Doğal Doğum - Hemşirelik Yüksekokulu

Transkript

Doğal Doğum - Hemşirelik Yüksekokulu
Doğal Doğum
F.Deniz SAYINER*, Nebahat ÖZERDOĞAN*
ÖZET
Günümüzde gebelik ve doğuma ilişkin temel yaklaşım, doğumun fizyolojik bir süreç olduğu ve çok az
düzeyde tıbbi girişim gerektirdiğidir. Doğal doğum mümkün olduğu kadar müdahale edilmeden
yapılan doğumlardır. Gereksiz yere yapılan her türlü müdahalenin doğumun işleyişi ve hormonların
salınımı üzerine negatif etkileri vardır. Gebelik ve doğum fizyolojik bir olaydır ve asla bir hastalık
değildir. Sağlık personeli gebe kadını doğumunda aktif rol alması için antenatal dönemden itibaren
yaptığı eğitimler vasıtasıyla desteklemeli ve cesaretlendirmelidir.
Anahtar kelimeler: Doğum, Doğal doğum, Ebe
ABSTRACT
Today’s fundamental approach to pregnancy and birth is that birth is a physiological process and that
it requires minimum medical intervention. Natural births are those that are, as much as possible, not
intervened. Each unnecessary intervention has negative effects on delivery process and hormonal
emissions. Pregnancy and birth is a physiological event and not an illness. Health staff should support
and encourage pregnant women to have an active role in delivery by trainings, starting with the
antenatal period.
Key word: Birth, Natural birth, Midwife
GİRİŞ
Doğum çok özel bir olgu olup anne ve baba adayları için, yaşamlarında ki en güzel deneyimlerden
biridir. Ancak zaman zaman doğum anında yaşanan olumsuz deneyimler uzun yıllar anlatılan doğum
hikâyeleri arasında yerini alabilmektedir. Bu tür deneyimlerin kadınlar arasında paylaşılarak
yayılması, bir yandan da görsel medyada gösterilen ağrılı doğum sahneleri, kadınların olumsuz doğum
imajı oluşturmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla doğumun ağrılı, kanlı korkutucu bir olay oluşuyla
ilgili imaj; gebelik süresince kadınların vajinal doğumla ilgili bu korkutucu deneyimi kendilerinin de
yaşayacağını düşündürmekte ve bu da onların tercihlerini sezaryen doğum üzerinde
odaklandırmaktadır.
Gebelik ve doğum fizyolojik bir olay olmakla birlikte kadın için büyük bir stres oluşturur. Anne adayı
kendisi için bilinmeyen doğum olayının meydana geleceği anı korku ve heyecanla beklerken, annelik
sevgisi yanında bir canlı dünyaya getirmenin gururunu da yaşar. Özellikle ilk gebeliğinde kadın,
tanımlayamadığı birçok yeni duyguyu bir arada yaşarken doğum anında karşılaşabileceği olayları
tahmin edememektedir. Sezaryenin mi yoksa normal doğumun mu daha iyi olacağına karar
verememektedir. Doğum tercihi, kadına verilecek destek ve bilgilendirme sayesinde daha sağlıklı ve
doğru olacaktır. Bu bilgilendirme ve desteği sağlamakta ebelere çok önemli roller düşmektedir. Bu
rolün gereği olarak ebe, kadının karar sürecini etkileyebilecek faktörlerin sağlıklı bir şekilde
değerlendirilerek gebelik boyunca doğum için hazırlanmasını sağlamalıdır. Bu amaç doğrultusunda;
doğuma hazırlık sınıfları son derece önemlidir. Ancak halen ülkemizde hazırlık sınıfları çok yaygın
değildir. Özellikle kamuya ait sağlık kuruluşlarında bu konuda yeterince çaba gözlenmemektedir.
* Yard. Doç. Dr. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Eskişehir Sağlık Yüksekokulu
144. Maltepe Üniversitesi Hemşirelik Bilim ve Sanatı Dergisi, Cilt:2,Sayı:3.2009
Sezaryen mı? Normal Doğum mu?
Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde, son yıllarda sezaryen oranlarındaki artış dikkat çekicidir.
