transatlantik köle ticareti
Transkript
transatlantik köle ticareti
TRANSATLANTİK KÖLE TİCARETİ ARALIK 2013 Ankara İÇİNDEKİLER 1. GİRİŞ 2. GELENEKSEL AFRİKA KÖLE TİCARETİ 3. ATLANTİK KÖLE TİCARETİNİN ORTAYA ÇIKIŞI 4. GENEL HATLARIYLA ATLANTİK KÖLE TİCARETİ 5. ATLANTİK KÖLE TİCARETİNDE BAŞLICA AKTÖRLER a. Portekiz b. İspanya c. Hollanda d. İngiltere e. Fransa f. Kuzey Amerika ve Amerika Birleşik Devletleri 6. TRANSATLANTİK KÖLE TİCARETİNİN SONA ERMESİ 7. İKİNCİ KÖLELİK DÖNEMİ 8. TRANSATLANTİK KÖLE TİCARETİNİN ETKİLERİ a. Avrupa Açısından b. Amerikalar Açısından c. Afrika Açısından HARİTALAR KAYNAKÇA TRANSATLANTİK KÖLE TİCARETİ 1. GİRİŞ: Feodalizmin zayıflayıp, merkantilizmin belirdiği ve ulus devletlerin ortaya çıkmaya başladığı dönemde, merkezileşmekte olan monarşiler, güçlenmek, prestij ve diplomatik pazarlık güçlerini artırmak amacıyla zenginleşmek istemişler, bunun için de yeni üretim ve ticaret olanakları araştırmaya başlamışlar, dış ticarette ihracatın ithalattan büyük olmasını ve aradaki farkın altın-gümüş gibi değerli madenlerle karşılanmasını, bu yolla ülkede değerli maden birikimini hedeflemişlerdir. Böylece, 15’inci yüzyılda kendini göstermeye başlayan bu ticari devrim döneminde, Asya’nın baharat ve diğer değerli ürünlerine ulaşmak arayışları başlamıştır. Bu çaba, özellikle Osmanlıların 1453 yılında İstanbul’u almalarıyla daha da hız kazanmıştır. Portekizlilerin Ümit Burnu’nu keşfi, İspanyolların 1492’de Batı Hint Adalarına ulaşmaları, İngilizlerin 16’ıncı yüzyıl başlarında, Asya’ya kuzeybatı geçişi arama girişimlerini bu kapsamda değerlendirmek gerekir. Avrupa’nın Sahra Altı Afrika ile tanışması da bu çabalar sırasında gerçekleşmiştir. Açık denizlere seyahat olanaklarının gelişmesinden yararlanan Portekizlilerin, aslında Asya’ya ulaşmak için Afrika’nın batı kıyılarından aşağı doğru çıktıkları yolculuklarda karşılaştıkları Afrikalı kölelerin, gelecek birkaç yüzyılda Batı ekonomisinin belkemiğini oluşturacağını kimse düşünemezdi (Harita 1). Portekizliler, Ümit Burnu’na kadar Afrika ile temaslarında, ticari devrimin önemli bir parçasını oluşturduğu yolunda değerlendirmelere konu olan dört yüzyıldan fazla sürecek Transatlantik Köle Ticaretinin ilk adımını atmışlardır. On beşinci yüzyıla kadar, Avrupa’nın ekonomi merkezini Akdeniz oluşturuyorken, ekonomi alanının kısa sürede Atlantik’i de kapsar hale gelmesinde, coğrafi keşifleri sağlayacak teknolojik gelişmeler kadar, köle ticareti de önemli bir rol oynamıştır. Köle ticaretinde, Portekiz’i, eş zamanlı olarak İspanyollar, sonrasında Hollandalılar, İngilizler, Fransızlar ve diğer Avrupalılar izlemiştir. Transatlantik Köle Ticareti, çok boyutlu bir inceleme alanına işaret etmektedir. Bu çalışma kapsamında, söz konusu Ticarete, farklı boyutlarıyla genel bir bakış sunulacaktır. 2. GELENEKSEL AFRİKA KÖLE TİCARETİ: Aslında köle ticareti bir kurum olarak, farklı nitelikte ve boyutlarda, dünyanın birçok bölgesinde olduğu gibi Afrika kıtasında da, Avrupalıların kıtaya ulaşmasından önce de yaygındır. Avrupalılar, 15’nci yüzyılda Batı Afrika’ya ulaştıklarında, kıtada yerleşik köle ticaret ağlarıyla karşılaşmışlar, bu ağlardan faydalanmışlar, süreç içinde de yönlendirmişler ve genişletmişlerdir. 1 Afrika’da, daha çok “mecburi hizmetkarlık” olarak tanımlanmaya uygun düşen kölelik, gelenekler tarafından iyi düzenlenmiş bir sosyal kurum olarak dikkat çeker. Savaşlar sırasında ele geçirilen esirler köle yapılabildiği gibi, yalnızca köle elde etmek için de akınlar düzenlenebilirdi. Köle peşinde koşanlar, kurbanlarını, kendi kardeşleri veya kendi topluluğundan birileri olarak değil, etnik, siyasi, dinsel, dilsel ve kültürel açılardan farklılıklar taşıyan birer yabancı gibi görmekteydiler.1 Diğer taraftan, gelenekleri veya bir yasağı ihlal etmiş veya suç kabul edilen bir eylemde bulunmuş veya borcunu ödememiş olanlar da köle haline getirilebiliyordu. Ayrıca, aileler kıtlık dönemlerinde veya borçlarını ödemek için kendi topluluğundan veya kendi ailesinden de birilerini satabiliyordu. Savaşlar sırasında elde edilen çok sayıda esirin, yerleşim yerlerine yakın tutulmaları sorunlara neden olabileceğinden, uzak bölgelere satılmaları, Afrika’da kölelik kurumunun ortaya çıkışına ilişkin bir ipucu verir gibidir. Diğer taraftan, birçok Afrika topluluğunda, kölelik, zenginlik üreten birkaç araçtan biri olmuştur. Afrika kıtasında, özel arazi mülkiyetinin olmadığı sömürge öncesi dönemlerde, arazi, topluluğun ortak malıdır ve aileye tahsis edilen arazinin büyüklüğü, arazide çalıştırabileceği işgücü sayısıyla belirlenmektedir. Üretimi artırmak için, arazi payını artırmak zorunda olan ailenin, bunun için daha fazla işgücüne ihtiyacı vardır. Bunun en kolay ve hızlı yolu da, köle sahibi olmaktır.2 Geleneksel Afrika köleliğinde, köleler, bir mal gibi alınıp satılıyor olsa da, topluluğun diğer üyeleriyle benzer koşullarda yaşama şansı bulabilirler. Topluluğun özgür üyelerinden daha fazla iş yapmazlar, onlarla birlikte yemek yemeseler de, yedikleri yiyecekler, giyim ve barınma şartları ve aile başkanının hane üzerinde sahip olduğu otorite açısından diğer üyelerden büyük farklılıklar göstermezler. Evlenme hakkı gibi bazı hakları vardır ve çocukları genelde özgürdür. Hatta bazı köleler, kendilerine ait kölelere sahip olabilirler ve bu köleleri kendi ihtiyaçları için kullanabilirler.3 Halbuki Transatlantik Köle Ticareti sırasında Afrikalıların köleleştirilmesi, ırkçılığın üretilmesinde kritik bir aşamayı oluşturacaktır. Diğer taraftan, geleneksel Afrika köleliğinde, köleler büyük oranda, yiyecek ve mal üreterek veya prestij kaynağı olarak, Afrikalı toplulukların kendisi için bir işleve sahipken, Amerika 1 Jack P. Greene (Ed.)ve Philip D. Morgan (Ed.), Atlantic History: A Critical Appraisal, New York: Oxford University Press, 2009, ss.227-228. 2 Edward Reynolds, Fırtınaya Karşı Ayakta Kalmak, Çeviren: Koray Akten, Ankara: İmge Kitabevi, 2004, s.21; _______, “Slavery in Africa”, http://autocww.colorado.edu/~blackmon/E64ContentFiles/AfricanHistory/SlaveryInAfrica.html (23 Eylül 2013); Alexander Ives Bortolot, "The Transatlantic Slave Trade", Heilbrunn Timeline of Art History, The Metropolitan Museum of Art, 2004, http://www.metmuseum.org/toah/hd/slav/hd_slav.htm (23 Êylül 2013). 3 Matthew Kachur, Slavery in the Americas: The Slave Trade, New York: Chelsea House, 1960, ss.19-20; Johannes Menne Postma, The Dutch in the Atlantic Slave Trade 1600-1815, New York: Cambridge University Press, 1990, s.6. 2 plantasyonlarında çalıştırılan köle işgücü, koloni sahibi ülkelerin ekonomilerine hizmet etme görevi üstlenmiştir.4 Kölelik Avrupa’da da, Romalılar zamanından itibaren, ev hizmetlerinde ve yoğun tarıma yönelik olarak, özellikle Avrupalıların Haçlı seferlerinde Müslümanlardan öğrendikleri şeker kamışı üretimi için başvurulan bir kurum olmuştur. Veba salgınının ardından ise, azalan iş gücünün takviyesine yönelik olarak, 14’üncü yüzyılın ortalarından itibaren kölelere ihtiyaç artacaktır.5 Bu açıdan Afrika’dan Akdeniz yoluyla elde edilen köleler önem taşımıştır. Kölelerin Afrika dışına satılışı; İslam’ın ortaya çıkışı ve Kuzey Afrika’da yayılmaya başlamasıyla, Müslüman grupların hakimiyeti altında gerçekleştirilmiştir. Böylece, İslam’ın doğduğu 7’inci yüzyıl ile Transatlantik Köle Ticaretinin ortaya çıkmaya başladığı 15’inci yüzyıllar arasında, Müslümanların kontrolündeki Sahra (Kuzey Afrika’ya ve oradan da Avrupa, Doğu Akdeniz, Anadolu, Arabistan, İran ve Hindistan’a) ve Hint Okyanusu (Arabistan ve Hindistan’a) geçişli köle ticaretleri, Afrika ekonomisini besleyen bir işlev üstlenmiştir (Harita 2). Afrika’da kölelik uygulamasını benimseyen toplumlar, genellikle köle ticaretiyle uğraşmışlar ve Müslüman tacirler aracılığıyla yürütülen ticaretin diğer ayağını oluşturmuşlardır. Ticaret, 20’nci yüzyıla kadar devam etmişse de, 15’inci yüzyıldan itibaren hacim ve nitelik açısından giderek Transatlantik Köle Ticaretinin gölgesinde kalmıştır. On beşinci yüzyıldan itibaren hem Yeni Dünya’ya hem de Doğu’ya yönelik ticaretin kesişmesi, köleliğin Afrika içinde yayılmasını artırmış, Afrikalı yönetici ve zengin elitler, kendi kullanımları için olduğu kadar satmak için de gittikçe daha fazla köle araştırır olmuşlar, bu da Batı, Doğu ve Orta Afrika’da köle akınlarını yaygınlaşmıştır. Böylece geniş Afrikalı kitleler için köleleştirilme tehdidi, daha da yoğunlaşarak devam etmiştir. Müslüman tacirler aracılığıyla kıta dışına yapılan köle ticaretiyle kıyaslandığında, Transatlantik Köle Ticaretinde, Avrupalılar tarafından Amerikalara götürülen kölelerin, hem yolculuk sırasında, hem de plantasyonlarda, çok ağır şartlara maruz kalmış olmaları önemli bir ayrımdır. Bununla birlikte, Transatlantik Köle Ticaretini dikkate değer kılan belki de en önemli unsuru boyutudur. 1440-1880 yılları arasında Batı ve Orta Afrika’dan, Avrupa ve Amerika kıtasına, iradeleri dışında gönderilen insan sayısı göz önüne alındığında, köle ihracatının bu derece yoğun bir başka örneği tarihte bulunmamaktadır. Bu dönemde, Atlantik’i geçen köle sayısına ilişkin verilen rakamlar farklılık gösterebilmektedir. Yirmi milyonu geçmemekle birlikte, 10 milyondan da az olmayan zorla göçe tabi kılınmış bir nüfustan söz edilmektedir. Transatlantik Köle Ticareti boyunca, Afrika’dan ihraç edilen 4 _______, “Slavery in Africa”, http://autocww.colorado.edu/~blackmon/E64ContentFiles/AfricanHistory/SlaveryInAfrica.html (23 Eylül 2013). 5 John Iliffe, Africans: The History of a Continent, New York: Cambridge University Press, 2007, s.131. 3 kölelerin %5’inden azı 1600 yılından önce, yaklaşık %14’ü 1600-1700 yılları arasında ve yaklaşık %75’i 1701-1810 yılları arasında Yeni Dünya’ya ulaşmıştır.6 3. ATLANTİK KÖLE TİCARETİNİN ORTAYA ÇIKIŞI: Avrupalılar, 15’inci yüzyıl ortalarına kadar, köle ihtiyaçlarını Akdeniz geçişli olarak Kuzey Afrika’dan Müslüman tacirler vasıtasıyla karşılıyorken, 1441 yılında, Portekizlilerin, Afrika’nın bugünkü Moritanya kıyılarında yakaladıkları bir grup Afrikalıyı, o dönemde beyaz ve siyah kölelerin düzenli olarak satıldıkları güney Avrupa köle pazarlarından Lizbon’a götürerek satmalarıyla, Transatlantik Köle Ticareti yolunda ilk adım atılmıştır. Ancak bu yönde ilk ciddi başlangıç, 1444 yılına gelindiğinde, düzenli seferlerle, yıl içinde toplam 235 kölenin Afrika’dan Portekiz pazarlarına getirilmesiyle gerçekleşmiştir. Portekiz’de denizcilik faaliyetlerinden sorumlu Prens Henry, köle satışlarından elde edilen kraliyet payını (royal fifth) tatmin edici bulunca, köle ticaretini devlet tekeli olarak belirlemiştir.7 Altın bulmak için yola çıkan Portekizliler, 1415 yılında Fas kıyısında ele geçirdikleri Ceuta’dan altın ticaretini kontrol altına alamayınca daha güneye inmeye başlamışlar, Madeira, Azor, Yeşil Burun (Cape Verde) (Harita 3) ve São Tomé ve Príncipe (Harita 4) adalarında egemenlik iddia ederek, 1480’li yılların sonlarına kadar Ümit Burnu’na değin Afrika’nın Atlantik kıyılarını keşfetmişlerdir. 1450’de Moritanya açıklarında Arguin adasında bir ticaret noktasını oluşturan Portekizliler, 1482’de Altın Sahili’nde, başlangıçta köle ticaretinden çok altın ticareti için önem taşıyan Elmina’da Sahra Altı Afrika’daki ilk kaleyi inşa etmişlerdir (Harita 5). Transatlantik Köle Ticaretinin ilk aşamasında, Afrika’dan elde edilen köleler, Avrupa’ya ve yukarıda adı geçen Portekiz’e ait Atlantik adaları ile İspanya’nın kontrolündeki Kanarya adalarında yer alan şeker plantasyonlarına götürülüyorlardı.8 Avrupa’ya yönelik bu köle ihracı, Eski Dünya Köle Ticareti olarak adlandırılmıştır (Harita 6). Avrupa’ya gönderilen köleler, sonraları, buradan Yeni Dünya’ya da nakledilmeye başlanmıştır. Bununla birlikte, gerçek Transatlantik Köle Ticaretinin başlangıç tarihi, genel olarak, kölelerin Afrika’dan Amerika’ya ilk kez doğrudan gönderildiği 1518 yılı olarak kabul edilmektedir.9 Transatlantik Köle Ticareti açısından en önemli gelişme Amerika’nın keşfidir. Kristof Kolomb’un 1492 yılında Amerika’ya ulaşması ile yeni toprakların, tarım ve zenginlik için mükemmel olanaklar sunduğu fark edilmiştir. Bu toprakların, özellikle, şeker kamışı üretimi 6 Kachur, a.g.k., s.32. 7 Postma, a.g.k., ss.2-3; James A. Rawley ve Stephen D. Behrendt, The Transatlantic Slave Trade: A History, Revised Edition, Lincoln ve Londra: University of Nebraska Press, 2005, s.19. 8 Postma, a.g.k., s.3. 9 Aynı 4 için elverişli olması büyük bir etki yaratmıştır.10 Portekizliler ve İspanyollar, 1400’lü yıllarda, Atlantik adalarında şeker kamışı üretimini ve bu üretimde köle kullanma sürecini başlatmışlardı. Amerika’nın keşfinden sonra ise, Kristof Kolomb’un 1493 yılındaki ikinci seyahatinde, deneme dikimi yapmak için Karayip Adalarına beraberinde götürdüğü şeker kamışının bölge iklimine uyum sağlaması, bundan sonra, yeni keşfedilen topraklarda üretim yapmayı cazip hale getirmiştir. Zaman içinde şeker kamışının yanı sıra, tütün, kahve, pamuk vb. ürünlerin tarımı için de oluşturulacak plantasyonlar için, bu kez işgücü sorunu ortaya çıkmıştır. Plantasyon sahipleri çok sayıda niteliksiz işgücü arayışındayken, Amerikan yerlilerinden yararlanma çabaları, milyonlarca yerlinin, zor çalışma koşullarına dayanamaması, Avrupa kaynaklı hastalıklardan ölmesi ve hayatta kalıp yakalananların da araziyi iyi tanımalarından dolayı kolayca kaçabilmeleri nedeniyle yetersiz kalmıştır.11 Yerli kölelerden sınırlı da olsa yararlanılmaya devam edilmişse de, artan işgücü ihtiyacı karşısında, plantasyon sahipleri için, Afrikalı köleler, iyi bir seçenek olarak belirmiştir. Böylece, 1500’li yılların başlarına kadar, Afrika dışında başlıca pazar, Avrupa ülkeleriyken (Portekiz ve İspanya başta olmak üzere), Amerika’nın keşfedilmesi ve büyük plantasyon sistemleri ve işleme tesislerinin kurulmaya başlanmasıyla, Atlantik ötesinde yeni oluşan köle pazarları öne geçmeye başlamıştır. İngilizlerin 1607’de Kuzey Amerika’nın doğu kıyılarında oluşturmaya başladığı kolonilerde durum bir parça farklılık göstermiştir. İngilizlerin Jamestown (Virginia)’da ilk kalıcı yerleşim bölgesini (Harita 7-8) kurmalarının ardından 12 yıl sonra, ilk kez, Hollandalılar tarafından Karayiplerde bir İspanyol ticaret gemisinden esir alınan 20 kişilik Afrikalı bir grup Jamestown’a getirilmiş, böylece geleceğin Amerika Birleşik Devletleri’ne ilk siyahlar ulaşmıştır. Hollandalılar tarafından erzak karşılığında koloniye bırakılan bu Afrikalıların, köle olarak mı, yoksa “sözleşmeli hizmetkar” (indentured servant) olarak mı çalıştırıldıkları tartışmalıdır. Bununla birlikte, “sözleşmeli hizmetkar” olarak çalıştırıldıklarına dair görüşler daha sık dile getirilmektedir. İlk dönemlerden itibaren köle olarak çalıştırılan Afrikalıların var olduğu düşünülmekteyse de, köleliğe ilişkin herhangi bir İngiliz yasasının bulunmaması ve/veya Hıristiyanların köleleştirilmesini yasaklayan İngiliz yasaları uyarınca, vaftiz edilerek Hıristiyanlığa geçirilen Afrikalıların köle yapılamaması gibi nedenlerle, Afrikalıların başlangıçta, daha çok “sözleşmeli hizmetkar” statüsünde çalıştırılmış olabilecekleri 10 Şeker, o dönemde, Avrupa pazarında altın kadar kıymetli bir üründür. Ancak Avrupa iklimi şeker kamışı için uygun değildir. Şeker kamışı üretimi, zor ve pahalı olsa da, yeterli miktarda üretim yapıldığında, yüklü bir kazanç sağlamak için önemli bir fırsat sunmaktadır. 