Dinamik gazete 67. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız.

Transkript

Dinamik gazete 67. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız.
Ekim 2012 Yıl: 24 Sayı: 67
Gidenlerin
ardından...
gazete
09
Boğaziçi Üniversitesi İşletme ve Ekonomi Kulübü süreli yayınıdır. Ücretsizdir.
”
i
d
m
i
ş
“
i
ç
i
z
?
r
Boğa
o
y
ı
l
a
k
a
t
k
a
y
a
l
nası
kı payı” leri
t
a
k
i
c
n
e
r
i
artık “öğ rencilerinin tepk
r
e
l
i
c
n
e
r
ğ
ğ
okuyan ö e ikinci öğretim ö ündemde.”
e
d
m
i
t
e
r
öğ
nlarla g
u kez d
u
b
r
r
o
a
“Birinci
s
l
ç
k
r
i
a
cek, h
konom
ödemeye teleri bekleyen eberi sayfa 4’te
ha
rsi
ĞLU’nun
ve ünive
MENCİO
KIVILCIM
DEĞİR
Dünkü
dost
Kampüste Tarım:
Tarla Taban
Boğaziçi’nde Tarla Taban isimli bir
inisiyatif tarafından geleneksel
yöntemlerle tarım
yapılmakta.
İki ülkenin liderlerinin sık sık
bir araya geldiği ve dostça pozlar
verdiği günler sadece birkaç yıl
öncesine aitken gerginliğin en
üst seviyede olduğu ilişkilerin geleceğini kestirmek bir hayli güç.”
KIVILCIM DEĞİRMENCİOĞLU ve DUYGU
SÖYLER’in haberi sayfa 11’de
DUYGU SÖYLER’in haberi sayfa 3’te
KİTAP
MÜZİK
SİNEMA
ETKİNLİKLER
Şehre lası
sanat mo
Yeni çıkanlar
Çıplak Deniz
Çıplak Ada
Yaşar Kemal
Yapı Kredi Yayınları
Karga Zarif
Murat Yalçın
Can Yayınları
Cem Sultan,
Rönesans
a
Avrupası’nd
Tutsak
Bir Şehzade,
John Freely
Everest Yayınları
08
kültür sanat
i Çalıyor Evde
gır Bangır Ferd
Güz Kitapları
da devrik cümlelerle
timleyerek, biraz
anlatıyor.
var benim için.
karşınıza geçmiş
farklı insanolumsuz bir özelliği
için kitaplar,
Yazar her öyküsünde
bu öykülerin hiçbirini
Bazı insanlar
Olumlu yanı,
işlemesine rağmen
isteyip bir
olacağı düşüncesiyle
aynı
lar farklı hayatlar
sürekli okumak
bir gün kitap
üslubu nedeniyle
bitmesin
ve içinde hiç yazar
çok iyi oturan
yandan da hiç
yazmamıştım
insanların hayatlaise kitap
diğerleri
uz.
Olumsuz yanı
hikayedeki farklı
istedikleri ve
sahteliği yok.
gibi hissediyorsun
m için hiç
Mahir
rını okuyormuş
toplu
olarak ikiye ayrılır.
olacağını hiç düşünmediği
bir sayfadan diğerine
ölçüp biçip, derli
İletişim
Bunun yanında
Ünsal Eriş’in
yazar kafasıyla
fazla duygu değişimihem
ortaya. Bu yüzden
n çıkan bu
geçerken çok
Yayınları’nda
bir şey koymadım
iz. Çünkü hikayeler
çıkıp “sen de yazar
yaşayabilirsin
kitabı da ilk kategoriye
birinin karşıma
hem bizim hikayedemesinden çok
Zaten az olan
komik, hem buruk,gibi de. Hiç alakası
mı oldun canım…” olmadım. Ben bir
değil
i
girenlerden sayılabilir.
Çünkü
miz gibi ama
sürükleyiciliğ
bir cümlesine
korkuyorum.
dönüştüler,
sayfa sayısı kitabın saatte biten bir
bir hikayenin
kitaba
bir
olmayan
diyebiliyorsuşeyler anlattım,
ile birleşince birkaç Bu yüzden kitap
hiçbir şey anlatamatam da beni anlatıyor
belki de bir daha
bir ayrıntıyla.
mi
kitap ortaya çıkıyor.
okurken gerçekten
nuz çok küçük
hikayeler yüzünden
yacağım.” Kitabı uz. Öyle edebi,
bulundurup dinbittikten sonra
Kitaplığınızda
mi hüzünleniçin
için
hissediyorsun
geçirmek
bittiği
bunu
vakit
yoksa çabuk
kurmaya çalışmamış,
lenmek ve güzel
veremeyebilirsiniz.
biri. Belki de bir
afili cümleler
her hikadiğinize karar
gibi anlatmış
okunası kitaplardan eşliğinde… :)
öyküden oluşuyor.
içinden geldiği
Kitap 14 kısa
arkadaşınız başından
Ferdi Tayfur şarkısı
bir röportajında
beyeyi. Sanki bir
“...
Mahir Ünsal Eriş
ufak ayrıntılarla
şunları söylemiş: hem
geçen bir olayı
kitap hakkında
anda hem olumlu
bu kitabın aynı
Güz Kitapları
Yedinci Gün
kıymeti bilinememiş
tünden geçtiği
bir
betimlemiş Anar.
dünyaya hayırlı
ise
bir parça olarak
okuyan gençten
başka eleştirisi
üzere yatak odasında
Anar’ın
Ses getiren bir
ve
İhsan Oktay
evlat getirmek
hakkında. Burada
Gün,
her şeyi gören
Sarıkamış olayı
son kitabı Yedinci
olan çifte kadar
ancak 50 yıl sonra
kendi azametinden
son
ölen askerlerin ülkenin kendisi
ağustos ayının
bilen padişahın
bu
çağırmasını andefnedilmesi,
haftasıyla raflardaki ve
korkup muhafızları
köpek muamelesi
başlıyor.
bir metaforla
uğruna ölenlere
yerini aldı. Osmanlıca
latan çarpıcı
Sait ve
yorumlanmış.
hakimiızın adı İhsan
yapması olarak
Yedinci
Türkçe’ye olan
Kahramanım
rin bir kısmı
ve Hayalet isimli
Eleştirmenle
şimdiye
yetini, dil işçiliğindeki
kitap Baba, Oğul
sayfalaOktay Anar’ın
has
oluşuyor. İlk
Gün’ü İhsan
tanımustalığını, kendine daha
üç bölümden
kitabı olarak
kez
bildiğimiz olaylara
kadarki en iyi
hikayelerin
ana
başarısını bir
rından itibaren
üslubundaki
bir kısmı da alt
ayrıntıları ekleyip
z
yazar bu sefer
larken
koyan
bilmediğimi
olduğunu ve
ortaya
küçük alt hikayeyle
tarihe götürübirbirinden kopuk
aynı
hikayeyi birçok
bizi yakın bir
olduğunu söylüyor.
den
yazar . Kitapta
dilinin kusurlu
anlar
birlikte veriyor İncil ve Tevrat ile
yor. Yaptığı göndermeler id
yakıştıramay
verII.Abdulham
Kitabı Anar’a
zamanda Kuran, dünyasının başise kendi adını
sezildiği üzere
yıllar araJosé Saramago - Körlük
dahi var. Yazar
edebiyat ve felsefe göndermeler var.
kitabını bitirirken,
dönemi ile 1930’lu devlete,
sık
diği kahraman
midir
Frederic Beigbeder - Romantik Egoist
yapıtlarına sık
sında geçen kitapta
gördüğünden
konuşulan kısmı
topluma dair
eleştirileri ön
Kitabın en çok
Yunus Emre - Divan
bürokrasiye ve
şu sözleri söyletiyor:
üzerine. Öyle
bilinmez, ona
var. Zaman
da
ise hürriyet meselesi
kusurları , rastlaHenry Miller - Yengeç Dönencesi
ince eleştiriler
hakkında yazıp
olan mizah
diye
“Bu kitabındaki
ki Yedinci Gün
zaman dile hakim alışkın
tatmin olsunlar
bir yazar
Nevzat Çelik- Bağışlanmış Hüzün
yınca sevinip
verdi.”
bu kısıma değinmemiş İngiltere’de
ve Anar okurlarınınoyunları
sadaka olarak
Louis-Ferdinand Celine - Gecenin Sonuna
Hürriyeti,
onlara
zor.
kelime
mütevazi; “Als
bulmak
olduğu zeki
Yolculuk
bakire bir kız
İmzası ise oldukça
için başlı başına
el üstünde tutulan
farksız’
kitabı okumak
Yalçın Tosun - Peruk Gibi Hüzünlü
ikh kan!”:).
iken bizim ‘kerhaneden sürekli üsbir neden.
arasıe birilerinin
Edip Cansever - Kirli Ağustos
romanın
bir
meclisimizd
Kitap,
ihtilal belgesini
Cesar Pavese - Güzel Yaz
na sıkıştırdığı
Yengeç
Adımlarıyla
Umberto Eco
Doğan Kitap
Düşen Şeylerin
Gürültüsü
Juan Gabriel
Vasquez
Everest Yayınları
Hâlâ okuduklarımız
İsmet Özel - Bir Yusuf Masalı
DİNAMİK GAZETE YENİ YAZARLARINI ARIYOR
Ban
Kültür-Sanat eki içindedir
Patent Meselesi 05
BOĞAZİÇİ
ÜNİVERSİTESİ
İŞLETME VE
EKONOMİ KULÜBÜ
02 siyaset
AKIN TOKSAN
[email protected]
Devir
Teslim
Bu sene aylık çıkacak olan Dinamik
Gazete’nin 5. sayısı, yeni ekibi, yeni
sayfa sayısı, yeni dönem heyecanı ve
Boğaziçi’nden haberleri ile karşınızda!
Henüz ilk yılını yeni doldurmasına rağmen, Dinamik Gazete; sağduyulu, yenilikçi, öncü ve tarafsız
duruşu ile, Boğaziçi Üniversitesi’ni
Boğaziçi Üniversitesi yapan değerler
arasındaki yerini aldı. Bu konuda harcadıkları emek için, başta
Gökhan Er ve 2011-2012 Yönetim
Kurulu olmak üzere, geçen sene
gazetenin yayımlanmasında emeği
geçen herkese teşekkür ediyorum.
Gazeteyi geçtiğimiz seneki ekip-
ten devralırken, karşımıza muhafaza
etmemiz, değiştirmemiz ya da geliştirmemiz gereken şeylerin çıkacağını elbette biliyorduk. Konuları belirlerken yaptığımız uzun tartışmalar
ve uykusuz kaldığımız gecelerin
sonunda anladık ki, muhafaza edilmesi gereken en önemli şey kampüs
ve öğrenci gazetesi olma
anlayışıydı. İşte bu yüzden,
elinizde tuttuğunuz 5.
sayı, az önce bahsettiğim
tarafsız duruşu koruyarak, öğrenci gözünden ve
öğrenciyi bilgilendirme
amacı ile hazırlanmıştır.
Sahibi
Bunu desteklemek amacı
Boğaziçi Üniversitesi İşletme ve ile hazırladığımız haberlerEkonomi Kulübü Adına
de
olabildiğince çok öğrenTolgacan Ceylan
ci
ve
hoca görüşü almaya,
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
anket yapmaya ve haberde
Tolgacan Ceylan
adı geçen kişi ve kuruluşGenel Yayın Yönetmeni
larla yüz yüze görüşmeye
Akın Toksan
özen gösterdik.
Editör
Yazının başında da
Cemre Akdemir
belirttiğim
gibi, geçtiğimiz
Yazı ve Reklam İşleri Sorumluları
sene
2
ayda
bir çıkan gaAlper Sezer, Duygu Söyler, zetemiz artık ayda bir çıkıKıvılcım Değirmencioğlu, Serap Çelik
yor. Haberleri daha güncel
Yazı Kurulu
tutabilmek ve öğrencileri
Akın Toksan, Cemre Akdemir, Alper Sezer, daha fazla konuda bilgilenDuygu Söyler, Kıvılcım Değirmencioğlu, Serap Çelik
direbilmek için aldığımız
Görsel Danışman
bu kararın sonucunda 24
Sertaç Bala
sayfanın, aylık olarak çıkan
Matbaa
bir gazete için zorlayıcı
Müka Matbaacılık Reklamcılık Yayıncılık San. Ve Tic. Ltd. Şti.
Tel : 0212 54968 24 www.muka.com.tr
olabileceğine karar verdik.
Gazetenin sayfa sayısını
Yayın Kurulu
Ekin Akın, Kadir Aydın, Bilge Eralp, 16’ya düşürme kararımızın
Akın Toksan, Berkant Aşar, İlkgül Özçamur, ne kadar doğru olduğunu
Mehmet Sarıgül.
ilerleyen günlerde hep
Bu gazete süreli yerel yayındır.
birlikte görüyor olacağız.
Artık bilginin bile kolayca ulaşılıp
anında tüketildiği bir çağda, neden
hala basılı bir yayınla öğrencilere
ulaşmaya çalıştığımızı merak ediyor
olabilirsiniz. Bu gazeteyi çıkarırkenki amacımız, bir yandan öğrencileri,
kendilerini ilgilendiren meselelerden haberdar etmek; diğer yandan
ise gazeteye bir arşiv niteliği kazandırmaktır. İnternet gibi, bireylerin
aslında tamamen yalnız olduğu ve
bilgi kirliliğinin bu derece yüksek,
yanlış bilgilendirme sonucunda
alınması gereken sorumluluğun bu
derece düşük olduğu bir ortamda,
tüm öğrencilere ulaşarak gazeteyi
Boğaziçi Üniversitesi’ne mâl etmek
biraz daha zor gibi görünüyor.
Teknoloji ne kadar ilerlese de, elle
tutulur/somut bir kaynak bana her
zaman daha güvenilir geliyor. Buna
rağmen, tabii ki en kısa zamanda
sanal ortama da taşınacak olan Dinamik Gazete, umarım, Boğaziçili
öğrencilerin yıllar sonra bile inceleyip kendilerinden bir şeyler bulabileceği, Boğaziçi’nin köklü geçmişine
ışık tutan bir kaynak olabilir.
Dinamik Gazete
yazarlarını arıyor!
Bu doğrultuda, sonraki sayımızda
bize yardımcı olmak isteyen tüm
Boğaziçilileri ekibimizde görmekten
mutluluk duyarız.
Dinamik Online
Aylık olarak çıkan bir gazetenin
güncelliğini ne kadar koruyabi-
leceğine gelirsek de, maalesef bu
pek mümkün olmuyor. Bu ihtiyacı
karşılayabilmek amacı ile birinci
dönemin sonlarına doğru online
olarak da çalışmalarımıza başlamayı
düşünüyoruz. Günlük haber
gireceğimiz, gazetede yer veremediklerimizi inceleyeceğimiz, tüm
Boğaziçililerin yazılarını paylaşabileceği bir blog sayfasının da yer aldığı ve video anketlerle desteklenecek
interaktif bir Dinamik Online’ı
sizlerle buluşturmayı planlıyoruz.
Web sitemiz de en az elinizde tuttuğunuz sayı kadar özenle hazırlanıyor olacak.
Bu sayıda neler var?
5.sayımızda, harçların kaldırılması ile birlikte üniversitelerdeki
son durum, uzun zamandır gündemden düşmeyen Suriye meselesi,
kulüplerin yaklaşan etkinlikleri,
Tarla Taban inisiyatifi, organik
tarım, Metin Erksan’lı Kültür-Sanat eki , Apple - Samsung davasıyla tekrar gündeme gelen patent
sorunu ve çok daha fazlası sizleri
bekliyor.
Son olarak, editörüm Cemre
Akdemir’e, yazı ve reklam işleri
sorumlularım Alper Sezer, Duygu
Söyler, Kıvılcım Değirmencioğlu ve
Serap Çelik’e yaz tatillerinden fedakârlıkta bulunarak 2 aylık süreçte
gazetenin hazırlanmasında harcadıkları emekleri, 2012-2013 Yönetim Kurulu Üyelerine her zaman
yanımda oldukları için çok teşekkür
ederim.
siyaset
03
Dünkü dost, evvelki düşman: Suriye
Süreç nasıl gelişti?
minde Mitt Romney’in birkaç puan
önünde olması Suriye’ye yapılacak
bir askeri operasyon olasılığını
düşürmekte. Zira, Suriye ile girilecek bir savaşta yaşanacak olası
kayıpları Obama ve Erdoğan kendi
kamuoylarına açıklamakta zorluk
çekeceklerdir. Diğer yandan, artan
terör saldırıları nedeniyle hükümete yöneltilen eleştiriler ikinci bir
cephe açılması durumunda kontrol
edilemez bir boyut kazanabilir.
Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin bunu
göze alabileceğini sanmıyorum.
İki ülkenin liderlerinin sık sık bir araya geldiği ve dostça pozlar
verdiği günler sadece birkaç yıl öncesine aitken bugün Suriye ile
savaş olasılığından bahsediliyor. Gerginliğin en üst seviyede olduğu
ilişkilerin geleceğini kestirmek ise bir hayli güç.
DUYGU SÖYLER
[email protected]
Hatay meselesinden bu yana birçok
konuda sıklıkla anlaşmazlığa düştüğümüz sınır komşumuz Suriye’nin
PKK’ya verdiği destek nedeniyle
gerilen ilişkiler 90’lı yıllarda iki
ülkeyi askeri bir çatışmanın eşiğine
kadar götürmüş, ancak Türkiye’nin
