Hasan ibn Ali ibn Abi Talib

Transkript

Hasan ibn Ali ibn Abi Talib
8
Hasan ibn Ali ibn Abi Talib
Ali ile Muhammad’in kızı Fatima’nın ikinci oğlu olan al-Hasan ibn AIi ibn Abi Talib al-Hashimi 1 Mart 625 tarihinde Medine’de
dünyaya geldi. Beşinci Halife ve Şia’ya göre 12 İmamlar’ın ikincisidir.
Muhammad bir torununun olduğunu duyunca hemen Ali’nin evine gitti ve “Oğlumu bana getirin, adını ne koydunuz?” diye sordu.
“Harb” ismini verdiklerini öğrenince memnun kalmadı. Cahiliye Dönemi’nde pek bilinmeyen “Hasan” ve künye olarak da “Abu
Muhammad” isminin verilmesini buyurup, kulağına ezan okudu. Muhammad’e çok benzediği için Abu Bakr Siddiq’in Hasan’ı
“Ey Nebi’ye benzeyen, Ali’ye benzemeyen” diye sevdiği, Ali’nin de buna tebessüm ettiği rivayet edilir.
Hasan, dedesinin yanında yetisti. Muhammad’in torunuyla her an ilgilendigini, yanından hiç ayırmadığını ve namazlarda gelip
üzerine çıkmasından dolayı, onu incitmemek için secdesini uzattığını söyleyen hadisler vardır. Muhammad vefat ettiği sırada
Hasan sekiz yaşındaydı bu sebeple aktardığı hadislerin sayısı oldukça azdır.
Hasan, kardeşi Husayn gibi Halife Abu Bakr dönemindeki önemli olaylarda fiilen yer almadı. Halife Umar devlet yöneticilerini
belirlediği sırada, Hasan ve Husayn’i babalarının ekibinde görevlendirdi ve her birine 5.000 dirhem hisse verdi. Uthman’ın hilafeti
sırasında, 651-52 yıllarında kardeşiyle birlikte Said ibn al-As ibn Umayya’nın Horasan seferine katıldılar.
Uthman’ın ölümünden sonra Talha ibn Ubayd Allah ve Zubayr ibn Awam’ın Ali’ye karşı çıkmaları üzerine, Hasan Iraklıları babasının yanında yer almaya ikna etmek için Ammar ibn Yasir ile birlikte Küfe’ye gitti. Camel ve Siffin Savaşlarında da Ali’nin
yanında yer aldı.
Cemaatin ve Despot Krallığın Yapılanması (Wilferd Madelung’a göre)
Ali’nin Suriye’ye yeni bir sefer yapmak için hazırlandığı sırada öldürülmesi üzerine Muhammad’in torunu olan büyük oğlu Hasan
anlaşmazlık çıkmadan kendisine halef tayin edildi. Peygamber’in ardından Ali de ölmeden önce bir halef göstermemişti. Yine de
“Cemaat’i sadece Peygamber’in Ahl al-Bayt’inden kişilerin yönetmesi” hususunu birçok defa vurgulamış olması ve Hasan’ın
mirasçısı olduğunu bildirmesi bu seçiminin göstergesiydi.
Yavaş konuşmasına sebep olan bir sorununa rağmen daima etkili hatip olarak kabul edilen Hasan, cemaatin toplandığı Küfe
Camii’nde Ali’nin öldüğünü duyurdu. Eylemleri rakipsiz bir kişi olan babasının sonsuza dek böyle kalacağını ve şu anda hayatı
154 İSLAMİYETİN DOĞUŞU VE YAYILIŞI
pahasına koruduğu Allah’ın Elçisi ile birlikte olduğunu söyledi. Muhammad’in Cebrail sağ tarafında ve Mikail sol tarafında
olmak üzere, taşıması için gönderdiği bayrağı alıp Allah zaferi verene dek geri dönmediğini hatırlattı. O’nun mekanı Cennet olan
Meryem’in oğlu İsa ve Musa’nın halefi Nuh’un oğlu Joshua ile aynı gece öldüğünü ve ailesine bir yardımcı almak için ayırdığı
700 dirhem haricinde bir şey bırakmadığını açıkladı. Sonra gözyaşlarına boğuldu ve insanlar da onunla birlikte ağladı. Sonra
şöyle devam etti:
Ey insanlar, bilenler için veya bilmeyenler için ben Hasan, Muhammad’in oğluyum. Ben güzel haberlerin müjdeleyicisinin oğluyum, uyarıcının oğluyum, izniyle güç kazandığım yüce Allah’ın mübaşiriyim ve aydınlatan bir lambayım. Ben Peygamberin ailesindenim, o aile ki Allah onları arıtmış ve tertemiz yapmıştır. Kitabında “bizler iyi bir davranış sergileyenlerin içindeki güzelliği
yükseltiriz” diyerek arzusunu dile getirmiş ve şart koşmuştur. İyi bir hareket yapmak biz Peygamber Ailesi için sevgidir.
Bu sırada, Busr’un önünden kaçmış olan Yemen Valisi Ubayd Allah ibn al-Abbas ayağa kalktı ve Küfelileri Hasan’a bağlılık yemini etmeye davet etti. Muhammad soyundan gelen birisinin halife olmaya hakkı olduğunu düşünen Küfeliler, başta Qays ibn
Sad ibn Ubadah al-Ansari olmak üzere “Hasan’ın kendileri için en sevgili ve en iyi olduğunu kabul ederek” biat ettiler. Müminlerin
ölü önderine yapılan bu bağlılık gösterisi ve İslam adına yaptığı savaşlar ön plana çıkartılarak dile getirilen övgü o an için baba
ile oğul arasındaki derin farkın ortaya çıkmasını önledi. Doğası gereği pasif ve uzlaştırıcı olarak Hasan, adil olduğundan şüphe
duymasa da Ali’nin gayesine ulaşmak için sergilediği saldırgan tavırdan huzursuzdu. Aristokrat duruşuna ve yaptığı katliamlara
rağmen amcası Uthman için gerçek bir sempati, hatta hayranlık duymuştu ve babasının onu kurtarmak için daha fazla çaba göstermesi gerektiğini düşünmüştü. Putperestlere muhalif olan babasına kavga etmemesi ve savaşmaması için yalvarmıştı. Kureyş
kabilesinin çoğunluğu ve babasının Basra’da Aisha ve taraftarlarına karşı kazandığı zaferden sonra devam eden acımasız iç
savaşın genişlemesi onu korkutmuştu. Kötü bir adam olan Muawiya’yi ortadan kaldırma girişiminin dost ve düşmanı ortaya çıkarmasına rağmen, akrabalar arasındaki nefreti derinleştireceğinin ve Müslümanlar arasında toplu katliama sebep olacağının farkındaydı. Peygamber’in torunu olarak doğumundan kazandığı yüce liderlik pozisyonunun hiç bir cazibesi kalmamıştı ve daha
önce babasına önerdiği gibi çöle çekilmek arzusundaydı. Yine de Busr ibn Abi Artat’ın yaptığı baskınlarda gerçek yüzünü ortaya
koyan Muawiya’nin kindar içgüdülerine karşı babasının takipçilerini yolda bırakmasının doğru olmadığına karar verdi. Dedesi
tarafından oluşturulan Cemaat’e uyumlu ve barışçıl bir yön veren kişi olarak tarihe geçmek için genel bir af ve onurlu bir barış
için çaba göstermeliydi.
Hasan’a bağlılık yeminine, Allah’ın Kitabı’na ve Peygamber’in Sünneti’ne alışılagelmiş bir destek olarak Hasan’ın savaş açtıklarına karşı savaşmak, barış yapmak istedikleriyle barışmak taahhüdü de dahildi. Hariciler Ali’nin takipçilerinin bu husustaki talebine karşı çıktılar. Hasan’ın babasının hazırlık yaptığı Suriye seferine istekli olmaması Küfeliler arasında memnuniyetsizlik
yarattı ve şüphelenmelerine sebep oldu. Busr’a karşı direnemediği için Ali’den azar işiten Ubayd Allah ibn al-Abbas’ın yeni rolü
de bu şüpheleri artırdı.
Hasan, başa gelmesinden yaklaşık iki ay geçmesine rağmen Muawiya’ye karşı bir savaş girişiminde bulunmamış ve pasif kalmayı
tercih etmişti. Babası tarafından hazırlanan orduda huzursuzluk belirtilerinin ortaya çıkması üzerine Basra Valisi Abd-Allah ibn
al-Abbas, harekete geçirmek istediği Hasan’a “Allah’ın Elçisi’nin oğlu” diye hitap eden bir mektup yazdı:
HASAN IBN ALİ 155
Taraftarların Muawiya karşısındaki eylemsizliğini ve kendilerinin haklarını savunmadaki başarısızlığını onaylamamıyorlar. Savaş
için hazır ol, düşmanla mücadele et, yoldaşlarını ikna et, seçkin evlerin sahiplerini ve asilleri yüksek mevkilere tayin et böylece
kalplerini satın alırsın. Kalpleri birleştiren ve halk arasında barışı sağlayan imamların adaletinin uygulaması izle. Bil ki savaş
aldatmacadır ve sen dini haklarından mahrum etmediğin sürece savaş sırasında halkını istediğin gibi yönetmekte özgürsün. Biliyorsun ki, insanlar baban Ali’den uzaklaşarak Muawiya’nin tarafına döndüler, nedeni sadece Muawiya’nin onlara eşit davranması ve aynı maaşı vermesiydi. Bu onları çok etkiledi.
Düşmanların daha önce Allah’a ve elçisine karşı savaştılar. Allah dinini muzaffer hale getirdiğinde, görünüşte imana geldiler ve
Kuran’ı okudular. Ancak gizlice Kuran’ın ayetleriyle alay ettiler ve İslam’ın şartlarını yerine getirirken aynı zamanda nefret
ettiler. Ne zaman ki Peygamber ve dini öğrenen erdemli kişiler saygınlık kazandı, görünüşte onlar gibi davrandılar. O kadar ki,
Müslümanlar onların iyi olduklarını düşündüler, oysa Tanrı’nın işaretlerine arkalarını dönmüşlerdi. Sen şimdi bu insanlardan,
onların oğullarından ve onlar gibi olanlardan, zamanla artan kibirli düşmanlıklarından şikayetçisin.
