Nisan - Mayıs - Haziran 2007 Sayı:2

Transkript

Nisan - Mayıs - Haziran 2007 Sayı:2
MAKRO VİZYON l MART-NİSAN 2010 SAYI 17
MAKRO | Editör
İsraf ve tasarruf
Makro Vizyon ekibi olarak, 2 ay boyunca, size en iyi
dergiyi sunmak için canla başla çalışıyoruz. Bu
çalışmamızın sonucu olarak dergimiz her geçen gün
büyüyor ve aldığımız tepkilere bakınca görüyoruz ki,
sizlerin daha çok beğenisini kazanıyor. Her yeni
sayımızla beraber, hem eski sayılarımızı aratmamaya
hem de dergiye yeni bir şeyler katarak sizlerin yanınızda
olduğumuzu göstermek istiyoruz. Buradan, Makro
Vizyon’u okuyan, değer veren ve bize her konuda
düşünce ve görüşlerini bildiren okuyucularımıza
teşekkürü borç biliyorum.
Dergimiz, sizinle ve sizin için güzel!
İsrafa hayır!
Makromarket olarak hem mağazalarımızda hem de
dergimiz Makro Vizyon’da sık sık dile getirdiğimiz bir
konu var: İsraf. Türkiye İsrafı Önleme Vakfı’nın
verilerine göre ülkemizde her konuda çok ciddi bir israf
yaşanıyor. Bu sorunun önüne geçmek ve bilinçlenmek
elimizde. Biz bu sayımızda, kapağımızdan başlayarak
“İsrafa Hayır, Tasarrufa Evet!” diyoruz ve hepinizin
dikkatini bu konuya çekmek istiyoruz. Hem kendimizin
hem de ülkemizin en önemli değerlerimizi koruyalım.
İsraf ettiğimiz sürece neler kaybedeceğimizin bilincine
varalım. Doğa bizi uyarmaya başladı. İhtiyacımız olanın
dışındaki her şeyi alırken, torunlarımıza bırakacağımız
dünyanın nasıl bir dünya olacağını düşünelim. Hep
birlikte, “israfa hayır” dersek, daha mutlu yarınlar bizi
bekleyecektir.
Su, gıda ve ekmek, enerji kaynakları, kağıt ve zaman gibi
başlıklarda topladığımız israf yazımızı okuyarak,
2 | Mart-Nisan
2010
bireysel ölçekte alınabilecek önlemleri görebilirsiniz.
Bugün çok önemli ve büyük bir sorun haline gelmiş olan
dünyanın su ve enerji rezervlerini korumaya biz de
katkıda bulunabiliriz. Alacağımız çok küçük önlemlerle
daha iyi yarınlar gerçek olabilir. Şimdi tasarruf zamanı…
Mart-Nisan ayları…
Dergimizde yine sizler için birbirinden dikkat çekici
konulara yer vermeye çalıştık. 8 Mart Dünya Kadınlar
Günü, 15 Mart Dünya Tüketiciler Günü ve Yaşlılar
Haftası gibi önemli günler bizi bekliyor. Bu konudaki
yazı ve röportajlarımızı da ilgiyle okuyacağınızı
umuyoruz. Sağlık ve beslenme konularında da pek çok
dikkat çekici ipucu sizi bekliyor olacak.
Şehitlerimizi saygıyla anıyoruz
18 Mart Çanakkale Zaferi’nin tarihimizde ve ulusal
yaşantımızda çok önemli bir yeri var. Mithat Cemal
Kuntay’ın ünlü şiirinde de söylediği gibi, “Bayrakları
bayrak yapan üzerindeki kandır, toprak eğer uğrunda
ölen varsa vatandır”... Biz de, 18 Mart vesilesiyle, tüm
şehitlerimizi saygıyla anıyoruz.
Keyifli okumalar diliyoruz…
MAKRO | İçindekiler
s
40
GÜNCEL 12
Kadının toplumdaki yeri ve
kadın hakları
s
RÖPORTAJ 20
Tüketiciler Derneği: Yeşil ve
akıllı tüketim zamanı...
s
GIDA KÜLTÜRÜ 26
Elma sirkesi
s
GÜNCEL 30
Yaşlanma ve yaşlıların
durumu üzerine
s
RÖPORTAJ 34
Ekici Peynir
s
RÖPORTAJ 36
İdris Songör
s
GÜNCEL 44
l 22 Mart Dünya Su Günü
l Ekolojik kredimiz tükeniyor
s
s
KAPAK 40
BESLENME 50
Çalışanlar için
beslenme önerileri
İsraf ve tasarruf
s
s
HABERLER 06-10
Organikten gelen güvenle
GDO’suz yaşam
s
l Makromarket ailesi olarak motivasyon
toplantısında bir araya geldik
l Abidinpaşa mağazamızda şiirle dolu, keyifli bir gün
l En güzel sevgi şiirlerini seçtik
l İstanbul Kadıköy'de plastik poşet yasağı başladı
l Makromarket olarak Samsun’da çoğalıyoruz, büyüyoruz!
ÇOCUK SAĞLIĞI 54
SAĞLIK 56
Bilinçsiz ilaç kullanımı
s
KONUK 60
Acun Ilıcalı
s
06
04 | M a r t - N i s a n
2010
GIDA KÜLTÜRÜ 64
Kuruyemişte
yenilikçi yaklaşımlar
s
BESLENME 66
Yiyin ve gülümseyin
s
SAĞLIK 70
Cep telefonları mikrop saçıyor
s
BESLENME 72
Her yaşta, her zaman balık
66
s
80
RÖPORTAJ 74
Jinekolojik kanserlerde geç
kalmamanın yolları
s
GIDA KÜLTÜRÜ 80
Bir tutam baharat,
lezzet ve sağlık katar
s
RÖPORTAJ 84
Uzungil Helva
s
PSİKOLOJİ 86
Zihinsel mutluluğun ipuçları
s
RÖPORTAJ 92
Pastatürk
s
86
ÇOCUK SAĞLIĞI 94
MAKRO VİZYON
MART-NİSAN 2010
SAYI: 17
Makromarket Adına Sahibi
Mustafa Songör
Genel Yayın Yönetmeni
Nuray Erdoğan
Yazı İşleri Müdürü (Sorumlu)
Hünkar Sibel Görel
[email protected]
Yazı İşleri
Bikem Öğünç
Özlem Bayrak
[email protected]
Grafik Tasarım
Murat Çakır
Reklam Tasarım
Zafer Mert
Coşkun Işıkgül
Cenk Atarer
Mücahit Aktaş
Fotoğraf
Salih Yılar
Yayına Hazırlık
Otizm nedir?
s
106
SAĞLIK 106
Sebze ve meyve
sularıyla gelen şifa
s
ÇOCUK 112
Dino’nun eğlence sayfaları
s
114 Lezzetli tarifler
s
118 Ödüllü bulmaca
Tel: (0212) 503 88 08
[email protected]
Renkayrım/Baskı ve Cilt
Arkadaş Basım San. Ltd. Şti.
Yayın Türü
Yerel Süreli
Yönetim Yeri
Şeref Makromarket A.Ş.
Saray Mah. Gıdacılar Cad. No: 11
06980 Sarayköy - Kazan / Ankara
T: (0312) 815 47 05
www.makromarket.net
M a r t - N i s a n 2 0 1 0 | 05
MAKRO | Haberler
Makromarket ailesi olarak
motivasyon toplantısında bir araya geldik
Makromarket ailesi olarak, 21-22 Ocak tarihlerinde Abidinpaşa
Lale Restaurant’ta gerçekleştirilen “Personel Motivasyon
Toplantısı”nda bir araya geldik. 3.500’ün üzerinde çalışanı
bulunan Makromarket’in tüm çalışanlarını ve yönetim kurulu
üyelerini bir araya getiren geleneksel motivasyon toplantılarını,
Makromarket’in birliğe ve çalışma azmine verdiği önemi ortaya
koyan çok önemli bir gösterge olarak her yıl gerçekleştiriyoruz.
Düzenlediğimiz etkinliklerle
çalışanlarımızı sık sık bir araya getiren
ve onlara verdiğimiz değeri ortaya
koyan bir firma olarak, bu yıl da
geleneği bozmadık ve 2010 yılı
“Personel Motivasyon Toplantısı”nı 2122 Ocak tarihlerinde tüm
çalışanlarımızın katılımıyla
gerçekleştirdik. Makromarket’in son
yıllarda kat ettiği yolu göstermesi
açısından büyük öneme sahip olan
motivasyon toplantımız, büyük bir
coşkuya sahne oldu.
Makromarket yönetim kurulu
üyeleri ve çalışanlarının bir araya
geldiği gece, Lale Restaurant’ın nezih
06 | M ar t - N isa n
2010
ortamında başladı. Gecenin ilk
dakikalarında Makromarket ailesi
olarak bir taraftan yemeklerimizi
yerken diğer taraftan da 2009 yılında
yapılan tüm açılışların, etkinlik ve
kampanyaların bulunduğu bir sunum
gerçekleştirildi. 2009 yılının geniş bir
özetini veren sunum, Makromarket’in
2009 yılındaki büyümesini ve
markalaşmasını gözler önüne serdi.
Sunumun ardından Genel Müdürümüz
5. ve 10. yılını dolduran
çalışanlarımız,
ödüllerini almak üzere
sahneye çağrıldı.
Mustafa Songör, tüm Makromarket
çalışanlarına “hoş geldiniz” demek için
sahneye çıktı. 2011 yılı toplantısında
daha da kalabalık olmayı umduklarını
söyleyerek sözlerine başlayan Mustafa
Songör, Makromarket’in 19. yılını
kutladı. Songör, Makromarket’in 19.
yılına özel olarak, tüm Yönetim Kurulu
üyelerine ve babaları Şevket Songör’e,
birlikteliklerinden doğan gücü ve inancı
anlatan birer şilt takdim etti.
Gecenin ilerleyen dakikalarında
sahneye çıkan Makromarket Tiyatro
MAKRO | Haberler
Ekibi, Makromarket çalışanlarına,
birbirinden eğlenceli gösteriler sundu.
Tiyatro gösterisinin ardından sahne
alan Makromarket Yönetim Kurulu
Başkanı Şeref Songör söze, “Çok önemli
bir günü beraber yaşıyoruz” diyerek
başladı: “Artık geleneksel hale gelen
motivasyon toplantılarının birini daha
beraber yaşıyoruz. Eskiden bu
toplantılarda konuşmak, sizlerle
hasbıhal etmek çok daha kolaydı çünkü
100 çalışanımız, 5-10 mağazamız vardı.
Ama bugün bakıyoruz ki, 9 ayrı ilde,
112 mağaza ve 3 bin 500 arkadaş… Tek
taraflı motivasyon kolay değil. Artık bu
toplantılarda herkes birbirini motive
etmeli, destek vermeli; bunun için bir
arada bulunuyoruz. Birlikten doğan
gücü hepimiz keşfetmeliyiz. Gücünüzü
keşfedip, kendi senaryonuzu kendiniz
yazmalısınız. Kendi işine, arkadaşına
sahip olarak, kendi gücünün farkında
olarak, beraber motivasyonumuzu
arttırmalıyız. Ben burada sadece
birlikteliğin gücünü anlatabilirim.
Sizler de bu vesileyle kendi içinizdeki
gücü keşfedersiniz.”
Konuşmasına 2007 ve 2008
yıllarında yaşanan hızlı büyümeye
değinerek devam eden Şeref Songör,
sözlerini şöyle sürdürdü:
“Makromarket olarak, 2007 ve 2008
yıllarında hızlı bir büyüme sürecinin
arkasından böyle bir global krizi
yaşamak kolay olmadı. Bunu hep
beraber paylaşarak aştık. 2009 yılı
motivasyon toplantısında da dedik ki,
bugün birlik olma günü. Bugün
ülkemize, elimizdeki işi en iyi şekilde
yaparak, birbirimize daha çok destek
olarak hizmet edebiliriz. Ve birlikte,
bunu da başardık. Ben o gün
paylaştıklarımızı yapan arkadaşlarımı
sonuna kadar tebrik ediyorum ve
hepinize bu anlamda teşekkür
ediyorum.”
2010 yılının büyüme ve ivme yılı
olduğuna dikkat çeken Şeref Songör,
2010 yılı büyüme hedeflerinin %20
olduğunu söyledi ve “Her yıl olduğu
gibi bu yıl da hedefimizi
yakalayacağımıza inanıyorum” dedi.
Sözlerini verimliliğin önemini
vurgulayarak bitiren Şeref Songör tüm
çalışanlarına teşekkür etti.
Mustafa Songör, Makromarket’in
19. yılına özel olarak, tüm Yönetim
Kurulu üyelerine ve babaları
Şevket Songör’e, birlikteliklerinden
doğan gücü ve inancı anlatan birer
şilt takdim etti.
Konuşmasının ardından Şeref
Songör, Makromarket’e yıllarca Mali
Müşavir olarak hizmet vermiş olan
Musa Çakır’a bir plaket takdim etti.
Daha sonra da Makromarket’te 5. ve
10. yılını dolduran Makromarket
personeli, ödüllerini almak üzere
sahneye çağrıldı. Mehmet Songör ve
Mustafa Songör’ün elinden ödüllerini
alan Makromarket’in kadim
çalışanlarının istikrarı ödüllendirildi.
Ödül töreninin ardından sahneye
çıkan Grup Yağmur, muhteşem
konseriyle Makromarket çalışanlarını
coşturdu. Konser sonrasında yapılan
hediye çekilişi sonucu, pek çok
Makromarket çalışanı birbirinden
değerli hediyelerin sahibi oldu.
Makromarket 2010 yılında da,
başarısının ardındaki dev kadroyu
unutmadı ve çalışanlarına verdiği
değeri bir kere daha gözler önüne
serdi.
Ma rt - N i s a n 2010 | 07
MAKRO | Haberler
Abidinpaşa mağazamızda şiirle dolu, keyifli bir gün
Makromarket olarak, birbirinden ünlü isimleri
müşterilerimizle buluşturmaya devam ediyoruz. Son
olarak Türk şiirinin önemli isimlerinden Ahmet Selçuk
İlkan, Abidinpaşa Makromarket mağazamızda
sevenleriyle buluştu. 20 Şubat Cumartesi günü
gerçekleştirilen etkinliğe çok büyük bir ilgi vardı.
Sürekli olarak
gerçekleştirdiğimiz kampanyalar
ve etkinliklerle her zaman
müşterilerimizi şaşırtıyoruz ve
avantajlı fırsatlar sunuyoruz. Bu
sefer de Türk şiirinin önemli ismi
Ahmet Selçuk İlkan’ı
Makromarket müşterileriyle
buluşturduk. Kendine has tarzı ve
birbirinden güzel şiirleriyle
Ahmet Selçuk İlkan, Abidinpaşa
Makromarket müşterilerimizin
cumartesi gününe büyük bir keyif
kattı. Birçok sanatçıyı üne
kavuşturan şarkıların söz yazarı
Ahmet Selçuk İlkan, etkileyici
yorumu, keyifli esprileri ve
birlikte hareket ettiği müzik
grubu ile müşterilerimizi hem
düşündürdü hem de coşturdu.
Sanatın ve sanatçının yanında
olduğumuzu her fırsatta
göstererek müşterilerimizin
keyifli alışveriş yapabilmesi için
sadece mağazalarımız ve
kampanyalarımızla değil;
düzenlediğimiz etkinliklerle de
adımızdan sıkça söz ettiriyoruz.
En güzel sevgi şiirlerini seçtik
Makro AVM, Sevgililer Günü’nün
anlamına yaraşır bir yarışmaya imza
attı ve en güzel sevgi şiirlerine
muhteşem hediyeler verdi. Sevgimizi
anlatmak için çok güzel bir vesile olan
14 Şubat Sevgililer Günü, Makro
AVM ile daha da sevgi dolu bir gün
haline geldi.
08 | M ar t - N isa n
2010
Sadece sevgilimize değil, tüm
sevdiklerimize sevgimizi
anlatmamız için çok güzel bir
vesile olan 14 Şubat Sevgililer
Günü, Makro AVM’nin
düzenlediği şiir yarışmasıyla daha
da büyük bir anlam kazandı. 14
Şubat tarihine kadar, Makro
Alışveriş Merkezi’nde bulunan
“Sevgi Panosu”na sevgiyi
anlatan en güzel şiiri
yapıştıranlar arasından seçilen ilk
3 şiirin sahibine, muhteşem
hediyeler verildi: Birinciye, Acer
Notebook; ikinciye, Sinbo
Elektrikli Süpürge; üçüncüye,
Sinbo Mikrodalga Fırın.
Makro AVM olarak, tüm
sevenlerin ve sevilenlerin
Sevgililer Günü’nü kutladık. Tüm
hayatınız sevgi dolu geçsin!
İstanbul Kadıköy'de
plastik poşet kullanımı
yasağı başladı
Kadıköy Belediye Meclisi'nin
2009 yılı Aralık ayında aldığı bir
kararla, ilçe sınırlarındaki tüm
alışveriş merkezleri, çarşı-pazar ve
her türlü işletmelerde ürünlerin
plastik poşetlere konularak satılması
yasaklandı. Kadıköy Belediye
Başkanı Selami Öztürk, bu
uygulamanın Mart ayı başından
itibaren başladığını belirtti ve ekledi:
"Kararda yasağın duyurulması ve
gerekli hazırlıkların yapılması için
esnafa süre verilmesi de göz önüne
alınarak, plastik poşet yasağının
uygulanmasına karar verildi."
Öztürk, "Doğada yok olmaları
uzun yıllar süren, çevre kirliliğinin
en büyük kaynaklarından biri olan
plastik poşetler, hem dünyamızı
hem de sağlığımızı tehdit ediyor.
Buradan herkese sesleniyorum.
Çocuklarımızın geleceğini yok
etmemek için naylon torba
kullanımını bırakılım" dedi.
MAKRO | Haberler
Makromarket olarak Samsun’da
çoğalıyoruz, büyüyoruz!
Makromarket olarak, Karadeniz’in incisi Samsun’da,
yatırımlarımıza büyük bir hızla devam ediyoruz.
Samsun ilinde 8 mağazaya ulaştık; son olarak
Fatih ve Çarşamba’da şube açılışı yaptık.
Makromarket olarak, 2010 yılı içerisinde de bu bölgede
yatırımlarımız devam edecek.
ÇARȘAMBA MAĞAZASI
Çarşamba
mağazamız açıldı
ÇARȘAMBA MAĞAZASI
ÇARȘAMBA MAĞAZASI
10 | M ar t - N isa n
2010
2009 yılında başlattığımız ve
2010 yılında da hızla devam ettiğimiz
Samsun ilindeki yatırımlarımıza,
en son olarak 24 Şubat’ta Çarşamba
mağazamızı ekledik. Çarşamba
mağazamız, 17 eğitimli personeli ve 4
kasasıyla 640 metrekare satış alanı
üzerinde kurulu.
Açılışa özel çok sayıda ürün
grubunda yaptığımız şok indirimlerin
yanı sıra bölge halkı için eğlenceli
gösteriler de düzenledik.
Samsun halkı tarafından kabul
gören ve tercih edilen mağazalarımız,
2010 yılı içerisinde de Türkiye
genelinde yayılmaya ve hizmet
vermeye devam edecek.
FATİH MAĞAZASI
Fatih mağazamız
hizmete girdi
Müşteri odaklı hizmeti her şeyin
üzerinde tutan Makromarket olarak,
Fatih semtinde açılan mağazamızla
kaliteli mağazacılık anlayışımızı
Samsun’un her yerine taşımayı
hedefliyoruz.
Samsun İlkadım ilçesinde hizmete
giren Fatih mağazamız, 400
metrekare satış alanı üzerine kurulu
olup 18 güleryüzlü personeliyle bölge
halkına hizmet veriyor. 8 Şubat günü
faaliyete geçen Fatih mağazamız,
gıdadan temizlik ve züccaciye
ürünlerine kadar yüzlerce kaliteli
ürünü bünyesinde bulunduruyor.
Bölge halkı, Makromarket’in
açılışlara özel olarak yaptığı
indirimlere ve kampanyalara da büyük
ilgi gösteriyor.
FATİH MAĞAZASI
FATİH MAĞAZASI
MAKRO | Güncel
KADININ TOPLUMDAKİ YERİ VE
KADIN HAKLARI
Bu yıl yine, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü
kutlayacağız. Fakat kaç kadın, yasaların
kendilerine sunduğu haklarını biliyor? Türk
kadınının her hakkı var ama maalesef
haklarının ne olduğu konusunda fikri olan
kadınların sayısı çok az. Daha da kötüsü
kadınlar, haklarının kıymetini bilmiyor. Tüm
dünyada kadınlar, kadın kimliği için
mücadele ediyor, eşit haklar için savaşıyor,
aile içi şiddetin karşısında duruyor. Bu
mücadelenin önemli dönüm noktalarından
biri olan 8 Mart’ın yıldönümünde, kadın
sorunlarının yeterince ele alınıp
alınmadığını bir düşünelim…
Hayat herkes için zorluklarla ve
sürprizlerle dolu. Özellikle de kadınlar
için… Her ne kadar günümüzde
medeni kanunlara göre kadın ve erkek
eşit seviyede olarak sayılsa da yaşam
kadınlar için pek de öyle ilerlemiyor.
Kadınlar hala aile içi şiddete,
toplumsal baskıya ve işyerinde bile
kötü davranışlara ve tacize maruz
kalıyor.
Anayasamızın 10. maddesine göre,
“Kadın ile erkek eşit haklara sahiptir.
Devlet, bu eşitliğin yaşama
geçirilmesiyle yükümlüdür.” Fakat pek
çok kadının, sahip olduğu haklar bir
tarafa, yaşama hakkının bile elinden
alındığını görüyoruz. Türkiye’deki
kadınların durumu hala birçok ülke
kadınına göre içler acısı… Türk kadını
hala sömürülüyor ve ikinci sınıf
vatandaş muamelesi görüyor. Bu
durum yalnızca eğitimsiz kadınlar için
değil, eğitimli kadınlar için de geçerli.
Türkiye’de kadın olmak
Ülkemizde Kadınlar Günü düzenli
olarak 1984 yılından beri kutlanıyor.
Kutlanmasına kutlanıyor ama hala
kadınların yüzde 40’ı görücü usulüyle
evlendirilirken, yüzde 20’si nikahsız
yaşıyor. 100 kadından ancak 2’si
12 | M ar t - N isa n
2010
MAKRO | Güncel
yüksek öğrenim görürken 8 milyon
kadın okuma-yazma bilmiyor.
Kadınlarımızın yüzde 64’ü hamilelik
döneminde doktor yüzü görmüyor;
anne olmak için yılda 2 bin 500 kadın
yaşamını yitiriyor. Berdel, başlık
parası, töre ve namus cinayetleri,
dayak ve baskı hala Türk kadınını
hedef almaya devam ediyor.
Kadın hem evde çalışıyor, hem
dışarıda; hem çocuğunu büyütüyor
hem de şiddete, tacize, aşağılanmaya
maruz kalıyor. Dünyadaki işlerin
yüzde 66’sını kadınlar yapıyor, buna
karşın kadınlar dünyadaki toplam
gelirin ancak yüzde 10’una,
malvarlığının ise sadece yüzde 1’ine
sahip. Diğer bir deyişle, dünyadaki
işlerin sadece yüzde 34’ü erkekler
tarafından yapılırken erkekler, toplam
gelirin yüzde 90’ına, toplam mal
varlığının ise yüzde 99’una sahip.
Türkiye’de bu sayılara yenileri
ekleniyor: Şehirlerde yaşayan
kadınların yüzde 18’i, köylerde
yaşayan kadınların yüzde 76’sı eşleri
tarafından dövülüyor. Kadına karşı
işlenen suçlar, aile içi suçların yüzde
90’ını oluşturuyor. Korkutucu ve
utandırıcı olsa da, Birleşmiş
Milletler’in verilerine ve yapılan
istatistiklere göre çıkan rakamlar ne
yazık ki böyle…
Siyasette durum ne?
Dünya çapında
yapılan
araştırmalara
göre
Türkiye,
oy
14 | M ar t - N isa n
2010
Anayasamızın
10. maddesine
göre, “Kadın ile
erkek eşit haklara
sahiptir. Devlet, bu
eşitliğin yaşama
geçirilmesiyle
yükümlüdür.” Fakat
pek çok kadının,
sahip olduğu haklar
bir tarafa yaşama
hakkının bile
elinden alındığını
görüyoruz
verme hariç, kadınların
siyasete katılımının en
düşük oranda olduğu
ülkelerden biri. Kadın
milletvekili oranlarımız,
İran, Nijerya, Mısır gibi
demokrasiyle
yönetilmeyen ülkelerle
neredeyse aynı. Pakistan,
Suriye, Sudan,
Endonezya ve Cezayir
gibi Müslüman ülkelerinse çok
gerisindeyiz. Bu durumun yanı sıra,
şu örnekleri de vermek gerekiyor:
l Ülkemizin ilk kadın belediye
başkanı Müfide İlhan, Mersin’den,
1950 yılında seçildi.
l Bundan tam 18 yıl
sonra Leyla Atakan,
İzmit Belediye Başkanı
oldu.
l İlk kadın
bakanımız, Türkan
Akyol, 1971 yılında
bakanlık koltuğuna
oturdu.
l İlk kadın vali ise
ancak 1991 yılında
atandı: Lale Aytaman.
Pek çok kadının haberdar
bile olmadığı hakları…
Doğum izni
Hem çalışan hem de çocuk sahibi
olmak isteyen kadınlar için
yasalarımız bazı esnekliklere sahip.
Çalışan kadınlar doğumdan önce 8 ve
doğumdan sonra 8 hafta olmak üzere,
16 hafta izin kullanabiliyor. Eğer
çoğul gebelik söz konusuysa, buna 2
hafta daha ekleniyor. Ayrıca hamilelik
süresince yapılması gereken periyodik
kontroller için işveren ücretli izin
vermek zorunda. 16 haftalık ücretli
doğum izni biten kadınlar, bu sürenin
sonunda eğer isterlerse, 6 aya kadar
ücretsiz izin kullanabiliyorlar.
Doğum izni biten kadınlar, 1
yaşından küçük çocuklarını
emzirebilmek için her gün 1,5 saat süt
MAKRO | Güncel
arasında seçim yapmak istemedim.