baskıları sonucu geri adım atan Suriye 1998 yılında Öcalan’ı sınır dışı ettiğini duyurunca 12 yıl kadar sürecek
ılımlı bir dönem başlamıştı. Özellikle ABD’nin Irak’ı işgalinden sonra
burada güçlenen Kürt hareketini
ortak bir tehtid olarak gören ülkeler
arasındaki diplomatik ilişkiler hızla
gelişmiş, iki komşu 2009 yılında askeri işbirliğine kadar gitmişti. Ülke
liderlerinin çizdiği dostluk tablosu,
Arap Baharı işin rengini değiştirmeye başlayana kadar dünya basınında
da ilgi odağıydı.
Arap Baharı ve
Soğuk Rüzgarlar
Suriye’de 2011 yılıyla birlikte
başlayan ve gittikçe genişleyen
rejim karşıtı eylemler, Esad güçleri tarafından artan bir şiddetle
bastırılmaya çalışıyor ve çatışmalar hemen her gün büyüyordu.
2011 yılının haziran ayında Esad
güçlerinin düzenlediği kanlı bir
operasyondan kaçan 3000 kadar
Suriyeli Türkiye’ye sığınmış, Tayyip
Erdoğan’ın “vahşet” olarak nitelendirdiği bu olayların ardından Suriye
ile olan ticari ilişkilerimiz askıya
alınmıştı. Bu günden sonra Türkiye
hükümetinin Esad rejimine yönelik
sert eleştirileri sürerken Beşşar
Esad terörist olarak adlandırdığı
muhaliflerle mücadelesinden vazgeçmeyeceğini ısrarla dile getirdi.
Suriye hükümeti Türkiye’yi yasa dışı
silahlı örgütlere destek vermekle
suçluyordu. İstanbul’da da düzenlenen Suriye’nin Dostları toplantılarından sürekli Esad karşıtı kararlar
çıkması, İstanbul’da muhalif bir
koalisyondan oluşan Suriye Ulusal
Konseyi’nin kurulması ve Ankara’da
Suriye için sıkça rejim değişikliğinin
gündeme getirilmesi Suriye’nin de
Türkiye’ye karşı olumsuz tavrını
sürdürmesine neden oldu. Mart
ayında diplomatik ilişkiler bütünüyle askıya alındı. Geçtiğimiz
haziran ayında Türk jetinin Suriye
tarafından düşürülmesi üzerine ise
gerginlik en üst düzeye tırmandı.
Gözler Hatay’da
Türkiye’nin muhaliflere yardım
ettiği iddiaları yalnızca Esad hükümetine ait değil. BBC’nin haberine göre Suriyeli militanlar Türk
hükümetinin onlara askeri destek
ve haberleşme olanakları sunduğunu ifade ediyor. Türkiye içerisinde
ise bu tür iddiaların odağında
Hatay’daki kamplar var.Sayıları
90 000’i bulan mülteciler arasında
gündüz Suriye’de savaşıp gece sınırı
geçerek kampta konaklayanların
olduğu, ambulanslarla muhaliflere
silah taşındığı, militanların Türk
askerleri tarafından eğitildiği iddialardan yalnızca birkaçı. Yetkililerse
net bir dille yalanlıyor. Mültecileri
kabul etmenin ve Suriyelilere yapılan yardımın insani bir gereklilik
olduğu genellikle kabul görse de,
Hatay halkının kampların dışında
mahallelere yerleşen muhaliflerden
rahatsız olduğunu ve bölgede ciddi
bir güvenlik sorunu yaşandığını
ifade edenler de mevcut.
Kapıda Top Sesleri
Güvenlik problemi Hatay ile
sınırlı değil. Geçtiğimiz günlerde
Suriye tarafından gelen bir top
mermisiyle Akçakale’de vatandaşlarımızın hayatını kaybetmesi ve
Türkiye sınırından Suriye’ye bir
karşı atış başlatılması, sorunu farklı
bir boyuta taşıdı. Çok kısa bir süre
içerisinde hazırlanan teskere meclisten geçerken çeşitli illerde savaş
karşıtı eylemler yapılmaya başlandı.
Son dönemlerde Dünya ve Türkiye basınında sıklıkla yer edinen
“Türkiye’nin Suriye meselesinde
diplomatik bir yalnızlık içinde olduğu” görüşü, Ahmet Davutoğlu’nun
komşu ülke ile aramızda tampon
bir bölge kurulması yönündeki
talebinin uluslararası alanda kabul
görmemesiyle güçlenmişti. Geçtiğimiz günlerde Suriye tarafından gerçekleştirilen saldırı ise birçok devlet
ve uluslararası kuruluş tarafından
şiddetle kınandı. Gerginliğin sürmesi halinde takınacakları tutum
şimdilik belirsiz.
Evvelki günlerdeki düşmanlığımızı unutup dün dost edinmeyi başardığımız Suriye ile bir savaşa girip
girmeyeceğimizin tartışıldığı şu günlerde, görünüşe göre , komşumuz
için yarın hangi sıfatı kullanacağımız
bir süre daha netleşmeyecek. *
*09.10.12 itibariyle son durum.
G RÜŞLER
Yakın dönem Türkiye Suriye ilişkilerini nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Ülber Onur AKIN - ElektrikElektronik Mühendisliği
Yakın gelecekte Türkiye - Suriye ilişkilerinde şiddetlenme
beklemiyorum. Gerek Başbakan
Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı
seçimlerine dair hesapları, gerek
Obama’nın ABD başkanlık seçi-
Nazlı AZERGÜN – Siyaset Bilimi
ve Uluslararası İlişkiler
Şu ana kadar Suriye’nin durumu
iyi yönlendirdiği söylenemez.
Olayların başlangıcında Esad
olağanüstü hâl yasasını kaldırarak sembolik de olsa muhaliflerin
isteklerini karşılamaya çalışmıştı
fakat bu olay lafta kaldı, silahlı
çatışmalar başlayınca da reform
hayalleri suya düştü. Türkiye’nin
bu konudaki tavrı doğru ama
çelişkili. Suriye’deki etnik ayaklanmaların şiddetle bastırılmasını
kınayan Türkiye’nin kendi etnik
çeşitliliğine karşı duyarsızlığı da
kafa karıştırıcı. Şimdi Akçakale’ye
top mermisi isabet etmesi söz
konusu oldu, Türkiye - Suriye ilişkilerinin geleceği aslında
Türkiye’nin iç gündemine bağlı,
daha enteresan bir gündem çıkarsa
Suriye unutulur fakat aksi halde
bu durum gerçek bir çatışmayla
sonuçlanabilir.
Oğuzhan MAİLMAİL - Ekonomi
Suriye ile ilişkiler son dört yılda o
kadar değişti ve dönüştü ki takip
etmek bile zorlaştı. Bu değişimin
iki önemli nedeni var: 1- Arap
Baharı 2- Türkiye’nin dışarıdan
fazla güçlü görünmeye başlaması.
Bölge değişiyor, Türkiye ise kimi
zaman istekli bir şekilde, kimi
zaman da yapısı dolayısıyla doğal
olarak, değişimin merkezinde bulunuyor. Bu da Türkiye’yi çözümün
bir parçası olmaya zorluyor. Karşı
tarafa baktığımızda ise iktidarını
kaybetmek istemeyen bir adam ve
yapı var. Çözüm zor, ortam gergin.
Yakın zamanda ilişkileri pek parlak
görmezken uzun vadede kalıcı ve
sağlam bir Türkiye - Suriye ilişkisi
olacağı kanaatindeyim.
04 ekonomi
Harçta mutlu
sona gelindi mi?
Her dönem protestolara sebep olan harçlar, bu kez de ikinci öğretim öğrencilerinin
tepkileri ve üniversiteleri bekleyen ekonomik sorunlarla gündemde.
yer aldığımız düşünüldüğünde, harç gelirlerinin doğrudan devlet bütçesinden üniversitelere
[email protected]
aktarılması oldukça zor görünüyor. Bu durumda
üniversiteleri bekleyen ne olacak? Gelirleri azalan
ve kaynak sıkıntısına giren üniversitelerin, “zarar
Türkiye’de ilk üniversite mevzuatı çıktığından
ediyor” gibi gerekçelerle özelleştirilmesinin önüberi alınan ve kamuoyunda “harç” olarak bilinen
nün açılması korkutucu da olsa öngörülebilir.
öğrenci katkı payına ilişkin Bakanlar Kurulu kaBoğaziçi Üniversitesi Şimdi Nasıl Ayakta
rarı pek çok aile ve öğrencinin yüzünü güldürdü.
Kalacak?
Bakanlar Kurulu’nun aldığı karara göre, 2012Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği (BÜ2013 eğitim-öğretim yılında öğrenimine devam
MED), 25 yıldan beri üniversitemize doğrudan 7
eden veya yeni kayıt yaptıracak toplam 3,5 milyon
milyon $, vakfa yönlendirdiği bağışlarla da 10-12
birinci öğretim ve açık öğretim öğrencisinden
milyon $’lık gelir sağlamış bir kurum. Derneğin
harç alınmayacak. İkinci öğretim öğrencileri, yurt
Genel Sekreteri Mustafa Uyal ile harçların kaldıdışından gelen öğrenciler ve okudukları progrılması ve Boğaziçi’ndeki
ramdan belirlenen süre
durum ile ilgili konuşsonunda mezun olamatuk. Görüşleri şöyle:
yan öğrenciler ise harç
“Harçların kaldırılödemeye devam edecekması yıllardır öğrencileler. İkinci öğretimliler,
rin talebiydi fakat bugün
bu durumun anayasal
popülizm yapılıyor diye
eşitliğe aykırı olduğunu
düşünmekten kendimi
savunurken bazı gençlik
alamıyorum. Bu değiörgütleri ve sendikalar da
şiklikle, üniversitelere
harçların kaldırılmasının
devlet desteği öngörülübaşbakanın “lütfu”ymuş
yor fakat yabancı dilde
gibi gösterilmesine tepeğitim veren üniversikili. Bu sonuca, “parasız
telerin de bu destekten
eğitim” isteyen gençlerin
aynı şekilde yararlandımücadelesi sonucunda
rılacağına ilişkin madde
gelindiği vurgulanırken,
bizi şaşırttı. Verilen
halen tutukluluk halleri
destek bu miktarın en az
süren 200’ü aşkın öğren1,5-2 katı olmalı çünkü
cinin durumu yüzünden;
biz öğrencilerimize
hükümet, samimi olmamakla eleştiriliyor.
1 yıl fazla eğitim veriyoruz. Aksi takdirde, siz
benim global eğitim verme fırsatımı, dezavantaja
Parasız Eğitim Söylemi
çevirmiş olursunuz ki bu iş olmaz. Öğretim üyesi
Parasız eğitim; başta eğitim, barınma, ulaşım,
alımında ise harçların kaldırılmasını tek sorun
yemek olmak üzere öğrencilerin tüm giderlerinin
olarak görmemek lazım. Yurt dışından iyi bir
devlet tarafından karşılanmasını anlatıyor. Bu
hocayı getirmek çok büyük paketler istiyor. Ödedurumda harçların kaldırılmasını parasız eğitimle
neklerin durumu, lojmanların yetersizliği yıllardır
bir tutmak fazlasıyla iyimser bir yanılsama.
bize ket vuruyordu, harçlar sadece sorunun küçük
bir kısmı.
Madalyonun Öteki Yüzü
Gelinen noktada, BÜMED’ e büyük iş düşHarçlar üniversitelerin Spor, Sağlık, Kültür
tüğünü düşünüyorum. 15 bin üyemiz var fakat
Dairesi’nde birikiyordu. Genellikle yemek ücretlebağışçı sayımız 350-400. Okul ve dernek olarak
rinin düşürülmesinde, ring servislerinde, asistan
bağışçıları onurlandırmalı, onları bu işi yapmaköğrenci maaşlarının ödenmetan keyif alır hale getirmeliyiz.
sinde, öğrencilerin yurtdışı
ANKET SONUÇLARI
Bu bir takım çalışması, her şeyi
sempozyum, yarışma harcayalnız devletten, üniversitemaları ve çeşitli aktiviteler için Sizce, harç gelirlerinin doğrudan devlet
den, vakıftan ya da öğrenciden
eliyle üniversitelere aktarılması, hükümetin
kullanılıyordu.
bekleyemeyiz. 46 bin mezunu
üniversiteler üzerindeki gücünü artırır mı?
Açıklanan rakamlara göre
olan bir camia olarak kendibir yılda üniversite öğrencimize özeleştiri getirmeliyiz.
%
9
lerinden 1,1 milyar katkı payı
Maddi katkı gerekli fakat daha
Fikrim Yok
(harç) alınıyor. Eğitime ayrılan
önemlisi mentorluk yaparak,
%
61
bütçede, OECD (Ekonomik
burs vererek, bir şekilde okulla
Evet
% 30
Kalkınma ve İşbirliği Örgütü)
bağınızı koparmayarak borç
Hayır
ülkeleri arasında son sırada
ödemek olmalıdır.”
KIVILCIM DEĞİRMENCİOĞLU
CEMRE AKDEMİR
[email protected]
Bu zamlar hepimizin
Yurtta en azından bir sene kalmış hemen hemen her
öğrenci eve çıkmaya bir heves eder. Ev arkadaşları ayarlanır, şartlar konuşulur, ev aranır, ev bulunur, yerleşilir.
Başta evin daha kârlı olacağına ikna edilseniz de işin içine
girince öyle olmadığını anlarsınız. Eksikleri tamamlayıp
eve yerleşince en zor kısmı atlattınız sanıp rahatlarsınız.
Ama daha durun! Faturalar gelecek, kira, aidat ödenecek,
buzdolabı doldurulacak… Ailenizle yaşarken doğalgaz
zammını çok umursamazken daha kış gelmeden hesap
kitap yapmaya başlarsınız kendi evinizde. Yurtta elektriği
bol bol kullanırken birden kendinizi evdeki lüzumsuz
ışıkları kapatma çabası içinde bulursunuz.
Mesela, bütçedeki beklenmeyen açığın ekim ayından
sonra faturalarımıza yansıyacağını daha iyi anlarsınız.
Hükümetin “yeni vergi düzenlemeleri” adı altında yaptığı
zamlar, gündemden bir başlık olmakla kalmaz hayatınızda. Bir gün akaryakıta gelen zammı ve otomobil
vergisindeki artışı duyarsınız. Eğer zaten arabanız yoksa
ve almaya niyetli değilseniz sizi ilgilendirmez. Üstüne
alkol zamlanır, tabii bu da sizin tercihiniz. Yine etkilenmeyebilirsiniz durumdan. Ama bir hafta sonra hükümet
elektrik ve doğalgaz zammını açıklar. İşte o zaman ne
olduğunuzu şaşırırsınız. Hele bir de meteoroloji bu kış
çok sert geçecek dedi mi “şimdi ne yapacağız?” kaygıları
sarar dört bir yanı.
Diyelim ki eve çıkmadınız, hala yurtta veya ailenizin
yanında faturalardan habersiz yaşıyorsunuz. Sanmayın
ki bu zam furyası sizi vurmayacak. Şöyle ki; önce enerji
fiyatları zamlanıyor, sonra üretim maliyeti artıyor. Bu da
yediğiniz ekmekten içtiğiniz süte kadar her şeye zam gelecek demek oluyor. Yani durum arkadaşlarınız arasında
tartıştığınız, eleştirdiğiniz herhangi bir hükümet icraatı
olmaktan çıkıyor. Direkt bütçenizi, cebinizi etkiliyor.
Hadi varsayım yapmayı bırakalım da zamların hepimizi nasıl etkilediğini bir değerlendirelim. Geçtiğimiz
haftalarda gerek yazılı gerek görsel medyada art arda
zam haberlerini gördük. Önce akaryakıta, alkole, tütüne,
tapu harçlarına; daha sonra elektrik ve doğalgaza %5-15
arası zam yapıldı. Belki de bunlar bir kulağımızdan girdi,
öbüründen çıktı. Aslında bu da pek mümkün değildi.
Neredeyse 2 hafta boyunca gündemi en çok meşgul eden
konu bu zam dalgasıydı. Daha bunları sindirememişken
yeni zamlar konuşulmaya başlandı. İş temel besin maddelerine gelince durum herkesi daha da etkiler bir hal aldı
tabii. Anlaşıldı ki ekmek, süt ve ete yapılması düşünülen
