131. sayımızı okumak için tıklayın

Transkript

131. sayımızı okumak için tıklayın
Ah o gözler
ki ağlar,
memleketime
BEDROS DAĞLIYAN
S.9'da
NURCAN BAYSAL
Maltepespor 5-1 galip
S.21’de
Yıl 3 Sayı 131 3 Şubat 2016
Bugün eğer Türkiye’de hâlâ büyük
bir çatışma sürüyor ve gencecik insanlar hayatlarını bu çatışmada yitiriyorsa, halklar birbirinden uzaklaşıyor
ve özgürlükler rafa kaldırılıyorsa bunda Türkiye ana akım medyasının payı
en başta gelir.
Çünkü hükümetler bu savaş konseptlerini medyanın verdiği cesaret
va sağladıkları propaganda olanakları sayesinde uygulayabiliyor. Medya
toplumda savaşa ilişkin rıza üretme
işlevini yerine getirdikçe kitleler otoriter rejimler ve onların savaş politikalarına oy veriyor.
Ne iktidar yanlısı medya ne de orta
yolcuymuş gibi görünen ana akım
medya artık değişmez. Onlar gazeteciliği bir resmi görev ya da bir tür
halkla ilişkiler şirketi faaliyeti olarak
görüyorlar. Hatta kendilerini orta yolcu gibi sunan ana akım medya propaganda işini görece rafine yaparak
daha yararlı oluyor.
Bugün Türkiye’nin barışa ihtiyacı
var. Ülkenin her yerinde insanlar evlatlarını, ana babalarını, sevdiklerini
kaybediyor.
Bunun için barış talebini toplumsallaştırmak gerekiyor.
Bu da ancak özgür barış gazeteciliği sayesinde mümkün olur.
Halkın Nabzı’nın yayın politikası
barışı toplumsallaştıracak bir çizgidir.
Haftaya görüşmek üzere.
Devlet
ve afet
Cizre, bizi
affetme! S.2'de
Zika için küresel acil durum
S.23’te
Çarşamba
Çatışma bu toplumda
iktidarın iktidarına
güç katıyor
Fehim Taştekin, Türkiye’de Ortadoğu politikalarını
ve Suriye’yi en iyi bilen birkaç gazeteciden biri.
Uzmanlığının yanısıra yazılarında insan hakları
ilkelerini ve barış söylemini de gözetiyor. Kendisiyle
Cenevre’de yapılan Suriye görüşmelerini ve Türkiye’nin
Suriye siyasetini konuşmak için buluştum.
Bağdat Caddesi’nde kadın eylemi
MaltepE'DE giysi kumbarası
Yüzlerce kadın dün
İstanbul’un en yoğun
caddesini kısmen trafiğe
kapatarak genç bir kızın
tecavüze uğramasını ve
ardından yaşananları
protesto etti.
S.8'de
Maltepe Belediyesi, ‘Giymiyorsan giydir’ sloganıyla ilçenin 18
mahallesine 50
giysi kumbarası
kurdu. S.18'de
2 YORUM
2016
3 Şubat
Çarşamba
Cizre, bizi affetme! Nurcan baysal
G
özümüzün önünde yaşanıyor
her şey!
Cizre’de bir eve yapılan havan toplu saldırı sonunda bir bodrum katına sığındı insanlar. 8 gündür
bir bodrum katında yaralı insanlar
can çekişiyor. 25 yaralıdan 6’sı yaşamını kaybetti. Bir ambulans gönderemedik!
Ambulans nedense her gittiğinde
ateş açılıyor. Hükümet yetkilileri söyledikleri saçma sapan şeyleri halka
yutturmaya çalışıyorlar. Evde yaralı
olmayabileceği söyleniyor, daha sonra ambulanslar gittiğinde YDG-H’lıların ateş açtığı söyleniyor. Hiç kimse
de sormuyor, içeridekiler kim, yaralılar kim ki, yaralıları almak için gelen
ambulansa YDG-H’lılar ateş açsın?
İktidar sürekli gözümüzün içine baka
baka yalan söylüyor. Hâlbuki iktidarın
yapacağı şey basit:
Gelişigüzel insanları tarayan özel
timlerini 1 saatlik çekse, ambulansa
bile gerek kalmadan, birkaç yüz met-
yetle karşı karşıyayız.
Günlerdir o bodrum katında su isteyen insanlar var. SU’dan bahsediyoruz, bir bardak SU’dan! Kim olursa
Kürd'e SU da yok!
olsun, ölmek üzere olan, SU
Yaralıların anneleri biristeyen insanlardan bah“Kürt sorunu
kaç yüz metre ötede
sediyoruz! “SU diyoyok”tan, şimdi
evlatlarından haber
rum heval SU”!
almaya çalışıyorlar.
“Kürt
soru“Kürd'e su bile yok”a
Sosyal medyadan
nu yok”tan, şimgeldik!
yaralılardan biridi “Kürde su bile
Evlatlarımız
bir
bodrum
nin DBP PM üyeyok”a geldik!
katında susuzlar!
si Mehmet YavuEvlatlarımız bir
zel’in annesinin ferbodrum
katında suEvlatlarımız bir bodrum
yadını görüyorum. 8
suzlar!
katında yaralılar!
gündür yaralı halde amEvlatlarımız bir bodbulans bekleyen oğlunun
rum katında yaralılar!
sesini televizyondan duyan anne,
Evlatlarımız bir bodrum katınçaresizlikle şiddetli bir şekilde göğüs- da umutsuzlar!
lerini yumrukluyor, “hepinize kurban
Evlatlarımız bir bodrum katında
olurum oğul” diye haykırıyor.
bizlerin gidip onların yaralarına mehHer fırsatta hakaret eden, gerçek- lem olmamızı bekliyorlar!
leri çarpıtan, halka yalan söyleyen, inEvlatlarımız bir bodrum katında
sanları katleden, mezarları yıkan, ölü can çekişiyorlar!
bedenlere bile işkence yapan bir zihniEvlatlarımız bir bodrum katında bir
re ötede kendini döven Cizreli analar
gidip evlatlarını sırtlayıp zaten getirecekler.
bardak SU istiyorlar!
Bu yazıyı yazdığım sırada yaralılardan 13 yaşındaki Sultan Irmak’ın da
öldüğü haberi geliyor. Küçük bir çocuk, su haykırışları arasında, günlerdir
can çekişe çekişe ölüyor.
Tüm bu vahşeti hepimiz izledik
ve izliyoruz. Muktedirler yendiler!
İstedikleri gibi bir toplum yarattılar! Korku, umursamazlık, vicdansızlık bu toplumu sardı sarmaladı!
60 gündür memleketimde Sur’da uygulanan sokağa çıkma yasağını kıramadık. Bizler günlerce yerlerde bırakılan gencecik bedenleri yerden
kaldıramadık! Cizre’nin kapısına dayanamadık mesela, ateşin tankın topun altına girip o eve ulaşamadık, o
yaralıları o vahşet bodrumundan çıkarıp alamadık!
Yazıklar olsun hepimize, yazıklar olsun!
Bodruma gömülen bu gencecik bedenler değil, bu ülkenin vicdanı oldu!
Cizre, bizi affetme!
YORUM 3
2016
3 Şubat
Çarşamba
Enkaz altındaki
insanlık…
ÖNDER BİROL BIYIK
Ü
ç gündür sesler kesildi. Üç
gündür haber yok enkaz altından. Yaşıyorlar mı, ölüler mi,
kimse bilmiyor.
Cizre’de bir apartmanın bodrumuna
yaralı halde sığınan 28 kişiden söz ediyorum. Pardon, 28 değil, geçen günler
içinde hep birlikte iktidarın garantörlüğü altında usul usul katletmiştik altısını.
Şimdi kalanların akıbetini sorma cesaretimiz yok. Bunun ağır vicdan yükü yüz
kez ezip geçiyor şu fani varlığımızın anlamını. Unutmak, yok saymak, bu kabusu hatırlamamak yaşama tutunmanın en
akılcı yolu şimdi.
Sesler kesildi. Üç gündür…
Cizre’de harabe bir bodrum katında yaşananlar, son 6 aydır yaşadığımız
adı konulmamış bir kirli savaşın tarihe geçecek en simgesel olayı, bundan
kuşku yok. HDP vekillerinin, demokratik kitle örgütlerinin, odaların tüm
girişimlerine rağmen etrafı tanklarla
çevrili o ölüm kuyusuna ambulanslar
gönderilmedi. 28 insan mehter marşı
eşliğinde gün be gün ölürken koskoca
bir dünya ruhsuz, donuk gözlerle izledi
onların can çekişmelerini… Sesler kesildi, üç gündür…
Tarih şöyle özetler bu yaşanılanları;
Ne güzel kardeşlik hikayelerimiz var
“Bu toprağın Kürdüne bir bodrum- bizim, değil mi? Harika bir ülkeyiz biz.
da can çekiştirme ayini yaşatıldı. Ka- Ama emin olun, şu an o bodrum katında
yıt altındadır. ” Bütün resmi ve gay- yaşayıp yaşamadıklarını bilmediğimiz o
rı resmi organların işbirliği içinde, su- yaralı insanlar, kardeşlik filan beklemisarak onaylayan bir toplumun gözleri yorlardı sizden. Düpedüz kendilerine
önünde el birliği icra edildi
düşman hukuku uygulanmasını
bu ayin…
istiyorlardı. Çünkü düşmanAnayasa mahkemelığın da bir raconu vardır.
si tedbire gerek yokSavaşta sıhhiyecilere
Tarih şöyle özetler
tur, diyor. AİHM
ateş edilmez mesela,
bu yaşanılanları; “Bu
hala meseleyi inçatışmadan sonra tatoprağın Kürdüne bir
celemekten
söz
raflar birbirinin yabodrumda
can
çekiştirme
ediyor. Yaralı evralılarını ve ölülerini
latlarını o ölüm
toplamasına izin verir.
ayini yaşatıldı. Kayıt
kuyusundan çıkarÇünkü insanoğlunun
altındadır"
mak isteyen anneicat ettiği o en adi şeyin,
lerin önünü kara kara
savaşın bile insan kalan bir
tanklar kesiyor. Meslek
yanı var.
onurunu hayatlarının üzerinden
Ama yok, hiçbir hukuk yok.
tutan sağlık emekçileri şehrin kapıla- Kendi vatandaşlarını can çekişe çekişe
rında silahlı askerlerce geri çevriliyor. ölümle terbiye eden bir devlet aklının
TBMM’nde muhalefet partisinin grup cinnet haliyle karşı karşıyayız.
başkan vekilleri ve milletvekilleri bu
Ne diyor cumhurbaşkanı Erdoğan;
taammüden katliamı engellemek için orada sürekli ambulans var. Kendileaçlık grevi yaparken, yüce meclisin ri çıkmıyor, belki de yaralı değillerdir…
bulduğu tek geçerli çözüm meclisi tatil 700 metre ilerde ambulanslar varmış.
etmek… Mümkünü yok ölecek onlar. Neden çıkmıyorlarmış ki… AmbulansSarayın hükmü kesin…
ları ayaklarına kadar getirterek zafer ka-
ABONELİK KARTI
1 Yıl Yurtiçi 60
Adı Soyadı :
ANADOLU YAKASINDA
GÖRÜNÜR OLMAK iÇiN
ilan Reklam ve Rezervasyon
hattı için bizi arayınız
T: 0216 457
46 46
F: 0216 457 13 12
e-mail: [email protected]
Adresi
:
e-mail
:
Tel-GSM :
zanmak istiyorlarmış. Sahi ya, o yaralılar
neden etrafa saçılmış karaciğerlerini, yuvasından patlayan bağırsaklarını toplayıp da bi zahmet 700 metre yürümezler
ki! İnsan ne diyeceğini şaşırıyor. Eğer bir
devletin zaferi bodrum katında can çekişen insanların “ayağına” ambulans götürme meselesine kalmışsa, tanrı o ülke
insanlarının yar ve yardımcı olsun. Bir
tufandan geçiyor demektir çünkü...
Biliyor musunuz, öyle veya böyle bitecek bu kabus… Geriye harabeye dönen sokakların enkazı, ve o enkazın altında Kürdüyle Türküyle can vermiş
çocukların sedaları kalacak. Belki bir
süre sonra onların yarası bile kabuk
bağlayacak.
Ama o bodrum katında can çekişenler var ya, o insanların sesini ne sonsuz
zaman ne ulu gök kubbe asla bastıramayacak.
33 Kurşun Olayı gibi, Roboski gibi
tarihin belleğine kazındı o bir kere…
Bazı şeyleri affetmez tarih. Ne kadar
üstünü kapatmaya çalışırsanız çalışın,
patlatır, yeryüzüne çıkarır o acı gerçeği… Yarın birbirimizin yüzüne nasıl
bakacağımızı bilmeden, yasını tutacağımız günlerin umuduyla…
Halkın Nabzı
Gazetesi
Süreli Yayın
AHİS Reklam Organizasyon
Prodüksiyon San. Tic. Ltd. Şti.
Adına İmtiyaz Sahibi ve Genel
Yayın Yönetmeni (sorumlu)
İSHAK KARAKAŞ
Editör: Ahmet TULGAR
Abonelik bedelini banka hesabına yatırdıktan sonra bilgileri lütfen
aşağıda belirtilen posta adresine veya e-mail e gönderiniz.
Grafik Mizanpaj
HALKIN NABZI
Hakan YILDIRIM
Bağlarbaşı Mahallesi 2. İlkokul Cad. No:39
Cihangir İş Mrk. Kat:2 D:7 Maltepe/İstanbul/Türkiye
T:+90 216 457 46 46 F:+90 216 457 13 12
[email protected]
www.maltepeninnabzi.com
AKBANK Maltepe Şubesi
TL HESABI: Şube Kodu: 00 29 Hesap No:0189926
IBAN:TR35000460002 9888000189926
Hukuk Danışmanı
Erdal BEKTAŞ
Av. Uğur KARAKAŞ
Grafiker
Danışma Kurulu
Spor Servisi
Fırat COŞKUN
Kültür Sanat
Bedros DAĞLIYAN
Avusturya Temsilcisi
Erdal BOYOĞLU
Viyana Temsilcisi
Emine BAŞKÖY
Fehim IŞIK
Samet MENGÜÇ
Fuat TOKAT
Bilgi İşlem:
Ufuk Karakaş
Yer: Bağlarbaşı Mh. 2. İlkokul
Cd. No: 39 Cihangir İş Merk.
Kat 2 D:7 Maltepe - İstanbul
Tel: 0216 457 46 46
Fax: 0216 457 13 12
[email protected]
Baskı: GÜN MATBAA Beşyol
Mah. Akasya Sk No 23/A
Sefaköy-Küçükçekmece - İST.
