Askerî Yüksek Đdare Mahkemesi Kararları Dergisi
Transkript
Askerî Yüksek Đdare Mahkemesi Kararları Dergisi
ASKERÎ YÜKSEK ĐDARE MAHKEMESĐ DERGĐSĐ (Askerî Yüksek Đdare Mahkemesi Kararları Dergisi) Sayı : 29 Ankara KARA KUVVETLERĐ BASIMEVĐ 2014 AYĐM Bşk.lığı Yayın Kurulu Üyeleri: Hâk.Alb.Yüksel DOĞAN (Yyn.Krl.Bşk.) Hâk.Yb.Mehmet ALP (Yyn.Krl.Üyesi) Dz.Hâk.Yb.Metin YILMAZ (Yyn.Krl.Üyesi) Hâk.Bnb.Yavuz ERDOĞAN (Yyn.Krl.Üyesi) Hâk.Bnb.Hasan ÇAĞRICI (Yyn.Krl.Üyesi) Đletişim Adresi Askerî Yüksek Đdare Mahkemesi Başkanlığı Devlet Mah. Merasim Sok. Yücetepe / ANKARA AYĐM Gensek Faks : +90.312.4172992 Askerî Yüksek Đdare Mahkemesi (AYĐM) Dergisi, Mahkeme Başkanlığınca yılda bir sayı olarak yayınlanan ve bilimsel incelemeler ile AYĐM kararlarına yer veren bir dergidir. AYĐM Dergisinden edinmek isteyenler, Askerî Yüksek Đdare Mahkemesi Başkanlığının TC. Ziraat Bankası Saraçoğlu Şubesinde açılmış olan 1059/3420326-5001 numaralı hesabına talep edilen her kitap için 15 (onbeş) TL. yatırdıktan sonra, alacakları makbuz/sureti ile birlikte doğrudan Askerî Yüksek Đdare Mahkemesi Başkanlığından yazılı olarak talepte bulunduğunda istenen sayılar talep sahibinin verdiği adresine gönderilir. *Dergide yer alan yazılarda ileri sürülen görüşler ilgili yazarlara aittir,kurumu bağlamaz. KKK BASIMEVĐ YAYIN NUMARASI : 2014/ II ĐÇĐNDEKĐLER SAHĐFE V ÖNSÖZ AYĐM ĐNTERNET ADRESĐ SĐTESĐNĐN ĐÇERĐĞĐ VE ASKERÎ YÜKSEK ĐDARE MAHKEMESĐNDE DAVA AÇMA USUL VE YOLLARI ĐLE DĐLEKÇE ÖRNEKLERĐ VII IX-XXIII YARARLANMA AÇIKLAMASI XXVII YAZILARINIZI BEKLĐYORUZ XXIX KONU FĐHRĐSTĐ XXXI BĐLĐMSEL ĐNCELEMELER 1.TÜRKMENĐSTAN'DA KAMUDA ÇALIŞAN ĐŞVEREN KONUMUNDAKĐ KOMUTANLAR ĐLE ĐŞÇĐLERĐN KUSURLARINDAN DOLAYI OLUŞAN MALĐ SORUMLULUKLAR 3-10 Annasapar ANNASEIDOV Hâkim Yarbay Türkmenistan Savunma Bakanlığı Hukuk Dairesi Başkanı 2. ASKERÎ ĐDARĐ YARGIDA KANUN YOLLARI Hâk.Tğm.Ali SEVAL III 11-25 AYĐM KARARLARI SAHĐFE NU. I. USUL 25-81 II. ESAS 84-492 495-500 III. KAVRAM FĐHRĐSTĐ IV ÖNSÖZ Askerî Yüksek Đdare Mahkemesinde açılan davalar sonucunda verilen kararların toplu bir şekilde derlenerek bilgi edinilmesi maksadıyla Askerî Yüksek Đdare Mahkemesi Dergisinin 29’uncu sayısı hazırlanarak ilgililerin istifadesine sunulmuştur. Daha önceki yayınlarda olduğu gibi, derginin bu sayısının da başta Üniversitelerimiz, Yüksek Yargı Organlarımız ve Barolarımız olmak üzere hukuk çevrelerine, askeri yargıçlara, Silahlı Kuvvetlerimizin Tugay seviyesine kadar olan birlik ve kurumlarına, Silahlı Kuvvetler Kütüphanelerine dağıtılması planlanmıştır. Halen www.msb.gov.tr sitesi içerisinde ayrı bir alt başlıkta yer alan internet sitemizde kararların özetleri, tam metinleri ve bu önsözün sonunda yer alan AYĐM internet sitesi fihristinde belirtilen konular yer almaktadır. Aynı site ayrıca TSK Đntranet içerisinde yine www.msb.bak sitesinin alt başlığında yer almaktadır. Yüksek Mahkemeler içerisinde, yayınlanan kararlarını internet ortamına aktaran ilk mahkeme olmak çalışmalarımıza ayrı bir heyacan katmıştır. Söz konusu çalışmalarımız nedeniyle gerek yazılı olarak, gerek telefonla ya da şahsen tebrik ve övgülerini dile getiren kişi ve makam sahiplerine şükranlarımı sunarım. Derginin bu sayısı da, önemli hukuki konulara temas eden bilimsel incelemelerle zenginleştirilmiştir. Bu sayıda 2 adet bilimsel inceleme ve 126 adet karar yer almaktadır. Anayasanın 157’nci maddesinden kaynağını alan ve 42 yıldır faaliyetini sürdüren Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi, Anayasa ve 1602 sayılı Askerî Yüksek Đdare Mahkemesi Kanunu’nun belirlediği görev ve amaç doğrultusunda ilk ve son derece mahkeme olarak yargısal denetim yapmaktadır. Askeri idari işlem ve eylemlerden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümünde öğretiyi kendisine rehber edinen mahkememiz, verdiği kararlarla Türk Đdari Hukukuna katkı yapıcı yönde çaba göstermektedir. Pek çok bilimsel eser ve incelemede Mahkememiz kararları üzerinde müspet değerlendirmelerde bulunulmuş ve idare hukukuna yapılan katkılar dile getirilmiştir. Bilim Adamlarının ve hukukçuların bilimsel nitelik ve içerikte eleştiri ve uyarılarıyla "Hukuk Devleti" yolunda kendisine düşen görevi en iyi şekilde yerine getirebileceğine inanan Mahkememiz; bu yöndeki değerlendirmelerini idarî yargının daha da gelişmesinde yapıcı bir fonksiyon ifa ettiğini benimsemekte ve bunu tabii kabul etmektedir. V Bu bakımdan, bilim adamları ve hukukçularımızın Mahkememiz kararları üzerinde ki ya da Đdare Hukuku ve Anayasa Hukukuna ilişkin her türlü yazı ve incelemelerini beklediğimizi ifade etmek isteriz. Dergimizin tüm hukukçulara, idare birimlerindeki görevlilere ve okurlarına yararlı olması bizler için en büyük mutluluk kaynağı olmaya devem edecektir. Derginin yayınlanmasında yardım ve desteklerini esirgemeyen Milli Savunma Bakanlığı Müsteşarı Korgeneral Sezai BOSTANCI’ya şükranlarımı sunar, derginin hazırlanmasındaki katkıları nedeniyle; Yayın Kurulu Başkanı Genel Sekreter Hâk.Alb. Yüksel DOĞAN’a, Gensek Yrd. Hv.Per.Alb. Cevdet ÖRS'e ve Yayın Kurulu Üyeleri, AYĐM Savcısı Hâk. Yb. Mehmet ALP’e Raportörler Dz.Hâk.Yb.Metin YILMAZ’a Hâk.Bnb.Yavuz ERDOĞAN’a Hâk.Bnb. Hasan ÇAĞRICI ile derginin hazırlanması ve dağıtımını sağlayan Yayın Kurulu Müdürlüğü Yayın ve Tasnif Uzmanı De.Me. Đlhami ERKAN’a teşekkür ederim. Abdullah ARSLAN Hâkim Tuğgeneral As.Yük.Đd.Mah.Bşk. VI AYĐM Đnternet Sitesinin Đçeriği ve Adresi • • • • • • • • • • • Türk Yargı Düzeni Đçindeki Yeri Tarihi Gelişim AYĐM’nde Dava Açma Usül ve Yolları Yayın (Dergi) Faaliyetleri AYĐM’nin Bibliyografyası 1602 Sayılı AYĐM Kanunu AYĐM Đçtüzüğü AYĐM’nin Bağımsızlığı ve Tarafsızlığına ait AĐHM Kararı AYĐM Dergilerini nasıl edinebilirsiniz (Abonelik) AYĐM Đletişim Adresi AYĐM Dergisi Kararları, Đçtihatı Birleştirme Kararları, Makaleler. ĐNTERNET ADRESĐ www.msb.gov.tr altında AYĐM altbaşlığında TSK INTRANET ADRESĐ www.msb.bak altında AYĐM altbaşlığında VII ASKERĐ YÜKSEK ĐDARE MAHKEMESĐ’NDE DAVA AÇILIRKEN DAVACILARIN GÖZÖNÜNDE BULUNDURMASI GEREKEN HUSUSLAR Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi’nde açılan iptal ve tam yargı (tazminat) davaları sonucunda, 659 sayılı Kanun hükmünde kararname gereği, 02.11.2011 tarihinden itibaren haksız çıkan davacı veya davalı aleyhine hüküm tarihinde yürürlükte bulunan avukatlık asgari ücret tarifelerine göre vekalet ücretine hükmedilmektedir. 28 Aralık 2013 tarih ve 28865 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak, 01 Ocak 2014 tarihinde yürürlüğe giren, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre, Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi’nde görülen davalar için haksız çıkan davacı veya davalı aleyhine ; a) Dava Duruşmasız ise 1.500 TL. b) Dava Duruşmalı ise 3.000 TL. Avukatlık vekalet ücretine hükmedilmektedir. VIII ASKERÎ YÜKSEK ĐDARE MAHKEMESĐNDE DAVA AÇMA USUL VE YOLLARI ĐLE DĐLEKÇE ÖRNEKLERĐ* a. Askerî Yüksek Đdare Mahkemesinin Niteliği: Askerî Yüksek Đdare Mahkemesi 4.7.1972 tarih ve 1602 sayılı kanunla kurulmuş, Türk Milleti adına askerî olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, askeri kişileri ilgilendiren ve askerî hizmete ilişkin idarî işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların ilk ve son derece mahkemesi olarak yargı denetimini ve diğer kanunlarda gösterilen görevleri yapan bir yüksek mahkemedir. (Anayasa m.157 ve 1602 s.K. m.20). b. Askerî Yüksek Đdare Mahkemesinde Kimler Dava Açabilir: Askerî Yüksek îdare Mahkemesinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli bulunan veya hizmetten ayrılmış olan subay, askerî memur, astsubay, askerî öğrenci, er ve erbaşlar, uzman çavuş ve uzman jandarma çavuşlar ile sivil memurlar dava açabilirler. (1602 sayılı K. m.20). Bunların dışındaki şahıslar, özellikle sivil kişiler, askerî hizmete ilişkin idarî eylem ve işlemlerden menfaatleri ihlal edilmiş yahut hakları muhtel olmuş olsa bile bu mahkemede dava açamazlar. Askerlik yükümlülüğünden doğan davalarda ise, davacının asker kişi olması koşulu aranmaz. c. Askerî Yüksek Đdare Mahkemesinde Hangi Çeşit Davalar Açılır: Askerî Yüksek Đdare Mahkemesinde, asker kişileri ilgilendiren ve askerî hizmete ilişkin idarî eylem ve işlemlerden doğan iptal ve tam yargı davalarına bakılır. Suç ve ceza ile ilgili davalara bu mahkemede bakılmaz. Đptal davaları, idarî bir işlemin iptalini,Tam yargı davaları ise, idare hukuku alanında ihlal edilmiş bir hakkın yerine getirilmesini veya maruz kalınan bir zararın tazminini (ödettirilmesini) hedef alan davalardır. Tam yargı (tazminat) davaları idari işlem ya da idari eylem kaynaklı olabilir. Menfi sicil tanzimi, terfi ettirilmeme, kademe ilerlemesi yaptırılmama, emekliye sevk v.b. işlemlerin iptali istemleri iptal davalarına, araç devrilmesi sonucu ölüm ve yaralanma olayları, emeklilik işleminin iptali sebebiyle açılan tazminat davaları tam yargı davalarına misal olarak gösterilebilir. Cumhurbaşkanının, Yüksek Askerî Şûra'nın tasarrufları (07.05.2010 Tarih ve 5982 sayılı kanunun 11.maddesi gereği, Yüksek Askerî Şûranın terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma hariç her türlü ilişik kesme kararlarına karşı yargı yolu açıktır.) ve Sıkıyönetim Komutanlarının 1402 sayılı Kanunda yazılı tasarrufları ile ilgili ne iptal ne de tam yargı davası açılamaz. Disiplin suç ve tecavüzlerinden ötürü disiplin amirleri ve disiplin • Askeri Yargıtay Onursal Daire Başkanı (E) Hak. Alb. Hulusi ÖZBAKAN’ın yazmış olduğu “TSK Personel Kanunu” (Ankara-1986) adlı eserin 436-443 üncü sahifeleri arasında yer alan bölüm, güncelleştirilip genişletilmek suretiyle bu metne esas alınmıştır. IX kurulları tarafından verilen cezalar yargı denetimine tabi olup, 16.02.2013 tarih ve 28561 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6413 sayılı TSK.Disiplin Kanunu’nun 43.maddesi ve 45.maddesinin 7.bendi gereği, Askerî Yüksek îdare Mahkemesinde iptal davası açılabilecektir. Askeri Yüksek Đdare mahkemesinde tespit ve yorum davaları açılamaz. d. Askeri Yüksek Đdare Mahkemesinde Dava Açma Şartı: Askerî Yüksek Đdare Mahkemesinde açılacak iptal davalarında; idarî eylem ve işlemin yetki, sebep şekil, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olması ve davacının menfaatini ihlal etmesi, tam yargı davalarında; dava konusu idarî eylem ve işlemin hukuka aykırı olması ve davacının hakkını ihlal etmesi şarttır. Olayda hukuka aykırılık ve menfaat yahut hak ihlali bahis konusu değilse dava reddolunur. e. Askeri Yüksek Đdare Mahkemesinde Dava Açma Usulü: Asker kişilerle ilgilî idari eylem ve işlemlere ilişkin idari davalar, Askerî Yüksek îdare Mahkemesi Başkanlığına hitaben yazılmış dilekçeler ile açılır. (Dilekçe örnekleri için bahsin sonuna bakınız.) Dilekçeler Askerî Yüksek îdare Mahkemesi Başkanlığına doğrudan elden verilebileceği gibi (1602 s.h. 36/f 1), dilekçeler ile savunmalar ve davalara ilişkin her türlü evrak, Askerî Yüksek Đdare Mahkemesi Başkanlığına gönderilmek üzere en yakın amirlere, Bölge ve îdare Mahkemesi Başkanlıklarına, Bölge ve îdare Mahkemesi bulunmayan yerlerde Asliye Hukuk Hakimliklerine yabancı memleketlerde Türk Konsolosluklarına verilebilir. (1602 s.k. 37), ya da posta ile doğrudan gönderilebilir (Örneğin APS ile). Bu yerlere verilen dilekçeler, en geç üç gün içinde Askerî Yüksek îdare Mahkemesi Başkanlığına taahhütlü olarak gönderilir. (1602 s.k. m.39). Posta yoluyla doğrudan göndermelerde, dava dilekçesinin mahkeme kaydına geçtiği tarih, davanın açılma tarihi olarak kabul edilir. Dilekçelerde: a) Tarafların ad ve soyadları ile sınıf ve rütbeleri, duhulü, nasbı, adresleri ve unvanları, varsa vekillerinin veya temsilcilerinin ad ve soyadları ile adresleri ve unvanları, b) Davanın konusu ve sebepleri ile dayandığı deliller, c) Davaya konu olan idarî eylem ve işlemin yazılı bildirim tarihi, d) Tazminat davalarında uyuşmazlık konusu miktar gösterilir. Dilekçeler ile bunlara ekli evrakın örnekleri karşı taraf sayısından bir fazla olur. (Davalı bir ise iki; iki ise üç nüsha gibi) Jandarma Genel Komutanlığı mensuplarının açacakları davalarda, hasım (davalı) olarak Đçişleri Bakanlığı, Kara, Deniz, Hava K.K.lığı mensuplarının açacakları davalarda hasım (davalı) olarak Milli savunma Bakanlığı gösterilir. Ayrıca davanın konusuna göre husumetin Başbakanlık, Maliye Bakanlığı, Emekli Sandığı, OYAK Gn.Md.lüğü ve Milli Eğitim Bakanlığına da yöneltilmesi gerekir. X Dilekçelerin tüm nüshalarının imzalı, ekli evrakın örneklerinin mümkün ise tasdikli (evrakı veren makam veya noterlerce, avukatla takip edilen işlerde avukatlarca) olması gerekir. Yukarıdaki şartlardan birinin yerine getirilmemesi halinde dilekçenin reddi cihetine gidilir. Her idarî eylem ve işlem aleyhine ayrı dilekçe ile dava açılır. Ancak aralarında maddî ve hukukî bakımdan bağlılık varsa, aynı şahsı ilgilendiren birden fazla eylem ve Đşlemler aleyhine bir dilekçe ile de dava açılabilir. Askeri Yüksek Đdare Mahkemesinde açılacak davalar harca tabidir. Ayrıca gerekli tebligat masraflarını karşılamak üzere, posta gideri alınır. Davaların harç ve posta giderlerini para olarak değil, harç pulu ve posta pulu olarak, dava dilekçeleriyle birlikte ikmal etmeleri gerekir. Yargı harçları her yıl Resmi Gazete’de yayınlanarak ilan edilmektedir. Bir örnek olmak üzere 2014 yılı için AYĐM’de açılacak davalarda ödenecek harç ve posta giderleri aşağıya çıkarılmıştır: A. HARÇ MĐKTARLARI (HARÇ PULU OLARAK) : 1. Đptal Davalarında: a. Yürütmeyi durdurma istemi olmayan iptal davalarında alınacak harç miktarı : 91,10 TL. b. Yürütmeyi durdurma istemi de bulunan iptal davalarında alınacak harç miktarı: 132,60 TL. 2. Tam Yargı (Tazminat) Davalarında: a. Başvuru harcı (38,70 TL) + talep edilen maddi-manevi tazminat miktarı üzerinden nispi harç; (a) Ölüm ve yaralanma sebebi ile açılan Tazminat davalarından Binde 68,31’in 20/1'i Peşin alınacak, 25,20'den aşağı olamaz. (b) Diğerleri Binde 68,31(Dava açılırken binde 68,31’in 1/4'ü peşin alınacak, 25,20'den aşağı olamaz.) alınır. b. Nispi harç 25,20 TL ’den aşağı olamaz. c. Tam yargı davası harcı da (başvurma : 38,70 + nispi harç : 25,20) 63,90 TL.’dan aşağı olamaz. 3. Karar Düzeltme Taleplerinde: Karar düzeltme istemleri de harca tabi olup; 2014 yılı için öngörülen karar düzeltme harcı 52,40 TL.’dır. XI B. POSTA GĐDERLERĐ (POSTA PULU OLARAK) : 1. Đptal Davalarında: a. Davalı Milli Savunma Bakanlığı ise alınacak posta pulu miktarı 80,00 TL. b. Davalı diğer bakanlıklar ya da kurumlar ise alınacak posta pulu miktarı 90.00 TL. 2. Tam Yargı (Tazminat) Davalarında: a. Tüm tam yargı (tazminat) davalarında posta pulu olarak, Milli Savunma Bakanlığı MSB 180.00 TL , b. Đçişleri Bakanlığı 200.00 TL.dir. c. Karar düzeltme davalarında posta pulu olarak 50.00 TL. alınmaktadır. Başsavcılık düşüncesinin taraflara tebliğine ilişkin 1602 sayılı Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi Kanununda yapılan değişiklik kapsamında dava açılırken alınacak posta pulu miktarları yeniden belirlenmiştir. Harç ve posta giderlerinin pul olarak dava dilekçesiyle birlikte karşılanmaması halinde, dilekçeler işleme alınmaz ve davacıdan bu eksikliğin tamamlanması talep edilir. Bu talebe rağmen söz konusu eksiklik ikmal edilmezse davanın açılmamış sayılmasına karar verilir. Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi’nde açılacak davalarda (iptal ve tam yargı) davanın “duruşmalı” görülmesi de mümkündür. Taraflarca duruşma talebinde bulunulmazsa ve mahkemece re’sen gerek görülmezse, yargılama evrak üzerinden yapılır. Duruşma talebinin mutlaka dava dilekçesinde (davalı idare için 1. Savunma layihasında) yapılması gerekir. Daha sonra yapılacak taleplerin kabulü, ilgili Dairenin uygun ve gerek görmesine bağlıdır(1602 S.K.md. 48). XII f. Askeri Yüksek Đdare Mahkemesince Verilecek Kararlar: Askeri Yüksek Đdare Mahkemesinde açılan davalar; dilekçenin reddi, davanın kabulü (işlemin iptali), davanın reddi, bir karar ittihazına mahal olmadığı, dosyanın işlemden kaldırılması, davanın açılmamış sayılması, davanın ehliyet ya da görev yönünden reddi veya tam yargı (tazminat) davalarında belli bir miktar maddi-manevi tazminata hükmedilmesi şeklinde bir kararla sonuçlanır. Dilekçenin reddi kararları daha ziyade 1602 sayılı K.nun 36 ve 38 inci maddelerine aykırılık hallerinde verilir ve davanın reddi mahiyetinde olmadığından davacının 30 gün içinde eksikliği ikmal ile davayı yeniden açmak hakkı vardır. Đptal davalarında davanın kabulü, Đşlemin iptali demektir. Tam yargı davalarında ise davanın kabulü halinde idare verdiği zararın tazminine mahkûm olur. Davanın reddi kararı, davacının talebinde haklı olmadığını gösterir. Dava açma süresi geçirildikten sonra açılan davalarda da, davanın haklılığı incelenmeden süre aşımı sebebiyle davanın reddine karar verilir. Dava görülmekte iken davacının davasından feragat veya davalının kabulü halinde dava konusu kalmamış olduğundan ilgili daire veya Daireler Kurulunca bir karar Đttihazına mahal görülmez. Bunlardan ayrı olarak dava esnasında ölüm veya başka herhangi bir sebeple tarafların kişilik veya niteliklerinde değişiklik olursa, davayı takip hakkı kendisine geçenin başvurmasına kadar ve gerçek kişilerden olan tarafın ölümü halinde, idare mirasçılar aleyhine takibi yenileyinceye kadar dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilir.(1602 S.K.m.61). Yalnız öleni ilgilendiren davalara ait dilekçeler iptal olunur. Davacının gösterdiği adrese tebligat yapılamaması halinde, yeni adresini bildirinceye kadar dava dosyası işlemden kaldırılır. g. Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi Kararlarının Hukukî Sonuçları: Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi Daireleri ile Daireler Kurulu kararları kesin olup, kesin hükmün bütün hukuki sonuçlarını hasıl ederler. Bu kararlar aleyhine ancak yargılamanın iadesi ve kararın düzeltilmesi talebinde bulunulabilir. Karar düzeltme istemleri, ilamın tebliği tarihinden itibaren 15 gün içinde yapılabilir. Karar düzeltme isteminin kabulü için 1602 sayılı Kanunun 66 ncı maddesinde belirtilen hallerin gerçekleşmiş olması lazımdır. Karar düzeltme istemi harca tabidir. Gerek karar düzeltme, gerekse yargılamanın yenilenmesi dilekçelerinin de, dava dilekçeleri gibi karşı taraf (davalı) sayısından bir fazla olarak verilmesi ve tüm nüshalarının ilgililerce imzalanması şarttır. Đdare, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 138 inci maddesi gereğince, Askerî Yüksek Đdare Mahkemesi ilamlarının (kesinleşmiş kararlarının) icaplarına göre işlem veya eylem tesis etmeye mecburdur. Tam yargı davaları hakkında Askerî Yüksek Đdare Mahkemesinden çıkan ilamlar genel hükümler dairesinde infaz ve icra olunur. XIII Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi ilamlarının icaplarına göre eylem veya işlem tesis etmeyen idare aleyhine Askerî Yüksek Đdare Mahkemesinde tam yargı davası açılabilir, (1602 s.K. m.63) h. Askeri Yüksek Đdare Mahkemesinde Dava Açma Süresi: Askeri Yüksek îdare Mahkemesinde dava açma süresi, her çeşit işlemlerde yazılı bildirim (tebliğ) tarihinden itibaren kanunlarda ayrı süre gösterilmeyen hallerde altmış gündür. (1602 S.K. m.40). Askeri Yüksek îdare Mahkemesi Genel Kurulu 5.12.1983 tarih ve E. 1983/1, K. 1983/17 sayılı îçtihatları birleştirme kararında, hangi hallerin yazılı bildirim sayılacağı hususunda ilke olabilecek halleri aşağıdaki şekilde karara bağlamıştır: -"Đdarece tebliği zorunlu ve tebliğ edilmeden uygulama imkanı bulunmayan işlemlerde, tebliğ suretiyle yazılı bildirimin yapılması şartı aranmalıdır. -Đdarenin tebliğle kendi kendini sınırlayarak bağladığı ve fakat tebliğ edilmeden uygulama imkanı bulunmayan işlemlerde, gene tebliğ suretiyle yazılı bildirimin yapılması şartı aranmalıdır. -Đhtiyari başvuru yoluna gidilmesi, yazılı bildirimin yapıldığının bir karinesidir. Uyuşmazlık konusu idari işlem tarihi belirtilerek imza karşılığı tebliğ edilmemiş yahut Tebligat Kanunu'na göre geçerli bir tebligat yapılmamışsa, bu takdirde ihtiyari başvuru tarihi yazılı bildirim tarîhi olarak kabul edilmelidir. Sayılan hallerin dışındaki işlemlerde ise; işlemin uygulanması, bu uygulama ile kişinin statüsünde bir değişiklik olması ve bu değişikliğin kişi tarafından bilinmesi halinde uygulama tarihi yazılı bildirim tarihi olarak kabul edilmelidir. Yukarıda sıralanan esaslara göre; öğrenme (muttali olma) hususunun yazılı bildirim olarak kabulü, ancak istisnai hallere inhisar etmekte ve istisnalar dışındaki hallerde yazılı bildirimin tebliğ suretiyle yerine getirilmesi zorunlu olmaktadır.” Ancak bugün uygulamada dava konusu olabilecek bazı işlemler için idarece yazılı bildirim yoluna gidilmemektedir. Mesela terfi sırasında bulunan personele terfi edemediği veya kademe ilerlemesi yapamadığı hususları bazen idarece kendiliğinden bildirilmemektedir. Bu gibi ahvalde ne suretle hareket edilecektir? Artık idarenin yazılı bildirimini beklemeye mahal yoktur. Çünkü, terfi ya da kademe ilerlemesine esas tarihler 30 Ağustos itibariyle hüküm ifade ettiğinden, ilgililerin bu tarihten itibaren dava açma süresi içinde ya doğrudan doğruya Askerî Yüksek îdare Mahkemesine müracaatla dava açmaları yahutta haklarında tesis edilmiş olan idarî işlemin geri alınması, kaldırılması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılmasını, bu işlemi yapmış olan makamlardan idarî dava açma süresi içinde (60 gün) istemeleri gerekir. Bu müracaat işlemeye başlamış olan dava açma süresini durdurur. XIV Altmış gün içinde cevap verilmez ise istek reddedilmiş sayılır. Đsteğin reddi halinde; red yazısının tebliği tarihinden, şayet müracaat idarece cevaplandırılmamış ise 60 günlük bekleme süresinin bitiminden itibaren dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve müracaat tarihine kadar geçmiş olan süre de hesaba katılır. Dava açacak olanların geçmiş olan süreyi 60 güne tamamlayan müddet içinde davalarını mutlaka açmaları gerekir. Aksi halde dava açma süresi kaçırılmış olur. Bir misal ile açıklamak gerekirse, 30.8. 2014 tarihinde terfi sırasında olupta terfi edemeyen ve terfı edemediği hususu kendisine yazılı olarak bildirilmeyen (Keyfiyet yazılı olarak bildirilmişse dava açma süresi bu tarihten başlar) bir personelin 10 Eylül 2014 tarihinde hakkındaki bu işlemin kaldırılarak terfiinin sağlanması hususunda ihtiyari bir müracaatta bulunduğunu farz edelim. 31 Ağustos ile 10 Eylül tarihleri arasında dava açma süresinden sayılan 10 gün geçmiş bulunmaktadır. (Müracaat tarihi olan 10 Eylül günü dava süresine dahil edilmez). Bu şahsın müracaatına idarece 29 Eylül 2014 tarihinde cevap verildiğini ve keyfiyetin aynı gün kendisine tebliğ edildiğini biran için farz edecek olursak, bu şahsın artık 30 Eylül 2013'dan itibaren 50 gün içinde davasını açması lazım gelir. Müracaatı idarece cevaplandırılmamış ise 10 Eylül tarihinden itibaren 50 gün beklemesi ve bu sürenin bitiminden itibaren yine 50 gün içinde Askerî Yüksek Đdare Mahkemesi nezdinde davasını açması gerekir. Bugün uygulamada idarî işlemlerden menfaatleri haleldar olan bir çok personelin genellikle bir dîlekçe ile müracaat ederek haklarında yapılmış olan işlemin "nedenini" sordukları, bilhassa terfi edememe ve kademe ilerlemesi yapmama işlemlerinin sebebinin bildirilmesini (Terfî edemememin Kademe ilerlemesi yapamamamın sebeplerinin bildirilmesini) üst makamlardan talep ettikleri ve aldıkları cevap üzerine dava açtıkları görülmektedir. Yapılan müracaat, alınan cevap ve dava açma işlemleri 60 gün içine sığdırıldığı takdirde dava açma süresini geçirme gibi bir tehlike ile karşılaşılmazsa da, bazı personelin ya idareye geç müracaat etmeleri veya müracaatlarına idarece verilen cevabın geç kalması gibi nedenlerle bu sürenin dışına çıktıkları görülmekte ve Askerî Yüksek Đdare Mahkemesinde açtıkları davaların süre aşımı sebebi ile reddi cihetine gidilmektedir. 1602 sayılı Kanunun 35 inci maddesine göre personel dava açma süresini geçirmemek için müracaat dilekçelerinde dava konusu yapacakları işlemin nedenini sormaktan ziyade işlemin "geri alınması", "kaldırılması", '"'değiştirilmesi" veya "yeni bir Đşlem yapılmasını'" istemeleri gerekmektedir. Ancak bu nitelikteki müracaatlar işlemeye başlamış olan dava açma süresini durdurur. Bir de müracaatın "işlemi yapmış olan makamlardan" istenmesi şarttır. K.K.K.lığınca tesis edilmiş olan bir idari işlem için Gnkur. Bşk.lığına veya MSB.lığına yapılan müracaat kanuni anlamda (dava açma süresini keser nitelikte) bir müracaat sayılmaz ve işlemeye başlamış olan süreyi durdurmaz. XV Đlgililerin 1602 sayılı Kanunun 35 inci maddesine göre idareye (kesin işlemi yapmış olan makama) yalnız bir defa müracaat hakları vardır. Đdarenin cevap vermemesi veya verilen cevaptan tatmin olunmaması halinde idareye ikinci defa yapılan müracaat tekrar işlemeye başlamış olan dava açma süresini yeniden durdurmaz. Birden ziyade yapılan müracaatlarda da durum aynıdır. Uygulamada birçok personelin idareye birden ziyade müracaatla dava sürelerini geçirdikten sonra dava açtıklarına şahit olunmaktadır. Kesin idari işlemlerin Askerî Yüksek Đdare Mahkemesinde dava konusu yapılabilmesi için idareye muhakkak müracaat mecburiyeti yoktur. Kanun bu nev'iden müracaatları "ihtiyari müracaat" olarak kabul etmiş ve ilgililerin Đhtiyarlarına (seçim haklarına) bırakmıştır. ı. Yürütmenin Durdurulması: Askerî Yüksek Đdare Mahkemesinde açılan davalarda, dava konusu işlemin veya kararın iptali ile birlikte yürütmenin durdurulması da talep olunabilir. Herhangi bir idari işlemin veya kararın iptali talep olunmadan başka bir deyimle o işlem veya karar dava konusu yapılmadan başlı başına o işlemin veya kararın yürütülmesinin durdurulması Askerî Yüksek Đdare Mahkemesinden istenemez. Davanın haklılığının Đlk nazarda anlaşılması ve idari Đşlemin uygulanması halinde telâfisi güç veya imkansız zararların ortaya çıkmasının muhtemel bulunması hallerinde yürütmenin durdurulmasına karar verilebilir. Yürütmenin durdurulması kararı, dava konusu işlemi, yapıldığı andan önceki duruma, başka bir deyimle eski hale getirir. Yürütmenin durdurulması kararı verilebilmesi için talep şarttır. Askerî Yüksek Đdare Mahkemesi davacının haklılığını ilk nazarda anlasa bile talep olmadıkça kendiliğinden bu yolda bir karar veremez. Bu talebin dava dilekçesiyle yapılması mümkün olduğu gibi, davanın ileriki aşamalarında da harcı yatırılmak kaydıyla her zaman yapılabilmesi imkan dahilindedir. Yürütmenin durdurulmasına karar verilen davalar öncelikle görülür. Doksan gün içinde yürütmenin durdurulmasına yeniden karar verilmez ise durdurma kararı kendiliğinden ortadan kalkar. Bu konuda yeniden karar vermek için ilgilinin bir dilekçe ile doksan günlük süre dolmadan talebini yenilemesi şarttır. (1602 S.K.m.62). Đlgililer (davacılar) birden fazla sayıda yürütmeyi durdurma isteminde bulunabilirlerse de; bu konudaki her talep ayrı harca tabidir. (Dava açıldıktan sonra, ayrı bir dilekçeyle yapılacak Yürütmeyi durdurma istemli iptal Davaları; (2014 yılı için, (Başvurma Harcı : 38,70 + Đlam Harcı: 52,40 + Y.Durdurma : 41,5 = 132,60 TL.) harca tabidir. Olağanüstü haller sebebiyle alınan tedbirlerin uygulanmasında görevlendirilen kamu personelinin naklen atanmalarına ilişkin iptal davalarında yürütmeyi durdurma kararı verilemez (1602 S.K. md. 62) XVI Yürütmeyi durdurma kararları da, iptal kararları gibi idarece en geç 60 gün içinde yerine getirilmek mecburiyetindedir (1602 S.K. md. 63). ĐPTAL DAVASI DĐLEKÇE ÖRNEĞĐ *(Duruşma istemi zorunlu değildir) (1) (Yürütmenin durdurulması istemi zorunlu değildir ) (2) ASKERĐ YÜKSEK ĐDARE MAHKEMESĐ BAŞKANLIĞINA ANKARA DAVACI : Adı Soyadı ve TC.Kimlik Nu. Sınıf ve Rütbesi (Sicili), Statüsü, Adresi, (Sivil memursa görev yeri - Gnkur, MSB.ya da ilgili Kuvveti), Kuvveti, Açık Birlik Adresi (3) VEKĐLĐ :.......................(4) DAVALI : Milli Savunma Bakanlığı- ANKARA (5) DAVA KONUSU : 2013 yılı genel atamaları ile Kıbrıs Garnizonu’ndan Diyarbakır Garnizonu’na yapılan atama işleminin iptali istemi YAZILI BĐLDĐRĐM TARĐHĐ: 2. 6. 2013 (6) OLAYLAR : 1. 1994 yılında Kara Harp Okulu’ndan mezun olduktan sonra 1994-1995 yıllarında sınıf okulunda, 1991-1995 yılları arasında Đzmit Garnizonu’nda, 1999-2001 yılları arasında Şırnak garnizonunda,2001- 2005 yılları arasında Ankara garnizonunda, 2002-2004 yılları arasında Hakkari garnizonunda, 2007-2009 yılları arasında Kırklareli garnizonunda, 2009-2013 yılları arasında Kıbrıs garnizonunda görev yaptıktan sonra, KKK.lığının 2014 yılı genel atamalarıyla Kıbrıs garnizonundan 3’üncü derece garnizon olan Diyarbakır garnizonuna atandım. 2. 2014 yılına ait doldurduğum Atama istek formunda Diyarbakır garnizonunu tercih etmedim. Emsallerimden de bu garnizonu tercih eden olmadı. XVII 3. Oysa benimle birlikte işlem gören emsallerim P. Yzb.lardan (A), (B) ve (C) nin safahat hizmet puanı benim safahat hizmet puanımdan daha yüksektir. Bu emsallerimin atama safahatları gözetildiğinde, bana nazaran çok daha yüksek dereceli garnizonlarda görev yaptıkları buna rağmen 2014 yılı atamalarında 1 ve 2’nci derece garnizonlara atandıkları görülecektir. Oysa benim safahatımın bu kişilere nazaran çok daha kötü olduğu ortadadır. HUKUKSAL NEDENLER: 1. 926 sayılı Kanun’un 118 ve 119 uncu maddeleri ile Türk Silahlı Kuvvetleri’ne Mensup Subay ve Astsubayların Atanma ve Yer Değiştirmeleri Hakkındaki Yönetmeliğin 6, 14 ve 54 üncü maddelerinde 3’ncü derece garnizonlara atama esaslarını öngörmektedir. 2. Gerek benim, gerekse emsal gösterdiğim subayların atama safahatları dikkate alındığında, benim dava konusu yaptığım atamamda bu mevzuat hükümlerine uyulmadığı açıkça görülecektir. SONUÇ VE ĐSTEM: Yukarıda açıklanan nedenlerle ve mahkemenizce re’sen saptanacak gerekçelerle, 2014 yılı genel atamalarında atama istek formunda belirttiğim garnizonlara atamamın yapılmayarak, 3’üncü derece garnizon olan Diyarbakır garnizonuna yapılan atama işleminin ĐPTALĐNE, (2.8.2014 tarihine kadar ilişiğimin kesilmesi emredildiğinden, ailemi ve evimi atandığım garnizona taşımam halinde büyük maddi-manevi zarara uğrayacağımdan, öncelikle YÜRÜTMENĐN DURDURULMASINA) (7) Yargılama giderlerinin davalı idare üzerinde bırakılmasına karar verilmesini, (Yargılamanın duruşmalı yapılmasını) (8) Saygılarımla arz ve talep ederim. 25.6.2014 .. Đmza Adı-SOYADI Sınıf ve Rütbe EKLER: EK-A : Atama Emri Fotokopisi EK-B : Atama Đstek Formu fotokopisi EK-C : Atama Safahatına Đlişkin Belge Fotokopileri XVIII DĐPNOTLAR: *(1) Đdari yargıda duruşma zorunlu olmayıp,yargılamanın duruşmalı yapılması isteniyorsa bu ibare dava dilekçesinin hitap başlığının altına (1 numaralı yere duruşma isteniyorsa) bu bölümüne yazılacaktır. (2) Yürütmenin durdurulması isteniyorsa bu ibare dava dilekçesinin bu bölümüne yazılacaktır. (3) Davacı arzu ediyorsa tebligat adresi olarak, kıtası dışında bir başka adres de (örneğin bir ev adresi) bildirebilir. (4) Bu bölüm avukatla takip edilen davalarda doldurulacaktır. (5) Davacı J. Gn. K.lığı mensubu ise davalı olarak Đçişleri bakanlığı yazılır. Emeklilik işlemlerinde TC. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü, OYAK işlemlerinde Ordu Yardımlaşma Kurumu Genel Müdürlüğü hasım mevkiinde gösterilmelidir. (6) Dava konusu yapılan idari işlem davacıya ne zaman tebliğ edilmişse, bu bölüme söz konusu tebliğ tarihi yazılacaktır. (7) Parantez içindeki metin, davada ancak yürütmenin durdurulması istemi varsa yazılacaktır. (8) Đdari yargıda duruşma zorunlu olmadığından, Parantez içindeki metin ancak davanın duruşmalı yapılması talep ediliyorsa yazılacaktır. - Tüm Davalarda 659 sayılı KHK gereği 02.11.2011 tarihinden itibaren haksız çıkan davacı veya davalı aleyhine hüküm tarihinde yürürlükte bulunan avukatlık asgari ücret tarifelerine göre vekalet ücretine hükmedilecektir. XIX TAM YARGI DAVASI DĐLEKÇE ÖRNEĞĐ *(Duruşma istemi zorunlu değildir) (1) ASKERĐ YÜKSEK ĐDARE MAHKEMESĐ BAŞKANLIĞINA ANKARA DAVACI : Adı-Soyadı ve TC.Kimlik Nu. Sınıf ve Rütbesi (Sicili) Adresi, Açık Birlik Adresi (2) VEKĐLĐ :....................... (3) DAVALI : Milli Savunma Bakanlığı- ANKARA (4) DAVA KONUSU : 20.000 TL. maddi, 5.000 TL manevi tazminat istemi YAZILI BĐLDĐRĐM TARĐHĐ: Davalı idareye yaptığım mecburi idari müracaatımın reddine ilişkin yazı ....................tarihinde tarafıma tebliğ edilmiştir (veya mecburi idari müracaatıma davalı idarece 60 gün içinde cevap verilmemiştir). (5) OLAYLAR : 1. Özel Kuvvetler Komutanlığı 2. A. 1. Tb. 2. Bl. K.lığı emrinde görev yapmaktayken, ............... tarihinde Hakkari-Uludere ilçesi kırsal yöresinde operasyon ve arazi taraması esnasında bir grup teröristle girişilen silahlı çatışmada ağır yaralandım. Bu olaya ilişkin tutanak ve belgeler EK’tedir. 2. EK’te sunduğum belge ve raporlardan görüleceği üzere, bu yaralanma nedeniyle 6 ay hastanede yatarak tedavi gördüm ve 14 ay istirahat kullandım. Sonuçta GATA Sağlık Kurulu’nun 6. 12. 2013 tarih ve 3140 sayılı raporuyla “Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapamaz” kararı verildi ve bu karar üzerine 4.2.2013 tarihinde vazife malülü olarak emekliye sevkedildim. 3. Bu yaralanma ve emeklilik işlemi nedeniyle 15.2.2013 tarihinde Emekli Sandığı’nca tarafıma ..............................TL. vazife malüllüğü aylığı bağlandı ve ..................TL emekli ikramiyesi aldım. XXI HUKUKSAL NEDENLER: 1. Vazife başında maruz kaldığım bu idari eylem nedeniyle sol bacağım diz altından, sağ kolum da omuzdan kesildi. Şu an suni protez takılı bulunmaktadır. 2. Henüz mesleğimin başında iken ve 55 yaşına kadar görev yapma imkanı varken, genç yaşımda ve rütbemde TSK.den uzaklaşma durumunda kaldım. Bu olay nedeniyle bana idarece yapılan yardımlara (nakdi tazminat) ve bağlanan emekli aylığına rağmen, karşılanmayan büyük maddi ve manevi zararlara uğramış bulunuyorum. 3. Uğramış olduğumu değerlendirdiğim 20.000 TL maddi ve 5.000 TL. manevi zararın tarafıma ödenmesi için, hakkımdaki kat’i sağlık kurulu raporunun onaylanması tarihinden itibaren bir yıllık süre içinde kalan .................. tarihinde davalı idareye yazılı olarak başvurdum. Đdarece tarafıma gönderilen ve ................tarihinde tebellüğ ettiğim yazıda söz konusu tazminat taleplerimin reddedildiği belirtilmektedir. 4. Bir kamu hizmetinin ifası sırasında uğradığım bu idari eylemden doğan zararlarımın davalı idarece “kusursuz sorumluluk” ilkesine göre tazmini gerekli olup; sayın mahkemenizin içtihatları da bu doğrultudadır. SONUÇ VE ĐSTEM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 20.000 TL. maddi ve 5.000 TL. manevi tazminatın HÜKÜM ALTINA ALINMASINA, (Maddi tazminata emekli edildiğim tarihten itibaren, manevi tazminata olay tarihinden itibaren YASAL FAĐZ ĐŞLETĐLMESĐNE) (6) Yargılama giderlerinin davalı idareye yükletilmesine, (Yargılamanın duruşmalı yapılmasına) (7) karar verilmesini saygılarımla arz ve talep ederim. 