Onlarla savaş ve uzlaşmaya çalışma. Baban hakemliği baskı altında kabul etmişti ve biliyordu ki hakemler adil şekilde karar
vermiş olsalardı, en iyi yöneten kimse olarak kabul edilecekti. Kendi kaprislerine göre yargıladıkları için, o eski pozisyonuna
geri döndü ve Rabbinin yanına gidene kadar kararlı olarak bu insanlarla mücadele etti. Abu Muhammad (Hasan)! Tanrı sana
merhamet etsin ve ucunda ölüm olsa bile başkasından daha çok hakkın olandan asla vazgeçme.
İbrahim ibn Adham, Hasan’ın bu mektuba tepkisini şöyle açıklar:
O sevinçliydi, artık biliyordu ki Abd-Allah ibn al-Abbas onun yanındaydı ve Rabbinin kurallarına sayfı gösterip görevini yerine
getirmesini istiyordu. Bu hiç şüphesiz Hasan’ın düşüncesinden çok uzaktı. Kendisine bağlılık yemini etmiş olan kuzeninin bu şekilde manevi destek vermesine memnun olmasına rağmen, savaşmak hususunda ikna olmamıştı. Kendisinin hükümranlık hakkı
uğruna diğerlerinin ölümünü arzu etmiyorsa hayatını feda etmeye hazır olmalıydı. Sonunda Muawiya ile bir uzlaşmaya varması
gerektiğini düşündü.
Hasan Emeviler’e şu mektubu yazdı:
Allah’ın Vekili ve müminlerin Komutanı Hasan’dan Muawiya ibn Sakhr’e. Muhammad, bir rahmet işareti olarak Allah tarafından
yaşayan herkesi uyarmak üzere gönderildi. Allah’ın mesajını iletti. Allah onun vasıtasıyla gerçeği tecelli ettirdi ve çok tanrılığı
yok etti, Araplara zaferi bahşederek müminleri destekledi ve Muhammad vasıtasıyla özellikle Kureyş’i şereflendirdi. Araplar, öldükten sonra da Muhammad’in otoritesiyle yetindiler. Ancak Kureyş onlara “Bizler Peygamber’in kabilesiyiz, ailesiyiz ve yakın
takipçileriyiz. Muhammad’in halk üzerindeki otoritesi ve hakkı için bizi sorgulamanız yasal değildir.” dedi. Araplar bu düşüncelerine saygı duydular ve yetkiyi onlara verdiler.
Araplarla anlaştığı gibi biz de Kureyşlilerle anlaştık. Ancak Kureyşliler bize diğer Arapların onlara davrandıkları gibi adil davranmadılar. Biz, yani Muhammad’in yakın takipçileri ve ailesi (Ahl al-bayt) onlardan adalet beklerken onlar bizi uzaklaştırdılar,
156 İSLAMİYETİN DOĞUŞU VE YAYILIŞI
kıyım yaptılar ve boykot ettiler. Sonra haklarımıza ve Peygamberimizin otoritesine rağmen İslam’ı ilk kabul eden erdemli kişilerin
dahi üzerimize gelmesinden dolayı şaşkınlığa uğradık. Önce, İslam’ı birbirine kırdırtmamak için, diledikleri gibi yolsuzluklar
yapan işbirlikçileri (azhap) ve iki yüzlülerle çarpışmaktan kaçındık. Muawiya! Hayret edilecek şekilde haketmediğin bir hakkı
ele geçirdin, fakat ne bu mevkiye ne de İslam dinindeki hiçbir övgüye layıksın. Bilakis sen işbirlikçilerin oğlusun. Allah’ın Elçisi’nin Kureyş’deki en büyük düşmanının oğlusun. Lakin Allah umutlarını boşa çıkarmıştır.
Ali’nin vefatından sonra sıra Hasan’a geldi ve Müslümanlar onu halef olarak atadılar. O da Allah’a, kendisine karşı cömertliğini
bu geçici dünyada artırmaması ve Ahiret’te azaltmaması için yalvardı ve Muawiya’ye yazarak hakkaniyetli olması için biat istedi.
Muawiya Hasan’ın kendisine Allah’tan önce yaptığı bu öneriyi dinlerse, hem büyük bir servet elde edecek, hem de Müslümanlar
için yarar sağlayacaktır.
Gerçeği gör ve diğer insanların yaptığı gibi sen de bana biat et. Biliyorsun ki Allah gözünde ben bu mevki için senden daha uygunum. halkımızın tümü kalplerinde pişmanlıkla bana biat etmeye hazırlar. Allah’tan kork, isyan etme ve Müslüman kanı akıtma.
Daha önce de olduğu gibi ellerinde Müslüman kanı olduğu halde Allah ile buluşmanın sana hiç bir yararı olmaz. Barış ve itaat
içinde ol, yetkili kişinin kurallarına karşı koyma. Böylece tekrar ittifak sağlayabilirsin. Ancak her şeyi reddedip bu küstahça düşmanlığına devam edersen, Müslümanlar ile birlikte sana karşı geleceğim ve Allah’a bizim ikimizin arasında bir seçim yapmasını
rica edeceğim; en iyi yargıç O’dur.
Mektup, al-Harith ibn Suwayd al-Taymi ve Ali’nin ilk takipçilerinden Jundab ibn Abd-Allah al-Azdi tarafından Muawiya’ye
teslim edildi.
Muawiya Hasan’ın barışçıl eğiliminin farkındaydı ve casuslarından onun saldırmaya niyeti olmadığı bilgisini almıştı. Basralılar
ve Küfeliler ile bir çatışmaya girmek istemediği için Peygamber’in torununu tehdit etmenin veya gözdağı vermenin gereksiz olduğunu düşünüyordu. Daima Ali ve ailesini Uthman’ın katli ile suçlamıştı, ancak bir süredir kendi vatandaşları da Hasan’ın Uthman’ın malikhanesini koruyanlardan biri olduğunu biliyorlardı. Sonunda yücelterek alaşağı etmek; güzel sözler ve sahte vaadler
ile kandırmak düşüncesiyle Hasan’ın mektubuna şu cevabı verdi:
Allah’ın kulu ve müminlerin komutanından Hasan ibn Ali’ye. Mektubunu kabul ederken, Muhammad’e yaptığın övgüleri tamamen
onaylıyorum. Abu Bakr’i, Umar’ı, Abu Ubayda’yi, Zubayr’i ve yardımcılarını suçlamış olmana rağmen sen kesinlikle benim ve
diğer insanların gözünde zan altında değilsin, ne günahkar ne de alçaksın ve bunu nazikçe belirtmek isterim.
Müslümanlar, ölümünden sonra anlaşamazlığa düştükleri Peygamberlerinin liyakatini, mevkiini ve akrabalarını asla inkar edemezler. Cemaat, Kureyş’in Peygamber’e olan yakınlığını çok iyi biliyordu. Bu sebeple İslam’ı ilk kabul eden, Allah’ı en iyi tanıyan
ve davasında en büyük yardımcısı olduğu Peygamber tarafından en çok sevilen Abu Bakr’i halife seçti. O zeki, inançlı ve mükemmeldi. Ali ve akrabaları tarafından haksız yere suçlanmıştı ve onun kadar inançlı ve iyi bir Müslümanı bulup yerine geçirmek
haksızlık olurdu.
HASAN IBN ALİ 157
Aramızdaki ilişkimizin mevcut konumu, Peygamber’in ölümünden sonra Abu Bakr ile aranızdaki ilişkiye benzemektedir. Konulara
benden daha vakıf, para toplamakta benden daha etkili, düşmanı aldatmakta benden daha becerikli olduğuna emin olsam sana
biat etmekte tereddüt etmem. Ancak biliyorsun ki ben uzun süredir bu görevdeyim. Cemaat işlerinde, soyal ilişkilerde daha deneyimliyim ve daha yaşlıyım dolayısıyla bu mevki için daha uygunum. Bana itaat edersen Irak’ta saltanatını sürdürebilirsin. Irak
hazinesini istediğin zaman istediğin yere götürebilirsin. Görevlendireceğin bir kişi her yıl Irak halkının vergilerini toplayıp sana
sunabilir. Her türlü zarardan korunacaksın, önemli konularda sensiz karar verilmeyecek ve Allah’ın emirlerine itaatsizlik edilmeyecektir.
Jundab ibn Abd-Allah Muawiya’nin mektubunu Hasan’a verirken imamını uyardı: “Bu adam sana karşı sefer hazırlığında, insiyatifi al, daha önce harekete geç ve onu evinde mağlup et. O, Siffīn’den daha büyük bir savaşa şahit olmadan sana dokunamaz.”
Hasan onun tavsiyesine göre davranacağını öyledi fakat daha sonra Jundab “Benim tavsiyelerime uymadı ve sözlerimden habersizmiş gibi davrandı.” dedi.
Hasan, Muawiya’nin bu mektubuna cevap vermedi. Abartılı sözlerinin sahte olduğuna kanaat getirmişti ve zaten söylediği hiçbir
şey ile ilgilenmiyordu. Kişisel korkaklığının farkında olduğu Emevi’yi görmezden gelirse, onun da aynı şekilde davranacağını
umuyordu. Ancak kısa süre sonra Muawiya daha tehditkar bir mektup gönderdi:
Umutlarını bir güruhun eline yerleştirme konusunda dikkat et, zırhımızda zayıf bir nokta bulamayacaksın. Yine de gidişatından
çark eder ve bana biat edersen, sana verdiğim sözleri tutar ve öngördüklerimi yerine getiririm. Böylece, en çok hak edenlerden
biri olduğun için halifelik de benden sonra senin olur.