Hem evlenmek istedim hem kendim
olmaya devam etmek istedim. Önemli
olan kadının seçme
hakkıdır."
Yapılan
araştırmalara göre
Türkiye, oy verme
hariç, kadınların
siyasete katılımının
en düşük oranda
olduğu ülkelerden
biri.
izni alabiliyor. Bu süreyi hangi saatler
arasında ve günün hangi bölümünde
kullanacaklarına ise kendileri karar
veriyor.
Soyadı kullanma hakkı
Evlenirken tüm kadınlar
kocalarının soyadını kullanmak
zorunda. İstenirse kocasının
soyadından önce kendi soyadını
kullanabiliyor. Ancak geçtiğimiz yıl
açılan bir dava kadının sadece kendi
soyadını da kullanabileceğini gösterdi.
Ankara 5'inci Aile Mahkemesi Hakimi
Sebahattin Ali Erdem, sadece kızlık
soyadını kullanmak için dava açan,
evli Dr. Başak Çalı'nın isteğini haklı
buldu ve Çalı, iki yıllık hukuk
mücadelesinin ardından kendi
soyadını kullanmaya hak kazandı.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
konularında uzman olan ve Londra
Üniversitesi Siyasal Bilgiler
Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak
görev yapan Dr. Çalı, konuyla ilgili
şöyle diyordu: "Öncelikle kendi
kimliğimi devam ettirmek ve böyle bir
hakkın kadın-erkek eşitliği açısından
gerekli olduğuna inandığım için bu
davayı açtım. Evlilik ile kendi adım
Taciz ve şiddet
Bu iki durum,
kadınların günlük hayat
içerisinde en çok
karşılaştıkları zorluklar.
Kadınlar, bu kavramlarla
karşılaştıklarında, kendi
başlarına kalmayı ve en
yakınlarından bile bu
durumu saklamayı tercih ediyorlar.
Oysa bu konuda yasalar tamamıyla
kadından yana. Ceza Kanunu’nun
ilgili maddelerine göre kadınlar maruz
kaldıkları durumu Cumhuriyet
Savcılıkları’na şikayet edebilir.
Barolardan kendileri için avukat da
talep edebilirler. Eğer aile içi şiddet
söz konusuysa, karakola, savcılığa
veya doğrudan Aile Mahkemesi’ne
başvurmak mümkün. Aile Korunması
Kanunu’na göre, şiddet uygulayan
kişi, evden uzaklaştırılıyor.
Boşanma sonrası mal paylaşımı
Boşanan eşlerin karşı karşıya
kaldıkları süreçlerden belki de en
sancılı olanı, mal paylaşımı. Eğer özel
olarak bir evlilik sözleşmesi
yapılmadıysa, yasalarımıza göre
çiftler, evlilik boyunca edinilen malları
eşit şekilde paylaşmak zorundalar.
Yani evlilik boyunca edinilen tüm mal
varlıkları, kadın ve erkek arasında eşit
olarak paylaşılıyor.
16 | M ar t - N isa n
2010
MAKRO | Röportaj
TÜDER BAȘKANI ENGİN BAȘARAN
Yeşil ve akıllı
tüketim zamanı
Tüketiciler Derneği (TÜDER) tam 15
yıldır tüketicilerin sorunlarına çare
oluyor, bilinçli ve akılcı tüketim için
pek çok çalışmalarda bulunuyor. Biz de
15 Mart Dünya Tüketiciler Günü’nü
vesile yaparak TÜDER Başkanı Engin
Başaran’la bir röportaj gerçekleştirdik.
Türk tüketicisinin her geçen gün biraz
daha bilinçlendiğini söyleyen Başaran,
artık “Yeşil Tüketim” zamanı diyor.
Bize kısaca tüketici hakları
konusuna ilginizin nasıl
başladığından bahseder misiniz?
Hayatımın bir döneminde iş
vesilesiyle Almanya’da bulundum.
Almanya’da tüketicilerin nasıl
korunduğunu, nasıl örgütleri
olduğunu hep gıptayla izledim.
Türkiye’ye dönünce tüketicinin
korunmasıyla ilgili en ufak bir
hareketlenme olmadığını gördüm.
Bunun üzerine bir tüketici örgütünün
Bakırköy şube başkanlığını aldım.
Fakat bir süre sonra bu görev için,
bilgimin ve altyapımın yeterli
olmadığını fark ettim. Zaten İdari
Bilimler Fakültesi’nde çalışıyordum.
Bunun üzerine Marmara Üniversitesi
İşletme Bölümünde “tüketicinin
korunması” üzerine yüksek lisans
yapmaya başladım. Tezimi de
“tüketicinin korunması” üzerine
yaptım.
O arada Gümrük Birliği başladı.
Gümrük Birliği, tüketiciler için bir
milattır. Çünkü tüketicilerin, serbest
piyasa ekonomisi içinde yasal haklara
kavuştuğu bir dönemdir. Bu
gelişmelerin üzerine, 1995 yılında
Tüketiciler Derneği’ni (TÜDER)
kurdum ve o günden bugüne bu
derneğin her işini yürütüyorum.
TÜDER’i kurarkenki
amaçlarınız nelerdi?
Dernek çalışmalarına,
bilgilendirme ve bilinçlendirme
20 | M ar t - N isa n
2010
MAKRO | Röportaj
amacıyla başladık. Tüketicilerin, yasal
haklarını aramaları konusunda ciddi
yardımlarda bulunduk ve bulunmaya
devam ediyoruz. Tabi bu arada, kamu
ve üretici örgütleriyle, bir zincirin
halkaları gibi, tüketicilere en kaliteli
mal ve hizmetin sunulması için ciddi
çalışmalar yapıyoruz. Türk
tüketicisinin belli bir noktaya
geldiğine ve bunda büyük payımız
olduğuna inanıyorum.
Ancak bütün tüketici örgütlerinde
olduğu gibi, ciddi maddi sıkıntılarımız
var. Tam bağımsız bir tüketici
örgütüyüz; sponsor ya da reklam
almayız, devletten de herhangi bir
destek olmadığı için pek çok bağımsız
tüketici örgütünün yaşadığı maddi
sıkıntıları biz de yaşıyoruz.
Avrupa’daki tüketiciyle Türk
tüketicisinin farkları neler?
Avrupa’da tüketiciler çok önceleri
yasal haklarına kavuşmuşlar, ciddi
örgütlenmeleri var, kurumsal haklar
kazanmışlar ve bugün çok ciddi bir
baskı gücüne sahipler. Türkiye’deki
tüketicilerde örgütlenme noksanlığı
var. İnsanlar derneklere üye olmak
istemiyorlar. “Ben size aidatımı
ödeyeyim ama beni üye yapmayın”
diyen kişiler var. Halbuki bir derneğe
üye olmak çok güzel bir ayrıcalıktır.
Her sorunda hukukçularımız onların
emrinde olur. Herhangi bir tüketiciye
hukukçumuz özel bir yardım yapmaz
ama üyemizin dilekçesini dahi yazıp
gönderir; yönlendirme yapar.
Biz ülkemizde hem tüketicinin
desteğinden yoksunuz, hem de
22 | M ar t - N isa n
2010
devletin... Avrupa’da bu tip dernekler
devletten ciddi bir destek alır. Bu
bakımdan, ülkemizde, tam bağımsız
olan tüketici birlikleri ciddi sorunlarla
karşı karşıya. Avrupa Birliği’yle bir
proje yapılabiliyorsa, bu proje geçici
bir süre için nefes açıcı olabiliyor.
Bunun dışında, bu örgütler, ya
hayatiyetlerini sürdüremeyecekler ya
da bağımsızlıklarından ödün
verecekler. Böyle bir ikilemle karşı
karşıyayız.
Biz hala bu soruna çare arıyoruz.
Dilerim, derneğimiz son bulmadan bir
çare bulabiliriz. Çünkü ekonominin en
önemli aktörleri tüketicilerdir ve
tüketici derneklerinin buradaki rolü
de çok değerlidir. Bu bağlamda
baktığınızda, Türk tüketicisi 1995’ten
günümüze çok ciddi yol aldı. Bilinç
düzeyi bakımından yükselen bir grafik
çiziyor. Artık hakları olduğunu,
haklarını nerede araması gerektiğini
biliyor. Şikayetlerin 1995’teki
nitelikleriyle günümüzdeki nitelikleri
bile değişti.
Ancak hala Avrupa Birliği
tüketicisiyle karşılaştırdığımızda son
derece gerideyiz; daha alfabenin
A’sındayız… Gitmemiz gereken çok yol
var. Ancak geldiğimiz noktayı da
küçümsemiyorum.
Ülkemizde insanların sosyoekonomik durumu da üyeliklere pek
müsait değil. Batıda insanların üye
oldukları pek çok kulüp ve dernek var.
Herkes hobileri ve ilgi alanları
çerçevesinde 5-6 tane derneğe, kulübe
üye oluyor. Bu tip aktivitelere ayıracak
zamanları ve paraları var. Bizde
insanlar evden-işe, işten-eve giderken
saatlerini yollarda geçirebiliyor;
aldıkları ücretler zaten ortada. Bu
insanların örgütlenmeye mecali
kalmıyor.
Bu açıdan bakıldığında ciddi bir
“tüketici açılımı”na ihtiyacımız var.
İnsanların önce aç karınlarını
doyuralım, insanlara düzgün mal ve
hizmet götürebilelim, temel
ihtiyaçlarını verebilelim; tüketici
açılımını sağlayalım. Bir ülkede bu
ihtiyaçları sağlamak çok önemli.
Özellikle market
tüketicilerine, haklarıyla ilgili
neler söyleyebilirsiniz?
Marketler artık günümüz
tüketicisinin vazgeçilmezi. 15 Mart
Dünya Tüketiciler Günü, Evrensel
Tüketici Hakları Beyannamesi’nin
açıklandığı gündür. Bu
beyannamedeki en önemli haklardan
bir tanesi, “tüketicilerin seçme
hakkı”dır.
Tüketici ne kadar çok ürünle karşı
karşıya kalıyorsa, seçme hakkı o kadar
artar. Siz binlerce ürün arasından
kalitesiyle, ambalajıyla, kokusuyla,
ağırlığıyla, irili-ufaklı binlerce ürün
sergileyeceksiniz. Tüketici oraya
gelecek, 5 kişilik bir aileyse 5 kişilik, 2
kişilikse 2 kişilik ürününü alıp
gidecek. Rahatsızlığı varsa, az yağlı ya
da yağsız alacak… Yani seçme hakkı
çok önemlidir ve dolayısıyla marketler
de bu bakımdan farklı bir yere sahip.
Market ne kadar büyük, kaliteli, temiz
ve hijyenikse, o ölçüde tüketicinin
tercihini kazanır.
Mekan olarak yazın serin, kışın
sıcak olması, iyi ışıklandırılmış, temiz
mekanlar olması çok önemli. Ama
bugün ne yazık ki öyle marketler
görüyoruz ki, durumları içler açısı…
Temizlik yok, hijyen yok, içeride kesif
MAKRO | Röportaj
bir koku, çürümüş sebze ve
meyveler… Zaten bu tip, kendine
market diyen yerlerin, çok uzun
ömürlü olduğunu düşünmüyorum.
Bunun için de, iyi olan markalar örnek
alınmalı. Tek marketlerin aksine,
zincir marketler, tamamen tüketici
odaklı çalışmalar yapıyorlar.
Derneğimizin 3 yıldır üst üste yaptığı
tüketici istatistiklerinde, organize
perakende sektöründeki marketlerin
tüketici odaklı olduklarını gördük. O
marketlerden hemen hemen hiç
şikayet gelmez. Bir ürünü alırsınız,
geri götürmeniz gerektiğinizde size
hiçbir neden sormazlar; sadece fişini
isterler. Sizden direkt olarak alırlar.
Bu da gerçek bir tüketici memnuniyeti
sağlar.
Tüketici bir ürünü alırken
nelere dikkat etmeli?
Bizim tüketicimiz artık ürünlerin
son kullanma tarihine bakması
gerektiğini öğrendi. Ancak bunun yanı
sıra, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı
onayı, üretim yeri, üretim tarihi,
Sağlık Bakanlığı izni gibi noktalar da
tüketiciler tarafından kontrol
edilmeli. Özellikle kozmetik
ürünlerinin üzerinde, Türkçe etiket
olmasına dikkat etmeliyiz; kimse
İngilizce bilmek zorunda değil.
24 | M ar t - N isa n
2010
Ayrıca günümüzde artık çok
önemli bir nokta daha var. 15 Mart
Dünya Tüketiciler Günü’nde,
Tüketiciler Derneği olarak
vurgulayacağımız konulardan biri de,
“yeşil tüketim”. Yeşil tüketim,
tamamen Tüketiciler Derneği’ne ait
bir ifadedir. Artık tüketicilerin, “yeşil
tüketim”e geçmesi gerektiğini
savunuyoruz. Yeşil tüketimde, doğal,
sağlığa ve çevreye zarar vermeyecek,
geri dönüşümlü malzemeden
yapılmış, enerji tasarruflu ürünler
tercih edilmeli. Dolayısıyla tüketiciler
satın aldıkları ürünlerin sağlığa,
doğaya zarar verip vermediğini biraz
araştırmalılar.
Bugün ben, elektrikli bir ürün
alacaksam, onun fiyatından önce
enerji tüketimine bakarım. Çünkü
enerji, günümüzde ciddi bir maliyet
getiriyor. Eğer konut alacaksam, bu
konutun yalıtımlı olup olmadığına
bakarım.
Bilinçlendikçe, bilgilendikçe sadece
“ucuz mu, pahalı mı?” sorusunu
sorarak değil, “sağlığıma ve çevreye ne
kadar zararlı, ne kadar faydalı” gibi
konuları bilerek satın alma yapmak
gerekiyor. Avrupa tüketicisi bu
noktada…
Son yıllarda kredi kartı
kullanımlarıyla ilgili pek çok
sorun gündeme geliyor.
Tüketiciler kredi kartlarını nasıl
kullanmalı?
15 Mart Tüketiciler Günü’nde bir
kampanya başlatıyoruz: “Tüketimde
finans bilinci.” Biz bütçe yapmayı bilen
bir toplum değiliz. Elimize para
geçtiği zaman, sonuna kadar harcarız.
Harcadığımız ürün, nedir, ne değildir;
pek fazla bakmayız. Oysa biz yerli
malı kullanan, tasarrufun çok önemli
olduğu günlerden geliyoruz. Artık
günümüz tüketim dünyasında bu
kavramlar unutuldu. Mutluluk
tamamen tüketime bağlandı. Ne
kadar alabilirsen o kadar mutlusun…
Ama artık buna paydos demenin
zamanı geldi. Tüketiciler Derneği bu
durumu frenleyecek. Bilinçli vatandaş,
bilinçli tüketici olmak zorundayız.
Harcadığımız zaman, doğayı
harcadığımızın bilincinde olmalıyız.
İhtiyacımızı bilmeli ve onun kadar
harcamalıyız.
Bu bağlamda, kredi kartları ciddi
bir savurganlık meydana getiriyor.
Yapılan araştırmalar, insanların
cebindeki parayı harcarken daha
cimri, kredi kartını harcarken
başkasının parasını harcıyor gibi
savruk olduğunu gösteriyor. Kredi
kartı sadece bir “ödeme” aracıdır;
cebinizdeki paranın yerine
kullandığınız bir ödeme aracıdır. Kredi
değildir; borçlanma gerekçesi hiç
değildir. Cebinizde nakit
taşımamanızı sağlayan, bankanın
parasını 30-40 gün vadeli olarak
harcayabileceğiniz, fevkalade güzel bir
ödeme aracıdır. Ama size dayatıldığı
gibi bir borçlanma aracı olarak
kullanıp bu oyuna gelirseniz, taksit
aracı olarak kullanırsanız, ciddi bir
sorun haline gelir.
Bilinçli tüketiciler olarak, bütçe
yapmamız, ihtiyacımız kadar
harcamamız ve kazancımızın bir
kısmını da “ak akçe kara gün içindir”
bilinciyle mutlaka tasarruf etmemiz
gerekiyor.
MAKRO | Gıda Kültürü
Elmanın dayanılmaz çekiciliği ve
elma sirkesi
Sirkenin ilk keşfedildiği günden bugüne kadar birçok
hububat, meyve ve bitki sirke yapımında hammadde
olarak kullanıldı ama hiçbiri sirkeye elma kadar ruhunu
katmadı. Elma, içerdiği zengin mineral ve vitaminlerle
gerçek anlamda tedavi edici özelliklere sahip bir
meyvedir. Tüm bu özelliklerinin yanı sıra zengin aroması
ve tadıyla da sirkede kendini hissettirir.
Günümüzde modern tıbbın yanı
sıra eskilerin yakından bildiği doğal
reçeteler tekrar önem kazanıyor ve
doğanın bize cömertçe sunduklarını
yeniden keşfediyoruz. Gelin, doğanın
sunduğu özel bir armağan olan elma
sirkesi ve onun harika reçetelerini
yeniden hatırlayalım!
saat bekletmek onları
mikroplardan arındıracaktır.
Boğaz ağrısında sirke
Anjin ve streptokok dahil
olmak üzere tüm boğaz
ağrılarında 1 bardak suya
katılan 1 tatlı kaşığı elma
sirkesiyle her saat başı
yapılacak gargara
rahatlatıcı bir çözüm
olacaktır.
Ayak ağrıları
Ayaklarınızdaki
ağrılar için bir leğene
ayak bileklerinize
kadar ılık su doldurun
ve içine yarım şişe
elma sirkesi ilave edin.
Sabah ve akşam en az
5 dakika ayaklarınızı
bu suda dinlendirin.
Antiseptik olarak sirke
Meyve ve sebzelerin elma sirkesi
katılmış suyla yıkanması
mikroplardan arınmasını sağlar.
Bakteri ve mikropların barınmaması
için mutfak ve banyolarınızda
temizlik yaparken elma sirkeli su
kullanabilirsiniz. Lavabo, banyo ve
yerleri elma sirkesi solüsyonu ile
temizlemek, mikrop kırıcı bir
önlemdir. İç çamaşır ve çorapları
yıkamadan önce, 1 ölçek elma sirkesi
ve 5 ölçek su karışımı içinde yarım
26 | M ar t - N isa n
2010
yemek kaşığı elma sirkesi ve 1 fincan
bal ilave edin. Her gece yatmadan
önce 2 yemek kaşığı içeceğiniz bu
karışımla uykusuzluk ve
yorgunluğunuzun kaybolduğunu
göreceksiniz.
Kaşıntılar
Böcek ısırmalarına ve kurdeşene
bağlı kaşıntılarda, arı sokmalarında ve
cilt çatlaklarında sürülecek elma
sirkesi rahatsızlığı ve acıyı geçirmeye
yardımcı olacaktır.
Mide bulantısı
Mide bulantısının ve kusmanın
önüne geçmenin yolu, ılık
elma sirkesine bir bezi
batırıp sonra sıkmak ve bu
bezi midenizin üzerine
koymak. Bez soğudukça ılık
bir bez ile işlem yeniden
yapılmalıdır.
Saçlar
Kepekli ve mat
görünüşlü
saçlarınızın sağlıklı
ve pırıl pırıl bir
hale gelmesini
istiyorsanız, son
durulama suyuna
elma sirkesi ilave
edin.
Astım
Elma sirkesi
eklenmiş suyu
kaynatarak yapılacak
buhar banyosu
astımın sebep olduğu
rahatsızlıkları
hafifletecektir.
Akneli ciltler
Suyla
seyreltilmiş elma
sirkesiyle
yüzünüzü silin ve
daha sonra suyla
durulayın. Elma
sirkesinin cildinizi
yumuşattığını ve
antiseptik
özelliğiyle akneye
sebep olan
mikropları
öldürdüğünü fark
edeceksiniz.
Yorgunluk ve
uykusuzluk
1 litre suya 3
Nasırlar ve
sertlikler
Elma sirkesi,
MAKRO | Gıda Kültürü
nasırları ve sertlikleri gidermek için
kullanılabilir. En bilinen yollardan
biri, bayat ekmeği elma sirkesine
batırıp nasırlı bölgenin üzerine
koymak ve gece boyunca orada
muhafaza etmektir. Sabah
kalktığınızda nasırın ve sertliğin
kaybolmuş olduğunu göreceksiniz. Bir
başka yolsa, ılık suyun içine yarım
bardak elma sirkesi koyup yarım saat
süreyle nasırlı bölgeyi bu suda
bekletmek ve daha sonra bir havluyla
kurulayıp ponza taşı ile bölgeyi
ovuşturmaktır.
Elma sirkesiyle pratik çözümler...
l Durulama sırasında çamaşır makinenize
koyacağınız bir fincan elma sirkesi, sabun ve
deterjandaki alkalileri eriterek çamaşırınızın
daha yumuşak olmasını sağlar.
l Krom ve plastik çeşmelerin lekelerinin
giderilmesi ve parlamaları için 2 çorba kaşığı
elma sirkesinde 1 çay kaşığı tuz eritilir ve
çeşmeler bu suyla ovulur.
l Ahşap eşyayı temizlemek için yumuşak bir
bezi 1 litre su, 30 gram zeytinyağı ve 60 gram
elma sirkesine batırın. Eşyayı ovarak silin.
Güneş yanığı
Güneş yanığının verdiği acıyı elma
sirkesiyle hafifletmek mümkündür.
Güneş yanığından sonra küveti
oldukça ılık suyla doldurun ve içine
1-2 bardak elma sirkesi koyun. Bu
şekilde banyo yaptıktan sonra ayrıca
elma sirkesini yanık olan bölgelere
hafifçe sürün.
Lekeler
Cilt lekeleri ve akne için 1/4 litre
suyun içerisine 3 yemek kaşığı elma
sirkesi koyun. Kaynayıncaya kadar
ısıtın ve ateşi kısın, başınıza bir havlu
geçirerek yüzünüzü çıkan buhara
tutun. Hemen sonra yarı yarıya
sulandırılmış elma sirkesiyle
yüzünüzü silin. Bu işlemi haftada iki
kere veya ihtiyaç duydukça
tekrarlayabilirsiniz.
Varisler
Bazı kişiler bacaklarda bulunan
varislerin yol açtığı ağrıdan
rahatsızdırlar. Bunun için bir bezi
elma sirkesinin içine batırın ve sıkın.
Bezi bacaklarınıza sarın ve 30 dakika
kadar bekletin. Otuz dakikalık süreyi
bacaklarınızı yukarı kaldırarak geçirin.
Bu işlemi sabah ve akşam tekrarlayın.
Zayıflama
Sabahları kahvaltıda içeceğiniz,
içine 1-2 tatlı kaşığı elma sirkesi ve 1
tatlı kaşığı bal karıştırılmış bir bardak
su, uygun bir rejimle birlikte
kullanıldığında düzenli kilo
kaybetmenizi sağlar.
l Halınızın renklerinin daha canlı olmasını
istiyorsanız, 4 litre suya 1 bardak elma sirkesi
ekleyin ve halınızı silin.
l Daha parlak bardaklar için 3 litre durulama
suyuna yarım fincan elma sirkesi koyun.
l Plastik duş perdelerini yıkarken suya 1
fincan elma sirkesi ekleyin. Yıkamaya vaktiniz
yoksa elma sirkesine batırılmış bezle silip
temizleyin. Sabun lekelerinden iz
kalmayacaktır.
l Cilasız muşamba döşemelerinizi 2 litre ılık
suya yarım fincan elma sirkesi karıştırarak
silin.
l Klozetin temizliği için, içine elma sirkesi döküp 5 dakika beklettikten
sonra hafifçe fırçalayıp suyla temizleyin.
l Mutfağınızdaki karıncalardan şikayetçiyseniz, banko ve yerleri eşit
miktarda su ve elma sirkesiyle siliniz.
l Bahçenizdeki parke taşlarının çevresinde ot
bitmesini istemiyorsanız
parkenin çevresine elma
sirkesi dökebilirsiniz.
l Pırıl pırıl camlar için
silme bezini eşit
miktarda ılık su ve
elma sirkesine batırın.
l Su ve yiyeceklerin
alüminyum kaplarda
oluşturduğu koyu
renkli lekeleri, kabın
içine koyacağınız 1 fincan
su ve 1 çorba kaşığı elma
sirkesini kaynatarak
giderebilirsiniz.
Ma rt - N i s a n 2010 | 27
MAKRO | Güncel
Bize kısaca kendinizden
bahseder misiniz?
Hacettepe Üniversitesi Tıp
Fakültesi Fiziksel Tıp ve
Rehabilitasyon Anabilim Dalı öğretim
üyesi ve Hacettepe Üniversitesi
Geriatrik Bilimler Araştırma Merkezi
(GEBAM) müdürü olarak görev
yapıyorum. Ayrıca Türk
Geriatri Derneği yönetim
kurulu başkanı ve Türk
Geriatri Dergisi baş
editörü olarak
çalışıyorum ve
Uluslararası Gerontoloji
ve Geriatri Birliği
(International Association
of Gerontology and
Geriatrics) ve Avrupa Birliği
Geriatik Tıp Derneği (European
Union Geriatric Medicine Society)
kapsamında Türkiye delegesi olarak
yer alıyorum.
Yaşlanma ve yaşlıların
durumu üzerine...
Yaşlılık kaçınılmaz ve geri dönülmez
bir süreç. Tüm canlılar, yaşamlarının
sonuna doğru yaşlanır ve ömürlerini
tamamlarlar. Peki, yaşlılarımıza
yeterli özeni gösteriyor muyuz?
Onların yanında olabiliyor muyuz?
Her yıl 18-24 Mart haftası Yaşlılar
Haftası olarak kutlanıyor ve yaşlılık
sorunları ele alınıyor. Ülkemizde ve
dünyada bu konuda yapılan çalışmalar
ve yaşlılarımıza verdiğimiz ve
vermemiz gereken değer üzerine, Türk
Geriatri Derneği Yönetim Kurulu
Başkanı Prof. Dr. Yeşim Gökçe
Kutsal’la bir röportaj gerçekleştirdik.
28 | M ar t - N isa n
2010
Türk Geriatri Derneği’nin
kuruluş amaçları ve faaliyetleri
hakkında bilgi verebilir misiniz?
