SAYI 11 Tüm Dergi

Transkript

SAYI 11 Tüm Dergi
KABATAfi
KABATAfiLILAR DERNE⁄‹ YAYIN ORGANIDIR SAYI:11
Prof. Dr.
NAC‹ KARAA⁄AÇ
> RIDVAN AKAR
> Prof. Dr. ENG‹N MER‹Ç
> ASTON MARTIN DBS
> OSMAN N‹HAT AKIN
> RED KIT
> EDMUND HILLARY
> KÜLLER‹NDEN DO⁄AN GÜZELL‹K
SANTORINI
ED‹TÖR
ED‹TÖRDEN KABATAfi
ZAMAN HIZLA AKIP GEÇ‹YOR…
4
Suat NAZARO⁄LU
Arkam›za dönüp bakt›¤›m›z zaman s›kça kulland›¤›m›z bir
cümledir bu: “Zaman h›zla ak›p geçiyor.” Genelde bir iç geçiriflle
sarfetti¤imiz bu cümle kimilerinde eski günlerin özlemini,
kimilerinde de bir fleylere geç kalm›fl gibi endifle uyand›r›r.
Gelip geçen bu zamanla birlikte h›zl› bir de¤iflim de yafl›yoruz.
Teknolojinin hayat›n her alan›na nüfuz etti¤i, bununla birlikte
iletiflim kanallar›n›n h›zla geliflti¤i bu günlerde maruz kald›¤›m›z
bilgi bombard›man› alt›nda de¤iflim tabii ki kaç›n›lmaz. Ama ne
yaz›k ki burada sözünü edece¤im de¤iflim olumlu seyretmiyor.
Belki de de¤iflim yerine dönüflüm kelimesi daha do¤ru ifade
edecek yaflad›klar›m›z›. Toplum olarak bir dönüflüm içindeyiz,
ulus devletinin, millet olman›n gereklerini art›k çok fazla
önemsemiyor gibiyiz. Sahip oldu¤umuz de¤erlerin öneminin
fark›nda de¤iliz sanki! Nice zorluklarla; efline az rastlan›r birlik
ve beraberlikle tüm dünyaya karfl› verilen askeri ve ekonomik
savafllarla bugünlere gelen Türkiye büyük bir dönüflüm içinde.
Ekonomik, siyasal, hukuksal ve sosyal yaflam h›zla afl›n›yor.
Bunlar›n her biri için sayfalarca yaz› yaz›p günlerce
konuflabiliriz. Tüm olaylar hepimizin gözleri önünde cereyan
ediyor. Bu flartlar alt›nda bizlere düflen sorumluluk; bu
dönüflümün, afl›nman›n önüne geçmek, de¤erlerimize sahip
ç›kmakt›r. T›pk› 100 y›ld›r verdi¤imiz mezunlar›m›z gibi.
Evet zaman h›zla ak›p geçiyor ama biz zaman› bofla
harcamayaca¤›z. Biz Kabatafl Erkek Lisesi mezunlar› ve
ö¤rencileri ça¤dafl, laik Türkiye’nin geliflimi ve korunmas› için
gerekli tüm mücadeleyi her flart alt›nda vermeye devam
edece¤iz.
> içindekiler
BEN‹M ZAMANIMDA KABATAfi ERKEK
22 L‹SES‹ ‹Y‹ OKULDU, fi‹MD‹ DE ‹Y‹ OKUL 32
8 ‹lhan Orhun
10 Recep Memifl
12 Kitap
14 Sinema
15 Spor
16 Müzik
17 Saat
18 Moda
19 Otomobil
20 Motosiklet
22 Söylefli: Prof. Dr. Naci Karaa¤aç
30 Oto Tan›t›m: Aston Martin DBS
KABATAfi M‹L‹TANI
32
38
40
46
48
50
52
54
58
60
62
66
40
ESK‹ HOCALAR YOK ARTIK
B‹R ‹HT‹MAL DAHA VAR,
48 O DA ÖLMEK M‹ DERS‹N.
50
EV‹NDEN UZAK YALNIZ B‹R KOVBOY
KÜLLER‹NDEN DO⁄AN GÜZELL‹K:
62 SANTOR‹N‹
Söylefli: R›dvan Akar
Klasik: 1959
Söylefli: Prof. Dr. Engin Meriç
Prof. Dr. Özcan Köknel
Sahibi:
Portre: Osman Nihat Ak›n
Yay›n Kurulu:
Çizgi Roman: Red Kit
Tarih: Edmund Hillary
Cezmi Ersöz
Hobi: Bilardo
Teknoloji
Yay›n Direktörü:
Prof. Dr. Ayd›n AYBAY
Hakk› DEVR‹M
Cahit KOCAÖMER
Prof. Dr. Özcan KÖKNEL
Oktay TUNCER
Hilmi YAVUZ
Suat NAZARO⁄LU
Görsel Yönetmen:
Nevzat ALBAYRAK
Foto¤raf Editörü:
Necat NAZARO⁄LU
Yaz› ‹flleri:
Gezi: Santorini
Yay›n Türü:
Karikatür
Kabatafll›lar Derne¤i Ad›na
‹lhan ORHUN
Burak YURDANUR
Alp ARSLAN
Yerel Süreli.
‹ki ayda bir yay›mlan›r.
YAPIM
Ortak ‹letiflim Tan›t›m Paz. Ltd. fiti.
Ö¤retmen Haflim Çeken Cad. Ceceli ‹fl Merkezi
No: 15 Kat: 3 Fulya - fiiflli / ‹stanbul
Tel: (0212) 211 57 90 pbx
Genel Müdür:
Reklam Grup Baflkan›:
Reklam Rezervasyon:
Suat NAZARO⁄LU
Nur ALTI
Tel. : (0 212) 211 57 90 pbx
Faks : (0 212) 211 59 51
[email protected]
www.ortakiletisim.com
Bask›:
Umur Bas›m ve K›r.
San. ve Tic. A.fi.
Tel: (0 216) 420 04 00
Kabatafll›lar Derne¤i
Ç›ra¤an Cad. No: 124 C Kap›s›
Ortaköy / ‹stanbul
Tel: (0 212) 260 93 89
Faks: (0 212) 260 63 33
www.kabataslilar.org
[email protected]
Kabatafl Dergisi, Kabatafll›lar
Derne¤i ve Ortak ‹letiflim Tan›t›m
Paz. Ltd. fiti. taraf›ndan T.C.
yasalar›na uygun yay›mlanmaktad›r. Kabatafl Dergisi’nde
yay›mlanan yaz›, foto¤raf, illüstrasyon ve konular›n her hakk›
mahfuzdur. ‹zinsiz kullan›lamaz,
kaynak gösterilerek al›nt›
yap›labilir.
Kabatafl Dergisi, Kabatafll›lar
Derne¤i’nin ücretsiz yay›n›d›r.
Y›l - 4 • Say› - 11 • Mart - 2008
100 YILLIK SERÜVEN
De¤erli Kabatafll›lar,
BAfiKANDAN KABATAfi
‹lhan ORHUN
8
Kabatafll›lar
Derne¤i
Baflkan›
Y›l 1908, aylardan fiubat, okulumuzun kurulmas› ile ilgili
padiflah›n onay› ve bafllayan 100 y›ll›k bir serüven.
Nice 100. y›llara diyece¤imiz bir tarih diliminin ilk 100. y›l›
bitiminde, so¤uk ve karl› bir fiubat gününde, An›tkabir’de
Atam›z›n huzurunday›z, ona sayg›m›z›, sevgimizi, kurdu¤u laik
ve demokratik Cumhuriyetin koruyucular› ve sonsuza dek
gözeticileri oldu¤umuzu sunuyoruz.
Evet, 100. y›l›m›z tüm camiam›za hay›rl› olsun. Okulumuz
bugüne kadar oldu¤u gibi bundan sonra da Türk toplumunun
ilerlemesi için mezun etti¤i binlerce genç ile ilim, sanat, fen, ve
kültür dallar›nda hep önder olacak, gelece¤e ›fl›k tutacakt›r.
Derne¤imiz, tüm Kabatafl kurumlar› ile birlikte 100. y›l
etkinliklerimizin bir flölen havas›nda gerçekleflebilmesi için
azami gayreti göstermektedir.
An›tkabir ziyareti ve akflam›nda yap›lan balo ile bafllayan
etkinliklerimiz, okulumuz bahçesinde aç›l›fl›n› yapt›¤›m›z
“Kabatafl 100. Y›l An›t›”, hat›ra pullar›, ilk gün zarflar›, 29 Mart
tarihli, üzerinde okulumuzun resminin bulundu¤u Milli Piyango
bileti, bugüne kadar gerçeklefltirdi¤imiz baz› aktivitelerimizdir.
Y›l içinde buna benzer organizasyonlar›m›z, camiam›za yak›fl›r
tarzda devam edecektir.
De¤erli Kabatafll›lar, Tekrar tüm grubumuzun 100. y›l›n› kutlar,
nice 100. y›llara sa¤l›k, güzellik ve baflar›larla ulafl›lmas›n›
dilerim.
ÇA⁄DAfi EGEMENL‹K ANLAYIfiI
Kabatafl Erkek Lisesi’nin 100. y›l›n› coflkuyla kutluyoruz. Büyük önderimiz
Atatürk’ün miras› Türkiye Cumhuriyeti’nin ça¤dafl medeniyet seviyesinin
üzerine ç›kma ideali do¤rultusunda bilimsel geliflmeleri yak›ndan takip eden
ve uygulayan, her geçen gün baflar›s›n› ve etkinli¤ini art›ran bir e¤itim ve
kültür yuvas› olarak varl›¤›m›z› sürdürmekteyiz.
L‹SEDEN
KABATAfi
Ülkemizin medeniyet yar›fl›n› kazanabilmesi için en önemli geliflmeler
e¤itimde sa¤lanmal›d›r. Kabatafl Erkek Lisesi’nin e¤itim-ö¤retim anlay›fl› ve
oluflturdu¤u kültür ülkemizin di¤er kurumlar›na da örnek olmal›d›r.
10
Recep MEM‹fi
Kabatafl Erkek Lisesi
Müdürü
Günümüzde ülkelerin ça¤dafll›¤› e¤itim anlay›fl›yla do¤ru orant›l›d›r. Egemenlik
anlay›fl›, geliflmifl ekonomi ve bilimsel de¤erler üzerinden yürümektedir.
Geçmiflte, egemenlik anlay›fl› nüfus potansiyeli, askeri güç anlay›fl›na
dayal›yken günümüzde bu anlay›fllar›n yan› s›ra güçlü ekonomi ve geliflmifl
teknoloji ile uluslararas› rekabet gücüne dayal› piyasa ekonomisinden
geçmektedir. Di¤er bir deyiflle globalleflen dünyada iliflkiler ve buna ba¤l›
olarak ekonomik geliflmeler çok ortakl› hale gelmifl ve ülkelerin egemenli¤ine,
güçlülü¤üne, geliflmesine ve sayg›nl›¤›na müdahale etmektedir. Bütün bu
geliflmeler flüphesiz ki bilimsel geliflmeler ›fl›¤›nda elde edilen strateji ile
mümkündür. Temelinde e¤itim ve e¤itilmifl insan gücü bulunmaktad›r.
Konular› bu yönüyle ele ald›¤›m›zda Türkiye Cumhuriyeti’nin gelece¤inin
güçlü olmas› Atatürk’ün bizlere emanet etti¤i de¤erlerin bilimsel geliflmeler
›fl›¤›nda güçlendirilmesi ve gelifltirilmesi gerekmektedir. Bu yönüyle Kabatafl
Erkek Lisesi 100 y›ld›r yetifltirdi¤i ve yetifltirece¤i insan gücü ile ülkemize ›fl›k
vermeye devam edecek ve ›fl›¤› her zaman daha güçlü parlayacakt›r.
Sayg›lar›mla.
KAYBOLUfi fi‹‹RLER‹
Hilmi Yavuz
Yap› Kredi Yay›nlar›
K‹TAP
KABATAfi
HUZURSUZ RUHLAR
Tarkan Barlas
Everest Yay›nlar›
12
Tarkan Barlas ilk olarak,
2006 y›l›nda Everest
Yay›nlar› ‹lk Roman Ödülü’nü
alarak edebiyat dünyas›n›n
dikkatini çekti. Lanetli Oda
adl› roman›yla ödüle de¤er
bulunan Barlas’›n ikinci kitab›
Huzursuz Ruhlar, öykülerden
olufluyor. Daha önce çeflitli
dergilerde yay›mlanan
öyküler kadar, yazar›n ilk kez
bu kitapta okurla
buluflturdu¤u öyküler de var
Huzursuz Ruhlar’da. ‹nsan
olman›n huzursuzlu¤una dair
öyküler anlat›yor yazar.
Yolculu¤unuz süresince,
birbirleriyle kesiflen öyküler
ve bir öykünün yan karakteri
olmaktan s›k›l›p baflka bir
öyküde kahraman kesilen
tipler size efllik edecek.
MÜKEMMELL‹⁄‹N REHBER‹
Robin Sharma
Goa Yay›nlar›
Liderlik, performans ve
kiflisel geliflim konular›nda
dünyadaki en önemli
uzmanlardan biri olan Robin
S. Sharma, hukuk e¤itimi
görmüfl ve k›rk üç yafl›nda.
Kitaplar› k›rk dört ülkede ve
otuzun üstünde dilde
yay›mlanm›fl, yedi kitab›n
alt›s› uluslararas› çok
satanlar listesinde yer
alm›flt›r. Bu ünlü uzman,
baflkanl›k, yöneticilik ve
e¤itim hizmetleri veren
‘Sharma Uluslararas›
Liderlik’ flirketinin de
yöneticisidir. Yazar,
Mükemmelli¤in Rehberi'nde
hayat›n›z› yeni bir gözle
de¤erlendirmenize ve bu
yolla gerçek bir yaflam
deneyimine ulaflman›za
yard›mc› olacak ipuçlar›
sunuyor.
Hilmi Yavuz’un 70. yafl arma¤an›
olarak kendisine ithaf etti¤i 13. fliir
kitab› ‘Kaybolufl fiiirleri’ geçti¤imiz
günlerde Yap› Kredi Yay›nlar›’ndan
yay›mland›. Kaybolufl fiiirleri’nin en
dikkat çeken yanlar›ndan biri, ayn›
kelimelerin Türkçe, Arapça ve
Farsça kullan›mlar› yan›nda Bat›
dillerindeki karfl›l›klar›n›n yan yana
kullanmas›yla Do¤u ve Bat›
medeniyetlerine yap›lan at›flar.
Kitaplar›n› önceden belirledi¤i bir
konu üzerine infla eden ve seçilen
konunun ancak bu yolla, yani birkaç
fliir ile de¤il ancak bir kitapla daha
kuflat›c› bir biçimde verilece¤ini
düflünen Yavuz, Kaybolufl
fiiirleri’nde bu tavr›na, ayn› anlama
gelen kelimelerin Türkçe, Arapça ve
Farsça ve hatta Bat›
dillerindeki karfl›l›klar›n› kullanmak
suretiyle farkl› bir kuflat›c›l›k da
ekliyor. Kitap, üç bölümden
olufluyor: 'Kaybolufl', 'Gayb-olufl' ve
‘Üç Yar›m Sonnet'. ‹lk iki bölümde
yer alan fliirlerin hepsi ayn› dizelerle
bafll›yor: "bir insana b›rak›lm›fl olan
keder ve kelimelerin kalbi..."
MACERAYA IfiINLANMAK
‹STEYENLERE: JUMPER
14
TRIX & FLIX EURO 2008’E HAZIR
LUC BESSON’DAN B‹R AN‹MASYON DAHA
Ünlü Frans›z yönetmen ve yap›mc› Luc Besson 2006
y›l›nda çekti¤i "Arthur ve Minimoylar"›n ard›ndan
gönlünü iyice animasyona kapt›rm›fl olsa gerek ki,
flimdi de yap›m flirketi EuropaCorp arac›l›¤›yla 3-D
teknolojisiyle haz›rlanan bir animasyona daha imza
atmaya haz›rlan›yor. EuropaCorp’un film yap›m
haklar›n› sat›n ald›¤› "The Mechanics of the Heart"
adl› film Mathias Malzieu'nun ayn› adl› roman›ndan
uyarlanacak. Filmin yönetmenli¤ini Stephane Berla
gerçeklefltirirken, senaryo yazarl›¤›n› ve yard›mc›
yönetmenli¤i de kitab›n yazar› Mathias Malzieu
üstlenecek. Mathias Malzieu ayn› zamanda ünlü
Frans›z rock müzik grubu Dionysos’un
kurucular›ndan. 2010 y›l›nda tamamlanmas› beklenen
"Mechanics of the Heart" do¤du¤unda kalbinin
yerinde bir saat olan genç bir adam›n öyküsünü
anlat›yor. Kahraman›m›z her türlü duygudan kendini
korurken, aflktan kaçman›n olanaks›zl›¤›n› anlayacak.
Avrupa Futbol Federasyonlar›
Birli¤i UEFA Genel Sekreteri David
Taylor, UEFA'n›n geçen ay
düzenlenen 32. ola¤an
kongresinde, 2008 Avrupa
fiampiyonas›'n›n müthifl bir
turnuva olaca¤›n› belirtti.
Bafllamas›na üç aydan az bir
zaman kalan organizasyonun
tan›t›mlar› da devam ediyor.
Jamaika do¤umlu Amerikal› flark›c›
Shaggy'nin ''Like A Superstar'' adl›
flark›s›na bir video klip haz›rland›.
fiampiyonan›n maskotlar› Trix ile
Flix'in görüntülerinin yer ald›¤›
klipte, Trix ile Flix'in, turnuvaya ev
sahipli¤i yapacak olan ‹sviçre ile
Avusturya'n›n da¤lar›nda ve
stadyumlar›nda futbol topuyla
yapt›klar› gösterilere ve danslar›na
yer verildi.
CHAKVETADZE TAM GAZ
Paris'te düzenlenen Open Gaz de
France tenis turnuvas›n›n tek
bayanlar finalinde, turnuvan›n 1
numaral› seri bafl› raketi Anna
Chakvetadze, 7 numaral› seri bafl›
genç Macar rakibi Agnes Szavay'y›
6-3, 2-6 ve 6-2'lik 3 set sonunda
yenmeyi baflard› ve flampiyon oldu.
Bu sezon ilk kez bir turnuvada
flampiyonlu¤a ulaflan Anna
Chakvetadze, son üç buçuk y›ld›r
finale ç›kt›¤› hiçbir maçta yenilgi
yüzü görmedi. 20 yafl›ndaki
tenisçinin rakibi Macar Szavay, yar›
final maç›nda 4 numaral› seri bafl›
bir baflka Rus raket Elena
Dementiva'y› saf d›fl› b›rakm›flt›.
Anna Chakvetadze bu zaferle
kariyerinin yedinci WTA
flampiyonlu¤unu kazanm›fl oldu.
Formula 1'in patronu
Bernie Ecclestone,
sezonun ilk yar›fl›n›n
yap›ld›¤› Avustralya
Melbourne’deki saat
fark› ve s›cak nedeniyle
yar›fl›n izlenme
oranlar›n›n düfltü¤üne
ve kat›l›m›n az oldu¤una
dikkati çekti. Gerekirse
takvimden
ç›kar›labilece¤i
aç›klanan Melbourne
yar›fllar›n›n devam
edebilmesi için tek
flart›n yar›fl›n gece
düzenlenmesi olaca¤›na
de¤inen Ecclestone,
motor üreticileri ve
sponsorlar›n da bu
durumdan flikayetçi
oldu¤unu belirtti.
Ecclestone’un gece
yar›fl› hayali ise
Singapur’da gerçekleflti.
Formula 1'e tarihinde ilk
kez ev sahipli¤i yapan
Singapur'da, F1
tarihinin ilk gece yar›fl›
düzenlendi. Böylelikle
Formula 1’e yeni bir
soluk gelmifl oldu.
KABATAfi
Senaristlerin grevi nedeniyle ertelenmenin
efli¤ine gelen Oscar ödülleri bu y›l 80'inci
kez da¤›t›ld›. Los Angeles'da düzenlenen
geceye ''No Country For Old Men'' filmi
damgas›n› vurdu ve dört ödülün birden
sahibi oldu. "En iyi film" ve "En iyi
yönetmen" ödülünü kazanan filmin
oyuncusu Javier Bardem ise "En iyi
yard›mc› erkek oyuncu" ödülünü kazand›.
Filmi yöneten Joel ve Ethan Coen
kardefller ayr›ca "En iyi uyarlama senaryo"
ödülünün de sahibi oldu. 80'inci Oscar
töreninde "En iyi erkek oyuncu" ödülünü
"There Will Be Blood"daki rolüyle Daniel
Day Lewis kazand›. "En iyi kad›n oyuncu"
ödülü ise "La Vie En Rose" filmindeki rolü
ile Frans›z Marion Cotillard'›n oldu. "En iyi
senaryo" ödülünü "Juno" kazan›rken "En
iyi animasyon" filmi "Ratatouille" "En iyi
yabanc› film" ise Avusturya filmi olan "The
Counterfeiters" oldu. Ödüllerde, 1964
y›l›ndan beri ilk defa en iyi kad›n, erkek,
yard›mc› kad›n ve yard›mc› erkek dallar›n›n
tümünde Amerikal› olmayan oyuncular
Oscar’lara ulafl›rken, Marion Cotillard 1960
y›l›ndaki Simone Signoret'den sonra en iyi
kad›n oyuncu ödülünü kazanan ilk Frans›z
aktris oldu.
FORMULA 1’DE
‹LK GECE YARIfiI
SPOR
S‹NEMA
KABATAfi
OSCAR ÖDÜLLER‹ SAH‹PLER‹N‹ BULDU
Steven Gould'un ayn› adl›
kitab›ndan beyaz perdeye
uyarlanan filmin yönetmenli¤ini
daha önce The Bourne Identity ve
Mr. & Mrs. Smith filmlerinin de
yönetmenli¤ini yaparak aksiyon
tutkunu sinemaseverlerden tam
not alm›fl olan Doug Liman
üstlenmifl. Genetik anomali sonucu
istedi¤i zamana ve yere
›fl›nlanabilen genç bir adam›n
kendisini “Jumperlar” ile onlar›
öldürmeye yemin etmifl olanlar
aras›nda binlerce y›ld›r süren
amans›z bir savafl›n ortas›nda
bulmas›n› anlatan filmde Hayden
Christensen, Samuel L. Jackson ve
Diane Lane oyuncu olarak
karfl›m›za ç›kacak isimler aras›nda.
Soluk solu¤a bir macera filmi
izlemek isteyenlerin kesinlikle
kaç›rmamas› gereken bir film.
15
LED ZEPPELIN DÜNYA TURNES‹NE ÇIKACAK
Rock ça¤›n›n en etkili gruplar›ndan birisi olarak
adland›r›lan ünlü ‹ngiliz rock grubu Led Zeppelin’in
gitaristi Jimmy Page, Tokyo’da bas›na yapt›¤›
aç›klamada, Londra’da yapt›klar› etkinli¤in bir
dünya turnesine uygun düfltü¤ünü söyledi. Page,
bununla birlikte turneyle ilgili bir takvim vermeyi
reddederek, olas› turnenin, grubun vokalisti
Robert Plant’in projelerine ba¤l› oldu¤unu belirtti.
Page, Robert Plant’in zaman›n›n büyük bölümünü
alan ve kuflkusuz Eylül’e kadar sürecek bir projesi
oldu¤unu kaydetti. Led Zeppelin, önceki y›l
yaflam›n› yitiren ünlü yap›mc›, Atlantic Records'un
kurucular›ndan Ahmet Ertegün an›s›na Londra’da
düzenledi¤i konser için, 19 y›l aradan sonra ilk kez
bir araya gelmiflti.
HIZIN ANAHTARI: NIKE VAPOR
Koflu yapanlar için tasarlanan Triax Vapor 300, kavisli kadran›, ultra ince
ve hafif tasar›m› ile ne kadar h›zl› oldu¤unun sinyallerini veriyor. 300
turluk kronografl› Vapor 300, bombeli ekran, tek dokunuflta arka ayd›nlatma, kavisli poliüretan kay›fl, 100 metre suya dayan›kl›l›k, veri modu,
kiflisellefltirilebilir ekran, 5 bölümlü ara zamanlay›c›, alarm ve çift zaman
gibi özelliklere sahip. Spor tutkunlar›n›n vaz geçilmezi olmaya aday olan
Nike Vapor’un hem han›mlar hem beyler için farkl› modelleri mevcut.
HERMES CAPE COD HAYRANLIK
UYANDIRACAK
MÜZ‹K
16
Rock tarihinin en büyük sanatç›lar›ndan Marianne
Faithfull, ‹stanbul’da hayranlar›yla buluflacak. Film
senaryolar›n› and›ran yaflam öyküsüyle efsaneleflen
y›ld›z, dokunakl› flark›lar›n› “Songs of Innocence &
Experience” turnesi kapsam›nda bu kez ‹stanbul’daki
hayranlar› için seslendirecek. Marianne Faithfull,
“Broken English”, “Working Class Hero”, “Lucy
Jordan” gibi dillerden düflmeyen flark›lar›, oynad›¤›
filmler ve çalkant›l› hayat›yla gündemden düflmedi.