%15 civarında zamlar seni, beni, onu değil; hepimizi
etkileyecek.
İşin ucu kendimize dokunana kadar bazı şeylere tepki
göstermeye bile eriniyoruz. Benzine gelen zammın memur maaşlarına yapılandan daha çok olmasını değerlendirirken sonunda bizim bütçemizin nasıl etkileneceğini
pek de düşünmüyoruz. Eğer hala “Bana dokunmayan
yılan bin yaşasın.” diye düşünenimiz varsa da öyle
görünüyor ki bu zam dalgalarıyla önümüzdeki kış o yılan
hepimize dokunacak.
bilim / teknoloji
05
Patent mi, etik mi?
Patent, bir yandan yeni buluşları
ve sahiplerini korurken, bir yandan da teknolojinin ve insanlığın
önündeki en büyük engel olmaya
devam ediyor.
ma yapmak isteyen bir araştırmacı
veya kurum, bu bakteriyi veya geni
keşfedenden izin almak veya patent
bedeli ödemek zorunda. Yani bir
bakterinin patentini alan, o konuyla
ilgili çalışmaların tek sahibi oluyor.
İlaç sektöründe de bazı maddelerin
kullanımı patent yoluyla engelleniyor veya bu yolla ciddi gelirler elde
ediliyor. Böylece para uğruna, hastalıkların araştırılmasına ve iyileştirilmesine dahi karşı çıkılıyor.
Tüm bu olumsuzlukların yanında
patentsiz bir dünyada mucitlerin
haklarının durumu da ayrı bir problem yaratıyor. Buluş sahiplerinin
hakları ile gelişimin önündeki engel
çelişkisi, patentin ve sınırlarının
uzun yıllarca tartışılacak çözümsüz
bir konu olacağını gösteriyor.
ALPER SEZER
[email protected]
Son yıllarda bilişim dünyasında artan rekabet, beraberinde patent sorununu da gündeme getirdi. Apple
ile Samsung, HTC gibi firmalar arasındaki patent ihlali davaları, patent
kavramının ve koruduğu hakların
sınırlarının tekrar sorgulanmasına
neden oldu. Patentin ne kadar etik
olduğu tartışılırken, teknolojiyi
tekelleştirdiği ve gelişimini önlediği
de iddia ediliyor.
Apple, dava dosyasında, ihlal
olmaması için Samsung’a açıkça “Kenarları yuvarlak, dikdörtgen şeklinde
tablet veya telefon yapmayın. Telefona ortalanmamış, dikdörtgen olmayan ekranlar kullanın. İnce olmayan
tabletler yapın ve cihazların görünüşünü karmaşık hale getirin.” gibi
tavsiyelerde bulunuyor ve bunların
sahibi olarak kendisini görüyor. Yani
geometrik şekillerin mülkiyeti dahi
tartışılıyor. Bu ve benzeri davalar,
ilerleyen zamanlarda sadece Apple’ın
izin verdiği ve patent bedeline parası
yeten firmaların bu tarz ürünler
üretmesine neden olabilir. Bu da son
tüketiciye tekelleşmeyle birlikte daha
az çeşit ve daha pahalı ürün olarak
yansıyabilir.
Bazı çevrelerce “Ford’un 4
tekerlekli her üründe hak talep
etmesi kadar saçma” olarak değerlendirilen konu, bir yandan da
“buluşu yaparken kullanılan tüm
bilimlerin patenti nasıl ödenecek?”
şeklinde eleştiriliyor. Bilimin,
insanlığın birikimi olduğu ve mülk
edinilemeyeceği savunuluyor. En
basitinden, herhangi bir alanda
matematikten faydalanırken, “sıfır”ı
bulan Harezmi’ye ve daha nice bilim
adamına olan “patent borcumuz”
hatırlatılıyor.
Patent konusunu gelir kapısına dönüştürenler de bulunmakta.
Örneğin her açtığımız meşrubat
kutusu, kapak sistemini patentleyen
birilerine para kazandırıyor. Konunun çok daha vahim bir boyutu da
sağlık sektöründe yaşanıyor. Çünkü
teknik işlemle ortaya çıkan doğal
bileşenler de patentlenebiliyor. Yani
doğaya/insana ait bir şeyin patentini almak mümkün. Örneğin bir
DNA veya bakteri üzerinde araştır-
ANKET SONUÇLARI
Patent kavramının teknolojiyi
tekelleştirdiğini ve gelişimini engellediğini
düşünüyor musunuz?
%64
% 11
Fikrim Yok
% 42
Evet
% 47
Hayır
Bakire misin Devlet Hatun?
Devletimizin hemen her koaçısından ‘sakıncalı’ sayan
nuda benimsediği çoğunbu yaklaşımın cinsellik ve
lukçu anlayış kendisini
cinsiyetçilik meseleleiktidarın medya üzerindeki yansıması da
rindeki baskısında
oldukça rahatsız edici.
da gösteriyor. Kendi
Geçtiğimiz aylarda bir
çıkarlarını korumak
televizyon kanalında
adına basına açıkça
diz üstü etek giyen
verdikleri direktiflekadının bacaklarının
rin dışında, sansürün
buzlanarak sansürbir de çoğunluğu temsil
lendiğine şahit oldum.
eden kesimin doğrularıKadın cinselliğini reyting
nı genel geçer kılmak
amacıyla malzeme etiçin kullanılması söz
meye bayılan televizyon
DUYGU SÖYLER
konusu. “Genel ahlakı
[email protected] kanallarının çoğunluğu,
korumak” amacıyla besözkonusu TV kanalı kalirlenmiş sıkı kurallar bir yana, bazı tedar ‘hassas’ olmasa da, sevişme sahnelevizyon kanallarının açıkça uyguladığı
lerine ceza yağdırıp kafayı Bir Erkek Bir
yersiz kısıtlamalar var. TRT spikerinin
Kadın dizisindeki Ozan ve Zeynep’in
Jonh Lennon’un şarkısındaki “dinler de
evli olmamasına takacak kadar ‘duyok” kısmını çevirmekten kaçındığını
yarlı’ olan RTÜK onları yola getirmeyi
hatırlarsınız, ATV’nin gay sözcüğünü
biliyor. Bir yandan cinsellik tabulaştısansürlediğini de. Bir kesimin değerlerılıyor, öteki yandan kadının uzuvları
rine dayanarak bir dine mensup olmamüstehcen birer öğe gibi gösteriliyor.
mayı ya da eşcinsel olmayı ahlakımız
Bu tür uygulamalar sokakta, otobüste
tacize uğrayan kadının mağduriyeti yerine etek boyunu konuşup suçluyu haklı
çıkaranlara da alenen destek veriyor.
2012 Türkiye’sinde bile kadının üzerindeki baskı o kadar fazla ki, tecavüze
uğrayan bir kadın ‘namus’ meselesinde
mahalleliye kendini kanıtlamak için tecavüzcüsünün kafasını kesip meydana
atabiliyor. Biliyor çünkü yaşayacaklarını. Gebelik testi yaptırdığında dahi
sonuç için erkeğin muhatap alındığı
bir memleket burası, öyle ‘düşünceli’
yetkililer. Gerek direkt uygulamalarla, gerekse medya aracılığıyla devlet
toplumu ahlakçılaştırmaya çalıştıkça,
bu bir ironi midir yoksa neden-sonuç
ilişkisi mi bilemiyorum, ülkemizde her
geçen gün faillerinin nasıl bu kadar
ahlaksız olabildiğini anlayamadığımız
skandallar ortaya çıkıyor. Tecavüze
uğrayan hayvanlardan öz ağabeyi tarafından yıllarca istismar edilen küçücük
kadınlara, gazeteler kanımızı donduran
haberlerle dolu.
Ahlak söylemiyle korunan ve hatta
güçlendirilen bu tabuların kadınların
hayatlarına mal olduğunu biliyoruz.
Bunun belki de cinayetler kadar üzerinde durulmayan bir diğer örneği ise son
dönemde medyaya yansıyan 34, 26, 19
sanıklı davalar. Kadın bir kez mağdur
olunca onu “kirli” gören hastalıklı bakış, sanık sayılarının bu kadar kalabalık
olmasına neden oluyor. Tek standart
kabul edilen o eşik biri tarafından
geçilince avını savunmasız yakalayan
hayvanlar gibi üşüşüyorlar aynı kadının
üzerine. Hatta yargı bile aynı eşiğe takılıyor. Down sendromlu kızına tecavüz
eden babaya “zar yırtılmamış” gerekçesiyle verilen komik cezayı hatırlarsınız.
Kadının cinselliği üzerinde toplumsal baskı hep vardı, bu elbette ki günümüze has bir mevzu değil. Ancak kabul
edilemez olan devletin bugün çeşitli
kurumları aracılığıyla bu baskıyı meşrulaştırıyor olması. Devletlularımızın
malum konuya bu denli dahil olmaları,
sanıyorum ki bu yazının başlığı kadar
absürd.
06 çevre / sağlık
ığına
m, insan sağl
Organik tarı myasal gübre,
İOĞLU zararlı hiçbir ki
maEĞİRMENCik.net
tem kullanıl
KIVILCIM D
bu
mon ve yön
@
tim
or
lu
re
h
ü
og
t
ci
os
en
d
m
a
ir
, doğay
kivilcim.deg
bre
dan yapılan
gü
l
myasa
eleşme ve ki
in
e
ak
em
m
d
a
n
d
ıl
gü
olarak
20.yüzy
nlara çözüm lişmekte olan
nımlanıyor.
ta
ru
so
ak
ar
an
n
ol
i
la
ynak
biçim
lık ge
milyar dolar lam tarımsal
artışından ka
kullanımının rım, bugün dünyada 50
top
rı
la
an
al
ik ta
nik üretim
ga
or
i
ık bilincinin li
gelen organ
ğl
ak
d
sa
en dünya
çevre ve
al
n
rı
H
.
la
n
ör
aha lezzet
sa
kt
in
se
bir
ik tarımın d
az olsa da,
an
en
rg
d
O
dar
in
r.
1’
yo
%
rı
tüketime ka
alanların
talebi artı
a, üretimden cileri organik
ik ürünlere
d
n
ın
ga
n
or
ya
ı
as
in
artm
keti
etmesin
ı olması da tü re uyguladığı
rünler vaat
ve sertifikal
ve sağlıklı ü
çile
lü
ft
ol
çi
tr
n
an
p
ko
ması
üretim ya
süreçlerin
ik
n
n
tü
ga
ü
lu
or
rin yüksek ol la
b
o
li
n
d
ti
ge
i
le
iç
en
ev
il
ış
D
ed
r.
m
e
ız
a
d
yo
rünlere çeki
ede etken. H
rünlerden el
rla tanışm
Kimyasalla , kokulu çilekleri ara- üdestekleme politikaları ve üa teşvik ederek göçü önlemyatırımcıların da
ay
ası,
domatesleri lı ve lezzetli ürünler köylüyü toprağında kalm
gitgide artm
ı ve talebin
as
k
m
lı
ol
ğ
iör
sa
b
kt
e
ra
se
v
yanla
oğayı
büyüyen bir
r.
nik tarım, d
sunan orga rumakta alternatiften dikkatini çekiyo
o
k
.
i
m
iğ
n talep üzeri
te
il
n
tl
bir yö
yoçeşi
m
ışından gele
lu
d
ru
n
u
rt
n
d
ru
yu
şa
e
o
a
la
z
’d
d
u
e
n
e
k
lı
ço
250’y
Türkiy
1986 yı
Bugün sayısı
ganik tarım
nle başladı.
paya sahip.
rü
Türkiye’de or
k
ü
8
yü
ü
b
ak
ar
yönelik ol
ihracatta en
ta
m
ca
zü
u Güneydora
ü
ih
on
ve
,
e,
r
n
olurken
yısı, inci
ge
ka
E
ru
ge
5-30
ku
öl
b
en
ğu
ek oldu
ürünlerd
ın her yıl %2 ve
nya pazarın
rının en yüks
tı
ü
ta
D
ca
ik
r.
ra
m
yo
ih
li
m
k
iz
ti
lı
Üre
geleri
n dolar
Anadolu Böl
izin 40 milyo yakınlığı ve iklim
em
lk
ü
e,
d
ğu ve Doğu
ör
an
yüdüğü sekt
değil.
Avrupa’ya ol
oranında bü
tatmin edici
ar payı var.
iç
az
h
p
rı
iç
la
k
lı
m
ar
ka
ol
pazardaki
racat ra
10 milyon d
t artışı ise iç
ındığında, ih
ya
al
fi
te
ğı
tı
ka
aç
ik
l
d
i
çeşitliliğ
masının yo
çük ölçekli ol hale getiriyor.
Üretimin kü
r
lı
şı
la
izliğini an
talep yeters
amak
zarlar
şmasını sağl
kolojik)Pa
ir yoldan ula
lama
il
(E
ar
n
ik
az
ve
p
n
i
a
gü
n
rg
ri
re
R
O
le
le
PAZARLA
de ürün
n tüketici
İK
re
ri
N
le
A
le
ci
G
100
n
R
ti
rü
O
re
“%
İ
ü
ü
K
ri
,
ik
A
Organ
keticile
Nerede?
azarlar”
İSTANBUL’D Ne zaman?
Parkı
n “organik p Hayvancılık Bakanlığı tü an ürünler
la
şme Özgürlük
ru
içe
ku
lam
la
Se
ıy
lan
ve
amac
Otoparkı
Çarşamba
Gıda, Tarım
af” diye tanım i ve ürünlerde
Airport Outlet
Kadıköy
atı sunuyor.
öy ürünü, S
in
K
rs
es
fı
a
i,
m
m
ik
il
Cu
ak
ed
H
ih
z,
Feriköy
Bakırköy
ların terc
ormonsu
ar
H
,
ri
az
al
p
Ye
r
oğ
ik
za
Cumartesi
D
n
Pa
ü
ga
r.
Beylikdüz
Şişli
uyarırken or
ını vurguluyo
Cumartesi
konusunda
su aranmas
Topkapı
go
Beylikdüzü
lo
ik
si
ı
n
te
an
ar
ga
Al
m
et
Cu
mutlaka or
Belediye Hizm
inburnu
Genetimğiiş
e
m
l
i
r
i
t
ş
i
ğ
e
d
tarım
Zeyt
Maltepe
Kartal
Pazar
Pazar
yonu yakını
Kartal Tren İstas
Adını Kentsel Dönüşüm Koydum: Devletin Yolu
O kadar ilginç bir ülkede
bağlamda kentlerin tarih boyaşıyoruz ki, teoride desyunca dönüşümü hep bu
teklediğimiz uygulamaşekilde olmuştur ve bu
ları pratikte görünce
da bize kentsel dönüşaşırmaktan başka
şümlerin kaçınılmaz
bir şey gelmiyor eliolduğunu gösterir.
mizden. Yine öyle bir
Yine de bu dönüşüm,
uygulama şu sıralar
yapısı gereği, orada
zihinleri oldukça
yaşayan insanların
meşgul ediyor: Kentsosyal ve ekonomik
sel dönüşüm.
olarak şimdiki halini
Peki, kentsel dönüşüetkiliyor ve geleceğini de
mün tanımı nedir? Boetkileyecek. Bu yüzden
zulmaya hatta çökmeye
bu çalışmalar yapılırSERAP ÇELİK
yüz tutmuş kentsel
ken verim alınabilmesi
[email protected]
alanların, fiziksel ve
için sadece mimarlar
çevresel olarak detaylı ve kapsamlı bir
ve mühendisler değil, ekonomistler ve
şekilde iyileştirilmesi ve güzelleştirilsosyologlar da planın içinde bulundumesi adına uygulanan çalışmaların
ruluyor. Buraya kadar teorik olarak her
bütününe kentsel dönüşüm diyoruz.
şey çok normal ve faydalı görünürken
Her mekân; üretilen, tüketilen,
bu çalışmalar pratiğe döndüğünde işler
birikim sağlanan çok yönlü sosyal bir
biraz değişiyor.
yapı olduğu için zamanla değişmesi,
Örnek vermek gerekirse pratiğe
dönüşmesi, yenilenmesi şarttır. Bu
gelince kentsel dönüşümün tanımı,
kapitalizmin kendine yakışanı giymesine dönüşüyor. Özellikle İstanbul için
düşünüldüğünde, yetkili kişiler kentsel
dönüşümün beklenen büyük İstanbul
depremi için gerekliliğini söylerken bu
dönüşümlerden ne kadar rant sağlandığından pek tabii bahsedilmiyor. Bir de
kentsel dönüşüm için kendi yerlerinden
ayrılıp başka yerlere gitmek durumunda kalan insanların gözünden olaya
bakarsak bu dönüşüm gerçekleşene
kadar bazıları için düşük olsa da yoksul
insanların yüksek bedeller ödeyecekleri aşikar. Mahallesinde yıllarca
yaşamış, her anlamda oraya bağlı bir
insanı rant için zorla evinden alıkoyup
uyum sağlayamayacağı başka bir yere
yerleştirmek toplumsal huzur açısından
ne kadar mantıklı, o da tartışılır. Şu da
akıllara gelmiyor değil tabii; eğer devlet
gerçekten halkın iyiliğini istiyorsa bu
insanları neden borca sokup zor durumda bırakıyor? Vatandaşın evini yık,
aynı yere yenisini yapıp ver o zaman bu
kadar insancılsan. Ama o zaman asıl
hedefe ne kadar varılır, hatta varılır mı
bunu düşünüp kendi çıkarını daha çok
gözetiyor tabii devlet.