Türk Geriatri Derneği, yaşlanan
insanlarımızın çoklu sağlık
sorunlarına çözüm önerileri
üretebilmek, bu konudaki gelişmeleri
gündeme getirmek için akademik bir
paylaşım ortamı oluşturmak ve
bilimsel birikimleri halkla
paylaşabilmek amacıyla Ankara’daki
çeşitli üniversitelerin tıp
fakültelerinden “Yaşlı Sağlığı”
konusunda çalışmaları bulunan
öğretim üyeleri tarafından 2003
yılında kurulmuş bilimsel bir
dernektir.
Gerek hekimlere ve diğer sağlık
profesyonellerine ve gerekse halka
yönelik tüm eğitim etkinlikleri dernek
üyelerinin gönüllü katkılarıyla
gerçekleştiriliyor.
Yaşlanma yaşı her geçen gün
artıyor. Bu durumda şüphesiz
yaşlılara hizmet sunan
kurumların ve ünitelerin büyük
MAKRO | Güncel
payı var. Bu konuda nasıl bir
gelecek öngörüyorsunuz?
Dünya Sağlık Örgütü, Uluslararası
Gerontoloji ve Geriatri Birliği (IAGG)
ve Avrupa Birliği Geriatrik Tıp
Derneği (EUGMS) tarafından
hazırlanan deklarasyonlarda
geriatrinin önemi sürekli gündeme
getiriliyor ve yaşlı sağlığı konusunun
başta tıp olmak üzere ilgili tüm
mesleklerin mezuniyet öncesi ve
sonrası eğitim süreçlerinde yer
almasının önemi vurgulanıyor. Ayrıca
yaşlılara sunulan tüm hizmetlerin
ulusal eylem planları çerçevesinde ve
multidisipliner bir yaklaşımla
gerçekleştirilmesi gerekliliği üzerinde
duruluyor.
Bu bağlamda 2008 yılında
Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve
Çocuk Esirgeme Kurumu’nun
koordinatörlüğünde, konuyla ilgili
tüm kurum ve kuruluşların aktif
katılımıyla “Türkiye’de yaşlıların
durumu ve yaşlanma ulusal eylem
planı” için bir çalıştay
gerçekleştirilmiş ve bu etkinlik
sonucunda kapsamlı bir rapor
hazırlanmıştır. Bu raporda yaşlılara
sunulması gereken tüm hizmetler ve
bu hizmetlerin hangi kurumun
sorumluluğu altında gerçekleşeceği
detaylı olarak yer almaktadır.
Yaşlılarda görülen hastalıklar
nelerdir? Bu hastalıklardan kısaca
bahsedebilir misiniz?
Türk Geriatri Derneği Yönetim ve
Denetim Kurulu
Prof. Dr. Yeşim Gökçe Kutsal, Prof. Dr.
Selçuk Bölükbaşı, Prof. Dr. Kutay
Biberoğlu, Prof. Dr. Sedat Boyacıoğlu,
Prof. Dr. Murad Başar, Prof. Dr. Kenan
Hızel, Doç. Dr. Dilek Aslan, Prof. Dr.
Berna Arda, Doç. Dr. Haldun
Gündoğdu, Doç. Dr. Tolga Aydos
30 | M ar t - N isa n
2010
Genel olarak sağlık, “Bedensel,
ruhsal ve sosyal bakımlardan tam bir
iyilik halidir” şeklinde tanımlanır. İleri
yaş grubunda bildirimi yapılmayan
hastalık sayısı çok yüksek. Pek çok
sorun, yaşlının kendisi veya yakınları
tarafından “Yaşlılıktandır” denerek
göz ardı ediliyor. Oysa bu belirtiler,
tedavisi mümkün olan bir hastalığın
habercisi olabilir, fakat hekime
başvurulmadıkça ya tedavi edilemez
ya da iyileşmesi gecikerek kişiyi
günlük yaşamında bağımlı hale getirir.
65 yaş ve üzeri kişilerin çoğunda bir
veya iki kronik hastalık bir arada
bulunuyor. Bu nedenle hastanelerde
en uzun süre kalan hastalar, ileri yaş
grubundakiler.
Yaşlılardaki süregen hastalıklar,
yaşam kalitesinde bozulmaya ve ciddi
boyutlara varan sağlık harcamalarına
neden olarak ekonomik açıdan da ağır
bir yük oluşturmaya devam ediyor.
Hastalık ve yeti yitimi gibi risklerin
yaşlı insanlarda belirgin bir artış
göstermesine rağmen, sağlığın
bozulması yaşlanmanın doğal bir
sonucu değildir. Çoğu kronik hastalığa
bağlı yeti kaybı ve ölüm, koruyucu
önlemlerle azaltılabilir. Bu aşamadaki
en önemli kritik sorun yaşlıların
sağlık gereksinimlerinin karşılanması
konusunda yeterli bilgi birikiminin
olmamasıdır. Dolayısıyla yaşlılığın
çoklu sorunlarını irdeleyen kapsamlı
araştırmalara ve ülkemizin gerçekleri
doğrultusunda çözüm önerilerinin
geliştirilmesine gereksinim var.
Dünya Sağlık Örgütü’nün
açıklamalarında, dünya nüfusunun
yaşlanmasıyla birlikte kanser, diyabet,
kardiyovasküler hastalıklar, kronik
akciğer hastalıkları ve başta demans
olmak üzere mental hastalıkların
arttığı, yaşla beraber gelen
komorbiditenin artmasında en önemli
faktörler olan sigara, sedanter yaşam
tarzı, obezite, sağlıksız ve bilinçsiz
beslenme gibi olumsuz faktörlerin
önüne geçilebilmesi için kapsamlı
çalışmaların yapılması gerektiği
belirtiliyor.
Yaşlı hastanın değerlendirilmesi
aşamasında işitsel, görsel ve
algılamadaki bozukluklar, ilk aşamada
ele alınmalı, yardımcı cihaz kullanıp
kullanmadığı sorulmalı ve eğer
kullanıyorsa cihazın uygun olup
olmadığı irdelenmeli. Genellikle yaşlı
hastanın bellek eksikliği veya demansı
olduğundan, bir aile üyesinin veya
hastanın bakımını üstlenen kişinin
öyküyü teyit etmesi yararlı olacaktır.
Bir diğer önemli nokta da yaşlının
MAKRO | Güncel
tanıda en önemli anahtar, tıbbi öykü
yanında göz ardı edilmemesi gereken
“sosyal öykü”dür. Pek çok yaşlı,
ekonomik sorunlardan ve sosyal
izolasyondan kaynaklanan açmazlar
nedeniyle ortaya çıkan tıbbi
belirtilerle sağlık merkezlerine
başvuruyor veya getiriliyor.
beslenme özelliklerinin belirlenmesi
ve uygunluğunun değerlendirilmesi.
Hastaların aktivitelerini yapabilme
yeteneğinin ölçümü için “günlük
yaşam aktiviteleri”ne yönelik ölçekler
kullanılmalı. Geriatrik grupta
değerlendirilmesi gereken diğer
alanlar ise şöyle sıralanabilir:
suistimal ve ihmal, afektif
bozukluklar, hastabakıcı stresi,
kognitif bozukluklar, bası yaraları, diş
32 | M ar t - N isa n
2010
sorunları, ileri direktiflerin
belirlenmesi ve gerekirse tartışılması,
düşmeler, beslenme yetersizlikleri,
yürüyüş anormallikleri, işitme
bozuklukları, inkontinans,
tekrarlayan infeksiyonlar, osteoporoz,
ayak sorunları ve bakımı, çoklu ilaç
kullanımı, rehabilitasyon
gereksinimleri, uyku ve görme
bozuklukları.
Yaşlı hastaya yaklaşımda ve erken
Yaşlılar için toplum olarak
bizim yapabileceklerimiz neler
olabilir? Yaşlılarımıza nasıl
bakmalı ya da davranmalıyız?
Pek çok platformda gündeme
getirilen 1982 “World Assembly on
Ageing” raporundaki önemli noktaları
tekrar anımsatmakta yarar var:
Yaşlılar fiziksel ve mental olarak
kötüye kullanılmamalı, toplumun
sosyal, eğitsel ve kültürel kaynaklarını
kullanabilmeli, yaşlı birey
potansiyelini geliştirme şansına sahip
olabilmeli, nerede yaşarsa yaşasın
temel özgürlük ve insan haklarına
sahip olmalı, hastalıklardan
korunmak için sağlık hizmetlerinden
rahatlıkla yararlanabilmeli,
olabildiğince uzun süre kendi
ortamında yaşayabilmeli, yeterli gelire
sahip olmalı, güvenli bir çevrede
yaşayabilmeli, kapasite ve ilgi alanına
göre hizmet verebilmeli, iş gücüne
katılabilmeli, bilgi ve deneyimlerini
genç kuşaklara aktarabilmek için
kendi ile ilgili politikaların
saptanmasında aktif rol alabilmelidir.
2002 yılında “Uluslararası
Yaş/Anma Asamblesi” tarafından
yayınlanan Yaşlanma 2002
Uluslararası Eylem Planı’nın amacı,
“Her yerde insanların güvenli ve
saygın şekilde yaşlanmalarını ve
toplumlarında bütün haklara sahip
birer vatandaş olarak yaşamaya devam
etmelerini garanti etmek” şeklinde
ifade ediliyor. Bütün bu yaklaşımlar
toplumsal bilinç ve farkındalık
arttırılabilirse başarılı olabilir.
www.geriatri.org
[email protected]
MAKRO | Röportaj
İşleri “lokum” gibi
peynir üretmek
Ekici Peynir sadece peynir üreten bir firma. Çeşit çeşit
ürünlerle Türk tüketicisini buluşturan Ekici Peynir, son
yıllarda markalaşma çalışmalarında da önemli adımlar
atıyor. Bu konudaki yatırımlarını sürekli arttıran, kriz
döneminde dahi hız kesmeden markaya yatırım
yapmaya devam eden Ekici Peynir, gayretinin
meyvelerini de topluyor. Ekici Peynir’i, Ekici Peynir’in
hedeflerini ve yaptığı çalışmaları, Bölgeler Müdürü
İbrahim Ateş ile konuştuk.
Kısaca Ekici Peynir’in kuruluş
ve gelişim hikayesini anlatır
mısınız?
Ekici Peynir’in geçmişi, 50’li yıllara
dayanıyor. O yıllarda Ekici ailesi
peynirciliği meslek olarak
benimsemiş, günümüze kadar
sürdürmüş ve bu konuda
uzmanlaşmış. Bugün, rahmetli
kurucumuz Şahabettin Ekici’nin
küçük bir mandırada başlattığı
peynircilik, oğulları Mustafa ve
Mansur Ekici tarafından Antalya’daki
tesisimizde devam ettiriliyor.
1986 yılında, Antalya Varsak
beldesinde ilk büyük işletme açılmış.
O yıllarda iyi dostluklar geliştirilmiş,
ürünler beğenilmiş, işler iyi gitmiş.
Ekici ailesi daha iyisini yapmak
istemiş. Bunun için de büyümek, tesisi
modernize etmek gerekiyormuş. 1995
yılında Ekiciler A.Ş. kurulmuş.
Antalya Organize Sanayi Bölgesi’ndeki
bugünkü işletmemizin inşaatına
başlanılmış ve 1997 yılında da şimdiki
tesisimize geçilmiş.
Bugün 12 bin metrekaresi kapalı
olmak üzere, toplam 20 bin metrekare
alanda günlük 250 ton süt işleyerek
üretimimizi sürdürüyoruz.
İBRAHİM ATEȘ
Ekici Peynir’in sektör içindeki
misyonu ve hedefleri nelerdir?
Bugüne kadar hep peynirin en
iyisini, en kalitelisini üretmek için
çalıştık. Bizim sektör içindeki
misyonumuz, tüketicimizi kaliteli ve
lezzetli peynirlerle buluşturmak.
Patronlarımızdan Mansur Ekici’nin
34 | M ar t - N isa n
2010
MAKRO | Röportaj
Firma Künyesi
bir sözü vardır, “Peynir, verdiğiniz
sütü inkar etmez” der. Bizim
üretimimizdeki titizliğimizin altında
bu anlayış yatıyor.
2010 yılı hedeflerimizin başında,
Türkiye genelinde ev dışı tüketim
(EDT) alanında faaliyetlerimizi
arttırmak, Türk turizmcileriyle iyi
ilişkiler kurmak geliyor. Bunun için
2007 yılı sonlarında, başta Antalya,
ardından İstanbul ve İzmir’de EDT
satış ekipleri kurduk. Yine 2007’den
beri süren EDT’ye yönelik yeni
ürünler geliştirme projelerimiz bu
yılbaşı itibariyle neticelendi. Ayrıca
halen hizmet veremediğimiz Doğu ve
Güneydoğu bölgelerindeki illere de bu
yıl yeni oluşacak bayiliklerle ulaşmayı
hedefliyoruz.
Markalaşmayla ilgili yaptığınız
çalışmalardan bahseder misiniz?
Biz firma olarak her işin
profesyonelce yürütülmesi gerektiğine
inanıyoruz. Markalaşma konusunda
da temel yaklaşımımız bu doğrultuda.
2006 yılından beri tüm marka
çalışmalarımızı Güven Borça
tarafından kurulan, Türkiye’nin ilk
marka danışmanlık şirketi Markam
57 yıldır sadece peynir üreten
Ekici Peynir Antalya’daki üretim
tesisinde,
l Günlük 400 ton süt işleme
kapasitesiyle, 20.000
metrekarelik alanda üretim
yapmaktadır.
l Sütün en iyisini, sadece peynir
üretiminde kullanır.
l ISO 9001:2000 ve HACCP
kalite ve gıda güvenlik
sertifikalarının yanı sıra, Global
Gıda Standardı BRC belgesine de
sahiptir.
l Özel formülüyle ürettiği beyaz
peyniri, “lokum kıvamı”na
sahiptir.
l Klasik peyniri, üretimden
itibaren özel odalarda en az 6 ay
dinlendirmektedir.
l Ülke ekonomisine önemli
katkı sağlayacağına inanılan ilk
Türk Tipi Küflü Peynir olan Mai
Keyf’i ve İtalyan tipi lor Ricotta
Peyniri’ni tüketicisinin
beğenisine sunmuştur.
l 1 kg Ekici kaşar peynir
üretiminde 11 litre süt
kullanılmaktadır.
Danışmanlık ile sürdürüyoruz.
Markam Danışmanlık, Ekici Peynir’in
pazarlama departmanı gibi dışarıdan
şirketimize hizmet veriyor. Orada da
marka yöneticisi olarak görev yapan,
çok yetenekli, genç bir arkadaşımız,
Eren Özata tarafından işlerimiz
sürdürülüyor.
Markalaşmanın belli bir istikrarın
ürünü olduğunu hepimiz çok iyi
kavradık. Marka olmanın kolay
olmadığını, uzun süreli, istikrarlı bir
çabanın sonucu tüketicinin güvenini,
sadakatini kazanarak olduğunu tüm
ekibimiz çok iyi biliyor. Aslında marka
olma sürecinde profesyonel desteğin
yanında tüm takımın inancını
kazanarak, ortak amaç için hep
birlikte yürümenin de çok önemli bir
faktör olduğunu hepimiz biliyoruz.
Genel olarak, iletişim
çalışmalarımızı özel formülümüzle
ürettiğimiz, lokum kıvamına sahip
beyaz peynirimiz üzerine
kurgulayarak sürdürüyoruz.
Yeni ürünleriniz var mı?
Tüketiciye hangi yeni ürünleri
sunacaksınız?
Uzmanlığımızla Türk tüketicisinin
damak tadına göre yorumladığımız,
Türkiye’nin ilk Rokfor tipi küflü
peyniri olan Ekici Mai Keyf’i ürettik.
Fransız danışmanlar eşliğinde
yürütülen yaklaşık iki yıllık bir emeğin
ürünü, Ekici Mai Keyf. Ürünümüzü
Ocak 2009 itibariyle öncelikli olarak
otellerin ve restoranların aşçılarının
beğenisine sunduk ve onlardan geçer
not aldık. Bu beğeninin sonucu
olarak, yakında küçük gramajıyla
market raflarında da ürünümüzü
tüketicilerimiz bulabilecek.
Diğer bir ürünümüz İtalyan tipi lor
Ricotta, 1.600 gramlık özel kasesinde
üretimini gerçekleştirdiğimiz
ürünümüzü 150 gram kasesiyle de,
tanışma fiyatı 1 TL olmak üzere
tüketicimizin beğenisine sunduk.
Ekici Ricotta’yı salatalarda sos olarak,
bazı meyve ve reçellerle tatlı
yapımında, chesecake yapımında
kullanmak mümkün olduğu gibi
kahvaltıda ekmek üzerine sürerek ya
da öğlen ve akşam yemeklerinde pizza
ve makarnaların yanında da tüketmek
mümkün.
Ma rt - N i s a n 2010 | 35
MAKRO | Röportaj
Biraz kendinizden bahseder
misiniz?
1973 yılında Kayseri’de doğdum.
12 yıl önce reyon elemanı olarak
başladığım Makromarket’te bugün
Nonfood Kategori Grup Müdürü
olarak görev yapıyorum.
Plaklar, pikaplar,
gramofonlar...
www.idicim.com adlı internet sitesi, plak, pikap ve gramofona ilgisi
olan tüm koleksiyoncuların buluşma noktası olma yolunda hızla
ilerliyor. Biz de Makro Vizyon ekibi olarak, idicim.com’un kurucusu
İdris Songör’le, hem internet sitesi hem de koleksiyon tutkusu
üzerine çok keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.
36 | M ar t - N isa n
2010
Gramofon ve plaklara olan
ilginizi biliyoruz. Bu ilgi ne zaman
ve nasıl başladı?
İşim gereği sık sık İstanbul’a
gidiyordum. Bundan 10 yıl önce bir
gün, firma ziyareti için İstanbul’un
eski ticaret merkezlerinden olan
Tahtakale’ye gitmiştim. Arabamı park
etmiş, firmaya doğru gidiyordum ki
toptan hediyelik eşya satan bir
mağazanın vitrininde eski filmlerden
bildiğim gramofonu gördüm. Bunun
aksesuar olduğunu düşünerek, yeni
taşınmış olduğum evime bir süs eşyası
olarak aldım. Akşam otele gittiğimde,
aldığım gramofonu incelemeye
başladım. Gramofonun üzerinde iğne
ve plak takılı olduğunu fark ettim, yan
tarafında bulunan kolu çevirerek
kurduğumda, inanılmaz ses kalitesiyle
çalmaya başladı. İşte benim gramofon
ve plak tutkum, eve aksesuar olarak
aldığım, işlevini pek de bilmediğim o
gramofonla başladı. Aksesuar olarak
yapılan gramofon, böyle güzel ses
veriyorsa orijinal bir gramofonda
Müzeyyen Senar ve Zeki Müren
şarkılarını dinlediğimi düşündüm ve
araştırmaya başladım. İçine girdikçe
derin bir kuyu olduğunu ve insanı
tutkuyla içine çektiğini gördüm.
Gramofon ve plak
koleksiyonunuzun şu anki
durumu ve gelecekteki
hedeflerinizle ilgili bilgi verir
misiniz?
Sesin ilk alındığı cihaz olan
fonograftan başlayarak son dönemde
yapılmış olan gramofonlara kadar
onlarca adetten oluşan, geniş
yelpazede bir koleksiyonum var.
Bunun yanı sıra binlerce plak ve pikap
MAKRO | Röportaj
arşivim var. Koleksiyon öyle bir ilgi ki,
hep açsınız, hiç doymuyor, hep daha
fazlasını arzuluyorsunuz. Elinizde
olan eserin sınırlı sayıda üretilmiş
olması, geçen zaman içerisinde
kıymetinin bilinmeyerek maalesef
atılmış ve yakılmış olması sonucu çok
az sayıda kalması ve bir tanesinin de
sizde oluşu, insana tarifi güç duygular
yaşatıyor. Bir de biriktirmiş
olduklarınızın sizde olması, sizi çok
mutlu etmenin yanı sıra, karşı
konulmaz bir paylaşım isteği de
uyandırıyor. Yani, koleksiyonunuzu
insanlar görsün, sizin aldığınız hazzı
onlar da alsınlar istiyorsunuz. İşte bu
nedenle, ben de plak, pikap ve
gramofon arşivimi gerek
www.idicim.com adlı kişisel web sitesi
oluşturarak gerek sosyal paylaşım
sitelerine girerek ilgililerle
paylaşıyorum. Siteyi her gün onlarca
kişi ziyaret ediyor, müzik dinliyor,
duygu ve düşüncelerini yazıyor; bu da
beni çok mutlu ediyor.
Plaklar, pikaplar, gramofonlar
üzerine bir web sitesi yapmak
harika bir fikir. Sitenin oluşum,
gelişim süreci ve gelecek
planlarıyla ilgili bilgi verir
misiniz?
Gelişen teknoloji ve bununla
birlikte yaygınlaşan internet
kullanımı, Türk halkının yaşam
tarzını ve alışkanlıklarını çok yönlü
olarak etkiledi. Değişen yaşam
koşulları ve alışkanlıklarla, insanlar
her şeyi çabuk tüketir hale geldiler. Bir
şarkıyı internetten indiriyorsunuz,
38 | M ar t - N isa n
2010
CD’ye veya bilgisayarınıza MP3 olarak
kaydediyorsunuz, şarkıyı
beğenmediğinizdeyse yok olması, bir
tuşun ucunda oluyor. Ancak, plaklar
öyle değil; onlar vefalıdır,
beğenmezseniz onları silemezsiniz,
kenarda dinleyeceğiniz günü
beklerler.
Plakların enteresan bir özelliği
vardır; plaklar dinlendikçe sevilir.
Görüldüğü üzere, çabucak dinlenip
tüketilecek ve işlevini yitirecek
uğraşlar değildir. Benim için plak
dinlemek, bir yaşam tarzı. Onları
temizlemek, pikaba koymak ve
dönüşünü izleyerek müzik dinlemek
çok büyük bir zevk. Özellikle yeni
nesil bilgi ve sanata internet
aracılığıyla ulaşıyor. Bu nesil, plakları
tanımıyor ve hatta hiç görmemiş.
Benim amacım, gençliğin çabuk
tüketen ve her türlü akıma kapılan
yapısından kurtulup emeğe ve güzel
yapılmış her türlü müziğe saygı
göstermelerini sağlamak. Gelecekte,
www.idicim.com olarak hedefimiz,
Türk müziği plakları arşivinin, en
doğru ve en geniş bilgiye ulaşılabilen
bir adresi olmaktır.
Sitenizi tercih eden
ziyaretçiler, hangi meslek
grupları ve yaşlara göre oluşuyor?
Her ne kadar gramofon ve pikap,
Türk kültürünün bir parçası olmasa
da, Türk müziğinin çok eski bir
geçmişi var. Benim amacım, geçmişte
şimdiki gibi teknolojinin olmadığı
ortamlarda insanların ne kadar
kaliteli müzikler yaptığını
hatırlatmak. Sitemiz, özellikle Türk
sanatçılarını ve Türk müzik geçmişini
tanıttığı için, her yaş ve meslek
grubundan ziyaretçilerimiz
bulunuyor.
Gençlere müzikle ilgili ne gibi
önerilerde bulunursunuz?
Benim, özellikle üniversite
gençliğine bir tavsiyem var. 60’lar,
70’ler ve 80’lerin müziklerini
araştırsınlar ve yeni dönemde
tamamen bilgisayar ortamında
yapılan, dijital müziklerle arasındaki
emek ve kaliteyi kıyaslasınlar. Bunun
neticesinde, emeğin, sevginin,
dostluğun ve aşkın çabuk
tüketilemeyecek değerler olduğunu
anlayacaklardır.
MAKRO | Kapak
israf
ve
tasarruf
Dünya üzerinde yaşayan insanlar
olarak, sürekli bir israf içerisindeyiz.
Çağımızın en kötü ve bulaşıcı
hastalıklarından biri de israf.
Suyumuzu, zamanımızı, paramızı,
gıdamızı, enerji kaynaklarımızı ve
kağıt rezervlerimizi sürekli israf
ediyoruz ve hem kendi geleceğimizi
hem de gelecek nesillerin dünyasını
tüketiyoruz.
Ancak her birimiz çok küçük
görünen önlemler alarak israfı
önleyebiliriz. Gün, tasarruf günü!
Su israfı
okul
2 milyon derslikli 171 bin
Türkiye’de yılda toplam
9 bin yataklı 11 bin 263
yapımı veya 3 milyon 37
ynağın israf edildiğini
hastane yapımı kadar ka
israf edilen 214 milyar
biliyor muydunuz? Yani
e Vakfı’nın verilerine
TL… Türkiye İsrafı Önlem
büyük rakamlar, sizi
göre karşımıza çıkan bu
a hepsi birer gerçek. Bu
çok şaşırtmış olabilir am
ve yararsız
sebeple, gereksiz, amaçsız
alardan kaçınarak hem
faaliyetlerden ve harcam
di
devlet bütçesi için çok cid
kendi bütçemiz hem de
faydalar sağlayabiliriz.
40 | M ar t - N isa n
2010
Dünya nüfusu, 19. yüzyıla göre 3
kat artış gösterdi. Ancak o zamandan
bu zamana, su kaynaklarının
kullanımı 6 kat arttı. Bu da
beraberinde, özellikle son 20 yılda
hissettiğimiz bir su krizini getirdi.
Dünyanın toplam su
rezervi, 1.4 milyar metreküp
ancak bunun sadece %2.5’i
tatlı su kaynağı. Tatlı
suyun ise sadece % 0,3’ü
nehir ve göllerde
bulunuyor ve tüm dünya
nüfusu bu suyla ihtiyacını
karşılıyor.
Ülkemiz dünyanın en hızlı
nehirlerine sahip olmasına rağmen,
su rezervleri bakımından alt sıralarda
MAKRO | Kapak
Türkiye’de tüketilen toplam
elektrik enerjisi içerisinde
aydınlatmanın payı, %25. Bu
yüzden evinizdeki ve işyerinizdeki
tüm normal ampulleri tasarruflu
ampullerle değiştirin
yer alan bir ülke. Devlet Su İşleri’nin
verilerine göre, 2030 yılında 80
milyon nüfusa ulaşacağı tahmin
edilen ülkemizde kişi başına düşen su
1.100 metreküp olacak ve Türkiye su
sıkıntısı çeken bir ülke haline gelecek.
