Kurtlar Vadisi Irak: Olay örgüsü ve karakter işlenişi

Transkript

Kurtlar Vadisi Irak: Olay örgüsü ve karakter işlenişi
İletişim kuram ve araştırma dergisi
Sayı 22 Kış-Bahar 2006, s. 37-70
Makale
Kurtlar Vadisi Irak:
Olay örgüsü ve karakter işlenişi
Esra Keloğlu-İşler 1
Özet: Bu araştırmada Kurtlar Vadisi Irak filmindeki öykü örgüsü ve karakterlerin
nasıl tanımlandığı belirlendi. Bunu yaparken, önce olaylar ana temalara göre
ayrıştırıldı. Filmde olaylar zinciri, iç içe sunulduğu ve her çözümle birlikte yeni sorun
sunulduğu için, temadan temaya bağın nasıl kurulduğu belirlendi. Ardından, Filmin
öykü örgütlenmesinin analizinde, öykülenen olaylar belirlendi; her olayın akışı sorun
sunma, sorun işleme ve sonuçlandırma bağlamında ele alınıp incelendi.
Böylece, temalar/olaylar filmsel zaman inşası içinde filmin sonuna kadar ele alınıp
açıklandı. Son olarak, karakter inşasının nasıl yapıldığı karakterler gruplandırılarak
film boyunca onların nasıl işlendiğinden hareket ederek karakterleri belirlendi. Bunu
yaparken, sadece karakterlerin temel özellikleri belirlendi ve filmdeki olaylarda
‘yaptıklarıyla, faaliyetleriyle” onlara yüklenen özellikler açıklandı.
Anahtar sözcükler: Kurtlar vadisi Irak, filmde öykü örgüsü, filmde karakter inşası
Abstract: This article studied the Valley of Wolves to determine the construction of
story and characters in the film. Firstly, the main themes were identified. Secondly,
the mode of connecting one theme to another were determined since series of events
were intermixed and a new problem was introduced as soon as a problem was
resolved. Then, the events were studied for story construction and the flow of each
event was analyzed in terms of problem presentation, treatment and conclusion. Thus,
themes/events were explained in the process of constructed time of the movie.
Finally, the construction of the main attributes of characters in the film was delineated
from the narrative.
Keywords: Valley of Wolves Iraq; narrative construction, character building
1
Doktora Öğrencisi, Selçuk Üniveristesi İletişim Fakültesi
38
Esra Keloğlu-İşler
GİRİŞ
Sinema denildiğinde görüntü, ışık, ses ve müzikle yapılan öykü içeren bir
ürün; bu ürün taşıyan ve gösteren araçlar; bu ürünü ve araçları üreten örgütlü
bir sosyal yapı (şirket veya kurum) ve yapısal ilişkiler; bu ürünü, araçları,
örgütlü yapıyı ve ilişkileri açıklayan, meşrulaştıran, bazen de eleştiren örgütlü
(ve örgütsüz) düşünsel üretim akla gelmelidir. Dolayısıyla, sinema seyir için
üretilen bir ürün ve ürünün ideolojisiyle ilgili örgütlü bir faaliyeti, bu
faaliyetin materyal amaç ve sonuçlarını anlatır (Erdoğan ve Solmaz, 2005:33).
Sinemada, en yoğun işlenen temaların başında iyi ve kötünün çatışmasıyla
birlikte şiddet gelir. Morgenstern’e göre, şiddet filmleri hayatın içindeki
şiddetin kaçınılmaz bir sonucudur (1967). Şiddetin örgütlü ve örgütsüz yeri
evden, sokağa, işyerinden savaş alanına kadar geniş bir yelpazeyi kaplar.
Savaş şiddeti insanları ilgilendiren en önemli ve en çok ilgi uyandıran şiddet
türüdür. Savaştaki şiddet gerçek ölüm, yoğun belirsizlik ve gerginlik,
sürükleyici sürekli bir aksiyon içermektedir. Bu durum, propaganda
gereksinimiyle de birleşince, sinema endüstrisi hem kendi seçimiyle hem de
devletin çeşitli kurumlarının desteğiyle savaş filmleri türünü çok çekici
yapmıştır. Bu da üretimi destekleyerek, sinema tarihini savaş filmi
kategorisinde çok sayıda örneklerle zenginleştirmiştir. Dikkat edilirse,
Prince’in de belirttiği gibi (2000), filmlerde şiddet yakın tarihli bir olgu
değildir; sinema’da sinemanın doğuşu kadar eskidir; çünkü filmin popüler
cazibesi için hayati bir önem taşımaktadır. Filmlerde savaş konusu Birinci
Dünya Savaşında kullanılmaya başlamış ve İkinci Dünya Savaşı sırasında ve
sonrasında yoğunlaşmıştır. Savaş olsun olmasın, savaş filmleri günümüze
kadar iç savaşlardan uzay savaşlarına kadar çeşitlenen konuları alıp işlemeye
devam etmektedir. Kurtlar Vadisi Irak filmi Türkiye’de üretilen bir savaş
filminin dış dünyada en yoğun şekilde tartışıldığı film olmuştur.
Garland’ın belirttiği gibi “savaş filmi” kategorisinin tam anlamıyla kesin
bir tanımlaması yapılamamaktadır (1987). Bazı filmler, bu kategorinin tam
kalbine düşerken bazı filmler ise gri bölgelerde dolaşmaktadır. Yine de savaş
filmi denilen kategorinin bazı temel özellikleri belirlemek mümkündür. Bu
özelliklerden en önde geleni bu filmlerde çok ciddi bir çatışma, düşmanlık
iletişimi, gizli operasyonlar, tutsaklar, esirler, mücadele, havada, karada ya da
denizde savaş gibi unsurları barındırmasıdır. Eğer bu çatışmada, ordu ve
askerlikle ilgi de varsa kategoriye dahil edilme kolaylaşır. Bu tür içine düşen
filmlerde dövüş, kan, vahşet, dram gibi adrenalini pompalayan öğeler
Öykü örgüsü ve karakter işlenişi
39
bulunmaktadır. Felson’un doğru bir şekilde belirlediği gibi, şiddeti izlemek
eğlencenin popüler şeklidir. İzleyici kalabalığı tıpkı Romalıların gladyatörleri
izleyerek eğlenmesi gibi filmlerdeki şiddeti izleyerek eğlenmektedirler. Bu
bağlamda, Kurtlar Vadisi Irak filmi, savaş filmlerinin tam kalbine düşmese
bile, savaşı ele alması, savaş alanına ‘özel bir savaşım vermek” amacıyla
gitmesi içinde bulundurduğu çatışma düşmanlık, mücadele, dram gibi öğeler
nedeniyle savaş-macera filmi olarak tanımlanabilir.
Hangi tür film olursa olsun, Kurtlar Vadisi Irak filmi dahil, her filmin olay
örgüsünün ve karakter biçimlendirmesinin, filmi anlamak ve anlamlandırmak
için ilk elde incelenmesi gerekir. Savaş filmi türlerinde, olay örgüsü ve
karakter biçimlendirmesi önemli ortaklıklar taşıdığı gibi bir o kadar da
farklılıklar taşır. Ortaklıklar ve farklılıklar alınan konuya, konuyla ilgili
tarihsel, kültürel ve ideolojik yapılara göre benzerlik ve farklılıklar
göstermektedir. Bu araştırmada Kurtlar Vadisi Irak filmindeki öykü örgüsü ve
karakterlerin nasıl tanımlandığı belirlendi. Böylece filmin inşasıyla ilgili
temel bilgiler bulunup sunuldu. Bu bilgiler, aynı zamanda diğer analizlerin
anlaşılmasında katkıda bulunulacaktır.
YÖNTEM
Kitle iletişimi medyasında sunulanlar ürünlerdir ve bize sunulan bu
ürünler yapımcıların amaçlarına uygun bir şekilde inşa edilerek karşımıza
çıkarlar. Bu inşayı şifrelenmiş hikayeler/anlatılar yoluyla yaparlar. Bu
üretilmiş inşalarla olaylar, kişiler, düşünceler, ilişkiler ve yaşamla ilgili her
şey öyküler içinde paketlenirler. Bu paketlenen öyküler arasında savaş ile
ilgili olanlar da vardır. Her öykü belli elemanlardan oluşur. Bu elemanların
başında anlatan (mekaniksel olarak bakıldığında, filmde bu kameradır) gelir.
Anlatan, öyküyü seçer, örgütler, yorumlar, sonuçlandırır. Öyküleme
karakterlerin ve faaliyetlerin sunulduğu görüş açısını içerir. Öykü
dinleyici/izleyici denen kişi/kişilere anlatılır. Öykü inşasında anlatılan
hikayenin türü (genre) seçilir. Bu tür içinde, çeşitli şifrelerin kullanımıyla
sahneler içinde olaylar sunulur ve örgütlenir, karakterler açıklanır ve
betimlenir, sorunlar işlenir ve sonuçlandırılır. Böylece, bir film içinde
“gerçek” temsil edilir veya “gerçek” inşa edilir. Bu incelemede, söz konusu
elemanlarla öykünün nasıl örgütlendiği bağlamında öykünün örgü yapısı ele
alındı ve karakterlerin nasıl inşa edildiği açıklandı. Öykü örgüsünün
belirlenmesinde, önce ana temalar ayrıştırıldı ve bunların ne olduğu belirlendi;
Bunu takiben, bütüne giden örgüde ana temalar arasındaki bağın nasıl
40
Esra Keloğlu-İşler
kurulduğu belirlendi. Ardından, filmin sunuş sırasına göre, her ana temada
birbirini takip eden üç öğe üzerinde duruldu: (1) Sahnenin başlangıcında
sunulan konu (ne olduğu, nasıl örgülendiği); (2) sahnelerle bu temanın işlenişi
(sorun sunumundan sonra çözüme ve aynı zamanda filmin sonuna ve yeni
soruna giden olayların inşası); (3) Sonunda ulaşılan çözüm. Böylece, olaylar
filmsel zaman sıralaması içinde filmin sonuna kadar ele alınıp açıklandı.
Karakterlerin oluşturulmasıyla ilgili analizde ise, sadece karakterlerin
temel özellikleri belirlendi. Karakter incelemesinde ana oyuncu isimleri belli
olan kahraman iyiler ve kötülerin kimlikleri, isimsiz iyi ve kötüler, isimsiz
kurbanlar belirlendi ve filmdeki olaylarda ‘yaptıklarıyla, faaliyetleriyle”
onlara yüklenen özellikler açıklandı.
ANALİZ VE DEĞERLENDİRME
Ana temalar ve örgünün temel yapısı
Kurtlar Vadisi Irak filminde 21 önemli tema işlenmektedir:
1. Çuval geçirme olayı üzerine mektupla yapılan çağrı ile başlangıç
2. Polat’ın çağrıya yanıtı olarak yola çıkışı
3. Yolda ilk sorunla karşılaşma: Kürt askerlerin çevirmesi
4. Düğün ve düğünde katliam
5. Otelde Polat’ın başarısız çözüm arayışı
6. Hapishanede işkence
7. İyi Amerikalı askerin kötü Amerikalı asker tarafından öldürülmesi
8. Amerikalı Yahudi doktorun organ ticareti
9. Doktor ve Sam arkadaşlığı
10. Cennete Hıristiyanların mı yoksa Yahudilerin mi gideceği
11. Sam’ın (ABD’nin) Iraklı Arap, Kürt ve Türkmen liderleri yönetmesi
12. Pazar yeri faciası ve Polat’ın Sam’a suikastının fiyaskoya uğraması
13. Sam’ın Türkmen lideri öldürüşü
14. Sam’ın öldürmek için Polat’ın peşine düşmesi
15. Iraklıların ABD’de askerlerinden nefreti ve zor durumda iyiler arası
dayanışma: Leyla ve Polat
16. Sam’ın duasıyla ABD’nin/Hıristiyanların amaçlarının açıklanması
17. Şeyh ve İslami anlayışın sunulması
18. Sam’ın Şeyhi yok etme planı ve Kürt liderin buna katılmaması
19. Şeyhin gazeteciyi kurtarması ve İslam’ın teröre karşı olduğu
20. Şeyhin evine saldırı ve Sam’ın öldürülmesi
Öykü örgüsü ve karakter işlenişi
41
21. Leyla’nın intikamı ve ölümü
Bu ana temalar içinde birden fazla alt temalar ve bu temalarla belli bilişler
işlenmektedir.
Filmde öykü sahneler içinde anlatılırken bazen tek sahnede bir tema
bitirilirken bazen de birden fazla sahnelere yayılmaktadır. Temalarla ilgili
olarak, her temanın örgüsü temel olarak üç biçimde olmaktadır: İlk olarak bir
temaya gerekçeli bir başlangıç yapılmaktadır. Bu başlangıç aynı sahnede
olabileceği gibi, bir önceki sahnede de olmaktadır. İkinci olarak temayla ilgili
olaylar örgütlenmekte ve işlenerek filmsel zaman içinde örülmektedir.
Üçüncü olarak, sorun/konu sonuçlandırılarak çözümlenmektedir. Bu çözüm
bazen orada bitmektedir (Kötü Amerikalı askerin iyi Amerikalıyı öldürmesi;
elbette, filmsel ideolojik bütünlük inşasında, filmin sonunda öldürülerek ceza
verilir). Bazen, diğer tema içine taşınmaktadır (Yahudi doktorun organ almak
için sağlam adam talebi). Bazen de, ikiden fazla tema içinde işlenmeye devam
etmektedir (örneğin Sam ile Polat çatışması).
Film bu tür işlenen temalardan oluşmaktadır. Sadece birden fazla sahneye
yayılan bir temanın ilişkili örülmesi yapılmamakta, aynı zamanda temalar
arasında bağ kurulmaktadır. Böylece temalar arası geçiş sağlanmaktadır.
Filmde temaların işlenmesi ve temalar arası bağların kurulmasıyla bir
bütün oluşturulmaktadır. Bu bütün temaların ve temalar arası geçişlerin
öykülenmeleri sırasında örülen yaşamla, ilişkilerle, insanlarla, ülkelerle,
değerlerle, kısaca bir dünya görüşüyle ilgili düşünsel içeriği oluşturmaktadır.
Dolayısıyla bu bütünün karakteri, filmdeki kurgulamada olduğu gibi, ancak
temaların incelenmesi sonucu anlaşılabilir.
Konular/temalar arası bağıların kuruluşu
Filmde temalar arası geçişte temel olarak birkaç tür bağ kullanılmaktadır:
1. Bir temanın bitişiyle bir çözüm sunulmaktadır, bu çözüm diğer tema
için bir başlangıç olmaktadır. Örneğin mektupla başlayan ve
mektubun bitişinde intiharla sonuçlandırılan temada, mektup gelecek
olan sahne için gerekçeyi oluşturmaktadır. Böylece bir olay örgüsü bir
diğer olayın başlaması için gerekçe olarak orta çıkıyor. Bu tür geçiş
örgüsü örneğin piyanoyla ilgili sahnelerde, piyano fiyaskosu
sonucunda, doğal olarak Sam’ın sorumluları temizleme girişimindeki
(Türkmen lideri öldürmesi, Polat’ı öldürmek için harekete geçmesi)
sahnelerinde bunlar görülür.
42
Esra Keloğlu-İşler
2. Bir temada işlenen konu ve alt-konularda sunulan ideoloji, ahlak
anlayışı, milliyetçilik, onur, vatan sevgisi, kültürel değerler gibi
bilişlerden biri diğer tema için bir başlangıç olmaktadır. Örneğin iki
din anlayışı arasında fark olduğu görüşü önce Sam’ın duasıyla ilgili
sahne için gerekçe olmaktadır. Bu sahnedeki örgünün sonu Şeyhin
dergahtaki duası ve zikir sahnesinin sunulması için bir mantıksal
başlangıç bağı oluşturmaktadır.