Kentsel dönüşümle yeniden yapılan
evlerdeki en büyük tehlikelerden biri
de ihaleler. Her ne kadar olmadığı söylense de birçok ihalede usulsüzlükler
oluyor ve bunlar insanların hayatlarına
mal oluyor. Hangi inşaat şirketi daha az
maliyetle yapıyorsa genellikle o şirket
ihaleyi kazanıyor. Ancak ihalelerde bakılması gereken maliyetten çok şirketin
kullandığı malzemelerin dayanıklılığı
olmalı. Bir bina eğer gerçekten ucuza
mal oluyorsa mutlaka orada yanlış
giden bir şeyler vardır ve bu yanlışın
önüne geçilmesi gerekir.
Şimdilerde birçok yoksul vatandaş
maddi durumlarının getirdiği çaresizlikle evini, kendini, ailesini devlete
emanet ediyor. Birileri rant elde edecek
diye bu çaresiz insanları harcamak
nasıl bir vicdana sığar, bilinmez.
KİTAP
MÜZİK
SİNEMA
ETKİNLİKLER
Şehre
sanat molası
08
kültür sanat
Yeni çıkanlar
Çıplak Deniz
Çıplak Ada
Yaşar Kemal
Yapı Kredi Yayınları
Karga Zarif
Murat Yalçın
Can Yayınları
Cem Sultan,
Rönesans
Avrupası’nda
Tutsak
Bir Şehzade,
John Freely
Everest Yayınları
Güz Kitapları
Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde
Bazı insanlar için kitaplar,
sürekli okumak isteyip bir
yandan da hiç bitmesin
istedikleri ve diğerleri
olarak ikiye ayrılır. Mahir
Ünsal Eriş’in İletişim
Yayınları’ndan çıkan bu
kitabı da ilk kategoriye
girenlerden sayılabilir. Zaten az olan
sayfa sayısı kitabın sürükleyiciliği
ile birleşince birkaç saatte biten bir
kitap ortaya çıkıyor. Bu yüzden kitap
bittikten sonra hikayeler yüzünden mi
yoksa çabuk bittiği için mi hüzünlendiğinize karar veremeyebilirsiniz.
Kitap 14 kısa öyküden oluşuyor.
Mahir Ünsal Eriş bir röportajında
kitap hakkında şunları söylemiş: “...
bu kitabın aynı anda hem olumlu hem
olumsuz bir özelliği var benim için.
Olumlu yanı, bu öykülerin hiçbirini
bir gün kitap olacağı düşüncesiyle
yazmamıştım ve içinde hiç yazar
sahteliği yok. Olumsuz yanı ise kitap
olacağını hiç düşünmediğim için hiç
yazar kafasıyla ölçüp biçip, derli toplu
bir şey koymadım ortaya. Bu yüzden
birinin karşıma çıkıp “sen de yazar
mı oldun canım…” demesinden çok
korkuyorum. Çünkü olmadım. Ben bir
şeyler anlattım, bir kitaba dönüştüler,
belki de bir daha hiçbir şey anlatamayacağım.” Kitabı okurken gerçekten
bunu hissediyorsunuz. Öyle edebi,
afili cümleler kurmaya çalışmamış,
içinden geldiği gibi anlatmış her hikayeyi. Sanki bir arkadaşınız başından
geçen bir olayı ufak ayrıntılarla be-
timleyerek, biraz da devrik cümlelerle
karşınıza geçmiş anlatıyor.
Yazar her öyküsünde farklı insanlar farklı hayatlar işlemesine rağmen
çok iyi oturan üslubu nedeniyle aynı
hikayedeki farklı insanların hayatlarını okuyormuş gibi hissediyorsunuz.
Bunun yanında bir sayfadan diğerine
geçerken çok fazla duygu değişimi
yaşayabilirsiniz. Çünkü hikayeler hem
komik, hem buruk, hem bizim hikayemiz gibi ama değil gibi de. Hiç alakası
olmayan bir hikayenin bir cümlesine
tam da beni anlatıyor diyebiliyorsunuz çok küçük bir ayrıntıyla.
Kitaplığınızda bulundurup dinlenmek ve güzel vakit geçirmek için
okunası kitaplardan biri. Belki de bir
Ferdi Tayfur şarkısı eşliğinde…
Güz Kitapları
Yengeç
Adımlarıyla
Umberto Eco
Doğan Kitap
Düşen Şeylerin
Gürültüsü
Juan Gabriel
Vasquez
Everest Yayınları
Hâlâ okud
uklarımız
José Saramag
o - Körlük
Frederic Beigb
eder - Roman
tik Egoist
Yunus Emre Divan
Henry Miller Yengeç Dönen
cesi
Nevzat ÇelikBağışlanmış H
üz
ün
Louis-Ferd
Yolculuk inand Celine - Gecenin Sonu
na
Yalçın Tosun Peruk Gibi Hüz
ünlü
Edip Canseve
r - Kirli Ağustos
Cesar Pavese
- Güzel Yaz
İsmet Özel - B
ir Yusuf Masal
ı
Yedinci Gün
İhsan Oktay Anar’ın
son kitabı Yedinci Gün,
ağustos ayının son
haftasıyla raflardaki
yerini aldı. Osmanlıca ve
Türkçe’ye olan hakimiyetini, dil işçiliğindeki
ustalığını, kendine has
üslubundaki başarısını bir kez daha
ortaya koyan yazar bu sefer
bizi yakın bir tarihe götürüyor. Yaptığı göndermelerden
sezildiği üzere II.Abdulhamid
dönemi ile 1930’lu yıllar arasında geçen kitapta devlete,
bürokrasiye ve topluma dair
ince eleştiriler var. Zaman
zaman dile hakim olan mizah
ve Anar okurlarının alışkın
olduğu zeki kelime oyunları
kitabı okumak için başlı başına
bir neden.
Kitap, bir romanın arasına sıkıştırdığı ihtilal belgesini
okuyan gençten dünyaya hayırlı bir
evlat getirmek üzere yatak odasında
olan çifte kadar her şeyi gören ve
bilen padişahın kendi azametinden
korkup muhafızları çağırmasını anlatan çarpıcı bir metaforla başlıyor.
Kahramanımızın adı İhsan Sait ve
kitap Baba, Oğul ve Hayalet isimli
üç bölümden oluşuyor. İlk sayfalarından itibaren bildiğimiz olaylara
bilmediğimiz ayrıntıları ekleyip ana
hikayeyi birçok küçük alt hikayeyle
birlikte veriyor yazar . Kitapta aynı
zamanda Kuran, İncil ve Tevrat ile
edebiyat ve felsefe dünyasının başyapıtlarına sık sık göndermeler var.
Kitabın en çok konuşulan kısmı
ise hürriyet meselesi üzerine. Öyle
ki Yedinci Gün hakkında yazıp da
bu kısıma değinmemiş bir yazar
bulmak zor. Hürriyeti, İngiltere’de
el üstünde tutulan bakire bir kız
iken bizim ‘kerhaneden farksız’
meclisimizde birilerinin sürekli üs-
tünden geçtiği kıymeti bilinememiş
bir parça olarak betimlemiş Anar.
Ses getiren bir başka eleştirisi ise
Sarıkamış olayı hakkında. Burada
ölen askerlerin ancak 50 yıl sonra
defnedilmesi, bu ülkenin kendisi
uğruna ölenlere köpek muamelesi
yapması olarak yorumlanmış.
Eleştirmenlerin bir kısmı Yedinci
Gün’ü İhsan Oktay Anar’ın şimdiye
kadarki en iyi kitabı olarak tanımlarken bir kısmı da alt hikayelerin
birbirinden kopuk olduğunu ve
dilinin kusurlu olduğunu söylüyor.
Kitabı Anar’a yakıştıramayanlar
dahi var. Yazar ise kendi adını verdiği kahraman kitabını bitirirken,
eleştirileri ön gördüğünden midir
bilinmez, ona şu sözleri söyletiyor:
“Bu kitabındaki kusurları , rastlayınca sevinip tatmin olsunlar diye
onlara sadaka olarak verdi.”
İmzası ise oldukça mütevazi; “Als
ikh kan!”.
08 müzik / tiyatro
Şehre
sanat
molası
İstanbul’da yapılacak bir şeyler her zaman
vardır. Yürürken, durakta beklerken gözünüze çarpan bir afişle kendinizi konserde
ya da tiyatro salonunda bulabilirsiniz.
Sonbahar’ı yarıladığımız bu günlerde de,
gözünüze takılacak pek çok etkinlik var. 21
Ekim’e kadar devam eden Akbank Caz Festivali kapsamında cazın usta isimlerinden
Anthony Branxton 17 Ekim’de Sakıp Sabancı Müzesi’nde olacak. Tiyatroya gitmeyi
özleyenlerdenseniz, Samuel Beckett’in
“Oyun”unu ve Henrik İbsen’in “Hedda
Gabler” ini bir yere not etmekte fayda var.
Dünyanın en kapsamlı uzay sergisi olma
özelliği taşıyan ve Nasa’ya ait 100’den fazla
orijinal obje içeren Nasa: Human Adventure bu ayın sonuna kadar Marmara Forum
Expo Center’da görülebilir. Bu yıl ilk kez
düzenlenen ve 12 Aralık’a kadar devam
edecek İstanbul Tasarım Bienali “kusurluluk/imperfection” temasıyla karşımıza
çıkıyor. Kasım ayına ise iki büyük konser
damga vuracak. Ünlü virtüöz gitarist
ve besteci Steve Vai 7 yıl aradan sonra 2
Kasım’da Küçük Çiftlik Park’ta, Jennifer
Lopez ise “Dance Again” turnesi kapsamında 16 ve 17 Kasım’da Ülker Sports
arenada hayranlarıyla buluşacak.
01.10.2012-31.10.2012..........NASA: A Human Adventure..................... Marmara Forum
09.10.2012-23.10.12................İDANS 06..............................................................Çeşitli Mekanlar
13.10.2012-12.12.12
. İstanbul Tasarım Bienali........................... Çeşitli Mekanlar
16.10.2012.....................................sOYUN...................................................................Garajistanbul
17.10.2012-21.10.12...............Oyun............................................................ Harbiye Muhsin Ertuğrul Sah.
17.10.2012.....................................Anthony Branxton...........................................Sakıp Sabancı Müzesi
19.10.2012...............................Tango Legends........................................... TİM Show Center
20.10.2012....................................Hasretinden Prangalar Eskittim.................Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu
21.10.2012...............................Cam.............................................................. Caddebostan K.M
23.10.2012....................................80 Dakikada Cümle Alem.............................Dada
23.10.2012...............................Toshiki Okada/chelfitsch......................... Garajistanbul
24.10.2012....................................Enrique Iglesias.................................................Küçük Çiftlik Park
25.10.2012...............................Jehan Barbur.............................................. Mask Live Music Club
26.10.2012....................................İntiharın Genel Provası...................................Kağıthane Sadabad Sahnesi
26.10.2012...............................Yaşar ne Yaşar ne Yaşamaz..................... Ümraniye Sahnesi
28.10.2012....................................CM101MMX-Cem YILMAZ...........................TİM Show Center
28.10.2012..............................Feridun Düzağaç........................................ Jolly Joker
28.10.2012....................................Hedda Gabler.....................................................Harbiye Muhsin Ertuğrul Sah.
28.10.2012..............................İsim Şehir Hayvan..................................... Profilo AVM
31.10.2012.....................................Bulutsuzluk Özlemi.........................................Beyoğlu Hayal Kahvesi
Garanti Caz Yeşili: Hypnotic
31.10.2012
Brass Ensemble......................................... Babylon
02.11.2012.....................................Anadolu Ateşi.....................................................Bostancı Gösteri Merkezi
02.11.2012...............................Steva Vai..................................................... Küçük Çiftlik Park
03.11.2012.....................................Kerem Görsev&Fatih Erkoç.........................Caddebostan K.M
06.11.2012-06.12.12..............İstanbul Çocuk ve Gençlik
Sanat Bienali.............................................. Çeşitli Mekanlar
16.11.2012,17.11.2012.................Jennifer Lopez...................................................Ülker Sports Arena
KIVILCIM DEĞİRMENCİOĞLU
[email protected]
Oyunun Adı:
Muhafazakâr Sanat
Hafızalarımızı biraz zorlayacak olursak, İstanbul Şehir
Tiyatroları’na belediye eliyle çekilen “bürokrasi ayarı”nı
hatırlayacağız. Çok değil, nisan ayında yapılan yönetmelik değişikliği, sahnelenecek oyunları belirleme, oyuncu
ve yönetmen seçimi gibi pek çok yetkinin, genel sanat
yönetmeninden belediye genel sekreteri başkanlığında bir
kurula devredilmesini içeriyordu. Bu durumdan kısa bir
süre öncesinde de müstehcenlikle suçlanan iki oyunun
sahneden kaldırılmaya zorlanması, planlı bir sansür ve
baskı sürecini işaret ediyor. Tiyatroyla tamamen alâkasız
bürokratların aldığı kararların günlük politik çıkarlara
değil de sanata hizmet edebileceğini düşünmek, muhafazakârlaşma söylemlerinin, dindar nesil isteklerinin
böylesine rahatlıkla telaffuz edilebildiği bir ortamda
mümkün değil.
Sanatçıların tepkileri ve istifalarıyla devam eden
süreçte konu bir anda tiyatrodan bağımsızlaşarak farklı
bir boyuta taşındı. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri
Mustafa İsen’in “muhafazakâr estetik ve sanat normları oluşturulmasının gerekliliği” sözü üzerine İskender
Pala’nın “Muhafazakârın Sanat Manifestosu” başlıklı
yazısı “Muhafazakâr sanat olur mu?” sorusunu tartışmaya açtı. Aslında tartışmalar öncelikle muhafazakârlık
kavramı üzerinde tam bir uzlaşma olmadığını gösteriyor.
Muhafazakârlık aile, gelenek, din gibi milli ve manevî
değerlere bağlı olan ve onları devam ettirmek isteyen kişi
olarak tanımlandığında, kavram geçmişle bağlarını koparmayan ve gelenekten beslenen sanat olarak algılanıyor
ve burada gelenekten İslam medeniyeti kast ediliyor. Bu
cumhuriyetten beri yüzünü batıya dönmüş sanatın eleştirisi gibi kabul edilebilir. Asıl tehlikeli olan ve sanatçıları
tedirgin eden böyle bir muhafazakârlık anlayışı değil. Bir
sanat eserini “ucube” diye niteleyip yıktırmış bir iktidarın
sanata bakışı düşünüldüğünde, muhafazakârlaşma çok
daha kaygı verici bir hal alıyor. O halde muhafazakârlaşma, hayal gücüne ve yaratıcı düşünceye sınırlar koyma,
beğenilmeyen eserleri ortadan kaldırma, içerikleri “uygunsuz” diye sansürleme hakkı mı demek oluyor? Sanatın