Sezaryene bağlı maternal mortalite 4-8/10000 arasında olup vajinal doğuma göre 26 kat fazladır.
Bunun yanında maliyetinin yüksek olması da ülke ekonomilerine ciddi yük getirmektedir. Vajinal
doğuma kıyasla sezaryen operasyonlarına %50 daha fazla para harcandığı olduğu bildirilmiştir (Güney
ve ark. 2006). Hastane ücretlerinin sezaryende vajinal doğuma oranla çok daha yüksek, hastanede
kalış süresinin daha uzun olduğu düşünülürse, sezaryen endikasyonunu belirlerken çok daha dikkatli
davranmak gerektiği açıktır. Üstelik sanıldığının aksine sezaryen yapmakla zor bir vajinal doğumun
neden olabileceği nörolojik defisitlerin insidansını azaltma ya da mental performansı yükseltme
arasında kanıtlanmış bir bilgi yoktur (Gül 2008). Sezaryen prevalansının artışı uluslar arası bir sağlık
sorunu olarak tanımlanmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü (WHO)’nün 2002 yılında belirlediği sezaryen
oranı %10-15 iken bu oran Amerika da %27.3 Hindistan da %41 Nijerya’da %22.8 Türkiye de ise
%37 dir. (Doğum Eylemi Yönetim Rehberi 2009; WHO 1985, TNSA 2008). Sezaryen doğum
oranlarının azaltılarak, toplumun normal doğuma teşvik edilmesi hem kadın sağlığı hem de ulusal
ekonomisi açısından çok önemlidir. Bu anlamda doğum yapacak kadınlar sağlık profesyonelleri
tarafından bilinçlendirilmeli, tedavi hizmetlerinin ağırlık kazanmaya başladığı sağlık politikalarına
dayanan ülkemiz sağlık sisteminde daralan ebelik ve hemşirelik rolleri genişletilmelidir.
Artan sezaryen operasyonlarının yanında, vajinal doğumlarda yaygın rutin epizyotomi uygulaması da
gittikçe yaygınlaşan bir obstetrik girişimdir. Vajinal doğumlarda çok sık olarak uygulanan epizyotomi
ve oluşan yırtıklar, kısa ya da uzun dönemde yarattığı olumsuz etkiler nedeni ile kadının ve eşinin
cinsel yaşamını etkileyebilir, kadının boşaltım fonksiyonunda geçici ya da uzun süreli bozukluklara
neden olabilir, anne bebek etkileşimini geciktirebilir. Bütün bunlar kadının yaşam kalitesinde, geçici
ya da uzun süreli olarak azalmaya neden olur (Argentina Episiotomy Trial Collaborative Group 1993;
Davidson 2000; Johanson 2000; Minkin 2000).
Perineal travmanın, postnatal dönemde olduğu kadar daha sonraki uzun dönemde de kadınlarda sosyal,
psikolojik, fizyolojik etkileri olabilmektedir. Ağrılı cinsel ilişki, üriner ve fekal inkontinans, sürekli
perineal ağrı uzun dönemde ortaya çıkabilecek etkilerindendir. Perinesi intakt olanlarda bu sıkıntıların
daha az olduğunu ifade eden araştırmalar vardır (Arney and Neill 1982; Renfrew, Hannah, Albers and
Floyd 1998). Epizyotomi ile ilgili tartışmalar uzun yıllardır sürsede doğum kanalını çıkımda
genişlettiği, kontrolsüz oluşabilecek, onarımı zor, ciddi yırtıkları önlediği düşüncesi hala sağlık
personelinin pek çoğunda yaygındır. Oysa son yıllarda yapılan çalışmalarda epizyotominin pelvik
tabanda daha fazla yırtılmaya neden olduğu belirtilmektedir (Fleming, Newton and Roberts 2003 ;
Martin, Labrecque, Marcoux, Sylvie and Pinault 2001; Renfrew et all 1998; Walfisch, Hallak 2002;
Wolley 1995). WHO 1985’te, “rutin epizyotomi kullanılmasının yararlarının doğrulanmadığını”
vurgulamıştır ve ardından 1992’de “rutin epizyotomi uygulaması terk edilmelidir” diyerek bu görüşü
güçlendirmiştir. Cochrane Pregnancy and Childbirth veri tabanını geliştiren araştırmacılar, rutin
epizyotomi ile ilgili randomize kontrollü deneysel çalışmaların sonuçlarını incelenmiş ve
epizyotomiyi, “tehlikeli olma ihtimali vardır” şeklinde sınıflandırmıştır (Budin 2001). Rutin
epizyotomi yerine sınırlandırılmış epizyotomi uygulaması perineal travma sayısını azaltabilir
(Fleming, Newton and Roberts 2003 ; Martin, Labrecque, Marcoux, Sylvie and Pinault 2001; Renfrew
et all 1998; Walfisch, Hallak 2002; Wolley 1995).