3. Bazen bir tema bir sahnede çözümlenmemekte ve birden fazla temalar
içine taşınmaktadır. Bu durumda bağ oldukça açıktır; çünkü hala örgü
devam etmektedir. Filmde bu da oldukça sık kullanılmaktadır.
4. Bazen temalar kısa sahnelere bölünmekte ve temaların bu sahneleri iç
içe verilmektedir. Böylece aynı kurgulanmış zamanda birkaç tema
birden işlenmektedir; fakat bu temalar birbiriyle bağıntılıdır. Film
boyu bu tür kurguyla örgüleme oldukça çok yapılmaktadır.
5. Bir tema bir önceki veya bir sonrakiyle sadece filmsel zaman
bağlamında ilişkili olabilir, fakat temada işlenen konunun bir önceki
veya bir sonraki ile doğrudan bağı olmayabilir. Bu bağ önceki olan
olayların (temaların) bir sonucu olarak oluşan bir tema olabilir.
Örneğin, Polat ile Leyla’nın damda konuşmaları bir önceki temayla
değil, o zamana kadar işlenen temalarla bağıntılıdır.
6. Bir filmde en önde gelen bir veya birden fazla temalar bütün film
boyu diğer temalar içinde çeşitli ölçüde işlenmektedir. Kurtlar
Vadisindeki iyi ve kötü, doğru ve yanlış,
haklı ve haksız,
milliyetçilik, kendini vatana adama gibi değerlerlerle ilgili temalar
çoğu sahnelerde çeşitli ölçüde yer almaktadır.
Olay Örgüsü
Filmin kurgusal zaman içinde örgütlenmesi bütün film boyunca büyük
çoğunlukla aynı şekilde oluyor: Kısa sahnelerde, aynı anda farklı yerde
olanlar anlatılıyor. Bu farklı anlatılar aynı zamanda akış içinde birbirine
bağlanarak öyküsel ilişkilendirmeyle örgüsel bütünlük sağlanıyor. Sorun
sunumunda örgü mektup yazmayla başlıyor. Film boyu zamansal olarak aynı
anda kurgulanan sorun sunumları ve işlemeleriyle, hep yeni nedenler
eklenerek, duygusal ve psikolojik gerginlik artırılıyor, böylece filmin sonunda
sunulan çözüm meşrulaştırılıyor.
Öykü örgüsü ve karakter işlenişi
43
Sorunun “Süleyman’ın mektuptaki çağrısıyla” sunumu
Film, muckraking gazeteciliğin hafif bir türü gibi işleyen ancak adına
araştırmacı gazetecilik denilen Soner Yalçın isimli gazetecinin senaryo
danışmanlığında, aynen dizide olduğu gibi Türkiye kamuoyunu meşgul eden
gerçek olayları da içinde barındırıyor. Olay örgüsü, medyada geniş bir yer
bulan 4 Temmuz 2003 tarihinde Süleymaniye Kuzey Irak’ta Amerikalı
askerlerin, Türk karakolunu basmaları ve Türk askerlerinin başına çuval
geçirerek götürülmeleri hakkında Süleyman adlı subayın Polat Alemdar’a
yazdığı mektuba başlıyor. Bu sorun sunumu teması intiharla tamamlanıyor.
Bu ilk örgüde, Süleyman masada oturarak mektup yazmaya başlıyor. Tarih ve
yeri söyledikten sonra on askeri ile birlikte başına gelenleri anlatırken film
olayın yaşandığı sahneye dönüyor (flash back). Sahne, silah doğrultmuş
askerle çevrili bir karargah ile açılmaktadır. Bütün bu silahlara davranmış
askeri topluluk arasında, lüks bir araba içinde tamamen beyaz kıyafetler
giyinmiş sivil bir adam arabasının camını açarak ıslıkla Beethoven’ın 9.
senfonisini çalmaktadır. O ana değin kim olduğu bilinmeyen bu adamın
çaldığı melodi alaycıdır; çünkü bir çatışma durumu yaşanmaktadır ve bu ezgi
Avrupa Birliğinin resmi marşı olarak kabul edilmiştir; daha da önemlisi, 9.
senfoniye Schiller’in yazdığı, dostluk, kardeşlik ve barışla ilgili sözlerle
içinde bulunulan durum, tezat oluşturmaktadır. Belki de, aslında kendini
beğenmiş bir ulusun kendini beğenmiş bir ordu-yöneticisinin barışın aslında
ne onlar için ne anlama geldiği ve bizim için ne anlama gelmesi gerektiğini
anlatıyor. Karargah içinde, çalan telefonu asker heyecanla subayına uzatır.
Yapılan konuşmadan “çatışmaya girmeyin” emri geldiği anlaşılmaktadır. Bu
noktada tarihten gelen, az sayısına rağmen kendinden daha güçlü ve fazla
sayıdaki düşmanı yenen kahraman Türk askeri ideası yeniden üretilir: Subay,
sinirli ancak saygılı bir tavırla direnmek için ısrar eder.”Çatıda makinelimiz
var, onbir kişiyiz, 100 Amerikalı 60 yerel askerin yarısını vuracak gücümüz
var” der. Bu arada sık sık etrafı saran askerler çokluğu ve karargahtakilerin
azlığı gösterilmektedir. Ama ne de olsa bir Türk on Amerikalıya bedeldir.
Subay son kez direnme isteğini meşrulaştırmaya çalışır yine de istediği emri
elde edemez. Durumu tanımlayan, çözüm arayan ama yukarıdan gelen
emirlerle sınırlanan ve engellenen ast olma hali, sahneyi izleyen pek çok Türk
izleyicinin empati kurup filmdeki kahramanlarla özdeşleştiği bir durum haline
gelmektedir. Silahların indirilmesinden sonra, arabadaki sivil adam içeri girer.
Bu sırada bir başka odada ise Türk askerleri arama için gelen Amerikalı
44
Esra Keloğlu-İşler
askerlere sigara içtikleri bahanesini öne sürmektedir fakat çok kısa süren bir
kamera hareketi seyircilere mangal içinde yakılarak imha edilen kağıtları
Amerikalı askerin tekmelemesini göstermektedir. Bu da orada Türklerin bu
aramayı mazur gösterebilecekleri bir işler karıştırdıklarının belli belirsiz iması
gibidir. Çatıdaki tek makinelinin başındaki Türk askerinin yanına gelen
Amerikalı askerler, tüfeklerini ona dürterler. Türk askeri kızar homurdanır
ama yapacağı bir şey yoktur onlarla birlikte kalkar. Bu sahnede film boyunca
devam eden kişilerin zaman zaman kişilikleri dışında Amerika, Türkiye gibi
birer ülke haline dönüşmeleri ve onların adına konuşmaları, hareket etmeleri
anlamında ilk örneklerden biridir. Burada yine bilinen bir durumun somut hali
tekrarlanır: Güçlü Amerikalı Türk’ü rahatsız eder, Türk homurdanır ama yine
de Amerikalının sözünü dinler yapar. İçeri giren sivil Amerikalı, Türk
subaylara küstah ve şımarık bir edayla birliklerinin güvende olmadığını öne
sürer. Oysaki baştan beri gösterilen kuşatma sahnesinde onlara tehlike
oluşturabilecek hiçbir şey yoktur ve bu gerekçe son derece saçmadır. Akla
hemen “kime karşı neden güvende değil?” sorusu gelmektedir. ABD Irak’ı
işgal ederken dünya kamuoyuna, kendi bahçelerinde/ülkelerinde güvende
olmadıklarını öne sürmüşlerdi. Son derece gururlu davranmaya çalışan subay
ise dışarı çıkmayacaklarını, hatta bu yolda öleceklerini de ifade eder. Sivil
Amerikalı, alaycı ve egemen bir tonla konuşarak, subayları sorgulamaya
götüreceklerini belirtir. Tavırlarını destekleyecek şekilde hareket ederek,
parmağıyla masanın üstündeki Türk bayrağıyla oynamaya yeltenir. İlk
sahnede mektubu yazan adının Süleyman olduğunu öğrendiğimiz subay
bayrağı kapar, katlayarak kalbinin üzerine koyar. Arada geçen karşı çıkmalar
ve konuşmalardan sonra Türk subay “biz askeriz şerefimizle oynamaya
hakkınız yok” deyince Amerikalı sivil “bu adamlar asker çok gururludurlar
yüzleri görülmesin” diyor. Bunu, kafalarına çuvallar geçirilmiş Türk
askerlerinin elleri arkadan kelepçeli olarak kamyonetlere bindirilişi takip eder.
Bu sahneyle, sorunun başlangıcı ve sonraki olaylara neden olacak ilk
başlangıçlar açıklanıyor. Bu yolla soruna ilk neden veriliyor ve sahneyi
sonuçlandırmak için mektubu yazan Subay Süleyman’a dönülüyor.
Süleyman, yazdıklarıyla neden Irak’ta olduklarını meşrulaştırıyor;
ardından sorunu çözememenin utancıyla intihar etmeden önce çözüm için
filmin kahramanı Polat’a başvuruyor: Meşru güçler sorunu çözemediğinde,
daima gayri-meşru güçler vardır. Süleyman, Polat’a çağrıyı “adalet şeref vb.
için ölemedik şimdi ben bunu senden istiyorum” diyerek sonlandırdıktan
sonra, “vatan sağ olsun” diyerek intihar ediyor.
Öykü örgüsü ve karakter işlenişi
45
Bu başlangıç örgüsünde, Türk devletini/orduyu temsil eden subay bir
anlamda devletin acizliğini itiraf ederek şeref adalet, özgürlük, zayıfı koruma
gibi önemli bir mücadeleden başarısızlığını gerekçe göstererek çekilmektedir.
Bu iş, Polat Alemdar’a bırakılıyor. Bu sahne aynı zamanda son derece vahim
bir Türkiye gerçekliğine daha işaret etmektedir. Son yıllarda liselere, orta
dereceli okullara kadar inen şiddet olaylarının kökeninin, hala bir hukuk
toplumu olamamanın getirdiği sorunlara bağlanabilmesi, yasanın temsil ettiği
devletin çözemediği bütün işlerde mafyanın hızlı etkili ve ibret verici bir
şekilde işleri halletmesi söz konusudur. Halkın devleti temsil eden kesimlere
düşmanlık iletişimi geliştirirken devletin tam karşısında bir örgütlenme
gösteren mafyaya hayranlık ve sempati beslemesi, yeni yetme çocuk ve
gençler için özendirici rol modeller olması gibi çok önemli bir durum ortaya
çıkmıştır. Kurtlar Vadisi Irak gibi filmler ise ortaya çıkan bu durumu teşvik
eden, mazur gösteren öğeler içermektedir.
Süleyman´ın çağrısına yanıt olarak yola çıkış
Sorunun sunumundan sonra, çağrıya karşılık veren sahneye geçiliyor. Bu
amaçla kurgulanan sahnelerde karakterler ve karakterlerin söylediklerinden
geçerek “ilişkisel gerçekler” sunuluyor ve tartışılıyor. Bunlar kişiler arası
sözlü iletişimden öldürmeye kadar giden ilişkisel faaliyetlerle inşa ediliyor:
Bir çöl arazisinde seyreden arabada üç kişi televizyondan Irak’la ilgili bir
şeyler izliyorlar. Normalin kırılmasına hazırlık kendi aralarındaki konuşmalar
ile oluyor. Şoförün yanında oturan adam şoföre nerede olduklarını sorarken
“kırmızı halıyı göremiyorum” diyor. Arkada oturan Mafya tarzı kıyafetler
içindeki Polat Alemdar ise “az sonra görürsün kırmızıyı sarıyı yeşili” cevabını
verirken film boyunca sürekli karşılaşılan çatışmalardan birini, Türk - Kürt
karşıtlığını sunuyor. Gönderme, Kürt bayrağı renklerine yapılmaktadır.
Şoförün yanındaki arkaya dönüp imayı anlamaya çalışınca arkadaki Polat
imaya aldırmayarak “trafik ışıkları” açıklamasını getirir. Oysa o bölgede trafik
ışıklarının bulunmayacağı çok açıktır. Bir çevirmeye rastlıyorlar. Şoförün
yanında oturan adının Memati olduğunu anladığımız adam “bunlar asker mi
polis mi” sorusunu yöneltiyor. Bu soruya yanıt ise “şehirde polis dağda asker
bir ayrım yok” şeklinde oluyor. Bölgedeki karmaşa bu biçimde kurgulanıyor.
46
Esra Keloğlu-İşler
Yolda sorun: Kürt Jandarmaların pasaport kontrolü
Normal yolculuk karşılaştıkları çevirme ile kırılıyor. Kürt kökenli olduğu
anlaşılan şoför Abdülhey askerler tarafından sorulan soruları cevaplıyor ve
arabadakilere inmelerini söylüyor. İndiklerinde Polat Alemdar da Abdülhey’le
ve kendilerini çeviren askerlerle Kürtçe konuşuyor. Polat Alemdar’ın
kendisine neden burada bulunduğunu soran askere “burada insan ucuzmuş
insan almaya geldik” demesiyle ortam gerginleşiyor; “yere yatın” emriyle
gerginlik doruğa çıkıyor ve Polat’ın Kürt askerine saldırmasıyla sıcak
çatışmaya dönüşüyor ve Kürt askerlerin ölümü ile sonuçlanıyor.
Düğün hazırlıkları, düğün ve şenlik havası
Düğün normal bir insan faaliyetidir. Filmde bu normalin sunumu günlük
yaşamın güzelliğini anlatan kısa kısa sahnelerle yapılıyor: Sarı, kırmızı, yeşil
renklerin baskın olduğu yöresel kıyafetler giymiş kadınlar bir bahçede düğün
hazırlıkları yapmaktadırlar. Bahçenin bir başka köşesinde ise damat berbere
tıraş olmaktadır. Minik bir çocuk, damat tıraşını izleyen babasının yanına
gelerek erkek eğlencesine katılmak isteyince babası onu annesinin yanına
yollar. Daha sonra aynı düğünle ilintili olarak imam nikahına geçilmektedir.
Şeyh, o yörenin adetlerini uygulayarak gelinin burnuna bir halka takar ve “hür
olana dek bunu asla çıkarma” der. Bir diğer sahnede baş başa kalan gelin ve
damadın konuşmasına yer verilmektedir. Damat yüz görümlüğü olarak geline
çok eski bir aile geleneğini tekrarlayarak antika ve değerli bir hançer hediye
eder. Sonraki sahnede gelin ve kız arkadaşları hediye üzerinde konuşurlar.
Ardında düğün sahnesine geçilir. Bir ipe kırmızı yeşil sarı lacivert renklerde
ampuller dizilmiş ve altındaki toprak avluda erkekler halay çekerken ikincil
karakterleri sürekli yeniden üretilen kadınlar eğlenceye evin damından alkış
tutarak katılmaktadır. Bu arada gelinin babası olduğu anlaşılan Şeyh geliyor.
Kendisini karşılayan damat ve babasına ile konuşuyorlar.
Düğünde normalin kırılacağını haber veren kurgu
Bu sırada düğün evinin hemen dışarısında bir grup Amerikan askeri
geliyor sahneye. Düğünde normalin kırılmasına giden anlatı düğüne saldırmak
için sabırsızlıkla bekleyen bu Amerikan askerlerinin aralarındaki
konuşmasıyla başlıyor. Düğünde eğlence sürüp giderken, düğündeki bir grup
erkek havaya ateş açmaya başlıyorlar. Bunun üzerine dışarıda bekleyen
askerler “artık teröristler” diyerek harekete geçiyorlar.
Öykü örgüsü ve karakter işlenişi
47
Normalleştirilmiş anormal: Sam’a ders verme hazırlığı
Polat ve adamları otele gelirler. Askerler tarafından herhangi bir bomba
