34 kıbrıs anadolu ve diğer türk yurtlarında ölümle ilgili inanış ve

Transkript

34 kıbrıs anadolu ve diğer türk yurtlarında ölümle ilgili inanış ve
Bilge Seyidoğlu Armağanı
KIBRIS ANADOLU VE DİĞER TÜRK YURTLARINDA ÖLÜMLE İLGİLİ
İNANIŞ VE UYGULAMALAR
Yrd Doç Dr. Mehmet YARDIMCI*
İnsanoğlu yaşamının en büyük gerçeği olan ölüm karşısında uysal, az isyancı ve
alabildiğine üzüntülüdür.
Ölüm korkusunun bilinç altındaki baskısıyla tedirgin olan halkdüşüncesi,
geleceği bilme arzusuyla kimi hayvan hareketlerinden, kimi doğa olaylarından, kimi
düş aleminden bir yargıya varmaya çalışmış ve bir sistem dahilinde ölüm kültü
oluşturmuştur.
Bu kült Orta Asya’da Göktürkler ve Uygurlar döneminden beri çeşitli Türk
yurtlarında büyük benzerlik göstererek gelişmiş, zenginleşmiş ve günümüze kadar
ulaşmıştır.
Ölüm, kişi yaşamının en önemli geçiş dönemlerinden birisi iken ölümle ilgili
dini pratiklerin ve halk inançlarının son derece zenginliği Türklerin Gök Tanrı
inancından günümüze kadar çeşitli inanç sistemleri benimseyip kültürlerini
zenginleştirişlerinde aramak gerekir.
Ölüm kapsamı içinde Uygur Türkleri, Anadolu Türkleri, Kıbrıs Türkleri,
Azerbaycan Türkleri, Kuzey Irak Türkleri ve Balkan Türkleri arasında önemli ölçüde
benzerlik gösterdikleri görülmektedir.
Ölümden önceki, ölüm anındaki ve ölümden sonraki uygulama ve inançların
gösterdikleri benzeşmeleri ve tabakalaşmaları şu şekilde belirleyip kıyaslamak
mümkündür.
l. Ölümü Düşündüren Ön Belirtiler
1.1. Hayvanlarla İlgili Olanlar
Halk inanmalarında ölümü önceden haber veren belirtiler arasında hayvanlarla
ilgili olanlar önemli yer tutar.
Hayvanların insanlarda bulunmayan kimi yetenekleri, sezi güçleri, biçimsel
özellikleri, uğurlu ve uğursuz sayılmaları Kıbrıs, Anadolu, Balkanlar ve diğer tüm
Türk yurtlarında ölümü düşündüren ön belirtiler olarak kabul edilmektedir. Bunlar
arasında:
A. Köpek
Sezi yeteneği en gelişmiş hayvanlardan biri olan köpek bu yetenekleri
nedeniyle depremi önceden bildirmesi, sahibinin ve insanların korunması açısından
iyi haberci olarak yorumlanırken yaygın olarak da en sadık hayvan olmasına karşın
gerek Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde, gerek Anadolu’da gerekse diğer Türk
yurtlarında ölüm habercisi olarak bilinen hayvanların başında gelmektedir.
Kıbrıs’ta, Anadolu’da, Makedonya’da, Kuzey Irak’ta, Bulgaristan Türkleri
arasında ve Kuzey Yunanistan Türkleri arasında bir köpek başını havaya kaldırır da
kurt gibi uzun uzun ulursa sahibinin ya da sahibinin çok yakınında birinin öleceğinin
işareti sayılır. Bu durumda köpek “Başını yiyesice” denilerek susturulur, ya başkasına
verilerek çok uzaklara gönderilir, ya da vurularak öldürülür.
*
Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü Öğretim Üyesi.
B. Baykuş
Genellikle ölüm habercisi olarak bilinen bu kuş ötüş şekline göre iyi bir olayın
Habercisi konumuna da sahiptir. Bununla ilgili Kırıs’ta anlatılan bir de söylence
bulunmaktadır.
Bu söylenceye göre: “İslâmiyetle birlikte erkeklerin birden fazla kadınla
evlenmeleri hak sayılınca kadınlar bu adaletsizliğe karşı ayaklanmışlar. Kendilerinin
de birden fazla erkekle evlenme hakkına sahip olmaları gerektiği görüşüne varmışlar.
Ancak aldıkları kararın geçerli olabilmesi için haberi öncelikle Peygamber’e
bildirmeleri ve onayını almaları gerekiyormuş. Haberci olarak baykuşu seçmişler.
