Bay X aileniz hangi sınıfa mensup

Transkript

Bay X aileniz hangi sınıfa mensup
Türk Ordusu'nda görev yapmış olan bir pilotun anlatımları
Sevê Evîn Çîçek
«Komutanım çatışmalar dışında 54 kelle aldım »
O, bir ordu mensubuydu. Kürdistan’daki savaşta kendisine verilen görev
insanlığa karşık suç işlemekti. O, şimdi Avrupa’da savaş magduru rolünde. Savaş
suçlusuyken, bundan dolayı yarğılanması gerekirken sevgi, dayanışma, yardım
dilencisi konumunda. Kendisine sevgi ve saygıyla bakacak gözler arıyor. Bulması
mümkün değil. Görüntüsü ürperti yaratıyor. Titreyen ellerine doğru uzanacak
sıcak avuçlar bekliyor. Bulamıyor. Parmaklar itici. Ölüm soğukluğu fışkırıyor.
İnsanlar soru işaretleriyle kendisine bakıyorlar ve güvenmiyorlar.
yalancı. Vermesini bilmeyen, hep yararlanmaya, almaya çalışan
Sürekli yalan konuşan, bir söylediği bir diğerini tutmayan, ne
olmayan, yagcı, işini başkalarına yaptırmaya çalışan alkol tutsağı. »
« Çift kişilikli
tuhaf yüzlü.
olduğu belli
diyorlar.
O, her anı suçluluk duygusu içinde yaşayan bir insan. Suçlarını kendisi ve
kendisini yönetenler, kendisine emir verenler biliyorlar. Kendisi Kürdistan’da suç
işlemiş bir subay olarak, deşifre olmuş bir insan olarak Türkiye de yaşayamazdı.
Türkiye Cumhuriyeti binlerce köy ve mezrayı havadan bombalama suretiyle,
yerden de top atışları ve bizzat tutuşturarak yaktı. Kürdistanı insansızlaştırma,
göçertme, sürme projesi oluşturulmuştu. Oluşturulan, görevlendirilen ekipler
kürd işbirlikçilerde bulmuşlardı. İnsanlarımızın milyonlarca dolarını alıp, onları
mal gibi gemilere istifleyip, deniz yolculuklarına sürüklediler, sürdüler. Subayastsubaylardan oluşan insan ticareti ekibleri derin devlete sermaye
oluşturuyorlardı. Bu paralar savaşta kürtlere karşı kullanılıyorlardı. Bu subay da
bir geminin kaptanlığını yapmıştı. Deniz sularına girdiği bir avrupa ülkesinde
yakalanıp, hapse atılmıştı.
O, sonunun Hayati Bilgin gibi olma korkusunu her an yaşayan korku dolu bir
pilot olmasına rağmen Kürdistan’daki duruşu, görüntüsü ve avrupa
sokaklarındaki görüntüsü çok farklıydı. Orada kahraman bir subayken, avrupa
da insanlar tarafından dışlanmanın, kabul görmemenin acısını yaşıyordu. Yer,
insanlar çok farklıydılar. Siyasal, sosyal, ekonomik kültüre göre bir ülke de
kahraman olan, bir diğerinde « Sen, hey suçlu ayağa kalk. » muamelesi
görebiliyor, görüyor. Kahraman ünvanlı işkenceciler, ölüm tarlalarının pilotları,
ülke değiştirmek zorunda kaldıklarında kendilerini mağdur olarak sunmaya
çalışıyorlar.
O, çok karmaşık bir kişilik. Maşa haline getirilip kullanılan biri. Konuşurken hep
bir şahit görüntüsü oluşturdu. Yani kendisi yıkım, yok etme, kaybetme ekibine
dahil değilmiş imajı, hissi yaratma çabası gösterdi. Eylemde ve duyguda şahitti !
Son derece uyanık bir ordu mensubu, pilottu. Kürdistan adlı sahnede oyuncu
değilde, seyirciymiş rolünü oynadı. Yemek yerken bir an da boş bulunarak
« Benim yaptığım görevi kardeşlerim dahi bilmiyorlardı. » dedi.
Konuşmak istemediğinde konuyu değiştirmek için sözü hemen kadınlara
getiriyordu. Beraber olduğunu belirttiği ( !) kadınlardan bahsederdi. Türkiye’de
şekillenen, ordu da eğitilen, görev yapan biri için kadın bir objedir, maldır.
Sexüel araçtır. Değeri yoktur.
Helikopter pilotunun kendi hislerine göre de kendisi erkek değildi. Ordu
tarafından kadınlaştırılmıştı. Psikolojik olarak alttaydı. Üste çıkması, aradığı yere
ulaşabilmesi için de hep karşı cinsten, kadından bahsetti. Kadına, kadın cinsine
basıp yeniden erkekleşmek, erkek olarak olması gereken yere ulaşmak istiyordu.
Sürekli kadından bahsetmesi, bir erkek olarakta iktidarsız olduğunun da
göstergesi değil miydi ? Hislerini, sorununu bilmeden dışa vurmuyor muydu ?
Kadınlar tarafından ilgi çeken, aranılan bir erkek olduğu izlenimi oluşturmaya
çalışırken, savaş alanında ordu mensubu olmasından dolayı sahip olduğu sorunu
da bilinçsizce dışa vuruyordu.
Bir ara büyük bir şehirde jigololuk yaptığını söylediğinde şaşırdım. Nedenlerini
sordum. Kendisine göre sıraladı. İnanmadım. Karşımda oturan suçlu şizofreniye
doğrumu gidiyor. Cinsellik saplantısı sinyalimi ? Düşüncesine daldım. O, çirkef
şeyleri, kötü geçmişi hatırlamamak, bahsetmemek için sözü kadınlara doğru
yönlendiriyordu.
Ağlamak ! Onda bir alet. Aynen kadın gibi. İçki, kadın, eşya kırma, saldırganlık,
küfürlü konuşma, sofrasına oturduğu yemeğini yediği insanların arkasında
aşağılayıcı cümlelerle değerlendirmeler yapma, kendisindeki ahlaki çöküntünün
sinyalleriydiler. Yalnız kalamıyordu. Ama arkalarından konuştuğu, hakaret ettiği
insanlarla da görüşmeye devam ediyordu.
Kendisini içinde bulunduğu azap çemberinden kurtarmanın tek yolu ise Lahey
Adalet divanına başvurup kendisini savaş suçlusu olarak ilan etmesidir. Bütün
suçlarını, birlikte görev yaptığı kişilerin kimliklerini, suçlarını açıklamasıdır. Ancak
bu gelişme kendisine yardım edebilir.
Konuştukça rahatlayacak, korkularından kurtulacak. Suçluluk yükünü çekemez
duruma gelen bedeni yükten kurtulacak, kendisine eziyet etmeye son verecek.
O. bir kez yargılanır, cezalandırılır. Yaşam boyunca, ceza çekmeye mahküm
olmaktan kurtulur. Kendisine psikolojik destek verilir, tedavi edilir. İntihar
girişimleri son bulur. Geceleri çığlıklarla uyanmaz. Kendisini insanlara kabul
ettirme, güven sağlama çabaları son bulur.
Şimdi korkuları vucudunu sarmalamış ve aynen ekşiyen, şişen, kokan bir
yemek gibi midesini, bağırsaklarını şişirip rahatsızlığının oranını yükseltiyorlar.
Sustukça şişiyor. Kıvranıp duruyor. Patlaması, sadece kendi bedenine zarar
verir.
Şurası bir gerçek ; Kürtlere acı çektirenler mutlu olamıyorlar. Çektirdikleri
acıların oluşturdukları korku yağmurları altında ıslanıyor, psikolojik sorunlarla
kayalıklara doğru yuvarlanmaya devam ediyorlar. Uçurumların kenarlarında
kendilerini bulan biz işkence kurbanlarından, sürgüne mahkum edilenlerden,
vatan hasretini rüyalarıyla giderenlerden, yetim çocuklarını savaşın, göçmenliğin
darbelerinden kurtarmaya çalışan annelerden de yardım dileniyorlar. Hangi
koşullarda, hangi şartlarla, nasıl yardım edebiliriz ?
Pilot subay ; sığınma başvurusunda bulunduğu ülkenin sokaklarında aç günler
geçiriyordu. Kaçak olarak trenlere biniyordu. Biraz içilmiş ve atılmış sıgara
izmaritlerini yerlerden toplayarak içiyordu. Paris sokaklarında « clauchare » ları
(evsiz barksız, alkol tutkunu, kir içindeki erkekler ) gördükçe kendisini
hatırlıyordum.
Ben bu savaş suçlusuna söz verdiğim gibi davrandım ve kimlik bilgilerini
açıklamıyorum.
Bay X aileniz hangi sınıfa mensup?
X- Babam ilkokul mezunudur ve işçidir. Kürt ve Çerkez melezidir. Annem ise
Laz dır. Çok yoksul bir aileden geliyor. Geçimini trenlerden düşen kömürleri
toplayarak satan, bununla ekmek parası kazanan bir ailenin ferdi. Aile yoksulluk
sınırlarının altında kalan bir bütçeye sahip. Annem, yoksulluktan dolayı
okuyamıyor. 14 yaşın da ise babamla evlendiriliyor. Ben gecekondu da
büyüdüm.
Harb okullarında ki askeri eğitimden bahseder misiniz? Halklara bakış !
X- Programa Kara Harb Okulu bölümlerine göre yer vermek, ayırmak gerekir.
Orduda uzmanllaşma ve askeri işbölümü esası mevcuttur. Askerin ideolojik
eğitimi; Atatürkçülük ilkelerini temel alan, ırk, ordu üstünlüğünü, yenilmezliğini
bayraklaştıran bir anlayıştır. Örmegin her sınıfta öğrencilere; taktik istihbarat
elektronik derslerinin yanısıra liderlik dersleri de verilir.
Çok üst düzey de Kara Harb Okulu yöneticilerinin katıldıkları haftalık
toplantılarda yapılan üstünlük propagandası
aslında
psikolojik
savaşa
harzırlama amaçlıdır. Kara Harb Okulu öğrencileri sadece yönetim tarafından izin
verilen pastane ve kahvelerde outurabilirler. Bazı subaylar öğrencileri takib
ederler. Yani okul dışında da öğrenci gözetim altındadır. Bu izlenme,
oturulabilinecek yerlere oturabilme de, eğitimin bir
parçasıdır. Öğrencisin
bireysel iradesi tümüyle okul yönetimine teslim ediliyor. Edilmek zorunda.
Öğrenci olarak çizilen çerçevenin içinde yaşamak zorundasınız.
Örneğin Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde okuyan ögrenciler solcudurlar. Bu
üniversite de okuyan bayanlarla arkadaşlık yapamayız. Her öğrenci
gözlemleniyor, izleniyor ve toplanılan bilgiler bir dosya da biriktiriliyor.
Hazırlanan dosya 7 bölümden oluşmakta. Askeri okul; beyin yıkama yeridir,
makinasıdır.
Halklara bakışa gelirsek; Birinci sınıfta düşman kuvvetine örnek olarak Rus
Ordusu veriliyor. ABD, Rusya’ya düşmandır. T.C. ise NATO üyesidir ve ABD’nin
müttefikidir. O halde ordumuz da Rusya ya karşı düşman politikasi güdecektir.
Öyle bir Rus düşmanlıgı yapılıyorki, öğrenciler öyle bir manipüle ediliyorlarki, biri
sokakta “Ben Rus’um” dese, hiç düşünmeden, çekinmeden o kişiye
saldırabilirsiniz.
Piyadeler ; İstanbul, Tuzla
Topcular ; Ankara, Polatlı topçu okuluna
Tankcılar ; Etimesgut
Muhabereler ; Ankara, Mamak
Jandarmalar ; Ankara, Güvercinlik
Personneller ; Konya
Levazım ve malıye; İstanbul da, eğitilirler.
Havacılık Okulunda esas olarak iki tip pilotluk var. Biri T37 T41 Dorner
Cesna Antonov gibi uçak pilotlarını yetiştirir, diğeri helikopterler H.1 33. Sadece
uçuş mantığını ögretir. Teknik bilgileri kısmen verirler. Teknisyenle birlikte
uçulur. Teknik sorun olduğunda, teknik personnel müdahale eder. Öğrencinin
toptan 101 saat uçuş yapması ve başarması gerekir.
Skorsky eğitimini 45 günlük süre için de aldım. Skorskiye termal kamera veya
diğer parçalar takılıyor, monte ediliyor. Örneğin infraruj bir gözlüktür. Isı
sistemine göre çalışır. Her skorsky de makineli tüfek var. Şeridin uzunluğuna
bağlı olarak kurşun takılır. Mitralyözü kullanma askeri teknisyenin görevidir.
1990 larda helikopterin uçuş saati 7.000- 8.000 euro tutardı.
Kürdistan’da görevlendirilmeniz?
X- Jandarma
Genel Komutanlığı, beni, Olağanüstü Hal Bölge Valiliği
Komutanlığı emrinde olmak üzere
Şırnak 23.ncü Jandarma Sınır Tugay
Komutanlığına tayin etti. Görevli olarak verildiğim yere gittim. Eşim ise benimle
gelemedi. Çocuklarımla birlikte ailesinin yanına gitti. Çünkü görevli olarak
verildiğim bölge de savaş vardı.
Şırnak’a gitmeden önce uçakla Diyarbakır Asayiş Bölge Komutanlığı’na gittim.
