SAYI 11 Tüm Dergi
Transkript
SAYI 11 Tüm Dergi
KABATAfi KABATAfiLILAR DERNE⁄‹ YAYIN ORGANIDIR SAYI:11 Prof. Dr. NAC‹ KARAA⁄AÇ > RIDVAN AKAR > Prof. Dr. ENG‹N MER‹Ç > ASTON MARTIN DBS > OSMAN N‹HAT AKIN > RED KIT > EDMUND HILLARY > KÜLLER‹NDEN DO⁄AN GÜZELL‹K SANTORINI ED‹TÖR ED‹TÖRDEN KABATAfi ZAMAN HIZLA AKIP GEÇ‹YOR… 4 Suat NAZARO⁄LU Arkam›za dönüp bakt›¤›m›z zaman s›kça kulland›¤›m›z bir cümledir bu: “Zaman h›zla ak›p geçiyor.” Genelde bir iç geçiriflle sarfetti¤imiz bu cümle kimilerinde eski günlerin özlemini, kimilerinde de bir fleylere geç kalm›fl gibi endifle uyand›r›r. Gelip geçen bu zamanla birlikte h›zl› bir de¤iflim de yafl›yoruz. Teknolojinin hayat›n her alan›na nüfuz etti¤i, bununla birlikte iletiflim kanallar›n›n h›zla geliflti¤i bu günlerde maruz kald›¤›m›z bilgi bombard›man› alt›nda de¤iflim tabii ki kaç›n›lmaz. Ama ne yaz›k ki burada sözünü edece¤im de¤iflim olumlu seyretmiyor. Belki de de¤iflim yerine dönüflüm kelimesi daha do¤ru ifade edecek yaflad›klar›m›z›. Toplum olarak bir dönüflüm içindeyiz, ulus devletinin, millet olman›n gereklerini art›k çok fazla önemsemiyor gibiyiz. Sahip oldu¤umuz de¤erlerin öneminin fark›nda de¤iliz sanki! Nice zorluklarla; efline az rastlan›r birlik ve beraberlikle tüm dünyaya karfl› verilen askeri ve ekonomik savafllarla bugünlere gelen Türkiye büyük bir dönüflüm içinde. Ekonomik, siyasal, hukuksal ve sosyal yaflam h›zla afl›n›yor. Bunlar›n her biri için sayfalarca yaz› yaz›p günlerce konuflabiliriz. Tüm olaylar hepimizin gözleri önünde cereyan ediyor. Bu flartlar alt›nda bizlere düflen sorumluluk; bu dönüflümün, afl›nman›n önüne geçmek, de¤erlerimize sahip ç›kmakt›r. T›pk› 100 y›ld›r verdi¤imiz mezunlar›m›z gibi. Evet zaman h›zla ak›p geçiyor ama biz zaman› bofla harcamayaca¤›z. Biz Kabatafl Erkek Lisesi mezunlar› ve ö¤rencileri ça¤dafl, laik Türkiye’nin geliflimi ve korunmas› için gerekli tüm mücadeleyi her flart alt›nda vermeye devam edece¤iz. > içindekiler BEN‹M ZAMANIMDA KABATAfi ERKEK 22 L‹SES‹ ‹Y‹ OKULDU, fi‹MD‹ DE ‹Y‹ OKUL 32 8 ‹lhan Orhun 10 Recep Memifl 12 Kitap 14 Sinema 15 Spor 16 Müzik 17 Saat 18 Moda 19 Otomobil 20 Motosiklet 22 Söylefli: Prof. Dr. Naci Karaa¤aç 30 Oto Tan›t›m: Aston Martin DBS KABATAfi M‹L‹TANI 32 38 40 46 48 50 52 54 58 60 62 66 40 ESK‹ HOCALAR YOK ARTIK B‹R ‹HT‹MAL DAHA VAR, 48 O DA ÖLMEK M‹ DERS‹N. 50 EV‹NDEN UZAK YALNIZ B‹R KOVBOY KÜLLER‹NDEN DO⁄AN GÜZELL‹K: 62 SANTOR‹N‹ Söylefli: R›dvan Akar Klasik: 1959 Söylefli: Prof. Dr. Engin Meriç Prof. Dr. Özcan Köknel Sahibi: Portre: Osman Nihat Ak›n Yay›n Kurulu: Çizgi Roman: Red Kit Tarih: Edmund Hillary Cezmi Ersöz Hobi: Bilardo Teknoloji Yay›n Direktörü: Prof. Dr. Ayd›n AYBAY Hakk› DEVR‹M Cahit KOCAÖMER Prof. Dr. Özcan KÖKNEL Oktay TUNCER Hilmi YAVUZ Suat NAZARO⁄LU Görsel Yönetmen: Nevzat ALBAYRAK Foto¤raf Editörü: Necat NAZARO⁄LU Yaz› ‹flleri: Gezi: Santorini Yay›n Türü: Karikatür Kabatafll›lar Derne¤i Ad›na ‹lhan ORHUN Burak YURDANUR Alp ARSLAN Yerel Süreli. ‹ki ayda bir yay›mlan›r. YAPIM Ortak ‹letiflim Tan›t›m Paz. Ltd. fiti. Ö¤retmen Haflim Çeken Cad. Ceceli ‹fl Merkezi No: 15 Kat: 3 Fulya - fiiflli / ‹stanbul Tel: (0212) 211 57 90 pbx Genel Müdür: Reklam Grup Baflkan›: Reklam Rezervasyon: Suat NAZARO⁄LU Nur ALTI Tel. : (0 212) 211 57 90 pbx Faks : (0 212) 211 59 51 [email protected] www.ortakiletisim.com Bask›: Umur Bas›m ve K›r. San. ve Tic. A.fi. Tel: (0 216) 420 04 00 Kabatafll›lar Derne¤i Ç›ra¤an Cad. No: 124 C Kap›s› Ortaköy / ‹stanbul Tel: (0 212) 260 93 89 Faks: (0 212) 260 63 33 www.kabataslilar.org [email protected] Kabatafl Dergisi, Kabatafll›lar Derne¤i ve Ortak ‹letiflim Tan›t›m Paz. Ltd. fiti. taraf›ndan T.C. yasalar›na uygun yay›mlanmaktad›r. Kabatafl Dergisi’nde yay›mlanan yaz›, foto¤raf, illüstrasyon ve konular›n her hakk› mahfuzdur. ‹zinsiz kullan›lamaz, kaynak gösterilerek al›nt› yap›labilir. Kabatafl Dergisi, Kabatafll›lar Derne¤i’nin ücretsiz yay›n›d›r. Y›l - 4 • Say› - 11 • Mart - 2008 100 YILLIK SERÜVEN De¤erli Kabatafll›lar, BAfiKANDAN KABATAfi ‹lhan ORHUN 8 Kabatafll›lar Derne¤i Baflkan› Y›l 1908, aylardan fiubat, okulumuzun kurulmas› ile ilgili padiflah›n onay› ve bafllayan 100 y›ll›k bir serüven. Nice 100. y›llara diyece¤imiz bir tarih diliminin ilk 100. y›l› bitiminde, so¤uk ve karl› bir fiubat gününde, An›tkabir’de Atam›z›n huzurunday›z, ona sayg›m›z›, sevgimizi, kurdu¤u laik ve demokratik Cumhuriyetin koruyucular› ve sonsuza dek gözeticileri oldu¤umuzu sunuyoruz. Evet, 100. y›l›m›z tüm camiam›za hay›rl› olsun. Okulumuz bugüne kadar oldu¤u gibi bundan sonra da Türk toplumunun ilerlemesi için mezun etti¤i binlerce genç ile ilim, sanat, fen, ve kültür dallar›nda hep önder olacak, gelece¤e ›fl›k tutacakt›r. Derne¤imiz, tüm Kabatafl kurumlar› ile birlikte 100. y›l etkinliklerimizin bir flölen havas›nda gerçekleflebilmesi için azami gayreti göstermektedir. An›tkabir ziyareti ve akflam›nda yap›lan balo ile bafllayan etkinliklerimiz, okulumuz bahçesinde aç›l›fl›n› yapt›¤›m›z “Kabatafl 100. Y›l An›t›”, hat›ra pullar›, ilk gün zarflar›, 29 Mart tarihli, üzerinde okulumuzun resminin bulundu¤u Milli Piyango bileti, bugüne kadar gerçeklefltirdi¤imiz baz› aktivitelerimizdir. Y›l içinde buna benzer organizasyonlar›m›z, camiam›za yak›fl›r tarzda devam edecektir. De¤erli Kabatafll›lar, Tekrar tüm grubumuzun 100. y›l›n› kutlar, nice 100. y›llara sa¤l›k, güzellik ve baflar›larla ulafl›lmas›n› dilerim. ÇA⁄DAfi EGEMENL‹K ANLAYIfiI Kabatafl Erkek Lisesi’nin 100. y›l›n› coflkuyla kutluyoruz. Büyük önderimiz Atatürk’ün miras› Türkiye Cumhuriyeti’nin ça¤dafl medeniyet seviyesinin üzerine ç›kma ideali do¤rultusunda bilimsel geliflmeleri yak›ndan takip eden ve uygulayan, her geçen gün baflar›s›n› ve etkinli¤ini art›ran bir e¤itim ve kültür yuvas› olarak varl›¤›m›z› sürdürmekteyiz. L‹SEDEN KABATAfi Ülkemizin medeniyet yar›fl›n› kazanabilmesi için en önemli geliflmeler e¤itimde sa¤lanmal›d›r. Kabatafl Erkek Lisesi’nin e¤itim-ö¤retim anlay›fl› ve oluflturdu¤u kültür ülkemizin di¤er kurumlar›na da örnek olmal›d›r. 10 Recep MEM‹fi Kabatafl Erkek Lisesi Müdürü Günümüzde ülkelerin ça¤dafll›¤› e¤itim anlay›fl›yla do¤ru orant›l›d›r. Egemenlik anlay›fl›, geliflmifl ekonomi ve bilimsel de¤erler üzerinden yürümektedir. Geçmiflte, egemenlik anlay›fl› nüfus potansiyeli, askeri güç anlay›fl›na dayal›yken günümüzde bu anlay›fllar›n yan› s›ra güçlü ekonomi ve geliflmifl teknoloji ile uluslararas› rekabet gücüne dayal› piyasa ekonomisinden geçmektedir. Di¤er bir deyiflle globalleflen dünyada iliflkiler ve buna ba¤l› olarak ekonomik geliflmeler çok ortakl› hale gelmifl ve ülkelerin egemenli¤ine, güçlülü¤üne, geliflmesine ve sayg›nl›¤›na müdahale etmektedir. Bütün bu geliflmeler flüphesiz ki bilimsel geliflmeler ›fl›¤›nda elde edilen strateji ile mümkündür. Temelinde e¤itim ve e¤itilmifl insan gücü bulunmaktad›r. Konular› bu yönüyle ele ald›¤›m›zda Türkiye Cumhuriyeti’nin gelece¤inin güçlü olmas› Atatürk’ün bizlere emanet etti¤i de¤erlerin bilimsel geliflmeler ›fl›¤›nda güçlendirilmesi ve gelifltirilmesi gerekmektedir. Bu yönüyle Kabatafl Erkek Lisesi 100 y›ld›r yetifltirdi¤i ve yetifltirece¤i insan gücü ile ülkemize ›fl›k vermeye devam edecek ve ›fl›¤› her zaman daha güçlü parlayacakt›r. Sayg›lar›mla. KAYBOLUfi fi‹‹RLER‹ Hilmi Yavuz Yap› Kredi Yay›nlar› K‹TAP KABATAfi HUZURSUZ RUHLAR Tarkan Barlas Everest Yay›nlar› 12 Tarkan Barlas ilk olarak, 2006 y›l›nda Everest Yay›nlar› ‹lk Roman Ödülü’nü alarak edebiyat dünyas›n›n dikkatini çekti. Lanetli Oda adl› roman›yla ödüle de¤er bulunan Barlas’›n ikinci kitab› Huzursuz Ruhlar, öykülerden olufluyor. Daha önce çeflitli dergilerde yay›mlanan öyküler kadar, yazar›n ilk kez bu kitapta okurla buluflturdu¤u öyküler de var Huzursuz Ruhlar’da. ‹nsan olman›n huzursuzlu¤una dair öyküler anlat›yor yazar. Yolculu¤unuz süresince, birbirleriyle kesiflen öyküler ve bir öykünün yan karakteri olmaktan s›k›l›p baflka bir öyküde kahraman kesilen tipler size efllik edecek. MÜKEMMELL‹⁄‹N REHBER‹ Robin Sharma Goa Yay›nlar› Liderlik, performans ve kiflisel geliflim konular›nda dünyadaki en önemli uzmanlardan biri olan Robin S. Sharma, hukuk e¤itimi görmüfl ve k›rk üç yafl›nda. Kitaplar› k›rk dört ülkede ve otuzun üstünde dilde yay›mlanm›fl, yedi kitab›n alt›s› uluslararas› çok satanlar listesinde yer alm›flt›r. Bu ünlü uzman, baflkanl›k, yöneticilik ve e¤itim hizmetleri veren ‘Sharma Uluslararas› Liderlik’ flirketinin de yöneticisidir. Yazar, Mükemmelli¤in Rehberi'nde hayat›n›z› yeni bir gözle de¤erlendirmenize ve bu yolla gerçek bir yaflam deneyimine ulaflman›za yard›mc› olacak ipuçlar› sunuyor. Hilmi Yavuz’un 70. yafl arma¤an› olarak kendisine ithaf etti¤i 13. fliir kitab› ‘Kaybolufl fiiirleri’ geçti¤imiz günlerde Yap› Kredi Yay›nlar›’ndan yay›mland›. Kaybolufl fiiirleri’nin en dikkat çeken yanlar›ndan biri, ayn› kelimelerin Türkçe, Arapça ve Farsça kullan›mlar› yan›nda Bat› dillerindeki karfl›l›klar›n›n yan yana kullanmas›yla Do¤u ve Bat› medeniyetlerine yap›lan at›flar. Kitaplar›n› önceden belirledi¤i bir konu üzerine infla eden ve seçilen konunun ancak bu yolla, yani birkaç fliir ile de¤il ancak bir kitapla daha kuflat›c› bir biçimde verilece¤ini düflünen Yavuz, Kaybolufl fiiirleri’nde bu tavr›na, ayn› anlama gelen kelimelerin Türkçe, Arapça ve Farsça ve hatta Bat› dillerindeki karfl›l›klar›n› kullanmak suretiyle farkl› bir kuflat›c›l›k da ekliyor. Kitap, üç bölümden olufluyor: 'Kaybolufl', 'Gayb-olufl' ve ‘Üç Yar›m Sonnet'. ‹lk iki bölümde yer alan fliirlerin hepsi ayn› dizelerle bafll›yor: "bir insana b›rak›lm›fl olan keder ve kelimelerin kalbi..." MACERAYA IfiINLANMAK ‹STEYENLERE: JUMPER 14 TRIX & FLIX EURO 2008’E HAZIR LUC BESSON’DAN B‹R AN‹MASYON DAHA Ünlü Frans›z yönetmen ve yap›mc› Luc Besson 2006 y›l›nda çekti¤i "Arthur ve Minimoylar"›n ard›ndan gönlünü iyice animasyona kapt›rm›fl olsa gerek ki, flimdi de yap›m flirketi EuropaCorp arac›l›¤›yla 3-D teknolojisiyle haz›rlanan bir animasyona daha imza atmaya haz›rlan›yor. EuropaCorp’un film yap›m haklar›n› sat›n ald›¤› "The Mechanics of the Heart" adl› film Mathias Malzieu'nun ayn› adl› roman›ndan uyarlanacak. Filmin yönetmenli¤ini Stephane Berla gerçeklefltirirken, senaryo yazarl›¤›n› ve yard›mc› yönetmenli¤i de kitab›n yazar› Mathias Malzieu üstlenecek. Mathias Malzieu ayn› zamanda ünlü Frans›z rock müzik grubu Dionysos’un kurucular›ndan. 2010 y›l›nda tamamlanmas› beklenen "Mechanics of the Heart" do¤du¤unda kalbinin yerinde bir saat olan genç bir adam›n öyküsünü anlat›yor. Kahraman›m›z her türlü duygudan kendini korurken, aflktan kaçman›n olanaks›zl›¤›n› anlayacak. Avrupa Futbol Federasyonlar› Birli¤i UEFA Genel Sekreteri David Taylor, UEFA'n›n geçen ay düzenlenen 32. ola¤an kongresinde, 2008 Avrupa fiampiyonas›'n›n müthifl bir turnuva olaca¤›n› belirtti. Bafllamas›na üç aydan az bir zaman kalan organizasyonun tan›t›mlar› da devam ediyor. Jamaika do¤umlu Amerikal› flark›c› Shaggy'nin ''Like A Superstar'' adl› flark›s›na bir video klip haz›rland›. fiampiyonan›n maskotlar› Trix ile Flix'in görüntülerinin yer ald›¤› klipte, Trix ile Flix'in, turnuvaya ev sahipli¤i yapacak olan ‹sviçre ile Avusturya'n›n da¤lar›nda ve stadyumlar›nda futbol topuyla yapt›klar› gösterilere ve danslar›na yer verildi. CHAKVETADZE TAM GAZ Paris'te düzenlenen Open Gaz de France tenis turnuvas›n›n tek bayanlar finalinde, turnuvan›n 1 numaral› seri bafl› raketi Anna Chakvetadze, 7 numaral› seri bafl› genç Macar rakibi Agnes Szavay'y› 6-3, 2-6 ve 6-2'lik 3 set sonunda yenmeyi baflard› ve flampiyon oldu. Bu sezon ilk kez bir turnuvada flampiyonlu¤a ulaflan Anna Chakvetadze, son üç buçuk y›ld›r finale ç›kt›¤› hiçbir maçta yenilgi yüzü görmedi. 20 yafl›ndaki tenisçinin rakibi Macar Szavay, yar› final maç›nda 4 numaral› seri bafl› bir baflka Rus raket Elena Dementiva'y› saf d›fl› b›rakm›flt›. Anna Chakvetadze bu zaferle kariyerinin yedinci WTA flampiyonlu¤unu kazanm›fl oldu. Formula 1'in patronu Bernie Ecclestone, sezonun ilk yar›fl›n›n yap›ld›¤› Avustralya Melbourne’deki saat fark› ve s›cak nedeniyle yar›fl›n izlenme oranlar›n›n düfltü¤üne ve kat›l›m›n az oldu¤una dikkati çekti. Gerekirse takvimden ç›kar›labilece¤i aç›klanan Melbourne yar›fllar›n›n devam edebilmesi için tek flart›n yar›fl›n gece düzenlenmesi olaca¤›na de¤inen Ecclestone, motor üreticileri ve sponsorlar›n da bu durumdan flikayetçi oldu¤unu belirtti. Ecclestone’un gece yar›fl› hayali ise Singapur’da gerçekleflti. Formula 1'e tarihinde ilk kez ev sahipli¤i yapan Singapur'da, F1 tarihinin ilk gece yar›fl› düzenlendi. Böylelikle Formula 1’e yeni bir soluk gelmifl oldu. KABATAfi Senaristlerin grevi nedeniyle ertelenmenin efli¤ine gelen Oscar ödülleri bu y›l 80'inci kez da¤›t›ld›. Los Angeles'da düzenlenen geceye ''No Country For Old Men'' filmi damgas›n› vurdu ve dört ödülün birden sahibi oldu. "En iyi film" ve "En iyi yönetmen" ödülünü kazanan filmin oyuncusu Javier Bardem ise "En iyi yard›mc› erkek oyuncu" ödülünü kazand›. Filmi yöneten Joel ve Ethan Coen kardefller ayr›ca "En iyi uyarlama senaryo" ödülünün de sahibi oldu. 80'inci Oscar töreninde "En iyi erkek oyuncu" ödülünü "There Will Be Blood"daki rolüyle Daniel Day Lewis kazand›. "En iyi kad›n oyuncu" ödülü ise "La Vie En Rose" filmindeki rolü ile Frans›z Marion Cotillard'›n oldu. "En iyi senaryo" ödülünü "Juno" kazan›rken "En iyi animasyon" filmi "Ratatouille" "En iyi yabanc› film" ise Avusturya filmi olan "The Counterfeiters" oldu. Ödüllerde, 1964 y›l›ndan beri ilk defa en iyi kad›n, erkek, yard›mc› kad›n ve yard›mc› erkek dallar›n›n tümünde Amerikal› olmayan oyuncular Oscar’lara ulafl›rken, Marion Cotillard 1960 y›l›ndaki Simone Signoret'den sonra en iyi kad›n oyuncu ödülünü kazanan ilk Frans›z aktris oldu. FORMULA 1’DE ‹LK GECE YARIfiI SPOR S‹NEMA KABATAfi OSCAR ÖDÜLLER‹ SAH‹PLER‹N‹ BULDU Steven Gould'un ayn› adl› kitab›ndan beyaz perdeye uyarlanan filmin yönetmenli¤ini daha önce The Bourne Identity ve Mr. & Mrs. Smith filmlerinin de yönetmenli¤ini yaparak aksiyon tutkunu sinemaseverlerden tam not alm›fl olan Doug Liman üstlenmifl. Genetik anomali sonucu istedi¤i zamana ve yere ›fl›nlanabilen genç bir adam›n kendisini “Jumperlar” ile onlar› öldürmeye yemin etmifl olanlar aras›nda binlerce y›ld›r süren amans›z bir savafl›n ortas›nda bulmas›n› anlatan filmde Hayden Christensen, Samuel L. Jackson ve Diane Lane oyuncu olarak karfl›m›za ç›kacak isimler aras›nda. Soluk solu¤a bir macera filmi izlemek isteyenlerin kesinlikle kaç›rmamas› gereken bir film. 15 LED ZEPPELIN DÜNYA TURNES‹NE ÇIKACAK Rock ça¤›n›n en etkili gruplar›ndan birisi olarak adland›r›lan ünlü ‹ngiliz rock grubu Led Zeppelin’in gitaristi Jimmy Page, Tokyo’da bas›na yapt›¤› aç›klamada, Londra’da yapt›klar› etkinli¤in bir dünya turnesine uygun düfltü¤ünü söyledi. Page, bununla birlikte turneyle ilgili bir takvim vermeyi reddederek, olas› turnenin, grubun vokalisti Robert Plant’in projelerine ba¤l› oldu¤unu belirtti. Page, Robert Plant’in zaman›n›n büyük bölümünü alan ve kuflkusuz Eylül’e kadar sürecek bir projesi oldu¤unu kaydetti. Led Zeppelin, önceki y›l yaflam›n› yitiren ünlü yap›mc›, Atlantic Records'un kurucular›ndan Ahmet Ertegün an›s›na Londra’da düzenledi¤i konser için, 19 y›l aradan sonra ilk kez bir araya gelmiflti. HIZIN ANAHTARI: NIKE VAPOR Koflu yapanlar için tasarlanan Triax Vapor 300, kavisli kadran›, ultra ince ve hafif tasar›m› ile ne kadar h›zl› oldu¤unun sinyallerini veriyor. 300 turluk kronografl› Vapor 300, bombeli ekran, tek dokunuflta arka ayd›nlatma, kavisli poliüretan kay›fl, 100 metre suya dayan›kl›l›k, veri modu, kiflisellefltirilebilir ekran, 5 bölümlü ara zamanlay›c›, alarm ve çift zaman gibi özelliklere sahip. Spor tutkunlar›n›n vaz geçilmezi olmaya aday olan Nike Vapor’un hem han›mlar hem beyler için farkl› modelleri mevcut. HERMES CAPE COD HAYRANLIK UYANDIRACAK MÜZ‹K 16 Rock tarihinin en büyük sanatç›lar›ndan Marianne Faithfull, ‹stanbul’da hayranlar›yla buluflacak. Film senaryolar›n› and›ran yaflam öyküsüyle efsaneleflen y›ld›z, dokunakl› flark›lar›n› “Songs of Innocence & Experience” turnesi kapsam›nda bu kez ‹stanbul’daki hayranlar› için seslendirecek. Marianne Faithfull, “Broken English”, “Working Class Hero”, “Lucy Jordan” gibi dillerden düflmeyen flark›lar›, oynad›¤› filmler ve çalkant›l› hayat›yla gündemden düflmedi. Faithfull, 1964’te Mick Jagger ve Keith Richards’›n kendisi için besteledi¤i “As Tears Go By” adl› flark›yla ün yapt›. Jagger ve Richards’›n yan› s›ra Brian Jones, Bob Dylan, Burroughs, Ginsberg, David Bowie gibi dünyaca ünlü sanatç›lar, bir yandan Marianne’nin müzi¤ini etkilerken, di¤er yandan da ona ilham verdi. 