Tel: +90 212 426 63 00
4 HABER
2016
3 Şubat
Çarşamba
Harem'de terör(!) gözaltısı
H
arem Otogarı’nda durumlarından şüphelenilen iki yolcu
gözaltına alındı. Alınan bilgiye göre, S.K ve C.T adlı
yolcular, Hatay’dan İstanbul’a giden
01 DKK 76 plakalı yolcu otobüsüne
Kilis’ten bindi. Cep telefonlarında sol
bir örgüte ait semboller bulunduğu iddia edilen iki yolcu, otobüs İstanbul’a
yaklaştığında polise ihbar edildi. Polis
ekipleri, otobüsü Harem Otogarı’na
kadar takip etti. Otogarda iki şüpheliyi
gözaltına alan polis, bu kişilerin bagajlarını da kontrol etti.
Edinilen bilgiye göre; Biletlerini başka yerlerden alan bir kadın 2
kişi, Adana- İstanbul seferini yapan
otobüse Hatay’da bindi. S.K, 35 numaralı, C.T ise 21 numaralı koltuktan seyahat etmeye başladı. Otobüste
uzak noktalarda oturan iki kişinin ihtiyaç molalarını birlikte geçirdiğini fark
eden muavin, otobüs İstanbul’a yaklaştığı sırada kadının cep telefonunda sol bir örgüte ait amblemi gördü.
Bunun üzerine durumu polise bildirdi.
Polis ekipleri otogar çevresinde geniş
güvenlik önlemi aldı. Otobüs otogara
girer girmez polis tarafından durdu-
ruldu. Sivil ve resmi polisler otobüsün
içine girerek 2 şüpheliyi otobüsten aşağıya indirdi. Gözaltına alınacağını anlayan kız polislere direndi. Slogan atan
şüpheliler ilk olarak otogardaki polis
noktasına götürüldü. S.K ve C.T.’un bagajları olma olasılığını değerlendiren polis ekipleri
otobüsteki tüm yolculardan bavullarını göstermesini istedi. Yolcuların ba-
vullarını göstermesi üzerine gözaltına
alınanların bavulları olmadığı anlaşıldı. İki şüpheli, Üsküdar Güvenlik Büro
Amirliği’ne götürüldü. Savcılık karşısına çıkan şüpheliler serbest bırakıldı.
Toplu ulaşıma getirilen
zam yargıya taşındı
C
HP İl Örgütü, İstanbul’da
toplu taşımaya getirilen
zammın iptali için mahkemeye başvurdu
Cumhuriyet Halk Partisi İl Örgütü, İstanbul’da toplu taşımaya yapılan ulaşım zammının iptali için bölge idare mahkemesine başvurdu.
Milliyet’te yer alan habere göre,
mahkeme binası önünde açıklama yapan CHP İstanbul İl Başkanı Cemal Canpolat, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin iş başına
geldiği günden beri temel tüketim
maddelerine sürekli zam yaptığını
belirterek, 2001 yılından beri toplu
ulaşıma yapılan zammın yüzde 300
olduğunu söyledi. Kamu kurumlarının kar ama-
Kız Kulesi işgal edildi
Ü
cı gütmemesi gerektiğini belirten
Canpolat, “Zammın geri alınması için bugün dava açtık. Büyükşehir Belediye grubumuz Büyükşehir
gündemine getirecek” dedi.
sküdar sahilindeki Kız Kulesi’ne çıkan 2 kişi, ‘Ölü hırsızı AKP’yi mezara gömeceğiz’
yazıyı pankart astı.
Üsküdar sahilindeki Kız Kulesi’ne
çıkan 2 kişi, ‘Ölü hırsızı AKP’yi mezara gömeceğiz’ yazıyı pankart astı. İhbar üzerine Kız Kulesi’ne gelen polis,
İzem K. ve Mehmet Zeki M. isimli eylemcileri gözaltına aldı.
Kız Kulesi geçtiğimiz peşembe günü
ilginç bir eyleme tanık oldu. Tekne ile
Kız Kulesi’ne geçen biri kadın 2 kişi,
kuleye ‘Ölü hırsızı AKP’yi mezara gömeceğiz’ yazılı pankart astı. İhbar üzerine polis ekipleri Kız Kulesi’ne geçti.
Burada İzem K. ve Mehmet Zeki M.
isimli 2 kişi gözaltına alındı. Pankart
da kuleden indirildi. Şahıslar emniyete
götürülerek sorguya alındı.
Bu arada, polis eylemcileri polis aracına götürürken, bir eylemci slogan attı.
Polisin ağzını kapatarak susturduğu eylemciye teşekkür etmesi dikkat çekti.
2016
3 Şubat
Çarşamba
YORUM 5
Artık süreç ‘istişari’
FEHİM IŞIK
B
aşbakan, yeni bir süreç başlatacağını söyledi. Adı da “istişari süreç” olacakmış. Neyse
ki kelimenin TDK sözlüğünde karşılığı var. 7 Haziran sonrası koalisyon
görüşmeleri yaparken CHP’yi oyaladığı dönemde kullandığı istikşafi sözcüğü TDK sözlüğünde yoktu. TDK
bunun üzerine, sözcükle ilgili açıklama
yapmak zorunda kalmış, anlamını da
–anlayan beri gelsin diyeceğim ama–
“keşif ve tahkik etmeye çalışma, etraf
ve teferruatını zahire çıkarma” olarak
açıklamıştı. Neyse ki sözlükte “istişare” olarak geçse de yeni sürecin adının
TDK sözlüğünde bu kadar anlaşılmaz
bir tanımı yok; karşılığına tek kelime
ile danışma, demiş geçmişler.
Peki, Başbakan neyi, kimlere danışacakmış?
Öncelikle danışacakları, hazırladıkları 300 küsur maddelik eylem planı
olacakmış. Bakanlar Kurulu’na sunulan eylem planı başta bölgede farklı siyasi partilerde yer almış şahsiyetler olmak üzere STK yöneticilerine,
baro başkanlarına, kanaat önderlerine, mülki amirlere, muhafazakarlara,
liberallere, özellikle vurgulanarak söylenen sosyalistlere yani toplumun farklı kesimlerine sunulup görüş alınacakmış.
Karşı çıkmak gerekiyor mu? Yok!
Kim niye karşı çıksın ki? Hep demiyor inşa edildi, inşasında kimler sorumlumuyuz, sorun her kesimi ilgilendiriyor luk üstlendi, bunlara hiç girmiyorum.
ve çözümünde de her kesimin katkısı Başbakan aynı zamanda akademisyen,
olmalı. Madem istişari süreçle birlikte bunları açar okur. Toledo örneğini ver“Sur, Silopi, Nusaybin ve benzer yerle- mesinden sonra birçok kaynaktan açıp
re insanca yaşanabilecek konutlar ya- okudum. Ona da okumasını salık vepılacak, Sur, öyle inşa edilecek ki, İs- ririm. Çünkü çözümün nasıl geldiğini,
panya’nın Toledo şehri gibi, mimari Toledo’nun nasıl özerk yönetimin başdokusuyla herkesin görmek istediği bir kenti olduğunu hepimiz gibi onun da
yer olacak,” elbet bunu işin tarafbilmesinde yarar var. Ama Başları, mağdurları, ilgilileri ile
bakan çözümün nasıl geldide konuşmak gerekecek.
ğini, Toledo’nun herkeBaşbakan, şu
Kalıcı çözüm bunu
sin görmek istediği bir
anda bile toplarla
gerektiriyor.
yere nasıl dönüştüğüyıkılan evlerde, can
Sanırım sorun
nü, en önemlisi de
tam burada, yani
Toledo barikatlarınhavliyle sığınılan bu
kalıcı çözüm sağda 2 ay devam eden
evlerin bodrumlarında
lama
noktasında
ve binlerce insanın
insan yaşadığını
kendini gösteriyor.
ölümüyle sonuçlaunutmuş gibi
Açıklamaların devanan direnişi anlamayı
konuşuyor
mından anlaşılıyor ki
zahmetli bulmuş olacak
sorunun çözümünde hala
ki bunun yerine, binlerce
kalıcılık değil, tasfiye ve teslim
evin yıkıldığı yerlerle ilgili kan
alma planlanıyor. Eğer öyle olmasay- dondurur cinsten açıklamalar yapmadı KCK, HDP ve bu periferide siyaset yı tercih ediyor. “Oralar bu şekilde yıyapan kesimler yani işin asli tarafları kılmasaydı bile ‘kentsel dönüşüm’ ile
ile mağdurları dışlanmaz, çözüme bir zaten yıkılacaktı” diyen Başbakan, şu
müteahhitlik işi gibi bakmanın dışına anda bile toplarla yıkılan evlerde, can
çıkılabilirdi.
havliyle sığınılan bu evlerin bodrumİspanya’nın Castilla-La Mancha larında insan yaşadığını unutmuş gibi
özerk yönetiminin başkenti olan Tole- konuşuyor.
do’da neler yaşandı, kent neden yıkılUnutmuş olabilir mi? Mümkün dedı, kaç insan öldü, kaç yılda yeniden ğil! Ancak yapılanlardan kendi lehine
sonuç çıkarıp siyaseten pazarlamanın
bir yolu da bu. Havuz kalemlerinin bu
yaklaşımı değerlendirirken söylenenlerden özellikle insani ve vicdani yaklaşım çıkarmaları da bu pazarlamacılıktan bağımsız değil.
“Demokrasinin olmadığı, halkın yönetime eşit bir şekilde katılmadığı yerlerde kamu düzeni sağlamak mümkün olmuyor. Kamu düzeni sağlansa da bu şiddetli bir otoriteyle, 12 Eylül döneminde
olduğu gibi sağlanıyor” diyebilen Başbakan, şiddetle otoritenin sağlanacağı yerde kurulacak hakimiyetin kalıcı olmadığını bilmek zorunda. Sorunun kalıcı
çözümü de, hiç kimse kusura bakmasın,
işin asli tarafları olmadan sağlanamaz.
Daha öz bir deyimle, evet, belki
teslim alabilirsiniz ama yine de çözemezsiniz. Çok merak edenler, direnişin nelere kadir olduğunu anlamak
için Toledo’nun yanı sıra Diyarbakır
Cezaevi’nin ‘82-‘84 yılları ile sonrasını da okuyabilir. Esat Oktaylar ‘82-‘84
yılları arasında o cezaevinde yaşayan
insanların neredeyse tamamının bedenini, az sayıda insanın ise ruhunu teslim almayı başarmıştı. Ancak o cezaevinden şahadete erseler bile ruhunu
teslim etmeden çıkanlar hep onurla
yad edilirken, ruhunu teslim edenlerin
bugün esemesi bile okunmuyor; Esat
Oktaylar da hep katil olarak anılıyor.
6 YORUM
2016
3 Şubat
Çarşamba
Göz(yaşı) Slimliği’nin
romanı
ŞEYHMUS DİKEN
K
emal Varol, şiir kitaplarından
bu yana çok yakından izlediğim iyi bir edebiyatçı. Titiz
bir kuyum işçisi varsayın. Bir öğrenciden çok, dersine çok ama çok iyi çalışan usta bir öğretici. “Tuhaf ” bir köpeğin hikâyesinden yola çıkarak son otuz
yılın siyasal arka planını Ergani ve Diyarbakır üzerinden anlattığı Haw’dan
sonra bu kez “Ucunda Ölüm Var”* ile
yine “tuhaf ” bir “Ağıtçı Kadın” hikâyesi ile okuru şaşırtmaya soyunuyor.
Öyle bir Ağıtçı Kadın profili ki,
cümle ağıtçılara “rahmet” okutacak
cinsten. Tuttuğunu koparan bir mükr-i
azim gibi, sekseninde ve inatçı mı inatçı bir tip.
İnsan tekinin öldüğünde mutlaka
ardından böylesi bir Ağıtçı Kadın ile
uğurlanmak / yolculanmak diyesi gelenlerden hani…
Batı yakasının pek de farkında,
umurunda hatta gelenek göreneğinde
olmadığı, aslında olsa çok büyük zenginlik olarak düşüneceği bir “iş” ağıtçılık doğu toplumlarında… Doğu derken, meramım sade Kürt / Kürdistan
değil. Batının yabancısı olduğu cümleten doğu kültürü…
Yakın zamanda bir haberde okumuş not almış(t)ım. Türkiye Psikiyatri
Derneği’nden Doğan Şahin diyordu
ki; “Akıtılmamış gözyaşı, boşaltılmamış acılar iyileşme hâlini engeller. İnsanların kronik yas sürecinde tıkanıp
kalmalarına neden olur”
İşte, mesele tam da bu! Kemal’in
Ucunda Ölüm Var’ını ağırdan alarak okudum. Sindirerek yani. Diyarbakır’ın Sur Beledesi ile Cizre, iki aya
yakındır ateşler, ölümler içinde yatar /
yaşarken okudum. Ölümler ve yaralılar bodrumlarda tedavi ve defnedilmeyi beklerken okudum. Bu sebeple ölüm
ve defin, ardından ağıt yakma hâlinin
Kürdistan coğrafyası için neleri çağrıştırdığını düşündüm.
Aslında ağıt yakmanın bir ritüel olduğunu en iyi bilen bir toplumun sırf
“Barış ve Özgürlük” olsun diye ağıdından dahi vazgeçerek şairin kelamınca
“Ağıt yoktur diyorum ben / sildik ağıtları defterimizden” ruh halini düşünedurdum Kürt analarının şahsında.
Peki, göreli durumdan tekrar roma-
na dönersek ağıttan vazgeçince ağıt ya
da ağıtçılık bitiyor mu? Elbette hayır.
Aslında yakınını gömen, ya da yakınının kemiklerinin peşinde günler, aylar
hatta uzun yıllardır oturma eylemi yapanların herbiri kendi içine gömdüğü
sızısının gizli ağıtçıları belki de!