7 kolordu Jandarma Hava Gurup Komutanlığında 30 yakın pilot vardı. Bunlar
değişik birliklere hizmet eden pilotlardı. Diyarbakır’da yatacak yer bile
bulamadım. Tayin dönemiydi. Çok sayı da kişi gelip, gidiyorlardı. Çok yoğun bir
personel trafiği vardı. Kimileri uçak, kimileri helikopter bekliyorlardı. Şırnak’a
gitmek için helikopter bekledim. Helikopterle, Şırnak’a, tugaya götürüldüm.
Benden önce görev yapan subay ilkin bölgeyi, sonra da depoları, santrallerı,
çevreyi
ve askeri yerleşim yerlerini bana tanıttı. Malzemeleri; muhabere
telsizlerini, santralleri, TV ve bütün elektronik cihazları, radyoları teslim etti.
Görevi bana teslim ederken de bazı nasihatlerde bulundu ;
“Tugay Komutanı Tuğgeneral Erdal Sipahi’ye dikkat et. Kendini koru. Laf yeme,
ceza alma. Ortalıkta fazla görünme.”
Benim, Tuggeneral Erdal Sipahi ile tanışmam çok uyumsuz koşullarda oldu.
Bir subay beni kendisiyle tanıştırdı. O, sadece uzaktan el sallayarak “ Hoşgeldin”
demekle yetindi. Erdal Sipahi Uşak’lıydı. O, Tuğgeneral rütbesine sahipti. 1995
Ağustos’un da Şırnak’dan gitti. Benden önce de, benim dönemimde de
operasyonları yönlendiriyordu. Her gün operasyon yapıyordu. Gidiliyordu,
geliniyordu. O, subayları da hapse atardı. Diyelim yemekten geliyorsunuz,
odanıza geçeceksiniz. Onunla karşılaştınız. Muhakkak bir şey söyler. Sinirleri
bozulmuş, tikleri olan, sürekli vucuduyla uğraşan bir tipti.
Bir tugay da
20.000 den fazla asker vardı. Muhabere planı, birliklerin
görüşmesini içerir. Tugay dan bölüğe kadar. Ben tugayın muhaberesinden de
sorumluydum.
Subay ve astsubayların yerleri ayrı. Subaylar
ve astsubaylar lojmanda
kalırlardı. Erler ise birliklerinde ve koğuşlarında. Ben, mubabere birlik
komutanıydım. Mahiyetim de ; 100 er, 20 astsubay vardı. Komutam altındaki
erlere ve astsubaylara hak ettikleri cezaları verirdim. Örneğin izine gidipte,
gelmeyenlere.
Muhabere de görevlendirilenlerden bir kısmı muhabere araçlarının kullanımını
erlere öğretir. Bir kısmı tuğayın ve bağlı birliklerin bütün muhabere cihazlarını
onarır. Bir kesim kayıt tutar. Bir kesim de araçların kullanım durumlarını kontrol
eder. Yıpranan, yenilenen.
Muhabere olayı; birliklerin birbirleriyle görüşebilmeleridir. Gizli bilgilerin alınıp,
verilmesi, istihbarattır. Muhabere üzerinden gizli bilgiler alınır, gönderilir. Yalnız
ne gönderen, ne de alan muhabereci içeriği bilemez. Şifrelerle gönderme yapılır.
Şifreyi gönderen de, alan da şifreye göre çalışır. Santraldaki de, telsizin
başındaki de erdir. Şifreleri bilemez. Bir çok tip santral var. Santralın başın da
bir veya, iki er vardır. Aboneye göre görevlendirme yapılır.
Ben görevde iken Marconni marka santrallar alınmıştı. Alınmıştı da, bunlarla
iletişim yapılamıyordu. Pek çok deneme yaptık. Fakat iletişim olmuyordu.
Örneğin deneme için Diyarbakır Bölge Komutanlığı’nı aradım. Adana Jandarma
Bölge Komutanlığı’nı aradım. Sonra Hürriyet Gazetesinden Emin Çölaşan bu
konuyu yazdı. Biri de onun yazdığı makaleyi gazeteden koparıp Jandarma Genel
Komutanlığına
faxlıyor. Yer yerinden oynadı. Bu işin Jandarma Genel
Komutamlığındaki sorumlusu
Hüseyin ....dir. Gazete küpürünü faxlayanı
tahmin ediyor. Kaç kez aradıysa ilgili subayla görüştürmedim. Birliğe burada
değil. Uludere’dedir, Silopi’dedir, diye atlatıyordum. Sonunda tutup bir binbaşı
gönderdi.
JITEM?
X: JİTEM Jandarma Genel Komutanlığına bağlıydı. Jitem’i çok duydum. Sivil
görevliler rahatlıkla tugaya gelip, gidiyorlardı. Bu kişiler sivil oldukları için geliş,
gidişleri dikkatimi çekti. Düşündüm. Bunlar kimler? Köy korucuları mı? Cevap
bulmaya çalıştım ve arkadaşlarıma sordum. Cevap ise şuydu; “Bunlar
JİTEM’ciler.” Çok sık gelip, gidiyorlardı. Bu kişiler; telsizlerin parçalarını
değiştirirken, parça alıp, verirlerken kendileri için; “Biz özel harekatçıyız”derlerdi.
Kagıt üstünde, resmi belge de JİTEM yok. JİTEM de görevlendirilenler “Özel
harekatçılar” olarak isimlendiriliyorlar. Bunlar; sivil kiyafetli, saçlı, sakallı subay
ve astsubaylardan oluşmaktaydılar. Resmi işlemler, maaşlar “ Özel Harekat” adı
altın da kağıtlara işlenir. JİTEM görevlilerinin maaşları normal subaylardan
fazladır.
Erol Albay şube müdürüydü. JİTEM mensupları şube müdürüyle görüşürlerdi.
Bunların istemleri tugay komutanına yazılırdı. Tugay komutanı “olur” verirse,
şube bölüğüne verilen emir geregi bölükte, JİTEM’ciler için istenileni yapardı.
Her subayla ilgili özel şahsi dosya tutulur. Örnegin görev verilen subayın
zaafları, özellikleri tek, tek belirtilir. Yüz üzerinden not verilir. MİT’le, askeri
istihbarat arasın da iletişim, bilgi alış-verişi var. Çünkü Jandarma Genel
Komutanlığı İçişleri Bakanlığı’na bağlıdır. Dolayısıyla ülke çapında MİT’in
falliyetlerine bağlı olarak ordu içinde ayrıca subaylardan oluşan gizli bir askeri
istihbarat teşkilatı vardır. Bu, Genelkurmay Milli Güvenlik Kurulu, Milli Savunma
Bakanlığı ve Özel Harp Dairesi kooordinasyonu denetiminde ordu eğilim ve
yönelimini denetler.
Şırnak’da
Jandarma
Alayının kuruluşu çok mu farklı ?
X- Evet, çok farklı. Erler var. Levazım deposu. Mümimmat cephesi. Bir sürü
bölük var. Bütün Piyadeler
karacı oldukları halde, Jandarma; 3.piyade
taburu, 1 tank taburu ve bir de mekanize taburu bulunmakta. Bütün Silopi
(Girik ), Cizre (Cizira Botan), Şenoba (Helena-Sêgirkê), 5 taktik alay ve her
alaya 20 tabur. Şırnak (Şirnex) nüfusundan çok daha fazla asker vardı.
Normalde her personelin kendisine ait zimmetli eşyası vardır. Olaganüstü Hal
Bölgesi çok farklıdır.
Askeri yargılama
X- Eşya kaybolursa tutanak tutulur. Subaylar için sorun halledilir. Eğer eşyayı
kaybeden erse fiyatını öder ve askeri mahkeme de de yargılanır. Disiplin subayı
o kadar erin, subayın disiplin işlerine bakıyordu. Disiplin cezası 7-8 günden, 2
aya kadardır. Disiplin subayı
savcı rolündedir. Suç işliyenin ifadesi alınır.
Durumu Askeri Mahkeme Başkanı olan subaya sunulur. İşlenen suçlar değişiktir.
Nöbette sigara içmiştir, içtimaya geç kalmıştır. Mahkeme başkanı, nöbette
uyumaya 7 günden iki aya kadar ceza verirdi.
Görevlendirmeler
X- Asli görevim, muhabereydi.... Aynı zamanda pilottum. Başka görevlerimde
vardı. Ek görevler için ücret verilmiyordu. Sadece uçuş pirimi alıyordum. Birlik
içinde beni şaşırtan durum ise şuydu; her sabah toplantı da ; “ Dün ne oldu?
Bugün ne olacak? Yarın ne olacak? Yarın için planlama ne olacak? ” Ben yarın
ne olacağını bilemezdim. Bu toplantıya katılanlar; tugay komutanı, kurmay
başkanı, bütün şube müdürleri ve bölük komutanlarıydılar.
Operasyonlar
X- Örnegin bir gurubun yeri keşfedilmiştir. Ajan ihbarını tugay komutanlığına
vermiştir. Tugay komutanlığı, Diyarbakır Aşayis Komutanlığı’ndan Korgenerali
arar. Kimden ne bilgi almışsa iletir. Bundan sonra ilkin F-5 ilgili bölgeye
gönderilir. Tur atılır. Alanı kamerayla tesbit eder. Bilgileri F-4 ve merkez üsse
bildirir. F-4 kaldırılır ve F-5 lere eskort yaptırılır. Hedefler gösterilir. Uçaklar
alanı bombalar.
Kobralar savaş helikopterleridir. Görevleri bombalama, jet uçakları gibidirler.
Attıkları roketler kobranın sistemidir. Bomba roket atar. Fakat tipini bilmiyorum.
Ancak herhangi bir bomba da entegre edilebilinir. Havadan kobralar, karadan
timler, havadan hava kuvvetleri uçakları görev yapar. Cobra da iki pilot olur.
Birisi helikopter kullanırken, diğeri ateş açar. Ateşçidir.
Şırnak tugay da ki muhabere şube müdürü planlamayı yapar, bildirir. Askeri
taktik ve planlamaları kurmay başkanı ve kurmay subayları yönlendirirlerdi. Bilgi
vermeme gereği duyarlarsa, sadece operasyon sabahı gerekli bilgiyi verirlerdi.
20 assubay 100 er vardı. Bana, tugay komutanı, kurmay başkanı emir verirdi.
Ben gittiğimde helikopter
hazırlanmış olurdu. Bana sadece koordinatlar
verilirdi. Skorsky 22 kişi alır. Gerektiğinde, hava müsaitse daha fazla insan
taşınır.Yaralı askerleri, korucuları hastanelere taşırdım. (Peki esir düşen gerilaları
taşımıyor muydu? Söylemiyor.)
Hangi yoğunlukta bir savaş yürütüyordunuz?
X- Yoğunluk demek, şiddet demektir. Orada orta yoğunlukta bir savaş var. Bir
de bölgesel savaşlar var. Oradaki savaş orta yoğunlukta bir savaştır. Ama
devletin bütün yoğunluğunu almıştır. Orta yoğunluktaki savaşta nerede olay
varsa, saldırı orayadır. Türk Ordusu orta yoğunluktaki savaşı aştı. Toptan savaş
olduğu anlaşılırsa dünyaya rezil olacak. Bölgesel savaş olursa da NATO’dan
yardım alamaz.
Fiilen savaşın devamını isteyen kim? Ordunuz, Güney Kürdistan’a pek
çok operasyonlar düzenledi. Özellikle AKREP Operasyonu 19 Mart 1995
de gerçekleştirildi. Sadece uluslararası hukuk çiğnenmedi, savaş suçları
da işlendi. Katıldığınız operasyonları anlatır mısınız?
X –
Devlet bu savaşın devamını istiyor. Yani T.C.Ordusu’nu yönetenler
istiyorlar. Savaş; subaylar için gelir kaynağıdır. Orgeneral Aydın İlter Şırnak’a
geldiğinde Olaganüstühal Bölge Valiliği’nin kaldırılması isteniyordu. Subaylar ne
yaptılar biliyor musunuz? Şırnak’ta köy koruyucularını Cudi dağının eteklerine
gönderip, taciz ateşi açtırdılar. “Basıldık, terrörisler var.” denildi. Basılma falan
yoktu. OHAL bölgesindeki görevliler çift maaş alıyorlar. Bu gelirlerinden olmak
istemiyorlar. Bundan dolayı da Aydın İlter Şırnak’dayken orada görevli subaylar
Cudi eteklerinde silah attırdılar. Bu girişim OHAL’i devam ettirme amaçlıydı. Bu
atışlar OHAL’in devamlılığını sağladı.
Şubat ayı içinde Silopi’ye gittik. Bize “Cihazları, erleri alın Silopi Alay
Komutanlığına gidin. Yarın sabah orada olacaksınız.” Emri verildi. Hazırlandık,
taktik alay komutanlığına gittik. Yer gösterdiler. Tabur geldi. Her yerden Siirt
(Seert), Mardin(Mêrdin) Komando taburu aynı frekanstla toplandı. Ben, bizi sınır
ötesi operasyon için topladıklarından haberdar degildim.
Orada operasyon
hazırlığı yapıldı.
Bilemiyorsunuz. Bir kamyom hareket halindeyken
Silopi-Cizre(Cizira
Botan)arasında yükledik. O anda anladım ki sınırötesine götürülüyoruz. Sınır, 19
Mart gecesi sabah 3 te geçildi. Silopi (Gırık), Habur (Xabur), Zaho(Zaxo).