60’l› y›llarda kitleleri peflinden sürükleyerek rock müzi¤in ikonu haline gelen Marianne Faithfull, Mart ay›nda Babylon’da ‹stanbul’lu rock severlerin karfl›s›na ç›kacak. GRAMMY’YE AMY WINHOUSE DAMGASI 50. Grammy müzik ödülleri, Los Angeles’da düzenlenen törenle sahiplerini buldu. Geceye damgas›n›, ABD’nin vize talebini geri çevirdi¤i, Grammy’ye alt› dalda aday gösterilen ve befl ödül kazanan ‹ngiliz flark›c› Amy Winehouse vurdu. Sanatç›, ödül törenine Londra’dan uydu ba¤lant›s›yla kat›ld›. Uyuflturucu ve alkol sorunlar›yla bafl› dertte olan flark›c›n›n, kendi ba¤›ml›l›¤› hakk›ndaki “Rehab” adl› flark› ise, y›l›n flark›s› seçildi. Winehouse ayn› zamanda, y›l›n pla¤›, y›l›n en iyi kad›n pop flark›c›s›, y›l›n en iyi yeni sanatç›s› ve y›l›n en iyi pop albümü ödüllerinin de sahibi oldu. Geceye damgas›n› vuran bir di¤er isim ise ünlü rap flark›c›s› Kanye West oldu. West, en iyi rap solo performans›, en iyi rap flark›s› ve en iyi rap grup performans› dallar›nda ödül ald›. Bruce Springsteen de en iyi rock flark›s› dahil üç ayr› ödüle lay›k görülen bir baflka isim oldu. En iyi R&B dal›nda ise Alicia Keys ödüle lay›k görüldü. The White Stripes, Justin Timberlake, Carrie Underwood ve Mary J. Blige’de ödül alan sanatç›lar aras›ndayd›. Breil Milano’nun çarp›c› koleksiyonlar›na yeni ve fl›k alternatifler eklendi. Markan›n kimli¤ini en iyi yans›tan modeller yeniden yorumlanarak Sedef Koleksiyonu’nda sunuluyor. Sedef Koleksiyonu için seçilen Ergo, Wonder ve Globe modelleri, ne istedi¤ini bilen, stili seven, par›lt›l›, sofistike kad›nlar için yeniden tasarland›. Sedef kadran seçimi ile çok yönlülük ve üstünlük tek bir üründe birlefltirilirken, parlayan Swarovski kristalleri zarif bir flekilde kadrandaki saat indekslerinde ›fl›ld›yor. Farkl›l›¤›n› pembe alt›n kaplama kullan›lan kasada da gösteren saatler, beyaz deri kay›fllar›n› daha da ön plana ç›kart›yor. Sedef Koleksiyonu, tamam›yla beyaz bir görünümde aksesuar kullanmay› tercih edenler için fl›k ve feminen bir seçim. KABATAfi KABATAfi MARIANNE FAITHFULL ‹STANBUL’A GEL‹YOR SAAT HANIMLARIN YEN‹ ALTERNAT‹F‹: BREIL MILANO SEDEF KOLEKS‹YONU Özgün tasar›mlar› ile hayranl›k uyand›ran mücevher, ipek eflarp ve parfümleri ile dikkat çeken Hermes’in Cape Cod koleksiyonu, Amerika’n›n do¤u k›y›s›nda bulunan ünlü tatil beldesi Cape Cod’dan ismini alm›fl. Hermes mücevher koleksiyonlar›ndan ünlü “çapa” bilezi¤inden ilham al›narak Henri d’Origny taraf›ndan tasarlanan ve paslanmaz çelik kasas› olan model, zamanla alt›n, p›rlanta ve çift tur kay›fllar ile zenginlefltirilerek genifl bir koleksiyon haline gelmifl. Pembe, siyah veya grafit renklerde krokodil kay›fl seçeneklerine sahip olan Cape Cod 1,6 karat, 64 p›rlanta ile süslenmifl. Kay›fl seçeneklerine uygunluk sa¤layacak mavi, pembe veya gri sedef kadran seçenekleri de olan Quartz makineli modelin cam› da safir kristal. 17 AUDI R8 EVR‹M‹ DEVAM ED‹YOR SARAR BU KIfi ISITACAK Sarar, 2008 Sonbahar - K›fl Koleksiyonu'nda her zaman oldu¤u gibi tak›m elbiseler çeflit ve kalite olarak çok güçlü. Mono kruvaze ceketler ve tak›mlar ön planda. Bu sezon, hem kad›nlar hem erkekler için ifl yaflamlar›nda da, günlük hayatlar›nda da rahat etmeleri için tasarlanm›fl olan tak›mlar klasik kesimlerden çok, vücudun formunu alan kal›plarda, kollar ve etek boylar› biraz daha k›sa, renkler siyah ve beyaz›n vazgeçilmezli¤ini bir kez daha ortaya koyuyor. Sarar, her sezon oldu¤u gibi 2008 Sonbahar - K›fl Koleksiyonu'nda da vücut formlar› ve tercihlerdeki de¤ifliklikleri tasarlamaya devam ediyor. Audi’nin süper spor otomobil s›n›f›na giriflini müjdeleyen R8 modelinin 500 HP’lik V12 TDI motorla donat›lm›fl konsept versiyonu, bafl döndüren tasar›m›, üstün performansl› dizel motoru ve üstün yürüyen aksam özellikleriyle ayn› zamanda R8 modelinin devam eden evrimi hakk›nda önemli kan›tlar› bar›nd›rmas›yla dikkatleri üstüne topluyor. Mat gümüfl rengine boyal› olarak tan›t›lan Audi R8 V12 TDI, öncelikli olarak arka cam›n›n alt›nda aç›k biçimde görülebilen turbo dizel motoruyla ön plana ç›k›yor. ‹ki kez Le Mans flampiyonlu¤u kazanan Audi R10’un 5,5 litre ve 650 HP güç üreten dizel motoru temel al›narak gelifltirilen R8 V12 TDI konseptinin motoru, asl›nda 2008 y›l›nda yollara ç›kacak Q7 V12 TDI modelinde kullan›lan motorla bire bir ayn› özelliklere sahip olmas›yla da dikkat çekiyor. 18 Sonbahar/K›fl sezonunda kaliteli kumafllar› ve fl›k modelleri ile ön plana ç›kan Lacoste, her zaman oldu¤u gibi 2008 y›l›nda da göz al›c› bir katalog ile karfl›m›za ç›k›yor. Özellikle baylar›n yeni trendi olan “Club” giyim tarz›nda y›llardan beri kreasyonlar›n› sergileyen Lacoste, bu kez pigmentli moleskin görünümlü, yüzde yüz pamuklu kumafllardan üretilen kabanlar, pamuklu pöti pike görünümlü gömlekler, kadife pantolonlar ve süet ayakkab›lar ile bütünlük içerisinde. HONDA’NIN YEN‹ F1 ARACI RA108 MUSTANG ‹LE BAKIfiINIZ DE⁄‹fiECEK Mustang 2008 erkek günefl gözlü¤ü koleksiyonunda yer alan tüm modeller kendini farkl› hissetmek isteyen erkekler ile bütünlefliyor. Spor ve fl›k tüm k›yafetlere uyum sa¤layan çerçeveler de herkes arad›¤› bir detay› buluyor. Kolay k›r›lmayan, ince, hafif ve dünya optik standartlar›na uygun kalitede üretilen gözlükler bu yaz›n gözdesi olmay› hedefliyor. Günefl gözlü¤ü modellerinin çerçevelerini moda ile perçinleyen Mustang ile gözler daha anlaml› bakacak. Koleksiyonda yer alan gri, sar›, siyah, kemik, mavi, kahve saplar çerçevelerin ana temas›n› oluflturuyor. Honda F1 Yar›fl Tak›m›’n›n yenilenen yüzü ‹ngiltere Brackley’deki operasyon merkezinde tan›t›ld›. RA108’in ilk defa gözler önüne ç›k›fl›n› tak›m›n yeni yedek pilotu Alex Wurz gerçeklefltirdi. Alex, RA108’i 300 yabanc› medya mensubu ve misafirlerden oluflan kalabal›k bir topluluk önünde Pitlane temal› oditoryumun içine sürerek getirdi. Honda, lansmanla birlikte spora adanm›fll›¤›n› ve yeni tak›m›n kararl›l›¤›n›n alt›n› çizerek 2008 ve daha uzun vadedeki planlar›n› öne ç›karm›fl oldu. Tak›m›n 2008 Formula sezonuna iddial› girifli, üç kilit alanda önemli bir evrimi gösterirken, araç tasar›m felsefesindeki kademeli de¤iflime dikkat çekiyor. Bu de¤iflim sürecinde de konseptten lansmana kadar olan bütün süreç yeniden de¤erlendiriliyor. OTOMOB‹L MODA KABATAfi LACOSTE fiIKLI⁄I DEVAM ED‹YOR ‹skandinav tasar›m›n›n en iyi özelliklerini içeren Volvo XC70, her bir ayr›nt›s›nda sade hatlar ve ak›ll› ifllevselli¤e tam odaklan›larak haz›rlanm›fl. Volvo XC70 kayak, snowboard veya uçurtma gibi uzun nesneleri veya çanta ve çad›r gibi hacimli eflyalar› rahatl›kla tafl›yabilmekte. Arka koltu¤u 40/20/40 oranlar›nda bölünen Volvo XC70’in iki rahat koltu¤unun aras›nda bir kol deste¤i bulunuyor. Bu kol deste¤i, gerekti¤inde yat›r›larak, kayak ve snowboard gibi uzun nesnelere yer açarken, otomobildeki di¤er 4 yolcunun da rahat›n› bozmuyor. Volvo XC70’in arka koltuklar› ba¤›ms›z olarak yat›r›larak düz bir yükleme alan› elde edilirken, ön yolcu koltu¤unun s›rt› da tamamen yat›r›larak sörf gereçleri gibi çok büyük yükler için bile uygun bir yükleme esnekli¤i oluflturabiliyor. Volvo XC70’in bagaj bölümünde, yüklerin sabitlenebilmesi için alüminyum raylar ve hareketli ba¤lant› noktalar› bulunuyor. KABATAfi VOLVO XC70 ‹LE MACERAYA HAZIRLANIN 19 HEL‹KOPTER M‹ MOTOS‹KLET M‹? MOTOS‹KLET KABATAfi ‹talyan motosiklet ve helikopter üreticisi MV Agusta F4 modelini yenileyece¤ini aç›klad›. Eski F4 modelinin 996 cc hacmindeki motoru yerine yeni RR modelinde özel olarak 100 adet üretilen 190 beygir gücündeki 4 silindirli DOHC (üstten eksantrikli) F4 CC motorunun standart olarak kullan›laca¤› belirtilmifl. ‹talyan üretici motosikletle yapt›¤› testler sonucunda 312 kilometre/saat son h›za ulafl›ld›¤›n› “312” kodlamas›n›n da buradan geldi¤ini ifade ediyor. Alüminyum flasinin kullan›ld›¤› yeni 312 RR üzerinde yap›lan yenilikler sadece motor baz›nda kalmam›fl, 6 vitesli flanz›man gelifltirilmifl, debriyaj ve kalibre edilmifl süspansiyonlar›n yan› s›ra önlerde 320 mm çap›ndaki disk frenler de yenilenmifl. Farlar ve göstergeler F4 CC modelinden al›nm›fl. Motosikletin 8.200 devirde üretti¤i 124 NM tork ile eski (F 312 R) modelinin yerine yap›lan (F 312 RR) nitelendirmesini hak etti¤i görülüyor. 20 DUCATI 848 ASFALTA ‹ND‹ 2008 MODEL YAMAHALAR ÇOK RENKL‹ Geçti¤imiz y›l MotoGP flampiyonlu¤unu ‹talyanlara getiren Ducati’nin üretilece¤ini aç›klad›¤› ve lanse etti¤i 848 modeli asfalta indi. Motosikletin V-Twin motoru geliflmifl bir üretim teknolojisi olan vakum teknolojisine dayal› die-cast yöntemi ile üretilmifl. 848 cc s›v› so¤utmal›, 90 derece aç›land›r›lm›fl, üstten eksantrikli ve 8 supapl› motor denge aç›s›ndan tam ortaya konumland›r›lm›fl. Fabrika verilerine göre 10.000 devirde 134 beygir güç, 8.250 devirde 86 NM tork üretebiliyor ve 168 kilogram a¤›rl›¤a sahip. Multifonksiyon LCD ekrandan h›z ve devir göstergeleri, saat bak›m periyodunun tarifelendirildi¤i uyar› sistemi, düflük ya¤ bas›nc› ikaz lambas›, ya¤ s›cakl›¤›, rezerv depo kapasitesi, sinyal pozisyonlar› ve haf›zaland›r›lm›fl h›z bilgileri takip edilebiliyor. 2 y›l ve s›n›rs›z kilometre ile garanti alt›na al›nm›fl motosiklette elips fleklinde gövdeye konumland›r›lm›fl gaz kolu bulunuyor. Yamaha taraf›ndan yenilenen ve farkl› renk seçenekleri ile motosiklet tutkunlar›na sunulan modeller 2008 sezonunda çok dikkat çekece¤e benziyor. Alt›n jant diye tan›t›lan sar› renkli jantl› modelleri Avrupal› kullan›c›lar da alabilecekler. Ayr›ca Yamaha kulland›¤› yeni renk alternatiflerini birçok modelinde de uygulam›fl. Yeni teknoloji s›v› so¤utmal› 124 cc tek silindir güç ünitesi ile 4 zamanl› en güçlü motor olma özelli¤ini ele alan Yamaha, araçta 6 ileri flanz›man ve enjeksiyon sistemi kullanm›fl. Deltabox flasi, alüminyum muz stili sal›ncak, 292 mm disk fren gibi özelliklerle donat›lan ve mavi-siyah, k›rm›z›-beyaz, gri-siyah ve sar›-siyah renklerde sunulan arac›n özellikle agresif görüntüsü oldukça göz al›yor. PROF. DR. NAC‹ KARAA⁄AÇ FOTO⁄RAFLAR: MURAT ÖZBEY Nas›l bir ö¤rencilik hayat›n›z oldu? Ben iyi bir ö¤renciydim, en iyilerden biriydim. Liseye 13 yafl›mda yat›l› olarak bafllad›m. Çok yaramaz oldu¤um için annem dayanamam›fl mahkemede yafl›m› büyütmüfller 5 yafl›mdayken ilkokula bafllatm›fllar. Dolay›s›yla küçük bafllad›¤›m için yat›l› okuyanlar›n ço¤u gibi geldi¤im günler a¤lad›m. Oldukça s›k› bir flekilde ders çal›flt›m ve soysal yönüm çok zay›ft›. Garip bir flekilde ben Kabatafl’taki ö¤rencilik dönemimin ço¤unu hat›rla- m›yorum. Çok kal›c› fleyler yok akl›mda. Fizik hocam›z Vahit Bey’i hiç unutam›yorum. ‹brahim Bey’i unutam›yorum. Ben biraz fazla s›k›lm›fl›m ki mezun olduktan sonra 15 y›l okula u¤ramad›m. Hatta nüfus k⤛d›m› almaya bile gitmemifltim. Sonra toparlay›c› bir arkadafl›m›z var ‹smail Özsürücü; lise bittikten sonra her ay Çiçek Pasaj›’nda toplan›rlarm›fl. Ben 15 y›l sonra onlar›n aralar›na kat›ld›m. Sonra bir girdim, pir girdim. Hemen dernekte çal›flmaya bafllad›m. Dernekte iki dönem baflkanl›k yapt›ktan sonra o arada vakfa geçtim, vak›fta çal›flt›m. Son 15 senedir zaman›m›n önemli k›sm›n› okulda, dernekte ve vak›fta geçirdim. Evim, iflim bir de Kabatafl oldu hayat›m›n üç önemli parças›. Kabatafl’a nas›l geldiniz? Kim yönlendirdi sizi? Ben Ankara Nall›han do¤umluyum. O dönemde orada lise yoktu. Bizim ya Ankara’da ya ‹stanbul’da okumam›z gerekiyordu. ‹lçede çok fazla Kabatafll› vard›. Hâlâ benim orada bir dolu Kabatafll› arkadafllar›m, büyüklerim var. Benim ailemden de sekiz-dokuz kifli Kabatafl’ta okudu. O¤lum Bar›fl Kabatafl’ta okudu. Yani biraz zorunluluktan oldu. SÖYLEfi‹ 1 954 Ankara do¤umlu olan Naci Karaa¤aç, Kabatafl Erkek Lisesi 1970 mezunlar›ndan. Lisenin hemen ard›ndan girdi¤i ‹stanbul Üniversitesi Cerrahpafla T›p Fakültesi’nden 1976 y›l›nda mezun olduktan sonra yine ayn› fakültede akademik kariyerine devam ederek, Nöroloji Ana Bilim Dal›’nda, uzmanl›¤a, doçentli¤e ve profesörlü¤e yükseldi. Kabatafl Erkek Lisesi’nin çal›flkan ö¤rencilerinden ve Kabatafll› profesörlerden olan Naci Karaa¤aç ile ö¤rencilik y›llar›ndan akademik kariyerine, Kabatafll›lar Derne¤i ve Vakf›’ndaki çal›flmalar›ndan Türkiye’nin sa¤l›k sorunlar›na kadar uzanan bir söylefli yapt›k. KABATAfi BEN‹M ZAMANIMDA KABATAfi ERKEK L‹SES‹ ‹Y‹ OKULDU, fi‹MD‹ DE ‹Y‹ OKUL. B‹LG‹ AÇISINDAN ÇOK FARK OLDU⁄UNU SÖYLEYEMEM AMA BELK‹ ARTIK KIZ VE ERKEK BERABER OKUYOR OLMALARININ GET‹RD‹⁄‹ B‹R RAHATLIK VAR ÇOCUKLARDA. B‹ZLER B‹RAZ DAHA ÇEK‹NGEND‹K, KONUfiURKEN ZORLANIRDIK. 23 OKULUSONGÜNKIRMAYAKALKTIM.KAYIKGELD‹,KAYI⁄A ATLARKENMÜDÜRYARDIMCISIVAH‹TBEYBEN‹CEKET‹MDEN YAKALADI.CEKET‹M‹SIYIRTTIMVEKAYI⁄AATLADIM.SONGÜNDÜ TAB‹‹K‹,YAKALASAYDIDAB‹RfiEYOLACA⁄IYOKTU. rekirse s›n›fta kal›p bir sene daha okuyabilece¤imi söyleyip bana güvence vermifl, beni çok rahatlatm›flt›. Bu da san›r›m sorumluluk duygusunun fazlal›¤›ndan kaynaklan›yordu. Sana bir emek sarf ediliyor, sen karfl›l›¤›n› veremiyorsun duygusuydu ve bir tek o zaman ayr›lmay› düflünmüfltüm. 24 KABATAfi Kabatafl’a ilk geldi¤imde a¤lad›m dediniz. Hiç geri dönmeyi, Ankara’da okumay›, ailenize yak›n olmay› düflündünüz mü? Yok, onu hiç yapmad›m. Yaln›z, ikinci s›n›ftayken genç bir matematik ö¤retmenimiz vard›, Haydarpafla’dan tayin edilmiflti Kabatafl’a. Herhalde psikolojik sorunlar› vard› ki, küfürler ederek, kavga gürültüyle üzerimize sald›rd›¤›n› hat›rl›yorum. Ondan birinci dönem üç ald›m. Üç matematikte benim pek al›flt›¤›m bir not de¤ildi. O zaman telefon pratik de¤ildi, babama mektup yazd›m. Babam bir arkadafl›yla geldi. Çal›flt›¤›m halde hoca not vermedi¤i için okuldan ayr›laca¤›m› söyledim. Babam›n o zamanki yorumunu hiç unutmuyorum. Ge- En iyi dersiniz hangisiydi? En iyi dersim fizik ve matematikti. Ben zaten üniversitede psikoloji ve fizik okumak istiyordum. Nereden geliyor bu ilgi? O derslerinizin iyi olmas›ndan m› yoksa sizi yönlendiren bir hocan›z m› vard›? Pek yönlendiren yoktu, san›r›m derslerimin iyi olmas›ndan kaynaklan›yordu. Sonra puan›m yüksek gelince hekimli¤i seçtim. ‹yi ki seçmiflim çok severek yapt›¤›m bir mesle¤im var. Peki uzmanl›k olarak neden nöroloji? Hayat herhalde biraz tesadüflerle örülüyor. Psikiyatri staj› yaparken bir asistan›m›z benim herhalde iyi oldu¤umu düflünmüfl ki nörolojinin bafl› olan hocama Nedim OKULU SON GÜN KIRMAYA KALKTIM. KAYIK GELD‹, KAYI⁄A ATLARKEN MÜDÜR YARDIMCISI VAH‹T BEY BEN‹ CEKET‹MDEN YAKALADI. CEKET‹M‹ SIYIRTTIM VE KAYI⁄A ATLADIM. SON GÜNDÜ TAB‹‹ K‹, YAKALASAYDI DA B‹R fiEY OLACA⁄I YOKTU. SÖYLEfi‹ SÖYLEfi‹ KABATAfi O dönemdeki hocalar›n belirgin özellikleri nelerdi, nas›l insanlard›? Söyleflinin bafl›nda “Ö¤rencilik dönemimin ço¤unu hat›rlam›yorum.” fleklinde bir ifade kulland›m. Yanl›fl anlafl›lmas›n tabii ki Kabatafl’taki ö¤rencilik dönemimle ilgili pek çok iyi-kötü an›lar›m var. Hocalar›mla da pek çok an›m var. Benim zaman›mdaki hocalar›n bir k›sm› Teknik Üniversite’de ders anlat›rlard›. Çocuk oldu¤umuz için mi bilemiyorum ama o dönemdeki hocalar bize çok yafll› gelirdi. Orta yafl›n üzerindeydiler, genç insan yoktu. Fizik hocas› Vahit Bey’i iyi an›ms›yorum. ‹yi ders anlat›rd›. Üst üste iki saat olan fizik dersinde, ikinci ders bafl›nda ilk dersin tekrar›n› bana yapt›r›rd›. Yine, ‹brahim Bey, Selahattin Bey, ‹hsan Baba ve Oktay Hoca bende iz b›rakan de¤erli hocalar›m›zdan birkaç›. Çok iyi hocalarda okuduk. Benim s›n›f›mdan befl kifli Cerrahpafla’ya girdi. Ama s›n›flar›m›z kalabal›kt›. 125 kiflilik s›n›f bile vard›. 65-70 kiflilik s›n›flarda okuduk biz. Baflar› durumunu takip ediyorum flu anda da ve durum çok iyi. Geçen sene de önemli üniversitelerin iyi bölümlerine girilmifl. Okuldan mezuniyet sonras›nda üniversiteye girebilme oran›ndan çok, hangi üniversite, hangi bölüm oldu¤u çok önemlidir. Bu nedenle geçen sene belki de en parlak zaman›d›r Kabatafl Erkek Lisesi’nin. 25 ÇOCUKOLDU⁄UMUZ‹Ç‹NM‹B‹LEM‹YO RUMAMAODÖNEMDEK‹HOCALARB‹Z EÇOKYAfiLIGEL‹RD‹.ORTAYAfiINÜZER‹ NDEYD‹LER,GENÇ‹NSANYOKTU. ÇOCUK OLDU⁄UMUZ ‹Ç‹N M‹ B‹LEM‹YORUM AMA O DÖNEMDEK‹ HOCALAR B‹ZE ÇOK YAfiLI GEL‹RD‹. ORTA YAfiIN ÜZER‹NDEYD‹LER, GENÇ ‹NSAN YOKTU. SÖYLEfi‹ 26 Baflka bir üniversiteye gitmeyi hiç düflünmediniz mi? Yoksa bir aidiyet duygusu mu söz konusu? Türkiye’deki üniversitelerde bu var. D›flar›dan pek adam al›nmak istenmez. Bizim bir a¤abeyimiz 20 sene u¤raflt› Cerrahpafla’ya girebilmek için. En sonunda mahkeme karar›yla geldi. ‹ki sene sonra da emekli olacak. Buradaki görevinizden biraz söz eder misiniz? Uzun y›llard›r Cerrahpafla’das›n›z, fakültenin yap›s› nas›l? Öncelikle Cerrahpafla’da Kabatafll›lar olarak büyük bir grubuz. Kabatafl mezunu çok ö¤renci oldu¤u gibi, Cerrahpafla’da çok say›da ö¤retim üyesi de var.Tüm t›p fakültelerinde oldu¤u gibi Cerrahpafla’da da hasta bak›m› ile birlikte ö¤renci ve asistan e¤itimi yap›l›yor. Fakültemizde yeterli ve kaliteli hekimlerimiz var. Tan› ve tedavide gerekli modern cihazlara da sahibiz. Yaln›z, A¤›rl›kl› olarak epilepsi konusunda çal›fl›yorsunuz. Türkiye’de epilepsi hastal›¤›n›n durumu nedir? O konuya bir girersek bir daha ç›kamay›z. Çünkü benim en sevdi¤im ve emek verdi¤im konulardan biri. Türkiye’de tedavi edilmesi gereken 700 bin kifli var. Yani her yüz kifliden bir kiflide epilepsi var. Bunun 3040 türü, çok de¤iflik türleri var. Sokaklarda gördü¤ünüz kat›lmal› ç›rp›nmal› o büyük nöbetler var. Bazen hastan›n nöbet geçirdi¤ini bile anlayamazs›n›z. Onun size verdi¤i bilgi ve tetkiklerle nöbet geçirdi¤ini anlars›n›z. Çok s›kl›kla görülen bir fley. Ama insanlar›n bildiklerinin, korktuklar›n›n aksine % 70’i ilaçlarla kontrol alt›na al›nabilen iyi bir hastal›k. Nöbet esnas›nda hasta için yap›lacak bir fley yoktur. Bafl›n› kuca¤›n›za al›p yan çevirirsiniz ki tükürükleri bo¤az›na kaçmas›n. Onun d›fl›nda 1-1,5 dakika sürecek nöbetin bitmesini beklemeniz gerekir. Biz burada 20 y›ld›r epilepsi ile u¤rafl›yoruz. Özellikle de epilepsi cerrahisi ile. ‹laç tedavisiyle nöbetleri kontrol alt›na alamad›¤›m›z vakalar söz konusu oldu¤unda ameliyat da yap›yoruz. Temel kriter budur. Nöbeti kontrol alt›na al›namayan insan demek günde 10-15 hap alan insan demektir. Bunlar›n bir grubunda cerrahi baflar› flans› % 70-80’lerde. Bu çok yüksek bir orand›r. Buras› en eski epilepsi polikliniklerinden ve Türkiye’de en çok epilepsi hastas› olan polikliniktir. T›p fakültesine gelen Kabatafll›lar› daha yak›ndan gözlemleyebiliyorsunuzdur. Bilgi aç›s›ndan geçmiflle k›yaslarsak bugünün mezunlar›n› nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Benim zaman›mda Kabatafl Erkek Lisesi iyi okuldu, flimdi de iyi okul. Bilgi aç›s›ndan çok fark oldu¤unu söyleyemem ama belki art›k k›z ve erkek beraber okuyor olmalar›n›n getirdi¤i bir rahatl›k var çocuklarda. Bizler biraz daha çekingendik, konuflurken zorlan›rd›k. Buraya gelen Kabatafl mezunu genç kardefllerim tan›flmak için ya da sorunlar› oldu¤u zaman bana gelirler. Benim de onlarla iyi bir diyalo¤um var. Bilgi birikimi olarak iyiler. Okul y›llar›nda s›n›f arkadafllar›n›zla diyalo¤unuz nas›ld›? Yafl fark›n›n getirdi¤i s›k›nt›lar oldu mu? S›k›nt›lar vard› tabii. ‹smail Özsürücü bizim ö¤renci baflkanl›¤›m›z› da yapm›flt› ve benden befl yafl büyüktü. Baba Kemal de befl yafl büyüktü. O yafllar için çok önemli. Bizde onlar a¤abey gibiydi, a¤abeydi. Tav›rlar› da öyleydi zaten. Kabatafl’taki ö¤rencilik y›llar›ndan kalan dönem arkadafllar›m benim en büyük kazan›mla- r›mdand›r. Dönem arkadafllar› olan bizler, her an toplanabiliriz. 