WHO yayınladığı kanıta dayalı 6 uygulamanın doğumu yöneten sağlık profesyonelleri için kılavuz
olması ile; sağlıklı anne ve bebek için mümkün olan en az girişim ile güvenli bir şekilde doğum
eyleminin gerçekleşebileceğini ifade etmiştir. İfade edilen bu öneriler:
1.
Doğum kendi başlamalıdır.
2.
Doğum boyunca hareket özgürlüğü olmalıdır.
3.
Doğum boyunca gebeye duygusal ve fiziksel destek verilmelidir.
4.
Gereksiz her türlü müdahaleden kaçınılmalıdır.
Doğal Doğum 145
5.
Doğumda sırtüstü yerine diğer pozisyonlar desteklenmelidir.
6.
Doğum sonrası anne ve bebek bir arada kalmalıdır.
Günümüzde gebelik ve doğuma ilişkin temel yaklaşım; doğumun fizyolojik bir süreç olduğu ve çok az
düzeyde tıbbi girişim gerektirdiğidir (Turan 2003). Kadının kendi doğumu ile ilgili doğru tercihi
yapması, prekonsepsiyonel dönemden doğum sonu döneme kadar nitelikli ve kaliteli bakım alması,
alternatif doğum, doğum ağrısı ile baş etme ve gevşeme teknikleri konusunda yeterli danışmanlık
hizmetinden yararlanması ile mümkün olacaktır. Doğumun doğal işleyişine yapılan her türlü müdahale
doğumun doğal gidişini etkiler. Tarihsel süreç incelendiğinde aslında doğal olması başlangıçta
kaçınılmaz olan doğum olayı giderek gelişen teknoloji ve medikal bakımdan payını almıştır.
Doğum eylemi, bugün bilinen ve tanımlanan en şiddetli ağrı kaynaklarından biridir. Doğum ağrısı
bireysel fizyolojik, psikolojik ve sosyo-kültürel bileşenleri çevreler. Bu kültür; yalnızca inançları,
ailenin ve toplumun standartlarını oluşturmaz aynı zamanda sağlık bakım sistemi ve sistemin
uygulanmasını da içerir. Çocuğun doğumu, yaşamın en pozitif olaylarından biri olduğu için buradaki
ağrının doğası, hastalık, rahatsızlık, travma, cerrahi ve tıbbi işlemler sonucu oluşan ağrıdan farklıdır
(Arney and Neill 1982; Berkitan 2008; Kadayıfçı 2005). Geçmiş yıllardan beri doğum ağrılarında
anestezi, tedavi araçlarının bir parçası olmuştur. Doğum ağrılarını bir şekilde kontrol altına alarak,
doğumun sağlıklı bir şekilde ilerlemesi sağlanmaya çalışılmış. 19. yy da Sir James ve Simpson, doğum
anestezisinde eter ve sonrada kloroform kullanmıştır. Rahipler ve diğer bazı meslektaşları bunlara
karşı çıkmasına rağmen Amerika’da 1848 de Dr. Walter Channing obstetrik çalışmalarında eteri
kullanmıştır (Arney and Neill 1982; Berkitan 2008). 1853’ te Kraliçe Victoria’nın doğumunda da
kloroform kullanılıncaya kadar şiddetli, hararetli fikir çatışmaları devam etmiştir. Kraliçe Victoria’nın
doğumunda kloroform kullanılması birçok eleştiriyi susturmuştur ve bu olaydan sonra diğer kadınların
da doğum ağrılarını hafifletmek için ilaç kullanılmasına izin verilmiştir (Arney and Neill 1982;
Berkitan 2008; Kadayıfçı 2005).