Faithfull, 1964’te Mick Jagger ve Keith Richards’›n
kendisi için besteledi¤i “As Tears Go By” adl› flark›yla
ün yapt›. Jagger ve Richards’›n yan› s›ra Brian Jones,
Bob Dylan, Burroughs, Ginsberg, David Bowie gibi
dünyaca ünlü sanatç›lar, bir yandan Marianne’nin
müzi¤ini etkilerken, di¤er yandan da ona ilham verdi.
60’l› y›llarda kitleleri peflinden sürükleyerek rock
müzi¤in ikonu haline gelen Marianne Faithfull, Mart
ay›nda Babylon’da ‹stanbul’lu rock severlerin
karfl›s›na ç›kacak.
GRAMMY’YE AMY WINHOUSE DAMGASI
50. Grammy müzik ödülleri, Los Angeles’da
düzenlenen törenle sahiplerini buldu. Geceye
damgas›n›, ABD’nin vize talebini geri çevirdi¤i,
Grammy’ye alt› dalda aday gösterilen ve befl ödül
kazanan ‹ngiliz flark›c› Amy Winehouse vurdu.
Sanatç›, ödül törenine Londra’dan uydu
ba¤lant›s›yla kat›ld›. Uyuflturucu ve alkol
sorunlar›yla bafl› dertte olan flark›c›n›n, kendi
ba¤›ml›l›¤› hakk›ndaki “Rehab” adl› flark› ise, y›l›n
flark›s› seçildi. Winehouse ayn› zamanda, y›l›n pla¤›,
y›l›n en iyi kad›n pop flark›c›s›, y›l›n en iyi yeni
sanatç›s› ve y›l›n en iyi pop albümü ödüllerinin de
sahibi oldu. Geceye damgas›n› vuran bir di¤er isim
ise ünlü rap flark›c›s› Kanye West oldu. West, en iyi
rap solo performans›, en iyi rap flark›s› ve en iyi rap
grup performans› dallar›nda ödül ald›. Bruce
Springsteen de en iyi rock flark›s› dahil üç ayr› ödüle
lay›k görülen bir baflka isim oldu. En iyi R&B dal›nda
ise Alicia Keys ödüle lay›k görüldü. The White
Stripes, Justin Timberlake, Carrie Underwood ve
Mary J. Blige’de ödül alan sanatç›lar aras›ndayd›.
Breil Milano’nun çarp›c› koleksiyonlar›na yeni ve fl›k alternatifler
eklendi. Markan›n kimli¤ini en iyi
yans›tan modeller yeniden
yorumlanarak Sedef
Koleksiyonu’nda sunuluyor.
Sedef Koleksiyonu için seçilen
Ergo, Wonder ve Globe modelleri,
ne istedi¤ini bilen, stili seven,
par›lt›l›, sofistike kad›nlar için
yeniden tasarland›. Sedef kadran seçimi ile çok yönlülük ve üstünlük tek bir
üründe birlefltirilirken, parlayan Swarovski
kristalleri zarif bir flekilde kadrandaki saat
indekslerinde ›fl›ld›yor. Farkl›l›¤›n› pembe
alt›n kaplama kullan›lan kasada da gösteren
saatler, beyaz deri kay›fllar›n› daha da ön
plana ç›kart›yor. Sedef Koleksiyonu,
tamam›yla beyaz bir görünümde aksesuar
kullanmay› tercih edenler için fl›k ve feminen bir seçim.
KABATAfi
KABATAfi
MARIANNE FAITHFULL ‹STANBUL’A GEL‹YOR
SAAT
HANIMLARIN YEN‹ ALTERNAT‹F‹:
BREIL MILANO SEDEF
KOLEKS‹YONU
Özgün tasar›mlar› ile hayranl›k uyand›ran
mücevher, ipek eflarp ve parfümleri ile
dikkat çeken Hermes’in
Cape Cod koleksiyonu,
Amerika’n›n do¤u
k›y›s›nda bulunan ünlü
tatil beldesi Cape
Cod’dan ismini alm›fl.
Hermes mücevher
koleksiyonlar›ndan ünlü
“çapa” bilezi¤inden
ilham al›narak Henri
d’Origny taraf›ndan tasarlanan ve paslanmaz çelik
kasas› olan model, zamanla
alt›n, p›rlanta ve çift tur
kay›fllar ile zenginlefltirilerek
genifl bir koleksiyon haline gelmifl.
Pembe, siyah veya grafit renklerde
krokodil kay›fl seçeneklerine sahip olan
Cape Cod 1,6 karat, 64 p›rlanta ile
süslenmifl. Kay›fl seçeneklerine uygunluk
sa¤layacak mavi, pembe veya gri sedef
kadran seçenekleri de olan Quartz
makineli modelin cam› da safir kristal.
17
AUDI R8 EVR‹M‹ DEVAM ED‹YOR
SARAR BU KIfi ISITACAK
Sarar, 2008 Sonbahar - K›fl Koleksiyonu'nda her zaman oldu¤u gibi tak›m elbiseler çeflit ve
kalite olarak çok güçlü. Mono kruvaze ceketler ve tak›mlar ön planda. Bu sezon, hem
kad›nlar hem erkekler için ifl yaflamlar›nda da, günlük hayatlar›nda da rahat etmeleri için
tasarlanm›fl olan tak›mlar klasik kesimlerden çok, vücudun formunu alan kal›plarda, kollar
ve etek boylar› biraz daha k›sa, renkler siyah ve beyaz›n vazgeçilmezli¤ini bir kez daha
ortaya koyuyor. Sarar, her sezon oldu¤u gibi 2008 Sonbahar - K›fl Koleksiyonu'nda da
vücut formlar› ve tercihlerdeki de¤ifliklikleri tasarlamaya devam ediyor.
Audi’nin süper spor otomobil s›n›f›na giriflini müjdeleyen R8 modelinin 500 HP’lik V12 TDI
motorla donat›lm›fl konsept versiyonu, bafl döndüren tasar›m›, üstün performansl› dizel motoru
ve üstün yürüyen aksam özellikleriyle ayn› zamanda R8 modelinin devam eden evrimi hakk›nda
önemli kan›tlar› bar›nd›rmas›yla dikkatleri üstüne topluyor. Mat gümüfl rengine boyal› olarak
tan›t›lan Audi R8 V12 TDI, öncelikli olarak arka cam›n›n alt›nda aç›k biçimde görülebilen turbo
dizel motoruyla ön plana ç›k›yor. ‹ki kez Le Mans flampiyonlu¤u kazanan Audi R10’un 5,5 litre ve
650 HP güç üreten dizel motoru temel al›narak gelifltirilen R8 V12 TDI konseptinin motoru,
asl›nda 2008 y›l›nda yollara ç›kacak Q7 V12 TDI modelinde kullan›lan motorla bire bir ayn›
özelliklere sahip olmas›yla da dikkat çekiyor.
18
Sonbahar/K›fl sezonunda
kaliteli kumafllar› ve fl›k
modelleri ile ön plana ç›kan
Lacoste, her zaman oldu¤u gibi
2008 y›l›nda da göz al›c› bir
katalog ile karfl›m›za ç›k›yor.
Özellikle baylar›n yeni trendi
olan “Club” giyim tarz›nda
y›llardan beri kreasyonlar›n›
sergileyen Lacoste, bu kez
pigmentli moleskin görünümlü,
yüzde yüz pamuklu
kumafllardan üretilen kabanlar,
pamuklu pöti pike görünümlü
gömlekler, kadife pantolonlar
ve süet ayakkab›lar ile bütünlük içerisinde.
HONDA’NIN YEN‹ F1 ARACI RA108
MUSTANG ‹LE BAKIfiINIZ DE⁄‹fiECEK
Mustang 2008 erkek günefl gözlü¤ü
koleksiyonunda yer alan tüm modeller
kendini farkl› hissetmek isteyen erkekler ile
bütünlefliyor. Spor ve fl›k tüm k›yafetlere
uyum sa¤layan çerçeveler de herkes arad›¤›
bir detay› buluyor. Kolay k›r›lmayan, ince,
hafif ve dünya optik standartlar›na uygun
kalitede üretilen gözlükler bu yaz›n gözdesi
olmay› hedefliyor. Günefl gözlü¤ü
modellerinin çerçevelerini moda ile
perçinleyen Mustang ile gözler daha anlaml›
bakacak. Koleksiyonda yer alan gri, sar›,
siyah, kemik, mavi, kahve saplar
çerçevelerin ana temas›n› oluflturuyor.
Honda F1 Yar›fl Tak›m›’n›n yenilenen yüzü
‹ngiltere Brackley’deki operasyon merkezinde
tan›t›ld›. RA108’in ilk defa gözler önüne
ç›k›fl›n› tak›m›n yeni yedek pilotu Alex Wurz
gerçeklefltirdi. Alex, RA108’i 300 yabanc›
medya mensubu ve misafirlerden oluflan
kalabal›k bir topluluk önünde Pitlane temal›
oditoryumun içine sürerek getirdi.
Honda, lansmanla birlikte spora adanm›fll›¤›n›
ve yeni tak›m›n kararl›l›¤›n›n alt›n› çizerek
2008 ve daha uzun vadedeki planlar›n› öne
ç›karm›fl oldu. Tak›m›n 2008 Formula
sezonuna iddial› girifli, üç kilit alanda önemli
bir evrimi gösterirken, araç tasar›m
felsefesindeki kademeli de¤iflime dikkat
çekiyor. Bu de¤iflim sürecinde de konseptten
lansmana kadar olan bütün süreç yeniden
de¤erlendiriliyor.
OTOMOB‹L
MODA
KABATAfi
LACOSTE fiIKLI⁄I
DEVAM ED‹YOR
‹skandinav tasar›m›n›n en iyi özelliklerini içeren
Volvo XC70, her bir ayr›nt›s›nda sade hatlar ve
ak›ll› ifllevselli¤e tam odaklan›larak haz›rlanm›fl.
Volvo XC70 kayak, snowboard veya uçurtma gibi
uzun nesneleri veya çanta ve çad›r gibi hacimli
eflyalar› rahatl›kla tafl›yabilmekte. Arka koltu¤u
40/20/40 oranlar›nda bölünen Volvo XC70’in iki
rahat koltu¤unun aras›nda bir kol deste¤i
bulunuyor. Bu kol deste¤i, gerekti¤inde yat›r›larak,
kayak ve snowboard gibi uzun nesnelere yer
açarken, otomobildeki di¤er 4 yolcunun da rahat›n›
bozmuyor. Volvo XC70’in arka koltuklar› ba¤›ms›z
olarak yat›r›larak düz bir yükleme alan› elde
edilirken, ön yolcu koltu¤unun s›rt› da tamamen
yat›r›larak sörf gereçleri gibi çok büyük yükler için
bile uygun bir yükleme esnekli¤i oluflturabiliyor.
Volvo XC70’in bagaj bölümünde, yüklerin
sabitlenebilmesi için alüminyum raylar ve hareketli
ba¤lant› noktalar› bulunuyor.
KABATAfi
VOLVO XC70 ‹LE MACERAYA HAZIRLANIN
19
HEL‹KOPTER M‹ MOTOS‹KLET M‹?
MOTOS‹KLET KABATAfi
‹talyan motosiklet ve helikopter üreticisi MV Agusta
F4 modelini yenileyece¤ini aç›klad›. Eski F4 modelinin
996 cc hacmindeki motoru yerine yeni RR modelinde
özel olarak 100 adet üretilen 190 beygir gücündeki 4
silindirli DOHC (üstten eksantrikli) F4 CC motorunun
standart olarak kullan›laca¤› belirtilmifl. ‹talyan üretici
motosikletle yapt›¤› testler sonucunda 312
kilometre/saat son h›za ulafl›ld›¤›n› “312” kodlamas›n›n
da buradan geldi¤ini ifade ediyor. Alüminyum flasinin
kullan›ld›¤› yeni 312 RR üzerinde yap›lan yenilikler
sadece motor baz›nda kalmam›fl, 6 vitesli flanz›man
gelifltirilmifl, debriyaj ve kalibre edilmifl
süspansiyonlar›n yan› s›ra önlerde 320 mm çap›ndaki
disk frenler de yenilenmifl. Farlar ve göstergeler
F4 CC modelinden al›nm›fl. Motosikletin 8.200 devirde
üretti¤i 124 NM tork ile eski (F 312 R) modelinin
yerine yap›lan (F 312 RR) nitelendirmesini hak etti¤i
görülüyor.
20
DUCATI 848 ASFALTA ‹ND‹
2008 MODEL YAMAHALAR ÇOK RENKL‹
Geçti¤imiz y›l MotoGP flampiyonlu¤unu ‹talyanlara
getiren Ducati’nin üretilece¤ini aç›klad›¤› ve lanse
etti¤i 848 modeli asfalta indi. Motosikletin V-Twin
motoru geliflmifl bir üretim teknolojisi olan vakum
teknolojisine dayal› die-cast yöntemi ile üretilmifl. 848
cc s›v› so¤utmal›, 90 derece aç›land›r›lm›fl, üstten
eksantrikli ve 8 supapl› motor denge aç›s›ndan tam
ortaya konumland›r›lm›fl. Fabrika verilerine göre
10.000 devirde 134 beygir güç, 8.250 devirde 86 NM
tork üretebiliyor ve 168 kilogram a¤›rl›¤a sahip.
Multifonksiyon LCD ekrandan h›z ve devir göstergeleri,
saat bak›m periyodunun tarifelendirildi¤i uyar› sistemi,
düflük ya¤ bas›nc› ikaz lambas›, ya¤ s›cakl›¤›, rezerv
depo kapasitesi, sinyal pozisyonlar› ve haf›zaland›r›lm›fl
h›z bilgileri takip edilebiliyor. 2 y›l ve s›n›rs›z kilometre
ile garanti alt›na al›nm›fl motosiklette elips fleklinde
gövdeye konumland›r›lm›fl gaz kolu bulunuyor.
Yamaha taraf›ndan yenilenen ve farkl› renk seçenekleri
ile motosiklet tutkunlar›na sunulan modeller 2008
sezonunda çok dikkat çekece¤e benziyor. Alt›n jant diye
tan›t›lan sar› renkli jantl› modelleri Avrupal› kullan›c›lar da
alabilecekler. Ayr›ca Yamaha kulland›¤› yeni renk
alternatiflerini birçok modelinde de uygulam›fl. Yeni
teknoloji s›v› so¤utmal› 124 cc tek silindir güç ünitesi ile
4 zamanl› en güçlü motor olma özelli¤ini ele alan
Yamaha, araçta 6 ileri flanz›man ve enjeksiyon sistemi
kullanm›fl. Deltabox flasi, alüminyum muz stili sal›ncak,
292 mm disk fren gibi özelliklerle donat›lan ve mavi-siyah,
k›rm›z›-beyaz, gri-siyah ve sar›-siyah renklerde sunulan
arac›n özellikle agresif görüntüsü oldukça göz al›yor.
PROF. DR.
NAC‹ KARAA⁄AÇ
FOTO⁄RAFLAR: MURAT ÖZBEY
Nas›l bir ö¤rencilik hayat›n›z oldu?
Ben iyi bir ö¤renciydim, en iyilerden biriydim. Liseye 13
yafl›mda yat›l› olarak bafllad›m. Çok yaramaz oldu¤um
için annem dayanamam›fl mahkemede yafl›m› büyütmüfller 5 yafl›mdayken ilkokula bafllatm›fllar. Dolay›s›yla küçük bafllad›¤›m için yat›l› okuyanlar›n ço¤u gibi
geldi¤im günler a¤lad›m. Oldukça s›k› bir flekilde ders
çal›flt›m ve soysal yönüm çok zay›ft›. Garip bir flekilde
ben Kabatafl’taki ö¤rencilik dönemimin ço¤unu hat›rla-
m›yorum. Çok kal›c› fleyler yok akl›mda. Fizik hocam›z
Vahit Bey’i hiç unutam›yorum. ‹brahim Bey’i unutam›yorum. Ben biraz fazla s›k›lm›fl›m ki mezun olduktan
sonra 15 y›l okula u¤ramad›m. Hatta nüfus k⤛d›m› almaya bile gitmemifltim. Sonra toparlay›c› bir arkadafl›m›z var ‹smail Özsürücü; lise bittikten sonra her ay Çiçek Pasaj›’nda toplan›rlarm›fl. Ben 15 y›l sonra onlar›n
aralar›na kat›ld›m. Sonra bir girdim, pir girdim. Hemen
dernekte çal›flmaya bafllad›m. Dernekte iki dönem baflkanl›k yapt›ktan sonra o arada vakfa geçtim, vak›fta
çal›flt›m. Son 15 senedir zaman›m›n önemli k›sm›n›
okulda, dernekte ve vak›fta geçirdim. Evim, iflim bir de
Kabatafl oldu hayat›m›n üç önemli parças›.
Kabatafl’a nas›l geldiniz? Kim yönlendirdi sizi?
Ben Ankara Nall›han do¤umluyum. O dönemde orada
lise yoktu. Bizim ya Ankara’da ya ‹stanbul’da okumam›z gerekiyordu. ‹lçede çok fazla Kabatafll› vard›. Hâlâ
benim orada bir dolu Kabatafll› arkadafllar›m, büyüklerim var. Benim ailemden de sekiz-dokuz kifli Kabatafl’ta
okudu. O¤lum Bar›fl Kabatafl’ta okudu. Yani biraz zorunluluktan oldu.
SÖYLEfi‹
1
954 Ankara do¤umlu olan Naci Karaa¤aç, Kabatafl Erkek Lisesi 1970 mezunlar›ndan. Lisenin hemen ard›ndan girdi¤i ‹stanbul Üniversitesi Cerrahpafla T›p Fakültesi’nden 1976 y›l›nda mezun olduktan
sonra yine ayn› fakültede akademik kariyerine devam
ederek, Nöroloji Ana Bilim Dal›’nda, uzmanl›¤a, doçentli¤e ve profesörlü¤e yükseldi. Kabatafl Erkek Lisesi’nin
çal›flkan ö¤rencilerinden ve Kabatafll› profesörlerden
olan Naci Karaa¤aç ile ö¤rencilik y›llar›ndan akademik
kariyerine, Kabatafll›lar Derne¤i ve Vakf›’ndaki çal›flmalar›ndan Türkiye’nin sa¤l›k sorunlar›na kadar uzanan bir söylefli yapt›k.
KABATAfi
BEN‹M ZAMANIMDA KABATAfi ERKEK L‹SES‹ ‹Y‹ OKULDU, fi‹MD‹ DE ‹Y‹ OKUL. B‹LG‹ AÇISINDAN ÇOK FARK
OLDU⁄UNU SÖYLEYEMEM AMA BELK‹ ARTIK KIZ VE ERKEK BERABER OKUYOR OLMALARININ GET‹RD‹⁄‹
B‹R RAHATLIK VAR ÇOCUKLARDA. B‹ZLER B‹RAZ DAHA ÇEK‹NGEND‹K, KONUfiURKEN ZORLANIRDIK.
23
OKULUSONGÜNKIRMAYAKALKTIM.KAYIKGELD‹,KAYI⁄A
ATLARKENMÜDÜRYARDIMCISIVAH‹TBEYBEN‹CEKET‹MDEN
YAKALADI.CEKET‹M‹SIYIRTTIMVEKAYI⁄AATLADIM.SONGÜNDÜ
TAB‹‹K‹,YAKALASAYDIDAB‹RfiEYOLACA⁄IYOKTU.
rekirse s›n›fta kal›p bir sene daha okuyabilece¤imi söyleyip bana güvence vermifl, beni çok rahatlatm›flt›. Bu
da san›r›m sorumluluk duygusunun fazlal›¤›ndan kaynaklan›yordu. Sana bir emek sarf ediliyor, sen karfl›l›¤›n› veremiyorsun duygusuydu ve bir tek o zaman ayr›lmay› düflünmüfltüm.
24
KABATAfi
Kabatafl’a ilk geldi¤imde a¤lad›m dediniz. Hiç geri
dönmeyi, Ankara’da okumay›, ailenize yak›n olmay›
düflündünüz mü?
Yok, onu hiç yapmad›m. Yaln›z, ikinci s›n›ftayken genç
bir matematik ö¤retmenimiz vard›, Haydarpafla’dan tayin edilmiflti Kabatafl’a. Herhalde psikolojik sorunlar›
vard› ki, küfürler ederek, kavga gürültüyle üzerimize
sald›rd›¤›n› hat›rl›yorum. Ondan birinci dönem üç ald›m. Üç matematikte benim pek al›flt›¤›m bir not de¤ildi. O zaman telefon pratik de¤ildi, babama mektup yazd›m. Babam bir arkadafl›yla geldi. Çal›flt›¤›m halde hoca not vermedi¤i için okuldan ayr›laca¤›m› söyledim.
Babam›n o zamanki yorumunu hiç unutmuyorum. Ge-
En iyi dersiniz hangisiydi?
En iyi dersim fizik ve matematikti. Ben zaten üniversitede psikoloji ve fizik okumak istiyordum.
Nereden geliyor bu ilgi? O derslerinizin iyi olmas›ndan m› yoksa sizi yönlendiren bir hocan›z m› vard›?
Pek yönlendiren yoktu, san›r›m derslerimin iyi olmas›ndan kaynaklan›yordu. Sonra puan›m yüksek gelince hekimli¤i seçtim. ‹yi ki seçmiflim çok severek yapt›¤›m bir
mesle¤im var.
Peki uzmanl›k olarak neden nöroloji?
Hayat herhalde biraz tesadüflerle örülüyor. Psikiyatri
staj› yaparken bir asistan›m›z benim herhalde iyi oldu¤umu düflünmüfl ki nörolojinin bafl› olan hocama Nedim
OKULU SON GÜN KIRMAYA KALKTIM. KAYIK GELD‹, KAYI⁄A ATLARKEN MÜDÜR
YARDIMCISI VAH‹T BEY BEN‹ CEKET‹MDEN YAKALADI. CEKET‹M‹ SIYIRTTIM VE
KAYI⁄A ATLADIM. SON GÜNDÜ TAB‹‹ K‹, YAKALASAYDI DA B‹R fiEY OLACA⁄I YOKTU.
SÖYLEfi‹
SÖYLEfi‹
KABATAfi
O dönemdeki hocalar›n belirgin özellikleri nelerdi,
nas›l insanlard›?
Söyleflinin bafl›nda “Ö¤rencilik dönemimin ço¤unu hat›rlam›yorum.” fleklinde bir ifade kulland›m. Yanl›fl anlafl›lmas›n tabii ki Kabatafl’taki ö¤rencilik dönemimle ilgili pek çok iyi-kötü an›lar›m var. Hocalar›mla da pek çok
an›m var. Benim zaman›mdaki hocalar›n bir k›sm› Teknik Üniversite’de ders anlat›rlard›. Çocuk oldu¤umuz
için mi bilemiyorum ama o dönemdeki hocalar bize çok
yafll› gelirdi. Orta yafl›n üzerindeydiler, genç insan yoktu. Fizik hocas› Vahit Bey’i iyi an›ms›yorum. ‹yi ders anlat›rd›. Üst üste iki saat olan fizik dersinde, ikinci ders
bafl›nda ilk dersin tekrar›n› bana yapt›r›rd›. Yine, ‹brahim Bey, Selahattin Bey, ‹hsan Baba ve Oktay Hoca
bende iz b›rakan de¤erli hocalar›m›zdan birkaç›. Çok iyi
hocalarda okuduk. Benim s›n›f›mdan befl kifli Cerrahpafla’ya girdi. Ama s›n›flar›m›z kalabal›kt›. 125 kiflilik s›n›f
bile vard›. 65-70 kiflilik s›n›flarda okuduk biz. Baflar› durumunu takip ediyorum flu anda da ve durum çok iyi.
Geçen sene de önemli üniversitelerin iyi bölümlerine
girilmifl. Okuldan mezuniyet sonras›nda üniversiteye
girebilme oran›ndan çok, hangi üniversite, hangi bölüm
oldu¤u çok önemlidir. Bu nedenle geçen sene belki de
en parlak zaman›d›r Kabatafl Erkek Lisesi’nin.
25
ÇOCUKOLDU⁄UMUZ‹Ç‹NM‹B‹LEM‹YO
RUMAMAODÖNEMDEK‹HOCALARB‹Z
EÇOKYAfiLIGEL‹RD‹.ORTAYAfiINÜZER‹
NDEYD‹LER,GENÇ‹NSANYOKTU.
ÇOCUK OLDU⁄UMUZ ‹Ç‹N M‹ B‹LEM‹YORUM AMA O DÖNEMDEK‹ HOCALAR B‹ZE ÇOK YAfiLI GEL‹RD‹.
ORTA YAfiIN ÜZER‹NDEYD‹LER, GENÇ ‹NSAN YOKTU.
SÖYLEfi‹
26
Baflka bir üniversiteye
gitmeyi hiç düflünmediniz mi? Yoksa bir aidiyet duygusu mu söz konusu?
Türkiye’deki üniversitelerde bu var. D›flar›dan
pek adam al›nmak istenmez. Bizim bir a¤abeyimiz 20 sene u¤raflt› Cerrahpafla’ya girebilmek
için. En sonunda mahkeme karar›yla geldi. ‹ki sene sonra da emekli olacak.
Buradaki görevinizden biraz söz eder misiniz? Uzun
y›llard›r Cerrahpafla’das›n›z, fakültenin yap›s› nas›l?