60-70 kifliyiz. Bunlar›n en az 30’uyla da çok s›k görüflür, toplan›r ve hayat› paylafl›r›z. Kabatafl’›n bana verdi¤i en güzel arma¤anlardan biri de dönem arkadafllar›md›r. Siz Kabatafl Erkek Lisesi’nde okurken büyükler küçüklerini kollar m›yd›? Korumak, kollamak da vard›, zay›f olanlar› ezmek de vard›. Hâlâ da var, hâlâ da böyle. Dedi¤im gibi sakin mizaçl›yd›m. Çal›flkand›m, çok fazla kar›flmazd›m. Okul k›rmak gibi yaramazl›klar yapar m›yd›n›z? Yaramazl›¤›m pek yoktu. Okulu son gün k›rmaya kalkt›m. Kay›k geldi, kay›¤a atlarken müdür yard›mc›s› Vahit Bey beni ceketimden yakalad›. Ceketimi s›y›rtt›m ve kay›¤a atlad›m. Son gündü tabii ki, yakalasayd› da bir fley olaca¤› yoktu. Beden e¤itimi ö¤retmenimiz ‹hsan Baba vard›, onun gece nöbetlerinde ö¤renciler okuldan kaçarlard›. ‹hsan Baba da ertesi gün bunu haber ald›¤›nda korkunç öfkelenirdi. Hoca, okuldan kaç›ld›¤› için de¤il, bunu baflkalar› da duydu¤u için üzülürdü. Sonra beden e¤itimi dersinde “Siz bizim ‹hsan Babam›zs›n›z, biz efleklik ettik, affedin bizi.” diye bir arkadafl›m›z bafl›n› e¤erek, boynunu bükerek ç›kard›, sonra ‹hsan Baba da a¤lamaya bafllard›. Böyle Hababam S›n›f› sahnelerini de yaflad›k. KABATAfi KABATAfi Nedir nöroloji? K›saca bahsetmeniz mümkün mü? Nöroloji beyin, sinir bilimi. Beyin ve çevre sinir hastal›klar›yla u¤raflan, bunlar›n tan›s›n›, tedavisini yapan bir dal. Ana bafll›klar› bafl a¤r›s›, epilepsi hastal›¤›, beyin damar hastal›klar›, adale hastal›klar›. tüm devlet hastanelerinde oldu¤u gibi, otelcilik konusunda iyi de¤iliz. Klini¤imizde yaklafl›k 25 ö¤retim üyesi ve 40 yata¤›m›z var. Yo¤un bir flekilde hasta bak›m› yap›yoruz. SÖYLEfi‹ Zembilci’ye götürdü beni. Bana birkaç soru sordu. Sonra iki y›l burada yat›p kalkt›m ben nörolojide ö¤renciyken. Buraya girdim, sonra çok sevdim. 27 SÖYLEfi‹ 28 100. y›l etkinlikleri içinde bulunabildiniz mi? Tabii. ‹lk aç›l›fl›nda ben de Ankara’ya An›tkabir’e gittim. Dernek de o aç›dan çok etkin. Bizim de vak›f olarak bir konserimiz olacak. Birkaç söyleflimiz olacak. Çok önemli oldu¤unu düflündü¤ümüz bir ilkö¤retim okulunun temeli at›lacak May›s ay›nda. Ali A¤ao¤lu’nun bize büyük bir ba¤›fl› olacak. Onu da flöyle alg›l›yoruz biz, tabii Kabatafll›lar aras›ndaki iliflkiler, vak›f, dernek bunlar güzel fleyler ama bu iliflkilerin bir yere kanalize edilmesi, bir fleyler üretilmesi laz›m. Vak›f olarak biz de okullaflma projesinin arkas›nda durmay› düflünüyoruz. Anaokulu aç›ld›, o flimdilik gidiyor. ‹lkö¤retim okulu da aç›l›rsa bafltan sona bir zincir tamamlanacak. ‹lkö¤retim okulundan mezun olanlar›n Kabatafl Erkek Lisesi’nde okumas›na yönelik bir fley yap›labilir mi? Bizim en çok s›k›nt› duydu¤umuz fleylerden birisi bu. Okul kay›t zamanlar›nda çocuklar›n› Kabatafl’a kaydettirmek isteyenlerin talepleri, teklifleri. Böyle bir fley mümkün de¤il tabii. Ama Galatasaray’›n böyle bir uygulamas› var galiba. Bir kontenjan ayr›lm›fl onlara. Türkiye’de bu sistem legal de¤il, baflka yerde uygulamas› yok ama onlar uyguluyorlar. Bir ayr›cal›k var. Bu nedenle ileride olabilir belki. Tabii ilkö¤retim okulu, üniversite de aç›lsa bizim ana kuca¤›m›z yine Kabatafl Erkek Lisesi olacakt›r, onun yerini hiçbir fley tutamaz. Vakf›n üniversite faaliyeti var m›? Var tabii. Onunla biz iki sene u¤raflt›k. Araziden yana sorun yok. fiile Belediye Baflkan› bir tane verdi, bir tane de Çatalca’da verildi. Arazi bulmak, yer bulmak çok sorun de¤il. ‹ki ana görüfl tart›fl›ld›. Bunlardan birisi iyi bir üniversite olmas›yd›. Di¤eri “‹ki fakülteyle de üniversite oluyor, Feriye binas›n›n arkas›ndaki yerde hemen kural›m.” yaklafl›m›yd›. Sonra biraz araflt›r›ld›. O zamanki YÖK Baflkan Yard›mc›s› Kabatafll›yd›. Onunla toplant›lar yapt›k. Gördük ki iyi bir üniversite için bir kere çok iyi para laz›m. Bilkent Üniversitesi’nin giderlerinin üçte ikisi vak›f taraf›ndan karfl›lan›yor. Sabanc› Üniversitesi on y›ll›¤›na 500 milyon dolar para ay›rm›fl üniversitenin finansman› için. ‹yi bir üniversite olmak için böyle bir finansman gerekiyor onun için o aflamada durduk. ÇOK‹Y‹HOCALARDAOKUDUK.BEN‹MSINIFI MDANBEfiK‹fi‹CERRAHPAfiA’YAG‹RD‹.AMAS INIFLARIMIZKALABALIKTI.125K‹fi‹L‹KSINIFB‹L EVARDI.65-70K‹fi‹L‹KSINIFLARDAOKUDUKB‹Z ÇOK ‹Y‹ HOCALARDA OKUDUK. BEN‹M SINIFIMDAN BEfi K‹fi‹ CERRAHPAfiA’YA G‹RD‹. AMA SINIFLARIMIZ KALABALIKTI. 125 K‹fi‹L‹K SINIF B‹LE VARDI. 65-70 K‹fi‹L‹K SINIFLARDA OKUDUK B‹Z. KABATAfi KABATAfi Kabatafll›lar Derne¤i’nin kuruluflunu ve bugünlere geliflini nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Kabatafll›larda istenilen birlik yarat›labildi mi? Biliyorsunuz önce vak›f kuruldu. Vakf›n kurulmas› da okulun bir otel yap›lmas› iste¤ine karfl› ç›k›fltan kaynakland›. Sonra dernek kuruldu¤unda ilk Erdal Dumanl› baflkan oldu, ben de ilk bir-iki sene içerisinde kat›ld›m. O zamanlar toplant›lar›m›z› ö¤retmen odas›nda yapard›k ve bizim bütün evrak›m›z› bir yönetim kurulu üyesi elinde tafl›rd›. ‹ki tane dosyayla biz bafllad›k. Yerimiz yoktu, param›z yoktu. O kurulufl aflamas› gerçekten zordu. Olmayan bir fleyi var etmeye çal›fl›yorsunuz. Sonra Kabatafll›lar Evi yap›ld›. Sonra bir yerimiz oldu orada toplanmaya bafllad›k. Benim baflkanl›¤›m döneminde bursu ben bafllatt›m. Benim çok keyif ald›¤›m ifllerden bir tanesidir o. Bir de ilk kez sekreter ald›k. Kurumlaflmaya do¤ru yöneldik. Sonra gelen arkadafllar da Derne¤i gerçekten çok iyi bir konuma getirdiler. Dernek kurulurken düflünülen fonksiyonlar›n› flimdi çok iyi bir flekilde yap›yor diye düflünüyorum. Yaklafl›k 4 bin üyeye ulaflt›. Ancak ne yaz›k ki aidat yat›ranlar 500 kifli civar›nda. Aktif katk›s› olanlarsa 100 kifli civar›nda. Bu durum neden kaynaklan›yor sizce, ‹letiflim konusunda m› bir eksiklik var? Dernek iletiflim konusunda ola¤anüstü baflar›l›. Her fleyi çok iyi iletebiliyor fakat bu tip sivil toplum örgütlerinde bireylerin görev alabilmesi için mesleki ve ailevi düzenlerini oturtmufl olmalar› laz›m. Meslekte bir yere gelmifl ve para kazanabiliyor olmas› laz›m. Çocuklar›n›n büyümüfl olmas› laz›m. Dikkat ederseniz vak›fta ve dernekte hep yafll›lar yer al›r, gençler çok az kat›l›r. SÖYLEfi‹ Kabatafl’ta okudu¤unuz dönemde ‹stanbul nas›ld›? Bir genç olarak neler yapard›n›z, nerelere giderdiniz? Sinemaya giderdik. Çok fley yoktu. Okul bizi düzenli olarak tiyatroya götürürdü. Ayda bir kez tiyatroya giderdik. Düzgün iflleyen bir tiyatro kolumuz vard›. Bizim okulun önündeki flimdi Ulus olan Ortaköy k›sm› o zamanlar bofl araziydi. Oralarda dolaflmaya ç›kard›k. F›nd›kzade’de bir tan›d›¤›m›z vard›, ben okuldan ç›kar F›nd›kzade’ye kadar yürürdüm. Tramvay’›n son dönemleriydi. Ortaköy’de iki tane de kahve vard›. Biri Ç›naralt› taraf›nda, di¤eri caminin sol taraf›ndayd›. Sol tarafta kalan kahvede çay biraz daha pahal›yd›. Onun için biz hep iskeledekinde otururduk. 29 James Bond’un tercihi: 30 Aston Martin DBS, son James Bond filmi Casino Royale’de rol alan DB9’dan ilham al›narak yarat›ld›. kuru olmas›na ba¤l› olarak befl farkl› program› ayarlayabiliyor. Güvenlik tedbirleri üst seviyede bulunan arac›n sürüfl ve yol tutuflu mükemmel. 700 watt’l›k Dolby Pro Logic II ses sitemi, bluetooh, hard diskli navigasyon sistemi gibi donan›mlar Aston Martin DBS’te konforu art›ran detaylar. ‹ngiltere'de Warwickshire'nin yak›n›ndaki fabrikada üretilecek olan Aston Martin DBS A kalite ve zarif bir tasar›m›n birleflmesi ile yar›fl otomobillerinde kullan›lan materyaller ile üretilmifl. K›saca esnek, çevik, performansl› aerodinamik özellikleri ve son teknoloji kullan›larak tasarlanm›fl iki kiflilik safkan bir etkileyici bir spor otomobil. OTO TANITIM KABATAfi OTO TANITIM KABATAfi S on James Bond filmi Casino Royale’den tan›d›¤›m›z Aston Martin DB9 ile bir yar›fl otomobili olan Aston Martin DBR9’un kar›fl›m› say›labilecek ve merakla beklenen yüksek performansl› otomobil Aston Martin DBS 2008’in ilk çeyre¤inde yollarda. Spor tasar›m› ve üstün motor gücüyle hayalleri zorlayan bu muhteflem güçteki otomobilin performans›, yak›t odas›na daha fazla hava girifli sa¤lanacak flekilde gelifltirilen motor yap›s› ile daha da art›r›lm›fl. 5.995 cc’lik motoru önde uzunlamas›na yerlefltirilmifl bulunan Aston Martin DBS’in yak›t deposu 78 litrelik hacme sahip. DB9’a göre 60 beygir gücü daha fazla olan 510 beygir gücündeki 6.0 litrelik V12 motoru ile Aston Martin DBS 0-100 km/s h›za 4.3 saniyede ulafl›yor ve 570 Nm tork üretebiliyor. Maksimum 302 km/s h›za ulaflan ve tam bir h›z canavar› olan, 6 ileri manuel vitesli Aston Martin DBS Formula 1 araçlar›n› aratm›yor. Ancak yine de yeni Aston Martin DBS’de motor özelliklerinden önce ilk olarak zarif tasar›m› dikkat çekiyor. Karbon fiber gövde panelleri, Aston Martin’de bir ilk. DB9’a göre 65 kilogram daha hafif olan Aston Martin DBS’in a¤›rl›¤› 1.695 kilogram civar›nda. Arac›n amortisör sistemi yol koflullar›na göre sertli¤ini otomatik olarak ayarl›yor. Durmak için karbon seramik fren disklerini kullan›yor. Karbon seramik frenler durufl mesafesini son derece düflük bir seviyeye getirmifl durumda. ADS sayesinde yolun ya¤›fll› veya 31 KABATAfi M‹L‹TANI R tik olarak. Asl›nda tek dersten borçlu olarak geçebilirdim normalde. Ama bunun en iyi taraf› o y›l bilardo ö¤renmem oldu çünkü o zamanlar sadece sorumlu oldu¤unuz derse giriyordunuz s›n›fta kal›nca. Düflünün iflte bir hafta boyunca sadece alt› saat matematik dersi olunca geri kalan zaman bofl geçiyordu. O dönemde henüz köprü trafi¤e kapat›lmam›flt›. Arkadafllar›m›zla ceplerimize tafl doldurup köprünün üstüne ç›kar oradan tafl atma yar›flmas› yapard›k. Kabatafl Erkek Lisesi’ne girifliniz nas›l oldu? Ailemin kültürüyle, gelenekleriyle büyüdüm ama asl›nda bir ‹stanbul çocu¤uyum. Y›ld›z’da Hattat Tahsin Sokak’ta oturduk. O dönemde Y›ld›z ‹lkokulu’na ve Esma Sultan’a, Sonra da F›nd›kl› Ortaokulu’na gittim. Ama Kabatafl’a gelmem zor oldu. F›nd›kl› Ortaokulu’nda okudu¤um için lise beni kabul etmedi. Çünkü F›nd›kl› çok kriminal bir okuldu. Ben yine de çok istedi¤im için torpille Kabatafl’a girdim. ‹lçe Milli E¤itim Müdürlü¤ü’ndeki bir akrabam müdürü arad› ricac› oldu. Geldi¤im zaman Kabatafl 18 birinci s›n›f, 9 ikinci s›n›f ve 9 da üçüncü s›n›ftan oluflan bir liseydi. Benim ilk s›n›f›m 73-74 kifli civar›ndayd›. Her s›rada üç kifli oturuyorduk. Ben orada bir çift dikifl yapt›m. Bu zaten bir Kabatafl gelene¤idir. Hem zaten 18 tane olan birinci s›n›f› 9’a düflürmek için bir eliminasyon yapmak gerekiyordu. ‹flte ben de o elimine olanlardan biriydim. Ama tabii çok ironik olarak ben cebir ve geometriden kald›m birinci s›n›fta ve o y›l da modern matemati¤e geçildi ve ben tek dersten sorumlu oldum otoma- Bilardo oynamaya devam ediyor musunuz? Yok, o y›llardan sonra b›rakt›m. Kabatafl çok disiplinliydi bizim zaman›m›zda. Bugün bakt›¤›m›zda iyi bir e¤itim ald›¤›m›z› biliyorum ama o zamanlar fark›nda olunam›yor. Benim çift dikifl yapt›¤›m zamanda, birinci s›n›f döneminde Kabatafl’ta ciddi bir politik hareketlenme de bafllam›flt›. Örne¤in ben birinci s›n›fta herhangi bir politik hareket görmezken ikinci s›n›fa geçti¤imde art›k bunu gözlemeye bafllam›flt›m. Ortaköy E¤itim Enstitüsü ülkücülerin elindeydi. Sadece sahil kesiminde sol görüfllüler vard›. Ortaköy’ün iç k›sm›na girilemiyordu. Okulda da hem ülkücü görüflten hem sol görüflten ö¤renciler vard›. Ben kendimi sol görüfllülerin aras›nda buldum. Hemen politik hareketler içerisine girdim. Okul yönetiminin tavr› nas›ld› ö¤rencilerin bu hareketlerine karfl›? Müdürümüz Nihat Tünayd›n’d›. ‹lk etapta sorun okulda ülkücülerle sol görüfllü ö¤renciler aras›nda ciddi bir ça- KABATAfi ›dvan Akar 1961 Sivas Zara do¤umlu. Üç yafl›nda geldi¤i ‹stanbul’da, Befliktafl semtiyle tan›flmas› tüm hayat›n› de¤ifltirir. Gençlik döneminde çalkalanan ‹stanbul’un dimdik ayakta duran okullar›ndan biri olan Kabatafl Erkek Lisesi ve siyah ile beyaz›n aflk› Befliktafl, R›dvan Akar’›n hayat›n› dolduran unsurlar olurlar. Ön saflarda bulunulan eylemlerden Gazi Üniversitesi’ne, oradan da gazetecile¤e yolu akar. Kabatafl, politika, gazetecilik, 32. Gün, Befliktafl… ‹flte R›dvan Akar. SÖYLEfi‹ FOTO⁄RAFLAR: NECAT NAZARO⁄LU BEN‹M DÖNEM‹M ATOM‹ZE OLMUfi B‹R DÖNEMD‹R. O DÖNEM‹N Ö⁄RENC‹LER‹ B‹RKAÇ SINIF HAR‹Ç B‹R ARAYA GELEMEZD‹. MESELA B‹Z‹M YAN‹ 79 MEZUNLARININ B‹R YILLI⁄I YOKTUR. 33 34 davet etti. “R›dvan, sana bir önerimiz var.” dedi. “Buyurun hocam.” dedim. Olaylar nedeniyle derslerle ilgilenmeyen bir ö¤renciydim tabii. Lise sonda birinci sömestr 12 ders vard› 11’i zay›f gelmiflti. ‹kinci sömestr biraz bir fleyler yapmaya çal›flm›flt›m. Nihat Tünayd›n “Biz aram›zda oturduk, konufltuk seni Sinop Gerze Lisesi’ne yollayaca¤›z, cebine de 1.000 lira para koyaca¤›z.” dedi. 1979 y›l›nda 1.000 lira çok büyük bir parayd›. “Biz liseyle de konufltuk, sen sadece s›navlara gireceksin, seni mezun edecekler, s›nav döneminde burada olman› istemiyoruz çünkü okulda olaylar ç›kar›yorsun.” dedi. Cazip bir teklifti. Hem size yol paran›z› veriyor hem orada bir yurt ayarlam›fl, cebinize 1.000 lira harçl›k koyuyor. Bu bir sürgündü, kabul edilemez bir fleydi benim aç›mdan. “Hay›r, ben bu okuldan, Kabatafl’tan mezun olaca¤›m.” dedim. Nitekim kurul topland› ben iki dersten ikmale kald›m. Berbat bir ö¤renciydim. Kimyadan kalm›flt›m, hoca, 2 al›rsam kurulda beni geçireceklerini söylemiflti. Ama ben 2 alam›yorum. Hocam›z Hayrünnisa Han›m’d›, dünya tatl›s› bir kad›nd›, Allah rahmet eylesin, bir soruda bana yard›m etti 2 ald›m. Kurulda geçtim ve asl›na bakarsan›z teorik bir Kabatafl mezunu oldum. Bir Kabatafl emektar› olarak de¤il de bir Kabatafl militan› olarak. Aileniz nas›l tepki veriyordu sizin bu durumunuza? Ailem bir fley demiyordu, kar›flam›yordu çünkü çok poli- Hocalar›n bak›fl› nas›ld› bu duruma? Okuldaki politik hareketler, forumlar, eylemler, gösteriler sigara içilen yerde, flimdiki kantinin oldu¤u yerde olurdu. Oran›n duvarlar› hep yaz›l›yd›. Bir forum yap›yorduk, ben de konuflmac›yd›m. Çok ilginçtir, forum da Sovyetler Birli¤i’ne karfl› bir forumdu. Sovyet gemileri geçiyordu biz de onlara karfl› gösteri yap›yorduk. Oktay Hoca geldi ve o konuflmay› suskunlukla, büyük bir sayg›yla sonuna kadar dinledi. Nöbetçi hocayd› ama da¤›lmam›z› istemedi, sadece dinledi. Konuflma bitti, ben indim. “Konuflma bitti mi?” dedi. “Bitti.” dedim. “O zaman flimdi lütfen da¤›l›n.” dedi. Muhatab›n›z size bu sayg›y› gös- terdikten sonra sizin baflka türlü davranman›za imkân yok. 70’lerin o kufla¤› çok da¤›n›k bir kuflakt›. Düflününüz ki ülkücü-solcu diye bölünmüflsünüz. Sonra solcular kendi aralar›nda bölünmüfl. Bu arada politik olmayan ö¤renciler size mesafeli duruyor, korku ve kayg›yla bak›yor. Benim dönemim atomize olmufl bir dönemdir. O dönemin ö¤rencileri birkaç s›n›f hariç bir araya gelemezdi. Mesela bizim yani 79 mezunlar›n›n bir y›ll›¤› yoktur. Bunlar› nedense küçümsemifltik o y›llarda. Lise arkadafllar›nla bir araya gelmenin k›ymeti harbiyesi yoktu. Kendi inanc›ndaki arkadafllar›nla bir arada olman›n k›ymeti harbiyesi vard›. fiimdi aradan yaklafl›k 30 y›l geçti ve ben bir yoksunluk duygusu yafl›yorum. Geçen y›l pilav yeme¤ine gittim, iki tane s›n›f arkadafl›mla karfl›laflt›m ve müthifl bir haz duydum. Hemen o günlere döndük, hemen o günlerin