Hasan bu mektuba güçsüz bir cevap verdi:
Mektubunu aldım ve söylediklerini anladım. Bir günah işlemekten sakındığım için cevap vermedim. Ben daima korunmak için
Allah’a sığınırım. Siz de bu yolu takip edin ve benim haklı olduğumu anlayın; yalan konuşuyorsam suçlu olmayı kabul ederim.
Böylece savaşmaya gerek kalmadan Irak’ı alabileceğini anlayan Muawiya valilerini ve komutanlarını seferber etti. Düşmanlarına
karşı yanında olan Allah’a ve kendisi için halifeyi öldürenlere şükretti. Allah’ın kendisine imtiyaz veren nezaketli ve Rahman
yönetimi, kularından Ali ibn Abi Talib’in hayatına gizli ve ölümcül bir darbe ile son vermişti. Şimdi Ali’nin yoldaşları bölünmüş
ve uyumsuz bir durumdaydılar; soyluları ve komutanları gönderdikleri mektuplar ile kendileri ve kabileleri adına af diliyorlardı.
158 İSLAMİYETİN DOĞUŞU VE YAYILIŞI
Kendisinden merhamet ve af dileyen Iraklılara “Mektubum size ulaştığında askerlerinizle ve iyi donanımınızla acele olarak bana
gelin. Umudunuzu kaybetmemek için Allah teşekkür ve hamd edin. O isyancı ve saldırgan halkı mahvedecektir.” diye haber gönderen Muawiya yeni bir sefer hazırlığı için emir verdi. Bu kez kendisine “sefere katılacak mısınız?” diye sorulmasına gerek olmadığının bilincindeydi. Onun ordusu ile birlikte harekete geçtiğini gören Amr ibn al-As alaycı bir şekilde “Bir aslan olan Ali
haince bir şekilde erkek köçek (deve yavrusu) tarafından öldürüldü.” diye düşündü.
Şam’da kendi yerine vekil olarak al-Dahhak ibn Qays al-Fihri’yi bırakan Muawiya, 60.000 kişilik tüm ordusuyla Manbij Köprüsü’nden (Jisr Manbij) Fırat Nehri’ni geçti. Muawiya’nin bu hamlesini tepki ile karşılayan Hasan, Hujr ibn Adi ile yerel valilerine
haber gönderip karşı saldırı için hazır olmalarını söyledi. Küfelilere “Allah yaratırken cihadı öngörmüştü ve bunun nahoş bir
görev olduğunu bildirmişti. Öğrendik ki Muawiya üzerimize yürümekteymiş...” diye başlayan bir savaş konuşması yaptı ve tüm
askerlerine al-Nukhayla’da toplanmaları için emir verdi. Önce hiç tepki gelmedi. Muawiya tarafından para alan bazı Aşiret liderleri
harekete geçmek için istekli değildi. Adi ibn Hatim onları Peygamber’in kızının oğlu olan imamlarına neden cevap vermediklerini
sorarak azarladı. Hasan’a onların itaatı konusunda güvence verdi savaş kampına gitti. Peşinden babasının diğer sadık destekçileri
Qays ibn Sad, Makil ibn Qays ve Ziyad ibn Kasafa da geldiler ve halkı Adi’nin söyledikleri hususunda aydınlattılar. Onlara şükreden Hasan, al-Mughira ibn Nawfal ibn al-Harith ibn Abd al-Muttalib’i Küfe’de kendisine vekil olarak atadıktan sonra al-Nukhayla’ ya giderek insanları teşvik etti ve orduya katılmaları için talimatlar verdi.
Hasan, daha fazla adam gelmesi için Dayr Abd al-Rahman’da üç gün bekledikten sonra Ubayd Allah ibn al-Abbas’ı 12.000 kişilik
keşif birliği ile Samarra’nın güneyinde kalan Maskin’e (Dejail) gönderdi. Maskin’e vardıktan sonra, ölürse yerine geçecek Qays
ibn Sad ve Said ibn Qays ile istişare ederek çarpışmaya girmeden Muawiya’yi oyalaması ve ana kuvvetlerin gelmesini beklemesi
için emir alan Ubayd Allah, Shinwar ve Shahi üzerinden Fırat’ın batı yakası boyunca ilerleyip al-Falluca ve Maskin’e yöneldi.
Hasan, Muawiya’ye karşı savaşmak için ısrar eden Vali Abd-Allah al-Abbas ve Basralılara ordusuna katılıp katılmayacaklarını
sormamıştı bile. Öncü kuvvetlerin başına Qays ibn Sad ve Said ibn Qays gibi savaşçı komutanları getirmemiş olması bir barış
anlaşması yapmayı ümit ettiğini gösteriyordu ve Yemen Valisi olduğu sırada savaştan kaçınmak için herşeyi yapmış olan Ubayd
Allah, Hasan’ın duygularından kesinlikle haberdardı.
Öncü kuvvetlerin ayrılmasından sonra Madain’e doğru ilerleyen ve Sabat’ta kamp kuran Hasan bir sabah namazında takipçilerine
şöyle seslendi:
Allah’ın en içten yarattığı kullarından birisiyim ve hiçbir Müslümana karşı kin gütmüyorum. Şeytan’ın kimseye kötülük yapmasını
ve zarar vermesini onaylamıyorum. Cemaat’in nefret ettikleri Şiiler için sevdiklerinden daha iyidir. Sizlerin en yüksek menfaatini
gözeteceğime dair söz veriyorum. Emirlerime başkaldırmayın ve bana cevap vermeyin.
Adamları birbirlerine baktılar ve muhtemelen haklı olarak “Muawiya’den ateşkes talep etmek ve yönetimi ona devretmek istiyor;
o zayıf ve şaşırmış!” sonucuna vardılar. Bir fırtına koptu. Koştular ve onun yerleşim yerini altındaki dua seccadesine kadar yağmaladılar. Abd al-Rahman ibn Abd-Allah ibn Jaal al-Azdi kıyafetini omuzlarından çekerek çıplak bıraktığı Hasan’a kılıcıyla
HASAN IBN ALİ 159
saldırdı. Atını getiren yandaşları, güçsüzlükle suçladıkları imamlarını saldırılardan korudular. Hasan yanındakilerden babasının
en sadık takipçileri olan Rabia ve Hamdan kabilelerini çağırmalarını istedi. Gelenler atının çevresini sardıkları Hasan ile ilerlerken
diğerlerini uzaklaştırdılar. Ancak saldırganlardan bazıları bu gruba karışmayı başardı ve içlerinden Banu Asad ibn Khuzayma kabilesinden Harici eğilimli al-Jarrah ibn Sinan atının dizginlerini kavradığı Hasan’a “En yüce Allah’tır Hasan! Sen daha önce babanın da yaptığı gibi ortaklarını Allah adına yetkili gibi görüyorsun.” diyerek baltasıyla kalçasına vurdu. Hasan’ın kılıcıyla karşılık
vermesinden sonra ikisi de kenetlenerek yere düştüler. Abd-Allah ibn al-Hisl üzerine atladığı al-Jarrah’ ın elinden baltasını aldı
ve karnına vurdu. Bu sırada Zubyan ibn Umar al-Tamimi üzerine çullanıp burnunu kesti, diğerleri de ölene kadar kafasına ve yüzüne tuğla ile vurdular. Kalçası yırtılan Hasan, yarasının tedavi edilmesi için bir sedye ile Madain’de Vali Sad ibn Masud al-Thaqafi’nin yanına taşındı.
Muawiya, Cisr Manbij’den sonra ar-Raqqah, Nusaybin, Musul, Tikrit ve Samarra üzerinden geçerek Bağdad’ın 75 km kuzeyinde
Maskin (Dejail) yakınlarındaki al-Akhnuniyya’ya (Harba) doğru ilerledi. Geçtiği her yerde halkı sakinleştiriyor ve af garantisi
veriyordu. Maskin’de Ubayd Allah komutasındaki Küfeli öncü kuvveti ile karşılaşan Muawiya, Abd al-Rahman ibn Samura ibn
Habib ibn Abd Shams’i elçi olarak gönderip “Hasan’dan ateşkes isteyen mektuplar aldığını ve savaşı durdurmak için emirler verdiğini” bildirdi. Küfeliler yalancılıkla suçlayıp hakaret ettikleri elçiyi geri gönderdiler. Daha sonra Muawiya tarafından tekrar
görevlendirilen Abd al-Rahman özel olarak ziyaret ettiği Ubayd Allah’a “Hasan’ın ateşkes istediği” konusunda yemin etti ve
Muawiya’nin safına geçerse Küfe’de kendisine 1.000.000 dirhem verileceğini bildirdi. Hasan’ın Müslüman kanı dökmek istemediğini ve barış yanlısı olduğunu bilen Ubayd Allah bu teklifi kabul etti ve geceyi Muawiya’nin çadırında geçirdi.
Emeviler’in kampına gelip huzura çıktığında Busr ibn Artat’ın da orada olduğunu gören Ubayd Allah kollarını açıp kendisini kucaklayan Muawiya’ye “Benim iki oğlumu öldüren bu uğursuzu sen mi çağırdın?” diye sordu. Halife “Vallahi bu davranışından
ben de nefret ettim.” diye cevap verdi. Tabii ki bu açıklaması gerçeği yansıtıyordu. Muawiya bu iki çocuğun katledilmesini emretmemiş olsa da, muhakkak ki ele geçirilen Hashimilerin öldürülmesi talimatını vermişti. Aksi halde Busr’un Abd Manaf’ın torunlarını öldürmeye cesaret etmesi hayal dahi edilemezdi. Muawiya nefret ettiğini söylediği hareketinden dolayı Busr’u
cezalandırmak veya azarlamak yerine ödüllendirip öncü birliklerine komutan olarak atamıştı.