3.4.2014 Đmza Adı-SOYADI Sınıf ve Rütbe EKLER: EK-A : Olaya ilişkin tutanak ve belgeler EK-B : Sağlık Raporları ve Emeklilik işlemlerine ilişkin belgeler EK-C : MSB.na yapılan mecburi idari müracaat dilekçesi EK-D : MSB.nın ...................... tarihli cevabi yazısı XXII DĐPNOTLAR *(1) Yargılamanın duruşmalı yapılması isteniyorsa bu ibare dava dilekçesinin bu bölümüne yazılacaktır. (2) Davacı görevdeyse bu bölüme görev (kıta) adresini yazabileceği gibi, kıt’ası dışında bir başka adres de (örneğin ev adresi) bildirebilir. (3) Bu bölüm avukatla takip edilen davalarda doldurulacaktır. (4) Tazminat istemi bir idari işlemden (örneğin atama, sicil, emeklilik vb.) kaynaklanıyorsa; idari işlemi tesis eden idareye göre (MSB., Đçişleri Bakanlığı, OYAK, Em. Snd. Gn. Md.lüğü) davalı (hasım) taraf gösterilecektir. Eğer tazminat istemi bir idari eylemden (yaralanma, ölüm vb.) kaynaklanıyorsa; maruz kalınan eylemin mahiyeti ve davacının (mirasçılarının) kuvveti dikkate alınarak, davalı olarak MSB veya Đçişleri Bakanlığı belirtilecektir. (5) Đdari işlemden doğan tam yargı davaları, 1602 sayılı Kanun’un 42. Maddesi uyarınca 60 günlük dava açma süresine tabidir. Buradaki örnekte olduğu gibi, idari eylemden doğan bir tam yargı davası söz konusuysa, ilgililerin öncelikle bir yıllık süre içinde idareye başvurarak haklarının giderilmesini talep etmeleri zorunlu bulunmaktadır. (Mecburi idari müracaat). Bu bir yıllık idareye başvuru süresi, ölüm olaylarında ölümün duyulduğu tarihten, yaralanma ve sakatlanmalarda ilgili hakkındaki kat’i sağlık kurulu raporunun onay tarihinden itibaren başlamaktadır. Mecburi idari müracaatta bulunulduktan sonra, idarece 60 gün içinde bir cevap verilmezse 60 günün dolduğu tarihten itibaren 60 gün içinde AYĐM’de tam yargı davası açılmalıdır. Eğer idarece bir cevap verilirse, bu cevabın tebliğinden itibaren 60 gün içinde aynı şekilde AYĐM’de tam yargı davası ikame edilmelidir. Đlgililer idareye vaki müracaatındaki maddi ve manevi tazminat miktarlarıyla bağlı değildirler. Bu istemlerin idarece reddinden itibaren 60 gün içinde AYĐM’de açacakları davada maddi ve manevi tazminat miktarlarını arttırarak talepte bulunabilirler. (6) Faiz istemi talebe bağlıdır. Dava dilekçesinde talep edilmezse, mahkemece re’sen faize hükmedilemez. Bu nedenle parantez içindeki metin, davada ancak faiz istemi varsa yazılacaktır. (7) Parantez içindeki metin, davanın duruşmalı yapılması talep ediliyorsa yazılacaktır. XXIII - Tüm Davalarda 659 sayılı KHK gereği 02.11.2011 tarihinden itibaren haksız çıkan davacı veya davalı aleyhine hüküm tarihinde yürürlükte bulunan avukatlık asgari ücret tarifelerine göre vekalet ücretine hükmedilmektedir. DĐKKAT KARAR ARAMA YÖNTEMĐNE ĐLĐŞKĐN ARKA SAYFADAKĐ AÇIKLAMAYI OKUMANIZ ÖNERĐLĐR XXI YARARLANMA AÇIKLAMASI Sayın Okuyucu, Şayet, AYĐM Dergisini belirli bir konuda açılmış bir davada Mahkemenin nasıl bir karar verdiğini öğrenmek için incelemekte iseniz, kitabın başında yer alan fihrist bölümünde, aradığınız kararın ana konu başlığını bulunnuz, Örneğin aradığınız karar askeri öğrencilik ile ilgili bir konu olsun (A) harfinden "Askeri öğrenci işlemleri" başlığını arayınız. Bu başlığın altında alt başlıklar göreceksiniz. Aradığınız konu örneğin bir askeri öğrencenin disiplinsizlik nedeniyle askeri okuldan çıkarılması ile ilgili ise, bu ana konu başlığının altındaki alt başlıkları taramaya başlayınız, alt konu başlıkları arasından "Okuldan çıkarılma"yı bulacaksınız. Ancak okuldan çıkarılma birçok nedenlerle olabileceği göz önüne alınarak şayet esas aradığınız "disiplinsizlikten çıkarılma" ise siz okuldan çıkarılma başlığı altında yer alan diğer nedenler arasından "disiplinsizlik nedeniyle okuldan çıkarılma"yı bulup bunun karşısında numarayı esas alacaksınız çünkü yazılı olana bu rakam aranan kararın karar numarasıdır. Dergide bulunan Usüle ve Esasa ilişkin kararlar kendi aralarında (1)'den (126)'e kadar, numaralandırılmıştır. Tespit edilen karar numaralı kararı bulduğunuzda ise aradığınız karara ulaşmış olacaksınız. Aradığınız konu atama, sicil, nasıp, işlemleri vs. olabilir. Benzer şekilde arama yapılabilecektir. Bu takdirde ilgili konu başlığının ilk harfinden aradığınız ana konuyu, varsa alt başlığını bulup karşısındaki karar numarasını ile aradığınız AYĐM kararına ulaşmak mümkün olacaktır. XXVII YAZILARINIZI BEKLĐYORUZ Sayın bilim adamları, sayın yargıç ve avukatlar, tüm hukukçular; dergimizde yayımlanmak üzere Đdare Hukuku ve Anayasa Hukuku ile ilgili yazılarınızı bekliyoruz. Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi Dergisinde yayımlanması istenen yazılarınız, a. "Bu yazı, aynı veya başka bir başlık altında hiçbir yerde yayımlanmamıştır ve yalnızca Askeri Yüksek idare Mahkemesi Dergisine gönderilmiştir" cümlesini taşıyan bir dilekçeye ekli olarak Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi Başkanlığına gönderilmelidir. b. Gönderilen yazılar, iki nüsha olarak kağıdın bir yüzüne bilgisayarda yazılmış olacaktır.Yayınlanması istenilen bu tür makale/yazılar 20 sayfayı geçmeyecektir. c. Gönderilen yazıların dergide yayınlanıp yayınlanmayacağı Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi Başkanlığının takdirindedir. ç. Yayımlanmayan yazılar dilekçede gösterilen adrese iade edilecektir. Katkılarınıza bugünden sonsuz teşekkürler. XXIX KONU FĐHRĐSTĐ SIRA NU KARAR NU. I. USUL 1 DAVANIN AÇILMAMIŞ SAYILMASI 2 SAHĐFE NU. 1,2,3 25-28 DĐLEKÇE REDDĐ 4 29-30 3 DOSYANIN ĐŞLEMDEN KALDIRILMASI 5 31-31 4 EHLĐYET 6 32-34 5 FERAGAT 7 35-36 6 GÖREV 8,9 37-43 7 HAKĐMĐN REDDĐ 10,11 43-54 8 KABUL 12 55-58 9 SÜRE 13,14,15 59-69 10 TEVDĐ 16 70-71 11 YARGILAMA GĐDERLERĐ 17,18 71-76 XXXI II. ESAS SIRA NU. A ASKERĐ ÖĞRENCĐ ĐŞLEMLERĐ KARAR NU. SAHĐFE NU. 1 2 OKULDAN ÇIKARILMA SINAVDA BAŞARISIZ SAYILMA 19,20,21 22,23 79-96 96-102 1 2 3 4 5 ASKERLĐK KANUNUNDAN DOĞAN ĐŞLEMLER ASKERE SEVK EDĐLME 24 ASKERLĐK HĐZMETĐNDEN MUAFĐYET 25 BEDELLĐ ASKERLĐK 26,27 ĐZĐN 28 SEVK ERTELEMESĐ. 29 102-104 105-108 109-120 120-122 123-128 1 ASTSUBAYLIKTAN SUBAYLIĞA GEÇĐRĐLME SAĞLIK RAPORU 30 128-135 31 136-138 32,33 139-145 34,35 36 37 38 39 145-153 153-156 157-160 161-164 165-169 40,41,42,43 44 45 169-184 184-187 188-191 46 191-193 47 193-196 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 ATAMA 3’ÜNCÜ DERECE GARNĐZONA ATANMA ATAMADA BRANŞ VE ĐHTĐSASIN DĐKKATE ALINMAMASI ATAMADA KADRO ESASI GARNĐZON HĐZMET SÜRESĐ GARNĐZON ĐÇĐ ĐNTĐBAK ATAMASI GEÇĐCĐ GÖREVLENDĐRME ĐDARĐ, ASAYĐŞ VE ZARURĐ NEDENLERLE ATAMA ĐL ĐÇĐ ATAMA KURULUŞ/KONUŞ DEĞĐŞĐKLĐĞĐ SIRALI HĐZMET GARNĐZONU ÇIKIŞ TEBLĐGATINA DAHĐL EDĐLMEME SIRALI HĐZMET GARNĐZONUNA ATANMA YURT DIŞI SÜREKLĐ GÖREVE ADAY GÖSTERĐLMEME XXXII 1 2 3 4 1 2 3 4 5 6 7 1 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 AYIRMA DĐSĐPLĐNSĐZLĐK VE AHLAKĐ DURUM NEDENĐYLE AYIRMA SÖZLEŞMELĐ ER ÖN SÖZLEŞMESĐNĐN FESHĐ SUBAY SÖZLEŞMESĐNĐN FESHĐ UZMAN ERBAŞ SÖZLEŞMESĐNĐN FESHEDĐLMESĐ 48,49,50, 51,52,53 54,55 196-221 56 227-234 57,58,59, 60,61 234-250 221-227 AYLIK VE AYLIĞA ĐLĐŞKĐN ĐŞLEMLER YAN ÖDEME 62 250-254 AĐLE YARDIM ÖDENEĞĐ 63 254-255 GÜÇLENDĐRĐLMĐŞ YEMEK BEDELĐ 64 256-257 ÖZEL HAREKÂT VE OPERASYON 65 257-262 TAZMĐNATI SAĞLIK HĐZMETLERĐ TAZMĐNATI 66 262-270 TUTUKLAMA - AÇIĞA ALINMA 67 270-272 AYLIK ĐLĐŞKĐSĐ YAN ÖDEME (ĐŞ RĐSKĐ - ĐŞ GÜÇLÜĞÜ 68,69 273-278 TEMĐNĐNDE GÜÇLÜK ZAMLARI) B BĐLGĐ EDĐNME HAKKI KANUNUNDAN DOĞAN ĐŞLEMLER BĐLGĐ EDĐNME HAKKI KANUNUNDAN 70,71 78-284 DOĞAN ĐŞLEMLER D DEVLET MEMURLARI ĐLE ĐLGĐLĐ ĐŞLEMLER 68/B MADDESĐ 72 ADALET HĐZMETLERĐ TAZMĐNATI ATAMA DEVLET MEMURLUĞUNDAN ÇIKARILMA GÖREVDE YÜKSELME ĐSTĐSNAĐ MEMUR KADROSUNA ATANDIRILMAMA HARCIRAH ÖZEL HĐZMET TAZMĐNAT FAĐZĐ SINIF DEĞĐŞĐKLĐĞĐ VEKALET ÜCRETĐ (BOŞ MÜDÜR KADROSUNA VEKALET) XXXIII 285-288 73 74,75,76,77 78 288-294 294-309 309-314 79 80 314-320 320-326 81 82 83,84 85 327-331 331-335 335-344 344-351 11 YILLIK ĐZĐN 1 2 3 ĐSTĐFA-ZORUNLU HĐZMET PERGĐN (TAKĐPLĐ PERSONEL) SINIF DEĞĐŞĐKLĐĞĐSĐ 1 H HARCIRAH YURTĐÇĐ GEÇĐCĐ GÖREV HARCIRAHI 1 Đ ĐNTĐBAK EK VIII-A SAYILI CETVELDEN YARARLANDIRILMAMA 86 351-356 87 88 89,90, 356-364 364-367 367-375 91 375-377 92,93 377-383 94 383-385 2 K KAMU KONUTLARI (LOJMAN) LOJMANDAN TAHLĐYE ĐŞLEMĐNĐN ĐPTALĐ YAKIT BEDELĐ TESPĐTĐ 95 385-387 1 2 KIDEM-YURTĐÇĐ/YURTDIŞI ÖĞRENĐM ĐZNĐ DOKTORA KIDEMĐ 96,97 ÜSTÜN BAŞARI KIDEMĐ 98 387-394 395-399 1 1 1 2 3 4 5 6 EMEKLĐ SUBAY-ASTSUBAY KĐMLĐK KARTLARI 99 Ö ÖZEL KANUNLARDAN DOĞAN ĐŞLEMLER DENĐZALTICILIK STATÜSÜNDEN 100 ÇIKARILMA NÖBET HĐZMETĐ 101,102 SÜRÜCÜ TALĐMATI ĐLE 2918 SAYILI 103 KARAYOLLARI TRAFĐK KANUNU ĐLĐŞKĐSĐ NAKDĐ TAZMĐNAT 104 1602 SAYILI KANUNU’NUN 20’NCĐ 105 MADDESĐNDEN DOĞAN ĐŞLEM 211 SAYILI ĐÇ HĐZMET KANUNUNDAN 106 DOĞAN ĐŞLEM XXXIV 400-403 403-406 406-411 412-416 416-419 419-422 423-425 S SAĞLIK ĐŞLEMLERĐ 1 2 3 RAPOR ĐPTALĐ UZMAN ERBAŞ SAĞLIK YARDIMI SAĞLIK KURULUNA SEVK EDĐLMEME 107 108 109 425-428 429-431 431-433 1 SĐCĐL-KADEME ĐLERLEMESĐ OBJEKTĐF VERĐLEN SĐCĐL 110 433-435 T TAM YARGI (TAZMĐNAT) DAVALARI TAM YARGI TAZMĐNAT (GENEL) MADDĐ MANEVĐ TAZMĐNAT (GENEL) 111 TAM YARGI (TAZMĐNAT) DAVALARI ĐDARĐ EYLEMLERDEN DOĞAN TAM YARGI DAVALARI a. ĐDARENĐN PERSONELĐNĐN TAKSĐRLĐ EYLEMĐ (ĐDARĐ EYLEM) 112 b. MADDĐ VE MANEVĐ TAZMĐNAT (ĐDARĐ EYLEM) 113,114 ĐDARĐ ĐŞLEMLERDEN DOĞAN TAZMĐNAT DAVALARI a. ĐDARĐ ĐŞLEM 115 b. ĐŞLEMĐN ĐPTALĐ ĐSTENMEKSĐZĐN 116 ĐŞLEM NEDENĐYLE AÇILAN TAM YARGI DAVASI (ĐDARĐ ĐŞLEM) c. MADDĐ VE MANEVĐ TAZMĐNAT 117 (ĐDARĐ ĐŞLEM) 1 2 1 435-439 439-444 445-451 452-453 454-457 458-464 Y YARGI DENETĐMĐ DIŞI ĐŞLEMLER DĐSĐPLĐN SUÇ VE CEZALARI 118,119 TSK DĐSĐPLĐN KANUNUNDAN DOĞAN 120,121,122, ĐŞLEMLER 123,124,125 464-470 YEDEK SUBAY KANUNUNDAN DOĞAN ĐŞLEMLER YEDEK SUBAY STATÜSÜNDEN 126 ÇIKARILMA 484-487 XXXV 470-484 BĐLĐMSEL ĐNCELEMELER -2- TÜRKMENĐSTAN'DA KAMUDA ÇALIŞAN ĐŞVEREN KONUMUNDAKĐ KOMUTANLAR ĐLE ĐŞÇĐLERĐN KUSURLARINDAN DOLAYI OLUŞAN MALĐ SORUMLULUKLAR Annasapar ANNASEIDOV Hâkim Yarbay Türkmenistan Savunma Bakanlığı Hukuk Dairesi Başkanı Đşçinin maddi sorumluluğundan ne anlaşılmakta, bunun dayanağı oluşum şartları. Maddi sorumluluk işçinin gayri kanuni eylemleri ve hatalı hareketlerinden (pasifliğinden) dolayı teşkilata doğrudan verdirilen gerçek zararın kanunlar ile belirlenen miktarda ve şekilde tazmin etmesi demektir. Birinci sırada işçinin maddi sorumluluk altına çekilmesi için onun eylemleri ile gerçekten doğrudan bir zarar oluşup oluşmadığının tespiti yapılmalıdır. Doğrudan verdirilen gerçek zarardan mevcut malvarlığının gerçekte azalması veya durumunun kötüleşmesi (buna dahil, eğer işveren bu malvarlığının korunmasından sorumlu değil ise, üçüncü kişilere ait malvarlığı verdirilen zarar), aynı zamanda işveren tarafından bu malvarlığının satın alınması veya yenilenmesi için ekstradan yapılan ödemeler anlaşılmaktadır. Bunlar maddi değerlerin eksikliği, hasar görmesi, yükümlülüklerin yerine getirilmemesinden dolayı uygulanan cezai müeyyideler, aynı zamanda işçinin gayrikanuni olarak işten çıkarılmasında yapılan zorunlu ödemeler ve tüm diğer ödemeler anlaşılmaktadır. [1]. Đşçiden alınamamış gelirler (kaçırılan menfaatler) tazmine tabi değildir. [2]. Medeni kanunda gerçek zarar olarak hakları ihlal edilen kişinin hakkının yenilenmesi, mal kaybı veya hasarının giderilmesi için kişinin yapacağı giderler olarak yorumlanmaktadır. Zararlara aynı zamanda normal olarak hakları ihlal edilmemiş olsaydı normal iş cirosu şartlarında kişinin alabileceği gelirler ve kaçırılan menfaatler de girmektedir. Hakları ihlal edilen kişi kanun veya anlaşma ile daha az miktarda zarar tazmini öngörülmemiş ise, zararlarının tamamını, yani gerçek zararını ve kaçırdığı menfaatlerin tazmin edilmesini talep edebilir. [3]. Đşçi doğrudan işverene verdirilen gerçek zarardan olduğu gibi, aynı zamanda işverenin başka kişilere ödemek zorunda kaldığı zararlardan dolayı da maddi sorumluluk taşır. Örneğin, çalışma saatleri içerisinde işçi otomobili kullandığı esnada trafik kazası yapar ve bunun sonucunda gerçek kişiye maddi zarar verir ise. Đşçinin suçu idari tahkikat materyalleri, kendisinin idari sorumluluk altına alınma ile ilgili emir ile tasdik edilir. Bu durumda işveren gerçek kişinin zararını ödedikten sonra, bu parayı işçiden alacaktır. -3- Đşçinin maddi sorumluluğu mücbir olaylar neticesinde meydana gelen zararları, normal iktisadi riskleri, işçiye teslim edilen malvarlığın muhafazasının sağlanması için işveren yükümlülüklerinin yerine getirilmemesi ile ilgili güvenlik gerektiren durumlarda, geçerli değildir. [4]. Örneğin, depo sorumlusu sebzelerin ve diğer gıda ürünlerinin muhafaza edildiği depoda yılın soğuk geçen aylarında gerekli ısıtmaya sağlamaması durumunda, donan sebzelerden sorumlu olmayacaktır. Bizim kış şartlarımızda donmuş olan patates, havuç, kuru soğan, lahana ve diğer sebzeler donduktan sonra kullanıma uygun değildir, bu nedenle (askeri birlik, askeri teşkilata) zarar verilmiş olacaktır. Zarar en az değil, gerçek zararı yansıtmalıdır. Đş hukuku zarar miktarına teşkilat tarafından alınamamış olan gelirler dahil edilmez [5]. Bunun yanı sıra ortaya çıkan adli pratiğe göre işçiler tarafından iş ilişkisi içerisinde bulundukları teşkilatlara ait olan teknik araçların (otomobillerin, traktörlerin, vinçlerin v.s.) izinsiz olarak kendi ihtiyaçları için kullanıldığında verdirilen maddi zararın belirlenmesinde, bu tür zararın iş görevlerinin yerine getirildiği zaman dışında oluştuğuna dair karar verilir ve medeni kanun normları uygulanarak işçiden tazmin edilmesi gerekir. Bu durumda zarar işletme, kurum, teşkilat tarafından belirtilen teknik araçların kullanılmasından dolayı elde edilmeyen gelirler de dahil olmak üzere tüm zararın işçi tarafından karşılanması gerekir. Örneğin, işçinin trafik kazası yapması durumunda, kendisi yalnız aracın tamiri ile ilgili direk zararı değil, aynı zamanda aracın tamirde bulunması nedeniyle geçen zamanda çalışamaması ile ilgili zararları da işverene tazmin etmekle yükümlü olacaktır. Böylece, ilk önce işveren (askeri bölük komutanı, askeri teşkilat yöneticisi) işçinin hareketlerinde doğrudan gerçek zarar varlığını tespit etmesi gerekir. Ancak bundan sonra işçinin hareketlerinde şu şartların oluşup oluşmadığı konularının aydınlatılmasına başlamalıdır. 1. Đşçi hareketlerinde gayri kanuni işlemlerin bulunup bulunmadığı. Gayri kanuni işlemden işçinin kendisine verilen iş yükümlülüklerini yerine getirmemesi veya kötü niyetle yerine getirmesi olarak nitelendirilmektedir. Bu tür yükümlülükler genellikle özel tutanaklar ile belirlenir ve bu tutanaklarda malvarlığının ve diğer maddi değerlerin korunma, muhafaza ve kullanım şekli belirlenir. Bu tutanaklara, kanun normları, Türkmenistan Cumhurbaşkanı tutanakları, Türkmenistan Bakanlar Kurulu emir ve talimatları dışında, işletme içerisindeki yönetmelik kuralları, görev talimatları, işveren (askeri bölük komutanı, askeri teşkilat yöneticisinin) emir ve talimatları girmektedir. Kanun belirli durumlarda idari ihlale veya suça giren işlemlerin yerine getirilmesi istenilen, aynı zamanda bunların yerine getirilmesi işçilerin hayatını ve sağlığını tehdit eden emir ve talimatların belirli durumlarda yerine getirilmemesine izin verir. Pratikte haklı olarak verdirilen zararlara olağanüstü durumlarda verdirilen zararlar girer. -4- Olağanüstü durumlarda verdirilen zararın tipik örneği ustanın, işçinin sakatlanmasını önlemek amacı ile, mekanizmayı bozması gösterilebilir. Gayri kanunilik işçinin kendisine kanunlar ile öngörülen görevlerini yerine getirmemesi şeklindeki pasifliği ile de ifade edilebilir. Örneğin, işçinin işten çıkarıldığı gün kadrolar şubesi çalışanlarının bulunmamasından dolayı işveren tarafından işten çıkarıldığı gün işçiye çalışma karnesinin verilmemesi ve işten çıkarılan işçiye iş karnesinin verilmemesinden dolayı, işveren teşkilatından işçi için ortalama ücret alınması durumunda. [6]. Đş karnesinin verilmemesi için işçinin maddi değerleri, özel giysileri vs. iade etmemesi dayanak olamaz.[7]. 2. Nedenli bağlantı. Bu bağlantı doğrudan işçinin gayri kanuni tutumundan dolayı ortaya çıkan zarardır veya işçinin tutumunun maddi zarara yol açan nedenli bağlantı manasına gelmektedir. Gayri kanuni işlem ve nedenli bağlantı, aynı zamanda doğrudan meydana gelen gerçek zarar işçinin maddi sorumluluk altına çekilmesi için kanuni ihlalin objektif tarafını oluşturmaktadır. 3. Đşçinin suçu. Suç belirtilen kanun ihlalinin sübjektif tarafını oluşturmaktadır. Maddi sorumluluk şartı olarak karakterize edilen kötü niyet, dikkatsizlik veya kendine fazla güvenme şeklindeki suç, zarar veren işçinin tutumunun gayri kanuni olduğunu idrak eden, tutumunun bir zarara neden olabileceğini tahmin eden veya hareketlerinin sonucu müspet olacağını düşünen işçinin verdirdiği zarar olarak yorumlanır. Đşçi suçunun ve formunun ispat külfeti, genel kurallara göre, işverene düşmektedir. [8]. Bu kuralda bir istisna bulunmaktadır. Eğer işçiler özel kanuna, kendilerine teslim edilen değerler ile ilgili tam bir maddi sorumluluk üstlenildiğine dair anlaşmaya veya malvarlığı ve diğer değerlerin bir defalık anlaşmaya veya başka bir defalık belgeye göre kayda geçirilerek işçi tarafından teslim alınmışlar ise, onlar verdirilen zararda suçlarının bulunmadığını ispat etmek zorundadır. Sayılan bu şartların bir tanesi dahi mevcut olması durumunda, maddi sorumluluk şartı uygulanmaz. Đşçilerin bireysel maddi sorumluluk türleri. Yürürlükteki iş kanunu ile iki tür maddi sorumluluk öngörülmüştür : 1) Sınırlı 2) Tam Sınırlı maddi sorumluluk. Genel kurala göre verdirdiği zarardan dolayı işçi Türkmenistan Đş kanunu veya diğer hukuk normatifleri ile başka bir şekilde öngörülmemiş ise, ortalama aylık maaşı çerçevesinde maddi sorumluluk taşır. [9]. Ortalama aylık maaş çerçevesinde, eğer kendilerine daha yüksek miktarda bir sorumluluk verilmemiş ise, tüm işçiler, buna dahil olarak görevli kişiler ortalama aylık maaşları çerçevesinde maddi sorumluluk taşır. Tam maddi sorumluluk. Türkmenistan Đş kanunun 230,231 maddelerine uygun olarak kanunda doğrudan belirtilen durumlarda ortaya çıkmaktadır, örneğin: -5- 1) Đşçinin iş yükümlülüklerinin yerine getirilmesinde işveren verdirilen kayıp (zarar) için tam miktarda maddi sorumluluk yüklenmiş ise; Örneğin, iletişim operatörleri değerli posta gönderilerinin kaybolması, hasar görmesinden, bunun mücbir olaylar (deprem, su baskını, fırtına vs.) neticesinde meydana gelmesi durumları hariç, posta gönderisi için beyan edilen değerden daha düşük para alındığında, maddi sorumluluk taşır [10]. Ayrı ayrı tutanaklarda, kişi kategorilerinin belirlenmesi için tam bir maddi sorumluluk tespit edilebilir, örneğin yakıt-mineral yağlar gibi malzemelerin muhafazaları esnasında eksik mal tespit edildiğinde (sorumluluk kilogram olarak yakın-mineral yağların miktarına orantılı olarak belirlenir). 2) Özel yazılı anlaşmaya istinaden veya bir defalık evraka dayanılarak işçiye emanet edilen değerlerin eksikliği. Tam bir maddi sorumluluk, üretim esnasında teslim edilen değerlerin doğrudan muhafaza edilmesi, işlenmesi, satışı (sürümü), nakliyesi ve uygulanması ile ilgili olan (18 yaşını doldurmuş kişiler) olan işçiler ile teşkilat arasında yazılı anlaşmalar imzalanabilir. Bu görevlerin ve işlerin listesi, aynı zamanda tam bir bireysel sorumluluk ile ilgili tip anlaşmalar Türkmenistan Hükümeti tutanakları ile onaylanmıştır [11]. Tam bir sorumluluk anlaşmaları işçiler ile şu görevlere atandıklarında imzalanır, örneğin: - Sefer Yöneticileri; - Depo müdürleri ve onların yardımcıları (asistanları), giyim depoların müdürleri, özel depoların müdürleri; - Mağaza müdürleri ve satıcıları; - Mağaza bölümlerinin (sektörlerinin) müdürleri,özel iş sektörünün ürünlerinin ayriyeten yürütülen bölümlerin ve üreticilerin müdürleri; - Kamu erzak şirketlerinin müdürleri ve müdür yardımcıları, üretici müdürleri, dükkân (bölümlerinin) müdürleri ve onların müdür yardımcıları, Kamu erzak şirketlerinin (üreticilerinin) büyük yöneticileri ve konferans salonları ve şefleri; - Hazırlanış noktalarının müdürleri, (seperatör) ayırıcı bölümlerinin müdürleri; - Eczane müdürleri ve müdür yardımcıları, Eczane bölüm müdürleri ve müdür yardımcıları, ilk toplum eczane noktalarının müdürleri, teknoloji uzmanları, (reseptör araştırma görevlileri) farmaseftler, sağlık kurumlarının bölüm müdürleri (başhekimleri-doktorları) ve büyük hemşireleri; - Toplum müdürleri ve maddi değerli eşyaların koruma binaları (ve apartman yöneticileri); - Emanet yerlerinin müdürleri; - Muğlâk kasiyerler; - Kasiyerleri olmayan gemilerin kaptanları; - Para ve ürün emanet ajansları; - Vestiyer (gardırop) görevlileri; - Baskıdan çıkmış eserlerin satış noktalarının satıcıları; - Teraziler; - Bekçiler; - Motorlu araçların sürücüleri; -6- - Đletişim memurları (yukarıdaki bölümlerde vurgulanmış olan mesleklerde çalışanlar hariç): Đletişim sektörünün müdürü, eğer onun vazifesine yapması gereken işi sağlamak içeriyorsa, postaları kapatmak ve tamirle uğraşan çalışanlar, ajansların müdürleri, temin edici işyeri müdürleri, pahalı maddi varlıklar (paralar, postalar, markalar vb.) emanet depo müdürleri, ana kasiyer operatörleri, posta iletişim operatörleri, temin edilerek gönderilen eşyalar ve gönderilen paraları sahibine teslim etmekle uğraşan postacılar ve postane çalışanları, postalarla beraber gitmek ve onları değiştirme işleri ile uğraşan çalışanlar; - Banka çalışanları (yukarıdaki sektörlerde belirtilen vazifeler hariç) : ajansların müdürleri, vazife bölüm müdürleri, araştırmacıları, memurları, müfettişleri; - Demir yol araç çalışanları (yukarıdaki sektörlerde belirtilen vazifeler hariç): ücretsiz taşımacılık yapan bölümün müdürü, ürün idare müdürü, yolcu kabinlerin içindeki göndericiler, yükleri ve eşyaları kabul eden ve teslim eden çalışanlar, kasiyerler ve çekicileri olmayan istasyonların ve görevlilerin müdürleri, içinde pahalı ürün tutulan askeri kabinlerini gönderenler; - Halk havayollarındaki çalışanlar: uçak biletleri, uçak operatörleri, özelleştirilmiş araç kurumların sürücüleri, araç çekicilerinin sürücüleri, uçak biletleri ve uçak operatörleri, uçakların yedek pilotları. Adli pratikte maddi değerlerin korunması ile ilgili tam bir maddi sorumluluk anlaşmaları akdetmeyi reddeden işçilere disiplin cezalarının uygulanması ile ilgili pek çok bireysel anlaşmazlıklar ortaya çıkmıştır. Bu tür davaların incelenmesinde hakimler tarafından eğer maddi değerler ile ilgili hizmetlerin yerine getirilmesi işçi için ana iş fonksiyonu ise ve onunla tam bir maddi sorumluluk anlaşmasının imzalanma gereksiminin bulunması durumunda, önemli bir neden olmaksızın anlaşmayı imzalamayı reddetmesi halinde, bu durum bundan doğacak olan tüm sonuçları ile işçinin iş yükümlülüklerini yerine getirmediği şeklinde yorumlanacaktır. Önemli nedenlerden dolayı işçinin işveren ile anlaşmayı imzalamayı reddeder ise, işveren kendisine başka bir iş teklif etmelidir. Böyle bir işin bulunmaması veya işçinin başka bir işe geçmeyi reddetmesi durumunda, kendisi ile yapılan iş sözleşmesi fesih edilebilir. [12]. Değerlerin, işçinin bu tür görevlerinin günlük yükümlülüklerine girmeyen, işçi tarafından bir defalık vekaletname ile teslim alınması durumunda, ancak onun onayı ile ve bir defalık operasyonda yer alabilir ve sistemli hale getirilemez. 3) Bilinçli olarak zarar verilmesi. Zarar işçinin bilinçli eylemleri tarafından ortaya çıkmış ise, buna dahil olarak işçinin bunu istememesi, fakat bilinçli olarak zararın çıkabileceği imkanını biliyor ise, Türkmenistan Đş kanunun 231 maddesine göre tam oranda bir maddi sorumluk ortaya çıkmaktadır. 4) Alkollü olarak veya uyuşturucu veya toksik madde etkisi altında zarar verilmesi. Türkmenistan Đş kanunun 38 maddesine uygun olarak işveren (askeri bölük kumandanı, askeri teşkilat yöneticisi) Alkollü olarak veya uyuşturucu veya toksik madde etkisi altında işe gelen işçiyi işten uzaklaştırmalıdır (iş yerine girişine izin vermemelidir). -7- Đşveren (askeri bölük kumandanı, askeri teşkilat yöneticisi) işe alınmama sebebinin ortaya kalkacağı tüm süre içerisinde işçinin işyerine girişine ve işini yapmasına izin vermez. Đşten uzaklaştırıldığı (iş yerine sokulmadığı) dönem içerisinde Türkmenistan kanunları ile öngörülen durumlar dışında, işçiye maaş ödenmez.; 5) Mahkeme kararı ile tespit edilen, işçi tarafından işlenen suç nedeniyle meydana gelen zararlar. Başka hiçbir organ suçun işlediği vakasını tespit edemez. Bu durumlarda işçinin maddi sorumluluktan muaf tutulması için bir neden bulunmamaktadır. Fakat mahkeme işçinin eylemlerinde suç belirtisi tespit etmesi durumunda, işçiyi durumun değişmesi, pişmanlık duyması, reşit olmaması durumunda zorunlu terbiye etme tedbirleri uygulayarak, cezai sorumluluktan muaf tutabilir; 6) Đlgili devlet organı tarafından tespit edilmiş ise, idari ihlal sonucunda zarar verilmesi. Türkmenistan‟ın idari ihlal kanuna göre idari ihlal (eylem) idari sorumluluk tespit edilen gerçek veya tüzel kişinin gayri kanuni (suç teşkil eden) eylemlerine (pasifliğine) denir. Yukarıda bahsi geçen kanun ile süresinin bitiminden sonra kişilerin artık idari sorumluluk altına alınamayacakları süreler tespit edilmiştir. Örneğin, idari ihlal davası ile ilgili karar idari ihlalin yapıldığı tarihten iki ay geçtikten sonra alınamaz, bazı ihlaller için (örneğin Türkmenistan vergi ve harçlar kanun vs.) – böyle bir karar idari ihlalin yapıldığı tarihten bir yıl geçtikten sonra alınamaz. Uzun süresi idari ihlallerde bu süreler idari ihlalin tespit edildiği günden itibaren işlemeye başlar. Ceza davası açılmasının reddedilmesi veya ceza davasının sona erdirilmesi durumunda, ve kişinin eylemlerinde idari ihlal belirtilerinin bulunması durumunda, gayre kanuni eylemler ile ilgili zaman aşımı ceza davasının reddi ile ilgili alınan karar veya sona erdirildiği tarihinden itibaren hesaplanmaya başlanır. Eğer kişi idari cezanın yerine getirilmesi gününün bitiminden bir yıl içerisinde yeni bir idari ihlal yapmamış ise, „Türkmenistan idari ihlaller kanunun 38 maddesine göre), kişi bu cezanın tayini ile ilgili emrin yerine getirilme gününden itibaren bir yıl içerisinde idari cezaya çarptırılmış sayılır. Hangi yetkili organ (hakim veya yetkili kişinin) idari ihlal davasına baktığına bağlı olmaksızın, maddi zarar tazmini ile ilgili anlaşmazlık, eğer zarar tutarı asgari ücreti aşmıyor ise, medeni kanunlar çerçevesinde mahkeme tarafından karara bağlanır. [13]. Bununla birlikte hakim idari ihlal davasına bakarken maddi zarar tazmini anlaşmazlığının bulunmaması durumunda, idari ceza tayin edilmesi ile birlikte maddi zarar tazmini konusunu da karara bağlayabilir. Đdari ihlal sonucunda ortaya çıkan manevi zarar anlaşmazlıkları da mahkeme tarafından medeni kanunlar çerçevesinde ele alınır. [14]. Mahkemenin dışında idari ihlal davalarına aşağıdakiler de bakar : -8- – Reşit olmayanların davaları ve bunların haklarının korunması ile ilgili komisyonlar ; – Đçişleri organları (Polis) ; – Vergi organları; – Devlet bütçelerinden sorumlu olan organlar ; – Gümrük organları ve diğer organlar. 7) Đş yükümlülüklerinin yerine getirilmesi esnasında işçinin bilgisine sunulan , Türkmenistan kanunu ile korunan görevleri ile ilgili, ticari ve diğer bilgilerin duyurulması. Türkmenistan kanununa uygun olarak devlet sırrı olana bilgi kategorileri verilmiştir. [15]. Türkmenistan kanununa göre şu durumlarda bilgiler görev veya ticari sır olarak kabul edilmektedir : – Üçüncü kişilerin bilmemesi gereken gerçek veya potansiyel ticari değerler; – Kanunlara göre bunlara serbestçe ulaşım bulunmamakta ve bilgi sahibi iç kullanım kuralları sınırlandırması, evraklarda ve diğer bilgi taşıyıcılarında ilgili markalamanın yapılması, kayda alınması, muhafaza edilmesi ve uygulamalar da dahil olmak üzere bunların gizli kalması için gerekli tedbirleri alır. [16]. Görev veya ticari sır teşkil etmeyen bilgiler Türkmenistan‟ın “Ticari sır” ile ilgili kanunu ve diğer normatif hukuk normları ile belirlenir; 8) Đşçinin iş yükümlülüklerinin yerine getirilmesinin dışında verdirilen zararlar. “Đş yükümlülüklerinin yerine getirildiği zamanın dışında” verdirilen zararlar çalışma saatlerinden serbest olan zamanda veya iş yükümlülüklerinin yerine getirilmesi ile ilgili olmayan çalışma esnasında verdirilen zararlar olarak kabul edilmektedir. En yaygın durumlar şunlardır – maddi değerlerin kendi şahsi menfaatleri için kullanımı ve bunun neticesinde bu maddi değerlerin kırılması veya bozulması. – Đşverene verdirilen zararın maddi sorumluluğunun tam olarak miktarı teşkilat yöneticisi, yönetici yardımcıları, muhasebe müdürü ile akdedilen iş anlaşmaları ile de tespit edilebilir. -9- Referanslar : 1. Madde 832 Rusya Federasyonu iş kanunu ile ilgili yorumlar, sorumlu redaktör Rusya Federasyonu bilim adamı, devlet hukuk bilimleri profesörü Y.P.Orlovskiy, Moskova, INFRA-M-KONTRAKT basım evi, 2009. 2. Türkmenistanın Đş kanununun 226. Maddesinin 2. Bölümü ve 237. Maddesinin 2. Bölümü. Aşkabat, Türkmen Devlet Matbaa Kurumu, 2009. 3. Türkmenistanın Halk kanununun 14. Maddesi. Aşkabat, Türkmenistanın Adalet Bakanlığı, 1999. 4. Türkmenistanın Đş Kanununun 228. Maddesi. Aşgabat, Türkmen Devlet Matbaa Kurumu, 2009. 5. Türkmenistanın Đş Kanununun 226. Maddesinin 2. bölümü. Aşgabat, Türkmen Devlet Matbaa Kurumu, 2009. 6. Türkmenistanın Đş Kanununun 207. Maddesinin 2. bölümü ve 208. Maddesi. Aşgabat, Türkmen Devlet Matbaa Kurumu, 2009. 7. Madde 824 Rusya Federasyonu iş kanunu ile ilgili yorumlar, sorumlu redaktör Rusya Federasyonu bilim adamı, devlet hukuk bilimleri profesörü Y.P.Orlovskiy, Moskova, INFRA-M-KONTRAKT basım evi, 2009 . 8. Türkmenistanın Đş Kanununun 226. Maddesinin 4. bölümü. Aşgabat, Türkmen Devlet Matbaa Kurumu, 2009. 9. Türkmenistanın Đş Kanununun 238. Maddesi. Aşgabat, Türkmen Devlet Matbaa Kurumu, 2009. 10. Maddeler 34,50 , 12 Mart 2010 tarihli Türkmenistan “Đletişim” kanunu. 11. Türkmenistan Cumhurbaşkanının 25 Ağustos 2009 tarihli No.10605 sayılı “Tam bireysel veya kolektif (grup halinde) maddi sorumluluk belirlemesi” ile ilgili emri. 12. Türkmenistanın Đş Kanununun 39. ve 32. maddalary. Aşgabat, Türkmen Devlet Matbaa Kurumu, 2009. 13. Türkmenistan‟ın idari kanun ihlalleri ile ilgili kanunun 39 maddesi. 14. Türkmenistanın Halk Süreçsel Kanununun 2. Maddesi. «Türkmenistan» Matbaası, 1990. 15. 24 Kasım 1995 tarihli Türkmenistan‟ın “Devlet Sırlarının Korunması” ile ilgili kanunun 2. maddesi. 16. Türkmenistan Medeni kanununun 902 maddesi, Türkmenistan “Devlet sırlarının korunması” kanunun 2 maddesi, Türkmenistan “Ticari sırları” ile ilgili kanunun 4 maddesi. - 10 - ASKERÎ ĐDARĐ YARGIDA KANUN YOLLARI 1- GĐRĐŞ: A- GENEL OLARAK KANUN YOLLARI: Kanun yolları, yargı mercileri tarafından verilmiş olan nihai kararların davanın taraflarınca usule ve hukuka aykırı olarak verildiğinin ileri sürülerek bir üst yargı mercii tarafından incelenip denetlenmesini sağlayan hukuki bir müessesedir. Yani taraflara tanınmış bir başvuru hakkıdır ki, bununla yanlış olduğu iddia edilen kararların tekrar incelenmesi ve değiştirilmesi sağlanır. Ancak kararın bir üst yargı mercii tarafından incelenip denetlenmesi kanun yolları açısından her zaman aranan bir şart değildir. Örneğin kararın düzeltilmesi kanun yolu ile yargılamanın yenilenmesi kanun yolunda, kararı veren yargı mercii ile bunun denetimini yapan yargı mercii aynıdır. Yargı mercilerinin işlerinin yoğunluğu, dikkatsizlik, taraflarca bazı belgelerin sunulmaması ya da yanıltıcı sunulması gibi nedenlerle yanlış karar vermeleri ihtimali vardır. Yargı mercileri, davayı karara bağladıktan sonra verdikleri kararlarda hukuksal bir hata ve usulsüzlüğün farkına varsalar bile, "kendiliklerinden" kararlarını değiştiremez, bozamaz ya da yeni bir karar alamazlar.1 Dolayısıyla hukuka aykırı olarak verilen veya böyle olduğu düşünülen bir kararda ancak tarafların talep etmesi halinde, kararı veren yargı mercii veya üst yargı mercii değişiklik veya düzeltme yapabilecektir. Bu nedenle de kanun yollarının varlığı hem daha adaletli ve isabetli kararların verilmesini sağlama hem de ülkede yargı birliğini sağlama işlevini yerine getirmektedir. Aleyhine karar verilen taraf ile aleyhine olmasa bile hükümde talepleri tam olarak karşılanmayan taraf, ilk derece yargı kararının hukuka aykırılığını ileri sürerek üst yargı merciine başvurabilir ve kararın yeniden incelenerek değiştirilmesini ve düzeltilmesini isteyebilir. Kural olarak mahkemelerin kesinleşmemiş nihai kararlarına karşı kanun yollarına başvurulabilir. Nihai kararlar; yargı yerlerinde görülmekte olan uyuşmazlıkları sona erdiren, davaya bakan yargı yerlerinin sürekli ve kesin biçimde davadan el çekmesini sağlayan kararlardır.2 Yargılama aşamasında muhakemenin ilerleyebilmesi için çözülmesi gereken ve mahkemeyi karara yaklaştıran, ancak mahkemenin davadan el çektirmesini sağlamayan, muhakemeyi sonlandırmayan "ara kararlar" tek başına kanun yollarına konu edilemezler. Bu "ara kararlar" a karşı nihai kararlar ile beraber kanun yollarına başvurulabilir. Yani kanun yollarına, mahkemenin ara kararları değil davayı sonuçlandıran, mahkemenin davadan kesin ve sürekli biçimde el çekmesini sağlayan nihai kararları için başvurulabilir. Kanun yollarına müracaat için genellikle iki ön şart aranır. Bunlardan birincisi, kanun yollarına müracaatta tarafların hukuki menfaatinin olması (yani, bir tarafın lehine olan bir karar aleyhine kanun yollarına gidememesi), 1 NOHUTÇU, Ahmet, Đdari Yargı, Savaş Yayınevi, Ankara 2012, s.389. 2 NOHUTÇU, age, s.389. - 11 - ikincisi ise müracaat edilecek kanun yolu için kanunda öngörülen ve hak düşürücü mahiyetteki sürenin geçmemiş olması gerekir.3 Kanun yoluna başvururken bu iki durum bir davada beraber bulunmazsa mahkeme tarafından davanın reddi kararı verilir. Hukuki menfaatin varlığı, tarafların isteklerinin mahkemece karşılanmaması veya az karşılanmış olabileceği gibi isteklerinin dışında bir karar verilmesi halinde de olabilir. Mahkeme lehine karar verdiği tarafın talebini tam olarak karşılayamamış ise hukuki menfaatin varlığından bahsedilir ve bu tarafta kanun yoluna başvurabilir. Kanun yolları, mahkemelerin verdikleri kararlardaki hukuka aykırılıkların giderilmesini sağlama işlevinin yanında, kararların kesimleşmesinin ertelenmesini ve hukukun uygulanmasında birliğin sağlanmasını da gerçekleştirmektedir. Hukukun uygulanmasında birliğin sağlanması Đçtihatları Birleştirme Kararları ile sağlanır. Çünkü; Đçtihatları Birleştirme Kararları ilk derece yargı mercileri için bağlayıcı olduğu gibi bunlardan dönülmediği sürece içtihatları yapan yargı mercileri içinde bağlayıcıdır. Mahkeme kararlarının kesinleşmesi, taraflarca süresinde kanun yollarına başvurulmaması veya süresinde kanun yollarına başvurulması ve üst yargı mercii tarafından denetiminin yapılması sonucunda olabilir. Ayrıca; kanunlarda mahkemeler tarafından verildiği anda kesin hüküm halini alacağı belirtilen ve olağan kanun yollarına tabi olmayan kararlarda kesin hükmün doğurduğu bütün hukuki sonuçları doğurur. Đdari yargılama hukukunda kanun yolları olağan ve olağanüstü olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Bu ayrım yargı kararlarının kesinleşip kesinleşmemesine göre belirlenmektedir. Olağan kanun yolları, mahkemelerin kesinleşmemiş nihai kararlarına karşı başvurulan kanun yollarıdır ve nihai kararların kesinleşmesini kanun yolunun sonuna kadar ertelemektedir. Yani, olağan kanun yollarına başvurulması halinde, hakkında kanun yoluna başvurulan nihaî karar bu yollardan geçmeden kesinleşmiş olmaz. Olağanüstü kanun yolları ise; mahkemelerin kesinleşmiş nihai kararlarına karşı başvurulan kanun yollarıdır. Bu durumda hüküm, olağan kanun yollarından geçerek veya süresi içerisinde olağan kanun yollarına başvurulmadığı için kesinleşmektedir. Đdari Yargılama Usulü Kanunu'nda ve 1602 sayılı Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi Kanunu'nda olağan ve olağanüstü kanun yolu ayrımı yapılmamıştır. Askeri idari yargıda, tek aşamalı bir yargılama sistemi öngörülmüş olup, AYĐM Kanunu ile görev alanına dâhil edilen uyuşmazlıkların ilk ve son derece çözüm mercii, Anayasanın 157 nci maddesinde yüksek mahkemeler arasında sayılan Askeri Yüksek Đdare Mahkemesidir. Yani Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi'nin görev alanına giren uyuşmazlıklarda ilk derece yargılamasını yapan mahkeme ile ilk derece yargılaması sonrasında verilen kararın denetimini yapan mahkeme Askeri Yüksek Đdare Mahkemesidir. AYĐM Kanunu'nun 63/1 maddesine göre "Daireler ve Daireler Kurulu 3 YAMAN, Murat, Açıklamalı-Gerekçeli-Dilekçe Örnekli ASKERĐ YÜKSEK ĐDARE MAHKEMESĐ KANUNU, Adalet Yayınevi, Ankara 2012, s.193. - 12 - kararları kesin olup, kesin hükmün bütün hukuki sonuçlarını hâsıl eder. Bu kararlar aleyhine, ancak bu kanunda yazılı kanun yollarına başvurulabilir." Kesin hüküm, şekli anlamda kesin hüküm ve maddi anlamda kesin hüküm olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Şekli anlamda kesin hüküm: Bir mahkeme kararına karşı artık, olağan kanun yollarına başvurulamamasıdır. Maddi anlamda kesin hüküm ise: Yargısal kararlara tanınan yasal gerçeklik niteliğidir; yani, şeklen kesinleşen (şekli anlamda kesin hüküm haline gelen) mahkeme kararı, yasalar önünde, gerçeğin ta kendisidir (maddi gerçeklik tamamen farklı da olsa, yargılama sonunda varılan gerçek, esas kabul edilir); maddi anlamda kesin hüküm ile sonuçlanan bir uyuşmazlık (dava), dava konusu, tarafları ve dava sebebi (dava dayanağı vakıaları) aynı olan bir çekişme, artık bir daha dava konusu yapılamaz.4 Bir kararın maddi anlamda kesinleşmesi için şekli yönden kesinleşmesi gerekmektedir. Olağan yasa yolları, bir hükmün şekli yönden kesinleşmesine engel olur. Yukarıda da belirttiğimiz gibi mahkemelerin kesinleşmemiş nihai kararlarına karşı olağan kanun yollarına, kesinleşmiş nihai kararlara karşı ise olağanüstü kanun yollarına başvurulabileceğinden, AYĐM Kanunu’nun 63 üncü maddesinin birinci fıkrasına göre Daireler ve Daireler Kurulu'nca verilen kararların kesin olduğu ve kesin hükmün bütün hukuki sonuçlarını doğurduğundan AYĐM Kanunu'nda yer alan yargılamanın yenilenmesi ve kararın düzeltilmesi kanun yollarının olağanüstü kanun yolları olduğu kanaatindeyiz. Bundan dolayı da AYĐM de sadece olağanüstü kanun yollarına başvurulabileceğini düşünmekteyiz. AYĐM de karar düzeltmenin olağan kanun yolu olduğunu savunan yazarlar da bulunmaktadır.5 Genel idari yargıda yer alan temyiz ve itiraz kanun yollarının AYĐM de uygulanmadığını belirtmek isteriz. Şimdi AYĐM Kanunu'nda yer alan kanun yollarını inceleyelim: 2- YARGILAMANIN ĐADESĐ KANUN YOLU: A- GENEL OLARAK: Yargılamanın yenilenmesi, mahkemelerin kesinleşmiş nihai kararlarına karşı kanunda öngörülen süre içerisinde ve yine kanunda tahdidi olarak sayılmış nedenlere dayanarak başvurulan, söz konusu kararların yeniden incelenip yeni bir karar verilmesini sağlayan olağanüstü bir kanun yoludur.6 Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi kararları, yasalarda belirtilen usuller çerçevesinde verildikten ve verilmesiyle birlikte kesinleştikten sonra değişmez bir nitelik kazanır. Ancak, davanın ilgili Daire ve Daireler Kurulu'nda görüşülmesi sırasında taraflardan biri, elinde olmayan nedenlerden dolayı, 4 YILMAZ, Ejder, Hukuk Sözlüğü, Yetkin Yayınları, Yenilenmiş 4. Baskı, Ankara 2011, s.414. 