W. Williams 1926 da doğum ağrısını tam olarak tanımlamış, ağrının (kontraksiyonlar); genellikle
sakral bölgeden başlayıp ve daha sonra abdomene ve yukarıya geçtiğini belirtmiştir. Doğum ağrısının
erken evrelerde muhtemelen sinir uçları ile kas dokusu arasındaki basınçtan dolayı olduğunu ancak
sonraki evrelerde yumuşak bölgelerde dilatasyon ve giderek artan gerilme nedeniyle, baş vulvayı
gerdiğinde bariz hale geldiğini ifade etmiştir. 1976 da W.O doğum ağrısını pek çok belirsiz
hipotezlerle açıklamaya başlamış ve “Ağrının sebebinin kesinlikle bilinmediğini” belirtmiştir. Ne
olmuştur ki, Williams’ın yarım yüzyıl sonra ağrı hakkındaki fikri değişmiştir? (Arney and Neill
1982).
1930’lara kadar olan dönemde, eğitimsiz ebeler vb. görevliler tarafından yapılan tüm doğumlarda çok
fazla karmaşık, çetrefilli durumlar tanımlanmıştır. Bunlardan sonra doğum uzmanları ebelerin yerini
almış ve doğumda yeni bir çağ başlamıştır. Gelişen teknoloji, obstetriye de yansımış ve gebe kalmanın
önlenmesi tekniği ortaya çıkmıştır. Doğum uzmanlarının doğumu hep tek boyutlu olarak ele almaları,
doğumun psikososyal sürecini oldukça sınırlamıştır. O dönemde kadının kimliğinin belirsizliği, kendi
kararlarını alamamaları, onların obstetrik karar verme süreçlerine dahil olamamalarına yol açmıştır.
Doğum uzmanları bu yönüyle kadını, fetüsün dünyaya gelmesini sağlayan basit bir makine olarak
görmüşlerdir (Arney and Neill 1982).
Doğum uzmanları sonraları doğumun psikosoyal (subjektif boyut) ve experiential (yaşantısal) olmak
üzere çift boyutlu bir süreç olduğunu anlamışlardır. Ancak yine de uzun süre doğumun psikososyal
boyutu onların gözünde gereken değeri kazanamamıştır. Doğal doğum ortaya atıldığında, buna karşı
olan uzmanlar psikososyal boyutun çok önemli olmadığını düşünürken; doğal doğumu destekleyenler
doğumun psikososyal komponentinin daha değerli olduğunu iddia etmişlerdir. Onların önerileri;
doğum uygulamasında doğumun her iki boyutuna da önem vererek değişiklik yapmaktır (Arney and
Neill 1982).
Dick Read’ in 1933’de yayınlanan “Korkusuz Doğum” kitabında; doğum ağrısını oluşturan nedenleri
tartışmış, akıl ve bedeni iki kutup olarak ayırmış ve uzmanların ağrıyı anlamak ve önlemek için bu iki
kutbu iyi incelemeleri gerektiğini ifade etmiştir. Dick Read’e göre batıl inanç, uygarlık seviyesi ve
146. Maltepe Üniversitesi Hemşirelik Bilim ve Sanatı Dergisi, Cilt:2,Sayı:3.2009
kültür kadın üzerinde ağrıyı etkileyen faktörlerden olup, doğumdaki anksiyete ve korkuların da
oluşmasına neden olduğunu belirtmiştir. İnsanlarda kültür seviyesi yükseldikçe, doğumun ağrılı ve
tehlikeli bir süreç olduğu düşüncesi artmaktadır. Kadın daha en baştan ağrı duyacağını beklemekte ve
bundan son derece korkmaktadır ve doğal olarak bedende gerginlik yaratmaktadır. Korku, doğum
sırasında bebek çıkımdayken direnci arttırır. Dirençte ağrıya sebep olur çünkü korku, gerginlik ve ağrı
el eledir. Dick Read uzmanları kadınların doğum hakkındaki fikirlerini tanımlamaya çağırmış ve
ağrıyı özellikle kültürle ilişkilendirmiştir (Arney and Neill 1982).
