Kıyı Politikası - Prof

Transkript

Kıyı Politikası - Prof
Ankara, 2003
i
İçindekiler
Çizelgeler............................................................................................................... vi
Kısaltmalar........................................................................................................... vii
Giriş .........................................................................................................................1
Birinci Bölüm: Kıyı Yönetiminin Gelişim Süreci ................................................14
I. Kıyı Yönetimine Duyulan Gereksinim ............................................................14
A. Kıyı Kavramı.......................................................................................................14
B. Kıyı-İnsan İlişkisi ................................................................................................17
1. İlk Yerleşim Yeri Olarak Kıyılar ................................................................................. 17
2. Kıyılar ve Nüfus ......................................................................................................... 21
3. İnsanlığın Kıyıya Bakış Açısındaki Değişim................................................................ 27
C. Kıyı Alanları Üzerindeki Baskılar ........................................................................28
1. Doğal Baskılar............................................................................................................ 31
2. İnsan Etkinlikleri ........................................................................................................ 32
3. Turizm........................................................................................................................ 34
D. Kıyıda Yaşanan Çatışmalar..................................................................................36
II. Kıyı Yönetiminin Geçirdiği Evrim .................................................................39
A. Çevre Yönetiminde Yaşanan Gelişmelerin Kıyı Yönetimine Etkisi ......................40
1. Çevre Yönetimi .......................................................................................................... 40
2. Çevre Yönetiminde Bütüncül Yaklaşımlar................................................................... 40
3. Bütüncül Çevre Yönetimi............................................................................................ 43
B. Kıyı Yönetimi Kavramı .......................................................................................49
C. İlk Kıyı Yönetimi Deneyimleri.............................................................................49
D. Geleneksel Kıyı Yönetimi Yaklaşımı ...................................................................52
III. Bütüncül Kıyı Alanları Yönetimi ..................................................................55
A. Kıyı Yönetiminden Bütüncül Kıyı Alanları Yönetimine.......................................55
B. Bütüncül Kıyı Alanları Yönetimi Kavramı ...........................................................59
C. Bütüncül Kıyı Alanları Yönetiminin Genel İlkeleri ..............................................62
1. Kıyı Yönetiminin Bütüncüllüğü .................................................................................. 62
2. Yönetimin Kara ve Deniz Yönünde Sınırı.................................................................... 65
3. Bütüncül Kıyı Alanları Yönetimine Duyulan Gereksinim ............................................ 68
D. Bütüncül Kıyı Alanları Yönetiminin Uygulamaya Yönelik İlkeleri.......................70
1. Bütüncüllüğü Sağlama Sorunu .................................................................................... 70
2. Gerçekleştirilecek Çalışmalar...................................................................................... 72
3. İlkelerin Yerel Koşullara Uydurulması ........................................................................ 74
4. Uygulama Aşamasında Karşılaşılabilecek Güçlükler ................................................... 75
5. Özeksel ve Yerel Yönetimlerin Rolü ........................................................................... 77
6. Akçal Boyut................................................................................................................ 79
IV. Değerlendirme..............................................................................................82
ii
İkinci Bölüm: Uluslararası Alanda Kıyı Yönetimi Uygulamaları.......................85
I. Çevre ve Kıyı Yönetiminde Yeni Güç Odağı Olarak Uluslararası Örgütler......86
A. Çevre Sorunlarının Uluslararası Nitelik Kazanması..............................................86
B. Uluslararası Örgütler ve Çevre Sorunları..............................................................87
C. Gönüllü Örgütler..................................................................................................88
D. Uluslararası Örgütler ve Kıyı Yönetimi................................................................91
II. Dünya Bankası...............................................................................................96
A. Dünya Bankası ve Kıyı Alanları ..........................................................................96
B. Dünya Bankası'nın Bütüncül Kıyı Alanları Yönetimi İlkeleri .............................100
1. Bütüncül Kıyı Alanları Yönetiminde Uygulanabilecek Programlar ............................ 104
2. Bütüncül Kıyı Alanları Yönetiminin Uygulama Aşaması ........................................... 105
C. Dünya Bankası'nın Kıyı Yönetimi Uygulamalarına Bir Örnek: GEF...................108
D. Değerlendirme...................................................................................................110
III. Birleşmiş Milletler......................................................................................116
A. Birleşmiş Milletler Örgütü ve Kıyı Alanları .......................................................116
B. 1972 Stockholm İnsan ve Çevre Konferansı .......................................................117
C. 1992 Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı ...........................................................120
1. Rio Bildirgesi ........................................................................................................... 120
2. Gündem 21............................................................................................................... 121
D. UNEP, Bütüncül Kıyı ve Deniz Alanları İlkeler Dizisi.......................................125
1. UNEP'e Göre Kıyı Alanları ve Sorunları ................................................................... 126
2. UNEP'in Bütüncül Kıyı Alanları Yönetimi İlkeleri .................................................... 127
E. FAO'nun Bütüncül Kıyı Alanları Yönetimi İlkeleri.............................................129
F. Birleşmiş Milletler'in Kıyı Yönetimi Uygulamalarına Bir Örnek:Bölgesel Denizler
Programı ................................................................................................................130
1. Akdeniz Eylem Planı ................................................................................................ 134
2. Karadeniz Çevre Programı ........................................................................................ 137
G. Değerlendirme...................................................................................................142
IV. Avrupa Birliği ............................................................................................143
A. Avrupa Birliği ve Çevre Sorunları......................................................................143
B. Avrupa Birliği'nin Kıyı Politikası.......................................................................146
C. Avrupa Birliği Çevre Eylem Programlarında Kıyı Alanları.................................147
1. Birinci Çevre Eylem Programı (1972-1976) .............................................................. 147
2. İkinci Çevre Eylem Programı (1977-1981) ................................................................ 148
3. Üçüncü Çevre Eylem Programı (1982-1986) ............................................................. 149
4. Dördüncü Çevre Eylem Programı (1987-1992).......................................................... 150
5. Beşinci Çevre Eylem Programı (1993-2000).............................................................. 150
6. Altıncı Çevre Eylem Programı (2001-2010) .............................................................. 152
D. Avrupa'da Kıyı ve Deniz Alanlarına Yönelik Antlaşmalar..................................153
1. Deniz Kirliliği........................................................................................................... 154
2. Kara Kökenli Deniz Kirliliği ..................................................................................... 155
E. Avrupa Birliği'nin Kıyı Alanlarına Yönelik Uygulamaları ..................................156
F. Değerlendirme ...................................................................................................159
iii
V. Yirminci Yüzyılın Son Çeyreğinde Toplumsal-Ekonomik Değişimler ve Kıyı
Yönetimi ..........................................................................................................160
A. Kıyı Yönetiminin Toplumsal-Siyasal Boyutu.....................................................160
B. Yeni Yürütüm Anlayışını (Governance) Biçimlendiren Toplumsal Gelişmeler ...162
C. Yeni Yürütüm Anlayışı......................................................................................165
D. Bütüncül Kıyı Alanları Yönetimi ve Yeni Yürütüm Anlayışı..............................169
VI. Değerlendirme............................................................................................171
Üçüncü Bölüm:Türkiye'de Kıyı Yönetimi ve Tüzel Açıdan Kıyıların Durumu
.............................................................................................................................175
I. Türkiye'de Kıyı Yönetimine Duyulan Gereksinim .........................................175
II. Kıyılara İlişkin Tüzel Düzenlemeler.............................................................179
A. Osmanlı Dönemi................................................................................................181
B. 1972-1982 Dönemi ............................................................................................183
1. Ek 7. ve 8. Madde..................................................................................................... 184
2. Ek 7. ve 8. Maddelere İlişkin Yönetmelik.................................................................. 187
C. Askeri Yönetim Dönemi ....................................................................................191
1. 1982 Anayasası......................................................................................................... 192
2. Boğaziçi’nin Korunmasına Yönelik Düzenlemeler..................................................... 194
D. İlk Kıyı Yasası Dönemi .....................................................................................199
1. 3086 Sayılı Kıyı Kanunu........................................................................................... 199
2. İlk Kıyı Yasası Yönetmeliği...................................................................................... 202
3. İlk Kıyı Yasası ile ilgili Anayasa Mahkemesi Kararı.................................................. 203
E. Günümüzdeki Durum.........................................................................................207
1. 3621 Sayılı Kıyı Kanunu........................................................................................... 207
2. İkinci Kıyı Yasası ile İlgili Anayasa Mahkemesi Kararı............................................. 213
3. 3830 Sayılı Kanun .................................................................................................... 215
4. İkinci Kıyı Yasası Yönetmeliği ................................................................................. 216
F. Kıyı Alanlarını Dolaylı Biçimde Etkileyen Düzenlemeler ...................................218
III. Türkiye'de Kıyıya Yönelik Olarak İzlenen Politikalar .................................227
A. Kalkınma Planları..............................................................................................227
B. Hükümet Programları.........................................................................................233
C. Siyasal Partiler...................................................................................................239
D. Türkiye Ulusal Çevre Eylem Planı (UÇEP)........................................................244
IV. Türkiye'de Kıyıya Yönelik Olarak İzlenen Politikalar ve Kamu Yararı .......247
A. Toplum Yararı-Kamu Yararı Kavramları ...........................................................248
B. Türkiye'nin Kıyı Politikası ve Kamu Yararı........................................................252
1. 1972 Öncesi.............................................................................................................. 253
2. 1972-1980 Dönemi ................................................................................................... 255
3. Askeri Yönetim Dönemi (1980-1983) ....................................................................... 258
4. İlk Kıyı Yasası Dönemi (1984-1990)......................................................................... 260
5. Günümüzdeki Durum (1990 ve Sonrası).................................................................... 263
V. Değerlendirme .............................................................................................268
iv
Dördüncü Bölüm: Türkiye'de Yeni Kıyı Yönetimi Uygulamaları ....................275
I. Akdeniz Eylem Planı Çerçevesinde Uygulanan Programlar...........................277
A. İzmir Körfezi Kıyı Alanı Yönetimi Programı .....................................................277
B. İskenderun Körfezi Çevre Yönetimi Projesi .......................................................279
C. Mersin Bütüncül Kıyı Yönetimi Projesi .............................................................281
II. Rio Konferansı Sonrasında Uygulanan Programlar ......................................282
A. Bodrum Yarımadası Kıyı Alanları Yönetimi Projesi ..........................................282
B. Türkiye'de Kıyı Yönetimi ve Turizm Projesi: Belek ve Çıralı .............................283
1. Belek Kıyı Yönetimi Programı.................................................................................. 284
2. Çıralı Kıyı Yönetimi Programı .................................................................................. 285
C. Trabzon Kıyı Yönetimi ......................................................................................290
D. Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi Yönetim Planı.............................................291
E. Karadeniz Çevre Programı .................................................................................292
F. Doğu Karadeniz Bölgesel Gelişme Planı ............................................................295
III. Diğer Girişimler .........................................................................................297
A. Güney Antalya Turizmi Geliştirme Altyapı İşletme Birliği (GATAB) ................298
B. MEDCOAST.....................................................................................................299
C. Kıyı Alanları Türkiye Milli Komitesi .................................................................300
D. Uluslararası Örgütler .........................................................................................302
1. Dünya Bankası.......................................................................................................... 302
2. OECD ...................................................................................................................... 305
3. Akdeniz Çevresel Teknik Destek Programı (METAP) ............................................... 306
IV. Türkiye'de Kıyı Yönetimi Girişimlerinde Önerilen Kurumsal Yapı.............306
A. İzmir Körfezi Kıyı Alanı Yönetimi Programı .....................................................307
B. İskenderun Körfezi Çevre Yönetimi Projesi .......................................................308
C. Mersin Bütüncül Kıyı Yönetimi Projesi .............................................................308
D. Belek Kıyı Yönetimi Programı...........................................................................310
E. Çıralı Kıyı Yönetimi Programı ...........................................................................310
F. Bodrum Yarımadası Kıyı Alanları Yönetimi Projesi ...........................................314
G. Trabzon Kıyı Yönetimi......................................................................................314
H. Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi Yönetim Planı.............................................315
I. Karadeniz Çevre Programı ..................................................................................316
J. Doğu Karadeniz Bölgesel Gelişme Planı .............................................................317
V. Değerlendirme .............................................................................................319
Sonuç ...................................................................................................................327
Yararlanılan Kaynaklar .....................................................................................341
Türkçe Özet.........................................................................................................369
Summary .............................................................................................................370
v
Çizelgeler
Çizelge 1: Kıyı Alanlarında İnsan Etkinlikleri ve Çevreye Etkisi
29
Çizelge 2: Kıyıda Gözlenen Değişiklikler
33
Çizelge 3: Kapitalizm, Turizm ve Seyahat
36
Çizelge 4: Kıyı Yönetiminin Geçirdiği Aşamalar
55
Çizelge 5: Bütüncül Kıyı Alanları Yönetimi
62
Çizelge 6: Kıyı Yönetiminde Bütüncüllük Sağlanması Gereken Alanlar
65
Çizelge 7: Çeşitli Ülkelerde Kıyı Yönetiminde Kara ve Deniz Sınırları
66
Çizelge 8: Çeşitli Ülkelerde Kıyı Kuşağının Derinliği
67
Çizelge 9: Kıyı ve Deniz Alanlarında İyelik Durumu ve Sorumlu Yönetim Birimleri
71
Çizelge 10: Kıyı Yönetiminin Aşamaları, Öğeleri ve Uygulama Konuları
81
Çizelge 11: Türkiye'de Turizmin Gelişimi
177
Çizelge 12: Çıralı Kıyı Yönetimi Planı Çerçevesinde Yerine Gerilmesi Gereken Temel
İşlevler ya da Etkinlik Alanları (Bugünkü Durum)
288
Çizelge 13: Çıralı Kıyı Yönetimi Planı Çerçevesinde Yerine Gerilecek Temel İşlevler
ya da Etkinlik Alanları (Gelecekteki Durum)
Çizelge 14: Türkiye'de Yeni Kıyı Yönetimi Girişimleri
313
319
vi
Kısaltmalar
a.g.y.
Adı geçen yapıt
A.Ü.
Ankara Üniversitesi
ABD
Amerika Birleşik Devletleri
AMKD
Anayasa Mahkemesi Kararları Dergisi
AT
Avrupa Topluluğu
ATAK
Akdeniz-Ege Turizm Altyapısı Kıyı Yönetimi Projesi
BETUYAB
Belek Turizm Yatırımcıları Birliği
Bkz.
Bakınız
C.
Cilt
CHP
Cumhuriyet Halk Partisi
CZM
Coastal Zone Management
ÇED
Çevresel Etki Değerlendirmesi
Çev.
Çeviren
Der.
Derleyen
DHKD
Doğal Hayatı Koruma Derneği
DİE
Devlet İstatistik Enstitüsü
DOKAP
Doğu Karadeniz Bölgesel Gelişme Planı
DPT
Devlet Planlama Teşkilatı
DSİ
Devlet Su İşleri
EKAY
Entegre Kıyı Alanları Yönetimi
EU
European Union
FAO
United Nations Food and Agriculture Organization
vii
FOEI
Friends of the Earth International
GATAB
Güney Antalya Turizmi Geliştirme Altyapı İşletme Birliği
GEF
Global Environment Facility
ICM
Integrated Coastal Management
ICZM
Integrated Coastal Zone Management
IMCAM
Integrated Marine and Coastal Area Management
IMF
International Monetary Fund
IPCC
Intergovernmental Panel on Climate Change
IUCN
World Conservation Union (Eski Adı: International Union for
the Conservation of Nature and Natural Resources)
İ.Ü.
İstanbul Üniversitesi
İSKİ
İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi
K.
Karar
km
Kilometre
m.
Madde
m.
Metre
M.Ö.
Milattan Önce
MAP
Mediterranean Action Plan
MAP CAMP
Mediterranean
Programme
MEDA/SMAP
Mediterranean Assistance / Short -and Medium- Term Actions
MED-POL
Mediterranean Pollution Monitoring and Research Programme
METAP
Mediterranean Environmental Technical Assistance Programme
MIT
Massachusetts Institute of Technology
NGO
Non-Governmental Organization
ODTÜ
Orta Doğu Teknik Üniversitesi
Action
Plan-Coastal
Area
Management
viii
OECD
Organisation for Economic Co-operation and Development
RG
Resmi Gazete
s.
Sayfa
S.
Sayı
SBF
Siyasal Bilgiler Fakültesi
SHP
Sosyal Demokrat Halkçı Parti
TBMM
Türkiye Büyük Millet Meclisi
TODAİE
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü
UÇEP
Türkiye Ulusal Çevre Eylem Planı
UNDP
United Nations Development Programme
UNEP
United Nations Environment Programme
UNEP-MAP PAP UNEP-Priority Actions Programme of the Mediterranean Action
Plan
UNEP-OCA/PAC UNEP - Oceans and Coastal Areas Programme Activity Centre
WTO
World Trade Organization
ix
Giriş
Kıyılar tarih boyunca insanoğlunun yerleşim için ilk yeğlediği yerlerden
olmuştur. Doğal güzelliği bir yana bırakılacak olursa, yiyecek ve içecek maddelerinin
elde edilmesinde sunduğu kolaylık, ulaştırmada gördüğü işlev, türlü savunma
gereksinimleri için sağladığı uygun ortam, kıyının çekiciliğini artıran etmenlerdendir.
Kıyının anılması gereken bir diğer yönü ise, kent yaşamını tamamlayıcı kimi nitelikleri
ile ilgilidir. İkincil ilişkilerin ön planda olduğu, yaşamın tüm alanlarının sıkı kurallarla
düzenlendiği, hiyerarşinin, farklılığın ve yabancılaşmanın belirgin bir biçimde ortaya
çıktığı kent yaşamının eksik yönlerini, kıyıların, doğal yapısıyla, dinginliğiyle ve
açıklığıyla tamamlamakta olduğu söylenebilir. Kıyının kentte göremediğimiz başka
özellikleri de bulunmaktadır: Daha sağlıklı ve doğaya yakın bir yaşam ortamı olması,
daha özgür alanlar sunması, türlü olanaklardan yararlanmada kente göre daha çok
kolaylık ve serbestlik sağlaması bunlar arasında sayılabilir. Kıyı alanlarının, kentsel ya
da karasal alanlara göre, anılması gereken bir üstün özelliği de insanlar arasında birebir
ilişkilere daha uygun bir ortam sağlaması, geçici de olsa sınıfsal farklılıkların etkisini
azaltabilmesidir. Sanayi Devrimi ve onunla beraber gelen teknolojik gelişmeler, kıyıların
insan ve diğer canlılar için önemini ve bu bölgelere olan bağımlılığı azaltmamış, tam
tersine buraların birer çekim odağı haline gelmesi sürecini hızlandırmıştır. Sanayi
kuruluşları için uygun bir kuruluş yeri olması, kimi hammaddelerin yalnızca buralarda
yoğun bir biçimde bulunması, ulaşım için en elverişli olanakları sunmaları kıyıların
değerini sürekli artırmıştır. Bilimde, teknolojide ve bunlara bağlı olarak sanayileşmede
gözlenen ilerlemeler bir başka biçimde de kıyıların önem kazanmasını sağlamıştır. Bu
etki, sanayileşmedeki, kentleşmedeki hızlı artışların, teknolojideki gelişmelerin, insanları
kentten uzaklaşmaya, doğayla başbaşa kalarak tatil yapmaya yöneltmeleri biçiminde
ortaya çıkmıştır. Ancak, sözü edilen gelişmelerle aşırı-dengesiz kentleşmeye eşlik eden
hızlı nüfus artışı yine kıyı yörelerindeki baskının artması sonucunu doğurmuş; turizm,
sanayi, ulaştırma, konut, ticaret alanlarındaki etkinlikler hep buralarda yoğunlaşmıştır.
Sözü edilen gelişmelerin büyük bir bölümünün kıyıda ve kıyı bölgelerinde
gerçekleşmesi buraların yoğun bir baskı altında kalmasına neden olup onarılması güç
kimi çevre sorunlarının doğmasına yol açmıştır. Bir başka anlatımla, kıyılar ve kıyı
bölgeleri, insan ve diğer canlılar için her zaman önem taşıyan bir doğal kaynak olma
niteliğini taşımışlardır. Bu durumun gelecekte de süreceğine kuşku yok. Kıyının,
üretilemeyen, artırılamayan, kıt bir çevre değeri ya da bir doğal öğe olduğu
bilinmektedir. Bir başka açıdan, türlü kullanım biçimlerini yeğleyip bu doğal kaynağın
artırılabilmesinin de olanaklı olduğu söylenebilir. Yerleşim yeri düzenlemelerinde kıyı
kuşağının daha geniş bırakılması, liman yapılarak denize doğru daha geniş bir kullanma
alanı yaratılması ya da bu bölgelerde tek tek yapılar yerine toplu konut girişimlerine
yönelinmesi kıyının bir anlamda artırılabilmesine olanak verebilmektedir. Ancak, dikkat
edilecek olursa, yukarıda anılan tüm düzenlemelerde göze çarpan şey kıyının miktarının
değil, yalnızca ondan yararlanma olanağının artırılmasıdır. Yeniden üretilemeyen sınırlı
bir doğal kaynak niteliğinde olan kıyıların, türlü ekonomik, toplumsal etkinlikler için
vazgeçilemez bir öneme sahip olması, bu alanları ve kullanımından kaynaklanan
sorunları sürekli gündemde tutmaktadır. Yukarıda sözü edilen tüm sorunların Türkiye
için de geçerli olması, konunun önemini yitirmeden sürekli gündemde kalması, böyle bir
konunun seçilmiş olmasının ardında yatan temel düşüncedir.
Kıyı üzerinde türlü toplumsal kümelerin ve onların temsilcilerinin yararlanma
olanakları bulunmaktadır: Sanayi ya da turizm ile uğraşan girişimciler, devletin öncülük
ettiği girişimlerde çalışanlar, turizme yönelen küçük girişimciler, o yörede oturanlar,
emlakçılar, yap-satçılar, kırsal kesimlerden buralardaki turistik tesislere çalışmaya gelen
işçiler, türlü ekonomik ve toplumsal konumdaki yerli ve yabancı turistler, yazlıkçılar vb.
Bu kümelerin her biri kendi yararını sağlarken, aynı zamanda, dolaylı ya da dolaysız
olarak, kıyının niteliğinin bozulması sürecine de katkıda bulunur. Örneğin devlet,
doğrudan doğruya bu bölgeleri kendi hizmetlerinin bir sunum yeri olarak kullanarak,
buralarda düzenleyici, planlayıcı olarak rol oynayarak ya da altyapıyı gerçekleştirerek
doğrudan doğruya kullanıma uygun hale getirerek kıyı bölgeleri üzerinde kendini
gösterir. Toplumun türlü kesimlerinin kıyılardan yararlanması dolaylı ve dolaysız
yararlanma biçiminde ikiye ayrılabilir. Dolaylı yararlanma, kıyı bölgelerinde bulunan,
ülke
ekonomisine
katkıda
bulunabilecek
sanayi,
enerji,
turizm,
ulaşım
vb.
2
yatırımlarından kaynaklanmaktadır. Ancak bu sektörlerden elde edilecek yararın
toplumun türlü kesimleri arasında nasıl paylaştırılacağını, büyük ölçüde, ülkenin içinde
bulunduğu toplumsal, siyasal, ekonomik ortam belirleyecektir. Dolaysız yararlanma ise,
söz konusu bölgelerden elde edilecek yararın doğrudan doğruya oralarda bulunanlarca
paylaşılması biçiminde gerçekleşmektedir. Bir başka anlatımla bu yarar, doğrudan
doğruya, turizm, sanayi, ulaştırma, ticaret gibi gelir getiren girişimlerde bulunanlar ve bu
süreç içinde yer alanlarca paylaşılmaktadır. Kıyı alanlarında gözlenen insan
etkinliklerini ya da başka bir deyişle kıyı alanlarının kullanım biçimlerini de şöyle
sıralamak olanaklı: Limanlar, tersaneler gibi deniz ulaşımında gerekli olan tesisler, yine
deniz yolundan yararlanmak düşüncesiyle buralarda kurulan sanayi ve ticaret
merkezleri, balıkçılık ve benzeri deniz ürünleri ile uğraşan işletmeler, doğal deniz
kaynaklarının araştırılmasına yönelik yapılar, dinlenme ve eğlenme amacıyla kurulan
tesisler, turistik tesisler, askeri, eğitimle ilgili ya da yönetsel nitelikteki resmi yapılar,
yerleşim yerleri, ikinci konutlar, spor tesisleri vb. Kıyıda gerçekleştirilen tüm bu
etkinlikler bir yandan toplum için genel bir yarar sağlarken, diğer yandan da onarılması
güç sorunların ortaya çıkmasına neden olmuşlardır
Kıyı ve deniz alanlarında gözlenen sorunların tümünün, diğer çevre
sorunlarında olduğu gibi, insan etkinliklerinden kaynaklandığı bilinmektedir. Kıyı
alanları üzerindeki insan etkisini iki biçimde incelemek olanaklıdır. Birincisinde insan,
içinde yaşayarak, doğal kaynakları kullanarak, buraları kendi amaçları doğrultusunda
biçimlendirerek kıyı ve deniz çevresini etkiler. Daha çok, doğrudan doğruya kıyı ve
deniz kaynaklarının kullanımından kaynaklanan bir baskıdır burada söz konusu olan.
İkinci tür insan etkisi ise, sözü edilen yararlanma biçimlerinin örgütlenmesine yöneliktir.
Bu
etkinin
sonuçlarını
kıyıdaki
etkinliklerin
ya
da
kullanım
biçimlerinin
örgütlenmesinde, bunların yönetilmesinde ve uygun politikaların belirlenmesinde
görebiliriz. 1 İlk türdeki insan etkinliklerinin kıyı alanlarında yarattığı olumsuz etkinin
1
Michael K. Orbach, "Social Sciences Contributions to Managing Ecosystems", Improving
Interactions Between Coastal Science and Policy: Proceedings of the Gulf of Maine
3
giderilmesinde doğal bilimlerin yardımına başvurulurken, ikincisinde toplumsal
bilimlerin katkısına da gereksinim duyulur. Bir başka anlatımla, kıyılarda doğal çevrenin
yanı sıra insan tarafından biçimlenmiş ya da yaratılmış bir kültürel, toplumsal, fiziksel
çevrenin de bulunmasından dolayı, söz konusu alanlarda ortaya çıkan sorunların
çözümünde, yalnızca doğal bilimlerin değil, toplumsal bilimlerin de söz sahibi olacağı
söylenebilir. Kıyıların insan yaşamı için gereken olanakların büyük bir bölümünü
karşılayabilmesinden ötürü, tarih boyunca insan yerleşimi için en çekici yerlerden
olmaları; bunun bir sonucu olarak sanayinin, kentleşmenin, toplumsal-ekonomik
etkinliklerin bir arada bulunduğu bir çekim odağı durumuna gelmeleri, toplumsal
bilimlerin türlü dallarını kıyı alanlarında gerçekleştirilen insan etkinlikleri ile
ilgilenmeye yöneltmiştir. Tarih, coğrafya, antropoloji, toplumbilim, siyaset bilimi,
hukuk, ekonomi, kentbilim, çevrebilim gibi toplumsal bilimlerin türlü dallarının kıyıyı
doğrudan ya da dolaylı bir biçimde ilgilenmeleri, kıyıların sözü edilen insan
etkinliklerinin en yoğun olarak gözlendiği alanlar olması ile bağlantılıdır.
Kıyı alanlarında ortaya çıkan sorunları toplumsal bilimler açısından incelemeyi
amaçlayan bu çalışmanın ana izleğini, kıyı yönetimi anlayışında yaşanan değişim ve bu
değişimin Türkiye'nin kıyı politikasına etkisi oluşturmaktadır. Bu kaygıdan hareketle,
çalışma boyunca, insanlığın kıyı alanlarına yaklaşım biçimi, bilimsel, toplumsal,
ekonomik alanlardaki dönüşümlerin kıyı yönetimine etkisi, bu yapı içinde uluslararası
örgütlerin yeri ve bütün bu gelişmelerin Türkiye'nin kıyı yönetimine ve kıyı
politikalarına yansıması sorgulanmaya çalışılacaktır. Çalışma boyunca doğruluğu
sınanmaya çalışılacak ön düşünceleri, bir başka deyişle varsayımları, şöyle özetlemek
olanaklı:
Kıyıda ortaya çıkan sorunlar yakın geçmişe değin, dar bir bakış açısıyla teknik
bir ilgi alanı olarak algılanmış, parçacı yaklaşımlarla çözümler üretilmeye çalışılmıştır.
Symposium, Kennebunkport, Maine, November 1-3, 1994, Committee on Science and Policy for the
Coastal Ocean, Ocean Studies Board, Commission on Geosciences, Environment, and Resources
National Research Council, 1995, s.27.
4
Geleneksel kıyı yönetimi anlayışında, çalışma kapsamının yalnızca kıyı kuşağı ile
sınırlanarak kıyının deniz ve kara yönünün gözden yitirilmesi, bilim dalları arasında
işbirliğine
yeteri
derecede
önem
boyutlarının görmezden gelinmesi,
verilmemesi,
bütüncül
konunun
toplumsal-ekonomik
yönetim yaklaşımlarını gündeme
getirmiştir. Özellikle Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası gibi uluslararası örgütlerin
önderliğinde geliştirilen ve bütüncül kıyı alanları yönetimi olarak anılan bu yaklaşımın,
yakın zamanda ülkelerin kıyı yönetimlerine önemli etkilerde bulunması kaçınılmaz
görülmektedir. Ancak kuramsal çalışmalar, anılan gelişmeler üzerinde, daha doğrusu,
gelişmelerin toplumsal-siyasal yönleri üzerinde, yeterince durmamakta, eleştiriler sözü
edilen uluslararası örgütlerin, bütüncül kıyı alanları yönetimi ilkelerini sergileyen
yapıtların çizdiği çerçeve içinde kalmaktadır. Oysa, kıyı yönetiminde son aşamayı
simgeleyen bütüncül kıyı alanları yönetimi, yalnızca bilimsel gelişmelerin değil, belki
ondan da daha çok ekonomik-toplumsal gelişmelerin etkisi altında biçimlenmiştir. Bir
anlamda, bu yaklaşımı yeni yürütüm anlayışı (governance) sürecinin bir uzantısı olarak
algılamak da olanaklıdır. Konunun bu yönünün dışarıda bırakılarak incelenmesi büyük
bir eksiklik olacaktır.
Kıyı alanlarının içinde bulunduğu sorunların giderilmesinde etkili bir araç
olabilecek çevre yönetimi Türkiye'de gerektiği kadar etkili olamamaktadır. Bunda, tüzel
düzenlemelerin yetersizliğinin, kıyı alanlarında birden fazla sorumlu örgütün
bulunmasının, turizm, sanayi, tarım, enerji gibi sektörlerde izlenen yanlış politikaların
payının bulunduğu yadsınamaz bir olgudur. Bu açıdan, kıyıların içinde bulunduğu
sorunlar ülkedeki diğer çevre sorunlarıyla da benzer özellikler taşımaktadır. Ancak, kıyı
alanlarının içinde bulunduğu sorunların giderek ağırlaşmasını, yasaların yetersizliğinden
çok bunların etkin biçimde yaşama geçirilememesine bağlamak gerekir. Türkiye'de
kıyıya yönelik olarak izlenen politikalar toplum yararı kavramı çerçevesinde geliştirilmiş
değildir. Kıyıların kamu yararına kullanımından anlaşılanın, buralardan elde edilecek
yararın en çoğa çıkarılması olduğu söylenebilir. İzlenen politikalarda ekonomik kaygı ön
planda tutulmuş, kıyıların çevrebilimsel değeri görmezden gelinmiştir. Türkiye'nin kıyı
alanlarında sorunların birikimli biçimde artması ve geleneksel kıyı yönetimi dizgesinin
5
gereksinimlere yanıt verememesi yeni yaklaşımları gündeme getirmeye başlamıştır. Son
yıllarda, özellikle 1992 Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı'ndan sonra, ülkenin türlü
yörelerinde, kıyı yönetiminde küresel çapta gerçekleşen değişimlerin öngördüğü
doğrultuda yaşama geçirilmeye çalışılan kıyı yönetimi projeleri bu arayışın sonucu
olarak ortaya çıkmıştır. Büyük bir bölümü bütüncül kıyı alanları yönetimine dayanan
yeni yönetim modelleri, Türkiye'nin kıyı yönetiminde, yasal ve kurumsal engellerden
dolayı, yer edinememesine karşın, kıyı politikasındaki olası değişikliklerin kimi
ipuçlarını vermeye başlamıştır. Çoğunlukla uluslararası bir örgütün desteğiyle başlatılan
ve henüz deneme aşamasında olan bu girişimleri bütün yönleriyle sorgulamaksızın kıyı
yönetim düzeneğine eklemek türlü sorunları da beraberinde getirecektir.
Çalışmanın, üstüne kurulu olduğu varsayımları biraz daha açmak konunun daha
iyi anlaşılmasına yardımcı olabilir. Kıyı yönetiminin uluslararası alanda geçirdiği
evrimin iki boyutu olduğu düşünülmektedir. Bunlardan birincisini, anılan yönetim
sürecinin uygulanmasında yol gösterici olacak bilimsel yaklaşımda gözlenen değişimler
oluşturmaktadır. Bu açıdan, çevre yönetiminde bütüncül yaklaşımların giderek ağırlık
kazanması ve bu gelişmenin kıyı yönetimi üzerindeki etkileri, bir başka anlatımla,
geleneksel sektörel yaklaşımların bırakılarak bütüncül yaklaşımların yeğlenmeye
başlanması süreci bu çalışmanın ana doğrultularından birini oluşturacaktır: Yani sektörel
kıyı yönetiminden, bütüncül kıyı alanları yönetimine giden evrim. Kıyı yönetiminin
geçirdiği evrimin diğer boyutu daha geniş kapsamlıdır. Bununla, ekonomide, siyasette,
kamu yönetiminde, gözlenen dönüşümün kıyı yönetiminin gelişim doğrultusuna etkisi
anlatılmak istenmektedir. Söz konusu etkiyi, kıyının doğal niteliğine bakış açısında, kıyı
alanlarından yararlanmada geçerli olacak ilkelerde (toplum yararı kavramına yüklenen
anlamda), kıyı yönetiminde söz sahibi olacak edimcilerde, kıyı yönetiminde
uygulanacak akçal araçlardaki değişikliklerde gözlemlemek olanaklıdır. Son dönemde
adını sıkça duymaya başladığımız, Türkçe’ye kimi zaman “yönetişim”, kimi zaman da
“yeni yürütüm anlayışı” olarak çevrilen “governance” sürecinin kıyı yönetimine
etkisinin de bu açıdan çözümlenmesi gerekmektedir. Kıyı yönetiminde yaşanan
değişimin iki boyutunun birbirini tamamlayan yönleri bulunduğundan, aralarında kesin
6
bir ayrıma gitmek doğru bir değerlendirme olmayacaktır. Çünkü her ikisi de aynı sürecin
iki ayrı bileşenini oluşturmaktadır: Yirminci yüzyılın son döneminde gözlenen
toplumsal, siyasal, ekonomik değişimin, bir başka deyişle kurulmakta olan yeni dünya
düzeninin. Çalışmada, kıyı yönetiminin her iki boyutunun kesişen yönleri, yani küresel
çapta ortaya çıkan değişimlerle kıyı yönetiminin gelişimi arasındaki ilişki açıklanmaya
çalışılacak, bunun sonucunda kıyı yönetiminin vardığı son aşama olan bütüncül kıyı
alanları yönetiminin “governance” sürecinin bir parçasından başka birşey olmadığı
gösterilmeye çalışılacaktır. 1970'lerde yeşermeye başlayan yeni kıyı yönetimi anlayışı
(bütüncül kıyı alanları yönetimi-integrated coastal zone management) son dönemde,
önemli ölçüde yeni yürütüm anlayışının etkisi altında biçimlenmeye başlamıştır. Bu
dönemde uygulamaya konulan kıyı yönetimi modelleri yeni dünya düzeninin, yeni kamu
yönetimi anlayışının dolaysız bir sonucudur. Özellikle Dünya Bankası’nın kuramsal
temelini ve uygulama yöntemini belirlemiş olduğu bütüncül kıyı alanları yönetiminin
dayandığı temel ilkelerin yeni yürütüm anlayışına göre belirlendiği gözlenmektedir.
Türkiye'de, kıyı ve kıyı alanlarından kaynaklanan sorunlar, diğer çevre
sorunlarına koşut olarak, ancak 1970'lerden sonra büyük ölçüde duyumsanmaya
başlamıştır. Kıyılardan yararlanmada toplum yararı ilkesinin geçerli olması gerektiği
tüzel düzenlemelerde, planlama kararlarında ve öğretide öteden beri vurgulanmaktadır.
Ancak, bugüne değin kıyının toplum yararına kullanılması gerektiği ilkesinden anlaşılan
şey, buralarda sanayinin, turizmin, yerleşim yerlerinin, karayollarının geliştirilmesi
olmuştur. Bu yolla toplumun tümünün kıyılardan elde edilecek yararı paylaşabileceği
düşünülmüştür. Söz konusu tutumun, kıyı alanlarının doğal yapısına verdiği zararlar bir
tarafa bırakılacak olsa bile, toplum yararı ile ne ölçüde bağdaştığı da bugün doğurduğu
sorunlardan belli olmaktadır. Yalnızca çevrebilimsel dengeyi koruma içgüdüsüyle
hareket etmek, toplumda var olan farklı sınıfların durumunu göz ardı ederek kimi
düzenlemelere girişmek de yine yukarıda
anılan asıl amaçlara ulaşılmasını
engelleyebilecektir. Çünkü bu kez de tüm toplumun aynı toplumsal konumda, benzer
koşullarda yaşamını sürdürdüğü bir ön koşul olarak alınacaktır. Ancak toplumda varolan
değişik sınıfların durumunu, bir başka anlatımla dengesiz gelir dağılımını, göz ardı
7
ederek, bunların üstünde düşünülen soyut bir "toplum yararı", aslında düşük gelir
kümelerinin yararına sonuçlar doğurmamakta, tam tersine bunların kıyılardan
yararlanma olanaklarını iyice azaltmaktadır. Toplumun tüm kesimlerinin kıyıdan
yararlanabilmesinin kesin çözümü yalnızca kıyıları ortak kullanıma açmak değildir;
halkın, özellikle de düşük gelir kümelerinin buralardan yararlanabilmesine elverişli
olacak düzenlemelerin de yapılması gerekmektedir. Devletin ekonomik açıdan güçsüz
bulunanlar için bu bölgelerde türlü tesisler yapması ya da aynı amaca ulaşmaya yönelik
girişimleri desteklemesi bunlardan sayılabilir. Kıyıların yukarıda sayılan olumlu
nitelikleri, kıyının, küçük bir kümenin yararlanma tekelinden çıkarılarak toplumun tüm
kesimlerinin
buralara
erişim
olanaklarının
geliştirilmesiyle
gerçek
anlamına
kavuşabilecektir.
Son dönemde kıyılarımızda yeni bir yönetim biçeminin yeşermeye başladığına
tanık olmaktayız. Genellikle uluslararası bir anlaşmanın gereklerini yerine getirmek
üzere ya da bir uluslararası örgütün desteğiyle kimi yörelerde kıyı yönetimi programları
ya da projeleri başlatılmaktadır. Bu girişimleri, yukarıda değinilen, kıyı yönetiminin
geçirdiği dönüşümün Türkiye'ye bir etkisi olarak değerlendirmek olanaklıdır. Bütüncül
kıyı alanları yönetimi ilkelerinden yola çıkan bu girişimlerin, çağdaş bilimsel
gelişmelere koşut olarak yaşama geçirilmeye çalışıldığına, kimi yerel kıyı sorunlarının
çözümüne katkıda bulunma gizilgücünü taşıdığına kuşku yok. Üstelik söz konusu yeni
yaklaşımın, halkın katılımı, yörede almaşık geçim olanaklarının yaratılması, bölgenin bir
bütün olarak ele alınması gibi ilkeleri, kıyılara geleneksel yaklaşımın kimi eksik
yönlerini gidermede son derece yararlı olabilir. Ancak, tek tek pilot projeleri bir yana
bırakıp bu uygulamalara daha yukarıdan baktığımızda, yeni girişimlerin, üzerinde
bugüne değin hiç durulmayan, bir başka yönünün daha bulunduğunu görebiliyoruz.
Türkiye kıyılarında 1990'lardan bu yana yaşama geçirilmeye çalışılan yeni tasarılar,
büyük
ölçüde,
dünyadaki
toplumsal-ekonomik
değişimlerin
bir
yansımasını
oluşturmaktadırlar. Yirminci yüzyılın sonlarına doğru yaşanmaya başlanan küreselleşme
sürecinin, yeni sağ politikaların ve yeni yürütüm anlayışının etkisi altında gelişen bu
girişimlerle yalnızca kıyı alanlarında değil bütün yönetim dizgesinde köklü değişimler
8
yaratılmak istendiği söylenebilir. Belki de konuya tersinden bakıp bu gelişmeleri, kamu
yönetiminde ve egemen dünya görüşünde yaşanan değişimin kıyı yönetimine bir etkisi
biçiminde değerlendirmek daha gerçekçi olacaktır. Kıyı yönetiminin geçirdiği
dönüşümün bir uzantısı olan ve daha çok uluslararası örgütlerin etkisi altında gelişen bu
yeni girişimler genelde, içeriği üzerinde fazla tartışılmayan kimi küresel ilkeler üzerinde
yükselmektedir. Örneğin halkın katılımı, çok ortaklı yönetim gibi kağıt üzerinde
geçerliymiş gibi duran ilkelerin, uygulamada ne yönde sonuçlar doğurabileceği üzerinde
fazla durulmamaktadır. Bundan ötürü, anılan yeni yaklaşımların, yerel koşullara,
geleneksel yönetsel yapıya uygunluğunun sorgulanmadan benimsenmesi çözümü güç
türlü sorunları da beraberinde getirebilecektir.
Kıyı yönetiminde yaşanan evrimin ve uluslararası alanda kıyı yönetiminde
gözlenen gelişmelerin Türkiye kıyılarına yansımalarının incelendiği bu çalışmada ilk
olarak kıyı yönetiminin gelişim sürecine yer verilecektir. Bu doğrultuda, önce, kıyı
yönetimine duyulan gereksinim, bir başka anlatımla, kıyıların içinde bulunduğu
sorunlara ve kıyılar üzerindeki doğal ve toplumsal baskılara değinilecek, ardından da,
çevre yönetiminde bütüncül yaklaşımların gelişmesine koşut olarak kıyı yönetiminde
sektörel yaklaşımların yerini bütüncül yaklaşımların alması süreci üzerinde durulacaktır.
Kıyı yönetiminin uluslararası alanda kuramsal ve uygulama açısından gelişimine ayrılan
ikinci bölümün ana konusunu, çevre sorunlarının küresel nitelik kazanması ve dünyada
güçler dengesinin değişimi süreci ile birlikte uluslararası politikada yerini pekiştirmeye
başlayan uluslararası örgütler oluşturacaktır. Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası ve
Avrupa Birliği özelinde, uluslararası alanda kıyı yönetiminin temel ilkelerinin ve ele
alınış biçiminin sergilendiği bu bölümde, UNEP, FAO gibi Birleşmiş Milletler
örgütlerine, GEF gibi özel amaçlı düzenlemelere ve Bölgesel Denizler Programı gibi
türlü uygulama deneyimlerine yer verilecektir. Bu bölümde yalnızca söz konusu
uluslararası örgütlerin kıyı yönetimine ilişkin politika ve uygulamaları sergilenmeyecek,
bunun yanında son dönemde ortaya çıkan ekonomik ve siyasal değişikliklerin bir bütün
olarak yönetim anlayışına, kamu yönetimine ve çevre yönetimine etkileri de
sorgulanmaya çalışılacaktır. Bir başka anlatımla, bütüncül kıyı alanları yönetiminin ve
9
bu yaklaşımın temel ilkelerini belirleyen uluslararası örgütlerin politika önerilerinin ve
uygulama yöntemlerinin ardındaki toplumsal-siyasal etmenler tartışmaya açılarak çevre
sorunlarının küresel nitelik kazanmasıyla birlikte öne çıkan bütüncül yaklaşımların ve
özellikle de bütüncül kıyı alanları yönetiminin yeni yürütüm anlayışı doğrultusunda
biçimlenme süreci sergilenecektir. Kıyı yönetiminin uluslararası alanda geçirdiği
dönüşümün ve bütüncül kıyı alanları yönetiminin Türkiye'ye etkilerini ortaya
koyabilmek için ulusal kıyı yönetimine ve kıyı politikasına değinmenin yararlı olacağı
düşünülmüştür. Bu konulara ayrılan üçüncü bölümde, kıyıların sorun alanları ve
Türkiye'de kıyı yönetiminin işleyiş biçimi üzerinde durulmuştur. Bu doğrultuda, kıyılara
ilişkin temel tüzel düzenlemeler, kalkınma planları, hükümet programları, siyasal parti
programları ve yargı kararlarından yola çıkarak Türkiye'nin kıyı politikası ortaya
konmaya çalışılmıştır. Türkiye'de kıyılara ilişkin olarak izlenen politikaların "kamu
yararı/toplum yararı/bireysel çıkar" kavramları bağlamında değerlendirilmesi de bu
bölümün bir diğer konusunu oluşturmaktadır. Çalışmanın son bölümü, kıyılara bakış
açısında ve kıyı yönetiminde uluslararası alanda gözlenen değişikliklerin Türkiye'ye
etkilerine ayrılmıştır. Özellikle 1990'lardan, Rio Konferansı'ndan sonra, uluslararası
nitelikteki bir çevre programının parçası olarak ya da uluslararası akçal destekle
başlatılan yeni kıyı yönetimi uygulamalarının türlü yönleriyle ele alındığı bu bölümün
temel kaygısı, sözü edilen yeni girişimlerin geleneksel kıyı kıyı yönetimi dizgesini ne
yönde etkileyebileceğini ortaya çıkarmak olacaktır.
Çalışmada deniz, göl ve akarsu kıyıları ve bu bölgelerden kaynaklanan sorunlar
bir bütün olarak ele alınacak; ancak ekonomide, ulaşımda ve turizmdeki önemli yeri
dolayısıyla kaçınılmaz olarak deniz kıyılarına ağırlık verilecektir. Göl ve akarsu
kıyılarına, daha çok konuyla ilgisi olduğu noktalarda değinilecektir. Konu daha çok
siyasal, tüzel, toplumsal boyutlarıyla ele alınacaktır. Dolayısıyla bu bölgelerle ilgili
yerbiçimbilimsel (jeomorfolojik), denizbilimsel (oşinografik) incelemelere, planlama
sürecinin, teknik açıdan, ayrıntılı bir biçimde incelenmesine girişilmeyecektir.
Çalışma boyunca kıyı yönetimine ilişkin kuramsal yapıtların, uluslararası ve
ulusal nitelikteki tüzel belgelerin, konferans metinlerinin, hükümet ve parti
10
programlarının, türlü düzeydeki planların yanı sıra, kıyı ve deniz alanları ile ilgili türlü
kuruluşların hazırladığı web sayfalarından da yararlanılmıştır. Kıyı yönetiminin
geçirdiği evrim sürecinin Türkiye'ye yansıyış biçimini daha iyi sergileyebilmek için, bu
çerçevede değerlendirilebilecek bir kıyı yönetiminin daha yoğun bir biçimde
incelenmesinin yerinde olacağı düşünülmüş; bu amaçla da 1995 yılında Doğal Hayatı
Koruma Derneği'nce başlatılan "Türkiye'de Kıyı Yönetimi ve Turizm" adlı proje
seçilerek yerinde gözlemlerde bulunulmuştur. 15-17 Mayıs 1999 tarihlerinde, Antalya'ya
bağlı Belek ve Çıralı yörelerinde yapılan incelemelerin, yeni kıyı yönetimi yaklaşımı
doğrultusunda hazırlanan programların uygulama aşamasında karşılaşılan sorunların
anlaşılmasına oldukça katkı sağladığı söylenebilir. Bu süre içinde, her iki yöredeki kıyı
yönetimi programlarının uygulanması hakkında Doğal Hayatı Koruma Derneği
görevlilerinden bilgi alınmış, konuyla ilgili kaynaklar toplanmıştır. Bu deneyim,
kuramsal yapıtlarda ortaya konan kıyı yönetimi ilkelerinin, Türkiye'de yaşama geçirilişi
sırasında karşılaşılacak güçlüklerin ortaya konmasında da yararlı olmuştur.
Özellikle kıyı yönetimi ilkelerinin ve örnek uygulamaların ele alındığı
bölümlerde yoğun biçimde kullanılan kimi kavramların ne anlama geldiğini ya da hangi
anlamlarıyla kullanıldığını açıklamak hem konunun daha iyi anlaşılmasını hem de olası
yanlış anlaşılmaların önüne geçilmesini sağlayabilecektir. Kıyı yönetimi konusundaki
kuramsal çalışmalarda kimi kez plan, program ve yönetim gibi kavramların birbirlerinin
yerlerine kullanıldığını, kimi kez de aralarında bir anlam farklılaştırmasına gidildiğini
görmekteyiz. “Plan” sözcüğü ile anlatılmak istenen, gelecekte gerçekleştirilecek şeyler
için ereklerin ve bunlara ulaşmak için izlenmesi gereken aşamaların belirlenmesidir. Bu
açıdan plan sözcüğüne, yönetimle ulaşılmak istenen sonuçlara varmak üzere bütün
yönetim etkinliklerinin saptanmasını içerecek biçimde geniş bir anlam verilmiştir.
Bundan dolayı, metin boyunca kimi yerlerde geçen “kent planlaması” ya da “imar
planlaması” ile “kıyı yönetimi planlanması” kavramları birbirlerinden farklı anlamlarda
kullanılmıştır. İngilizce “coastal zone management”ın karşılığı olarak kullanılan “kıyı
alanları yönetimi” aslında birden fazla anlam kümesini içinde barındıran bir kavramdır.
Bu kavram, bir yandan, “to manage”ın bir konuyu ya da durumu ele alabilmek,
11
yönetebilmek anlamına gelmesinden de anlaşılabileceği gibi, kıyı alanlarındaki
gelişmeleri yönlendirebilmeye, sorunları çözebilmeye göndermede bulunduğu gibi, bu
gelişmeleri yönlendirmek ve kıyı alanlarındaki örgütlenmeler üzerinde denetim kurmak
biçiminde de yorumlanabilir. Bütüncül kıyı alanları yönetimi uygulamalarının
adlandırılmasında da “plan” ve “program” sözcüklerinin birbirlerinin yerine kullanılması
sıkça rastlanılan bir durumdur. Bir kavram karmaşasına yol açmamak için, Biliana-Cicin
Sain ve Robert W. Knecht’in yaptığı ayrımı benimsemenin yerinde olacağını
düşünüyorum. Buna göre, plan, belirli bir coğrafi alanın gelecekte alacağı biçim ve
buralardan yararlanma koşulları ile ilgili erek ve amaçlar bütünüdür. Bir plan, ancak, söz
konusu ereklerin öngördüğü işleri yerine getirmek üzere tüzel düzenlemelerin yapılması,
akçal kaynakların bulunması ve diğer teknik olanakların yaratılması durumunda program
olarak anılabilir. 2 Bir başka anlatımla, plan sözü ile ulaşılması gereken erekler,
politikalar akla gelirken, program, en uygun iş görebilme koşullarının yaratılmasını,
öngörülen ereklere ulaşmak için gereken araçların belirlenmesini ve planın
somutlandırılmasını anlatır. Bütün bu açıklamalar ışığında, anılan kavramlar, daha geniş
kapsamlıdan daha dar kapsamlıya, plan, program, yönetim (management) biçiminde
sıralanabilir.
Değinilmesi gereken bir başka nokta da “kıyı alanı yönetimi”ni anlatmak üzere
akademik yazında kullanılan kavramların çeşitliliği. İngilizce çalışmalarda “coastal area
management” ve “coastal zone management” çoğunlukla birbirlerinin yerine
kullanılabilen deyişler olarak karşımıza çıkıyor. Kimi zaman, “zone” sözcüğünün
Türkçe’de “bölge”ye, “area” sözcüğünün “alan” anlamına denk gelmesinden dolayı,
“coastal zone manegement” karşılığı olarak “kıyı bölgesi yönetimi”, “coastal area
management”i anlatmak üzere de “kıyı alanları yönetimi” kavramı kullanılabilmektedir.
Kuşkusuz bu ayrımla anlatılmak istenen “bölge”nin “alan”a göre daha geniş bir alanı
kapsaması, kıyının deniz ve karaya doğru doğal uzantısının dışında bulunan, ancak kıyı
2
Biliana Cicin-Sain & Robert W. Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management: Concepts
and Practices, Island Press,Washington, D.C, 1998, s.160.
12
üzerinde kaçınılmaz etkileri olan yerleri de içermesidir. Buna benzer biçimde, “kıyı
bölgesi”nin, üzerinde kıyı yönetimi etkinliklerinin gerçekleştirildiği, türlü yasal
düzenlemelerin yapıldığı, “kıyı alanı”nın ise henüz üzerinde çalışmalara başlanmamış
yerleri anlatmak üzere kullanıldığını da görebiliyoruz.3 Kimi yapıtlarda da "kıyı alanı"
yalnızca coğrafi açıdan kıyı yerlerini nitelemek üzere kullanılırken, "kıyı bölgesi"nden,
üzerinde türlü insan etkinliklerinin gerçekleştiği, az çok türdeş, sınırları belli kıyı
alanlarının anlatmak üzere yararlanılmaktadır.4 Yukarıda sözü edilen ayrımların ışığı
altında, çalışma boyunca izlenecek yol şöyle özetlenebilir: Kıyı bölgesi (coastal zone) ve
kıyı alanı (area) kavramları arasında kesin bir ayrıma gidilmeyecek, incelenen konunun
niteliğine ya da verilmek istenen anlama göre kimi zaman “kıyı bölgesi”, kimi zaman da
“kıyı alanı” sözcüğü yeğlenecektir. Kıyı yönetimi programlarından söz ederken “kıyı
alanı yönetimi”, yönetimin uygulandığı coğrafya parçası anlatılırken de “kıyı bölgesi”
kullanılacaktır. Bunların dışında, kimi bölümlerde, “kıyı bölgesi”ne, coğrafi, ekonomik,
toplumsal, kültürel açıdan “kıyı alanı”na göre daha geniş bir anlam içerecek biçimde yer
verildiğini de eklemek gerekir.
3
Scialabba, N., Integrated Coastal Area Management and Agriculture, Forestry and Fisheries.
FAO Guidelines. Environment and Natural Resources Service, FAO, Rome, 1998’den aktaran
Nesrin Algan, “The Significance of International Legislation in Integrated Coastal Zona
Menegement, Turkish J. Marine Sciences, S. 6 (1), 2000, s.56.
4
Adalberto Vallega, Fundamentals of Integrated Coastal Management, Kluwer Academic
Publishers, Dordrecht, 1999, s.18.
13
Birinci Bölüm: Kıyı Yönetiminin Gelişim Süreci
Kentleşmeye,
sanayileşmeye,
ulaştırmaya,
turizme
sağladığı
olanaklarla
ekonominin, canlı türlerine, doğal değerlere, yaşam ortamlarına yaptığı ev sahipliğiyle
çevrebilimin sürekli gündeminde yer alan kıyıların çevre sorunlarının en yoğun biçimde
gözlendiği yerlerden olduğu söylenebilir. Kıyıların içinde bulunduğu sorunları çözmek
üzere alınan önlemlerin ve geliştirilen düzeneklerin bütünü olarak değerlendirilebilecek
kıyı yönetimi, bu alanlarda gerçekleştirilen insan etkinliklerinin ve bundan kaynaklanan
sorunların nicelik ve nitelik olarak ağırlaşmasına koşut olarak değişim göstermiştir.
Yirminci yüzyıl boyunca kıyı yönetiminin geçirdiği evrimin türlü yönleriyle
sergileneceği bu bölümde, önce kıyıların özel bir yönetim biçimiyle ele alınmasını
gerektiren etmenlere yer verilecektir. Bu amaç doğrultusunda kıyıların tarihsel, kültürel,
ekonomik ve çevrebilimsel önemi üzerinde durulup insanlığın kıyılara bakış açısı ve bu
alanlar üzerinde yarattığı baskı incelenecektir. Bölüm boyunca ele alınacak diğer konu
ise kıyı yönetimi yaklaşımına ekonomik, toplumsal, bilimsel gelişmelerin etkisi, bir
başka anlatımla, geleneksel sektörel kıyı yönetiminden bütüncül kıyı alanları yönetimine
doğru giden evrim olacaktır.
I.Kıyı Yönetimine Duyulan Gereksinim
A. Kıyı Kavramı
Kıyı alanları üzerine yapılacak her türlü bilimsel araştırmaların, belirlenecek
politikaların, uygulanacak yasal düzenlemelerin ya da düzeltim çalışmalarının ilk
adımını, kaçınılmaz olarak, çalışma nesnesinin belirlenmesi, bir başka deyişle, kıyının
tanımlanması oluşturacaktır. Kıyı, en genel anlamıyla, kara ve denizin, bir başka deyişle
toprak ile suyun buluştuğu yer olarak bilinmektedir.5 Gündelik yaşamda kullanılagelen
5
R.W.G. Carter, Coastal Environments: An Introduction to the Physical, Ecological and
Cultural Systems of Coastlines, 3rd Edt., Academic Press, London, 1991, s.1; Peter W. French,
Coastal and Estuarine Management, Routledge, London, New York, 1997, s.6; Cicin-Sain,
Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.15; Gary A. Klee, The Coastal
14
kıyı sözcüğünün anlamı ile koşutluk gösteren bu tür "giriş" niteliğindeki tanımlar, kıyıyı
yalnızca kara ile denizin kesiştiği alan olarak gösterme eğilimdedir. Kıyı ve deniz
alanları ile ilgili kuramsal yapıtlar incelendiğinde, bu tür tanımların hemen ardından,
kıyıyı yalnızca, deniz ve kara arasında bir sınır çizgisi olarak kabul etmeyen, kimi zaman
türlü toplumsal verileri de hesaba katan, kısacası hem deniz hem de kara yönünde daha
geniş bir alanı gösteren, daha kapsamlı tanımların geliştirilmiş olduğu da görülür.
Kavramın yukarıda anılan ilk tanımından yola çıkmak, bir başka deyişle kıyıyı dar bir
çizgi olarak kabul etmek, kıyıya ilişkin olarak yürütülen çalışmalarda, özellikle de kıyı
alanları yönetiminde türlü sorunları beraberinde getirebilir. Çünkü her farklı tanımlama,
kıyı için izlenecek politikaların, uygulanacak yöntemlerin, kullanılacak araçların da
farklılaşması anlamına gelecektir.
Kıyının tanımlanmasına, bir başka anlatımla, yönetilecek olan alanın
belirlenmesine birkaç açıdan yaklaşmak olanaklı: İlk olarak siyasal, yönetsel ya da
planlamaya ilişkin ölçütler göz önünde bulundurularak bir tanım getirilebilir. Bu tür
tanımlarda, kıyının doğal niteliklerinin yanı sıra türlü toplumsal, ekonomik ölçütlere de
yer verilir. İkinci olarak yalnızca fiziksel ölçütlere dayanılarak, kıyı alanının doğal
yapısına göre çalışma alanının yani kıyının sınırları belirlenebilir.6
Fiziksel, doğal ölçütlerin göz önünde bulundurulduğu tanımlarda kıyı, daha çok
gel-git hareketlerinin etkisine göre betimlenmektedir.7 Buna benzer biçimde, kimi
Environment: Toward Integrated Coastal and Marine Sanctuary Development, Prentice Hall,
New Jersey, 1999, s.2.
6
Timothy Beatley, David J. Brower, Anna K. Schwab, An Introduction to Coastal Zone
Management, Island Press, Washington D.C., 1994, s.12
7
Örneğin Bird'e göre, kıyı, "suyun, gel-git hareketleri sırasında en düşük düzeyde olduğu yer ile
dalga hareketlerinin etkili olduğu kara sınırı arasındaki alandır." Bkz. E.C.F.Bird, Coasts, 2nd Edt.,
The M.I.T. Press, Cambridge, Massachusetts, London, 1970, s.1; Hanson'a göreyse “kıyı alanı,
kıtaların ve adaların çevresinde deniz, kara ve havanın buluştuğu alanları ve karaya doğru gel-git
hareketlerinin ya da deniz etkisinin bulunduğu yerlerden kıta sahanlığının dışına doğru olan yerleri
kapsar”. Bkz. Hansom, J.D., Coasts, Cambridge University Press, New York, 1988’den aktaran
Beatley ve diğerleri, Coastal Zone Management, s.12. Ayrıca Bkz. Klee, The Coastal
Environment, s.2.
15
tanımlamalarda, deniz ya da kara çevresinin etkisindeki alanlar da kavramın içinde
değerlendirilmiştir. 8 Gel-git hareketlerinin yoğun olarak bulunduğu yerlerde, örneğin
okyanus kıyılarında bu etkinin daha geniş bir alanda duyumsandığı görülmektedir. Kimi
tanımlarda ise, hem denizin hem de karanın etkileşim içinde olduğu yer olan kıyının,
kara ve deniz alanları arasındaki geçiş bölgesini oluşturduğu yani bir “ecotone” olduğu
üzerinde durulmuştur.9
Ancak kimi zaman yönetsel/siyasal ya da doğal/fiziksel sınırların birbiriyle
çatıştığı, dayanılan ölçütlerdeki farklılaşmanın, kıyının dar ya da geniş tanımlanmasına
yol açtığı görülür. Örneğin ABD’de Federal Kıyı Alanları Yönetimi Programı (Federal
Coastal Zone Management Programme) değişik uygulamalar ya da politikalar için farklı
sınırları benimsemiştir. 10 Program, kıyı alanlarının sınırlarını çizerken fiziksel, doğal
öğelerin yanı sıra, kültürel ve siyasal özellikleri de göz önünde bulundurmuştur.11 Oysa
Türkiye'de, kıyı ile ilgili yasal düzenlemelerde yalnızca doğal nitelikler göz önünde
bulundurulmuş, kıyının tanımlanmasında toplumsal, ekonomik veriler dışarıda
bırakılmıştır. 12
8
Bostwick H. Ketchum (Ed.), The Water's Edge: Critical Problems of the Coastal Zone, The
MIT Press, Cambridge, Massachusetts, London, 1972., s.4; R.W.G. Carter, Coastal Environments,
3rd Edt., Academic Press, London, 1991, s.1; Klee, The Coastal Environment, s.2.
9
a.g.y.; Beatley ve diğerleri, Coastal Zone Management, s.12
10
a.g.y., s.13.
11
Federal Kıyı Alanları Yönetimi Yasası (Federal Coastal Zone Management Act) kıyı bölgesini
şöyle tanımlamıştır: “Kıyı bölgesi, devletin kıyı sularından (Coastal waters) ve kıyı toprağından
(shore lands) oluşur; adaları, geçis niteliğindeki ve gelgit hareketlerinin yaşandığı alanları,
bataklıkları, sulak alanları ve kumsalları kapsar.” Bkz. Klee, The Coastal Environment, s.2.
12
1990 yılında çıkarılan 3621 sayılı Kıyı Kanunu'na göre, “kıyı çizgisi, deniz, tabii ve suni göl ve
akarsularda, taşkın durumları dışında suyun karaya değdiği noktaların birleşmesinden oluşan çizgiyi;
kıyı, kıyı çizgisi ile kıyı kenar çizgisi arasındaki alanı; dar kıyı: kıyı kenar çizgisinin, kıyı çizgisi ile
çakışmasını ifade eder.”
16
B.Kıyı-İnsan İlişkisi
1. İlk Yerleşim Yeri Olarak Kıyılar
Deniz ve karanın buluştuğu, zengin doğal kaynakları, biyolojik çeşitliliği
bünyesinde barındıran kıyı alanları tıpkı bugün olduğu gibi geçmişte de insan yaşamının
odaklandığı yerlerden olmuştur. Mumford, yaklaşık 15 000 yıl önce, mezolitik13
dönemdeki insanların kabuklu deniz canlılarını, balıkları, deniz yosunlarını yiyerek
yaşamlarını sürdürdüklerini yazar. Henüz yerleşik yaşama geçememiş bu insanlar için su
kenarları yaşamın en güvenceli biçimde sürdürülebileceği yerlerdendi. İçme suyunun
sağlanabilmesi, tarım için sulama yapılabilmesi, deniz canlılarından besin olarak
yararlanılabilmesi, yiyeceklerin saklanmasında kullanmak üzere tuza gereksinim
duyulması,14 bir anlamda su kenarında yerleşimi zorunlu kılmıştır denebilir. İlk
yerleşimlerin kıyı bölgelerinde ortaya çıkmasında buraların savunmaya elverişli olmaları
da rol oynamıştı. Özellikle adalar, yarımadalar ve kimi zaman da bataklık alanlar en
uygun yerleşim yerleriydi. 15 Arkeolojinin ilk bulgularının bozkır ve yaylalardaki
vahalara yönelik olması da bu kanıyı doğrulamaktadır.16 M.Ö. 9 000 ile 4 000 yılları
13
Yaklaşık olarak M.Ö. 8000 ile 2700 yıllarını kapsayan, Orta Taş Çağı olarak da adlandırılan
mezolitik dönem, paleolitik dönem ile neolitik dönem arasında yer alır. Kültürel ve teknolojik açıdan
Paleolitik dönemin devamı sayılabilecek bir gelişim aşamasını simgeler. İnsanların yaşamlarını
avcılık ve toplayıcılıkla sürdürdüğü, mağaralar yerine kaya oyuklarında yerleşmeye başladıkları
zamanları anlatır. Dönem, değişen iklim koşullarından ötürü her yer aynı zaman diliminde
yaşanmamıştır. Yakın Doğu'da dönem M.Ö. 6500'lü yıllara değin sürerken, Kuzey Avrupa bu
aşamayı M.Ö. 2000'li yıllara değin yaşamıştır. Bkz. Ana Britannica, Ana Yayıncılık, İstanbul, 1989,
C.16, s.21. Bir başka kaynakta ise Mezolitik dönemin Avrupa'da M.Ö. 15 000, Ön Asya ve
Anadolu'da M.Ö. 15 000-8 000'e kadar sürdüğü belirtilmektedir. Bkz. Enyclopedia International,
Grolier Incorporated, New York, 1970, C.11, s.550. Yalnızca Batı Avrupa yazınına özgü olan bu
kavrama, artık, insanın kültürel evriminin dönemleştirilmesinde başvurulmadığını da eklemek
gerekir.
14
Francis P. Shepard, Harold R. Wanles, Our Changing Coastlines, McGraw-Hill Book Company,
New York, 1970, s.1.
15
Brian J., Hudson, Cities on the Shore: The Urban Littoral Frontier, Pinter, New York, 1996,
s.14.
16
İlk yerleşim yerlerinin kıyı bölgelerinde ortaya çıktığına ilişkin bilimsel verilerin bir anlamda
gerçeği tam olarak yansıtmayacağı, eski zamanlardaki insan iskeletlerinin fosilleşebilmesi için çok
hafif dalgalı göl kenarlarına ya da bataklık alanlara gereksinim duyulduğu, bu açıdan eski çağlarda
17
arasında Mezopotamya ile Nil nehri vadisinde yerleşik yaşamın ilk örnekleri
gözlenmeye başlanır. 17 Nil üzerindeki Memphis, Thebes ve Mezopotamya'da Babil,
Sümer ve Ur bunlardan en bilinenleridir. 18 Amerika dışında günümüz uygarlığının
başlangıcı sayılan19 dört önemli uygarlığın, Sümer, Mezopotamya, Hint ve Çin,
tohumlarının atıldığı yer nehir kenarıdır. Tarihçi Herodot'un Mısır'ı "Nil'in armağanı"
olarak nitelendirmesi de bundandır.20 Oldukça yakın sayılabilecek bir tarihte yapılan
kazı çalışmalarında Dünyanın en eski kentlerinden birinin yine kıyıda yerleşmiş olduğu
ortaya çıkarılmıştır. 1969-1975 yılları arasında, Suriye'de Fırat Nehri yakınında
gerçekleştirilen çalışmalarda ulaşılan Habuba Kabira, Yakındoğu'nun en eski kentiydi. 21
Avcı-toplayıcı toplulukların yerleşik yaşama geçmeleri de kıyıya olan bağımlılığı ve
baskıyı azaltmamış, tam tersine sulama yapmak ya da taşkınlardan korunma amacıyla
buraların doğal
yapısına müdahalede bulunulmuştur.22 Eski Yunan kentlerinin de
yaşayanlara ilişkin buluntulara ancak deniz ve karanın birleştiği yerlerde rastlanabileceği de öne
sürülmüştür. Bir başka anlatımla, bu görüşe göre, yalnızca eski çağlarda kıyı bölgelerinde yaşayan
insanlara özgü izler günümüze değin ulaşmakta, bu da, ilk insanların yerleşim yeri olarak kıyıları
seçtiğine ilişkin bir yanlış anlaşılmaya yol açabilmektedir. Kıyı bölgelerinde bulunan fosillerin ya da
diğer kalıntıların, nehirler, gel-git hareketleri ya da deniz düzeyinin yükselmesi ile kaybolabileceği,
bu açıdan kıyıların da eski zaman insanının izini sürmede çok elverişli olmadığını savunanlar da
bulunmaktadır. Bkz. a.g.y., s.15.
17
Lewis Mumford, The City in History: Its Origins, Its Transformation, and Its Prospects,
Harcourt, Brace & World, Inc., New York, 1961, s.10-20; V. Gordon Childe, Tarihte Neler Oldu, 5.
Baskı, Çev. Mete Tunçay, Alaeddin Şenel, Alan Yayıncılık, İstanbul, 1993. s.54.
18
Paul K.Hatt ve Albert J. Reiss, Jr. (Eds.), "The History of Human Settlement", Cities and Society,
The Free Press, Glenceo, Illionis, 1957, s.175.
19
V. Gordon Childe, "The Urban Revolution", Richard T. LeGates, Frederic Stout, The City
Reader, 2nd Edt., Routledge, New York, 2000, s.30.
20
Arnold J. Toynbee, A Study of History, Oxford University Press, London, 1960, s.58; T. Walter
Wallbank, Alastair M. Taylor, Nels M. Bailkey, Civilization: Past and Present, 3rd Edt., Scott,
Foresman and Company, Glenview, 1967, s.11; Will Durant, Ariel Durant, The Lessons of History,
Simon and Schuster, New York, 1968, s.15.
21
Jean Louis Huot, Jean-Paul Thalmann, Dominique Valbelle, Kentlerin Doğuşu, Çev. Ali Bektaş
Girgin, İmge, Ankara, 2000, s.55.
22
Hudson, Cities on the Shore, s.17.
18
kıyılarda geliştiği bilinmektedir.23 Roma İmparatorluğu dönemi için hazırlanmış
haritalardan kentlerin, büyük ölçüde kıyı bölgelerinde yığılmış olduğunu görebiliriz.24
Avrupa'nın, uygarlık tarihinde başat bir konuma sahip olmasında kuşkusuz, denizle olan
yakın bağlantısı önemli bir etmendi. Denize en uzak noktanın, Orta Avrupa'da yalnızca
350 km, Doğu Avrupa'da ise 700 km dolaylarında bulunması,25 türlü doğal kaynaklardan
yararlanılmasını, ticaretin, ulaşımın deniz yoluyla kolayca yapılabilmesini olanaklı
kılmıştır; bundan ötürü Avrupa'nın denizin etkisinde geliştiğini söylemek yanlış
olmayacaktır. Bu durumu, özellikle, 19. yüzyılda liman kentlerinin, denizin sunduğu
ulaşım olanaklarının ticaret için sağladığı uygun ortam sayesinde, hem kapitalizmin
genişlemesinde hem de toplumsal gelişmelerde başrol oynamasında görebiliriz. 26
Kent tarihine ilişkin olarak elde edilen kimi bilgilerden, kıyı-insan ilişkisinin
kimi yönlerinin yalnızca bugüne ait olmadığını, bunların büyük bölümünün binlerce
yıldan beri süregeldiğini anlamak olanaklıdır. Sümer ülkesini betimlemek üzere kaleme
alınan aşağıdaki satırlar, söz konusu bağımlılık ilişkisini iyi bir biçimde ortaya
koymaktadır:
" Fırat ve Dicle'nin denize kavuşmadan önce boydan boya katettiği Aşağı
Mezopotamya bölgesinin çok geniş bir alanı kapladığı söylenemez. Eni, iki
nehirle ve bunlara açılan kanallarla sulanan sağlı sollu dar şeridi aşmamakta,
boyu da 600-700 kilometre civarında kalmaktadır. Mezopotamya, adının da
ifade ettiği üzere iki nehir arasındaki ülkedir. İklimi aşırı derecede kuraktır.
Bağdat ile Basra Körfezi arasındaki engebesiz, dümdüz alana yılda 200
milimetreden az yağmur düşer. Mayıs'tan itibaren yaz ayları boyunca yaklaşık
15 hafta ise kupkuru geçer. Fakat bu kurak ülkenin toprakları nehirlerin suyuyla
sulandıklarında, bereketli hasatlar elde etmek olasıdır. Bunun sağlanması için
de, Anadolu'nun eriyen karlarıyla kopup gelen dehşetli sellerin denetim altına
alınması gerekir.
23
Weber, kitabında, Eski Yunan kentlerini "Savaşçıların Kıyı Yeleşimi Olarak Eski Aristokratik
Şehir" başlığı altında incelemiştir. Bkz. Max Weber, Şehir: Modern Kentin Oluşumu, Çev. Musa
Ceylan, Bakış, İstanbul, 2000, s.170.
24
Örneğin Bkz. Leonardo Benevolo, Avrupa Tarihinde Kentler, Çev. Nur Nirven, Afa, İstanbul,
1995, s.22-23.
25
Michel Mollat du Jourdin, Avrupa ve Deniz, Çev.A. Muhittin Kargın, Afa, İstanbul, 1993, s.20.
26
Bkz. Çağlar Keyder, Y. Eyüp Özveren, Donald Quataert (Ed.), Doğu Akdeniz'de Liman Kentleri
(1800-1914), Çev. Gül Çağalı Güven, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1994, s.vi, vii.
19
Dicle ve Fırat her zaman bugünkü yataklarından akmamıştır. Bu bakımdan, eski
yerleşim yerlerinin harita üzerindeki konumlarından yola çıktığımızda, ilginç
bulgularla karşılaşmaktayız. Tarihi yerleşim merkezlerinin çoğu bugün
nehirlerden belli bir uzaklıkta kalmıştır. 3. binyıla ait hemen hemen hiçbir
yerleşim kalıntısı nehirlerin halihazırdaki kıyısında yer almamakta, hatta çoğu
bugün iki nehir arasında uzanan çölün içinde kalmaktadır. Dahası, Basra Körfezi
sahillerinin yeri de çok tartışmalıdır. Bu iki değişken (nehir yatakları ve deniz
kıyısı) birbiriyle sıkı sıkıya ilintilidir."27
Tarihin ilk yerleşim yerlerinin üzerinde kurulu bulunduğu toprakları anlatan bu
satırlar, insanın kıyıya bağımlılığını ya da kıyının değişken bir yapıya sahip olduğunu
göstermekle kalmaz, günümüzde kıyı alanlarının içinde bulunduğu sorunların oldukça
eski bir geçmişi bulunduğunu da ortaya koyar. Taşkınlardan korunma gibi zorunlu
görülebilecek nedenlerden olsa bile, insanlığın kıyılarda yaşama uğruna aldığı
önlemlerin, set yapma gibi, kıyının doğal yapısına bir müdahale olduğunu gösterir.
Ancak bu noktada, kıyı yakınındaki toprakların, iç bölgelere göre daha düşük verimde
olduğunu, henüz nüfusun sorun yaratmadığı dönemlerde, kapalı ekonomilerin, sade bir
yaşamın
temel
gereksinimlerini
karşılayabildiğini
belirtmek
gerekir. 28
Kıyı
yerleşimlerinin, iç bölgelere doğru yayılma eğilimi göstererek doğal çevre üzerindeki
baskıyı artırmaları daha sonraki dönemlere denk gelir.
Kıyıların, tarih boyunca insan yerleşimleri için çekici yerler olmasında, en uygun
yaşam koşullarını sağlamasının yanı sıra, insan ve diğer canlıların yaşamını
destekleyecek dolaylı işlevlerinin de payı bulunmaktadır: Kıyı alanları, karadan
gelebilecek kanalizasyon ve çeşitli kimyasal madde atıkları gibi türlü kirletici öğeler için
bir tür filtre görevini yerine getirir; haliçlerde türlü bitki ve hayvan yaşamının sürmesi
örneğinde olduğu gibi çok sayıda canlı için uygun bir yaşam ortamıdır; denizden
gelebilecek, özellikle okyanus kıyılarında gözlenen fırtına, dalga ya da benzer doğal
yıkım olaylarına karşı bir duvar işlevini görür; balıkçılığa ve diğer deniz canlılarının
yetiştirilmesine uygun ortam sağlamasında görüldüğü gibi büyük bir gıda kaynağıdır;
yüzme, güneşlenme, su sporları gibi etkinlikler için uygun bir dinlenme ve eğlenme
27
Huot ve diğerleri, Kentlerin Doğuşu, s.66, 67.
28
a.g.y., s.242, 243.
20
alanıdır; ressamlar, fotoğrafçılar, edebiyatçılar için ilham kaynağı olmasında
görülebileceği gibi estetik bir değeri vardır;29 insanın kendisine yeniden üretebileceği,
fiziksel ve ruhsal açıdan yenileyebileceği bir alandır.30 Aslında, kıyıların içinde
bulunduğu sorunların da, anılan bu özelliklerinden kaynaklandığı söylenebilir. Bir
anlamda, sağladığı olanaklar insanı kıyıya çekmiş, buralardaki doğal yapı üzerindeki
baskıyı artırmıştır.
2.Kıyılar ve Nüfus
Kıyı bölgelerinde gözlenen çevre sorunları ile nüfus arasında doğru orantılı bir
ilişkinin olduğuna daha önce değinilmişti. Ancak nüfus değişkeninin hemen her türlü
çevre sorununda olduğu gibi, bulunulan bölgenin gelişmişlik derecesine göre farklı
yönde sonuçlar doğurduğu da bir gerçek. Gelişmiş ülkelerde kıyı bölgesindeki toprağın
yollarla, sanayi ve savunma tesisleriyle doldurulmuş olduğu, kanalizasyon ve diğer
sanayi atıklarının, dinlenme ve eğlenmeye ilişkin etkinliklerin büyük sorunları da
beraberinde getirdiği bilinmekte. Gelişmekte olan ülkeler içinse bu sorunların bir
bölümüne ek olarak, yetersiz altyapı olanaklarından, turizm etkinliklerinin aşırı
baskısından, (ormanların ve balık türlerinin kaybında görülebileceği gibi) doğal
kaynaklar üzerinde var olan aşırı yüklenmeden söz edilebilir.31
Yeryüzündeki kıyıların toplam uzunluğu yarım milyon kilometreyi geçmez32;
konuya bu açıdan baktığımızda, kıyıların, bütün bir yerküre dikkate alındığında göz ardı
edilebilecek bir büyüklük oluşturduğu düşünebilir. Ancak, kıyıyı, deniz ile karanın
29
Klee, The Coastal Environment, s.2.
30
Çağlayan ve deniz kıyısı gibi sulak ortamlarda insanların kendilerini daha iyi hissetmelerinin
nedenine ilişkin bilimsel bulgular da var. Yapılan kimi araştırmalara göre, su, sert cisimlere çarptığı
sırada, havadaki negatif iyonların miktarı pozitif iyonlara göre artmakta, bu da insanları daha mutlu
kılmaktadır. Bkz. Sargun A. Tont, Sulak Bir Gezegenden Öyküler, 6. Basım, TÜBİTAK, Ankara,
1999, s.105.
31
Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.16.
32
Andrew Goudie, The Nature of the Environment, Blackwell, 3 rd Edt, Oxford, Cambridge, 1994,
s.203.
21
birleştiği ya da deniz ile karayı birbirinden ayıran bir çizgi değil de, türdeş öğelerden
oluşan bir bölge olarak kabul ettiğimizde, ortaya çıkan tablo farklı olacaktır. Dünya
nüfusunun yaklaşık üçte ikisinin33 yaşamını sürdürdüğü bu küçük alan, bütün küresel
dizgenin, toplumsal, ekonomik, siyasal ilişkilerinin en canlı biçimde yaşandığı yer
olarak karşımıza çıkacaktır.
Bütün çevre sorunlarında olduğu gibi, kıyı alanlarının içinde bulunduğu sorunlu
durumun başlıca sorumlusunun "insan" olduğu tartışma götürmeyen bir gerçek. Bu
açıdan, insanın kıyı alanlarına olumsuz yöndeki etkisinin iki ayrı biçimde ortaya çıktığı
düşünülebilir. Birincisinde, kıyı alanları, artan insan nüfusu için duyulan gereksinimlerin
buralardan karşılanmasının yarattığı bir bozulma sürecine girer; her ne kadar yaratılan
baskı büyük olsa da burada, dolaylı bir etkiden söz edilebilir. Enerji, savunma, ulaştırma,
eğitim-öğretim, turizm, spor, tarım gibi sektörlerin kıyı bölgelerinde yer almaları buna
örnek verilebilir. Bir başka anlatımla, bu durumda, kıyı alanında yaşamayan insanların
gereksinimlerinin de karşılanması söz konusudur. İkincisi, yani doğrudan olumsuz
etkileme ise, kıyı alanının birinci elden kullanımıyla ilgilidir. Bununla anlatılmak
istenen, kıyı bölgelerinde yaşayanların çevrelerine verdikleri zarar ya da doğa üzerinde
uyguladıkları baskıdır. Kıyı alanları üzerine doğrudan doğruya yapılan insan baskısına,
yukarıda sayılan sektörlerden başka, kanalizasyon, yol, su gibi temel altyapı
hizmetlerinin sunumundan kaynaklanan baskıları, kıyının doğal yapısının bozulmasını,
söz konusu yöredeki doğal ve tarihi değerlerin yok olması gibi, çok sayıda yerel nitelikli
sorunu da eklemek gerekecektir.
33
Agenda 21 - Chapter 17, Protection of the Oceans, All Kinds of Seas, Including Enclosed and
Semi-Enclosed Seas, and Coastal Areas and the Protection, Rational Use and Development of Their
Living Resources. (m.17.3); Goudie, The Nature of the Environment, s.203; Don Hinrichsen,
"Coasts in Crisis", Issues in Science & Technology, Summer, 1996, s.39-48; Dick Russell, “Where
the Land Meets the Sea”, The Environmental, March/April 1998, s.36; G. M. Lange, "Strategic
Planning for Sustainable Development in Coastal Zone Regions: Using Natural Resource Accounts",
Wim Salomons ve diğerleri, Perspectives on Integrated Coastal Zone Management, Springer,
Berlin, 1999, s.55.
22
Nüfusun, başlı başına, kıyı alanları için büyük sorun oluşturduğundan söz
edilmişti. Kıyı bölgelerinde yaşayan nüfusun, iç bölgelerdekinden büyük olduğu, bu
konuda yapılan araştırmaların üzerinde birleştiği ortak bir nokta.34 Ancak, yapılan
incelemenin tarihine, izlenen yöntemin niteliğine, dayanılan ölçütlere ya da ortaya çıkan
rakamların yorumlanmasına göre, varılan sonuçlarda da farklılıklar gözlenebiliyor. Kimi
araştırmalar bütün dünya nüfusunun üçte ikisinin kıyı bölgelerinde yaşadığını ortaya
koymaktadır.35 Bir değerlendirmeye göre yeryüzü nüfusunun beşte üçü denizden karaya
doğru 60 km uzunluğundaki bölge içinde bulunmaktadır.36 Bir başka kaynağa göreyse
bütün nüfusun %60’ı, 60 km’lik kıyı şeridi içinde bulunmaktadır.37 Bir başka yazara
göreyse dünya nüfusunun yarısı, deniz, nehir ya da göl kenarlarında yerleşmiştir.38 Buna
benzer biçimde, dünyadaki büyük kentlerin önemli bir bölümü -yaklaşık üçte ikisi39- de
kıyı bölgelerinde yer almaktadır. Birleşmiş Milletler Örgütü'nün kestirimlerine göre 30
yıl içinde dünya nüfusunun dörtte üçü, yani yaklaşık 6.3 milyar kişi, kıyılarda
yaşayacaktır. Bugün yeryüzünde kıyısal kentsel yerleşim yerlerinde yaklaşık olarak 1
milyar insan yaşamaktadır; üstelik bu sayı giderek de büyümektedir. Bu büyümenin
önemli bir bölümü de gelişmekte olan ülkelerde meydana gelecektir.40 Pek çok üçüncü
dünya ülkesinde, nüfusun, kıyı bölgelerinde, kırsal bölgelere göre daha fazla arttığı
34
Kıyı bölgelerindeki nüfusun diğer yerlere göre daha hızlı arttığı da biliniyor. Örneğin, günümüzde
kıyı alanlarında yaşayan nüfusun, 1950’deki dünya nüfusuna eşit olduğu saptanmıştır. Bkz. Robert
Kay, Jacqueline Alder, Coastal Planning and Management, London, New York,1999, s.21.
35
Agenda 21 - Chapter 17, m.17..3; Goudie, The Nature of the Environment, s.203; Hinrichsen,
"Coasts in Crisis", s.39-48; Russell, “Where the Land Meets the Sea”, s.36.
36
Hari Srinivas, “Expectations”, International Society of City and Regional Planners, Coastal Area
Management, International Seminar, Antalya, Turkey, 25-29 March 1998, s.15.
37
International Society of City and Regional Planners, Coastal Area Management, International
Seminar, Antalya, Turkey, 25-29 March 1998.
38
Hudson, Cities on the Shore, s.1.
39
Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.15.
40
Jerry R. Schubel, "Coastal Pollution and Waste Management", Commission on Geosciences,
Environment, and Resources National Research Council, Environmental Science in the Coastal
Zone: Issues for Further Research, (Prooceedings of a Retreat Held at the J. Erik Jonsson Woods
Hole Center, Massachusetts, June 25-26, 1992), National Academy Press, Washington, D.C., 1994,
s.126.
23
gözlenmektedir.41 Sözgelimi, 2010 yılına kadar Rio de Janeiro'dan Sao Paulo'ya kadar
Brezilya kıyılarının tamamen kentsel yerleşim yerlerine dönüşeceği öngörülmektedir.
Benzer bir süreci Şili'nin Valparaiso ve Concepcion kentleri arasında görmek
olanaklıdır.42 Dünya Bankası 1994 yılı verilerine göreyse, 20. Yüzyılın sonuna kadar
gelişmekte olan ülkelerin nüfusunun üçte ikisi kıyıda yaşıyor olacaktır.43
Gelişmiş ülkelerin kıyı alanları açısından da durum çok farklı değil. Örneğin
günümüzde ABD’de nüfusun yarısı 80 km’lik kıyı kuşağı içinde yaşamaktadır. 44 Bir
araştırmaya göre bu ülkede, 1960 yılında kıyı yerleşim yerlerinde 80 milyon kişi
yaşamaktayken, 1990'lı yıllarda bu rakam 110 milyona ulaşmıştır. Bu sayının 2010
yılına kadar 127 milyona erişmesi beklenmektedir.45 ABD'de, en yüksek oranda kentsel
büyümenin küçük kıyı kentlerinde gerçekleştiğini de eklemek gerekir.46 1990 yılında
ABD “Ulusal Okyanus ve Atmosfer Yönetimi”47nin Amerikan kıyılarındaki nüfus
yoğunluğu üzerine hazırladığı araştırmaya göre, ABD kıyılarının nüfusu çok hızlı bir
biçimde artmaktadır. 50 eyaletten 30’unun kıyıda bulunduğu bu ülkede karada yerleşmiş
41
Donald W. Field et al., Coastal Wetlands of the United States: An Accounting of a Valuable
National Resource (National Oceanic and Atmospheric Administration in cooperation with the U.S.
Fish and Wildlife Service, Washington, D.C., 1991), s.354-355’den aktaran The World Resources
Institute, The United Nations Environment Programme, The United Nations Development
Programme, The World Bank, World Resources (1996-1997): The Urban Environment, (Habitat
Resmi Yayını), Oxford University Press, New York, Oxford, 1996, s.60, 114-117, 143-150.
42
Hinrichsen, "Coasts in Crisis", s.39-48.
43
Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.15-16.
44
Beatley ve diğerleri, Coastal Zone Management, s.34; Klee, The Coastal Environment, s.1.
45
Culliton, Thomas J., Maureen A. Warren, Timothy R.Goodspeed, and John McDonough III, Fifty
Years of Population Growth Along the Nation's Coasts, 1960-2010, Rockville, MD: National
Oceanic and Athmospheric Administration, 1990'dan aktaran David M. Bush, Orrin H. Pilkey Jr.,
William J. Neal, Living by the Rules of the Sea, Duke University Press, Durham and London, 1996,
s.5.
46
William H. Frey and Alden Speare, Jr., “The Revival of Metropolitan Population Growth in the
United States: An Assesment of Findings from the 1990 Census,” Population and Development
Review, Vol.18, No.1 (March 1992), s.135’den aktaran The World Resources Institute, The United
Nations Environment Programme, The United Nations Development Programme, The World Bank,
World Resources (1996-1997), s.60.
47
National Oceanic and Atmospheric Administration.
24
bulunan illerin sayısı 1569 iken, kıyı bölgelerinde 451 il vardır. 1990’da kıyı
bölgelerinde yaşayanların sayısı 110 milyondu; bu sayının 2010 yılına kadar 127
milyona ulaşması beklenmektedir.48 Avrupa ülkeleri açısından da durum çok farklı
değil. Avrupa'da bulunan yaklaşık 680 milyon kişiden 200 milyonunu 50 km'lik kıyı
kuşağında yaşamını sürdürmektedir.49
Benzer bir durum Türkiye'nin içinde bulunduğu Akdeniz Bölgesi için de
geçerlidir. Sözgelimi, 1950’de Akdeniz ülkelerinin toplam nüfusu 212 milyonken
1985’de bu rakam 356 milyona yükselmiştir; 2025’de ise 547 milyona ulaşacağı
kestirilmektedir. Nüfus artışının özellikle Türkiye, Suriye ve Kuzey Afrika bölgelerinde
daha yüksek olması beklenmektedir. 1992’de Akdeniz’i çevreleyen ülkelerin nüfusunun
%38’i, tüm Akdeniz kıyılarının %15’inde yaşamaktaydı. Örneğin Cezayir’de nüfusun
%53’ü, yalnızca %3’lük bir alanda toplanmıştı. İspanya’da kıyı alanlarında yaşayan
insanların sayısı 1900 yılında %12’den 1992’de %35’e yükselmiştir. Akdeniz’i
çevreleyen ülkelerde kıyıda yaşayan nüfusun gelecek yüzyılda, nüfusu artık artmayan
ülkelerde de dahil olmak üzere, hızla yükseleceği söylenebilir. Örneğin Mavi Plan’da,
güneydeki ülkelerin nüfusunun 2025’e kadar ikiye katlanacağı öngörülmektedir. Buna
48
Culliton, Thomas J., Maureen A. Warren, Timothy R. Goodspeed, Davida G. Remer, Coral M.
Blackwell, and John J. McDonough III. 50 Years of Population Change Along the Nation’s
Coasts, 1960-2010, 1990, Rockville, Maryland: National Oceanic and Atmospheric
Administration’dan aktaran Klee, The Coastal Environment, s.210. Bir başka ölçüte göre yapılan
hesaplamaya göre de, 1980 yılında Amerika nüfusunun yaklaşık %53'ünü oluşturan 118 milyon kişi,
50 millik kıyı alanı içinde yaşamaktaydı. 1940 yılı için aynı rakamlar 60.5 milyon, bütün nüfusun
%46'sı biçimindeydi. Bkz. Rutherford H. Platt, "Cities on the Beach: An Overview", Rutherford H.
Platt, Shelia G. Pelczarski, Barbara K. R. Burbank (Eds.), Cities on the Beach: Management Issues
of Developed Coastal Barries, The University of Chicago Department of Geography Research
Paper No. 224, Chicago, 1987, s.6.
49
European Commission, Towards Sustainability: The European Commission's Progress Report
and Action Plan on the Fifth Programme of Policy and Action in Relation to the Environment
and Sustainable Development, Office for Official Publications of the European Communities,
Luxembourg, 1997, s.82.
25
göre, söz konusu artış Kuzey ülkelerinin şimdiki toplam nüfusundan bile daha fazla
olacaktır.50
Nüfusun kıyı bölgelerinde, diğer yerlere göre daha yoğun olması durumunu
Türkiye'de de gözlemek olanaklı. 1985’te Türkiye nüfusunun yaklaşık olarak %30’unu
oluşturan 15.3 milyon kişi kıyı bölgelerinde yaşamaktaydı. Söz konusu bölgelerin tüm
Türkiye yüz ölçümüne oranı ise %14 dolayındadır. Kıyı bölgelerindeki kentsel nüfus
1975’te %47.7 iken, 1985’de %64’e çıkmıştır.51 1990 nüfus sayımına Türkiye'de nüfus
yoğunluğu ortalaması km2 'ye 73 kişi iken, kıyı illerinde bu sayı 127'ye
yükselmektedir.52 DİE, 1997 nüfus
sayımı verilerine dayanarak bir hesaplama
yaptığımızda, Türkiye'de kıyısı bulunan 25 ilin53 nüfusunun 31.220.976'yı bulduğunu,
bunun da 62.810.111 olan ülke nüfusunun % 49'una denk geldiğini görüyoruz. Bir başka
çalışmaya göre de, Türkiye'de, kıyıda bulunan illerin kapladığı alan, bütün ülke
yüzölçümünün %30.7'sini oluşturmaktadır.54 Söz konusu rakamlardan yola çıkarak,
Türkiye'de nüfusun yarısının kıyı bölgelerinde yaşamını sürdürdüğü sonucuna varmak
çok da yanlış olmayacaktır. Ancak yıllık nüfus artış hızı oranlarına baktığımızda aynı
yorumda bulunabilmek oldukça güç. 1990-1997 döneminde Türkiye yıllık nüfus artış
hızı ‰15,08 iken, sözü edilen kıyı illerindeki nüfus artış hızı ‰9.3 oranında
gerçekleşmiştir. Karadeniz bölgesinden ekonomik nedenlerden kaynaklanan büyük
50
Birleşmiş Milletler Çevre Programı, Akdeniz Eylem Planı, Michel Grenon ve Michel Batisse
(Der), Mavi Plan, Çevre Bakanlığı, Ankara, 1988, s.61-76.
51
Özcan Altaban, "An Introduction to Antalya 'A Unique Mediterranean City' ”, International
Society of City and Regional Planners, Coastal Area Management, International Seminar, Antalya,
Turkey, 25-29 March 1998, s.37.
52
Devlet Planlama Teşkilatı, Türkiye Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Planı, 2. Baskı, Şubat
1999, Ankara.
53
Adana, Antalya, Artvin, Aydın, Balıkesir, Bolu, Bursa, Çanakkale, Giresun, Hatay, İçel, İstanbul,
İzmir, Kastamonu, Kocaeli, Muğla, Ordu, Rize, Sakarya, Samsun, Sinop, Tekirdağ, Trabzon, Yalova,
Zonguldak.
54
T.C. Turizm Bakanlığı, Atak - Turizm, (Yayınlanmamış Rapor), Ankara, 1994'den aktaran Halil
Akdeniz, Kıyı Korumasında Yönetsel ve Tüzel Boyutlar: Kuşadası ve Kemer Kıyılarındaki
Yapılaşmalar, A.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 1996, s. 31. (Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi)
26
göçün bu oranın düşük kalmasında önemli payı bulunduğu kuşkusuz. Karadeniz bölgesi
dışarıda bırakıldığında söz konusu oranın ‰ 19.9'a çıkması da bu durumu
doğrulamaktadır.
3.İnsanlığın Kıyıya Bakış Açısındaki Değişim
Tarih boyunca kıyı alanlarının insanlık için en uygun yerleşim yeri olarak
yeğlendiğini ve ilk dönemlerde kıyı alanları ve kaynakları üzerindeki baskının çok sınırlı
ölçülerde olduğuna değinilmişti. Ancak zamanla bilim ve teknolojideki gelişmelerin
çevreye daha büyük ölçüde müdahale edebilecek araçları ortaya çıkarması, nüfusun
artması, kentleşmenin yaygınlaşması gibi gelişmeler çözümü güç sorunları da
beraberinde getirmiştir. Öteki çevre sorunları gibi kıyı alanlarındaki sorunların
kaynağının da Sanayi Devrimi olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bu büyük
dönüşümün, insanlığın doğal değerlere bakış açısını değiştirdiği de söylenebilir. Öteden
beri kendisini doğanın bir parçası olarak gören, onunla uyumlu bir yaşam biçimine sahip
olan insan için, anılan değerler artık "doğal kaynaklar" olarak adlandırılmaya başlanan
birer nesne konumundaydılar.55 Bundan dolayı söz konusu "kaynaklar"ın yönetilebilir,
planlanabilir, alınıp satılabilir nitelikte varlıklar biçiminde ele alınmaya, bir başka
anlatımla bir pazar malı olarak görülmeye başlanması da, insanın doğaya bakış
açısındaki değişiminin dolaysız bir sonucu olarak değerlendirilebilir. Kıyı alanlarında,
önceleri temel gereksinimler için sınırlı ölçülerde ve toplumsal amaçlar doğrultusunda
gerçekleştirilen baskının zamanla niteliğinin değiştiği, bu doğal alanların kendilerini
yenileyebilme yeteneğini körelttiği söylenebilir. 56 Bir başka anlatımla, giderek artan
55
İlk bakışta doğal çevreyi oluşturan öğelerden her biri kaynak olarak görünse de gerçekte bunların
tümünü birden “kaynak” terimi ile ifade etmek çok da anlamlı değildir. Çünkü insanlar yalnızca
kendileri için gerekli olan, değerli olan şeyleri kaynak olarak görme eğilimindedirler. Örneğin petrol
önceleri bir kaynak olarak değerlendirilmezken, enerji elde etmede kullanılabileceğinin farkına
varılmasıyla bir kaynak olarak değerlendirilmeye başlanmıştır. Bkz. S. Güven Bilsel, “Kıyı
Planlamasının Değişik Boyutları ya da Planlama Ölçütleri Üzerine”, Mimarlık, , S.147, 1976/2, s.48;
Mark Manuel, Barrie Mc Elroy, Roger Smith, Coastal Conflicts, Cambridge University Press, 1995,
s.31.
56
Kay, Alder, Coastal Planning and Management, s.9.
27
insan gereksinimlerini karşılayabilmek amacıyla kıyı alanlarında büyük çaplı üretimin,
ulaştırma ve enerji elde etme ile ilgili etkinliklerin gerçekleştirilmesi kıyı alanlarını
taşıma kapasitelerinin de sonuna yaklaşılmak üzere olduğunu gösteriyordu. Artık insan
ile doğa arasındaki ilişkiyi, kaynakların sınırsızlığı ve en çok kârı elde etmenin buna
bağlı olduğu düşüncesi belirliyordu.
C.Kıyı Alanları Üzerindeki Baskılar
Hem tek başına insan türünün varlığı, yani nüfus, hem de fazla nüfusun
yaşamasını sağlayacak koşulların yaratılması süreci, kıyının doğal yapısına olumsuz
etkide bulunur. Kıyı bölgelerinde yer alan doğal değerler ve kaynaklar üzerinde
insanlığın kurmuş olduğu baskılar şöyle özetlenebilir: Buralarda nüfusun yoğun bir
biçimde bulunması baskıyı artıran en büyük etmendir. Fazla nüfusun beraberinde
sanayileşmeyi, kentleşmeyi getirmesi, bunların sonucunda yer altı doğal kaynaklarının
bozulması ya da yok olması, kirliliğin57, gürültünün ortaya çıkması; artan nüfusun
beslenmesini sağlayabilmek için balıkçılıkta olduğu gibi doğal kaynaklar üzerine aşırı
baskı yapılması bunlara örnek olarak verilebilir. Bir başka anlatımla kıyı bölgeleri
üzerindeki insan baskısı, kıyının doğal yapısında ve kaynaklarında bozulmaya neden
olur.58
57
Kıyı kirliliğini yaratan etmenler genellikle iki kümeye ayrılarak incelenmektedir: Nokta kaynaklı
kirleticiler ve nokta kaynaklı olmayan kirleticiler. Birincisi ile kanalizyonun, sanayi atıklarının, deniz
taşıtları atıklarının suya boşaltılması ya da herhangi bir kaza sonucunda denize petrol dökülmesi gibi
doğrudan doğruya belirli bir alanda oluşan kirlilik anlatılmak istenmektedir. İkincisi ise tarım
alanlarının, kentsel alanların ya da kıyıdan uzak bölgelerde gerçekleşen etkinliklerin kıyı
bölgelerinde dolaylı biçimde oluşturduğu kirliliği karşılamak üzere kullanılmaktadır. Bkz. Klee, The
Coastal Environment, s.120-121.
28
Çizelge 1: Kıyı Alanlarında İnsan Etkinlikleri ve Çevreye Etkisi
Çevre
Kıyı alanı
Uçurumlar, kayalıklar
Sahil (kumluk-çakıllık alanlar)
Gel-git hareketlerinin etkisindeki çamurlu-kumlu
alanlar
Bataklık alanlar
Mangrove alanları (Tropikal kuşaktaki kıyı ve
bataklıklarda yetişen bir bitki)
Rüzgarın yığdığı kumullardan oluşan alanlar
Kıyıdan açıktaki alanlar
İnsan Etkileri
Kıyıdan deniz kabuğu vb. toplamak
Eğitim
Yürüyüş
Kayalıklardaki gelişme
Dağcılık
Eğitim
Sahil koruma-savunma
Dinlenme-eğlenme ve turizm
Kıyısal gelişme
Kıyısal savunma
Kıyı ve çakıl alma
Dalma
Ulusal savunma
Arazi araçları
Arazide hak iddia etme
Yem için toprağın eşelenmesi
Sanayi/liman gelişimi
Tarama
Kıyısal Savunma
Kirlilik
Koruma
Ulusal savunma
Dalgakıran
Marina yapımı
Arazide hak iddia etme
Otlatma/ekim yapma
Eğlenme-dinlenme
Liman Yapımı
Tarama
Koruma
Ulusal Savunma
Kıyısal Savunma
Kirlilik
Haliç Barajları
Dalgakıran
Arazi araçları
Arazi üzerinde hak iddia etme
Ağaç Kesimi
Kültür balıkçılığı
Tarım
Kirlilik
Arazi üzerinde hak iddia etme
Dinlenme-eğlenme
Dalma
Kum Çıkarma
Ulusal Savunma
Kıyısal Savunma
Koruma
Sanayi atıklarının boşaltılması
Balıkçılık
Mercan Kayalıkları
Petrol çıkarma
Katı atık dökme
Değişikliğe Duyarlılık
Düşük
Düşük
Düşük
Yüksek
Düşük
Düşük
Yüksek
Yüksek
Yüksek
Yüksek
Yüksek
Düşük
Orta
Görece yüksek
Yüksek
Genellikle düşük
Yüksek
Yüksek
Yüksek
Yüksek
Düşük
Orta-düşük
Yüksek
Yüksek
Yüksek
Orta-Düşük
Düşük
Yüksek
Orta-Düşük
Düşük
Orta-Düşük
Düşük
Düşük
Yüksek
Yüksek
Görece yüksek
Yüksek
Yüksek
Yüksek
Yüksek
Yüksek
Yüksek
Görece yüksek
Yüksek
Yüksek
Yüksek
Yüksek
Düşük
Yüksek
Yüksek
Yüksek
Yüksek
Görece yüksek
Kaynak: Peter W. French, Coastal and Estuarine Management, Routledge, New York, 1997, s.16, 17.
58
UNEP Water Branch - PAP Regional Activity Centre, Integrated Coastal Area and River
Management, 1997, 1-2.
29
Kıyılar üzerinde insan etkinliklerinin yarattığı baskılar türlü yönlerde etkisini
göstermektedir. (Bkz. Çizelge 1) Yukarıda da değinildiği gibi, sanayileşmede,
kentleşmede gözlenen gelişmeler kıyının doğal yapısını olumsuz yönde etkileyerek
çevre değerlerinin bozulmasına yol açar. Bu gelişmeler yalnızca çevrebilimsel sorunlar
yaratmakla kalmaz, türlü toplumsal sonuçlar da doğurur. Doğal niteliği ya da doğal
kaynakları çevresel yıkım tehdidi altında bulunan kıyı bölgelerinde, balıkçılığın,
avcılığın, turizmin, madenciliğin ya da diğer sektörlerin durumunun kötüleşmesinin
yerel ekonomiyi olumsuz etkilemesi belki de bunlardan en somut biçimde
görülebilenidir. Kıyı alanlarındaki baskılardan kaynaklanan bir diğer önemli sorun da,
türlü toplumsal kümelerin kıyıdan yararlanması ile ilgilidir. Kıyının niteliği gereği deniz,
ırmak, orman gibi tüm yurttaşların ortak olarak yararlanmasına açık olması, ancak bu
ilkenin uygulanmasında çoğunlukla ekonomik ve siyasal gücü elinde bulunduranların
söz sahibi olması, bir başka anlatımla kıyıdan yararlanmada denkserliğin göz önünde
bulundurulmaması söz konusu toplumsal sonuçlardan biridir. Bu açıdan, değinilmesi
gereken bir başka toplumsal sorun da, kıyı alanlarının dış bölgelere açık olmasından
kaynaklanır. Turizm etkinliklerinin yerel halkın yaşam biçimi, gelenekleri, kültürleri
üzerindeki etkileri buna örnek verilebilir.
Kıyı alanlarında gözlenen bugünkü sorunların aslında oldukça yeni oldukları
söylenebilir; diğer alanlardaki çevre sorunlarına benzer bir biçimde bu alanlardaki
sorunların da ayırdına varılmasının uzun bir geçmişi yoktur. Bunda, kıyı alanlarını
etkileyebilecek insan etkinliklerinin, doğal sistemlerin taşıma kapasitelerini aşmaması,
yani kıyı çevresinin, ortaya çıkan olumsuz sonuçları gidererek kendi kendini
sürdürebilme
yeteneğine
sahip
durumda
bulunmasının
payı
vardır.
Ancak
sanayileşmenin ve kentleşmenin hızlanmasıyla birlikte bu sorunların birikimli etkileri,
sorunun çok açık bir biçimde duyulmasını sağlamıştır.59 Kıyı bölgelerinde, sanayinin
59
Aslında, bir başka açıdan da, kıyılarda yaşanan sorunların diğer bölgelerde yaşananlardan çok da
farklı olmadığı, oralardaki sorunların tümünün, hem de daha da ağırlaşmış bir biçimde kıyı
bölgelerinde de gözlendiği söylenebilir. Kentsel yerleşimlerin büyük bir bölümü kıyı bölgesi içinde
yer alır. Dolayısıyla buraları ham aşırı kentleşmenin olumsuz sonuçlarının hem de kıyıdan
30
gelişmesini özendirmek yönündeki kamusal politikaların da sorunun büyümesinde rolü
vardır.60
Kıyı bölgelerinde sorunların yaşanmasına neden olan etmenleri, bir başka
anlatımla kıyılara yönelik baskıları, doğal baskılar ve insandan, insan etkinliklerinden
kaynaklanan baskılar biçiminde ikiye ayırarak incelemek olanaklı.
1.Doğal Baskılar
Kıyıda gözlenebilen kimi sorunların ardında rüzgar, büyük dalgalar, deprem
gibi doğal etmenler yer almaktadır. Ancak bu olaylar da büyük ölçüde insan etkinlikleri
ile etkileşim içindedir. Daha önce de değinildiği gibi, aslında bu tür doğa olaylarının ya
da yıkımların bir tehlike yaratabilmesi için mutlaka o yörede insan yerleşiminin
bulunması gerekir. Bu olayların insan yaşamının görülmediği yerlerde ortaya çıkması
durumunda bir yıkımdan da söz edilemez. Buna benzer biçimde kıyıdaki insan
etkinlikleri de buralardaki doğal yıkım olaylarının olumsuz sonuçlarını ağırlaştırır.61
Yine kıyıda yapılan yüksek yapılar, rüzgar gibi doğal hareketleri olumsuz yönlerde
etkileyebilir.62
kaynaklanan sorunların yoğun bir biçimde yaşandığı yerlerdir. Akarsu ve göl kıyılarındaki
yerleşmeleri de düşündüğümüzde konunun yalnızca yerel değil ulusal boyutta da ele alınmasının
gerekliliği ortaya çıkar.
60
Özeksel yönetimin türlü konulara ilişkin izlediği politikaların tümü kıyı alanını olumlu ya da
olumsuz yönde etkileyebilir. Kıyı bölgelerinde turizmin geliştirilmek istenmesi, komşu ülkelerle
ilişkilerin buraların savunma amacıyla kullanılmasını gerektirmesi örneklerinde bu durumu
görebiliriz. Bu noktada akla ilk gelen örnek, Marmara Denizi çevresinin bir sanayi bölgesi olarak
desteklenmesidir. Doğal olarak bu konuda her ülkenin kendi toplumsal, ekonomik yapısına göre
değişen politikalar etkili olmaktadır. Örneğin yazlık konutlar için belirlenecek vergi oranlarının
düşük tutulması ya da ABD gibi sigortacılık sisteminin yerleşmiş olduğu bir ülkede kaza ya da
yıkım sigortasının desteklenmesi, doğal yıkım olaylarının tehdidi altında bulunan kıyı bölgelerinde
bina yapılmasını hızlandırabilir. Bkz. Beatley ve diğerleri, Coastal Zone Management, s.6-7.
61
17 Ağustos 1999 Marmara Depremi bu konuda verilebilecek en somut, en yetkin örneği
oluşturuyor. Depremle birlikte, sonradan denizin doldurulmasıyla kazanılan yerlerin tümü sular
altında kalmış, bir bakıma kıyı alanı eski doğal biçimine dönmüştür.
62
Beatley ve diğerleri, Coastal Zone Management, s.2-3.
31
2.İnsan Etkinlikleri
Kara ve denizin kesişim çizgisini oluşturan ve oldukça değişken (Bkz. Çizelge
2) bir doğal yapıya sahip olan kıyı alanları, yakınlarında gerçekleşen hemen her türlü
değişiklikten etkilenirler. Yukarıdaki çizelgeden de (Bkz. Çizelge 1) görülebildiği gibi,
bu alanlarda, deniz kabuğu toplamaktan, petrol çıkarılmasına değin bütün insan
etkinliklerinin olumsuz etkilerini görebilmek olanaklıdır. Kıyı bölgelerinin, canlılar ve
insanlar için yaşam ortamları sunması, sanayi ve ticaret için türlü olanaklar sağlaması,
atıkların boşaltıldığı bir depo işlevini görmesi, gıda üretimine elverişli olması, doğal
güzellikleri barındırması ve eğitim, savunma gibi türlü amaçlara yönelik olarak
kullanılabilmesinden ötürü, kıyılar üzerindeki insan etkinliklerinin sonuçları çok ağır
olabilmiştir.63 Daha önce de değinildiği gibi, kıyının ekonomik ve estetik açıdan çekici
olması, buralarda diğer yerlere göre nüfusun daha yoğun olmasına, dolayısıyla da
gerçekleştirilen etkinliklerin64 çevre üzerinde yaratacağı baskının daha da büyümesine
63
Bostwick H. Ketchum (Ed.), The Water's Edge: Critical Problems of the Coastal Zone, The
MIT Press, Cambridge, Massachusetts, 1972, s.12; Julian D. Orford, "Coastal Environments", B.
Nath, L. Hens ve diğerleri (Eds.), Environmental Management in Practice (Volume 3): Managing
the Ecosystem, Routledge, London, 1999, s.9.
64
Kıyı alanlarında gerçekleştirilen ya da karasal bölgelerden kaynaklanıp da kıyıları etkileyen
etkinlikleri şöyle sıralamak olanaklı: Denizcilik ve iletişimle ilgili etkinlikler: Deniz taşımacılığı,
liman vb. yapılar, denizcilikle ilgili diğer tesisler, iletişim kabloları. Deniz canlılarından ekonomik
amaçla yararlanma: Balıkçılık, kültür balıkçılığı, deniz yosunlarının toplanması, salyangoz, deniz
kabuğu, inci, mercan gibi deniz canlılarının avlanması ya da toplanması, tropikal balık avcılığı, deniz
memelilerinin tüketim, gösteri ya da bilimsel araştırmalar için yakalanması, deniz memelilerinin
ekonomik ya da bilimsel amaçlarla izlenmesi, deniz biyoteknolojisi uygulamaları. Maden ve enerji
kaynakları ile ilgili etkinlikler: Petrol ve gaz araştırmaları ve üretimi, kıyıdan açıkta yapılan petrol
arama etkinlikleri, petrol boru hatlarının döşenmesi, petrol aramasında kullanılan platformlar ve diğer
yapılar, deniz kumu ve çakıllarını kullanma, madencilikle ilgili türlü etkinlikler, dalgalardan, gel-git
hareketlerinden ya da denizdeki termal güçten enerji elde amacıyla yararlanma. Turizm etkinlikleri:
Oteller, pansiyonlar, yazlık evler, ulaştırma ile ilgili her türlü etkinlikler, yüzme, dalma gibi sportif
etkinlikler, su altı parkları, amatör balıkçılık, sahillerde gerçekleştirilen her türlü turizm etkinliği.
Kıyıdaki altyapı etkinlikleri: Yollar, köprüler, ulaşımla ilgili diğer altyapı tesisleri, içme suyu ve
kanalizasyon tesisleri, arıtma tesisleri, türlü ekonomik etkinlikler için deniz suyunun kullanılması.
Atıklar: Sanayi kuruluşlarına kıyının yakınında yer verilmesi, sanayi atıklarının ve kent çöpünün
denize boşaltılması, tarım ve sedimentasyondan kaynaklanan nokta kaynaklı olmayan kirlenme,
petrol ve toksit atıkları. Deniz ve kıyı çevresini iyileştirmeye dönük etkinlikler: Denizlerin iklimi
düzenleyici özelliğinin, deniz canlılarının, doğal ve kültürel varlıkların korunması ile ilgili
etkinlikler. Kıyının doğal ya da diğer tehlikelerden korunması amacıyla gerçekleştirilen etkinlikler:
Erozyonu önleme programları, fırtınalara ya da dalgalara karşı yapılan tesisler, denizin doldurulması
32
yol açar. Sanayileşmenin, makineli tarımın, kentleşmenin, altyapının, savunmanın,
ormancılığın, turizmin, madenciliğin, eğitim ve spor etkinliklerinin, ulaşımın, konutların
hep buralarda yoğunlaşması çoğunlukla bölgenin taşıma kapasitesinin zorlanması
sonucunu doğurur.65
Çizelge 2: Kıyıda Gözlenen Değişiklikler
Mutlak Zaman Ölçeği
İnsanlık Zaman Ölçeği
Binyıl
Yüzyıllar
Kıyıdaki Değişim
Deniz yüzeyinin buzullanmaya yanıt vermesi
Yıllar
Kıyı mühendisliği, yönetim planları
Tarihi kıyısal değişiklikler. Kasaba ve köylerin yok
olması.
Habitatların, bataklıkların, kumsalların vb. oluşumu
ve yok olması
Koruma çalışmalarının etkileri,
Aylar
Turizmin etkileri
Mevsimsel düzeltmeler, kıyı profili (biçimlenmesi)
Kıyı profili (kıyının biçimlenmesi)
döneminde gel-git hareketleri
Günler
Turizmin etkileri, acil kıyı koruma
çalışmaları,
kıyıdan
kum
vb.
çıkarılması
Acil sel önleme çalışmaları
Saatler
Lağım, çöp
Gel-git hareketleri
10 yıllar
Haftalar
Yerleşme ve sanayide değişiklikler
Kıyı mühendisliği ve koruma
bahar
Rüzgar dalgaları
Dakikalar
Dalga ve akıntılar
Saniyeler
Sediment taneleri hareketi
Kaynak: Peter W. French, Coastal and Estuarine Management, Routledge, New York, 1997, s.9.
yoluyla toprak kazanma. Askeri amaçla gerçekleştirilen etkinlikler: Kıyıya yakın bölgelerden
gemilerin geçisi, tatbikat yapılması, askeri amaçla kurulan her türlü tesis, askeri eğitim etkinlikleri.
Bilimsel Etkinlikler: Denizin doğal yapısı ya da deniz canlıları üzerine yapılan her türlü bilimsel
araştırma. Bkz. Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.21, 22. Kıyı ve
deniz alanlarında gerçekleştirilen bu etkinliklerden koruma ve kirliliği önlemeye ilişkin olanların
dışında, hemen hemen tümü çevre üzerinde ağır baskı yaratmaktadır. Hatta, koruma ve kirliliğin
önlenmesi amacıyla başlatılan girişimlerin de çevreye, öngörülemeyen kimi olumsuz etkilerde
bulunacağı söylenebilir.
65
Kıyı alanları daha önce de değinildiği gibi kara ve deniz çevredizgelerinin buluşma noktasında yer
alır. Bu açıdan hem deniz hem de kara çevresinin etkisi altındadır. Bir başka anlatımla karada ya da
denizdeki etkinliklerin tümü birden kıyıyı etkiler. Üstelik kara ve deniz gerçekleşen doğal döngülerin
birbirine bağlı olduğu göz önünde bulundurulursa, kıyıdaki sorunların kaynağında hem karadan hem
de denizden yapılan baskıların olduğu ortaya çıkacaktır. Bu açıdan kıyı alanının taşıma kapasitesinin
zorlanması ya da aşılmasının en genel kıyı alanı sorunu olduğu söylenebilir. Taşıma kapasitesinin
aşılması en çok atık sorununda karşımıza çıkıyor. Önceleri denizin kendini yenileyebilmesi açısından
fazla sorun yaratmayan atıkların bugün deniz ve kıyıdaki en büyük sorunlardan biri olduğunu, artık
denizin kanalizasyon atıklarını kaldırabilme sınırının çoktan aşıldığını görüyoruz. Bkz. Beatley ve
diğerleri, Coastal Zone Management, s.4.
33
Kıyı alanlarında gözlenmeye başlanan bir başka önemli sorun da iklim
değişikliği ile deniz düzeyinde meydana gelen yükselmedir. Her ne kadar, doğrudan
doğruya insan etkinliklerinden kaynaklanmayan doğal bir değişim gibi görünse de,
küresel ısınmanın temelinde aşırı sanayileşmeden kaynaklanan ve ozon tabakasına zarar
veren gaz emisyonlarının olduğu bilinmektedir. Şimdiden kimi kıyı bölgelerini tehdit
etmeye başlayan, önümüzdeki yıllarda daha ağır sonuçlar doğurabilecek bu tehlikeden
en çok etkilenen yerler düşük düzeyde bulunan kıyı bölgeleri olacaktır. Deniz suyunun
ısınması rüzgarların şiddetini artırarak, etkilenen bölgenin daha da büyümesine yol
açacaktır. Kıyı bölgeleri ve burada bulunan yerleşim birimleri, yalnızca deniz
düzeyindeki, ısıdaki, yağış miktarındaki, nem oranındaki, rüzgardaki, fırtınalardaki
değişikliklerden değil, denizlerdeki tuzluluk oranındaki, akıntılardaki, sediment
oranındaki, erozyondaki değişikliklerden de etkilenir.66 Bir başka anlatımla, kıyı
alanlarındaki hemen hemen bütün yıkımların ya da sorunların ardında, bir biçimde
insanın ve ekonomik etkinliklerin bulunduğu söylenebilir.
3.Turizm
Turizm etkinlikleri kıyı bölgelerindeki sorunlarının artmasında önemli payı
olan bir diğer etmendir. Tarihsel değerlerin, doğal güzelliklerin yoğun biçimde bir arada
bulunduğu kıyı alanlarının, turizm etkinliklerinin büyük bir bölümüne ev sahipliği
yaptığı bilinmekte. Turizm yörelerinde nüfusun yalnızca yılın belli dönemlerinde
artması çoğunlukla buraların taşıma kapasitesinin üzerine çıkılmasına yol açmaktadır.
Bundan dolayı, turizmin kıyı alanlarında yarattığı olumsuz etkiler diğer yerlere göre
daha ağır sonuçlar doğuracaktır. Çevre üzerinde turizmden kaynaklanan baskıları birkaç
kümeye ayırarak incelemek olanaklıdır. İlk olarak, doğrudan doğruya turizm etkinlikleri
sonucunda doğal çevreye verilen zararları belirtmek gerekecektir. Burada söz konusu
olan, doğal ve tarihi değerlerin turizm etkinliklerinden olumsuz yönde etkilenmesidir.
İkinci olarak, nüfus yığılmasının beraberinde getirdiği iletişim ve ulaşım araçlarının
66
The World Bank, Guidelines for Integrated Coastal Zone Management, Jan C. Post and Carl G.
34
etkisinden söz edilebilir. Son olarak da yoğun turizm etkinliklerini desteklemek üzere
kurulan altyapının olumsuz etkilerini anmak gerekir.67
Ancak 19. yüzyıldan sonra, küçük bir azınlığın saygınlık simgesi olmaktan
çıkarak daha geniş kitlelere ulaşma olanağı bulabilen turizm, 20. yüzyıl’da iletişim ve
ulaşım teknolojisindeki gelişmelerle birlikte büyük bir ekonomik sektör haline gelmiştir.
Özellikle II. Dünya Savaşı Sonrası'nda hava taşımacılığındaki gelişmeler,68 boş
zamanları
geçirme
alışkınlıklarındaki
değişmeler
kitle
turizminin
doğmasını
kolaylaştırmıştır. Önceleri yalnızca varsılların ve toplumdaki yüksek kesimdekilerin
katılabildikleri turizm etkinliklerinin nicelik ve nitelik açısından gelişmesi doğal çevreyi
de olumsuz yönde etkilemeye başlamıştır. Anahatlarıyla gelişim çizgisi aşağıdaki
çizelgede verilen turizmin, doğal çevrede ve kıyı bölgelerinde olumsuz sonuçlar doğuran
etkileri şöyle sıralanabilir: Turizm etkinlikleri doğrudan ya da dolaylı olarak doğal
çevreye türlü etkilerde bulunur,69 ancak bu etkinliklerin çoğu kıyıda ya da kıyı
bölgelerinde gerçekleştirildiği için buralardaki bozulma diğer yerlere göre daha fazla
olacaktır. Turizmin kıyı alanlarına yönelik ilk göze çarpan olumsuz etkisi kıyı boyunca
otellerin, turizme ilişkin yapıların sıralanmasıdır. İkinci olaraksa, yörede artan nüfusun
gereksinimlerini karşılamak üzere altyapının geliştirilmesini anmak gerekir. Ulaşım ve
enerji gibi temel gereksinimleri karşılamak üzere başlatılan çalışmalar çoğunlukla
buraların doğal yapısının bozulması sonucunu doğurur. Turizm etkinliklerinin
Lundin (Ed.), Environmentally Sustainable Development Series No.9, Washington D.C., 1993, s.4.
67
John Urry, “Turist Bakışı ve Çevre”, Çev.Rahmi G. Öğdil, Varlık, Ağustos 1999, S.1103, s.37.
68
Hudson, Cities on the Shore, s.33.
69
Turizm etkinliklerinin çevre üzerindeki baskısı türlü biçimlerde ortaya çıkar. Taşıt trafiğinin hava
kirliliğine yol açması, turistik tesislerin atık sularının boşaltılması sonucu deniz ve içme suyunda
kirliliğin ortaya çıkması, kimi turistik etkinliklerin (yat, sürat motoru vb.) deniz kirliliğini artırması,
deniz ve kara bölgesinde katı atıkların yarattığı sorunlar, özellikle yaz aylarında altyapı üzerinde
büyük baskı oluşması, turistik yörelerin doğal-kültürel özelliklerini yitirerek büyük kentlere
dönüşmeleri, doğal ve kültürel mirasın zarar görmesi, tarım-balıkçılık gibi geleneksel geçim
kaynaklarının gücünü yitirmesi, yörenin kültürel-toplumsal yapısında bozulmalar gözlenmesi bunlar
arasında sayılabilir. Bkz. Mediterranean Action Plan, Priority Actions Programme, Guidelines for
Carrying Capacity Assessment for Tourism in Mediterranean Coastal Areas, Regional Activity
Centre, Split, 1997, s.3, 4.
35
kıyılardaki bir başka olumsuz etkisi de, buralardaki doğal değerlerin ekonomik yarar
amacıyla tüketilmesidir. 70 Yöreler arasındaki kültür farklılığının, bir başka anlatımla
kültür çeşitliliğinin bozularak egemen Batı kültürünün buralarda yapay olarak
yeşermeye başlaması da değinilmesi gereken bir başka olumsuz noktadır. Ekonomisi
turizme dayalı olan gelişmekte olan ülkelerde söz konusu sorunlar daha da ağır
yaşanacaktır. Ekonomik getiri uğruna bütün doğal ve kültürel değerlerin turizme
açılması, çoğunlukla da bunları yerine koymak için elverişli düzeneklerden, yeterli akçal
kaynaklardan yoksun bulunulması, bu tür ülkelere yabancı olmayan bir olgudur. 71
Çizelge 3: Kapitalizm, Turizm ve Seyahat
Toplum biçimi
Seyahat biçimi
Kapitalizm öncesi
Örgütlü keşif
Liberal kapitalizm
Zenginlerin bireysel seyahatleri
Örgütlü kapitalizm
Örgütlü kitle turizmi
Örgütsüzleşmiş kapitalizm
Turizmin sonu
Kaynak: John, Urry, Mekânları Tüketmek, Çev. Rahmi G. Öğdül, Ayrıntı, İstanbul, 1999, s.201.
D.Kıyıda Yaşanan Çatışmalar
Kıyı, doğal yaşam alanlarının, doğal kaynakların ve insan yerleşimlerinin
birleştiği yer olmasından dolayı, buralarda kara ve deniz alanlarından farklı sorunlar
yaşanabilmektedir. Aynı sorunların gözlendiği durumlarda da çoğunlukla bu sorunların
daha ağır bir biçimde yaşanmakta olduğu söylenebilir. İnsan etkinliklerinin ve çevre
değerlerinin, kıyıda diğer yerlere oranla daha yoğun bir biçimde bulunması bu durumun
70
1980’li yıllarda, Bardados gibi turizmin yoğun olarak yaşandığı yerlerde, bir yandan kıyıdaki
otellerin denize atıksularını boşaltması, bir yandan da yerli halkın turistlere satmak üzere mercan
adalarındaki bitki ve balıkları toplayarak mercanların yok olmasına neden olmaları, turizm
etkinliklerinin çok yönlü olumsuz etkilerine örnek olarak verilebilir. Bkz. John, Urry, Mekânları
Tüketmek, Çev. Rahmi G. Öğdül, Ayrıntı, İstanbul, 1999, s.183.
71
Bkz. Food and Agriculture Organization of the United Nations, John R. Clark, Integrated
Management of Coastal Zones, FAO Fisheries Technical Paper, Rome, 1992, s.42, 43.
36
ardındaki temel etmenlerden biridir. Bir başka anlatımla, türlü ekonomik dışsallıklardan
yararlanma düşüncesiyle sanayi, turizm, ulaşım gibi çevre sorunlarının artmasına katkıda
bulunabilecek insan etkinliklerinin, doğal güzelliklerin, kaynakların, duyarlı yaşam
alanlarının toplandığı kıyı bölgelerinde yoğunlaşması, çevre sorunlarının kara ya da
deniz bölgelerine göre daha ağır yaşanmasına yol açmıştır. Bundan dolayı, kıyıların,
insan ve doğa arasındaki etkileşimin en yoğun olarak yaşandığı yerler olduğu
söylenebilir.Kıyı konusunda ortaya çıkan anlaşmazlıkların temelinde çoğunlukla kıyının
pek çok etkinlik için uygun bir yer olması vardır. Daha önce de değinildiği gibi, tarım,
sanayileşme ve kentleşme ile ilgili etkinliklerin tümü için kıyı bölgeleri çekici yerlerdir.
Kentsel yerleşim yerlerinde hem doğaya yapılan baskı hem de bu baskının yarattığı
olumsuz sonuçlar daha yoğun biçimde duyumsandığından, buralarda kıyıların içinde
bulunduğu sorunlar daha rahat gözlemlenebilir.72
Kıyı bölgelerinin bir başka özelliği de türlü çatışmaların yaşandığı yer
olmalarıdır. Girişimcilerin, bireylerin, yapsatçıların, esnafın, kendi aralarında ya da
üçüncü bir kümeye karşı yaşadıkları çıkar çatışmalarını bir kenara bırakarak, kıyı
bölgelerinde yaşanan çatışmaları birkaç kümeye ayırarak incelemek olanaklı: İlk olarak,
bir kıyı bölgesinde farklı devletlerin, siyasal ya da ekonomik konularda denetimlerini
sürdürmek istemelerinden kaynaklanan uluslararası çatışmalar söz konusu olabilir.73
Çalışmanın niteliği, daha çok siyasal boyutları olan böyle bir sorunu ele almaya elverişli
olmadığı için konuya ayrıntılı olarak değinilmeyecektir. İkinci bir çatışma türü daha çok
ekonomik nedenlerden kaynaklanmaktadır. Kıyının yukarıda değinildiği gibi, kara ve
denizden farklı bir fiziksel yapıya sahip olması, bir başka deyişle, çevre öğelerinin ve
doğal kaynakların yoğun bir biçimde bulunması, buraların diğer yerlere oranla ekonomik
açıdan değer kazanmasına yol açmıştır. Bu tür çatışmalar genelde girişimcilerin
birbirleriyle ya da özeksel ve yerel yönetimlerle olan ilişkilerinde gözlenir. Çoğunlukla,
72
Mark Manuel, Barrie Mc Elroy, Roger Smith, Coastal Conflicts, Cambridge University Press,
1995, s.1.
73
Bkz. Vallega, Fundamentals of Integrated Coastal Management, s.165.
37
ekonomik yarar elde etme umuduyla yola çıkan girişimci, buralara ilişkin yasal
düzenlemeleri uygulamakla görevli resmi birimlerle karşı karşıya kalır. Bir diğer çatışma
biçimine de, daha çok yerel halk, çevreci gruplar, gönüllü örgütlerle girişimciler, yerel
ve özeksel yönetimler arasında rastlanır. Burada sorun, daha çok, ekonomik etmenlerle
korumacılık
kaygısının
çatışmasından
kaynaklanır.
Korunması
gereken
çevre
değerlerinin olduğu bir yerde, özel girişimcilerin gerçekleştirmeyi tasarladığı bir
işletmeye, yerel ya da özeksel yetkililerin onay vermelerinden sonra yerel halkın ve
çevrecilerin birlikte hareket ederek söz konusu girişimi durdurma girişimleri buna örnek
verilebilir. Kıyı bölgesinde yaşanan bir başka çatışma da, yerli halkın yerleşik kültürü,
yaşam biçimi ile buralara geçici olarak turistik amaçlarla gelenlerin yarattığı görece
kalıcı olarak nitelendirebileceğimiz yeni davranış biçimleri, kültür öğeleri arasında
yaşanan çatışmadır. Kıyıda, birbirlerine olumsuz etkide bulunabilecek yararlanma
biçimlerinin bir arada yer alması da çatışmalara neden olabilir. Dinlenme ve eğlenmeye
ilişkin etkinliklerle kıyıdaki balık çiftliklerinin birbirlerine karşı olumsuz etkilerde
bulunmalarında bunu görebiliriz. 74 Kıyıda özel iyeliğin yaygınlaşması buraların kamu
yararına kullanılmasını önleyebilir. Daha sonraki sayfalarda ayrıntılı bir biçimde yer
alacak bu çatışma türünün en yaygın örneği, parasal ve fiziksel engellerden dolayı düşük
gelir kümelerinin, kıyılardan yararlanma olanaklarına kavuşamamasıdır. 75 Bir diğer
çatışma türü, uzun dönemli çevre koruma yaklaşımlarıyla kısa dönemli ekonomik
çıkarlar arasında görülür; tarihsel ya da doğal değeri olan bir kıyı yöresinin turizme
açılması gibi. 76 Bu çatışma nedenlerinin görünür nedenleri farklı olsa da, dikkatle
incelendiğinde hemen hepsinin ardında ekonomik etmenin olduğu görülecektir. Bunda,
daha önce de değindiğimiz gibi, kıyının ekonomik açıdan bir kaynak olarak
görülmesinin de payı bulunmaktadır.
74
UNEP, Guidelines for Integrated Management of Coastal and Marine Areas, UNEP Regional
Seas Reports and Studies No 161, 1995, s.2.
75
a.g.y.
76
a.g.y.
38
II.Kıyı Yönetiminin Geçirdiği Evrim
Kıyının doğal yapısını korumak, buralardan yararlanma olanaklarını geliştirmek
üzere yapılan çalışmaların, alınan önlemlerin, gerçekleştirilen araştırmaların, bir başka
deyişle, anılan bu etkinliklerin bütününü anlatan kıyı yönetiminin, ortaya çıkan sorunlara
yaklaşım biçimi açısından son 25 yılda büyük bir değişiklik geçirdiği söylenebilir.
Kuşkusuz bunda, daha önceki bölümlerde değinildiği gibi, kıyı bölgelerinde aşırı nüfus
yığılmasının yarattığı baskının giderek artmasının, buraların ekonominin türlü sektörleri
için bir çekim yeri durumunda olmasının, geleneksel yaklaşımlarla sorunun üstesinden
gelme çabalarının başarısız sonuçlar doğurmasının da payı var. Kıyı yönetiminin
geçirdiği evrimi bir kaç yönden incelemek olanaklı. Bu değişiklikleri hem bir çalışma
alanı olarak kıyının uzamsal olarak tanımlanmasında hem de bu alanlardaki sorunların
ele alınışında egemen olan bakış açısında görebiliyoruz. Kıyının kara ve deniz yönünde
tanımlanma biçimi ve kıyı yönetiminin kullandığı araçlarla bilim dallarından yararlanma
yollarıyla ilgilidir bu değişim. Kıyı yönetiminin geçirdiği evrimi incelemek, bugünün
yönetim yaklaşımlarına nasıl gelindiğine ve uygulamalarda karşılaşılan güçlüklerin daha
kolay anlaşılmasına yardımcı olabilir. Bu bölümde, söz konusu değişimi türlü yönleriyle
ortaya koyma amacı doğrultusunda insanlığın kıyı alanlarına bakış açısında, kıyıda
duyumsanan sorunların ele alınış biçiminde, kıyı yönetiminin kullandığı araçlarda,
kıyının tanımında ortaya çıkan değişiklikler incelenmeye çalışılacaktır. Bir başka
anlatımla "kıyı yönetimi"nden "bütüncül kıyı alanları yönetimi"ne doğru evrim sürecinin
yansıtılmasına çalışılacaktır.
39
A.Çevre Yönetiminde Yaşanan Gelişmelerin Kıyı Yönetimine Etkisi
1.Çevre Yönetimi
"Çevre yönetimi"nin iki ayrı anlam kümesini bünyesinden barındıran bir
kavram olduğu söylenebilir.77 Bir kez, çevre yönetimi, çevre sorunlarına çözüm bulma
uğraşında bulunanların çevreyle ve birbirleriyle olan ilişkiler bütününü anlatmak üzere
kullanılabilir. Burada çok aşamalı bir süreç söz konusudur. Bu anlayış daha çok çevre
sorunları ile ilgili yönetsel ya da gönüllü örgütlenmelere vurguda bulunur.78 İkinci
olarak çevre yönetiminden, bir dizi kavram ve yaklaşımın oluşturduğu bilimsel bir
çalışma alanı anlamı çıkarılabilir. Çevre yönetimine ikinci yaklaşım daha çok, çevre
sorunlarına nasıl bir bilimsel bakış açısıyla yaklaşılmasının gerekli olacağı tartışmasına
odaklanır. Çevre sorunlarını gidermek ya da insan etkinliklerinin çevreye baskısını
azaltmak üzere hangi disiplinlerden, nasıl yararlanmak gerektiği, bu süreç içinde bunlar
arasında nasıl uyum sağlanacağı konusu bu anlayışın temel kaygısıdır. Bir anlamda
çevre yönetiminin söz konusu iki ayrı anlam kümesinin birbirleriyle sıkı bir biçimde
bağlı olduğu, aynı sürecin iki ayrı yönünü simgeledikleri de söylenebilir. Çalışmanın bu
bölümde daha çok çevre yönetiminin ikinci yönüne ağırlık verilerek, çevre yönetiminde
yaşanan değişimlerin kıyı yönetimine etkisi üzerinde durulacaktır.
2.Çevre Yönetiminde Bütüncül Yaklaşımlar
Türlü insan etkinliklerinin doğrudan doğruya insan yaşamını, doğal ve yapay
çevreyi olumsuz yönde etkilediği bilinmekte. Yalnızca insan yaşamı değildir kuşkusuz
bu etkinin altında kalan; hem flora ve faunasıyla çevrenin canlı öğeleri, hem de
havasıyla suyuyla dağıyla deniziyle kıyısıyla cansız öğeleri bu olumsuz etkiden payına
77
Geoff A. Wilson, Raymond L. Bryant, Environmental Management: New Directions for the
Twenty-First Century, UCL Press, London, 1997, s.5, 6.
78
Örneğin bu yaklaşım doğrultusunda geliştirilen bir tanıma göre çevre yönetimi, "tüm canlıların
sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşamaları, doğal kaynakların korunması, değerlendirilmesi ve
geliştirilmesi amacıyla gerek kamusal, gerekse özel kesimde elverişli bir iletişim, planlama, eşgüdüm
40
düşeni alır. Belli bir yörenin doğal çevresinin zarar görmesinin ya da doğal
kaynaklarının azalmaya başlamasının, ekonomide, toplumsal yaşamda olumsuz sonuçlar
doğurması kaçınılmazdır. Öte yandan, söz konusu çevre sorunlarının giderilmesi için
gereken çabaları akla getirdiğimizde, çevre sorunlarının çok geniş bir alanı ilgilendirdiği
ortaya çıkacaktır. Bundan dolayı, çevre sorunları ile uğraşan bilim dallarının sayısının
tüm bilim dalları sayısına eşit olduğunu söylemek abartılı bir düşünüş biçimi
olmayacaktır. Çevre sorunlarının karmaşık ve içiçe geçmiş öğelerden oluşan bir yapıya
sahip olmasının, çevre yönetiminin bilimin türlü dallarından yararlanmasını zorunlu
kıldığı söylenebilir. Çevre konusunda yapılan çalışmaların, biyoloji, kimya gibi
geleneksel disiplinlerden farklı olarak siyaset, hukuk, ekonomi, toplumbilim gibi. bütün
ilgili dalları göz önünde bulundurması gerekmektedir. Bir başka anlatımla bu alandaki
çalışmaların hem disiplinlinlerarası hem de çok disiplinli olarak sürdürülmesi, sistematik
ve bütüncül yaklaşıma sahip olması gerektiği kabul edilmektedir.79 Çevre sorunları,
koruma planlarıyla, yönetim çabaları arasında eşgüdüm sağlanmasıyla ve bunlara akçal
kaynak bulma sorunuyla kamu yönetiminin, doğal kaynakları ve insanın yaşamsal
gereksinimlerini ilgilendirdiği için ekonominin, bireylerin kendi aralarında ve bir bütün
olarak toplumun yarar paylaşımını ya da çatışmasını ilgilendirdiği için hukukun, türlü
çözüm önerilerini gerçekleştirecek bir araç olarak mühendisliğin, sınır tanımazlığından
dolayı uluslararası ilişkilerin konusudur. Çevrenin yukarıda anılan çok yönlülüğünden
kaynaklanan bu durumun çevre yönetiminin alacağı biçimi doğrudan doğruya
belirleyeceği kuşkusuzdur. 80
ve denetim sisteminin oluşturulması ve bu sistemi çalıştıracak bir örgütün kurulması anlatılmaktadır.