5 NOHUTÇU, Ahmet, s.412. “askeri idari yargı sistemimizde "kararın düzeltilmesi" biçiminde olağan ve "yargılamanın iadesi" biçiminde olağanüstü olmak üzere iki tane kanun yolu bulunmaktadır.” 6 NOHUTÇU, age, s.409. - 13 - haklı olduğu bir konuyu kanıtlayamayarak davada haksız bir duruma düşmüş olabilir. Kararı veren Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi de dâhil olmak üzere hiçbir makam ve mercii bu karara dokunamayacağından, şeklen hukuka uygun olsa da bu kararın uygulanması adaletin gerçekleşmesine ters düşebilir.7 Bu gibi durumları göz önünde bulunduran ve bunların giderilmesini amaçlayan kanun koyucu, AYĐM Kanunu'nun 64 üncü maddesinde tahdidi olarak sayılmış sebeplere dayanılarak, kararı veren yargı mercii tarafından ilk hükmün kaldırılmasını ve davanın yeniden görülmesini sağlayan olağanüstü bir kanun yolu öngörmüştür. Yargılamanın yenilenmesinde dava yeni bir dava olmayıp, mahkeme tarafından karara bağlanan ve kesinleşen bir davanın kanunda sayılmış nedenlerden bir veya daha fazlasına dayanılarak aynı mahkeme tarafından tekrardan görülüp karara bağlanmasıdır. Hukuken birden fazla yargılamanın yenilenmesi isteminde bulunmayı sınırlayan bir durum bulunmamaktadır. Dolayısıyla koşulları oluştuğu takdirde birden fazla yargılamanın yenilenmesi isteminde bulunulabilir. B- YARGILAMANIN YENĐLENMESĐ SEBEPLERĐ: Yargılamanın yenilenmesi sebepleri, 1602 sayılı AYĐM Kanunu'nun 64 üncü maddesinde sayma yoluyla belirtilmiş olup, bu sebepler dışında başkaca bir sebebe dayanılarak yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulamaz. Yargılamanın yenilenmesi sebepleri kanun koyucu tarafından tek tek sayıldığından, kıyas yoluyla da bu sebeplerin genişletilmesi mümkün değildir.8 1602 sayılı Kanunun 64’üncü maddesinde tek tek sayma yoluyla belirtilen yargılamanın iadesi sebepleri tahdidi (sınırlayıcı) olup hâkim/mahkeme tarafından genişletilemez.9 Yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurabilmek için şu koşulların bulunması gerekir:10 a) Mahkemece verilmiş "nihaî" bir karar olmalı ve bu karar da "kesin hüküm" niteliğini almalıdır. b) Yargılamanın yenilenmesi nedenlerinden birinin bulunması gerekir. c) Yargılamanın yenilenmesi yoluna süresi içinde başvurulmuş olmalıdır. Yargılamanın sebeplerini tek tek inceleyecek olursak: 1) Zorlayıcı Sebepler Dolayısıyla veya Lehine Karar Verilen Tarafın Eyleminden Doğan Bir Sebeple Elde Edilemeyen Bir Belgenin, Kararın Verilmesinden Sonra Ele Geçirilmiş Olması (AYĐM Kanunu madde 64/1-a): Kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş belgenin yargılamanın yenilenmesi sebebi olabilmesi için şu şartların birlikte gerçekleşmesi gerekir: 7 YAMAN, age, s.194. 8 YAMAN, age, s.195. 9 (AYĐM Drl.Krl. 06.05.2011; E.2011/14, K.2011/25), AYĐM Dergisi Sayı:27 10 GÖZÜBÜYÜK, A.Şeref, TAN, Turgut, Đdare Hukuku Cilt 2. Đdari Yargılama Hukuku, Turhan Kitabevi, Ankara 2003, s.1082. - 14 - a - Bu belge davanın görülmesi esnasında mevcut olmalıdır. Sonradan düzenlenmiş olan bir belgeye dayanarak yargılamanın iadesi istenemez. "1602 Sayılı Kanunun 64/a maddesinde sözü edilen belgenin, dava ve yargılama sırasında mevcut olup sonradan zorlayıcı sebepler dolayısıyla ele geçirilen bir belge olması gerektiği hukuki gerçeği karşısında; karar tarihinden sonra düzenlenen sağlık raporunun bu nitelikte bir belge olarak kabulüne imkân olmadığından; vaki karar düzeltme istemi yerinde değildir."11 b - Yeni ele geçirilmiş olan bu belgenin, hükmü etkileyebilecek nitelikte olması gerekir. Eğer belge, dava görüldüğü esnada ibraz edilmiş olsaydı, yargılamanın yenilenmesini talep eden tarafın lehine sonuçlanacak idiyse, yeni belge yargılamanın iadesi sebebi teşkil eder. c - Söz konusu bu belge, hükmün verilmesinden sonra ele geçirilmiş olmalıdır. Yani davanın görülmesi sırasında yargılamanın yenilenmesini talep edenin elinde bulunan ancak mahkemeye ibraz edilmeyen belgeler, yargılamanın iadesi sebebi teşkil etmez. d - Yeni ele geçirilmiş olan bu belgenin, dava sırasında, elde olmayan zorlayıcı nedenlerle veya lehine hüküm tesis edilen tarafın dürüst olmayan davranışı sonucu mahkemeye ibraz edilememiş olması gerekir. “Davacının askeri okuldan çıkarılması işleminin iptaline dayanak teşkil eden ceza mahkemesi kararının sahte olduğunun anlaşılması karşısında, bu belgenin lehine karar verilen tarafın eyleminden doğan bir sebeple elde edilemediğinin, dolayısıyla da davalı idarenin yargılamanın yenilenmesi isteminin kabulü gerekir.”12 Davacının ya da üçüncü kişinin eylemi sonunda, dava görülürken belgenin mahkemeye verilememiş olması, yargılamanın yenilenmesini gerektirmez.13 2) Karara Esas Olarak Alınan Belgenin Sahteliğine Hükmedilmiş veya Sahte Olduğu, Mahkeme veya Resmi Bir Makamın Huzurunda Đkrar Olunmuş veya Sahtelik Hakkındaki Hüküm Karardan Evvel Verilmiş Olup Da Yargılamanın Đadesini Đsteyen Kimsenin, Karar Zamanında Bundan Haberi Bulunmamış Olması (AYĐM Kanunu madde 64/1-b): Daire veya Daireler Kurulu'nun kararına esas teşkil eden bir belgenin sahteliğinin anlaşılması hali de yargılamanın iadesi sebebi teşkil eder. Bunun mümkün olduğu haller:14 a - Daire veya Daireler Kurulu'nun kararına esas olarak alınan belgenin sahte olduğuna, bu karardan sonra bir mahkeme kararıyla hükmedilmiş olması gerekir. b - Hükme esas alınan belgenin sahte olduğunun, lehine karar verilen tarafça bir mahkeme veya resmi makam huzurunda ikrar edilmiş olması gerekir. c - Belgenin sahte olduğuna dair mahkeme kararı, Daire veya Daireler Kurulu 11 (AYĐM 1.D, 02.11.1999; E.1999/997, K.1999/1025) AYĐM Dergisi Sayı:14 12 (AYĐM 2.D, 01.10.2003; E.2003/497, K.2003/819) AYĐM Dergisi Sayı:19 13 TAN, Turgut, Đdare Hukuku, Turhan Kitabevi, Ankara 2011, s.1099. 14 YAMAN, age, s.195-196. - 15 - kararından önce verilmiş olsa da, bu durumun yargılamanın yenilenmesini talep eden tarafça hükümden sonra öğrenilmesi hali de yargılamanın yenilenmesi sebebi teşkil eder. 3) Karara Esas Olarak Alınan Bir Đlam Hükmünün Kesin Hüküm Halini Alan Bir Kararla Bozularak Ortadan Kalkması (AYĐM Kanunu madde 64/1-c): AYĐM' de görülmekte olan bir davada, Daire veya Daireler Kurulu, taraflardan birisinin delil olarak sunmuş olduğu bir mahkeme kararına dayanarak hüküm tesis etmiş olması ve bu ilamın mahkeme kararıyla ortadan kalkması hali de yargılamanın yenilenmesi sebebidir. Burada iki tane hüküm vardır. Taraflardan birisinin sunmuş olduğu ilam (ilk hüküm), mahkemenin verdiği karara dayanak teşkil etmektedir (ikinci hüküm). Yani ilk hüküm, ikinci hükmün kesin kanıtı olarak kullanılmaktadır. Kesin kanıt olarak kullanılan ilk hükmün sonradan geçersiz olduğunun yargı yolu ile saptanması durumunda, ikinci hüküm yargılamanın iadesine konu teşkil eder. Kesin kanıt olarak kullanılan ve geçersizliğine hükmedilen ilam, ceza veya hukuk veyahut da idare mahkemesinden verilebilir. 4) Bilirkişinin Kasıtla Gerçeğe Aykırı Beyan ve Đhbarda Bulunduğunun, Hükümle Tahakkuk Etmesi (AYĐM Kanunu madde 64/1-d): Bilirkişinin kasıtla gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunun, mahkeme kararıyla belirlenmesi gerekir. Bu durumun yargılamanın iadesi nedeni sayılabilmesi için öncelikle, bilirkişinin kasıtlı olarak verdiği gerçeğe aykırı raporunun, Daire veya Daireler Kurulu kararında etkili olması gerekir. Eğer karar, başka delillere dayanılarak verilmiş ise salt bilirkişinin gerçeğe aykırı beyanın varlığı, yargılamanın yenilenmesini gerektirmez.15 Đkinci olarak ise, ceza mahkemesinin bilirkişiyi yargılamanın iadesi istenen davada verdiği raporun gerçeğe aykırı olması nedeniyle cezaya mahkûm etmiş olması gerekir.16 5) Lehine Karar Verilen Tarafın, Karara Etkisi Olan Bir Hile Kullanmış Olması (AYĐM Kanunu madde 64/1-e): Hilenin lehine karar verilen tarafça kullanılması gerekmekte olup, bu hilenin ceza mahkemesi kararıyla ispat edilmesine gerek yoktur. Hile iddiası, doğruca yargılamanın iadesi davası ile birlikte, bu davaya bakacak olan mahkemeye bildirilir ve o mahkeme tarafından değerlendirilir. Burada söz konusu olan hile, tanıklık, yalan yere and içme, sahte belge gibi nedenlerin dışında kalan hileli bir tutumdur.17 Hile olup olmadığını yargılamanın yenilenmesi talebini karara bağlayacak Daire veya Daireler Kurulu değerlendirir. 6) Vekil veya Kanuni Temsilci Olmayan Kimseler Huzuru Đle Davanın 15 YAMAN, age, S.196. 16 KURU, Baki, Hukuk Muhakemeleri Usulü, Beta Basım, Cilt 5, Đstanbul 2001, s.5205. 17 GÖZÜBÜYÜK, TAN, age, s.1085. - 16 - Görülüp Karara Bağlanmış Bulunması (AYĐM Kanunu madde 64/1-f): Burada, sadece davanın vekil veya mümessil olmayan kimseler ile görülmüş olması yeterlidir; bu sakatlığın hükmü etkilemiş olup olmadığını araştırmaya gerek yoktur.18 Dolayısıyla yargılamanın yenilenmesi talebinin kabulü için davanın vekil veya kanuni temsilci olmayan kişilerin huzurunda görülüp karara bağlanması yeterli olup, bu durumun Daire veya Daireler Kurulunun kararını etkileyip etkilememesinin bir önemi yoktur. Yargılamanın yenilenmesini isteyecek olan taraf, davada vekil veya kanuni temsilci olmayan tarafından temsil edilmemiş olan taraftır. 7) Çekilmeye Mecbur Olan Başkan veya Üyenin Katılması Đle Karar Verilmiş Olması (AYĐM Kanunu madde 64/1-g): 1602 sayılı AYĐM Kanunu’nun 56 ve 57 nci maddeleri gereğince bir davaya bakmaktan yasaklı olan veya reddini gerektiren bir durumun varlığına rağmen Başkan veya üyenin katılımıyla davanın görülmüş olması da yargılamanın yenilenmesi sebebidir. Çekinmesi gereken Başkan veya üyenin karara katılmış olması, yargılamanın yenilenmesi için yeterlidir; sonucu etkileyip etkilememesi önemli değildir. 8) Tarafları ve Sebebi Aynı Olan Bir Dava Hakkında Verilen Karara Aykırı Yeni Bir Karar Verilmesine Sebep Olabilecek Bir Madde Yokken, Aynı Daire veya Diğer Daireler Yahut Daireler Kurulu Tarafından Evvelki Đlamın Hükmüne Aykırı Bir Karar Verilmiş Bulunması (AYĐM Kanunu madde 64/1-h): Böyle bir duruma, ortada kesin bir hüküm olduğu halde, bu hükme aykırı bir karar verilmesine sebep olabilecek bir madde olmamasına rağmen, aykırı hüküm verilmesi halinde rastlanır. Askeri Yüksek Đdare Mahkemesinin ilgili Daire veya Daireler Kurulunda bir karar verildikten sonra, tarafları ve sebebi aynı olan bir uyuşmazlık konusunda aynı Daire veya Daireler Kurulunca yahut bir başka Dairece ilk karara aykırı bir karar verilirse, ilk dava lehine sonuçlanan taraf, ikinci hüküm için yargılamanın yenilenmesi yoluna gidebilir.19 9) (Ek: 11.04.2013-6459/2 md.) Kararın, Đnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya Eki Protokollerin Đhlali Suretiyle Verildiğinin ve Hükmün Bu Aykırılığa Dayandığının, Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesinin Kesinleşmiş Kararıyla Tespit Edilmiş Olması (AYĐM Kanunu madde 64/1-ı): Bu bendin yargılamanın yenilenmesi nedeni sayılabilmesi için; Daire veya Daireler Kurulu kararının, Đnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya Eki Protokollerin Đhlali Suretiyle Verilmesi ve Hükmün de bu aykırılığa dayanarak verilmesi gerekir. Ayrıca bu durumun Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması da gerekmektedir. 18 TAN, age, s.1100. 19 YAMAN, age, s.197. - 17 - Birinci fıkranın (ı) bendi kapsamına giren kararlar hakkında yargılamanın iadesi, Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde istenebilir. C- YARGILAMANIN YENĐLENMESĐNDE SÜRE: 1602 sayılı AYĐM Kanunu'nun 65 inci maddesine göre, yargılamanın yenilenmesinde, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun süreye ait hükümleri benzetme yoluyla uygulanır. 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu yürürlükten kaldırılıp, yerine 12.01.2011 tarihinde kabul edilip 04.02.2011 tarihinde de resmi gazetede yayımlanan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu kabul edilmiştir. 1086 sayılı kanunun benzetme yoluyla uygulanacak hükümleri yürürlükten kaldırıldığı için, onun yerine yürürlüğe giren 6100 sayılı kanunun ilgili maddeleri benzetme yoluyla AYĐM' in görev alanına giren uyuşmazlıklarda uygulanacaktır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 377 nci maddesine göre yargılamanın yenilenmesini isteme süreleri: 1) belgenin ele geçirilmesinden itibaren üç ay ve her halde yenilenme istemine konu olan hükmün kesinleşmesinden itibaren on yıldır. 2) belgenin sahteliğine hükmedilmiş olduğunun veya mahkeme veya resmi bir makamın huzurunda sahte olduğunun ikrar edilmiş olduğunun öğrenildiği tarihten itibaren üç ay ve her halde yenilenme istemine konu olan hükmün kesinleşmesinden itibaren on yıldır. 3) karara esas alınan ilamın bozularak kesin hüküm şeklinde tamamen ortadan kalkmasından haberdar olunduğu tarihten itibaren üç ay ve her durumda yenilenme istemine konu olan hükmün kesinleşmesinden itibaren on yıldır. 4) ceza mahkûmiyetine ilişkin hükmün kesinleştiği veya ceza kovuşturmasına başlanamadığı ya da soruşturmanın sonuçsuz kaldığı tarihten itibaren üç ay ve her durumda yenilenme istemine konu olan hükmün kesinleşmesinden itibaren on yıldır. 5) hilenin farkına varıldığı tarihten itibaren üç ay ve her durumda yenilenme istemine konu olan hükmün kesinleşmesinden itibaren on yıldır. 6) kararın aleyhine hüküm verilen taraf veya vekiline tebliğ edildiği veya bunların usulen haberdar olduğu tarihten itibaren üç ay ve her durumda yenilenme istemine konu olan hükmün kesinleşmesinden itibaren on yıldır. 7) kararın aleyhine hüküm verilen taraf veya vekiline tebliğ edildiği veya bunların usulen haberdar olduğu tarihten itibaren üç ay ve her durumda yenilenme istemine konu olan hükmün kesinleşmesinden itibaren on yıldır. 8) bu durumda yargılamanın yenilenmesini isteme süresi, ilama ilişkin zamanaşımı süresi kadardır. Đlamlar kural olarak on yılda zamanaşımına uğrar (6098 sayılı BK m. 146). Süre, ikinci hükmün kesinleşmesinden itibaren başlar. 9) Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesinin kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde istenebilir. (AYĐM Kanunu madde 64/2) - 18 - D- YARGILAMANIN YENĐLENMESĐNĐ ĐSTEYEBĐLECEK OLANLAR: Yargılamanın yenilenmesi isteminde bulunma yetkisi, asıl davanın taraflarına aittir. Davaya taraf olmayan kimseler tarafından yargılamanın yenilenmesi isteminde bulunulamaz. Taraflardan birisinin vekilinin yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunabilmesi için, vekâletnamesinde açık bir yetkinin bulunması gerekir. Davaya müdahil olarak katılan kişiler davanın tarafı olmadığı için yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmaları mümkün değildir.20 Yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunacak tarafın bunda hukuki menfaatinin bulunması gerekir. Bundan dolayı da lehine hüküm verilen tarafın yargılamanın iadesi yoluna başvurmada hukuki menfaati yoktur; bu yola, ancak hüküm aleyhine olan taraf başvurabilir.21 Ancak şunu unutmamak gerekir, dava dilekçesinde talepleri tam olarak karşılanmadığı halde taraf lehine karar verilmiş olabilir. Böyle durumlarda lehine karar verilen tarafın da yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunabilmesi gerekir. E- YARGILAMANIN ĐADESĐ TALEBĐNDE USUL VE ĐSTEMĐN SONUÇLARI: 1602 sayılı AYĐM Kanununun 67 nci maddesinde yargılamanın yenilenmesi isteminin dilekçe ile yapılacağı belirtilmektedir. Bu isteklerin yer aldığı dilekçenin Askeri Yüksek Đdare Mahkemesine hitaben yazılmış olması gerekir. Bu istekler esas kararı vermiş olan Dairede veya Daireler Kurulunda karara bağlanır. Eğer isteğin ilişkin olduğu konu, diğer bir Dairenin görevine girmiş ise, karar bu dairece verilir. Dilekçede, istemde bulunan adı soyadı, TC Kimlik Numarası, adresi, varsa vekili ve adresi, yargılamanın yenilenmesine konu kararın tarih ve sayısı, kararın bildirim tarihi ve yargılamanın yenilenmesi sebeplerinin gösterilmesi gerekir.22 Yargılamanın yenilenmesi dilekçesi, dava dilekçesi gibi yazılır. Bu dilekçede özellikle yargılamanın yenilenmesini haklı gösteren nedenlere yer verilmesi gerekir. Dilekçeler karşı tarafın savunması ve Başsavcılığın düşüncesi alındıktan sonra ilgili Daire veya Daireler Kurulunda incelenir ve kanunda yazılı sebepler varsa davaya yeniden bakılarak karar verilir. Yargılamanın yenilenmesinde Daireler arasında görev alanı ile ilgili çıkacak uyuşmazlıklar Daireler Kurulu tarafından çözülür. Yargılamanın yenilenmesi istemi 1602 sayılı AYĐM Kanununun 64 üncü maddesinde yazılı sebeplere dayanmıyor ise isteğin reddine karar verilir ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun bu husustaki hükümlerine göre para cezasına da hükmolunur. Ancak Daire veya Daireler Kurulu AYĐM Kanununun 64 üncü maddesinde sayılan sebeplerin bir veya birkaçının var olduğunu tespit ederse yargılamanın yenilenmesi istemini kabul ederek ilk kararını kaldırır ve davaya yeniden bakarak uyuşmazlık hakkında bir kez daha 20 YAMAN, age, s.198. 21 KURU, age, s.5239. 22 YAMAN, age, s.198. - 19 - karar verir. Bu karara karşı şartları oluşmuş ise tekrardan yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilebilir. Ancak bu karara karşı kararın düzeltilmesi yoluna gidilemez. "Yargılamanın yenilenmesi talebi üzerine verilen karar hakkında kararın düzeltilmesi yoluna, kararın düzeltilmesi istemi üzerine verilen karar hakkında da yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilemez."23 Yargılamanın yenilenmesi istemlerinde duruşma yapılması, görevli olan Daire veya Daireler Kurulunun kararına bağlıdır. Yargılamanın yenilenmesi istemi, Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi tarafından verilmiş bulunan kararın icrasını durdurmaz. Ancak, taraflardan birisi kararın yürütülmesinin durdurulması talebinde bulunmuş ise, bu talep görevli olan Daire veya Daireler Kurulunca karara bağlanır. 3- KARARIN DÜZELTĐLMESĐ KANUN YOLU: A- GENEL OLARAK: Kararın düzeltilmesi kanun yolu ile belli bir süre içinde ve yasada belirtilen nedenlerden dolayı, "nihai" olarak verilmiş bir yargı kararının yeniden gözden geçirilmesi ve muhtemel sakatlıkların önlenmesi sağlanır.24 Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi Kanunu da Daire ve Daireler Kurulunca verilen kararların yeniden gözden geçirilmesi ve yargılama sırasında yapılmış olan hataların düzeltilmesi amacıyla 66 ncı madde de bu kanun yoluna yer vermiştir. Kararın düzeltilmesi, yeni bir dava değildir. Kararın düzeltilmesi, önceden verilmiş bir yargı kararının, bu kararı vermiş olan yargı yerince, bir kez daha hukuka uygunluk açısından ve yasada gösterilen ve kararın düzeltilmesi isteminde yer alan nedenlerle sınırlı olmak üzere, gözden geçirilmesidir.25 Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi tarafından verilen davayı sonuçlandırıcı nitelikteki kararlara karşı kararın düzeltilmesi yoluna gidilebilir. Dolayısıyla, ara kararlarına yürütmenin durdurulması kararlarına ve yargılamanın yenilenmesi kararlarına karşı kararın düzeltilmesi talebinde bulunulamaz. Ancak nihai kararlara karşı karar düzeltme talebinde bulunmak mümkün olmakla birlikte, verilen bu kararın mutlaka uyuşmazlığı esastan çözümlemesi şart değildir. Yani Daire veya Daireler Kurulunca ilk inceleme üzerine verilen görev yönünden, süre aşımı yönünden, ehliyet yönünden davanın reddi gibi kararlara karşı da karar düzeltme kanun yoluna gidilmesi mümkündür.26 Taraflardan birisinin karar düzeltme talebi üzerine, ilgili Daire veya Daireler Kurulunca bu istem hakkında bir karar verilirse, diğer tarafın yeniden karar düzeltme talebinde bulunması mümkün değildir. "1602 sayılı Kanunun 66 ncı maddesine göre Daireler ve Daireler Kurulunca verilen kararlar 23 ( AYĐM Drl.Krl. 02.11.2007; E.2007/53, K.2007/63), AYĐM Dergisi Sayı:23 24 TAN, age, s.1092. 25 GÖZÜBÜYÜK, TAN, age, s.1066. 26 YAMAN, age, s.200-201. - 20 - hakkında bir defaya mahsus olmak üzere karar düzeltme istenebileceğinden, davanın reddi üzerine davacının karar düzeltme istemi sonucunda, istemin kabul edilerek kararın kaldırılmasına karar verildikten sonra bu kez davalı idarenin karar düzeltme isteminde bulunması, ikinci kez gelinen karar düzeltme niteliğinde olduğundan bu istemin reddi gerekir."27 Karar düzeltme yoluna ancak davanın tarafları gidebilir. Davaya katılan, tek başına kararın düzeltilmesi isteminde bulunamaz. Çünkü katılan, davaya yanında katıldığı taraf ile beraber hareket etmek zorundadır. Davada taraf olma sıfatını yitiren taraf da, kararın düzeltilmesi talebinde bulunamaz. "Lehine müdahale edilen davalı taraf (Milli Savunma Bakanlığı), karar düzeltme isteminde bulunmadığından, davalı tarafla birlikte hareket edebilecek olan müdahilin yalnız başına kararın düzeltilmesini talep etme yetkisi bulunmamaktadır."28 B- KARARIN DÜZELTĐLMESĐ TALEBĐNDE SÜRE: Daireler ile Daireler Kurulundan verilen kararlar hakkında bir defaya mahsus olmak üzere, ilamın tebliği tarihinden itibaren on beş gün içerisinde kararın düzeltilmesi talebinde bulunulabilir. Bu süre, kararın taraflara yazılı bildirimini izleyen günden itibaren işlemeye başlayacaktır. Kararın sözlü olarak bildirilmesi, sürenin başlaması için yeterli değildir. Bunun dışında sürenin hesaplanmasında genel kurallar geçerlidir. "Düzeltilmesi istenen karar, davacıya 01.06.2006 tarihinde bizzat tebliğ edildiği, kararın düzeltilmesi dilekçesinin bu tarihten itibaren 15 gün içinde ve en geç 16.06.2006 tarihine kadar verilmesi gerekirken, davacının 19.06.2006 tarihli posta damgalı olarak gönderdiği zarfla 23.06.2006 tarihinde Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi kaydına geçen karar düzeltme dilekçesinin kanunda belirtilen 15 günlük süre geçirildikten sonra verildiği anlaşıldığından, karar düzeltme isteminin süre aşımı yönünden reddine karar verilmesi sonucuna ulaşılmıştır."29 C- KARARIN DÜZELTĐLMESĐ SEBEPLERĐ: Kararın düzeltilmesi sebepleri 1602 sayılı Kanununun 66 ncı maddesinin birinci fıkrasında üç bent halinde sayılmıştır. Daha sonra aynı maddenin son fıkrasında Daireler ile Daireler Kurulunun kararın düzeltilmesi dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle bağlı olacağı hükmüne yer verilmiştir. Bu durumda Daireler veya Daireler Kurulu, kendiliğinden mevcut kararda, karar düzeltme sebepleri bulunup bulunmadığını araştıramayacak, talepte bulunan tarafça ileri sürülen sebep üzerinde inceleme yapacaktır.30 27 (AYĐM Drl. Krl. 31.10.2002; E.2002/361, K.2002/281), AYĐM Dergisi Sayı:18 28 (AYĐM 1.D, 17.02.2009; E.2009/214, K.2009/165), AYĐM Dergisi Sayı:24 29 (AYĐM 2.D, 20.09.2006; E.2006/1073, K.2006/842), AYĐM Dergisi Sayı:22 30 YAMAN, age, s.201-202. - 21 - 1) Kararın Esasına Etkisi Olan Đddia ve Đtirazların, Kararda Karşılanmaması Olması (AYĐM Kanunu madde 66/1-a): Burada söz konusu olan iddia ve itirazlar, gerek dava dilekçesinde, gerek cevap ya da cevaba cevap dilekçelerinde ileri sürülen sav ve savunmalar olmak gerekir. Bunların düzeltme nedeni sayılabilmesi için, kararın esasına etkili olacak güç ve nitelikte olması ve gerekçeli olarak kararda karşılanmamış bulunması gerekir.31 Daire veya Daireler Kurulu, tarafların ileri sürdüğü ve karara etkisi olan bütün iddia ve itirazların hangilerinin ne ölçüde kabule değer görüldüğünün veya görülmediğinin kararda belirtilmiş olması gerekir. "Davacı vekilince cevap layihasında duruşma isteminde bulunulduğundan, davanın duruşmalı görülmesi gerektiği, duruşma yapılmaksızın yargılamanın sonuçlandırılmasının, 1602 sayılı AYĐM Kanunun 48’inci maddesine ayıkırlık oluşturduğu değerlendirilmekle, davacı vekilinin karar düzeltme talebinin kabulü ve duruşma günü verilmesi cihetine gidilmiştir."32 2) Bir Đlamda Birbirine Aykırı Hükümler Bulunması (AYĐM Kanunu madde 66/1-b): Burada dikkat edilecek nokta, Daire veya Daireler Kurulu kararının hüküm fıkrasında birbirine aykırı hükümlerin bulunması halidir. Yoksa, kararın gerekçesinde birbirine aykırı görüşlerin yer alması, tek başına kararın düzeltilmesi nedeni sayılmaz. Gerekçe ile hüküm fıkrası arasındaki çelişki ise karar düzeltme nedenidir. 3) Kararın Usul ve Kanuna Aykırı Bulunması (AYĐM Kanunu madde 66/1-c): Düzeltme sebeplerinin en genişi, kararın usul ve kanuna aykırı olmasıdır. Usul ve kanuna aykırılık deyimini geniş olarak anlamak, yasaların yanında, hukukun genel ilkelerini, yargı içtihatlarını da içerdiğini kabul etmek gerekir.33 "Dava dilekçesinde duruşma talep edilmesine rağmen, duruşma yapılmaksızın karar verilmesi hali, 1602 sayılı Kanun’un 66/c maddesi kapsamında bir karar düzeltme nedeni teşkil eder."34 D- KARARIN DÜZELTĐLMESĐ ĐSTEMĐNDE USUL VE BU ĐSTEMĐN SONUÇLARI: 1602 sayılı Kanununun 67 nci maddesinde kararın düzeltilmesi istemi, Askeri Yüksek Đdare Mahkemesine hitaben yazılmış dilekçe ile yapılır. Bu talepler hakkında esas kararı vermiş olan Daire veya Daireler Kurulu karar verir. Dilekçede, kararın düzeltilmesi isteminde bulunanın adı soyadı, TC Kimlik Numarası, adresi, varsa vekili ve adresi, düzeltilmesi istenen kararın Daire ve Daireler Kurulu tarih ve sayısı, kararın bildirim tarihi ve kararın 31 GÖZÜBÜYÜK, TAN, age, s.1070. 32 (AYĐM 1.D, 01.11.2011; E.2011/1198, K.2011/1692) , AYĐM Dergisi Sayı:27. 33 TAN, age, s.1095. 34 ( AYĐM 2.D, 24.4.1998; E.1998/187, K.1998/332), AYĐM Dergisi Sayı:13. - 22 - düzeltilmesi sebepleri gösterilir ve sonuç olarak ilgili kararın kaldırılması istenerek asıl talep belirtilir.35 Esas itibariyle, düzeltme dilekçesi, dava dilekçesinin içermesi gereken konuları ve bunlara ek olarak düzeltilmesi istenen kararın tarih ve numarasını, bildirim tarihini ve düzeltme nedenlerini taşıması gerekir.36 Düzeltme dilekçesi karşı tarafın savunması ve Başsavcılığın düşüncesi alındıktan sonra incelenir. Düzeltme nedenleri yoksa reddine karar verilir. Kanunda yazılı sebepler varsa ilk karar kaldırılır ve davaya yeniden bakılarak uyuşmazlığın esası hakkında yeni bir karar verilir. Bu yeni karara karşı yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilemeyeceği gibi kararın düzeltilmesi yoluna da gidilemez. Kararın düzeltilmesi isteklerinde duruşma yapılması, görevli Daire veya Daireler Kurulu kararına bağlıdır. Tarafların bu konuda istemde bulunmalarının bir önemi yoktur. Kararın düzeltilmesi istemi, Askeri Yüksek Đdare Mahkemesince verilmiş bulunan kararların icrasını durdurmaz. Ancak, taraflardan birisinin kararın yürütülmesinin durdurulması talebinde bulunması halinde bu talep, görevli Daire veya Daireler Kurulunca 1602 sayılı AYĐM Kanununun 62 nci maddesi çerçevesinde karara bağlanır. 4- GENEL DEĞERLENDĐRME: Kanun yollarını olağan ve olağanüstü olmak üzere ikiye ayırmıştık. Olağan kanun yollarına mahkemelerin kesinleşmemiş nihai kararlarına karşı, olağanüstü kanun yollarına ise mahkemelerin kesinleşmiş nihai kararlarına karşı gidilebileceğini yukarıda belirtmiştik. Ayrıca mahkemelerin “ara kararlarına” karşı da tek başına olağan veya olağanüstü kanun yollarına başvurulamayacağını ifade etmiştik. Ara kararlara karşı, ancak hükümle beraber kanun yollarına gidilebilir. Kanun yolları; yargı yerlerinin vermiş olduğu kararların üst yargı mercileri tarafından tekrardan gözden geçirilmesini ve varsa hukuka aykırılıkların giderilmesini sağlayan denetim mekanizmalarıdır. Uyuşmazlıkları çözen yargı yerlerinin hata yapmaları ihtimal dâhilinde olduğu için verilen kararların, daha tecrübeli ve üst yargı yerleri tarafından denetlenmesi hukuka uygun olduğu gibi, ülkede yargı birliğinin sağlanması açısından da faydalı ve gereklidir. Askeri Yüksek Đdare Mahkemesinin örgütlenme biçimi tek dereceli olduğu için verilen kararlar aynı Daire veya Daireler Kurulu tarafından denetlenmektedir. Ayrıca Askeri Yüksek Đdare Mahkemesinin kararları AYĐM Kanununun 63 üncü maddesi gereğince kesin olup, kesin hükmün bütün hukuki sonuçlarını doğurur. Dolayısıyla Askeri Yüksek Đdare Mahkemesinde yalnızca olağanüstü kanun yolları olan “yargılamanın yenilenmesi” ve “kararın düzeltilmesi” uygulanmaktadır. Çünkü olağanüstü kanun yollarına yargı mercilerinin kesinleşmiş nihai kararlarına karşı başvurulmaktadır ve 35 YAMAN, age, s.203. 36 TAN, age, s.1096. - 23 - AYĐM tarafından verilen kararlarda kesin hüküm niteliğinde ve kesin hükmün sonuçlarını doğurmaktadır. Yargılamanın yenilenmesi kanun yoluna şartları oluştuğu takdirde birden fazla başvurulabilir. Ancak kararın düzeltilmesi kanun yoluna ise AYĐM Kanununun 66 ncı maddesi uyarınca bir defa mahsus olarak başvurulabilir. Yine belirtmekte fayda gördüğümüz diğer bir husus, yargılamanın yenilenmesi talebi üzerine verilen karar hakkında kararın düzeltilmesi yoluna, kararın düzeltilmesi istemi üzerine verilen karar hakkında da yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilemez. Askeri Yüksek Đdare Mahkemesine dava açılırken göz önünde bulundurulması gereken hususlar kanun yolu aşamasında da dikkate alınır. Yani kanun yollarına da dilekçe ile başvurulur ve dilekçede davacını adı ve soyadı, varsa müvekkili ve adresi, hangi kanun yoluna ve hangi sebeplerden ötürü başvurduğu, kararı tebliğ tarihi gibi bilgilerin olması gerekir. Yargılamanın yenilenmesi ve kararın düzeltilmesi istekleri esas kararı vermiş olan Dairede veya Daireler Kurulunda karara bağlanır. AYĐM Daireleri ve Daireler Kurulu dava dilekçesinde belirtilen hususlar ile bağlıdır, kendiliğinden bir araştırma yapamaz. Dilekçede yazılı hususlar kanunda yazılı sebeplere dayanmıyor ise isteğin reddine karar verilir ve Hukuk Muhakemeleri Kanununun bu husustaki hükümlerine göre para cezasına da hükmolunur. Yargılamanın yenilenmesi ve kararın düzeltilmesi isteklerinde duruşma yapılması, görevli Daire veya Daireler Kurulunun kararına bağlıdır. Yani dava dilekçesinde duruşma talebi olsa veya olmasa da duruşma yapıp yapmama Daire veya Daireler Kurulunun kararına bağlıdır. KAYNAKÇA NOHUTÇU, Ahmet, Đdari Yargı, Savaş Yayınevi, Ankara 2012. YAMAN, Murat, Açıklamalı-Gerekçeli-Dilekçe Örnekli ASKERĐ YÜKSEK ĐDARE MAHKEMESĐ KANUNU, Adalet Yayınevi, Ankara 2012. YILMAZ, Ejder, Hukuk Sözlüğü (Öğrenciler Đçin), Yetkin Yayınları, Yenilenmiş 4. Baskı, Ankara 2011. GÖZÜBÜYÜK, A.Şeref / TAN, Turgut, Đdare Hukuku Cilt 2. Đdari Yargılama Hukuku, Turhan Kitabevi, Ankara 2003. TAN, Turgut, Đdare Hukuku, Turhan Kitabevi, Ankara 2011. KURU, Baki, Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt 5, Beta Basım, Đstanbul 2001. AYĐM DERGĐSĐ SAYI:13, Ankara 2000. AYĐM DERGĐSĐ SAYI:14, Ankara 2000. AYĐM DERGĐSĐ SAYI:18, Ankara 2003. AYĐM DERGĐSĐ SAYI:19, Ankara 2004. AYĐM DERGĐSĐ SAYI:22, Ankara 2007. AYĐM DERGĐSĐ SAYI:23, Ankara 2008. AYĐM DERGĐSĐ SAYI:24, Ankara 2009. AYĐM DERGĐSĐ SAYI:27, Ankara 2012. - 24 - AYĐM KARARLARI I. USUL 1. DAVANIN AÇILMAMIŞ SAYILMASI : -1ÖZETĐ: Davacıya yapılan geçerli tebligatlara rağmen, harç ve posta ücretinin yatırılmadığı görülen davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Davacının 13.06.2012 tarihinde AYĐM kayıtlarına geçen dava dilekçesiyle, uzman erbaş sözleşmesinin feshi işleminin iptaline ve yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep ettiği, ancak harç miktarının ve posta pulu miktarının olmaması nedeniyle üç kez yapılan geçerli tebligata rağmen dava harcının ve posta pulunun ikmal edilmediği, bunun üzerine 1602 sayılı Kanunun 56 ve 2577 sayılı Kanunun 6/4-5 maddeleri uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi için dava dosyasının AYĐM Genel Sekreterliğinin 19.02.2013 tarih ve 2012/2063/Đd.Đşl.Md. sayılı yazısı ile Dairemize gönderildiği anlaşılmaktadır. 1602 sayılı Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi Kanununun 39’uncu maddesinde; dilekçelerin, harç ve posta ücretleri alındıktan sonra defter kayıtlarının yapılacağı, aynı Kanunun 88’inci maddesinde; tebliğ işlemlerine ilişkin ücretlerin ilgililer tarafından peşin olarak ödeneceği belirtilmektedir. 1602 sayılı Kanunun 56’ncı maddesi atfı ile uygulanan 2577 sayılı Đdari Yargılama Usulü Kanununun 6’ncı maddesinin 4’üncü fıkrasında da; “Herhangi bir sebeple harcı veya posta ücreti verilmeden veya eksik harç veya posta ücreti ile dava açılmış olması halinde otuz gün içinde harcın ve ücretinin verilmesi ve tamamlanması hususu daire başkanı veya görevlendirileceği tetkik hâkimi, mahkeme başkanı veya hâkim tarafından ilgiliye tebliğ olunur. Tebligata rağmen gereği yerine getirilmediği takdirde bildirim aynı şekilde bir daha tekrarlanır. Harç veya posta ücreti süresi içinde verilmez veya tamamlanmazsa davanın açılmamış sayılmasına karar verilir ve davacıya tebliğ olunur.” hükmü yer almaktadır. Dosyanın incelenmesinden; AYĐM Genel Sekreterliğinin noksan harcın ve posta ücretinin 30 gün içinde gönderilmesi hususundaki 22.06.2012 tarihli yazısının, dava dilekçesinde beyan edilen ikamet adresinde davacının annesine 28.06.2012 tarihinde tebliğ edildiği, Genel Sekreterliğin aynı konudaki 18.09.2012 tarihli yazısının da yine aynı adreste davacının eşine 24.09.2012 tarihinde tebliğ edildiği, bilahare Genel Sekreterlikçe aynı konuda 09.11.2012 tarihinde yeni bir yazı daha yazıldığı ve bu kez anılan yazının bizzat davacıya 23.11.2012 tarihinde tebliğ edildiği, yapılan tebligatların Tebligat Kanununun 14’üncü maddesine göre usulüne uygun olduğu, davacının geçerli tebligatlara rağmen harç ve posta ücretini bugüne kadar göndermediği görülmektedir. - 25 - Bu nedenlerle; 1602 sayılı Kanunun 56’ncı maddesi atfı ile uygulanan 2577 sayılı Kanunun 6/4’üncü maddesi gereğince DAVANIN AÇILMAMIŞ SAYILMASINA, kararın bir suretinin davacı tarafa tebliğine, gereği için dosyanın Genel Sekreterliğe ĐADESĐNE, 26 ŞUBAT 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 1'inci D.26.02.2013 E. 2013/249, K.2013/253) -2ÖZETĐ: Yapılan geçerli tebligatlara rağmen harç ve posta ücretinin yatırılmaması halinde, davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Davacı, 20.11.2012 tarihinde Askeri Yüksek Đdare Mahkemesinde kayda geçen dava dilekçesinde özetle; 2005-2012 yılları arasında görev yaptığı esnada komutanları tarafından sağlık problemleri ile ilgilenilmediğini, tedavi olmasına tam olarak izin verilmediğini, ilgili hastanelerden almış olduğu “Đntikal yapamaz, ağır bedeni faaliyetlerden muafiyeti uygundur, spor yapamaz, yüksek derecede hayati riski vardır” raporları dikkate alınmayarak, zorlama ve meslekten atmayla tehdit edilip zorla bütün operasyonel faaliyetlere ve spora çıkarıldığını, bunun neticesinde sağlık sorunlarının ilerlemesine sebebiyet verildiğini, tüm bu sebeplerden dolayı eşi ve çocuklarının psikolojilerinin bozulduğunu belirterek, 750.000 TL. maddi ve 950.000 TL. manevi tazminat ile ayırma işleminin iptalini talep ve dava etmiştir. Dosyanın incelenmesinden; AYĐM Genel Sekreterliğince, davacıya harç ve posta pulunun yatırılması için 22.01.2013 ve 19.04.2013 tarihlerinde tebligat yapıldığı, iki kez yapılan geçerli tebligata rağmen dava harcının ve posta pulunun ikmal edilmediği, bunun üzerine 1602 sayılı Kanunun 56 ve 2577 sayılı Kanunun 6/4-5 maddeleri uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi için dava dosyasının AYĐM Genel Sekreterliğinin 01.07.2013 tarihli, GENSEK: 2012/4521/Đda. Đşl. Md. sayılı yazısı ile AYĐM Daireler Kuruluna gönderildiği anlaşılmaktadır. 