İşte romancı aynı coğrafyanın yaşayanı olduğundan bunu en iyi bilen
aynı zamanda. Bu sebeple aslında artık nesli iyice tükenen “Hikâye derleyici”lerinden olan bir Ağıtçı Kadın’la
çıkıyor karşımıza. Ve sahiciliği sırrında
gizli bir Heves Ali…
“Dünyaya kendi bıraktıkları harflerle
ağlayan” bir ya da birçok hikâye anlatıyor bizlere ağıtçı. Herkeslerin ömrünü
hikâye ederken kendi tuhaf ömrünün
hikâyesini kıskançlıkla saklayan ve son
gününe, kendi ölümüne tanıklık ederek
direnen bir hikâyeci ağıtçı kadın…
Acı çekeni gözlerine bakarak çözen
“dünya ölümlü, gün akşamlı” diyerek
yollara çıkan ve insanın kitabı okuyunca sanki bir “yol(lar) hikâyesi” okuyormuş gibi filminin görüntüsü hayalinde
zuhur eden bir Ağıtçı Kadın…
Ayrılığın Ölümle yoldaşlığı, ikiz
kardeşliği üzerinden “Ölüm ile ayrılığı tartmışlar / iki dirhem fazla gelmiş
ayrılık” eşsiz kelamında olduğu gibi
upuzun süren “Heves Ali ile ayrılığın
aslında yıllardır ertelenmiş ve henüz
dillendirilmemiş bir ağıdının haberciliği gibi…
Ömrü billâh sadece “ses ve söze”
inanan / inandıran, yazının, derdini
saklama gayretinde olanların icadı olduğunu düşünen; konuşmayı ağıt yakmayı yeri ve zamanında, ama menzile
varmaktan çok ayrılmaların derdinde
olan gizli bir “Rüya çağırıcısı”nın izini
süren Hikâye Derleyicisi…
Konya’da tekaüt bir demiryolcunun, Bursa’da yolu hasbelkader Diyarbakır’a da düşmüş Sinemacı Artin’in
işaret parmağında saklı efsunlu hikâyeler…
Ya da Ağıtçı Kadın’ın memleketi
Arguvan’a dönüş yolunda rastgelinen
ve yolüzeri Arkanya’da akşam alacasında otobüsten inerken kucağındaki
çocuk tabutu dikkatini çektiğinden peşine düşülenin hikâyesi! Resim öğretmenine inat, “Bir gün resim dersinde
evlerimizin damını çatısız çizmek için
dağa çıkmak isiyorum” deyip dağ yolunda düşen gencin hikâyesi…
Romandan hızla sıyrılıp (sıyrılabilirsek eğer) hâli pür melalimize gelirsek savaş öylesine zalim ve acımasız bir
hâle evirildi ki coğrafyada sahiden ölülerine ağıt yakmaktan vazgeçen / unutan bir toplum olma haline dönüştük.
Cenazeler sözün acımasız kudretindeki gibi, kış ayazında “Kurda, kuşa yem
oldu”. Yem oldu ve ağıtlarını yak(a)
madı analar. Ve taze gelinlerin dillerinden sadece birkaç kelime döküldü:
“Barış olsun, özgürlük olsun, acılar
son bulsun, Artık Yeter”.
Kime! Hâla, sağır kulaklara, kör
gözlere…
Kemal Varol’un “Ucunda Ölüm
Var” romanı; yarın insan tekinin başına
ne geleceği / neler getirileceği bilinmez
tuhaf zamanlarda belki ardından ağıt
dahi yakılamazlığın öngörüsünün yaşandığı günlerde edebiyata sığınmanın
sanki biraz iyi geleceği ruh haliyle ertelenmeden okunması gereken roman…
*Varol, Kemal. Ucunda Ölüm Var.
İletişim Yayınları 2016…
HABER 7
2016
3 Şubat
Çarşamba
Mutfak okuluyla 35
kadın istihdam edilecek
M
altepe Belediyesi, açtığı
“Kadın Girişimcilik Mutfak Okulu”yla 250 kadına 782 saat süreyle girişimcilik, servis elemanlığı, aşçı ve pasta çıraklığı
eğitimleri verecek. Kursun sonunda
eğitim gören 35 kadına da, istihdam
fırsatı yaratılacak
Maltepe Belediyesi’nin, İstanbul
Kalkınma Ajansı ve Kadınlarla Dayanışma Vakfı (KADAV) desteğiyle,
kadınların sosyal hayata katılması ve
kadın istihdamının arttırılmasını hedefleyen “Maltepe Girişimcilik Mutfağı” projesiyle, 250 kadına eğitim
verilecek, 35 kadına da istihdam fırsatı yaratılacak. Eğitimler kapsamında 100 kadına 70 saat süreyle, Küçük
ve Ortak Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (Kosgeb) Uygulamalı Girişimcilik
eğitimi verilecek. Kadınların iş kur-
masının sağlanması amacıyla düzenlenen ve bir işletmeyi kurup, geliştirmek adına tüm eğitimlerin verileceği
programda başarılı ve uygulanabilir
bir iş fikri belirleme, işletme çeşitleri,
çalışma programı hazırlama, iş kurma ve işletmeyi geliştirme konuları
ele alınacak.
782 saat eğitim
Evlerinde hazırladıkları yemekleri
satmak, pastane, restoran ya da kafe
açmak isteyen, yeme-içme üzerine
hayata geçirecek fikirleri olan ve bu
alanda meslek sahibi olmak isteyen
50 kadına 152 saat süreyle “Pasta Çıraklığı”, 50 kadına 288 saat süreyle
“Servis Elemanlığı” ve 50 kadına 272
saat süreyle “Aşçı Çıraklığı” eğitimi
verilecek. “Pasta Çıraklığı” programına katılacak kadınlara; kuru pasta,
yaş pasta, milföy fotoye hamuru, kre-
ma, sos, şurup hazırlanması, börek,
pizza, ekmek yapımıyla sütlü ve meyveli tatlıların yapılması gibi beceriler
kazandırılırken, “Servis Elemanlığı” programındaysa masa örtüleri ve
peçeteler, kuver açma, taşıma ve boş
toplama, kişisel bakım, konuk kabulü ve uğurlanması, bar yiyecekleri ve
servisi, gazlı içeceklerin servisi, meyve suları, çay ve kahve hazırlamayla,
servisi öğretilecek.
Börekçi, baklavacı…
Son program olan “Aşçı Çıraklığı”n-
da da, sanitasyon, besin öğeleri ve
grupları, sebze garnitürleri, fond ve
çorba çeşitleri, uluslararası özel çorbalar, soslar, etlerin hazırlanması, et
yemekleri, salata ve salata sosları, pilavlar, makarnalar, hamur yemekleri,
krema sos ve şuruplar hakkında bilgi
verilecek. Tüm bu programlarda eğitim gören kadınlar, restoranlar, konaklama işletmelerinin pastane bölümleri, pastaneler, kurum mutfakları, kafeteryalar, yemek fabrikaları,
baklavacı, börekçi gibi yerlerde çalışabilecek. Gırgırla avlanan balıkçılar yasak dinlemiyor
A
dalar ve çevresinde gırgırla balık
avı yapılması yasak ancak Adalar’ın dibi ağlarla dolu.
İstanbul Adalar çevresinde, gırgırla avlanan balıkçıların deniz dibindeki kayalıklara takılınca terk ettikleri binlerce metre ağ; balıkları,
mercan türlerini ve deniz canlılarının yaşam alanlarını tahrip ediyor,
hatta av için dalan karabatakları öldürüyor. Hürriyet’ten Bülent Ovacık’ın haberine göre, Karadeniz ve
Ege’den gelen balıkların üreme alanı
olan Adalar’da denizin dibi, sentetik
malzemeden imal edildiği için yıllarca çürümeyen ağlarla ve çözüldükçe
yavaş yavaş suyu zehirleyen tonlarca
kurşun ağırlıkla kaplı. 7 ay sonra yasak kalkıyor
Adalar ve çevresinde gırgırla balık avı
yapılma yasağı 18 Ağustos 2012 Tarihli ve 28388 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmişti. Ancak
zaman zaman usulsüz avlanan tekneler,
1-1.5 kilometreyi bulan ağlarını bölgeye bırakmaya devam ediyor. Uçlarında
6 tona yakın kurşun taşıyan gırgır ağları
sadece su altındaki yaşama değil, su altından geçen elektrik, su, doğalgaz, telefon ve atık su hatlarına da zarar veriyor.
Daha da vahimi, yasak 31 Ağustos’ta
sona eriyor.
Adalar Denizle Yaşam ve Spor Kulübü Derneği Yönetim Kurulu Başkanı
Volkan Narcı ve arkadaşları, hayalet ağlarla deniz dibinde de mücadele ediyor.
Büyükadalı Serco Eksiyan, Ercan Akpolat, Ekrem Başak öncülüğünde, gönüllü
dalgıçlar ile bugüne kadar yaklaşık 9500
metrekareye yakın ağı denizden çıkardıklarını anlatan Narcı “Bulundukları yerin dokusuna zarar vermemek için
ağları vince bağlayıp, söküp alamıyorsunuz. Defalarca dalıp ağları dikkatlice
topluyoruz” diyor.
Çözüm için dört talep
-9 adada gırgır avcılığının kesinlikle yasaklandığı yeni bir haritanın acil
olarak çizilmesi.
-Büyükada ve Neandros arasından
geçen boru hattının yaşanacak bir felaketin önüne geçilmesi için yasak alan
dahil edilmesi.
-Tüm bu çalışmaları kontrol ve
sürdürülebilir hale gelmesi için Adalar’da Sahil Güvenlik Bürosu’nun kurulması.
-Ağların kurşun yakalarına tekne bilgilerinin olduğu etiketler konulması.
8 KADIN
2016
3 Şubat
Çarşamba
Bağdat Caddesi’nde kadınlardan protesto
Y
üzlerce kadın dün İstanbul’un
en yoğun caddesini kısmen
trafiğe kapatarak genç bir kızın tecavüze uğramasını ve ardından
yaşananları protesto etti. Eyleme erkekler ve Bağdat Caddesi’ni kullanan
sürücüler de destek verdi.
Geçtiğimiz hafta bir genç kızın servis şoförü Cengiz Ay tarafından bıçakla tehdit edilerek tecavüze uğramasına
tepki gösteren bir grup kadın Bağdat
Caddesi’nde eylem yaptı. Üniversiteli
genç kızın uğradığı saldırıyı “En büyük tehlike sessizlik” adlı eylemle protesto eden yüzlerce kadın, İstanbul’un
en yoğun caddesinin bir şeridini kapatarak yürüdü. Kadın hakları savunucusu avukat
Tuba Torun, tiyatro sanatçısı Damla
Özen ve CHP Milletvekili Gürsel Tekin’in de destek verdiği eyleme yoldan
geçen araç sürücüleri de korna çalarak
katıldı. Suadiye’de toplanan yaklaşık
300 kadın, çeşitli pankart ve slogan-
larla yürüyüşe geçti. Hayli işlek olan
caddenin bir şeridini kapatan kadınlar, “Gece 3.00’da sokakta ne işin var?
SANANE!”, “Kadınlar artık susmayacaklar!” şeklinde sloganlar attı.
Erkekler de katıldı
Eyleme katılan erkekler de “Eşim, kı-
zım istediği saatte sokağa çıkabilir”
şeklinde pankartlar taşıdı. Kadına yönelik şiddet olaylarına karşı verdiği
tepkilerle bilinen avukat Torun, “Saldırgan, sabıkalı olduğu halde rehabilite edilememiş olduğu için buradayız. Şeytana uydum diyebildiği ve bu
söylemi kabul gördüğü için buradayız.
Daha nice potansiyel katil ve tecavüzcüyle yan yana yaşadığımız ve hepimiz her an saldırılarına maruz kalabileceğimiz için buradayız. Çürümüş bir
toplumda yaşamaya artık tahammül
edemediğimiz için buradayız” dedi.
CHP milletvekili Gürsel Tekin ise;
“Özgecan olayı çok sıcakken hiçbirimize ders olmayıp, hiçbir ders alınmamasının temel nedeni: zihniyet sorunudur. Devlet, yurttaşlarının mal ve
can güvenliğini sağlamak için vardır.
Eğer kamu yöneticileri çıkıp “O saatte ne işi vardı?” gibi söylemlerde bulunabiliyorsa, devletin yasa masa çıkarmasına gerek yok. Maalesef önce bu
zihniyetimizi fıtratımızı değiştirmemiz
lazım” dedi.
Duru çizdiği resimle yürüyüşteydi
Grupta yürüyen 7 yaşındaki Duru’nun
çizdiği “Kadın-Erkek” adlı resim de
ilgi gördü. Küçük kız çocuğu eylemin
sembol ismi oldu.
Kadıköy’de kadınlar
barış eylemi yaptı
Kadına şiddete tiyatro
sahnesinden ‘dur’ dediler
M
altepe’de
sahnelenen
“Kadın Olmak” adlı tiyatro oyununda “Tiyatro Eskici” grubu, kadına yönelik şiddete dikkat çekti.
Maltepe Belediyesi çalışanlarının da aralarında bulunduğu “Tiyatro Eskici” grubu, kadına uygulanan şiddete ve aile içi
şiddete, “Kadın Olmak” adlı tiyatro oyunuyla dikkat çektiler.
Prof. Dr. Türkan Saylan Kültür
Merkezi’nde sahnelenen ve Malte-
pe Belediyesi personeli Engin Aktiş’in yazıp yönettiği, belediye çalışanlarının da rol aldığı oyunda,
kadınların uğradığı fiziksel ve psikolojik şiddete, erkeklerin maruz
kalması durumunda ne düşünürlerdi sorusuna yanıt arandı. Güldürürken düşündüren ve kadına şiddete
son verilmesi gerektiğinin anlatıldığı iki perdelik oyuna, Maltepeliler
büyük ilgi gösterdi. Oyuncular da,
sahne performanslarıyla izleyicilerin beğenisini topladı.
İ
stanbul Kadıköy’de ‘Barışa 1000
Kadın’ yazılı siyah dövizler taşıyan ve beyaz tülbent takan
kadınlar oturma eylemi
yaptı.
Kadıköy İskele Meydanı’nda
“Barış İçin Kadın Girişimi”
üyesi kadınlar
“Barışa 1000
Kadın
Beyaz Tülbentleriyle Halaya Duracağız”
sloganıyla eylem
yaptı. Grup adına
Sinem Şahin basın
açıklaması okudu. Basın
açıklamasında, “Verilen sözlerin bu kadar mı değeri yok gerçekten.
Bunca yalan içinde barış içinde nasıl
müzakere yapılabilir. Sadece bu yapılan bile bize hakikat hakkımızın barış
için vazgeçilmez olduğunu gösteriyor”
dedi.
1 kişi gözaltına alındı
Basın açıklaması yapıldığı sıra grubun
bulunduğu alanın
arka tarafında,
grubun arasına
slogan atarak
girmek istediği
belirtilen birkaç eylemciyle
polis arasında
tartışma yaşandı. Yaşanan tartışmada 1 kişi gözaltına alındı.