Öncelikle Cerrahpafla’da Kabatafll›lar olarak büyük bir
grubuz. Kabatafl mezunu çok ö¤renci oldu¤u gibi, Cerrahpafla’da çok say›da ö¤retim üyesi de var.Tüm t›p fakültelerinde oldu¤u gibi Cerrahpafla’da da hasta bak›m› ile birlikte ö¤renci ve asistan e¤itimi yap›l›yor. Fakültemizde yeterli ve kaliteli hekimlerimiz var. Tan› ve
tedavide gerekli modern cihazlara da sahibiz. Yaln›z,
A¤›rl›kl› olarak epilepsi
konusunda çal›fl›yorsunuz. Türkiye’de epilepsi hastal›¤›n›n durumu
nedir?
O konuya bir girersek bir
daha ç›kamay›z. Çünkü
benim en sevdi¤im ve
emek verdi¤im konulardan biri. Türkiye’de tedavi edilmesi gereken
700 bin kifli var. Yani
her yüz kifliden bir kiflide
epilepsi var. Bunun 3040 türü, çok de¤iflik türleri var. Sokaklarda gördü¤ünüz kat›lmal› ç›rp›nmal› o büyük nöbetler
var. Bazen hastan›n nöbet geçirdi¤ini bile anlayamazs›n›z. Onun size
verdi¤i bilgi ve tetkiklerle nöbet geçirdi¤ini anlars›n›z. Çok s›kl›kla görülen bir fley. Ama insanlar›n bildiklerinin, korktuklar›n›n aksine % 70’i ilaçlarla kontrol alt›na al›nabilen iyi
bir hastal›k. Nöbet esnas›nda hasta için yap›lacak bir
fley yoktur. Bafl›n› kuca¤›n›za al›p yan çevirirsiniz ki tükürükleri bo¤az›na kaçmas›n. Onun d›fl›nda 1-1,5 dakika
sürecek nöbetin bitmesini beklemeniz gerekir. Biz burada 20 y›ld›r epilepsi ile u¤rafl›yoruz. Özellikle de epilepsi cerrahisi ile. ‹laç tedavisiyle nöbetleri kontrol alt›na alamad›¤›m›z vakalar söz konusu oldu¤unda ameliyat da yap›yoruz. Temel kriter budur. Nöbeti kontrol
alt›na al›namayan insan demek günde 10-15 hap alan
insan demektir. Bunlar›n
bir grubunda cerrahi baflar› flans› % 70-80’lerde.
Bu çok yüksek bir orand›r. Buras› en eski epilepsi polikliniklerinden ve
Türkiye’de en çok epilepsi hastas› olan polikliniktir.
T›p fakültesine gelen
Kabatafll›lar› daha yak›ndan gözlemleyebiliyorsunuzdur. Bilgi aç›s›ndan geçmiflle k›yaslarsak bugünün mezunlar›n› nas›l de¤erlendiriyorsunuz?
Benim zaman›mda Kabatafl Erkek Lisesi iyi okuldu, flimdi de iyi okul. Bilgi
aç›s›ndan çok fark oldu¤unu söyleyemem ama
belki art›k k›z ve erkek
beraber okuyor olmalar›n›n getirdi¤i bir rahatl›k
var çocuklarda. Bizler biraz daha çekingendik,
konuflurken zorlan›rd›k.
Buraya gelen Kabatafl
mezunu genç kardefllerim tan›flmak için ya da
sorunlar› oldu¤u zaman
bana gelirler. Benim de onlarla iyi bir diyalo¤um var.
Bilgi birikimi olarak iyiler.
Okul y›llar›nda s›n›f arkadafllar›n›zla diyalo¤unuz
nas›ld›? Yafl fark›n›n getirdi¤i s›k›nt›lar oldu mu?
S›k›nt›lar vard› tabii. ‹smail Özsürücü bizim ö¤renci
baflkanl›¤›m›z› da yapm›flt› ve benden befl yafl büyüktü.
Baba Kemal de befl yafl büyüktü. O yafllar için çok
önemli. Bizde onlar a¤abey gibiydi, a¤abeydi. Tav›rlar›
da öyleydi zaten. Kabatafl’taki ö¤rencilik y›llar›ndan
kalan dönem arkadafllar›m benim en büyük kazan›mla-
r›mdand›r. Dönem arkadafllar› olan bizler, her an
toplanabiliriz. 60-70 kifliyiz. Bunlar›n en az 30’uyla da çok s›k görüflür,
toplan›r ve hayat› paylafl›r›z. Kabatafl’›n bana
verdi¤i en güzel arma¤anlardan biri de dönem
arkadafllar›md›r.
Siz Kabatafl Erkek Lisesi’nde okurken büyükler
küçüklerini kollar m›yd›?
Korumak, kollamak da
vard›, zay›f olanlar› ezmek de vard›. Hâlâ da
var, hâlâ da böyle. Dedi¤im gibi sakin mizaçl›yd›m. Çal›flkand›m, çok
fazla kar›flmazd›m.
Okul k›rmak gibi yaramazl›klar yapar m›yd›n›z?
Yaramazl›¤›m pek yoktu.
Okulu son gün k›rmaya
kalkt›m. Kay›k geldi, kay›¤a atlarken müdür yard›mc›s› Vahit Bey beni
ceketimden yakalad›. Ceketimi s›y›rtt›m ve kay›¤a
atlad›m. Son gündü tabii ki, yakalasayd› da bir fley olaca¤› yoktu. Beden e¤itimi ö¤retmenimiz ‹hsan Baba
vard›, onun gece nöbetlerinde ö¤renciler okuldan kaçarlard›. ‹hsan Baba da ertesi gün bunu haber ald›¤›nda korkunç öfkelenirdi. Hoca, okuldan kaç›ld›¤› için de¤il, bunu baflkalar› da duydu¤u için üzülürdü. Sonra beden e¤itimi dersinde “Siz bizim ‹hsan Babam›zs›n›z, biz
efleklik ettik, affedin bizi.” diye bir arkadafl›m›z bafl›n›
e¤erek, boynunu bükerek ç›kard›, sonra ‹hsan Baba da
a¤lamaya bafllard›. Böyle Hababam S›n›f› sahnelerini
de yaflad›k.
KABATAfi
KABATAfi
Nedir nöroloji? K›saca
bahsetmeniz mümkün
mü?
Nöroloji beyin, sinir bilimi. Beyin ve çevre sinir
hastal›klar›yla u¤raflan,
bunlar›n tan›s›n›, tedavisini yapan bir dal. Ana
bafll›klar› bafl a¤r›s›, epilepsi hastal›¤›, beyin damar hastal›klar›, adale
hastal›klar›.
tüm devlet hastanelerinde oldu¤u gibi, otelcilik
konusunda iyi de¤iliz.
Klini¤imizde yaklafl›k 25
ö¤retim üyesi ve 40 yata¤›m›z var. Yo¤un bir
flekilde hasta bak›m› yap›yoruz.
SÖYLEfi‹
Zembilci’ye götürdü beni.
Bana birkaç soru sordu.
Sonra iki y›l burada yat›p
kalkt›m ben nörolojide
ö¤renciyken. Buraya girdim, sonra çok sevdim.
27
SÖYLEfi‹
28
100. y›l etkinlikleri içinde bulunabildiniz mi?
Tabii. ‹lk aç›l›fl›nda ben de Ankara’ya An›tkabir’e gittim.
Dernek de o aç›dan çok etkin. Bizim de vak›f olarak bir
konserimiz olacak. Birkaç söyleflimiz olacak. Çok
önemli oldu¤unu düflündü¤ümüz bir ilkö¤retim okulunun temeli at›lacak May›s ay›nda. Ali A¤ao¤lu’nun bize
büyük bir ba¤›fl› olacak. Onu da flöyle alg›l›yoruz biz, tabii Kabatafll›lar aras›ndaki iliflkiler, vak›f, dernek bunlar
güzel fleyler ama bu iliflkilerin bir yere kanalize edilmesi, bir fleyler üretilmesi laz›m. Vak›f olarak biz de okullaflma projesinin arkas›nda durmay› düflünüyoruz.
Anaokulu aç›ld›, o flimdilik gidiyor. ‹lkö¤retim okulu da
aç›l›rsa bafltan sona bir zincir tamamlanacak.
‹lkö¤retim okulundan mezun olanlar›n Kabatafl Erkek Lisesi’nde okumas›na yönelik bir fley yap›labilir
mi?
Bizim en çok s›k›nt› duydu¤umuz fleylerden birisi bu.
Okul kay›t zamanlar›nda çocuklar›n› Kabatafl’a kaydettirmek isteyenlerin talepleri, teklifleri. Böyle bir fley
mümkün de¤il tabii. Ama Galatasaray’›n böyle bir uygulamas› var galiba. Bir kontenjan ayr›lm›fl onlara.
Türkiye’de bu sistem legal de¤il, baflka yerde uygulamas› yok ama onlar uyguluyorlar. Bir ayr›cal›k var. Bu
nedenle ileride olabilir belki. Tabii ilkö¤retim okulu,
üniversite de aç›lsa bizim ana kuca¤›m›z yine Kabatafl
Erkek Lisesi olacakt›r, onun yerini hiçbir fley tutamaz.
Vakf›n üniversite faaliyeti var m›?
Var tabii. Onunla biz iki sene u¤raflt›k. Araziden yana
sorun yok. fiile Belediye Baflkan› bir tane verdi, bir tane de Çatalca’da verildi. Arazi bulmak, yer bulmak çok
sorun de¤il. ‹ki ana görüfl tart›fl›ld›. Bunlardan birisi iyi
bir üniversite olmas›yd›. Di¤eri “‹ki fakülteyle de üniversite oluyor, Feriye binas›n›n arkas›ndaki yerde hemen kural›m.” yaklafl›m›yd›. Sonra biraz araflt›r›ld›. O
zamanki YÖK Baflkan Yard›mc›s› Kabatafll›yd›. Onunla
toplant›lar yapt›k. Gördük ki iyi bir üniversite için bir
kere çok iyi para laz›m. Bilkent Üniversitesi’nin giderlerinin üçte ikisi vak›f taraf›ndan karfl›lan›yor. Sabanc›
Üniversitesi on y›ll›¤›na 500 milyon dolar para ay›rm›fl
üniversitenin finansman› için. ‹yi bir üniversite olmak
için böyle bir finansman gerekiyor onun için o aflamada durduk.
ÇOK‹Y‹HOCALARDAOKUDUK.BEN‹MSINIFI
MDANBEfiK‹fi‹CERRAHPAfiA’YAG‹RD‹.AMAS
INIFLARIMIZKALABALIKTI.125K‹fi‹L‹KSINIFB‹L
EVARDI.65-70K‹fi‹L‹KSINIFLARDAOKUDUKB‹Z
ÇOK ‹Y‹ HOCALARDA OKUDUK. BEN‹M SINIFIMDAN BEfi K‹fi‹ CERRAHPAfiA’YA G‹RD‹. AMA
SINIFLARIMIZ KALABALIKTI. 125 K‹fi‹L‹K SINIF B‹LE VARDI. 65-70 K‹fi‹L‹K SINIFLARDA OKUDUK B‹Z.
KABATAfi
KABATAfi
Kabatafll›lar Derne¤i’nin kuruluflunu ve bugünlere
geliflini nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Kabatafll›larda
istenilen birlik yarat›labildi mi?
Biliyorsunuz önce vak›f kuruldu. Vakf›n kurulmas› da
okulun bir otel yap›lmas› iste¤ine karfl› ç›k›fltan kaynakland›. Sonra dernek kuruldu¤unda ilk Erdal Dumanl›
baflkan oldu, ben de ilk bir-iki sene içerisinde kat›ld›m.
O zamanlar toplant›lar›m›z› ö¤retmen odas›nda yapard›k ve bizim bütün evrak›m›z› bir yönetim kurulu üyesi
elinde tafl›rd›. ‹ki tane dosyayla biz bafllad›k. Yerimiz
yoktu, param›z yoktu. O kurulufl aflamas› gerçekten
zordu. Olmayan bir fleyi var etmeye çal›fl›yorsunuz.
Sonra Kabatafll›lar Evi yap›ld›. Sonra bir yerimiz oldu
orada toplanmaya bafllad›k. Benim baflkanl›¤›m döneminde bursu ben bafllatt›m. Benim çok keyif ald›¤›m ifllerden bir tanesidir o. Bir de ilk kez sekreter ald›k. Kurumlaflmaya do¤ru yöneldik. Sonra gelen arkadafllar da
Derne¤i gerçekten çok iyi bir konuma getirdiler. Dernek kurulurken düflünülen fonksiyonlar›n› flimdi çok iyi
bir flekilde yap›yor diye düflünüyorum. Yaklafl›k 4 bin
üyeye ulaflt›. Ancak ne yaz›k ki aidat yat›ranlar 500 kifli civar›nda. Aktif katk›s› olanlarsa 100 kifli civar›nda.
Bu durum neden kaynaklan›yor sizce, ‹letiflim konusunda m› bir eksiklik var?
Dernek iletiflim konusunda ola¤anüstü baflar›l›. Her fleyi çok iyi iletebiliyor fakat bu tip sivil toplum örgütlerinde bireylerin görev alabilmesi için mesleki ve ailevi
düzenlerini oturtmufl olmalar› laz›m. Meslekte bir yere
gelmifl ve para kazanabiliyor olmas› laz›m. Çocuklar›n›n büyümüfl olmas› laz›m. Dikkat ederseniz vak›fta ve
dernekte hep yafll›lar yer al›r, gençler çok az kat›l›r.
SÖYLEfi‹
Kabatafl’ta okudu¤unuz dönemde ‹stanbul nas›ld›?
Bir genç olarak neler yapard›n›z, nerelere giderdiniz?
Sinemaya giderdik. Çok fley yoktu. Okul bizi düzenli olarak tiyatroya götürürdü. Ayda bir kez tiyatroya giderdik. Düzgün iflleyen bir tiyatro kolumuz vard›. Bizim
okulun önündeki flimdi Ulus olan Ortaköy k›sm› o zamanlar bofl araziydi. Oralarda dolaflmaya ç›kard›k. F›nd›kzade’de bir tan›d›¤›m›z vard›, ben okuldan ç›kar F›nd›kzade’ye kadar yürürdüm. Tramvay’›n son dönemleriydi. Ortaköy’de iki tane de kahve vard›. Biri Ç›naralt›
taraf›nda, di¤eri caminin sol taraf›ndayd›. Sol tarafta
kalan kahvede çay biraz daha pahal›yd›. Onun için biz
hep iskeledekinde otururduk.
29
James Bond’un tercihi:
30
Aston Martin DBS, son James
Bond filmi Casino Royale’de
rol alan DB9’dan ilham al›narak
yarat›ld›.
kuru olmas›na ba¤l› olarak befl farkl› program› ayarlayabiliyor. Güvenlik tedbirleri üst seviyede bulunan
arac›n sürüfl ve yol tutuflu mükemmel. 700 watt’l›k
Dolby Pro Logic II ses sitemi, bluetooh, hard diskli navigasyon sistemi gibi donan›mlar Aston Martin
DBS’te konforu art›ran detaylar.
‹ngiltere'de Warwickshire'nin yak›n›ndaki fabrikada
üretilecek olan Aston Martin DBS A kalite ve zarif bir
tasar›m›n birleflmesi ile yar›fl otomobillerinde kullan›lan materyaller ile üretilmifl. K›saca esnek, çevik, performansl› aerodinamik özellikleri ve son teknoloji kullan›larak tasarlanm›fl iki kiflilik safkan bir etkileyici bir
spor otomobil.
OTO TANITIM KABATAfi
OTO TANITIM KABATAfi
S
on James Bond filmi Casino Royale’den tan›d›¤›m›z Aston Martin DB9 ile bir yar›fl otomobili olan
Aston Martin DBR9’un kar›fl›m› say›labilecek ve
merakla beklenen yüksek performansl› otomobil Aston Martin DBS 2008’in ilk çeyre¤inde yollarda. Spor
tasar›m› ve üstün motor gücüyle hayalleri zorlayan
bu muhteflem güçteki otomobilin performans›, yak›t
odas›na daha fazla hava girifli sa¤lanacak flekilde gelifltirilen motor yap›s› ile daha da art›r›lm›fl. 5.995 cc’lik motoru önde uzunlamas›na yerlefltirilmifl bulunan
Aston Martin DBS’in yak›t deposu 78 litrelik hacme
sahip.
DB9’a göre 60 beygir gücü daha fazla olan 510 beygir gücündeki 6.0 litrelik V12 motoru ile Aston Martin
DBS 0-100 km/s h›za 4.3 saniyede ulafl›yor ve 570
Nm tork üretebiliyor. Maksimum 302 km/s h›za ulaflan ve tam bir h›z canavar› olan, 6 ileri manuel vitesli Aston Martin DBS Formula 1 araçlar›n› aratm›yor.
Ancak yine de yeni Aston Martin DBS’de motor özelliklerinden önce ilk olarak zarif tasar›m› dikkat çekiyor. Karbon fiber gövde panelleri, Aston Martin’de bir
ilk. DB9’a göre 65 kilogram daha hafif olan Aston
Martin DBS’in a¤›rl›¤› 1.695 kilogram civar›nda.
Arac›n amortisör sistemi yol koflullar›na göre sertli¤ini otomatik olarak ayarl›yor. Durmak için karbon seramik fren disklerini kullan›yor. Karbon seramik frenler durufl mesafesini son derece düflük bir seviyeye
getirmifl durumda. ADS sayesinde yolun ya¤›fll› veya
31
KABATAfi M‹L‹TANI
R
tik olarak. Asl›nda tek dersten borçlu olarak geçebilirdim
normalde. Ama bunun en iyi taraf› o y›l bilardo ö¤renmem oldu çünkü o zamanlar sadece sorumlu oldu¤unuz
derse giriyordunuz s›n›fta kal›nca. Düflünün iflte bir hafta boyunca sadece alt› saat matematik dersi olunca geri kalan zaman bofl geçiyordu. O dönemde henüz köprü
trafi¤e kapat›lmam›flt›. Arkadafllar›m›zla ceplerimize tafl
doldurup köprünün üstüne ç›kar oradan tafl atma yar›flmas› yapard›k.
Kabatafl Erkek Lisesi’ne girifliniz nas›l oldu?
Ailemin kültürüyle, gelenekleriyle büyüdüm ama asl›nda bir ‹stanbul çocu¤uyum. Y›ld›z’da Hattat Tahsin Sokak’ta oturduk. O dönemde Y›ld›z ‹lkokulu’na ve Esma
Sultan’a, Sonra da F›nd›kl› Ortaokulu’na gittim. Ama Kabatafl’a gelmem zor oldu. F›nd›kl› Ortaokulu’nda okudu¤um için lise beni kabul etmedi. Çünkü F›nd›kl› çok kriminal bir okuldu. Ben yine de çok istedi¤im için torpille Kabatafl’a girdim. ‹lçe Milli E¤itim Müdürlü¤ü’ndeki bir akrabam müdürü arad› ricac› oldu. Geldi¤im zaman Kabatafl 18 birinci s›n›f, 9 ikinci s›n›f ve 9 da üçüncü s›n›ftan
oluflan bir liseydi. Benim ilk s›n›f›m 73-74 kifli civar›ndayd›. Her s›rada üç kifli oturuyorduk. Ben orada bir çift dikifl yapt›m. Bu zaten bir Kabatafl gelene¤idir. Hem zaten
18 tane olan birinci s›n›f› 9’a düflürmek için bir eliminasyon yapmak gerekiyordu. ‹flte ben de o elimine olanlardan biriydim. Ama tabii çok ironik olarak ben cebir ve geometriden kald›m birinci s›n›fta ve o y›l da modern matemati¤e geçildi ve ben tek dersten sorumlu oldum otoma-
Bilardo oynamaya devam ediyor musunuz?
Yok, o y›llardan sonra b›rakt›m. Kabatafl çok disiplinliydi
bizim zaman›m›zda. Bugün bakt›¤›m›zda iyi bir e¤itim ald›¤›m›z› biliyorum ama o zamanlar fark›nda olunam›yor.
Benim çift dikifl yapt›¤›m zamanda, birinci s›n›f döneminde Kabatafl’ta ciddi bir politik hareketlenme de bafllam›flt›. Örne¤in ben birinci s›n›fta herhangi bir politik hareket
görmezken ikinci s›n›fa geçti¤imde art›k bunu gözlemeye bafllam›flt›m. Ortaköy E¤itim Enstitüsü ülkücülerin elindeydi. Sadece sahil kesiminde sol görüfllüler vard›. Ortaköy’ün iç k›sm›na girilemiyordu. Okulda da hem ülkücü
görüflten hem sol görüflten ö¤renciler vard›. Ben kendimi sol görüfllülerin aras›nda buldum. Hemen politik hareketler içerisine girdim.
Okul yönetiminin tavr› nas›ld› ö¤rencilerin bu hareketlerine karfl›?
Müdürümüz Nihat Tünayd›n’d›. ‹lk etapta sorun okulda
ülkücülerle sol görüfllü ö¤renciler aras›nda ciddi bir ça-
KABATAfi
›dvan Akar 1961 Sivas Zara do¤umlu. Üç yafl›nda geldi¤i ‹stanbul’da, Befliktafl semtiyle tan›flmas› tüm hayat›n› de¤ifltirir. Gençlik döneminde çalkalanan ‹stanbul’un dimdik ayakta duran okullar›ndan biri olan Kabatafl Erkek Lisesi ve siyah ile beyaz›n aflk› Befliktafl, R›dvan Akar’›n hayat›n› dolduran unsurlar olurlar. Ön saflarda bulunulan eylemlerden Gazi Üniversitesi’ne, oradan
da gazetecile¤e yolu akar. Kabatafl, politika, gazetecilik,
32. Gün, Befliktafl… ‹flte R›dvan Akar.
SÖYLEfi‹
FOTO⁄RAFLAR: NECAT NAZARO⁄LU
BEN‹M DÖNEM‹M ATOM‹ZE OLMUfi B‹R DÖNEMD‹R. O DÖNEM‹N Ö⁄RENC‹LER‹ B‹RKAÇ SINIF HAR‹Ç B‹R
ARAYA GELEMEZD‹. MESELA B‹Z‹M YAN‹ 79 MEZUNLARININ B‹R YILLI⁄I YOKTUR.
33
34
davet etti. “R›dvan, sana bir önerimiz var.” dedi. “Buyurun hocam.” dedim. Olaylar nedeniyle derslerle ilgilenmeyen bir ö¤renciydim tabii. Lise sonda birinci sömestr 12 ders vard› 11’i zay›f gelmiflti. ‹kinci sömestr biraz bir fleyler yapmaya çal›flm›flt›m. Nihat Tünayd›n “Biz
aram›zda oturduk, konufltuk seni Sinop Gerze Lisesi’ne
yollayaca¤›z, cebine de 1.000 lira para koyaca¤›z.” dedi.
1979 y›l›nda 1.000 lira çok büyük bir parayd›. “Biz liseyle de konufltuk, sen sadece s›navlara gireceksin, seni mezun edecekler, s›nav döneminde burada olman› istemiyoruz çünkü okulda olaylar ç›kar›yorsun.” dedi. Cazip bir
teklifti. Hem size yol paran›z› veriyor hem orada bir yurt
ayarlam›fl, cebinize 1.000 lira harçl›k koyuyor. Bu bir sürgündü, kabul edilemez bir fleydi benim aç›mdan. “Hay›r, ben bu okuldan, Kabatafl’tan mezun olaca¤›m.” dedim. Nitekim kurul topland› ben iki dersten ikmale kald›m. Berbat bir ö¤renciydim. Kimyadan kalm›flt›m, hoca,
2 al›rsam kurulda beni geçireceklerini söylemiflti. Ama
ben 2 alam›yorum. Hocam›z Hayrünnisa Han›m’d›, dünya tatl›s› bir kad›nd›, Allah rahmet eylesin, bir soruda bana yard›m etti 2 ald›m. Kurulda geçtim ve asl›na bakarsan›z teorik bir Kabatafl mezunu oldum. Bir Kabatafl
emektar› olarak de¤il de bir Kabatafl militan› olarak.
Aileniz nas›l tepki veriyordu sizin bu durumunuza?
Ailem bir fley demiyordu, kar›flam›yordu çünkü çok poli-
Hocalar›n bak›fl› nas›ld› bu duruma?
Okuldaki politik hareketler, forumlar, eylemler, gösteriler sigara içilen yerde, flimdiki kantinin oldu¤u
yerde olurdu. Oran›n duvarlar› hep yaz›l›yd›. Bir forum yap›yorduk, ben de konuflmac›yd›m. Çok ilginçtir, forum da Sovyetler Birli¤i’ne karfl› bir forumdu.