olup olmadığını anlamak için araçları kontrol edilir ve aranır. Gelişleri
Kürtlerden oluşan askeri polise haber verilir. Kahramanlar, otelin şık
restoranında yemek yerlerken Kürt askerleri gelir ve onları karakola götürmek
isterler. Bunun üzerine Polat askerin hangi ülkenin karakoluna bağlı olduğunu
öğrenmek ister. Askerin ”Irak Kürdistan” cevabına, Polat’ın “ben sizi
tanımıyorum buranın sahibi gelip beni alsın” karşılığını vermesiyle otele
gelişteki normal örgü sorun örgüsüne dönüşmeye başlar: Otelde Polat ve
askerler arasındaki gerilim başlar. Asker, binanın etrafının sarıldığını
söyleyerek kendileriyle gelmesi için silahına davranır. Polat bombaların
uzaktan kumandasını çıkartınca çatışma örgüsünde egemenlik Polat’a geçer.
Polat garsondan otelin müdürünü çağırmasını isteyerek elindeki bomba
uzaktan kumandasını masaya koyar. Otel müdürü Mr. Fender gelir. Otel
müdürünü, filmde görülen diğer Amerikalılar gibi, kendini beğenmiş bir
tavırla “sorunun ne olduğunu bilmiyorum ama sorunun çözüm yeri benim
otelim değil” der. Polat ise tam tersine yerin çok uygun olduğunu, oturmasını
ve Kürt askerleri yollamasını emreder bir tarzda ister. Müdürün bir baş
hareketiyle Kürt askerler ortamı terk ederler. Böylece Kürtlerle olan örgü
çözümlenirken, yeni bir çatışma örgüsü başlar: Polat, müdürü tam yanı başına
oturtarak altı kolona da C4 yerleştirdiğini bunun otelini yıkacağını açıklar.
Müdüre kimsenin zarar görmesini istemediğini bu nedenle otelin
boşaltılmasını söyler.
Düğünde normalin kırılışı ve katliamın işlenişi
Otelde başlayan sorundan, düğünde başlayan soruna geçilir. Amerikan
askerleri kamyonlarıyla düğün evine gelirler. Askerler sanki bunun bir düğün
olduğunu bilmiyorlarmış gibi, küstah bir tavırla “bu toplantıyı kim düzenledi”
diye karşılık verir.. Adam şaşırarak “bu bir düğün” der. Askerle konuşmak
üzere gelin ve damadın babaları gelir. Şeyh askerleri düğünün huzurunu
bozmamaları için ikna etmeye çalışır, ancak sonuç alamaz ve asker hepsini
şimdi götüreceklerini söyler. Çatışmaya gidişi işleyen bu örgüye, Sam’ın
arabasıyla gelişi eklenir. Giydiği bembeyaz takım elbise, sömürgelerdeki
İngiliz idarecileri anımsatır. Gelin Leyla, yaşananları, tedirgin bir halde,
damdan izler. Askerler insanları itip kakarak yanlarındaki kamyona
bindirirler. Şeyhin “dostumdur” dediği Sam ise duruma müdahale etmeyip, bir
süre izler. Daha sonra yoluna devam eder. Bu arada filmin başında düğün
48
Esra Keloğlu-İşler
hazırlıkları sahnesinde babasının yanına geldiğini gördüğümüz küçük çocuk,
bir askerin namlusundan içeri ufak bir sopa sokarak oyun oynarken, silah ateş
alır ve çocuk ölür. Çocuğun ölümüyle geçiş örgüsü tamamlanır; trajedi, öfke,
keder, çatışma ve katliam örgüsü başlar: Çocuğunun ölümünü gören anne
damdan aşağı atlayarak intihar eder. Anneye bakmaya giden damadın babası
yine askerler tarafından öldürülür. Damat ağlamaya başlar. Ölen küçük
çocuğun babası oğlunu kollarına alıp o da ağlayarak feryat eder. Leyla
damdan inerek damada doğru ilerlerken askerlerin tüfek dipçiğiyle yere
serilir. Bunu gören damat, kendini tutanların elinden kurtulmaya çalışıp
gelinin yanına gitmeye çabalarken kendisine bakan gelin Leyla’nın gözleri
önünde kafasına bir kurşun atılarak öldürülür.
Otelde ana soruna doğru giden ilk faaliyetler
Otel boşaltılmış, masada sadece Polat ve adamları kalmıştır. Bu sefer Mr.
Fender olayın vahametini anlamış ve daha yumuşak başlı bir tutum içindedir.
“meseleyi nasıl halledebiliriz” diye sorarken aynı zamanda olayı benimseyen
çözüm için çaba sağlayan bir davranış içine girmiştir. Polat pazarlık yapmak
istemektedir ve Sam William Marshall’ın otele gelmesini talep eder. Mr
Fender şaşırarak “Bay Marshall’ın otelimizle hiçbir ilgisi yok” demesine
karşılık Polat “maaşını siz ödemiyor musunuz? Amerikan askerlerinin sahibi
Amerikan kapitalizmi değil mi” diye sorar. Film boyunca yer yer görülen
kişilerin ülkeler namına konuşması burada yine tekrarlanmaktadır. Bu sefer,
Mr. Fender otel müdürü olarak Amerika Birleşik Devletleri kapitalizmini
temsil ediyor. Polat ise Amerikan emperyalizminden şikayet eden Türkiye’yi
temsil ediyor. Otel müdürü, Sam’ı arabasından arıyor. Sam, konuşmaya
başlamadan önce dolanan telefon kablosunu şımarık bir tavırla düzeltiyor.
Sam konuşmaya başladığında Polat Mr. Fender’ın elinden alıyor. Sam
konuştuğu kişinin kim olduğunu merak ediyor ve soruyor. Bunun üzerine
Polat Alemdar kendisini oteli havaya uçuracak olan kişi olarak tanıtıyor. Sam
son derece soğukkanlı bir tavırla gitmekte olduğu Kürt liderin daveti için
mazeret bildiriyor. Polat bomba nedeniyle ele geçirdiği üstünlükten güç alarak
otel müdürüne garson muamelesi yaparak tatlı mönüsü istiyor ve Amerika
Birleşik Devletlerinin geleneksel tatlısı olan “apple pie” sipariş ediyor.
Memati ise künefe istiyor “apıl pay Mcdonalds’ta da var” diyor. Memati’nin
cevabı Amerikan kapitalizmini eleştiren Polat’a Türkiye’de Amerikan
kültürünün yaygınlığını hatırlatıyor aslında.
Öykü örgüsü ve karakter işlenişi
49
Her Amerikalı asker kötü değildir örgüsü
Askeri kamyonlarla topladıkları Iraklıları götüren iki asker kendi
aralarında sohbet ediyorlar. İyi Amerikalı asker kamyonun arkasındakilerin
havasızlıktan öleceklerini söylüyor, Kötü Amerikalı asker (Dante) aşağıya
iniyor ve tutukluların bulunduğu kamyonun kapalı kasasını, silahıyla tarıyor;
içeridekilerden kimileri yaralanıyor, kimileri de ölüyor. İyi Amerikalı asker
sinirlenerek, Kötü Amerikalıya “sen ne halt ettiğini sanıyorsun” diyor o da
“hava deliği açıyorum artık havasızlıktan ölmeyecekler” karşılığını veriyor.
Kötü Amerikan askerine içkin bir imaj örülmektedir: Ağzındaki sakızı, askeri
kıyafetinin kollarını keserek üniformasının formel halini değiştirmesi,
disiplinden uzak oluşu, emir komuta zincirinde başıboş davranması,
kontrolsüz bir asker imajı çizmektedir. İyi olan kötü olana kızarak bu
insanların terörist olması halinde bile kendilerinin asker gibi davranmaları
gerektiğini hatırlatıyor. Kötü Amerikalı asker ise umursamadığını belirtince
İyi asker kızarak durumu rapor edeceğini söylüyor ve kötü askeri tutuklamaya
yelteniyor. Kötü olanın yanıtı silahıyla iyi olanı vurmak şeklinde oluyor. Bu
sahnede normal ve anormalin çatışması iyi Amerikan askeri ve kötü amerikan
askeri temsillerinden geçerek yapılmaktadır. Bununla birlikte, sahnede çok
önemli bir meşrulaştırma bulunmaktadır: Düğünde sivilleri öldüren ve her
türlü dehşet ve şiddeti yaratan Amerikan askerinin, aslında Amerika’yı temsil
etmediği ve eğer iyi bir asker bunu hatırlatırsa, kötü tarafından susturulduğu,
oradaki karmaşanın bu tür askerlere zemin sağladığı meşrulaştırılmaktadır.
Organ ticareti ve iki kötünün çatışması
Abu Ghraib içindeki ameliyathanede bir doktor Iraklıların organlarını
kesip alıyor. Bu ilk bakışta normal gibi algılansa da hemen sonra çıkarılan
organların, üzerlerinde New York, Londra ve Tel Aviv gibi adresler yazılı
kutulara konması, burada ne tür bir iş yapıldığını açıklıyor. Böylece, film
seyircileri organ ticareti yapan doktorlar tanışıyorlar. Bir başka kötüyle.
Kamyondaki tutukluların hapishaneye getirildiğinde, tutukluların çoğunun
yaralı veya ölü olduğunu görerek sinirleniyor ve Amerikalı kötü askere
çıkışıyor; organlarını alabilmek için sağlıklı insanlar istediğini ve bir daha bu
insanları vurursa, onu öldüreceğini söylüyor. Burada anormal olan kendini
normal olarak sunmaktadır. Ayrıca Doktor ile Asker arasındaki çatışma, iyi
askerle kötü asker arasındaki öldürmeye giden ilişkinin farklı bir şekilde
örgülendiğini görüyoruz: Gözünü kırpmadan adam öldüren asker, elinde silahı
bile olmayan bir doktorun tehdidine karşı sessiz kalıyor.
50
Esra Keloğlu-İşler
Otelde baş kötüyle karşılaşma ve Polat’ın planının çöküşü
Oteldeki sorun örgüsü aynı anda birden fazla faaliyetlerle devam ediliyor:
Kürt liderin davetine gitmeyen Sam Marshall Polat Alemdar ile buluşmaya
girmeden önce kurtuluş planı için harekete geçer ve telefonla verdiği talimatla
davette gösteri için bulunan çocukları bir otobüse bindirterek otele gelmelerini
ister. Bu arada yine onun talimatları doğrultusunda, otelde bir bomba imha
ekibi Polat’ın taşıyıcı kolonlara bağladığı bombaları etkisiz hale getirmeye
çalışmaktadır. Otelde Sam’ın girişimlerinden habersiz olan Polat ve
yardımcıları onu beklemektedirler. Sam’ın Polat’ın karşısına gelişiyle,
ideolojik propagandayla, iki gücün kendini beğenmişlikleri ve bir davaya
adamışlıklarıyla gerginleşen yeni çatışma örgüsü başlıyor: Buraya kadar
küçük çatışma örgüleriyle ciddi sözel çatışmaya geçiş hazırlanmıştı. Bu
çatışmada Sam, film boyunca tekrarlanan ve kişisel imajını üretirken aynı
zamanda da “çirkin Amerikalı” imajını da yeniden üretmektedir. Polat’a kim
olduğunu sorar. Adını söyleyen Polat’ın karşısına oturarak Polat’a nasıl bir
belaya bulaştığının farkında olup olmadığını, canı sıkılmış bezgin bir ifadeyle,
angarya bir işle uğraşıyormuşçasına sorar. “Oteli havaya uçurmak istiyorsan
uçur benden alacağın bir şey yok” der. Bunun üzerine Polat Alemdar, bond
çantadan eline, Türk subayların kafasına geçirilen çuvallardan birini alarak,
Sam’dan kendisinin ve adamlarının bu çuvalları kafalarına geçirmelerini ister
ve gazeteciler onların resimlerini çektikten sonra gideceğini söyler. Bu “dişe
diş, göze göz” örgüsüyle çatışma tırmanmaya başlar. Sam onbeş senedir bu
bölgede olduğunu Türkleri iyi tanıdığını, övünmeyi sevdiklerini, kendi
kuralları, kırmızı çizgileri, değişmez Irak politikaları olduğunu, Türkler
istemese kimsenin burada bir şey yapamayacağını söyler. Sonra “Kırmızı
çizgilerinizi çoktan sildik politikalarınızın içine ettik, yani sizi anlamıyorum
buna aldırmadınız da başınıza geçen iki çuvala mı aldırdınız” diye sorar. Polat
Alemdar kızgın bakışlarla sessizce dinler. Polat Alemdar, söylenenleri
duymamış gibi üstlendiği çuval geçirme görevini yapmakta ısrar eder ve
tehdidini yineleyerek çuvalı Sam’ın kafasına fırlatır. Sam bunu kafasına çuval
geçirmiş gibi bir hakaret olarak niteliyor; önce öfkeleniyor ve hadi patlat
diyor; Bu anda çatışma örgüsü doruğuna çıkıyor. Fakat Polat’a durmasını
söylüyor. Bu sırada salona otobüsle getirilen çocuklar sokuluyor. Bu andan
itibaren çatışmada denge Sam’ın lehine bozuluyor. Polat’ın planının çöküşü
de başlamış oluyor. Sinirleniyor ve kumandayı elinden bırakıyor. Polat’ın
farklılığı masum sivilleri öldürmemek üzerine kurulu olduğu için, bu durum
Öykü örgüsü ve karakter işlenişi
51
onun planının başarısızlığa uğraması anlamına geliyor. Filmde Polat’ın ilk
planının işlememesi bu şekilde sunuluyor. Polat onun (yani Amerika’nın)
çocuk katili olduğunu söyledikten sonra Sam kendisinin Polat gibi tesadüfen
değil, barışı sağlamak için Tanrı görevlendirmesi ile orada olduğunu ve
amacını gerçekleştirmek için kimsenin ölmesine aldırmayacağını belirtiyor.
Ortaçağdaki hükümdarların erklerini tanrıya dayandırmalarına benzer şekilde
gücünü ve varlığını ilahi varlığa dayandırarak kendini meşrulaştırıyor. Sam
Polat’ın planını çökertmiştir. Bunun üzerine engellenmiş, başarısızlığa
uğramış, öfkeli Polat Alemdar, adamlarıyla beraber otelden çıkıp gidiyor.
Böylece olay Polat’ın başarısızlığıyla çözüme ulaşıyor. Sam için olay
tamamen çözümlenmiş değil ve sandalyesinin altındaki bombanın imha
edilişini beklerken çocukların gitmesine izin vermiyor. Piyanonun başına
geçerek yeniden Beethoven’in 9. senfonisini çalmaya başlıyor; çocuklar
marşın sözlerini koro halinde söylüyorlar. Bomba etkisiz hale getirildiğinde
sorun şimdilik çözümlenmiş oluyor. Film boyunca sık sık tekrarlanan
sunumlardan biri de kötü Amerikalının kendini halk, çocuklar ve kullandığı
etnik gruplar karşısında iyiliksever tavırlarla etkileme çabalarıdır. Sam’ın
kurban olduklarının bilincinde olmayan çocukların karşısında gülümseyerek
piyano çalması da onun için “Sam Amca” imajına katkı yapıyor.
Bir başka sorun örgüsü: hapishanede işkence
Filmde, işlenen konuya ek malzeme olarak medyada yer bulmuş gerçek
olaylarda çözüme ulaşmayan sorunlar olarak sunulmaktadır. Abu Ghraib
Hapishanesindeki işkence olaylarını anlatan sahne aslında bakılırsa filmin
olay örgüsü içinde sadece kötülüğün tanımlanmasında işlevsel bir yarar
sağlamak amacıyla yerleştirilmiş gibi görünmektedir. Tıpkı düğün sahnesinde
küçük çocuğun ailesinin trajik ölümü olaylar zincirinde olduğu gibi tamamen