1602 sayılı Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi Kanununun 39’uncu maddesinde; dilekçelerin, harç ve posta ücretleri alındıktan sonra defter kayıtlarının yapılacağı, aynı Kanunun 88’inci maddesinde; tebliğ işlemlerine ilişkin ücretlerin ilgililer tarafından peşin olarak ödeneceği belirtilmektedir. 1602 sayılı Kanunun 56’ncı maddesi atfı ile uygulanan 2577 sayılı Đdari Yargılama Usulü Kanununun 6’ncı maddesinin 4’üncü fıkrasında da; “Herhangi bir sebeple harcı veya posta ücreti verilmeden veya eksik harç veya posta ücreti ile dava açılmış olması halinde otuz gün içinde harcın ve ücretinin verilmesi ve tamamlanması hususu daire başkanı veya görevlendirileceği tetkik hâkimi, mahkeme başkanı veya hâkim tarafından ilgiliye tebliğ olunur. Tebligata rağmen gereği yerine getirilmediği takdirde bildirim aynı şekilde bir daha tekrarlanır. - 26 - Harç veya posta ücreti süresi içinde verilmez veya tamamlanmazsa davanın açılmamış sayılmasına karar verilir ve davacıya tebliğ olunur.” hükmünü amir olup, harcın ve posta ücretinin gönderilmesi davacı tarafa iki defa tebliğ edilmesine rağmen, bugüne kadar harç ve posta ücretinin gönderilmediği görülmektedir. Bu nedenle; 1602 sayılı Kanunun 56’ncı maddesi atfı ile uygulanan 2577 sayılı Kanunun 6/4’üncü maddesi gereğince DAVANIN AÇILMAMIŞ SAYILMASINA, kararın bir suretinin davacı tarafa tebliğine, gereği için dosyanın Genel Sekreterliğe ĐADESĐNE, 13 Eylül 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM DK.13.09.2013 E. 2013/34, K.2013/39) -3ÖZETĐ: Yapılan tebliğe rağmen noksan olan harç ve posta ücretinin tamamlanmaması halinde, karar düzeltme isteminin yapılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekir. Davacı, 10.10.2011 tarihinde Diyarbakır Nöbetçi Đdare Mahkemesi 14.10.2011 tarihinde AYĐM kayıtlarına geçen dava dilekçesinin, AYĐM Daireler Kurulunun 21.10.2011 tarih ve 2011/53-50 Esas-Karar sayılı Kararı ile reddedilmesi üzerine 16.11.2011 tarihinde kayıtlara geçen yenileme dilekçesiyle; TSK Sağlık Yeteneği Yönetmeliğine Ekli KKK lığı General, Üstsubay, Subay, Yedeksubay ve Astsubayların Hastalık ve Arızalarına Göre Görevlendirilecekleri Sınıfları Gösteren 2 Numaralı Sınıflandırma Çizelgesinin 45’nci madde (B) dilimi 16’ncı maddesine ilişkin satırının Tabip/Kd.Yzb. sütununda yer alan “artı” (+) işaretinin “çarpı” (x) şeklinde değiştirilmemesi işleminin iptaline karar verilmesini talep etmiş, yapılan yargılama sonunda AYĐM Daireler Kurulunun 01 Haziran 2011 tarih ve 2011/65 Esas, 2012/27 Karar sayılı kararıyla yasal dayanaktan yoksun davanın reddine oybirliği ile karar verilmiş, davacı 15.10.2012 tarihinde AYĐM kayıtlarına geçen amirine verdiği 05.10.2012 tarihli dilekçe ile kararın kendisine 10.09.2012 tarihinde tebliğ edildiğini belirterek Daireler Kurulu kararına itiraz ettiğini belirtmiştir. AYĐM Genel Sekreterliğinin 02 Nisan 2013 gün ve GENSEK:2012/3705/Đda.Đşl.Md. sayılı yazısıyla, davacıya iki defa geçerli tebligat yapılmasına rağmen harç ve posta pulu eksikliğinin tamamlanmadığını belirtilerek, 1602 sayılı Kanunun 56 ve 2577 sayılı Kanunun 6/4-5 maddesi uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesinin Daireler Kurulundan talep edildiği anlaşılmaktadır. 1602 Sayılı Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi Kanununun 56’ncı maddesindeki gönderme nedeni ile 2577 sayılı Đdari Yargılama Usulü Kanununun 6’ncı maddesinin 4’ncü fıkrasında “Herhangi bir sebeple harcı veya posta ücreti verilmeden veya eksik harç veya posta ücreti ile dava - 27 - açılmış olması halinde, otuz gün içinde harcın ve posta ücretinin verilmesi ve tamamlanması hususu Daire Başkanı veya görevlendireceği tetkik hâkimi, mahkeme başkanı veya hâkim tarafından ilgiliye tebliğ olunur. Tebligata rağmen gereği yerine getirilmediği takdirde bildirim aynı şekilde bir daha tekrarlanır. Harç veya posta ücreti süresi içinde verilmez veya tamamlanmazsa davanın açılmamış sayılmasına karar verilir ve davacıya tebliğ olunur.” denilmektedir. Davacının, noksan harç ve posta ücreti ile dava karar düzeltme talebinde bulunduğunun anlaşılması üzerine AYĐM Genel Sekreterliği’nin 31.10.2012 gün ve GENSEK:2012/3705/Đda.Đşl. Md. sayılı yazısı ile noksan harç ve posta ücretinin tamamlanmasının istendiği, bu yazının davacının bizzat kendisine 12.11.2012 tarihinde tebliğ edildiği, gereğinin yerine getirilmemesi üzerine AYĐM Genel Sekreterliği’nin 07.01.2013 gün ve GENSEK:2013/3705/Đda.Đşl.Md. sayılı yazısıyla bildirimin tekrarlandığı, bu yazının da davacının görev yaptığı Askeri Hastanede Yetkili personel Tolga EFE’ye 18.01.2013 tarihinde tebliğ edildiği, yapılan tebligatlara rağmen bugüne kadar noksan harç ve posta ücretinin tamamlanmadığı anlaşıldığından karar düzeltme talebinin yapılmamış sayılmasına karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Bu sebeple 1602 sayılı AYĐM Kanununun 56’ncı maddesi yollamasıyla 2577 sayılı ĐYUK’nun 6/4 ncü maddesi gereği KARARIN DÜZELTĐLMESĐ ĐSTEMĐNĐN YAPILMAMIŞ SAYILMASINA, kararın bir suretinin davacıya tebliğine, gereği için dosyanın Genel Sekreterliğe iadesine, 05 Nisan 2013 tarihinde, OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM DK.05.04.2013 E. 2013/23, K.2013/18) - 28 - 2. DĐLEKÇE REDDĐ : -4ÖZETĐ: Davacı vekillerinin 29.01.2013 tarihinde AYĐM’de kayda geçen dava dilekçesi ve eklerinin incelendiğinde; 1. Maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olarak davalı idareye (MSB.lığı) başvurulup başvurulmadığı, başvurulmuş ise idarece bu başvuruya cevap verilip verilmediği, cevap verilmiş ise yazılı bildirim tarihinin belirtilmediği, müracaata ilişkin dilekçe ile bu dilekçenin idarece alındığına dair bilgi ve belgelerin dava dilekçesine eklenmediği, davanın idare ile ihtilaf yaratılmadan açılmış olduğu, davalı idareye başvurulmadı ise bu hususun dava dilekçesinde belirtilmesinin yeterli olduğu, idareye yeni bir başvuru yapılmasına gerek olmadığı, 2. Davanın dayandığı delillerin ve belgelerin (vukuatlı nüfus kayıt örneği, varsa olaya ilişkin belgelerin, AYĐM’de dava açılmadan önce başka bir mahkemede dava açılmış ve görevsizlik kararı verilmiş ise, bu görevsizlik kararının kesinleşme şerhi de bulunan bir suretinin) dilekçe ekinde yer almadığına karar verilmiştir. 1602 sayılı Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi Kanununun, bu Mahkemede açılacak davalara ait dilekçelerin neleri kapsayacağını belirten 36’ncı maddesi; “Dilekçelerde; a) Tarafların ad ve soyadları ile sınıf ve rütbeleri, duhulü, nasbı, adresleri ve unvanları, varsa vekillerinin veya temsilcilerinin ad ve soyadları ile adresleri ve unvanları; b) Davanın konusu ve sebepleri ile dayanağı, deliller; c) Davaya konu olan idari eylem ve işlemin yazılı bildirim tarihi; d) Tazminat davalarında uyuşmazlık konusu miktar gösterilir. Dilekçeler ile bunlara ekli evrakın örnekleri karşı taraf sayısından bir fazla olur.” Hükmünü; - 29 - Aynı Kanunun “Doğrudan doğruya tam yargı davası açılması” başlığını taşıyan 43/1’inci maddesi “Đdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların Askeri Yüksek Đdare Mahkemesinde dava açmadan önce, bu eylemlerin yazılı bildirimi üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her herhalde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde yetkili makama başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri lazımdır. Bu isteklerinin kısmen veya tamamen reddi halinde bu konudaki işlemin tebliği tarihinden ve altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açabilirler” hükmünü amirdir. Davacı vekillerinin, 24.01.2013 tarihinde Đstanbul Đdare Mahkemesinde, 29.01.2013 tarihinde AYĐM’de kayda geçen dava dilekçesi ve eklerinin incelenmesi neticesinde; 1. Maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olarak davalı idareye (MSB.lığı) başvurulup başvurulmadığı, başvurulmuş ise idarece bu başvuruya cevap verilip verilmediği, cevap verilmiş ise yazılı bildirim tarihinin belirtilmediği, müracaata ilişkin dilekçe ile bu dilekçenin idarece alındığına dair bilgi ve belgelerin dava dilekçesine eklenmediği, davanın idare ile ihtilaf yaratılmadan açılmış olduğu, (davalı idareye başvurulmadı ise bu hususun dava dilekçesinde belirtilmesinin yeterli olduğu, idareye yeni bir başvuru yapılmasına gerek olmadığının hatırlatılmasına), 2. Davanın dayandığı delillerin ve belgelerin (vukuatlı nüfus kayıt örneği, varsa olaya ilişkin belgelerin, AYĐM’de dava açılmadan önce başka bir mahkemede dava açılmış ve görevsizlik kararı verilmiş ise, bu görevsizlik kararının kesinleşme şerhi de bulunan bir suretinin) dilekçe ekinde yer almadığı anlaşılmıştır. Bu itibarla;1602 Sayılı Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi Kanununun 45’inci maddesinin (B) bendi gereğince, (30) gün içinde dava açılmak şartıyla DĐLEKÇENĐN REDDĐNE, dilekçe ve eklerinin ĐADESĐNE, peşin harç alındığından noksanlar tamamlanarak yeni bir dava dilekçesi verildiği takdirde HARÇ ALINMAMASINA, 20 ŞUBAT 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 2'nci D.20.02.2013 E. 2013/241, K.2013/196) - 30 - 3. DOSYANIN ĐŞLEMDEN KALDIRILMASI : -5ÖZETĐ: Davacının, vefat ettiği anlaşıldığından, mahiyeti itibariyle yalnız müteveffayı ilgilendiren işbu davaya ilişkin dava dilekçesinin iptaline karar verilmiştir. Davacı vekili, 28.06.2012 tarihinde Askeri Yüksek Đdare Mahkemesinde kayda geçen dava dilekçesinde ve cevaba cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin herhangi bir disiplinsizliği veya disiplin cezası bulunmamasına rağmen Edirne/Uzunköprü garnizonundan Edirne/Merkez’e atandığını, atama işleminin hukuka aykırı olduğunu öne sürerek iptalini ve yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep etmiştir. AYĐM Nöbetçi Dairenin 15.08.2012 tarihli, 2012/2231-396 GensekEsas nolu sayılı kararı ile yürütmenin durdurulması isteminin reddine karar verilmiştir 1602 Sayılı Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi Kanunun 61’inci maddesinin 1’inci fıkrası; “Dava esnasında ölüm veya başka herhangi bir sebeple tarafların kişilik veya niteliğinde değişiklik olursa, davayı takip hakkı kendisine geçenin başvurmasına kadar ve gerçek kişilerden olan tarafın ölümü halinde, idare mirasçılar aleyhine takibi yenileninceye kadar dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilir. Yalnız öleni ilgilendiren davalara ait dilekçeler iptal olunur.“ hükmünü içermektedir. Davalı idarenin 04.02.2012 tarihli yazısında; davacının 10.11.2012 tarihinde intihar ederek vefaat ettiğinin belirtildiği anlaşılmıştır. Bu bilgiler doğrultusunda, 28.06.2012 tarihinde AYĐM’de kayda geçen işbu dava; yalnız müteveffayı ilgilendiren bir dava mahiyetinde olup 1602 sayılı AYĐM Kanunu’nun 61’inci maddesi 1’inci fıkrası gereği dava dilekçesinin iptalini gerektirmektedir. Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1602 sayılı kanunun 61’inci maddesi uyarınca dava dilekçesinin ĐPTALĐNE, 08 ŞUBAT 2012 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 1'inci D.08.02.2013 E. 2012/954, K.2013/174) - 31 - 4. EHLĐYET : -6ÖZETĐ: Askeri hizmete ilişkin ve davacının asker kişi olan eşini ilgilendiren atama işlemi dolayısıyla açılan işbu davanın, sivil kişi olan, objektif ehliyete sahip davacının sübjektif ehliyeti bulunmadığından, 1602 sayılı Kanun’un 44/c maddesi uyarınca ön şart yokluğundan istemin reddine karar vermek gerekmiştir. Davacı, eşinin hukuka aykırı atamasından dolayı gördüğü zararların tazmini istemiyle genel idari yargıda açtığı davanın Ankara 1’inci Đdare Mahkemesinin 29.04.2010 tarihli, 2010/594 – 829 Esas ve Karar sayılı kararı ile görev yönünden reddedilmesi ve bu kararın Danıştay 5’inci Dairesinin 19.10.2011 tarihli, 2010/6790 – 5615 Esas ve Karar sayılı kararı ile onanması üzerine; 03.04.2012 tarihinde AYĐM’de kayda geçen dava dilekçesinde, özetle; kendisinin “psikiyatri uzmanı bulunan garnizonlarda ikamet etmesinin uygun olduğu” yönünde raporunun bulunmasına ve eşinin bu nedenle atama talebinde bulunmasına rağmen, eşinin böyle bir garnizona atanmaması ve bu nedenle yanında olmaması sebebiyle 18.06.2009 tarihinde intihar girişiminde bulunduğunu; bu girişimi nedeniyle sağlığının iyileşmeyecek şekilde bozulduğunu; hukuka aykırı atanmama işlemi nedeniyle gördüğü manevi zararlara karşılık olmak üzere 30.000 TL manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte tarafına ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir. Dava dosyasının incelenmesinden; davacının eşi Bçvş.......’ın, 11.08.2008 – 29.08.2009 tarihleri arasında Kars Digor Đlçe J.K.lığı Mrk. J.K.lığı emrinde görev yaptığı; daha önceden, davacının rahatsızlığı nedeniyle davacının eşi tarafından Kars Đl J.K.lığına dilekçe verilip atama talebinde bulunulması sonrasında, Kars Đl J. K.lığının 03.06.2008 tarihli işlemiyle, “Davacının eşinin durumunun il içi atamalarda değerlendirileceği” bildirilmek suretiyle bu talebinin reddedildiği; davacının eşinin, davacıya ait Sarıkamış Asker Hastanesinin 02.12.2008 tarihli ve 98 sayılı “Psikiyatri uzmanının bulunduğu garnizonlarda ikametinin uygun olacağı” yönündeki kati raporu davalı idareye 28.01.2009 tarihli dilekçesiyle ibraz ettiği; ayrıca işbu raporun Kars Đl J.K.lığınca 05.12.2008 tarihli yazı ile J.Gn. K.lığına gönderildiği; buna rağmen davacının eşinin atama yönünden değerlendirmeye alınmadığı; eşinin yanında bulunmadığı 18.06.2009 tarihinde de intihar girişiminde bulunan davacı tarafından tazminat talebiyle AYĐM’de işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır. Dairemizce öncelikle görev konusunda yapılan incelemede; - 32 - 1602 sayılı Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi Kanunu’nun “Askeri Yüksek Đdare Mahkemesinin Görevleri’ başlıklı 20’nci maddesi:” Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi Türk Milleti adına; askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların ilk ve son derece mahkemesi olarak yargı denetimini ve diğer kanunlarda gösterilen, görevleri yapar. Ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda; ilgilinin asker kişi olması şartı aranmaz. Bu Kanunun uygulanmasında asker kişiden maksat; Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli bulunan veya hizmetten ayrılmış olan subay, askeri memur, astsubay, askeri öğrenci, “uzman jandarma, uzman erbaş, sözleşmeli erbaş ve er, erbaş ve erler ile sivil memurlardır.” hükmünü, “Đdari Davalar Ve Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 21’inci maddesi ise: “20’nci maddede belirtilen kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden dolayı; yetki, sebep, şekil, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından bahisle menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılacak iptal davaları, aynı idari işlem ve eylemlerin haklarını ihlal etmesi halinde açılacak tam yargı davaları, doğrudan doğruya ve kesin olarak Askeri Yüksek Đdare Mahkemesinde çözümlenir ve karara bağlanır. Đdari yargı yetkisi, idari işlem ve eylemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır. Yerindelik denetimi yapılamaz. Yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlıyacak tarzda kullanılamaz ve idari eylem ve işlem niteliğinde veya idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemez Cumhurbaşkanının, Yüksek Askeri Şuranın tasarrufları ve Sıkıyönetim Komutanlarının 1402 sayılı Kanunda yazılı tasarrufları ile disiplin suç ve tecavüzlerinden ötürü disiplin amirlerince verilen cezalar yargı denetimi dışındadır.” hükmünü içermektedir. Belirtilen mevzuat hükümleri ışığında dava konusu manevi tazminat istemi değerlendirildiğinde; davacının asker kişi sıfatını taşımadığı görülmekte ise de, ortada “askeri hizmete ilişkin” olduğunda kuşku bulunmayan ve asker kişi olan davacının eşini ilgilendiren bir “atanmama” işlemi bulunduğundan Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi’nin görevli olduğu sonucuna varılmıştır. Dairemizce müteakiben dava ön şartı olan “sübjektif ehliyet” konusunda yapılan incelemede ise; 1602 sayılı Kanun’un 21 ve 42’nci maddelerine göre, idari işlem ve eylemlerden dolayı tam yargı davası açılabilmesi için ilgilinin hakkının ihlal edilmesi şarttır. Subjektif ehliyet olarak da adlandırılan hak ihlali, Kanun’un - 33 - 44/e madde ve bendine göre ilk inceleme konusu ve dava şartıdır. Bu sebeple, öncelikle davacının, astsubay olan eşinin atama talebinin reddi üzerine doğrudan doğruya açtığı bu tam yargı davasında subjektif ehliyetinin bulunup bulunmadığı ortaya konmalıdır. Bilindiği üzere, idari yargıda iptal davaları objektif niteliğinden dolayı menfaati ihlal edilen daha geniş bir kesim tarafından açılabilirken, bir subjektif dava olduklarından tam yargı davaları ancak davacının hakkının ihlali halinde ikame edilebilir. Hakkın, genel olarak “hukuken korunan menfaat” şeklinde tanımladığı dikkate alındığında da tam yargı davalarında subjektif ehliyet yönünden dava açabileceklerin sınırlandığı görülmektedir. Bu cümleden olarak, idarenin kusuru olsun olmasın, idari işlem dolayısıyla açılacak tazminat davalarında, zarar yol açtığı iddia edilen işlemin doğrudan ve kişisel suretle davacının bir hakkını ihlal etmesi gerekir. Somut olayda, işlem davacının kocası olan Bçvş....... hakkında tesis edilmiştir. Bu işlem vesilesiyle ailenin diğer fertleri gibi davacı eşin de bir şekilde etkilendiği düşünülebilir ise de, işlem statü hukuku gereği kamu görevlisi eş üzerinde hüküm ve sonuç doğurduğundan ve hukuken ancak onun (kamu görevlisi olmasından kaynaklanan hakları dahil) maddi ve manevi haklarını ihlal edebileceğinden, davacının doğrudan ve kişisel (subjektif) bir hakkının ihlal edildiğini söylemek mümkün değildir. Bu sebeple, askeri hizmete ilişkin ve davacının asker kişi olan eşini ilgilendiren atama işlemi dolayısıyla açılan işbu davanın, sivil kişi olan objektif ehliyete sahip davacının subjektif ehliyeti bulunmadığından, 1602 sayılı Kanun’un 44/c maddesi uyarınca ön şart yokluğundan reddine karar vermek gerekmiştir. Açıklanan nedenlerle; 1. Manevi tazminat isteminin REDDĐNE, 2. Diğer talepler hakkında BĐR KARAR VERĐLMESĐNE YER OLMADIĞINA, 3. 1602 sayılı Kanun’un 71’inci maddesi uyarınca yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, 4. Duruşmasız olarak yapılan yargılama sonucunda verilen hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi 10/3’üncü maddesi hükmü ve 659 sayılı KHK’nin (R.G. 02.11.2011/28103) 14’üncü maddesi gereğince maktu olarak belirlenen 1.320,00 T.L. (Bin Üç Yüz Yirmi Türk Lirası) avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine, 19 ŞUBAT 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 1'inci D.19.02.2013 E. 2012/605, K.2013/213) - 34 - 5. FERAGAT : -7ÖZETĐ: Doktora öğrenimi nedeniyle, kıdem verilmemesi işleminin iptali istemli dava sırasında, davacı vekilince feragat dilekçesi verilmiş ve ayrıca idarenin de davayı kabul ettiğinden bahisle hükmedilecek yargılama giderlerinim belirlenmesinde bu hususun dikkate alınması gerektiği ileri sürülmüşse de; davalı idarece açık bir kabul iradesi beyan edilmediğinden ve davacıya kıdem verilmesi ile ilgili sürecin devam ettiğinin bildirilmesi bu anlama gelmeyeceğinden, yargılama giderleri ve vekalet ücreti, davasından feragat eden davacı üzerinde bırakılmıştır. Davacı vekili, 01.10.2012 tarihinde Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi’nde kayda geçen dilekçesinin AYĐM 1’inci Dairesinin 09.10.2012 gün ve 2012/1282 Esas, 2012/1051 Karar sayılı kararıyla 1602 sayılı Kanun’un 45’inci maddesinin (B) bendi gereğince noksanlıklar tamamlanarak 30 gün içinde dava açılmak şartıyla reddi üzerine, 06.12.2012 tarihinde Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi’nde kayda geçen yenilenen dava dilekçesinde özetle; 2007-2011 yılları arasında GATA Diş Hekimliği Bilimleri Merkezi Diş Hastalıkları ve Tedavisi A.D.’da 4 yıl süreli doktora eğitimini başarı ile tamamlayan ve bu alanda doktor unvanı ve yetkisi alan müvekkilinin, doktora öğrenim kıdemi verilmesi için 06.06.2012 tarihinde dilekçe ile idari müracaatta bulunduğunu, davalı idarece 60 gün içinde işlem tesis edilmediği gibi bir cevap da verilmediğini, tesis edilen işlemin hukuka aykırı olduğunu belirterek doktora öğrenimi nedeniyle kıdem verilmemesi işleminin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı idarenin savunmasının 08.01.2013 tarihinde Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi’nde kayda girmesini müteakip (vekaletnamede davadan feragate davacı tarafından yetkili kılınan) davacı vekilince, 09.01.2013 tarihinde Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi’nde kayda geçen dilekçe ile işbu davadan feragat ettikleri beyan edilmiştir. 1602 sayılı Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi Kanununun 56’ncı maddesinin atfı gereğince davadan feragate uygulanacak hükümler, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 307-312 maddelerinde yer alan hükümlerdir. Anılan hükümlere göre davadan feragat; davacının, dava konusu ettiği talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesidir. - 35 - Davacının davasından feragat etmesi ile dava konusu uyuşmazlık sona ermektedir. Zira, feragat; kesin hükmün bütün hukuki sonuçlarını doğuran bir irade beyanıdır. Bu itibarla; davacının feragati nedeniyle işbu davanın esası hakkında bir karar verilmesine yer olmadığı sonucuna varılmıştır. Öte yandan, davacı vekilince feragat talebine ilişkin dilekçede; dava açılmasını müteakip idare tarafından müvekkiline kıdem verilmesi işlemi tesis edildiği ve bunun idarenin davayı kabulü anlamında olduğu, bu nedenle yargılama giderleri açısından; idarenin kabul iradesi ile kendilerinin feragat taleplerine havi dilekçeden hangisi dava dosyasına önce dahil olmuşsa buna göre hükmedilmesi gerektiğinden, feragat talepleri üzerine yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı idareye yükletilmesi talep edilmiş ise de; dava dosyasına giren davalı idare savunmasından anlaşılacağı üzere, davalı idarenin açık bir kabul iradesi olmadığı gibi, davacıya (dava konusu edilen doktora kıdemi verilmemesi işlemi ile ilgili olarak) kıdem verilmesi ile ilgili sürecin devam ettiği bildirildiğinden, işbu davada davalı idarenin kabul iradesinin bulunduğu söylenemeyeceğinden, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin, davasından feragat eden davacı üzerinde bırakılması cihetine gidilmiştir. Açıklanan nedenlerle; 1. Davacının davasından feragat etmesi nedeniyle DAVANIN ESASI HAKKINDA BĐR KARAR VERĐLMESĐNE YER OLMADIĞINA, 2. 1602 sayılı Kanun’un 71’inci maddesi uyarınca yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, ancak Harçlar Kanunu’nun 22’nci maddesi uyarınca feragat beyanının açıklandığı safha nazara alınarak, başvuru harcı ile 32,40-TL (Otuz Đki Türk Lirası, Kırk Kuruş) ilam harcının 1/3’ü olan 14,63-TL(On Dört Türk Lirası, Altmış Üç Kuruş) harcın davacı üzerinde bırakılmasına, geriye kalan 30,17-TL(Otuz Türk Lirası, On Yedi Kuruş) harcın 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 31’inci maddesi uyarınca istemi halinde davacıya iadesine, 3. 02.11.2011 tarih ve 28103 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 659 Sayılı KHK’nin 14/(1) maddesi uyarınca, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan (29.12.2012 tarih ve 28512 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren) Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 14’üncü maddesi ile anılan Tarife ekinin 2’nci Kısım, 2’nci Bölüm 18/a maddesi uyarınca belirlenen 660 TL. (Altı Yüz AltmışTürk Lirası) vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine, 29 OCAK 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 1'inci D.29.01.2013 E. 2012//1581, K.2013/123) - 36 - 6. GÖREV : -8ÖZETĐ: Davacı, jandarma personelinin yaralanması olayının askeri görevlerinden kaynaklanmayıp önleyici kolluk görevinden kaynaklandığı; diğer bir deyişle zararın askeri hizmetin ifası sırasında meydana gelmediği, dolayısıyla da dava konusu işlemin askeri hizmete ilişkin bulunma şartının gerçekleşmediği anlaşılmakla beraber davanın çözüm yerinin genel idari yargı olduğuna karar verilmiştir. Davacı vekili 24.01.2013 tarihinde AYĐM’de kayıt altına alınan dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin Etimesgut Đlçe Jandarma Komutanlığı emrinde askerlik hizmetini yapmakta iken, 21.07.2011 tarihinde araçtan hırsızlık olaylarını önlemek amacıyla 706487 plakalı araçla, yanında J.Bçvş.D.B., J.Er F.Ş. ve J.Er R.B. olduğu halde 18.00-24.00 saatleri arasında önleyici kolluk (asayiş görevi) devriyesi olarak görevlendirildiğini, bu görev sırasında araçta bulunan J.Er R.B’ün J.Er F.Ş.’ye zimmetli 47500 seri numaralı MP-5 makineli tabancayı alarak devriye ve araç komutanı olan J.Bçvş.D.B’ı ve müvekkilini yaraladığını, akabinde J.Bçvş.D.B’a ait tabancayı da alarak firar ettiğini, olay sırasında ağır yararlanan müvekkilini Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesine kaldırılarak ameliyata alındığını, bu olay dolayısıyla müvekkilinin bazı organlarında fonksiyon kaybının olduğunu, çalışma gücü kayıp oranı da dikkate alınarak ve efor kaybına bağlı olarak müvekkilinin uğradığı zararın davalı idare tarafından karşılanması gerektiğini, bu nedenle 14.11.2012 tarihinde davalı idareye müracaatla tazminat talep ettikleri halde bu talebin zımnen reddedildiğini ileri sürerek 75.000,00 TL. maddi ve 30.000,00 TL. manevi tazminatın yasal faizi ile beraber ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava dosyası AYĐM Genel Sekreterliğinin 11.04.2013 tarih, GENSEK:2013/384 Đda.Đşl.Md. sayılı ve “Dilekçenin Đncelenmesi” konulu yazısı ile dosyada görülen eksiklikler hususunda bir karar verilmek üzere, Dairemize gönderilmiştir. 1602 sayılı Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi Kanununa göre, davanın görevli yargı yerinde açılıp açılmadığı ilk inceleme sırasında davanın esasına girilmeden incelenecek hususlar arasında sayılmıştır. Zira görev kamu düzeni ile ilgili olup davanın her safhasında dikkate alınması hukuk alanında ihtilafsız kabul edilen bir keyfiyettir. Bu nedenle işin esasına girilmeden davanın görevli yargı yerinde açılıp açılmadığı hususu incelenmiştir. Anayasanın, Askeri Yüksek Đdare Mahkemesinin görevleri, üyelerinin seçimi ve özlük hakları, kuruluşu, işleyişi ile yargılama usullerine ilişkin 157’nci maddesinde “Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi, askeri olmayan - 37 - makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimi yapan ilk ve son derece mahkemesidir. Ancak askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi olması şartı aranmaz” hükmü bulunmaktadır. Askeri Yüksek Đdare Mahkemesinin görevlerini belirleyen, 1602 sayılı Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi Kanununun 2508 sayılı Kanunla değişik 20’nci maddesinde, “Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi Türk Milleti adına askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların ilk ve son derece mahkemesi olarak yargı denetimini ve diğer kanunlarda gösterilen görevleri yapar. Ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda, ilgilinin asker kişi olması şartı aranmaz. Bu kanunun uygulanmasında asker kişiden maksat, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli bulunan veya hizmetten ayrılmış olan subay, askeri memur, astsubay, askeri öğrenci, uzman çavuş, uzman jandarma çavuş, erbaş ve erler ile sivil memurlardır” hükmü, aynı kanunun idari davalar ve yargı yetkisinin sınırı başlığı taşıyan 21’inci maddesinde de, 20’nci madde de belirtilen kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemden dolayı açılacak iptal ve tam yargı davalarının doğrudan doğruya ve kesin olarak Askeri Yüksek Đdare Mahkemesinde çözümlenip karar bağlanacağı hükmü yer almaktadır. Anayasanın ve 1602 sayılı Kanunun bu hükümleri karşısında bir davaya Askeri Yüksek Đdare Mahkemesinde bakılabilmesi için; 1. Đdari işlemin bir asker kişi göz önünde tutularak tesis edilmesi veya idari eylemin bir asker kişiye yönelmiş olması, yahut uyuşmazlığın askerlik yükümlülüğünden doğmuş olması, 2. Dava konusu idari işlem ve eylemin askeri hizmete ilişkin bulunması şartlarının birlikte gerçekleşmiş olması gerekir. Davacının, jandarma eri olarak asker kişi olduğunda bir kuşku bulunmamakladır. Bu bakımdan yaralandığı sırada ifa ettiği görevin askeri hizmete ilişkin olup olmadığı önem arz etmektedir. 2803 sayılı Jandarma Teşkilat Görev ve Yetkileri Kanununun “Jandarmanın Genel olarak Görevleri” başlıklı 7’nci maddesinde Jandarmanın görevleri; Mülki görevler, Adli görevler, Askeri görevler ve diğer görevleri olarak belirlenmiştir. Buna göre, Jandarmanın mülki görevleri; Emniyet ve asayiş ile kamu düzenini sağlamak, korumak ve kollamak, kaçakçılığı men, takip ve tahkik etmek suç işlenmesini önlemek için gerekli tedbirleri almak ve uygulamak, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinin dış korunmalarını yapmak, Adli görevleri; Đşlenmiş suçlarla ilgili olarak kanunlarda belirtilen işlemleri yapmak ve bunlara ilişkin adli hizmetleri yerine getirmek, Askeri görevleri; Askeri kanun ve nizamların gereği görevlerle Genelkurmay Başkanlığınca verilen görevleri yapmak, diğer görevleri ise; yukarıda belirtilen görevler dışında kalan ve diğer kanun ve nizam hükümlerinin icrası ile bunlara dayalı emir ve kararlarla Jandarmaya verilen görevleri yapmaktan ibarettir. - 38 - Öte yandan Jandarma Teşkilatı Görev Ve Yetkileri Yönetmeliği’nin 45’inci maddesinde “Jandarmanın Mülki Görevlerinin Esasları” düzenlenmiştir. Buna göre “Jandarma: a. Halkın can, ırz ve malını korur. b. Suç işlenmesini önlemek ve kamu düzenini sağlamak için gerekli önlemleri alır. c. Asayişi ve gerek kamunun, gerekse kişilerin güvenliğini ve konut dokunulmazlığını korur. d. Anayasada ve kanunlarda düzenlenen hak ve hürriyetlerin güvenli şekilde kullanılması için gerekli önlemleri alır. e. Kamunun huzur ve sükununu bozan; kanunlara, nizamlara ve kamu düzenine aykırı bütün eylemlerin işlenmesine: yasa ve nizamlar gereğince engel olur. f. Yardım isteyenlere, korunmaya muhtaç çocuklarla yardım gereken küçüklere; sakat, hasta, yaşlı kimselerle, düşkün ya da kimsesizlere ve yabancılara yardım eder. g. Kendi sorumluluğuna verilmiş Devlet sınırlarının güvenliğini koruyucu önlemler alır ve her türlü kaçakçılığa engel olur. h. Ceza infaz kurumlarının ve tutukevlerinin dış korumalarını sağlayıcı önlemleri alır. Tutuklu ve hükümlülerin sevk ve nakilleriyle muhafazalarını sağlar.” hükmünü amirdir. Açıklanan mevzuat doğrultusunda davacının olay sırasında yer aldığı önleyici kolluk görevinin (asayiş görevi) jandarmanın suç işlenmesini önlemek ve kamu düzenini sağlamak için gerekli önlemleri almak görevi kapsamında mülki görev olduğu, bir başka ifadeyle davacının yaralanmasının Jandarmanın Askeri Kanun ve nizamların gereği görevlerle, Genelkurmay Başkanlığınca verilen görevlerin yerine getirilmesi sebebiyle değil, suç işlenmesini önlemek ve kamu düzenini sağlamak için gerekli önlemleri almak görevinin yerine getirilmesi esnasında, yani mülkü görevlerin ifası esnasında meydana geldiği anlaşılmıştır. Bu itibarla, zararın bir askeri hizmetin ifası sırasında meydana gelmediği, dolayısıyla da dava konusu işlemin askeri hizmete ilişkin bulunma şartının gerçekleşmediği anlaşılmakla, iş bu davanın çözümünün Mahkememizin görevi dışında kaldığı ve davanın görüm ve çözüm yerinin Genel Đdari Yargı olduğu sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenle; DAVANIN GÖREV YÖNÜNDEN REDDĐNE, 13 ŞUBAT 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 2'nci D.13.02.2013 E. 2013/213, K.2013/169) - 39 - -9ÖZETĐ: Genelkurmay ATASE Bşk.lığı Belge Onarım laboratuarında kimya teknisyeni olarak sivil memur statüsünde görev yapan davacının asker kişi olduğu, ancak davacının yüksek öğreniminden dolayı derece-kademe intibakının yapılmaması (veya bu intibak dolayısıyla hak edilebilecek özel hizmet tazminatı, ek ve yan ödemelerin ödenmesi) işleminin, bir kamu kurum veya kuruluşunda görev yapan ve yüksek öğreniminden dolayı derecekademe intibakının yapılmaması işleminden herhangi bir farkı bulunmadığı, işlemin yargısal denetimde askerlik mesleğinin gereklerini yakından bilmenin önem taşımadığı, davacı hakkında tesis edilen işlem ve onun çözümünde varılacak sonuç ile, aynı durumdaki sivil kişi hakkında aynı işlemden doğan dava ve onun çözümünde varılacak sonucun farklı olmadığı, dolayısıyla tesis edilen işlemin Askeri hizmete ilişkin olmadığı, Anayasanın 157 ve 1602 sayılı Kanunun 20’nci maddeleri uyarınca ‘asker kişiyi ilgilendirme’ ve “askeri hizmete ilişkin bulunma” koşullarının birlikte gerçekleşmediği, (Uyuşmazlık Mahkemesinin 09.04.2012 gün ve 2012/100 Esas ve 2012/91 Karar sayılı kararı da bu yöndedir) bu nedenle davanın görülmesi ve uyuşmazlığın çözümlenmesi yerinin AYĐM değil Genel Đdari Yargı yeri olduğu kanaat ve sonucuna varılmıştır. Davacı vekili, 23.07.2012 tarihinde Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi'nde (AYĐM)’de kayda giren dava dilekçesi ve 17.10.2012 tarihinde yine AYĐM’de kayıtlara giren yenileme dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin Açık Öğretim Fakültesi Laborant ve Veterinerlik Sağlık programından 06.09.2010 tarihinde mezun olduğunu, 12.06.2012 tarihinde söz konusu mezuniyetinin üst öğrenim sayılması ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu kaynaklı özel hizmet tazminatı, ek ve yan ödemelerin kendisine ödenmesini talep ettiğini, ancak davalı idarenin derece ve kademe - 40 - ilerlemesini yaptırmasına rağmen, aynı sınıf bir öğrenim olmaması gerekçesiyle zam ve tazminatları ödemediğini ve bu hususun 02.07.2012 tarihli işlem ile müvekkiline bildirdiğini belirterek söz konusu işlemin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava dosyasının AYĐM 3’üncü Dairesinin 20.12.2012 tarih ve 20121831-2424 E.K.sayılı kararı ile Dairemize tevdiine müteakip AYĐM Genel Sekreterliğinin 04.01.2013 gün ve GENSEK.:2012/4204/Đda.Đşl.Md. sayılı yazısı ile dilekçenin gerçek hasma tebliğine karar verilmek üzere dava dosyası Dairemize gönderilmiştir. 