Bkz. Ruşen Keleş, Can Hamamcı, Çevrebilim, 3. Baskı, İmge, Ankara, 1998, s.259.
79
Commission on Geosciences, Environment, and Resources National Research Council,
Environmental Science in the Coastal Zone: Issues for Further Research, (Prooceedings of a
Retreat Held at the J. Erik Jonsson Woods Hole Center, Massachusetts, June 25-26, 1992), National
Academy Press, Washington, D.C., 1994, s.8; Klee, The Coastal Environment.
80
Bütüncül (integrated) çevre yönetimi yaklaşımlarının ardında "holism" bulunmaktadır. İlk olarak
1926 yılında, "Holism and Evolution" adlı yapıtta, Smuts tarafından kullanılan "holism" kavramı,
bütünün kendisini oluşturan parçalardan daha farklı daha büyük olduğu düşüncesi çerçevesinde
biçimlenmiştir. Bkz. C.J.Barrow, Environmental Management: Principles and Practice,
Routledge, London, New York, 1999, s.131,132. Holistik düşünce, 'bilimin, indirgemeci yaklaşımı
41
Günümüzde çevre yönetiminin, çevre sorunlarının niteliğinden dolayı, karşılıklı
etkileşimlerle, çok taraflı kullanımlarla, karmaşıklıkla, çapraz kesen dışsallıklarla
uğraşmada fazla başarılı olamadığı görülmektedir.81 Kıyı alanlarında yaşanan sorunlar
için de aynı durumun söz konusu olduğu söylenebilir. Tek tek sektörleri temel alarak
yapılan çalışmalar, kıyı alanlarında birbirine sıkı sıkıya bağlı olan türlü öğeleri, yani
hem deniz ve kara etkileşimini, hem doğal sistemlerin bütünlüğünü, hem de kıyıda yer
alan sektörlerin birbirleri ile olan ilişkisini göz ardı etmiştir.82 İşte tüm bu nedenlerden
dolayı çevre sorunlarını çözmede ya da en azından zararlarını, boyutunu azaltmada,
yukarıda anılan sektörel uğraş alanlarının tümünü birden kapsayacak, onların çalışmaları
üzerinde
eşgüdüm kurabilecek,
bütüncül (holistic)
bir
yönetim
yaklaşımının
geliştirilmesi gerekliliği üzerinde durulmaktadır. 83 Bunun için de çevre yönetiminin
sektörel temeldeki yönetim çabalarının üstünde, onları belli bir amaç doğrultusunda
yöneltecek biçimde, bütüncül bir yaklaşıma sahip olması gerektiği düşünülmektedir.
benimseyen çok sayıda dallara ayrılmasından dolayı, inceleme konusu olan nesnenin yalnızca kimi
öğelerini ele alabileceği, bunun da bütünü gözden yitirme tehlikesini taşıyabileceği' varsayımına
dayanır.
81
Richard D. Margerum, “Integrated Environmental Management: Moving from Theory to Practice”,
Journal of Environmental Planning & Management, September, 1995.
82
Günümüzde çevre yönetiminde kullanılan değişik yaklaşımları Barrow'un yaptığı sınıflandırmayı
izleyerek şöyle kümelendirmek olanaklı: Özel Amaçlı Yaklaşımlar: Belli bir yerde ortaya çıkan çevre
sorununu çözmek için başvurulan özgün yaklaşımlar. Sorun Gidermeye Dönük Yaklaşımlar: Türlü
sorunları, gereksinimleri ve bu yolda atılması gereken adımları belirlemek için kullanılan
yaklaşımlar. Dizgesel Yaklaşımlar: Dağ, ova, çöl, ada gibi doğal değerlerin oluşturduğu
çevredizgeleri bir bütün olarak ele alan yaklaşımlar. Bölgesel Yaklaşımlar: Belli bir bölgeyi ya da
ekolojik birimi çalışma alanı olarak belirleyen yaklaşımlar. Kıyı alanları, nehir havzaları, deniz, ada
gibi kimi zaman ulusal sınırların da ötesine geçebilen bölgeler için geliştirilen yaklaşımlar bu
kümede ele alınabilir. Belirli Disiplinlere Özgü Yaklaşımlar: Çeşitli uzmanlık alanlarınca geliştirilen
yaklaşımlardır. Hava kalitesi yönetimi, su kalitesi yönetimi, toprak yönetimi, çevre sağlığı, kentsel
gelişme, deniz yönetimi, turizm yönetimi, koruma alanı yönetimi için başvurulan yaklaşımlar bunlar
arasında sayılabilir. Gönüllü Örgütlerin Yaklaşımı: Özel koruma alanlarının oluşturulması, araştırma
ya da diğer koruma önlemleri için akçal kaynak bulunması gibi gönüllülük temeline dayalı olarak
sürdürülen çalışmalarda yararlanılan yaklaşım. Ticari Yaklaşım: İş dünyasının ya da girişimlerin
yararına olacak biçimde çevre sorunlarına çözüm aramayı hedefleyen yaklaşımlar. Bkz. Barrow,
Environmental Management, s.20, 21.
83
R. Ryan Dupont, Terry E. Baxter, Louis Theodore (Eds), Environmental Management:
Problems and Solutions, Lewis Publishers, London, New York, 1999, s.1.
42
3.Bütüncül Çevre Yönetimi
Bütüncül çevre yönetiminin üzerinde oydaşmaya varılmış bir tanımı yok.
Ancak, “insan etkinliklerinin çevre üzerindeki etkisi, bu alandaki politikalar ve denetim
biçimleri arasında eşgüdüm sağlamak"84 gibi ya da ”bir ekosistemde belirli toplumsal
hedeflere ulaşmak için, o ekosistem içinde işleyen toplumsal, siyasal, ekonomik ve
kurumsal etmenleri göz önünde bulunduran bir dizi eylemi belirlemek ve uygulamaktır"
biçiminde genel tanımlar yapılmaktadır.85 Bugün, çevre yönetimine benzer bir biçimde,
bütüncül kaynak yönetimi (integrated resource management), ekosistem yönetimi,
bütüncül havza yönetimi (integrated catchment management) ve su havzası yaklaşımları
da (watershed approach)86, çevre sorunlarını yaratan öğelerin karşılıklı etkileşimini ve
karşılıklı bağlantılarını göz önünde bulundurmaktadır. Aslında ‘bütüncül çevre
yönetimi’ kavramının anılan bu yönetim biçimlerinin tümünü birden kapsamakta olduğu
söylenebilir. 87
Bütüncül çevre yönetimi, bugüne değin izlenen çevre yönetimi yaklaşımlarının
dar bir bakış açısına sahip olmasına, çevre sorunlarını yaratan türlü etmenler arasında
yeterince eşgüdümü sağlayamamasına ve toplumsal-ekonomik koşulları göz ardı
etmesine bir yanıt olarak ortaya çıkmıştır. Çevre sorunlarının sınır tanımaması, bütün
ekonomik-siyasal kararlardan etkilenmesi, su, toprak, hava gibi değişik çevre
değerlerinde de gözlenebilmesi, bütüncül yönetim yaklaşımlarının uygulanmasını
gerekli kılmıştır. Söz konusu yaklaşımın genel kabul görmüş bir tanımının ya da
ilkelerinin olduğunu söyleyebilmek oldukça güç. Yine de, kavramla anlatılmak
84
Margerum, “Integrated Environmental Management".
85
a.g.y.
86
Çevre yönetimi yazınında "integrated watershed management" olarak adlandırılan bu yaklaşımı
Türkçe'ye "bütüncül su havzası yaklaşımı" olarak çevirebiliriz. Bununla anlatılmak istenen, çevre
yönetiminin çalışma alanı olarak, su havzasını, bir başka anlatımla, aynı yere dökülen bir nehrin
bütün kollarını, öğelerini, etki alanını almasıdır. Bkz. Isobel W. Heathcote, Integrated Watershed
Management: Principles and Practice, John Wiley & Sons, New York, 1998, s. 3, 4.
87
Margerum, “Integrated Environmental Management".
43
istenenler üzerine kimi saptamalarda bulunulabilir: Bu yaklaşımda, çevre sorunları ve bu
sorunların çıkış kaynakları bir bütün olarak ele alınır. Bu amaç doğrultusunda, çevre
yönetimi için, uluslararası alanda, yararlanılacak değişik bilim dalları arasında, türlü
sanayi dalları ya da ekonomik sektörler arasında bütünlüğün sağlanmasına çalışılır.
Onarıcı politikalardan daha çok önleyici politikaların geliştirilmesine önem verilir.
Çevre sorunları ile ekonomik ve toplumsal yapının birbirinden ayrı tutulamayacağı
düşüncesiyle çevre sorunları salt teknik bir uğraş alanı olarak değerlendirilmez.
Bütüncül çevre yönetiminin büyük ölçüde geniş kapsamlı bölge planlama anlayışının
etkisi altında geliştiğini söylemek olanaklı. Yaklaşımın, kuramsal açıdan kimi
belirsizlikler taşıdığı ve uygulamaya geçirilmesinde güçlüklerle karşılaşıldığını da
eklemek gerekir. 88
Bütüncül çevre yönetimi üzerine yapılan kuramsal çalışmalarda, bütüncül çevre
yönetiminin kapsamlı olması, yani bütüncül yaklaşımı benimsemesi, bütün çevredizgeyi
(ekosistemi) ele alması, bir çevredizge içindeki birleştirici parçaları, alt dizgeleri ve var
olan bütün karşılıklı bağlantıları göz önünde bulundurması, tek tek yapılan çalışmaların
ortak ereklerinin önceden belirlenmesi gerektiği üzerinde durulmaktadır.89 Kuramsal
çalışmaların üzerinde görüş birliğine vardığı bir diğer konu ise bütün çevre yönetimi
sürecinde, katılımcılar (stakeholders90), yerel halk ve burada yönetim çalışmalarını
doğrudan yürütecek olan yönetim birimleri arasında eşgüdümün sağlanmasıdır.91 Buna
göre, yöre halkının, yapılan çalışmalar ve varılacak amaçlar konusunda bilgilendirilmesi
durumunda daha başarılı sonuçlar alınabilecektir. Bundan bir adım öteye giderek onları
88
Barrow, Environmental Management, s.256-257.
89
Bkz. Allan Savory, Jody Butterfield, Holistic Management: A New Framework for Decision
Making, Island Press, Washington, D.C., 1999, s.101-103.
90
"Stakeholder" sözcüğü, kıyı yönetiminde çabada pay sahibi olmayı ya da ortaklaşa çaba
göstermeyi anlatmaktadır. Bu açıdan kıyı yönetiminde dolaylı ya da dolaysız biçimde etkili
olabilecek bütün edimcileri (özeksel yönetim, yerel yönetimler, gönüllü örgütler, özel sektör, yöre
halkı vb.) bu kavramın içinde düşünmek gerekmektedir.
91
Margerum, “Integrated Environmental Management".
44
karar süreçlerine katmak, çalışmanın genel doğrultusu hakkında onaylarını almak da
yine başarılı sonuçlara varmada yapılacak işlerden biri olmalıdır. 92
Bütüncül çevre yönetimine ilişkin yazında, genellikle, bütüncül yaklaşımın
kuramsal boyutuna, yani, bütüncül yaklaşımın ne olduğuna, neden böyle bir yaklaşıma
gereksinim duyulduğuna, türlü örnek olaylara değinildiği halde, kuramın ve uygulamaya
nasıl geçirileceği konusunda fazla çalışmanın yapılmamış olduğunu görmekteyiz. Bu
yüzden bütüncül çevre yönetiminin nasıl uygulamaya geçirileceği konusunda, üzerinde
görüş birliğine varılmış bir ilkeler bütünü bulunmamaktadır. Belki bunda, uygulamada
bu yaklaşımın fazla başarılı olamaması da etkili olmaktadır.93 Bütün bunlara karşın,
bütüncül yaklaşımın yaşama geçirilmeye çalışıldığı pek çok örneği görebilmek olanaklı.
Örneğin, ABD’de Çevre Koruma Ajansı (Environmental Protection Agency), Great
Lakes’daki sorunlu yerler için su havzası yaklaşımını (watershed approach)
kullanmaktadır.94 Bunun gibi, ormancılık (U.S.Forest Service) ve toprak yönetimiyle
(U.S. Bureau of Land Management) ilgili yönetsel birimler de “çevredizge yaklaşımını”
92
Bütüncül kıyı yönetimine ilişkin kuramda, çalışmalarda eşgüdümü sağlamak için sözü edilen kimi
araçlar şöyle sıralanabilir: Bilgi ve verilerin ortaklaşa toplanması, paylaşımı; tahmin ve senaryoların
ortaklaşa yapılması; ortak modellerin yaratılması, coğrafi bilgi sisteminin ortak kullanılması; bülten,
elektronik posta vb. yollarla düzenli bir iletişim düzeneğinin yaratılması; planların ortaklaşa olarak
gözden geçirilmesi, bütçelemenin ortak yapılması; genel denetimin yapılması; düzenli toplantıların
gerçekleştirilmesi; gerektiğinde eşgüdümleme komiteleri kurulması; ortak çalışma gruplarının
yaratılması. Buna benzer bir biçimde, yönetim süreci içinde ortaya çıkabilecek türlü çatışmaları
çözmek için önerilen araçlar da şöyle sıralanıyor: Konu hakkında daha ayrıntılı araştırmalarda
bulunmak; çatışma içinde olan birey ya da kümeler arasında iletişim kurmaya çalışmak; daha yüksek
konumdaki bir birime, otoriteye başvurmak; özel toplantılar düzenlemek; tartışma ya da pazarlık
yöntemini kullanmak; dışarıdan ya da üçüncü bir kümeden yardım istemek. Bkz. Margerum,
“Integrated Environmental Management".
93
Bütüncül çevre yönetimi deneyimlerinde karşılaşılan başarısızlığın temel nedenlerinden birinin,
katılımcıların siyaset ve planlama süreçlerini anlayamamaları ya da bütüncül yönetim kavramını
yaşama geçirememeleri olduğu kabul edilmektedir. Bir anlamda, bütüncül yaklaşımlar, tıpkı "sürekli
ve dengeli kalkınma" gibi, kuramsal düzeyde çok şey ifade ediyor görünmekle birlikte, kavramın
uygulamaya geçiş yöntemi konusunda belirsizlikler sürmektedir. Bkz. Richard D. Margerum,
"Integrated Approaches to Environmental Planning and Management", Journal of Planning
Literature, May 1997, Vol.11, No. 4, s.459-476.
94
J. Schmandt, "Managing Comprehensive Rule Making: EPA's Plan for Integrated Environmental
Management, Public Administration Review, March/April 1985, s.309-318'den aktaran Margerum,
“Integrated Environmental Management".
45
uygulamaktadır.95 Buna benzer bir biçimde, ABD’de 1965 tarihli Su Kaynakları
Planlaması Yasası’nda (Water Resources Planning Act) kapsamlı havza planlaması yani
bütüncül yaklaşım benimsenmiştir.96 Bütüncül yönetim yaklaşımında bir aşamayı da
Amerika Ulusal Çevre Yasası (1969) oluşturmaktadır. Çevre sorunları konusundaki
yasaların genellikle sorun çözmeye ya da sorun ortaya çıktıktan sonra girişimde
bulunmaya yönelik düzenlemeleri içermesi, söz konusu yasaların yalnızca bir soruna
odaklanması ve farklı alanlara özgü yasaların uygulanması için çok sayıda kurumun
öngörülmüş olması gibi sakıncaları ortadan kaldırma amacını taşıyan ABD Ulusal Çevre
Yasası’nın bütüncüllüğe giden yolda bir adım olduğu söylenebilir. 97 Federal düzeydeki
bu düzenleme, çevre sorunlarının karşılıklı bağımlılık göstermesi, çevre sorunlarının
sınır tanımaması özelliği göz önünde bulundurularak gerçekleştirilmiştir.
Bütüncül çevre yönetimi ve bütüncül kıyı alanları yönetimi ile ilgili akademik
yazında üzerinde en çok durulan konulardan biri, türlü bilim dalları arasında, özellikle
de toplumsal bilimlerle doğa bilimleri arasında, uyumu, işbirliğini sağlamaktır. Ancak,
söz konusu gerekliliğin yaşama geçirilmesinin önünde oldukça büyük engeller
bulunmakta. Bunların başında, doğa bilimlerinin çevre sorunları ile ilgili tek bir konuya
ya da tek bir sektöre odaklanması, toplumsal bilimcilerin çoğunlukla ilgili
araştırmalardan dışlanması ya da yeterince temsil edilmemesi gibi tarihsel ve geleneksel
etmenler gelmektedir. Bütüncüllüğün sağlanamamasında bir diğer engeli ise toplumsal
ve doğal bilimlerin kullandıkları dildeki, benimsedikleri kavramlardaki, izledikleri
yöntembilimsel yaklaşımlardaki farklılıklar oluşturmaktadır. Üçüncü olarak, iki farklı
bilimsel geleneğin, insana çevredizge içinde verdikleri yerin farklılığından kaynaklanan
güçlüklerden söz edilebilir. Doğa bilimleri, çevre sorunları uğraşında, insanı, çevresinin
95
a.g.y.
96
N. Wengert, "A Critical Review of the River Basin as a Focus for Resources Planning,
Development, and Management", D. J. Allee, L. B. Dworsky & R. M. North (Eds), Unified River
Basin Management, Symposium Proceedings, Minneapolis, American Water Resources
Association, 1981'den aktaran Margerum, “Integrated Environmental Management".
97
a.g.y.
46
bir parçası, çoğunlukla da doğal döngülere dışarıdan müdahele eden 'istenmeyen' bir
öğesi olarak algılarken, toplumsal bilimler çoğunlukla, çevreyi insanın gereksinimlerini
gideren bir dizge olarak ele alır. Söz konusu bakış açısı farklılığının, iki bilimsel
anlayışın yanyana gelmesinde kimi sorunlar doğuracağı açıktır. Bütün bunlara,
akademik çevrelerde, araştırma kuruluşlarında bilimde uzmanlaşmayı özendirici pek çok
etmenin varolmasını, ancak aynı durumun disiplinlerarası çalışmalar için söz konusu
olmamasını da ekleyebiliriz.98
Geleneksel anlayış, çevre sorunlarını hangi sektör (tarım, sanayi, turizm, enerji
vb.) içinde yer aldığına göre tanımlar ve çözüm önerilerini ona göre geliştirir. Söz
konusu çevre sorununun ölçeği de (yerel, bölgesel, ulusal) türlü coğrafi düzeylerden
birine göre belirlenir. Oysa bütüncül yaklaşımda, aynı çevre sorununun tüm sektörlerde
ve coğrafi bölgelerdeki olası etkileri anlaşılmaya çalışılır. Sorunu gidermeye yönelik,
genel nitelikli ilkelerin yanı sıra, sorunun değişik boyutları için özel erekler saptanır.
Bunun dışında, uygulama aşamasında söz sahibi olacak kurum ve edimciler de belirlenir.
Örneğin ulaştırmadan kaynaklanan sorunlar için, gürültü düzeyi, yerleşim yerlerinin
yollara uzaklığı gibi, sorunu tanımlamaya yönelik kimi ölçümler yapılır. Daha sonra
uygun ölçütler bulunarak, yerel yönetimler, çıkar grupları, ulaşımla ilgili şirketlere
gereken yetki ve sorumluluklar verilir. Bütüncül yaklaşımın uygulanmasında, sorundan
bir biçimde etkilenen bütün edimcilerin, kamu kurumlarının, özel şirketlerin, gönüllü
örgütlerin uygulama sürecine katılmasının, başarının sağlanmasında önemli olduğu
kabul edilir. Bunun yanında, öteden beri uygulanan denetim ya da cezalandırma gibi
zorlayıcı önlemlerden daha çok, 'çevre dostu' ürünlerin üretilmesine ya da hizmetlerin
sunulmasına önem verilir. 99
98
Committee on Science and Policy for the Coastal Ocean Studies Board, Commission on
Geosciences, Environment, and Resources National Research Council, Science, Policy, and the
Coast: Improving Decisionmaking, National Academy Press, Washington, D.C., 1995, s.44-45.
99
Grigoris Kafkalas, "Industry/Energy", United Nations Environment Programme-Mediterranean
Action Plan, Workshop on Policies for Sustainable Development of Mediterranean Coastal
Areas, Santorini Island, 26-27 April 1996, Papers by a group of experts, MAP Technical Reports
Series No.114, UNEP, Athens, s.94.
47
Buradan da anlaşılabileceği gibi, bütüncül yaklaşım bir yönüyle Pazar
ekonomisinin gereklerinin yerine getirilmesine özgü önerilerde bulunmaktadır.
Uygulamaya ilişkin etkinliklerde özel şirketlerin rolünün artırılması, 'çevre dostu'100
olarak anılan ürünlere ağırlık verilmesi bunlar arasında sayılabilir. Belki de söz konusu
duruma bir başka açıdan bakmak daha yerinde olacaktır. Çevre sorunlarının ardında,
büyük ölçüde kapitalizmin ürünü olan sanayileşme, kentleşme, nüfus birikimi ve tüketim
toplumu bulunduğundan ve bu etmenlerin her birinin ortaya çıkan özgül bir soruna türlü
yönlerde katkısı olduğundan, sorunun çözümüne yönelik çalışmaların söz konusu
etmenlerin bütün yönleriyle ele alınması gerekmektedir. Çevre sorunlarının boyutlarının
artmasıyla giderek, küresel nitelik taşıyan yeni sorun alanlarının ortaya çıkması da
bütüncül yaklaşımın gerekliliğinin benimsenmesinde etkili olmuştur.
Bütüncül yaklaşımlara ilişkin olarak değinilmesi gereken bir konu da, yeni
yaklaşımın yaşama geçirilmesine, geleneksel yönetim dizgesinden (government) daha
çok yeni bir yönetim anlayışının (governance) elverişli olmasıdır.101 Bütün yönetim
işlevlerini tek bir özekte toplayan klasik yönetim anlayışının, türlü edimciler arasında
işbirliği sağlanmasını gerektiren bütüncül yaklaşımlara çok da uygun olmayacağı açıktır.
Esnekliği, özel örgütlenmeleri, pazara dayalı araçları, çok ortaklı iş görmeyi bünyesinde
barındıran bu yeni yönetim anlayışına çalışmanın ilerleyen bölümlerinde daha ayrıntılı
olarak değinilecektir.
100
Çevre dostu olarak nitelenen ürünlerin, kapitalizmin kendisini sürdürmede kullandığı araçlardan
biri olduğu kabul edilebilir. Bu yolla bir yandan, ekonominin sürdürülebilmesi için gerekli olan doğal
kaynaklardan yararlanma en çoğa çıkarılmak istenirken bir yandan da yeni bir tüketim alanı da
yaratılmış olur. Türlü reklam araçlarıyla, eğitsel etkinliklerle yalnızca bu tür mallara istemde bulunan
yeni bir tüketici kümesinin Batıda oluşturulmakta olduğu söylenebilir. Bunlardan birincisi, yani
doğal kaynaklardan sürdürülebilir bir biçimde yararlanma yollarının aranması uzun dönemde olumlu
etkilerini gösterebilecek bir önlemken, 'çevre dostu' ya da 'yeşil' ürünlerin ön plana çıkarılmasının
hem kısa erimli hem de uzun erimli etkileri bulunmaktadır. Kısa dönemde, bu tür ürünlerin
desteklenmesiyle aynı zamanda, yeni, yeşil bir Pazar yaratılmış olmaktadır. Bu durumun uzun
erimdeki etkileri ise doğrudan doğruya kaynakların ussal bir biçimde kullanımıyla ilgilidir.
101
John Barry, Rethinking Green Politics, Sage Publications, London, 1999, s.130-131
48
B.Kıyı Yönetimi Kavramı
Tarihsel gelişim sürecine girmeden önce, kıyı yönetimi kavramının diğer çevre
koruma yaklaşımlarından ayrılan yönleri üzerinde durmak yerinde olacaktır. Bir
yapıtta,102 en genel anlamıyla "kıyı bölgesindeki çevresel değişimleri planlamak ve
bunlara karşı harekete geçmek" olarak tanımlanan kıyı yönetiminin, siyasa belirleme,
plan yapma ve uygulama olarak üç aşamadan oluştuğu söylenebilir. Kıyı yönetimi
yalnızca fiziksel ve biyolojik çevreyi değil, insanın kıyı alanlarından yararlanma
biçimini ve toplumsal çevreyi de ilgi alanı içinde görür. Bundan dolayı kıyı yönetimi,
kıyı korumacılığından
ya
da
kıyı
çevresinin düzenlenmesinden daha
geniş
kapsamlıdır. 103 Bunun gibi, sahil yönetimi (beach management) ile kıyı yönetiminin
(coastal management) farklı düzeyleri temsil ettiğini, birincisinin yalnızca ikincisinin bir
öğesi ya da alt aşaması olarak, yalnızca sahillerin korunmasını ve geliştirilmesini ana
amaç olarak aldığını da belirtmek gerekir.104
C.İlk Kıyı Yönetimi Deneyimleri
Kıyı alanlarının yönetiminde günümüzde benimsenen yaklaşımların ilk
örneklerini kimi ilkel toplulukların deneyimlerinde görmek olanaklı. Örneğin Batı
Samoa’da kıyı alanları üzerinde ortak iyelik kurulmuştur. Kıyının deniz ve karar
yönündeki alanlarda, kumsalda ve bütün doğal değerlerin üzerinde bireylerin denetim
kurmasına izin verilmez; yerli halkın oluşturduğu köyün söz konusu doğal değerler
üzerinde iyeliği olduğu kabul edilir. Bir başka açıdan, kıyının geleneksel, doğal bir
biçimde yönetimidir söz konusu olan. Çağdaş dünyanın kıyı yönetimi uygulamalarında
kullandığı, bölgeleme, balıkçılığın ya da avlanmanın belli kurallara bağlanması,
102
Klee, The Coastal Environment, s.32.
103
Susan Gubbay, "Marine Nature Conservation in the Coastal Zone", M. G. Barrett (Ed.), Coastal
Zone Planning and Management, (Proceedings of the Conference Coastal Management 1992:
Integrating Coastal Zone Planning and Management in the Next Century, Organized by the
Institution of Civil Engineers and held in Blackpool on 11-13 May 1992), Thomas Telford,
London,1992, s.86.
104
Eric C. F. Bird, Beach Management, John Wiley & Sons, Chichester, 1996, s. 212.
49
politikaların ve türlü düzenlemelerin geliştirilmesi ve olumsuz davranışlarda bulunanlara
kimi yaptırımların uygulanması (uyarma ya da ceza verilmesi) gibi kıyı yönetimi
araçlarından da yararlanıldığı görülebilir. 105
Kıyının çevrebilimsel kaygılarla ele alınmasının ya da "yönetilmesinin"
başlangıcı, 19. yüzyıl sonlarında kurulmaya başlanan ulusal parklara değin götürülebilir.
Bu dönemde doğal parkların kurulmasındaki amaç, buraları bilimsel araştırmalara ya da
konuklara açmak değil, daha çok birer doğal değer olarak korumaktı.106 19. yüzyılın
sonu ile 20. yüzyılın başlarında imar planlamasının yaygınlaşmasının kıyı alanları
yönetimine etkisi, bölgeleme aracılığı ile değişik yararlanma biçimlerinin ayırdedilmesi,
kamuya açık park alanların oluşturulması ve genel sağlık önlemlerine ağırlık verilmesi
biçiminde kendisini göstermiştir. Bu dönemden sonraki çalışmalarda ise daha çok
kentleşmenin kıyı alanlarına
değin
uzanmasının
yarattığı olumsuz
sonuçlara
yoğunlaşılmıştır. Çevrebilimsel yönetim, kaynak yönetimi gibi adlarla anılan ya da
kentsel ve endüstriyel gelişimleri denetlemek amacıyla geliştirilen ve daha çok
mühendisliğe dayalı yaklaşımlar birbirinden bağımsız biçimde yaşama geçirilmeye
çalışılmıştır. 107 Türlü yönetim yaklaşımlarının kıyı alanları yönetimi altında toplanması,
kıyının başlı başına bir çalışma alanı olarak kabul edilmesi, bir başka anlatımla kıyı
alanları yönetiminin ortaya çıkması için 1970'li yılları beklemek gerekecektir.108
1970’lerden önce kıyı yönetimi, deniz jeolojisi, biyolojisi gibi farklı disiplinlerin ışığı
altında sürdürülmekteydi. Bu dönem boyunca kıyı yönetiminin daha çok doğal yıkımlara
karşı önlem alma ya da yıkım sonrası izlenecek politikayı ve uygulamayı belirlemeyle
105
Kay, Alder, Coastal Planning and Management, s.134.
106
1930'larda ilk örnekleri görülmeye başlanan doğal parkların sayısı 850'si kıyı alanlarında olmak
üzere 4500'e ulaşmıştır. Kay, Alder, a.g.y., s.10.
107
a.g.y., s.10, 11.
108
Marios Camhis, Harry Coccossis, "Coastal Planning and Management Perspectives", Ekistics,
Vol.49, No 293, March/April 1982, s.92.
50
ilgilendiğini belirtmek gerekir.109 Kıyının çevrebilimsel, ekonomik ve toplumsal
açılardan bir bütün olarak ele alınması dönemin kıyı yönetimi anlayışına uzak bir
olgudur. 1950’den 1970’e değin süren dönem, bir bakıma kıyı yönetiminin gelişme
dönemi olarak değerlendirilebilir. 110
Kıyı alanları yönetiminde ilk girişimlerin gelişmiş ülkeler tarafından
başlatıldığını görüyoruz. Kıyı alanları yönetimi (coastal zone management) ilk kez
1972’de Amerika Birleşik Devletleri'nde gündeme gelmiştir. 1972’de çıkarılan Kıyı
Alanları Yönetimi Yasası (Coastal Zone Management Act) uyarınca alınan önlemlerin
geleneksel sektörel yaklaşımlara göre başarılı olduğu kabul edilmektedir.111 Kıyı alanları
yönetiminin ilk kez yasal düzenlemeye konu olmasını aynı dönemde gerçekleştirilen
Stockholm İnsan ve Çevre Konferansı'nın dolaylı getirilerinden biri olduğu da
düşünülebilir.112 ABD’de başlatılan bu ilk girişimin ardından 1980'lerin başına değin,
pek çok ülken bu yönde bir çaba içine girmeye başlamıştır. 113 Genellikle uluslararası
örgütler ya da başka devletler tarafından desteklenen, çoğunlukla yalnızca belli bir kıyı
alanına, özel bir kalkınma projesine ya da erozyon gibi önemli bir kıyı sorununa yönelik
olarak düzenlenen bu ilk programlar çoğunlukla iyi bir planlama yapmaya ve bunun
etkili bir biçimde uygulanmasına dönüktür.114 Kıyı alanını tüm öğeleriyle birlikte bir
109
Danimarka örneği için Bkz. E.C.M. Ruijgrok, P. Vellinga, "Chances for Nature - A Matter of
Substitution", Wim Salomons ve diğerleri, Perspectives on Integrated Coastal Zone Management,
s.89.
110
Klee, The Coastal Environment, s.32-33.
111
Jan C. Post and Carl G. Lundin (Ed.), Guidelines For Integrated Zone Management,
(Environmentally Sustainable Development Series No.9, The Word Bank), 1993, s.1.
112
Ancak bu ilk girişimin, her ne kadar kendisinin bütüncül olduğu varsayımında bulunsa bile, daha
çok kıyının kara yönü ile ilgilendiğini, eyalet programlarının, kıyının deniz yönündeki sorunlarla
ilgilenmediğini görüyoruz. Bkz. Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management,
s.33.
113
Josef Leitmann, “Options for Managing Protected Areas: Lessons from International Experience”,
Journal of Environmental Planning and Management, January 1998, Vol.41, S.1, s.129-144.
114
Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.35.
51
bütün olarak algılayan, kapsayıcı bir yaklaşıma sahip değildi bu programlar.
115
Bu
dönemde, "kıyı alanı yönetimi" (coastal zone management), "kıyı yönetimi" (shore
management), "coastal planning" (kıyı planlaması), “kıyı bölgesi yönetimi” (coastal
zone management), "kıyı kaynakları yönetimi" (coastal resource management) ve “kıyı
alanı yönetimi” (coastal area management) terimi bu tür çabaları tanımlamak için
birbirlerinin yerine kullanılan kavramlar oldu.116
D.Geleneksel Kıyı Yönetimi Yaklaşımı
Çevre sorunlarının ele alınış biçimindeki, bir başka deyişle çevre yönetimindeki
değişimin, kıyı sorunlarını çözmek için sürdürülen çalışmalara da yansıdığını görüyoruz.
Kıyı yönetiminde sektörel yaklaşımların terk edilerek
bütüncül yaklaşımlara
yönelinmesinin kıyının özelliğinden kaynaklanan türlü nedenleri de bulunmaktadır. Hem
kara
bölgelerinde
gerçekleştirilen
etkinliklerden
hem
de
denizdeki
kullanım
biçimlerinden etkilenen kıyıların durumunu bu açıdan şöylece özetlemek olanaklı:
Teknolojik gelişmelerin, sanayileşmenin, nüfus yoğunluğunun kısacası doğaya baskının
bugünkü kadar ağır olmadığı dönemlerde denizlerden yararlanma olanakları da
kısıtlıydı. Denizlerden doğrudan doğruya yararlanma, ulaşım ve balıkçılık gibi alanlarla
sınırlı kalıyordu. Bunların birbirlerini olumsuz yönde etkilemeleri, bir çatışma içinde
olmaları da söz konusu değildi. Bu nedenle tek tek her bir kullanım biçiminden doğan
sorunları gidermek için yalnızca o alana özgü çözüm yöntemlerini uygulamak yeterli
oluyordu. Bir başka deyişle kıyı yönetiminde yakın tarihlere kadar egemenliğini
sürdüren sektörel yaklaşımlarla sorunların üstesinden gelinmeye çalışılıyordu. Oysa
bugün denizler, karadaki insan yaşamının hemen hemen tüm yöndeki gereksinimlerini
giderebilmenin araçlarının bulunduğu bir kaynak olarak görülmektedir. Denizler,
günümüzde enerji, tıp, dinlenme ve eğlenme, spor, savunma, eğitim, ulaşım, gıda gibi
115
Post and Lundin, Guidelines For Integrated Zone Management, s.1.
116
Evelyne Meltzer, International Review of Integrated Coastal Zone Management, Department
of Fisheries and Oceans, Ocean Conservation Report Series, Ottawa, 1998, s.8.
52
sektörlerin tümünün yer aldığı bir kaynak görünümünü almıştır.117 Bu alanda
gerçekleştirilecek etkinlikler de, eskiden olduğundan farklı bir biçimde birbirleriyle çoğunlukla da olumsuz yönde- bir etkileşim içine girmişlerdir. Bu nedenle, geleneksel
sektörel yaklaşımlar, denizden kaynaklanan sorunların giderilmesinde yetersiz kalmıştır.
Geleneksel sektörel kıyı yönetiminin, deniz yönünden karşılaştığı güçlüklerden kimileri
de denizin doğal yapısından kaynaklanmaktadır. Denizin karmaşık ve değişken bir
yapıya sahip olması, bu bölgelerde çok sayıda bilim dalının, değişik dallardaki
uzmanların işbirliği ve eşgüdüm içinde çalışmasını gerektirmektedir. Yukarıda anılan
duruma benzer bir biçimde, burada da, geleneksel yaklaşımın denizlerde gerçekleşen
bütün değişiklikleri ya da denizi oluşturan bütün öğelerini kapsamakta yetersiz kaldığını
görmekteyiz.118
Kıyı bölgelerindeki yönetsel yapının da geleneksel sektörel yaklaşımın yetersiz
kalmasına yol açtığı düşünülebilir. Çoğu yerde kıyı bölgelerinde birden fazla yönetim
biriminin yetkileri elinde tuttuğu bilinmektedir. Genelde, kıyının kullanımının yerel
yönetimler, denizde gerçekleştirilen etkinliklerin ise özeksel yönetim denetiminde
olması, buralarda yetki karmaşasına yol açabilmektedir. Kıyıda söz sahibi olan
kurumların farklı yasal düzenlemelere ve farklı yetkilere sahip olması; kimi zaman aynı
konuda ya da yerde birden fazla kurumun yetkili bulunması ya da tam tersine yetki
boşluğunun ortaya çıkması; kimi zaman aralarında yarışmanın bulunması; farklı bakış
açılarına ve anlayışlara sahip olmaları, çalışanlarının farklı eğitim kurumlarından geçmiş
olmaları; çoğunlukla birbirlerinin etkinlikleri hakkında bilgi sahibi olmamaları;
aralarında eşgüdüm bulunmaması yeni sorunları da beraberinde getirebilmektedir.119
Federal yapılı devletlerde bu durumun boyutlarının daha da büyüyeceği düşünülebilir.
117
Günümüzde, kıyıda ve denizde gerçekleştirilen hemen hemen bütün etkinlikler kıyı ekolojisini ve
kaynaklarını olumsuz yönde etkilediğini söyleyebiliriz. Buralarda yerleşim, savunma ya da
endüstriyel amaçlı yapıların yapılması, madencilik, denizin doldurulması ya da taranması vb.
etkinlikler doğrudan doğruya kıyının doğal yapısının bozulmasına katkıda bulunur. Cicin-Sain,
Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.19.
118
a.g.y., s.16.
119
a.g.y., s.19.
53
İmar
planlarının yapılıp uygulamaya konması,
koruma alanlarının
belirlenip
düzenlenmesi, sanayi için yer seçimi, turizm etkinliklerinin planlanması gibi çok sayıda
konuda birbirlerinden farklı düzeylerde yönetim birimlerinin sorumlu ya da yetkili
olması, bu yönetim birimleri arasında eşgüdümün sağlanmasını gerektirmektedir.
Üstelik kıyı bölgelerinde yalnızca yerel ve özeksel yönetimin etkisinden denetiminden
söz etmek eksik bir değerlendirme olacaktır. Özeksel yönetimin taşra örgütünü, ilgili
bakanlıkları, türlü uzmanlık birimlerini, yerel, ulusal ya da uluslararası nitelikteki
gönüllü örgütleri, uluslararası akçal kurumları, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği gibi
uluslararası ya da ulus-üstü nitelikteki örgütleri de bir kıyı yöresinde etkili olabilecek
yönetim birimlerinden saymak gerekecektir.120
Kıyıdan yararlanmadan kaynaklanan kimi çatışmalar da bütüncül bir
yaklaşımın uygulanmasını gerekli kılabilir. Bu çatışmalar petrol arama ve işletme işiyle
uğraşanlar, balıkçılar gibi doğrudan doğruya ya da turistler, çevreci gruplar gibi dolaylı
bir biçimde yararlananlar arasında da olabilir. Kıyıya yakın yerlerdeki bir enerji
santralinin o yörenin doğal yapısını bozarak turizm açısından çekici olmaktan çıkarması
ve bunun sonucunda turizmde elde edilmesi beklenen geliri azaltması; doğal dengeye
verdiği zararla çevreci grupların tepkisini çekmesi; santralin yaratacağı yeni iş olanakları
yüzünden yöre nüfusunun hızla artması ve burada yeni, öngörülemeyen, teknik,
toplumsal sorunlara yol açması bu çatışmalara örnek olarak verilebilir. Aslında kıyıdan
dolaylı bir biçimde yararlanacaklar arasında gelecek kuşakları da saymak gerekecektir.
Bu çatışmaların kaynağında kıyının ortak bir kamu malı sayılmasının, buralarda var olan
toplumsal yararın payı bulunmaktadır.
120
Kıyı alanlarında bütüncül bilimsel yaklaşımların yeterince gelişememesinde, bu yerlerde çok
sayıda örgütün söz sahibi olmasının da etkili olduğu düşünülmektedir. Bkz. William Eichbaum,
"Coastal Management and Policy, Commission on Geosciences, Environment, and Resources
National Reearch Council, Environmental Science in the Coastal Zone: Issues for Further
Research, (Prooceedings of a Retreat Held at the J. Erik Jonsson Woods Hole Center, Massachusetts,
June 25-26, 1992), National Academy Press, Washington, D.C., 1994, s.152.
54
Çizelge 4: Kıyı Yönetiminin Geçirdiği Aşamalar
Dönem
Temel Özellikleri
1950-1970
-Sektörel yaklaşım
-İnsan doğaya karşı
-Düşük düzeyde halk katılımı
-Ekolojinin sınırlı ölçüde göz önünde bulundurulması
-Reaktif (onarıcı) önlemler
-Çevrenin önem kazanması
-Sektörler arasında daha yoğun bütünleşme ve eşgüdüm
-Halk katılımının artması
-Çevre bilincinin güçlenmesi
-Mühendislik egemenliğinin sürmesi
-Proaktif (önleyici) ve reaktif önlemler
-Sürekli ve dengeli kalkınma kavramına odaklanma
-Kapsamlı çevre yönetiminin ağırlık kazanması
-Çevresel yenileme
-Halk katılımına vurgu
-Ekolojiye duyarlı bir kıyı alanı yönetiminin kurulması, önleyici
yönetim ve governance
1970-1990
1990'dan Günümüze
Gelecekte ...
Kaynak: Robert Kay, Jacqueline Alder, Coastal Planning and Management, E & FN Spon, London and
New York, 1999, s.11.
III.Bütüncül Kıyı Alanları Yönetimi
Bütüncül kıyı alanları yönetimi 1980’lerde uygulanmaya başlanan bir
yaklaşımdır. Bu yıllarda pek çok ülkede bütüncül kıyı yönetimi programları
başlatıldığından, değişik yönetim anlayışları da ortaya çıkmıştır. 121 Ancak, uygulama
biçimleri farklılık gösterse de, hemen hemen bütün bütüncül kıyı alanları yönetimi
deneyimlerinin küresel düzeyde belirlenmiş ilkeler ışığında yürütüldüğü söylenebilir.
İlerleyen sayfalarda ayrıntılı olarak değinilecek bu ilkelere geçmeden önce, söz konusu
yeni yaklaşımın gelişim çizgisini ortaya koymakta yarar var.
A.Kıyı Yönetiminden Bütüncül Kıyı Alanları Yönetimine
Kıyıların önceleri konu dar bir bakış açısıyla yalnızca kıyı çizgisi tek ölçüt
alınarak “kıyı yönetimi” adı altında incelendiğinden, sorunların önemli bir bölümünün
55
kaynaklandığı kıyının deniz ve kara yönünde uzandığı alanların kapsam dışında
bırakıldığından, söz edilmişti. Yalnızca kıyı kuşağını değil de daha geniş kapsamlı bir
alanı denetlemek üzere başlatılan çalışmalarda da, daha çok kıyının kara yönü üzerinde
duruluyordu. Bir başka anlatımla, ilk başlarda kıyı yönetimi ilgisini daha çok, karada
gerçekleştirilen etkinliklerin kıyılara etkisine yöneltmişti. Sonraları daha geniş kapsamlı
bir anlayışın egemen olmaya, konunun deniz açısından da ele alınmaya başlandığını
görüyoruz.122 Kıyı sorunları üzerine yapılan kuramsal çalışmalarda ve kıyı yönetimi
uygulamalarında "kıyı" yerine "kıyı bölgesi"nin çalışma alanı olarak seçilmesiyle “kıyı
bölgesi yönetimi” (coastal zone management) kavramı daha yaygın bir biçimde
kullanılır hale geldi. Bu durum “kıyı” kavramından “kıyı bölgesi” kavramına geçişin
akademik dünyada dile getirilmesi olarak da değerlendirilebilir. Kıyı bölgesi ile
anlatılmak istenen, kıyının yalnızca deniz ve kara ile buluştuğu yer olarak
algılanmaması, bunun da ötesine giderek deltaların, sahillerin, kumsal ve kumulların,
kayalıkların, bataklıkların kısaca denizin etkisinde kalan tüm karasal alanın da göz
önünde bulundurulmasıdır.123 Bir başka anlatımla önceleri yalnızca tek tek kıyıya
olumsuz etkide bulunabilecek etmenlerle uğraşılırken giderek bunun yeterli olmayacağı,
tüm kıyı çevredizgesinin ve kıyıdan türlü yararlanma biçimlerinin birbirleri arasındaki
etkileşimin de göz önünde bulundurulmasının gerektiği anlaşılmaya başlanmıştır. Kıyı
yönetiminde gözlenen bu değişimin ardında, hem buralarda ortaya çıkan sorunların,
kıyının kara ve deniz yönüne göre daha içte kalan bölgelerde gerçekleştirilen
etkinliklerden kaynaklanması hem de ortaya çıkan bir sorunun birbirleriyle etkileşim
içinde olan çok sayıda etmeni göz önünde bulundurarak çözülebileceğinin anlaşılması
bulunmaktadır. Örneğin, buna göre, belli bir yerdeki kirlilik sorununun çözümünde söz
konusu kıyı alanındaki sanayi, kentleşme, turizm, yerleşim biçimi etmenlerinin, çevre
121
Klee, The Coastal Environment, s.48.
122
Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.32.
123
Sumru Ünsal, “ ‘Kıyı Yönetimi’ Kavramında Yaşanan Evrim ve ‘Kıyı Kullanımı ve Yönetimi
(Düzenleme) Bütünlüğü’ İlkeleri”, Erdal Özhan (Ed.),Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları I. Ulusal
Konferansı Bildiriler Kitabı, 24-27 Haziran 1997, Kıyı Alanları Yönetimi Türk Milli Komitesi,
Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara, 1997, s.10.
56
sorunları konusundaki tüzel düzenlemelerin, yörenin doğal niteliklerinin, yaşayanların
toplumsal kültürel özelliklerinin, sürdürülen çalışmalarda göz önünde bulundurulması
gerekmektedir.
Kıyı yönetiminde bütüncül yaklaşımın çok da eskilere uzanan bir tarihi yoktur.
Yakın zamanlara değin kıyı alanlarının ve deniz bölgelerinin ayrı ayrı incelendiğini
görüyoruz. Genelde kıyının kara tarafıyla jeologlar, kent planlamacıları, kamu
görevlileri ya da uzmanlar ilgilenirken, denizbilimciler (oşinograflar) ya da denizle ilgili
diğer bilim dalların temsilcileri de kıyının yalnızca deniz yönünü uğraş alanları içinde
görmüşlerdir.124 Bu işbölümü gerçekte, sanıldığı gibi uzmanlaşmayı tam olarak
sağlayamamış, kıyıyı oluşturan öğelerin ve yapısı üzerinde etkili olan etmenlerden bir
bölümünün çalışma dışında bırakılmasına, dolayısıyla da eksik bir yaklaşımın
geliştirilmesine yol açmıştır. 125
Kıyı bölgelerini yönetme işinin, tek sektöre dayalı olarak yapılmasının ve sorun
giderme çabalarının parçacıl bir yaklaşım doğrultusunda sürdürülmesinin çok da başarılı
sonuçlar vermediği zamanla anlaşılmaya başlanmıştır. Bu durumun nedeni, kıyıda ortaya
çıkan sorunların çok sayıda, çeşitli türde olması ve bunların hem denizde, hem kıyıda,
hem de karada gerçekleştirilen etkinliklerden kaynaklanmasıdır. Söz konusu sorunların
ortaya çıkmasında baş role sahip olan bu etmenler birbirleriyle sıkı sıkıya da bağlıdır. Bu
yüzden kıyı alanlarında duyumsanan herhangi bir sorunun ya da rahatsızlığın nedenini,
kaynağını bulmak oldukça güçtür. Çoğunlukla sorunun tek bir nedeni olmadığı, daha
çok etkinlikler, kullanımlar ve sektörler arasındaki ilişkiler bütününün gözlenen
sorunların asıl kaynağı olduğu söylenebilir. Bu nedenle daha önce de değinildiği gibi,
kıyı alanında ortaya çıkan sorunların temelinde, o bölgelerde etkisini duyumsatan, sorun
yaratan, tüm etmenlerle ilgilenmek gerektiği kadar, belki ondan da önemlisi, bu
124
Klee, The Coastal Environment.
125
Bir anlamda bütüncül kıyı alanları yönetiminde uygulanması tasarlanan bilimsel yöntem
pozitivizme, bilimin dallara ayrılmasına, tümevarım yöntemine bir karşı duruşu simgelemektedir.
Bkz. Vallega, Fundamentals of Integrated Coastal Management, s.233.
57
etmenlerin karşılıklı etkileşimlerinin, bağlantılarının ortaya konarak bir çözüm yolu
aranması gerektiği anlaşılmıştır.
1980’lerin ortalarından başlayarak, kıyı bölgelerinin içinde bulunduğu karmaşık
ilişkiler bütününü yönetme işinin, tek sektöre dayalı olarak yapılmasının güçlükleri
ortaya çıkmaya başladığında bütüncül kıyı alanları yönetimi (integrated coastal zone
management) gündeme geldi. Bütüncül kıyı alanları yönetimi, kıyı alanları yönetiminin
(coastal zone management) ilk zamanlarda uygulandığı biçimden oldukça farklı
yapıdadır. Her şeyden önce bütüncül kıyı alanları yönetimi daha kapsamlı bir
yaklaşımdır; yalnızca çevresel/ekonomik sorunları değil ekonomik ve toplumsal
konuları da ilgi alanının içinde görür. Kıyı bölgesini ve kaynaklarını etkileyen bütün
ekonomik etkinlikleri göz önünde bulundurur; bütün bu etkinliklerin birbirleri ile
uyumlu olması ereğini taşır.126
Kıyı bölgelerinde yer alan balıkçılık, savunma, spor, eğitim, turizm, tarım,
ulaştırma, gibi etkinliklerin ya da sektörlerin büyük bir bölümünün kendi özel
denetleyici ya da düzenleyici kurumu vardır. Bütüncül kıyı alanları yönetimi, söz konusu
etkinliklerle ilgili olarak kurulmuş kurumların yerini alacak bir yapılanma değildir.
Bütüncül kıyı alanları yönetimi sürecinin amacı, birbirlerinden bağımsız bir biçimde
hareket eden bu örgütlenmeler arasında eşgüdümü ve uyumu sağlamaktır. Örneğin belli
bir yörede turizmden sorumlu kurum, turist sayısını ve turizmden elde edilecek geliri
artırmanın yollarını ararken, bütüncül kıyı alanları yönetimi, diğer sektörlerin turizm
üzerindeki olumlu ya da olumsuz etkilerini saptama, yöredeki belli bir kirlilik
kaynağının turizm üzerine etkilerini ve
olası çözüm yollarını araştırmadan
sorumludur.127
126
Post, Lundin, Guidelines For Integrated Zone Management, s.1-2.
127
Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.46.
58
B.Bütüncül Kıyı Alanları Yönetimi Kavramı
Kıyı yönetimi kavramının günümüze değin değişik adlarla anıldığını
görmekteyiz. Birleşmiş Milletler’in 1972’deki ilk yayınlarında kıyı bölgesi yönetimi
(coastal zone management) kavramı kullanılmıştı. Bu dönemde, gelişmekte olan
ülkelerin kıyıya ilişkin olarak aldığı önlemler ve yaptığı düzenlemeler bütüncül kıyı
alanları yönetimi (integrated coastal area management) olarak anıldı. Burada bölge
(zone) yerine alan (area) sözcüğünün seçilmesinin ardında, söz konusu ülkelerdeki
çabaların denizin etkisinde kalan tüm kıyı bölgeleri için değil de belirli, dar bir kıyı alanı
için sürdürülmesi bulunmaktadır. Kavramın uluslararası alanda daha geniş bir biçimde
tanınmasıyla bütüncül kıyı bölgesi yönetimi (integrated coastal zone management) ve
bütüncül kıyı yönetimi (integrated coastal management) deyişleri daha yaygın bir
biçimde
kullanılmaya
başlandı.
Kavrama,
bütüncül
(integrated)
sözcüğünün
eklenmesinin nedeni, artık kıyıya yönelik çalışmaların tek bir sektör üzerine
odaklanmaması, bütüncül bir bakış açısıyla konunun ele alınmasını daha uygun
olacağının anlaşılmasıydı.128 Kıyı bölgesini etkileyen bütün etkinlikleri bir arada ele alan
bir araç olarak bütüncül kıyı alanları yönetimi (integrated coastal zone managementICZM) kavramının benimsenmesi 1980'lerin ortasına denk gelmektedir.129 1992 Rio
Çevre ve Kalkınma Konferansı belgelerinden biri olan Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi
ile birlikte, bütüncül deniz ve kıyı alanları yönetimi (integrated marine and coastal area
management-IMCAM) terimi de kullanılmaya başlanmıştır. 130 1980'lerden günümüze
değin çevre sorunları alanında yapılan çalışmalara damgasını vuran "sürekli ve dengeli
128
a.g.y., s.11.
129
Josef Leitmann, “Policy and Practice Options for Managing Protected Areas: Lessons from
International Experiences”, International Society of City and Regional Planners, Coastal Area
Management, International Seminar, Antalya, Turkey, 25-29 March 1998, s.127.
130
Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.12.
59
kalkınma" (sustainable development) yaklaşımı131 son dönemde kıyı yönetiminin biçimi
üzerinde de etkili olmuştur.132
Kuramsal çalışmalarda, ulusal ve uluslararası tüzel belgelerde ya da türlü
uluslararası örgütlerin konuya ilişkin olarak hazırladıkları yazanaklarda kıyı alanları
yönetiminin genellikle “bütüncül” ya da “kapsamlı”olarak nitelendiğini görüyoruz.
Kullanılan sözcükler değişebilse de anlatılmak istenenin aslında aynı olduğunu
söyleyebilmek olanaklı: Kıyı alanının değişik yönlerinin, onu oluşturan öğelerin ve var
olan çeşitli sektörlerin belli erekler doğrultusunda bir dizge biçiminde ele alınması ve
aralarında eşgüdümün sağlanması.133 Ancak, özellikle 1992 Rio Konferansı’nın ardından
“bütüncül” (integrated) sözcüğünün bu açıdan daha yaygın bir kullanım alanına
kavuştuğunu belirtmek gerekir.
Bütüncül kıyı alanları yönetimi ile ilgili olarak hem akademik çevrelerce hem
de kimi uluslararası örgütlerce türlü tanımlar geliştirilmiştir. Örneğin, 1989'da, Güney
Carolina'da, 13 ülkeden 28 araştırmacının, kıyı yönetiminin son 20 yılda geçirdiği
değişimi ve gelecekte alabileceği biçimi tartışmak amacıyla bir araya geldiği bir atölye
çalışmasında bütüncül kıyı alanları yönetimi, "kıyı bölgesinin korunması ve çok yönlü
sürdürülebilir bir biçimde kullanılmasını gerçekleştirecek çevresel, toplumsal-kültürel ve
kurumsal kaynakların geliştirilmesini ve uygulanmasını sağlamayı amaçlayan dinamik
131
Rio Konferansı'ndan sonra akademik yazında genellikle "sürekli ve dengeli kalkınma" kavramı ile
ulaşılmak istenen başlıca üç amacın olduğu kabul edilmektedir: Ekonomik dizgenin etkinliğini
sağlamak; çevredizgenin bütüncüllüğünü korumak; bugünkü ve gelecek kuşaklar arasında toplumsal
eşitliği sağlamak. Bkz. Adalberto Vallega, "Coastal Area Management in the Mediterranean: A
Reference Framework", Erdal Özhan (Ed.), MEDCOAST 93: Proceedings of the First
International Conference on the Mediterranean Coastal Environment, Vol 1, November 2-5,
1993, Antalya, MEDCOAST, Middle East Technical University, Ankara, 1993, s.452; Adalberto
Vallega, "Cityports, Coastal Zones and Sustainable Development", Brian Hoyle (Ed.), Cityports,
Coastal Zones and Regional Change: International Perspectives on Planning and Management,
John Wiley & Sons, Chichester, 1996, s.302.
132
Kay, Alder, Coastal Planning and Management, s.10, 11.
133
a.g.y., s.50, 51.
60
bir süreç" olarak benimsenmiştir.134 Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü'ne (FAO)
göre, bütüncül kıyı alanları yönetimi, "kara ve denizin bulaşma noktasındaki kalkınma
yönetimi ve kıyı kaynakları ile ilgili planlama ve eşgüdümleme sürecidir". 135 Biliana
Cicin-Sain ve Robert W. Knecht ise kavramı, "kıyı ve deniz alanlarının ve kaynaklarının
sürdürülebilir bir biçimde kullanımı, gelişimi ve korunması için alınan kararlarca
sürdürülen sürekli ve dinamik bir süreçtir" biçiminde tanımlamaktadır.136 Bir başka
kaynakta bütüncül kıyı alanları yönetimine, "karar alma, siyasa belirleme konumunda
bulunanlara ekonomik, toplumsal-siyasal kültürel ve çevresel gereksinimler arasında
denge kurmaya olanak tanıyan kapsamlı bir siyasa/yönetim sürecidir" biçiminde yer
verilmektedir.137 Bir diğer tanıma göreyse, bütüncül kıyı alanları yönetimi, "bilimsel
çözümleme ve planlamayı, halk katılımını ve kurumsal reformu birlikte gerçekleştirmeyi
amaçlayan eylem yönelimli bir yaklaşım"dır.138 "Bütüncül kıyı alanları yönetimi"
kavramı ile anlatılmak istenenleri açıklamak için kullanılan tanımların genellikle bu
yaklaşım biçiminin yalnızca bir yönünü ele aldığını, temel ilkelerinden çoğunu dışarıda
bıraktığını görüyoruz. Bundan dolayı, niteliği gereği dar kapsamlı olması gereken
tanımlardan bir adım öteye giderek bu alanda genel olarak benimsenmiş bulunan
ilkelerin ve öğelerin neler olduğuna değinmek daha yerinde olacaktır. Böylece bütüncül
yönetimin kıyı alanlarında uygulanma biçimi hakkında da bir düşünceye sahip olabiliriz.
134
J. Sorensen, "The Global Dispersion of Coastal Zone Efforts", Erdal Özhan (Ed.), MEDCOAST
93: Proceedings of the First International Conference on the Mediterranean Coastal
Environment, Vol 1, November 2-5, 1993, Antalya, MEDCOST, Middle East Technical University,
Ankara, 1993, s.518.
135
Food and Agriculture Organization of the United Nations, John R. Clark, Integrated
Management of Coastal Zones, Rome, 1992, s.5.
136
Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.39.
137
R.K.Turner, B.T.Bower, "Principles and Benefits of Integrated Coastal Zone Management
(ICZM), Wim Salomons ve diğerleri, Perspectives on Integrated Coastal Zone Management,
Springer, Berlin, 1999 s.13.
138
G.-M. Lange, "Strategic Planning for Sustainable Development in Coastal Zone Regions: Using
Natural Resource Accounts", Wim Salomons ve diğerleri, Perspectives on Integrated Coastal Zone
Management, Springer, Berlin, 1999 s.55.
61
Çizelge 5: Bütüncül Kıyı Alanları Yönetimi
Bütüncül Kıyı Alanları Yönetimi
Örgütsel Yapı
Yasal Çerçeve
Sorunların
Belirlenmesi
Gelenekler ve
Toplumsal Kurallar
Kaynakların
Korunması/Geliştiril
mesi
Planlama
Bütüncülleştirme, Uyum Sağlama,
Katılım
Uygulama
Değerlendirme
Araştırma
Veri Toplama
Siyasa Geliştirme
Karar Alma
Planın
Yürütülmesi
Planın
Uygulanması ve
Sürdürülmesi
İzleme
Değerlendirme ve
Gözden Geçirme
Eğitim ve
Bilinçlendirme
Programları
Ekoloijk
veritabanları
Sistem Çözümlemesi
(Doğal/Toplumsal/
Ekonomik/Yönetsel)
Karar Almaya
Katkıda Bulunan
Düzenekler
Düzenleyici ve
Düzenleyici
Olmayan
İşlemler
Uygulama Süreci
Amaca Dönük İzleme
Çizelgeleri
Amaca Dönük
Değerlendirme
Araştırma
Nüfus ve
Ekonomiye İlişkin
İstatistikler
Çok-Disiplinli İşbirliği
Maliyet/Yarar,
Ekolojik/Ekonomik
Değerlendirmeler
Akçal Araçlar
Planın Sürdürülmesi
Araştırma ve
Çözümleme
Değerlendirmenin Halka
ve Kıyıdan Yararlananlara
Açık Olması
Önderlik Etme,
Yol Gösterme
Doğal ya da Doğal
Olmayan Yıkımlar
İçin Önlemler Alma
Uzaktan Algılama ve
Coğrafi Bilgi
Sistemleri
Kamuoyunu
Bilgilendirme
Halk Katılımı
Kaynak: J. van der Weide, L. De Vrees, "Methods and Tools to Support CZM, Wim Salomons ve
diğerleri, Perspectives on Integrated Coastal Zone Management, Springer, Berlin, 1999, s.71.
C.Bütüncül Kıyı Alanları Yönetiminin Genel İlkeleri
1.Kıyı Yönetiminin Bütüncüllüğü
Bilimsel yapıtlarda kıyı yönetiminde bütüncüllükten ne anlaşılması gerektiği
konusunda oydaşmaya varıldığı görülüyor. Örneğin Bower'a göre, bütüncül kıyı alanları
yönetimi, beş ayrı alanda bütünleşmeyi sağlamayı ana amaç olarak almaktadır: Birinci
alan, ekonomik gelişme, çevre yönetimi, balıkçılık, enerji, ulaşım, atık yönetimi, turizm
gibi konularda izlenen program ve planların bütünleşmesidir. İkinci olarak, ulusal,
bölgesel, yerel düzeydeki değişik yönetim birimlerinin işlem ve eylemleri arasında bir
bütünleşmenin sağlanması gerekir. Üçüncüsü, özeksel yönetim, yerel yönetimler ve özel
sektör kuruluşları arasında bütünlüğün sağlanmasıdır. Dördüncü alan ise, kıyı alanları
yönetimi programlarının uygulanmasına yöneliktir. Bununla anlatılmak istenen,
planlama, planlamanın yaşama geçirilmesi ve elde edilecek sonuçların değerlendirilmesi
62
aşamalarının bir bütün olarak ele alınmasıdır. Sonuncusu ise, bütüncül kıyı alanları
yönetimi sürecinde değişik bilim dallarından yararlanılmasıdır. Bir başka anlatımla,
buna göre, yönetim programlarının uygulama aşamasında, yalnızca mühendislik
bilimlerinden değil, ekonomi, siyaset bilimi ve hukuk gibi toplumsal bilimlerin farklı
dallarından da yararlanılmalıdır.139
Bir başka çalışmada ise bütüncül kıyı alanları yönetiminin dört yönü
bulunduğu, yönetimlerarası, kara ve deniz arası, sektörlerarası ve disiplinlerarası olmak
üzere dört ayrı açıdan bütünleşmenin sağlanması gerektiği belirtilmektedir. Buna göre,
kıyı alanları yönetiminde, ulusal, bölgesel ve yerel yönetim düzeyleri arasında;
yönetimin uygulanacağı alan olarak kıyının kara ve denize doğru uzantıları arasında;
kıyı bölgelerinde yer alan türlü ekonomik sektörler arasında ve son olarak da, yönetim
sürecinde yararlanılacak bilim dalları arasında bütünleşme sağlanmalıdır. 140
Biliana Cicin-Sain ve Robert W. Knecht ise kıyı alanları yönetimi
çalışmalarında toplam beş alanda bütüncül bir yaklaşımın benimsenmesi gerektiği
görüşündedir. Buna göre, kıyı yönetiminde, kıyı alanlarında gerçekleştirilen ya da bu
alanları etkileyebilecek nitelikteki ekonomik sektörler arasında, kıyı bölgelerinde yetki
ve sorumluluk sahibi olan yönetim birimleri arasında, kıyının deniz ve kara yönü
arasında, yönetim süreci ile bilim arasında ve değişik bilim dalları arasında ve
uluslararası alanda bütüncüllüğün sağlanması gerekmektedir. Kıyı yönetiminde bütüncül
yaklaşımın uygulanması konusunda bu yaklaşımın da diğerlerine oldukça benzer
139
Committee on Science and Policy for the Coastal Ocean Studies Board, Commission on
Geosciences, Environment, and Resources National Research Council, Science, Policy, and the
Coast: Improving Decisionmaking, National Academy Press, Washington, D.C., 1995, s.42-44;
B.T. Bower, Producing Information for Integrated Costal Management Decisions: An
Annotated Seminar Outline, Conservation and Assessment, National Ocean Service, November,
Washington D.C., 1992: National Oceanic and Atmospheric Administration (Unpublished
Manuscript)'den aktaran Klee, The Coastal Environment, s..48; R.K.Turner, B.T.Bower,
"Principles and Benefits of Integrated Coastal Zone Management (ICZM)", Salomons ve diğerleri,
Perspectives on Integrated Coastal Zone Management, s.18.
140
Knecht, Robert W., ve Jack Archer, " 'Integration' in the U.S. Coastal Zone Management
Program", Ocean & Coastal Management, Vol.21, s. 187-188'den aktaran Klee, The Coastal
Environment, s.48.
63
değerlendirmelerde bulunduğu görülüyor. Diğerlerinden farklılaştığı tek nokta,
bütüncüllüğün uluslararası alanda da uygulanması, bir başka anlatımla, aynı kıyı
bölgesini paylaşan ya da etkisini birden fazla ülkenin kıyı alanlarında gösteren çevre
sorunlarıyla karşılaşan devletlerin birbirleriyle bu konuda işbirliği yapmasının
gerekliliğidir.141
Sonuç olarak kıyı alanları yönetiminde bütüncül yaklaşımın geçerli olmasından
genellikle türlü sektörler, türlü yönetim düzeyleri, özel ve kamusal kesim, özeksel
yönetim ve yerel yönetimler, bilim dalları, kıyının deniz ve kara yönü ve devletler
arasında bütünleşmenin sağlanması gerekliliği anlaşılır. Bütüncül kıyı alanları
yönetiminde çalışma alanı açısından da bütüncüllüğün sağlanmasının önemli olduğu
kabul edilmektedir. Bundan dolayı, doğal kaynakların, biyolojik çeşitliliğin korunması,
toplumsal-ekonomik gelişmişlik düzeyinin yükseltilmesi, canlı ve cansız bütün çevre
öğelerinin doğal yıkımlardan korunması, bütüncül yönetimin ilgi alanı içinde
görülmektedir.142 Değişik yapıtların kıyı yönetiminin bütüncüllüğüne ilişkin olarak
benzer öğelere vurguda bulunması, söz konusu çalışmaların Birleşmiş Milletler, Dünya
Bankası gibi örgütlerin belgelerine dayanılarak hazırlanmış olmasına da bağlanabilir.
141
Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.45-46.
142
John R.Clark, Coastal Zone Management Handbook, Lewis Publishers, Boca Raton ve Boston,
1996, s.20.
64
Çizelge 6: Kıyı Yönetiminde Bütüncüllük Sağlanması Gereken Alanlar
Kaynak: P.R.Burbridge, "The Challenge of Demonstrating the Socio-Economic Benefits of Integrated
Coastal Management", Wim Salomons ve diğerleri, Perspectives on Integrated Coastal Zone
Management, Springer, Berlin, 1999, s.42.
2.Yönetimin Kara ve Deniz Yönünde Sınırı
Bütüncül kıyı alanları yönetiminin denetimi altındaki alanın olanaklı olduğu
ölçüde geniş tutulmasının, bir başka anlatımla kıyı alanları yönetiminin uygulanacağı
alan açısından da bütünlüğün sağlanmasının, yönetimin etkenliğini artıracağı
belirtilmişti. Bunun ardında yatan düşünce -kıyı alanlarında gözlenen çevre sorunlarının
genellikle iç bölgelerde gerçekleştirilen etkinliklerden kaynaklanmasından dolayı- alınan
önlemlerin, gerçekleştirilen düzenlemelerin ancak geniş bir alanda olumlu sonuçlar
doğurabilmesidir. Böylece kıyının deniz ve karaya doğru iki yönündeki alanların da
olanaklı olduğu ölçüde yönetim sürecine dahil edilmesi zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.
Ancak söz konusu alanlarda bütünlüğün sağlanmasında, kıyı alanlarındaki iyelik
biçiminin farklı olmasından, buralarda değişik düzeylerde yönetim birimlerinin sorumlu
65
bulunmasından ve var olan kurumların farklı amaçlarla kurulmuş olmalarından
kaynaklanan türlü güçlükler de ortaya çıkmaktadır.143 Aşağıdaki çizelgede, türlü
ülkelerde kıyı yönetiminin uygulanacağı alanları görebilmek olanaklıdır.
Çizelge 7: Çeşitli Ülkelerde Kıyı Yönetiminde Kara ve Deniz Sınırları
Devlet/Eyalet
Kıyı Yönetiminin Uygulanacağı Alanın Sınırları
Kara Yönünde
Deniz Yönünde
2 km (Y)
12 km (Y)
914 m (1000 yard) (Y)
5,5 km (3 deniz mili) (K)
Y
200 m ( )
(D)
Her yöre için farklı uzaklıklar
Her yöre için 1-2 km
500 m (D)
Y
1 km ( )
100 m (Y)
5,5 km (3 deniz mili) (K)
Y
400 m ( )
5,5 km (3 deniz mili) (K)
500 m
22 km (12 deniz mili)
300 m (Y)
2 km (D)
60 m (200 foot) (Y)
5,5 km (3 deniz mili) (K)
Brezilya
Kaliforniya
Kosta Rika
Ekvador
İsrail
Güney Afrika
Güney Avustralya
Queensland
İspanya
Sri Lanka
Washington
K:
Kıyı Çizgisinden;
Y
:Deniz Düzeyinin en yüksek olduğu noktadan;
D
: Deniz Düzeyinin en düşük olduğu noktadan
Kaynak: Adalberto Vallega, Fundamentals of Integrated Coastal Management, Kluwer Academic
Publishers, Dordrecht, 1999, s.125.
Kıyı yönetiminde mekansal açıdan yönetsel sınırların belirlenmesi de oldukça
güçtür. Kara ve deniz arasındaki etkileşimin yoğun olarak yaşandığı yerlerin
saptanmasında sıkıntı yaşanması, biyolojik süreçlerin kıyının her iki yönünde de etkili
olması, kıyı ve deniz alanlarındaki insan etkinliklerinin sonuçlarının çok geniş alanları
etkilemesi, kıyının doğal yapısının değişkenlik göstermesi ve farklı yerlerde farklı kıyı
tiplerinin bulunması, kıyı yönetiminin yetki alanının belirlenmesi konusunda evrensel
kuralların saptanmasını önlemektedir. Bütüncül kıyı alanları yönetiminin uygulanacağı
alanın belirlenmesinde bir diğer önemli etmen de kıta sahanlığının genişliğidir.
Uluslararası anlaşmalar sonucunda belirlenen kıta sahanlığının büyüklüğü, bir ülkede
bütüncül kıyı alanları yönetimi uygulanacak kıyı bölgesinin, deniz yönüne doğru
sınırlarının belirlenmesinde kimi sorunlar doğurabilir. Örneğin bu açıdan Türkiye'nin
143
Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.48.
66
Akdeniz'de en kötü durumda bulunan ülke olduğu söylenebilir. 144 Değinilmesi gereken
bir konu da kıyı kenar çizgisi. Kıyıda iyeliğe elverişli olmayan yerlerin sınırını çizen, bir
anlamda koruma bandı işlevini gören kıyı kenar çizgisinin derinliği ülkeden ülkeye
büyük değişiklikler gösterebilmektedir. Çizelge 8'den de anlaşılabileceği gibi kıyı kenar
çizgisi, kimi ülkelerde yalnızca doğal kıyı kuşağının sınırı olarak kabul edilip derinlik
mesafesi çok kısa tutulmuş, kimi ülkelerde ise bundan daha geniş bir bakış açısıyla
bütün kıyı bölgesi kıyı kenar çizgisinin içine alınmıştır. Çizelgedeki uzunlukların
bütüncül kıyı alanları yönetiminin uygulandığı alanları göstermediğini, buraların
yapılaşmaya ve diğer ekonomik etkinliklere kapalı alanlar olduğunu belirtmek gerekir.
Çizelge 8: Çeşitli Ülkelerde Kıyı Kuşağının Derinliği
Ülke
Kıyı Kenar Çizgisinin Derinliği
Ekvador
- 8 m.
Hawai
-- 40 foot (12 m.)
Filipinler
----- 20 m.
Meksika
----- 20 m.
Yeni Zelanda ------- 66 foot (20 m.)
Brezilya
------ 33 m.
Oregon
----------- Bitki örtüsüne göre değişken
Kolombiya
--------------- 50 m.
Kosta Rika
--------------- 50 m.
Endonezya
--------------- 50 m.
Venezuela
--------------- 50 m.
Şili
-------------------- 80 m.
Fransa
----------------------- 100 m.
Norveç
----------------------- 100 m.
İsveç
---------------------- 100 m.
İspanya
------------------------ 100/200 m.
Kosta Rika
------ 50 m ---------------- 200 m.
Uruguay
---------------------------------- 250 m.
Endonezya
---------------------------------------- 400 m.
Yunanistan
----------------------------------------------- 500 m.
Danimarka
--------------------------------------------------------- 1-3 km
(Eski) Sovyetler Birliği (Karadeniz Kıyıları) ----------------------------------------- 3 km
Kaynak: Food and Agriculture Organization of the United Nations, John R. Clark, Integrated
Management of Coastal Zones, Rome, 1992, s.138.
144
Vallega, Fundamentals of Integrated Coastal Management, s.141.
67
3.Bütüncül Kıyı Alanları Yönetimine Duyulan Gereksinim
Kıyı yönetiminde bugüne değin uygulanagelen sektörel yaklaşımların sorunları
çözmede başarılı olamamasının bütüncül kıyı alanları yönetiminin önem kazanmasında
payı bulunmaktadır. Daha önce de belirtildiği gibi, kıyı alanlarında bulunan türlü
sektörlerin karşı karşıya kaldıkları sorunlar birbirleri ile sıkı sıkıya bağlıdır. Belli bir
yerdeki sorunu çözebilmek için çoğunlukla birden fazla sektörün durumunu göz önünde
bulundurmak, bütüncül bir yaklaşımla hareket etmek gerekmektedir. Bugüne değin
deniz ve kıyı sorunları daha çok, dışişleri bakanlıklarının145, deniz ulaşımı, balıkçılık ya
da savunma ile ilgili kurumların ilgi alanı çerçevesinde, ulusal düzeyde ele alınmıştır.
Belli bir kıyı alanındaki çevre sorununun uluslararası düzeyde de etkilerinin
duyumsanmaya başlamasıyla, tek tek devletlerce yürütülen koruma, iyileştirme
çabalarının ya da önlemlerinin kıyı ve deniz çevresini korumada fazla etkili olamadığı
anlaşılmaya başlanmıştır. Geleneksel olarak kıyı yönetimi çerçevesinde sürdürülen
çalışmalar kıyının karaya yönüne doğru uzandığı alanlara odaklanmıştır. Kıyı
alanlarında ortaya çıkan erozyona karşı önlemler almak, sulak alanların korunması,
kıyıda türlü etkinlikleri düzenleme ve kıyılardan halkın yararlanması gibi konular
geleneksel kıyı yönetiminin başlıca uğraş alanlarından olmuştur. Bir başka anlatımla,
geleneksel yaklaşımda daha çok kıyıda gerçekleşen türlü etkinliklere yer verilmesi
sorunu ile ilgilenilir. Bundan dolayı, kıyı alanlarındaki sorunları ele alma işi büyük
ölçüde yerel ve bölgesel düzeydeki planlama birimlerine bırakılmıştı.146 Günümüzde
artık, kıyı ve deniz alanlarında ortaya çıkan sorunların büyük bir bölümünün kara
kaynaklı etkinliklerden türediği, denizde gerçekleştirilen etkinliklerin de kıyı alanlarında
olumsuz sonuçlar doğurabileceği göz önünde bulundurularak, kıyı alanları yönetiminin
kıyının deniz ve kara yönünde sürdürülmesi gerektiği büyük ölçüde kabul edilmektedir.
Kıyı bölgelerinde ve buraları etkileyebilen diğer yörelerde nüfus birikiminden dolayı,
145
Üzerinde ulusal yetkilerin geçerli olacağı deniz ve kıyı sınırlarının belirlenmesinden, uluslararası
deniz taşımacılığından ya da deniz kaynaklarının kullanımından kaynaklanan sorunlar bunlar
arasında sayılabilir.
146
Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.37.
68
kıyı ve deniz kaynaklarının tükenmeye başlaması, turizmin, balıkçılığın ve zarar gören
kaynaklara bağımlı olan diğer ekonomik sektörlerin durumunun kötüleşmesi bütüncül
kıyı alanları yönetiminin başlatılmasında önemli olan etmenlerdendir. Kıyı ve
denizlerden elde edilebilecek ekonomik yararı artırma isteği ya da deniz ve kıyılardan
yeni yararlanma yollarını aramak bütüncül kıyı alanları yönetiminin başlatılmasında
önemli olabilir. 147 İklim değişikliği sonucu deniz düzeyinin yükselmesi, kıyı ve deniz
alanlarının biyolojik çeşitliliğini korumak, az gelişmiş yörelerde ekonomik kalkınmayı
sağlamada kullanılacak yeni araçlar arayışında olmak da bütüncül kıyı alanları
yönetiminin uygulanması gereksinimini doğurabilir. Buradan da anlaşılabileceği gibi
bütüncül kıyı alanları yönetimine duyulan gereksinim, büyük ölçüde var olan sektörel
yönetimlerin yetersiz kalmasından kaynaklanmaktadır.148
Kıyı alanlarında bütüncül yönetimin uygulanması yönetsel nedenlere de
dayanır; genellikle bu alanlardaki yönetim yapısı çok karmaşıktır; türlü yönetim
birimlerinin yetki alanları birbirine geçmiştir; kimi zaman da yönetimde boşluklara
rastlanır. Bütüncül yönetim, özeksel yönetimden en küçük yerel birime değin bütün
yönetim düzeylerini kapsamayı amaçladığından, söz konusu sorunu aşmada kullanılacak
etkili bir araç olarak görülebilmektedir.149
Yukarıda sözü edilen koşullar dışında özeksel yönetim, altında imzası bulunan
uluslararası bir sözleşmenin gereklerini yerine getirmek için ya da belli bir bölgesel
gelişme bankasının desteklemesiyle de bütüncül kıyı alanları yönetimi programına
başlamak isteyebilir.150
147
a.g.y., s.41.
148
a.g.y., s.127.
149
Clark, Coastal Zone Management Handbook, s.19-20.
150
1982 yılında yapılan Deniz Hukuku Sözleşmesi ve 1992 tarihli Rio Çevre ve Kalkınma
Konferansı belgelerinden, Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi, İklim Değişikliği Sözleşmesi ve Gündem
21 bunlardan sayılabilir. Bkz. Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management,
s.135.
69
D.Bütüncül Kıyı Alanları Yönetiminin Uygulamaya Yönelik İlkeleri
1.Bütüncüllüğü Sağlama Sorunu
Bütüncül yönetimin sağlanmasında, var olan sektörler arasında, yönetim
birimleri arasında, kıyının kara ve deniz yönü arasında, uluslararası düzeyde ve
kullanılan teknikler açısından bütünleşmenin gerekli olduğu daha önce belirtilmişti.
Ancak kimi zaman bütün bu öğeler arasında bütünleşmeyi sağlamada kimi zorluklarla
karşılaşılabilir. Bunların başında yönetsel nitelikte olanlar gelmektedir. Genellikle kıyı
ve deniz alanlarında birden fazla yönetsel birim denetim işlevini yerine getirir.
Çoğunlukla bunların yetki alanlarının çakıştığını yani aynı yörede birden fazla örgütün
aynı alanda söz sahibi olduğunu ya da kimi yerlerde de yönetim boşluklarının ortaya
çıktığını görmek olanaklıdır.151 Bu duruma, kıyı alanlarında iyeliğin yapısından
kaynaklanan etmenleri ve türlü sektörler arasındaki çıkar çatışmalarını da eklemek
gerekir. Kıyının deniz ve kara yönündeki alanlardaki iyelik biçimlerini, buraların
yönetiminden sorumlu olan birimlerin düzeylerini ve kuruluş amaçlarını içeren aşağıdaki
çizelgede bu durumu görebilmek olanaklı.152
151
Kıyıda yer alan insan etkinliklerinin çeşitliliği, bu bölgelerden sorumlu olan ulusal ve yerel
nitelikteki yönetsel birimlere de yansımıştır. Örneğin İngiltere'de Tarım, Balıkçılık ve Gıda
bakanlıkları balıkçılık sektörü, kıyının korunması ve denize tehlikeli atıkların bırakılması, Ulaştırma
Bakanlığı limanlar, denizcilik, Ticaret ve Sanayi Bakanlıkları petrol işleri, Çevre Bakanlığı, genel
çevre politikasının belirlenmesi, koruma, kirliliğe karşı önlem alınması gibi konularda söz sahibidir.
Çoğunukla Kıyı bölgelerinde bunların yetki ve görev alanları içiçe geçtiğine tanık olunur. Benzer bir
durumun Türkiye için de geçerli olduğu bilinmekte. Bkz. David Holgate-Pollard, "Policy, Legislation
and Guidelines", C. A. Fleming (Ed.), Coastal Management: Putting Policy into Practice,
(Proceeding of the Conference Organized by the Institution of Civil Engineers and Held in
Bournemouth on 12-14 November 1995), Thomas Telford, London, 1996, s.17.
152
Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.48.
70
Çizelge 9: Kıyı ve Deniz Alanlarında İyelik Durumu ve Sorumlu Yönetim Birimleri
İyelik
Biçimi
Yönetim
Düzeyi
Kıyıdan
Uzak Kara
Alanları
Özel
Kıyıya Bitişik
Kara Alanları
Kıyıya Bitişik
Deniz alanları
Kıyıdan Uzak
Deniz Alanları
Açık Denizler
Kamusal/Özel
Genel Olarak
Kamusal
Genel Olarak
Kamusal
Genel Olarak
Kamusal
Ulusal, Bölgesel
ve Yerelin
Karışımı
Tek Amaçlı
Kurumlar
Genelde Olarak
Ulusal
Genel Olarak
Ulusal
Tek Amaçlı
Kurumlar
Tek Amaçlı
Kurumlar
Yerel ya da Ulusal, Bölgesel
Bölgesel
ve Yerelin
Karışımı
Çok Amaçlı
Çok
Kurumlar
Amaçlı
Kurumlar
Yönetim
Birimlerinin
Çalışma
Konuları
Kaynak: Biliana Cicin-Sain & Robert W. Knecht,
Management, Island Press,Washington, D.C, 1998, s.44.
Integrated
Coastal
and
Ocean
Yukarıdaki çizelgede ele alınan beş bölgenin temel özellikleri şöyle
sıralanabilir: Kıyının hemen ardında yer alan karasal alanlar, yerleşimin yoğunlaştığı
yerlerdir. Nokta kaynaklı olmayan kirleticilerin yoğun bir biçimde bulunduğu bu alanlar
-özellikle nehirler aracılığıyla- kıyı alanlarının doğal yapısında bozulmalara yol açabilir.
Sulak alanların, bataklıkların bulunduğu kıyıya bitişik topraklarda da, birincisine benzer
biçimde, nüfus yoğunluğu ve bunun getirdiği etkinliklerin sayısı fazladır. Genellikle
haliç, lagün ya da sığ sulardan oluşan, kıyıya bitişik deniz alanları bir başka deyişle
üçüncü bölge ise, birinci ve ikinci bölgelerde gerçekleştirilen etkinliklerden olumsuz
yönde etkilenen yerlerdir. Kıyıdan uzak deniz alanları ile anlatılmak istenen, kıyı ile
ulusal yetki alanlarının (genellikle 200 mil) içinde kalan yerlerdir. Açık denizler ise
ulusal yetki alanlarının dışında kalan yerleri belirtmek için kullanılmıştır. Çizelgeden de
görülebileceği gibi yönetim etkinlikleri farklı farklı düzeylerdeki birimlerce yerine
getirildiğinden ve buralarda değişik iyelik biçimleri bulunduğundan dolayı, söz konusu
beş ayrı bölgede yönetim açısından bütünlüğü sağlamak oldukça güçtür. Bu bölgelerde
etkinliklerde bulunan kurumların çalışma alanlarının genişliği de, bütüncül yönetimin
sağlanmasının önündeki engellerden biridir. Kıyının kara yönündeki bölgelerde,
yönetimden sorumlu olan kurumlar genellikle birden fazla konuyu uğraş alanı olarak
71
seçerken, kıyıdan denize doğru gidildikçe, balıkçılık ya da petrol arama gibi konularla
ilgilenen tek amaçlı birimlerin sayısı da artar.153
Türlü sektörler arasında işbirliğine bağlı olan yardımlarda bulunulması,
sorunların her bir meslek kümesinin kavramlarıyla değil de daha genel kavramlarla dile
getirilmesi, bütün sektörlerin üstünde siyasa belirleyici kurul ya da örgütlerin
oluşturulması bütünleşmeyi sağlayan araçlardandır. Karşılaşılan sorunun tüm kurumları
ilgilendiren nitelikte olması bütünleşmeyi kolaylaştıran bir diğer etmendir. Kıyı
alanlarında bulunan sektörlerin temsilcilerinin katılacağı bir üst kurul ya da kurum
oluşturmanın, çalışanları bütüncül bir bakış açısına sahip olacak biçimde eğitmenin,
çeşitli bakanlıkların temsilcilerinden oluşan bir kurul oluşturmanın ya da var olan bir
yönetsel birime bu sorumluluğu vermenin ve bir bakanlığın öncü birim olarak
seçilmesinin bütüncüllüğü sağlamada bir adım olabileceği düşünülebilir.154
2.Gerçekleştirilecek Çalışmalar
Bütüncül kıyı alanları yönetimi sürecinde bir yandan, var olan sektörel
yönetimler arasında denge kurulmaya, bunlar arasında uyum sağlamaya çaba
gösterilirken bir yandan da kıyı ve deniz bölgelerinde karşılaşılabilecek sorunların
giderilmesine çalışılır. Kıyı yönetimi sürecinde uygulanan araçlar, ülkenin içinde
bulunduğu toplumsal, ekonomik, kültürel konuma ya da yerel koşullara göre
değişebilmektedir. Yararlanılan araçların seçiminde kıyı alanının fiziksel durumu da bir
başka ölçüt olarak alınmaktadır. Söz konusu çalışmalar sırasında yararlanılabilecek
araçları, imar planlaması, ekonomik gelişmenin sağlanması, kaynakların korunması,
farklı yararlanma biçimleri arasında yaşanan çatışmaların çözümü ve kamu düzeninin
sağlanması biçiminde beş genel başlık altında toplamak olanaklıdır.155 Bunların dışında,
bölgeleme, parselleme, tahliye planı, kıyı çizgisinin belirlenmesi, doğal yıkım olaylarına
153
a.g.y., s.48.
154
a.g.y., s.155-157.
155
a.g.y., s..152-154.
72
karşı önlem alma, kumsal koruma etkinlikleri, özel koruma alanları belirleme, kentsel
gelişmeyi yönlendirme, vergi ayrıcalıkları tanıma, tehlike alanlarında yıkıma uğrayan
yapılar için önlemler alma da uygulanan diğer araçlardandır. Beş genel başlık altında
toplanan uygulama biçimleri şöyle özetlenebilir:
İmar Planlaması: Kıyı ve deniz alanlarında yürütülen ekonomik ve toplumsal
etkinliklerin ve kıyı alanlarından yararlanma biçimlerinin planlanmasıdır. Uzun dönemli
bir bakış açısıyla hazırlanması gereken bu planlar yalnızca bugünün değil, geleceğin
kullanma biçimlerini de göz önünde bulundurur. Bu tür uzun erimli bir planı hazırlamak
için kıyı çevresi ve yararlanma biçimleri üzerine araştırmalarda bulunulur; kullanım
bölgelemesi yapılır; yeni yararlanma biçimlerinin neler olabileceği kestirilmeye çalışılır;
kıyı ve deniz alanlarının değeri konusunda halk eğitimi çalışmaları sürdürülür; halkın
kıyı ve denize erişimini ve buralardan yararlanmasını kolaylaştıracak düzenlemeler
yapılır.
Ekonomik Gelişmenin Sağlanması: Kıyı ve deniz alanları ile buralarda bulunan
kaynaklardan ekonomik açıdan gelişmeyi sağlayıcı yönde yararlanmanın yolları
araştırılır. Yöreye özgü yeni geçim kaynaklarının saptanması ya da var olanların
desteklenmesi, çevreye duyarlı turizm (eco-tourism) biçimlerinin geliştirilmesi, bu
amaçla yapılabilecek çalışmalara örnek olarak verilebilir. Kültür balıkçılığının
geliştirilmesi, kitle turizminin yeniden düzenlenmesi, deniz ulaşımının iyileştirilmesi ve
deniz kaynakları üzerine yapılan araştırmalar da buna eklenebilir.
Kaynakların Korunması: Bu tür çalışmalarda, kıyı ve deniz alanlarının doğal
niteliğini korumak ve biyolojik çeşitliliğin sürmesini sağlayıcı yönde önlemler almak
yoluyla kıyılardan sürekli ve dengeli bir biçimde yararlanmanın koşulları yaratılmaya
çalışılır. Çevresel etki değerlendirmesi dizgesinin kurulması, çevre ölçünlerinin
geliştirilmesi, kıyı alanlarındaki su kalitesinin korunması ve iyileştirilmesi, denizin
biyolojik çeşitliliğinin korunması ile ormanlar, mercan kayalıkları ve sulak alanlar gibi
kıyı ve deniz çevresine özgü öğelerin korunması ve iyileştirilmesine yönelik çalışmalar
yapılır.
73
Farklı Yararlanma Biçimleri Arasında Yaşanan Çatışmaların Çözümü: Var olan
ve gelecekte ortaya çıkabilecek yararlanma türleri arasında denge kurulması amacı
güdülür. Birbirlerini olumsuz yönde etkileyen yararlanma biçimleri arasında yaşanan
çatışmaların en aza indirilmesi amaçlanır. Bu amacın gerçekleşmesine yönelik olarak
değişik yararlanmalar arasındaki karşılıklı etkileşim araştırılır, değişik sorun çözme
yöntemlerine başvurulur, kaçınılmaz nitelikteki olumsuz etkiler en aza indirilmeye
çalışılır.
Kamu Düzeninin Sağlanması: Doğal nitelikte olan ya da insan etkinliklerinden
kaynaklanan tehlikelere karşı halkın korunması ve gerekli önlemlerin alınması
yönündeki çalışmalardır. Doğal yıkımların ya da deniz düzeyinin yükselmesi gibi
küresel değişikliklerin yıkıcı etkilerinin azaltılmasına çalışılması, kıyıyı dış etkilerden
korumak üzere kıyı duvarları yapılması ve olağanüstü durumlar için tahliye planları
yapılması bunlar arasında sayılabilir.
Kıyı yönetimi programlarında kullanılan araçlar, bir başka deyişle, kıyı
yönetimi planlarının uygulamaya aşaması üzerine yapılan bir araştırmada, daha çok
bölgeleme, parselleme, kapsamlı toprak kullanma planı, tahliye planı, kıyı düzenlemeleri
gibi araçlardan yararlanıldığı ortaya konulmuştur. Kıyı alanları için özel vergiler
koymak, yeniden yerleştirme programları uygulamak, tehlike altında ya da yıkıma
uğramış yerleri onarmak, türlü vergi ayrıcalıkları getirmek gibi araçlara ise oldukça az
başvurulduğu gözlenmiştir.156
3.İlkelerin Yerel Koşullara Uydurulması
Bütüncül kıyı alanları yönetiminin uygulanmasına yönelik olarak belirlenen
ilkelerin katı bir biçimde düzenlenmediği, ülkelerin yerel koşullarına uyarlanabilecek
biçimde oluşturulduğu belirtilmişti. Değişik ülkelerin uygulamalarına baktığımızda da
156
David R. Godschalk, David J. Brower, Timothy Beatley, Catastrophic Coastal Storms: Hazard
Mitigation and Development Management, DC: Duke University Press, Durham, 1989'dan aktaran
Beatley ve diğerleri, Coastal Zone Management, s.152-154.
74
söz konusu ilkelerin yaşama geçirilmesinde farklılıklar bulunduğunu görüyoruz.
Toplumsal-ekonomik gelişmişlik düzeyi, nüfus yoğunluğunda gözlenen bölgelerarası
farklılıklar, kıyı ve deniz çevredizgesinin niteliği, toplumsal-kültürel gelenekler, tüzel
düzenlemeler, siyasal dizge farklılığı, sanayileşmenin niteliği ve yoğunluğu gibi
etmenler her bir ülkenin bütüncül kıyı alanları yönetimi ilkelerini kendi koşullarına
uyarlamasını gerektirmiştir. Örneğin gelişmiş ülkelerdeki kıyı yönetimi programları
daha çok, gelişmişlikten kaynaklanan sorunları çözme ya da gelişmeyi sınırlama
yönünde önlemler alırken, gelişmekte olan ülkelerdeki kıyı alanları yönetimi
programlarından beklenen önemli işlevlerden biri kalkınmayı sağlamada yardımcı
olmaktır. Kıyı yönetimi ilkelerinin yalnızca ülkelerin kendilerine özgü koşullarına
uydurulması yeterli değildir; uygulanacak programın, ülke içindeki bölgesel ve yerel
farklılıklara uyarlanması da gerekecektir.157 Bütüncül kıyı alanları yönetiminin esnek
yapıda olması, uygulanmakta olduğu ülkenin ve yörenin gereksinimlerine, doğal
yapısına, kültürel özelliklerine göre önlemlerin alınmasına olanak tanımaktadır. Örneğin,
bütüncül kıyı alanları yönetimi, Sri Lanka'da kıyı erozyonuna, Filipinler'de balıkçılığa,
Suudi Arabistan'da kıyı ve deniz koruma alanlarına, Ekvador'da karides yetiştiriciliğine,
Oman'da yönetim yapısına, ABD'de ise toprak kullanımına odaklanmış durumdadır.158
4.Uygulama Aşamasında Karşılaşılabilecek Güçlükler
Bütüncül kıyı alanları yönetiminin uygulama aşamasında karşılaşılabilecek
kimi güçlükleri aşmak için getirilen öneriler şöyle özetlenebilir: Genellikle bütüncül kıyı
alanları yönetimi programlarının uygulanmasında yapılması gereken ilk şeyin,
programın tanıtımı olduğu kabul edilmektedir. Böyle bir tanıtımın yapılması, hem yerel
halkın
program
çerçevesinde
yapılması
öngörülen
çalışmaları
benimsemesini
kolaylaştıracak hem de özeksel yönetimin söz konusu girişime vereceği desteği
artıracaktır. Bu açıdan bütüncül kıyı alanları yönetiminin var olan sektörel yönetim
157
Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.122.
158
Clark, Coastal Zone Management Handbook, s.22.
75
birimlerinin yerini alma amacını taşımadığı, yalnızca onlar üzerinde denetleyici ve
eşgüdümleyici bir rol oynayabileceği, türlü sektörler için sürdürülen yönetim çabalarının
etkenliğini artıracağı belirtilmelidir. Bunun yanında, bütüncül kıyı alanları yönetimi
programının kıyı alanlarında gözlenen tüm sorunları çözebilecek nitelikte karmaşık bir
düzeneği gerektirmediği, öncelikle yörenin en çok gereksinim duyduğu konulara
odaklanacağı, aşamalı olarak diğer sorunları da ele alacağı açıklanmalıdır. 159 Bütüncül
kıyı alanları yönetiminin balıkçılık, tarım ve sanayinin türlü dallarına olumlu katkıları
olacağı da belirtilmelidir. Belli bir yörede bütüncül yönetimin uygulanmasına
girişmeden önce yöre halkına ve söz konusu alandaki sektör yöneticilerine ya da kamu
görevlilerine, öteden beri uygulanmakta olan sektörel yaklaşımın sınırlılıkları, yeni
getirilen bütüncül yaklaşımın temel özellikleri ve bu yaklaşımın nasıl, hangi aşamalarla
yaşama geçirileceği hakkında bilgi verilmesi de yönetimin etkenliği açısından önemli
olacaktır.
Öngörülen yönetim programının kıyı alanlarının bütün sorunlarını birden ele
almaması, öncelik taşıyan sorunlardan başlayıp daha sonra aşamalı bir biçimde diğer
sorunlara eğilmesinin yerinde olacağı, programın olanaklı olduğu ölçüde kısa süreli
tutulması (örneğin 5 yıldan az) ve ne zaman sona ereceğinin belirtilmesinin de yararlı
olacağı söylenebilir.
Bütüncül kıyı alanları yönetiminde katılımın sağlanması, uygulanacak olan
programın yöre halkının gereksinimleri doğrultusunda tasarlanması, olanaklı olduğu
ölçüde geniş bir kitlenin katkılarının alınması ve özel sektör-kamu sektörü arasında
işbirliğinin güçlendirilmesi açısından önemlidir. Kıyıdan yararlanan tüm kesimlerin kıyı
yönetiminin öngördüğü etkinliklere katılımının sağlanmasının çalışmaların verimini
artıracağı düşünülmektedir. Bundan dolayı, genellikle, otel, pansiyon sahipleri ve
işletmecilerinin,
turizm şirketlerinin, dükkan sahiplerinin,
balıkçıların,
tarımla
uğraşanların, emlakçıların, enerji kuruluşlarının, liman görevlilerinin, yerel yönetim
159
Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.126.
76
birimlerinin, gönüllü örgütlerin, kadın gruplarının, çevrecilerin ve yöre halkının yapılan
çalışmalara etkin bir biçimde katılmaları önemlidir. Gerekirse, uygulamada kolaylık
yaratabileceği düşüncesiyle yukarıda sayılan yararlanıcı kümelerinden oluşan bir
kurulun oluşturulmasının yararlı olacağı da öngörülmektedir. Üzerinde çalışmalar
yapılan kıyı alanından yararlananların yönetim sürecine katılmalarını sağlayabilecek bu
kurulun üyelerinin çalışmalar hakkında bilgilendirilmesi ve kendilerinin yalnızca alınan
kararları onaylayıcı bir konumda olmadıklarına inandırılması önemlidir.
Yönetim
dizgesinin
değişikliklere
direnç
gösterecek
yapıda
olması,
bürokrasinin uygulamalar sırasında kimi güçlükler yaratma olasılığı ve getirilmesi
düşünülen yeniliklerden ekonomik açıdan olumsuz etkileneceklerin gösterebileceği
tepkiler, kıyı alanları yönetimine ilişkin etkinliklerin gerçekleştirilmesi sürecinde
sorunlar doğurabilir. 160
5.Özeksel ve Yerel Yönetimlerin Rolü
Bütüncül kıyı alanları yönetiminin, bölgesel, özeksel ve yerel düzeylerdeki
yönetim birimlerinin işbirliği ve katkısı ile gerçekleştirilmesi, başarılı sonuçlar alınması
için bir zorunluluktur. İzlenecek olan programın bütün karar alma düzeneğinin desteğini
alması, akçal kaynak bulmada karşılaşılabilecek kimi güçlüklerin ortadan kaldırılmasına,
çalışmaların daha verimli bir biçimde sürdürülmesine, bürokratik engellerin aşılmasına
katkı sağlayabilecektir.161 Bu açıdan türlü bakanlıkların, gönüllü örgüt temsilcilerinin,
uzmanlık kuruluşlarının temsilcilerinden oluşan bir üst kurulun oluşturulmasının da
yararlı olabileceği düşünülmektedir.
160
a.g.y., s. 128-135.
161
R. W. Knecht, "A Perspective on the Relationship Between the Local and the National Levels of
Government in Coastal Zone Management", Erdal Özhan (Ed.), MEDCOAST 93: Proceedings of
the First International Conference on the Mediterranean Coastal Environment, Vol 1,
November 2-5, 1993, Antalya, MEDCOST, Middle East Technical University, Ankara, 1993, s.351;
Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s. 135.
77
Özeksel yönetim, ülke bütününü ilgilendiren konularda ana gelişme
doğrultularını belirlediği için kıyı alanları üzerinde dolaylı ya da dolaysız etkilerinin
olması
kaçınılmazdır.
Yerel,
bölgesel
ya
da
ulusal
düzeydeki
kuruluşların
oluşturulmasında, vergilerin saptanmasında, uluslararası ilişkilerin sürdürülmesinde,
enerji sunumunun, yerleşim yerlerinin, sanayinin alacağı yönün belirlenmesinde söz
sahibi olmasından dolayı, kıyı alanlarının yönetim sürecinde ve buralarla ilgili alınacak
kararlarda özeksel yönetimin de göz önünde bulundurulması kaçınılmazdır. Özeksel
yönetimin çıkış noktası, belli bir yöredeki kıyı alanları yönetiminden elde edilecek
kazanımın kamu yararına katkıda bulunacağı düşüncesidir. Kuşkusuz bunun ardında,
özeksel yönetimin, yalnızca kıyı alanları üzerinde değil ülke bütünü üzerinde denetim
uygulaması bulunmaktadır. Örneğin özeksel yönetim, turizmi geliştirmek, koruma
alanları için yeni yönetim yaklaşımları getirmek gibi gerekçelerle bütüncül kıyı alanları
yönetimini başlatmak isteyebilir.
Özeksel yönetimin bütüncül kıyı alanları yönetimini uygulamalarına katkısını
ya da kimi olumsuz etkilerini türlü değişik açılardan ele almak olanaklı. Özeksel
yönetimin bütüncül kıyı alanları yönetimi için öngördüğü ilkeler, yöreler arasındaki
farklılıkları göz önünde bulundurmayabilir. Özeksel yönetime bağlı olan türlü uzmanlık
kuruluşları, yönetim çalışmalarını bürokratik bir bakış açısıyla ele alıp insan öğesini ve
katılımı göz ardı edebilir. Buna karşılık özeksel yönetimin, türlü sektörlerin
etkinliklerine daha geniş bir açıdan değerlendirebilecek konumda olmasından dolayı,
bütüncül yönetim için gerekli olan eşgüdümü sağlayabilme şansı, uluslararası alandaki
türlü kıyı programları ile bağlar kurabilme olanağı ve bütüncül kıyı alanları yönetimi
uygulamalarını akçal açıdan destekleme gizilgücü vardır. Bu açıdan, kıyı alanları
yönetiminin başarı kazanmasında özeksel yönetimin desteğinin yaşamsal önemde
olduğunu belirtmek gerekir.
Yerel yönetimler, halka en yakın yönetsel birimler olmalarından ve yöreye özgü
sorunlarla birlikte yaşamalarından dolayı,
bütüncül kıyı alanları yönetiminin
vazgeçilmez öğelerindendir. İçme suyu sağlanması, kamu sağlığının korunması, altyapı
gibi yerel nitelikli hizmetlerin sunumunda etkin rol oynamaları da yerel birimlerin bu
78
konudaki önemini artırmaktadır. Halk katılımını daha kolay sağlayabilmeleri, yönetim
sürecinde gerekli olabilecek verilere sahip bulunmaları da buna eklenmelidir. Yerel
yönetimlerin bir özelliği de kıyı alanlarından yararlanma biçimlerini düzenleme yetkisini
elinde bulundurmalarıdır. Kıyı alanlarından yararlanma koşullarını belirleme ve
bölgeleme yapma yetkisi, bütüncül kıyı alanları yönetiminin kullandığı önemli
araçlardandır. Bütüncül kıyı alanları yönetiminin uygulanacağı alanlar ve burada yer
alan kimi kaynaklar üzerinde denetim yetkileri bulunduğundan, yörede karşılaşılan
sorunları, yöre halkının gereksinimlerini en iyi bilen birimler olmalarından dolayı bu
birimlerinin yönetim sürecine katılmaları önemlidir. 162 Yerel yönetimlerin, pek çok
deneyimin gösterdiği gibi, yeni projelerin başlamasına, yeni araçların kullanılmasına
özeksel yönetimden çok daha istekli göründüğünü de eklemek gerekir. 163
6.Akçal Boyut
Bütüncül
kıyı
alanları
yönetimi
çerçevesinde
öngörülen
çalışmaların
sürdürülmesi için gerekli olan akçal kaynağı bulma önemli bir sorundur. Yöre halkının,
gönüllü
örgütlerin
çalışmalara
katılımını
sağlama,
gerekli
bilgi
ve
verileri
üniversitelerden ya da türlü uzmanlık birimlerinden sağlama gibi giderleri azaltıcı
önlemler bir yana bırakılacak olursa, programda yer alan çalışanların, danışmanların
ücretlerinin ödenmesi, alana ilişkin yeni verilerin toplanması ve yapılacak diğer işler için
gereken kaynağı bulmak için aslında çok fazla seçenek yoktur. Özeksel yönetim ve
uluslararası kredi kuruluşları, bugün uygulanmakta olan bütüncül kıyı alanları yönetimi
programlarının ana akçal kaynağını oluştururlar.
Bütüncül kıyı alanları yönetimi sürecinde hem uygulamaların etkinliğini
artırmaya hem de gelir elde etmeye yarayabilecek kimi önlemler getirilebilir.
Kirleticilerden vergi alınması, üretim sürecinin vergilenmesi, türlü ekonomik etkinlikler
162
a.g.y., s. 132-145.
163
Knecht, "A Perspective on the Relationship Between the Local and the National Levels of
Government in Coastal Zone Management", s.352.
79
ya da çevreye zarar verebilecek girişimlerden alınabilecek harçlar, içme suyu, sağlık gibi
türlü hizmetlerin sunulmasından elde edilebilecek gelirler ya da motorlu taşıt
kullanımına, kıyıdan yararlanmaya konulabilecek dolaylı vergiler bunlardan sayılabilir.
Ancak bu tür önlemlerin bütüncül kıyı alanları yönetimi sürecinde kendisine güçlü bir
yer edinemediği, henüz gelişim aşamasında olduğu söylenebilir.164
Özellikle az gelişmiş ülkelerde, özeksel yönetimin de ekonomik açıdan güçlü
olmaması, bu tür programları dış kaynak bulma arayışına yöneltmekte, bu konuda bu
konuda başvurabilecek kurumların başında da Dünya Bankası, UNEP, UNDP, GEF,
bölgesel kalkınma bankaları ya da uluslararası yardım kuruluşları165 gelmektedir.
164
Vallega, Fundamentals of Integrated Coastal Management, s.6, Cicin-Sain, Knecht,
Integrated Coastal and Ocean Management, s. 165-166.
165
Kanada (Canadian International Development Agency- CIDA), Amerika Birleşik Devletleri
(United States Agency for International Development -USAID), İsveç'in (Swedish International
Development Authority - SIDA) uluslararası yardım kuruluşları buna örnek olarak verilebilir. Bkz.
Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.167.
80
Çizelge 10: Kıyı Yönetiminin Aşamaları, Öğeleri ve Uygulama Konuları
Aşamalar
Öğeler
Süreç
Etmenler
Önemli Sorunlar
Olanaklar
Planın
Yapılması
Planın
Uygulanması
İlgili Gruplar
Ölçek/Sorumluluk
Araçlar
Konular
Kıyı Dinamikleri
Su Döngüsü
Ekosistem Dinamikleri
Etkinliklerin Yoğunlaşması
Suyun Niteliği ve Niceliği
Biyolojik Çeşitlilik
Nüfus Büyümesi
Ekonomik Büyüme
Kıyı Erozyonu/Kum Birikmesi
Ekosistemin Tahrip Edilmesi
Deniz Kirliliği
Su Kirliliği
Kaynak Kullanımında Çatışmalar
Toprak Kullanımında Çatışmalar
İnsan Etkinlikleri
Nüfusun Yoğunlaşması
Kentleşme
Atıkların Boşaltımı
Ekonomik Gelişme
Balıkçılık/Akuakültür
Denizden Petrol vb.Maddelerin Çıkarılması
Tarım
Sanayi
Turizm
Ulaşım
Kentsel Gelişme
Balıkçılar
Sanayi
Emlakçılar
Planlama Büroları
LimanYetkilileri/Askeri Kuruluşlar/
Kanalizasyon Sistemi
Turistler
Çevreci Gruplar
Yerel/Bölgesel
Mekansal Planlama
Fiziksel Planlar ve Kaynak Yönetimi Planları
Yasal Düzenlemeler
Ekonomik Araçlar
Toprak Kullanımının Denetlenmesi
Emisyon Standartları
Deniz Kullanımının Düzenlenmesi
Projeler İçin ÇED Uygulanması
Altyapının Geliştirilmesi
Limanlar
Sahilin Korunması
Atıksuların İşlenmesi
Kıyıya Ulaşım İçin Yollar Yapılması
....
Kaynak: UNEP Water Branch-PAP Regional Activity Centre, Integrated Coastal Area and River Basin
Management, 1997.
81
IV.Değerlendirme
Tarih boyunca insan etkinliklerinin su kenarlarında yoğunlaşmasının kıyıların
içinde bulunduğu sorunların temel nedeni olduğu söylenebilir. Tarıma, enerji üretimine,
ulaştırmaya, turizme elverişli yerler olmaları, doğal kaynaklara ve hammaddelere ev
sahipliği yapmaları, doğal güzellikler ve biyolojik çeşitlilik açısından varsıl olmaları,
kıyı alanlarının insan etkinliklerinin ve ekonomik yaşamın odaklandığı yerler olmasına
yol açmıştır. Kıyı alanlarında ortaya çıkan sorunların dünya gündeminde önemli bir yer
tutmasını da, kıyıların sahip olduğu bu niteliklere bağlamak gerekir. Söz konusu
özelliklere yakından bakıldığında hemen hepsinin bir yönüyle ekonomik değerinin
olduğu görülecektir. İşte kıyıların içinde bulunduğu bu durum, bir yandan kıyı alanları
üzerinde çıkarları bulunan türlü kümeler arasında çatışmalar yaratıp sorunların
ağırlaşmasına yol açarken, bir yandan da kıyıların korunması için önlemler alınmasını,
kıyı yönetimi düzeneklerinin geliştirilmesini gerekli kılmıştır. Ulusal kıyı alanları
içindeki, tarım, sanayi, balıkçılık, ulaştırma, enerji, turizm gibi türlü sektörlerin
düzenleme altına alınması böyle bir gereksinimin sonucu olmuştur. Sektörel yaklaşımın
egemen olduğu bu çabalar, daha çok, türlü bilim dallarının, kıyının kara yönünde
gözlenen özgül bir soruna odaklanması biçiminde ortaya çıkıyordu. Özellikle yirminci
yüzyılın son çeyreğinde kıyının deniz ve kara yönündeki etkinliklerin karmaşıklaşarak
artması ve küresel çevre sorunlarının gündeme gelmeye başlaması, geleneksel sektörel
kıyı yönetimi yaklaşımlarının yetersiz kalmasına yol açarak yeni arayışları gündeme
getirmiştir. 1970'lerden itibaren başta ABD olmak üzere sanayileşmiş ülkelerde
uygulanmaya başlanan ve 1990'lı yıllarda uluslararası alanda da benimsenerek diğer
ülkelere yaygınlaştırılmaya çalışılan bütüncül kıyı alanları yönetimi, bu arayışın bir
sonucudur. Geleneksel kıyı yönetimi dizgesinin eksik yönleri üzerine kurulu bulunan bu
yaklaşım, adından da anlaşılabileceği gibi, daha kapsamlı bir bakış açısına sahiptir.
Kıyının kara ve deniz yönünün birlikte ele alınması, kıyı sorunlarına yönelen bilim
dalları arasında eşgüdümün sağlanması ve özellikle de toplumsal bilimlerin katkısının
sağlanması, kıyı yönetimi sürecine özeksel yönetim kurumlarının yanı sıra yerel
yönetimlerin, yerel girişimlerin, özel sektörün ve yöre halkının eklemlenmesi, yönetsel
82
birimler arasında yetki ve sorumluluk çatışmasının ortadan kaldırılarak eşgüdümün
sağlanması ve uluslararası alanda işbirliğinin geliştirilmesi, bu yeni yaklaşımın
dayandığı temel ilkelerdendir.166 Günümüzde, bütüncül kıyı alanları yönetimi yaklaşımı
kendisine küresel ölçekte destek bulmuş görünüyor. Uluslararası alanda çevre sorunları
ile savaşımda bulunmak üzere kurulmuş UNEP gibi örgütlerin yanı sıra Dünya Bankası,
OECD gibi akçal kuruluşlar ya da Avrupa Birliği gibi ulus-üstü örgütlenmeler kıyıların
içinde bulunduğu sorunlara çözüm olarak bütüncül kıyı alanları yönetimi ilkelerinin
yaşama geçirilmesini salık vermekteler. Bütüncül kıyı alanları yönetimi üzerinde bu
denli güçlü biçimde oydaşmaya varılmasının ardında, kıyı alanlarında karşılaşılan
sorunlarla etkin bir savaşımda, diğer çevre sorunlarında olduğu gibi, küresel ölçekte
işbirliğinin sağlanması gerekliliği bulunuyor. Ancak, kuramsal çerçevesi özellikle
"sürekli ve dengeli kalkınma" ilkesi doğrultusunda oluşturulan ve daha çok küresel
ekonomik dizgenin sürekliliğinin sağlanmasına yönelik bu küresel girişimlerin, birörnek
uygulama modellerinin ve serbest pazara dayalı araçların çevre ülkelere dayatılması
sürecine yaptığı katkının görmezden gelinerek, ulusal çevre yönetimi düzeneklerine
sorgulanmaksızın aktarılmasının önemli sorunlar doğuracağı açıktır.
Bu aşamada, son dönemde, küresel çevre sorunları gündeminde kendisine güçlü
bir yer edinen ve bütüncül kıyı alanları yönetimini biçimlendiren temel bir ilkeye,
"sürekli ve dengeli kalkınma"ya (sustainable development), değinmekte yarar var. İlk
olarak 1987’de Ortak Geleceğimiz167 adlı yazanakta kapsamlı bir biçimde işlenen bu
kavramın yaygın bir biçimde uygulama olanağına kavuşmasında 1992 Rio Çevre ve
Kalkınma Konferansı’nın payı büyüktür. Ekonomik kalkınmada çevre değerlerini de göz
166
Bütüncül kıyı alanları yönetiminde ya da çevre yönetiminde son dönemde kullanılagelen
kavramların çoğunun aslında, henüz sanayi toplumunun etkisi altına girmemiş yerlerde öteden beri
uygulanmakta olduğu da bir gerçek. Günümüzde çevre yönetiminin dayanması gerektiği belirtilen
"doğayla uyum içinde yaşama, yenilenebilir kaynakların kullanımı, yeniden kullanım, doğal yaşam
alanlarına zarar verilmemesi, atıklardan kurtulma, topluluk bilincine sahip olma, yerinden yönetim"
gibi pek çok ilkenin yeni olduğunu söyleyebilmek oldukça güç. Bkz. Klee, The Coastal
Environment, s.48.
167
Birleşmiş Milletler Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu, Ortak Geleceğimiz, Çev. Belkıs
Çorakçı, Ankara, Türkiye Çevre Sorunları Vakfı, 1987.
83
önünde bulundurma, ya da yazanağın anlatımıyla, “bugünkü kuşakların gereksinimlerini
gelecek kuşakların gereksinimlerinin karşılanmasına zarar vermeden karşılama”
biçiminde özetlenebilecek olan bu yaklaşım, bütün çevre politikalarını olduğu kadar kıyı
yönetimini de etkilemiştir. Sürekli ve dengeli kalkınma kavramının temel politikalarda
yerleşmeye başlamasıyla birlikte, ekonomik kararların çevre değerleri üzerindeki olası
olumsuz etkileri de göz önünde bulundurulmaya başlanmıştır. Ekonomik kalkınmayı
sağlamak amacıyla yaşama geçirilecek yatırım kararlarının ya da türlü sektörlerin
işleyişini denetlemek üzere alınan önlemlerin çevreye verebileceği zararın hesaba
katılmasında; doğal kaynakların ve biyolojik çeşitliliğin korunmasının aynı zamanda
ekonominin sürdürülebilirliğine katkıda bulunacağının anlaşılmasında ve alınacak
kararların gelecek kuşakların yaşamları üzerinde doğuracağı sonuçlar üzerinde
düşünülmeye başlanmasında sürekli ve dengeli kalkınma yaklaşımının da payı
bulunmaktadır. Çalışmanın bir sonraki bölümünde de değinildiği gibi, kıyı alanlarına
yönelik uluslararası belgelerde ve türlü uluslararası örgütlerin yine kıyı alanları yönetimi
konusunda yayınladığı kuramsal çalışmalarda sürekli ve dengeli kalkınma en çok sözü
edilen kavramlardan birisidir. Kavramın, ulusal kıyı yönetimi süreçlerine iki yoldan
etkide bulunacağı düşünülebilir. Bunlardan birincisi ve dolaylı olanı, ülkenin çevre
koruma politikalarının sürekli ve dengeli kalkınma ilkeleri doğrultusunda oluşturulmuş
olmasıdır; bu durumda çevrenin diğer öğelerinde olduğu gibi kıyı alanları üzerine
alınacak kararlarda da çevre ve ekonominin birlikte değerlendirileceği, bir başka
anlatımla sürekli ve dengeli kalkınma kavramının yaşama geçirileceği beklenebilir.
İkincisi, kavramın oluşmasında etkin rol almış, bu anlayışı ana politikalarına ve çalışma
programlarına uyulması gereken bir ilke olarak yansıtmış uluslararası örgütler yoluyla
gerçekleşebilir. Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası gibi örgütlerin, gelişmekte olan bir
ülkede destekleyeceği kıyı alanları yönetimi programlarında sürdürülebilir kalkınma
yaklaşımının uygulanmasını ön koşul olarak sunması buna örnek verilebilir. Uluslararası
alanda kıyı yönetimi uygulamalarına ayrılan İkinci Bölüm'de konuya daha ayrıntılı
değinilecektir.
84
İkinci Bölüm: Uluslararası Alanda Kıyı Yönetimi Uygulamaları
Uluslararası düzeyde kıyılar için alınan önlemlere ayrılan bu bölümün iki işlevi
yerine getireceği düşünülmektedir. Bunlardan birincisi, bölümün başlığından da
anlaşılabileceği gibi, özellikle 1992 Rio Konferansı sonrası kıyılara karşı ilginin
artmasına koşut olarak küresel düzeyde alınan önlemleri, gerçekleştirilen etkinlikleri
sergilemek; ikincisi ise, kıyı yönetiminin yirminci yüzyıl boyunca geçirdiği dönüşümde
uluslararası örgütlerin yerini sorgulamaktır. Bir anlamda, söz konusu değişim sürecinin
yaşanmasında baş rolü oynayan bu güç odaklarının uyguladığı ya da desteklediği kıyı
yönetimi programlarının hangi ilkeler çerçevesinde yürütüldüğünü belirleyip kıyı
alanlarına bakış açılarını ortaya koymanın, kıyı yönetiminin geçirdiği değişimin
yönünün ve niteliğinin anlaşılmasına katkıda bulunacağı düşünülmektedir. Bu amaç
doğrultusunda, Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği gibi türlü
örgütlerin çevre sorunlarına ve özellikle de kıyı alanlarına yaklaşımı ele alınacak; söz
konusu örgütlerin kıyı alanlarının korunmasına ve yönetilmesine ilişkin aldıkları
önlemler, yaptıkları çalışmalar, ortaya koydukları ilkeler ve başlattıkları programlar
incelenecektir. Yirminci yüzyılı son döneminde özellikle ekonomide ve kamu
yönetiminde gözlenen gelişmelerin kıyı yönetimine etkisi de yine bu bölümde
işlenecektir.
Özellikle
Rio
Konferası'ndan
sonra
bütüncül
kıyı
alanları
yönetimi
uygulamalarının yaygınlaştığına yukarıda değinilmişti. Türkiye'de özellikle 1990'lı
yılların ikinci yarısından bu yana, pilot uygulama nitelikteki kıyı yönetimi
programlarının başlatılmasını da bu durumun bir sonucu olarak değerlendirmek gerekir.
Genellikle, Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası ya da Avrupa Birliği gibi uluslararası
düzeydeki örgütlenmelerin kıyı yönetimi ve çevre yönetimine ilişkin olarak kurdukları
türlü fonlardan alınan destekle yaşama geçirilmeye çalışılan söz konusu programlara
kısaca değinmek yararlı olacaktır.
85
I.Çevre ve Kıyı Yönetiminde Yeni Güç Odağı Olarak Uluslararası Örgütler
Son yıllarda kıyı yönetimindeki gelişmelerin büyük ölçüde, uluslararası örgütler
tarafından yönlendirildiği görülmektedir. Aslında yalnızca kıyı yönetimine özgü bir
durum değildir bu; diğer çevre sorunları için de aynı şeyleri söylemek çok da yanlış
olmayacaktır. Ekonomide, iletişimde, kültürde, küresel değerlerin egemen olmaya
başlaması, çevre sorunlarının nitelik ve nicelik olarak değişime uğraması ve gönüllü
örgütlerin bir edimci olarak güçlenmeye başlaması, kıyı yönetiminde yeni bir dönemi
başlatmıştır denebilir. Bu yeni dönem, aynı zamanda, ulusal devletlerin, tıpkı diğer
konularda olduğu gibi kıyı yönetiminde de uluslararası alandaki gelişmelere
bağımlılığını simgelemektedir.
A.Çevre Sorunlarının Uluslararası Nitelik Kazanması
1980’lerden önce çevre sorunları bugün olduğu gibi uluslararası politikada
önemli bir yer tutmuyor, daha çok, diğer sorun alanlarının bir parçası olarak ele alınıyor,
yerel bir sorun olarak niteleniyordu. Ancak küresel boyutlarda etkilerini duyuran çevre
sorunlarının ortaya çıkmaya başlamasıyla ya da başka bir deyişle sorunların farkına
varılmasıyla konu uluslararası politikada kendine yer bulmaya başlamıştır. 168 Bu açıdan
1992 Rio Konferası’nın etkisinin önemi gözden yitirilemez. İlk defa Rio Konferansı ile
küresel ısınma, biyolojik çeşitlilik, ormansızlaşma gibi tüm dünyanın geleceğini
ilgilendiren küresel sorunlar uluslararası alanda geniş bir katılımla tartışılmaya
başlanmıştır. Her ne kadar kendisinin öncülü 1972 Stockholm Konferansı da benzer
168
Eğer bir çevre sorununun sonuçları tüm dünyayı etkiliyorsa yani küreselse ya da tek bir bölge ile
sınırlı kalmıyorsa o sorunun küresel çevre politikaları içinde değerlendirilebileceği söylenebilir.
"Küresel çevre değerleri" (global commons) yani tek bir ülkeye ait olmayan tüm dünyanın sahip
olduğu, insan ve diğer canlıların varlıkları için yaşamsal önem taşıyan doğal değerler ya da kaynaklar
da küresel çevre politikaları içinde değerlendirilmektedir. Su, küresel ısınma, atıklar, kimyasal
maddeler, biyolojik çeşitliliğin ya da canlı türlerinin yok olması, ormansızlaşma, hava kirliliği gibi
konular uluslararası çevre politikalarının içinde değerlendirilmektedir. Bkz. Gareth Porter and Janet
Welsh Brown, Global Environmental Politics, 2nd Edt., Westview Press, Oxford,1996, s.13;
Elizabeth R. DeSombre, "International Environmental Policy", B. Nath, L. Hens ve diğerleri (Eds.),
Environmental Management in Practice (Volume I): Instruments for Environmental
Management, Routledge, London, 1998, s.362.
86
biçimde yeryüzündeki devletlerin büyük bölümünün bir araya geldiği genel bir buluşma
olsa da, hem bu denli küresel ölçekte sorunların ele alınmamış olması,169 hem de Doğu
Bloku ülkelerinin söz konusu toplantıda temsil edilmemeleri, 170 bir başka anlatımla tüm
dünya ülkelerinin toplandığı bir zirve niteliğinde olmaması nedeniyle uluslararası alanda
Rio Konferansı kadar etkili olamamıştır. Bugün çevre sorunlarının uluslararası politika
alanında, güvenlik ve ekonomiden sonra üçüncü büyük sorun ya da işbirliği alanı olduğu
söylenebilir. 171
B.Uluslararası Örgütler ve Çevre Sorunları
Yukarıda değinildiği gibi, küresel çapta etkili olan çevre sorunlarının yarattığı
olumsuz sonuçların daha çok, büyük uluslararası örgütler eliyle denetlenmeye
çalışıldığını görüyoruz. Çevre sorunlarını dolaylı ya da dolaysız bir biçimde ilgi alanları
içinde gören UNEP, FAO gibi türlü Birleşmiş Milletler örgütleri, Dünya Bankası, IMF,
Dünya Ticaret Örgütü gibi akçal kuruluşlar uluslararası çevre politikalarının alacağı
yönün belirlenmesinde önemli ölçüde etkilidirler. Bunda, küresel çevre sorunlarının sınır
tanımayan, devletlerin ortak çabasını gerektiren niteliğe sahip olması kadar, söz konusu
uluslararası örgütlerin büyük ölçüde, küresel ölçekteki ekonomi ve güvenlik ilişkilerini
yürütüyor olmasının da payı vardır. Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler gibi büyük
uluslararası örgütlerin, çevre sorunları ve kıyı alanlarına ilişkin işlevlerini giderek
artırmasına bir başka açıdan da bakılabilir. Küreselleşmenin, yeni dünya düzeninin,
kamu yönetimine etkilerinin incelendiği bölümde de değinildiği gibi, "governance"
süreci ile birlikte ulusal devletlerin yetkilerinin ve denetimlerinin giderek azalmasının
169
Mark F. Imber, "The Environment and the United Nations", John Vogler, Mark F. Imber (Eds.)
The Environment & International Relations, Routledge, London, New York, 1996, s.139.
170
Sovyetler Birliği, Doğu Almanya’nın Batı Almanya ile eşit haklara sahip olarak alınmamasını
protesto etmek için Stockholm Konferansı’na katılmamıştır. Romanya ve Yugoslavya dışındaki diğer
Varşova Paktı üyeleri de Sovyetler Birliği’nin kararını destekleyip Konferans’a gitmeyince
toplantılarda dönemin iki büyük bloğundan yalnızca birinin görüşleri ağır basmış oldu. Bkz. Fehmi
Yavuz, Çevre Sorunları, 2.Baskı, SBF Yayınları, Ankara, 1975, s.15.
171
Porter, Brown, Global Environmental Politics, s.1.
87
çevre sorunları konusunda da geçerli olduğu söylenebilir.172 İmzalanan uluslararası
antlaşmalar ya da herhangi bir çevre projesi için yapılan kredi sözleşmeleri ile getirilen
yeni koşullar ulusal devleti geleneneksel yönetim yapısında değişiklikler yaptırmaya
zorlamıştır. Çevre sorunlarının ulus-üstü kurumlarca ele alınması eğiliminde, son
dönemde giderek daha çok uygulama alanı bulan bütüncül yaklaşımların da payı
bulunmaktadır. Ortaya çıkan sorunların bütüncül bir bakış açısıyla ele alınması
zorunluluğundan yola çıkan bu yaklaşımların yerel-bölgesel düzeylerde olduğu kadar
küresel düzeyi de gündeme getirmeye başlamaları da, uluslararası örgütlerin çevre
sorunları alanında önemli bir edimci olarak algılanmalarına katkıda bulunmuştur.173
Uluslararası örgütlerden kimileri -örneğin UNEP-, çevre sorunlarını doğrudan
doğruya ilgi alanlı içinde görmekte, genel amaçlı olarak kurulmuş kimi örgütler de
sorunu kalkınma bağlamında ele almaktadır -örneğin Dünya Bankası-. Bu tür örgütlerin
büyüklükleri de farklılık göstermektedir. Örneğin Dünya Bankası, 6 000’in üzerinde
görevlisi ve her yıl milyarlarca Dolarlık kredi verme olanağını tanıyan akçal gücüyle
diğer uluslararası örgütlerden ayrılmaktadır. Birleşmiş Milletler Çevre Örgütü’nün
çalışan sayısının 240, bütçesinin de 60 milyon Dolar olduğu174 göz önünde tutulursa, bu
tür örgütler arasındaki dengesizlik kendiliğinden ortaya çıkacaktır.
C.Gönüllü Örgütler
Son yıllarda çevre sorunlarının nicelik ve nitelik olarak çeşitlenmesiyle birlikte
konu ile ilgili gönüllü örgütlerin sayılarında da bir artışın olduğunu görüyoruz. Buna
koşut bir gelişme de, çevre sorunlarının sınır ötesi etkilerinin eskisine oranla daha ağır
172
Bkz. Marian A. L. Miller, "Sovereignty Reconfigured: Environmental Regimes and Third World
States", Karen T. Litfin (Ed.), The Greening of Sovereignty in World Politics, The MIT Press,
Cambridge, 1998, s.174-177; Gülten Kazgan, Küreselleşme ve Ulus-Devlet: Yeni Ekonomik
Düzen, Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2000, s.35.
173
Veronica Ward, "Sovereignty and Ecosystem Management Clash of Concepts and Boundaries?",
Karen T. Litfin (Ed.), The Greening of Sovereignty in World Politics, The MIT Press, Cambridge,
1998, s.79-91.
88
bir biçimde duyumsanmaya başlamasının, bu alanda etkinliklerini sürdüren gönüllü
örgütlerin çabalarının yetersiz kalması sonucunu doğurmasıdır. Çalışmalarını gönüllülük
temelinde sürdüren, kâr elde etmeyi başlıca amaç olarak almayan, devletin ve büyük
sermaye gruplarının denetiminde olmayan,175 belirli ilke ve erekler doğrultusunda
eylemlerini sürdüren bu tür örgütlenmelerin yalnızca yerel ya da ulusal düzeyde
örgütlenmekle kalmayıp uluslararası alanda da etkin olmaya çalıştıklarını, bu amaçla
işbirliğine ya da üst örgütlenmelere gittiklerini görüyoruz.176 Salt uluslararası alanda
çalışmak üzere kurulmuş örgütlere rastlamak da olanaklı. Bir başka deyişle, "çevre
sorunlarının sınır tanımazlığı” ilkesi ile bu konularda dayanışma içinde olmanın
sorunların çözümünü kolaylaştıracağı düşüncesinin, uluslararası alanda çalışmalarını
sürdüren gönüllü örgütlerin kurulmasında başlıca etmen olduğu söylenebilir. 1992 Rio
Konferansı ile birlikte gönüllü örgütlerin, çevre politikalarını belirleme sürecine daha
etkin bir biçimde katılmaya başladıklarını görüyoruz. Bu durumun izlerini Rio
Konferansı’nın hem hazırlık aşamasında, hem konferans sırasında, hem de kabul edilen
belgelerde görmek olanaklıdır. Konferansın hazırlık aşamasında gönüllü örgütlerin de
174
Porter, Brown, Global Environmental Politics, s.41; James Connely, Graham Smith, Politics
and the Environment: From Theory to Practice, Routledge, London, New York, 1999, s.198.
175
Bu noktada büyük sermaye gruplarıyla ya da uluslararası akçal destek örgütleriyle yakın ilişkide
bulunmayan gönüllü örgütlerin daha çok kamuoyunu bilinçlendirme, eğitimsel etkinliklerde bulunma
ya da türlü tepkisel yöntemleri izlemek zorunda kaldıklarını, belli bir çevre sorununun çözümünde,
diğer kümede yer alan gönüllü örgütler kadar katkı sağlama olanağına sahip olamadıklarını
belirtmekte yarar var.
176
Uluslararası alanda çalışan gönüllü örgütlerin kimi bir federasyon çatısı altında toplanmıştır.
Örneğin 53 bağımsız ulusal gönüllü örgütü bünyesinde barındıran Yeryüzünün Dostları (Friends of
the Earth International -FOEI) konfederasyon biçiminde örgütlenmiştir. Azgelişmiş ülkelerin gönüllü
örgütler de aralarındaki eşgüdümü ve işbirliğini geliştirmek üzere üst örgütlenmeler kuruyorlar.
Örneğin Brezilya’daki devlet dışı kuruluşlar forumu (Brazilian NGO Forum) Rio Konferansı
sırasında 1000’den fazla örgütü buluşturmuştu. Endonezya’da 1982’de kurulan ve 68 ulusal çevreci
örgütü temsil eden üst kuruluşun (Kenya Environmental Non-Governmental Organization –
KENGO) aynı zamanda yakın ülkelerdeki 20’den fazla çevreci örgütle de bağı vardır.
Endonezya’daki çevre forumu da (Indonesian Environmental Forum – WALHI) ülke çapındaki 450
çevreci örgütü bir araya getirmektedir. Amazon havzasındaki beş ülkedeki yerli azınlıkların,
Amazon’daki kalkınma projelerine karşı hareket etmek amacıyla kendi aralarında kurdukları birliği
de (İspanyolca adıyla COICA) burada anmak gerekir. Bkz. Porter, Brown, Global Environmental
Politics, s.51-53.
89
katkılarının alınmasının, daha sonraki Birleşmiş Milletler toplantılarının da uyacağı bir
ilke olma özelliğini kazandığı söylenebilir. 177
Uluslararası alanda çalışmalarda bulunan gönüllü örgütlerin küresel çevre
politikalarının belirlenmesinde, kimi uygulamalara karşı tepki göstermek,178 yeni çevre
sorunları hakkında kamuoyunu bilgilendirmek, kendi hükümetlerine gerekli düzeltimleri
yapması yolunda baskıda bulunmak, kimi yerel nitelikli çevre sorunlarına yönelik
projeler gerçekleştirmek ya da uluslararası sözleşmelerin uygulanıp uygulanmadığını
denetlemek gibi yollarla etkili olabildikleri görülmektedir. 179
Uluslararası kamuoyunda çevre sorunlarının yer edinme biçiminde, yukarıda
kısaca değinilen, daha çok gelişmiş ülkelerde örgütlenmiş olan gönüllü örgütlerin etkili
olduğunu görüyoruz. Herhangi bir çevre sorununun ortaya çıkışı, etkilerinin
duyumsanmaya, kamuoyunda yer edinmeye başlaması, bu sorunların ardındaki olası
edimcilere karşı gösterilecek tepkilerle eylem biçimleri ve sorunun çözümü için
geliştirilebilecek önerilerde, kısacası bütün yönleriyle çevre sorunlarında, daha çok
gelişmiş ülkelerdeki gönüllü çevre örgütlerinin söz sahibi olduklarını, belki de daha
doğru bir deyişle öyle algılandıklarını söyleyebiliriz. Bu durumun bir başka biçimde dile
177
Örneğin Cenevre’de Mart 1991’de yapılan ikinci hazırlık toplantısına 200 gönüllü örgüt
katılmıştı; New York’taki son hazırlık toplantısında ise bu sayı 500’e ulaşmıştır. Ancak konferansın
ana doğrultularının belirlenmesinde gönüllü örgütlerin fazla etkili olamadığını, özelikle de bu açıdan
özel önem taşıyan akçal kaynak bulma ve ticaret konularında daha çok resmi temsilcilerin söz sahibi
olduklarını, gönüllü örgütlerin daha çok toplumsal konularda etkili olabildiklerini söyleyebiliriz.
Örneğin söz konusu örgütlerin Gündem 21’in yoksulluk, tüketim, kadın sorunları ile ilgili
bölümlerindeki etkisi diğerlerine göre çok daha fazladır. Bkz. Porter, Brown, Global Environmental
Politics, s.58.
178
Uluslararası nitelikteki gönüllü çevre örgütleri, uluslararası mali kuruluşların türlü uygulamalarına
karşı eleştiriler yöneltip başarılı sonuçlar alabiliyorlar. Örneğin güneyli ve kuzeyli NGO’lar, Dünya
Bankası’nın denetiminde olan ‘Global Environment Facility’in (GEF) 1991-1993 yıllarındaki
deneme aşamasında, sekreterliğin Dünya Bankası’ndan bağımsız hareket etmesini ve projelerde,
anlaşmayı imzalayan tüm ülkelerin söz sahibi olmasını isteyerek GEF’in yeniden yapılanmasında
etkili olmuşlardır. Bkz. Porter, Brown, Global Environmental Politics, s.57.
179
Donald T. Wells, Environmental Policy: A Global Perpective for the Twenty-First Century,
Prentice Hall, New Jersey, 1996, s.35; Porter, Brown, Global Environmental Politics, s.54.
90
getirilmesi de, az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerdeki gönüllü örgütlerin çoğu
zaman görmezden gelinmesidir.180
Bu açıdan uluslararası gönüllü örgütlerin küresel çevre politikalarının
belirlenmesinde sanıldığının tersine fazla da etkin olamadığı, devletlerin bu alanda tıpkı
eskiden olduğu gibi belirleyici rollerini sürdürdükleri söylenebilir. Gönüllü örgütlerin
geçmişe oranla uluslararası alanda daha çok seslerini duyurabildikleri bir gerçek. Ancak
bundan, gönüllü örgütlerin bir edimci olarak uluslararası alanda yer aldıkları sonucunu
çıkarmamak gerekir. Buna en yakın konumda olan NGO’ların büyük akçal ya da siyasal
desteğe sahip Batılı büyük uluslararası gönüllü kuruluşlar olduğu söyleyebilir.
Sonuç olarak uluslararası çevre politikalarının belirlenmesinde devletlerin hala
başat güç olarak yerlerini koruduklarını ama uluslararası kuruluşların, uluslararası
gönüllü örgütlerin ve özel şirketlerin giderek artan bir biçimde politikaların belirlenme
sürecinde yer almaya başladıkları söylenebilir. Bu açıdan, en azından şimdilik, gönüllü
kuruluşların, işlevleri daha çok, yeni toplumsal sorunları uluslararası alana taşımak olan,
ancak ileride bir edimci olarak uluslararası alanda yer edinme gizilgücüne sahip
örgütlenmeler olduğu söylenebilir.
D.Uluslararası Örgütler ve Kıyı Yönetimi
Uluslararası örgütlerin kıyı alanlarına yönelik etkinlikleri uygulamadan daha
çok kuramsal düzeyde yoğunlaşmaktadır. Genellikle birkaç yörede deneme niteliğinde
başlatılan pilot çalışmaları saymazsak, bu tür kuruluşların kıyı yönetimini asıl olarak
yaptıkları kuramsal nitelikli çalışmalarla etkiledikleri söylenebilir. Bu durum kendisini,
180
Az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerdeki gönüllü çevre örgütlerinin çevreye bakış açılarında
genellikle yoksulluktan kaynaklanan sorunların ilk sırada yer aldığını görmekteyiz. Ozon tabakasının
incelmesi, küresel ısınma, biyolojik çeşitliliğin kaybı gibi daha küresel sorunlardan çok, toprak
kullanımı, ormanların yok edilmesi, balıkçıklıkla ilgili sorunlar, doğal kaynakların adil olmayan bir
biçimde kullanılması, kirlilik gibi daha çok kalkınmaya ilişkin sorunlara ağırlık verildiği
gözlenmektedir. Bu kümede yer alan örgütlerin ilgilendikleri de bir başka konu da, az gelişmiş
ülkelerin kalkınma çabalarını desteklemek üzere çok uluslu bankaların ve şirketlerin başlattığı
91
kıyı yönetimi sürecinde uyulması gereken genel ilkelerin belirlenmesi biçiminde
göstermektedir.
Uluslararası alanda kıyı alanları yönetiminin uygulama yöntemini belirlemek,
uygulayıcılara yol gösterici olmak üzere ilk çalışma 1987’de OECD tarafından
yapılmıştır.181 1988 yılında iklim değişikliği konusunda Dünya Meteoroloji Örgütü
(World Meteorological Organization-WMO) ve UNEP’in ortaklaşa düzenledikleri
küresel iklim değişikliği konusundaki uluslararası panelde de182, söz konusu tehlikeye
karşı kıyı bölgelerinin korunmasını sağlamak amacıyla bir “kıyı bölgesi yönetimi alt
grubu” kurulmuştur.183 OECD'nin 1987 yılında yayınladığı çalışmadaki yol gösterici
nitelikteki ilkeler daha sonra 1992 yılında Brezilya'da gerçekleştirilen Rio Çevre ve
Kalkınma Konferansı’nda184 da olduğu gibi benimsenmiştir. 185 Rio Konferansı’ndan
sonra da söz konusu ilkelerin geliştirilmesi amacıyla türlü çalışmalar yapılmıştır. Dünya
Bankası'nın, FAO ve UNEP’in desteği ile 1993’de birlikte yayınladığı ilkeler dizisi
bunlardan biridir.186 Kasım 1993’de Hollanda’da 90 ülkenin katılımıyla gerçekleştirilen
projelerdir. Bir anlamda azgelişmiş ya da güneyli gönüllü örgütlerin daha "marjinal" kümeyi temsil
ettikleri söylenebilir. Bkz. a.g.y., s.53; Connely, Smith, Politics and the Environment, s.199.