diliyle birbirimizle konuflmaya bafllad›k. Keflke onlarla daha farkl›, daha derinlikli bir iliflki kursaym›fl›m, ama olmad›. KABATAfi t›flma ortam› olmas›yd›. Düflünsel bir çat›flma ortam›ndan söz etmiyorum, sopalar›n, zincirlerin, b›çaklar›n, kimi zaman silahlar›n kullan›ld›¤› fiziksel bir çat›flma söz konusuydu. Asl›na bakarsan›z Türkiye genelindeki o çat›flma ortam›ndan Kabatafl da nasibini alm›flt›. Kabatafl kolej olmad›¤›, Anadolu’nun her taraf›ndan gelmifl ö¤rencileri bar›nd›rd›¤› ve erkek lisesi oldu¤u için çok sert yaflan›yordu olaylar. Bu arada okul içinde çat›flmalar olurken okul d›fl›ndan da sald›r›lar oluyordu, bombalar, molotof kokteylleri at›l›yordu, otobüsleri silahla taramalar oluyordu. San›r›m o dönemde, bu çat›flma ortam›nda 34 tane Kabatafl ö¤rencisi hayat›n› kaybetti. Ben de aktif olarak o çat›flma ortam›n›n içindeydim. Ben ‹stiklal Marfl›’ndan sonra Nihat Tünayd›n konuflmas›n› yap›nca kürsüye ç›k›p “Müdür Bey benim de bir aç›klamam var.” diyerek en az 2-3 kere ö¤rencilere “Arkadafllar boykot var, okulu boflalt›yoruz.” dedi¤imi hat›rl›yorum. Arkas›ndan da 2.000 ö¤renciyi al›r, cenazelere götürürdük. Okulun birkaç polisi, askeri vard› ama o kadar büyük bir güç karfl›s›nda bize bir fley demezlerdi. Bizi engellemezlerdi, engelleyemezlerdi daha do¤rusu. 1978 y›l›nda yanl›fl hat›rlam›yorsam ülkücü ö¤renciler okuldan kovuldular. Giderek azalm›flt› say›lar›. Okul tamamen sol görüfllü ö¤rencilerin elinde kald›. Sonra solun içerisinde kendi çat›flmalar› bafllad›. Ben kendi grubumun lideri konumunda olan biriydim. Nihat Tünayd›n bir gün beni odas›na SÖYLEfi‹ SÖYLEfi‹ KABATAfi 32. GÜN fi‹MD‹ 23. YILINDA, ÇOK HUZURLUYUM, BABIAL‹’N‹N BÜTÜN SORUNLARINDAN AZADE KÜÇÜK B‹R ADAMIZ VAR. ORADA MUTLUYUM VE TEMENN‹M ORADAN EMEKL‹ OLMAK. G‹TT‹⁄‹ YERE KADAR G‹DECEK 32. GÜN. ‹NSAN HAYATTA HUZUR VE MUTLULUK ARAR. fi‹MD‹ HER ‹K‹S‹NE DE SAH‹B‹M. Oluflturdu¤unuz grubun bir ad› var m›yd›? Di¤er liselerde gruplar aras›nda sert çat›flmalar olurken biz Kab-Dev yani “Kabatafll› Devrimciler” diye bir grup oluflturmufltuk. Hep birlikte yürüyüfllere, cenazelere giderken “Kahrolsun Faflizm – Kab-Dev” ya da “Tek Yol Devrim – Kab-Dev” diye bütün ‹stanbul duvarlar›na hep bunu yazard›k. Bu bir ortaklaflma duygusuydu, herkes kendi grubuyla de¤il de Kabatafll› olarak an›l›rd› o yürüyüfllerde. Nitekim Tercüman Gazetesi de bunu görünce “Kabatafl’ta çok büyük bir gizli örgüt var!” diye haber yapm›flt›. Böyle bir fark›m›z vard›. Di¤er liseler duvarlara kendi örgütlerinin imzas›n› atarken biz Kabatafl olarak imza atard›k. O zaman da böyle bir aidiyet duygusu vard›. Hiç unutmam, Kabatafl’tan mezun olal› birkaç y›l olmufltu. Fatih-Befliktafl otobüslerinin oldu¤u durakta otobüs beklerken biri arkamdan geldi kolumdan tuttu. Döndüm, Nihat Tünayd›n. Elini öptüm. “Siz çok farkl› bir kuflakt›n›z. Hem bize karfl› çok sayg›l›yd›n›z hem de her dedi¤inizi yapard›n›z. fiimdiki kuflak hem çok sayg›s›z hem de söylediklerini yapam›yorlar.” dedi. Öyleydi gerçekten. D‹⁄ER L‹SELER DUVARLARA KEND‹ ÖRGÜTLER‹N‹N ‹MZASINI ATARKEN, B‹Z KABATAfi OLARAK ‹MZA ATARDIK. tize oldu¤um için evi terk edece¤im korkusu vard› onlar›n üzerinde. Hiç de¤ilse onlarla beraber oldu¤umu düflünüyorlard› ve bana bir flekilde katlan›yorlard›. Babam bir asker emeklisiydi ve bir asker emeklisinin çocu¤unun bu tür fleylere kar›fl›yor olmas› baba için bir yük, bunu baba olunca anl›yorsunuz. Beni hiç d›fllamad›lar, hep yard›mc› oldular, hep destek oldular. Daha kötü olabilirdi tabii. O diyalog ortam›n› korumufl olmalar›, onlarla daha uzlafl›c› olmam› sa¤lad›. Tam mezun oldu¤umuz dönemde Kabatafl’tan çok çok sevdi¤im bir arkadafl›m, 3 Fen E’den Ömer Faruk, Serencebey’de vurularak öldürüldü. ‹çimizde en yak›fl›kl›, en ya¤›z olan oydu. O nedenle Kabatafll›l›k sürecinin kapan›fl› benim aç›mdan çok trajiktir. Çok uzun y›llar ac›s›n› hep içimizde hissettik. Bizim okudu¤umuz dönem herhalde Kabatafl’›n en çalkant›l› dönemiydi. 35 36 Liseden sonra bu süreç üniversitede de devam etti mi? Kabatafl’ta okurken ben, maden iflçilerinin aras›nda olma saikiyle maden mühendisi olmak istiyordum. Kifayetsiz bir muhteris idim demek ki. Hem kötü bir ö¤rencisiniz hem mühendis olmak istiyorsunuz. ‹çinde bulundu¤um örgüt benim yerime üniversite s›nav›na bir baflkas›n› sokmay› önermiflti. Müthifl rahatlam›flt›m tabii. Ders çal›flmam gerekmedi¤i için ben de kendimi tamamen politik faaliyete adad›m. S›nava birkaç gün kala birini bul- Üniversite ne kadar sürdü? Befl y›lda bitirebildiniz mi? Hay›r bitmedi. Son y›l aran›yordum dolay›s›yla da okula gidemiyordum. Nitekim son iflletme s›nav›nda gözalt›na al›nd›m. Gözalt›na al›nd›¤›m için iflletmeyi tekrar ettim. 84 fiubat ay›nda mezun oldum. Önüme üç hedef koymufltum. Ya bir sendikan›n araflt›rma bölümünde çal›flacakt›m ya ö¤retim üyesi olacakt›m ya da gazeteci olacakt›m. O dönem, 84 y›l›nda sendikalar kapal›yd› dolay›s›yla sendikal bir ortam yoktu. Birkaç araflt›rma görevlili¤i s›nav›na girdim. Ama ciddi bir güvenlik soruflturmas› vard›. Baz› s›navlardan çakt›m, almad›lar beni. Meslek hayat›ma Türk Haberler Ajans›’yla bafllad›m. ‹lk müdürüm Tanju C›l›zo¤lu’ydu. Adam›n karfl›s›na geçtim, bana hangi dergileri okudu¤umu sordu. Ben de o dönem bütün politik dergileri okuyorum. Tanju Bey o dönemde Edebiyat 81 diye bir dergi ç›kar›yordu. Sol bir edebiyat dergisiydi ama ben onu okumuyordum. O dönem Bilim Sanat ç›k›yor, Gösteri ç›k›yor, Milliyet Sanat ç›k›yor, Yazko ç›k›yor, onlar› okuyorum ama onun dergisini okumu- yorum. Büyük bir dürüstlükle onu saymad›m. Bunun üzerine gidip bir haber örne¤i yazmam› be¤enirse beni alaca¤›n› söyledi. Mesafe koydu bana. Ben de gazetelere bakt›m, bir haber nas›l yaz›l›r diye kara kara düflündüm. Ablam›n efli, rahmetli enifltem Haydarpafla’da asistand›. Onu arad›m telefonla, anlatt›m. “Sen buraya gel, sana burada bir röportaj ayarlayal›m.” dedi. Ayarlad›¤› röportaj da Bo¤aziçi Köprüsü’nden intihar etmek için atlay›p da ölmeyen ilk adamla. Belkemi¤i k›r›lm›fl ama durumu iyi. Bütün bas›n da peflinde adam›n. Onun bölümünde yat›yormufl. Beni adam›n yan›na ald›. Adam bunu haber yapmamam kayd›yla bana anlatt›. Ertesi gün el yaz›s›yla yazd›¤›m röportaj› götürdüm. Hemen “Flafl çak›n bunu.” dedi. O zamanlar önemli haberler için öyle denirdi. Ben bunu istemedi¤imi, adama söz verdi¤imi, yoksa beni ifle almalar›n› istemedi¤imi söyledim. Tanju Bey de yay›mlamayacaklar›n› söyleyerek beni ifle ald›. Ertesi gün adam Günefl Gazetesi’ne o röportaj› verdi. Tanju Bey de atlad›¤›m ilk haber oldu¤u için o kupürü keserek bana yollad› “Sana ders olsun.” dedi. Hâlâ saklar›m onu. Mesle¤e öyle bir giriflim var. O günden bu yana mesle¤e devam ediyorsunuz. Evet. On y›l kadar ekonomi muhabirli¤i yapt›m. 95 y›l›nda Mehmet Ali Birand’la çal›flmaya bafllad›m. 1995 ile 2008 aras›nda sadece 1,5 y›l kadar ATV Ana Haber’de Ali K›rca’yla çal›flm›fll›¤›m var, onun d›fl›nda hep 32. Gün’de kald›m. Demek ki neredeyse on y›ldan fazla bir süredir Birand’la yolumuza devam ediyoruz. Bana kal›rsa böyle de devam eder. 32. Gün flimdi 23. y›l›nda, çok huzurluyum, Bab›ali’nin bütün sorunlar›ndan azade küçük bir adam›z var. Orada mutluyum ve temennim oradan emekli olmak. Gitti¤i yere kadar gidecek 32. Gün. ‹nsan hayatta huzur ve mutluluk arar. fiimdi her ikisine de sahibim. Spora da geçelim. Fanatik bir Befliktafl taraftar› m›s›n›z? Fanatik denebilir. Ben taraftar›m, seyirci de¤ilim gerçekten. Gazeteciyim ve bas›n tribününde oturabilirim ama ben gider kapal› altta Çarfl› ile beraber maçlar› seyrederim. Kendimi de gerçekten bir Çarfl›l› olarak hissediyorum. O anlamda iyi bir Befliktafll›y›m. Befliktafl benim hayat›mda eflim ve çocuklar›mdan sonra koydu¤um yerdir. O kadar çok seviyorum Befliktafl’› ve Befliktafll› olmay›. O semti, o semtin dokusunu, Befliktafll›l›¤› çok seviyorum. Çocuklu¤umda Befliktafl flampiyon oldu¤unda esnaf›n siyah zeytin – beyaz peynir ikram etti¤ini hat›rl›yorum. Böyle bir Befliktafl’ta büyüyünce baflka bir fley olman›z da mümkün de¤il. Semt size o güzellikleriyle onu dayat›yor. Befliktafl yenildi¤inde esnaf surat asar size, domatesi seçtirtmez, öfkelidir, kimsenin a¤z›n› b›çak açmaz. Ama kazanm›flsan›z hele bir de Fener’i yenmiflseniz keyfinden geçilmez semtin. Öyle bir yer iflte. Befliktafll›l›¤› da, semti de b›rakmam. SÖYLEfi‹ SÖYLEfi‹ KABATAfi Bugünden sonras› için belki onlara ulafl›p o günleri devam ettirmek mümkün olabilir. Genellikle a¤›zda bir tat b›rak›yor Kabatafll›l›k. Dikkat ederseniz benim a¤z›mda b›rakt›¤› tat, “Hocam›z böyleydi, kopya da çektim, bahçesinde de yürüdük, flöyle de sevdam›z vard›.” fleklinde de¤il. Benim yaflad›¤›m dönem kaotik bir dönemdi. Ben bu kaotik dönemle Kabatafl’› özdefllefltiriyorum. ‹çtenlikle söyleyebilirim ki hayat›m›n en güzel dönemiydi. Çünkü inand›¤›n›z bir fleye aidiyetlik, adanm›fll›k duygusu müthifl bir fley. duklar›n› söyleyerek beni ça¤›rd›lar. Kofla kofla gittim. Karfl›mda benden genç bir arkadafl oturuyor. Darüflflafaka’l› bir arkadaflm›fl ama ‹ngilizcesi çok iyiymifl. Beni ‹ngilizceyle ilgili e¤itim yapan bir yere sokabilirlermifl. O arkadafl da flimdi çok iyi bir gazeteci ve bir derginin genel yay›n yönetmeni. Adam lise ikiden terk. Ben hiç olmazsa lise sonda matematik, kimya, fizik okudum, ondan daha iyiyim. S›navdan önceki akflam eve gittim, annemden çay demlemesini istedim. Gece ikiye, üçe kadar test çözdüm. Bu arada teflkilat bizim yerimize s›nava adam sokaca¤› için hangi üniversiteye girece¤imiz de onlar›n belirledi¤i bir listeye göreydi. Kendi idealimizdeki yere giremiyorduk. Gerçi ‹TÜ Maden Mühendisli¤i de vard› listede. Petrol mühendisli¤i, t›p vard› ki fen mezunu olsam da elifi görsem mertek sanaca¤›m bir durum olurdu oralara girseydim. S›nava girdim ve 463 puan gibi o zaman için çok iyi bir puan ald›m. Kabatafl öyle bir altyap› kazand›r›yordu ki benim gibi kötü bir ö¤renci bile okulda ö¤rendi¤i bilgilerle, özel olarak çal›flmadan üniversitede bir yere girebiliyordu. Ankara Üniversitesi ‹ktisadi ve Ticari ‹limler Akademisi Maliye Bölümü’ne girdim. ‹lginç bir okuldu. ‹lk y›l› ‹ngilizce e¤itim olan, befl y›ll›k, biraz da mülkiye ile rekabet edebilmek için kurulmufl bir okuldu. Özel bir e¤itimi vard›. ODTÜ gibi bir kredi sistemi vard›. Ama sonra YÖK gelip üstünden geçerek dümdüz etti ve biz Gazi Üniversitesi ‹ktisadi ve ‹dari Bilimler Fakültesi mezunu olarak hayata bafllad›k. KABATAfi KABATAfi’TAN MEZUN OLALI B‹RKAÇ YIL OLMUfiTU. FAT‹H-BEfi‹KTAfi OTOBÜSLER‹N‹N OLDU⁄U DURAKTA OTOBÜS BEKLERKEN B‹R‹ ARKAMDAN GELD‹ KOLUMDAN TUTTU. DÖNDÜM, N‹HAT TÜNAYDIN. EL‹N‹ ÖPTÜM. “S‹Z ÇOK FARKLI B‹R KUfiAKTINIZ. HEM B‹ZE KARfiI ÇOK SAYGILIYDINIZ HEM DE HER DED‹⁄‹N‹Z‹ YAPARDINIZ. fi‹MD‹K‹ KUfiAK HEM ÇOK SAYGISIZ HEM DE SÖYLED‹KLER‹N‹ YAPAMIYORLAR.” DED‹. ÖYLEYD‹ GERÇEKTEN. 37 1959 y›l›nda sinemalarda Feridun Karakaya’n›n baflrolünü oynad›¤› “Cilal› ‹bo” f›rt›nas› tüm h›z›yla esiyordu. Neriman Köksal’l› Fosforlu Cevriye, Sadri Al›fl›k’l› Hicran Yaras›, Belgin Doruk ve Göksel Arsoy’lu Samanyolu ve yine Sadri Al›fl›k ve Çolpan ‹lhan’l› Yaln›zlar R›ht›m› haf›zalarda yer eden filmlerdi. KLAS‹K KABATAfi ‹stanbul mahalli liginden en iyi 8 tak›m ile Ankara ve ‹zmir Mahalli liglerinden en iyi 4'er tak›m k›rm›z› ve beyaz grup olarak iki gruba ayr›ld›¤› Milli Lig’te flampiyonluk maç› için, k›rm›z› grubun lideri Galatasaray ile Beyaz grubun lideri Fenerbahçe karfl› karfl›ya geldi. ‹lk maç› Galatasaray 1-0 kazand›. ‹kinci maçta rakibine 4-0’la üstün gelen Fenerbahçe, hiçbir tak›m›n küme düflmedi¤i ligi flampiyonlukla tamamlam›fl oldu. Ayn› y›l ligin ismi Türkiye Birinci Futbol Ligi ad›n› alacakt›. 38 Küba'da Fulgencio Batista iktidar›, Fidel Castro ve Che Guevara önderli¤inde y›k›ld›. Baflbakan Menderes'i Londra'ya götüren uçak, Gatwick Kasabas› yak›nlar›nda düfltü. 14 kiflinin öldü¤ü kazada Baflbakan Adnan Menderes kurtuldu. Olay›n Türkiye'de duyulmas› üzerine, bir süredir iktidar ile muhalefet aras›nda süren gerginlik bir anda yerini ›l›ml› bir ortama b›rakt›. Ancak bu bahar havas› sürdürülemedi. Amerika Baflkan› Eisenhower resmi ziyarette bulunmak üzere Türkiye'ye geldi. 1959 y›l›nda Paul Anka genç bir flark›c› olarak ç›k›fl yap›yor, Amerika’n›n en sevilen dizilerinden olan Peter Gunn’›n, Henry Mancini taraf›ndan yap›lan soundtrack albümü listenin ilk s›ras›nda yer al›yordu. Türkiye, ‹ngiltere ve Yunanistan, K›br›s'›n ba¤›ms›zl›¤›n› öngören Londra Anlaflmas›'n› baflbakanlar düzeyinde imzalad›lar. 1959 y›l› deyince Buick Electra’dan bahsetmemek olmaz. Kusursuz dizayn› ve güçlü motoru ile birçok gencin rüyalar›n› süslüyordu. Belki de tek rakibi Cadillac Eldorado idi. Erol Büyükburç kendi orkestras›yla sahnelerdedir. Patlama yaratacak ve kendisini ilk popstar konumuna getirecek 45’li¤i “Little Lucy”’yi iki y›l sonra piyasaya sürecektir. Her yerde müzik gruplar›n›n f›rt›nalar› esmektedir. Tanju Okan, Somer Soyata, Mavi Pantolonlular, Süveterliler, Kuyruklu Y›ld›zlar, Yaflar Güvenir, Ayfer Demiray ve Apafllar gece kulüplerini ve dans salonlar›n› dolduran izleyiceleri coflturmaktad›rlar. 1959 y›l›nda futbolda Avrupa’n›n en büyü¤ü, Yunan Olimpiakos’u hükmen eleyen Befliktafl ile 1. turda karfl›lafl›p, 2-0 ve 1-1’lik skorlarla eleyen ve finalde Fransa’n›n Stade de Reims tak›m›n› dize getirerek kupay› kald›ran Real Madrid tak›m›yd›. Puflkafl’l› ve Di Stefano’lu meflhur kadro, 1955 ve 1960 y›llar› aras›ndaki befl turnuvay› da kazanarak tarihe geçmiflti. 1959 y›l›, ayn› zamanda insano¤lunun, sonradan HIV ad›n› alacak korkunç virüsün yol açt›¤› AIDS ile resmi olarak tan›flt›¤› y›l oldu. AIDS belirtileri Kongo’da bir hastadan al›nan kan örne¤inin incelenmesi sonucu saptanarak ilk kez kay›tlara geçerken, hasta ise kimli¤i belirsiz bir flekilde sokaklarda dolafl›yordu. Ayn› y›l Manhattan’da yaflayan Haitili bir iflçi AIDS’ten ölen ilk insan olarak tarihe geçecekti. KABATAfi Altm›fla bir kala… Charlton Heston’un baflrolünü oynad›¤›, gifle rekorlar› k›ran “Ben-Hur” Oscar ödüllerini sildi süpürdü. Ayn› y›l Alt›n Küre ödüllerinde ise tehlikeli sar›fl›n Marilyn Monroe ve Jack Lemmon’un oynad›¤› “Some Like It Hot”, (Baz›lar› S›cak Sever) hem dünyada hem de Türkiye’de en çok izlenen filmler aras›na girdi. KLAS‹K Neredeyse 50 y›l öncesi… Televizyonun olmad›¤›, radyonun popülaritesini korudu¤u, ‹stanbul’un henüz kalabal›klaflmad›¤›, insanlar›n tak›m elbise giyme oranlar›n›n yüksek oldu¤u, sayg›n›n heryerde oldu¤u gibi trafikte de devam etti¤i, sevgililerin hâlâ pembe panjurlu ev hayallerini kurabildi¤i ve birbiri ard›na s›ralanacak birçok siyasi olay›n habercisi niteli¤inde bir y›l. 39 ESK‹ HOCALAR YOK ARTIK DERSLER ZORDU AMA B‹Z GENELDE ÇOK ÇALIfiKANDIK. SABAHIN DÖRDÜNDE, BEfi‹NDE KALKAR YATAKHANEDEN ÇIKAR, ETÜT SINIFLARININ OLDU⁄U NORMAL B‹NAYA G‹DER DERS ÇALIfiIRDIK.B‹R GÜN, ELEKTR‹K SARF‹YATI ÇOK OLUYOR D‹YE YATAKHANE KATLARINI K‹L‹TLED‹LER. BÖYLE B‹R Z‹HN‹YET OLAB‹L‹R M‹? AMA NE YAPACAKSIN, ÇARES‹ZL‹KTEN TUVALETLERDE DERS ÇALIfiIRDIK. O dönemdeki devre arkadafllar›n›z kimlerdi? Benim s›n›f›m hakikaten iyi bir s›n›ft›. Asl›nda ben çok çal›flkan oldu¤um iddias›nda de¤ilim. Ama önemli kiflileri bar›nd›ran bir s›n›ft›k. Örne¤in, Hilmi Yavuz vard› ve o dönemde bile iyi bir edebiyatç› oldu¤unu belli etmiflti, Hikmet Sami Türk, o da çok çal›flkand›. Ertu¤rul Sezer vard›, onunla yan yana otururduk. Hasan Pulur B flubesindeydi, s›n›f arkadafl› de¤ildik ama ayn› devredeydik. Hocalardan kimler vard›, kimleri hat›rl›yorsunuz? Hat›rlad›¤›m hocalar›n hepsi rahmetli oldular. Jimnas- Hocalardan sizi çok etkileyen, hayat›n›zda önemli yer tuttu¤unu söyleyebilece¤iniz biri var m›? ‹kinci s›n›ftan itibaren gelen Adem Nezihi Energin Bey. Özellikle Adem Bey’in çok faydas› oldu bana. Ayn› zamanda diflçiydi Adem Bey. Çok k›sa boyluydu. Özel yap›lm›fl topuklu pabuç giyerdi boyunun k›sal›¤›ndan. Daha Zeki Müren modas› da yoktu. Hep yelekli tak›m elbise giyerdi. Çok az saç› vard›. Ciddi bir flekilde derse gelirdi. Bu nedenle biyoloji bilgim iyiydi. Üniversiteye girerken bir esas dal ve bir de yard›mc› dal seçiliyordu. Ben de yard›mc› dal› hocam›n etkisinde kalarak zooloji olarak seçtim ve sonuçta bu da benim iyi bir paleontolog, yani fosilbilimci olmam› sa¤lad›. Paleontoloji için biyoloji bilgisi flart. Çünkü günümüzdeki yaflam hakk›nda bilgimiz olacak ki, yaklafl›k alt› yüz milyon y›l öncesi ve bugüne kadar gerçekleflmifl olan yaflam hakk›nda konuflal›m. Okuldan kaçar m›yd›n›z? Beyo¤lu’na ç›kar m›yd›n›z? Bir kere imtihandan kaçmak için tebeflir tozu yutmufltum ve revirde yatm›flt›m. Onun d›fl›nda kaçmad›m. Her Çarflamba Beyo¤lu’na ç›kard›k. Sinemaya giderdik. Beyo¤lu’na giderken farkl› ve iyi giyinilmesi gerekiyordu. Yolda sizi görenler “Beyo¤lu’na m› gidiyorsun?” veya “Beyo¤lu’ndan m› geliyorsun?” diye sorarlard›. Beyo¤lu’na gitmenin bir ayr›cal›¤› vard›. “Eminönü’ne mi gidiyorsun?” diye kimse sormazd›, Beyo¤lu k›yafetleri farkl›yd›. ‹stanbul’daki yaflant› nas›ld› Kabatafl Erkek Lisesi’nde okurken? Nas›l e¤lenirdiniz? Ortaköy’ün Dereboyu meflhurdu. Tramvaylar›n döndü¤ü bir alan vard›. Orada fliflman bir delikanl› küçücük dükkân›nda turflu satard›. Akflamüstü ç›kar, turflu yiyip, tur- KABATAfi FOTO⁄RAFLAR: MURAT ÖZBEY Kabatafl’a girifliniz nas›l gerçekleflti? Kabatafl Erkek Lisesi’ne girmem babam›n etkisiyle oldu. O zamanlar ‹stanbul’un say›l› okullar›ndan biriydi. Bostanc› Alt›ntepe’de oturdu¤umuzdan yat›l› olarak kayd›m› yapt›rd›lar. Orta birinci s›n›f› da yat›l› okumufltum. Bu nedenle pek zorluk çekmedim. Bir de, 28 kiflilik bütün s›n›f yat›l› olunca daha da kolay al›flt›m. Türkiye’nin dört bir yan›ndan gelen ö¤renciler vard›, ama ço¤unluk Antakyal›lar’da idi. tik hocam›z Hamdi Saver Bey vard› mesela, çok farkl› bir kifliydi. Bedia Alev co¤rafyaya geliyordu. Behçet Necatigil de edebiyat hocam›zd›. Sonra felsefe-mant›k-sosyoloji hocam›z Refia Han›m vard›. Ve tabi bir de “Galip Baba” yani Kabatafl Erkek Lisesi’nin simgelerinden Galip Vardar Hoca. SÖYLEfi‹ 1 936 y›l›nda ‹stanbul’da do¤an Engin Meriç, 1950 y›l›nda girdi¤i Kabatafl Erkek Lisesi’ndeki ald›¤› kaliteli e¤itimin de etkisiyle, gönül verdi¤i jeoloji, özellikle paleontoloji konusunda Türkiye’de çok önemli bir konumda. 