Baykuş uçup gözden kaybolmuş; bir daha geri dönmemiş. O gün bu gündür evlerinin
yanına bir baykuşun konduğunu gören kadınlar ona ‘hayırdır kuşum hayırdır,
hayırsan öt, şerisan kaç’ diye seslenip peygamberin yanıtını öğrenmek isterler”.
Baykuşun kimilerince iyi haber, kimilerince ölüm habercisi olarak yorumlanışı
nedeniyle bu kuşu görenler “Hayırdır kuşum hayırdır.” Derler.
Baykuşun uğursuzluğa ve ölüm getireceğine en çok inanılış nedeni sesinin ve
yüzünün sevimsizliği, yıkıntılarda ve terk edilmiş yerlerde yuva yapmasıdır.
Ötüş biçimi, ötme zamanı, konduğu ve öttüğü yerlerle ölümü haber verici kuş
olarak nitelenişi çok yaygındır.
Baykuşun ötüşü her zaman ölüme ve uğursuzluğa yorumlanmaz. Halk
inanmalarında bir şeyin hem iyi hem kötü yönü göz önünde bulundurulur.
Kıbrıs’ta:
l. Havada dönüp acı acı ötmesi yedi gün içinde bir ölüm haberi
alınacağına yorumlanır.
2.Sabaha yakın saatte bir evin önüne oturup ötmesi ve kaçarken ‘gırrr’
diye bir ses çıkarması o evden bir ölü çıkacağına işaret sayılır.
Anadolu’da:
1. Bir evin damına konup ‘virann virann’ diye öterse o evden kısa
sürede bir ölü çıkacağına yorumlanır.
2. Bir evin damında şiddetli ve sürekli öterse o evden bir ölü çıkacağına
inanılır.
Azerbaycan’da:
Baykuşun ötmesi bir evden ölü çıkacağına işaret sayıldığından birine
beddua edilirken ‘Yurdunda baykuş banlasın’ denir.
Dobruca Türkleri arasında:
Baykuşun bir ağaca konup eve karşı ötmesi ölüm habercisi olarak
nitelendirilir.
Gerek Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde, gerek Azerbaycan’da, gerek Kuzey
Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Makedonya ve Kırım Türkleri arasında baykuşa
ellenmesi, öldürülmesi, eve girmesi bir ölüm haberinin alınacağı biçiminde
yorumlanmaktadır.
Anadolu’da iyi haberin de bildiricisi olarak nitelendirilen baykuş eğer
‘gukguvann gukguvann’ ya da ‘güğ güğ güven’ diye öterse sevinilecek bir haber
alınacağı biçiminde yorumlanmaktadır.
Yine Kıbrıs’ta baykuşun konduğu yerden öterek uzaklaşması iyi haber
müjdecisi olarak bilinir.
C. Karga
Karga da, Kıbrıs, Anadolu, ve kimi Türk ülkelerinde baykuş gibi ötüş biçimi,
öttüğü yer ve yönüyle ölümü haber veren bir kuş olarak bilinir.
Kıbrıs’ta ‘Corona’ ya da ‘Gamaz’ olarak bilinen karganın konduğu yerden
birine dönüp ötmesi ya birinin ölüm haberi ya da uğursuz bir haber alınacağına işaret
sayılır.
Kargalar kavga ederek mezarlığa doğru uçar ve mezarlığa konarsa çok yakında
bulunduğu çevrede bir ölüm olayının olacağına inanılır.
Baykuşun ötüşünde olduğu gibi karganın ötüşünde de iki düşünce hakimdir.
Birinde karganın ötüşü ölüm habercisi olarak nitelendirilirken diğerinde ise iyi bir
haber belirtisi olarak yorumlanır. Özellikle saksağan denilen alaca karganın ötüşü
tamamen iyi bir haber verici nitelikte görülür.
Ç. Tavuk
Kıbrıs, Anadolu, Azerbaycan, Kırım ve Gagauzlar arasında tavuğun horoz gibi
ötmesi halinde bir ölüm haberi alınacağına inanılır.
Bu durumda horoz gibi öten tavuğun hemen kesilmesi ile ölüm olayının önüne
geçileceğine inanılır.
Kıbrıs’ta evde kara tavuk beslenmesi uğursuzluk sayılır. Yere atılan yarım
yumurta kabuğuna basılması evde büyük bir kavganın çıkacağına ya da basan kişinin
öleceğine yorumlanır.