Su israfını önlemek için hepimizin
alacağı çok basit önlemler var:
l Su damlatan musluklarınızı
mutlaka tamir ettirin.
l Armatür satın alırken, su
tasarruflu olanlarını tercih edin.
l Bulaşık makinenizi tamamen
dolduğunda çalıştırın.
l Sebze ve meyvelerinizi akan
suyun altında yıkamayın. Bir kapta
yıkayın ve daha sonra bu suyu
çiçeklerinizi sulamakta kullanın.
Sebzelerin ilk yıkama suyuna sirke
koyarsanız daha çabuk temizlenir.
l Dişlerinizi fırçalarken ya da
yüzünüzü yıkarken suyu açık
bırakmayın. Bu şekilde her gün 6 litre
sudan tasarruf edebilirsiniz.
Enerji israfı
Günlük yaşamımızda en çok israf
ettiğimiz noktalardan biri de enerji.
Günlük elektrik kullanımımızın
neredeyse %25’ini tasarruf edebiliriz.
Ancak bunun için tedbirler almanın
önemini kavramamız gerekiyor. Bu tip
tasarruf, hem ülkemizin enerji
Gıda ve ekmek israfı
Hepimizin sofralarında mutlaka
bulunan ekmek, kokusu, bereketi ve
tadıyla vazgeçilmez bir gıda. Türkiye’de
günde 123 milyon ekmek üretiliyor ve
bu ekmeğin %5’i israf ediliyor. İsraf
ettiğimiz bu ekmeklerle her yıl
yaklaşık 600 milyon TL fakirleşiyoruz.
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine
göre, Türkiye’de 600 bin kişi açlık
sınırında yaşarken, diğer tarafta çok
ciddi miktarlarda bir gıda ve ekmek
israfı olduğunu görüyoruz.
Ekmek israfının önüne geçmek için
öncelikle bayat ekmeklerimizi yemek
ve tatlılarda kullanarak
değerlendirmeyi öğrenmeliyiz. Ayrıca
gereğinden fazla ekmek almamak da
bu israfı önlemenin en önemli
yollarından biri.
kaynaklarını koruyacak hem de
bütçemizi…
l Türkiye’de tüketilen toplam
elektrik enerjisi içerisinde
aydınlatmanın payı, %25. Bu yüzden
evinizdeki ve işyerinizdeki tüm
normal ampulleri tasarruflu
ampullerle değiştirin.
l Yemek yaparken düdüklü
tencere kullanmaya ve yemekleri
ısıtırken mikrodalga fırında ısıtmaya
dikkat edin. Mikrodalga fırın, %60-65
civarında tasarruf sağlar.
l Pişireceğiniz gıdanın hacmine
uygun tencereler tercih edin. Çok
büyük tencere ve tepsiler fazla enerji
kullanımına neden olur.
l Klimaların bakım ve temizliğine
dikkat edilmesi, %40 oranında
tasarruf sağlar.
l Buzdolabınızı ısı yayan
aletlerden uzak tutun.
Ma rt - N i s a n 2010 | 41
MAKRO | Kapak
l Oturmadığınız odaların
lambalarını kesinlikle açık
bırakmayın. Çok kısa bir süre sonra
dönecek dahi olsanız, ışığı söndürün.
l Gün ışığından mümkün
olduğunca çok faydalanın.
l Çamaşırlarınızı çok yüksek
sıcaklıklarda yıkamak yerine normal
sıcaklıkları tercih edin. Durulamak
için mutlaka soğuk su kullanın.
l Elektrikli süpürgenizin
torbasını sık sık boşaltın. Çekim gücü
artacağı için daha az enerji
harcayacaktır.
l Camlarınızı çift camlı
olanlarından seçin. Böylece ısı
kaybının önüne geçip doğalgaz
faturalarınızı azaltmış olursunuz.
l Kuru hava soğuğu daha çok
hissetmenize neden olur. Kışın
odalarınızı nemlendirin.
tasarrufun
boyutları çok
büyük. 700 ton
hurda kağıdın tekrar
işlenmesi, 10 bin ağacın
kurtulması demektir. Bu
bakımından kağıt tasarrufunda, geri
dönüştürmenin çok önemli bir rolü
var. Kişisel kağıt kullanımından
kurumlardaki kullanıma kadar
kağıdın geri dönüştürülmesini doğru
ve düzenli bir şekilde sağlamak çok
önemli bir nokta.
Kağıt israfından kaçınmak için,
l Fotokopilerimizi iki taraflı
çektirmeye özen göstermeliyiz.
l Arşivlemeyi kağıt
yerine dijital ortamlarda
yapmaya başlamalıyız.
l Çok önemli bir durum
olmadıkça e-posta iletilerinin
çıktısını almamalıyız.
Birey olarak aldığımız
çok küçük önlemlerle
onlarca ağacın kesilmesini
engelleyebiliriz.
Zaman israfı
Planlı ve programlı yaşamak, hepimizin istediği bir durum ancak çoğu
zaman bunu gerçekleştiremiyoruz. Bu da beraberinde ciddi bir zaman
israfını getiriyor. Zamanımızın avuçlarımızdan kayıp gitmesini engellemek
“zaman yönetimi” ile mümkün olabiliyor.
Öncelikle zamanınızı nasıl geçireceğinizi belirleyerek yapmanız gereken
işlerin planını yapın. Programlı yaşamak, kendinize daha çok vakit
ayırmanızı sağlayıp mutlu ve stressiz günleri de beraberinde getirir.
Zaman yönetimi, zaman israfının önüne geçmenin en kolay yollarından
biri. Bunun için öncelikle, akıp giden zamanınızı nasıl kaybettiğinizin
bilincinde olmanız gerekir. Olması gerekenden fazla mükemmeliyetçi
olmak ya da tam tersi, hayatı fazla hafife almak, zaman israfına neden olan
en önemli noktalardan biri. Ayrıca zamanınızı israf etmemek için “hayır”
demeyi de öğrenmeniz gerekiyor. Başkalarının istekleri
Her yıl kağıt
doğrultusunda yaşamak yerine, kendi isteklerinizi ön planda
üretiminde
tutmanız çok önemli. “Hayır” diyememeniz, yapmak istediklerinizi
kullanılmak üzere erteleyeceği gibi, karşınızdaki insana
40 milyon hektar karşı öfke biriktirmenize de
sebep olacaktır.
orman alanı yok
ediliyor. Ayrıca
kağıt üretiminde
kullanılan elektrik,
su ve yakıt da
cabası…
Kağıt israfı
Her yıl kağıt üretiminde
kullanılmak üzere 40 milyon hektar
orman alanı yok ediliyor. Ayrıca kağıt
üretiminde kullanılan elektrik, su ve
yakıt da cabası… Halbuki kağıtlar geri
dönüştürülerek elde edilecek
42 | M ar t - N isa n
2010
Daha mutlu ve huzurlu bir
yaşam için yapmanız
gereken işleri bir önem
sırasına koyun ve
zamanınızı buna
göre planlayın.
Unutmayın ki,
bir insan her şeyi
yapamaz ama
zamanını doğru
kullanarak
yapabileceği işlerin en
iyisini yapabilir.
MAKRO | Güncel
22 Mart Dünya Su Günü
Su, yaşamın temel koşuludur. Yaşam, suyla vardır ve su
olmadığında sona erecektir. Hayatımız için bu derece
önemli olan su, insanlık için ciddi bir sorun olmaya başladı.
Su kaynaklarımız hızla tükeniyor; insan nüfusu hızla
artıyor. Şimdi hepimizin yapması gereken, sularımıza sahip
çıkmak. 22 Mart Dünya Su Günü, suyun insan için önemini
vurgulaması açısından çok önemli bir gün.
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, 1992 yılında Rio de
Janerio’da düzenlenen BM Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda,
dünyada suyun giderek artan öneminden dolayı her yıl 22 Mart
gününün “Dünya Su Günü” olarak kutlanmasına karar verdi.
Ortaya çıkışı BM Çevre ve Kalkınma Konferansı’nın sonuç metni
olan Agenda21’in su kaynaklarının gelişimiyle ilgili 18. bölümüne
dayanan Dünya Su Günü, suyun önemiyle ilgili bilincin
geliştirilmesi ve Agenda21’de sunulan önerilerin uygulanmasının
sağlanması için, bütün ülkelerin ulusal düzeyde konferans,
seminer, sergi, yayın ve doküman dağıtımı gibi bir dizi etkinlik
yapmasını teşvik etmeyi amaçlıyor.
Su hakkındaki gerçekler
l Dünyadaki tatlı suyun
%80’i buzul olarak
kutuplarda bulunuyor.
l Dünyadaki nehirlerin
yaklaşık 2/3’ü (yaklaşık 300
nehir) sınır ötesi su olarak
bir kaç komşu ülke
tarafından paylaşılıyor. Bu
nehirlerin hemen hemen
tamamı, komşu ülkelerle sorunlara yol açıyor.
l Yaklaşık 1,1 milyar insan, temiz içme veya kullanım suyundan
yoksun olarak yaşamını sürdürmeye çalışıyor.
l Her yıl yaklaşık 5 milyon insan, kirli su ile ilgili hastalıklardan
dolayı ölüyor.
l 2025 yılında, dünya nüfusunun üçte birinin, şiddetli derecede
su sıkıntısı çekeceği öngörülüyor.
l Dünyada 2,8 milyar insan şehirlerde yaşıyor. Bu rakamın
2025'te 4,5 milyara yükseleceği düşünülüyor. Şehirler temiz
suya daha fazla ihtiyaç duyar ve aynı zamanda da daha büyük
atık su sorununa yol açar. Şehir nüfusunun artması, ciddi su
sorunlarını da beraberinde getirecektir.
l Ülkemizdeki 3200 belediyenin yaklaşık 50 adedi kanalizasyon
sularını arıtıyor. Başka bir deyişle, nüfusumuzun yaklaşık 50
milyonuna ait kanalizasyon suları doğrudan nehirlere
dolayısıyla göl ve denizlere akıyor.
44 | M ar t - N isa n
2010
MAKRO | Güncel
“Ekolojik”
kredimiz
tükeniyor
2008 yılının başından beri süregelen
küresel ekonomik kriz bir çember gibi
tüm yaşamımızı sardı. Bir araya gelen
herkes krizi konuşmaya, pek çok kişi
kendince bütçesine yönelik tedbirler
almaya başladı. Kriz başladığı günden
bugüne yaşamımız, bütçe
planlamalarıyla geçer oldu. Uygun
kredi paketleri, düşük faizler, vergi
indirimleri derken, yaşamak için para
kazanmak zorunda olan insanoğlunun
gözü yine paradan başka hiçbir şey
görmedi. Peki, yaşam yalnızca paradan
mı ibaret? Koklayacağınız rengarenk
çiçekler, içinizi ısıtan pırıl pırıl bir
güneş, sıcak günlerde ferahlamanıza
yol açan tatlı bir esinti yoksa...
Bahçenizde kurduğunuz kahvaltı
masanıza artık arılar dadanmıyorsa...
Çocuğunuz bir kelaynak kuşunu
yalnızca Hayat Bilgisi kitaplarında
görmüşse... Bir zamanlar sizin
suyunda serinlediğiniz göl, şimdi
çorak topraklardan ibaretse... Nefes
aldığınız havada oksijenden çok
karbonmonoksit varsa... Her taraf gri
bir toz tabakasıyla kaplıysa ve
etrafınızda yeşilin tek bir tonunu bile
göremiyorsanız kazandığınız parayla
yaşamınızda size zevk katacak ne
kalmış olabilir? Dünyanın ekolojik
kredisi hızla tükeniyor. Hayvan ve
bitki türleri giderek azalıyor, doğal
kaynaklar bilinçsizce harcanıyor ve
yok ediliyor. Kısacası 'ekolojik denge'
bozuluyor. Parasız yaşayamayan
insanoğlunu bu düşüncesizlik ekolojik
bir trajediye doğru sürüklüyor.
46 | M ar t - N isa n
2010
Ekolojinin bozulması
canlı hayatını tehdit ediyor
İnsanoğlunun doğaya olan borcu
ne yazık ki hızla büyüyor. Üretmeden
tüketilen, yok edilen ve geri
kazandırılmayan doğal kaynaklar
ekonomik krizin mi yoksa ekolojik
krizin mi daha yıkıcı olacağı sorusunu
akıllara getiriyor. Tükenen doğal
kaynakları, çevre kirliğini ve buna her
gün bireysel olarak yaptığımız
olumsuz katkıyı düşündüğümüzde,
yaşanan ekolojik krizin canlı hayatını
ekonomik krizden çok daha fazla
tehdit ettiğini görebiliriz. Uzmanlar
tarafından yapılan araştırmalarda
ortaya konan sonuçlar şöyle: “Yaşayan
her dört memeli türünden birinin
nesli tükenmek üzere. Doğadaki kriz,
yaşanan ekonomik krize benzer
özellikler gösteriyor. Biyolojik
çeşitlilikteki kayıp, finansal kayıptaki
kadar büyük önem taşıyor.” Öte
yandan çıkan sonuçlarda
şu noktaya da dikkat
çekiliyor:
“Dünyanın
toplam
gelirinin
her yıl
yüzde 1
kadarı
bu
tehlikenin
önlenmesine
yönelik olarak
harcansa, felaket
önlenebilir.” Yaklaşık
15 yıl sonra dünyanın
zararının 7 trilyon doları bulacağı
söyleniyor. Afrika kıtası bütünüyle
çöle dönüşecek, Asya'da 200 milyon
insan evsiz kalacak. Deniz seviyesi 6
metre yükselecek. Bu da bazı ülkeleri
bugünün haritalarından silecek.
MAKRO | Güncel
Ortalama sıcaklığın 3 derece
artmasıyla bugün var olan mevcut
hayvan türleri yarın tarihe karışacak.
Yaklaşık 20 yıldır uluslararası örgütler
tarafından dile getirilen bu gerçekler,
felaket senaryosu gibi algılanıyordu.
Ancak bugün hepsi hayatın gerçek bir
kesitine dönüşüyor.
Ben sana mecburum,
bilemezsin...
Ekolojik denge, bilindiği gibi
canlıların birbirinden farklı
olmalarına dayanıyor. Bütün
canlıların tek bir tür olduğunu
düşünün, insanlar kısa zamanda
yiyecek sıkıntısına düşer ve yok
olurdu. Ya da yeryüzünde yalnızca
bitkilerin olduğunu varsayalım,
kabondioksit kısa sürede tükeneceği
için bitkilerin de kısa sürede sonu
gelecekti. Bu durumda şu gerçeği asla
göz ardı etmemek gerekiyor; insanlar,
hayvanlar ve bitkiler birbirlerine
gereksinim duyuyorlar. Biri olmadan
diğeri de doğada var olamıyor.
Atomdan hücreye, hücreden insana,
insandan topluma, toplumdan doğal
yaşama kadar her şeyin temelinde
farklılık yatıyor. Bu farklılaşmayı
doğal ekolojik döngü ilkesine göre
düşünüp uyguladığımız sürece, doğal
yaşamın zarar görmeyeceğini
akıllardan çıkarmamak gerekiyor.
Dengeyi böyle bozuyoruz...
l İklim, toprak, hava, bitki, hayvan gibi faktörlerin olumsuz yönde
değişmesi çevrenin ekolojik özelliklerini de değiştiriyor. Artan küresel
ısınma beraberinde kuraklıkları da getirince ekosistemdeki bitki ve hayvan
sayısı hızla azalıyor. Öte yandan suların hızla kirleniyor olması da suya giren
ışığı ve dolayısıyla suyun hava oranını önemli ölçüde azaltıyor. Toprakta
oluşan tahribat ve kirlenmeler, bitkilerin ve canlıların ölümüne, ağaçların
kesilmesi de çölleşmeye yol açıyor.
l Sera gazı etkisi ve küresel ısınma derken iklim şartları giderek değişiyor.
Bu da canlı yaşamını ve dağılışını etkiliyor. İklimi değişen bölgelerde
barınamayan o bölgenin canlıları göç ediyor veya şartlara uyum sağlamaya
çalışarak biyolojik değişiklikler gösteriyor. Ozon tabakasının incelmesi ve
büyüyen delik, ormanların azalmasına, havanın kirlenmesine, yağışların
azalmasına neden oluyor.
l Ekolojik dengenin bozulmasıyla birlikte bitki örtüsünün azalması, şiddetli
yağmurların yağması, karların çok kısada sürede erimesi, fırtınaların
oluşması toprak kaymasına yol açıyor. Bu durum da toprağın yapısını ve
verimlilik oranını değiştiriyor.
l Su kaynaklarının kirlenmesi ve azalması, tarımsal verimliliği düşürüyor.
Öte yandan hidroelektrik santrallerinden sağlanan enerji üretiminin de
kısılmasına yol açıyor. Enerji kıtlığı nedeniyle besin zincirinin oluşmasını
sağlayan enerji nakli gerçekleşemiyor. Böylece biyolojik denge de bozulmaya
başlıyor.
Dünya bitkin düșüyor!
Ekolojik dengedeki bozulmaları
çıplak gözle fark etmek son derece
basit. Yaşamınızdaki değişimlere şöyle
bir göz atmanız yeterli.
Örneğin, mevsimler giderek birbirine
karışıyor, aynı gün içinde yaşanan
yüksek ısı farklılıkları biyolojik
48 | M ar t - N isa n
2010
dengemizi de etkiliyor.
Güneş ışınları bizi son yıllarda daha
çok tehdit ediyor. Akciğer hastalıkları,
kanser türleri artıyor; yeni pek çok
hastalık türü ortaya çıkıyor.
Dünya, ne yazık ki, tüm bu
olumsuzluklar karşısında bitkin
düşüyor.
MAKRO | Beslenme
Çalışanlar için
beslenme önerileri
Hayatımızın çok büyük bir
bölümünü geçirdiğimiz
işyerimizde yediklerimiz
sağlığımızı çok etkiliyor.
Uzun saatler geçirdiğimiz
iş günlerinde ve yoğun
çalışma temposu içerisinde
sağlıklı beslenmek çok
önemli bir yere sahip. İşte
size, ofiste sağlıklı
beslenmenin ve kiloları
önlemenin püf noktaları…
Çalışan insanların beslenme
konusunda dikkat etmesi gereken en
önemli nokta, tüm öğünlerini düzenli
olarak yapmaları. Örneğin sabahleyin
yarım saat daha fazla uyumak için
kahvaltıyı atlamamalısınız. Eğer
kahvaltı yapacak vaktiniz yoksa en
azından bir bardak süt ya da portakal
suyu içebilirsiniz.
Öğle yemeğinde ise bir çorba
içmek ve sebze yemeği yemek doğru
bir öğün için çok gerekli. Uzun bir
öğle yemeği için vaktiniz yoksa,
evinizde hazırladığınız sağlıklı
sandviçleri yiyebilirsiniz. Öğle
yemeğinde olabildiğince düşük kalorili
yemekleri tercih etmelisiniz. Ana
yemeğinizin yanında pilav, makarna
gibi yemekler yerine sebze yemek çok
daha sağlıklı.
Öğünler arasında ise abur cubur
atıştırmak yerine meyve, ceviz, fındık,
fıstık, yoğurt, süt, galeta gibi sağlıklı
gıdalar yemek çok önemli. Ayrıca
masa başında çalışanların en büyük
tiryakiliği olan çay ve kahve de zaman
zaman zararlı bir hale gelebiliyor.
Çayın ve kahvenin içine atılan şeker,
kalori olarak geri dönüyor. 1 küp
şeker, 10 kalori anlamına geliyor.
Ayrıca çok fazla tüketilen çay ve
kahvenin vücuttaki vitamin ve
mineralleri azalttığı ve özellikle
kadınlarda demir eksikliğine yol açtığı
unutulmamalı. Çay ve kahve yerine
bol bol su içebilirsiniz.
50 | M ar t - N isa n
2010
MAKRO | Beslenme
Buğday, pirinç, mısır, darı, marul,
soya, yer fıstığı, badem, susam, ceviz
ve yeşil sebzelerde bolca bulunan E
vitamininin bilinçli ve doğru
miktarlarda alınması çok önemli.
Gece çalışanlar: Gece çalışmanın
dezavantajları çok fazla. Fiziksel ve
duygusal olarak daha fazla
yıpranabilen gece çalışanların vücut
ritminde de problem olabiliyor. Bu da
kişilerde hastalık oranlarını arttırıyor.
Gece çalışan kişilerin D vitamini
alması çok önemli. D vitamini en fazla
balıkta bulunuyor.
Mesleğe göre beslenme
Sağlıklı bir fizyolojik yapıya sahip
olmanın yolu elbette dengeli ve yeterli
beslenmeden geçiyor. Beslenme
alışkanlıklarımızda yaş, cinsiyet,
bedensel ihtiyaçlar çok önemli bir yer
tutuyor. Peki ya mesleğimiz?
Los Angeles Pasifik Üniversitesi
Beslenme Profesörü Earl Mindell,
yazdığı “Vitaminlerin Kutsal
Kitabı”nda, mesleğe göre beslenmenin
üzerinde duruyor ve meslek
gruplarına vitaminler üzerinden
çeşitli önerilerde bulunuyor:
Yöneticiler: Şirketlerde çalışan
yöneticiler, taşıdıkları sorumluluk
gereği yoğun bir stres altındalar. Bu
yüzden de gerilim ve stresten uzak,
huzurlu bir iş hayatı için yöneticiler B
vitaminini takviye olarak almalıdır. B
vitamini enerji vermesinin yanı sıra
52 | M ar t - N isa n
2010
sinirlerin gevşemesine de yardımcı
oluyor.
B vitamini en çok balık, süt,
peynir, yeşil yapraklı sebze ve
meyvelerde bulunuyor.
Bilgisayar kullanıcıları: Gününü
bilgisayar başında çalışarak geçiren
kişilerin en çok gözleri yoruluyor ve
sürekli ekrana bakmaktan baş ağrıları
kronik bir hal alabiliyor. Bu nedenle,
göz yorgunluğunu hafifletmek ve
sinirleri rahatlatmak için her gün
düzenli olarak E vitamini öneriliyor.
Ara öğünler
Çalışanlar için ara öğünler çok
önemli. Uzun süre aç kalmayı
engelleyen ve kan şekerinin düzenli
kalmasını sağlayan ara öğünler
sayesinde metabolizma hızı da
yükseliyor. Böylece gün içerisinde
daha dinç, konsantre ve huzurlu
olabilirsiniz.
Gün içinde tatlı yemek isterseniz
en azından sütlü ve meyveli tatlıları
tercih edebilirsiniz. Tatlı isteğinizi,
meyve yiyerek de bastırabilirsiniz.
MAKRO | Çocuk Sağlığı
Hipp markası organik
tarım ve hayvancılığa
verdiği önemle tanınıyor.
Bunu biraz açıklar mısınız?
Organik gıdalar, katkı
maddesi, zirai ilaç kalıntısı, sağlığa
zararlı bileşen ve genetiği
değiştirilmiş organizma içermediği
için sağlıklı ve güvenli
yiyeceklerdir. Organik
besinlere yönelmek
herkes için önemlidir
ancak bebek
beslenmesinde organik
ürünlerin ayrı bir yeri
vardır. Bebeklerin bağışıklık
sistemi yaşamlarının ilk yıllarında
henüz tam gelişmemiştir ve hızlı
büyüme evresinde olmaları sebebiyle
beslenme gereksinimleri yetişkinlere
oranla daha fazladır. Bu nedenle gıda
kaynaklı tehlikelere karşı açık ve
savunmasızdırlar. Bunun bilincine
yarım asır önce varan ve bebek ve
küçük çocukların organik ürünlerle
beslenmesinin gerekliliğini savunan
Hipp firması 1956 yılından bu yana
organik odaklı üretim yapıyor. Bugün
Hipp dünyanın en büyük organik
hammadde işleyicisi konumunda olup
Avrupa’nın lider bebek maması
üreticilerinden biri.
Organikten gelen güvenle
GDO’suz yaşam!
Çocuklarınıza yedirdiğiniz mamanın içinde Genetiği
Değiştirilmiş Organizma (GDO) olmasını göze alabilir
misiniz? Henüz etkileri ve ortaya çıkaracağı sorunlar net
olarak bilinmeyen GDO’lar özellikle alerjik bünyeler için ciddi
sorunlara yol açabiliyor. Bebek beslenmesi konusunda 100 yılı
aşkın süredir faaliyet gösteren Hipp, 1956 yılından bu yana
organik bebek gıdaları üretimiyle GDO’suz bir yaşam sunuyor.
54 | M ar t - N isa n
2010
Ürünlerinizin hiçbirinde
koruyucu madde, kıvam arttırıcı
veya benzeri katkı maddeleri
kullanılmıyor. Peki, özellikle
kavanoz mamalarının raf
ömürleri nasıl uzatılıyor?
Hammaddeler gerekli analizlerden
ve işlemlerden
geçtikten sonra
kavanozlara
doldurulur ve vakum
altında kapaklanır.
Bu işlem ile ürünün
içindeki hava alınır ve
oksijenli solunum
yapan
mikroorganizmaların
ölmesi sağlanır.
MAKRO | Çocuk Sağlığı
Kalan mikroorganizmalar da
yüksek sıcaklık, kısa süre,
prensibine dayalı
sterilizasyon işlemi
sayesinde yok edilir. Bu
yöntemle ortam
sıcaklığındaki değişime
uyum sağlayamayan
mikroorganizmalar ölürken,
besleyici değerde büyük
kayıplar olmaz. Bozulmaya
neden olan mikroorganizma
kalmayınca ürünün raf ömrü
başka hiçbir katkı
maddesine ihtiyaç
duymadan uzatılmış olur.
Hipp ürünlerine ve
kalitesine duyulan
güvenin kaynağı nedir?
Hipp kalitesi ekim
yapılacak tarlanın analiziyle
başlar, tohum seçimi
(kesinlikle genetiği
değiştirilmiş tohum kullanılmaz) ile
devam eder ve her hammadde,
hasattan kavanoza girene kadar,
Avrupa’nın en iyi laboratuarlarından
biri olan Hipp laboratuarlarında
260’tan fazla kontrolden geçer.
Kanunda belirtilen limitlerden daha
düşük, oldukça katı kriterlere sahip
olan Hipp firması, ancak bu limitleri
ve kriterleri sağlayan, üstün Hipp
kalitesine uyan hammaddeleri
kullanır. Bu da Hipp
ürünlerine ve kalitesine
duyulan güvenin sebebidir.