181
Organisation for Economic Co-Operation and Development, Integrated Coastal Zone
Management: Review of Progress in Selected OECD Countries, OECD, Paris, 1987.
182
Intergovernmental Panel on Climate Change-IPCC
183
Özellikle iklim değişikliği sonrasında deniz altında kalabilecek ülkelerin durumuyla ilgilenmek
üzere kurulan bu alt kurulun çalışmalarında söz konusu ülkeler için bütüncül kıyı alanları yönetimi
önerilmiştir. Biliana Cicin-Sain & Robert W. Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management:
Concepts and Practices, Island Press,Washington, D.C, 1998, s.36.
184
1980’li yıllarda, 1992 Rio Konferansı için yapılan hazırlık çalışmalarında da bütüncül kıyı
yönetimi konusunda türlü çalışmalar, tartışmalar yapılmıştı. Birlesmis Milletler’in FAO gibi
örgütlerinin de, bütüncül kıyı alanları yönetiminin gerekliliğine ilişkin olarak hazırladığı türlü
raporlar buna örnek verilebilir. Bkz. FAO (Food and Agriculture Organization of the United Nations)
1991. Development of Coastal Areas and Enclosed Seas. UN Conference on Environment and
Development Research Paper No.4, Rome: Food and Agriculture Organization of the United
Nations’den aktaran Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.35.
185
a.g.y., s.4
.
186
World Bank, Noordwijk Guidelines for Integrated Coastal Zone Management, 1993. 1-5
Kasım 1993 tarihleri arasında Noordwijk'de (Hollanda) yapılan Dünya Kıyı Konferansı'na sunulan bu
metin 1996'da yeniden yayınlanmıştır: Jan C. Post ve Carl G. Lundin (Eds.), Guidelines for
92
“the World Coast Conference”da da buna benzer bir biçimde kıyı alanları yönetimine
ilişkin ilkeler dizisi yayınlanmıştır. Ayrıca, UNEP’in Akdeniz Eylem Planı’nın Öncelikli
Eylemler Programı’nca hazırlanan ve 1995’de yine UNEP tarafından yayınlanan ilkeler
dizisi de burada anılabilir. 187 Kıyı alanları yönetimi konusunda yapılan katkılara türlü
eğitim programlarını da eklemek gerekir. Bunlardan biri, “United Nations for Ocean
Affairs and Law of the Sea” tarafından düzenlenen “Train-Sea-Coast” adlı kurstur.
Ayrıca “International Ocean Institute’nun ve “Intergorvernmental Oceanographic
Commission”un düzenlediği kurslar da buna örnek olarak verilebilir. 188
1992 Rio Konferansı ve Gündem 21 ile hem bütüncül kıyı alanları
yönetimindeki uygulamaların, hem de kuramsal çalışmaların sayısının arttığına
değinilmişti. Rio Konferansı'ndan sonra hemen hemen bütün büyük uluslararası örgütler
kıyı alanları yönetimi konusunda bir ilkeler dizisi hazırlayarak konuyu ilgi alanları
içinde kabul ettiklerini göstermişlerdir. Dünya Bankası'nın189 (1993), Dünya Kıyı
Konferansı'nın190 (1994), Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü'nün191 (1991),
Birleşmiş Milletler Çevre Programı'nın192 (1995) ve Dünya Koruma Birliği'nin193 (1993)
Integrated Coastal Zone Management, Environmentally Sustainable Development Studies and
Monographs Series No.9, Washington D.C., World Bank, 1996.
187
UNEP, Guidelines for Integrated Management of Coastal and Marine Areas, UNEP Regional
Seas Reports and Studies, No.161, 1995. .
188
Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.4-5.
189
World Bank, Noordwijk Guidelines for Integrated Coastal Zone Management, 1993. (1-5
Kasım 1993 Dünya Kıyı Konferansı'na sunulmak üzere hazırlanan metin.)
190
WCC (World Coast Conference), How to Account for Impact of Climate Change in Coastal
Zone Management: Concepts and Tools for Approach and Analysis, Versions 1 and 2. World
Coast Conference 1993, November 1-5, Noordwijk, Netherlands. The Hague: Ministry of Transport,
Public Works, and Water Management, National Institute for Coastal and Marine Management,
Coastal Zone Management Centre, 1993.
191
OECD (Organization for Economic Co-operation and Development), Report on CZM:
Integrated Coastal Zone Management, Washington DC, Organization for Economic Co-operation
and Development, 1991.
192
UNEP, Guidelines for Integrated Management of Coastal and Marine Areas, UNEP Regional
Seas Reports and Studies No.161, United Nations Environment Programme, 1995.
93
hazırladığı kıyı yönetimi ilkeleri yazanakları bunlar arasında sayılabilir. Kıyı yönetimi
uygulamalarında yol gösterici olacak temel ilkeleri belirlemeyi amaçlayan söz konusu
ilkeler bildirgelerinin bir işlevinin de, akçal destek sağlanacak kıyı programlarını
belirlemek olduğu söylenebilir. Bir yöredeki kıyı yönetimi projesinin uluslararası finans
kurumlarından destek alabilmesi için, kendi kıyı yönetimini, yukarıda belirtilen
çalışmalarda ortaya konan ilkeler doğrultusunda düzenlemesi gerekmektedir.
Dünya Bankası’nın ilkeleri Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı’ndan hemen
sonra, bu konferansın beklentilerine yanıt olarak, UNEP ve FAO’nun da ortaklaşa
çabalarıyla 1992 yılı sonbaharında ortaya konulmuştur. Yine aynı yılın Kasım ayında
Dünya Bankası’nda bir atölye çalışmasının yapıldığını görüyoruz. Bu çalışmaların
ardından, ilkeler dizisi tamamlanarak Dünya Kıyı Konferansı’na (World Coast
Conference) görüşülmek üzere sunulmuştur. 90’dan fazla ülkenin temsilcilerinden
oluşan konferans’ta bütüncül kıyı alanları yönetiminin gerekliliği ve hızlı bir biçimde
uygulanması üzerinde durulmuştur. Konferansta tartışılan diğer konularsa bütüncül kıyı
alanları yönetiminin uygulanması ve bu konuda karşılaşılan güçlükler olmuştur. OECD
ve UNEP’in ilkeler dizisini ortaya koyan metinler Rio Konferansı’ndan önce
belirlenmiştir. Bu ilkeler genelde yürütülmekte olan diğer programların bir parçaları
olarak ortaya
çıkmıştır. Kıyı alanlarında gerçekleştirilen etkinliklerde bütüncül
yaklaşımı sağlamayı ve ekonomi ile çevre düşüncesini bağdaştırmayı amaçlayan
OECD’nin ilkeleri, 17 ülkenin hazırladığı yazanaklara ve 16 örnek olay çalışmasına
dayanılarak hazırlanmıştır.194 UNEP’in ilkelerinin ise Akdeniz Bölgesel Denizler
Programı’na bağlı olan (Mediterranean Regional Seas Programme) Akdeniz Eylem Planı
(Mediterranean Action Plan) uygulamalarında elde edilen deneyimlerden yola çıkılarak
hazırlandığı söylenebilir. Akdeniz Eylem Planı’nda, Akdeniz’i çevreleyen ülkelerin
193
IUCN (World Conservation Union), The National Environment Strategy Fiji, Gland,
Switzerland: World Conservation Union, 1993.
194
Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.103.
94
kıyılarının bütüncül bir yönetimle ele alınması öngörülmüştü.195 Uluslararası Doğayı ve
Doğal Kaynakları Koruma Birliği (IUCN) 196, şimdiki adıyla Dünya Koruma
Birliği'nin197
deniz ve kıyı alanlarına ilişkin programlarında yürütülen çalışmalar
doğrultusunda saptanan ilkeler de, kıyının sürdürülebilir bir biçimde gelişmesinde
çevrebilimin
ve
planlamanın
göz
önünde
bulundurulması
gerektiğini
ortaya
koymuştur.198
Dünya Bankası, Dünya Kıyı Konferansı, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma
Örgütü, Birleşmiş Milletler Çevre Programı ve Dünya Koruma Birliği tarafından
hazırlanan ilkeler dizilerinin, bütüncül kıyı alanları yönetiminin amacı, ilkeleri, işlevleri,
mekansal bütünleşme, yatay ve dikey bütünleşme, bilimden yararlanma konularındaki
ortak noktalarını aşağıdaki biçimde özetlemek olanaklı: Kıyı alanları yönetiminin amacı
kıyı alanlarının gelişimine yönelik çabalara sürdürülebilirlik konusunda yol gösterici
olmaktır. Kıyı alanları yönetimi süreci asıl olarak 1992 Rio Konferansı’nda belirlenen
ilkeler doğrultusunda sürdürülür. Bir başka anlatımla kıyı alanları yönetiminde kuşaklar
arasında eşitlik sağlama, önleyicilik ve kirleten öder ilkelerine özel önem verilir.
Yürütülen çalışmalarda bilimden yararlanırken, politikalar geliştirirken, bütüncüllüğe ve
disiplinlerarası bir yaklaşımın geliştirilmesine önem verilir. Bütüncül kıyı alanları
195
a.g.y.
196
International Union for the Conservation of Nature and Natural Resources.
197
Dünyanın en eski koruma örgütlerinden olan Dünya Koruma Birliği (World Conservation Union),
1948’de Fransa’da kurulmuştur. Günümüzde örgütün, doğayı korumak amacıyla devletlerin, resmi
kuruluşların ve gönüllü örgütlerin bir araya gelerek politika belirledikleri, bilimsel araştırma
yaptırdıkları bir üst birlik halini aldığını görüyoruz. Bu amaçla halen 74 ülke, 105 ulusal kurum
(Çevre, turizm bakanlıkları vb.) ve 700 gönüllü örgüt Dünya Koruma Birliği ile birlikte
çalışmaktadır. Bkz. What is IUCN?, (http://www.iucn.org/info_and_news/about_iucn/index.html).
198
Dünya Koruma Birliği 1994 yılından bu yana UNDP, Dünya Bankası ve UNEP’le çevre sorunları
ve kalkınma alanında işbirliği yapmaktadır. Dünya Bankası ile birlikte 1995 yılından sonra yaptığı
çalışmaların, iklim değişikliği, biyolojik çeşitlilik, doğal kaynaklardan sürdürülebilir bir biçimde
yararlanma, ormanların korunması, koruma alanlarının oluşturulması gibi geniş bir yelpaze içinde yer
aldığını görmekteyiz. Bu konuda Bkz. IUCN’s Strategic Partnerships with the World Bank,
(http://wbln0018.worldbank.org/cssd/kb.nsf/13f71d5...),
Haziran
2000;
Strengthening
the
Collaboration between the World Bank Group and IUCN on Environmental Policy Issues and
Projects, (http://wbln0018. worldbank.org/cssd/kb.nsf/13f71d5.../5c67dd94...)
95
yönetimi, kıyı bölgelerinde var olan bütün sektörlerin yönetimini güçlendirmeyi ve
bunların eşgüdüm içinde çalışmasını sağlamayı amaçlar. Bu yaklaşımın bir diğer amacı
da kıyı çevredizgelerinin üretkenliğini ve biyolojik çeşitliliği korumaktır. Kıyı
alanlarında ussal bir ekonomik gelişmeyi sağlamak, kıyı ve deniz kaynaklarının
sürdürülebilir bir biçimde kullanılmasına uygun ortam hazırlamak ve kıyı alanında
ortaya çıkan türlü sorunları çözmeye çalışmak da, bütüncül kıyı alanları yönetiminin
amaçları arasında sayılabilir. Kıyı yönetimi kıyı ve kara alanlarının her ikisini birden
kapsamına almalıdır, yani deniz alanını etkileyen kara alanını ve kara alanını etkileyen
deniz alanını. Bütüncül kıyı alanları yönetimi programının ülkenin bütün deniz alanlarını
kapsaması da beklenebilir. Ancak buralarda, Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesinin
ve Rio Konferansı'nın ilkeleri geçerlidir. Bütüncül kıyı alanları yönetimi, kıyı alanları
yönetiminde bugüne değin gözlenen biçimiyle sektörel yaklaşımı ve yönetim
yapısındaki parçalanmışlığı aşmayı amaçlar. Bundan dolayı kıyı bölgelerinde çalışan
değişik düzeydeki yönetimler arasındaki eşgüdümü sağlamak, ve gereken kurumsal
düzenekleri oluşturmak bütüncül kıyı alanları yönetiminin hedefleri arasında olmalıdır.
Kıyı bölgesinin karmaşık yapısı bütüncül kıyı alanları yönetiminin doğal ve toplumsal
bilimlerden yararlanmasını gerektirir. Bu nedenle kıyı yönetiminde risk değerlendirmesi
(risk assessment), ekonomik değerlendirme (economic valuation), zarar görebilirlik
değerlendirmesi (vulnerability assessment), kaynak muhasebesi (resource accounting),
fiyat-maliyet analizi (cost-benefit analysis), sonuç almaya dayalı izleme (outcome-based
monitoring) gibi teknikler kullanılmalıdır.199
II.Dünya Bankası
A.Dünya Bankası ve Kıyı Alanları
Dünya Bankası'nın, çevre ile ilgili konuları da çalışma alanının içinde
görmesinde, yoğunluğunu giderek artıran bu tür sorunların Banka'nın asıl amacına
199
Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.108.
96
ulaşmasında, yani yoksullukla savaşımda ve sürekli ve dengeli kalkınmayı200 sağlamada,
bir engel olarak kabul edilmesi etkili olmuştur. Bir başka anlatımla, çevre sorunlarını
gidermeye yönelik çabaların, yoksulluğu giderme ve kalkınmayı sağlama amacına
ulaşılmasına katkıda bulunacağı öngörülmüştür. Banka'nın çevre sorunları ile yakından
ilgilenmesinin bir diğer nedeni de, yürüttüğü türlü ekonomik kalkınma projelerinin
önemli
çevre
sorunlarına
yol
açmasıdır.201
Özellikle
az
gelişmiş
ülkelerde
gerçekleştirilen enerji, sanayi, altyapı, tarım projelerinde, çevresel değerlerin göz önünde
bulundurulmasının gerekliliği de bir diğer etmendir.202 Bundan ötürü, örgüt bünyesinde
çevre sorunları ile ilgili bir birim kurulmuş,203 burada türlü alanlardan uzmanlar
çalıştırılmaya başlanmıştır.204
Kıyı alanlarında yaşanan sorunların da ekonomik kalkınmanın önünde bir engel
olarak görülmesinden ötürü Banka, kıyı yönetimi ile ilgili araştırmalar yaptırmakta, türlü
200
Uluslararası çevre politikasında genel kabul gören, sürekli ve dengeli kalkınma yaklaşımının
Banka’nın politikalarına da yansıdığını görüyoruz. 1993 yılında Banka’nın yeniden yapılanması
çalışmaları sırasında, sürekli ve dengeli kalkınmaya ilişkin konularla ilgilenmek üzere bir başkan
yardımcılığı oluşturuldu. Ancak bu yeni makamın enerji ve sanayi bölümleri üzerinde bir yetkesi
olmadığı gibi yaptırım gücü de fazla değildir. Bkz. Porter, Brown, Global Environmental Politics,
s.48.
201
Uygulanan politikaların çevreye olumsuz etkilerde bulunduğu Banka tarafından da kabul
edilmektedir. Örneğin 1992’de Banka’nın değerlendirme bölümünün (Operations Evaluation
Department) bir yazanağında, hiç bir projenin çevresel açıdan değerlendirilmediğini, bu açıdan
çevresel etki değerlendirmesine gidilmesinin gerekli olduğu belirtilmiştir. Bkz. a.g.y., s.48.
202
Wells, Environmental Policy, s.20.
203
Dünya Bankası'nda, çevre sorunlarına ilişkin etkinliklerde bulunmak üzere, 'Siyasa, Araştırma ve
Dış İşler" (Policy, Research, and External Affairs, PRE) bölümünde bir çevre birimi (Environment
Department, ENV) bulunmaktaydı. 1992 Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı'ndan sonra, çevre ile
ilgili bölüm "Çevresel Sürekli ve Dengeli Kalkınma Başkan Yardımcılığı"na bağlandı. Böylece çevre
sorunları birimi, "Tarım ve Doğal Kaynaklar Bölümü" ile "Ulaştırma ve Kentsel Gelişme"
bölümleriyle aynı düzeyde temsil edilmeye başlandı. Bkz. Jacob D. Werksman, "Greening Bretton
Woods", Philippe Sands (Ed.), Greening International Law, Earthscan, London, 1993, s.71.
204
1991 yılında Dünya Bankası'nın çevre sorunları ile ilgili alanlarda çalışan görevlilerinin sayısı,
106'sı ekonomi, mühendislik, kent planlamacılığı, çevrebilimcilik, orman mühendisliği, antropoloji
dallarında uzman olan ve üst düzey işlerde çalışanlar, 34'ü ise yardımcı birimlerde çalışanlar olmak
üzere 140'tır. Bunlara, dolaylı bir biçimde çevre ile ilgili çalışmalarda bulunan birimlerde görev
yapanlar da eklendiğinde toplam sayı 270'i, Banka çalışanlarının yaklaşık %6'sını, bulmaktadır. Bkz.
97
ülkelerde başlatılan kıyı yönetimi uygulamalarını desteklemektedir. Ancak bu açıdan
Dünya Bankası'nın, diğer uluslararası örgütlerden ayrılan bir yönü var. Banka'nın
denetiminde kuramsal çalışmalar yaptırılması ya da kimi projelerin akçal açıdan
desteklenmesi, yerel düzeyde elde edilen olumlu sonuçlar dışarıda bırakılacak olursa,
kıyı yönetiminin geleceğine yönelik kimi dolaylı etkilerde bulunmaktadır. Daha açık
olarak belirtmek gerekirse, uluslararası alandaki siyasal ve ekonomik ağırlığından dolayı
Banka'nın kıyılara ve kıyı yönetimine bakışının, kıyı yönetiminin gelişme çizgisini
büyük ölçüde belirleyeceği söylenebilir. Pek çok ülkenin kıyı yönetimi uygulamalarını,
hem kuramsal açıdan hem de uygulama aşamasında, Dünya Bankası'nın ortaya koyduğu
ilkeler doğrultusunda sürdürdüğü bilinmekte. Bundan dolayı, Banka'nın, kıyı yönetimine
ilişkin olarak belirlediği ilkeleri incelemek, kıyı yönetiminin gelecekte alacağı biçimi de
sergilemek anlamına gelecektir.
Bu bölümde değinilecek olan bir başka örgüt de Birleşmiş Milletler ve Dünya
Bankası'nın ortak bir kuruluşu olan Küresel Çevre Olanakları (Global Environment
Facility-GEF). Her ne kadar Birleşmiş Milletler ile Dünya Bankası'nın birlikte
başlattıkları bir girişim olsa da, GEF'in politikası, programları, gündelik işleri hep Dünya
Bankası tarafından yürütüldüğünden, bu çalışmada, Dünya Bankası ile aynı bölümde
incelenmesi yeğlenmiştir. Aşağıda daha ayrıntılı biçimde incelenecek olan örgüt,
Banka'nın hem küresel çevre sorunları hem de kıyı yönetimi uygulamalarında büyük
ölçüde söz sahidir.205
Dünya Bankası’nın, kıyıları ilgi alanının içinde görmesinin ardında, gelecekte
buralarda dünya nüfusunun büyük bir bölümünün yaşayacak olması yatmaktadır.
Banka’ya göre, ileride çoğunluğunu gelişmekte olan ülkelerin insanlarının oluşturacağı
kıyı bölgelerinde kalkınmayı önleyici nitelikte büyük çatışmaların ve kaynaklar üzerinde
Jeremy J. Warford, Nicholas van Praag, The World Bank and the Environment: A Progress
Report Fiscal 1991, Washington, D.C., 1991, s.1-3.
205
Andrew Jordan, "Paying the Incremental Costs of Global Environmental Protection: The Evolving
Role of GEF", Environment, Jul/Aug94, Vol. 36, No 6, s.13-28.
98
ağır baskıların yaşanmaması için şimdiden birtakım yönetsel önlemlerin alınması
gerekmektedir. Kıyı alanlarının içinde bulunduğu sorunlu durumdan kurtulabilmesi için
bütüncül kıyı alanları yönetimi yaklaşımı uygun görülmektedir.206
Dünya Bankası’nın, bütüncül kıyı alanları yönetimi için öngördüğü ilkelerin
neler olduğuna geçmeden önce, Banka’nın kıyı alanlarını nasıl değerlendirdiğini, bu
alanlara hangi açıdan yaklaştığını belirlemek yararlı olacaktır:
Dünya Bankası'na göre, bütüncül kıyı alanları yönetimi uygulamalarının
başarılı olabilmesi için kıyının geniş anlamda yorumlanması gerekmektedir.207 Buna
göre kıyı bölgesi, deniz ile karanın birleştiği noktayı, kıyı kuşağının çevresini ve karaya
yakın deniz bölgesini anlatan bir kavramdır. Kıyı bölgesi, nehir deltalarını, kıyıdaki
ovaları, sulak alanları, sahil ve kumlukları, kayalıkları, ormanları, lagünleri ve diğer kıyı
öğelerini içerir. Bankaya göre, kıyı bölgesinin su havzasından denize kadar olan tüm
bölgeyi kapsaması gerektiği öne sürülebilse de, böyle bir yaklaşım, kimi ülkelerde kıyı
bölgelerinin topraklarının büyük bir bölümünü kapsayarak planların uygulanamaması
sonucunu doğurabilir. 208
Kıyı alanları, insanların yaşamlarını sürdürmeleri için fiziksel ve biyolojik
olanaklar sunduğundan bugünkü ve gelecek kuşaklar için yönetilmesi gereken değerli
doğal kaynaklardandır. Bütüncül kıyı alanları yönetimi, bu kaynaklardan değişik
biçimlerde yararlanan türlü sektörler arasında denge kurmaya çalışır. Bu yüzden,
belirlenen ilkeler, çevrebilimsel ve toplumsal-ekonomik açıdan önem taşıyan kıyı
206
The World Bank, Guidelines for Integrated Coastal Zone Management, Jan C. Post and Carl
G. Lundin (Ed.), Environmentally Sustainable Development Series No.9, Washington D.C., 1993.
207
Dünya Bankası yalnızca kıyı yönetiminde değil, diğer çevre sorunlarının giderilmesinde de
bütüncül yaklaşımları savunmaktadır. Örneğin atık su sorununu giermek, deniz kirliliğini önlemek
için en etkili ölçeğin havza olduğu kabul edilmektedir. Bkz. The World Bank Group, Pollution
Prevention and Abatement Handbook 1998: Toward Cleaner Production, Washington, D.C.,
1999, s.108-113.
208
The World Bank, Guidelines for Integrated Coastal Zone Management, s.3.
99
alanlarından ve çevredizgelerinden sürdürülebilir bir biçimde yararlanılmasını, çevre
kalitesinin korunmasını ve iyileştirilmesini amaçlamaktadır.
Kıyı bölgelerinde nüfusun hızla artmakta olması, kıyıdan yararlanmadan
kaynaklanan çatışma ve sorunları daha da ağırlaştıracaktır. Nüfusun denetim altına
alınması, kıyı bölgelerinin niteliğinin ve üretkenliğinin sürdürülmesinde çok önemli
olduğundan nüfusun aile planlaması yoluyla denetim altına alınması bütüncül kıyı
alanları yönetiminin ayrılmaz bir parçası olmalıdır. Nüfusun belli bir düzeyde tutulması
yalnızca kıyı bölgeleri için değil, tüm gezegen için de çok önemlidir.
Kıyı alanlarındaki sorunların çözülmesini güçleştiren bir nokta da yerel, taşra
ve özeksel yönetimlerin buralarla ilgili yetki ve sorumluluklarının iç içe geçmiş
olmasıdır. Kalkınma, yönetim ve çevre koruması ile ilgili konulardan sorumlu olan pek
çok örgüt bulunması, politikaların belirlenmesi ve uygulanması sürecinin başarısını
engeller. Sonuç olarak, bir yandan nüfusun hızla artmakta olması, bir yandan sanayiden
ve yoğun yerleşimden dolayı kirliliğin ve bozulmanın ortaya çıkması, bir yandan çözüm
bulmaya yönelik politikaların belirlenememesi ve bir yandan da birden fazla yönetim
biriminin ya da örgütün sorumlu olması, kıyılar üzerindeki baskıyı iyice artırır. Söz
konusu gelişmeler kaynaklardan yararlanma kapasitesinin düşmesine neden olacaktır.209
B.Dünya Bankası'nın Bütüncül Kıyı Alanları Yönetimi İlkeleri
Dünya Bankası’nın kıyı alanlarının yönetimine ilişkin ana doğrultuları
belirlemek amacıyla 1993 yılında bir ilkeler dizisi hazırladığını görüyoruz.210 Bu ilkeler
dizisi, 1992 Rio Konferansı’nda bütüncül kıyı alanları yönetiminin uygulanması için yol
gösterici nitelikte ilkelerin belirlenmesi isteğine bir yanıt olmak üzere 1993’de
Hollanda’da, Noordwijk’de, Dünya Kıyı Konferansı’nda (World Coast Conference)
saptanan “Noordwijk Guidelines” adlı ilkeler dizisinin güncelleştirilmiş ve genişletilmiş
209
a.g.y., s.3, 4.
210
a.g.y.
100
biçimidir. 211 Banka’nın, daha çok, sürekli ve dengeli kalkınma bağlamında ele aldığı
kıyı alanları yönetimi anlayışını, söz konusu ilkeleri inceleyerek ortaya koymak olanaklı.
Dünya Bankası’na göre, bütüncül kıyı alanları yönetimi bir governance
sürecidir. Bu yönetim biçiminde, toplumsal ve çevre korumaya yönelik önlemler
birarada ele alınır. Kıyı bölgesinden etkilenen tüm tarafların katılımı öngörülerek gerekli
olan yasal ve kurumsal çerçeve belirlenmeye çalışılır. Amaç, bu bölgelerdeki insan
etkinliklerinin kaynaklar ve çevre üzerindeki zararlı etkilerini en aza indirmeye
çalışırken elde edilebilecek yararı en çoğa çıkarmaktır. Bütüncül kıyı alanları
yönetiminde, ulaşılacak ereklerin belirlenmesi, planlamanın yapılması, mümkün
olduğunca geniş bir biçimde tüm ilgililerin katılımının sağlanarak uygulamaya
geçilmesi, katılan ilgili taraflar arasında uzlaşmanın sağlanması, ülkenin tüm kıyıları
arasında dengeli bir kullanımın gerçekleştirilmesi ana amaç olarak belirlenmiştir.
Bütüncül kıyı alanları yönetimi, daha önceleri uygulanmaya çalışılan kıyı
yönetiminden oldukça farklı yapıdadır. Bütüncül kıyı alanları yönetimi, çevre korumaya
ya da çevrebilime ilişkin sorunların yanı sıra ekonomik ve toplumsal sorunları da ilgi
alanının içinde görür. Önceki yaklaşımlardan farklı olarak tek tek sektörlerle ilgilenmez,
kıyı bölgelerindeki tüm etkinlikleri, tüm sektörleri göz önünde bulundurur. Kıyı
bölgelerinde
yer
alan
değişik
etkinlikleri
ulusal
bütünlüğü
sağlamak
için
uyumlulaştırmaya çalışır.
Buna göre bütüncül kıyı alanları yönetiminin uygulamaya dönük üç sonul
amacı bulunmaktadır: Eğitsel etkinliklerde bulunmak, yasal düzenlemelere gitmek,
gerekli personeli sağlamak gibi yollarla var olan sektörel yönetimi güçlendirmek; yaşam
ortamlarının yok edilmesini, kirliliği ve aşırı sömürüyü önlemek yoluyla kıyı
211
Rio Konferansı’nda ve özellikle Gündem 21’in denizlere ilişkin 17. Bölümünde kıyılara özel bir
önem verilmesi, Dünya Bankası’nın bu yöndeki çalışmalarını hızlandırmıştır. Uluslararası İklim
Değişikliği Paneli’nin (the Intergovernmental Panel on Climate Change) ve Küresel İklim Değişikliği
Üzerine Hükümetlerarası Komite’nin (the Intergovernmental Negotiating Committee on Global
Climate Change) bütüncül kıyı alanları yönetimini desteklediklerini açıklaması da, Dünya Bankası’nı
konunun ele alınması için harekete geçiren etmenlerden biri olmuştur. Bkz. a.g.y., s.2.
101
çevredizgelerinin verimliliğini ve biyolojik çeşitliliğini korumak; kıyı kaynaklarının
rasyonel bir biçimde gelişimini ve sürdürülebilir kullanımını sağlamak.
Dünya Bankası metninde, bütüncül kıyı alanları yönetimi ile ilgili yol gösterici
ilkelerin yalnızca konunun ana hatlarını belirlemek amacıyla hazırlandığı, her ülkenin,
kıyılarının niteliklerine, kurumsal ve yönetsel düzenlemelerine, geleneklerine, kültürel
ve ekonomik yapılarına göre bu ilkeleri düzenleyip uygulayacağı belirtilmiştir. Önerilen
ilkelerin ekonomik ve çevrebilimsel konulardan daha çok yasal, siyasal, yönetsel alanlar
için kimi düzenlemeleri öngördüğü; balıkçılık, tarım, ormancılık, turizm ve çevre
kirliliği gibi sektörel sorun alanlarıyla ilgili ilkelerin diğer kuruluşlar tarafından ele
alınması gerektiği de vurgulanmıştır. Söz konusu ilkeleri şöyle özetlemek olanaklı:
-Bütüncül kıyı alanları yönetimi sektör yönelimli, yani sektörlere ayrı ayrı
odaklanmış, parçacıl yapıdaki geleneksel yaklaşımlardan bir adım öteye giderek kıyı
bölgesini olanaklı olduğu ölçüde çevredizge yaklaşımıyla bir bütün olarak yönetmenin
yollarını arar.
- Hükümetlere öncelikle ele alınması gereken sorunlar ve çözümler hakkında
yol gösteren bir çözümleyici süreçtir.
-Demokratik bir biçimde üzerinde anlaşılmış ereklere uygun olarak kıyı
bölgelerinin ve kaynaklarının kullanımını, yönetimini, korunmasını içeren, değişen
koşullara uyum gösterebilen bir süreçtir.
-Kıyı alanları ve bundan yararlanma biçimleri arasında karşılıklı bağlantıyı göz
önünde bulunduran, çok disiplinli bütüncül (holistic) bir dizgesel yaklaşımdır
-Çevredizgelerin korunmasını ve kıyıya bağlı olan ekonomik sektörler arasında
bir denge kurmayı amaçlar. Gerekirse iyileştirme çabalarına girişerek, etkinlikler için en
uygun yerleri belirleyerek, çevre üzerindeki baskının en aza indirilmesi gereğini göz
önünde bulundurarak, kullanım biçimleri için en uygun öncelikleri belirler. Bu
etkinlikler için aynı zamanda çevresel etki değerlendirmesi yapılmasını öngörür.
102
-Yönetsel organlar tarafından belirlenen ve genelde kıyı kaynaklarının tümünü
kapsayan coğrafi sınırlar içinde uygulanır.
-Kıyı bölgesinde yerleşim yerlerinin ve kaynakların eşit ve dengeli bir biçimde
yer almasını sağlamak üzere politika belirlenmesi sürecine tüm önemli katılımcıların
(stakeholders) girmesinin yollarını arar.
-Karmaşık yapıdaki ekonomik, toplumsal, çevrebilimsel, yasal ve yönetsel
sorunlara çözümler getirmeye çalışan evrimci bir süreçtir.
-Sektörel ve çevresel gereksinimleri bir arada ele alır; bu amaçla yönetimin
bütün düzeylerinde hukuksal ve kurumsal düzenlemeler yapılmasını amaçlar.
-Kaynaklardan yararlanma ya da belli yerlerin kullanımı, izin ya da yetki alma
gibi konularda çıkabilecek olası anlaşmazlıkları azaltmaya ya da çözmeye yönelik bir
düzenek sağlar.
-Yönetimin bütün düzeylerinde sürekli ve dengeli kalkınma ve çevre korumanın
öneminin anlaşılmasına çalışır. Bütüncül kıyı alanları yönetimi ‘reaktif’ değil
‘proaktiftir’; bir başka anlatımla, sorunlar ortaya çıkmadan önlem almayı amaçlar.
Dünya Bankası’nın bunların dışında daha genel nitelikli kimi ilkeleri de
benimsediğini görüyoruz: Önceden önlem almak, kirleten öder, özel kaynak muhasebesi,
sınırötesi sorumluluk, kuşaklar arasında eşitlik gibi Gündem 21’de yer verilen ilkeler
bunlar arasındadır. Bunun yanı sıra, kıyıdan yararlanan ya da kıyı ile ilgisi bulunan
kesimlerin politika belirleme ve uygulama aşamalarına katılımın sağlanabilmesi için
bütün yönetim sürecinde saydamlığın sağlanması da öngörülmektedir.212
212
a.g.y., s.1-7.
103
1.Bütüncül Kıyı Alanları Yönetiminde Uygulanabilecek Programlar
Bütüncül kıyı alanları yönetimi, yeni birtakım düzenleyici programların
geliştirilmesini öngörür. Özel kullanım türlerinin ve etkinliklerin kıyı bölgesinde nasıl
yer alacağını gösteren bölgeleme planları, belirli kaynakları (örneğin mercan kayalıkları)
ya da bölgeleri (örneğin körfezleri) düzenlemek için yeni yönetim programları, kötü
durumda bulunan kıyı kaynaklarının (örneğin sulak alanlar) durumunu iyileştirmeyi ya
da kıyı sorunlarını çözmeyi amaçlayan (örneğin kıyı erozyonu) eylem programları ve
kıyı bölgelerinde yeni bir ekonomik gelişme türünün gelişmesini amaçlayan eylem
programları bunlar arasında sayılabilir. Bütüncül kıyı alanları yönetimi bünyesinde yer
alan bu programlar, kurumsal düzenlemelerin güçlendirilmesini ya da yeniden
düzenlenmesini, var olan hakların korunmasını, yerel yönetimlerin, topluluk bilincinin
güçlendirilmesini, yeni sürdürülebilir geçim kaynaklarının geliştirilmesini, yönetimin
her kademesinde ve kıyı bölgesindeki topluluklarda sürekli ve dengeli kalkınma
bilincinin kazandırılmasını gerektirebilir. Bütüncül kıyı alanları yönetiminin başarıya
ulaşması için değişik sektörler arasında uyumun, anlaşmanın kurulması gerekmektedir.
Bu amaçla “kirleten öder” ve “önlem alma” ilkelerinin gereklerinin yerine getirilmesi
istenilen sonuca daha kısa sürede varmayı sağlayabilir. Böylece kaynakların aşırı
kullanılmasının da önüne geçilmiş olur. ÇED’in gereklerinin yerine getirilmesinin
sağlanması, kıyıda çevre sorunlarını azaltıcı önlemlerin alınması ve halk eğitiminin
verilmesiyle kıyı bölgelerinde alınan önlemlerden çıkarı zedelenenlerin direnmelerinin
önüne de geçilebilir. Bütüncül kıyı alanları yönetiminin önleyici politikalara dayandığı
söylenmişti; ancak kestirilemeyen kimi durumlara karşı onarıcı politikalar da
geliştirilebilir. Bütüncül kıyı alanları yönetiminin başarıya ulaşmasında önemli olan bir
nokta da plan oluşturma sürecinin uygun bir süre içinde tamamlanmasıdır. Eğer bu süre
çok uzun tutulursa çalışmaların başında var olan istek ve enerji kaybolabilir. 213
213
a.g.y., s.6.
104
2.Bütüncül Kıyı Alanları Yönetiminin Uygulama Aşaması
Kıyı bölgelerinde gözlenen çok sayıdaki sorunlardan herhangi biri o alanda
bütüncül yaklaşımın, yani bütüncül kıyı alanları yönetiminin başlatılmasını gerekli
kılabilir. Bir başka anlatımla, kıyı bölgesi kaynaklarının kullanımında ekonomik yararı
artırma isteği, kaynakların önemli ölçüde tükenmesi, kıyı ve çevresinde kirliliğin
artması, verimli kıyı çevredizgelerinin yok olmaya ya da zarar görmeye başlaması, kıyı
bölgesindeki doğal yıkımlar sonucunda can ve mal kayıplarının artması, kıyı
bölgelerinde yeni ekonomik kalkınma olanaklarının farkına varılması, kıyıdan
yararlananlar arasında çıkar çatışmalarının ortaya çıkması gibi konuların tümü ya da
herhangi birisi bir yörede bütüncül kıyı alanları yönetimi çalışmalarına başlamak için
yeterli olacaktır.
Bütüncül kıyı alanları yönetiminin başarılı olabilmesi için, bu sürece katılacak,
yeni programların neler olduğunu belirleyecek, kurumsal sorumluluğu alacak ve akçal
yükü paylaşacak yönetim birimlerinin ya da örgütlerinin tümünün onaylarının alınması
gerekir. Bundan başka kıyıdan yararlanan ya da kıyı ile bağlantısı olan bütün
katılımcıların görüşünün alınması ve yönetim sürecine en başından katılması da
önemlidir. Belli bir yörenin kıyı yönetimini yönlendirme sorumluluğu ülkenin resmi
kurumlarına verilebilir. Eğer bütüncül kıyı alanları yönetimi ülkenin bütününde
uygulanacaksa, çalışmalar arasında eşgüdümü saağlama sorumluluğu balıkçılık, doğal
kaynaklar, planlama, çevre ile ilgili bir sektörel kuruma ya da bunlardan daha üst
düzeydeki bir kuruma bırakılabilir. Bu noktada, bölgesel çabalar ya da uluslararası
yardımlar önemli bir rol oynayabilir.
Kıyı alanlarının büyük bir bölümünde kamu iyeliği egemen olduğundan
buralardaki yönetim süreci büyük ölçüde devlet tarafından belirlenir. Ancak devletin çok
sayıdaki kurumu bu bölgelerde yetkili ve sorumlu durumda olabilir. Pek çok ülkede kıyı
alanlarında özel iyelik de söz konusu olduğundan, devletin müdahalesi türlü çatışmalara
kaynaklık edebilir. Kıyı bölgeleri savunma ile ilgili etkinlikler için de çekici yerler
olduğundan buralarda askeri kuruluşlar da önemli ölçüde söz sahibidir. Bunların dışında,
105
ulusal ve yerel düzeyde özel uzmanlık kuruluşları, araştırma enstitüleri, kıyı
bölgelerinden yararlananlar, kıyı alanlarında toprağı bulunanlar ve yöre halkının da kıyı
yönetimi sürecinde önemli rolleri bulunmaktadır. Bütüncül kıyı alanları yönetiminde
başarıya ulaşmak için, anılan bütün bu tarafların yönetim etkinliklerine katılmalarını
sağlamak gerekmektedir. Bütüncül kıyı alanları yönetiminde yer alan kurumlar ya da
edimciler arasında eşgüdümü sağlama görevini ulusal bir planlama birimi, var olan
resmi bir kurul, özel olarak bu amaçla kurulmuş eşgüdümcü bir kurul, özel uzmanlık
kurumları ya da bir bakanlık yapabilir. Eşgüdümü sağlamak üzere böyle bir yapılanmaya
gidilmesi, sürdürülen çalışmaların daha uzaktan görülebilmesine olanak tanıyacaktır.
Böylece planlama etkinliklerinin eşgüdümü, bölgeleme planları ve diğer yönetsel
işlemlerin yerine getirilmesi, çevresel etki değerlendirilmesinin yapılması, insan
kaynaklarının gelişimi, yönetim sınırları dışındaki ilişkilerin ve sorunların ele alınması,
bütçenin eşgüdümü ve çalışmaların siyasal açıdan denetlenebilirliği öngörülen üst
yapının denetiminde gerçekleşecektir.
Özeksel yönetim, bütüncül kıyı alanları yönetiminin başlamasında, akçal
konularda, konu ile ilgili türlü veri ve bilgilere ulaşmada, uzman sağlamada önemli
roller oynayabilir. Federasyon biçiminde örgütlenmiş devletlerde, federal devletlere de
bu alanda önemli görevler düşer. Bunların dışında konu ilgili özel uzmanlık kuruluşları,
araştırma enstitüleri ya da bakanlıklar da sorunların giderilmesinde daha iyi olanaklara
sahip olabilirler. Yerel yönetimler de, hem söz konusu alana en yakın yönetsel birim
olduğundan, hem de kıyıdan yararlananların en kolay yönlendirebilecekleri, iletişim
kurabilecekleri örgüt olduğundan kıyı yönetiminin vazgeçilmez öğeleri olarak
algılanmalıdır. Son olarak kıyı alanından türlü amaçlarla yararlananlar, bir başka
anlatımla, özel girişimcilerin, gönüllü örgütlerin ve yöre halkının yönetim sürecinde
etkin bir biçimde yer alması sağlanmalıdır.
Özeksel yönetimin fazla güçlü olmadığı ülkelerin kıyı alanlarında özel sektör
ve yerel topluluklar, kaynakların yönetiminde önemli bir role sahip olabilirler. Ancak
bunların başarılı olabilmesi için özeksel yönetimin uzun dönemli planlamayı
gerçekleştirmesi ve sürdürülebilirliği sağlayacak koşulları yaratması gerekir. Bu
106
düzenlemeler gerçekleştirilirken kıyıdaki taşınmaz mallar ve kıyı kaynakları üzerindeki
iyelik haklarının korunması da bir başka önemli konudur.
Özellikle gelişmekte olan ülkelerin kıyı bölgelerinde yeni ekonomik gelişme
olanaklarının göz önünde bulundurulmasını gerekmektedir. Bu alanda yapılacak
çalışmalar, alınacak önlemler, açık bir biçimde yapılmış pazar çalışmalarına,
potansiyelin talebin belirlenmesine, rekabet durumunun saptanması çalışmalarına dayalı
olmalıdır. Buralarda gerçekleştirilen kalkınma projeleri, hem çevreye yapılan baskı, hem
de maliyet açısından ele alınmalıdır.
Bütüncül kıyı alanları yönetimi programının sonuçlarının başarılı olabilmesi,
çalışmaların düzenli olarak izlenmesine ve değerlendirilmesine bağlıdır. Bu yüzden tüm
bütüncül kıyı alanları yönetimi çabalarının hedefinin olanaklı olduğunca ölçülebilir bir
biçimde belirtilmesi gerekmektedir.
Bütüncül kıyı alanları yönetimi programları, uluslararası kurallara olduğu
kadar, önceden yapılmış ulusal planlara ve programlara uygun olmalıdır. Bütüncül kıyı
alanları yönetimine ekonomik kalkınma açısından bakıldığında, bu amaçla ortaya konan
bir kıyı yönetimi programının sonul amacının, burada yürütülen etkinlikleri ulusal ve
yerel düzeydeki ekonomik kalkınma planlarının ayrılmaz bir parçası haline getirmek
olduğu söylenebilir.
Aslında bir bütüncül kıyı alanları yönetimi programını gerçekleştirebilmek için
büyük miktarda akçal kaynağa gereksinim duyulmaz. Uygulama yapılan ülkelerde zaten
bu işler için uygun uzman görevliler bulunabilir. Yapılacak işlerin gerektirdiği kaynak,
özeksel yönetimden ve gerekirse de uluslararası kuruluşlardan bulunabilir. Ancak büyük
miktarlarda kaynak gerektirecek kimi projeler için dışarıdan borç alınması da
gerekebilir.
Genellikle belli bir kıyı alanını olumsuz yönde etkileyen etmenlerin bir bölümü
aynı deniz çevresindeki komşu ülkelerden kaynaklandığından, kıyı alanlarında gözlenen
sorunların önemli bir bölümü uluslararası alanda kurulacak işbirliği ile ele alınabilir.
107
Balık stoklarının azalması, denizi doğal yapısının bozulması, kirlilik gibi sorunlar sınır
tanımadığından bu konularda ortak hareket edilmesi gerekebilir. 214
C.Dünya Bankası'nın Kıyı Yönetimi Uygulamalarına Bir Örnek: GEF
Küresel Çevre Olanakları (Global Environment Facility, GEF), 1991 yılında,
Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler tarafından, ozon tabakasının incelmesi, iklim
değişikliği, biyolojik çeşitlilik, uluslararası sular konularında akçal kaynak sağlamak
amacıyla kurulmuştur. Bir anlamda örgüt, ekonomik kalkınma konusunda Dünya
Bankası ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı'nın gördüğü işlevi, küresel çevre
sorunları konusunda yerine getirecekti. Akçal yükünü Kuzey'in gelişmiş ülkelerinin
çektiği örgüt, kuruluş aşamasında daha çok, azgelişmiş ülkelerin, küresel ısınma,
biyolojik çeşitliliğin korunması ya da uluslararası nitelikteki suların iyileştirilmesi ile
ilgili kimi projelerine akçal destek verme amacını güdüyordu.215 Örneğin GEF'in 19911994 yıllarını kapsayan birinci aşaması, daha çok bu tür projeleri desteklemek üzere
başlatılmıştı.216 GEF, başlangıçta geçici bir akçal destekleme düzeneği olarak
tasarlanmıştı. Birinci aşamanın sona ermesinin ardından, 1994 yılında, Cenevre'de
yapılan bir toplantıda, sürekli çalışan bir örgüt haline getirilmesi kararına varılmıştır.217
1994'de toplam 34 ülke, örgütü desteklerken, bu sayı 1998'de 36'ya yükselmiştir.218
Bugün, GEF'in bütçesinin yaklaşık üçte ikisi Dünya Bankası projeleri için
214
a.g.y., s.7-14.
215
GEF, Türkiye'de de, biyolojik çeşitliliğin korunması konusundaki iki projeyi desteklemektedir.
Bunlardan, "Genetik Biyolojik Çeşitliliğin Korunması" başlıklı proje 1993-1998 tarihleri arasında
gerçekleştirilmiştir. "Koruma Alanları ve Bütüncül Koruma Yönetimi" adını taşıyan projeninse 19992003 yılları arasında uygulamaya geçmesi tasarlanmaktadır. Bkz. Global Environment Facility, GEF
Project Tracking and Mapping System, (http://edcnts2.cr.usgs.gov/gef/), Ekim 2000.
216
Andrew Jordan, "Paying the Incremental Costs of Global Environmental Protection: The Evolving
Role of GEF", Environment, Jul/Aug94, Vol. 36, No 6, s.13-28.
217
Mohamed El-Ashry, "The New GEF", Environment, July/August 1994, Vol.36, No.6, s.37-39.
218
Global Environment Facility, What Is the Global Environment Facility?, (http://www.gefweb.
org), Ekim 2000.
108
kullanılmaktadır.219 Günümüzde GEF'in desteklediği bölgesel projelerin sayısı Afrika'da
13, Arap ülkelerinde 2, Asya Pasifik'te 5, Avrupa'da 4, Latin Amerika ve Karayipler'de 3
olmak üzere toplam 27'dir. GEF, daha önce de belirtildiği gibi, daha çok küresel iklim
değişikliği, biyolojik çeşitliliğin korunması ve ozon tabakasının incelmesi gibi
konulardaki projeleri destekleme eğiliminde olduğundan, kıyı yönetimi projeleri için
özel bir program oluşturmamıştır. Yine de sözü edilen bölgesel projelerden dördü kıyı
yönetimine ilişkindir. İlerleyen sayfalarda ayrıntılı biçimde ele alınacak olan Karadeniz
Stratejik Eylem Planı da bunlardan birisidir. 220 GEF'in bileşimine ve işleyiş biçimine,
hem Kuzey'den221 hem de Güney'den pek çok eleştiri yöneltilmiştir. Daha kuruluş
aşamasında, gelişmiş ülkeler, GEF’in yalnızca küresel çapta sorunlarla ilgilenmesi
gerektiğini savunurlarken az gelişmiş ülkeler buna karşı çıkıyordu.222 GEF’in Dünya
Bankası’nca yönetilmesi, dolayısıyla azgelişmiş ülkelerin yönetimde söz sahibi
olamaması223, GEF’in desteklediği projelerin hep Dünya Bankası projeleri olması, bu
219
GEF, desteklenecek projelere yalnızca Dünya Bankası ya da Birleşmiş Milletler aracılığıyla akçal
yardımda bulunmuyor, "International Finance Corporation", Inter-American Development Bank" ve
"Asian Development Bank" gibi türlü uluslararası akçal ögütler de kimi projelere aracılık ediyorlar.
Bkz. World Bank and the Global Environment: Portfolio, (http://wbln0018.worldbank.org...),
Eylül 2000.
220
United Nations Development Programme-Global Environment Facility, Regional Projects,
(http://www.undp.org/gef...), Ekim 2000.
221
Başlangıçta Dünya Bankası’nın bir birimi olarak kurulan GEF’e, UNEP ve UNDP bilimsel ve
teknik destek sağlıyordu. GEF’in akçal yükünü taşıyan Fransa ve Almanya gibi ülkeler örgütün, az
gelişmiş ülkelerin daha fazla oranda temsil edildiği UNEP bünyesinde olmamasını, görece kendi
ağırlıklarının daha fazla olduğu Dünya Bankası’nın denetimi altında bulunmasını istediler. ABD, ek
yük getireceğini düşündüğünden başlangıçta GEF’i desteklemedi. Bu sıralarda az gelişmiş ülkeler,
sanayileşmiş ülkelerin kendi sorunlarını göz önünde bulundurarak, organlarında daha çok söz sahibi
olduğu Dünya Bankası bünyesinde GEF’i kurmalarına karşı çıktılar. Buna göre GEF, güneyin
azgelişmiş ülkeleri için değil, Kuzey’in gelişmiş ülkelerinin sorunlarıyla ilgilenecektir. Rio Çevre ve
Kalkınma Konferansı'nın hazırlık toplantılarında söz konusu az gelişmiş ülkeler GEF’e almaşık
olarak bir akçal destek birimi oluşturulmasını önerdiler, ancak bu dileğin gerçekleşmesinde başarılı
olamadılar. Bkz. Porter, Brown, Global Environmental Politics, s.141.
222
a.g.y., s.141.
223
Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası'nda olduğu gibi GEF'te de üye ülkelerin örgüt
yönetiminde ağırlığı, akçal katkıları ile doğru orantılıdır. Bkz. Andrew Jordan, "Paying the
Incremental Costs of Global Environmental Protection: The Evolving Role of GEF", Environment,
July/August 1994, Vol. 36, No 6, s.13-28.
109
gerekçelerin ardındaki temel etmendi. 224 Örneğin 1997'de, Yeni Delhi'de, Hindistan'da
yapılan GEF toplantısında, kuruluşun oluşum biçimine ve uygulamalarına ağır
eleştirilerde bulunulmuştur. Bunların başında gelişmiş ülkelerin, Rio Konferansı'nda
verdikleri akçal destek sözünü yerine getirmemeleri geliyordu. 225 Sözgelimi, ABD'nin
GEF'e toplam olarak yalnızca 2.75 milyar Dolar katkıda bulunması en çok tepki çeken
konuların başında geliyordu.226 Toplantıda dile getirilen bir diğer nokta da GEF'in
uygulamalarının izlenmesine ve değerlendirilmesine yönelik girişimlerin yetersiz
kalması, bundan dolayı da örgütün ne ölçüde başarılı olduğunun ölçülmesinin oldukça
güç olmasıydı. Desteklenecek projelerin seçiminde nesnel ölçütlere dayanılmamasının
da ayrı bir tartışma konusu oluşturduğunu belirtmek gerekir. 227 Bütün bu eleştirilere,
GEF’in işleyişinde saydamlığın sağlanamaması, akçal denetiminin tam olarak
yapılamaması, proje gerçekleştirilen ülkelerdeki sivil girişimlerin görüşünün alınmaması
da eklenebilir. 228
D.Değerlendirme
Dünya Bankası'nın kıyı alanlarına ilişkin olarak izlediği politikanın, çevre
politikasından ayrı olarak incelenmesi olanaksızdır; bundan dolayı önce Banka'nın çevre
sorunlarına yaklaşımına değinmek yararlı olabilir. Dünya Bankası’nın çevre sorunları
konusunda izlediği politika pek çok yönden eleştirilmektedir. Özellikle de, yine bir
224
Jacob D. Werksman, "Greening Bretton Woods", Philippe Sands (Ed.), Greening International
Law, Earthscan, London, 1993, s.83.
225
Buna karşılık gelişmiş ülkeler de, azgelişmiş ülkelerin fona katkıda bulunması gerektiğini
savunmaktadırlar. Örneğin 1992 Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı'nda bu tür istemler özellikle
Federal Almanya tarafından dile getirilmişti. Bkz. Ayşegül Kaplan, Küresel Çevre Sorunları ve
Politikaları, Mülkiyeliler Vakfı Yayınları, Ankara, 1997, s.170.
226
1991 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nin GEF için söz verdiği 1.5 milyar Dolar, bu ülkenin
toplam dış yardım tutarı olan 22 milyar Doların yalnızca %7'sine denk geliyordu. Bkz. P.A., Davis,
"The Greening of Goreign Aid", Congressional Quarterly Weekly Report, 06.15.1991, Vol.49,
No.24, s.1600.
227
Sanjay Kumar, "Global Facility Fails to Protect Environment", Lancet, 04.11.1998, No 9109,
s.1114-1116.
228
Porter, Brown, Global Environmental Politics, s.141; Connely, Smith, Politics and the
Environment, s.191-192.
110
uluslararası kuruluş olan Birleşmiş Milletler’in belirlediği ‘sürekli ve dengeli kalkınma’
konusunda.229 Buna göre, Dünya Bankası’nın, çalışma biçimi, sorunlara bakış açısı ve
izlediği programlar 'sürekli ve dengeli kalkınma'yı sağlamada yeterli değildir. Dünya
Bankası, sermaye-yoğun, özekselleştirilmiş, büyük ölçekli projeleri destekleme
eğilimindedir. Üstelik destek verdiği projelerin uzun dönemdeki toplumsal ve çevresel
sonuçlarının da göz ardı etmektedir. Özellikle 1970 ve 1980’lerde Brezilya ve
Endonezya’daki yağmur ormanları, Orta ve Güney Amerika’daki büyükbaş hayvan
çiftlikleri230 ve Afrika’daki tütüncülükle ilgili projelerin çevre sorunlarını çözmeye katkı
sağlamadığı tam tersine ormansızlaşmaya ve çölleşmeye yol açtığı öne sürülmüştü.231
Çevre açısından başarısız bu projelere gelen yoğun eleştiriler üzerine Dünya Bankası
1980’lerin ortalarından başlayarak, verdiği kredilerin çevreye olan etkilerinde daha
229
Dünya Bankası’na sürekli ve dengeli kalkınma konusunda yöneltilen eleştirilerden bir bölümü de
yapısal uyum politikaları ile ilgilidir. Dünya Bankası’nın, kredi verdiği devletlerin kamu
yönetimlerinin yeniden yapılandırılması sürecinde “governance”ı temel aldığı söylenebilir. Bu
kavramla hem liberal ekonominin, hem de sivil toplumun bu ülkelerde güçlendirilmesi temel amaç
olarak alınmaktadır. Dünya Bankası’nın benimsetmek istediği reformlar, özünde devleti küçültme ve
kamu yönetimini yeniden yapılandırmaya dayanmaktadır. Kamu harcamalarının azaltılması, kamu
hizmetlerinde verimliliğin artırılması ve özelleştirme bu değişim isteğinin somutlanış biçimidir. Bu
reformlar ilk bakışta kamu hizmetlerinin etkinliğini artırıyor gibi görünse de, işten çıkarmaların artışı,
çalışanlar arasında maaş farkının artırılması, erken emekliliğin yaygınlaştırılması, kamu
hizmetlerinden yararlananların aldıkları hizmetin maliyetine katılması, birer müşteri biçiminde
görülmesi gibi olumsuz sonuçlar doğurduğu da bir gerçektir. Bkz. Ayşe Tatar Peker, “Dünya
Bankası: ‘Büyüme’ Söyleminden ‘İyi Yönetme’ Söylemine”, Toplum ve Bilim, Bahar, S.69, 1996,
s.38. Özellikle gelişmekte olan ülkeler için uygulanan politikalarla işsizliğin arttığı, sağlık
harcamalarında indirime gidildiği ve bunların sonucunda da borç alan ülkelerin doğal kaynaklarına
daha çok baskıda bulunmak zorunda kalması, yerel koşulları göz ardı etmesi, Banka’ya yöneltilen
diğer eleştiriler arasındadır. Bkz. Porter, Brown, Global Environmental Politics, s.48; Connely,
Smith, Politics and the Environment, s.191
230
Porter, Brown, Global Environmental Politics, s.47.
231
Dünya Bankası’nın uygulamaya koymayı düşündüğü pek çok çalışma gönüllü kuruluşlarca
eleştirilip engellenmeye çalışılmıştır. Bu konuda Dünya Bankası’nın projelerinin yerel özellikleri
gözardı etmesinin ve çevreye olumsuz etkilerde bulunmasının etkili olduğu söylenebilir. Bkz. Nükhet
Turgut, “Çevre Hukukunda Çevreci Örgütlere Tanınan Olanaklar”, A.Ü. Hukuk Fakültesi Dergisi,
C.45, S.1-4, 1996, s.106. Örneğin 1980’lerin sonlarına doğru gönüllü örgütlerin, Dünya Bankası’nı
halk katılımı ve denetim konularında eleştirdiklerini görüyoruz. Yaklaşık 100 kadar NGO'nun,
Dünya Bankası’nın gerçekleştirdiği projelerin olumsuz yönleri üzerinde durmaları, türlü tepkileri dile
getirmeleri üzerine Banka, 1993 yılında bir toplantı (Inspection Panel) düzenlemiş, daha sonra da
burada önerilen birtakım yenilikleri yaşama geçirmek zorunda kalmıştır. Bkz. Porter Brown, Global
Environmental Politics, s.57.
111
duyarlı olmaya başladı.232 Çevre ile ilgili bir birim kurdu, konu ile ilgili uzmanlar
çalıştırmaya ve çevre sorunları ile ilgili programları daha çok finanse etmeye başladı.
Ancak bütün bunlara karşın Banka’nın verdiği kredi türlerinin ağırlıklarının çok fazla
değişmiş olduğu söylenemez.233 Kısaca belirtmek gerekirse, Dünya Bankası, çevre
sorunları ile yalnızca ekonomik kalkınmayı sağlama çabalarına bir engel oluşturduğu
ölçüde ilgilenmekte, çevre sorunlarını ekonomik bir bakış açısıyla ele almaktadır.
Dünya Bankası, çevre korumaya ilişkin olarak yürüttüğü diğer programlar gibi,
bütüncül kıyı alanları yönetimi programlarını da ekonomik kalkınma bağlamında ele
almaktadır. Bir başka anlatımla, Banka için önemli olan, kıyı bölgelerinde yaşanan sorun
ve çatışmaların, kalkınma çabalarını olumsuz etkileyip etkilemediği, bu alanlarda
yürütülecek yönetim etkinliklerinin ekonomik kalkınmaya ne derece katkı sağladığıdır.
Belirlenen ilkeler dizisine göre, bütüncül kıyı alanları yönetiminin başlıca üç ereği
bulunmaktadır: i. Eğitsel etkinliklerde bulunmak, yasal düzenlemelere gitmek, gerekli
personeli sağlamak gibi yollarla var olan sektörel yönetimi güçlendirmek; ii. Yaşam
ortamlarının yok edilmesini, kirliliği ve aşırı sömürüyü önlemek yoluyla kıyı
çevredizgelerinin verimliliğini ve biyolojik çeşitliliğini korumak; iii. Kıyı kaynaklarının
ussal bir biçimde gelişimini ve sürdürülebilir kullanımını sağlamak.234 Görülebileceği
gibi, belirlenen üç erekte de kıyı alanlarından yararlanma koşullarını geliştirmek ve
kalkınmayı sağlamak arzusu ağır basmaktadır. Bu yörelerdeki doğal yaşamın, doğal
değerlerin korunması, ekonomik yarar elde etmeye göre ikinci planda kalmaktadır.
Amaç, kıyı bölgelerinde doğal yaşamı, doğal değerleri, sürekli ve dengeli kalkınmayı
sağlamak üzere korumaktır.
232
Küresel ısınma, yağmur ormanlarının yok olması gibi sorunların uluslararası alanda çokça
tartışılmaya başlanmasıyla Banka 1989’da enerji politikasını değiştirme kararı aldı. Ancak böyle bir
politika az sayıda ve büyük ölçekli projelerden, çok sayıda küçük ölçekli yerel projelere geçmeyi
gerektirdiğinden uygulanması güç olacaktı. Bkz. a.g.y.
233
a.g.y., s.47.
234
The World Bank, Guidelines for Integrated Coastal Zone Management, s.5.
112
Dünya Bankası’nın kıyı yönetimine ilişkin çaba harcamasının, bütüncül kıyı
alanları yönetimine ilişkin ilkeler belirlemesinin gerisinde, bu bölgelerin kalkınma için
diğer yerlere göre daha çok olanaklar sunmasının yatmakta olduğu söylenebilir. Bu
durum Dünya Bankası metninde, “Kıyı kaynakları şimdiki ve gelecek kuşaklar için
yönetilmesi gereken değerli bir mirastır. Kıyı alanları insanlığın kullanımına fiziksel ve
biyolojik olanaklar sunar; bütüncül kıyı alanları yönetimi, daha önce belirlenen hedeflere
göre türlü kullanım biçimleri arasında en uygun dengeyi bulmaya çalışır”235 biçiminde
belirtilmektedir. Bir başka anlatımla, Dünya Bankası’na göre, kıyı alanlarına ilişkin
yönetim etkinliklerinin başlıca amacı, bu bölgelerin kalkınma çabalarına daha çok
katkıda bulunabilecek olanakları yaratmak olmalıdır. Kıyı alanlarındaki doğal ve
kültürel değerlerin korunması, yok olmakta olan canlı türlerinin koruma altına alınması,
diğer önemli çevre sorunlarının giderilmesi, daha çok, kalkınma çabalarına katkıları
oranında göz önünde bulundurulmaktadır. Bu durum, söz konusu ilkeler dizisinde
doğrudan doğruya bu biçimde ifade edilmemiş olsa da, metnin genelinde bu yorumu
doğrulayacak türlü vurguları bulabilmek olanaklıdır.236 Bu açıdan, Banka’nın belirlediği
ilkeler dizisinin insan ve çevre odaklı bir bakış açısından kaleme alındığı söylenebilir.
Daha çok, ekonomik kalkınmayı destekleyici yönde etkinliklerde bulunan bir bankanın,
çevre odaklı bir yaklaşımı benimsemesi de beklenemezdi kuşkusuz.
Banka, nüfusu, genel olarak çevre sorunlarını, özel olarak da kıyı alanlarının
içinde bulunduğu sorunları ağırlaştırıcı bir etmen olarak değerlendirmektedir. Kıyı
alanlarında nüfusun fazla olması bu bölgelerin niteliğinin bozulmasına, üretkenliğinin
azalmasına yol açacak, bu durum da, söz konusu yerlerdeki türlü kullanım biçimleri
arasındaki
çatışmaları
alanlarındaki
235
ve
sorunların
kaynaklardan
yoğunluğunu
yararlanma
artıracaktır.
kapasitesi
Böylece,
düşebilecektir.
kıyı
Bu
a.g.y., s.3.
236
Örneğin söz konusu metinde, kıyıların ekonomik değerinin, insanlığa, doğa tarafından yapılan bir
sermaye yatırımını andırdığı, buralardan elde edilen mal ve hizmetlerin bu yatırımdan kaynaklanan
yararlar olduğu, bundan ötürü de kıyı alanlarındaki kaynakların yok edilmesi sermayenin tüketilmesi
anlamına geleceği belirtilmektedir. Bkz. a.g.y., s.4.
113
değerlendirmelerden de anlaşılabileceği gibi, Banka, kıyı bölgelerindeki nüfusu, doğal
değerler üzerinde yaptığı baskıyı göz önünde bulundurmadan, türdeş bir değişken olarak
ele almaktadır. Bir başka deyişle, Banka, gelişmiş ya da az gelişmiş kıyı bölgeleri
arasında, doğaya yapılan baskı açısından, bir ayrım yapmamaktadır. Kıyı alanlarındaki
nüfusun, doğal değerlerin yitirilmesinde ve sorunların ortaya çıkmasında en önemli
etmenlerden biri olarak değerlendirilmesinin ardında Neo-Malthusçu görüşlerin etkisi
olduğu söylenebilir. “Nüfusun, aile planlaması yoluyla denetim altına alınmasının,
bütüncül kıyı alanları yönetiminin ayrılmaz bir parçası olduğu”237 biçimindeki anlatım
da bu yorumu doğrulamaktadır.
Banka'nın, bütüncül kıyı alanları yönetimi ilkelerini "governance" kavramı
çerçevesinde belirlediğini görüyoruz. Bu amaçla kıyı bölgesinde devletin, yerel
yönetimlerin, gönüllü kuruluşların, özel şirketlerin, toprak sahiplerinin, yöre halkının,
araştırma ve uzmanlık kuruluşlarının tümünün birden söz sahibi olması, kendilerini
ilgilendiren kararların alınmasında katkılarının bulunması gerekmektedir. Buna benzer
bir biçimde, çevre sorunlarının sınır tanımaması olgusu, komşu ve yakın yerlerdeki diğer
kıyı bölgeleri yönetimleri ile işbirliği yapmayı gerektirir. Ortak denizde kıyısı olan
ülkelerin, kıyı alanları yönetimi için işbirliği yapmasını da öngören bu ilke,
"governance" sürecinin bir başka boyutunu, uluslararası alanda işbirliğine gidilmesini ve
ortak hareket edilmesini, oluşturur. Bu anlamda, önerilen ilkelerin, değişik edimciler
arasında işbirliğini, etkileşimi, birlikte yönetimi öngördüğünü, geleneksel kamu
yönetimindeki anlamıyla devletin bütün yönetim etkinliklerini planlayıp yaşama
geçirmesinden yana olmadığını görüyoruz. Böyle bir yönetim sürecinde, devlete düşen
görev, daha çok, türlü edimcilerin desteğiyle işleyen yönetim sürecinde eşgüdümü
sağlamak, yönetimin aksamaması için uygun koşulları yaratmak olacaktır.
Söz konusu ilkeler dizisinde, ilk bakışta, özeksel yönetime önemli görevler
verildiği görülebilse de, metin daha dikkatli bir biçimde okunduğunda, bütüncül kıyı
237
a.g.y.
114
alanları yönetiminde, özel kesimin ağırlığının öngörülenden daha büyük olacağı
söylenebilir. Yukarıda da değinildiği gibi, özellikle özeksel yönetimin güçlü olmadığı
yerlerde, özel girişimcilerin, bütüncül kıyı alanları yönetimine daha fazla katkıda
bulunmaları beklenmektedir. Pek çok kıyı bölgesinin aynı zamanda az gelişmiş olduğu,
güçlü özeksel yönetimlerinin bulunmadığı göz önünde bulundurulursa, özel kesimin, pek
çok yerde, kıyı yönetimi sürecinin güçlü bir edimcisi olacağı kolayca anlaşılabilir. Bu
açıdan, toprak ve doğal kaynaklar üzerindeki özel iyeliğe, verimliliğe, önceden
kazanılmış haklara ve rekabet kurallarına saygı gösterilmesinin, bütüncül kıyı alanları
yönetiminin başarısı için bir ön koşul olarak görülmesinin, pazar ekonomisinin önündeki
engellerin kaldırılma arzusundan kaynaklandığı açıktır.
Dünya Bankası’nın bütüncül kıyı alanları yönetimine ilişkin olarak önerdiği
ilkeler çerçevesinde, komşu devletler arasında ve uluslararası alanda işbirliği
kurulmasının gerekliliği üzerinde durulmasına iki açıdan yaklaşılabilir. İlk olarak bu
durumun, yukarıda da belirtildiği gibi, aslında, kıyı alanlarının coğrafi, çevrebilimsel,
ekonomik anlamda birbirine bağımlı olmalarından kaynaklandığı düşünülebilir. Bir
başka anlatımla, kıyı alanlarında gözlenen bir sorun, diğer yerlerdeki kıyı alanlarından
bağımsız olarak ele alınamaz. Kirlilik, balık stoklarının azalması bunlar arasında
değerlendirilebilir. Bu nedenle, devletlerin ya da yerel yönetimlerin, komşu kıyı alanları
ya da diğer devletlerle işbirliği içinde olmadan tek başına hareket etmesi sorunun
çözümünde fazla etkili olamayacaktır. Bir başka açıdan da, sözü edilen uluslararası
işbirliğinin tam da governance sürecinin bir öğesi olduğunu, bu durumun Dünya
Bankası’nın destekçisi olduğu yeni kamu yönetimi anlayışının bir yansıması olarak
değerlendirilebileceğini söyleyebiliriz. Bu anlamda ulusal devletlerin, kıyı yönetimleri
açısından, hem genel çerçevesi Dünya Bankası’nca çizilen ilkelere uymak zorunda
kalacağını, hem de diğer devletlerle, uluslararası örgütlerle sürekli işbirliği içinde
bulunmasının gerekeceğini söyleyebiliriz. Kuşkusuz işbirliği içinde olunması gereken
örgütlenmelere, bütüncül kıyı alanları yönetimi ile ilgili programları destekleyen
uluslararası akçal kuruluşlar da eklenebilir.
115
Dünya
Bankası’nın
kıyılara
ve
kıyı
yönetimine
etkisini
iki
yönde
değerlendirmek olanaklıdır. Bunlardan birincisi, Banka'nın doğrudan doğruya türlü
koruma, planlama çabalarını desteklemesidir. Bu destek hem teknik olarak hem de akçal
açıdan yapılmaktadır. Bir başka anlatımla Dünya Bankası, belli bir yöredeki “kıyı
alanları yönetimi” uygulamasının hem ne yönde olacağını önceden belirlemekte hem de
buralara
parasal
yardımda
bulunmaktadır.
Öte
yandan Banka’nın,
sanayinin
desteklenmesi yönünde verdiği destekle kıyı bölgelerinde yeni sorunların ortaya
çıkmasına ya da var olanların artmasına yol açtığı da söylenebilir. Bundan dolayı,
Banka’nın, kıyı bölgelerindeki sorunları giderme yolunda adımlar mı attığı, yoksa tam
tersine buraları yeni sorunlarla karşı karşıya mı bıraktığı tartışmalıdır. Dünya
Bankası’nın kıyılara yönelik ikinci etkisi ise birincisinden daha geniş, daha kapsamlıdır.
Banka, belli bir yörede başlatılan kıyı programının yalnızca akçal ve teknik boyutunu
saptamakla kalmamakta, söz konusu çalışmaların nasıl bir yönetsel ve ekonomik yapı
içinde yürütülmesi gerektiğini de belirlemektedir. Yirminci yüzyılın son dönemindeki
toplumsal, ekonomik gelişmelerin ve governance sürecinin kıyı yönetimine etkisinin ele
alındığı sayfalarda bu konuya ayrıntılı bir biçimde değinilecektir.
III.Birleşmiş Milletler
A.Birleşmiş Milletler Örgütü ve Kıyı Alanları
Kıyılar, küresel iklim değişikliği, biyolojik çeşitliliğin kaybı gibi küresel çevre
sorunlarının en çok etkisinde kalan alanlar olduğu için Birleşmiş Milletler Örgütü'nün
özel olarak ilgilendiği konular arasında yerini almıştır. Birleşmiş Milletler'in kıyı
alanlarına bakış açısını ortaya koyabilmek ve bu alanda sürdürdüğü çalışmaların238
238
Birleşmiş Milletler, kıyı alanları ile ilgili çalışmalarını, Birleşmiş Milletler Çevre Programına
bağlı olan Deniz ve Kıyı Alanları Programı Etkinlikleri Merkezi (UNEP-Oceans and Coastal Areas
Programme Activity Centre–OCA/PAC) aracılığıyla sürdürmektedir. Söz konusu merkezin
uygulamaya geçirmeye çalıştığı Bölgesel Denizler Programı, 13 bölgede, 140 ayrı ülke ya da
bölgenin katılımıyla sürdürülmektedir. Örneğin Akdeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi
(Barselona Sözleşmesi) çerçevesinde oluşturulan Akdeniz Eylem Planı, UNEP’in başlattığı ilk
bölgesel denizler programıdır.
116
gelişme doğrultusunu verebilmek için, 1972 Stockholm İnsan ve Çevre Konferansı’nda
benimsenen bildirgeyi, 1992 yılında Rio de Janeiro’da yapılan Çevre ve Kalkınma
Konferansı’nda kabul edilen belgeleri, yine aynı yıl, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım
Örgütü'nce (FAO) hazırlatılan bütüncül kıyı alanları yönetimi yazanağını ve 1995
yılında Birleşmiş Milletler Çevre Programı'nca (UNEP) yayınlanan Bütüncül Kıyı ve
Deniz Alanları Yönetimi İlkeler Dizisi"ni incelemek gerekecektir. Bunların dışında,
Birleşmiş Milletler’in dolaylı bir biçimde katkıda bulunduğu ya da desteklediği kimi
belgelere, çalışmalara da değinilecektir.239
B.1972 Stockholm İnsan ve Çevre Konferansı
Kıyı alanlarını ilgilendiren ilk uluslararası antlaşmalar genelde göçmen ya da
yaban yaşamı türleri, uluslararası göllerde ve nehirlerde ortaya çıkan sorunlar ve petrol
tankerlerinin yol açtığı deniz kazaları üzerineydi. 240 Kıyının kara ve deniz yönüyle bir
bütün olarak uluslararası alanda ele alınmasının geçmişi çok da eskiye gitmez. Bu açıdan
deniz ve kıyı alanlarında gözlenen sorunların ilk olarak Stockholm Konferansı ile
kapsamlı bir biçimde ele alındığı söylenebilir.241 Konferansın, kamuoyunun gündemine
çevre sorunlarının girmesini sağlama, ülkeleri çevre sorunları ile ilgili ulusal birimler
kurmaya özendirme gibi dolaylı etkilerinin yanı sıra kıyı ve deniz sorunlarını doğrudan
doğruya ilgilendiren kararları da bulunmaktadır. Stockholm Konferansı’nın kıyı ve deniz
239
Örneğin, 1992 yılında Rio de Janeiro’da gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma
Konferansı’nda, bütüncül kıyı alanları yönetimi konusunda çıkabilecek türlü anlaşmazlıkları,
çatışmaları en aza indirmek ve uygulamalar konusunda bir anlamda yol gösterici olabilecek bir
ilkeler dizisinin saptanması gerektiği görüşü benimsenmişti. Bu isteğe yanıt vermek üzere 1993’de
Hollanda’da, Noordwijk’de, Dünya Kıyı Konferansı’nda (World Coast Conference) “Noordwijk
Guidelines” sunuldu. Bugün kıyı yönetimi alanında geçerli olan evrensel ilkeler büyük ölçüde burada
belirlenen ilkelerin genişletilmiş ve güncelleştirilmiş bir biçimidir. Bkz. Jan C. Post and Carl G.
Lundin (Ed.), Guidelines for Integrated Zone Management, The World Bank, Environmentally
Sustainable Development Series No.9, 1993, s.v.
240
Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.72.
241
Kimi büyük çevre yıkımlarının dolaylı etkilerinden birinin çevre duyarlılığını geliştirme olduğu
biliniyor. Örneğin 1969’da California’da Santa Barbara’da meydana gelen deniz kazasının, hem
kamuoyunun çevre sorunlarına odaklanmasını sağlayarak konferansın gerçekleştirilmesi için uygun
ortamın yaratılmasına katkıda bulunduğu hem de uluslararası toplantılarda deniz kirliliğinin ele
alınmasını kolaylaştırdığı söylenebilir. Bkz. a.g.y., s.72.
117
alanlarına yaklaşım biçimini, getirdiği düzenlemeleri ve bu alandaki diğer çalışmalara
etkisini şöyle özetlemek olanaklı: Özellikle uluslararası alanda etkilerini gösteren çevre
sorunlarını ele almak üzere bir çevre programının (UNEP) kurulması, kıyı alanlarının ilk
kez uluslararası düzeyde ele alınmasına olanak tanımıştır. UNEP’in, Bölgesel Denizler
Programı aracılığı ile sürdürdüğü projelerin, deniz düzeyinin yükselmesini önleme ve
biyolojik çeşitliliğin korunması konularındaki çalışmalarının başlangıç noktası
Stockholm Konferansı’dır. Konferans boyunca gerçekleştirilen toplantılarda, o dönemde
meydana gelen büyük gemi kazaları, soyu tükenme tehlikesinde olan deniz canlıları ve
deniz kirliliğinin ele alınması, bu konularla ilgili uluslararası belgelerin oluşturulmasına
katkıda bulunmuştur.242
5-6 Haziran 1972'de Stockholm'de gerçekleştirilen İnsan ve Çevre Konferansı,
çevre sorunlarına küresel düzeyde duyulan ilginin somut olarak ilk ortaya konduğu yer
olmuştur. Bu toplantıda benimsenen çevre ve kalkınmanın birlikte ele alınması
düşüncesi, 1992 Rio Çevre ve Kalkınma konferansı göz önünde bulundurulduğunda, çok
fazla destek bulmuş değildir. 243 Bir başka anlatımla, çevre koruma çabalarının ve
ekonomik kalkınmayı sağlama yönündeki önlemlerin birlikte ele alınması düşüncesi
Rio'da daha güçlü bir biçimde benimsenmiştir. Bu durumu, iki konferansın adlarından
anlamak da olanaklıdır. 1972'de Stockholm'de yapılan konferansın başlığında "insan" ve
"çevre" sözcükleri yer alırken 20 yıl sonra gerçekleştirilen konferansta "insan"ın yerini
"kalkınma" almıştır. Konferansların sonuç belgeleri için de benzer bir değerlendirme
yapılabilir.
242
1972’de Londra’da imzalanan atıklardan ve diğer maddelerden kaynaklanan deniz kirliliği ile
ilgili sözleşme (Convention on the Prevention of Marine Pollution by Dumping of Wastes and Other
Matter) ve yine aynı dönemde, gemilerden kaynaklanan kirlenme konusunda yapılan ilk kapsamlı
sözleşme olan “International Convention for the Prevention of Pollution from Ships” (MARPOL)
buna örnek verilebilir. Bkz. a.g.y., s.73.
243
W.M.Adams, Green Development: Environment and Sustainability in the Third World,
Routledge, London, New York, 4th Edt., 1998, s.36.
118
Stockholm Konferansı'nda kabul edilen bildirgede, uluslararası alanda çevre
sorunlarına ilişkin olarak ortaya konan kimi ilkelerin dolaylı biçimde kıyı alanlarını
ilgilendirdiği görülmektedir: İnsanın onurlu, huzurlu bir yaşamı sağlayacak nitelikte bir
çevrede özgürlük, eşitlik ve uygun yaşam koşulları içinde yaşaması temel hakkıdır; tüm
insanların kirliliğe karşı haklı savaşımları desteklenmelidir; çevre sorunları asıl olarak
azgelişmişlikten kaynaklanmaktadır; gelişmekte olan ülkelerin çevre sorunları karşısında
özel durumları göz önünde bulundurulmalıdır; devletlerin çevre kaynaklarını, çevreyi
geliştirme ilkesinden hareket ederek planlamak, yönetmek ve denetlemek görevi, en
uygun ulusal kuruluşa verilmelidir; devletler genel olarak çevre sorunları konusunda,
özel olarak da kendi yetki sınırları içindeki etkinliklerden kaynaklanan zararlardan
sorumlu olmalarını sağlamak üzere uluslararası hukuku geliştirmek için işbirliği
yapacaklardır; bugünkü ve gelecek kuşakların sağlıklı bir çevrede yaşama hakları bir
arada düşünülmelidir. Bildirgede çevre sorunlarını genel olarak ele alan bu ilkelerin yanı
sıra kıyı ve deniz alanları ile ilgili iki madde bulunmaktadır. Bunlardan biri hava, su,
toprak gibi doğal öğelerin ve doğal kaynakların gelecek kuşaklar için korunması, diğeri
de devletlerin deniz kirliliğini önleme ödevi ile ilgilidir. 244 Stockholm İnsan ve Çevre
Konferansı'nın sonunda kabul edilen metinlerden biri olan 119 maddelik "Eylem İçin
Öneriler" adlı belgenin 5 bölümünden biri de deniz kirliliğine ayrılmıştır. 245 Bu bölümde
deniz ve çevresindeki canlılar, deniz kirlenmesi, kıyı ve deniz bölgelerindeki
kaynakların korunması ile ilgili önerilere yer verilmektedir.
244
Bildirgede, kıyı ve deniz alanları ile ilgili iki madde bulunmaktadır: Hava, su, toprak, bitki ve
hayvanların bütününü kapsayan yeryüzünün doğal kaynakları ve özellikle doğal ekosistemi temsil
eden örnekler, bugünkü ve gelecek kuşakların çıkarları için uygun bir planlama ve yönetim ile
korunmalıdır. (m.2); Devletler, insan sağlığına, deniz canlıları, denizin doğal güzelliği ve öteki meşru
yararlarına zarar verebilecek maddelerle denizin kirlenmesini önlemek üzere, mümkün olan her
adımı atacaklardır. (m.7)
245
"Eylem İçin Öneriler", i. İnsanların Yerleşmiş Bulundukları Yörelerin Denetimi, ii. Doğal
Kaynakların Yönetimi, iii. Genel Olarak Kirlenme, iv. Deniz Kirlenmesi, v. Kirlenmenin Eğitsel,
Bilgi Edinme, Sosyal ve Kültürel Yönleri adlı bölümlerden oluşmaktadır. Bkz. Fehmi Yavuz, Çevre
Sorunları, 2.Baskı, SBF Yayınları, Ankara, 1975, s.15.
119
C.1992 Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı
1992 Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı, Stockholm Konferansı'nın 20.
yıldönümüne denk gelir.246 1972 yılında gerçekleştirilen ilk uluslararası çevre
konferansından bu yana çevre sorunlarının niteliğindeki değişimin ve bunlara karşı
alınan önlemlerin gelişim doğrultusunun değerlendirilmesi konferansın ana amacıydı.
Konferans, adından da anlaşılabileceği gibi çevre sorunlarını ekonomik kalkınma
bağlamında ele almıştır. Son yıllarda daha yoğun bir biçimde duyumsanmaya başlanan,
doğal kaynakların, ormanların, biyolojik çeşitliliğin yok olma tehlikesi altında olması,
iklim değişikliği gibi küresel çevre sorunlarının kalkınmaya olan olumsuz etkileri,
Konferans boyunca sürdürülen çalışmaların odak noktasını oluşturmuştur. Bu açıdan,
Stockholm Konferansı'nda ele alınmayan ya da üzerinde durulmayan pek çok yeni konu
Rio'nun gündemine girebilmiştir.
1.Rio Bildirgesi
1992 Rio Bildirgesi’nde, başlı başına kıyı alanlarını ve sorunlarını ilgilendiren
bir düzenlemeye rastlanılmıyor. Ancak, tıpkı Stockholm Bildirgesi'nde olduğu gibi,
metnin dolaylı biçimde konuyu ilgilendiren maddeleri de yok değil. Bunları şöyle
özetlemek olanaklı: Devletler kendi doğal kaynaklarını başka ülkelere zarar vermeyecek
bir biçimde kullanmak zorundadırlar; bugünkü ve gelecek kuşakların hakları birarada
düşünülmelidir; gelişmekte olan ülkelere çevre sorunları konusunda özel öncelik
verilecektir; devletlerin küresel ortaklık ruhu içinde işbirliği yapması gerekmektedir;
gelişmiş ülkelerin sürekli ve dengeli kalkınma konusunda sorumlulukları bulunmaktadır.
Genel bir değerlendirme yapmak gerekirse, Stockholm Bildirgesi'nin Rio
Bildirgesi'ne göre kıyı ve deniz alanları konusunda daha yetkin, daha ilerici
düzenlemeler getirdiği söylenebilir. Buraya değin aktarılanlardan görülebileceği gibi, ilk
246
3-14 Haziran 1992'de Brezilya'da, Rio de Janeiro'da yapılan Birleşmiş Milletler Çevre ve
Kalkınma Konferansı'nda 178 devlet temsilcisi, yaklaşık 1000 resmi delege, 9000 gazeteci ve 1400
gönüllü örgüt temsilcisi bir araya gelmiştir. Konferansta beş belge kabul edilmiştir: Rio Bildirgesi,
İklim Değişikliği Sözleşmesi, Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi, Gündem 21, Orman İlkeleri Bildirgesi.
120
konferansın bildirgesinde doğrudan doğruya kıyı ve deniz alanları ile ilgili sayılabilecek
iki özel madde yer alırken, 20 yıl sonra gerçekleştirilen konferansın bildirgesinde
konuya yer verilmiş değildir. Bu durumun yalnızca kıyı ve deniz alanları ile sınırlı
olmadığı, diğer çevre sorunları, özellikle de devletlerin çevre sorunları karşısında
yükümlülükleri konusunda, Stockholm Konferansı'nın, Rio Konferası'ndan daha
kapsamlı hükümler taşıdığı, uluslararası çevre hukuku açısından Rio Konferansı'nın bir
gerilemeyi simgelediği de öne sürülmektedir. 247
2.Gündem 21
Deniz ve kıyı alanlarının içinde bulunduğu sorunlar, Rio Çevre ve Kalkınma
Konferansı sonunda benimsenen beş belgeden biri olan ve 21. yüzyıl için bir eylem planı
olanı olarak tasarlanan Gündem 21'de ayrıntılı ve kapsamlı bir biçimde ele alınmıştır.
Gündem 21'in kıyı alanlarını özel olarak ilgilenilmesi gereken bir konu olarak
görmesinin ardında, 20. yüzyılda kıyıların içinde bulunduğu sorunlu durum
bulunmaktadır. Kıyı alanlarının giderek artan biçimde insan baskısı altına girmesi,
kıyıların iklim değişikliği gibi küresel çevresel değişikliklerden ilk etkilenecek yerlerden
olması, buralardaki doğal kaynakların yok olma tehlikesi altında kalması ve son olarak
pek çok kıyı bölgesinin az gelişmişlikten kaynaklanan sıkıntılar içinde bulunması,
Gündem 21'in kıyı alanlarına yönelik olarak duyduğu ilginin kaynağıdır denebilir. 248
Bu açıdan, konunun ele alındığı 17. başlığın, Gündem 21'in en geniş bölümünü
temsil ettiğini belirtmek gerekir.249 Genellikle Gündem 21'in 17. bölümünün, kıyı
247
Bkz. Marc Pallemaerts, “Stockholm’den Rio’ya Uluslararası Çevre Hukuku: Geleceğe Doğru Geri
Adım mı?", Çev. Bülent Duru, A.Ü.Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi (Prof.Dr.Cemal
Mıhçıoğlu’na Armağan), C.52, Ocak-Aralık 1997, s.613-632.
248
Adalberto Vallega, Fundamentals of Integrated Coastal Management, Kluwer Academic
Publishers, Dordrecht, 1999, s.6.
249
United Nations Sustainable Development, Agenda 21-Chapter 17: Protection of the Oceans, All
Kinds of Seas, Including Enclosed and Semi-Enclosed Seas, and Coastal Areas and the Protection,
Rational Use and Development of Their Living Resources, (http://www.un.org/esa/
sustdev/agenda21.htm) Eylül 2000.
121
alanları konusunda bir dönüm noktasını oluşturduğu, bu düzenleme ile kıyı alanları
üzerinde en güçlü uluslararası anlaşmaya varıldığı kabul edilmektedir.250 Gündem 21,
kıyısı olan ülkeleri, bütüncül kıyı yönetimini uygulamaya, kendi deniz çevrelerini ve
kıyılarını sürekli ve dengeli bir biçimde geliştirmeye çağırmaktadır. Gündem 21'in kıyı
alanlarını en çok etkileyen önerilerinin kıyı yönetimi konusunda olduğu söylenebilir.
Gündem 21’in denizler ve kıyı alanları konusunda uygulanmasını önerdiği politikaların
daha sonra da pek çok bilimsel yapıtta, uluslararası belgede yinelendiğini görmekteyiz.
Kıyıların korunması ve buraların etkin bir biçimde yönetilmesi için bütüncül kıyı
alanları yönetiminin uygulamaya geçirilmesi düşüncesi, kısa sürede uluslararası alanda
benimsenen bir ilke durumuna gelmiştir. Gündem 21'de yapılan önerilerin benzerini
1994'de yürürlüğe giren BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nde de bulabiliriz. Aynı konuda
1992 Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’ni de anmak gerekir. İklim Değişikliği Üzerine
Uluslararası Panel'de251 de küresel iklim değişikliği ve deniz düzeyinin yükselmesi gibi
konularda bütüncül kıyı yönetiminin bir araç olarak kullanılabileceği sonucuna
varılmıştır. Ayrıca deniz çevresini etkileyen karasal etkinlikler üzerine 1995 Washington
Konferansı’nda benimsenen küresel eylem programında252 da kara kaynaklı deniz
kirlenmesinde bütüncül kıyı yönetiminin önemine değinilmiştir.253 Bundan dolayı, kıyı
yönetiminin günümüzde aldığı biçimi tam anlamıyla anlayabilmek için, bu konuda
bugüne değin yapılan çalışmaların dayandığı ana kaynaklardan biri olan Gündem 21’in
ilgili bölümünün ilkelerini ortaya koymak gerekmektedir. Gündem 21’in 17. bölümü
deniz ve kıyı alanlarına ayrılmıştır. “Okyanusların, Kapalı ya da Yarı Kapalılar da Dahil
250
Gündem 21'in, deniz ve kıyı alanlarındaki ana sorunlar ve bunlara getirilebilecek çözüm
önerilerinde oydaşmaya varılmasına olanak tanıma, bütüncül kıyı alanları yönetiminin uluslararası
hukukta da kendisine yer bulabilmesini sağlama gibi katkıları kabul edilmekle birlikte, deniz ve kıyı
alanlarının korunması ve iyileştirilmesine yönelik önerilerinin esnek bir biçimde düzenlendiği,
getirilen açıklamaların belirsizliklerle dolu olduğu yönünde eleştiriler de yöneltilmiştir. Bkz. CicinSain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.93.
251
Intergovernmental Panel on Climate Change- IPCC.
252
The Global Programme of Action on Protection of the Marine Environment from Land-Based
Activities.
253
Peter W. French, Coastal and Estuarine Management, Routledge, New York, 1997, s.195;
Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.2.
122
Olmak Üzere Bütün Denizlerin, Canlı Kaynaklarının Korunması, Ussal Bir Biçimde
Kullanılması ve Geliştirilmesi” adını taşıyan söz konusu metnin kıyı alanlarını ve burada
yapılacak çalışmaları ele alış biçimini şöyle özetlemek olanaklı:254
Deniz ve kıyı alanları iki nedenden ötürü korunması gereken dizgelerdir. İlk
olarak bu alanlar yeryüzünde yaşamın sürmesini sağlayan temel öğelerdendir. İkinci
nedense buraların sürekli ve dengeli kalkınmayı sağlamada türlü olanakları
barındırmasıdır. Bu açıdan Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nde belirtildiği
gibi, denize kıyısı olan ülkelerin söz konusu alanların korunmasında ve buralardan
sürdürülebilir
bir
biçimde
yararlanılmasında
türlü
hakları
ve
sorumlulukları
bulunmaktadır. Kıyı ülkelerinin, Sözleşmenin öngördüğü doğrultuda, bölgesel, ulusal ve
yerel düzeylerde, kıyıların ve deniz alanlarının korunmasına yönelik bütüncül yaklaşımı
gerçekleştirmeye çalışmaları ve olası sorun alanlarını öngörmeye dayalı önlemleri
almaları gerekmektedir. Bugüne değin, tek tek devletlerin ulusal, bölgesel ya da yerel
düzeylerde deniz ve kıyı kaynaklarının yönetimine ilişkin olarak aldıkları önlemler,
yürüttükleri çabalar, bu alanlarda sürekli ve dengeli kalkınmayı gerçekleştirebilmiş
değildir. Üstelik bu alanlar üzerinde gözlenen baskılar ve doğal niteliğindeki bozulmalar
her geçen gün artmaktadır. Bundan dolayı, denize kıyısı olan ülkelerin, kendi kıyı
alanları ve deniz çevrelerini bütüncül bir anlayışla yönetmeleri ve buralardan sürekli ve
dengeli bir biçimde yararlanma yollarını aramaları gerekmektedir. Söz konusu bütüncül
yaklaşım, karar alma ve uygulama sürecinde bütünlüğü sağlamayı, bu yerlerdeki doğal
kaynaklardan dengeli bir biçimde yararlanmayı, türlü kullanım biçimleri arasındaki
karşılıklı etkileşimlerin neler olduğunu ortaya koymayı, onarımcı olmaktan daha çok
önleyici nitelik taşıyan önlemlerin alınmasını ve bu alanların korunması ve geliştirilmesi
amacıyla yürütülecek çalışmalarda, ilgili bütün bireylerin, grupların ve örgütlerin karar
alma ve uygulama sürecine, uygun düzeylerde katılmasını öngörür.
254
Agenda 21 - Chapter 17, Protection of the Oceans, All Kinds of Seas, Including Enclosed and
Semi-Enclosed Seas, and Coastal Areas and the Protection, Rational Use and Development of Their
Living Resources.
123
Denize kıyısı bulunan devletlerin, kıyı ve deniz alanlarının korunup
geliştirilmesine ilişkin olarak yürütecekleri çalışmalar sırasında eşgüdümü sağlamak ve
alınacak kararları bir bütün içinde değerlendirmek için, yerel ve ulusal düzeylerde,
siyasa belirlemek işlevini görecek kurul ya da kurumlar oluşturmaları yararlı olabilir.
Danışma hizmeti de verebilecek olan bu yapılanmaya, gerektiğinde akademik kurumlar,
özel kuruluşlar, gönüllü örgütler, yerel topluluklar ve kıyı kaynaklarından yararlanan
kümeler de dahil edilmelidir. Gereken yerlerde bütüncül kıyı ve deniz alanları yönetimi
ve sürekli ve dengeli kalkınma ile ilgili plan ve programlar hazırlanmalıdır. Tehlike
altında bulunan, doğal niteliğini kaybetmeye başlamış, zarar görmüş bölgeler
saptanmalı,
buralara
ilişkin
gerekli
veriler
toplanmalıdır.
Çevresel
etki
değerlendirmesine, yapılan çalışmaların düzenli bir biçimde izlenmesine önem
verilmelidir. Yapılacak planlarda, deniz düzeyinin yükselmesi ya da denize tehlikeli
atıkların karışması gibi, insan etkinliklerinden ya da doğal etmenlerden kaynaklanan
bozulmalar göz önünde bulundurmalıdır. Tehlike altında bulunan yaşam ortamlarının
korunmasına önem verilmelidir. Yerleşim yerleri, tarım, turizm, balıkçılık, limanlar ve
sanayi gibi kıyı alanlarını olumsuz yönde etkileyen sektörler bütüncül bir bakış açısıyla
yönetilmelidir. Altyapı hizmetleri, bütün bu sektörlerle uyumlu olacak bir biçimde
yerine getirilmelidir. Yöre halkının kıyı ve deniz alanları ile ilgili konularda eğitimine ve
bilinçlendirilmesine önem verilmelidir. Bu bölgelerde, doğa üzerinde ağır baskıda
bulunacak sektörlerin aşırı ve dengesiz gelişmesini önlemek üzere, almaşık işlendirme
olanakları geliştirilmelidir. Kıyı alanlarına etkide bulunacak her türlü etkinlik için
çevreye zarar vermeyecek teknolojilerin geliştirilip uygulanmasına çalışılmalıdır.
Denize kıyısı olan ülkeler, uluslararası örgütlerin de katkısıyla, biyolojik
çeşitliliğin sürdürülmesi ve denizde yaşayan canlıların, yaşam ortamlarının korunmasına
yönelik önlemler almalıdır. Bu amaçla, denizdeki biyolojik çeşitliliğin izlenip
denetlenmesi, tehlike altındaki türlerin ve yaşam ortamlarının nicel ve nitel durumunun
saptanması, koruma alanları yönetimi dizgesinin geliştirilmesi ve bütün bu önlemleri
destekleyecek nitelikte bilimsel araştırmaların yaptırılması ve elde edilecek sonuçların
duyurulması gerekmektedir. Her bir devletin, yukarıda anılan amaçlara ulaşmak için kıyı
124
ve deniz alanları ile ilgili veri kaynaklarını geliştirmesi, gerekli toplumsal-ekonomik ve
çevresel göstergeleri düzenlemesi, kıyı ve deniz alanlarının çevresel açıdan durumunu
ortaya koymak üzere düzenli olarak çevresel değerlendirmelerini yapması, kıyı
alanlarındaki kaynakların, etkinliklerin, buralardan yararlanma biçimlerinin, yaşam
ortamlarının ve korunması gerekli alanların durumunu saptaması ve elindeki bilgi ve
verileri diğer devletlerle paylaşması gerekmektedir. Bu açıdan uluslararası alanda
işbirliğini sağlamak, özellikle de gelişmekte olan ülkelerle, olanaklı olduğu ölçüde de
bölgesel ya da bölge-altı örgütlenmelerle işbirliği içinde olmak, yapılacak çalışmaların
etkenliğini artırabilir. Devletler, ulusal bütüncül kıyı alanları yönetimi ilkelerinin
hazırlanması sürecinde işbirliğinde bulunmalıdırlar; örneğin bu amaç doğrultusunda,
1994 yılından önce, karşılıklı olarak deneyimlerin aktarılacağı bir küresel konferans
düzenlenebilir. Bölgesel, bölge-altı ya da küresel nitelik taşıyan uluslararası örgütler,
kıyı devletlerinin, özellikle de gelişmekte olan kıyı devletlerinin bu yöndeki çabalarını
desteklemelidir.
Birleşmiş Milletler’in kıyı alanlarına ilişkin olarak yürüttüğü çalışmalarda Rio
Konferansı bir dönüm noktası olarak kabul edilebilir. Bu konferansta benimsenen
belgelerden biri olan Gündem 21’in, deniz ve kıyı alanlarının korunması ile ilgili 17.
bölümünün öngördüğü yaklaşımın, kısa sürede, kıyı alanları ile ilgili alınacak önlemleri
ve konuya yaklaşım biçimini önemli ölçüde etkilediğini söylemek abartma olmayacaktır.
Yukarıda daha ayrıntılı bir biçimde değinilmiş olan Gündem 21’in 17. bölümünün, kıyı
alanlarının yönetiminde bugüne değin izlenen sektörel yaklaşımların, kıyı alanları gibi
karmaşık, birbirleriyle bağlantılı öğeleri olan dizgeleri yönetmede yetersiz kaldığı
görüşüne dayanılarak kaleme alındığı görülmektedir. Önerilen yeni yaklaşım biçimi ise
bütüncül kıyı ve deniz alanları yönetimidir.
D.UNEP, Bütüncül Kıyı ve Deniz Alanları İlkeler Dizisi
Birleşmiş Milletler’in kıyı yönetimine yaklaşım biçimini, UNEP'in kıyı ve
deniz alanları yönetimi ilkelerini belirleyen çalışmasında daha ayrıntılı biçimde
125
görebilmek olanaklı.255 İlk olarak Şubat 1993’de Cenevre’de, daha sonra Aralık 1993’de
Roma’da gözden geçirilip düzeltilen söz konusu metin, son biçimini 1994’de Birleşmiş
Milletler Çevre Programı-Deniz ve Kıyı Alanları Programı Etkinlikleri Merkezi'nin
(OCA/PAC) Nairobi’deki biriminde yapılan toplantıda almıştır. Metnin başlangıcında,
kıyı ve deniz alanlarını daha iyi bir biçimde yönetmenin koşullarını ortaya koymayı
amaçlayan bu ilkelerin, her tür soruna kesin, evrensel çözümler getirebilecek biçimde
düzenlenmediği, yalnızca ana doğrultuları göstermek üzere hazırlanmış olduğu, edinilen
deneyimlerle yeniden düzenlenebileceği belirtilmiştir. Çalışma, daha çok Akdeniz’deki
kıyı alanlarının sorunları üzerine yapılan araştırmalardan elde edilen veriler, izlenimler,
deneyimler üzerine kurulmuştur. Başlangıçta yalnızca Afrika’daki Bölgesel Denizler
Programlarında uygulanan bu ilkeler dizisini incelemek, hem Birleşmiş Milletler’in kıyı
alanlarına bakışını, hem de uluslararası alanda genel kabul gören yaklaşım biçimini
anlamamıza yardımcı olabilecektir.
1.UNEP'e Göre Kıyı Alanları ve Sorunları
UNEP'in kıyı ve deniz alanlarının bütüncül yönetimi üzerine hazırlattığı
çalışmasında kıyı alanları ve deniz sorunlarını ele alış biçimi şöyle özetlenebilir: Kıyı
kaynaklarının, artan nüfusun ve kentleşmenin gereksinimlerini karşılamak üzere, sanayi,
turizm, dinlenme ve eğlenme, balıkçılık, enerji üretimi, ulaşım gibi sektörlerce türlü
ekonomik ve toplumsal erekler doğrultusunda kullanılması, deniz, su, hava kirliliği,
tarihi ve mimari mirasın bozulması, deniz ve karadaki doğal kaynakların tükenmesi,
kıyılara halkın girişinin engellenmesi, gürültü gibi, çözümü güç sorunlara neden
olmaktadır. Bunların yanında iklim değişikliği, deprem, orman yangını, sel gibi doğal ya
da insan etkinliklerinden kaynaklanan diğer yıkım olayları da kıyı alanlarını tehdit
etmektedir.
255
UNEP, Guidelines for Integrated Management of Coastal and Marine Areas, UNEP Regional
Seas Reports and Studies No 161, United Nations Environment Programme, Nairobi, 1995. İlkeler
bildirgesi Valerie Brachya, Ferenz Juhasz, Arsen Pavasoviç ve Ivica Trumbic’den oluşan bir ekip
tarafından kaleme alınmıştır.
126
Bugüne değin tek tek devletlerin izlediği resmi politikaların bu sorunların
çözümünde çok da başarılı olamadığı bilinmektedir. Sektörel yaklaşımın egemen olduğu
bu politikaların, sorunların çözümünde fazla yol alamamasının gerisinde, kıyıdaki
gelişimin bir bütün olarak kaynaklar üzerinde baskıda bulunacağının anlaşılamaması
bulunmaktadır. Bir başka anlatımla, söz konusu sektörlerin hem kendi aralarında, hem
de doğal dizgelerle bir bütün oluşturduğu, alınacak önlemlerin bütün etkilerinin göz
önünde bulundurması gerekliliği göz ardı edilmiştir. Artık, kıyı dizgesinin, sektörel
bakış açısıyla yönetilemeyecek denli karmaşık yapıda olduğu anlaşılmıştır. Diğer bir
deyişle, kıyıdan beklenen ekonomik yararlarla bu alanlardaki doğal süreçlerin korunması
arasında doğrudan bir bağlantı vardır. Bu yüzden kıyı alanları tüm öğeleriyle birlikte ele
alınmalı, politikalar buna göre belirlenmelidir. Parçacıl çözüm önerileri sorunu ancak
geçici bir biçimde çözebilirler. Bundan dolayı, daha kapsamlı, çevresel, toplumsal ve
ekonomik etmenlerin tümünü birden göz önünde bulunduracak bir yaklaşımın
geliştirilmesi kaçınılmazdır. Anılan bu nedenlerden ötürü, bütüncül kıyı alanları
yönetimi, kıyıdaki sorunları çözebilecek, sürekli ve dengeli kalkınma için gereken
olanakları yaratacak bir yaklaşım biçimi olarak değerlendirilebilir.
2.UNEP'in Bütüncül Kıyı Alanları Yönetimi İlkeleri
Daha önceki sayfalarda ele alınan Dünya Bankası'nın "Noordwijk Guidelines"
adındaki ilkeler dizisi ile UNEP'in hazırlattığı kıyı yönetimi ilkeleri belgesinin büyük
ölçüde birbirine koşut olarak kaleme alındığı anlaşılmaktadır. Dünya Bankası’nın
belirlediği bütüncül kıyı alanları yönetimi ilkeleri ayrıntılı olarak incelendiği için, bu
bölümde Birleşmiş Milletler’in kıyı yönetimini yansıtan belgedeki yönelimlere kısaca
değinmek yerinde olacaktır: Buna göre, başarılı bir kıyı yönetimi, ancak etkilenen tüm
tarafların yönetime katılması, alınan kararları desteklemesi ile gerçekleştirilebilir. Kıyıda
gözlenen her türlü ilişki yalnızca fiziksel ve çevrebilimsel değil, ekonomik kavramlarla
da açıklanmalıdır. Bir ülke içindeki yönetimin tüm düzeyleri kıyı yönetimi ve
planlamasına dahil edilmelidir. Kıyıdaki iyelik haklarının korunmasına önem
verilmelidir; böylece taşınmaz sahiplerinin uygulanan programları benimsemesi de
kolay olacaktır. Yönetim çalışmalarına yöre halkının, kamu kurumlarının ve özel
127
kesimin katkıda bulunması başarıyı artıracaktır. Doğayı koruma çabaları ile ekonomik
gelişmeyi sağlama çalışmaları bir arada ele alınmalıdır. Kıyı yönetimi çalışmalarının
etkili olabilmesi için, gereken yerlerde, çevresel etki değerlendirmesinin yapılması
gerekmektedir. Kıyıda uygulanacak olan bütüncül yönetim, yerel geleneklere,
gereksinimlere ve önceliklere saygı duymalıdır. Belirlenen ilkeler yalnızca yol gösterme
amacını taşıdığından, evrensel düzeyde geçerlilik taşıyan kurallar olarak algılanmamalı,
her ülke bu ilkeleri kendi koşullarına uyarlamaya çalışmalıdır.256
UNEP'in bütüncül kıyı alanları yönetimine ilişkin ilkeleri açıklayan belgesinde,
Dünya Bankası ilkeler dizisinden farklı olarak, yalnızca bütüncül kıyı alanları
yönetimine ilişkin ilkelerin belirlenmediğini, var olan sektörel yönetimlerin, bütüncül
kıyı alanları yönetimi çerçevesinde ne yönde geliştirileceğinin de sergilenmeye
çalışıldığını görüyoruz. Söz konusu ilkeler şöyle sıralanmaktadır: Kentsel büyümenin,
var olan altyapı kapasitesini aşmaması gerekmektedir; turizm ve doğal kaynaklar
üzerindeki olumsuz etkileri önlemek için sanayinin gelişmesi ve işleyişi denetim altına
alınmalıdır; su, kara, hava ve gürültü kirliliğini önlemek ya da azaltmak için önlemler
geliştirilmelidir; turizm ve doğa koruma politikaları birlikte ele alınmalıdır. Çekim yeri
olan yörelerin korunması ve geliştirilmesi için turizm bir gelir kaynağı olarak
düşünülebilir; akuakültür etkinliklerine yer ayrılmasında, diğer kıyı etkinlikleri ve
sudaki atıkların durumu göz önünde bulundurulmalıdır; balıkçılığın sürdürülebilmesi
için, balık stoklarının ve doğal deniz kaynaklarının korunmasına önem verilmelidir;
kıyının tarımsal amaçlarla kullanımı yalnızca gıda elde edilmesinde ya da işlendirmede
değil, kıyıdaki aşırı gelişmenin önlenmesinde ve kent özeklerinin buralardan
uzaklaştırılmasında da önemlidir; kent özeklerini birbirinden ayırmak ve doğal kıyı
kaynaklarının sürekliliğini sağlamak için açık alanlar korunmalıdır; kıyı kuşağında
256
UNEP, Guidelines for Integrated Management of Coastal and Marine Areas, UNEP Regional
Seas Reports and Studies No 161, 1995, s.16, 17.
128
kentsel ve endüstriyel gelişmeye izin verilmemeli; kıyı kuşağına yapı yapılmamalı,
buraları olanaklı olduğu ölçüde kamu kullanımına açık bırakılmalıdır.257
E.FAO'nun Bütüncül Kıyı Alanları Yönetimi İlkeleri
Birleşmiş Milletler Örgütü'nün kıyı yönetimini nasıl ele aldığını, kıyı
alanlarının hangi ilkeler doğrultusunda biçimlenmesini istediğini anlayabilmek için,
Gündem 21 ve UNEP'in yanı sıra, bir başka örgütün, Gıda ve Tarım Örgütü'nün (FAO),
1992 yılında hazırlattığı yazanağı258 da incelemek gerekecektir. Her ne kadar söz konusu
yapıtta, çalışmanın, FAO'nun resmi görüşlerini yansıtmayıp yalnızca akademik bir
çalışma olarak kaleme alınmış olduğu belirtilse de, "Kıyı Bölgelerinin Bütüncül
Yönetimi" adlı çalışmayı incelemek, Birleşmiş Milletler'in kıyı alanlarına ve bu yerler
için alınması gereken önlemlere bakış açısını ortaya koymaya yardımcı olabilir. 1992
yılında yayınlanan çalışmanın büyük ölçüde Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı'nda kıyı
alanları yönetimi için anlaşmaya varılan ilkelere dayanılarak hazırlandığı görülmektedir.
Üstelik, Birleşmiş Milletler'in kıyı alanları konusunda hazırlattığı diğer akademik
nitelikteki çalışmalarla da, hem kuramsal, hem de uygulamada yararlanılacak araçlar
açısından, koşutluk sergilediğini belirtmek gerekir. Bundan dolayı, yazanak ayrıntılı
biçimde incelenmeyecek, yalnızca konuyu ele alış biçimine ve bütüncül kıyı alanları
yönetimi konusunda saptadığı ilkelere değinilmekle yetinilecektir.
Yazanağa göre, kıyı alanlarında yaşanan çevre sorunlarının önüne geçebilmek,
doğal yaşamı koruyabilmek, doğal kaynaklar üzerindeki baskıyı azaltabilmek, kirliliği
önleyebilmek ve buralarda sürekli ve dengeli kalkınma yaklaşımının geçerli olmasını
sağlayabilmek için en uygun araç bütüncül kıyı alanları yönetimi olacaktır.259 Kıyı
alanlarında uygulanacak bütüncül yönetimin dayanması gereken ilkeler de özetle şöyle
belirtilmiş: Kıyının deniz ve kara bölgelerinin uyum içinde planlanması ve yönetilmesi
257
a.g.y, s.18.
258
Food and Agriculture Organization of the United Nations, John R. Clark, Integrated
Management of Coastal Zones, FAO Fisheries Technical Paper, Rome, 1992.
129
gerekmektedir; kıyı yönetimi programları deniz kenarına odaklanmalıdır; kıyı yönetimi
sınırları sorunların niteliğine göre esnek olarak saptanmalıdır; ortak kaynakların
korunmasına özel önem verilmelidir; doğal yıkımlara karşı alınacak önlemler ve doğal
kaynakların korunması için yürütülecek çalışmalar bütüncül kıyı alanları yönetimi
programları ile uyum içinde olmalıdır; ülke içindeki bütün yönetim düzeyleri kıyı
yönetimi ve planlamasında yer almalıdır; kıyılardaki kalkınma çabalarında doğal denge
göz önünde bulundurulmalıdır; kıyı yönetimi programlarının uygulanmasına halkın ve
ilgili ekonomik sektörlerin katılımı sağlanmaya çalışılmalıdır; program çerçevesinde
gerçekleştirilecek bütün etkinliklerde çevresel etki değerlendirmesi yapılmalıdır.260
F.Birleşmiş Milletler'in Kıyı Yönetimi Uygulamalarına Bir Örnek:Bölgesel
Denizler Programı
Buraya değin, Birleşmiş Milletler'in kıyı alanları ve yönetimi konusuna bakış
açısı türlü kuramsal çalışmalarla incelenmeye çalışıldı. Ancak örgütün kıyı alanlarına
ilgisi salt akademik yapıtlarla ya da uluslararası belgelerle sınırlı değil; 1970'lerden bu
yana başlattığı programlarla kıyı alanları yönetiminin uygulama aşamasında da etkili
olmaktadır. Bölgesel Denizler Programı adıyla bilinen UNEP'in en başarılı
etkinliklerinden biri olarak sayılan261 söz konusu programa kısa da olsa yer vermek,
örgütün kıyı alanlarına ilişkin olarak gerçekleştirdiği etkinlikleri anlamak açısından
yararlı olabilir.
Birleşmiş Milletler Örgütü'nün kıyı alanlarına yönelik çalışmaları Bölgesel
Denizler Programı aracılığıyla yürütülmektedir. Birleşmiş Milletler Çevre Programı
Bölgesel Denizler Programı,262 deniz kirliliğini denetim altına almak ve çok sayıda
ülkenin çevrelediği denizlerdeki kıyı ve deniz kaynaklarını yönetmek üzere 1974 yılında
259
a.g.y., s.6,7.
260
a.g.y., s.48-66.
261
Oran R. Young, International Governance: Protecting the Environment in a Stateless
Society, Carnell University Press, Ithaca, 1994, s.167.
262
United Nations Regional Seas Programme
130
kurulmuştur. Bugüne değin 12 ayrı bölgede uygulanmaya başlamış olan programların
yanı sıra bir program da hazırlık aşamasındadır.263 Güney Asya, Doğu Asya ve
Kuzeybatı Pasifik dışında tümünün uluslararası tüzel belgelere dayandığı bu
programların kendine özgü eylem planları, akçal kaynakları bulunmaktadır. 264
Bu programa bağlı olan eylem planlarından biri olan Akdeniz Eylem Planı,
Akdeniz Havzası'nda kalkınmayı desteklemek ve çevreyi korumak amacıyla, Birleşmiş
Milletler Çevre Programı altında, Akdeniz'de kıyısı olan 16 ülke ve Avrupa Komisyonu
tarafından 1975'de Barselona'da kabul edilmiştir. Plan'ın bir özelliği de Birleşmiş
Milletler Çevre Programı bünyesinde başlatılan ilk bölgesel girişim olmasıdır.265
Akdeniz Eylem Planı'nın yasal çerçevesini, 16.02.1976 tarihinde imzalanan Barselona
Sözleşmesi (1995 değişiklikleri dahil) ve türlü çevre koruma konularına ilişkin olarak
263
United Nations Environment Programme, "The Mediterranean Action Plan", Ekistics, Vol.48, No
290, September/October, 1981, s.401 Birleşmiş Milletler Bölgesel Denizler Programına bağlı olarak
yürütülen diğer eylem planları şöyle sıralanabilir: Bahreyn, İran, Irak, Kuveyt, Umman, Katar, Suudi
Arabistan ve Birleşik Arap Emirliklerinin Kıyı Alanları ve Deniz Çevresinin Korunması ve
Gelişmesi İçin Eylem Planı (1978), Orta ve Batı Afrika Bölgesi Kıyı Alanları ve Deniz Çevresinin
Korunması ve Gelişmesi İçin Eylem Planı (1981), Doğu Asya Bölgesi Kıyı ve Deniz Alanlarının
Korunması ve Gelişmesi İçin Eylem Planı (1981), Güney Doğu Pasifik Kıyı Alanları ve Deniz
Çevresinin Korunması İçin Eylem Planı (1981), Aden Körfezi ve Kızıl Denizin Kıyı Alanlarının
Gelişmesi ve Deniz Ortamının Korunması için Eylem Planı (1982), Karayipler Çevre Programı için
Eylem Planı (1981), Güney Pasifik Çevre ve Doğal Kaynakların Yönetimi İçin Eylem Planı (1982),
Doğu Afrika Bölgesi Kıyı Alanları ve Deniz Ortamının Korunması ve Yönetimi İçin Eylem Planı
(1985), Kuzeybatı Pasifik Eylem Planı (1994), Güney Asya Denizleri Bölgesi (1994), Karadeniz
Stratejik Eylem Planı (1993) ve hazırlanmakta olan Güney-Batı Atlantik Bölgesini İçeren Eylem
Planları. Bkz. Adam Rogers (Ed.), Taking Action: An Environmental Guide for you and your
Community, United Nations Environment Programme, Hong Kong, 1995, s.155, 156; John F.
McEldowney & Sharron McEldowney, Environment and Law: An Introduction for
Environmental Scientists and Lawyers, Longman, London, 1996, s.237; Ruşen Keleş, Can
Hamamcı, Çevrebilim, 3. Baskı, İmge, Ankara, 1998, s.188-189; Robert Kay, Jacqueline Alder,
Coastal Planning and Management, E & FN Spon, London, New York, 1999, 265-266.
264
a.g.y., s. 265-266.
265
Adalberto Vallega, "From the Action Plan to the Mediterranean Agenda 21", Erdal Özhan (Ed.),
MEDCOAST 93: Proceedings of the First International Conference on the Mediterranean
Coastal Environment, Vol 1, November 2-5, 1993, Antalya, MEDCOST, Middle East Technical
University, Ankara, 1993, s.2.
131
yapılan 6 protokol oluşturmaktadır.266 Akdeniz Eylem Planı, kıyı alanları yönetimi,
kirliliğin önlenmesi, çevredizgenin ve biyolojik çeşitliliğin korunması konuları ile
ilgilenmektedir. 1995 yılında yapılan değişikliklerle, bölgede sürekli ve dengeli
kalkınmanın
sağlanması
ve
uygulamaya
dönük
çalışmaların
hızlandırılması
amaçlanmıştır. 267 Akdeniz Eylem Planı'nın, yasal düzenlemeler (Barselona Sözleşmesi
ve ilgili protokolleri); bilimsel inceleme ve araştırma (MED-POL)268; toplumsalekonomik planlama (Mavi Plan) ve akçal-kurumsal düzenlemeler olmak üzere dört ana
bölümü bulunmaktadır. 269 Akdeniz Eylem Planı bünyesinde gerçekleştirilecek
çalışmalarda eşgüdümü Birleşmiş Milletler Çevre Programı sağlamaktadır.
Akdeniz Eylem Planı'nın temel öğelerinden biri olan Mavi Plan'ın temel ereği,
Akdeniz Havzası'nın bir bütün olarak, kalkınma ve çevre açısından, geleceğine yönelik
araştırmalar yapmaktır. Bir anlamda Mavi Plan, Akdeniz'e kıyısı bulunan ülkelerin temel
toplumsal-ekonomik verileri, bunların birbirleriyle etkileşimleri ve Akdeniz Bölgesi'nin
geleceğine etkileri üzerine
yapılması öngörülen araştırmalar
ve çalışmaların
bütünüdür.270 Mavi Plan'ın, Akdeniz Eylem Planı'nın çevre yönetimi boyutunu
oluşturduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.271 Bu açıdan Mavi Plan'ı, Akdeniz'i
çevreleyen devletlerin çevrenin korunmasında alacağı önlemler ve kullanacağı araçlar
266
Akdeniz’in Kirlenmeye Karşı Korunmasına İlişkin Sözleşme'ye daha sonraki bölümlerde
değinilecektir.
267
United Nations Environment Programme - Mediterranean Action Plan (MAP), What is MAP?,
(http://www.unepmap.org/whatmap.htm), Kasım 1999.
268
Mediterranean Pollution Monitoring and Research Programme
269
Özdoğan Aktar, "Birleşmiş Milletler Çevre Programı'nın Uluslararası İşbirliği Projesi: Akdeniz
Eylem Planı", Yeşil Çevre, 23 Ağustos 1993.
270
L. Jeftic, "Integrated Coastal Zone Management in the Mediterranean Action Plan of UNEP",
Erdal Özhan (Ed.), MEDCOAST 93: Proceedings of the First International Conference on the
Mediterranean Coastal Environment, Vol 1, November 2-5, 1993, Antalya, MEDCOST, Middle
East Technical University, Ankara, 1993, s.467.
271
Marinos Yeroulanos, "The Mediterranean Action Plan: A Success Story in the International
Cooperation", Ekistics, Vol.49, No 293, March/April 1982, s.178.
132
konusunda bir yol gösterici olarak da değerlendirmek olanaklıdır.272 Kıyı doğal
kaynaklarının birbirleriyle uyumlu bir biçimde yönetilmesi için, çevre ve kalkınma
arasındaki karşılıklı etkileşimlerin incelenmesi planın ana amaçları arasındadır. Planda
ilk olarak, Akdeniz Havzası'ndaki ulusal kurumlar, çevrenin türlü öğeleri ve buralarda
gerçekleştirilen etkinliklere yönelik araştırmalar yapılması, veriler toplanması, ardından
da iyileştirme önlemlerine geçilmesi öngörülmektedir. Toplumsal-ekonomik kalkınmada
rol oynayan sektörlerin değerlendirilmesi, bunların birbiriyle ilişkilerinin incelenmesi ve
yaratabilecekleri çevre sorunlarının ortaya konması da Mavi Plan'ın bir diğer
boyutudur.273 Mavi Plan kapsamındaki araştırmalar, çevre sorunları, ekonomi ve nüfus
konularında, 'senaryo' yöntemine dayanılarak yapılmıştır. İnceleme konusu olarak salt
çevre sorunları alınmamış, daha bir geniş bir bakış açısı benimsenerek, çevre sorunlarını
etkileyebilecek tarım-beslenme, sanayi, enerji, turizm, ulaştırma ve kentleşme
alanlarının şimdiki ve gelecekteki olası durumları da çalışmaya dahil edilmiştir. 274
Kısa adı MED-POL olan "Akdeniz'de Kirlenmenin Ölçülmesi, İzlenmesi ve
Araştırılması Programı" ise, Akdeniz Eylem Planı'nın dayandığı uluslararası belge olan
Barselona Sözleşmesi'nin 10 ve 11. maddeleri uyarınca, Akdeniz'in kirliliğini ölçmek,
bir izleme düzeneği oluşturmak, Akdeniz'deki her türlü deniz kirliliği ile ilgili ulusal
araştırma programlarını eşgüdümlemek amacıyla kurulmuş bir izleme ve araştırma
programıdır. Program çerçevesinde elde edilen veri ve bilgilerin, bölgesel çapta ortak
çalışmalar yürütmede ve uyumu sağlamada önemli katkılarda bulunduğu kabul
edilmektedir.275
272
Panos Lagos, "The Blue Plan", Ekistics, Vol.49, No 293, March/April 1982, s.180.
273
Özdoğan Aktar, "Birleşmiş Milletler Çevre Programı'nın Uluslararası İşbirliği Projesi: Akdeniz
Eylem Planı", Yeşil Çevre, 23 Ağustos 1993.
274
Birleşmiş Milletler Çevre Programı, Akdeniz Eylem Planı, Michel Grenon ve Michel Batisse
(Der), Mavi Plan, Çevre Bakanlığı, Ankara, 1988.
275
L. Jeftic, "Integrated Coastal Zone Management in the Mediterranean Action Plan of UNEP",
Erdal Özhan (Ed.), MEDCOAST 93: Proceedings of the First International Conference on the
Mediterranean Coastal Environment, Vol 1, November 2-5, 1993, Antalya, MEDCOAST, Middle
133
Akdeniz Eylem Planı çerçevesinde gerçekleştirilecek etkinliklerde türlü
uluslararası kuruluşlarla işbirliği yapılması da öngörülmüştür. Bu amaçla, Birleşmiş
Milletler'in Gıda ve Tarım Örgütü, Dünya Sağlık Örgütü gibi türlü uzmanlık kuruluşları,
Dünya Bankası, METAP, Avrupa Yatırım Bankası gibi uluslararası örgütler ve 70
dolayında da gönüllü örgütle türlü alanlarda ortak çalışmalar yapılmaktadır.276
1.Akdeniz Eylem Planı
Akdeniz Eylem Planı, başlangıç yılı olan 1975'den bu yana kıyı ve deniz
yönetimini ilgi alanı içinde görmektedir. Akdeniz Eylem Planı'na bağlı olan Kıyı
Alanları Yönetim Programı (MAP CAMP)277 ise 1989 yılında kurulmuştur. Program
çerçevesinde 1989 ve 1998 yılları arasında, Arnavutluk, Hırvatistan, Mısır, Yunanistan,
İsrail, Suriye, Tunus ve Türkiye'de çeşitli kıyı alanları projeleri gerçekleştirilmiştir.
Arnavutluk, Lübnan, Malta, Fas ve Slovenya'ya yönelik projelerse hazırlık
aşamasındadır. Bu çalışmalar, daha çok, türlü uluslararası belgelerde ya da toplantılarda
benimsenen ilkeler doğrultusunda yürütülmüştür. Örneğin, 1992 Rio Konferansı
belgelerinden biri olan Gündem 21'de ve 1993 yılında gerçekleştirilen Dünya Kıyı
Konferansı'nda göz önünde bulundurulan, 'sürekli ve dengeli kalkınma', 'bütüncül kıyı
alanları yönetimi' kavramları, söz konusu Program kapsamındaki çalışmaların gelişme
yönünü belirlemiştir. 278 Barselona Sözleşmesi'nin 1995 yılında gözden geçirilmesi ve
Akdeniz Eylem Planı'nın ikinci aşamasına geçilmesi sürecinin Kıyı Alanları Yönetimi
East Technical University, Ankara, 1993, s.468; Aktar, "Birleşmiş Milletler Çevre Programı'nın
Uluslararası İşbirliği Projesi: Akdeniz Eylem Planı".
276
United Nations Environment Programme - Mediterranean Action Plan (MAP), Partnerships,
(http://www.unepmap.org/partner.htm), Kasım 1999.
277
Mediterranean Action Plan - Coastal Area Management Programme
278
Akdeniz Eylem Planı'nın ikinci aşamasının Rio Konferansı'nda benimsenen ilkeler doğrultusunda
oluşturulduğunu ilgili sözleşme metninde görebilmek de olanaklıdır. Bkz. United Nations
Environment Programme, Mediterranean Action Plan and Convention for the Protection of the
Marine Environment and the Coastal Region of the Mediterranean and its Protocols, Informel
Document (Revised), Athens, 1997, s.1.
134
Programı'nı güçlendirdiği söylenebilir. 279 Akdeniz'in Kirliliğe Karşı Korunması
Sözleşmesi'ne taraf ülkelerin temsilcilerinin katıldığı bir toplantıda da Öncelikli
Eylemler Programı/Bölgesel Etkinlik Merkezi'nin 280 çalışmalarında bütüncül kıyı
alanları yönetimi ve planlamasına ağırlık verilmesi gereği üzerinde durulmuştur.281
1998 yılı Haziran ayında Kahire'de, Bölgesel Etkinlik Merkezi ve Akdeniz
Eylem Planı temsilcilerinin katıldığı toplantıda, uygulamaya geçirilecek kıyı alanları
yönetimi projeleri için bir el kitabı hazırlanması kararı alınmıştı. Kıyı alanı yönetimi
projelerinin hazırlanması, uygulanması ve sonuçlarının izlenmesine ilişkin yol gösterici
ilkelerin yer aldığı bu metni incelemek Akdeniz Eylem Planı'nın kıyı alanlarına
yaklaşımını anlamamıza yardımcı olabilir: Akdeniz Eylem Planı Kıyı Alanları Yönetimi
Programı'nca hazırlanan el kitabında, kıyı alanları yönetimi çalışmalarının, sürekli ve
dengeli kalkınmayı sağlamak üzere yürütülmesi gerektiği belirtilmektedir. Daha önce de
değinildiği gibi, uluslararası düzeyde benimsenen kimi belgelerin ya da uluslararası
kuruluşların öngördüğü yaklaşımın izlenmesinin doğal bir sonucudur bu durum. Bunun
dışında, çevrenin korunmasıyla kıyı ve deniz kaynaklarından ussal bir biçimde
yararlanma da Programın ulaşmak istediği erekler arasındadır. Programın uygulanacağı
bölgelerdeki kurumsal yapıyı güçlendirmek, yöre halkına yönelik eğitici etkinliklerde
bulunmak da ulaşılmak istenen sonuçlar arasında yer almaktadır.282 GEF,283 METAP,284
279
Arsen Pavasovic, "Strengthening the Involvement of MAP-UNEP in ICZM Pilot Projects", Erdal
Özhan (Ed.), Proceedings of the International Workshop on ICZM in the Mediterranean &
Black Sea: Immediate Needs for Research, Education - Training & Implementation, 2-5
November 1996, Sarıgerme, Turkey, MEDCOAST, Middle East Technical University, Ankara,
Turkey, s.418-420; United Nations Environment Programme - Mediterranean Action Plan - Coastal
Area Management Programme (MAP CAMP), Formulation and Implementation of CAMP
Projects: Operational Manual, Athens - Split, 1999, s. v.
280
Priority Actions Programme/Regional Activity Centre (PAP/RAC)
281
United Nations Environment Programme, Mediterranean Action Plan, Report of the
Extraordinary Meeting of the Contracting Parties to the Covention for the Protection of the
Mediterranean Sea Against Pollution and its Protocols, UNEP, Athens, 1996, s.9.
282
United Nations Environment Programme - Mediterranean Action Plan - Coastal Area
Management Programme (MAP CAMP), Formulation and Implementation of CAMP Projects:
Operational Manual, Athens - Split, 1999, s.3.
135
Avrupa Birliği'nin yürüttüğü Akdeniz Yardım Programı285 gibi programlarla işbirliği
içinde bulunmak, bu tür birimlerce yürütülen çalışmalar arasında eşgüdümü sağlamak da
öngörülen erekler arasındadır.
Yukarıda da değinildiği gibi, burada benimsenen ilkeler büyük ölçüde
Birleşmiş Milletler Örgütü'nün ve diğer uluslararası örgütlerin ya da antlaşmaların
öngördüğü çerçeve içinde düzenlenmiştir. 1992 Rio Konferansı'nda kabul edilen Rio
Bildirgesi ve Gündem 21 (özellikle 17. bölümü), Barselona Sözleşmesi bunlar
arasındadır. Akdeniz Eylem Planı Kıyı Alanları Yönetimi Programı tarafından
hazırlanan yönlendirici kitapta, anılan bu belgelerin benimsediği ilkelerin yanında,
kirleten öder ilkesi, önleyici nitelikte bir yaklaşımın benimsenmesi, katılımcılık,
bütüncül yönetim tekniklerinin uygulanması, çevredizgenin korunması, iyileştirilmesi ve
kıyı yönetiminde ekonomi ve pazar araçlarının kullanılması da öngörülmüştür.286
Akdeniz Eylem Planı çerçevesinde gerçekleştirilen programların, belli bir
yörenin sorunlarını çözmekten çok, sorunları tanımaya ve güçlü bir kıyı yönetimi
düzeneği oluşturmaya yönelik olduğu söylenebilir. Akdeniz'de METAP ve PAP
öncülüğünde gerçekleştirilen kıyı yönetimi programlarının değerlendirildiği bir
yazanakta da bu durumu doğrulayan tümcelere rastlamak olanaklıdır. Yazanağa göre, bu
projelerden çoğu, halen uygulama öncesi aşamasını yaşamaktadır; ulusal kalkınma
planları ile ilişkileri tam olarak kurulamamıştır; yönetsel sınırlarla coğrafi sınırlar
çoğunlukla örtüşmemektedir; nüfus sorunları göz önünde bulundurulmamaktadır; çoğu
yerde arazi kullanımından kaynaklanan çatışmalara rastlanılmakta, genellikle de
bunların yönetim politikaları ile bütünleştirilmesinde başarısız olunmaktadır; yörenin
283
Global Environment Facility
284
Mediterranean Environment Technical Assistance Programme
285
Mediterranean Assistance / Short -and Medium- Term Actions Programme- MEDA/SMAP
286
United Nations Environment Programme - Mediterranean Action Plan - Coastal Area
Management Programme (MAP CAMP), Formulation and Implementation of CAMP Projects:
Operational Manual, Athens - Split, 1999, s.4.
136
gelişmesine ilişkin niceliksel kestirimler sağlıklı olarak yapılmamaktadır.287 Böyle
olunca da, kıyı yönetimi programları, daha çok uygulama öncesi aşamalarda
yoğunlaşmak
zorunda
kalmaktadır.
Özeksel
ve
yerel
yönetimlerin,
kıyıdan
yararlananların, gönüllü örgütlerin, bilim dünyasının ve halkın uygulanan projelere
katılmasını sağlamak, daha önce edinilmiş deneyimleri yeni çalışma alanlarına
aktarmak, eğitime dönük etkinliklerde bulunmak, olası yeni sorun alanlarını belirleyip
bunları karşı önlemler geliştirmek, çalışmalarda en uygun araç ve teknikleri belirlemek
bunlar arasında sayılabilir. Bütüncül kıyı alanları yönetimi yöntemini ve araçlarını
kullanmak, gerekli planları yapmak, uygulamaların ulusal kalkınma planları ile uyumlu
olmasını sağlamak, o yöreye özgü çevre sorunlarını gidermeyi amaçlayan çalışmalarda
bulunmak ve sürdürülebilir kıyı yönetimi sağlamak üzere ulusal ve yerel kapasiteyi
güçlendirmek de bu programların diğer erekleri arasındadır. 288
2.Karadeniz Çevre Programı
GEF’in (Global Environment Facility) ve UNEP'in akçal desteğiyle başlatılan
Karadeniz Çevre Programı, Türkiye, Bulgaristan, Romanya, Ukrayna, Rusya ve
Gürcistan’ın kıyı ve deniz alanlarını kapsayan bir girişimdir. GEF’in oluşumu ve işleyiş
biçimi göz önünde bulundurulduğunda, Dünya Bankası'nı da Karadeniz Çevre
Programı’nda söz sahibi örgütler arasında saymak gerekecektir.289 Karadeniz'e kıyısı
287
Ivica, Trumbic, An Assessment of Integrated Coastal Area Management Initiatives in the
Mediterranean: Experiences from METAP and MAP (1988-1996), Priority Actions Programme
Regional Activity Centre (PAP/RAC), Split, 1997, s.3.
288
United Nations Environment Programme-Mediterranean Action Plan-Coastal Area Management
Programme (MAP CAMP), a.g.y., s.4-5.
289
GEF, daha önce de belirtildiği gibi, büyük ölçüde Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler’in
denetiminde olan bir fondur. Bundan ötürü, GEF kapsamında yapılan akçal katkılarda bu iki örgütün
de payının olduğunu söylemek çok yanlış olmayacaktır. Karadeniz Çevre Programına Birleşmiş
Milletler UNEP aracılığıyla destek vermiştir. Örneğin, Karadeniz Çevre Programı kurulduğu
dönemde, UNEP ve GEF üç yıl için toplam 9.3 milyon Dolar'lık yardımda bulunmuştu. Bkz. Ömer
Faruk Gençkaya, "States and Non-State Actors in Environmental Policy Making: An Overview of the
GEF-BSEP NGO Forum", Protecting Regional Seas: Developing Capacity and Fostering
Environmental Cooperation in Europe, (Eds. Stacy D. VanDeveer, Geoffrey D. Dabelko),
137
olan altı ülkenin, 1992 yılında, Bükreş'te, kabul ettikleri "Karadeniz'in Kirliliğe Karşı
Korunması Sözleşmesi", 290 1993 tarihli Odessa Bildirgesi ve 1996'da imzalanan
Karadeniz Stratejik Eylem Planı, Karadeniz Çevre Programı’nın ana dayanaklarını
oluşturmaktadır.
Karadeniz'de
kıyısı
bulunan
ülkelerin
çevre
yönetimlerini
güçlendirmek, çevre sorunları konusundaki politikaların, yasal düzenlemelerin
geliştirilmesini, yaşama geçirilmesini sağlamak, sürekli ve dengeli kalkınmayı
gerçekleştirmeye
belirlenmiştir.
291
yönelik
önlemleri
almak
programın
temel
erekleri
olarak
Program, Karadeniz'de, tehlikeli atıkların ya da kazaların önlenmesine
yönelik olarak bölge ülkelerinin yaptıkları çalışmalara katkıda bulunmayı, buralarda
ülkesel ya da bölgesel düzeyde yapılması düşünülen planlama etkinliklerini
desteklemeyi de amaçlamaktadır. Karadeniz kıyısında bulunan ülkelerin çevre
bakanlarının 1993 yılında Odessa'da yaptığı toplantıda, Karadeniz Çevre Programı'nın
dayandığı uluslararası belgelerin yaşama geçirilebilmesi için bir Karadeniz Eylem
Planı'nın hazırlanması kararlaştırılmıştır. Sözleşmenin amaçlarına ulaşabilmesi için taraf
ülkelerin katılımıyla "Karadeniz'in Kirliliğe Karşı Korunması Komisyonu" adında bir
yapının oluşturulması ve bu komisyonun işlerini yürütecek sekreteryanın İstanbul'da
çalışması da karara bağlanmıştır. 292 Bunun yanı sıra, yine sözleşmenin uygulanabilmesi
için "Karadeniz'de Çevrenin Korunması ve Yönetimi Projesi"ni yürütecek "Proje
Koordinasyon Birimi"de İstanbul'da kurulmuştur. 293
Conference Proceedings: "Saving the Seas: Developing Capacity and Fostering Environmental
Cooperation in Europe", 14 May 1999, s.86.
290
Sözleşme ve protokolleri 15 Ocak 1994 tarihinde imzalanarak yürürlüğe girmiştir.
291
Arsen Pavasovic, "ICZM Policies and Strategies for the Black Sea Region", Proceedings of the
MEDCOAST 99 - EMECS 99 Joint Conference: Land Ocean Interactions - Managing Coastal
Ecosystems, 9-13 November, Antalya, MEDCOAST, Middle East Technical University, Ankara,
1999, s.1291.
292
Karadeniz'in Kirliliğe Karşı Korunması Komisyonu (İstanbul Komisyonu), ilk toplantısını 4-5
Mayıs 1995'de gerçekleştirmiştir.
293
Türkiye'nin merkez olarak seçilmesinde, Akdeniz Eylem Planı çerçevesinde elde edilen
deneyimlerin de etkili olduğu söylenebilir. Bkz. Thomas Land, "Pollution and Politics in the Black
Sea", Contemporary Review, May 1999, Vol. 274, Issue 1600, s.230-236.
138
Karadeniz Çevre Programı’nın dayandığı uluslararası belgelerden biri olan
"Karadeniz'in Rehabilitasyonu ve Korunması İçin Stratejik Eylem Planı", 30-31 Ekim
1996 tarihlerinde İstanbul'da yapılan Çevre Bakanları Konferansı'nda kabul edilmiştir.294
Eylem Planı, Karadeniz'de kıyısı bulunan Bulgaristan, Gürcistan, Romanya, Rusya,
Türkiye ve Ukrayna'yı kapsamaktadır. Karadeniz Stratejik Eylem Planı’nın bir özelliği,
1992 Rio Konferansı belgelerinden Gündem 21’in saptadığı ilkelerin ilk olarak yaşama
geçirildiği metin olmasıdır.295 Gerçekten de, "Karadeniz'in Rehabilitasyonu ve
Korunması İçin Stratejik Eylem Planı" adlı belgede, Rio Konferansı sonrasında
gündeme gelen, "sürekli ve dengeli kalkınma", "ihtiyat ilkesi", "temiz teknolojilerin
kullanılması",
kalkındırmayı
güçlendiren
"ekonomik
araçların
kullanılması",
"Karadeniz'de kıyısı bulunan ve Karadeniz Havzası ülkeleri arasında işbirliği
kurulması", "saydamlık" ve
"halk katılımı" gibi ilkeleri bulabilmek olanaklıdır.296
Birleşmiş Milletler Çevre Programları Proje Hizmet Birimi297, Karadeniz Eşgüdüm
Birimi ve her bir ülkenin çevre bakanıyla birlikte, bu eylem planı çerçevesinde
gerçekleştirilecek tüm projeleri yönetmekten sorumludur.298
Karadeniz Stratejik Eylem Plan, taraf ülkelerin 1997 yılı sonuna kadar ulusal
eylem planlarını hazırlamalarını öngörmektedir. Bu doğrultuda Türkiye de, 1998’de,
Karadeniz Bölgesi için izleyeceği bütüncül kıyı alanları yönetimi politikalarını içeren
“Karadeniz Entegre Kıyı Alanları Yönetimi Politika ve Stratejileri” 299 adlı yazanağı
294
Bkz. Black Sea Environmental Programme, 1996 Annual Report, Istanbul, 1997, s.ii.