1602 sayılı Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi Kanununa göre, davanın görevli yargı yerinde açılıp açılmadığı ilk inceleme sırasında davanın esasına girilmeden incelenecek hususlar arasında sayılmıştır. Zira görev kamu düzeni ile ilgili olup davanın her safhasında dikkate alınması hukuk alanında ihtilafsız kabul edilen bir keyfiyettir. Bu nedenle işin esasına girilmeden davanın görevli yargı yerinde açılıp açılmadığı hususu incelenmiştir. Anayasanın, Askeri Yüksek Đdare Mahkemesinin görevleri, üyelerinin seçimi ve özlük hakları, kuruluşu, işleyişi ile yargılama usullerine ilişkin 157’nci maddesinde “Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi, askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimi yapan ilk ve son derece mahkemesidir. Ancak askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi olması şartı aranmaz” hükmü bulunmaktadır. Askeri Yüksek Đdare Mahkemesinin görevlerini belirleyen, 1602 sayılı Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi Kanununun 20’nci maddesinde, “Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi Türk Milleti adına askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların ilk ve son derece mahkemesi olarak yargı denetimini ve diğer kanunlarda gösterilen görevleri yapar. Ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda, ilgilinin asker kişi olması şartı aranmaz. Bu Kanunun uygulanmasında asker kişiden maksat; Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli bulunan veya hizmetten ayrılmış olan subay, askeri memur, astsubay, askeri öğrenci, uzman jandarma, uzman erbaş, sözleşmeli erbaş ve er, çavuş, erbaş ve erler ile sivil memurlardır.” hükmü, aynı kanunun idari davalar ve yargı yetkisinin sınırı başlığı taşıyan 21’inci maddesinde de, 20’nci madde de belirtilen kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlemi ve eylemden dolayı açılacak iptal ve tam yargı davalarının doğrudan doğruya ve kesin olarak Askeri Yüksek Đdare Mahkemesinde çözümlenip karar bağlanacağı hükmü yer almaktadır. Anayasanın ve 1602 sayılı Kanunun bu hükümleri karşısında bir davaya Askeri Yüksek Đdare Mahkemesinde bakılabilmesi için; 1. Đdari işlemin bir asker kişi göz önünde tutularak tesis edilmesi veya idari eylemin bir asker kişiye yönelmiş olması, yahut uyuşmazlığın askerlik yükümlülüğünden doğmuş olması, - 41 - 2. Dava konusu idari işlem ve eylemin askeri hizmete ilişkin bulunması şartlarının birlikte gerçekleşmiş olması gerekir. Genelkurmay ATASE Bşk.lığı Belge Onarım laboratuarında kimya teknisyeni sivil memur olarak görev yapan davacının asker kişi olduğu hususunda herhangi bir tereddüt yoktur. Burada açıklığa kavuşturulması gereken husus dava konusu işlemin Askeri hizmete ilişkin olup olmadığıdır. Öğretide ve Uyuşmazlık Mahkemesi ile AYĐM içtihatlarında genel kabul gören görüşe göre; idari işlemin görevli yargı yerinin tespiti yönünden “askeri hizmete ilişkin” olup olmadığının saptanabilmesi için işlemin konusuna bakılması gerekmektedir. Eğer idari işlem askeri gereklere, askeri usul ve yönteme ve askeri hizmete göre tesis edilmiş ise, bu işlemin askeri hizmete ilişkin bulunduğu kabul edilmelidir. Daha açık bir ifadeyle, askeri hizmete ilişkin idari işlemler; idarece bir asker kişinin askeri yeterlik ve yetenekleri, tutum ve davranışları, askeri geçmişi, asker kişi olmaktan kaynaklanan hak ve ödevleri, askerlik hizmetinin amacı, askeri görev yerlerinin özellikleri, askeri kural gerek ve gelenekler göz önünde tutularak değerlendirilmesi sonucunda tesis edilen işlemlerdir. Davaya konu uyuşmazlık, davacının 2010 yılında bitirdiği Açıköğretim Fakültesi laborant ve veterinerlik sağlık programındaki ön lisans eğitiminin, mesleki bir üst öğrenimi olarak kabul edilip edilmeyeceği ve buna bağlı olarak davacının intibakının yapılarak bunun özlük haklarına yansıtılıp yansıtılmayacağına (özel hizmet tazminatı, ek ve yan ödemelerin ödenip ödenmeyeceği) hususuna ilişkindir. Bu yönüyle sorun sadece TSK.da görevli ve durumları davacı gibi olan personelle sınırlı olmayıp Kanunda 657 sayılı Kanun kapsamında görev yapan ve davacıyla aynı durumda olan personelin tamamını ilgilendirmektedir. Davanın çözümünde ne davacının 1602 sayılı Kanunun 20’nci maddesi uyarınca asker kişi sayılmasının, ne de görev ve hizmet yerinin TSK kadrolarında yer almasının en ufak bir etki ve önemi yoktur. Kamu’da 657 sayılı Kanun kapsamında görev yapan ve davacıyla aynı konumda olan personelin üst öğreniminin kabulü ile üst öğrenim nedeniyle intibak işlemleri hangi esas, usul ve mülahazalara göre takdir ve tespit edilmiş ise, davacı ve davaya konu ettiği uyuşmazlık da aynı esas, usul ve mülahazalara göre takdir ve tespit edilecektir. Bir diğer deyişle uyuşmazlıkla ilgili uygulanacak kuralın öngörülmesinde, askeri hizmetin gereklilikleri hiç mi hiç gözetilmeyecektir. Bu açıklamalara göre dava konusu işlem incelendiğinde; Genelkurmay ATASE Bşk.lığı Belge Onarım laboratuarında kimya teknisyeni sivil memur olarak görev yapan davacının asker kişi olduğu, ancak davacının yüksek öğreniminden dolayı derece- kademe intibakının yapılmaması (veya bu intibak dolayısıyla hak edilebilecek özel hizmet tazminatı, ek ve yan ödemelerin ödenmesi) işleminin, bir kamu kurum veya kuruluşunda görev yapan ve yüksek öğreniminden dolayı derece- kademe intibakının yapılmaması işleminden herhangi bir farkı bulunmadığı, işlemin yargısal denetimde askerlik mesleğinin gereklerini yakından bilmenin önem - 42 - taşımadığı, davacı hakkında tesis edilen işlem ve onun çözümünde varılacak sonuç ile, aynı durumdaki sivil kişi hakkında aynı işlemden doğan dava ve onun çözümünde varılacak sonucun farklı olmadığı, dolayısıyla tesis edilen işlemin Askeri hizmete ilişkin olmadığı, Anayasanın 157 ve 1602 sayılı Kanunun 20’nci maddeleri uyarınca ‘asker kişiyi ilgilendirme’ ve “askeri hizmete ilişkin bulunma” koşullarının birlikte gerçekleşmediği, (Uyuşmazlık Mahkemesinin 09.04.2012 gün ve 2012/100 Esas ve 2012/91 Karar sayılı kararı da bu yöndedir) bu nedenle davanın görüm ve çözüm yerinin AYĐM değil Genel Đdari Yargı yeri olduğu kanaat ve sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; DAVANIN GÖREV YÖNÜNDEN REDDĐNE, 23 OCAK 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 2'nci D.23.01.2013 E. 2013/41, K.2013/65) 7. HAKĐMĐN REDDĐ : -10ÖZETĐ: Şikâyet edilme hali tek başına hâkimin davadan çekilme gerekçesi olamaz. Davadan çekilme isteminde belirtilen hususlar hâkimin reddini gerektiren sebepler içerisinde yer almıyorsa, istemin reddi gerekir. “Adil ve tarafsız görünmeme” kaygısı daha çok yargı yetkisini kullanan mahkemenin yapısı ve hâkimlerin statüleriyle ilgili bir durum olup, çekilme istemini haklı kılmaz. Davacı 28.06.2012 tarihinde AYĐM kayıtlarına geçen dilekçesinde ve cevaba cevap dilekçelerinde özetle; TSK’nın gemilerinin özel menfaatte kullanıldığına ilişkin şikâyet dilekçesi verdiğini, ancak kendisine manevi baskı yapıldığını, 12 Mart 2012 tarihli dilekçesinde AYĐM Başkanı, AYĐM üyeleri ve diğer bazı görevliler hakkında Milli Savunma Bakanına şikâyet dilekçesi verdiğini, Milli Savunma Bakanının AYĐM Başkanı hakkındaki şikâyet dilekçesini AYĐM Genel Kuruluna göndermesi gerekirken göndermediğini, MSB’nın yetki gaspı yaptığını, şikâyet dilekçesinin AYĐM Genel Kuruluna gönderilmeme işleminin iptali gerektiğini, MSB avukatlarının taraflı olarak savunma yapamayacaklarını, MSB avukatları ve hukuk birimlerinin kendi aleyhine savunma yaptıklarını, evrakta sahtecilik yaptıklarını, askeri hâkim statüsündeki iki adli müşavirin (deniz kuvvetleri ve güney deniz saha komutanlığı adli müşavirleri) suç işlemediğini söylemenin yasalara aykırı olduğunu, hukuk doktoru olan MSB.nı Đsmet Yılmaz’ın imzaladığı yazının kendisini 24 saat aralıksız üzdüğünü belirterek, 12 Mart 2012 tarihli şikâyet dilekçesine karşı MSB tarafından verilen - 43 - 6.04.2012 tarihli işlem yapılmaması işlemin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Üçüncü Dairenin; 21 Şubat 2013 tarihinde 2013/50-237 Esas Karar sayılı kararında; “…AYĐM 3’üncü Dairesi Başkanı ve üyelerinin de isminin yer aldığı şikayet dilekçesine işlem yapılmamasına ilişkin işleme karşı, soruşturma açılmaması işleminin iptali istemiyle AYĐM 3’üncü Daire Başkanlığında açılan davanın görüleceği heyetteki Daire Başkanı Hâkim Albay Gürbüz GÜMÜŞAY’ın 20.02.2013 tarihli, üyeler Hâkim Albay Muhittin KARATOPRAK ve Hâkim Albay Mehmet AKBULUT’un 21.02.2013 tarihli dilekçelerinde; adil ve tarafsız görünmeme kaygısından hareket ile çekilme talep ettikleri anlaşılmaktadır. Yargılamanın devamı için bu taleplerin karara bağlanması gerektiği noktasında şüphe yoktur. Davayı görecek heyette bulunan ve çekilme talep eden hâkimlerin ikiden fazla olması karşısında anılan taleplerin AYĐM Daireler Kurulunda karara bağlanması gerekmektedir.” denilerek AYĐM 3’üncü Daire Başkanı Hâkim Albay Gürbüz GÜMÜŞAY ve üyeler Hâkim Albay Muhittin KARATOPRAK ve Hâkim Albay Mehmet AKBULUT’un çekilme talepleri hakkında karar verme görev ve yetkisinin Daireler Kuruluna ait olduğu belirtilerek, dava dosyasının AYĐM Daireler Kuruluna tevdiine karar verilmiştir. Dava dosyasından; davacının 12 Mart 2012 tarihinde Milli Savunma Bakanlığına hitaben dilekçe yazdığı, dilekçesinde; hukuk tertibi ve eziyeti ile karşı karşıya olduğunu, maddi zararlarının 85 bin TL’yi aştığını, bu eziyetler kapsamında 18 adet dava açtığını, eziyetlerin işkence boyutuna ulaştığını, hakkını aramak için Deniz Kuvvetlerine vermiş olduğu 11 dilekçenin saklandığını, bu süreçte bir çok personelin görevini kötüye kullandığını, askeri hâkimlerin de buna dahil olduğunu, 6 askeri hakim subay hakkında şikayet dilekçesi verdiğini, AYĐM Başkanı ve 7 askeri hakim hakkında şikayet dilekçesi verdiğini, AYĐM Başkanının suçluyu kayırmak suçunu işlediğini, AYĐM’de görülen 17 manevi tazminat davasıyla ilgili olarak; reddedilen 2 davasıyla ilgili AYĐM Başkanı, 15 askeri hakim sınıfı subay ve diğer kamu görevlileri hakkında işkence ve görevi kötüye kullanmak suçlarından şikayette bulunduğunu, açmış olduğu her davayı sıra dahilinde açıkladığını, isimleri belirtilen askeri hakimlerin görevi kötüye kullanmak suçunu işlediklerini, davaların uzatıldığını, gerekçesiz dilekçe reddi yapıldığını, AYĐM’de görevli 17 askeri hakimin (isimleri yazılı) kendisine karşı işkence ve görevi kötüye kullanmak suçlarını işlediklerini, AYĐM üyesi kurmay subayların da aynı suçu işlediklerini belirttiği, Dilekçenin Milli Savunma Bakanı tarafından 6 Nisan 2012 tarihinde; AYĐM Başkanı ve üyeleri hakkındaki görevi kötüye kullanma suçuna ilişkin şikayetin, geçerli ve kabul edilebilir bir sebep ileri sürülmediğinden AYĐM Genel Kuruluna intikal ettirilmediği, aynı kişiler hakkındaki diğer şikayetlerin yargılamaya ilişkin hususlar olduğu, bu nedenle AYĐM Genel Kuruluna intikal ettirilmediği, MSB’de görevli avukatlar ve diğer görevlilerin isnat edilen suçları işlediklerini kabul etmenin mümkün olmadığı değerlendirildiğinden işlem yapılmadığı, Deniz Kuvvetlerinde - 44 - görevli iki askeri hâkim hakkında ise dilekçenin saklanması gibi bir durumun söz konusu olmaması nedeniyle haklarında işlem yapılmadığı belirtilerek cevabı yazının davacıya tebliğ edilmesinin Deniz Kuvvetleri Komutanlığından istendiği, Cevabi yazının 8 Mayıs 2012 tarihinde davacıya tebliğ edildiği, davacının ise şikayet dilekçesinin işleme konulmaması işleminin iptali istemiyle 28 Haziran 2012 tarihinde dava dilekçesi verdiği, dava dilekçesinin Genel Sekreterlik tarafından usuli işlemlerin tamamlanması açısından tebligata çıkarıldığı, savunma ve cevap dilekçeleri alındıktan sonra görüş bildirilmek üzere dosyanın AYĐM Başsavcılığına gönderildiği, AYĐM Başsavcılığının 14 Kasım 2013 tarihinde davanın reddi yönünde görüş bildirdiği, dosyanın, usule ilişki işlemleri tamamlandıktan sonra Genel Sekreterlik tarafından esas hakkında karar verilmek üzere 6 Ocak 2013 tarihinde Üçüncü Daireye gönderildiği, Üçüncü Daire Başkanı Hak. Alb. Gürbüz GÜMÜŞAY’ın, 20.02.2013 tarihinde, Üyeler Hak. Alb. Albay Muhittin KARATOPRAK ve Hak. Alb. Mehmet AKBULUT’un 21.02.2013 tarihinde davadan çekilme dilekçeleri verdikleri, çekilme talepleri üzerine Üçüncü Daire tarafından 21.02.2013 tarihli görüşmede dosyanın Daireler Kuruluna tevdiine karar verildiği, Çekilme dilekçelerinde özetle; davacının, Daire Başkanı ve üyelerinin manevi cebir ve şiddet kullanarak şahsına işkence, görevi kötüye kullanma, örgütlü tertip suçlarından re’sen tespit edilecek olanlarla işbirliği suçlarını işlediklerini beyan ettiği, bu kapsamda birçok askeri hâkim subayla birlikte, kendi isimlerinin yanı sıra statü ve unvanlarının zikredildiği, yargılama faaliyetine katıldıkları dava gibi, bu davada da tarafsızlıktan ayrılmayacakları noktasında hiçbir şüphenin bulunmadığı, verilecek kararın, davacı tarafından kendilerine atfedilen suçlamalarla ilgili işlem yapılıp yapılmayacağına dair nihai karar niteliğinde olması karşısında, adil ve tarafsız olmanın yanında adil ve tarafsız görünmenin de gerektiği belirtilerek hakimlerin davadan çekildikleri anlaşılmaktadır. AYĐM Üçüncü Dairesinin Başkanı ve Üyeler Hak. Alb. Albay Muhittin KARATOPRAK ve Hak. Alb. Mehmet AKBULUT’un çekilme talepleri olduğundan 1602 Sayılı kanunun 15, 16 ve 57’nci maddeleri uyarınca talepleri incelemek üzere AYĐM Daireler Kurulu asil ve yedek üyelerden oluşturulmuştur. 1602 Sayılı Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi kanununun 56’ncı maddesinde; bu kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde Đdari Yargılama Usulu Kanunu ile Hukuk Usulu Muhakemeleri kanunun hâkimin davaya bakmaktan memnuniyetini gerektiren haller, ehliyet, üçüncü şahısların davaya katılması, davanın ihharı, bağlılığı, tarafların vekilleri, feragat ve kabul, teminat, mukabil dava, bilirkişi, keşif, delillerin tespiti, yargılama giderleri, adli yardım ve duruşmanın inzibatına ilişkin hükümlerin uygulanacağı belirtilmiştir. 1602 Sayılı kanunun Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi Başkan ve üyelerinin çekilmesi ve reddi başlıklı 57’nci maddesinde; “Davaya bakmakta olan dairenin Başkan ve üyelerinin reddi istenirse, bunlar hariç - 45 - tutulmak suretiyle, noksanı o daire üyelerinden tamamlanır. Noksan üyeler, o daireden tamamlanamaz ise Başkanlar Kurulu kararı ile diğer dairelerden alınacak üyelerle tamamlanır./ Ret istemi incelenir ve yerinde görülürse işin esası hakkında karar verilir./ Reddedilenler ikiden fazla ise, bu husus Daireler Kurulunda incelenir. Kurulca ret isteği kabul olunduğu takdirde davanın esası hakkında da karar verilir./Başkan ve üyelerden ikiden fazlası davaya bakmaktan çekinirlerse, Daireler Kurulunda işin esası tetkik edilerek karara bağlanır./ Daireler Kurulu Başkanının veya üyelerinden bir kısmının çekilmesi veya reddi halinde noksan üyeler 16’ncı maddenin 2’nci fıkrası hükmüne göre tamamlanır./ Savcılar da sebeplerini bildirerek çekilebilecekleri gibi taraflarca da reddedilebilirler. Bunların çekilme veya ret sebepleri, davaya bakmaya görevli Daire veya Daireler Kurulu tarafından incelenerek karara bağlanır” düzenlemesi yer almaktadır. 04.02.2011 Tarih ve 27836 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6100 sayılı Hukuk Mahkemeleri Kanunu, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe girmiş, aynı kanunun 448’nci maddesinde; bu kanun hükümlerinin tamamlanmamış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanacağı belirtilmiş, Kanununun 447’nci maddesinde; mevzuatta yürürlükten kaldırılan 18.06.1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulu Muhakemeleri Kanununa yapılan yollamaların, Hukuk Muhakemeleri Kanununun bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılacağı açıklanmaktadır. Hukuk Muhakemeleri Kanununun hâkimin “Yasaklılık Sebepleri” başlıklı 34’üncü maddesinde; “Hâkim, aşağıdaki hâllerde davaya bakamaz; talep olmasa bile çekinmek zorundadır: a) Kendisine ait olan veya doğrudan doğruya ya da dolayısıyla ilgili olduğu davada. b) Aralarında evlilik bağı kalksa bile eşinin davasında. c) Kendisi veya eşinin altsoy veya üstsoyunun davasında. ç) Kendisi ile arasında evlatlık bağı bulunanın davasında. d) Üçüncü derece de dâhil olmak üzere kan veya kendisini oluşturan evlilik bağı kalksa dahi kayın hısımlığı bulunanların davasında. e) Nişanlısının davasında. f) Đki taraftan birinin vekili, vasisi, kayyımı veya yasal danışmanı sıfatıyla hareket ettiği davada.” düzenlemesi, Aynı Kanununun hâkimin red sebebi hallerini belirten 36’ncı maddesinde; “Hâkimin tarafsızlığından şüpheyi gerektiren önemli bir sebebin bulunması hâlinde, taraflardan biri hâkimi reddedebileceği gibi hâkim de bizzat çekilebilir. Özellikle aşağıdaki hâllerde, hâkimin reddi sebebinin varlığı kabul edilir: a) Davada, iki taraftan birine öğüt vermiş ya da yol göstermiş olması. b) Davada, iki taraftan birine veya üçüncü kişiye kanunen gerekmediği hâlde görüşünü açıklamış olması. c) Davada, tanık veya bilirkişi olarak dinlenmiş veya hâkim ya da hakem sıfatıyla hareket etmiş olması. ç) Davanın, dördüncü derece de dâhil yansoy hısımlarına ait olması. - 46 - d) Dava esnasında, iki taraftan birisi ile davası veya aralarında bir düşmanlık bulunması” hükmü yer almaktadır. 1602 sayılı kanunun 56’ncı maddesi ile yapılan atıftan dolayı hâkimin davaya bakmaktan çekilmesi halinin Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa göre değerlendirilmesi gerekmektedir. Çekilme taleplerini değerlendirmeden önce konu ile ilgili Anayasa hükümlerinin de göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Zira konunun önemi nedeniyle hâkim bağımsızlığına ilişkin hükümler Anayasada detaylı ve açık bir şekilde düzenlenmiştir. Anayasanın 138’nci maddesinde; hâkimlerin görevlerinde bağımsız oldukları, Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre karar verecekleri, hiçbir organ, makam, merci veya kişinin, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremeyeceği, genelge gönderemeyeceği, tavsiye ve telkinde bulunamayacağı, görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamayacağı, görüşme yapılamayacağı veya herhangi bir beyanda bulunulamayacağı, Yasama ve yürütme organları ile idarenin, mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğu, bu organların ve idarenin, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremeyeceği ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyeceği belirtilmektedir. Anayasanın 139’uncu maddesinde de; hâkimler ve savcıların azlolunamayacağı, kendileri istemedikçe Anayasada gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamayacakları; bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık, ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamayacakları belirtilmektedir. Görüldüğü üzere, hâkimler, görevlerini ifa ederlerken hiçbir kamu görevlisinin sahip olmadığı yasal koruma ile donatılmışlardır. Bu teminatın sağlanmasının nedeni ise yargılama faaliyetinin adil bir şekilde yürütmesinin istenmesidir. Sağlanan bu teminatlar nedeniyle hâkim, her türlü baskı altında dahi adil bir şekilde karar verme zorundadır. Hiç şüphesiz hâkim adil bir şekilde karar verse dahi bu kararlardan rahatsızlık duyacak kişi ve merciler bulunacaktır. Bu kişi ve merciler de kendi davalarına bakacak hâkimi, karar vermekten menetmek açısından bir takım yollara başvuracaklardır. Bu yollardan birisi de hâkimi şikayet etmektir. Diğer kamu görevlerinde olduğu gibi askeri hâkimlerin de önüne gelen davaları karara bağlama konusunda yasal sorumlulukları bulunmaktadır. Bu sorumluluklarını yasal engeller dışında yerine getirmedikleri zaman olayın mahiyetine göre görevini ihmal etmiş olacakları gibi duruma göre görevi kötüye kullanma suçunu dahi işleyebileceklerdir. Ancak yasa koyucu yapılan işin niteliği gereği yargı yetkisini kullanan hâkimlerin hangi hallerde davaya bakamayacakları halleri açık olarak düzenlemiştir. Bunlar; hâkimin reddini gerektiren nedenler ve hâkimin davaya bakma yasakları olarak iki başlık halinde karşımıza çıkmaktadır. Hâkimin davaya bakma yasakları, hâkimle davacı arasındaki akrabalık ve yasal temsil ilişkisine münhasır hallerdir. - 47 - Bu haller sınırlı sayıdadır. Davada ise bu hallerden birisi bulunmamaktadır. Ancak hâkimin reddi nedenlerinin irdelenmesi gerekmektedir. Zira davacı talep etmese dahi hâkimin reddi gerekçelerinin bulunması halinde hâkim resen davadan çekilebilecektir. Bu davada da; davaya bakma ihtimali bulunan hâkimlerden birisi çekilme dilekçesi verdiği için, ret sebeplerinin gözden geçirilmesi gerekmektedir. 6100 sayılı Kanunun 36’ncı maddesinde açık olarak; hâkimin tarafsızlığından şüpheyi gerektiren önemli bir sebebin bulunması hâlinde, taraflardan birinin hâkimi reddedebileceği gibi hâkimin de bizzat çekilebileceği belirtilmektedir. Ancak tarafsızlıktan şüphe edilecek sebeplerin neler olduğu Kanunda açıkça yazılmamış, hangi hallerde hâkimin reddi sebeplerinin var olduğunun sayılması gerektiği ise 6 bent halinde sıralanmıştır. Çekilme dilekçesi veren hâkimlerin durumuna bu haller açısından baktığımızda; çekilen hâkimlerin davada, iki taraftan birine öğüt vermediği ya da yol göstermediği, davada iki taraftan birine veya üçüncü kişiye görüşlerini açıklamadıkları, davada, tanık veya bilirkişi olarak dinlenmedikleri veya hâkim ya da hakem sıfatıyla hareket etmedikleri (bu hal ilk derece mahkemesi olan yargı kolunda, temyiz mercilerinde görev yapan ancak daha önce aynı davada ilk derece mahkemesinde de aynı konuya karar veren hâkimleri ilgilendirmektedir.), davanın dördüncü derece de dâhil yansoy hısımlarına ait olmadığı, dava esnasında, taraflarla aralarında bir düşmanlık bulunmadığı anlaşılmaktadır. Diğer yandan şikâyet edilme hali başlı başına hâkimin davadan çekilme gerekçesi olmamaktadır. Ancak şikâyet edilen hâkim, şartları oluşması halinde suç duyurusunda bulunup akabinde ceza yargısı başlayınca müşteki statüsünü alıp davaya katılmış ise artık taraf konumuna geçmiş olacağı için davaya bakmaması gerekmektedir. Çekilme dilekçesi veren hâkimler açısından ise böyle bir durum söz konusu değildir. Aksi düşüncenin kabulü ise tabii hâkim ilkesine aykırılık teşkil edecektir. Belirttiğimiz üzere, bir kişi davasına bakan hâkimin davasına bakmamasını istediği ve bunu yasal yollardan başaramadığı takdirde; ciddi olmayan uydurma ve soyut sebeplerle hâkimi şikâyet ederek davasından çekilmesini sağlayacaktır ki bu hal de hâkimin ifa ettiği fonksiyon ile ve kendisine yüklenen misyonla uyuşmayacaktır. Zira hâkim doğrudan “Millet Adına” karar veren kişidir. Bu görevini ifa edebilmesi içinde kendisine hiçbir makam ve kişiye tanınmayan teminatlar sağlanmıştır. Ayrıca yüksek yargı organının tüm üyelerinin şikâyet edilmesi halinde, bu davalara bakacak hâkim bulmama sorunuyla karşılaşılacaktır ki bu da hakkın kötüye kullanılması anlamına gelecektir. Görüldüğü üzere, davadan çekilme dilekçelerinde belirtilen sebeplerin hiç birisi hâkimin reddini gerektiren nedenler içerisinde yer almamaktadır. “Adil ve tarafsız görünme” ise daha çok yargı yetkisini kullanan mahkemenin yapısı ve hâkimlerin statüleriyle ilgili bir durumdur. Kısacası devamlı olarak mevcut olan bir haldir. Dolayısıyla yasama organını ilgilendirmektedir. Ayrıca AYĐM Başkanı ve üyeleri hakkındaki ciddi ve somut şikâyetleri sonuca bağlayacak makam da AYĐM Genel Kuruludur. - 48 - Tüm bu nedenlerle çekilme sebebi olarak ileri sürülen nedenlerin, çekilmeye yeterli olmadığı kanaatine varılmıştır. Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1- AYĐM Üçüncü Daire Başkanı Hâk. Alb. Gürbüz GÜMÜŞAY, Üyeler Hâk. Alb. Muhittin KARATOPRAK ve Hâk. Alb. Mehmet AKBULUT’un davadan çekilme taleplerinin REDDĐNE, 2- Dosyanın AYĐM Üçüncü Dairesine TEVDĐĐNE, 15 Mart 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐYLE ile karar verildi. (AYĐM DK.15.03.2013 E. 2013/17) -11ÖZETĐ: Yasa koyucu, yapılan işin niteliği gereği yargı yetkisini kullanan hâkimlerin davaya bakamayacakları halleri; hâkimin reddini gerektiren nedenler ve hâkimin davaya bakma yasakları olmak üzere iki başlık halinde açık olarak düzenlemiş olup; davaya bakma yasağı teşkil eden bir durumun ve davanın reddi sebeplerinin bulunmadığı bir durumda, davacının soyut nitelikteki hâkimin reddi istemi üzerine dosyanın başka bir dairede görülmesine karar vermek, tabii hâkim ilkesine ve AYĐM Dairelerinin görev alanlarını belirleyen yasal mevzuata aykırılık teşkil edecektir. Davacı, 06.12.2012 tarihinde Gölcük 1’inci Asliye Hukuk Mahkemesine verdiği, 10.12.2012 tarihinde AYĐM kayıtlarına geçen kararın düzeltilmesi istemli dilekçesinde, kararın düzletilmesini talep ettiği, bu talebinin AYĐM 3’üncü Dairesinin 27.12.2012 tarih ve 2012/1915-2457 E.K. sayılı kararı ile reddedilmesi üzerine, 18.01.2013 tarihinde Gölcük 1’inci Asliye Hukuk Mahkemesinde, 25.01.2013 tarihinde de AYĐM kayıtlarına geçen kararın düzeltilmesi istemli dilekçesinde özetle; AYĐM 3’üncü Dairesinin, hukukun ölçülülük ilkesi gereği şahsının hukuki safahatı, psikolojik geçmişi ve mesleki başarıları ile Dz. P. Yzb….’nın hukuki safahatı ve psikolojik geçmişinin araştırılmadığını, savcılık düşüncesinden sonra yazdığı dilekçesinde belirttiği tanıkların dinlenmediğini, kendisi hakkında olumlu görüş bildiren ikinci ve üçüncü sicil amirlerinin dava ile ilgili görüşlerinin alınmadığını, şahsının dinlenmediğini, bu hususların hepsinin hukuka aykırılık teşkil ettiğini, ayrıca AYĐM Başsavcılık düşüncesinin de 3’üncü Daire tarafından hiç dikkate alınmadığını belirterek, Anayasanın vermiş olduğu reddi hâkim hakkı gereği yargılamanın 3’üncü Daire haricindeki herhangi başka bir dairede görülmesini ve AYĐM 3’üncü - 49 - Dairesinin 01.12.2012 tarih ve 2012/746–2163 E.K. sayılı kararının düzeltilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava dosyasının incelenmesinden; davacının Deniz Kuvvetleri Komutanlığında astsubay olarak görev yaptığı, astsubaylıktan muvazzaf subay temin edilmesine yönelik Deniz Kuvvetleri Komutanlığının 19.09.2011 tarihli emrine istinaden 2012 yılı astsubaylıktan subaylığa geçiş sınavına girmek için başvuruda bulunduğu, söz konusu sınava girmek için yaptığı başvurusunun kabul edilmediği, bunun üzerine davacının kabul edilmeme işlemin iptali istemiyle AYĐM’de dava açtığı, AYĐM 3’üncü Dairesi tarafından 01.11.2012 tarihinde 2012/746-2163 E.K. sayılı kararla davanın reddine karar verildiği, davacının kararın düzeltilmesi talebinde bulunması üzerine AYĐM Üçüncü Dairesinin 27 Aralık 2012 tarihinde 2012/1915-2457 E.K. sayılı karar ile dilekçenin reddine karar verdiği, davacının kararın düzeltilmesi talebiyle ilgili olarak yenileme dilekçesi verdiği, AYĐM Üçüncü Dairesinin, 04.04.2013 tarih 2013/460-482 E.K. sayılı kararı ile; “….davacının, Anayasanın vermiş olduğu reddi hâkim hakkı gereği yargılamanın 3’üncü Daire haricindeki herhangi başka bir Dairede görülmesini talep etmekle, düzeltilmesi istenilen kararı veren heyetin tamamını reddetmiş olduğu ve davacının bu talebinin, hâkimin reddi niteliğinde olduğu…” belirtilerek, bu talebin öncelikle Daireler Kurulunda görüşülüp karara bağlanması gerektiği açıklanarak, dosyanın AYĐM Daireler Kuruluna tevdiine karar verildiği anlaşılmaktadır. Davacı dilekçesinde hâkimin reddi ile ilgili bölümde, “Anayasanın vermiş olduğu ‘reddi hâkim’ gereği yargılamanın 3’üncü Daire haricindeki herhangi başka bir dairede görülmesini” talep ettiğinden, bu talebin AYĐM Üçüncü Dairesinde davacıyla ilgili kararı veren Üçüncü Dairenin Başkanı, Üyeler Hak. Alb. Aydan AL, Hak. Alb. Muhittin KARATOPRAK, J. Kur. Alb. Güven ŞAĞBAN ve Hv. Svn. Kur. Alb. Sadrettin AÇIKSÖZ’ün reddi talebinde bulunulduğu kabul edilerek, 1602 Sayılı kanunun 15, 16 ve 57’nci maddeleri uyarınca talebi incelemek üzere AYĐM Daireler Kurulu; kararı veren hâkimler katılmaksızın asil ve yedek üyelerden oluşturulmuştur. 1602 Sayılı Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi kanununun 56’ncı maddesinde; bu kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde Đdari Yargılama Usulü Kanunu ile Hukuk Usulü Muhakemeleri kanunun hâkimin davaya bakmaktan memnuniyetini gerektiren haller, ehliyet, üçüncü şahısların davaya katılması, davanın ihbarı, bağlılığı, tarafların vekilleri, feragat ve kabul, teminat, mukabil dava, bilirkişi, keşif, delillerin tespiti, yargılama giderleri, adli yardım ve duruşmanın inzibatına ilişkin hükümlerin uygulanacağı belirtilmiştir. 1602 Sayılı kanunun Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi Başkan ve üyelerinin çekilmesi ve reddi başlıklı 57’nci maddesinde; “Davaya bakmakta olan dairenin Başkan ve üyelerinin reddi istenirse, bunlar hariç tutulmak suretiyle, noksanı o daire üyelerinden tamamlanır. Noksan üyeler, o daireden tamamlanamaz ise Başkanlar Kurulu kararı ile diğer dairelerden alınacak üyelerle tamamlanır./ Ret istemi incelenir ve yerinde görülürse işin esası hakkında karar verilir./ Reddedilenler ikiden fazla ise, bu husus - 50 - Daireler Kurulunda incelenir. Kurulca ret isteği kabul olunduğu takdirde davanın esası hakkında da karar verilir./Başkan ve üyelerden ikiden fazlası davaya bakmaktan çekinirlerse, Daireler Kurulunda işin esası tetkik edilerek karara bağlanır./ Daireler Kurulu Başkanının veya üyelerinden bir kısmının çekilmesi veya reddi halinde noksan üyeler 16’ncı maddenin 2’nci fıkrası hükmüne göre tamamlanır./ Savcılar da sebeplerini bildirerek çekilebilecekleri gibi taraflarca da reddedilebilirler. Bunların çekilme veya ret sebepleri, davaya bakmaya görevli Daire veya Daireler Kurulu tarafından incelenerek karara bağlanır” düzenlemesi yer almaktadır. 04.02.2011 Tarih ve 27836 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe girmiş, aynı kanunun 448’nci maddesinde; bu kanun hükümlerinin tamamlanmamış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanacağı belirtilmiş, Kanununun 447’nci maddesinde; mevzuatta yürürlükten kaldırılan 18.06.1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulu Muhakemeleri Kanununa yapılan yollamaların, Hukuk Muhakemeleri Kanununun bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılacağı açıklanmıştır. Hukuk Muhakemeleri Kanununun hâkimin “Yasaklılık Sebepleri” başlıklı 34’üncü maddesinde; “Hâkim, aşağıdaki hâllerde davaya bakamaz; talep olmasa bile çekinmek zorundadır: a) Kendisine ait olan veya doğrudan doğruya ya da dolayısıyla ilgili olduğu davada. b) Aralarında evlilik bağı kalksa bile eşinin davasında. c) Kendisi veya eşinin altsoy veya üstsoyunun davasında. ç) Kendisi ile arasında evlatlık bağı bulunanın davasında. d) Üçüncü derece de dâhil olmak üzere kan veya kendisini oluşturan evlilik bağı kalksa dahi kayın hısımlığı bulunanların davasında. e) Nişanlısının davasında. f) Đki taraftan birinin vekili, vasisi, kayyımı veya yasal danışmanı sıfatıyla hareket ettiği davada.” hükmü, Aynı Kanununun hâkimin ret sebebi hallerini belirten 36’ncı maddesinde; “Hâkimin tarafsızlığından şüpheyi gerektiren önemli bir sebebin bulunması hâlinde, taraflardan biri hâkimi reddedebileceği gibi hâkim de bizzat çekilebilir. Özellikle aşağıdaki hâllerde, hâkimin reddi sebebinin varlığı kabul edilir: a) Davada, iki taraftan birine öğüt vermiş ya da yol göstermiş olması. b) Davada, iki taraftan birine veya üçüncü kişiye kanunen gerekmediği hâlde görüşünü açıklamış olması. c) Davada, tanık veya bilirkişi olarak dinlenmiş veya hâkim ya da hakem sıfatıyla hareket etmiş olması. ç) Davanın, dördüncü derece de dâhil yansoy hısımlarına ait olması. d) Dava esnasında, iki taraftan birisi ile davası veya aralarında bir düşmanlık bulunması” hükmü yer almaktadır. Aynı Kanunun “Red usulü başlıklı 38’nci maddesinde; “(1) Hâkimin reddi sebebini bilen tarafın, ret en geç ilk duruşmada ileri sürmesi gerekir. - 51 - Taraf, red sebebini davaya bakıldığı sırada öğrenmiş ise en geç öğrenmeden sonraki ilk duruşmada, yeni bir işlem yapılmadan önce bu talebini hemen bildirmek zorundadır. Belirtilen sürede yapılmayan ret talebi dinlenmez...” hükmü yer almaktadır. AYĐM Başkanlar Kurulunun 09.12.2005 tarih 118 sayılı kararında; Atanma, yer değiştirme, ayırma, nasıp, sicil, kıdem, rütbe ve terfi işlemleri ile ilgili iptal tam ve yargı davalarına Birinci Daire tarafından, Askerlik işlemleri, Askeri öğrenci, Harp Akademileri, Yedek Subay ve GATA Kanunlarından doğan işlemler, Devlet Memurları ile ilgili işlemlerle ilgili iptal ve tam yargı davaları, idari eylemden doğan tam yargı davalarına Đkinci Daire tarafından, Birinci ve Đkinci Dairesinin görevleri dışında kalan diğer idari işlemlerden doğan iptal ve tam yargı davalarına Üçüncü Daire tarafından bakılacağı belirtilmektedir. Hâkimin reddi talebini çözmeden önce, hâkimin yapmış olduğu görevin niteliğine ve bu konudaki anayasal duruma da göz atmak gerekmektedir. Anayasanın 138’nci maddesinde; hâkimlerin görevlerinde bağımsız oldukları, Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre karar verecekleri, hiçbir organ, makam, merci veya kişinin, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremeyeceği, genelge gönderemeyeceği, tavsiye ve telkinde bulunamayacağı, görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamayacağı, görüşme yapılamayacağı veya herhangi bir beyanda bulunulamayacağı, Yasama ve yürütme organları ile idarenin, mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğu, bu organların ve idarenin, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremeyeceği ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyeceği belirtilmektedir. Anayasanın 139’uncu maddesinde de; hâkimler ve savcıların azlolunamayacağı, kendileri istemedikçe Anayasada gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamayacakları; bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık, ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamayacakları belirtilmektedir. Görüldüğü üzere, hâkimler, görevlerini ifa ederlerken hiçbir kamu görevlisinin sahip olmadığı yasal koruma ile donatılmışlardır. Bu teminatın sağlanmasının nedeni ise yargılama faaliyetinin adil bir şekilde yürütülmesinin istenmesidir. Sağlanan bu teminatlar nedeniyle hâkim, her türlü baskı altında dahi adil bir şekilde karar vermek zorundadır. Hiç şüphesiz hâkim adil bir şekilde karar verse dahi bu kararlardan rahatsızlık duyacak kişi ve merciler bulunacaktır. Bunların yanında diğer kamu görevlerinde olduğu gibi askeri hâkimlerin de önüne gelen davaları karara bağlama konusunda yasal sorumlulukları bulunmaktadır. Bu sorumluluklarını yasal engeller dışında yerine getirmedikleri zaman olayın mahiyetine göre görevini ihmal etmiş olacakları gibi duruma göre görevi kötüye kullanma suçunu dahi işleyebileceklerdir. Ancak yasa koyucu yapılan işin niteliği gereği yargı yetkisini kullanan hâkimlerin hangi hallerde davaya bakamayacakları halleri - 52 - açık olarak düzenlemiştir. Bunlar; hâkimin reddini gerektiren nedenler ve hâkimin davaya bakma yasakları olarak iki başlık halinde karşımıza çıkmaktadır. Hâkimin davaya bakma yasakları, hâkimle davacı arasındaki akrabalık ve yasal temsil ilişkisine münhasır hallerdir. Bu haller sınırlı sayıdadır. Davada ise bu hallerden birisi bulunmamaktadır. Davacının talebini yukarıda belirtilen mevzuat çerçevesinde değerlendirdiğimizde; davacının açmış olduğu astsubaylıktan subaylığa geçiş sınavına giriş başvurusunun reddi işleminin iptaline ilişkin dava 3’üncü Dairenin Başkanı ve yukarıda belirttiğimiz üyeleri tarafından reddedilmiştir. Davacı 10.12.2012 tarihinde karar düzeltme talebinde bulunurken, “…Anayasanın vermiş olduğu reddi hâkim hakkı gereği yargılamanın 3’üncü Daire haricindeki herhangi başka bir Dairede görülmesini…” talep etmiştir. Ancak mahkeme dilekçedeki usul eksikliği nedeniyle 27 Aralık 2012 tarihinde dilekçenin reddine karar vermiştir. Davacı aynı mahiyetteki dilekçesini 25 Ocak 2013 tarihinde AYĐM’e vererek tekrar karar düzeltme talebinde bulunmuş, ayrıca “…Anayasanın vermiş olduğu reddi hâkim hakkı gereği yargılamanın 3’üncü Daire haricindeki herhangi başka bir Dairede görülmesini…” talep etmiştir. Davacının bu talebi, açmış olduğu davanın reddine karar veren hâkimlerin reddi talebi olarak değerlendirilmiştir. Yukarıda belirtildiği üzere, 6100 sayılı Kanunun 36’ncı maddesinde açık olarak; hâkimin tarafsızlığından şüpheyi