Düşmanlarının ölmesini dileyenler evlerinin önüne basılması için yarım
yumurta kabuğu atarlar.
Evdeki kavganın ya da ölüm olayının önüne geçilmesi için yumurta kabuğu
yerden alınarak duvar kovuğuna bırakılır.
D. Horoz
Anadolu, Kıbrıs, Açerbaycan, Kuzey Irak, Bulgaristan, Romanya, Makedonya
ve Kuzey Yunanistan Türkleri arasında horozun vakitsiz ötmesi o evden bir ölü
çıkacağının işareti olarak bilinir.
Bu durumda vakitsiz öten horoz hemen kesilir.
1.2. Rüyalarla İlgili Olanlar
Türk halkı rüyaya çok inanır. Her rüyanın hemen yorumunu arar.
Bilinçaltında oluşan çeşitli görüntülerin simgesel birtakım çağrışımlarla
desteklenip yorumlanışına gerek K.K.K.C.’nde, gerek Anadolu’nun çeşitli yörelerinde,
gerekse Balkan Türkleri arasında şu şekilde rastlanmaktadır.
*Rüyada soğan sarımsak görmek
*Yaş ağacın devrildiğini görmek
*Zamansız meyve görmek
*Dişlerin döküldüğünü görmek
*Bir hayvandan düştüğünü görmek
*Evli bir kadının yeniden gelinlik giydiğini görmesi
rüyayı görenin yakınlarından birinin öleceği ya da çevreden bir ölüm haberi alınacağı
biçiminde yorumlanmaktadır.
1.3. Hastadaki Psikolojik ve Fizyolojik Değişikliklerle İlgili Olanlar
Hastada görülen birtakım psikolojik ve fizyolojik değişimler hasta yakınları
tarafından dikkatle incelenince ölümün yakın olduğunu saptamak mümkündür.
Kıbrıs, Anadolu, Gagauz Türkleri, Kuzey Yunanistan, Bulgaristan, Romanya ve
Kırım Türkleri arasında ölümü ima eden hastadaki fizyolojik ve psikolojik
değişikliklerle ilgili olan davranış ve görünüşler şu şekilde belirlenmiştir.
Fizyolojik belirtiler:
* Hastanın kulakları, el ve ayak tırnakları morarırsa
* Sararır, beti benzi solarsa
* Yeme içmeden kesilip zayıflarsa
* Vücudunda yuvarlak kırmızı lekeler çıkarsa
* Hastanın vücudu şişerse
* Bedeni soğumaya başlarsa
Psikolojik belirtiler:
* Güvendiği sevdiği birini ya da uzaktaki akrabalarını görmek isterse.
* Evine ya da doğduğu yere gitmek isterse
* Sayıklar, gaipten ses duyduğunu, birtakım kimseleri gördüğünü söylerse.
* Gözünü tavana diker, sürekli aynı yere bakar, arada bir konuşur, eliyle garip
işaretler yaparsa
* Odanın lambası yanarken, yakılmasını isterse.
* Evde kuş uçtuğunu söylerse.
* Eskileri sayıklarsa
hastanın ölüm anının yakın olduğu anlaşılır.
Kaçınmalar
Ölüm için ön belirtiler dışında yerine getirilmediği zaman bir uğursuzluk ya da
ölüm getirecek davranışlar da olduğuna inanılıp özenle uygulanan pratikler
bulunmaktadır.
*Bir mahallede ölen olursa evin yakın çevresindeki evlerde su dolu kaplar
boşaltılır.
*Ölü yıkanırken çevrede uyuyan kimse varsa uyandırılır.
*Cenaze evden çıkınca ardından su dökülür.
*Ölünün yatağı toplanınca yerine su serpilir.
*Ölen bir kişi gömülmeden varsa ölenin evdeki çocukları öpülmez.
*Ölü yıkandığı yerde teneşir tahtası kalkınca yerine taş konur.
*Ölü yıkamak için ısıtılan su başka hiçbir şeye kullanılmaz, artan su varsa
mutlaka dökülür.
*Mezar dönüşü eve gelinirken arkaya bakılmaz.
*Ölü evinden kendi evine giden kimse, hiç kimsenin yüzüne bakmadan tuvalete
gider ve sonra elini yüzünü yıkar.
*Yakut Türkleri ölüyü gömdükten sonra eve dönerken eğer arkalarına bakacak
olurlarsa ölünün hayalinin eve geri geleceğine ve evden birini daha götüreceğine
inanırlar.