11 Aynı, ss. 27-28. 5 düşünülmektedir.12 Esasen Avrupalı göçmenlere yönelik benimsenmiş olan “sözleşmeli hizmetkarlık” uygulamasına göre, İngiltere’de ekonomik koşulların iyi olmaması nedeniyle Amerika’ya göç etmek isteyen yoksul ve genç Avrupalılar, ulaşım ücreti karşılığında işverenle bir sözleşme imzalıyorlar, bunun karşılığında belli bir süre (üç-yedi yıl arası) çalışmayı kabul ediyorlar, sözleşme süreleri dolduğunda da özgür kalıyorlardı. 1680’li yıllara kadar devam eden süreçte, Kuzey Amerikalı kolonilerin tercihi, daha ucuz olduğundan, “sözleşmeli hizmetkar” statüsündeki Avrupalı işgücüdür. Ancak, İngiliz kolonilerinde, tütün üretimi için artan işgücü ihtiyacı karşısında, sözleşmeliler kalıcı bir çözüm oluşturamamıştır. Ayrıca, 17’nci yüzyıl sonlarında, İngiliz nüfusunun durağan bir döneme girmesi ve İngiltere’de ekonomik koşulların iyileşmeye başlaması üzerine, “sözleşmeli hizmetkar” arzında da bir azalma söz konusu olmuş, bu da sözleşmelilerin fiyatlarını artmıştır.13 Üstelik, Avrupalı sözleşmeli hizmetkarlar arasında, zaman içinde isyanlar ortaya çıkmaya başlamış, kaçanlar olmuş, bu da plantasyon sahiplerinde beyaz işgücüne karşı bir güvensizlik yaratmaya başlamıştır.14 Bu nedenlerle, Kuzey Amerika’da Afrikalı kölelere talep artırmaya başlamıştır. Kuzey Amerika’daki İngiliz kolonileri arasında ilk kez 1641 yılında Massachusetts’te yasal nitelik kazanan kölelik, 1661 yılına gelindiğinde Virginia yasaları tarafından da tanınmaya başlamıştır. On yedinci yüzyılın sonlarında, Maine’den Güney Carolina’ya kadar, Kuzey Amerika’daki tüm İngiliz kolonilerinde köle işgücünden artan şekilde yararlanılır olmuştur.15 Amerika’nın keşfinden sonra, köle ticaretinin seyri açısından önem taşıyan bir başka gelişme, Kristof Kolomb ve 15’nci yüzyılın diğer gezginleri tarafından yeni keşfedilen topraklar üzerindeki anlaşmazlıkları gidermek için, dönemin deniz güçleri Portekiz ve İspanya arasında Tordesillas Antlaşması’nın imzalanmasıdır. 1493 yılında, anlaşmazlıklarda hakem rolü oynayan Papa VI’ncı Alexander, Yeşil Burun Adaları’ndan 100 fersah (320 mil) batıda, kutuptan kutuba uzanan hayali bir hat çizmiş, bu hattın batısında kalan ve Hıristiyan olmayan yeni keşfedilmiş veya keşfedilecek bütün toprakların (tümüyle Yeni Dünya) İspanya’ya, doğusunda kalanların (Afrika ve Hindistan) ise Portekiz’e ait olduğunu bildirmiştir.16 Ancak, 12 History Detectives, “Indentured Servants in the US”, http://www.pbs.org/opb/historydetectives/feature/indentured-servants-in-the-us/ (21 Aralık 2013); Arrival of first Africans to Virginia Colony-1619”, http://www.pbs.org/wgbh/aia/part1/1p263.html (22 Aralık 2013); “From Indentured Servitude to Racial Slavery”, http://www.pbs.org/wgbh/aia/part1/1narr3.html (22 Aralık 2013); “History of Slavery in America”, http://www.ocf.berkeley.edu/~arihuang/academic/abg/slavery/history.html (22 Aralık 2013). 13 Kenneth Morgan, Slavery and the British Empire: From Africa to America, Oxford: Oxford University Press, 2007, s.11. 14 Kachur, a.g.k., s.7; “ABD’de Sivil Haklar Hareketi, Nihayet Özgürüz”, s.4, http://photos.state.gov/libraries/turkey/231771/PDFs/freeatlast_turkish_all.pdf (23 Eylül 2013) 15 Morgan, a.g.k., s.16. “Tordesillas, Treaty of”, http://education.yahoo.com/reference/encyclopedia/entry/Tordesil (23 Eylül 2013) 16 6 1494 yılında, iki ülke arasında imzalanan Tordesillas Antlaşması ile yeri değiştirilen hayali hat, Yeşil Burun Adaları’nın 370 fersah batısına kaydırılmıştır. Bu da, Portekiz’e Brezilya üzerinde hak iddia etme olanağı sağlayacaktır. Böylece, Afrika’da köle ticareti tekelini eline geçiren Portekiz karşısında İspanya da, Brezilya dışında, Yeni Dünya’daki köle ticareti tekelini sahiplenmiş oluyordu. Anlaşmanın Papa tarafından onaylanması, diğer Avrupalı devletlerin söz konusu paylaşım aleyhindeki faaliyetlerine engel olmayacaktır. Anlaşmanın diğer devletlerce geçersiz hale getirilmiş olmasına rağmen, İspanya, Anlaşmaya sadık kalmış, kölelerin kaynağı Afrika’da faaliyet göstermekten kaçınmıştır. 4. GENEL HATLARIYLA ATLANTİK KÖLE TİCARETİ: Portekiz, Afrika’da kontrolü elinde tutarken, Afrika’da bir üs sahibi olamayan İspanya, köle elde etmek için Afrika pazarlarından köle taşıyan Portekiz, zamanla Hollanda, Fransa, İngiltere gibi diğer ülke tacirlerine dayanmak zorunda kalmışlardır. Portekizliler, pazarlara köle taşıyan ilk tacirlerdir ve bu ticaretten en son vazgeçen yine Portekizliler olmuştur. On beş ve 16’ncı yüzyıllarda köle taşımacılığı neredeyse tümüyle Portekizlilerin elindeyken, 17’nci yüzyılın ilk yarısında, baskın Portekiz egemenliğinin yanında Hollandalılar, yüzyılın ortalarında İngilizler ve yüzyıl sonlarına doğru Fransızlar ticarette boy göstermeye başlamışlardır. On sekizinci yüzyıla kadar, ticaret kapsamında taşınan tüm kölelerin %55,75’i Portekizli gemilerle nakledilmişken, on sekizinci yüzyıl İngiliz hakimiyeti dönemidir. Aynı dönemde, Fransa da köle taşımacılığında önemli bir aktör haline gelmiştir. Bu yüzyılda taşınan kölelerin %40,55’i İngiliz, %30,89’u Portekiz, %18,06’sı ile Fransız gemileri tarafından taşınmıştır.17 On sekizinci yüzyılın başlarından itibaren Kuzey Amerikalılar da ticarete yakın ilgi göstermeye başlamışlar, yüzyıl boyunca, Cenova, İsveç, Danimarka ve Brandenburg18 gibi Avrupa devletleri de, küçük çaplı da olsa ticarete dahil olmuşlardır. Ülkeler, Afrika ile ticaret yapmak ve Amerika’ya köle nakletmek için şirketler oluşturmuşlar, şirketler, bu ticaret için hükümetlerinden tekel hakları almışlar, böylece fiyatların kontrolünü de sağlama olanağı bulmuşlardır. Karşılığında ise, kıyılarda yeni kaleler inşa etmek ve eskilerini korumakla yükümlü tutulmuşlardır.19 Böylece devlet çıkarları, ticaret tekeli garantisi verilen lisanslı şirketler vasıtasıyla korunmuştur. Hollanda, Felemenk Batı Hindistan Şirketi (Dutch West India 1921); Fransa, Fransız Batı Hindistan Şirketi (French West India 17 “Which Europeans Trafficked in Slaves?”, Park Ethnograpyh Program, National Park Service U.S. Department of the Interior, http://www.nps.gov/history/ethnography/aah/AAheritage/histContextsD.htm (23Eylül2013). 18 Kutsal Roma Germen İmparatorluğu’nun bir parçası olan Brandenburg (Başkenti Kaliningrad), İspanya Veraset Savaşı (1701-1713) sırasında İngiltere, Kutsal Roma Germen İmparatorluğu, Hollanda, Portekiz ve Savoya Dükalığı İttifakı ile savaşa katılmış, İttifak Fransa karşısında zafer kazanmıştır. 1713 tarihinde imzalanan Utrecht Barışı’yla Brandenburg Dükalığına krallık statüsü tanınmış, bu tarihten sonra Prusya Krallığı olarak tanınmaya başlamıştır. Başkenti Berlin olmuştur. 19 M.Malowist, “The Struggle For International Trade and Its Implications for Africa”, General History of Africa V, Africa from the Sixteenth to the Eighteenth Century, Ed.:B.A.Ogot, Paris: UNESCO Publishing, 2000, s.16. 7 Company-1664), Senegal Şirketi (Senegal Company-1673) ve Gine Şirketi (Guinea Company-1684); İngiltere ise, Kraliyet Afrika Şirketi (Royal African Company-1672) tarafından temsil edilmiştir.20 Ancak 1700’lere gelindiğinde, ulusal şirketler artan köle talebini karşılayamaz olunca, ticaret özel şirketlere de açılmaya başlanmıştır. İngilizler 1698 yılında, Fransızlar 1725 yılında, Hollandalılar 1730 yılında ticareti serbestleştirmişlerdir.21 Transatlantik Köle Ticaretinin kaynağı olarak rol üstlenen Batı Afrika ve Orta Afrika, köle ticareti yoluyla Atlantik ticaret sistemine dahil olurken, Güneydoğu Afrika –Mozambik ve Madagaskar- da Atlantik ticareti için bir miktar köle sağlamıştır. Ancak kıtanın güneyine yolculuk tehlikelerle dolu ve uzun süreli olduğundan, bu bölgelere yönelmek çok fazla tercih edilmemiştir.22 Köleler, çoğunlukla, Batı Afrika’da Senegambiya’dan başlayarak, Altın Sahili, Benin Körfezi, Biafra Körfezi, Kongo ve Angola’ya kadar yayılan bölgeden elde edilmiştir. Transatlantik Köle Ticaretinin tüm zamanlarında, en fazla köle Orta-Batı Afrika (Kongo ve Angola)’dan sağlanmıştır (Harita 9). Orta-Batı Afrika’nın yanı sıra, on yedinci yüzyılın sonlarına kadar olan dönemde, başlangıçta Senegambiya, Altın Sahili, Benin Körfezi ve Biafra Körfezi eşit oranda rol üstlenmişken, 17’inci yüzyıla gelindiğinde, Benin Körfezi (%17,02) gelişme göstermiş, Benin Körfezi’ni Biafra Körfezi (%9,63) ve Altın Sahili (%6,69) izlemiştir. On yedinci yüzyılın sonu itibariyle Orta-Batı Afrika’nın payı ise %60,59 olmuştur. On sekizinci yüzyıla gelindiğinde, Orta-Batı Afrika’nın payı düşmüş (%38,41), bir önceki döneme kıyasla bu dönemde en fazla gelişmeyi Altın Sahili (%14,31) göstermiş, ardından Biafra Körfezi (%14,9) takip etmiştir. Benin Körfezi %20,17’lik oranla diğer iki bölgeyi geçmiş durumda olsa bile, önceki dönem sahip olduğu orana yakın kalmıştır. Yine bu dönede Sierra Leone (payı %0,39’dan %3,62’ye yükselmiştir) ve Rüzgar Kıyısı’nın (payı %0,05’ten, %2,35’e yükselmiştir) da gelişme gösterdiği görülmektedir. On sekizinci yüzyılın son çeyreğinde Güney Doğu Afrika’dan köle ihracında da artış yaşanmıştır. Orta-Batı Afrika’da Luanda, Cabinda ve Benguela; Biafra Körfezi’nde Bonny ve Old Calabar; Benin Körfezi’nde (Köle Sahili) Quidah; Altın Sahili’nde, Elmina, Cape Coast, Anomabu; Senegambiya’da, Goree, James Fort ve St.Louis, başlıca ticaret üsleri olarak öne çıkmışlardır (Harita 10-11-12). Bu kaynaklardan elde edilen kölelerin varış noktaları, bir hesaplamaya göre, 1441–1866 yılları arasında, sahip oldukları paylara göre şu bölgelerdedir: Güney Amerika %49,1, Karayip Adaları %42,2, Kuzey Amerika %6,8, Eski Dünya (São Tomé, Madeira, Kanarya Adaları, Yeşil Burun Adaları ve Avrupa) %1.23 (Harita 13) 20 Kevin Shillington (Ed.), Encyclopedia of African History, New York, Londra: Fitzroy Dearborn (Taylor & Francis Group), 2005, ss.1373-1374. 21 Kachur, a.g.k., s.65. 22 Rawley ve Behrendt, a.g.k., s.10. 23 Philip D. Curtin, The Atlantic Slave Trade: Census, Amerika Birleşik Devletleri: University of Winsoncin Press, 1972, ss.88-89> Rawley and Behrendt, a.g.k.,s.16’daki alıntı. 8 Köle ticareti, bu ticarete dahil olan veya olmak isteyen uluslar arasında savaşlara neden olurken, ticarete dahil olan ulusları, aynı zamanda, bir imparatorluk geliştirmeye yöneltmiştir. Batı Afrika’da üs elde edemeyen İspanya’nın oluşturduğu Amerika imparatorluğu, Avrupalı güçlerin hedefi haline gelmiştir. Özellikle, tümüyle Afrikalı köle işgücüne dayanan Karayipler, Avrupalılar arasında, koloni kazanma mücadelelerine sahne olmuş, adalarda bayrak değişimi şaşırtıcı bir hızda gerçekleşmiştir. Amerikalarda Brezilya ile sınırlı kalan Portekiz, Brezilya-Angola ekseninde bir güney Atlantik imparatorluğu oluşturarak, Yeni Dünya’ya taşınan tüm Afrikalı kölelerin beşte ikisini çekmiştir. Diğer taraftan, ticaretin yürütülmesinde kolonizasyona izin vermeyen Batı ve Orta Afrika kıyıları da uluslararası sürtüşmelere sahne olmuştur.24 Köle ticareti sırasında, Afrika’da Avrupalıların yerleşip koloni oluşturdukları bölge . Afrika’nın güneyiyle sınırlanmıştır. Kıta sahilleri yalnızca birkaç doğal liman sunan, nehirleri ve bitki örtüsü daha içerilere ilerlemeye izin vermeyen zor bir coğrafyaya sahip Afrika’da, tropik hastalıklar da Avrupalı köle tacirleri için önemli bir engel teşkil etmiş, bu nedenle, Avrupalı yerleşimleri çok az sayıda ve kıyıyla sınırlı kalmıştır. Ticaret, ya gemilerden ya da kıyılarda edinilen ticaret üslerinden (küçük hisar veya kaleler inşa edilerek), yerli yöneticiler veya aracılar vasıtasıyla yürütülmüştür. Afrikalı yönetici ve köle tacirleri, Avrupalılarla yaptıkları işbirliğinin karşılığında Afrika’da başka türlü ulaşılması mümkün olmayan çeşitli mamul ürünler (silah, barut, kumaş, içki vb) elde ederken, Avrupalılara teslim ettikleri köleler de, şeker kamışı, tütün, pirinç, mısır, pamuk, keten plantasyonlarında çalıştırılmak üzere gemilere istiflenerek, “orta geçiş” adı verilen, çok sıkıntılı koşullarda gerçekleşen bir yolculuğun ardından, Karayiplere ve Amerikalara götürülmüşler, Yeni Dünya plantasyonlarında üretilen ürünler de Avrupa’ya taşınmıştır. Böylece üç köşeli bir ticaret ağı oluşmuştur (Harita 14). 5. ATLANTİK KÖLE TİCARETİNDE BAŞLICA AKTÖRLER: a. Portekiz: Esasen altın ve Asya’nın baharatlarına giden yollar arayışıyla Afrika ile ilgilenmeye başlayan Portekiz, 15’inci yüzyıl boyunca ve 16’ıncı yüzyılın başlarında, Batı Afrika kıyılarında birçok ticaret üssü oluşturmuştur. Bu bölgede Portekizliler, çeşitli ödemelerle, yerel Afrikalı yöneticilerin rızalarını kazanarak faaliyetlerini yürütmeye çalışırken, Doğu Afrika’da, Sofala (Mozambik’te), Mombasa (bugünkü Kenya’da) ve diğer kıyı şehirlerinin savunmalarını püskürterek (Harita 15-16), buralarda askeri birlikler bırakarak ve Portekiz Kralı adına vergiler toplayarak, faaliyetlerini garanti altına almaya çalışmışlardır. On altıncı yüzyılın başlarında, Sierra Leone, Elmina, ve Sofala’da yürüttüğü ticaret, daha çok ucuz altın alımı ve aynı zamanda arka bölgelerden elde edilen köleler yoluyla kar getirmiştir. On beşinci 24 Rawley ve Behrendt, a.g.k., ss.5-6. 