gerektiren önemli bir sebebin bulunması hâlinde, taraflardan birinin hâkimi reddedebileceği gibi hâkimin de bizzat çekilebileceği belirtilmektedir. Ancak tarafsızlıktan şüphe edilecek sebeplerin neler olduğu Kanunda açıkça yazılmamış, hangi hallerde hâkimin reddi sebeplerinin var olduğunun sayılması gerektiği ise 6 bent halinde sıralanmıştır. Davaya bakan hâkimlerin durumuna bu haller açısından baktığımızda; hâkimlerin davada, iki taraftan birine öğüt vermediği ya da yol göstermediği, davada iki taraftan birine veya üçüncü kişiye görüşlerini açıklamadıkları, davada, tanık veya bilirkişi olarak dinlenmedikleri veya hâkim ya da hakem sıfatıyla hareket etmedikleri (bu hal ilk derece mahkemesi olan yargı kolunda, temyiz mercilerinde görev yapan ancak daha önce aynı davada ilk derece mahkemesinde de aynı konuya karar veren hâkimleri ilgilendirmektedir.), davanın dördüncü derece de dâhil yansoy hısımlarına ait olmadığı, dava esnasında, taraflarla aralarında bir düşmanlık bulunmadığı anlaşılmaktadır. Diğer yandan dosya kapsamından; davanın reddine karar veren hâkimlerin taraflı davrandıklarını dair bir amere de bulunmamaktadır. Hâkimin reddi sebeplerinin bulunmadığı bir durumda, davacının talebiyle dosyanın başka bir dairede görülmesine karar vermek ise; tabii hâkim ilkesine aykırılık teşkil edeceği gibi AYĐM Dairelerinin görev alanlarını belirleyen yasal mevzuata da aykırılık teşkil edecektir. Sonuç olarak davacının talebiyle ilgili hâkimin reddi sebepleri bulunmadığından talebin reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır. 6100 Sayılı kanunun 42’nci maddesinde ret talebinin kötü niyetle yapıldığının anlaşılması ve esas yönünden kabul edilmemesi halinde talepte bulunulanların her biri hakkında beş yüz Türk lirasından beş bin Türk lirasına kadar disiplin para cezasına hükmolunacağı belirtilmektedir. - 53 - Davacının ise “hâkimin reddi talebi”ni bir anayasal hak olarak gördüğü anlaşıldığından, dosya kapsamından da kötü niyetli olarak hareket ettiği yönünde bir emare görülmediğinden; Hâkimin reddi talebinin kötü niyetle yapılmadığı kanaatine varılmıştır. Bu nedenle disiplin para cezasına hükmedilmemiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1- AYĐM Üçüncü Daire Başkanı Hâk. Alb. Gürbüz GÜMÜŞAY, üyeler Hâk. Alb. Mehmet Aydan AL, Hâk. Alb. Muhittin KARATOPRAK, J. Kur. Alb. Güven ŞAĞBAN ve Hv. Svn. Kur. Alb. Sadrettin AÇIKSÖZ hakkındaki reddi hâkim taleplerinin REDDĐNE, 2- Disiplin para cezası tayinine YER OLMADIĞINA, 3- Davacının karar düzeltme talebi ve diğer talepler hakkında bir karar verilmek üzere dosyanın AYĐM Üçüncü Dairesine TEVDĐĐNE, 19 Nisan 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐYLE ile karar verildi. (AYĐM DK.19.04.2013 E. 2013/24, K. 2013/19) - 54 - 8. KABUL : -12ÖZETĐ: Davacının bedelli askerlik hizmetinden yararlanabilmesi için yasada belirtilen şartları taşıdığı hususunda taraflar arasında herhangi bir uyuşmazlık bulunmadığı, kaldı ki, davalı idarenin, davacının başvurusunu kabul ettiği ve yükümlülüklerini yerine getirmesine müteakip askerlik hizmetinden çıkartılarak doğrudan yedeğe aktarıldığı, ancak bu işlemlerin devamı sırasında, MSB. lığının talimatının tahminen yanlış anlaşılması nedeniyle, 1’inci kontrol muayenesine sevk edilmesi gerekirken, davacıya aynı zamanda ilgili askerlik şubesince bu muayeneye göre bedelli askerlikten yararlanma başvurusunun kabul edileceği hususunun bildirildiği, davacının da bu işlemle birlikte başvurusunun kabul edilmediğini düşünerek vekili aracılığıyla işbu davayı açtığı, yanlışlıkla da olsa ortada tesis edilmiş olan olumsuz bir işlem bulunduğu, oysa yukarıda ayrıntısıyla açıklandığı üzere bedelli askerlik hizmetinden yararlanmak için ek bir şartın getirilemeyeceği gibi başvurunun kabul edilmesinin başka bir koşula da bağlanamayacağı, bu haldeyken davanın devamı sırasında davacının ikinci taksiti yatırmasıyla askerlikten muaf tutulduğuna dair belgenin düzenlendiği ve askerlik hizmetinden çıkartılarak yedeğe aktarıldığı, bu şekilde dava devam ederken yapılan söz konusu işlemin “kabul” mahiyetinde olduğu, uyuşmazlığı kesin surette sona erdiren ve davanın esasına girilmesini önleyen taraf beyanı olduğundan, davanın esasına girilmeyerek uyuşmazlığın esası hakkında bir karar verilmesine yer olmadığı. Davacı vekili, 18.10.2012 tarihinde Đzmir Bölge Đdare Mahkemesi’nde, 22.10.2012 tarihinde Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi’nde kayda geçen dava dilekçesinin Dairemizin 07.11.2012 tarih ve 2012/1022988 E. K. sayılı kararı ile reddedilmesinden sonra 13.12.2012 tarihinde Đzmir Bölge Đdare Mahkemesi’nde, 18.12.2012 tarihinde Askeri Yüksek Đdare - 55 - Mahkemesi’nde kayda geçen dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin bedelli askerlik hizmetinden yararlanmak üzere 15.06.2012 tarihinde askerlik şubesine müracaat ettiği, ancak Tatvan Askerli Şubesi Başkanlığı’nın 14.09.2012 tarihli yazısı ile müracaatının kabul edilmesinin 1’inci Kontrol muayenesinin yapılmasına bağlandığını, oysa müvekkilinin yasada belirtilen tüm koşulları taşıdığını, şayet daha önce verilen raporun usulüne uygun verilmediği belirtiliyorsa, buna ilişkin soruşturmanın bedelli askerlik hizmetinden yararlanmaya engel olmadığını, bu nedenle müvekkilinin anılan düzenlemeden yararlandırılmaması işleminin usul ve yasaya açıkça aykırı olduğunu ileri iptaline ve öncelikle yürütmesinin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. AYĐM Genel Sekreterliğinin 12.02.2013 tarih ve GENSEK:2012/4474 Teb.Md. sayılı yazısı ile davacının yürütmenin durdurulması istemi olduğundan bu hususta bir karar vermek üzere dava dosyası Dairemize gönderilmiştir. Dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin incelenmesinden; Davacının 2002 yılında askerlik hizmeti öncesinde yapılan son yoklama sırasında Đzmir 600 Yataklı Mevki Asker Hastanesinin 13.09.2002/4758 tarih ve protokol sayısı ile “komplikasyon yapmış hipertansiyon” tanısıyla “42/D/1 Askerliğe Elverişli değildir” kararı verildiği, daha sonra bu raporun sahte olduğu şüphesiyle hakkında Ege Ordu K.lığı Askeri Savcılığınca “askerlikten kurtulmak için hile yapmak” suçundan dolayı soruşturma başlatıldığı, başlatılan bu soruşturma gereği 1’inci kontrol muayenesi için Ankara Mevkii Hastanesine sevkinin istendiği, ancak davacının müteaddit yazışmalara rağmen asker hastanesine sevkinin mümkün olmadığı, bu arada 1111 sayılı Askerlik Kanununa eklenen Geçici 46’ncı maddeden (bedelli askerlik hizmeti) yararlanmak üzere 06.06.2012 tarihinde Eyüp Askerlik Şubesi Başkanlığına müracaat ettiği ve 14.06.2012 tarihinde 1’inci taksiti 15.000 TL olarak ödediği, akabinde dekontunu askerlik şubesi başkanlığına teslim ettiği, bu suretle bedelli askerlik hizmetinden yararlanma başvurusunun kabul edildiği, bu arada Doğubayazıt Askerlik Şubesi Başkanlığının 04.07.2012 tarihli yazısı ile davacının bedelli askerlik hizmetinden yararlanmak için müracaat ettiğinin Tatvan Askeralma Bölge Başkanlığı ile Ege Ordu K.lığı Askeri Savcılığına bildirdiği, akabinde Tatvan Askeralma Bölge Başkanlığının da 13.07.2012 tarihli yazı ile bedelli askerlik hizmetinden yararlanmak için başvuran davacının kontrol muayenesine sevk edilip edilmeyeceği hususunu MSB.lığından sorulduğu, bunun üzerine MSB.lığının 02.08.2012 tarihli yazısı ile davacının 1’nci kontrol muayenesi işlemini tamamlatması gerektiği yönünde Tatvan Askeralma Bölge Başkanlığına emir verildiği, söz konusu emir üzerine Doğubayazıt Askerlik Şubesi Başkanlığınca davacıya hitaben yazılan 14.09.2012 tarihli yazıda bedelli askerlik başvurusunun kabul edilmesi için 1’inci kontrol muayenesini yaptırmak üzere en yakın askerli şubesine müracaat etmesi gerektiğinin belirtildiği, bunun üzerine davacının vekili aracılığıyla bedelli askerlik hizmetinden yararlanma başvurusunun kabul edilmemesi işleminin iptali istemiyle işbu davayı açtığı, bu arada bedelli askerlik için 2’nci taksiti de - 56 - 15.000 TL olarak 12.12.2012 tarihinde yatırdığı, müteakiben 13.12.2012 tarihinde askerlikten muaf tutulduğuna dair belgenin davacıya elden teslim edildiği, akabinde de askerlik hizmetinden çıkartılarak doğrudan yedeğe aktarılması için Doğubayazıt Kaymakamlığına 07.01.2013 tarihinde yazı yazıldığı anlaşılmıştır. 1111 sayılı Askerlik Kanununa eklenen Geçici Madde 46 ve Geçici Madde 50 ile 81’inci Maddesinde yapılan “mahkemece resmi hastane doğum kayıtları esas alınarak yapılanlar hariç” şeklindeki değişiklik hükmü gereğince, bedelli askerlikten yararlanabilmenin şartları şu şekilde belirlenmiştir; a. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte (15.12.2011) her ne sebeple olursa olsun henüz fiili askerlik hizmetine başlamamış olmak (temel askerlik eğitimini tamamladıktan sonra bedelli veya dövizli askerlik hizmeti kapsamından çıkarılan yükümlüler hariç) , b. 31 Aralık 2011 tarihi itibariyle (bu tarih dâhil) 30 yaşından gün almış olmak, (yani 31.12.1982 ve daha yaşlı doğumlu olmak, askerlik çağına girdikten sonra mahkemece resmi hastane doğum kayıtları esas alınarak yapılan yaş değişiklikleri hariç) c. 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanunu ile 1111 sayılı Askerlik Kanununa tabi yükümlü olmak, ç. Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde (geçici 50’nci madde kapsamında olanlar için on iki ay içinde) askerlik şubelerine (yurt dışında bulunanların Türkiye Cumhuriyeti Konsolosluklarına) başvurmak, d. 30.000 Türk Lirası parayı ödemek (Öngörülen miktarı başvuru sırasında def’aten ödeyebilecekleri gibi, yarısını başvuru sırasında diğer yarısını ise başvuru tarihinden itibaren altı ay içinde de ödeyebilirler.) şeklinde sayılmıştır. Görüldüğü üzere bedelli askerlik hizmetinden yararlanmak için aranan şartlar yasada ayrıntılı düzenlenmiş olup, anılan şartların sağlanması bu haktan yararlanmak için yeterli görülmüştür. Đdare tarafından bu şartlar dışında bir yükümlülük getirilmesi yasaya uyarlı değildir. Bu açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde; davacının bedelli askerlik hizmetinden yararlanabilmesi için yasada belirtilen şartları taşıdığı hususunda taraflar arasında herhangi bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Kaldı ki, davalı idare de davacının başvurusunu kabul etmiş ve yükümlülüklerini yerine getirmesine müteakip askerlik hizmetinden çıkartılarak doğrudan yedeğe aktarmıştır. Ancak bu işlemlerin devamı sırasında, MSB.lığının talimatının tahminen yanlış anlaşılması nedeniyle, 1’inci kontrol muayenesine sevk edilmesi gerekirken, davacıya aynı zamanda yerli askerlik şubesince bu muayeneye göre bedelli askerlikten yararlanma başvurusunun kabul edileceği hususunun bildirilmiş olduğu, davacının da bu işlemle birlikte başvurusunun kabul edilmediğini düşünerek vekili aracılığıyla işbu davayı açtığı, yanlışlıkla da olsa ortada tesis edilmiş olan olumsuz bir işlem bulunduğu, oysa yukarıda ayrıntısıyla açıklandığı üzere bedelli askerlik hizmetinden yararlanmak için ek bir şartın - 57 - getirilemeyeceği gibi başvurunun kabul edilmesinin başka bir koşula da bağlanamayacağı, bu haldeyken davanın devamı sırasında davacının ikinci taksiti yatırmasıyla askerlikten muaf tutulduğuna dair belgenin düzenlendiği ve askerlik hizmetinden çıkartılarak yedeğe aktarıldığı, bu şekilde dava devam ederken yapılan söz konusu işlemin “kabul” mahiyetinde olduğu ve davayı kabul; davacının, talep sonucuna, davalının kısmen veya tamamen muvafakat olarak Hukuk Mahkemeleri Kanununun 308’inci maddesinde tanımlanmış olup, uyuşmazlığı kesin surette sona erdiren ve davanın esasına girilmesini önleyen taraf beyanı olduğundan, davanın esasına girilmeyerek uyuşmazlığın esası hakkında bir karar verilmesine yer olmadığı kanaat ve sonucuna ulaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Davacı…’nun Bedelli askerlik hizmetinden yararlandırılmama işleminin iptali istemiyle açtığı davanın, idarece kabul edilmesi nedeniyle UYUŞMAZLIĞIN ESASI HAKKINDA BĐR KARAR VERĐLMESĐNE YER OLMADIĞINA, 13 ŞUBAT 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 2'nci D.13.02.2013 E. 2012/1285, K.2013/166) - 58 - 9. SÜRE : -13ÖZETĐ: Davacının talebinin “Kazanılmış hakkı olan istatistik uzmanı unvanının korunması ve kadro ihtisasın 27302 B olarak değiştirilmesi talebinin reddi” işleminin iptali istemi olduğu, davacının en son istatistik uzmanı olarak görev yapmakta iken davalı idarenin 15.12.2009 tarihli işlemi ile bu unvanının “uygulama programcısı uzmanı” olarak değiştirildiği, bu işlemin davacıya tebliği üzerine 60 günlük dava açma süresinin işlemeye başladığı, davacının 24.02.2010 tarihli dilekçesi ile ihtiyari müracaatta bulunduğu, davalı idarenin bu müracaata 12 Mart 2010 tarihli yazısıyla cevap verdiği, verilen cevabi yazıda davacının talebinin açıkça kabul edildiğine dair bir ibare bulunmadığı, davacının talebi ile ilgili herhangi bir işlem de tesis edilmediği, talebin re'sen idarece reddedildiği, davalı idarenin olumsuz cevabının davacıya tebliği üzerine ihtiyari müracaat nedeniyle duran 60 günlük dava açma süresinin yeniden işlemeye başladığı ancak dava açma süresi geçtikten ve unvanının uygulama programcısı uzmanlığından “istatistikçi” olarak değiştirildiği 03.09.2011 tarihinden sonra 06.10.2011 tarihli dilekçeyle yeniden ihtiyari müracaatta bulunduğu, bu müracaatının reddi üzerine de bu davanın açıldığı, dolayısıyla davacının “istatistikçi uzmanı” olan unvanının uygulama programcısı uzmanı olarak değiştirildiği, 15.12.2009 tarihinden itibaren ihtiyari müracaat üzerine duran süreler dikkate alındığında 60 günlük dava açma süresinin geçmesinden çok sonraki bir tarihte bu davayı açtığı anlaşılmakla davada süre aşımı bulunduğu. - 59 - Davacı vekili, 24.01.2012 tarihinde AYĐM’de kayda geçen dava dilekçesinde ve 25.05.2012 tarihinde AYĐM’de kayda geçen cevaba cevap dilekçesinde, özetle; davacının ODTÜ Đstatistik bölümü mezunu olarak 25.11.1988 tarihinde ‘istatistik uzmanı’ unvanıyla memuriyete başladığını; ilk atandığı günden itibaren istatistik uzmanı kadrosunda görev yaptığını, müteakiben Hv.K.K.lığının 15.12.2009 tarihli yazısı ile unvanının 15.01.2010 tarihinde uygulama programı uzmanı olarak değiştirildiğini, müteakiben davacının kadro fazlası konumuna düşürüldüğünü, Hv.K.K.lığının 27.09.2011 tarihli Atama onayı konulu yazısı ile yazılım geliştirme ve analiz memurluğu kadrosuna ‘istatistikçi’ unvanıyla atandığını; bunun üzerine 06.10.2011 tarihli dilekçe ile yapılan atama ve unvan değişikliğinin düzeltilmesini talep ettiğin, bu talebine dava açma süresi içinde herhangi bir cevap verilmemek suretiyle talebinin reddedildiğini, davacının kazanılmış haklarının hiçe sayıldığını; başlangıçta THS’dan istatistikçi unvanıyla atanan davacının, daha sonradan hak kaybına uğratılacak şekilde sınıfının ve unvanının değiştirilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek dava konusu işlemin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesi sonucunda; 25.01.1989 tarihinde Hv.K.K.KOMP D.Bşk.lığı OBĐ Şb.de Đstatistik Uzmanı olarak göreve başlayan davacının Hv.K.K.lığında değişik kadrolarda değişik unvanlarla (Đstatistik Uzmanı, Đstatikçi, Đleri Programcı, Uygulama Programcısı Uzmanı) çalışmayı müteakip istatistik uzmanı olarak görev yapmakta iken ünvan değişikliği yapılarak 15.12.2009 tarihinde Hv. K.MEBS D.Bşk.lığı Bil.Sis.Yzl.Urtm. Bkm.ve Đdari Şb.Md.lüğü emrine insan kaynakları uygulama programcısı uzmanı olarak atamasının yapıldığı, 23 Eylül 2011 tarihine kadar Hv.K.K.lığı MEBS Bşk.lığı emrinde çeşitli görevlerde bu unvanla çalışmaya devam ettiği, 23 Eylül 2011 tarihli emirle yeniden unvan değişikliği yapılarak aynı Daire Başkanlığının KY.Ş.Md.lüğü Bkm.Ürt.ve Kl.Yzlm.Ks.A.liği Bkm.Ynt.Uni.Yazılım Analız ve Geliştirme memuru kadrosuna istatistikçi ünvanıyla atamasının yapıldığı, davacının unvanının uygulama proğram uzmanı kadrosuna dönüştürülmesi üzerine 24 Şubat 2010 tarihli dilekçe ile davalı idareye başvurarak ünvanının istatistik uzmanı olmasını talep ettiği, bu talebine davalı idarenin 12 Mart 2011 tarihli yazısıyla özetle; “davacının atama isteğinin MEBS D.Bşk.lığı tarafından intibak atama talebinde bulunulması halinde değerlendirileceği” şeklinde cevap verildiği, davacının unvanının istatistikçi olarak değiştirilmesi üzerine 06.10.2011 tarihli dilekçeyle yeniden davalı idareye başvurarak özetle; “kazanılmış hakkı olan unvan ve uzmanlığının korunarak kadro ihtisasının 27302 B olarak değiştirilmesini” talep ettiği, davacının bu talebine ilişkin olarak davalı idarenin 23 Aralık 2011 tarihli yazısında özetle; “Hv.K.MEBS Bşk.lığı tarafından Hv.K.Hrk.Bşk.lığına yapılacak kadro değişiklik teklifinin onaylanması halinde personelin ihtisasının istatistik uzmanı olarak değiştirilebileceği” şeklinde cevap verildiği, bu cevabın davacıya tebliği üzerine 24 Ocak 2012 tarihinde AYĐM kaydına geçen iş bu davanın açıldığı anlaşılmıştır. - 60 - Davalı idarenin savunmasında davada süre aşımı bulunduğu iddia edilmiş olup, 1602 sayılı Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi Kanunu hükümlerine göre davanın süresinde açılıp açılmadığı ilk inceleme sırasında davanın esasına girilmeden incelenecek hususlar arasında sayılmıştır. Dava açma süresi, kamu düzeni ile ilgili olup hak düşürücü niteliktedir. Davanın her safhasında dikkate alınması hukuk alanında tartışmasız kabul edilen bir zorunluluktur. Bu nedenle davanın süresinde açılıp açılmadığı hususu öncelikle incelenmiştir. 1602 sayılı AYĐM Kanununun “Dava Açma Süresi “ başlıklı 40 ncı maddesi; “Askeri Yüksek Đdare Mahkemesinde dava açma süresi her çeşit işlemlerde yazılı bildirim tarihinden itibaren kanunlarda ayrı süre gösterilmeyen hallerde altmış gündür. Adresleri belli olmayanlara özel kanunlardaki hükümlere göre ilan yolu ile bildirim yapılan hallerde, özel kanunda aksine hüküm bulunmadıkça süre son ilan tarihinden itibaren onbeş gün sonra başlar. Kanuna göre ilanı gereken düzenleyici ve genel tasarruflara karşı, ilan tarihini izleyen günden itibaren altmış gün içinde dava açılabilir. Ancak bu tasarrufların kendilerine uygulanması üzerine, ilgililer düzenleyici tasarruf veya uygulanan işlem yahut her ikisi aleyhine birden dava açmakta muhtardırlar. Đlgililer ayrıca: düzenleyici tasarrufun kaldırılması, değiştirilmesi veya yeni bir düzenleme yapılmasını uygulamadan itibaren altmış gün içinde idareden isteyebilirler. Bu isteklerinin reddi veya altmış gün içinde cevap verilmemesi halinde altmış günün bitiminden itibaren isteklerinin yerine getirilmemesi işlemine karşı altmış gün içinde dava açabilirler. Düzenleyici tasarrufun kaldırılmaması, değiştirilmemesi veya dava yoluyla iptal edilmemiş olması bu tasarrufa dayalı işlemin iptaline engel olmaz.” hükmünü amirdir. 1602 sayılı AYĐM Kanununun 35/A maddesinde de; “Kesin işlem yapmaya yetkili makamlarca tesis edilen idari işlemlerin geri alınması, kaldırılması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması, üst makamdan yoksa işlemi yapmış olan makamdan idari dava açmak için belli olan süre içinde istenebilir. Bu müracaat işlemeye başlamış olan dava açma süresini durdurur.” hükmü bulunmaktadır. Dava konusu işlem incelendiğinde davacının talebinin “Kazanılmış hakkı olan istatistik uzmanı ünvanın korunması ve kadro ihtisasın 27302 B olarak değiştirilmesi talebinin reddi” işleminin iptali istemi olduğu, davacının en son istatistik uzmanı olarak görev yapmakta iken davalı idarenin 15.12.2009 tarihli işlemi ile bu ünvanının “uygulama programcısı uzmanı ‘23002) olarak değiştirildiği, bu işlemin davacıya tebliği üzerine 60 günlük dava açma süresinin işlemeye başladığı, davacının 24.02.2010 tarihli dilekçesi ile ihtiyari müracaatta bulunduğu (dava dosyasında davacıyla ilgili 15.12.2009 tarihli işlemin davacıya tebliği edildiğine dair bir belge bulunmadığından davacı lehine yorumla davacının 60 günlük süre içerisinde ihtiyari müracaatta bulunduğu, kabul edilmiştir.) davalı idarenin bu müracaata 12 Mart 2010 tarihli yazısıyla cevap verdiği, verilen cevabi yazıda davacının talebinin açıkça kabul edildiğine dair bir ibare bulunmadığı, - 61 - davacının talebi ile ilgili herhangi bir işlem de tesis edilmediği, bu durumda davacının talebinin idarece reddedildiği, davalı idarenin olumsuz cevabının davacıya tebliği üzerine ihtiyari müracaat nedeniyle duran 60 günlük dava açma süresinin yeniden işlemeye başladığı ancak davacının 60 günlük dava açma süresi geçtikten ve ünvanının uygulama programcısı uzmanlığından “istatistikçi” olarak değiştirildiği 03.09.2011 tarihinden sonra 06.10.2011 tarihli dilekçeyle yeniden ihtiyari müracaata bulunduğu, bu müracaatının reddi üzerine de iş bu davanın açıldığı, dolayısıyla davacının “istatistikçi uzmanı” olan unvanının uygulama programcısı uzmanı olarak değiştirildiği, 15.12.2009 tarihinden itibaren ihtiyari müracaat üzerine duran süreler dikkate alındığında 60 günlük dava açma süresinin geçmesinden çok sonraki bir tarihte bu davayı açtığı anlaşılmakla davada süre aşımı bulunduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Davanın Süre Aşımı Yönünden REDDĐNE, 13 ŞUBAT 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verilmiştir. (AYĐM 2'nci D.13.02.2013 E. 2012/199, K.2013/182) -14ÖZETĐ: Davacılar yakınının 09.07.2011 tarihinde, nöbetçi iken aynı mevzide nöbet tutan asker tarafından vurularak öldürüldüğü, davacılar vekili tarafından 03.07.2012 tarihli dilekçe ile idari müracaatta bulunulduğu, Dairemizin 23.01.2013 tarihli kararı ile davalı idareden, idari müracaatın hangi tarihte kayda girdiğinin bildirilmesinin istenildiği, davalı idarenin 30.01.2013 tarihli cevabında, davacılar vekili tarafından yapılan idari müracaatın 04.07.2012 tarihinde kayıtlarına girdiğinin bildirildiği, 1602 sayılı AYĐM Kanununun 43’üncü maddesi uyarınca 04.07.2012 tarihli idari müracaattan sonra 60 gün içinde cevap verilmemesi üzerine, müteakip 60 gün içinde en geç 01.11.2012 tarihinde dava açılması gerekirken bu süre geçirilerek 02.11.2012 tarihinde AYĐM’de açılan bu davada süre aşımı olduğu. Davacılar vekili, 02.11.2012 tarihinde Đzmir Bölge Đdare Mahkemesinde, 08.11.2012 tarihinde AYĐM’de kayda geçen dava dilekçesinde özetle; davacılar yakını E…nın Ağrı/Doğubeyazıt 1’inci Mknz.P.Tb.2’nci Mknz.P.BlK.lığında piyade er olarak askerlik hizmetini - 62 - yaptığı sırada 09.07.2011 tarihinde nöbetçi iken, aynı mevkide nöbet tutan F… tarafından vurularak öldürüldüğünü, F….hakkında olası kast ile adam öldürmek suçundan Ağrı 12’nci Mknz. Tugay Komutanlığı Askeri Mahkemesinde yargılamanın devam ettiğini belirterek fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydı ile, davacı baba ve annenin her biri için 10.000 TL.maddi, 50.000 TL. manevi, davacı iki kardeşin her biri için 20.000 TL. manevi tazminatın, olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava dosyası, AYĐM Genel Sekreterliğinin 14 Ocak 2013 gün ve GENSEK NO:2012/4410/Đda.Đşl.Md.sayılı yazısıyla, 60 günlük dava açma süresinin geçirilmiş olması nedeniyle, bir karar verilmek üzere Dairemize gönderilmiştir. 1602 sayılı Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi Kanununa göre, davanın süresinde açılıp açılmadığı ilk inceleme sırasında davanın esasına girilmeden incelenecek hususlar arasında sayılmıştır. Zira dava açma süresi kamu düzeni ile ilgili olup davanın her safhasında dikkate alınması hukuk alanında tartışmasız kabul edilen bir zorunluluktur. Bu nedenle Kurulumuzca davanın süresi içerisinde açılıp açılmadığı hususu incelenmiştir. 1602 sayılı AYĐM Kanunu’nun “Doğrudan doğruya tam yargı davası açılması” başlığını taşıyan 43’üncü maddesi “Đdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların Askeri Yüksek Đdare Mahkemesinde dava açmadan önce, bu eylemlerin yazılı bildirimi üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her herhalde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde yetkili makama başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri lazımdır. Bu isteklerinin kısmen veya tamamen reddi halinde bu konudaki işlemin tebliği tarihinden ve altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açabilirler. Görevli olmayan adli yargı mercilerine açılan tam yargı davasının görevden reddi halinde sonradan Askeri Yüksek Đdare Mahkemesine açılan davalarda, birinci fıkrada öngörülen idareye başvurma şartı aranmaz. ” hükmünü amirdir. 1602 sayılı AYĐM Kanununun 45’inci maddesinin (A) bendinde ise, süresi dışında açılan davaların reddine karar verileceği belirtilmiştir. Dava dosyasının incelenmesinden; davacılar yakını E….’nın Ağrı/Doğubeyazıt 1’inci Mknz.P.Tb.2’nci Mknz.P.BlK.lığında piyade er olarak askerlik hizmetini yaptığı, 09.07.2011 tarihinde, nöbetçi iken aynı mevkide nöbet tutan F…tarafından vurularak öldürüldüğü, F. hakkında olası kast ile adam öldürmek suçundan Ağrı 12’nci Mknz. Tugay Komutanlığı Askeri Mahkemesinde yargılamanın devam ettiği, davacılar vekili tarafından 03.07.2012 tarihli dilekçe ile idari müracaatta bulunduğu, Dairemizin 23.01.2013 tarihli kararı ile davalı idareden, idari müracaatın hangi tarihte kayda girdiğinin bildirilmesinin istenildiği, davalı idarenin 30.01.2013 tarihli cevabında, davacılar vekili tarafından yapılan idari müracaatın 04.07.2012 tarihinde kayıtlarına girdiğinin bildirildiği, 1602 sayılı AYĐM Kanununun 43’üncü maddesi uyarınca 04.07.2012 tarihli idari müracaattan sonra 60 gün içinde cevap verilmemesi üzerine, müteakip 60 gün içinde en geç 01.11.2012 - 63 - tarihinde dava açılması gerekirken bu süre geçirilerek 02.11.2012 tarihinde AYĐM’de açılan bu davada süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Davanın SÜRE AŞIMI YÖNÜNDEN REDDĐNE, 27 ŞUBAT 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 2'nci D.27.02.2013 E. 2012/1231, K.2013/250) -15ÖZETĐ: 1602 Sayılı Kanunun 40’ıncı maddesinde, Askeri Yüksek Đdare Mahkemesinde dava açma süresinin her çeşit işlemlerde yazılı bildirim tarihinden itibaren altmış gün olduğu düzenlenmiştir. Đdari işlemlerden veya işlemin icrasından dolayı oluştuğu ileri sürülen zararlar yönünden işlemin tebliğ tarihi veya uygulanmasından itibaren tam yargı davası açılabilir. Davacının idareye başvurduğu 29.08.2012 tarihinden itibaren 60 gün içinde, 28.10.2012 tarihine kadar dava açması gerekirken, 12.12.2012 tarihinde açılan davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir. Davacı vekili 12.12.2012 tarihinde AYĐM’de kayda geçen dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 12’nci P.Tug.K.lığı emrinde 1’inci Mekanize Piyade Tabur Komutanı olarak görev yaptığını, 02.05.2006 tarihinde tabur komutanlığında görevli bir uzman çavuşa ait kredi kartıyla borçlanılarak tabura bilgisayar alınması ve tabur çay ocakları gelirinden ödeme yapılması şeklinde bir eylemde bulunduğundan bahisle o tarihte görevde bulunan Tugay Komutanı tarafından eksik inceleme ve değerlendirmeye dayalı idari tahkikat raporuna istinaden 20.09.2006 tarihinde verilen soruşturma emri üzerine 12’nci Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı Askeri Savcılığınca düzenlenen 16.02.2007 tarihli iddianameyle memuriyet nüfuzunu sair suretle kötüye kullanmak suçundan kamu davası açıldığını, yine 01.09.2006 tarihinde Tabur Komutanının ihtiyacı olan malzemeleri piyasadan bedel ödenmeden satın almak ve böylece emirlere aykırı olarak piyasaya borçlanmak şeklinde bir eylemde bulunduğundan bahisle o tarihte görevde bulunan Tugay Komutanı tarafından eksik inceleme ve değerlendirme ile 02.03.2007 tarihinde verilen soruşturma emri üzerine 12’nci Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı Askeri Savcılığınca düzenlenen 18.09.2007 tarihli iddianameyle görevi kötüye kullanmak suçundan kamu davası açıldığını, memuriyet nüfuzunu sair - 64 - suretle kötüye kullanmak suçundan Askeri Mahkemece 05.09.2007 tarihinde verilen beraat kararının Askeri Yargıtay’ca usulden bozulması üzerine yeniden yapılan yargılama sonucunda Askeri Mahkemece 22.12.2010 tarihinde beraat kararının Askeri Yargıtay’ca 09.05.2012 tarihinde onandığını, görevi kötüye kullanmak suçundan Askeri Mahkemece 04.06.2008 tarihince beraat kararının Askeri Yargıtay’ca 27.01.2009 tarihinde onandığını, her iki beraat kararının 29.06.2012 tarihinde tebliğ edildiğini, idare adına görev ifa eden Tugay Komutanı konumundaki idare ajanlarının soruşturma aşamasındaki özensiz, dikkatsiz sübjektif davranışları ve haksız işlemleri sonucunda müvekkilinin maddi ve manevi zarara uğradığını belirterek, bu konuda 29.08.2012 tarihinde yapılan idari müracaata cevap verilmemesi nedeniyle müvekkilinin maddi zararlarını karşılamak üzere 50.000,00 TL. maddi tazminat, olay nedeniyle duyduğu üzüntü karşılığı olarak 50.000,00 TL. manevi tazminat olarak toplam 100.000,00 TL. tazminat ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. AYĐM Genel Sekreterliğinin 04.01.2013 tarih GENSEK:2012/4467/Đd.Ks. sayılı yazısı ile yazılı Tazminat davasının olayın oluşundan 1-5 yıl sonra açılması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi için dosya AYĐM 2’nci Daire Başkanlığına gönderilmiştir. AYĐM 2’nci Daire Başkanlığının 16.01.2013 tarih, K. 2013/34 sayılı kararı ile dava dosyasının AYĐM 3ncü dairesine tevdiine karar verilmiştir. Dava dilekçesi ve ekinde yer alan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; Ağrı 12’nci Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı emrinde görevli iken, Ankara 28’inci Mekanize Piyade Tugay Komutanlığına tayin olan ve oradan 04.05.2007 yılında emekli olan davacı hakkında Ağrı 12’nci Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı Askeri Savcılığınca “memuriyet nüfuzunu sair surette kötüye kullanmak suçundan 16.02.2007 tarihinde dava açıldığı, dava açılmadan önce olayla ilgili Đdari tahkikat yaptırıldığı, buna müteakip yine olayla ilgili 20.09.2006 tarihinde Tugay Komutanı tarafından soruşturma emri verildiği, davacı hakkında mahkemece atılı suçundan dolayı 05.09.2007 tarihinde beraat kararı verildiği, kararın Askeri Yargıtay 2’nci Dairesinin 24.02.2010 gün, 2010/547-533 esas ve karar sayılı bozma ilamı ile usul yönünden bozulmasına karar verildiği, mahkemece davacı hakkında bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda 22.12.2010 gün, 2010/817936 esas ve karar sayılı kararı ile davacının beraatına karar verildiği, kararın Askeri Yargıtay’ca onanmak suretiyle 09.05.2012 tarihinde kesinleştiği, yine davacı hakkında görevi kötüye kullanmak suçundan 18.09.2007 tarihinde aynı yer Askeri Savcılığınca kamu davası açıldığı, dava açılmadan önce olayla ilgili Tugay Komutanınca 02.03.2007 tarihinde soruşturma emri verildiği, davacı hakkında açılan görevi kötüye kullanmak suçundan mahkemece 04.06.2008 gün, 2008/424-303 esas ve karar sayılı kararı ile beraat kararı verildiği, bu kararın Askeri Yargıtay’ca 27.01.2009 tarihinde onanmak suretiyle kesinleştiği, her iki kararında kesinleşme şerhli olmak üzere 29.06.2012 tarihinde davacı vekiline tebliğ edildiği, bunun üzerine davacı vekilinin müvekkiline maddi ve manevi tazminat ödenmesi için - 65 - 29.08.2012 tarihinde Milli Savunma Bakanlığına başvuruda bulunduğu, ancak idarenin bu başvuruya cevap vermemesi üzerine iş bu davanın 12.12.2012 tarihinde açıldığı anlaşılmıştır. Anayasanın 125’inci maddesinde idarenin eylem ve işlemlerinden doğan zararları ödemekle yükümlü olduğu hüküm altına alınmıştır. Đdarenin sorumluluğu hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkelerine dayandırılmaktadır. Đdarenin hukuki sorumluluğu için bir zararın mevcudiyeti, zarara yol açan eylemin idareye yüklenilebilir nitelikte olması, zarar ile eylem veya işlem arasında illiyet bağının kurulması aranmaktadır. Davacı vekilinin dilekçesindeki açıklamalar ve dilekçe ekindeki belgelerin değerlendirilmesi sonucu, tazminat talebinin idare adına görev ifa eden Tugay Komutanı konumundaki idare ajanlarının soruşturma aşamasındaki özensiz, dikkatsiz ve sübjektif davranışları nedeniyle yapıldığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla davacının tazminat talebi idari işlemden kaynaklanan bir taleptir. Tazminat istemi idari soruşturma yapılmasına, eksik inceleme ve değerlendirme üzerine verilen soruşturma emirlerine dayandırılmıştır. Đdari davalarda süre kamu düzenine ilişkin olduğundan öncelikle ele alınması gereken bir husustur. 1602 Sayılı Kanunun 40’ıncı maddesinde Askeri Yüksek Đdare Mahkemesinde dava açma süresinin her çeşit işlemlerde yazılı bildirim tarihinden itibaren altmış gün olduğu, 42’nci maddesinde ilgililerin haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla doğrudan tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davaları ile birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren altmış gün içerisinde tam yargı davası açabileceği, 43’üncü maddesinde idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların Askeri Yüksek Đdare Mahkemesine dava açmadan önce bu eylemlerin yazılı bildirimi veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl içerisinde yetkili makama başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemelerinin lazım olduğu belirtilmiştir. Đdari işlemlerden veya işlemin icrasından dolayı oluştuğu ileri sürülen zararlar yönünden işlemin tebliğ tarihi veya uygulanmasından itibaren tam yargı davası açılabilir. Đlgililer işlemin iptali davası ile birlikte tam yargı davası açabileceği gibi iptal davası sonrasında kararın tebliği tarihinden itibaren altmış gün içerisinde tam yargı davası açabilir veya bu süre içerisinde zararın karşılanması için idareye müracaat edebilir. Đdare tarafından istemin reddi veya zımni ret süresinin bitiminden itibaren dava açabilirler. Somut olaya dönecek olursak davacı, hakkında dava açıldığını kendisine iddianamelerin tebliği ile öğrenmiştir. Davacı yargılamaların sonuçlanmasını beklemiş, her iki suçundan dolayı beraat etmiş, beraat kararlarının kesinleşme şerhli olarak kendisine tebliği 29.06 2012 tarihinde yapılmıştır.Davacının her iki suçundan beraat kararlarının kesinleştiğini - 66 - öğrendiği bu tarihten sonra 60’ıncı günde maddi ve manevi tazminat talebini belirten yazısı ile 29.08.2012 tarihinde MSB’lığına idari müracaatta bulunduğu açıktır. Davacının idari müracaatına idare tarafından cevap verilmemiştir. Dolayısıyla davacının idareye başvurduğu 29.08.2012 tarihinden itibaren 60 gün içinde, 28.10.2012 tarihine kadar dava açması gerekirken, 12.12.2012 tarihinde açılan davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir. Yukarıda açıklanan sebeplerle; Davanın süre aşımı nedeniyle REDDĐNE, 28 ŞUBAT 2013 tarihinde Hak.Alb. Gürbüz GÜMÜŞAY ve Hak.Alb. Muhittin KARATOPRAK’ın ayrışık oyu ve OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. AYRIŞIK OY GEREKÇESĐ Davacı vekili dilekçesinde özetle; eksik inceleme ve değerlendirmeye dayalı idari tahkikat raporuna istinaden iki olayla ilgili olarak davacı hakkında soruşturma emri verildiğini, memuriyet nüfusunu suiistimal suçundan hakkında dava açıldığını, davacının beratına karar verildiğini, temyiz üzerine kararın bozulduğunu, bozma kararına uyularak beraat kararı verildiğini, Askeri Yargıtay tarafından kararın onandığını, idare erkini ve adli yetkisini kullanan kamu görevlilerinin mevzuat hükümleri ile kendilerine verilen görevleri icra ederken sorumlu şekilde davranmadan özenli, yeterli ve dikkatli bir ön inceleme yapmadan soruşturma verildiğini, hizmet kusuru ve sorumluluk ilkesi gereği davacının maddi ve manevi zararlarının karşılaması gerektiğini belirterek davacının maddi zararlarının karşılığı olarak 50.000 TL maddi, 50.000 TL manevi tazminata hükmedilmesine karar verilmesi talep etmiştir. Dava dilekçesinde yer alan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; davacı hakkında 12’nci Mekanize-Tugay Komutanlığının 20.09.2006 ve 02.03.2007 tarihli soruşturma emirleri ile suç evraklarının soruşturma yapılmak üzere Askeri Savcılığa gönderildiği, 12’nci Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı Askeri Savcılığının 16.02.2007 tarihli iddianamesi ile davacı memuriyet nüfusunu suiistimal suçundan, 18.04.2007 tarihli iddianamesi ile görevi kötüye kullanmak suçundan dava açıldığı, yapılan yargılama suçundan davacının beraatına karar verildiği, davacı vekilinin 29.08.2012 tarihli dilekçesi ile maddi ve manevi tazminat ödenmesi için Milli Savunma Bakanlığına müracaat ettiği, cevap verilmediği anlaşılmıştır. 