Sovyet gemileri geçiyordu biz de onlara karfl› gösteri yap›yorduk. Oktay Hoca geldi ve o konuflmay›
suskunlukla, büyük bir sayg›yla sonuna kadar dinledi. Nöbetçi hocayd› ama da¤›lmam›z› istemedi, sadece dinledi. Konuflma bitti, ben indim. “Konuflma
bitti mi?” dedi. “Bitti.” dedim. “O zaman flimdi lütfen da¤›l›n.” dedi. Muhatab›n›z size bu sayg›y› gös-
terdikten sonra sizin baflka türlü davranman›za imkân yok. 70’lerin o kufla¤› çok da¤›n›k bir kuflakt›. Düflününüz ki ülkücü-solcu diye bölünmüflsünüz. Sonra solcular kendi aralar›nda bölünmüfl. Bu arada politik olmayan ö¤renciler size mesafeli duruyor, korku ve kayg›yla bak›yor. Benim dönemim atomize olmufl bir dönemdir. O dönemin ö¤rencileri birkaç s›n›f hariç bir araya gelemezdi. Mesela bizim yani 79
mezunlar›n›n bir y›ll›¤› yoktur. Bunlar› nedense küçümsemifltik o y›llarda. Lise arkadafllar›nla bir araya gelmenin k›ymeti harbiyesi yoktu. Kendi inanc›ndaki arkadafllar›nla bir arada olman›n k›ymeti harbiyesi vard›. fiimdi aradan yaklafl›k 30 y›l geçti ve ben
bir yoksunluk duygusu yafl›yorum. Geçen y›l pilav
yeme¤ine gittim, iki tane s›n›f arkadafl›mla karfl›laflt›m ve müthifl bir haz duydum. Hemen o günlere
döndük, hemen o günlerin diliyle birbirimizle konuflmaya bafllad›k. Keflke onlarla daha farkl›, daha derinlikli bir iliflki kursaym›fl›m, ama olmad›.
KABATAfi
t›flma ortam› olmas›yd›. Düflünsel bir çat›flma ortam›ndan söz etmiyorum, sopalar›n, zincirlerin, b›çaklar›n, kimi zaman silahlar›n kullan›ld›¤› fiziksel bir çat›flma söz
konusuydu. Asl›na bakarsan›z Türkiye genelindeki o çat›flma ortam›ndan Kabatafl da nasibini alm›flt›. Kabatafl
kolej olmad›¤›, Anadolu’nun her taraf›ndan gelmifl ö¤rencileri bar›nd›rd›¤› ve erkek lisesi oldu¤u için çok sert
yaflan›yordu olaylar. Bu arada okul içinde çat›flmalar olurken okul d›fl›ndan da sald›r›lar oluyordu, bombalar, molotof kokteylleri at›l›yordu, otobüsleri silahla taramalar
oluyordu. San›r›m o dönemde, bu çat›flma ortam›nda 34 tane Kabatafl ö¤rencisi hayat›n› kaybetti. Ben de aktif olarak o çat›flma ortam›n›n içindeydim. Ben ‹stiklal
Marfl›’ndan sonra Nihat Tünayd›n konuflmas›n› yap›nca
kürsüye ç›k›p “Müdür Bey benim de bir aç›klamam var.”
diyerek en az 2-3 kere ö¤rencilere “Arkadafllar boykot
var, okulu boflalt›yoruz.” dedi¤imi hat›rl›yorum. Arkas›ndan da 2.000 ö¤renciyi al›r, cenazelere götürürdük. Okulun birkaç polisi, askeri vard› ama o kadar büyük bir güç
karfl›s›nda bize bir fley demezlerdi. Bizi engellemezlerdi,
engelleyemezlerdi daha do¤rusu. 1978 y›l›nda yanl›fl hat›rlam›yorsam ülkücü ö¤renciler okuldan kovuldular. Giderek azalm›flt› say›lar›. Okul tamamen sol görüfllü ö¤rencilerin elinde kald›. Sonra solun içerisinde kendi çat›flmalar› bafllad›. Ben kendi grubumun lideri konumunda olan biriydim. Nihat Tünayd›n bir gün beni odas›na
SÖYLEfi‹
SÖYLEfi‹
KABATAfi
32. GÜN fi‹MD‹ 23. YILINDA, ÇOK HUZURLUYUM, BABIAL‹’N‹N BÜTÜN SORUNLARINDAN AZADE KÜÇÜK B‹R
ADAMIZ VAR. ORADA MUTLUYUM VE TEMENN‹M ORADAN EMEKL‹ OLMAK. G‹TT‹⁄‹ YERE KADAR G‹DECEK
32. GÜN. ‹NSAN HAYATTA HUZUR VE MUTLULUK ARAR. fi‹MD‹ HER ‹K‹S‹NE DE SAH‹B‹M.
Oluflturdu¤unuz grubun bir ad› var m›yd›?
Di¤er liselerde gruplar aras›nda sert çat›flmalar olurken biz Kab-Dev yani “Kabatafll› Devrimciler” diye
bir grup oluflturmufltuk. Hep birlikte yürüyüfllere, cenazelere giderken “Kahrolsun Faflizm – Kab-Dev” ya
da “Tek Yol Devrim – Kab-Dev” diye bütün ‹stanbul
duvarlar›na hep bunu yazard›k. Bu bir ortaklaflma
duygusuydu, herkes kendi grubuyla de¤il de Kabatafll› olarak an›l›rd› o yürüyüfllerde. Nitekim Tercüman Gazetesi de bunu görünce “Kabatafl’ta çok büyük bir gizli örgüt var!” diye haber yapm›flt›. Böyle
bir fark›m›z vard›. Di¤er liseler duvarlara kendi örgütlerinin imzas›n› atarken biz Kabatafl olarak imza atard›k. O zaman da böyle bir aidiyet duygusu
vard›.
Hiç unutmam, Kabatafl’tan mezun olal› birkaç y›l
olmufltu. Fatih-Befliktafl otobüslerinin oldu¤u durakta otobüs beklerken biri arkamdan geldi kolumdan
tuttu. Döndüm, Nihat Tünayd›n. Elini öptüm. “Siz çok
farkl› bir kuflakt›n›z. Hem bize karfl› çok sayg›l›yd›n›z
hem de her dedi¤inizi yapard›n›z. fiimdiki kuflak hem
çok sayg›s›z hem de söylediklerini yapam›yorlar.”
dedi. Öyleydi gerçekten.
D‹⁄ER L‹SELER DUVARLARA KEND‹ ÖRGÜTLER‹N‹N ‹MZASINI ATARKEN, B‹Z KABATAfi OLARAK ‹MZA ATARDIK.
tize oldu¤um için evi terk edece¤im korkusu vard›
onlar›n üzerinde. Hiç de¤ilse onlarla beraber oldu¤umu düflünüyorlard› ve bana bir flekilde katlan›yorlard›. Babam bir asker emeklisiydi ve bir asker emeklisinin çocu¤unun bu tür fleylere kar›fl›yor olmas› baba için bir yük, bunu baba olunca anl›yorsunuz. Beni hiç d›fllamad›lar, hep yard›mc› oldular, hep destek
oldular. Daha kötü olabilirdi tabii. O diyalog ortam›n› korumufl olmalar›, onlarla daha uzlafl›c› olmam›
sa¤lad›. Tam mezun oldu¤umuz dönemde Kabatafl’tan çok çok sevdi¤im bir arkadafl›m, 3 Fen E’den
Ömer Faruk, Serencebey’de vurularak öldürüldü. ‹çimizde en yak›fl›kl›, en ya¤›z olan oydu. O nedenle Kabatafll›l›k sürecinin kapan›fl› benim aç›mdan çok trajiktir. Çok uzun y›llar ac›s›n› hep içimizde hissettik.
Bizim okudu¤umuz dönem herhalde Kabatafl’›n en
çalkant›l› dönemiydi.
35
36
Liseden sonra bu süreç üniversitede de devam etti
mi?
Kabatafl’ta okurken ben, maden iflçilerinin aras›nda olma saikiyle maden mühendisi olmak istiyordum. Kifayetsiz bir muhteris idim demek ki. Hem kötü bir ö¤rencisiniz hem mühendis olmak istiyorsunuz. ‹çinde bulundu¤um örgüt benim yerime üniversite s›nav›na bir baflkas›n› sokmay› önermiflti. Müthifl rahatlam›flt›m tabii. Ders
çal›flmam gerekmedi¤i için ben de kendimi tamamen politik faaliyete adad›m. S›nava birkaç gün kala birini bul-
Üniversite ne kadar sürdü? Befl y›lda bitirebildiniz mi?
Hay›r bitmedi. Son y›l aran›yordum dolay›s›yla da okula
gidemiyordum. Nitekim son iflletme s›nav›nda gözalt›na
al›nd›m. Gözalt›na al›nd›¤›m için iflletmeyi tekrar ettim.
84 fiubat ay›nda mezun oldum. Önüme üç hedef koymufltum. Ya bir sendikan›n araflt›rma bölümünde çal›flacakt›m ya ö¤retim üyesi olacakt›m ya da gazeteci olacakt›m. O dönem, 84 y›l›nda sendikalar kapal›yd› dolay›s›yla sendikal bir ortam yoktu. Birkaç araflt›rma görevlili¤i s›nav›na girdim. Ama ciddi bir güvenlik soruflturmas› vard›. Baz› s›navlardan çakt›m, almad›lar beni. Meslek hayat›ma Türk Haberler Ajans›’yla bafllad›m. ‹lk müdürüm Tanju C›l›zo¤lu’ydu. Adam›n karfl›s›na geçtim, bana hangi dergileri okudu¤umu sordu. Ben de o dönem
bütün politik dergileri okuyorum. Tanju Bey o dönemde
Edebiyat 81 diye bir dergi ç›kar›yordu. Sol bir edebiyat
dergisiydi ama ben onu okumuyordum. O dönem Bilim
Sanat ç›k›yor, Gösteri ç›k›yor, Milliyet Sanat ç›k›yor, Yazko ç›k›yor, onlar› okuyorum ama onun dergisini okumu-
yorum. Büyük bir dürüstlükle onu saymad›m. Bunun üzerine gidip bir haber örne¤i yazmam› be¤enirse beni alaca¤›n› söyledi. Mesafe koydu bana. Ben de gazetelere
bakt›m, bir haber nas›l yaz›l›r diye kara kara düflündüm.
Ablam›n efli, rahmetli enifltem Haydarpafla’da asistand›.
Onu arad›m telefonla, anlatt›m. “Sen buraya gel, sana
burada bir röportaj ayarlayal›m.” dedi. Ayarlad›¤› röportaj da Bo¤aziçi Köprüsü’nden intihar etmek için atlay›p
da ölmeyen ilk adamla. Belkemi¤i k›r›lm›fl ama durumu
iyi. Bütün bas›n da peflinde adam›n. Onun bölümünde yat›yormufl. Beni adam›n yan›na ald›. Adam bunu haber
yapmamam kayd›yla bana anlatt›. Ertesi gün el yaz›s›yla yazd›¤›m röportaj› götürdüm. Hemen “Flafl çak›n bunu.” dedi. O zamanlar önemli haberler için öyle denirdi.
Ben bunu istemedi¤imi, adama söz verdi¤imi, yoksa beni ifle almalar›n› istemedi¤imi söyledim. Tanju Bey de yay›mlamayacaklar›n› söyleyerek beni ifle ald›. Ertesi gün
adam Günefl Gazetesi’ne o röportaj› verdi. Tanju Bey
de atlad›¤›m ilk haber oldu¤u için o kupürü keserek bana yollad› “Sana ders olsun.” dedi. Hâlâ saklar›m onu.
Mesle¤e öyle bir giriflim var.
O günden bu yana mesle¤e devam ediyorsunuz.
Evet. On y›l kadar ekonomi muhabirli¤i yapt›m. 95 y›l›nda Mehmet Ali Birand’la çal›flmaya bafllad›m. 1995 ile
2008 aras›nda sadece 1,5 y›l kadar ATV Ana Haber’de
Ali K›rca’yla çal›flm›fll›¤›m var, onun d›fl›nda hep 32.
Gün’de kald›m. Demek ki neredeyse on y›ldan fazla bir
süredir Birand’la yolumuza devam ediyoruz. Bana kal›rsa böyle de devam eder. 32. Gün flimdi 23. y›l›nda, çok
huzurluyum, Bab›ali’nin bütün sorunlar›ndan azade küçük bir adam›z var. Orada mutluyum ve temennim oradan emekli olmak. Gitti¤i yere kadar gidecek 32. Gün. ‹nsan hayatta huzur ve mutluluk arar. fiimdi her ikisine de
sahibim.
Spora da geçelim. Fanatik bir Befliktafl taraftar› m›s›n›z?
Fanatik denebilir. Ben taraftar›m, seyirci de¤ilim gerçekten. Gazeteciyim ve bas›n tribününde oturabilirim ama
ben gider kapal› altta Çarfl› ile beraber maçlar› seyrederim. Kendimi de gerçekten bir Çarfl›l› olarak hissediyorum. O anlamda iyi bir Befliktafll›y›m. Befliktafl benim
hayat›mda eflim ve çocuklar›mdan sonra koydu¤um yerdir. O kadar çok seviyorum Befliktafl’› ve Befliktafll› olmay›. O semti, o semtin dokusunu, Befliktafll›l›¤› çok seviyorum. Çocuklu¤umda Befliktafl flampiyon oldu¤unda esnaf›n siyah zeytin – beyaz peynir ikram etti¤ini hat›rl›yorum. Böyle bir Befliktafl’ta büyüyünce baflka bir fley olman›z da mümkün de¤il. Semt size o güzellikleriyle onu
dayat›yor. Befliktafl yenildi¤inde esnaf surat asar size,
domatesi seçtirtmez, öfkelidir, kimsenin a¤z›n› b›çak açmaz. Ama kazanm›flsan›z hele bir de Fener’i yenmiflseniz keyfinden geçilmez semtin. Öyle bir yer iflte. Befliktafll›l›¤› da, semti de b›rakmam.
SÖYLEfi‹
SÖYLEfi‹
KABATAfi
Bugünden sonras› için belki onlara ulafl›p o günleri devam ettirmek mümkün olabilir.
Genellikle a¤›zda bir tat b›rak›yor Kabatafll›l›k. Dikkat
ederseniz benim a¤z›mda b›rakt›¤› tat, “Hocam›z böyleydi, kopya da çektim, bahçesinde de yürüdük, flöyle de
sevdam›z vard›.” fleklinde de¤il. Benim yaflad›¤›m dönem
kaotik bir dönemdi. Ben bu kaotik dönemle Kabatafl’› özdefllefltiriyorum. ‹çtenlikle söyleyebilirim ki hayat›m›n en
güzel dönemiydi. Çünkü inand›¤›n›z bir fleye aidiyetlik,
adanm›fll›k duygusu müthifl bir fley.
duklar›n› söyleyerek beni ça¤›rd›lar. Kofla kofla gittim.
Karfl›mda benden genç bir arkadafl oturuyor. Darüflflafaka’l› bir arkadaflm›fl ama ‹ngilizcesi çok iyiymifl. Beni
‹ngilizceyle ilgili e¤itim yapan bir yere sokabilirlermifl.
O arkadafl da flimdi çok iyi bir gazeteci ve bir derginin
genel yay›n yönetmeni. Adam lise ikiden terk. Ben hiç olmazsa lise sonda matematik, kimya, fizik okudum, ondan daha iyiyim. S›navdan önceki akflam eve gittim, annemden çay demlemesini istedim. Gece ikiye, üçe kadar test çözdüm. Bu arada teflkilat bizim yerimize s›nava adam sokaca¤› için hangi üniversiteye girece¤imiz de
onlar›n belirledi¤i bir listeye göreydi. Kendi idealimizdeki yere giremiyorduk. Gerçi ‹TÜ Maden Mühendisli¤i de
vard› listede. Petrol mühendisli¤i, t›p vard› ki fen mezunu olsam da elifi görsem mertek sanaca¤›m bir durum
olurdu oralara girseydim. S›nava girdim ve 463 puan gibi o zaman için çok iyi bir puan ald›m. Kabatafl öyle bir
altyap› kazand›r›yordu ki benim gibi kötü bir ö¤renci bile okulda ö¤rendi¤i bilgilerle, özel olarak çal›flmadan üniversitede bir yere girebiliyordu. Ankara Üniversitesi ‹ktisadi ve Ticari ‹limler Akademisi Maliye Bölümü’ne girdim. ‹lginç bir okuldu. ‹lk y›l› ‹ngilizce e¤itim olan, befl y›ll›k, biraz da mülkiye ile rekabet edebilmek için kurulmufl
bir okuldu. Özel bir e¤itimi vard›. ODTÜ gibi bir kredi sistemi vard›. Ama sonra YÖK gelip üstünden geçerek dümdüz etti ve biz Gazi Üniversitesi ‹ktisadi ve ‹dari Bilimler
Fakültesi mezunu olarak hayata bafllad›k.
KABATAfi
KABATAfi’TAN MEZUN OLALI B‹RKAÇ YIL OLMUfiTU. FAT‹H-BEfi‹KTAfi OTOBÜSLER‹N‹N OLDU⁄U
DURAKTA OTOBÜS BEKLERKEN B‹R‹ ARKAMDAN GELD‹ KOLUMDAN TUTTU. DÖNDÜM, N‹HAT
TÜNAYDIN. EL‹N‹ ÖPTÜM. “S‹Z ÇOK FARKLI B‹R KUfiAKTINIZ. HEM B‹ZE KARfiI ÇOK SAYGILIYDINIZ
HEM DE HER DED‹⁄‹N‹Z‹ YAPARDINIZ. fi‹MD‹K‹ KUfiAK HEM ÇOK SAYGISIZ HEM DE
SÖYLED‹KLER‹N‹ YAPAMIYORLAR.” DED‹. ÖYLEYD‹ GERÇEKTEN.
37
1959 y›l›nda sinemalarda Feridun Karakaya’n›n
baflrolünü oynad›¤› “Cilal› ‹bo” f›rt›nas› tüm h›z›yla esiyordu. Neriman Köksal’l› Fosforlu Cevriye, Sadri Al›fl›k’l›
Hicran Yaras›, Belgin Doruk ve Göksel Arsoy’lu
Samanyolu ve yine Sadri Al›fl›k ve Çolpan ‹lhan’l› Yaln›zlar
R›ht›m› haf›zalarda yer eden filmlerdi.
KLAS‹K
KABATAfi
‹stanbul mahalli liginden en iyi 8 tak›m ile Ankara ve
‹zmir Mahalli liglerinden en iyi 4'er tak›m k›rm›z› ve beyaz
grup olarak iki gruba ayr›ld›¤› Milli Lig’te flampiyonluk
maç› için, k›rm›z› grubun lideri Galatasaray ile Beyaz
grubun lideri Fenerbahçe karfl› karfl›ya geldi. ‹lk maç›
Galatasaray 1-0 kazand›. ‹kinci maçta rakibine 4-0’la
üstün gelen Fenerbahçe, hiçbir tak›m›n küme düflmedi¤i
ligi flampiyonlukla tamamlam›fl oldu. Ayn› y›l ligin ismi
Türkiye Birinci Futbol Ligi ad›n› alacakt›.
38
Küba'da Fulgencio Batista iktidar›, Fidel Castro ve Che
Guevara önderli¤inde y›k›ld›.
Baflbakan Menderes'i Londra'ya götüren uçak, Gatwick
Kasabas› yak›nlar›nda düfltü. 14 kiflinin öldü¤ü kazada
Baflbakan Adnan Menderes kurtuldu. Olay›n Türkiye'de
duyulmas› üzerine, bir süredir iktidar ile muhalefet
aras›nda süren gerginlik bir anda yerini ›l›ml› bir ortama b›rakt›. Ancak bu bahar havas› sürdürülemedi.
Amerika Baflkan› Eisenhower resmi ziyarette bulunmak
üzere Türkiye'ye geldi.
1959 y›l›nda Paul Anka genç bir flark›c› olarak ç›k›fl
yap›yor, Amerika’n›n en sevilen dizilerinden olan Peter
Gunn’›n, Henry Mancini taraf›ndan yap›lan soundtrack
albümü listenin ilk s›ras›nda yer al›yordu.
Türkiye, ‹ngiltere ve Yunanistan, K›br›s'›n ba¤›ms›zl›¤›n›
öngören Londra Anlaflmas›'n› baflbakanlar düzeyinde
imzalad›lar.
1959 y›l› deyince Buick Electra’dan bahsetmemek olmaz.
Kusursuz dizayn› ve güçlü motoru ile birçok gencin
rüyalar›n› süslüyordu. Belki de tek rakibi Cadillac
Eldorado idi.
Erol Büyükburç kendi orkestras›yla sahnelerdedir.
Patlama yaratacak ve kendisini ilk popstar konumuna
getirecek 45’li¤i “Little Lucy”’yi iki y›l sonra piyasaya
sürecektir. Her yerde müzik gruplar›n›n f›rt›nalar› esmektedir. Tanju Okan, Somer Soyata, Mavi Pantolonlular,
Süveterliler, Kuyruklu Y›ld›zlar, Yaflar Güvenir, Ayfer
Demiray ve Apafllar gece kulüplerini ve dans salonlar›n›
dolduran izleyiceleri coflturmaktad›rlar.
1959 y›l›nda futbolda Avrupa’n›n en büyü¤ü, Yunan
Olimpiakos’u hükmen eleyen Befliktafl ile 1. turda
karfl›lafl›p, 2-0 ve 1-1’lik skorlarla eleyen ve finalde
Fransa’n›n Stade de Reims tak›m›n› dize getirerek kupay›
kald›ran Real Madrid tak›m›yd›. Puflkafl’l› ve Di Stefano’lu
meflhur kadro, 1955 ve 1960 y›llar› aras›ndaki befl turnuvay› da kazanarak tarihe geçmiflti.
1959 y›l›, ayn› zamanda insano¤lunun, sonradan HIV
ad›n› alacak korkunç virüsün yol açt›¤› AIDS ile resmi
olarak tan›flt›¤› y›l oldu. AIDS belirtileri Kongo’da bir hastadan al›nan kan örne¤inin incelenmesi sonucu saptanarak ilk kez kay›tlara geçerken, hasta ise kimli¤i belirsiz bir flekilde sokaklarda dolafl›yordu. Ayn› y›l
Manhattan’da yaflayan Haitili bir iflçi AIDS’ten ölen ilk
insan olarak tarihe geçecekti.
KABATAfi
Altm›fla bir kala…
Charlton Heston’un baflrolünü oynad›¤›, gifle rekorlar›
k›ran “Ben-Hur” Oscar ödüllerini sildi süpürdü. Ayn› y›l
Alt›n Küre ödüllerinde ise tehlikeli sar›fl›n Marilyn Monroe
ve Jack Lemmon’un oynad›¤› “Some Like It Hot”,
(Baz›lar› S›cak Sever) hem dünyada hem de Türkiye’de
en çok izlenen filmler aras›na girdi.
KLAS‹K
Neredeyse 50 y›l öncesi… Televizyonun
olmad›¤›, radyonun popülaritesini
korudu¤u, ‹stanbul’un henüz
kalabal›klaflmad›¤›, insanlar›n tak›m
elbise giyme oranlar›n›n yüksek oldu¤u,
sayg›n›n heryerde oldu¤u gibi trafikte
de devam etti¤i, sevgililerin hâlâ pembe
panjurlu ev hayallerini kurabildi¤i ve
birbiri ard›na s›ralanacak birçok siyasi
olay›n habercisi niteli¤inde bir y›l.
39
ESK‹ HOCALAR
YOK ARTIK
DERSLER ZORDU AMA B‹Z GENELDE ÇOK ÇALIfiKANDIK. SABAHIN DÖRDÜNDE, BEfi‹NDE KALKAR
YATAKHANEDEN ÇIKAR, ETÜT SINIFLARININ OLDU⁄U NORMAL B‹NAYA G‹DER DERS ÇALIfiIRDIK.B‹R GÜN,
ELEKTR‹K SARF‹YATI ÇOK OLUYOR D‹YE YATAKHANE KATLARINI K‹L‹TLED‹LER. BÖYLE B‹R Z‹HN‹YET OLAB‹L‹R
M‹? AMA NE YAPACAKSIN, ÇARES‹ZL‹KTEN TUVALETLERDE DERS ÇALIfiIRDIK.
O dönemdeki devre arkadafllar›n›z kimlerdi?
Benim s›n›f›m hakikaten iyi bir s›n›ft›. Asl›nda ben çok çal›flkan oldu¤um iddias›nda de¤ilim. Ama önemli kiflileri
bar›nd›ran bir s›n›ft›k. Örne¤in, Hilmi Yavuz vard› ve o
dönemde bile iyi bir edebiyatç› oldu¤unu belli etmiflti,
Hikmet Sami Türk, o da çok çal›flkand›. Ertu¤rul Sezer
vard›, onunla yan yana otururduk. Hasan Pulur B flubesindeydi, s›n›f arkadafl› de¤ildik ama ayn› devredeydik.
Hocalardan kimler vard›, kimleri hat›rl›yorsunuz?
Hat›rlad›¤›m hocalar›n hepsi rahmetli oldular. Jimnas-
Hocalardan sizi çok etkileyen, hayat›n›zda önemli yer
tuttu¤unu söyleyebilece¤iniz biri var m›?
‹kinci s›n›ftan itibaren gelen Adem Nezihi Energin Bey.
Özellikle Adem Bey’in çok faydas› oldu bana. Ayn› zamanda diflçiydi Adem Bey. Çok k›sa boyluydu. Özel yap›lm›fl topuklu pabuç giyerdi boyunun k›sal›¤›ndan. Daha Zeki Müren modas› da yoktu. Hep yelekli tak›m elbise giyerdi. Çok az saç› vard›. Ciddi bir flekilde derse gelirdi. Bu nedenle biyoloji bilgim iyiydi. Üniversiteye girerken bir esas dal ve bir de yard›mc› dal seçiliyordu. Ben
de yard›mc› dal› hocam›n etkisinde kalarak zooloji olarak
seçtim ve sonuçta bu da benim iyi bir paleontolog, yani
fosilbilimci olmam› sa¤lad›. Paleontoloji için biyoloji bilgisi flart. Çünkü günümüzdeki yaflam hakk›nda bilgimiz
olacak ki, yaklafl›k alt› yüz milyon y›l öncesi ve bugüne
kadar gerçekleflmifl olan yaflam hakk›nda konuflal›m.