estetik olmaktan başka sınırı olabilir mi? Kendini özgür
hissetmeyen, birilerine veya bir şeylere dokunmaktan
korkan kişi sanatçı olabilir mi? İktidarların kendi ideolojilerini muhafaza etmeye çalıştıkları gibi, aynı misyonu
sanatçılara da yüklemeleri sanatı ileriye taşıyabilir mi?
Aslına bakacak olursak sadece bugün ve sadece
Türkiye’de değil, iktidarlar her zaman sanatı kendi
politikaları etrafında şekillendirmeye çalışmıştır. Sanatı
siyasallaştırarak ondan sadece istedikleri şeyleri duymayı, görmeyi amaçlamışlardır. Bu nedenle de insanları
bilinçlendirmeye çalışan, onlara güzeli gösteren, var
olan yapıyı eleştirerek daha iyinin mümkün olabileceğini
anlatan sanat her daim iktidarların baskısı altında var
olmaya çalışmıştır. Bugün iktidar partisinin ideolojisi
muhafazakârlık, yarın başka bir şey olabilir ama sanat
en sonunda kendini bütün ideolojik sıfatlardan arındırıp
sadece “özgür” olacaktır.
sinema
09
Gidenlerin Ardından…
Kültürümüzü inşa eden ustalar bir bir bu diyardan giderken, maalesef bizler de onların değerlerini geç anlamaya devam ediyoruz.
ALPER SEZER
[email protected]
Sinemamızın usta yönetmeni, Türk
Sinemasını yaratan isimlerden Metin
Erksan’ı 4 Ağustos’ta kaybettik.
1929 yılında doğan Erksan, 1952’de
başladığı ve 30 yıl boyunca devam
ettiği yönetmenlik hayatına Susuz Yaz,
Sevmek Zamanı, Kuyu, Acı Hayat gibi
birçok kült film sığdırdı. Türkiye sinemasını uluslararası ödüller kavramıyla
tanıştıran isim olan Erksan, yurtiçinde
aldığı onlarca ödülün yanı sıra dünyanın en önemli üç festivalinden biri
olan Berlin Film Festivali’nde Susuz
Yaz filmiyle 1964’te En İyi Film ödülünü kazandı. Sinemamız için bir ilk
olan bu ödül, o dönem yeni gelişmeye
başlayan Türk sinema sektörü için çok
büyük önem taşımaktaydı.
Erksan, senaryosunu Necati Cumalı eserinden uyarlayarak yazdığı,
iki kardeş arasındaki ilişkiyi ve “su
mülkiyetini” sorgulayan Susuz Yaz’ı,
“Mülkiyet meselesi çok ilgilendiriyor
beni. Su üzerine yapayım dedim, çünkü garip bir mülkiyeti var suyun. Bir
avuç su alın elinize, bu suyu ilânihaye
tutamazsınız, ama toprağı tutabilir-
Altın
Düello
Ülkemizin iki büyük festivali
Antalya Altın Portakal ve Adana
Altın Koza arasında yaşanan
rekabet, festivallerin ve sinemanın önüne geçti.
ALPER SEZER
[email protected]
Özellikle 1990 sonrası gelişen ve bir
kimliğe oturan Yeni Türk Sineması
akımı ile birlikte ülkemizde festivaller de daha sık gündeme gelmeye
başladı. Birçok yeni yönetmenin
sanatını duyurmasına olanak
sağlayan bu festivaller, ödülleriyle
ve kazandırdığı prestijle geleceğin
usta sinemacılarını teşvik ediyor.
90’lı yılların sonlarında Türkiye’deki
festivallere damgasını vuran isimler;
bugünlerde dünyanın sayılı festivallerinden önemli ödüllerle dönüyor.
siniz. Su gider muhakkak…” diyerek
anlatıyordu. Film, Berlin jürisi tarafından “dünyanın en eski konularından
birini, Habil-Kabil hikayesini çok çarpıcı ve modern bir şekilde anlatıyor”
şeklinde değerlendirilerek ödüle layık
görüldü. Erksan’ın “Türk Sineması iki
döneme ayrılır; Susuz Yaz’dan önce,
Susuz Yaz’dan sonra. Susuz Yaz gerek
biçimsel, gerek içeriksel olarak bir dönemi bitirip yeni bir dönemi başlattı.”
diyerek önemini belirttiği film, ülkede
su mülkiyeti üzerine siyasi tartışmalar başlatırken, Türkiye’de gördüğü
sansüre rağmen Avrupa’dan destek
görmesi, devlet-sinema ilişkilerini ve
sansürü de gündeme getirmişti. Hayatı boyunca sansürle mücadele eden
Erksan, “Devlet sansürler, kayırır,
tarihi baştan yazar. Sinema böyle bir
kurumla nasıl ilişkiye girebilir?” diyerek bu durumu eleştiriyordu.
Bir diğer çok konuşulan filmi Sevmek Zamanı ise Erksan’ın evindeki
eşyaları satma pahasına tutkuyla
çektiği, aşkın anatomisi olarak anılan
bir filmdi. Bu topraklara ait modern
bir Leyla ile Mecnun hikayesi anlatan
film, aşkın tarifsiz ruhsal dünyasını
ve bencilliğini sorguluyordu.
Lütfi Akad ile birlikte sinema
tarihimizin temel direği olan Erksan,
Sonbaharın gelmesiyle ülkemizde
tekrar başlayan festival heyecanı, Altın Koza ve Altın Portakal ile giderek
artıyor.Ne var ki ülke sinemasına
yön veren bu iki büyük festival, bu
yıl aralarındaki rekabetle daha sık
gündeme gelmeye başladı.
Altın Koza Film Festivali
İlk olarak 1969 yılında düzenlenen festival; adını, Çukurova’nın
sembolü olan pamuktan almıştır.
Festival, o tarihten bu yana; ekonomik imkânsızlıklar, siyasi baskılar ve
depremler gibi çeşitli sebeplerle bazı
dönemlerde yapılamadığı için bu yıl
henüz 19.su düzenlenebildi. Tarihi de
sık sık değişen festival, ilk yıllarında
Eylül - Ekim döneminde yapılırken,
2004 - 2009 yılları arasında haziran
ayında gerçekleştirildi. Geçtiğimiz
3 yılda ise tekrar eylül ayına alınan
Altın Koza, Altın Portakal’ın tarihine
yaklaştığı için bazı kesimlerin tepkisini çekti. Festival buna rağmen,
yıllardır bozmadığı kaliteli çizgisi
sayesinde sinemaseverler tarafından
oldukça yakından takip ediliyor.
Altın Portakal Film Festivali
Bu yıl 6-12 Ekim tarihleri arasın-
kendi döneminin ve imkânlarının
çok ilerisinde filmlere imza atıyordu.
“Türk sinemasının ilk auteur yönetmeni” olarak adlandırabileceğimiz
Erksan’ın sanatı ve kendine özgü
üslubu, çektiği tüm filmlere âdeta kazınmış durumda. Yönetmen sineması
olarak çevrilebilecek bu sıfat, genelde
filmlerinin senaryosunu kendi yazan
ve filmin tüm aşamalarında özgünlüğünü hissettiren yönetmenler için
kullanılıyor. Bu özelliğiyle Erksan,
günümüz auteur yönetmenleri Zeki
Demirkubuz, Nuri Bilge Ceylan gibi
isimlerin ustası ve ilham kaynağı.
Erksan, yönetmenliği bıraktıktan
sonra hayatını eğitime adamış, birçok
yeni yönetmenin yetişmesini de
sağlamıştı. O, ölümüyle tüm başyapıtlarını sinemamıza ve öğrencilerine
bıraktı. Türkiye sinemasının başı sağ
olsun.
da 49.’su gerçekleştirilen festival,
Türkiye’nin en eski ve en uzun soluklu festivali olma özelliğini taşıyor.
Yeşilçam döneminde çizgisi değişen
Altın Portakal, 90’lı yıllardan itibaren tekrar önem kazanmaya başladı.
Son yıllarda popülist bir çizgiye
kaymakla suçlanan Altın Portakal,
bu yıl ise içeriğinden çok yarattığı
tartışmalarla gündeme geldi.
İlk olarak, Hülya Avşar’ın jüri
başkanı seçilmesi, sinemaseverler tarafından tepkiyle karşılandı.
Ardından festival, Montreal Film
Festivali’nde En İyi Film ve FIPRESCI ödüllerini kazanan İsmail
Güneş’in filmi Ateşin Düştüğü Yer’in
geçtiğimiz yıl ön elemede elenip
yarışma dışı kalmasıyla adından söz
ettirdi.
Ayrıca ulusal film yarışmasında
yarışacak 11 filmin 9’unun yönetmenlerinin ilk filmleri olması, bir
başka tartışma olan film kabul
yönetmeliğini gündeme getirdi.
Altın Portakal, sadece daha önce
hiçbir ulusal festivalde yayınlanmamış filmleri kabul ediyor. Bu yıl Zeki
Demirkubuz ve Reis Çelik filmlerini
İstanbul Film Festivali’nde, Derviş Zaim, Yeşim Ustaoğlu ve İnan
Temelkuran gibi isimler ise Altın
Koza’da yayınladıkları için Altın
Portakal’a katılmadılar.
Belediye başkanlarının açıklamalarıyla daha da kızışan festivaller
arasındaki rekabet, birçok eleştirmen tarafından Türkiye Sineması ve
sektörü için oldukça zararlı bulunuyor. Sinemaseverlerin tek isteği,
festivallerin rekabetle değil sanatla
gündeme gelmesi ve bu süreçten
sinemamızın zararsız çıkması.
Hâlâ
izlemediniz mi
1- Masumiyet - Zeki Demirkubuz
2- Muhsin Bey - Yavuz Turgul
3- Güneşe Yolculuk - Yeşim Ustaoğlu
4- Bizim Büyük Çaresizliğimiz - Seyfi Teoman
5- Tabutta Rovaşata - Derviş Zaim
6- Yazı Tura - Uğur Yücel
7- Güneşin Oğlu - Onur Ünlü
8- Vavien - Taylan Biraderler
9- Yol - Yılmaz Güney, Şerif Gören
10- Her Şey Çok Güzel Olacak - Ömer Vargı
10 kampüsten
İB
şantiyesi
Boğaziçi Üniversitesi İİBF binasında yaz boyunca
devam eden tadilatın okulların açılmasına rağmen
bitmemesi hem öğrencileri hem de öğretmenleri
düşündürüyor.
SERAP ÇELİK
[email protected]
23 Temmuz’da başlayan
tadilatın 24 Eylül’de
bitmesi düşünülürken
hala devam etmesi birçok
sorunu beraberinde getiriyor. Ofisleri tadilatta olan
hocalar MBA binasına taşınmak zorunda kaldılar.
Bu durum, öğrencilerin
öğretim görevlilerine ve
asistanlara ulaşabilmesini
de zorlaştırıyor. Sınıflar
ders işlenebilecek durumda olmasına rağmen inşaat gürültüsü nedeniyle
çoğu zaman hocaların ve
öğrencilerin dikkati dağı-
lıyor, dersler bölünüyor.
Kare Blok’un bir
kısmının ve Mühendislik
Binası’nın da aynı şekilde
tadilatta olması benzer
sorunları beraberinde getiriyor. Yaklaşık 100 yıllık
binaların restorasyonunun
bir çırpıda bitemeyeceği
herkes tarafından kabul
edilirken, bu durumun
göz önünde bulundurulup tedbir alınmaması ve
okulun bazı kısımlarındaki tadilatların da okul
açıldıktan sonra başlaması
organizasyon eksikliği olarak görülebilir. Tadilatın
ne zaman biteceği kesin
olarak bilinmemekle birlikte 20 Ekim’de bitmesi
öngörülüyor.
Tostumu yiyemedim, bekliyorum!
Boğaziçi, kampüsün tüm
olması, belge ücretlerinin
güzelliklerine rağmen bir
kalkması ve kayıt pakonuda öğrencilerin
rasının kalkması gibi
beklentilerine cevap
olumlu değişimler
veremiyor: Kantinyaşandı. Hareket,
ler. Okulumuzun;
asıl amaçlarından
manzarasıyla, çimen azından birine
leriyle Türkiye’nin
de bu yılki yemeken güzel kampüslehane fiyat düşüşüyle
rinden biri olduğu su
ulaşmış oldu. Ana
götürmez bir gerçek.
haber bültenlerinde ve
Fakat tüm bunlar,
gazetelerde kendine yer
kampüsün öğrenci ihbulan karşı işgal, hem
tiyaçlarını karşılaması
“apolitik Boğaziçi’li” alALPER SEZER
için yeterli mi?
gısını kırmasıyla, hem
[email protected]
Kantin problemi
öğrencilerin yönetime
geçtiğimiz yıl yaşanan Starbucks
katılım imkanlarını sorgulatmasıyla,
karşı işgaliyle bir kez daha gündeme
hem de geç de olsa öğrenci lehine
geldi. 80 gün süren işgal sürecinde,
zaten olması gereken birçok kararı
eski rektör Kadri Özçaldıran’la okualdırmasıyla önemli bir gelişmeydi.
lun tüm sorunlarının konuşulduğu
Mevcut durumdaki kantinle5 saatlik demokrasi dersi niteliğinde
re baktığımızda; Teras Kantin ve
bir toplantı da yapılmıştı. Yöntemi
Çarşı’daki Wonderland’de yemek
doğru veya yanlış tartışıladursun,
yemenin bedeli içecekle birlikte 8-10
“temiz, kaliteli ve ucuz yemek” sloTL’yi bulmakta, bu da Türkiye şartganıyla yola çıkan hareketin ilk isteği
larında bir öğrencinin bir öğünlük
yemekhane fiyatlarının düşürülmesi
yemek ihtiyacı için fazlasıyla pahalı.
ve yemekhanede nitelikli yemek çıkaOrta Kantin ise tarzıyla daha çok
rılmasıydı. Geçen yıl bu konuda bir
“yemek sonrası”na hitap etmekte.
sonuç alınamasa da; işgal hareketiyle
Çarşı’ya bu yıl yeni açılan börekçi kısyükselen sesler ve ÖTK’nın girişimmen istenileni karşılasa da yetersiz
leri sayesinde shuttle’ların ücretsiz
kaldığı ortada. Satılan hazır ürünlere
(çikolata vs.) bile normalin iki katı
fiyat biçilen kantinlerimiz; risksiz,
müşterisi hazır yerleriyle, düşük
kiralarıyla (Özçaldıran Starbucks için
yıllık 24 bin TL kira belirlendiğini
açıkladı) anlamsız bir çelişki içindeler. Kısaca “çeşitlilik” adı altında
okuldaki sayılı yemek yeme alanları
okul yönetimi tarafından her kesime
hitap etmeyecek şekilde düzenlenmiş
durumda, işletmeciler de alternatifsiz
olmanın rahatlığıyla fiyat ve ürün
belirliyor. Bir üniversitenin öncelikli
olarak sunması gereken, herkese
hitap edecek öğrenci alanlarıdır, bir
çeşitlilik olacaksa da; ilk koşuldan
sonra sağlanmalıdır. Bu noktada
Starbucks karşı işgali; uygun fiyata
yemek yenme imkanı olmayan ve yer
sıkıntısı yaşanan Güney Kampüs’te,
açılan 4. kahve satan mekana karşı
önemli bir isyandı. Bazı kesimler
tarafından zaten 3 kahvecisi olan
kampüste “kahve içme özgürlüğü de
olmalı” bahanesiyle varlığı savunulsa
da, öğrenciliğin gereği olan “kantine
sahip olma özgürlüğü” hatırlatıldı ve
isyanın sonuçları eleştirenler de dahil
herkes için faydalı oldu.
Kuzey Kampüs’te kantinlerin
durumu nispeten daha iyi olmakla
birlikte, okul genelinde nüfusun fazla
olması sebebiyle ciddi bir yer sorunu
yaşanmakta. Bu durum Güney
Kampüs için de geçerli. İlkbahar ve
yaz döneminde çimler tüm okula
yetiyorken havaların soğuması veya
yağmurların başlamasıyla birlikte
işler değişiyor. Hem Güney’de hem
Kuzey’de öğrenciler için ciddi bir
yer krizi yaşanıyor. Okulda yaklaşık
12.000 kayıtlı öğrenci olmasına rağmen Güney’deki kantinlerin kapalı
yer kapasitesi 150’yi, Kuzey’dekilerin
ise 85’i geçmiyor. Bu da en doğal ihtiyaç olan “kampüste vakit geçirme”yi
fazlasıyla zorlaştırmakta. Kantinde
yer kapmak önce sabır, sonra çetin