Muawiya’nin sözlerine sinirlenen Busr “İnan bana, sana itaat ettiğim ve senden aldığım emri yerine getirmek için bununla insanlara
vurdum. Daha dün onun senin düşmanın ve benim senin samimi yardımcın olduğum zaman söylediklerini şimdi tekrar et!” diyerek
kılıcını yere attı. Muawiya “Kılıcını geri Al. Oğlunu öldürdüğün Banu Hashim’den birinin önüne kılıcını attığın için kesinlikle
ahmaksın.” karşılığını verdi. Oysa Muawiya çok iyi biliyordu ki Ubayd Allah ibn al-Abbas oğulları için kan davası gütmeyecekti.
Busr aşağılanmış şekilde kılıcını yerden alırken Ubayd Allah “Oğullarıma karşılık Busr’u öldürmediğim için Allah’a şükrediyorum. O bunun için çok seviyesiz ve aşağılık. Oğullarım adına Muawiya’nin oğulları Yazid ve Abd-Allah dışında birisinden intikam
alma isteği görmüyorum. Muawiya sadece güldü ve yorumladı “Yazid ve Abd-Allah’ın suçu nedir? Allah’tan ben emretmedim,
bilmiyordum ve istemedim.”
Küfeliler ertesi gün Ubayd Allah’ın gelip sabah namazını kıldırmasını boşuna beklediler. Bu görevi üstlenen Qays ibn Sad, Ubayd
Allah ile şimdiye kadar hiç bir faydalarını görmediği babası ve erkek kardeşini sert bir şekilde kınadı ve şöyle devam etti:
Peygamber ile Bedir’de savaşan al-Abbas’ın yeğeni, Ansari Abu al-Yusr Kab ibn Amr tarafından yakalanarak esir düştü. Kardeşi
Abd-Allah Halife Ali tarafından Basra valisi olarak atandığında, Allah’ın ve Müslümanların paralarını çaldı. Bu paralar ile köle
160 İSLAMİYETİN DOĞUŞU VE YAYILIŞI
kızlar satın aldı ve bunun kendisi için meşru olduğunu iddia ettti. Ubayd Allah daha önce Yemen Valisi olduğunda Busr ibn
Artat’ın önünden kaçmış ve iki oğlunu ölüme terketmişti, bu gün de aynı şeyi yaptı.
Adamlar “Hamdolsun, Allah onu bizden ayırıp düşmalarımızın yanına gönderdi. O zaten onların adamıydı.” diye dua ettiler.
Muawiya, Ubayd Allah’ın kaçışının cesaretlerini kırdığını düşündüğü Iraklıları teslim olmaya ikna etmek için Busr’u kuvvetleriyle
birlikte üzerlerine gönderdi. Qays tarafından püskürtülen Busr ertesi gün daha kalabalık olarak saldırdı fakat yine yenilgiye uğradı.
Bunun üzerine bir mektup gönderen Muawiya, Qays’ı çadırına davet etti ve rüşvet vermeyi önerdi. Qays bu mektuba “kendisini
savaş meydanında mızrakla karşılamak dışında görüşmelerinin sözkonusu olmadığını” cevabını verdi.
Daha sonra taraflar karşı karşıya geldiğinde Muawiya şöyle seslendi:
Yahudi oğlu Yahudi sen öldürülmek için üzerine konulan ödül kadar bile etmezsin. Burada zafer kazansan dahi görevden alınıp
sürüleceksin, kaybedersen işkence ile öldürüleceksin. Kazanması mümkün olmayan bir savaşa giren baban da halkı tarafından
terkedildikten sonra atılmış ve dışlanmış bir sefil olarak Havran’da can vermişti.
Qays şu karşılığı verdi:
Mekkeli putun oğlu, put (wathan)! Baskı altında İslam’a girdiniz, korktuğunuz için İslam’da kaldınız, önceki imansızlığınız ve iki
yüzlülüğünüzle gönüllü olarak onu bıraktınız. Babam onurlu bir savaş verdi, ancak kendi menfaatlerine hizmet eden birileri ona
karşı gelmek için halkı tahrik etti.
Bu sırada Muawiya “Yahudi oğlu Yahudi” diye bağırdı ve Qays devam etti:
Sen ve halkın biliyorsunuz ki ben ve babam bıraktığınız dinin yardımcılarından ve katıldığınız dinin düşmanlarındanız.
Hakkında daha kötü şeyler söylenmesinden endişelenen Muawiya Qays’ın sözünü kesti ve bir sessizlik oldu. Sabat’ta isyan çıktığı
ve Hasan’ın yaralandığı haberinin gelmesi üzerine taraflar gelişmeleri beklemek için çarpışmalara ara verdiler.
Muawiya Abd-Allah ibn Amir ibn Kurayz ve Abd al-Rahman ibn Samura’yı elçi olarak Hasan’a gönderdi. Muawiya’nin inatçı
olduğunu söyleyen elçiler Hasan’a Muhammad’in cemaatinin kanının dökülmemesi için yalvardılar. Muawiya’nin Hasan’ı
HASAN IBN ALİ 161
halefi olarak göstermeye ve istediği herşeyi vermeye hazır olduğunu bildirdiler. Müslüman kanının akıtılmaması konusu Hasan’ın
duygularını harekete geçirdi. Teklifi prensip olarak kabul etti ve kayınbiraderi Muammad ibn al-Ashath al-Kindi ile Amr ibn
Salima al-Hamdani al-Arhabi’yi müzakere yapmaları için elçileriyle birlikte Muawiya’ye gönderdi. Buna mukabil Muawiya de
naçizane bir mektup yazarak Hasan’a iletti. Muawiya, 661 yılı Ağustos ayında yazdığı, “Muawiya Abu Sufyan’dan Hasan ibn
Ali’ye” diye başlayan dört elçinin tanıklık ettiği bu mektubunda şu konulara açıklık getirdi:
Barış yaptığını ve saltanatın kendisinden sonra halefi Hasan’a ait olduğunu kabul etti. Allah ve Resulü Muhammad üzerine yemin
ederek, ona karşı herhangi bir günah işlemeyeceği ve zarar vermeyeceği konusunda söz verdi. Hazineden (Bayt al-mal) yıllık
1.000.000 dirhem vereceğini, ayrıca Fasa ve Darabjird’deki arazilerin vergilerinin ona ait olacağını ve bu vergileri toplamak
için kendi adamlarını görevlendirebileceğini bildirdi.
Mektubu okuyan Hasan “bir şekilde benim hırsıma dokunacağını zannediyor, bunu istediysem ona boyun eğmek için değil” diye
düşündü. Sonra Muawiya’nin kızkardeşi Hind’in oğlu olan Abd-Allah ibn al-Harith ibn Nawfal ibn al-Harith ibn Abd al-Muttalib’i
“Halka güvenlik sözü verirse ona biat edeceğimi amcana bildir.” diyerek Emeviler’e gönderdi. Muawiya al-Harith’e altında mührü
olan boş bir kağıt verdi ve “Peygamber’in kızının oğlu ne istiyorsa yazabilir.” dedi. Hasan, Abd-Allah ibn al-Harith ve Amr ibn
Salima’nın tanıklığında doldurduğu bu mühürlü kağıt üzerinde isteklerini şöyle dile getirdi:
Muawiya ile barış yaptım ve Müslümanlara hüküm sürmesi için ona biat ettim ancak o da Allah’ın Kitabı’na, Peygamber’in Sünneti’ne ve erdemli halifelerinin davranışlarına göre hareket etmelidir. Gelecekte yeni halife seçici bir kurul (Şura) tarafından
tayin edilmelidir. İnsanlar mal mülkleri ve çoluk çocuklarıyla beraber nerede olurlarsa olsunlar güvende olmalıdırlar. Halife
bana karşı açık veya gizli hiçbir yanlış yapmamalı ve yoldaşlarıma gözdağı vermemelidir.
Tarihçi Ali ibn al-Athir’in “Ali’ye sövmemek de şartlara dahildi.” diye bahsettiği bu mektubu teslim alan ve içindekileri kabul
ettiğini tanıklara bildiren Muawiya ordusuyla birlikte Maskin’den Küfe’ye geldi ve al-Nukhayla ile erzak ambarı arasında kamp
kurdu. Hasan ve Qays ibn Sad da adamlarıyla birlikte al-Nukhayla’ya döndüler. Hasan Madain’den ayrılmadan önce adamlarına
şu ayeti okudu:
Bakara Suresi, 216. Ayet
Hoşunuza gitmediği halde, savaş üzerinize farz kılınmıştır. Bir şey hoşunuza gitmediği halde sizin için hayırlı veya hoşunuza
gittiği halde sizin için kötü olabilir. Allah bilir siz bilmezsiniz.
Muawiya ile Küfe’de buluştuğunda, Hasan ve Amr ibn al-Hamdani halkın önünde bağlılık sözü verdiler. Muawiya “Kalkın ve
özür dileyin!” dedi. Hasan önce bunu reddetti ama Muawiya ısrar etti. Halka kendisinin ve kardeşi Husayn’in Peygamber’in tek
torunları olduğunu hatırlatan Hasan şöyle devam etti:
Muawiya bana ait olan bir hak için mücadele etti ve ben de cemaatin iyiliği ve kan akıtmamak adına buna razı geldim. Benim
barış yaptığım her kim olursa onunla barış yapmak için bana söz verdiniz. Muawiya ile barış yapmayı kabul ettim ve ona biat
ettim çünkü bu kan dökülmesinden daha iyidir. Sizin menfaatinizi en iyi şekilde korumak istedim ve yaptığım şey saltanata kim
göz dikerse ona karşı bir savunma olmalıdır.
162 İSLAMİYETİN DOĞUŞU VE YAYILIŞI
Muawiya al-Nukhayla’da Küfelilere hitaben yaptığı konuşmasında kendi yönetiminin vizyonunu ortaya koydu. Onlardan teamüllere uygun olarak düşünmelerini istedi ve söz verip tutkularını canlandırdıktan sonra üç önemli konuyu hatırlattı:
Maaş ve erzaklarınız zamanında dağıtılacaktır. İçinizdeki düşmanı tanıyın ve onlara saldırın, aksi halde düşmanınızın saldırısına
uğrarsınız. Sefer süresi yakın bölgeler için en fazla altı ay, uzak bölgeler için bir yıldır.