1950 ve sonraki yıllarda yapılan çalışmalarda, hekimler hissedilen ve önem verilen (başa çıkılabilen)
ağrı arasındaki farkı anlamaya çalıştılar. Bu yıllarda Fransız kadın doğumcu Fernand Lamaze Rusya
da gördüğü bir metodu modifiye etmiş; oluşturduğu modeli Pavlov’un şartlı refleks teorisine
dayandırmıştır. Buna göre beynin bir bölümü üzerindeki stimülasyon hareketi belirli merkezleri uyarır
ve uyarılan bölgeler diğer uyarılara cevap vermezler. Dolayısıyla uterus kontraksiyonları
stimülasyonuna bağlı oluşan ağrı ve korkuya cevap öğrenilmelidir. Bu şekilde şartlı cevap durdurabilir
veya daha pozitif şeylerle yer değiştirebilir. Doğum eyleminde nefes alma teknikleri güçlü bir
aktivasyon yaratarak serebral korteksin diğer bölgelerinde uterusta ağrıya neden olan stimülasyonları
baskılar. Sonuçta sözlü uyarıların eylemde korku, rahatsızlık ve ağrının azaltılmasında bir yol
olduğunu ifade ederek bir yöntemin doğmasını sağlamıştır. 20.yy da, doğal doğum obstetrik tedaviyi
içeren doğuma alternatif olarak ortaya konmuş, ağrı deneyiminin subjektif boyutu ve medikal
yardımın gerekliliği tartışılmaya başlanmıştır (Arney and Neill 1982; Çoker 2009; Kadayıfçı 2005).
NEDEN DOĞAL DOĞUM?
Doğal doğum mümkün olduğu kadar müdahale edilmeden yapılan doğumlardır (Arney and Neill
1982; Çoker 2009; Lothian 2000). Bu sayede aktive olan tüm doğal hormonlar, anne ve bebeğini
doğuma en sağlıklı biçimde hazırlamaktadır. Doğal bir doğumda sağlık profesyonelleri izleyici olup,
sağlık kontrollerini yapma dışında başka bir müdahalede bulunmamalıdır. Çünkü buna ihtiyaç yoktur.
Gebelik ve doğum eylemi bir hastalık değil, bedenin doğal, normal ve sağlıklı bir fonksiyonudur.
Gereksiz yere yapılan her türlü müdahalenin doğumun işleyişi ve hormonların salınımı üzerine negatif
etkileri vardır. Zaten doğal doğumu üstün kılan bu hormonların salgılanmasıdır. Bu hormonlar içinde
en etkili olan iki hormon oksitosin ve endorfindir. Oksitosin uterustaki kasılma etkileri ile doğumun
ilerlemesinden sorumlu hormondur. Bu hormon doğumda gittikçe artan oranlarda salgılanarak doğum
anında ve doğum sonrasında en yüksek seviyelerini bulur. Yine doğumda etkili olan endorfin hormonu
bedenin salgıladığı doğal bir ağrı kesicidir. Doğum yapan kadının kendini rahat hissedebilmesi için
herşeyi yapar. Oksitosin seviyesi yükselip, kasılmalar sıklaştıkça, beden endorfin salgısını arttırarak
cevap verir. Endorfinin bağımlılık yapıcı bir etkisi de vardır. Doğum anında anne ve bebeği oksitosin
ve endorfin etkisindedir. Her bir kontraksiyon ağrısı travaydaki kadın için rehber olur. Artan şiddetteki
kontraksiyonlara onun yanıt olarak seçtiği pozisyonlar ve aktiviteler bebeğin doğum kanalına inmesini
ve yerleşmesini gerçekleştirir. Ağrı tamamen ortadan kalktığında, geri bildirim sistemi bozulur ve
doğum eylemi muhtemelen yavaşlar ve daha az etkili hale gelir. Doğum ilerledikçe ve ağrı arttıkça,
endorfinler artan miktarlarda serbest bırakılır. Sonuç, tamamen doğal olarak acı algısında bir azalma
olmasıdır. Yükselen endorfin düzeyi, aynı zamanda, düşüncenin mantıktan daha içgüdüsel alana
kaymasına katkıda bulunur. Endorfinler gerçekte doğumda görevlerini yerine getirmesi için kadınlara
yardım eden düş-gibi bir durum yaratır. Kadının içinde bulunduğu bu düşsel durum, dış çevreden daha
önemli hale gelir. Kadınlar kendi içgüdüleri ile travayın ilerlemesi ve travay ağrısının artması gibi
olaylara daha fazla odaklanarak, bu eylemi bilge bir şekilde sonlandırabilir. Kadın öncelikle sahip
olduğu içsel gücün etkisi ile birlikte sağlık çalışanları, eşi ve ailesinin desteği ile doğumdan korkmaz.