2. Ölüm Anı ve Ölümden hemen sonra yapılan uygulamalar
Ölümü yaklaşan hastanın ailesi ve yakınları ölüm anına kadar hastayı yalnız
bırakmazlar. Aile fertleri nöbetleşe onu beklerler. Nöbetleşe bekleyip hastanın ruhunu
şeytana teslim etmemesi için sık sık su verirler. Bununla ilgili Kıbrıs, Anadolu ve
Makedonya’da anlatılan menkıbe şöyledir: Hasta can çekişirken, şeytan ona
sağlığında tuvalete sümkürdüklerini ve tükürdüklerini bir yumurta kabuğu içinde ona
sunarken, sanki billür bir kapta pırıl pırıl bir suymuş gibi gösterir ve ona ‘Ver bana
ruhunu, vereyim sana suyu’ der. Yakınındakiler hastaya su vermemişse ve hasta çok
susamışsa ruhunu şeytana teslim edermiş.
Eskiden gerek Kıbrıs, gerekse Anadolu ve çeşitli Türk yurtlarında ölüm
olayının kesinleştiğini anlamak için ölenin ağzına ayna tutulurdu. Ayna buğulanırsa
hasta halen yaşıyor demektir. Çünkü bazı hastaların nabzı durma noktasına yakın bir
durumda atar ve bu nedenle ölmeden kimi hastaların toprağa verildiği olayları
yaşanmıştır.
Tüm Türk yurtlarında insanların önce canlarının sonra huylarının
çıktığına inanılır. ‘Can çıkmayınca huy çıkmaz’ sözü bu inanca dayanmaktadır.
Ölüm anında Kıbrıs, Anadolu ve Müslüman olan tüm Türk yurtlarında yapılan
ilk uygulamalar şu şekildedir:
*Ölen kişinin önce başının altından yastık alınır.
*Gözleri açık ölmüşse, ‘dünyaya doymadın, doy artık’ denerek gözleri
kapatılır. (Bir kişi gözleri açık ölmüşse, yolda bir beklediği olduğuna, dünyadan
muradını alamadığına, yarım kalmış işleri olduğuna yorumlanır.)
*El ile ayak tırnakları kesilir.
*Elbiseleri çıkartılarak üzerine çarşaf örtülür.
*Çenesi bir tülbentle bağlanır.
*Yatağı değiştirilir, başı kuzey-batı’ya gelecek şekilde yere serilen bir yorgan
üzerine yatırılır. Yüzü hafifçe kıbleye çevrilir.
*Kolları erkekse yana, kadınsa göksü üzerine bırakılır.
*Ölünün başucunda kuran okunur.
*Ölünün bekletildiği odanın kapı ve pencereleri ardına kadar açılır. Ölünün
defninden sonra da üç gün açık tutulur.
2.1. Ölünün gömülmeye hazırlanışı
a. yıkanması
Tüm müslüman Türk yurtlarında kadınları kadın, erkekleri erkek
yıkayıcılar yıkar. Erkeğin yıkandığı yere kadın, kadının yıkandığı yere erkek girmez.
Ölü ılık su ile yıkanır ve ölüye gusul aptesti aldırılır.
Ölü yıkanan suya el batmaz.
Ölü yıkanınca, kefenlenirken güzel kokular sürülür.
Ölü yıkamak için sabun, gül suyu, kazan, saplı maşrapa, kulplu tas, kova, sabun
köpürtme leğeni, kepçe, ibrik, teneşir tahtası, ölü lifi, peşkir (havlu), peştamal (önlük),
terlik, takurnya, tülbent, sıtır (örtü bezi) gibi çeşitli araç ve gereçler kullanılır.
b. Kefenleme
Kıbrıs, Anadolu ve Müslüman olan tüm Türk yurtlarında kefenleme işi İslâm
geleneğine göre yapılır. Kefenlik bezin rengi beyaz olur. Erkek kefeni gömlek, izâr ve
lifâfe denilen üç parça bezden, kadın kefeni ise himâr, dir, hırka, izâr ve ifâfe denilen
beş parça bezden yapılır.
c. Cenaze namazı
Ölen kişi için uygulanan üçüncü önemli işlem de cenaze namazıdır. Cenaze
namazının kılınması için oluşması gereken koşullar şunlardır:
Ölünün Müslüman olması
Kuralınca yıkanmış olması
Tabutun cemaat önünde olması
Cemaatin ayakta bulunması
Cenaze namazını kıldıracak imamın, Kıbleye karşı ve ölünün göğsü hizasında
durması gerekir.