Organik biberon
formüllerinin
diğerlerinden farkı nedir?
Türk Gıda Kodeksi bebek
ve devam formülleri
tebliğinde her biberon
formülünün protein,
karbonhidrat, vitamin,
mineral ve benzeri besleyici
bileşenlerinin hangi oranlarda
bulunması gerektiği
belirlenmiş durumdadır ve
üreticiler bu limitler dahilinde
üretim yapmak zorundadırlar.
Ancak biberon formüllerinin
asıl hammaddesi olan inek
sütünün kaynağı ile ilgili bir
madde bulunmamakta ve
Hipp ürünleri…
l Hipp ürünlerinde en güncel teknoloji kullanılır ve 260’tan fazla dikkatli
kontrol yapılır.
l Hipp organik ürünlerinde organik süt kullanılır.
l Hipp ürünlerinde kullanılan sebzeler korunmuş alanlarda yetiştirilir ve elle
toplanır.
l Hipp ürünlerinde kullanılan meyveler tamamen doğal olarak yetiştirilir.
l Hipp ürünlerinde kullanılan hayvanların kökenleri kontrollüdür ve
besinleri doğaldır.
l Hipp ürünlerinde, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı tarafından yaptırılan
GDO analiz sonuçlarına göre kesinlikle GDO yoktur.
l Hipp ürünlerinin, bağımsız sertifikasyon kuruluşu BCS Öko-Garantie
GmbH şirketi tarafından verilen ve organik tarım yönetmeliklerine uygun
üretim yapıldığını ve GDO kullanılmadığını gösteren onay belgesi vardır.
sorgulanmamaktadır. Hipp organik
biberon formüllerinde, sadece organik
hayvancılık kuralları çerçevesinde
yetiştirilmiş ineklerden elde edilen
organik süt kullanılır. Diğer bir
deyişle, sütün elde edildiği ineklere
hormon verilmez, suni / genetiği
değiştirilmiş yemle beslenmez,
tamamen doğal ortamlarında,
kimyasal veya zirai ilaç bulunmayan
otlaklarda serbest bir şekilde
yetiştirilirler ve bağımsız bir kuruluş
tarafından organik olarak
sertifikalandırılırlar.
Hipp ürün portföyünde hangi
ürünler var? Nereden temin
edilebilir?
Ürün çeşitliğimizi sürekli
arttırıyoruz. Anneler internet sitemizi
(www.hipp.com.tr) ziyaret ederek
yeni ürünlerden haberdar olabilirler.
Şu an için portföyümüzde bulunan
ürünler, organik bebek ve
devam formülleri, organik
sütlü ve sütsüz tahıl bazlı
ek gıdalar, organik kavanoz
mamaları ve meyve suları,
organik bebek ve çocuk
bisküvisi, bebek ve
yetişkin çayları ve Hipp
Natal anne sütü arttırıcı
çay olarak sıralanabilir.
Ürünlerimiz zincir ve
yerel marketlerden,
bebek mağazalarından
ve eczanelerden temin
edilebilir. Ayrıca internet
üzerinden satış yapan
noktalar için web sitemiz
ziyaret edilebilir.
Ma rt - N i s a n 2010 | 55
MAKRO | Sağlık
BİLİNÇSİZ
İL AÇ
KULL ANIMI
Pek çoğumuz, başımız ağrıdığında hemen bir ağrı
kesici ya da grip olduğumuzda bir antibiyotik alıyoruz
ve sorunu bertaraf ettiğimizi sanıyoruz. Ancak bunun
farklı hastalıklara neden olabileceğini biliyor
musunuz? Çünkü bir doktor tarafından tanı koyularak
verilmemiş bir ilaç, çok büyük sorunlara neden olabilir.
Yani ilaçları bilinçsiz kullanmak sağlığa zararlıdır.
İlaç kullanımı denildiğinde
bilinmesi gereken ilk nokta, herhangi
bir tanı konulmadan ilaç
kullanılmaması gerektiği… Doktor
hastanın şikayetlerini dinler, uygun
tanıyı koyar ona göre ilaç verir. Tanı
konulmadan ilaç almak, kesinlikle
doğru ve akılcı bir yaklaşım değil.
Basit bir ilaç gibi gördüğümüz aspirin
bile, bazı kişilerde ciddi alerjik
reaksiyonlara neden olabiliyor. Bu
yüzden evimizde bulunan ecza
dolaplarında biriken ilaçları, herhangi
bir sorunda kullanmak, çok ciddi
sağlık sorunları doğurabilir.
Ülkemizde bilinçsiz ilaç kullanımı,
özellikle gribal enfeksiyonlarda yoğun
olarak karşımıza çıkıyor. Hava
sıcaklığının ani değiştiği mevsimlerde,
soğuk algınlığı ve gribal
enfeksiyonların daha sık görüldüğünü
hepimiz biliyoruz. Ancak bu
durumlarda başvurulması gereken
yer, kesinlikle evimizdeki ecza dolabı
değil, bir doktor olmalıdır.
Akılcı ilaç kullanımı
Dünya Sağlık Örgütü (WHO),
1985 Nairobi toplantısında akılcı ilaç
kullanımını, “Kişilerin klinik
bulgularına ve bireysel özelliklerine
göre uygun ilacı, uygun süre ve
dozajda, en düşük fiyata ve kolayca
sağlayabilmeleri” olarak tanımladı.
İlaçların bilimsel anlamda doğru ve
uygun kullanılması için öncelikli
olarak hastalığın tam teşhisinin
yapılması gerekiyor. Bu bakımdan
önce bir doktora başvurulmalı,
ardından da doktorun yazdığı
reçeteyle eczaneden gerekli ilaçlar
alınmalı.
56 | M ar t - N isa n
2010
MAKRO | Sağlık
Uzmanlar, yanlış kullanılan soğuk
algınlığı ilaçlarının bazen ölümcül
olabilen alerjilere, karaciğer, böbrek ve
kalp-damar problemlerine, kan
hücrelerinde düşmelere ve kanı fazla
sulandırarak kanamalara yol
açabileceği uyarısında bulunuyorlar.
Yüzlerce insan
hayatını kaybediyor
Her yıl yüzlerce insan, bilinçsiz ilaç
kullanımı nedeniyle çeşitli sağlık
sorunlarıyla karşı karşıya kalıyor.
Bilinçsiz ilaç kullanımı sonucunda,
zehirlenmeler, çeşitli mide ve bağırsak
problemleri, hatta ölüme kadar giden
organ yetmezlikleri yaşanabiliyor.
Hangi ilaç, nasıl kullanılmalı?
l Soğuk algınlığı ve alerji tedavisinde kullanılan ilaçlar ve öksürük
şurupları, alkol ve uyku verici ilaç veya bitkisel takviyelerle
kullanılmamalı.
l Gut ve diyabet ilaçları, aspirin ile kullanılmamalı.
l Mide ağrısı, bulantı ve kusması olanlar, kabızlık giderici ilaçları
kullanmamalı.
l Tansiyon, depresyon, kalp, guatr, diyabet ilaçları alanlar, prostat
sorunları olanlar, burun açıcılar kullanmamalı.
l Tansiyonu yüksek olanlar ve tansiyon ilaçları alanlar, kanama problemi
olanlar, karaciğer ve böbrek hastası olanlar, ağrı kesici kullanmamalı ya
da hekim önerisi ile kullanmalı.
İlaçların sadece doktor
tavsiyesiyle, doktorun öngördüğü doz
ve sürede alınması gerektiğini
kesinlikle unutmayın. Doktor
reçetesiyle eczaneden ilaç alırken,
kesinlikle son kullanma tarihini
kontrol edin. İlaçları doktorunuzun ve
eczacınızın tarif ettiği doz ve şekilde
kullanmaya özen gösterin.
İlaçların büyük bir bölümü
bitkilerden yapılıyor ancak çeşitli
kimyasal analizler sonucu, belli bir
doz aralığına indirgenerek üretiliyor.
Fazla dozda etken madde alımına
sebebiyet vermemek için ilaçları
doktorunuzun önerdiği şekilde, çok
ölçülü kullanmalı ve gerçekten
alanında uzmanlaşmış hekimlerden
destek alarak uygulamalısınız.
58 | M ar t - N isa n
2010
l Reçete edilen ilaçlar arasında en yanlış kullanılan ilaç grubu
antibiyotikler. Genellikle gerekmediği halde kullanılmaları,
hem bireysel hem toplumsal hasarlara neden oluyor.
Kısacası, herhangi bir hastalık için doktora
başvurduğunuzda, kullandığınız diğer ilaçları da
söylemeyi kesinlikle unutmayın.
Her zaman kullandığınız bir ilaç, başka bir ilaçla
etkileşime girerek tahmin edemeyeceğiniz
sonuçlar doğurabilir. Hafif baş ağrınızdan
ya da burun akıntınızdan kurtulmaya çalışırken,
çok ciddi sağlık sorunlarıyla
karşı karşıya kalabilirsiniz.
MAKRO | Konuk
HAYAT FELSEFEM:
İYİLİK YAP, İYİLİK BUL
Yaptığı her programla çok geniş kitlelerin ilgisini çeken,
reyting rekorları kıran Acun Ilıcalı, televizyon
ekranlarında gördüğümüz ve kendimize en yakın
hissettiğimiz isimlerden biri. Çok ilginç bir hayat
hikayesine sahip olan Ilıcalı, bu sayımızın konuğu…
60 | M ar t - N isa n
2010
Bize kısaca kendinizden
bahseder misiniz?
1969 yılında, Edirne’de dünyaya
geldim. Çok yaramaz bir çocuktum.
Acayip bir şeydim. Benden iki yaş
büyük, Ömer adında bir ağabeyim var.
O, okul birincisi, örnek bir çocuk.
Edirne’de, İtalyan Lisesi’ni kazanan
tek öğrenciydi. Ailem için ben de o
kadar başarılı olmalıydım. Hiç
kimsenin beklemediği bir şeydi ama
ben de Kadıköy Anadolu Lisesi’ni
kazandım. Her yıl 10 dersten ikmale
kalır, yıl sonunda hepsini verir,
sınıfımı geçerdim. Yani sınıfın en
kötü, Kadıköy Anadolu Lisesi’nin en
başarısız öğrencisi bendim. Ama
dediğim gibi hiçbir yıl sınıfta
kalmadım. Nasıl kalmadım; öğrenim
hayatında gelmiş geçmiş en büyük
kopyacı benimdir herhalde.
Daha sonra, İngilizcem iyi olduğu
için İstanbul Üniversitesi İngilizce
Öğretmenliği Bölümü’nü kazandım.
Hem de üç kez... Ama üniversite
hayatım, 7 yılın sonunda mezun
olmadan bitti. Zaten 19 yaşında da
evlendim. Evlendikten sonra kızım
dünyaya geldi. Kızım doğduktan 9 ay
sonra da ailemi kaybettim. O andan
itibaren de zor yıllar başladı işte.
Ailenizi çok genç yaşta bir
trafik kazasında kaybettiniz…
Evet, Bodrum’a tatile gidiyorlardı.
Kızım Banu da onların yanındaydı.
Babam sakin sakin konvoyu sollarken,
bir anda karşısına 180’le gelen bir araç
çıkmış ve kafa kafaya çarpışmışlar.
Annemle babam orada rahmetli
olmuş. Kızım ise kurtulmuş. Sadece
vücudunda 18 kırık vardı. Hepsi de
iyileşebilecek kırıklardı, nitekim 4 ay
sonra da eski sağlığına kavuşmuştu.
Bu dünyada, bundan daha büyük
bir acı olamaz herhalde. Öyle bir
acıydı ki, kızımın yaşamasına
sevinememiştim bile. Banu’nun o
kazadan sağ çıkması gerçekten
mucizeydi. Ben o yüzden kızıma
“mucize çocuk” derim.
MAKRO | Konuk
Bu olaydan sonra hayatınızda
neler değişti?
Kalbimdeki sızı hiç geçmiyor. Ben
o olaydan sonra tam bir yıl evden
dışarı çıkmadım. Kimseyle görüşmek,
hiçbir şey yapmak istemiyordum. Hep
arkadaşlarım eve geliyordu. Ben de
sürekli onlarla oyun oynuyor, futbol
izliyordum. Benim bu durumuma
eşim daha fazla dayanamadı ve
boşanmak istediğini söyledi. Ona göre
benden pek bir şey olmayacaktı. Ve
boşandık. Her şey o kadar üst üste
gelmişti ki. Deli gibiydim... Tam dibe
vurmuştum yani...
Dibe vurduktan sonra ne oldu
da yeniden yükselmeye
başladınız?
Kanal D’nin Genel Müdürü olan
İrfan Şahin, yeğenimin en yakın
arkadaşıydı. Dolayısıyla çocukluğumu
bilir. O dönem İrfan Ağabey, Show
TV’de mali kontrolördü. Bir gün onu
ziyarete gittim. Beni İlker Yasin ile
tanıştırdı ve stajyer kadrosundan
spor servisinde işe başladım. İki ay
sonra da çıkartıldım. Fakat birkaç ay
sonra İlker Bey beni yeniden işe aldı.
Ama devamlı topun ağzındaydım.
Beşiktaş maçlarına gittikten sonra bu
durum normale dönmeye başladı.
Beşiktaş muhabiri olduktan sonra bir
anda sporcular ile samimi oldum,
sıcak diyaloglar içinde bulundum. Bu
samimiyetten dolayı bütün
futbolcularla özel röportajlar yapmaya
başladım ve bir anda yıldızım parladı.
Parlamamla beraber Şansal
Büyüka’nın yanına, Televole’ye,
maaşımın yedi katına transfer oldum.
Televole o zaman futbol magazindi.
Televole benim hayatımın dönüm
noktası oldu. Çünkü futbol
dünyasından ünlüler dünyasına
transfer oldum. Kimseyi satmadığım,
samimi olduğum için sanat
dünyasında da çok özel işler yaptım.
Derken Televole içerisinde kendime
ait bir bölümüm oldu ve o bölüm için
bir süre sonra dünyayı dolaşmaya
62 | M ar t - N isa n
2010
“Acun Firarda” programıyla
birlikte yapımcılığa da başladınız.
Son olarak da “Var mısın, Yok
musun?” ve “Yetenek Sizsiniz”
gibi çok başarılı iki projeye imza
attınız. Yetenek Sizsiniz Türkiye
nasıl gidiyor?
Beklediğimden daha iyi gidiyor.
Çünkü birinci hedefim, programın
halk tarafından kabul görmesiydi. Çok
iyi tepkiler aldık. İkincisi, ilginç
yetenekte insanları bulabilmemizdi.
Öyle yoğun bir başvuru oldu ki,
çekimi sekiz adet ilk tur olarak
düşünüyorduk, şu anda 11’e çıkarmış
durumdayız.
Yetenek Sizsiniz
Türkiye,
beklediğimden
daha iyi gidiyor.
Birinci hedefim,
programın halk
tarafından kabul
görmesiydi.
Çok iyi tepkiler aldık.
İkincisi, ilginç
yetenekte insanları
bulabilmemizdi...
başladım. 105 ülke gezdim ve bu
arada bir kez daha evlendim. Eşim
Zeynep’ten de iki kızım daha var:
Leyla ve Yasemin. Yani üç kız
babasıyım.
Kendinizi nerede
konumluyorsunuz?
İşini hakkıyla yapan
bir yapımcı ve halkın sevdiği bir
sunucu. Garip bir yerde
konumlandırmıyorum kendimi. Öyle
hırslarım yok. Sokakta insanlarla
görüştüğüm zaman, gözlerindeki
enerji, en yakın arkadaşımı
görüyorum enerjisi. Bana
ulaşabileceklerini düşünüyorlar, o
tonlamayla konuşuyorlar. Kendi
içlerine almışlar beni. Bunu sağlamış
olmak, benim için gerçek bir başarı.
Karşınızdaki insan, işinde çok
başarılı, medyanın vazgeçilmezi
ama bir kötü özelliği var, art
niyetli... İş yapar mısınız onunla?
Hayatta yapmam. İyi kalpli
olduğunu düşünmediğim hiçbir
insanla, hiçbir zaman iş yapmam.
Ekibimde de iyi olmadığını
düşündüğüm biri çalışamaz.
Hayat felsefenizi hangi slogan
özetler?
İyilik yap, iyilik bul.
Türkiye’de de geçerli mi bu?
Bence geçerli. Benim şu andaki
pozisyonumu çok iyi yansıtan bir
slogan. Türkiye’de de geçerli olduğunu
düşünüyorum.
MAKRO | Gıda Kültürü
Kuruyemişte
yenilikçi
yaklaşımlar
Papağan Kuruyemiş, ay
çekirdeğinden, fındığa,
fıstıktan kuru üzüme, fındıktan
kabak çekirdeğine, yer
fıstığından leblebiye, zengin bir
yelpazede paketlenmiş
kuruyemiş sunuyor.
Emekçioğlu Grubu bünyesinde
faaliyet gösteren Papağan,
Çorlu’da 40 bin metrekare açık
ve 9 bin 500 metrekare kapalı
alana sahip, en yeni teknolojiyle
donatılan modern tesisinde
Avrupa standartlarına uygun,
hijyenik ortamda üretim
gerçekleştiriyor.
64 | M ar t - N isa n
2010
Güçlü Ar-Ge, yenilikçi yaklașım
Genç ve dinamik bir ekiple
çalışmalarını sürdüren Papağan, güçlü
Ar-Ge altyapısıyla öncü uygulamalar
başlatmayı, sektöründe kalitesini
yükseltecek bir iş hedefi olarak
değerlendiriyor. Bunun uzantısı
olarak Papağan, çevreci bir yaklaşım
göstererek, ay çekirdeği ürününü
yanında “çöp poşeti” ile sundu ve bu
konuda dünyada ve Türkiye’de bir ilke
imza attı. Öte yandan ürünlerin
açıldıktan sonra bayatlamasını
engelleyen “keeper” uygulaması
da, bir ilk olarak ve sektörde
yenilikçi bir girişim olarak dikkat
çekti. Papağan, tüketici dostu ve
çevreci bu uygulamalarla, çeşitli
tüketici ödüllerinin yanı sıra Türk
Standartları Enstitüsü’nden de
ambalaj tasarım ödülüne layık
görüldü.
Üretimde
uluslararası standartlar
Papağan, Çorlu’daki
tesislerinde, üretimini Avrupa
normlarına uygun, sağlık ve
kalite standartları doğrultusunda
ISO 9001:2000 ve HACCP
Uluslararası Gıda Güvenlik
Sistemi kurallarına göre
gerçekleştiriyor. Çiftçiden,
tarladan, üretim yerinden alınan,
Türkiye’den ve dünyadan seçilen
en kaliteli kuruyemişler, fabrikada
özelliklerine uygun işlenerek, el
değmeden en taze haliyle
paketleniyor. Güçlü dağıtım ağıyla
ürünler, tüm Türkiye’nin yanı sıra
Amerika Birleşik
Devletleri,
Almanya, İsviçre,
Azerbaycan,
Kosova,
Romanya,
Arnavutluk,
Macaristan, Irak
ve
Türkmenistan’a
gönderiliyor.
MAKRO | Gıda Kültürü
Emekçioğlu Grubu
Papağan Kuruyemiş’in bünyesinde
yer aldığı Emekçioğlu Grubu, tuz,
gıda, kimya, taşımacılık ve makine
üretimi sektörlerinde faaliyet
gösteriyor. Grup, özellikle sanayiye
yönelik tuz üretiminde, Türkiye
ihtiyacının %70’ini karşılayan lider bir
kuruluş olarak öne çıkıyor.
Emekçioğlu Grubu, bu konudaki
liderliğini ve yönetim tecrübesini
Papağan ile kuruyemiş sektörüne de
taşımayı amaçlıyor.
ve Tüketici Raporu Koordinasyon
Merkezi tarafından Tüketiciyle Dost
Altın Kalite Ödülü’ne layık görüldü.
PAPAĞAN FİT
Kuruyemiş sektöründeki
yeniliklerin adresi olan Papağan
Kuruyemiş, “FİT” ile formunu
korumanın ve zinde kalmanın en
lezzetli yolunu sunuyor. FİT’te,
tamamen kurutulmuş meyveleri ve
tamamen çiğ olan fıstıkları
buluşturarak kuruyemiş sektöründe
yeni bir kategori oluşturan Papağan,
yine Türkiye’de ilk kez kuru yaban
mersini, kivi ve kayısı ile çiğ badem,
kaju, fındık ve yer fıstığını bir araya
getiriyor. Papağan “FİT”, adı gibi fit
olmayı önemseyen, sağlığını koruyan
ve gün boyunca zinde kalmaya özen
gösterenlere sesleniyor.
Mucizevi yaban mersini
ve C vitamini deposu kivi
Kuruyemiște inovasyon
ÇÖP POȘETİ
Çevreci anlayışıyla öne çıkan
Papağan Kuruyemiş, dünyada ve
Türkiye’de bir ilke imza atarak, ay
çekirdeği paketlerine çöp poşeti
ekledi. Böylece çekirdeğin keyfine
varırken, artık çevre kirliliği
oluşmuyor. Bu çalışmasıyla kuruyemiş
tüketimine işlevsel bir yenilik getiren
Papağan Kuruyemiş, keyfi, tazeliği ve
temizliği bir arada sunmuş oluyor.
Modern ve hava almayan paketlerde
ay çekirdekleri
tazeliklerini koruyarak
sunulurken, keyifle
gerçekleşen tüketim
sonrasında da kabuk
kirliliği engelleniyor.
Papağan Kuruyemiş, bu
çalışmasıyla Tüketici
Çevre Ödülü, Türk
Standartları Enstitüsü
19. Altın Ambalaj Ödülü
Faydaları nedeniyle özellikle
Avrupa ve ABD’de yaygın
olarak tüketilen yaban
mersini, yoğun antioksidan
içeriğiyle gözlere ve damar
tıkanıklıklarına iyi geliyor.
Çeşitli araştırmalarda
özellikle görme konusunda,
gece görüşünü arttırmaya
yardımcı olduğu için pilotlara
ve göz yorgunluğuna iyi
geldiği için de bilgisayar
önünde uzun saatler geçiren
ofis çalışanlarına tavsiye ediliyor.
FİT’te yer alan kivi ise yoğun C
vitaminiyle öne çıkıyor.
KEEPER
Papağan Kuruyemiş,
Türkiye’de yine bir ilke imza
atarak, kuruyemiş
paketlerine “keeper” ekledi.
Paketli kuruyemiş alan
tüketiciler, paketi açtıktan
sonra içindekini
bitiremeseler bile, ürün
tazeliğini korumaya devam
ediyor. Papağan Kuruyemiş
paketlerine eklenen “keeper” adlı
yapıştırıcılar, paket açıldıktan sonra
da içindeki kuruyemişin havayla
temasını en aza indirerek, taze
kalmasını sağlıyor. Böylece keeper, ara
verilmiş kuruyemiş keyfinin, daha
sonra aynı tat ve tazelikle devam
edilebilmesine imkan tanıyor.
FRUTTY MİX
Frutty Mix, aynı paket içinde kuru
incir, kuru kayısı ve kuru üzüm, fındık
ve yer fıstığının yanı sıra işlenmemiş
yani çiğ halde kaju ve badem sunuyor.
Bu zengin kuruyemiş karışımı, gün içi
atıştırmalıkları için iyi bir alternatif
oluşturuyor. Ayrıca
formunu korumak
isteyenlerin özen
gösterdiği ara öğünler için
de güzel ve lezzetli bir
seçenek olarak ortaya
çıkıyor.
PAPAĞAN KROKAN
Yerfıstıklı,
antepfıstıklı ve fındıklı
çeşitleriyle Papağan
Krokan, gün içinde enerji ihtiyacı
hissedenlere çıtır çıtır, keyifli ve
lezzetli bir alternatif sunuyor. Krokan
kelimesi, Fransızca’da çıtır çıtır ya da
gevrek gibi anlamları olan “croquant”
kelimesinden geliyor. Şeker ve
kuruyemişlerle hazırlanan ve tüm
dünyada sevilerek tüketilen krokanlar,
şimdi en güzel haliyle ve Papağan
farkıyla tüketiciyle buluşuyor.
Zindelik arayan ya da sadece keyifli bir
atıştırmalık isteyenler için Papağan’ın
krokan seçenekleri, tatlı birer çare
olarak ideal bir seçenek oluşturuyor.
Ma rt - N i s a n 2010 | 65
MAKRO | Beslenme
Muz
Kendinizi asabi, mutsuz ve güçsüz
hissettiğiniz zaman bir muz
yemelisiniz çünkü zengin kalsiyum ve
magnezyum içeriğiyle muz bu
şikayetlerin hepsi için birebir. Tam bir
endorfin deposu olan muz, kokusuyla
bile sizi rahatlatabilir. Yemek arası
öğünlerinizde muz tüketerek
sinirlerinizi güçlendirebilir, strese
karşı savaşabilirsiniz.
Yiyin ve
gülümseyin
İnsanoğlunun en önemli amaçlarından biri daha mutlu bir yaşam
sürmek. Ancak günlük hayatımız içerisinde bizleri mutsuz eden pek
çok durumla karşı karşıya kalıyoruz. Küçük bir tartışma, uzaktaki
akrabalara duyulan özlem, sınavdan gelen kötü bir not ya da
işyerinde kötü geçen bir gün… Unutmayın ki, doğru zamanda doğru
gıdaları tüketerek moralinizi düzeltebilir, enerjinizi
toplayabilirsiniz. Potasyum, likopen ya da serotonin barındıran bazı
gıdaların zor durumlarda işe yaradığı, yapılan çeşitli araştırmalarla
ortaya konuyor. İşte size, gülümseten lezzetler!
66 | M ar t - N isa n
2010
Makarna
Makarna, çok ağır soslarla yenmediği
zamanlarda tam bir enerji deposu.
Hazmı çok kolay ve rahat olan
makarnayı salatayla birlikte
yiyebilirsiniz. Özellikle kötü bir günün
sonunda bütün bir günü kafanıza
takarak uykusuz kalmaktansa,
patates, pilav, makarna gibi
karbonhidratları tüketerek uykusuz
kalmaktan kurtulabilirsiniz. Çünkü
karbonhidratlar insanı dengeli bir
hale getiren serotonin maddesinin
daha çok salgılanmasını sağlar.