bir mücadele gerektiriyor. Kampüs,
sahiplerine: “burada vakit geçirmeyin” diyor vesselam. Öğrencinin kantinde oturması kadar basit ve doğal
bir süreç için dakikalarca beklemek
veya pes etmek, kış aylarında tek
çözüm olarak bizleri bekliyor. Kantin
açılabilecek sayılı yerler berber,
kitapevi ve 4. kahve satıcısına kiralanmışken; ürün fiyatları ve yemek
yenilecek yer konularında yaşanan
kriz, kampüsün nasıl yönetildiği,
öğrencilerin en temel ihtiyaçlarının
ticaret uğruna nasıl yok sayıldığı gibi
konuları tekrar düşünmemize ve sorgulamamıza sebep olur umarım.
kampüsten
11
Kampüste tarım:
Tarla Taban kampüste farklı bir
tüketim ve çevre bilinci oluşturma amacıyla yola çıkan bağımsız bir inisiyatif.
KIVILCIM DEĞİRMENCİOĞLU
DUYGU SÖYLER
Mayıs ayından beri okulumuzda
Tarla Taban isimli bir inisiyatif tarafından geleneksel yöntemlerle tarım
yapılmakta. Geçtiğimiz aylarda da ilk
ürünlerini aldılar. Ekipten isimlerle
sürecin nasıl başladığını, ne zaman
ve ne için bir araya geldiklerini, neler
hedeflediklerini konuştuk.
Çevre Kulübü (BÜÇEK) başkanı
Mustafa Kaba, Tarla Taban üyelerinin fikirlerini dinledikten sonra sürece dahil olduklarını söylüyor. Tarla
olarak kullanılan alanın okuldan
alınması BÜÇEK aracılığıyla sağlanmış. Gerekli izinler alındıktan sonra
okulun Parklar ve Bahçeler Müdürü
Suat Yalçın alanın kullanılabilir hale
gelmesi için yardımcı olmuş. Kaba,
BÜÇEK olarak şu an inisiyatifi desteklediklerini ancak Tarla Taban’ın
bir kulübe bağlı olmadığını belirtiyor.
Tarla Taban inisiyatifi üyelerinden Çağrı Çevrim ise işe çok küçük
bir ekiple başladıklarını, sayılarının
zamanla arttığını söyleyerek başlıyor
sözlerine. Fikir ortaya ilk çıktığında
tarladan ziyade balkonda, teraslarda
tarım yapmayı düşünmüşler, diğer
bir ifadeyle şehir tarımı. Ancak çeşitli
nedenlerle hayata geçirilememiş. Starbucks işgaliyle fikir yeniden dillenince
BÜÇEK’in okuldan bir arazi talebi
olduğunu öğrenmişler. Proje bu noktadan sonra şekillenmeye başlamış.
Çevrim, kendisinin de Bükoop’tan
olduğunu ve inisiyatif içerisinde
birçok Bükooplu bulunduğunu
söylüyor. “Yapılan işler paralel. Amaç
kampüste tarımsal bir tüketim bilinci
oluşturmak, tüketicilerin olayın
üretim sürecine dair de bilgilenmelerini sağlamak” diyerek açıklıyor bu
durumu. Yazın topladıkları domateslerden konserve yapmışlar, şimdi
onların Bükoop’ta satışı gündemde.
Okulda yemekhane dışında ucuz
yemek sağlayan ve öğrencilerin toplanabileceği mekanların yokluğundan onlar da rahatsız. Tarla Taban
olarak buna çözüm olamayacaklarını,
olmak gibi bir hedeflerinin olmadığını söylüyor ancak ekliyor: “Okulda
bu soruna çözüm üretebilecek bir
öğrenci kooperatifi çalışması var. Aslında 3 ayaklı bir proje. Tarla Taban
üretim yapıyor, Bükoop doğrudan
üreticiden alıp satıyor, öğrenci kooperatifi ise öğrencilerin kontrol ettiği,
Tarla taban
ucuz ve kaliteli yemek sağlayabilecek
bir fikir üzerinde çalışıyor. Okulda
kendine yetebilen, sürdürülebilir bir
sistem kurmak diyebiliriz. Tabii küçük adımlarla ilerliyor. Tarla Taban
olarak soruna direkt çözüm olamayız
ancak bu 3 ayaklı projenin bir aracı
olabiliriz. Ürünlerimizin gidebileceği
en iyi yer öğrenciler için ucuz yemek
üreten bir yer olurdu.” Asıl hedefleri
ise ‘bilge köylü tarımı’ denen, geleneksel yöntemlerle kimyasal kullanılmadan yapılan tarımın hala mümkün
olduğunu göstermek, hem de şehrin
ortasında.
Siyaset Bilimi ve Uluslararası
İlişkiler öğretim görevlilerinden Yrd.
Doç.Dr Zeynep Kadirbeyoğlu ise en
başından beri işin içinde, öğrencilerin yanında. Kanada’da bir mutfakta
ve o mutfağın üniversitede organize
ettiği balkon bahçesi projesinde
gönüllü olarak çalışmış. “İlgilenen
arkadaşlarla deneyimlerimi paylaştım, nerede balkon bahçesi yapabili-
riz derken böyle bir alanın olduğunu
duyduk. Burası bağışlanmış bir
alan, sadece öğrenci faaliyetleri için
kullanılması gerekli ve bina inşa
edilmemesi gerek. Bu iş için ideal
fakat o zaman otlarla kaplı ve tarım
yapılması düşünülemeyecek bir
alandı. Bir süre harekete geçemedik.
Geçen Aralık-Ocak ayında harekete
geçip alanın temizliği için okulun
yapı işleriyle görüştük, burası bizim
de üzerinde çalışabileceğimiz bir alan
haline geldi. Ondan sonra ilgilenen
insanlarla Pazar günleri bir araya
gelip toplantılar yaptık. Neler yapabileceğimizi konuştuk. Mayıs ayı gibi
fidelerimizi ektik, yazın ürünleri aldık. Domateslerden konserve yaptık,
bir kısım ürünleri Tarlabaşı’ndaki
Göçmen Dayanışma Ağı’nın mutfağına gönderdik. Şimdi yeni dönem için
hazırlıklara başlıyoruz, kış sebzelerini ekmeye başlayacağız. Alanı
organize etme çalışmaları var. Geçen
yıl yaptığımız gibi yemekhane ve ev-
den getirilen atıklarla kompost gübre
yapacağız.” diyor Kadirbeyoğlu.
Pek çok insanın yaptıkları işten
haberdar olduğunu, kampüste bu
konuda bir farkındalık yarattıklarını
düşünüyorlar. Bugüne kadar hep
olumlu tepkiler almışlar. Yeni rektörümüz Gülay Barbarosoğlu’nun da
olaya sıcak baktığını belirten değerli
hocamız, en kısa zamanda Tarla Taban olarak rektörle görüşeceklerini
ekleyerek sözlerini noktalıyor.
12 etkinlikler
Case Days başlıyor!
Boğaziçi’nde
dans başkadır
Boğaziçi Üniversitesi Dans Kulübü , 26 -28
Ekimde, Bulgaristan Brovets’de! Yunanistan,
Bulgaristan, Sırbistan, Romanya, Kıbrıs ve
Türkiye’den birçok dans okulunun katıldığı
6.Balkan Salsa Kongresi’ne katılan Büdans,
bu yıl da Salsa, Cha cha cha, Bachata, Zumba
gibi dünyanın en popüler dansları öğretmekte
ve öğrencilerin sosyalleşerek eğlenebilecekleri
aktiviteler sunmakta.
Geçtiğimiz yıllarda okulun en kalabalık
aktivitelerinden olan Salsa & Bachata kursları bu
dönem de düzenlenmeye devam edecek. Bunun
dışında salon danslarının öğretildiği Latin Kursları ve Tango ile Milonga’nın öğretildiği Tango
kursları da gerçekleştirilecek.
Dans kurslarının dışında, mezunların sahne
almaya devam etmesi amacıyla Aralık ayında
düzenlenen “Dancers of The Rain” gösterileri ile
izleyicilere unutamayacakları görsel bir şölen sunulup, düzenli olarak yapılan dans geceleriyle de
her seviyeden öğrencinin bu dans keyfine ortak
olmaları sağlanıyor.
Büdans, Türkiye’nin dört bir yanından gelen
dansçıların konuk edildiği, ülkemizin ilk dans
festivali olma özelliğini taşıyan ve bu yıl Mayıs
ayında 14.sü düzenlenecek festival ile sezon
finalini yapıyor.
Bu dönem Salsa1 ve Salsa2 kurslarında 2008
Türkiye Salsa Şampiyonu Hande Hoca perşembe
günleri Büdans ile olacak. 1. ve 2. kursları bitiren
öğrenciler, gösteri gruplarına girip dans festivallerinde gösterileri ile üniversitemizi temsil etme
fırsatını yakalarken, aynı zamanda Büdans’ta
asistanlık ve eğitmenlik yapma imkânı buluyor.
Pazarlamanın
renkli dünyası
Boğaziçi Üniversitesi
İşletme ve Ekonomi
Kulübü tarafından düzenlenen Market Code
Pazarlama ve Satış
Seminerleri’nin 5.si bu
sene 12-16 Kasım tarihleri arasında düzenleniyor
olacak. Bütün üniversite öğrencilerine açık olan
ve yoğun ilgi gören renkli aktivite; çarpıcı konu
başlıkları, başarılı firmaları, deneyimli konuşmacıları ile birlikte bu sene de ‘’Pazarlamanın ve
Satışın Renkli Dünyası’’nı gözler önüne serecek.
Etkinliğe başvurmak için www.buik.boun.edu.tr
sitesini ziyaret edebilirsiniz.
10 yılı aşkın süredir devam eden
CaseDays, Boğaziçi Üniversitesi
öğrencilerinin her yıl ilgiyle takip
ettiği bir aktivitedir. Satış, pazarlama, denetim, danışmanlık,
sigorta gibi birçok alanda ve birçok
firmanın katılımıyla gerçekleştirilen etkinlik bu yıl 31 Ekim tarihi
itibariyle başlayacaktır. 5 Kasım
Anadolu Sigorta, 8 Kasım Unilever,
9 Kasım BAT ve 12 Kasım P&G
case’leri hakkında ayrıntılı bilgi için buik.boun.
edu.tr adresini ziyaret edebilirsiniz.”
COMPEC yeni sezona
Microsof Office
eğitimleriyle başlıyor!
Boğaziçi Üniversitesi Bilişim
Kulübü (COMPEC) her yıl
düzenlediği etkinliklerle
Boğaziçi Üniversitesi’nde
bilişim dünyasının nabzını tutmaya devam ediyor.
Geçtiğimiz seneyi Google, Yandex, Nokia gibi
firmaların temsilcilerinin katıldığı EXIT’12
Bilişim Fuarı ile kapatan COMPEC, Ekim ayında
kulübün gelenekselleşmiş Microsoft Office ve
Photoshop eğitim seminerleriyle geri dönüyor.
Birçoğumuz Microsoft Office’i yeterince
etkin kullandığımızı sanarız ve hatta CV’mizde
bu alana “çok iyi derecede” şıkkını işaretlemekten çekinmeyiz. Fakat her sene alanında
uzman bir bilişim eğitim firmasının verdiği MS
Office eğitimi tamamen profesyonel nitelikte
olup eğitim ve iş hayatınızda bu programı tam
verimlilikle kullanmanızda katkıda bulunacaktır.
Bu sene Başarısoft firmasının vereceği MS Office
Word ve MS Office Excel eğitim seanslarının
ilki Ekim ayının 3. haftası gerçekleşecek. Bunun
yanı sıra önümüzdeki aylarda iş hayatında size
avantaj kazandıracak diğer bir program olan
Photoshop’un temel özelliklerini COMPEC eğitimlerinde öğrenip fotoğraflar üzerinde çalışmalar yapmaya bile başlayabilirsiniz. Geçen sene
yoğun katılımla gerçekleşen Photoshop eğitimi
“özellik-örnek” tarzında ilerleyerek bu kompleks
yapılı programı herkes için anlaşılır ve öğrenmesi zevkli bir hale getirmişti. Hem MS Office eğitimi hem de yine Başarısoft tarafından verilecek 2
günlük Photoshop eğitimi sonrası tüm COMPEC
üyesi katılımcılara sertifika verilecektir.
Eğitimlerin dışında gelenekselleşme yolunda
hızla ilerleyen Bilişen Sohbetler, 8 Ekim tarihinde Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin hayatını
kolaylaştırmaya kaldığı yerden devam edecek.
Bilişen Sohbetler özellikle IT ile ilgilenmeyen
veya bu alanda çok bir bilgiye sahip olmayan
öğrencilere hitap etmesiyle dikkat çekiyor. Bu
etkinlikte yapılan şey ise çok basit: yeni uygulamalar, web siteleri, bilgisayar donanımları,
tarayıcı eklentileri gibi geniş bir konu yelpazesinden her etkinlikte bir veya daha fazla bir konu
seçiliyor ve kullanıcı gözünden artıları eksileri,
kullanım şekli, en uygunu, en hesaplısı tartışılıyor. Her öğrencinin işine yarayabilecek, ona
kolaylık sağlayacak, zaman kazandıracak birçok
şey öğrenebileceği bu etkinliği sakın kaçırmayın.
Cadılar Bayramı
Gerçek Macera Oyunları Kulübü yeni bir maceraya hazırlanıyor! RadyoBoğaziçi ile beraber
organize edilen, 31 Ekim 2012 Çarşamba gecesi,
yani Cadılar Bayram’ında gerçekleşecek olan
parti ile. Balkabakları ve mükemmel bir müzik
eşliğinde onlarca değişik kostüm ve maskeli
insan arasında “Halloween” kutlaması yapmak
isteyen herkesi 31 Ekim gecesi saat 8 sularında
Kırmızı Salon’a bekleriz.
Bunun dışında “Oyun Kulübü”, akla gelen
her türlü kutu, kart ve masaüstü oyunlarının oynandığı, fantastik dünyadan bilgisayar
oyunlarına geniş bir yelpazeye yayılmış oyun
ve anime kültürüyle iç içe bir kulüptür. Go,
shogi ve rol yapma oyunlarıyla ilgili derslerin de
verildiği, oynandığı, ayrıca anime gösterimlerinin yapıldığı kulüp , kulübe adını veren “Real
Adventure Playing” denen kendi yarattığı bir
oyuna sahiptir.
Kulüp neredeyse her zaman açıktır, herkesin
zevkine göre her türlü oyun da bulunur. Çeşitli
oyunlar, aktiviteler, diğer üniversitelerle yapılan
oyun günleri ve LAN partileri için 1. Erkek yurdunda yer alan kulüp odasına uğrayabilirsiniz.
Bu sonbahar spora
doyacaksınız
Düzenlediği spor
etkinlikleri ve
organizasyonlarla Boğaziçi’de
sporu canlı tutan
Spor Kurulu, bu dönem de güzel bir programla
karşımızda. Spor Kurulu, basketbol, voleybol,
tenis ve masa tenisi sporlarında rekabet etmek
isteyenleri kasım ayında sonbahar döneminin ilk
spor organizasyonu Fall Games’e davet ediyor.
Turnuvalar için kayıtlar Kuzey Kantin’in önünde
açılacak masada alınacak. Sen de geç kalmadan
takımını kur ve turnuvadaki yerini al!
Spor Kurulu ayrıca kasım ayı sonunda tüm
spor takımlarını bir araya getirmek ve sporcu
kardeşliğini tüm Boğaziçili sporculara yaşatmak
amacıyla Takım Takılmacaları’nı ve ardından tüm spor takımlarının tanıtıldığı Sporcu
Kokteyli’ni düzenleyecek. Sen de bir spor takımında yer alıyorsan, diğer sporcularla tanışmak
ve hep birlikte eğlenmek için bu fırsatı kaçırma!
mekan
13
MEKAN
CENNETİ
CEMRE AKDEMİR
[email protected]
Günün 24 saati canlı olan bir yer Taksim. Meydanıyla, İstiklal Caddesi’yle,
ara sokaklarıyla günde 2 milyon kişiye
ev sahipliği yapıyor. Farklı konseptlere
sahip çok sayıda bar, kafe ve restoranı
da içinde barındırıyor aynı zamanda.
Herkesin kendine uygun bir mekan bulabileceği bu çok seçenekli alanda yeni
yerler keşfetmek de ayrı bir zevk tabii.
Bu sayıda güzel vakit geçirebileceğinizi