295
Şule Güneş, “Birleşmiş Milletler Bölgesel Deniz Programları; Karadeniz Çevre Rejimi”, Erdal
Özhan (Editör), Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları II. Ulusal Konferansı Bildiriler Kitabı, 2225 Eylül 1998, Kıyı Alanları Yönetimi Türkiye Milli Komitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi,
Ankara, 1998, s.7.
296
Karadeniz'in Rehabilitasyonu ve Korunması İçin Stratejik Eylem Planı, 30-31 Ekim 1996,
İstanbul.
297
The United Nations Office for Projects Services Division for Environmental Programmes-UNOPS
298
Merih Kerestecioğlu, Bayram Öztürk, Remzi Sönmez, Black Sea Strategic Action Plan-Turkey:
Inception Report, August 1997, s.1
299
Remzi Sönmez, Nilgün Görer, Karadeniz Entegre Kıyı Alanları Yönetimi Politika ve
Stratejileri, Küresel Çevre Fonu, Karadeniz Çevre Programı, Ankara, 1998.
139
hazırlamıştır. Bunun yanında, Karadeniz Bölgesi'nde çevre sorunları açısından öncelik
taşıyan konuların belirlenmesine yönelik bir başka yazanak 300 da kaleme alınmıştır.301
Türkiye'nin, Karadeniz Ulusal Stratejik Eylem Planı çerçevesinde hazırladığı eylem
planı olan "Karadeniz Ulusal Stratejik Eylem Planı-Türkiye: Teknik Öneriler Raporu"
ise 1999'da yayınlanmıştır.302
Karadeniz Çevre Programı çerçevesinde, Karadeniz'de kıyısı olan ülkelerde
uygulanmak üzere, üç yıllık bir hazırlık aşamasından sonra yatırım ana (master) planı
hazırlanmıştır. Bu plan, temel olarak, Karadeniz bölgesindeki toprak kullanma biçimi ile
ilgili olmasına karşın, enerji, denizcilik, türlü sanayi dalları, altyapı, tarım, ulaştırma ve
turizm alanlarında yeni yatırım olanakları da yaratmaktadır. Bunun yanında, doğal
çevrenin durumunu iyileştirmek de planın amaçları arasındadır. Söz konusu projede,
Karadeniz'de kıyısı bulunan 6 ülkede 'çevre etkinlik merkezleri' kurulması da
öngörülmüştür. Buna göre Rusya, kıyı alanı yönetimi tekniklerinin bu altı ülkenin kendi
yerel koşullarına nasıl uyum sağlayacağını araştıracak, Türkiye, yapılan çalışmaların
düzenli izlenmesini gerçekleştirecek, 303 Ukrayna, özel izleme ve çevre ölçünlerini
belirleyecek, Romanya balıkçılık, Gürcistan biyolojik çeşitlilik, Bulgaristan ise deniz
kazalarına anında müdahale etme ile ilgili konularda araştırma yapacaklardır. Ana
planın, kalkınmaya katkıda bulunacak yatırımları desteklemesi de kararlaştırılmıştır. Bu
300
Global Environment Facility-Black Sea Environmental Programme, Black Sea Environmental
Priorities Study: Turkey, United Nations, New York, 1998.
301
Şule Güneş, Nilgün Görer, Arzu Nuray, “Rio Sonrası Entegre Kıyı Alanları Yönetimi; Türkiye
Deneyimi”, Erdal Özhan (Editör), Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları II. Ulusal Konferansı
Bildiriler Kitabı, 22-25 Eylül 1998, Kıyı Alanları Yönetimi Türkiye Milli Komitesi, Orta Doğu
Teknik Üniversitesi, Ankara, 1998, s.27.
302
The Global Environment Facility, Black Sea Environmental Programme, Karadeniz Ulusal
Stratejik Eylem Planı-Türkiye: Teknik Öneriler Raporu, (Basım yeri belirtilmemiş), 1999.
303
Rusya ve Ukrayna'nın büyük ölçekli, Türkiye, Bulgaristan ve Romanya'nınsa küçük kazalara ve
sızıntılara müdahale etmesi kararlaştırılmıştır. Türkiye'de acil müdahale çalışmalarının Denizcilik
Müsteşarlığı yürütmekte, kirliliği izleme görevini ise İstanbul Teknik Üniversitesi Çevre
Mühendisliği Bölümü yerine getirmektedir.
140
amaçla, Birleşmiş Milletler'in kalkınmayla ilgili türlü birimleri, Avrupa Birliği ve GEF
aracılığıyla türlü yardımlar yapılmaktadır.304
1996 yılında kabul edilen Karadeniz Stratejik Eylem Planı'nda, taraf ülkelerin
kıyı yönetimlerini eşgüdüm içinde oluşturmaları için Karadeniz Bölgesi bütüncül kıyı
alanları yönetimi stratejilerinin geliştirilmesinin gerektiği belirtilmektedir. Özellikle
arazi ve su kullanımı konusunda temel ilkelerin ve yöntemlerin belirlenmesinin önemli
olduğu vurgulanmaktadır. İlgili ülkeler, bütüncül kıyı alanları yönetimini sağlamak
üzere, ulusal stratejileri ve planlama araçlarında, yukarıda sözü edilen ilke ve yöntemleri
kullanacaklardır. Karadeniz'e kıyısı bulunan ülkelerin, 1999 yılına kadar, bütüncül kıyı
alanları yönetimi kolaylaştırmak için gerekli yasal ve teknik araçları iç hukuklarına
yansıtmaları ve uygulamak için çaba harcamaları gereğine de değinilmektedir. Planda
yer alan son konu ise, bütüncül kıyı alanları yönetimi için, ulusal, bölgesel ve yerel
sektörler arası kurulların 1997 yılı sonuna kadar kurulmasının önerilmesi. Bu kurullar,
katılımcı bir bütüncül kıyı alanları yönetimi için ulusal planları hazırlayıp uygulamakla
görevli olacaktır.305
Karadeniz Çevre Programı'nın tüzel ve yönetsel temelinin, gerek bölgesel gerek
yerel düzeyde, büyük ölçüde oluşturulduğunu görüyoruz. Ancak, söz konusu
beklentilerin uygulamaya geçirilmesi konusunda aynı değerlendirmeyi yapmak, en
azından bu aşamada, oldukça güç görünüyor. Program kapsamında bugüne değin
sürdürülen çalışmalarla, Karadeniz'e ilişkin bilimsel incelemelerin artması, bölgedeki
ülkelerin toplumsal, ekonomik, tüzel, çevresel değerleri üzerine araştırmaların
yapılması, kirlilik yaratan kaynakların saptanması, coğrafi bilgi sistemi (GIS) gibi
304
The Global Environment Facility, Black Sea Enviromental Programme Coordination Unit, Black
Sea Transboundary Diagnostic Analysis, U.N. Publications, New York, 1997; Contemporary
Review, May 1999, C.274, S.1600, s.230-236.
305
Karadeniz'in Rehabilitasyonu ve Korunması İçin Stratejik Eylem Planı, 30-31 Ekim 1996,
İstanbul, s.21.
141
birtakım somut yararların gözlenebildiği söylenebilir. 306 Karadeniz'i çevreleyen ülkelerin
ekonomilerinin güçlü olmaması, aralarında ekonomik, toplumsal, siyasal ve tüzel
konularda türlü ayrımlar bulunması ve bütüncül kıyı alanları yönetimi konusunda yeterli
deneyimleri olmamaları, bu denli geniş kapsamlı bir programın yaşama geçirilmesinde
karşılaşılan en büyük engellerden.307
G.Değerlendirme
Birleşmiş Milletler'in, küresel çevre sorunlarının ve buna bağlı olarak kıyı
yönetiminin ana gelişme doğrultularını çizen en güçlü uluslararası örgüt olduğu
söylenebilir. Küresel ölçekte gerçekleştirdiği toplantılar, imzaya açtığı sözleşmeler,
yaptırdığı kuramsal nitelikli çalışmalar ve uygulamaya geçirdiği programlarla örgütün,
kıyı yönetimi gelişme çizgisinin belirlenmesinde büyük ölçüde söz sahibi olduğu açıktır.
Dünya Bankası, OECD gibi uluslararası örgütlerin ya da Avrupa Birliği gibi ulus-üstü
oluşumların da, kıyı yönetimi politikalarını büyük ölçüde Birleşmiş Milletler'inkine
koşut olarak saptadıkları görülmektedir. Bundan ötürü, Birleşmiş Milletler'in kıyı
alanlarına ve kıyı yönetimini ele alış biçimini ortaya koymak, aynı zamanda, diğer
uluslararası örgütlerin kıyı yönetimine yaklaşımlarını bir yönüyle sergilemek anlamına
gelecektir. Her ne kadar, türlü uluslararası örgütlerin kıyı yönetimi anlayışları türdeş
ilkeler doğrultusunda belirlenmiş olsa da, örgütün kuruluş amacına, bileşimine ve
etkinlik amacına göre kimi ayrımlar da yok değil. Bu açıdan, Birleşmiş Milletler ile
Dünya Bankası'nın, kıyı yönetimi ilkeleri açısından da aynı durumun geçerli olduğu
söylenebilir. Birleşmiş Milletler’in bütüncül kıyı alanları yönetimine ilişkin yaklaşımının
306
Martin Sampson, "Black Sea Environmental Cooperation: Toward a Fourth Track", Protecting
Regional Seas: Developing Capacity and Fostering Environmental Cooperation in Europe,
(Eds. Stacy D. VanDeveer, Geoffrey D. Dabelko), Conference Proceedings: "Saving the Seas:
Developing Capacity and Fostering Environmental Cooperation in Europe", 14 May 1999, s.75
307
Arsen Pavasovic, "ICZM Policies and Strategies for the Black Sea Region", s.1301-1302; Sibel
Sezer, "The Role of International Environmental Institutions in Protecting Regional Seas: A Focus on
the Black Sea", Problems of Regional Seas 2001: Proceedings of the International Symposium
on the Problems of Regional Seas (12-14 May 2001, Istanbul-Turkey), Bayram Öztürk, Nesrin
Algan (Eds.), İstanbul, 2001, s.62.
142
Dünya Bankası’nın belirlediği ilkeler dizisi ile büyük ölçüde koşut olduğunu görüyoruz.
Üstelik söz konusu Birleşmiş Milletler metninin pek çok yerinde Dünya Bankası’nın
ilkeler dizisine yapılan göndermeler göze çarpmaktadır. Bu nedenle, daha önceki
sayfalarda ele alınan, Dünya Bankası ilkeler dizisini sergilemenin, Birleşmiş Milletler’in
kıyı yönetimi anlayışını da ortaya koymak anlamına geleceği söylenebilir. Kıyı
alanlarının algılanış biçiminde, buralardaki sorunların betimlenmesinde, bütüncül kıyı
alanları yönetimi anlayışının benimsenmesinde ve bu yaklaşımın uygulama yönteminde
söz konusu koşutluğu görebilmek olanaklı. Bu nedenle Dünya Bankası’nın kıyı
alanlarına bakış açısı için yapılan değerlendirmeler, büyük ölçüde, Birleşmiş Milletler
için de geçerlidir. İkincisinde, kıyılardan halkın yararlanmasına, kıyı bölgelerinde az
gelişmişlikten kaynaklanan sorunlara daha çok vurguda bulunulduğu, birincisinde ise
ekonomik bakış açısının görece daha sağlam yerleşmiş olduğu düşünülebilse de, sonuç
olarak, her iki metnin de kıyı alanlarına, kıyının içinde bulunduğu sorunlara ve bunlara
ilişkin çözüm çabalarında izlenmesi gereken yönteme bakışının benzer olduğu
değerlendirmesinde bulunmak çok da yanlış olmayacaktır.
IV.Avrupa Birliği
A.Avrupa Birliği ve Çevre Sorunları
Avrupa Birliği'nin kıyı alanlarının içinde bulunduğu sorunları çözmeye yönelik
olarak geliştirdiği politika ve uygulamalardan söz etmeden önce, Birliğin çevre
politikalarına değinmek yararlı olacaktır. Avrupa Birliği’nin308 çevre sorunlarını ilgi
alanının içinde görmesinde daha çok ekonomik etmenlerin söz sahibi olduğu
söylenebilir. Malların, hizmetlerin, sermayenin, işgücünün serbest dolaşımını ve
ekonomik,
siyasal alanda
Avrupa ülkeleri arasında
bütünleşmeyi amaçlayan
örgütlenmenin, çevre sorunları karşısında duyarsız kalması da beklenemezdi kuşkusuz.
308
Maastricht Antlaşması’nın Kasım 1993’de yürürlüğe girmesiyle birlikte, “Avrupa Kömür ve Çelik
Topluluğu”, “Avrupa Ekonomik Topluluğu” ile “Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu” Avrupa Birliği
adını almıştır. Bundan dolayı, 1993 yılından önceki gelişmeler için “Avrupa Birliği” yerine “Avrupa
Topluluğu”nun kullanılması yeğlenmiştir.
143
Üye ülkeler arasında haksız rekabeti önlemek üzere ekonomik etkinliklere kimi çevre
koruma ölçünleri getirme isteği; doğal yaşam koşullarının iyileştirilmesi ile yaşam
kalitesinin artırılması arasında bir bağ olduğu inancı; üye ülkeler arasında, diğer
konularda olduğu gibi çevre sorunları alanında da ortak politikalar belirlenmesi amacı;
ve aynı coğrafi bölgeyi paylaşan üye ülkelerin “sınır tanımayan” nitelikteki çevre
sorunları karşısında birlikte harekete geçme gerekliliği, Avrupa Birliği’ni çevre sorunları
konusunda tüzel düzenlemeler yapmaya zorlamıştır.309 Birliğin, çevre sorunlarına
yönelik olarak izlediği politikaları ana hatlarıyla şöyle özetlemek olanaklı: 1957’de
Roma Antlaşması’ndan, ilk çevre eylem programının yapıldığı 1973 yılını kapsayan
dönemde, çevre sorunları Avrupa ülkelerinin gündeminde bugünkü kadar yoğun bir
biçimde yer almıyor, yalnızca, Londra'nın hava kirliliği gibi kimi yerel nitelikli sorunlar
gündeme girebiliyordu.310 O dönemde Avrupa topluluklarını oluşturan kurucu
antlaşmalarda311 da çevre sorunları ile ilgili bir düzenleme bulunmamaktaydı. Yalnızca
Roma Antlaşması’yla nükleer enerji konusunda kimi güvenlik önlemleri getirilmişti.
Bundan dolayı o dönem için topluluğun bir çevre politikasının varlığından söz etmek
olanaklı
değildi.
Bu
dönemde,
çevre
konusunda
kimi
tüzel düzenlemelere
gerçekleştirildiyse de, topluluğun kurucu belgesi olan Roma Antlaşması'nda doğrudan
doğruya çevre ile ilgili bir hükme yer verilmemişti. Topluluğa üye ülkelerin, politika
belirleme süreçlerinde çevre sorunlarını da göz önünde bulundurmaları gereğinden yola
çıkarak, bu konuda üye ülkelerin alacağı önlemler arasında birörnekliği sağlama
amacıyla 1973 yılında hazırlanan ilk çevre eylem programından 1986’ya, Avrupa Tek
Senedi'ne, değin, topluluğun çevre sorunlarına daha yoğun bir biçimde eğildiğini, bu
309
Office for Official Publications of the European Communities, The European Community and
the Environment, Luxembourg, 1987, s.15-19; Hüseyin Pazarcı, Nami Çağan ve diğerleri, Avrupa
Topluluğu’nda ve Türkiye’de Çevre Mevzuatı, Türkiye Çevre Sorunları Vakfı, Ankara, 1989,
s.17-19.
310
Ali Marin, "EU Environmental Policy", Ali Marin, El-Agraa, The European Union: History,
Institutions, Economics and Policies, 5th Edt., Prentice Hall, London, 1998, s.423.
311
Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğunu kuran 1951 Paris Antlaşması ve Avrupa Ekonomik
Topluluğu ile Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu’nu kuran 1957 Roma Antlaşması.
144
konuya ilişkin olarak çıkarılan tüzel belgelerin sayısında bir artış olduğunu görüyoruz.312
O yıllardaki adıyla Avrupa Topluluğu’nun, çevre sorunlarıyla daha yakın bir biçimde
ilgilenmesinde, Roma Klubü’nce MIT’e hazırlattırılan Büyümenin Sınırları (Limits to
Growth) adlı yazanağın313 ve 1972 Stockholm Konferansı’nın314 dünya kamuoyunda
çevre sorunları lehine yarattığı olumlu havanın etkisi bulunmaktadır. Roma
Antlaşması’nda değişiklikler yapan ve çevre sorunlarına ilk kez bağımsız bir bölümde315
(VII.başlıkta) yer verilmesini öngören Avrupa Tek Senedi (1986) ile birlikte Topluluğun
çevre sorunları politikasında yeni bir dönemin başladığı söylenebilir. Bu dönemde çevre
sorunları alanında yol gösterici kuralların belirlenmesi, ekonomik alanda tam olarak
bütünleşmeyi sağlamada gerekli adımlardan biri olarak değerlendiriliyordu. 1992
yılından, Maastricht Antlaşması’ndan sonra, Birliğin çevre sorunlarında da yerelleşmeyi
öngörmesiyle birlikte, birlik düzeyinde önlemler almak yerine, ortaya çıkan sorunların
asıl olarak yerel düzeyde çözülmesi gerektiği düşüncesi egemen olduğundan bu
dönemde Topluluk için geniş kapsamlı bir çevre politikasının geliştirilmiş olduğu
söylenemezdi. 316
312
1973 yılından günümüze değin Birliğin çevre sorunları alanında gerçekleştirdiği yasal
düzenlemelerin sayısı 200'ü bulmuştur. Bunlar daha çok atık yönetimi, su ve hava kirliliği
konularındadır. Bkz. European Union, Environment: Current Situation and Outlook,
(http://europa.eu.int/scadplus/leg/en/lvb/l28066. htm), Ağustos 2000.
313
James Connely, Graham Smith, Politics and the Environment: From Theory to Practice,
Routledge, London, New York, 1999, s.226.
314
1972 Yılı Ekim ayında, Topluluk üyesi ülkelerin devlet başkanlarının Pariste yaptıkları bir
toplantıda alınan kararlardan biri de, aynı yıl Stockholm’de yapılan çevre konferansında alınan
kararlara bütün üye ülkelerin uymasıydı. Bkz. Haluk Ceyhan, Emre Gönen, Çevre Sorunları:
Avrupa Toplulukları ve Türkiye Politikalarının Karşılaştırmalı İncelenmesi, İktisadi Kalkınma
Vakfı Yayınları, İstanbul, 1990.
315
130R, 130S ve 130T maddelerinden oluşan VII. başlık altında, çevre kalitesinin korunması ve
iyileştirilmesinden, bireylerin sağlığının korunmasından, doğal kaynakların ussal kullanımından,
önleyici eylem ilkesinden, kirleten öder ilkesinden, üye devletlerin birbirleriyle ve topluluk dışındaki
devletlerle çevre sorunları konusunda işbirliği yapmasından söz edilmektedir.
316
Robert Garner, Environmental Politics, Prentice Hall, London, New York, 1996, s.119-124.
145
B.Avrupa Birliği'nin Kıyı Politikası
Çevre sorunlarının önemli bir bölümünün etkisi altında kalan kıyı alanları da
Avrupa Birliği'nin ilgi alanı içine giren konulardan biri olmuştur. Birliğe, kıyılara
yönelik özel önlemler alma gerekliliğini duyumsatan etmenler, yine Avrupa Birliği'nin
kıyılar konusunda yayınladığı bir belgeye dayanılarak ortaya konabilir. Buna göre,
Avrupa çapında etkisini gösteren ve ülkelerin tek tek ele alamayacakları doğal ve
kültürel miras, kirlilik, turizm, deniz güvenliği ile ilgili sorunlar; kıyı bölgelerinde
bölgesel politika, ulaştırma, balıkçılık, çevre, tarım, enerji, sanayi, turizm gibi konularda
Birliğin etkili bir politika izlemesini sağlama kaygısı ve son olarak da kıyı bölgelerinin
korunması ve sürdürülebilir bir biçimde gelişmeleri konusunda türlü alanlarda deneyim
ve bilgi birikiminin paylaşılmasını sağlama isteği gibi etmenler, Avrupa Birliği'ni, kıyı
alanları için, özel, kapsamlı bir politika belirlemeye yöneltmiştir. 317
Avrupa Birliği, tüzel dizgesi içinde, yalnızca kıyı alanlarına özgü, kapsamlı bir
yasal düzenlemeye yer vermiş değildir. Ancak, çevresel etki değerlendirmesi, çevre
sorunları konusunda bilgilere erişme serbestliği, içme ve kullanma suyunun kalitesi,
zararlı atıklar, kabuklu deniz canlıları, kentsel atık suların arıtılması, kirliliğin
önlenmesi, nehir havzalarındaki kirlenme, doğanın korunması, kuşlar, yaşam
ortamlarının korunması gibi konularda gerçekleştirdiği düzenlemelerin kıyı alanları için
de geçerli olduğunu belirtmek gerekir. 318 Bugüne değin Birlik içinde kıyı ve deniz
alanları ile ilgili yaklaşık 30 düzenlemenin gerçekleştirildiği de eklenmelidir. 319 Avrupa
Birliği'nin kıyı alanlarına yönelik politikalarının temel ilkelerini, Birliğin çevre
politikalarının anayasası sayılabilecek çevre eylem programlarında bulabilmek olanaklı.
317
DG Environment, Nuclear Safety and Civil Protection, Demonstration Programme on
Integrated Management of Coastal Zones, Information Document European Commission Services,
February 1996, s.3.
318
John Gibson, Legal and Regulatory Bodies: Appropriateness to Integrated Coastal Zone
Management: Final Report, European Commission - DG XI.D.2, Macalister Elliott and Partners
Ltd., Hampshire, 1999, s.50-60.
319
European Commission, Caring for Our Future-Action for Europe's Environment: 25 Issues
at a Glance, 2nd Edt, Brussels-Luxemburg, 1998, s.94.
146
Çevre sorunları ile ilgili politikalara daha çok kuramsal düzeyde yer veren, uygulama
yöntemlerine fazla değinmeyen bu programlarda, dolaylı ya da dolaysız biçimde kıyı
alanlarını ilgilendiren hükümler de bulunmakta. Birliğin, kıyı alanları ile ilgili sorunları
ele alış biçimini tam olarak anlayabilmek ve söz konusu politikaları uygulamaya nasıl
geçirdiğini sergileyebilmek için, taraf olduğu kıyı ve deniz alanları ile ilgili türlü
uluslararası sözleşmelere de değinmek gerekecektir.
C.Avrupa Birliği Çevre Eylem Programlarında Kıyı Alanları
1. Birinci Çevre Eylem Programı (1972-1976)
O zamanki adıyla Avrupa Topluluğu'nun, çevre sorunları alanında izleyeceği
ortak politikaları, uygulamada izleyeceği ilkeleri saptamak amacıyla hazırlanan ilk çevre
eylem programının başlangıç yılı 1972'dir.320 Avrupa Topluluğu'nun bu dönemde bir
çevre eylem programı hazırlamasında Stockholm İnsan ve Çevre Konferansı'nın önemli
payı bulunmaktadır. Programın bu konferansta benimsenen ilkeler doğrultusunda
hazırlanmış olduğunu, temel ilkelerin sergilendiği bölümden anlamak olanaklıdır.
Birinci programda, Topluluğun çevre politikalarının genel amacı, Topluluk bireylerinin
yaşam kalitesini, yaşadıkları çevreyi ve yaşam koşullarını geliştirmek olarak
belirlenmiştir. Program özel olarak kıyı alanlarını düzenleme altına almış değildir.
Ancak, deniz kirliliği ile ilgili ilkelerin ortaya konulduğu 6. Bölümde kıyı kirliliği ile
ilgili türlü hükümleri bulabilmek olanaklı. "Ortak Yarara Açık Alanlar İçin Özel Eylem"
adını taşıyan bu bölüm, "Deniz Kirliliği", "Ren Nehri Havzasını Kirliliğe Karşı Koruma"
ve "Sınır Bölgeleri Çevrelerinin Korunması" başlıklarını taşıyan üç alt başlıktan
oluşmaktadır. Programda, deniz kirliliğinin giderilmesine yönelik özel önlemler
getirilmemiştir. Deniz kirliliği ile ilgili türlü uluslararası sözleşmelere uyulmasının,
Avrupa ülkeleri arasında işbirliğinin sağlanmasının, türlü uluslararası örgütlerin
320
Commission of the European Communities, "Declaration of the Council of the European
Communities and of the Representatives of the Governments of the Member States Meeting in the
Council of 22 November 1973 on the Programme of Action of the European Communities on the
Environment", Official Journal of the European Communities, 20.12.1973, No C 112, s.1-51.
147
desteğinin alınmasının gerekli olduğunun belirtilmesiyle yetinilmiştir; bunun dışında
özel bir programa ya da uygulama önerisine yer verilmiş değildir.
2. İkinci Çevre Eylem Programı (1977-1981)
Topluluğun çevre politikasını, yaşam kalitesi, yaşama koşulları ve yaşama
ortamını iyileştirmek olarak belirleyen İkinci Çevre Eylem Programı (1977-1981),
birincisinden farklı olarak, kıyı alanlarını ilgilendiren kimi ilke kararlarına yer vermiştir.
"Topraktan, Çevreden ve Doğal Kaynaklardan Uygun Biçimde Yararlanma ve Bunların
Ussal Yönetimi" başlığının ilk alt bölümünde, kentsel, kırsal, dağlık ve kıyısal alanlara
değinilmektedir.321
Programda,
Avrupa'nın
kıyı
bölgelerinin
geliştirilmesi
ve
çevrebilimsel yönetiminin öneminin, Birinci Çevre Eylem Programı döneminde kıyı
bölgelerinin bütüncül gelişimi ile ilgili ilkelerin saptanması amacıyla başlatılan
çalışmayla ortaya konduğu, bu durumun, OECD ve Avrupa Konseyi gibi uluslararası
örgütlerce yaptırılan çeşitli araştırmalarda da vurgulandığı belirtilmektedir. Programa
göre kıyı alanlarının karşı karşıya kaldığı sorunlar, büyük ölçüde, son yıllarda sanayinin
ve turizmin hızla gelişmesinden ve uzun dönemli planlama anlayışının eksikliğinden
kaynaklanmaktadır. İkinci Program'da kıyı ve deniz alanları ilgili kapsamlı ilkelere,
uygulama programlarına yer verilmemiş, yalnızca konunun önemine değinilmekle
yetinilmiştir.
321
"Resolution of the Council of the European Communities and of the Representatives of the
Governments of the Member States, Meeting Within the Council of 17 May 1977 on the
Continuation and Implementation of a European Community Policy and Action Programme on the
Environment", Official Journal of the European Communities, 13 June 1977, No C 139. s.1-46.
148
3. Üçüncü Çevre Eylem Programı (1982-1986)
Üçüncü Program'da, 322 Topluluk'un çevre politikasının sonul amacının
öncekilere göre oldukça geniş bir bakış açısıyla ortaya konduğu görülüyor: İnsan
sağlığını korumak, su, hava, toprak, iklim, hammaddeler, yapay çevre, doğal ve kültürel
miras, flora, fauna gibi yaşama kalitesinin belirlenmesinde doğrudan etkili olan bütün
öğelerin, kaynakların korunması ve iyileştirilmesi. Topluluk çevre politikasının, ilk iki
programa göre daha ayrıntılı ve kapsamlı biçimde belirlenmesi, çevre sorunlarının geçen
10 yıl içinde nicelik ve nitelik açısından geçirdiği değişimle ilgilidir. Üçüncü Program'da
kıyı ve deniz alanları ile ilgili sorunlar iki ayrı yerde ele alınmaktadır. "Değişik
Çevrelerde Kirliliğin ve Gürültünün Önlenmesi ve Azaltılması" başlığını taşıyan
bölümde içme suyu ve deniz suyunun kirliliği konusunda bir düzenleme getirilmiştir.
Oldukça kısa bir biçimde kaleme alınmış olan bu bölümde, su kirliliği ile ilgili olarak ilk
programda alınan önlemlerin yerine getirilmeye devam edileceği, tehlikeli atıkların ve
petrolün yarattığı kirliliğin önlenmesine özel önem verileceği belirtilmiştir. Üçüncü
Program'da kıyı ve deniz alanlarının geçtiği ikinci yer ise "Toprağın Korunması ve Ussal
Yönetimi; Çevre ve Doğal Kaynaklar" adını taşıyan 3. başlık. Genel olarak toprağın ve
arazi kullanımının ele alındığı bu bölümde kıyı alanlarına da kısaca yer verilmiştir. Buna
göre Topluluk, kıyı alanları ve dağlık bölgeler gibi, çevresel ya da ekonomik açıdan
önem taşıyan duyarlı alanların bütüncül yönetimini sağlamaya çalışacaktır. Akdeniz'de
ve Kuzey Denizi'nde karşılaşılan sorunların çözümü için özel önlemler alınmasının
gerekliliği ve bu konularda yapılan uluslararası antlaşmaların gereklerinin yerine
getirilmesi, üçüncü programın önem verdiği diğer konular arasındadır.
322
"Resolution of the Council of the European Communities and of the Representatives of the
Governments of the Member States, Meeting Within the Council of 7 February 1983 on the
Continuation and Implementation of a European Community Policy and Action Programme on the
Environment (1982-1986)", Official Journal of the European Communities, 7 February 1983, No
C 46, s.1-16.
149
4. Dördüncü Çevre Eylem Programı (1987-1992)
Dördüncü Çevre Eylem Programı'nda323 kıyı bölgelerine, "Çevre Kaynaklarının
Yönetimi" başlığı altında, "Kentsel Alanlar, Kıyısal ve Dağlık Bölgeler" bölümünde yer
verilmiştir. Programda kıyı alanlarının düzenleniş biçiminin önceki programlardan farklı
olmadığı görülmektedir. İlgili paragrafta yalnızca, konu ile ilgili uluslararası girişimlerin
önemi vurgulanmaktadır. Değinilen bir başka konu da, Avrupa Kıyı Şartı'nda
benimsenen ilkelerin, bütün Avrupa ülkelerinde yaşama geçirilmesinin kıyıların
korunması için taşıdığı önem. Kıyı alanları ile ilgili ilkelerin düzenlendiği bölümde yer
almayan ancak programın türlü yerlerinde ele alınan bir başka konunun da kıyıları
ilgilendirdiği söylenebilir. Programda, kirliliği önlemeye ilişkin olarak uygulanan
geleneksel sektörel yönetimlerin genelde başarısız sonuçlar verdiği, bundan ötürü de
daha kapsamlı, daha bütüncül yaklaşımların geliştirilmesi, çevre konusunda ortak
ölçünler geliştirilmesinin önemi üzerinde durulmaktadır. Burada, doğrudan doğruya,
kıyıların
bütüncül
yönetiminden
söz
edilmese
de,
bütüncüllüğün
öneminin
vurgulanması, kıyı alanlarının bütüncül yönetimine doğru giden bir adım olarak kabul
edilebilir.
5. Beşinci Çevre Eylem Programı (1993-2000)
Avrupa Birliği'nin Beşinci Çevre Eylem Programı,324 1992 Rio Çevre ve
Kalkınma Programı'nın isterlerine, özellikle de Gündem 21'e bir yanıt olarak hazırlanana
Beşinci Program'ın temel ilkelerine, sürekli ve dengeli kalkınma, Birlik içinde çevre
323
"Resolution of the Council of the European Communities and of the Representatives of the
Governments of the Member States, Meeting Within the Council of 19 October 1987 on the
Continuation and Implementation of a European Community Policy and Action Programme on the
Environment (1987-1992)", Official Journal of the European Communities, 19 October 1987, No
C 328, s.1-45.
324
"Resolution of the Council and the Representatives of the Governments of the Member States,
Meeting within the Council of 1 February 1993 on a Community Programme of Policy and Action in
Relation to the Environment and Sustainable Development - A European Community Programme of
Policy and Action in Relation to the Environment and Sustainable Development", Official Journal
of the European Communities, 17 May 1993, NO. C 138.
150
politikalarının bütünleştirilmesi, bu süreç içinde serbest piyasa ekonomisinin
araçlarından yararlanılması ve toplumdaki bütün edimcilerin ortak katılımının
sağlanması egemen olmuştur.325 Program, beş temel sektörün çevre üzerinde yarattığı
baskıya yönelmiştir: Sanayi, enerji, ulaştırma, tarım ve turizm. Bu beş önemli sektör
üzerinde uygulanan politikaların bütüncülleştirilmesi metin boyunca vurgulanan ana
ilkelerden biridir.326 Beşinci Program, çevre sorunlarına diğer programlara göre daha
kapsamlı ve ayrıntılı biçimde yer vermektedir. İklim değişikliği, hava kirliliği, doğal
kaynakların ve biyolojik çeşitliliğin kaybı, kentsel çevrenin bozulması, kıyı alanları ve
atıklar özellikle üzerinde durulan konuları oluşturmaktadır. Kıyı alanlarının yönetimi,
Beşinci Program döneminde, öncelikle ele alınması gereken konulardan biri olarak
belirlenmiştir. Program'ın diliyle aktarmak gerekirse "toprağın, suyun, doğal kaynakların
ve kıyı alanlarının sürdürülebilir yönetimi". Programda, kıyı çevrelerinin taşıma
kapasitesi dikkate alınarak kıyı alanlarının sürekli ve dengeli kalkınmasına çaba
gösterileceği, kıyı alanlarının çevresel gereksinimlerine öncelik verileceği, bütüncül
planlama ve yönetim uygulamalarının kuramsal ve uygulayımsal çerçevesinin çizileceği,
eğitim ve halkı bilgilendirme çalışmalarına devam edileceği, bütüncül kıyı alanları
yönetimi konusunda pilot projelere başlanacağı ve daha önce başlanmış olanlara da
akçal destek verileceği belirtilmiştir.
Programın kıyı alanlarına verdiği önem, salt bu konu için ayrı bir bölüm
açılmasından da anlaşılabilir. "Kıyı Alanları" başlığını taşıyan ilgili bölümde, Avrupa
kıyılarının ve kıyı alanlarının içinde bulunduğu durum sergilenerek, bütüncül kıyı
alanları yönetiminin uygulanmasının gerekliliği üzerinde durulmaktadır. Beşinci
325
European Commission, Towards Sustainability: The European Commission's Progress
Report and Action Plan on the Fifth Programme of Policy and Action in Relation to the
Environment and Sustainable Development, Office for Official Publications of the European
Communities, Luxembourg, 1997, s.9-10.
326
European Commission, Taking European Environment Policy into the 21st Century: A
Summary of the European Commission's Progress Report and Action Plan on the Fifth
Programme of Policy and Action in Relation to the Environment and Sustainable Development,
Office for Official Publications of the European Communities, Luxembourg, 1996, s.8.
151
Program'ın kıyı alanları için öngördüğü politikalar şöyle özetlenebilir: Bütün yönetim
düzeyleri içinde uygulanan politikalar arasında bütünlüğü sağlamak; bütüncül kıyı
alanları yönetimi için bir ortak çerçeve hazırlamak; toprağın kullanımı, korunması ve
doğal kaynaklardan yararlanma konularında ölçütler getirmek; halkın, özel sektörün ve
kamu sektörünün bilinçlendirilmesi yönünde çaba göstermek.327 Programın, kıyı
alanlarını dolaylı biçimde ilgilendiren hükümleri de bulunmaktadır. Örneğin, turizm
konusunun ele alındığı bölümde, doğayı ve çevreyi, özellikle de kıyısal ve dağlık
alanları göz önünde bulunduran bir turizm politikasının daha uzun ömürlü ve daha karlı
olacağı belirtilmektedir. Bir başka bölümde de ekonomik gelişmenin ve toprak
aşınmasının kıyı alanlarının doğal yapısını geri dönülemez biçimde bozmasından söz
edilmektedir. Kitle turizminin daha çok kıyısal ve dağlık alanlarda yoğunlaştığı, bu
eğilimin önümüzdeki dönemde de artarak devam edeceği, bütün bunların da, bu bölgeler
için ulusal ve bölgesel düzeyde bütüncül yönetim planları yapılmasını zorunlu kıldığı
belirtilmektedir.
6. Altıncı Çevre Eylem Programı (2001-2010)
Avrupa Birliği'nin son çevre eylem planının büyük ölçüde Beşinci Çevre Eylem
Programı'nda benimsenen ilkeler üstüne kurulduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.328
Bunu, sürekli ve dengeli kalkınma ilkesine, pazar ekonomisinin çevresel öğeleri de göz
önünde bulundurarak güçlendirilmesine, çevre duyarlılığının yaygınlaştırılıp katılımın
artırılmasına ya da çevre sorunlarının bütüncül bir bakış açısıyla ele alınmasına yapılan
vurguda görebilmek olanaklıdır. Ancak Programın, kendini öncekilerden ayıran
327
European Commission, Towards Sustainability: The European Commission's Progress
Report and Action Plan on the Fifth Programme of Policy and Action in Relation to the
Environment and Sustainable Development, Office for Official Publications of the European
Communities, Luxembourg, 1997, s.81, 82.
328
Commission of the European Communities (Communication from the Commission to the
Council, the European Parliament, The Economic and Social Commitee and the Committee of the
Regions On the Sixth Environment Action Programme of the European Community), Environment
2010: Our Future, Our Choice: The Sixth Environment Action Programme, (Proposal for a
152
özellikleri de yok değil. Kıyılar bir yana bırakılıp genel olarak bakıldığında ilk göze
çarpan nokta, programın, büyük ölçüde, serbest piyasayı düzenleyici nitelikteki kurallara
yer vermiş olmasıdır. Bunun yanında, küresel iklim değişikliği ve biyolojik çeşitliliğin
korunması dönük ilke kararları daha kapsamlı biçimde ele alınmıştır. Programda
belirlenen dört öncelikli sorun alanı da bu durumu yansıtmaktadır: İklim değişikliği,
doğanın ve biyolojik çeşitliliğin korunması, çevre ve sağlık, doğal kaynakların ve
atıkların sürdürülebilir yönetimi. Altıncı Program'da, doğrudan doğruya kıyı alanlarıyla
ilgili bir bölüme yer verilmemiş, "Deniz Çevresi" adlı başlık altında kimi politika
önerilerinden söz edilmiştir. Önceki programla karşılaştırıldığında yeni programın
kıyılara ilişkin olarak getirdiği düzenlemelerin daha genel kapsamlı olduğu, ayrıntılara
girilmediği göze çarpmaktadır. Örneğin, yalnızca bütüncül kıyı alanları yönetiminin
uygulanacağından
söz
edilmiş
bunun
yaşama
geçirilme
yöntemine
ise
hiç
değinilmemiştir. Programda sözü edilen kıyılarla ilgili diğer sorun alanları ise şöyle
sıralanabilir: Kıyı alanlarındaki aşırı nüfus artışı ve kentleşme, turizm etkinlikleri, deniz
kazaları, deniz ulaştırmasından ya da nehir ve limanlardan kaynaklanan kirlilik,
radyoaktif maddeler, balıkçılık. Anılan sorun alanları ilgili olarak, toprak, tarım ve
bölgesel
politikaların
bütünleştirilmesinden
ve
tarım,
balıkçılık,
ormancılık
politikalarının çevreye duyarlı biçimde geliştirilmesinden ve bütüncül kıyı alanları
yönetiminden söz edilmektedir.
D.Avrupa'da Kıyı ve Deniz Alanlarına Yönelik Antlaşmalar
Avrupa Birliği’nin kıyı ve deniz alanları ile ilgili olarak yürüttüğü çalışmalara
geçmeden önce, aynı konuda taraf olduğu uluslararası antlaşmalara değinmek yerinde
olacaktır. Avrupa Birliği’nin ya da Avrupa ülkelerinin katılımıyla ortaya çıkan bu
belgeler, bir yandan doğrudan doğruya kıyı ve deniz alanları ile ilgili yeni düzenlemeler
getirirken bir yandan da türlü kıyı alanları yönetimi programlarına kaynaklık etmişlerdir.
Bu bölümde sırasıyla "Akdeniz’in Kirlenmeye Karşı Korunmasına İlişkin Sözleşme"ye,
Decision of the European Parliament and of the Council laying down the Community Environment
Action Programme 2001-2010), Luxembourg, 2001.
153
"Petrol ve Öteki Zararlı Maddelerle Kuzey Denizi’nin Kirlenmesine Karşı Mücadele
Antlaşması"na, "Kara Kökenli Deniz Kirliliğinin Önlenmesi Sözleşmesi"ne ve
"Akdeniz’in Kara Kökenli Kirlenmesine İlişkin Protokol"e yer verilecektir.329 Söz
konusu belgeler, kıyı alanına ilişkin sorunların tümünü kapsamamakta, daha çok
kirlilikle ilgili düzenlemeleri içermektedir.
1.Deniz Kirliliği
Avrupa Birliği’nin deniz kirliliği konusunda taraf olduğu antlaşmalardan biri,
16.02.1976 tarihinde
Barselona’da
imzalanan,
"Akdeniz’in
Kirlenmeye
Karşı
Korunmasına İlişkin Sözleşme"dir.330 Sözleşme, hem Avrupa Birliği’ne üye olan
devletlerin, hem de Akdeniz’de kıyısı bulunan devletlerin, deniz çevresinin korunması,
kirliliğin azaltılması ve
yükümlülükler
altına
buna
girmesini
yönelik önlemlerin alınması konusunda türlü
öngörmektedir.
Gemi
ve
uçaklardan
atık
boşaltılmasından, kıta sahanlığı ve deniz yatağının araştırılması ve işletilmesinden,
akarsular aracılığıyla taşınan yabancı maddelerden ve karada gerçekleştirilen
etkinliklerden kaynaklanan deniz kirliliğine karşı önlemler almak ve bu konuda
işbirliğinde bulunmak, sözleşmeye taraf olan devletlerin uymak zorunda olduğu
kurallardandır. Çevre sorunları ile ilgili olağanüstü durumlarda diğer devletleri
bilgilendirmek, söz konusu sorunların giderilmesine yönelik çalışmalarda işbirliği içinde
olmak, Akdeniz’de kirliliğin sürekli olarak izlenmesine yönelik çabalara katkıda
bulunmak, deniz kirliliği konusunda ulusal araştırma programlarını geliştirmek ve
bunların
birbirleriyle
uyumlu
duruma
getirmek,
gelişmekte
olan
ülkelerin
329
Avrupa Birliği, kıyı ve deniz alanlarına gözlenen kirliliğe ilişkin olarak hazırlanan başka
antlaşmalara da katılmıştır. Türkiye’nin de taraf olduğu (RG,12.06.1981, S.17368) 19.06.1981 tarihli
“Olağanüstü Durumlarda Akdeniz’in Petrol ve Öteki Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Yapılacak
Mücadele ve İşbirliğine Ait Protokol”, 25.04.1963 tarihli “Kirliliğe Karşı Ren’in Korunması İçin
Uluslararası Komisyona İlişkin Sözleşme”, 03.12.1976 tarihli “Kimyasal Kirlenmeye Karşı Ren’in
Korunması Sözleşmesi” gibi uluslararası belgelere ve Avrupa Birliği’nin türlü kirlilik türlerinin
önlenmesine ilişkin olarak aldığı kararlara bu çalışmada yer verilmemiştir.
154
gereksinimlerine öncelik vererek teknik yardımda bulunmak da taraf ülkelerin
yükümlülükleri arasındadır. Sözleşme ile ilgili işlerden sorumlu organ olarak da
Birleşmiş Milletler Çevre Programı belirlenmiştir.
Avrupa’da deniz kirliliği konusunda sözü edilebilecek bir diğer belge ise,
03.12.1976 tarihinde Bonn’da imzalanan “Petrol ve Öteki Zararlı Maddelerle Kuzey
Denizi’nin Kirlenmesine Karşı Mücadele Antlaşması”dır. Akdeniz’in kirliliğe karşı
korunması için öngörülen ilkelere benzer biçimde, Kuzey Denizi’nin kirlenmesine karşı
alınabilecek önlemleri konu edinen antlaşmanın temel düzenlemeleri şöyle özetlenebilir:
Antlaşmaya taraf olan devletler,331 Kuzey Denizi Bölgesi’nde petrol ve öteki zararlı
maddelerden kaynaklanan kirliliğin giderilmesi konusunda işbirliği yapacaklardır. Bu
amaca yönelik olarak taraf devletler, kirlilikle ilgili kurumlar ve araçlar konusunda bilgi
alışverişinde bulunacaklar, petrol ya da diğer zararlı maddelerin neden olduğu bir
kirlilikle karşılaştıklarında ilgili devletlere bu konuda bilgi vereceklerdir. Gerekli
durumlarda, bir kirlilik olayıyla karşılaşan devlet, diğer devletlerden yardım
isteyebilecektir.332
2.Kara Kökenli Deniz Kirliliği
Avrupa Birliği’nin, karada gerçekleştirilen etkinliklerden kaynaklanan deniz
kirliliği konusunda taraf olduğu antlaşmalardan biri, 04.06.1974 tarihinde Paris’te
imzalanan ve 26.03.1986’da üzerinde kimi değişiklikler yapılan “Kara Kökenli Deniz
Kirliliğinin Önlenmesi Sözleşmesi”dir. Sözleşmeye göre, taraf devletler, akarsular
yoluyla, sualtı ya da diğer boru hatlarıyla taşınan, yerleşim yerlerinden kaynaklanan ya
330
Türkiye bu sözleşmeyi, 31.10.1980 tarih ve 2328 sayılı yasayla onaylanmasını uygun bularak ve
07.12.1980 tarih ve 8/2067 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla onaylayarak kabul etmiştir. RG,
12.06.1981, S.17368.
331
Belçika, Danimarka, Fransa, Almanya, Hollanda, Norveç, İsveç, İngiltere ve Kuzey İrlanda ve
Avrupa Birliği.
332
Hüseyin Pazarcı, Nami Çağan ve diğerleri, Avrupa Topluluğu’nda ve Türkiye’de Çevre
Mevzuatı, Türkiye Çevre Sorunları Vakfı, Ankara, 1989, s.104.
155
da diğer etkinliklerin atmosfere verdiği emisyonlardan oluşan deniz kirliliği ile hem tek
başlarına hem de ortak olarak önlemler alacaklar, bu konu ile ilgili politikalarını uyumlu
hale getireceklerdir. Taraf devletlerin, kirliliğin azaltılması çabalarına katkıda bulunmak
üzere işbirliğinde bulunmaları, bilimsel ve teknik araştırmalar yapmaları, bu doğrultuda
önleyici programlar geliştirmeleri, düzenli bir izleme düzeneği kurmaları ve anlaşmaya
aykırı uygulamaları cezalandırmaları da Sözleşme'de öngörülmüştür.333
Kara kökenli deniz kirliliğine ilişkin olarak Avrupa Birliği’nin taraf olduğu bir
diğer uluslararası belge ise, yukarıda da değinilen, 1976 yılında Barselona’da imzalanan
“Akdeniz’in Kirlenmeye Karşı Korunmasına İlişkin Sözleşme” uyarınca yapılan
“Akdeniz’in Kara Kökenli Kirlenmesine İlişkin Protokol”dur. 334 Buna göre, protokole
taraf olan devletler, Akdeniz Bölgesi'nde bulunan nehirlerden, kıyıdaki tesislerden,
kanalizasyon borularından kaynaklanan kirlenmeleri ya da diğer kara kökenli
kirlenmeleri denetlemek ve önlemek için uygun görülen bütün önlemleri alacaklardır.
Bu amacın gerçekleşmesine yönelik olarak, taraf devletler, protokolde belirtilen
maddelerden kaynaklanan kara kökenli kirliliği ortadan kaldırmayı, tek başlarına ya da
ortaklaşa olarak kirliliğin azaltılması amacıyla programlar hazırlamayı, aralarında
bilimsel ve teknolojik alanlarda işbirliği yapmayı, gereken konularda ortak standartlar
oluşturmayı, az gelişmiş ülkelere teknik, eğitsel ve bilimsel yardımlarda bulunmayı
kabul etmişlerdir.
E.Avrupa Birliği'nin Kıyı Alanlarına Yönelik Uygulamaları
Avrupa Birliği'nin ya da eski adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu'nun kıyı
alanlarına yönelik etkinliklerini 1970'lerin başına değin götürmek olanaklı. Ancak bu
dönemde kıyı alanları doğal çevrenin bir parçası olarak görülmüş, başlı başına kıyı
alanları ile ilgili bir düzenlemeye ya da programa yer verilmemiş, yalnızca deniz, su
333
a.g.y., s.106.
334
Türkiye bu protokolu, 18.02.1987 tarih ve 87/11520 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla
onaylamıştır. RG, 18.03.1987, S.19404.
156
kirliliği konusunda bir dizi yönerge ve Avrupa Kıyı Şartı ile yetinilmiştir. 335 Avrupa
Topluluğu bünyesinde, 1978 yılı Ekim ayında Napoli'de yapılan "Deniz Kıyısı Bölgeleri
Konferansı'nda"336 Avrupa ülkeleri arasında kıyı alanları konusunda bir Şart'ın
hazırlanması kararı alınmıştı. Bu doğrultuda dört yıl boyunca hazırlık çalışmaları
yapılarak
oluşturulan taslak
metin,
1981
yılındaki "Deniz
Kıyısı
Bölgeleri
Konferansı'nda" Avrupa Kıyı Şartı olarak benimsenmiştir. Şart'ın ana amacı kıyı
alanlarının korunması ve geliştirilmesi konusunda Avrupa ülkeleri arasında eşgüdümü
ve işbirliğini sağlamaktı. Avrupa kıyılarında ekonominin güçlendirilip daha yarışmacı
bir yapıya bürünmesini sağlamak, kıyı alanlarının doğal niteliğini korumak, bu amaç
doğrultusunda gerekli plan ve programları gerçekleştirmek, kıyı alanlarını doğal yıkım
olaylarından korumak, turizm etkinliklerini denetim altına almak, kamuoyunu
aydınlatıcı ya da eğitimsel nitelikli çalışmalarda bulunmak, bilimsel araştırmaları ve
uluslararası işbirliğini geliştirmek ve türlü devletlerin farklı tüzel düzenlemeleri arasında
uyumun sağlanmasına çalışmak, Şart'la ulaşılması gereken erekler olarak belirlenmiştir.
Şart çerçevesinde, 1982-1985 yılları arasında ilk eylem programı başlatılmıştır.
Program, kıyı alanlarına ilişkin veri ve bilgilerin toplanmasına, planların yapılmasına,
kıyılarda gözlenen deniz ve kara kaynaklı kirliliğin denetim altına alınmasına ve pilot
uygulama projelerinin geliştirilmesine dayanmaktadır.337
Avrupa Birliği 5. Eylem Programı'nda da kıyı alanlarında sürekli ve dengeli
kalkınmayı sağlamak üzere bütüncül yönetimin uygulanacağı, bu amaçla türlü yörelerde
türlü kıyı yönetimi projeleri başlatılacağı ya da önceden başlatılmış olanların
destekleneceği öngörülmüştü. 1991 yılında başlatılan LIFE Programı338 da sözü edilen
335
Marios Camhis, Harry Coccossis, "Coastal Planning and Management Perspectives", Ekistics,
Vol.49, No 293, March/April 1982, s.95; Gunter Schneider, "The European Community's
Environmental Policy", Ekistics, Vol.49, No 293, March/April 1982, s.165.
336
Conference of the Peripheral Maritime Regions
337
Georges Pierret, "The European Coastal Charter", Ekistics, Vol.49, No 293, March/April 1982,
s.171-175.
338
LIFE Programının amacı, sürekli ve dengeli kalkınma anlayışı doğrultusunda, kıyı bölgelerinin
korunmasını ve yönetimini sağlamaktır. Konu ile ilgili bilimsel yayınlar, toplantılar, konferanslar da
157
projeleri yaşama geçirmek üzere oluşturulmuştur.339 Avrupa Birliği'nin kıyı alanlarına
yönelik ilk kapsamlı girişimi, üç yıllık (1996-1998) bir bütüncül kıyı alanları yönetimi
programının (Demonstration Programme of Integrated Management of Coastal Zones)
başlatıldığı 1995 yılına denk gelir. Bu programın amacı, kıyı alanlarında sürekli ve
dengeli kalkınmayı gerçekleştirmek üzere bilimsel ve teknik alanlardaki gelişmelere
öncülük etmek, kıyıdan yararlanan ya da kıyı alanlarını etkileyebilen türlü yararlanıcılar
arasında işbirliği ve uyumu sağlamak olarak belirlenmiştir. Anılan amaç doğrultusunda
Avrupa'nın türlü kıyı bölgelerinde, bütüncül kıyı alanları yönetiminin uygulanacağı,
LIFE ve TERRA'nın340 destekleyeceği 20 dolayında pilot proje başlatılmıştır.
341
Söz
konusu projeler, yönetsel kuruluşlar (yerel, bölgesel, ulusal düzeyde), gönüllü örgütler
ve diğer toplumsal-ekonomik edimciler arasında işbirliğine ve bilgi alışverişine
dayanmaktadır. 342 Bunların dışında, Avrupa Birliği'nin kıyı alanları için gerçekleştirdiği
diğer etkinlikler de şöyle sıralanabilir: Kullanma suyunun kalitesi, kentsel kanalizasyon
atıklarının işlenmesi, kuşların korunması ve çevresel etki değerlendirmesi gibi konularda
programca desteklenebilmektedir. Bkz. Sevim Budak, Avrupa Birliği ve Türk Çevre Politikası:
Avrupa Topluluğu'nun Çevre Politikası ve Türkiye'nin Uyum Sorunu, Büke Yayınları, İstanbul,
2000, s.81.
339
Stefano Belfiore, "EU ICZM in the Mediterranean: Progress and Prospects", Erdal Özhan (Ed.),
Proceedings of the International Workshop on ICZM in the Mediterranean & Black Sea:
Immediate Needs for Research, Education - Training & Implementation, 2-5 November 1996,
Sarıgerme, Turkey, MEDCOAST, Middle East Technical University, Ankara, Turkey, s.222.
340
TERRA, Avrupa Birliği ülkelerinin yerel ve bölgesel yönetimlerini mekansal planlama konusunda
desteklemek ve aralarında işbirliğini güçlendirmek üzere 1993 yılında kurulmuş bir programdır. Bkz.
EU Demonstration Programme-Integrated Management of Coastal Zones, Implementing the
Demonstration Programme on Integrated Management of Coastal Zones, November, 1996, s.10.
341
Commission of the European Communities, Progress Report on Implementation of the
European Community Programme of policy and Action in Relation to the Environment and
Sustainable Development "towards sustainability", COM (95) 624, Brussels, 10.01.1996; Stefano
Belfiore, "EU ICZM in the Mediterranean: Progress and Prospects", Erdal Özhan (Ed.), Proceedings
of the International Workshop on ICZM in the Mediterranean & Black Sea: Immediate Needs
for Research, Education - Training & Implementation, 2-5 November 1996, Sarıgerme, Turkey,
MEDCOAST, Middle East Technical University, Ankara, Turkey, s.229.
342
a.g.y., s.225-226.
158
yönergeler
hazırlanması;343
gönüllü
örgütlere,
çevreci
kuruluşlara
yardımda
bulunulması, etkinliklerinin desteklenmesi; çevre duyarlılığının gelişmesi için çaba
gösterilmesi. Bunların yanında, Avrupa Bölgesel Gelişme Fonu'nun344 içme ve kullanma
suyu, kanalizasyon, katı atıklar, doğal bölgelerin korunması konusunda yaptığı akçal
yardımları da anmak gerekir.345 Avrupa Birliği'nin uygulamaya koyduğu ya da
desteklediği kıyı ve deniz alanı projelerinde, bütüncül kıyı alanları yönetimi ilkelerinin,
evrensel nitelikteki belgelerde yer aldığı biçimiyle benimsendiği görülmektedir. 346
F.Değerlendirme
Avrupa Birliği'nin kıyı alanlarına ilgisinin daha çok siyasal ve ekonomik
etmenlerden kaynaklandığını söylemek çok da yanlış olmayacaktır. Birliğin, genel
olarak çevre sorunlarına, özel olarak da kıyı ve deniz alanlarına ilişkin gerçekleştirdiği
düzenlemelerin, ekonomik ve siyasal alanda ulaşılmak istenen bütünleşme çabalarının
bir uzantısı olarak değerlendirilmesi olanaklıdır. Bir başka anlatımla, çevre ve kıyı
yönetiminde üye ülkelerin ortak ilkeler doğrultusunda hareket etmesiyle hem yönetsel
hem de ekonomik düzenlemeler arasında bir örneklik sağlanmış, hem de pazar
ekonomisinde dengeli yarışmanın koşullarını oluşturmaya doğru bir adım atılmış
olacaktır. Birliğin kıyı alanlarını ilgi alanının içinde görmesinde bir tek ekonomik
etmenler söz oynamıyor kuşkusuz. Çevre sorunlarının sınır taşımayan nitelikte
olmasının,
dolayısıyla
ulus-üstü
düzeydeki
örgütlenmelerin
rollerinin
giderek
güçlenmekte olmasının da bunda payı var.
343
European Commission, Towards Sustainability: The European Commission's Progress
Report and Action Plan on the Fifth Programme of Policy and Action in Relation to the
Environment and Sustainable Development, Office for Official Publications of the European
Communities, Luxembourg, 1997, s. 82.
344
The European Regional Development Fund
345
Belfiore, "EU ICZM in the Mediterranean: Progress and Prospects", s.226.
346
Örneğin Bkz. Domingo Jiménez-Beltrán, Environment in the European Union at the Turn of
the Century, European Environment Agency, Luxembourg, 1999, s.370-371; Official Jurnal of the
European Communities, "Opinion of the Committee of the Regions on 'Towards a European
159
Kıyı yönetiminin sektörel bakış açısından bütüncül yaklaşımlara doğru
geçirdiği evrimin Avrupa Birliği'nin kıyı politikalarına da yansıdığını görmekteyiz.
1972-1987 yılları arasını kapsayan ilk üç çevre eylem programı, kıyı ve deniz alanlarının
sorunlarını daha çok kirlilik düzeyinde ve sektörel bağlamda ele alırken, sonraki iki
programda daha geniş kapsamlı bir bakış açısı egemen olmaya başlamıştır. Dördüncü
Çevre Eylem Programı (1987-1992), daha bütüncül yaklaşımların geliştirilmesi
gerekliliği üzerinde dururken, Beşinci Program (1993-2000) bundan bir adım öteye
giderek kıyı alanlarını ayrı bir başlık altında ele almış ve bütüncül kıyı alanları
yönetiminin uygulanmaya geçirilmesinden söz etmiştir. Büyük ölçüde Rio Konferansı
belgeleri, özellikle de Gündem 21 çerçevesinde kaleme alınan "Kıyı Alanları" adındaki
bu bölüme, "sürekli ve dengeli kalkınma", "pazar ekonomisinin araçlarından
yararlanma" ve "katılım" ilkeleri egemendir. Sonuç olarak, Avrupa Birliği'nin kıyı
alanlarını yönelik tüzel düzenlemelerini ve bu kapsamdaki uygulamalarını, Avrupa
ülkeleri arasında birliği sağlamada kullanılan bir araç olarak değerlendirmek olanaklıdır.
Ancak bu aracın, çevre sorunlarını niteliğinde ve niceliğinde gözlenen değişimden,
ekonomide ve siyasal alandaki yeğlemelerden bağımsız olmadığını da eklemek gerekir.
V.Yirminci Yüzyılın Son Çeyreğinde Toplumsal-Ekonomik Değişimler ve Kıyı
Yönetimi
A.Kıyı Yönetiminin Toplumsal-Siyasal Boyutu
Kıyı yönetiminin geçirdiği evrimi ve günümüzde ulaştığı aşamayı -bütüncül
kıyı alanları yönetimini- bütün yönleriyle sergileyebilmek için, söz konusu yaklaşımın,
teknik öğelerinin, uygulama araçlarının yanı sıra, içinde biçimlendiği toplumsalekonomik ortamın da çözümlenmesi gerekmektedir. Son dönemde kıyı yönetimi ile ilgili
yazın incelendiğinde, genellikle yönetim sürecinin teknik-yöntemsel açıdan ele alındığı,
yerleşik düzen içinde, kıyıyı korumaya yönelik çabaların nasıl başarıya ulaşacağının
Integrated Coastal Zone Management (ICZM) Strategy General Principles and Policy Options'",
(2000/C 226/11), C 226/38-42, 08.08.2000.
160
tartışılmaya çalışıldığı görülecektir. Çoğunlukla bu tartışmalar daha çok belli başlı
uluslararası örgütlerce yaptırılmış kuramsal çalışmaların çerçevesi içinde kalmaktadır.
Bu anlamda, anılan uluslararası örgütlerin kıyı yönetiminin kuramsal çerçevesini
belirlemesinin, kıyı yönetiminin daha geniş bir bakış açısıyla, toplumsal ekonomik
boyutuyla ele alınmamasının nedenlerinden biri olduğu savunulabilir. Dünya Bankası
gibi akçal açıdan güçlü uluslararası örgütlerin, belli bir yörede destekleyeceği kıyı
yönetimi programının, kendisinin belirlediği ilkelere göre yürütülmesini şart kılması,
genellikle söz konusu ilkelerin sorgulanmadan yaşama geçirilmesine ya da en azından
bu yönde çaba gösterilmemesine yol açmaktadır. Kıyı yönetiminin öteden beri doğa
bilimcilerinin uğraş alanı olarak görülmesi, toplumsal bilimlerin bu alana katılımının
yeterli düzeyde olmaması da söz konusu durumun ikinci bir nedeni olarak
değerlendirilebilir. İşte çalışmanın bu bölümü, söz konusu boşluğun giderilmesi, başka
bir anlatımla kıyı yönetiminde yaşanan gelişmelerin toplumsal-ekonomik boyutunun
gündeme getirilmesi konusunda bir ilk adım oluşturabilmek kaygısıyla kaleme
alınmıştır.
Çalışmanın üstüne kurulduğu varsayımlardan biri, kıyı yönetimindeki yeni
yaklaşımların büyük ölçüde, dünyanın yirminci yüzyılın son çeyreğinde geçirdiği
ekonomik-toplumsal dönüşümlerin etkisi altında biçimlenmesiydi. Bir diğer deyişle,
bütüncül kıyı yönetimi yaklaşımının varlığını, yalnızca bilimsel alanda gerçekleşen
gelişmelere borçlu olmadığı, bu yeni yönetim biçeminin yeşermesinde türlü toplumsal
gelişmelerin de payının bulunduğuydu. Bu ön düşüncelerden yola çıkarak önce sözü
edilen toplumsal-ekonomik değişmelerin, yeni yürütüm anlayışı (governance) olarak
adlandırılan yeni yönetim biçeminin ve kamu yönetiminde yaşanan değişimlerin
bütüncül kıyı alanları yönetimi ile ilişkisi çözümlenmeye çalışılacaktır. Anılan yeni kıyı
yönetimi yaklaşımlarına dayalı olarak Türkiye'de gerçekleştirilmeye çalışılan kimi kıyı
yönetimi deneyimlerinin bu yapı içindeki yerinin sorgulanması, bir başka anlatımla,
örnek olarak seçilen kıyı yönetimi projelerinde yeni kamu yönetimi anlayışının etkisi ise
sonraki bölümlerin konusunu oluşturacaktır.
161
B.Yeni Yürütüm Anlayışını (Governance) Biçimlendiren Toplumsal Gelişmeler
Kıyı ile ilgili yasal düzenlemelerin yaşama geçiriliş biçiminin ve bu amaç
doğrultusunda oluşturulan yönetsel dizgenin, bir başka deyişle kıyı yönetiminin,
geçirdiği evrimin toplumsal boyutunu çözümleyebilmek için öncelikle kamu
yönetiminde yaşanan değişimin yönünü ortaya koymak gerekecektir. Bu da kaçınılmaz
olarak, son dönemde kamu yönetimini etkileyen toplumsal ekonomik koşulların
çözümlenmesini
zorunlu
kılacaktır.
Kıyı
yönetiminin
ulaştığı
son
aşamanın
sergilenmesinde böyle bir yolun izlenmesinin nedeni, başta da belirtildiği gibi, kıyı
yönetiminin
büyük
ölçüde
kamu
yönetimindeki
değişimlerin
etkisi
altında
biçimlendiğinin bir ön kabul olarak alınmasıdır.
Son dönemde toplumsal bilimler yazını, Sovyetler Birliği'nin dağılmasının
simgelediği, kimi zaman küreselleşme, kimi zaman da postmodernizm olarak
nitelendirilen ekonomik ve siyasal gelişmeler üzerine yoğunlaşmaya başladı. 1970'li
yıllarda ekonomide, Fordist üretim biçiminde yaşanan sıkıntılar sonucunda Keynesyen
politikaların terkedilmeye başlanması,347 Marksizmin gündemden düşmesi, iletişim
olanaklarındaki ilerlemeler, dünyada dengelerin değişerek ABD'nin tek egemen güç
haline gelmesi, liberal ekonominin ve Batı demokrasisinin almaşıksız tek yaklaşım
olarak baskın duruma gelmesi, son dönemdeki gelişmelerin ana öğesidir. Bu süreçte
uluslararası ticaretin ve sermaye akışının hızlanmasıyla ulusal tüzel düzenlemeler, söz
konusu akışkanlığın önünde duran bir engel olarak görülmeye başlandı. Sermayenin
devinimini sınırlayacak engellerin, örneğin Avrupa Birliği gibi ulus-üstü siyasal
örgütlenmelere gidilerek, kaldırılması, uluslararası akçal güçlerin dünya ekonomisinde
347
Talepte hızlı düşüşlerin ve değişmelerin yaşanması, üretimde verimliliğin giderek düşmesi,
karlardaki azalmanın yeni yatırımları engellemeye başlaması, petrol fiyatlarının yükselmesi, döviz
fiyatlarının sürekli değişiklik göstermesi ekonominin ve Fordizmin girdiği bunalımın ardında
bulunan başlıca etmenlerdi. Bkz. Stuart Hall, “Yeni Zamanların Anlamı”, Yeni Zamanlar:
1990’larda Politikanın Değişen Çehresi, Stuart Hall ve Martin Jacques (Der), Çev. Abdullah
Yılmaz, Ayrıntı, Ankara, 1995, 51.
162
payının artması da yeni gelişmelerdendir.348 Bunun bir başka sonucu da, ulusal devletin
gücünü yitirmesi, dünya düzeninde yeni güç odaklarının daha etkili olmaya
başlamasıydı. Sermayenin küreselleşmesi ve uluslararası alanda hareketliliğinin
hızlanmasının doğurduğu bir başka sonuç da, ulusal devletin eski konumunun sarsılmaya
başlanmasıyla birlikte, yerel boyutun, kentlerin önem kazanması; böylece sermaye ulusdevlet engeliyle karşılaşmadan yerel pazarlara ulaşabilecektir.349
Kamu yönetimi anlayışında yaşanan değişimde "liberal demokrasinin meşruluk
sorunu" olarak adlandırılabilecek bir başka etmenin de rol oynadığı savunulmaktadır.350
Aslında, yukarıda değinilen sürecin bir parçasını oluşturan bu etmenin, yeni dünya
durumunda, liberal demokrasiyi, yönetimde, temsil ve katılımda yaşanan sıkıntılara
çözüm bulma arayışına yönelttiği düşünülmektedir. Liberal demokrasinin bir temsil ve
katılım sorunu ile karşı karşıya olduğu düşüncesinde, büyük ölçüde, Aydınlanma'nın
getirdiği ussallık anlayışı üzerine kurulu, yöneten-yönetilen ikiliğine dayanan,
özekselleşmiş, uzun erimli planlamayı öngören geleneksel yönetim ve örgüt
düzeneklerinin bireyi yönetim sürecinden dışlayarak edilginleştirdiği varsayımından
yola çıkılmaktadır.351 Bireylerin yönetimde temsilinden kaynaklanan sıkıntılarla
348
Yirminci yüzyılın sonuna doğru sermaye önündeki engellerin kaldırılmasıyla birlikte ekonomik
anlamda ulusal devletlerin erklerini yitirmeleri tezine güçlü bir karşı çıkış da yükselmekte. Bu
görüşün temel dayanağı, günümüzde uluslararası ticaretin ve uluslararası yatırımların yüzyılın
başındakinden daha güçlü olmaması. Bkz. Paul Hirst, Grahame Thompson, Küreselleşme
Sorgulanıyor, Çev. Çağla Erdem, Elif Yücel, Dost, Ankara, 1998, s.8-23; Chris Harman,
"Globalisation-A Critique of a New Orthodoxy", International Socialism, No 73, 1996.
349
Bu konudaki tartışmalar için şu kaynaklara bakılabilir: Gülten Kazgan, "Yeni Ekonomik Düzen ve
Ulus Devlet", Mülkiye, Cilt XXIV, S.220, s.129-138; David Harvey, "Esneklik: Tehdit mi yoksa
Fırsat mı?", Toplum ve Bilim, Çev.Ayça Kurdoğlu, Bahar 1993, S. 62, s.83-92; Çağlar Keyder,
Ulusal Kalkınmacığın İflası, 2. Basım, Metis, İstanbul, 1996; Tarık Şengül, "Siyaset ve Mekansal
Ölçek Sorunu: Yerelci Stratejilerin Bir Eleştirisi", Küreselleşme: Emperyalizm, Yerelcilik, İşçi
Sınıfı, A. Ahmet Tonak (Der.), İmge, Ankara, 2000, s.111-158.
350
Yılmaz Üstüner, E. Fuat Keyman, "Globalleşme, Katılımcı Demokrasi ve Örgüt Sorunu",
Ekonomik Yaklaşım, Sonbahar-Kış 1995, Cilt 6, S.17-18, s.33-49.; Marie-Claude Smouts, "The
Proper Use of Governance in International Relations", International Social Science Journal, March
1998, S.155, s.84.
351
İlhan Tekeli, "Yönetim Kavramı (nın)Yanı Sıra Yönetişim Kavramının Gelişmesinin Nedenleri
Üzerine", Modernite Aşılırken Siyaset, İmge, Ankara, 1999, s.239-254.
163
demokrasinin yalnızca belirli bir orandaki çoğunluğun egemenliğine dönüşmesi, var
olan katılım yollarının, bir başka deyişle yurttaşların yönetimi etkileyebilme olanağının,
yalnızca oy verme ile sınırlı kalması, sözü edilen bunalımın bir başka boyutunu
oluşturmaktadır. Sivil toplum örgütlerinin, yurttaş girişimlerinin ve özel kesimin,
yönetim sürecinde bir edimci olarak yer almasını sağlayacak koşulları yaratmanın, sözü
edilen sıkıntılı durumu aşmaya yarayabileceği düşünülmektedir. 352 Akılcılığa dayanan
teknokratik yönetimin her zaman en iyi olanı belirleyemeyeceği düşüncesiyle geleneksel
yönetim yapısına yeni öğeler eklenmesi, postmodern eğilimlerin bir yansıması olarak da
değerlendirilebilir. Son dönemdeki toplumsal gelişmelerle geleneksel ulusal yönetim
yapısının güç yitirmesi, bireyin ve sivil toplumun yönetimde ön plana çıkmasını
kolaylaştıran bir başka etmen olmuştur. Teknolojik gelişmelerin büyük ölçüde
yönlendirip biçimlendirdiği küreselleşme olgusu, klasik anlamdaki sınırları ve doğal
olarak bu sınırlar içindeki denetim gücünü zayıflatmıştır. Dolayısıyla tek başına devletin
ve diğer güç odaklarının belirleyiciliği büyük aşınmalar göstermiştir. Uluslararası alanda
yapılan türlü siyasal-ekonomik antlaşmalar, çok-uluslu şirketlerin sayılarının artması ve
giderek güçlenmesi, sermayenin belirli noktalarda yoğunlaşarak buralardan dünya
ekonomisinin işleyişini yönlendirilmesi, uluslararası sermaye önündeki türlü engellerin
kaldırılması ya da zayıflatılması, iletişim ve ulaşım olanaklarının artmasının kültürlerin
birbirleri ile tanışmasını sağlaması, çoğunlukla da tek bir egemen kültürün diğerleri
üzerinde denetimde bulunmaya başlaması, devletlerin ve bunların yönetim süreçlerinin
birbirine bağımlı duruma gelmesi türünden gelişmeler bunlardan sayılabilir. Yirminci
352
Küreselleşme ile gelen yeni koşullar karşısında siyasal alanda genel yönelişi etkileme olanağı
kalmayan bireyler ve topluluklar daha küçük sorunlarla ilgilenmeye başlıyorlar. Çevrecilik, hayvan
hakları ve eşcinseller, özürlüler vb. kesimlerin hakları için savaşımda bulunma bunlardan sayılabilir.
Bkz. Hirst, Thompson, Küreselleşme Sorgulanıyor, s.211. Çünkü yeni dünya düzeni ile ulusal
devletin göreli olarak öneminin azalması, politika belirleme sürecinin yalnızca var olan yeni düzene
nasıl uyum sağlanabileceği sorunu olarak algılanması, devletlerin bir tür belediyeye yani yalnızca
gerekli kamu hizmetlerinin yapıldığı ya da yönlendirildiği bir kuruma dönüştürülmek istenmesi, bu
yapı içerisinde sınıf temelinde ortaya çıkabilecek toplumsal yapıyı ve devlet düzenini dönüştürücü
hareketlerin etkililiğinin azalması, bireylerin yalnızca kendi yaşam çevrelerine ya da gündelik
yaşamlarına ilişkin sorunlarda etkin tavır alabilmesi sonucunu doğurmuştur. Daha önceden de
değinildiği gibi, hizmetlerin sunumu sürecinde sivil toplumun da etkili olmasını gerektiren
yönetişimin mantığı ile de uyuşur bu durum.
164
yüzyılın son çeyreğinde yaşanan bütün bu gelişmelerin ulusal devletlerin kamu
yönetimine ve yönetsel yapısına, dolayısıyla onun bir parçası olan kıyı yönetimine
yansımaması olanaksızdı.
C.Yeni Yürütüm Anlayışı
Özünü liberal ekonominin ve yeni sağ politikaların oluşturduğu bu
gelişmelerin, kamu yönetimine etkisini üç ana başlık altında özetlemek olanaklıdır:
Devletin etkinlik alanının, öncelikle de ekonomi alanında, daraltılması; daha önceden
kamu tarafından sunulan türlü alanlardaki hizmetlerin özel kesime devredilmesi, kamu
yönetiminde işletmecilik ilkelerinin egemen kılınması. Bu üç yönelişin doğal sonuçları,
kamu hizmetlerinin toplumsal niteliğinden soyutlanarak piyasanın işleyiş kurallarına
göre düzenlenmesi ve salt teknik bir sorun olarak algılanması, özel amaçlı yeni
örgütlerin kurulması, “deregulation” (kurumsal-yasal serbestleştirme) sürecinin ve
özelleştirmenin hızlandırılmasıdır. Bu yapı içerisinde devlete bırakılan temel görev adalet, savunma, iç güvenlik gibi bir kaç ana konu dışında- serbest pazara dayalı olarak
işleyen ekonomi için gerekli düzenleyici önlemleri alması olmuştur.
Bütün bu gelişmelerin doğal sonucu, klasik kamu yönetimi anlayışının değişim
geçirerek, kamu yönetiminin işlevinin, daha çok serbest pazarın ve sermayenin -özellikle
de uluslararası sermayenin- daha iyi işlemesine olanak verecek koşulları yaratmakla
sınırlandırılması; yerel ya da özeksel nitelikteki kamu hizmetlerinin sunulmasında özel
girişime ve sermayeye daha çok yer verilmesi; bürokrasinin çalışmasında yasal
düzenlemelere uygunluktan daha çok etkinliğe ve verimliliğe önem veren işletmecilik
anlayışının (managerialism) egemen kılınması;353 kamu harcamalarının azaltılması;
353
1980'lerde Amerika Birleşik Devletleri'nde Reagan'ın ve İngiltere'de Thatcher'ın, kamu
hizmetlerini daha etkili ve verimli sunmak üzere başlattığı 'düzeltim' çalışmaları burada anılabilir.
Kimi hizmet alanlarının özel sektöre bırakma, kamu görevlilerinin sayısında indirime gitme,
başarıma dayalı bir ücret düzeneği kurma ve yönetimin işleyişinde tasarrufu göz önünde bulundurma
gibi önlemler bunlardandır. Bkz. David L. Dillman, "Personel Yönetiminde ve Verimlilikte Reform:
İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri'nde Kamu Hizmetinin İyileştirilmesi", Çev. Çiçek Refik,
Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığı, Ankara, 1991; Christopher Pollitt, "Antistatist Reforms and
165
kamu sektöründe çalışanların sayısında indirime gidilmesi; kamu hizmetlerinin
sunumunda, klasik kamu hizmeti anlayışının gereklerinin bırakılarak, hizmetlerin
bedelinin ve yararlanma koşullarının serbest piyasa ilkelerine göre belirlenmesi; bu
hizmetlerden yararlananların “yurttaş” yerine “müşteri” olarak değerlendirilmesi;
hizmetlerin yerine getirilmesinde var olan kurumlar yerine yeni özel amaçlı uzmanlık
kuruluşlarından yararlanmanın yollarının açılması; yönetim sürecinde profesyonel
yöneticilerin etkin rol oynaması;354 türlü yerel girişimlerin ya da gönüllü örgütlerin
hizmetlerin sunulması sürecine (özellikle çevre sorunları, tarihsel ve kültürel değerlerin
korunması, kültür-eğitim vb. işlerde) daha etkin bir biçimde katılması; yerel
yönetimlerin demokratik işlevlerinden daha çok hizmet sunmaya ilişkin işlevlerinin ön
plana çıkarılması; uluslararası çapta, büyük uzmanlık ve sermaye kurumlarının
yönlendiriciliğine ve akçal desteğine daha az direnç gösterilmesi olmuştur. Bu anlayışın
bir uzantısı olarak son dönemde, “toplam kalite yönetimi”, “başarım değerlendirmesi”,
“esnek üretim”, “yasal-kurumsal serbestleşme”, özel amaçlı (adhokratik) örgütler, kamu
yönetimi yazınında yoğun bir biçimde gündeme gelmeye başlamıştır. 355
Yukarıda sayılan gelişmelere koşut olarak, klasik yönetim anlayışının kimi
eksikliklerini doldurmak üzere yeni bir yönetim anlayışı “yönetişim” (governance)
New Administrative Directions: Public Administration in the United Kingdom", Public
Administration Review, January/February 1996, Vol. 56, No.1, s.81-84.
354
R.A.W. Rhodes, Understanding Governance: Policy Networks, Governance, Reflexivity and
Accountability, 2nd Edt., Open University Press, Buckingham, 1999, s.48.
355
Christopher Hood, "A Public Management for all Seasons?", Public Administration, Vol. 69,
Spring 1991, s.3; Patrick Dunleavy, "The Globalization of Public Services Production: Can
Government Be 'Best in World'? ", Public Policy and Administration, 1994, No 9/2, s.36-42;
Patrick Dunleavy, Christopher Hood, "From Old Public Administration to New Public Management",
Public Money & Management, July-September 1994, No: 14/3, s.9; Demet Varoğlu, Kadir
Varoğlu, “Kamu Demokrasilerinde Profesyonelleşme ve Örgütsel Yapılanma Üzerine Etkileri”,
Kamu Yönetimi Disiplini Sempozyumu Bildirileri-Cilt II., TODAİE, Ankara, 1995, s.11-24;
A.Şinasi Aksoy, “Yeni Sağ ve Kamu Yönetimi”, Kamu Yönetimi Disiplini Sempozyumu
Bildirileri-Cilt II., TODAİE, Ankara, 1995, s.160-173; B. Guy Peters, “Model of Governance for
the 1990s”, The Future of Governing, University of Press of Kansas, 1996, s.15-44 ; Turgay Ergun,
“Postmodernizm ve Kamu Yönetimi”, Amme İdaresi Dergisi, C.30, S.4, Aralık 1997, s.5-15.
166
gündeme gelmiştir.356 "Governance" sözcüğü ile yalnızca ulusal devletlerin yönetim
süreci değil, uluslararası örgütlerin, uluslararası akçal örgütlerin, çok uluslu şirketlerin
ve gönüllü kuruluşların oluşturduğu uluslararası yönetim düzeneği anlatılmak
istenmektedir. 357 Sözcük, devletin kurumsal düzenlemelerini, siyasa belirleme sürecini,
karar alma ve uygulama aşamalarını, yönetim içinde bilgi akışını ve yurttaşlarla yönetim
arasındaki bütün ilişkileri kapsayacak
biçimde kullanılmaktadır.358 İngilizce'si
"governance" olan ve Türkçe'ye "yönetişim" 359 ya da "yeni yürütüm anlayışı"360
biçiminde aktarılan kavram, devletin küçültülmesine, yeni kamu yönetimi anlayışına, iyi
yönetime (good governance),361 yönetimin katılımcı boyutunun ön plana çıkartılmasına
356
Dünya Bankası’nın 1989’da Afrika’nın içinde bulunduğu durumu 'governance’taki kriz' olarak
nitelemesinden sonra ‘governance’ sözcüğü yaygın olarak kullanılmaya başlandı. Bkz. Anthony
Pagden, "The Genesis of ‘Governance’ and Enlightment Conceptions of the Cosmopolitan World
Order", International Social Science Journal, March 1988, s.7; Ngaire Woods, "The Challenge of
Good Governance for the IMF and the World Bank Themselves", World Development, Vol.28,
No.5, May 2000.
357
Anthony Pagden, "The Genesis of ‘Governance’ and Enlightment Conceptions of the
Cosmopolitan World Order", s.7.
358
Woods, "The Challenge of Good Governance for the IMF and the World Bank Themselves".
359
Bkz. Tekeli, "Yönetim Kavramı (nın)Yanı Sıra Yönetişim Kavramının Gelişmesinin Nedenleri
Üzerine", s.239-254.
360
Bkz. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Avrupa Birliği'ne Tam Üyelik Sürecinde Türkiye'de
Yönetimin Yeniden Yapılanması, Ankara, 2000, s.108.
361
1990'larda, Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) ve Dünya Bankası'nın, borç vereceği ülkelerin
yönetim yapılarında gitmeleri gereken değişikliklerin dayandığı, yasallık (legitimacy), temsil
(representation), denetlenebilirlik (accountability), halkın bilgilendirilmesi, saydamlık gibi ilkelerin
bütünü "iyi yönetim" (good governance) olarak adlandırılmaya başlandı. Buna göre, yönetim
sürecinde saydamlığın, etkililiğin, denkserliğin, katılımın, halkın hizmetleri sahiplenmesinin, hukuk
devletinin, yurttaşlar ve devlet arasında bilgi akışının sağlanması sağlanması gerekmektedir. Bkz.
Mark Turner, David Hulme, Governance, Administration & Development: Making the State
Work, Macmillan Press Ltd., London, 1997, s.231; "İyi yönetim" kavramının dayandığı ilkelerin,
borç alan ülkelerce benimsenmesini zorunlu tutan bu uluslararası örgütlerin, söz konusu kavramın
içeriğini kendi iç yapılarına ne ölçüde yansıtabildiği ayrı bir tartışma konusunu oluşturmaktadır. Üye
ülkelerin, özellikle gelişmiş ülkeler dışındakilerin, örgütlerin yürütücü kurullarında ve örgüt
politikasında ne denli etkili olabildikleri, örgüt çalışmalarına gönüllü örgütlerin ve halkın katılımının
hangi düzeyde gerçekleştiği gibi konularda Dünya Bankası ve IMF'ye sert eleştiriler
yöneltilmektedir. Örneğin, gelişmiş ülkelerin, özellikle de ABD'nin, bu örgütlerin politikalarının
belirlenmesinde baskın rol oynaması ve örgütlerin çalışanlarının büyük ölçüde Anglo-Sakson
kültüründen gelmeleri denkserlik ilkesinin; kredi verilen projelerde, halk katılımının yalnızca
bilgilendirme düzeyinde kalması, karar alma, uygulama, denetleme aşamalarından dışlanması,
167
göndermede bulunmaktadır.362 Kavramın dayandığı başlıca ilkelere göz atmak gerekirse:
Yeni yönetim anlayışında herşeyden önce, birden fazla edimcinin, etkileşim içinde
hizmetleri sunması ya da düzenlemesi söz konusudur. Devletin görevi salt bu hizmetleri
görmek ya da denetlemek değildir; daha çok bunların, toplumun türlü kesimlerinin
oluşturduğu örgütlenmeler tarafından yerine getirilmesi
için uygun koşulları
hazırlamakla yükümlüdür. Bir başka anlatımla, devletin yanında, sivil toplum
kuruluşlarının, özel kesimin, bireylerin bu sürece katılmaları beklenir. 363 Devlet bu
sistemde tek başına belirleyici güç olmayacak, daha çok işlerin görülmesini
kolaylaştıracak türlü önlemleri alacak, yönlendirici konumda kalacaktır. Önemli olan iyi
hizmet sunabilen bir devlet yapısını oluşturmak değil, kendine güveni olan, girişimci
nitelikteki birey ya da örgütleri (ya da edimcileri) geliştirmektir. Hizmetlerin
yürütülmesinde söz sahibi olan odaklar, yeni anlayışa göre yalnızca alıcı konumunda
değildir; bunlara daha çok, birer ortak gözüyle bakılır. Böyle bir anlayış, başarım
değerlendirmesine, toplam kalite yönetimine, açıklığa, çoğulculuğa, yerinden yönetime
dayanacaktır. Uluslararası örgütler, gönüllülük temeline dayalı kuruluşlar, çok-uluslu
şirketler bu yeni anlayışın ayrılmaz parçalarıdır. 364
Yönetimin
işleyiş
biçimini
anlatmak
üzere
"government"ın
yanına
"governance" kavramının da getirilmesine karşı güçlü bir karşı çıkışın bulunduğunu da
katılım ilkesinin bu örgütlerce bile yeterince yaşama geçirilemediğini ortaya koymamasının
göstergeleri olarak sunulmaktadır. Bkz. Woods, "The Challenge of Good Governance for the IMF
and the World Bank Themselves".
362
Ayşe Tatar Peker, “Dünya Bankası: ‘Büyüme’ Söyleminden ‘İyi Yönetme’ Söylemine”, Toplum
ve Bilim, Bahar, S.69, 1996, s.45; R.A.W. Rhodes, Understanding Governance: Policy Networks,
Governance, Reflexivity and Accountability, 2nd Edt., Open University Press, Buckingham, 1999,
s.46, 47.
363
Örneğin çevre korumaya ilişkin türlü önlemlerin alınmasında "yönetişime" özgü kimi yöntemlerin
kullanıldığını görüyoruz. Bu alanda devletin zorlayıcı, özel sektörünse kara dayanan kararları
karşısında, bağımsız girişimlerin daha olumlu sonuçlar verebilen uygulamalar gerçekleştirebileceği
düşünülüyor. Bkz. Gerry Stoker, “Governance as Theory: Five Propositions”, International Social
Science, March 1988, S.155, s.17-44; Tekeli, “Yönetim Kavramı (nın) Yanısıra Yönetişim
Kavramının Gelişmesinin Nedenleri Üzerine”, s.251.
364
Ali Kazancıgil, "Governance and Science: Market-like Modes of Managing Society and
Producing Knowledge", International Science Journal, March 1998, S.155, s.70, 71.
168
belirtmek gerekir. Örneğin bir görüşe göre, son dönemde çok sık kullanıldığı için her şey
ya da hiçbir şey anlamlarına gelebilen "governance" kavramının pazarlanmaya
çalışılmasında, "government" sözcüğünün özel girişime dayalı pazar ekonomilerinin
işleyişine uymamasının büyük payı bulunmaktadır.365 Kavramın toplumsal bilimlerin
1980'lerde
yaşadığı
paradigma
krizine
bir
yanıt
olarak
geliştirildiği
de
savunulmaktadır.366
D.Bütüncül Kıyı Alanları Yönetimi ve Yeni Yürütüm Anlayışı
Önceki sayfalarda daha ayrıntılı olarak ele alınan "bütüncül kıyı alanları
yönetimi"nin temel ilkelerinin yeni yürütüm anlayışının (governance) etkisi altında
oluşturulduğu
gözlenmektedir.
Söz
konusu
yeni
kıyı
yönetimi
anlayışının
biçimlenmesinde özellikle Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankası gibi uluslararası
örgütlerin söz sahibi olduğuna, bu alandaki kuramsal gelişmeleri yönlendirdiğine daha
önce değinilmişti. Yeni kıyı yönetiminin, yeni yürütüm anlayışı çerçevesi içinde
değerlendirilebilecek özelliklerine geçmeden önce, bu bağlantıyı vurgulayan bir Dünya
Bankası belgesine göndermede bulunmakta yarar var. Bütüncül kıyı alanları yönetiminin
temel ilkelerinin sergilendiği bu çalışmada doğruda doğruya, kıyı yönetimi ile yeni
yürütüm anlayışı vurgulanmaktadır: “Bütüncül kıyı alanları yönetimi ... bir ‘governance’
sürecidir.”367 Ancak, yapıtta yalnızca kıyı yönetiminin "governance" sürecinin bir
parçası olduğuna değinilmiş, bunun dışında bir çözümlemeye yer verilmemiştir. Kıyı
yönetimiyle ilgili hiçbir kuramsal çalışmanın üstünde durmadığı bu ilişkiyi, söz konusu
belgenin ele almadığı yönleriyle incelemekte yarar var.
365
Gerry Stoker, “Governance as Theory: Five Propositions”, International Social Science, March
1988, S.155, s.17-44.
366
Bob Jessop, “The Rise of Governance and the Risks of Failure: The Case of Economic
Development”, International Social Science Journal, March 1988, S.155, s.29-47.
367
Jan C. Post ve Carl G. Lundin (Der.), The Noordwijk Guidelines for Integrated Coastal Zone
Management, Washington DC, The World Bank, 1993, s.1.
169
Bu çalışmanın daha önceki bölümlerinde değinildiği gibi, bütüncül kıyı alanları
yönetimi öncelikle halk katılımına dayanır. Bu yeni yönetim anlayışında, ekonomik ve
toplumsal yararın elde edilmesinde yeni özel yöntemlerin geliştirilmesi gerektiğine
inanılır. Kıyı kaynaklarından sürdürülebilir bir biçimde yararlanmak için tüm sektörlerin
işbirliği içinde olması gerekir. Devletin tüm organları (özeksel ya da yerel) kıyı yönetimi
içinde düşünülür. Bu amaçla insan kaynaklarının ve kurumsal gelişimin güçlendirilmesi
esastır. Bireylerin kıyı kaynaklarından eşit bir biçimde yararlanmasına çalışılır. Ancak
kıyıda gerçekleştirilecek planlama ve koruma etkinliklerinde önceden kazanılmış
haklara saygı duyulması da önemlidir; özellikle taşınmazlar ve iyelik üzerindeki haklara.
Çevre koruma ve ekonomik gelişme bir arada düşünülür; bunlar birbirlerini dışlayan
kavramlar değildir. Kıyı kaynaklarından yararlanma biçimlerinin kalkınma ve çevre
üzerindeki etkilerinin tümünü birden ele alacak, kapsamlı bir anlayışın geliştirilmesi
zorunludur. Bu iki kavram arasındaki ilişkiler yalnızca fiziksel ve çevresel değil,
ekonomik kavramlarla da açıklanmalı ve anlaşılmalıdır. Kıyı yönetim sürecinin her
aşamasında başarım değerlendirmesine gidilmelidir. Kıyıdan yararlanan ya da kıyı ile
etkileşim içinde bulunan tüm sektörlerin aralarındaki ilişkiler tam olarak belirlenmelidir.
Bütüncül kıyı alanları yönetimi klasik imar planlamasından çok daha geniş kapsamlıdır;
disiplinlerarası bir yaklaşımı gerektirir. Kıyı ve deniz kaynaklarının kullanımında tüm
taraflar arasında anlaşma ve uyuma varılması gerekmektedir. Yatay ve dikey doğrultuda
tüm sektörler arasında iletişim kurulmaya önem verilmelidir. Kıyı alanlarının gelişimi ve
iyi bir biçimde yönetilebilmesi için yerel değerlerin, geleneklerin göz önünde
bulundurulması ve öncelikli gereksinimlerinin neler olduğunun saptanması önemlidir.
Ülkelerin bütüncül kıyı alanları yönetimini kendi ulusal ve yerel koşullarına uyarlaması
başarı düzeyini yükseltecektir. Kıyı yönetimi sürecine katılanların eğitilmesi de üzerinde
durulması gereken bir diğer konudur. Kıyı yönetiminde yer alan tüm ortakların eşit ve
dengeli bir biçimde politika belirleme sürecine girmelerine elverişli bir ortam
yaratılmalıdır. Bütüncül kıyı alanları yönetiminin başarısı için tüm bunların yanında,
gerekli yasal ve kurumsal düzenlemelerin gerçekleştirilmesi de gerekir. Özeksel
yönetimin çabalara destek olması, akçal katkılarda bulunması, yönetim programlarının
başarısı için gereken koşullardan biridir. Yerel yönetimlerin ve özel amaçlı kurumların
170
çalışmalara
vereceği
desteğin,
başarı
düzeyini
artıracağı
burada
anılmalıdır.
Üniversiteler ve araştırma kurumları ile sürekli iletişim içinde olmak gerekmektedir.
Kıyı yönetimi sürecindeki tüm ortaklar (bireyler, gönüllü kuruluşlar, taşınmaz sahipleri,
yerel yönetimler, özel amaçlı kuruluşlar vb.) arasında eşgüdüm kurulmalıdır. Çevre
sorunlarının niteliğinden dolayı, ülkeler arasında da yakın iletişimin ve işbirliğinin
sağlanması gerekmektedir.
Görülebileceği gibi, yeni kıyı yönetimi yaklaşımının bütün bu özelliklerini yeni
yürütüm anlayışında bulmak olanaklı. Dolayısıyla bütüncül kıyı alanları yönetiminin
"governance" sürecinden başka bir şey olmadığını söylemek çok da yanlış olmayacaktır.
Bu süreç içerisinde, doğanın korunmasından ve toplum yararından çok, ekonomik
gelişmenin önünde bir engel olarak durduğu kabul edilen çevre sorunlarının giderilmesi
önem taşımaktadır. Söz konusu yeni yönetim anlayışında vurgu daha çok doğal
kaynakların tükenmesine, turizme, özel sektörün ve sivil toplumun güçlendirilmesine
yapılır. Yönetim sürecinde, ulusal devletin yanı sıra uluslararası örgütlerin, yerel
yönetimlerin, özel kesimin ve sivil toplum kuruluşlarının da önemli bir edimci olarak yer
alması,
çalışmaların
daha
çok
uluslararası
akçal
kuruluşların
desteğiyle
gerçekleştirilmesi, geleneksel yönetim biçiminin yanında yeni özel amaçlı kurumlara yer
verilmesi, yeni kıyı yönetimi yaklaşımının biçimlenmesinde bilimsel-teknolojik
gelişmelerden daha çok, ekonomide ve yönetimde yaşanan değişimlerin baskın
olduğunu ortaya koymaktadır. Her ne kadar, yeni kıyı yönetimi yaklaşımında, çalışmalar
sırasında yerel koşulların göz önünde bulundurulmasının gerekliliği üzerinde duruluyor
olsa da, önerilen ilkelerle küresel, türdeş bir kıyı yönetimi dizgesi yaratılmak istendiği
açıktır.
VI.Değerlendirme
Uluslararası alanda gözlenen toplumsal-ekonomik değişimlerin kıyı yönetimine
etkisinin ve uluslararası örgütlerin kıyı alanlarına bakış açılarının yansıtılmaya çalışıldığı
bu bölümün temel kaygısı, kıyı yönetiminin geçirdiği değişim sürecinde uluslararası
örgütlerin rolünü sorgulamaktı. Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler gibi örgütlerin kıyı
171
alanlarına ilişkin etkinlikleri, izledikleri politikalar yukarıda ayrıntılı biçimde incelenip
çözümlendiği
için
burada
yalnızca,
üzerinde
durulmayan
kimi
konuların
vurgulanmasıyla yetinilecektir.
Son yıllarda çevre sorunları ve özellikle de kıyı yönetimi ile ilgili kuramsal
çalışmaların önemli bir bölümünde, uluslararası örgütlerin ya da gönüllü kuruluşların
küresel sorunların çözümünde etkin bir rol oynayabilecekleri konusunda oydaşmaya
varıldığı görülmektedir. Bu tür kuruluşların, çevre sorunlarına çözüm bulma çabalarına
diğer edimcilerden -ulusal devlet, yerel yönetimler, yöre halkı gibi- daha fazla katkıda
bulunabilecek yapıda oldukları biçimindeki genel görüşün, uygulamada sağlanan kimi
yerel katkılar bir yana bırakılacak olursa, pek çok yönden tartışmalı olduğu ortadadır.
Öncelikle, sanıldığının aksine, bu tür örgütlerin sorunları çözmede ya da en azından
boyutlarını daha aşağıda tutmada diğerlerine oranla fazla etkili olduğuna ilişkin güçlü
kanıtlar bulmak çok da kolay olmayacaktır. Çalışmada değinilen Birleşmiş Milletler,
Dünya Bankası örneklerinde bu konunun ipuçlarını bulmak olanaklıdır. Söz konusu
alana ayrılan akçal kaynağın, bir başka yöntemle ya da bir başka örgütlenme biçimiyle
daha başarılı sonuçlar verip veremeyeceği denenmiş değildir. Üzerinde durulması
gereken bir diğer nokta ise son dönemdeki ekonomik-toplumsal dönüşümlerle ilgilidir.
Yukarıda yer verilen kıyı yönetimi ilkelerini ve bu ilkeler uyarınca başlatılan
programları, ulus-üstü örgütlenmelerin ekonomik ve toplumsal yaşamda edindikleri
güçlü konumun çevre sorunları alanına bir yansıması olarak değerlendirmek de
olanaklıdır. Bir anlamda, ulusal devletlerin çevre sorunları alanında da etkilerinin
azalmaya ya da hareket alanlarının yalnızca önceden belirlenmiş küresel ilkeler
çerçevesiyle sınırlanmaya başladığı söylenebilir. Bir uluslararası örgütten destek alan
ülkenin ya da yerel birimin, kıyı yönetiminin örgütsel yapısını, izleyeceği yöntemi ve
çalışmalarını, destek veren kurumun ilkeleri doğrultusunda belirlemek zorunda kalacağı
görülecektir.
Bir başka konu da, daha önce de değinildiği gibi, bu tür kuruluşlar arasındaki
büyüklük farkıdır. Genelde uluslararası örgütlerin ve gönüllü kuruluşların çevre
sorunları alanında önemli sorumluluklara sahip olması gerektiği ve bu doğrultuda
172
desteklenmesi gerektiği söylenirken, bunların arasındaki büyüklük farkları çoğu kez göz
ardı edilerek örgütlerin tümü denk yapıdaymış, denk büyüklükteymiş gibi kabul
edilmektedir. Oysa örgütler arasındaki farklar, hepsini aynı pota içinde görmemize
olanak tanımayacak kadar büyüktür. Bu durumun doğal sonucu da, bunlardan yalnızca
birkaçının etkin bir biçimde işlevlerini yerine getirebilmesi ve diğerleri üzerinde denetim
sağlayabilmesidir.
Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler gibi büyük uluslararası kuruluşların, çevre ile
ilgili öncelikli sorun alanlarını, buna ilişkin politikaları ve yürütülecek çalışmaları
öncede saptadıkları bilinmektedir. Bunu da, devletler arasında işbirliği olanakları
yaratarak, türlü toplantılar düzenleyerek, eylem planları ya da bildirgeler hazırlayarak
gerçekleştirmektedirler. Küresel çevre sorunların gözler önüne serilmesinde, devletler
arasında işbirliği olanaklarının yaratılmasında, kamuoyunun harekete geçirilmesinde bu
tür kuruluşların önemli işlevler gördüğüne kuşku yok. Ancak konu bir başka açıdan ele
alındığında bu denli olumlu değerlendirmelerde bulunmak güçleşmektedir.
Büyük uluslararası örgütlerin, söz konusu etkisi yalnızca küresel çevre sorunları
ile ilgili politikaları belirlemesiyle ya da çok sayıda çalışmaya imza atarak bu alandaki
uygulamaları kendi dünya görüşü doğrultusunda biçimlendirmesiyle ortaya çıkmıyor.
Önceden de değinildiği gibi, uluslararası örgütler, belli bir yerdeki kıyı yönetimi
programını, ancak belli bilimsel yöntem ve araçların kullanılması koşuluyla
desteklemektedirler. Bu durumun, bilimsel çalışmaların alacağı yönün büyük
uluslararası (akçal) kuruluşlarca belirlenmesi anlamına geleceği düşünülebilir. Bir
anlamda, bu tür kuruluşlar, gerçekleştirdikleri ya da akçal açıdan destekledikleri
'projelerde' bilimden yalnızca teknik anlamda yararlanmak, özellikle toplumsal
bilimlerde ise ana doğrultuları kendisi belirlemek eğilimindedir. Bu tür uluslararası
örgütlerin, bundan bir adım daha öteye giderek bilim dünyasını kendi ilkeleri, anlayışı,
dünya görüşü çerçevesinde yönlendirdiği hatta biçimlendirdiği söylenebilir. Günümüzde
akademik dünyada yaygın olarak tartışılan ve genelde içeriği bu tür kuruluşların bakış
açısına göre doldurulan, yeni yürütüm anlayışı/yönetişim (governance), sürekli ve
dengeli kalkınma (sustainable development), iyi yönetim (good governance) gibi
173
kavramların öncelikle büyük uluslararası örgütlerce kullanıldığını, ardından akademik
yazına güçlü bir biçimde girdiğini görüyoruz.
Uluslararası örgütlerin kıyı alanlarına yönelik etkinliklerini bir başka açıdan
değerlendirmek de olanaklıdır. Özellikle, teknik olanakları ve yönetsel yapıları güçlü
olmayan ülkeler söz konusu programlar aracılığıyla kimi kıyı bölgeleri için kazanımlar
sağlayabilirler. Ancak uygulanan pilot projelerdeki başarının bir iki yöreyle sınırlı
kalmaması,
buradaki
deneyimden elde
edilecek
kazanımların ülke
yüzeyine
yansıtılabilmesi için öncelikle güçlü bir ulusal kıyı yönetimi düzeneğinin kurulması
gerekmektedir. Yoksa, yeni başlatılan kıyı yönetimi programlarının, Türkiye örneğinde
olduğu gibi, uygulamaya geçemeyip kağıt üstünde kalması, var olan geleneksel yönetim
yapısını daha da parçalı durumu getirmesi ya da en iyi olasılıkla, yerel düzeyde başarılı
olan ancak ülke yüzeyine yayınlaştırılamayan örnek çalışmalar olarak kalması
kaçınılmazdır.
174
Üçüncü Bölüm:Türkiye'de Kıyı Yönetimi ve Tüzel Açıdan Kıyıların Durumu
Türkiye'de, özellikle 1992 Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı'ndan sonra,
geleneksel dizgeden bağımsız olarak ya Gündem 21 gibi çevre sorunlarını küresel
düzeyde ele alan kimi belgelerin zorlamasıyla ya da Dünya Bankası gibi uluslararası
akçal destek kuruluşlarının desteğiyle yeni kıyı yönetimi girişimlerinin başlatıldığından
söz edilmişti. Anılan gelişmeyi, uluslararası alanda kıyı yönetimi anlayışındaki
değişimin bir yansıması olarak değerlendirmek olanaklıdır. Ancak bu yeni eğilimin,
kıyılardaki sorunların nicelik ve nitelik açısından ağırlaşmaya başlamasından ve öteden
beri uygulanagelen kıyı yönetimi dizgesinin yetersizliklerinden beslendiği de bir başka
gerçek. Yeni kıyı yönetimi yaklaşımlarının Türkiye kıyılarına etkisini bütün yönleriyle
değerlendirebilmek için, önce, bu yeni eğilimi doğuran koşulları sergilemek
gerekmektedir. Üçüncü bölümde, bu amaç doğrultusunda, önce Türkiye kıyılarının genel
durumu ortaya konarak içinde bulunduğu sorunlara değinilecek, ardından kıyı
yönetiminin tüzel boyutlarına yer verilecek, son olarak da, kıyıya yönelik olarak izlenen
politikalar kamu yararı bağlamında değerlendirilmeye çalışılacaktır.
I.Türkiye'de Kıyı Yönetimine Duyulan Gereksinim
Türkiye'de kıyı alanlarının içinde bulunduğu sorunları incelemek aynı zamanda,
ülkenin genel olarak yerleşim ve çevre sorunlarını da ortaya koymak anlamına
gelecektir. Nüfusun yaklaşık yarısının kıyı bölgelerinde yaşaması, Türkiye genelinde
nüfus yoğunluğu km2 'de 73 kişi olmasına karşılık kıyı illerinde bu sayının 127 olması,
tüm
sanayi
ürünlerinin
%70-80'inin
kıyı
illerinden
sağlanması
bu
yargıyı
doğrulamaktadır.368 Ancak kıyılar, evsel ve endüstriyel atıklardan, enerji santrallerinden
ya da kent yaşamından kaynaklanan kirlilik gibi karasal bölgelerde de görülebilecek
sorunların yanı sıra doğal yapılarına özgü değişik kirlenmelere ya da baskılara da sahne
368
Devlet Planlama Teşkilatı, Türkiye Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Planı, 2. Baskı, Şubat
1999, Ankara.
175
olmaktadır. Bir başka anlatımla kıyı alanlarında, üzerinde nüfus ve ekonomik etkinlik
yoğunluğu fazla olduğu için buralarda, hem kara bölgelerine, hem de kendi doğal
yapılarına özgü sorunları gözlemlemek olanaklıdır. Türkiye kıyılarının, evsel ve
endüstriyel atıklardan, denize katı atık boşaltılmasından, deniz ulaşımı ve kazalarından,
liman ve marina yapımından, kıyıların doldurulmasından369, aşırı avlanmadan ya da
deprem, sel gibi doğal yıkım olaylarından kaynaklanan kirlilik ve sorunların tehdidi
altında olduğu bilinmektedir. Ancak, burada, hem çalışmanın kapsamını aşması hem de
kimi yerlerde değinilmiş olmasından ötürü, sözü edilen bu sorunların tümüne birden yer
verilmeyecek, yalnızca turizm ve ikinci konutlardan kaynaklanan sorunlar üzerinde
durulacaktır.
Türkiye kıyıları üzerindeki baskıda turizm etkinliklerinin ayrı bir yeri
bulunmaktadır Aşağıdaki çizelgeden de görülebileceği gibi, turizm hareketleri özellikle
1970'li yıllardan sonra hızlanmış, 1980'lerde turizmden elde edilecek geliri artırmak
üzere alınan önlemler ülkeye gelen turist sayısında büyük bir artışa yol açmıştır. Bu
açıdan, 1982 yılında çıkartılan Turizmi Teşvik Kanunu, Türkiye'de kitle turizminin
gelişimi açısından bir dönüm noktasını simgelemektedir. Yasayla, bir yandan bu
alandaki girişimlerini desteklemek üzere özel önlemler getirilirken bir yandan da
bozulmamış kıyı alanları, verimli tarım toprakları, tarihi ve doğal değerler turizmin
hizmetine sunulmuştur.
369
Türkiye kıyılarının önemli bir bölümünde olumsuz etkisini gösterecek olan Karadeniz Sahil Yolu
projesini burada anmak gerekir. 1997'de başlanan yol çalışmaları Samsun-Sarp arasındaki 559 km'lik
mesafeyi kapsamaktadır. Yol yapımının önemli ölçüde denizin doldurulmasına dayandığı proje, ÇED
raporlarının eksik olması, doğal dengeyi ve doğal varlıkları tehdit etmesi, balıkçılık gibi geleneksel
geçim kaynaklarını yok etmesi, halk katılımı ve kamuoyu bilgilendirilmesindeki eksiklik gibi
nedenlerle Karadeniz kıyılarında yeni sorunları gündeme getirebilecektir. Bolaman-Hopa arasındaki
345 km'lik yolun yaklaşık 150 km'sinin denizi doldurarak yapılacağını da belirtmek gerekir. Bkz.
Sami Koç, "Doğu Karadeniz Sahil Yolu İyileştirme Projesi Hakkında Görüş ve Öneriler", I.
Karadeniz Kalkınma Kurultayı: Gönüllü Kuruluşlar ve Kişisel Katkılar (17-18 Mayıs 1998,
Samsun), Karadeniz'in Özelliklerini Koruma Kulübü Derneği, Ankara, 1999. s.114-117.
176
Çizelge 11: Türkiye'de Turizmin Gelişimi
Yıllar
Gelen Turist
(1000 Kişi)
1953
1960
1970
1975
1980
1983
1984
1985
1986
1987
1988
1989
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997(1)
1998(2)
91
124
725
1.541
1.288
1.625
2.117
2.615
2.391
2.856
4.173
4.459
5.389
5.518
7.076
6.501
6.671
7.727
8.614
9.700
11.000
Endeks
100
136
797
1.693
1.415
1.786
2.326
2.874
2.627
3.138
4.586
4.900
5.922
6.064
7.776
7.144
7.331
8.491
9.466
10.659
12.088
Turizm Geliri
(Milyon $)
201
326
420
548
1.094
950
1.476
2.355
2.557
3.225
2.654
3.639
3.959
4.321
4.957
5.650
7.500
8.500
(1) Gerçekleşme Tahmini
(2) Tahmin
Kaynak: Devlet Planlama Teşkilatı
İkinci konut yatırımlarının plansız biçimde kıyı alanlarında yoğunlaşması da bir
diğer önemli sorunu oluşturmaktadır. Önemli bölümünün kıyılarda, verimli tarım
topraklarında ve ormanlık alanlarda yer aldığı bu konutlar, yılın yalnızca belirli
dönemlerinde kullanılmasına karşın, kurulu oldukları yörelerde yoğunluğu artırarak
büyük altyapı sorunlarına neden olmaktadır.370 Bu anlamda, ikinci konutların kıyı
370
Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı'nın 1996 yılında yaptırdığı bir araştırmada bu
sonuçları doğrulayan bulgulara rastlamak olanaklıdır. Balıkesir'in Burhaniye, İzmir'in Çeşme ve
Muğla'nın Bodrum ilçelerinde yapılan alan araştırmasına göre, toplu konut sitelerinin yalnızca
%8.5'inde kanalizasyon sistemi bulunmakta, %82'sinde çöpler düzenli olarak toplanabilmekte,
177
alanlarına yaptığı baskı iki biçimde kendini göstermektedir. Birincisinde doğal
güzelliklerin, doğal kaynakların ya da tarım topraklarının üzerine kurulmuş konutların
doğrudan doğruya doğa üzerine yaptığı bir baskı söz konusudur; ikincisi ise, bu tür
yapıların nüfus yoğunluğunu dengesiz bir biçimde artırarak kentsel altyapıya getirdikleri
yükle ilgilidir. İkinci konutlarla ilgili olarak değinilmesi gereken bir konu da kıyı
alanlarının kamu yararına kullanımı sorunudur. Toplumun bütün kesimlerinin yararına
açık olması gereken kıyı alanları, bu tür yapılarla yalnızca sınırlı bir kümenin denetimine
bırakılmakta, halkın kıyılara erişimi engellenmektedir. Türkiye'nin kıyı politikalarının
kamu yararı bağlamında incelendiği bölümde konuya ayrıntılı biçimde yer verilecektir.
Özellikle Türkiye’de, kıyı bölgelerinin içinde bulunduğu bir başka sorunun da,
kıyı kentlerinin kimliklerini yitirmesi olduğu söylenebilir. Sanayileşmenin, kentleşmenin
ve turizm etkinliklerinin hızlanıp yaygınlaşmasının, bu açıdan, diğerlerinden daha çok,
kıyı kentlerini etkilediğine kuşku yok. Artan nüfusun gereksinimlerini karşılamak üzere
kıyı alanlarında altyapının geliştirilmesi, sanayi ve turizm tesislerine ya da enerji
santrallerine kıyıda yer verilmesi, kıyı kuşağı boyunca -çoğu kez de denizi doldurarakyol geçirilmesi, ormanlık alanların ikinci konutlar ya da işyerleri için ayrılması, kıyı
kentlerinin kimliğinin bozulmasına yol açan en önemli etmenlerdendir. 1950'li yıllarda
yapılan Karadeniz Sahil Yolu’nun, Trabzon’un deniz ile bağını keserek kentin tarihsel
kimliğinin bozulması sürecine katkıda bulunması bu konuya örnek verilebilir.371
Samsun-Sarp arasındaki kıyı kuşağından -çoğu yerde denizden- geçecek Karadeniz Sahil
Yolu'nun da kıyı kentlerine benzer etkilerde bulunacağına kuşku yok.
%56.2'sinde düzenli otopark bulunmaktadır. %86.7'si deniz kıyısında bulunan bu konutlardan yılda 4
aydan daha az yararlananların oranı %85.8'dir. Bkz. Ülker Baykan Seymen, Hülya Koç, Türkiye'de
Kıyı Yerleşmelerinde Tatil Konutları, Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı, Ankara, 1996.
371
Baran İdil, “Kıyı Kentlerimizin Yok Olan Kimlikleri ve Düşündürdükleri: Trabzon Özelinde Bir
İrdeleme”, Mimarlık, 1989/2, S.234, s.94-95.
178
II.Kıyılara İlişkin Tüzel Düzenlemeler
Kıyılardan yararlanmada kamu yararı anlayışının ne ölçüde tüzel düzenlemelere
yansıdığını anlayabilmek; yasama, yürütme ve yargı organlarının kıyı alanlarına bakışını
ortaya koyabilmek; türlü uluslararası belgelerde ya da örgütlerin yayınlarında
benimsenen evrensel kıyı yönetimi ilkelerinin yasalarda ne ölçüde yer bulabildiğini
saptayabilmek için kıyılara ilişkin tüzel yapıyı ayrıntılı biçimde incelemek yerinde
olacaktır. Bu amaç doğrultusunda, önce, kıyı ile ilgili ilk yasa kuralının çıkarıldığı
1972’den günümüze değin tarihsel gelişim içinde doğrudan doğruya kıyıyı ele alan yasal
belgelere372 yer verilecek, ardından da, yürürlükte bulunan tüzel düzenlemeler türlü
açılardan değerlendirilmeye çalışılacaktır. Temelde başka konular üzerine çıkarılmış
olan ancak kimi yönleriyle kıyıları ilgilendiren diğer yasalara da yeri geldiğince
değinilecektir. Kıyı ve deniz sorunlarına ilişkin taraf olunan çeşitli uluslararası
antlaşmalara ya da örgütlere,
ilgili bölümlerde değinildiği için burada yer
372
04.04.1926 tarihli 743 sayılı Medeni Kanun’u dışarıda bırakırsak 1972 yılından günümüze değin
başlıbaşına kıyıları ele alan pek çok yasal düzenleme gerçekleştirilmiştir. Bir bölümüne çalışma
boyunca da değinilecek olan söz konusu yasal belgeleri şöyle sıralamak olanaklı: 20.07.1972 tarihli
1605 sayılı (6785 sayılı) İmar Kanunu’nda Bazı Değişiklikler Yapılması Hakkında Kanun;
18.01.1975 tarihli İmar Kanunu'nun Ek 7 ve 8 inci Maddelerine İlişkin Yönetmelik (16.02.1975
Tarihli ve 15151 Sayılı Resmi Gazete'de düzeltmesi vardır.); 17.04.1990 tarihli 1982 Anayasası;
02.06.1983 tarihli İmar Kanunu'nun Ek 7 ve 8 inci Maddesine İlişkin Yönetmeliğin 4.2 Maddesine
Fıkra Eklenmesine Dair Yönetmelik; 22.11.1983 tarihli 2960 sayılı Boğaziçi Kanunu; 05.12.1983
tarihli İmar Kanunu'nun Ek 7 ve 8 inci Maddesine İlişkin Yönetmeliğin 4.2 Maddesine Fıkra
Eklenmesine Dair Yönetmelik; 01.12.1984 tarihli 3086 sayılı Kıyı Kanunu; 18.05.1985 tarihli 3086
Sayılı Kıyı Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik; 10.07.1986 tarihli 3086 Sayılı Kıyı
Kanununun Bazı Maddelerinin İptaline Dair Anayasa Mahkemesi Kararı; 04.10.1989 tarihli 6785
Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin
İptaline Dair Anayasa Mahkemesi Kararı; 17.04.1990 tarihli 3621 sayılı Kıyı Kanunu’nun İptaline
Dair Anayasa Mahkemesi Kararı; 03.08.1990 tarihli Kıyı Kanununun Uygulanmasına Dair
Yönetmelik; 23.01.1992 tarihli 3621 sayılı Kıyı Kanununun Bazı Maddelerinin İptaline Dair
Anayasa Mahkemesi Kararı; 11.07.1992 tarihli 3830 sayılı Kıyı Kanununda (3621 sayılı) Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun; 13.10.1992 tarihli Kıyı Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin
Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Yönetmelik; 30.03.1994 tarihli Kıyı Kanununun
Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Yönetmelik;
27.07.1996 tarihli Kıyı Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Yönetmelik.
179
verilmeyeceğini de eklemek gerekir. 373 Türkiye'de kıyı yönetimini biçimlendiren temel
düzenlemelerin zamandizimsel biçimde incelenmesine geçmeden önce kıyıların genel
olarak içinde bulunduğu tüzel durumu ana hatlarıyla ortaya koymada yarar var.
Tüzel düzenlemelerde, kıyılara, nicelik ve nitelik açısından, diğer çevre
öğelerine göre, ayrıcalıklı bir yer verildiğini söylemek olanaklıdır. Anayasada konuya
"Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler" bölümünde değinilerek, buralardan
yararlanmanın sosyal ve ekonomik bir hak olduğunun öngörülmesi, kıyıların devletin
hüküm ve tasarrufu altında bulunduğunun,374 kıyı kuşağından yararlanmada öncelikle
kamu yararının gözetileceğinin vurgulanması söz konusu değerlendirmenin en güçlü
dayanaklarındandır. Aynı Anayasa kuralı uyarınca çıkarılan Kıyı Kanunu'nu ve
aşağıdaki sayfalarda daha ayrıntılı biçimde değinilecek olan, dolaylı ya da dolaysız
biçimde
kıyıları
ilgilendiren
çok
sayıda
tüzel
düzenlemeyi
göz
önünde
bulundurduğumuzda, kıyıların korunmasında yasal araçlardan yoğun bir biçimde
yararlanıldığı ortaya çıkacaktır. Tüzel dizgemizde kamu malları içinde yer alan kıyılar,
373
1997 yılına değin Türkiye çevre sorunları konusunda 38 sözleşmeye ve 29 bildirgeye imza
atmıştır. Bunların yanı sıra 15’de ikili antlaşmaya taraf olmuştur. Bkz. Devlet Planlama Teşkilatı,
Türkiye Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Planı, 2. Baskı, Şubat 1999, Ankara, s.10. Türkiye'nin
taraf olduğu, kıyı ve deniz alanları ile ilgili düzenlemeleri içeren uluslararası belgeleri ise şöyle
sıralamak olanaklı: 1972 tarihli Stockholm İnsan ve Çevre Konferansı Bildirgesi, 1976 tarihli
Akdeniz'in Kirlenmeye Karşı Korunması Sözleşmesi, 1978 tarihli Gemilerden Kaynaklanan
Kirliliğin Önlenmesi Sözleşmesi, 1980 tarihli Akdeniz'in Kara Kökenli Kirleticilere Karşı Korunması
Hakkında Protokol, 1976 tarihli Fevkalade Hallerde Akdeniz'in Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle
Kirlenmesinde Yapılacak İşbirliğine Ait Protokol, 1995 tarihli Akdeniz'de Özel Koruma Alanlarına
İlişkin Protokol, 1996 tarihli Akdeniz'de Tehlikeli Atıkların Sınırlarötesi Taşınımından Kaynaklanan
Kirliliğin Önlenmesi İzmir Protokolü, 1985 tarihli Ozon Tabakasının Korunmasına Dair Viyana
Sözleşmesi, 1987 tarihli Ozon Tabakasını İncelten Maddelere Dair Montreal Protokolu, 1992 tarihli
Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi, 1989 tarihli Tehlikeli Atıkların Sınırlarötesi Taşınımının ve
İmhasının Kontrolü Sözleşmesi, 1992 tarihli Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı Bildirgesi, 1992
tarihli Karadeniz'in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi, 1992 tarihli Karadeniz Deniz Çevresinin
Kara Kökenli Kaynaklardan Kirlenmeye Karşı Korunması Dair Protokol, 1992 tarihli Karadeniz
Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesine Karşı Acil Durumlarda Yapılacak
İşbirliğine Dair Protokol, 1992 tarihli Karadeniz Deniz Çevresinin Boşaltmalar Nedeniyle
Kirlenmesinin Önlenmesine İlişkin Protokol.
374
"Hüküm ve tasarrufu altında bulunma" deyişi ile kıyıların devletin iyeliğinde olması değil,
yönetimin buralarda "denetim" ve "gözetim" yetkilerini elinde bulundurulması anlatılmaktadır. Bkz.
Aydın Zevkliler, "Kıyılarda Mülkiyet İlişkileri", Amme İdaresi Dergisi, Eylül 1979, C.12, S.3, s.80.
180
"sahipsiz mallar" kümesi içinde değerlendirilmektedir.375 Bundan ötürü, kıyılarla ilgili
tüzel işlemler de diğer kamu malları için geçerli olan ilkelerce biçimlenir. Bir başka
anlatımla kıyılar, devir ve ferağ edilemez (başkasının üstüne geçirilemez), zaman aşımı
ile edinimleri söz konusu olamaz, özel hukuk işlemlerine konu olamaz, gerçek kişiler
lehine ayni hak kurulamaz, tapu sicili hükümlerine bağlı değildir, haczedilemez,
kamulaştırılamaz. Kıyılar, bütün bunların yanında, özel bir koruma dizgesinden de
yararlanırlar.376 Her ne kadar yasal kurallar kıyıda iyeliğin söz konusu olamayacağını,
buralara ilişkin özel bir korumanın getirileceğini öngörse de, uygulamada yasaların kimi
boşluklarından yararlanılarak iyelik kurulduğu bilinmektedir.377
A.Osmanlı Dönemi
Türkiye'de kıyı alanları ile ilgili düzenlemeleri incelemeye geçmeden önce,
geçmişte konunun nasıl ele alındığını görmek, tüzel durumun gelişim çizgisi hakkında
değerlendirmede bulunmamızı kolaylaştırabilir. Daha önce de değinildiği gibi kıyının
doğrudan
doğruya
bir
yasa
maddesine
konu
olması
ancak
1972
yılında
375
Öğretide kamu malları, "orta malları", "hizmet malları" ve "sahipsiz mallar" biçiminde
kümelenmektedir. Medeni Kanun'un 641. maddesinde "menfaati umuma ait olan mallar" biçimindeki
deyişle mera, yaylak, kışlak, otlak, yol, meydan, köprü, pazar yeri, park gibi genel yararlanmaya açık
olan yerler yani "orta malları" anlatılmak istenmektedir. "Hizmet malları", kamunun iyeliğinde
bulunan ve belli bir hizmete özgülenmiş türlü yapılar ve araçlar gibi mallardan oluşmaktadır.
Kıyıların da içinde değerlendirildiği "sahipsiz mallar" kavramı ise yine Medeni Kanun'un aynı
maddesi uyarınca, kural olarak özel iyeliğe elverişli olmayan, "menfaati umuma ait sular ile ziraata
elverişli olmayan yerler, kayalar, tepeler, dağlar ve onlardan çıkan kaynaklar"dır. Bkz. Sıddık Sami
Onar, İdare Hukukunun Umumi Esasları - II. Cilt, 3. Baskı, İsmail Akgün Matbaası, İstanbul,
1966, s.1313-1314; Aydın Gülan, "Kamu Malları", İl Han Özay, Günışığında Yönetim, Alfa,
İstanbul, 1996, s.582-588.
376
Türlü yasal düzenlemelerde, kıyılarda kirlenmenin ve yapı yapılmasının önlenmesi üzerine
getirilen kurallar bunlardandır. Daha önce ayrıntılı biçimde değinilen, 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun
ikinci bölümünün "Kıyının Korunması, Yapı Yasağı ve Kıyıda Yapılacak Yapılar" başlığını taşıyan
düzenlemesi buna örnek verilebilir. Bkz. Erden Kuntalp, Deniz Kıyılarının Hukuksal Düzeni, May,
Ankara, 1981, s.102-115; Ruşen Keleş, Can Hamamcı, Çevrebilim, 3. Baskı, İmge, Ankara, 1998,
s.324.
377
Medeni Kanun'un, sahipsiz ve orta mallarını düzenleyen 641. maddesinde "aksi saptanmadıkça"
biçimindeki deyişten ya da 2644 sayılı Tapu Kanunu'nun tarıma uygun olmayan yerleri işgal etme
olanağı tanıyan 6. Maddesinden yararlanılarak elde edilen iyelikler bunlardan yalnızca birkaçı. Bkz.
181
gerçekleşebilmiştir. Bundan önce ne Osmanlı Dönemi'nde ne de Cumhuriyet
Dönemi'nde bu yönde bir adım atılmıştır. Osmanlı Dönemi'nde kıyılar için özel bir
düzenleme getirilmemiş olmasını hem kıyılar üzerinde yaşamsal öneme sahip olabilecek
bir baskı bulunmamasına hem de kıyıların ekonomik, toplumsal açıdan bugünkü kadar
değer taşımamasına bağlayabiliriz.378 Kuşkusuz bunlara, o dönemde henüz çevre
bilincinden ya da çevre hareketinden söz edilememesi de eklenebilir. Osmanlı’da kıyılar,
diğer topraklarla birlikte değerlendirilmiş, özel bir düzenleme içine alınmamıştır. 1858
yılında çıkarılan Arazi Kanunnamesi’nde sayılan beş toprak türünde de kıyılardan söz
edilmemektedir.379 Ancak, adı geçen yasanın “gûhi, taşlık, kıraç, pırnallık ve otlak” gibi
yerleri “arazi-i mevat” (ölü topraklar) bölümü içinde ele almasından yola çıkarak, benzer
niteliğe sahip olan kıyı parçalarının da bunlar içinde değerlendirildiği yorumunu
yapabilmek olanaklıdır. Bir başka anlatımla, kıyılar tarıma elverişli olmadığından,
genellikle
taşlık,
kayalık
alanlardan
oluştuğundan
“arazi-i
mevat”
olarak
değerlendirilebilirdi. Bu tür toprakların, özel iyeliği konu olamadığı, devletin hüküm ve
Cevat Geray, "Kıyılara İlişkin Düzenlemelere Toplu Bakış", Amme İdaresi Dergisi, Mart 1977,
C.10, S.1, s. 70, 71.
378
Halil Cin, "Osmanlı Devletinde Kıyıların Hukuki Rejimi", Seha L. Meray’a Armağan, A.Ü.
Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayını, Ankara, 1981, s. 85-90.
379
1839 Tanzimat Fermanı’nı izleyen yıllardaki Batılılaşma adımlarından bir olarak
değerlendirilebilecek Arazi Kanunnamesi, miri toprak anlayışını özel iyelik doğrultusunda
değiştirmeyi amaçlıyordu. Buna göre, iyelik biçimine göre beş tür toprak bulunuyordu (m.1): Arazi-i
memlûke (mülk topraklar); arazi-i emiriye (arz-ı memleket, arz-ı haviz, mirî arazi, devlet toprakları);
arazi-i mevkufe-i sahiha (sahih vakıflar, vakıf arazi); arazi-i metrûke (kamunun kullanımındaki
topraklar); arazii mevat (ölü topraklar). Mülk arazi, üzerinde bireysel iyeliğe izin verilen toprakları
anlatmak için kullanılmaktaydı. Arazi sahibi toprağını dilediği gibi kullanır, miras bırakabilirdi. Mirî
arazi, kuru mülkiyeti devlette kalan, kullanma hakkı sözleşme ile bireylere devredilebilen toprakları
anlatıyordu; ülke topraklarının büyük bir bölümü bu küme içinde değerlendiriliyordu. Vakıf arazi ile
toplumsal yardıma özgülenen topraklar anlatılmak istenmekteydi. Metrûk arazi, devletin, genel
halkın ya da bir köyün, kasabanın ortak kullanımına sunulan topraklar için kullanılmaktaydı. Ölü
topraklar ise, kimsenin iyeliğinde ya da tasarrufunda olmayan, bir köy ya da kasaba halkının
kullanımına sunulmamış olan “gûhi, taşlık, kıraç, pırnallık ve otlak” gibi boş yerleri ifade eder. Bu
tür topraklar, tarıma elverişli olmadığı için “mevat” (ölü) olarak anılıyorlardı. Üzerinde çalışılıp
tarıma uygun duruma getirilmedikçe devletin hüküm ve tasarrufu altındaydılar. Bkz. Bülent Köprülü,
Toprak Hukuku Dersleri-Cilt I, İ.Ü. Hukuk Fakültesi Yayınları, İstanbul, 1958, s.14, 98; Şakir
Berki, Toprak Hukuku, 3. Baskı, A.Ü. Hukuk Fakültesi Yayınları, Ankara, 1967, s.73-88; Cin,
“Osmanlı Devletinde Kıyıların Hukuki Rejimi”, s.81-85; Hüseyin Erkan, Kadastro Bilgisi,
TMMOB-Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası Yayını, Ankara, 1989, s.21-25.
182
tasarrufu altında bulunduğu akla getirilecek olursa, Osmanlı dönemi ile Türkiye
Cumhuriyeti döneminde kıyıların bağlı olduğu tüzel dizge arasında bir sürekliliğin
olduğunu öne sürmek çok da yanlış olmayacaktır. Ancak, söz konusu varsayımın bütün
kıyılara genellenemeyeceği de belirtilmeli. Doğal nitelikleri, konumları, ya da başka
yasalarda ele alınış biçimleri açısından “mülk”, “miri”, “vakıf” arazi içinde
değerlendirilebilecek kıyı alanlarının bulunduğunu da eklemek gerekecektir. 380
B.1972-1982 Dönemi
Türkiye’de kıyılara ilişkin ilk yasal düzenlemenin gerçekleştirilmesi için 1972
yılını, yani “6785 sayılı İmar Kanununda Bazı Değişiklikler Yapılması Hakkında
Kanun"un ek 7. ve 8. maddelerini beklemek gerekmiştir. Bu yıldan önce konuya ilişkin
özel bir düzenleme yapılmamış, kimi yasaların yalnızca belli bölümlerinde kıyı ile ilgili
hükümlerin yer aldığı gözlenmiştir. 381 Yine aynı yıl kıyı alanları ile ilgili olarak “Kıyılar
ve Turistik Alanlar Kanunu Tasarısı” hazırlanmış ancak söz konusu metin yasalaşma
olanağına kavuşamamıştır. Ek 7. ve 8. maddeden önce kıyı ile ilgili özel bir düzenleme
getirilmemiş olmasının nedenlerinden birinin, bu döneme kadar kıyının ekonomik
açıdan bir değer olarak görülmemesi olduğu söylenebilir. Bu yıllardan sonra kıyının
yavaş yavaş değer kazanmaya başlaması turizmin gelişimi ile eşzamanlıdır. 1972
yılından önce kıyı ile ilgili özel bir yasa kuralı bulunmuyor, konu ile ilgili düzenlemeler
Medeni Kanun’un382 ve 1961 Anayasası’nın383 ilgili hükümleri çerçevesinde
380
Cin, "Osmanlı Devletinde Kıyıların Hukuki Rejimi", s. 79.
381
618 sayılı Limanlar Kanunu’nda; 743 sayılı Medeni Kanun’da; 2644 sayılı Tapu Kanunu’nda;
5516 sayılı Bataklıkların Kurutulması ve Bundan Elde Edilecek Topraklar Hakkında Kanun’da; 1580
sayılı Belediye Kanunu’nda; 6086 sayılı Turizm Endüstrisini Teşvik Kanunu’nda ve 775 sayılı
Gecekondu Kanunu’nda kıyılarla ilgili maddeleri bulabilmek olanaklı. Bkz. Kuntalp, Deniz
Kıyılarının Hukuksal Düzeni, s.9. Örneğin 2290 sayılı Belediye Yapı Yolları Kanunu'nun 4/f
maddesinde kıyıdan itibaren 10 metrelik alanın kıyı kuşağı olarak korunması öngörülmekteydi. Bkz.
Ruşen Keleş, "Kıyıların Korunması ve Toplum Yararı", A.Ü.SBF Dergisi, Ocak-Haziran 1989, C.
XLIV, No:1-2, s.43.
382
1926 yılında kabul edilen Medeni Kanun'un 636. maddesine göre, “Sahipsiz yerlerde birikmek,
dolmak ve kaymak veya umuma ait suların mecra veya seviyeleri değişmek gibi bir suretle teşekkül
edip kendisinden istifade mümkün olan arazi devletin mülkü olur”, 641. maddesine göre, “Sahipsiz
şeyler ile menfaati umuma ait olan mallar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Hilafı sabit
183
yapılıyordu. Kamu mallarının devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunduğunu belirten
söz konusu hükümlerden, yalnızca kıyıda iyelik durumuna ilişkin sorunlara yanıt
olabilecek bir sonuç çıkarılabiliyordu: Kıyıda özel iyelik söz konusu değildir. Buna
benzer biçimde 766 sayılı Tapulama Kanunu’nun 35. maddesinde mer’a, yaylak, otlak,
harman yeri, pazar yerleri gibi halkın yararına ayrılan taşınmazların özel iyeliğe konu
olamayacağı da hükme bağlanmıştı. Anlaşılabileceği gibi bu hükümler kıyı alanları için
yalnızca dolaylı bir koruma önlemi getiriyor, kıyının doğal niteliğini kaybetmesi, kıyı
alanlarında planlama, yapılaşma ve yerleşme sorunları, turizm vb. konular yasal
düzenlemelerin kapsamı dışında kalıyordu.
1.Ek 7. ve 8. Madde
Türkiye’de kıyılara ilişkin ilk tüzel düzenlemeyi 6785 sayılı İmar Kanunu'na
getirilen ek maddeler oluşturmaktadır. 1972 yılında çıkarılan 1605 sayılı “6785 sayılı
İmar Kanununda Bazı Değişiklikler Yapılması Hakkında Kanun"un ek 7. ve 8.
maddeleri kıyılardan yararlanmaya ilişkin kurallarla ilgilidir.384 Daha önce de değinildiği
gibi, bu tarihten önce kıyı alanları ile ilgili yasal sorunlarda Medeni Kanun’un 641.
maddesi ile diğer yasaların ilgili kurallarına başvurulmaktaydı. Kıyıların pek çok yerde
özel iyeliğe, arsa vurgunculuğuna konu edilmesinin, toplumun buralardan yararlanma
olanaklarının kısıtlanmış olmasının, bir anlamda, var olan kuralların kıyının korunması
ve toplum yararına kullanımı için yeterli güvence sağlayamamasının böyle bir
olmadıkça menfaati umuma ait sular ile ziraate elverişli olmayan yerler, kayalar, tepeler, dağlar ve
onlardan çıkan kaynaklar kimsenin mülkü değildir. Sahipsiz şeylerin ihraz ve işgali, yollar ve
meydanlar, akar sular ile yatakları gibi menfaati umuma ait malların işletilmesi ve kullanılması
hakkında ahkâmı mahsusa vazolunur.” Bunların yanında, 912. maddede, özel iyelik altında
bulunmayan ve genel kullanıma ayrılan taşınmazların tescile bağlı olmayacağının öngörülmesine de
eklemek gerekir. Medeni Kanun’un anılan hükümlerinden de anlaşılabileceği gibi ana kural olarak
kıyıların devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu kabul edilmiştir. Ancak, 641. maddedeki, “aksi
saptanmadıkça” biçimindeki ifade, bu alanların özel iyeliğe de konu olabileceğini göstermektedir.
Medeni Kanun’un ilgili maddelerinin 1972 yılına değin, kıyı alanları ile ilgili uygulamaları
yönlendirdiği göz önünde bulundurulursa, bu istisnanın önemi de ortaya çıkacaktır.
383
1961 Anayasası’nın 30. maddesine göre, “Tabiî servetler ve kaynakları, Devletin hüküm ve
tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı Devlete aittir.”
184
düzenlemenin gerçekleştirilmesinde etkili olduğu söylenebilir.385 Buna, aynı yıl
Stockholm’de yapılan İnsan ve Çevre Konferansı sonrasında oluşan ortamı, bir başka
anlatımla, o dönemde çevre sorunlarının ve çevre duyarlılığının sürekli gündemde
kalmasını da eklemek gerekir.
6785 sayılı yasada değişiklik yapan 1605 sayılı yasanın ek 7. ve 8. maddeleri,
deniz, göl ve nehir kenarlarında 10 metreden az olmamak üzere386 İmar ve İskan
Bakanlığı’nca belirlenen mesafede, “hususi şahıslarca umumun istifadesine ayrılmayan”
yapıların yapılamayacağını, var olanlara da ekleme getirilemeyeceğini öngörmekteydi.
Bu yerlere ilişkin imar planlarının öncelikle hazırlanacağı, deniz, göl ve nehir
kenarlarında kamuya ait arazi ve arsaların özel iyeliğe dönüştürülemeyeceği, buralarda
384
RG, 20.07.1972, S. 14251.
385
Ek 7. ve 8. maddelerden önceki düzenlemeler bir anlamda kıyıda özel iyeliğe olanak tanıyacak ya
da daha doğru bir deyişle böyle yorumlanacak biçimde düzenlenmişti. 743 sayılı Medeni Kanun’un
641. maddesinin, üzerinde bireysel iyelik kurulamayacak mallar için “aksi saptanmadıkça” koşulunu
getirmesi; 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 6. maddesinin tarıma uygun olmayan toprağı işgal edebilme,
8. maddesinin denizi doldurma yoluyla özel iyelik kazanılabilmesine, 10. maddesinin kıyıda
kendiliğinden oluşan yerleri satın alabilme olanağı tanıması; 6086 sayılı Turizm Endüstrisini Teşvik
Kanunu’nun 8. maddesinin devletin hüküm ve tasarrufundaki arsaları Bakanlar Kurulu kararı ile
devredilebileceğini öngörmesi bunlara örnek verilebilir. Bkz. Cevat Geray, “Kıyıların Toplum
Yararına Kullanılmasına İlişkin Sorunlara Genel Bakış”, Mimarlık, S.147, 1976/2, s.68. Örneğin
Vedat Dalokay 1969'da şunları yazmaktaydı: "Halkımızın kıyı nimetlerine duyduğu ihtiyacın
bilincine varması ve kıyıların ülke turizm ve dinlenmesinde ön plana geçişi, kıyıların ekonomik
değerini aniden artırdı. Nüfus artışı, haberleşme ve ulaşım araçlarının hızla gelişmesi, güneş ve
denizin insan sağlığındaki önemli rolünün anlaşılması, yalnız kıyı şehirlerindeki halkın değil,
uzaktaki halkın da kıyılardan yararlanmak istemesi; halkın doğal eğiliminin ve uygarlığın
değerlendirildiği ve tahrik ettiği bu tutku ve bu istek karşısında haksız ve kolay kazanca yönelmiş
varlıklı bazı örgüt ve kişiler, gözlerini bu yeni açılan alana diktiler. Sermaye oraya akarak varlıklı
sınıflar arasında amansız bir kıyı spekülasyonu başlattı. Su kıyılarımızın en değerli parçaları, şimdi
bu sınıfların elindedir. Bu yerler az bir yatırım ve yoğun bir propoganda ile işletmeye açılmış ya da
büyük kârlar karşılığı yeniden satışa çıkarılmıştır. Bkz. Vedat Dalokay, "Türkiye'nin Kıyı Sorunları
ve Politikası", IX. İskan ve Şehircilik Konferansları: Türkiye'de Orman Köyleri, Yerleşme,
Bölge Planlama, Şehirleşme, Doğu Anadolunun Sorunları, A.Ü.SBF Yayınları, Ankara, 1969,
s.96.