Zaho’ya girildi. Darkar Ajam’a varıldı. Topçular yerleştirildi. Bir mahşer yeri. Gel
de irtibatları sağla! Topçu bölüğünün irtibatı sağlandı. Bizi Okula yerleştirdiler.
1
Bay X in kendi el cizimi ile yer belirlemesi
2
Sındi boğazının girişinde herhalde bir gurup vardı. Topçu, atış yaptı. Top,
gümbürtüyle yanımıza düştü. Hepimiz çil yavrusu gibi dağıldık. Birlikle irtibat
sağlandı. İlk gün timler dağıldılar. Her tim de 11 kişi bulunuyordu. Timler
dönmeye başladılar. Her tim yöre halkından 10-15 kişiyi beraberinde getiriyordu.
Bunlar sorguya, işkenceye alınıyorlardı. Allahın her günü gözleri baglı insanlar
getiriliyorlardı. Eli tutan insanları toplayıp sorgu odalarına tıkıyorlardı. Kocalarını
aramaya gelen kadınlar, babalarını soran çocuklar.
Bu arada Anadolu’dan Görünüm ekibi de oraya getirildi. Programı yapan
Gündüz Aktan’mıydı, neydi ? Adını unuttum. O, ekibiyle birlikte gelip, orada
çekimler yaptı. Köye elektrik aktardık ve köy de kalındı.
F-16 Sindi boğazını bombaladı. Akrep operasyonu süresi içinde her gün
bombalama yapıldı. Hedefler gösteriliyor. Uçaklar bombalıyor. Yerleştirildiğimiz
okulun alt tarafında akarsu mevcuttu. Okulun girişinin solundaki odaya paşalar
oturdular. Koridorun bir tarafındaki bahçe tuvalet olarak kullanılıyordu. Bahçeyi
döndüm. Önüme çıkan odayı muhabere odası olarak aldım. İstihbaratçı binbaşı
Ziya Batur’u ararken işkence yapılan büyük salona girdim. Ziya Batur çizmeleri
giymişti. Salonun altı suyla doldurulduğundan işkenceciler çizme giymişlerdi. 5,
6 sivilden herbirinin yanında bir kaç işkenceci bulunmaktaydı.
Ziya Batur bir masanın kenarında oturmuştu. Beni görünce bağırmaya başladı.
“Çık, hemen çık. Burada ne arıyorsun.” Bu şekil de işkence yapılan salonu
görmüş oldum. İstihbarata bakan şube müdürü bu kurmay binbaşıydı. Ziya
Batur’un örtülü ödeneği vardı. Yerel insanlardan jandarmayla işbirliği yapanlara,
istihbari bilgi verenlere bu örtülü ödenekten dağıtım yapardı.
Biz temizlenmek için yakındaki akarsuya giriyorduk. Ben de gusül abdesti adeti
vardır. Ne zaman kendimi öyle his etsem akarsuya yıkanmaya giderdim.
Akarsuyu gece tuvalet olarakta kullanıyorduk. Gece okuldan, dereye kadar
ilerlerken, cesetlere basıyorduk. Ayaklarımız işkencede öldürülen kişilerin
cesetlerine takılıyordu. Ben kusmak istiyordum. Akarsuda cesetler görür ve
ürperirdim. Askerler akarsuya gitmeye korkarlardı. Çünkü onlarda benim
gördüklerimi görüyorlardı.
O ara “Özel kuvvetler” denen bir tabur geldi. Bunlar özel seçilmis subay,
astsubaylardı. Hergün gidip, geliyorlardı. Bir gün yaklaşık bir çuval dolarla geri
döndüler. Nereden, kimden, nasıl alındı? Kaynağını bilmiyorum. Ayrıca beni
ilgilendirmiyordu. O. K., köyde arama tarama yapıldığından söz etti. Orada
para birimi olarak dinar vardı. Sıgara almak için para istedim. Bana dollar verildi.
Bu şekil de sigara alabildim. Rütbeler ve apoletler sökülmüştü. Her önüne gelen
muhabere birimine giremezdi.
“Özel kuvvetler” mensubu Hayati Bilgin özel timdi. Tokat’lıydı. Assubay
üstçavuştu. Uzmançavuş Kürşat’da aynı ekiptendi. 4-5 astsubay vardı ki bunlar
sıra dışı idiler. Herkesin bir görevi vardı. Bunlar ise “çok özel tim” olarak
adlandırıyorlardı. Normalde her personelin bağlı olduğu mali bir birim vardı.
Bizlerinki belliydi. Bu ekip, bu farklılığıyla da dikkat çekti. Maaş Astsubay Hayati,
Uzmançavuş Kürşat...olarak gelirdi. Normal personel 3.000 alıyorsa, onlar 5.000
alıyorlardı. Bu ekipte yer alanlar doğrudan Erdal Sipahi’ye bağlıydılar. Bütün
emirleri Erdal Sipahi’den alırlardı. Bu bilgileri aktarıyorum. Altına imza atmaya
da hazırım.
Her birimden bir nöbetçi subayın olur. O, o birimden sorumludur. Her akşam
bir subaya nöbetçi amirliği nöbeti yazılırdı. Yani bütün nöbetçilerin başı. Ben de o
gece nöbetçiydim. O akşam ben sıgara içmek için bahçeye çıktım. Hayati Bilgin’i
gördüm. Baktım uflayıp, puflayıp duruyor. Hayati nedir, bir şey mi var? Dedim.
“Komutanım boş ver” dedi.
Kendisine, gel bizim çocuklar çay, kahve yapmışlardır. Birlikte içelim teklifinde
bulundum. Benle geldi. Kendisini aldım, muhabere odasına götürdüm. Rahat
olmadığı, sıkıntıda olduğu belliydi. Ona, Hayati nedir, niye sıkıntıdasın? Sorularını
yöneltim.
“Komutanım artık korkuyorum”
Hayati neden korkuyorsun? Korkmanı gerektirecek ne var? Önce konuşmak
istemedi.
“Komutanım boşver”
Ben üsteledim. Ya ne var? Çekiniyorum, ürperiyorum desen anlarım. Korkmanı
gerektiren ne var? Paşanın kıçında olan bir adamsın! Benim gibi 24 saat azara,
fırçaya maruz kalan biri değilsin. Senin ağzından çıkan, paşanın ağzından çıkmış,
paşanın emriymiş gibi kabul görüyor. Hayati Bilgin, paşanın en has adamısın!
“Komutanım iş bildiğin gibi değil.”
Tugayda, Hayati Bilgin konuştuğunda, bir şey istediğinde talebi ciddiye alınır,
istek derhal yerine getirilirdi. Ben üstelemeye devam ettim. Bilmediğimiz nedir?
Bildiğimiz bir bok yok. Bunun üzerine konuşmaya başladı.
“Komutanım çıkıp termal kameraya bakalım.”
Birlikte okulun üstüne çıktık. Ordaki askeri görevli termal kamerayla köyün
bayanlarını gözetliyordu. Kendisine kızdık. Yeniden aşağı indik.
“Komutanım sen hiç insan öldürdün mü?”
Kendisine, bizzat bilerek, isteyerek, hedef alarak kimseyi öldürmedim. İnsan,
askeri malzeme taşıdım. Bunlar ölüme hizmet ettiler, dedim.
“Komutanım birini mi, yoksa birilerini mi diyorsun?”
Hayati, senin durumunu tahmin ediyorduk. Nedir işin aslı?
“ Komutanım çatışmalar dışında 54 kelle aldım.”
Hayati, 54 kelle neyin nesi?
“Paşa birinden gıcık kapardı. “İndirin” derdi. Gider indirirdik. Paşa duyum alırdı.
Falanca adam, Şırnak’ın bir köylüsü, PKK’ye yardım ediyor.”
Paşa “İndirin” emrini verdimi gider indirirdik.”
Daha fazla üstelemedim ve nereye varacak bu iş? Sonu neresi?
“Korkuyorum. Beni götürürler.”
Hadi canım sen de. Paşa’nın koruması ve bir numaralı adamısın! Seni de mi
götürecekler?
“Yok komutanım, bildiğin gibi değil. Çok şey biliyorum.”
Böyle ayrıldık birbirimizden. Hayati Bilgin iki gün sonra Şırnak mahalli erkek
giysiler içinde okulun önüne getirildi!
Hayati Bilgin öldü mü? Öldürüldü mü? Kendisini kullananlar mı ölüm
fermanını yazmışlardı ve çalışma arkadaşlarına mı öldürttüler?
X- Hayati ve Murat
Murat’ın sesi.
bir yere gitmişlerdi. Öğle
vakti telsiz sesi geldi. Baktım
“Ben hafif, Hayati ağır yaralı. Ambulans gelsin.”
Konuşulanları duyunca yemek yemeyi bıraktım. Dışarı fırladım. Ambulans yola
çıkarıldı. Hayati’ye koştular. Döndürülen araçta birileri vardı. Herkes Hayati’yle
ilgilendi. Kimler yanındaydı? Hatırlayamıyorum. Hayati’ nin mahiyetindekiler
ağlamaya başladılar.
“Komutanımız gitti, öldü.”
Hayati Bilgin’inin nişanlısı da Şırnak devlet hastanesinde hemşireydi.
Erol Sipahi içerden çıktı; “ İntikamı alınacak. Beni tanıyor musunuz?”
Yani ben eserim, öldürürüm, mahvederim.....
Ben muhabereye gittim. Şırnak tugaya mesaj çektim. Hayati’nin öldürüldüğünü
bildirdim.
Hayati’nini görev arkadaşı Murat serçe parmağının kenarından, yakından ateşle
yaralıydı. Hayati ise kalbinden vurulmuştu! Doktor geldi ve kontrolu yaptı.
“Silah çok yakından sıkılmış. Deri yanmış.”
Belirlemesinde bulundu. Mermi kor halindeyken, yani sıcakken Hayati’nin
kalbine girmişti. Bu demekti ki Hayati yakınında duran birileri tarafından
vurulmuştu! Mart 1995’di. Saldırıyı gören yok. Görgü tanığı yok! Ama her iki
“çok özel tim”den biri ölmüştü. Her ikisi de yakın mesafeden atışa hedef
olmuşlardı! Hayati Bilgin ekibiyle ilgili bilgileri iki gün önce bana anlatmıştı.
E.Sipahi’nin emirlerini yerine getirdiğini vurgulamıştı.
Hayati 26-27 yaşlarında ve çok güzel kürtçe konuşurdu. Tokat kürdü müydü?
bilmiyorum. Tip olarakta kürtlere benziyordu.? Şırnakta, şırnaklılar gibi giyinirdi.
Paşa kendisine “Falanca mal müdürü PKK’ye yardım ediyor. Sorgulayın” emrini
verdiğinde, O, sorgulamaya götürüyor. Sorgulamaya gidene ne oluyordu? Bunu
Hayati biliyordu. Uzmançavuş Mustafa da aynı ekiptendi.
Hayati Bilgin, çatışmalar hariç 54 kelleyi nasıl aldı? İple mi boğdu? Kafayı mı
kesti? Bilemiyorum. Zaten olacağı buydu. Kendisi de sonunu tahmin etmeye
başlamıştı. Hayati Bilgin, Murat onların komutanıydı. Murat ve Hayati araçlardan
indirildiklerinde şırnaklı erkeklerin giydikleri şal-şapık denilen elbiselerin
içindeydiler. Bölge de bu elbiseleri giyiyorlardı.
Gerçek neydi biliyor musunuz? Bu “çok özel tim”ler insan kaybetmede,
öldürme de kullanılıyorlar. Çok fazla bilgi sahibi oldukları için de tehlikeli
görülüyorlar. Görev yerleri değiştiğinde, farklı komutanlarla çalışmaya
başlıyorlar. Bunları insan öldürmede görevlendiren birim, tanık istemedigi için,
görevlendirdiğini öldürüyor. Hayati 54 can almış, suç işlemiş bir insandı.
Kendisine emir verenlerde bu suçlardan sorumluydular. Şırnak’da Erdal Sipahi
bütün işlerini Hayati Bilgin’e yaptırdı. Sonuçta da temizletti.
Ben doktor kontrolundan sonra şu inanca vardım; Murat, Hayati’yi temizlemesi
için görevlendirildi. Murat, Hayati’yi çok yakından, kalbinden vurup öldürdükten
sonra, bizleri inandırmak için de kendi, kendisinin ayak parmağının kenarına da
sıktı. O da yaralıydı! Verilen görev buydu!
Hayati’nini öldürülmesinden sonra Murat, Kürşat’la birlikte - yine uzun, ince,
gıcık, Tokatlı biri - paşanın yakın koruması oldular. Paşa, tuvalete gitse bunlar
kıçında. Paşa nereye gitse, onlar oraya. Paşa odasında. Bunlar da gece çıkar ve
illegal işler (görevler) yaparlardı. G-3, kaleşinkof taşırlardı.
Devletin Murat’a, Tokat’ta ev aldığı, maddi olarak desteklediği, onun Hayati
Bilgin’i vurduğu yayıldı. Murat, Şırnak’da görevini bitirip gittikten sonra, araba
kazasıyla öldürüldü. Murat’ın öldürülmesini de kendisini tanıyan biri bana anlattı.