Okuldan kaçar m›yd›n›z? Beyo¤lu’na ç›kar m›yd›n›z?
Bir kere imtihandan kaçmak için tebeflir tozu yutmufltum
ve revirde yatm›flt›m. Onun d›fl›nda kaçmad›m. Her Çarflamba Beyo¤lu’na ç›kard›k. Sinemaya giderdik. Beyo¤lu’na giderken farkl› ve iyi giyinilmesi gerekiyordu. Yolda sizi görenler “Beyo¤lu’na m› gidiyorsun?” veya “Beyo¤lu’ndan m› geliyorsun?” diye sorarlard›. Beyo¤lu’na
gitmenin bir ayr›cal›¤› vard›. “Eminönü’ne mi gidiyorsun?”
diye kimse sormazd›, Beyo¤lu k›yafetleri farkl›yd›.
‹stanbul’daki yaflant› nas›ld› Kabatafl Erkek Lisesi’nde
okurken? Nas›l e¤lenirdiniz?
Ortaköy’ün Dereboyu meflhurdu. Tramvaylar›n döndü¤ü bir alan vard›. Orada fliflman bir delikanl› küçücük dükkân›nda turflu satard›. Akflamüstü ç›kar, turflu yiyip, tur-
KABATAfi
FOTO⁄RAFLAR: MURAT ÖZBEY
Kabatafl’a girifliniz nas›l gerçekleflti?
Kabatafl Erkek Lisesi’ne girmem babam›n etkisiyle oldu. O zamanlar ‹stanbul’un say›l› okullar›ndan biriydi. Bostanc› Alt›ntepe’de oturdu¤umuzdan yat›l› olarak kayd›m› yapt›rd›lar. Orta birinci s›n›f› da yat›l› okumufltum.
Bu nedenle pek zorluk çekmedim. Bir de, 28 kiflilik bütün
s›n›f yat›l› olunca daha da kolay al›flt›m. Türkiye’nin dört
bir yan›ndan gelen ö¤renciler vard›, ama ço¤unluk Antakyal›lar’da idi.
tik hocam›z Hamdi Saver Bey vard› mesela, çok farkl› bir
kifliydi. Bedia Alev co¤rafyaya geliyordu. Behçet Necatigil de edebiyat hocam›zd›. Sonra felsefe-mant›k-sosyoloji hocam›z Refia Han›m vard›. Ve tabi bir de “Galip Baba” yani Kabatafl Erkek Lisesi’nin simgelerinden Galip
Vardar Hoca.
SÖYLEfi‹
1
936 y›l›nda ‹stanbul’da do¤an Engin Meriç, 1950 y›l›nda girdi¤i Kabatafl Erkek Lisesi’ndeki ald›¤› kaliteli e¤itimin de etkisiyle, gönül verdi¤i jeoloji, özellikle paleontoloji konusunda Türkiye’de çok önemli bir konumda. 1960 y›l›nda ‹stanbul Üniversitesi Fen Fakültesi
Jeoloji Bölümü’nü bitirdikten sonra ayn› fakültede doktoras›n› tamamlayarak 1973 y›l›na kadar asistanl›k yapan
Meriç, görevine 1973-1991 y›llar› aras›nda ‹stanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi Jeoloji Bölümü’nde devam etti. 1991 y›l› sonunda Dan›fltay Karar› ile ‹stanbul
Üniversitesi’ne geri döndü. Teknik Üniversite’deki görev
süresi esnas›nda s›ras›yla, doçent, profesör, bölüm baflkan yard›mc›l›¤› ve ana bilim dal› baflkanl›¤› da yapt›. Bugüne kadar ulusal ve uluslararas› yay›mlanm›fl pek çok
eseri bulunan, Kabatafl Erkek Lisesi’nden mezun ve 1993
“Alt›n Çekiç” ödüllü bir profesör olan Engin Meriç ile Kabatafl günlerini konufltuk.
41
42
de kuyru¤uymufl. Bütün çuval› boflalt›vermifller y›kamadan, ay›klamadan.“Hoflafta fare var!” dedim ve yerime
oturdum. Herkesi uyard›k hoflaf› içmesinler diye. Bir grup
geldi “Fark etmez!” deyip içtiler hoflaf›. Sonra kazanlar,
tüm yemek kaplar› temizlendi, kalayland›. Bunlar kald› iflte hat›ra diye.
Dersler zor muydu? Hocalar›n notlar› düflük müydü?
Dersler zordu ama biz genelde çok çal›flkand›k. Sabah›n
dördünde, beflinde kalkar yatakhaneden ç›kar, etüt s›n›flar›n›n oldu¤u normal binaya gider ders çal›fl›rd›k. Bir gün,
elektrik sarfiyat› çok oluyor diye yatakhane katlar›n› kilitlediler. Böyle bir zihniyet olabilir mi? Ama ne yapacaks›n, çaresizlikten tuvaletlerde ders çal›fl›rd›k. Adem Bey
imtihan yapm›flt› bir gün. Bunu izleyen derste notlar› okuyacak, yüzünde bir gülümseme… Hayret ettik onun gülümsemesine. Ve onyedi kifli on alm›flt›. Demek ki çal›fl›nca hocan›n not vermemesine imkân yok. Bizler, baflar›l›
olmak için bir mesuliyet hissediyorduk. Bir de flimdikilere bak›n ne co¤rafya bilgisi var gençlerde, ne tarih bilgisi var. Biyoloji desen hiç haberleri yok.
E¤itim sistemimiz nas›l geldi bu günlere, bu duruma?
Eski hocalar ve eski e¤itim sistemi yok. Ben Türkiye üniversitelerine k›rk dört y›l hizmet verdikten sonra emekli
Sizin yay›mlanm›fl çok say›da makaleniz var, bugünkü e¤itim sisteminde çok fazla yay›n› olan akademisyen yok, neden böyle?
Türkiye’de o kadar anormal say›da profesör var ki. Toplasan›z yard›mc› doçent ve doçent say›s›na eflittir. Son
y›llardaki say›sal de¤erleri tam bilmiyorum ama, belki bu
toplamdan daha da fazlad›r. Bu kadar profesör oldu¤una göre Türkiye’de çok say›da araflt›rma yap›lmas› ve
yay›mlanmas› laz›m. Ama yok art›k o profesörler. Profesör oluyorsunuz yan gel yat devri bafll›yor. Hesap soran
yok. YÖK taraf›ndan bir anket haz›rlans›n, özgeçmifli
istensin kiflinin, hangi y›lda doktora verdi, hangi y›lda doçent ve profesör oldu, profesör olana kadar ve olduktan
sonraki yay›n say›s› nedir, ö¤renilsin. Ben geçenlerde hesap yapt›m, emekli olduktan sonra 20 yurt içi, 11 yurt
d›fl› yay›n yapm›fl›m. fiu anda da 10’un üstünde yay›n›m
hakem incelemesinden geçmifl yay›mlanmay› bekliyor.
Bir bu kadar› da hakem incelemesinde. Ben bunu zevkim
için, sahip oldu¤um bilgiyi gençlere duyurmak için yap›yorum. Bugüne kadar 167 yurt içi, 56 yurt d›fl› olmak
üzere toplam 223 yay›n yapt›m, hiç de az›msanacak bir
say› de¤il.
Bir de ald›¤›n›z ödüller var...
1993’te 3 ödül birden ald›m. Bunun biri Jeoloji Mühendisleri Odas›’n›n “Alt›n Çekiç Bilim Ödülü”. Sonra ayn› y›l
Amerika’da dünyan›n 5 bin bilim adam› aras›nda yer al-
KABATAfi
flu suyu içerdik. Tatl›c›lar da vard›. Bazen Dereboyu’nda
dolafl›p, ald›¤›m›z tatl›lar› yerken ellerimiz yap›fl yap›fl
olurdu. Biz de muziplik ya iflte, yeni temizlenmifl camlara tatl›lar›n k⤛d›n› yap›flt›r›p kaçard›k. Ertesi gün bakar›z yine han›mlar silmifller, tertemiz. Hiç yakalanmad›k.
Basit fleylerdi ama tatl› muzipliklerdi. Sonra, bir hemfliremiz vard› Lütfiye Han›m. Revirde k›fl›n soban›n bafl›nda
devaml› yatan bir kedisi vard›, ad›n› “Revir” koymufltuk.
O da bize k›z›yordu: “Bu uyuz kediye mi ‘Revir’ diyorsunuz?” diye. Çocuklar›n atefline bakmaya yukar› ç›kt›¤›nda, al›r›z k›rm›z› kalemi, bir tükürük, kedinin dudaklar›n›,
yanaklar›n› boyar kaçar›z. Ertesi gün gideriz k›zm›fl bunu
yapanlara. Kedi de yalan›yor, iyice bat›rm›fl her taraf›n›.
Bir sabah da uyand›rd›lar bizi erkenden. Buzlar gelmiflti
bo¤aza. Kalkt›k hemen, baz› arkadafllar buzlar›n üstüne
ç›kt›, ak›nt›yla sürüklendiler bo¤azda. Böyle heyecanl› zamanlar›m›z da oldu. Ben sofra bafl›yd›m, yemek da¤›t›rd›m. Bir perflembe günü hava çok güzel, sekiz kifli yemek
yiyoruz. Üst s›n›flardan bir çocuk vard› masam›zda, konuflmaz etmez, so¤uk bir tipti. Hiç sevmezdik onu. Parça
et, peynirli börek ve kar›fl›k hoflaf vard› yemekte. Yemekleri verdim, bu çocuk hoflaftaki en büyük eri¤i göstererek onu istedi. Ald›m, koydum. Sap› da gelmiflti erikle beraber, tam ay›ray›m dedim ki bir de ne göreyim? Erik dedi¤i piflmekten büzüflmüfl bir fare, sap› diye düflündü¤üm
oldum. Türkiye diyorum çünkü 1977 y›l›nda 15 günde bir
perflembe günleri saat 16.00 uça¤›yla ‹zmir’e gider, Ege
Üniversitesi’nde ders verir, Cuma günü 21.00 uça¤›yla
geri dönerdim. 1978-1982 y›llar›nda ise yine her 15 günde bir pazar sabahlar› otobüse binip Konya’ya gider, Selçuk Üniversitesi’nde pazartesi ve sal› günleri sekizer
saat ders verip sal› akflam› otobüse biner, çarflamba sabah› ‹stanbul’a gelirdim. Eve gelip kahvalt› edip, t›rafl olur,
do¤ruca Fakülte Kurulu’na kat›lmak için Maçka’ya giderdim. Dört y›l boyunca bir pazar evde, bir pazar yoldayd›m. Geçenlerde benden Kütahya Dumlup›nar Üniversitesi’nde paleontoloji dersine gelmemi istediler. O zamanlardan ö¤rencim olan bir meslektafl profesör olmufltu ve
Kütahya’ya yak›n bir üniversitede görev yap›yor. Onu
yönlendirmek istedim, ama numuneleri tafl›mak zor geldi¤i için kabul etmemifl. Oysaki ben dört y›l boyunca o
numuneleri ‹stanbul’dan Konya’ya tafl›d›m durdum. Eski
hocalar yok art›k. Bu bilgisizlik de¤il, tahammül yok, özveri yok. Dolay›s› ile bende “Eski Hocalar” grubuna girdim. Yine, gerek lise ve gerekse üniversite hayat›mda hocalar›m›z giyim konusunda da çok ciddi idiler. Ö¤rencilerinin karfl›s›na daima düzgün k›yafet ile ç›karlard›.Bayan
ö¤retmenler önlük giymeden dershaneye gelmezlerdi.
Afl›r› bir makyaj söz konusu de¤ildi. Beyler tak›m elbiseyle gelirlerdi. Pantolon ayr›, ceket ayr› dahi giymezlerdi.
fiimdi benim eskiden ö¤rencim olan baz› hocalar flortla
gidiyor üniversiteye, ö¤renci de öyle geliyor, yaz›k!
SÖYLEfi‹
SÖYLEfi‹
KABATAfi
HOCALARIMIZ G‹Y‹M KONUSUNDA DA ÇOK C‹DD‹ ‹D‹LER. Ö⁄RENC‹LER‹N‹N KARfiISINA DA‹MA DÜZGÜN
KIYAFET ‹LE ÇIKARLARDI. BAYAN Ö⁄RETMENLER ÖNLÜK G‹YMEDEN DERSHANEYE GELMEZLERD‹. AfiIRI B‹R
MAKYAJ SÖZ KONUSU DE⁄‹LD‹. BEYLER TAKIM ELB‹SEYLE GEL‹RLERD‹. PANTOLON AYRI, CEKET AYRI DAH‹
G‹YMEZLERD‹. fi‹MD‹ BEN‹M ESK‹DEN Ö⁄RENC‹M OLAN BAZI HOCALAR fiORTLA G‹D‹YOR ÜN‹VERS‹TEYE,
Ö⁄RENC‹ DE ÖYLE GEL‹YOR, YAZIK!
43
SÖYLEfi‹
44
kezi ‹stanbul’da olan, Trakya’da petrol arayan bir petrol
flirketinde çal›flmaya bafllam›flt›m. 28 Mart 1960’ta s›nava girdim ve 1 Nisan 1960’ta 402 TL ayl›k ücretle asistan olarak ifle bafllad›m. Bu arada ö¤renci olaylar› t›rman›fla geçmiflti ve 27 May›s devrimi gerçekleflti. E¤itim alabora olmufltu. O s›rada hocam doktora tez bölgesi olarak Ad›yaman ilinin Kâhta kazas› çevresini önerdi bana.
Kâhta neresi? Ben Ankara, ‹stanbul, ‹zmir, Bursa ve Zonguldak’› biliyordum. Bir de en do¤uda Sivas. Dediler ki,
“Orada adama bak›r tasla rak› ikram ederler, içmezsen
de ikram› reddetmifl olursun, çekip vururlar.”. Ben de rak› içmem, keza hiç al›flamad›m rak› içmeye. Gittim ama
yok öyle bir fley, hiç söylendi¤i gibi de¤il. Mesela yolda
kimse merhaba demeden geçmez. Diyelim yolda yürü-
Sonra borcunuzu ödediniz galiba Kâhtal›lara?
Evet, daha sonra borcumu ödemek k›smet oldu bana,
ama ödeyebildim mi bilmiyorum. Ben vicdanen yapmam
gerekeni yapt›¤›ma inan›yorum. O zamanlar hep düflünüyordum bir okul yapt›rmay›. Çünkü arazi çal›flmalar›
nedeniyle dolaflt›¤›m alanlardaki yeknesak okul inflaatlar› dikkatimi çekmiflti. Belli ki Milli E¤itim Bakanl›¤› köyler için standart bir proje haz›rlatm›flt›. Bir gün sordum
maliyetini, 35 bin TL dediler. O zaman›n paras›yla benim
7 y›ll›k maafl›m. Emekli oldu¤umda 36 milyar ikramiye
verdiler, bir de 7 milyar nema. Daha önce özel olarak
biriktirmifl oldu¤um miktara bu nemay› da katt›m. Bana
göre nema havadan gelen bir para idi. Bir dostum okul
plan›n›n çizilmesini sa¤lad›. Ama istiyordum ki etraftan
da biraz yard›m gelsin iyi bir fley olsun. Ve ben okulu esas
kald›¤›m, yaflam›fl oldu¤um yere, Damlac›k’a yapt›rmak
istiyorum. Kalkt›m Ankara’ya meclise gittim. Orada Ad›yaman milletvekilleriyle görüfltüm. Bu arada Ad›yaman
Valisi ile de görüflmem sa¤land›. Ama Ad›yamanl› zenginler bu konuda çok cimri davrand›lar ve hiç destek vermediler. Sonunda Ça¤dafl Yaflam› Destekleme Derne¤i’ne ulaflt›m. Prof. Dr. Türkan Saylan Han›mefendi ile gö-
HER ÇARfiAMBA BEYO⁄LU’NA ÇIKARDIK. S‹NEMAYA G‹DERD‹K. BEYO⁄LU’NA G‹DERKEN FARKLI VE ‹Y‹
G‹Y‹N‹LMES‹ GEREK‹YORDU. YOLDA S‹Z‹ GÖRENLER “BEYO⁄LU’NA MI G‹D‹YORSUN?” VEYA
“BEYO⁄LU’NDAN MI GEL‹YORSUN?” D‹YE SORARLARDI. BEYO⁄LU’NA G‹TMEN‹N B‹R AYRICALI⁄I VARDI.
“EM‹NÖNÜ’NE M‹ G‹D‹YORSUN?” D‹YE K‹MSE SORMAZDI, BEYO⁄LU KIYAFETLER‹ FARKLIYDI.
rüfltüm. Kâhta Kaymakam›’n› arad› hemen, bir protokol
haz›rlamalar›n› istedi. O arada Kaymakam Bey’in tayini
ç›km›flt›, yerine Besni Kaymakam› vekâleten bak›yordu.
Ama hem o bey, hem de ondan sonra gelen ve flu anda
görevde olan kaymakam Kadir Sertel Otcu Bey bu konuda can› gönülden destek verdiler. Özel ‹dare’den Köylere Hizmet Götürme Bütçesi’nden katk› sa¤lad›lar. Yani
benim verdi¤im 35.000 YTL ile olmad› bu ifl. Müteahhit
kâr almadan yapt›¤›n›, hatta cebinden de para katt›¤›n›
söyledi. 3 Nisan 2006 pazartesi günü aç›l›fl için Ad›yaman’a gitti¤imizde bizleri havaalan›nda karfl›lad›lar. Kâhta üzerinden köye gittik. Ben flafl›rd›m, dondum kald›m.
Geçmifli düflündüm ve geçen sürede Türkiye’nin nereden
nereye gelmifl oldu¤unu anlad›m. Ülkenin geliflmesinin
en iyi belirteci bu bölgeler. Arada çok kez Kâhta’ya gidip
geldim ama bölgenin bu kadar de¤iflece¤ini tahmin etmiyordum. O gün herkes oradayd›. Çok güzel bir aç›l›fl oldu. Geçen Haziran ay›nda gittim yine, çocuklar›n karnelerini verdim. Bir tak›m hediyeler götürdüm. ‹mkân oldukça da gönderiyorum. Keza birçok dost bu konuda bana büyük destek sa¤lad›. O çocuklardan gelen mektuplar› bir görseniz, da¤ bafl›ndaki bir köyde, muhtarl›k bile
de¤il, mezra olan bölgede yetiflen çocuk/çocuklar o sat›rlar› nas›l güzel yazm›fl. ‹flte bir ö¤reten, yol gösteren
olsa, hepsinde cevherler var ama önemli olan onlara bu
imkânlar› sunmak ve varl›klar›n› çevreye duyurmak.
Mesle¤iniz yaflam›n köklerini araflt›rmak, elimizdeki
bilgilere göre yaflam ne kadar geçmifle uzan›yor?
Mevcut bilgilere göre, biyoloji sistemati¤ine giren canl›lar›n ilk ortaya ç›k›fl› 580 milyon y›l öncesi. Dünyan›n yarad›l›fl› ise 4,5 milyar y›l olarak kabul ediliyor. ‹lk mikroorganizma olarak bitkisel yaflam yaklafl›k 3 milyar y›l önce bafll›yor. Ama sistemati¤e giren ilk canl›lar olan akrepler, yengeçler, ›stakozlar yani eklembacakl›lar grubu 1. zaman›n bafl›nda, Kambriyen olarak adland›r›lan devirde gözleniyor. Tabi bu geliflmifl canl›lar nas›l birden bire ç›k›yor ortaya. Basitten geliflmifle do¤ru bir tak›m ara
fazlar›n olmas› laz›m, ama elde yeterli bilgi yok. Bir evin
merdiven basamaklar› gibi alttan üste do¤ru, geliflmeyi
belirten evreleri düzenli s›ralar halinde bulam›yoruz.
Bugünkü Türkiye topraklar›nda rastlanan en eski insan bulgular› kaç y›ll›k?
Benim kanaatime göre yaklafl›k olarak 10 bin y›ll›k, belki
biraz daha eski olabilir.
Dünya’daki en eski insan fosili kaç y›ll›k?
En eski insan fosili 4,5 milyon y›ll›k. O da Afrika’da. Esas
bir fleyler bulmaya bafllayan insanlar›n ortaya ç›k›fl› 25
bin y›l, keflifler ise 10 bin y›l önce bafllam›fl. ‹stanbul’un
yak›n çevresinde Yar›mburgaz Ma¤aras›’nda 7 bin y›l ön-
cesinde yaflam vard›. Küçük Çekmece Gölü’nün kuzeyinde. Bir de esas Fikirtepe yerleflimi var, ama maalesef gecekondularla dünyada tek örnek gösterilecek bu alan iflgal edilmifl 1950’li y›llarda. Ve Kad›köy’de ilk gecekondulaflma orada bafllam›flt›. Yar›mburgaz yerleflimi ma¤ara
içinde oldu¤u için korunmufl say›labilir. Elde çok güzel
bulgular var.
Fikirtepe’de neler bulundu, örnek verebilir misiniz?
Burada kap kacak, beslenen ve tüketilen hayvanlar›n kemikleri d›fl›nda çok say›da bal›k kal›nt›s› bulunmufl ve bu
bal›klar›n 6 çeflidi tatl› su bal›¤›. Bunlar küçük ve büyük
Çekmece, ‹znik, Sapanca göllerinde ve Sakarya Nehri’nde
günümüzde yaflamakta. Fikirtepe’de ne ar›yor tatl› su bal›klar›? Biz flimdiki stad›n bulundu¤u alan›n, yani Kufldili
Çay›r›’n›n 7 bin y›l önce günümüz Çekmece gölleri benzeri bir göl oldu¤unu savunduk. O bal›klar da orada yafl›yorlard›. Aksi de kan›tlanmad› henüz. Sonra Yar›mburgaz’da yaflayanlar taraf›ndan çok say›da midye tüketilmifl. Küçük Çekmece Gölü’nde midye olmaz. Oran›n geçmiflte bir koy oldu¤unu, sonradan insan ve do¤a etkisiyle geçti¤imiz yolun yap›ld›¤›n› ve gölün Marmara Denizi’nden ayr›lm›fl oldu¤unu ileri sürdük.
Bugüne kadar sizi en çok heyecanland›ran bulgunuz
nedir?
Kâhta’ya gitti¤imde etrafta araflt›rmalar yap›yordum.
Kâhta deniz seviyesinden 700 metre yüksekte. Etrafta
birçok köy var ama Türkçe konuflan say›s› çok az. Büyük
bir k›sm› flehre gitmifl çal›fl›yor. Ancak okula giden gençlerle konuflabiliyordum. Ben araflt›rma yaparken merak
ediyorlard› ne arad›¤›m›. ‹çlerinde denizi bilen yok ki anlatay›m, ben de hayvan kemi¤i arad›¤›m› söylüyordum.
Ama esas arad›¤›m denizde yaflayan canl›lar›n fosilleriydi. Bana, “fiehriye tafllar›ndan” bahsettiler. Arpa flehriyeye benzedi¤i için köylü o ad› takm›fl. Bunlar› bana göstermek istediler. Bütün köylü kazma kürek al›p peflimize
düfltü. Bir gittik ki, gerçekten de 5,5 santimetre boyunda ve benim as›l ihtisas konum olan bir foraminifer çeflidi orada duruyor, Loftusia 65 milyon y›ldan biraz daha
eski dönemi simgeliyor. Tek hücreli ama 5,5 santimetre
boyunda. ‹stanbul’da fakültede mikroskopta inceledik,
bu foraminiferi orada bulmam beni çok etkiledi, bilimsel hayat›m› yönlendirdi say›l›r.
Bir de Kahta’n›n kuzeyinde buldu¤um, Üst Kretase yafll›, kavk›s›n›n kenar›nda 23 adet yavrusu bulunan, anlafl›l›r deyimle, günümüzden 65 milyon y›l öncesinde, do¤um
halinde fosilleflmifl bir Orbitoides Medius (d’Archiac) bireyine ait fosil. Bunun bir benzeri yok. ‹lk olarak Fransa’da bulunan örnek ise 5 yavrulu. Daha sonra Bilecik
çevresinde 31 yavrulu bir örnek daha buldum. Yani aç›k
söylemek gerekirse dünyada bu konudaki rekor bende.
KABATAfi
KABATAfi
Sizin zaman›n›zda jeoloji mühendisli¤i popüler bir bölüm müydü?