9 yüzyıl boyunca gittikçe daha fazla köle alımıyla ilgilenmeye başlayan Portekiz, 16’ıncı yüzyıl ve sonrasında, büyük miktarlarda köle sağlayan bölgelere yönelmeye başlamıştır. Hollandalıların Batı Afrika kıyılarındaki istasyonları, özellikle de Elmina’yı 17’nci yüzyıl başlarında ele geçirmeleri de, Portekizlilerin altın ticaretinden uzaklaşarak tamamen köle ticaretine yönelmelerinde etkili olacaktır. Portekiz’in 16’ıncı yüzyılın başlarından itibaren, altın veya gümüş kaynaklarına sahip olmayan Kongo Krallığında25 ilerlemesi ve Angola kıyılarında Luanda (1575) ve güneyde Benguela’da (1587) üsler oluşturması bu yönde önemli girişimler olmuştur. Bununla birlikte, 17’nci yüzyılda Kongo’dan sürülen Portekizliler, Orta-Batı Afrika’daki faaliyetlerini Luanda ve Benguela’da yoğunlaştırmışlardır (Harita 12). Özellikle Luanda, kısa sürede, Portekiz kolonyal idaresinin merkezi ve aynı zamanda misyonerlik faaliyetleri için de bir üs rolünü üstlenmiştir. On sekizinci yüzyılın başlarında, Kongo Nehri’nin kuzeyi Loango sahili, aynı bölgede Malemba ve Cabinda, önce Hollandalılar, sonra Fransız ve İngilizlerle rekabet alanı haline gelmiştir (Harita 10). Portekizliler yüzyıl boyunca, Loango ticaretindan ancak küçük bir pay alabilmişlerdir.26 Fransızlar Fransız Devrimi nedeniyle, İngilizler de, köle ticaretini yasadışı ilan ederek (1808) bölgeden çekilince, Portekizliler 19’uncu yüzyılın başlarında bölgede yeniden aktif hale gelmişlerdir.27 Portekizlier, Altın Sahili’ndeki istasyonları kaybettikten sonra, bu kez Angola (1641-1648) Hollanda kontrolüne girmişse de, Portekizliler, kısa sürede, Angola’yı geri almış, Benguela’da ve São Tomé ve Príncipe adalarında kontrolü tekrar kazanmıştır. 16’ncı yüzyılda, Portekiz gemileri, büyük köle gruplarını, başlıca beş bölgeye taşımışlardır: Avrupa, Atlantik adaları (Azorlar, Yeşil Burun Adaları, Madeira Adaları), São Tomé (Biafra Körfezi), İspanya Amerikası ve yüzyılın ikinci yarısında Brezilya. Portekizlilerin Brezilya’ya 1500 yılında ayak basmasında sonra, bölgeye ilk köleler 1538 yılında ulaşmış ve Brezilya, üç yüzyıl boyunca, Atlantik dünyasında en fazla köle talep eden bölge haline gelmiştir.28 Şeker ve kahve plantasyonları, şeker işleme tesisleri ve madenler için fazla sayıda köleye ihtiyaç duyan Brezilya’nın üç sahil bölgesi, Pernambuco, Bahia ve Rio de Janerio (Harita 17) ekonomileri için köle işgücü arayışında olmuşlardır. On altıncı yüzyılın ortalarından itibaren şeker üretimindeki liderliği São Tomé’den almaya başlayan Brezilya için, 17’nci yüzyıl şeker yüzyılı iken, 18’nci yüzyıl ise altın çağı olmuştur. Bu dönemde Brezilya, yalnızca şeker merkezi değil, aynı zamanda, altın, tütün ve pamuk üreticisidir ve 19’uncu 25 Kuzeyde bugünkü Gabon’dan güneyde іse Kwanza nehrine (bugünkü Angola sınırları içinde) uzanan bölgede Kongo Krallığı yer almaktaydı. Bu dönemde, Kоngо Krallığının güneyinde bulunan devletlerden en önemlisi olan Ngola iѕimli kral tarafından yönetilen Ndongo krallığı bulunmaktaydı. Angola iѕmi, Ndongo krallarına verilen unvan olan ngola (kral) dan gеlmеktеdir. 26 27 28 Rawley ve Behrendt, a.g.k., s.36. Aynı, ss.36-37. Morgan, a.g.k., s.3; Rawley ve Behrendt, a.g.k., s.24. 10 yüzyılda da kahve üretiminde etkili bir konuma yükselecektir. Tüm bu ürünler, Brezilya’da köle işgücüne talebi arttırırken, Brezilya’nın başlıca köle kaynağı Angola olmuştur. Köle ticaretiyle uğraşan diğer uluslar Hollanda, Fransa ve İngiltere ile karşılaştırıldığında, Portekiz, 18 ve 19’uncu yüzyıllarda, önemli bir metropolit köle taciri topluluğuna sahip olmamıştır. Ticareti, kolonisi Brezilya yürütmüştür. Brezilya yalnızca pazarı sağlamamış, aynı zamanda sermaye ve emtianın önemli bir kısmını ve gemilerin neredeyse hepsini sağlamıştır. Böylece, ticaretin liderliği Brezilya’ya geçmiştir. 18’inci yüzyıl sonlarında, koloni, artık ana vatan ile rekabet eder durumdadır. Nihayetinde Brezilya, 1822 yılında Portekiz’den bağımsızlığını ilan etmiştir. Portekiz’in Mozambik’teki faaliyetleri de, köle ticaretinde belli bir etki yaratmıştır. Şimdi Mozambik olarak bilinen bölgeye Portekizliler (Vasco de Gama liderliğinde) ilk kez 1498’de ayak basmışlardır. On altıncı yüzyılın başlarında Mozambik ve Sofala’da ticaret merkezi (Harita 18) oluşturan Portekizliler, Brezilya ve Angola ile kıyaslandığında, bu bölgede başlangıçta sınırlı bir varlık oluşturmuşlardır. Altın ve köle kaynağı olarak yararlanılan Mozambik’ten elde edilen kölelerin varış noktası, Portekiz’in başlıca kolonisi Brezilya’nın hızla büyüyen plantasyonları olmuştur. Mozambik’in köle ticareti, Portekiz’in diğer önemli kolonisi Angola’da köleliğin 19’uncu yüzyıl başlarında yasaklanmasından sonra da devam etmiştir. Bu dönemde, Mozambik’ten elde edilen köleler ya Hint Okyanusu’na ya da “sözleşmeli hizmetkar” olarak Fransızların şeker üreten plantasyonlarına ya da doğu Afrika köle pazarlarına yönlendirilmişlerdir. Mozambik kölelerinin Fransız plantasyonlarında “sözleşmeli hizmetkarlar” olarak çalıştırılmasına, uygulama 1864 yılında III. Napoleon’un kararıyla yasaklanıncaya kadar devam edilmiştir.29 b. İspanya: 1479’da Kanarya Adaları üzerindeki mücadeleyi kazanan İspanyollar ise, 1492’den sonra ise, Karayip adalarında elde ettiği karakollardan başka, Meksika, Orta Amerika ve Peru’yu işgal etmiş, 1600’e gelindiğinde, şimdiki ABD’nin güneybatısından, Güney Amerika’nın güney ucuna kadar uzanan bölgelerde, büyük oranda hakimiyet elde etmişlerdir. İspanyolların Atlantik’teki varlıkları, Avrupalıların Atlas Okyanusu’ndaki genişlemelerinin ilk büyük dalgasını temsil etmiştir. Hollandalılar, İngilizler ve Fransızlar, ancak 100 yıl sonra Atlantik’e açılacaklardır.30 İspanya, Transatlantik Köle Ticaretinin başlarında, tropikal Amerika dahil, neredeyse tüm Yeni Dünya’yı sahiplenmişse de, Portekiz ile yapılan anlaşma gereği, Batı Afrika’da, köle kaynağı olarak herhangi bir toprak parçası elde etmemiştir. Köle ihtiyacının çoğunluğunda, 29 Richard M. Juang (Ed.), Noelle Morrissette (Ed.) ve Melissa Fullmer (Yrdc.Ed.), Africa and the Americas: Culture, Politics, and History, A Multidisciplinary Encyclopedia, Volume II, Santa Barbara: ABC-CLIO, 2008,ss.780-781. 30 Greene (Ed.) ve.Morgan (Ed.), a.g.k., s.56. 11 Afrika’ya erişim yapan ülkelere veya Karayip adaları arasındaki ticarete bağımlı kalmıştır. Nitekim, 1502 yılında ilk köleler İspanya Amerikası’na bir Portekiz gemisiyle ulaşmıştır.31 Avrupalı uluslar, İspanya Yeni Dünyası’nda toprak elde etmiş ve Portekiz Afrikası’nda toprak işgal etmişse de, bunların karşılığında İspanya, Afrika’da ticaret üsleri oluşturmamıştır. Avrupalı devletlerin imparatorluk geliştirmeleri, çoğunlukla Yeni Dünya’daki İspanyol toprak tekeli, İspanyol ticareti ve İspanya Amerikası’na yönelik köle ticareti aleyhinde olmuştur. Bunda, İspanya’nın, Batı Avrupa’daki en sınırlı köle ticareti sistemine sahip olmasının etkili olduğu değerlendirilmektedir. Sistem, tropikal üretim yerine değerli madenleri, köle işgücü yerine kraliyet gelirlerini önemsemiştir. İspanya, Yeni Dünya’ya yönelik önemli sermaye yatırımları yapmamış, diğer ülkeler gibi denizaşırı ticaretten yararlanmak için ticari şirketler kurmamış ve yeterli ticari filo geliştirmemiştir.32 İspanya’nın Amerikan şekerine yönelik ihtiyacı, Kanarya Adalarında zaten üretim yapılmakta olduğundan yüksek olmasa da, İspanya Amerikası’nda şeker üretimi hızla yayılmıştır. Diğer taraftan, yüzyılın ortalarına gelindiğinde, Peru ve Meksika’da zengin gümüş yatakları bulunmuştur. Böylece, İspanya’nın köle talebini, madencilik, tarım ve plantasyon işgücü ihtiyacı belirlemiştir. İspanya, üç yüz elli yıl süren Transatlantik Köle Ticaretine katılımı sırasında, kendi kolonileri için köle sağlamakta üç ekonomik sistem benimsemiştir. On altıncı yüzyılda, kraliyet için gelir elde etmek ve kaçakçılığı önlemek için geliştirdiği lisans sistemine göre, lisans sahibi olanlar, kölelerini Portekizlilerden almak ve gemilerini Seville gümrüğünden geçirmek zorundaydılar. Ancak sistem, İspanyalı alıcılara köle sağlamak için yeterli olmamıştır. Bunun ardından, “asiento” adı verilen sözleşmeler dönemi başlamıştır. Ortak yönetim altında birleştikleri dönemde (1580-1640)33, İspanya Portekiz’le, krala iyi miktarda ödeme karşılığında, köleleri Afrika’dan doğrudan nakletme olanağı tanıyan anlaşmalar yapmıştır. Bu ilk “asiento” sözleşmeleriyle, 1595 yılından, Portekiz’in İspanya’dan yeniden bağımsızlığını kazandığı 1640 yılına kadar kırk beş yılda, Amerikalara (Karayipler, Cartagena ve Vera Cruz/Meksika limanları) (Harita 19), İspanya-Portekiz işbirliği ile ilk büyük çaplı köle nakilleri gerçekleştirilmiştir. On yedinci yüzyılın başlarından itibaren, “asiento”lar, uluslararası diplomaside bir ödül niteliği kazanmış, ancak yeterli kölenin sağlamasında çok yararlı olamamıştır. Nihayetinde, “asiento” sistemi 1805 yılında sonlandırılarak, İspanya için serbest ticaret dönemi başlamıştır. İspanya’nın köle elde etmek için benimsediği bu üç sistem içinde en fazla başarı bu dönemde elde edilmiştir. Küba’da şeker devrimi için gerekli işgücü ancak ticaretin serbestleştirilmesinden sonra sağlanabilmiştir. 31 32 33 Morgan, a.g.k., s.5 Rawley veBehrendt, a.g.k., s.45. Portekiz, 1580-1640 yılları arasında İspanya’nın kontrolü altına girmiştir. 12 “Asiento” sisteminde, 1640 yılından önce sözleşmeler Portekizlilerin tekelindeyken, 1713 yılından sonra, İngilizlerin tekeline geçmiş, aradaki dönemde ise, “asiento” tekeli için güçler arasında yoğun mücadeleler yaşanmıştır. Bir taraftan, kendisine isyan eden Portekizliler ile ilişkileri bozulup, diğer taraftan, Afrika’da üsler edinmiş olan İngiltere, Hollanda ve Fransa ile savaş halinde olunca, İspanya “asiento” uygulamasını askıya almak zorunda kalmış ve lisans uygulamasına dönülmüştür. Ancak bunun da hazine gelirlerini azaltması üzerine, 1662 yılında “asiento” uygulaması yeniden başlatılmıştır. On sekizinci yüzyıl başına kadar Cenevizli, Portekizli, Hollandalı tüccar ve şirketlere sağlanan “asiento”lar, 1702-1713 yılları arasında Fransızların tekeline, 1713-1748 yılları arasında da İngilizlerin tekeline geçmiştir.34 Kölelerin yasal yoldan İspanya kolonilerine taşınmasını sağlayan lisans ve “asiento”ların yanı sıra, kölelerin kaçak yollardan İspanya kolonilerine taşınması da söz konusu olmuştur. Korsan köle ticaretinde özellikle Hollanda gemileri faal rol oynamıştır. c. Hollanda: Hollandalıların, 1568’de Habsburg İspanyası’na karşı isyan edinceye kadar gerçekleştirdikleri faaliyetler, Atlantik’tekiler dahil, İspanya’nın bir parçası olarak yürütülmüştür. İsyanla başlayan ve 80 yıl süren bağımsızlık savaşları sırasında, 1600 yıllarında, İspanya’ya karşı Amerika yerlilerinin desteğini almak fikri oluşmuş ve savaşın son döneminde 1621’de kurulan ve 1623 yılında faaliyete geçen Flemenk Batı Hindistan Şirketi (Dutch West Indian Company-WIC) vasıtasıyla, Atlantik’te oldukça saldırgan, hırslı ve etkili hareket etmişlerdir. Anti-Habsburg bir karakter sahiplenen Flemenk Batı Hindistan Şirketi’nin savaşı İspanya’nın yumuşak karnı olan İspanya Amerika’sına taşımış ve İspanyol ticareti aleyhinde faaliyet göstermiş, böylece Hollandalılar yalnızca yirmi-otuz yılda, Kuzey ve Güney Amerika, Karayipler ve Batı Afrika’ya ulaşan önemli ve karlı bir imparatorluk kurmuşlardır.35 1630 yılında Brezilya’nın kuzeyi Pernambuco bölgesini ele geçirmiş, yedi yıl sonra Altın Sahili’nde Elmina’yı ele geçirmiş ve on beş yıl sonra da Angola’yı zapt etmişlerdir. Hollanda rekabeti Portekizlileri zorlasa da, birkaç yıl içinde Angola’yı ve 1654 yılında da Brezilya’yı Hollandalılardan kurtarmışlardır. Nitekim, Flemenk imparatorluğu uzun süreli olmamış, 1650’li yıllardan itibaren Avrupalı rakiplerinin saldırıları karşısında güç yitiren Hollandalılar, koloni yönetimi ve emperyal hükümranlık amaçlarından uzaklaşarak, ticarete ağırlık vermeye başlamışlardır. 1674 yılında Batı Hindistan Şirketi’nin dağılmasının ardından, yerine kurulan yeni Flemenk Atlantik Şirketi, daha serbest bir ticaret teşkilatı ve pazarlara daha fazla erişim olanaklarıyla, açık pazar yaklaşımını yansıtacak şekilde oluşturulmuştur. On sekizinci yüzyıla gelindiğinde, Hollandalılar artık Atlantik 34 35 Postma, a.g.k., s.34. Greene ve Morgan, a.g.k.; ss.166-175 13 İmparatorluğu’na dayanan bir güç olmaktan çıkarak, tüm egzotik dünya ile ilgilenen bir ticari güce dönüşmüşlerdir. Yine de, köle, altın ve fildişi ticaretini ve Karayipler (1634-48 yılları arasında koloniler oluşturduğu Curaçao, Aruba, Bonaire, Sint Eustatius, Saba, Sint Maarten’de)36 (Harita 20) ile Vahşi Kıyı (Wild Coast)’daki (Harita 21) nispeten mütevazı kolonilerin idaresini içeren Afrika ticaretine devam etmişlerdir37. Esasen köle ticaretinin mali ve ticari yönleriyle daha çok ilgilenen Hollandalıların, 17’nci yüzyılda ilgileri kölelerden çok altına yönelmiştir. Altına dayalı Avrupa para ve mali sisteminin dizginlerini ellerinde tutan Hollandalılar, Altın Sahili’ndeki Elmina’yı Portekizlilerden ele geçirmenin sağladığı avantajla, 1637’den itibaren Altın Sahili’nden yapılan altın ihracatında en büyük payı almışlardır.38 Gine kıyılarındaki39 (Harita 22) Hollandalılar, köle ticaretiyle ancak 18’nci yüzyılın ikinci on yılında ilgilenmeye başlamışlardır. On altıncı ve 17’inci yüzyıllarda, Altın Sahili, 10’un üzerinde istasyon elde eden ve 17’nci yüzyılın ikinci yarısında ve 18’inci yüzyılın ilk yarısında Köle Sahili (bugünkü Togo, Benin ve Nijerya’nın batısı)’nde de ticaret noktaları oluşturan Hollandalılar, 1760’lara gelindiğinde Köle Sahili ve Gambiya’daki, 1872’ye gelindiğinde de Altın Sahili’ndeki üslerin tümünü kaybedecektir.40 Hollandalıların güney Afrika’da oluşturdukları yerleşimler de, etkileri bugüne kadar gelen önemli gelişmelerin alt yapısını oluşturmuştur. 1607-1608 yıllarında, Portekiz’i Mozambik’ten çıkarma çabaları sonuç vermeyince, Hollandalılar gemileri için su ve erzak sağlayacak başka liman arayışlarına girmişler, Mauritius adasını (Harita 23) geçici olarak işgal etmişler, ancak tatlı su olanağı sunan kıtanın güney ucundaki Masa Koyu’ndan (Cape Town eteklerinde) daha fazla yararlanır olmuşlardır. Flemenk Doğu Hindistan Şirketi yetkilisi Jan Van Riebeeck, şirketin kendisine talimatıyla 1652 yılında burada bir kale inşa etmiştir. Amaç, Hollanda’dan Asya’ya, özellikle Endonezya’ya giden Hollanda gemilerine su ve erzak sağlamak ve Avrupalı rakipleri ve yerel Khoi kabilesine karşı savunma yapabilmektir. Başlangıçta, büyük ve küçük baş hayvanlar Khoi kabilesinden sağlanabiliyorsa da, tedarik düzensiz olduğu ve Madagaskar’dan yapılan pirinç ithaline dayanmak zorunda kalındığı için, 36 Hollanda Batı Hint Adaları (Hollanda Antilleri), Hollanda’nın denizaşırı toprakları olarak kalmıştır. 1986 yılında, diğer adalardan ayrı olarak, Aruba’ya özerklik tanınmıştır. 10 Ekim2010'da yapılan referandum sonucunda da, Hollanda Antilleri dağılmış ve Aruba ile beraber, doğrudan Hollanda Krallığı'na bağlı 4 yeni özerk bölge oluşmuştur. Bu bölgeler, Aruba, Curaçao, Sint Maarten ve BES Adaları (Bonaire, Saba ve Sint Eustatius)’dır. 37 Aynı, s.176. 38 Richard Gray (Ed.), J.D.Fage (Gen.Ed.) ve Roland Oliver (Gen. Ed.), The Cambridge History of Africa, Volume 4, from c.1600 to c.1790, Cambridge: Cambridge University Press, 2003, s.595. 