izleyicinin kin, nefret, öfkelerini ve adrenalini yükseltmek için yapılan bir
örgü. Bu sahnede tutuklular çırılçıplak soyularak hakaretler eşliğinde
hücrelerde tazyikli soğuk suya tutuluyorlar. Bir başka hücrede bir tutuklu
hücresinde ağlayarak namaz kılarken kapı açılıyor ve yine medyada geniş yer
tutan, işkenceci kadın asker içeri giriyor. Mahkumu tekmelemeyerek
soyunmasını emrediyor, daha sonra, diğer çıplak adamların üstüne yatırıyor.
Tutuklular copla dövülüyor, yalvarıyor ve ağlıyorlar. Sahne, din karşıtlığını,
Hıristiyanlık dininin Müslümanlığa olan saygısızlığını ve eziyetini yeniden
ortaya koyuyor. Savaşta galip olanın elinde mağlup olanın acınası durumunu
yeniden üretiyor.
52
Esra Keloğlu-İşler
Polat ve Türkmen dayanışması; Türkmenlerin durumu
Sahne, Polat’ın o ana kadar görülmemiş olan bir diğer adamı Erhan’ın
arkadaşlarının sorunsuz bir şekilde dönmelerini beklemesiyle başlıyor.
Arkadaşları gelince onları bir kamyona bindiriyor. Grup beraberce Türkmen
liderin evine gidiyor. Buradan anlaşılıyor ki burada Polat’a Erhan aracılığıyla
yardım eden kişi Türkmen lideridir. Lider Irak’taki durumu ve Amerikalılar
tarafından yaptırılan paylaşımı anlatıyor; ve Türkmenlere gidecek bir yer bile
bırakılmadığından yakınıyor. Yani Türkmen liderin el altından yardım
çabalarının gerekçesi belirtiliyor ve daha sonra olacak olaylar için de bir
neden sunumu yapılmış oluyor. Türkmen lider, Sam’ın etnik grupların
bağımsız olarak bir araya toplanmasına izin vermediğini her şeyi kendisinin
bütün etnik grupları zaman zaman bir araya toplayarak planladığını ve en
yakın tarihli toplantıyı anlatıyor. Böylece normalin kırılmasına yönelik
hazırlık bu durum belirleme ve geçiş sahnesiyle tamamlanmış oluyor.
Şeyh ve sabır dergahı
Dergah çıkmazdakinin sığındığı yer olarak kurgulanmaktadır. Dergah
köydeki yaşam ve şeyhin desteğine ilişkin çeşitli kısa sahnelerle anlatılıyor.
Örneğin, revirde hastaların başında Şeyh, yaşamak ve savaşmak isteyen
hastalara sabırlı bir şekilde yaşamaları için en iyisinin dua etmek olduğunu
söylüyor. Bir diğer sahnede kızı Leyla kocasının Allah yolunda şehit
olduğunu, gözyaşı dökmeyip intihar bombacısı olmak istediğini belirtiyor
fakat Şeyh buna izin vermeyerek İslam’da bunun yeri olmadığını, bunun
kendini ve masumları öldürmek suretiyle Allah’a isyan olduğunu hatırlatıyor.
Müslümanlara isyan ve canlı bomba fikrini aşılayanların Hasan Sabbah’ tan
geldiğini belirterek, bunun şeytan işi olduğunu, Müslümanları dünyaya
korkunç insanlar olarak gösterdiğini, şu anki aciz durumun Müslümanların
kendinden, Allah yolundan sapmalarından, birlik olmamalarından
kaynaklandığını söylüyor. Bu eylemlerin artmasının kötü olduğunu düşmanın
bunu istediğini ve hatta onların düzenlediğini ileri sürüyor. Dua ederek
sabretmelerinin onları özgürlüğe götüreceğini telkin ediyor. Bu sahneyle o ana
kadar diğer kişilerin tanımlanmasıyla sunulan Şeyh karakteri kendi kendini
tanıtmaya ve sunmaya başlıyor. Film boyunca kin ve nefretten arınmış en zor
durumlarda bile metanetini koruyan diğer insanlara destek olmayı kesmeyen
Şeyh karakteri bu özellikleri ile Polat Alemdar’dan bile daha iyi bir kahraman
özelliği gösteriyor.
Öykü örgüsü ve karakter işlenişi
53
Sam’ın Polat’ın peşine düşüşüyle ilgili ilk örgü
Sam kendi kurduğu Irak’taki normal durumu tehdit eden Polat Alemdar
hakkında bilgi alıyor. Polat’ın resmi olarak devlet adına çalışmadığı ama yine
de devlet adına çalıştığını öğreniyor.
Kötüler arası işbirliği kurgusu: Doktor ve Sam
Doktor ile Sam’ın arkadaş olduğunu ve aralarındaki işbirliğini işleyen bu
örgü doktorun insanların hayatını kurtardığını söylemesiyle başlıyor. Sam ona
zenginlerin hayatını kurtardığını söylüyor. Doktor, Şam’ı yetkililere şikayet
etmekle tehdit ediyor. Bunun üzerine Sam yine Amerika yerine konuşmaya
başlıyor ve “ben hep buradaydım sizin güvenliğini için kendimi tehlikeye
atıyorum” diyor. Burada üzeri örtük bir şekilde daha sonradan Yahudi olduğu
anlaşılacak doktora karşı Sam karakteri Arap yarımadasındaki düşman
İsrail’in hamisi Amerika konumu hatırlatılıyor. Sam, Kürtleri, Türkleri ve
Arapları birbirine düşürdüğünü doktorun ise böbrek için şikayet ettiğini ileri
sürüyor ve doktorun mahkumlara iyi davranılması isteğini basit ve lüzumsuz
bir istek olarak görüyor. Doktor ise, kimin niye öldürüldüğünü, kaç kişinin
öldürüldüğünü umursamadığını, yalnız mahkumların öldürülmemesi
gerektiğini çünkü organlara canlı olarak ihtiyacı olduğunu söylüyor. İstediği
teminatı alıyor. Bu sahne de yine herkesin kendi durumlarını normal rutinde
devam ettirme faaliyetlerine aynı zamanda “Yahudi doktor” karakterinin
pragmatizmine yapılan bir vurgu olarak film içinde konumlanmaktadır.
Kötüye ilk suikast girişimi, ikinci fiyasko ve pazaryeri faciası
Pazar yeri kalabalık. Sam ve etnik liderler orada bir lokantada toplantı
yapacaklar. Polat bir evin tepesinde uzun namlulu silahla Sam’ın gelmesini
bekliyor. İkinci hazırlık ise Leyla’nın kendi amacı için üzere tetikte beklemesi
ve civarda dolaşması ile betimleniyor. Sam geliyor ve restoranda Kürt,
Türkmen ve Arap liderlerle yemek için buluşuyor. Polat Sam’ı vurma fırsatı
bulamıyor. Çıkışta vurmak için bekliyor. Yemekte Sam amacının Irak’ı
birleştirmek ve barış içinde yaşamaları için kalıcı hükümet kurmak olduğunu
ifade diyor. Tabii ki burada yine kişi olarak Sam olarak değil ülke olarak
“Sam Amca”nın dünya kamuoyuna ilettiği mesaja gönderme yapılmaktadır.
Söz konusu amaca ulaşmak için Irak’ta bulunan her grubun neleri yapmaması
gerektiğini söylüyor. Arap lider ise düğünde olanları anımsatarak eşitlik
olmadığı argümanını ileri sürüyor. Sam “siz terörist yetiştiriyorsunuz”
cevabını veriyor. Arap ve Türkmen liderler petrol bölgelerinden zorla göç
54
Esra Keloğlu-İşler
ettirildiklerinden şikayet ediyorlar. Petrolde kendilerinin de hakkı olduğunu
söylüyorlar. Sam onlara de hak verdiğini fakat güvenliği sağlamak ve istikrarı
kurmak için böyle yaptıklarını söylüyor. Türkmen ve Arap liderler taleplerini
dile getirirken aynı zamanda Kürtlerden dert yanıyorlar. Kürt lider bunları
yadsıyarak ve hiç cevap vermeden güvenliği sağlamak için maddi destek ve
eğitimli insan istiyor. İçeride normal olay devam ederken dışarıda normal
olanın kırılmasına ilişkin bir olay gerçekleşmektedir. Bu da Leyla’nın
meydanda gezinerek beklerken düğünde öldürülen küçük çocuğun babasının,
intihar bombacısı olarak eylem hazırlığı içinde olduğunu anlamasıdır. Leyla
onu babası Şeyhin önerileri doğrultusunda niyetinden caydırmak için
yalvarıyor fakat çocuğun babası hedefine kilitlenmiş durumdadır. Bölgedeki
etnik liderlerle yemek sona erdiğinde Türkmen lider, Sam’la iki dakika
görüşmek istediğini söyleyerek onun dışarıya çıkmasını ve Polat Alemdar
tarafından vurulmasını engellemeye çalışıyor. Bu da normalin kırılmasını
engellemeye yönelik bir çaba olarak öykü örgüsü içinde yerini alıyor.
Dışarıda, askerler güvenliği sağlamakla uğraşırken, babanın (Ebu Ali)
bombaları patlatmasıyla normal hazırlık yapmış olan Polat’ın planı bir intihar
bombacısı eylemiyle çöküyor.. Büyük patlamada gösterilen bütün yaralı ve
acı çeken insanlar yığını, pazardaki masum sivil insanlar olarak sunuluyor. Bir
anlamda Şeyhin söyledikleri teyit edilmiş oluyor. Birbirinden habersiz olarak
aynı amaçla yani Sam’ı öldürmek üzere orada bulunan Leyla ilk kez, Polat ve
arkadaşları bu patlama sonucu çıkan arbededen dolayı ikinci kez amaçlarına
ulaşamamış oluyorlar. Normaldeki kırılmanın yol açtığı yeni sorun,
masumları öldüren intihar bombacısından sonra Polat ve arkadaşlarının
Amerikan askerlerini öldürmesi ve ortamdan kaçmalarıyla son buluyor.
Leyla’yla yolların kesişmesi: nefret ve dayanışma
Polat ve arkadaşları, Amerikan askerleri tarafından kuşatılıyorlar. Bu
soruna geçici çözüm, kaçma oluyor. Kaçarken Amerikan askerleriyle
çatışmaya devam eden Polat ve arkadaşlarının durumunu Leyla fark ediyor ve
onlara yardım ediyor. Leyla, Polat ve arkadaşlarını kendi evine getirip
saklıyor. Onları aramaya gelen Amerikalıların hakaretine maruz kalıyor; fakat
aradıklarını bulamayan askerler gidiyorlar. Böylece filmdeki kaçma kovalama
sahnesiyle başlayan sorun çözüme kavuşmuş ve normalin kırılmasına
hazırlıklar için zaman kazanılmış oluyor. Sabah olduğunda grubun amacını
anlayan Leyla yardım teklif ediyor. Leyla ile karşı tarafın varlığından habersiz
olduğu Erhan’la dışarıya bilgi aramaya gidiyorlar.
Öykü örgüsü ve karakter işlenişi
55
Sam ve doktorun din üzerine tartışmaları
Sahne Sam’ın pazar faciasından ufak sıyrıklarla kurtulması ve Yahudi
doktor tarafından muayene edilmesi ile başlamaktadır. Örgü farklı dini
inançtakilerin birbirini anlamaması ve cennete sahiplik üzerine inşa ediliyor.
Sam intihar bombacısının cennete gitmeyi düşündüğü için öldüğünü ve İsa’ya
inanmayanların cenneti hayal etmesini anlayamadığını belirtiyor. Bu, Sam’ı
tedavi eden doktoru da rahatsız ediyor ve Yahudi kimliğini ortaya koyarak
“sen cennete gideceksin ben gidemeyecek miyim?” sorusunu soruyor. Her iki
tarafta cennete sahiplik iddiası yoluyla kendi bizliklerini yeniden kuruyorlar.
Bu sırada kötü Amerikan askeri rolündeki Dante içeri girerek Polat
Alemdar’ın arkadaşlarından birinin de patlama yerinde olduğunu ve koruma
kılığına girdiğini haber veriyor. Bu normalin kırılması için bir hazırlık
oluşturmaktadır hemen akabinde Sam Türkmen lideri çağırtıyor.
Türkmen liderin öldürülmesi
Türkmen lider geldiğinde Sam, Türkmen lideri olayı bilmekle, kendisine
haber vermemekle ve geç haber vermekle suçluyor ve Polat’la olan
bağlantısını bildiğini belirtiyor. Polat’ın yerini soruyor. Beklediği yanıtı
alamayınca, Türkmen liderin kafasına kurşun sıkarak onu öldürüyor. Böylece,
bu sahnedeki örgü Sam’ın bu tür bir sorunu nasıl çözümlediği üzerine
kuruluyor ve aynı zamanda Polat’ı öldürmek için peşine düşmesinin geçiş
inşası yapılıyor.
Sam’ın din anlayışının işlenişi
Bu işleniş şöyle örgüleniyor: Sam kilisede İsa peygamberin ikonasıyla
konuşarak onun yanında olmayı özlediğini, fakat ona karşı görevlerini
tamamlamadığı için olamadığını anladığını, ölen ve ölecek kahramanların
ruhlarını kutsamasını, huzur vermesini ve yol göstermesini diliyor. Bütün
fedakarlıkların hep görev aşkıyla yapıldığını bu görevin de İsa’nın krallığının
kurulması olduğunu ve dünya barışını korumak olduğunu söylüyor (yani
uhrevi olan amaç ve dünyevi olan amaç paralellik göstererek Amerikalıların
bölgede yaptıklarını meşrulaştırıyor). Sam bu işi kutsal kitapta vaat edilen
Babil hesaplaşmasının tamamlanması olarak görüyor. Kendisinin Hıristiyanlık
için önemli bir dini kişilik olarak geleceğe ismini bırakacağını hayal ediyor.
Dua devam ederken bir yandan da askerlerle Sam’ın halka yardım paketleri
dağıtması gösteriliyor. Halk yardım paketlerini ilkel bir açgözlülük içinde
kapışıyor. Halkı sağlık taramasından geçiriyorlar. Bu arada duada vaat edilmiş
56
Esra Keloğlu-İşler
toprakları fethetme arzusu dile getiriliyor ve bu durum gerçekleşene kadar kan
akacağını belirtiyor. Barışı sağlayanın Tanrının çocuğu olacağını söylerken
aynı zamanda kendisini Tanrının çocuğu olarak görüyor. Böylece Sam
kendini rahatlatıyor.
Şeyh’in duası ve zikir: İslam’da insan ve yaşam
İkinci dua sahnesi hemen birincinin ardından işleniyor. Dergah’taki zikir
sırasında, müritler, ayakta halka oluşturarak ilahi okuyorlar, tam ortada ise
Şeyh var ve dua ediyor. Dua, doğrudan Iraktaki durumla ilgili bir içerik
sunuyor: Galip olanı ve mağlup olanı Allah belirler o öyle istediği için öyle
olur” diyerek kaderciliği ve varolan durumu isyan etmeden olduğu gibi
kabullenmeyi işlemektedir. Yine “Allah zulmetmez biz kendi kendimize
zulmederiz. Bu da kişilerin kendi dertlerine düşerek birlik olmamalarından
kaynaklanmakta. Biz bize zulmettiğimiz için düşman da şimdi bize
zulmediyor. Günahkar, mağlup ve mahkum olan bizleriz. Zamanında Kuran
ve sünnetlerle uyanmadık şimdi düşman nedeniyle uyanıyoruz. Bize bu
saldırıları defedecek güç ve sabır ver” diyen şeyh başlarına gelen
felaketlerden kendilerini sorumlu tutarak sabretmeyi salık vermektedir. Bu
duadan sonra zikir seremonisi başlıyor. Şeyh ise en ortada halka yönünde
dönmeye başlıyor. Ritim davul zurna eşliğinde giderek hızlanıyor. Şeyhin
hareketiyle zikir seremonisi sona eriyor. Bu iki dua sahnesinin örgüsü iki