353 Sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluş ve Yargılama usulü kanunun 93’üncü maddesinde askeri suçlara dair asker kişiler tarafından yapılacak sözlü veya yazılı ihbar ve şikâyetlerin silsile yolu ile şüphelinin amiri olan makama yapılacağı, 95’inci maddesinde askeri birlik komutanı veya kurum amirinin mahiyetinden birisinin kendisine ihbar veya şikâyet olunan veyahut diğer suretle öğrendiği askeri mahkemenin görev alanına giren suçları hakkında suçlunun kimliğini, isnad olunan suçu ve bu suçun delillerini gösterir vak’a kanaat raporu düzenleyeceği ve adli yönden bağlı bulunduğu - 67 - askeri mahkemenin teşkilatında kurulduğu kıt’a komutanı veya kurum amirine göndereceği, teşkilatında askeri mahkeme kurulan Kıt’a komutanı veya kurum amirinin suç evrakını inceledikten sonra askeri savcıya göndereceği, 96’ncı maddesinde askeri savcının 95’inci maddede yazılı bir suçun işlendiğini öğrenir öğrenmez kamu davası açılmasına lüzum olup olmadığına karar verilmek üzere soruşturma yapacağı, basit işlerde disiplin amirinin veya disiplin subayının yaptığı soruşturma ile yetinebileceği belirtilmiştir. Anayasanın 125’inci maddesinde idarenin eylem ve işlemlerinden doğan zararları ödemekle yükümlü olduğu hüküm altına alınmıştır. Đdarenin sorumluluğu hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkelerine dayandırılmaktadır. Đdarenin hukuki sorumluluğu için bir zararın mevcudiyeti, zarara yol açan eylemin idareye yüklenilebilir nitelikte olması, zarar ile eylem veya işlem arasında illiyet bağının kurulması aranmaktadır. Dava dilekçesinde tazminat istemi eksik inceleme ve değerlendirmeye dayalı idari tahkikat raporuna istinaden idare erkini ve adli yetkiyi kullanan kamu görevlilerinin mevzuat hükümleri ile kendilerine verilen görevleri icra ederken sorumlu şekilde davranmadan özenli ve yeterli, dikkatli bir ön inceleme yapmadan soruşturma emri verilmesine dayandırılmıştır. Đdari davalarda süre kamu düzenine ilişkin olduğundan öncelikle ele alınması gereken bir husustur. 1602 Sayılı kanunun 40’ıncı maddesinde Askeri Yüksek Đdare Mahkemesinde dava açma süresinin her çeşit işlemlerde yazılı bildirim tarihinden itibaren altmış gün olduğu, 42’nci maddesinde ilgililerin haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla doğrudan tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davaları ile birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davsı açarak bu davanın karara bağlanması üzerine bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren altmış gün içerisinde tam yargı davası açabileceği, 43’üncü maddesinde idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların Askeri Yüksek Đdare Mahkemesine dava açmadan önce bu eylemlerin yazılı bildirimi veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl içerisinde yetkili makama başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemelerinin lazım olduğu belirtilmiştir. Đdari işlemlerden veya işlemin icrasından dolayı oluştuğu ileri sürülen zararlar yönünden işlemin tebliğ tarihi veya uygulanmasından itibaren tam yargı davası açılabilir. Đlgililer işlemin iptali davası ile birlikte tam yargı davası açabileceği gibi iptal davası sonrasında kararın tebliği tarihinden itibaren altmış gün içerisinde tam yargı davası açabilir veya bu süre içerisinde zararın karşılanması için idareye müracaat edebilir. Đdare tarafından istemin reddi veya zımni ret süresinin bitiminden itibaren dava açılabilir. Soruşturma emri, Askeri Savcılığa ulaştığı tarihte uygulanmış olur. Soruşturma emri ile askeri savcılığa intikal ettirilen suç dosyasında disiplin amiri tarafından yaptırılan soruşturmanın yeterli görülüp görülmemesi, dava - 68 - açılmasına lüzum olup olmadığına karar verilmesi askeri savcının takdirinde olan yargısal faaliyetlerdir. Yargısal faaliyet sonunda idari soruşturmada toplanan delillerin, yapılan araştırmaların, suç ihbarının, iddianame düzenlenmesine yeterli görülüp görülmemesi, mahkemenin yargılama sonunda mevcut delillerin mahkûmiyet için yeterli kabul edilip edilmemesi yargısal işlemlerdir. Đdari işlemden doğduğu ileri sürülen zararlar için idari işlemin tesis edildiği, tebliğ edildiği veya uygulandığı tarihten itibaren dava açılabilir. Dava dilekçesi ve ekinde yer alan belgelerden soruşturma emirlerinin hangi tarihte davacı tarafından öğrenildiği anlaşılamamaktadır. Ancak iddianamenin davacıya tebliğ edildiği tarihte davacı tarafından soruşturma emri verildiği öğrenilmiş olmaktadır. Bu nedenle en geç iddianamenin davacıya tebliğ edildiği tarihten itibaren dava açılması mümkündür. 2007 yılına ait iddianamelerle davacının soruşturma emirlerini öğrendiği anlaşıldığından davada süre en geç bu tarihte başlar, altmış gün sonra sona erer. Ceza yargılamasındaki kesinleşme süreleri idari işlemlerden doğduğu iddia edilen zararlar yönünden süreyi kesmez. Süre geçtikten sonra yapılan idari müracaatlarda idari yargıda dava açma süresini ihya etmez. Đdari davalarda süre kanuni düzenlemelerle yapılmıştır. Yukarıda açıklanan ayrışık gerekçe ile davanın süre aşımından reddine dair karara katıldık.28.02.2013. BAŞKAN ÜYE Gürbüz GÜMÜŞAY Muhittin KARATOPRAK Hâk.Alb. Hâk.Alb. (AYĐM 3'üncü D.28.02.2013 E. 2013/278, K.2013/290) - 69 - 10. TEVDĐ : -16ÖZETĐ: 1602 Sayılı Kanunun 45 nci maddesindeki dilekçenin görevli mercie tevdii halinde Askeri Yüksek Đdare Mahkemesine başvurma tarihinin merciine başvurma tarihi olarak kabul edileceği hükmü uyarınca, davacının yeniden yetkili merci olan Jandarma Genel Komutanlığı’na başvurmasına lüzum olmadığı, bu kararın Jandarma Genel Komutanlığı’na tebliği tarihini takiben 1602 Sayılı Kanunun 43 ncü maddesinde öngörülen sürelere uyulmak (bu kararın davalı idareye tebliğ tarihini müteakip 60 gün beklenecek cevap verilirse bu cevabın tebliğinden itibaren 60 gün içinde, şayet cevap verilmezse ikinci 60 gün içinde yeniden dava açabileceği) suretiyle davacının Mahkememizde yeni bir dava açmasının mümkün bulunduğu, 1602 Sayılı Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi Kanununun 43 ncü maddesinde “Đdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların Askeri Yüksek Đdare Mahkemesinde dava açmadan önce, bu eylemlerin yazılı bildirimi üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve herhalde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde yetkili makama başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri lazımdır. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde bu konudaki işlemin tebliği tarihinden itibaren altmış gün içinde, cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren altmış gün içinde tam yargı davacı açabilirler” denilmektedir. Buna göre ilgilinin dava açmadan önce idareye başvurması, idarece bu konuda bir ön karar tesisi ön kararın yazılı bildirim tarihinden itibaren altmış gün içinde davanın açılması, şayet altmış gün içinde cevap verilmemişse bu sürenin bittiği tarihten başlayarak ikinci altmış gün içinde davanın açılmış bulunması mecburi dava şartlarındandır. Davacının 04.02.2013 tarihinde Adıyaman 2’nci Asliye Hukuk Mahkemesi’nde, 21.02.2013 tarihinde Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi’nde kayda geçen dava dilekçesinde dilekçe reddini gerektiren hususların bulunması nedeniyle AYĐM Đkinci Dairesinin 06.03.2013 gün ve E.2013/314, 2013/265 K. sayılı kararı ile dava dilekçesinin reddine karar verilmiştir. Davacının 11.04.2013 tarihinde Adıyaman 2’nci Asliye Hukuk Mahkemesi’nde, 17.04.2013 tarihinde Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi’nde kayda geçen yenileme dilekçesinin tetkikinden ise; davacının dilekçe reddini - 70 - gerektiren diğer hususları ikmal ettiği, dava dilekçesinde dava konusu edilen idari eylemden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemi ile ilgili olarak davalı idareye müracaat etmediğini belirttiği anlaşılmıştır. Hal böyle olunca 1602 Sayılı Kanunun 2568 Sayılı Kanunla değişik 45 nci maddesinin (C) bendi gereğince dilekçenin görevli mercie tevdii gerekmektedir. 1602 Sayılı Kanunun 45 nci maddesindeki, dilekçenin görevli mercie tevdii halinde Askeri Yüksek Đdare Mahkemesine başvurma tarihinin merciine başvurma tarihi olarak kabul edileceği hükmü uyarınca davacının yeniden yetkili merci olan Jandarma Genel Komutanlığı’na başvurmasına lüzum olmadığını, keza bu kararımızın Jandarma Genel Komutanlığı’na tebliği tarihini takiben 1602 Sayılı Kanunun 43 ncü maddesinde öngörülen sürelere uyulmak (bu kararın davalı idareye tebliğ tarihini müteakip 60 gün beklenecek cevap verilirse bu cevabın tebliğinden itibaren 60 gün içinde, şayet cevap verilmezse ikinci 60 gün içinde yeniden dava açabileceği) suretiyle davacının Mahkememizde yeni bir dava açmasının mümkün bulunduğunun davacıya bildirilmesinde yarar görülmüştür. Bu itibarla, dava dilekçesi ve eklerinin 1602 Sayılı AYĐM Kanununun 45/C maddesi gereğince görevli merci olan Jandarma Genel Komutanlığı’na TEVDĐĐNE, 30 NĐSAN 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 2'nci D.30.04.2013 E.2013/544, K.2013/527) 11. YARGILAMA GĐDERLERĐ : -17ÖZETĐ: Her ne kadar davacı vekilinin talebi doğrultusunda yargılama duruşmalı yapılmışsa da, davacı tarafın geçerli tebligata rağmen duruşmaya katılmadığı anlaşıldığından, 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 164’üncü maddesinin 1’inci fıkrasının “Avukatlık ücreti, avukatın hukuki yardımının karşılığı olan meblağı veya değeri ifade eder.” şeklindeki hükmü gözetilmiş ve davacı lehine hükmedilen vekalet ücreti 1.320 TL olarak belirlenmiştir. Davacı vekili, 25.06.2012 tarihinde AYĐM’de kayıt altına alınan dava dilekçesinde ve savunmadan sonra sunduğu cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin oğlu M.’in 01.02.2012 tarihinde gözlerinden rahatsızlandığı için GATA Hastanesinde muayene edildiğini ve her iki gözünde de üveit teşhisi konulduğunu, GATA Hastanesince düzenlenen 22.02.2012 tarihli atamaya esas sağlık kurulu raporu ile “1 yıl süreyle florescein anjioğrafi ve optik kohorens tomografi tetkiki yapılabilen bir merkezde ikameti ve ayda bir göz hastalıkları uzmanı tarafından kontrolü uygundur” kararı verildiğini, - 71 - ayrıca bizzat hastayı takip eden uzman doktorlar tarafından müvekkiline “üveit hastalığının belirli periyotlarla atak haline geldiği, bu dönemlerde takip ve kontrol edilerek hastalığın baskı altında tutulmasının gerektiği, aksi halde gözde telafisi imkansız görme kayıplarının meydana gelebileceği” bilgisinin verildiğini, keza bu rahatsızlığın tedavisinde kullanılan ilaçların kortizon içermesi nedeniyle kortizon maddesinin diğer organlara vereceği zararın da sürekli takip ve kontrol edilmesinin gerektiğinin söylendiğini, davacının 2012 yılı genel atamalarıyla Bingöl’e atanmasının ardından bizzat atama şube müdürlüğü ile telefon görüşmesi yaparak oğlunun atamaya esas sağlık sorununu anlattığını, raporun da sistem üzerinden görülerek teyit edildiğini, buna rağmen gerçekleştirilen il içi atama işlemiyle Bingöl merkeze 20 km. uzakta bulunan ve oğlunun tedavi imkanlarını karşılamayan Ilıca J.Krk.K.lığına atandığını, müvekkilinin acil bir durumda Ilıca’dan Bingöl merkeze gelmesinin çok güç olabileceğini, özellikle yazın terör tehdidi ve kışın da yolların kapanması nedeniyle ulaşımın zor olduğunu, bu nedenle atama işleminin hukuka aykırı düştüğünü beyanla, anılan il içi atama işleminin iptaline ve öncelikle yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Yürütmenin durdurulması talebi, Dairemizin 10.07.2012 tarih ve 2012/938 Esas sayılı Kararı ile kabul edilmiş ve dava konusu atama işleminin yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiştir. Dava dosyasının incelenmesinden; daha önce Tekirdağ Đl J.K.lığı emrinde görevli iken, J.Gn.K.lığının 2012 yılı genel atamaları ile Bingöl Đl J.K.lığı emrine atanan davacının, gerçekleştirilen il içi atama işlemiyle Bingöl Mrk.Ilıcalar J.Krk.K.lığı Đd.Đşl.Elemanı kadrosuna atandığı ve anılan atama işleminin iptali amacıyla işbu davayı açtığı anlaşılmaktadır. 2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununun 14’üncü maddesinin son fıkrası “… nokta ataması yapılmayıp Đl Jandarma Komutanlıkları emrine atanan astsubay ve uzman jandarmalardan emniyet ve asayiş görevi alacak olanların istihdam yerleri ve il içi yer değiştirmeleri, Đl Jandarma Komutanının teklifi üzerine Valinin onayı ile belirlenir.” hükmünü içermektedir. Bu hüküm Jandarma Genel Komutanlığında görevli astsubay ve uzman jandarmaların il içi atamaya tabi tutulmalarının hukuki dayanağını oluşturmaktadır. Keza 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanununun “Atamalar” başlıklı 19’uncu maddesinde de, Đllerde görev yapmak üzere atanacak uzman jandarmaların iller emrine, diğerlerinin doğrudan görev yapacakları birlikleri emrine atanacakları, iller emrine atananların görev yerlerinin il jandarma alay komutanının teklifi ve valinin onayı ile belirleneceği, atamalarla ilgili diğer hususların ise yönetmelikte gösterileceği belirtilmektedir. Kanunun 19’uncu maddesi uyarınca çıkartılmış bulunan Uzman Jandarma Atama ve Sicil Yönetmeliğinin 8’inci maddesinde ise, uzman jandarmaların atamalarının hizmetin aksatılmadan yürütülmesi esasına ve - 72 - hizmet ihtiyacı prensibine uygun şekilde ve garnizonlar arasında sıra ile yapılacağı, keza atamalar sırasında meslek programları, meslek içi eğitim esasları, kadro ihtiyacı, kendisinin, eşinin ve bakmakla yükümlü olduğu çocuklarının hayati önemi haiz sağlık durumları, terfi durumu, sınıf, branş ve ihtisasları, atanmak istekleri ve idari, asayiş ve zaruri sebeplerin gözetileceği belirtilmektedir. Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliği ile Uzman Jandarma Atama ve Sicil Yönetmeliğine dayanılarak hazırlanan JGY:52-12 Jandarma Genel Komutanlığı Atama Yönergesinin Dördüncü Bölüm 1/e maddesinin (1) numaralı alt bendinde de, birlik emrine atanan personelin birlik içerisindeki istihdam yerlerinin, hizmet ihtiyaçlarına göre, daha önceki hizmet safahatı, kurs durumu, ihtisası, eş ve çocuklarının sağlık, iş ve öğrenim durumu dikkate alınarak belirleneceği hükme bağlanmıştır. Mevzuatta yer alan bu düzenlemelerden anlaşıldığı üzere, TSK personelinin atamalarında gözetilecek temel esas, “hizmetin aksatılmadan yürütülmesi”dir. Yüklendiği kamu hizmetini sunma görevini istihdam ettiği personel vasıtasıyla yerine getiren idarenin, hizmetin aksamaması için personelini atamaya tabi tutması, hizmet ihtiyacı görülen veya herhangi bir nedenle boşalan kadrolara personel kaydırması zaten kaçınılmazdır. Ancak, atamalar konusunda idarenin sınırsız bir takdir yetkisi de yoktur. Atamalarda mevzuatın çizdiği sınırlar içinde kalınması, mevzuatın öngördüğü kısıtlama ve kurallara uyulması gerekmektedir. Somut olayda da, davacının bakmakla yükümlü olduğu oğlu M…..’in GATA Hastanesinde muayene edildiği ve düzenlenen 22.02.2012 tarih ve 1644 sayılı Sağlık Kurulu Raporu ile “Bilateral panüveit” teşhisi konularak “1 yıl süreyle florescein anjiografi ve optik kohorens tomografi tetkiki yapılabilen bir merkezde ikameti ve ayda bir göz hastalıkları uzmanı tarafından kontrolü uygundur” kararı verildiği, davacının bu raporu atama işlemi sırasında değerlendirilmek üzere yetkili birimlere ilettiği, anılan raporda açıkça “1 yıl süreyle florescein anjiografi ve optik kohorens tomografi tetkiki yapılabilen bir merkezde ikameti…uygundur” kararı bulunmasına ve yukarıda yer verilen mevzuat hükümleri uyarınca bu raporun davacının atamasında mutlaka dikkate alınmasının gerekmesine rağmen, davacının raporda belirtilen tetkiklerin yapılmasına imkan bulunmayan bir garnizona atandığı, her ne kadar idarece davacının atandığı Ilıca Jandarma Karakolunun Bingöl’e 20 km. uzakta olduğu ve ayda bir kez çocuğunun konrolünün bu şekilde yapılabileceği savunulmakta ise de, bölge koşulları dikkate alındığında, davacının çocuğunun tedavisinin aksayabileceği, bu nedenle atama işleminin hukuka aykırı olduğu sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır. Her ne kadar davacı vekilinin talebi doğrultusunda ve 1602 sayılı Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi Kanununun 48’inci maddesi uyarınca yargılama duruşmalı yapılmışsa da, davacı tarafın geçerli tebligata rağmen duruşmaya katılmadığı anlaşıldığından, 1136 sayılı Avukatlık Kanununun - 73 - 164’üncü maddesinin 1’inci fıkrasının “Avukatlık ücreti, avukatın hukuki yardımının karşılığı olan meblağı veya değeri ifade eder.” şeklindeki hükmü gözetilmiş ve davacı lehine hükmedilen vekalet ücreti 1.320 TL olarak belirlenmiştir. Açıklanan nedenlerle; Hukuka aykırı bulunan il içi atama işleminin ĐPTALĐNE, 12 MART 2013 tarihinde, Üye Hv.Mu.Kur.Alb.Ali BOZKURT ve Üye Topçu Kur.Yb.Salih BUÇUKOĞLU’nun karşıoyları ve OYÇOKLUĞU ile karar verildi. KARŞI OY GEREKÇESĐ Dava dosyasında yer alan bilgi ve belgeler muvacehesinde, idarece tesis edilen atama işleminde mevzuata aykırı bir husus görülmediğinden, işlemin iptali yönünde oy kullanan sayın çoğunluğun görüşüne katılamadık. 12.03.2013 ÜYE Salih BUÇUKOĞLU Topçu Kur.Yb. ÜYE Ali BOZKURT Hv.Mu.Kur.Alb. (AYĐM 1'inci D.12.03.2013 E.2012/938, K. 2013/291) -18ÖZETĐ: Karar düzeltme aşamasında, karar düzeltme dava dilekçesinde posta pulu ücreti ile harç ücretinin yatırılmadığının görüldüğü, bu hususa ilişkin 2 (iki) kez (21.12.2012 ve 04.03.2013 tarihinde) yapılan tebligatlara rağmen yasal süresi içinde ve bugüne kadar posta pulu ücretinin ve harç ücretinin yatırılmadığı anlaşılmakla, ‘’Karar Düzeltme isteminin yapılmamış sayılmasına’’ karar verilmesi gerektiği kararı verilmiştir. Davacı, 05.12.2011 tarihinde Diyarbakır Nöbetçi Đdare Mahkemesi’nde, 08.12.2011 tarihinde AYĐM’de kayda geçen dava dilekçesinde özetle: 21.09.2006 tarihinde Đzmir Maltepe Askeri Lisesinde genel idari hizmetler sınıfında şoför olarak göreve başladığını, 15.09.2009 tarihinde Diyarbakır 7’nci Kor. K.lığı Destek Ulaştırma Takım K.lığına atandığını, 2011 Haziran ayında ÖSS’yi kazanmayı müteakip Batman Üniversitesi Otomotiv Elektromekanik bölümüne yerleştirildiğini, öğrenim durumu nedeniyle 19.09.2011 tarihinde Batman iline atanmayı talep ettiğini, K.K.K.lığının 28.10.2011 tarihli yazısı ile bu talebinin reddedildiğini, - 74 - MSYT 52 – 2 Yönergesinin 12’nci maddesine göre; devlet memurunun, eğitim öğretimin yapılacağı okulun bulunduğu bölgeye isteği üzerine sınıf ve unvanına uygun kadro bulunması halinde, bölge zorunlu hizmet süresini tamamlamasa bile atamasının yapılması gerektiğini, memurun kalan hizmet süresinin eğitim ve öğretimini tamamlamasını müteakip tamamlattırılacağının öngörüldüğünü, yapılan işlemin hukuka aykırı olduğunu belirtmek suretiyle atanma talebinin reddi işleminin iptaline ve yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiş, AYĐM 2’nci Dairesinin 12.09.2012 gün ve 2011/1559 Esas No., 2012/757 Karar No. sayılı kararıyla, özetle; “davalı idarenin atanma isteminin reddi işleminde takdir yetkisini objektif kullandığı kanaatine varılmakla, davalı idarenin davacının atanma talebini red işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı”, gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Anılan karar 06.11.2012 tarihinde davacı H.’ün bizzat kendisine tebliğ edilmiştir. Davacı tarafından 22.11.2012 tarihinde Batman Đdare Mahkemesinde, 27.11.2012 tarihinde Askeri Yüksek Đdare Mahkemesinde kayda geçen dilekçe ile KARAR DÜZELTME talebinde bulunulmuştur. AYĐM Genel Sekreterliğinin anılan Karar Düzeltme talepli dava dilekçesi üzerinde yaptığı ilk incelemede posta pulu ücreti ve harç ücretinin eksik yatırıldığı anlaşıldığından, 20,00 TL.lık posta pulu ücretinin ve 43,90 TL. harç ücretinin yatırılması istemiyle yazılan AYĐM Başkanlığının 05.12.2012 gün ve GENSEK NO:2012/4218/Đda.Đşl.Md. sayılı yazısının 21.12.2012 tarihinde davacı H.’ün bizzat kendisine tebliğ edildiği, posta pulu ücreti ve harç ücreti yatırılmaması üzerine ikinci kez AYĐM Başkanlığının 19.02.2013 gün ve GENSEK NO:2012/4218/Đda.Đşl.Md. sayılı yazısının 04.03.2013 tarihinde davacı H..’ün bizzat kendisine tebliğ edildiği, yapılan tebligatlara rağmen, yasal süresi içinde ve bugüne kadar posta ücretinin ve harç ücretinin yatırılmadığı ve AYĐM Genel Sekreterliği tarafından bir karar verilmek üzere dava dosyasının Dairemize gönderildiği anlaşılmıştır. 1602 sayılı Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi Kanununun 39’uncu, 492 sayılı Harçlar Kanununun 27, 28 ve 32’nci, 7201 sayılı Tebligat Kanununun 5’inci ve 2577 sayılı Đdari Yargılama Usulü Kanununun 6’ncı maddesine göre harç ve posta pulları tamamlanmadan müteakip işlemlerin yapılması mümkün bulunmamaktadır. 1602 sayılı Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi Kanununun 2568 Sayılı Kanunla değişik 56’ncı maddesindeki gönderme nedeni ile 2577 sayılı Đdari Yargılama Usulü Kanununun 6’ncı maddesinin 4 ve 5’inci bentleri Mahkememizde de uygulanmakta olup, anılan 6’ncı maddenin 4’üncü bendinde “Herhangi bir sebeple harcı veya posta ücreti verilmeden veya eksik harç ve posta ücreti ile dava açılmış olması halinde, otuz gün içinde harcın ve posta ücretinin verilmesi ve tamamlanması hususu daire başkanı veya görevlendirileceği tetkik hakimi, mahkeme başkanı veya hakim tarafından ilgiliye tebliğ olunur. Tebligata rağmen gereği yerine getirilmediği takdirde bildirim aynı şekilde bir daha tekrarlanır. Harç veya - 75 - posta ücreti süresi içinde verilmez veya tamamlanmazsa davanın açılmamış sayılmasına karar verilir ve davacıya tebliğ olunur.” hükmünü amirdir. Karar düzeltme aşamasında, karar düzeltme dava dilekçesinde posta pulu ücreti ile harç ücretinin yatırılmadığının görüldüğü, bu hususa ilişkin 2 (iki) kez (21.12.2012 ve 04.03.2013 tarihinde) yapılan tebligatlara rağmen yasal süresi içinde ve bugüne kadar posta pulu ücretinin ve harç ücretinin yatırılmadığı anlaşılmakla, karar düzeltme isteminin yapılmamış sayılmasına karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Süresi içerisinde posta ücreti ve harç ücreti gönderilmediğinden, 1602 sayılı Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi Kanununun 39 ve 89, 2577 sayılı Đdari Yargılama Usulü Kanununun 6’ncı maddesinin 4’üncü bendi uyarınca KARAR DÜZELTME ĐSTEMĐNĐN YAPILMAMIŞ SAYILMASINA, 22 MAYIS 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 2'nci D.22.05.2013 E.2013/635, K.2013/622) - 76 - II. ESAS ASKERÎ ÖĞRENCĐ ĐŞLEMLERĐ : 1. OKULDAN ÇIKARILMA : -19ÖZETĐ: Davalı idarenin savunması ekinde yer alan ‘’Gizli’’ gizlilik dereceli belgelerin incelenmesinde; güvenlik soruşturmasında elde edilen bilgilerin doğrudan davacı ile ilgili olmayıp davacının yakın bir akrabasının eşine ait olduğu, davacının da belgede belirtilen durumla ilişkili olduğuna, bu durumun kendisini de etkileyebileceğine dair somut herhangi bir bilgi ve belge bulunmadığı, olumsuz kabul edilen bu durumun Yönerge hükümlerine göre davacının okuldan ve göreceği mesleki eğitimden çıkarılması sonucunu doğuracak nitelikte yeterli bilgi ve belgeler olmadığı. Davacı vekili 26.07.2012 tarihinde Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi'nde kayıtlara giren dava dilekçesinde özetle; Davacının 20.04.2012 tarihinde Astsubay temel askerlik ve astsubaylık anlayışı kazandırma eğitimine başladığını, 11.07.2012 tarihinde ilişiğinin kesildiğini, dilekçe ekinde sunulan tutanaktan ilişik kesme işleminin güvenlik soruşturmasının olumlu çıkmamasına dayandığının anlaşıldığını, davacı ve ailesinin Îstihbarata Karşı Koyma ve Koruyucu Güvenlik Yönergesinin "Askeri Öğrenci Olmayı Engelleyen Sakıncalı Haller" başlıklı 9’uncu maddenin (d) bendinde sıralanan sakıncalı hallerle hiçbir ilgisi olmayan, Türk Silahlı Kuvvetlerinin manevi şahsiyetine gölge düşürmemiş ve askerliğin şeref ve haysiyeti ile bağdaşmayacak fiil ve hareketlerde bulunmamış, toplumca tasvip edilmeyen kazanç yollarında çalışmamış, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı, tarikat, dergah, dernek vb. teşekküllerle bir ilgisi olmayan, namuslu bir yaşamı kendilerine ilke edinmiş, hiçbir suçtan mahkum olmamış insanlar olduklarını, davaya konu söz konusu işlemin hukuka uyarlı olmadığını belirterek iptaline ve öncelikle yürütmesinin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekilinin yürütmenin durdurulması yönündeki talebinin, AYĐM 2’nci Dairenin 26.09.2012 tarih ve 2012/828 Esas sayılı kararı ile kabulüne karar verilmiştir. Dava dosyası ile idare tarafından “gizli” gizlilik derecesiyle gönderilen bilgi ve belgelerin incelenmesinden; davacının 20.04.2012 tarihinde Astsubay temel askerlik ve astsubaylık anlayışı kazandırma eğitimine başladığı, 11.07.2012 tarihinde Dış Kaynaktan Muvazzaf Astsubay Temin Yönetmeliğinin 6'ncı maddesi a fıkrası c bendinde belirtilen başvuru şartını taşımadığının kabulü ile güvenlik soruşturmasının olumsuz olduğuna oy çokluğu ile karar verilmesi üzerine Astsubay Temel Askerlik ve Astsubaylık Anlayışı Kazandırma - 79 - Eğitiminden çıkarılması üzerine Astsubay Temel Askerlik ve Astsubaylık Anlayışı Kazandırma Eğitiminden çıkarılma işleminin iptali talebiyle AYĐM’de süresinde bu davanın açılmış olduğu anlaşılmıştır. 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun 67’nci maddesinde, astsubay kaynaklarının; a) Astsubay meslek yüksek okulları, b) Fakülte, yüksek okul veya meslek yüksek okulları olduğu belirtilmiş, aynı Kanunun 68’inci maddesi 2’nci fıkrası (b) bendinde; astsubay okullarına girişte aranacak nitelikler, okulların öğrenim, eğitim süre ve şekilleri, öğrencilerin azami öğrenim süresiyle görev ve sorumlulukları ve ilgili diğer hususların yönetmelikle düzenleneceği hükmü öngörülmüştür. Yine aynı Kanunun 68’inci maddesi 2’nci fıkrası (d) bendinde; öğrencilik niteliğini kaybettiren haller sayılmış, sayılan haller arasında Yönetmelikte tespit edilecek esaslar dahilinde askeri öğrencilik niteliklerini kaybettiklerine dair disiplin kurullarınca haklarında karar verilenler ile Yönetmelikte tespit edilecek giriş koşullarına uymadıkları sonradan anlaşılanlar da belirtilmiştir. Maddenin 2’nci fıkrası (e) bendinde; bu maddenin (d) bendi gereğince öğrencilik niteliğini kaybedenlerin ilişiklerinin kesileceği, (f) bendinde ise, astsubay okulu öğrencilerinin ilişiklerinin kesilmesi ve ilişikleri kesilenler ile ilgili diğer hususların yönetmelikle düzenleneceği hükümleri yer almıştır. 4752 sayılı Astsubay Meslek Yüksek Okulları Kanunu’nun “Kaynak ve giriş şartları” başlıklı 29’uncu maddesi 3’üncü fıkrasında; astsubay meslek yüksek okullarına giriş koşulları, yabancı ülke öğrencilerinin seçimiyle ilgili esaslar ve kayıt kabul şartları ile ilgili hususların yönetmelikle düzenleneceği, “Disiplin ve okuldan çıkarılma” başlıklı 31’inci madde 2’nci fıkrasında; astsubay meslek yüksek okullarında öğrenim gören öğrencilerin okuldan çıkarılmalarını gerektiren hallerin sayıldığı, bu hallerden olmak üzere maddenin (f) bendinde “Giriş koşullarını taşımadıkları öğrenim sırasında anlaşılanlar veya öğrenim süresi içinde bu niteliklerini kaybedenler.” hükmüne yer verildiği anlaşılmaktadır. Bahsedilen yasa hükümlerine istinaden çıkarılan Dış Kaynaktan Muvazzaf Astsubay Astsubay Temin Yönetmeliğinin 6’ncı maddesi, (a) fıkrası, 5 numaralı bendinde; yapılacak güvenlik soruşturmasında olumlu sonuç almak giriş koşullarından birisi olarak düzenlenmiştir. Silahlı Kuvvetlere alınacak askeri öğrenciler hakkında yapılacak güvenlik soruşturmasının esasları ise Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Yönetmeliğinin 9’uncu maddesine istinaden çıkarılan Silahlı Kuvvetler Đstihbarata Karşı Koyma, Koruyucu Güvenlik ve Đşbirliği Yönergesinde (MY 114-1(C), 2011) düzenlenmiştir. Silahlı Kuvvetler ĐKK, Koruyucu Güvenlik ve Đşbirliği Yönergesinin (MY 114-1(C), 2011) Genel Đlkeler başlığı altında 3’üncü Bölüm, 1’inci Kısım 2/c maddesinde: Güvenlik Soruşturması “Kişinin kolluk kuvvetleri tarafından halen aranıp aranmadığının, kolluk kuvvetleri ve istihbarat ünitelerinde işliği ile adlî sicil kaydının ve hakkında herhangi bir tahdit olup olmadığının, yıkıcı ve bölücü faaliyetlerde bulunup bulunmadığının, ahlakî durumunun, yabancılar ile ilgisinin ve sır saklama yeteneğin mevcut kayıtlardan ve yerinden araştırılmak suretiyle saptanması ve değerlendirmesidir.” şeklinde tanımlanmıştır. Aynı - 80 - yönergenin Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırmasında Araştırılacak Hususlar 3’üncü Bölüm, 1’inci Kısım 2/d-(3) maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre: “Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasında kişinin içinde bulunduğu ortam da dikkate alınarak; terör örgütleri, yasa dışı oluşumlar, cebir veya tehdit kullanarak dini, siyasi sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatleri değiştirmeye çalışan unsurlarla ilişkisi; bu tür faaliyetlerde bulunup bulunmadığı ve 5816 sayılı Atatürk Aleyhine Đşlenen Suçlar Hakkında Kanuna ve Atatürk Đlke ve Đnkılâplarına aykırı davranıp davranmadığı,” hususları araştırılacaktır. Aynı yönergenin 3’üncü Bölüm, 1’inci Kısım 5/c-(1) maddesinde; Askerî Öğrencilerin Arşiv Araştırmaları ve Güvenlik Soruşturmaları başlığı altında “Silahlı Kuvvetlerde mevcut askeri okullarla, Silahlı Kuvvetler adına fakülte ve yüksek okullarda öğrenim görecek öğrenciler hakkında yapılacak güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasında öğrencinin içinde bulunduğu ortam da dikkate alınır. Alt kademe askerî okuldan bir üst kademe askeri eğitim kurumuna gelen öğrenciler halkında yeniden güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yaptırılmaz. Ancak sivil kaynaktan alınan öğrenciler hakkında usulüne uygun olarak güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yaptırılır.” hükmü, 3’üncü Bölüm, 1’inci Kısım 6/d maddesinde; “güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonuçlanan askeri öğrenciler, içerisinde bulundukları ortam da dikkate alınarak; güvenlik soruşturması olumlu sonuçlananlar, haklarında olumsuz bilgi tespit edilenler ve haklarında kesin karar verilemediği için soruşturmaları derinleştirilmesi gerekenler olmak üzere üç kategoriye ayrılırlar… (2) Haklarında olumsuz bilgi tespit edilen öğrencilerin güvenlik soruşturma sonuçları, gereği için ilgili okul komutanlığına, bilgi için okulun bağlantı durumuna göre ilgili Kuvvet Komutanlığına gönderilir. Olumsuz sonuçlanan güvenlik soruşturmalarının ilgili okul komutanlığına ulaşmasını müteakip, okul komutanlıklarınca bahse konu öğrenci hakkında gerekli işlem yapılır. Gerek görüldüğünde bağlantı durumuna göre üst komutanlığa bilgi verilebilir.”…hükmü 3’üncü Bölüm, 1’inci Kısım 6/e-(1) maddesinde; Askeri öğlencilerle ilgili olarak yaptırılan güvenlik soruşturması ve araştırması sonucunda elde edilen bilgilerin olumsuz olması halinde, askeri öğrencinin durumu öncelikle okul komutanlıklarınca oluşturulacak Değerlendirme Kurulu (kesin Karar kurulu), tarafından değerlendirilir ve kesin karar olarak karara bağlanır.” hükmü yer almaktadır. Yönergenin 3’üncü Bölüm, 1’inci Kısım 13’üncü maddesinde; güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonuçları, soruşturma konusu şahsın içinde bulunduğu ortam da dikkate alınarak değerlendirilir. Bu değerlendirme, TSK bünyesinde alınacak şahıslar hakkında karar verirken, idarenin takdir hakkının en uygun adaydan yana kullanılmasını sağlamaya yöneliktir denilerek . hangi hallerde güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması olumsuz kabul edileceği belirtilmiştir. Đdare hukukunda kişilerin suç teşkil etsin etmesin bazı davranışları kamu görevlerinin dağıtımında önem kazanmaktadır. Đdari normlar çerçevesinde, bünyesine alacağı ve barındırdığı kişiler de farklı özellikler arayan Silahlı - 81 - Kuvvetlere öğrenci olarak alınacakların, sadece kendilerinin değil, yakın çevrelerinin de araştırılması Silahlı Kuvvetlerin üstlendiği seçkin kamu hizmetinin bir gereğidir. Silahlı Kuvvetler bünyesinde bilfiil görev alacak personelin kanun ve nizamlara uyan, her türlü siyasi ve ideolojik akımlardan uzak, görev alacakları bölgelerde kendileri ve yakınları hakkında geçmişleri ile ilgili de olsa söylenti çıkarılmayacak kişilerden seçilmesi, kendisinin veya kendisini etkileyebilecek yakın çevresinin, Yönetmelik ve Yönergelerde belirtilen askeri öğrenci olmayı engelleyen sakıncalı halleri görülenlerin Silahlı Kuvvetlerden çıkarılmaları mevzuat ve kamu yararına uygun düşmektedir. Yasal mevzuat doğrultusunda davacı hakkında yapılan işlem değerlendirildiğinde; Astsubay Meslek Yüksek Okulunda Astsubay Temel Askerlik ve Astsubaylık Anlayışı Kazandırma Eğitimi görmekte olan davacı hakkında Silahlı Kuvvetler Đstihbarata Karşı Koyma, Koruyucu Güvenlik ve Đşbirliği Yönergesi kapsamında yaptırılan güvenlik soruşturması, davalı idare tarafından olumsuz (menfi) kabul edilerek davacının okuldan çıkarılmasına karar verilmiş ise de, davalı idarenin savunması ekinde yer alan ‘’Gizli’’ gizlilik dereceli belgelerin incelenmesinde; güvenlik soruşturmasında elde edilen bilgilerin doğrudan davacı ile ilgili olmayıp davacının yakın bir akrabasının eşine ait olduğu, davacının da belgede belirtilen durumla ilişkili olduğuna, bu durumun kendisini de etkileyebileceğine dair somut herhangi bir bilgi ve belge bulunmadığı, olumsuz kabul edilen bu durumun Yönerge hükümlerine göre davacının okuldan ve eğitimden çıkarılması sonucunu doğuracak nitelikte yeterli bilgi ve belgeler olmadığı değerlendirilerek, Astsubay Temel Askerlik ve Astsubaylık Anlayışı Kazandırma Eğitiminden çıkarılma işleminin, sebep ve amaç yönünden mevzuata ve hukuka aykırı bulunduğu, işlemin iptaline karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle ; Davacı A…’ın Astsubay Temel Askerlik ve Astsubaylık Anlayışı Kazandırma Eğitiminden çıkarılma ĐŞLEMĐNĐN ĐPTALĐNE, 13 ŞUBAT 2013 tarihinde OYÇOKLUĞU ile karar verildi. KARŞI OY GEREKÇESĐ Silahlı Kuvvetlere alınacak askeri öğrenciler hakkında yapılacak güvenlik soruşturmasının esasları Silahlı Kuvvetler Đstihbarata Karşı Koyma, Koruyucu Güvenlik ve Đşbirliği Yönergesinde (MY 114-1(C)) düzenlenmiştir. Güvenlik soruşturması ve arşiv yönetmeliğinin; 9’uncu maddesi; “Türk Silahlı Kuvvetlerinin kadro ve kuruluşlarında yer alacak personelin güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması, Türk Silahlı Kuvvetlerince bu yönetmeliğe uygun olarak hazırlanacak yönerge uyarınca yapılır.” şeklindedir. Davalı idarece 1602 sayılı Kanun’un 52’nci maddesi uyarınca “Gizli” gizlilik derecesiyle gönderilen bilgi ve belgeler incelendiğinde; davacı hakkında yaptırılan güvenlik soruşturması sonucunda tespit edilen durumun, “Silahlı Kuvvetler Đstihbarata Karşı Koyma, Koruyucu Güvenlik ve Đşbirliği Yönergesi”nin 3’üncü Bölüm 1’inci Kısım 9/d maddesinde gösterilen hallerden olduğu, davacının bu durumu itibariyle “Silahlı Kuvvetler Đstihbarata Karşı Koyma, Koruyucu Güvenlik ve Đşbirliği Yönergesi (MY 114-1(C))” esaslarına - 82 - göre askeri öğrencilikle bağdaşmayacak konuma geldiği, bir başka ifade ile güvenlik soruşturmasının menfi sonuçlandığı anlaşılmıştır. Bu durumda davacının Astsubay Temel Askerlik ve Astsubaylık Anlayışı Kazandırma Eğitiminden çıkarılması işleminin mevcut mevzuata ve hukuka uygun olarak yapıldığını değerlendirdiğimizden işlemin iptali yönünde alının çoğunluk kararına katılmadık. 