Hayati, Büyük Birlik Partisi üyesiydi. Hayati ve arkadaşları aldıkları maaşın %
80 inini Büyük Birlik Partisi’ne gönderirlerdi. İşin tuhafı bu “Çok Özel Tim”de yer
alanların hepsi Büyük Birlik Partili ve Tokatlıydılar. Hayati’nini cenazesini Tokat’a
köyüne götüren arkadaşla konuştum. Bana “ Hayati’nin köyünün, köylülerinin
Şırnak’daki bir köyden, köylülerden farkları yok. Yoksul insalar.” Bilgisini verdi.
Jitem
Köy koruyucuları
Komando
Timler
Özel eğitim
Timler;
A- Tümü subaylardan oluşmakta. Binbaşılar ve üst rütbeliler.
B- Subaylar, teğmenler, astsubaylar karışık.
C- Astsubaylar ve uzman çavuşlar.
D-Köy korucuları
Taşıdıkları silahlar; G-3 piyade tüfegi, kanas, doçka, bixi, kalaşinkof.
Biz bir ay orada kaldık. Gözleri bağlı getirilen insanlara işkence yapılıyordu.
Bizimkiler kuzeyden, Saddam ise güneyden bu insanlara şiddet uyguluyorlardı.
İşkence yapanlar, sivil kıyafetli askeri ekiplerdiler. Köy koruyucuları da vardı.
Aslında dağda yakalanmış bir gerilla bile yoktu. Yakalanan işkenceye yatırılan
Zaxo’lu kürtlerdiler. Koskoca General Erdal Sipahi kendisi işkence odalarındaki
insanları döverdi, işkence yapardı.
Birgün Beytülşebab’a gittik. Orada Sipahi’yi karşılamak için sıraya girmiş
olanlardan PTT müdürünü E.Sipahi yumruklamaya başladı. Telefon telleri, birileri
tarafından kesilmiş. 50 km.lik hat. PTT müdürü ne yapabilirki?
Erdal Sipahi; 180 boyunda. Kır saçlı, mavi gözlü acımasız bir insandı.
Durmadan ellerini, yüzünü yolan biriydi. Kendisini gören ordu mensubu yolunu
değiştirirdi. Eşi Şırnak’ta değildi. Paşa, akrep operasyon süresinde okulun
altındaki suya girip, çıktı. Üç beş bin kişi sadece paşayı koruyorlardı. E.Sipahi,
Şırnak’dan, Ankara’ya verildi. Özel harp dairesinin bir bölümünde başkan olarak
görevlendirildiğini duydum.
Strajik yeri olan köylerin bombalanmasına, yakılmasına kim karar
veriyordu?
X- Tugay komutanı emir verir. Şırnak tugay komutanı, Diyarbakır Bölge Aşayiş
Komutanlığından, O, da Jandarma Genel Komutanlığından emir alır.
Yakılan köyler; Taşdelen, Işıkdere, Yoğurtçular, Cevizli....Görümlü de hala
insanlar vardı. Şırnak’a gittim. Çevre de hiç bir yerleşim merkezi yoktu. Hiç bir
insan yok. Köyler darmadağan edilmiş. Havadan kobralar, karadan timler.
Havadan hava kuvvetleri, uçaklar......
1990- Yazinda evleri yakilan Avyan(Dereler) köylüleri kil
çadirlarda kalmaya basladilar.
Evleri yakilan çocuklar. Kendilerini ziyaret eden IHD heyeti mensuplarina,
gazetecilere korkuyla, endiseyle bakiyorlar. Her yabanci korkuyu
çagristirmakta.
1990 Avyan(Dereler) köyünden 8 çocuklu dul anne Fatim Kartal. Kendilerine
yapilanlari basin mensuplarina-IHD heyetine anlattigi için evi yakildi.
Çocuklariyla birlikte bir ahirda yasamaya basladi. Askerler ahirida yaktilar. O,
onurlu, korkusuz, direngen kürd anlarindan biriydi.
1992 Siirt-Pervari-Erkent köyünden Sözdar. Açlik ve çocuk olmak.
Köyü yakildi. Yakinlari Adana`ya yerlestiler. 3 yasindayken de öldü.
Niçin hayvanlar öldürüldü. Tarlalar, bağlar yakıldı ?
X- Şunun söyliyeyim. Bir birimi eyleme gönderiyorlar. Bunun özü göt
korkusudur. O birim, hayvandan bile korkuyor. Çünkü hayvanın sağ kalması aynı
zamanda oradaki Kürdün beslenmesidir.
1992 Siirt-Eruh ve Dargeçit arasinda askerlerce mayinlara basan hayvanlar ve
kopmus ayaklar.
Kiçan asiretinden çocuklar. Bu asiret mensuplari kisi Cizre ovalarinda
(Cizira Botan) yazi Van yaylalarinda geciriyorlardi. Yaylaya çikislari yasaklandi.
Savaşın jandarma Şırnak Tugay Komutanlığı’na bağlı personel, asker
üzerindeki etkileri nelerdi?
X- Özellikle Şırnak’da her hafta intihar vardı. İntiharla, kendini öldürme
arasındaki fark; intiharda beden dağılıyor. Yani çözülen beden içteki yapıyı
olduğu gibi dışa veriyor. Bazan çıldıranlar oluyordu. Subay, astsubay, er. Askeri
savcı konuyla ilgiliydi.
Bazan yaralı olan askeri günlerce gerillanın hakim olduğu alandan alamıyorduk.
Gitme imkanı doğduğunda da, gidip bakıyordum ki kokmuş, kemiklere kurt
girmiş, et çürümüş. Berbat bir koku. Çok kötü. Ben bu görüntülerden dolayı et,
salçalı yemek yemez oldum. Masaya oturduğunda sanki kurtlanmış ceset
karşımda, koku da burun deliklerimde.
Kürdistan’da bulunduğunuz dönem de kürd savaşçılar tarafından kaç
helikopter düşürüldü?
X- Merkez Ankara ve Diyarbakır’dır. Başka yerlerse varlarsa, bilmiyorum.
Şırnak’ta merkez üs yoktu. Diyarbakır’dan gelip, giderler. Şırnak’da sürekli 2
adet bulunurdu. Devlet “Helikopter düşürüldü.” demez. “Düştü”der.
1995 yazında PKK’lılar Diyarbakır kırsalında bir silahlı scorsky helikopterimizi
düşürdüler. İçinde 5-6 pilot vardı. Skorsky yeni alınmıştı. “Bir skorskye silah
bağlansa, kobra gibi kullanılsa sonuç nasıl olur?” amacıyla, deneme uçuşuna
çıkarılmıştı. “Pilot hatası sonucu düştü”denildi. Oysa PKK’lılar roketle
vurmuşlardı. Skorsky savaş helikopteri değildir. Manevrası bir kobra gibi değil.
Bir nevi kamyon diyebilirsin. Taşıma da kullanılıyor. Kaç helikopter düşürüldü?
Bilmiyorum.
İnsanlara yaklaşım
X- Vatandaş tugaya gelirdi. Kimilerine son derece kibar, kimilerine ise hayvan
muamelesi yapılırdı. Var, yok, it muamelesi, bağırma, çağırma, aşağılama,
hakaret….
F-16 uçakları Sindi boğazını bombaladı ben gördüm. Her gün bombalıyorlardı.
25 gün süreyle bombaladılar. Söylediklerine göre F-16 uçaklarının kordinatları
var. İki uçağa kordineli hedef gösteriliyor. Bunlarda bombalayıp, dönüyorlar.
Akrep oresyonu oldu. Yüzlerce operasyon yapıldı. Ben birine tanık oldum.
Demekki diğerleri öyleydi. Bizim bildiğimiz sadece Şırnak.
Çatışmayı üst sürer. Bölgedeki vatandaşları sıkıştırır. Timler olay sonrası
harekete geçer. Türkiye Ordusu yenilgisini kabul etmez. Kendisini yenen gurubu
ve halkı ortadan kaldırmayı amaçlar. Akrep operasyonunda eli tutan kesimleri
toplayıp işkence de öldürdüler. Bundan dolayı geceleri yürürken cesetlerin
üstlerine bastığımız olurdu. Şırnak’da ise insanlar sorgu merkezlerine
getiriliyorlardı. İşkence ediliyorlardı.
Kayıplar
X- Hemen hemen her gün vatandaştan gelenler olur. « Oğlum, kızım tıgaya
getirildi. Haber alamıyoruz. Kendisiyle ilgili bilgi verin. Haber yok. » derlerdi.
Hergün 10-15 kişi sadece bilgi almak için gelirdi. Onlara da muhakak şiddet
uygulanıyordu. Ben bizzat görmedim. Bilgi almak için başvuruda bulunanlar bir
yere götürülüyorlardı.
Tugay için de çok sayı da bina, oda vardı. Karanlık, ışık olmayan odalar.
Buraların hangi amaçla kullanıldığını ilgili kişi bilebilir. O odalar belirli amaçlar
için kullanılıyorlardı. Durduk yere yapılmamışlardı. Bilgi alma başvurusunda
bulunanlar bir tarafa yöneltiliyorlardı. O odalara mı götürülüyorlardı ?
Bilemiyorum. Vatandaşa niye geldin ? Niye bekliyorsun ? diyorum. Yakınlarını
aradıklarını söylüyorlardı.
Yoğurtçular(Heştêyan) köyüyle tugayın-Cizre’den gelip, milli karakolu, Şenoba
(Helena-Sêgirkê) yönüne gidiyor- önünden geçen yol arasında bir çöplük var.
Orada zaman zaman cesetler bulunurdu. Köpekler, ceset parçalarını tugayın
oraya kadar getirirlerdi. Ben kendim bir ayak kemiği gördüm. Çöplükte ceset
bulunduğu ordu mensupları tarafından söyleniyordu. Ben oraya gittigimde de o
çöplük vardı. Yoğurtçular (Heştêyan) köyünün üst tarafında boş bir yere çöp
dökülmeye başlanmıştı. Tugay nizamiyesi dış kapısından çıkınca o çöplük
görülüyor. Orada sürekli öldürülmüş insan cesetleri bulunduğu söyleniyordu.
Demek ki Hayati Bilgin’de indirip-yani insanları öldürüp- cesetleri oraya atıyordu.
Hayati’nin ağzı çok sıkıydı.
Bütün frekanslar muhaberede düzenlenir. Erol Albay muhabere şube
müdürüydü. Hayati Bilgin gelir « Komutanım, biz bu telsizin frekanslarının
değiştirilmesini istiyoruz. »
Erol Albay « Hayati, bu telsizin frekansının değiştirilmesi benim yetkim de
değil. Ankara’dan ayarlanıp, gönderiliyor. Ben bunu değiştiremem. Sen de bu
telsizi kullanamazsın. »
Hayati Bilgin sıradışı oldugu için, özel hazırlanmış telsiz de bu astsubay
üstçavuş üniformalı kişinin, Hayati’nin elindeydi.
Şırnak’da, binbaşı telsiz
bulamıyor. Hayati ise görünen rütbede zurnanın son deliği. Ama telsizde onun
elinde.
Hayati « Benim telsizime Şenoba, Ortaköy, Cizre, vs…. frekanslarını yükle. »
Erol Albay « Sen Şırnak merkezin adamısın. Benim senin istediğin frekansları
yükleyebilmem için, senin oralarda görevli olman gerekir. »
Hayati « Paşamı arayın. O, size söyler. »
Erdal Sipahi aranırdı.
E.Sipahi « Hayati ne istiyorsa yapın. » emrini verirdi. Biz de yapardık. Hayati
hep şifa çalışıyordu. Yani kesinlikle yazılı emir verilmezdi. Sözlü emirle bizlere
herşey yaptırılırdı. Bir durum olsa, emirle telsizde değişim yapıldığını
ıspatlayamazdık. Hayati Bilgin ve arkadaşlarının çalışmaları şifaiydi.
Çok sayı da esir alınan Kürdün helikopterlerden aşağıya atıldıklarını
biliyoruz. Sizin kullandığınız helikopterden kaç kişi atıldı ? Sayabildiniz
mi ? Tepkiniz ne oluyordu ?
X- Benim başıma gelmedi. (Gelmemesi mümkün değil. Çatışma bölgelerine,
bölgelerinden sadece malzeme değil insan da taşıyordu. Anlatmak istemedi.)
Atılmaları arkadaşlarımdan duydum. Çatışmalarda yaralı ele geçirdikleri kürdleri
helikopterlerden atıyorlar. 400-500 metre, 1000-1500 fit yükseklikten
bırakıyorlar. Bu yükseklikten atılan, yere düşünce paramparça olur. Ya skorsky
den ya da UH-1 den atıyorlar. (Kendisi skorsky pilotu)
Yapan kişi ne yaptığını direkt söylemez. Yüzlerce defa bu durum duyuldu. Gizli
tutuluyor. Çünkü yapanlar suçlu duruma düşüp, yargılanmaktan korkuyorlar. Ele
malzeme vermek istemiyorlar. Olay olduğunda –yani helikopterden insan
atıldığında – söylentisi yayılıyor. Yapan olayı gizliyor. O anda helikopterde olan
tanıklardan en az biri durumu taburdakilerden kendisine yakın bulduğuna
anlatıyor. Kobradan insan atmak mümkün değil. 18 ayını dolduran er veya
yedek subay gidişine yakın tanık olduğu şeyleri yumurtlamaya başlıyor. Bu
şekilde gelişmeler, yaşanılanlar, yapılanlar duyuluyor.