Halay çektiler
Basın açıklamasının ardından kadınlar
hep bir ağızdan mesajlarını okudu, ardından halay çekti. Daha sonra grup
olaysız şekilde dağıldı. 2016
3 Şubat
Çarşamba
Ah o gözler ki ağlar,
memleketime
YORUM 9
Raporu da
sahte çıktı
B
ağdat Caddesi’nde, 11
Temmuz’da otomobiliyle
çıktığı kaldırımda çiçekçi Mehmet Emin Kaya’nın ölümüne neden olduktan sonra kaçıp, tam 87 gün sonra teslim olan
hukuk öğrencisi Murathan Öztürk’ün özel bir hastaneden aldığı alkol ve uyuşturucu raporu da
sahte çıktı.
‘Zorla düzenledim’
Ç
ocuk, gözlerini dikmiş, anasının
elindeki beyaz ipek puşiye ki;
puşi kanıyor… Böyle bir renk
görmemişsinizdir, eminim. Hangi çiçekten alınır ki bu lâl rengi… Anaysa
gözlerini, o yorgun, üzgün gözlerini,
elinde beyaz bayrakla yürüyen babanın kolundaki bebeğin solmuş masum
yüzüne…
Kahvedeyim. Bilgisayarım önümde. Devlet televizyonlarının ve gazetelerin bize aktarmadığı gerçeğin
peşindeyim. Uydu televizyonlarında
ve haber ajanslarında delirmiş gibi
dolanıyorum. Yorgunum, ağlamaklıyım… Kızgınım işte… Ellerimi öyle
sıkmışım ki; kan çıkıyor avuçlarımdan…
Ensem ürperiyor. Birinin arkamda ekranımı izlediğinin farkına varıyorum. Hemen kapının girişindeyim.
Dönüyorum. Üstü başı pejmürde bir
kızcağızın ağlamaklı gözleriyle buluşuyor gözlerim…
“Ah o gözler ki ağlar
Götürür beni memleketime
Götürür beni Fiskaya’dan gözüken
Dicle’ye
Kahırlıyım, Kürt kızı bakamam bulutlara
Uzaklarda kara bir sur, bekler beni
Bekler beni dar sokaklarıma sakladığım ev
Ölüme yatar bir hayat Diyarbekir’de”
O esmer elini ellerime alıp, gözünü
siliyorum; gözyaşına karışıyor, gözyaşlarım… Sürgünlüğün, evsizliğin acısınıbağlamış, zalim elindeki çaresizliğine… Özgürlüğün pahasının farkında… Zor ve çileli olduğunun da…
Ansızın fırlıyor yanımdan, başını
dikleştiriyor, yaşlı gözünü bana ve tüm
oturanlara dikiyor ve haykırıyor:
Bijiazadi!
Elleri, zaferi gösteriyor gözlerime…
İnsan, insana bırakıyor acıları…
Giderek derinleşiyor memleketin çukurları; sahipsiz mezarlar kapatıyor
toprağın kızılını… “Ağla, sevgili yur-
dum! Ağla” Yakında Newroz gelecek
şehirlerine memleketin…
Shakespeare, tragedyalarında aşkı,
acıyı ve ölümü anlatır. Sonsuz zamanlardan gelir o tılsımlı sözler. Amed’in
bütün şairleri, yazarları halkın gözündeki acıyı, halkın gözündeki özlemi ve
memleket aşkını döküyor sayfalara…
Umudu çoğaltıyor ve yaşamanın gayesini aktarıyor tüm insanlığa…
Sizin gözleriniz yok bayım!
Ağlayamaz, o çirkin yüzünüz
Ağlayamaz, zulme açılan bakışlarınız
Gazetelerinizde ofsetten sızıyor salyalarınız
Siz zalimsiniz bir kere bayım!
Bilmezsiniz ağız dolusu gülmeyi
Bilmezsiniz bir bebeğin gözlerinde
kaybolmayı
Ah buluta sakladığım çocuk!
Elma dersem çık
Armut dersem çıkma
Yağmur gibi yağ yüzüme, her bahar
Sanığın kanında alkol ve uyuşturucuya rastlanmadığını gösteren
rapordaki imzasının sahte olduğunu ileri süren Biyokimya Uzmanı Okşan Güner (69), belgenin
verildiği gün hem çalışmadığını
hem de görev yaptığı hastanenin
bu tür tetkikleri yapacak donanımı bulunmadığını söyledi.
31 Aralık’ta Cumhuriyet Savcısı Orhan Biçiçioğlu’nun tanık
sıfatıyla dinlediği biyokimya uzmanı Güner, “Murathan Öztürk’e verilen temiz raporunu
sorduğum yanımda çalışan laborant Ö.E., ‘Beni sıkıştırdılar, bu
şekilde rapor düzenlemek zorunda kaldım’ dedi” ifadesi verdi.
Anadolu 77’nci Asliye Ceza
Mahkemesi’ndeki ilk duruşmada yarışmadığını ve alkollü olmadığını söyleyen sanık Murathan
Öztürk, özel bir hastanede idrar
örneği vererek test yaptırdığını
söylemiş, hâkim ise bu açıklamaya, “Keşke kan alsalardı. En azından senin kanın olduğunu kanıtlayabilirdik” diye yanıtlamıştı.
10 HABER
2016
3 Şubat
Çarşamba
Üsküdar’da feci kaza
Ü
sküdar’da sabah namazını
kılmak için camiye giden
70 yaşındaki bir kişi, yolun karşısına geçmek isterken otobüsün altında kalarak feci şekilde
can verdi.
Kaza, salı günü saat 06.30 sıralarında Bulgurlu Mahallesi Bulgurlu
Caddesi’nde meydana geldi. Edilen
bilgiye göre, sabah namazını kılmak
için camiye giden 70 yaşındaki Aşur
Üzgül’e özel halk otobüsü çarptı.
Kazayı gören vatandaş itfaiye ve
sağlık ekiplerine haber verdi. Olay
yerine sevk edilen sağlık ekipleri yaptıkları müdahalede Aşur Üz-
gül’ün hayatını kaybettiğini belirledi. İtfaiye ekiplerinin yaklaşık 1
saat süren çalışmalarının ardından
cenaze otobüsün altından çıkarıldı.
Yakınları sinir krizi geçirirken otobüsün camlarını kırarak zarar verdi.
Olay yeri inceleme ekiplerinin
ardından cenaze Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin morguna kaldırıldı. Kaza
nedeniyle trafiğe kapanan cadde
otobüsün kaldırılmasının ardından
yeniden ulaşıma açıldı.
Otobüs sürücüsü polis merkezine
götürülürken, kazayla ilgili soruşturma başlatıldı.
"Halkın Nabzı"
her Cuma 20.00'de
Gündemi sokakta, halkların
ta kendisiyle konuşan program
Kadıköy
Barış’ını
unutmadı…
B
undan tam 17 yıl önce aramızdan ayrılan yediden yetmişe herkesin sevdiği Barış
Manço Kadıköy Belediyesi tarafından düzenlenen etkinlikle anıldı.
Kadıköy Belediyesi Caddebostan
Kültür Merkezi’nde gerçekleşen ve
en küçüğü 3 yaşında olan yediden
yetmişe yüzlerce Kadıköylünün katıldığı anmaya Barış Manço’nun ailesi ve dostları katıldı.
İzleyicilerin yer bulmakta zorlandığı gecede çocuklar anne babalarının kucaklarında gençler merdivenlere oturarak Barış Manço’yu andı,
şarkılarına eşlik etti.
Barış Manço’nun Rüya isimli bestesiyle gerçekleşen sinevizyon gösteriminin ardından konuşan Lale
Manço anmaya katılan herkese teşekkür etti. “Sizi gördüğümüzde ailemizi görmüş gibi oluyoruz. Buraya
17 yıldır gelenler de var” dedi.
Barış için 7’den 77’ye şarkılar…
Manço ailesinin konuşmasının ardından sahne alan Cemil Demirbakan, Eylem Pelit, Gültekin Kaçar,
Mert Türkmen ve Turhan Yükseler’den oluşan Tehlikeli Madde Gru-
bu, Kadıköy Belediyesi Çocuk Sanat
Merkezi korosu ile Barış Manço’nun
Arkadaşım Eşek ve Nane Limon Kabuğu şarkılarını söyledi.
Cemil Demirbakan solistliğinde
Barış Manço şarkılarını seslendiren
Tehlikeli Madde Grubuna tüm izleyicilerin eşlik ettiği gecenin bir başka özelliği ise konuk sanatçı Meyra oldu. İlk albümünü çıkardığında
Barış Manço’nun programına konuk olduğunu söyleyen Meyra Barış Manço’nun kendisi için çok ayrı
bir yeri olduğunu söyledi. Tehlikeli
Madde grubu ile birlikte Manço’nun
şarkılarını seslendiren Meyra 3 yaşındaki oğlu Kemal’in de Barış abisinin şarkıları ile büyüdüğünü söyledi.
Gece Barış Manço şarkılarının
hep bir ağızdan söylenmesiyle sona
erdi.
Barış Manço sergisi CKM’de..
Caddebostan Kültür Merkezi’nde
Barış Manço’nun eşyaları ve fotoğraflarından oluşan bir sergi de açıldı.
İzleyicilerin büyük ilgi gösterdiği ve
Manço’nun kültürel zenginliğini anlatan sergi CKM’de 1-10 Şubat tarihleri arasında görülebilir.
YORUM 11
2016
3 Şubat
Çarşamba
Devlet ve afet
İSHAK KARAKAŞ
B
ir süredir Türkiye bir
binanın bodrum katında gün be gün öldürülen, bir damla su için yalvaran,
kan kaybından kendinden geçen ve sonra öldüğünde hâlâ
yaşayanların battaniye ile örttükleri bir grup insanın ıstırabını izliyor.
Bütün afetler yan yana yaşanıyor sanki, diri diri gömülme, göçük altında kalma, enkazda kanayarak kurtarılmayı bekleme,
artık sesini duyuramama, umudunu kesme... hepsi yan yana.
Çünkü bu afet doğal değil, bir
devlet afeti ve insanlık doğayı bir yere
kadar kontrol altına alsa da, devletler
kontrolden çıktı mı, ne hukuk tanıyor
ne vicdan.
Evet, Cizre’den bahsediyorum.
Kimler ne çabalar sarfediyor da,
devlet bir türlü insanın başta yaşama
hakkı olmak üzere en temel haklarını
hatırlamıyor.
Bu ülkenin vidanlı insanları, “ölüyorlar” dedikça devlet, hükümet yetkilileri “ama” deyip bir dizi spekülasyon ortaya atıyor.
Belki iktidar ve onun siyasetçileri
her Pazar 21.00'de
bir türlü anlamıyor ama bu spekülasyonlardan hangi biri doğru olursa olsun orada insanların olduğu ve yavaş
yavaş öldüğü gerçeğini değiştirmiyor.
Milletvekilleri açlık grevi yapıyor
olmuyor.
Binada kapalı kalanların anaları
la.
haykırıyor duymuyorlar.
Yaşlı kadınlar ellerinde beyaz
bayrak almaya gidiyor, gözaltına
alınıyorlar.
Sağlık emekçileri yaralıları binadan çıkarmak için yola çıkıyor, yolları kesiliyor.
Aydınlar imza veriyor, “gidip
biz çıkaralım” diyorlar, onlar da
suçlanıyor.
Devlet öldürmeye karar vermiş gibi.
Olmayacak şey değil, çok gencin kanı aktı bu topraklarda.
Ama bu toplum günlerdir seyrediyor bu trajediyi.
Hiçbir şey yapamamanın utancıy-
Böyle bir acımasızlık unutulmayacaktır bu ülkede.
Ve bu acı anının yüküyle bu ülke
bir ülke de olamayacaktır bir daha
kolay kolay.
Cuma günleri saat 16.00'da
SOYLESI
12 SÖYLEŞİ
2016
3 Şubat
Çarşamba
İshak Karakaş
 Sevgili Fehim Taştekin, sizin
değerlendirmeleriniz ve görüşleriniz çokça merak ve takip ediliyor. Böylesine sıkıntılı ve yoğun
günlerde söyleşi teklifimizi kabul
ettiğiniz için teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim.
 Cenevre toplantısı öncesini
ve toplantı sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Geçen yılın başında Erdoğan’ın
yeni Suudi Kralı Selman’la kurduğu
ittifakın ardından oluşturulan Fetih
Ordusu İdlib’i alıp Halep’e yüklendiğinde Suriye ordusunun bir süreden
beri edindiği özgüven sarsıldı. Ardından Rusya’nın 30 Eylül 2015’te doğrudan sahaya inip hava operasyonlarına
başlamasıyla dengeler yeniden Suriye
yönetimi lehine değişti. Bu denge özelikle Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın desteklediği gruplar aleyhine bo-
zuldu. Öncesinde Türkiye ‘kurtarılmış
bölgeler’de tampon ya da güvenli bölge oluşturmak için BM Genel Kurulu
toplantıları sırasında ve diğer uluslararası platformlarda temaslarda bulunmuştu. Rusya’nın devreye girmesiyle
Türkiye’nin Suriye’deki planları tamamen çöktü. Rusya’nın sınır hatlarına
doğru operasyonları genişletme planı Türkiye’nin oyun alanını daralttığından iktidar birden bire ‘Türkmen
hassasiyeti’ni körükleyerek hem içerde
hem dışarda Rus operasyonlarına karşı kamuoyu yaratmaya çalıştı. Tam bu
sırada Rus uçağı düşürüldü. Ciddi bir
hesapsızlıktı. ‘Nevzuhur İttihatçılar’
Rus uçağının düşürülmesini Suud-Katar-Türk üçlüsünün beslediği selefi cihatçı gruplar adına bir zafer gibi algıladı. Ama hesap etmedikleri şey uçağını
düşürdükleri ülke küresel bir güç olan
Rusya idi. Cumhurbaşkanlığı makamı
ivedilikle sahiplendi, sonra ne yaptık-
Fehim Taştekin
larının farkına varmış olmalılar ki biraz yalpaladılar. Uçağın düşürülmesini çok iyi kullanan Rusya, Kaide’ye
bağlı Nusra Cephesi, Ahrar el Şam,
Çeçenler olmak üzere Kafkasyalı cihatçıların kurduğu örgütler, Faslı cihatçıların oluşturduğu Hareket Şam el
İslam ve MİT’in organize ettiği İkinci
Sahil Tümeni gibi Türkmen grupların
bulunduğu bölgeyi tamamen temizlemeye yönelik operasyonlara hız verdi.