386
6785 sayılı yasaya ek 7. ve 8. maddelerin getirilmesinden önce, İmar Tüzüğü'nün, 'su
kenarlarından en az 30 metre uzaklıkta özel yapıya izin verilmemesi' yönündeki kuralı yürürlükteydi.
Bkz. Fehmi Yavuz, Ruşen Keleş, Cevat Geray, Şehircilik: Sorunlar-Uygulama ve Politika, A.Ü.
SBF Yayınları, Ankara, 1973, s.420.
185
denizi doldurma ve bataklık kurutma yoluyla özel iyelik adına arazi ve arsa
kazanılamayacağı da yasada belirtilmiştir.
İmar Kanunu'na getirilen ek 7. ve 8. maddeler başlangıçta uygulanma olanağına
kavuşamamıştır. Bu amaçla, 4 Kasım 1974 tarihinde İmar ve İskan Bakanlığı bir genelge
yayınlayarak ilgili yasal düzenlemenin uygulanacağını kamuoyuna duyurmak, valileri ve
ilgili kamu görevlileri uyarmak gereksinimi duymuştur. Ancak, yasa maddelerinin
yaşama geçebilmesi için, yaklaşık iki yıl sonra yayınlanacak olan ilgili yönetmeliği
beklemek gerekecektir.387
Ek 7. ve 8. maddelerde, yalnızca kıyıda yapı yapılmasını denetlemek amacı
güdülmüştür. Kıyıdan kaynaklanan sorunları bütüncül bir biçimde ele almak, buralardaki
ekonomik ve toplumsal gelişmeleri yönlendirmeye çalışmak, kirliliği önlemek gibi
konular düzenlemenin ilgi alanı dışındadır. Örneğin bir yapıtta, ek 7. ve 8. madde ile
getirilen kuralların kıyıdan daha çok kıyıya bitişik olan arsa ve arazileri ilgilendirdiği,
sözü edilen düzenlemenin doğrudan doğruya kıyının hukuksal düzenini değil yalnızca
kıyı bölgesinde bulunan arsa ve arazilerin kullanım ilke ve esaslarını ele aldığı
değerlendirmesi yapılmıştır.388 Bu açıdan, söz konusu düzenlemenin yalnızca, 6785
sayılı İmar Kanunu'nun eksik ya da aksayan yönlerini gidermek amacıyla getirilmiş
olduğu söylenebilir. Ek 7. ve 8. maddelerde dikkati çeken bir nokta da, henüz 'kıyı', 'kıyı
bölgesi' ya da 'kıyı alanı' kavramlarının kullanılmaması, onun yerine "deniz, göl ve nehir
kenarları" biçiminde bir deyişin yeğlenmesidir. Bu durum az önceki değerlendirmeyi
destekleyen bir bulgu olarak düşünülebilir. Söz konusu maddelerde, 'kıyı bölgesi', 'kıyı
kuşağı', 'kıyı yönetimi' bir kenarda dursun, yalnız başına 'kıyı' sözcüğüne bile yer
verilmemektedir. Bundan dolayı, gerçekleştirilen düzenlemeyi, bütün kıyı sorunlarını ele
387
Geray, “Kıyıların Toplum Yararına Kullanılmasına İlişkin Sorunlara Genel Bakış”, s.68;
Mimarlık, “Kıyılar Halk Yararına Kullanılmalıdır” (Mimarlar Odası’nın 20-21 Eylül 1976
günlerinde Antalya’da düzenlenen Kıyıların Toplum Yararına Kullanılması Seminerinde sunulan
bildirilerden yararlanılarak hazırlanan giriş yazısı), S.147, 1976/2, s.37.
388
Kuntalp, Deniz Kıyılarının Hukuksal Düzeni, s.10.
186
almayı amaçlayan kapsamlı bir girişim olarak değil, kıyıların korunması, yönetilmesi
konusunda bir ilk adım olarak görmek yerinde olacaktır.
2.Ek 7. ve 8. Maddelere İlişkin Yönetmelik
İmar Kanunu'nun ek 7. ve 8. maddelerinin uygulanmasına ilişkin koşulları
düzenleyen yönetmelik İmar ve İskan Bakanlığı’nca 18 Ocak 1975 tarihinde
çıkarılmıştır. 389 1984 yılında 3086 sayılı Kıyı Kanunu'nun çıkarılmasına değin kıyı
alanlarındaki uygulamalara yön veren söz konusu tüzel belgenin getirdiği düzenlemeler
şöyle özetlenebilir: Yönetmelik, yalnızca kıyıdan yararlanma koşullarını, yapı yapılıp
yapılamayacak yerleri göstermekle kalmamış, planlama ve yapı yapma sürecinde
uyulması gereken yapı yoğunluğu, yapılar arası uzaklıkların saptanması ile ilgili
kuralları da belirlemiştir. Kıyının, herkesin mutlak bir eşitlik ve serbestlikle
yararlanmasına açık bulunduğu, üzerinde hiç bir yapı yapılamayacağı öngörülmüştür.
Ancak, iskele, liman, dalgakıran, tersane, köprü, fener, bekçi kulübesi, tuzla vb.
yapılarla kıyının kamu yararına kullanımını sağlamayı kolaylaştırmak ya da kıyıyı
korumak amacını taşıyan kamuya yararlı yapı ve tesisler bu hükmün dışında tutulmuştur.
Yine buralarda toplumun yararlanmasına açık olarak çayhane, kahvehane, lokanta,
soyunma odası gibi yapıların bir bölümü ya da tümü su üstünde yapılabilecektir. Söz
konusu yapıların hiç bir biçimde özel iyeliğe konu edilemeyeceği, kıyının kullanılmasını
engelleyecek biçimde planlanamayacağı da belirtilmiştir. Yönetmeliğe göre, kıyılarda
kara yönünde en az 30 metre içinde hiç bir yapı ya da duvar, çit, parmaklık, tel örgü,
hendek gibi engeller konulamayacaktır; kıyılarda kıyıyı değiştirecek ölçüde kazı
yapılmasına, kum, çakıl, yosun ve saz vb. çekilmesine izin verilmeyecektir; kıyılara
moloz, toprak, curuf, çöp vb. kirletici etkisi olan artıklar atılamayacaktır. Deniz ve göl
kenarlarında kara yönünde en az 100 metre genişlikteki kuşak içinde toplumun
yararlanmasına ayrılmayan yapı yapılamayacak, yapılmış olanlar değiştirilemeyecek,
bunlara ekleme yapılamayacaktır. Bu madde kapsamına giren kuşaklar içinde bulunan
389
RG, 18.01.1975, S. 15122.
187
kamunun yapılı-yapısız arazi ve arsaları her ne biçimde olursa olsun özel iyeliğe
geçirilemeyecek, bu yerlerde denizden doldurma ve bataklık kurutma yoluyla özel iyelik
adına arazi ve arsa da kazanılamayacaktır. Yönetmelik, yürürlüğe girdiği günden
başlayarak 3 ay içinde, kapsam içine giren alanların hava fotoğraflarının çekilerek
mevcut durumun saptanmasını da öngörmüştür.390 Yönetmeliğin ilgili maddelerinin
"mülkiyet hakkının" özüne dokunduğu gerekçesiyle açılan davada Danıştay’ın kıyıların
kamu yararına kullanılmasına ilişkin kararını da burada anmak gerekir.391
Kıyı alanlarında iyeliğin sınırlanması ya da kıyı alanlarındaki iyelik biçiminden
kaynaklanan sorunların çözülmesi, ek 7. ve 8. maddelerin uygulanmasına ilişkin
yönetmeliğin ilgi alanı dışında kalıyordu; yalnızca kıyılardan yararlanma, yapı yapma ve
planlama ile ilgili konuları düzenlenmesi amaçlanmıştı.392 Doğal olarak bu durum,
yönetmeliğin
dayandığı
1605
sayılı
yasanın
ilgili
maddelerinin
niteliğinden
390
Yönetmelik yeni düzenlemeye geçiş sürecinin nasıl olacağını belirlemiştir. Buna göre, deniz, göl
ve nehir kenarlarında, 1605 sayılı yasa’nın Resmi Gazete’de yayınlandığı 20.07.1972 gününden
önce, kenardan 10 metreden az uzaklık içinde, İmar ve İskan Bakanlığı'nın A-02/57 sayılı
genelgesinin yayın günü olan 4.11.1974 gününden önce, kenardan 100 m. uzaklık içinde, ek 7-8.
Maddelere göre Bakanlar Kurulu kararıyla düzenleme altına alınmış yerleri ilgilendiren
kararnamelerin Resmi Gazete’de yayını gününden önce başlanmış olup da bitirilmiş ya da
bitirilmemiş yapılarda, yasalar uyarınca kazanılmış haklar saklıdır. Ayrıca, deniz, göl ve nehir
kıyılarında bu yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten önce tapuya yazımlanmış (tescil edilmiş) olup
da yasalara uygun olarak kazanılmış olan öteki haklar saklı tutulmuştur.
391
Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulu’nun 30.01.1975 tarihli kararından aşağıdaki bölümü
aktarmak yararlı olacaktır: “6785 Sayılı Kanun’un 25/c maddesine dayanan İmar Tüzüğünün 40.
maddesine konulan yasak hükmünün mutlak ve kifayetli olmayışı sonucu kıyı yağmacılığı
önlenememiş, toplumun büyük bir kısmının deniz, göl ve nehirlerden tam bir serbestlik ve eşitlikte
yararlanma olanağı kalmamıştır. Türk hukukunda, deniz, nehir ve göl kıyıları Medeni Kanun’un 641.
maddesi ile toplumun yararlanmasına açık tutulduğu halde fiili durum büyük oranda bunun aksi
olmuştur... Anayasa Mahkemesince 02.06.1964 günü verilen bir kararda ise, 'mülkiyet hakkı geçen
yüzyılın ferdiyetçi doktrinlerinin etkisi altında malikin kişiliğine bağlı, dokunulamaz, kutsal ve doğal
haklardan sayılırken günümüzde bu görüş değişmiş ve mülkiyet hakkı malikine toplum yararına bazı
ödevler ve görevler yükleyen sosyal bir hak olarak görülmeye başlanmıştır' denilmektedir... Kıyıların
anılan kararda ifadesini bulan niteliğinden ötürü de deniz, göl ve nehir kıyılarının ve bu kıyılardan
kara yönünde içeriye doğru muayyen bir saha şeridinin toplumun eşitlik ve serbestlikle
yararlanmasına açık tutulmasında kamu yararına ve hukuka aykırılık bulunmamaktadır.” Ayrıca Bkz.
Mimarlık, “Kıyılar Halk Yararına Kullanılmalıdır”, s.38, 39; Cevat Geray, "Türkiye'de Kıyısal
Alanların Korunma ve Geliştirilmesine İlişkin Sorunlar", Peyzaj Mimarlığı, 1976/2, s.23. (19-24)
392
Geray, “Kıyıların Toplum Yararına Kullanılmasına İlişkin Sorunlara Genel Bakış”, s.68.
188
kaynaklanmaktaydı.
Söz
konusu
yönetmeliğin
uygulamada
olumlu
sonuçlar
doğurduğunu söyleyebilmek oldukça güç. Planların yönetmeliğe uyumlu bir biçimde
değiştirilebilmesi sağlanamamış; denizin doldurulması yoluyla kıyılarda özel iyelik hızla
yaygınlaşmış, kıyı kenar çizgisini saptamak için herhangi bir çaba harcanmamış; kıyı
kuşağının arkasındaki bölgelerde arsa vurgunculuğu hızlanmıştır. Bunda, o dönemde,
kıyı kuşağının ileride kamulaştırılacağı düşüncesi de etkili olmuştur. Yönetmeliğin bir
katkısının mevcut durumu gösteren hava fotoğraflarının çekilmesini sağlaması olduğu
söylenebilir. Bunun dışında kıyıya yönelik herhangi bir olumlu adım atılamamış,
planların üzerinde ek 7. ve 8. maddelerin ve yönetmeliğinin etkisi son derece sınırlı
kalmıştır.393 6785 sayılı İmar Kanunu’nu değiştiren 1605 sayılı yasanın getirdiği ek 7. ve
8. maddeler uyarınca çıkarılan yönetmeliğin bugünkü yasal durumun ilk tohumlarını da
atmış olduğu söylenebilir. Bunu, “kıyı çizgisi”, “kıyı”, “deniz, göl (doğal ve yapay) ve
nehir kenarı”, “toplumun yararlanmasına ayrılan yapı”, “turizm yerleşme alanı” gibi
kavramlara ilişkin olarak yapılan tanımlarda da görebilmek olanaklı.394
6785 sayılı İmar Kanunu’nda Değişiklikler Yapan 1605 sayılı yasanın ek 7. ve
8. maddeleri ve ilgili yönetmelik üzerine o dönemde yapılan değerlendirmeler şöyle
özetlenebilir: Bir görüşe göre, kıyılardaki olumsuzluğun nedenini ek 7. ve 8. maddelerde
393
Cevat Geray, “Kıyıların Korunmasına İlişkin Düzenlemeler”, Mülkiyeliler Birliği Dergisi, S.41,
1975, Mimarlık, “Kıyılar Halk Yararına Kullanılmalıdır”, (Mimarlar Odası’nın 20-21 Eylül 1976
günlerinde Antalya’da düzenlenen Kıyıların Toplum Yararına Kullanılması Semineri'nde sunulan
bildirilerden yararlanılarak hazırlanan giriş yazısı), S.147, 1976/2, s.37; Geray, “Kıyıların Toplum
Yararına Kullanılmasına İlişkin Sorunlara Genel Bakış”, s.68; Cevat Geray, "Kamu Taşınmazları,
Kıyılar ve Sayıştay", A.Ü.SBF Dergisi, C.XXXIV, Ocak-Aralık 1979, No:1-4, s.8-9.
394
Yönetmelikte, deniz, göl ve nehir kenarı “deniz, göl ve nehir kıyılarının kara yönünde bittiği
çizgi”; toplumun yararlanmasına ayrılan yapı ise “yetkililerce saptanmış ya da onanmış kural ve ücret
tarifelerine uygun biçimde, kamu görevlilerinin denetimi altında, getirdiği kullanımdan belirli kişi ya
da topluluklara ayrıcalıklı kullanım tekeli tanımaksızın, yararlanmak isteyen herkese eşit ve serbest
olarak açık bulundurulan ve konut dokunulmazlığı olmayan yapılardır” biçiminde tanımlanmıştır.
Söz konusu düzenlemelere sonraki tüzel belgelerde de rastlamak olanaklı. Örneğin yürürlükte
bulunan 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nda toplumun yararlanmasına açık yapı buradaki düzenlemeye
benzer biçimde tanımlanmıştır: “Mevzuata göre tespit ya da tasdik edilmiş kural ve ücret tarifelerine
uygun biçimde, getirdiği kullanımdan belirli kişi ya da topluluklara ayrıcalıklı kullanım hakkı
tanımaksızın yararlanmak isteyen herkese eşit ve serbest olarak açık bulundurulan ve konut
dokunulmazlığı olmayan yapıları ifade eder”.
189
ya da ilgili yönetmelikte değil de uygulamada, karar organlarının belirlediği
politikalarda aramak daha gerçekçi olacaktır. Yasaların getirdiği kurallar kimilerinin öne
sürdüğü gibi kıyının kullanımını engellememekte tersine, özellikle alt gelir kümeleri göz
önüne getirildiğinde, kullanımı kolaylaştırmaktadır. Bu açıdan kıyıdan yararlanma
koşullarını belirleyen söz konusu yasal düzenlemeler yerindedir. 395 Buna benzer
biçimde,
bir
başka
değerlendirmede
de,396
getirilen
düzenlemenin
yaşama
geçirilebilmesini kolaylaştıracak gerekli önlemlerin alınmaması yüzünden başarıya
ulaşılamaması üzerinde durulmuştur. Buna göre, söz konusu düzenlemeler Ecevit ve
Irmak hükümetleri dönemlerinde gerçekleştirilmiş, sonradan iktidara gelen MC
hükümetleri döneminde, öngörülen kuralların uygulamaya geçirilmesi için gerekli
adımlar atılmamıştır. Kıyı kenar çizgisinin ve dolayısıyla kıyı kuşağının saptanması için
bir çaba gösterilmemesi, kıyı bölgelerindeki imar planlarının yönetmeliğe uyumlu hale
getirilmesi için çalışmaların başlatılmaması, yerel yönetimlerin, söz konusu yasal
düzenlemelerin gereklerini yerine getirebilmesi için akçal, insangücü ve teknik açılardan
güçlendirilmesi yönünde bir girişimde bulunulmaması, yapı denetiminin sıkı bir biçimde
yapılmayışı, kıyıdaki çit, duvar vb. engellerin kaldırılmaması, arsa vurgunculuğunun
önüne geçilememesi, deniz doldurma yoluyla kıyı toprağının özel iyeliğe geçişine karşı
önlem alınamayışı yüzünden ilgili yasal düzenlemeler de tam olarak uygulanma şansına
kavuşamamıştır.397 Bir başka yazar ise, yasa hükümlerine uyulmasında, toplum yararına
kullanımı engellemeyen her olanaktan yararlanmada, Anayasa'nın toplum yararını
395
Yiğit Gülöksüz, “Kıyıların Toplum Yararına Kullanılması Üzerine Düşünceler”, Mimarlık,
S.147, 1976/2, s.58.
396
Geray, “Kıyıların Toplum Yararına Kullanılmasına İlişkin Sorunlara Genel Bakış”, s.68.
397
Dönemin, Marmara Adası Belediye Başkanı Ahmet Enön'ün Marmara ve Boğazları Belediyeleri
Birliği Beşinci Genel Kurulu'nda yaptığı konuşma da bu durumu yansıtan ifadeleri bulabilmek
olanaklı: "Kıyı yağması denilen konu Belediyeler Birliğimizin asıl amaçları arasında müşterek bir
derdimizdir. Belediye hudutları köylerle zaman zaman kesilir ve bir belediyenin hududu diğer bir
belediyenin hududuna kadar dayanmadığından aradaki köy kesiminde kırsal alanda bir yağmalamadır
gider. Bu kırsal kesimler belediye hudutları içerisinde olsa belediye reisleri zabıtası, fen işleri
marifetiyle bunları durdurur ve yasaya göre yıktırır. Ama belediye hududu dışında kalınca iş o ilin
Valilerine düşüyor. Sayın valilerimizce Marmara Denizi kıyılarında bugüne kadar (Hiçbir vilayet
hududu içerisinde) tek bir kaçak yapı yıkılmamıştır. Kıyıya tecavüz eden yönetmeliğe aykırı yapılan
yapı durdurulamamıştır." Marmara ve Boğazlar Dergisi, S.7- 8, Şubat-Mart 1976, s.21.
190
öngören hükümlerini göz önünde tutmada anlatımını bulan bir “olumlu yaklaşım” ile ek
7. ve 8. maddelerin yeterince bir güvence sağlayacağını düşünmektedir. Bir başka
anlatımla yöneticilerin ve plancıların istençlerine bağlı olarak söz konusu düzenlemenin
olumlu ya da olumsuz sonuçlar doğurabileceğini belirtmektedir. Buna göre, ilgili
yönetmeliği, arsa vurgunculuğunu önleyici yönde hükümler taşımadığı için eleştirmek,
yönetmelik bu amaç doğrultusunda hazırlanmadığından, yerinde olmayacaktır. Kıyıda
özel iyelik var olduğu sürece öngörülen yaklaşma mesafesi sürekli olarak en alt noktada,
yani 10 metrede, tutulmak istenecek, yasalardaki boşluklardan yararlanma isteğinin
önüne
geçilmesi
kolay
olmayacaktır.
İlgili
düzenlemelerin
olumlu
sonuçlar
doğurabilmesi için uygulamanın sıkı bir biçimde denetlenmesi ve bütün sorumluların
toplum yararının korunması amacına uygun olarak görevlerini eksiksiz yerine
getirmeleri gerekecektir.398 Bir çalışmada da, yapılaşma mesafesinin 10-100 metre
arasında plancının istencine bırakılmasının türlü olumsuz sonuçlar doğuracağı, bu
düzenlemenin “egemen çevreler” için 10 metre, “sair kişiler” için 100 metre olarak
uygulanma olasılığı üzerinde durulmuştur. Ancak ilgili yönetmelik, bu durumuyla bile,
kıyıların korunması ve toplum yararının gözetilmesi için bir ilk adım sayılabilirdi. 399
C.Askeri Yönetim Dönemi
12 Eylül 1980 Askeri Darbesi'nden I. Özal Hükümeti'ne (13.12.1983) değin,
yaklaşık üç yıl süren olağanüstü dönemin Türkiye'nin çevre ve kıyı yönetiminde etkileri
büyük olmuştur. Başta 1982 Anayasası olmak üzere, Turizmi Teşvik Kanunu, Sahil
Güvenlik Koruma Kanunu, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, Çevre
Kanunu ve Milli Parklar Kanunu hep bu dönemin eseridir. Burada yalnızca, 1982
Anayasası'nın kıyıları alanları ile ilgili kurallarına ve Boğaziçi'nin korunması ile ilgili
tüzel düzenlemelere değinilecek, dönem boyunca çıkarılan diğer yasalara da ilerleyen
sayfalarda yer verilecektir.
398
Ergun Unaran, “Kıyı Planlamasında Yasal Çerçeve”, Mimarlık, S.147, 1976/2, s.70-71.
399
Selman Ergüden, Yaşar Konmaz, “Kıyı Planlamasında Yasal Çerçeve Üzerine”, Mimarlık,
S.147, 1976/2, s.75.
191
1.1982 Anayasası
1982 Anayasası’nın, "Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler" bölümünün
“Kamu Yararı” başlığının altında ele aldığı ilk konu “Kıyılardan Yararlanma”dır. 400 Bu
açıdan ilk olarak Anayasa'nın, kıyılardan yararlanmayı sosyal ve ekonomik bir hak
olarak gördüğünü belirtmek gerekecektir.401 43. maddenin düzenleniş biçiminden de
anlaşılabileceği gibi Anayasa’da kıyılara ilişkin olarak iki temel ilke belirlenmiştir:
Kıyıların devletin hüküm ve tasarrufu altında olması ve buralardan yararlanmada kamu
yararının göz önünde tutulması. Anayasa'nın güvenceye aldığı bir başka konu da kıyı
kuşağının derinliğinin ve bu alanlardan yararlanma koşullarının yasal düzenleme ile
belirlenmesidir. Anayasa'nın kıyıları ilgilendiren kuralları salt 43. madde ile sınırlı değil.
“Kamu Yararı” üst başlığı altında yer alan “Kamulaştırma” ile ilgili 46. maddede de
kıyılara ilişkin bir düzenleme bulunmaktadır. Buna göre, kamulaştırma işlemlerinde,
kıyı alanları genel düzenlemenin
dışında
tutulacak,
bu alanlarda
yapılacak
kamulaştırmalarda toprak bedellerinin ödenmesi ile ilgili kurallar ayrı bir yasa ile
düzenlenecektir.402 Kıyıların korunması amacıyla yapılacak kamulaştırmaların, genel
kuraldan ayrılarak, devletin daha rahat hareket edebileceği bir çerçevede belirlenmiş
olması, bir başka anlatımla bu tür kamulaştırmalarda devletin üzerindeki akçal yükün
azaltılmasının öngörülmesi, kıyıların korunmasına katkı sağlayabilecek bir adım olarak
400
43. maddeye göre, “Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Deniz, göl ve akarsu
kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu
yararı gözetilir. Kıyılarla sahil şeritlerinin, kullanılış amaçlarına göre derinliği ve kişilerin bu
yerlerden yararlanma imkan ve şartları kanunla düzenlenir.”
401
Anayasa'nın kıyılara "Temel Haklar ve Ödevler" bölümünün "Sosyal ve Ekonomik Haklar ve
Ödevler" altbölümünde yer vermesinin, yeni bir sosyal haklar dizisinin getirilmesi biçiminde
yorumlanamayacağı savunulmaktadır. Buna göre Anayasa, bu düzenleme ile kamu yararından ne
anlaşılması gerektiğini, kıyıların devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunduğunu belirtmekle
yetinmiştir. Söz konusu düzenleme bireylere değil, devlete yöneliktir; bireylerin bu kuraldan dolaylı
bir biçimde yararlanabilirler. "Oysa, temel haklar doğrudan doğruya ilgililerin durumlarını
düzenleyen kurallardandır". Bkz. Tekin Akıllıoğlu, "Kamu Yararı Kavramı Üzerine Düşünceler",
Amme İdaresi Dergisi, Haziran 1991, C.24, S.2, s. 4-6.
402
“...kamulaştırma bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun uygulanması,
büyük enerji ve sulama projeleri ile iskan projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların
192
değerlendirilebilir. Ancak devlete getirilen söz konusu kolaylığın ya da olanağın,
kıyıların korunmasına olumsuz yönde etkide bulunabilecek “büyük enerji projeleri”,
“iskan projeleri”, “turizm” gibi alanlarda da geçerli olduğunu gözden yitirmemek
gerekmektedir. Bu açıdan Anayasa’nın getirdiği düzenin, çevre sorunları ve ekonomik
kalkınmayı birlikte düşünmenin sonucu olduğu söylenebilir. Anayasa’nın kıyıları
ilgilendiren bir diğer hükmü de 56. madde ile düzenlenmiş.403 Sağlıklı, dengeli bir
çevrede yaşama hakkını öngören, devlete ve yurttaşlara çevre sağlığını koruma, çevre
kirliliğini önleme ödevini yükleyen bu düzenleme ile getirilen güvence kuşkusuz kıyı
alanlarını da kapsıyor. Bunlardan başka belirtilmesi gereken bir nokta da, 1982
Anayasası'nda kıyının, diğer kamu mallarından farklı bir konumda tutulması. Örneğin,
ormanlarla doğal servet ve kaynaklar üzerinde devletin hüküm ve tasarrufunun
bulunduğuna ilişkin kurala kimi istisnalar getirilmişken kıyı için bu tür bir düzenlemeye
gidilmemiştir.404
yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme
şekli, kanunla gösterilir.”
403
“Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre
sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir...”
404
Bu durum Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu'nun bir kararında da belirtilmiştir:
"1982 Anayasası, "kıyı"yı sahipsiz doğal nitelikli ve herkese açık bir kamu malı olarak ortaya
koyarken bu alanda yer alan diğer kamu mallarında da (mallarını da) farklı düzende görmüştür.
Gerçekten Anayasa, 168. maddesinde tabii servet ve kaynakların Devletin hüküm ve tasarrufunda
olduğunu belirledikten sonra, bunların arama ve işletme hakkınında (hakkının da) Devlete ait
olduğunu kabul etmiş, ancak gereğinde bu hakkın özel kişilere devredilebileceğini öngörmüştür.
Kıyılarda ise böyle bir durum söz konusu değildir. Aynı biçimde, kamu malları arasında çok önemli
yer tutan ve Anayasanın 169. maddesinde "kıyı"ya benzer bir sistemle belirlenen 'ormanlar' Devletçe
yönetilip, işletilmekte ve özel mülkiyet dışında tutulmaktadır. Ne var ki; kamu yararının gerektiği
durumlarda, bu yerler irtifak hakkına konu olabildikleri gibi, orman rejimi dışına
çıkarılabilmektedirler. Oysa, 'kıyı' yönünden bu tür bir uygulama kesinlikle düşünülmemiştir. 1961
ve 1982 Anayasaları kamu malları yönünden kabul ettikleri kimi esaslarla, sosyal içerikli mülkiyet
kavramına yer vermişlerdir. Devletin hüküm ve tasarrufu altında görülen ve diğer sahipsiz kamu
mallarından farklı olan kıyılar, bu tür bir mülkiyet içerisinde yer alır." (E.1996/5, K.1997/3, RG,
30.12.1997, S.23216)
193
2.Boğaziçi’nin Korunmasına Yönelik Düzenlemeler
Boğaziçi’nin korunmasına yönelik ilk düzenlemeyi bir Bakanlar Kurulu Kararı
oluşturmaktadır.405 12 Eylül 1980 Darbesi'nden sonra kurulan askeri yönetimce 1983
yılında çıkarılan bu kararnamenin amacı, Boğaziçi Nazım ve 1/1000 ölçekli imar planı
hazırlanıncaya değin geçerli olacak ilkeleri saptamak olarak belirlenmiştir. Söz konusu
Bakanlar Kurulu Kararı ile Boğaziçi sit alanında artık yeni imar durumu ve inşaat ruhsatı
verilmeyeceği, doğal güzelliği bozan ve tahrip eden işletmelerin kapatılacağı, hazineye
ait olan arsaların yeşillendirilip korunması için önlemler alınacağı belirtilmiştir.
Boğaziçi Nazım Planı ve Uygulama İmar Planı’nın çalışmalarına başlanması da
öngörülmüştür. Kararnamenin dikkati çeken bir hükmü, Üsküdar, Beykoz, Sarıyer,
Beşiktaş ilçelerinin Boğaziçi sit alanına giren yerlerindeki ruhsat işlemlerinin İstanbul
Belediyesi’nce tek elden yürütüleceği biçimindedir. Anılan kural, İstanbul ve büyük
kentler
için
öngörülen
“anakent
yönetimlerine”
giden
bir
adım olarak
da
değerlendirilmiştir. 406
Nazım plan yapılıncaya değin ortaya çıkan yasal boşluğu kapatmak üzere
çıkarılan bu kararnamenin ardından, yaklaşık on ay sonra, Boğaziçi ile ilgili bir yasal
düzenleme gerçekleştirilmiştir. 18 Kasım 1983'de çıkarılan Boğaziçi Kanunu'nun407
amacı, İstanbul Boğaziçi Alanının kültürel ve tarihi değerlerini ve doğal güzelliklerini
kamu yararını gözeterek korumak, geliştirmek ve bu alandaki nüfus yoğunluğunu
artıracak yapılanmayı sınırlandırmak için uygulanacak imar düzenini belirlemektir. Yasa
bu amaç doğrultusunda, Boğaziçi'nin doğal yapısının korunmasını ve çarpık
yapılaşmanın önlenmesini sağlamak üzere kimi kurallar getirmiştir: Buna göre, Boğaziçi
alanında yer alan kültürel, tarihi değerler ve doğal yapı koruma altına alınacak; bu
bölgede tarihe ve ulusal kültüre dayanan yaşamın canlandırılması desteklenecek;
yasalara aykırı yapılar hemen yıktırılacak; mevcut planda nüfus ve yapı yoğunluğunu
405
RG, 29.01.1983, S.17943.
406
Keleş, Kentleşme Politikası, 5. Baskı, İmge, Ankara, 2000, s.469.
194
artırıcı nitelikte plan değişikliğin gidilemeyecek; Boğaziçi kıyı ve sahil şeridinde ve
öngörünüm
bölgesinde
konut
yapılamayacak;
kıyılar
ancak
kamu
yararına
kullanılabilecek; Boğaziçi kıyı kuşağında ancak toplumun yararlanabileceği dinlenme,
gezinti ve turizm amaçlı tesisler yapılabilecek; Boğaziçi alanında kömür ve akaryakıt
depoları, tersaneler ve sanayi tesisleri kurulamayacaktır. Boğaziçi öngörünüm, geri
görünüm ve etkilenme bölgelerinde kamu hizmeti ve tesislerine ayrılan alanlarda 40
m2 'yi geçmeyen bekçi kulübesi, büfe, çay ocağı gibi yapılara imar uygulama programı
uygulanıncaya kadar izin verileceği de yasada belirtilmiştir. Yasa, yöredeki ormanlık
alanlar için de önlemler getirmiştir. Kamu kurum ve kuruluşlarının elinde bulunan
ormanlık alanlar bedelsiz olarak Hazineye devredilecek, özel iyelikte bulunanlarsa
Tarım ve Orman Bakanlığı'nca kamulaştırılacaktır. Yasayla Boğaziçi alanında yerleşme
ve yapılaşmanın planlanması, eşgüdümü ve buna ilişkin uygulamanın denetlenmesi için
"Boğaziçi
Heyeti"nin
İmar
409
Yüksek
Koordinasyon
Kurulu"nun408,
"Boğaziçi
İmar
İdare
ve İstanbul Belediyesine bağlı kamu tüzelkişiliğine sahip olan "Boğaziçi
İmar Müdürlüğü"nün410 kurulması da öngörülmüştür. Bir bakıma, İmar Yüksek
Koordinasyon Kurulu genel karar organı, Boğaziçi İmar İdare Heyeti "karar organı",
Boğaziçi İmar Müdürlüğü de yürütme organı olarak nitelenebilir. Yasaya göre 'kurul',
Boğaziçi için alınacak imar kararlarının yönünü belirleyecek, 'heyet', belirlenen
407
RG, 18. 11.1983, S.18229.
408
Boğaziçi İmar Yüksek Koordinasyon Kurulu, Başbakan veya görevlendireceği Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısının başkanlığında, İmar ve İskan, Milli Savunma, Maliye, İçişleri, Bayındırlık,
Sağlık ve Sosyal Yardım, Ulaştırma, Tarım ve Orman, Kültür ve Turizm, Sanayi ve Teknoloji, Enerji
ve Tabii Kaynaklar bakanlarından oluşur. Gerektiğinde ilgili kurum ve kuruluşların temsilcileri kurul
toplantılarına çağrılabilir. (m.7)
409
Boğaziçi İmar İdare Heyeti, İstanbul Valisinin başkanlığında, İstanbul belediye Başkanı, İstanbul
İl Hukuk İşleri Müdürü, İl İmar Müdürü, İl Sağlık Müdürü, Defterdar, Boğaziçi İmar Müdürü,
İstanbul Belediyesi İmar Müdürü, Vali ve Belediyenin tayin edecekleri birer uzman, Taşınmaz Kültür
ve Tabiat Varlıkları Bölge Kurulu Başkanı, Yükseköğretim Kurulunca belirlenecek ilgili bilim dalı
öğretim üyesi olmak üzere oniki üyeden oluşur. Gerektiğinde ilgili kurum ve kuruluşların temsilcileri
toplantılara çağrılabilir. Boğaziçi İmar İdare Heyetinin sekreterya hizmeti Boğaziçi İmar
Müdürlüğünce yapılır. (m.8)
410
Boğaziçi İmar Müdürlüğü, Boğaziçi İmar Müdürü, en çok üç müdür yardımcısı ile gerekli
planlama, plan uygulama, yapı kontrol, idare ve destek birimlerinden oluşur. (m.9)
195
politikaların nasıl uygulamaya geçirileceğine karar verecek, bunun için gerekli araçları
sağlayacak, "müdürlük" ise uygulamayı gerçekleştirecektir. Müdürlüğe verilen görevler
şunlardır: Boğaziçi imar planlarını ve Boğaziçi Alanında bu Kanunun amacına uygun
yatırımları ve ilgili diğer faaliyetleri düzenleyen imar uygulama programlarını ve ilgili
diğer planları hazırlamak ve Belediye Başkanlığına sunmak; bütçeyi hazırlamak; imar
uygulamalarını, ruhsat ve izin işlemlerini yürütmek, yapı ve inşaatları denetlemek, imar
kurallarına aykırı yapılar hakkında alınan yıkım kurallarını uygulamak. Yasada,
Boğaziçi İmar Müdürlüğü'nün gelirleri411 ve kurallara aykırı davranışlara verilecek
cezalar da düzenleye alınmıştır.
O dönemde Boğaziçi Kanunu'na türlü yönlerden eleştiriler yöneltilmiştir.
Bunlardan bir bölümü, yasanın, Boğaziçi'nin korunması için yeteri oranda güvence
sağlamadığı görüşünde temelleniyordu. Buna göre, herhangi bir doğal-kültürel yapıt ya
da yer ile ilgili özel bir düzenleme yapılmasına gerek yoktu; bu tür konuların genel
düzenlemeler içinde değerlendirilmesi gerekiyordu. Üstelik, yasanın öngördüğü kurallar,
korumadan çok Boğaziçi'nin kimi alanlarında imar affını gündeme getiriyordu.
Öngörülen kurulda halkın ya da halkın seçtiği temsilcilerin yeterince temsil edilmediği,
yasanın ancak daha alt düzeylerdeki yasal belgelerde yer alabilecek konulara yer verdiği
de diğer eleştiriler arasında yer alıyordu.412 Boğaziçi Kanunu'na bir diğer kümeden
yöneltilen eleştiriler ise daha çok ekonominin gereklerine dayanıyordu. Buna göre yeni
yasa iyelik hakkını sınırlamaktaydı. Getirilen düzenleme konut sorununun ağırlaşmasına
yol açabilecekti. Bu durumuyla yasanın uygulanmaya geçirilmesinde büyük sorunlarla
411
Yasada öngörülen gelir kaynakları şöyle: Genel bütçe vergi gelirlerinden belediyelere ve il özel
idarelerine verilen paydan İller Bankasındaki belediyeler ve il özel idareleri ortak fonuna aktarılan
payların yüzde 10 oranından aşağı olmayacak biçimde Boğaziçi İmar Yüksek Koordinasyon
Kurulunca kararlaştırılacak oranda ayrılacak miktar; boğaz köprülerinden geçiş ücretlerinin yüzde
10'u; 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununda yer alan imar ile ilgili harçlar ve harcamalara katılma
paylarının bir misli oranında alınacak harç ve harcamalara katılma payları; her türlü mal, para ve
benzeri bağışlar, yardımlar.
412
Cevat Geray, "Boğaziçi Yasası", Mimarlık, S.199, 1984/1, s.43-45.
196
karşılaşılacaktı.413 3194 sayılı İmar Kanunu'nun kimi maddeleri ile Boğaziçi Kanunu'nda
önemli
değişiklikler
yapılmasında,
ikinci
kümedeki
eleştirilerin
büyük
payı
bulunmaktaydı.
1985 yılında çıkarılan 3194 sayılı İmar Kanunu414 ile 2960 sayılı Boğaziçi
Kanunu uyarınca kurulan organlar kaldırılmış, bu kuruluşların görev ve sorumlulukları
ile personel ve gelirleri İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile ilgili ilçe belediyelerine
devredilmiştir. 1987 yılında İmar Kanunu’nun iptali için Anayasa Mahkemesi’nde açılan
davada Boğaziçi ile ilgili söz konusu maddelerin de Anayasaya aykırılığı öne
sürülmüştür.415 Buna göre, İmar Kanunu’nun getirdiği kurallarla “kamu yararı kişi
yararına göz ardı edilmekte”dir. Böylece İstanbul Boğazı’nın doğal yapısı da
bozulabilecektir. Anılan düzenleme Boğaziçinin doğal güzelliğini ve tarihi mirasını
korumada yeterli değildir. Anayasa Mahkemesi, iptali istenen Boğaziçi ile ilgili
maddelerden birinin gerekçesini haklı bulmuş, diğer maddelerdeki düzenlemelerinse
Anayasaya aykırılık oluşturmadığı sonucuna varmıştır. İptali istenen kural, Boğaziçi
öngörünüm bölgesinin konut yapımına açılması ile ilgili koşulları düzenlemekteydi.
Anayasa Mahkemesi kararında, 3194 sayılı yasanın ilgili maddesinin kamu yararını
gerçekleştirmek amacına yönelik olmadığı belirtilmiştir. Buna göre, yeni düzenlemede
Boğaziçi öngörünüm bölgesinde, belli koşullarda da olsa, yeşil alanlarda konut
yapılmasına izin verilmektedir. Dolayısıyla yeni yasada kamu yararını göz önünde tutan
bir koruma düzenlemesi getirildiği söylenemez. Anayasa Mahkemesi’ne göre eski
düzenleme, Anayasa’nın 56. maddesindeki “herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede
yaşama hakkına sahiptir” biçimindeki kuralına daha uygundur. Bundan dolayı ilgili
kuralın Anayasa’ya aykırılığı açıktır.
Askeri yönetim döneminde getirilen düzenlemelere birkaç açıdan yaklaşmak
olanaklı. İlk olarak, böyle bir düzenlemenin ardında, 1982 Anayasası'na çevre ile ilgili
413
Keleş, Kentleşme Politikası, s.471.
414
RG, 09.05.1985, S.18749.
197
56. maddenin, kıyılarla ilgili 43. maddenin alınması örneğinde olduğu gibi, ordunun ve
askeri yönetimin çevre sorunlarına görece duyarlı yaklaşımının bulunduğu söylenebilir.
Ancak Boğaziçi için getirilen düzenlemelerin doğurduğu sonuçlar için aynı
değerlendirmeyi yapmak güç görünüyor. Bu açıdan, 12 Eylül Askeri Darbesi'nin
ardından gelen olağanüstü dönemin Boğaziçi’nin korunması açısından olumsuz sonuçlar
doğurduğu söylenebilir. İmar ve İskan Bakanlığı’na bağlı Büyük İstanbul Nazım Planı
Bürosu Başkanlığı’nca hazırlanan ve 29 Temmuz 1980’de yürürlüğe giren “1/50.000
Ölçekli İstanbul Metropoliten Alan Nazım Planı”, İstanbul’un Kuzey bölgelerindeki
yapılaşmanın önlenmesini, Boğaziçi’ndeki kültürel doku ve doğal yapının korunmasını
öngörmekteydi. Askeri girişimden hemen önceye denk gelen söz konusu Nazım Planı
aynı zamanda İstanbul Nazım Planı Bürosu’nun son işini de oluşturmuştu. Ülkedeki
diğer demokratik kurumlarla birlikte Nazım Plan Bürosu da yine bu dönemde ortadan
kaldırılmıştır. Daha önce de değinildiği gibi, Turizmi Teşvik Yasası da bu döneme denk
gelir. Boğaziçi yöresinde geri görünüm ve etkilenme bölgelerinde yapılaşmaya izin
veren Boğaziçi Yasası da yine bu dönemin ürünüdür. Gerek Askeri Yönetim döneminde
gerek onu izleyen hükümetler döneminde yapılan yasal düzenlemeler ve yerel
yönetimlerin uygulamaları Boğaziçi’ni hızla arsa vurguncularının hedefi haline getirmiş,
yapılaşmaya elverişli bir ortam yaratmıştır. Örneğin 3194 sayılı yasanın Boğaziçi’ni
ilgilendiren hükümleri, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı yayınlanana değin yaklaşık
iki yıl yürürlükte kalmış, bu sürede Boğaziçi için verilen yapı izinlerinin sayısı 350’yi
geçmiştir. 416
415
RG, 18.04.1987, S.19435.
416
Cevat Geray, "Doğal Çevreyi Korumada Toplum Yararı Sorunsalı", Tarım ve Mühendislik,
1989, S.33, s.38; Oktay Ekinci, İstanbul’u Sarsan On Yıl: 1983-1993, Anahtar Kitaplar, İstanbul,
1994, s.31-36.
198
D.İlk Kıyı Yasası Dönemi
1.3086 Sayılı Kıyı Kanunu
Türkiye’de kıyıya özgü bir yasa için ilk girişim 1966 yılına denk gelir. “Milli
Kıyılar Kanunu” adını taşıyan ve su kıyısında en az 10 metre derinliğinde kuşağın
toplumun yararlanmasına ayrılmasını öngören öneri yasalaşamamıştır.417 Bunun dışında,
daha önce de değinildiği gibi, 1972 yılında, yalnızca kıyıları konu alan bir yasal
düzenleme gerçekleştirilmek istenmiş, bu amaçla hazırlanan “Kıyılar ve Turistik Alanlar
Kanunu Tasarısı”nı418 da yasalaştırma olanağı bulunamamıştır. Başlıbaşına kıyılarla
417
Söz konusu yasa tasarısı 10 metrelik bir kuşağı toplumun yararlanmasına özgülüyordu. Bkz.
Cevat Geray, “Kıyıların Toplum Yararına Kullanılmasına İlişkin Sorunlara Genel Bakış”, s.65;
Necmettin Koçtaş, "İmar Olayından ve İmar Mevzuatından Kaynaklanan Sorunlar", Kentleşmenin
Getirdiği Çevre Sorunları Sempozyumu (İdare Hukuku Açısından), 17-18 Kasım 1983,
Danıştay Başkanlığı, Ankara, 1987, s.59.
418
Turizm ve Tanıtma Bakanlığı’nca hazırlanan, Bakanlar Kurulunca uygun görülen ve 23.10.1972
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sevkedilen “Kıyılar ve Turistik Alanlar Kanunu Tasarısı”
adından da anlaşılabileceği gibi kıyıların korunması ve turizmin geliştirilmesi amacını taşıyordu.
Düzenleme, salt kıyıların korunması amacına yönelik değildi; buralardan kamu yararına yararlanma
olanaklarının geliştirilmesinin turizme, dolayısıyla da ülke ekonomisine katkıda bulunacağı
düşüncesinden hareket edilmişti. Bu durumu tasarının öngördüğü kıyı kuşağı tanımından da
anlayabilmek olanaklı. Yararlanma biçimlerinde türlü sınırlamalar getirilen kıyı kuşağının derinliği
yöreden yöreye, her bölgenin turistik özelliklerine göre değişebilecekti. Söz konusu metinde
öngörülen kuralların bir açıdan günümüzdeki yasal düzenlemelere temel oluşturduğu söylenebilir.
Örneğin tasarıda kıyı “deniz, doğal veya yapma göl sularının başladığı yer ile kıyı şeridi arasındaki
kumsal, taşlık veya kayalık alanları ifade etmektedir” biçiminde tanımlanmıştır. Yine tasarıya göre
“kumsal, taşlık, kayalık veya sazlık alanın bulunmadığı hallerde ise kıyı, deniz veya göl suyunun
doğal şartlarda ve en yüksek düzeyde kara ile birleştiği yerdir. Çeşitli yapay engeller nedeniyle doğal
durumun saptanmasına olanak görülmeyen hallerde kıyı, deniz veya göl suyunun mevcut koşullarda,
kara üzerindeki yapıtlarla birleştiği yerdir.” Tasarıda kıyının mülkiyete konu olamayacağı, denizlerin,
göllerin ve bunların kıyılarının herkesin ortak yararlanmasına açık olduğu belirtilmiştir. Kıyı kuşağı
konusunda ise günümüzdeki düzenlemeden oldukça farklı bir yapı öngörülmüş, turizm yönünden
değer taşıyan, Turizm ve Tanıtma Bakanlığı’nın önerisi üzerine Bakanlar Kurulunca saptanan
alanların kıyı kuşağı olarak anılacağı belirtilmiştir. Buna göre kıyı kuşağı, “denizler ile doğal veya
yapma göl kıyılarında tarım arazisinin bittiği veya kumsalın veyahut kayalığın başladığı yerden
itibaren içeriye doğru devam eden ve genişliği her bölgenin turistik özelliklerine göre tespit edilen
alandır”. Tasarının ana ilkeleri ya da o dönem için getirdiği yenilikleri şöyle özetlemek olanaklı:
Kıyılarda özel mülkiyetin geçerli olmaması; kıyıların herkesin yararına açık olması; tapu kayıtlarında
deniz ya da göl olarak gösterilen sınırların düzeltilmesi; kıyı kuşağındaki kamu taşınmazlarının özel
kişilere devir yasağının getirilmesi; kıyı kuşağındaki kamu taşınmazlarının turizm etkinliklerinde
bulunan özel kişilere tahsisi; kıyılarda doldurma, kurutma ve benzeri işlemlerin sınırlandırılması;
imar planı sınırları dışında kalan alanlarda, ayırma, birleştirme, değişiklik ve diğer kullanımlarının
199
ilgili bir yasal düzenleme için, 1982 Anayasası’nın 43. maddesinde yer alan “kıyılarla
sahil şeritlerinin, kullanılış amaçlarına göre derinliği ve kişilerin bu yerlerden
yararlanma imkan ve şartları
kanunla düzenlenir” biçimindeki hükmün yaşama
geçirilmesini, 1984 yılını, beklemek gerekmiştir. Bu yıl çıkarılan 3086 sayılı Kıyı
Kanunu ile Türkiye’de ilk kez yalnızca kıyıları konu alan bir yasal düzenleme de
gerçekleştirilmiş oluyordu.419
3086 sayılı yasanın, kıyıyı ve kıyı alanlarında ortaya çıkan sorunları geniş
kapsamlı bir bakış açısıyla ele alan bir düzenleme olmadığını en başta belirtmek
gerekecektir. Bu durumu yasanın amaç maddesinden de anlamak olanaklıdır: “Bu
kanun, deniz tabii ve suni göl ve akarsu kıyıları ile bu yerlerin etkisinde olan ve devamı
niteliğinde bulunan sahil şeritlerinde, bu yerlerin özelliklerini gözeterek koruma ve
kullanma esaslarını tespit etmek amacıyla düzenlenmiştir.” Yasa, yalnızca kıyı ve
buraların devamı niteliğinde bulunan kıyı kuşağında koruma ve kullanma esaslarını
belirlemeyi amaç olarak aldığını belirtmektedir. Benzer bir anlatımı yasanın kapsamını
ortaya koyan “Bu kanun, deniz, tabii ve suni göller ve akarsu kıyıları ile sahil şeritlerini
ve kişilerin bu yerlerden yararlanma imkan ve şartlarına ait esasları kapsar.” biçimindeki
2. maddede de görebiliyoruz.
Yasa amaç ve kapsamını, kıyıların ve kıyı kuşağının “koruma ve kullanma
esaslarını”, “bu yerlerden yararlanma imkan ve şartlarını” belirlemek biçiminde ortaya
koyduktan sonra kıyıya ilişkin kimi kavramların tanımlarını vermiştir. “Kıyı çizgisi”,
“kıyı kenar çizgisi”, “kıyı”, “sahil şeridi” ve “dar kıyı” kavramlarının açıklandığı bu
bölüm, önceki yasal düzenleme olan ek 7. ve. 8. maddelerin kapsamına almadığı kimi
yeni tanımları içermektedir. Bunlar, “kıyı kenar çizgisi”, “sahil şeridi” ve “dar kıyı”ya
ilişkin tanımlardır. Daha önceki ek 7. ve 8. maddelerde yer alan kimi tanımların da yeni
sınırlandırılması; kıyıya geçiş hakkının tanınması; kıyı tespit komisyonlarının kurulması. Bkz. Kadir
Pala, Kıyılar ve Turistik Alanlar Kanun Tasarısı ile İlgili Not, Turizm ve Tanıtma Bakanlığı,
Ankara, 1974; Ahmet Yıldırım, "Kıyılar ve Sorunlarımız-II", Mülkiyeliler Birliği Dergisi, S.39,
1975, s.7-12.
419
RG, 01.12.1984, S.18592.
200
yasada yer almadığı görülüyor. Bunlar “deniz, göl (doğal ve yapay) ve “nehir kenarı”,
“toplumun yararlanmasına ayrılan yapı” ve “turizm yerleşme alanı”na ilişkin
tanımlardır.
3086 sayılı Kıyı Kanunu'na göre kıyılar, devletin hüküm ve tasarrufu altındadır
ve herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır. Buna göre kıyı ve kıyı
kuşağından yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir. Bu yerlerde planlama ve
uygulama yapılabilmesi için kıyı kenar çizgisinin belirlenmesi gereklidir. Kıyıda
yalnızca, deniz, göl ve akarsuların kamu yararına kullanımını kolaylaştırmak ya da
kıyıyı korumak amacına yönelik olan yapı ve tesisler; özellikleri gereği, tersane, fabrika,
santral, su ürünleri tesisleri gibi kıyıda yapılması zorunlu tesisler ve eğitim, spor ya da
turizm amaçlı tesisler yapılabilir. Söz konusu yapı ve tesisler yapım amaçları dışında
kullanılamaz; eğitim tesisleriyle spor amaçlı yapılanmalarda, kıyı, geçişi engelleyecek
biçimde kapatılamaz. İmar planı kararları ile kamu önceliği olan yerler dışında özel
yapılanmalara da izin verilebilir. Ancak bu plan kararlarının Bakanlar Kurulu tarafından
onaylanması gereklidir. Kamu yararının gerektirdiği hallerde, Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı'nın görüşü alınarak, deniz, göl ve akarsudan doldurma ve kurutma işlemleri
yoluyla arazi kazanılabilir. Buraları için yapılacak planlar hakkında İmar Kanunu
hükümleri uygulanır; bu planlar Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından onaylanır.
Kıyı kenar çizgisi, valiliklerce oluşturulacak beş kişilik bir komisyon tarafından
belirlenir. Kıyı kuşağı, kıyı kenar çizgisinden itibaren kara yönünde, imar planı olmayan
yerlerde 10 metreden, diğer yerlerde 30 metreden az olamaz. Kıyıda ve kıyı kuşağındaki
planlar bu yasanın belirlediği ilkelere aykırı olamayacaktır. 1972 yılından önce kıyıda
yapılmış olan yapılarla bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce mevzuata ve imar
planına
uygun
olarak
yapılan
yapılar
hakkında
bu
kanunun
hükümleri
uygulanmayacaktır.
3086 sayılı yasanın değerlendirmesi daha sonraki başlıklarda daha ayrıntılı
biçimde yapılacaktır. Bu aşamada, yasanın ilkelerinin eski düzenlemeler doğrultusunda
belirlendiğini, ancak kıyıda yapılaşmaya daha çok olanak tanıdığını belirtmekle
yetinilecektir.
201
2.İlk Kıyı Yasası Yönetmeliği
3086 sayılı Kıyı Kanunu’nun uygulanma biçimini göstermek üzere, Bayındırlık
ve İskan Bakanlığı’nca 18 Mayıs 1985’de “3086 Sayılı Kıyı Kanununun Uygulanmasına
Dair Yönetmelik” çıkarılmıştır.420 Yönetmeliğin öngördüğü kuralları şöyle özetlemek
olanaklı: Öncelikle metin içinde geçen kimi kavramların tanımlarına,421 ardından da
yönetmeliğin uygulanması ile ilgili genel esaslara, kıyıyı doldurma yoluyla arazi
kazanılmasına, kıyı kenar çizgisinin belirlenmesine, kıyı ve kıyı kuşağında planlama ve
yapılanma ile ilgili kurallara yer verilmiştir. Yinelemeye yol açmamak için, yasadan
daha ayrıntılı düzenlenen ya da yasanın kapsamında olmayan kimi konulara değinmek
yerinde olacaktır. Yönetmeliğe göre, kamu yararının gerektirdiği durumlarda denizi
doldurma ya da kurutma yoluyla toprak kazanılabilir. Bunun için söz konusu işlemleri
gerçekleştirecek idarenin görüşünü valilik aracılığı ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’na
iletmesi gerekir. Önerinin Bakanlıkça uygun bulunması durumunda ilgili idare o yöre ile
ilgili planı hazırlar. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nca onaylanan bu planlar hakkında
İmar Kanunu hükümleri uygulanır. Yine yönetmeliğe göre, kıyı kenar çizgisi tespit
komisyonu, jeoloji mühendisi, jeolog, jeomorfolog, harita ve kadastro mühendisi, ziraat
mühendisi, mimar, inşaat mühendisleri arasından valiliklerce oluşturulur. Bu
komisyonun kamu görevlilerinden oluşması temel kuraldır. Ancak bunun olanaklı
olmadığı durumlarda en az iki üyesinin kamu görevlisi ve birinin mimar ya da inşaat
mühendisi, birinin de jeolog ya da harita mühendisi olması şarttır.
420
RG, 18.05.1985, S.18758
421
Yönetmelikte akarsu, “devamlı akış gösteren ve Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce tesbit
edilen yıllık ortalama debisi 100 m3/sn, dolayısıyla yıllık ortalama akımı 3.15X109 m3 den fazla olan
akarsulardır”, toplumun yararlanmasına ayrılmış yapı ise “mevzuata göre tesbit edilmiş ya da tasdik
edilmiş kural ve ücret tarifelerine uygun biçimde, getirdiği kullanımdan belirli kişi ya da topluluklara
ayrıcalıklı kullanım tekeli tanımaksızın, yararlanmak isteyen herkese eşit ve serbest olarak açık
bulundurulan ve konut dokunulmazlığı olmayan yapılardır” biçiminde tanımlanmıştır.
202
3.İlk Kıyı Yasası ile ilgili Anayasa Mahkemesi Kararı
1984 yılında yürürlüğe giren 3086 sayılı Kıyı Kanunu’na iki yıl sonra, 1986’da,
dönemin
Anamuhalefet
Partisi Halkçı Parti Meclis
Grubu
adınca
Anayasa
Mahkemesi’nde iptal davası açıldı. İptal isteminde bulunulan hükümlerin ortak yönünü
bunların kamu yararına aykırı biçimde düzenlenmesi oluşturuyordu. Anayasa
Mahkemesi, 3086 sayılı Kıyı Kanunu'nun 4., 6., 9., 13. ve geçici 2. maddesinin iptaline
karar vermiş, söz konusu maddelerin iptali sonucunda yasanın öbür hükümlerinin
uygulama olanağı kalmadığından dolayı da yasanın tümünü iptal etmiştir.422 İptal edilen
yasa kuralları ve Anayasa Mahkemesi'nin bu konudaki görüşü şöyle özetlenebilir.
Kıyı Kanunu'nun 4. maddesinde ve bu hükmün yinelendiği 9. maddede “kıyı
kenar çizgisi”nin tanımı yapılırken “kayalık” sözcüğüne yer verilmediği, bu durumun da
Anayasa'nın 43. maddesindeki “kıyılar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır”
biçimindeki hükmün uygulanmasına engel olabileceği öne sürülmüştür.423 Buna göre,
“kayalık” kıyının bizzat kendisi olmasına karşılık, yasa metninde yapılmış olan kıyı
tanımında kayalıklara yer verilmiş değildir. Böyle bir düzenleme uygulamada türlü
sorunlar yaratabilecektir. Anayasa Mahkemesi bu görüşü haklı bularak, 3086 sayılı
yasanın 4. maddesinde kıyı çizgisi ve kıyı tanımları yapılırken jeolojik açıdan kıyı olarak
sayılması gereken kayalıklara yer verilmediğini, bu durumda kıyı kapsamındaki
kayalıkların Anayasanın 43. maddesinde öngörülen “Devletin hüküm ve tasarrufu
altında olma" kuralının dışında kaldığını, yasa koyucunun kıyı kenar çizgisini
tanımlarken tek tek sayma yöntemi yerine kumluk, çakıllık, taşlık, sazlık, bataklık
sözcüklerinden sonra “gibi” sözcüğünü de kullanarak kayalık alanları da kıyı niteliğinde
422
ES:1985/1, KS:1986/4, KG:25.02.1986, AMKD, C.22, s.28-65, RG, 10.07.1986-19160.
423
3086 sayılı yasanın 4. maddesine göre: "Kıyı Çizgisi: Deniz, tabii ve suni göl ve akarsularda,
taşkın durumları dışında, suyun karaya değdiği noktaların birleşmesinden oluşan çizgiyi, Kıyı Kenar
Çizgisi: Deniz, tabii ve suni göl ve akarsularda kıyı çizgisinden sonra kara yönünde devam eden, su
hareketlerinin oluşturduğu kumluk, çakıllık, taşlık, sazlık, bataklık alanın tabii sınırını, Kıyı: Kıyı
çizgisi ile kıyı kenar çizgisi arasındaki alanı, Sahil Şeridi: Kıyı kenar çizgisinden itibaren kara
yönünde, imar planlı yerlerde yatay olarak en az 10 metre, diğer yerlerde en az 30 metre
genişliğindeki alanı, Dar Kıyı: Kıyı kenar çizgisinin, kıyı çizgisi ile çakışmasını ifade eder.”
203
yerlerden sayma eğilimini göstermediğini belirterek yasanın 4. maddesinde ve 4.
maddenin hükmünün yinelendiği 9. maddede yer alan kıyı kenar çizgisi ve kıyı
tanımlarının Anayasa’nın 43. maddesi hükmüyle bağdaşmadığı sonucuna varmıştır.
3086 sayılı yasanın 6. maddesinin de Anayasa'nın 43. maddesine aykırılığı öne
sürülmüştür. Bu maddenin birinci fıkrasında “... faaliyetlerinin özellikleri gereği,
tersane, fabrika, santral, su ürünlerine dayalı tesisler; gemi sökme yeri ve sair kıyıda
zorunlu tesisler ile eğitim, spor veya turizm amaçlı tesisler yapılabilir” denilmektedir.424
İptal isteminin gerekçesinde, bu maddede yer alan “... faaliyetlerinin özellikleri gereği”
deyiminin her anlama ve amaca çekilebileceği, “fabrika, santral” sözcüklerinin ve “... ve
sair kıyıda yapılması zorunlu tesisler”in son derece geniş kavramlar olduğu, bu
düzenlemeler ile Anayasa'nın 43. maddesinin öngördüğü amacı bağdaştırmanın olanaklı
olmadığı, bu tesislerin geçiş hakkının önlenmesine olanak tanıdığı belirtilmiştir. Ayrıca
6. maddenin son fıkrasında yer alan “kamu önceliği olan yerler dışında plan kararları ile
özel yapılanmalara izin verilebilir” biçimindeki ibarenin de, Anayasa’nın 43.
maddesinde yer alan “kıyılar, devletin hüküm ve tasarrufu altındadır” hükmünün ihlali
anlamına geleceği, Anayasanın 43. maddesinin son fıkrasında yer alan “kişilerin bu
yerlerden yararlanma imkan ve şartları kanunla düzenlenir” hükmünün bu anlamda
“kıyı” için öngörülmemiş olduğu da belirtilmektedir. Anayasa Mahkemesi, faaliyetleri
gereği kıyıda yapılması zorunlu olan fabrika ve santral gibi tesisler için kıyıda yer
seçilmesinin doğal olduğunu, ancak bu koşullara sahip olup olmadığına bakılmaksızın
eğitim, spor veya turizm amacına yönelik tesislerin burada yapılmasına olanak
tanınmasının Anayasa'nın 43. maddesine aykırı olacağını belirtmiştir. Anayasa
Mahkemesi'ne göre, kanun koyucunun açık bir biçimde kural olarak kıyıda, yapı
424
"Kıyıda ancak plan kararıyla, deniz, tabii ve suni göl ve akarsuların kamu yararına kullanımını
kolaylaştırmak veya kıyıyı korumak amacına yönelik olan yapı ve tesisler, faaliyetlerinin özellikleri
gereği tersane, fabrika, santral, su ürünlerine dayalı sanayi tesisleri, gemi sökme yeri ve sair kıyıda
yapılması zorunlu tesisler ile eğitim, spor veya turizm amaçlı tesisler yapılabilir. Bu yapı ve tesisler
yapım amaçları dışında kullanılamaz ve eğitim tesisleri ile spor veya turizm amaçlı yapılanmalarda
kıyı geçişi engellenecek şekilde kapatılamaz. Kamu önceliği olan yerler dışında plan kararları ile özel
yapılanmalara da izin verilebilir. Bu plan kararları Bakanlar Kurulunca onaylanmadan tatbik
edilemez. Ancak bu tür yapılanmalarda da kıyı geçişi engellenecek şekilde kapatılamaz." (m.6)
204
yasağını belirtmesi ve bu kurala istisna olarak “deniz, tabii ve suni göl ve akarsu”
kıyılarının kamu yararına kullanımını kolaylaştırmak ya da kıyıyı korumak amacına
yönelik olan yapı ve tesisleri belirlemesi ve söz konusu tesislerin yapım koşullarını,
yöntemlerini ve bu yerlerden yararlanma koşullarını açıklığa kavuşturması gerekirdi.
Anayasa Mahkemesi, kamu önceliği olan yerler dışında kalan alanlarda plan
kararları ile özel yapılanmalara izin verilebileceği biçimindeki hükmü de Anayasanın 43.
maddesine aykırı bulmuştur. Kararda, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan
kıyılarda özel yapılanmalara izin verilmesinin doğal niteliği bakımından herkesin ortak
kullanımına açık bulundurulması gereken bir alanda -yani kıyıda- anayasal bir ilkenin
ortadan kaldırılması sonucunu doğurduğu belirtilmiştir. Sözü edilen bu eksiklikler
Anayasa ile öngörülen sonuçlara ulaşılmasını engellediğinden Anayasaya aykırılık
oluşturmaktadır.
İptali istenen bir başka yasa kuralını da Kıyı Kanunu'nun 13. maddesinde yer
alan “sahil şeridinde toplumun yararlanmasına ayrılan yapılanma izni verilebilmesi için
bu niteliğin tapu kütüğünün beyanlar hanesine işlenmesi mecburidir” biçimindeki
düzenleme oluşturmuştur. Söz konusu hükümde geçen “sahil şeridinde toplumun
yararlanmasına
ayrılan yerlerde yapılanma” deyişinin Anayasa'nın 43. maddesi ile
uyum göstermeyen muğlak, saptırılması olanaklı bir hüküm olduğu ileri sürülmüştür.
Buna göre, maddenin bu biçimde düzenlenmesiyle kıyı kuşağında “toplum
yararlanması”
ilkesi
bozulmuş
olacaktır.
Anayasa
Mahkemesi,
söz
konusu
düzenlemenin, kıyı kuşağında toplumun yararlanması için kimi yerlerin ayrılacağı ve
anılan yerlerde yapılanmaya izin verilebileceği biçiminde anlaşılabileceği, Anayasa'nın
43. maddesinin, kıyı alanında olduğu gibi kıyı kuşağının tümünde kamuya öncelik
tanıdığı düşüncesinden hareketle ilgili yasa kuralını Anayasa'ya aykırı bulmuştur. Buna
göre, Anayasa'nın 43. maddesindeki kurala uyulmayarak kıyı kuşağının tümünde
kamuya öncelik tanınması ilkesi çiğnenmiştir.
İptali istenen son kural da geçici 2. maddede yer almaktadır. Bu maddeye göre
“1972 yılından önce kıyıda doğmuş özel mülkiyete konu yapılar ile bu kanunun
205
yürürlüğe girdiği tarihten önceki mevzuata ve imar planına uygun olarak yapılan yapılar
hakkında bu kanun hükümleri uygulanmaz”, bu yapılara eklenti yapılamaz, ancak bu
yapıların herhangi bir nedenle yıkılması durumunda yasanın hükümlerine göre
yapılanmaya izin verilir. Yasa hükmünün, özel kişi ya da kuruluşların eskiyen, yıkılan
yapılarının yeniden yapılmasına, toplumun yararlanmasına tahsis edilip edilmediğine
bakılmaksızın izin verebilecek biçimde düzenlenmesinden ötürü iptali istenmiştir.
Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 43. maddesinin kıyıların devletin hüküm ve tasarrufu
altında olduğunu belirleyen hükmünden dolayı, özel iyeliğin kıyıda geçerli
olamayacağını, 1972 yılından önce yasalara aykırı olarak yapılan yapıların kazanılmış
hak kavramı içinde değerlendirilemeyeceğini, yasalara aykırı durumlara dayanılarak
kazanılmış hak iddiasında bulunulamayacağını belirterek söz konusu geçici 2. maddenin
ilgili hükmünü iptal etmiştir.
3086 sayılı yasanın Anayasa Mahkemesi'nce iptal edildiği 1986 yılından, yeni
kıyı yasasının çıkarılmasına değin geçen dört yıl boyunca ortaya çıkan yasal boşluk,
15.07.1987 tarihinde Bayındırlık Bakanlığı'nca yayınlanan 110 sayılı genelge ile
doldurulmaya çalışılmıştır. İlgili Anayasa Mahkemesi kararına, dolayısıyla da
Anayasa'nın kıyılarla ilgili 43. maddesine uygunluğu oldukça tartışmalı olan bu yasa altı
düzenleme dönemi kıyılarda yapılaşmanın artışını da beraberinde getirmiştir. 425
425
110 sayılı genelge, kıyı kuşağını, uygulama imar planı olan yerlerde en az 10 metre, uygulama
imar planı olmayan belediyeler ile belediye ve mücavir alan sınırları içinde ve dışında köy ve
mezraların yerleşik alanlarında en az 30 metre, planı bulunmayan yerlerde uygulanacak yönetmeliğin
6. Bölümü kapsamında kalan yerlerde en az 100 metre olarak belirlemişti. Genelge, kıyı kuşağını,
3086 sayılı yasaya göre daha derin tanımlamıştı. Ancak, düzenlemenin bir bütün olarak Anayasa'ya
uygunluğu oldukça tartışmalıydı. Yasa ile düzenlenmesi gereken bir konunun yasa altı bir düzenleme
ile ele alınması bir yana, yeni düzenleme 1986 tarihli Anayasa Mahkemesi kararına aykırı hükümler
de taşıyordu. Kıyı tanımında kayalıklara yer verilmemesi, turizm tesislerinin kıyıda yapılmasına
olanak tanınması buna örnek verilebilir. Bkz. Belma Tekinbaş, "Kıyı Mevzuatının Gelişimi", Mekan
Planlama ve Yargı Denetimi, Melih Ersoy, H. Çağatay Keskinok (Der.), Yargı Yayınevi, Ankara,
2000, s.122, 123.
206
E.Günümüzdeki Durum
1.3621 Sayılı Kıyı Kanunu
3086 sayılı ilk kıyı yasasının 1986’da Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmesiyle
birlikte, Türkiye'de kıyıların, tüzel açıdan yeni bir döneme girdiği, belki de daha
doğrusu, kıyıların geçmişte olduğu gibi, bir yasal dayanaktan yoksun kaldığı
söylenebilir. Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından ancak dört yıl gibi uzun bir
sürenin geçmesinden sonra yeni yasanın çıkarılması, kıyıların korunması ve buraların
doğal, kültürel değerlerinin korunması ve arsa vurgunculuğunun önlenmesi açısından bir
gerileme dönemine girildiğini göstermektedir. Söz konusu yasal boşluğun yasa altı
düzenlemelerle doldurulmaya çalışılmasının da durumu değiştirmediğini belirtmek
gerekir.426
3621 sayılı yeni Kıyı Kanunu'nu427, 1984 tarihli 3086 sayılı Kıyı Kanunu ile
karşılaştırmalı bir biçimde incelemek yerinde olacak. Yeni yasanın 3086 sayılı yasaya
göre daha geniş kapsamlı bir düzenleme getirmeyi amaçladığı söylenebilir. Örneğin
3086 sayılı yasanın amaç maddesi “Bu kanun, deniz, tabii ve suni göl ve akarsu kıyıları
ile bu yerlerin etkisinde olan ve devamı niteliğinde bulunan kıyı kuşaklarında, bu
yerlerin özelliklerini gözeterek koruma ve kullanma esaslarını tespit etmek amacıyla
düzenlenmiştir” biçimindeyken, 3621 sayılı yasanın ilgili maddesine bunlardan başka
“doğal ve kültürel” ile “...ve toplum yararlanmasına açık, kamu yararına...” ifadeleri
eklenmiştir: “Bu kanun, deniz, tabii ve suni göl ve akarsu kıyıları ile bu yerlerin
etkisinde olan ve devamı niteliğinde bulunan sahil şeritlerinin doğal ve kültürel
özelliklerini gözeterek koruma ve toplum yararlanmasına açık, kamu yararına kullanma
esaslarını tespit etmek amacıyla düzenlenmiştir”. Bir başka anlatımla yeni yasa, kıyıların
426
Dört yıllık yasal boşluğun, Bayındırlık Bakanlığı'nın yayınladığı genelgeler, İmar Kanunu ve
yönetmelikleri, koruma kurulları kararları ve imar planlarıyla doldurulmaya çalışıldığı dönemin,
Türkiye'de, turizmin geliştiği ve Turizmi Teşvik Kanunu uygulamalarının yoğunlaştığı yıllara denk
gelmesi ilgi çekicidir. Bkz. Oktay Ekinci, "Kıyılar ve Toplum Yararı", İnsan, Çevre, Toplum, 2.
Baskı, Ruşen Keleş (Der.), İmge, Ankara, 1997, s.163, 164.
427
RG, 17.04.1990, S.20495
207
korunması ve buralardan yararlanma ile ilgili koşulları, kıyıların doğal ve kültürel
özelliklerini ve kamu yararını gözeterek düzenleyecek, kıyının toplumun yararlanmasına
açık olmasını göz önünde bulunduracaktır. Söz konusu değişikliklerden yeni yasanın,
kıyıların korunması ve buralardan yararlanma konularında daha ilerici hükümler taşıdığı
anlaşılmaktadır.
İki yasa metni arasındaki bir diğer farklılığı da kıyıya ilişkin türlü tanımların
verildiği 4. maddede görmek olanaklı. Öncelikle “Kıyı çizgisi”, “dar kıyı” ve “kıyı”nın
her iki yasada da aynı biçimde tanımlanmış olduğunu belirtmek gerekir:
“Kıyı Çizgisi: Deniz, tabii ve suni göl ve akarsularda, taşkın durumları
dışında suyun karaya değdiği noktaların birleşmesinden oluşan çizgiyi,
Kıyı: Kıyı çizgisi ile kıyı kenar çizgisi arasındaki alanı,
Dar Kıyı: Kıyı kenar çizgisinin, kıyı çizgisi ile çakışmasını ifade eder.”
Ancak, “kıyı kenar çizgisi” ile “sahil şeridi”ne ilişkin tanımlarda önemli bir
ayrılık göze çarpmaktadır. Daha önce de söz edildiği gibi 3086 sayılı Kıyı Kanunu kıyı
kenar çizgisini, “deniz, tabii ve suni göl ve akarsularda, kıyı çizgisinden sonraki kara
yönünde su hareketlerinin oluşturduğu kumluk, çakıllık, taşlık, sazlık, bataklık alanın
tabii sınırını ifade eder” biçiminde belirlemişti. 1986’da yasanın bu hükmünün iptal
edilmesinden sonra yeni yasada Anayasa Mahkemesi'nin kararı doğrultusunda gereken
değişiklik yapılmış ve söz konusu tanıma “kayalık” ve “ve benzeri alanların” sözleri
eklenerek kıyı kenar çizgisinin kapsadığı alan genişletilmiştir. 428
428
Bir bakıma kıyı kenar çizgisinin salt kıyının derinliğini belirlemediğini, bunun yanında kimi
işlevlerinin de olduğu söyleyebiliriz. Özel iyelik elindeki taşınmazların, devletin hüküm ve tasarrufu
altındaki yerlerin ve kamu orta mallarının sınırını çizmesi buna örnek olarak verilebilir. Yargıtay'ın
bir içtihadı birleştirme kararında, kıyı kenar çizgisinin tüzel değeri üzerine şu saptamalar yapılmıştır:
"Kıyı kenar çizgisini, adından esinlenerek sadece, kıyılara ilişkin bir rol üstlendiğini kabul etmek son
derece yanlıştır. Gerçekten bu çizginin, kıyıların hukuksal rejimini ortaya koyması ve yukarıda
özellikleri açıklanan alanların, belirlenmesi açısından işlev ve önemi çok açıktır. Ne var ki, bu çizgi,
bir taraftan sahipsiz mal niteliğindeki kıyı alanlarının rejimini belirlerken, öte yandan özel mülkiyet
konusu, taşınmazların sınırını da çizmektedir. Bu yönden soruna yaklaşıldığında, sözü edilen çizgi
özel mülkiyet rejimi alanında da bir işlev görmektedir. Kıyı kenar çizgisinin, fonksiyonu bununla da
bitmemekte, kimi durumlarda Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki araziler ile mer'a, yaylak, kışlak
208
Bu açıdan sözü edilmesi gereken bir başka ayrım da “sahil şeridi”ne ilişkindir.
3086 sayılı yasada kıyı kuşağı, “kıyı kenar çizgisinden itibaren kara yönünde, imar
planlı yerlerde yatay olarak en az 10 metre, diğer yerlerde en az 30 metre genişliğindeki
alan” olarak tanımlanmıştı. 3621 sayılı yasa “sahil şeridini” bundan geniş çaplı bir
düzenlemeye giderek belirlemiştir:
“Sahil şeridi: Kıyı kenar çizgisinden itibaren kara yönünde;
a.Uygulama imar planı yapılacak alanlarda yatay olarak en az 20 m.
genişliğindeki alanı,
b.Uygulama imar planı bulunmayan belediye ve mücavir alan sınırları
içinde veya dışındaki yerleşik alanlarda, çevre düzeni ve/veya nazım
imar planı bulunsun veya bulunmasın, yatay olarak en az 50 m.
genişliğindeki alanı,
c.Belediye ve mücavir alan sınırları içinde ve dışındaki iskan dışı
alanlarda çevre düzeni ve/veya nazım imar planı bulunsun veya
bulunmasın yatay olarak en az 100 m. genişliğindeki alanı ifade eder.”
Yeni yasada “uygulama imar planı yapılacak alanlar”, “uygulama imar planı
bulunmayan alanlar” ve “yerleşim dışı alanlar” biçiminde üçlü bir ayrıma gidildiği ve
her biri için farklı derinlik ölçütleri getirildiği göze çarpmakta. Bu düzenlemenin 3086
sayılı yasanın öngördüğünden daha geniş bir kıyı kuşağı tanımı yaptığı, kıyıların
korunması açısından daha olumlu bir yaklaşıma sahip olduğu söylenebilir. Ancak
yasanın (b) bendine bir sınırlama getirilmektedir. Buna göre, belediye ve mücavir alan
sınırları dışında ve köy yerleşik alanı içinde, daha önce yürürlükte bulunan mevzuat
hükümlerine uygun yapıların bulunduğu yerleşim alanlarında 10.11.1995 tarihinden
önce köy nüfusuna kayıtlı ve köyde sürekli oturanlar tarafından, konut olarak yapılacak
gibi kamu orta mallarının sınırını da belirlemektedir. Kıyının diğer sahipsiz kamu mallarıyla farkı
gözetildiğinde, bu sorununda (sorunun da) önemi göz ardı edilemez. Yukarıda açıklandığı üzere, kıyı,
su hareketlerinin oluşturduğu, kayalık, kumluk, sazlık, bataklık, çakıllık gibi alanlar olup, üzerinde
kamunun öncelik ve yararlanması dışında hiçbir tasarrufun yapılamadığı kendine özgü Anayasal
rejimleri olan kamu mallarıdır. Oysa diğer sahipsiz kamu malları, ormanlar dahil, irtifak hakkına
veya kimi durum ve koşullarda mülkiyete konu olabilmektedirler. 2634 sayılı Turizm Teşvik
Kanunu'nun 8. maddesi ile Kadastro Kanununun 17. maddesi bu yönde gösterilebilecek örneklerdir."
(E. 1996/5, K.1997/3, RG, 30.12.1997, S.23216)
209
yapılar için mevcut durum dikkate alınarak kıyı kuşağı yatay olarak en az 10 metreye
düşürülebilir.
Yeni yasanın, 3086 sayılı yasada sözü edilmeyen, ancak 18 Mayıs 1985’de
çıkarılan “3086 Sayılı Kıyı Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik”te geçen bir
kavramı,“toplumun yararlanmasına açık yapı”yı düzenlemeye aldığını görüyoruz:
“Toplumun yararlanmasına açık yapı: Mevzuata göre tespit ya da
tasdik edilmiş kural ve ücret tarifelerine uygun biçimde, getirdiği
kullanımdan belirli kullanımdan belirli kişi ya da topluluklara
ayrıcalıklı kullanım hakkı tanımaksızın yararlanmak isteyen herkese
eşit ve serbest olarak açık bulundurulan ve konut dokunulmazlığı
olmayan yapıları ifade eder.”
3621 sayılı yasada öngörülen bu açıklama aslında eski yönetmelikte yer verilen
tanımın gözden geçirilmiş biçimidir. Yönetmelikteki tanımdan tek farklı yön, “kullanım
tekeli” yerine “kullanım hakkı” ifadelerine yer verilmesidir.
3621 sayılı yasanın 3086’ya göre bir başka önemli farklılığı da kıyıda yapı
yapılması ile ilgili hükümlerde ortaya çıkmaktadır. Bu ayrılığın ardında kuşkusuz 1986
tarihli Anayasa Mahkemesi kararının öngördüğü yönde düzeltimler yapma isteği
yatmaktadır. Bu durum yasada yer verilen madde başlıklarında da kendisini
göstermektedir. 3086 sayılı yasada bu konuya ilişkin maddelerin bulunduğu bölüm için
yalnızca “Kıyıda Yapı” başlığını uygun görülürken yeni yasada daha geniş kapsamlı bir
başlık seçilmiş: “Kıyının korunması, Yapı Yasağı ve Kıyıda Yapılacak Yapılar”. Bu
durumun maddelerin içeriği için de geçerli olduğu söylenebilir. Daha önce de görüldüğü
gibi 3086 sayılı yasada, bu bölümde, oldukça esnek bir yaklaşımla kıyıda yapılabilecek
yapılar ele alınmaktaydı. Oysa yeni yasanın ilke olarak yapı yapılmasını önlemek
amacını taşıdığını, bu amaçla da kıyıda yapılacak yapılara kimi sınırlamalar getirdiğini
görüyoruz. Bu yeni düzenlemeye göre, kıyı herkesin eşitlik ve serbestlikle
yararlanmasına açık olup buralarda hiçbir yapı yapılamaz; duvar, çit, parmaklık, tel
örgü, hendek, kazık ve benzeri engeller oluşturulamaz; kıyılarda kıyıyı değiştirecek
boyutta kazı yapılamaz, kum, çakıl vb. alınamaz veya çekilemez; kıyılara moloz, toprak,
curuf, çöp gibi kirletici etkisi olan atık ve artıklar dökülemez. Anılan sınırlayıcı
210
hükümler 3086 sayılı yasada bulunmuyordu; bu açıdan 3621 sayılı yasanın kıyıda
yapılacak yapılara ilişkin daha sınırlayıcı önlemler getirdiği, daha etken bir koruma
dizgesi öngördüğü ve kamu yararını daha çok ön plana çıkardığı söylenebilir.
3621 sayılı yasada 3086’dan farklı olarak kıyıda yapılabilecek yapıların imar
planı ile değil uygulama imar planı ile de düzenlenmesi gerektiğini belirtilmiştir.429 3621
sayılı yasanın kıyıda yapılabilecek yapıları daha ayrıntılı bir biçimde sayarak bunları
sınırlandırdığını, ayrıca 3086 sayılı yasada adı geçen fabrika ve santral tesislerini kıyıda
yapılabilecek yapılar arasından çıkardığını görüyoruz. Belirtilmesi gereken bir diğer
nokta da, 3086 sayılı yasadaki “kamu önceliği olan yerler dışında plan kararları ile özel
yapılanmalara da izin verilebilir. Bu plan kararları Bakanlar Kurulunca onaylanmadan
tatbik edilemez" biçimindeki hükmün yeni yasada yer almayışıdır. Böylece yeni yasanın
kıyıyı özel yapılanmaya tamamen kapattığı söylenebilir.
Her iki yasa arasında bir başka farklılık da doldurma ve kurutma yoluyla arazi
kazanma ve bu araziler üzerinde yapılabilecek yapılarda ortaya çıkıyor. 3086 sayılı
yasanın bu yolla arazi kazanma konusunda da daha esnek ve daha az sınırlayıcı olduğu
görülüyor. Bu durum ilgili maddeye verilen başlıklardan da açıkça görülmekte. 3086
sayılı yasanın bu bölümdeki başlığı yalnızca “Doldurma ve Kurutma Yoluyla Arazi
Kazanma” iken, yeni yasanın başlığı “Doldurma ve Kurutma Yoluyla Arazi Kazanma ve
Bu Araziler Üzerinde Yapılabilecek Yapılar” olarak düzenlenmiş. Başlığından da
anlaşılabileceği gibi yeni yasa ile öncekinden farklı olarak, bu alanlar üzerinde
yapılabilecek yapılara ilişkin kurallar da belirlenmek istenmiştir. Bu alanlarda
yapılanmaya ilişkin olarak 3086 sayılı yasa herhangi bir sınırlama getirmezken yeni
yasa, bu alanlarda ancak kamu yararına kullanılabilecek ve faaliyetleri gereği kıyıdan
429
Buna göre, “Kıyıda, uygulama imar planı kararları ile; a. iskele, liman, barınak, yanaşma yeri,
rıhtım, dalgakıran, köprü, menfez, istinat duvarı, fener, çekek yeri, kayıkhane, tuzla, dalyan, tasfiye
ve pompaj istasyonları gibi, kıyının kamu yararına kullanımı ve kıyıyı korumak amacına yönelik alt
yapı ve tesisler. b. faaliyetlerinin özellikleri gereği kıyıdan başka yerde yapılmaları mümkün olmayan
tersane, gemi söküm yeri ve su ürünlerini üretim ve yetiştirme tesisleri gibi, özelliği olan yapı ve
tesisler yapılabilir. Bu yapı ve tesisler yapım amaçları dışında kullanılamazlar.”
211
başka yerde yapılamayacak yapılarla açık otopark, park, yeşil alan ve çocuk bahçesi gibi
teknik ve sosyal altyapı alanlarının düzenlenebileceğini öngörmüştür. Söz konusu
arazilerin devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunduğu, özel iyelik konusu
yapılamayacağı da belirtilmiştir. Bu konuda değinilmesi gereken son bir ayrım da
doldurma işleminde izlenecek yolla ilgilidir. 3621 sayılı yasa ile bu yolla arazi kazanma
daha da zorlaştırılmaktadır. Buna göre, doldurma ya da kurutmayı yapacak kurumun
valiliğe teklif götürmesi gerekir. Valilik bu teklifi kendi görüşü ile birlikte Bayındırlık
ve İskan Bakanlığı'na gönderir. Bakanlık konuyla ilgili kuruluşların görüşünü de alarak
teklifi inceler. Teklifin uygun bulunması durumunda ilgili idare tarafından uygulama
imar planı hazırlanır. Oysa 3086 sayılı yasanın düzenlemesine göre, önceden planlama
yönünden ilgili idare kanalı ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nın uygun görüşünün
alınması yeterli sayılıyordu. 3621 sayılı yasaya göre ise, doldurma ve kurutma yoluyla
kazanılan araziler üzerinde yapı yapılabilmesi için Maliye ve Gümrük Bakanlığı'ndan
izin alınması zorunludur. 3086 sayılı yasada böyle bir düzenleme bulunmamaktaydı.
İki yasa hakkında değinilmesi gereken bir konu da kıyı kenar çizgisinin
belirlenmesi ile ilgilidir. 3086 sayılı yasaya göre, “Kıyı kenar çizgisi, valiliklerce
oluşturulacak 5 kişilik bir komisyonca tespit edilir. Bu komisyonun en az iki üyesinin
kamu görevlileri arasından ve biri mimar veya inşaat mühendisi, biri jeolog veya harita
mühendisi olması şarttır. Komisyonun teşekkülü, çalışma usul ve esasları Bayındırlık ve
İskan Bakanlığı'nca hazırlanacak yönetmelikle belirlenir”. 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nda
kıyı kenar çizgisini saptayacak komisyonun daha ayrıntılı bir biçimde belirtildiğini
görüyoruz. 3086 sayılı yasadaki düzenlemeden ayrılan yanlarını şöyle özetlemek
olanaklı: İlk olarak komisyonun oluşumunda bir farklılık göze çarpıyor. Yeni yasa
komisyon üyelerinin tümünün kamu görevlisi olması koşulunu getirmektedir. Yasa,
komisyon üyelerinde aranan nitelikleri de açık bir biçimde belirlemiş: Jeoloji mühendisi,
jeolog veya morfolog, harita ve kadastro mühendisi, ziraat mühendisi, mimar ve şehir
plancısı, inşaat mühendisi olmak. Bunların kimler olabileceği valiliklerce belirlenecektir.
Kıyı kenar çizgisinin Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nca onaylandıktan sonra yürürlüğe
gireceği de yeni yasanın bir diğer düzenlemesidir.
212
3086 sayılı yasada, kanun hükümlerine aykırı yapılanmalarda yalnızca İmar
Kanunu’nun ilgili ceza hükümlerinin uygulanacağı belirtilirken 3621 sayılı yasa bundan
daha ayrıntılı bir düzenlemeye gitmiştir. Buna göre, kıyıda engel oluşturanlara,
kirletenlere, kazı yapanlara 5-50 milyon TL para cezası verilebilecektir. Ayrıca bu
alanlarda yasa hükümlerine uyulmadan yapılan yapılar için 3194 sayılı İmar Kanunu'nda
öngörülenin iki katı kadar para cezasının uygulanacağı da öngörülmüştür.
2. İkinci Kıyı Yasası ile İlgili Anayasa Mahkemesi Kararı
1990 yılında çıkarılan 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun kimi maddelerinin iptali
için dönemin Anamuhalefet Partisi (Sosyal Demokrat Halkçı Parti) tarafından Anayasa
Mahkemesi'nde açılan dava sonucunda 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun 4. maddesinin 1.
fıkrasının (a) bendi, 430 2. fıkrası431 ve 17. maddesindeki “4. maddesinin son fıkrası
hükmü 1.3.1995 tarihinde, diğer ...”432 ibaresi iptal edilmiştir.433 Anılan maddelere ilişkin
Anayasa Mahkemesi kararı şöyle özetlenebilir: 4. maddenin anayasaya aykırılık
gerekçesinde, bu maddede öngörülen derinlik uzunluğunun Anayasanın 43. maddesi
hükümlerine uygun olmadığı iddia edilmiştir. Buna göre, yasanın ilgili maddesi bu
biçimiyle, görünürde, yerleşim yerine göre farklı düzenlemelerde bulunsa da, sonuçta bu
durum yasanın öngördüğü en alt uzunluğun, yani 10 metrenin, sahil şeridi uzunluğu
olarak uygulanmasını gerektirecektir. Çünkü yasanın öngördüğü “uygulama imar planı
430
“Sahil şeridi: Kıyı kenar çizgisinden itibaren kara yönünde; a.Uygulama imar planı yapılacak
alanlarda yatay olarak en az 20 m. genişliğindeki alanı, b.Uygulama imar planı bulunmayan belediye
ve mücavir alan sınırları içinde veya dışındaki yerleşik alanlarda, çevre düzeni ve/veya nazım imar
planı bulunsun veya bulunmasın, yatay olarak en az 50 m. genişliğindeki alanı, c.Belediye ve
mücavir alan sınırları içinde ve dışındaki iskan dışı alanlarda çevre düzeni ve/veya nazım imar planı
bulunsun veya bulunmasın yatay olarak en az 100 m. genişliğindeki alanı ifade eder.” (m.4)
431
"(b) bendinde tespit edilen alan, belediye ve mücavir alan sınırları dışında ve köy yerleşik alanı
içinde, daha önce yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerine uygun yapıların bulunduğu meskûn
alanlarda, 10.11.1985 tarihinden önce köy nüfusuna kayıtlı ve köyde sürekli oturanlar tarafından,
konut olarak yapılacak yapılar için, mevcut teşekkülde (teşekkül de) dikkate alınarak sahil şeridi
yatay olarak en az 10 metreye düşürülebilir." (m.4)
432
"Bu kanunun 4 üncü maddesinin son fıkrası hükmü 1.3.1995 tarihinde, diğer hükümleri yayımı
tarihinde yürürlüğe girer." (m.17)
213
yapılacak alanlar”ı, henüz uygulama imar planı bulunmayan tüm yerler için uygulamak
olanaklı duruma gelecektir. Ayrıca, köy yerleşik alanı için öngörülen 10 metre kuralının,
kıyılarımızın büyük bir bölümünün köy yerleşim alanı içinde olduğundan, 8333 km’lik
uzunluğundaki bir kıyı kuşağı uygulaması içinde ele alınacağı öne sürülmüştür. Bu
görüş doğrultusunda karar veren Anayasa Mahkemesi’ne göre de, sahil şeridinin 100
metreden daha kısa olarak belirlenmesi, bu yerlerden Anayasa’nın öngördüğü kamu
yararına uygun bir yararlanmayı zorlaştıracaktır. Kıyı kuşağı derinliğinin “uygulama
imar planı yapılacak alanlarda” en az 20 metre olarak belirlenmesi imar planı yapılacağı
ileri sürülen kıyı kuşaklarının bulunduğu her yerde bu derinlik uzunluğunun geçerli
olması sonucunu doğuracaktır. Anayasa Mahkemesi'ne göre, “yasakoyucu, takdir
hakkını, ne zaman yapılacağı belli olmayan bir planın gerekçe gösterilerek kamu
yararına saptanmış genişliklerin daraltılması sonucunu doğuracak uygulamalara olanak
verecek biçimde kullanamaz.” Anayasa Mahkemesi, yasanın ilgili maddesinin,
Anayasa'nın herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı olduğunu belirten 56.
maddeyle de uyumlu olmadığını belirtmiştir. Çünkü, denizlerin, göllerin ve onların
devamı olan kıyılar ve kıyıları tamamlayan kıyı kuşakları dengeli bir çevre ile yakından
ilişkilidir. Üstelik, kamuya açık, kıyı, deniz, göl ve akarsuların kirlenmesinde kıyı
kuşaklarının kullanış biçimi en büyük etmendir. Başka bir deyişle, kıyılar ve kıyı
kuşakları kişilerin yararlanacağı doğal çevreyi oluşturur. Herkes, bu çevrede sağlıklı ve
dengeli bir yaşam hakkına sahiptir. Çevre koşullarına ve kamu yararı esasına göre
saptanmamış kıyı kuşağı uygulaması, kişileri bu anayasal haktan yoksun kılar. 3621
sayılı yasanın öngördüğü alan, çevre koşullarını ve kamu yararını gözetecek ve kişilere
sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama olanağı verecek derinlikte değildir. Bu nedenle, 4.
maddenin (a) bendinin, Anayasa'nın 43. ve 56. maddelerine aykırı olduğundan, iptali
gerekmektedir. Anılan kararın bir özelliği kıyılardan yararlanmanın ve buralarda
433
ES:1990/23, KS: 1991/29, KG 18.09.1991, AMKD, C. 27/2, s.509-542, RG, 23.01.1999-21120.
214
gözlenen sorunların Anayasa'nın 56. maddesinde öngörülen çevre hakkı ile bağlantısının
kurulmasıdır. 434
İtiraz konusu oluşturan bir diğer hüküm de 4. maddenin son fıkrasına ilişkindir.
Buna göre, köy yerleşik alanı içinde mevcut durum dikkate alınarak kıyı kuşağı yatay
olarak 10 metreye düşürülebilecektir. Anayasa Mahkemesi'ne göre, bu kuralın
kazanılmış hakların korunması amacıyla getirildiği anlaşılmaktadır. Ancak, kıyılar
üzerinde “kazanılmış hak” kavramının ne ölçüde geçerli olduğu, kıyı üzerinde her
nasılsa yapılmış bir yapının ya da elde edilmiş bir tapunun, hatta ruhsata dayalı bir
taşınmazın, tüzel koruma görüp göremeyeceği konusu, anayasal açıdan tartışmalı bir
sorundur. Anayasaya aykırılığı saptanmış bir kurala göre kazanılmış hakların
varlığından söz edilemez. Kamu yararı düşüncesiyle konumları özellik taşıyan alanların
kişilere yeni olanak sağlanması amacıyla daraltılması, kıyı kuşağından yararlanmada
önceliği kamuya veren Anayasa ile bağdaşmadığından ilgili fıkra Anayasaya aykırı
bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi ayrıca, 4. maddenin son fıkrasının iptal edilmesi ile
uygulama olanağı kalmayan 17. maddedeki “4.maddesinin son fıkrası hükmü 1.3.1985
tarihinde diğer...” ibaresinin de iptaline karar vermiştir.
3.3830 Sayılı Kanun
1992’de Anayasa Mahkemesi'nin, 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun kimi
maddelerini iptal etmesinden sonra, ilgili hükümleri yeniden düzenlemek üzere 3830
sayılı yasa çıkarılmıştır.435 Yeni yasa kıyı kuşağını yeniden tanımlamaktadır; buna göre,
kıyı kuşağı, “kıyı kenar çizgisinden itibaren kara yönünde yatay olarak en az 100 metre
genişliğindeki alanı” kapsayacaktır. Yeni düzenleme yerleşim yerlerine göre kıyıda
farklı düzenlemeler öngörmemiş, tüm kıyılar için kıyı kuşağının yatay olarak derinliğini
100 metre olarak benimsemiştir. 3830 sayılı yasa kıyı kuşağında yapılaşma koşullarını
434
Bkz. Cevat Geray, "Anayasa Mahkemesi'nin Kıyı Yasası'na İlişkin Yeni Bir Kararı", Bayındırlık
ve İskan Bakanlığı, Kıyılarımız, Mevzuat, Planlama ve Uygulama Semineri Bildirileri, (25-29
Mayıs 1992, Trabzon), Ankara, 1993, s. 185.
215
yeniden belirlemiştir. Buna göre, “sahil şeritlerinde yapılacak yapılar kıyı kenar
çizgisine en fazla 50 metre yaklaşabilir. Yaklaşma mesafesi ve kıyı kenar çizgisi
arasında kalan alanlar, ancak yaya yolu, gezinti, dinlenme, seyir ve rekreaktif amaçlı
kullanılmak üzere düzenlenebilir. Sahil şeritlerinin derinliği, 100 metreden az olmamak
üzere, sahil şeridindeki ve sahil şeridi gerisindeki kullanımlar ve doğal eşikler de dikkate
alınarak belirlenir. Taşıt yolları, sahil şeridinin kara yönünde yapı yaklaşma sınırı
gerisinde kalan alanda düzenlenebilir”. Kıyı kuşağında yapılacak yapıların kullanım
amacına bağlı olarak yapım koşullarının yönetmelikte belirleneceği de belirtilmiştir.
Yeni düzenlemenin kıyı kuşağını, 3086 ve 3621 sayılı yasaların öngördüğünden daha
geniş tanımladığını, bu alanlardaki yapılaşmanın koşullarını da bu iki yasanın
öngördüğünden daha olumlu sonuç doğuracak biçimde belirlediğini görüyoruz.
4.İkinci Kıyı Yasası Yönetmeliği
Yeni yasa çerçevesinde çıkarılan yönetmeliği, önceki başlıkta olduğu gibi 3086
sayılı eski Kıyı Kanunu'nun yönetmeliği ile karşılaştırmalı bir biçimde incelemek yararlı
olacaktır. Yinelemelere yer vermemek için 3621 sayılı yasada belirlenen ve doğal olarak
yönetmelikte de yer alan, kıyı kuşağının tanımı, buralardan yararlanma ve yapılanma
koşulları ile ilgili kurallara değinilmeyecek, yalnızca önemli görülen kimi konuların
aktarılmasıyla yetinilecektir. 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun uygulama biçimini
düzenlemek üzere ilk kez 03.08.1990 tarihinde çıkarılan ve üç kez değişikliğe436 uğrayan
“Kıyı Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik”in aldığı son biçimiyle öngördüğü
kurallar, ana çizgileriyle şöyle özetlenebilir: 437 Yeni yönetmeliğin, dayandığı yasanın
435
RG, 11.07.1992, S.21281, Kanun No: 3830.
436
03.08.1990’da çıkarılan Kıyı Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik üzerinde 1992, 1994
ve 1996 yıllarında değişiklik yapılmıştır. Bkz. RG, 03.08.1990, S.20594, RG, 13.10.1992, S.21374;
RG, 30.3.1994, S.21890 ve RG, 27.7.1996, S.22709.
437
İzmir Çevre Hareketi Avukatları, 30.03.1994 tarihinde yürürlüğe giren yönetmelik değişikliğinin
yasaya aykırı hükümler taşıdığını belirterek yönetsel yargıda dava açmışlardır. Ancak, Danıştay 6.
Dairesi (E.1994/3011) davayı esas yönünden reddetmiştir. Davanın gerekçesini, "dar kıyı" tanımının
yönetmelikten çıkarılması, "günübirlik tesislerinin" kapsamının genişletilmesi, kısmi yapılaşma
maddesiyle su basman düzeyine getirilmiş inşaatlara kazanılmış haklar tanınması, kıyı kenar
216
niteliğinden dolayı, eski yönetmeliğe göre kıyılardan yararlanma ve koruma konusunda
daha etkili kurallar getirdiği söylenebilir. İlgili yönetmeliklerin daha “amaç” maddesinde
bu farklılaşmayı görebilmek olanaklı. Yeni yönetmelik, eski yönetmelikte de sözü
edilen, “kıyı kenar çizgisinin tespiti, kıyının kullanılması ve korunması ile uygulamaya
ilişkin esasları” belirlemenin yanı sıra, “kıyılarda doldurma ve kurutma yoluyla
kazanılan alanlarda, sahil şeritlerinde planlama ve uygulama esaslarını” da düzenlemeye
alacağını belirtmektedir. Burada dikkati çeken şey, yeni yönetmeliğin eskisinden farklı
olarak, doldurma ya da kurutma ile kazanılan toprakları, kıyı kuşağını ve buraların
planlamasını
da
ilgi
alanı
içinde
görmesidir.
Yukarıdaki
değerlendirmeyi
doğrulayabilecek bir başka kanıtı da “kapsam”la ilgili hükümlerde bulabilmek olanaklı.
Eski yönetmelikte, kıyı ve kıyı kuşağından “yararlanma imkan ve şartlarını”n, yeni
yönetmelikte ise “kamu yararına yararlanma imkan ve şartlarını”n düzenleneceği
belirtilmektedir. Böylece yeni düzenlemede kıyı ve kıyı kuşağından yararlanmada kamu
yararı ilkesinin geçerli olacağı bir kez daha vurgulanmış olmaktadır. Ancak yeni
yönetmeliğin öncekinden en önemli farkının, hem kimi yeni konulara ilişkin
düzenlemeler getirmesi, hem de ele aldığı konuları son derece kapsamlı ve ayrıntılı
biçimde işlemesi olduğu söylenebilir. Örneğin eski yönetmelikte yalnızca “akarsu”,
“toplumun yararlanmasına ayrılmış yapı” ve “teknik yönetmelik”e ilişkin tanımlara yer
verilirken yeni yönetmelikte tanımları yapılan kavramların sayısı artmıştır.438 Kıyı kenar
çizgisinin belirlenmesi, kıyı kuşağında ve kıyıda doldurma ya da kurutma yoluyla
kazanılan arazilerde planlama ve yapılanma yöntemi hakkında daha ayrıntılı bir
düzenleme getirilmiştir. Değinilmesi gereken son bir nokta da, yeni yönetmeliğin,
çizgisinin belirlenmesi ve onaylanmasının güçleştirilmesi, kıyıda arıtma tesislerine izin verilmesi,
doldurma ve kurutma yoluyla arazi kazanma olanağının genişletilmesi oluşturuyordu. Bkz. İzmir
Barosu, Mevzuat Bankası, İzmir Barosu Mensubu Bir Grup Avukatın Kent ve Çevre Hukuku
Raporu, (http://www.izmirbarosu.org.tr/mevzuatbankasi/rapor2.htm), Ocak 2001.
438
Yeni yönetmelikte tanımlar başlığı altındaki kavramlar şöyledir: Bakanlık; kıyı kenar çizgisi; kıyı;
dar kıyı; sahil şeridi; toplumun yararlanmasına açık yapı; akarsu; Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği;
Teknik Yönetmelik; Su Ürünleri Üretim ve Yetiştirme Tesisi; Sosyal ve Teknik Altyapı Tesisleri;
Günübirlik turizm tesisleri; kısmi yapılaşma; taşıt yolu; rekreaktif alanlar; emsal, inşaat alanı
katsayısı.
217
denetim ve imar mevzuatına aykırı yapılar hakkında verilecek cezalara ilişkin kuralları
belirlemesidir.
F.Kıyı Alanlarını Dolaylı Biçimde Etkileyen Düzenlemeler
Kıyı alanlarını dolaylı ya da dolaysız biçimde ilgilendiren çok sayıda yasal
düzenleme olduğu daha önce belirtilmişti. Bu durum bir ölçüde, önceleri, kıyı ile ilgili
bir düzenlememeye gidilmemesinden, bu boşluğun başka konulardaki yasaların ilgili
hükümleriyle doldurulmak istenmesinden kaynaklanmaktadır. Bir başka açıdan söz
konusu durum, çevre sorunları alanındaki düzenlemelerde gözlenen karmaşanın kıyı
alanlarına yansıması olarak da değerlendirilebilir. Başka sorun alanları ile ilgili kuralları
belirleme amacını taşıyan, bunun yanı sıra kıyılara ilişkin hükümler de getiren tüzel
belgelerin içeriğini özetlemek hem kıyı ile ilgili yasal çerçevenin ortaya konulmasına
hem de bu alandaki görev, yetki ve kural çatışmasının sergilenmesine yardımcı
olacaktır.439
439
Çok sayıda insan etkinliğinin bir araya geldiği, pek çok ekonomik girişimin üzerinde kurulduğu,
doğal ve kültürel değerlerin yoğunlaştığı yerler olmasından dolayı, kıyı alanları, türlü yasal
düzenlemelerin ilgi alanına girmektedir. Örneğin, belli bir kıyı alanındaki bütün yerel nitelikli
hizmetlerin görülmesinden sorumlu olan yönetsel birim olan köyleri ya da belediyeleri düzenleyen
18.03.1924 tarihli 442 sayılı Köy Kanunu ve 14.04.1930 tarihli 1580 sayılı Belediyeler Kanunu, su
ürünlerinin korunması, üretimi ve denetimine ilişkin kuralları getiren 04.04.1971 tarihli 1380 sayılı
Su Ürünleri Kanunu, yapılanma ve planlama koşullarını belirleyen 03.05.1985 tarihli 3194 sayılı
İmar Kanunu, kıyı ve limanların korunması, güvenliğinin sağlanması, deniz yolu ile yapılan
kaçakçılığın önlenmesi, izlenmesi ile ilgili kural ve yöntemleri içeren 13.07.1982 tarihli 2692 sayılı
Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanunu dışında dolaylı bir biçimde kıyıları ilgilendiren diğer tüzel
belgeler şöyle sıralanabilir: 20.04.1341 tarihli 618 sayılı Limanlar Kanunu; 08.09.1956 tarihli 6831
sayılı Orman Kanunu; 1933-1957 tarihli 2293 sayılı Belediye Yapı Yolları Kanunu'nun 4/1 maddesi;
27.07.1973 tarihli Su Ürünleri Tüzüğü; 16.03.1982 tarihli 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu;
13.07.1982 tarihli Sahil Güvenlik Koruma Kanunu; 23.07.1983 tarihli Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kanunu; 11.08.1983 tarihli 2872 sayılı Çevre Kanunu; 11.08.1983 tarihli 2873 sayılı Milli
Parklar Kanunu; 07.09.1985 tarihli Sahil Güvenlik Komutanlığı İdari ve Adli Görevlere İlişkin
Tüzük; 17.04.1987 tarihli Ulaştırma Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun; 04.09.1988
tarihli Su Kirliliği Kontrolu Yönetmeliği; 11.03.1989 tarihli Tarım Alanlarının Amaç Dışı
Kullanımına İlişkin Yönetmelik; 13.11.1989 tarihli Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı ile İlgili
Kanun Hükmünde Kararname; 19.08.1993 tarihli Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Hakkında Kararname.
218
Kıyı alanlarını dolaylı biçimde ilgilendiren yasal düzenlemelere, çevre
sorunlarına ilişkin en genel kuralları getiren Çevre kanunu'nunda başlamak gerekir.
Çevre Kanunu440, kıyı alanları ile ilgili olarak özel bir düzenleme getirmemiştir. Yasa,
genel olarak kirliliğin önlenmesine yönelik kuralları içerdiğinden kıyı alanlarında
gözlemlenebilecek hemen her türlü kirlilik sorunu için ilgili hükümlerin geçerli olduğu
söylenebilir. Bunları şöyle özetlemek olanaklı: 1. maddede yasanın amaçlarından birinin
“...kırsal ve kentsel alanda arazinin ve doğal kaynakların en uygun şekilde korunması;
su, toprak ve hava kirlenmesinin önlenmesi...” olduğu belirtilmektedir. Buna benzer bir
biçimde, 8. maddedeki hüküm de kıyı alanlarını ilgilendirmektedir: “Her türlü atık ve
artığı, çevreye zarar verecek şekilde, ilgili yönetmeliklerde belirlenen standartlara ve
yöntemlere aykırı olarak doğrudan ve dolaylı biçimde alıcı ortama vermek, depolamak,
taşımak, uzaklaştırmak ve benzeri faaliyetlerde bulunmak yasaktır.” Yasanın
düzenlemeye aldığı bir diğer konu da kirletme yasağına uymayan gemiler. Buna göre,
kirletme yasağına uymayan deniz araçlarından boyutlarına göre para cezası kesilecektir.
Büyükşehir
sınırları
içinde
kalan
kıyılarda
ceza
verme
yetkisi
büyükşehir
belediyelerinde, bu alanların dışında kalan kıyılarda ise sahil güvenlik bot
komutanlarındadır.
Kıyı alanlarını ilgilendiren bir diğer düzenleme de, 2872 sayılı Çevre Kanunu
hükümlerine uygun olarak hazırlanan Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği'dir.441
Yönetmeliğin amacı 1. maddesinde, her türlü su kaynağının korunması, en iyi biçimde
kullanımının sağlanması ve su kirliliği kontrolü için gereken hukuki ve teknik esasları
ortaya koymak olarak belirlenmiş; bütün bunların ekonomik ve sosyal kalkınma
hedefleriyle uyumlu bir biçimde yapılacağı da eklenmiştir. Yönetmelikte, deniz ve kıyı
suları kullanım amaçlarına ve kalitelerine göre sınıflandırılarak 442 suların korunmasına
440
RG, 11.08.1983, S.18132.
441
RG, 04.09.1988, S.19919.
442
Buna göre, D I, D II ve D III olmak üzere üç ayrı grup vardır. Sınıf D I (Su ürünleri üretimi) a)
Yoğun ticari balıkçılık, su ürünleri avcılığı yapılan açık denizler b) Yoğun kıyı balıkçılığı ve kabuklu
219
ilişkin kimi kurallar getirilmektedir. Özel koruma alanları belirlemek, sulara atık
boşaltılmasına sınırlamalar getirmek yönetmelikte öngörülen önlemlerdendir.
Türlü ekonomik etkinliklerin çevreye olası etkilerinin araştırılmasına ilişkin bir
tüzel belge olan Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Yönetmeliği443, 2872 sayılı Çevre
Kanunu’nun 10. maddesine dayanılarak çıkarılmıştır. Kıyı alanlarında gerçekleştirilecek
etkinlikleri de kapsamına aldığından söz konusu yönetmeliğin incelenmesi yerinde
olacaktır. ÇED sürecinde uyulacak yönetsel ve teknik yöntem ve esasları düzenlemek
amacıyla hazırlanan yönetmeliğin ÇED sürecini ayrıntılı ve kapsamlı bir biçimde
düzenlediğini görüyoruz. ÇED sürecinden geçmesi gereken faaliyetler iki grupta
toplanmış; birincisinde, çevreyi olumsuz yönde etkileyecek faaliyetler, ikincisinde ise
daha az olumsuz etkisi olabileceği düşünülenler yer almıştır.444 Buna göre,
gerçekleştirilen etkinliğin niteliğine göre “ÇED olumlu kararı” ya da “ÇED ön araştırma
raporu” hazırlanıp Mahalli Çevre Kurulu’ndan “çevresel etkileri önemsizdir” kararı
alınmadıkça, söz konusu faaliyetler için teşvik, onay, izin ve ruhsat verilemeyecektir.
Yönetmelik, ÇED raporunun Çevre Bakanlığı’na sunulmasından sonra, halkı yatırım
hakkında bilgilendirmek, görüş ve önerilerini almak üzere faaliyet sahibi tarafından
yörede bir toplantı düzenlenmesini de öngörmüştür.
su ürünleri yetiştirme alanları c) Dalyancılık alanları; Sınıf D II: (Rekreasyon) Plaj, sportif, estetik
amaçlarla kullanılan deniz ve kıyı suları; Sınıf D III:Ticari, endüstriyel ve diğer kullanımlar.
443
RG, 23.06.1997, S.23028; (Değişik) RG, 13.10.1999, S.23785.
444
Söz konusu sınıflandırmaya göre kıyı alanlarına olumsuz yönde etkisi olabilecek etkinlikler şöyle
düzenlenmiş: 1.Grup (ÇED Uygulanacak Faaliyetler): Ham petrol rafinerileri, termik güç santralleri,
nükleer güç santralleri ile diğer reaktörler, limanlar, iskeleler ve rıhtımlar, yat limanları, toplu halde
projelendirilen konutlar (1 000 ve üzeri) ve olimpik spor köyleri, turizm konaklama tesisleri (200 oda
ve üzeri), dip taraması (200 000 m3 ve üzeri), gemi döküm tesisleri, tersaneler; 2.Grup (ÇED Ön
Araştırması Uygulanacak Faaliyetler): Eğitim kampüsü, spor ve sağlık kampüsleri, derin deniz
deşarjı ve atık su arıtma tesisleri (Yerleşim birimlerine ait proje nüfusu 20 000 ve üzeri), toplu halde
projelendirilen konutlar (200 konut dahil 1000 konuta kadar), turizm konaklama tesisleri (5 oda dahil
200 konuta kadar), iskeleler ve rıhtımlar (1.grupta yer almayanlar), balıkçı ve romörkor barınakları,
yat yanaşma yeri (Bakım, onarım, ikmal ve kışlama tesisleri olanlar), dip taraması (1. Grupta yer
almayanlar), denizden alan kazanılması, petrol arama ve çıkarma faaliyetleri. Yönetmeliğe göre 2.
Grupta bulunan faaliyetler için ÇED raporu değil, ÇED ön araştırması istenmektedir. Ancak bu
grupta yer alan faaliyetlerden, Mahalli Çevre Kurulu’nca “çevresel etkileri önemlidir” kararı
verilenler için de ÇED raporunun hazırlanması gerekecektir.
220
Türkiye'de çevresel etki değerlendirmesinin eleştiriye en açık yönünün, ilgili
yasal düzenlemenin uygulama biçimi olduğu tartışma götürmeyen bir gerçek. Çevresel
etki değerlendirmesi yazanaklarının çoğunun, çevrenin değil de ekonominin gereklerine
göre kaleme alındığı, olumsuz yönde sonuçlananların da kağıt üzerinde kaldığı
bilinmekte. Ancak tüm bunların yanında, değinilmesi gereken bir konu da, çevresel etki
değerlendirmesinin dar anlamda yorumlanmasının getirdiği türlü sıkıntılardır. Herhangi
bir etkinliğin ya da bir işletmenin, çevreye olası etkileri ortaya konurken yalnızca söz
konusu
proje
göz
önünde
bulundurulmakta, araştırmalar
dar
bir
çerçevede
yürütülmektedir. Oysa, çevresel etkilerin, "proje" temelinde değil de, daha geniş görüşlü
bir bakış açısıyla politika belirleme sürecinin bir parçası olarak dikkate alınması, bir
başka anlatımla bu tür araştırmaların "plan" aşamasında yapılması anlayışını yasal
düzenlemelerimizde bulabilmek olanaklı değildir. 445
Limanlar Kanunu’nda, 446 limanların üzerinde kurulu oldukları alanları, bir
başka deyişle kıyıyı, ilgilendiren düzenlemeleri bulmak olanaklıdır. Daha çok kıyı
işgalini, kıyıdan toprak kazanılmasını ve kirliliği ele alan bu düzenlemeler şöyle:
“Liman reisliğinden resmî izin alınmadıkça deniz kıyılarında iskele, rıhtım, kızak,
kayıkhane, tamirhane, fabrika, gazino, depo, mağaza ve umumi deniz hamamları
yapılamaz liman reisliğinin yasak ettiği yerlere pasakül, moloz, safra ve süprüntü ve
emsali gibi şeyler atılamaz.” (m.4);. “Limanlar içinde hükümetin tayin ve tahdit ettiği
yerlerde deniz kıyısına kazık çakmak, doldurmak, suretile denize tecavüz etmek ve
limanların içinde ve deniz üzerinde kahvehane, yemekhane, yatakhane misillû mahaller
tesis eylemek veyahut herhangi bir suretle limanların genişliğine halel vermek
memnudur.” (m.5)
445
Stratejik çevresel etki değerlendirmesi olarak adlandırılan bu yaklaşım için Bkz. Nükhet Turgut,
Çevre Hukuku: Karşılaştırmalı İnceleme, Savaş Yayınevi, Ankara, 1998, s.427-433.
446
RG, 20.4.1341, S.95.
221
Orman Kanunu'nun447, orman sayılan yerlerin orman sınırları dışına çıkarılması
ile ilgili maddesi, kıyı alanları yönetimi uygulamalarında sık sık sorun olarak ortaya
çıkmaktadır. Söz konusu düzenlemeye göre, "31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen
bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş yerlerden; tarla, bağ, bahçe,
meyvelik, zeytinlik, fındıklık, fıstıklık (antepfıstığı, çam fıstığı) gibi çeşitli tarım alanları
veya otlak, kışlak, yaylak gibi hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen
araziler ile şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerleşim alanları
orman sınırları dışına çıkartılır...". (m.2/b) Orman alanlarındaki kıyı bölgelerinde çıkan
anlaşmazlıklarda bu maddenin önemli bir yeri olduğu söylenebilir. Pek çok köylü, bu
alanlarda yapılanmaya getirilen sınırlamalar nedeniyle üzerinde yerleştikleri alanın, bu
hüküm uyarınca, orman sınırlarının dışına çıkarılmasını talep etmektedir. Orman
Kanunu'nun, kıyı alanlarını ilgilendiren bir diğer düzenlemesi de 25. madde.448 Buna
göre, Orman Genel Müdürlüğü, gerekli gördüğü ormanları, milli parklar, tabiat parkları,
tabiat anıtları, tabiatı koruma sahaları ve orman mesire yerleri olarak ayırır, düzenler,
yönetir ve gerektiğinde işletir veya işlettirir. Milli Parklar Kanunu ele alınırken
değinilecek olan bu konu kıyı alanlarındaki koruma alanları açısından önem
taşımaktadır.
Doğrudan doğruya kıyıya yönelik bir düzenleme olmasa da, milli parkların
büyük ölçüde kıyı bölgelerinde yer almasından dolayı Milli Parklar Kanunu'na449 burada
yer vermek gerekecektir. Buna göre, "Milli park karakterini sahip olduğu tesbit edilen
alanlar, Milli Savunma, İmar ve İskan ve Kültür ve Turizm Bakanlıklarının olumlu
görüşü, gereği halinde diğer ilgili bakanlıkların da görüşü alınarak, Tarım ve Orman
bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile millî park olarak belirlenir." (m.3)
Buralara özgü gelişme planları, ilgili bakanlıkların görüşleri ve gerekirse katkılarıyla
Tarım ve Orman Bakanlığı'nca hazırlanır ve yürürlüğe konur.
447
RG, 08.09.1956, S.9402; RG, (Değişik) 20.06.1973, 05.06.1975, 23.09.1983, 05.06.1986,
22.05.1987, 03.11.1988, 04.07.1995.
448
RG, (Değişik) 23.9.1983
222
Birinci maddesinde, amacı, "...korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve
tabiat varlıkları ile ilgili tanımları belirlemek, yapılacak işlem ve faaliyetleri
düzenlemek, bu konuda gerekli ilke ve uygulama kararlarını alacak teşkilatın kuruluş ve
görevlerini tespit etmek" olarak belirlenen Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanunu'nun450 kıyı alanlarını ilgilendiren hükümleri şöyle özetlenebilir: Yasada, "kültür
varlıkları" tanımının, kıyı bölgelerini de içerecek biçimde yapıldığını görüyoruz: "
'Kültür varlıkları'; tarih öncesi ve tarihi devirlere ait bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla
ilgili bulunan yer üstünde, yer altında veya su altındaki bütün taşınır ve taşınmaz
varlıklardır." (m.3) Buna benzer bir biçimde, "tabiat varlıkları" tanımı da kıyı bölgelerini
ilgilendiriyor: " 'Tabiat varlıkları'; jeolojik devirlerle, tarih öncesi ve tarihi devirlere ait
olup ender bulunmaları veya özellikleri ve güzellikleri bakımından korunması gerekli,
yer üstünde, yer altında veya su altında bulunan değerlerdir." Yasa, korunması gereken
kültür ve doğa varlıkları ile ilgili hizmetleri yürütmek üzere Kültür Bakanlığı'na bağlı
olarak "Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu"451 ve yine bakanlıkça
belirlenecek yerlerde "Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurullarını" öngörmüştür.
Tüm yerleşim yerlerini ilgilendiren genel bir düzenleme olmasından ötürü İmar
Kanunu'na452 da burada değinmek gerekecektir. Yasa, 4. maddesinde, 2634 sayılı
Turizmi Teşvik Kanunu'nun, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
449
RG, 11.08.1983, S.18132.
450
RG, 23.07.1983, S.18113.
451
Yasada Yüksek Kurul'un görevleri şöyle belirlenmiş: "Korunması gerekli taşınmaz kültür ve
tabiat varlıklarının korunması ve restorasyonuyla ilgili işlerde uygulanacak ilkeleri belirlemek,
koruma kurulları arasında eşgüdümü sağlamak ve uygulamadan doğan genel sorunları
değerlendirerek görüş bildirmek. Kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilerin, kararlarına
uymak zorunda olduğu belirtilen koruma kurullarının görevi ise daha ayrıntılı bir biçimde sayılmış
(m.57): Bakanlıkça tespit edilen veya ettirilen korunması gerekli kültür ve tabiat varlıklarının
tescilini yapmak; korunması gerekli kültür varlıklarının gruplandırmasını yapmak; sit alanlarının
tescilinden itibaren bir ay içinde geçiş dönemi yapı şartlarını belirlemek; koruma amaçlı imar planları
ile bunların her türlü değişikliklerini inceleyip onamak; korunması gerekli taşınmaz kültür
varlıklarından özelliklerini kaybetmiş olanların tescil kaydını yaptırmak; korunması gerekli taşınmaz
kültür ve tabiat varlıklarının koruma alanları ile ilgili uygulamaya yönelik kararlar almak." (m.51)
452
RG, 09.05.1985, S.18749.
223
Kanunu'nun ve İmar yasasının ilgili maddelerine uyulmak koşulu ile 2960 sayılı İstanbul
Boğaziçi Kanunu ve 3030 sayılı Büyük Şehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun
ile diğer özel kanunlar ile belirlenen veya belirlenecek olan yerlerde, bu kanunun özel
kanunlara aykırı olmayan hükümlerinin uygulanacağını belirtmiştir. Bir başka anlatımla
İmar Kanunu'nun uygulanmasında, yukarıda belirtilen özel yasaların hükümleri
öncelikle dikkate alınacaktır. Yasa, nazım imar planı ve uygulama imar planının ilgili
belediyelerce, belediye ve mücavir alan dışında kalan yerlerde ise valiliklerce ya da
ilgilisince yapılacağını ya da yaptırılacağını belirtmiştir (m.8). İkinci ya da yazlık
konutların büyük bir bölümünün belediye sınırları dışında yer aldığı düşünülürse,
yasanın bu hükmünün doğrudan doğruya kıyı bölgelerini ilgilendirdiği anlaşılacaktır.453
Turizm sektörünü düzenleyecek, geliştirecek önlemlerin alınmasını sağlamak
amacıyla 1982 yılında çıkarılan ve turizm yatırım ve işletmelerinin teşvik edilmesine
yönelik hükümler taşıyan 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu454, kıyı alanlarında ortaya
çıkan pek çok sorunla doğrudan ilintili olduğu için incelenmeye değer görülmüştür.
Yasa, Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenen turizm bölgeleri, turizm alanları ve turizm
merkezlerinde turizmi geliştirmek ve turizm işletmelerini teşvik etmek üzere türlü
önlemler getirmiştir. Buna göre, söz konusu yerlerde, devletin hüküm ve tasarrufu
altındaki yerlerin kamu yararına korunmasına ya da kullanılmasına katkıda bulunacak
yapı ve tesisler, tapu kaydı aranmaksızın, imar planlarına göre yapılabilir ve işletilebilir.
Yine imar planları yapılmış turizm bölgeleri ve merkezlerindeki taşınmaz mallardan,
Hazineye ait olan yerlerle ormanlar Kültür ve Turizm Bakanlığı'na tahsis edilir.
Bakanlık bu taşınmaz malları “Türk ve yabancı uyruklu, gerçek ve tüzelkişilere
kiralamaya, tahsis etmeye, bu taşınmaz mallar üzerinde müstakil ve daimi haklar dahil
irtifak hakkı tesisine ve bunlardan altyapı için gerekli olanlar üzerinde, altyapıyı
gerçekleştirecek kamu kurumu lehine bedelsiz irtifak hakkı tesisine yetkilidir.” Yasada,
453
Erdal Özhan, "Coastal Zone Management in Turkey", Ocean & Coastal Management, Vol.30,
Nos 2-3, s.167.
454
RG, 16.03.1982, S.17635.
224
bundan başka, turizm alanlarındaki altyapı gereksiniminin ilgili kamu kuruluşlarınca
öncelikle tamamlanmasını ve buralarda faaliyete geçecek işletmeleri desteklemek üzere
“Turizmi Geliştirme Fonu” kurulması da öngörülmüştür. Değinilmesi gereken bir nokta
da, bu yasanın, 442 sayılı Köy Kanunu'nun ve 2644 sayılı Tapulama Kanunu'nun
yabancıların taşınmaz iyeliğine ilişkin olarak getirdiği sınırlamaların ortadan
kaldırılmasıdır. 455
Turizmi Teşvik Kanunu, turizm yatırımlarına verilen kredilerin artırılması,
özellikle kıyı alanlarındaki bölünmüş arazilerin birleştirilerek yatırımcılara tahsis
edilmesi, gerekli altyapı olanaklarının sunulması, kimi teşviklerin verilmesi gibi turizmi
canlandırmaya yönelik önlemlerle 1980'li yıllarda yaşanan döviz sıkıntısını gidermeyi
amaçlıyordu. Gerçekleştirilen düzenlemeden de anlaşılacağı gibi, Turizmi Teşvik
Kanunu, bir yandan hazineye ait taşınmazları, ormanları, turizmin hizmetine sunarak söz
konusu yerler üzerindeki baskıyı artırmış, bir yandan da işletmelere türlü teşvikler
öngörerek turizmin hızla büyümesine, doğal ve kültürel değerlerin bozulması sürecine
katkıda bulunmuştur.456 Sözü edilen turizm alanlarının büyük bir bölümünün kıyılar
üzerinde bulunması,457 yasanın, konumuz açısından önemini ortaya koymaktadır. Yasa
455
Keleş, "Kıyıların Korunması ve Toplum Yararı", s.45.
456
Yasada, söz konusu uygulamalarda çevresel ve kültürel değerlerin de göz önünde
bulundurulacağının belirtilmesi de sonucu değiştirmemiştir: “Turizm bölgelerinde ve turizm
merkezlerinde Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerde, bölgenin doğal ve kültürel
özelliklerini bozmamak, turizm işletmelerine zarar vermemek ve imar planlarına uygun olmak ve
Bakanlıktan izin almak kaydıyla kamuya yararlı diğer yapı ve tesisler yapılabilir ve işletilebilir.
Deniz, göl ve akarsular ile kıyıları, özelliklerini bozucu ve yıpratıcı şekilde kullanılamaz...” (m.6)
457
Bugüne değin, turizm bölgesi, alanı ya da merkezi olarak ilan edilen ve uygulamaya başlanan 168
yerden 87'si kıyısal ya da kentsel alanlardadır. Bkz. Baykan Günay, "Turizm Merkezi Kavramının
Gelişimi ve Yargı Denetimi", Mekan Planlama ve Yargı Denetimi, s.200. Günay'a göre yasanın
turizm bölgesi, turizm alanı ve turizm merkezi olarak sıradüzensel bir basamaklandırmayı öngörmesi
kapsamlı bir planlama anlayışının ürünü olarak değerlendirilebilirdi. Örneğin buna göre, "ülke
ölçeğinde turizm bölgeleri belirlenecek, daha sonra yatırımların yoğunlaşacağı turizm alanları
saptanacak ve bu alanlar içinde bizzat müdahalelerin ve yatırımların yapılacağı alanlar yani turizm
merkezleri olarak planlanacaktır". Ancak uygulama, bu yöndeki beklentilere yanıt verecek biçimde
gelişmemiş, yasa daha çok, planlama ve kamu yararı ilkelerine aykırı biçimde yaşama geçirilmiştir.
a.g.y., s.283.
225
uyarınca yapılan arazi tahsisleriyle kıyı alanlarına ve kıyının doğal yapısına verilen
zarar, resmi nitelik taşıyan yazanaklarda da dile getirilmiştir.458
Özel çevre koruma bölgelerine ve bununla ilgili yönetsel yapıya ilişkin kanun
hükmünde kararnamenin459 kıyı alanları yönetimi sürecinde önemli bir yeri
bulunmaktadır. Yasanın anlatımıyla, amacı, "2872 sayılı Çevre Kanunu'nun 9.
maddesine göre «Özel Çevre Koruma Bölgesi» olarak ilan edilen ve edilecek alanların
sahip olduğu çevre değerlerini korumak ve mevcut çevre sorunlarını gidermek için tüm
tedbirleri almak, bu alanların koruma ve kullanma esaslarını belirlemek, imar planlarını
yapmak mevcut her ölçekteki plan ve plan kararlarını revize etmek re'sen onaylamak
üzere Çevre Bakanlığı'na bağlı ve Tüzel Kişiliğe sahip Özel Çevre Koruma Kurumu
Başkanlığının kurulması ile bu Kurumun teşkilat ve görevlerine ilişkin esasları
düzenlemektir." Toplam 13 ayrı yerde kurulan özel koruma bölgelerinin460 koruma ve
kullanma yöntemlerini belirlemek olan Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı'nın
görevlerini yasa özetle şöyle sıralamış: Özel çevre koruma bölgelerinin çevre değerlerini
korumak ve mevcut çevre sorunlarını gidermek için gerekli önlemleri almak, bu
alanların koruma ve kullanma esaslarını belirlemek, imar planlarını yapmak, bu
yörelerdeki tarihi kalıntıların ve ekolojik dengenin korunması konusunda araştırmalar,
incelemeler yaptırmak, gerekli önlemleri almak; bölge ile ilgili her ölçekteki yeni plan
ve projeyi re'sen onaylamak; buralardaki tesislerin nerelerde yapılacağına karar vermek;
taşınmaz malların kamulaştırılması için gerekli işlemleri yapmak; bölgelerde planlarla
günübirlik alan olarak ilan edilen özel iyelik dışındaki alanların ve kumsalların irtifak
hakkını kullanmak.
458
Bkz. Devlet Planlama Teşkilatı, Türkiye Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Planı, Ankara, 1998,
s.47-48; T.C. Çevre Bakanlığı, Ulusal Gündem 21 (İkinci Taslak), Ankara, 1999, s.75-79.
459
RG, 13.11.1989, S.20341
460
Göcek, Dalyan, Patara, Kekova, Göksu, Gölbaşı, Pamukkale, Ihlara, Foça, Belek, Datça, Gökova,
Tuz Gölü.
226
III.Türkiye'de Kıyıya Yönelik Olarak İzlenen Politikalar
Türkiye'nin kıyı politikasını bütün yönleriyle ortaya koyabilmek için tüzel
düzenlemelerin yanı sıra başka kaynaklara da başvurmak gerekiyor. Her ne kadar
yukarıda incelenen yasa kurallarından ana hatlarıyla Türkiye'nin kıyılara bakış açısını
anlama olanağı bulunsa da, hem yalnızca belli bir zaman diliminde ortaya çıkmış
olmaları, hem de belli bir siyasal-toplumsal ortamın ürünü olmaları, salt yasal
düzenlemelere bakarak Türkiye'nin kıyı politikası hakkında değerlendirme yapmayı
güçleştirmektedir. Bu açıdan, planlama sıradüzeninin en üstünde yer alan beş yıllık
kalkınma planlarında, Cumhuriyet Dönemi boyunca iktidara gelmiş hükümetlerin ve
siyasal partilerin programlarında konunun nasıl ele alındığını incelemek yararlı
olacaktır. Türkiye'nin çevre sorunları alanındaki önceliklerinin ve ilke kararlarının
sergilendiği bir belge olan Türkiye Ulusal Çevre Eylem Planı (UÇEP) da bu açıdan
incelemeye değer görülmektedir. Burada, yalnızca ilgili belgelerin genel olarak kıyıya
yaklaşımlarının ortaya konacağını, söz konusu yaklaşımların kamu yararı kavramı
bağlamında değerlendirmesininse bir sonraki alt-bölümde yapılacağını da eklemek
gerekir.
A.Kalkınma Planları
1963-1967 ve 1968-1972 yılları arasını kapsayan I. ve II. Beş Yıllık Kalkınma
planları kıyı ve kıyı alanlarına yönelik herhangi bir düzenleme getirmemiştir. Buna
benzer biçimde, çevre sorunları ile ilgili konular da planların ilgi alanlarına girebilmiş
değildir. 461 Bundan ötürü, ilk iki planı dışarıda bırakıp, 1973'den günümüze, planlarda
kıyı alanlarının nasıl düzenlendiğini ortaya koymak daha yerinde olacaktır. Bu tarihten
sonra kıyı alanlarının, dolaylı da olsa, ilk kez plan içine alınmasında, 1972 Stockholm
İnsan ve Çevre Konferansı'nın da etkili olduğu düşünülebilir.
461
Devlet Planlama Teşkilatı, Kalkınma Planı (Birinci Beş Yıl) 1963-1967, Ankara, 1963; Devlet
Planlama Teşkilatı, Kalkınma Planı (İkinci Beş Yıl) 1968-1972, Ankara, 1968.
227
III. Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda (1973-1977) da kıyı alanları başlı başına bir
inceleme konusu olarak alınmamaktadır. Ancak, Planda, çevre sorunları için getirilen
düzenlemenin dolaylı bir biçimde kıyıları ilgilendirdiği söylenebilir: "Sağlık ile İlgili
Sorunlar" başlığının altındaki 176. maddeye göre, "Çevre sağlığının büyük bir sorun
olarak ortaya çıkışında, düzensiz yerleşme, mali güçsüzlük, eğitim yetersizliği, hızlı
nüfus artışı ve bunların yanında ilgili kurumların gereken etkinlikten uzak olması başlıca
nedenlerdir."462 Görülebileceği gibi ilgili maddede yalnızca, genel olarak çevre
sorunlarından söz edilmekte, kıyıya ve kıyı bölgesinin sorunlarına ilişkin herhangi bir
düzenlemeye yer verilmemektedir. Buna benzer nitelikteki bir düzenlemeye de
"Yerleşme Sorunları" başlığı altında yer verilmektedir. Buna göre, "Genel olarak
toplumsal
ve
kültürel
değişmenin
gerçekleştirilmesi
ve
sanayileşmenin
hızlandırılmasında şehirleşme önemli bir etkendir. Öte yandan üretkenliğin daha yüksek
olduğu bu noktalarda sanayiin de yoğunlaştırılması kısa dönem için geçerlidir. Ancak
yalnızca bir nüfus yığılması biçiminde oluşan demografik şehirleşme süreci ve sanayiin
belli noktalarda aşırı yoğunlaşması, uzun dönem ekonomik kalkınma açısından bazı
sorunlar doğurmaktadır."463 Ancak maddenin düzenleniş biçiminden de görülebileceği
gibi, burada yalnızca kentleşme sürecinin alması gerektiği biçim öngörülmüş, bu uğurda
sanayileşmenin dengeli bir biçimde geliştirilmesinin gerekliliği üzerinde durulmuştur.
Belli noktalarda aşırı nüfus yığılmasının ve sanayinin belli yerlerde toplanmasının
vurgulandığı noktanın bir biçimde kıyıları da ilgilendirdiği söylenebilir. Bilindiği gibi
kıyı bölgeleri hem insan yerleşimleri hem de sanayi için bir çekim odağıdır.
IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1979-1983) doğrudan doğruya kıyı ile ilgili bir
düzenlemeye yer vermiş değildir. Ancak, "Çevre Sorunları" başlığı altında incelenen su,
deniz kirliliği, toprak erozyonu ve kirliliği gibi konuların dolaylı bir biçimde kıyıları da
462
Devlet Planlama Teşkilatı, Yeni Strateji ve Kalkınma Planı: Üçüncü Beş Yıl (1996-2000),
Ankara, 1973, s.111.
463
a.g.y., s.112.
228
ilgilendirdiği düşünülebilir.464 Planda, kıyılardan, deniz kirliliği dolayısıyla söz
edilmiştir. Bu açıdan, Türkiye denizlerini ve kıyılarını tehdit eden petrol taşımacılığı
planın üstünde önemle durduğu bir konudur. Bundan da öte, belki de planın kıyıları daha
çok ilgilendiren bir kuralı, doğal kaynakların toplum yararına kullanılmasına ilişkin
olanıdır. Plana göre, "Bugün Türkiye'de ileri toplumlarda rastlanan çevre kirliliği
görülmekle birlikte, yaygın olan geleneksel kesimdeki su, kanalizasyon sorunu,
gecekondu bölgelerindeki kötü barınma koşulları, toprak ve orman erozyonudur.
Bunların yanı sıra doğal kaynakların uzun dönemde toplum yararına kullanımlara
yöneltilememesi de önemli çevre sorunları yaratmaktadır."465 Planın bu öngörüsüne
karşın, ilerleyen sayfalarda daha ayrıntılı biçimde değinileceği gibi, 1980 sonrası, doğal
kaynakların ve bu arada kıyıların toplum yararına aykırı kullanılmasının en iyi
örneklerinin sunulduğu dönem olmuştur.
V. Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda (1985-1989) da doğrudan kıyıya yönelik bir
düzenleme göremiyoruz; ancak "Çevre Sorunları"na ayrılan bölümdeki kimi
düzenlemeler, dolaylı bir biçimde, kıyı alanlarında karşılaşılabilecek sorunları da
ilgilendirmektedir. Planın anlatımıyla: "Ülkemiz şehirleşme, erozyon ve tabii afetlerin
sonucu olan çevre kirlenmeleri ile hızlı sanayileşmenin ve tarımda modernleşmenin
getirdiği çevre sorunları ile karşı karşıyadır. Çevre konusunda temel yaklaşım, sadece
mevcut kirliliğin ortadan kaldırılması muhtemel bir kirliliğin engellenmesi değil,
kaynakların gelecek nesillerin de yararlanabileceği en iyi şekilde kullanılması
muhafazası ve geliştirilmesidir."; "İçme ve kullanma suyunda insan sağlığının
gerektirdiği şartların yerine getirilmesi sağlanacak, su kaynaklarının değişik kullanım
464
Planın sürekli ve dengeli kalkınma yaklaşımını benimsediği anlaşılmaktadır: "Genellikle insan
yerleşmeleri, sanayi ve tarım uğraşıları sonucu doğal çevrenin kirlenmesi - toprak, su, hava kirliliği
ve ekolojik dengenin bozularak canlı yaşamın tehlikeye düşmesi olarak kendini gösteren çevre
sorunlarının sınaileşme ve kalkınmadan soyutlamaksızın çözümü III. Planda ana politika olarak kabul
edilmiştir." Bkz. Devlet Planlama Teşkilatı, Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı (1979-1983),
Ankara, 1983, s.83.
465
a.g.y., s.83.
229
amaçlarını göz önünde bulunduran alıcı ortam ve atık standartları düzenlenecektir."466
Bu hükümlerden de anlaşılabileceği gibi V. Plan kıyıya doğrudan doğruya yer vermemiş
konuyu çevre sorunları bağlamında değerlendirmiştir.