(Kendisine Şırnaklı yaşlı bir kürdün helikopterden atılmasını sorduğumda « Ne
zaman ? Bilmiyorum » dedi. Adamın vucudunu, göbegine kadar inen beyaz
sakallarını tarif edince de tuhaflaştı. Yüzünü döndü. Demek ki Kalê Newroz (Sofi
Ehmed) kendisinin kullandığı skorskiden aşağıya atılmıştı. )
1993 – Temmuzu, Zele-Güney Kürdistan. Sofi Ehmed (Kalê Newroz).
Sirnak da helikopterden atilmak suretiyle öldürüldü.
Psikolojik savaş ve dezenformasyon-bilgisizlendirme-yalan
yayma konusun da bildikleriniz ?
haber
X- Normal de bir çatışma olur. Onlarca asker ölür. O kadar da yaralı olur.
Gerila kaybı genel de çok daha azdır. Bakarsın haberlerde tam tersi bir durum
haber olarak verilir. Ölen kişilerin yakınlarına yalan söyleniliyor. Uşaklı adam
ikizceye getirilip, çatıştırılıyor. 2 ay sonra cesedi yakınlarına gönderiliyor. Adam
kayadan düşmüştür. Ailesine gerçek söylenmez. Şehit ilan edilir. Hafta da 6-7,
hemen hergün bir intihar olurdu. Niye bilmiyorum ? Stresmi, korku mu, ortam
mı ? Ya hemen her gün ölüm oluyordu. Askerin şehit konumuna sokulmayanına
bir şey verildiğini sanmıyorum. Halbuki adam savaş bölgesine getirilmese,
köyünde kalsa yaşam tutkusun kaybedipde intihar etmez. Onu ölüme
gönderenler, kendisini savaş ortamında asker edenlerdirler.
PKK gerilalarının giydikleri kıyafetle, yerli halkın giydigi elbiselerle
yapılan katliamlar ? Kaç kez tanık oldunuz ? Taşıdınız ?
Bu timler, subat, astsubay, uzman, yani kesinlikle rütbeli kişilerden
oluşuyorlar. Bunlar, gerilla elbiseleri giyip, gidip katliam yapıyorlardı. Kesinlikle
er kullanılmıyor. Çünkü adam terhis olduğunda gidip yapılanları anlatır.
Tanık olduğum katliam ; Harekat Şube Kurmay Başkanı Kurmay Yarbay Kadir
Ali Esener bana « Skorskye bin. Yolcu hazır…kordinata gideceksin. » emrini
verdi. Helikopter pistine gittim. Birden şaşkınlık geçirdim. Bu ne ya ?! dedim.
Her zaman tugay içinde üniformalı gördüğüm tiplerde vardı. Onun
üzerindeydiler. Gerila elbiseleri giymiş ve skorskinin içinde oturuyorlardı. Sıradışı
bir görevdi. Yoksa kesinlikle yolcu listesi verilirdi. Liste verilmedi ! Teknisyen
isimleri yazılır. Yazılmamıştı. Olaganüstü görev olduğu için liste hazırlatılmamıştı.
Biz iki pilottuk. Çok olaganüstü durumda tek pilot olur. Gittiğimde kaptan pilotta
hazırdı. Tuhaf bir ismi vardı. Cahit, Cevahir veaya Mücahit. Unuttum. Kendisiyle
sağ da, sol da karşılaşırdık. Onunla ilk ve tek uçuştu. Gece kordinatla ve infraruj
gözlükle gittik. Tahminim Taşdelen, Sarıziyaret, Ballı tarafıydı. İndik.
« Siz gidin. Kalmayın, kalmayınız. » denildi.
Biz, onları yere indirp, döndük. 1994 veya 95 sonbaharı olmalı. Hava serindi.
Ellerindeki silahlar G-3 piyade tüfegi olamaz. Muhakak kaleşinkoftu. İz bırakmak
istemiyorlardı. Tugay da, kahvaltı salonun da Tv vardı. Sabahleyin televizyon da
haber verilmiş. Haberleri dinleyen çalışma arkadaşlarım « Duydun mu ? PKK köy
basmış. Katliam yapmış. » dediler. Diyemiyorsunki, arkadaş o timleri ben oraya
götürdüm. Benim taşıdıklarım bu katliamı yaptılar.
O timler nasıl geri döndüler ? Bilemiyorum. Tahminim onlar üs bölgesine
çekildiler. Tabi ki o bölge askeri görevlilerinin de durumdan haberleri vardı. Ses
çıkarılmadı. Ben ordu kıyafetli timleri defalarca taşıdım. (Burada hıçkırarak
ağlamaya başladı) Şunu bilmenizi istiyorum ; ben bu bilgiyi ilk kez birine
veriyorum, açıklıyorum. Kime ? Eşime mi, çocuklarıma mı, kardeşlerime mi,
kaynanama mı anlatacaktım ?
Peki ya ölülere ve dirilere yapılan tecavüzler ?
X- Ben bizzat görmedim. Tugay da, gerilla bayanlardan sağ veya ölü
yakaladıklarına tecavüz ettiklerini anlatıyorlardı. « Falanaca yerde terörist
bayanlar yakalandı. Bütün tim üzerlerinden geçti. Ölüye de yapıldı. » Rütbeli de
yapar, asker de. Çok rahatlıkla yaparlar. Vucutları çok güzelmişde,
kokuyorlarmış. Sürekli dağda kalmaktan dolayı koku oluşmuş. Yapan « Ben
yaptım » der mi ? Adam başkası tecavüz etmiş gibi anlatıyor.
Anons ; « Falanac üs bölgesinde bir grup terörist ele geçti. »
Cevap « Alın, gelin. »
Gidip piste iniyorsunuz. Yakalananları bindiriyorlar. Yolcuyu alıp, kalkışa
geçiyorsunuz. Pilotsun. Yakalananla direkt bağın olmuyor. İtmeler, kakmalar,
horlamalar, bağırmalar. Esir görüntüsü ortada ve siz de esir taşıyorsunuz. Geriye
dönüp bakmanız ya da aynadan izlemeniz gerekiyor. Yakalanan kişi günlerce
arazide kalmış. Toz toprak içinde. Bağlanmış ve itilip, kakılarak helikoptere
bindiriliyor. Yakalananları tugay da mutfağın üst tarafındaki sorgu merkezine
götürüyorlardı.
Yakalananı sorgu merkezine götüreni görüyorsun. Rütbe yok. Yaş ileri.
Üstündeki tehcizat mükemmel. Kim olduğunu bilemezsin. Polislerde tugaya gelip
gidiyorlardı. Şırnak’da personelin % 20 si başka yerlerdeydiler ama maaşlarını
da alıyorlardı. Kim kime dum duma. Bir adam elinde telsiz ve dolanıyor. Kimdir ?
Görevi nedir ? Bilemiyorsun. Tugayda personelide izliyorlardı. Kesinlikle
güvenilmez. Sürekli şüpheyle bakılır.
Yaralı PKK lıların hastanede tedavi edilmedikleri söyleniyordu. Ben de yaralıları
taşıdım. Taşıdığım yaralılara ne yapıldı ? Akibetleri ne oldu ? Bilmiyorum. Onları
sorgu merkezine götürüyorlardı. Girdikleri görülüyordu da, ama çıktıklarını gören
olmuyordu. Duymadık ki bir aileye « Çocuğunuzu yaralı ele geçirdik. Gelin alın. »
Ya da « Çocuğunuz yaralı ele geçti ve öldü. Gelip ölüsünü alın. » densin.
Atıyorlar bir dereye. İzler yok ediliyor….
Peki ya
haber
davranıyorlardı ?
kaynaklarına
ya
da
itirafçı
yaptıklarına
nasıl
X- İtirafçılara kesinlikle güvenilmez. Bir Memed vardı. Agit vardı. Onları hangi
vaatlerle kandırdılar ? Bilmiyorum. Ya Agit nerede ? sorusunu sorduğumda, bana
verilen cevap « Mayına bastı ve öldü. » oldu. Bu insanlar kullanılıyorlar ve
sonuçta da öldürülüyorlar. Bu kesin. Her bir itirafçı kaybolunca, görünmeyince
« Çatışmada öldü. » deniliyordu.
Yerli halkın içinde muhbirler vardı. Jandarmaya bilgi veriyorlardı. Örneğin adam
çobandır. Bakıyorsun tin, tin geldi. Haber getirdi. « Şu saate, şurada bir gurup
gerilla geçti. » haberini ulaştırıyor. Tugayda da kendisine verdiği bilgi karşılığında
para veriliyor, pohpohlanıyor. Adam paraya tenezül ediyor ve ihbarda bulunuyor.
Bir yıl bitmeden bu salağın cesedi de Yoğurtçular çöplüğünde bulunurdu. Yerli
bilgi toplayıcılar da öldürülüyorlardı. Sadece çok özel tim, personnel değil.
Anladığım bu işlerde kullanılan, zaten bunun için-yani suç işlemek içingörevlendiriliyor. Bunlar şuçtur dediğiniz vakit bir faili meçhule gidersiniz. Vatan
hainliğiyle suçlanıp, askeri mahkeme önünde yarğılanırsınız.
Aşiretleri birbirleriyle kavgalı hale getirme Osmanlı politikasıdır. Bu
gün de işlerliğini yitirmiş değil. Şırnak ta hangi aşiretleri, bireyleri
birbirleriyle kavgalı hale getirdiler ?
X- Ordu mensupları, planlı-proğramlı çalışmalarla Kürd aşiret mensuplarını
birbirleriyle kavgali hale getiriyor, birbirlerine düşürüyorlardı. Bizzat ordu
mensubu kişiler, muhbirler Kürd aşiret bireyleri arasında çatışma zeminini
oluşturmaları için görevlendiriliyorlardı. Bu muhbirler farklı Kürd aşiret bireyleri
arasında çatışması yaratacak şeyler söylüyorlardı, yayıyorlardı. Başarılıydılarda.
Şahit oldum. Bu muhbirlerin çalışmaları sonucu bir ara Uysallarla, Tatarlar
birbirlerine husumet duymaya başladılar. « Ordu bir nifak soktu. » söylentisi
Şırnak’ta yayıldı. Tatarlar, köy koruyuculuğunu kabul etmişlerdi. Tatarlar köy
koruyuculuğunu kabul ederlerken, Aşiret konfederasyonunun başında bulunan
Uysallar köy koruyuculuğunu kabul etmemişlerdi. Karşı karşıya getirilmelerinin
temel nedeni buydu.
Şırnak 1992. Newroz 1992’de jet uçaklarının, mermilerin sesleri,
insanların çığlıkları halen kulaklarımda. Beni telefonla arayıp, durumu
anlatan insanlarımızın feryatlarını unutamıyorum. Özellikle yurtsever
insanların evleri hedef alındı. 100den fazla insanımız öldürüldü. Ağustos
1992’de aynı şekilde. İnsanlar, hayvanlar, bütün canlılar hedef alınarak
tarandılar. İnsanlar, evleriyle birlikte yakıldılar. Maddi ve manevi açıdan
tahrip çok fazlaydı. Olaganüstü Hal Bölge Valisi de Ünal Erkan’dı.
Şırnak’ı mahveden devletti. Basında ise ERNK gerilalarının şehri
bastıkları yazıldı. Gazeteci olarak halkla ilk ilişkiyi kuran, gerçek
haberleri alan bendim. Ben ilk bilgileri BBC ye ve Kürd basınına
vermiştim. O dönem de İstanbul’da basılan günlük kürt gazetesi de
aynen devletin istediği manşeti atmıştı. « Gerila şehri bastı. » Oysa
basan
kontur-gerillaydı.
Derin
devletti.
Gerila
değildi.
Sorgu
merkezlerinden cesetler çıkarıldı. Çocuklarının cesetlerini gören analar
çıldırdılar.
1990- IHD Siirt subesine durumlarini, kendilerine yapilanlari anlatan
Xesxêr-Bervari köylüleri. Devlet güçlerince evleri yakildi. Köyden
göçe zorlandilar. Adana`ya yerlesmek zorunda kaldilar.
X- Ağustos 1992’de Şırnak haritadan silinmişti. Posta müdürü Abdullah Bey
bana « Camiyi hedef almamışlardı. Şırnak halkı İslam-Şafii’dir. İdil’de
Hiristiyanlar varlar. » demişti. Şırnak merkez de kurşun değmeyen, çatısı
uçmayan ev kalmamıştı. Roket atılan evler belliydi.
Benim dönemim de Kemal Acun adlı bir vali vardı. Bu Trabzon meniyet
Müdürlüğü’nden Şırnak valiliğine getirildi.İki lafı biraraya getiremezdi. Bir kolu
takmaydı. Şırnak’da bombalanmayan yer yoktu. Türkiye biz kürdlerin haklarını
tanıdık desin. Ne olacak o kadar mayın ? Her yer mayın. Yıllarca o yerlerde
mayınlama yapıldı. Etraf mayınlı. Patlamayan bombalar var. Türkiye orayı
zehirleyerek, yok ederek gider. Türkiyenin mayınladığı bu yerler ancak 50 yıl
içinde temizlenebilinir.
Kurmay subay nedir ?
X- Bunlar sınava-sicili çok iyi olacak. Sicili iyi olmanın birinci şartı yalakalıktır.