Bu destekleyici takım, doğum tamamlanıncaya kadar yanındadır ve onu rahatlatır (Çoker 2009;
Lothian 2000).
Vaginal doğumu tercih eden kadın doğumunun hastanede, doğum merkezinde ya da evde oluşuna göre
çeşitli yöntemler kullanabilir; örneğin bağımsız hareketler yapma, müzik dinleme, duş alma, banyo
yapma, el ya da ayaklarına masaj yaptırma gibi teknikler bunlardan bazılarıdır. Kadın doğum ve travay
gerçekleşirken ihtiyaç duyabileceği çevreyi kendisi düzenleyebilir. Bu düzenleme ile kadın kendi
doğum eyleminin yönetiminde etkin rol almış olur. Doğum sırasında anne bebeğin doğum kanalında
ilerleyişine cevap olarak; hareket eder, pozisyon değiştirir, nefesini tutar, bağırır. Bütün bunlar
Doğal Doğum 147
olurken, yani doğum gerçekleşirken hem doğum kanalı kasları ve perine hem de bebeği korunur.
Adrenalin salgılanmasındaki yükseliş, annenin tetikte olmasını sağlar. Anne tümüyle bebeğine
odaklanır ve onu kucağına almaya çabalar. Anne bebeğini kollarına aldığında, sahip olduğu bu mucize
karşısında dalgın, heyecanlı, gururlu, huzurludur. Hiç kimse ona ne yapması gerektiğini söylemez.
Çünkü kadın bebeğinin bakımıyla ilgili kitaplar okumuş ve doğuma hazırlık sınıflarında eğitim
almıştır. Bilgi, özgüven, gevşeyebilme, nefes alma teknikleri, enerjisini koruyabilme sanatı ile gebe
kadına doğum eylemi sırasında bilinçli ve aktif rol oynama şansı verilerek, kadının kendisini ekibin
bir parçası gibi hissetmesinin sağlanması doğal doğumda önemlidir. Anne olmanın sadece zevkinin
değil aynı zamanda bu olayda aktif rol oynamanın da başarı ve tatmininin yaşatılması; aynı duyguları
eşinde paylaşması çağdaş yaşamın gerekliliklerinden birisi olarak görülmektedir (Kadayıfçı 2005).
Amaç; gebelik ve doğuma ilişkin bilgi sağlanması, baş etme stratejilerinin öğretilmesi, çiftlerin olumlu
doğum deneyimini yaşamalarının sağlanması ile korku ağrı ve gerginlik döngüsünün kırılmasıdır
(Okumuş 2005). Burada ebeler tarafından verilecek antenatal bakım ve doğuma hazırlık sınıfları son
derece önem kazanmaktadır.
Doğal doğumu desteklemek, modern tıbbı ret etmek ve karşısında olmak gibi düşünülmemelidir.
Gebelik ve doğum fizyolojik bir olaydır ve hastalık değildir. Ancak her zaman fizyolojik olayların
patolojisi de söz konusu olabilir. Doğum eyleminde yapılacak müdahaleler gerçekten endikasyon
olduğu zamanlarda yapılmalı ve medikal tedavi gereken koşullarda verilmelidir.