MAKRO | Beslenme
Endorfin: İnsan vücudunda ağrıyan dokularda ağrının
azalması için beyin dokuları tarafından üretilen
hormonlara verilen isimdir. Hormonun işlevi, ağrının
şiddetini azaltmak ve vücuda daha az rahatsızlık
vermesini sağlamak için sinirleri uyuşturmaktır.
Seratonin: Bir nörotransmitter olan seratonin,
vücudumuzda bulunan bir salgıdır. Keyif ve mutluluk
verici olduğu bilinir.
Likopen: Likopen, sebze ve meyvelerde doğal olarak
bulunan karoten (carotenoid) ailesine ait bir pigmenttir.
Antioksidon özelliği bulunur. Yapılan araştırmalar
likopenin, stres düşmanı olduğunu gösteren bulgular
içeriyor.
Acı biber
Acı besinlerin bizi mutlu ettiğini
biliyor muydunuz? Pul biber, sivri
biber gibi acı besinler yediğimiz
zaman ağzımız yandığı için beynimiz
mutluluk verici endorfinleri
salgılamaya başlar. Bu yüzden de
kendimizi çok daha iyi hissederiz. Siz
de acı olaylar yaşadığınızda acı
besinlere sarılın.
Üzüm
Faydalı şeker içeriği çok yüksek olan
üzüm, güne başlarken size enerji
vereceği için sabahları üzüm
yemeyi tercih
etmelisiniz.
Üzümde
bulunan ve
direkt kana
karışan şeker
sayesinde enerji dolu bir gün
geçireceksiniz. Zengin bir potasyum
kaynağı olan taze üzüm, sindirim
sorunları için de birebir.
Fındık ve fıstık
Bazı günlerde hiç sebep yokken
yataktan sinirli bir şekilde uyanırız ve
bütün bir günümüz böyle geçer. Çinko
içeren gıdalar, bu kötü ruh halinin
önüne geçebilir. Fındık, fıstık gibi
68 | M ar t - N isa n
2010
çinkolu gıdalar, bağışıklık sistemini
dengeleyerek gün boyu zinde ve
verimli olmanızı sağlar.
Çilek
Değerli bir C vitamini kaynağı olan
çilek, çok iyi bir antioksidan
olduğundan bağışıklık sistemini
güçlendirir. Ayrıca çilek, salgı
bezlerinin büyük kısmını
çalıştırdığından vücuda gençlik ve
kuvvet verir. Sakinleştirici bir etkisi
olduğundan çilek, strese karşı da
birebir.
Turunçgiller
Soğuk günlerde sağlığımızın
kurtarıcıları olan turunçgiller, aynı
zamanda zihinsel güç de veriyor. Gün
içindeki performansımızı üst seviyeye
çıkaran turunçgiller bedenimizi zinde
tutuyor. Turunçgilleri sadece yemek
ya da suyunu sıkarak içmek değil, ara
sıra koklamak bile etkisini göstererek
gülümsemenize yardımcı olabilir.
Çikolata
Canımız sıkkın olduğunda hemen
çikolata ya da çikolata içeren bir şeyler
yemek isteriz. Bunun sebebi,
kakaonun içeriğinde bulunan keyif
verici maddelerdir. Bu maddeler
üzüntümüzü baskılayarak moral
depolamamıza yardımcı olur. Moral
verici bir besin olarak hepimizi mutlu
eden çikolata sayesinde beynimizde
serotonin dolaşmaya başlar.
Balık
Eğer kilolarla başınız dertteyse ve bu
yüzden çikolatadan uzak durmak
zorunda olduğunuzu düşünüyorsanız,
bizim size önerimiz, balık tüketmeniz.
Balıkta bulunan omega-3 yağ asitleri
ve B12 vitamini, sizi sadece mutlu
etmekle kalmaz aynı zamanda bu
mutluluğun uzun süre devam
etmesini sağlar. Ancak üzgün
olduğunuz anlarda hemen
balık yemek gibi bir
şansınız olmayabilir. Bu
durumda imdadınıza
tarçın ve limon
yetişecek. Bu gıdaların
kokuları, çok faydalıdır.
Soğuk günlerde, tarçınlı bir
salep, moralinizi düzeltmeniz için
size çok iyi gelecek.
MAKRO | Sağlık
CEP TELEFONLARI
MİKROP SAÇIYOR
Günlük yaşamımızın vazgeçilmez
cihazlarından biri haline gelen cep
telefonlarının birer mikrop yuvası
olduğunu biliyor musunuz? Sağlığınızı
tehdit eden cep telefonlarınızı, pek çok
hastalığı kendinizden uzak tutmak
için, temizlemeyi ihmal etmeyin.
Son aylarda gündemimizden
düşmeyen domuz gribiyle beraber
hijyenin hayatımızda ne kadar önemli
bir yeri olduğunu daha iyi anladık.
Hepimiz ellerimizi eskisinden çok
daha düzenli bir şekilde yıkıyoruz,
yanımızda antibakteriyel ıslak mendil
ve jel taşıyoruz. Ancak tabi ki bu
önlemler yeterli olmayabiliyor.
Örneğin, kullandığımız cep telefonları
tam bir mikrop yuvası ve pek çok
hastalığın da tetikçisi. Uzmanlar, cep
telefonlarının, tıpkı klozet kapakları,
kapı kolları gibi mikroorganizma
yuvaları olduğunu söylüyor. Günlük
hayatımızda elimizi
dokundurduğumuz pek çok yerden
aldığımız mikroorganizmalar,
ellerimiz aracılığıyla cep telefonlarına
geçiyor. Cep telefonları da belirli bir
ısı yaydıkları ve sıcak oldukları için
mikroorganizmaların rahatça
üremelerine olanak veriyor. Uzun
sözün kısası, cep telefonları
mikropları ağza ve burna iten iyi bir
yüzey olarak görev yapıyor.
Bu nedenle, cep telefonlarınızı her
gün 2 kez temizlemeniz çok önemli.
Mikrobik hastalıklardan uzak kalmak
için bu işlemi düzenli olarak
gerçekleştirmek gerekiyor. Dezenfekte
işlemini, aşındırıcı olmayan ıslak
mendillerle ya da cep telefonları için
üretilen dezenfektan mendillerle
yapmak doğru olur.
Araștırmalar ne söylüyor?
Cep telefonlarınızı her gün 2 kez
temizlemeniz çok önemli. Mikrobik
hastalıklardan uzak kalmak için bu işlemi
düzenli olarak gerçekleştirmek gerekiyor
70 | M ar t - N isa n
2010
Cep telefonları ve temizlik üzerine
yapılan bir araştırma, hijyeni yeterince
önemsemediğimizi gösteriyor. 266 tıp
personeli ve öğrenci arasında yapılan
bir araştırmaya göre, katılımcıların
%98’i cep telefonu kullanıyor ancak
bunların sadece %3’ü cep telefonlarını
temizliyor.
MAKRO | Beslenme
Her yaşta, her zaman
balık
Sağlık reçetelerinin ve diyet listelerinin
vazgeçilmezleri arasında olan balık, her
yaştan insan tarafından bol bol tüketilmesi
gereken besinlerin başında geliyor. Protein
bakımından oldukça zengin olan balık,
yumurta ve süt kadar değerli. Her 100 gram
balıkta, yüzde 18 ila 20 oranlarında protein
bulunuyor.
Denizden babam çıksa yerim
yiyenlerin, ileriki
yaşlarda
Balığın saymakla bitmeyen
unutkanlık ve bunama gibi hafıza
faydalarını her gün televizyonlarda
problemleri yaşamadıklarını ortaya
izliyor, gazetelerde okuyoruz. Öyle ki
koyuyor. Gün içinde kullanılan
balık eti, kemik gelişimi, göz sağlığı ve
“Denizden babam çıksa yerim” deyimi,
bağışıklık sisteminin gelişmesinde
bu bakımdan çok doğru.
önemli rol oynayan A vitamini, D
Duyduğumuzda espri diye gülüp
vitamini ve özellikle kanın
geçtiğimiz veya “Abartıyorsun” diye
akışkanlığında görevli K vitamini ve B
tepki verdiğimiz bu deyim, aslında hiç
grubu vitaminleri yönünden son
de abartılı değil. Balığın besin
derece zengin bir besin.
değerleri göz önüne alındığında,
Öte yandan Omega 3
herkesin denizden babası
denildiğinde de
çıksa yemesi gerekebilir.
akla ilk olarak
İçeriğinde
İşte tüm bunlar göz önüne
balık ve balık
bol miktarda B, A ve D
alındığında, herkesin
yağı geliyor.
vitamini
bulunan
balık,
haftada en az 300 gram
Araştırmalar, bol
her
yaştaki
insan
için
çok
balık
tüketmesi gerekiyor.
bol balık
besleyici bir gıda
72 | M ar t - N isa n
2010
Balığın faydaları
l İçerdiği koruyucu
yağ asidi ile balık, kalp
hastaları için önemli bir
besin. Özellikle kalp
hastalarının kırmızı ve
beyaz etten daha fazla
balık tüketmesi öneriliyor.
l İçeriğinde bol miktarda
B, A ve D vitamini bulunan
balık, her yaştaki insan için çok
besleyici bir gıda.
l Balık, kolesterol açısından da
fakir bir et türü. Bu açıdan kırmızı
ve beyaz etten daha sağlıklı olan
balığın, sağlıklı bir kalp için düzenli
olarak tüketilmesi gerekiyor.
l Balıktan istenen faydanın
sağlanabilmesi için pişirilmesine
de dikkat edilmeli. Balığı
ızgarada ya da fırında
pişirmek daha sağlıklı.
Yağda kızartıldığı zaman,
kolesterol ve yağ oranı artıyor.
Ton balığının özellikleri
Ton balığı, haftada en az üç
kez yendiğinde, içerdiği zengin
omega 3 yağ asiti ile kolesterol
seviyenizi dengeleyerek kalp
hastalıkları riskini düşürüyor.
Alzheimer, hipertansiyon,
depresyon ve kanser ise,
önlediği diğer hastalıklar.
Örneğin öğle ya da akşam
yemeğinde yiyeceğiniz ton balıklı bir
sandviç ya da salata, hem enfes hem
de çok sağlıklı bir tercih olacaktır.
MAKRO | Beslenme
Dardanel Ton’lu makarna salatası
Malzemeler: 1 kutu Dardanel Ton, 1 paket makarna, 6-8 adet
cherry domates, yarım demet taze soğan, 1 adet kırmızı biber,
dilediğiniz kadar bezelye
Hazırlanışı: Makarnayı suda, diri kalacak şekilde haşlayın.
Haşlama işlemini bitirmeden 4 dakika önce bezelyeleri ekleyin.
Makarnayı ve bezelyeleri süzüp büyükçe bir kabın içine alın ve soğumasını bekleyin. Bu arada, domates, biber ve taze soğanı istediğiniz
büyüklükte doğrayıp aynı kaseye ekleyin. Üzerine Dardanel Ton’u
da koyup hepsini birden karıştırın.
Dardanel Ton ve domates soslu makarna
Malzemeler: 2 kutu Dardanel Ton, 3 adet domates, yarım demet
maydanoz, 1 adet kırmızı biber
Hazırlanışı: Makarnayı tarifine uygun olarak pişirin. Makarna
pişerken, bir sos tavasına yağ koyun. Yağa önce ince doğradığınız
biberleri, daha sonra da kabuklarını soyup küp küp kestiğiniz
domatesleri ekleyin. Domatesler suyunu salıp çektikten sonra ince
kıyılmış maydanozları koyun ve çok az karıştırdıktan sonra tavayı
ateşten alın. Diğer tarafta pişip süzdüğünüz makarnalarınızı
tabaklara paylaştırın. Üzerine domatesli sosunuzu ve Dardanel
Ton’u koyup servis edebilirsiniz.
Dardanel Ton’lu ve mayonezli sandviç
Malzemeler: 1 kutu Dardanel Ton, 3 kaşık mayonez, tost ekmeği,
marul ve salatalık turşusu
Hazırlanışı: Dardanel Ton’un kapağını açıp yağını süzün. Ardından
mayonezle iyice karıştırın. Tost ekmeklerini tost makinesinde
hafifçe kızartın. Ekmeklere mayonezli ton balığı karışımını sürün.
Üzerine marul yaprakları ve turşu koyup servis edin.
Dardanel Ton’lu pratik sandviç
Malzemeler: 1 kutu Dardanel Ton, 3 kaşık mayonez, sandviç
ekmeği, kaşar peyniri , domates
Hazırlanışı: Dardanel Ton’un kapağını açıp yağını süzün. Ardından
mayonezle iyice karıştırın. Sandviç ekmeklerine bu karışımdan
sürün ve üzerine kaşar peynirini ve yuvarlak şekilde doğradığınız
domatesi yerleştirin. Tost makinesinde hafifçe ısıtıp afiyetle
yiyebilisiniz.
Ma rt - N i s a n 2010 | 73
MAKRO | Röportaj
Bize kendinizden bahsedebilir
misiniz?
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi KadınDoğum, Jinekolojik Onkoloji Bilim
Dalı öğretim üyesi olarak görev
yapıyorum. 1991 yılından beri de
kadın genital kanserleri konusunda
çalışıyorum.
Jinekolojik
kanserlerde
geç kalmamanın
yolları!
Rahim kanseri, rahim ağzı kanseri,
yumurtalık ve tüp kanseri, dış genital bölge
ve vajen kanseri… Kadınlarda görülen bu
jinekolojik kanserlerin belirtilerini, risk
faktörlerini, tanı ve korunma yollarını
kısacası, geç kalmamak için bilinmesi
gerekenleri, Jinekolojik Onkoloji uzmanı
Prof. Dr. Tugan Beşe’ye sorduk.
74 | M ar t - N isa n
2010
Jinekolojik Onkoloji ne
demektir?
Jinekolojik Onkoloji, kadın genital
organ kanserlerinin teşhis ve cerrahi
tedavisiyle ilgili çalışan bir üst ihtisas
dalı. Kadın doğum uzmanları çoğu
zaman genital kanserlerin cerrahi
tedavisini yeteri kadar uygun bir
şekilde yapamazlar.
Kanser cerrahi
tedavisi bu konuda
uzmanlaşmış
hekimler (Jinekolog
Onkolog)
tarafından
yapılıyor.
Türkiye’de
Jinekolog Onkolog
sayısı azdır.
Prof. Dr. Tugan Beșe
Yaklaşık 60 kadar
jinekolojik kanser cerrahisi
konusunda uzmanlaşmış hekim
bulunuyor.
Kadınlarda rastlanan
jinekolojik kanserler
hangileridir?
Bu grup kanserler içinde, rahim
kanseri, rahim ağzı kanseri,
yumurtalık ve tüp kanseri, dış genital
bölge ve vajen kanseri bulunur.
MAKRO | Röportaj
Hangi tip jinekolojik kanserde
erken tanı mümkün olabilir?
En kolay rahim ağzı kanserleri
erken teşhis edilebilir. Rahim ağzı
kanseri oluşmasının en büyük sebebi
HPV (human papilloma virüs) adı
verilen bir virüstür. HPV çoğu kez
cinsel temas yoluyla bulaşır ve
yaklaşık 100 alt tipi olan bir virüstür.
Genellikle çok eşli bir cinsel yaşam
süren kişilerde görülmektedir. Bazı alt
tipleri genital bölgede kondilom (siğil)
veya kanser öncesi hücre
değişikliklerine neden olur. Erken
dönemde tespit edilip tedavi
Kadınlar, yılda bir kez
mutlaka, jinekolojik
muayene ve smear testi
yaptırmalı.
edilmezse, zaman içerisinde rahim
ağzı (serviks) veya dış genital organ
kanseri gelişebilir.
HPV’den nasıl korunulur?
Virüs bulaşmadan önce aşılama
yapılabilirse 4 tip virüse karşı %100’e
yakın koruma sağlanabilir. Virüs
bulaştıktan sonra aşı veya ilaç tedavisi
yoktur. Vücudun kendi bağışıklık
sistemi yardımıyla, 2-3 yıl içinde virüs
%80-90 ortadan kaldırılabilir. %10-20
ise vücutta uzun dönem kalıcı olabilir.
Virus çoğu kez, çok eşli cinsel yaşamla
ilişkili olduğundan tek eşli bir cinsel
yaşam sürülmeli.
Ayrıca HPV aşısının da yeri çok
önemli. Aşı, 10 yaş ile 45 yaş
aralığında kız çocuklarına ve kadınlara
yapılabilir. Cinsel yolla bulaşan
hastalıkları yapan virüs ve
mikroplardan korunmak için ilişki
sırasında prezervatif kullanılmalı.
Rahim ağzında doku bozukluğu
nasıl teşhis edilir?
Rahim ağzında doku bozukluğu,
kanser haline dönmeden teşhis
edilebilir. Rahim ağzından alınan
akıntı bir cama yayılarak, mikroskop
altında incelenir (smear testi). Rahim
ağzından dökülen hücrelerin
normalliği ya da dökülen hücrelerde
kanser öncesi değişikliklerin (atipik
hücreler) mevcut olup olmadığı
araştırılır. Smear testinin hastalığı
yakalama oranı, %65-70’ler
civarındadır. Her kadın, yılda 1 kez
smear testi yaptırmalıdır.
Alınan akıntıda HPV teşhisi de
yapılabilir. Ayrıca kolposkop adı
verilen bir çeşit mikroskop yardımıyla
inceleme de çok yararlı bir yöntemdir.
Bu yöntemde rahim ağzı (serviks), 8
ila 15 kat daha büyüterek incelenir.
Çıplak gözle görülemeyen patolojik
değişiklikleri tespit etmeye yarayan
bu yöntem kullanılarak rahim
ağzındaki kanser öncesi değişiklikler
%85-90 oranında yakalanabilir. Ancak
kolposkopi bulgularını yorumlaması
76 | M ar t - N isa n
2010
Jinekolojik kanserlerin
gelișmesinde etken olan
risk faktörleri
Rahim kanseri için:
l Geç yaşta menopoza girme
l Şişmanlık
l Polikistik over hastalığı
l Rahim durmasına rağmen
menopozda sadece östrojen ilacı
kullanmak
l Çocuk doğurmamak
Rahim ağzı ve dış genital
organ kanseri için:
l HPV
l Kadın veya kocasının
çok eşli olması
l Sigara içmek
Yumurtalık kanseri için:
l Ailede yumurtalık veya meme
kanseri mevcudiyeti
l BRCA I ve II gen hasarı
l Çocuk sahibi olamamak
için, hekimin bu konuda bilgi
birikiminin olması gerekiyor.
Genital organ kanserleri
arasında en öldürücü olanı
hangisidir?
Çoğu kez geç dönemde teşhis
edildiğinden tedavi başarı oranı en
düşük olan yumurtalık kanseridir.
Yumurtalık kanserlerinin %70’i,
MAKRO | Röportaj
Jinekolojik kanserlerden korunmak için
her iki partnerin de tek eşli bir cinsel
yaşam sürdürmeleri çok önemli. Ayrıca
çocuk doğurmak, yumurtalık kanseri
açısından koruyucu…
hastalık karın içine yayıldıktan sonra
teşhis edilebiliyor. Karında şişlik veya
ele bir kitle gelmesi söz konusu
olabilir. Yumurtalık kanserinin erken
dönemde yakalanabilmesi için yılda
iki kez rahim ve yumurtalıklar
ultrasonografi cihazıyla
incelenmelidir. Dolayısıyla
yumurtalıklarda ortaya çıkabilecek
tümoral bir yapı, çok daha küçükken
yakalanabilir. Tabi bu muayeneler
sırasında tüm genital organlar da
inceleneceği için olası problemler
daha olayın başındayken
yakalanabilir.
Yumurtalık kanseri olan bir
hastada tedavinin başarısı neye
bağlıdır?
Erken tanı çok önemlidir.
Yumurtalıkta bir kitle saptandığında
ve bu kitlenin kanser olabilme olasılığı
varsa, hastanın ameliyatında mutlaka
jinekolog onkolog da hazır bulunmalı.
78 | M ar t - N isa n
2010
Yumurtalık kanseri olan bir hastada,
hastalığın tedavisi için en önemli
faktör, tümörlü dokuların tamamının
çıkartılabilmesidir. Ameliyat sonrası
karın içinde tümör dokusu kalmaması
gerekir. Bunu başarmak için bütün
şartlar zorlanmalıdır. Ameliyata
rağmen karın içinde tümör kalan
kişilerde, hastalığın tedavi başarısı
düşmektedir.
Rahim kanserinin belirtisi
nedir?
Kanama düzensizliği en önemli
bulgudur. Aşırı veya düzensiz adet
kanaması olan kişilerde rahim kanseri
ekarte edilmelidir. Eğer kişi
menopozda ise, kanama olmaz.
Menopoza girmiş bir kişide kanama
olursa hiç vakit geçirmeden doktora
gitmelidir. Kanserli doku, kanama
yapar. Kanama şikayeti, rahim
kanserinin erken teşhis edilmesini
sağlar.
MAKRO | Gıda Kültürü
Bir tutam baharat
lezzet ve sağlık katar!
Tıbbın temelinin doğal yollarla ve
şifalı otlarla atıldığını göz önüne
alırsak baharatların ne kadar önemli
olduğunu daha iyi anlayabiliriz. Doğru
şekilde ve doğru miktarda
kullanıldığında birçok hastalığı
engelleyen ve hatta tedavi eden
baharatlar, yemeklerimize verdikleri
tatla da önemli bir yere sahip. Hem
ruhumuz hem de bedenimiz üzerinde
etkili olan 10 baharatı sizler için bir
araya getirdik.
Karabiber
Dünyada en çok kullanılan
baharatlardan biri olan karabiber,
ağacının meyvesi olan biber
tohumunun olgunlaşmadan toplanıp
kurutulmasıyla elde ediliyor. İştahı
açan ve sindirim sisteminin daha iyi
çalışmasını sağlayan karabiber, aynı
zamanda sinirleri de kuvvetlendiriyor.
Kekik
Sabahları kahve veya çay yerine
içeceğiniz bir bardak kekik çayı, kısa
sürede etkisini göstererek sizi güne
hazırlar. Midede rahatlama, zeka
keskinliği ve genel bir rahatlık
sağlayan kekik, stres ve uykusuzluk
için de birebir. Üst solunum yolu
hastalıklarında da etkisini hemen
gösteren kekik, öksürük ve solunum
yolu iltihapları için kullanılan çok
faydalı bir baharat.
Tarçın
Baharatların tarihi, insanlık tarihi kadar eski. İlk olarak
Uzak Doğu’da kullanıldığı varsayılan baharatlar, en eski
çağlardan beri insanoğlunun hayatında önemli bir yere
sahip. Yiyecek ve içeceklere tat katan, hastalıkları
iyileştirmede önemli bir yere sahip olan baharatlar,
güçlendiriyor, gevşetiyor ve mutluluk veriyor…
Baharatlar, hem beden hem de ruh sağlığımız için çok
önemli bir yere sahip.
80 | M ar t - N isa n
2010
Her derde deva olan tarçın, sütlü
tatlılar, salep ve boza gibi içecekler söz
konusu olduğunda ilk akla gelen
baharat. Tarçının en önemli özelliği
MAKRO | Gıda Kültürü
vücut direncini arttırması ancak
dediğimiz gibi, neredeyse her derde
deva… Tarçın, şeker hastalığına ve
romatizmaya karşı önleyici ve
yorgunluğu giderici bir baharattır.
Kan şekerini düşürmeye yardımcı
olduğu gibi, gerginliği alır ve
sakinleştirici etki yapar.
Kırmızı biber
Et yemeklerinde ve soslarda bolca
kullandığımız kırmızı biber,
içeriğinde bulunan “kapsaisin”
maddesi sayesinde, beynimizin,
mutluluk veren endorfini
salgılamasını sağlıyor. Özellikle
ruhumuzu sıkan kış günlerinde
kırmızı biberin değeri daha da çok
anlaşılıyor. Kan dolaşımını da uyaran
kırmızı biber, kanın yüzeysel bölgelere
daha kolay ulaşmasını sağlıyor.
Kimyon
Akdeniz bölgesinde tarih öncesinden
beri yetişen bir bitki olan kimyon, Fas,
Mısır ve Suriye’nin yanı sıra
Hindistan, Meksika, Kuzey Amerika
ve Şili’de yetiştiriliyor. İştah açan ve
sindirimi kolaylaştıran kimyon, mide
ve bağırsaklardaki gazı söktürücü bir
özelliğe sahip.
İdrar söktürücü ve terletici olarak
kullanılan bu baharat, kan şekerini
düşürücü etki de yapıyor.
Defne
İnsanoğlu en eski çağlardan beri
defneyi sevmiş ve pek çok alanda
defneden faydalanmıştır. Çok hoş bir
82 |
M ar t - N isa n 2010
Baharat,
bitkilerin
çoğunlukla
yaprak, tohum gibi
kısımlarının
kurutulması, toz
haline getirilmesi,
ufalanması veya
benzeri kimi
işlemlerden
geçirilmesiyle elde
edilen yemek
tatlandırıcılarının
genel adıdır.
kokusu olan defne, özellikle et
yemeklerinde çok tercih edilir. Soğuk
algınlığı sebebiyle meydana gelen
kırgınlık ve bazı romatizma ağrılarına
faydalı olan defne, ağız kokuları için
de birebirdir. Sadece baharat olarak
değil sabun olarak da çok faydalıdır.
Defne sabunu mikrop öldürücü
özelliğinden dolayı cilt mantarlarında,
saç dökülmesini yavaşlatmada
kullanılır.
yetişen ve kullanılan bir
baharattır. İyi bir sindirim için
yemeklerden sonra bir fincan nane
çayı alınması önerilir. Birkaç
damlasıyla bronşitli hastalarda göğse,
farenjitli hastalarda boğaza ve
sinüzitli hastalarda sinüslerin üstüne
yapılacak nane yağı masajı çok etkili
olur. Nane aynı zamanda, mide
bulantılarını kesici ve koku verici
olarak kullanılır.
Karanfil
Kișniș
Güzel kokusundan dolayı
yemeklerden sonra ağzımıza attığımız
karanfilin ne kadar faydalı olduğunu
biliyor musunuz? Karanfil sadece ağız
kokularını gidermekle kalmaz,
içeriğindeki “eugenol” maddesi
sayesinde hafif şiddetli diş ve diş eti
ağrılarına da iyi gelir. Hazmı
kolaylaştıran karanfil, aynı zamanda
zihni ve bedensel yorgunlukların
giderilmesinde de kullanılır.