39 Gine denilen bölge, o dönemde, batıda bugünkü Liberya’dan, doğuda bugünkü Kamerun’a kadar uzanmaktaydı. 40 Richard M. Juang ve Noelle Morrissette (Ed.), Melissa Fullmer (Yardımcı Ed.), Africa and theAmericas: Culture, Politics, and History, A Multidisciplinary Encyclopedia, Volume I, Transatlantic Relations Series,Will Kaufman (Seri Ed.), Santa Barbara, California: ABC-CLIO, s.386. 14 ticaret merkezinin kendi kendine yeterli olabilmesi arayışları çerçevesinde, 1658 yılında şirketin bazı çalışanları sözleşme dışına çıkarılarak “özgür çiftçiler” haline getirilmişlerdir. Bu eski şirket çalışanları beyaz Güney Afrika nüfusunun çekirdeğini oluşturmuş ve Boer (Flamanca’da çiftçi) veya daha sonları Afrikaner (Flemenk, Alman, Fransız Protestanı, vb Avrupalı grupların karışımı Hollandalı) olarak tanınmaya başlamışlardır. Koloni çevresinde verimli topraklarda geniş çiftlikler kurulmuş, ortaya çıkan köle ihtiyacı, önce Dahomey’den (Batı Afrika’da bugünkü Benin’in güneyinde) ve korsanlık yoluyla, sonrasında Madagaskar’dan, Rio de la Goa (bugün Mozambik’in başkenti Mabuto)’daki ticaret üssünden, Mozambik kıyılarından ve Asya (Hindistan ve Endonezya)’dan gelen gemilerin getirdiği Asyalı kölelerle karşılanmaya çalışılmıştır. Zaman zaman yerli kabilelerle, arazi, otlaklar ve sığır kaçırma olaylarıyla ilgili olarak anlaşmazlıklar ve kanlı çatışmalar yaşasalar da Boerler, zaman içinde arazilerini genişletmişlerdir. Özellikle kolonin 1795 yılında İngiltere tarafından ele geçirilmesi ve İngilizlerin 1815 yılında resmi olarak koloniye sahiplenmesi, İngiliz kontrolünden kaçmak isteyen Boerleri, koloni sınırlarının dışına çıkarak özerk devletler kurmaya zorlamıştır (Transvaal Cumhuriyeti ve Özgür Orange Devleti). 1803-1806 yılları arasında kısa bir süre Hollanda’ya geri verilmekle birlikte, Cape Kolonisi (Cape Colony), Güney Afrika Cumhuriyeti olarak biçimlendiği 1910 yılına kadar İngiliz kolonisi olarak devam etmiştir.41 (Harita 24) d. İngiltere:42 Köle ticaretine geç dahil olan İngilizler, sistematik köle ticaretine geçmeden önce Afrika ile yaklaşık bir yüzyıl kadar ticaret yapmışlardır. Gine kıyılarına ilk ulaşan İngiliz denizciler, köleden çok altın aramışlar, bazen beraberlerinde köle ile dönmüşlerdir. Köle alımı ve satımıyla özellikle ilgilenen ilk İngiliz girişimci ise John Hawkins’tir. 1562 yılında İngilizlerin köle için Afrika’ya bilenen ilk yolculuğunu gerçekleştiren Kaptan John Hawkins, 1567 yılına kadar kıtaya iki yolculuk daha gerçekleştirmiş ve ele geçirdiği 1200’den fazla Afrikalıyı Amerikalardaki İspanyol kolonilerine satmış, buradan elde ettiği plantasyon ürünlerini de İngiltere’ye götürmüştür. Böylece, Transatlantik Köle Ticareti, tam anlamıyla üç köşeli nitelik kazanmıştır.43 Amerikalarda İspanya’nın kontrolünde olan köle ticareti için “asiento” sözleşmesi gerekli olduğu halde, yasa dışı yollarla bu ticareti yürütmüş olan Hawkins’in liderliğindeki 41 Shillington (Ed.), a.g.k., s.208; John Middleton (Baş Ed.) ve Joseph C.Miller (Ed.), New Encyclopedia of Africa, Volume 1, ABD: The Gale Group, 2008, s.309. 42 927-1707 yılları arasında hüküm süren İngiltere Krallığı, 1707 yılında İskoçya Krallığı ile birleşerek, “Büyük Britanya Krallığı” adını almış; 1801 yılında, Büyük Britanya Krallığı İrlanda Krallığı ile birleşerek “Büyük Britanya ve İrlanda Birleşik Krallığı” adını almıştır. Ancak, çalışmada, tarihsel süreçler zaman zaman iç içine geçebildiğinden, pratik sebeplerle bu ayrımlar göz ardı edilerek, “İngiltere” ortak başlığı kullanılmıştır. 43 The Abolition Project, http://abolition.e2bn.org/slavery_45.html; Rawley ve Behrendt, a.g.k., ss.130-131; Shaun Standfield, “Slavery and Abolition: the Plymouth Connection”, www.bristolreads.com/small_island_read/downloads/slave_trade_story.doc 15 gemiler, üçüncü seferden dönerken, yakalandıkları fırtınadan kaçmak için sığındıkları Meksika Körfezi’nde İspanyol donanmasının saldırısına uğramış, Hawkins, mürettabatının büyük bir kısmını kaybederek İngiltere’ye dönmüştür. Saldırının rövanşını almak üzere yeniden yola çıktığında ise, başarısızlığa uğrayıp hayatını kaybedecektir.44 Bu olaydan sonra İngilizlerin, yaklaşık üç çeyrek yüzyıl, köle ticaretine ilgileri sönmüştür.45 On yedinci yüzyılın ikinci yarısında ilgileri artmaya başlamış, 1660 yılında, “Royal Adventures into Africa” Şirketinin kraliyet sözleşmesinde, köle ticareti ilk kez bir İngiliz şirketinin amaçlarından biri olarak ifade edilmiştir. Ancak, İngilizlerin köle ticaretine gerçek anlamda dahil olmaları, monarşinin restorasyonundan sonraya denk gelmektedir. “Royal Adventurers Trading into Africa” şirketinin mali sıkıntıları üzerine, yerine 1672 yılında kurulan daha büyük ve daha iyi organize edilmiş Royal Africa Company (1750 yılında yeniden organize edilerek “Company of Merchants Trading into Africa” adını alacaktır), kraliyetin sağladığı imtiyazla, Afrika ile ticareti bin yıl süreyle tekeline almış, ancak, imtiyaza karşı gösterilen tepkiler üzerine, 1698 yılında köle ticareti özel tüccarlara da açılmak zorunda kalmıştır. Köle ticaretinin serbestleştirilmesinin yanında, Yeni Dünya’da elde edilen topraklarda oluşturulan plantasyonlar işgücü ihtiyacını ortaya çıkarınca, İngilizler köle ticaretinde liderliği ellerine almak üzere faaliyetlerini yoğunlaştırmaya başlamışlardır. İngilizler, Royal Africa Şirketi’nin kurulmasına kadar olan dönemde, Batı Hint Adalarında ve Kuzey Amerika anakarasında bir çok koloni elde etmiştir. 1588 yılında, İngiltere-İspanya arasında yapılan deniz savaşında, İspanya’nın yenilgiye uğrayarak deniz hakimiyetinin sarsılması, kolonileşme sürecinin başlamasında kolaylaştırıcı bir rol oynamıştır. Diğer taraftan, 16 ve 17’nci yüzyılların, İngiltere ekonomisi açısından sıkıntılı bir dönem olması da, kolonileşme sürecine ivme kazandırmıştır. Daha iyi iş olanakları, daha yüksek yaşam standardı ve dini özgürlük peşinde olanlar için Yeni Dünya’ya göç, ümit vaat eden bir seçenek olarak belirmiştir. Ayrıca, İngiltere’deki siyasi karmaşa da mağdur durumda olanları Yeni Dünya’ya göç etmeye zorlamıştır. On yedinci yüzyılın sonlarına gelindiğinde 350 bin İngiliz Atlantik’i geçmiş durumdadır.46 Amerikalarda ilk İngiliz kolonisi, James I’in sağladığı özel imtiyazla 1607 yılında Amerika ana kıtası üzerinde Virginia’da kurulmuştur. Ana kıta üzerindeki ikinci koloni ise, 1620 yılında Massachusetts Plymouth’da kurulmuş (Harita 25-26), bu yerleşim New England’da47 Avrupalı yerleşiminin başlangıcını oluşturmuştur. Ancak, İngiltere’yi köle 44 Standfield, a.g.k. 45 Rawley ve Behrendt, a.g.k., s.131 46 Morgan, a.g.k., s.7. 47 New England veya Yeni İngiltere, ABD’nin kuzey doğu köşesine verilen isimdir. Massachusetts, Rhode Island, New Hampshire, Connecticut, Maine, Vermont eyaletlerini içerir. 16 ticaretine çeken Kuzey Amerika anakıtası üzerinde kurulan bu koloniler olmamıştır.48 Yukarıda da ele alındığı üzere, şeker yerine tütün ve pirinç üretimine uygun bu topraklarda, 17’nci yüzyılın son yıllarına kadar Afrikalı köleler yerine, Avrupalı sözleşmeli hizmetkarlar tercih edilmişlerdir. Virginia ve Maryland kolonilerine (ilk yerleşimler 1634 yılında başlamıştır) ancak 1680’li yıllardan itibaren gittikçe daha fazla sayıda köle ulaşmaya başlamıştır. Köle sahibi bir toplumun oluşması için nüfusun %20’sinin siyahlardan oluşması beklenirse, Virginia bu noktaya 1710 yılında, Maryland ise 1720 yılında ulaşmıştır.49 (Harita 27) Özetle, 17’nci yüzyılın sonlarına kadar Amerika anakarasında köle talebi çok sınırlıyken, İngiltere’nin köle ihtiyacı, Karayiplerde genişlemesine bağlı olarak ortaya çıkmıştır. İngiltere’nin Karayiplerde genişlemesi ve koloniler elde etmesi ile Karayip adalarında oluşturulan şeker plantasyonları için kölelere artan bir ihtiyaç vardır. 1612’de Bermuda’da50 (Harita 28) yerleşime geçen İngilizler, 1624 yılında St.Kitts (Saint Christopher) adasında, 1627 yılında Barbados adasında koloni oluşturmuşlar, 1655 yılında ise Jamaika’yı İspanyollardan ele geçirmişlerdir. St.Kitts adasını51 ilk kolonileştiren Avrupalı güç olan İngilizlere, 1625 yılında Fransızlar katılmıştır. 1629 yılında İspanyol saldırısına birlikte karşı koyan İngilizler ve Fransızlar, bundan sonra dikkatlerini çevredeki diğer adaların kolonileştirilmesine vermişler, St.Kitts adası, bu iki gücün Karayiplerde genişlemesinde temel bir üs işlevi görmüştür. İngilizler, Nevis52 (1628), Antigua53 (1632), Barbuda (1678), Montserrat54 (1632), Tortola55 (1672) adalarını yerleşime açmışlar, St.Kitts adasının hakimiyeti için İngilizler ile Fransızlar arasındaki mücadele ise, sonunda adanın 1783 yılında Versailles Anlaşması ile İngiltere’ye bağlanmasıyla son bulmuştur.56 (Harita 29) 48 Standfield, a.g.k. 49 Morgan, a.g.k., ss.27-28. 50 1966 yılında elde ettiği bağımsızlığa kadar İngiltere’nin kontrolünde kalmıştır. 51 1493’te Christopher Columbus tarafından keşfedilerek İspanya adına hak iddia edilmiş, 1538 yılında oluşturulan Fransız Huguenot yerleşimi, kısa bir süre içinde İspanyollar tarafından dağıtılmıştır. 52 Nevis 1882 yılında St.Kitts ve Anguilla ile birleşmiş, 1967 yılında içte özerklik taşıyan ortak devlet haline gelmişler, 1971 yılında Anguilla ayrılmış, St.Kitts ve Nevis ise 1983 yılında bağımsız bir devlet haline gelmiştir. 53 1967 yılında, Antigua, Barbuda ve küçük Redonda adası ile birlikte İngiltere’nin bağlı devletleri haline gelmiş, 1981 yılında da tam bağımsız olmuştur. 54 1782 yılında, Amerikan Bağımsızlık Savaşı sırasında, Amerikalı isyancıları destekleyen Fransızlar kısa bir süre Montressat’ı ele geçirmiş, daha sonra 1783 Paris Antlaşması’yla da adayı Büyük Britanya’ya iade etmiştir. Halen İngiltere’nin denizaşırı toprağıdır. 55 Tortola, İngiltere’nin denizaşırı toprağı olan İngiliz Virgin Adalarının en büyüğüdür. İspanyol İmparatorluğu, 16’ncı yüzyıl başlarında keşfettiği Virjin Adalarında hak etmiş, ancak buralarda yerleşmemiştir. Takip eden yıllarda, bölgenin kontrolü için İngilizler, Hollandalılar, Fransızlar, İspanyollar ve Danimarkalılar mücadele içine girmişlerdir. 1648 yılında Hollandalıların sürekli yerleşim kurdukları Tortola adası, 1672 yılında İngilizler tarafından ele geçirilmiş ve 1680 yılında da Anegada ve Virgin Gorda adaları da Tortola’ya eklenmiştir. 16721733 yıllarında da yakın adalardan Saint Thomas, Saint John ve Saint Croix adalarının kontrolünü ele geçiren Danimarkalılar, 1917 yılında adaları ABD’ye 25 milyon dolar karşılığında satmış, ABD bu adaları ABD Virjin Adaları olarak yeniden adlandırmıştır. İngiliz Virgin Adaları 1960 yılında ayrı koloni statüsü kazanmış ve 1967’de de özerk hale gelmişlerdir. 56 “St.Kitts-History of Our Island”, http://stkittsguide.tripod.com/stkittshistory.html (23 Eylül 2013). 17 Amerika anakıtası üzerindeki kolonileşme süreci, Stuart Restorasyonu (16601688)’ndan sonra, Charles II’nin verdiği özel imtiyazlarla, Carolina, Doğu ve Batı Jersey ve Pennsylvania kolonilerinin oluşturulmasıyla devam etmiştir. New England ve Newfoundland bölgelerinde de koloniler artış göstermiş, 1732 tarihli özel imtiyazla da Georgia oluşturulmuştur.57 1763 yılında Yedi Yıl Savaşlarını sonlandıran Paris Antlaşması’yla, Karayiplerde Grenada ve Dominica, St.Vincent, Tobago, anakıtada Yeni Fransa ve Vermont Fransa tarafından; 1802 yılında Amiens Barışı’yla, Trinidad, İspanya tarafından İngiltere’ye bırakılmıştır.58 Güney Amerika’nın kuzeybatısında Hollanda kolonileri olan DemeraraEssequibo ve Berbice, 1781 yılından itibaren aralıklarla İngiliz kontrolüne geçmiş ve sonunda 1814 yılında Londra Antlaşması ile Hollanda tarafından resmen İngiltere’ye bırakılmış, 1831 yılında, koloniler İngiliz Guyanası adı altında birleştirilmiştir (1966 yılında bağımsızlığını kazanıncaya kadar).59 (Harita 30). Batı Afrika kıyılarında ise ilk sürekli İngiliz yerleşimi, 1618 yılında İngiltere Kralı James I’in sağladığı imtiyazla, bölgede İngiliz tüccarların artan faaliyetleri sonucu, Gambiya Nehri üzerinde James Adası’nda 1661 yılında oluşturulmuştur. Bugünkü Senegal’den Kamerun’u da içine alacak şekilde uzanan bölgede altmış kadar ticaret noktası oluşturan İngilizler, köle ticareti boyunca İngiliz Amerikası’na taşıdıkları köleleri en çok Biafra Körfezi’nden (1/3 kadarı) elde etmişlerdir. Bonny ve Calabar, bölgede başlıca ticaret noktaları olarak önem taşımıştır. Bundan sonra, Orta-Batı Afrika önemli bir köle kaynağı olarak hizmet görmüş, bu iki bölgeyi, Altın Sahili, Sierra Leone, Rüzgar Sahili (Windward Coast), Benin Körfezi ve Senegambiya takip etmiştir.60 (Harita 31) On sekizinci yüzyıl, hem İngiliz köle ticaretinin, hem de genel olarak Transatlantik Köle Ticaretinin en yoğun dönemi niteliğini kazanmıştır. İngiltere limanları Londra (16601720’ler arası), Bristol (1720’li-1740’lı yıllar arası) ve Liverpool (1740’lı yıllar-1807 arası), diğer taraftan Kuzey Amerika’nın başlıca köle limanı Rhode Island’daki Newport (köleler tarafından üretilen ürünlerin ihracında), köle ticaretinde başlıca İngiliz limanları olmuştur. Diğer taraftan, azalan sırayla, Güney Carolina, Virginia, Maryland ve Georgia, İngiliz gemilerinin köle taşıdıkları bölgelerdir. Chesapeake’te tütün plantasyonları, Güney Carolina’da “Low Country”61 adı verilen bölgede (Harita 32-33) pirinç plantasyonları 57 58 Morgan, a.g.k., s.8. Aynı 59 “The History of Guyana – Contents: 3.The Transition to British Rule”, http://www.princeton.edu/~achaney/tmve/wiki100k/docs/History_of_Guyana.html(23 Eylül 2013). 60 Morgan, a.g.k., ss.14-15. 61 Kuzeyde Pee Dee Nehri dolaylarından, güneyde Savannah’a ve içeriye 50 mil kadar uzanan, Atlantik kıyı düzlüğü, Aşağı Ülke (Low Country) olarak adlandırılmıştır. 18 yoğunluktadır. Bununla birlikte, 18’inci yüzyılın ortalarında Virginia’da bazı köleler tahıl üretimi ve Güney Carolina’da bazı köleler indigo üretiminde çalıştırılmıştır.62 Kuzey Amerika’da ortaya çıkan köle ihtiyacına rağmen, kölelerin çoğu için varış noktası, Kuzey Amerika’dan çok Karayipler olmuştur. 1700 yılından önce, İngiliz Karayip adalarında en fazla köle talep eden ada Barbados iken, daha sonra Jamaika Barbados’un yerini alarak, Batı Hint Adalarına İngiliz gemilerinin getirdiği köleler için en önemli varış noktası haline gelmiştir. İngiliz Karayiplerinde en büyük araziye sahip olan Jamaika’da şeker plantasyonları, 18’inci yüzyılda önemli derecede büyüme göstermiştir. Jamaika’dan sonra, İngiliz gemilerinin köleleri indirdiği ikinci büyük liman olabilmek için Barbados ve Karayiplerdeki diğer İngiliz adaları birbirleriyle mücadele içinde olmuş ve zaman içinde köle pazarları olarak taşıdıkları önem değişiklik gösterebilmiştir. Şeker plantasyonları için öne çıkan İngiliz Karayiplerinde, Yedi Yıl Savaşlarından sonra kahve plantasyonları için de köle ihtiyacı ortaya çıkmıştır. 