Sonra sesini yükselterek devam etti:
Uthman’ın kanı için intikam istedim, Allah onun katillerini öldürdü ve bazı insanların kinine rağmen saltanatı ait olan kişilere
verdi. Size üç gün mühlet veriyorum, sadık olmayan ve biat etmeyen hiç kimse Allah tarafından korunmayacak ve affedilmeyecektir.
İnsanlar aceleyle her yönden gelerek biat ettiler. Muawiya sadece savaşı bitirmek, isyanın ateşini söndürmek, insanları ikna etmek
ve onları sakinleştirmek için bu konuşmayı yapmıştı. Bu konuşmasında Hasan ile yaptığı anlaşmayı dile getirdiği söylense de
ettiği yeminler ve tutmayacağı sözler ayaklarının altındaki pislikten başka birşey değildi. Kısa süre sonra Küfe Camii’nde kendisini
rezil eden akrabası al-Walid ibn Uqba’yı memnun etmek için yaptığı katliamları övden Muawiya daha önce de bağlı olduğu dürüstlüğü reddetmiş ve insanları dolandırmıştı. Ahmad ibn Atham “Muawiya’nin daha sonra ayaklanmalardan korkarak mutlak
bir istismar olan bu sözleri ettiği için pişman olduğunu” rivayet eder.
Qays ibn Sad ibn Ubada, huzurunda Muawiya’ye bağlılık yemini ettiği Hasan’a “sana olan yeminimden beraat ettim mi?” diye
sordu ve “evet” cevabını aldı. Qays için Muawiya’nin tahtının önüne, büyük ve anlamlı bir figür olarak bir sandalye çekildi.
Halife “Qays, bağlılık yemini edecek misin?” diye sordu. “Evet” dedi ve elini Muawiya’ye doğru uzatmadan kalçasına koydu.
Tahtan eğilip Qays’ın kaldırmadığı eline dokunan Halife ondan “Yahudinin oğlu Yahudi” diye bahsetmedi, fakat Ali için Mısır’ı
akılcı bir baskıyla yöneten Qays’ın Muawiya’nin dürüstlüğüne ihtiyacı yoktu. Emekliliğini yaşadığı ve Muawiya’nin hükümdarlığının sonuna doğru 679 ya da 680 yılında öldüğü Medine’ye çekildi. Dahası kendi gibi dürüst bir Medineli vatandaş olan Suriyeli
katilin kurbanı Muhammad ibn Maslama’nın kaderinden kaçtı.
Al-Nukhayla’da kamp yapmaya devam eden Muawiya kısa süre sonra Farwa ibn Nawfal al-Ashjai liderliğindeki bir Harici grubun
isyanı ile karşı karşıya kaldı. Ali ve Hasan’ın saldırılarından korunmak için 500 adamı ile Shahrazur’da kalan Farwa, Muawiya
ile mücadelesinin meşru olduğundan emin olarak adamları ile Küfe’ye girdi ve kendilerini önlemeye çalışan Suriyeli askerleri
püskürttü. Bu sırada Hasan kardeşi Husayn ve kuzeni Abd-Allah ibn Jafar ile birlikte, Muawiya’nin askerlerinin eşliğinde Qantarat
al-Hira’ya kadar geldikten sonra Medine’ye doğru yola çıkmıştı. Başkalarının kendisi için savaşmasına can atan Muawiya, Hasan’a
geri dönüp Hariciler ile savaşmasını emreden bir mektup gönderdi. al-Kadisiye’ye ulaşmış olan Hasan bir mektup yazarak “Yasal
hakkım olmasına rağmen barış ve cemaatin uzlaşması için sana karşı savaşmayı reddetmiştim. Seninle birlikte savaşabileceğimi
düşünebiliyor musun?” cevabını verdi.
Bu cevap eline geçince Küfelilere dönen Halife, isyancı kardeşlerinin icabına bakmazlarsa afffını üzerlerinden çekeceğini söyleyerek onları tehdit etti. Oysa dua ederlerse, oruç tutarlarsa, hacca giderlerse, zekat verirlerse onlarla savaşmayacağına yemin etmişti. İradelerine karşı olarak onların lideri olmak ve onlara komuta etmek için savaşmış ve Allah bu isteğini kabul etmişti.
Küfelilere “kazanırlarsa Muawiya’den, kaybederlerse kendilerinden kurtulacaklarını” söyleyen Hariciler, Suriyeliler ile yaptıkları
savaşa karışmamalarını istediler. Ancak, gözleri kendilerine karşı nefretlerinden başka birşey görmeyen Küfelilerin savaşmakta
ısrar etmesi üzerine “Tanrı Nahrawan’daki tarikat üyelerimize merhamet göstersin. Onlar sizi çok iyi tanıyor.” mesajını gönderdiler.
Böylece önce kuşatılan Farwa ibn Nawfal al-Ashjai ve kabilesini kaybeden Hariciler, yerine seçtikleri Abd-Allah ibn Abu alHawsa al-Tai ile birlikte öldürüldüler.
HASAN IBN ALİ 163
Hasan’ın teslim olduğunu ve Muawiya’nin Küfe’ye yöneldiğini duyan Vali Abd-Allah ibn al-Abbas’ın şehri terketmesi üzerine
Basralılar da yeni halifeyi tanımıyacaklarını beyan ettiler. Halife Uthman’ın müşterisi olan ve Ali zamanında Basa’ya sürgün
edilen Banu al-Namir ibn Qasit of Rabia kabilesinden Humran ibn Aban’ın liderliğinde ayaklandılar ve şehrin kontrolünü ele geçirdiler. Muawiya üzerlerine Basralılar ile kan davası olan Banu aI-Qayn’ı göndermek istedi fakat Ubayd Allah ibn al-Abbas’ın
tavsiyesine uyarak Busr ibn Artat’ı tercih etti.
661 yılı Kasım ayında Basra’ya gelen Busr, Humran isyanını zorluk çekmeden bastırdı ve Muawiya’nin saltanatına karşı Istakhr’ı
elinde tutan Ziyad ibn Abih’i oğullarını öldürmekle tehdit ederek çocuk katili ünvanıyla yaşamaya devam etti. Bu sırada bir şov
gerçekleştirildi ve Muawiya iyi bir ücret ödeyerek üvey kardeşi Ziyad ibn Abih’i satın almaya hazır olduğunu açıklarken, Ziyad’ın
öz kardeşi Abu Bakra da yeğenlerini kurtarmak için devreye girdi. Busr’u görevlendiren inancın önderi Abu Bakra’nın yakarışlarını
dikkate alarak Ziyad’ın oğullarının derhal salıverilmesini emretti.
Muawiya, uzun pazarlıklar sonunda, elinde bulunan ganimetleri ve parayı sahiplenmesine izin verdiği Ziyad’ı resmi kardeşi
olarak tanıyıp taçlandırdı. Böylece Muawiya’nin saflarına katılan Ziyad kendinden daha az rüşvet alan eski müttefiklerini Muawiya’nin bıçağına geçirmek için hazırdı.
Wilfred Madelung Muawiya’nin halifeliğini şöyle anlatıyor:
Hicret’in 41. yılı (662) toplumun yılı olarak kabul edildi. Fitne ve Müslümanlar arasındaki savaşlar bitmiş ve halk tek bir halifenin
idaresinde toplanmıştı. Ancak canlanan topluluk eskisi gibi değildi. Evrensel İslam kardeşliği, Peygamber tarafından yasalaştırılan
Müslüman kanının kutsallığına saygı geri dönmeyecekti. Hizipleşmelerin yırtığı asla iyileşmeyecek, aksine gittikçe derinleşip
sertleşecekti. Dindar II. Umar’ın halifeliği zamanında yönetim provokasyon, baskı ve zulüm yapmak yerine gruplar arasında
kısa süreli bir uzlaşma sağlamasına rağmen, Alman orientalist Julius Wellhausen tarafından belirtildiği gibi Halife Uthman için
intikam üzerine kurulmuş olan Emevi hükümetinin mirası Müslümanlara karşı Müslümanları kırdırma, şüphe, güvensizlik, kin
ve sürekli çekişmeydi.
Sünni gelenek büyük değişimin farkına vardı. Peygamber’den sonra 30 yıl fazilet ve hizmet gibi vasıflar gözönüne alınarak önceliğe (sabiqa) bağlı olarak seçilen Allah’ın halifesini artık kılıçlar, askerler ve despotizmin doğal desteği belirliyordu. Halifelik
güçlü krallığın mirası olmuş, Uthman’ın Allah’ın kabul edilen vekili olduğu hakkındaki doğru imalar, İslam ile yüzleşmekten kaçınan Muawiya ve varisleri tarafından bir kenara bırakılmıştı. Halife, Roma-Bizans imparatorunun meslektaşı ve varisi oldu.
Müslüman orduları tarafından fethedilen eski krallık topraklarını kendi kutsal hakkı olarak geri aldı. Emevi, Müslümanları
kendine ait bir madde gibi yönetti, hayatları ve ölümleri üzerinde mutlak bir efendi oldu, kendisini kanunların üzerine koydu ve
tehdit olabilecek kimi gördüyse öldürdü.
Daha geniş bir tarihsel perspektiften bakıldığında, İslam artık devlet tarafından devralınmıştı. Üç asır önce Roma-Bizans despotizminin ele geçirdiği Hristiyanlığın dini çekirdeğini boğarak emperyal egemenlik ve baskı aracı haline dönüştürdüğü gibi
164 İSLAMİYETİN DOĞUŞU VE YAYILIŞI
Emevi de İslam’ı toplumun ve dini kardeşliğin ruhunu boğarak, baskıcı sosyal kontrol, sömürü ve askeri terörizm aracı olarak
kullandı. Roma imparatoru, putperest zamanlarda tanrılaştırılmış Konstantin olarak Hıristiyan kilisesinin başına geçmiş, kucaklayan ve dost olan İsa’nın yeryüzündeki vekili kainatın hükümdarına dönüşmüştü. Emevi halifesi de ismi dışında her konuda
Roma imparatorunun rakibi ve varisi, Tanrı’nın yeryüzündeki vekili oldu, keyfi emir ve kararlarına sorgusuz bağlılık ve itaat buyuran bir Tanrı oldu.