O zamanlar bu konuyu pek kimse bilmiyordu. Babam›n
madencilik yapan bir ahbab› ve teyzemin o¤lunun jeolojide okuyan bir arkadafl› varm›fl. Onlar›n tavsiyesi ile ‹stanbul Üniversitesi’ne girdim. Lisede jeoloji dersi vard›
ama ben Edebiyat Bölümü mezunuyum. Bu nedenle jeoloji konusunda fazla bilgim yoktu aç›kças›. Üçüncü s›n›fa bafllad›¤›m›z s›rada bir arkadafl›mla birlikte paleontoloji hocam›za gittik ve onunla çal›flmak istedi¤imizi söyledik. Hocam›z öyle bir yetkisi olmad›¤›n›, bize para sa¤layamayaca¤›n› söyledi. Biz de para istemedi¤imizi, sadece çal›flmak ve ö¤renmek istedi¤imizi belirttik ve bir
y›l ücretsiz olarak çal›flt›k, sonuçta bilgilerimiz daha da
pekiflti. O sene mikropaleontoloji dersinden de pekiyi ile
geçtim. Dördüncü s›n›fa bafllad›¤›m›z zaman bizi ücretli
olarak yard›mc› asistan ald›lar. E¤itimde kredi saat sistemi geçerliydi ve ben 7. yar›y›l sonunda 101 kredilik dersin s›navlar›n› baflararak mezun oldum. Ve o arada mer-
yorsun, adam eflekle geçiyor, o iner senin binmeni ister,
yürüyorsa elindekini ver tafl›yaca¤›m der. Bunu kim yapar bu devirde. Hiç unutam›yorum, bir köyden geçiyorduk, bizi zorla misafir ettiler. Çok fakirlerdi, kad›n›n elbisesinin üstüne o kadar çok yama yap›lm›fl ki art›k yamalar birbirini tutuyor. Epeyce bekledik yemek için. Daha sonra bulgur pilav› getirdiler sofraya. Kad›nca¤›z misafire hürmeten omlet gibi bir fley yapm›fl ve pilav›n üstünü süslemifl. Sonra ö¤rendik ki me¤erse kad›n›n evinde yumurtas› dahi yokmufl. Komflusuna gitmifl ve tavu¤un yumurtlamas›n› beklemifl, biz de o yüzden beklemifliz. Hiç unutamam bunlar›. Ben o insanlara çok fley borçluydum.
SÖYLEfi‹
d›m. Bir de ‹ngiltere’de 92-93 y›l›n›n bilim adam› seçildim. Bunlar güzel fleyler.
45
46
Prof. Dr.
Özcan KÖKNEL
malar ve bunlar›n yaratt›¤› kayg›, üreticili¤in, yarat›c›l›¤›n enerjisinin, gücünün temel kayna¤›d›r.
Bu enerji ve güç, bireysel, toplumsal, evrensel birikimlerle biçimlenip, de¤iflik ve yeni davran›fl kal›plar›yla baflkalar›na iletilebilirse düfllemler sanat yap›t›, ürünü niteli¤i kazanabilir.
Gençlik ça¤›ndaki duygulan›m ve coflku durumu, üreticili¤in, yarat›c›l›¤›n temel enerjisini, gücünü oluflturur.
Önemli olan bu enerjiyi, gücü yarat›c›l›¤›n ilkeleri, kurallar›, ölçüleri ve ölçütleri içinde kullanmay› ö¤renmektir.
Bu gençlik ça¤›na özgü özdeflleflme süreci içinde, gencin düfllemlerine gerçekçi anlat›m yollar› bulmas›, bunlar› bireysel, toplumsal, evrensel birikimlerle biçimlendirip de¤iflik ve yeni davran›fl kal›plar›yla baflkalar›na
iletmesiyle gerçekleflir.
Gençlerin üretici, yarat›c› olmas› için bir yandan onlar›n
beceri, yeti ve yeteneklerine göre ilgi alanlar›n› saptamak, öte yandan bu alanda geliflmeleri ve yarat›c› olmalar› için özdeflleflme sürecinde, olumlu örnekleri bol bir
ortamda bilgi aktarmak gerekmektedir.
Bu ortam ça¤dafl ve uygar ö¤eleri tafl›mal›d›r.
‹nsana bütünüyle sevgi ve sayg› duyan, insan›n en de¤erli ve kutsal varl›k oldu¤unu kabul eden, insan›n bedenine, duygusuna, düflüncesine de¤er veren ortam,
baflka bir deyiflle toplum yap›s›, ça¤dafl ve uygard›r. Böyle bir ortamda gence aktar›lan kültürün temelinde insan
ve insan sevgisi yer al›r.
Ça¤›m›z›n yayg›n kitle iletiflim araçlar› içinde gençlerin
yaflad›¤› ortamda milli kültürle evrensel kültürün birleflip bütünleflti¤i, geçerli, gerçekçi, sa¤lam davran›fl kal›plar›, örnekleri bulunmal›d›r.
Gencin içinde yaflad›¤›, e¤itim ve ö¤retim gördü¤ü evde, okulda, ifl yerinde hoflgörü egemen olmal›, bask› ve
korku olmamal›d›r.
Genç, bilinenlerin tekrar›yla de¤il, bilinenlerden yeni birleflimler, bütünlefltirmeler yapacak biçimde e¤itilmelidir.
E¤itim ve ö¤retimde ba¤nazl›¤a, saplant›ya, tak›nt›ya,
suçlamaya, ön yarg›ya, art niyete yol açan uygulamalara yer verilmemelidir.
Ülkemizin ça¤dafl, uygar düzeye eriflmesi, gençlerin üretici, yarat›c› olmas›na ba¤l›d›r.
KABATAfi
‹nsan›n üretici, yarat›c› olmas›n› düflünce süreci bafllat›r. Üretici, yarat›c› düflünce, düfllemlerle gerçekçi düflüncenin ortak ifllevinden do¤ar ve de¤iflik evreler sonunda ortaya ç›kar.
Tarihin bafllang›c›ndan günümüze kadar üretici, yarat›c› olan, sanat ürünleri veren kiflilerin de¤erlendirilmesinde birbirine karfl›t iki görüfl çat›flm›flt›r.
Bunlardan birine göre: Üreticilik, yarat›c›l›k Tanr›’n›n,
do¤an›n verdi¤i bir güçtür. ‹nsanlar ayr›cal›klar›, özellikleri, üstünlükleri, üstün beceri, yetenek ve yetileriyle dünyaya gelir. Kendinin, çevrenin, toplumun, dünyan›n yaflam biçimini de¤ifltiren ürünleriyle yarat›c›l›¤›n›
sürdürür.
‹kinci görüfle göre: Üreticilik, yarat›c›l›k ve sanat bireysel çat›flmalar›n ve sorunlar›n yüceltme yoluyla çözümüdür. Bu insanlar, saplant›l›, tak›nt›l›, tutkulu olup; bunlara üretme, yaratma ve yüceltmeyle biçim ve renk verir.
Üreticili¤in, yarat›c›l›¤›n yorumunu yapmaya çal›flan
iki görüflün de yetersiz oldu¤unu söyleyebilirim. Bu süreçleri tek nedenle aç›klama, tek görüflle yorumlama
olana¤› bulunmad›¤› kan›s›nday›m. Ancak, kiflili¤i oluflturan bütün bedensel, ruhsal ve toplumsal katmanlar›n
farkl› biçimde örgütlendi¤i ve ifllev yap›ld›¤› kabul edilebilir. Bilindi¤i gibi bütün ruhbilim ö¤retileri kayg›dan
kurtulmak, hiçli¤e, korkuya, ölüme karfl› direnmek, kendisini gerçeklefltirmek ve varlamak için kullan›lan yol
olarak kabul etmifllerdir.
Genel olarak her üretilen, yarat›lan ürünün, sanat yap›t›n›n alt›nda kendisini gerçeklefltirmeye, varlamaya
çal›flan bir insan›n çabas›, her insan›n ruhsal yap›s›nda
da üreticili¤in, yarat›c›l›¤›n tohumlar›, filizleri bulunmaktad›r. Her insanda çocukluk ve gençlik ça¤›ndaki çat›fl-
YORUM
YORUM
KABATAfi
ÜRETEN YARATAN
GENÇL‹K
47
PORTRE
ikisine
at mus
n
a
s
k
r
lmay›p
Tü
ekle ka
ir
m
r
e
v
l
kaderid
in
gönü
r
le
n
e vere
erin
emek d
üzel es
g
k
o
ç
e; bir
¤u kez
belki d
men ço
¤
a
r
e
ez.
sin
i bilinm
bilinme
is
c
e
t
f
isi, gü
enlere
bestec
t›k sev
r
a
r
le
r
r, her
O ese
evenle
S
.
r
seçer,
u
t
fl
u
flark›y›
ir
b
mal olm
z
ar,
a
zi¤i yap
›nda en
r
ü
la
m
a
d
m
v
il
se
›n›n f
an
evdalar
imi zam
k
,
ir
n
kendi s
yifle
llikle
man ke
r. Gene
le
ir
kimi za
n
le
nir ve iç
açan
kederle
izler
inden k
iç
›n
r
in derin
la
r
le
m
avuç
le
n,
öz
lenirke
klar›n,
k
ü
lu
r
ü
lu
s
t
u
m
larda
r›
› ihtiras
an yaflla
k
a
n
e
d
b›rakt›¤
zler
içlere,
iden gö
en derin
il
k
dal›p g
e
ç
le
lere
suretiy
mseme
lü
silmek
ü
g
a yar›m
ir.
tatl› am
serlerd
e
n
flka
e
r
e
v
asla ba
a
h
sebep
a
d
ir
al›ya
erler b
ir sevd
b
Ve o es
a
k
fl
a
yaflar,
daya, b
onunla
bir sev
e
c
e
d
a
az. S
ölür.
adanm
onunla
e
d
e
s
k
ölece
48
KABATAfi
KABATAfi
Bir ihtimal daha var, o da ölmek mi dersin
Vuslat›n baflka alem sen bir ömre bedelsin
Sükût etme nazl› yar beni mecnun edersin
Vuslat›n baflka alem sen bir ömre bedelsin
PORTRE
OSMAN N‹HAT
AKIN
Y
aflad›¤› 54 y›ll›k hayat›na 40’a yak›n eser
s›¤d›ran Osman Nihat Ak›n da musiki
emekçilerinden biri. 1905 senesinde,
‹stanbul Bak›rköy' de dünyaya gelen Osman Nihat Ak›n, Çorlu eflraf›ndan Osman Beyzade Nihad Bey'in o¤lu, ünlü
bestekâr ve yazarlar›m›zdan Ahmet
Rasim Bey'in de torunudur.
Çocuk yafltaki musiki kabiliyeti, ortaokula gitti¤i s›ralarda, kendisine musiki
hocal›¤› yapm›fl olan piyanist Sadri Bey taraf›ndan sezilir. Sadri Bey, okuldan mezun oluncaya kadar kendisiyle yak›ndan ilgilenerek
ileri seviyede piyano çalmas›n› ö¤retmifltir. Sadri Bey'in amac›, Osman'›n Viyana'ya
gönderilip bat› müzi¤i e¤itimi almas›n› sa¤lamakt›r. Fakat ailesi bu plana karfl› ç›kar
ve Osman Nihat’› küçük yaflta yat›l› okula
gönderir.
Osman Nihat Ak›n, ailedeki herkes gibi,
Körf
ezd
dedesi Ahmet Rasim Bey'in sözünden ç›kGeçm eki dalg
›n su
ifl ge
ya b
mayan biridir. Dedesinin verdi¤i kararla önce ikceler
Meh
ir ba
den
tap,
k gö
b
i
i
tisat e¤itimini tamamlar, ard›ndan musiki ile fiilen u¤r
ri gü
i dur
recek
Velh
ller v
mak
sin
as›l
e sen
ta d
raflma¤a bafllar. Bofl zamanlar›n›n tamam›n› piyanosuo rüy
erind
in en
a
d
e
alan Osuruy
güze
nun bafl›nda geçirir, yapt›¤› eserleri kendisine çok yak›n
or ye
l aks
r
i
l
n
man
Nihat
eserin
keni
y
buldu¤u bir arkadafl› olan, Kad›köylü Dr. Tâlha Bey'e çaerind
e
disine ait oldu¤unu söyler Ahmed
l›p söylemeye bafllar.
Rasim Bey’e.
Leon Hanc›yan'dan usul ve makam dersleri al›r. Osman
Bu duruma çok k›zan dedesi “Düzenbaz, yalanc›!” diyeNihat ald›¤› her dersin, ö¤rendi¤i her makam ve usulün
rek bastonla kovalar Osman Nihat’›. Ancak bir süre sonard›ndan güftelerini kendi yazd›¤› beste denemelerine
ra, torunun musiki tutkusu ve yetene¤i karfl›s›nda pes
i
giriflir. Bu denemelerden fazlas›yla etkilenen Leon Hanmed
edi
eder ve himayesine alarak musiki bilgisinin
iç sin
h
dinm
c›yan, Ahmed Rasim Bey nezdinde yeni bir teflebbüse
e
m
›
m
i
r
ç
a
i
fll
iz
doruk noktas›na yükselmesine
giriflir. Osman Nihat'›n dinleyici s›fat›yla dahi olsa, ‹talözya
sens
edi
ep, g
ada
h
l
edi
e inm
›
yard›mc›
olur.
Genifl
ansikm
y
m
›
i
t
u
fl
¤
yan konservatuarlar›ndan birine devam
b
dinm
e
a
l
r
e
o
ü
m
n
›
d
i
y
r
u
›z
la
Göze m
lopedik bilgisi sayesinde, Y
l old
yaln
zyafl
etmesinin çok yerinde
i geldim
nas›
il'de
p, gö
e
D
m
›
h
,
t
s
her
konuda
yaz›lar,
f›kralar,
en mi u
Öyle k
›m
bir
e flafl
aranl›
nuttun
olaflt
k gece
Bend
, gelmiy
n›z d
makaleler
yazd›¤›
gibi,
kendil
Yükse
a
k
y
i
orsun
ruhum
l ufukt
'de
âh
, olmu
an sin
ne has olan zarif nükte ve bu- Dil
yor sa
Öyle k
eni gös
b
aranl›
a
ter bir
h
k gece
lufllar›yla Osman Nihat, bas›n
gün gö
ki ruh
reyim
um, olm
aleminde de kendine flöhret yapar. ‹nand›¤› davalar›n
u
hareket
yor sa
bah
müthifl bir savunucusu ve takipçisidir.
olaca¤›n› söyler. Bu teflebZor problemleri basite indirgemek hususundaki kabilibüsten de bir netice ç›kmay›nca Osman Nihat
yeti sayesinde, ekonomi ve iflletme ekonomisi konusunhayat›n› kazanmak için memuriyet hayat›na bafllar ve
daki dersleri, ö¤rencileri taraf›ndan büyük bir ilgiyle
Yüksek Denizcilik Okulu'nda ö¤retmenlik, takip eden y›ltakip edilir. Klasik e¤itim yerine, yaflan›lan hayattan bularda da gazetecilik yapar.
lup ç›kard›¤› örneklerle ders verifli, hocal›k hayat›ndaki
‹lk bestesi “Ne müflkilmifl seni sevmek, sana yâr olmak”
baflar›n›n s›rlar›ndan birini teflkil etti¤i için talebeleri ona
güfteli suzinak makam›ndaki eseridir. Günlerden bir gün
"Naylon Profesör" ismini takarlar.
dedesi Ahmed Rasim Bey Osman Nihat’› yan›na ça¤›r›r
Osman Nihat Ak›n’›n ço¤u popüler olmufl,
ve bir fleyler okumas›n› ister. Osman Nihat Ak›n bu esei
tan›nm›fl ses sanatkârlar› taraf›ndan
b
i
rini okuyunca, çok be¤enen Ahmed Rasim Bey, kimin olng i
ü
okunmufl, 40’a yak›n eseri vard›r. Az
g
du¤unu sorar. Kendi eseri oldu¤unu söylemeye ceir
gib i
b
n
l
fakat öz beste yapan Osman Nihat
›
ü
saret edemeyerek Hac› Ârif Bey’in oldu¤unu söygib
ay
zd
Ak›n, bunlardan “Yine bu y›l ada
nc enü skün ibi
u
ler Osman Nihat. Duygulanarak gözleri doe b ha h
kü ün g
d
sensiz
içime hiç sinmedi” adl› nihavent
a
n
d
t
lan Ahmet Rasim Bey “Böyle bir esea
i
a
l iç ar, d hay enüz
eserini,
tarihçi
Ahmed Refik Alt›nay’›n ölüa
l
ri ancak o yapabilir!” diye söyy
h
i
ha at›ra
içl aha
i
mü
üzerine
bestelemifltir.
Osman Nihat Ak›n, get
u
lenir iç çekerek. Dedesinin eseç
h
b
d
Ge eski
ül lar,
n
çirdi¤i
akci¤er
kanserinden
kurtulamayarak
1959 y›l›ö
rin güzelli¤iyle artan keyfine dia
En en g at›r
n›n
Ekim
ay›nda
‹stanbul'da
hayata
gözlerini
yumar.
d
h
yecek yoktur. Bu keyiften cesaret
Ne eski
49
En
RED K‹T
EV‹NDEN UZAK
YALNIZ B‹R KOVBOY
Ç‹ZG‹ ROMAN KABATAfi
B
50
GÖLGES‹NDEN B‹LE HIZLI S‹LAH ÇEKEN RED K‹T, A⁄ZINDAN H‹Ç
DÜfiÜRMED‹⁄‹ S‹GARAYI, S‹GARA KARfiITI B‹R KAMPANYAYA DESTEK ‹Ç‹N
1983 YILINDA BIRAKMIfi VE BU TAR‹HTEN SONRA A⁄ZINDA B‹R DAL PARÇASI
TAfiIMAYA BAfiLAMIfiTIR.
ob, Grat, Bill ve Emett Dalton kardefller, gerçek hayatta,
1890’larda California ve Kansas civar›nda nam salan bir soygun çetesinin üyeleridirler. Bob ve Grat, bir bask›nda, Cofeyville Kansas’ta öldürülürler, Emett yaral› olarak ele geçirilerek ömür boyu hapse mahkûm edilir. Bill ise bask›nda ele geçirilenler aras›nda yoktur. Daha sonra, 1951 y›l›nda, Red Kit’in 5.
say›s›nda Dalton kardefller tekrar karfl›m›za ç›karlar. Birbirlerine t›pat›p benzeyen, boylar› küçükten büyü€e do€ru s›ralan›r flekilde resmedilmifl olan Dalton kardefller,
bu maceran›n sonunda, o s›ralar ac›mas›z olan
Red Kit taraf›ndan öldürülürler. Ancak okurlar, Red Kit’in aksine Daltonlar› çok sevmifltir. Bu nedenle öldürülen kuzenlerinin intikam›n› almaya yemin etmifl olan
ve t›pk› onlara benzeyen Joe, Jack,
William ve Averell isimli yeni Dalton kardefller ile tan›fl›r›z 12.
say›da. Daltonlar›n Red Kit’e yönelik öfkelerinin as›l nedeni de
iflte bu asla sönmecek olan intikam ateflidir.
Red Kit, orijinal ad›yla Lucky Luke, Belçikal› karikatürist Morris taraf›ndan yarat›lan bütün
zamanlar›n en ünlü ve karizmatik
kovboyudur. Red Kit’in maceralar›n›n önemli bir k›sm› Frans›z René Goscinny taraf›ndan yaz›lm›fl, Morris’in 2001 y›l›ndaki ölümünden sonra bir k›sm› Frans›z Achdé taraf›ndan çizilmifltir.
‹lk olarak 7 Aral›k 1946 tarihinde, bir çizgi roman dergisi olan
“Le Journal de Spirou”da, “Arizona 1880” isimli maceras›yla tan›flt›€›m›z Red Kit’in iki sad›k dostu vard›r: Red Kit’ten sonra
maceralar›n ikinci en zeki ve en esprili karakteri olan beyaz at›
Düldül (Jolly Jumper) ve dünyan›n en aptal köpe€i Rin Tin Tin
(Rantanplan). Calamity Jane, Billy the Kid, yarg›ç Roy Bean, Jesse James, posta arabac›s› Hank, Buffalo Bill ve Dalton Ana ise
birçok maceran›n de€iflmez karakterleridir. Bununla birlikte
en olmad›k zamanlarda Red Kit’in eline telgraf tutuflturan postac›, cenaze levaz›matç›s›, Çinli kuru temizlemeci ve hatta akbaba gibi maceralara renk katan isimsiz kahramanlar› da unutmamak gerekir.
Gölgesinden bile h›zl› silah çeken Red Kit, a€z›ndan hiç düflürmedi€i sigaray›, sigara karfl›t› bir kampanyaya destek için 1983
y›l›nda b›rakm›fl ve bu tarihten sonra a€z›nda bir dal parças›
tafl›maya bafllam›flt›r.
Red Kit dünyada ilk kez Türkiye'de sinemaya aktar›lm›flt›r. 1967
y›l›nda çekilen filmde Öztürk Serengil rüyas›nda kendini
Red Kit olarak görmekte ve vahfli bat›da maceradan maceraya koflmaktad›r. 1971’de Aram Gülyüz’ün yönetti€i filmde ‹zzet Günay, Red Kit daha do€rusu “Ret Kid” olur ve Daltonlarla mücadele eder. 1974 y›l›nda ise son Red Kit (ama
bu kez “Ret Kit”) yine Aram Gülyüz'ün “At›n› Seven Kovboy” isimli filminde Sadri Al›fl›k't›r. ‹lk kez yabanc› sinema filmi olarak 1991’de beyaz perdeye aktar›lan Red Kit’i
Terence Hill canland›rm›flt›r. Son olarak
da 2007’de Olivier Jean Marie’nin yaz›p
yönetti€i “Red Kit: Bat›’ya Hücum”
isimli animasyon film ile sinemalarda boy göstermifltir.
Farkl› dillere çevrilince farkl› isimler de alan “Lucky
Luke” sadece ülkemizde kulland›€› “Red
Kit” ismini o dönemin
ünlü çizgi roman kahraman› Kit Karson ile
Türkiye’de yay›mlanan ilk maceras› olan
“Red Soil” (K›rm›z›
Topraklar) kitab›ndan
almaktad›r.
Telif
hakk› ödememek için
1959 y›l›nda yay›nc›n›n buldu€u bu isim, orijinaliyle yar›flacak kadar çok yak›flm›flt›r h›zl› kovboyumuza. 25 y›l sonra davalar, mahkemeler sonucunda yay›n haklar› gerçek sahibi Dupuis’ye geçtikten sonra bile Lucky Luke Türkiye’de
hep Red Kit olarak kalacakt›r.
Her maceras›n›n sonunda da, at›n›n üzerinde, yaln›zl›€›n›
ve evinden uzakl›€›n› anlatan bir flark› söyleyerek batan
I’m a poor lonesome cowboy,
and a long long way from home…
TAR‹H
KABATAfi
29 MAYIS 1953`TE, DÜNYANIN DAMI
OLARAK KABUL ED‹LEN
H‹MALAYALAR’IN DORU⁄U EVEREST`E
‹LK ÇIKAN DA⁄CI OLAN YEN‹ ZELANDALI
S‹R EDMUND H‹LLARY, 11 OCAK 2008
TAR‹H‹NDE 88 YAfiINDAYKEN HAYATA
GÖZLER‹N‹ YUMDU.
52
KABATAfi
EDMUND
HILLARY
T
bileceklerini de kabul ediyordu. Hillary, “Kulland›klar› foto¤raf makinesi bulunsa da, ondan faydalan›lamad›¤› takdirde, onlar›n zirve fatihleri olup olmad›¤›n› belki hiçbir zaman bilemeyece¤iz” diye ekliyordu. Sir Edmund, “Dünya
doru¤unun ilk fatihleri Mallory ve Irvine olabilir” diyerek,
hiçbir kiflisel gurur tafl›mad›¤›n› göstermiflti.
Edmund ve Tenzig’den 29 y›l önce, 1924 y›l›nda ‹ngiliz da¤c›lar George Mallory ile Andrew Irvine, Everest'e kuzey s›rt›ndan t›rmanmaya çal›flm›fllar, ancak da¤da hayatlar›n› kaybetmifllerdi. Mallory'nin donmufl bedeni 75 y›l sonra,
1999`daki bir t›rman›flta bulunmufl ve K›z›lderili gelene¤ine göre orada b›rak›lm›fl, Irvine`›n cesedi ise bulunamam›flt›. ‹ki da¤c›n›n Everest'e t›rman›rken mi yoksa inerken mi
öldü¤ü bir s›r olarak kalm›flt›. Ancak da¤c›l›k gelene¤ine göre, bir da¤›n zirvesine ç›kmak ana kampa sa¤ salim dönmeyi de gerektiriyor. Mallory`nin cesedini bulan Amerikal› da¤c› Conrad Anker, Mallory’nin el yazmas› notlar›n›, çak›s›n›,
kulland›¤› ipi ve rak›m ölçer ayg›t›n› bulmufl ancak çok aramas›na ra¤men foto¤raf makinesini bulamam›flt›.
Ad›n› ‹ngiliz jeodezi uzman› Sir George Everest`ten alan
Everest Da¤›`n›n Tibetçe ad› Çomolungma’d›r. Anlam› `Dünyan›n Ana Tanr›ças›’ olan Çomolungma`n›n dünya üzerindeki en yüksek doruk oldu¤u Hindistan kadastro idaresince 1852’de yap›lan ölçümlerle belirlenmiflti. 1852`den
sonra Çomolungma için kullan›lan ‘15. Doruk’ ad›, 1830-1843
y›llar› aras›nda Hindistan`›n kadastro ifllerini yöneten Sir
George Everest`in an›s›na, 1865’de de¤ifltirildi. Çok genç
da¤lar olan Himalayalar`›n, Orta Pleistosen döneminden
(1,5 milyon y›l önce) beri en az 1.500 metre yükseldi¤i belirlendi.