Peterson (1981) “Normal Doğum: Çocuk Doğumuna Kişisel Bir Yaklaşım” adlı kitabında, çoğu
kadının nasıl yaşıyorsa öyle bir doğum süreci geçirdiğinin altını çizmektedir. Doğum çoğu kadın için
kriz durumudur. Doğuma, herhangi bir krize yaklaştıkları gibi yaklaşırlar: bazıları güçsüz olduğuna
inanırken, bazıları kontrolü ele almaya çalışır. Birçok kadın doğal bir doğum süreci geçirmek yerine,
teknoloji ve acı-gideren anestezi kullanım süreciyle durumu “kontrol” etmeyi seçer. Bugün, pek çok
kadın, doğuma (belirtsin ya da belirtmesin) “Lütfen şu rahatsızlığı halledin. Hiçbir şey hissetmek
istemiyorum, Bittiğinde bana bebeği verin yeter” dileğiyle yaklaşmaktadır. Bu süreçte kadınların en
çok ihtiyacı olan şey normal doğum yapabilmeleri için cesaretlendirme ve sevgi desteğidir. Kadınların
doğum yapma güvenleri ve yetenekleri; bakım vericilerinin desteği, doğum hakkındaki bilgilendirilme
düzeyleri ve doğumlarını yapılacakları yere bağlı olarak artar ya da azalır. Doğum yapan kadınlar
bakımları hakkında kararlara müdahale edebilir. Ne yazık ki; kadınlar çoğu zaman ihtiyaçları olan
teşviki alamaz çünkü birçok doktor, hemşire ve ebenin doğuma karşı tutumları, diğer herhangi bir tıbbi
kriz veya rahatsızlığa karşı takındıkları tutumla aynıdır ve görevlerinde uzman olarak, en kısa sürede
iyileştirmeleri gerektiğini hissederler. Bu yüzden, bugün çoğu kadın, epidural anestezi kullanmayı
seçmektedir. Böyle yaparak da kendilerini muhtemelen manevi ve psikolojik olarak güçlendirecek bir
deneyim yaşama fırsatından mahrum bırakırlar (Budin 2001).
Doğuma yardımcı olan sağlık profesyonelleri, öncelikle de ebeler kadınların kendi vücutları ile ilgili
bilgeliğine güvenip, kadının bunu fark etmesine yardımcı olacak ortamları hazırlamalı ve bu bilgelikle
her doğumun kendine özgülüğü içinde değer görmesini sağlamalıdırlar.
KAYNAKLAR
Argentina Episiotomy Trial Collaborative Group.(1993).Rutin v.s selective episiotomy: A randomised
controlled trial. Lancet, 342: 1517-1518.
Arney W. R., Neill J.(1982). The Location Of Pain İn Childbirth: Naturalchildbirth And The
Transformation of Obstetrics. Sociology of Health and Illness Vol.4;1
Berkitan Engin A.(2008). Doğum ve Doğumun Tarihçesi.Doğum Ağrısı Yönetimi.Edt:Nuran
Kömürcü.Bedray Yayıncılık.İstanbul.s:2-32.-103-110.
Budin W.C.(2001). Birth And Death:Opportunıtıes For Self-Transcendence Do Birthing Optıons
Really Exist? Journal of Perinatal Education. Vol:10 issue :2
Çoker H.(2009).Hamilelikte Lamaze Felsefesi. Erişim: 10.10.2009 http://www.doğaldogum.com.
148. Maltepe Üniversitesi Hemşirelik Bilim ve Sanatı Dergisi, Cilt:2,Sayı:3.2009
Davidson K.(2000). Prenatal perineal massage preventing lacerations during delivery. JOGNN. 5:
474-479.
Doğum Eylemi Yönetim Rehberi.Sağlık Bakanlığı ile ortak çalışması. Erişim: 10.10.2009.
www.perinatololoji .org.tr
Fleming N., Newton R.E.,Roberts J.(2003). Changes in postpartum perineal muscle function in
women with and without episiotomies. Journal of Midwifery & Women’s Health., 48(1): 53-59.