1689-1815 yılları arasında, İngiltere ve Fransa, dünya ticareti ve imparatorluğu için yedi büyük savaşta karşı cephelerde savaşmışlardır. Bu savaşlarda Batı Afrika merkezi bir savaş alanı olmamışsa da, Yedi Yıl Savaşları sırasında İngilizler, Yukarı Gine’deki tüm Fransız üslerini ele geçirmişlerdir. 1763 tarihli Paris Antlaşması ile Goree Fransızlara geri verilmiş olmakla birlikte, diğer üsler İngiltere’de kalmıştır. İngilizler bu üsleri Gambiya’daki İngiliz üsleri ile birleştirmiş ve 1766 yılında Senegambiya Kraliyet Kolonisi oluşturulmuştur. Koloninin kurulmasına kadar “Mercants Trading Into Africa” Şirketi’nin kontrolünde olan ticari üsler, İngiliz hükümetinin kontrolüne geçmiş, böylece İngiliz hükümeti, ilk kez, Afrika topraklarında idare sorumluluğunu üstlendiği bir koloni kurma girişiminde bulunmuştur. Koloni uzun ömürlü olmamış, Amerikan Bağımsızlık Savaşı (1778-83) sırasında Fransızlar Senegal’i, bu kez Gambiya ile birlikte, tekrar geri almışlarsa da, İngiltere 1783 tarihli Versailles Barışı ile Senegal’i Fransa’ya resmen iade ederken, Gambiya’daki üslerini geri kazanmıştır (İngiltere Senegal’i 1809 yılında Napolyon savaşları sırasında bir kez daha işgal edecek, ancak 1817 yılında Fransa bir kez daha geri alacaktır).63 (Harita 34) On sekizinci yüzyılda, İngiltere-Fransa savaşlarının sonucunda bir taraftan, İngiltere’nin ticaret filosu ve denizaşırı ticaret alanı genişlerken, diğer taraftan, İngilitere’nin artan deniz gücünü kontrol etme ümidiyle Fransa ile birlikte hareket eden diğer Avrupalı ülkelerin ticaret filoları ve ticareti yıkıma uğramıştır. İngiltere’nin Kuzey Amerika kıtasındaki on üç kolonisini kaybetmesi (1775-1783) de, ticari genişlemesini durdurmamıştır. Bu yüzyılda İngiltere-Fransa savaşlarının Batı Afrika açısından önemi ise, yine, görünürdeki 62 Aynı, s.15. 63 John Donnelly, An Introduction to the History of West Africa, Cambridge: Cambridge University Press, 1962, ss.74-76. 19 Senegambiya başarısızlığına ragmen, İngiltere’nin bu bölgedeki ticaretten daha fazla pay elde etmesidir. On sekizinci yüzyılın sonlarına gelindiğinde, Batı Afrika köle ticaretinin (Altın Sahili, Köle Sahili ve Gine Körfezi) yarısından fazlası İngiliz tüccarların elindedir (yılda 38 bin köle). İkinci büyük pay (20 bin köle) ise Fransız tüccarlara ait (Volta ve Congo nehirleri arasındaki bölgeden) olmuştur.64 İngiltere’nin Transatlantik Köle Ticareti henüz devam ederken bir başka koloni kurma girişimi, 1787 yılında toprak satın alma yoluyla Sierra Leone kıyılarında “Özgürlük Bölgesi” (Province of Freedom) adını verdikleri yerde, Granville isimli yerleşim olmuştur. İngiliz tüccarlar eşliğinde getirilen, çoğunlukla Amerikan Bağımsızlık Savaşı sırasında İngiliz ordusuna sığınan yoksul siyahlardan oluşan, bununla birlilkte, Londra’da yaşayan Batı Hint Adaları, Afrika ve Asya kökenli katılımcıların yer aldığı grup tarafından oluşturulan yerleşim, toprakların sürekli kullanımı konusunda ortaya çıkan anlaşmazlık nedeniyle, yerli yöneticilerin 1789 yılındaki saldırısıyla başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bu kasabanın sakinlerinden kalanlar, 1791 yılında, Granville’in hemen yakınlarda Cline Town’da başka bir yerleşim kurmuşlardır. Yakılıp yıkılan Granville kasabasının yıkıntıları üzerine ise, 1792 yılında İngiliz Sierra Leone Şirketi’nin kontrolünde, İngiliz Kuzey Amerikası’ndan toplanan özgür kölelerle “Freetown” adı verilen yeni bir yerleşim oluşturulmuştur. İngiltere’de köle ticaretinin yasaklanmasından bir yıl sonra 1808 yılına gelindiğinde, Freetown İngiliz kraliyet kolonisi haline gelmiş ve 1896 yılında iç kesimlerin de dahil edilmesiyle İngiliz Himaye Yönetimi altına girmiştir (Harita 35). Köle ticaretinin hüküm sürdüğü dönemde, İngilizlerin bir diğer önemli kolonisi, Fransız Devrim savaşları sırasında 1795 yılında işgal ettiği Hollanda’nın Cape Kolonisi’dir. Koloni, 1803 yılında Amiens Anlaşması koşulları uyarınca Hollanda’ya geri verilmiş, 1806 yılında ise İngiltere koloniyi yeniden işgal etmiş (1910 yılına kadar koloni İngiltere’ye ait kalmıştır), ancak 1807 yılında kölelik kaldırılmış olduğundan, koloni İngiliz köle ticareti açısından belirleyici bir rol üstlenmemiştir. Güney Doğu Afrika bölgesi açıklarında, 16’ncı yüzyıl başlarında Portekizliler tarafından keşfedilen, yüzyılın sonunda kısa bir süre Hollandalıların yerleştiği ve 1715 yılında da bir Fransız kolonisi haline gelen Mauritius Adası’nın65 kontrolü, 1810 yılında Napolyon Savaşları sırasında İngiltere’ye geçmiştir. 1814 Paris Antlaşması’yla Rodrigues66 ve Seyşel Adaları67 ile birlikte Fransa tarafından İngiltere’ye resmen bırakılan Maritius Adası’nın da, 64 Aynı 65 1968 yılında bağımsızlığını kazanarak İngiliz Milletler Topluluğu’na dahil olmuş, 1992 yılında ise İngiliz Milletler Topluluğu içinde cumhuriyet olmuştur. 66 1968 yılında bağımsızlığını kazanarak Mauritius Adası ile birleşmiştir. 2002 yılından itibaren ise Mauritis Cumhuriyeti’ne bağlı özerk bir devlettir. 67 1903 yılında ayrı bir kraliyet kolonisi haline gelmiş, 1976 yılında bağımsızlığını kazanarak İngiliz Milletler Topluluğu’na dahil olmuştur. 20 diğer iki adayla birlikte, İngiliz Transatlantik Köle Ticareti açısından etkin rolünden bahsedilemez (Harita 36). e. Fransa: Fransa, Afrika ticaretine ilgi gösteren ilk Avrupa ülkeleri arasında yer alsa da, uzun süre iç sorunlarla uğraşmak zorunda kalmış, gemi, yatırım sermayesi ve mamul ürünler eksikliği yaşamış, bu nedenle, köle ticaretine ciddi şekilde dahil olmakta en geriye kalmıştır. Ancak 17’nci yüzyılın sonlarına doğru köle ticaretinin aktörleri arasına katılan Fransa, ticareti yalnızca kendisine ait koloniler (Fransız Batı Hint Adaları) için yürütmüştür. Fransızlar, 18’inci yüzyılda ticaretin üçüncü büyük gücü durumunda olmalarına rağmen, kolonilerinin ihtiyacını karşılamakta yetersiz kalmışlardır.68 1701 ve 1810 yılları arasında, Fransız Transatlantik Köle Ticareti, Fransız Batı Hint pazarı ihtiyacının yalnızca %62’sini karşılayabilmiştir. Fransa’nın köle ticaretindeki yetersizliği, imparatorluk kurma ve ekonomik gelişmede üstünlük sağlayamamasıyla açıklanmaktadır.69 Köle elde etmek için çoğunlukla İngiliz ve Hollandalı rakiplerine dayanan Fransızlar, diğer taraftan da, bu ticarette kendilerine bir yer edinebilmek için İspanyollar, Hollandalılar, özellikle de İngilizlerle mücadele etmek zorunda kalmışlardır. Fransa’nın köle ticareti yapan bir ulus olarak doğuşu Hollandalılarla rekabetinde gösterdiği başarıya bağlıyken, büyük bir köle taşıyıcı olarak kariyeri İngilizlerle 125 yıl kadar süren rekabetle şekillenmiştir. İspanya Veraset Savaşlarında (1701-13) Fransa karşıtı ittifak Avrupa’da başarı kazanmışsa da, Fransa, hem Karayiplerde hem de Afrika’da İngiltere’ye ağır darbeler indirmiştir. Ancak, barış anlaşmaları Atlantik ve Afrika’da İngiltere’ye karşı kazandığı başarılara göre değil, Avrupa’da Fransa karşıtı İttifak’ın başarısı temelinde şekillendiğinden, Utrecht Anlaşması (1713) ile Fransa, “asiento” sözleşmelerini, St.Kitts Adası’ndaki payını ve Batı Afrika ve Karayip işgallerinden doğan taleplerini kaybetmiştir.70 Fransa’nın ilk büyük Amerikan kolonisi, 1605 yılında, bugünkü Kanada’nın Nova Scotia Eyaleti’nin bulunduğu bölgede Acadia kolonisini şekillendirecek olan Port Royal’ın kurulmasıyla oluşturulmuştur. Fransa’nın, 1763 yılında Kuzey Amerika’daki topraklarını Newfoundland’a çok yakın iki küçük ada dışında kaybetmesine kadar olan süreçte, Fransa, Kuzey Amerika’da, kuzeyde Labrador Denizi’nden güneyde Meksika Körfezi’ne kadar uzanan, Amerikan kolonilerinin batısında kalan bölgede Yeni Fransa’yı oluşturmuştur. Yeni Fransa’da 1709’da çıkarılan bir yasayla köleliğin yasal nitelik kazanmışsa da, Yeni Fransa yerleşimcileri, daha çok yerliler aracılığıyla kürk ticareti, balıkçılık, çiftçilik, gemicilik vb. alanlarda faaliyet gösterdiklerinden, köle ticareti bu bölgede yerleşik hale gelmemiştir (Yeni Fransa’nın oluşumu, gelişimi ve sonlanması süreçlerine ilişkin Haritalar için bkz. Harita 3738-39). 68 Rawley ve Behrendt, a.g.k., s.91. 69 Rawley ve Behrendt, a.g.k., s.109. 70 Rawley ve Behrendt, a.g.k., s.98. 21 Fransa, yine 1623 ve 1635 yılları arasında Batı Hint Adalarından St.Kitts -İngiltere ile birlikte-(1623), Guadeloupe71 (1635), Martinik72 (1635), birkaç yıl sonra Marie Galante73, St.Lucia74, Grenada75’yı ele geçirmiş, St.Martin76 (1648) ve St.Barts77 (Saint Barthélemy) (1623-1758, 1878) adalarında koloniler oluşturmuştur. Fransa’nın 17’inci yüzyılın sonlarında St.Domingue’i78 İspanyollardan ele geçirmesi (1697), köle ticaretinde etkili bir güç haline gelmesinde çok önemli bir rol oynamıştır. Diğer taraftan, 17’inci yüzyılın ikinci yarısından 19’uncu yüzyılın başına kadar olan dönemde, Batı Hint Adaları’ndaki Tobago, Hollandalılar ve İngilizlerle rekabet sırasında, birkaç kez Fransız kontrolüne geçmiştir. Fransa’nın ele geçirdiği Batı Hint adaları arasında, 17’nci yüzyıl boyunca en verimli Fransız adası Martinik olmuş, on sekizinci yüzyılda önce Guadeloupe, sonrasında St.Domingue öne geçmiştir. Özellikle St.Domingue, Karayiplerdeki en zengin şeker kolonisi ve Fransız İmparatorluğu’nun en önemli toprağı haline gelmiştir.79 Bugünkü Haiti olan St.Domingue’nun köle ticareti tarihinde sahip olduğu önemli yerin bir başka nedeni de, dünyadaki ilk siyah cumhuriyet olmasıdır. Ada’da 1791 yılında ortaya çıkan ilk başarılı köle isyanı, Fransız, İspanyol ve İngiliz kolonistlerin yenilgisiyle sonuçlanmış ve ada Haiti olarak 1804 yılında bağımsızlığına 71 St.Kitss Adası’nda yerleşim gerçekleştikten sora, Fransız Amerika Adaları Şirketi, Charles Lienard (Liénard de L'Olive) ve Ossonville Lordu Duplessis Ossonville’ye, bölgenin adalarından herhangi birini, Guadelopue, Martinik veya Dominik’i kolonileştirme yetkisi vermiş, ikili 1635 yılında Guadeloupe’da yerleşmeye karar vermişler, adanın sahipliğini almışlardır. Adanın yerlilerinin çoğu yok olmuştur. 1674 yılında Fransa Krallığına bağlanan adanın kontrolü bir çok kez İngilizlere geçmiş, 3 Marta 1813 tarihli İngiliz-İsveç İttifakı sırasında da, 15 ay süreyle, idare İngilizler tarafından yürütülse de, İsveç’e devredilmiştir. 1814 Paris Antlaşması’yla bir kez daha Fransızlara devredilen Guadeloupe, 1815 Viyana Antlaşması’yla da, kesin olarak Fransa kontrolüne geçmiştir. 1946 yılında Fransa’nın denizaşırı toprağı haline gelen koloni, 1974 yılında Fransa’nın idari bir merkezi (ili) olmuştur. Daha küçük Marie Galante, La Désirade ve Îles des Saintes adaları da Guadeloupe’a dahildir. Saint-Martin and Saint-Barthélemy 2007 yılında Guadeloupe’dan ayrılmışlardır. 72 İngilizler tarafından bir çok kez işgal edilmiş, 1794-1815 yılları arasında İngiliz kontrolü altında kalmıştır. Halen Fransız illerinden biridir. 73 1493 yılında Kolomb tarafından keşfedilen ada, üç yüzyıldan fazla bir süre, Karayip yerlileri, Fransızlar, İngilizler ve Hollandalıların mücadelesine konu olmuş, 19’uncu yüzyılda nihayetinde Fransızların kontrolüne geçmiştir. Bugün Fransa’nın denizaşırı ili Guadeloupe’a dahil adalardandır 74 İlk olarak İngilizler 1605'te adaya yerleşme teşebbüsünde bulunmuştur. Ülke Fransa ve İngiltere arasında el değiştirdikten sonra, 1814'te Paris Anlaşmasıyla İngiltere'ye bırakılmıştır. 1967'de muhtariyet elde eden ada, 1979'da bağımsızlığına kavuşmuştur. 75 Grenada, 1763'teki Paris Antlaşması’yla resmen İngiltere'ye bırakılmıştır. 76 Fransızlar, İngilizler, Hollandalılar, Danimarkalılar ve İspanyollar arasında mücadelelere sahne olan Saint Martin Adası, 1648 yılında Concordia Antlaşması ile Fransa (Saint-Martin) ve Hollanda (Sint Maarten) arasında ikiye bölünmüştür. Kuzey bölgesi Fransa’ya ait olup, Fransa’nın Saint-Martin Deniz Aşırı Bölgesi’ni oluşturur. 77 İlk kez Fransız yerleşimciler 1623 yılında adayı kolonileştirmeye başlamıştır. 1758 yılında kısa bir süre kontrolünü İngilizlerin ele geçirdiği ada, 1784 yılında, Gothenburg ticaret hakları karşılığında İsveç’e verilmiştir. 1877 yılında yapılan bir referandum sonrası, ada 1878 yılında Fransa’ya iade edilmiştir. Fransa’nın bir ili statüsündeki denizaşırı toprağı Guadeloupe’un bir parçası olarak idare edilen St.Barts, 2007 yılında Guadeloupe’in idari yapısından ayrılmış ve Denizaşırı Bölgeler Topluluğu (Overseas Collectivity-COM)’na dahil olmuştur. 78 Hispanyola adasında bugünkü Haiti. Fransa ve İspanya adaya ilişkin anlaşmazlıkları 1697 tarihli Ryswick Anlaşması ile sonuçlanmış, Hispanyola iki ülke arasında bölünmüş, Fransa adanın batısında üçte bir oranındaki bölgeyi sahiplenmiş ve bu bölgeyi Saint Domingue olarak adlandırmıştır. 79 Juang (Ed.), Morrissette (Ed.) ve Fullmer (Yrdc.Ed.), a.g.k., s. 486. 22 kavuşmuştur. Haiti, Karayiplerde ve Amerika Birleşik Devletleri’nde bir çok köle isyanına da ilham kaynağı olmuştur.80 St.Domingue’in köle ticareti dışında kalmasından sonra, yerini İspanyolların kontrolündeki Küba alacaktır. Güney Amerika’da ise, 1624 yılında bugünün Fransız Guyanası bölgesinde yerleşimler oluşturma yönünde girişimler başlatılmış, ancak Portekizliler, Amerikan yerlileri, Hollandalılar ve İngilizlerin saldırıları sonucu, bölgede kesin Fransız hakimiyeti ancak 1763 Paris Antlaşması ile mümkün olmuştur. Paris Antlaşması ile Fransa, Guyana’nın yanı sıra Martinik, Guadeloupe, St.Lucia gibi birkaç Batı Hint Adası dışında, Yeni Dünya’daki diğer varlıklarını yitirmiştir (Fransa’nın bugüne ulaşan Batı Hint Adaları için Bkz.Harita 40). Afrika’daki faaliyetlerine gelindiğinde, Fransız tüccarlar, 15’inci yüzyılın sonlarında Afrika’daki krallıklara ticaret ilişkisine başlamış, 1624 yılına kadar Afrika kıyılarında ticaret üsleri oluşturmaya başlamışlardır. Fransız köle tüccarları, özellikle Senegambiya (%6,5), Gine Körfezi (%33,9) ve Orta-Batı Afrika’da (%36,8) etkili olmuşlardır. Senegambiya bölgesinde 1659 yılında St.Louis’de ilk üslerini elde eden Fransızlar, 1666 yılında Hollandalıların tarafında ve 1672 yılında Hollandalıların karşında savaşmışlar, savaşların sonucunda zayıflayan Hollanda, Batı Afrika kıyılarında Goree ve Arguin üslerini Fransızlara bırakmıştır (Harita 4).81 1677 yılında Goree Adası’nı ele geçiren Fransızlar, Senegal bölgesinde yerlerini sağlamlaştırmışlardır. Ada emperyal savaşlar sırasında zaman zaman İngiliz işgaline uğrasa da, Senegal’in 1960 yılındaki bağımsızlığına kadar genel olarak Fransa’nın kontrolü altında kalmıştır.82 1678 yılında bugünkü Moritanya sınırları içinde kalan Arguin üssünü elde etmesi de, Fransa’nın bölgedeki etkinliği açısından önemli bir girişim olmuştur. Ancak sık sık el değiştiren Arguin’in tam anlamıyla Fransa kontrolüne girmesi 20’nci yüzyılın başlarına denk gelir. Ayrıca Köle Sahili, önemli köle ihraç noktası Quidah (Whydah) ile birlikte (Harita 5-6), Fransa’nın Batı Hint Adalarındaki plantasyonları için gerekli köle işgücü sağlayan başlıca arz kaynaklarından biri olmuştur. Fildişi Sahili, Transatlantik Köle Ticaretinde önemli bir rol üstlenmemiş olsa bile, Assinie, Grand-Bassam ve San Pedro gibi üsler (Harita 41), Fransızların Amerikalarda sahip olduğu plantasyonlar için gerekli işgücünün elde edildiği önemli noktalar olmuşlardır. Başlıca kaynak ise, Kongo’nun sahil bölgesi başta olmak üzere, Orta-Batı Afrika olmuş, Fransız tüccarlar Gabonlu köleleri, köle ticareti sona erdikten çok sonrasına, 1870’li yıllara kadar ihraç etmişlerdir.83 Fransa, 17’nci yüzyıldan Afrika’nın sömürgeleştirilmesine kadar olan dönemde Afrika’nın doğu ucundaki Madagaskar Adası’nda da, ticari üsler edinmek konusunda İngiltere 80 Aynı, s.487. 