V. Planda öngörülen düzenlemelerden farklı olarak, VI. Beş Yıllık Kalkınma
Planı'nda (1990-1994), doğrudan doğruya kıyı alanlarına yönelik kimi kurallara yer
verilmiştir. Buna göre, "kıyı şeridinin faydalı ve ekonomik kullanımını düzenlemek
maksadıyla ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararını gözeten bir
master plan hazırlanacaktır."467 Söz konusu düzenlemenin, kıyıları ekonomik kaynak
olarak gören bir dünya görüşü doğrultusunda kaleme alındığı anlaşılmaktadır. Kıyı
alanları için yapılması öngörülen master plan da bu amaca yönelik olarak tasarlanmıştır.
"Çevre Sorunları" başlığını taşıyan bölümde de konuyla ilgili kimi politika kararlarını
bulmak olanaklı: "Deniz ortamında çevre koruma politikaları, öncelikle insan sağlığı
açısından önemli bölgeler başta olmak üzere, su ortamı olarak kullanılan bölgelerle su
ürünleri açısından önemli bölgeleri kapsamına alacaktır". Bunların dışında su kirliliği
konusunda havza ölçeğinde önlemler alınması zorunluluğuna, AT çevre politikalarına
uyum sağlamanın gerekliliğine, çevre denetim-izleme dizgesinin kurulmasının yerinde
olacağına ve imar yasasının çevresel etkileşim boyutunun göz önünde bulundurularak
yeniden gözden geçirilmesine de planda yer verilmiştir.468 VI. Plan'da kıyı alanlarına
yönelik
bir
diğer
düzenlemeye
de
"Yerleşme-Şehirleşme"
başlıklı
bölümde
rastlayabilmek olanaklı. Bu bölümde, kıyılarda yapı yoğunlaşmasını önleyecek yeni bir
yasal düzenleme için gerekli çalışmaların başlatılması ve bir arazi kullanma planının
yapılması öngörülmektedir. 469 Görülebileceği gibi, ilk kez VI. Plan'da kıyı, doğrudan
466
Devlet Planlama Teşkilatı, Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1985-1989), Ankara, 1985, s.171.
467
Devlet Planlama Teşkilatı, Altıncı Yıllık Kalkınma Planı (1990-1994), Ankara, 1990, s.312.
468
a.g.y., s.312, 313.
469
" Mücavir alanlar, deniz ve göl kenarları, ulaşım aksları, sanayinin yerleşebileceği alanlar gibi
arazi kullanım taleplerinin yoğunlaştığı yörelerde, gelişmeleri yönlendirebilmek için arazi kullanma
planlarının yapılmasına ağırlık verilecektir. (m.1011). Kıyılarda yapı yoğunlaşmasını önleyecek yeni
bir yasal düzenleme için gerekli çalışmalar yapılacaktır." (m.1012)
230
doğruya bir düzenleme konusu olarak ele alınmıştır. Anayasa'nın 43. maddesi hükmüne
uygun bir biçimde ele alınan bu maddelerden başka pek çok maddenin de kıyıyı şu ya da
bu biçimde etkilediği gözlenmektedir.
VII. Beş Yıllık Kalkınma Planı'nın (1996-2000), kıyı alanlarına yönelik olarak
ayrıntılı bir düzenlemeye gittiğini söylemek olanaksız. Plan kıyı konusuna yalnızca
"Çevrenin Korunması ve Geliştirilmesi" bölümünde yer vermiş: "Hukuki ve Kurumsal
Düzenlemeler: ... Yüz metre kıyı şeridini esas alarak yapılaşmayı bu baza oturtan 3621
sayılı Kıyı Kanunu topoğrafik koşulları ve doğal kaynakları dikkate alacak biçimde
yeniden düzenlenecektir."470 Çevre koruma konusunda yürürlükteki mevzuatın pek çok
eksik yönü bulunduğunu belirten, Çevre Kanunu'nun kimi olumsuz hükümlerine değinen
VII. Plan'ın kıyı korumacılığı konusunda var olan yapıyı koruma eğiliminde olduğu
söylenebilir. Plan'a göre, değişik yapıdaki kıyılara aynı uzunlukta derinlik ölçütü
uygulamak uygun değildir; var olan hukuksal yapı değişik tipteki kıyıları da göz önüne
alarak değiştirilmelidir. VII. Plan kıyıya doğrudan doğruya yer vermese de çevre
koruması ile ilgili kimi hükümlerinin de kıyı yönetimi alanında kimi sonuçlar doğurması
olanaklı. Bunları planın diliyle şöyle sıralayabiliriz: İşlevsel ve dinamik bir çevre
yönetimini oluşturacak örgütsel ve hukuksal düzenlemelerin gerçekleştirilememiştir;
Çevre Bakanlığı eşgüdüm ve işbirliğini sağlamada yetersiz kalmıştır; bölgesel ve ulusal
alanda politikalar belirlenememiştir; çevre konusundaki uluslararası yükümlülüklerin
yerine getirilmesi içim çaba harcanmalıdır; 3194 sayılı İmar Kanunu ve 2634 sayılı
Turizmi Teşvik Kanunu'nun geliştirilmesi gerekmektedir; çevre yönetimine ve karar
alma süreçlerine halkın katılımı sağlanmalıdır; gönüllü kuruluşların bu konulardaki
çalışmaları desteklenmelidir; çevre korumayı ve ekonomik gelişmeyi sağlamak için
sürekli ve dengeli kalkınma yaklaşımı benimsenmelidir. VII. Plan kıyı alanı ile ilgili
olarak hukuksal ve kurumsal düzenlemeler de öngörmektedir. Buna göre 3621 sayılı
Kıyı Kanunu tamamen gözden geçirilmelidir. Özellikle de m.4/b, c, 15 yeniden
düzenlenmelidir. Bir başka deyişle kıyı şeridi günün koşullarına göre yeniden
470
Devlet Planlama Teşkilatı, VII. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1996-2000), Ankara, 1996, s.194.
231
belirlenmelidir. VII. Plan bu düşünceyi şöyle yansıtmış: "Yüz metre kıyı şeridini esas
alan yapılaşma topoğrafik koşulları ve doğal kaynakları dikkate alacak şekilde yeniden
düzenlenerek cezai işlemler günün koşullarına uyarlanmalıdır."471
VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda (2001-2005), önceki plandan farklı
biçimde, ele alınan konuların genel ilkeleri belirtilmekle yetinilmiş, ayrıntılara yer
verilmemiştir. Planın bu genel yaklaşımının kıyı alanları için de geçerli olduğu
söylenebilir. VIII. Plan'da, "Çevre" başlığını taşıyan bölümde kıyı alanlarının iki ayrı
yönü üzerinde durulmaktadır. "Mevcut Durum" alt başlığında konuya, "hızlı kentleşme,
başta kıyı alanları ve denizler olmak üzere doğal kaynaklar üzerindeki baskıları, atıkların
miktarını ve diğer çevre sorunlarını artırmıştır" biçiminde değinilmiştir. "Hukuki ve
Kurumsal Düzenlemeler" başlığını taşıyan bir diğer alt bölümde ise "6831 sayılı Orman
Kanunu, 3194 sayılı İmar Kanunu, 3621 sayılı Kıyı Kanunu, 2863 sayılı Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununda ve çevreyle
ilgili yönetmeliklerde gerekli düzenlemeler yapılacaktır" denilmektedir. Bu alıntılardan
da anlaşılabileceği gibi, kıyı alanlarının içinde bulunduğu sorunlara ve bunların çözümü
için izlenebilecek politikalara ayrıntılı biçimde değinilmemiş, bunun yerine genel,
yüzeysel bir anlatımla yetinilmiştir. Sözü edilen yasal düzenlemelerdeki değişikliklerin
hangi yönde gerçekleştirileceklerini de planın söyleminden anlamak olanaklı değildir.
Bunların dışında, kıyı alanlarını ilgilendirebilecek kimi ilkelere de yer verilmiş. Türkiye
Ulusal Çevre Eylem Planı'nın (UÇEP) güncelleştirilip yasal çerçeveye kavuşturulması,
çevre yönetim araçlarının kullanımının etkin duruma getirilmesi, çevre konusunda
uygulanan politikalar ve stratejilerin Avrupa Birliği kuralları ile uyumunun sağlanması,
çevre ve kalkınma ile ilgili veri ve bilgi erişim sistemlerinin oluşturulması, ÇED
sürecinin daha etkin kılınması gibi öneriler bunlar arasında sayılabilir.472
471
a.g.y., s.307.
472
Devlet Planlama Teşkilatı, Uzun Vadeli Strateji ve VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı (20012005), Ankara, 2000, s.187-190.
232
B.Hükümet Programları
30 Ekim 1923 yılında kurulan 1. İnönü Hükümetinden, 57. Ecevit Hükümetine
(28.05.1999-...) değin, hükümet programlarını incelediğimizde, kıyı ve kıyı alanları ile
ilgili konuların bir politika olarak hükümetlerce benimsenmesinin oldukça yeni
olduğunu görebiliriz. Kıyılara ilk kez II. Demirel Hükümeti Programı'nda yer
verilmiştir. Kıyıların kamu yararına kullanılması ve kıyılardaki çevre sorunlarının
giderilmesi ile ilgili ilk düzenlemeye de 1971 yılında kurulan I. Erim Hükümeti
Programı'nda rastlanılmaktadır. Kıyı alanları yönetiminden ise ilk kez, 1991 yılında
kurulan Yılmaz Hükümeti Programı'nda söz edilmiştir. Sonraki dönemlerde böyle bir
düzenlemeye gidilmediği görülmektedir. Hükümet programlarında kıyı alanları
konusunda belirlenen ilkeler incelendiğinde, kıyı ve deniz alanlarının yalnızca ekonomik
açıdan korunması gereken birer doğal kaynak olarak görüldüğü anlaşılacaktır. Aşağıdaki
bölümde, yalnızca kıyı, deniz alanları ve bunların korunması ile ilgili olarak hükümet
programlarında yer verilen ilke kararları sergilenmeye çalışılmış, doğal çevrenin
korunması, çevre sorunlarının giderilmesi, çarpık kentleşmenin önlenmesi, turizmin
geliştirilmesi, deniz taşımacılığının güçlendirilmesi, enerji yatırımlarının artırılması,
altyapı hizmetlerinin geliştirilmesi, madenciliğin iyileştirilmesi gibi konular, hemen
hemen bütün hükümet programlarında yer aldığı için, dışarıda bırakılmıştır.473 Ancak
aşağıdaki bilgilerin yalnızca programlarında kıyı sorunlarına yer veren hükümetlere
ilişkin olduğunu, burada anılmayan pek çok dönemde, kıyılara yönelik bir politikanın
belirlenmemiş olduğunu da eklemek gerekir.474
473
Hükümet programlarının incelenmesinde TBMM Kütüphane Müdürlüğü'nce hazırlanan ve
TBMM Bilgi İşlem Merkezi'nce derlenen bilgilerden yararlanılmıştır. Bkz. TBMM, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümetleri, (http://www.tbmm.gov.tr/ambar/hukumet), Ağustos 2000. Son yirmi
yıllık dönemdeki hükümetlerin kıyıya yaklaşımları için ayrıca Bkz. Ayşe Tekel, "1980 Sonrası
Hükümet ve Siyasi Parti Programlarında Kıyı", Erdal Özhan (Ed.), Türkiye’nin Kıyı ve Deniz
Alanları I. Ulusal Konferansı Bildiriler Kitabı, 24-27 Haziran 1997, Kıyı Alanları Yönetimi Türk
Milli Komitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara, 1997, s.49-58.
474
Programlarında kıyıya ve kıyı sorunlarına yönelik önlemlere yer vermeyen hükümetler şunlardır:
İnönü Hükümeti (30.10.1923-06.03.1924), II. İnönü Hükümeti (06.03.1924-22.11.1924), Okyar
Hükümeti (22.11.1924-03.03.1925), III. İnönü Hükümeti (03.03.1925-01.11.1927), IV. İnönü
Hükümeti (01.11.1927-27.09.1930), V. İnönü Hükümeti (27.09.1930-04.05.1931), VI. İnönü
233
II. Demirel Hükümeti Programı (03.11.1969-06.03.1970): Kıyılarda turistik limanlar,
balıkçı limanları, çekek yerleri yapılması; kıyı köylerinde yaşayan yurttaşların denizle
olan ilişkilerini kolaylaştırmak için küçük barınaklar, iskeleler, çekek yerleri yapılması;
ucuz halk plajlarının yapılması.
III. Demirel Hükümeti Programı (06.03.1970-26.03.1971): Kıyılarda çok sayıda balıkçı
limanları ile çekek yerleri gibi kıyı yapılarının yapımına devam edilmesi; kıyı köylerinde
yaşayan yurttaşların yaşam koşullarının iyileştirilmesi.
I. Erim Hükümeti Programı (26.03.1971-11.12.1971): Kıyılardaki tarihi ve turistik
nitelik taşıyan devlet topraklarının elden çıkarılmaması ile ilgili önlemlerin
sıkıştırılması; özel mülkiyet konusu toprakların Anayasa gereğince kamu yararına
kullanılması ile ilgili önlemlerin alınması.
II. Erim Hükümeti Programı (11.12.1971-22.05.1972): Deniz ve göl kıyılarının herkesin
yararlanmasına açık tutulması, turistik nitelik taşıyan devlet topraklarının elden
çıkarılmamasını ve bu nitelikteki özel mülkiyet konusu toprakların, sektörün gelişmesine
imkan verecek belirli bir plan disiplini içerisinde kamu yararına uygun kullanılmasını
sağlayacak yönetsel, akçal ve yasal önlemlerin alınması; kıyılarda günden güne artan “su
kirlenmesi”nin kısa sürede ve etkili önlemlerle çözülmesi.
Hükümeti (04.05.1931-01.03.1935), I. Bayar Hükümeti (01.11.1937-11.l 1.1938), VII. İnönü
Hükümeti (01.03.1935-01.11.1937), II. Bayar Hükümeti (11.11.1938-25.01.1939), I. Saydam
Hükümeti (25.01.1939-03.04.1939), II. Saydam Hükümeti (03.04.1939-09.07.1942), I. Saraçoğlu
Hükümeti (09.07.1942-09.03.1943), II. Saraçoğlu Hükümeti (09.03.1943-07.08.1946), Peker
Hükümeti (07.08.1946-10.09.1947), I. Saka Hükümeti (10.09.1947-10.06.1948), II. Saka Hükümeti
(10.06.1948-16.01.1949), Günaltay Hükümeti (16.01.1949-22.05.1950), I. Menderes Hükümeti
(22.05.1950-09.03.1951), II. Menderes Hükümeti (09.03.1951-17.05.1954), III. Menderes Hükümeti
(17.05.1954-09.12.1955), IV. Menderes Hükümeti (09.12.1955-25.11.1957), V. Menderes Hükümeti
(25.1 1.1957-27.05.1960), I. Gürsel Hükümeti (30.05 .1960-05.01.1961), II. Gürsel Hükümeti (05.01
.1961-20.11.1961), VIII. İnönü Hükümeti (20.11.1961-25.06.1962), IX. İnönü Hükümeti
(25.06.1962-25.12.1963), X. İnönü Hükümeti (25.12.1963-20.02.1965), Ürgüplü Hükümeti
(20.02.1965-27.10.1965), I. Demirel Hükümeti (27.10.1965-03.11.1969), Talu Hükümeti
(15.04.1973-26.01.1974), VI. Demirel Hükümeti (12.11.1979-12.09.1980), II. Özal Hükümeti
(21.12.1987-09.11.1989), II. Çiller Hükümeti (05.10.1995-30.10.1995), III. Çiller Hükümeti
(30.10.1995-06.03.1996), II. Yılmaz Hükümeti (06.03.1996-28.06.1996), IV. Ecevit Hükümeti
(11.01.1999- 28.05.199).
234
Melen Hükümeti Programı (22.05.1972-15.04.1973): Deniz ve göl kıyılarının planlı bir
turizm politikasının izlenmesine olanak tanıyacak biçimde ve toplum yararına uygun
olarak kullanılması.
I. Ecevit Hükümeti Programı (26.01.1974-17.11.1974): Deniz ulaşımının daha hızlı ve
yoğun
bir
hale
getirilmesi
için
deniz
ulaşım
araçlarının
çoğaltılması
ve
modernleştirilmesi; kıyı tesislerinin gereksinimlere yanıt verecek biçimde geliştirilmesi.
Irmak Hükümeti Programı (17.11.1974-31.03.1975): Turizmin geliştiği alanlarda
fiziksel planlama çalışmalarına hız verilmesi; kıyılar ve turistik yörelerin toplum
yararına kullanılması ve korunması çalışmalarının tamamlanması; kıyıların spekülatif
amaçlarla yağma edilmesine karşı önlemlerin etkinleştirilmesi; kıyıların halkın
yararlanmasına açılması.
IV. Demirel Hükümeti Programı (3l.03.1975-21.06.1977): Üzerinde Türkiye’nin hakkı
bulunan deniz yatağındaki ve deniz yatağı altındaki doğal kaynakların aranması, bunlara
sahip çıkılması ve işletilmesi için gerekli önlemlerin alınması.
II.
Ecevit
Hükümeti Programı
(21.06.1977-21.07.1977):
Ekonomik
bakımdan
Türkiye’nin her bölgesinin bütün dünyaya açılışını kolaylaştırıcı bir limanlar ağının
kurulması; ulaşıma elverişli göl ve nehirlerde yer yer yeni su bağlantıları da kurularak,
ulaşım olanaklarının ve limanların geliştirilmesi; Van ve Keban Göllerinde ulaştırma
hizmetlerinin gelişmesine öncelik
verilmesi;
sulardaki balık
ve
başka
ürün
zenginliklerinin yenilenme dengesini korumak ve bu ürünleri en verimli biçimde
değerlendirmek için Devletin gerekli düzenlemeleri, araştırma ve aydınlatma görevini
yapması; balıkçıların açık deniz balıkçılığına geçmelerinin özendirilmesi; donanım ve
pazarlama kooperatiflerinin kredi, bilgi ve eğitim desteğine kavuşturulması; iç sularda
kültür balıkçılığının gelişmesinin desteklenmesi.
V. Demirel Hükümeti Programı (21.07.1977-05.01.1978): Artan petrol gereksinimini
ulusal kaynaklardan karşılamak için kara ve denizlerde geniş ölçüde petrol arama
235
seferberliğine girilmesi; deniz taşımacılığının ülkeye döviz getiren bir kaynak haline
sokulması.
III. Ecevit Hükümeti Programı (05.01.1978-12.11.1979): Kıyıların, doğal ve tarihsel
değerlerin korunması ve tüm yurttaşların yararına sunulmasının etkin önlemlerle
sağlanması; kentlerde ve kıyılarda düzensiz yerleşmeyi ve yurttaşların aldatılmasını
önlemek amacıyla hisseli arsa ve arazi satışlarını önleyici yasal önlemlerin getirilmesi;
denizlerden, göklerden ve uzaydan yararlanmada bütün insanlık için hakça bir düzen
kurulmasına katkıda bulunulması; ekonomik ve sosyal bir yara haline gelen kaçakçılıkla,
sınır ve kıyı bölgeleri halkının refahını gözeten çözümler uygulayarak, kesin ve etkin
biçimde mücadele edilmesi; haberleşme ve tesis olanaklarından yoksun bulunan kıyılarla
sınır kapılarının en kısa sürede çağdaş haberleşme ve kontrol ağıyla donatılması için
gerekli önlemlerin alınması.
Ulusu Hükümeti Programı (20.09.1980-13.12.1983): Kıyılardan halkın rahatça
yararlanması ve Türkiye'nin zengin kıyı kuşağının turistik amaçlarla en iyi şekilde
değerlendirilmesinin üzerinde önemle durulması; devletin, turizm gelişme alanlarında alt
yapı yatırımlarını gerçekleştirecek, üst yapı yatırımları ve işletmeciliğin özendirilmesi
için gerekli teşviki sağlaması.
I. Özal Hükümeti Programı (13.12.1983-21.12.1987): Doğal güzelliklerin korunmasına
ve gelişmesine büyük önem verilmesi; teknik ve ekonomik koşullar sonucu, bazı
tesislerin deniz, göl veya nehir kıyısında kurulması zorunlu olduğu hallerde kirlenmeyi
önleyici önlemlere uyulmasının sağlanması.
Akbulut Hükümeti Programı (09.11.1989-23.06.1991): Büyük çoğunluğu kum-denizgüneş turizmine hitap eden türdeki tesislere, termal-golf-kültür- kamping-kış-kongre
turizmi türündeki yeni tesislerle arz çeşitliliği getirilmesi; ülkenin belli yörelerine
yoğunlaşmış olan turistik tesislerin, potansiyel arzeden diğer bölgelere de dengeli bir
biçimde dağılımının gerçekleştirilmesi.
236
I. Yılmaz Hükümeti Programı (23.06.1991-20.11.1991): Doğal, kültürel ve sosyal
çevrenin korunması ve geliştirmesi; çevrebilimsel değerlerin korunması ve ekonomik
kalkınmanın sağlanması bir bütün olarak ele alınarak, sürekli ve dengeli kalkınma
amacına uygun olarak yasal, idari ve teknik önlemlerin geliştirilmesi; kıyı alanların
yönetimi konusuna ve kıta içi su kaynaklarının korunmasına özel bir önem verilmesi;
evrensel boyuta ulaşan çevre sorunlarının çözümü amacıyla uluslararası kuruluşlarca
başlatılan tüm faaliyetlerin yakından izlenmesi; Karadeniz’e kıyısı olan diğer ülkelerle
birlikte
Karadeniz’in
kirlilikten
korunması
amacıyla
başlatılan
çalışmaların
sürdürülmesi; Türkiye'nin çevre konusunda taraf olduğu uluslararası sözleşme ve
protokoller çerçevesinde aldığı yükümlülüklerin yerine getirilmesi için gerekli yasal ve
teknik önlemlerin alınması; deniz taşımacılığı sektörünün ağırlığının özel teşebbüse
geçmesinin desteklenmesi.
VII. Demirel Hükümeti Programı (21.11.1991-25.06.1993): Su ürünleri üretimini
artırmak, deniz ve iç suları korumak, stokların tahribatını, hastalık ve parazitlerin
zararlarını ve çeşitli şekilde meydana gelen kirlenmeleri önlemek için gerekli önlemlerin
alınması; deniz ve iç sularda, doğal kaynak kullanımını arttırmak üzere, kültür
balıkçılığının özendirilmesi; çevreyi ve yeşili korumada deniz, akarsu, kara ve hava
kirliliğini ve gürültüyü önleyici önlemlerin alınması, atıkların yeniden kullanılması
projelerine önem verilmesi; Karadeniz-GAP Otoyol Projesi'nin tamamlanması;
denizcilik eğitimi master planının hazırlanması.
I. Çiller Hükümeti Programı (25.06.1993-05.10.1995): Su ürünleri üretimini artırmak
amacıyla, açık deniz balıkçılığı, yetiştiricilik ile stokları geliştirici, koruyucu faaliyet ve
hizmetlerin geliştirilmesi; balıkçı barınakları barınma ve çekek yerleri gibi altyapı
yatırımlarına öncelik verilmesi; liman, kıyı tesisleri gibi altyapı hizmetlerinin
geliştirilmesi; deniz kaynaklarının korunması için önlem alınması; Denizcilik
Bakanlığı'nın kurulması.
Erbakan Hükümeti Programı (28.06.1996-30.06.1997): Su ürünleri sektöründe, doğal
ortamların korunması ve kontrolü; kaynakların sürdürülebilir şekilde kullanılarak
237
üretimin artırılması; yetiştiricilik ve açık deniz balıkçılığının geliştirilmesi ve ilgili
altyapının tamamlanması; su havzalarının ve denizlerin korunması konusunda kararlı ve
sonuç alıcı bir politika izlenmesi
III. Yılmaz Hükümeti Programı (30.06.1997-11.01.1999): Turizm üst yapısının yeterli
bir altyapı ile bütünleşmesi için gerekli düzenleme ve teknik önlemlere ağırlık verilmesi;
Akdeniz-Ege Turizm Altyapısı ve Kıyı Yönetimi (ATAK) projesinin hızla uygulanması
için gerekli düzenlemelerin yapılması; Karadeniz ve Akdeniz sahil yolları ve
bağlantılarının bitirilmesine önem verilmesi; deniz kirliliğini önleyecek önlemler
alınması; yurtiçi ulaşımda deniz taşımacılığının özendirilmesi; Denizcilik Bakanlığı'nın
kurulması.
V. Ecevit Hükümeti Programı (28.05.1999- ...): Turizm bölgelerindeki ve kıyı kenar
çizgisinde bulunan yerlerdeki uygulamaların yasalara uygun şekilde yürütülmesi; turizm
sektöründe yaşanan sorunların çözümü ve turizmin gelişmesiyle ilgili politikaların
özenle uygulanması; "Akdeniz-Ege Turizm Altyapısı ve Kıyı Yönetimi (ATAK)
Projesi" nin tamamlanması, bu amaçla uluslararası kuruluşların sağladığı finansmanın
kullanılması için gerekli iç düzenlemelerin yapılması.
Hükümet programlarında kıyıya ve kıyıda yaşanan sorunlara nasıl yer
verildiğinin sergilenmeye çalışıldığı bu bölümden de anlaşılabileceği gibi, Türkiye'de
hükümetlerin kıyıya ilişkin olarak kapsamlı bir politika geliştirebilmiş olduklarını
söylemek oldukça güç. 1923'den günümüze değin iktidara gelmiş olan 57 hükümetten
yalnızca küçük bir bölümü, kıyı alanlarının içinde bulunduğu sorunları ele almak
zorunluluğu duymuştur. İlerleyen sayfalarda, siyasal partilerin programlarında kıyının
incelendiği bölümün sonuçları da bu olguyu doğrulamaktadır. Kıyıya yer verilmiş olan
programlarda da, kıyı ve deniz alanları, genellikle ekonomik yarar sağlama düşüncesi
çerçevesinde ele alınmakta, daha çok balıkçılığa, ulaştırmaya, doğal kaynaklara,
enerjiye, ulaştırmaya vurguda bulunulmaktadır. Doğal değerlerin korunmasına yönelik
değerlendirmelerde de turizm gelirlerini artırmak kaygısının ağır bastığı görülmektedir.
Değişik siyasal konumdaki hükümetlerin programları arasında da bu açıdan bir farklılık
238
olduğu söylenemez. Değinilmesi gereken bir nokta da, kıyı alanları ile ilgili sorunların
sektörel bir bakış açısıyla ele alınmalarıdır; bunun doğal sonucu olarak kıyı ile ilgili
sorunlar yalnızca turizm, ulaştırma ya da enerji sektörleri çerçevesinde gündeme
getirilmiştir. Kıyı yönetimi kavramının ancak 1990'lı yıllarda hükümet programlarına
girebildiğini de eklemek gerekir. Hükümet programlarında kıyı alanları sorunlarının ele
alınış biçiminin toplum/kamu yararı bağlamında değerlendirilmesine çalışmanın
ilerleyen sayfalarında yer verilecektir.
C.Siyasal Partiler
Türkiye'nin kıyı politikasının incelendiği bu bölümde, ulusal düzeyde
uygulanan politikaların kaynaklandığı yer olan siyasal partilere değinmemek bir eksiklik
olacaktı. Siyasal partilerin amaçlarını, ilkelerini ve politikalarını içeren tüzel bir belge
olan parti programlarının incelenmesinin, Türkiye'deki siyasal partilerin kıyı alanları ve
kıyıda yaşanan sorunlara ilişkin olarak benimsedikleri politikaların sergilenmesine
yarayacağı düşünülmüştür. Ağırlıklı olarak günümüzde etkinliklerini sürdüren partilerin
yer aldığı bu bölümde, genel olarak çevre sorunlarına, özel olarak da kıyı alanlarına
verdikleri önemden ötürü, Sosyal Demokrat Halkçı Parti ve Yeşiller Partisi gibi artık
siyasal yaşamları sona ermiş bulunan partilere de değinilmektedir. Siyasal partilerin
genelde, az sayıda örnek dışında, kıyıya ve kıyı alanları ile ilgili çevre sorunlarına
programlarında yer vermedikleri görülmektedir. Büyük Birlik Partisi, Cumhuriyet Halk
Partisi, Demokrat Türkiye Partisi, Halkın Demokrasi Partisi, İşçi Partisi, Liberal
Demokrat Parti, Sosyal Demokrat Halkçı Parti, Sosyalist Birlik Partisi ve Yeşiller
Partisi'nin programlarında kıyı ve deniz alanlarına ilişkin kimi düzenlemeleri bulabilmek
olanaklı. Diğer partiler programlarında yalnızca genel olarak çevre sorunlarına yer
vermişler, özel olarak kıyıyı ilgi alanları içinde görmemişlerdir. 475 Kıyıların ve içinde
bulunduğu türlü sorunların parti programlarına yansımasını şöyle özetlenebilir:
475
Programlarında doğrudan doğruya kıyı ve kıyı alanlarıı almayan, yalnızca buralardaki kimi çevre
sorunlarına değinmekle yetinen siyasal partiler için Bkz. Doğru Yol Partisi Tüzüğü ve Programı,
Ankara, 1990; Refah Partisi, Türkiye’nin Meseleleri ve Çözümleri (Program), Ankara, 1991;
239
Büyük Birlik Partisi’nin kıyı bölgelerinde yaşanan sorunlara “Kentleşme ve
Konut” başlığı altında yer verdiği görülmektedir. Buna göre, “kıyı yağmacılığı, verimli
tarım alanlarında betonlaşma ve haksız kullanıma son vermek için, ‘kentleşme mesken
planları’ uygulamaya konacaktır.”476
Cumhuriyet Halk Partisi Programı'nda kıyı sorunlarına “Çevre Politikaları”
bölümünde değinilmiş: “CHP, kentsel altyapıların tamamlanmasını; katı atık sorununun,
ileri teknoloji ve sağlık kuralları içinde çözülmesini; kıyı, deniz ve göllerin herkesin
ortak kullanımı için korunmasını, bu alanlarda yapılanmanın kullanımı engellemesini;
kentlerin yeşil kuşaklarla donatılmasını görev bilmektedir. CHP, özellikle, tüm tatlı su
kaynaklarımız ile Marmara Denizi’nin kirlenmesini ‘özel bir proje’ kapsamında kontrol
altına alacak; “Akdeniz ve Karadeniz’in Kirlenmeye Karşı Korunması Uluslararası
Sözleşmeleri”nin uygulanmasını özenle sürdürecektir.”477
Demokrat Türkiye Partisi’nin kıyı bölgelerinin içinde bulunduğu sorunları
doğrudan doğruya ilgi alanına almadığını ancak Türkiye’de bu bölgeler için önemini
sürekli koruyan bir konuya, ikinci konuta, değindiğini görmekteyiz: “Ülkemizde ikinci
konut konusu bugüne kadar siyasal partiler tarafından değerlendirilmemiş bir konudur.
Komisyonumuz ikinci konut konusunun, aynı zamanda, bugüne kadar sistemli bir
biçimde incelenmemiş olduğunu da saptamış bulunmaktadır. Bu bakımdan ikinci
Demokrasi Partisi (DEP), Program, 1993; Sosyalist Parti, Kuruluş Bildirgesi, Program, Tüzük,
Sosyalist Parti Yayınları, Ankara, 1993; Yeni Parti, Program, Ankara, 1993; Türkiye Sosyalist
Hareketi, Birleşik Sosyalist Parti ve Sosyalist Politika: Program ve Parti Yapılanması Üzerine
Görüşler, Belgeler, Ankara, Kasım 1994; Barış Partisi, Türkiye Toplumsal Barış Projesi: Yeniden
Yapılanma Programı, Ankara, 1998; Fazilet Partisi: Seçim Beyannamesinde İlkeler-Hedefler,
1999, Ankara; Halkın Demokrasi Partisi, Yerel Yönetimler Programı, Ankara, 1999; Sosyalist İşçi
Partisi, Sosyalizm Programı, İstanbul, 1999; Anavatan Partisi Programı, Ankara, (Tarih
belirtilmemiş.); Aydınlık Türkiye Partisi, Temel Görüşlerimiz ve Tercihlerimiz, (tarih ve basım
yeri belirtilmemiş); Demokratik Sol Parti, Program, Ankara, Sistem Ofset, (Tarih belirtilmemiş);
Halkın Demokrasi Partisi, Program, (Basım yeri ve tarih belirtilmemiş.); Millet Partisi Programı,
Bayrak Yayımcılık, İstanbul, (Tarih belirtilmemiş.); Özgürlük ve Dayanışma Partisi, Program ve
Tüzük, Ankara (Tarih belirtilmemiş.).
476
Büyük Birlik Partisi Programı, Ankara, 1999, s.25.
477
Cumhuriyet Halk Partisi Programı, Yeni Hedefler Yeni Türkiye, Ankara, 1994, s.109.
240
konutun öncelikle envanterinin çıkartılması gerekmektedir. Bu duruma bağlı olarak da,
bu atıl kapasitenin değerlendirilmesi, kaynak israfının önlenmesi, işlevsel yöne
dönüştürülmesi ve çevresel ilişkiler konusundaki sorunlarının çözüme götürülebilmesi
mümkün olacaktır.” 478
İşçi Partisi Programı'nda, hem genel olarak çevre sorunlarına hem de kıyı
bölgelerindeki
yapılaşma
sorunlarına
yer
verilmektedir:
“Kapitalizmin
zorunluluklarından ileri gelen “Üret ve Sat”, “Kullan ve At” mantığı, hammadde ve
enerji kaynaklarının israfı, sanayi artıkları, nükleer denemeler, şehirleşme, yabancılaşma
ve bencillik, bugün doğayı ve insanın bedensel ve ruhsal sağlığını yıkıma uğratan
etkilerde bulunmaktadır. Doğal zenginliklerimiz, tarihsel kültür hazinelerimiz ve
topraklarımız erozyona uğramakta, ormanlarımız kül olmakta ve kesilmekte,
denizlerimiz ve şehirlerimizde soluduğumuz hava kirlenmektedir. İnsanlarımız şehir
denen silolara tıka basa yığılmakta, kuru kalabalıkların içinde yalnızlaşmakta ve topluma
yabancılaşmaktadır. Demokratik halk iktidarı; insanı, toplumu, kültürü, yeşili ve maviyi
korumak için seferberlik başlatacaktır. ... Kıyılardaki betonlaşmaya son verilecek,
varolanlar yıkılacak, doğal zenginliklerin tüm halkın malı olması sağlanacaktır.”479
Liberal Demokrat Parti’nin programında, yalnızca, kıyı alanlarını ilgilendiren
deniz ulaşımı ve limanlarla ilgili bir düzenlemeyi görmekteyiz: “Kabotaj Kanunu
kaldırılacak;
deniz
özelleştirilecektir.”
ulaşımı
serbestleştirilecek;
tüm
liman
ve
iskeleler
480
Sosyal Demokrat Halkçı Parti 1993 yılı programında, kıyıları ilgilendiren bir
düzenlemeye, “Çevre Politikaları” bölümünde rastlanılmaktadır. Buna göre, “Türkiye’de
sanayileşme ve kentleşmenin bugünkü aşamasında bile önemli düzeyde hava kirliliği,
478
Demokrat Türkiye Partisi, Demokrasi ve İnsan Haklarının Çağdaşlık Düzeyine Çıkarılması ve
Devletin Yeniden Yapılandırılması Toplantısı-Çalışma Grupları Toplantısı, Antalya, 12-12
Aralık 1997, DTP Yayınları, s.167.
479
İşçi Partisi, Program-Tüzük, Ankara, 1997, s.49-50.
480
Liberal Demokrat Parti, Program, Ankara, 1994, s.59.
241
deniz kirliliği, verimli tarım topraklarının kaybedilmesi türünde bir çok sorun ortaya
çıkmıştır. Bu sorunlar, belli yörelerde ve kentlerde yoğunlaşmıştır. Bunların çözümüne,
herbiri için ayrı projeler geliştirilerek yaklaşılacaktır. SHP, halkın ortak kullanımına açık
bir şekilde kıyıların korunması ve kullanılmasını düzenlemeyi devletin görevi bilir.”481
Sosyalist Birlik Partisi Programı'nda, kıyı alanlarının ilgilendiren genel bir
düzenlemeye, “Yeni Bir Dünyanın Kurulmasında Söz Sahibi Olmak İçin Barışçı, Çok
Boyutlu Bir Dış Politika” başlığı altında yer verilmektedir: “Türkiye, deniz, göl ve
nehirlerin ve doğal kaynakların, komşu halklarca paylaşılan doğanın ve tarihsel kültürel
mirasın gerek korunmasında gerekse verimli ve insanca kullanımında devletler ve
halklar arasında karşılıklı yarar temelinde sıkı dostluk ve işbirliği uygulamalıdır.”482
1988 yılında Türkiye'nin ilk "yeşil" partisi olarak kurulan ancak siyasal yaşamı
fazla uzun sürmeyen Yeşiller Partisi, Türkiye'de, kıyı alanlarından yaşanan sorunlara
programında yer veren az sayıda siyasal partiden birisi. Aslında, partinin doğası gereği,
programın hemen hemen bütününde dolaylı bir biçimde çevre ve kıyıları ilgilendiren
sorunların işlendiği söylenebilir. Başlıbaşına kıyıyı ilgilendiren bir düzenlemeye ise
programın "Kentleşme" başlığı altında yer verilmiştir. Daha çok, kıyıdan yararlanma ve
kıyıdaki iyelik üzerinde durulan düzenleme şöyle: "Yeşiller Partisi, dünyanın en güzel
deniz kıyılarına sahip olan ülkemizde başlayan kıyı yağmasına karşıdır. Anayasamızın
43. maddesinde de belirtildiği üzere, kıyılar özel mülkiyete konu olamaz. Ancak,
Yeşiller Partisi, halkın kullanımına açılan kıyıların (kumluk, çakıllık, sazlık, kayalık
v.s.) hemen arkasından başlayan sahil şeridinin özel mülkiyette olması halinde, halkın
fiili kullanımına açılamayacağını düşünerek anayasamızın 43. maddesinde kamu
mülkiyetine geçirilmesi yürütmenin keyfine bırakılan kırsal alanlardaki deniz sahil
481
Sosyal Demokrat Halkçı Parti Programı, Ankara, 1993, s.58.
482
Sosyalist Birlik Partisi, Tüzük ve Program, Ankara, 1991, s.29.
242
şeritlerinin kıyı kenar çizgisinden itibaren belli bir derinlikteki alanın mutlaka kamu
mülkiyetinde olmasını savunur ve bunu gerçekleştirmek için çaba sarf eder."483
Türkiye'de siyasal partilerin kıyı alanlarında gözlenen sorunlara yaklaşımları iki
biçimde ortaya çıkmaktadır. Partilerin büyük bir bölümü kıyıların içinde bulunduğu
sorunlara ilişkin bir politika belirlememekte, konuyla ilgilerini yalnızca çevre sorunları
ile sınırlamakta; geriye kalanlarsa, kıyı ile ilgili sorunları, özellikle üzerinde durulması
gereken konulardan biri olarak algılayıp türlü politika önerileri geliştirmektedir. Bundan
bir adım öteye gidip, arsa vurgunculuğuna, ikinci konutlara, tarım topraklarının amaç
dışı kullanılmasına, aşırı ve dengesiz yapılaşmaya, doğal dengenin bozulmasına karşı
politika geliştirmiş olan partilerimiz de yok değil. Siyasal parti programlarında, kıyıların
ekonomik yararından çok doğal yapısına vurguda bulunulduğu, buraların kamu yararına
uygun biçimde kullanılmasına yönelik önlemlerden söz edilmektedir; oysa hükümet
programlarının incelendiği yukarıdaki bölümde bunun tersi bir durum söz konusuydu.
Parti programlarının geleceğe yönelik birer tasarım niteliğinde olması, hükümet
programlarınsa daha çok uygulamaya dönük ilke kararları biçiminde kaleme alınması bu
ayrımın en büyük nedeni olsa gerek. Kıyı alanlarında yaşanan sorunlara ilişkin politika
geliştiren siyasal partilerse çoğunlukla deniz, su ve hava kirliliğini gündemlerine
almışlardır. Bu açıdan Türkiye'deki siyasal partilerin kıyı konusunda kapsamlı bir
politika geliştirdiklerini söylemek oldukça güç. İdeolojideki farklılıkların kıyı
konusunda programlara belirgin bir biçimde yansımadığı, yalnızca siyasal yelpazenin sol
kesimindeki partilerin kıyı yağmacılığı, kıyıların toplum yararına kullanımı konusunda
diğerlerine göre daha duyarlı olduğu söylenebilir.
483
Programın gerekçe bölümünde de kıyılardaki plansız gelişmelerden söz edilmektedir: "Yine aynı
zihniyet, çarpık kentleşme olgusunun yaygınlaşmasını umursamamaktadır. Bir İzmir, bir İzmit
Körfezi sorunu, bir Gökova, Aliağa, Foça, güney kıyılarındaki plansız, programsız sanayileşme,
turizm hareketleri, ülkemizin yakın geleceğini tehlikelere atmaktadır. Bkz. Yeşiller Partisi Program
ve Tüzüğü, Ankara, 1988, s.17, 20.
243
D.Türkiye Ulusal Çevre Eylem Planı (UÇEP)
Kıyı alanlarında ortaya çıkan sorunlara yönelik politikaların tam olarak ortaya
konulabilmesi için ilgili tüzel düzenlemelerin, kalkınma planlarının, hükümet ve siyasal
parti programlarının yanı sıra Türkiye'nin çevre sorunları alanında temel politikalarını
içeren Ulusal Çevre Eylem Planı'nın kıyılarla ilgili hükümlerinin de incelenmesi
gerekecektir. Türkiye’de çevre sorunlarının durumunu, bu alanda geliştirilebilecek
politikaları ortaya koymayı amaçlayan Ulusal Çevre Eylem Planı’nın (UÇEP)
hazırlıklarına 1995 yılında başlanmıştır. Türkiye’nin, ekonomi ve toplumsal konularda
olduğu gibi kapsamlı bir çevre politikasının bulunmaması, çevre eylem planı hazırlama
isteğinin ardında yatan en büyük nedendir. Dünya Bankası’nın akçal destek verdiği
UÇEP çalışmaları DPT’nin eşgüdümünde yürütülmüş, Çevre Bakanlığı da teknik
destekte bulunmuştur. Çevre Bakanlığı ayrıca, UÇEP’in uygulamasından ve bu alanda
gerçekleştirilecek etkinliklerin eşgüdümünden sorumlu örgüt olarak belirlenmiştir.484
Sürekli ve dengeli kalkınmanın koşullarını belirleyen ve Avrupa Birliği’nin çevre
sorunlarına yönelik kurallarının benimsenmesi sürecinde bir aşamayı temsil eden bir
belge olarak UÇEP, etkili bir çevre yönetimi dizgesinin geliştirilmesini, çevrenin
durumuna ilişkin verilerin çoğaltılmasını, çevre duyarlılığının güçlendirilmesini ve kimi
konularda yeni yatırımların yapılmasını öngörmektedir.485
UÇEP’in 150 maddelik eylem planında 14. başlık kıyı ve deniz alanlarına
ayrılmıştır: “Kıyı ve deniz alanları yönetim planlarının hazırlanması.” Maddede bundan
başka açıklamaya yer verilmediği için söz konusu yönetim planlarının niteliğini
anlayabilmek güç. Ancak, eylem dizisinin aşağıda yer verilen 28. maddesinden, kıyı
yönetimi uygulamalarında bütüncül yaklaşımın egemen olmasının öngörüldüğü
sonucuna varmak olanaklı: “Ekolojik havza temeline dayalı entegre (fiziksel, toplumsal,
estetik vb.) dinamik ve katılımcı planlama, uygulama ve denetleme mekanizmalarının
484
Devlet Planlama Teşkilatı, Türkiye Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Planı, 2. Baskı, Şubat
1999, Ankara, s.i.
485
a.g.y., s.iii.
244
geliştirilmesi.” Ancak UÇEP'in kıyı alanlarına ilişkin olarak belirlediği ilkelerin daha iyi
anlaşılabilmesi için söz konusu ilkelerin ayrıntılı bir biçimde işlendiği yer olan sektörel
yönetim seçenekleri ile ilgili bölümü ve UÇEP kıyı alanları grubunun hazırladığı
çalışma yazanağını incelemek yararlı olacaktır.486
UÇEP'de, "Çevre Yönetimi İçin Sektörel Eylem Seçenekleri" başlığı altında
"Deniz ve Kıyı Alanları Kaynakları"na da yer verilmiştir. Bu alanlara yönelik olarak
önerilen politikaları, örgütlenme biçimlerini, yasal düzenlemeleri, ekonomik ve akçal
önlemleri şöyle özetleyebiliriz: Sulak alanların, dağların, yaylaların ve kıyıların
başlıbaşına
birer
ekosistem
olduğu
gerçeğinin
çevre
koruma
kapsamında
değerlendirilmesi; özel çevre koruma bölgeleri ile doğal sit belirleme ve yönetim
düzenlerinin yaylaları, dağları, kumulları kapsamasının sağlanması; duyarlı ortamlardaki
yapılaşmalarla ilgili yetki ve sorumluluk karmaşasının önlenmesi, turizm etkinliklerinin
deniz ekosistemlerine zarar vermesini önlemeye yönelik yapılaşma politikalarının
geliştirilmesi; balıkçılıkla geçinenlerin desteklenmesi; ulusal ve bölgesel düzeylerde
yerel yönetimler, gönüllü kuruluşlar ve üniversite temsilcileriyle koruma kurullarının
oluşturulması; balıkçılıkla ilgili bir ulusal kurulun oluşturulması; denizlerin yönetimi ile
doğrudan ve dolaylı olarak ilgili tüm uluslararası düzenlemelerde Türkiye'nin temsil
edilmesi; duyarlı alanlara özgü yasal düzenlemelerin yapılması; 3621 sayılı Kıyı Yasası
ve ilgili yönetmeliğin değiştirilmesi, kıyı kuşağının tanımlanmasının kıyının
özelliklerine göre belirlenmesi; yöresel avlanma ve balık avlama kotaları konulmasının
sağlanması; Orman, Maden, Kıyı ve Su Ürünleri Yasalarına tür ve özel ortamlar
düzeyinde koruma çabalarına destek olacak biçimde içerik kazandırılması; DSİ'nin
sıtmayla mücadele amacıyla sulak alanları kurutması görevinin kaldırılması; duyarlı
ortamların belirlenmesiyle ve tanıtılmasıyla ortaya çıkacak rant artışlarından belirli
oranlarda pay alınması; ender, geleceği tehlikede, endemik vb özelliklere sahip türlerin
yetiştiriciliğinin desteklenmesi; gönüllü kuruluşların gerekli eğitim araç ve gereçleriyle
donatılması; yatırımcı kamu kuruluşları ile altyapı, toplu konut yapımı hizmetlerini
486
a.g.y., Ek1, s.10.
245
veren kurumların yönetici ve çalışanlarının, köy muhtarlarının, kurullarının, belediye
yöneticilerinin eğitilmesi; köy yönetimlerinin yaylaların, dağların, sulak alanların
korunmasıyla ilgili hak, yetki ve sorumlulukları ile donanımlarının artırılması;belirli
duyarlı ortamların yönetiminin gönüllü kuruluşların sorumluluğuna bırakılması; kıyı
alanlarındaki jeolojik ve jeomorfolojik yapıların ve duyarlı ortamların, denizlerdeki canlı
kaynakların ve su ürünlerinin dökümünün yapılması; kıyı kumullarındaki yapılaşmalar
ve kumul önleme çalışmaları sırasında kumullara özgü mikro ve makro flora ve faunanın
korunmasına yönelik önlemlerin yaşama geçirilmesi; ekolojik, toplumsal, ekonomik ve
kültürel çözümlemelere dayalı tümleşik "duyarlı alan yönetim planları hazırlanması";
duyarlı ortamların ekolojik özelliklerinin farklı bilgi alanlarından katılımlarla çok yönlü
araştırılması; kıyı alanları sınırlarının belirlenmesi. 487 "Kıyılardan farklı biçim ve
düzeylerde yararlanan kesimlerin temsilcilerinin karar süreçlerine katılabildiği
demokratik yönetim modellerinin geliştirilmesi; bu yönetim modelinin yaşama
geçirilmesi için gerekli yasal düzenlemelerin hazırlanması; kıyı yönetim eylem
planlarının hazırlanması ve uygulanması" da UÇEP'in değindiği diğer konulardır. Bu
amaç doğrultusunda, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nın uygulayıcılığında, turizm, çevre
bakanlıklarının, yerel yönetimlerin ve il özel yönetimlerinin katılımıyla bir "kıyı alanları
yönetiminin geliştirilmesi" projesinin başlatılması da öngörülmüştür.488
UÇEP'in kıyı alanlarına yönelik olarak geliştirdiği ilke kararlarının çağcıl
dünyada çevre sorunları ve kıyı alanları için benimsenen ilkeler doğrultusunda
biçimlendirildiği görülmektedir. Getirilmek istenen yeni kıyı düzeninde, ekonomik
yarardan çok doğal dengenin göz önünde bulundurulmakta, kıyı yönetiminde katılımın
sağlanmasına özel önem verilmekte, kıyıların bütüncül bir yaklaşım ile ele alınmaktadır.
Ancak kıyıların toplum yararına kullanımı ya da halkın kıyılara erişimi gibi konular
UÇEP'te kendisine yer bulabilmiş değildir. Buna karşın, UÇEP'te dile getirilen ilke ve
487
a.g.y., Ek 6, s.15.
488
a.g.y., Ek 7, s.10.
246
önerilerin Türkiye'de kıyı yönetimi konusunda ileri yönde bir adımı simgelediği
söylenebilir.
IV.Türkiye'de Kıyıya Yönelik Olarak İzlenen Politikalar ve Kamu Yararı
Kıyının niteliği gereği ortak mal olması, üzerinde iyelik kurulamaması, türlü
sorunları da beraberinde getirmektedir. Bu açıdan kıyıdan yararlanmada karşımıza çıkan
en önemli sıkıntılardan biri, toplumun değişik katmanlarının tümünün buralardan eşit ve
dengeli bir biçimde yararlanabilmesi, bir başka anlatımla, kıyılardan yararlanma
konusunda toplumun türlü kesimleri arasında toplumsal adaletin sağlanabilmesidir. Bu
da ancak düşük gelir gruplarına kıyılardan yararlanma yollarını açmakla olabilir.
Kıyılarda genellikle ancak yüksek gelir düzeyindekilerin erişebileceği nitelikte dinlenme
ve eğlenme amaçlı tesislerin yer alması, bu sorunun yaratan en önemli etmenlerdendir.
Konaklama yerlerinin, yazlık evlerin, otellerin, eğlence merkezlerinin kıyıda yer almaya
başlaması, bir yandan buradaki göreli olarak düşük gelirli yerli halkı başka yerlere
geçmeye zorlarken, bir yandan da kıyıdaki arsaların değerini artırır. Bütün bu
gelişmelerin, kıyı bölgelerinde ancak yüksek gelir kümesindekilerin yaşayabilmesi
sonucunu doğuracağı söylenebilir. Bu bölgelerdeki mekansal ayrımlaşmanınsa ortaya
çıkan bir başka sonuç olduğu da düşünülebilir.489 Gerçekten de pek çok kıyı yöresinde,
kıyı kuşağına yakın olan yerlerde daha ‘seçkin’ kimselerin yaşadığı, daha yüksek
nitelikli yapıların, tesislerin yer aldığı gözlenebilir. 490 Bu kuşağı çevreleyen ve göreli
olarak daha yoksul kesimin yaşadığı ikinci kuşağa, çoğunlukla birinci kuşağa ucuz
489
Bkz. Timothy Beatley, David J. Brower, Anna K. Schwab, An Introduction to Coastal Zone
Management, Island Press, Washington D.C., 1994, s.52-53.
490
Türkiye’de de bu durumun genel olarak geçerli olduğunu, ancak kimi noktalarda farklılaşmaya
uğradığını, ilk bakışta Türkiye’de kıyı bölgelerindeki konutlar, bunları çevreleyen kırsal nitelikli
konutlara göre daha yüksek nitelikli olduğu izlenimi yaratsa da, çoğunlukla bu durumun yalnızca
görünürde doğru olduğunu söyleyebiliriz. Kuşkusuz söz konusu yapılar estetik ya da yaşam kalitesi
açısından diğerlerine göre daha üstündür; ancak yapı kalitesi için aynı değerlendirmeyi yapmak
oldukça güç. 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nde de gözlenebildiği gibi, kıyı kesiminde yüksek
gelir kümelerinin yaşadığı konutlar, bunları çevreleyen düşük ölçünlü ya da kırsal nitelikli
konutlardan yapı sağlamlığı açısından daha ileride değildir.
247
işgücü sağlamak görevi düşer. Yukarıda da değinildiği gibi, toprak gelirlerinin yapay bir
biçimde artmasıyla yerli halkın daha içlere çekilmesinin sonucudur bu durum. Yerli
halkın topraktaki değer artışından yararlanmak amacıyla yer değiştirmesi ve geleneksel
yaşam biçimlerini, mesleklerini değiştirmesi yeni sorunlar da doğurmaktadır. Sonuç
olarak, kıyılardan yararlanmada farklı gelir kümeleri arasında denkliğin sağlanamaması,
bir başka anlatımla kıyılardan yararlanma yollarının çoğunlukla birinci kümedekilere
açık olması ve kıyı bölgesinde mekansal ayrımlaşmanın giderek artması toplumsal
adaletin sağlanamaması anlamına gelmektedir.
A.Toplum Yararı-Kamu Yararı Kavramları
Tüzel düzenlemelerde, kıyılardan yararlanmanın ancak "kamu yararına" ya da
"toplum yararına" gerçekleşebileceği öngörülmektedir. 1982 Anayasası'nın 43. maddesi
"deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil
şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir" derken, 1990 yılında
çıkarılan 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun amaç maddesi "Bu kanun, deniz, tabii ve suni göl
ve akarsu kıyıları ile bu yerlerin etkisinde olan ve devamı niteliğinde bulunan sahil
şeritlerinin doğal ve kültürel özelliklerini gözeterek koruma ve toplum yararlanmasına
açık, kamu yararına kullanma esaslarını tespit etmek amacıyla düzenlenmiştir"
biçimindedir. Bu deyişlerin yer aldığı düzenlemelerden, ilk bakışta, kıyılardan yalnızca
genel yararlanmanın söz konusu olabileceği gibi bir anlam çıkarılabilir. Ancak "toplum
yararı" ve "kamu yararı" sözcüklerine tüzel ve tarihsel açılardan bakıldığında,
kavramların göndermede bulunduğu anlam kümelerinde kimi değişikliklerin bulunduğu
ortaya çıkacaktır.
Bu tartışma, 1970'li yılların ikinci yarısında, kıyıdan yararlanma
koşulları konusu aracılığıyla gündeme gelmiştir. Özellikle 6785 sayılı İmar Kanunu'na
eklenen kıyı ile ilgili 7. ve 8. maddelerin uygulanmasında karşılaşılan sorunlar söz
konusu tartışmaların odak noktasını oluşturuyordu.
Bir bölüm yazar, kıyılardan yararlanmada toplum yararı ilkesinin geçerli olması
ilkesiyle dar gelirlilerin, düşük toplumsal-ekonomik konumdakilerin kıyılara erişimini
kolaylaştıracak
düzenlemelerin
gerçekleştirilmesinin
anlatılmak
istendiğini
248
savunmaktadır. Örneğin Cevat Geray'a göre, yalnızca yüksek gelir düzeyindekilerin
girebileceği dinlenme yerlerine kıyıda izin verilmesi, kıyıdan toplum yararı kavramı
doğrultusunda yararlanılmasına uygun düşmeyecektir.491 Ümit Doğanay da "kamu
yararı"nın, kurulu düzenin korunmasına yönelik bir çıkar olduğunu, "toplum yararı"nın
ise ülkede yaşayan tüm insanların ortak çıkarlarını yansıttığını düşünmektedir. Ona göre,
örneğin, otopark yapmak amacıyla bir arsanın kamulaştırılması, özel iyeliği koruma
kaygısıyla yapıldığı için, kamu yararına bir işlemken, aynı arsa üzerinde yapılacak
yapıların toplumsal konut niteliğinde olmasını öngören bir düzenleme "toplum yararına"
yönelik olarak değerlendirilmelidir.492 Buna benzer biçimde, "kamu yararı" gibi bir
kavramın, sınıflar üstü bir bakışla yorumlanarak yaşama geçirilmeye çalışılmasının,
yasal düzenlemelerin amacına uygun düşmeyeceği de savunulmuştur.493 İlhan Tekeli de,
491
1972 yılında 6785 sayılı İmar Kanunu'na eklenen 7. ve 8. maddelerin yaşama geçiriliş sorunlara
ilişkin değerlendirmesinde Geray şöyle demektedir: "Kıyının topluma açılması, yapılacak
düzenlemelerde ilk önce en basit anlamıyla, halkın kıyıya ulaşabilmesi akla gelmekteydi. Bunu
engelleyen fiziksel engeller kaldırılmalı, yenileri konulmamalıydı. Kıyıda yapı yasağı bu anlama
geliyordu... Özel ev, klüp, tatil köyü, kamu kuruluşu kampı gibi yalnızca sahibine, üyelerine ya da
belli kümelere açık olan yapılar yapılması kıyıdan halkın yararlanmasını engellemekteydi. Burada,
"toplumun yararlanmasına açık" yapı ya da kullanım kapsamına giren otel, motel, lokanta, mo-camp
ve benzerleri acaba gerçekten halka açık yapı sayılabilir miydi? Kanımızca yalnızca bunun ücretini
ödeyebilecek güçte olan yüksek gelir düzeyinde olanların girebileceği yapılar, tesisler gerçekten
topluma açık sayılamazdı. Ancak kıyıdan yararlanmayı kolaylaştıran, plaj tesisleri (örneğin giyinme,
soyunma, yıkanma yerleri, v.b.) toplumun yararlanmasına açık nitelikte sayılırdı. Bkz. Cevat Geray,
"Kıyılara İlişkin Düzenlemelere Toplu Bakış", Amme İdaresi Dergisi, Mart 1977, C.10, S.1, s.72,
73.
492
Ümit Doğanay, "Toplum Yararı ve Kamu Yararı Kavramları", Mimarlık, Temmuz 1974/7, S.129,
s.5-6.
493
"Sınıflı toplumlarda, sınıfları ve çıkar ayrılıklarını görmezlikten gelen "sınıflarüstü" yaklaşımlar,
egemen güçler yararına sonuç verir. Kıyıların kullanımı konusunda da çeşitli çıkar gruplarının,
kıyıları kendine yararlı biçimde kullanmak üzere bir yarışma, bir çekişme içinde olması, sınıflı bir
toplumda doğaldır. Bunlar sanayi ya da turizm yatırımı yapan büyük sermayeden, turizm alanındaki
küçük girişimcilere, arsa spekülatörleri ve yap-satçılara, dinlenme ihtiyacı olan çalışan kesimlere
kadar uzanan çeşitli toplum kesimlerini oluşturur. Bunlardan biri için yararlı olan bir planlama kararı,
diğer bazıları için yararlı olmaz. Bugünkü kıyı kullanım düzeni de, doğal olarak, farklı çıkar
gruplarının güçlerini yansıtır. Gerçekten, kıyılara baktığımızda, toplumdaki en temel çelişkiyi hemen
görebiliriz: Kıyılar, emekçi kesimlerin dinlenme ve eğlenme ihtiyacını gidermelerine olanak
vermeyecek bir biçimde kullanılmaktadır. Bu olanağı sağlamak için, kıyıları herkesin serbestçe
yararlanmasına açık tutmak yeterli değildir; bu kesimlerin yararlanabileceği dinlenme ve eğlenme
tesislerinin yapılmış, çalışma ve yaşam koşullarının, dinlenme ve eğlenmeye olanak verecek biçimde
düzenlenmiş olması da gerekir." Bkz. Mimarlık, “Kıyılar Halk Yararına Kullanılmalıdır”, s.39. Yiğit
249
Türkiye'de, genel olarak planlamanın, özel olarak da kıyı planlamasının, "kamu yararı",
"toplum yararı" gibi sınıflararası ayrımları göz önünde bulundurmayan ilkeler
doğrultusunda biçimlendiğini, oysa plancının güçsüz kesimleri kollayacak önlemleri
alması gerektiğini düşünmektedir.494 Ruşen Keleş ise "toplum yararı" ve "kamu yararı"
kavramları arasında bir ayrım yaparak birincisinin, iyelik hakkının sınırlarının
belirlenmesinde yararlanılan tüzel bir kavram olduğunu, ikincisinin, yani "toplum
yararı"nın ise toplumsal devlet ilkesinin gereği olarak devlete kimi yükümlülükler
getiren, değer yargısına dayanan bir kavram olduğunu savunmaktadır. Buna göre
"toplum yararı", "kamu yararı"na göre daha geniş kapsamlıdır.495 Tekin Akıllıoğlu ise,
Gülöksüz'ün yaklaşımı da buna benzerdir: "... kıyıların "toplum yararı"na kullanılması düşüncesi
soyut düzeyde çoğunlukla paylaşılır. Ancak, sorun "toplum yararı" amacının sosyal gruplar açısından
yorumlanarak somutlaştırılması sırasında ortaya çıkmaktadır. Ülkemizde kıyıların "toplum yararı"na
kullanılması, uzun süre sınıflar üstü nitelikte bir amaç olarak bütün çevrelerce benimsendi. Hükümet
programlarında, Kalkınma Planlarında, kıyılardaki uygulamalardan sorumlu bakanlık politikalarında
açıklandı. Bu çerçevede, dış turizmin geliştirilmesi, sanayileşme, kıyıların korunması ve imarı,
karayollarının yapımı gibi, herbiri toplum yararına sayılan faaliyetler kıyıda yer aldı. Sonunda ülke
nüfusunun tümüne yakın bir bölümünün kıyıdan ve kıyı yoluyla denizden yararlanmasını sınırlayan
bir kıyı kullanış düzeni ortaya çıktı. 'Toplum yararı' amacı ile toplumun bütün kesimlerinin yararına
olmayan bir sonucun elde edildiği görüldü." Bkz. Yiğit Gülöksüz, “Kıyıların Toplum Yararına
Kullanılması Üzerine Düşünceler”, Mimarlık, S.147, 1976/2, s.54. Aynı görüşü savunan bir başka
yazara göreyse: "Oysa 'toplum yararına aykırı olmamaz' ilkesi, mülkiyet hakkının kullanılmasında bir
'gerek koşul' özelliği taşımaktadır. Öyle anlaşılsa gerektir. Burada toplum yararından, kağıt üzerinde
mülkiyet hakkı bulunduğu halde bu hakkın genel iktisadi gerçekleşmesi dışında kalmış, mülksüz esas olarak üretim araçları mülkiyetinden yoksun- toplum kesimlerini yani geniş anlamıyla halk
kesimlerini anlamak daha akla yakın gelmektedir... Tarihsel gelişmede "toplum yararı", sınıflarüstü
mantıkla açıklanamayacağı gibi, bu mantığa anti-tez olan "ya hep ya hiç" mantığıyla da
işlememektedir... Bkz. Gürkan Gezim, "Kıyıların Toplum Yararına Kullanılması Alternatifleri
Üzerine", Mimarlık, S.147, 1976/2, s.60.
494
"Plancının, kıyı kullanışlarının tarihsel bir süreç içinde sosyal grupların ve sınıfların çıkar
çatışmalarının sonucunda oluştuğunu kavraması gerekir. Plancı yaptığı planın hangi grupların
çıkarına dönük olduğunun bilincinde olarak, bu planı ne tür gruplar arası koalisyonlarla
gerçekleştirebileceğini araştırmalıdır... Plancı, toplumdaki güçsüz kesimlerin planlama sürecindeki
etkinliğini artırmak için sınıfsal niteliği belirsiz kavramlar kullanmaktan kaçınarak, kararların sınıfsal
sonuçlarını açıkça ortaya çıkarmalıdır. Plancı, toplumdaki güçsüz kesimlerin kıyı kullanma
sürecindeki yarışmaya daha etkin şekilde katılmalarını sağlayacak güdüyü doğurmak için, kıyının
güçsüz kesimler için kullanılış örneklerini ortaya koymaya, önerilerini somutlaştırmaya çalışmalıdır."
Bkz. İlhan Tekeli, "Kıyı Planlamasının Değişik Boyutları", Mimarlık, S.147, 1976/2, s.47.
495
Keleş'e göre, " ... 'kamu yararı' ve 'toplum yararı' kavramları dilimizde, birbirlerinin yerine ve
zaman zaman da yanlış yerlerde kullanılmaktadırlar. Denilebilir ki, toplum yararı, kamu yararının
geniş anlamıdır. Şöyle ki, dar anlamda kamu yararı, iyelik hakkının sınırlarının belirlenmesinde ve
bu hakkın özüne yapılacak karışmalarda bir ölçü olarak kullanılır. Teknik bir terimdir. Örneğin,
250
ayrımın "kamu yararı" ile "toplum yararı" arasında değil, "kamu yararı" ile "bireysel
çıkar" arasında olması gerektiğini düşünmektedir. Yazara göre, her iki sözcük dizisi de
bireysel çıkarın üstünde bulunan bir "yarar" anlayışına göndermede bulunmaktadır.
Üstelik yargı kararlarında "toplum yararı" ile "kamu yararı" arasında bir ayrım
yapıldığına rastlamak olanaklı değildir. 496
Bütün bu değerlendirmeler ışığında söz konusu düzenlemeleri ve kavram çiftini
şöyle yorumlamak daha gerçekçi bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir: Yasal
düzenlemelerde ve yargı kararlarında bir ayrıma gidilmediğinden ötürü, iki kavrama ayrı
tüzel yorumlar getirmek olanaklı görünmüyor. Bir başka anlatımla yasa koyucu, iki
kavrama da, aralarında herhangi bir anlam farklılaşmasına yol açmayacak biçimde yer
vermiştir. Örneğin Anayasanın iyelik hakkına ilişkin 35. maddesi, "Herkes, mülkiyet ve
miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet
hakkının
kullanılması
toplum
yararına
düzenlenmiştir. Söz konusu anayasa kuralında -her
aykırı
olamaz."
biçiminde
ne kadar biri iyelik hakkının
sınırlanmasına, diğeri de iyelik hakkının yaşama geçiriliş biçimine göndermede
bulunuyorsa da- iki kavram aynı anlamda kullanılmıştır denebilir. 1961 Anayasası'ndaki
biçimiyle 1982 Anayasası'na aktarılan bu maddenin gerekçesinde de konu ile ilgili bir
ayrıma yer verilmemektedir. Ne tüzel belgelerde, ne yargı kararlarında, ne de tüzel
öğretide, yukarıda tartışmalarda odaklanılan iki kavram arasında bir ayrıma gidildiğine
göre, kavramlar arasında böyle bir ayrımın, en azından tüzel açıdan, yapay olduğu
kamulaştırma işlemlerinde, bir "kamu yararı" kararı alınmasında olduğu gibi. Bir ilkokul yapımı için
toprak kamulaştırılmasında, kamu yararının bulunduğunun varsayılması, işlemin tamamlanması için
ön koşuldur. Öte yandan, kamu yararının geniş anlamı, siyasal ideolojik bir nitelik taşır. Bu anlamda
kamu yararı, anayasaların dayandığı siyasal ve toplumsal ilkelerle ilgilidir. Anayasaların, toplumsal
devlete yüklemiş olduğu görevlerle ilgili, değer yargıları içeren, aktörel (ahlaki) bir kavramdır. Bu
nedenle, geniş anlamdaki bu kamu yararını, belki toplum yararı olarak adlandırmak daha yerinde
olur. Anayasamızdaki anlayış da bu doğrultudadır. Dolayısıyla, kıyılarla ilgili olarak, kamu
yararından söz ettiğimizde, biz de gerçekte toplum yararından söz etmekteyiz. Bkz. Ruşen Keleş,
"Kıyıların Korunması ve Toplum Yararı", A.Ü.SBF Dergisi, Ocak-Haziran 1989, C. XLIV, No:1-2,
s.39-62; Ruşen Keleş, "Kent ve Çevre Değerleri Bağlamında Kamu Yararı Kavramı", Mekan
Planlama ve Yargı Denetimi, s.1-3.
496
Tekin Akıllıoğlu, "Kamu Yararı Kavramı Üzerine Düşünceler", Amme İdaresi Dergisi, Haziran
1991, C.24, S.2, s.6-7, 11-13.
251
söylenebilir; yasa koyucu sınıfsal ayrımları göz önünde bulundurarak böyle bir
düzenlemeye gitmiş değildir.
Özellikle 1970'li yıllarda yapılan tartışmalarda dile getirildiği gibi, "toplum
yararı"nın sınıflar arasındaki farklılıkları dikkate alan bir kavram olduğunu ileri sürmek,
söz konusu ilkelerin toplumdaki düşük gelir düzeyindeki kümelerin lehine uygulanması
gibi ilerici bir beklentiden kaynaklanıyor olsa da, hem yasaların yaşama geçirilmesinde
hem de yargı kararlarında bu tür bir eğilim baskın olmadığından, bu tür bir ayrımın tüzel
dizgemizde var olduğunu öne sürmek çok da gerçekçi bir yaklaşım olarak
görünmemektedir. Böyle bir ayrımın tüzel dizgemizde var olduğunu kabul etmek, bir
anlamda var olan tüzel yapının, kıyıdan ve diğer doğal kaynaklardan yararlanmada
sınıfsal farklılıkların göz önünde bulundurulmasını öngördüğünü, dolayısıyla ilerici,
yetkin bir düzenleme olduğunu, savunmak anlamına da gelebilecektir. Oysa ne tüzel
belgelerimizde, ne yargı kararlarında, ne de uygulamada bu tür bir değerlendirmenin
örneklerine rastlamak olanaklıdır.
Böyle bir ayrım, her ne kadar tüzel açıdan çok anlamlı görülmese de, kıyının
korunması ve kıyıdan yararlanma konusunda izlenen politikaların değerlenmesinde
önemli bir işleve sahip olabilir. Bir başka deyişle yukarıdaki tartışmalarda ele alınan
"toplum yararı", "kamu yararı" ve "bireysel yarar" kavram dizilerinden Türkiye'de
izlenen kıyı politikalarının gelişimi ve aldığı yönün ortaya konulmasında bir ölçüt olarak
yararlanılabilir. Bu doğrultuda, ele alınan kavramlar ışığında Türkiye'de izlenen kıyı
politikaları şöyle değerlendirebilir:
B.Türkiye'nin Kıyı Politikası ve Kamu Yararı
Türkiye’de izlenen kıyı politikaları toplum yararı bağlamında nasıl ele
alınabilir? Ya da bir başka anlatımla Türkiye’nin kıyı politikaları ve buna ilişkin tüzel
düzenlemeleri ne ölçüde toplum yararına yöneliktir? Bu soruları tam anlamıyla
yanıtlayabilmek için, öncelikle, yukarıdaki tartışmaların ışığında, “toplum yararı”
kavramına hangi anlam verilerek başvurulduğunu belirtmek gerekmektedir. Bu açıdan,
her ne kadar “bireysel yarar” ya da “egemen güçlerin yararı”ndan çok başka şeyleri
252
simgeleseler ve içerikleri arasında pek çok benzerlikler bulunsa da, “toplum yararı” ve
“kamu yararı” kavramları arasında bir ayrım yapmanın, izlenen kıyı politikalarının
çözümlenmesinde türlü kolaylıklar sağlayacağı düşünülmektedir. Bu bölüm boyunca,
“toplum yararı”, daha çok, ekonomik ve toplumsal açılardan toplumun alt düzeyde
bulunan kümelerin yararına olan eylem ve işlemleri anlatmak üzere kullanılacaktır.
İzlenen politikalar, her ne kadar, salt bu kümedekilere yönelik olmasa da, yalnızca doğal
ve kültürel değerleri ya da doğal dengeyi koruma ereği doğrultusunda oluşturulmuş
politika kararları da bu kavramla nitelenecektir. “Kamu yararı” ise bütün yurttaşların,
genelin yararına göndermede bulunacak biçimde ele alınacaktır. Örneğin, kıyılardan
yararlanmada ekonomi odaklı bakış açısının ön plana çıkarılarak, belirli bir kıyı
alanından elde edilecek yararın, sonuçta herkese döneceği düşüncesinden yola çıkılarak
alınan kararlar "kamu yararı" bağlamında değerlendirilecektir. Daha somut bir başka
örnek vermek gerekirse, kıyıların turizm alanı ilan edilerek buralardan elde edilecek
gelirin, dolaylı da olsa, bütün yurttaşlara yansıyacağı varsayımında "kamu yararı"nın,
aynı alanı şimdiki ya da gelecek kuşakların yararlanmasına açık tutmak için korumaya
almak ya da buralarda, düşük gelir kümelerine yönelik olanaklar yaratmak düşüncesinde
"toplum yararı"nın ağır bastığı söylenebilir. Her iki kavram arasında, bu biçimiyle
yapılan ayrımın yalnızca Türkiye'nin kıyı politikalarının niteliğinin incelenmesine
yönelik olduğunu, iki kavram arasında tüzel açıdan bir anlam farklılığının bulunup
bulunmadığının sorgulanmayacağını da belirtmek gerekir.
Kıyıya yönelik olarak izlenen politikaların değerlendirilmesinde başvurulacak
kaynaklar yasama, yürütme ve yargı organları olacaktır. Daha somut olarak belirtmek
gerekirse, izlenen politikaların çözümlenmesinde, kalkınma planlarından, yasal
düzenlemelerden, hükümet programlarından, yargı kararlarından ve bunların yaşama
geçiriliş biçimlerinden, yani uygulamadan yararlanılacaktır.
1.1972 Öncesi
Kıyıdan yararlanma koşullarını düzenleyen ilk kuralların getirildiği 1972
yılından önce, Medeni Kanun'un ve 1961 Anayasası'nın ilgili hükümlerinden
253
yararlanılmaktaydı. Medeni Kanun'un 636, 641 ve 912. maddeleri, sahipsiz şeylerin,
"menfaati umuma ait olan malların", tarıma elverişli olmayan yerlerin aksi
ispatlanmadıkça, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunduğunu öngörmekteydi.
Bunun gibi, 1961 Anayasası'nın 30. maddesi de, doğal servet ve kaynakların devletin
hüküm ve tasarrufu altında olduğunu söylemekteydi. Diğer yasaların kimi kurallarından
da, kıyının devletin gözetim ve denetiminde olacağı sonucunu çıkarmak olanaklıydı.
Daha önce de belirtildiği gibi, bu düzenlemeler yalnızca genel kuralları belirlemiş,
kıyıların korunması, kullanılması ve üzerinde yapılanma gibi konuları dışarıda
bırakmışlardır. Medeni Kanun'daki "aksi saptanmadıkça" biçimindeki kural da kıyıda
özel iyeliği yeşil ışık yakmıştır. Kıyıların, ancak, aksi saptanmadıkça devletin hüküm ve
tasarrufu altında bulunması, buralarda özel iyeliğin de geçerli olabileceği anlamına
geliyordu. Bu açıdan 1972 öncesinde yasal düzenlemelerin kıyıdan kamu yararına
yararlanmaya elverişli hükümler getirmediği açıktır; bir bakıma kıyılarda özel iyelik
kurulması yoluyla bireysel yarar söz konusu olabiliyordu. Bu dönem içinde hazırlanan I.
ve II. Beş Yıllık Kalkınma Planları'nda da kıyı ile ilgili bir politika kararına rastlamak
olanaklı değildi. Dönemin hükümetleri de, kıyı alanları ve kıyı sorunlarına ilişkin
politika belirleme gereği duymamışlardır. Örneğin, 1972'den önce işbaşına gelmiş
bulunan 35 hükümetten yalnızca dördü497 programlarında kıyı sorunlarına yer vermiştir;
bu metinlerde de daha çok kıyıların ekonomik değerine vurguda bulunulmuştur.
Kıyıların kamu yararına kullanılması ve herkesin yararlanmasına açık olmasına ilişkin
bir politika kararı ise, yalnızca, dönemin sonlarına doğru iktidara gelen I. ve II. Erim
hükümetlerinin programlarında yer almaktadır.498
497
II. Demirel Hükümeti (03.11.1969-06.03.1970), III. Demirel Hükümeti (06.03.1970-26.03.1971),
I. Erim Hükümeti (26.03.1971-11.12.1971), II. Erim Hükümeti (11.12.1971-22.05.1972)
498
I. Erim Hükümeti Programı (26.03.1971-11.12.1971): "Kıyılarımızdaki tarihi ve turistik nitelik
taşıyan devlet topraklarının elden çıkarılmaması ile ilgili tedbirler sıklaştırılacak özel mülkiyet
konusu toprakların Anayasa gereğince kamu yararına kullanılması ile ilgili tedbirler alınacaktır."; II.
Erim Hükümeti Programı: (11.12.1971-22.05.1972): "Deniz ve göl kıyıları herkesin istifadesine açık
tutulacak, turistik nitelik taşıyan devlet topraklarının elden çıkarılmamasını ve bu nitelikteki özel
mülkiyet konusu toprakların, sektörün gelişmesine imkan verecek belirli bir plan disiplini içerisinde
kamu yararına uygun kullanılmasını sağlayacak idari mali ve kanuni tedbirler alınacaktır."
254
2.1972-1980 Dönemi
Türkiye’nin çevre sorunlarına ve kıyılara yönelik olarak izlediği politikaların
başlangıç noktası olarak 1973-1977 yıllarını kapsayan III. Beş Yıllık Kalkınma Planı ele
alınabilir. Daha önce de belirtildiği gibi, 1972 Stockholm İnsan ve Çevre Konferansı’nın
da etkisiyle ilk kez bu planda çevre sorunlarına değinilmiştir. Aşırı ve dengesiz
kentleşme, çevre kirliliği ve hızlı nüfus artışı gibi kimi çevre sorunlarının kıyılar için de
geçerli olduğu göz önünde bulundurarak, planın dolaylı biçimde kıyıları da ele aldığı
söylenebilir. Aynı değerlendirme, çevre sorunları başlığı altında su, deniz, toprak
kirliliğinin incelendiği, 1979-1983 yılları için hazırlanan IV. Plan için de yapılabilir.
Daha önceki planlarda ne çevre sorunlarına ne de kıyı sorunlarına rastlamak olanaklıdır.
IV. Plan'da da başlıbaşına kıyılara yönelik bir düzenleme bulunmamaktadır. Yalnız,
plandaki,
"doğal
kaynakların
uzun
dönemde
toplum
yararına
kullanımlara
yöneltilememesi de önemli çevre sorunları yaratmaktadır" biçimindeki saptamanın
kıyıları da içerdiği söylenebilir. Burada "toplum yararı" kavramı kullanılmış olmasına
karşın, sözü edilen düzenlemenin yalnızca alt gelir kümelerine değil, toplumun bütününe
yönelik olduğu anlaşılmaktadır; her ne kadar "toplum yararı"ndan söz edilse de, dile
getirilmek istenenin aslında "kamu yararı" olduğu açıktır.
Dönem boyunca kıyılara ilişkin yasal düzenlemeler "toplum yararı" ya da
"kamu yararı" açısından şöyle değerlendirebilir. Kıyılarla ilgili ilk yasa kuralı niteliği
taşıyan, 1972 yılında 6785 sayılı yasaya eklenen, 7. ve 8. maddelerde "toplum yararı"
kavramına yer verilmiş değildir. Yalnızca, kıyıdan 10 metreden az olmamak üzere
"hususi şahıslarca umumun istifadesine ayrılmayan"
yapıların yapılamayacağı
belirtilmiştir. Anılan ek maddelerin uygulanmasına ilişkin olarak 1975'de çıkartılan
yönetmelikte de buna benzer biçimde "toplum yararı" kavramından söz edilmemektedir.
Ancak kıyılardan yararlanma koşullarını düzenleyen kimi maddelerinden söz konusu
ilkelerin üstü kapalı biçimde benimsendiğini söyleyebiliriz. Örneğin, yönetmeliğe göre,
kıyılar, herkesin mutlak bir eşitlik ve serbestlikle yararlanmasına açık bulunacak,
üzerlerinde ancak kamu yararına kullanımı kolaylaştırmak ya da kıyıyı korumak amacını
taşıyan kamuya yararlı yapı ve tesislerle, çayhane, kahvehane, lokanta gibi toplumun
255
yararlanmasına açık yapılar yapılabilecektir. Bu düzenlemeden yola çıkıldığında,
yönetmeliğin, "kamu yararı" ve "toplum yararı" kavramları arasında bir ayrım yaptığı,
"kamu yararı" ile toplumun tümünün ortak yararının, "toplum yararı" ile ise çayhane,
kahvehane, lokanta gibi tesislerden yararlanabilecek, düşük gelir kümelerinin
hedeflendiği düşünülebilir. Ancak, bu konuya yönelik tartışmaların yer aldığı daha
önceki sayfalarda da değinildiği gibi, yönetmeliğin iki kavramı farklı anlamlarda
kullandığını söylemek oldukça güç görünmektedir. Belki de yönetmelikteki bu
düzenlemenin, "kamuya yararlı" sözcüğü ile yapıların, genel kullanıma ya da herkesin
yararına açık olan, çoğunlukla da devletin elinde bulunan yapı ve tesisleri anlatmaya
çalıştığını, "toplumun yararlanmasına açık" biçimindeki hükümle ise yine herkesin
kullanımına açık olan devlet ya da özel sektör elindeki küçük işletmeleri gösterdiğini
kabul etmek yerinde olacaktır. Yönetmeliğin farklı gelir kümeleri ya da toplumsal
sınıflar arasında ayrım yaptığını söylemek çok gerçekçi görünmemektedir.
Dönemin hükümet programlarının, yasal düzenlemelerin bir adım ötesine
giderek, kıyıların toplum yararına kullanılması ilkesine koşut sayılabilecek kimi politika
kararları aldıkları söylenebilir. Her ne kadar, Melen Hükümetinden (22.05.197215.04.1973) III. Ecevit Hükümeti'ne (05.01.1978-12.11.1978) değin, programlar
incelendiğinde, asıl olarak, kıyının korunması ve ekonomik açıdan verimli bir biçimde
kullanılmasına ilişkin politikalara yer verildiği, toplum yararı ilkesinden de bütünüyle
vazgeçilmediği görülebilecektir. Örneğin, Melen Hükümeti Programı'nda, kıyıların
planlı bir turizm politikasının izlenmesine olanak tanıyacak biçimde ve toplum yararına
kullanılmasından söz edilmiştir.499 Irmak Hükümeti Programı'nda, kıyıların ve turistik
yörelerin toplum yararına kullanılması ve kıyıların halkın yararlanmasına açılması
499
Melen Hükümeti Programı (22.05.1972-15.04.1973): "Turizm sektörünü, gerek ödemeler
dengesine olan katkısı, gerekse yarattığı istihdam hacmi bakımından ekonomimizin önemli
sektörlerinden biri olarak kabul ediyoruz. Bu nedenle sektörün geliştirilmesi için gerekli teşvik
tedbirlerinin süratle alınması, finansman ve işletmecilik sorunlarının halli, deniz ve göl kıyılarının
planlı bir turizm politikasının takibine imkan sağlıyacak tarzda ve toplum yararına uygun olarak
kullanılması Hükümetimizin turizm sahasındaki ana politikasını teşkil edecektir."
256
öngörülmüştür.500 III. Ecevit Hükümeti Programı'nda ise kıyıların tüm yurttaşların
yararına sunulması, denizlerden yararlanmada hakça bir düzen kurulması, kıyı bölgeleri
halkının yaşam düzeyinin yükseltilmesi gibi ilkeler yer almıştır. Ancak programda,
bunların nasıl yaşama geçirileceğine ilişkin bir açıklamaya rastlanmamaktadır.501
Dönem boyunca kıyılara ilişkin olarak gerçekleştirilen iki yasal düzenlemenin
de "toplum yararı" ile "kamu yararı" arasında bir ayrım yapmadığı belirtilmişti. Ancak
bu yılların kıyılardan yararlanma politikalarını tam anlamıyla değerlendirebilmek için
yasal düzenlemelerin yanı sıra uygulamaya da değinmek gerekiyor. 6785 sayılı yasaya
eklenen 7. ve 8. maddelerle bunların uygulanmasına ilişkin yönetmeliğin uygulanma
koşulları daha önce ilgili bölümde ele alınmıştı. Bunları "toplum yararı" kavramı
çerçevesinde bir kez daha gözden geçirmek yararlı olabilir. Öncelikle söz konusu yasal
düzenlemelerin yaşama geçirilmesi için çaba harcanmadığını, gerekli olan önlemlerin
alınmadığını belirtmek gerekir. Örneğin, kıyı kenar çizgisi için çalışmalara
başlanmamış, yapı denetimi sıkı bir biçimde yapılmamış, arsa vurgunculuğuna karşı
gerekli önlemler alınmamış, kıyıya halkın erişimini zorlaştıran duvar, çit gibi engeller
ortadan kaldırılmamış, denizi doldurma yoluyla toprak kazanılmasının önüne
geçilememiştir. Bundan ötürü, "toplum yararı" ilkesi şöyle dursun, yasal düzenlemelerin
öngördüğü en temel düzenlemeler bile yaşama geçirilebilmiş değildir. Dönem boyunca
500
Irmak Hükümeti Programı (17.11.1974-31.03.1975): "Hükümetimiz, yurdumuzun turizm
potansiyelini en iyi şekilde değerlendirmek, dış turizm talebini özendirmek ve iç turizmi de
yaygınlaştırmak kararındadır. Bu amaçla Üçüncü Beş Yıllık Plan hedeflerine uygun olarak, turizmin
geliştiği alanlarda fiziksel planlama çalışmalarına hız verilecek, kıyılar ve turistik yörelerin toplum
yararına kullanılması ve korunması çalışmaları tamamlanacaktır. .. Hükümetimiz, kıyıların spekülatif
amaçlarla yağma edilmesine karşı tedbirlerin etkinleştirilmesi işini ele alacak ve kıyılar halkın
istifadesine açılacaktır."
501
III. Ecevit Hükümeti Programı (05.01.1978-12.11.1979): "Hükümetimiz ekonomik ve sosyal bir
yara haline gelen kaçakçılıkla, sınır ve kıyı bölgeleri halkının refahını gözeten çözümler de
uygulayarak, kesin ve etkin biçimde mücadele etmekte kararlıdır. Bunu sağlamak için, ilgili tüm
Devlet kuruluşları sürekli işbirliği yapacaklardır. Bugün haberleşme ve tesis olanaklarından yoksun
bulunan kıyılarımızla sınır kapılarımızın, en kısa sürede çağdaş haberleşme ve kontrol ağıyla
donatılması için gerekli önlemler alınacaktır... Kıyıların, doğal ve tarihsel değerlerin korunması ve
tüm yurttaşların yararına sunulması etkin önlemlerle sağlanacaktır...Kentlerde ve kıyılarda düzensiz
yerleşmeyi ve yurttaşların aldatılmasını önlemek amacıyla hisseli arsa ve arazi satışlarını önleyici
yasal önlemler getirilecektir."
257
yapılan tartışmalarda da, söz konusu yasal düzenlemelerin, bu biçimiyle bile "toplum"
yararını sağlamada yeterli olabileceği, asıl önemli olanın uygulamada karşılaşılan
güçlükler olduğu üzerinde durulmuştur.502
3.Askeri Yönetim Dönemi (1980-1983)
Türkiye'de kıyı politikaları açısından bu dönemin en büyük özelliği kıyıya yer
veren bir Anayasa'nın çıkarılmış olmasıdır. Daha önce ayrıntılı biçimde ele alındığı için
burada ilgili Anayasa kuralına yalnızca "kamu/toplum yararı" bağlamında değinilecektir.
1982 Anayasası'nda söz konusu ilkeye "deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin
kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir"
biçiminde" yer verilmiştir. Maddenin düzenleniş biçiminden de anlaşılabileceği gibi,
yasa koyucu bu düzenleme ile yalnızca kıyıların genel yararlanmaya açık olduğunu
belirtmiş, farklı gelir kümelerini göz önünde bulunduran bir kural getirmemiştir.
Anayasanın, kıyı kuşağının düzenlenmesi konusunda, doğal ve kültürel değerlerin
korunmasından değil de, bireylerin yararlanma olanaklarından söz etmesini de "toplum
yararı"ndan uzaklaşma olarak değerlendirmek olanaklıdır. 503
12 Eylül 1980 tarihinde başlayan ve 13.12.1983 tarihine değin süren Askeri
Yönetim Dönemi'nde işbaşında olan Bülent Ulusu Hükümetinin programında ise
kıyılardan yararlanmada "toplum yararı" ya da "kamu yararı" gibi bir ilkeden söz
502
Bkz. Ergun Unaran, “Kıyı Planlamasında Yasal Çerçeve”, Mimarlık, S.147, 1976/2, s.70-73;
Cevat Geray, “Kıyıların Korunmasına İlişkin Düzenlemeler”, Mülkiyeliler Birliği Dergisi, S.41,
1975, s.2-3; Cevat Geray, “Kıyıların Toplum Yararına Kullanılmasına İlişkin Sorunlara Genel
Bakış”, Mimarlık, S.147, 1976/2, s.64-69; Selman Ergüden, Yaşar Konmaz, “Kıyı Planlamasında
Yasal Çerçeve Üzerine”, Mimarlık, S.147, 1976/2, s.74-75; Yiğit Gülöksüz, “Kıyıların Toplum
Yararına Kullanılması Üzerine Düşünceler”, Mimarlık, S.147, 1976/2, s.54-58.
503
Oktay Ekinci, "Kıyılar ve Toplum Yararı", İnsan, Çevre, Toplum, 2. Baskı, Ruşen Keleş (Der.),
İmge, Ankara, 1997, s.162, 163.
258
edilmemektedir. Bunun yerine, "halkın kıyılardan rahatça yararlanması" gibi, içeriği
oldukça belirsiz bir anlatımın kullanılması yeğlenmiştir.504
Bu dönem içinde kıyıların kamu yararına kullanımı konusu içinde değinilmesi
gereken önemli bir düzenleme 1982'de çıkarılan Turizmi Teşvik Kanunu'dur. Daha önce
de değinildiği gibi, bu yasa aracılığıyla kıyı yörelerindeki doğal alanlar ve ormanlar
turizm bölgesi ilan edilerek pazar ekonomisine kazandırılmak istenmiştir. Kıyıların,
ormanların turizme açılması, hem buraların doğal niteliklerini yitirmesine neden olmuş,
hem de halkın kıyılardan yararlanma olanaklarının kısıtlanması sonucunu doğurmuştur.
Bu yıllar içinde gerçekleştirilen bir başka yasal düzenleme de, 18 Kasım 1983’de,
Boğaziçi’ni, kamu yararı gözetilerek korumak ve geliştirmek üzere çıkarılan 2960 sayılı
Boğaziçi Kanunu'dur.505 Yasanın genel esasları düzenleyen bölümünde, Boğaziçi kıyı
kuşağı ve öngörünüm bölgesinde turizm ve rekreasyon amacı ile ayrılan alanlara ancak
toplumun yararlanmasına ayrılan yapılabileceği
kurallarından
da
anlaşılabileceği
gibi,
belirtilmiştir. 506 Yasanın ilgili
Boğaziçi
kıyılarının
korunması
ve
geliştirilmesinde asıl amaç genel yararın sağlanmasıdır; bir başka anlatımla yasa, düşük
gelir kümelerinin kıyıya erişimini kolaylaştıracak düzenlemeler getirmiş değildir.
Buralardan elde edilecek yararın toplumun tümüne yansıyacağı ön kabulünden hareket
504
Ulusu Hükümeti Programı (20.09.1980-13.12.1983): Kıyılarımızdan halkımızın rahatça
yararlanması ve zengin kıyı şeridimizin turistik amaçlarla en iyi şekilde değerlendirilmesi üzerinde
önemle durulacaktır.
505
Boğaziçi Kanunu’nun amaç maddesi şöyle: “Bu kanunun amacı; İstanbul Boğaziçi Alanının
kültürel ve tarihi değerlerini ve doğal güzelliklerini kamu yararı gözetilerek korumak ve geliştirmek
ve bu alandaki nüfus yoğunluğunu artıracak yapılanmayı sınırlamak için uygulanacak imar
mevzuatını belirlemek ve düzenlemektir.”
506
Yasanın genel esasları düzenleyen bölümünün konuyla ilgili hükümleri: ...h) Boğaziçi sahil şeridi
ve öngörünüm bölgesinde turizm ve rekreasyon amacı ile ayrılan alanlara toplumun yararlanmasına
ayrılan yapı yapılır ve bu husus tapu sicillerine işlenir. Toplumun yararlanmasına ayrılan bu yapılar
amaç dışı kullanılamaz... I) Boğaziçi Alanında kıyılar ancak kamu yararına kullanılır... J) Boğaziçi
sahil şeridinde ancak toplumun yararlanacağı dinlenme, gezinti ve turizm tesisleri imar planlarına
uygun olmak şartı ile yapılabilir... o) Boğaziçi Alanında kamu hizmet ve tesislerine ayrılan alanlarda
40m2’yi geçemeyen bekçi kulübesi, büfe, çay ocağı gibi yapılara imar uygulama programı
uygulanana kadar Boğaziçi İmar İdare Heyetince müsaade edilir.
259
edilmiştir. Bundan dolayı, yasa ile getirilmek istenen düzenlemenin, “toplum
yararı”ndan çok, “kamu yararı”na yakın durduğu söylenebilir.
Bu dönemde kıyıya ilişkin olarak getirilen yasal düzenlemelerin, en azından
kuramsal açıdan, kamu yararını sağlamaya elverişli olduğu söylenebilir. Her ne kadar,
“toplum yararı” anlayışından uzak bir biçimde düzenlenmiş olsa da, ilgili yasa
kurallarının en azından “kamu yararı”na yönelik olduğu açıktır. Kıyıların bu dönem
boyunca karşılaştığı sorunlar büyük ölçüde, yasaların eksikliğinden değil, yasaların
uygulamasından, ya da daha doğru bir deyişle, yasaların uygulanamamasından
kaynaklanmıştır. Sözgelimi, yukarıda değinilen Anayasa Mahkemesi kararının
yayınlanmasına değin geçen iki yıl içinde ortaya çıkan yasal boşluktan yararlanılarak
Boğaziçi yöresinde yüzlerce yapı izni verilmiştir. 507
4.İlk Kıyı Yasası Dönemi (1984-1990)
Bu dönem, 3086 sayılı ilk kıyı yasasının çıkarıldığı 1984'ten, günümüzde
geçerli olan düzenlemenin kaynağı olan 3621 sayılı yasanın yapıldığı 1990 yılına değin
sürmektedir. Bu dönemdeki kıyı politikaları, "toplum yararı" ve "kamu yararı"
bağlamında şöyle değerlendirilebilir: 1984-1990 yılları arasını kapsayan dönemde, V.
(1985-1989) ve VI. (1990-1994) Beş Yıllık Kalkınma Planları'nın ilkeleri geçerlidir. Her
ne kadar VI. Plan bu döneme değil de bir sonraki döneme ilişkin politikaları belirliyor
olsa da, planın hazırlanma dönemi göz önünde bulundurularak bu bölüm içinde ele
alınmıştır. Kıyıya ve kıyı sorunlarına ilişkin bir politikaya yer vermediği için, "kamu
yararı" açısından V. Plan'ı değerlendirmek olanaksız. Buna karşılık, VI. Plan'ın kıyıya
yönelik politikalarında "kamu yararı" kavramından söz edilmektedir: "Kıyı şeridinin
faydalı ve ekonomik kullanımını düzenlemek maksadıyla ve sahil şeritlerinden
yararlanmada öncelikle kamu yararını gözeten bir master plan hazırlanacaktır". Ancak
507
Cevat Geray, "Doğal Çevreyi Korumada Toplum Yararı Sorunsalı", Tarım ve Mühendislik,
1989, S.33, s.38; Oktay Ekinci, İstanbul’u Sarsan 10 yıl: 1983-1993, Anahtar Kitaplar, İstanbul,
1994, s.31-36.
260
plandaki biçimiyle "kamu yararı", toplumun kıyı alanlarından serbestçe yararlanmasını
değil de, buraların kamu yararını sağlayacak ekonomik etkinliklere özgülenmesini
anlatmaktadır.
1984-1990 yılları arasındaki altı yılı kapsayan bu dönemde iktidarda bulunan
iki hükümetin programında da kıyıların "toplum yararı" ya da "kamu yararı"na
kullanımına ilişkin bir düzenlemeye yer verilmiş değildir. I. Özal Hükümeti
Programı'nda, yalnızca kıyıda kurulması zorunlu olan tesislerin yaratacağı kirliliğin
önlenmesi gerektiğinin belirtilmesiyle yetinilmiştir.508 II. Özal Hükümeti (21.12.198709.11.1989) ve Akbulut Hükümeti (09.11.1989-23.06.1991) programlarında ise kıyı ve
kıyı sorunları görmezden gelinerek yalnızca turizm sektörüne ilişkin kimi önlemlerden
söz edilmiştir.
Türkiye'nin ilk kıyı yasası niteliğini taşıyan 3086 sayılı ilk Kıyı Kanunu
incelendiğinde, söz konusu düzenlemenin kıyıların "kamu yararı"na kullanımını
sağlamak üzere gerçekleştirildiği izlenimi edinilecektir. Yasa metninin pek çok yerinde
"kamu yararı" ve "toplum yararı" deyişleri geçmektedir. Örneğin, yasada, kıyılardan
yararlanmada öncelikle kamu yararının gözetileceği, 509 kıyıda ancak kamu yararına
kullanımı kolaylaştıran yapı ve tesislerin yapılabileceği,510 doldurma ve kurutma yoluyla
arazi kazanmanın ancak kamu yararının gerektirdiği hallerde gerçekleştirilebileceği511
508
I. Özal Hükümeti Programı (13.12.1983-21.12.1987): "Tabii güzelliklerin korunmasına ve
gelişmesine büyük önem verilecektir. T'eknik ve ekonomik şartlar sonucu, bazı tesislerin deniz, göl
veya nehir kıyısında kurulması zaruri olduğu hallerde kirlenmeyi önleyici tedbirlere uyulması
sağlanacaktır."
509
"Kıyılar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyılar, herkesin eşit ve serbest olarak
yararlanmasına açıktır. Kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir."
(m.5)
510
"Kıyıda ancak plan kararıyla, deniz, tabii ve suni göl ve akarsuların kamu yararına kullanımını
kolaylaştırmak veya kıyıyı korumak amacına yönelik olan yapı ve tesisler, faaliyetlerinin özellikleri
gereği tersane, fabrika, santral, su ürünlerine dayalı sanayi tesisleri, gemi sökme yeri ve sair kıyıda
yapılması zorunlu tesisler ile eğitim, spor veya turizm amaçlı tesisler yapılabilir." (m.6)
511
"Kamu yararının gerektirdiği hallerde deniz, göl ve akarsu doldurma ve kurutma suretiyle elde
edilmek istenen yerler hakkında önce planlama yönünden ilgili idare kanalı ile Bayındırlık ve İskan
Bakanlığının uygun görüşü alınır. Doldurma ve kurutma işleri yürürlükteki mevzuat hükümlerine
261
belirtilmektedir. Yine buna benzer biçimde, bir maddede de, toplumun yararlanmasına
ayrılan yapılarla ilgili bir kurala yer verilmiştir. Ancak burada yasa koyucu, "toplum
yararı" ile "kamu yararı" arasında bir ayrım yapmamış, her iki sözcük kümesini de aynı
anlama gelecek biçimde kullanmıştır. Kıyı Kanunu'nun düzenlemeleri biçimsel değil de
nitel açıdan değerlendirildiğinde, ortaya bambaşka bir sonucun çıktığı görülebilecek, bir
başka anlatımla, yasanın öngördüğü düzenlemelerin kamu yararını sağlamaya elverişli
olmadığı anlaşılacaktır. Daha önce de değinildiği gibi, Anayasa Mahkemesinin 3086
sayılı yasayı iptal eden kararı da bu gerekçeye dayanmaktadır. Anayasa Mahkemesi,
1986 yılında verdiği kararla, 3086 sayılı yasanın kimi maddelerini, uygulanma olanağı
kalmadığı için de yasanın tümünü iptal etmiştir. İlgili Anayasa Mahkemesi kararında,
3086 sayılı yasanın, Anayasa’nın 43. maddesinde düzenlenen, kıyı ve kıyı kuşağından
yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir, biçimindeki kurala aykırı olduğu
sonucuna varılmıştır. Mahkeme, 3086 sayılı yasada, “kıyı” tanımında kayalıklara yer
verilmemesini, kıyıda yapılabilecek yapıların sayıldığı maddenin kapsamının “faaliyetlerinin gereği... kıyıda yapılması zorunlu tesisler ile eğitim, spor veya turizm
amaçlı tesisler” gibi bir anlatımla- genişletilmesini, kıyıda plan kararları ile özel yapılara
izin verilmesini, kıyı kuşağında toplumun yararlanmasına ayrılan yerlerde yapılanmaya
olanak tanınmasını ve son olarak da, özel iyelik altında bulunan 1972 yılından önce
kıyıda yapılmış yapıların yıkılmaları durumunda yeniden yapılmalarına izin verilmesini,
kamu yararını sağlamaya yönelik bir düzenleme olarak değerlendirmemiştir.
Bu aşamada Anayasa Mahkemesi’nin, 1987'de, 2960 sayılı yasada öngörülen
düzenlemelere ilişkin olarak vermiş olduğu bir başka karara da değinmek gerekiyor.
Önceki bölümlerde incelendiği gibi, 1985 yılında çıkarılan 3194 sayılı İmar Kanunu ile
Boğaziçi Kanunu değiştirilerek, Boğaziçi öngörünüm bölgesinde, yeşil alanlarda
yapılanmaya belli koşullarda olanak tanınmıştı. Anayasa Mahkemesi ilgili kararında,512
göre yapılır. Bu yerler için yapılacak planlar hakkında İmar Kanunu hükümleri uygulanır. Ancak, bu
planlar Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından tasdik edilir."
512
RG, 18.04.1987, S.19435.
262
söz konusu düzenlemeyle kıyının özel yapılanmaya açıldığını, bunun da kamu yararını
sağlamaya yönelik bir düzenleme sayılamayacağını belirtmiştir.513
5.Günümüzdeki Durum (1990 ve Sonrası)
1990 sonrasında hazırlanan VII. (1996-2000) ve VIII. (2001-2005) Beş Yıllık
Kalkınma Planları, önceki yasal düzenlemelerin aksine kıyıların kullanımında "kamu
yararı"nın göz önünde bulundurulması gerekliliğine bir politika kararı olarak yer vermiş
değildir. Belki de bu açıdan üzerinde durulması gereken tek nokta, VII. Plan'ın, "100
metre olarak belirlenen kıyı kuşağının topoğrafik koşulları ve doğal kaynakları dikkate
alacak biçimde yeniden saptanmalıdır" biçimindeki düzenlemesidir. Her iki planın da
kıyı alanlarını, yönetsel ve tüzel sorunlar, uluslararası antlaşmalar, kirlilik ve ekonomik
değer açılarından ele aldıkları gözlenmektedir. 1998 yılında hazırlanan Ulusal Çevre
Stratejisi ve Eylem Planı'nda da kıyı alanlarının kamu/toplum yararına kullanılması
konusunda düzenlemeye gidilmemiş; daha çok kıyının doğal yapısının korunması,
ekonomik değerinin artırılması gibi sorunlar üzerinde durulmuştur.514
513
Anayasa Mahkemesi kararında şu değerlendirmeler yer almaktadır: “3194 sayılı Yasa ile getirilen
değişiklikte ise; 2960 sayılı Yasadaki düzenlemede yer alan kıyı ve sahil şertilerinden söz
edilmemekte, öngörünüm bölgesi; orman, koru, ağaçlandırma ve yeşil alanlar da dahil olmak üzere
bazı sınırlamalarla özel yapılanmaya açılmaktadır. 2960 sayılı Yasanın 5. maddesinin birinci ve
ikinci fıkralarında, Boğaziçi alanında orman sayılmayan kamu kurum ve kuruluşlarına veya özel
mülkiyete ait koru, koruya katılacak alan, çayır, mesire yeri, bostan ve benzeri alanların yeşil alan
sayılacağı ve bitki varlıklarının geliştirilerek muhafaza edileceği, bu alanlardaki bitki varlıklarının
yok edilmesi veya tahrip edilmesinin yasak olduğu belirtilmektedir. Yapılan değişiklikle öngörünüm
bölgesi yönünden bu yasaklama da etkisiz hale getirilmektedir. Bu koşullarda, 3194 sayılı Yasa ile
getirilen değişikliğin “kamu yararını” gerçekleştirmek amacına yönelik olduğu kabul edilemez. Zira
bu yeni düzenlemeden ancak parsel büyüklüğü 5.000 m2’nin üstünde, ya da altında olupta komşu
parselleri satın alma gücü bulunan mülk sahipleri yararlanabileceklerdir... Yukarıda açıklandığı gibi;
3194 sayılı Yasanın 47. Maddesi (g) fıkrasının getirdiği değişiklikle, önceden ancak toplumun
yararlanmasına açık yapılar yapılmasına izin verilen Boğaziçi öngörünüm bölgesi, belli koşullarla da
olsa sonuç olarak, yeşil alanları da kapsar biçimde konut inşaatına açılmış bulunmaktadır. Bu sonuç,
yasa koyucunun amacının, Boğaziçi öngörünüm bölgesini kamu yararını gözönünde tutarak korumak
değil, buna yeşil alanları da dahil etmek suretiyle özel yapılanmaya açmak olduğunu
göstermektedir.”
514
Ulusal Çevre Eylem Planı'nda, kıyı ve deniz yönetimini iyileştirmeye yönelik olarak geliştirilen
seçeneklerden en önemlileri olarak şunlar gösterilmiştir: "Ekonomik ve sosyal büyümenin daha etkili
biçimde yönetilmesi. Bu bağlamda yapılacak işler arasında deniz ve kıyı ekosistemlerinin korunması,
263
Bu dönemde iş başına gelen hükümetlerce hazırlanan ve kıyı sorunlarına yer
veren altı programın hiçbirinde, kıyılardan yararlanmada "toplum yararı" ilkesinin göz
önünde bulundurulması gerektiğine ilişkin bir düzenlemeye rastlayamıyoruz.515
Hükümet programlarında ağırlık kıyıların ekonomik önemine, turizm sektöründeki
yerine
verilmiş, kıyılardan yararlanma koşullarına
ilişkin
herhangi bir
ilke
belirlenmemiştir.
3086 sayılı yasanın Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmesinden dört yıl sonra
çıkarılan 3621 sayılı yasanın, "toplum yararı" ya da "kamu yararı" açısından bir
ilerlemeyi simgelediğini belirtmek gerekir. Bunu, her iki yasanın amaç maddelerinden
bile görmek olanaklıdır. 3086 sayılı yasanın amacının belirtildiği satırlarda, daha önce
söz edildiği gibi, yalnızca kıyıların koruma ve kullanma esaslarından söz edilmiştir; oysa
yeni kıyı yasası bunun bir adım ötesine giderek kullanma ilkelerine, "toplum
yararlanmasına açık, kamu yararına" deyişlerini de eklemiştir.516 Bunun dışında, 1986
tarihli Anayasa Mahkemesi kararı ışığında kıyı ve kıyı kenar çizgisi tanımları da
genişletilmiştir. Yeni yasanın eskisinden ayrılan bir diğer yönü de, kıyıda yapı
yapılmasını, kıyının doğal yapısını bozucu etkinliklerde bulunulmasını yasaklayıcı
hükümler taşımasıdır. İki yasa metni arasında gözlenen bir diğer ayrım da doldurma
yoluyla kazanılacak topraklar konusundadır. 3086 sayılı yasada, doldurma yoluyla
kazanılan topraklar üzerinde yapılabilecek yapılar konusunda bir düzenlemeye
ÇED'lerin kıyılardaki yapılaşma konusunda daha yaygın biçimde kullanılması ve ilgili kurumlarda
çalışanların mevcut önlemleri daha iyi uygulayabilecek biçimde eğitilmeleri. Katı ve sıvı atıkların
bertarafının, su temininin, doğal, tarihsel ve kültürel değerlerin korunmasının maliyeti hesaba
katılarak, turizmin çevre üzerindeki kirletici etkisinin içselleştirilmesi. Turizm yatırımlarının
planlanmasına ve uygulanmasına yerel halkın daha yaygın biçimde katılması." Bkz. Devlet Planlama
Teşkilatı, Türkiye Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Planı, 2. Baskı, Şubat 1999, Ankara, s.48.
515
Bu dönem içinde programlarında kıyıya yer veren hükümetler şunlardır: Yılmaz Hükümeti
(23.06.1991-20.11.1991), VII. Demirel Hükümeti (21.11.1991-25.06.1993), I. Çiller Hükümeti
(25.06.1993-05.10.1995), Erbakan Hükümeti (28.061996-30.06.1997), III. Yılmaz Hükümeti
Programı (30.06.1997-11.01.1999), V. Ecevit Hükümeti Programı (28.05.1999- ...)
516
3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun amaç maddesi şöyle: "Bu kanun, deniz, tabiî ve sunî göl ve akarsu
kıyıları ile bu yerlerin etkisinde olan ve devamı niteliğinde bulunan sahil şeritlerinin doğal ve kültürel
özelliklerini gözeterek koruma ve toplum yararlanmasına açık, kamu yararına kullanma esaslarını
tespit etmek amacıyla düzenlenmiştir." (m.1)
264
gidilmemişken, 3621 sayılı yasa, bu alanlarda yalnızca kamu yararına yönelik yapıların
ya da altyapı tesislerinin yapılabileceğini öngörmüştür. Buradan da anlaşılacağı üzere,
3621 sayılı yasa, eski yasaya oranla "kamu yararı" açısından daha yetkin kurallar
getirmiştir. Ancak aynı değerlendirmeyi "toplum yararı" açısından yapmak oldukça güç
görünüyor. Kıyı ile ilgili diğer yasal düzenlemelerde olduğu gibi bu yasada da, alt gelir
kümeleri için ayrı bir düzenlemeye gidilmemiş, kıyılardan sağlanan genel yararın
toplumun bütün kesimlerine yönelik olduğu ön düşüncesinden yola çıkılarak kurallar
belirlenmiştir.
3621 sayılı yasa, her ne kadar, 3086 sayılı yasaya göre, kıyıların korunması ve
buralardan yararlanma koşulları konusunda daha ilerici hükümler taşısa da, Anayasa
Mahkemesi, yine aynı konuda verdiği bir kararda, yapılan düzenlemeyi kıyıların kamu
yararına yönelik kullanılması için yeterli bulmamıştır. Mahkeme'nin 1992 yılında
verdiği karara göre, yasada belirtilen uzaklıklar kıyının kamu yararına korunmasını
zorlaştıracaktır; kıyı kuşağının kamu yararının çağdaş anlayışına uygun bir biçimde
kullanılabilmesi için, en az 100 metreye çıkarılması gerekmektedir. 3621 sayılı yasanın
kimi maddelerinin Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmesinden sonra aynı yıl çıkarılan
3830 sayılı yeni yasa, kıyıların kamu yararına kullanılmasına daha elverişli bir kural
getirmiştir. Yeni düzenleme ile kıyı kenar çizgisi kara yönünde yatay olarak en az 100
metre genişliğindeki alan olarak belirtilmiştir. Buna göre, kıyı kuşaklarında yapılacak
yapılar kıyı kenar çizgisine en fazla 50 metre yaklaşabilecektir.
Bu dönemin bir diğer özelliği, yerel ve özeksel yönetimin yanı sıra özel
sektörün kıyı yönetiminde bir edimci olarak güçlenmeye başlamasıdır. Çalışmanın son
bölümünde ayrıntılı biçimde incelenecek bu durum, kamu yararı kavramına ekonomi
alanında liberalleşme ve küreselleşme dalgası ile getirilen yeni yorumun, 517 bir başka
anlatımla kamu yararını sağlamada en az ulusal devletler kadar özel kesimdeki
517
Kamu yararı kavramına getirilen yeni yorumun eleştirisi için Bkz. Ruşen Keleş, "The Concept of
Public Interest as a Guiding Principle for Coastal Zone Management in Turkey: Stockholders versus
265
firmaların ya da yurttaş hareketlerinin de payının bulunduğu inancının giderek
güçlenmeye başlamasının bir yansıması olarak da değerlendirilebilir.
Genel bir değerlendirme yapmak gerekirse, Türkiye'de kıyılara ilişkin olarak
izlenen politikaların "toplum yararı" şöyle dursun, "kamu yararı"nın gereklerini bile
yerine getirmekten uzak olduğu söylenebilir. Son 30 yıllık dönemde, kıyıların kamu
yararına kullanılması konusunda, en azından yasal düzeyde, önemli adımların atıldığı
tartışılmaz.
Ancak
ilgili
belgeler
incelendiğinde,
kıyıların
kamu
yararına
kullanılmasından daha çok, buralarda, akçal getirisi olan etkinliklerin geliştirilmesinin
anlaşıldığı ortaya çıkacaktır. Bir anlamda, kamu yararını sağlamak hep ekonomik yararı
en çoğa çıkarmak olarak algılanmıştır. Yasal düzenlemelerin, yukarıda ele alındığı
anlamda, kıyıların "toplum yararına" kullanımına, yani alt gelir kümelerinin buralardan
yararlanma olanaklarının geliştirilmesine yer verdiği de söylenemez. Yürütmeyi, belki
de daha doğru bir anlatımla, tüzel düzenlemelerin uygulanmasını, ele aldığımızda daha
karamsar bir tabloyla karşılaşmaktayız. Kıyı ve çevre ile ilgili yasal düzenlemeler
çoğunlukla kağıt üzerinde kalmış, yasaların gerekleri yerine getirilmemiştir. Kıyılar,
daha çok, kitle turizmi etkinliklerine, ikinci konutlara, arsa vurgunculuğuna, enerji
üretim tesislerine özgülenmesi gereken alanlar olarak algılanmıştır. Bu açıdan yargının,
kıyı alanları konusunda yasama ve yürütmeye göre, kıyı alanlarının kamu yararına
kullanımı konusunda bir adım önde olduğunu söyleyebiliriz; daha önce de değinilen pek
çok yargı kararında bunun somut örneklerine rastlamak olanaklıdır.
Türkiye'de son 25-30 yıllık dönemde kıyıların ele alınış biçiminde ya da kıyıya
verilen değerde önemli dönüşümlerin olduğu gözlenmekte. 1970'li yıllarda yapılan
kuramsal çalışmalara518 ya da gündeme getirilen tartışmalara baktığımızda,519 kıyıdan
Stakeholders", Paper Presented to the Meeting on Coastal Zone Management in the
Mediterranean Region, April 26 – May 1, 2001, İzmir.
518
Örneğin Bkz. Haydar Karabey, Kıyı Mekanının Tanımı, Ülkesel Kıyı Mekanının
Düzenlenmesi İçin Bir Yöntem Önerisi, Mimar Sinan Üniversitesi Yayını, İstanbul, 1978.
519
Mimarlık Dergisi'nin (1976) kıyı sorunlarına ilişkin konuların ele alındığı 147. sayısındaki yazılar
böyle bir anlayışın ürünüdür. Bkz. "Kıyılar Halk Yararına Kullanılmalıdır"; İlhan Tekeli, "Kıyı
266
yararlanma koşullarını belirleme ve kıyıyı koruma düşüncesinin daha çok "toplum
yararı" kavramınca biçimlendiğini görmekteyiz.
Bu
dönem boyunca
yapılan
tartışmaların içeriğini, daha çok, toplumdaki türlü sınıfların kıyılardan yararlanma
koşulları,
kıyı
alanlarında
iyelik
hakkının
kullanılması,
kıyıda
yapılaşmanın
sınırlandırılması gibi konular oluşturmaktadır. Dönemin hükümetlerinin de bir ölçüde
toplum yararına yakın politikalar belirlediği söylenebilir. Örneğin, her ne kadar bu
yılların hükümet programları kıyıyı, asıl olarak ekonomik değerine vurguda bulunarak
ele alsalar da, kıyıların toplum yararına kullanılmasını bütünüyle gözden yitirmiş
değildirler. Özellikle Melen, Irmak ve III. Ecevit hükümetleri programlarında
görülebileceği gibi, kıyıların toplum yararına kullanılmasından, kıyıların halkın
yararlanmasına açılmasından, denizlerden yararlanmada hakça bir düzen kurulmasından
ve kıyı bölgeleri halkının yaşam düzeyinin yükseltilmesinden söz edilebilmiştir. Oysa
son yıllardaki kıyı yönetimi uygulamalarında ya da kuramsal çalışmalarda, yukarıda
sözü edilen toplumsal yönün dışarıda bırakılarak daha çok ekonomik, teknik ya da
yönetimsel öğelerin ön plana çıkarıldığı gözlenmektedir. Bu değişimin ardında türlü
çevresel, ekonomik, siyasal etmenleri bulabilmek olanaklıdır. Çevre sorunlarının,
dolayısıyla da kıyı alanlarındaki sıkıntıların, giderek yoğunluğunu artırması, yeni sorun
alanlarının çıkması, bu değişimin nedenlerinden biri olarak değerlendirilebilir.
Sözgelimi, son dönemde, kıyı yörelerinde gerçekleşen turizm etkinliklerinin yarattığı
baskı giderek ağırlığını artırmıştır; buna, ekonomik gelişmenin türlü gereklerinin artan
biçimde kıyı alanları üzerinden karşılanması da eklenebilir. Bir anlamda yeni sorun
alanlarının ortaya çıkması tartışma gündemini değiştirmiştir. Kıyı alanlarına bakış
açısındaki değişimle kıyıların toplumsal değil de ekonomik bağlam içinde ele alınmaya
Planlamasının Değişik Boyutları"; S. Güven Bilsel, "Kıyı Planlamasının Değişik Boyutları ya da
Planlama Ölçütleri Üzerine", Baran İdil, "Kıyı Sorunlarıyla Hatırladıklarımız"; Yiğit Gülöksüz,
"Kıyıların Toplum Yararına Kullanılması Üzerine Düşünceler", Gürkam Gezim, "Kıyıların Toplum
Yararına Kullanılması Alternatifleri Üzerine"; Cevat Geray, "Kıyıların Toplum Yararına
Kullanılmasına İlişkin Sorunlara Genel Bakış", Ergun Unaran, "Kıyı Planlamasında Yasal Çerçeve";
Selman Ergüden, Yaşar Kanmaz, "Kıyı Planlamasında Yasal Çerçeve Üzerine"; Erden Kuntalp,
"Kıyıların Hukuksal Düzeni", Hüseyin Tanrıöver, " 'Kıyıların Toplum Yararına Kullanılması İlkesi'
ve Kent Planlama Eylemi".
267
başlanması anlatılmaktadır. Bunu, kıyı yönetimi ile ilgili kuramsal çalışmalar yaptıran,
türlü yerel uygulamalara destek veren büyük uluslararası örgütlerin belgelerinden
görebilmek de olanaklıdır. Söz konusu metinler incelendiğinde bunların büyük ölçüde
ekonomik bir bakış açısının ürünü olduğu, diğer çevresel değerlerde olduğu gibi, kıyı
alanlarının da, ekonomiye katkıları oranında önemli görüldüğü ortaya çıkacaktır. Bu
gelişmelerin
Türkiye'ye
yansımasını
uluslararası
örgütlerin
belirlediği
ilkeler
çerçevesinde konan yeni kıyı yönetimi programlarında görebiliriz. Daha çok, bütüncül
yaklaşımların ışığında geliştirilen son 10 yıldaki yeni kıyı yönetimi deneyimlerinin de
"toplum yararı"nı sağlamaya yönelik olmadığı söylenebilir. Dördüncü Bölüm boyunca
ayrıntılı bir biçimde ele alınacak bu girişimlerde vurgu, daha çok, kıyının doğal
yapısının korunmasına ve kıyıların ekonomik değerinin artırılmasınadır.
V.Değerlendirme
Kıyı ile ilgili düzenlemelerin gelişim sürecinin incelendiği bu bölümde
kuşkusuz, en çok dikkati çeken noktalardan biri, konuyla doğrudan ya da dolaylı
biçimde bağlantılı pek çok tüzel belgenin bulunmasıdır. Bir anlamda, kıyı alanlarındaki
hemen her türlü sorun alanı yasaların kapsamı içine alınmış, olumsuz yönde etkilerde
bulunacak etkinlikler için sıkı düzenlemeler getirilmiştir. Oysa, bütün bunları bir yana
bırakıp
kıyıların
içinde
bulunduğu
durumu
gözümüzde
canlandırırsak,
tüzel
düzenlemeler ile uygulamalar arasında büyük bir kopukluk olduğunu kolayca
görebiliriz. Bu bağlamda, kıyılardaki sorunların ardında, yasaların gereklerinin yerine
getirilmemesinin bulunduğu düşünülebilir. Ancak, bir başka açıdan bakıldığında, ‘söz
konusu düzenlemelerin tam anlamıyla uygulanmış olması durumunda da' konuya kalıcı
bir çözüm getirilemeyeceği söylenebilir. Bu noktada yasalardan kaynaklanan sorunlar
karşımıza çıkıyor. Yasaların, yapıldığı dönemin toplumsal-ekonomik koşullarını, söz
konusu düzenlemelerin içinde gerçekleştiği toplumsal yapıyı bir yana bırakırsak,
kıyılarla ilgili tüzel düzenlemeyi şöyle değerlendirmek olanaklı: Türkiye’de kıyı ile ilgili
düzenlemelerin en olumsuz yönü belli bir politika çerçevesinde tasarlanmış olmayışıdır.
Uzak görüşlü tasarların yerine gündelik, gelip geçici etmenlerin yasa koyucular üzerinde
268
etkili olduğu söylenebilir. Daha somut olarak belirtmek gerekirse, getirilen düzenlemeler
bilimsel bir “kıyı yönetimi” yaklaşımından etkilenmiş değildir. Kıyıda gözlenen
sorunların birbirleriyle bağlantılı olduğu gözden yitirilerek parçacıl çözüm önerileri
geliştirilmeye çalışılmıştır. Bu anlamda, kıyı alanları yönetiminde yaşanan evrim
sürecinin dışında kaldığımız söylenebilir. Bir başka anlatımla, gerçekleştirilen tüzel
düzenlemeler “bütüncül yönetim” yaklaşımından uzaktır. Kimi yerlerde, daha çok
uluslararası örgütlerin ve gönüllü örgütlerin akçal ve teknik desteğiyle başlatılan
girişimler dışarıda bırakılacak olursa, kıyı alanlarında uzamsal, bilimsel, yönetsel ve
uluslararası alanda bütünlüğü sağlayacak çalışmaların nicelik ve nitelik açısından
doyurucu olmaktan uzak olduğu söylenebilir. İlgili yasal belgelerde kıyının deniz boyutu
görmezden gelinmiştir; getirilen kurallar daha çok kıyının kara yönü ile ilgilidir; burada
da genellikle kıyıda iyelik ve toprağın nasıl kullanılacağına ilişkin hükümler ağırlık
taşımaktadır. 520 Bir başka anlatımla, deniz ve kara etkileşimi, deniz yüzeyi, deniz
ulaşımı, denizde yürütülecek ekonomik ve toplumsal etkinlikler, yasal düzenlemelerin
çerçevesi dışında kalmaktadır. Kara yönüne ilişkin olarak öngörülen uzaklıklarda “kıyı
bölgesi” anlayışı göz ardı edilerek, yalnızca belli mesafelerin verilmesiyle yetinilmiştir.
Getirilen kurallarda bütün kıyılar birörnek olarak ele alınmış, aralarındaki farklılığa
uygun düşecek düzenlemelere gidilmemiştir.521 Derin kıyı kuşağına sahip bölgelerle dar
520
Kıyı Kanunu kıyılarda iyelik konusunda çıkan anlaşmazlıkların çözümü konusunda bir
düzenlemeye yer vermemiştir. 469 sayılı Hukuk Usulü M. Kanunu ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu
hükümlerine göre taşınmaz mallarda uyuşmazlıkların çözümü adli yargı alanı içindedir. Yargıtay'ın
bir içtihadı birleştirme kararında da iyelik durumuna ilişkin çatışmaları çözme görevinin adli yargıya
ait olduğu belirtilmektedir: "Mülkiyet hukukundan kaynaklanan tüm uyuşmazlıkları çözümlemek
görevi adli yargıya aittir. 3621 sayılı Yasa kıyı kenar çizgisi yönünden adli yargı yerinin bu görevini
kısıtlamamış, daraltmamış ve ortadan kaldırmamıştır. Genişletici yorum yoluyla idari yargıda dava
konusu olabilecek olan ve tartışılabilir niteliği bulunan idari işlemin adli yargıyı bağlayacağını kabul,
kanun koyucunun amacına uygun değildir." (E.1996/5, K.1997/3, RG, 30.12.1997, S.23216)
521
Kıyı kuşağı derinliğinde farklılaştırmaya gidilememesinin nedeni olarak, 3621 sayılı yasanın kimi
maddelerinin Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmesinden sonra yeni yasanın hazırlanması için
tanınan 6 aylık sürenin kapsamlı çalışma yapmak için yeterli olmaması, kıyılarda henüz kadastro
çalışmalarının tamamlanmaması, planlama ve kıyı kenar çizginin belirlenmesi için gerekli ölçeklerde
haritaların bulanmaması, kısaca farklı kıyı türleri hakkında yeterli araştırmaya girişilememiş olması
gösterilmektedir. Feral Eke, Kıyı Mevzuatının Gelişimi ve Planlama, T.C. Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı, Ankara, 1995, s.23, 24. Ayrıca Bkz. Ekinci, "Kıyılar ve Toplum Yararı", s.167. 1996
yılında gerçekleştirilen III. Çevre Şurası'nda da, kıyıların tanımlanma biçiminin gözden geçirilmesi,
269
bir kıyı kuşağı bulunan, yolların ve dağların denize paralel uzandığı Karadeniz gibi
yöreler için aynı yaklaşma mesafesinin öngörülmesi, yasanın uygulanmasında türlü
sorunlar yaratmıştır.522 Yasal düzenlemelerin bir başka olumsuz yönü, pek çok kurumun
ya da yönetsel birimin kıyı konusunda yetkili kılınmasıdır.523 Özellikle planlama ve
yapılanma konularında birden fazla yönetsel birimin sorumlu olması, çözümü güç olan
yeni sorunları da beraberinde getirmektedir. Buna, kimi kıyı alanları için birden fazla
yasal düzenlemenin, dolayısıyla birden fazla kuralın geçerli olması eklenebilir.524
Değinilmesi gereken bir diğer nokta da kıyı ile ilgili yasal düzenlemelerin çok sık
değiştirilmesidir. Bunda kuşkusuz toplum yararı-bireysel çıkar ikiliğinin ve bundan
kaynaklanan çatışmaların önemli payı bulunmaktadır. Son olarak, ilgili yasalarda çevre
koruması ile ilgili kurallara yeterince yer verilmemiş olmasını da eklemek gerekir.525
kara yönündeki etkinliklerin kıyıları etkilediği ölçüde, buralarında kıyı tamına eklenmesi gerektiğine
değinilmiştir. Bkz. Ayhan Harunbeyoğlu, "Kıyı Alanlarının Rasyonel Kullanımı ve Yönetimine
İlişkin Öneriler", III. Çevre Şûrası Tebliğler ve Bildiriler Kitabı, (4-6 Aralık 1996, AntalyaBelek), T.C. Çevre Bakanlığı, Ankara, 1996.
522
Remzi Sönmez, "Kıyı Planlamasında Yeni Yaklaşım Önerileri", Bayındırlık ve İskan Bakanlığı,
Kıyılarımız, Mevzuat, Planlama ve Uygulama Semineri Bildirileri, (25-29 Mayıs 1992,
Trabzon), Ankara, 1993, s.128.
523
Kıyı alanlarında yetkileri bulunan kurum ve kuruluşlar şöyle: Çevre Bakanlığı, Turizm Bakanlığı,
Orman Bakanlığı, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, Özel Çevre Koruma Kurumu,
Milli Parklar, Av ve Yaban Hayatı Genel Müdürlüğü, Orman Genel Müdürlüğü, Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kurulları, Devlet Planlama Teşkilatı, Valilikler, il özel idareleri, belediyeler,
köy muhtarlıkları, Denizcilik Müsteşarlığı, Devlet Limanlar ve Hava Meydanları İşletmesi,
Genelkurmay Başkanlığı, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü.
524
Bütüncül yaklaşımın Türkiye’de yeterince yer edinememiş olmasının nedenlerinden biri de, kıyı
alanları ile ilgili konuların genellikle birden fazla yasa metninde yer almasıdır. Bu durum, kıyıdaki
etkinliklerin daha geniş bir bakış açısıyla eşgüdümünü, denetlenmesini engellemektedir. Örneğin,
balık çiftliği kurmak için elverişli olan bir koyda deniz ulaşımı yapılabilmekte ya da turizm
bölgelerinde enerji santrallerine izin verilebilmektedir. Bkz. Feral Eke, Şule Karaaslan, “Kıyı
Mevzuatına ve Uygulamasına Bakış ve Bazı Öneriler”, Özhan, E. (Ed.), Türkiye’nin Kıyı ve Deniz
Alanları I. Ulusal Konferansı Bildiriler Kitabı, 24-27 Haziran 1997, Kıyı Alanları Yönetimi Türk
Milli Komitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1997, Ankara, s.71.
525
a.g.y., s.70-72; Meltem Durukan, “Kıyı Alanları Konusunda Ulusal Mevzuat ve İdari Yapı”,
Özhan, E. (Editör), Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları I. Ulusal Konferansı Bildiriler Kitabı, 2427 Haziran 1997, Kıyı Alanları Yönetimi Türk Milli Komitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1997,
Ankara, s.66; Erdal Özhan, “Coastal Zone Management in Turkey”, Ocean & Coastal
Management, Vol. 30, Nos 2-3, s.153-176.
270
Günümüzde geçerli olan kıyı kullanım koşullarını düzenleyen 3621 sayılı Kıyı
Kanunu'nun ve ilgili yönetmeliğin hükümlerini, uygulamada karşılaşılan güçlükler
açısından şöyle değerlendirmek olanaklı: Yukarıda da değinildiği gibi, Kıyı Kanunu'nun
belki de eleştiriye en açık yönü, kıyının yalnızca kullanıma, buradaki yapılanma
koşullarına ilişkin hükümleri barındırması, bunun dışında kıyı alanında gerçekleştirilen
etkinlikleri ilgi alanının dışında görmesidir. Bir diğer nokta da yasanın daha çok kıyının
kara yönünü ele alması, deniz yönüne ilişkin herhangi bir düzenleme getirmemesidir.
Aslında bu iki eleştiri de yasanın, bütüncül bir yaklaşıma sahip olmayışından
kaynaklanmaktadır. 526 Yöneltilebilecek bir diğer eleştiri de, getirilen kimi tanımlarla
ilgilidir. Örneğin kıyı kuşağının bütün kıyılar için, yöreler arasındaki doğal-kültürel
farklılıklar göz önünde bulundurulmadan 100 metre olarak belirlenmesi, kimi yerlerde
korunması gereken alanları dışarıda bırakabilirken, kimi yerlerde de yerleşim yerlerinin
tarihsel özelliklerini bozucu yönde sonuçlar doğurabilmektedir. Buna benzer biçimde
kıyı kuşağının hangi ölçütlere ya da verilere göre belirleneceğinin açık ve somut olarak
belirtilmemesi ve bu konularda bilimsel araştırmaların sınırlı ölçülerde yapılmakta
olması yöneltilen bir başka eleştiridir. Doldurma ya da kurutma yoluyla kazanılan
toprakların kullanımı ile ilgili hükümler de önemli sorunlar doğurmaktadır. Daha önce
de değinildiği gibi, ilgili yasa kuralı, kıyı kuşağını iki eşit bölüme ayırmış, bunlardan
birincisinde yani ilk 50 metre içinde, yalnızca “yaya yolu, gezinti, dinlenme, seyir ve
rekreaktif amaçla” düzenlemeye gidilebileceğini, kara yönüne doğru ikinci 50 metrelik
bölümde ise bunlardan başka, “yol, açık otopark, park, yeşil alan ve çocuk bahçeleri gibi
teknik ve sosyal altyapı tesisleri”nin ve “toplum yararına açık olmak şartıyla konaklama
hariç günü birlik turizm yapı ve tesisleri”nin yapılabileceğini belirtmektedir. Oysa
526
Türkiye’de kıyı ile ilgili yasal düzenlemelerin yalnızca kıyının kullanım biçimini düzenlemesi,
kıyıyı geniş anlamda bir bölge olarak almaması türlü sorunları da beraberinde getirmektedir. Kıyıya
etkili olan deniz ve kara yönündeki bölgelerin çevrim dışı bırakılması buralara ilişkin çalışmaların
eşgüdümünü zorlaştırdığı gibi, ilgili düzenlemelerin yaşama geçirilmesinde olumsuz sonuçlar da
doğurmaktadır. Örneğin, kıyıdan kum çekmek kıyı kanununda yasaklandığı ve cezası belirlendiği
halde kıyıdan biraz daha açıklardan kum çekmenin cezası Su ürünleri Yasası’na aykırılık olarak
belirlenmekte ve daha az para cezası öngörülmektedir. Bu konudaki örnek için Bkz. Türk
Belediyecilik Derneği ve Konrad Adenauer Vakfı, Avrupa’da Yerel Yönetimlerin Çevre
Politikaları ve Türkiye: Sorunlar ve Çözüm Yolları, 16-17 Kasım 1998, Antalya, s.26.
271
yasanın bir başka maddesinde, doldurma ya da kurutma yoluyla kazanılan yerlerde, kıyı
kuşağının ikinci bölümü için öngörülen yapıların yapılabileceğinden söz edilmektedir.
Bunun doğal sonucu da, doldurma ya da kurutma yoluyla kazanılan kıyı alanlarında,
denizden karaya doğru, önce yapılaşmanın, sonra yaya yolu ya da eğlenme-dinlenme
amacıyla bırakılan alanın, sonra da tekrar yapılaşmanın egemen olduğu üç ayrı alanın
ortaya çıkması, böylece planların bütünlüğünün bozulması olmaktadır. Yasanın,
yürürlüğe girdiği tarihten önce kısmen527 ya da tamamen yapılaşmış uygulama imar
planlarının kıyı kuşağı ile ilgili hükümlerinin geçerli olacağı yönündeki düzenlemesini
de burada anmak gerekir. Söz konusu düzenleme, kıyı alanlarında yoğun yapılaşmaya
bir anlamda yeşil ışık yakmıştır denilebilir. Aynı bölge içindeki değişik yerel yönetim
birimlerinin uygulamalarında farklılıkların ortaya çıkması, aralarında eşgüdümün
bulunmaması; söz konusu yönetim birimlerinin yeterli nitelikte donanıma, uzman
çalışana sahip olmaması;528 kıyı kenar çizgisi belirleme çalışmalarının düzenli bir
biçimde yapılmaması da, uygulamada karşılaşılan güçlüklere örnek verilebilir.529
Daha önce de değinildiği gibi, kıyı alanlarının bugün içinde bulunduğu sorunların
bir bölümünde doğrudan doğruya kamu kesiminin de payı bulunmaktadır. Yasama
organı, kıyı alanlarında arsa vurgunculuğunu hızlandırıcı, kamunun elinde bulunan
taşınmaz malların öze iyeliği geçmesini sağlayıcı ve kıyıda yapılaşmayı özendirici yasal
527
03.10.1990 tarihli ve 20594 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Kıyı Kanunu’nun Uygulanmasına
Dair Yönetmelik’te 30.03.1994 tarihinde yapılan değişiklikle “kısmi yapılaşma” şöyle
tanımlanmaktadır: Belediye ve mücavir alan sınırları içinde ve dışında; 11 Temmuz 1992 tarihinden
önce belirli bir kullanım amacına dayalı olarak onaylanmış 1/1000 ölçekli mevzii imar planlarının,
kıyı kenar çizgisinden itibaren kara yönünde 100 metrelik kesim içerisindeki imar adalarında;
üzerinde yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan plan ve mevzuata uygun olarak tamamlanmış yapılar ile
ruhsat alınarak en az subasman seviyesinde inşaatı tamamlanmış yapıların bulunduğu parsellerin
sayısının veya kullanılan toplam taban alanının imar adasındaki toplam parsel sayısının veya toplam
taban alanının yüzde ellisinden fazla olması durumudur.
528
Örneğin Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nca 1991 yılında yapılan bir araştırmaya göre, araştırma
kapsamındaki 1446 belediyenin 1021'inde üniversite mezunu çalışan, 1318 belediyede ise hiç teknik
eleman bulunmamaktadır. M. Durukal Çulha, "Kıyılarımız, Mevzuat, Planlama ve Uygulama
Semineri Açılış Konuşması", (25-29 Mayıs 1992, Trabzon), Bayındırlık ve İskan Bakanlığı,
Kıyılarımız, Mevzuat, Planlama ve Uygulama Semineri Bildirileri, Ankara, 1993, s.12.
529
Eke, Karaaslan, “Kıyı Mevzuatına ve Uygulamasına Bakış ve Bazı Öneriler”, s.73-76.
272
düzenlemelere giderken, yürütme de kimi eylem ve işlemleriyle kıyıda bulunan
taşınmazların özel iyeliğe geçmesine yol açmıştır. Yasama organının kıyı alanlarına
bakış açısı yukarıda incelenmişti; yinelemeye yol açmamak için burada söz konusu
düzenlemelere yer verilmeyecektir. Ancak yasamanın kıyılara yaklaşımını sergilemeye
katkı sağlayacağı düşüncesiyle konuya ilişkin bir Anayasa Mahkemesi kararından söz
etmek yerinde olacak. 12 Eylül 1996 tarihinde çıkarılan 4182 sayılı "Kamu Kurum ve
Kuruluşlarının Taşınmaz Mallarının Satışı Hakkında Kanun", kamu kurum ve
kuruluşlarının mülkiyetinde bulunan ve bir kamu hizmeti için gerekli olmayan malların
satılması için Bakanlar Kurulu'na yetki verilmesini öngörmekteydi. Bakanlar Kurulu, bu
yasa ile kamu kurum ve kuruluşlarının mülkiyetinde bulunan taşınmazın kamu hizmeti
için gerekli olup olmadığını ve hangi ilke ve yönteme göre satılacağını belirleme
yetkisine kavuşuyordu. İptal isteminin gerekçesinde, söz konusu yasa ile verilen
yetkilerin konu ile ilgili diğer yasalarda belirlendiğini, oysa yasanın Bakanlar Kuruluna
anılan diğer yasaları değiştirebilmesi sonucunu doğuracak yetkilerin verildiği
belirtilmişti. Anayasa Mahkemesi 24.04.1998 tarihli kararında530, Bakanlar Kuruluna
yasama organınca verilen yetkinin çerçevesinin ve sınırlarının çizilmediği, kural koyma
yetkisi verilerek geniş takdir alanı bırakıldığı, genel olarak konuyla ilgili bütün yasalar
için mevzuat kuralları dışında satış yöntemi yetkisi tanındığını, dolayısıyla da bu
durumun Anayasa'ya aykırılık oluşturacağı sonucuna varmıştır.531 Söz konusu yargı
kararında da görülebileceği gibi, kıyıdaki sorunların büyümesinde, buralardan toplum
yararını sağlayacak biçimde yararlanma koşullarının engellenmesinde çoğunlukla hem
yasal düzenlemenin hem de yönetsel işlemlerin birlikte sorumlu olduğunu görüyoruz.
530
RG, 24.04.1998, S.23322.
531
Anayasa Mahkemesi'ne göre, "Hiçbir devlet organı, Anayasa'dan aldığı yetkiyi, başka bir organa
devredemez. Yasama yetkisinin devredilmezliği, yasa niteliğinde veya yasa gücünde işlemler yapma
yetkisinin devredilmezliği anlamına gelir. Eğer bir düzenleyici işlem, mevcut yasa hükümlerini
değiştirebiliyor veya yürürlükten kaldırabiliyorsa, bu işlem yasa niteliğinde ve gücündedir. Çünkü bir
hukuksal işlem, ancak kendisine eşdeğerli olan bir işlemle değiştirilebilir, kaldırılabilir. Buna göre,
yasama organı, başka bir devlet organına yürürlükteki yasa kurallarını değiştirme ve kaldırma yetkisi
veremez. Bu yasayla yürütme organına yasama yetkisini sınırsız biçimde kullanma olanağının
tanınmış olması yasama yetkisinin devri niteliğindedir."