Arapların çoğu bu korku ve şiddete uzun süre direndiler. Özgürlüklerini ve kabile otoritesini kaybederek İslam’ın arka kapısında
tanıtılan geleneksel krallık formundaki devletin öznesi oldular. Abu Bakr ilk adımı dini yükümlülük olan zekatı değerlendirilebilir
ve uygulanabilir vergiye dönüştürerek atmıştı. Son adım Muawiya tarfından atıldı ve İnancın Komutanı’na itaatsizlik etmek, hapsetme ya da sürgün cezası yerine ölüm acısı altında uygulandı. Ali onları Sezar ve Pers Kralı Kisra’nın (Khosrow II) kanunlarına
sahiplerdi diye uyarmıştı. Önceki özgürlüklerini, kardeşliklerini ve Peygamber himayesindeki Müslüman hayata olan saygıyı özleyenler Muhammad tarafından mesajı verilen Emevi Devleti ve İslam’ın ortak noktası olan hadisi hatırladılar. İğrenç, küçük
dolandırıcıyı Allah’ın vekili gibi poz vererek gören Peygamberleri “Muawiya’yi minberimde görünce öldür onu!” demişti.
Pers Kralı II. Khosrow
Hasan ibn Ali, Medine’de kalıcı olarak emekli oldu ve politikadan uzak kalmayı denedi. İstifasına rağmen, umutlarını onun Emeviler’e karşı başarısına bağlayan Banu Hashim ve Ali taraftarları tarafından Peygamber’in evinin lideri olarak anılıyordu. Ali’nin
ganimetlerinin mirasçısı olduğu ve Halife Umar’ın al-Abbas ile Ali’ye yönlendirdiği Muhammad’in mülkünün mirasını aldığı
için oldukça zengindi. Halife Umar’ın emeklilik sisteminden en yüksek maaş alan kişilerden birisiydi ve Muawiya’nin gösterişli
yardımları olmadan Kureyş soylularının Medine’deki yaşam tarzını kolayca karşılayabiliyordu.
İranlı tarihçi Aḥmad ibn Yaḥya al-Baladhuri’ye göre:
Muawiya ile olan anlaşmasına bağlı olarak Hasan vergi toplayıcılarını Fasa ve Darabjird’e gönderdi. Ancak, Halife, tekrar
Basra valisi olan Abd-Allah ibn Amir’i bu paranın ganimet olarak kendilerine ait olduğunu ve harçlıklarının azaldığını söyleyerek
kışkırtıyordu. Bazılarına göre Hasan’ın vergi toplayıcılarını iki il dışında kovaladılar. Böylece Muawiya, Isfahan ve başka yerlerden aldığı toprak vergisini 1.000.000 ya da 2.000.000 dirhem (yıllık) ödemeyle sınırlandırdı. Hasan’ın Muawiya’nin davetine
uymayıp Hariciler ile savaşına katılmamasından sonra bunların hepsi hayal ürünü olmalı.
Halife olduktan sonra propaganda makinesinin kendisine dönmesi üzerine hükümeti devirmek için komplolar kurduğu imalarıyla
rejimin meşrutiyetini desteklemesini istediği Peygamber’in torunu tarafından hayal kırıklığına uğratılan Muawiya’ye, Ali’nin
dul eşi Umama bint Zainab ile evlenerek Muhammad’in ailesiyle bağlarını güçlendirmesi önerildi.
Umama bint Zainab, Muhammad’in büyük kızı Zaynab ile Abu al-As ibn Rabi’nin kızıydı. Ali, Fatima’nın ölümünden bir süre
sonra onunla evlendi ve Muhammad al-Awsat adında bir oğulları oldu. Ali’nin ölümünden sonra baba tarafından kuzeni olan
Abd al-Rahman ibn Muhriz ibn Haritha ibn Rabia onu Medine’ye götürdü. Muawiya, valisi Marwan ibn al-Hakam’in aracılığıyla
Umama’ya evlilik teklifinde bulundu. Oğlunun babası olan kocasının ve halkın katili olduğu için lanetlediğini hükümdardan
HASAN IBN ALİ 165
gelen bu tekliften memnun olmayan Umama, tekrar evlenmesi kararını Hasan’ın halifliği sırasında kısa süre için Küfe Valiliği
yapan Hashimite al-Mughira ibn Nawfal ibn al-Harith ibn Abd al-Muttalib’e verdi. al-Mughira da 400 dinar çeyiz parası ödeyerek
Umama ile evlendi. Marwan, kendi hakkında karar verecek kişinin kendisi olduğu ve onu rahat bırakması gerektiği konusunda
Muawiya’yi bilgilendirdi. Ancak Halife davranışını şüpheli bulduğu al-Mughira ve Umama’yi Wadi al-Safra yakınlarına sürgüne
gönderdi. Birikte Yahya adında bir çocukları olan Peygamber’in kızının kızı ve kocası orada öldüler.
Muawiya ile Banu Hashim arasındaki ilişki, daha çok Hasan’ın kuzeni Abd-Allah ibn Jafar ibn Abi Talib ile kurduğu dostluk ile
devam etti. Ali’nin ölümünden ve Hasan’ın çekilmesinden sonra bütün politik istekleri reddeden Jafar, sıkça ziyaret ettiği Halife’nin kedisine verdiği yıllık 1.000.000 dirhem maaşı eğlenceye, Medine’deki şairlere, şarkıcılara ve müzisyenlere müsrifçe hediyeler alarak harcadı.
Hasan’ın Ölümü
Peygamber’in torununun 669 veya 670 yılında acılar içinde ölümü üzerine Muawiya’nin sevinç gösterisi Hasan’ın bir suikasta
kurban gittiğinin kanıtıdır. Böylece o sırada yükselişe geçen oğlu Yazid’in önündeki engeller de ortadan kalkmış oldu. Hasan’ın
hoşgörüsüz ve yakıcı Emevi despotizmine karşı halifelik için yeterince isteksiz olmasına rağmen, Muawiya onun meşru halefi
olduğunun farkındaydı ve “Şura” şartını biliyordu. Bu durum Hasan’ın Muawiya’nin teşvikiyle eşi al-Ashath ibn Qays’ın kızı
Jada tarafından zehirlendiği yönündeki olasılığını güçlendiriyor. Bu rivayetler söylendiği gibi sadece Şii kaynakları tarafından
değil, Sünni tarihçiler al-Waqidi, al-Madaini, Umar ibn Shabba, al-Baladhuri ve al-Haytham ibn Adi tarafından da kabul edildi.
Medine’de, Hasan’ın cenaze töreni neredeyse Hashimiler ile Emeviler arasında savaş çıkartacaktı. Urwah ibn Zubayr “Hasan’n
ölümünden önce ailesini dedesi Muhammad ile gömülmesi hususunda bilgilendirdiğini ve kötülükten korkarlarsa annesi Fatima’nın mezarına gömmelerini istediğini” rivayet eder. Muhammad’in yanına gömülmesi teklif edilince Marwan araya girdi ve
“Uthman Hashsh Kawkab ile ve Hasan buraya gömülmeyecek” dedi. Banu Hashim ve Banu Umayya taraftarlarının silahlarını
sağa sola savurarak toplanmaları üzerine Abu Huraira Marwan’a “Hasan’ın buraya gömülmesini engelleyecek misin? Allah’ın
Habercisi’nin onun ve kardeşi Husayn hakkında söylediklerini duyduktan sonra?” diye sordu. Marwan “Sen Hayber kuşatmasında
Müslüman oldun, bizi yalnız bırak! Allah’ın Habercisi’nin hadisini sen ve Abu Said al-Khudri dışında kim saklasaydı kaybolurdu.”
dedi. Abu Huraira İslam’ı Hayber’de kabul ettiğini protesto etse de herkes kimi sevdiğini kimden nefret ettiğini, kim için dua ettiğini ve kime lanet okuduğunu öğrenmiş oldu.
Aisha adamları ve silahları görünce kötülük çıkmasından korktu ve “Orası benimdir, kimsenin onun içine gömülmesine izin vermeyeceğim.” dedi. Muhammad ibn al-Hanafiyyah kardeşi Husayn’e “Vasiyetinde talimat verdiyse onu buraya gömelim, ölümle
karşılaşsak bile! Ancak kötülükten korkmadıkça şartı koymuştu ve gördüğünden daha büyük bir kötülük ne olabilir?” diye sordu.
Böylece Hasan annesinin yanına Jannat al-Baqi mezarlığına gömüldü. Marwan tabutu taşıyanlara katıldı ve sorulduğunda,
166 İSLAMİYETİN DOĞUŞU VE YAYILIŞI
“hoşgörüsünü dağlar ağırlığında olan bir adama saygı gösterdiğini” söyledi. Emevi valisi Said ibn al-As da cenaze namazını kıldırdı. Muawiya’nin Peygamber’in torununun ölümüne olan sevinci çok sürmedi. Artık Banu Hashim’in lideri olarak anılacağı
için, politik açıdan deneyimli ve zeki Abd-Allah ibn al-Abbas’ın pasif akrabasının yerini alacağı düşüncesi canını sıktı. Bir
rivayete göre Mekke’yi ziyaret ettiğinde, (tehlikede olduğunu anlayan ve ona güven vermek isteyen) Ibn Abbas ile aralarında şu
konuşmalar geçti:
Muawiya “Ne güzel, Hasan tutkal suyuyla içtiği tatlı Taifi içkisi yüzünden öldü!”