81 Rawley ve Behrendt, a.g.k., s.92. 82 Shillington (Ed.), a.g.k., s.208; John Middleton (Baş Ed.) ve Joseph C.Miller (Ed.), New Encyclopedia of Africa, Volume 2, ABD: The Gale Group, 2008, s.484. 83 Juang (Ed.), Morrissette (Ed.) ve Fullmer (Yrdc.Ed.), a.g.k.,s.488; Rawley ve Behrendt, a.g.k., s.112. 23 ile rekabet etmiştir. Avrupalıların Madagaskar ile tanışması 16’ncı yüzyılın başlarında mümkün olmuş, bu tarihten itibaren Portekizli, Hollandalı, İngiliz ve Fransız gemileri Madagaskar sahillerinde görülmeye başlanmıştır. 1642 yılından itibaren, Fransızlar, güneyde Taolagnaro’da Fort Dauphin ve daha kuzeyde Sainte Marie Adası gibi ticaret üsleri oluşturmuşlardır (Harita 42).84 Fort Dauphin üssü başlangıçta gelişmişse de, 1674 yılında yerleşimcilerin neredeyse tümüyle yerli gruplar tarafından katledilmesinden sonra, Fransızların adada kolonileşme çabaları yüzyıldan fazla bir süre sekteye uğramıştır.85 Bir tahmine göre, 1670-1769 yılları arasında Mauritius ve Reunion adalarına Fransızlar tarafından getirilen kölelerin %70’i Madagaskar’dan elde edilmiştir.86 Transatlantik Köle Ticareti kapsamında, 1650 ve 1900 yılları arasında, Madagaskar, Mozambik ile birlikte, Afrikalı kölelerin %4,7’sini sağlamıştır.87 Aynı bölgede, ilk kez 1512 yılında Portekizliler tarafından ziyaret edilen Reunion Adası’na 1642 yılında Fransızlar yerleşmeye başlamıştır (Harita 36). Önce kahve için plantasyonlar oluşturulmuşken, Napolyon Savaşları sırasında İngilizlerin eline geçen adada bu kez şeker kamışı üretilmeye başlanmıştır. Paris Anlaşması ile Fransa’ya iade edilen ada, Karayiplerde artan şeker üretimi ve Asya’ya giden deniz yolunu kısaltan Süveyş Kanalı’nın açılmasıyla bir süre sonra önemini yitirmiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Fransa’nın denizaşırı illerinden biri haline gelmiştir.88 f. Kuzey Amerika ve Amerika Birleşik Devletleri: Kuzey Amerika’da, köle taşıyıcılığıyla, genellikle kuzey bölgelerinden tüccarlar ilgilenmişlerdir. İlk Amerikan köle gemilerinin 1630’lu yıllarda Boston’dan hareket ettiği tahmin edilmektedir. On sekizinci yüzyılın ortalarından itibaren Rhode Island, Amerikan köle ticaretinin merkezi haline gelmiştir. New London, Connecticut, Portsmouth, New Hampshire gibi kentler de köle ticaretinde rol oynamışlardır. Böylece, 1700’li yılların ortalarına gelindiğinde bir çok bağımsız Amerikan tüccarı ticarette yerini almış olmakla birlikte, Kuzey Amerika’ya köle nakledilmesinde Amerikan gemilerinin çok önemli bir payı olmamıştır. Kuzey Amerika’ya köleler daha çok İngiliz gemileriyle taşınmıştır.89 84 “Madagascar: Slavery and Early State Formation (1642-1750)”, Electoral Institute for Sustainable Democracy in Africa, 2005,http://www.eisa.org.za/WEP/madoverview1a.htm(23 Eylül 2013) 85 “Madagascar-HISTORY”, http://www.mongabay.com/reference/country_studies/madagascar/HISTORY.html(23 Eylül 2013) 86 “Madagascar: Slavery and Early State Formation (1642-1750)”, Electoral Institute for Sustainable Democracy in Africa, 2005,http://www.eisa.org.za/WEP/madoverview1a.htm(23 Eylül 2013) 87 Hakim Adi, Alik Shahadah, Kimani Nehus (2005), “Transatlantic Slave Trade”, African Holocaust, http://africanholocaust.net/articles/TRANSATLANTIC%20SLAVE%20TRADE.htm (07 Eylül 2013). 88 “A troubled history of Paradise - Reunion Island”, http://www.reunionisland.fr/history.html (07 Eylül 2013); “Reunion”, http://africanhistory.about.com/od/runio1/Runion.htm (07 Eylül 2013). 89 Kachur, a.g.k., s.65. 24 Bu arada, on üç Amerikan kolonisi, İngiltere’ye karşı Bağımsızlık Savaşı90 ile 1776 yılında bağımsızlığını ilan ederek İngiltere’den ayrılmış, 1803 yılında Fransa’nın Louisiana’yı ABD’ye satması (Harita 43)91 ve 1819 yılında Batı ve Doğu Florida’nın İspanya tarafından ABD’ye bırakılmasıyla92, ABD’nin toprakları büyük oranda genişlemiştir. Sonrasında da topraklarını çeşitli anlaşma ve satın almalarla genişletmeye devam eden ABD’nin ana kıta üzerindeki genişleme süreci, 1867 yılında Alaska’nın Rusya’dan satın alınmasıyla tamamlanacaktır. (Harita 44). Amerika Birleşik Devletleri ve selefi kolonilerin, hem taşıyıcı olarak hem de topraklarına ulaşan köle grupları açısından, ticarette küçük bir paya sahip olmalarına rağmen, ülkenin kolonyal ve ulusal gelişmesinde, köle ticareti temel bir rol oynamıştır. Afrikalı köle işgücü, Virginia ve Maryland tütün plantasyonlarını, Güney Carolina’nın pirinç ve çivit plantasyonlarını ve Pamuk Krallığı93 plantasyonlarını işlemiştir. Orta koloniler ve New England, köle barındıran Batı Hint Adalarına, gıda ürünleri, orman ürünleri ve çiftlik hayvanları satmışlardır.94 Bazı Amerikan tacirleri seyahatleri düzenlerken, diğerleri aracı ve tüccar olarak, köle ticaretiyle uğraşmışlardır. 90 Yedi Yıl Savaşları’ndan İngiltere kazançlı çıkan taraf görünse de, savaşlar İngiliz maliyesi üzerinde ciddi bir yük oluşturduğundan, İngiltere bu yükü gidermek amacıyla, Amerika’daki kolonilerine yeni vergiler getirmiştir. Çay ihracatına yüksek ek vergiler getirilince, bir süredir ekonomik olarak kendi kendine yeter duruma yükselmiş olan koloniler 1775 yılında, İngiltere’ye karşı mücadele başlatmışlar ve savaşın başlarında 1776 yılında, Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi'ni yayınlayarak bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Çatışmalar, 1778'de Fransa’nın, 1779'da İspanya’nın 1780'de Hollanda'nın kolonilerin yanında yer almasıyla, uluslararası bir savaşa dönüşmüştür. Altı yıl süren savaş sonunda koloni güçleri tarafından yenilgiye uğratılan İngiltere, 1783 Paris Antlaşması ile batıda Mississipi Irmağını da içine alacak şekilde Amerikan Bağımsızlığını tanımıştır. Kanada İngiltere’nin elinde kalmış, ama Doğu ve Batı Florida İspanya’ya verilmiştir. 91 Kuruluşundan sonra, Amerika Birleşik Devletleri’nin Louisiana eyaletini Fransa’dan satın almasıyla toprakları ikiye katlanmıştır. İki ülke arasında, Yedi Yıl Savaşlarının bir parçası olarak, Kuzey Amerika’nın kontrolü için yapılan savaşlar (Fransız ve Yerli Savaşı/1756-1763) sonunda imzalanan Paris Antlaşması (1763)’nda Louisiana kolonisi Mississippi ile ikiye bölünmüş, doğusu İngilizlerin kontrolüne, batısı ve New Orleans Fransa’ya bırakılmıştır. Ancak, Paris Antlaşması’nın imzalandığı sırada, esasen, Mississipi Irmağı vadisini içine alacak şekilde Louisiana’nın tümü, 1762 yılında Fransa ve İspanya arasında yapılan gizli Fontainebleau Antlaşması ile İspanya’ya bırakılmış durumdadır. Paris Antlaşması’yla Florida’yı İngiltere’ye bırakmış olan İspanya, Louisiana’nın doğu bölümü için İngiltere ile sürtüşmeye girmemiştir. Louisiana’nın batı bölümü, 1800 yılındaki bir başka gizli anlaşmaya kadar İspanya’nın kontrolünde kaldıktan sonra, tekrar Fransa’ya iade edilecektir. Louisiana, Napoleon Bonaparte yönetimindeki Fransa tarafından, Kuzey Amerika’da bir imparatorluk kurma umuduyla İspanya’dan geri alınmakla birlikte, 1791 yılında köleler tarafından başlatılan Haiti isyanının 1803 yılına gelindiğinde Fransa’nın mağlubiyetiyle sonuçlanması ve İngiltere’yle savaş tehdidi, Fransa’yı Louisiana’yı ABD’ye satmaya mecbur bırakmıştır. Böylece ABD, Mississippi’ye geçişi kontrol eden New Orleans Limanı’nı ve şu anki 15 ABD eyaletinin tümünü veya bir kısmını ve iki Kanada bölgesini içeren bir alanı ele geçirmiştir. 92 1783 Anlaşması’yla İspanya’ya bırakıldıktan sonra İngilizlerin boşalttığı Florida toprakları ise, İspanyol kolonistlerin yanı sıra, İspanyol yönetiminin toprak bağışı yapması nedeniyle, yeni oluşan ABD’den yerleşimcilerin de yoğun akışına sahne olmuş, ayrıca, ABD’li sahiplerinden kaçan köleler de, Florida’ya sığınır olmuştur. Nihayetinde, Florida, “İspanyol” olmaktan çok, “Amerikan” nitelik kazanmıştır. Bunun yanı sıra, bölgeye ABD askeri müdahaleleri de, sonunda İspanya’nın Florida’yı ABD’ye bırakmasını gerektirmiş ve 1819 yılında Adams-Onis Antlaşması’yla Florida resmi olarak ABD sınırları içine dahil olmuştur. 93 Amerikan İç Savaşı’na kadar, ABD’nin Alabama, Mississipi ve Louisiana ile Texas’ın içlerine kadar uzanan güney eyaletlerinde, pamuk ekiminin yapıldığı alanları kapsar. 94 Rawley ve Behrendt, a.g.k., s.6. 25 1770’e gelindiğinde, Afrikalı köleler güney kolonilerdeki nüfusun yaklaşık %40’ını, Güney Carolina’da ise çoğunluğunu oluştururken, kuzey kolonilerde, kölelerin koloni nüfuslarına oranı hiçbir zaman %5’i aşmamıştır. Güneyli elitler çok sayıda köleyle birlikte yaşamak durumunda kalınca, kölelere karşı sosyal tutumların sertleşmesini teşvik etmişler, köle kadınların çocukları köle ilan edilmiş, köle sahiplerine kölelerini cezalandırırken öldürme izni verilmiş, siyahlar ile daha yoksul beyaz işçiler arasında ayrım yapmanın bir yolu olarak, siyah karşıtı ırkçılık teşvik edilmeye başlanmıştır. Böylece, köleliğe karşı yaklaşımda kuzeydeki kolonilerle güneydeki koloniler arasında ortaya çıkan fark, Amerikan Bağımsızlık Savaşı’ndan sonra daha da artmıştır. Bağımsızlık Savaşı’nın idealleri ve köleliğin yeterince karlı olmadığına ilişkin tartışmalar, 18’inci yüzyılın son çeyreğinde kuzey eyaletlerinde köleliğin kaldırılmasıyla sonuçlanmıştır. Ancak bu arada, güney eyaletlerinde kölelik, ucuz işgücü peşinde olan tütün ve pamuk üreticilerinin talepleriyle güçlenmiştir. Güney eyaletlerinde kölelere ilgi güçlü bir şekilde devam etmesine rağmen, 1 Ocak 1808 tarihinde, ABD’ye köle ithalatı resmi olarak yasaklanmıştır. Bununla birlikte ülke sınırları içinde devam eden köleliğe yönelik farklı yaklaşımlar, güneyin köle eyaletleri ile kuzeyin özgür eyaletleri arasındaki gerilimi arttırmış, nihayetinde 1861-1865 yılları arasında Amerikan İç Savaşı’na neden olmuştur. Kuzeyin galibiyetiyle sonuçlanan İç Savaşın ardından, Aralık 1865’te, Anayasaya getirilen 13’üncü düzenleme ile kölelik ABD’nin tümünde yasaklanmıştır. 6. TRANSATLANTİK KÖLE TİCARETİNİN SONA ERMESİ: Transatlantik Köle Ticaretinin en büyük gücü olan İngiltere’de, 18’inci yüzyılın sonlarından itibaren, belli insani ve dini çevrelerde, önce köle ticaretine, ardından kölelik uygulamasına karşı bir tutum benimsenmeye başlanmıştır. O sıralarda, ABD’nin Bağımsızlık Bildirgesi, Fransız İhtilali’nin dünyaya yaydığı demokrasi, insan hakları, eşitlik, özgürlük değerlerinin ön plana çıkması ve bazı köle isyanlarının (1791 tarihli Haiti Köle İsyanı gibi) ortaya çıkmaya başlaması da, etik tartışmalara hız kazandırmıştır. Sonunda, köle ticareti 1807 yılında, kölelik ise 1833 yılında yasaklanmıştır. Ancak İngiltere, bununla yetinmemiş, Afrika’da ve Batılı ülkelerde hüküm süren köleliğin kaldırılması, Avrupalı ve Orta Doğulu devlet ve tüccarların ticarete devam etmelerinin önüne geçilmesi için, İngiliz devletinin tüm silah ve araçlarını kullanmaya karar vermiş, Atlantik’i köle ticareti yapan gemilerden temizlemek için Kraliyet Donanması’ndan yararlanılmıştır. Kölelik ve köle ticareti dünyada bir süre daha devam etmişse de, 19’uncu yüzyılın sonlarına gelindiğinde de, hem köle ticareti, hem de bir kurum olarak kölelik, uluslararası alanda büyük oranda ortadan kaldırılmıştır. Köle ticareti ve kölelik karşıtı yürütülen etik tartışmalar kamuoyunun ikna edilmesi açısından kolaylaştırıcı bir rol oynamışsa da, bu tartışmaların ardında ekonomik hesaplamaların gizli olduğuna dair değerlendirmeler de dikkate değerdir. On sekizinci yüzyılın sonlarında ve 19’uncu yüzyılın başlarında kölelik karşıtı hareketin bir insanlık seferi olduğuna ilişkin tezlere karşı ilk itiraz sesi, 1944 tarihli “Kapitalizm ve Kölelik” (Capitalism and 26 Slavery) başlıklı çalışmanın sahibi Eric Eustace Williams’dan gelmiştir. Trinidad ve Tabogo’nun ilk başbakanı (1956-1981) olan Williams, akademik çalışmaları sırasında North Carolina Üniversitesi tarafından yayımlanan kitabında, bir taraftan, kölelik karşıtı hareketin Batı Hint Adalarındaki sistemi yıkan ve siyahları özgürleştiren hücumun başını çektiğini kabul ederken, diğer taraftan, hümaniterlerin, duygusal yaklaşımı akademik bakış açısına tercih edenler tarafından ciddi biçimde yanlış anlaşıldığını ve abartıldığını ileri sürmektedir.95 Williams, kölelik karşıtı hareketin ortaya çıkışı ile köle ticaretinin üstünlüğünün ve İngiliz İmparatorluğu için taşıdığı önemin azalışının aynı döneme denk geldiğine işaret eder. Williams’a göre, Amerikan Bağımsızlık Savaşı’ndan itibaren, İngiltere’de, tropik ürünlerin, özellikle şekerin sağlanmasında İngiliz Batı Hint Adalarının geleneksel rolü ve ayrıcalıklı yeri gittikçe sorgulanır hale gelmiş, ada kolonileri eskisi kadar karlı görülmez olmuştur. Williams’ı destekleyen görüşlerden bazıları da, Batı Hint adalarının yüksek maliyetli üreticiler olduğundan şekerin dünya pazarlarında satılamadığını, bunun eski kolonyal sistemin korumacı merkantilist ticaret politikası nedeniyle, ekonomik kaynakların tahsisinin doğru yapılamamasından kaynaklandığını ve sistemin artık işlememeye başlamış olduğunu ileri sürer.96 Böylece, koloni sisteminin ortadan kaldırılması ihtiyacına yanıt arayışı, kölelik karşıtı hareketi doğuracaktır. Williams’ın tezi, her zaman destek bulmasa da, 20’nci yüzyılın ikinci yarısından itibaren, konuyu çalışanlarca temel referans kaynağı olmuştur. Immanuel Wallerstein da, köleliğin sona ermesiyle kapitalizm arasındaki ilişkileri öne çıkarır ve köleliğin, kapitalist dünya ekonomisinin genel ihtiyacının gereği olarak sona erdiğini söyler. Wallerstein’a göre, köle ticareti, 1450’li yıllarda ortaya çıkmaya başlayan Avrupa merkezli kapitalist dünya ekonomisinin inşasında önemli bir unsur teşkil etmiş olmakla birlikte, 1750’li yıllardan itibaren Afrika’nın dünya ekonomik sistemine dahil olmaya başlamasıyla, “köle”den sağlanan “yarar”ın bir bütün olarak dünya ekonomisi açısından yeniden hesaplanması gerekmiştir. Afrika’nın dünya ekonomisine dahil olduğu andan itibaren, kölenin özgür köylü üreticiden veya ücretli işçiden farkı kalmaz olmuştur. Kölenin köle sahibine maliyeti aynı kalsa da, dünya ekonomisi açısından sağladığı yarar değişebilecektir. Nitekim, köle yapılmadığında elde edilecek net birikim aynı kalırken, kölelik yıllarının getirdiği net birikim azalmıştır. Yapılan hesap, bir bütün olarak dünya ekonomisinin birikim sürecinde, köleliğin sağladığı faydanın daha az olduğunu göstermiştir.97 95 Aynı, s.178. 