Namazı kılınan ölünün bir nevi aklanması yapılır ve omuzlar üzerine alınarak
gömülmek üzere mezarlığa götürülür.
Cenaze götürülürken tabutun baş tarafındaki sol kol sağ omuza alınıp en az on
adım götürülür.
Mezarlıkta yapılan işlemler her yerde İslâmi kurallar çerçevesinde imam
tarafından yürütülür. Defin olayından sonra hocaya ve ölüye hizmet edenlere emekleri
karşılığı bahşiş verilir.
ç. Mezarın Kazılması ve Ölünün Gömülmesi
Mezar kazılmasına Kıbrıs, Anadolu ve tüm Türk yurtlarında mezar açma ya da
mezar kazma deyimi kullanılır. Müslüman olan tüm Türk yurtlarında uygulama İslâmi
kurallar çerçevesinde ve benzer konumda yerine getirilir.
Mezarın ahretin kapısı olduğuna, ölünün evi olduğuna, ölünün kıyamet gününe
kadar kaldığı yer olduğuna inanılır.
Ölü evde yıkanırken mezarlıkta da mezarı kazılır. Mezar genellikle sevap
sayıldığından komşular tarafından ücretsiz kazılmaktadır. Fakat kent merkezlerinde bu
iş ücret karşılığı belli kişiler tarafından yapılmaktadır.
Mezar ölünün gömüleceği gün kazılır. Ağır hasta için önceden mezar kazılıp
bekletilmez.
Mezarın baş kısımlarının güneybatıya, ayak kısımlarının da güneydoğuya
gelecek şekilde kazılması gelenektendir.
Yeni mezar kazılırken mezardan eski bir cesete ait kemik parçaları çıkarsa bu
kemikler mezarın bir köşesine toplanır, diğer köşesine ölü gömülür.
Ölünün rahat etmesi için mezarın tabanı kıble yönüne eğimli yapılır ve kıble
yönüne çevrilen ölünün devrilmemesi için arkasına toprak konur.
Kazma ile kürek ölü getirilene kadar mezarın içinde çapraz biçimde bekletilir.
Tabut mezarın yanına getirilince kıble yönündeki toprak tümseğin üzerine
konur. Ölü, iki kişi tarafından Trablus kuşağı ve çarşafla mezara indirilir. Ölü mezara
yatırıldıktan sonra kefenin bağları çözülüp orada bırakılır. Daha sonra üzeri mertek
denilen tahta ile kapatılır. Köpeklerin açmaması için tahtaların arası kovanlık ya da
gallez olarak bilinen süpürge çalısı ile kapatılır.
Kazma ve küreğin elden ele verilmesi uğursuzluk sayılacağından yere
bırakılarak diğerinin alması sağlanır.
Yere kürek ters çevrilerek bırakılır.
Yardımlaşma yoluyla mezar toprakla kapatılır. Ölü gömülürken herkes ayakta durur.
Hoca okumaya başlayınca oturulur. Mezarın üstü toprakla tümsek biçiminde
yapıldıktan sonra küreğin arkası ile düzeltilir. İki başına tahta dikilir. Baş ucundaki
tahtaya ad, soyad, doğum ve ölüm tarihleri yazılır.
d. Mezarlık dönüşü ölü evini ziyaret ve ölü ağırlığının giderilmesi
Kıbrıs, Anadolu, Bulgaristan, Kuzey Yunanistan ve Kuzey Irak Türkleri
arasında ölülere duyulan saygı nedeniyle mezarlıklardan geri adım atılarak çıkılır.
Mezarlıktan son çıkan kişi ölümlerin son bulması için mezarlığın kapısını kapar. Ölü
gömülmeden hiç kimse mezarlıktan ayrılmaz.
Mezarlığa gidenlerin üzerinden ölü ağırlığının kalkması için uygulanan pratikler
şöyledir:
Ölünün evi ziyaret edilip baş sağlığı dilenir.
Ölü evinden çıkınca doğruca kendi evine gitmeyip ya bir viran yere uğranır ya
da bir kahvehaneye girilip bir kahve içtikten sonra kendi evine gidilir.