farklı dünyanın örgüsü iki farklı dünyayı, inancı ve ilişkileri anlatıyor. Bu
farklılıklar şöyle karşılaştırılabilir:
HIRİSTİYANLIK
Tanrı’ya bireysel bir yakarış
MÜSLÜMANLIK
Kolektif bir eylem
Birey insanda somutlaşan Tanrı
var; insan yarı-Tanrı bir varlık
Birey: kul ve Tanrı ile aracılığını
gerçekleştiren bir dini lidere ihtiyacı var.
Tanrının
edilmiş
durumu
Dua sahnesinde Tanrı tamamen soyut bir
varlık; ancak tam bir konsantrasyon ile
ilişki kurulabilir; mistik bir seremoni ile
dua
Tanrının dünya ile ilgili hiçbir işi yok;
Tanrı-insan ilişkisi daha felsefi bir boyutta
gerçekleşiyor
Göze görünmeyen ilahi ve yüce bir varlık
olan Tanrı’nın yazdığı yazgıya mutlak
boyun eğiş ve sabretme
İsa ile sembolize
ikonasına
tapınma
Tanrı dünya işleri ile ilgili belirli
hedefler
koyarken
yazgıyı
belirlemekte
Bireylerin oynadığı rol ve bunu
başaranın yüceltilmesi
Öykü örgüsü ve karakter işlenişi
57
Polat ve Leyla’nın kesişen amacı: Sam’ı öldürmek
Polat ve Leyla, evin damında konuşuyorlar. Polat Sam’ın insanlara
zulmüne karşı bir şey yapamamaktan ve planlarının başarısızlığa
uğramasından dolayı öfkelidir. Leyla, Sam’in bunları uzun zamandır yaptığını
ve onun ölmesini çok istediğini açıklıyor ama sabretmek gerektiğini de
söylüyor. Polat Alemdar ise böyle sabretmeyi nereden öğrendiğini sorunca,
Leyla, kendisini Şeyh Abdurrrahman Has Kerkuki’nin büyüttüğünü söylüyor.
Bütün evsiz, öksüz, zayıf ve kimsesizlerin Şeyh efendi tarafından
büyütüldüğünü söylüyor. Polat, Leyla’ya hayatta en çok ne yapmak istediğini
soruyor. Leyla’da eskiden bir hayali olduğunu bu hayalin ülkesinde huzur
içinde yaşayıp ölmek olduğunu şimdiyse tek hayalinin belinde taşıdığı hançeri
Sam’a saplamak olduğunu söylüyor. Polat ise “bu arzunu gerçekleştirmeni
engelleyecek olursam bana kızar mısın” diye soruyor. Polat ve Leyla ilişkisi,
aynı amacı taşıyan iki kişinin ilişkisi ve işbirliği olarak sunulmaktadır. Bu
filmde ikili arasında hiçbir amaçları dışında hiçbir duygusal ilişki
bulunmamaktadır.
Sam’a ikinci suikast planının habercisi olan örgü
Polat ve arkadaşları piyanonun geçeceği yola pusu kurup bekliyorlar.
Tren’in üzerine atlayarak piyanoya bomba yerleştiriyorlar. Askerler piyanoyu
kırmızı kurdelelerle süsleyerek Sam’a götürüyorlar.
İslam’ın terörü lanetlemesi
Sahne, El Kaide militanları yakaladıkları bir gazetecinin kafasını keserek
öldürme girişimlerini bir bildiri okuyarak videoya kaydettiği inşaya geçiyor.
Bu sırada içeriye Şeyh giriyor. Onları azarlayarak ellerinden kılıcı alıyor.
Kılıçla gazetecinin ellerini çözerek serbest bırakıyor. Kılıcı gazeteciye vererek
militanın kafasını uçurmasını söylüyor. Gazeteci kılıcı yere atarak kendi
dilinde “ben sadece bir gazeteciyim beni anlıyor musunuz” diyerek
kurtulduğu için teşekkür ediyor ve Şeyhin ayaklarına kapanıyor. Şeyh
davranışlarıyla sadece müritleri ve bölge halkının değil, kendi dininden,
ulusundan olmayanların bile saygısını kazanıyor. Bunu da adam öldürerek
değil adam öldürülmesini engelleyerek gerçekleştiriyor. Bu sahneye kadar
şeyh karakteri hep pasif bir şekilde akıl veren, dert dinleyen bir nevi hakem
pozisyonunda konumlanmaktaydı. Bu sahneyle Şeyhin bu pasif ve sabır telkin
edici konumunda negatif yönde değil yine pozitif yönde bir kırılma
gerçekleşmektedir ve Şeyh de kendi yöntemleriyle mücadele etmektedir.
58
Esra Keloğlu-İşler
Sam’ın Şeyhten kurtulma planı
Sam odasında herkesin yanına koştuğu bu şeyhten artık çok sıkıldığını
ifade ediyor. Yanındaki Kürt lider ise yüzünde büyük bir gülümseme ve
sempatiyle soyu peygambere kadar uzanan Şeyhe herkesin saygı gösterdiğini
anlatıyor. Sam ise Şeyhin soyunu umursamadığını eğer kendisinin yaptıklarını
bozmaya kalkışıyorsa teröristlerin başı anlamına geldiğini öne sürüyor. Kürt
lider bunun yanlış olduğunu Şeyhin öksüzlere yetimlere, dullara baktığını,
esas o olmasa herkesin terörist olacağı tezini ileri sürüyor. Sam ise lideri taraf
tutmaya zorluyor; ya kendisi ya Şeyh. Sam Şeyhin tutuklanması emrini
veriyor. O zamana dek Amerikalının her istediğini yerine getiren ve bunun da
mükafatını almış olan Kürt lider ilk kez karşı çıkarak bu işe karışmayacağını,
ona silah doğrultamayacağını ekmeğiyle büyüdüğünü, doğrultursa kendisini
çarpacağını da ilave ediyor. Fakat Sam “büyücü mü” diyerek dalga geçerek
Kürt lideri yolluyor.
Piyano suikastının başarısızlığı örgüsü
Bu örgü “şans” faktörü üzerine kurulmaktadır: Sam, evine yerleştirilen
piyanoya doğru yüzünde sevgi gülücüğüyle yürümeye başlıyor fakat tam
çalmaya başlayacağı sırada dışarıdan beton kırıcı yer matkabı sesi geliyor; o
da sinirlenerek balkondan çalışmakta olan işçileri azarlıyor ve oradan
gönderiyor. O an nota tutacağı balkondaki rüzgardan devrilerek piyanonun
tuşları üzerine düşüyor ve Sam piyanonun başına gelmeden bomba patlıyor.
Leyla’nın boş sevinci ve tedbirli Polat
Erhan ve Leyla bombanın patladığı haberini Polat ve arkadaşlarına
iletirler. Sam’ın öldüğünden hepsi de emindirler. Polat Leyla’ya evden
gitmeleri gerektiğini söyler. Leyla nasıl olsa öldü diyerek bunu anlamsız
bulur. Bu arada Erhan çocuklara şeker dağıtarak “Türkiye sizinle gurur
duyuyor” diye bağırttırmaktadır. Polat Abdülheyi Sam’ın öldüğünden emin
olmak için şehre gönderir gelirken de yanında araç getirmesini söyler.
Amerikalı kötü askerin yeni kötülüğü
Bu kışa sahnedeki örgü kötülüğün ve kötünün çocuk ve kadın
dinlemediğini ve terörlerini onlara da kattıklarını işlemektedir: Yahudi
doktora tutsak götüren asker “Türkiye sizinle gurur duyuyor” diye bağıran
çocuklardan birini annesiyle beraber yakalar ve bir hangara götürür. Burada
bir tarafta korku ve çaresizlik ve diğer tarafta hunharlık işlenmektedir.
Öykü örgüsü ve karakter işlenişi
59
Dergah’a Sam’ın saldırısı, Sam’ın sonu ve Leyla’nın ölümü
Polat ve arkadaşları arabayla Şeyhin dergah köyüne, Leyla ile yaşlı
annesini getirirler. Polat, çeşme başında yaşlı bir Kürt’le konuşur. Sabah ezanı
okunmuştur ve cemaat namaz kılmak üzere camiye gider. Amerikalı askerler
ise camiye bomba atarlar. Polat, adamları ve Amerikalılar arasında çatışma
başlar. Arabasında oturarak emirler veren Sam’ın patlamadan sadece
parmağındaki ufak yara ile kurtulduğu anlaşılmaktadır. Köyün yakılması
emrini verir. Saldırı füzelerle, makineli tüfeklerle, tabancalarla sürmektedir.
Leyla, dergah köyde yaşayanları organize ederek onları binalardan
çıkartmaya, uzaklaştırmaya çalışır. Bu arada Leyla ile Polat, arabasından çıkıp
elinde silahıyla kendilerini arayan Sam’ı fark ederler ve onun patlamada
ölmediğini anlarlar. Sam’da Polat’ı fark eder. Tam bu çatışma sahnesi
sürerken Polat’ın adamları olan Memati ve Abdülhey arasındaki Kürt-Türk
diyaloğu sunulmaktadır: Öfkelenen Memati, hep bu “kürtlerin yüzünden”
deyince Abdüley bozularak “ağabey ben de kürdüm” der. Bunun üzerine
Memati “sen başkasın Abdülhey” der onun yanıtı ise “her şey böyle başlıyor
ağabey” olur. Burada hem ayrım yeniden üretiliyor hem de bunun çözümüne
ilişkin ipucu veriliyor. Yani önyargıların ayrımcılığı güçlendirdiği öne
sürülmektedir. Leyla, Sam sanarak bir adamı bıçaklar, tam bu adamın Sam
olmadığını gördüğünde ise karşısına Sam çıkar ve Leyla’nın göğsüne bir
kurşun sıkar. Leyla elinde hançeriyle yere düşer. Bu sırada Polat ortaya çıkar
Leyla’nın hançeriyle Sam’ı öldürmeyi başarır. Leyla’nın amacı kendisine
emanet edilen hançerle Sam’ın öldürülmesiydi. Polat’ın ki ise mümkünse
çuvalı Sam’ın kafasına geçirmek bu gerçekleşmezse de onu öldürmekti.
Böylece hem Leyla hem de Polat amaçlarına ulaşmıştır, sorun çözülmüştür.
Polat ölmek üzere olan Leyla’nın yanına gelir. Leyla son nefesinde
Sam’ın öldüğünü öğrenir. Polat’ın ölen kızın burnundaki halkayı çıkartır.
Çünkü şeyh, halkanın ancak Leyla’nın özgür olması durumunda
çıkartılabileceğini söylemişti. Kadının köleliğinin dul kalınca değil, ancak
ölünce bittiği bir kez daha üretilmiş olur.
Karakterlerin işlenişi
Filmde başrollerde Polat Alemdar, Sam, Abdurrahman Halis Kerkuki,
bulunmaktadır. Yan rollere bakıldığında ise Memati, Abdülhey, Leyla, Erhan,
doktor, Arap lideri Abu Tarık, Kürt lider, Türkmen Lider Hasan, otel müdürü
Mr. Fender, Amerikan askeri sayılabilir. Öte yandan, Peşmergeler, Türkmen,
Kürt, Arap kadın, çocuk, babalardan oluşan aileler, Amerikalı askerler ve
60
Esra Keloğlu-İşler
yerel ahaliden oluşan esirler, düğündeki nedimeler, akrabalar, dergah köydeki
insanlar, el kaide militanları, sağlık personellerinden oluşan kalabalık
denilebilecek bir figüran oyuncu grubu da filmde rol almaktadır.
İsimleri belli iyi karakterler
Polat Alemdar: Filmde “iyi adam” olan baş kahraman Polat Alemdar
karakteridir. Onun devletin gayri resmi adamı olduğu, devletin kanunla,
hukukla çözemediği işlerinde devreye girdiği mektupla yapılan çağrı
sahnesinde ortaya çıkmaktadır. Bu durum Türkiye için çok tanıdık bir
gerçeklik olduğu için, izleyici için anormal bir durum oluşturmamakta ve
devletin yapamayacağı şekilde sorunları çözebilmesi için karaktere bir
gerekçe/temel vermektedir. Polat karakteri “vatan için ölebilecek” bir
kahraman ön sunumu ile ekranda görünmeden önce çağrı sahnesinde “seçilen
kişi” oluyor. Polat Alemdar’ın ekranda görüldüğü ilk sahne çağrıya cevap
vererek yola çıktığının görüldüğü sahnedir. Bu sahnede adamları araba
kullanırken arka koltukta oturan sert, asık yüzlü, lider/efendi gibi hareket
eden, adamlarının ağzından çıkacak sözleri dikkatle dinlediği bir kişi olarak
temsil edilmektedir. Polat’la ilgili olarak kılık kıyafet, tavır gibi sözsüz
iletişim öğelerine bakıldığında açıkça ortaya mafya lideri tarzı unsurlar öne
çıkmaktadır. Yolda karşılarına çıkan Kürt askerleriyle üstten bir tavırla
konuşuyor ve onların her istediğini kabul etmiyor açıkça sezilen bir düşmanlık
görülüyor fakat bu düşmanlık onların dilini çok iyi bilmesini de engellemiyor.
Amacına giden yoldaki engelleri kaldırmak (çevirme sırasında Kürt
jandarmalar) için rahatlıkla adam öldürebiliyor. Otel sahnesinde Polat
karakterine, devletin resmi ideolojisinin taşıyıcılığı öğesi ekleniyor. Başarılı
planlar yapan, anti-emperyalist, istedikleri doğrultusunda insanları manipüle
eden ancak sivillerin zarar görmesini istemeyen bir lider çiziliyor. Mr
Fender’ın kendisine olan tutumunu uygulamaya koyduğu planla değiştirerek
onun davranışlarını maniple ediyor zorla da olsa istediği gibi davranmasını
sağlıyor. Sam ile ilk konuştuğunda ona kendisini “tehlikeli” biri olarak
sunuyor. Sam’ın gelmesini beklerken, karşısındaki kültüre olan ilgi ve saygı
göstererek Amerikan tatlısı sipariş ediyor. Sam ile olan ilk karşılaşmasında
kibar davranıyor ancak çok az konuşuyor. Planını gerçekleştireceğinden çok
emin olduğu için Sam ’ın sözlerini cevap vermeksizin sabırla dinliyor. Fakat
yine de kararından vazgeçmiyor ve çuvalları Sam’ın yüzüne fırlatıyor. Bu
sahne ile Polat karakteri biraz daha belirlenmiştir ve mertlik, gözüpeklik,
maçoluk, milliyetçilik, onur ve gurura önem verme gibi özellikler
Öykü örgüsü ve karakter işlenişi
61
yüklenmiştir. Oysa, onu diğer mafya üyelerinden ayıran özelliği olan ülkesini,
devletini çok sevmesi bu yolda kendi hayatını ortaya koymaktan
çekinmemesi, üstlendiği görevi yerleştirme yolunda başarıya ulaşıncaya kadar
başarısızlıktan yılmayan hırslı mizacı film boyunca sık sık vurgulanmaktadır.
Sunulan mert, gözüpek, maço, lider, milliyetçi karakter, iyi özelliklerinin
altının çizilmesiyle kahraman statüsüne yükselmektedir. Polat Alemdar,
filmde bazı sahnelerde kendi yerine değil adeta Türkiye adına konuşmaktadır.
Amerikalı kötü adam Sam’de gösterilen yüksek kültüre ilişkin öğelere karşın,
Polat, Türkiye’deki halkın büyük bir çoğunluğu gibi, asık yüzlüdür, işinden
başka bir hobisi yoktur en yakın arkadaşları erkeklerdir. Pek çok kez
başarısızlığa uğrar; böylece psikolojik olarak engellenmişlik durumunu hem
kanıksar hem de mutsuzluğuna katık eder.
Memati: Polat Alemdarın yanından ayrılmayan sadık adamlarından biridir.
İlk sahneden itibaren belirli önyargılara sahip olduğu anlaşılmaktadır.
Yapacağı her işte ve konuşacağı her kelimede Polat Alemdar’ın onayını
beklemektedir.Yöreyi tanımamakta ve ilk kez gelmektedir. Memati
karakterine, otelde tatlı sipariş etme sahnesinde Polat ile arasında geçen
diyalogta, geleneksellik, diğer kültürleri tanıma ve etkileşime girmeyi