1960 y›l›nda ‹stanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Jeoloji Bölümü’nü bitirdikten sonra ayn› fakültede doktoras›n› tamamlayarak 1973 y›l›na kadar asistanl›k yapan Meriç, görevine 1973-1991 y›llar› aras›nda ‹stanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi Jeoloji Bölümü’nde devam etti. 1991 y›l› sonunda Dan›fltay Karar› ile ‹stanbul Üniversitesi’ne geri döndü. Teknik Üniversite’deki görev süresi esnas›nda s›ras›yla, doçent, profesör, bölüm baflkan yard›mc›l›¤› ve ana bilim dal› baflkanl›¤› da yapt›. Bugüne kadar ulusal ve uluslararas› yay›mlanm›fl pek çok eseri bulunan, Kabatafl Erkek Lisesi’nden mezun ve 1993 “Alt›n Çekiç” ödüllü bir profesör olan Engin Meriç ile Kabatafl günlerini konufltuk. 41 42 de kuyru¤uymufl. Bütün çuval› boflalt›vermifller y›kamadan, ay›klamadan.“Hoflafta fare var!” dedim ve yerime oturdum. Herkesi uyard›k hoflaf› içmesinler diye. Bir grup geldi “Fark etmez!” deyip içtiler hoflaf›. Sonra kazanlar, tüm yemek kaplar› temizlendi, kalayland›. Bunlar kald› iflte hat›ra diye. Dersler zor muydu? Hocalar›n notlar› düflük müydü? Dersler zordu ama biz genelde çok çal›flkand›k. Sabah›n dördünde, beflinde kalkar yatakhaneden ç›kar, etüt s›n›flar›n›n oldu¤u normal binaya gider ders çal›fl›rd›k. Bir gün, elektrik sarfiyat› çok oluyor diye yatakhane katlar›n› kilitlediler. Böyle bir zihniyet olabilir mi? Ama ne yapacaks›n, çaresizlikten tuvaletlerde ders çal›fl›rd›k. Adem Bey imtihan yapm›flt› bir gün. Bunu izleyen derste notlar› okuyacak, yüzünde bir gülümseme… Hayret ettik onun gülümsemesine. Ve onyedi kifli on alm›flt›. Demek ki çal›fl›nca hocan›n not vermemesine imkân yok. Bizler, baflar›l› olmak için bir mesuliyet hissediyorduk. Bir de flimdikilere bak›n ne co¤rafya bilgisi var gençlerde, ne tarih bilgisi var. Biyoloji desen hiç haberleri yok. E¤itim sistemimiz nas›l geldi bu günlere, bu duruma? Eski hocalar ve eski e¤itim sistemi yok. Ben Türkiye üniversitelerine k›rk dört y›l hizmet verdikten sonra emekli Sizin yay›mlanm›fl çok say›da makaleniz var, bugünkü e¤itim sisteminde çok fazla yay›n› olan akademisyen yok, neden böyle? Türkiye’de o kadar anormal say›da profesör var ki. Toplasan›z yard›mc› doçent ve doçent say›s›na eflittir. Son y›llardaki say›sal de¤erleri tam bilmiyorum ama, belki bu toplamdan daha da fazlad›r. Bu kadar profesör oldu¤una göre Türkiye’de çok say›da araflt›rma yap›lmas› ve yay›mlanmas› laz›m. Ama yok art›k o profesörler. Profesör oluyorsunuz yan gel yat devri bafll›yor. Hesap soran yok. YÖK taraf›ndan bir anket haz›rlans›n, özgeçmifli istensin kiflinin, hangi y›lda doktora verdi, hangi y›lda doçent ve profesör oldu, profesör olana kadar ve olduktan sonraki yay›n say›s› nedir, ö¤renilsin. Ben geçenlerde hesap yapt›m, emekli olduktan sonra 20 yurt içi, 11 yurt d›fl› yay›n yapm›fl›m. fiu anda da 10’un üstünde yay›n›m hakem incelemesinden geçmifl yay›mlanmay› bekliyor. Bir bu kadar› da hakem incelemesinde. Ben bunu zevkim için, sahip oldu¤um bilgiyi gençlere duyurmak için yap›yorum. Bugüne kadar 167 yurt içi, 56 yurt d›fl› olmak üzere toplam 223 yay›n yapt›m, hiç de az›msanacak bir say› de¤il. Bir de ald›¤›n›z ödüller var... 1993’te 3 ödül birden ald›m. Bunun biri Jeoloji Mühendisleri Odas›’n›n “Alt›n Çekiç Bilim Ödülü”. Sonra ayn› y›l Amerika’da dünyan›n 5 bin bilim adam› aras›nda yer al- KABATAfi flu suyu içerdik. Tatl›c›lar da vard›. Bazen Dereboyu’nda dolafl›p, ald›¤›m›z tatl›lar› yerken ellerimiz yap›fl yap›fl olurdu. Biz de muziplik ya iflte, yeni temizlenmifl camlara tatl›lar›n k⤛d›n› yap›flt›r›p kaçard›k. Ertesi gün bakar›z yine han›mlar silmifller, tertemiz. Hiç yakalanmad›k. Basit fleylerdi ama tatl› muzipliklerdi. Sonra, bir hemfliremiz vard› Lütfiye Han›m. Revirde k›fl›n soban›n bafl›nda devaml› yatan bir kedisi vard›, ad›n› “Revir” koymufltuk. O da bize k›z›yordu: “Bu uyuz kediye mi ‘Revir’ diyorsunuz?” diye. Çocuklar›n atefline bakmaya yukar› ç›kt›¤›nda, al›r›z k›rm›z› kalemi, bir tükürük, kedinin dudaklar›n›, yanaklar›n› boyar kaçar›z. Ertesi gün gideriz k›zm›fl bunu yapanlara. Kedi de yalan›yor, iyice bat›rm›fl her taraf›n›. Bir sabah da uyand›rd›lar bizi erkenden. Buzlar gelmiflti bo¤aza. Kalkt›k hemen, baz› arkadafllar buzlar›n üstüne ç›kt›, ak›nt›yla sürüklendiler bo¤azda. Böyle heyecanl› zamanlar›m›z da oldu. Ben sofra bafl›yd›m, yemek da¤›t›rd›m. Bir perflembe günü hava çok güzel, sekiz kifli yemek yiyoruz. Üst s›n›flardan bir çocuk vard› masam›zda, konuflmaz etmez, so¤uk bir tipti. Hiç sevmezdik onu. Parça et, peynirli börek ve kar›fl›k hoflaf vard› yemekte. Yemekleri verdim, bu çocuk hoflaftaki en büyük eri¤i göstererek onu istedi. Ald›m, koydum. Sap› da gelmiflti erikle beraber, tam ay›ray›m dedim ki bir de ne göreyim? Erik dedi¤i piflmekten büzüflmüfl bir fare, sap› diye düflündü¤üm oldum. Türkiye diyorum çünkü 1977 y›l›nda 15 günde bir perflembe günleri saat 16.00 uça¤›yla ‹zmir’e gider, Ege Üniversitesi’nde ders verir, Cuma günü 21.00 uça¤›yla geri dönerdim. 1978-1982 y›llar›nda ise yine her 15 günde bir pazar sabahlar› otobüse binip Konya’ya gider, Selçuk Üniversitesi’nde pazartesi ve sal› günleri sekizer saat ders verip sal› akflam› otobüse biner, çarflamba sabah› ‹stanbul’a gelirdim. Eve gelip kahvalt› edip, t›rafl olur, do¤ruca Fakülte Kurulu’na kat›lmak için Maçka’ya giderdim. Dört y›l boyunca bir pazar evde, bir pazar yoldayd›m. Geçenlerde benden Kütahya Dumlup›nar Üniversitesi’nde paleontoloji dersine gelmemi istediler. O zamanlardan ö¤rencim olan bir meslektafl profesör olmufltu ve Kütahya’ya yak›n bir üniversitede görev yap›yor. Onu yönlendirmek istedim, ama numuneleri tafl›mak zor geldi¤i için kabul etmemifl. Oysaki ben dört y›l boyunca o numuneleri ‹stanbul’dan Konya’ya tafl›d›m durdum. Eski hocalar yok art›k. Bu bilgisizlik de¤il, tahammül yok, özveri yok. Dolay›s› ile bende “Eski Hocalar” grubuna girdim. Yine, gerek lise ve gerekse üniversite hayat›mda hocalar›m›z giyim konusunda da çok ciddi idiler. Ö¤rencilerinin karfl›s›na daima düzgün k›yafet ile ç›karlard›.Bayan ö¤retmenler önlük giymeden dershaneye gelmezlerdi. Afl›r› bir makyaj söz konusu de¤ildi. Beyler tak›m elbiseyle gelirlerdi. Pantolon ayr›, ceket ayr› dahi giymezlerdi. fiimdi benim eskiden ö¤rencim olan baz› hocalar flortla gidiyor üniversiteye, ö¤renci de öyle geliyor, yaz›k! SÖYLEfi‹ SÖYLEfi‹ KABATAfi HOCALARIMIZ G‹Y‹M KONUSUNDA DA ÇOK C‹DD‹ ‹D‹LER. Ö⁄RENC‹LER‹N‹N KARfiISINA DA‹MA DÜZGÜN KIYAFET ‹LE ÇIKARLARDI. BAYAN Ö⁄RETMENLER ÖNLÜK G‹YMEDEN DERSHANEYE GELMEZLERD‹. AfiIRI B‹R MAKYAJ SÖZ KONUSU DE⁄‹LD‹. BEYLER TAKIM ELB‹SEYLE GEL‹RLERD‹. PANTOLON AYRI, CEKET AYRI DAH‹ G‹YMEZLERD‹. fi‹MD‹ BEN‹M ESK‹DEN Ö⁄RENC‹M OLAN BAZI HOCALAR fiORTLA G‹D‹YOR ÜN‹VERS‹TEYE, Ö⁄RENC‹ DE ÖYLE GEL‹YOR, YAZIK! 43 SÖYLEfi‹ 44 kezi ‹stanbul’da olan, Trakya’da petrol arayan bir petrol flirketinde çal›flmaya bafllam›flt›m. 28 Mart 1960’ta s›nava girdim ve 1 Nisan 1960’ta 402 TL ayl›k ücretle asistan olarak ifle bafllad›m. Bu arada ö¤renci olaylar› t›rman›fla geçmiflti ve 27 May›s devrimi gerçekleflti. E¤itim alabora olmufltu. O s›rada hocam doktora tez bölgesi olarak Ad›yaman ilinin Kâhta kazas› çevresini önerdi bana. Kâhta neresi? Ben Ankara, ‹stanbul, ‹zmir, Bursa ve Zonguldak’› biliyordum. Bir de en do¤uda Sivas. Dediler ki, “Orada adama bak›r tasla rak› ikram ederler, içmezsen de ikram› reddetmifl olursun, çekip vururlar.”. Ben de rak› içmem, keza hiç al›flamad›m rak› içmeye. Gittim ama yok öyle bir fley, hiç söylendi¤i gibi de¤il. Mesela yolda kimse merhaba demeden geçmez. Diyelim yolda yürü- Sonra borcunuzu ödediniz galiba Kâhtal›lara? Evet, daha sonra borcumu ödemek k›smet oldu bana, ama ödeyebildim mi bilmiyorum. Ben vicdanen yapmam gerekeni yapt›¤›ma inan›yorum. O zamanlar hep düflünüyordum bir okul yapt›rmay›. Çünkü arazi çal›flmalar› nedeniyle dolaflt›¤›m alanlardaki yeknesak okul inflaatlar› dikkatimi çekmiflti. Belli ki Milli E¤itim Bakanl›¤› köyler için standart bir proje haz›rlatm›flt›. Bir gün sordum maliyetini, 35 bin TL dediler. O zaman›n paras›yla benim 7 y›ll›k maafl›m. Emekli oldu¤umda 36 milyar ikramiye verdiler, bir de 7 milyar nema. Daha önce özel olarak biriktirmifl oldu¤um miktara bu nemay› da katt›m. Bana göre nema havadan gelen bir para idi. Bir dostum okul plan›n›n çizilmesini sa¤lad›. Ama istiyordum ki etraftan da biraz yard›m gelsin iyi bir fley olsun. Ve ben okulu esas kald›¤›m, yaflam›fl oldu¤um yere, Damlac›k’a yapt›rmak istiyorum. Kalkt›m Ankara’ya meclise gittim. Orada Ad›yaman milletvekilleriyle görüfltüm. Bu arada Ad›yaman Valisi ile de görüflmem sa¤land›. Ama Ad›yamanl› zenginler bu konuda çok cimri davrand›lar ve hiç destek vermediler. Sonunda Ça¤dafl Yaflam› Destekleme Derne¤i’ne ulaflt›m. Prof. Dr. Türkan Saylan Han›mefendi ile gö- HER ÇARfiAMBA BEYO⁄LU’NA ÇIKARDIK. S‹NEMAYA G‹DERD‹K. BEYO⁄LU’NA G‹DERKEN FARKLI VE ‹Y‹ G‹Y‹N‹LMES‹ GEREK‹YORDU. YOLDA S‹Z‹ GÖRENLER “BEYO⁄LU’NA MI G‹D‹YORSUN?” VEYA “BEYO⁄LU’NDAN MI GEL‹YORSUN?” D‹YE SORARLARDI. BEYO⁄LU’NA G‹TMEN‹N B‹R AYRICALI⁄I VARDI. “EM‹NÖNÜ’NE M‹ G‹D‹YORSUN?” D‹YE K‹MSE SORMAZDI, BEYO⁄LU KIYAFETLER‹ FARKLIYDI. rüfltüm. Kâhta Kaymakam›’n› arad› hemen, bir protokol haz›rlamalar›n› istedi. O arada Kaymakam Bey’in tayini ç›km›flt›, yerine Besni Kaymakam› vekâleten bak›yordu. Ama hem o bey, hem de ondan sonra gelen ve flu anda görevde olan kaymakam Kadir Sertel Otcu Bey bu konuda can› gönülden destek verdiler. Özel ‹dare’den Köylere Hizmet Götürme Bütçesi’nden katk› sa¤lad›lar. Yani benim verdi¤im 35.000 YTL ile olmad› bu ifl. Müteahhit kâr almadan yapt›¤›n›, hatta cebinden de para katt›¤›n› söyledi. 3 Nisan 2006 pazartesi günü aç›l›fl için Ad›yaman’a gitti¤imizde bizleri havaalan›nda karfl›lad›lar. Kâhta üzerinden köye gittik. Ben flafl›rd›m, dondum kald›m. Geçmifli düflündüm ve geçen sürede Türkiye’nin nereden nereye gelmifl oldu¤unu anlad›m. Ülkenin geliflmesinin en iyi belirteci bu bölgeler. Arada çok kez Kâhta’ya gidip geldim ama bölgenin bu kadar de¤iflece¤ini tahmin etmiyordum. O gün herkes oradayd›. Çok güzel bir aç›l›fl oldu. Geçen Haziran ay›nda gittim yine, çocuklar›n karnelerini verdim. Bir tak›m hediyeler götürdüm. ‹mkân oldukça da gönderiyorum. Keza birçok dost bu konuda bana büyük destek sa¤lad›. O çocuklardan gelen mektuplar› bir görseniz, da¤ bafl›ndaki bir köyde, muhtarl›k bile de¤il, mezra olan bölgede yetiflen çocuk/çocuklar o sat›rlar› nas›l güzel yazm›fl. ‹flte bir ö¤reten, yol gösteren olsa, hepsinde cevherler var ama önemli olan onlara bu imkânlar› sunmak ve varl›klar›n› çevreye duyurmak. Mesle¤iniz yaflam›n köklerini araflt›rmak, elimizdeki bilgilere göre yaflam ne kadar geçmifle uzan›yor? Mevcut bilgilere göre, biyoloji sistemati¤ine giren canl›lar›n ilk ortaya ç›k›fl› 580 milyon y›l öncesi. Dünyan›n yarad›l›fl› ise 4,5 milyar y›l olarak kabul ediliyor. ‹lk mikroorganizma olarak bitkisel yaflam yaklafl›k 3 milyar y›l önce bafll›yor. Ama sistemati¤e giren ilk canl›lar olan akrepler, yengeçler, ›stakozlar yani eklembacakl›lar grubu 1. zaman›n bafl›nda, Kambriyen olarak adland›r›lan devirde gözleniyor. Tabi bu geliflmifl canl›lar nas›l birden bire ç›k›yor ortaya. Basitten geliflmifle do¤ru bir tak›m ara fazlar›n olmas› laz›m, ama elde yeterli bilgi yok. Bir evin merdiven basamaklar› gibi alttan üste do¤ru, geliflmeyi belirten evreleri düzenli s›ralar halinde bulam›yoruz. Bugünkü Türkiye topraklar›nda rastlanan en eski insan bulgular› kaç y›ll›k? Benim kanaatime göre yaklafl›k olarak 10 bin y›ll›k, belki biraz daha eski olabilir. Dünya’daki en eski insan fosili kaç y›ll›k? En eski insan fosili 4,5 milyon y›ll›k. O da Afrika’da. Esas bir fleyler bulmaya bafllayan insanlar›n ortaya ç›k›fl› 25 bin y›l, keflifler ise 10 bin y›l önce bafllam›fl. ‹stanbul’un yak›n çevresinde Yar›mburgaz Ma¤aras›’nda 7 bin y›l ön- cesinde yaflam vard›. Küçük Çekmece Gölü’nün kuzeyinde. Bir de esas Fikirtepe yerleflimi var, ama maalesef gecekondularla dünyada tek örnek gösterilecek bu alan iflgal edilmifl 1950’li y›llarda. Ve Kad›köy’de ilk gecekondulaflma orada bafllam›flt›. Yar›mburgaz yerleflimi ma¤ara içinde oldu¤u için korunmufl say›labilir. Elde çok güzel bulgular var. Fikirtepe’de neler bulundu, örnek verebilir misiniz? Burada kap kacak, beslenen ve tüketilen hayvanlar›n kemikleri d›fl›nda çok say›da bal›k kal›nt›s› bulunmufl ve bu bal›klar›n 6 çeflidi tatl› su bal›¤›. Bunlar küçük ve büyük Çekmece, ‹znik, Sapanca göllerinde ve Sakarya Nehri’nde günümüzde yaflamakta. Fikirtepe’de ne ar›yor tatl› su bal›klar›? Biz flimdiki stad›n bulundu¤u alan›n, yani Kufldili Çay›r›’n›n 7 bin y›l önce günümüz Çekmece gölleri benzeri bir göl oldu¤unu savunduk. O bal›klar da orada yafl›yorlard›. Aksi de kan›tlanmad› henüz. Sonra Yar›mburgaz’da yaflayanlar taraf›ndan çok say›da midye tüketilmifl. Küçük Çekmece Gölü’nde midye olmaz. Oran›n geçmiflte bir koy oldu¤unu, sonradan insan ve do¤a etkisiyle geçti¤imiz yolun yap›ld›¤›n› ve gölün Marmara Denizi’nden ayr›lm›fl oldu¤unu ileri sürdük. Bugüne kadar sizi en çok heyecanland›ran bulgunuz nedir? Kâhta’ya gitti¤imde etrafta araflt›rmalar yap›yordum. Kâhta deniz seviyesinden 700 metre yüksekte. Etrafta birçok köy var ama Türkçe konuflan say›s› çok az. Büyük bir k›sm› flehre gitmifl çal›fl›yor. Ancak okula giden gençlerle konuflabiliyordum. Ben araflt›rma yaparken merak ediyorlard› ne arad›¤›m›. ‹çlerinde denizi bilen yok ki anlatay›m, ben de hayvan kemi¤i arad›¤›m› söylüyordum. Ama esas arad›¤›m denizde yaflayan canl›lar›n fosilleriydi. Bana, “fiehriye tafllar›ndan” bahsettiler. Arpa flehriyeye benzedi¤i için köylü o ad› takm›fl. Bunlar› bana göstermek istediler. Bütün köylü kazma kürek al›p peflimize düfltü. Bir gittik ki, gerçekten de 5,5 santimetre boyunda ve benim as›l ihtisas konum olan bir foraminifer çeflidi orada duruyor, Loftusia 65 milyon y›ldan biraz daha eski dönemi simgeliyor. Tek hücreli ama 5,5 santimetre boyunda. ‹stanbul’da fakültede mikroskopta inceledik, bu foraminiferi orada bulmam beni çok etkiledi, bilimsel hayat›m› yönlendirdi say›l›r. Bir de Kahta’n›n kuzeyinde buldu¤um, Üst Kretase yafll›, kavk›s›n›n kenar›nda 23 adet yavrusu bulunan, anlafl›l›r deyimle, günümüzden 65 milyon y›l öncesinde, do¤um halinde fosilleflmifl bir Orbitoides Medius (d’Archiac) bireyine ait fosil. Bunun bir benzeri yok. ‹lk olarak Fransa’da bulunan örnek ise 5 yavrulu. Daha sonra Bilecik çevresinde 31 yavrulu bir örnek daha buldum. Yani aç›k söylemek gerekirse dünyada bu konudaki rekor bende. KABATAfi KABATAfi Sizin zaman›n›zda jeoloji mühendisli¤i popüler bir bölüm müydü? O zamanlar bu konuyu pek kimse bilmiyordu. Babam›n madencilik yapan bir ahbab› ve teyzemin o¤lunun jeolojide okuyan bir arkadafl› varm›fl. Onlar›n tavsiyesi ile ‹stanbul Üniversitesi’ne girdim. Lisede jeoloji dersi vard› ama ben Edebiyat Bölümü mezunuyum. Bu nedenle jeoloji konusunda fazla bilgim yoktu aç›kças›. Üçüncü s›n›fa bafllad›¤›m›z s›rada bir arkadafl›mla birlikte paleontoloji hocam›za gittik ve onunla çal›flmak istedi¤imizi söyledik. Hocam›z öyle bir yetkisi olmad›¤›n›, bize para sa¤layamayaca¤›n› söyledi. Biz de para istemedi¤imizi, sadece çal›flmak ve ö¤renmek istedi¤imizi belirttik ve bir y›l ücretsiz olarak çal›flt›k, sonuçta bilgilerimiz daha da pekiflti. O sene mikropaleontoloji dersinden de pekiyi ile geçtim. Dördüncü s›n›fa bafllad›¤›m›z zaman bizi ücretli olarak yard›mc› asistan ald›lar. E¤itimde kredi saat sistemi geçerliydi ve ben 7. yar›y›l sonunda 101 kredilik dersin s›navlar›n› baflararak mezun oldum. Ve o arada mer- yorsun, adam eflekle geçiyor, o iner senin binmeni ister, yürüyorsa elindekini ver tafl›yaca¤›m der. Bunu kim yapar bu devirde. Hiç unutam›yorum, bir köyden geçiyorduk, bizi zorla misafir ettiler. Çok fakirlerdi, kad›n›n elbisesinin üstüne o kadar çok yama yap›lm›fl ki art›k yamalar birbirini tutuyor. Epeyce bekledik yemek için. Daha sonra bulgur pilav› getirdiler sofraya. Kad›nca¤›z misafire hürmeten omlet gibi bir fley yapm›fl ve pilav›n üstünü süslemifl. Sonra ö¤rendik ki me¤erse kad›n›n evinde yumurtas› dahi yokmufl. Komflusuna gitmifl ve tavu¤un yumurtlamas›n› beklemifl, biz de o yüzden beklemifliz. Hiç unutamam bunlar›. Ben o insanlara çok fley borçluydum. SÖYLEfi‹ d›m. Bir de ‹ngiltere’de 92-93 y›l›n›n bilim adam› seçildim. Bunlar güzel fleyler. 