Dahası Türkiye’nin örtülü ya da açık
operasyon alanlarına çevirdiği bölgeyi
Türkiye için uçuşa yasak bölge haline
getirdi. Türkiye’nin Suriye ordusuna
karşı uçuşa yasak bölge haline getirmek istediği Halep-Kilis ve İdlib-Hatay arasındaki hatlar Türkiye için tehlikeli alanlara dönüştü. Rusya ayrıca
Ortadoğu’daki yeni askeri stratejik yapılanması için adımlar atmaya başladı. NATO da ittifakın son 63 yılında
Rus uçağını düşürerek bir ilke imza
atan Türkiye sayesinde Rusya’nın tüm
gücüyle Ortadoğu’ya inmesi karşısında fazla bir şey yapamadı. Sanırım bu
hesapsızlık yüzünden NATO koridorlarında Ankara’ya bravo ortak diyenler çoktur.
NATO açısından Türkiye ‘öngörülebilir’ ülke olmaktan çıktı. En önemli ticari ortağı Rusya ile düşman haline geldi. Bu süreçte ABD ise Kürtleri
keşfetti. Kobani direnişi Kürtleri uluslararası toplumun karşısında dikkate
değer bir ortak haline getirdi. Amerika bu yükselen güce yatırım yapmak
için Türkiye’ye rağmen harekete geçti.
Ancak Tel Ebyad’ın Kürtler ve Arah
ortakları tarafından kurtarılmasının
yasını tutan AKP iktidarı, YPG’nin
Fırat’ın batısına geçmesini kırmızıçizgi haline getirdi. Bu kırmızıçizgi fiilen
IŞİD’in Cerablus’ta kalmasının süresini uzattı. IŞİD’in dünyaya açılabildiği
yegâne üç kapı vardı: Tel Ebyad, Ce-
SOYLESI 13
SÖYLEŞİ
2016
3 Şubat
Çarşamba
Çatışma bu toplumda
iktidarın iktidarına
güç katıyor
Fehim Taştekin, Türkiye’de Ortadoğu
politikalarını ve Suriye’yi en iyi bilen
birkaç gazeteciden biri. Uzmanlığının
yanısıra yazılarında insan hakları
rablus ve El Rai. Biri gitti ikisi Ankara’nın Kürt koridorunun oluşumunu
engelleme bahanesiyle hala IŞİD’in
elinde. Buradaki 98 kilometrelik alan
Türkiye ile ABD arasında sorun haline
geldi. ABD, IŞİD’in geçişler için kullandığı bu alanın tamamen kapatılmasını isterken AKP iktidarı ‘Suriye’de
öncelikli hedef Esad’dır’ nakaratından
vazgeçmedi. Böylesi bir dehşet dengesi üzerinden siyasi çözüm yeniden ön
plana alındı.
Malum ABD, Esad’ın be şekilde
devrilmeyeceğinin farkına ta 2012’de
varmıştı. Haziran 2012’de Rusya ve
ABD Esad’ın kaderine dair herhangi
bir hüküm içermeyen Cenevre Mutabakatı’na imza atmıştı. Cenevre 2’de
de Körfez-Batı destekli Suriye Ulusal
Koalisyonu ile Suriye yönetimi arasındaki görüşmelerden bir netice alınamamıştı. Nedeni Esad’ın gidişini
garanti eden bir süreç olmamasıydı.
Esad’ın gitmeyeceği iyice anlaşılınca Cenevre 3 için yeniden pazarlıklar
başladığında artık konuşulan şey geçiş
hükümeti ve sonunda Esad’ın kaderine halkın vereceği bir seçenekti. ABD
buna zımnen razı ama tabi bölgesel
müttefiklerine ihanet duygusu yaşatmamak için bunu açıkça dillendirmiyor. Neyse sonunda ABD ve Rusya yeniden masanın kurulmasına karar verdiğinde bu kez İran’ı da işin içine katmak zorunda kaldılar. Ve 14 Kasım’da
Viyana’da ABD, Rusya, İran, Suudi
Arabistan ve Türkiye dahil 17 ülke geçiş süreci için bir yol haritası belirledi.
Buna göre 1 Ocak’ta Suriye yönetimi
ile muhalifler müzakere masasına oturacak, 6 ayda geçiş hükümeti kurulacak ve 18 ayda seçimlere gidilecekti.
Bu yol haritası BM Güvenlik Konseyi’nin kararıyla desteklendi. ABD, Suriye muhalefetinden bir heyet oluşturma işini Suudilere bıraktı. Onlar da
ilkelerini ve barış söylemini de gözetiyor.
Kendisiyle Cenevre’de yapılan Suriye
görüşmelerini ve Türkiye’nin Suriye
siyasetini konuşmak için buluştum.
Aralıkta Riyad’ta bazı muhalif grupları davet ederken PYD ve YPG’yi dışladılar. Kürtlerle birlikte hareket eden
bazı sol ve bağımsız gruplar Rovaja’da
bir araya gelip alternatif bir heyet
oluşturdu. Bu heyet Suriye Demokratik Meclisi adını aldı. Riyad’daki toplantıya Ahrar el Şam ve İslam Ordusu
da katıldı. Ahrar el Şam Türkiye-Katar destekli ve eski Kaidecilerin kurduğu bir örgüt. İslam Ordusu ise Suudi
istihbaratının güdümünde. Kürtler ve
müttefikleri “Bizimle savaşan cihatçılarla aynı safta yer almayız” resti çekti. ABD sahada IŞİD’e karşı Kürtlerle ortaklık kurduğundan PYD’nin de
Cenevre’ye katılmasına yeşil ışık yaktı. Rusya zaten PYD’siz olmaz diyordu. Ancak Türkiye’nin boykot tehdidi, Riyad’daki muhalefetin önemli bir
kısmının itirazı, Türkiye’nin etkisiyle
Suudi Arabistan ve Katar’ın da dirsek
göstermesi yüzünden PYD davet edil-
medi. Toplantı Kürtlersiz 26 Ocak’ta
başlayacaktı ama bu kez Riyad heyeti dört şart ileri sürdüğünden toplantı
29 Ocak’a ertelendi. Dört şart şuydu:
Ordu operasyonlara son versin, kentler etrafındaki kuşatmalar kalksın, buralara insani yardım ulaştırılsın ve tutuklular bırakılsın. Bir diğer şart müzakerelere muhalifler adına tek heyet
katılması yönündeydi. Bu şartlarla ilgili ABD ve BM’nin sözlü vaatleri üzerine Riyad heyeti Cenevre’ye gitti.
PYD davet edilmeyince Suriye Demokratik Meclisi’nde olup da davet
alan üç kişi de “PYD olmadan biz
de katılmayız” dedi. Haliyle Cenevre’de ilk tur ‘Rusya heyeti’ adıyla anılan üçüncü ayak eksik kaldı. ABD ve
Rusya Kürtlere ikinci turda olacaksınız diye söz verdi. Kürtler sahanın
bir gerçeği. PYD halkı olan tek taraf.
Haliyle PYD’nin dışlanması ciddi bir
hata. Yalnız bu Kürtler için bir son de-
SOYLESI
14 SÖYLEŞİ
ğil. Çünkü masada olmasalar da sahada onlar var. Halkıyla, kurdukları siyasi, askeri ve sosyal örgütlerle varlar. Bu
yüzden ABD, İngiltere ve Fransa Rojava’ya özel heyet gönderdi. Cenevre’ye
gitmedikleri halde Kürtlerin süreçte
aktör olduğu gerçeğini kimse gözardı
edemiyor.
Bu toplantı bir Lozan Konferansı gibi değil. Sınırlar değişmeyecek. Rejimin sonunu
da getirmeyecek. Kürtlerin
masada olması sözlerini kulislerde değil doğrudan söyleme fırsatı bulmalarına yarar. Olmazsa ne olur? Yarın
nasıl bir yol izlenirse izlensin, nasıl bir çözüm üretilirse üretilsin Kürtlerle yüzleşmek zorundalar. Anayasa
yazım sürecinde Rojava’nın
fiili durumunu kimse görmezden gelemez. İster Esad
koltuğunu korumayı başarsın ister rejim kendi devamlılığını başka bir isimle sürdürsün isterse muhalifler
zafere ulaşsın fark etmez.
Kim gelirse gelsin Kürtlerle
masaya oturmak zorunda.
Bunun alternatifi savaştır.
 Türkiye’nin özelde Suriye genelde Ortadoğu politikası bundan
sonra nasıl şekillenir? Türkiye’nin Suriye politikası yanlış, temelsiz, saha
gerçeklerinden uzak bilgi ve
hesapsız öngörülere dayanıyordu. Erdoğan birkaç hafta içinde Sünni çoğunluğun
isyan edip Alevi azınlığın
iktidarına son vereceğini ve
böylece Ortadoğu’nun yeni
sultanı olacağını sandı. Suriye bir Alevi azınlık rejimi
değil bir Baasçı bir rejimdi. Rejimin ana dayanakları
Sünni sütunlar üzerineydi.
Bu ve buna benzer cahilce
değerlendirmeler nedeniyle hesap hataları yaptılar.
Türkiye’yi, Suriye’ye karşı
bir vekalet savaşının sıçrama tahtası haline getirdiler. AKP’nin Suriye siyaseti çaresizlikten çaresizliğe
yürüdü. Önce Bu bizim iç
meselemiz diyerek Esad’ı
değişime ikna etmeye çalıştılar. Ama Suriye’ye çoktan
selefiler girmiş ve silah kullanmaya başlamıştı. Sonra
2016
3 Şubat
Çarşamba
‘kardeşim Esad’ repliğiyle peynir gemisi yeremeyince bu kez bu Suriye’nin
komşularının meselesi diyerek Araplarla birlikte çözüm üretmeye koyuldular. Dünyanın en rezil rejimleriyle
birlikte Suriye’ye demokrasi götürme
fikrine kimse Suriye’de prim vermedi
tabii… Ardından ‘Bu BM’nin meselesidir’ diyerek dış müdahale için yol
aradılar. O kapılar da Rus ve Çin vetosu yüzünden açılmadı. Geriye vekalet savaşı kaldı. Türkiye komşusunda birtakım grupları silahlandırıp eğitip donatarak rejim değişikliği arayan
ülke haline geldi. Nikaragua’da solcu
iktidara karşı sağcı paramiliter güçleri
besleyen Honduras’ın durumuna düştü. İki olayda da patron Amerika. Her
iki olayda da finansör Suudiler. Türkiye çaresizce Libya senaryosunu Suriye’ye taşımanın derdine düştü. ABD’yi
müdahaleye ikna etmek için olmadık
oyunlar oynandı. Kimyasal silah kullanma olayları bu tezgâhın bir parçasıydı. Türkiye BM kararı olması halinde uluslararası bir koalisyonda yer
almaya ya da bir gönüllüler koalisyonu içinde Suriye’ye girmeye hazırdı. ABD her iki seçeneğe de kapıyı kapattığı
için Obama yönetimine
karşı Körfez’in öfkesi büyük. Şimdi Türkiye’nin
elinde fazla seçenek kalmadı. En önemli derdi kurtarılmış bölgelerin Suriye ordusunun eline tekrar gezmemesi, Suriye ordusunun
sınırlara yaklaşmaması ve
Kürtlerin öncülüğündeki
özerkliğin çökmesi. Bunun
ötesinde Rusya müdahalesinin ardından Türkiye’nin
yeni bir oyun planını kurması mümkün değil. Ayrıca Türkiye IŞİD’i kayıran
bir ülke durumuna düşürüldü. Türkiye’nin dışarıda inandırıcılığı kalmadı.
ABD bile en önemli müttefikini artık sorun olarak
görüyor.  Rojava’nın geleceğine ilişkin projeksiyonlarınız nedir?
Rojava çok bilinmeyenli bir geleceğe uzanıyor. Bir
tarafta Kürtlere yatırım
yapmaya çalışan ABD, diğer tarafta Kürtleri kazanmaya çalışan Rusya, diğer
yanda Kürtlerle günün sonunda uzlaşmayı uman
Şam yönetimi, bu tarafta
özerklik hareketini düşman
belleyen Türkiye ve dört
bir yanda Kürtlere saldırı
fırsatını kaçırmayan IŞİD,
Nusra ve diğer gruplar var.
Rojava Rusya ve ABD arasında bir rekabet unsuru
haline geldi. Kürtler her
iki küresel aktörle de iyi geçinmenin ve bunların sunduğu fırsatları değerlendirmenin yoluna bakıyor.
Rusya’nın derdi Kürtlerin
ABD’ye daha fazla yaslanmadan Suriye yönetimine kayması. ABD’nin ise
deklare edilmiş tek planı
SOYLESI 15
SÖYLEŞİ
2016
3 Şubat
Çarşamba
IŞİD’le mücadelede Kürtlerle işbirliğini geliştirmek. Ama deklare edilmeyen
tarafta ne var? Asıl önemlisi bu. ABD
katmanlı bir siyaset geliştiriyor. Kürtlerle Ekim 2014’te kurulan işbirliğiyle
birlikte Suriye’ye müdahalenin biçimi
değişti. Fırat’ın batısında Türkiye, Katar, Suudi Arabistan ile birlikte açılan
cephe IŞİD, Nusra ve diğer cihatçı selefi örgütleri sahanın efendileri yaptı. Şimdi ABD farklı bir şeyi deniyor;
Fırat’ın doğusunda Kürtlerle birlikte
kurduğu ortaklıkla birkaç aşamalı bir
yol izliyor: İlk aşamada ortak olarak
sadece YPG vardı. Bununla Kobani ve
Cezire’nin güneyindeki bölgeler kurtarıldı. İkinci aşamada Türkiye’nin itirazlarını düşürmeğe de yarayacak bir
yolla YPG’nin ana aktör olduğu Araplarla birlikte Suriye Demokratik Güçleri adlı ortak cephe kuruldu. Bu da
ABD’ye YPG değil “Suriye Demokratik Güçleri ile çalışıyorum” deme fırsatı sundu. Bunun ötesinde bu cephe ile
Arapların bulunduğu bölgelere doğru
operasyon derinlik kazandı. Üçüncü
aşamada hedef IŞİD’i Rakka ve Cerablus’tan atmak. Dördüncü aşamada
iki senaryo söz konusu olabilir: ABD
Suriye Demokratik Güçleri’nin bileşenlerini zenginleştirmeye çalışıyor.
Bileşenler genişledikçe hedef alanı da
genişliyor. ABD büyüyen bu gücün ye-
teneklerini test ederek Suriye stratejisini güncelleyebilir.
Cenevre sürecinden siyasi bir çözüm çıkarsa ne ala. Çıkmazsa ABD,
Fırat’ın kuzeyine Suriye’den koparılmış nüfuz alanı muamelesi yapabilir
ve buranın geleceğini zamana bırakabilir. Ya da kurtarılmış bölgede oluşturduğu askeri ittifakı Şam yönetimine
karşı yeni bir savaş cephesine dönüştürebilir.