istememe, inatçılık, batı kültüründense doğu kültürüne tercih etme gibi
özellikler eklenmektedir.
Abdülhey: Polat Alemdarın sadık adamı, Memati’ye göre daha ketum,
bulundukları yöreyi iyi tanıyan, az konuşan, Kürt etnik kimliğini ilk andan
itibaren açıkça ortaya koyan, milliyetçi, kolaylıkla adam öldüren bir karakter
olduğu ilk sahnede inşa edilmeye başlanıyor.
Erhan: Erhan karakteri ilk karşılaşma başarısızlığa uğradıktan sonra
arkadaşlarına yardım etmek için ortaya çıkmaktadır. Polat Alemdar’ın sadık
adamlarından biri olmasına rağmen diğer ikisi ile benzeşmeyen özellikleri
taşımaktadır. Polat ve iki adamı son derece sert ve maço tavırlar içindeyken,
Erhan’da bu tavırlar yoktur. Hatta onların tam tersi olarak güler, şakalar
yapar, yemek yapar vb. Bir sahnede arkadaşları için endişelenen, onlara bir
şey olmasın diye dua eden Erhan, diğerlerine duygularını rahatça gösteren tek
adamdır grup içinde. Aynı zamanda onun görünmesiyle filmde nasıl olduğu
açıklanamayan şeyleri onun gerçekleştirdiği ortaya çıkmaktadır.
Şeyh Abdurrahman Halis Kerkuki: Filmdeki en önemli ve en iyi sunulan
karakterlerden biri de Şeyh Abdurrahman Halis Kerkuki’dir. Bu karakter, ilk
olarak düğün sahnesinde gelinin manevi babası olarak ortaya çıkmaktadır.
Saygın ve bilge bir kişi olduğu onu karşılamaya gelen dünürlerinin sözleriyle
62
Esra Keloğlu-İşler
işlenmektedir. Gelin ve damadın nikâhlarını kıyarken felsefesine ilişkin ilk
ipuçları da oluşturulmaktadır. Barışçıl, iyilikten yana, geleneksel, molla ya da
softa değil ama gerçek bir din bilgini olarak sunulmaktadır. Nikâhı kıyarken
kızına altın bir halka vererek onun özgür olana kadar bunu burnundan
çıkarmamasını söylemesi doğunun geleneksel kadın tutumunu benimsediğine
işaret etmektedir. Bununla birlikte, değerli bir altın parçasıyla kadını köleliğe
ikna etmeyi de doğu toplumunun doğal bir olgusu olarak yeniden
üretmektedir. Şeyh karakteri çoğu zaman, Polat Alemdar’dan bile daha iyi bir
insan olarak sunulmaktadır. Kızı Leyla’nın intihar bombacısı olmasını
engellemeye çalıştığı sahnede yaptığı konuşma ile, düşmanlarının bile
ölmesini istemeyen, bütün zavallı aciz, muhtaç insanların yardımına koşan, bir
felsefeci gibi derin konuşan bu adam, Polat’da bile hayranlık uyandırmıştır.
Karakter, intihar bombası olarak ölünmesine, intikam duygusuna, düşmanların
hareket ettiği şekilde hareket etmeye kesinlikle karşı olan bir din adamı olarak
çizilmiştir. Dua ederek sabretmelerinin onları özgürlüğe götüreceğini telkin
ediyor. Bu sahneyle o ana kadar diğer kişilerin tanımlanmasıyla sunulan Şeyh
karakteri kendi kendini tanıtmaya ve sunmaya başlıyor. Film boyunca kin ve
nefretten arınmış en zor durumlarda bile metanetini koruyan diğer insanlara
destek olmayı kesmeyen Şeyh karakteri bu özellikleri filmdeki en iyi bir
kahraman haline geliyor. Şeyhin din büyüğü olarak ibadete ilişkin ilk sahnesi
dua sahnesindeki rolü ile inşa edilmektedir. Bu sahnede kendisini takip eden
müritleri ile Tanrı arasında “aracılık” etme görevi karaktere eklenmektedir.
Aynı zamanda dua ederken yaptığı konuşma onu bütün dünyada sunulan
Müslüman imajından ayırıyor ve İslamı yeniden “barışçıl ve felsefi” bir din
olarak tanımlıyor. Şeyh Abdurrrahman Halis Kekuki şahsında İslam en
barışçı, en rasyonel ve en insancıl din olarak öne çıkarılmaktadır. Olaf
Möller’in yorumuna göre (2006), Sam Marshall karakterinin antagonisti Polat
Alemdar değil Şeyh Abdurrrahmen Halis Kerkuki karakteridir.
Şeyh karakteri, bilge, herkese sabır telkin eden, eylem yapmak yerine
mümkün olduğunca sabreden ve herkesten de bunu isteyen sakin bir
karakterdir. Bununla birlikte El Kaide militanlarınca öldürülmek üzere olan
bir gazeteciyi kurtardığı sahnede karakterinde bir kırılma gerçekleşmektedir.
Şeyh gerektiğinde tek başına en korkunç fanatiklerin eylemine gidip kurbanı
ellerinden alabilecek kadar gözüpek, cesur, güçlü, bir liderdir. Bu özellikleri
ile efsane haline gelen saygı uyandıran bir kişiliği vurgulanmaktadır.
Leyla-Gelin: Leyla, Şeyh Abdrurrahman Halis Kerkuki’nin evlatlığı en
sevdiği kızıdır. Leyla ilk olarak düğün gününde izleyici karşısına çıkmaktadır.
Öykü örgüsü ve karakter işlenişi
63
Geleneklere göre yetiştirilmiş, uysal, kimsesiz bir genç kızdır. Damat
tarafından verilen hediye hançer ile gurur duyarak arkadaşlarına caka
satmaktadır. Evlenir evlenmez kaybettiği kocası karaktere intikam için çok
önemli bir amaç vermektedir. Bu amacı gerçekleştireceği araç ise hediye
edilen hançerdir. Leyla dul kalmasının ardından manevi babası Şeyh’in yanına
giderek intihar bombacısı olmak için izin istiyor. Ancak istediği izini alamıyor
babası bunun günah olduğunu anlatınca başka bir yol aramaya başlıyor.
Böylelikle karakterin büyüklerinin sözünden çıkmayan ama kafasına koyduğu
şeyi yapmaktan da geri durmayan bir karakteri olduğu anlaşılıyor. Leyla,
filmde geleneksel değerleri sorgulamadan kabul etmiş hayattan mutlu ve
huzurlu olmak dışında çok fazla şey beklemeyen, dış dünyayı pek fazla
tanımayan ancak saf ve iyi yürekli, talihsiz bir kız olarak izleyici karşısına
çıkmaktadır. En mutlu gününde birbiri ardına yaşanan trajik olaylara rağmen
yaşamak ve mücadele edecek gücü içinde bulacak, gereken noktada yardımını
esirgemeyecek kadar da cesur bir kızdır aynı zamanda. İntikam almak için
ettiği yemini gerçekleştirmek için büyük bir azim ve hırsla elinden gelen her
şeyi yapmaktadır. Leyla aynı zamanda çevresine ve sevdiklerine karşı çok
sorumluluk sahibidir. Örneğin Ebu Ali’nin kendisini canlı bomba olarak
patlatacağını anladığında yanına gidip onu vazgeçirmek için elinden geleni
yapar ancak başarılı olamaz. Leyla da intikam için yaşamakla beraber Ebu Ali
gibi dünyadan tamamen umudunu kesmiş değildir. Bu nedenle de Polat ve
arkadaşlarını sıkışmış bir halde görünce onlara yardım eder. Tesadüf eseri
amaçlarının aynı olduğu ortaya çıkar ve bu iki karakter arasında ortaklık
başlar. Leyla bu ilişkide hep yardım eden, kendi hakkında anlatan taraf, Polat
ise ataerkil, ketum, planlar yapan, koruyan taraftır. Böylece filmdeki kadın
karakter ve erkek karakter arasında duygusal bağ değil amaç birliğinden
doğan yakınlaşma sunuluyor.
Subay Süleyman: Mektupla çağrıyı yapan, Kuzey Irak’taki çuval olayının
aktörü olan Türk subayı. İçinde bulunduğu durumdan dolayı, emir komuta
zincirine uyması gerektiğinden kahraman olamayan “vatanı için ölme”
şerefinden yoksun bırakılmış bir kişi olarak sunulmaktadır. Yine de
vatansever, onurlu, gururlu, bir asker özelliklerini taşımaktadır. Adaleti
sağlamak için Polat Alemdar’a başvuran ve incinmiş onurunu intihar ederek
düzeltmeye çalışan kişi olarak işlenmektedir.
Ebu Ali: Ebu Ali ilk olarak düğün sahnesinde ortaya çıkmaktadır. Damat
traşı olurken yanına gelen küçük çocuğunu annesinin yanına yollayan karakter
bir aile adamı olarak sunulmaktadır. Ebu Ali, ikinci kez Sam ve liderlerin
64
Esra Keloğlu-İşler
yemek yediği meydanda ortaya çıkar onun gözlerinden siyah-beyaz olarak
verilen sahnelerde çevresindekileri değil hayalinde çocuğunun ölmeden
önceki son hallerini gördüğü anlaşılmaktadır. Tek bir amacı vardı o da canlı
bomba olarak intikam almaktır; bu nedenle de kendisini vazgeçirmek isteyen
Leyla’yı umursamaz bombayı patlatır. Bu da karakterin en önem verdiği şey
olan ailesi ölünce sadece intikam için yaşadığını göstermektedir.
İsimleri belli kötü karakterler
Sam William Marshall: Irak’ta yaşanan bu karmaşanın ardında ise Sam
William Marshall adında bir Amerikalı vardır. Kötü karakterin isim seçimi
bilinçlidir ve deyimler ve yan anlamlardan yararlanılmıştır. Sam isminin
Amerika’yı simgeleyen “Sam Amca” deyiminden çıktığı, ikinci isim olan
William’ın ise tipik bir İngiliz adı olması varsayımından hareketle
anglosakson kökenine gönderme yaptığı, Marshall soyadı ise, Türklerin gayet
iyi bildiği 1948 yılındaki Marshall yardımını hatırlattığı ileri sürülebilir.
Filmin ilk olayında, Sam, karargahın kuşatılması sahnesinde yani sorun
sunumuyla birlikte izleyici karşısına çıkmaktadır. Bu sahnede ilk göründüğü
yer, arabanın içinde ıslıkla 9. senfoniyi çaldığı sahnedir. Kuşatmada önemli
rol oynayan esrarengiz bir sivil adam olarak Sam karakteri, bu sahnede kılık
kıyafet seçiminden başlayarak, tavır, jest ve mimiklerine kadar sözsüz
iletişime ait pek çok elemanla inşa edilmeye başlanmaktadır. Kuşatma
durumu gibi belirsiz ve gergin bir ortam içinde son derece soğukkanlı hatta
ıslık çalabilecek kadar alaycı olabilen karakterin, parça seçiminin
Beethoven’ın 9. senfonisi olması itibariyle de üst kültüre ait elemanları
benimsemiş olduğu anlaşılmaktadır. Karargah içine girerek Türk subaylarla
konuştuğu sahnelerde alaycılık özelliği tekrar ederken, buyurganlık,
kendinden eminlikle birlikte özellikle Türk bayrağıyla oynama hareketiyle
küstahlık ve saygısızlık da özelliklerine eklenmektedir. Sam karakteri bu ilk
sahne ile bütün izleyicilerin üzerinde uzlaştığı “kötü” olmayı belirlemektedir.
Sam karakteri film boyunca kolonyal kıyafetler içinde gezmektedir. Bazen
bembeyaz takım elbiseler bazen de beyaz ya da açık renk safari kıyafetleri
içindedir. Açıkça dile getirilmese bile bölgeyi “sahip” ya da “patron” gibi
sahiplendiğini ya da ülkesinin sömürgesi gibi gördüğünü hissettirmektedir.
İkinci kez görüldüğü sahne olan düğün sahnesinde de Amerikan askerlerinin
attığı her adımdan haberdar olduğu ve bütün her şeyin onun emriyle
gerçekleştiği özelliği karaktere eklenmektedir. Emir vermekte sonra da
verdiği emrin uygulanışını bizzat görmektedir.
Öykü örgüsü ve karakter işlenişi
65
Mr. Fender’ın arayarak Sam’a oteldeki durumu haber verdiği sahnede
Sam, uygulaması gereken planlarında ekstra bir engelle karşılaştığında
canının sıkıldığını belli etmekte ama yine karakterinin özelliği olan
soğukkanlılığını korumaktadır. Bu olayla Sam’ın çok hızlı bir şekilde plan
yapabilme ve planlarındaki değişikliği kolayca uygulamaya koyma, bunu
yaparken ise herkesi istediği kullanma gibi yeni özellikler Sam’ın kötülüğünü
tanımlayan öğeler olarak eklenmektedir.
Karakterin film boyunca bütün jest ve hareketlerinde içinde bulunduğu
coğrafyada yaşayan bütün etnik grupları ilkel, geri kalmış, cahil ve potansiyel
suçlu olarak görmesi tavır, jest ve mimiklerine yansımaktadır. Örneğin Polat
ile ilk karşılaşması aynı zamanda bir egemenlik sunumu gibidir. Polat’ın adını
söylemeden sadece milliyetiyle seslenmesi, Polat’ın bomba planını
küçümseyerek kendi planlarına engel oluşturmayacağını belirtmesi bunları
yaparken de tavırları karakterin “kötü” ve “nefret edilesi” özelliklerinin altını
iyice çizmektedir. Özellikle de Polat’a Türkler ve Türkiye hakkında yaptığı
konuşma, filmi izleyen Amerikan aleyhtarı izleyiciler arasında kuvvetli bir
duygudaşlık oluşturmada, Sam karakteriyle Amerika’ya olan nefreti inşa
etmede iyice belirgin hale gelmektedir. Bu sahnede güç, alaycılık, dünyanın
efendisi olmanın mağrurluğu gibi özellikler son derece açıktır. Yaptığı
konuşmanın ardından plana karşı yaptığı planın parçası olan çocuk kozunu
kullanmasıyla karaktere sivillerin ve çocuklarının ölmesini umursamayan kötü
öğesi de ekleniyor. Aynı zamanda pragmatizm ve herkesi kullanma öğeleri
iyice pekiştirilmiş oluyor. Sam karakteri aynı zamanda dini açıdan
muhafazakâr ve ayrımcıdır. Bu sahnede de çocukları kullandığı için kendisini
suçlayan Polat’a yaptığı konuşmada, ortaçağdaki hükümdarların erklerini
tanrıya dayandırmalarına benzer şekilde gücünü ve varlığını ilahi varlığa
dayandırarak kendini meşrulaştırıyor. Sam Marshall’ın haçlı ruhuyla dua
ederken ve Irak’ta ne yaptığını Polat’a açıklarken kendini “Tanrı’nın oğlu”
olarak sunmasıyla Hıristiyanlık karikatürize edilmektedir.
Sam aynı zamanda egemen batıyı simgelemektedir. Üst kültür öğelerini
benimsemiştir. Örneğin kendinden daha aşağıda olanların sınıflarını
belirlemek ve buna göre muamele etmek, hobi olarak piyano çalmak, klasik
müzikten hoşlanmak gibi yüksek kültürel özelliklere sahiptir. Bombanın
etkisiz hale getirilmesi için beklerken hemen piyanoda Beethoven çalmaya
başlaması da bunun göstergesidir. Film boyunca sık sık tekrarlanan
sunumlardan biri de kötü Amerikalının kendini halk, çocuklar ve kullandığı
etnik gruplar karşısında iyiliksever tavırlarla etkileme çabalarıdır. Sam ’ın
66
Esra Keloğlu-İşler
kurban olduklarının bilincinde olmayan çocukların karşısında gülümseyerek