Ölü evinden kendi evine giden kimse tuvalete girip daha sonra elini yüzünü
yıkar.
d. Ölü Yemeği
Kıbrıs genelinde bazı yiyeceklerin ölü ailesi tarafından belirli günlerde ‘ölünün
canı’ için yapılıp dağıtılması ya da çağırılanlara yedirilmesi gelenektendir. Bu gelenek
benzer biçimde Anadolu’nun tüm yörelerinde ve tüm Türk yurtlarında görülmektedir.
Çeşitli Türk yurtlarında ölü öldüğü gün, üçüncü gün, yedinci gün, kırkıncı gün,
elli ikinci günü ve seneyi devruiyesinde ölü aşı verilir, ölenin ruhuna Kur’an okutulur.
Bu yemeklerin yanında mutlaka helva bulunur.
Anadolu’nun daha çok gelişmiş büyük kentlerinde yemek adeti lokma dağıtımı
biçimine sokulmuştur. Sokağa kurulan bir kazanla lokma pişirilip gelen geçene
tabaklarla ikram edilir.
3.Ağıt Yakma Geleneği
Ölenlerin arkasından söylenen ağıt ve destanlarımız Tüm Türk yörelerinde
önemli ölçüde benzerlik göstermektedir. Sözlü ve yazılı edebiyat ürünlerimizin önemli
bir bölümünü oluşturan ağıtlar ölü gömüldükten sonra ağızdan ağıza yayılma
özelliğine de sahiptir. Bunlaran kimilerinin Kıbrıs’ta kitap halinde yayımlanarak
sokaklarda ozanlar tarafından okunduğu ve satıldığı bilinmektedir. Bunların ilginç
örnekleri arasında ünlü halk ozanı Aynalı’nın söylediği Adem ile Havva Kıssası ve
Doktor Behiç destanları sayılabilir.
Tüm Türk yurtları arasında yas törenleri ve ağıtların tarihi seyrine bir göz
attığımızda Hun Türklerinden beri tüm Türk kavimlerinin yas törenlerine çok büyük
önem verdiği ve bir gelenek içinde uygulamayı sürdürdüğü görülmektedir.
Türklere ait bulunabilen en eski ağıt örneği M.Ö. 119 yılında Hunların bir
toprak parçasını yitirmeleri üzerine söylendiği görülmektedir. Bu da ağıtın sadece
ölüm olayı ile değil her türlü üzüntü için söylenebileceğinin, ağıtların çeşitlerinin
bulunduğunun bir işaretidir. Gelin ağıtları da bu çeşitler arasında sayılır.
Atila’nın ölümü üzerine yapılan yuğ töreniyle ilgili “Kampın ortasında bir
tepenin üstüne ölünün cesedini yatırdılar. Halkın arasında en iyi at binicilerini seçtiler.
Atlılar, Atillâ’yı meth eden ağıtlar okuyarak tepenin etrafını dolaştılar.” 1 İfadesi, yine
“Ordu efradı, Atillâ’nın etrafında dönerlerken elem gürültüleri arasında ağıt
söylemişlerdir.”2 İfadeleri Ağıt geleneğinin Türkler arasında Atila’ya kadar uzandığını
göstermektedir.
Göktürklerin ağıt geleneğine dair bilgileri ise Çin kaynakları ile Yenisey ve
Orhun abidelerinde görmekteyiz. Orhun Abidelerinden Kül Tigin abidesinde yer alan
“Kendisi öylece vefat etmiş. Yasçı, ağlayıcı, doğudan, gün doğusundan... bunca millet
gelmiş yas tutmuş.”3ifadesi bu bilgileri belgelemektedir.
Uygurlara ait bilgileri ise Cleaves’ten atfen. İsmail Görkem “Cenaze arabasının
iki tarafında dini şarkılar söyleyenler resmedilmiş olup, askeri elbise giymiş olanlar,
şarkı söyleyenlere bakmaktadır.” İfadesiyle aktarmaktadır.4
Uygurlar zamanında
İslâm muhitinde söylenmiş iki şiir ağıt türünün tüm özelliklerini taşımaktadır. Reşit
Rahmeti Arat’ın “ağıt” adını verdiği şiirin bir kişinin ihtiyar annesi ile genç karısını
ve iki evladını ağlar vaziyette tasvir ettiğini ve bir beyin ölümü üzerine söylenmiş
olabileceğini ifade etmektedir.5
Uygurlar ağıt türü şiirlere mersiye koşukları adını vermekte bugün de geleneğe
bağlı olarak yas törenleri sırasında okumaktadırlar.