Burada senaryoyu tersine çevirir
de Suriye ordusunun ülkenin geri kalanında kontrolü sağladığını düşünürsek; Esad yönetimi yeni bir cephe açmamak için Kürtleri kazanmak isteyecektir. Bunun yegâne koşulu özerkliğin
anayasada karşılık bulması. Arap milliyetçi damarı buna direnecektir. Ama
Şam’ın fazla şansı da yok. Aksi halde
savaş çıkar. Bu kadar yorgun bir ülkenin Kürtlerle de savaşması mantıklı değil. Bunun için Kürtlerin haklarını tanımaya yönelik bir tavırla müzakere sürecini başlatabilirler. Kürtlerin
mevcut statülerini tanımak stratejik bir
kart olarak da tercih edilebilir. Kime
karşı? Tabii ki Kürtlerle savaşı tercih
etmiş Türkiye’ye karşı. Özerkliğin tanınması Ankara için karabasan senaryosudur ve Esad son beş yılda silahlı
grupları destekleyerek büyük bir yıkıma yol açmakla suçladığı Türkiye’ye
misillemeyi buradan yapabilir. Rusya
ve İran da Suriye’nin siyasi bütünlüğünün korunması açısından bunu teşvik
edebilir.
 Türkiye - Rusya ilişkisi nasıl
gelişecek? Rusya-Türkiye ilişkileri çatışmaya
gebe bir zeminde ilerliyor. Putin’in fiyakası tam da küresel sahneye ihtişamlı bir şekilde dönmeye çalışırken
çizildi. Bir misilleme yapmadan Putin’in öfkesinin geçeceğini sanmıyorum. Aynı şekilde Erdoğan da Ortadoğu hayallerini gömen Putin’e çok öfkeli. Ticari ilişkilerin hatırına Putin’le
iyi geçiniyordu. Bir de Batı ve ABD ile
ilişkiler limoni hale gelince Şanghay
İşbirliği Örgütü’ne girmek gibi olmayacak dualar için ellerini kaldırıyordu.
Putin’in yaptırımları uzun vadede can
acıtıcı hale geldikçe Erdoğan’ın da öfkesi artacak. Haliyle iki öfke küpünden ne çıkar kestirmek zor. Suriye’nin
iki ülke arasında bir çatışma arenasına
dönmesi riski mevcut. Erdoğan’ın bölgeye ilişkin yanlış politikalarda ısrarı
komşu ülkelerle gerilimli sayfalar açmaya devam ediyor. Rusya Putin’in öfkeli ve kestirilemeyen bazı taraflarına
rağmen stratejik aklın rehberliğinden
sapmış bir ülke değil. Ankara’da ise
kervan yolda dizilir mantığıyla hareket
eden bir anlayış hakim. Şuursuzluk ve
çapsızlık dizboyu. O yüzden Türkiye
öngörülebilir bir ülke olmaktan çıktı.
Türk-Rus ilişkilerine de belirsizlik hakim olmaya devam edecek. Ankara,
Rusya ile gerilime NATO’yu sokmaya çalışıyor ama Trans-Atlantik İttifakı’nın oldukça temkinli ve dikkatli tavırlar sergilediğini söylemek mümkün.
 Türkiye’de yeniden çözüm
masasına dönmek ve kalıcı bir
barış mümkün mü?
Bugünlerin en zor sorusu. Bunun
yanıtı ne hükümet ne de Kürt hareketinde var. Bu savaşı Erdoğan başlattı
ve başkanlık hırsları karşılık buluncaya kadar da gerilim ve çatışma siyasetini sürdürecek. Öyle sanıyorum ki anketlerde HDP’nin baraj altına indiğini
gördüğü an baskın seçim yapıp mecliste anayasa değişikliği için gereken çoğunluğu yakalamak isteyecek. Çatışma
bu toplumda iktidarın iktidarına güç
katıyor. Şiddet toplumdaki öncelikleri
değiştiriyor. Siyaseten olgunlaşmış bir
toplum çatışmanın bedelini iktidara
ödetir. Ama güce tapınan toplumlarda
tersi oluyor. Kalıcı bir barış mümkün
ama devletin ciddi bir şekilde dönüşmesi, bölünme korkularından kurtulması, çeşitliliği hazmetmesi, farklılıkları özümsemesi ile mümkün.
16 YORUM
2016
3 Şubat
Çarşamba
RECEP YILMAZ
G
eçen dönem ki fuarlarda her
gün uzun uzun yazılar döktürüyor, geniş röportajlar alıyordum. Resimler yayınlıyordum; gazetemde, Facebook’ta, İnstagram’da. Bu
yıl elim tutmuyor, yüreğim el vermiyor,
içimden gelmiyor, Diyarbekir’imin dününü bilen bir Diyarbekir sevdalısı
olarak yazmak. Ama siz okuyucularımı da habersiz bırakmak olmuyor.
Birazcık olsun bilgilendireyim istedim okuyucularımı.
Başı önündeydi Diyarbekirlinin.
Gülmekten utanır, konuşmaktan çekinir olmuştu. Anası, babası, hatta sanki
yavuklusu ölmüştü. Ne yas içine giriyor, ne de yüzü gülüyordu.
Ama yıkılmadık ayaktayız dercesine
de, dimdik ayakta durmaya çalışıyordu.
Tabi o ne de olsa Diyarbekir’di.
Televizyon kanalları geliyordu. Sanki yanlış yere gelmişler gibi sağına soluna bakıyorlardı. Sanki yanlış bir
standa gelmiş olmanın telaşını yaşıyorlardı. Çünkü insanlar hüzünlü, insanlar sessiz, insanlar…
O geçen yılların coşkusu, o geçen
yılların insanın içini serinleten güler
yüzleri yok olmuş gibiydi. Yine de insanlar konuklarını ağırlamak, misafir-
Fuardaki yüzüyle
Diyarbekir..
perverliklerini gösterebilmek için ağızDiyarbekir kan revan içindeyken,
larını siliyor, kızılcık şerbeti içmiş göHavan topu mermiler, makineli türünümü vermeye çalışarak, hizmette fek sesleri kulakları patlatırcasına hakusur etmemeye çalışıyorlardı.
vada uçuşurken,
Basın da, ziyaretçiler de haklıydılar,
İnsanlar okulsuz, aşsız-ekmeksiz
bu Diyarbakır standı eskilerine ben- kalmışken.
zemiyordu. Davullar, zurnalar yoktu.
Bu düşmana bile yapılmayacakları
Mikrofonlarda kimseler Diyarbekir bu millete yapanların boynu altında
türkülerini dillendirmiyor, Diyarkalsın.
bekir folklörü o güzel ve düNasıl türkü söylenebilirzenli ritmiyle insanları
di ki…
kol kola getiremiyorEvleri yıkılmış, gök
du.
kubbenin
o koyu
Hastasını hastaneye
Çünkü mikrofon
maviliğini kendine
götürmeyi bırakın bir
yoktu.
yorgan yapmaya
yana, bir şişe ilacı bile
Çünkü
davul
çalışırken, Nasıl buhastasına ulaştıramazken, rada halay çekebizurna yoktu.
Çünkü Diyarbelirdi ki…
yapanlar xer görmesin
kirin o güzel ve yanık
Bu halka bunlasesli sanatçıları yoktu
rı reva görenlerin yapsahnede.
tıkları –rahmetli Anamın
Nasıl olabilirdi ki?
deyişiyle- önlerine çıksın.
Diyarbekir’de insanlar çift sarmalla
Halbu ki;
kuşatılmışken,
Diyarbekir kültürdür,
Ölüsünü buzdolaplarında saklamak
Diyarbekir folklördür,
zorunda kalmışken,
Diyarbekir türküdür,
Hastasını hastaneye götürmeyi bıDiyarbekir sestir, sedadır Diyarberakın bir yana, bir şişe ilacı bile hasta- kir. Hani bunların hiç biri yok diyordu
sına ulaştıramazken, yapanlar xer gör- ziyaretçinin biri.
mesin.
Doğru da diyordu ama söz gelip geNasıl şen olabilirdi ki…
lip gırtlağımda tıkanıp kalıyordu. O
ÇARESİZ
Söyleye söyleye
Başımda kalmadı saç.
Diyarbekir çaresiz,
Diyarbekir hizmete aç,
Diyarbekir dertli,
Diyarbekir be ilaç..
RECEP YILMAZ
acıları hiç olmazsa şimdilik duymamak için mi, yoksa o acıları, o vahşeti
konuklara duyurmamak için mi bilmiyorum.
Doğrusu da o. Bilmemişse bu
güne kadar, bilmesin bu günden sonra da…
Evet bu yılki EMİTT Turizm fuarında Diyarbekir standı; sessiz, sedasız, davulsuz, zurnasız, halaysız…
Sebebin gözü kör olsun.
Dostça kalın…
“DİYARBEKİR 5 NOLU CEZAEVİ, MÜZEYE DÖNÜŞTÜRÜLSÜN.”
“SUR İÇİ; DÜNYANIN EN BÜYÜK AÇIK HAVA MÜZESİ OLSUN.”
YORUM 17
2016
3 Şubat
Çarşamba
Demokrasinin tehlikeli komplikasyonu:
Çoğunluk Despotizmi-1
Genel Cerrahi Uzmanı
İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri
DR. SAMET MENGÜÇ
Demagojik siyasetin en önemli unsuru
hitabet gücü, yani retoriktir, despotik eğilimli
olabilir.
Alexis dê Tocqueville
T
ocqueville’e göre, eşitlik sağlandıkça insan içgüdüsel olarak daha fazlasını ister. Giderek artan eşitlik talebi, ayrıcalıklılara
karşı nefreti doğurur. Doğuştan ayrıcalıkların ve zamanla ortaya çıkan iktisadi ayrıcalıkların önlenmesi devletin
görevidir. Devlet bu görevi yerine getirirken giderek merkezileşir. Merkezi devlet eşitliği benimser ve destekler.
Fakat devletin merkezileşmesi, buna
paralel olarak giderek artan bir şekilde toplumsal ve ekonomik hayata müdahale etmesi demokrasileri yeni bir
despotizm türüyle karşı karşıya getirir. Tocqueville’e göre, yeni dönemde,
yani eşitlik çağında ortaya çıkan eşitlikçi toplumun fertleri bencildir; Tocqueville’in ifadesiyle “kişisel”dir. Modern
toplumun fertleri, kendi kabuğuna çekilmeye ve sadece yakın çevresiyle ilişki kurmaya meyillidir. Toplumda orta-
ya çıkan bu tür bir bireyselleşme, dev- Vatandaşlar bu tür birlikler (dernekletin daha da despotikleşmesine imkan ler) aracılığıyla örgütlendikleri oranda
verir. Çünkü birey, merkezi devlet kar- kişisellikten kurtulacaklar, kamu işleşısında tek başınadır.
riyle ilgilenmeye başlayacaklardır. KıEşitlikçi modern toplumlarda,
sacası dernek (topluluk, cemiyet)
devletin despotikleşmesi
faaliyetlerinde bulunmak vanasıl engellenebilir? tandaşların sorumluluk
Bir toplumda eşitduygusunun artmasıBu nedenledir ki,
lik ve özgürlük aynı
nı sağlayacaktır. AyAli
Koç
ya
da
Bülent
anda nasıl mümkün
rıca bu örgütlenmeolabilir?
ler insanların devlet
Arınç ya da herhangi bir
To c q u e v i l l e ’ e liberal mevcut politikalara karşısında tek başgöre bunun imkanı
larına (birey olarak)
çok
net
eleştiriler
iki koşula bağlıdır:
savunamayacakları
yapılabilmektedir
1. Koşul, siyasetçıkarların topluca sate adem-i merkeziyet
vunulmasına da imkan
(decentralisation)
yani
verecektir. Böylece mutlak
yerinden yönetimin tesis edileşitlikçi despotizmin önüne gemesidir. Ülke içindeki bölgelere idari çilecektir.
özerklik verilerek yönetimin tek elde ve
Bundan 200 yıl önce Amerikan ve
tek merkezde toplanması önlenecek ve Fransız demokrasileri ile hukuk kuböylece siyasi özgürlük sağlanacaktır.
rallarını inceleyerek ilk karşılaştırmalı
2. Koşul ise siyasi, iktisadi, bilimsel, sosyolojik çalışmalardan birini yapan
sanatsal vb. alanlarda insanların çe- Tocqueville’in bu düşünceleri ışığında
şitli birlikler (dernekler) kurmalarının Türkiyeyi incelediğimizde tüm koşulönünün açılmasına, sivil toplum ör- ların ve mevcut iktidar uygulamalarıgütlerinin teşvik edilmesine bağlıdır. nın toplumu hızla Tocqueville ‘in ta-
nımladığı Çoğunluk Despotizmi’ne
götürdüğünü çok net görmüş oluruz.
Bunu önlemenin hala mümkün olduğu bu tarihsel dönemeçte kendisi
de Liberal düşüncenin referans kişiliklerinden olan Tocqville’nin 1. koşul ve 2. koşullarına başta Türkiye’nin
kuruluşundan bu yana iktidar erkini
elinde bulunduran liberallerin kendi
iç muhakemesi ile öteden beri sol sosyalist düşünce savunucularıyla birlikte
mücadelesi ile mümkündür diye düşünürüm. Sol sosyalistlerin sorunu olmaktan çıkan ve öncelikli olarak kendi
varoluş koşullarınında ortadan kalktığı liberallerin başat sorunu haline gelmiştir. Bu nedenledir ki, Ali Koç ya da
Bülent Arınç ya da herhangi bir liberal
mevcut politikalara çok net eleştiriler
yapılabilmektedir.
Liberal Alexis de Tocqueville’nin
görüşleri ışığında bu tarihsel dönemde
siyaset kurumlarının görev ve sorumluluklarını bir sonraki yazımda irdelemek üzere eşitlik ve özgürlük’ün bir
arada egemen olduğu demokratik geleceklere hep birlikte...
18 HABER
2016
3 Şubat
Çarşamba
Maltepe Belediyesi’nden giysi kumbarası
M
altepe Belediyesi, ‘Giymiyorsan giydir’ sloganıyla
ilçenin 18 mahallesine 50
giysi kumbarası kurdu.