Beceriye, yeteneğe bakılmaz- tabi tutuyorlar. Hakkı olan kurmay olamıyor.
Canavar gibi insanlar elendiler. Yalakalar seçildiler. Seçilenler, İstanbul’da Harb
Akademisi’nde 2 yıl özel eğitim görüyorlar. Üstegmen veya yüzbaşıyken sınava
girilir. Binbaşı ve sonrası giremez.
Fethi binbaşı da bu sınavı kazanıyor. Kendisi istihkamcıydı. Gidiyor ve eğitimi
görünce 3,5 ay sonra okulunu bırakıyor. Kurmay sınavını kazananlara verilen
eğitimde « Siz insan üstüsünüz. Diğer subaylardan, insanlardan, herkesten
üstünsünüz. » deniyor. Akademiden mezun olan da kendisini insan üstü
görmeye başlıyor.
Birlik de görev yaptıklarınız
X- Erdal Sipahi ; daha önce anlattım.
İsmet Yediyıldız ; Ben daha Harp Akademisi’nde ögrenciyken adını duymaya
başladım. Albaydı. Geçimsizdi. Personele nefes aldırmıyordu. Bu özellikleriyle
tanınıyordu. Ben Harp Okulu’nu bitirdiğimde, O, Adana Alay komutanıydı.
Oradaki arkadaşlarımı arardım. Yediyıldızın yarattığı stresten dolayı bütün
personel midelerinden rahatsızdı. Kurmay olmamasına rağmen tuğgeneral oldu.
Yanlış hatırlamıyorsam daha sonra Batman Bölge Komutanı yapıldı. Yine orada
da personnel üzerinde yoğun stres yarattı. Üç veya dört yıl general olarak görev
yaptıktan sonra emekli oldu. Emekli olduktan üç ay sonra Trabzon cıvarında
trafik kazasında ailece öldüler. « Emrinde çalışan personelin oluşturduğu sabotaj
sonrası öldüler. » denildi. Ben böyle duydum. (Ergenekonun evlatlarını yeme
temizliğini çağrıştırıyor)
Siirt’te görev yapan Jandarma Tuggeneral Temel Cingöz Seferihisar’lıydı. Onun
ölümü için de aynı şey söylendi. O, direkt saldırıyla öldürülmüştü. Ben eşiyle
bizzat görüştüm. (Siirt merkez de Kasaplar deresini hazırlatan komutan.
Öldürülen kürdler buraya atılıyorlardı. Şehrin çöplüğüydü. Ben konuyu
araştırmaya başladığımda, bana « Kendisi için de kasaplar deresinde yer
hazırlattım » haberini göndermişti. Siirt’den sonra Adana’da görevlendirildi.
(Öldürülmesi Ergenekon evlat temizliği olmalı. Çapraz ateşle öldürülüyor.)
Mustafa balcı ;Ben Anadolu’da görevliyken Nigde’de Mustafa Balcı adlı paşayı
tanıdım. 5-6 yıl önce jandarma tuggenerallikten emekli olmuştu.
Bunun
özelliği ; zamanın da Olaganüstü Hal Bölgesi’nde görev yapmış. Bu görevden
dolayı emekli olmasına rağmen devlet kendisine Nigde2de özel bire v tutuyor.
Araç veriyor. Şöförü askerdi. Özel korunuyordu. 24 saat korunan biriydi. Ölene
kadar devletin bütün imkanlarını kullanacaktı.
Kurmay Yüzbaşı Ruşen Bozkurt ; Amasya’lıydı. Sevimsiz, itici, astlarına karşı
acımasızdı. Hiç bir subay tarafından sevilmezdi. Bir gün Erol albay bunun
yakasından tutup, duvara vurdu. Daha önce teğmenken Cizre de bölük
komutanlığı yapmış. Normal de Cizre’de görev yapmış bir insanı yeniden
Şırnak’a göndermeleri sıra dışı bir durumdu. Bunun ne görev yaptığını kimse
bilmezdi. Normal kadroda görünen görevi ; Harekat Şube Plan subayı. Yani
harekat şube müdürü yapılacakları söyler. O da planlar. Ben Ruşen Bozkurt’u iki
defa taşıdım. O, havadan yere bakar ve planlama yapardı. Şırnak’da o kadar
çok sorumluluk yüklüyorlardı ki etrafla ilgilenmek mümkün degildi.
Binbaşı Ali ; Mütehitlerle bir sürü çıkar ilişkisi sağladığı duyulurdu. Ben kendim
bizzat tanık olmadım. Mütehitlere ihale verme karşılığında çıkar sağladığı
söyleniyordu. Falanca yerde yazlığı, falanca yerde evi var deniyordu. Rüşvete
müsait bir yapısı vardı.
Binbaşı Serdar ; Erol albayın Diyarbakır’lı Sıraç adlı bir arkadaşı vardı. Yiyecek
maddeleri ihalesine giriyordu. Sıraç, ihale komisyonu başkanı Binbaşı Serdar’la
yüz yüze geliyordu. Sıraç, Erol Albay’a « Serdar ben den kendisi için DiyarbakırAnkara hattı için uçak bileti almamı istedi » bilgisini veriyor. Bu durumu Erol
albay bizzat kendisi bana anlattı.
Kurmay Albay İbrahim ; Şenoba (Sêgirkê) alay komutanıydı. Duyum ; köy
koruyucuları olan babatlarla birlikte devlet arazisinden ağaç kestirip, odun,
kereste olarak satıyorlar. Gelir elde ediyorlar. Gelir cebe giriyor. Demek ki
Babatlar müşteriyi buluyorlardı. « Kurmay Albay olmasına rağmen general
olamadı. Nedeni bu kereste satış işidir. » deniliyordu. Bu konu çok konuşuldu.
Pilotlardan tanıdıklarım ; Alp üstegmen, Fevzi üstegmen, Hasan üstegmen
bunlar Diyarbakır’dan gelip giderlerdi. Yüzbaşılar da vardı. Şırnak’da merkez üs
yoktur. Ancak Diyarbakır’dan gelip gidiyorlardı.
Yüzbaşı Pilot Orhan Cem; Ya 1995, ya 1996 yılı. Orhan Cem’miydi, Cem
Orhan’mıydı, çift isimliydi. Bu Diyarbakır Jandarma Hava Gurup Komutanlığı’nda
pilot olarak görev yaparken evli ve üç yaşlarında bir kız çocuğu babasıydı.
Diyarbakır da görevliydi. Bir kaç kez orada kendisiyle birlikte yemek yemiştim.
Duydum ki Harp Akademileri sınavını kazanmış. Orayı bitirince kurmay subay
oluyor. General olmak için önü açılıyor. Kendisini aradım.
Diyarbakır’dan, İstanbul’a gitmiş. Görünüş itibarıyle mutlu bir aile tablosu
oluşturuyorlardı. Yakışıklı, neşeli, kendi halinde bir insandı. İntihar için hiç bir
neden yoktu. Bir gün ölüm haberini aldım. Beylik tabancasıyla kızını, eşini ve
kendisini vuruyor. Cinnet geçirmişti. Eğitim zaiyatı ! Diyarbakır görevi sonrası
pilotluk yapabilecek hali kalmış mıydı ?! Bilemiyorum. Çünkü ben Şırnak sonrası
bir daha pilotluk yapamadım. Bundan dolayı da eğitim birliğine bölük komutanı
yapıldım.-Yeniden hıçkırmaya başladı- « Siz yanmış insan eti kokusu nasıldır ?
Bilir misiniz ? » sorusunu bana yönelterek aniden yerinden kalktı.
Sıyırdığımız-yani psikolojik olarak darbelendiğimiz- çok iyi biliniyordu ki asil
görevlerimiz yerine başka birimlere, pasif görevlere veriliyorduk. Bana Şırnak
sonrası kesinlikle uçuş yaptırılmadı. Beni yapı olarakta tanıyorlardı. Herşeye
« he » diyen biri değilim. Doğu da sorun yaratan, batı da da yaratır. Pasif görev
en iyi yer olur.
Normalde, dünya uçuş kurallarına göre, pilot zorla, zorlanarak uçuşa
gönderilemez. Morali sürekli bozuk olan uçuş dışı bırakılır. Olur ya adam bir
yakınını kaybeder, bir olay yaşar, moralmen kötü olur. Onu uçurtamazsın. Uçtu
diyelim. Uçuşu riskli olur. Ben Erdal Sipahi’nin karacı üstteğmen pilotu
tokatladığını, itip, kaktığını gördüm. Ki bu bir suçtur. Helikopter sesinden dolayı
da konuştuklarını duyamadım. Erdal Sipahi’ye göre bir eksiklik mevcuttu. Onun
için hiç bir zaman dört dörtlük yoktur. Görünüşü korkunçtu. Yüzünde sevgi,
sevecenlikten eser yok. Ağzını açtımı ; 21 gün hapis cezasıyla başlardı. Mavi
gözlü, 1.80 boyunda, saçlar hafif dökük ve kır, gözlük kullanır, tuhaf sesli, tuhaf
bir adamdı. Kendisi askeri kurallara uymaz. Ama dayatır. Hiç bir zaman memnun
olmaz. Bir general er döver mi ? Ben üstegmendim. Erle yüz yüze gelmeye
sıkılırdım. Bu eri döver. Aracı hızlı kullanan ere hakaret ve dövmeyle işe başlar.
Bundan dolayı görevi bana devreden üstegmen « Olabildiğince Erdal
Sipahi’den uzak dur. Ne zaman helikopter bu gavatı taşısa, ne olur bu araç
düşse de bu gavat ölse. Başkalarına bir şey olmasa. Şu da gebersin demem. Hiç
kimsenin ölmesini istemem. Ama bunun ölmesini istedim, istiyorum. » demişti.
İnsan kendi dava arkadaşını basit bir şeyden dolayı parçalamaya kalkıyorsa,
paralıyorsa, karşı cephedekilerin durumunu siz düşünün ! Kürde, Kürd savaşçıya
hangi uygulamayı maruz görmez. Her şeyi yapabilir. Çok tehlikeli bir insan.
Bizler, düşüncelerimizi, hislerimizi gizliyorduk. Kimse, gerçek durumu sesli
olarak dile getiremezdi. Cem pilot da konuşmayan, konuşamayan pilotlardan
biriydi. Diyarbakır görevleri sonrası cinnet geçirmesi çok normaldir. Diyarbakır
merkez görevi 4 yıldır. Cem ne kadar kaldı ? Bilemiyorum.
Hakkari tarafında da bir astsubay cinnet geçirdi. G-3 piyade tüfegini alıyor.
Rastgele taramaya başlıyor. Adam izne gidecek. Orada görev yapacak adamın 3
ay da bir 15 günlüğüne değişik bir yere, savaş olmayan alana gönderilmesi
gerekir. Doktor, doktorken 24 saat kanlı, yanmış, kopmuş vucut görmekten
görev yapamaz duruma düşüyor. Hemşirelere şaşırdım. Onlar bayanlardı. Nasıl
dayanıyorlardı ? Bilemiyorum.
Diş doktoru da ilk yardım da bulunmak, kanı dondurmak, pansuman yapmakla
görevlendiriliyordu. Savaş öyle bir şey ki ! Savaş ! Kimisi çocuğunun adını savaş
kor. Hayret ederdim. Nasıl en çok sevdiği canlıya savaş adını verir ? Savaş !
Vahşet. Yanmış insan kokusunu bilir misiniz ?
Binbaşı Ziya Çakmak ; Cizre’nin bir köyünü basma emri verildi. Ben timleri
taşıdım. Bir ev basıldı. Iğdır’lı Binbaşı Ziya ekiple beraberdi. Döndükten sonra
beni odasına davet eti. Odasına gittik. « X bu nedir ? Neyin nesidir ? Kapıları
kırdık. İçeri girdik. Bir ana ve çocuklar. Yerde sadece iki döşek. Kadın hayvanlara
yedirilen arpayı pişirmişti. Çocuklarına yediriyordu. Evde hiç bir şey, yiyecek
yoktu. » Herkes Ziya Çakmak’a deli diyordu.
Erdal Sipahi ertesi gün bunları zorladı. « Niye o kadını getirmediniz ? » Iğdırlı
Binbaşı Ziya Çakmak bu gelişmeden sonra istifa etti. Görevi bırakıp, gitti.
Binbaşı Ahmed ; İnsan onursuz olurda bu kadar olur. Günde 30 kez paşayı
selamlardı. Erol albay Kurmay subaylar arasında « Hadi biz eşeğiz. Bunlar katır.
Bunlar ne at, ne de eşekler. » derdi.
Birisi Kürdistan’a gitmedi. Görevden atıldı.
Peki Kürdistan’da görevlendirilenler savaştan dolayı ruhsal olarak
darbelendiklerinde gerekli tespit, tedavi yapılıyor mu ?
X-Doğu dan dönen her subay, astsubay görev yerinin ve kendisinin durumuna
göre « Doğu dan gelmiş. Sağlık kontrolu yapılacak. » denilerek askeri
hastanelere çağrılıp kontrol ediliyorlar. % 99,9 unda savaş sendromu oluşuyor.
O bölge de görev yapıpta etkilenmeyen yok. Etkilenmeyen insan değildir.