273
Bir başka anlatımla yasama ve yürütmenin bu konuda benzer bir yaklaşıma sahip olduğu
söylenebilir: Kıyının daha çok, ekonomik kalkınmaya yardımcı olan bir hammadde,
kaynak ya da araç olarak görülmesi. Oysa, "yargı" organı için aynı şeyleri söyleyebilmek
oldukça güç. Bölüm boyunca değinilen Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay kararlarında da
anlaşılabileceği gibi yargı organı çoğunlukla kıyıları bir ekonomik kaynaktan öte,
korunması gerekli doğal bir değer olarak görmüş, buralardan kamu yararına
yararlanmanın koşullarının oluşturulmasını öngörmüştür.
Son olarak değinilmesi gereken bir nokta da, kıyının tüzel boyutu açısından
bugün gelinen aşamanın yeterli olup olmadığıdır. Bölümde ele alınan yasa kuralları
incelendiğinde, söz konusu tüzel belgelerin çevresel değerler açısından ilerleyici yönde
bir evrim geçirmediği anlaşılacaktır. Örneğin 3621 sayılı yasada öngörülen kıyı kuşağı
derinliği ile 1975 tarihli yönetmeliğin belirlediği uzaklık geçilebilmiş değildir. Ancak
kıyı ile ilgili yasal düzenlemeleri bütünüyle olumsuzlamak çok da gerçekçi bir yaklaşım
olarak görünmemektedir. Geç de olsa, kamu yararı ilkesi çerçevesinde kıyıdan
yararlanma ile ilgili kuralların ayrı bir yasa ile düzenlenmesi olumlu bir gelişme olarak
değerlendirilebilir.532 Kuşkusuz buna, altına imza attığımız, çevre sorunları ile ilgili
uluslararası antlaşmaları da eklememiz gerekir. Belki de kıyı alanlarının karşı karşıya
kaldığı sorunların çözümünde iç hukuk düzenlemelerimizden daha çok taraf olduğumuz
uluslararası belgelere güvenmek gerekecektir.
532
Eke, Karaaslan, “Kıyı Mevzuatına ve Uygulamasına Bakış ve Bazı Öneriler”, s.70-72.
274
Dördüncü Bölüm: Türkiye'de Yeni Kıyı Yönetimi Uygulamaları
1992 Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı ile birlikte Türkiye'nin kıyı
politikasında yeni bir eğilimin yeşermeye başladığı söylenebilir. Bu yeni eğilimi, kimi
yerlerde
geleneksel
tüzel
dizgenin
dışına
taşarak
kıyı
yönetim
planlarının
hazırlanmasında, kimi yerlerde bütüncül kıyı alanları yönetimi programlarının
başlatılmasında, kimi kıyı bölgeleri için de danışma organları oluşturulmasında
görebilmek olanaklıdır. Çalışmanın bu bölümünde, Türkiye'de 1990'lı yıllardan bugüne
değin uygulamaya konulan kıyı yönetimi programları türlü yönleriyle sergilenmeye
çalışılacaktır. Daha önce de söz edildiği gibi, 1992 Rio Çevre ve Kalkınma
Konferansı'nda, özellikle de Gündem 21'in 17. bölümünde, üzerinde görüş birliğine
varılan kararlar kıyı yönetimin vardığı son aşamayı simgelemekteydi. Bu açıdan, ancak
Gündem 21'den sonra bütüncül kıyı alanları yönetiminin yaygın biçimde uluslararası
alanda benimsenmeye başladığını söylemek yanlış olmayacaktır. İşte bu bölümde
incelenecek, yeni girişimler de aynı eğilimin bir yansıması olarak değerlendirilebilir.533
Bir başka anlatımla, Türkiye'de yaşama geçirilmeye çalışılan yeni kıyı yönetimi
programlarında, dolaylı ya da dolaysız biçimde, Rio'nun, Gündem 21'in ilkelerinin etkili
olduğu söylenebilir. Bu açıdan, söz konusu yeni deneyimleri, kıyı alanlarına bakış
açılarına, izledikleri yönteme, yararlandıkları araçlara ya da niteliksel bir başka ölçüte
dayanarak sınıflandırmanın türlü güçlükleri beraberinde getireceği anlaşıldığından
533
Örneğin, Rio Konferansı'nda benimsenen ilkeler ışığında hazırlanan Ulusal Gündem 21'de (İkinci
Taslak), kıyı yönetiminde geleneksel sektörel yaklaşımın bir yana bırakılarak bütüncül politikaların
geliştirilmesi üzerinde durulmaktadır. Belgenin, "Kıyı Bölgeleri ve Devletlerin Sürdürülebilir
Yönetimi" adını taşıyan 11. bölümünde, kıyıların büyük bir nüfus ve göç baskısı altında bulunduğu;
sanayinin, ulaşımın ve diğer ekonomik sektörlerin bu baskıyı daha da artırdığı; denizlerin hızla
kirlenip doğal kaynak zenginliğinin kayba uğradığı; yasalardaki kimi düzenlemelerin kıyı alanlarına
ve ekosisteme zarar verici sonuçlar doğurabildiği; çok sayıda yetkili kamu kuruluşunun bulunduğu ve
aralarında eşgüdüm kurulamadığı; kamusal ve özel kesimde yalnızca ekonomik olup olmama
ölçütünün ağır bastığı; verimsiz bir kullanımı olan tatil konutlarının doğal ve tarihi çevrede tahribata
yol açtığı açık bir biçimde belirtilmektedir. Bütün bu sorun alanlarının çözümü için de "kıyı
bölgelerinin ve kıyı denizlerinin korunması, sürekli ve dengeli yönetimi ve geliştirilmesi için entegre
plan ve politikaların oluşturulması" önerilmektedir. T.C. Çevre Bakanlığı, Ulusal Gündem 21
(İkinci Taslak), Ankara, 1999, s.75-79.
275
yalnızca zamandizinsel bir sıralamayla yetinmek zorunda kalınmıştır. Türkiye'de yeni
kıyı yönetimi anlayışının henüz emekleme döneminde olması, çoğu girişimin henüz
araştırma ya da plan yapma aşamasından öteye geçememesi ve bu tür kıyı yönetimi
uygulamalarının uzun bir geçmişinin olmaması, söz konusu deneyimleri niteliğe özgü
bir ölçüte dayanarak kümelendirmeyi güçleştirmektedir. Burada vurgulanması gereken
nokta, anılan girişimlerin yasal dayanaklarının bulunmamasıdır. Bundan ötürü yeni kıyı
yönetimi deneyimleri, özeksel yönetimin ya da yerel yönetimin önderliğinde
gelişmemiş, daha çok, uluslararası akçal destek alan ulusal bir gönüllü örgütün
öncülüğünde ya da yalnızca uluslararası bir antlaşmanın gereklerini yerine getirmek
üzere ilgili bakanlıklarca başlatılmıştır.
Tarihsel gelişim çizgisi içinde yeni kıyı yönetimi deneyimlerinin ele alındığı
bölümde, bu tür girişimlere destek vermek ya da çalışmalarda eşgüdüm sağlamak
amacıyla oluşturulması öngörülen örgütlenmelere de değinilecektir. Bu amaçla, sözü
edilen kıyı yönetimi deneyimlerinin amaçları, uygulayıcı örgüt ya da birimleri, akçal
destek düzenekleri, dayandıkları tüzel belgeler, kapsadıkları coğrafi alan ve uluslararası
boyutları üzerinde durulacaktır. Söz konusu deneyimlerde, kıyının ve kıyı yönetiminin
algılanış biçimi, projelerin bütüncül kıyı alanları yönetimi ilkeleri ile ne ölçüde
bağdaştığı, ortaya konan kurumsal yapılaşma önerileri ve bunların Türkiye'nin yönetsel
dizgesi ile uyumu da ele alınan bir diğer konu olacaktır. Öncelikle, Akdeniz Eylem Planı
çerçevesinde başlatılan "İzmir Körfezi Kıyı Alanı Yönetimi Programı", "İskenderun
Körfezi Çevre Yönetimi Projesi", "Mersin Bütüncül Kıyı Yönetimi Projesi"ne yer
verilecek, ardından da, Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı'ndan sonra hazırlanan
"Belek ve Çıralı Kıyı Yönetimi Programları", "Trabzon Kıyı Yönetimi", "Patara Özel
Çevre Koruma Bölgesi Yönetim Planı" ana çizgileriyle ele alınacaktır. Bir kıyı yönetimi
programı biçiminde hazırlanmamasına karşın, yönetim sınırları içinde kıyı alanlarının da
bulunmasından ötürü "Doğu Karadeniz Bölgesel Gelişme Planı"na (DOKAP) da yer
verilecektir. Sözü edilen destek, araştırma ya da eşgüdüm birimleri olarak da Güney
Antalya Turizmi Geliştirme Altyapı İşletme Birliği (GATAB), MEDCOAST ve Kıyı
Alanları Türkiye Milli Komitesi'ne değinilecektir.
276
I.Akdeniz Eylem Planı Çerçevesinde Uygulanan Programlar
A.İzmir Körfezi Kıyı Alanı Yönetimi Programı
İzmir Körfezi Kıyı Alanı Yönetimi Programı, Türkiye'de belli bir kıyı alanına
özgü olarak uygulanan ilk yönetim programıdır. Akdeniz Eylem Planı bünyesinde
gerçekleştirilen programı sırasıyla İskenderun ve Mersin girişimleri izlemiştir. İzmir ve
çevresinin Birleşmiş Milletler'in ilgi alanına girmeye başlaması ya da bir başka anlatımla
Akdeniz Eylem Planı Öncelikli Eylem Programı'nın İzmir yöresini de çalışma alanı
içinde görmeye başlaması 1987 yılına denk gelir. 1989 yılının sonlarında, Barselona
Sözleşmesine katılan ülkelerin Atina'da yaptıkları toplantıda varılan sonuçlar
doğrultusunda, 1987-1989 yıllarında belirlenen ülke pilot projelerinin kapsamının
genişletilmesine karar verilmişti. Türkiye ile Akdeniz Eylem Programı arasında 1990
yılında imzalanan "İzmir Körfezi Kıyı Alanı Yönetimi Programının Hazırlanmasına
İlişkin Anlaşma" ile İzmir kıyı bölgesi için yönetim çalışmalarına da başlanmış oldu.
1993 yılında bitirilmesi tasarlanan bu program aynı zamanda Akdeniz Eylem Planı'nın
ilk alan çalışmasıydı. Program, 1992 Rio Konferansı'nda benimsenen bütüncül kıyı
alanları yönetimi ilkeleri doğrultusunda oluşturulacaktı.534
İzmir Büyükşehir belediyesinin de akçal katkıda bulunduğu çalışmaların başlıca
iki amacı olduğu anlaşılmaktadır: İzmir Körfezi'nin içinde bulunduğu çevre sorunlarının
giderilmesi ve bölgede bütüncül kıyı ve deniz alanları yönetiminin uygulamaya
konulması. İzmir'de yürütülen bütüncül kıyı alanları yönetiminde, yöre için gerekli olan
bütüncül yönetiminde yer alacak etkinliklerle coğrafi bilgi sistemlerine ilişkin eğitim
534
Akdeniz Eylem Planı-Öncelikli Eylemler Programı, Birleşmiş Milletler Programı, İzmir Kenti
İçin Entegre Planlama Çalışması (Çalışma Planı Taslağı), Öncelikli Eylemler Programı Bölgesel
Aktivite Merkezi, Split, 1991; United Nations Environment Programme, Report of the Meeting on
the Presentation of Results of the Coastal Area Management Programme for the Bay of İzmir,
Athens, 1993, s.1; United Nations Environment Programme, Priority Action Programme, Integrated
Management Study for the Area of İzmir, Priority Actions Programme Regional Activity Centre,
Split, 1994, s.v-2.
277
çalışmaları birlikte yürütülmüştür.535 Benimsenen bu genel amaç doğrultusunda,
yönetim etkinliklerine katılacak yerel birimlerin güçlendirilmesi, uzmanlara eğitim
verilmesi de öngörülmüştür. İzmir Körfezi'ndeki kirliliğin giderilmesi için atık arıtma
projesinin bitirilmesi de programda yer alan bir başka konudur.536 Özeksel yönetim,
valilik, İzmir Büyükşehir Belediyesi ve dört ilçe belediyesi, kaynak sistemi yönetimine
ilişkin kararların alınmasında ve eşgüdümün sağlanmasında söz sahibi olmuştur. Buna
benzer biçimde, bölgenin çevre yönetiminden tek bir örgütün sorumlu olması da söz
konusu değildir. Özeksel yönetim, karayollarının ya da sanayi tesislerinin yapımı gibi
büyük yatırımların gerçekleştirilmesi ya da yönlendirilmesinde daha etkin rol
oynamıştır.537 UNEP-MAP PAP uzmanları da çalışmalara katılmıştır. 538 İzmir kıyı alanı
yönetimi çalışmalarında akçal desteğin yurtiçi kaynağı Çevre Bakanlığı ve İzmir
Büyükşehir Belediyesi, yurt dışı kaynağı ise Akdeniz Eylem Planı ve Birleşmiş Milletler
Çevre Programı'dır.539 İzmir'de Akdeniz Eylem Planı bünyesinde gerçekleştirilen
etkinlikleri şöyle özetlemek olanaklı: Kirliliğin denetimi ve izlenmesi; iklim değişikliği
konusunda çalışmalar yapılması; kent planlamasında ve kalkınma programlarında
coğrafi bilgi sistemlerinin kullanılması; atık suların toplanması ve işlenmesi projesi ile
ilgili olarak çevresel etki değerlendirmesinin yapılması; İzmir Körfezi'nin iyileştirilmesi
535
Ivica Trumbic, Coastal Area Management Programme for the Bay of İzmir: A Synthesis
Report, İzmir, 1993, s.1.
536
Ahmet Özer, "Birleşmiş Milletler Çevre Programı Çerçevesinde Kıyı Alanları İdaresine İlişkin
Olarak İzmir Büyükşehir Belediyesi Entegre Planlama Çalışmaları", Bayındırlık ve İskan Bakanlığı,
Kıyılarımız, Mevzuat- Planlama ve Uygulama Semineri Bildirileri, (25-29 Mayıs 1992,
Trabzon), Ankara, 1993, s.98.
537
Ivica Trumbic, Coastal Area Management Programme for the Bay of İzmir: A Synthesis
Report, İzmir, 1993, s.5.
538
Erdal Özhan, “Coastal Zone Management in Turkey”, Ocean & Coastal Management, Vol.30,
Nos 2-3, s.169.
539
Özer, "Birleşmiş Milletler Çevre Programı Çerçevesinde Kıyı Alanları İdaresine ilişkin Olarak
İzmir Büyükşehir Belediyesi Entegre Planlama Çalışmaları", s.98.
278
için çalışmalarda bulunulması; kentsel gelişimi de içerecek biçimde bütüncül planlama
çalışmalarının başlatılması.540
Akdeniz'de 1988-1996 yılları arasında METAP ve PAP kapsamında yapılan
projelerin sonuçlarını değerlendiren bir yazanakta, planlanan etkinliklerin ancak yarısı
gerçekleştirilebildiğinden, İzmir Körfezi'nde yürütülen çalışmaların kısmen başarılı
sayılabileceği belirtilmiştir. 1993 yılından sonra İzmir kentinin gelişiminde kimi olumlu
işaretlerin gözlenebildiği, bu başarıda, valilik ve belediye yönetimlerinde meydana gelen
değişikliklerin etkisinin yanı sıra İzmir Körfezi Kıyı Alanı Yönetimi Programının da
payının bulunduğu vurgulanmaktadır. İzmir Nazım Planı'nın büyük ölçüde, burada
uygulanan kıyı yönetimi programının izlerini taşıdığı da üzerinde durulan bir başka
konudur. İzmir Körfezi'nde, 1996 yılından itibaren etkili bir izleme programının
oluşturulması, ısınma amaçlı kullanılan kömürün belediye ve valiliğin işbirliği ile sürekli
denetim altında tutulması da başarı hanesine yazılan diğer konuları oluşturuyor.
Yazanakta, özeksel yönetim, yerel yönetim ve özel sektör arasındaki ilişkilerin giderek
geliştiği, ancak İzmir Körfezi kıyı yönetimi uygulamalarına halkın katılımının ve
kamuoyunun desteğinin düşük düzeyde kaldığı da dile getirilmektedir. Çalışmaların
başarılı sonuçlar alamadığı diğer alanlar ise şöyle sıralanmış: Gecekondu sorunu, nazım
planın uygulamasında karşılaşılan güçlükler, yerel yönetimin akçal yetersizliği. 541
B.İskenderun Körfezi Çevre Yönetimi Projesi
İskenderun Körfezi Çevre Yönetimi Projesi, Akdeniz'in Kirliliğe Karşı
Korunması Sözleşmesi uyarınca, 1990-1992 yılları arasında, Çevre Bakanlığı ve A.Ü.
540
Arsen Pavasovic, "Strengthening the Involvement of MAP-UNEP in ICZM Pilot Projects", Erdal
Özhan (Ed.), Proceedings of the International Workshop on ICZM in the Mediterranean &
Black Sea: Immediate Needs for Research, Education - Training & Implementation, 2-5
November 1996, Sarıgerme, Turkey, MEDCOAST, Middle East Technical University, Ankara,
Turkey, s.421.
541
Ivica Trumbic, An Assessment of Integrated Coastal Area Management Initiatives in the
Mediterranean: Experiences from METAP and MAP (1988-1996), Priority Actions Programme
Regional Activity Centre (PAP/RAC), Split, 1997, s.41-44.
279
Siyasal Bilgiler Fakültesi'nce gerçekleştirilmiştir.542 Sophia Antipolis'deki Mavi Plan
Merkezi de çalışmalara katkıda bulunmuştur.543 Bir anlamda, İskenderun Körfezi Çevre
Yönetimi Projesi, Barselona Sözleşmesi'nin dört ana bölümünden544 biri olan Mavi
Plan'ın545 ulusal ve yerel düzeyde yaşama geçirilmesi çabasıdır. Mavi Plan'ın
benimsediği sistemik yaklaşım ve senaryo tekniği İskenderun Körfezi çalışmasının da
araştırma yöntem ve tekniği olmuştur.546 Çalışma üç ana bölümden oluşmaktadır. Önce,
çalışma alanının ekonomik ve toplumsal yapısı, çevre durumu ve yönetsel örgütlenmesi
ortaya konulmuştur. İkinci bölümde, gelecekteki gelişme eğilimleri ve çevreyle
etkileşimleri ele alınmıştır. Son bölümse öngörülen etkinliklerin gerçekleştirecek
örgütlenme modeline ayrılmıştır. Bölgedeki yeni gelişme yollarını araştırmak, bütün
gelişme eğilimlerini çevresel açıdan değerlendirmek ve çevre ve kalkınma arasındaki
karşılıklı etkileşimi göstermek çalışmanın amaçları arasındadır.547
542
Can Hamamcı, Çelik Aruoba, Aykut Namık Çoban, İskenderun Bay Project Volume II:
Systemic and Prospective Analysis, UNEP, Blue Plan Regional Activity Centre, Sophia Antipolis,
1994, s.3.
543
Can Hamamcı, Çelik Aruoba, Aykut Namık Çoban, İskenderun Bay Project Volume I:
Environmental Management within the context of Environment-Development, UNEP, Blue Plan
Regional Activity Centre, Sophia Antipolis, 1994, s.1.
544
Daha önce ilgili bölümde de değinildiği gibi, Akdeniz Eylem Planı'nın, yasal düzenlemeler
(Barselona Sözleşmesi ve ilgili protokolleri), bilimsel inceleme ve araştırma (MED-POL), toplumsalekonomik planlama (Mavi Plan) ve akçal-kurumsal düzenlemeler olmak üzere dört ana bölümü
bulunmaktadır.
545
Akdeniz Eylem Planı'nın toplumsal-ekonomik boyutunu oluşturan Mavi Plan, Akdeniz'e kıyısı
bulunan ülkelerin temel toplumsal-ekonomik verileri, bunların birbirleriyle etkileşimleri ve Akdeniz
Bölgesi'nin geleceğine etkileri üzerine yapılması öngörülen araştırma ve çalışmalardan oluşmaktadır.
546
Sistemik yaklaşım, bir bütünü oluşturan parçalar arasındaki karşılıklı etkileşimi, sistemin
karmaşıklığını ve değişkenliğini göz önünde bulundurur. Kimi sorunların çözümü için analitik
yönteme de başvurulmuştur. Bu yöntemde, çözülmesi gereken sorunun ayrıntılarını ortaya koymak
ve sistemin öğeleri arasındaki ilişkileri anlayabilmek için her bir öğe alt sistemlere ayrılır. Bkz.
Hamamcı, Aruoba, Çoban, İskenderun Bay Project Volume I, s.4-5; Nesrin Algan, Bölgesel Çevre
Yönetiminde Model Arayışları: Akdeniz, Yayınlanmamış Doktora Tezi, A.Ü.Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Ankara, 1994, s.96-100.
547
Hamamcı, Aruoba, Çoban, İskenderun Bay Project Volume I, s.3-4.
280
C.Mersin Bütüncül Kıyı Yönetimi Projesi
1995-1996 yılları arasında gerçekleştirilen "Mersin Kıyı Bölgesi Entegre
Planlama Projesi", 5-8 Haziran 1995 tarihlerinde Barselona'da yapılan Akdeniz'in
Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi ve Akdeniz Eylem Planı çerçevesinde başlatılan
bir girişimdir. Proje'nin ana ereği, "Mersin Kıyı Bölgesi'nde çevreyi bir kaynak olarak
kullanan sosyal ve ekonomik kalkınma dinamiklerinin sağlıklı ve dengeli bir şekilde
sürdürülebileceğini (sürdürülebilmesini) sağlayacak çevresel politika ve stratejileri
saptamak, Mersin Kıyı Bölgesi'nde tabii ve yapılı çevrede sürdürülebilir gelişmenin
sağlanması ve çevre kalitesinin yükseltilmesi doğrultusunda tabii çevrenin kirlenmeden
ve tahribattan korunmasına yönelik çevresel ilke, politika, strateji, program, yöntem ve
tekniklerinin belirlenmesi ve bir sistematik içerisinde derlenmesini amaçlayan bilgi
sistemi oluşturmak üzere altyapı çalışmalarını başlatmaktır" biçiminde belirlenmiştir.548
"Sürdürülebilirlik", "dinamizm", "esneklik", "koruma", "çok ortaklılık" biçiminde dile
getirilen, beş ana ilke üzerine kurulu olan proje, 549 Çevre Bakanlığı'nın denetiminde,
KENTKUR adlı bir özel şirket eliyle yürütülmüştür. Senaryo tekniğine dayalı olarak
sürdürülen çalışmalarda, yöreye özgü çevrebilimsel ve toplumsal verilerin dökümü
yapılarak bir yönetim ve arazi kullanma modeli geliştirilmeye çalışılmıştır. Halkın
bilinçlendirilmesi ve çevre koruma konusunda izlenecek politikaların saptanması,
buradan alınacak sonuçların, elde edilecek deneyimlerin diğer bölgeler için örnek
oluşturması da çalışmanın amaçları arasında yer almıştır.550 Dünya Bankası ve METAP
548
A.R.Tanas, A.N. Önen ve diğerleri, "Mersin Kıyı Bölgesi Entegre Planlama Projesi", Özhan, E.
(Ed.), Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları I. Ulusal Konferansı Bildiriler Kitabı, 24-27 Haziran
1997, Kıyı Alanları Yönetimi Türk Milli Komitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1997, Ankara,
s.148-149.
549
Çevre Bakanlığı, Mersin Kıyı Bölgesi Entegre Planlama Projesi: Final Rapor, KENTKUR,
Ankara, 1996.
550
A. Nuray, "A Pilot Project on Mersin Coastal Zone for Integrated Planning", Erdal Özhan (Ed.),
Proceedings of the International Workshop on ICZM in the Mediterranean & Black Sea:
Immediate Needs for Research, Education - Training & Implementation, 2-5 November 1996,
Sarıgerme, Turkey, MEDCOAST, Middle East Technical University, Ankara, Turkey, s.293-295.
281
projenin akçal destekçileri arasındadır. Proje'nin uygulama şansına kavuşamadığını,551
yalnızca bölgenin kıyı yönetimi sorunlarını sergileyen ve bu alanda yapılabilecekleri
sıralayan bir yol gösterici belge olarak kaldığını belirtmek gerekir.
II.Rio Konferansı Sonrasında Uygulanan Programlar
Özellikle
Rio
Konferası'ndan
sonra
bütüncül
kıyı
alanları
yönetimi
uygulamalarının yaygınlaştığına yukarıda değinilmişti. Türkiye'de özellikle 1990'lı
yılların ikinci yarısından bu yana, pilot uygulama niteliğindeki kıyı yönetimi
programlarının başlatılmasını da bu durumun bir sonucu olarak değerlendirmek gerekir.
Genellikle, Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası ya da Avrupa Birliği gibi uluslararası
düzeydeki örgütlenmelerin kıyı yönetimi ve çevre yönetimine ilişkin olarak kurdukları
türlü fonlardan alınan destekle yaşama geçirilmeye çalışılan söz konusu programlara
kısaca değinmek yararlı olacaktır.
A.Bodrum Yarımadası Kıyı Alanları Yönetimi Projesi
1993-1995 yılları arasında, Kıyı Alanları Yönetimi Türkiye Milli Komitesi'nin
sorumluluğunda ve GEF'in akçal desteğiyle gerçekleştirilen "Bodrum Yarımadası Kıyı
Alanları Yönetimi Projesi", Orta Doğu Teknik Ünivesitesi, Bodrum Gönüllüleri
Derneği, Türkiye Tabiatını Koruma Derneği Bodrum Şubesi ve ODTÜ Sualtı
Topluluğu'nun ortak ürünüdür. Bütüncül kıyı alanları yönetimi ilkeleri doğrultusunda
yürütülen çalışmaların amacı, kıyı ve deniz alanlarının akılcı kullanımı konusunda
kamuoyunun bilincinin artırılması; yöre halkının gönüllü örgütler aracılığıyla çevre
551
Her ne kadar Mersin Kıyı Bölgesi Entegre Planlama Projesi'nin son yazanağının önsözünde
"projenin başından itibaren 'uygulanabilir' bir proje üretme hedefiyle, projenin gerçek başarısının,
onu uygulayacak olan herkesin sahip çıkmasıyla mümkün olabileceğine inandık" denilse de,
çalışmanın giriş bölümünde, projenin daha çok "rehber niteliği taşıyan bir kaynak" olarak
düşünülmesi gerektiği belirtilmektedir: "Proje, doğrudan uygulamaya geçilecek çözümlerin ayrıntılı
olarak verildiği bir çalışma değildir. Ancak projenin en önemli özelliği yerel sorunlara yerel
çözümler araması, bu doğrultuda rehber niteliği taşıyan bir kaynak olarak yol göstermesi ve bu
hususta bölgedeki tüm kurum ve kuruluşların birlikte hareket ermesini hedeflemesidir. Kazanılan
sağlıklı koşulların sürekliliği ancak bu şekilde sağlanacaktır". Bkz. Çevre Bakanlığı, KENTKUR,
Mersin Kıyı Bölgesi Entegre Planlama Projesi: Final Rapor, Ankara, 1996, s.I-2.
282
yönetimine daha etkin bir biçimde katılımı, benzer proje önerilerinin ilgili kamu
kuruluşlarının gündemine girmesi ve başka kıyı yörelerinki çalışmalara örnek oluşturma
olarak belirlenmiştir. Çalışma alanı olarak, diğer kıyı yörelerindeki sorunların çoğunun
gözlemlendiği Bodrum Yarımadası (Güllük-Azmak Burnu arasındaki kıyı alanı)
seçilmiştir. Uygulamaya dönük olarak tasarlanmayan bu proje kapsamındaki çalışmalar,
daha çok, kıyı yönetimi sürecinde kullanılabilecek kimi verilerin toplanmasına
odaklanmıştır. Bu çerçevede, deniz suyunun niteliği, içme-kullanma suyunun kalitesi,
soyu tehlike altındaki canlı türleri, kumsallar, kültürel değerler, kıyı ve deniz
kaynaklarının kullanım durumları, yatçılık, balıkçılık, tarım, ulaştırma, ticaret ve sanayi
gibi, kıyı yönetimi uygulamalarında önem taşıyan kimi konularda araştırmalar yapılarak
var olan kurumsal yapının eksiklikleri ortaya konmuş ve yeni bir kıyı yönetimi modeli
önerilmiştir. 552
B. Türkiye'de Kıyı Yönetimi ve Turizm Projesi: Belek ve Çıralı
Türkiye'de, 1990 sonrası başlatılan yeni kıyı yönetimi uygulamaları içinde Belek
ve Çıralı'nın önemli bir yeri bulunmaktadır. Buralarda uygulanan programları diğerinden
ayıran en önemli özellik, çalışmaların yalnızca kuramsal düzeyde ya da plan yapma
aşamasında kalmaması, öngörülen ilkelerin yaşama geçirilmesinde kimi adımların
atılmış olmasıdır. Özellikle Çıralı'da yürütülen çalışmaların ülkedeki diğer kıyı yönetimi
programlarına göre bu açıdan çok daha önde olduğu söylenebilir.
Doğal Hayatı Koruma Derneği'nin "Türkiye'de Kıyı Yönetimi ve Turizm" adını
verdiği projenin amacı, Antalya'da, biri büyük (Belek), diğeri küçük (Çıralı), iki kıyı
alanında sürekli ve dengeli kalkınmanın gerçekleşmesi, biyolojik çeşitliliğin ve doğal
kaynakların korunması biçiminde belirlenmiştir. 1995 yılında Dünya Bankası ve Doğal
Hayatı Koruma Derneği'nce başlatılan çalışmalarda, sürekli ve dengeli kalkınma
konusunda yerel halkın bilinçlendirilmesi, ilgili kurumlar arasında eşgüdümün ve
552
Global Environment Facility, Turkish National Committee on Coastal Zone Management,
Bodrum Peninsula Coastal Zone Management, (Basım yeri belirtilmemiş), 1995.
283
işbirliğinin sağlanması ve doğal kaynaklar üzerinde baskıyı en aza indirmek amacıyla
yerel düzeyde yeni geçim olanaklarının geliştirilmesi, kıyı alanının korunması için
gerçekleştirilecek etkinliklere yerel halkın katılımının sağlanması, etkin bir izleme
dizgesinin kurulması ve kıyı ile ilgili ulusal ve uluslararası yasal düzenlemelerin yaşama
geçirilmesi amaçlanmaktadır. Farklı büyüklükte iki yerleşim biriminin seçilmesinde
buralardaki çalışmaların diğer bölgeler için örnek oluşturması düşüncesi rol oynamıştır.
Yoğun biçimde turizm baskısı altında olan Belek için bir yönetim planının hazırlanması,
henüz böyle bir baskıyı duyumsamayan ve görece bozulmamış bir doğal yapıya sahip
olan Çıralı için geleneksel ve almaşık geçim kaynaklarının geliştirilmesi yönde adımlar
atmak da söz konusu projenin daha özgül amaçları olarak belirlenmiştir. 553
1.Belek Kıyı Yönetimi Programı
Belek yönetim planı Doğal Hayatı Koruma Derneği ile World Wide Fund for
Nature'in (WWF-International) ortaklaşa yürüttüğü bir çalışmadır. Dünya Bankası bu
projeyi Akdeniz Çevresel Teknik Destek Programı (METAP)554 çerçevesinde
desteklemiştir. Avrupa Birliği de, çalışmalara destek veren bir diğer örgüttür.555 Turizm
Bakanlığı ve Belek Turizm Yatırımcıları Birliği (BETUYAB) da plan hazırlıklarına
katkıda bulunmuştur.556 Ocak 1995-Kasım 1996 döneminde yapılan plan, bütüncül kıyı
alanları yönetimine dayanmaktadır. Özeksel, yerel ve gönüllü örgütlerin destek verdiği
çalışmalara yöre ile ilgili faaliyetlerde bulunan özel kesimin ve halkın katılımı
sağlanmak istenmiş ancak bunda fazla başarılı olunamamıştır. Belek planında ayrıca ilk
beş yıl için bir eylem planı yapılması da öngörülmüştür. Kurumların ve örgütlerin her
553
Tuncay Kuleli, "Coastal Management and Tourism in Turkey: Cirali and Belek, Antalya", Özhan,
Erdal (Ed.), Proceedings of the MEDCOAST 99 - EMECS 99 Joint Conference: Land Ocean
Interactions - Managing Coastal Ecosystems, 9-13 November, Antalya, MEDCOAST, Middle
East Technical University, Ankara, 1999, s.1022, 1023.
554
Mediterranean Environmental Technical Assistance Program-METAP
555
Doğal Hayatı Koruma Derneği, World Wide Fund for Nature, World Bank, Belek Kıyı Yönetimi
Planı, (Basım yeri ve tarih belirtilmemiş.), s.8.
284
etkinlikte oynayacakları rol de belirlenmiştir. Gelecek yıllarda, çevresel, toplumsal ve
ekonomik alanda gözlenecek değişiklikler için bir izleme sisteminin kurulması da planda
yer almaktadır. Belek için geliştirilen plan, imar planlamasını, turizme yönelik
etkinlikleri, kıyı ve ormanlardan yararlanmayı, su kalitesini, kentsel gelişmeyi, doğanın
korunmasını, deniz kaplumbağalarının koruma altına alınmasını, kırsal alanları, turizmin
ve ekonomik etkinliklerin çeşitlendirilmesini, kalkınma çabalarına yerel topluluğun
katılımının sağlanmasını, eğitimi, belirlenecek politikalarda oydaşma sağlanmasını,
kurumsal düzenlemeleri ve uygulanacak yaptırımları kapsamaktadır. Planda değinilen
bir başka konu da, kurumlar arasında, altyapı yatırımlarında ve planın yaşama
geçirilmesinde eşgüdümü sağlayacak yerel bir örgütün kurulmasıdır.557
2.Çıralı Kıyı Yönetimi Programı
Çıralı'da sürdürülen kıyı yönetimi uygulamalarına, Türkiye'nin diğer yerlerinde
gerçekleştirilen kıyı yönetimi çalışmalarına oranla daha geniş kapsamlı yer verilecektir.
Bununla, Çıralı örneğinden yola çıkarak, Türkiye'de kıyı alanlarının karşı karşıya kaldığı
sorunların, kıyı yönetimi uygulamalarında karşılaşılan güçlüklerin ve bu sorunları
aşmaya yönelik olarak önerilen çözüm yollarının ortaya konması amaçlanmaktadır.
Çıralı özelinde elde edilen bulguların, bütünüyle olmasa da, ana çizgileriyle Türkiye
kıyılarında yaşanan sorunları ve bunların giderilmesine yönelik olarak geliştirilen yeni
yöntemleri, çözüm yollarını yansıtabileceği düşünülebilir.
Yukarıda da değinildiği gibi, "Türkiye'de Kıyı Yönetimi ve Turizm" adlı
projenin bir diğer ayağını da Çıralı558 Kıyı Yönetimi oluşturmaktadır. Söz konusu
556
Filiz Demirayak, "Belek Kıyı Yönetimi Planı", Kelaynak'tan Haberler, S.57, Ocak-Şubat 1995,
s.22-23.
557
Arturo Lopez Ornat, Filiz Demirayak, Belek Management Plan 1995, Doğal Hayatı Koruma
Derneği, World Wide Fund for Nature, İstanbul, 1996, s.15; Filiz Demirayak, "A Future for the
Belek Coastal Zone Management Plan", Coastline, Vol.6, 1997-1, s.9-12.
558
Antalya'nın Kemer ilçesine bağlı Ulupınar Köyü'nün mahallelerinden biri olan Çıralı, deniz
kıyısında, türlü tarihsel ve doğal değerlerin ortasında kurulu bulunan küçük bir yerleşim yeridir.
Yörenin temel geçim kaynağı 1960'lara kadar hayvancılık, daha sonra da tarım ve turizm olmuştur.
285
projenin yürütücülüğünü, 1994 yılından bu yana Çıralı'da çevre koruma etkinliklerinde
bulunan Doğal Hayatı Koruma Derneği üstlenmiştir. Nisan 1997'de başlatılan ve türlü
uluslararası kuruluşların da desteklediği projenin üç yıl sürmesi öngörülmektedir.
Avrupa Birliği'nin 3. Dünya ülkelerine yönelik "LIFE"559 programı uyarınca yürütülen
Çıralı'daki çalışmaları Çevre Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı da
desteklemektedir. Çıralı'da yürütülen çalışmaların, Birleşmiş Milletler HABITAT - 2000
Yılı En İyi Uygulamalar Ödülü'ne değer görüldüğünü de eklemek gerekir.560
Program çerçevesinde Çıralı'da yapılan çalışmalar aşağıdaki gibi özetlenebilir:
Koruma amaçlı imar planının hazırlanması; çevreye duyarlı turizmin geliştirilmesine
çalışılması; ekolojik tarımın desteklenmesi; yerel halkı, çocukları bilinçlendirmek üzere
çevre eğitimi verilmesi; gençlere yönelik kurslar açılması; spor etkinliklerinin
düzenlenmesi; deniz kaplumbağalarını korumak üzere çalışmalar yapılması; yörenin
flora ve faunası üzerine incelemelerde bulunulması; okul tuvaletlerinin yenilenmesi,
Çıralı'nın bir diğer özelliği de soyu tükenme tehdidi altında olan caretta caretta türü deniz
kaplumbağalarının üreme alanı olması. Antik Olimpos kenti ve ilk olimpiyat ateşinin tutuşturulduğu
Yanartaş'a (Chimera) yine buranın ev sahipliği yaptığını da belirtmek gerekir. Bütün bu nitelikleri,
yöreyi turizm açısından çekici bir yer durumuna getirmiştir. Bkz. Turizm Bakanlığı, Doğal Hayatı
Koruma Derneği, Çıralı Koruma Amaçlı İmar Planı Raporu, Kare Şehircilik-Mimarlık Hizmetleri
Limited Şirketi, Antalya, 2000, s.17-21, 62. 1980'lerden sonra turizm hareketlerinin hızlanması,
yörede yapılaşmayı ve nüfus artışını beraberinde getirmiştir. Yerleşim ya da işyeri niteliğinde olsun,
Çıralı'daki yapıların büyük bölümü imar kurallarına aykırı olarak yapılmıştır. Orman Kanunu'nun 2
(b) maddesi uyarınca, orman dışına çıkarılmış araziler üzerindeki iyelik konusu, köyün sorunlarının
başında gelmektedir. Bkz. Doğal Hayatı Koruma Derneği, Çıralı Kıyı Yönetimi Planı, İstanbul,
2001, s.1-1.
559
LIFE programı, Avrupa Birliği 5. Eylem Programında sözü edilen bütüncül kıyı yönetimi pilot
projelerini yaşama geçirmek üzere kurulmuştur. Bkz. Stefano Belfiore, "EU ICZM in the
Mediterranean: Progress and Prospects", Erdal Özhan (Ed.), Proceedings of the International
Workshop on ICZM in the Mediterranean & Black Sea: Immediate Needs for Research,
Education - Training & Implementation, 2-5 November 1996, Sarıgerme, Turkey, MEDCOAST,
Middle East Technical University, Ankara, Turkey, s.222.
560
UNCHS-Best Practices Database: Tourism and Coastal Management in Turkey: Cirali and
Belek, (http://www.sustainabledevelopment.org/blp), Ağustos 2000; Levent Sayan, "Doğal Hayatı
Koruma Derneği (DHKD)'ne Uluslararası Ödül", Kelaynak, Temmuz-Ağustos 2000, S.28, s.3.
286
işletme yapılarının kıyının gerisine çekilmesi; ilkokulda çevre derslerinin verilmesi;
kumsal temizleme çalışmaları.561
Çıralı kıyı yönetimi projesinde değinilmesi gereken bir diğer önemli aşamayı da
yönetim planının hazırlanması oluşturmaktadır. 2001-2005 yıllarını kapsayacak biçimde
tasarlanan yönetim planı, "... hem doğal değerlerin korunmasını, hem de doğaya zarar
vermeyecek türde turistik ve tarımsal etkinliklerin yürütülmesini olanaklı kılacak, iyi
tasarlanmış çeşitli ekonomik etkinlikler yoluyla halkın yaşam düzeyini yükseltecek,
yürütülecek eğitim etkinlikleriyle halkın doğa koruması ile turizmin dengeli bir biçimde
sürdürülebileceği bilincine..."562 kavuşturulmasını amaçlamaktadır. Planın amacı,
"Çıralı'da çevresel ve arkeolojik değerlerle ekosistemlerin korunması, çevre ile uyumlu
sektörlerin yerleştirilmesi ve sosyal hizmetlerin geliştirilmesi"dir. 2001 yılında
tamamlanan Çıralı Kıyı Yönetimi Planı'nda, yörenin tüzel, yönetsel, fiziksel, toplumsal,
kültürel ve mekansal özellikleri sergilenmekte, yürütülecek çalışmaların erekleri,
karşılaşılabilecek sorunlar ve sınırlılıklar ortaya konmakta, son olarak da, uygulama
araçları ve gerçekleştirilecek etkinliklerden söz edilmektedir. Plan'da ayrıca, kıyı
yönetimi planının yaşama geçirilmesinde eşgüdümü ve denetimi sağlayacak örgütlenme
seçeneklerine de yer verilmiştir. Yönetim planının yerine getirilmesinde, Çıralı Koruma
Amaçlı İmar Planı'ndan, ilgili yasa ve yönetmeliklerden, Çıralı Kooperatifi'nden
yararlanılacağı öngörülmektedir. Kıyı Yönetimi Planı'nda öngörülen etkinlik alanları
şunlar: Organik tarım ve eko-turizmin geliştirilmesi, çevre kirliliğinin izlenmesi ve
denetlenmesi, çevresel değerlerin korunması, imar etkinlikleri ve yapılaşmanın denetimi,
altyapı hizmetleri, turizm yatırımları ve Çıralı Festivali'nin düzenlenmesi (Bkz. Çizelge
12). Yerel ekonominin turizme bağımlılığını ve turizmin doğaya baskısını azaltacak
almaşık ekonomik etkinliklerin geliştirilmesi, planın önem verdiği konuların başında
561
Doğal Hayatı Koruma Derneği, Çıralı Bülten, Ağustos 1998, S.1, 2, 4; The European
Commission - Life: Coastal Management and Tourism in Turkey: Cirali and Belek,
(http://europa.eu.int/comm/ environment/lifeweek/exhibition_summaries.htm), Ağustos 2000.
562
Cahit Emre, Çıralı Kıyı Yönetimi Planı: Kurumsal ve Örgütsel Yapı, 1. Ara Rapor (Durum
Değerlendirmesi), Doğal Hayatı Koruma Derneği, (Yayımlanmamış Rapor), Şubat 1999, s.1.
287
gelmektedir. Bu amaçla eko-turizm ve organik turizmin geliştirilmesi çalışmalarının
sürdürülmesi önerilmektedir. 563
Çizelge 12: Çıralı Kıyı Yönetimi Planı Çerçevesinde Yerine Gerilmesi Gereken
Temel İşlevler ya da Etkinlik Alanları (Bugünkü Durum)
Etkinlik
Organik Tarım
İlgili Kurum
Antalya/Kemer
Müdürlükleri
İl/İlçe
Hizmetin Bugünkü Durumu
Tarım Çıralı’da Organik tarım etkinlikleri DHKD’nin
projesi çerçevesinde başlatıldı.
Antalya İl Turizm Müdürlüğü
Eko-Turizm
Doğa yürüyüşü
belirlendi.
Çevresel Değerlerin Korunması
İmar Etkinlikleri ve Yapılaşmanın
Denetimi
Turizm Yatırımları
üzerinde
Pansiyonculuk olağan çerçevede devam ediyor,
ek tanıtım etkinlikleri yok.
Yörede su ve deniz kirliliğiyle ilgili ölçümler
GATAB tarafından yapılmaktadır.
Fosseptik çukurlarındaki sızmaların kuyu
sularını kirlettiği, kuyuların yoğun kullanımının
tuzlanma
tehlikesini
getirdiği,
alabalık
GATAB
çiftliklerinin akarsularda kirlenmeye neden
olduğu, yasak olmasına rağmen Olimpos
koyunda geceleyen teknelerin deniz kirliliğine
yol açtığı saptanmıştır.
DHKD tarafından denizkaplumbağası koruma
programı uygulanmaktadır. Diğer çevresel
Antalya Valiliği, İl Çevre Müdürlüğü
değerlerin korunmasına yönelik özel bir çalışma
yapılmamaktadır.
Kıyı Kenar Çizgisi belirlenip onaylanmıştır;
ancak Kıyı Kanunu hükümleri çerçevesinde
Antalya Valiliği (Bayındırlık ve İskan
yapılması gereken kıyı bandındaki yapılaşmanın
İl Müdürlüğü),
denetimi etkili değildir.
Antalya İl Çevre Müdürlüğü (Valilik)
Birinci, ikinci ve üçüncü derecede Doğal ve
Antalya Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Arkeolojik SİT olan Çıralı arazisindeki bütün
Koruma Kurulu
yapılar ruhsatsızdır.
Antalya KTVK Kurulunun yıkım kararları
uygulanmamaktadır.
İçme ve kullanma suyu temini, katı atıkların
toplanması etkinlikleri GATAB tarafından
sürdürülmektedir.
Kanalizasyon
sistemi
bulunmamaktadır.
GATAB,
Altyapı Hizmetleri
harita
Kemer Kaymakamlığı
GATAB
Çevre Kirliliğinin İzlenmesi ve
Denetlenmesi
yolları
Kemer Kaymakamlığı,
Antalya Valiliği
Antalya
Valiliği
(İl
Müdürlüğü),
Turizm
Turizm Bakanlığı,
Bugünkü durumda belgeli turizm işletmesi
bulunmamaktadır.
Kemer Kaymakamlığı
Muhtarlık,
Çıralı Festivalinin Düzenlenmesi
Kemer Kaymakamlığı,
Denizkaplumbağası
üreme
mevsiminin
başlangıcında 1. Çıralı Festivali düzenlenmiştir.
Antalya Valiliği (İl Kültür Müdürlüğü)
Kaynak: Doğal Hayatı Koruma Derneği, Çıralı Kıyı Yönetimi Planı, İstanbul, 2001, s.3-11, 3-12.
563
Doğal Hayatı Koruma Derneği, Çıralı Kıyı Yönetimi Planı, İstanbul, 2001.
288
Çıralı Kıyı Yönetimi Planı'nın kurumsal ve örgütsel yapısına ilişkin olarak
hazırlanan bir yazanakta, söz konusu planın başarı şansını azaltan etmenleri bulabilmek
olanaklı. Yazanakta, tarihsel ve coğrafi niteliğinden dolayı Çıralı'nın, çok sayıda tüzel
düzenlemenin ilgi alanına girmekte olduğu belirtilmektedir.564 Buna göre, imar, yerel
yönetimler gibi konularla ilgili genel nitelikli düzenlemeler bir yana bırakılacak olursa,
çevre sorunları ile ilgili çok sayıda yasal belgenin yöre sınırları içinde geçerli olduğu
görülmektedir. Sözgelimi, kıyı alanında kurulu bulunduğu için Kıyı Kanunu'nun,
"Güney Antalya Turizm Alanı" kapsamında bir turizm beldesi olduğundan Turizmi
Teşvik Kanunu'nun, doğal ve arkeolojik değerlerinden ötürü Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanunu'nun, orman varlığı dolayısıyla Orman Kanunu'nun türlü
hükümleri, yöredeki uygulamaları biçimlendirmektedir. Küçük bir yerleşim biriminde
çok sayıda yasal düzenlemenin aynı sorunlar üzerinde yoğunlaşması, uygulamada türlü
sorunları da beraberinde getirmektedir. Kuşkusuz, birden fazla yasal düzenleme, aynı
alanda birden fazla yönetsel birimin yetkili olmasını anlamına gelmektedir. Bundan
ötürü bir diğer sorun alanını da sorumlu birimler ya da örgütler arasında yaşanan türlü
çatışmalar oluşturmaktadır.565 Yazanakta değinilen bir diğer konu da, yerel halkın
özellikle orman niteliğini yitirmiş topraklar üzerindeki iyelik istemleri. 566 Bir yönetim
planının hazırlanma ve uygulanma aşamalarının, ancak yerel halkın bunları benimseyip
desteklemeleriyle olanaklı olabileceği akla getirildiğinde konunun önemi anlaşılabilir.
Bir başka anlatımla, sözü edilen tüzel düzenlemelerin karmaşıklığı, yönetsel birimler
arasında gözlenen ya da kıyı alanının kullanımından kaynaklanan türlü çatışmalar,
yörede gerçekleştirilmeye çalışılan kıyı yönetimi planının başarısını engelleyen en
önemli etmenlerdendir. Kuşkusuz bunlara, türlü ekonomik sektörler arasında yaşanan
çatışmaları da eklemek gerekir.
564
Cahit Emre, Çıralı Kıyı Yönetimi Planı: Kurumsal ve Örgütsel Yapı, 1. Ara Rapor (Durum
Değerlendirmesi), Doğal Hayatı Koruma Derneği, (Yayımlanmamış Rapor), Şubat 1999.
565
a.g.y., s.12.
566
a.g.y., s.7.
289
Çıralı halkının toplumsal-ekonomik konumlarını ortaya koymak üzere Temmuz
1988'de yapılmış bir araştırmanın bulguları, hem yerel halkın kıyı sorunlarına ve Çıralı
yöresindeki kıyı yönetimi çalışmalarına bakışını değerlendirmemize, hem de bu tür
programlarda halk katılımının önünde duran engellerin anlaşılmasına yardımcı
olabilir. 567 Araştırmaya göre, köy halkı Çıralı’daki çevre sorunları ve doğanın
bozulmasına karşı oldukça duyarlıdır; bunda, halkın büyük bölümünün turizmle
uğraşmasının büyük payı bulunmaktadır. Yöre halkı, hazırlanmakta olan imar planı
hakkında bilgi sahibi değildir; ancak kendilerinin bu konuda aydınlatılmamasından da
yakınmaktadır. Araştırmaya katılanlardan bir bölümü, ellerindeki taşınmazları kaybetme
kaygısıyla plana olumsuz yaklaşmaktadır. Halk, genel olarak, Çıralıda kıyı yönetimi
çalışmalarını yürüten Doğal Hayatı Koruma Derneği’ne güvenmemekte, örgüt
yetkililerini kendilerinden uzak bulmaktadır. Kendilerinin karar verme sürecine
katılmalarında bir araç olarak kullanılan toplantıların da yararlı olmadığına
inanmaktadır. Kadınlar, bu toplantıların erkeklere göre düzenlendiğini, kendilerine
yönelik biçimde hazırlanmadığını düşünmektedir.
C.Trabzon Kıyı Yönetimi
Trabzon'da kıyı alanlarının karşı karşıya kaldığı çevre sorunlarına bir çözüm
bulma arayışı olarak nitelenebilecek, "Trabzon İlinde Kıyı Yönetimi" adlı projeye, 1996
yılında başlanmıştır. "Trabzon İli ve İlçeleri Eğitim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma
Vakfı"nın bir girişimi olan projeye "Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, Küresel
Çevre Olanakları/ Küçük Ölçekli Projeler Programı" da akçal destekte bulunmuştur. Söz
konusu çalışma, ekolojik sistemlerin kendini yenileme kapasitesinin güçlendirilmesini,
yörenin kaynaklarının koruma-kullanma dengesi içinde yönetilmesini sağlamayı
amaçlamaktadır. Projeden edinilen deneyimlerin yöredeki diğer kıyı kentlerine örnek
oluşturabilmesi de bir diğer amaç olarak benimsenmiştir. Proje kapsamında
gerçekleştirilen etkinlikleri şöyle sıralamak olanaklı: Yöredeki çevre sorunlarına ilişkin
567
Aras Yumul, Andrzej Furman, Çıralı: A Socio-Economic Profile: The Final Report, Doğal
Hayatı Koruma Derneği, (Basım yeri belirtilmemiş.), 1999.
290
olarak daha önce yapılmış olan araştırmaların derlenmesi; Trabzon ilindeki kıyı ve çevre
sorunlarıyla ilgili bir alan araştırmasının yapılması; kıyı sorunları ile ilgili kuruluşların
yetkilileri, gönüllü örgütler ve özel kesimin temsilcileri ile işbirliği arayışına girişilmesi.
Ayrıca, sözü edilen tarafların katılımıyla gerçekleştirilen bir toplantı ile yörenin
sorunları sergilenerek Trabzon ili için kurumsal yapılaşma önerileri ortaya konmuştur.568
Buradan da anlaşılabileceği gibi "Trabzon İlinde Kıyı Yönetimi" adlı proje yalnızca
araştırma aşamasında kalmış, uygulamaya ilişkin bir program ortaya koyamamıştır.
D.Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi Yönetim Planı
Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi, Muğla ve Antalya ili sınırları içinde yer
almaktadır. 1990 yılında özel çevre koruma bölgesi ilan edilen Patara için bir yönetim
planı hazırlanması, Akdeniz Çevresel Teknik Destek Programı (METAP) ve Avrupa
Birliği tarafından sağlanan yardım fonu ile gündeme gelmiştir. Patara yönetim planı
araştırmaları, METAP ve Dünya Bankası’nın desteği ile Çevre ve Kültür
Bakanlıklarınca gerçekleştirilmiştir. Çevre Bakanlığı adına Özel Çevre Koruma Kurumu
Başkanlığı, Kültür Bakanlığı adına ise Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Genel
Müdürlüğü çalışmaları yürütmüştür. Çalışmanın amacı, “çevresel duyarlılığı yüksek bir
bölgede çok sektörlü ve kapsamlı bir bilimsel yaklaşım ile doğal ve kültürel envanterin
korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması için yapılması gerekenleri saptamak” olarak
belirlenmiştir. Yörenin ve yöre halkının ekonomik ve toplumsal gelişimini sağlamak için
yapılması gerekenleri belirlemek de araştırmanın bir başka amacını oluşturmaktadır.569
Yönetim planında, yörenin ekonomik, toplumsal ve doğal yapısı betimlenmiş, yönetime
ilişkin temel ilkeler belirlenmiş ve bunun sonucunda bir eylem planı hazırlanmıştır.570
568
Trabzon Vakfı, Trabzon İli Kıyı Yönetimi, Trabzon Vakfı, Ankara, 1996.
569
A. Saffet Atik, Ortak Çalışma Toplantısı Öncesi Patara Yönetim Planı Hakkında Özet
Bilgiler (Taslak Sektör Raporları Genel Değerlendirmesi ve Yönetim Planı Kavramsal Yaklaşımı),
Ankara, 1997, s.1.
570
A. Saffet Atik, Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi Yönetim Planı: Final Rapor, Çevre
Bakanlığı-Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı, Kültür Bakanlığı-Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Genel Müdürlüğü, Ankara, 1997.
291
Her ne kadar yönetim planında belirtilmese de, ‘çok sektörlü ve kapsamlı bir bilimsel
yaklaşım’ deyişinin bütüncül kıyı alanları yönetimine yapılan bir gönderme olduğunu
düşünülebilir.
Patara'ya benzer biçimde, 1990 yılında özel çevre koruma bölgesi ilan edilen
Göksu Deltası için hazırlanan yönetim planını da burada anmak gerekecektir. Özel
Çevre Koruma Kurumu ile Doğal Hayatı Koruma Derneği, 1995 yılında bu bölge için
bir yönetim planı hazırlanması konusunda anlaşmaya varmışlar. Bu işbirliğinin sonucu
olan “Göksu Deltası Özel Çevre Koruma Bölgesi Yönetim Planı” 1999 yılında
tamamlanabilmiştir. Bütüncül bir yaklaşım doğrultusunda hazırlanan plan, 571 sulak
alanların işlev ve değerlerinin korunmasını, bölgede sürekli ve dengeli kalkınma ilkeleri
doğrultusunda politikalar izlenmesini ve koruma çalışmalarına halkın katılımının
sağlanmasını amaçlamaktadır. Göksu için hazırlanan yönetim planı, herhangi bir
kurumsal yapılanma önerisinde bulunmamış, planın uygulanmasını var olan yönetsel
yapıya bırakmıştır.
E.Karadeniz Çevre Programı
Uluslararası alanda kıyı yönetimi uygulamalarına ayrılan İkinci Bölüm'de
Karadeniz Çevre Programı ayrıntılı olarak incelendiği için burada yalnızca programın
Türkiye boyutu üzerinde durmakla yetinilecektir. Türkiye, Bulgaristan, Romanya,
Ukrayna, Rusya ve Gürcistan’ın kıyı ve deniz alanlarında ortak önlemler almak üzere
başlatılan Karadeniz Çevre Programı, 1992 yılında Bükreş'te kabul edilen "Karadeniz'in
Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi"ne dayanmaktadır. Daha önce de değinildiği gibi,
programın temel amacı, Karadeniz'de kıyısı bulunan ülkelerin çevre yönetimlerini
güçlendirmek, çevre sorunları konusundaki politikaların, yasal düzenlemelerin
571
Planın diliyle anlatmak gerekirse: “Yapılan ön araştırmalar, Göksu Deltası Özel Koruma
Bölgesinin amacına ulaşabilmasi için gelşimelerin ‘entegre bir yönetim planlamasına’ dayandırılması
gerektiğini ortaya çıkarmıştır. Entegre bir planlama, Deltayı değişik çıkar gruplarının kullanımına
açık bağımsız bir kaynaklar dizisi olarak değil, birbirine bağlı sistemlerden oluşan bir bütün olarak
ele alacaktır.” Bkz. Çevre Bakanlığı Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı, Doğal Hayatı Koruma
Derneği, Göksu Deltası Özel Çevre Koruma Bölgesi Yönetim Planı, Ankara, 1999, s.x.
292
geliştirilmesini, yaşama geçirilmesini sağlamak ve bölgede sürekli ve dengeli
kalkınmayı gerçekleştirmeye yönelik önlemleri almaktır.
Türkiye’nin, Karadeniz Bölgesinde uygulayacağı bütüncül kıyı alanları
yönetiminin ana ilkelerini ve politikalarını “Karadeniz Entegre Kıyı Alanları Yönetimi
Politika ve Stratejileri”572 adlı yazanakta bulmak olanaklı. Buna göre, eylem planı
içinde, kara yönünde, İstanbul dışarıda olmak üzere, Türkiye kıyılarındaki 14 il, 174
ilçe ve 420 belediye bulunacak; deniz yönünde ise münhasır ekonomik bölge sınırı temel
alınacaktır.573 Kıyı ve deniz alanlarında sürekli ve dengeli kalkınmayı sağlamak eylem
planının ana amacı olacaktır. Bu amaç doğrultusunda türlü etkinliklerin çevre üzerindeki
etkilerinin belirlenerek önleyici önlemlerin alınması, acil durum planlaması ve çevresel
etki değerlendirmesi yapılması, çevreye duyarlı teknolojilerin kullanılması ve
özendirilmesi, kirleten öder ilkesinin yaşama geçirilmesi, kamuoyunun bilgilendirmesi,
halk katılımının sağlanması öngörülmüştür. Bütüncül kıyı alanları yönetimi sürecinde
uyulması gereken ilkeler de şu biçimde düzenlenmiş: Yönetimde yatay-düşey
bütüncüllüğün ve eşgüdümün kurulması; kıyının kara ve deniz yönünün kullanılmasında
bütüncüllüğün, sektörler arasında işbirliğinin sağlanması; doğa ile uyumlu bir
yaklaşımın geliştirilmesi; duyarlı ekosistemlerin korunması; toplumsal eşitlik ilkesinin
benimsenmesi; ekonomik araçlardan yararlanılması; deniz ulaşımının, çevreye duyarlı
turizmin ve kültür balıkçılığının geliştirilmesi; tarım sektörünün desteklenmesi.
Yazanakta bunların dışında, kaynaklardan sürdürülebilir bir biçimde yararlanmayı
kolaylaştırmak için sürdürülebilir insan yerleşimlerinin desteklenmesi, deniz akarsu ve
572
M. Remzi Sönmez, Nilgün Görer, Karadeniz Entegre Kıyı Alanları Yönetimi Politika ve
Stratejileri, Küresel Çevre Fonu, Karadeniz Çevre Programı, Ankara, 1998.
573
Karadeniz Çevre Programı, Türkiye'de, Kırklareli, Kocaeli, Sakarya, Bolu, Zonguldak, Bartın,
Kastamonu, Sinop, Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon, Rize, Artvin illerini kapsamaktadır. İstanbul,
özel durumu gereği, ayrı bir proje ile ele alınması gerektiği düşüncesiyle Karadeniz Çevre
Programı'nın dışında bırakılmıştır. Kendine özgü, çözümü güç ve büyük akçal kaynak gerektiren
sorunlara sahip olan İstanbul'un Programa alınmasının diğer yörelerdeki sorunları ve öncelikleri
gölgeleyeceği düşünülmüştür.
293
tatlı su kaynaklarının korunması, kıyının korunması, kıyı erozyonunun önlenmesi,
doğal-kültürel zenginliklerin ve duyarlı ekosistemlerin korunması da öngörülmüştür.574
Türkiye'nin, Karadeniz Eylem Planı'nda ulusal eylem planı olan "Karadeniz
Ulusal Stratejik Eylem Planı-Türkiye: Teknik Öneriler Raporu"nun575 da yukarıdaki
çalışma doğrultusunda hazırlandığı görülmektedir. Bütüncül kıyı alanları yönetimi
ilkelerinin egemen olduğu yazanakta, bölgede gerilemekte olan ve gelişme gizilgücü
taşıyan sektörlere destek verilmesi, eko-turizmin ve kültür balıkçılığının almaşık
sektörler olarak geliştirilmesi, ticari balıkçılığın canlandırılması, deniz ulaşımının
iyileştirilmesi, tarım sektöründeki gerilemenin önlenmesi, yerel endüstrinin ve
KOBİ'lerin gelişmesinin desteklenmesi politikaları önerilmektedir.576 Plan'da, Karadeniz
Çevre Programı'nın Türkiye'de etken bir biçimde uygulanabilmesi için gereken tüzel ve
kurumsal değişikliklere yer verilmiştir. Buna göre, bölgede, bütüncül kıyı alanları
yönetiminin kısa sürede başlatılabilmesi ve konuya ilişkin tüzel çerçevenin
574
Sönmez, Görer, Karadeniz Entegre Kıyı Alanları Yönetimi Politika ve Stratejileri; M. Remzi
Sönmez, “Karadeniz Entegre Kıyı Alanları Yönetimi Politika ve Stratejileri”, Erdal Özhan (Ed.),
Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları II. Ulusal Konferansı Bildiriler Kitabı, 22-25 Eylül 1998,
Kıyı Alanları Yönetimi Türkiye Milli Komitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara, 1998, s.1520.
575
The Global Environment Facility, Black Sea Environmental Programme, Karadeniz Ulusal
Stratejik Eylem Planı-Türkiye: Teknik Öneriler Raporu, (Basım yeri belirtilmemiş), 1999.
576
Yazanağın "İlkeler ve Stratejiler" başlığını taşıyan bölümde benimsenen ilkeler şunlar:
"Faaliyetlerin çevre üzerindeki olası olumsuz etkilerinin önceden belirlenmesi ve buna karşı önleyici
önlemlerin alınması (ihtiyat ilkesi); acil durum planlaması, çevresel etki değerlendirmesi gibi,
önleyici tedbirlerin alınması, temiz teknolojilerin kullanımı ve teşvik edilmesi; çevre dostu
teknolojilerin kullanımına ilişkin ekonomik araçların kullanımı ve kirleten öder ilkesi; kamunun ve
çıkar gruplarının, çevre konusunda bilgilenme ve kararlara katılma haklarını kullanmalarına olanak
veren şeffaflık ve kamu katılımı; Karadeniz havzası ülkeleri arasında, işbirliğinin geliştirilmesine
ilişkin sınır ötesi sorumluluk ilkesi". Yazanakta ayrıca, Karadeniz kıyı alanlarında sürdürülebilir
gelişmenin aracı olarak geliştirilecek ve uygulanacak olan entegre kıyı alanı yönetimi sürecinde
uyulacak özel ilkelere de değinilmiş: "Yönetimde yatay ve düşey entegrasyon ve eşgüdüm; Kara su
kullanım planlarının entegrasyonu, sektörler arası işbirliği; entegre kıyı alanı yönetiminde doğa
uyumlu yaklaşım, değerli ve duyarlı ekosistemin korunması; sosyal eşitlik ve adalet; entegre kıyı
alanı yönetimi araçlarının uygulanması (ÇED, stratejik ÇED, oto kontrol); ekonomik araçların
uygulanması." Bkz. The Global Environment Facility, Black Sea Environmental Programme,
Karadeniz Ulusal Stratejik Eylem Planı-Türkiye: Teknik Öneriler Raporu, (Basım yeri
belirtilmemiş.), 1999, s.61.
294
oluşturulabilmesi için bir Bakanlar Kurulu Kararı çıkarılmalıdır. Kıyı yasası, kıyı
kuşağının topografik koşulları ve doğal kaynakları dikkate alınarak, bütüncül kıyı
alanları yönetimi ile ilgili konuları da kapsayacak biçimde yeniden düzenlenmelidir.
ÇED yönetmeliği gözden geçirilmeli, topluma ve çevreye karşı suçlar tanımlanarak
yasalarla belirlenmeli, yerel yönetimler için yapılması düşünülen yasal düzenlemeye hız
kazandırılmalı, çevre koruma ile ilgili fonlar ve teşviklerde değişiklik yapılmalıdır.
Daha önce de belirtildiği gibi, bugüne değin Karadeniz Çevre Programı'nın
tüzel ve yönetsel araçlarını oluşturmak üzere önemli adımlar atılmasına karşın,
Karadeniz Bölgesi'ne ilişkin yapılan bilimsel araştırmalar ve coğrafi bilgi sistemi (GIS)
dışında, uygulamada kayda değer bir ilerleme sağlanamamıştır. Bunda, farklı ekonomik
ve tüzel dizgeleri bulunan ülkeler arasında işbirliği ve eşgüdümü sağlamanın güçlükleri
de rol oynamaktadır.
F.Doğu Karadeniz Bölgesel Gelişme Planı
Doğu Karadeniz Bölgesel Gelişme Planı (DOKAP), özünde bir bölge kalkınma
planı olmasına karşın, sınırları içindeki kıyı alanlarını da çalışma kapsamına aldığı için
bütüncül kıyı alanları yönetimi açısından incelenmeye değer görülmüştür. DOKAP'ın
daha önce Güneydoğu Anadolu Projesi deneyiminde ortaya konmaya çalışılan bölgesel
kalkınma anlayışının ikinci bir aşamasını oluşturması öngörülmüştür. Bir açıdan
DOKAP, Türkiye'nin en geri kalmış bölgelerinden Karadeniz'in577 bir bütün olarak
planlanması, çalışmaların eşgüdüm içinde yürütülmesini sağlayacak düzeneklerin ortaya
konması biçiminde de değerlendirilebilir. Bu amaç doğrultusunda bugüne değin
yürütülen çalışmaları şöyle özetlemek olanaklıdır: DOKAP'ın ilk adımını, Karadeniz
Bölgesi için bir bölge kalkınma planı hazırlama üzere Japonya'ya yapılan teknik işbirliği
önerisi oluşturmaktadır. Bu açıdan, DOKAP'ın başlangıç tarihi olarak, Japonya'nın
577
Karadeniz Bölgesi, toplumsal-ekonomik gelişmişlik açısından, 7. Sırada yer almaktadır. İşsizlik,
bölge dışına olan göç, tek sektöre dayanan ekonomik yapı, bölgenin en önemli sorunlarındandır. Bkz.
DPT, VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı - Bölgesel Gelişme Özel İhtisas Komisyonu Raporu,
Ankara, 2000, s.36.
295
Uluslararası İşbirliği Ajansı (JICA) ile sözleşmenin imzalandığı 17 Aralık 1998 kabul
edilebilir; ancak çalışmalara başlama tarihi Mart 1999'dur. Plan çerçevesinde
yürütülecek çalışmaların eşgüdümünü Devlet Planlama Teşkilatı'nın yapması, ilgili
oldukları konularda türlü kamu kurumları ile sektör temsilcilerinin de çalışmalara
katkıda bulunmaları öngörülmüştür. Karadeniz Bölgesi'nde toplam yedi ili578 kapsayan
planın amacı "i. Çalışma alanıyla Türkiye'nin diğer bölgeleri arasında var olan bölgesel
eşitsizlikleri ortadan kaldırmak üzere Doğu Karadeniz Bölgesi'nin kısa ve uzun dönemde
gelişmesini sağlayacak entegre bir kalkınma planının ortaya konması; ii. Plan
çerçevesinde öncelikli sektörlerin ve olası yatırım projelerinin belirlenmesi; iii. Çalışma
süresinde Türk personel ile işbirliği yaparak bu personelin planlama kabiliyetlerinin
geliştirilmesi" biçiminde belirlenmiştir. Konu ile ilgili uzmanların, sektör temsilcilerinin,
yerel halkın görüş ve önerilerini almak üzere toplantılar yapılmasını, ana plan yazanağı
dışında çeşitli konularla ilgili olarak (ekonomik sektörler, toplumsal sektörler, çevre,
mekan/altyapı gelişimi, kurumsal düzenleme) özel yazanaklar hazırlanmasını, DOKAP
kapsamında bugüne değin gerçekleştirilen çalışmalardan sayabiliriz. 579 Bir anlamda bu
çalışmalarla söz konusu bölgenin doğal yapısı, türlü toplumsal-ekonomik özellikleri,
kentsel nitelikleri ortaya konmaya çalışılmıştır. Hazırlanan taslak yazanaklarda kıyı
alanları için de bir yönetim planının yapılması öngörülmüştür. Bütüncül kıyı alanları
yönetimi ilkeleri doğrultusunda kaleme alınan bu bölüm "kapsamlı kıyı yönetimi planı"
başlığını taşımaktadır.580 Genel olarak bütüncül kıyı alanları yönetimi ilkelerinin yaşama
578
DOKAP kapsamındaki çalışmalar Artvin, Bayburt, Giresun, Gümüşhane, Ordu, Rize ve Trabzon
illerinde sürdürülecektir.
579
DPT, Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı, Doğu Karadeniz Bölgesel Gelişme Planı (DOKAP),
Taslak Nihai Rapor: Ana Plan, C.II, Ankara, 2000, s.1-9
580
"Kapsamlı kıyı yönetimi planı: Karadeniz için kapsamlı bir kıyı yönetim planının hazırlanması,
deniz kaynaklarını kullanan tüm ilgililerin bir araya gelmesini ve Karadeniz ekosistemine ait çeşitli
konuları görüşmelerini sağlayacaktır. Bu çerçevede, öncelikli politikalar belirlenmeli ve ilgili
hükümet kuruluşlarının yanı sıra, belediyelerin, araştırma enstitülerinin, balıkçı gruplarının, yerel iş
topluluklarının ve sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla bir yönetim planı hazırlanmalıdır. Planda,
kıyı ve deniz kaynaklarının yönetiminin yanı sıra, deniz dolgusu, plajların korunması ve kıyıların
güzelleştirilmesi konuları da yer almalıdır. Bu ortak girişim, merkezi hükümetle işbirliği içerisinde
olan yerel kuruluşların desteğiyle, Karadeniz ekosisteminin yönetimi için bir ilk adım olabilir. Yerel
halk, planlama sürecine, uygulamanın denetimine ve ilgili diğer faaliyetlere dahil edilmelidir. Bu
296
geçirilmesini öneren yazanakta, özel olarak, atık suların arıtılması ve katı atık yönetimi
için yerel yönetim birliklerinin kurulması, Karadeniz çevre veri tabanının oluşturulması
ve Karadeniz Teknik Üniversitesi'nde deniz bilimleri ile ilgili yeni bölümlerin açılması
üzerinde durulmaktadır. DOKAP çalışmalarının Karadeniz Eylem Planı ile birlikte
yürütülmesi de yazanaklarda değinilen bir başka konu.581 Bunun dışında, "Karadeniz
kıyısında daha iyi bir çevre yönetiminin sağlanması için bilgi ve fikir alışverişini teşvik
etmek, tüm pay sahiplerinin katılımıyla Karadeniz kıyı çevresinden sorumlu bir yönetim
birimi oluşturmak" üzere "Katılımcı Karadeniz Kıyı Yönetimi" adıyla bir programın
başlatılması da tasarlanmaktadır. 582
III.Diğer Girişimler
Bu bölümde özgül bir kıyı yönetimi uygulaması süreci içinde yer almayan
ancak, araştırma, teknik destek sağlama, eşgüdüm sağlama gibi işlevleri yerine getirmek
üzere başlatılan kimi girişimlere yer verilecektir. Doğrudan doğruya kıyı yönetimi
uygulamalarına katılmayan, ancak özellikle kıyının kara yönünde gözlenen kimi
sorunlara çözüm bulma amacıyla kurulmuş olan Güney Antalya Turizmi Geliştirme
Altyapı İşletme Birliği (GATAB), Akdeniz ve Karadeniz ölçeğinde bir araştırma
kurumu olan MEDCOAST, kıyı alanları ile araştırmalarda bulunmak, kıyı sorunlarının
çözümü konusunda uğraş gösteren türlü kesimler arasında işbirliğini sağlamak üzere
oluşturulan bir kurul olan Kıyı Alanları Türkiye Milli Komitesi bunlardandır. Turizm
bölgelerindeki altyapı gereksinimini karşılamak amacıyla Turizm Bakanlığı'nca 1989
yılında başlatılan "Akdeniz-Ege Turizm Altyapısı Kıyı Yönetimi Projesi"ni de (ATAK),
sürecin başarılı olması, şeffaf bilgi sistemlerinin oluşturulması ile mümkün olacaktır." DPT, Japonya
Uluslararası İşbirliği Ajansı, Doğu Karadeniz Bölgesel Gelişme Planı (DOKAP) - Taslak Nihai
Rapor: Çevre, C.V, Ankara, 2000, s.61.
581
a.g.y., s.60-63.
582
DPT, Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı, Doğu Karadeniz Bölgesel Gelişme Planı (DOKAP),
Taslak Nihai Rapor: Proje Raporları, C.VIII, Ankara, 2000, s.26.
297
eklemek gerekecektir.
583
Önceki sayfalarda kimi uluslararası örgütlerin Türkiye'deki
etkinliklerine, destekledikleri kıyı yönetimi dolayısıyla söz edilmişti. Bu bölümde Dünya
Bankası, OECD gibi örgütlerin daha önce üzerinde durulmayan Türkiye kıyılarına
yönelik diğer çalışmaları incelenecektir.
A.Güney Antalya Turizmi Geliştirme Altyapı İşletme Birliği (GATAB)
1989 yılında Antalya Valiliğinin öncülüğünde oluşturulan “Güney Antalya
Turizmi Geliştirme Altyapı İşletme Birliği” (GATAB), Kemer ilçesi ile altı köyü
kapsayan bir yerel yönetim birliğidir. 584 Birliğin çalışma alanı oldukça geniş
tutulmuştur, içme suyu, kanalizasyon, arıtma, çöp toplama gibi altyapı çalışmalarını
yönetmek, çevre sorunlarının çözümü konusunda önlemler alıp gereken cezaları
uygulamak, itfaiye tesisleri kurmak, çevrenin etkin denetimini sağlamak için özel
güvenlik ağı kurmak gibi görevler birliğe devredilmiştir. Birliğin tüzüğünde, görev
alanına giren işleri yürütmek için denetim yetkisi Birlikte kalmak koşulu ile şirket
kurulabileceği ya da kurulmuş şirketlere ortak olunabileceği de belirtilmiştir. 585 Birlik
tüzüğünde yer alan bu maddeye göre, içme suyu, atıksu, katı atık, ambulans, yangın
583
Dünya Bankası'ndan alınan bir kredi ile Turizm Bakanlığı'nca 1989 yılında uygulamaya konan
projenin ilk adı "Güney Anadolu Çevre Projesi"dir. Bu çerçevede, bugüne değin yapılan çalışmalar
şöyle sıralanabilir: Nüfus kestirimleri doğrultusunda, Akdeniz ve Ege kıyılarındaki turizm
beldelerinin gelecekteki -1990-2020yılları arası- altyapı gereksinimlerinin hesaplanması, yöredeki
belediyelerin altyapı hizmetlerini yerine getirmek üzere birlikler kurulması ve söz konusu hizmetler
için gerekli olan akçal kaynağın yurtdışından edinilmesi, Kuşadası, Marmaris, Alanya havzaları için
katı atık depoloma ve yok etme tesislerinin yapımı. Projeyi Dünya Bankası'nın yanı sıra Japon ve
Alman hükümetleri de desteklemiştir. Projenin hazırlanmasında bir Türk (SU-YAPI) ve iki Alman
firması (Gesellschaft für Kanalisation und Wasserversorgung ve Rhein-Ruhr Ingenieurs) görev
almışlardır. Bkz. Elmas Arısoy, "Akdeniz-Ege Turizm Altyapısı ve Kıyı Yönetimi (ATAK) Projesi
Kapsamında Kuşadası Havzasında Yapılan Çalışmalar", Kıyı Sorunları ve Çevre Sorunları
Sempozyumu, 10-11 Kasım 1994, Kuşadası Belediyesi Yayınları, Kuşadası, 1994, s.1 -9; N. Orhan
Baykan, "Ege Kıyı Şeridi Yerleşimlerinde Yeraltı Suyu Tuzlanması", Kıyı Sorunları ve Çevre
Sorunları Sempozyumu, 10-11 Kasım 1994, Kuşadası Belediyesi Yayınları, Kuşadası, 1994, s.77;
Feral Eke, Kıyı Mevzuatının Gelişimi ve Planlama, T.C. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Ankara,
1995, s.40, 41.
584
Antalya İl Özel İdaresi, Kemer, Beldibi, Çamyuva ve Göynük Belediyeleri ile Kuzdere, Tekirova,
Ulupınar, Çavuşköy, Beycik Köyleri GATAB'a üyedir.
585
Güney Antalya Turizm Geliştirme ve Altyapı İşletme Birliği Tüzüğü, m.6/f.
298
söndürme, zararlılarla mücadele gibi türlü hizmetleri görmek üzere “ALTAŞ” adlı bir
şirket kurulmuştur. Bu örgütlenme aynı zamanda Türkiye’deki ilk turizm altyapı
birliğidir. Bu tür bir şirketinden kurulmasında, bürokrasiden kaynaklanan kimi sıkıntıları
aşma kaygısının -örneğin nitelikli personele daha fazla ücret ödeyebilmek gibi- etkili
olduğu anlaşılmaktadır. GATAB'dan bağımsız olarak özel hukuk hükümlerine göre
çalışan ALTAŞ’ın %51’i birliğin, %49’u da turizm girişimcilerinin elindedir. Dünya
Bankası’nın da desteklediği birliğin yarı-özel statüde etkinliklerini gerçekleştirdiği
söylenebilir. 586
B.MEDCOAST
Akdeniz ve Karadeniz kıyılarına yönelik uluslararası bir araştırma kurumu olan
MEDCOAST'u da, sekreteryası ve merkezi Türkiye'de bulunduğu için, bu bölüm içinde
değerlendirmek uygun görülmüştür. MEDCOAST'un temeli Temmuz 1996'da,
EUROCOAST Association'ın düzenlediği "Littoral 1990" adlı toplantıda atılmıştır.
Böyle bir girişimin ardında, kıyı alanlarının korunması ve geliştirilmesi konusunda
uluslararası alanda bilimsel işbirliğini sağlamak düşüncesi yatmaktadır. Özellikle
Akdeniz ve Karadeniz bölgelerine ilişkin olarak sürdürülmekte olan araştırmaların
birbirinden kopukluğunun, böyle bir girişimin başlatılmasının temel nedenlerinden biri
olduğu söylenebilir. MEDCOAST'un temel amaçları, konferanslar düzenlemek, eğitim
etkinliklerinde bulunmak, Akdeniz ve Karadeniz'e yönelik ortak araştırmalar yapmak
olarak belirlenmiş; böylece, her iki denize kıyısı bulunan ülkeler arasında bilimsel ve
teknik işbirliğinin geliştirilmesi amaçlanmıştır. 587
586
Ayrıca Bkz. Bülent Topkaya, Bahar Kalkanoğlu, Hakan Oğuz, “Kıyı Bölgeleri İçin Çevre
Yönetim Şekli: GATAB”, Erdal Özhan (Ed.), Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları I. Ulusal
Konferansı Bildiriler Kitabı, 24-27 Haziran 1997, Kıyı Alanları Yönetimi Türk Milli Komitesi,
Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara, 1997, s.22-24; Birgül Ayman Güler (Ed.), Su Hizmetleri
Yönetimi: Genel Yapı, TODAİE, Yerel Yönetimler Araştırma ve Eğitim Merkezi, Ankara, 1999,
s.202-205.
587
MEDCOAST'un etkinlik alanları uluslararası konferansların önemli bir yeri bulunuyor. Bugüne
değin MEDCOAST'ın öncülüğünde gerçekleştirilen ve UNEP-Akdeniz Eylem Planı, UNESCO,
Avrupa Birliği GEF gibi uluslararası örgütlerinde desteklediği söz konusu konferansları şöyle
299
C.Kıyı Alanları Türkiye Milli Komitesi
Türkiye’de kıyı yönetiminin gelişim süreci incelenirken değinilmesi gereken bir
diğer gelişme de, kıyı alanları ile ilgili araştırmalarda bulunmak, kıyı sorunlarının
çözümünde rol oynayabilecek taraflar arasında eşgüdüm kurmak amacıyla bir kurulun
oluşturulmasıdır. Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin çıkardığı bir yönetmelikle kurulan
“Kıyı Alanları Yönetimi (KAY) Türkiye Milli Komitesi”nin amacı “kıyı alanlarının
dengeli, uzun erimli ve etkin bir biçimde ve kaynağı yok etmeyen düzeyde
kullanılmasına, bu alanlarımızın doğal özelliklerinin korunmasına katkıda bulunmak
üzere, ilgili çalışmaları özendirmek ve desteklemek; üniversiteler, kamu ve özel sektör
kuruluşları ve gönüllü kuruluşlar arasında iletişim ve işbirliğini güçlendirmek” olarak
belirlenmiştir. 588
Kıyı Alanları Türkiye Milli Komitesi’nin gerçekleştirdiği etkinlikler arasında,
birincisi589 24-27 Haziran 1997, ikincisi590 ise 22-25 Eylül 1998 tarihlerinde düzenlenen
sıralamak olanaklı: Antalya (2-5 Kasım 1993), First International Conference on the Mediterranean
Coastal Environment; Tarragona, İspanya ,The Second International Conference on the
Mediterranean Coastal Environment; Qawra, Malta (11-14 Kasım 1997), Third International
Conference on the Mediterranean Coastal Environment; Antalya (9-13 Kasım 1999), Fourth
International Conference on the Mediterranean Coastal Environment, Antalya (27-30 Mart 1999),
Wind and Wave Climate of the Mediterranean and the Black Sea. Bunların yanında 2-5 Kasım'da
Sarıgerme'de ve 10-12 Nisan 2000'de Ispra (İtalya) da yapılan iki atölye çalışmasını da anmak
gerekir. Bkz. MEDCOAST: What is MEDCOAST?, (http://www.metu.edu.tr/home/ wwmdcst/
index.html), Ağustos 2000; Erdal Özhan, "MEDCOAST: A Network Contributing to the Integrated
Coastal and Sea Management in the Mediterranean and the Black Sea, Erdal Özhan (Ed.),
Proceedings of the International Workshop on ICZM in the Mediterranean & Black Sea:
Immediate Needs for Research, Education-Training & Implementation, 2-5 November 1996,
Sarıgerme, Turkey, MEDCOAST, Middle East Technical University, Ankara, Turkey, s.5-7; Erdal
Özhan, "An NGO Role in Enhancing Integrated Coastal Management in the Mediterranean and the
Black Sea: The MEDCOAST Experience", Ocean & Coastal Management, 2000, Vol. 43, Nos 4-5,
s.389-407.
588
RG, 18.01.1993, S.21469.
589
Özhan, E. (Ed.), Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları I. Ulusal Konferansı Bildiriler Kitabı,
24-27 Haziran 1997, Kıyı Alanları Yönetimi Türk Milli Komitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi,
1997, Ankara
590
Özhan, E. (Ed.), Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları II. Ulusal Konferansı Bildiriler Kitabı,
22-25 Eylül 1998, Kıyı Alanları Yönetimi Türkiye Milli Komitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi,
1998, Ankara.
300
“Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları Ulusal Konferansı”nı da anmak gerekir. Kıyı ve
deniz sorunları konusunda üniversitelerden, kamu kuruluşlarından, yerel yönetimlerden,
özel sektörden ve gönüllü örgütlerden temsilcileri bir araya getiren konferansların bir
özelliği hem katılımcılar hem de tartışılan konular açısından geniş kapsamlı olmasıdır.
Birinci toplantı sonunda kabul edilen “Konferans Sonuç Bildirgesi”nde yer alan öneriler
şöyle özetlenebilir: Kıyı alanları ile ilgili çalışmaları desteklemek, çeşitli kurumlar
arasında işbirliği ve eşgüdümü sağlamak üzere TÜBİTAK çatısı altında bir birim
kurulması; büyük projelerin uygulanmasından önce, yaptırılan araştırma ve proje
çalışmalarının yeterliliğini ve kalitesini değerlendirmek üzere ilgili kamu çalışanlarının
yanı sıra üniversite öğretim üyelerinin de üyesi olduğu bir “Üst Kurul” oluşturulması;
ÇED çalışmalarını yürüten gruplarda, kıyı ve deniz alanlarıyla ilgili çeşitli uzmanlık
alanları
temsilcilerinin
bünyesindeki
bulunmasının
“Demiryolları,
zorunlu
Limanlar
ve
tutulması;
Hava
Ulaştırma
Meydanları
Bakanlığı
İnşaatı
Genel
Müdürlüğü”nden limanla ilgili yetkilerin alınarak yeni kurulacak olan “Kıyı ve Deniz
Yapıları İnşaatı Genel Müdürlüğü”ne bırakılması ve bu kuruluşa kıyı ve deniz yapılarını
planlama, araştırma ve projelendirme çalışmalarıyla ilgili kurum ve kuruluşlar arasında
eşgüdümü sağlama ve denetleme
yetkisinin verilmesi;
“bütünleşik” yönetim
uygulamalarında eşgüdüm ve işbirliğini sağlamak üzere, Bakanlıklar üstü konumda
olacak bir eşgüdüm kurumunun oluşturulması; kıyı ve deniz alanlarının yönetilmesi ve
korunması yönünde eğitim programlarının düzenlenmesi; insan gereksinimlerinin yanı
sıra ekolojik değerlerin korunmasına da öncelik veren “ekolojik planlama” yaklaşımının,
“ekosistem yönetimi”nin benimsenmesi; sivil toplum örgütlerinin katılım ve katkısının
sağlanması.591 Konferans sonunda yapılan önerilerin kıyı alanları konusunda çağdaş
dünyada benimsenen ilkelerle büyük ölçüde koşutluk taşıdığı görülüyor. Bu durum bir
anlamda, Dünya Bankası’nın, Birleşmiş Milletler’in türlü yayınlarında dile getirilen
bütüncül kıyı alanları yönetimi ilkelerinin Türkiye’ye bir yansıması olarak da
değerlendirilebilir.
591
a.g.y., s.iii-iv.
301
Komite'nin gerçekleştirdiği bir başka etkinlikse, çalışmanın önceki sayfalarında
değinilen "Bodrum Yarımadası Kıyı Alanları Yönetimi Projesi"dir. GEF'in akçal desteği
ve türlü sivil toplum örgütlerinin işbirliği ile 193-1995 yılları arasında gerçekleştirilen
çalışma, daha çok, bütüncül yönetim anlayışının Türkiye'de yerleşmesini amaçlayan bir
araştırma projesidir. Proje kapsamındaki çalışmalar uygulamadan çok kuramsal düzeyde
sürüdürülmüş,
yörenin türlü sorunları belirlenip, etkin bir kıyı yönetiminin
uygulanabileceği kurumsal yapılanma için kimi önerilerde bulunulmuştur.592
D.Uluslararası Örgütler
Bu bölümde Türkiye'de doğrudan doğruya yeni kıyı yönetimi uygulamaları
başlatan, var olan bir çalışmayı destekleyen ya da yalnızca dolaylı bir biçimde
Türkiye'nin kıyı politikasını etkileyen uluslararası örgütlere değinilecektir. Önceki
bölümlerde -Akdeniz Eylem Planı ve Karadeniz Çevre Programı kapsamında- daha
ayrıntılı olarak ele alındığı için Birleşmiş Milletler, GEF gibi uluslararası örgütler
inceleme dışında bırakılacaktır.
1.Dünya Bankası
Türkiye kıyılarında son yıllarda gözlenmeye yeni yönetim deneyimleri
incelendiğinde, bunların büyük bir bölümünün Dünya Bankası'nın akçal-teknik desteği
ile gerçekleştirildiği görülecektir. Banka'nın kıyı bölgelerindeki kimi altyapı projelerine
de destek verdiği, çevre sorunları ve kıyı alanları ile ilgili bilimsel araştırmalar
yaptırdığı, toplantılar düzenlediği de bilinmektedir. Bundan ötürü Dünya Bankası'na bu
bölüm içinde yer vermek yanlış olmayacaktır.
Dünya Bankası'nın Türkiye kıyılarına yönelik ilk etkinliği, 1991 yılında,
Türkiye kıyılarının durumunu fiziksel ve yönetsel açılardan ele alan ve kimi öneriler
592
Global Environment Facility, Turkish National Committee on Coastal Zone Management,
Bodrum Peninsula Coastal Zone Management, (Basım yeri belirtilmemiş), 1995.
302
getiren bir yazanak hazırlatmak olmuştur.593 Yapıtta özetle, Türkiye’de yasal ve
kurumsal açıdan çok başlılığın yaşandığı; sektörel yönetimler arasında eşgüdümü
sağlayacak, yerinden yönetim ilkesine göre kurulmuş, kapsayıcı bir yönetimin
kurulmasının gerekli olduğu; kıyının daha geniş bir biçimde tanımlanması gerektiği;
yeterli teknik ve akçal desteğin sağlanması; kıyıların tehlike altında olduğu gerçeğinin
kamuya duyurulması; planların onaylanması ve ruhsat verme gibi yetkilere sahip olan,
kamu kuruluşları, özel sektör ve gönüllü örgütlerin temsilcilerinden oluşan bir kıyı
kurulunun kurulması önerilerinde bulunulmuştur.
Söz konusu Dünya Bankası yazanağını tartışmak, yazanakta önerilen yönetim
modelinin Türkiye'nin yönetsel yapısı ile uyumunu sorgulamak üzere aynı yıl Kalkan’da
yapılan toplantıda dile getirilen görüş ve öneriler şöyle özetlenebilir: 594 Türkiye’de kıyı
alanlarının yönetiminde çok sayıda yasa ve kurumun etkili olması türlü sorunları da
beraberinde getirmektedir. Korunması gereken yerlerde genellikle birden fazla örgütün
sorumlu bulunması yetki ve sorumluluk çatışmasına yol açmaktadır. Bu nedenle sektörel
ve parçacıl yaklaşımların bırakılarak daha kapsamlı bir yaklaşımın geliştirilmesi
zorunludur. Turizm, kültür, özel koruma bölgeleri gibi sektörel alanların ve bunlardan
sorumlu olan örgütlerin durumu yeniden belirlenmelidir. Kıyı bölgesindeki gelişimi
yönlendirmek ve denetlemek için yerel ve özeksel yönetim arasında yeni bir yönetim
düzeyi oluşturulmalıdır. Yasal düzenlemelerde birbirleriyle çelişkili görünen hükümler
belirlenmeli, kapsamlı bir yönetim için gereken düzenlemeler yapılmalıdır. Söz konusu
toplantıda, Dünya Bankası'nca hazırlanan yazanağın genelde olumlu karşılandığı, ancak
593
Coastal Zone Management (CZM) in Turkey, Mediterranean Environment Technical
Assistance Program (METAP) Consultant Report, 15 May 1991.
594
Akdeniz Çevre Teknik Yardım Programı (METAP), Türkiye’de Kıyı Alanları Yönetimi:
Toplantı Sonuçları-Öneriler (Çevre Bakanlığı ve Dünya Bankası Ortak Toplantısı), Kalkan 5-7
Temmuz 1991; ayrıca Bkz. Erdal Özhan, “Coastal Zone Management in Turkey”, Ocean & Coastal
Management, Vol.30, Nos 2-3, s.169.
303
“kıyı kurulu” kurulması önerisinin, öngörülen biçimiyle Türk kamu yönetimi dizgesine
çok da uygun olmadığı görüşüne kimi eleştiriler yöneltilmiştir.595
Dünya Bankası Türkiye'de kıyı alanlarının yanı sıra kimi çevre sorunları ile
ilgili projelere de destek vermektedir; dolaylı biçimde kıyı alanlarını da ilgilendiren bu
projeler şöyle özetlenebilir: 1996 yılında, koruma alanları ve sürdürülebilir kaynak
yönetimi konusunda dört ayrı yerde, Artvin’deki Camili ormanlık alanında, Kayseri’deki
Sultan Sazlığı’nda, Köprülü Kanyon Ulusal Parkı’nda ve Kırklareli’nin İğneada
yöresinde örnek projeler başlatılmıştır. Bu çalışmaların ortak amacı, uluslararası açıdan
önemi olan ormanlar, sulak alanlar gibi doğal değerlerin biyolojik çeşitliliğini korumak
ve çevrebilimsel açıdan bütünlüğünü sağlamaktır.596 1997-1998 yılları arasında da,
Antalya Büyükşehir Belediyesi’nce katı atık sistemi kurulmasına,597 1996-1997 arasında
Marmaris’te598 ve Çeşme Alaçatı’da599 içme suyu sağlanması ve kanalizasyon sisteminin
yapılmasına destek olmak amacıyla iki ayrı proje uygulamaya konmuştur.
Dünya Bankası'nın Türkiye kıyılarına yönelik etkisinin yalnızca kıyı yönetimi
projeleri bazında ele almanın eksik olacağı belirtilmişti. Dünya Bankası'nın türlü altyapı
projeleri için akçal destekte bulunması, kıyılara ilişkin kimi yeni sonuçlar da
595
Dünya Bankası'nın yazanağında önerilen kurul, kıyı alanları alanında sunulacak türlü hizmetler
arasında eşgüdümü sağlayacak, planlama ve imar konularında yetkili olacaktı. Ancak bu öneriye,
tüzel düzenlemelerin güvence altına almadığı bu tür bir örgütlenmenin yalnızca danışma organı
niteliğinde kalacağı, bugünkü yönetsel yapı içinde, sözü edilen karma yapılı kurulun kamu
hizmetlerinde söz sahibi olamayacağı, dolayısıyla işlevini yitireceği biçiminde eleştiriler getirilmiştir.
Bkz. (Ruşen Keleş ve Mümtaz Soysal'ın konuşmaları), Türkiye’de Kıyı Alanları Yönetimi:
Akdeniz Çevre Teknik Yardım Programı (METAP), Toplantı Sonuçları-Öneriler, Kalkan, 5-17
Temmuz 1991, s.19-24.
596
World Bank, Turkey-Protected Areas and Sustainable Resource Management, TurkeyBiodiversity and Natural Resource Management Project, (http:\\www.worldbank.com), Temmuz
2000.
597
World Bank, Turkey-Antalya Solid Waste Management, (http:\\www.worldbank.com), Mart
2000.
598
World Bank, Turkey-Marmaris Water Supply and Sewerage Project, (http:\\www.worldbank.
com), Mart 2000.
599
World Bank, Turkey-Cesme-Alacati Water Supply and Sewerage Project, (http:\\www.world
bank.com), Mart 2000.
304
doğurmaktadır. Geleneksel olarak kamu kesimi eliyle yürütülen içme suyu,
kanalizasyon, arıtma tesisleri gibi hizmetlerin, Dünya Bankası'nın verdiği kredi ya da
borçların bir ön koşulu olarak kamu kesiminin dışlanarak pazar düzenekleri içinde
yerine getirilmesi, söz konusu dolaylı etkilerden bir diğeri olarak burada anılabilir.600
Kuşkusuz, sözü edilen etki, Dünya Bankası'nın uygulamaya çalıştığı yapısal uyarlama
politikalarının Türkiye'de kamu yönetimine bütüncül etkisinin yalnızca bir bölümünü
oluşturmaktadır.
2.OECD
Türkiye'de yeni belirlemeye başlayan kıyı yönetimi uygulamalarında OECD de
söz sahibi uluslararası örgütler arasında. OECD, 23 Temmuz 1992 tarihinde bütüncül
kıyı alanları yönetimi üzerine bir tavsiye kararı yayınlamıştır. Üye ülkelerde bütüncül
kıyı alanları yönetiminin uygulanmasını temel alan bu karar, kıyı alanındaki değişik
sektörler arasında bütünleşmenin sağlanmasını, veri elde etme ve izleme dizgelerinin
kurulmasını, çevresel önlemlerde ekonomik ve toplumsal ölçütlerin birlikte göz önünde
bulundurulmasını, halk katılımını, eğitimin ve bilinçlendirmenin yaygınlaştırılmasını,
kirleten öder ilkesini ve kıyı alanlarındaki yerel, ulusal ve uluslararası girişimler
arasında eşgüdümün kurulmasını öngörmektedir.601 Söz konusu kararın üye ülkelerdeki
etkilerini ortaya koymak amacıyla yapılan bir çalışmada, OECD'nin anılan kararının,
Türkiye'de kıyı yönetimi ile ilgili tüzel düzenlemelere olumlu yönde etkide bulunduğu
belirtilmektedir.602
600
İSKİ, Çukurova Kentsel Gelişme Projesi, Bursa Su ve Çevre Sağlığı Projesi (1993) ve Antalya Su
ve Çevre Sağlığı Projesi (1995) uygulamaları aracılığıyla kamu yönetimi dizgesine bulunulan etki
için Bkz. Birgül Ayman Güler, "Küreselleşme ve Yerelleşme: Yerel Altyapı Sektörü", Çağdaş Yerel
Yönetimler, Temmuz 1997, Cilt 6, S.3, s.62-77.
601
Organisation for Economic Co-operation and Development, Coastal Zone Management:
Integrated Policies, Paris, 1993, s.7-8.
602
Organisation for Economic Co-operation and Development, Integrated Coastal Zone
Management: Review of Progress in Selected OECD Countries, OCDE/GD (97) 83, Paris, 1997,
s.10.
305
3.Akdeniz Çevresel Teknik Destek Programı (METAP)
Bu bölümde değinilmesi gerektiği düşünülen bir diğer örgütlenme de Akdeniz
Çevresel Teknik Destek Programı (METAP). METAP, 1990 yılında Akdeniz
bölgesindeki türlü çevre sorunlarına akçal ve teknik destek sağlamak üzere kurulmuştur.
Programın akçal kaynağı, Avrupa Birliği, Avrupa Yatırım Bankası, Birleşmiş Milletler
Kalkınma Programı ve Dünya Bankası'dır. 603 Akdeniz ülkeleri için türlü çevre yönetimi
projeleri hazırlamak, bu ülkelerdeki çevre yönetimini güçlendirmek, çevreye duyarlı
politika önerilerini desteklemek ve buralardaki çevre yatırım kararlarını desteklemek
programın ana amacıdır. 604 METAP'ın Türkiye'de kıyı alanlarına yönelik ilk girişimi
1991 yılında Kalkan'da kıyı alanları yönetimi üzerine bir toplantı düzenlemek
olmuştur.605 Bunun dışında METAP Türkiye'de, bugüne değin, katı atık yönetimi,606
Çevre Bakanlığı'nın kurumsal açıdan güçlendirilmesi, kıyı alanları yönetimi ve çevre ile
ilgili kimi projelere destek sağlamıştır.607
IV.Türkiye'de Kıyı Yönetimi Girişimlerinde Önerilen Kurumsal Yapı
Bu bölümde, son dönemde Türkiye'de kıyı yönetimi alanında başlatılan
girişimlere egemen olan yönetim anlayışı üzerinde durulacak; söz konusu deneyimlerde
uygulamaya yönelik olarak önerilen kurumsal ve örgütsel yapılanma biçimleri ve
603
Ivica Trumbic, An Assessment of Integrated Coastal Area Management Initiatives in the
Mediterranean: Experiences from METAP and MAP (1988-1996), Priority Actions Programme
Regional Activity Centre (PAP/RAC), Split, 1997, s.11.
604
What is METAP ?, (http://www.metap.org), Şubat 2000; METAP History, (http://www.metap.
org/ history.htm), Şubat 2000.
605
Akdeniz Çevre Teknik Yardım Programı (METAP), Türkiye’de Kıyı Alanları Yönetimi:
Toplantı Sonuçları-Öneriler (Çevre Bakanlığı ve Dünya Bankası Ortak Toplantısı), Kalkan, 5-7
Temmuz, 1991.
606
METAP bugüne değin, Türkiye'de Marmaris, Diyarbakır, Mersin, Marmara Bölgesi su ve
kanalizasyon projelerine akçal destekte bulunmuştur. Bkz. Mediterranean Environmental
Technical Assistance Programme, Country Priorities: Turkey, (htttp://www.metap.org/turkey.
htm), Şubat 2000.
607
Devlet Planlama Teşkilatı, Türkiye Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Planı, 2. Baskı, Şubat
1999, Ankara, s.11.
306
öngörülen yönetsel düzeneklerin dayandığı temel ilkeler sergilenmeye çalışılacaktır.
Böylece, kıyı alanları için getirilmek istenen yeni düzenlemelerin hangi ilkeler
doğrultusunda biçimlendirildiği, nasıl bir anlayışın ürünü olduğu çözümlenmeye
çalışılacaktır. Kıyı alanları yönetiminde benimsenen yeni yaklaşımlarla son yıllarda
kamu yönetimi anlayışında gözlenen değişiklikler arasında bir koşutluğun kurulup
kurulamayacağı ya da söz konusu yaklaşımların son dönemde ortaya çıkan toplumsalekonomik dönüşümlerden ne ölçüde etkilendiği de burada ele alınacaktır. Bu bağlamda,
söz konusu kıyı yönetimi programlarında önerilen örgütlenme modellerinin Türk kamu
yönetimi dizgesi içindeki yerinin, geleneksel yönetsel yapıyla uyumluluğunun
sorgulanması da bölümün bir diğer konusunu oluşturacaktır.
A.İzmir Körfezi Kıyı Alanı Yönetimi Programı
Bölgede birden fazla sorumlu örgüt ve kuruluşun bulunmasının bütüncül kıyı
alanları yönetimi sürecinde kimi sorunlar doğuracağı, yürütülen etkinlikler arasında
eşgüdümün sağlanamayacağı düşüncesiyle bir "Bütüncül Kıyı Yönetimi Kurulu"
oluşturulması önerilmektedir. Söz konusu kurul, yörenin ekonomik, toplumsal ve
çevresel konularda bölgesel gelişmesinden sorumlu olacaktır. Kurul ayrıca, bölgenin
gelişmesi için yürütülecek çalışmalar arasında eşgüdüm kuracak; doğal kaynaklar
üzerinde izleme ve denetimi gerçekleştirecek; sürekli ve dengeli kalkınma ile ilgili
çeşitli yasa tasarılarının hazırlanmasına ve siyasa önlemlerinin alınmasına katkıda
bulunacak; yörenin bölgesel ve bütüncül ana planının hazırlanmasını sağlayacaktır.
Kurulun üyeleri, bölgedeki valiler, büyükşehir ve ilçe belediye başkanları olacaktır.
Çevre Bakanlığı, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı ve Devlet
Planlama Teşkilatı gibi konu ile ilgili örgütlerin temsilcileri, yöredeki yerel sanayi
örgütleri ve sivil toplum kuruluşları da kurula katılacaklardır. Ayrıca bu kurulun altında
görev yapacak dört alt-kurul daha oluşturulacaktır. Bu alt kurulların başkanları da üstkurulun üyeleri olacaktır. Söz konusu alt kurullar şöyle: Bilgi ve İzleme Alt Kurulu;
Çözümleme ve Öngörü Alt Kurulu, Planlama Alt Kurulu; Uygulama Alt Kurulu. Ancak
bu önerinin yaşama geçirilememesi, yani bu kurulun yasal bir temele kavuşturulamaması
durumunda, kurul resmi olmayan bir danışma organı biçiminde varlığını sürdürecektir.
307
Bütüncül kıyı alanları yönetimi sürecinin başarıya ulaşması için bu kurulun
oluşturulması zorunlu görüldüğünden, önerilen örgütlenme biçiminin var olan yönetim
yapısı ile nasıl uyumlu duruma getirileceğinin araştırılması da öngörülmektedir. 608
B.İskenderun Körfezi Çevre Yönetimi Projesi
İskenderun Körfezi Projesi'nde, İskenderun Körfezi'nin özel bir örgütlenme
biçimine gereksinim duyduğu, görüşünden yola çıkılarak karma yapılı bir özel şirket
kurulması önerilmektedir. Bu tür bir yönetim modelinin, var olan yönetsel yapının
olumsuz ya da eksik yönlerini gidereceği ve planın daha etkili bir biçimde
uygulanmasına yardımcı olacağı öngörülmüştür. Söz konusu şirket, ilgili bakanlıklar ve
kuruluşların, yerel yönetimlerin ve yerel toplumsal edimcilerin bir araya gelmesiyle
oluşturulacaktır. Böylece yeni örgütlenme biçimi, kararların daha hızlı alınmasını ve
uygulanmasını sağlayacak, kimi bürokratik engellerin aşılmasını kolaylaştıracak,
öngörülemeyen durumlara karşı daha kolay müdahale edilmesine olanak tanıyacak, var
olan geleneksel yönetim birimleri arasında eşgüdümü sağlayacak ve uygulama aşaması
için yeni gelir kaynakları bulma şansını artıracaktır.609 Ancak, karma ortaklı bir şirket
kurma önerisinin gerçekleştirilemediğini, geleneksel yönetim organlarının projenin
yürütülmesinden sorumluluğunu sürdürdüğünü belirtmek gerekir.610
C.Mersin Bütüncül Kıyı Yönetimi Projesi
Mersin Bütüncül Kıyı Yönetimi Projesi'nin beş ana ilke üzerine kurulduğundan
daha önce söz edilmişti: "Sürdürülebilirlik", "dinamizm", "esneklik", "koruma" ve "çok
ortaklılık". Sürdürülebilirlik ilkesi ile "doğal kaynakların tahrip olmayacak ve
tükenmeyecek bir biçimde etkin kullanımı-korunması dengelerini gözetmek" anlatılmak
istenmektedir. Dinamizm, projenin, bölgede zaman içine değişen koşullara uyum
608
United Nations Environment Programme, Priority Action Programme, Integrated Management
Study for the Area of İzmir, Priority Actions Programme Regional Activity Centre, Split, 1994,
s.91,92,112.
609
Hamamcı, Aruoba, Çoban, İskenderun Bay Project Volume I, s.76, 77.
308
sağlaması anlamına gelmektedir. Esneklik, söz konusu değişimler karşısında, almaşık
araçların geliştirilmesidir. Koruma, "hassas ekosistemlerin belirlenmesi ve koruma
stratejilerinin saptanması"nı vurgulamaktadır. Çok ortaklılık ise çözüm yolunda birlikte
hareket etmeyi gerektiren bir ilke olarak düzenlenmiştir.611 Mersin kıyı alanları için
getirilmek istenen yeni yönetim modeli büyük ölçüde "çok ortaklılık" ilkesi
doğrultusunda oluşturulmuştur. Yöredeki yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları, özel
kuruluşlar ve özeksel yönetimin taşra örgütü, önerilen yeni yapının kurucu öğeleridir.
Bölgede sürdürülecek olan kıyı yönetimi etkinlikleri arasında eşgüdümü kurmak üzere
"Entegre Proje Yönetim Grubu" adını taşıyan bir kurulun oluşturulması öngörülmüştür.
Bu kurulun ana işlevi, daha alt düzeydeki proje grupları612 arasında bütünlüğü sağlamak
olacaktır. Entegre Proje Yönetim Grubu ile alt-projeler arasında iletişimi sağlamak ve
diğer yönetsel işleri görmek üzere bir "sekreterya" da kurulacaktır. Çevre Bakanlığı ve
İçel Valiliği, sekreteryadan sorumlu olacak organlardır. Söz konusu sekretaryanın
örgütlenme yapısı için "kamu sektörü yapılanması" ve "özel sektör yapılanması" olarak
iki seçenek sunulmaktadır. 613
610
Algan, Bölgesel Çevre Yönetiminde Model Arayışları: Akdeniz, s.111.
611
A.R.Tanas, A.N. Önen ve diğerleri, "Mersin Kıyı Bölgesi Entegre Planlama Projesi", Özhan, E.
(Ed.), Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları I. Ulusal Konferansı Bildiriler Kitabı, 24-27 Haziran
1997, Kıyı Alanları Yönetimi Türk Milli Komitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1997, Ankara,
s.149.
612
Proje kapsamında, yerel düzeyde uygulamaları yürütmek üzere 8 ayrı alt proje kümesinin
oluşturulması öngörülmektedir. Söz konusu projelerin konu başlıkları şöyle: "Koruma Politikaları
Belirlemek", "Müftü Deresi Havzası Koruma Projesi", "İkinci Konut Yönetimi", "Silifke'nin Stratejik
Planlamasının Hazırlanması", "Berdan Nehri Yönetim Çalışması", "Orta ve Küçük Ölçekli
Yerleşimlerde Atıksu Yönetimi", "Endüstriyel Kirlilik Yönetimi", "Bölgesel Katı Atık Yönetimi".
613
Çevre Bakanlığı, Mersin Kıyı Bölgesi Entegre Planlama Projesi: Final Rapor, KENTKUR,
Ankara, 1996; A.R.Tanas, A.N. Önen ve diğerleri, "Mersin Kıyı Bölgesi Entegre Planlama Projesi",
Özhan, E. (Ed.), Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları I. Ulusal Konferansı Bildiriler Kitabı, 24-27
Haziran 1997, Kıyı Alanları Yönetimi Türk Milli Komitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1997,
Ankara, s.150-152.
309
D.Belek Kıyı Yönetimi Programı
Belek Kıyı Yönetimi Planı kapsamında yer alan etkinliklerin uygulamaya
geçirilmesinde bir yerel yönetim birliğinden yararlanılması kararlaştırılmıştır. Buna
göre, yöredeki bütün yerel yönetimleri içine alan "Serik-Belek-Akınlar (Kadriye)
Turizm Merkezleri ile Çevrili Kültür ve Geliştirme ve Altyapı İşletme Hizmet Birliği",
aynı zamanda, yönetim planının uygulanmasından da sorumlu olacaktır.614 Belek
yöresinde güçlü bir gönüllü örgüt yapılanması olmadığından, bu anlamda, yalnızca
konut kooperatiflerinden söz edilebileceğinden, yönetim planında sivil toplum
örgütlerinin katılımına yer verilmemiştir.615
E.Çıralı Kıyı Yönetimi Programı
Çıralı kıyı yönetimini yürütecek kurumsal düzenlemeyi ortaya koymak için
Çıralı Kıyı Yönetimi Planı'na ve bu belgeye dayanak oluşturan iki ara yazanağa616
bakmak gerekecektir. Söz konusu yazanaklarda, bugünkü biçimiyle Çıralı köy
yönetiminin kıyı yönetimi planını uygulayabilecek durumda olmadığı, bundan ötürü
yeni bir yapılanmaya gitmenin gerekli olduğu üzerinde durulmaktadır. 617 Buna göre,
614
Doğal Hayatı Koruma Derneği, World Wide Fund for Nature, World Bank, Belek Kıyı Yönetimi
Planı, (Basım yeri ve tarih belirtilmemiş.), s.3.
615
Arturo Lopez Ornat, Filiz Demirayak, Belek Management Plan 1995, Doğal Hayatı Koruma
Derneği, World Wide Fund for Nature, İstanbul, 1996, s.33.
616
Emre, Çıralı Kıyı Yönetimi Planı: Kurumsal ve Örgütsel Yapı, 1. Ara Rapor (Durum
Değerlendirmesi); Emre, Çıralı Kıyı Yönetimi Planı: Kurumsal ve Örgütsel Yapı, 2. Ara Rapor
(Örgütlenme Seçenekleri).
617
Çıralı Kıyı Yönetimi Planı'nın kurumsal ve örgütsel yapısına ilişkin olarak hazırlanan "2. Ara
Rapor"da yönetim planında öngörülen hizmet alanlarının büyük bölümünün kamu kuruluşlarının
görev ve sorumluluğunda bulunduğu, ancak görev-yetki çatışmasından ya da teknik-akçal
yetersizliklerden ötürü söz konusu hizmetlerin etkili biçimde sunulamadığı belirtilmektedir. Çıralı
Kıyı Yönetimi Planı'nda sözü edilen sekiz etkinlik ya da hizmet alanı, eco-tarım, eco-turizm, çevre
kirliliğinin izlenmesi ve denetlenmesi, çevresel değerlerin korunması, imar etkinlikleri ve
yapılaşmanın denetimi, altyapı hizmetleri, turizm yatırımları, Çıralı Festivali'nin düzenlenmesinden
oluşmaktaydı. Bkz. Emre, Çıralı Kıyı Yönetimi Planı: Kurumsal ve Örgütsel Yapı, 2. Ara Rapor
(Örgütlenme Seçenekleri).
310
yeni örgütlenme biçimlerinin, "halkın doğrudan ve dolaylı katılımı", etkinliklerin
"bütünlük" içinde gerçekleştirilmesi ilkelerine dayalı olarak geliştirilmesi gerekmektedir.
Uyulması gereken bir diğer ilke de "etkililik ve verimlilik" olmalıdır. Birinci yazanakta,
örgütlenme modeli açısından üç seçeneğin söz konusu olduğu belirtilmektedir.
Bunlardan birincisi, Güney Antalya Turizmi Geliştirme Altyapı İşletme Birliği'nin
(GATAB) bu konuda öncü bir rol üstlenmesidir. İkincisi, karma bir şirketin
kurulmasıdır. Son seçenek ise yine karma yapıda bir kooperatif eliyle uygulamanın
gerçekleştirilmesidir. Yazanakta, önceden yapılan toplumbilimsel araştırmalarda, yerel
halkın büyük bir bölümünün şirketleşme değil kooperatifleşmeden yana olduğunun
ortaya çıktığı da belirtilmektedir.618 İkinci yazanakta yer verilen önerilerin olduğu gibi
Çıralı Kıyı Yönetimi Planı'nca benimsendiği görülmektedir; yönetim planının kurumsal
yapılanmaya ilişkin önerileri bu yazanaktan alınmıştır. Kurumsal yapılanma konusunda
ikinci yazanağa dayanan Çıralı Kıyı Yönetimi Planı'nın son biçiminde, bir özel şirket
eliyle etkinliklerin sürdürülmesi önerisinin bırakıldığı, bunun yerine iki ayrı seçeneğin
sunulduğu görülmektedir. Birinci seçenek, yöredeki altyapı hizmetlerini üstlenmiş
durumda olan GATAB'ın öncü örgüt olarak ön plana çıkarılması ve bunun yanı sıra
karma bir şirketin kurulması olarak sunulmuştur. Ancak bunun uygulamada türlü
sorunlar doğuracağı, GATAB yetkilileri ve Kaymakamlıkla yapılan görüşmelerde,
GATAB'ın tarım ve turizm gibi yeni hizmet alanlarına girmek istemediğinin anlaşılması
üzerine söz konusu önerinin gerçekleşme şansının fazla olmadığı da belirtilmiştir. Planın
ikinci önerisi ise bir "entegre yönetim modeli"nin geliştirilmesidir. Buna göre, planda
öngörülen hizmet alanları türlü örgütler arasında dağıtılacak, bunların arasında eşgüdüm
ve bütünlük sağlanacaktır. Planda belirtilen hizmet alanları, Kaymakamlık, Antalya İl
Tarım Müdürlüğü, GATAB, Köy Muhtarlığı, İl Çevre Müdürlüğü, DHKD ve kurulması
618
Sözü edilen araştırmaya göre, Çıralı halkının büyük bölümü köy tüzel kişiliğinden kurtulup
belediye olmak istemektedir; yörede kıyı yönetimi etkinliklerinin bir kooperatif ya da şirket eliyle
görülmesini isteyenlerin oranı sırasıyla %81 ve %56’dır. Her ne kadar, halkın geleneksel yönetim
yapısının dışındaki örgütlenme biçimlerine yönelik istemi yüksek olsa da, şirketin asıl olarak kar
amacını taşıyacağı, kooperatifinse türlü güç odaklarının elinde olacağı düşünülmektedir. Bkz. Aras
Yumul, Andrzej Furman, Çıralı: A Socio-Economic Profile: The Final Report, Doğal Hayatı
Koruma Derneği, (Basım yeri belirtilmemiş), 1999.
311
tasarlanan "Çevre Koruma, Geliştirme, Turizm, Üretim ve İşletme Kooperatifi" eliyle
gerçekleştirilecektir (Bkz. Çizelge 13). Plan kapsamında gerçekleştirilecek etkinlikler
arasında eşgüdümü sağlamak üzere, yöredeki kamu kurumlarının, gönüllü örgütlerin ve
yerel halk temsilcilerinden oluşması öngörülen, geniş tabanlı,
bir
"Mahalli
Koordinasyon Kurulu"nun kurulması önerilmektedir.619 Çıralı Kıyı Yönetimi Planı
kapsamındaki bütün konular bu kurulun görev alanına girecektir. Kurulun toplantı ve
karar alınmasında üye tam sayısının salt çoğunluğu aranacak, oyların eşitliği durumunda
Kaymakam'ın oyu, iki oy değerinde olacaktır. Yasal düzenlemelerin, yönetsel
makamların görev alanlarıyla ilgili danışmalarda bulunmak üzere kurullar oluşturmasını
engellemediği, Kaymakamlığın Ulupınar Köyü Muhtarlığı'na yazacağı bir yazının -her
ne kadar hukuki bir dayanağı bulunmasa da- kurula resmi bir kimlik kazandıracağı da,
planda belirtilmiştir.
619
Mahalli Koordinasyon Kurulu'nun oluşum biçimi şöyle: Kemer Kaymakamı, Antalya Kültür ve
Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu temsilcisi, GATAB Müdürü, ALTAŞ Genel Müdürü, Ulupınar
Köyü Muhtarı, Ulupınar Köyü İhtiyar Heyeti'nden 2 kişi; Doğal Hayatı Koruma Derneği Çıralı Proje
Yürütücüsü, Doğal Hayatı Koruma Derneğini temsil eden bir proje yöneticisi, pansiyon ve restorant
işletmecilerinin kendi aralarından seçecekleri 2 kişi, seracılar ve tarımla uğraşan kesimin kendi
aralarından seçecekleri 2 kişi, balıkçı ve motorcuların kendi aralarından seçecekleri 2 kişi; kooperatif
kurulduktan sonra kooperatif başkanı ile yönetim kurulundan 2 üye. Bkz. Doğal Hayatı Koruma
Derneği, Çıralı Kıyı Yönetimi Planı, İstanbul, 2001, s.3-17.
312
Çizelge 13: Çıralı Kıyı Yönetimi Planı Çerçevesinde Yerine Gerilecek Temel
İşlevler ya da Etkinlik Alanları (Gelecekteki Durum)
Etkinlik Alanı
Organik tarım
Yapılması Gereken İşler
Yönetim Planı Çerçevesinde Sorumlu
Olacak Kuruluşlar
Organik tarım etkinliklerinin desteklenmesi Kooperatif-Kemer Kaymakamlığı
Antalya İl Tarım Müdürlüğü
amacıyla tarımla uğraşan köylünün eğitimi,
Organik tarım etkinlikleri için gerekli
girdilerin uygun koşullarla sağlanması,
Eko-Turizm
Organik tarım ürünlerinin sertifikalandırılması ve Kooperatif
Pazarlanması.
Doğa rehberi yetiştirmek için eğitim kurslarının Kooperatif
düzenlenmesi,
Eko-turizm
etkinliklerinin
pazarlanması,
Çevre Kirliliğinin
İzlenmesi ve Denetlenmesi
olan Kooperatif-KemerKaymakamlığı-GATAB
tanıtılması
ve Kooperatif-Kemer Kaymakamlığı-Antalya
Turizm Müdürlüğü-Turizm Bakanlığı
İl
Pansiyonların ve genel olarak Çıralı sahilinin Kooperatif-Kemer Kaymakamlığı
ekolojik özellikleriyle tanıtılması.
Antalya İl Turizm Müdürlüğü-Turizm Bakanlığı
Denizden, içme ve kullanma suyundan, topraktan GATAB
numunelerin alınıp analiz edilmesi,
Kirlilik düzeyine göre gerekli önlemlerin alınması Kemer Kaymakamlığı
konusunda ilgili makamların (Vaİilik, İl Çevre GATAB
Müdürlüğü, Sahil Güvenlik Komutanlığı) haberdar Muhtarlık
edilmesi; gereken önlemlerin alınıp alınmadığının
izlenmesi,
Çevresel Değerlerin
Korunması
Deniz suyu, içme ve kullanma suyu ile toprakta Antalya Valiliği (İl Çevre Müdürlüğü),
oluşan kirliliğin engellenmesi için gereken Sahil Güvenlik Bot Komutanlığı
önlemleri almak, kirletenleri cezalandırmak.
Denizkaplumbağası üreme mevsiminde koruma DHKD, Çevre Bakanlığı (İl Çevre Müdürlüğü)
programının uygulanması,
DHKD’nin kılavuzluğunda Muhtarlık, Kemer
Kumsalın ekolojik, özelliklerinin korunmasına Kaymakamlığı (Kooperatif ve GATAB destek
sağlayabilir)
yönelik önlemlerin alınması,
İmar Etkinlikleri ve
Yapılaşmanın Denetimi
Çıralıya özgü (diğer) flora ve faunanın korunması.
Koruma İmar Planının onaylanıp kesinleşmesini
takiben mevcut yapıların plana uygun hale
getirilmesi ve ruhsatlandırılması,
Altyapı Hizmetleri
Antalya Valiliği (İl Çevre Müdürlüğü)
Antalya KTVK Kurulu, Kemer Kaymakamlığı,
Antalya Valiliği (Bayındırlık ve İskan İl
Müdürlüğü), Muhtarlık
Kemer Kaymakamlığı, Antalya Valiliği
Kıyı Kanunu hükümlerinin tam olarak uygulanması, (Bayındırlık ve İskan İl Müdürlüğü)
kıyı bandındaki yapıların kıyı kenar çizgisinin
gerisine çekilmesi.
Kemer
Kaymakamlığı,
İçme ve kullanma suyunun yerleşim yeri içinde GATAB-ALTAŞ,
Antalya Valiliği (Köy Hizmetleri İl Müdürlüğü)
dağıtımının yapılması,
Kanalizasyon sisteminin
kurulması ve işletilmesi
ve
arıtma
tesisinin
Katı Atıkların toplanması ve işlenmesi
GATAB-ALTAŞ
GATAB-ALTAŞ,
GATAB-ALTAŞ,
Kemer
Kaymakamlığı,
Köy içi yolların yapılması, sahil bandında yürüyüş Antalya Valiliği (Köy Hizmetleri İl Müdürlüğü),
(Turizm Bakanlığı destek sağlayabilir.)
yollarının yapılması ve diğer peyzaj çalışmaları
Turizm Yatırımları
Çıralı Festivalinin
Düzenlenmesi
Karşılama Merkezinin ve diğer kamu tesislerinin
yapılması
Turistik tesislerin (pansiyon, restoran ve diğer
günübilirlik tesisler) Turizmi Teşvik Kanunu
çerçevesinde belgelendirilmesi
Çıralı Festivalinin sürekliliğinin sağlanması, yurt
içinde ve dışında tanıtımının yapılması.
Muhtarlık, Kooperatif, Kemer Kaymakamlığı,
(Turizm Bakanlığı destek sağlayabilir.)
Turizm Bakanlığı, Antalya Valiliği (İl Turizm
Müdürlüğü), Kemer Kaymakamlığı
Muhtarlık,
DHKD,
Kooperatif,
Kemer
Kaymakamlığı, Antalya Valililiği (İl Kültür
Müdürlüğü)
Kaynak: Doğal Hayatı Koruma Derneği, Çıralı Kıyı Yönetimi Planı, İstanbul, 2001, s.3-14_3-16.
313
F.Bodrum Yarımadası Kıyı Alanları Yönetimi Projesi
Uygulamaya
dönük
etkinlikleri içermeyen
bir
araştırma projesi olarak
nitelenebilecek "Bodrum Yarımadası Kıyı Alanları Yönetimi Projesi"nde yer alan
kurumsal yapılanma önerisi şöyle özetlenebilir: Kıyı yönetiminde yer alan türlü sektörler
ve yönetim birimleri arasında eşgüdümü sağlayacak, yerel ve ulusal nitelikte yeni
örgütlenmelere gidilmesi gereklidir. Bu amaç doğrultusunda, ulusal düzeyde, ilgili
bakanlıklar, araştırma kurumları, özel sektördeki girişimciler ve gönüllü örgütlerin
etkinlikleri arasında uyumu sağlamak, kıyı yönetimi projelerine akçal destekte bulunmak
ve kıyı yönetiminde izlenmesi gereken temel politikaları saptamak üzere Başbakanlığa
bağlı bir kıyı yönetimi birimi (müsteşaarlık), yerel düzeyde ise kıyı yönetimi projelerini
yaşama geçirmek üzere yöre belediyelerin kendi aralarında kuracakları bir kıyı yönetimi
birliği önerilmektedir. Böylece ulusal kıyı yönetimi birimi, kıyı yönetiminde izlenecek
ana politikaların, ilkelerin belirlenmesi ve yerel kıyı yönetimi programlarının
denetlenmesi işlevlerini yerine getirirken, yerel yönetim birliği ise kıyı yönetimi
çerçevesinde öngörülen uygulamaları gerçekleştirecektir.620
G.Trabzon Kıyı Yönetimi
Trabzon Kıyı Yönetimi Projesi'nde tek bir yönetsel yapının benimsenmediği,
birden fazla seçeneğin göz önünde bulundurulduğu görülmektedir. Buna göre, ilk olarak,
bugünkü yönetsel dizge içinde uygulamalara devam edilmesi düşünülebilir. İkinci
seçenek, geleneksel kurumsal yapının güçlendirilerek sürdürülmesidir. Varolan yapı
içerisinde, kamu kuruluşlarına danışmanlık görevi yapacak, çalışmalarda eşgüdümü
sağlayacak, geniş tabanlı, resmi, özel ve gönüllü kuruluşların temsilcilerinin
katılımından oluşacak "Kıyı Koruma Kurulu" adında bir kurul oluşturulabilir. Üçüncü
olarak, söz konusu özel görevli bir kurul oluşturmak yerine, Karadeniz Teknik
Üniversitesi'ndeki bir Enstitü ya da Merkez'in bu işlevleri yerine getirmesi görüşü dile
getirilmiştir. Dördüncü seçenekse, kıyı ile ilgili özel ve resmi kuruluş temsilcilerinin
620
Global Environment Facility, Turkish National Committee on Coastal Zone Management,
Bodrum Peninsula Coastal Zone Management, (Basım yeri belirtilmemiş), 1995, s.38-39.
314
içinde yer alacağı bir vakıf kurmaktır. Bu tür bir örgütlenmenin, yerli ve yabancı
kaynaklardan akçal destek sağlama esnekliğine sahip olacağı düşünülmektedir. Bir diğer
öneri ise Trabzon için anakent belediyesi oluşturulması, bu yerel yönetim birimi eliyle
kıyıya ilişkin etkinliklerin sürdürülmesidir. Önerilen son seçenekse, il özel yönetimini,
yöredeki bütün belediyeleri ve köyleri içine alacak bir yerel hizmet birliğinin
kurulmasıdır. Bu yapının yanı sıra, özel kesimdeki ilgili kuruluşların, gönüllü örgütlerin
temsilcilerinin
katılımıyla
oluşan
bir
danışma
organına
yer
verilmesi
de
621
öngörülmektedir.
H.Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi Yönetim Planı
Patara yönetim planının kapsadığı alan iki ilin sınırları içine girdiğinden, aynı
alan içinde birden fazla yönetsel birim yetkilerini kullanabilecektir. Ayrıca yörede, iki il
özel yönetimi, iki belediye ve altı köy bulunmaktadır. Bu durumun yönetimde çok
başlılığı getireceği, çalışmalar arasında eşgüdümün sağlanamayacağı ve etken bir çevre
yönetimi kurulamayacağı düşüncesiyle yeni bir örgütlenmenin gerekli olduğu
belirtilmektedir. Yönetim planının hazırlık aşamasında tek bir kurumsal yapılanma
modeli ortaya konulmamış, yerelleşmenin sağlanmasına yönelik türlü öneriler dile
getirilmiştir. Kurumlar arasında eşgüdüm ve iletişimin artırılması; yerelleşmenin
sağlanması ve yeni bir örgütlenmeye gidilmesinin gerekliliği üzerinde durulmaktadır.
Somut olarak ise, özeksel yönetim kuruluşları arasında eşgüdümü kuracak "Patara Karar
ve Eşgüdüm Komitesi"nin, özeksel yönetimin taşra teşkilatının birlikte hareket etmesini
sağlayacak "Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi Gelişme Kurulu"nun622 yöredeki yerel
621
Ruşen Keleş, "Çözüme Doğru İlk Adım Kurumsallaşma", Trabzon İli Kıyı Yönetimi, Trabzon
Vakfı, Ankara, 1996, s.207-210.
622
Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi Gelişme Ortak Kurulu'nun, Özel Çevre Koruma Kurumu
Köyceğiz Bölge Müdürlüğü, Kültür Bakanlığı Antalya ve İzmir 2 nolu Koruma Kurulları, Kaş ve
Fethiye kaymakamlıkları, sivil toplum kuruluşları ve özel kesim temsilcilerinden oluşması
önerilmektedir. Bkz. A. Saffet Atik, Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi Yönetim Planı: Final
Rapor, Çevre Bakanlığı-Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı, Kültür Bakanlığı-Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü, Ankara, 1997, s.69.
315
yönetimler arasında işbirliğini geliştirecek "Patara Çevre Koruma Yerel Yönetim
Birliği"nin623 kurulması gündeme getirilmiştir.
İ.Karadeniz Çevre Programı
Karadeniz Çevre Programı'nda öngörülen bütüncül kıyı alanları yönetiminin
Türkiye'de hangi ilke ve politikalar çerçevesinde belirleneceğini gösteren bir yazanak ve
bir ulusal plan bulunmakta: "Karadeniz Entegre Kıyı Alanları Yönetimi Politika ve
Stratejileri"624 ve "Karadeniz Ulusal Stratejik Eylem Planı-Türkiye: Teknik Öneriler".625
Her iki çalışmada da kıyı yönetimi sürecinde uyulması gereken ana ilkelerin yanı sıra
kurumsal yapılanma önerisine de yer verilmektedir. Geliştirilen önerilerin geleneksel
yönetim yapısında kökten değişiklik yapma amacını taşımadığı, yalnızca bütüncül kıyı
alanları yönetiminin uygulanması için var olan kurumsal yapıda eşgüdümü, işbirliğini
sağlayıcı kimi düzenekleri öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Bunları, Karadeniz bütüncül
kıyı alanları yönetimi ile sektörler arasında kurumsal ağ yapısı oluşturulması, ilgili
kurumlarda bu doğrultuda düzenlemelerin gerçekleştirilmesi, yeni belediye birlikleri
oluşturulması ve belediyelerin birlikte çalışmaya özendirilmesi biçiminde özetlemek
olanaklı.626 Sözü edilen kurumsal ağın işlerlik kazanabilmesi için, var olan yönetim
yapısı içinde kimi yeni birimlerin oluşturulması öngörülmüştür. Örneğin, ulusal düzeyde
623
Patara Çevre Koruma Yerel Yönetim Birliği'nde, Antalya ve Muğla il özel idareleri, Kınık ve Ova
beldeleri ile Gelemiş, Üzümlü, Çayköy, Kumluova, Karaköy ve Karadere köyleri bulunacaktır. Bkz.
a.g.y. s.69.
624
M. Remzi Sönmez, Nilgün Görer, Karadeniz Entegre Kıyı Alanları Yönetimi Politika ve
Stratejileri, Küresel Çevre Fonu, Karadeniz Çevre Programı, Ankara, 1998.
625
The Global Environment Facility, Black Sea Environmental Programme, Karadeniz Ulusal
Stratejik Eylem Planı-Türkiye: Teknik Öneriler Raporu, (Basım yeri belirtilmemiş), 1999.
626
İlgili yazanağın diliyle aktarmak gerekirse: "Karadeniz EKAY içinde bir kurumsal yapı
oluşturulmasına yatay ve düşey entegrasyonu ile koordinasyonun sağlanmasına bu amaçla, planlama,
programlama, değerlendirme, izleme, uygulama vb. faaliyetleri yapmak üzere ilgili kurumlarda,
EKAY ile ilgili uyumlaştırmaların yapılmasına başlanmalıdır. Karadeniz EKAY ile sektörler arası
kurumsal ağ yapısı oluşturulmalıdır. Ulusal olarak Karadeniz Ekonomik ve Teknik İşbirliğine verilen
taahhütler yerine getirilmeli diğer ülkeler de yerine getirmeye çağrılmalıdır. Belediye birlikleri
oluşturulmalı, Belediyeler birlikte çalışmaya teşvik edilmelidir. Karadeniz belediyeler ağı
geliştirilmelidir." Bkz. a.g.y., s.63.
316
Çevre Bakanlığı'nda, doğrudan Bakan'a bağlı bir "EKAY Dairesi"627 (Kıyı Alanları
Yönetimi Daire Başkanlığı) ve "EKAY Danışma Kurulu";628 bölgesel ölçekte ya da ikiüç alt bölgede "Kıyı Planlama Birimi", 629 "Bölgesel Ağyapı"630 ya da "Kıyı Alanları
Koruma Kurulları" adını taşıyan yeni yapılar, yerel düzeyde ise belediyeler, il özel
yönetimleri, köyler ve ilgili sektör temsilcilerinin oluşturacağı bir hizmet birliği
yönetimi öngörülmüştür.
J. Doğu Karadeniz Bölgesel Gelişme Planı
DOKAP çalışmaları kapsamında hazırlanan "Taslak Nihai Rapor"un VII. cildi
kurumsal gelişme konusuna ayrılmıştır. Söz konusu belgede, Türkiye'de, toplumsal,
çevresel ve kalkınmaya yönelik konularla ilgili bölgesel yönetim yapılarının eksikliği
üzerinde durulmaktadır. Birden fazla ili kapsayan bir planlama anlayışının yaşama
geçirilebilmesi, kıyı bölgelerinde gözlenen kentsel gelişmenin denetim altına
alınabilmesi
için
bölgesel
düzeyde
yapılanmaya
gitmenin
gerekli
olduğu
627
EKAY Dairesi'nin görev ve sorumlulukları arasında, "sınır belirleme, yönetmelik, genelge vb.
düzenlemeler yapma, merkezi düzeyde sektörler arasında koordinasyon sağlama, planlar ve
programlar arasında koordinasyon sağlama, veri tabanı oluşturma" bulunacaktır. Daire, Araştırma,
Planlama, Değerlendirme birimlerinden oluşacaktır. Bkz. a.g.y.
628
Başbakanlığa ya da Çevre Bakanlığı'na bağlı olarak çalışacak EKAY Danışma Kurulu,
Başbakanlığa bağlı kuruluşlar, ilgili bakanlıklar, Kıyı Alanları Yönetimi Türkiye Milli Komitesi
(KAY), sektör temsilcileri, uzmanlar ve üniversite temsilcilerinin katılımıyla 15-20 kişiden
oluşacaktır. Danışma Kurulu, kıyı alanlarıyla ilgili politikaların belirlenmesinde yönlendirici
olacaktır. KAY'ın, sekreteryayı yürütmesi ve bu kurul adına araştırma, bilimsel toplantı, eğitim vb.
etkinlikleri yürütmesi önerilmektedir. Bkz. a.g.y.
629
Çeşitli uzmanlardan oluşacak Kıyı Planlama Birimleri, Karadeniz kıyı alanlarına ilişkin planlamaprogramlama-izleme ile bölgeler arasında eşgüdüm görevini yerine getirecektir. Çevre Bakanlığı
Kıyı Alanları Dairesi'ne bağlı olacak birim bağımsız bir biçimde çalışacaktır. Sınır belirleme,
yönetmelik, genelge vb. düzenlemeler yapma, merkezi düzeyde sektörler arasında koordinasyon
sağlama, planlar ve programlar arasında koordinasyon sağlama, veri tabanı oluşturmak görevlerini
yerine getirecektir. Bkz. a.g.y.
630
Bölgesel Ağyapı ya da aynı yetkilerle donatılacak Kıyı Alanları Koruma Kurulları, kamu
kuruluşları, sektör temsilcileri, yerel ilgi grupları, yerel yönetimler ve meslek kuruluşlarından
oluşacaktır. Ağyapı, programın gerçekleşmesini izlemek, tavsiyelerde bulunmak, yıllık programlar
için önerilerde bulunmak görevlerini yerine getirecektir. Bölgesel kurul benimsendiğinde ilgili
valilikler sırayla, il örgütlenmesi benimsendiğinde ise ilgili vali kurul başkanlığını yürütecektir. Bkz.
a.g.y.
317
vurgulanmaktadır. Yazanakta, bugüne değin sunulmuş olan "ara raporlarda" getirilen
öneriler arasında en uygununun bir yerel yönetim birliğinin kurulması olduğu
belirtilmektedir. Birlik, bölgedeki yedi il özel idaresiyle il ve ilçe merkezindeki
belediyelerin katılımıyla gerçekleştirilecektir. Söz konusu birliğe, çalışmalarda yardımcı
olmak üzere, iki örgütün daha eklenebileceği belirtilmektedir. Bunlardan birincisi, birlik
çatısı altında kurulacak ve DOKAP Kalkınma Kurumu (Ajansı) adını alacak olan bir
ticari şirkettir. Bu şirket, limanlar, sanayi bölgeleri, su temin tesisleri, hidroelektrik
enerji üretimi ile ilgili altyapı hizmetlerine katılabilecek ya da bunları doğrudan
işletebilecektir. İkinci öneri ise bir proje yönetim biriminin oluşturulması, bir başka
anlatımla özel bir danışmanlık şirketinden yararlanılmasıdır. Bu birimin görevi, ana
planın uygulanması sırasında yerel yönetimlerle özeksel yönetim arasındaki bağlantıyı
kurmak, kalkınma projelerinin hazırlanması ve uygulanması için yerel yönetimlere
teknik yardım sağlamak ve yatırımlar için bölgenin tanıtımını yapmak, ticaretin
gelişmesiyle ilgili konularda işadamlarına yardımcı olmaktır.631
631
DPT, Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı, Doğu Karadeniz Bölgesel Gelişme Planı (DOKAP),
Taslak Nihai Rapor: Kurumsal Gelişme, C.VII, Ankara, 2000, s.41-45.
318
Çizelge 14: Türkiye'de Yeni Kıyı Yönetimi Girişimleri
Kıyı Yönetimi Programı
İzmir Körfezi Kıyı Alanı
Yönetimi Programı (1989-1993)
İskenderun Körfezi Çevre
Yönetimi Projesi (1990-1993)
Mersin Bütüncül Kıyı Yönetimi
Projesi (1995-1996)
Karadeniz Çevre Programı:
Karadeniz Entegre Kıyı Alanları
Yönetimi Politika ve Stratejileri
(1996-1998)
Belek Kıyı Yönetimi Programı
(1995-1998)
Çıralı Kıyı Yönetimi Programı
(1995-2000)
Bodrum Yarımadası Kıyı Alanı
Projesi (1993-1995)
Trabzon Kıyı Yönetimi
(1996)
Patara Özel Çevre Koruma
Bölgesi Yönetim Planı
(1997)
Doğu Karadeniz Bölgesel
Gelişme Planı DOKAP (1999- ...)