TAR‹H
DA⁄ G‹B‹ ADAMDI:
enzing`in önünde doru¤a do¤ru ad›m at›yordum. Düzce, apaç›k, karl› alana ulaflt›k. Hiçbir yönde koyu lacivert gök d›fl›nda görünüm kalmam›flt›. Her ikimizin içini engin tatmin, hoflnutluk hazz› kaplad›, dünyan›n tepesine ç›kt›¤›m›z› idrak etmifltik. Sir Edmund Hillary, 8.848 metre yüksekli¤indeki Everest Tepesi’ne ayak bas›fl›n› ve böylece dünyan›n en yüksek noktas›na ç›kan ilk insan olarak
tarihe geçiflini yazd›¤› kitapta böyle hat›rl›yordu. Dünyan›n
dam› olarak kabul edilen Himalayalar’›n doru¤u Everest`e
29 May›s 1953`te ilk ç›kanlar Yeni Zelandal› Sir Edmund
Percival Hillary ile onun fierpa halk›ndan rehberi Tenzing
Norgay`d›. Geçti¤imiz günlerde 11 Ocak 2008 tarihinde 88
yafl›ndayken ölen Edmund Hillary oldukça renkli bir kiflili¤e ve tart›flmas›z macerac› bir ruha sahipti. Ayr›ca Everest’e ilk t›rmanan insan olmakla kalmam›fl Güney Kutbu’nu
boydan boya geçen, Ganj nehrini de bir ucundan di¤er ucuna motorla kateden ilk kifli olmufltu. Zirvede Hillary, Tenzing'in foto¤raf›n› çekmifl, ancak Nepalli makineyi kullanamad›¤› için Yeni Zelandal› da¤c› o tarihi anda görüntülenememiflti.
Yeni Zelandal› kâflif, hayat›n› Nepal`in Khumbu Bölgesi’nde
yaflayan insanlara yard›m etmeye adam›flt›. Edmund Hillary`nin kurdu¤u Himalaya Vakf›, bölgede hastaneler, sa¤l›k merkezleri, köprüler, uçak pistleri ve 30 kadar okul infla etmiflti. Ülkeye hizmetleri nedeniyle Hillary`yi 2003`te
fahri vatandafl ilan eden Nepal hükümeti Hillary`nin ölümünü `telafisi olmayan bir kay›p’ olarak de¤erlendiriyor.
Ülkedeki kalk›nma projelerinde Hillary ile birlikte 23 y›l çal›flan arkadafl› Ang Rita, Hillary`nin reenkarnasyonu için
dua ettiklerini, ölümünün ard›ndan birçok fierpa`n›n manast›rlarda törenler düzenledi¤ini söylüyor. Ang Rita, "Bizim için çok fley yapt›. Yeniden dünyaya gelirse insanlar
için iyi ifller yapmaya devam edecektir." diye konufluyor.
1986`da Hindistan`da ölen fierpa Tenzing`in o¤lu Jamling
Tenzing Norgay da, son derece mütevaz› bir insan olan Edmund Hillary`nin en büyük baflar›lar›ndan birinin Nepal halk›na yapt›¤› yard›mlar oldu¤unu söylüyor. Bir çevreci olan
Edmund Hillary ayr›ca, Everest Bölgesi’nde do¤an›n korunmas›nda önemli bir ifllevi olan Sagarmatha Ulusal Park›`n›n
aç›l›fl›nda da rol oynam›flt›. Kraliçe Elizabeth’in tahta geçiflinde ilk yapt›¤› ifllerden biri, Edmund Hillary’ye “Sir” ünvan› vermek olmufltu.
Sir Edmund, dokuz y›l önce yapt›¤› bir söyleflide, Tibet dilinin lehçesini konuflan Nepalli ve S›kk›ml› (Hindistan eyaleti) da¤ halk› fierpalar›n rehberi Tenzing Norgay ile birlikte dünyan›n en yüksek noktas›na ilk kez ulaflma mutlulu¤unu yaflad›ktan 46 y›l sonra, bir itirafta bulunmufltu. Sir
Edmund, 29 May›s 1953`te ö¤len saat 11.30`da kendisinin
Tenzing Norgay`dan hemen önce doru¤a ilk ayak basan
kifli oldu¤unu söylemiflti. Edmund`un, Tenzing Norgay`a
duydu¤u sayg›dan, bu gerçe¤i 1999 y›l›na kadar hiç aç›klamad›¤› anlafl›l›yordu. Hillary, Tenzing Norgay`›n büyük ›srar›yla Everest`e ilk kez ayak basan kifli olmufltu ancak hep
“Birlikte vard›k.” diyordu. Edmund Hillary, 1999`da zirvenin yaklafl›k 270 metre yak›n›nda bedeni bulunan George
Mallory ile arkadafl› Andrew Irvine`›n, 8 Haziran 1924 tarihinde, kendilerinden 29 y›l önce doru¤a ayak basm›fl ola-
53
YAZAR
KABATAfi
N
54
e zaman sokaklarda tek bafllar›na, kimsesiz, evsiz ve çaresiz dolaflan insanlar görsem, sanki bir
gün onlar›n durumuna düflece¤imi görür gibi
olurdum... Onlar›n da bir zamanlar ellerindeki her fleyi
yitirme pahas›na s›n›rlar› zorlamak için yolculuklara
ç›kt›¤›n› ve oradan adeta yar› ç›ld›rm›fl bir flekilde yeniden buraya, aram›za geri döndüklerini düflünürdüm... Yüzlerindeki o k›rg›n, o yaral› ifade olmasa art›k kaybedecek bir fleyleri olmad›¤›ndan dolay› ço¤umuzdan daha mutlu, daha anlaml› bir hayat sürdüklerine inanacakt›m... Ama öyle miydi gerçekten? Ya da
s›n›rlar› zorlamak isteyen bir insan asl›nda ona ö¤retilenlerin d›fl›nda bir seçim mi yapmak için bunu denemek isterdi, yoksa kendi sesi sand›¤› o iç ses onun en
büyük yan›lg›s›yd› da bunu anlamazl›ktan m› gelirdi?
Elimdekileri korumak, hayat›m› bilmedi¤im bir yolculukta belki de bir hiç u¤runa savunmamak için kendime ne kadar bilgece ö¤ütler versem de, asl›nda içten
içe ne yapaca¤›m› ve içimdeki o sese karfl› koyamayaca¤›m› çok iyi biliyordum... Öyle anlar›m olurdu ki bu
ses bütün ö¤rendiklerimi, deneyimlerimi, elimde tuttuklar›m›n de¤erini aflar ve beni ait oldu¤um dünyadan al›p götürürdü. Bu benim yetinmezli¤imden daha
çok varolana karfl› ç›kma dürtüsüydü asl›nda. Bulundu¤um an› kabullenememe, görünenin arkas›ndakini
görme susuzlu¤u ve bu susuzlu¤u giderebilmek için
neredeyse hayat›mla bir tür kumar oynama iste¤iydi
sanki içimde uyanan... E¤er bunu yapmazsam, bulundu¤um yeri kabullenirsem, o görünenin ard›ndakini
görme susuzlu¤umu ertelersem sanki varl›¤›mdan
kopmufl ve benim için çok anlaml› bir duygu taraf›ndan terk edilmifl gibi hissederdim kendimi... Ve bu giderek büyüyen terk edilmifllik duygusundan kurtulabilmek için, o ana dek benim için de¤erli ve anlam ta-
fl›yan ne varsa hepsini terk etmek isterdim... Böyle anlarda sahip olduklar›m›n, elimdekilerin ve bu kabullendi¤im hayat›n gönüllü bir kurban› gibi hissederdim
kendimi... Sanki kaderimin bütün kap›lar› birer birer
üstüme kapan›yormufl ve bir daha buradan hiç d›flar›ya ç›kamayacakm›fl gibi gelirdi bana...
Bu büyük terk edilmifllikten belki ç›kar›m umuduyla ve
kaderimin kap›lar› henüz üstüme tam kapanmam›flken, bana o garip, o uzak iklimleri, daha önce hiç ç›kmad›¤›m tehlikeli yolculuklar› hat›rlatan ve akl›ma her
geldi¤inde ne kadar unutmaya çal›flsam da bir türlü
baflaramad›¤›m o sesi duymak istedim delice bir arzuyla... Elim sanki kendili¤inden gitti telefona. Parmaklar›m›n titredi¤ini hissediyordum, ama bundan hiç
utanm›yordum tuhaf bir sebeple... Sanki o an çocuklu¤umun saçlar›n› okfluyordu çok iyi tan›d›¤›n› sand›¤›m, ama asl›nda kim oldu¤unu bilmedi¤im biri... sesini duydu¤um andan itibaren kaderimin kap›lar›n›n birer birer aç›ld›¤›n› hissettim yeniden... Aç›lan kap›lardan bu zamana ait olmayan, sanki yaflamadan geçirdi¤im çok eski bir yaz mevsiminde sakl› kalm›fl ve daha önce hiç görmedi¤im renkler tafl›yan günefl ›fl›klar›n›n içime doldu¤unu hissettim... Ço¤u kez hayat›m›z›
de¤ifltiren insanlar› rastlant› sonucu tan›r›z. Ama asl›nda fark›nda olmadan ve içimizdeki gizli bir kaderin
bizi yönlendirmesi sonucu çekeriz o insanlar›... Ve ne
kadar istesek de karfl› koyamay›z bu karfl›laflmalara...
“Sizi görmek istiyorum.” dedim, “sizi tan›mak...”. Bunu nas›l söyledi¤imi bugün ben de bilmiyorum... Sanki
bunu çok iyi tan›d›¤›m, ama asl›nda kim oldu¤unu bilmedi¤im biri söyletmiflti bana.
“Nerede ve ne zaman?” diye sordu gayet kendinden
emin bir flekilde. Gizli bir ürküntü duydum bu emin halinden... Al›fl›k olmad›¤›m bir tarz› vard›. Sanki kaderi-
KABATAfi
Cezmi ERSÖZ
Görünüfle bak›l›rsa seni sesinden çok etkilendi¤im biriyle aldatmaya gidiyordum. Ama içinde hiç de böyle
hissetmiyordum. Bunu yapmak hakk›mm›fl, sanki buna mecburmufl gibiydim. ‹çimdeki o büyük terk ediliflin beni nas›l bofllu¤a savurdu¤unu bilebilseydin, sanki sen de bunu yapmam› hakl› bulacak ve beni herkesten daha iyi anlayacakm›fls›n gibi geliyordu bana. Ona
do¤ru yolculu¤a ç›kt›¤›m flu an sanki dünya benden
ibaretmifl, bütün bir evreni kendi zihnimde tafl›yormuflum gibi hissediyordum... Senin ayr› bir insan oldu¤unu, benden beklentilerinin oldu¤unu, umutlar›n›, seçimlerini ve onca y›l benim için yapt›klar›n› unutmufl
gibiydim. Sana ra¤men kendi özgürlü¤üme do¤ru yola ç›km›flt›m, ama e¤er beni gerçekten sevdiysen, ki
bundan çok emindim, bu yolculu¤u yapmam› en çok
senin isteyece¤ini düflünmeye inand›rm›flt›m kendimi.
Öyle bir yo¤unluk içindeydim ki, öylesine dönmüfltüm
ki içime, seni kendimden ayr› düflünemiyordum... sanki bu yolculukta sen de benimle birlikteydin... Yüzünü
bile görmedi¤im ve sadece sesini duyup görmek için
delice bir arzu duydu¤um bu kad›n› sanki sen de bir
YAZAR
YA fi‹MD‹ YA DA
B‹R DAHA ASLA
min kap›lar› önümde birdenbire aç›l›vermifl ve ben bir
an çok savunmas›z kalm›flt›m. ‹çeriye sadece günefl
›fl›klar› de¤il, nereden ve ne zaman esece¤i bilinmeyen ve hiç tan›mad›¤›m bir rüzgâr da dolmufltu... ‹çimdeki o büyük terk edilifl duygusu sanki rehin kalm›flt›
elimde...
“Hemen bu gece, Ada’da.” dedim. Adalar’da zaman
akmaz, hep kendi çevresi etraf›nda döner... Adalar’da
ne yaflarsan›z yaflay›n sonunda yine bafllad›¤›n›z yere
dönersiniz... Kim bilir belki de hiç gelmesin, gelemesin, gelse bile ben yine kald›¤›m yerden ve orada nasibim neyse onu yaflamaya devam edeyim, diye söylemifltim Ada’ya gelmesini.
Hiç flafl›rmad› ve hiç tereddüt etmedi, sadece, tamam
geliyorum, dedi... Sesinde sanki onun da benim gibi o
büyük terk edilifl duygusundan bir an önce kurtulmak,
kaderinin kap›lar› üzerine tamamen kapanmadan oradan bir an önce ç›kmak istedi¤ini sezdim... ans›z›n
onu arayaca¤›m› ve hiç olmad›k bir saatte, hiç beklenmedik bir yere onu ça¤›raca¤›m› biliyormufl gibiydi.
Ben onun sesini günlerdir nas›l unutamad›ysam, sanki
o da benim sesimi unutmam›fl, unutmaya çal›flsa da
baflaramam›flt›... Sanki o da görünenin arkas›ndaki
görme susuzlu¤unu gidermek, bafl›na ne gelirse gelsin zaman›n ucuna kadar gitmek, s›n›rlar›n› görmek
ve hayat›yla t›pk› benim gibi kumar oynamak istiyordu...
Yaz sonu bitmifl, güz bafllam›flt›. Hava so¤uktu, ama
günefl yüzünü saklam›yordu. Tatl›, içimi ac›tmayan,
tan›d›k bir melankoli duygusu sarm›flt› ruhumu. Sanki
bir zaman bitmifl, baflka bir zaman bafll›yor gibiydi
içimde... Sanki y›llard›r seninle birlikte yaflam›yormuflum, sanki bu evde münzevi, yaln›z bir hayat sürüyormuflum gibi arkamda b›rakt›klar›ma iliflkin neredeyse
hiçbir endifle tafl›madan ve mahcup bir isyankârl›kla
ç›kt›m d›flar›... Ç›karken kütüphaneden okumay› yar›m
b›rakt›¤›m bir kitap ald›m yan›ma. Bakkala u¤ray›p vapurda içmek için ald›¤›m küçük kanya¤› da kal›n, yünlü anora¤›m›n öbür cebine koydum...
Vapura binim kanya¤›mdan bir iki yudum içerken,
uzun zamand›r yaflamad›¤›m çocuksu bir unutkanl›k
içindeydim. Yo¤un, tempolu geçen hayat›mdan ç›kabilmek için asl›nda çok iyi tan›d›¤›m, ama kim oldu¤unu bilmedi¤im biriyle gizli bir suç ortakl›¤›na girmifl
ve ondan s›n›rlar› olmayan bir izin alm›fl gibi hissediyordum kendimi... Bu çocuksulu¤un ne kadar unutkan, vahfli ve ne kadar bafl›na buyruk oldu¤unu içten
içe seziyordum elbette. Ama o büyük terk edilifl duygusu içimi öylesine derinden ac›t›yordu ki, kendimi ne
kadar unutkan ve vahfli hissedersem hissedeyim bu
duygu içimdeki o büyük terk edilifl ac›s›n› sarsacak
kadar güçlü olam›yordu...
55
flündüm; bir kavuflma törenini izler gibiydim adeta,
içimden sana sar›lmak, can›m yeter art›k bekleme demek geliyordu, ama bu tören biraz daha uzun sürsün
diye tuttum kendimi...
“‹yi ki geldin.” dedim... “Gelmeyeceksin, sanm›flt›m...
‹yi ki geldin...” Sesimi tan›yam›yordum... Kopuk kopuk
dökülüyordu sözcükler dudaklar›mdan... Kendimi hiç
korumadan, ona duydu¤um özlemi ak›t›yordum...
Sanki onunla de¤il de içimdeki o büyük terk edilifl
duygusuyla konufluyordum... ‹flte ça¤›rd›n beni, ben
de geldim, fazla bekletmedim seni, kald›r içimdeki ac›y› art›k, geldim teslim oldum sana, diyordum sanki...
Kaderimin üzerime kapanan kap›lar›na, beni b›rak›n,
beni bu hayat›ma hapsetmeyin, iflte korkmuyorum d›flar› ç›kmaktan, her fleyi göze al›yorum, beni korumay›n art›k, ben baflka bir zamana, baflka bir gerçe¤e
do¤ru yola ç›k›yorum, bafl›ma ne gelirse gelsin, siz de¤il, sorumlusu benim, diyordum sanki...
Yaflad›¤›m bu ruh sarhofllu¤unu ancak içkiyle giderebilirdim... Barbo’nun Yeri’ne geçtik... Teypte k›s›k sesli
bir kad›n Rumca flark›lar söylüyordu... Barbo’nun masas›n›n hemen yan›na oturduk... Ne konufltu¤umuzu,
ona neler söyledi¤imi hat›rlam›yorum... Sadece olan
Barbo’nun peçetelerine oldu. Durmadan fliir yazmak
istiyordum ona... Sanki içimden bir kapak aç›lm›flt› ve
oradan sözcükler adeta ya¤mur gibi kalbime ya¤›yor,
oradan da peçetelere dökülüyordu. Ona fliir yazan elimi kalbim gibi hissediyordum. Yazd›¤›m fliirleri hemen
ona gösteriyordum. Sessizce okuyor sonra usulca
çantas›na koyuyordu. Ne düflündü¤ünü sormuyordum
bile... Kendi savruluflumla meflguldüm. Bir ara cep telefonuyla konuflmak için d›flar› ç›kt›. Konuflmas› bitince meyhanenin önünde biraz durup Ada’n›n kimsesiz
kalm›fl kedilerini sevip durdu... Yan›ma geldi¤inde
önümde henüz okumad›¤› iki fliir daha vard›...
Meyhaneden pansiyona giden karanl›k yolu öpüflerek
yürüdük... Deniz bir yükselip bir alçal›yordu... y›llard›r
geldi¤im bu Ada’ya sanki ilk kez gelmifl gibiydim...
Ama ayn› zamanda çok tan›d›k bir yer gibiydi... Sadece Ada’y› de¤il, bu dünyay› da sanki ilk kez görüyor
gibiydim... Hem hiç bilmedi¤im, hem de çok iyi bildi¤im bir yerdi buras›, bu dünya... Ben de öyleydim...
Hiç tan›mad›¤›m biri gibi hissediyordum kendimi... Ve
sanki kendimi hiç olmad›¤› kadar iyi tan›yordum... Bu
bendim, peki art›k epey gerilerde b›rakt›¤›m o kifli
kimdi? Hiç bilmedi¤im bir duygunun önünde boyun
e¤mifl, ama sanki daha önce hiç tatmad›¤›m bir özgürlü¤e kavuflmufltum...
Bizden baflka kimsenin kalmad›¤› o pansiyonun odalar›ndan birinde onunla nas›l seviflmeye bafllad›¤›m›z›
da hat›rlam›yorum... Bildi¤im, sadece okyanusta bir
damla oldu¤umdu. Ama ayn› zamanda okyanusun
kendisiydim... Sanki onunla de¤il de, y›llar önce yitirdi¤im bir parçamla sevifliyor gibiydim... Ona her dokunuflumda y›llar önce koptu¤um yeri hissediyordum...
Sanki Tanr›’n›n beni terk etti¤i yerdi öptü¤üm her yeri... Sabah›n oluflunu önce onun gözlerinde gördüm...
Bugüne dek dalg›nl›¤›m ve yan›lg›lar›m yüzünden yitirdi¤im her sevgi onun alt›n gözlerindeki yans›malarda bir görünüp bir kayboluyordu... Sanki içimden bir
ses, onu flu an hiç b›rakma, ne olacaksa ya flimdi olacak, ya da bir daha asla olmayacak, diyordu... Ya flimdi ya da asla...
Onun gözlerinde bir görünüp bir sönen o alt›n ›fl›klar
belki de benim geriye dönüflsüz bir yola girdi¤imi iflaret ediyordu... Bacaklar›n›n aras›ndan bir inci gibi süzülen suyu içtikten sonra yeniden onun gözlerine
bakt›m. ‹çinde bugüne kadar kaybetti¤im tüm sevgilerin ›fl›¤›n› gördü¤üm o yans›malar art›k kaybolmufltu.
Ama belki de yaln›z bana görünen o ›fl›¤› hiçbir zaman
akl›mdan ç›karamayacakt›m. O an beni hafifçe üzerinden iterek yataktan kalkt› ve telafll› bir sesle, benim
ifle gitmem laz›m, toplant›m var, diyerek h›zl› h›zl› giyinmeye bafllad›...
‹flte geceden bu yana ilk kez o an akl›ma sen geldin...
seni flimdi bana çok yabanc› gibi görünen o eski
benli¤imle birlikte kendi gurbetimde b›rakm›flt›m...
Belki de ne sana ne de o eski benli¤ime bir daha geri
dönemeyecektim... Uzakl›¤›n bana hiç bu kadar ac›
vermemiflti...
Ne zaman o alt›n gözlerdeki yans›malar› gördü¤ümü
hissetsem, orada senin bir kaybolup bir görünen sevgini hissedecektim en çok... Sevgin de bana hep ayn›
fleyi söyleyecekti: Ya flimdi ya da bir daha asla...
KABATAfi
lerine s›¤›nm›flt›...
Bu koyu yaln›zl›¤›mdan s›yr›lmak için, birazdan onun
yan›na oturmay›, onunla bir iki duble bir fley içtikten
sonra birlikte Ada’daki pansiyonlardan birine gidip,
belki de bir daha hiç duyamayaca¤›m o sesle seviflmeyi hayal ediyor, senin bu geceyi bensiz bir bafl›na hangi duygular içinde geçirece¤ini ve kaderimin üzerime
kapanan kap›lar›n› düflünmemeye çal›fl›yordum. Birden boynumdan afla¤› iki kol uzand›. ‹ki narin el gö¤sümde birleflti... Her yeri geçmifl baharlardan kalma
han›meli kokular› sard› bir anda...
Merak etme, ben buraday›m, dedi ›fl›kl› bir ses. Bir an
öyle kald›k. Bir an diyorum, ama bana sonsuzlu¤u hat›rlatm›flt›. Kaderimin kap›lar› ard›na kadar aç›ld› ve
bir anda kendimi bir odada y›llarca unutulduktan sonra hat›rlan›p d›flar›ya ç›kart›lan küçük bir çocuk gibi,
beklemedi¤im bir mutlulu¤un sald›r›s›na u¤ram›flças›na savunmas›z hissettim ve ne diyece¤imi bilemedim,
kalakald›m. Sonra gelip yan›ma oturdu. Öyle yo¤un
bir ›fl›k yay›l›yordu ki ondan yüzünü göremedim önce.
Hayat›ma giren, ama dalg›nl›¤›m ve yan›lg›lar›m yüzünden yitirdi¤im insanlar›n bütün hat›ralar› sakl›yd›
sanki bu ›fl›kta. S›n›rlar› belli olmayan bir imge hayaletiydi sanki ve ben bu hayalete do¤ru çekiliyordum.
Ondan bana yans›yan ›fl›k biraz olsun azal›nca çok derinlerimde sakl› duran gizli bir burukluk yand› ve hemen söndü. Bir daha o buruklu¤u hiç hissetmedim.
Onu çok fazla özlemifl olmam›n içimde yaratt›¤› küçük
bir depreme yordum bunu. Ve hemen, iflte bekledi¤im
buydu, dedim kendime. Gözleri t›pk› kaderimin kap›lar› aç›ld›¤›nda daha önce hiç görmedi¤im renkleri tafl›yan o günefle benziyordu. Binlerce renk ve asl›nda hiç
biri de¤il...
‹çti¤im bir flifle kanya¤a ra¤men titremeye bafllam›flt›m. Acemi, mutlulu¤a hiç haz›r olmayan ve ac›mas›zl›¤› hiç bilmeyen bir çocu¤un titreyifline benziyordu
bu titreyifl. Bu halimi fark etmesin diye konuflmaya
çabalad›m çaresizce. Sesim sevinçten a¤lar gibi ç›kt›:
“Ne zaman geldin, son vapur geleli çok oldu, görmedim ç›kt›¤›n›...”
“Nas›l görecektin, beni hiç tan›m›yorsun ki... Ama ben
seni foto¤raflar›ndan tan›yorum. Epey oldu geleli biliyor musun? Burada, birkaç masa arkanda oturuyordum. Arkana bir kez bile dönüp bakmad›n...”
Arkamda m› oturuyordun, diye sordum garip bir flaflk›nl›kla... Evet, dedi gülümseyerek, seni seyrediyordum, yan›na daha önce gelecektim, ama beni bekleyiflini, vapurdan inen yolculara ben miyim, diye bakman›, çay›na kanyak koyup içiflini izlemek o kadar çok
hofluma gitti ki, yan›na hemen gelmek istemedim, belki de bir daha böyle bir fleyi hiç yaflayamam diye dü-
YAZAR
KABATAfi
YAZAR
56
an önce tan›mak istiyor ve t›pk› benim gibi, ne olacaksa olsun diyerek, kendi zaman›ndan ç›k›p bir baflka zamana benimle birlikte geliyordun...