45 46 Prof. Dr. Özcan KÖKNEL malar ve bunlar›n yaratt›¤› kayg›, üreticili¤in, yarat›c›l›¤›n enerjisinin, gücünün temel kayna¤›d›r. Bu enerji ve güç, bireysel, toplumsal, evrensel birikimlerle biçimlenip, de¤iflik ve yeni davran›fl kal›plar›yla baflkalar›na iletilebilirse düfllemler sanat yap›t›, ürünü niteli¤i kazanabilir. Gençlik ça¤›ndaki duygulan›m ve coflku durumu, üreticili¤in, yarat›c›l›¤›n temel enerjisini, gücünü oluflturur. Önemli olan bu enerjiyi, gücü yarat›c›l›¤›n ilkeleri, kurallar›, ölçüleri ve ölçütleri içinde kullanmay› ö¤renmektir. Bu gençlik ça¤›na özgü özdeflleflme süreci içinde, gencin düfllemlerine gerçekçi anlat›m yollar› bulmas›, bunlar› bireysel, toplumsal, evrensel birikimlerle biçimlendirip de¤iflik ve yeni davran›fl kal›plar›yla baflkalar›na iletmesiyle gerçekleflir. Gençlerin üretici, yarat›c› olmas› için bir yandan onlar›n beceri, yeti ve yeteneklerine göre ilgi alanlar›n› saptamak, öte yandan bu alanda geliflmeleri ve yarat›c› olmalar› için özdeflleflme sürecinde, olumlu örnekleri bol bir ortamda bilgi aktarmak gerekmektedir. Bu ortam ça¤dafl ve uygar ö¤eleri tafl›mal›d›r. ‹nsana bütünüyle sevgi ve sayg› duyan, insan›n en de¤erli ve kutsal varl›k oldu¤unu kabul eden, insan›n bedenine, duygusuna, düflüncesine de¤er veren ortam, baflka bir deyiflle toplum yap›s›, ça¤dafl ve uygard›r. Böyle bir ortamda gence aktar›lan kültürün temelinde insan ve insan sevgisi yer al›r. Ça¤›m›z›n yayg›n kitle iletiflim araçlar› içinde gençlerin yaflad›¤› ortamda milli kültürle evrensel kültürün birleflip bütünleflti¤i, geçerli, gerçekçi, sa¤lam davran›fl kal›plar›, örnekleri bulunmal›d›r. Gencin içinde yaflad›¤›, e¤itim ve ö¤retim gördü¤ü evde, okulda, ifl yerinde hoflgörü egemen olmal›, bask› ve korku olmamal›d›r. Genç, bilinenlerin tekrar›yla de¤il, bilinenlerden yeni birleflimler, bütünlefltirmeler yapacak biçimde e¤itilmelidir. E¤itim ve ö¤retimde ba¤nazl›¤a, saplant›ya, tak›nt›ya, suçlamaya, ön yarg›ya, art niyete yol açan uygulamalara yer verilmemelidir. Ülkemizin ça¤dafl, uygar düzeye eriflmesi, gençlerin üretici, yarat›c› olmas›na ba¤l›d›r. KABATAfi ‹nsan›n üretici, yarat›c› olmas›n› düflünce süreci bafllat›r. Üretici, yarat›c› düflünce, düfllemlerle gerçekçi düflüncenin ortak ifllevinden do¤ar ve de¤iflik evreler sonunda ortaya ç›kar. Tarihin bafllang›c›ndan günümüze kadar üretici, yarat›c› olan, sanat ürünleri veren kiflilerin de¤erlendirilmesinde birbirine karfl›t iki görüfl çat›flm›flt›r. Bunlardan birine göre: Üreticilik, yarat›c›l›k Tanr›’n›n, do¤an›n verdi¤i bir güçtür. ‹nsanlar ayr›cal›klar›, özellikleri, üstünlükleri, üstün beceri, yetenek ve yetileriyle dünyaya gelir. Kendinin, çevrenin, toplumun, dünyan›n yaflam biçimini de¤ifltiren ürünleriyle yarat›c›l›¤›n› sürdürür. ‹kinci görüfle göre: Üreticilik, yarat›c›l›k ve sanat bireysel çat›flmalar›n ve sorunlar›n yüceltme yoluyla çözümüdür. Bu insanlar, saplant›l›, tak›nt›l›, tutkulu olup; bunlara üretme, yaratma ve yüceltmeyle biçim ve renk verir. Üreticili¤in, yarat›c›l›¤›n yorumunu yapmaya çal›flan iki görüflün de yetersiz oldu¤unu söyleyebilirim. Bu süreçleri tek nedenle aç›klama, tek görüflle yorumlama olana¤› bulunmad›¤› kan›s›nday›m. Ancak, kiflili¤i oluflturan bütün bedensel, ruhsal ve toplumsal katmanlar›n farkl› biçimde örgütlendi¤i ve ifllev yap›ld›¤› kabul edilebilir. Bilindi¤i gibi bütün ruhbilim ö¤retileri kayg›dan kurtulmak, hiçli¤e, korkuya, ölüme karfl› direnmek, kendisini gerçeklefltirmek ve varlamak için kullan›lan yol olarak kabul etmifllerdir. Genel olarak her üretilen, yarat›lan ürünün, sanat yap›t›n›n alt›nda kendisini gerçeklefltirmeye, varlamaya çal›flan bir insan›n çabas›, her insan›n ruhsal yap›s›nda da üreticili¤in, yarat›c›l›¤›n tohumlar›, filizleri bulunmaktad›r. Her insanda çocukluk ve gençlik ça¤›ndaki çat›fl- YORUM YORUM KABATAfi ÜRETEN YARATAN GENÇL‹K 47 PORTRE ikisine at mus n a s k r lmay›p Tü ekle ka ir m r e v l kaderid in gönü r le n e vere erin emek d üzel es g k o ç e; bir ¤u kez belki d men ço ¤ a r e ez. sin i bilinm bilinme is c e t f isi, gü enlere bestec t›k sev r a r le r r, her O ese evenle S . r seçer, u t fl u flark›y› ir b mal olm z ar, a zi¤i yap ›nda en r ü la m a d m v il se ›n›n f an evdalar imi zam k , ir n kendi s yifle llikle man ke r. Gene le ir kimi za n le nir ve iç açan kederle izler inden k iç ›n r in derin la r le m avuç le n, öz lenirke klar›n, k ü lu r ü lu s t u m larda r› › ihtiras an yaflla k a n e d b›rakt›¤ zler içlere, iden gö en derin il k dal›p g e ç le lere suretiy mseme lü silmek ü g a yar›m ir. tatl› am serlerd e n flka e r e v asla ba a h sebep a d ir al›ya erler b ir sevd b Ve o es a k fl a yaflar, daya, b onunla bir sev e c e d a az. S ölür. adanm onunla e d e s k ölece 48 KABATAfi KABATAfi Bir ihtimal daha var, o da ölmek mi dersin Vuslat›n baflka alem sen bir ömre bedelsin Sükût etme nazl› yar beni mecnun edersin Vuslat›n baflka alem sen bir ömre bedelsin PORTRE OSMAN N‹HAT AKIN Y aflad›¤› 54 y›ll›k hayat›na 40’a yak›n eser s›¤d›ran Osman Nihat Ak›n da musiki emekçilerinden biri. 1905 senesinde, ‹stanbul Bak›rköy' de dünyaya gelen Osman Nihat Ak›n, Çorlu eflraf›ndan Osman Beyzade Nihad Bey'in o¤lu, ünlü bestekâr ve yazarlar›m›zdan Ahmet Rasim Bey'in de torunudur. Çocuk yafltaki musiki kabiliyeti, ortaokula gitti¤i s›ralarda, kendisine musiki hocal›¤› yapm›fl olan piyanist Sadri Bey taraf›ndan sezilir. Sadri Bey, okuldan mezun oluncaya kadar kendisiyle yak›ndan ilgilenerek ileri seviyede piyano çalmas›n› ö¤retmifltir. Sadri Bey'in amac›, Osman'›n Viyana'ya gönderilip bat› müzi¤i e¤itimi almas›n› sa¤lamakt›r. Fakat ailesi bu plana karfl› ç›kar ve Osman Nihat’› küçük yaflta yat›l› okula gönderir. Osman Nihat Ak›n, ailedeki herkes gibi, Körf ezd dedesi Ahmet Rasim Bey'in sözünden ç›kGeçm eki dalg ›n su ifl ge ya b mayan biridir. Dedesinin verdi¤i kararla önce ikceler Meh ir ba den tap, k gö b i i tisat e¤itimini tamamlar, ard›ndan musiki ile fiilen u¤r ri gü i dur recek Velh ller v mak sin as›l e sen ta d raflma¤a bafllar. Bofl zamanlar›n›n tamam›n› piyanosuo rüy erind in en a d e alan Osuruy güze nun bafl›nda geçirir, yapt›¤› eserleri kendisine çok yak›n or ye l aks r i l n man Nihat eserin keni y buldu¤u bir arkadafl› olan, Kad›köylü Dr. Tâlha Bey'e çaerind e disine ait oldu¤unu söyler Ahmed l›p söylemeye bafllar. Rasim Bey’e. Leon Hanc›yan'dan usul ve makam dersleri al›r. Osman Bu duruma çok k›zan dedesi “Düzenbaz, yalanc›!” diyeNihat ald›¤› her dersin, ö¤rendi¤i her makam ve usulün rek bastonla kovalar Osman Nihat’›. Ancak bir süre sonard›ndan güftelerini kendi yazd›¤› beste denemelerine ra, torunun musiki tutkusu ve yetene¤i karfl›s›nda pes i giriflir. Bu denemelerden fazlas›yla etkilenen Leon Hanmed edi eder ve himayesine alarak musiki bilgisinin iç sin h dinm c›yan, Ahmed Rasim Bey nezdinde yeni bir teflebbüse e m › m i r ç a i fll iz doruk noktas›na yükselmesine giriflir. Osman Nihat'›n dinleyici s›fat›yla dahi olsa, ‹talözya sens edi ep, g ada h l edi e inm › yard›mc› olur. Genifl ansikm y m › i t u fl ¤ yan konservatuarlar›ndan birine devam b dinm e a l r e o ü m n › d i y r u ›z la Göze m lopedik bilgisi sayesinde, Y l old yaln zyafl etmesinin çok yerinde i geldim nas› il'de p, gö e D m › h , t s her konuda yaz›lar, f›kralar, en mi u Öyle k ›m bir e flafl aranl› nuttun olaflt k gece Bend , gelmiy n›z d makaleler yazd›¤› gibi, kendil Yükse a k y i orsun ruhum l ufukt 'de âh , olmu an sin ne has olan zarif nükte ve bu- Dil yor sa Öyle k eni gös b aranl› a ter bir h k gece lufllar›yla Osman Nihat, bas›n gün gö ki ruh reyim um, olm aleminde de kendine flöhret yapar. ‹nand›¤› davalar›n u hareket yor sa bah müthifl bir savunucusu ve takipçisidir. olaca¤›n› söyler. Bu teflebZor problemleri basite indirgemek hususundaki kabilibüsten de bir netice ç›kmay›nca Osman Nihat yeti sayesinde, ekonomi ve iflletme ekonomisi konusunhayat›n› kazanmak için memuriyet hayat›na bafllar ve daki dersleri, ö¤rencileri taraf›ndan büyük bir ilgiyle Yüksek Denizcilik Okulu'nda ö¤retmenlik, takip eden y›ltakip edilir. Klasik e¤itim yerine, yaflan›lan hayattan bularda da gazetecilik yapar. lup ç›kard›¤› örneklerle ders verifli, hocal›k hayat›ndaki ‹lk bestesi “Ne müflkilmifl seni sevmek, sana yâr olmak” baflar›n›n s›rlar›ndan birini teflkil etti¤i için talebeleri ona güfteli suzinak makam›ndaki eseridir. Günlerden bir gün "Naylon Profesör" ismini takarlar. dedesi Ahmed Rasim Bey Osman Nihat’› yan›na ça¤›r›r Osman Nihat Ak›n’›n ço¤u popüler olmufl, ve bir fleyler okumas›n› ister. Osman Nihat Ak›n bu esei tan›nm›fl ses sanatkârlar› taraf›ndan b i rini okuyunca, çok be¤enen Ahmed Rasim Bey, kimin olng i ü okunmufl, 40’a yak›n eseri vard›r. Az g du¤unu sorar. Kendi eseri oldu¤unu söylemeye ceir gib i b n l fakat öz beste yapan Osman Nihat › ü saret edemeyerek Hac› Ârif Bey’in oldu¤unu söygib ay zd Ak›n, bunlardan “Yine bu y›l ada nc enü skün ibi u ler Osman Nihat. Duygulanarak gözleri doe b ha h kü ün g d sensiz içime hiç sinmedi” adl› nihavent a n d t lan Ahmet Rasim Bey “Böyle bir esea i a l iç ar, d hay enüz eserini, tarihçi Ahmed Refik Alt›nay’›n ölüa l ri ancak o yapabilir!” diye söyy h i ha at›ra içl aha i mü üzerine bestelemifltir. Osman Nihat Ak›n, get u lenir iç çekerek. Dedesinin eseç h b d Ge eski ül lar, n çirdi¤i akci¤er kanserinden kurtulamayarak 1959 y›l›ö rin güzelli¤iyle artan keyfine dia En en g at›r n›n Ekim ay›nda ‹stanbul'da hayata gözlerini yumar. d h yecek yoktur. Bu keyiften cesaret Ne eski 49 En RED K‹T EV‹NDEN UZAK YALNIZ B‹R KOVBOY Ç‹ZG‹ ROMAN KABATAfi B 50 GÖLGES‹NDEN B‹LE HIZLI S‹LAH ÇEKEN RED K‹T, A⁄ZINDAN H‹Ç DÜfiÜRMED‹⁄‹ S‹GARAYI, S‹GARA KARfiITI B‹R KAMPANYAYA DESTEK ‹Ç‹N 1983 YILINDA BIRAKMIfi VE BU TAR‹HTEN SONRA A⁄ZINDA B‹R DAL PARÇASI TAfiIMAYA BAfiLAMIfiTIR. ob, Grat, Bill ve Emett Dalton kardefller, gerçek hayatta, 1890’larda California ve Kansas civar›nda nam salan bir soygun çetesinin üyeleridirler. Bob ve Grat, bir bask›nda, Cofeyville Kansas’ta öldürülürler, Emett yaral› olarak ele geçirilerek ömür boyu hapse mahkûm edilir. Bill ise bask›nda ele geçirilenler aras›nda yoktur. Daha sonra, 1951 y›l›nda, Red Kit’in 5. say›s›nda Dalton kardefller tekrar karfl›m›za ç›karlar. Birbirlerine t›pat›p benzeyen, boylar› küçükten büyü€e do€ru s›ralan›r flekilde resmedilmifl olan Dalton kardefller, bu maceran›n sonunda, o s›ralar ac›mas›z olan Red Kit taraf›ndan öldürülürler. Ancak okurlar, Red Kit’in aksine Daltonlar› çok sevmifltir. Bu nedenle öldürülen kuzenlerinin intikam›n› almaya yemin etmifl olan ve t›pk› onlara benzeyen Joe, Jack, William ve Averell isimli yeni Dalton kardefller ile tan›fl›r›z 12. say›da. Daltonlar›n Red Kit’e yönelik öfkelerinin as›l nedeni de iflte bu asla sönmecek olan intikam ateflidir. Red Kit, orijinal ad›yla Lucky Luke, Belçikal› karikatürist Morris taraf›ndan yarat›lan bütün zamanlar›n en ünlü ve karizmatik kovboyudur. Red Kit’in maceralar›n›n önemli bir k›sm› Frans›z René Goscinny taraf›ndan yaz›lm›fl, Morris’in 2001 y›l›ndaki ölümünden sonra bir k›sm› Frans›z Achdé taraf›ndan çizilmifltir. ‹lk olarak 7 Aral›k 1946 tarihinde, bir çizgi roman dergisi olan “Le Journal de Spirou”da, “Arizona 1880” isimli maceras›yla tan›flt›€›m›z Red Kit’in iki sad›k dostu vard›r: Red Kit’ten sonra maceralar›n ikinci en zeki ve en esprili karakteri olan beyaz at› Düldül (Jolly Jumper) ve dünyan›n en aptal köpe€i Rin Tin Tin (Rantanplan). Calamity Jane, Billy the Kid, yarg›ç Roy Bean, Jesse James, posta arabac›s› Hank, Buffalo Bill ve Dalton Ana ise birçok maceran›n de€iflmez karakterleridir. Bununla birlikte en olmad›k zamanlarda Red Kit’in eline telgraf tutuflturan postac›, cenaze levaz›matç›s›, Çinli kuru temizlemeci ve hatta akbaba gibi maceralara renk katan isimsiz kahramanlar› da unutmamak gerekir. Gölgesinden bile h›zl› silah çeken Red Kit, a€z›ndan hiç düflürmedi€i sigaray›, sigara karfl›t› bir kampanyaya destek için 1983 y›l›nda b›rakm›fl ve bu tarihten sonra a€z›nda bir dal parças› tafl›maya bafllam›flt›r. Red Kit dünyada ilk kez Türkiye'de sinemaya aktar›lm›flt›r. 1967 y›l›nda çekilen filmde Öztürk Serengil rüyas›nda kendini Red Kit olarak görmekte ve vahfli bat›da maceradan maceraya koflmaktad›r. 1971’de Aram Gülyüz’ün yönetti€i filmde ‹zzet Günay, Red Kit daha do€rusu “Ret Kid” olur ve Daltonlarla mücadele eder. 1974 y›l›nda ise son Red Kit (ama bu kez “Ret Kit”) yine Aram Gülyüz'ün “At›n› Seven Kovboy” isimli filminde Sadri Al›fl›k't›r. ‹lk kez yabanc› sinema filmi olarak 1991’de beyaz perdeye aktar›lan Red Kit’i Terence Hill canland›rm›flt›r. Son olarak da 2007’de Olivier Jean Marie’nin yaz›p yönetti€i “Red Kit: Bat›’ya Hücum” isimli animasyon film ile sinemalarda boy göstermifltir. Farkl› dillere çevrilince farkl› isimler de alan “Lucky Luke” sadece ülkemizde kulland›€› “Red Kit” ismini o dönemin ünlü çizgi roman kahraman› Kit Karson ile Türkiye’de yay›mlanan ilk maceras› olan “Red Soil” (K›rm›z› Topraklar) kitab›ndan almaktad›r. Telif hakk› ödememek için 1959 y›l›nda yay›nc›n›n buldu€u bu isim, orijinaliyle yar›flacak kadar çok yak›flm›flt›r h›zl› kovboyumuza. 25 y›l sonra davalar, mahkemeler sonucunda yay›n haklar› gerçek sahibi Dupuis’ye geçtikten sonra bile Lucky Luke Türkiye’de hep Red Kit olarak kalacakt›r. Her maceras›n›n sonunda da, at›n›n üzerinde, yaln›zl›€›n› ve evinden uzakl›€›n› anlatan bir flark› söyleyerek batan I’m a poor lonesome cowboy, and a long long way from home… TAR‹H KABATAfi 29 MAYIS 1953`TE, DÜNYANIN DAMI OLARAK KABUL ED‹LEN H‹MALAYALAR’IN DORU⁄U EVEREST`E ‹LK ÇIKAN DA⁄CI OLAN YEN‹ ZELANDALI S‹R EDMUND H‹LLARY, 11 OCAK 2008 TAR‹H‹NDE 88 YAfiINDAYKEN HAYATA GÖZLER‹N‹ YUMDU. 52 KABATAfi EDMUND HILLARY T bileceklerini de kabul ediyordu. Hillary, “Kulland›klar› foto¤raf makinesi bulunsa da, ondan faydalan›lamad›¤› takdirde, onlar›n zirve fatihleri olup olmad›¤›n› belki hiçbir zaman bilemeyece¤iz” diye ekliyordu. Sir Edmund, “Dünya doru¤unun ilk fatihleri Mallory ve Irvine olabilir” diyerek, hiçbir kiflisel gurur tafl›mad›¤›n› göstermiflti. Edmund ve Tenzig’den 29 y›l önce, 1924 y›l›nda ‹ngiliz da¤c›lar George Mallory ile Andrew Irvine, Everest'e kuzey s›rt›ndan t›rmanmaya çal›flm›fllar, ancak da¤da hayatlar›n› kaybetmifllerdi. Mallory'nin donmufl bedeni 75 y›l sonra, 1999`daki bir t›rman›flta bulunmufl ve K›z›lderili gelene¤ine göre orada b›rak›lm›fl, Irvine`›n cesedi ise bulunamam›flt›. ‹ki da¤c›n›n Everest'e t›rman›rken mi yoksa inerken mi öldü¤ü bir s›r olarak kalm›flt›. Ancak da¤c›l›k gelene¤ine göre, bir da¤›n zirvesine ç›kmak ana kampa sa¤ salim dönmeyi de gerektiriyor. Mallory`nin cesedini bulan Amerikal› da¤c› Conrad Anker, Mallory’nin el yazmas› notlar›n›, çak›s›n›, kulland›¤› ipi ve rak›m ölçer ayg›t›n› bulmufl ancak çok aramas›na ra¤men foto¤raf makinesini bulamam›flt›. Ad›n› ‹ngiliz jeodezi uzman› Sir George Everest`ten alan Everest Da¤›`n›n Tibetçe ad› Çomolungma’d›r. Anlam› `Dünyan›n Ana Tanr›ças›’ olan Çomolungma`n›n dünya üzerindeki en yüksek doruk oldu¤u Hindistan kadastro idaresince 1852’de yap›lan ölçümlerle belirlenmiflti. 1852`den sonra Çomolungma için kullan›lan ‘15. Doruk’ ad›, 1830-1843 y›llar› aras›nda Hindistan`›n kadastro ifllerini yöneten Sir George Everest`in an›s›na, 1865’de de¤ifltirildi. Çok genç da¤lar olan Himalayalar`›n, Orta Pleistosen döneminden (1,5 milyon y›l önce) beri en az 1.500 metre yükseldi¤i belirlendi. TAR‹H DA⁄ G‹B‹ ADAMDI: enzing`in önünde doru¤a do¤ru ad›m at›yordum. Düzce, apaç›k, karl› alana ulaflt›k. Hiçbir yönde koyu lacivert gök d›fl›nda görünüm kalmam›flt›. Her ikimizin içini engin tatmin, hoflnutluk hazz› kaplad›, dünyan›n tepesine ç›kt›¤›m›z› idrak etmifltik. Sir Edmund Hillary, 8.848 metre yüksekli¤indeki Everest Tepesi’ne ayak bas›fl›n› ve böylece dünyan›n en yüksek noktas›na ç›kan ilk insan olarak tarihe geçiflini yazd›¤› kitapta böyle hat›rl›yordu. Dünyan›n dam› olarak kabul edilen Himalayalar’›n doru¤u Everest`e 29 May›s 1953`te ilk ç›kanlar Yeni Zelandal› Sir Edmund Percival Hillary ile onun fierpa halk›ndan rehberi Tenzing Norgay`d›. Geçti¤imiz günlerde 11 Ocak 2008 tarihinde 88 yafl›ndayken ölen Edmund Hillary oldukça renkli bir kiflili¤e ve tart›flmas›z macerac› bir ruha sahipti. Ayr›ca Everest’e ilk t›rmanan insan olmakla kalmam›fl Güney Kutbu’nu boydan boya geçen, Ganj nehrini de bir ucundan di¤er ucuna motorla kateden ilk kifli olmufltu. Zirvede Hillary, Tenzing'in foto¤raf›n› çekmifl, ancak Nepalli makineyi kullanamad›¤› için Yeni Zelandal› da¤c› o tarihi anda görüntülenememiflti. Yeni Zelandal› kâflif, hayat›n› Nepal`in Khumbu Bölgesi’nde yaflayan insanlara yard›m etmeye adam›flt›. Edmund Hillary`nin kurdu¤u Himalaya Vakf›, bölgede hastaneler, sa¤l›k merkezleri, köprüler, uçak pistleri ve 30 kadar okul infla etmiflti. Ülkeye hizmetleri nedeniyle Hillary`yi 2003`te fahri vatandafl ilan eden Nepal hükümeti Hillary`nin ölümünü `telafisi olmayan bir kay›p’ olarak de¤erlendiriyor. Ülkedeki kalk›nma projelerinde Hillary ile birlikte 23 y›l çal›flan arkadafl› Ang Rita, Hillary`nin reenkarnasyonu için dua ettiklerini, ölümünün ard›ndan birçok fierpa`n›n manast›rlarda törenler düzenledi¤ini söylüyor. Ang Rita, "Bizim için çok fley yapt›. Yeniden dünyaya gelirse insanlar için iyi ifller yapmaya devam edecektir." diye konufluyor. 