96 Barbara L. Solow, “The British & the Slave Trade”, The New York Review of Books, 2012, http://www.nybooks.com/articles/archives/2012/jan/12/british-slave trade/?pagination=false&printpage=true(23 Eylül 2013). 97 I.Wallerstein, “Africa and the World Economy”, UNESCO General History of Africa VI, Africa in the Nineteenth Century until the 1880s, Der.: J.F.Ade Ajayi, California: Heinemann Educational Publishers, 2000, ss.23-39. 27 Transatlantik Köle Ticaretinin yasaklanmasını, İngiltere’nin endüstrileşmesine bağlayan değerlendirmelerin geçerliliğinin bundan sonra da tartışılmaya devam etmesi beklenir. Bununla birlikte, köle ticaretinin kaldırılmasına yönelik uluslararası çabalarda, İngiliz hükümetinin rüşvet yoluna dahi başvurmuş olması ve İspanya’ya, sözü karşılığında 400 bin GBP vermesi,98 köle ticaretinin önüne geçmek için Afrika kıyılarında, Afrika’yla toplam ticaretin yıllık değerini aşacak şekilde savaş gemilerini konuşlandırması,99 kölelik karşıtı hareketin en önde gelen liderleri arasında bankerlerin de yer alması,100 İngiltere’nin insani değerlerin ötesinde çıkar arayışları içinde olduğunu gösterir nitelikte örnekler olarak dikkat çekicidir. 7. İKİNCİ KÖLELİK DÖNEMİ: İngiltere’nin Transatlantik Köle Ticaretini yasaklaması, ticaretin kısa sürede sonlandırıldığı anlamına gelmemektedir. 1780’lerden Brezilya’da köleliğin 1888 yılında yasaklanmasına kadar devam eden ve Dale Tomisch’in “İkinci Kölelik” adını verdiği dönemde, Transatlantik Köleliğin yeniden düzenlenmesi ve genişlemesine tanık olunmuştur. Dale Tomich’in Michael Zeuske ile birlikte kaleme aldığı bir makalede101, “İkinci Kölelik” kavramının, söz konusu dönemde Atlantik dünyasını dönüştüren, küresel-tarihsel süreçlere dikkat çektiği ifade edilmektedir. Bu süreçler, eski kolonyal kölelik bölgelerinin çöküşü ve oldukça verimli yeni köle emtiası üretim bölgelerinin oluşmasıyla sonuçlanmıştır. İkinci Kölelik Döneminin yeni bölgeleri, kölelik karşıtı hareketlerin ve uluslararası köle ticaretinin yasaklanmasının baskısı altında gelişmiştir. Köle ticaretinin yasaklanması, köleliği ortadan kaldırmamış, köle karşıtı siyaset ve kölelere yönelik pazar talebi, köle ticaretini, eski üretimden, İkinci Köleliğin yeni alanlarına yöneltmiştir. İkinci Kölelik, köleliğin değil, kolonyal köleliğin krizine işaret etmektedir. Eski kolonyal sistem, yeni koşullarla rekabet edemez hale gelmiş, böylece, yasadışı köle ticareti, 1870’lere kadar, yeni emtia üçgeninin gölgesinde devam etmiştir. 1780’lerden 1840’lara kadar olan dönemde, savaş ve devrimlerin getirdiği tahribata rağmen, Atlantik dünyasında ekonomik genişleme yaşanmıştır. On dokuzuncu yüzyıl ilk yarısı ortalarında, Atlantik ticaretinde başlıca emtia olan şeker üretimi, eski İngiliz ve Fransız köle kolonilerinde ve Brezilya’nın kuzeybatısında düşüşe geçmiş, bununla birlikte, yeni tarım bölgelerinde, şekerin yanı sıra, pamuk ve kahve üretimi artış göstermiştir. Yeni dönemde, 98 99 Eric Williams, Capitalism and Slavery, Chapel Hills: The Universıty of North Carolina Press, 1944, s.169. Aynı, s.171. 100 S.Daget, “The Abolition of the Slave Trade”, UNESCO General History of Africa VI, Africa in the Nineteenth Century until the 1880s, Der.: J.F.Ade Ajayi, California: Heinemann Educational Publishers. ss.6489. 101 “İkinci Kölelik” kavramıyla ilgili çalışmada ele alınan hususlar için bkz. Dale Tomisch ve Michael Zeuske, “The Second Slavery: Mass Slavery, World Economy and Comparative Microhistories”, http://www.academia.edu/2115379/The_Second_Slavery_Mass_Slavery_Worldeconomy_and_Comparative_Microhistories (23 Eylül 2013). 28 köle işgücü, endüstrileşmenin ve kentleşmenin gerektirdiği emtianın üretimine yönlendirilmiş, bu nedenle, Atlantik ticaretinde bu döneme kadar başlıca emtia olan şekerin yerini pamuk almıştır. ABD’nin güney bölgeleri, 1830’lardan İç Savaş’a kadar olan dönemde, dünya pamuk ihtiyacının %75’inden fazlasını karşılamıştır. Şekere yönelik talep de, 19’uncu yüzyılın ilk yarısında önemli oranda artmış ve Haiti’nin plantasyon sisteminin dışına çıkmasının ardından, 1830 yılına gelindiğinde, Küba, dünyanın başlıca şeker üreticisi olarak belirmiş, 1860’lı yıllara kadar her 10 yılda şeker üretimini ikiye katlamıştır. Kübalı şeker üreticileri, teknolojik gelişmelerin de yardımıyla, şeker üretimindeki miktar ve kaliteyi artmış ve fiyatları belirler duruma gelmiştir. Aynı dönemde, kahve de, Avrupa ve Kuzey Amerika’da yeni bir kitle tüketim maddesi haline gelmiş, kahve üretiminde de dünyada Brezilya başı çekmiştir. Brezilya kahvesi, arazi ve işgücünü yeni bir endüstriyel ölçeğe göre şekillendirmiş ve üretim 19’uncu yüzyıl boyunca katlanarak artmıştır. Söz konusu dönemde, Amerika Birleşik Devletleri’nin bağımsızlığını elde etmesi, İngiltere’nin Kuzey Amerika kolonileriyle Batı Hint Adaları plantasyon bölgelerini bağlayan emperyal sistemini alt üst etmiştir. Bir taraftan Batı Hint Adaları, kereste, çiftlik hayvanı, gıda ve Kuzey Amerikan köle tüccarlarının hizmetlerinden yoksun kalırken, diğer taraftan, İngiltere, denizcilik ve ticaret alanlarında muhtemel bir rakip ile karşı karşıya kalmıştır. ABD, Fransız ve İspanyol kolonileri ve Brezilya’yla aktif olarak ticarete başlamış ve İngiltere’nin uluslararası köle ticaretinin yasaklanması çabalarını da baltalamıştır. Tomisch ve Zeuske, Haiti’nin köle devrimini gerçekleştirip, yeni bir devlet kurarak ticaret dışında kalmasının, hem Fransa’nın Amerikan imparatorluğunu, hem de İngiltere’nin emperyal hırslarını çökerttiğinden söz ederler. Buna göre, Haiti’nin çekilmesiyle, dünyanın en zengin kolonisi ve en büyük şeker, kahve ve pamuk üreticisi uluslararası ticaretin dışında kalmıştır. Devrim, kölelik siyaset ve ekonomisini dönüştürmüştür. Tomisch ve Zeuske, Florida ve Louisiana’nın ABD’ye transferinin, Haiti Devriminin bir sonucu olduğuna, böylece ABD’nin pamuk kuşağının, nehir ve deniz ulaşımına eriştiğine, ancak bunun da, Güney ile Kuzey tarımı arasında siyasi ve ekonomik rekabet doğurduğuna işaret eder. Tomich ve Zeuske’ye göre, Latin Amerika’nın, özellikle Brezilya’nın bağımsızlığı, yeni ekonomik fırsatlara yanıt verecek siyasi alanı yaratmıştır. Brezilya, Afrika köle ticaretine devam etmiş, köleler genellikle Angola, Kongo ve Mozambik’ten elde edilmiştir. Küba’daki plantasyon sahipleri de, Brezilya’da olduğu gibi belli bir özerklik kazanmışlar ve köle ticaretini devam ettirmişlerdir. Küba’nın yasadışı köle ticareti karları, İspanya için önemli bir destek olmuştur. Bu dönemde, ABD, İngiltere’ye pamuk ihraç etmiş, ancak aynı oranda İngiliz ürünü ithal etmemiş, büyük ticaret fazlası, Küba şekeri ve Brezilya kahvesi için başlıca pazar 29 olabilmesine izin vermiştir. İngiliz ihracatı için başlıca pazarlar ise Küba ve özellikle Brezilya olmuştur. Böylece yeni bir emtia üçgeni oluşmuştur. Rio, Havana ve New York gibi Amerikan Atlantik liman şehirleri, daha önemli bir yer edinmeye başlamışlardır. Tomisch ve Zeuske’ye göre, 19’uncu yüzyılda Atlantik, artık, üretim kaynaklarının değil, emtia akışının alanıdır. 8. TRANSATLANTİK KÖLE TİCARETİNİN ETKİLERİ: a. Avrupa Açısından: Transatlantik Köle Ticaretinin Avrupa ekonomisi, özellikle ilk kez İngiltere’de ortaya çıktığı için İngiliz sanayi devrimi üzerindeki etkileri oldukça geniş tartışmalara sahne olmuştur. Köle ticaretinin kapitalizmin gelişmesini ve İngiltere’de sanayi devriminin ortaya çıkışını sağlayan başlıca etmen olduğu görüşüyle, İngiliz ekonomisinin sanayi devrimini gerçekleştirmek için köle ticaretine ihtiyacı olmadığı veya köle ticaretinin İngiliz ekonomisine ve dolayısıyla sanayi devrimine etkisinin çok az olduğu yönündeki görüşler karşı karşıya gelmiştir. İlk grupta yer alanların başında gelen Eric Williams “Capitalism and Slavery” başlıklı çalışmasında, özetle köle ticaretinden elde edilen karların İngiltere’de endüstri devrimini finanse ettiğini ele almaktadır. Özellikle İngiltere’de çok tepki çeken çalışma, ülkede 1964 yılına kadar yayımlanmamıştır. İngilizlerin tepkisini çeken Williams’ın görüşlerini destekleyen isimlerin arasında yine bir İngiliz tarihçi Robin Blackburn önemli bir yere sahiptir. Blackburn, öncelikle, İngiliz kapitalizminin köle plantasyonlarının bir sonucu olmaktan çok sebebi olduğunu hatırlatır. Fiyat devriminin etkisiyle gelişmeye başlayan denizaşırı ticaret, İngiltere’de üretimin artmasını teşvik etmiş, böylece 16’nci yüzyılın ortalarından 18’inci yüzyılın son üçte birine kadar devam eden dönemde manüfaktür üretim biçimi102 ortaya çıkmıştır. Ayrıcı özelliği işbölümünün gelişmesi olan manifaktür döneminde, çeşitli kesimlerden, yediği yiyeceği veya giydiği giysiyi üretmediği halde geçimini sağlayacak para kazananlar ortaya çıkmış, farklı kişiler, kazandıkları para ile aynı şeyi satın alabilir olmuşlardır. Tüketici devrimi olarak da adlandırılan bu dönemde, lüks mallar olarak adlandırılabilecek ürünleri alacak tüketici grubu gittikçe genişlemeye başlamış, bu süreç Amerikalarda tüccarlar tarafından oluşturulan plantasyon sistemi ile desteklenmiştir. Plantasyon kolonileri, anavatana, popüler lüks mallar (boya maddeleri, şeker, tütün, sonraları kahve ve çikolata) ve önemli bir sanayi girdisi olan pamuk sağlamıştır. Bu tür ürünlerin mevcudiyeti, tüketicileri pazar mübadelelerine daha fazla katılmaya ve yevmiye, aylık ve ücretlere daha fazla dayanmaya yöneltmiştir. Amerikalardaki plantasyon kolonileri, anavatana değerli mallar sağlarken, kendileri de metal araç-gereç, tekstil ve erzaka ihtiyaç duymuşlardır. Batı Hint Adalarının erzak ihtiyacı, 102 “Manüfaktür üretim yöntemi”ne ilişkin bilgi için bkz. Onur Ender Aslan, Kamu Personeli Rejimi-Statü Hukukundan Esnekliğe, Ankara: Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü, 2005, ss. 24-27. 30 Kuzey Amerika’daki New England ve Newfoundland kolonileri tarafından sağlanmıştır. Ticari gemi yapımı, bakım ve onarımı sağlayarak İngiliz filosunun gücüne büyük oranda destek de olan Kuzey Amerika kolonileri, bu şekilde İngiliz ürünlerini alabilecek geliri elde etmiştir. Bu döngünün sağlanmasında plantasyonlardaki köle işgücü kritik rol oynamıştır. Blackburn, kolonilerle mübadele ilişkilerinin, metropolit birikim sürecinin bir devamı olan “genişletilmiş ilksel birikim”i (extended primitive accumulation) oluşturduğunu ileri sürer. Köle ekonomileri, bir “ilksel birikim” biçimidir, çünkü … doğrudan üreticiler, vahşi zor yoluyla, artık ve ticari mal üretmeye mecbur edilmişlerdir.103 Köle plantasyonları alanıyla mübadeleler, kapitalizmi yaratmamış, ancak, mevcut tarımsal ve ticari-manüfaktür kapitalizm kompleksinin gelişmesini sağlamıştır. Bir başka ifadeyle, koloni ve Atlantik genişletilmiş ilksel birikim rejimi, metropolit birikimin, tarımsal ve ulusal sınırları aşarak, endüstriyel ve küresel boyut kazanmasına olanak tanımış, kapitalist sanayileşmeye geçiş, köle plantasyonlarıyla kapsamlı mübadeleler yoluyla gerçekleşmiştir.104 “The Making of New World Slavery” başlıklı çalışmasında Blackburn, sanayileşmeye giden yolda; pazar, ticaretten elde edilen kar ve bunların yatırıma dönüştürülmesi, yatırım alanları ve yeni mali araçlar, sanayi için gerekli hammaddeler, plantasyon ürünleriyle ilişkili yeni tüketim biçimleri gibi açılardan köle ekonomilerinin taşıdığı önemi ayrıntılarıyla tartışmakta, tartışmayı sayısal verilerle desteklemesi de, Transatlantik Köle Ticaretinin kapitalizmin gelişmesi ve sanayi kapitalizmine evrilmesi sürecine önemli etkisi olduğu tezini ikna edici kılmaktadır. Böylece, 15’inci yüzyılda başlayan temasların ilk dönemlerinde Afrika ve Avrupa arasında çok fazla olmayan teknolojik farklılık gittikçe artmış ve Avrupalılar, Avrupa toplumunu “medeniyet” ile özdeşleştirirken, Afrikalı toplulukları “barbarlık”la özdeştirmeye başlamışlardır. b. Amerikalar Açısından: Transatlantik Köle Ticaretinin Amerikalardaki ilk önemli etkisi, yerli nüfusa ilişkindir. Yeni Dünya’nın yerlileri, Avrupalılarla temaslarında, bağışıklık geliştirmemiş oldukları bir çok Eski Dünya hastalığı ile karşılaşmışlar, kitleler halinde ölümler ortaya çıkmıştır. Yerli nüfusun yok olması veya çok küçülmesi üzerine Afrikalı kölelere ilgiyi artırınca, milyonlarca Afrikalı kölenin Amerikalara zor altında nakledilmesi ve zor altında çalıştırılması sürecine meşruiyet kazandırma ihtiyacı doğacaktır. Bu ihtiyaca yanıt vermek için, Afrikalıların, Avrupalılara göre aşağı oldukları, “ilkel” ve “barbar” Afrika kıtasında bırakılmaktansa, bu topraklarından alınıp, Hıristiyanlaştırılmalarının onların menfaatine olduğu varsayımıyla hareket edilmiştir. Bu da, özellikle Kuzey Amerika kolonileri ve daha 103 Robin Blackburn, The Making of New World Slavery-From the Baroque to the Modern (1492-1800), Londra, New York: Verso, 1988, s.515 104 Aynı 31 sonra ABD’de, Afrika kökenlilere yönelik ırkçı yaklaşımın temelini oluşturacaktır. Afrika’da ve İslam dünyasında kölelik, ırk ayrımcılığına değil sınıf ayrımcılığına dayalı bir kurum iken, Amerikalarda ırka dayalı ayrımcılık, Afrika kökenlileri nüfusun diğer üyelerinden ayırmıştır. Bu türden ayrımcılık, Afrikalı kölelerin özgür kalmak ve sonrasında beyazlarla sosyal ve siyasal eşitlik elde etmek için büyük çabalar sarf etmelerini gerektirecektir. Köleliğin yasaklanmasından sonra, siyahlarla beyazların bir arada eşit yaşama koşullarının oluşturulması süreci, yüzyılı aşan bir süreyle sosyal ve siyasal huzursuzluklara sahne olacaktır. Kölelik sırasında ve sonrasında beyazların hükümranlığına karşı yaratıcı yanıtlar yazılı ve sözlü edebiyatta, müzik, dans ve folklorda ifade bulmuştur. Spiritualler, soul, caz, blues, köleliğe ve sonrasında yaşananlara karşı verilen müzikli yanıttır. Akan ve diğer Batı Afrika kültürlerinden gelen entrikacı figürler, Yeni Dünya ortamına uyarlanmış, hayvanlar efendi ve köle rollerini üstlenmişlerdir. “Uçan Afrikalılar” öyküsü, kölelikten kaçış ve eve dönüş özlemini yansıtır. Brezilyalı kölelerin ürünü olan Capoeira dansı, kölelerce, savaş sanatının egzersizi için bir paravan olarak kullanılmıştır.105 Afrika kökenli Amerikalıların, özellikle müzik ve dans alanında ortaya koydukları örnekler, yalnızca Amerikalarda değil, tüm dünya sanatında etkiler yaratmıştır. Karayiplerde çoğunluğu oluşturan, Güney Amerika ve Kuzey Amerika’da nüfusun önemli bir bölümünü teşkil eden Afrika kökenliler, kölelik döneminden itibaren, zaman içinde Amerikalardaki Batılıların kültürünü çeşitli şekillerde etkilemiş, Batı ve yerli kültüründen de etkilenmişlerdir. Bu etkileşim, Afrika’da geldikleri bölgenin etnik ve kültürel özelliklerine göre de farklılık göstermiştir. Böylece, Afro-Amerika, Afro-Brezilya, Afro-Küba, Afro-Jamaika gibi kültürel formlar ortaya çıkmıştır. Söz konusu etkileşim, günlük yaşamın her alanında kendini gösterebilmektedir. Yukarıda ifade edilen alanların dışında, örneğin dilde, Afrikalıların etkisi hem sözcük dağarcığı ve gramer, hem de telaffuzda kendini göstermektedir. Genellikle sözcük dağarcığı Avrupa ve Afrika etkisindeyken, gramer daha çok Afrika etkisindedir. Buna, Haiti kreyolu, Jamaika kreyolu (Jamaican Patois), Hollanda Batı Hint adalarında Papiamento, ve Güney Carolina’da Gullah dilleri örnek gösterilebilir. Diğer taraftan, örneğin Haiti vudu dini, Afrika kültürünün etkisine iyi bir örnektir. Gumbo (bamyalı yahni), New Orleans’taki Afrikalı kölelerin, geleneksel Afrika yemeğinden yola çıkarak geliştirdikleri bir yemektir. Kolaylıkla çoğaltılabilecek bu örnekler, köklerinden koparılarak başka dünyalara götürülen Afrikalı kölelerin, buralarda yeniden, ancak bu kez dönüşerek, kök saldıklarını açıklar gibidir. 