Ada’ya geldi¤imde günefl batmak üzereydi. Yaz bitti¤i
için Ada çoktan boflalm›flt›. Hüzünlü bir sakinlik vard›
ortal›kta. ‹çimdeki o tatl›, o ac›tmayan melankoliye
çok uygun düflüyordu bu sakinlik... K›y› boyunca uzanan kahvelerden birine oturdum. Kahvelerde sadece
yaz k›fl Ada’da yaflayan bir iki yafll› Rum ve buradaki
inflaatlarda çal›flan ve durmaks›z›n canlar› s›k›lan inflaat iflçileri vard›. Kahvelerin aras›na s›k›flm›fl Rum
meyhanesi yaklaflan k›fla inat dükkân›n› kapatmam›fl,
üzerine Barbo’nun Yeri yazan morlu, sar›l› ›fl›klarla
bezenmifl tabelas› üflümüfl, sinmifl, geri çekilmifl, ama
yine de içinde eski bir umut tafl›yan bir melankoliyle
gülümser gibiydi...
Yan›ma gelen garsona bir çay söyledim. Biraz içtikten
sonra henüz yar›lad›¤›m cep kanya¤›mdan üzerine biraz ilave ettim. Çayla kanya¤› kar›flt›r›p içerseniz, güz
yaln›zl›¤›n›z ya daha da koyulafl›r, ya da ans›z›n yaflanmadan geçmifl eski bir yaz mevsimine düfllerinizden bir yol açar ve içinizi kimsesiz bir mutlulukla yak›p kavurur.
Ne ac› ve ne güzeldir gelip gelmeyece¤inden çok emin
olamad›¤›n›z birini büyük bir özlemle beklemek... Yanaflan vapurlardan inen yolcular›n aras›nda ona benzeyen birini, benzemekle kalmay›p asl›nda o olan bir
yüzü görebilmek için delice bir susuzlukla ve hiç b›kmadan karanl›¤›n içinde birer birer kaybolan insanlar›
seyredip durmak ne güzel ve ne ac›d›r...
‹ki vapur gelip yanaflm›fl ve yolculu¤unu güzün karanl›¤›na b›rak›p gitmiflti... O henüz yoktu... Sahi o kimdi,
nas›l biriydi, yüzü daha önce tan›d›¤›m, bildi¤im kime
benziyordu... Belki de benim için hep bir giz olarak kalacakt›. Hiç gelmeyecekti. Hatta bir daha sesini bile
duymayacakt›m. Sesini duydu¤umda o garip, o uzak
iklimlere yolculuk yapamayacakt›m. Yine bildi¤im hayat›ma geri dönecektim ve o büyük terk edilifl duygusu içimi ac›tmaya devam edecek, kaderimin kap›lar›
bir daha aç›lmamak üzere kapanacak, o kap›lardan
içeri s›zan ve yaflanmadan geçmifl bir yaz›n daha önce hiç görmedi¤im renklerde ›fl›klar saçan güneflini bir
daha hiç göremeyecektim...
Kim bilir gelen kaç›nc› çay›ma fliflenin dibinde kalan
kanya¤›m›n son yudumlar›n› da koydum. Bu içti¤im
art›k beni o eski yazlara de¤il, güzün o gerçek, o
s›ms›k› yaln›zl›¤›yla göz göze getirmiflti. Ne yaparsam
yapay›m bu yaln›zl›ktan kaç›fl mümkün de¤ilmifl
gibiydi. Meyhaneci Barbo mekân›n› kapatmam›fl, ama
d›flar›daki ›fl›klar›n› söndürüp, içeriye geçerek, masas›ndaki içkiye ve eski yazlar›n an›lar›yla dolu olan düfl-
57
58
TA
AA
KK
!
tad›r. Semih Sayg›ner’in 3 bant’tan 3 kat daha zor diye nitelendirdi¤i snooker, zaman zaman flans faktörü rol oynasa da neredeyse satranç kadar stratejiye dayal›d›r. Steve Davis, Jimmy White, Stephen Hendry, Ronnie O’Sullivan gibi usta isimlerle birlikte an›lan snooker’a son dönemlerde Türkiye’de de ilgi artmaya bafllam›flt›r.
Oyuncular›n kas ve sinir uyumunun oldukça geliflkin olmas›n› gerektiren bilardoda, di¤er spor dallar›na nazaran, belki de özünde soylular›n oyunu oluflundan kaynaklanan, daha kendine özgü “centilmen” bir durufl vard›r. Türkiye’de
daha çok kahvehanelerde yayg›nlaflm›fl olmas›na ra¤men
“centilmen” yaklafl›m›n› muhafaza etmeyi baflarm›flt›r. Seyirciler karfl›laflmalar› oyuncular›n konsantrasyonunu bozmamak için büyük bir sessizlik içinde takip ederler. Desteklenen oyuncu zor bir say› kazand›¤›nda ç›lg›nca alk›fllanmaz, tezahüratlar yap›lmaz. Hatta be¤eni ifadesi olarak
parmak fl›klatmak ya da rakip oyuncuysan›z istekan›z› birkaç kez hafifçe yere vurmak yeterlidir. fians eseri al›nan
say›lar için rakip oyuncudan özür dilenir. Resmi karfl›laflmalarda gömlek, yelek, papyon kravat gibi özel, fl›k k›yafetler giyilir.
Bilardo’nun ekipmanlar› da oldukça özeldir. Örne¤in bilardo masas› arduvaz levha üzerine çuha gerilerek haz›rlan›r.
Levhan›n kal›nl›¤› 40-50 milimetredir. Arduvaz›n tercih
edilme sebebi kolay bileylenmesi ve ›s›ya dayan›kl›, esnek
olmas›ndand›r. Levha alt›nda termostatl› bir ›s›t›c› bulunmaktad›r ve yaklafl›k 25 dereceye kadar ›s›t›l›r. Çuha çok
ince dokunmufl tiftikten veya en iyi kalite yünden yap›l›r.
Her gün düzenli olarak yumuflak bir f›rça ile temizlenmesi
gerekir. Bilardo topunun da kendine has bir tarihi vard›r.
Önceleri tahtadan, kilden imal edilen bilardo topu için bir
dönem ne yaz›k ki fildifli kullan›lm›flt›r. Daha sonra sa¤duyunun galip gelmesi sonucu bu do¤aya zarar veren uygulamadan vazgeçilmifl ve teknolojinin de geliflmesiyle “s›k›flt›r›lm›fl k⤛t” diyebilece¤imiz, nitroselüloz ve farkl› plastik çeflitlerinden yararlan›lan bir yöntem kullan›lmaya bafllanm›flt›r. Masa ve top d›fl›nda istekalar›n yap›m›nda kullan›lan a¤aç, tebeflirin yap›m›nda kullan›lan malzeme de
önem tafl›r.
KABATAfi
Bir
Zeka
Oyunu
B
ilardonun geçmiflten günümüze geçirdi¤i evrim ile ilgili kesin tarihler saptamak mümkün de¤ilse de bilardoya benzer oyunlarla ilgili ilk bulgulara, M.Ö. 4. yüzy›lda yaflam›fl Anarcharsis isimli Yunanl› bir gezgin filozofun yaz›lar›nda rastlan›r. Ayr›ca M.Ö. 2. yüzy›lda ‹rlanda kral› Catkire More'un pirinçten yap›lm›fl 55 top ile ayn› malzemeden üretilmifl masa ve istekalar b›rakt›¤› da yaz›l› kay›tlarda yer almaktad›r. Modern bilardoyu oluflturan materyaller ve kurallar as›l olarak 15. ve 16. yüzy›llarda flekillenmifltir.
Milos Forman’›n 1984 y›l›nda sekiz oskar kazanan filmi Amadeus’ta, Mozart’› bir bilardo masas›n›n bafl›nda beste yaparken gösteren sahne de ünlü besteciyi filmi seyredenlerin
ak›llar›na o haliyle kaz›m›flt›r. Tom Cruise ve Paul Newman’›n
bafl rollerini paylaflt›¤›, Martin Scorsese’in unutulmaz filmi
Paran›n Rengi ise yeflil çuhay› beyaz perdeye tafl›yan bir
baflka görsel flölendir.
Amerikan bilardosu, Rus bilardosu, ‹talyan bilardosu, ‹ngiliz bilardosu gibi farkl› milletlerin farkl› stillerine dayal›
çeflitleri olan bilardo, temelde cepli (pocket-pool) ve cepsiz olarak ikiye ayr›l›r. Cepsiz masada oynanan ve karom
ya da karambol olarak adland›r›lan türünün en yayg›n olan
çeflitleri 3 top ve 3 bant olarak adland›r›lanlard›r. Bu oyun
eskiden sadece göz karar› oynan›rken, büyük üstat Raymond Ceulemans'›n buldu¤u diamond sistemiyle matematiksel bir hesaba da dayand›r›lm›flt›r. Bilardo oyununun Türkiye’de de en çok tercih edilen ve sevilen türü 3 top ve 3
bant’t›r. Dünyada genellikle sarayl›lar›n, asillerin, aristokratlar›n sporu olarak kabul gören bilardo, Türkiye’de daha
çok kahvehane tarz› alanlarda varl›k gösterebilmifl ve
1930’lu y›llardan itibaren gençler taraf›ndan büyük ilgi görmüfltür. Sunay Ak›n’›n dokunakl› dizelerinde “Trafik kazas›nda kaybedince anne ve babas›n›, ç›kmaz oldu bilardo salonundan, üç topun birbirine inceden dokunmas›nda ustalaflt›, s›cac›k... üç top; anne, baba ve çocuk.” diyerek söz
etti¤i, 3 bant ustas› Semih Sayg›ner, birçok dünya flampiyonlu¤u kazanarak Türkiye’nin ad›n› bilardo sporu alan›nda tüm dünyaya duyurmufltur. Türkiye Bilardo Federasyonu 1993 y›l›nda kurulmufltur. Federasyon öncesi aç›lan
salonlar, Türkiye Kahveciler ve K›raathaneciler Federasyonu’na ba¤l› olarak çal›flmaktad›r ve say›lar› 70-80 bini
bulmaktad›r.
Cepli bilardo türünün en yayg›n› Amerikan bilardosudur.
Renkli toplar› ceplere att›ktan sonra masan›n hâkimi olarak “beyaz” topun sona kalmas›, bu oyunun ›rkç› göndermeleri oldu¤una dair ithamlarda bulunulmas›na sebep olmufltur. 3 top ya da 3 bant’a göre oynanmas› daha kolay
olan ve 8 top, 9 top, 14+1 gibi çeflitleri olan Amerikan bilardosu Türkiye’de de oldukça yayg›nd›r. Bununla birlikte
“snooker” cepli bilardo türünün bir di¤er çeflidi olsa da oynanmas› en zor olan bilardo oyunudur. Asl›nda karambol
ile pool kar›fl›m› olan ve ‹ngilizlerin di¤er bilardo oyunlar›ndan s›k›ld›klar›ndan dolay› icat ettikleri rivayet edilen snooker için, bilardo tabanl› zekâ oyunu ifadesi de kullan›lmak-
HOB‹
HOB‹
KABATAfi
B‹LARD
OYUNCULARIN KA
SV
OLMASINI GER E S‹N‹R
EKT‹
REN UYUM
NAZARAN, BELK‹ DE ÖZÜN
DE S B‹LAR UNU
N
A
O
A
N
L
,
K
D
D
AHA KE
N
KAYNA
ND‹N YLULA ODA OL
EÖ
ZG RIN , D‹⁄ DUK
Ü “ OY
ER ÇA
CE
NT UNU SP G
IL M O O
E N LU R
” fi
B
O
A
.
N RIN
‹
DIR
K
R
A
A
‹fi L
EL DAL DAN Ufi V
R
UN DU
IR
59
HTC’N‹N YEN‹ CEP TELEFONU
S710 TÜRK‹YE’DE
SHARP’A ÖZEL ‹NCEL‹K
TEKNOLOJ‹ KABATAfi
Sharp flimdiye kadar üretilmifl
olan en ince LCD televizyonu üretmeyi baflard›.
Sharp Japonya'da X serisi bir LCD
televizyon tan›tt›. Bu LCD
televizyonun öne ç›kan taraf› ise
inceli¤i: 3.44 santimetre. Sharp'›n
verdi¤i bilgiye göre dünyan›n en
ince LCD televizyonu 37, 42 ve 46
inç boyutlar›nda piyasaya
sürülecek. Bunun yan›nda tüm
modeller Full-HD çözünürlü¤ü
olan 1920 x 1080 pikseli
destekliyor ve 2000:1 kontrast
oran› sunuyor olacaklar. Verilen
bilgiye göre ayd›nl›k derecesi
metrekare bafl›na 450 kandela.
Bunun d›fl›nda cihazlar üç HDMI
ba¤lant›s› ve bir DVI girifline sahip
olacaklar.
60
XBOX ULTIMATE GEL‹YOR
Microsoft ünlü oyun konsolu Xbox’›n
yeni sürümünü haz›rl›yor. Böylece
Xbox, PS3 ve Wii aras›ndaki büyük
konsol savafl› yeniden bafll›yor.
Microsoft sonbaharda ünlü oyun
konsolunun yeni sürümünü Xbox
Ultimate’i pazara sunacak. Al›nan
bilgilere göre bu sürüm PS3 ile ciddi
anlamda rekabet edebilecek. ‹lk teknik
detaylar ise flöyle: HDMI ara yüzü
üzerinden Full-HD (1080 p), WLAN,
HD-Sound, bir HD-DVD sürücü ve 320
GB büyüklü¤ünde bir sabit disk. 65 nm
üretim süreci sayesinde Xbox Ultimate
daha az ›s› oluflturacak ve böylece
daha basit bir so¤utma sistemi ile
gelecek. Bu durum oyun konsolunun
neredeyse sessiz olaca¤› anlam›na
geliyor. Bunun d›fl›nda bir IPTV hizmeti
de cihaza entegre edilecek. Bu sayede
kullan›c›lar internet üzerinden
televizyon seyredebilecek.
HTC'nin yeni model cep telefonu,
kayarak aç›lan, klavyeli S710
Türkiye pazar›nda sat›fla sunuldu.
Windows Mobile 6.0 iflletim
sistemi üzerinde çal›flan S710, daha
zengin ara yüzler sunuyor. Kolay
tafl›nabilir, hafif ve kompakt
tasar›ma sahip cihaz›n klavyesi,
kullan›c›n›n h›zl› ve kolay bir
biçimde e-posta ve mesaj yaz›p
gönderebilmesine olanak tan›yor.
Wi-Fi ve Bluetooth gibi farkl›
ba¤lant› seçenekleri de sa¤layan
S710, internette rahat gezintiye ve
web sayfalar› aras›nda rahatl›kla
dolaflmaya da olanak tan›yor.
S710 ile ayr›ca Microsoft Office
uygulamalar› ile belgeler ve PDF
dosyalar› görüntülenebiliyor.
Direct Push ile an›nda e-posta
al›nabiliyor ve Windows Live ile
arkadafllarla sürekli iletiflimde
kal›nabiliyor. 2.0 megapiksel
kamera ile yüksek kalitede resim
ve video çekebilen HTC S710
üzerindeki 2.4 inç geniflli¤e sahip
ekran›yla da resim ve videolar
rahatl›kla izlenebiliyor.
62
KABATAfi
GEZ‹
KABATAfi
SANTORINI
GEZ‹
KÜLLER‹NDEN DO⁄AN GÜZELL‹K
ANT‹K ZAMANLARDA MEYDANA GELEN BÜYÜK VOLKAN‹K PATLAMA SONUCUNDA BUGÜNKÜ KRATER
GÖRÜNTÜSÜNE SAH‹P OLAN SANTOR‹N‹’N‹N KIZGIN LAV VE TÜFÜN ALTINDA KALAN YERL‹ HALKI ‹Ç‹N
BU HAZ‹N B‹R SON OLMUfiTUR. ANCAK BUGÜN GEREK BENZERS‹Z CO⁄RAF‹ fiEKL‹YLE GEREK KATILAfiMIfi
TÜFLER‹N ALTINDA B‹NLERCE YIL ÇOK ‹Y‹ KORUNMUfi ARKEOLOJ‹K KALINTILARIYLA SANTOR‹N‹’N‹N
DÜNYADA Efi‹ BENZER‹ YOKTUR.
D
63
flan bir koleksiyon sunmaktad›r. Burada bulunan
freskler, orijinallerinin üç tanesi d›fl›nda tümünün
Atina’ya tafl›nm›fl olmas› nedeniyle birer kopyadan
ibarettir. 50 kilometrelik bir çevre yolu, adan›n gezilmesini sa¤lamaktad›r. Adan›n en güzel yeri baz›lar› kayadan oyulmufl olan evleri ve yamaçlara as›l›
kalm›fl gibi duran kiliseleriyle Oia’d›r. Buradan, koyun yamaçlar taraf›ndan neredeyse kapat›l›yor olmas› sebebiyle, volkan kraterinin flekli hakk›nda fikir edinmek mümkün olmaktad›r. Santorini’nin bir
özelli¤i de geleneklere göre her evin kendisine ait
bir kilisesi bulunmas›d›r. Bu nedenle bu küçük ada
üzerinde 800’den fazla kilise bulunmaktad›r.
Ada merkezinde, bir yükseltinin üstünde yer alan ve
kuruluflu çok eski zamanlara dayanan Bizans ve Venedik flehri Pyrgos ve yerel tarzda yap›lm›fl evleri
bulunmaktad›r. Güneybat›s›nda ise birçok koyun yan› s›ra siyah volkanik kumdan oluflan ve k›rm›z› yamaçlarla çevrelenen Red Beach’i bulmak mümkündür. Kameni Adalar›’na düzenlenen tekne gezilerini
kesinlikle kaç›rmamak gerekir. Bu gezilere kat›lmak
için sa¤lam yürüyüfl ayakkab›lar›n›n bulundurulmas› önerilir, zira siyah volkanik çak›llar ayaklar› yakabilmektedir. Santorini, plajlar›yla ün yapm›fl bir Yunan adas› de¤ildir. Bununla birlikte adan›n etraf›ndaki irili ufakl› plajlardaki siyah volkan kumunda günefllenmenin ayr›cal›¤› da baflka bir adada bulunmaz.
Limandan kalkan mini tur botlar›yla kraterin ortas›ndaki adalara yap›labilecek günübirlik turlar sayesinde s›cak flifal› sularda yüzebilme flans› da vard›r.
Böylelikle Santorini’nin ilginç co¤rafi yap›s› da uzaktan görülmüfl olur. Yunan adalar›n› tan›tan birçok
kartpostal›n üstünde ve kitab›n kapa¤›nda gösterilen beyaz badanal›, mavi pencere, kap› ve kubbeli
yap› tarz› Santorini’ye aittir. Dolay›s›yla foto¤raf tutkunlar›n›n rahatl›kla bir iki rulo harcamadan dönemeyece¤i bir yer olacakt›r Santorini. En güzel foto¤raflar adan›n baflkenti olan Thira’n›n uçlar›ndaki yap›lardan çekilebilir. Volkan külü alt›nda binlerce y›l
çok iyi bir flekilde korunmufl olan Santorini Adas›’n›n
eski yerlilerinden kalma Akrotiri Harabeleri 3.600
y›l öncesindendir. Buradaki evlerden ç›kar›lm›fl rengârenk eski duvar resimlerini görmek için adadaki
Thira Müzesi’ne gitmek gerekir. Thira Harabeleri’ndeki kal›nt›lar ise Akrotiri’ye oranla daha yak›n tarihtendir: tiyatro, agora, tap›nak gibi 2.800 y›ll›k antik
Yunan ve Roma harabeleri ile daha genç Bizans harabeleri.
Santorini, volkanik kayalar›n üzüm yetifltirmek için
son derece uygun olmas› sayesinde flaraplar› ve özellikle yumuflak beyaz flarab› ile ün salm›flt›r. Üreticilere ödenecek az bir ücret karfl›l›¤› bunlar›n tad›na
bakmak mümkündür. fiarap, bir yeralt› ma¤aras›nda bulunan Volcano fiarap Müzesi’ndeki 1600’lerden
beri kullan›lan flarap yap›m› ile ilgili aletleri gezdikten sonra buradan da al›nabilir. fiarab›n yan› s›ra baflkent Thira’daki hediyelik eflya sat›c›lar› ve kuyumcularda da arad›¤›n›z her fleyi bulabilmek mümkün. Santorini’de bir restoran›n kalitesini, yemekleriyle beraber krater manzaral› olup olmad›¤› belirler. Tabi bal›k her yerde bal›k denilebilir ancak Santorini Krateri manzaras› eflli¤inde yenilmifl bal›k mönülü bir
akflam yeme¤i, an›larda özel bir yere sahip olacak
kadar doyumsuz olacakt›r. Santorini gece hayat› konusunda Mykonos’tan sonra ikinci s›rada gelir. Birbirine yürüyüfl mesafesi uzakl›¤›nda birçok e¤lence
merkezi vard›r. Hem Santorini’yi hem de Mykonos,
Samos gibi di¤er görülmeye de¤er Yunan adalar›n›
‹stanbul’dan uçakla ya da Kufladas› gibi Ege sahil kasabalar›ndan feribotla düzenlenen turlara kat›larak
ziyaret etmek de mümkündür.
KABATAfi
KABATAfi
GEZ‹
günkü krater görüntüsüne sahip olan Santorini y›l
boyu 1 milyonun üzerinde turistten ve balay› çiftlerinden oluflan bir ziyaretçi ak›n›na u¤rar. Bu patlama k›zg›n lav ve tüfün alt›nda kalan yerli halk›n hazin sonu olmufltur, ancak bugün gerek benzersiz
co¤rafi flekliyle gerek kat›laflm›fl tüflerin alt›nda binlerce y›l çok iyi korunmufl arkeolojik kal›nt›lar›yla
Santorini’nin dünyada efli benzeri yoktur. Santorini Krateri’nin eflsiz gün bat›m› manzaras› her yaz
Avustralya gibi uzak ülkelerden bile gelen birçok
çiftin nikâh›na fon oluflturur.
Milattan 3.500 y›l önce adan›n ilk sakinleri olan Minoanl›lar buraya, burada bulunan volkan›n fleklini
temsil eden ve ‘yuvarlak’ anlam›na gelen Strogyle
ad›n› vermifllerdir. Bu volkan, M.Ö. 1500 y›l›nda patlayarak Caldera ad› verilen ve 83 kilometrekare büyüklü¤ündeki alan› kaplayan bir krater oluflturmufltur. Bu felaketten sonra su yüzeyinin üstünde geriye sadece Santorini ve Aspronisi kalabilmifltir. Bu
patlama esnas›nda oluflan dev dalga, Girit’e kadar
ulaflm›fl ve Minos uygarl›¤›n›n sona ermesine neden
olmufltur.
Santorini ad›, Venedikliler’in adaya Aziz ‹rina ad›na verdikleri bir isimdir. Baflkent Thira muhteflem
bir alanda bulunmaktad›r. Uzunlamas›na yay›lan flehirde ilgi çekici sokaklar, kemerler ve merdivenler
bulunmaktad›r. Burada, yukar› flehri alt flehre ve
burada bulunan iskeleye ba¤layan 600 basamakl›k bir merdiveni görmek mümkündür. Yokuflu ç›k›p
inmek için teleferik ve kat›rlar kullan›lmaktad›r. Arkeoloji Müzesi, ziyaretçilerine volkanik küllerin alt›na gömülü bir flehrin keflfedildi¤i çok ilginç bir
sit alan› olan Akrotiri’den gelen buluntulardan olu-
GEZ‹
D
uman gün geçtikçe giderek kal›nlaflt› ve hava
rüzgârs›z oldu¤undan dolay› o kadar yükse¤e
ulaflt› ki Girit, Naksos ve di¤er uzak adalardan görülebilir oldu. Geceleri bir atefl sütunu olufluyor ve deniz üzerinde baz› noktalarda k›rm›z›ms›, baz› noktalarda sar›ms› köpükler yüzüyordu. Duman bulutlar› bir araya gelerek Santorini’nin tümünü aniden kaplad›. Adal›lar bo¤ulduklar›n› sand›lar,
soluyabilmek için ölesiye bir u¤rafl verdiler...
Böyle hikâyelefltirmifl yazar Mahir Öztafl ‘So¤uma’
isimli roman›nda Santorini’nin kaderindeki en önemli olay›. Günümüzden 3.500 y›l önce volkanik bir
patlama sonucu bugünkü fleklini alan ve ayn› zamanda Thira ad› verilen Santorini, Akdeniz'in en etkileyici adas›d›r. Adada bulunan volkan bugün bile
aktiftir. Öyle ki, 80 derecelik s›cakl›kta buhar püskürtmektedir. Daha önceki patlamalardan kalan gri,
siyah, kahverengi volkanik oluflumlar hâlâ izlenebilmektedir. Adan›n kalbi ise flu anda denizin alt›ndad›r. Bat› k›y›s› boyunca uzanan ve 120 metre yüksekli¤e ulaflan dik yamaçlar›n tepeleri ufak beyaz
evlerle bezenmifltir. Do¤u’ya do¤ru yumuflamakta
olan bu yamaçlar, burada yerlerini muhteflem kum
ve çak›l plajlar›na b›rakmaktad›rlar. Antik zamanlarda meydana gelen büyük patlama sonucunda bu-
65
KAR‹KATÜR KABATAfi
Yurdagün GÖKER
66

Benzer belgeler