Maltepe Belediyesi, ‘’Giymiyorsan
giydir’’ sloganıyla ilçenin 18 mahallesine 50 giysi kumbarası kurdu. Vatandaşlar, giymedikleri giysileri bu kumbaralara atıyor, ihtiyaç sahipleri de
buradan ihtiyacı olan giysileri bedava
alabiliyor. Maltepe Belediyesi, yardımlaşmayı
artırmak ve eski giysilerin ihtiyaç sahiplerine ulaşması için ‘giysi kumbarası’ uygulaması başlattı. 18 mahalleye
bu kapsamda 50 adet kumbara kuruldu. Muhtarlıkların yanına, ana arter
ve noktalara yerleştirilen giysi kumbaralarıyla, kullanılmış giysi, ayakkabı ve
tekstil eşyalarının geri dönüşümle, ihtiyaç sahibi vatandaşlara kazandırılması
amaçlanıyor. Çevre Koruma ve Kontrol Müdürlüğü tarafından başlatılan
bu kampanyayla, toplanan giysiler, ayrıştırılıp temizlendikten sonra bir kısmı
Sosyal Yardım İşleri Müdürlüğü üzerinden, yurt içi ve yurt dışında ihtiyaç
sahibi insanlara ulaştırılacak. "Talebe göre genişleteceğiz"
Kampanyayla ilgili açıklama yapan
Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç,
“İhtiyaç sahibi vatandaşlarımızı dü-
Maltepe’den Kartal’a sürüklendi
K
artal’da karşıdan karşıya
geçmek isteyen 87 yaşındaki
Şükrü Mutlu’ya servis midibüsü çarptı. Midibüsün altında kalan
Mutlu, yaklaşık 30 metre sürüklendi.
Olay, Kartal Bağdat Caddesi Maltepe sınırına yakın mevkiinde meydana geldi. Kartal’dan Maltepe istikametine seyir halinde bulunan Turgay Göç yenitimindeki 34 EN 3084
plakalı servis midibüsü iki ilçeyi birbirinden ayıran trafik ışıklarına yaklaştığı sırada yoladan karşıya geçmeye çalışan Şükrü Mutlu’ya (87) hızla
çarptı. Çarpmanın etkisiyle midibüsün altına giren Mutlu, sürüklenmeye
başladı. Yaklaşık 30 metre Mutlu’yu
midibüsün altında sürükleyen sürücü
Göç, otobüsü Maltepe sınırına geçince durdurabildi.
Kazayı gören vatandaşların ihbari ile olay yerine itfaiye ve sağlık ekipleri geldi. Mutlu’ya sağlık ekiplerinin
yaptığı incelemede hayatını kaybet-
şünerek böyle bir kampanyaya başladık ama bu uygulamanın arkasında duyarlı vatandaşlarımızın, ‘kullanılmış giysilerimizi nereye bırakalım’
diyerek, bizleri aramalarının da etkisi
var. İlk etapta 7 mahallede 28 nokta-
ya kurduğumuz bu kumbaraları, şu
an 18 mahallemizde 50 noktaya kadar yaydık. Gelen taleplere göre kumbaralarımızın bulundukları yerler de
genişletilecek. Maltepeli giymiyorsa,
giydirecek” dedi. Ataşehir’de
yangın: 1 ölü
A
tiği belirlendi. Polis ekipleri yolu trafiğe tek yönlü olarak kapatarak çevrede güvenlik önlemi aldı. Savcı ve
Olay Yeri İnceleme ekiplerinin çalışmalarını tamamlamasının ardından
Mutlu’nun cenazesi Dr. Lütfi Kırdar
Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi morguna kaldırıldı. Sürücü Göç,
gözaltına alınarak polis merkezine
götürüldü. Kazayı gören vatandaşlar,
servis otobüsünün hızla gittiği sırada
karşıya geçmeye çalışan Mutlu’yu altına alarak sürükleyerek ölümüne neden olduğunu söyledi. Kaza ile ilgili
soruşturma başlatıldığı öğrenildi.
taşehir’de iki kardeşin yaşadığı gecekonduda çıkan yangında bir kardeş ölürken diğeri
evin önünde gözyaşlarına boğuldu.
Ataşehir Örnek Mahallesi Ercüment Vatanay Caddesi üzerindeki iki
kardeşin yaşadığı bir gecekonduda
geçtiğimiz çarşamba günü sabah saat
06.00 sıralarında yangın çıktı. İddiaya göre evde yakılan ısıtıcının kısa
devre yapması sonucu elektrik panelinde yangın çıktı. Alevler kısa sürede
büyüyerek gecekonduyu sardı. Evde
yaşayan iki kardeşten Ersin Aşlak kaçarak canını kurtarırken Kadir Aşlak
ise yattığı yerden kalkamadı ve alevler
arasında kaldı. Alevleri gören mahalle sakinleri itfaiyeye haber verdi. Olay
yerine Kadıköy, Erenköy ve Ünalan
müfrezelerinden itfaiye ekipleri sevk
edildi. Polis ve sağlık ekipleri de olay
yerine geldi.
Kardeşi gözyaşlarına boğuldu
İtfaiyenin yoğun çabaları sonrası
yangın kontrol altına alınırken itfaiye ekiplerinin gecekonduda yaptığı
incelemede 46 yaşındaki Kadir Aşlak’ın hayatını kaybettiğini belirledi.
Kardeşinin öldüğünü öğrenen Kadir
Aşlak’ın kardeşi olay yerinde gözyaşlarına boğuldu. Yangınla ilgili soruşturma başlatıldı.
2016
3 Şubat
Çarşamba
YORUM 19
Ölü çocuklar ülkesi
KEREM ÇİFTÇİ
S
avaşlarda vandalizmin şiddet
ruhu azgınlaşır önce insanların vicdan iç gözlerini kör eder
hınç-asit-barut kini ile yakar. Toplum
içindeki sanal bireyin yüreğini ele geçirir, onu kirli emelleri için kullanır, kendisini “olağan” kılar, sadistçe can alırkan akıtır.
Ülkemizde egemenlerin çıkarları
için yürütülen iç savaş on binlerce çocuğu öksüz bıraktı, dünyalarını-hayallerini yıktı, beraberinde toplumun zihin-bilinç ve vicdanını da felce uğrattı.
Biz-öteki ayrımı yapmaksızın bu dullar
ve yetimler ülkesinde toplumsal vicdan
neden ölesiye suskun sorumluluk almaktan uzak olup bitene kayıtsız-basiretsiz duruyor. Sanki bu toplumun
ruhu çekilmiş gözleri fersiz ötekiye ölü
bakıyor.
Bu ölü çocuklar ve dul kadınların ülkesinde savaş günahından toplum olarak nasıl etkileneceğiz şimdi ve sonra
geri dönüşümü bize ne olacak? Bu ateş
düştüğü yeri tek yakmayacak elbette,
geleceğe ekilen kin-nefret-şiddetten er
ya da geç bu toplumda nasibini fazlasıyla alacak. Hiçbirimiz masumu değiliz bu savaşın. Çok geç olmadan komadan ayıltılmalı bu gaflet ölü vicdanlar
ülkesi.
Şu an Türkiye öldüren soğuk kome- özgüven yaratan mekansal-zamansal
diler-ironik trajediler ülkesidir. Kome- algının refleksidir aynı zamanda cesadi burada; güldürmüyor, trajik öldürü- ret yaşama hayasızca yönelişlere sarsılyor ve herkes vicdansızlık komedisinde maz bir siperdir, toplumsallığın yüklefigüran tepkisiz olup biteni seyir edi- diği sorumlulukla zoru kırmak iradeyor, masum çocuklar hayallerinde vu- leşmenin bedende-ruhta-eylemde dışa
ruluyor, herkes oturmuş vicdanını yi- vurumudur, bilinçli-toplum yararına
yen vandallığı kutsuyor ve yazık
gösterilen varoluşsal reflekstir,
ki bu kirli savaşta toplum
cesaret toplumun erdemAyağa
vicdanını yemeye deli-onurlu duruşunun ifakalkarak zulüm
vam ediyor.
desidir bir yönüyle.
karşısında çaresizlik
Bu Ülkede ağlaİnsan kendi vicma sesi kanayarak
danında
yaşadığı
duygusunu cesaretimizle
çığlığa-ağıt seline
toplumun ruhunun
aşabilmeliyiz. İlacımız
dönüşmüşse ve bu
fotoğrafını çekebilicesur öncülerin dik duruşu yorsa
içsel tepkisiz neinsandır, topve sokaktan gelen
denlere dayandıkça
lumda kendi vicdahalklarımızın öz
dışsal isyan tufanlara
nının objektif fotoğgebe demektir.
rafçısı
olmak basiret işigücü olacak
Despotizm kaderimizi
dir.
kendi diktasının kurumlaştırAyağa kalkarak zulüm karmak için gasp etmeden ona dur diye- şısında çaresizlik duygusunu cesaretibilmeliyiz On milyonlarca barış hava- mizle aşabilmeliyiz. İlacımız cesur önrisi alanlara çıkıp ülkeyi savaş rejimin- cülerin dik duruşu ve sokaktan gelen
den kurtarmalıdır. Bir şahsın ihtiras- halklarımızın öz gücü olacak. Ölüme
larından bu ülkenin barış hayallerinin karşı yaşamı savunan iç gönül gözleriçok daha büyük olduğunu gösterebil- nin beslediği bakış açısı-mücadele bu
melidir.
hayati süreçte topluma karşı sorumluCesaret etmek inanmaktır kendi- luğunu yerine getirecektir.
ne-topluma aynı zamanda varoluşuDemokratik Barış siyasetinin sessiz
na öz saygı-erdem borcudur kişinin, tabanı milyonlarcadır, rejim bu po-
tansiyeli susturmak için barışın siyasal
çözüm odaklarına saldırıyor, tarafsız
haber alma haklarını gasp ediyor, onları öncülükten düşürmek için çocukları-kadınları-insanları öldürülüyor,
korkuyla-mafyayla-şiddeti-savaş tırmandırılıyor.
Bari yaşatamadık ana karnında vurulanları. Öksüz kalan çocuklarımıza,
dul kalan kadınlarımıza etkin bir barışla kefaretimizi ödeyelim ki yüzlerine
bakabilecek yüzümüz olsun.
Bu hayati süreçte zulmün karşısına dikilen mücadeleci etkin bir barış cesareti toplumsal birlikteliğin en
büyük silahıdır-güvencesidir. Bakın
Dikta rejimi siyasal çözüm alanını
Sur’da, Cizre’de dinamitliyor, meclis işlevsiz bir noter katipliğine indirgenmiş durumda bu da baharda
büyük bir iç savaş olasılığı yaratıyor.
Yığınsal kamusal alana çıkmakta gecikirsek Enver paşa rejimi ülkeyi yakacak.
Cesaretimize, gelecek hayallerimize güvenelim, barış savaştan büyüktür,
bizler birin diktasından büyüğüz!
“İnsanı sessiz kalmaya zorlayan acı,
onu bağırmaya zorlayan acıdan çok
daha ağırdır.”
Furuğ Ferruhzad.
20 SPOR
TOPRAK SAHA
Amedpor;
Kürd’ün ayağına top değerse..
Biliyorsunuz, geçtiğimiz haftasonu
Ziraat Türkiye Kupası karşılaşmaları
oynandı. Üç büyüklerin tur atladıkları
mücadelelerde, ligin Trabzonspor’dan
sonra beşinci büyüğü kabul edilen Bursaspor ise kendi sahasında Amed Sportif ile karşı karşıya geldi. İki takım taraftarlarının arasındaki husumet bundan
5 yıl önceye dayanıyor. Bursaspor’un
şampiyon olduğu sene Bursa’da meydana gelen olayların akabininde Diyarbakır’daki maçta da misilleme gelince iki takım arasında bir husumet
baş göstermişti. İşin bir de siyasi yönü
var tabii; Bursaspor taraftarları Türk
milliyetçiliği üzerinden nefes alan bir
güruh, Amedspor ise sadece bir kenti,
Diyarbakır’ı değil, tüm bölgeyi temsil
eden bir kulüp durumunda. İki zıt kutubun karşılaşmasıydı bu mücadele.
Kazanan bir halkın takımı, bir halkın umudu Amedspor oldu, hem de
son 9 mücadeleden 8 galibiyet çıkarmış Hamzaoğlu’nun Bursaspor’u karşısında, hem de deplasmanda, hem
de seyirci desteğinden TFF kararıyla
mahrum bırakılarak, hem de çatır çatır top oynayarak, oynatmayarak kazandı Amedspor. Ercan Çapar’ın ve
Dersimli Deniz Naki’nin golleri Amedspor’a galibiyeti getirmekle kalmadı,
bir halkın sevinç gözyaşları oldu. Amedspor’un kazanması demek, Şırnak’ın,
Cizre’nin, Hakkari’nin, Mardin’in,
Van’ın, Batman’ın, kısacası tüm Kurdistan’ın kazanması demekti.
Aspor’da yayınlanan maçta spikerin
taraflı yorumları ‘’Onlar’’ diye bahsettiği Amedlileri çıldırtsa da, Amedlilerin
aldıkları bu galibiyet her şeye çok güzel
bir cevap oldu.
Bu saatten sonra Amedspor kupadan elense de hiç üzülmeyeceğim. Benim nazarımda bu sene ki misyonunu tamamlamıştır Amedli futbolcular.
Ama yeşil sahalara taşan bu direniş elbette devam edecektir, hem de artarak.
Eee, Kürd’ün ayağına top değdi bir
kere.
Zaten şöyle de bir durum var;
Amedspor’u iyi bilirim, yenilmezdir.
Arjen Barış
2016
3 Şubat
Çarşamba
Maltepespor’dan beşi bir yerde 5-1
T
ürkiye 3. Lig 1. Grup’ta mücadele eden Maltepespor bu
hafta kendi sahasında Turgutluspor’u 5-1 mağlup ederek harika
bir galibiyete imza attı. Turgutluspor
ile kendi sahasında karşılaşan Maltepespor maça fırtına gibi başladı. Volkan, Ahmet, Samet (2) ve Tugay’ın
golleriyle farka koşan yeşil-kırmızılı
ekip rakibini bozguna uğratarak
evine eli boş yolladı. Turgutluspor’un tek golü Azimet
(k.k.) ile geldi.
Maltepespor: 5 - Turgutluspor: 1
Stat: Hasan Polat
Hakemler: Cihan Aydın,
Suat Güz, Gökhan Coşar
Maltepespor: Engin, Resul, Emrah, Taha, Eren, Ahmet (Dk.90 Hasan), Muzaffer (Dk.80 Azimet), Samet
(Dk.77 Oğuzhan), Tugay, Volkan,
Anıl
Turgutluspor: Fatih
Gülmez, Özkan, Hasan,
Kerem (Dk.46 Mert), Hüseyin, Ferdi, Çağdaş, Serkan (Dk.46 Ali
Can), Okan, Mehmet, Fırat (Dk.67
Zafer)
Goller: Dk.5 Volkan, Dk.14 Ah-
met, Dk.39 – 72 Samet, Dk.75 Tugay
(Maltepespor) - Dk. 81 Azimet (k.k.)