Ibn Abbas “Hasan’ın telef olması senin sıranı ötelemeyecek.”
Muawiya “Şimdi sen halkının efendisisin.”
Ibn Abbas “Abu Abd-allah (al-Husayn) kaldığı sürece, elbette değilim.”
Başka bir rivayete göre Muawiya’nin kendisine “Başın sağ olsun ve Tanrı sana ızdırap vermesin” demesi üzerine Ibn Abbas
“İnancın Komutanı, Tanrı seni hayatta bıraktığı sürece bana ızdırap vermeyecek.” karşılığını verdi. Muawiya ona 100.000 dirhem
hediye edilmesini buyurdu ve bu adamla nasıl başa çıkacağını cok iyi anlayan Peygamber’in kuzeni dinsel öğretilerine devam
etti. İslam dünyasının üstündeki yegane gücü ele geçiren Muawiya, çekici olmayan oğlunun geleceğini korumak, parasını ve gücünü sağlamlaştırmak için rüşvet, hile, şantaj, tehdit ve öldürmek yoluna başarıyla devam etti. Kendi rejiminin meşrutiyeti için
mağdur halifeden intikam alma ihtiyacı duydu. 60 yıl sonra dindar II. Umar bu uygulamaya son verinceye kadar cemaat dualarında
Ali’ye küfür edildi. Hac sırasında, Arife günü halifelerin Ali’yi yermesi farz oldu. II. Umar’dan sonra Halife Hisham zamanında,
Arife günü halka açık minberin üzerine çıkan Halife Uthman’ın torunu Abd-Allah ibn al-Walid “İnancın Önderi, gün Abu Turab’ı
lanetlemek isteyen halifelerin günüdür.” diye hatırlattı. Buna karşılık Hisham “Birisine hakaret etmek veya lanetlemek için Hac’a
gelmemeliydin!” dedi. Emevi hanedanının mimarı olan Marwan, Husayn ibn Ali’ye “İslami soylular arasında kimsenin Muawiya’ye Ali kadar ılımlı yaklaşmadığını” söyledi. Husayn “O halde niçin onu minberden lanetliyorsun?” diye sordu. Marwan “Aksi
halde bizim saltanatımız sağlıklı olmaz.” cevabını verdi.
Ali’nin Küfe’de halka açık olarak lanetlenmesi Muawiya’nin amaçları için yararlı oldu. Emeviler’e karşı muhalefeti canlandırıp
bu sayede baskıcı önlemleri artırdı. 661 yılı Eylül ayında Küfe Valisi olarak atadığı al-Mughira ibn Shuba’ya “Ali’yi taciz etmekten
ve kötülemekten, Uthman için Allah’ın merhameti ve bağışlayıcılığı için dua etmekten, Ali’nin yandaşlarını küçük düşürmekten
ve onlara kulaklarını tıkamaktan, Uthman’ın taraftarlarını yüceltmekten asla kaçınma. Belki Allah onlara doğru yolu gösterir ve
sana getirir.” tavsiyesinde bulundu. al-Mughira bu çalışmaları titizlikle yürüttü fakat o, yüzleşmeden çok siyasi entrikada daha
eğitimli olan bir fırsatçıydı ve Muawiya’nin kışkırtıcı şiddet politikası için çok az sempatisi vardı. Ali’nin taraftarlarının sözcüsü
gibi hareket eden Hujr ibn Adi, valinin Ali yi küçük düşürmesi ve camide Uthman için dua edilmesi üzerine ayağa kalkıp “kınadıkları ve suçladıkları adamımn koruyup övdükleri adamdan daha mükemmel ve övgüye daha layık olduğunu” söyledi ve şu
ayeti hatırlattı:
Maide Suresi, 8. Ayet
HASAN IBN ALİ 167
Ey iman edenler! Adalet ve dürüstlüğün tanıkları olarak Allah için kollayıp gözetleyenler olun! Bir topluluğun çirkinlik ve kötülüğü
sizi adaletsiz davranmaya asla itmesin. Adaletli olun! Bu, korunup sakınmaya daha uygundur. Allah’tan sakının. Allah yaptıklarınıdan haberdardır.
Efendinin gazabına karşı onu uyarmayı düşünen al-Mughira daha sonra bu fikrinden vazgeçti.
Hasan’ın Evlilikleri ve Çocukları
Hasan muhtemelen ilk evliliğini ünlü Kalbite şefi Imru al-Qays ibn Adi ibn Aws’ın kızı Salma ile yaptı. Hristiyan Imru al-Qays
Müslümanların Filistin’i ele geçirdiği 637 yılında Halife Umar ile İslam üzerine sohbet etmek için Suriye çölünden Medine’ye
geldi. Umar ondan çok memnun kaldı ve İslam’ı yeni kabul edenlerin amiri olarak atadı. Oğulları Hasan ve Husayn ile onunla
buluşmaya giden Ali de evlilik bağları kurmayı önerdi. Bu teklifi kabul eden İmru al-Qays kızları al-Muayyah, Salma ve al-Rabab’ın sırasıyla Peygamber ailesi ile evlenmesine onay verdi. Salma hakkında kayıtlara geçen başka bir bilgiye rastlanmıyor.
Hasan ile evlenmedi veya Ali’nin Küfe’ye gitmesinden önce boşandı. Al-Muayyah Ali ile evlendi ve ona küçük yaşta ölecek olan
bir kız çocuğu doğurdu. Husayn ile evlenen ve Sukayna’yı doğuran Al-Rabab, Karbala’da öldürülen kocasının mezarı başında
yas tuttu ve tekrar evlenmeyi reddetti.
Hasan, Ali’nin Küfe’ye gelişinden bir süre sonra Kinda kabilesinin lideri al-Ashath ibn Qays’ın kızı Jada ile evlendi. Al-Ashath
kızını Muhammad ibn Sabit ibn Qays ile evlendirmek istemişti. Kızının kuzeni olan Muhammad, daha sonra kızı Umm Imran’ı
Hasan ile evlendirecek olan Sabit ibn Qays al-Hamdani’nin oğluydu. Al-Ashath bir gün Hasan’ı yemeğe çağırdı ve kızı Jada’dan
su isteyen Hasan’a hizmet etmesini istedi. Al-Ashath’dan kızının daha önce kimseye hizmet etmediğini öğrenen Hasan, babasını
onunla evlenmek hususunda bilgilendirdi. Başka bir rivayete göre Küfe’deki en güçlü Yemenli kabilesi ile dostluk kurmak isteyen
Ali, al-Ashath’dan, Said ibn Qays’ın kızıyla Hasan’ın evliliğine aracılık yapmasını istedi. Ancak as-Ashath Said’in kızını kendi
oğlu için istedi. Ali’nin kendisini suçlaması üzerine al-Ashath, Hasan’a daha değersiz olmayan bir eş vereceğini söyledi ve kendi
kızıyla evlendirdi. Yaygın olarak Jada’nın, Muawiya’nin kışkırtmasıyla Hasan’ı zehirlediği söylenir. Hasan’dan çocuğu olmayan
Jada, kocasının ölümünden sonra Yaqub ibn Ala ile evlendi ve ona bir evlat verdi.
Hasan, Küfe’de Khazraj kabilesinden Ansari Abu Masud Uqba ibn Amr ibn Thalaba’nın kızı Umm Bashir ile evlendi. Abu Masud
Muhammad’e Hicret’ten önce al-Aqaba’da bağlılık yemini eden ilk Medineli Müslümanlardandı. Abu Masud daha sonra Küfe’ye
yerleşti ve Uthman’a karşı başkaldıran Küfeliler ile birlikte hareket etti. Ali Küfe’ye gelince onu kendi safına çekmeye çalıştı ve
muhtemelen kızının Hasan ile evliliğini ayarladı. Ali’nin Siffin savaşı sırasında Küfe’de vali olarak bıraktığı ve dönüşünde savaşa
karşı çıktığı ve tarafsız kaldığı için azarladığı Abu Masud öfkelendi ve Hac’a gitti. Umm Bashir’in Hasan’ın büyük oğulları Zayd
dışında Umm al-Husayn adında bir kızları oldu. İlahiyatçı al-Shaykh al-Mufid, Umm al-Hasan adında başka bir kızları daha olduğunu söyler.
168 İSLAMİYETİN DOĞUŞU VE YAYILIŞI
Umm al-Husayn sonra Abd-Allah ibn al-Zubayr ile evlendi ve çocuk sahibi oldu. Umm Bashir Hasan’dan sonra Abd al-Rahman
ibn Abd-Allah ibn Abi Rabia al-Makhzumi ve Said ibn Zayd ibn Amr ibn Nufayl ile evlendi. Hasan, feragatından ve Medine ye
dönüşünden sonra Fazara kabilesinin lideri Mansur ibn Zabban’ın kızı Khawla ile evlendi. Khawla’nın daha önce evlendiği Talha’nın Camel savaşında öldürülen dindar oğlu Muhammad’den iki oğlu ve bir kızı vardı. Khawla’nın, kız kardeşi Tumadir ile
evli olan Abd-Allah ibn al-Zubayr’e söylediğine göre, Hasan ile evlenmeyi kendisi istedi veya onunla evlenmesi için seçenek
sundu. Bu durumu öğrenen Mansur kimsenin kendisini gözardı edemiyeceğini söyledi ve Medine’ye gelip Peygamber’in camisine
siyah bayrak astı. Tüm Qays kabileleri de Medine’de toplanıp ona destek verdiler. Kızı Hasan ibn Ali ile evlenmişti fakat Mansur
emrivaki kabul edemezdi. Bu gelişmeler üzerine Hasan kızı babasına gönderdi. Mansur kızına “Burada bekle, şayet sana ihtiyacı
varsa buraya gelip bize katılacak.” dedi. Hasan, kardeşi Husayn kuzeni Abd-Allah ibn Jafar ve amcası Abd-Allah ibn al-Abbas
ile gelip onu geri aldılar ve bu sefer babasının onayıyla evlendirdiler. Hasan’a al-Hasan adında bir evlat veren Khawla, kocasının
ölümünden sonra bir daha evlenmedi ve peçe taktı.