piyano çalması da onun “Sam Amca” imajına katkı yapmaktadır.
Yahudi doktor ile Sam’ın konuştuğu sahnede ’a ABD adına konuşarak
kötünün çok çok kötü olduğu, orada bulunma amacının sadece bölgeyi
birbirine katarak kendine ve müttefiklerine çıkar sağlama işini “güvenlik”
gerekçesi altına saklamaktadır. Her türlü etnik grubu kendi amaçları için
istediği gibi kullanır. Kapitalisttir; insanlık dışı savaş ortamında bile para
kazanmanın müttefiklerine para kazandırmanın yolunu bulmaktadır.
Yemek sahnesinde sürekli olarak yüzünde bir tiksinme ifadesiyle
ortalıktaki olmayan sinekleri eliyle kovalamaktadır. Bu tiksinme ifadesinin
nedeni aslında liderlere karşı olan duygularıdır. Bu kendi kendini yönetmeyi
bilmeyen liderleriyle eşitiymiş gibi aynı masada yemek yemek onu
tiksindirmektedir. Liderlerin isteklerini aynı şekilde umursamaz tavırlarla
dinler “hallederiz” gibi muğlak ifadelerle başından savar.
Yemek yediği yerde canlı bomba eylemiyle karşılaşan Sam film boyunca
olduğu gibi bu patlamadan ufak sıyrıklarla çıkmıştır. Yahudi doktor tedavisini
yaparken, bombacının cenneti hayal ederek bu eyleme giriştiğini söyler.
Hıristiyan olmayan birinin cenneti hayal etmesinin imkansız olduğunu
söylediğinde ise doktor kızar. Böylece bu sahne ile karakterin aşırı Hıristiyan
din taraftarlığına ve haçlı zihniyetine vurgu yapılmaktadır.
Türkmen lideri çağırdıktan sonra onu Polat konusunda sorguya çeker
fakat yanıtı beğenmeyip öldürür. Bu da karakterin acımasızlığı ve ödülleri de
cezaları da dağıtmadaki cömertliğini göstermektedir. Aynı zamanda
kötülüğünün derecesini arttırma işlevi görmektedir.
Bu sahnenin hemen ardından gelen sahne Sam ’ın kilisede dua ettiği
sahnedir. Bu sahne ile karaktere sadece ABD adına çalışmadığı aynı zamanda
bir Haçlı ruhuyla Hıristiyanlık için çalışması eklenmektedir. Dünyevi ve
uhrevi amaçları birleşmektedir. Karakterin “adını bir din büyüğü olarak tarihe
yazdırmak” hayali onu insan olmaya yaklaştırsa bile filmde o kadar Haçlı
askeri zihniyetinde sunuluyor ki kötü yeni bir öğeyle yeniden tanımlanmış
oluyor. Bu hayali onunkendini yarı yarıya gerçekleştirmiş olduğu sanısıyla,
kendisini “Tanrı-çocuğu” olarak, yani İsa’ya eşdeğer görmesiyle karakteri bir
tür normal deli konumuna yerleştirmektedir. Bu konumunu pekiştirmek üzere
ekrana yardım eden, insan ve çocuk sevindiren mini-tanrı imajına sahip Sam
görüntüleri geliyor.
Sam, Şeyhin gazeteciyi kurtararak saygı uyandırmasına ve kendisinin
karşısında sürekli olarak güçlenmesine kızmıştır. Bu nedenle de onun da
Öykü örgüsü ve karakter işlenişi
67
terörist ilan edilmesine karar verir. Bu arada, hediyesi olan piyanosu da
gelmiştir. Tam çalmak için yanına yaklaştığında dışarıdan gürültü gelir.
Böylece kendisini kötü yapan özelliklerini bu defa orada çalışmakta olan
işçilere bağırarak yeniden üretir. Bu arada karakterine eklenen özellik
dengesizliktir. Çünkü kızıp bağırdıktan hemen sonra gülümseyerek teşekkür
eder. Sonra da dönüp “çalışıyorum” diyerek tekrar bağırır.
Mr Fender (Otel Müdürü): Mr. Fender Polat ve adamlarının otele gelerek
bomba yerleştirdiği sahnede aslında doğrudan bir kötü bir karakter olarak
sunulmasa da, Sam ’ın adamı olması, Polat Alemdar’a elinde bomba olduğunu
öğrenmeden önce pek de kibar davranmaması, menfaatlerine göre
davranması, Amerikan kapitalizminin “insan temsili” olarak sunulmasıyla,
ikincil kötü olarak işleniyor.
İsimsiz iyiler
Damat: Düğün sahnesinde Damat, yörenin ileri gelenlerinden bir ailenin
oğlu, geleneksel değerlere ve adetlere bağlı, namusa önem veren genç bir
adam olarak sunulmaktadır. Damat, düğünü basıldığında yaşanan trajediler
karşısında bir şeyler yapmak istemesine rağmen tutuklu olduğu için elinden
fazla bir şey gelmeyen yine de kahramanca bir hamle yaparak Leyla’ya
yardım etmek isterken öldürülen bir kurban rolündedir.
Kötü Amerikan Askerine karşı çıkan Amerikan askeri: Bu asker karakter
özellikleri düğünden toplanan tutuklular kamyona bindirildikten sonra iki
askerin kendi aralarındaki konuşmalarında çizilmektedir. Kamyondaki
tutukluların havasız kalacaklarından endişe etmesi son derece insani bir
özelliktir. Yanındaki kötü Amerikan askeri inip kamyonu silahıyla taradığında
ona kızmasıyla etik değerlere sahip olduğu gösterilmektedir. Kendisiyle aynı
değerleri paylaşmayan askeri üstlerine rapor etmekle tehdit etmesi orduya
içkin emir komuta zincirini uygulamaya çalışan bir asker olduğunun
göstergesidir. Bu asker diğeri tarafından vurularak öldürülmektedir. Bölgede
bu değerlere sahip askerlerin çoğunlukta olmadığını ve kolaylıkla gözden
çıkarılabildiğini gösterir. Filmde sunulan kötü Amerikalı stereotipinin inşası
iyi ve kötü olanı tanımlamaktan geçmektedir.
Türkmen Lideri: Türkmen lideri, Polat ve adamlarına Kuzey Irak’ta en
fazla yardım edenlerden biridir. Türkmen lider Polat’a gerekli bilgileri
sağlamaktadır. Bu karakter, tıpkı diğer etnik topluluk liderleri gibi asimile,
gerçek lider özellikleri taşımayan, istediklerini gerçekleştiremediği için ezik
bu nedenle de yer altı faaliyetlerine yardım eden bir kişi olarak sunulmaktadır.
68
Esra Keloğlu-İşler
Türkmen lideri yemekli toplantıda olduğu gibi sorunlarını Sam’a
aktararak diplomatik yönde çözümler de aramaktadır ancak sorunları Sam
tarafından öylesine dinlenerek umursanmamaktadır. Yine de elaltından
yardım ettiği Polat’ın Sam’a düzenlediği sabotajlarda başarılı olması
ihtimaline karşın iki tarafı da memnun etme çabası içinde Sam’ı korumaya
çalışmaktadır. Bu nedenle bu sahne ile Türkmen lidere oradaki Kürt liderden
farklı olmayacak şekilde güçlüden korkma ve onu savunma bu nedenle de
Polat Alemdara iki yüzlü davranma özelliği eklenmektedir.
Türkmen lideri ikili davranmaya kendisini çağıran Sam’ın yanına
gittiğinde de devam eder ancak Polat’a ettiği yardımlar bu karakterin sonunu
getirir.
İsimsiz kötüler
Yahudi Doktor: Tutukluların Abu Ghraib hapishanesi içindeki hastaneye
getirilmesiyle ilk kez izleyici karşına çıkan karakterindeki kötülük insan uzvu
çalması ve satması ile tanımlanmaktadır. Tutuklanan insanlardan böbrek,
kornea gibi organları çalarak yurt dışındaki zengin kişilere sattığı için,
mahkumlara kötü davranılmamasını istiyor. Yaralandıkları ya da öldükleri
takdirde organları işe yaramaz duruma geliyor. Buradan da özelliklerine
pragmatistlik ve menfaatçilik ekleniyor. Aynı konuşmanın tekrarlandığı Sam
ile konuşma sahnesi de yine herkesin kendi durumlarını normal rutinde devam
ettirme faaliyetlerine aynı zamanda “Yahudi doktor” karakterinin
pragmatizmine yapılan bir vurgu olarak film içinde konumlanmaktadır.
Canlı bomba eylemi sonrası Sam’ı tedavi etmeye gittiğinde yapılan
konuşmadan doktorun Yahudi olduğu ortaya çıkmaktadır. O da kendi dini
konusunda taraftır ve cennetin kendilerine ait olduğunu öne sürer. Organ
kaçakçılığı yaparken ameliyat ettiği tutukluları insan olarak görmeyen, sadece
organlarına ihtiyacı olduğu için canlı ve sağlıklı olmalarını isteyen buna
rağmen “seçilmiş halka” mensup olduğu için cennetin kendisine hak olduğunu
düşünen doktor da Yahudiliğin karikatürize edilmiş temsilidir.
Kötü Amerikalı asker: Bu askerin ilk olarak görüldüğü yer,
düğündekilerin ateş etmelerini sabırsızlıkla beklediği sahnedir. Bu sahnede
karakter hain bir tuzağı uygulamaya geçiren kişi olarak örülmeye
başlanmaktadır. Küstahtır, yöre halkına değer vermez, çocuk katilidir.
Amerikalı asker, düğünü basarak oradaki tutukluları Abu Ghraib’e
organlarını çalmak için götüren asker. Bu asker disiplinsiz, insani değerlerden
uzak, emir komuta zinciri tanımayan, serseri ruhlu ve suçlu profilinde biridir.
Öykü örgüsü ve karakter işlenişi
69
Kürt Lider: Kürt lider, bütün yerel liderlerle yemek yenilen sahnede,
Sam’a yağ çekerek varolmaktadır. Bu da onun kişiliğini güçlü olana
yaltaklanan ve onun emrinde her türlü zorbalık için kullanılmaya hazır bir
kişilik olarak sunulmaktadır. Sam kurduğu düzenin kolluk kuvveti olarak
çalışmaktadır. Yaptığı işten son derece memnundur. Örneğin yemek
sahnesinde masadaki Arap lider ve Türkmen lider halkları için isteklerde
bulunurken, o güvenliği sağlamak için daha fazla para ve eğitimli insan ister.
Kürt lider Sam’la konuşmak üzere evine gittiğinde kendisinden şeyhe
karşı işbirliği istendiğinde bunu kabul etmek istemiyor. Çünkü bu kadar iyi ve
saygı duyduğu birine kötülük yapmak istemiyor. Ancak Sam ısrar edince
Şeyh tarafından çarpılmaktan korktuğunu ileri sürüyor. Bu da aslında
karakterin cahil ve boş inançlara sahip bu nedenle de kolaylıkla maniple
edilebilir biri olduğunu gösteriyor.
İşkenceci Kadın Asker: Hapishanedeki işkence sahnesi, medyada uzun
süre konuşulan kadın askerlerin işkencelerinden esinlenerek çekilmiştir. Bu
sahnedeki kadın asker karakteri, ibadete saygı duymayan, beyaz, Hıristiyan,
acımasız, taciz eden, batılı kadın olarak inşa edilmiştir.
Kürt lider, peşmerge gümrükteki peşmerge komiserler, doktora tutuklu
götüren binbaşı, Abu Ghraib hapishanesindeki işkence yapan asker ve
gardiyanlar.
İsimsiz kurbanlar
Düğünde katledilen insanlar, tutuklanarak organları çalınmak üzere
doktora götürülen kamyondaki insanlar, Abu Ghraib hapishanesindeki esirler,
dergah köyde yaşayan ve saldırıya uğrayan insanlar, okul minibüsündeki
minik öğrenciler, canlı bomba eyleminde yaralanan meydandaki sivil halk bu
filmde gerçekten olmuş olaylardan yola çıkılarak hazırlanan olay örgüsündeki
kurbanları ifade etmektedir.
SONUÇ
Kurtlar vadisi Irak filmi 125 dakikada 21 olay işleyerek Polat Alemdar’ın
Kuzey Irak’taki olayla ilişkili olarak Türklerin gururunu kurtarma olayıyla
başlayan, bu olayın işlenişi sırasında yeni temalar eklenerek geliştirilen ve
sonunda ilk amaç ve bu amaca eklenen yeni amaçların da gerçekleşmesiyle
bitirilen klasik bir örgüye sahiptir. Filmin önemi örgünün kurgusal doğasından
çok, ele alınan temalar ve temalarda işlenen bilişlerde yatmaktadır.
70
Esra Keloğlu-İşler
Gorvett’in de belirttiği gibi, Kurtlar Vadisi Irak gibi filmler, kendilerini
üreten ülkenin halkına dünyanın en büyük süpergücünü dahi altedebileceğine
ilişkin bir hayal sunmaktadırlar (2006). Sunulan bu hayal, hitap ettiği halkın
engellenmişliklerini, ezikliklerini, kırılan onurlarını tedavi etmek ve
gururlarını okşamak üzere, söz konusu halkın kendi acı, sevgi ve
hasretlerinden yola çıkılarak üretilmektedir. Filme ilginin Türkiye için rekor
sayılara ulaşması, bununla da kalmayıp gösterildiği Avrupa ülkelerinde
gördüğü ilginin altında sadece agresif iletişim kampanyası değil, filmdeki
gerçek olaylarla beslenen olay ve karakter örgüsünün de payı vardır.
Film yapımcıları toplumun bir parçasıdır; toplumun belli duyarlılıklarını
taşırken, Allen ve Gomery’nin belirttiği gibi (1985) sosyal baskı ve normlara
herkes kadar maruz kalırlar. Kurtlar Vadisi Irak filmi, olay örgüsü ve
karakterlerin inşası Hollywood tarzı ile örtüşmesine rağmen, yapımcının da
içinde yaşadığı örgütlü tarihsel ortam ve bu ortamın uluslararası ilişkilerdeki
yeri nedeniyle, filmde sürekli vurgulanan milliyetçiliğe, Amerikan ve Yahudi
karşıtlığına, Gorvett’in belirttiği gibi (2006), din olarak Müslümanlık, etnik
olarak Türklükle kurulan bir duygudaşlık hiyerarşisi örgüsüne ve popüler
olanı sömürerek yeniden üretmeye şaşırmamak gerekir.
KAYNAKÇA
Allen, Robert C. and Douglas Gomery (1985). Film history: theory and practice. New
York: McGraw-Hill.
Crowther, Bosley (2000). Movies to Kill People By. İçinde: Stephan Price (ed.)
Screening Violence. New Jersey: Rutgers University Press.
Erdoğan, İ. ve Solmaz, P. B. (2005). Sinema ve müzik: materyal satış ve bilinç
yönetimi için bilişsel ve duygusalın oluşturulması. Ankara: Erk.
Felson, Richard B. (2000). Mass Media Effects on Violent Behavior. Stephan Price
(ed.) Screening Violence. New Jersey: Rutgers University Press.
Garland, Brock (1997). War movies. New York: fact on File Publications.
Gorvett, Jon (2006) Cinema, Courtroom Reflect Wishes, Reality of Contemporary
Turkey. Washington Report on Middle East Affairs, 25 (3).
Mayo, Mike (1999). Vide Hound’s War Movies: Classic Conflict on Film. San
Fransisco:Visible Ink.
Möller, Olaf (2006). When Cultures Collide. Film Comment, May-June, s. 19.
Morgenstein, Joseph (1967). The Thin Red Line, Newsweek; August 28. İçinde:
Stephan Price (ed.) Screening Violence. New Jersey: Rutgers University Press.