(Turgutluspor)
Sarı Kartlar: Dk.59 Engin (Maltepespor)
Kırmızı Kartlar: Dk.74 Çağdaş
(Turgutluspor)
A. Üsküdar deplasmanda kayıp
T
ürkiye 2. Lig Beyaz
Grup’ta
mücadele
eden Anadolu Üsküdar bu hafta deplasmanda Hatayspor’a 2-0 mağlup olarak sahadan puansız ayrıldı. Kıran kırana geçen maçta evsahibi Hatayspor’un golleri karşılaşmanın
ikinci yarısında Mithat ve Ahmet’ten gelirken iki takımdan
da birer futbolcu kırmızı
kart görerek takımlarını 10 kişi bıraktılar. Ligin ikinci
yarısına iyi başlayan Üsküdar
ekibi bu sonuçla
ligdeki 12. mağlubiyetini aldı.
Hatayspor: 2 Anadolu Üsküdar: 0
Stat: Antakya Atatürk
Hakemler: Yiğit Peşin, Mustafa Çavuş, Can Yamaç
Hatayspor: Mücahit, Emin,
0-2
(Dk.60 Eren),
Mithat (Dk.80
Soner), Ahmet, Emrah,
Semavi, İzzet, Mesut, Selçuk
(Dk.66 Tolga), Fuat, Semih
A.Üsküdar: Salih, Samet,
Fatih, Seyit (Dk.55 Furkan),
Nurettin, Cenk , Erbay, Murat
(Dk.75 Emre), Kayhan,
Hüseyin (Dk.55 Güney),Tevfik
Goller: Dk.65
Mithat, Dk.76 Ahmet (Hatayspor)
Sarı Kartlar:
Dk.59 Mithat, Dk.
85 Ahmet, Dk. 63
Selçuk, Dk. 77 Fuat
(Hatayspor) - Dk.53 Seyit,
Dk.38 Erbay, Dk.67 Kayhan,
Dk.77 Tevfik (A.Üsküdar )
Kırmızı Kartlar: Dk.57 Semavi (Hatayspor) - Dk.47 Fatih
(A.Üsküdar)
SPOR 21
2016
3 Şubat
Çarşamba
Kartalspor aradığını bulamadı
T
0-0
ürkiye 2. Lig Kırmızı Grup’ta
mücadele eden Kartalspor
bu hafta kendi evinde Kocaeli Birlikspor ile golsüz beraber
kalarak haftayı bir puanla kapattı.
Bordo-beyazlı ekip bu karşılaşmayla ligde 6 galibiyet, 3 beraberlik, 11
mağlubiyetle ve 21 puanla 15. sırada
yer alıyor. Kartalspor gelecek
hafta deplasmanda Amedspor ile karşılaşacak.
Kartalspor: 0 - Kocaeli
Birlikspor: 0
Stat: Kartal
Hakemler: Hakan
Akmısır, Volkan Akçit,
Mehmet Özkan
Kartalspor: Fırat,
Anıl, Emrah Taysı, Sait,
Cem, Emrah Kaya (Dk.78
Savaş), Uğur, Göktuğ (Dk.89 Emrah Kol), Yasin, Ali, Caner (Dk.56
Yusuf)
Kocaeli Birlikspor: Egemen,
Ümraniyespor
üçlü çekti
T
Uğur (Dk.64 Sertaç), Recep, Erhan
Yılmaz, Turgay, Abdullah, Ertuğrul (Dk.71 Onur), Erhan Şentürk,
Emre, Murat, Maksut
Gol: Yok
Sarı Kartlar: Dk.78 Sait (Kartalspor) - Dk.80 Recep (Kocaeli Birlikspor)
Pendikspor bir 0-0
puanla döndü
T
ürkiye 2. Lig Beyaz
Grup’ta
mücadele
eden Pendikspor ligin
20. haftasında deplasmanda Buğsaşspor ile karşı karşıya geldi.
Karşılaşmada iki
takımda müsait pozisyonları
gole dönüştüremeyerek bir
puana razı oldular. Pendikspor bu
sonuçla puanını 28’e
yükselterek 8. sıradaki yerini korudu.
Bugsaşspor: 0 Pendikspor: 0
Stat: Ostim
Hakemler: Özgür Sepin,
Fırat Zengin, Yusuf Doğan
Bugsaşspor: Ahmet
Eyüp Türkaslan, Cebrail,
Rahmi, Hasan, Doğan, Tolgahan (Dk.80 İsmail), Mikail, Yaşar
(Dk.90 Yusuf),
Yavuz (Dk.88
Mustafa), Ahmet Baykal,
Arif
Pendikspor: Mehmet,
Ramiz, Hakan,
Oğuz, Alişan,
Okan (Dk.90 Samet),
Fatih, Hayrullah, Umut
(Dk.85 Hasan), Kadir (Dk.79
Oktay), Emrah
Gol: Yok
Sarı Kartlar: Dk.36 Rahmi, Dk.74 Arif, Dk.89 Yaşar
(Bugsaşspor) - Dk.61 Fatih,
Dk.83 Oktay (Pendikspor)
ürkiye
2.
Lig
Beyaz
Grup’ta zirve mücadelesi veren
Ümraniyespor bu
hafta kendi evinde
Kahramanmaraşspor’u ağırladı. Karşılaşmayı Kırmızı-beyazlı ekip
3-1 skorla kazandı. Ümraniye temsilcisi K.Maraşspor’u 1-0 geriye düştüğü karşılaşmada kaptan İlhan’ın iki
golü ve Eren Açıkgöz’ün golleriyle
3-1 mağlup ederek şampiyonluk yolunda önemli bir galibiyet elde etti.
3-1
Ümraniyespor: 3 Alpedo K.Maraşspor:
Stat: Ümraniye
Hakemler: Yakup Bakır, Eser Eti,
Mesut Küçükarslan
Ümraniyespor: Burak Öğür, Mustafa Çakır, Ziya (Dk.46 Eren), Bahadır, Bulut, Mucahit (Dk.55 Samet
Asatekin), İlhan,
Erol, Artun, Eser
Yayla (Dk.55
Mehmet Öztonga), Oğuz
Alpedo K.Maraşspor: Cüneyt, Volkan Özcan,
Hüseyin, Hakan Vural, Onur Karakabak, Eser Akbaş (Dk.89 Emre),
Volkan Bekci, Mehmet Menderes,
Recep, Ahmet (Dk.70 Hayrettin),
Ramazan
Goller: Dk.80 ve 84 İlhan, Dk.90+2
Eren (Ümraniyespor) - Dk.16 Ramazan (Alpedo K.Maraşspor)
Sarı Kartlar: Dk. 36 Mustafa Çakır (Ümraniyespor) - Dk.23 Ahmet,
Dk.90+3 Hüseyin (Alpedo K.Maraşspor)
22 YORUM
2016
3 Şubat
Çarşamba
Kapalı Kapılar
MUSTAFA İŞİTMEZ
İstanbul’un
suç haritası
çıkarıldı
T
ürkiye’nin en büyük kenti
İstanbul, suç işleme oranıyla ilk sırada yer aldı.
Avrupa’nın 15 milyon sınırına
yaklaşan nüfusuyla 28 ülkesinden daha kalabalık bir kent olan
İstanbul’da, Emniyet Genel Müdürlüğü verilerine göre 2015’te
377 bin adli suç işlendi. Türkiye
ortalaması ise 1 milyon 900 bin...
100 suçtan 20’si İstanbul’da
* Az evvel bir müşterimin dünya
malına ne kadar hayatını adadığını
gördüm. Bizi kurtaracak olan nesneler
değil, sevgi ve saygıdır diye kulağına fısıldamak istesem de, gerçeği ona anlatamadım.
* Metro vagonunda sırtını cama ve
otomatik kapıya dayayan yedi kişinin
aynı anda başını telefona gömüp bir
dış sesle aynı anda kafalarını kaldırıp göz göze geldiklerini gördüm. Hilal durağındaki “Büyük Altay” yazılı
tavan arasını hiç birinin görmediğine
eminim. Bir dahaki sefere buradan geçerken istemsiz bir hareketle hepsinin
oraya bakmasını sağlayacağım.
* Bu aralar güneşi yakalamak pek
mümkün değil. Oturduğum koltukta
perdenin arkasından sızan toz zerre-
lerini “tanrı parçacığı” na benzetiyorum. Tuhaf ve aklıselim olmayan bir
davranış olarak görebilirsiniz, güneşte
yansıyan kısımlar adeta kristalize olmuş bir buz parçası gibiydi.
* Dün akşam çok sevgili bir arkadaşım telefonda uzun uzun kendi hikâyelerimi yazmamı söyledi. Bu
çok makul bir davranış biçimi, işin
acı tarafı ben hep kendi hikâyelerimi yazıyorum, onun beni bir kez bile
okumamasıydı.
* Ayaktan başa etkisiz, üretimsiz ve
iletişimsiz bir dönemden geçiyorum.
Bu hissiyat ara sıra kapımı çalsa da hiç
bu kadar başımı ağrıtmamıştı. Dünyanın en yeteneksiz insanı olarak görüyorum kendimi, oturup saatlerce gözlem yapmaktan başka bir şey gelmiyor
içimden.
* Yakın zamandaki Kürdistan gezilerinin ardından yüksek ihtimalle bu
ülkeden tamamen uzaklaşacağım. Artık bitiş noktasına yetişen ama maratonun hafif tempoda devam etmesini
isteyen atletler gibiyim.
* Pasaport için çektirdiğim biometrik fotoğrafta azılı bir suçlu veya gangster gibi görünmek beynelmilel bir
kuraldır. Son altı senedir her pasaport
fotoğrafımda farklı bir suçtan cezaevine girmiş bir suçluyu andırıyorum.
* Son olarak kapanan kapıların açılması dileğiyle güneş doğarken dilediğim umutların bir an evvel gerçekleşmesini istediğimi belirteyim…
Bu haftalık sorunlar ve temenniler
silsilesi bu kadar…
Buna göre Türkiye’de işlenen suçun her 100 suçtan 20’si İstanbul’da işleniyor. 2015 yılında İstanbul’da dakikada 1, saatte 43,
günde 1034 suç işlendi.
İstanbul Emniyet Müdürlüğü
155 Polis İmdat Hattı’na geçen yıl
gelen ve yanıtlanan çağrı sayısı 5
milyonu aştı. Üsküdar bölgesinde
bir karakolun sorumluluk bölgesinde yıllık ortalama 8 bin 800 suç
işleniyor. Bu rakam, Aksaray, Giresun, Sinop gibi kentlerin yıllık suç
sayısından daha fazla.
391 kişiye 1 polis düşüyor
Esenyurt’ta yıllık 9 bin suça bakan bir polis karakolunun mevcudu ise sadece 50 kişi. İstanbul’daki polis sayısı 2015’te 36
bine düştü. Kentte 391 kişiye 1
polis düşüyor. Bunun nedenlerinden biri İstanbul’daki hayat pahalılığı olarak gösteriliyor.
Ağır şartlar nedeniyle İstanbul memurlar tarafından tercih
edilen bir kent değil. İstanbul’da
ihtiyaç duyulan polis sayısı ise 60
bin.
HABER 23
2016
3 Şubat
Çarşamba
Dünya’nın nasıl oluştuğuna
dair yeni bulgular ortaya çıktı
K
aliforniya Üniversitesi, Los Angeles, Dünya’nın nasıl oluştuğuna dair yeni bulgular keşfetti.
Kaliforniya Üniversitesi, Los Angeles’tan (UCLA) bilim insanları, Dünya’nın oluşumuna dair yeni keşiflerde
bulundu. Dünya’nın iki gezegenin çarpışması sonucu oluştuğunu bildiren bilim
insanları, Dünya 100 milyon yaşındayken Dünya’ya çarpan Theia isimli gezegenin Mars boyutlarında olduğunu ve
Dünya’ya 4.5 milyar yıl önce çarptığını
belirtti.
Theia ve Dünya’nın çarpışmasının
geçmişte “sıyırma” olarak düşünüldüğü,
ancak yeni bulguların bu gezegenlerin
“kafa kafaya” çarpıştığını gösterdiği bildiriliyor.
Dünya ve Theia arasındaki çarpışmanın, tek bir gezegenin oluşumuna yol açtığı ve çarpışma sırasında kopan gök cisminin Ay’ı oluşturduğu söyleniyor.
Araştırmayı yürüten Edward Young,
Dünya ve Theia’nın fazla birleşmiş olması sebebiyle Ay’da hem Dünya’dan hem
de Theia’dan parçalar olduğunu aktardı.
Zika virüsü için küresel acil durum ilan edildi
H
amile kadınlara bulaşması durumunda bebeklerin
beyin gelişimini engelleyen ve kafalarının normalden küçük kalmasına yol açan
Zika virüsü, Dünya Sağlık Örgütü
(WHO) tarafından
küresel acil durum ilan edilmesine neden oldu.
Latin Amerika ülkelerinde yayılan Zika virüsü
Dünya Sağlık Örgütü’nü alarma geçirdi.
İsviçre’nin Cenevre kentinde olağanüstü toplanan örgüt,
virüsün neden olduğu mikrosefali
karşısında küresel acil durum ilan
etti.
Dünya Sağlık Örgütü direktörü
Margaret Chan, bebeklerin küçük
kafalı doğmasına neden olan mikrosefaliye karşı uluslararası işbirliği
çağrısı yaptı.
“Bekleyecek
vakit
yok” diyen Chan,
hamile kadınlara
Zika’nın görüldüğü Latin Amerika
ülkelerine seyahati gözden geçirme
tavsiyesinde bulundu.
Bölgede yaşayan
hamile kadınlara ise
doktora danışmalarını ve
sivri sinek kovucu ilaç kullanmalarını önerdi.
Dünya Sağlık Örgütü’nün küresel acil durum ilanıyla zika virü-
sü, Afrika’da 11 bin can alan Ebola
salgını ile aynı kategoriye girdi.
Sivrisineklerle yayılan virüs ilk
olarak geçen yıl mayıs ayında Brezilya’da ortaya çıktı ve bugüne ka-
dar 20’den fazla ülkede görüldü.
Özellikle hamile kadınların korunması gereken virüs, bebeklerin
küçük kafalı doğmalarına neden
olan mikrosefaliye yol açıyor.