Eski Mısır papirüsleri, Çince ve
Sanskritçe metinlerde sağlığa yararlı
etkilerinden övgüyle söz edilen kişniş,
sinirleri yatıştırmasıyla ön plana
çıkıyor. Kişniş tohumları içerdiği
yağlarla mideyi uyarıyor; iştahı açıyor,
sindirimi kolaylaştırıyor ve
hazımsızlığa iyi geliyor. Aynı
nedenden dolayı mide ve
bağırsaklardaki gazı söktürüyor.
Nane
En çok tatlı sosları aromatize
etmek için kullanılan vanilya
çubukları, baştan çıkartan bir
aromaya sahiptir. Sinir bozukluğuna
iyi gelen vanilya, bağışıklık sistemini
güçlendirmesi ve hazmı
kolaylaştırmasıyla da mucizevi bir
baharat. Mide ve sinir sistemini
uyaran vanilya, ruhsal bunalım
durumlarında da oldukça faydalıdır.
İçeriğinde pek çok uçucu yağ ihtiva
eden nane, dünyanın pek çok yerinde
Vanilya
MAKRO | Röportaj
hijyenik şartlarda, kaliteden hiç taviz
vermeden üretmeye başladık. 2001
yılında, 5 kişiyle çalışan tesisimizde,
şu anda 110 kişiyle üretime devam
ediyoruz. Helva, lokum, reçel, akide
şekeri, pişmaniye ve saray
helvasından oluşan ürün
portföyümüz, Türkiye’nin birçok
ilindeki seçkin marketlerinde
tüketicileriyle buluşuyor. “Önce tat
sonra anlat” sloganıyla hizmet
veriyoruz.
SATILMIȘ ÇATAK
ÖNCE TAT, SONRA ANLAT
Helva, lokum, reçel, akide şekeri, pişmaniye ve saray
helvası denince akla gelen ilk markalardan biri, Uzungil
Şekerleme. Ülkemiz insanının sağlığı ve damak tadı için
çok önemli bir yeri olan bu ürünlerin üretim sürecini ve
faydalarını, Uzungil Şekerleme ve Gıda Sanayi Limited
Şirketi Genel Müdürü Satılmış Çatak’tan dinledik.
Bize kısaca kendinizden
bahseder misiniz?
1956 yılında Çankırı’da doğdum.
1986 yılından beri, gıda sektöründe
hizmet veriyorum. İlk olarak Türk
Henkel A.Ş’nin (Turyağ)
nakliyeciliğini yaparak ticarete
başladım. Daha sonra Turyağ A.Ş’nin
toptan satışını ve distribütörlüğünü
yaptım. 1992 yılında, Ankara’da Nazar
Süpermarketleri’ni kurdum ve 20
şubeye kadar çıkardım. 2001 yılında
ise bu marketleri sattım.
Uzungil ne zaman ve nerde
kuruldu? Kuruluş ve gelişme
hikayesini anlatabilir misiniz?
2001 yılında, 1966 yılında
kurulmuş olan, Ankara ilinin en eski
84 | M ar t - N isa n
2010
yerel firması Uzungil Şekerleme Gıda
Sanayi Limited Şirketi’ni satın alarak
helva, lokum ve şekerleme sektörüne
girdim. Satın aldıktan sonra, üretim
tesislerimizi İvedik Organize Sanayi
Bölgesi’ne kurup ürünlerimizi
Uzungil olarak pek çok farklı
çeşitte ürün üretiyorsunuz.
Üretimde dikkat ettiğiniz
hususlar nelerdir?
Uzungil Şekerleme olarak, lider bir
markayız. Bunun bilincinde
olduğumuz için, başladığımız günden
beri kaliteden hiç bir şekilde ödün
vermeden, müşteri memnuniyetini ön
planda tutarak, hijyenik şartlarda
deneyimli, uzman ve yetişmiş
kadromuzla, sağlıklı, kaliteli ve
güvenilir ürünler üretmeye devam
ediyoruz.
ISO9001:2008 kalite yönetim
belgesine sahip olan firmamız, son
MAKRO | Röportaj
Helvanın faydaları
l Helva, besin değeri çok yüksek olan bir gıda. Bu bakımdan da çok sağlıklı
ve besleyici olduğunu söylemek mümkün. Özellikle sporculara, büyüme
çağındaki çocuklara, gün içince çok enerji harcayanlara, emziren
hanımlara tavsiye edilen helva, tüketimi çok pratik, tok tutan, lezzetli ve
doğal bir yiyecek. Ayrıca kaliteli bir helvanın, mide rahatsızlıklarına iyi
geldiği de bilinen bir gerçek.
l Helva yüksek enerji değerinin yanında, protein, karbonhidrat ve kalsiyum
açısından da oldukça yüksek değerlere sahip. "B" grubu vitaminler
bakımından da oldukça zengin olan helva özellikle sıcak ekmeğin arasına
konduğunda, nefis bir katık oluşturur.
Tahin, hücreleri yeniler
l Tahinin hammaddesi olan susam, çok önemli bir besin maddesidir.
Susamda yüzde 45 protein, yüzde 55 yağ vardır.
l Gençlik kaynağıdır. Özelliği ise hücreleri yenilemesi ve yaraları
kapamasıdır.
l Tahinde bol miktarda lesitin (E vitamini) bulunur. C ve B vitaminleri de
boldur.
l Tahin, hafif laksatif ve idrar söktürücüdür.
l İki çorba kaşığı tahinde, yaklaşık yarım kilo biftekteki kadar protein
vardır.
teknoloji makinelerle üretim yapıyor.
Her geçen gün rekabetin arttığı bu
ortamda, gıda sektörünün
gelişmesine paralel olarak, biz de
kendimizi ve personelimizi her şartta
piyasaya adapte edebilmek ve yeni
ürünler geliştirebilmek için gerekli
bütün eğitimleri alıyoruz.
Uzungil Helva’nın ülkemiz
helva kültürüne katkısından
bahsedebilir misiniz?
Ülkemizde helva kültürü çok
eskilere dayanır. Susamdan tahin olur.
Tahin, şeker ve çöğen suyuyla pişirilir,
karıştırılır ve ortaya çok besleyici ve
mide dostu bir ürün olan helva çıkar.
Biz helva kültürünü yeni nesillere de
öğretmek için tattırım
elemanlarımızla bütün marketlerde
tattırımlar yaparak anlatıp eğitim
veriyoruz. Uzungil Lokumları,
dünyada herkesin birbirine hediye
olarak götürdüğü ürünlerdendir.
Pekmezimiz, kan düşüklüğü olanlara,
öksürük şikayeti olanlara tavsiye
edilen bir üründür. Reçellerimiz, ev
yapımı tadında, çok beğenilen, güvenli
ve kaliteli bir ürün grubudur. Kısaca
Uzungil Şekerleme’nin bütün
ürünleri, kaliteli ve hijyenik şartlarda
üretilip “Önce Tat, Sonra Anlat”
sloganı eşliğinde Türk damak tadının
vazgeçilmez kalitesiyle Türk ve dünya
insanlarına armağanıdır.
Ma rt - N i s a n 2010 | 85
MAKRO | Psikoloji
Önce kendinizi sevin!
Hiçbir insan kusursuz değildir. Hiç
birimiz değiliz… O yüzden öncelikle
kusursuz bir insan olmaya çalışmayın
ve kendinizi kusurlarınızla sevin.
Başkalarına kendinizi sevdirmek için
fedakarlık yapmak zorunda değilsiniz.
Her insanın ve tabi ki kendinizin de
Zihinsel
mutluluğun
ipuçları
“Bana mutluluğun resmini çizebilir misin?” Hepimiz Nazım Hikmet’in
yakın arkadaşı Abidin Dino’ya söylediği bu sözleri biliriz. Konu
mutluluk gibi soyut ve herkes için değişik anlamları olan bir kavram
olunca, tanımlama ve tarif yapmak zorlaşıyor. Ancak mutluluk denilen
o duyguya hepimizin ihtiyacı var. Mutlu olmak için öncelikle zihnimizi
mutlu etmemiz gerekiyor. İşte size kendi zihinsel mutluluğunuzu
sağlamanız için küçük ipuçları…
86 | M ar t - N isa n
2010
çok değerli olduğunu bilin ve
kendinizi sevin. Kendinizi o kadar çok
sevin ki, başkalarının sevgisine
muhtaç olmayın.
Küçük yaşlarda, kendi dünyamızda
yaşarken mutluluk çok kolaydır ancak
büyüdükçe ve diğer insanlarla olan
iletişim arttıkça mutlu olmak daha
zor bir hal almaya başlar. Yapılan
eleştiriler ve hayatla ilgili problemler
arkası alınamaz bir şekilde artar.
Önemli olan, her kişilik durumunda
olması gerektiği gibi bu durumda da
bir dengeyi yakalayabilmektir.
Herhangi bir sorun, eleştiri ya da
teklif karşısında kesinlikle yetersizlik
duygusu yaşamayın. Çünkü söz
konusu olan, duygular ve daha da
önemlisi mutluluk olunca, başarı veya
başarısızlık diye bir şey yoktur.
Akraba ve arkadașlık
ilișkilerinin önemi
İnsan, sosyal bir varlıktır. Ailemiz,
akrabalarımız ve arkadaşlarımızla
olan bağlarımız bizi hayata bağlar.
Ailenizle ettiğimiz bir sabah
kahvaltısı, arkadaşlarınızla yediğimiz
bir akşam yemeği ya da kuzeninizle
izlediğimiz bir filmin sizi ne kadar
MAKRO | Psikoloji
mutlu ettiğini düşünün. Aslında
mutlu olmak, bizim elimizde ve çok
kolay. Onun için arkadaşlıklarınıza
yeterli değeri verin ve akraba ve
ailenizle bağlarınızı asla koparmayın.
En azından bayram ve yıldönümleri
gibi özel günlerinizi onlarla geçirin.
Her şeye rağmen mutsuz olduğunuz,
işlerin en kötü gittiği zamanlarda,
onların sizin yanınızda olacağını
hatırlayın.
Kendinize zaman ayırın
Uzmanlar bir günü 3 parçaya
bölmek gerektiğini söylüyor: Uyku,
çalışma ve kendi seçtiğiniz ve zevk
aldığınız faaliyetler. Sizi mutlu edecek
hobiler edinmeye çalışın. Her insanın
kendine ayırdığı vakitlerde yapmaktan
zevk aldığı çeşitli faaliyetler vardır.
Sinema, bulmaca, spor, sanat ya da
sergi gezmeleri… Bir hobi edinmek,
hem zihninizi açarak hayata farklı bir
gözle bakmanızı sağlar hem de sizi
hayatın sıkıntılarından bir nebze de
olsa uzaklaştırır. Mutlaka kendinize
uygun bir hobi edinin ve bunu
geliştirmeye çalışın. Ayrıca okumayı
asla unutmayın. Okumak sadece
birikim sahibi olmanız için değil,
zihinsel faaliyetlerinizi geliştirmeniz
için de çok önemli bir unsurdur.
İnsanın okuyarak edindiği bilgi
birikimi ve mutluluk hissi hiçbir şeyle
kıyaslanamaz.
Herkesin doğrusu kendine…
Sizin için doğru olan düşüncelerin
ya da davranışların başkaları için
doğru olmayacağını kabullenin. İnsanı
mutsuz eden en büyük sorunlar,
başkalarıyla olan ilişkilerinde ortaya
88 | M ar t - N isa n
2010
Uzmanına sorduk!
Dünya çapında uygulanan birçok dönüşüm metodunu
Türkiye’ye ilk defa getiren Nefes Terapisti Nevşah Fidan
ismi, yıllardır nefes teknikleri ve transformal nefes
kurslarıyla anılıyor. Nevşah Fidan, nefes alış biçimimizin
yaşamımızı etkilediğini ve hatta yönlendirdiğini
söylüyor.
Nasıl nefes almak gerekiyor?
Açık nefes almak gerekiyor. Açık nefes, diyafram kasının
doğal bir şekilde çalışmasıdır. Diyaframla yapılan nefes
egzersizlerinden söz etmiyorum. O da doğal bir durum değil çünkü.
Söylediğim doğallık, kişinin hiç farkında olmadan aldığı nefes… Doğal bir
nefes, okyanustaki yumuşak bir dalga gibi diyaframdan başlayarak,
yukarılara kadar devam ediyor. Bu doğallığın dışında ne fazladan
diyaframla nefes almak doğru, ne de brüt nefes doğru. İnsanlar doğal
nefes aldıklarında bütün vücudu oksijen ve enzim aldığından, tüm
organları sağlıklı çalışıyor. Biz de doğal nefesi bozulan insanları
çalışmalarımızla tedavi ediyoruz.
Peki, kişinin doğal nefes alıp almadığını fark etmesi
mümkün mü?
Kendisinin fark etmesi pek mümkün değil. Şöyle fark etmek mümkün
olabilir: Nasıl nefes alıyorsan öyle bir hayat yaşıyorsun. Dolayısıyla
hayatınızda ciddi problemler varsa, anlayın ki nefesinizde de bir sorun
var.
“Transformal Nefes Tedavisi” gerek fiziksel gerekse ruhsal
hastalıkları iyileştiren bir yöntem. Peki, travmaların
yaşanmasına doğal nefes nasıl engel olabiliyor?
Mesela bir teyp düşünün. Ne zaman sistemin içinde bir arıza olursa, o
zaman teyp kötü ses vermeye başlıyor. Aynı şey insanlar için de geçerli.
İnsanı da Allah mükemmel bir sistemle yarattı. Çocuklara baktığınızda
bunu çok iyi anlıyorsunuz. Hiçbir sorunları yok. Her şeye pozitif
bakıyorlar; tam anlamıyla mutlular… Bu sistemin nasıl bozulabildiğini
araştıran bilim adamları, en sonunda sorunun nefesten kaynaklandığını
buluyorlar. Tabi ki düşünce de nefesi çok etkiliyor. Kötü bir düşünce,
nefesi bozabiliyor. Ne zamanki bozuk bir nefes üzerinde çalışmaya
başlıyoruz, kişinin hem nefesi değişiyor hem de düşünceleri… İşte o
zaman müthiş bir dönüşüm yaşanıyor.
MAKRO | Psikoloji
İnsan, sosyal bir varlıktır. Ailemiz,
akrabalarımız ve arkadaşlarımızla olan
bağlarımız bizi hayata bağlar. Ailenizle
ettiğimiz bir sabah kahvaltısı,
arkadaşlarınızla yediğimiz bir akşam
yemeği ya da kuzeninizle izlediğimiz bir
filmin sizi ne kadar mutlu ettiğini
düşünün.
çıkar. Çevrenizdeki insanların hareket
ve davranışlarını denetlemek, hem
sizi hem de etrafınızdaki insanları
mutsuz eder ve onları sizden
uzaklaştırır. Ayrıca hiç kimsenin
dillendirmediğiniz bir şeyi anlamasını
beklemeyin. Kimse sizin aklınızdan
geçenleri bilmek ya da söylemeye
çalışıp ima ettiğiniz şeyleri anlamak
zorunda değil. İletişim kurarken
olabildiğince açık ve ön yargısız
olmak, mutluluğun temel taşlarından
biridir. Karşınızdaki insanlara
içinizden geldiği gibi davranın.
Unutmayın ki, onlar sizin
yaşamınızda sizin izin verdiğiniz
90 | M ar t - N isa n
2010
oranda var olabilirler. Kimseyi
değiştirmeye ya da denetlemeye
kalkmayın. Bu durumda birilerinin de
size aynı hareketlerde bulunması
olasılığı çok yüksek.
çeşitli nefes egzersizleri yaparak daha
mutlu bir yaşam sürebilirsiniz. Nefes,
öfke, kaygı gibi sıkıntıya yol açan
problemlerin çözümünde önemli bir
rol oynuyor.
Nefesinizi kontrol edin!
Zihinsel mutluluk için…
Çok gergin ve kaygılı olduğunuz
zamanlar için nefesinizi kontrol
etmeyi öğrenmeniz gerekiyor. Doğru
nefes almayı öğrenmek çok önemli bir
kavram. Nefes yüzyıllardır bir tedavi
aracı olarak kullanılıyor. Doğru nefes
alma yöntemleriyle, pek çok hastalık
tedavi edilebildiği gibi zihinsel açıklık
da sağlanıyor. O yüzden her gün
l Mükemmeli değil elinizden
geleni yapın. Zaten sizin için
mükemmel olan bir başkası için
mükemmel olmayabilir.
l Sıkıntılarınıza yeni sıkıntılar
eklemektense, kendinizinkilerle
birlikte başkalarının sıkıntılarını da
gidermeye çalışın.
l Sizi aşan konularda mutlaka bir
uzmandan danışmanlık alın. Her şeyi
bilemezsiniz ve çözemezsiniz.
Evliliğinizle, çocuklarınızla ya da
işinizle ilgili büyük problemlerinizi bir
uzmanla görüşmek çok iyi sonuçlar
verecektir.
l Doğayla iç içe olmaya çalışın.
Evinize yakın bir parkta ya da
ormanlık alanda yürüyüşler yapmanız
size çok iyi gelecektir.
MAKRO | Röportaj
Pastatürk hakkında bilgi
verebilir misiniz?
Ben, unlu mamuller sektöründe 20
yılı aşkın süredir profesyonel yöneticilik
yapıyorum. Gıda Mühendisi arkadaşım
Sinem Bağcıoğlu ile birlikte, büyük
özveri ve ideallerle, 2005 yılı Ağustos
ayında Pastatürk’ü kurduk. Merkezi
imalat ile yapılan ürünlerin frigofrik
Lezzet Pastatürk’te
Pastatürk,
Makromarket’te
Makromarket’in birbirinden lezzetli ve taze pastalarını
üreten Pastatürk, kalitesi ve zengin çeşidiyle
Makromarket müşterilerini her zaman memnun ediyor.
Pastatürk’ün kurucularından Bülent Türkmenoğlu ile
Pastatürk’ün kuruluşu, ürün çeşitleri ve üretime verdikleri
önem üzerine bir röportaj gerçekleştirdik.
92 | M ar t - N isa n
2010
araçlarla satış noktalarına sevkiyatıyla,
kaliteden taviz vermeden, maliyetleri
kontrol altına alıp en kaliteli ürünü en
uygun fiyata tüketicilere ulaştırmayı ilke
edindik. Görüntünün bir kez satacağını,
buna karşın lezzetin devamlılık
yapacağını düşünerek “Lezzette Çizgi
Ötesi”ni sloganımız olarak seçtik.
Firmamız genç bir firma olmasına
karşın, tecrübemizle, dünyada
kullanılan tüm yenilikleri yakından
takip edip teknoloji ve hammaddeleri
üretim aşamalarımızda kullanıyoruz.
Pasta üretiminde nelere dikkat
ediyorsunuz?
Biz, alt katta pasta üretip üst kattaki
dolaba pasta dizmiyoruz. Bizim
sistemimiz, satış grafikleri paralelinde
belirlenen miktarlarda seri üretim yapıp
Ankara’daki 74 Makromarket
mağazasına (Kırıkkale ve Polatlı dahil)
sevkiyat planlaması yapıyoruz. Bunun
için de her şeyin planlı programlı
yürütülmesi gerekiyor. Kullanılan
hammaddede, piyasa tanınırlığı yüksek,
dünya pazarında kabul görmüş
ürünlerin miks’leri kullanılıyor.
Yumurta tüketimimizse pastörize
yumurtadır. Bu modelle
standardizasyon sağlanmaktadır. Zira
tüketici, bütün şubelerde aynı
standartta ürünü bulmak istiyor.
Reçetelerimizde bize has değerler sıkı
bir şekilde denetlenerek kullandırılıyor.
İmalat aşamaları, gıda mühendisimiz ve
kapalı devre kamera sistemiyle sürekli
denetleniyor.
Ürünleriniz hakkında bilgi
verebilir misiniz?
Ürün portföyümüzde, yaş pasta,
kuru pasta, adet pastalar, şekerpare,
tulumba ve halka tatlısı bulunuyor.
Tatlılarımız, piyasada her yerde satılan
klasik tatlılardır. Ama Pastatürk’ün
tulumbasında, kilo başına 0,850 gram
pastörize yumurta ve sadece ayçiçek
yağı kullanılıyor. Ayçiçek yağı, ömrünü
tamamladığında toplanıp Çevre
Bakanlığı’nın onayladığı firmalara
bedelsiz olarak teslim ediliyor.
Kesinlikle yanık yağ kullanılmıyor.
Şekerparemizin reçetesi ise, çok özel ve
bizim lezzetimiz; hafifliğimiz
tüketiciden takdir alıyor. Yaş
pastalarımızda kekteki yumuşaklık,
krema ve şantideki hafiflik ön plana
çıkıyor ve bizim pastamızı yiyen ikinci
dilimi istiyor.
BÜLENT TÜRKMENOĞLU
Pasta severlere satın aldıkları
pastaları nasıl saklamaları
gerektiği konusunda bilgi verebilir
misiniz?
Soğuk zincirin kırılmaması, en önem
verilmesi gereken konudur. Zira
pastanın içinde süt türevleri krema ve
şanti var. Bu yüzden, mağazada,
alışverişin sonunda yaş pastanın
alınması gerekir. Pastanın 0-4 derece
arasında muhafazası gereklidir.
Özellikle yaz aylarında pastanın en kısa
sürede, uygun ısı derecelerinde
korunması gerekir. Makromarket’ten
alınan bir pasta, uygun derecelerde
muhafaza edilmesi şartıyla 3-4 gün
tazeliğini korur.
Pasta ekşimesi konusunda
tüketicilerimizin bilmesi gerekenler,
pasta, soğuk zincir kırıldığında ekşime
yapar ve bu da üç nedenden olur: 1İmalat hatası. 2- Mağaza dolabı
arızalanmıştır. 3- Tüketici soğuk zinciri
kırmıştır. Bunu değerlendirirsek,
imalatta hazırlanan bir parti kremadan
30-40 pasta yapılıyor ve hata varsa bu
pastaların hepsi ekşiyor. Mağaza dolabı
arızalanırsa, dolaptaki tüm pastalar
ekşiyor. Eğer bir tüketicimiz “pasta ekşi”
diyerek getiriyorsa, yorumu tüketicilere
bırakıyoruz.
İnsanların pasta seçimi neye
göre değişiklik gösterebiliyor?
Bizim tüketicilerimizin ilk tercihi,
çikolatalı pastalar. Beyaz ve meyveli
pastalar, özellikle yaz aylarında tercih
ediliyor. Satışımızın %90’ı çikolatalı
çeşitlerdir. Bundan hareket ederek,
bizim pastalarımızda bir katta mutlaka
damla çikolata kullanılıyor. Buradan
tüm yaş pasta severleri ve sevmeyenleri,
lezzetimizi tatmaya davet ediyoruz. Zira
biz pasta tüketicisinin tercihlerini
değiştirmeye adayız.
Makromarket mağazalarında
satılan tüm pastaları siz
yapıyorsunuz? Makromarket
hakkında neler düşünüyorsunuz?
Biz Makromarket’e ürün üretmek
için kurulduk ve kurulduğumuz günden
bu yana sadece Makromarket’e hizmet
veriyoruz. Makromarket Türkiye’nin
gururudur. Almış olduğu Anadolu’nun
Yerli Markası ünvanı ve tüketici
ödülleriyle bunu kanıtlıyor.
Bu kriz ortamında da göstermiş
olduğu kriz yönetimi ile cesur ve emin
adımlarla büyümeye devam ediyor. Her
vilayetimizin tüketicilerinin
Makromarket’ten mahrum olmaması
dileğiyle, başarılarının devamını
diliyoruz. Sonuç olarak biz Türk
insanının kaliteye layık olduğunu ve bu
kaliteyi en uygun fiyata alması
gerektiğine inanıyoruz. Bunun için de
“Lezzette çizgi ötesi”ni “Hizmette çizgi
ötesi” ile bütünleştirip memnun
müşteriler oluşturuyoruz. Lezzet
Pastatürk’te, Pastatürk Makromarket’te.
Ma rt - N i s a n 2010 | 93
MAKRO | Çocuk Sağlığı
Otizm
nedir?
Otizm, doğuştan gelen
ve yaşamın ilk üç
yılında belirtileri
gözlenen bir gelişimsel
yetersizlik ve nörolojik
bozukluk olarak
tanımlanıyor. Başta
ABD ve Avustralya
olmak üzere dünyanın
çeşitli ülkelerinde
yürütülen yaygınlık
araştırmalarına göre
otizm, her 150
çocuktan birini
etkiliyor. Ülkemizde
bu konuda etkin
olarak çalışmalar
gerçekleştiren Tohum
Otizm Vakfı’ndan
Kurucu Başkan
Yardımcısı Aylin
Sezgin’le bir röportaj
yaptık ve otizm
hakkında bilmeniz
gereken her şeyi
sorduk.
94 | M ar t - N isa n
2010
Tohum Otizm Vakfı hakkında
bilgi verebilir misiniz?
Tohum Otizm Vakfı, otizmli
çocukların erken tanı ve tedavisinde
eğitimle topluma kazandırılabilmeleri,
bu çocukların ve ailelerin eğitim ve
sağlık hizmetlerinden tam olarak
faydalanabilmeleri ve bu hizmetlerin
iyileştirilmesi, yurt çapında
yaygınlaştırılması amacıyla 15 Nisan
2003 tarihinde kar amacı gütmeyen
sağlık ve eğitim vakfı olarak kuruldu.
Diğer vakıflardan ayrıldığı en büyük
nokta, devletin yaptığı eğitim ve
sağlık hizmetlerini desteklemesi.
Türkiye’de bu konuda kurulmuş daha
birçok vakıf var ama onlar kendi
çocuklarına eğitim olanağı sağlamak
amacıyla ebeveynlerin oluşturduğu
dernek ve vakıflar. Biz daha kapsamlı
bir vakıf kurduk. Vakıf, 26 kurucunun
destekleriyle kuruldu.
Amaçlarımız doğrultusunda Milli
Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı
ile çok yönlü çalışmalarımız
bulunuyor.
Tohum Otizm Vakfı’nın
kuruluş aşamasında yaptığınız
çalışmalar ya da araştırmalar
nelerdir?