düşündüğümüz birkaç mekanı sizin
için ele aldık.
LİMONLU BAHÇE: Galatasaray
Lisesi’nin sağından aşağı doğru inen
uzun yokuşu takip ederken etrafınıza
bakınsanız da kolayca göremeyeceğiniz
bir mekan var: Limonlu Bahçe. Yaz kış
vakit geçirmekten keyif alacağınız bir
mekan burası. Taksim’in eski binaları
arasında farklı atmosferiyle var olan
Limonlu Bahçe, fiyatlarıyla öğrenci
bütçesini birazcık zorlayacak olsa da
arkadaş toplantıları, doğum günü
kutlamaları veya bir akşamüstü kahvesi
için çokça tercih ediliyor.
TAKSİM BAHÇE CAFE: Güne
güzel bir kahvaltıyla ve boğaz manzarasıyla başlamak için Taksim Bahçe Cafe
biçilmiş kaftan. İstiklal Caddesi’nin
kalabalığı ve gürültüsünden uzak bu
kafe Sıraselviler Caddesi’nin başlarında, hemen sağda. Geniş bir mutfağa
sahip olan Taksim Bahçe Cafe manzaraya karşı keyifle nargile içebileceğiniz
bir yer aynı zamanda. Not: Şimdilerde
kapalı gibi görünse de sadece resepsiyon kısmı tadilatta. Boğaz manzaralı
üst katlarından hala faydalanabilirsiniz.
J’ADORE CHOCOLATİER
&CAFE: Her zaman gittiğiniz kafelerden sıkıldıysanız yeni yerler denemeye
J’adore’dan başlayabilirsiniz. Küçük
tahta masaları, güleryüzlü çalışanlarıyla
adeta Fransız filmlerinden fırlamış bir
kafe burası. Aslında ‘çikolatacı’ olarak
tanımlayabileceğimiz bu mekan, çay,
kahve ve hatta sıcak şarap servisiyle
sıradan bir kafe veya çikolata dükkanı
olmaktan çıkıyor. Koska Helvacısının
yanındaki sokaktan girdiğinizde karşınıza çıkacak olan J’adore’a giderseniz
Oh la la Beatrice isimli meşhur tatlısını
mutlaka denemelisiniz.
LİMONLU
BAHÇE
La FONTANA PİZZA: Hemen
J’adore’un yanında sunduğu hizmet ve
mutfağıyla sizi mest edecek bir mekan
daha var: La Fontana Pizza. Uygun
fiyata İtalyan yemekleri ve İtalyan
şarabının tadına bakabilirsiniz bu restoranda. Özellikle risotto ve pizzalarıyla
adından söz ettiren mekanda dünya
mutfağından farklı yemekler yeme imkanınız da var. Yemekten sonra tatlıları
da Jadore’dan geliyor La Fontana’ya.
Bu yüzden bu iki küçük, sevimli mekan
birlikte anılıyor artık.
PENDOR CORNER: Küçük
Beyoğlu’nun en sonunda, köşeye
kurulmuş olan bar, sokağın geri
kalanındaki mekanlardan biraz daha
farklı. Pendor Corner hem arkadaşlarıyla sohbet etmek isteyenlerin hem de
sokaktan geçerken shot atmak isteyenlerin uğrak mekanı. Shot barlara göre
1-2 TL daha pahalı olsa da içkilerin kalitesi su götürmez bir gerçek. Özellikle
haftasonları sokağa taşan eğlenceli
ortamı ve dilden dile dolaşan içkisi
“Hönönö” ile Pendor Taksim’de gece
gitmeyi tercih edebileceğiniz mekanlarda biri.
J’ADORE
TAKSİM
BAHÇE
CAFE
La FONT
ANA
14 gurbet*
*
ENNO MAESSEN
[email protected]
Boğaziçi Üniversitesi’ne, 2011
yılında, Tarih Bölümü yüksek lisans
öğrencisi olarak geldim. Peki, İstanbul ve Boğaziçi’ndeki günlerimi
nasıl tanımlayabilirim? Hareketli
ve mükemmel! Muhtemelen bu iki
kelime, tarih boyunca İstanbul’a yolu
düşen çoğu insan tarafından sıklıkla
sarf edilmiştir. Bu yüzden anlatacaklarım biraz klişe olabilir; fakat klişe
olmasının bir sebebi var.
İlk zamanlarda pek çok Erasmus
öğrencisi gibi, ben de eve yerleşme
ve üniversite bürokrasisi gibi birkaç
sorunla karşılaştım. Başta üstesinden
gelemeyeceğimi düşünsem de, bu
sorunlar, zamanla edindiğim arkadaşlıkların ve biriktirdiğim anıların
gölgesinde kaldı diyebilirim. Şimdi
bu anılardan birkaçını sizinle paylaşmak istiyorum.
Ben Hollanda’da yaşıyorum.
Hollanda’daki ortam, Türkiye ve
İstanbul ile kıyaslandığında oldukça
farklı. İstanbul’da birkaç kez “İstanbul: Bazıları karmaşa diyor, biz ev
diyoruz.” konseptli posterler görmüştüm. Düzen konusunda, her ne
kadar Almanlar kadar katı olmasak
da, biz Hollandalılar, işleri kontrol
altında tutmayı severiz. Türkiye’de
(ya da ana referans noktam olduğu
için İstanbul’da demeliyim) görünürde aynı düzen var; fakat bu düzen
pratikte biraz farklı işliyor. Ve trafiği
saymazsak, bu düzen hoşuma gidiyor. Hem de çok. Örnek vermek gerekirse: İstanbul’da 22.00’dan sonra
yemeğe çıkmak oldukça normal bir
şey. Sizin için normal. Hollanda’da
21.00’dan sonra herhangi bir restorana girmeyi denerseniz “mutfak
saatler önce kapandı” cevabıyla karşılaşırsınız, çoğu zaman 21.05’te ya
da 23.00’da gitmeniz hiç fark etmez.
Yine (her Erasmus öğrencisi gittiği
ülke hakkında bu yorumda bulunduğu için) size klişe gelecek ama nasıl
eğlenilmesi gerektiğini biliyorsunuz.
Beni en çok şaşırtan şeylerden biri,
her partide (sesiniz güzel olsun ya
da olmasın) karma dans hareketleriyle olabildiğince yüksek sesle
şarkı söylemeyi bu kadar sevmeniz.
Boğaziçi’nde
okuduğunuz için
ne kadar şanslı
olduğunuzu
söylemiş miydim?
Exchange yazı dizisi
Ne zaman dışarı çıkılsa, insanlar
Duman’ın Bu Akşam’ı gibi şarkıları
duyduklarında, anında şarkı söylemeye ve bağırmaya(?) başlıyorlar. En
eğlenceli anlar da genellikle Boğaz
manzarasında rakı, balık ve mezeyle
yaşanıyor. İşte o zaman, siz Türkler,
daha duygusal ve arabesk yönünüzü
gösteriyorsunuz. 60 ve 70’lerin Türk
film müzikleri dışında klasik Türk
müzikleri de Boğaz’da yankılanıyor.
Kabul ediyorum, romantik bir fantezi
tasvir ediyormuş gibi oldum; ama siz
de biliyorsunuz ki, bu sıklıkla karşılaşılan bir durum.
Türkiye’de, İstanbul’da ve kesinlikle Boğaziçi’nde bulunmaktan
büyük keyif aldım. Size bu okulda
okuduğunuz için ne kadar şanslı olduğunuzu daha önce söyleyen olmuş
muydu? Muhtemelen, iyi niyetle
söylenmiş de olsa, bu sözlerden sıkıldınız; ama gerçekten çok şanslısınız!
Güney Kampüs’e ilk kez inerken,
yurt dışında olduğum gerçeğine
henüz alışamamıştım ve aklım hala
ülkemdeydi. Fakat peteklerde durup
o manzaraya bakmak, şüphesiz ki,
İstanbul’un kalbimde yer etmesinde
oldukça etkili oldu. Derslerden çok keyif aldım, tüm
hocalar anlayışlı ve iyi niyetliydi. Çoğunuzun da katılacağı gibi okuldaki
bürokrasiden nefret ettim. Fakat bu
neredeyse dünyadaki her üniversitede karşılaşılan bir durum. Neyse ki,
hocalarım, danışmanım ve arkadaşlarım sayesinde sonunda her şey
yoluna girdi. Bu arada, Boğaziçi’nde
okuduğunuz için ne kadar şanslı
olduğunuzu söylemiş miydim?
İstanbul’da edindiğim arkadaşlarım, izlenimlerimi paylaştığım bu
yazıda özel bir yeri hak ediyorlar.
Bana aklınıza gelebilecek her konuda
yardımcı oldular ve Erasmus deneyimimi gerçekten paha biçilemez kıldılar. İstanbul’da geçirdiğim en güzel
anları onlara borçluyum. Erasmus
sayesinde, nereye giderseniz gidin,
hayatınız boyunca sürecek dostluklar
kazanıyorsunuz. Türk arkadaşlarımla
tanıştığım için çok şanslıyım. İnanıyorum ki, Erasmus sizin de hayatınızı
olumlu yönde değiştirecektir. Bu yüzden, son olarak, yurt dışına çıkarak,
Boğaziçili olmanın tadını daha fazla
çıkarın.
**İngilizce’den çevrilmiştir.
sosyal
Güney Meydan’da
Boğaziçi
Tweet
düğün var!
Her pozu klişeleşmiş stüdyo
çekimi düğün fotoğraflarının
yerini şimdilerde oldukça
popüler olan an fotoğrafçılığı
aldı. Boğaziçi Üniversitesi
ise manzarası ve binalarının
güzelliğiyle gelin, damat ve
fotoğrafçıların uğrak yeri.
SERAP ÇELİK
[email protected]
Düğün günleri, çoğu insanın
hayatındaki en önemli ve mutlu
günlerinden biridir. Böyle bir gün
yeniden yaşanmaz ama herkes
bu günü tekrar tekrar hatırlamak
ister. Tabii evlendiği için pişman
olanları, o günü yas günü ilan
edenleri saymıyorum.
Düğün öncesi bir sürü hazırlık
yapılır ama düğün gecesinden
sonra geriye sadece fotoğraflar
kalır. Eskiden nasılmış peki bu
fotoğraf işleri? Bir stüdyoya girilir, zaten düğünün stresiyle gergin olan gelin ve damada “damat
sen gözünü ufka dik, gelin sen de
damada melül melül bak”, “oraya
bakma, buraya bak” gibisinden
iyice geren komutlar verilir, klişenin dibine vurmuş fotoğraflarla
dolu bir albüm oluşturulurmuş.
Şimdilerde ise düğün fotoğrafı
denince akla belgesel havasında
bir albüm geliyor. Düğün günü,
gelinin saçının yapımından
akşam pasta kesilene kadar -takı
merasimini unutmamak gerek
tabii, “o bana ne takmış, ben
de ona onu takayım”cılar için
özellikle şart- fotoğrafçı, gelin ve
damadın yanından ayrılmayıp
doğal anlarını bir fotoromancı
edasıyla yakalıyor.
Boğaziçi Üniversitesi ise
işin dış mekan kısmında değer
kazanıyor. “Hiçbir şey yapamazsam düğün fotoğrafçısı olurum”
mantığındaki fotoğrafçılar ya da
bu işe gerçekten gönül verenler…
Hiç fark etmez, hepsinin ortak
yanı gelin veya damat Boğaziçi
Üniversitesi’nden mezun olsun
olmasın onları okulumuza yönlendirmesi. Havaların ısınmasıyla Güney Meydan’da katlanarak
artan gelin-damat sayısını ancak
böyle açıklayabiliriz çünkü. Bu
sene görmediyseniz, gelecek ilkbahar Güney Meydan’da beyazlar
içinde bir gelin belki aynı anda
on bir gelin görebilirsiniz. Bu
arada Boğaziçi Üniversitesi’nde
gözlemlediğim kadarıyla “gelinliğimin altına kırmızı converse
giycem ben” kızları hala bitmemiş :)
Ta’zîm-i Maşruk ve Teftît-i Mağrib
(Exaltation of Eastern and Condemnation of Western)
SAFA AHMET GÜRBÜZ
[email protected]
Şarklılar aşkın en sisli
sokaklarında volta atmayı bilenlerdir. şarklılar
garbın en yabanî hayvanlarıyla türkü söyleyerek
savaşırlar çünkü. çünkü
şarklılar en duru hâlini
yaşarlar insanlığın. ve
tüm kâinata inat bir serzenişle ölümü koklarlar
kınalı burunlarından içeri.
Bir ölüm tınısı çalar hep boş kalan odalarında.
kimse bilmezken mevtin ıssız ve sitemkâr hâlini,
onlar umarsızca yaşarlar pervasız gecenin aydınlanmayan, aydınlanamayan fecrinde ölümün çaresizliğini. “ölüm kurtuluştur” diyip duran mağribe bir
başkaldırıymışçasına gülümserler ölümün azılı azı
dişlerinden dökülen salyalarına.
Havfen yaşamazlar asla ama badbahtâne gü-
15
lümserler kaderlerine. hiç ummadıkları bir anda
başlarına bombalar yağsa bile tek yapacakları şey
kalanlarından ardından bir zılgıt çığırmaktır. kalanlar ise –sözde- kurtulmuşların ardından garplıların
en nefret ettiği monotonluktaki tonajlarda ağıtlarını
haykırırlar. bir rüya için terennüme gelen ağıtlar
gibi soğuk ve puslu değildir onlarınki. onlar içten bir
kabalıkla bağırırlar garbın suratına “ne öldük, ne de
kurtulduk” diye diye ağıtlarını.
Çünkü onlar bilirler ölümün her nefsin tadacağı,
büryan kebabı acılığında bir illet olduğunu. ve onlar
bilirler ki Rableri asla yalnız bırakmayacaktır onları,
onlar sessiz ve sedasız bir makam tutturmuşken
sevdiklerinin ardından. sevdiklerine söyleyemediklerini Rablerinin tamamlayacağını bilerek huzur içinde
tadarlar o esrar-ı mağduriyetteki buhranı. ve bilirler
ki ölüm asla son değil ancak bir kurbiyettir kesbedilen Allah’a.
Selâmetle
@tolgacanceylan
Apple iphone 3GS’yi lansmanda
hiç göstermemiş bile.. Ben daha
taksitlerini bitirmemiştim. Hızlı
gelişen teknoloji beni de vurdu.
@luzumsuzmadam
Anneme ne yemek var diyorum
-abine köfte babana balık yapıcam
(ikisinin de sevdiği yemek) sana da
barbunya yaptım (hayatımda hiç
yemedim)
@buraakkll
SİS ATMA CONSENT AT HOCAAA !
@anailbak
İskoçya’da kızlar erkeklerin etek
boyuna karışıyo mudur acaba?
@memetcn
Derste önümde oturan çocuk play
store’dan risale-i nur indirdi ben
temple run upgrade’i. Sırattan
invisibility ile geçecek ben ağaca
çarpcam
@mrvbysll
Ponponlu ev terliği almaya gittim
adam “Abla bunlar Gezer’in son
kreasyonu” diyor. Sanki bana
Christian Louboutin sanki bana
Birkenstock.
@FKorhanD
registrationa pasaport fotoğrafımı
upload ettim. Hesap makinesiyle
çekilmiş önceki fotoğrafı
kaldırtmanın haklı gururunu
yaşıyorum.
@onurhunce
Boğaziçi kedileri kaçınılmazsa zevk
almaya bakmak lazım.
@BurcuuAladag #bogazicinebirdahagirsem Her yılı
en az 2 kere okurdum. Mezun olmak
istemiyorum!
@sedayurtan
#bogazicinebirdahagirsem hatta
#bogazicinebirdahagirsem o da
yetmese #bogazicinebirdahagirsem
oyle doyamiyorum
@yldrmalcn
#bogazicinebirdahagirsem güney
meydana seyyar mangal koyup
kokorec satardım
Bizi takip edin: @DinamikGazete
Foursquare
Mayor’lar
Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüsü - Uğur D.
Güney Çimler - Uğur D.
Manzara - Uğur D.
Boğaziçi Üniversitesi Kuzey Kampüsü - Aysem P.
Boğaziçi Üniversitesi Hisar Kampüsü - Çağrı A.
Yadyok - Uğur D.
Boğaziçi Üniversitesi Steps - Kerem S.
Boğaziçi Üniversitesi Kütüphanesi - Seray
Orta Kantin - Zeynep K.
1.Erkek Sesli Study - Servet U.
Boğaziçi Üniversitesi Kuzey Yemekhane - İlkay E.
Boğaziçi Üniversitesi Güney Yemekhane - Onur Ö.
Garanti Kültür Merkezi - Mustafa Sezer S.
bright future
opportunities in
!
Learn
C
M
Y
CM
MY
Act
CY
CMY
K
Experience
Explore the new
l curriculum.
Business Schoo
m
o
c
l.
o
o
h
c
s
s
s
e
in
s
www.pgbu
Follow us on