Gül N.(2008). Normal Doğum Ve Sezaryen Doğum Uygulanan Olguların Postpartum
Komplikasyonlar Yönünden Karşılaştırılması. Sağlık Bakanlığı İstanbul Göztepe Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Aile Hekimliği Uzmanlık Tezi. İstanbul.
Güney M, Uzun E, Sarıkan İ ve ark.(2006). Kliniğimizde 2001-2005 yılları arasında sezaryen oranı ve
endikasyonları. Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Dergisi. Cilt3:4;249-254.
Johanson R.(2000). Perineal massage for prevention of perineal trauma in childbirth. The Lancet., 355:
250- 251.
Kadayıfçı O.(2005). Güzel Lamaze Yöntemi nedir?. Lamaze Yöntemi İle Doğuma Hazırlık ve
Doğum. Nobel Yayıcılık. İstanbul.s:ix-5
Lothian JA.(2000). Why natural childbirth?, Journal of Perinatal Education, 10581243, December 1,
Vol. 9, Issue 4.
Martin S., Labrecque.M., Marcoux S., SyLvie B., Pinault J.(2001). The association between perineal
travma and spontaneous perineal tears. The Journal of Family Practice., 50(4): 333-337.
Minkin M.,J.(2000). Episiotomy: Will you need one?. Prevention., 52(12): 91.
Okumuş H.(2005). Lamaze Sınıfları İçin Örnek Bir Uygulama:ve Sınıf Seçiminde Anne / Baba
Adaylarına Öneriler. “Lamaze Yöntemi İle Doğuma Hazırlık ve Doğum”. Edt:Oktay Kadayıfçı. Nobel
Yayıncılık. İstanbul.s:23,24.
Renfrew M., Hannah W., Albers L., Floyd E.(1998). Practices that minimize travma to the tract in
childbirth: A systematic review of the literature. Birth., 25(3): 143- 160.
Turan C.M.(2003). Nitelikli doğum ve doğum sonu hizmetler. II.Ulusal Ana Çocuk Sağlığı Kongresi.,
Program ve Özet kitabı, s:36-38, İstanbul.
TNSA.(2008). Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etüdleri Entitisü Türkiye Nüfus Sağlık Araştırması,
Ankara.
Yaşar Ö, Şahin F, Coşar E ve ark.(2007). Primipar kadınların doğum tercihleri ve bunu etkileyen
faktörler.Türkiye Klinikleri J Gynecol Obst .17:414-420.
Walfisch A. Hallak M.(2002). Episiotomy a review of literatüre. Harefuah., 141(9): 833- 838, 2002.
Woolley R.J.(1995). Benefıts and risks of episiotomy: a review of the english-language literatüre since
1980. Part II, Obstet Gynecol Sur,50(ll): 806- 835.
World Health Organization.(1985). Appropriate technology for birth. Lancet .24: 436-437.
İletişim Adresi:
Yard.Doç.Dr.F.Deniz Sayıner
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Eskişehir Sağlık Yüksekokulu
E mail: [email protected].

Benzer belgeler

DOĞUM AĞRISI KONTROLÜNDE KULLANILAN

DOĞUM AĞRISI KONTROLÜNDE KULLANILAN Amaç; gebelik ve doğuma ilişkin bilgi sağlanması, baş etme stratejilerinin öğretilmesi, çiftlerin olumlu doğum deneyimini yaşamalarının sağlanması ile korku ağrı ve gerginlik döngüsünün kırılmasıdı...

Detaylı

TAC MAHAL`İN GÖLGESİNDE YAŞARKEN

TAC MAHAL`İN GÖLGESİNDE YAŞARKEN Bunun yanında maliyetinin yüksek olması da ülke ekonomilerine ciddi yük getirmektedir. Vajinal doğuma kıyasla sezaryen operasyonlarına %50 daha fazla para harcandığı olduğu bildirilmiştir (Güney ve...

Detaylı

PDF İndir - Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Elektronik

PDF İndir - Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Elektronik doğuma en sağlıklı biçimde hazırlamaktadır. Doğal bir doğumda sağlık profesyonelleri izleyici olup, sağlık kontrollerini yapma dışında başka bir müdahalede bulunmamalıdır. Çünkü buna ihtiyaç yoktur...

Detaylı