Türkiye’deki durumu tespit
edebilmek için alandaki uzmanlarla
MAKRO | Çocuk Sağlığı
okullu olmasını hedefleyen “Herkes
İçin Eğitim” projesi kapsamında
tamamlanan belgesel, kar amacı
gütmeyen, tamamen kişi ve
kurumların desteği ile TV, DVD,
sinema, panel ve benzeri alanlarda
kamuoyuyla paylaşılacak.
uzun süren görüşmelerimiz oldu.
Durum tespitinin ardından yurt dışı
gezilerimizi yaparak bu yöndeki
çalışmaları takip ettik ve ülkemizde
uygulanması için kararlar aldık. Bu
araştırmaların temelleri tamamen
bilimsel dayanaklı olmalarıdır. Vakıfın
resmi kuruluş aşamasında yazılması
gereken vakıf senedimizi yazmamız,
yaklaşık 1 yıl sürdü.
Vakfın genel çalışmaları neler?
Tohum Otizm Vakfı kurulduğu
günden beri üç kolda çalışmalarını
devam ettiriyor. İlk günden beri bir
model okul olmayı hedeflemiştik.
Otizmin eğitiminin içerik ve
uygulama açısından doğru bir
örneğini Türkiye’ye getirebilmek ve bu
okul vasıtasıyla öğretmenlere,
öğrencilere ve ülkemize bu konuda
önemli bir müfredatı kazandırmak
amacıyla kurulduk. Bu amacımızı
gerçekleştirdik. PCDI (Princeton
Çocuk Geliştirme Enstitüsü) gibi
ABD’nin otizm konusunda en ileri ve
en bilimsel okullarından birisinin
uzmanlığıyla bugün Şişli’deki
okulumuzda Özel Tohum Vakfı Eğitim
Okulu’nu kurduk. Tamamen ABD’deki
sistemle çocuklarımıza eğitim
veriyoruz. Birinci amacımız buydu.
İkinci amacımız Milli Eğitim
Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı’yla
96 | M ar t - N isa n
2010
birlikte hizmetlerin iyileştirilmesi için
çalışmalar yapmaktı. Bu konuda da bir
hayli yol aldık. Milli Eğitim
Bakanlığı’yla birlikte 1800 devlet
öğretmenine hizmet içi eğitim verdik.
Sağlık Bakanlığı’yla birlikte anneçocuk sağlığı merkezlerinde 46 bin
çocuk taradık. 1250 sağlık personeline
otizm taraması konusunda eğitimler
verdik. Tohum Otizm Vakfı olarak
uluslararası çalışmalarda da yer
alıyoruz. UNESCO tarafından
hazırlanan “A World For Inclusion”
belgeselinin tamamlanmasında
işbirliği yaptık. UNESCO’nun 2015
yılında, dünyadaki tüm çocukların
Bir insan çocuğunun otizmli
olduğunu nasıl fark eder? Nelere
dikkat etmelidir?
Genç anne-babaların dikkat
edebilecekleri şeyler var. Eğer çocuk
başkalarıyla göz teması kurmuyorsa,
ismi söylediğinde duymuyor ve orada
değilmiş gibi davranıyorsa, söyleneni
işitmiyor gibiyse, bir nesneye uzun
uzun ve dalgın bakıyorsa,
oyuncaklarla oynamayı bilmiyorsa,
konuşmada akranlarının gerisindeyse
veya garip konuşuyorsa, sallanıp
çırpınıyorsa, günlük yaşamdaki
değişikliklere aşırı tepki gösteriyorsa,
bu çocuğu otizm konusunda
değerlendirmekte fayda olabilir. Bu
durumda anne-babaların bir çocuk
psikiyatristine gitmelerinde fayda var.
Otizm nedir, yaygınlığı
hakkında bilgi verebilir misiniz?
Otizm doğuştan gelen ve yaşamın
ilk üç yılında belirtileri gözlenen bir
MAKRO | Çocuk Sağlığı
gelişimsel yetersizlik ve nörolojik
bozukluktur. Başta ABD ve Avustralya
olmak üzere dünyanın çeşitli
ülkelerinde yürütülen yaygınlık
araştırmalarına göre otizm her 150
çocuktan birini etkiliyor. Ülkemizde
de yaygınlığın benzer düzeylerde
olduğu tahmin ediliyor. Bu oran,
otizmin çocuklarda rastlanan en
yaygın nörolojik bozukluk olduğunu
gösteriyor. Otizmin genetik olduğu
yönünde güçlü bulgular var; ancak,
otizmden sorumlu olan genler henüz
netleştirilmiş değil. Ayrıca, genetiğin
yanı sıra bazı çevresel tetikleyicilerden
de kuşkulanılıyor.
Otizmli çocukların
davranıș özellikleri
nelerdir?
Burada erken belirtilerden bahsetmek
en doğrusu olacaktır. Her otizmli
çocuğun gösterdiği davranışlar
farklıdır.
l Başkalarıyla göz teması kurmuyorsa,
l İsmini söylediğinizde bakmıyorsa,
l Söyleneni işitmiyor gibi
davranıyorsa,
l Parmağıyla istediği şeyi
göstermiyorsa,
l Oyuncaklarla oynamayı bilmiyorsa,
l Akranlarının oynadığı oyunlara ilgi
göstermiyorsa,
l Bazı sözleri tekrar tekrar ve ilişkisiz
ortamlarda söylüyorsa,
l Konuşmada akranlarının gerisinde
kalmışsa,
l Sallanmak, çırpınmak gibi garip
hareketleri varsa,
l Aşırı hareketli, hep kendi bildiğince
davranıyorsa,
l Gözleri bir şeye takılıp kalıyorsa,
l Bazı eşyaları döndürmek, sıraya
dizmek gibi sıra dışı hareketler
yapıyorsa,
l Günlük yaşamındaki düzen
değişikliklerine aşırı tepki veriyorsa,
otizm açısından değerlendirme yapmak
gerekir.
98 | M ar t - N isa n
2010
Aile çocuğunun otizmli
olduğundan şüpheleniyorsa,
teşhis için nereye başvurmalı?
Eğer çocuğunuzda otizm
olabileceğinden kuşkulanıyorsanız, en
kısa zamanda, hiç vakit kaybetmeden
bu kuşkunuzla ilgili olarak uzman
görüşü almalısınız. Bu amaçla
doğrudan çocuk ruh hastalıkları
uzmanına ya da çocuk nöroloğuna
başvurabileceğiniz gibi, önce
çocuğunuzun doktoruna ya da sağlık
ocağında çalışan sağlık personeline de
danışabilirsiniz.
Çocuğunuzun gelişimini takip
eden çocuk doktoruna, Ana Çocuk
Sağlığı Aile Planlama Merkezlerinde
ya da sağlık ocaklarında görev yapan
aile hekimlerine, hemşirelere ve
ebelere, çocuğunuzda fark ettiğiniz
sorunları ve neden otizmden
kuşkulandığınızı anlatabilirsiniz. Bu
kişiler çocuğunuzun rutin gelişim
takibini yaparken sizin otizmle ilgili
kuşkularınıza da ışık tutabilirler.
Otizmde erken tanının önemi
nedir?
Otizmli çocuklar diğer çocuklardan
farklı görünmediği ve genellikle
konuşmada zorluklar ortaya çıktığı
için bazen tanıda gecikme olabiliyor.
Fakat yapılacak en doğru şey bir an
evvel, çocuk tanı aldığı gibi, özellikle
beş yaşına kadar çocuğun yoğun
eğitim alması. Böyle çocukların
haftada yaklaşık 40 saat eğitim
almaları gerekiyor. Bu şekilde eğitim
alan çocukların yüzde 50’sinin
ergenlikte bu tanıdan kurtulduklarını
görüyoruz.
Otizmin tedavisi var mı?
Tedavi süreçleri ve önemli
noktaları hakkında bilgi verebilir
misiniz?
Otizmin bilimsel olarak
ispatlanmış tek tedavi yöntemi yoğun,
kesintisiz, özel eğitimdir. Bu noktada
özellikle belirtmek isterim ki yoğun
özel eğitim olarak haftada yaklaşık 40
saat özel eğitimden bahsetmekteyiz.
Özel eğitim süresince ailenin
kesinlikle bilinçli bir şekilde eğitimin
içerisinde olması gerekiyor. Otizmli
çocuğun bireysel eğitim programı
hazırlanırken eğitimcisi ile iletişim
halinde olması ve kurumda alınan
eğitimi evde, dışarı da sürekli devam
ettirmesi gerekiyor. Biz bu konuda
Tohum Vakfı Özel Eğitim Okulu’nda
ailelerimize düzenli olarak eğitimler
veriyoruz.
Ayrıca eğitimin
genelleştirilebilmesi için düzenli
periyotlar halinde eğitimci çocuğun
eğitimini ev programlarıyla
geliştiriyor.
MAKRO | Çocuk Sağlığı
Otistik çocukların
ebeveynlerine ne gibi önerilerde
bulunursunuz?
Özel eğitim, uzun ve zorlu bir
yoldur ancak öncelikle yalnız
olmadıklarını bilmelerini isteriz.
Eğitim ve sağlık haklarından tam
olarak yararlanabilmeleri için faaliyet
gösteren birçok kurum ve kuruluş var.
Bu noktada ailelere düşen en büyük
görev, çocuklarının avukatları
olmaları. Kanunlarla sağlanmış eğitim
ve sağlık hakları bakımından ülkemiz
oldukça ileride ancak uygulamada
sorunlar yaşanıyor. Aileler vakıf
merkezimize başvurarak Milli Eğitim
Bakanlığı ile işbirliği içerisinde
hazırladığımız Otizm Eğim Kiti’nden
ücretiz olarak edinip bu konu ve
otizmle ilgili diğer tüm konular
hakkında detaylı bilgi edinebilirler.
gelişimi ve psikoloji gibi sosyal bilim
alanlarında lisans ve yüksek lisans
derecesine sahip eğitimciler görev
yapar. Eğitimcilerimizin çoğu, bazı
gelişimsel yetersizlik alanlarında
akademik eğitim almış ya da bu
konularda deneyim kazanmıştır. Bazı
eğitimciler Milli Eğitim Bakanlığı’nın
talep ettiği özel eğitim sertifikasına
sahiptir. Eğitimcilerimizin her biri
otizmli çocukların dil, öz-bakım,
akademik, meslek, serbest zaman gibi
alanlarda beceri kazanmaları için
uygulamalı davranış analizi
ilkelerinden elde edilen yöntemleri
kullanırlar. Öğrencilerimiz, farklı
kurumlarda görev yapan çocuk
psikiyatristi veya çocuk nöroloji
uzmanlarınca otizm tanısı konmuş
çocuklardır. Çocukların yaş aralığı 014 arasında değişir. Bu çocukların
Özel Tohum Vakfı
Özel eğitim,
Özel Eğitim
uzun ve zorlu bir
Okulu’nun otizmli
çocuklara verdiği
yoldur ancak
eğitimlerden
öncelikle yalnız
bahseder misiniz?
olmadıklarını
Okulunuzu bu
bilmelerini isteriz.
anlamda farklı kılan
Eğitim ve sağlık
özellikler nelerdir?
haklarından tam
Eğitim modelimiz,
olarak
uygulamalı davranış
yararlanabilmeleri
analizi (ABA-Applied
için
faaliyet gösteren
Behavior Analysis)
birçok kurum ve
ilkelerine dayalıdır.
Uygulamalı davranış
kuruluş var.
analizi, otizmli
çocuklara yönelik
bilinen en etkili eğitim modelidir. Bu
eğitim modeli, dünyanın en başarılı
kurumu olan PCDI'dan (Princeton
Child Development InstitutePrinceton Çocuk Gelişim Enstitüsü)
alınmıştır ve bu kurumun
danışmanlığında yürütülür. Ayrıca
okulun, erken çocukluk, okul öncesi,
ilköğretim, ev programları ve seanslı
rehabilitasyon gibi çok geniş bir
hizmet yelpazesi vardır. Okulumuzda,
özel eğitim, okul öncesi eğitim, çocuk
100 | M a r t-N isa n
2010
yaşları ilerlemekte ve ileride yaşları 021 arasında değişen bireyler ve 21 yaş
sonrası yetişkinler için de eğitim
programları planlanmaktadır.
Maddi imkanı yetersiz ailelere
nasıl destek oluyorsunuz?
Kurumumuza başvurarak özel
eğitim hizmeti almak isteyen ancak
maddi olanakları yetersiz
öğrencilerimize burs imkanı
sunuyoruz. 2009- 2010 eğitimöğretim yılında, 121 öğrencimizden
44’ü burslu olarak eğitimlerine devam
ediyorlar.
Öğrencilere burs verilmesi için,
gerekli kriterlerin sağlanmış olması
gerekiyor. Burslu eğitim kriterlerini
öğrenmek ve başvurmak için vakıf
merkezine (0212) 248 94 30 numaralı
telefondan ulaşabilirsiniz.
MAKRO | Sağlık
Üzüm suyu
Sebze ve
meyve sularıyla
gelen şifa
Doğal sağlık ve güzellik
iksiri olan meyve ve
sebze sularının sağladığı
faydalar saymakla
bitmiyor. Grip ve nezle
başta olmak üzere pek
çok hastalığın tedavisi
için de kullanılan meyve
ve sebze suları,
antioksidan özellikleriyle
de dikkat çekiyor.
106 | M a r t-N isa n
2010
Bol miktarda
A ve C vitamini
ile mineral içeren
üzüm suyu, en
çok da potasyum
ve magnezyum
ihtiva ediyor.
Vücudun
hastalıklara karşı
daha dirençli
olmasını
sağlayan üzüm
suyu, antioksidan özellikli olduğu için
cildin yaşlanmasını da geciktiriyor.
Böbrek ve karaciğerin işlevini arttıran
üzüm suyu, kanın temizlenmesine ve
vücuttaki yağların erimesine de
yardımcı oluyor.
Portakal suyu
Kahvaltıda içilecek 1 bardak
portakal suyu, güne dinamik
başlamak için atılması gereken
adımların başında gelir. Bağışıklık
sistemini güçlendirmesi açısından çok
önemli bir yeri olan portakal suyu,
kansızlık sorunu için de birebir.
Çünkü portakal suyu, yemeklerle
birlikte tüketildiği zaman, kansızlığa
engel olan demir emilimini arttırıyor.
Bunların dışında da, portakal
suyundaki bir antioksidan olan
bioflavin, damarları ve kılcal
damarları güçlendirerek kalbin zarar
görmesini engelliyor.
Portakal
suyundaki bir
antioksidan
olan bioflavin,
damarları ve
kılcal damarları
güçlendirerek
kalbin zarar
görmesini
engelliyor.
MAKRO | Sağlık
Domates suyu
Domates suyu,
özellikle zayıflamak
isteyenler için birebir.
Hazmı kolaylaştırıcı ve
vücudun su tutmasını
önleyici özelliğe sahip
olan domates suyu, zararlı
maddelerin de vücuttan
atılmasını önler. Domateste,
yüksek oranda bulunan C
vitamini, bağışıklık sisteminin
gelişmesinde, grip ve nezle
gibi hastalıkların tedavisinde
de faydalıdır.
Havuç suyu
Migren ağrıları, kronik
baş ağrıları ve sık sık baş
ağrısı şikayeti çekenler için
taze sıkılmış havuç suyu bulunmaz bir
nimettir. Havuç suyu, içeriğindeki A
vitamini ve barındırdığı diğer
vitaminlerle karaciğeri kuvvetlendirir.
Vücuttaki üre asidi ve ürat tuzları,
havuç suyu yardımıyla dışarı atılır.
Elma suyu
Antioksidan etkisi en
yüksek meyve sularından
biri olan elma suyu,
sağlıklı beslenmede
büyük bir öneme sahip.
Elmanın içeriğindeki
vitaminler, sindirilebilir şeker,
bedenin dengesi için gerekli olan
temel asitler ve kalsiyum,
magnezyum ve potasyum gibi
mineraller, sağlıklı beslenmede çok
önemli bir yere sahip.
Tüm toksinlerden arının!
1 adet kereviz sapı, 2 adet
havuç, yarım elma ve 1 santim
zencefili katı meyve
sıkacağında sıkın. Portakalın da
suyunu çıkarıp bu karışıma
ekleyin. Son olarak tüm malzemeyi
blender’dan geçirin. Bir bardağı
yaklaşık 130 kalori olan bu sebze ve
meyve karışımı, vücuttan toksinlerin
atılmasına yardımcı oluyor ve kanı
temizliyor.
Antioksidan etkisi
en yüksek meyve
sularından
biri olan
elma suyu,
sağlıklı beslenmede
büyük bir öneme
sahip
Sakinleșin!
2 dilim kavunu, 8 adet üzümle
beraber katı meyve sıkacağında sıkın.
Posalarını süzmeden bardağa boşaltın.
Üzerine yarım limon suyu sıkarak
tüketin. B vitamini, brom ve iyot
içeren kavun, doğal bir antioksidan.
Sindirim sisteminin düzenlenmesinde
ve uyku kalitesinin artmasında son
derece faydalı olan bu karışım,
içeriğindeki B grubu vitaminleri
sayesinde sakinleştirici etki sağlıyor.
Genç kalın!
Yarım elmayı, kabuk ve
çekirdekleriyle katı meyve sıkacağına
atın. Sonra 4 adet üzüm ve 3 adet
çilekle beraber blender’dan geçirin.
Posalarıyla beraber bir bardağa alın ve
istediğiniz kadar buz ekleyin. Üzümün
en önemli özelliği, antioksidan
etkisi… Siyah üzümün kabuğunda
bulunan “resveratrol” anti-kanserojen
ve antioksidan özelliğe sahip. Elma ise
içeriğindeki pektin ile ödem
oluşumunu önlüyor. Çilek de A, B ve C
vitaminlerini bolca barındırıyor.
108 | M a r t-N isa n
2010
MAKRO | Çocuk
1
2
3
4
5
6
7
8
9
1
2
3
4
5
6
Haz›rlayan: Orhan Akcan
7
SOLDAN SA⁄A:
1- Malazgirt Meydan Muhaberesini kazanan Türk Hükümdar›
2- Bir erkek ad›-Boru sesi.
3- Asmaktan emir-Çok de¤il.
4- Güneyde bir ilimiz-Tersi bir hayvan.
5- Bak›r›n üzerine ›s›t›larak sürüplüp parlat›lan bir elementGümrük kelimesinin ilk hecesi.
6- Bir renk-Üvey olmayan.
7- Tersi bir hece-Bir soru-Tersi bir renk.
YUKARIDAN AfiA⁄IYA:
1- Bir k›ta
2- Bir nota-Aç›l›p kapanan küçük cep b›ça¤›.
3- Sabit bir say›-Bir organ›m›z.
4- Bir renk - Bir nota
5- Alfabenin ilk harfi. Taraf, bir fleyin yüzlerinden biri.
6- Tersi asmaktan emir-Tersi ezmekten emir.
7- Ela’n›n ikinci harfi-Alfebimizin sekizinci harfi
8- Gazi Mustafa Kemal’in soyad›.
9- Düzen, s›ra
TEKERLEME
‹ki kel kör kirpinin y›rt›k
kürkünü difli kel kör
kirpinin y›rt›k kürküne
eklemifller.
Cüce çinici Celali Hoca
gizlice marpuççular
içindeki züccaciyecilere
gidip içi Çince yaz›l›
cicili bicili cam çubuklar›
cepce¤izine indirmifl.
Gökten bir damla
düfltü, fl›p benim
aln›ma, fl›p anam›n
aln›na, fl›p benim
aln›ma, fl›p
anam›n aln›na...
Milli fiirin topu hangi kaleye att›?
SOLDAN
YUKARIDAN
SA⁄A
AfiA⁄IYA
1- ALPARSLAN 1- AFR‹KA
2- FA‹K-T‹
2- LA-ÇAKI
3- AS
3- P‹-EL
4- ‹ÇEL-TA
4- AK-LA
5- KALAY-GÜM 5- YÖN
6- AK-ÖZ
6- SA-ZE
7- IK-NE-KA
7- L-G
8- ATATÜRK
9- N‹ZAM
BULMACANIN CEVABI
112 | M a r t-N isa n
2010
MAKRO | Çocuk
Ma rt - N i s a n 2010 | 113
MAKRO | Tarif
Akdeniz Salatası
(4 kişilik)
Malzemeler
1 bağ marul, 8 adet küçük domates,
2 adet salatalık, 200 gram beyaz
peynir, 15 adet zeytin, 1 çay kaşığı
kekik, zeytinyağı ve limon suyu
Hazırlanışı
Marul, domates ve salatalıklar iri
doğranıp karıştırılarak servis
tabağına alınır. Beyaz peynir küp
doğranır ve üzerine kekik dökülerek
zeytinlerle beraber diğer
malzemelerin üzerine eklenir.
Zeytinyağı ve limon ilave edilerek
servise sunulur.
3 Renkli Tortellini (4 kişilik)
Malzemeler
600 gram tortellini, 200 gram krem peynir, 4 yemek kaşığı
tereyağı, 7 adet orta boy mantar, 1 tutam taze nane, tuz ve su.
Hazırlanışı
Bir tencereye su konulup kaynatılır ve tortellini ilave edilerek 8
dakika kaynatıldıktan sonra süzülür. Ayrı bir tavada tereyağı
eritilip ince doğranmış mantar kavrulur. Krem peynir ve tuz ilave
edilerek karıştırılır. Bu karışıma tortellini ilave edilerek 2 dakika
kadar sotelenir ve servis tabağına alınarak taze nane yapraklarıyla
süslenir.
114 | M a r t-N isa n
2010
MAKRO | Tarif
Krem Karamel (4 kişilik)
Malzemeler
2 su bardağı şeker, 8 adet yumurta, 1 litre süt, yarım paket vanilya
Hazırlanışı
1 su bardağı şeker ve yumurtaları iyice çırpın. Sütün tamamını ilave
edip iyice karıştırın. Karışıma vanilyayı da yedirdikten sonra
karıştırma işlemini bitirin. Kalan 1 bardak şekeri, teflon tavada
yakın. Karamelize olan şekeri, krem karameli koyacağınız kaselerin
altına eşit şekilde paylaştırın. Hazırladığınız kremayı da kaselere
eşit şekilde koyun. Kaseleri derin bir tepsiye yerleştirin ve tepsiyi
yarısına gelecek kadar suyla doldurun. Önceden 175 dereceye
ısıttığınız fırında, tatlıların üzeri kızarana kadar pişirin. Fırından
çıkardıktan sonra soğumasını bekleyip buzdolabına koyun.
Yaklaşık 6 saat sonra servis yapabilirsiniz.
Sebze Çorbası
(4 kişilik)
Malzemeler
1 büyük boy patates, 1 küçük boy
kereviz, 2 orta boy havuç, 1 orta boy
kabak, 1 orta boy kuru soğan, 3
yaprak beyaz lahana, 4 adet orta boy
sivri biber, 1 küçük boy kabuğu
soyulmuş domates, 40 gram
margarin, 2 yemek kaşığı un, 1 çay
kaşığı salça, tuz ve su.
Hazırlanışı
Tencereye yağ konup eritilir ve ince
doğranmış soğan kavrulur. Küp
şeklinde doğranmış sebzeler ilave
edilerek çırpma teliyle 5 dakika daha
kavrulur. Un ilave edilerek biraz daha
kavrulur ve salça ilave edilip suyla
açılır. Küp doğranmış ve kabuğu
soyulmuş domates, sivri biber ve tuz
ilave edilip ve devamlı köpüğü
alınarak 40 dakika kadar kaynatılır.
Arzu edilirse ocaktan almadan 2
dakika önce krema ilave edilir.
116 | M a r t-N isa n
2010
MAKRO | Bulmaca
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
Soldan sağa:
Yukarıdan aşağıya:
1. Yüzeyi lifli, parlak, yumuşak
kumaş – Rütbesiz asker –
Çabukluk, sürat. 2. Gelenek –
Büyük ve siyah taneli bir üzün türü.
3. Ticaret eşyası – Saniyenin
altmışta biri – Sıcak yer, kışlak.
4. Uyarı – El veya makine ile yapılan –
Molibden elementinin simgesi.
5. Şarkılarda tekrarlanan bölüm –
Romanya’nın para birimi –
Kiloamperin kısaltması. 6. Koca –
Olay – İstenç, istek. 7. Saat ya da
fiyat bildiren çizelge – Yolcu evi –
Kabul etmeyerek geri çevirme.
8. Cüsseli, büyük – Tutma organımız
– Bir ilimiz. 9. Orta Asya’dan
çıkışlarında Göktürklere yol
gösteren kurt – Yüzeylerin
birbirlerine rastladıkları,
kesiştikleri yer. 10. Başlangıçta yer
alan – Malın üzerine konulan, fiyat
bildiren yafta – Bir uzunluk ölçüsü.
1. Küçük ispirto ocağı. 2. Büyük kara
parçası, kıta – Bir renk.
3. İç organlarımızdan biri – Zarara
girme tehlikesi, riziko. 4. Küçük
mağara – Gereğinde kullanmak
üzere saklanan tahıl.
5. Eskiden erkeklerin giydiği bir tür
başlık – Arıtımevi. 6. Emre hazır –
Binek hayvanı. 7. Mesaj.
8. Bir meyve – Daha çok sol elini
kullanan kimse. 9. Resullük,
peygamberlik – Bir nota.
10. Asalak bir hayvan – Orduda
onbaşı ve çavuşlara verilen ad.
11. Kabaca evet – Karşılık beklemeden
yapılan yardım. 12. Uzak –
Kötüleme, yerme.
13. İnce perde veya örtü – Balıkesir
ilimizin eski adı.
14. Hazırda bekleyen – Vilayet.
15. Makromarket’in logosunda da
bulunan sevimli maskotunun adı – Bir
konu hakkında yapılan ön çalışma.
118 | M a r t-N isa n
2010
Bulmacay›
do€ru çözüp
gönderen
30 flansl›
okuyucumuza
Oral-B Bakım
Paketi
armağan
ediyoruz.
Ad, Soyad
Doğum Tarihi
Meslek
Adres
:
:
:
:
Telefon (cep) :
(iş)
(ev)
E-mail
:
POSTA ADRESİ:
Şeref Makromarket San. ve Tic. A.Ş.
Saray Mah. Gıdacılar Cad. No:11 PK: 06980
Kazan-Ankara / Tel: (0312) 815 47 05
MAKRO VİZYON l MART-NİSAN 2010 SAYI 17