Kalpsizdir, taştır. Kimisi uzun süre psikolojik tedavi görüyor. Sınıf değişikliği
yaptırılanlar oluyor. Kimisi uzun süre hastane de tutuluyor ve « Türk Silahlı
Kuvvetleri’nde görev yapamaz. » raporu veriliyor. Bağlıyorlar üç kuruşluk maaşa
« Hadi git. » Adam dışarı da ne yapacak ? Tümüyle üretimden düşüyor, kopuyor.
İnsanlığından çıkıyor. Aile ilişkileri sarsılıyor. Alkolikler oluşuyor. Ben alkolik
oldum. Doğu da görev yapmak, bireyi, bütün aile mensuplarıyla birlikte etkiliyor.
Ailece görev yerine gitse sürekli korku, gerilim orada mahvoluyor. Aile
mensuplarını görev yerine götürmese sürekli kulaklar telefonda. Benim Şırnak’da
görev yapmamın etkileri, izleri eşimde de, çocuklarımda da belirgin şekilde
ortada.
Ben doğu görevimden sonra periyodik olarak kontole alındım. Sürekli başağrısı
çekiyordum. Durumumu anlattım. Yatamıyordum. Uyumamı sağlıyacak,
başağrılarımı yok edecek ilaçlar verdiler. 20 gün kadar hastaneye gidip, geldim.
Her gün bir bölüme girip, çıkıyorsun. Diazen verdiler. İlaç almama rağmen uyku
düzensizliği devam etti. Sinirli, kırıcı, geçimsiz, alkolik bir insan olmuştum.
Başağrılarını halen çekiyorum. Eğer adam bariz deliyse hastaneye yatırıyorlar.
Yoksa baştan savıyorlar. Ben gerekli olan şekilde tedavi edilseydim, bu duruma
düşer miydim ? Bu hale gelir miydim ? Tespit ; deprasyon, denildi. Doktor
yazıyor iki hap ve « Kullan, gel. » diyor. Hastaneye gitmek istiyorsan, komutanın
söylenmeye başlıyor. « Nedir ? Her gün hastaneye gidilir mi ? » Hasta olan
kendisi değil ki ! Ne tedavisi, ne hali ! Teşhis konana kadar hastaneye
gidiyorsun. Teşhis yapıldı mı « Al şu ilacı kullan. » diyor. Kendi kendine, ben deli
değilim ki. Anormal bir durumum yok ki diyorsun. Ruhsal olarak hastalandığını
kabul edemiyorsun. Sağlıkçı değilsin. İzleri, belirtileri, etkileri anlayamıyorsun.
Ben o halde çalışmaya devam ettim. Sakinleşemediğim günlerde 10 tane diazam
hapını birlikte alıyordum.
Özel doktorunuz yok. O gün sıra kimdeyse, O doktor seninle görüşüyor. Baştan
savma. Sadece ilaç verilerek yapılan bir tedavi. Özel psikolojik tedavi
uygulanmıyor. Bir uzman sizi alıp da ; « Ne oldu ? Ne yaşadın ? Neden, nelerden
etkilendin ? » sorularını yöneltmiyor. Orası Türkiye !
Boğuluyordum. Kendimi dışarı atıyordum. Durumumu anlatamıyordum.
Çocuklarımız durumumdan, ilişkimizden etkileniyorlardı. İzmir’de göreve
başladıktan iki yıl sonra eşimle boşanma aşamasına geldik ve boşandık. Neden ?
Şiddetli geçimsizlikti.
Eşim dört dörtlük bir bayandı. Kadın beni rahatlatmak, mutlu etmek için
çırpınıyordu. Sürekli koşuşturuyordu. Ama ben kendimi taşıyamıyordum. Kendi
kendime yük, ağırlık olmuştum. Ben eski eş kişi değildim.
Keşke öleydim de yakınlarım bağırlarına taş basalardı. Bir, iki yıl acımı çeker
ve ölümümü kabullenirlerdi. Ne ölüp kurtuldum, ne iyileştim. Eşim, genç bayan
erkeksiz, çocuklarım babasız kaldılar. Aile dağıldı. Ya benim durumum ! Nefes
almak bile zor geliyor. Nefes vereyimde, bir daha almayayım, diyorum. Kendimle
sabahlıyorum. Ben mi aynayım ? Ayna mı ben ? Karıştırıyorum.
Pilot olmanın birinci şartı dengedir. Ben dengeli, yaşamı seven, neşe deposu
insan sistem tarafından bu hale düşürüldüm. Ne sistemdir bu ?! İnsanı nasıl
öğütüyor ?
Babam beni askeri okula verdiğine çok pişman olmuştu. Bir gün bir şeyden
etkilendim ve ağlamaya başladım. Bana döndü ve « Oğul, ağlayabiliyorsan bu
demektirki halen bazı şeyleri, insani hisleri koruyabiliyorsun. » dedi. Net bir
hafızam yok. Çağrışım yapıyor.
Zaman zaman taciz ateşleri yapılıyordu. Eşim ve çocuklar koridora girip
bekliyorlardı. Eşim « X , ölümden korkuyorum. Öyle bir şey ki dayanamıyorum,
sindiremiyorum. Vicdan muhasebesi. Vicdanımı serbest bırakıyorum. Fakat bu
beni boğuyor. » diyordu.
Yakalanma, tutuklanma, cezaevi süreci
Türkiye’den, ege sahillerinden kürdleri avrupa ülkelerine taşıyan bir deniz
aracıyla ayrıldım. Deniz de bir süre aracı ben yönlendirdim. Deniz de yakalandık.
Bu ülkenini güvenlik güçleri yolculara kaptanı sorduklarında, ben gösterildim.
Gözaltına alındım. « Türkiye’den, Avrupa ülkelerine insan gönderen, insan
ticareti yapan organizasyonda yer alma. » şüphesiyle tutuklandım. Ceza evinde
kaldım.
Cezaevinde volta atıyoruz. Havalandırma da mafya üyeleri bir arada volta
atıyorlar. Bana « Sen manyak mısın ? Ülkeyi terk ettin, geldin. Hiç mi aklın
yok ? » dediler. Ya kardeşim size ne. Keyif benim değil mi ? Ben, lanet olası
Türkiye’de yaşamaktansa, orduya uşaklık yapmaktansa burada hamallık
yaparım, cevabını verdim.
İnsan kaçakçılığı yapmakla suçlanıp, içeri atıldığımda, aynı cezaevinde 15-20
türkiyeli vardı. 5-6 kişi bir gurubu oluşturuyorlardı. Hepsi Karadeniz-SamsunDereköy doğumlulardı. Türkiye’den insan tacirleri tarafından paraları alınarak
yola çıkarılan, bu ülkeye gönderilen kişileri taşıyan, yakalanan deniz aracının
kaptanı ve tayfası aynı köylülerdi. Bu devletin deniz güvenlik görevlileri
yakaladıklarını hapse gönderiyorlardı. Bu insanlardan rahatsız oldum. Cezaevi
yönetimine bu kişilerle aynı ortamda kalamayacağımı açıkladım. Tek kişilik yere
geçtim. Adamlar sürekli kağıt oynuyorlardı. Bayağı, sıradan muhabetlerle saatler
geçiyordu. Bundan dolayı yalnız kalabileceğim bir bölüme verildim. Bu kişiler ayrı
ayrı guruplar olarak deniz araçlarıyla Türkiye’den buraya insan getirmişlerdi.
Kendi aralarındaki konuşmalardan gerçekleri anladım. Hepsi birbirlerini
tanıyorlardı. Kendileri de daha önceden birbirlerini tanıdıklarını söylüyorlardı. Her
biri kendi kıçını kurtarabilmek için yanındaki arkadaşını satabilecek durumdaydı.
Ben bunların tercümanlıklarını yaparken ya da volta atarken gerçek kişiliklerini
çözmeye başladım. Bunlar, avukatlara değişik tekliflerde bulunuyorlardı. Para
teklif etme, vb…. Sadece kendilerini kurtarmak için. Palulu iki kürd de insan
ticareti yapmak suçlamasıyla yakalanmışlardı. İçerdeydiler. Onlarda şebekeci bir
gurupla kalıyorlardı. Aralarında gözle görülür bir husumet yoktu. Ben halen bu
ülke de insan ticareti yapan organizasyona üye olmak suçlamasıyla
yarğılanıyorum. Kararın ne olacağını bilemiyorum.
Gözaltına alındıktan sonra siyasi sığınma talebinde bulundum. Bu ülke de
hakkım da açılan « insan ticareti yapıyor » davasından dolayı oturum almam da
zor. Kalma hakkı verilir mi ? Onu da bilemiyorum.
Türkiye gibi bir ülke de, 500 kişilik gemiyi Çanakkale boğazından, Ege
denizinden, İzmir’den insan bindirip, yurt dışına çıkarıyorlar. Nasıl oluyorduda bu
şekilde geçiş sağlanıyordu? Bu işi örgütleyenler, gemileri insanlarla dolduranlar
için « Bunların hepsi ordudan atılmış, ya da hala orduya çalışan kişilerden
oluşmaktalar. » diyorlardı. « Arpasını verdik » diyor. Yani, payını. Ben de böyle
olduğunu tahmin ediyorum. Böyle olmasa Türkiye karasularında insan dolu deniz
araçları geçiş yapamazlar. Tahminim bu. İşin orospusu, bu işi yapıyor. Hiç bir
balıkçı « deniz kurdu »olamaz. Öyle insanlar var ki tek tek çikiyor. Hakiki kaptan
da ordudan çıkıyor. Aynen bu adamın durumu. Her biri ordu malıydı. Tahmnin
ediyorum bu iş bilinçli, planlı. Başta Kürdistan’ı boşatma politikası, Türkiye
Ordusu’nun bir politikasıdır. Mesela Trabzonlu adam 10 gemi getirip götürüyor.
Bu ülkede yakalandı hapis yattı. Şimdi serbest.
Komediler
Bir yerde askeri komutanın köpeği hastalanıyor. Yörede halkın « Nefesi
kuvvetli. Okuduğunu, üflediğini hemen ayağa kaldırır. » dediği bir de Şeyh
yaşıyor. Komutan ne yapacağını şaşırıyor. Köpeğinin ölmesini de istemiyor.
Şeyhi askeri birime çağırıyor.
« Şeyh köpeğim hasta. Oku, üfle, bir muska yaz da iyileşsin. »
Şeyh isteme karşı çıkıyor. « Olur mu komandan. Köpege muska yazılır mı ? »
Komutan diretiyor « Yazacaksın. »
Şeyh mecburen komutanın köpeği için muska yazıyor. Bir kaç gün sonra
hayvan iyileşiyor. Komutan « Ya bu adam keramet sahibi. Acaba ne yazdıki
köpegim iyileşti ? »
Merakına kapılıyor. Sonuçta dayanamıyor ve muskayı açıyor.
Şeyhin yazdığı cümle « Muska yazdım komandanın itine tutarsa da sikime,
tutmazsa da sikime. » Bu konu bölge de de yayılmıştı. Bizlerde konuşup,
gülüyorduk.
Uludere’de (Qilaban) bir olay yaşanıyor. PTT müdürü Abdullah Bey « Ben
çocuktum. Köyümüzün ağası öldü. Ağanın çocukları vardı. Ağa inancı fazla
kuvetli olan biri değildi. Çocukları ise inançlılar. Düşünüyorlar. « Babamız öldü.
Kabir azabını nasıl verecek ? Sorgu melekleri gelince babtur yerine O konuşur.
Kesin babamızın dili tutulur. Karıştırır. Konuşamaz. Oduncu Salih yarı aç, yarı
tok. Topal eşeği ve kulubesinin dışında bir şeyi yok. Odun kesip, satarak yaşıyor.
O, köyün en günahsızı. Babamızın mezarının bitişiğinde bir mezar kazalım. Onu
ikna edelim. O mezara koyalım. İlk gece babamızla kalır. Sorgu melekleri gelince
konuşur. »
Konuyu Salihe açıyorlar. İsteklerini anlatıyorlar. Kendisini ikna ediyorlar.
Mezarı büyük yapıyorlar. Salihi babalarının yanına, mezara koyuyorlar. Gece
olunca iki hırsız ağanın altın dişlerini almak için mezara doğru ilerliyorlar.
Bakıyorlar biri mezarda oturuyor.
« Ya sen kimsin ? »
« Ben salih »
« Sen mezarda ne arıyorsun ? »
« Bunun dili tutulur. Konuşamaz. Sizler sorgu melekleri değil misiniz ? Bu sizi
cevaplayamaz. Bunun yerine beni sorgulayın. »
Hırsızlar anlıyorlar ki gerçekten çok saf bir insan ve kendisine soru sormaya
başlıyorlar.
« Yaş mı, kuru mu, dağda mı, ormanda mı kestin ? neyle taşıdın ? Eşeğinin
yiyeceğini, suyunu zamanın da verdin mi ? »
Sabaha kadar Salih’i evire çevire dövüyorlar. Günahsız salih sabahleyin köye
dönüyor.
Ağanın oğulları « Ne oldu ? Hesabı verdin mi ? » diyorlar.
Salih « Ben bir topal eşeğin hesabını veremedim. Babanız boku yedi. »
cümleleriyle yaşadıklarını açıklıyor.
Şırnak (Şirnex) ; Şırnak’ın kürdçe ismi « Şernex »in Şehri Nuh » anlamına
geldiği söylenmekte.