Hasan ibn Ali ibn Abi Talib
Hasan’ın Umm Ishaq bint Talha ile evlenmesi Talha ibn Ubayd Allah’ın kızının güzel fakat kötü karakterli olduğunu düşünenler
tarafından bir hata olarak değerlendirildi. Muawiya, Şam’da bulunan erkek kardeşi Ishaq ibn Talha’dan Umm Ishaq’ın oğlu Yazid
ile evlenmesini istemişti. Ishaq kız kardeşi ile görüşmek için Medine’ye gittikten sonra erkek kardeşi İsa ibn Talha Muawiya’yi
ziyaret etti. Halife durumu anlatınca İsa, Umm Ishaq’ı bir an önce evlendirmeyi önerdi. Böylece kendisine danışılmadan Umm
Ishaq’ın Yazid ile evliliği tamamladı. O sırada Ishaq ibn Talha Medine’ye geldi ve beklenenin aksine Hasan ile evlilik anlaşması
yaptı. Hangi kontratın daha önce olduğu bilinmiyor fakat Muawiya oğluna konuyu kapatmasını tavsiye etti.
Hasan Medine’de Abd al-Rahman ibn Abi Bakr’ın kızı Hafsa ile evlendi. Al-Mundhir ibn al-Zubayr ibn al-Awam da Hafsa’ya
aşıktı ve davranışları sebebiyle yanlış söylentiler yayıldı. Sonuç olarak Hasan yetersiz gerekçeye rağmen onu boşadı. Umar ibn
HASAN IBN ALİ 169
Hattab’ın oğlu Asim, Hafsa ile evlendi fakat al-Mundhir bu evliliğin öncesinde ve sonrasında Hafsa’yı suçladı. Asim’in de boşanması üzerine al-Mundhir Hafsa’ya evlilik teklif etti. Ancak o “Benim itibarımı yok etmeye çalıştın.” diyerek bu teklifi reddetti.
Al-Mundhir’in başka teklifler getirmesi sonucu tavsiyelere uyan Hafsa bu evliliği kabul etti ve bu olaylar da bir kadını yanlışlıkla
suçlayan herkese örnek oldu. Böylece insanlar al-Mundhir’in kadın hakkında yalan söylediğini ve amacının ne olduğunu anladılar.
Hasan kendisini ziyaret eden Asim ile görüştü ve al-Mundhir den onu görmek için izin istediler. Al-Mundhir erkek kardeşi AbdAllah ibn al-Zubayr’e danıştıktan sonra kendisinin bulunduğu bir ortamda karısını ziyaret etmelerine izin verdi. Kadın Asim ile
dikkatli ve Hasan ile daha rahat konuştu. Hasan kocasına kızın elini tutmasını söyledi ve Amir ile birlikte yanından ayrıldı. Rivayetler Hasan’ın Hafsa’yı sevdiğini ve sadece al-Mundhir in iftirası yüzünden boşandığını anlatır. Hafsa’nın yeğeni Abd-Allah
ibn Muhammad ibn Abd al-Rahman’a (Ibn Atiq) göre Hasan ibn Ali ibn Abi Talib daha sonra defalarca kocasından kadınla görüşmek için izin istedi.
Hasan ve Umm Ishaq’ın çocuk yaşta ölen Ala isminde bir oğulları oldu. Ishaq ibn Talha’ya karşı ihanetinden dolayı kin tutmaya
devam eden Muawiya, Medine’deki ayaklandırmayı bastırmak için gönderdiği Muslim ibn Uqba’dan onu öldürmesini istedi.
Ishaq kaçmayı başardı ve Muslim evini yıkmakla etindi. Sözde kötü karakterine rağmen Umm Ishaq’dan memnun olan Hasan,
kardeşi Husayn’dan ölümünden sonra onunla evlenmesini istedi. Husayn ile evlenen ve Fatima’yı doğuran Umm Ishaq daha
sonra Halife Abu Bakr’ in büyük torunu Ibn Atiq Abd-Allah ile evlendi ve ondan da Amina adında bir kızı oldu.
Hasan daha sonra Kureyş’in lideri Suhayl ibn Amr’ın kızı Hind ile evlendi. Hind önce Emevi ailesinden Abd al-Rahman ibn
Attab ibn Asid ile ve kocasının Camel savaşında ölmesini takiben Abd-Allah ibn Amir ibn Kurayz ile evlenmişti. Abd-Allah ibn
Amir’den boşanınca, Muawiya Medine’de bulunan Abu Huraira’ye yazarak Hind’i oğlu Yazid ile evlendirmek için anlaşma yapmasını istedi. Kadınla buluşmaya giden Abu Huraira ile yolda karşılaşan ve görevini öğrenen Hasan kadına kendisinden bahsetmesini istedi. Hind’in durumu öğrendikten sonra seçim yapmasını istediği Abu Huraira de Hasan’ı seçti. Bir süre sonra Abd-Allah
ibn Amir Medine’ye geldi ve Hasan’a önceki eşinde emanetleri olduğunu söyleyip şikayette bulundu. Hasan, Abd-Allah’ın huzurunda Hind ile görüşmesine izin verdi. Ibn Amir karşısında oturan kadına bakarken, duygulanan Hasan karısına “Onun için
senden feragat etmemi istermisin? Bence senin için iyi bir evlilik olur ve daha iyi bir koca bulamazsın.” dedi. Ibn Amr “Emanetim.”
diye ısrar etti ve kadın mücevherler ile dolu iki kutu getirdi. Ibn Amir her kutudan bir avuç mücevher aldı ve gerisini kadına
bıraktı. Hind daha sonra bu üç kocası hakkında “Hepsinin efendisi Hasan, en cömerti Ibn Amir ve benim için en gözdesi Abd alRahman ibn Attab’dı.” yorumunu yaptı. Hasan’dan çocuğu olmayan Hind daha sonra al-Haytham ibn Adi tarafından kocasını öldürmekle suçlandı.
Hasan’ın diğer çocukları muhtemel köle kadınlardandı. Amr ibn al-Hasan’ın annesinin Taifli bir kadın ya da bir köle olduğu söylenir. Ancak hakkında bir bilgiye rastlanmaması köle olduğu ihtimalini güçlendirir. Al-Zubayr’e göre Hasan’ın diğer oğulları
Qasim and Abu Bakr küçük yaşta amcaları Husayn ile birlikte Karbala da öldürüldüler. Abu Mikhnaf, Abd-Allah dahil Hasan’ın
üç oğlunu Husayn ile öldürülenler arasında listeler ve katillerin isimlerini de verir. Sonraki kaynaklar Hasan’ın oğullarına çocukları
olmayan İsmail, Hamza ve Yaqub’u da ilave ederler.
* Doçent Dr. Sabri Hizmetli’nin objektif araştırmaları esas alınmıştır
170 İSLAMİYETİN DOĞUŞU VE YAYILIŞI
Hasan’ın çeşitli köle kadınlardan olan kızlarından Umm Abd-Allah, evlendiği kuzeni Ali ibn Husayn’e (Zayn al-Abidin) Şii
İmamı Muhammad al-Baqir dahil bir çok oğul verdi. Amr ibn al-Mundhir ibn al-Zubayr ibn al-Awam ile evlenen Umm Salama’nın
çocuğu olmadı. Fatima ve Ruqayya nın evlilikleri ile ilgili bir bilgi kayıtlara geçmedi.
Yukarda belirtilen evlilikleri Hasan’ın onurlu bir dürüstlük ile sabırlı, hoşgörülü, uzlaşmaya hazır ve gerçek bir “Sayyid” olan
ruh halinin yansımasıdır. Boşanmak için hazır olması hiçbir şekilde cinsel saptırmasını yansıtmamaktadır.
Nispeten gerçekçi olan bu rivayetlere karşı tezat oluşturan rivayetler de vardır. Peygamber’in torununu çok farklı tasvir eden bazı
Sünni yazarların çeşitli öyküleri için ortaya koydukları deliller şüphe ile karşılanmıştır. Bu rivayetler al-Madaini tarafından şöyle
anlatılır:
Hasan boşanmak istediği kadına “Sana şunu ya da şunu verirsem seni tatmin eder mi?” diye sorar ve kadının istediği parayı
gönderir. Evlenmek istediği kadının babası Hasan’a “Biliyorum sen daima boşanmaya hazırsın fakat asil bir babaya ve dedeye
sahipsin ve insanoğlunun en mükemmelisin. “ der ve bu evliliği onaylar. Evli olduğu Yemenli bir kadın Ali’nin öldürülmesi üzerine
Hasan’a “Artık Halifesin!” der. “Sen babamın cinayete kurban gitmesinden mutlu oldun.” diyen Hasan kadını boşar ve ona
20.000 dirhem gönderir. Bir şiirden alıntı yapan kadının bu durumu “giden sevgiliden küçük bir hediye” diye yorumlaması
üzerine Hasan “Bir kadını geri alacaksam bu sen olacaksın!” der.
Kürt asıllı İslam bilgini Ibn Qutaybah şiir kitabında Hasan’ın güzel bakışları olduğu için evlendiği şair Amr ibn al-Ahtam alMinqari’nin kızı Umm Habib’i daha sonra çirkin bulduğu için boşadığını anlatır. Ibn Sirin Hasan’ın evlendiği her kadına 1.000
dirhem verdiğini ve 100 köle kadın gönderdiğini söyler. Muammad al-Kalbi Hasan’ın 90 kadınla evlendiğini söyler. Tarihçiler
Raşid Halifelerin (al-Khulafa ar-Rashidun) beşincisi ve Şii kültüründe 12 İmamlar’ın ikincisi olan Hasan’ın “Sharif” ünvanı verilen soyunun al-Musanna ve Zayd adlı çocuklarıyla devam ettiğinde birleşirler.

Benzer belgeler