Uygulayıcı Birim
İzmir Büyükşehir
Belediyesi/İzmir Valiliği/İlçe
belediyeleri/UNEP-MAP PAP
Çevre Bakanlığı/A.Ü .Siyasal
Bilgiler Fakültesi
Çevre Bakanlığı/KENTKUR
Çevre Bakanlığı/GEF
BSEP/DAMPO
Doğal Hayatı Koruma
Derneği/ World Wide Fund
for Nature
Doğal Hayatı Koruma
Derneği/ World Wide Fund
for Nature
Gönüllü kuruluşlar ve ODTÜ
Trabzon Vakfı
Çevre Bakanlığı-ÖÇKK,
Kültür Bakanlığı
Devlet Planlama Teşkilatı
Yurt Dışı Akçal
Kaynak
Kurumsal Yapılanma
Önerisi
UNEP, MAP PAP
Bütüncül Kıyı Yönetimi Kurulu,
Danışma Amaçlı Alt Kurullar
UNEP, MAP
Karma Ortaklı Özel Şirket
Dünya Bankası,
METAP
Dünya Bankası, UNEP,
UNDP, GEF
Entegre Proje Yönetim
Grubu/Sekreterya
Var olan yönetsel yapının
geliştirilmesi (EKAY Dairesi,
EKAY Danışma Kurulu, Kıyı
Planlama Birimi, Bölgesel Ağyapı)
Yerel Yönetim Birliği
Dünya Bankası,
METAP
Avrupa Birliği-LIFE
Dünya Bankası, UNEP,
UNDP, GEF
UNDP, GEF
Avrupa Birliği,
METAP, Dünya
Bankası
Japonya Uluslararası
İşbirliği Ajansı (JICA)
Kooperatif/Yerel Yönetim
Birliği/Mahalli Koordinasyon
Kurulu
Başbakanlığa Bağlı Kıyı Yönetimi
Müsteşarlığı/Yerel Yönetim Birliği
Kıyı Koruma Kurulu/Vakıf/Yerel
Yönetim Birliği
Yerel Yönetim Birliği/Karar ve
Eşgüdüm Komitesi/Ortak Gelişme
Kurulu
Yerel Yönetim Birliği/Özel Şirket
V.Değerlendirme
Türkiye kıyılarında son dönemde tanık olunmaya başlanan yeni kıyı yönetimi
uygulamalarını, uluslararası alanda çevre sorunları ve kıyı yönetiminde yaşanan
gelişmelerin bir yansıması olarak değerlendirmek olanaklıdır. Bu bölüm boyunca
sergilenmeye çalışılan girişimlerden kiminin araştırma ve veri toplama aşamasında
kalması, kiminin yalnızca koruma amaçlı bir plan yapma ereğini taşıması, kimininse
henüz sonuçlarının alınmaya başlanmamış olması, genel bir değerlendirme yapmayı
güçleştirmektedir. Yine de, kıyı alanlarına bakış açılarını, destek aldıkları uluslararası
örgütlerin niteliğini, ortaya koydukları kurumsal yapı önerilerini ve ortaya çıktıkları
çevresel, ekonomik, toplumsal koşulları veri alarak kimi saptamalarda bulunma olanağı
yok değil.
319
Türkiye'de, belli bir kıyı alanına özgü yönetim arayışının somut olarak
gözlendiği ilk girişimin 1987 yılına denk geldiği göz önünde bulundurulduğunda,
kıyılarımızda oldukça yeni bir eğilimin doğmakta olduğunu söylemek yanlış
olmayacaktır. Kuşkusuz, bu tür deneyimlerin son dönemde gözlenmeye başlamasında,
uluslararası alanda çevre sorunları ve kıyı yönetimi konusunda yaşanan gelişmelerin
önemli
payı
bulunmaktadır.632
Türkiye'deki
yeni
kıyı
yönetimi
programları
incelendiğinde, hemen hemen hepsinin ya uluslararası bir belgenin gereklerini yerine
getirmek ya da uluslararası bir akçal destek düzeneğinden yararlanmak üzere başlatıldığı
görülecektir. Çoğu zaman, bu iki etmenin birden, tek bir uygulamanın itici gücünü
oluşturduğuna rastlamak da olasıdır. Örneğin, İzmir, İskenderun ve Mersin uygulamaları
Akdeniz Eylem Planı çerçevesinde başlatılmıştır. Belek, Çıralı, Trabzon ve Patara
uygulamaları ise büyük ölçüde 1992 Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı sonrasında
yaşanan gelişmelerin bir sonucu olarak yaşama geçirilebilmiştir. Bir başka anlatımla bu
programlar ya Avrupa Birliği gibi, Rio'da benimsenen ilkeleri çevre politikalarına
yerleştirmeyi amaçlayan bir uluslararası örgütün ya da GEF gibi, Rio Konferansı
sonrasında kurulan bir uluslararası akçal fonun desteğiyle uygulamaya konulmuştur.
Yeni kıyı yönetimi uygulamalarında, yirminci yüzyılın son çeyreğinde
yaşanmaya başlanan kimi dönüşümlerin dolaylı etkilerini bulabilmek olanaklıdır. Daha
önce, "bütüncül kıyı alanları yönetimi" yaklaşımının çözümlenmesi sırasında da
değinildiği gibi, yeni uygulamaya konan kıyı yönetimi programlarının büyük bir
bölümü, Dünya Bankası, GEF gibi, küresel ölçekte akçal destek sağlayan örgütlerin
benimsediği ilkeler doğrultusunda yürütülmeye çalışılmaktadır. Türkiye'de, son on yıl
632
Daha önce de söz edildiği gibi, bütüncül kıyı alanları yönetiminin kuramsal temeli büyük ölçüde
Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası gibi uluslararası örgütlerce oluşturulmuş bir yaklaşımdır.
Türkiye’deki az sayıda bütüncül kıyı alanları uygulamasına baktığımızda da bunların, büyük ölçüde
Avrupa Birliği, GEF, Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası gibi uluslararası örgütlerce desteklendiğini
görmekteyiz. Çevre sorunlarının sınır tanımayarak etkilerini ulusal sınırların dışına taşırması da bu
durumun nedenlerinden biri olarak değerlendirilebilir. Örneğin Türkiye gibi, aynı bölgede bulunan
bir ülkenin kıyılarındaki bir çevre sorununun Avrupa Birliği ülkelerinin de kıyılarını etkilemesi
kaçınılmazdır. Bir başka anlatımla Avrupa Birliği’nin Türkiye gibi kendi sınırlarına yakın bulunan
320
içinde başlatılan kıyı yönetimi programları çerçevesinde gerçekleştirilen planlar,
etkinlikler ve kurumsal yapılanma önerileri incelendiğinde, bunların önemli bir
bölümünün, uluslararası alanda kabul görmüş bütüncül kıyı alanları yönetimi ilkelerince
biçimlendiği ortaya çıkacaktır. Örneğin, kıyı yönetimi uygulamalarında izlenecek
politikaların büyük ölçüde özeksel yönetim, uluslararası akçal örgütler, yerel yönetimler
ve özel sektör arasında, çok ortaklılık ilkesi doğrultusunda, belirlenmesi; özel amaçlı
kurum ya da kurulların oluşturulması; geleneksel kamu yönetimi uygulamalarının
yanında özel yönetim biçimlerinin denenmeye başlanması; çalışmaların büyük ölçüde
uluslararası örgütlerin akçal desteğine bağımlı olarak yürütülmesi bunlardan en çok göze
çarpanları. Yukarıdaki çizelgeden de görülebileceği gibi, yeni kıyı yönetimi
uygulamalarının tümü, bir biçimde, dış akçal destekle yürütülmektedir. Sözü edilen
küresel değişimlerin bu kadar hızlı biçimde Türkiye kıyılarını da etkisine almasında
akçal yardımların önemli payı bulunduğuna kuşku yok.
Bu
yeni yaklaşımların uygulanmaya
başlanmasında geleneksel kamu
yönetiminin kimi sınırlılıklarından kurtulma kaygısı da rol oynayabiliyor. Örneğin var
olan bir yerel yönetim biriminin olanaklarından yararlanmak yerine, özel hukuk kuralları
çerçevesinde kurulmuş bir şirket eliyle çalışmaları sürdürmenin daha etkili sonuç alacak
bir yöntem olduğu düşünülebilmektedir. 633 Kimi zaman, GATAB gibi, özel amaçlı
kurulan bir yerel yönetim birliği634 bu rolü üstelenebildiği gibi, kimi zaman da, ALTAŞ
gelişmekte olan ülkelere birkaç proje için destek vererek buralarda kıyı yönetimi projelerinin
başlatılıp yaygınlaştırılmasına ön ayak olması kendi çıkarlarına da uygun düşecektir.
633
Sözü edilen bürokratik engellerin başında, yerel yönetimlerin kadro sorunu gelmektedir. Var olan
yasal dizgenin yerel yönetimlerin, nicelik ve nitelik açısından daha yeterli bir çalışma ekibi
oluşturmasında yetersiz kalması ya da özeksel yönetimin vesayet denetimini kullanarak yerel
yönetimlerin kadro istemlerini olumsuz yanıtlaması örnek verilebilir. Böylece, kıyı alanında
başlatılacak yeni girişimin daha fazla sayıda ve daha nitelikli çalışanlara duyduğu gereksinimin, var
olan yapıda giderilememesine çözüm olarak, ticaret hukuku kurallarına bağlı bir şirket kurulması
gündeme getirilebilmektedir.
634
Kemer ilçesi ile altı köyü kapsayan bir yerel yönetim birliği olan “Güney Antalya Turizmi
Geliştirme Altyapı İşletme Birliği” (GATAB) dışında, ATAK projesi kapsamında Kuşadası, Alanya,
Marmaris, Fethiye, Bodrum, Ortaca, Datça havzaları için kurulan yerel yönetim birliklerini de bu
bağlamda değerlendirebiliriz. Bkz. Feral Eke, Kıyı Mevzuatının Gelişimi ve Planlama, T.C.
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Ankara, 1995, s.40.
321
gibi, bir özel şirket eliyle kimi hizmetler gördürülmeye başlanabiliyor. Çoğunlukla bu iki
araçtan eş zamanlı olarak yararlanıldığı da gözlenmektedir; içme ve kullanma suyu
hizmetinin bir birlik ve birliğe bağlı bir özel şirket eliyle, dış kredi kullanılarak
gördürülmeye başlanması buna örnek verilebilir. 635 Geleneksel kamu yönetimi
dizgesinin dışına çıkma isteminde, az önce değinildiği gibi, bürokratik engelleri aşma
kaygısı bulunsa da, bunun bütüne genellenemeyeceği, başka etmenlerin de payının
bulunduğu söylenebilir. Kıyı alanları üzerinde söz sahibi olan yerel birimlerin sınırlı bir
alan üzerinde yetkilerini kullanabilmesi, genellikle akçal, teknik açılardan yetersiz
olması da bu eğilimi güçlendiren bir diğer etmendir. Akçal açıdan, il özel yönetimi gibi,
daha geniş bir alanı denetim altında tutan yerel birimler için de durum çok farklı değil.
Değinilmesi gereken bir nokta da, hemen hemen bütün yönetim planlarında söz
edilen "halkın katılımı"nı sağlama ilkesi. Daha önce de belirtildiği gibi, kıyı alanları ile
ilgili uluslararası belgelerde ve bütüncül kıyı alanları yönetimi ile ilgili kuramsal
çalışmalarda üzerinde en çok durulan ilkelerden biridir bu; aynı zamanda uygulamaya en
zor geçirileni de.636 Türkiye'deki kıyı yönetimi deneyimlerinin halk katılımı konusunda
kimi sınırlılıkları bulunduğu bir gerçek. Kıyı alanlarının öteden beri, yerel halkın
geçimini sağladığı alanlar olduğu ve yapılacak yeni düzenlemelerin de çoğunlukla bu
alanlardan yararlanmada kimi sınırlamaları öngördüğü akla getirildiğinde, halk
katılımının daha çok "olumsuz yönde" belireceği ortaya çıkacaktır. Yani halkın
getirilmek istenen yeni düzeni destekleyici yönde bir katılımından çok, yeni düzenle
kaybedeceklerini geri alma anlamında, çıkarlarını savunma anlamında, plana katılımı
635
Bkz. Birgül Ayman Güler (Ed.) ve diğerleri, Su Hizmetleri Yönetimi: Genel Yapı, TODAİE,
Yerel Yönetimler Araştırma ve Eğitim Merkezi, Ankara, 1999.
636
Türkiye'de kıyı yönetimi planlarının hazırlanma ve uygulanma sürecinde en çok karşılaşılan
sorunlardan birinin halkın katılımını sağlama olduğu söylenebilir. Örneğin Belek için bir yönetim
planı'nın hazırlanmasının gerekliliğine, yerel halk ya da girişimciler şöyle dursun, özeksel ya da yerel
yönetimler bile inanmış değildir. Hatta böyle bir planın hazırlanma önerisine, Belek'te etkinliklerini
sürdüren gönüllü örgüt içinden de kimi tepkileri gelmiştir. (Filiz Demirayak ile 5 Aralık 2000
tarihinde yapılan görüşme.)
322
söz konusu olacaktır.637 Bu, kimi zaman, elindeki iyelik hakkını kaybetmeme güdüsüyle
planlara müdahale etme biçiminde gerçekleşebileceği gibi, kimi zaman da yaptığı iş
üzerinde kurulan denetimi azaltma istemini dile getirmeleri ile olabilir: Yerel
turizmcilerin, soyu tükenmek üzere olan bir kaplumbağa türünün yumurtaları korumak
amacıyla sahilde turistlerin dolaşımına getirilen kimi sınırlamalara ya da balıkçıların
kaçak avlanmaya karşı yapılan düzenli denetimlere karşı koymaları gibi. Bundan ötürü,
yerel halk için almaşık gelir elde etme yöntemleri geliştirilmeden etkili bir halk
katılımından söz etmek çok da anlamlı olmayacaktır.
Bir başka konu da, katılımın yöntemi ile ilgilidir. Genellikle halk katılımı,
yalnızca bütüncül kıyı alanları yönetimi programlarının uygulama aşamasında, özgül
konularda gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Yerel halk ancak uygulama aşamasında
sesini duyurabilmekte, programın genel siyasasında belirleyici olamamaktadır. Büyük
ölçüde dış finansmana dayalı, ilkeleri önceden belirlenmiş bu tip büyük projelerde daha
fazlasını beklemek de olanaklı değildir. Bu anlamda, belki de, sorgulanacak en somut
şey katılımın yöntemidir. Genellikle halk katılımından, bilgilendirme toplantıları
düzenlemek ya da kurulacak özel amaçlı örgüte yerel girişimlerin, sivil toplum
örgütlerinin, özel kesimin katılımını sağlamak anlaşılmaktadır. Ancak bunun, ne ölçüde
geniş tabanlı bir katılımı sağladığı tartışmalıdır. Sözü edilen, sivil toplum örgütlerinin ya
da özel kesimin yapısına bakıldığında bunların daha çok yörenin güçlü kesimlerinden
oluştuğu görülecektir.638 Bundan ötürü, halk katılımında, daha alt gelir kümelerini de
içerecek yeni yaklaşımların geliştirilmesi bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır.
637
Örneğin, Çıralı Kıyı Yönetim Planı ile ilgili olarak hazırlanan bir yazanakta "halkın katılımı
sağlanırken, kısa vadeli çıkarlar ve kar güdüsünün Kıyı Yönetimi Planını yozlaştırma ve amacından
uzaklaştırma riski de göz önünde bulundurulmalı" biçiminde bir uyarı yer almaktadır. Bkz. Emre,
Çıralı Kıyı Yönetimi Planı: Kurumsal ve Örgütsel Yapı, 2. Ara Rapor (Örgütlenme
Seçenekleri), s.4.
638
Örneğin, bir kıyı yönetim planının uygulanmaya çalışıldığı Belek'te en güçlü sivil toplum örgütü,
BETUYAB kısa adıyla tanınan, Turizm Bakanlığı'nın desteğiyle yöredeki turizmciler tarafından
1990'da kurulan, Belek Turizm Yatırımcıları Birliği'dir. Her ne kadar adında birlik sözü geçse de,
gerçekte BETUYAB özel hukuk kurallarına göre çalışan bir şirkettir. Özellikle Ankara ve İstanbullu
girişimcilerin denetiminde olan örgütün etkinliklerinin yöre halkınca tepkiyle karşılandığını
323
Yeni kıyı yönetimi girişimlerinin ya da belli bir kıyı alanında bütüncül kıyı
yönetimini sağlamaya yönelik yönetim planlarının uygulamaya geçememesi, çoğunlukla
kağıt üzerinde kalan kuramsal çalışmalar biçimini almasının en büyük nedeni, bu tür
girişimlerin yasal bir dayanağının, dolayısıyla uygulamayı gerçekleştirecek kurumsal
yapısının olmamasıdır. Yukarıda daha ayrıntılı biçimde incelendiği gibi, söz konusu yeni
girişimler, bu boşluğu ya yerel yönetim birliği, dernek, vakıf gibi kurulu durumda
bulunan örgütlerle doldurmaya çalışmakta ya da şirket, kooperatif, kıyı kurulu gibi
önerilerle yeni bir yönetim yapısını gündeme getirmektedirler.
Daha çok, uluslararası bir anlaşmadan doğan yükümlülükleri yerine getirmek
üzere ve çoğunlukla da uluslararası bir örgütten alınan destekle gerçekleştirilen bu
çalışmaların başarı düzeyleri hakkında bugün için kapsamlı bir değerlendirme yapmak
oldukça güç görünüyor. Kimi projelerin uygulama aşamasına geçememesi ya da zaten
bu amaçla hazırlanmamış olması, uygulamaya geçenler için de etkili bir izleme
düzeneğinin
kurulamaması
bu
konuda
ayrıntılı
yorumlarda
bulunmayı
olanaksızlaştırmaktadır. Buna karşın, Türkiye kıyılarında yeni bir dönemin başlangıcını
simgeleyen söz konusu girişimler için kimi ön değerlendirmeler yapılabilir: Birkaç
örnek dışarıda tutulacak olursa, bu yeni girişimlerin çok da olumlu sonuçlar doğurduğu
söylenemez. Yukarıda da değinildiği gibi, yapılan kıyı yönetimi planlarının, çevre ve
imar ile ilgili yasal düzenlemelerin dışında kalması, bir başka anlatımla tüzel
düzenlemeler içinde bu tür yönetim biçimlerinin ya da yönetim planlarının yer
almaması, bunların bir bölümünün yaşama geçirilmesini olanaksız kılmaktadır.
Uygulanma şansını bulan az sayıdaki örnekte de, çalışmaların başarılı sonuçlar
verebilmesi, daha çok, uygulamayı yürütmekle yükümlü çalışanların başarımına ve yerel
belirtmek gerekir. Bu tepkilerin, özeksel yönetimin BETUYAB'ı bölgedeki ortağı olarak görerek,
yöre ile olan ilişkilerini yerel halkı dışlayarak bu örgütle yürütme eğiliminde olmasından ve güvenlik,
altyapı gibi temel kamu hizmetlerinin yine örgüt eliyle gördürülmesinden kaynaklandığı
anlaşılmaktadır. Böylece, Belek yöresinde halk katılımının yalnızca turizm işletmecileri ile sınırlı
kaldığı, toplumun diğer kesimlerinin çevrim dışında bırakıldığı söylenebilir. Bkz. Ornat, Arturo
Lopez, Filiz Demirayak, Belek Management Plan 1995, Doğal Hayatı Koruma Derneği, World
Wide Fund for Nature, İstanbul, 1996, s.33, 34.
324
halkın projeyi benimsemesine bağlı kalmaktadır. Proje süresinin dolması ya da dışarıdan
alınan akçal ve teknik desteğin kesilmesi nedeniyle, planı yapan, çalışmaları başlatan
örgütün yöreden çekilmesi de türlü sorunları beraberinde getirmektedir. Bu durumun,
kalıcı bir kurumsal yapı oluşturulamaması durumunda, projenin uygulanma olanağını
ortadan kaldıracağı açıktır. Üzerinde durulması gereken bir diğer konu da, söz konusu
projeler kapsamında gerçekleştirilen planların, ülkenin planlama sıradüzeni içindeki
yeri. Bilindiği gibi tüzel düzenlemelerde, kalkınma planları, bölge planları, çevre düzeni
planları, nazım imar planları ve uygulama imar planlarına yer verilmekte, salt kıyı
alanlarına özgü bir planlama türünden söz edilmemektedir.639 Anılan sıralama içinde yer
almayan bu tür yeni planlar, uygulama şansını daha başlangıçta yitirmekte, üstelik
getirdikleri kurumsal önerilerle, var olan yapının daha da parçalanmasına yol
açmaktadırlar. Bir anlamda bu tür planlar, her ne kadar bütüncüllüğü sağlamayı son
amaç olarak benimseseler de, bugünkü tüzel ve kurumsal yapının daha da parçalanması
tehlikesini de taşımaktadırlar.
Ancak sözü edilen yeni girişimleri bütünüyle yadsımak çok da gerçekçi bir
yaklaşım olmayacaktır. Yerel halkın çevre ve kıyı sorunlarına ilgisini çekmede, yok
olmakta olan canlı türlerinin ya da doğal değerlerin kurtarılmasında oldukça başarılı olan
projeler yok değil. Hazırlanan kimi planların, yörenin toplumsal, ekonomik,
çevrebilimsel yapısını ortaya koyarak ya da eylem alanlarını saptayarak, uygulayıcılara
yol göstericilik işlevini gördüğünü de söylenebilir. Bugün, büyük ölçüde, belli bir
yörenin kıyı yönetimi ilkelerini ortaya koyan kuramsal metinler ya da uygulama
deneyimleri niteliğinde olan bu girişimler, aynı zamanda geleceğin kıyı yönetiminin
alacağı doğrultuyu belirleme gizilgücünü de içlerinde taşıyorlar. Bir anlamda, bu
deneyimlerin geleceğin kıyı yönetimi uygulamalarına ışık tutacağı söylenebilir. Kıyı
639
Türkiye'de İmar Kanunu'nda, ilgili yönetmeliklerde ya da türlü yasalarda sayılan plan türleri
arasında kıyı yönetimi planına rastlamak olanaklı değildir. Örneğin İmar Kanunu'nda Bölge Planı,
Çevre Düzeni Planı, Nazım İmar Planı, Uygulama İmar Planı; İmar Planı Yapma Esaslarına ilişkin
Yönetmelikte Revizyon İmar Planı, İlave İmar Planı, Mevzii İmar Planı; türlü yasalarda da Islah İmar
Planı, Turizm Amaçlı Planlar, Koruma Amaçlı İmar Planı ve Ulusal Park Geliştirme Planı'na yer
verilmektedir.
325
alanları yönetiminde bütüncüllüğün sağlanmasına, halk katılımına, yerel yönetimlere
yapılan vurguda bunu görebilmek olanaklıdır.
326
Sonuç
Kıyıların insan yaşamının odaklandığı yerlerden olmasını, su ve toprak arasında
geçiş aşamasını oluşturmasına bağlamak gerekir. Denizin ve karanın birleştiği bu
alanlar, hem her iki bölgenin getirdiği olanakları bir arada toplamış, hem de geçiş
niteliğinde olmasının getirdiği üstünlüklerden yararlanmıştır. Ancak insan yerleşimi için
çekici yerler olmaları kıyılar üzerindeki baskıyı ve buralardan yararlanma isteğinin
ortaya çıkardığı çatışmayı artırarak onarılması güç sorunları da beraberinde getirmiştir.
Bir başka anlatımla, kara ve deniz arasındaki geçiş noktasında yer alması, bir yandan
diğer bölgelerde görülmeyen kimi özelliklerin burada yoğunlaşmasına, insan etkinlikleri
için çekici yerler olmasına yol açmış, bir yandan da, bu alanlardaki baskıların artarak
önemli sorunların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Yeniden üretilemeyen bir doğal
değer ya da "kaynak" olarak da değerlendirilen bu alanlara yapılan müdahalenin
gerisinde temel olarak ekonomik etmenlerin bulunduğunu söylemek çok da yanlış
olmayacaktır. Bundan dolayı, kıyılardan yararlanmada kimi ölçütler getirilmeye, bu
doğal değerden elde edilecek yararın toplumun bütününe yansıtılmaya ya da bireylerin
eşit koşullar altında buralardan yararlanmasının koşulları yaratılmaya çalışılmıştır. Kıyı
yönetimi olarak adlandırılan, düzenlemeler, etkinlikler ve uygulamalar bütününün ortaya
çıkışı da, sözü edilen ekonomik yönlerle doğrudan bağlantılıdır.
Kıyı alanlarını etkileyen çevre sorunlarının yirminci yüzyılın sonlarına doğru
nitelik ve nicelik açısından değişim göstermesinin, bir başka anlatımla küresel iklim
değişikliği, zararlı atıklar, yaşam ortamlarının yok olması gibi uluslararası nitelik taşıyan
ve ancak küresel düzeyde ele alınması gereken yeni sorun alanlarının ortaya çıkışının
kıyı yönetimine etkisi iki yönde olmuştur. Bunlardan birincisi, küresel nitelik taşıyan
sorunlara tek tek devletlerin müdahalelerinin yetersiz kalmasından ötürü Birleşmiş
Milletler, Dünya Bankası gibi uluslararası örgütlerin uluslararası çevre politikasına
egemen olmaya başlaması, ikincisi ise kıyı yönetiminde sektörel yaklaşımların yerine
bütüncül yaklaşımların benimsenmeye başlamasıdır. Özellikle 1970'lerin ortalarına
değin, kıyı yönetimi, yalnızca kıyıdan türlü yararlanma biçimleri ile ilgili olarak alınan
327
önlemlerin, getirilen düzenlemelerin toplamı olarak algılanıyor, sanayi, turizm,
balıkçılık, ulaştırma gibi sektörlerin iyileştirilmesi için gösterilen çabalarla kıyılarda
ortaya çıkan sorunlar ele alınmaya çalışılıyordu. Ancak zamanla, kıyılardaki yoğunluğun
ve buna bağlı olarak baskının artması, çevre sorunlarının büyüyüp küresel nitelik
kazanması ve yeni sorun alanlarının gözlenmeye başlanması, kıyı yönetiminde yaklaşım
değişimini de zorunlu kılmıştır. ABD'de 1972'de çıkarılan yeni kıyı yasasıyla temelleri
atılan ve daha sonra da Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası gibi uluslararası örgütler
aracılığıyla dünyanın geride kalan bölümlerinde etkili kılınmaya çalışılan bu yeni
anlayış, bütüncül kıyı alanları yönetimi olarak adlandırılmaktadır.
Bütüncül kıyı alanları yönetiminin kuramsal açıdan oldukça varsıl bir alan
olduğuna kuşku yok. Genel olarak, çevre sorunları, özel olaraksa iklim değişikliği,
biyolojik çeşitliliğin kaybı, kirlilik, azgelişmişlik, çevre yönetimi gibi konularda kaleme
alınan pek çok yapıtın, kıyı yönetimine, özellikle de bütüncül kıyı alanları yönetimine,
değinmeden edemediğini görmekteyiz. Anılan bu kaynaklarda, bütüncül kıyı alanları
yönetiminin temel ilkelerinin neler olduğu, neden bütüncül kıyı alanları yönetimine
gereksinim duyulduğu, kimler tarafından yürütüleceği, uygulamada hangi araçlardan
yararlanılacağı, akçal kaynağın nerelerden bulunabileceği, denetim ve izleme
düzeneklerinin nasıl oluşturulacağı, yönetime katılımın nasıl sağlanacağı gibi konular
ayrıntılı bir biçimde sergilenmektedir. Ancak aynı yönde bir değerlendirmeyi,
düşünülenin yaşama geçirilmesi, yani uygulama aşaması için yapmak oldukça güç
görünüyor. Bu konuda belki de öncelikli olarak belirtilmesi gereken nokta, ilgili
kaynaklarda belirtilen ilkelerin ya da uygulama yöntemlerinin kuramsal açıdan
uygulanabilir gözükmesi, ancak bunların yaşama geçirilmesi aşamasında büyük
sıkıntılarla karşılaşılmasıdır. Örneğin bütüncül kıyı alanları yönetiminin temel
ilkelerinden biri olan "uluslararası alanda bütüncüllüğün sağlanması"nda durum
böyledir. Hemen hemen bütün yapıtlarda bütüncül kıyı alanları yönetiminin başarılı
olabilmesi için, aynı kıyı bölgesini paylaşan devletler arasında işbirliğinin, dayanışmanın
gerekli olduğu belirtilirken, uygulama aşamasında bu ilkenin gereklerine çoğunlukla
uyulamadığı görülmektedir. Uluslararası alanda çevresel gereksinmelerden daha çok
328
ekonomik, siyasal etmenlerin ağır bastığı, bütüncül kıyı alanları yönetiminin tam
anlamıyla uygulanabilmesi için devletlerin karşılıklı olarak ekonomik ya da siyasal
konularda ödün vermesi gerektiği, bunun da gerçekleştirilmesinin çok güç olduğu
bilinmekte. Buna benzer biçimde, "yönetim düzeyleri arasında yatay ve dikey olarak
bütünleşmenin sağlanması" ilkesinin yaşama geçirilmesinin de kolay olmadığı da bir
başka gerçek. Genellikle kıyı alanları üzerinde çevre sorunları, planlama ya da türlü
ekonomik sektörlerle ilgili çok sayıda sorumlu örgütün bulunması, kültürel, toplumsal
yapıdan kaynaklanan kimi engeller, söz konusu ilkenin kağıt üzerinde kalmasına yol
açmaktadır. Değinilmesi gereken bir diğer nokta da, var olan sektörel yönetim birimleri
arasında eşgüdüm sağlama sorunudur. Bütüncül kıyı alanları yönetiminin, kıyı
alanlarında öteden beri süregelen turizm, sanayi, enerji, madencilik, ulaştırma gibi
sektörel yönetimlerin yerini almayacağı, yalnızca onları, önceden belirlenen ilkeler
doğrultusunda yönlendireceği, aralarında uyum sağlayacağı da pek çok kuramsal
çalışmada özellikle üzerinde durulan bir konu. Ancak uygulamada, kimi ayrıksı
durumlar dışında, somut örneklerini bulabilmek oldukça güç. Bütüncüllüğün,
vurgulanması gereken bir başka boyutunu da, bilim dalları arasında, toplumsal bilimler
ve doğa bilimleri arasında, uyumun, işbirliğinin sağlanması oluşturuyor. Daha önce de
değinildiği gibi tarihsel, yöntemsel etmenler bu alanda bütüncüllüğün sağlanmasının
önünde durmaktadırlar. Bütün bunlardan dolayı, bir anlamda, bütüncül kıyı alanları
yönetiminin ilkelerinin çoğunlukla kağıt üstünde kaldığı, yalnızca var olan geleneksel
yönetim yaklaşımlarını, sektörel yönetim uygulamalarını kimi açılardan etkileyebileceği
düşünülebilir. Bugüne değin dünyanın türlü yerlerinde başlatılan bütüncül kıyı alanları
yönetimi programlarının ancak çok azının başarıyla tamamlanması da bu durumu
doğrulamaktadır. Henüz yeni yeni gelişmeye başlayan bütüncül kıyı alanları yönetiminin
uygulama araçları tam olarak ortaya konabilmiş, çalışmaların başarı düzeyini ölçmeye
dönük yöntemler geliştirilebilmiş değildir.
Kıyıda ortaya çıkan sorunların daha geniş bir bakış açısıyla, bütün ilgili
tarafların katılımıyla, bilimin türlü dalları ve uluslararası alanda işbirliğiyle bütüncül bir
biçimde ele alınmasına dayanan bu yaklaşımın, geleneksel sektörel kıyı yönetimi
329
yaklaşımına göre daha ileri bir aşamayı simgelediğine kuşku yok. Ancak bugüne değin,
bu yaklaşım, hem uluslararası çevre politikası alanında, hem de akademik dünyada,
yalnızca geleneksel yaklaşıma olan üstünlükleri açısından ele alınmakta, ortaya çıktığı
toplumsal-ekonomik koşullar göz önünde bulundurulmadan değerlendirilmektedir.
Oysa, kıyılarda egemen olmaya başlayan bu yeni yaklaşım, yalnızca bilimsel alanda
bütüncüllüğe giden evrimin bir sonucu olarak kabul edilmemeli, yirminci yüzyılın son
çeyreğinde gözlenen ekonomik-siyasal dönüşümlerin kıyılara yansıması olarak da ele
alınmalıdır. Bir başka anlatımla, kıyı yönetimi anlayışındaki değişim, küreselleşme
olarak adlandırılan ve liberal ekonominin bütün kurum ve kurallarıyla dünya çapında
yaygınlaşması, iki kutuplu güç dengesinin yerini tek büyük egemen gücün denetimine
bırakması, iletişim ve ulaşım teknolojisinde devrim olarak nitelenen değişikliklerin
ortaya çıkması, uluslararası ticaretin gelişmesi ve sermaye akışının hızlanması,
uluslararası alanda ortaya çıkan yeni edimcilerle ulusal devletlerin geleceğinin
sorgulanmaya başlanması gibi gelişmelerin etkisi altında gerçekleşmektedir. Bütün
bunları göz önünde bulundurarak bütüncül kıyı alanları yönetiminin asıl olarak, anılan
yeni dünya düzeninin öngördüğü yeni yürütüm anlayışı (governance) içinde
biçimlendiğini söylemek çok da yanlış olmayacaktır. Geleneksel yönetim sürecinde
denetimi elinde bulunduran ulusal devletlerin yanına uluslararası örgütlerin, özel
girişimlerin, gönüllü örgütlerin eklemlenmesine, pazar ekonomisi ilkelerinin egemen
kılınmasına, devletin küçültülmesine, işletmecilik anlayışına, yerinden yönetime, etkin
ve girişimci yurttaş tipine, katılıma, çoğulculuğa, katılımcılığa, özel amaçlı örgütlere
göndermede bulunan yeni yürütüm anlayışının pek çok öğesini, yeni kıyı yönetimi
uygulamalarında bulabilmek olanaklıdır.
Özellikle 1992 Rio Konferansı'nda benimsenen belgelerle küresel nitelik
kazanan bütüncül kıyı alanları yönetimi ilkelerine baktığımızda, bunların büyük ölçüde
yeni yürütüm anlayışının etkisi altında oluşturulduğunu görebiliriz. İlgili bölümlerde de
değinildiği gibi, bütüncül kıyı alanları yönetimi programlarında, kıyıda yer alan, buradan
yararlanan ya da ekonomik etkinliklerini sürdüren tüm kesimlerin yönetim sürecine
katılmaları beklenmektedir. Yönetimin asıl sorumluluğu yerel yönetimlere bırakılmakta,
330
özeksel
yönetiminse
akçal
kaynak
bulma
ve
düzenleme
işlevini
görmesi
öngörülmektedir. Yöredeki gönüllü örgütlerin, araştırma kurumlarının, özel kesim
temsilcilerinin ve halkın yönetime etkin olarak katılması istenmektedir. Kıyı
yönetiminde yer alan edimciler arasında eşgüdümü kuracak, belirlenen politikaların
uygulanmasını sağlayacak özel kurulların oluşturulması önerilmektedir. Ulusal düzeyde
gerçekleşmesi beklenen bu çok ortaklı yönetim modelinin kıyı yönetimi sürecinde
gereken eşgüdümü sağlamaya yetmeyeceği, bunun yanı sıra uluslararası alanda da
işbirliğinin gerekliliği üzerinde durulmaktadır. Bütüncül kıyı alanları yönetimi
uygulamalarında ve bu kapsamda kıyıda gerçekleştirilen çevre koruma etkinliklerinde
ekonomik gelişme düşüncesi ön plandadır. Bu doğrultuda pazar ekonomisinin etkin
biçimde sağlanmasına yönelik önlemlerin alınması ve araçların geliştirilmesi
gerekmektedir. Planlama aşamasında önceden kazanılmış hakların, özellikle de iyelik
hakkının korunması bir diğer önemli konuyu oluşturmaktadır. Kıyı yönetimi sürecinin
bütün aşamalarında başarım değerlendirmesine gidilmesinin, program kapsamın
yürütülen çalışmaların başarı düzeyini artıracağı düşünülmektedir. Bütüncül kıyı alanları
yönetiminin uygulamasında özellikle az gelişmiş ülkelerde kimi akçal sorunlarla
karşılaşılabileceği, bunun aşılması için de gerektiğinde uluslararası akçal kuruluşlardan
dış yardım alınması önerilmektedir. Buradan da anlaşılabileği gibi, yeni kıyı yönetimi
yaklaşımında önerilen ilkelerle yeni yürütüm anlayışı arasında büyük koşutluklar
bulunmaktadır. Bütüncül yönetimi sağlamaya yönelik olarak öngörülen ilkelerin aynı
zamanda yeni bir yönetim biçimine göndermede bulunduğuna kuşku yok. Geleneksel
yönetim yapısının bırakılarak yeni örgütlenmelere gidilmesinin özendirilmesi, çok
ortaklı yönetimin savunulması, devletin bu alandaki işlevlerinini azaltılarak uluslararası
örgütlere ve sivil toplum örgütlenmesine bel bağlanması bu yeni yönetim anlayışının
ipuçlarını vermektedir.
Kıyı yönetimindeki yeni eğilimlerin bütün yönleriyle sorgulanmaksızın küresel
ölçekte benimsenmesinin nedenlerinin başında, bu yaklaşımların kuramsal temellerinin
büyük ölçüde Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler gibi uluslararası örgütlerce atılması
gelmektedir. Bugüne değin kıyı yönetiminin yalnızca teknik bir uğraş alanı olarak doğal
331
bilimlerin denetimi altında olması, toplumsal bilimlerin katkılarının sınırlı ölçülerde
kalması da bu durumun bir diğer nedeni olarak gösterilebilir. Uluslararası örgütlerin kıyı
yönetiminin gelişme doğrultusuna etkileri yalnızca belli bir yaklaşım biçiminin
dayatılmasıyla sınırlı kalmıyor. Bu örgütlerin dünya görüşü doğrultusunda hazırlanan
yazanaklarda saptanan ilkeler ya da uluslararası toplantılarda alınan kararlar kısa sürede
bilimsel dünyaya da yayılmakta, bir anlamda akademik yazının gelişme doğrultusunu da
belirlemektedir. Bu durumun yalnızca kıyı yönetimi yazını ile sınırlı kalmadığı, diğer
dalları da içerecek kadar kapsamlı bir etki alanı oluşturduğunu da eklemek gerekir.
Yaşanan bu gelişmeler, yukarıda dolaylı olarak değinilen olumsuz yönleri bir
yana bırakılacak olursa, özellikle az gelişmiş ülkelerin kıyı yönetimleri için kimi gelişme
olanaklarını
da
içermektedir.
Sözü
edilen
olanaklar
akılcı
bir
biçimde
değerlendirildiğinde, özellikle akçal ve teknik açılardan yoksun durumda bulunan kimi
kıyı bölgelerinde önemli kazanımların elde edilebileceği düşünülebilir. Örneğin, yerel
nitelikli bir kıyı sorununun çözümünde, uluslararası bir akçal örgütün desteğiyle
yürütülen çalışmalarla başarılı sonuçlar alınabilir. Ancak, yerel düzeyde olumlu sonuçlar
doğuran bir girişimin başka yerlere de yansıtılabilmesi, bir diğer anlatımla, ülke
genelinde de uygulanabilmesi için kalıcı bir yönetim dizgesinin oluşturulması da açıktır.
Oysa Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler eliyle yürütülen kıyı yönetimi programlarına
baktığımızda, bunların genellikle örnek çalışmalar olarak kaldığını, ulusal düzeyde
uygulanabilecek kalıcı bir model oluşturulamadığını görüyoruz. Bunda, uluslararası
alanda geliştirilen kıyı yönetimi ilkelerinin yerel koşullara uymamasının yanında,
ülkelerin yönetim dizgelerindeki eksikliklerin, teknik ve akçal yetersizliklerinin de payı
bulunmaktadır. Bir anlamda, uygulanmakta olan projenin başarısı büyük ölçüde dış
akçal ve teknik desteğe bağlı kalmakta, bunlar kesildiğinde çalışmalar da kendiliğinden
durmaktadır. Bundan ötürü, kıyı yönetiminde uluslararası alanda yaşanan yeni
gelişmelerin sunduğu olanaklar içinde akçal destekten daha önemli olanları da
bulunmakta; kıyı yönetiminde bütüncüllüğün sağlanması, halk katılımının geliştirilmesi,
yerel gereksinimlerin göz önünde bulundurulması bunların başında gelmektedir.
332
Kıyı yönetiminde uluslararası alanda yaşanmakta olan gelişmeler, Türkiye
kıyılarını da dolaylı ya da dolaysız biçimde etkilemektedir. Söz konusu etkinin düzeyini
ve niteliğini çözümleyebilmek için, önce, var olan yönetim dizgesinin ana özelliklerini
ortaya koymakta yarar var. Türkiye'nin kıyı politikası konusunda, üzerinde durulması
gereken ilk nokta, 'kıyıya ilişkin kararların belli bir politikaya dayanarak alınmaması,
gerçekleştirilen düzenlemelerin içeriğinin ekonomik ve siyasal güç odaklarının
yeğlemelerine göre belirlenmesi' olacaktır. Kıyı ile ilgili belgelerin hemen hemen
tümünde yer almış bulunan "kamu yararı/toplum yararı" ilkelerinin tam anlamıyla
yaşama geçirilememiş olmasını da buna bağlamak gerekir. Bir başka açıdan bakarak,
Türkiye'nin kıyı politikası, 'kıyıdan ekonomik yarar sağlamak üzerine kuruludur' gibi
daha olumsuz ama aynı zamanda daha gerçekçi nitelikte bir değerlendirmede bulunmak
da olanaklıdır. İyimser bir yorumla, 'kıyının kamu yararına kullanımının, kıyıyı
ekonomik etkinliklere açmak ve dolaylı olarak toplumun bütün kesimlerinin bu ortak
yararı paylaşmasını beklemek yoluyla gerçekleşmesi' olarak da değerlendirilebilecek bu
durumun yansımalarını, kıyı alanlarının denetimsiz biçimde turizme açılmasında, enerji
santrallerine çekincesizce kıyıda yer verilmesinde, kıyıların doldurularak kara
ulaşımtırma sekörünün hizmetine sunulmasında ve kıyıdaki verimli tarım topraklarının
sanayi tesislerine, ikinci konutlara özgülenmesinde görebiliriz.
Bütün bunlardan yola çıkarak yapılabilecek en genel, en kapsamlı
değerlendirme, Türkiye'de kıyı yönetimi sürecinin bütüncül bir yaklaşım doğrultusunda
işlemediği olacaktır. Bu anlamda Türkiye’de kıyı yönetimine parçacı yaklaşımın egemen
olduğu söylenebilir; kıyı alanındaki türlü ekonomik sektörler, kamu yönetiminin yerel,
bölgesel ve ulusal düzeydeki birimleri, kıyının kara-deniz yönü ve kıyı ile ilgili bilim
dalları arasında işbirliği, uyum ve bütünleşme sağlanabilmiş değildir. Kıyı alanındaki
her sorun alanı için ayrı bir düzenleme öngörülmüş, sorumlu kuruluşlar arasında işbirliği
kurulamamış, halkın kıyı yönetimi sürecine katılımı sağlanamamıştır. Bu durumun
nedenleri arasında, ilk olarak bütüncül yaklaşımların ve bütüncül kıyı alanları
yönetiminin henüz Türkiye'de yeni yeni girmeye başlaması gelmektedir. Özellikle 1992
Rio Konferansı'nın da etkisiyle başlatılan az sayıdaki girişimin dışında, Türkiye
333
kıyılarında bütüncül yönetimin izlerine rastlamak güçtür. İkinci neden olarak, çevre
yönetimi ve çevre sorunları ile ilgili tüzel düzenlemelerdeki parçacıllığın kıyı
yönetimine de yansımasını almak gerekir. Kıyı yönetimi sürecinde yer alan kuruluşların
yetki ve sorumluluklarında çoğu zaman çatışmalara ve çakışmalara rastlamak
olanaklıdır; pek çok konuda birden fazla kurum söz sahibi olabildiği gibi, kimi sorun
alanları da sahipsiz kalabilmektedir. Örneğin, kıyı alanlarını birinci dereceden etkileyen
tüzel düzenleme olan kıyı yasası, bütüncül bir bakış açısıyla hazırlanmış değildir; yasa,
yalnızca kıyının kara yönüne odaklanmış, daha çok kıyıdan yararlanma koşulları ile
iyelik sorunlarını ilgi alanı içinde görmüştür. Kuşkusuz bütün bunlara, kıyı ile ilgili tüzel
düzenlemelerin ve dolayısıyla kıyı yönetiminin odak noktasında yer alan yerel
yönetimlerin içinde bulunduğu durumu eklemek gerekecektir. Kıyı bölgelerinde bulunan
irili ufaklı yüzlerce yerel yönetim biriminin uygulamaları arasında eşgüdümü kuracak
bir düzeneğin geliştirilmiş olmaması, bu yerel birimlerin yasaların gereklerini yerine
getirecek akçal güçten, çalışandan, donanımdan yoksun bulunması ve belki de daha
önemlisi, yerel birimlerin işlem ve eylemlerinin çoğunlukla yöredeki ekonomiktoplumsal güçlerin denetiminde gerçekleşmesi, kıyıdaki sorunların bütüncül bir
yaklaşımla ele alınmasını güçleştirmektedir. Bütün bunlar doğrultusunda genel bir
değerlendirme yapmak gerekirse, bütüncüllüğün sağlanmasında en büyük engelin,
kıyıdaki doğal değerlerin ekonomik açıdan taşıdığı önemden kaynaklandığı söylenebilir.
Yasama ve yürütme organlarının kıyı alanlarının bütüncül bir yaklaşım doğrultusunda
ele alınmasını sağlayacak düzenekleri kurmadaki çekingenliğinin, kıyıda siyasalekonomik güç odakları arasında yaşanan çatışmanın ve kıyı alanlarında kapsamlı,
geleceğe dönük politikalar yerine günübirlik kararların egemen olmasının ardında da hep
ekonomik kaygılar bulunmaktadır.
Her ne kadar Türkiye'de kıyı yönetimi süreci, bütüncül politikalar yerine
parçacıl kararlar doğrultusunda işlese de, gelecekte bu durumun değişebileceğine ilişkin
kimi işaretler de yok değil. Kıyı alanlarındaki sorunların niteliği, bunları doğuran
nedenler ve olası çözüm yolları konusunda akademik çevreler ve uygulayıcılar arasında
büyük bir görüş ayrımı olduğu söylenemez. Son yıllarda konunun uluslararası
334
toplantılarda daha yoğun biçimde ele alınmaya başlaması, uluslararası alanda çok sayıda
tüzel belgenin ortaya çıkması, çeşitli uluslararası kuruluşların türlü yörelerde kıyı
yönetimi programları gerçekleştirmesi ya da destek vermesi, uygulanacak politika
seçeneklerini azaltmış, bir anlamda kıyıların bütüncül yönetimi konusunda zorunlu bir
oydaşma sağlamıştır. Bu durumu, UÇEP, Ulusal Gündem 21 ya da Beş Yıllık Kalkınma
Planlarının ilkelerinde de görebilmek olanaklıdır. Bir anlamda kıyı yönetiminde
yaklaşım değişikliği olarak da değerlendirilebilecek olan bu yeni eğilim, yalnızca
yukarıda anılan ulusal nitelikli planlarda bir ilke kararı olarak kalmamış, kimi yerlerdeki
uygulamalara da yansımaya başlamıştır.
Özellikle 1992'den bu yana sayıları gittikçe artmaya başlayan ve şimdilik İzmir,
İskenderun, Bodrum, Mersin, Belek, Çıralı, Trabzon, Patara gibi kıyı alanlarında
denenmeye başlayan bu yeni kıyı yönetimi girişimlerinin ortak özelliği, uluslararası bir
örgütün akçal ya da teknik desteğini arkalarına almalarıdır. Genellikle, bir gönüllü çevre
kuruluşunun, uluslararası nitelikteki bir örgütten aldığı yardımla başlayan bu tür yönetim
programları, henüz ülke yüzeyine yayılabilmiş değildir. Üstelik bunlardan birçoğu
araştırma projesi olarak kalmış, uygulamaya geçme yönünde sonut adımlar
atılamamıştır. Uygulamasına başlanan programların başarı düzeyi de, özeksel yönetimin
türlü birimlerinin, yerel yönetimlerin ve yöre halkının yürütülen programlara katkısı
sınırlı ölçülerde kaldığı için, proje yürütücülerine bağlı olarak değişmektedir. Genelikle
bir uluslararası belgenin gerekleri doğrultusunda ya da var olan bir akçal düzenekten
yararlanmak üzere pilot programlar olarak başlatıldıklarından, bir başka anlatımla geniş
kapsamlı, uzun erimli bir politikanın ürünü olmadıklarından ötürü, yürütülen programlar
arasında eşgüdüm kurulabilmiş değildir.
Söz konusu yeni girişimlerin büyük bir bölümünün yalnızca araştırma ya da
planlama aşamasında kaldığından, yapılan yönetim planlarının uygulanma olanağına
kavuşamadığından söz edilmişti. Başlatılan programların başarısını olumsuz yönde
etkileyen bu durum büyük ölçüde yeni girişimlerin tüzel dayanağının bulunmamasından
kaynaklanmaktadır. Bu programlar kapsamında, kıyı alanlarını korumaya ve
geliştirmeye yönelik işlerin dökümünüm yapıldığı bir belge olan yönetim planı,
335
kendisine planlama sıradüzeni içinde yer bulabilmiş değildir; bir başka anlatımla tüzel
düzenlemelerde böyle bir plan türüne yer verilmemiştir. Bundan dolayı, programlar
kapsamında hazırlanan yönetim planlarının yaşama geçirilmesi için gereken yasal,
yönetsel ve akçal araçlar oluşturulamamakta, planlar yalnızca yörenin toplumsalekonomik-çevrebilimsel durumunu ortaya koyan, yol gösterici belgeler olarak kağıt
üstünde kalmaktadır.
Bu girişimlerin, özellikle kıyı yönetiminde yeni yaklaşımların, yeni tekniklerin
ülkeye kazandırılmasına ve buralarda elde edilecek deneyimin ülkenin diğer yerlerine
yansıtılmasına yaradığına kuşku yok. Üstelik, sayıları az da olsa, başarılı sonuçlar veren
örneklerin, en azından uygulandıkları yörenin kıyı alanları için bir kazanç olarak
değerlendirilmesi gerekir. Bunlara, kimi doğal değerlerin korunmasını, kıyı ve çevre
sorunlarının ülke gündemine sokulmasını, bu konuda kamuoyunun dikkatinin
çekilmesini de eklemek gerekir. Ancak, tıpkı bütüncül kıyı alanları yönetiminin
uluslararası alanda sorgulanmaksızın kabul edilmesinde olduğu gibi, Türkiye'de son
dönemde ortaya çıkmaya başlayan yeni kıyı yönetimi deneyimleri de ortaya çıkardıkları
ya da daha doğrusu ortaya çıktığı toplumsal-ekonomik etmenlerden soyutlanarak ele
alınmakta, yalnızca tekil örneklerin başarım düzeyleri hakkında değerlendirmelerde
bulunulmaktadır. Bu açıdan Türkiye'deki yeni kıyı yönetimi deneyimlerinin daha
kapsamlı bir biçimde değerlendirilmesi gerekmektedir. Üzerinde durulması gereken ilk
nokta, bu girişimlerin, yalnızca bilimsel yaklaşımlardaki değişimin Türkiye'ye yansıması
olarak değerlendirilmemesi, belki bundan da öte, daha çok, dünya çapında son dönemde
meydana gelen büyük dönüşümlerin dolaysız bir sonucu olarak ele alınması
gerekliliğidir. İlgili bölümlerde de değinildiği gibi, daha çok Dünya Bankası gibi akçal
nitelikte ya da UNEP gibi çevresel nitelikte bir uluslararası örgütün öngördüğü ilkeler
çerçevesinde gerçekleştirilen bu programların etkisi yalnızca belli bir kıyı yöresindeki
sorunun ele alınması ile sınırlı kalmamakta, bundan daha köklü değişimlerin de
tohumlarını atmaktadırlar. Kıyıların karşı karşıya kaldığı sorunlara çözüm bulma
amacıyla özellikle son on yılda türlü yörelerde başlatılan girişimlerde önerilen yönetsel
model, yeni yürütüm anlayışının (governance) bir uzantısıdır.
336
Türkiye'de son on yılda kimi kıyı yöreleri için hazırlanan yönetim modelleri
incelendiğinde hemen hepsinin parçalı yönetim anlayışına yakın önerilerde bulunduğu
ortaya çıkacaktır. Var olan geleneksel yapının, kıyıda gerçekleşen etkinlikler arasında
eşgüdümü yeterince kuramamasından yola çıkan bu öneriler çözümü ya dernek, vakıf,
kooperatif gibi sivil toplum örgütlerinde ya da özel hukuk kurallarına dayalı bir şirkette
bulmaktadırlar. Eşgüdümleyici yapı olarak, yerel yönetimlerin kendi aralarında
kuracakları birlikleri ya da türlü toplumsal güçlerin katılımıyla oluşturulacak bir kurulu
öne çıkaran modellerde de, sivil toplum örgütleri ya da özel şirketler, bu yeni yapının
ayrılmaz parçasını oluşturmaktadırlar. Uluslararası örgütlerin öngördüğü kıyı yönetimi
ilkelerine koşut olarak düzenlenen bu yeni modellerin, geleneksel yapıya göre kimi
üstün yanları yok değil. Özellikle sivil toplum örgütlerinin ve yerel girişimcilerin, karar
alma
düzeneklerine,
yönetim
sürecine
dahil
edilmesinin,
çevre
bilincinin
yaygınlaşmasına katkıda bulunabilecek demokratik bir yöntem olduğu söylenebilir.
Ancak kağıt üstünde, katılımı artıran, sorumluluğu ve yetkiyi daha geniş bir tabana
yayan bir yöntem gibi görünse de, bunun, önemli sorunları da beraberinde getiren bir
uygulama olduğundan kuşku yok. Burada karşımıza çıkan ilk sorun, kıyı yönetimi
sürecini düzenlemesi öngörülen söz konusu kurulların ve sivil toplum örgütlerinin,
kıyıdan yararlananları ve yöre halkını temsil dereceleridir. Genel kural olarak herkesin,
toplumun bütün kesimlerinin yararlanmasına açık olması gereken bu değerlerin, yalnızca
belirli ekonomik ve toplumsal güç odaklarının denetimindeki şirketler ya da özel
girişimlerin ağırlıkta olduğu kurullar eliyle yönetilmeye başlanmasının ne ölçüde ortak
yarara hizmet ettiği kuşkuludur. Bu noktada karşımıza çıkan sorun, yeni yapı
önerilerinin kamu/toplum yararını sağlamaya elverişli olup olmadıklarıdır. Her ne kadar
son dönemde kamu yararı kavramına verilen anlamdaki değişiklikler, bu kavramın
gereklerinin kamu kurumlarının yanı sıra sivil toplum örgütleri ve özel girişimler
tarafından da yerine getirilebileceğini öngörse de, özellikle Türkiye gibi, katılım
geleneğinin yerleşmediği, denetim düzeneklerinin gelişmediği, toplumsal kümeler
arasında büyük uçurumların gözlendiği ülkelerde, bu yönde bir uygulamanın büyük
sorunlar doğuracağı açıktır. Öncelikle, model önerilerindeki kurulların ya da sivil
toplum örgütlerinin yapısına bakıldığında, bunların büyük ölçüde yörenin toplumsal ve
337
ekonomik açıdan önde gelenlerinden oluştuğu görülebilecektir. Yöre halkının
katılımının sınırlı ölçülerde kaldığı bu kurul ya da örgütlerin, destek alınan uluslararası
örgütlerden ne ölçüde bağımsız davranabildikleri de ayrı bir tartışma konusunu
oluşturmaktadır.
Yeni kıyı yönetimi yaklaşımlarının geleneksel kıyı yönetimi dizgesine etkisi de
bir
başka
sorun
alanını
oluşturmaktadır.
Yeni
yaklaşımlar
kapsamında
değerlendirilebilecek uygulamaların ana ereklerinden birisinin bütüncül yönetimi kıyı
alanlarında yaşama geçirmek olduğundan söz edilmişti. Ancak son dönemde ortaya
çıkan yeni kıyı yönetimi girişimlerine bir bütün olarak bakıldığında, varılmak istenen
sonuçla gerçekleşen durum arasında büyük bir farklılığın oluştuğu görülebilecektir.
Daha açık olarak belirtmek gerekirse, Türkiye'de kıyı alanlarına ilişkin olarak sektörel
ve parçacıl bir yaklaşım egemendir; pek çok yerde yetkiler ve sorumluluklar üst üste
geçmiştir; bu durumu, hem kıyı ile ilgili yasal düzenlemelerde hem de kıyı alanlarından
sorumlu örgütlerde görebilmek olanaklıdır. İşte yeni yaklaşımlar, bütünlüğü ya da
gerçekleştirilen etkinlikler, sunulan hizmetler arasında eşgüdümü sağlamak üzere yeni
kurumsal düzenlemeler (kıyı kurulu, birlikleşme, kooperatifleşme vb.) önerirken, bir
anlamda Türkiye'nin geleneksel yönetsel yapısı içinde kıyı alanlarından sorumlu özeksel
ve yerel birimlerin yanı sıra yeni örgütlenmelere de yer verirlerken, var olan yönetim
yapısının daha da parçalanmasına katkıda bulunmaktadırlar. Bundan ötürü, yasal yetki
ve sorumluluklarla donatılmadan, bu tür yeni arayışların bütüncül yaklaşımı sağlamada
fazla etkili olamayacaklarını, yalnızca kıyı yönetiminde egemen olan karmaşık ve
parçacıl yapıya eklenen yeni öğeler olarak kalacaklarını söylemek yanlış olmayacaktır.
Bütüncül yaklaşımların yaşama geçirilmesinde geleneksel yönetim dizgesinin
kimi açılardan yetersiz kaldığı ve yeni yürütüm anlayışının ürünü olarak kabul
edebileceğimiz kimi özel örgütlere, danışma kurullarına, eşgüdüm özeklerine gereksinim
duyulduğu bir gerçek. Ancak özellikle Türkiye gibi sivil toplum örgütlerinin
gelişmediği, katılımın yerleşmediği çevre ülkelerde bütünüyle anılan araçlara bağlı
kalmanın türlü sakıncaları da beraberinde getireceği açıktır. Önceden de değinildiği gibi,
bu tür yapılanmalar ilk bakışta katılımı ve çalışmalar arasında uyumu sağlar görünse de,
338
hem oluşum biçimleri hem de tüzel dayanakları göz önünde bulundurulduğunda
ulaşılmak istenenle ortaya çıkan sonuç arasında büyük ayrımlar olduğu kolayca
anlaşılacaktır. Bu açıdan, her bir kıyı alanı için farklı yapıda ve farklı bileşenlere sahip
söz konusu eşgüdüm birimlerinin yasal bir dayanağa kavuşturulması ya da bu işlevin var
olan bir yönetim birimine devredilmesi daha uygun bir çözüm olabilir. Aslında kıyı
alanlarında gözlenen sorunlar ve bunun için önerilebilecek çözüm yolları ülkedeki diğer
çevre sorunlarınkinden çok da farklı görünmüyor. Bundan ötürü, kapsamlı bir çevre
politikasının oluşturulması, yasal düzenlemelerin yarattığı karmaşık yapının giderilmesi,
ilgili kurum ve kuruluşlar arasındaki yetki çatışmasının önlenmesi, planlama
sıradüzeninde yer alan planların yaşama geçirilmesini sağlayacak yeni bir yapılanmaya
gereksinim duyulduğu açıktır. Bir anlamda, kıyı alanlarını koruma ve geliştirme
çabalarının başarıya ulaşmasının ilk koşulunu ülkenin çevre yönetimi düzeneğini
yeniden ele almak oluşturmaktadır. Üstelik bu doğrultudaki önerilerin önemli bir
bölümü, hem UÇEP ve Beş Yıllık Kalkınma Planları gibi ulusal nitelikte, hem de Ulusal
Gündem 21 gibi uluslararası alanda yapılan antlaşmaların sonucunda ortaya çıkan
belgelerde de yer almaktadır. Ancak bütün bunlar gerçekleşmese bile, geleneksel
yönetim düzeneği içinde yapılabilecekler de var. Kıyı kuşağının, yalnızca kara yönünde
belli bir derinlik mesafesi olarak değil, deniz ve kara yönüyle bir bölge olarak
belirlenerek koruma ve gelişme planlarının buna göre uygulanması ve kıyıdan yalnızca
belli kümelerin değil toplumun bütün kesimlerinin yararlanacağı düzeneklerin
oluşturulması bunların başında gelmektedir. Kıyıların içinde bulunduğu bu sorunları ele
almada, bugüne değin gözlerden yitirilen bir yerel yönetim biriminden, il özel
yönetiminden, yararlanmak önemli olanaklar yaratabilir. Kıyı bölgelerinde bulunan çok
sayıda belediyenin birbirinden bağımsız olarak hareket ettiği, kıyıların önemli bir
bölümünün belediye sınırları dışında bulunduğu bilinmektedir. Bütün bunlar göz önünde
bulundurulduğunda, il özel yönetimlerinin kıyı alanlarına ilişkin işlevlerinin yeniden
gözden geçirilmesi önerilebilir. Hem yetki ve sorumluluklarının bütün kıyı bölgesini
kapsaması hem de seçilmiş ve atanmışlardan oluşan bir yapıya sahip olması bu yerel
yönetim
birimine
önemli
üstünlükler
sağlamaktadır.
Bu
tür
bir
düzeneğin
geliştirilmesiyle, özeksel ve yerel yönetimlerin karar ve uygulamaları arasında uyum
339
kurulabilecek, çok başlı ve parçacıl yönetimin doğurduğu sakıncalar önlenebilecek,
uluslararası alandan türlü programlar aracılığıyla alınan akçak destek daha verimli
biçimde kullanılabilecek ve kıyılar daha kapsamlı bir bakış açısıyla ele alınabilecektir.
Ancak bütün bu önerilerin gerçekleşmesinin ön koşulu, kıyıların belli kümelere
özgülenen bir 'ekonomik kaynak' olarak değil, toplumun bütün kesimlerine ait bir 'doğal
değer' olarak görülmesidir.
340
Yararlanılan Kaynaklar
Adams, W.M., Green Development: Environment and Sustainability in the Third
World, 4th Edt., Routledge, London, New York, 1998.
Akdeniz Çevre Teknik Yardım Programı (METAP), Türkiye’de Kıyı Alanları
Yönetimi: Toplantı Sonuçları-Öneriler (Çevre Bakanlığı ve Dünya Bankası Ortak
Toplantısı), Kalkan, 5-7 Temmuz, 1991.
Akdeniz Eylem Planı-Öncelikli Eylemler Programı, Birleşmiş Milletler Programı, İzmir
Kenti İçin Entegre Planlama Çalışması (Çalışma Planı Taslağı), Öncelikli Eylemler
Programı Bölgesel Aktivite Merkezi, Split, 1991.
Akdeniz, Halil, Kıyı Korumasında Yönetsel ve Tüzel Boyutlar: Kuşadası ve Kemer
Kıyılarındaki Yapılaşmalar, A.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 1996.
(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi)
Akıllıoğlu, Tekin, "Kamu Yararı Kavramı Üzerine Düşünceler", Amme İdaresi Dergisi,
Haziran 1991, C.24, S.2, s.3-15.
Aksoy, A. Şinasi, “Yeni Sağ ve Kamu Yönetimi”, Kamu Yönetimi Disiplini
Sempozyumu Bildirileri-Cilt II., TODAİE, Ankara, 1995, s.160-173.
Aktar, Özdoğan, "Birleşmiş Milletler Çevre Programı'nın Uluslararası İşbirliği Projesi:
Akdeniz Eylem Planı", Yeşil Çevre, 23 Ağustos 1993.
Algan, Nesrin, Bölgesel Çevre Yönetiminde Model Arayışları: Akdeniz, A.Ü.Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Ankara, 1994. (Yayınlanmamış Doktora Tezi)
Algan, Nesrin, “The Significance of International Legislation in Integrated Coastal Zone
Management, Turkish J. Marine Sciences, No: 6 (1), 2000, s.55-69.
Altaban, Özcan, "An Introduction to Antalya 'A Unique Mediterranean City' ",
International Society of City and Regional Planners, Coastal Area Management,
International Seminar, Antalya, Turkey, 25-29 March, 1998.s.37-44.
Ana Britannica, Ana Yayıncılık, İstanbul, 1989, C.16.
Arısoy, Elmas, "Akdeniz-Ege Turizm Altyapısı ve Kıyı Yönetimi (ATAK) Projesi
Kapsamında Kuşadası Havzasında Yapılan Çalışmalar", Kıyı Sorunları ve Çevre
Sorunları Sempozyumu, 10-11 Kasım 1994, Kuşadası Belediyesi Yayınları, Kuşadası,
1994, s.1-9.
341
Atik, A. Saffet, Ortak Çalışma Toplantısı Öncesi Patara Yönetim Planı Hakkında
Özet Bilgiler (Taslak Sektör Raporları Genel Değerlendirmesi ve Yönetim Planı
Kavramsal Yaklaşımı), Ankara, 1997.
Atik, A. Saffet, Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi Yönetim Planı: Final Rapor,
Çevre Bakanlığı-Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı, Kültür Bakanlığı-Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü, Ankara, 1997.
Barrow, C, J., Environmental Management: Principles and Practice, Routledge,
London, New York, 1999.
Barry, John, Rethinking Green Politics, Sage Publications, London, 1999.
Baykan, N. Orhan, "Ege Kıyı Şeridi Yerleşimlerinde Yeraltı Suyu Tuzlanması", Kıyı
Sorunları ve Çevre Sorunları Sempozyumu, 10-11 Kasım 1994, Kuşadası Belediyesi
Yayınları, Kuşadası, 1994, s.71-80.
Beatley, Timothy, David J. Brower, Anna K. Schwab, An Introduction to Coastal
Zone Management, Island Press, Washington, D.C., 1994.
Belfiore, Stefano, "EU ICZM in the Mediterranean: Progress and Prospects", Erdal
Özhan (Ed.), Proceedings of the International Workshop on ICZM in the
Mediterranean & Black Sea: Immediate Needs for Research, Education - Training
& Implementation, 2-5 November 1996, Sarıgerme, Turkey, MEDCOAST, Middle
East Technical University, Ankara, Turkey, s.217-233.
Benevolo, Leonardo, Avrupa Tarihinde Kentler, Çev. Nur Nirven, Afa, İstanbul,1995.
Berki, Şakir, Toprak Hukuku, 3. Baskı, A.Ü. Hukuk Fakültesi Yayınları, Ankara,
1967.
Bilsel, S. Güven, "Kıyı Planlamasının Değişik Boyutları ya da Planlama Ölçütleri
Üzerine", Mimarlık, S.147, 1976/2, s.48-51.
Bird, Eric C.F., Coasts, 2nd Edt., The M.I.T. Press, Cambridge, Massachusetts, London,
1970.
Bird, Eric C. F., Beach Management, John Wiley & Sons, Chichester, 1996.
Birleşmiş Milletler Çevre Programı, Akdeniz Eylem Planı, Michel Grenon ve Michel
Batisse (Ed.), Mavi Plan, Çevre Bakanlığı, Ankara, 1988.
Birleşmiş Milletler Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu, Ortak Geleceğimiz,
Çev.Belkıs Çorakçı, Ankara, Türkiye Çevre Sorunları Vakfı, 1987.
Black Sea Environmental Programme, 1996 Annual Report, İstanbul, 1997.
342
Burbridge, P.R., "The Challenge of Demonstrating the Socio-Economic Benefits of
Integrated Coastal Management", Wim Salomons ve diğerleri, Perspectives on
Integrated Coastal Zone Management, Springer, Berlin, 1999, s.35-53.
Budak, Sevim, Avrupa Birliği ve Türk Çevre Politikası: Avrupa Topluluğu'nun
Çevre Politikası ve Türkiye'nin Uyum Sorunu, Büke Yayınları, İstanbul, 2000.
Bush, David M., Orrin H. Pilkey Jr., William J. Neal, Living by the Rules of the Sea,
Duke University Press, Durham and London, 1996.
Camhis, Marios, Harry Coccossis, "Coastal Planning and Management Perspectives",
Ekistics, Vol.49, No 293, March/April 1982, s.92-97.
Carter, R.W.G., Coastal Environments: An Introduction to the Physical, Ecological
and Cultural Systems of Coastlines, 3rd Edt., Academic Press, London, 1991.
Ceyhan, Haluk, Emre Gönen, Çevre Sorunları: Avrupa Toplulukları ve Türkiye
Politikalarının Karşılaştırmalı İncelenmesi, İktisadi Kalkınma Vakfı Yayınları,
İstanbul, 1990.
Childe, V. Gordon, Tarihte Neler Oldu, 5. Baskı, Çev. Mete Tunçay, Alaeddin Şenel,
Alan Yayıncılık, İstanbul, 1993.
Childe, V. Gordon, "The Urban Revolution", Richard T. LeGates, Frederic Stout, The
City Reader, 2nd Edt., Routledge, New York, 2000, s.22-30.
Cicin-Sain, Biliana & Robert W. Knecht, Integrated Coastal and Ocean
Management: Concepts and Practices, Island Press,Washington, D.C, 1998.
Cin, Halil, “Osmanlı Devletinde Kıyıların Hukuki Rejimi”, Seha L. Meray’a Armağan,
A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayını, Ankara, 1981, s.79-105.
Clark, John R., Coastal Zone Management Handbook, Lewis Publishers, Boca Raton,
Boston, 1996.
Coastal Zone Management (CZM) in Turkey, Mediterranean Environment Technical
Assistance Program (METAP) Consultant Report, 15 May 1991.
Commission of the European Communities, "Declaration of the Council of the European
Communities and of the Representatives of the Governments of the Member States
Meeting in the Council of 22 November 1973 on the Programme of Action of the
European Communities on the Environment", Official Journal of the European
Communities, 20.12.1973, No C 112, s.1-51.
Commission of the European Communities, Progress Report on Implementation of
the European Community Programme of policy and Action in Relation to the
343
Environment and Sustainable Development "towards sustainability", Brussels,
1996.
Commission of the European Communities (Communication from the Commission to
the Council, the European Parliament, The Economic and Social Commitee and the
Committee of the Regions On the Sixth Environment Action Programme of the
European Community), Environment 2010: Our Future, Our Choice: The Sixth
Environment Action Programme, (Proposal for a Decision of the European Parliament
and of the Council laying down the Community Environment Action Programme 20012010), Luxembourg, 2001.
Commission on Geosciences, Environment, and Resources National Research Council,
Environmental Science in the Coastal Zone: Issues for Further Research,
(Prooceedings of a Retreat Held at the J. Erik Jonsson Woods Hole Center,
Massachusetts, June 25-26, 1992), National Academy Press, Washington, D.C., 1994.
Committee on Science and Policy for the Coastal Ocean Studies Board, Commission on
Geosciences, Environment, and Resources National Research Council, Science, Policy,
and the Coast: Improving Decisionmaking, National Academy Press, Washington,
D.C., 1995.
Connely, James, Graham Smith, Politics and the Environment: From Theory to
Practice, Routledge, London, New York, 1999.
Contemporary Review, May 1999, C.274, S.1600, s.230-236
Çevre Bakanlığı, KENTKUR, Mersin Kıyı Bölgesi Entegre Planlama Projesi: Final
Rapor, Ankara, 1996.
Çevre Bakanlığı Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı, Doğal Hayatı Koruma
Derneği, Göksu Deltası Özel Çevre Koruma Bölgesi Yönetim Planı, Ankara, 1999.
Çulha, M. Durukal, "Kıyılarımız, Mevzuat, Planlama ve Uygulama Semineri Açılış
Konuşması", (25-29 Mayıs 1992, Trabzon), Bayındırlık ve İskan Bakanlığı,
Kıyılarımız, Mevzuat, Planlama ve Uygulama Semineri Bildirileri, Ankara, 1993,
s.9-14.
Dalokay, Vedat, "Türkiye'nin Kıyı Sorunları ve Politikası", IX. İskan ve Şehircilik
Konferansları: Türkiye'de Orman Köyleri, Yerleşme, Bölge Planlama, Şehirleşme,
Doğu Anadolu'nun Sorunları, A.Ü.SBF Yayınları, Ankara, 1969, s.95-120.
Davis, P.A., "The Greening of Foreign Aid", Congressional Quarterly Weekly
Report, 06.15.1991, Vol.49, No.24, s.1600.
Demirayak, Filiz, "Belek Kıyı Yönetimi Planı", Kelaynak'tan Haberler, S.57, OcakŞubat 1995, s.22-23.
344
Demirayak, Filiz, "A Future for the Belek Coastal Zone Management Plan", Coastline,
Vol.6, 1997-1, s.9-12.
Demirayak, Filiz, "Kıyı Alanları Yönetimi", Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ile
Belediyeler, Yıl 11, S.34, (Tarih belirtilmemiş.), s.23-29.
DeSombre, Elizabeth R., "International Environmental Policy", B. Nath, L. Hens ve
diğerleri (Eds.), Environmental Management in Practice (Volume I): Instruments
for Environmental Management, Routledge, London, 1998, s.361-377.
Devlet Planlama Teşkilatı, Kalkınma Planı (Birinci Beş Yıl) 1963-1967, Ankara, 1963.
Devlet Planlama Teşkilatı, Kalkınma Planı (İkinci Beş Yıl) 1968-1972, Ankara, 1968.
Devlet Planlama Teşkilatı, Yeni Strateji ve Kalkınma Planı: Üçüncü Beş Yıl (19731977), Ankara, 1973.
Devlet Planlama Teşkilatı, Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı (1979-1983), Ankara,
1983.
Devlet Planlama Teşkilatı, Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1985-1989), Ankara,
1985.
Devlet Planlama Teşkilatı, Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planı (1990-1994), Ankara,
1990.
Devlet Planlama Teşkilatı, VII. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1996-2000), Ankara, 1996.
Devlet Planlama Teşkilatı, Uzun Vadeli Strateji ve VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı
(2001-2005), Ankara, 2000.
Devlet Planlama Teşkilatı, VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı - Bölgesel Gelişme Özel
İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara, 2000.
Devlet Planlama Teşkilatı, Türkiye Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Planı, Ankara,
1998.
Devlet Planlama Teşkilatı, Türkiye Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Planı, 2. Baskı,
Şubat 1999, Ankara.
Devlet Planlama Teşkilatı, Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı, Doğu Karadeniz
Bölgesel Gelişme Planı (DOKAP), Taslak Nihai Rapor: Ana Plan, C.II, Ankara,
2000.
Devlet Planlama Teşkilatı, Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı, Doğu Karadeniz
Bölgesel Gelişme Planı (DOKAP) - Taslak Nihai Rapor: Çevre, C.V, Ankara, 2000.
345
Devlet Planlama Teşkilatı, Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı, Doğu Karadeniz
Bölgesel Gelişme Planı (DOKAP), Taslak Nihai Rapor: Kurumsal Gelişme, C.VII,
Ankara, 2000.
Devlet Planlama Teşkilatı, Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı, Doğu Karadeniz
Bölgesel Gelişme Planı (DOKAP), Taslak Nihai Rapor: Proje Raporları, C.VIII,
Ankara, 2000.
DG Environment, Nuclear Safety and Civil Protection, Demonstration Programme on
Integrated Management of Coastal Zones, Information Document European
Commission Services, February 1996.
Dillman, David L., "Personel Yönetiminde ve Verimlilikte Reform: İngiltere ve
Amerika Birleşik Devletleri'nde Kamu Hizmetinin İyileştirilmesi", Çev. Çiçek Refik,
Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığı, Ankara, 1991.
Doğal Hayatı Koruma Derneği, World Wide Fund for Nature, World Bank, Belek Kıyı
Yönetimi Planı, (Basım yeri ve tarih belirtilmemiş.).
Doğal Hayatı Koruma Derneği, Çıralı Bülten, Ağustos 1998, S.1, 2, 4.
Doğal Hayatı Koruma Derneği, Çıralı Kıyı Yönetimi Planı, İstanbul, 2001.
Doğanay, Ümit, "Toplum Yararı ve Kamu Yararı Kavramları", Mimarlık, Temmuz
1974/7, S.129, s.5-6.
Dunleavy, Patrick, "The Globalization of Public Services Production: Can Government
Be 'Best in World'? ", Public Policy and Administration, 1994, No 9/2, s.36-64.
Dunleavy, Patrick, Christopher Hood, "From Old Public Administration to New Public
Management", Public Money & Management, July-September 1994, No: 14/3, s.9-16.
Dupont, R. Ryan, Terry E. Baxter, Louis Theodore (Eds), Environmental
Management: Problems and Solutions, Lewis Publishers, London, New York, 1999.
Durant, Will, Ariel Durant, The Lessons of History, Simon and Schuster, New York,
1968.
Durukan, Meltem, “Kıyı Alanları Konusunda Ulusal Mevzuat ve İdari Yapı”, Özhan, E.
(Editör), Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları I. Ulusal Konferansı Bildiriler Kitabı,
24-27 Haziran 1997, Kıyı Alanları Yönetimi Türk Milli Komitesi, Orta Doğu Teknik
Üniversitesi, 1997, Ankara, s.59, 68.
Eichbaum, William, "Coastal Management and Policy, Commission on Geosciences,
Environment, and Resources National Reearch Council", Environmental Science in the
Coastal Zone: Issues for Further Research, (Prooceedings of a Retreat Held at the J.
346
Erik Jonsson Woods Hole Center, Massachusetts, June 25-26, 1992), National Academy
Press, Washington, D.C., 1994, s.149-154.
Eke, Feral, Kıyı Mevzuatının Gelişimi ve Planlama, T.C. Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı, Ankara, 1995.
Eke, Feral, Şule Karaaslan, “Kıyı Mevzuatına ve Uygulamasına Bakış ve Bazı Öneriler”,
Özhan, E. (Editör), Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları I. Ulusal Konferansı
Bildiriler Kitabı, 24-27 Haziran 1997, Kıyı Alanları Yönetimi Türk Milli Komitesi,
Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara, 1997.
Ekinci, Oktay, İstanbul’u Sarsan On Yıl: 1983-1993, Anahtar Kitaplar, İstanbul, 1994.
Ekinci, Oktay, "Kıyılar ve Toplum Yararı", İnsan, Çevre, Toplum, 2. Baskı, (Der.
Ruşen Keleş), İmge, Ankara, 1997, s.149-171.
El-Ashry, Mohamed, "The New GEF", Environment, July/August 1994, Vol.36, No.6,
s.37-39.
Emre, Cahit, Çıralı Kıyı Yönetimi Planı: Kurumsal ve Örgütsel Yapı, 1. Ara Rapor
(Durum Değerlendirmesi), (Yayımlanmamış Rapor), Doğal Hayatı Koruma Derneği,
Şubat 1999.
Emre, Cahit, Çıralı Kıyı Yönetimi Planı: Kurumsal ve Örgütsel Yapı, 2. Ara Rapor
(Örgütlenme Seçenekleri), (Yayımlanmamış Rapor), Doğal Hayatı Koruma Derneği,
Ağustos 2000.
Enyclopedia International, Grolier Incorporated, New York, 1970, C.11.
Ergun, Turgay, “Postmodernizm ve Kamu Yönetimi”, Amme İdaresi Dergisi, C.30,
S.4, Aralık 1997, s.5-15.
Ergüden, Selman, Yaşar Konmaz, “Kıyı Planlamasında Yasal Çerçeve Üzerine”,
Mimarlık, S.147, 1976/2, s.74-75.
Erkan, Hüseyin, Kadastro Bilgisi, TMMOB-Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası
Yayını, Ankara, 1989.
EU Demonstration Programme-Integrated Management of Coastal Zones,
Implementing the Demonstration Programme on Integrated Management of
Coastal Zones, November, 1996.
European Commission - Life: Coastal Management and Tourism in Turkey: Cirali
and Belek, (http://europa.eu.int/comm/environment/lifeweek/exhibition_summaries.
htm), Ağustos 2000.
347
European Commission, Taking European Environment Policy into the 21st Century:
A Summary of the European Commission's Progress Report and Action Plan on
the Fifth Programme of Policy and Action in Relation to the Environment and
Sustainable Development, Office for Official Publications of the European
Communities, Luxembourg, 1996.
European Commission, Towards Sustainability: The European Commission's
Progress Report and Action Plan on the Fifth Programme of Policy and Action in
Relation to the Environment and Sustainable Development, Office for Official
Publications of the European Communities, Luxembourg, 1997.
European Commission, Caring for Our Future-Action for Europe's Environment:
25 Issues at a Glance, Second Edition, Brussels-Luxemburg, 1998.
European Union, Environment: Current Situation and Outlook, (http://europa.eu.int/
scadplus/leg/en/lvb/l28066.htm), Ağustos 2000.
Food and Agriculture Organization of the United Nations, John R. Clark, Integrated
Management of Coastal Zones, FAO Fisheries Technical Paper, Rome, 1992.
French, Peter W., Coastal and Estuarine Management, Routledge, London, New
York, 1997.
Garner, Robert, Environmental Politics, Prentice Hall, London, New York, 1996.
Gençkaya, Ömer Faruk, "States and Non-State Actors in Environmental Policy Making:
An Overview of the GEF-BSEP NGO Forum", Protecting Regional Seas: Developing
Capacity and Fostering Environmental Cooperation in Europe, (Eds. Stacy D.
VanDeveer, Geoffrey D. Dabelko), Conference Proceedings: "Saving the Seas:
Developing Capacity and Fostering Environmental Cooperation in Europe", 14 May
1999, s.81-110.
Geray, Cevat, “Kıyıların Korunmasına İlişkin Düzenlemeler”, Mülkiyeliler Birliği
Dergisi, S.41, 1975, s.2-3.
Geray, Cevat, “Kıyıların Toplum Yararına Kullanılmasına İlişkin Sorunlara Genel
Bakış”, Mimarlık, S.147, 1976/2, s.64-69.
Geray, Cevat, "Türkiye'de Kıyısal Alanların Korunma ve Geliştirilmesine İlişkin
Sorunlar", Peyzaj Mimarlığı, 1976/2, s.19-24.
Geray, Cevat, "Kıyılara İlişkin Düzenlemelere Toplu Bakış", Amme İdaresi Dergisi,
Mart 1977, C.10, S.1, s. 62-80.
Geray, Cevat, "Boğaziçi Yasası", Mimarlık, 1984/1, S.199, s.43-45.
348
Geray, Cevat, "Doğal Çevreyi Korumada Toplum Yararı Sorunsalı", Tarım ve
Mühendislik, 1989, S.33, s.37-38
Geray, Cevat, "Kamu Taşınmazları, Kıyılar ve Sayıştay", A.Ü. SBF Dergisi, C.XXXIV,
Ocak-Aralık 1979, No:1-4, s.1-14.
Geray, Cevat, "Anayasa Mahkemesi'nin Kıyı Yasası'na İlişkin Yeni Bir Kararı",
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Kıyılarımız, Mevzuat, Planlama ve Uygulama
Semineri Bildirileri, (25-29 Mayıs 1992, Trabzon), Ankara, 1993, s. 181-188.
Gezim, Gürkam, "Kıyıların Toplum Yararına Kullanılması Alternatifleri Üzerine",
Mimarlık, S.147, 1976/2, s.64-69.
Gibson, John, Legal and Regulatory Bodies: Appropriateness to Integrated Coastal
Zone Management: Final Report, European Commission - DG XI.D.2, Macalister
Elliott and Partners Ltd., Hampshire, 1999.
Global Environment Facility, Turkish National Committee on Coastal Zone
Management, Bodrum Peninsula Coastal Zone Management, (Basım yeri
belirtilmemiş), 1995.
Global Environment Facility, Black Sea Enviromental Programme Coordination Unit,
Black Sea Transboundary Diagnostic Analysis, U.N. Publications, New York, 1997.
Global Environment Facility-Black Sea Environmental Programme, Black Sea
Environmental Priorities Study: Turkey, United Nations, New York, 1998.
Global Environment Facility, Black Sea Environmental Programme, Karadeniz Ulusal
Stratejik Eylem Planı-Türkiye: Teknik Öneriler Raporu, (Basım yeri
belirtilmemiş.), 1999.
Global Environment Facility, GEF Project Tracking and Mapping System,
(http://edcnts2.cr.usgs.gov/gef/), Ekim 2000.
Global Environment Facility, What Is the Global Environment Facility?,
(http://www.gefweb.org), Ekim 2000.
Goudi, Andrew, The Nature of the Environment, Blackwell, Third Edition, Oxford,
Cambridge, 1994.
Görer, Nilgün, “Coastal Area Management Experiences of Turkey in the 90’s”, Land
and Water: Integrated Planning for a Sustainable Future, 34th International Planning
Congress, Azores-Portugal 26 September-2 October 1998, s.345-349.
Gubbay, Susan, "Marine Nature Conservation in the Coastal Zone", M. G. Barrett (Edt.),
Coastal Zone Planning and Management, (Proceedings of the Conference Coastal
349
Management 1992: Integrating Coastal Zone Planning and Management in the Next
Century, Organized by the Institution of Civil Engineers and held in Blackpool on 11-13
May 1992), Thomas Telford, London,1992, s.83-90.
Gülan, Aydın, "Kamu Malları", İl Han Özay, Günışığında Yönetim, Alfa, İstanbul,
1996, s.571-641.
Güler, Birgül Ayman, "Kamu Yönetimi ve Dünya Bankası", Amme İdaresi Dergisi,
Eylül 1995, Cilt 28, Sayı 3, s.18-29.
Güler, Birgül Ayman, "Küreselleşme ve Yerelleşme: Yerel Altyapı Sektörü", Çağdaş
Yerel Yönetimler, Temmuz 1997, Cilt 6, S.3, s.62-77.
Güler, Birgül Ayman (Ed.) ve diğerleri, Su Hizmetleri Yönetimi: Genel Yapı,
TODAİE, Yerel Yönetimler Araştırma ve Eğitim Merkezi, Ankara, 1999.
Gülöksüz, Yiğit, “Kıyıların Toplum Yararına Kullanılması Üzerine Düşünceler”,
Mimarlık, S.147, 1976/2, s.54-58.
Günay, Baykan, "Turizm Merkezi Kavramının Gelişimi ve Yargı Denetimi", Mekan
Planlama ve Yargı Denetimi, (Der. Melih Ersoy, H. Çağatay Keskinok), Yargı
Yayınevi, Ankara, 2000, s.200-283.
Güneş, Şule, “Birleşmiş Milletler Bölgesel Deniz Programları; Karadeniz Çevre
Rejimi”, Erdal Özhan (Editör), Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları II. Ulusal
Konferansı Bildiriler Kitabı, 22-25 Eylül 1998, Kıyı Alanları Yönetimi Türkiye Milli
Komitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara, 1998, s.1-12.
Güneş, Şule, Nilgün Görer, Arzu Nuray, “Rio Sonrası Entegre Kıyı Alanları Yönetimi;
Türkiye Deneyimi”, Erdal Özhan (Editör), Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları II.
Ulusal Konferansı Bildiriler Kitabı, 22-25 Eylül 1998, Kıyı Alanları Yönetimi
Türkiye Milli Komitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara, 1998, s.23-32.
Hall, Stuart, “Yeni Zamanların Anlamı”, Yeni Zamanlar: 1990’larda Politikanın
Değişen Çehresi, Stuart Hall ve Martin Jacques (Der), Çev. Abdullah Yılmaz, Ayrıntı,
Ankara, 1995.
Hamamcı, Can, Çelik Aruoba, Aykut Namık Çoban, İskenderun Bay Project Volume
I: Environmental Management within the context of Environment-Development,
UNEP, Blue Plan Regional Activity Centre, Sophia Antipolis, 1994.
Hamamcı, Can, Çelik Aruoba, Aykut Namık Çoban, İskenderun Bay Project Volume
II: Systemic and Prospective Analysis, UNEP, Blue Plan Regional Activity Centre,
Sophia Antipolis, 1994.
350
Harman, Chris, "Globalisation-A Critique of a New Orthodoxy", International
Socialism, No 73, 1996.
Harunbeyoğlu, Ayhan, "Kıyı Alanlarının Rasyonel Kullanımı ve Yönetimine İlişkin
Öneriler", III. Çevre Şûrası Tebliğler ve Bildiriler Kitabı, (4-6 Aralık 1996, AntalyaBelek), T.C. Çevre Bakanlığı, Ankara, 1996.
Harvey, David, "Esneklik: Tehdit mi yoksa Fırsat mı?", Toplum ve Bilim, Çev.Ayça
Kurdoğlu, Bahar 1993, S. 62, s.83-92.
Hatt, Paul K., Albert J. Reiss, Jr. (Eds.), "The History of Human Settlement", Cities and
Society, The Free Press, Glenceo, Illionis, 1957, s.175-179.
Heathcote, Isobel W., Integrated Watershed Management: Principles and Practice,
John Wiley&Sons, New York, 1998.
Don, Hinrichsen, "Coasts in Crisis", Issues in Science & Technology, Summer, 1996,
s.39-48.
Hirst, Paul, Grahame Thompson, Küreselleşme Sorgulanıyor, Çev. Çağla Erdem, Elif
Yücel, Dost, Ankara, 1998.
Holgate-Pollard, David, "Policy, Legislation and Guidelines", C. A. Fleming (Ed.),
Coastal Management: Putting Policy into Practice, (Proceeding of the Conference
Organized by the Institution of Civil Engineers and Held in Bournemouth on 12-14
November 1995), Thomas Telford, London, 1996.
Hood, Christopher, "A Public Management for all Seasons?", Public Administration,
Vol. 69, Spring 1991, s.3-9.
Hudson, Brian J., Cities on the Shore: The Urban Littoral Frontier, Pinter, New
York, 1996.
Huot, Jean Louis, Jean-Paul Thalmann, Dominique Valbelle, Kentlerin Doğuşu, Çev.
Ali Bektaş Girgin, İmge, Ankara, 2000.
Imber, Mark F., "The Environment and the United Nations", John Vogler, Mark F.
Imber (Eds.) The Environment & International Relations, Routledge, London, New
York, 1996, s.138-154.
IUCN (World Conservation Union), The National Environment Strategy Fiji, Gland,
Switzerland: World Conservation Union, 1993.
IUCN’s Strategic Partnerships with the World Bank, (http://wbln0018.worldbank.
org/cssd/kb.nsf/13f71d5...), Haziran 2000.
351
İdil, Baran, "Kıyı Sorunlarıyla Hatırladıklarımız", Mimarlık, S.147, 1976/2, s.52-53.
İdil, Baran, “Kıyı Kentlerimizin Yok Olan Kimlikleri ve Düşündürdükleri: Trabzon
Özelinde Bir İrdeleme”, Mimarlık,1989/2, S.234, s.94-95.
İzmir Barosu, Mevzuat Bankası, İzmir Barosu Mensubu Bir Grup Avukatın Kent ve
Çevre Hukuku Raporu, (http://www.izmirbarosu.org.tr/mevzuatbankasi/ rapor2.htm),
Ocak 2001.
Jeftic, L., "Integrated Coastal Zone Management in the Mediterranean Action Plan of
UNEP", Erdal Özhan (Ed.), MEDCOAST 93: Proceedings of the First International
Conference on the Mediterranean Coastal Environment, Vol 1, November 2-5,
1993, Antalya, MEDCOST, Middle East Technical University, Ankara, 1993, s.465-482.
Jessop, Bob, “The Rise of Governance and the Risks of Failure: The Case of Economic
Development”, International Social Science Journal, March 1988, S.155, s.29-47.
Jiménez-Beltrán, Domingo, Environment in the European Union at the Turn of the
Century, European Environment Agency, Luxembourg, 1999.
Jordan, Andrew, "Paying the Incremental Costs of Global Environmental Protection:
The Evolving Role of GEF", Environment, Jul/Aug94, Vol. 36, No 6, s.13-28.
Kafkalas, Grigoris, "Industry/Energy", United Nations Environment ProgrammeMediterranean Action Plan, Workshop on Policies for Sustainable Development of
Mediterranean Coastal Areas, Santorini Island, 26-27 April 1996, (Papers by a group
of experts), MAP Technical Reports Series No.114, UNEP, Athens.
Kaplan, Ayşegül, Küresel Çevre Sorunları ve Politikaları, Mülkiyeliler Vakfı
Yayınları, Ankara, 1997.
Karabey, Haydar, Kıyı Mekanının Tanımı, Ülkesel Kıyı Mekanının Düzenlenmesi
İçin Bir Yöntem Önerisi, Mimar Sinan Üniversitesi Yayını, İstanbul, 1978.
Karadeniz'in Rehabilitasyonu ve Korunması İçin Stratejik Eylem Planı, 30-31
Ekim 1996, İstanbul.
Kay, Robert, Jacqueline Alder, Coastal Planning and Management, E & FN Spon,
London, New York, 1999.
Kazancıgil, Ali, "Governance and Science: Market-like Modes of Managing Society and
Producing Knowledge", International Science Journal, March 1998, S.155, s.69-79.
Kazgan, Gülten, "Yeni Ekonomik Düzen ve Ulus Devlet", Mülkiye, Cilt XXIV, S.220,
s.129-138.
352
Kazgan, Gülten, Küreselleşme ve Ulus-Devlet: Yeni Ekonomik Düzen, Bilgi
Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2000.
Keleş, Ruşen, "Kıyıların Korunması ve Toplum Yararı", A.Ü.SBF Dergisi, OcakHaziran 1989, C. XLIV, No:1-2, s.39-62.
Keleş, Ruşen, "Çözüme Doğru İlk Adım Kurumsallaşma", Trabzon İli Kıyı Yönetimi,
Trabzon Vakfı, Ankara, 1996, s.207-210.
Keleş, Ruşen, Can Hamamcı, Çevrebilim, 3. Baskı, İmge, Ankara, 1998.
Keleş, Ruşen, Kentleşme Politikası, 5. Baskı, İmge, Ankara, 2000.
Keleş, Ruşen, "Kent ve Çevre Değerleri Bağlamında Kamu Yararı Kavramı", Mekan
Planlama ve Yargı Denetimi, (Der. Melih Ersoy, H. Çağatay Keskinok), Yargı
Yayınevi, Ankara, 2000, s.1-13.
Keleş, Ruşen, "The Concept of Public Interest as a Guiding Principle for Coastal Zone
Management in Turkey: Stockholders versus Stakeholders", Paper Presented to the
Meeting on Coastal Zone Management in the Mediterranean Region, April 26 –
May 1, 2001, İzmir.
Kerestecioğlu, Merih, Bayram Öztürk, Remzi Sönmez, Black Sea Strategic Action
Plan-Turkey: Inception Report, August 1997.
Ketchum, Bostwick H. (Ed.), The Water's Edge: Critical Problems of the Coastal
Zone, The MIT Press, Cambridge, Massachusetts, 1972.
Keyder, Çağlar, Y. Eyüp Özveren, Donald Quataert (Der.), Doğu Akdeniz'de Liman
Kentleri (1800-1914), Çev. Gül Çağalı Güven, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul,
1994.
Keyder, Çağlar, Ulusal Kalkınmacığın İflası, 2. Basım, Metis, İstanbul, 1996.
Klee, Gary A., The Coastal Environment: Toward Integrated Coastal and Marine
Sanctuary Management, Prentice Hall, New Jersey, 1999.
Koç, Sami, "Doğu Karadeniz Sahil Yolu İyileştirme Projesi Hakkında Görüş ve
Öneriler", I. Karadeniz Kalkınma Kurultayı: Gönüllü Kuruluşlar ve Kişisel
Katkılar (17-18 Mayıs 1998, Samsun), Karadeniz'in Özelliklerini Koruma Kulübü
Derneği, Ankara, 1999. s.114-117.
Koçtaş, Necmettin, "İmar Olayından ve İmar Mevzuatından Kaynaklanan Sorunlar",
Kentleşmenin Getirdiği Çevre Sorunları Sempozyumu (İdare Hukuku Açısından),
17-18 Kasım 1983, Danıştay Başkanlığı, Ankara, 1987, s.23-83.
353
Knecht, R. W., "A Perspective on the Relationship Between the Local and the National
Levels of Government in Coastal Zone Management", Erdal Özhan (Ed.), MEDCOAST
93: Proceedings of the First International Conference on the Mediterranean
Coastal Environment, Vol 1, November 2-5, 1993, Antalya, MEDCOST, Middle East
Technical University, Ankara, 1993, s.347- 362.
Köprülü, Bülent, Toprak Hukuku Dersleri-Cilt I, İ.Ü. Hukuk Fakültesi Yayınları,
İstanbul, 1958.
Kuleli, Tuncay, "Coastal Management and Tourism in Turkey: Cirali and Belek,
Antalya", Özhan, Erdal (Ed.), Proceedings of the MEDCOAST 99 - EMECS 99 Joint
Conference: Land Ocean Interactions - Managing Coastal Ecosystems, 9-13
November, Antalya, MEDCOAST, Middle East Technical University, Ankara, 1999,
s.1021-1028.
Kumar, Sanjay, "Global Facility Fails to Protect Environment", Lancet, 04.11.1998, No
9109, s.1114-1116.
Kuntalp, Erden, Deniz Kıyılarının Hukuksal Düzeni, May, Ankara, 1981.
Kuntalp, Erden, "Kıyıların Hukuksal Düzeni", Mimarlık, S.147, 1976/2, s.76-79.
Lagos, Panos, "The Blue Plan", Ekistics, Vol.49, No 293, March/April 1982, s.179-191.
Land, Thomas, "Pollution and Politics in the Black Sea", Contemporary Review,
May99, Vol. 274, Issue 1600, s.230-236.
Lange, G. M., "Strategic Planning for Sustainable Development in Coastal Zone
Regions: Using Natural Resource Accounts", Wim Salomons ve diğerleri, Perspectives
on Integrated Coastal Zone Management, Springer, Berlin, 1999, s.55-68.
Leitmann, Josef, “Options for Managing Protected Areas: Lessons from International
Experience”, Journal of Environmental Planning and Management, January 1998,
Vol.41, S.1, s.129-144.
Leitmann, Josef, “Policy and Practice Options for Managing Protected Areas: Lessons
from International Experiences”, International Society of City and Regional Planners,
Coastal Area Management, International Seminar, Antalya, Turkey, 25-29 March
1998. s.121-134.
Manuel, Mark, Barrie Mc Elroy, Roger Smith, Coastal Conflicts, Cambridge University
Press, 1995.
Margerum, Richard D., “Integrated Environmental Management: Moving from Theory
to Practice”, Journal of Environmental Planning & Management, September, 1995.
s.371-392.
354
Margerum, Richard D., "Integrated Approaches to Environmental Planning and
Management", Journal of Planning Literature, May 1997, Vol.11, No. 4, s.459-476.
Marin, Ali, "EU Environmental Policy", Ali Marin, El-Agraa, The European Union:
History, Institutions, Economics and Policies, 5th Edt., Prentice Hall, London, 1998,
s.423- 444.
Marmara ve Boğazlar Dergisi, Marmara ve Boğazları Belediyeler Birliği, Beşinci
Genel Kurul Toplantısı, Ahmet Enön'ün Açılış Konuşması, S.7-8, Şubat-Mart 1976,
s.21-26.
McEldowney, John F. & Sharron McEldowney, Environment and Law: An
Introduction for Environmental Scientists and Lawyers, Longman, London, 1996.
MEDCOAST: What is MEDCOAST?, (http://www.metu.edu.tr/home/wwwmdcst/
index.html), Ağustos 2000.
Mediterranean Action Plan, Priority Actions Programme, Guidelines for Carrying
Capacity Assessment for Tourism in Mediterranean Coastal Areas, Regional
Activity Centre, Split, 1997.
Mediterranean Environmental Technical Assistance Programme: METAP History,
(http://www.metap.org/history.htm), Şubat 2000.
Mediterranean Environmental Technical Assistance Programme,
Priorities: Turkey, (htttp://www.metap.org/turkey.htm), Şubat 2000
Country
Meltzer, Evelyne, International Review of Integrated Coastal Zone Management,
Department of Fisheries and Oceans, Ocean Conservation Report Series, Ottawa, 1998.
Miller, Marian A. L., "Sovereignty Reconfigured: Environmental Regimes and Third
World States", Karen T. Litfin (Ed.), The Greening of Sovereignty in World Politics,
The MIT Press, Cambridge, 1998, s.174-177
Mimarlık, “Kıyılar Halk Yararına Kullanılmalıdır” (Mimarlar Odası’nın 20-21 Eylül
1976 günlerinde Antalya’da düzenlenen Kıyıların Toplum Yararına Kullanılması
Seminerinde sunulan bildirilerden yararlanılarak hazırlanan giriş yazısı), S.147, 1976/2,
s.33-40.
Mollat du Jourdin, Michel, Avrupa ve Deniz, Çev.A. Muhittin Kargın, Afa, İstanbul,
1993.
Mumford, Lewis, The City in History: Its Origins, Its Transformation, and Its
Prospects, Harcourt, Brace & World, Inc., New York, 1961.
355
Nuray, A., "A Pilot Project on Mersin Coastal Zone for Integrated Planning", Erdal
Özhan (Ed.), Proceedings of the International Workshop on ICZM in the
Mediterranean & Black Sea: Immediate Needs for Research, Education - Training
& Implementation, 2-5 November 1996, Sarıgerme, Turkey, MEDCOAST, Middle
East Technical University, Ankara, Turkey, s.293-300.
Organization for Economic Co-operation and Development, Report on CZM:
Integrated Coastal Zone Management, Washington DC, Organization for Economic
Co-operation and Development, OECD, 1993.
Organisation for Economic Co-operation and Development, Integrated Coastal Zone
Management: Review of Progress in Selected OECD Countries, OECD, Paris, 1987.
Office for Official Publications of the European Communities, The European
Community and the Environment, Luxembourg, 1987.
Official Jurnal of the European Communities, "Opinion of the Committee of the
Regions on 'Towards a European Integrated Coastal Zone Management (ICZM) Strategy
General Principles and Policy Options' ", (2000/C 226/11), C 226/38-42, 08.08.2000.
Onar, Sıddık Sami, İdare Hukukunun Umumi Esasları - II. Cilt, 3. Baskı, İsmail
Akgün Matbaası, İstanbul, 1966.
Orbach, Michael K., "Social Sciences Contributions to Managing Ecosystems",
Improving Interactions Between Coastal Science and Policy: Proceedings of the
Gulf of Maine Symposium, Kennebunkport, Maine, November 1-3, 1994, Committee
on Science and Policy for the Coastal Ocean, Ocean Studies Board, Commission on
Geosciences, Environment, and Resources National Research Council, 1995.
Orford, Julian D., "Coastal Environments", B. Nath, L. Hens ve diğerleri (Eds.),
Environmental Management in Practice (Volume 3): Managing the Ecosystem,
Routledge, London, 1999, s.8-21.
Organisation for Economic Co-operation and Development,
Management: Integrated Policies, OECD, Paris, 1993.
Coastal
Zone
Organisation for Economic Co-operation and Development, Integrated Coastal Zone
Management: Review of Progress in Selected OECD Countries, OCDE/GD (97) 83,
Paris, 1997.
Ornat, Arturo Lopez, Filiz Demirayak, Belek Management Plan 1995, Doğal Hayatı
Koruma Derneği, World Wide Fund for Nature, İstanbul, 1996
Özer, Ahmet, "Birleşmiş Milletler Çevre Programı Çerçevesinde Kıyı Alanları İdaresine
İlişkin Olarak İzmir Büyükşehir Belediyesi Entegre Planlama Çalışmaları", Bayındırlık
356
ve İskan Bakanlığı, Kıyılarımız, Mevzuat- Planlama ve Uygulama Semineri
Bildirileri, (25-29 Mayıs 1992, Trabzon), Ankara, 1993, s.95-125.
Özer, Ali, Didem Öztaşbaşı, Fatma Sevim, Özel Çevre Koruma Bölgeleri, Özel Çevre
Koruma Kurumu Başkanlığı, Ankara, 1993.
Özhan, Erdal, "MEDCOAST: A Network Contributing to the Integrated Coastal and Sea
Management in the Mediterranean and the Black Sea, Erdal Özhan (Ed.), Proceedings
of the International Workshop on ICZM in the Mediterranean & Black Sea:
Immediate Needs for Research, Education - Training & Implementation, 2-5
November 1996, Sarıgerme, Turkey, MEDCOAST, Middle East Technical University,
Ankara, Turkey, s.3-14.
Özhan, Erdal, “Coastal Zone Management in Turkey”, Ocean & Coastal Management,
Vol. 30, Nos 2-3, s.153-176.
Özhan, Erdal, "An NGO Role in Enhancing Integrated Coastal Management in the
Mediterranean and the Black Sea: The MEDCOAST Experience", Ocean & Coastal
Management, 2000, Vol. 43, Nos 4-5, s.389-407.
Pagden, Anthony, “The Genesis of ‘Governance’ and Enlightment Conceptions of the
Cosmopolitan World Order’’, International Social Science Journal, March 1988, s.715.
Pala, Kadir, Kıyılar ve Turistik Alanlar Kanun Tasarısı ile İlgili Not, Turizm ve
Tanıtma Bakanlığı, Ankara, 1974. ve Ahmet Yıldırım, "Kıyılar ve Sorunlarımız-II",
Mülkiyeliler Birliği Dergisi, S.39, 1975, s.7-12.
Pallemaerts, Marc, “Stockholm’den Rio’ya Uluslararası Çevre Hukuku: Geleceğe Doğru
Geri Adım mı?", Çev. Bülent Duru, A.Ü.Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi
(Prof.Dr.Cemal Mıhçıoğlu’na Armağan), C.52, Ocak-Aralık 1997, s.613-632.
Pavasovic, Arsen, "ICZM Policies and Strategies for the Black Sea Region",
Proceedings of the MEDCOAST 99 - EMECS 99 Joint Conference: Land Ocean
Interactions - Managing Coastal Ecosystems, 9-13 November, Antalya,
MEDCOAST, Middle East Technical University, Ankara, 1999, s.1289-1302.
Pavasovic, Arsen, "Strengthening the Involvement of MAP-UNEP in ICZM Pilot
Projects", Erdal Özhan (Ed.), Proceedings of the International Workshop on ICZM
in the Mediterranean & Black Sea: Immediate Needs for Research, Education Training & Implementation, 2-5 November 1996, Sarıgerme, Turkey, MEDCOAST,
Middle East Technical University, Ankara, Turkey, s.415-428.
Pazarcı, Hüseyin, Nami Çağan ve diğerleri, Avrupa Topluluğu’nda ve Türkiye’de
Çevre Mevzuatı, Türkiye Çevre Sorunları Vakfı, Ankara, 1989.
357
Peker, Ayşe Tatar, “Dünya Bankası: ‘Büyüme’ Söyleminden ‘İyi Yönetme’ Söylemine”,
Toplum ve Bilim, Bahar, S.69, 1996, s.5-59.
Peters, B. Guy, “Model of Governance for the 1990s”, The Future of Governing,
University of Press of Kansas, 1996, s.15-44.
Pierret, Georges, "The European Coastal Charter", Ekistics, Vol.49, No 293,
March/April 1982, s.171-175.
Platt, Rutherford H., "Cities on the Beach: An Overview", Rutherford H. Platt, Shelia G.
Pelczarski, Barbara K. R. Burbank (Eds.), Cities on the Beach: Management Issues of
Developed Coastal Barries, The University of Chicago Department of Geography
Research Paper No. 224, Chicago, 1987.
Pollard, David Holgate "Policy, Legislation and Guidelines", C. A. Fleming (Ed.),
Coastal Management: Putting Policy into Practice, (Proceeding of the Conference
Organized by the Institution of Civil Engineers and Held in Bournemouth on 12-14
November 1995), Thomas Telford, London, 1996, s.17-25.
Pollitt, Christopher, "Antistatist Reforms and New Administrative Directions: Public
Administration in the United Kingdom", Public Administration Review,
January/February 1996, Vol. 56, No.1, s.81-87.
Porter, Gareth, Janet Welsh Brown, Global Environmental Politics, 2nd Edt., Westview
Press, Oxford,1996.
Post, Jan C., Carl G. Lundin (Eds.), The Noordwijk Guidelines for Integrated Zone
Management, The World Bank, Environmentally Sustainable Development Series
No.9, 1993.
Post, Jan C., Carl G. Lundin (Eds.), Guidelines for Integrated Coastal Zone
Management, Environmentally Sustainable Development Studies and Monographs
Series No.9, Washington D.C., World Bank, 1996.
"Resolution of the Council of the European Communities and of the Representatives of
the Governments of the Member States Meeting Within the Council of 17 May 1977 on
the Continuation and Implementation of a European Community Policy and Action
Programme on the Environment", Official Journal of the European Communities, 13
June 1977, No C 139. s.
"Resolution of the Council of the European Communities and of the Representatives of
the Governments of the Member States Meeting Within the Council of 7 February 1983
on the Continuation and Implementation of a European Community Policy and Action
Programme on the Environment (1982-1986)", Official Journal of the European
Communities, 7 February 1983, No C 46.
358
"Resolution of the Council of the European Communities and of the Representatives of
the Governments of the Member States, Meeting Within the Council of 19 October 1987
on the Continuation and Implementation of a European Community Policy and Action
Programme on the Environment (1987-1992)", Official Journal of the European
Communities, 19 October 1987, No C 328.
"Resolution of the Council and the Representatives of the Governments of the Member
States, Meeting within the Council of 1 February 1993 on a Community Programme of
Policy and Action in Relation to the Environment and Sustainable Development - A
European Community Programme of Policy and Action in Relation to the Environment
and Sustainable Development", Official Journal of the European Communities, 17
May 1993, NO. C 138.
Rhodes, R.A.W., Understanding Governance: Policy Networks, Governance,
Reflexivity and Accountability, 2nd Edition, Open University Press, Buckingham,
1999.
Rogers, Adam (Ed.), Taking Action: An Environmental Guide for you and your
Community, United Nations Environment Programme, Hong Kong, 1995.
Ruijgrok, E.C.M., P. Vellinga, "Chances for Nature - A Matter of Substitution", Wim
Salomons ve diğerleri, Perspectives on Integrated Coastal Zone Management,
Springer, Berlin, 1999 s.89-98.
Russell, Dick, “Where the Land Meets the Sea”, The Environmental, March/April
1998, s.36-42.
Sampson, Martin, "Black Sea Environmental Cooperation: Toward a Fourth Track",
Protecting Regional Seas: Developing Capacity and Fostering Environmental
Cooperation in Europe, (Eds. Stacy D. VanDeveer, Geoffrey D. Dabelko), Conference
Proceedings: "Saving the Seas: Developing Capacity and Fostering Environmental
Cooperation in Europe", 14 May 1999, s.75
Savory, Allan, Jody Butterfield, Holistic Management: A New Framework for
Decision Making, Island Press, Washington, D.C., 1999.
Sayan, Levent, "Doğal Hayatı Koruma Derneği (DHKD)'ne Uluslararası Ödül",
Kelaynak, Temmuz-Ağustos 2000, S.28, s.3.
Schneider, Gunter, "The European Community's Environmental Policy", Ekistics,
Vol.49, No 293, March/April 1982, s.165-167.
Schubel, Jerry R., "Coastal Pollution and Waste Management", Commission on
Geosciences, Environment, and Resources National Reearch Council, Environmental
Science in the Coastal Zone: Issues for Further Research, (Prooceedings of a Retreat
359
Held at the J. Erik Jonsson Woods Hole Center, Massachusetts, June 25-26, 1992),
National Academy Press, Washington, D.C., 1994, s.124-148.
Seymen, Ülker Baykan, Hülya Koç, Türkiye'de Kıyı Yerleşmelerinde Tatil
Konutları, Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı, Ankara, 1996.
Sezer, Sibel, "The Role of International Environmental Institutions in Protecting
Regional Seas: A Focus on the Black Sea", Problems of Regional Seas 2001:
Proceedings of the International Symposium on the Problems of Regional Seas (1214 May 2001, Istanbul-Turkey), Eds. Bayram Öztürk, Nesrin Algan, İstanbul, 2001,
s.62.
Shepard, Francis P., Harold R. Wanles, Our Changing Coastlines, McGraw-Hill Book
Company, New York, 1970.
Smouts, Marie-Claude, "The Proper Use of Governance in International Relations",
International Social Science Journal, March 1998, S.155, s.81-89.
Sorensen, J., "The Global Dispersion of Coastal Zone Efforts", Erdal Özhan (Ed.),
MEDCOAST 93: Proceedings of the First International Conference on the
Mediterranean Coastal Environment, Vol 1, November 2-5, 1993, Antalya,
MEDCOST, Middle East Technical University, Ankara, 1993, s.517-530.
Sönmez, Remzi, "Kıyı Planlamasında Yeni Yaklaşım Önerileri", Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı, Kıyılarımız, Mevzuat, Planlama ve Uygulama Semineri Bildirileri, (25-29
Mayıs 1992, Trabzon), Ankara, 1993, s.125-138.
Sönmez, Remzi, Nilgün Görer, Karadeniz Entegre Kıyı Alanları Yönetimi Politika
ve Stratejileri, Küresel Çevre Fonu, Karadeniz Çevre Programı, Ankara, 1998.
Sönmez, Remzi, “Karadeniz Entegre Kıyı Alanları Yönetimi Politika ve Stratejileri”,
Erdal Özhan (Editör), Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları II. Ulusal Konferansı
Bildiriler Kitabı, 22-25 Eylül 1998, Kıyı Alanları Yönetimi Türkiye Milli Komitesi,
Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara, 1998, s.13-22.
Sönmez, Remzi, "Kıyı Alanları İçin Yeni Bir Yaklaşım Modeli", Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı ile Belediyeler, Yıl 11, S.34 (Tarih belirtilmemiş.), s.4-8.
Srinivas, Hari, “Expectations”, International Society of City and Regional Planners,
Coastal Area Management, International Seminar, Antalya, Turkey, 25-29 March
1998, s.15, 16.
Strengthening the Collaboration between the World Bank Group and IUCN on
Environmental Policy Issues and Projects, (http://wbln0018.worldbank.org/cssd/kb.ns
f/13f71d5.../5c67dd94...), Aralık 1999.
360
Stoker, Gerry, “Governance as Theory: Five Propositions”, International Social
Science, March 1988, S.155, s.17-44.
Şengül, Tarık, "Siyaset ve Mekansal Ölçek Sorunu: Yerelci Stratejilerin Bir Eleştirisi",
Küreselleşme: Emperyalizm, Yerelcilik, İşçi Sınıfı, A. Ahmet Tonak (Der.), İmge,
Ankara, 2000, s.111-158.
Tanas, A.R., A.N. Önen ve diğerleri, "Mersin Kıyı Bölgesi Entegre Planlama Projesi",
Özhan, E. (Ed.), Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları I. Ulusal Konferansı Bildiriler
Kitabı, 24-27 Haziran 1997, Kıyı Alanları Yönetimi Türk Milli Komitesi, Orta Doğu
Teknik Üniversitesi, 1997, Ankara, s.147-159.
T.C. Çevre Bakanlığı, Ulusal Gündem 21 (İkinci Taslak), Ankara, 1999.
TBMM, Türkiye Cumhuriyeti
hukumet), Eylül 2000.
Hükümetleri,
(http://www.tbmm.gov.tr/ambar/
Tanrıöver, Hüseyin, " 'Kıyıların Toplum Yararına Kullanılması İlkesi' ve Kent Planlama
Eylemi", Mimarlık, S.147, 1976/2, s.84-86.
Tekel, Ayşe, "1980 Sonrası Hükümet ve Siyasi Parti Programlarında Kıyı", Erdal Özhan
(Ed.), Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları I. Ulusal Konferansı Bildiriler Kitabı, 2427 Haziran 1997, Kıyı Alanları Yönetimi Türk Milli Komitesi, Orta Doğu Teknik
Üniversitesi, Ankara, 1997, s.49-58.
Tekeli, İlhan, "Kıyı Planlamasının Değişik Boyutları", Mimarlık, S.147, 1976/2, s.4147.
Tekeli, İlhan, "Yönetim Kavramı (nın) Yanı Sıra Yönetişim Kavramının Gelişmesinin
Nedenleri Üzerine", Modernite Aşılırken Siyaset, İmge, Ankara, 1999, s.239-254.
Tekinbaş, Belma, "Kıyı Mevzuatının Gelişimi", Mekan Planlama ve Yargı Denetimi,
(Der. Melih Ersoy, H. Çağatay Keskinok), Yargı Yayınevi, Ankara, 2000, s.116-153.
The World Resources Institute, The United Nations Environment Programme, The
United Nations Development Programme, The World Bank, World Resources (19961997): The Urban Environment, Oxford University Press, New York, Oxford, 1996.
Tont, Sargun A., Sulak Bir Gezegenden Öyküler, 6. Basım, TÜBİTAK, Ankara, 1999.
Topkaya, Bülent, Bahar Kalkanoğlu, Hakan Oğuz, “Kıyı Bölgeleri İçin Çevre Yönetim
Şekli: GATAB”, Erdal Özhan (Ed.), Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları I. Ulusal
Konferansı Bildiriler Kitabı, 24-27 Haziran 1997, Kıyı Alanları Yönetimi Türk Milli
Komitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara, 1997, s.21-30.
Toynbee, Arnold J,. A Study of History, Oxford University Press, London, 1960
361
Trabzon Vakfı, Trabzon İli Kıyı Yönetimi, Trabzon Vakfı, Ankara, 1996.
Trumbic, Ivica, Coastal Area Management Programme for the Bay of İzmir: A
Synthesis Report, İzmir, 1993.
Trumbic, Ivica, An Assessment of Integrated Coastal Area Management Initiatives
in the Mediterranean: Experiences from METAP and MAP (1988-1996), Priority
Actions Programme Regional Activity Centre (PAP/RAC), Split, 1997.
Turgut, Nükhet, “Çevre Hukukunda Çevreci Örgütlere Tanınan Olanaklar”, A.Ü.
Hukuk Fakültesi Dergisi, C.45, S.1-4, 1996, s.103-131.
Turgut, Nükhet, Çevre Hukuku: Karşılaştırmalı İnceleme, Savaş Yayınevi, Ankara,
1998.
Turizm Bakanlığı, Doğal Hayatı Koruma Derneği, Çıralı Koruma Amaçlı İmar Planı
Raporu, Kare Şehircilik-Mimarlık Hizmetleri Limited Şirketi, Antalya, 2000.
Turner, Mark, David Hulme, Governance, Administration & Development: Making
the State Work, Macmillan Press Ltd., London, 1997.
Turner, R.K., B.T.Bower, "Principles and Benefits of Integrated Coastal Zone
Management (ICZM), Wim Salomons ve diğerleri, Perspectives on Integrated Coastal
Zone Management, Springer, Berlin, 1999 s.13-34.
Türk Belediyecilik Derneği ve Konrad Adenauer Vakfı, Avrupa’da Yerel
Yönetimlerin Çevre Politikaları ve Türkiye: Sorunlar ve Çözüm Yolları, Antalya,
16-17 Kasım 1998
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Avrupa Birliği'ne Tam Üyelik Sürecinde
Türkiye'de Yönetimin Yeniden Yapılanması, Ankara, 2000.
Türkiye’de Kıyı Alanları Yönetimi-Akdeniz Çevre Teknik Yardım Programı
(METAP), Toplantı Sonuçları-Öneriler, Kalkan, 5-17 Temmuz 1991.
Unaran, Ergun, “Kıyı Planlamasında Yasal Çerçeve”, Mimarlık, S.147, 1976/2, s.70-73.
UNCHS-Best Practices Database: Tourism and Coastal Management in Turkey:
Cirali and Belek, (http://www.sustainabledevelopment.org/blp), Ağustos 2000.
United Nations Development Programme-Global Environment Facility: Regional
Projects, (http://www.undp.org/gef...), Ekim 2000.
United Nations Environment Programme, Report of the Meeting on the Presentation
of Results of the Coastal Area Management Programme for the Bay of İzmir,
Athens, 1993.
362
United Nations Environment Programme, Priority Action Programme, Integrated
Management Study for the Area of İzmir, Priority Actions Programme Regional
Activity Centre, Split, 1994.
United Nations Environment Programme, Guidelines for Integrated Management of
Coastal and Marine Areas, UNEP Regional Seas Reports and Studies No 161, 1995
United Nations Environment Programme Water Branch, PAP Regional Activity Centre,
Integrated Coastal Area and River Management, 1997.
United Nations Environment Programme, Mediterranean Action Plan, Report of the
Extraordinary Meeting of the Contracting Parties to the Covention for the
Protection of the Mediterranean Sea Against Pollution and its Protocols, UNEP,
Athens, 1996.
United Nations Environment Programme, Mediterranean Action Plan and
Convention for the Protection of the Marine Environment and the Coastal Region
of the Mediterranean and its Protcols, Informel Document (Revised), Athens, 1997.
United Nations Environment Programme, Mediterranean Action Plan, Coastal Area
Management Programme (MAP CAMP), Formulation and Implementation of CAMP
Projects: Operational Manual, Athens - Split, 1999.
United Nations Environment Programme, Mediterranean Action Plan (MAP),
"Partnerships", (http://www.unepmap.org/partner.htm), Kasım 1999.
United Nations Environment Programme, Mediterranean Action Plan (MAP),
"What is MAP?", (http://www.unepmap.org/whatmap.htm), Kasım 1999.
United Nations Centre for Human Settlements (Habitat)-Best Practices Database:
Tourism and Coastal Management in Turkey: Cirali and Belek,
(http://www.sustainabledevelopment.org/blp), Ağustos 2000.
United Nations Sustainable Development, Agenda 21-Chapter 17: Protection of the
Oceans, All Kinds of Seas, Including Enclosed and Semi-Enclosed Seas, and Coastal
Areas and the Protection, Rational Use and Development of Their Living Resources,
(http://www.un.org/esa/sustdev/agenda21.htm), Eylül 2000
Urry, John, “Turist Bakışı ve Çevre”, Çev.Rahmi G. Öğdil, Varlık, Ağustos 1999,
S.1103, s.37-38.
Urry, John, Mekânları Tüketmek, Çev. Rahmi G. Öğdül, Ayrıntı, İstanbul,1999.
Ünsal, Sumru, “ ‘Kıyı Yönetimi’ Kavramında Yaşanan Evrim ve ‘Kıyı Kullanımı ve
Yönetimi (Düzenleme) Bütünlüğü’ İlkeleri”, Erdal Özhan (Ed.),Türkiye’nin Kıyı ve
Deniz Alanları I. Ulusal Konferansı Bildiriler Kitabı, 24-27 Haziran 1997, Kıyı
363
Alanları Yönetimi Türk Milli Komitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara, 1997,
s.9-14.
Üstüner, Yılmaz, E. Fuat Keyman, "Globalleşme, Katılımcı Demokrasi ve Örgüt
Sorunu", Ekonomik Yaklaşım, Sonbahar-Kış 1995, Cilt 6, S.17-18, s.33-49.
Vallega, Adalberto, "Coastal Area Management in the Mediterranean: A Reference
Framework", Erdal Özhan (Ed.), MEDCOAST 93: Proceedings of the First
International Conference on the Mediterranean Coastal Environment, Vol 1,
November 2-5, 1993, Antalya, MEDCOST, Middle East Technical University, Ankara,
1993, s.451-463.
Vallega, Adalberto, "From the Action Plan to the Mediterranean Agenda 21", Erdal
Özhan (Ed.), MEDCOAST 93: Proceedings of the First International Conference on
the Mediterranean Coastal Environment, Vol 1, November 2-5, 1993, Antalya,
MEDCOST, Middle East Technical University, Ankara, 1993, s.1-12.
Vallega, Adalberto, "Cityports, Coastal Zones and Sustainable Development", Brian
Hoyle (Ed.), Cityports, Coastal Zones and Regional Change: International
Perspectives on Planning and Management, John Wiley & Sons, Chichester, 1996,
s.295-306 .
Vallega, Adalberto, Fundamentals of Integrated Coastal Management, Kluwer
Academic Publishers, Dordrecht, 1999.
Veronica Ward, "Sovereignty and Ecosystem Management Clash of Concepts and
Boundaries?", Karen T. Litfin (Ed.), The Greening of Sovereignty in World Politics,
The MIT Press, Cambridge, 1998, s.79-108.
Wallbank, T. Walter, Alastair M. Taylor, Nels M. Bailkey, Civilization: Past and
Present, 3rd Edt., Scott, Foresman and Company, Glenview, 1967.
Warford, Jeremy J., Nicholas van Praag, The World Bank and the Environment: A
Progress Report Fiscal 1991, Washington, D.C., 1991.
Varoğlu, Demet, Kadir Varoğlu, “Kamu Demokrasilerinde Profesyonelleşme ve
Örgütsel Yapılanma Üzerine Etkileri”, Kamu Yönetimi Disiplini Sempozyumu
Bildirileri-Cilt II., TODAİE, Ankara, 1995, s.11-24.
WCC (World Coast Conference), How to Account for Impact of Climate Change in
Coastal Zone Management: Concepts and Tools for Approach and Analysis,
Versions 1 and 2. World Coast Conference 1993, November 1-5, Noordwijk,
Netherlands. The Hague: Ministry of Transport, Public Works, and Water Management,
National Institute for Coastal and Marine Management, Coastal Zone Management
Centre, 1993.
364
Weber, Max, Şehir: Modern Kentin Oluşumu, Çev. Musa Ceylan, Bakış, İstanbul,
2000.
Wells, Donald T., Environmental Policy: A Global Perpective for the Twenty-First
Century, Prentice Hall, New Jersey, 1996.
Werksman, Jacob D. "Greening Bretton Woods", Philippe Sands (Ed.), Greening
International Law, Earthscan, London, 1993, s.65-84.
What is IUCN?, (http://www.iucn.org/info_and_news/about_iucn/index.html), Ocak
2000.
What is METAP ?, (http://www.metap.org), Şubat 2000.
Wilson, Geoff A., Raymond L. Bryant, Environmental Management: New Directions
for the Twenty-First Century, UCL Press, London, 1997.
Woods, Ngaire "The Challenge of Good Governance for the IMF and the World Bank
Themselves", World Development, Vol.28, No.5, May 2000.
World Bank, Noordwijk Guidelines for Integrated Coastal Zone Management, 1993.
World Bank, Guidelines for Integrated Coastal Zone Management, Jan C. Post and
Carl G. Lundin (Ed.), Environmentally Sustainable Development Series No.9,
Washington D.C., 1993.
World Bank Group, Pollution Prevention and Abatement Handbook 1998: Toward
Cleaner Production, Washington, D.C., 1999.
World Bank and the Global
worldbank.org...), Eylül 2000
World Bank, Turkey-Antalya
worldbank.com), Mart 2000.
Environment:
Solid
Waste
Portfolio,
(http://wbln0018.
Management,
(http:\\www.
World Bank, Turkey-Cesme-Alacati Water Supply and Sewerage Project,
(http:\\www.worldbank.com), Mart 2000.
World Bank, Turkey-Marmaris Water
(http:\\www.worldbank.com), Mart 2000.
Supply
and
Sewerage
Project,
World Bank, Turkey-Protected Areas and Sustainable Resource Management,
(http:\\www.worldbank.com), Temmuz 2000.
World Bank, Turkey-Biodiversity and Natural Resource Management Project,
(http:\\www.worldbank.com), Temmuz 2000.
365
Yavuz, Fehmi, Ruşen Keleş, Cevat Geray, Şehircilik: Sorunlar-Uygulama ve Politika,
A.Ü. SBF Yayınları, Ankara, 1973.
Yavuz, Fehmi Çevre Sorunları, 2.Baskı, SBF Yayınları, Ankara, 1975.
Yeroulanos, Marinos, "The Mediterranean Action Plan: A Success Story in the
International Cooperation", Ekistics, Vol.49, No 293, March/April 1982, s.175-179.
Young, Oran R., International Governance: Protecting the Environment in a
Stateless Society, Carnell University Press, Ithaca, 1994.
Yumul, Aras, Andrzej Furman, Çıralı: A Socio-Economic Profile: The Final Report,
Doğal Hayatı Koruma Derneği, (Basım yeri belirtilmemiş), 1999.
Yıldırım, Ahmet, "Kıyılar ve Sorunlarımız-II", Mülkiyeliler Birliği Dergisi, S.39, 1975,
s.7-12.
Zevkliler, Aydın, "Kıyılarda Mülkiyet İlişkileri", Amme İdaresi Dergisi, Eylül 1979,
C.12, S.3, s.71-83.
Hükümet Programları
İnönü Hükümeti Programı (30.10.1923-06.03.1924), II. İnönü Hükümeti Programı
(06.03.1924-22.11.1924), Okyar Hükümeti Programı (22.11.1924-03.03.1925), III.
İnönü Hükümeti Programı (03.03.1925-01.11.1927), IV. İnönü Hükümeti Programı
(01.11.1927-27.09.1930), V. İnönü Hükümeti Programı (27.09.1930-04.05.1931), VI.
İnönü Hükümeti Programı (04.05.1931-01.03.1935), I. Bayar Hükümeti Programı
(01.11.1937-11.l 1.1938), VII. İnönü Hükümeti Programı (01.03.1935-01.11.1937),
II. Bayar Hükümeti Programı (11.11.1938-25.01.1939), I. Saydam Hükümeti
Programı (25.01.1939-03.04.1939), II. Saydam Hükümeti Programı (03.04.193909.07.1942), I. Saraçoğlu Hükümeti Programı (09.07.1942-09.03.1943), II.
Saraçoğlu Hükümeti Programı (09.03.1943-07.08.1946), Peker Hükümeti Programı
Programı (07.08.1946-10.09.1947), I. Saka Hükümeti Programı (10.09.194710.06.1948), II. Saka Hükümeti Programı (10.06.1948-16.01.1949), Günaltay
Hükümeti Programı (16.01.1949-22.05.1950), I. Menderes Hükümeti Programı
(22.05.1950-09.03.1951), II. Menderes Hükümeti Programı (09.03.1951-17.05.1954),
III. Menderes Hükümeti Programı (17.05.1954-09.12.1955), IV. Menderes
Hükümeti Programı (09.12.1955-25.11.1957), V. Menderes Hükümeti Programı
(25.1 1.1957-27.05.1960), I. Gürsel Hükümeti Programı (30.05.1960-05.01.1961), II.
Gürsel Hükümeti Programı (05.01 .1961-20.11.1961), VIII. İnönü Hükümeti
Programı (20.11.1961-25.06.1962), IX. İnönü Hükümeti Programı (25.06.196225.12.1963), X. İnönü Hükümeti Programı (25.12.1963-20.02.1965), Ürgüplü
366
Hükümeti Programı (20.02.1965-27.10.1965), I. Demirel Hükümeti Programı
(27.10.1965-03.11.1969), II. Demirel Hükümeti Programı Programı (03.11.196906.03.1970), III. Demirel Hükümeti Programı (06.03.1970-26.03.1971), I. Erim
Hükümeti Programı (26.03.1971-11.12.1971), II. Erim Hükümeti Programı
(11.12.1971-22.05.1972), Melen Hükümeti Programı (22.05.1972-15.04.1973), Talu
Hükümeti Programı (15.04.1973-26.01.1974), I. Ecevit Hükümeti Programı
(26.01.1974-17.11.1974), Irmak Hükümeti Programı (17.11.1974-31.03.1975), IV.
Demirel Hükümeti Programı (3l.03.1975-21.06.1977), II. Ecevit Hükümeti
Programı (21.06.1977-21.07.1977), V. Demirel Hükümeti Programı (21.07.197705.01.1978), III. Ecevit Hükümeti Programı (05.01.1978-12.11.1979), VI. Demirel
Hükümeti Programı (12.11.1979-12.09.1980), Ulusu Hükümeti Programı
(20.09.1980-13.12.1983), I. Özal Hükümeti Programı (13.12.1983-21.12.1987), II.
Özal Hükümeti Programı (21.12.1987-09.11.1989), Akbulut Hükümeti Programı
(09.11.1989-23.06.1991), I. Yılmaz Hükümeti Programı (23.06.1991-20.11.1991),
VII. Demirel Hükümeti Programı (21.11.1991-25.06.1993), I. Çiller Hükümeti
Programı (25.06.1993-05.10.1995), II. Çiller Hükümeti Programı (05.10.199530.10.1995), III. Çiller Hükümeti Programı (30.10.1995-06.03.1996), II. Yılmaz
Hükümeti Programı (06.03.1996-28.06.1996), Erbakan Hükümeti Programı
(28.06.1996-30.06.1997), III. Yılmaz Hükümeti Programı (30.06.1997-11.01.1999),
IV. Ecevit Hükümeti Programı (11.01.1999- 28.05.199), V. Ecevit Hükümeti
Programı (28.05.1999- ...).
Siyasal Parti Programları
Anavatan Partisi Programı, Ankara. (Tarih belirtilmemiş.)
Aydınlık Türkiye Partisi, Temel Görüşlerimiz ve Tercihlerimiz. (Tarih ve basım yeri
belirtilmemiş.)
Barış Partisi, Türkiye Toplumsal Barış Projesi: Yeniden Yapılanma Programı,
Ankara, 1998.
Büyük Birlik Partisi Programı, Ankara, 1999.
Cumhuriyet Halk Partisi Programı, Yeni Hedefler Yeni Türkiye, Ankara, 1994.
Demokrasi Partisi, Program, Ankara,1993.
Demokrasi Partisi, Yerel Yönetimler Programı, Ankara, 1999.
367
Demokrat Türkiye Partisi, Demokrasi ve İnsan Haklarının Çağdaşlık Düzeyine
Çıkarılması ve Devletin Yeniden Yapılandırılması Toplantısı-Çalışma Grupları
Toplantısı, Antalya, DTP Yayınları, 12-12 Aralık 1997.
Demokratik Sol Parti, Program, Sistem Ofset, Ankara. (Tarih belirtilmemiş.)
Doğru Yol Partisi Tüzüğü ve Programı, Ankara, 1990
Fazilet Partisi, Seçim Beyannamesinde İlkeler-Hedefler, Ankara, 1999.
Halkın Demokrasi Partisi, Program, (Tarih ve basım yeri belirtilmemiş).
Halkın Demokrasi Partisi, Yerel Yönetimler Programı, Ankara, 1999
İşçi Partisi, Program-Tüzük, Ankara, 1997.
Liberal Demokrat Parti, Program, Ankara, 1994.
Millet Partisi Programı, Bayrak Yayımcılık, İstanbul. (Tarih belirtilmemiş.)
Özgürlük ve Dayanışma Partisi, Program ve Tüzük, Ankara. (Tarih belirtilmemiş.)
Refah Partisi, Türkiye’nin Meseleleri ve Çözümleri (Program), Ankara, 1991.
Sosyal Demokrat Halkçı Parti Programı, Ankara, 1993.
Sosyalist Birlik Partisi, Tüzük ve Program, Ankara, 1991.
Sosyalist İşçi Partisi, Sosyalizm Programı, İstanbul, 1999.
Sosyalist Parti, Kuruluş Bildirgesi, Program, Tüzük, Sosyalist Parti Yayınları,
Ankara, 1993.
Türkiye Sosyalist Hareketi, Birleşik Sosyalist Parti ve Sosyalist Politika: Program ve
Parti Yapılanması Üzerine Görüşler, Belgeler, Ankara, 1994.
Yeni Parti, Program, Ankara, 1993.
Yeşiller Partisi, Program ve Tüzüğü, Ankara, 1988.
368
Türkçe Özet
Bu çalışmanın konusunu, kıyı yönetiminde yaşanan değişim ve bu değişimin
Türkiye'ye yansımaları oluşturmaktadır. Yirminci yüzyılın son döneminde toplumsal,
siyasal, ekonomik alanda yaşanan dönüşümlerin kıyı yönetimine iki yönde etkide
bulunduğu söylenebilir. Bunlardan birincisini, kıyı sorunlarının ele alınış biçiminde ve
izlenen bilimsel yaklaşımda ortaya çıkan değişimler, bir başka anlatımla sektörel kıyı
yönetiminden bütüncül kıyı alanları yönetimine geçiş süreci, oluşturmaktadır.
Dönüşümün ikinci yönüyse kamu yönetiminde yaşanan gelişmelerin kıyı yönetimine
etkisiyle ilgilidir. Bununla anlatılmak istenen, geleneksel yönetim anlayışının kimi
sınırlılıklarından kurtulmak üzere küresel ölçekte geliştirilen yeni yürütüm anlayışının
(governance) kıyı yönetimindeki etkileridir. Kıyı yönetiminin geçirdiği bu değişmeyi ve
Türkiye kıyılarının bu değişimden nasıl etkilendiğini sergileyebilmek için karşılaştırmalı
bir yöntem izlenmesi yeğlenmiş, önce genel olarak, uluslararası alanda kıyı yönetiminde
yaşanan evrim süreci ortaya konulmuş, ardından da Türkiye'nin kıyı politikasının anılan
değişimden hangi yönde etkilendiği tartışılmaya çalışılmıştır. Bu amaç doğrultusunda ilk
olarak, kıyı-insan ilişkisi, kıyıların içinde bulunduğu sorunlar ve kıyılara bakış
açısındaki değişim ortaya konularak, geleneksel sektörel kıyı yönetiminden bütüncül
kıyı alanları yönetimine giden evrim süreci incelenmiştir. Söz konusu değişimde öncü
rol oynayan Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası, Avrupa Birliği gibi uluslararası güç
odaklarının kıyı yönetimindeki yeri ise bir sonraki bölümün konusunu oluşturmuştur.
Kıyı yönetiminde yaşanan gelişmelerin Türkiye'ye etkilerini tam olarak ortaya
koyabilmek için de, önce geleneksel kıyı yönetimi yapısı sergilenmiş, ardından da
yukarıda sözü edilen yeni kıyı yönetimi anlayışını altında biçimlenen yeni kıyı yönetimi
deneyimlerinin ışığında, ulusal kıyı politikasının gelişim doğrultusu sorgulanmaya
çalışılmıştır.
369
Summary
The main subject of this study is the recent changes on coastal management and
the reflections of these new developments on Turkey's coastal management policy. It can
be argued that transformations in the social, political and economic relations in the last
two decades of 20th century have affected coastal management in two ways. The first of
these changes has been observed in the method and the approach to coastal issues; in
other words, moving from sectoral coastal management to integrated coastal zone
management. The second aspect of this transformation is related to the developments in
public administration and its effect on the coastal management system. In this context,
the main focus of this study is to investigate how the national coastal management
system of Turkey will be affected by recent developments on public administration:
namely the shifting process, government to governance in order to avoid from the
limitations of traditional public administration. A comparative method is preferred in
order to explain and demonstrate these changes in coastal management and how the
coastal areas of Turkey have been affected by these developments. To realize this goal
the evolutions of the coastal management in international areas and the effects of these
developments on coastal management in Turkey has been investigated. The first chapter
of this study focused on coastal problems in general, human- coast relations, traditional
sectoral coastal management and integrated coastal zone management. The main subject
of the second chapter is about the role of the international or supra-national leading
organizations in this developments such as the United Nations, the World Bank and the
European Union. In the following chapter, the problems of Turkish coasts, the main
legal arrangements on coastal management and the national coastal policy have been
studied. The last chapter of this study has concentrated on new coastal zone management
projects based on integrated coastal zone management principles.
To evaluate the
feasibility and performance of these new projects and to investigate the role of these
experiences in the direction of national coastal policy is another aim of this section.
370

Benzer belgeler