Benzer belgeler

Dinamik gazete 74. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız.

Dinamik gazete 74. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız. yer aldığımız düşünüldüğünde, harç gelirlerinin doğrudan devlet bütçesinden üniversitelere [email protected] aktarılması oldukça zor görünüyor. Bu durumda üniversiteleri bekleyen ne ...

Detaylı

Dinamik gazete 71. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız.

Dinamik gazete 71. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız. Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Tolgacan Ceylan Genel Yayın Yönetmeni Akın Toksan Editör Cemre Akdemir Yazı ve Reklam İşleri Sorumluları Alper Sezer, Duygu Söyler, Kıvılcım Değirmencioğlu, Serap Çelik Y...

Detaylı

Dinamik gazete 63. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız.

Dinamik gazete 63. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız. daha fazla konuda bilgilenDuygu Söyler, Kıvılcım Değirmencioğlu, Serap Çelik direbilmek için aldığımız Görsel Danışman bu kararın sonucunda 24 Sertaç Bala sayfanın, aylık olarak çıkan Matbaa bir ga...

Detaylı

Dinamik gazete 65. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız.

Dinamik gazete 65. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız. bu konudaki çabalarımız da sürecek. Geçtiğimiz yazın başından beri süren gazete çalışmalarımız bu sıralar gazeteyi online ortama dökmek konusunda yoğunlaşmış durumda. İki ayda bir çıkmanın yaşattığ...

Detaylı

Dinamik gazete 64. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız.

Dinamik gazete 64. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız. yor. Haberleri daha güncel Yazı Kurulu tutabilmek ve öğrencileri Akın Toksan, Cemre Akdemir, Alper Sezer, daha fazla konuda bilgilenDuygu Söyler, Kıvılcım Değirmencioğlu, Serap Çelik direbilmek i...

Detaylı