105 Richard M. Juang (Ed.), Noelle Morrissette (Ed.) ve Melissa Fullmer (Yrdc.Ed.), Africa and the Americas: Culture, Politics, and History, A Multidisciplinary Encyclopedia, Volume I, Santa Barbara: ABC-CLIO, 2008, s.xviii. 32 c. Afrika Açısından: Transatlantik Köle Ticaretinin Afrika üzerindeki etkileri de tartışılan bir konudur. Atlantik ötesine köle ticaretinin Afrika açısından yararlı olduğunu düşünenler de mevcut olmasına karşın, ticaretin, Afrika’nın bir daha kendini toparlamasına izin vermeyecek etkiler yarattığı ve Afrika’nın kıta olarak zarar gördüğü yönündeki değerlendirmeler ağırlıklı göz çarpmaktadır. Köle ticaretinin dikkat çeken ilk etkisi demografi ile ilgilidir. Ne kadar Afrikalı kölenin Amerikalara nakledildiğine ilişkin kesin bir bilgi yoksa da, 1500 ile 1870 yılları arasında Atlantik üzerinden nakledilen köle sayısı 11 milyon ile 20 milyon arasında değişen rakamlarla ifade edilmektedir.106 Kölelerin, Afrika’nın özellikle batı kıyılarından elde edilmesinin, bu bölgelerde nüfusun azalmasına yol açtığına ilişkin değerlendirmeler mevcuttur. Bu konuda çalışmalarıyla öne çıkan Patrick Manning, Afrika’dan köle ihracının kıtada nüfus artışını önce durduğunu, daha sonra da azalttığını ileri sürmektedir. Mannig’e göre, nüfusta azalma 17’nci yüzyılda Senegambiya, Yukarı Gine ve Angola kıyı bölgeleriyle sınırlıyken, 1730’lardan başlayarak, Senegal kıyılarından Angola’ya kadar genellik kazanmış ve 1850 yılına kadar sürmüştür.107 1700 yılında Batı Afrika kıyılarında nüfus yaklaşık olarak 25 milyon iken, 1850 yılına gelindiğinde 20 milyonun altına düşmüştür.108 Manning, Batı Afrika’da, üreme çağındaki hemen hemen eşit oranda erkek ve kadının, iç bölgelerde yakalanarak kıyılara getirildiğini, esir edilen kadınların yarısının, burada seçkinlere satılarak çok kadınlı ilişkilere dahil edildiklerini ifade etmektedir. Bu nedenle kıyılarda nüfusun arttığını söyleyen Manning, buna karşın polijiniye zorlanan kadınların doğurganlık düzeylerinin daha düşük olduğunun altını çizmektedir. Manning, bu tezini modern Afrika nüfus sayımlarına dayandırmaktadır. Nüfus sayımı verilerine göre, tek eşli ilişkilere sahip Afrikalı kadınların doğurganlık oranları, çok kadınlı ilişkilerdeki kadınlara kıyasla daha yüksektir. Bir başka ifadeyle, Manning, Transatlantik Köle Ticareti olmasaydı ve Batı Afrika kıyılarında polijinin yoğunlaşmasına yol açmasaydı, bugünkü Afrika nüfusunun çok daha fazla olacağını ileri sürmektedir. Yine de, İngiliz tarihçisi J.D.Fage gibi, Afrika nüfuslarının korunduğunu ve Transatlantik Köle Ticareti ani şekilde son buluncaya kadar Batı Afrika siyasi ve sosyal yapılarının muhafaza edildiğini düşünenler de bulunmaktadır.109 106 John Middleton (Baş Ed.) ve Joseph C.Miller (Ed.), New Encyclopedia of Africa, Volume 4, ABD: Thomson Gale, 2008, s.429. 107 Manning, a.g.k., s.289. 108 Patrick Manning, Slavery and African Life: Occidental, Oriental, and African Slave Trades, African Studies Series, Cambridge: Cambridge University Press, 1995, s.82. 109 Katherine Lemie, “The Impact of the Atlantik Slave Trade on West Africa: Polygyny and Female Reproductive Success”, Nebraska Anthropologist, Paper 31, 2007; http://digitalcommons.unl.edu/nebanthro/31 (23 Eylül 2013). 33 Afrika nüfusundaki kayıpta, az da olsa, Avrupa ve Amerikalardan nakledilen hastalıkların da etkili olduğuna dair değerlendirmeler mevcuttur. Tüberküloz ve zatürre, veba, muhtemelen bir Latin Amerikan hastalığı olan frengi, çiçek gibi hastalıkların, Afrika’da tarımı yapılmaya başlanan Amerikan tahıllarının etkisiyle arttığı düşünülen nüfusu ortadan kaldıran bir etki yarattığı ileri sürülmektedir.110 Transatlantik Köle Ticareti, Afrika üzerinde siyasi ve sosyoekonomik etkiler de yaratmıştır. Başlangıçta, altın, bakır, biber, pamuklu giysi gibi Afrika ürünlerine yönelik Avrupa talebi, devlet sistemlerinin ve çıkarları barışçıl ilişkiler ve ticarette yatan yönetici seçkinlerin ortaya çıkmasını teşvik etmiştir. Bugünkü Gana’da ticari işletmelerle yönetilen Akan ticaret imparatorluğu, merkezi unsurların güç kazandığı Kongo sistemi gibi örnekler, altın ve bakır ticaretinin bölgedeki devletler üzerinde etkisini göstermesi açısından önem taşımaktadırlar. Ancak, talep kölelere kaydıkça, siyasi süreçte temel bir değişiklik ortaya çıkmış, ticaret yoğunlaştıkça, tüm Batı Afrika’da eşkıyalık hakim olmaya başlamıştır. Henüz güçlü büyük siyasi sistemlerin ortaya çıkmadığı yerlerde, devlet inşası, kişisel çıkarların peşindeki liderler tarafından sekteye uğratılmıştır. Orta Nijer Vadisi’deki Dahomey, Segu Bambara, Altın Sahili’ndeki Akan devletleri gibi devletler, askeri aristokrasilerin hüküm sürdüğü, komşularıyla sürekli savaş halinde devletler olarak belirmişlerdir. Bu süreç sonunda, bir taraftan bazı devletler yıkılırken, diğer taraftan, Asante ve Ibadan gibi askeri niteliği daha baskın bazı devletler de ortaya çıkmıştır.111 Transatlantik Köle Ticareti, bazı bölgelerde hukuk sisteminde de değişikliklere sebep olmuş, suçların kölelikle cezalandırılmasını içeren yaptırımlarda artış izlenmiştir. Köle ticareti sırasında, zina veya hırsızlık genellikle kölelikle cezalandırılmıştır. Özetle, Transatlantik Köle Ticareti ile yoğun ve sağlıklı insan göçünün Afrika’nın yaratıcılığını ve üretimini baltaladığı, ticaretin savaşları artırdığı, kölelikle cezalandırılan suçların sayısını artırarak hukuku yozlaştırdığı, teknolojik gelişmeyi engellediği, satılan köleler üzerinden fayda sağlayan bir seçkin yöneticiler ve tacirler sınıfı yarattığı ileri sürülmektedir. Söz konusu köle ticaretinin, aynı zamanda, Afrika’nın Avrupa ile geliştirdiği bağımlılık ilişkisinin de başlangıcı olduğu yorumları yapılmaktadır. Afrikalı hükümdarların köle karşılığı Avrupalılardan mal almasıyla başlayan bu ilişki, Afrika’nın değerli birincil ürünlerinin, Avrupa’nın imal ürünleri ile takas edildiği sömürgecilik dönemi ve sonrasında da devam etmiştir. Bu nedenle, Transatlantik Köle Ticaretinin, sanayileşmiş ulusların teknolojik düzeyine henüz ulaşamayan Afrika’nın bugünkü durumunu ortaya çıkaran sebeplerin başında geldiği ileri sürülmektedir. 110 Iliffe, a.g.k.,ss.142-143. 111 Middleton (Baş Ed.) ve Miller (Ed.), a.g.k., s.430. 34 HARİTALAR 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 KAYNAKÇA KİTAPLAR: Aslan, Onur Ender, Kamu Personeli Rejimi-Statü Hukukundan Esnekliğe, Ankara: Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü, 2005. Blackburn, Robin, The Making of New World Slavery-From the Baroque to the Modern (1492-1800), Londra, New York: Verso, 1988. Curtin, Philip D., The Atlantic Slave Trade: Census, Amerika Birleşik Devletleri: University of Winsoncin Press, 1972. Daget, S., “The Abolition of the Slave Trade”, UNESCO General History of Africa VI, Africa in the Nineteenth Century until the 1880s, Der.: J.F.Ade Ajayi, California, Heinemann Educational Publishers, 2000. Donnelly, John, An Introduction to the History of West Africa, Cambridge: Cambridge University Press, 1962. Gray, Richard (Ed.), J.D.Fage (Gen.Ed.) ve Roland Oliver (Gen. Ed.), The Cambridge History of Africa, Volume 4, from c.1600 to c.1790, Cambridge: Cambridge University Press, 2003. Greene, Jack P.(Ed.) ve Philip D. Morgan (Ed.), Atlantic History: A Critical Appraisal, New York: Oxford University Press, 2009. Iliffe, John, Africans: The History of a Continent, New York: Cambridge University Press, 2007. Juang, Richard M. (Ed.), Noelle Morrissette (Ed.) ve Melissa Fullmer (Yrdc.Ed.), Africa and the Americas: Culture, Politics, and History, A Multidisciplinary Encyclopedia, Volume I-II, Santa Barbara: ABC-CLIO. Kachur, Matthew, Slavery in the Americas: The Slave Trade, New York: Chelsea House, 1960. Malowist, M., “The Struggle for International Trade and its Implications for Africa”, General History of Africa V, Africa from the Sixteenth to the Eighteenth Century, Ed.: B.A.Ogot, Paris: UNESCO Publishing, 2000. Manning, Patrick, Slavery and African Life: Occidental, Oriental, and African Slave Trades,African Studies Series, Cambridge: Cambridge University Press, 1995. Middleton, John (Baş Ed.) ve Joseph C.Miller (Ed.), New Encyclopedia of Africa, Volume 1-2-4, ABD: The Gale Group, 2008. Morgan, Kenneth, Slavery and the British Empire: From Africa to America, Oxford: Oxford University Press, 2007. Perry, Marvin, Western Civilization: A Brief History, Volume II, From 1400s, Yedinci Baskı, ABD: Wadsworth, Cengage Learning, 2011. 58 Postma, Johannes Menne, The Dutch in the Atlantic Slave Trade 1600-1815, New York: Cambridge University Press, 1990. Rawley, James A. ve Stephen D. Behrendt, The Transatlantic Slave Trade: A History, Revised Edition, Lincoln ve Londra: University of Nebraska Press, 2005. Reynolds, Edward, Fırtınaya Karşı Ayakta Kalmak, Çeviren: Koray Akten, Ankara: İmge Kitabevi, 2004. Shillington, Kevin (Ed.), Encyclopedia of African History, New York, Londra, Fitzroy Dearborn (Taylor & Francis Group), 2005. Wallerstein, I., “Africa and the World Economy”, UNESCO General History of Africa VI, Africa in the Nineteenth Century until the 1880s, Der.: J.F.Ade Ajayi, California, Heinemann Educational Publishers, 2000. Williams, Eric, Capitalism and Slavery, Chapel Hills, The Universıty of North Carolina Press, 1944. İNTERNET KAYNAKLARI: Adi, Hakim, Alik Shahadah ve Kimani Nehus, “Transatlantic Slave Trade”, African Holocaust, 2005, http://africanholocaust.net/articles/TRANSATLANTIC%20SLAVE%20TRADE.htm (07 Eylül 2013). Bortolot, Alexander Ives, "The Transatlantic Slave Trade", Heilbrunn Timeline of Art History, The Metropolitan Museum of Art, 2004, http://www.metmuseum.org/toah/hd/slav/hd_slav.htm (23 Êylül 2013). Lemie, Katherine, “The Impact of the Atlantik Slave Trade on West Africa: Polygyny and Female Reproductive Success”, Nebraska Anthropologist, Paper 31, 2007; http://digitalcommons.unl.edu/nebanthro/31 (23 Eylül 2013). Manning, Patrick, “Migrations of Africans to the Americas: The Impact on Africans, Africa and the New World”, The History Teacher, Vol.26, No.3, 1993, http://www.manning.pitt.edu/pdf/1993.Migrations.of.Africans.pdf (23 Eylül 2013). Solow, Barbara L., “The British & the Slave Trade”, The New York Review of Books, 2012, http://www.nybooks.com/articles/archives/2012/jan/12/british-slavetrade/?pagination=false&printpage=true (23 Eylül 2013). Standfield, Shaun, “Slavery and Abolition: the Plymouth Connection” www.bristolreads.com/small_island_read/downloads/slave_trade_story.doc (23 Eylül 2013). Tomisch, Dale ve Michael Zeuske, “The Second Slavery: Mass Slavery, World Economy and Comparative Microhistories”, http://www.academia.edu/2115379/The_Second_Slavery_Mass_Slavery_World_ economy_and_Comparative_Microhistories (23 Eylül 2013). “ABD’de Sivil Haklar Hareketi, Nihayet Özgürüz”, http://photos.state.gov/libraries/turkey/231771/PDFs/freeatlast_turkish_all.pdf (23 Eylül 2013). 59 “A Troubled History of Paradise - Reunion Island”, http://www.reunionisland.fr/history.html (07 Eylül 2013). “Reunion”, http://africanhistory.about.com/od/runio1/Runion.htm(07 Eylül 2013). “British Involvement in the Transatlantic Slave Trade”, The Abolition Project, http://abolition.e2bn.org/slavery_45.html (23 Eylül 2013). “Arrival of first Africans to Virginia Colony-1619”, http://www.pbs.org/wgbh/aia/part1/1p263.html (22 Aralık 2013); “History of Slavery in America”, http://www.ocf.berkeley.edu/~arihuang/academic/abg/slavery/history.html (22 Aralık 2013). “Indentured Servants in the US”, History Detectives, http://www.pbs.org/opb/historydetectives/feature/indentured-servants-in-the-us/ (21 Aralık 2013) “Slavery in Africa”, http://autocww.colorado.edu/~blackmon/E64ContentFiles/AfricanHistory/ SlaveryInAfrica.html(23 Eylül 2013). “St.Kitts-History of Our Island”, http://stkittsguide.tripod.com/stkittshistory.html (23 Eylül 2013). “Madagascar: Slavery and Early State Formation (1642-1750)”, Electoral Institute for Sustainable Democracy in Africa, 2005, http://www.eisa.org.za/WEP/madoverview1a.htm (23 Eylül 2013). “Madagascar-HISTORY”, http://www.mongabay.com/reference/country_studies/madagascar/ HISTORY.html (23 Eylül 2013). “The History of Guyana – Contents: 3.The Transition to British Rule”, http://www.princeton.edu/~achaney/tmve/wiki100k/docs/ History_of_Guyana.html (23 Eylül 2013). “Tordesillas, Treaty of”, http://education.yahoo.com/reference/encyclopedia/entry/Tordesil (23 Eylül 2013) “Which Europeans Trafficked in Slaves?”, Park Ethnograpyh Program, National Park Service U.S. Department of the Interior, http://www.nps.gov/history/ethnography/aah/AAheritage/histContextsD.htm (23Eylül2013). 60