1986`da Hindistan`da ölen fierpa Tenzing`in o¤lu Jamling Tenzing Norgay da, son derece mütevaz› bir insan olan Edmund Hillary`nin en büyük baflar›lar›ndan birinin Nepal halk›na yapt›¤› yard›mlar oldu¤unu söylüyor. Bir çevreci olan Edmund Hillary ayr›ca, Everest Bölgesi’nde do¤an›n korunmas›nda önemli bir ifllevi olan Sagarmatha Ulusal Park›`n›n aç›l›fl›nda da rol oynam›flt›. Kraliçe Elizabeth’in tahta geçiflinde ilk yapt›¤› ifllerden biri, Edmund Hillary’ye “Sir” ünvan› vermek olmufltu. Sir Edmund, dokuz y›l önce yapt›¤› bir söyleflide, Tibet dilinin lehçesini konuflan Nepalli ve S›kk›ml› (Hindistan eyaleti) da¤ halk› fierpalar›n rehberi Tenzing Norgay ile birlikte dünyan›n en yüksek noktas›na ilk kez ulaflma mutlulu¤unu yaflad›ktan 46 y›l sonra, bir itirafta bulunmufltu. Sir Edmund, 29 May›s 1953`te ö¤len saat 11.30`da kendisinin Tenzing Norgay`dan hemen önce doru¤a ilk ayak basan kifli oldu¤unu söylemiflti. Edmund`un, Tenzing Norgay`a duydu¤u sayg›dan, bu gerçe¤i 1999 y›l›na kadar hiç aç›klamad›¤› anlafl›l›yordu. Hillary, Tenzing Norgay`›n büyük ›srar›yla Everest`e ilk kez ayak basan kifli olmufltu ancak hep “Birlikte vard›k.” diyordu. Edmund Hillary, 1999`da zirvenin yaklafl›k 270 metre yak›n›nda bedeni bulunan George Mallory ile arkadafl› Andrew Irvine`›n, 8 Haziran 1924 tarihinde, kendilerinden 29 y›l önce doru¤a ayak basm›fl ola- 53 YAZAR KABATAfi N 54 e zaman sokaklarda tek bafllar›na, kimsesiz, evsiz ve çaresiz dolaflan insanlar görsem, sanki bir gün onlar›n durumuna düflece¤imi görür gibi olurdum... Onlar›n da bir zamanlar ellerindeki her fleyi yitirme pahas›na s›n›rlar› zorlamak için yolculuklara ç›kt›¤›n› ve oradan adeta yar› ç›ld›rm›fl bir flekilde yeniden buraya, aram›za geri döndüklerini düflünürdüm... Yüzlerindeki o k›rg›n, o yaral› ifade olmasa art›k kaybedecek bir fleyleri olmad›¤›ndan dolay› ço¤umuzdan daha mutlu, daha anlaml› bir hayat sürdüklerine inanacakt›m... Ama öyle miydi gerçekten? Ya da s›n›rlar› zorlamak isteyen bir insan asl›nda ona ö¤retilenlerin d›fl›nda bir seçim mi yapmak için bunu denemek isterdi, yoksa kendi sesi sand›¤› o iç ses onun en büyük yan›lg›s›yd› da bunu anlamazl›ktan m› gelirdi? Elimdekileri korumak, hayat›m› bilmedi¤im bir yolculukta belki de bir hiç u¤runa savunmamak için kendime ne kadar bilgece ö¤ütler versem de, asl›nda içten içe ne yapaca¤›m› ve içimdeki o sese karfl› koyamayaca¤›m› çok iyi biliyordum... Öyle anlar›m olurdu ki bu ses bütün ö¤rendiklerimi, deneyimlerimi, elimde tuttuklar›m›n de¤erini aflar ve beni ait oldu¤um dünyadan al›p götürürdü. Bu benim yetinmezli¤imden daha çok varolana karfl› ç›kma dürtüsüydü asl›nda. Bulundu¤um an› kabullenememe, görünenin arkas›ndakini görme susuzlu¤u ve bu susuzlu¤u giderebilmek için neredeyse hayat›mla bir tür kumar oynama iste¤iydi sanki içimde uyanan... E¤er bunu yapmazsam, bulundu¤um yeri kabullenirsem, o görünenin ard›ndakini görme susuzlu¤umu ertelersem sanki varl›¤›mdan kopmufl ve benim için çok anlaml› bir duygu taraf›ndan terk edilmifl gibi hissederdim kendimi... Ve bu giderek büyüyen terk edilmifllik duygusundan kurtulabilmek için, o ana dek benim için de¤erli ve anlam ta- fl›yan ne varsa hepsini terk etmek isterdim... Böyle anlarda sahip olduklar›m›n, elimdekilerin ve bu kabullendi¤im hayat›n gönüllü bir kurban› gibi hissederdim kendimi... Sanki kaderimin bütün kap›lar› birer birer üstüme kapan›yormufl ve bir daha buradan hiç d›flar›ya ç›kamayacakm›fl gibi gelirdi bana... Bu büyük terk edilmifllikten belki ç›kar›m umuduyla ve kaderimin kap›lar› henüz üstüme tam kapanmam›flken, bana o garip, o uzak iklimleri, daha önce hiç ç›kmad›¤›m tehlikeli yolculuklar› hat›rlatan ve akl›ma her geldi¤inde ne kadar unutmaya çal›flsam da bir türlü baflaramad›¤›m o sesi duymak istedim delice bir arzuyla... Elim sanki kendili¤inden gitti telefona. Parmaklar›m›n titredi¤ini hissediyordum, ama bundan hiç utanm›yordum tuhaf bir sebeple... Sanki o an çocuklu¤umun saçlar›n› okfluyordu çok iyi tan›d›¤›n› sand›¤›m, ama asl›nda kim oldu¤unu bilmedi¤im biri... sesini duydu¤um andan itibaren kaderimin kap›lar›n›n birer birer aç›ld›¤›n› hissettim yeniden... Aç›lan kap›lardan bu zamana ait olmayan, sanki yaflamadan geçirdi¤im çok eski bir yaz mevsiminde sakl› kalm›fl ve daha önce hiç görmedi¤im renkler tafl›yan günefl ›fl›klar›n›n içime doldu¤unu hissettim... Ço¤u kez hayat›m›z› de¤ifltiren insanlar› rastlant› sonucu tan›r›z. Ama asl›nda fark›nda olmadan ve içimizdeki gizli bir kaderin bizi yönlendirmesi sonucu çekeriz o insanlar›... Ve ne kadar istesek de karfl› koyamay›z bu karfl›laflmalara... “Sizi görmek istiyorum.” dedim, “sizi tan›mak...”. Bunu nas›l söyledi¤imi bugün ben de bilmiyorum... Sanki bunu çok iyi tan›d›¤›m, ama asl›nda kim oldu¤unu bilmedi¤im biri söyletmiflti bana. “Nerede ve ne zaman?” diye sordu gayet kendinden emin bir flekilde. Gizli bir ürküntü duydum bu emin halinden... Al›fl›k olmad›¤›m bir tarz› vard›. Sanki kaderi- KABATAfi Cezmi ERSÖZ Görünüfle bak›l›rsa seni sesinden çok etkilendi¤im biriyle aldatmaya gidiyordum. Ama içinde hiç de böyle hissetmiyordum. Bunu yapmak hakk›mm›fl, sanki buna mecburmufl gibiydim. ‹çimdeki o büyük terk ediliflin beni nas›l bofllu¤a savurdu¤unu bilebilseydin, sanki sen de bunu yapmam› hakl› bulacak ve beni herkesten daha iyi anlayacakm›fls›n gibi geliyordu bana. Ona do¤ru yolculu¤a ç›kt›¤›m flu an sanki dünya benden ibaretmifl, bütün bir evreni kendi zihnimde tafl›yormuflum gibi hissediyordum... Senin ayr› bir insan oldu¤unu, benden beklentilerinin oldu¤unu, umutlar›n›, seçimlerini ve onca y›l benim için yapt›klar›n› unutmufl gibiydim. Sana ra¤men kendi özgürlü¤üme do¤ru yola ç›km›flt›m, ama e¤er beni gerçekten sevdiysen, ki bundan çok emindim, bu yolculu¤u yapmam› en çok senin isteyece¤ini düflünmeye inand›rm›flt›m kendimi. Öyle bir yo¤unluk içindeydim ki, öylesine dönmüfltüm ki içime, seni kendimden ayr› düflünemiyordum... sanki bu yolculukta sen de benimle birlikteydin... Yüzünü bile görmedi¤im ve sadece sesini duyup görmek için delice bir arzu duydu¤um bu kad›n› sanki sen de bir YAZAR YA fi‹MD‹ YA DA B‹R DAHA ASLA min kap›lar› önümde birdenbire aç›l›vermifl ve ben bir an çok savunmas›z kalm›flt›m. ‹çeriye sadece günefl ›fl›klar› de¤il, nereden ve ne zaman esece¤i bilinmeyen ve hiç tan›mad›¤›m bir rüzgâr da dolmufltu... ‹çimdeki o büyük terk edilifl duygusu sanki rehin kalm›flt› elimde... “Hemen bu gece, Ada’da.” dedim. Adalar’da zaman akmaz, hep kendi çevresi etraf›nda döner... Adalar’da ne yaflarsan›z yaflay›n sonunda yine bafllad›¤›n›z yere dönersiniz... Kim bilir belki de hiç gelmesin, gelemesin, gelse bile ben yine kald›¤›m yerden ve orada nasibim neyse onu yaflamaya devam edeyim, diye söylemifltim Ada’ya gelmesini. Hiç flafl›rmad› ve hiç tereddüt etmedi, sadece, tamam geliyorum, dedi... Sesinde sanki onun da benim gibi o büyük terk edilifl duygusundan bir an önce kurtulmak, kaderinin kap›lar› üzerine tamamen kapanmadan oradan bir an önce ç›kmak istedi¤ini sezdim... ans›z›n onu arayaca¤›m› ve hiç olmad›k bir saatte, hiç beklenmedik bir yere onu ça¤›raca¤›m› biliyormufl gibiydi. Ben onun sesini günlerdir nas›l unutamad›ysam, sanki o da benim sesimi unutmam›fl, unutmaya çal›flsa da baflaramam›flt›... Sanki o da görünenin arkas›ndaki görme susuzlu¤unu gidermek, bafl›na ne gelirse gelsin zaman›n ucuna kadar gitmek, s›n›rlar›n› görmek ve hayat›yla t›pk› benim gibi kumar oynamak istiyordu... Yaz sonu bitmifl, güz bafllam›flt›. Hava so¤uktu, ama günefl yüzünü saklam›yordu. Tatl›, içimi ac›tmayan, tan›d›k bir melankoli duygusu sarm›flt› ruhumu. Sanki bir zaman bitmifl, baflka bir zaman bafll›yor gibiydi içimde... Sanki y›llard›r seninle birlikte yaflam›yormuflum, sanki bu evde münzevi, yaln›z bir hayat sürüyormuflum gibi arkamda b›rakt›klar›ma iliflkin neredeyse hiçbir endifle tafl›madan ve mahcup bir isyankârl›kla ç›kt›m d›flar›... Ç›karken kütüphaneden okumay› yar›m b›rakt›¤›m bir kitap ald›m yan›ma. Bakkala u¤ray›p vapurda içmek için ald›¤›m küçük kanya¤› da kal›n, yünlü anora¤›m›n öbür cebine koydum... Vapura binim kanya¤›mdan bir iki yudum içerken, uzun zamand›r yaflamad›¤›m çocuksu bir unutkanl›k içindeydim. Yo¤un, tempolu geçen hayat›mdan ç›kabilmek için asl›nda çok iyi tan›d›¤›m, ama kim oldu¤unu bilmedi¤im biriyle gizli bir suç ortakl›¤›na girmifl ve ondan s›n›rlar› olmayan bir izin alm›fl gibi hissediyordum kendimi... Bu çocuksulu¤un ne kadar unutkan, vahfli ve ne kadar bafl›na buyruk oldu¤unu içten içe seziyordum elbette. Ama o büyük terk edilifl duygusu içimi öylesine derinden ac›t›yordu ki, kendimi ne kadar unutkan ve vahfli hissedersem hissedeyim bu duygu içimdeki o büyük terk edilifl ac›s›n› sarsacak kadar güçlü olam›yordu... 55 flündüm; bir kavuflma törenini izler gibiydim adeta, içimden sana sar›lmak, can›m yeter art›k bekleme demek geliyordu, ama bu tören biraz daha uzun sürsün diye tuttum kendimi... “‹yi ki geldin.” dedim... “Gelmeyeceksin, sanm›flt›m... ‹yi ki geldin...” Sesimi tan›yam›yordum... Kopuk kopuk dökülüyordu sözcükler dudaklar›mdan... Kendimi hiç korumadan, ona duydu¤um özlemi ak›t›yordum... Sanki onunla de¤il de içimdeki o büyük terk edilifl duygusuyla konufluyordum... ‹flte ça¤›rd›n beni, ben de geldim, fazla bekletmedim seni, kald›r içimdeki ac›y› art›k, geldim teslim oldum sana, diyordum sanki... Kaderimin üzerime kapanan kap›lar›na, beni b›rak›n, beni bu hayat›ma hapsetmeyin, iflte korkmuyorum d›flar› ç›kmaktan, her fleyi göze al›yorum, beni korumay›n art›k, ben baflka bir zamana, baflka bir gerçe¤e do¤ru yola ç›k›yorum, bafl›ma ne gelirse gelsin, siz de¤il, sorumlusu benim, diyordum sanki... Yaflad›¤›m bu ruh sarhofllu¤unu ancak içkiyle giderebilirdim... Barbo’nun Yeri’ne geçtik... Teypte k›s›k sesli bir kad›n Rumca flark›lar söylüyordu... Barbo’nun masas›n›n hemen yan›na oturduk... Ne konufltu¤umuzu, ona neler söyledi¤imi hat›rlam›yorum... Sadece olan Barbo’nun peçetelerine oldu. Durmadan fliir yazmak istiyordum ona... Sanki içimden bir kapak aç›lm›flt› ve oradan sözcükler adeta ya¤mur gibi kalbime ya¤›yor, oradan da peçetelere dökülüyordu. Ona fliir yazan elimi kalbim gibi hissediyordum. Yazd›¤›m fliirleri hemen ona gösteriyordum. Sessizce okuyor sonra usulca çantas›na koyuyordu. Ne düflündü¤ünü sormuyordum bile... Kendi savruluflumla meflguldüm. Bir ara cep telefonuyla konuflmak için d›flar› ç›kt›. Konuflmas› bitince meyhanenin önünde biraz durup Ada’n›n kimsesiz kalm›fl kedilerini sevip durdu... Yan›ma geldi¤inde önümde henüz okumad›¤› iki fliir daha vard›... Meyhaneden pansiyona giden karanl›k yolu öpüflerek yürüdük... Deniz bir yükselip bir alçal›yordu... y›llard›r geldi¤im bu Ada’ya sanki ilk kez gelmifl gibiydim... Ama ayn› zamanda çok tan›d›k bir yer gibiydi... Sadece Ada’y› de¤il, bu dünyay› da sanki ilk kez görüyor gibiydim... Hem hiç bilmedi¤im, hem de çok iyi bildi¤im bir yerdi buras›, bu dünya... Ben de öyleydim... Hiç tan›mad›¤›m biri gibi hissediyordum kendimi... Ve sanki kendimi hiç olmad›¤› kadar iyi tan›yordum... Bu bendim, peki art›k epey gerilerde b›rakt›¤›m o kifli kimdi? Hiç bilmedi¤im bir duygunun önünde boyun e¤mifl, ama sanki daha önce hiç tatmad›¤›m bir özgürlü¤e kavuflmufltum... Bizden baflka kimsenin kalmad›¤› o pansiyonun odalar›ndan birinde onunla nas›l seviflmeye bafllad›¤›m›z› da hat›rlam›yorum... Bildi¤im, sadece okyanusta bir damla oldu¤umdu. Ama ayn› zamanda okyanusun kendisiydim... Sanki onunla de¤il de, y›llar önce yitirdi¤im bir parçamla sevifliyor gibiydim... Ona her dokunuflumda y›llar önce koptu¤um yeri hissediyordum... Sanki Tanr›’n›n beni terk etti¤i yerdi öptü¤üm her yeri... Sabah›n oluflunu önce onun gözlerinde gördüm... Bugüne dek dalg›nl›¤›m ve yan›lg›lar›m yüzünden yitirdi¤im her sevgi onun alt›n gözlerindeki yans›malarda bir görünüp bir kayboluyordu... Sanki içimden bir ses, onu flu an hiç b›rakma, ne olacaksa ya flimdi olacak, ya da bir daha asla olmayacak, diyordu... Ya flimdi ya da asla... Onun gözlerinde bir görünüp bir sönen o alt›n ›fl›klar belki de benim geriye dönüflsüz bir yola girdi¤imi iflaret ediyordu... Bacaklar›n›n aras›ndan bir inci gibi süzülen suyu içtikten sonra yeniden onun gözlerine bakt›m. ‹çinde bugüne kadar kaybetti¤im tüm sevgilerin ›fl›¤›n› gördü¤üm o yans›malar art›k kaybolmufltu. Ama belki de yaln›z bana görünen o ›fl›¤› hiçbir zaman akl›mdan ç›karamayacakt›m. O an beni hafifçe üzerinden iterek yataktan kalkt› ve telafll› bir sesle, benim ifle gitmem laz›m, toplant›m var, diyerek h›zl› h›zl› giyinmeye bafllad›... ‹flte geceden bu yana ilk kez o an akl›ma sen geldin... seni flimdi bana çok yabanc› gibi görünen o eski benli¤imle birlikte kendi gurbetimde b›rakm›flt›m... Belki de ne sana ne de o eski benli¤ime bir daha geri dönemeyecektim... Uzakl›¤›n bana hiç bu kadar ac› vermemiflti... Ne zaman o alt›n gözlerdeki yans›malar› gördü¤ümü hissetsem, orada senin bir kaybolup bir görünen sevgini hissedecektim en çok... Sevgin de bana hep ayn› fleyi söyleyecekti: Ya flimdi ya da bir daha asla... KABATAfi lerine s›¤›nm›flt›... Bu koyu yaln›zl›¤›mdan s›yr›lmak için, birazdan onun yan›na oturmay›, onunla bir iki duble bir fley içtikten sonra birlikte Ada’daki pansiyonlardan birine gidip, belki de bir daha hiç duyamayaca¤›m o sesle seviflmeyi hayal ediyor, senin bu geceyi bensiz bir bafl›na hangi duygular içinde geçirece¤ini ve kaderimin üzerime kapanan kap›lar›n› düflünmemeye çal›fl›yordum. Birden boynumdan afla¤› iki kol uzand›. ‹ki narin el gö¤sümde birleflti... Her yeri geçmifl baharlardan kalma han›meli kokular› sard› bir anda... Merak etme, ben buraday›m, dedi ›fl›kl› bir ses. Bir an öyle kald›k. Bir an diyorum, ama bana sonsuzlu¤u hat›rlatm›flt›. Kaderimin kap›lar› ard›na kadar aç›ld› ve bir anda kendimi bir odada y›llarca unutulduktan sonra hat›rlan›p d›flar›ya ç›kart›lan küçük bir çocuk gibi, beklemedi¤im bir mutlulu¤un sald›r›s›na u¤ram›flças›na savunmas›z hissettim ve ne diyece¤imi bilemedim, kalakald›m. Sonra gelip yan›ma oturdu. Öyle yo¤un bir ›fl›k yay›l›yordu ki ondan yüzünü göremedim önce. Hayat›ma giren, ama dalg›nl›¤›m ve yan›lg›lar›m yüzünden yitirdi¤im insanlar›n bütün hat›ralar› sakl›yd› sanki bu ›fl›kta. S›n›rlar› belli olmayan bir imge hayaletiydi sanki ve ben bu hayalete do¤ru çekiliyordum. Ondan bana yans›yan ›fl›k biraz olsun azal›nca çok derinlerimde sakl› duran gizli bir burukluk yand› ve hemen söndü. Bir daha o buruklu¤u hiç hissetmedim. Onu çok fazla özlemifl olmam›n içimde yaratt›¤› küçük bir depreme yordum bunu. Ve hemen, iflte bekledi¤im buydu, dedim kendime. Gözleri t›pk› kaderimin kap›lar› aç›ld›¤›nda daha önce hiç görmedi¤im renkleri tafl›yan o günefle benziyordu. Binlerce renk ve asl›nda hiç biri de¤il... ‹çti¤im bir flifle kanya¤a ra¤men titremeye bafllam›flt›m. Acemi, mutlulu¤a hiç haz›r olmayan ve ac›mas›zl›¤› hiç bilmeyen bir çocu¤un titreyifline benziyordu bu titreyifl. Bu halimi fark etmesin diye konuflmaya çabalad›m çaresizce. Sesim sevinçten a¤lar gibi ç›kt›: “Ne zaman geldin, son vapur geleli çok oldu, görmedim ç›kt›¤›n›...” “Nas›l görecektin, beni hiç tan›m›yorsun ki... Ama ben seni foto¤raflar›ndan tan›yorum. Epey oldu geleli biliyor musun? Burada, birkaç masa arkanda oturuyordum. Arkana bir kez bile dönüp bakmad›n...” Arkamda m› oturuyordun, diye sordum garip bir flaflk›nl›kla... Evet, dedi gülümseyerek, seni seyrediyordum, yan›na daha önce gelecektim, ama beni bekleyiflini, vapurdan inen yolculara ben miyim, diye bakman›, çay›na kanyak koyup içiflini izlemek o kadar çok hofluma gitti ki, yan›na hemen gelmek istemedim, belki de bir daha böyle bir fleyi hiç yaflayamam diye dü- YAZAR KABATAfi YAZAR 56 an önce tan›mak istiyor ve t›pk› benim gibi, ne olacaksa olsun diyerek, kendi zaman›ndan ç›k›p bir baflka zamana benimle birlikte geliyordun... Ada’ya geldi¤imde günefl batmak üzereydi. Yaz bitti¤i için Ada çoktan boflalm›flt›. Hüzünlü bir sakinlik vard› ortal›kta. ‹çimdeki o tatl›, o ac›tmayan melankoliye çok uygun düflüyordu bu sakinlik... K›y› boyunca uzanan kahvelerden birine oturdum. Kahvelerde sadece yaz k›fl Ada’da yaflayan bir iki yafll› Rum ve buradaki inflaatlarda çal›flan ve durmaks›z›n canlar› s›k›lan inflaat iflçileri vard›. Kahvelerin aras›na s›k›flm›fl Rum meyhanesi yaklaflan k›fla inat dükkân›n› kapatmam›fl, üzerine