Karahanlılar dörneminde yazılan Divanü Lügati’t Türk’te de Alp Er Tonga’ya
ait olduğu bilinen bir ağıt yer almaktadır.
Dede Korkut’taki, Beyrek’in bacıları ‘muradına maksuduna ermeyen kardeş’
diyerek ağlaşıp böğrüşürler ifadesi Türk halkları arasında ağıt söyleme geleneğinin ne
denli eskilere dayandığını göstermektedir.
Özbek ağıtları ile Azerî ağıtlarını karşılaştıran Nebiyev her iki Türk boyunun
ağıtlarında hüzn ve kederin had safhada olduğunu vurgulamıştır. Zaten ağıt tümü ile
hüzün şiiridir. Azeri kadınlar ölüye ağlamayı çok önemsemişler ve bu nedenle de ağıt
töreni ölünün defnedildiği yedinci güne kadar her gün, yedinci günden kırkıncı güne
kadar haftada bir düzenlenip gelenek haline sokulmuştur. Azeri ağıtları daha ziyade
yedi heceli mani tipinde dörtlüklerden oluşmakta olup Kerkük Türkmenlerinin
ağıtlarıyla büyük benzerlik göstermektedirler.
Kazaklarda Müslümanlığın kabulünden önce, ölü çıkan evin hanımının yüzünü
tırmalayarak yüksek sesle ağlama geleneği, İslâmiyetin kabulünden sonra bir nevi ağıt
geleneğine dönüşmüş ve coktav adı ile üç dört saat acıklı şiirler söyleme biçimine
girmiştir. Şayet ölen kişi sıradan biri ise, akrabası ağıt yakar. Ünlü ya da lider kişilerin
cenazeleri için çağırılan ağıtçı ozanlara ağıt yaktırılır. Kırgızların ağıt törenleri de
Kazaklardan farksızdır.
Batı Türkistan sahasında bulunan Türkmenler ağıt karşılığında ağı ya da tavşa
sözcüklerini kullanmışlar, kadınlar tarafından genellikle 7’li ya da 11’li hece
ölçüsüyle ölen kişinin arkasından söylenen şiirler olarak yaygınlaşmıştır.
Muhan Bali, Ağıtlar Üzerine Bir Araştırma, (Doçentlik Tezi), A.Ü. Ed. Fak., Erzurum, 1974, s.27
İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, İst. 1984, s.321
3
Muharrem Ergin, Orhun Abideleri, İst. 1992. s.30
4
İsmail Görkem, Türk Edebiyatında Ağıtlar, Ankara, 2001, s.40
5
Reşit Rahmeti Arat, Eski Türk Şiiri, Ankara, 1986, s.247
1
2
Ölen kişi erkekse kız kardeşi ağıt söyler, annesi oğlunun ağzından cevap verir.
Ölen evli ise önve eşi ağıt söyler. Şayet ölen kişi genç bir kız ise, annesi ağıt yakar ve
yine onun dilinden kendisi cevap verir.
Ölen kimseye yakınları ağıt söyleyebileceği gibi, bunu kendisine meslek
edinmiş kimseler de yapabilir.
Kerkük Türkleri ağıtlara sazlamağ , ağıt yakanlara da sazlıyan demektedirler.
Sazlıyanlar bu işi belirli bir ücret karşılığı yaptıklarından Anadolu’daki ağıtçı
kadınlara büyük benzerlik göstermektedirler.
Gagauzlarda da ağlayıcı kadınların bulunuşu aynı benzerliği göstermektedir.
Gagauzlarda ölünün başına ve ayak ucuna birer mum yakılır, ağlayıcı kadınlar
cenazenin etrafına toplanıp:
Mezarımı derin kazın dar olsun
Etrafına lale sümbül bol olsun
biçiminde acıklı parçalar söylerler.
Batı Trakya Türklerinin çok zengin halk edebiyatı ürünleri bulunmaktadır.
Bunlar arasında ağıtları da önemli bir yer tutmakta olup diğer Türk yurtlarında
söylenenlerle önemli ölçüde benzerlik göstermektedir.
Balkan yarımadasının güneyindeki Makedonya’da yaşayan Türklerin ağıtları da
lirik karakterli ve destan türüne yakın söylemler olup tüm Türk yurtlarındaki ağıtlara
benzerlik göstermektedirler.