Yoğurtçular (Heşte(i)yan; 2 bin 714 metrelik Cudi dağının yamaçlarında bir
köy. Hazreti Nuh'un gemisinde bulunan 80 kişinin ilk yerleşimleri olarak ileri
sürdüğü Şırnak'ın 5 kilometre güneydoğusundaki köy 'Heştiyan'. Geminin içinde
80 kişi olduğu, bundan dolayı köye kürtçe 80-seksenler anlamında heştêyan
adının verildiğini şırnaklılardan duymuştum.
Uludere (Qilava)
Beytüşebap(Elkê)
Güçlükonak ( Basê)
İdil (Hezex)
Silopi(Girik)
Cizre(Cizira Botan)
Not : Fotolar Sevê Evîn
çogaltilamaz, kullanilamaz.
çîçek
arsivinden
alinmadir.
Izin
alinmadan
Yakilan ve adlari tespit edilebilen bazi köyler
Şirnex (Sirnak)
Turkiz (Saridalli) , Biyâva (Görmeç) , Gundikê Mele (Balveren) , Gundik ,
Gundikê Remo (Anilmis) , Medikân (Besagaç) , Kendala (Çadirli) , Nerêx
(Dagkonak) , Banê Botuyan (Güneyce) , Glindor (Kemerli) , Fêrisa (Atbasi) ,
Kürüm (Araköy) , Spindarok (Boyunyaka) , Silyan (Çakirsögüt) , Avyan
(Dereler) , Navyan (Güneyçam) , Avka Masya (Toptepe) , Cinet (Balpinar) ,
Qarnê (Günedönmüs) , Basret (Inceler) , Spivyan (Karageçit) , Serefiya
(Karaburun) , Bezokê (Kocagili) , Gundmitrip (Tekçinar) , Banê Mehinda
(Koçbeyi) , Heştan (Yogurtçular) , Zorava (Gölluce) , Deryê Duvyan (Ikizce),
Meydin (Seslice) , Dêrsew (Alkemer) , Berê Mire (Gülerli) , Xirbike Beste
(Kirkagaç) , Riyan (Geçitboy) , Gewer (Kuskonak) , Diranê (Cevizdüzü)
Uludere(Qilav(b)a)
Siris (Sapaca) , Mijin (Akduman) , Kadün (Baglica) , Ziravik (Inceler) , Delekâ
(Kalemli) , Kolge (Bagli) , Siwet (Bagli) , Bileh (Isikveren) , Nerweh (Tasdelen) ,
Alos (Kayadibi) , Zeviyan (Tarlabasi) , Ripin (Yesilova) , Heletê (Gündogdu) ,
Robosk (Ortasu) , Kelhesna (Ödüllü) , Mehraw (Küçükçay) , Sipazyan (Onbudak)
, Nirêh (Bulakbasi) , Kror (Ortabaglar) , Baziyan (Dogan), Kolik (Küllük)
Beytüssebap (Elkê)
Derahine (Uzungeçit)
Silopi (Girig-Girkê)
Dêrasor (Derecik) , Dêradevs (Selçuk) , Baspin (Gürümlü) , Gitê (Çaliskan) ,
Besere (Koyuören), Hesena (Kösrali), Silp (Damlica) , Devis (Ulas) , Blikâ
(Ballikaya) , Mehra (Küçükçayir)
Cizre (Cizira Botan)
Hebler (Hisar) , Sax (Çaglayan) , Rewêni (Akarsu) , Bazifte (Katran) , Ernebat
(Çavuslu) , Baskâ (Dirsekli) , Dêra Jêr (Asagidere) , Dêra Jor (Yukaridere) ,
Basisik (Kustepe) , Robara Jor (Yukarikonak) , Robara Jêr (Asagikonak)
Îdil (Hezex)
Bakvan (Çinarli) , Xaltan (Sikli) , Xenduk (Çukurlu) , Hespist (Yarbasi) , Kasroq
(Ovaköy) , Temerzê (Uçarli) , Soran (Yaylalar) , Axrit (Toklu) , Bayrik (Topak) ,
Kivex (Magara) , Bertal (Kurtulus) , Xirapdarik (Ortaca) , Delave Qesrê (Oyali) ,
Narinci (Yolaçan) , Bêzirkê (Koyunlu) , Zinarix (Bozburun) , Kefsur (Dumanli) ,
Basibirin (Haberli) , Xaltan (Sikli) , Midih (Övündük) , Zengilox (Akdag) , Hêdil
(Kayi) , Siftik (Okçu) , Xirabê Tüya (Özen) , Bafê (Sulak) , Tilêlâ (Sirt) ,
Karaxirap (Varimli) , Xêlani (Yagmurca) , Erzenix (Yalaz) , Dupiçe (Köycegiz) ,
Destêdare , Mizgevtog (Camili) , Xirbak (Harbak) , Bahrim (Yüksek) , Fil
(Bereketli) , Xendek (Hendek)
Yüksekova (Gever)
Sevê (Yukari Pirinççeken), Çemê Pehn (Genisdere), Sexmeman (Ünlüce), Rezik
(Rezok)
***************************************************************
******
Sirnak-Hakkari harita ve köyler
Nexşeya herêma gundên ku ji aliyê dewleta tirk ve hatine valakirin.her
noxteyek sur 10 gundan isan dide.
Tabloya Naverokê
Culemêrg (tr:Hakkari)
•
Evetûnûs
•
Balekan
•
Çarkelan
•
Bileh
•
Binewşan
•
Dêrzengil
•
Gundik
•
Gelyê Kurdik
•
Xendek
•
Kermitê
•
Govik
•
Kanimehan
•
Mafka
•
Yaprakli
•
Ugurlu
•
Yeniyol
•
Doganli
•
Begir
•
Yukari Sarigol
•
Asagi Sarigol
•
Tuzek
•
Kayalik
•
Yoncali
•
Geçitli
•
Cevizdibi
•
Kaval
•
Kavakli
•
Yetimli
•
Bazê
•
Beyyurdu
•
Goksu
•
Nivaner
•
Geliye Suxê
•
Berus Kilisesi
•
Sulak
•
Yuce
•
Gelezo
•
Girê Dina
•
Selmana
•
Pinarli
•
Sarp
•
Taslik
•
Degirmen
•
Cimenli
•
Hari
•
Igdeli
•
Samunan
•
Kotranîs
Nergiz
Gumuşlî
Orta Derecik
Gelinli
Gecimli
Seriya
Baglica
Kost
Kinik
Kandil
Karasu
Gulluce
Kuçukkoy
Sergeli
Tahi
Çemtox
Herge
Zerekli
Melota
Gewer
(tr:Yüksekova)
•
Sevê
•
Çemê Pehn
•
Şêxmeman
•
Rezik
•
Veregos
•
Serpil
•
Zerê
•
Talanê
•
Matê
•
Birixan
•
Zerenê
•
Elsan
•
Pagenk
Şemzînan
(tr:Şemdinli)
•
Ankay
•
Kepîrlî
•
Îkîztaş
•
Yumrûkkaya
•
Bîgalta
•
Begor
•
Mugeyla
•
Bedkar
•
Bêdaw
•
Sivaherk
Çelê
(tr:Çukurca)
•
Kavûsak
•
Cevîzlî
•
Yeşîltaş
•
Adakli
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Durî
Işikli
Koprulu
Ormanli
Harli
Kavsak
Çayirli
Uzumlu
Çinarli (ne bitimamî)
Şirnex (tr:Şirnak)
•
Turkiz
•
Biyava
•
Gundikê Melê
•
Gundikê Remo
•
Medikan
•
Kendala
•
Nerêx
•
Banê Botuyan
•
Glindor
•
Fêrisa
•
Gûzagurka
•
Kurum
•
Spindarok
•
Silyan
•
Avyan
•
Navyan
•
Avka Masya
•
Cinet
•
Qarnê
•
Basret
•
Spîvyan
•
Bisires
•
Şerefiya
•
Bezokê
•
Gundmitrip
•
Banê Mehînda
•
Hestan
•
Hema
•
Gezerok
•
Dera
•
Kopanî
•
Banê Cindiya
•
Nanîf
•
Divin
•
Zeytûnik
•
Dihde
•
Sara
•
Xudan
•
Destik
•
Xwarê Pizo
•
Kanî Ferske
•
Zorava
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Berezan
Banabiyê
Girê Spî
Çolya
Sarbitme
Dêrik
Semka
Cuneyt
Gundikê Ûso
Deryê Kera
Zifka
Derye Duvyan
Ziyaret
Xirabelisa
Benderuk
Meydin
Dêrsew
Berê Mirê
Dimiyla
Rusor
Sehrebon
Belûze
Cuniver
Çeme Mezin
Korkita Xane
Mendik
Girok
Tengê
Diryan
Xirbikê Bestê
Çala
Mehujke
Reneris
Sorgoze
Berkesir
Talika
Gurdila
Sinê
Balkaya
Kavuncu
Geliye Kazi
Mindikera
Seredêhle
Silerut
Riyan
Milga
Bilmat
Gewer
Diranê
Zivingok
Gurdila
Gulindil
Avka Tehlo
Ramûran
Dehreban
Gelî
Mistaxe
Talga
Bacrit
Bertul
Dedeoren
Base
(tr : güçlükonak)
•
Banê
•
Keresa
•
Sewê
•
Sehrika
•
Ziving
•
Hanihejira
•
Neviya
•
Meydana Selê
•
Hirares
•
Newiyan
•
Şikefta Yusufan
•
Çeme Gewr
•
Gerê
•
Zewê
•
Guyina
•
Ziwînga Sikaka
•
Xursê
•
Kerxor
Elkê
(tr:Beytüşebap)
•
Kehnireş
•
Kûtnis
•
Gelikan
•
Derahine
•
Mehriye
•
Surge
•
Germok
•
Hewsebe
•
Komir
•
Kelehok
•
Suxurpaşa
•
Sêtkar
•
Nevala Genima
•
Bordikêl
•
Pirana
•
Torane
•
Xinzorik
•
Hozê
•
Gunike Siparkiyan
•
Hênik
•
Kizvankê
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Pirdoda
Hecelya Jer
Hecelya Jor
Kaçit
Mêlixa
Bersekera
Govik
Çeme Pire
Hevsa Berê
Sirkê
Gurgavik
Girê Gebelya
Merkite
Pertavin
Zoravan
Kolka
Derabahmik
Meydana Qolya
Evrex
Sulav
Berman
Geznex
Halê
Balekan
Mergazer
Gelikân
Beyar
Beskare
Zerhel
Hewsa Bekir
Gakela
Xirabelyas
Bilbes
Qileban
(tr:Uludere)
•
Siris
•
Mijin
•
Kadun
•
Ziravik
•
Deleka
•
Kolge
•
Siwet
•
Bileh
•
Nerweh
•
Alos
•
Revenka
•
Hedris
•
Zeviyan
•
Çeman
•
Ripin
•
Heletê
•
Robosk
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Kelhesna
Mehraw
Sipazyan
Nirêh
Qalik
Kror
Baziyan
Ewîl
Yekmal
Mergeh
Hilal
Becuhe
Mutluca
Cevizlidere
Kolik
Silopî
(tr:Silopi)
•
Derebaşî
•
Herbul
•
Dêrasor
•
Dêradevs
•
Baspin
•
Gitê
•
Besere
•
Hesena
•
Xinis
•
Silp
•
Girabiya
•
Bezgin
•
Danesor
•
Seravik
•
Devis
•
Blika
•
Mehra
Cizîr
(tr:Cîzre)
•
Bunisra
•
Hebler
•
Şax
•
Rewênî
•
Baziftê
•
Bakertal
•
Ernebat
•
Baska
•
Genda
•
Bakosk
•
Dêra Jêr
•
Dêra Jor
•
Dêra Bilind
•
Basîsik
•
Seravê
•
Robara Jor
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Robara Jêr
Hezex
(tr:Idil)
•
Bakvan
•
Xaltan
•
Xenduk
•
Hespist
•
Guriza
•
Kasroq
•
Temerzê
•
Soran
•
Axrit
•
Bayrik
•
Kivex
•
Bertal
•
Xirapdarik
•
Delave Qesrê
•
Narinci
•
Bêzirkê
•
Basak
•
Zinarix
•
Kefsur
•
Basibirin
•
Xaltan
•
Midih
•
Zengilox
•
Hêdil
•
Siftik
•
Xirabê Tûya
•
Bafê
•
Tilêla
•
Karaxirap
•
Xêlani
•
Erzenix
•
Dupiçe
•
Destêdarê
•
Mizgevtog
•
Xirbak
•
Bahrim
•
Fîrfêl
•
Fil
•
Xendek
Kerboran (helina kul u keserên giran)
(tr: Dargeçit)
•
Germero
•
Qewaqa
•
Dêrik
•
Botijê
•
Şikeftika
•
Kupras
•
Banêhebanê
•
Dêrişk
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Çêlik
Zêwik
Gundikê Azimê
Berzew
Miştê
Gelîkura
Dereca
Gundikê hacî
Firava
Batkîm
Bêrkevan
Dînar
Başrût
Germavê
Meranê
Berêzêwê
Amara (Ne bitemamî)
Zengan
Hermêsê
Tîriwa
Îzar
Basqil
Xirbê Şabikê
Xirbê Keryanê
Îwan
Liyan
Şibêbî
Gizrê
http://www.bydigi.net/candi-gisti/243410-l-steya-gund-n-kurdan-y-n-hatinewitandin.html
www.gelawej.org © 2006
Yazısma Adresi: [email protected]

Benzer belgeler