Barbo’nun Yeri yazan morlu, sar›l› ›fl›klarla bezenmifl tabelas› üflümüfl, sinmifl, geri çekilmifl, ama yine de içinde eski bir umut tafl›yan bir melankoliyle gülümser gibiydi... Yan›ma gelen garsona bir çay söyledim. Biraz içtikten sonra henüz yar›lad›¤›m cep kanya¤›mdan üzerine biraz ilave ettim. Çayla kanya¤› kar›flt›r›p içerseniz, güz yaln›zl›¤›n›z ya daha da koyulafl›r, ya da ans›z›n yaflanmadan geçmifl eski bir yaz mevsimine düfllerinizden bir yol açar ve içinizi kimsesiz bir mutlulukla yak›p kavurur. Ne ac› ve ne güzeldir gelip gelmeyece¤inden çok emin olamad›¤›n›z birini büyük bir özlemle beklemek... Yanaflan vapurlardan inen yolcular›n aras›nda ona benzeyen birini, benzemekle kalmay›p asl›nda o olan bir yüzü görebilmek için delice bir susuzlukla ve hiç b›kmadan karanl›¤›n içinde birer birer kaybolan insanlar› seyredip durmak ne güzel ve ne ac›d›r... ‹ki vapur gelip yanaflm›fl ve yolculu¤unu güzün karanl›¤›na b›rak›p gitmiflti... O henüz yoktu... Sahi o kimdi, nas›l biriydi, yüzü daha önce tan›d›¤›m, bildi¤im kime benziyordu... Belki de benim için hep bir giz olarak kalacakt›. Hiç gelmeyecekti. Hatta bir daha sesini bile duymayacakt›m. Sesini duydu¤umda o garip, o uzak iklimlere yolculuk yapamayacakt›m. Yine bildi¤im hayat›ma geri dönecektim ve o büyük terk edilifl duygusu içimi ac›tmaya devam edecek, kaderimin kap›lar› bir daha aç›lmamak üzere kapanacak, o kap›lardan içeri s›zan ve yaflanmadan geçmifl bir yaz›n daha önce hiç görmedi¤im renklerde ›fl›klar saçan güneflini bir daha hiç göremeyecektim... Kim bilir gelen kaç›nc› çay›ma fliflenin dibinde kalan kanya¤›m›n son yudumlar›n› da koydum. Bu içti¤im art›k beni o eski yazlara de¤il, güzün o gerçek, o s›ms›k› yaln›zl›¤›yla göz göze getirmiflti. Ne yaparsam yapay›m bu yaln›zl›ktan kaç›fl mümkün de¤ilmifl gibiydi. Meyhaneci Barbo mekân›n› kapatmam›fl, ama d›flar›daki ›fl›klar›n› söndürüp, içeriye geçerek, masas›ndaki içkiye ve eski yazlar›n an›lar›yla dolu olan düfl- 57 58 TA AA KK ! tad›r. Semih Sayg›ner’in 3 bant’tan 3 kat daha zor diye nitelendirdi¤i snooker, zaman zaman flans faktörü rol oynasa da neredeyse satranç kadar stratejiye dayal›d›r. Steve Davis, Jimmy White, Stephen Hendry, Ronnie O’Sullivan gibi usta isimlerle birlikte an›lan snooker’a son dönemlerde Türkiye’de de ilgi artmaya bafllam›flt›r. Oyuncular›n kas ve sinir uyumunun oldukça geliflkin olmas›n› gerektiren bilardoda, di¤er spor dallar›na nazaran, belki de özünde soylular›n oyunu oluflundan kaynaklanan, daha kendine özgü “centilmen” bir durufl vard›r. Türkiye’de daha çok kahvehanelerde yayg›nlaflm›fl olmas›na ra¤men “centilmen” yaklafl›m›n› muhafaza etmeyi baflarm›flt›r. Seyirciler karfl›laflmalar› oyuncular›n konsantrasyonunu bozmamak için büyük bir sessizlik içinde takip ederler. Desteklenen oyuncu zor bir say› kazand›¤›nda ç›lg›nca alk›fllanmaz, tezahüratlar yap›lmaz. Hatta be¤eni ifadesi olarak parmak fl›klatmak ya da rakip oyuncuysan›z istekan›z› birkaç kez hafifçe yere vurmak yeterlidir. fians eseri al›nan say›lar için rakip oyuncudan özür dilenir. Resmi karfl›laflmalarda gömlek, yelek, papyon kravat gibi özel, fl›k k›yafetler giyilir. Bilardo’nun ekipmanlar› da oldukça özeldir. Örne¤in bilardo masas› arduvaz levha üzerine çuha gerilerek haz›rlan›r. Levhan›n kal›nl›¤› 40-50 milimetredir. Arduvaz›n tercih edilme sebebi kolay bileylenmesi ve ›s›ya dayan›kl›, esnek olmas›ndand›r. Levha alt›nda termostatl› bir ›s›t›c› bulunmaktad›r ve yaklafl›k 25 dereceye kadar ›s›t›l›r. Çuha çok ince dokunmufl tiftikten veya en iyi kalite yünden yap›l›r. Her gün düzenli olarak yumuflak bir f›rça ile temizlenmesi gerekir. Bilardo topunun da kendine has bir tarihi vard›r. Önceleri tahtadan, kilden imal edilen bilardo topu için bir dönem ne yaz›k ki fildifli kullan›lm›flt›r. Daha sonra sa¤duyunun galip gelmesi sonucu bu do¤aya zarar veren uygulamadan vazgeçilmifl ve teknolojinin de geliflmesiyle “s›k›flt›r›lm›fl k⤛t” diyebilece¤imiz, nitroselüloz ve farkl› plastik çeflitlerinden yararlan›lan bir yöntem kullan›lmaya bafllanm›flt›r. Masa ve top d›fl›nda istekalar›n yap›m›nda kullan›lan a¤aç, tebeflirin yap›m›nda kullan›lan malzeme de önem tafl›r. KABATAfi Bir Zeka Oyunu B ilardonun geçmiflten günümüze geçirdi¤i evrim ile ilgili kesin tarihler saptamak mümkün de¤ilse de bilardoya benzer oyunlarla ilgili ilk bulgulara, M.Ö. 4. yüzy›lda yaflam›fl Anarcharsis isimli Yunanl› bir gezgin filozofun yaz›lar›nda rastlan›r. Ayr›ca M.Ö. 2. yüzy›lda ‹rlanda kral› Catkire More'un pirinçten yap›lm›fl 55 top ile ayn› malzemeden üretilmifl masa ve istekalar b›rakt›¤› da yaz›l› kay›tlarda yer almaktad›r. Modern bilardoyu oluflturan materyaller ve kurallar as›l olarak 15. ve 16. yüzy›llarda flekillenmifltir. Milos Forman’›n 1984 y›l›nda sekiz oskar kazanan filmi Amadeus’ta, Mozart’› bir bilardo masas›n›n bafl›nda beste yaparken gösteren sahne de ünlü besteciyi filmi seyredenlerin ak›llar›na o haliyle kaz›m›flt›r. Tom Cruise ve Paul Newman’›n bafl rollerini paylaflt›¤›, Martin Scorsese’in unutulmaz filmi Paran›n Rengi ise yeflil çuhay› beyaz perdeye tafl›yan bir baflka görsel flölendir. Amerikan bilardosu, Rus bilardosu, ‹talyan bilardosu, ‹ngiliz bilardosu gibi farkl› milletlerin farkl› stillerine dayal› çeflitleri olan bilardo, temelde cepli (pocket-pool) ve cepsiz olarak ikiye ayr›l›r. Cepsiz masada oynanan ve karom ya da karambol olarak adland›r›lan türünün en yayg›n olan çeflitleri 3 top ve 3 bant olarak adland›r›lanlard›r. Bu oyun eskiden sadece göz karar› oynan›rken, büyük üstat Raymond Ceulemans'›n buldu¤u diamond sistemiyle matematiksel bir hesaba da dayand›r›lm›flt›r. Bilardo oyununun Türkiye’de de en çok tercih edilen ve sevilen türü 3 top ve 3 bant’t›r. Dünyada genellikle sarayl›lar›n, asillerin, aristokratlar›n sporu olarak kabul gören bilardo, Türkiye’de daha çok kahvehane tarz› alanlarda varl›k gösterebilmifl ve 1930’lu y›llardan itibaren gençler taraf›ndan büyük ilgi görmüfltür. Sunay Ak›n’›n dokunakl› dizelerinde “Trafik kazas›nda kaybedince anne ve babas›n›, ç›kmaz oldu bilardo salonundan, üç topun birbirine inceden dokunmas›nda ustalaflt›, s›cac›k... üç top; anne, baba ve çocuk.” diyerek söz etti¤i, 3 bant ustas› Semih Sayg›ner, birçok dünya flampiyonlu¤u kazanarak Türkiye’nin ad›n› bilardo sporu alan›nda tüm dünyaya duyurmufltur. Türkiye Bilardo Federasyonu 1993 y›l›nda kurulmufltur. Federasyon öncesi aç›lan salonlar, Türkiye Kahveciler ve K›raathaneciler Federasyonu’na ba¤l› olarak çal›flmaktad›r ve say›lar› 70-80 bini bulmaktad›r. Cepli bilardo türünün en yayg›n› Amerikan bilardosudur. Renkli toplar› ceplere att›ktan sonra masan›n hâkimi olarak “beyaz” topun sona kalmas›, bu oyunun ›rkç› göndermeleri oldu¤una dair ithamlarda bulunulmas›na sebep olmufltur. 3 top ya da 3 bant’a göre oynanmas› daha kolay olan ve 8 top, 9 top, 14+1 gibi çeflitleri olan Amerikan bilardosu Türkiye’de de oldukça yayg›nd›r. Bununla birlikte “snooker” cepli bilardo türünün bir di¤er çeflidi olsa da oynanmas› en zor olan bilardo oyunudur. Asl›nda karambol ile pool kar›fl›m› olan ve ‹ngilizlerin di¤er bilardo oyunlar›ndan s›k›ld›klar›ndan dolay› icat ettikleri rivayet edilen snooker için, bilardo tabanl› zekâ oyunu ifadesi de kullan›lmak- HOB‹ HOB‹ KABATAfi B‹LARD OYUNCULARIN KA SV OLMASINI GER E S‹N‹R EKT‹ REN UYUM NAZARAN, BELK‹ DE ÖZÜN DE S B‹LAR UNU N A O A N L , K D D AHA KE N KAYNA ND‹N YLULA ODA OL EÖ ZG RIN , D‹⁄ DUK Ü “ OY ER ÇA CE NT UNU SP G IL M O O E N LU R ” fi B O A . N RIN ‹ DIR K R A A ‹fi L EL DAL DAN Ufi V R UN DU IR 59 HTC’N‹N YEN‹ CEP TELEFONU S710 TÜRK‹YE’DE SHARP’A ÖZEL ‹NCEL‹K TEKNOLOJ‹ KABATAfi Sharp flimdiye kadar üretilmifl olan en ince LCD televizyonu üretmeyi baflard›. Sharp Japonya'da X serisi bir LCD televizyon tan›tt›. Bu LCD televizyonun öne ç›kan taraf› ise inceli¤i: 3.44 santimetre. Sharp'›n verdi¤i bilgiye göre dünyan›n en ince LCD televizyonu 37, 42 ve 46 inç boyutlar›nda piyasaya sürülecek. Bunun yan›nda tüm modeller Full-HD çözünürlü¤ü olan 1920 x 1080 pikseli destekliyor ve 2000:1 kontrast oran› sunuyor olacaklar. Verilen bilgiye göre ayd›nl›k derecesi metrekare bafl›na 450 kandela. Bunun d›fl›nda cihazlar üç HDMI ba¤lant›s› ve bir DVI girifline sahip olacaklar. 60 XBOX ULTIMATE GEL‹YOR Microsoft ünlü oyun konsolu Xbox’›n yeni sürümünü haz›rl›yor. Böylece Xbox, PS3 ve Wii aras›ndaki büyük konsol savafl› yeniden bafll›yor. Microsoft sonbaharda ünlü oyun konsolunun yeni sürümünü Xbox Ultimate’i pazara sunacak. Al›nan bilgilere göre bu sürüm PS3 ile ciddi anlamda rekabet edebilecek. ‹lk teknik detaylar ise flöyle: HDMI ara yüzü üzerinden Full-HD (1080 p), WLAN, HD-Sound, bir HD-DVD sürücü ve 320 GB büyüklü¤ünde bir sabit disk. 65 nm üretim süreci sayesinde Xbox Ultimate daha az ›s› oluflturacak ve böylece daha basit bir so¤utma sistemi ile gelecek. Bu durum oyun konsolunun neredeyse sessiz olaca¤› anlam›na geliyor. Bunun d›fl›nda bir IPTV hizmeti de cihaza entegre edilecek. Bu sayede kullan›c›lar internet üzerinden televizyon seyredebilecek. HTC'nin yeni model cep telefonu, kayarak aç›lan, klavyeli S710 Türkiye pazar›nda sat›fla sunuldu. Windows Mobile 6.0 iflletim sistemi üzerinde çal›flan S710, daha zengin ara yüzler sunuyor. Kolay tafl›nabilir, hafif ve kompakt tasar›ma sahip cihaz›n klavyesi, kullan›c›n›n h›zl› ve kolay bir biçimde e-posta ve mesaj yaz›p gönderebilmesine olanak tan›yor. Wi-Fi ve Bluetooth gibi farkl› ba¤lant› seçenekleri de sa¤layan S710, internette rahat gezintiye ve web sayfalar› aras›nda rahatl›kla dolaflmaya da olanak tan›yor. S710 ile ayr›ca Microsoft Office uygulamalar› ile belgeler ve PDF dosyalar› görüntülenebiliyor. Direct Push ile an›nda e-posta al›nabiliyor ve Windows Live ile arkadafllarla sürekli iletiflimde kal›nabiliyor. 2.0 megapiksel kamera ile yüksek kalitede resim ve video çekebilen HTC S710 üzerindeki 2.4 inç geniflli¤e sahip ekran›yla da resim ve videolar rahatl›kla izlenebiliyor. 62 KABATAfi GEZ‹ KABATAfi SANTORINI GEZ‹ KÜLLER‹NDEN DO⁄AN GÜZELL‹K ANT‹K ZAMANLARDA MEYDANA GELEN BÜYÜK VOLKAN‹K PATLAMA SONUCUNDA BUGÜNKÜ KRATER GÖRÜNTÜSÜNE SAH‹P OLAN SANTOR‹N‹’N‹N KIZGIN LAV VE TÜFÜN ALTINDA KALAN YERL‹ HALKI ‹Ç‹N BU HAZ‹N B‹R SON OLMUfiTUR. ANCAK BUGÜN GEREK BENZERS‹Z CO⁄RAF‹ fiEKL‹YLE GEREK KATILAfiMIfi TÜFLER‹N ALTINDA B‹NLERCE YIL ÇOK ‹Y‹ KORUNMUfi ARKEOLOJ‹K KALINTILARIYLA SANTOR‹N‹’N‹N DÜNYADA Efi‹ BENZER‹ YOKTUR. D 63 flan bir koleksiyon sunmaktad›r. Burada bulunan freskler, orijinallerinin üç tanesi d›fl›nda tümünün Atina’ya tafl›nm›fl olmas› nedeniyle birer kopyadan ibarettir. 50 kilometrelik bir çevre yolu, adan›n gezilmesini sa¤lamaktad›r. Adan›n en güzel yeri baz›lar› kayadan oyulmufl olan evleri ve yamaçlara as›l› kalm›fl gibi duran kiliseleriyle Oia’d›r. Buradan, koyun yamaçlar taraf›ndan neredeyse kapat›l›yor olmas› sebebiyle, volkan kraterinin flekli hakk›nda fikir edinmek mümkün olmaktad›r. Santorini’nin bir özelli¤i de geleneklere göre her evin kendisine ait bir kilisesi bulunmas›d›r. Bu nedenle bu küçük ada üzerinde 800’den fazla kilise bulunmaktad›r. Ada merkezinde, bir yükseltinin üstünde yer alan ve kuruluflu çok eski zamanlara dayanan Bizans ve Venedik flehri Pyrgos ve yerel tarzda yap›lm›fl evleri bulunmaktad›r. Güneybat›s›nda ise birçok koyun yan› s›ra siyah volkanik kumdan oluflan ve k›rm›z› yamaçlarla çevrelenen Red Beach’i bulmak mümkündür. Kameni Adalar›’na düzenlenen tekne gezilerini kesinlikle kaç›rmamak gerekir. Bu gezilere kat›lmak için sa¤lam yürüyüfl ayakkab›lar›n›n bulundurulmas› önerilir, zira siyah volkanik çak›llar ayaklar› yakabilmektedir. Santorini, plajlar›yla ün yapm›fl bir Yunan adas› de¤ildir. Bununla birlikte adan›n etraf›ndaki irili ufakl› plajlardaki siyah volkan kumunda günefllenmenin ayr›cal›¤› da baflka bir adada bulunmaz. Limandan kalkan mini tur botlar›yla kraterin ortas›ndaki adalara yap›labilecek günübirlik turlar sayesinde s›cak flifal› sularda yüzebilme flans› da vard›r. Böylelikle Santorini’nin ilginç co¤rafi yap›s› da uzaktan görülmüfl olur. Yunan adalar›n› tan›tan birçok kartpostal›n üstünde ve kitab›n kapa¤›nda gösterilen beyaz badanal›, mavi pencere, kap› ve kubbeli yap› tarz› Santorini’ye aittir. Dolay›s›yla foto¤raf tutkunlar›n›n rahatl›kla bir iki rulo harcamadan dönemeyece¤i bir yer olacakt›r Santorini. En güzel foto¤raflar adan›n baflkenti olan Thira’n›n uçlar›ndaki yap›lardan çekilebilir. Volkan külü alt›nda binlerce y›l çok iyi bir flekilde korunmufl olan Santorini Adas›’n›n eski yerlilerinden kalma Akrotiri Harabeleri 3.600 y›l öncesindendir. Buradaki evlerden ç›kar›lm›fl rengârenk eski duvar resimlerini görmek için adadaki Thira Müzesi’ne gitmek gerekir. Thira Harabeleri’ndeki kal›nt›lar ise Akrotiri’ye oranla daha yak›n tarihtendir: tiyatro, agora, tap›nak gibi 2.800 y›ll›k antik Yunan ve Roma harabeleri ile daha genç Bizans harabeleri. Santorini, volkanik kayalar›n üzüm yetifltirmek için son derece uygun olmas› sayesinde flaraplar› ve özellikle yumuflak beyaz flarab› ile ün salm›flt›r. Üreticilere ödenecek az bir ücret karfl›l›¤› bunlar›n tad›na bakmak mümkündür. fiarap, bir yeralt› ma¤aras›nda bulunan Volcano fiarap Müzesi’ndeki 1600’lerden beri kullan›lan flarap yap›m› ile ilgili aletleri gezdikten sonra buradan da al›nabilir. fiarab›n yan› s›ra baflkent Thira’daki hediyelik eflya sat›c›lar› ve kuyumcularda da arad›¤›n›z her fleyi bulabilmek mümkün. Santorini’de bir restoran›n kalitesini, yemekleriyle beraber krater manzaral› olup olmad›¤› belirler. Tabi bal›k her yerde bal›k denilebilir ancak Santorini Krateri manzaras› eflli¤inde yenilmifl bal›k mönülü bir akflam yeme¤i, an›larda özel bir yere sahip olacak kadar doyumsuz olacakt›r. Santorini gece hayat› konusunda Mykonos’tan sonra ikinci s›rada gelir. Birbirine yürüyüfl mesafesi uzakl›¤›nda birçok e¤lence merkezi vard›r. Hem Santorini’yi hem de Mykonos, Samos gibi di¤er görülmeye de¤er Yunan adalar›n› ‹stanbul’dan uçakla ya da Kufladas› gibi Ege sahil kasabalar›ndan feribotla düzenlenen turlara kat›larak ziyaret etmek de mümkündür. KABATAfi KABATAfi GEZ‹ günkü krater görüntüsüne sahip olan Santorini y›l boyu 1 milyonun üzerinde turistten ve balay› çiftlerinden oluflan bir ziyaretçi ak›n›na u¤rar. Bu patlama k›zg›n lav ve tüfün alt›nda kalan yerli halk›n hazin sonu olmufltur, ancak bugün gerek benzersiz co¤rafi flekliyle gerek kat›laflm›fl tüflerin alt›nda binlerce y›l çok iyi korunmufl arkeolojik kal›nt›lar›yla Santorini’nin dünyada efli benzeri yoktur. Santorini Krateri’nin eflsiz gün bat›m› manzaras› her yaz Avustralya gibi uzak ülkelerden bile gelen birçok çiftin nikâh›na fon oluflturur. Milattan 3.500 y›l önce adan›n ilk sakinleri olan Minoanl›lar buraya, burada bulunan volkan›n fleklini temsil eden ve ‘yuvarlak’ anlam›na gelen Strogyle ad›n› vermifllerdir. Bu volkan, M.Ö. 1500 y›l›nda patlayarak Caldera ad› verilen ve 83 kilometrekare büyüklü¤ündeki alan› kaplayan bir krater oluflturmufltur. Bu felaketten sonra su yüzeyinin üstünde geriye sadece Santorini ve Aspronisi kalabilmifltir. Bu patlama esnas›nda oluflan dev dalga, Girit’e kadar ulaflm›fl ve Minos uygarl›¤›n›n sona ermesine neden olmufltur. Santorini ad›, Venedikliler’in adaya Aziz ‹rina ad›na verdikleri bir isimdir. Baflkent Thira muhteflem bir alanda bulunmaktad›r. Uzunlamas›na yay›lan flehirde ilgi çekici sokaklar, kemerler ve merdivenler bulunmaktad›r. Burada, yukar› flehri alt flehre ve burada bulunan iskeleye ba¤layan 600 basamakl›k bir merdiveni görmek mümkündür. Yokuflu ç›k›p inmek için teleferik ve kat›rlar kullan›lmaktad›r. Arkeoloji Müzesi, ziyaretçilerine volkanik küllerin alt›na gömülü bir flehrin keflfedildi¤i çok ilginç bir sit alan› olan Akrotiri’den gelen buluntulardan olu- GEZ‹ D uman gün geçtikçe giderek kal›nlaflt› ve hava rüzgârs›z oldu¤undan dolay› o kadar yükse¤e ulaflt› ki Girit, Naksos ve di¤er uzak adalardan görülebilir oldu. Geceleri bir atefl sütunu olufluyor ve deniz üzerinde baz› noktalarda k›rm›z›ms›, baz› noktalarda sar›ms› köpükler yüzüyordu. Duman bulutlar› bir araya gelerek Santorini’nin tümünü aniden kaplad›. Adal›lar bo¤ulduklar›n› sand›lar, soluyabilmek için ölesiye bir u¤rafl verdiler... Böyle hikâyelefltirmifl yazar Mahir Öztafl ‘So¤uma’ isimli roman›nda Santorini’nin kaderindeki en önemli olay›. Günümüzden 3.500 y›l önce volkanik bir patlama sonucu bugünkü fleklini alan ve ayn› zamanda Thira ad› verilen Santorini, Akdeniz'in en etkileyici adas›d›r. Adada bulunan volkan bugün bile aktiftir. Öyle ki, 80 derecelik s›cakl›kta buhar püskürtmektedir. Daha önceki patlamalardan kalan gri, siyah, kahverengi volkanik oluflumlar hâlâ izlenebilmektedir. Adan›n kalbi ise flu anda denizin alt›ndad›r. Bat› k›y›s› boyunca uzanan ve 120 metre yüksekli¤e ulaflan dik yamaçlar›n tepeleri ufak beyaz evlerle bezenmifltir. Do¤u’ya do¤ru yumuflamakta olan bu yamaçlar, burada yerlerini muhteflem kum ve çak›l plajlar›na b›rakmaktad›rlar. Antik zamanlarda meydana gelen büyük patlama sonucunda bu- 65 KAR‹KATÜR KABATAfi Yurdagün GÖKER 66