Bulgaristan Türkleri arasında da ölünün eşyasının ortaya konarak etrafına
halka olunup ağıt yakılması Çukurova ve Anadolu’nun çeşitli yörelerinde görülen
Türkmen ağıtlarına büyük ölçüde benzemektedir.
Kıbrıs Türklerinin ağıtları ise Batı Anadolu’daki Zeybek türkülerine benzerlik
göstermektedir. Uyak ve şekil yönünden ise Türkiye’deki ağıtlarla büyük benzerlik
sergilemektedirler.
4. Mezarlara çiçek ve ağaç dikme geleneği
Anadolu, Kıbrıs ve tüm Türk yurtlarında mezarlara ağaç dikmek, mezarlara
çiçek dikip bunları sık sık sulamak gelenektendir. Kıbrıs’ta ve Güney Anadolu’da bu
gelenek antik dönemlerde “Bolluk ve Bereket Tanrıçası” na bağlanan mersin ağacı
dikilme geleneğinin bir devamı konumundadır. Anadolu’nun diğer yörelerinde ve
çeşitli Türk yurtlarında ise çam, kavak ve söğüt ağacı dikilmesi yaygındır.
Çiçek dikmek ise tüm Türk yurtlarında ölene saygı ve etrafının güzel olması
için yapılan bir uygulamadır.
5. Ölüye Ait Elbiselerin Yıkanıp Elden Çıkarılması Geleneği
Ölünün giydiği ya da hiç kullanmadığı tüm elbiseleri üç gün evde bekletildikten
sonra yıkanıp temizlenerek yoksullara verilir.
Bu, ölünün üzerinden ağırlığı gitsin diye uygulanan bir gelenektir. Ölüye ait
elbiselerin evde konmayıp hemen dağıtılması gelenek olduğundan kimi yerlerde bu
elbiseler ölüyü yıkayana verilir.
Bu tablo ortaya tüm Türk yurtlarında Türk halkının ölüm karşısında üzüntüsünü
ve saygısını geleneğe bağlı biçimde sergilediğinin işareti olarak görülmektedir.
Demek ki zaman ve değişik coğrafyalarda bulunma zorunluluğu Türk boylarını
gelenek ve göreneklerinden koparamamıştır.
Kaynakça
Doç. Dr. Sedat Veyis Örnek, Anadolu Folklorunda Ölüm, Ankara, 1935
Güllü Yoloğlu, Türklerin Aile Merasimi, Ankara, 1999
Nimetullah Hafız, Kosova Türk Halk Edebiyatı Metinleri, Piriştine, 1985
Ömer Faruk Yaldızkaya, Emirdağ Yöresi Türkmen Ağıtları, İzmir, 1992
M. Gökçeoğlu, Tezler ve Sözler 3, Lefkoşa, 1994
Dr. Yaşar Kalafat – Ahmet Doğan, Kuzey Irak’ta Karrşılaştırmalı Türk İnançları,
Ankara, 1995
7. Yrd. Doç. Dr. Zeynelabidin Makas – Dr. Yaşar Kalafat, Karşılaştırmalı Türk Halk
İnançları, (Azerbaycan-Doğu Anadolu), Samsun (Tarihsiz)
8. Dr. Yaşar Kalafat, Kuzey Azerbaycan-Doğu Anadolu ve Kuzey Irak’ta Eski Türk Dini
İzleri
9. Abdulkerim Rahman (Çev: Soner Yalçın-Erkin Emet), Uygur Folkloru, Ankara, 1996
10. Tuncer Bağışkan, Kıbrıs Türk Halkbiliminde Ölüm, Ankara, 1997
11. Mehmet Naci Önal, Romanya Dobruca Türkleri ve Mukayeseleriyle Doğum, Evlenme ve
Ölüm Adetleri, Ankara, 1998
12. Hüray Meray, Kıbrıs Türk Toplumunda Doğum, Evlenme ve Ölümle İlgili Âdet ve
İnanışlr, Ankara, 1992
1.
2.
3.
4.
5.
6.

Benzer belgeler

Buldan Yöresinde Ağıt Yakma Geleneği ve Yöre Ağıtları Üzerine Bir

Buldan Yöresinde Ağıt Yakma Geleneği ve Yöre Ağıtları Üzerine Bir İslâm muhitinde söylenmiş iki şiir ağıt türünün tüm özelliklerini taşımaktadır. Reşit Rahmeti Arat’ın “ağıt” adını verdiği şiirin bir kişinin ihtiyar annesi ile genç karısını ve iki evladını ağlar ...

Detaylı