Benzer belgeler

Kurtlar Vadisi Irak filminde kültürel ögeler ve kimlik sunumları

Kurtlar Vadisi Irak filminde kültürel ögeler ve kimlik sunumları Sinemayı bütün bileşenleriyle birlikte ele alarak tanımlayan Erdoğan ve Solmaz (2005:33), sinemanın ne olduğuna, neyi nasıl, hangi amaçla ürettiğine ve ne anlattığına ilişkin görüşlerini şöyle özet...

Detaylı

Kurtlar Vadisi Irak`da eksiği kahraman dolduruyor

Kurtlar Vadisi Irak`da eksiği kahraman dolduruyor İletişim kuram ve araştırma dergisi Sayı 22 Kış-Bahar 2006, s. 37-70

Detaylı

Irak`dan önce: Kurtlar Vadisi dizisi

Irak`dan önce: Kurtlar Vadisi dizisi ettiği kimlikler ve bunlarla sundukları incelendi. Bu inceleme akademik bilgiye katkı amacıyla ve İletişim dergisinin bu sayısına konu olan Kurtlar Vadisi Irak filmi için bilgilendirici bir ardalan...

Detaylı

KURTLAR VADİSİ IRAK: ESKİ-GÖÇEBE KABİL`İN YENİ

KURTLAR VADİSİ IRAK: ESKİ-GÖÇEBE KABİL`İN YENİ koşulları, ücret politikaları ve artan pahalılıkla bunalan insanlara, savaşmaya, öldürmeye ve ölmeye değer bir “asil/yüce amaç ve dava” verilmesinin anlamları ve toplumdaki sonuçları üzerinde durul...

Detaylı

Kurtlar Vadisi Irak: eski-göçebe Kabil`in yeni

Kurtlar Vadisi Irak: eski-göçebe Kabil`in yeni bunalan insanlara, savaşmaya, öldürmeye ve ölmeye değer bir “asil/yüce amaç ve dava” verilmesinin anlamları ve toplumdaki sonuçları üzerinde durulmalıdır. Aynı zamanda, vatan, millet, onur, haysiye...

Detaylı

KURTLAR VADİSİ-VALLEY OF THE WOLVES

KURTLAR VADİSİ-VALLEY OF THE WOLVES gerçek olayları da içinde barındırıyor. Olay örgüsü, medyada geniş bir yer bulan 4 Temmuz 2003 tarihinde Süleymaniye Kuzey Irak’ta Amerikalı askerlerin, Türk karakolunu basmaları ve Türk askerlerin...

Detaylı

İndir - İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

İndir - İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi 5. Bir tema bir önceki veya bir sonrakiyle sadece filmsel zaman bağlamında ilişkili olabilir, fakat temada işlenen konunun bir önceki veya bir sonraki ile doğrudan bağı olmayabilir. Bu bağ önceki o...

Detaylı