13.02.2013 ÜYE ÜYE O.G.Bora OĞURLU Ertuğrul ŞAHĐN Dz.Kur.Alb. P.Kur.Yb (AYĐM 2'nci D.13.02.2013 E.2012/828, K.2013/203) -20ÖZETĐ: Sağlık sorunları nedeniyle 20102011 eğitim öğretim yılındaki devamsızlığı 1/3 oranındaki süreyi aşan davacının, müteakip yıl için de aynı şekilde 1/3 oranından fazla bir süre fiili eğitim ve öğretime katılamadığından dolayı başarısız sayılarak ilişiğinin kesildiği, 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanununun 5’inci maddesinin c bendindeki Uzman Jandarma öğrenimi esnasında yetkili kurullarca başarısız olduğuna karar verilenlerin ilişiğinin kesileceğine, Uzman Jandarma Okulu Yönetmeliğinin 21’inci maddesindeki bütün uzman jandarma adaylarının derslere ve eğitime devam etmek zorunda olduğuna, ancak sağlık ya da idarece kabul edilen bir özür nedeniyle devam edemeyen adayların özürlü sayılacağına, özürlü adayların devamsızlık süresinin fiili eğitim ve öğretim süresinin 1/3’ünü geçemeyeceğine, geçmesi halinde bir defaya mahsus olmak üzere müteakip dönemde eğitim ve öğretime iştirak ettirileceklerine, Yönetmeliğin 34’üncü maddesinin c bendindeki, 21’inci maddede açıklanan süreler içerisinde eğitim ve öğretimi tamamlamayarak başarısız sayıların ilişiklerinin kesileceğine ilişkin hükümler uyarınca tesis edilen okuldan çıkarılması işleminde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığı. - 83 - Davacı vekili, 04.06.2012 tarihinde AYĐM’de kayda geçen dilekçesinde ve duruşma sırasında yazılı olarak da ibraz ettiği beyanlarında özetle: müvekkilinin 2010 – 2011 yılı eğitim öğretim yılında giriş sınavını kazandıktan sonra ‘Uzman jandarma öğrenci ardayı olur’ sağlık kurulu raporuna istinaden okula kayıt yaptırdığını; 27.11.2010 tarihinde takip eden süreçte beyninde ur çıkması üzerine 06.01.2011 tarihinde GATA’da ameliyat edildiğini; 17.01.2011 tarihinde üç ay hava değişimi aldığını; müteakiben rahatsızlığının nüksetmesi sonrasında yeniden tedavisinin yapılıp ardından hava değişimine gönderildiğini; nihayetinde 19.03.2012 – 04.04.2012 tarihleri arasında GATA’da yeniden yatarak tedavi gören müvekkilinin, GATA Hastanesinin 05.04.2012 tarihli ve 9492 sayılı sağlık kurulu raporu ile ‘Sınıfının kıta komutanlığı olmayan karargâh ve kurumlarda görevlendirilmek üzere askeri öğrenciliğe devam eder’ kararı verildiğini; bu sağlık raporuna istinaden ilişiğinin kesilmemesi gerektiğini, Kanunda ilişik kesme sebeplerinin sayıldığını, Yönetmelikle bu sebeplerin artırılamayacağını, diğer askeri okullarda sağlık nedeniyle 2 yıl daha mazeret hakkı verildiğini, ilişik kesmeye esas alınan yönetmeliğin yayımlanmadığını, yayımlanmayan bir yönetmeliğe göre işlem tesis edilemeyeceğini, 04.05.2012 tarihinde okuldan ilişiğinin kesilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirtmek suretiyle Uzman Jandarma Okulundan çıkarılması işlemin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava dosyasında mevcut bilgi ve belgelerin incelenmesi sonucunda; Uzman Jandarma Okuluna giriş için yapılan yazılı ve sözlü sınavlarda başarılı olduktan sonra 2010 – 2011 eğitim öğretim yılında öğrenim görmeye başlayan davacının, şikayeti üzerine gittiği sağlık kuruluşlarında yapılan muayenesi sonucunda beyninde ur tespit edildiği ve ameliyatını müteakiben sırasıyla GATA Sağlık Kurulunun 13.01.2011, 15.06.2011, 09.09.2011, 21.12.2011 tarihli raporları ile üçer ay hava değişinin uygun görüldüğü, hava değişimi süreleri sonunda aynı Hastane Sağlık Kurulunun 04.04.2012 tarih ve 2864 sayılı raporu ile sınıfının kıta komutanlığı olmayan uygun karargah ve kurumlarında görevlendirilmek üzere askeri öğrenciliğe devam eder kararı verildiği, sağlık sorunları ve almış olduğu hava değişimleri nedeniyle fiili öğretim yılının 1/3’üne katılamadığından bir defaya mahsus olmak üzere müteakip eğitim ve öğretim dönemine iştirak ettirildiği; 2011- 2012 eğitim öğretim yılında da aynı şekilde eğitim süresinin 1/3’üne katılamaması sebebiyle J.Gn.K.lığının 30.04.2012 tarihli kararı ile okuldan ilişiğinin kesilmesi üzerine AYĐM’de işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır. 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanununun Yetiştirme başlıklı 5’inci maddesi: “Uzman Jandarma olacaklarda aranacak şartlar ile Uzman Jandarma Okulunda öğrenim ve eğitim gören adaylara uygulanacak genel esaslar aşağıda gösterilmiştir. a) Uzman Jandarma olabilmek için 6 aydan az olmayan eğitim ve öğrenimi başarıyla bitirmek şarttır. b) Uzman Jandarma adaylarının ihtiyaçları Devlet tarafından karşılanır. c) Uzman Jandarma öğrenimi esnasında yetkili kurullarca başarısız veya disiplinsiz olduğuna karar verilen adaylarla, haklarında mahkemelerce veya - 84 - sağlık kurullarınca Uzman Jandarma adayı olamayacağına karar verilenlerin ilişiği kesilir. d) (Değişik bent: 01/07/1992 - 3829/2 md.) Sağlık sebebi dışında ilişkileri kesilenlere Devletçe yapılan masraf, faiziyle birlikte ödettirilir. Đlişikleri kesilenler subay, astsubay, Uzman Jandarma ve uzman erbaş olarak Silahlı Kuvvetlere alınamazlar. (Değişik fıkra: 01/07/1992-3829/2 md.) Bunlardan muvazzaf askerlik hizmetini yapmamış olanların, sağlık kurullarınca Uzman Jandarma adayı olamayacağına karar verilenler hariç olmak üzere, okulda geçen süreleri hizmetlerinden sayılmaz.” hükmünü, 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanununun 32’nci maddesi ise; “Uzman Jandarmalarda aranacak nitelikler, duyuru, müracaat şekil ve zamanı, müracaatın kabul edilmesi, sınav, öğrenim ve eğitim süresi ile tabi olacakları hususlar Uzman Jandarma Okulu Yönetmeliğinde; bunlara verilecek sicilin şekil ve usulleri, meslek içi eğitim, ihtisas kolları, kıta, karargah, kurum ve idari işlerde görevlendirilmeleri, ayırma, astsubaylığa geçirilme şekli, atamalar ve ilgili diğer hususlar Uzman Jandarma Atama Sicil Yönetmeliğinde gösterilir. Bu yönetmelikler, Kanunun yayımı tarihinden itibaren altı ay içerisinde Đçişleri Bakanlığınca hazırlanarak yürürlüğe konulur.” hükmünü içermektedir. Aynı Kanununun 32’nci maddesi uyarınca çıkarılan Uzman Jandarma Okulu Yönetmeliğinin “Devam Süresi” başlıklı 21’inci maddesinde; bütün uzman jandarma adaylarının derslere ve eğitime devam etmek zorunda olduğu, ancak sağlık ya da idarece kabul edilen bir özür nedeniyle devam edemeyen adayların özürlü sayılacağı, özürlü adayların devamsızlık süresinin fiili eğitim ve öğretim süresinin 1/3’ünü geçemeyeceği, geçmesi halinde bir defaya mahsus olmak üzere müteakip dönemde eğitim ve öğretime iştirak ettirilecekleri, Yönetmeliğinin “Okuldan Çıkma ve Çıkarılma” başlıklı 34’üncü maddesinin c bendinde; 21’inci maddede açıklanan süreler içerisinde eğitim ve öğretimi tamamlamayarak başarısız sayıların ilişiklerinin kesileceği hükümlerini içermektedir. Aynı düzenlemeler Uzman Jandarma Okulu Yönergesinin (JGY:180-2(B)) “Başarısızlığın Belirlenmesi Okuldan Çıkma ve Çıkarılma” başlıklı 5’inci Bölümünün “Okuldan Çıkarılma” başlıklı 4’üncü maddesinin “Devamsızlık Nedeniyle Çıkarılma” başlıklı (b) bendiyle “Eğitim ve Öğretim Đle Đlgili Esaslar” başlıklı 3’üncü Bölümünün “Eğitim ve Öğretim Süresi” başlıklı 4’üncü maddesinin (f) bendinde yer almaktadır. Yukarıda belirtilen açıklamalar çerçevesinde dava konusu olay derlendirildiğinde; sağlık sorunları nedeniyle 2010 – 2011 eğitim – öğretim yılındaki devamsızlığı 1/3 oranındaki süreyi aşan davacının, müteakip yıl için de aynı şekilde 1/3 oranından fazla bir süre fiili eğitim ve öğretime katılamadığından dolayı başarısız sayılarak ilişiğinin kesildiği, 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanununun 5’inci maddesinin c bendindeki, Uzman Jandarma öğrenimi esnasında yetkili kurullarca başarısız olduğuna karar verilenlerin ilişiğinin kesileceğine, Uzman Jandarma Okulu Yönetmeliğinin 21’inci maddesindeki, bütün uzman jandarma adaylarının derslere ve eğitime devam etmek zorunda olduğuna, ancak sağlık ya da idarece kabul edilen bir özür nedeniyle devam edemeyen adayların özürlü sayılacağına, özürlü adayların - 85 - devamsızlık süresinin fiili eğitim ve öğretim süresinin 1/3’ünü geçemeyeceğine, geçmesi halinde bir defaya mahsus olmak üzere müteakip dönemde eğitim ve öğretime iştirak ettirileceklerine, Yönetmeliğin 34’üncü maddesinin c bendindeki, 21’inci maddede açıklanan süreler içerisinde eğitim ve öğretimi tamamlamayarak başarısız sayıların ilişiklerinin kesileceğine ilişkin hükümler uyarınca tesis edilen okuldan çıkarılması işleminde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşılmıştır. Davacı vekilinin diğer askeri okullarda sağlık nedeniyle iki yıl hak tanındığı, Kanunla tanınan bu hakkın yönetmelikle sınırlanamayacağı, Yönetmeliğin Resmi Gazetede yayımlanmadığına, bu Yönetmelik uyarınca işlem tesis edilemeyeceği, Kanunda sayılmayan bir sebeple ilişik kesilemeyeceği iddialarına, diğer askeri okullara ilişkin düzenlemelerin ilgili Kanunlarda düzenlenmesi, bu okulların eğitim-öğretim süreleri, 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanununun 32’nci maddesi ile Uzman Jandarmalarda aranacak nitelikler, duyuru, müracaat şekil ve zamanı, müracaatın kabul edilmesi, sınav, öğrenim ve eğitim süresi ile tabi olacakları hususların Uzman Jandarma Okulu Yönetmeliğinde düzenleneceğinin öngörülmesi, 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanununun 5’inci maddesinin c bendinde, Uzman Jandarma öğrenimi esnasında yetkili kurullarca başarısız olduğuna karar verilenlerin ilişiğinin kesileceğinin belirtilmesi, 3011 sayılı Resmi Gazete'de Yayımlanacak Olan Yönetmelikler Hakkında Kanunda, Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzel kişilerinin, Đşbirliğine, yetki ve görev alanlarına ait hükümleri düzenleyen, kamu personeline ait genel hükümleri kapsayan, kamuyu ilgilendiren yönetmeliklerin Resmi Gazete'de yayımlanacağına ilişkin hüküm ve anılan Yönetmeliğin bu kapsamda olmadığına ilişkim değerlendirme karşısında itibar edilmemiştir. Açıklanan nedenlerle; Davacının, Uzman Jandarma Okulundan çıkarılma işlemin iptaline yönelik DAVANIN REDDĐNE, 13 ŞUBAT 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 2'nci D.13.02.2013 E.2012/1157, K.2013/183) - 86 - -21Davacının Kara Kuvvetleri Astsubay Meslek Yüksek Okulundan çıkarılma işleminin sebebi olan disiplin cezalarının tümünün yetkili disiplin amirlerince, yetkileri dahilinde ve mevzuata uygun olarak verildiği, davacıya savunma hakkı tanınıp savunmalarının alındığı, disiplin notunun kırılması ve notların toplanmasında maddi hata yapılmadığı, ceza verme işlemlerinde ceza kararlarını ağır derecede sakatlayacak ve hukuken yok hükmünde sayılmalarını gerektirecek, davacıya hissi nedenlerle ceza verildiğine ilişkin herhangi bir bilgi ve belge bulunmadığı, hukuka aykırı olduğu beyan edilen hususların disiplin cezalarının yok hükmünde sayılmasını gerektirecek sakatlıklar olmadığı, disiplin notu (-7)eksi yediye düşen davacının Kara Kuvvetleri Astsubay Meslek Yüksek Okulundan çıkartılması işleminin tüm unsurlarıyla mevzuata ve hukuka uygun olduğu. ÖZETĐ: Davacı vekili, 27.10.2011 tarihinde Osmaniye 1’inci Asliye Hukuk Mahkemesi, 04.11.2011 tarihinde AYĐM kaydına geçen dava dilekçesinde ve cevaba cevap dilekçesinde özetle; davacının dış kaynaktan muvazzaf astsubaylık adaylığı için açılan sınavda başarılı olduğunu, askeri öğrenciliğe alınmadığını, Ankara 14’üncü Đdare Mahkemesinin 04.02.2011 tarihli kararı ile işlemin iptaline karar verildiğini, mahkeme kararı ile okula dönmesi nedeniyle ayrımcılığa tabi tutulduğunu, davacıya hak etmediği cezaların verildiğini ve disiplinsizlik nedeniyle okuldan çıkarıldığını belirterek okuldan çıkarılma işleminin iptaline ve yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacının yürütmenin durdurulmasına ilişkin istemi, AYĐM Nöbetçi Dairesinin 25.07.2012 gün ve 2012/26 Esas sayılı kararıyla reddedilmiştir. Dava dosyasında mevcut bilgi, belge ve davacıya ait öğrenci şahsi dosyasının incelenmesi sonucunda; davacının Kara Astsubay Meslek Yüksek Okulunda tam disiplin notuyla öğrenime başladığı, 24.05.2011 tarihinde ‘yatağını düzenli bulundurmamak’ suçu nedeniyle bölük komutanı tarafından ikaz cezası verildiği, disiplin notunun kırılmadığı; 30.05.2011 tarihinde ‘yatağını düzenli bulundurmamak’ suçu nedeniyle bölük komutanı tarafından, bir hafta sonu izinsizlik cezası verilerek, 2 (iki) disiplin notunun kırıldığı; 01.06.2011 tarihinde ‘eğitime hazırlıksız çıkmak’ suçu nedeniyle bölük komutanı tarafından, iki hafta sonu izinsizlik cezası verilerek, 4 (dört) disiplin - 87 - notunun kırıldığı; 08.06.2011 tarihinde ‘eğitime hazırlıksız çıkmak’ suçu nedeniyle bölük komutanı tarafından, iki hafta sonu izinsizlik cezası verilerek, 4 (dört) disiplin notunun kırıldığı; 08.06.2011 tarihinde ‘eğitimde ilgisiz ve cansız olmak’ suçu nedeniyle bölük komutanı tarafından, üç gün oda hapsi cezası verilerek, 12 (oniki) disiplin notunun kırıldığı; 14.06.2011 tarihinde ‘sorumluluk alanını düzenli bulundurmamak’ suçu nedeniyle bölük komutanı tarafından, iki gün oda hapsi cezası verilerek 8 (sekiz) disiplin notunun kırıldığı; 27.06.2011 tarihinde ‘dershaneler bölgesindeki sırasını düzensiz bulundurmak’ suçu nedeniyle bölük komutanı tarafından, uyarı cezası verilerek 1 (bir) disiplin notunun kırıldığı; 27.06.2011 tarihinde ‘kılık kıyafeti bozuk olmak’ suçu nedeniyle bölük komutanı tarafından, bir gün oda hapsi cezası verilerek 4 (dört) disiplin notunun kırıldığı; 15.06.2011 tarihinde ‘eğitimde isteksiz, ilgisiz ve cansız davranmak’ suçu nedeniyle bölük komutanı tarafından, üç gün oda hapsi cezası verilerek 12 (oniki) disiplin notunun kırıldığı, böylece 40 tam puan olan disiplin notunun -7 (eksi yediye) düştüğü, çıkarıldığı Kara Kuvvetleri Astsubay Meslek Yüksekokulu Yüksek Disiplin Kurulunun 08.07.2011 tarih ve 2010/2011 Eğitim Öğretim Yılı Đçin/13 sayılı kararı ile okuldan çıkarılmasına karar verildiği, bu kararın 25.07.2011 tarihinde Kara Kuvvetleri Komutanı tarafından onaylandığı, 27.10.2011 tarihinde Osmaniye 1’inci Asliye Hukuk Mahkemesi, 04.11.2011 tarihinde AYĐM kaydına geçen dava dilekçesi ile bu davanın açılmış olduğu anlaşılmıştır. Öncelikle davada süreaşımı bulunup bulunmadığı değerlendirilmiştir. Kara Kuvvetleri Astsubay Meslek Yüksekokulu Yüksek Disiplin Kurulunun 08.07.2011 tarih ve 2010/2011 Eğitim Öğretim Yılı Đçin/13 sayılı kararı ile okuldan çıkarılmasına karar verildiği, bu kararın 25.07.2011 tarihinde Kara Kuvvetleri Komutanı tarafından onaylandığı, davacının 08.07.2011 tarihinde geçici olarak okuldan uzaklaştırıldığı, davacı tarafından Adana 10’uncu Noterliği aracılığı ile davalı idareye gönderilen 19.08.2011 tarihli ihtarname ile 08.07.2011 tarihinde Yüksek Disiplin Kuruluna sevk edilmesi üzerine hakkında verilen disiplin cezasına ilişkin gerekçeli kararın yazılı olarak tarafına tebliğinin istenildiği, davalı idare tarafından 05.09.2011 tarihli yazı ile; Temmuz 2011 tarihinde disiplin puanının –(eksi) yediye düşmesi sonucunda disiplin notunun tamamını kaybetmesi nedeniyle okuldan çıkarılmasına karar verildiği, bu kararın 25.07.2011 tarihinde Kara Kuvvetleri Komutanlığı tarafından onaylandığının davacıya bildirildiği, dava dilekçesine göre davalı idarenin bu yazısının 05.09.2011 tarihinde davacı tarafından tebellüğ edildiği, buna tarihe göre 60 günlük dava açma süresi dikkate alındığında 27.10.2011 tarihinde Osmaniye 1’inci Asliye Hukuk Mahkemesinde kayda giren dava dilekçesi ile açılan bu davanın süresinde açılmış olduğu sonucuna varılmıştır. Üye Hakim Albay Coşkun GÜNGÖR, davacı tarafından Adana 10’uncu Noterliği aracılığı ile davalı idareye gönderilen 19.08.2011 tarihli ihtarname tarihinin tebellüğ tarihi olduğunu, bu tarihe göre 60 günlük dava açma süresinin 18.10.2011 tarihinde sona erdiği, bu nedenle 27.10.2011 tarihinde açılan bu davada süreaşımı olduğu gerekçesiyle çoğunluk görüşüne katılmamıştır. 926 sayılı TSK Personel Kanununun 68’inci maddesine dayanılarak hazırlanan Dış Kaynaktan Muvazzaf Astsubay Temin Yönetmeliğinin “Amaç” - 88 - başlıklı 1’inci maddesi; “Bu Yönetmeliğin amacı, kendi nam ve hesabına en az iki yıl süreli yüksekokul, meslek yüksekokulu veya fakülteleri bitirenlerden Türk Silâhlı Kuvvetlerinde muvazzaf astsubay nasbedilmek üzere temel askerlik ve muvazzaf astsubaylık anlayışı kazandırma eğitimine alınacaklarda aranacak nitelikler, bunların tâbi tutulacakları seçme sınavları ile astsubay adaylarının yetiştirilmesine ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.” hükmüne, Aynı Yönetmeliğin “Tanımlar” Yönetmelikte geçen deyimlerden; başlıklı 3’üncü maddesi; “Bu a) Muvazzaf Astsubay Aday Adayı: Nitelikleri itibariyle astsubay adayı olmak üzere başvuru hakkına sahip kişiyi, b) Muvazzaf Astsubay Adayı: Kendi nam ve hesabına fakülte, yüksekokul veya meslek yüksekokullarını bitirenlerden Türk Silâhlı Kuvvetlerinde muvazzaf astsubay nasbedilmek üzere temel askerlik ve muvazzaf astsubaylık anlayışı kazandırma eğitimine alınanları, c) Temel Askerlik ve Muvazzaf Astsubaylık Anlayışı Kazandırma Eğitimi: Muvazzaf astsubay adaylarına verilecek temel askerlik eğitimi ile onlara muvazzaf astsubaylık anlayışını kazandırmak amacıyla yaptırılacak eğitimi ifade eder.” hükmüne, Yönetmeliğin “Astsubaylığa Nasıp” başlıklı 10‘uncu maddesi; “ En az iki yıl süreli yüksekokul, meslek yüksekokulu veya fakülteleri kendi nam ve hesabına bitiren ve muvazzaf astsubay olmak için başvurup, başvuruları uygun bulunanlardan temel askerlik ve muvazzaf astsubaylık anlayışı kazandırma eğitimini başarıyla bitirenlerin astsubaylığa nasıpları, 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun 28/5/2003 tarihli ve 4861 sayılı Kanunla değişik 82’nci maddesi ile Astsubay Sicil Yönetmeliğinin ilgili maddeleri esaslarına göre yapılır.” hükmüne, Yönetmeliğin “Yetiştirme” başlıklı 9’uncu maddesi; “Muvazzaf astsubay adaylarının yetiştirilmesiyle ilgili esaslar aşağıda belirtilmiştir: a) Muvazzaf astsubay adayları, kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığının ihtiyaçları doğrultusunda astsubay meslek yüksekokulu, sınıf okulu, okul veya eğitim merkezlerinde temel askerlik eğitimine ve muvazzaf astsubaylık anlayışı kazandırma eğitimine tâbi tutulurlar. b) Muvazzaf astsubay olabilmek için uygulanacak temel askerlik ve muvazzaf astsubaylık anlayışı kazandırma eğitimini başarı ile bitirmek gereklidir. c) Askerlik hizmetini yerine getirmiş olanların temel askerlik ve muvazzaf astsubaylık anlayışı kazandırma eğitimine ilişkin esaslar ile eğitim süresinin ne kadar olacağı; ihtiyaçlar göz önüne alınarak kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından yürürlüğe konulacak yönergelerde belirlenir. - 89 - ç) Uygulanacak olan eğitimin kapsamı, şekli ve üç aydan az olmamak üzere süresi; kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından yürürlüğe konulacak yönergelerde belirlenir. d) Çeşitli sebeplerle temel askerlik ve muvazzaf astsubaylık anlayışı kazandırma eğitiminin ders, eğitim yapılan toplam gün sayısının üçte birine katılmayanlar başarısız sayılırlar. e) Sağlık sebebiyle temel askerlik ve muvazzaf astsubaylık anlayışı kazandırma eğitiminin ders, eğitim yapılan toplam gün sayısının üçte birine katılmayanlar müteakip eğitim döneminde eğitime katılırlar. Bu dönemde de sağlık sebebiyle başarısız olmaları hâlinde, başarısız sayılırlar. f) Muvazzaf astsubay adayları, temel askerlik ve muvazzaf astsubaylık anlayışı kazandırma eğitimi süresince eğitim ve öğretim, disiplin ve diğer idarî konularda; Türk Silâhlı Kuvvetleri Sınıf Okulları Yönetmeliğinin bu Yönetmeliğe aykırı olmayan hükümlerine tâbi olurlar.” hükmüne, Türk Silahlı Kuvvetleri Sınıf Okulları/Eğitim Merkezi Komutanlıkları Yönetmeliğinin “Disiplin esasları ve ceza hükümleri” başlıklı 2’nci maddesi; “ (1) Disiplinin tesisi ile ilgili ilkeler şunlardır: a) Subaylar, sözleşmeli subaylar, astsubaylar, sözleşmeli astsubaylar, uzman jandarmalar ve uzman erbaşlara disiplin amirlerince 22/5/1930 tarihli ve 1632 sayılı Askerî Ceza Kanunu ve 16/6/1964 tarihli ve 477 sayılı Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkında Kanun esaslarına göre ceza verilir. b) Sözleşmeli/muvazzaf subay adayları, yedek subay adaylar ile sözleşmeli/muvazzaf astsubay adaylarının tabi olacakları disiplin esasları; 1) Her adayın okula kabulü ile birlikte 40 disiplin notu verilir. Belli cezalar karşılığı kırılan notlar bundan düşülmek suretiyle adayın o andaki disiplin notu ortaya çıkarılır. Bu disiplin notunun tamamının kaybedilmesi halinde adaylar disiplin kuruluna sevk edilir. Disiplin notunda hangi eylemlerden dolayı kaç puan düşüleceği yönergeler ile düzenlenir. 2) Adaylara; Uyarı, Đzinsizlik, Oda hapsi cezaları verilir. 3) Adaylara verilen uyarı cezası karşılığında 1 disiplin notu, izinsizlik cezası karşılığında bir hafta sonu tatiline karşılık 2 disiplin notu, disiplin amirlerince verilecek oda hapsi cezası karşılığında her bir gün oda hapsi cezası için 4 disiplin notu, disiplin mahkemesince verilecek oda hapsi cezası karşılığında her bir gün için 5 disiplin notu kırılır. (2) Adayların astlık ve üstlük münasebetleri yönergeler ile düzenlenir.” hükmüne, KKY 51-19 Astsubay Temel Askerlik ve Astsubaylık Anlayışı Kazandırma Eğitimi Yönergesinin 5’inci Bölüm, 2’inci maddesi; - 90 - “a. Disiplin amirleri, 1632 Sayılı Askerî Ceza Kanununun 171’inci maddesine bağlı çizelgede belirtilen yetkiler dâhilinde kursiyerlere ceza verebilecekleri gibi, işledikleri suçlar nedeniyle disiplin mahkemesine de sevk edebilir. b. Muvazzaf/Sözleşmeli astsubay adaylarının (Uzman erbaş kaynaklılar hariç) tabi olacakları disiplin esasları; (1) Her adaya, eğitim başlangıcında 40 disiplin notu verilir. (2) Belli cezalar karşılığı kırılan notlar bundan düşülmek suretiyle adayın o andaki disiplin notu ortaya çıkarılır. (3) Bu disiplin notunun tamamının kaybedilmesi halinde adaylar disiplin kuruluna sevk edilir. (4) Adaylara, disiplin tecavüzlerinde hangi cezaların verileceği EK-A’da gösterilmiştir (Adaylar tarafından, EK-A listede yer almayan disiplin tecavüzleri işlendiğinde, disiplin amiri tarafından Askerî Ceza Kanunu hükümlerine göre uygun bir ceza takdir edilir). (5) Adaylara; uyarı, izinsizlik, oda hapsi cezaları verilir. (6) Adaylara verilen; (a) Uyarı cezası karşılığında 1 disiplin notu, (b) Đzinsizlik cezası karşılığında bir hafta sonu tatiline karşılık 2 disiplin notu, (c) Disiplin amirlerince verilecek oda hapsi cezası karşılığında her bir gün oda hapsi cezası için 4 disiplin notu, (ç) Disiplin mahkemesince verilecek oda hapsi cezası karşılığında her bir gün için 5 disiplin notu düşülür. c. Astsubay adaylarının hâl, hareket, tutum ve davranışları ile disiplin derecesinin ölçüsü olan disiplin notundaki düşmeye göre şu işlemler uygulanır: (1) Disiplin tam notunun 10’unu kaybeden kursiyere Bölük Komutanı tarafından, (2) Disiplin tam notunun 15’ini kaybeden kursiyere Tabur Komutanı tarafından yazılı ikaz yapılır. (3) Disiplin tam notunun 20’sini kaybeden kursiyere Öğrenci Alay Komutanlığı/Eşiti K.lıkça yazılı ikaz yapılır. (4) Disiplin notunun tamamını kaybedenler disiplin kuruluna sevk edilirler. “ hükmüne amirdir. Görüldüğü üzere; kendi nam ve hesabına yüksekokul, meslek yüksekokulu veya fakülteleri bitirenlerden Türk Silahlı Kuvvetlerinde muvazzaf astsubay nasbedilmek üzere dış kaynaktan temin edilen muvazzaf astsubay adaylarının, muvazzaf astsubay nasbedilebilmeleri için temel askerlik ve muvazzaf - 91 - astsubaylık anlayışı kazandırma eğitimini başarı ile bitirmeleri gerekmektedir. Öte yandan temel askerlik ve muvazzaf astsubaylık anlayışı kazandırma eğitimine katılan adaylara eğitimin başlangıcında 40 disiplin notu verilmekte olup, bu disiplin notunun tamamının kaybedilmesi halinde adaylar disiplin kuruluna sevk edilmektedirler. Sevk edilecek disiplin kurulu ise eğitimin icra edildiği Okul/Snf.Okl./Snf.Okl. ve Eğt.Mrk.K.lıklarının tabi olduğu mevzuat esasları çerçevesinde teşkil eden disiplin kurullarıdır. Yetkili disiplin kurulunca disiplinsiz olduğuna karar verilen adayların ilişikleri, söz konusu disiplin kurulu kararının K.K.K.nın onayını müteakip kesilmektedir. Adaylara; uyarı, izinsizlik ve oda hapsi cezaları verilebilmekte ve “uyarı” cezası karşılığında 1 disiplin notu, “izinsizlik” cezası karşılığında bir hafta sonu tatiline karşılık 2 disiplin notu, “disiplin amirlerince verilecek oda hapsi” cezası karşılığında her bir gün için 4 disiplin notu, “disiplin mahkemesince verilecek oda hapsi” cezası karşılığında her bir gün için 5 disiplin notu düşülmektedir. Davacının Kara Kuvvetleri Astsubay Meslek Yüksek Okulundan çıkarılma işleminin sebebi olan disiplin cezalarının tümünün yetkili disiplin amirlerince, yetkileri dahilinde ve mevzuata uygun olarak verildiği, davacıya savunma hakkı tanınıp savunmalarının alındığı, disiplin notunun kırılması ve notların toplanmasında maddi hata yapılmadığı, ceza verme işlemlerinde ceza kararlarını ağır derecede sakatlayacak ve hukuken yok hükmünde sayılmalarını gerektirecek, davacıya hissi nedenlerle ceza verildiğine ilişkin herhangi bir bilgi ve belge bulunmadığı, davacı vekili; davacının dış kaynaktan muvazzaf astsubaylık adaylığı için açılan sınavda başarılı olduğunu, askeri öğrenciliğe alınmadığını, Ankara 14’üncü Đdare Mahkemesinin 04.02.2011 tarihli kararı ile işlemin iptaline karar verildiğini, mahkeme kararı ile okula dönmesi nedeniyle ayrımcılığa tabi tutulduğunu, davacıya hak etmediği cezaların verildiğini belirtmiş ise de; davacıya ait öğrenci şahsi dosyasında mevcut belgelerden ceza kararlarında davacı ile birlikte yaklaşık otuz öğrencinin de cezalandırıldığı ve sırf davacıya yönelik cezalandırma yoluna gidilmediğinin tespit edildiği, hukuka aykırı olduğu beyan edilen hususların disiplin cezalarının yok hükmünde sayılmasını gerektirecek sakatlıklar olmadığı, disiplin notu eksi yediye düşen davacının Kara Kuvvetleri Astsubay Meslek Yüksek Okulundan çıkartılması işleminin tüm unsurlarıyla mevzuata ve hukuka uygun olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Yasal dayanaktan yoksun DAVANIN REDDĐNE, 03 OCAK 2013 tarihinde OYÇOKLUĞU ile karar verildi. - 92 - KARŞI OY GEREKÇESĐ Davacı Đ…’ın 09.08.2009 tarihinde yapılan muvazzaf astsubaylık sınavında 90,369 puan alarak başarılı olması, devamında yapılan fizik kabiliyet ve yeterlik testi ile mülakat sınavında başarılı olması ve sağlık yönünden bir engelinin bulunmadığı yönünde rapor verilmesine rağmen güvenlik soruşturmasının olumsuz çıkması nedeniyle okula kaydının yapılmaması üzerine vekili aracılığıyla Ankara 14’üncü Đdare Mahkemesi’nde açılan davada 04.02.2011 tarih ve 2010/662 Esas ve 2011/181 sayılı kararla işlemin iptaline karar verilerek davacının 25.04.2011 tarihinde okula kaydının yapıldığı, müteakiben disiplinsizlik sebebiyle de 08.07.2011 tarihli disiplin kurulu kararıyla okuldan çıkarıldığı görülmüştür. Davacının Astsubay Meslek Yüksek Okulunda 40 tam disiplin notuyla öğrenime başladığı, bölük komutanı tarafından 1 aylık süre içerisinde 7 eylemi dolayısıyla cezalandırıldığı, bu kapsamda 30.05.2011 tarihinde “yatağını düzenli bulundurmamak” disiplin suçu nedeniyle bir hafta sonu izinsizlik cezası verilerek, 2 (iki) disiplin notunun 01.06.2011 tarihinde “eğitime hazırlıksız çıkmak” disiplin suçu nedeniyle iki hafta sonu izinsizlik cezası verilerek, 4 (dört) disiplin notunun, 08.06.2011 tarihinde “eğitime hazırlıksız çıkmak” disiplin suçu nedeniyle iki hafta sonu izinsizlik cezası verilerek, 4 (dört) disiplin notunun, yine aynı tarihte “eğitimde ilgisiz ve cansız olmak” disiplin suçu nedeniyle üç gün oda hapsi cezası verilerek, 12 (oniki) disiplin notunun, 14.06.2011 tarihinde “sorumluluk alanını düzenli bulundurmamak” disiplin suçu nedeniyle iki gün oda hapsi cezası verilerek 8 (sekiz) disiplin notunun, 27.06.2011 tarihinde “dershaneler bölgesindeki sırasını düzensiz bulundurmak” disiplin suçu nedeniyle uyarı cezası verilerek 1 (bir) disiplin notunun ve yine aynı tarihte “kılık kıyafeti bozuk olmak” disiplin suçu nedeniyle bir gün oda hapsi cezası verilerek 4 (dört) disiplin notunun kırıldığı, ayrıca 15.06.2011 tarihinde “eğitimde isteksiz, ilgisiz ve cansız davranmak” disiplin suçu nedeniyle tabur komutanı tarafından, üç gün oda hapsi cezası verilerek 12 (oniki) disiplin notunun kırıldığı, böylece yaklaşık 1 aylık bir kısa süre zarfına sıkıştırılarak (bazen de aynı gün iki ayrı eylemden olacak şekilde) verilen disiplin cezalarıyla okuldan ilişiğinin kesildiği anlaşılmıştır. Davacının okuldan çıkarılma sebebi disiplinsizlik olduğuna göre bu husus değerlendirilmeden önce Đç Hizmet Kanun ve Yönetmeliğinde yer alan bazı hükümlerin hatırlanmasında yarar görülmüştür. Đç Hizmet Kanununun disiplini tarifeden 13 üncü maddesi; "Disiplin; Kanunlara, nizamlara ve amirlere mutlak bir itaat ve astının ve üstünün hukukuna riayet demektir. Askerliğin temeli disiplindir. Disiplinin muhafazası ve idamesi için hususi kanunlarla cezai ve hususi kanun ve nizamlarla idari tedbirler alınır." hükmüne amirdir. Kanunla tanımlanan disiplin kavramı incelendiğinde; bir yandan Kanunlara, nizamlara ve amirlere mutlak bir itaat aranırken, öte yandan astın ve - 93 - üstün hukukuna riayet aranmış, böylece disiplinin tek yanlı eylem ve davranışlara tabi olmadığı ortaya konmuştur. Disiplinin sağlanması için amir, üst ve astlar arasında olması gereken hareket tarzlarını belirten Đç Hizmet Yönetmeliğinin bazı maddeleri incelendiğinde; Yönetmeliğin 2 nci maddesi; "Tam ve sağlam bir disiplin için, amir ile maiyetin karşılıklı sevgi ve saygı ile birbirlerine itaat beslemeleri şarttır. Böyle olmayan disiplin tehlikeli olur ve sıkışık zamanlarda çabuk gevşer, bu muvaffakiyetsizliği ve felaketi doğurur. " Yönetmeliğin 14 ncü maddesi; "Amir, maiyetine eşit muamele yapmaya ve haklarında adil hareket etmeye mecburdur." Yönetmeliğin 17 nci maddesi; "Amirler maiyetine vazife verirken onların hususi hallerini, kabiliyetlerini ve işe dayanıklılıklarını düşünmelidirler." Yönetmeliğin 20 nci maddesi; "Amirler, maiyetlerinin ruhlarına hakim olmalıdır. Onların resmi veya hususi işlerinde muvaffak olmalarını temin için mümkün olan yardımları yapmalı, onların haklarını korumalı, onlara candan bir baba ve büyük kardeş duygusu ile her türlü yardımda bulunmalıdır...." Yönetmeliğin 23 ncü maddesi; "Amirler icabında hükmedecekleri cezanın cins ve miktarını yalnız yolsuzluğun ve kabahatin derecesi ile ölçmemeli, astın itaate, nizam ve intizama itiyadını göz önünde koyarak onun içtidat, ruhi haletini de hesaba katarak tayin etmelidir. Bu iş amirlerden maharet ve cesaret ister." Yönetmeliğin 24 ncü maddesi; "Gerek cezanın ve gerekse mükafatın tesirli olabilmesi için daima haklı olarak ve tam zamanında verilmesi şarttır." hükümlerini amirdir. Đç Hizmet Kanun ve Yönetmeliğinin bu maddelerinde belirtildiği gibi, disiplin uygulamalarında; disiplinsizlik hallerinde ikaz veya ceza uygulaması ile kişinin ve/veya kamunun bozulan disiplininin korunması esas maksat olup, kişinin kurumdan ilişiğinin kesilmesinin gerekliliği ancak kişinin disiplin safahatı açısından tüm ikaz ve cezalara rağmen disiplinli hale gelememesi veya diğer bir ifade ile düzelmemesi halinde başvurulacak bir yöntemdir. Bu itibarla somut olayda davacının ceza safahatı itibarı ile disiplinli hale gelmeyeceği kanaatini haklı kılacak objektif sebeplerin bulunup bulunmadığı tespit edilmelidir. Davacıya verilen savunma yazıları, davacının savunmaları ve bu savunmalar neticesinde verilen cezalandırma yazıları dikkate alındığında, davacının savunmalarında ileri sürdüğü hususlar araştırılmadan savunmalarına itibar edilmeyerek cezalandırıldığı, davacıya isnat edilen eylemler ile verilen disiplin cezalarında orantılılık bulunmadığı, eğitime hazırlıksız çıkmak ve eğitimde ilgisiz ve cansız olmak eylemlerinden dolayı 40 tam disiplin puanından toplam 32 disiplin puanının kırıldığı, söz konusu eylemlerin toplu eğitime ilişkin olduğu, kimi zaman bireysel eksikliği de olsa, toplu olarak yapılan eğitimlerde - 94 - koordinasyon da dikkate alındığında eksiklerin olabileceği, bunların tekrarla veya bire bir eğitimle giderilmesinin mümkün olduğu, eğitimdeki motivasyonun devamı açısından derhal ceza vermek yerine sözlü olarak uyarıların yapılmasının daha yararlı olacağı, oysa davacının ilk yazılı savunmasının istendiği tarihte daha okulda bir aylık bir süresinin bile henüz geçmemiş olduğu, akabinde 1 aylık kısa bir süre de 8 eylemi dolayısıyla cezalar verilmeye devam edildiği, bu suretle verilen cezalarda ölçülülük ilkesine aykırı hareket edildiği değerlendirilmiştir. Ayrıca disiplin kuruluna çıkarılmadan önce davacıya ASTTASAK Eğt.Tb. Komutanı tarafından 09.06.2011 tarihinde gönderilen ikaz yazısında 22 disiplin puanı kırıldığı için gerekli hassasiyeti göstermesi hususunda uyarıldığı, bu ikaz yazısından 4(gün) gün sonra ise, Bl.Komutanı tarafından 30 Mayıs 2011 tarihinden itibaren disiplin puanından 11 puan kırıldığı belirtilerek davranışlarında dikkatli olması gerektiği konusunda uyarıldığı görülmüştür. Bu ikaz yazılarının hem içerikleri, hem de kırılan disiplin notları itibariyle çelişkili oldukları ve bu konuda da özensizce hareket edildiği görülmüştür. Öte yandan davacının işlemiş olduğu disiplin suçlarının nitelik ve niceliği dikkate alındığında eylemlerinin (yatağını düzenli bulundurmamak, eğitime hazırlıksız çıkmak, eğitimde ilgisiz ve cansız olmak, sorumluluk alanını düzenli bulundurmamak, dershaneler bölgesindeki sırasını düzensiz bulundurmak ve kılık kıyafeti bozuk olmak) esasen Türk Silahlı Kuvvetlerinde hizmet etmesine engel teşkil edecek derecede vehamet arzetmediği, kişisel veya kurumsal disiplini düzelmez şekilde vahim derecede bozmadığı, bu yönüyle de davacının okuldan çıkarılma işleminde takdir yetkisinin ölçülülük ilkesine göre objektif kriterlere göre kullanıldığını söylemenin mümkün olmadığı kanaati hasıl olmuştur. Diğer taraftan, her ne kadar Sayın Çoğunluğun gerekçesinde “davacıya ait öğrenci şahsi dosyasında mevcut belgelerden davacı ile birlikte yaklaşık otuz öğrencinin de cezalandırıldığı ve sırf davacıya yönelik cezalandırma yoluna gidilmediğinin tespit edildiği” belirtilmekte ise de, anılan disiplin cezasının manga eğitimi sırasında, manganın tabur komutanının vermiş olduğu emri bir bütünlük içerisinde uygulayamamasından kaynaklandığı, davacının bireysel olarak yaptığı bir eyleminden değil, toplu olarak eğitimde başarısız olmalarından dolayı verilen bir ceza olduğu, davacının söz konusu eğitim sırasında manga içerisinde kendisine düşen görevi yapıp yapmadığı hususunun tartışılmadığı, oysa davacının beyanına göre tabur komutanın “mermi geliyor” şeklindeki emrine binaen kendi üzerine düşeni gerekli siper alma yöntemi ile uyguladığını ileri sürdüğü ve ancak bu eylem dolayısıyla disiplin kuruluna çıkarılmadan hemen önce 04.07.2011 tarihinde söz konusu cezanın verildiği ve devamında disiplinsizlik sebebiyle okuldan ilişiğinin kesildiği anlaşılmıştır. Bu itibarla olayda tesis edilen işlemin sebebi disiplinsizlik gibi görünmekte ise de, Ankara 14’üncü Đdare Mahkemesi’nin iptal kararıyla okula alınan davacının usul saptırması yoluyla okuldan çıkarma işleminin amaçlandığı, dolayısıyla takdir yetkisinin hukuka aykırı kullanılarak davacının okuldan - 95 - çıkarıldığı, bu nedenle sebep ve maksat unsuru yönünden hukuka aykırı olan işlemin iptali gerekirken, aksi yönde oluşan Sayın Çoğunluk görüşüne katılamadık. 03.01.2013 ÜYE ÜYE Metin ULUKANLIGĐL Hak.Alb. Abdurrahman BEŞĐROĞLU Hak.Yb. (AYĐM 2'nci D.03.01.2013 E.2011/1512, K.2013/7) 2. SINAVDA BAŞARISIZ SAYILMA : -22ÖZETĐ: Girdiği tek ders sınavında bilirkişi incelemesi sonrasında 49 puan aldığı, bu puanın geçme notu olan 50’nin altında kalması nedeniyle almış olduğu puanın davacının sınıf geçmesi için yeterli olmadığı, Davacı, 21.10.2011 tarihinde AYĐM kaydına geçen dava dilekçesi ile özetle; 2010 - 2011 Eğitim Öğretim Yılında, 1’inci yarıyıl Elektronik - 1 dersinden tek ders sınavlarına girmesi sonucu başarısız sayılarak devre kaybettiğini; sınav sonucuna itiraz etmesine rağmen sonucun değişmediğini; itirazının sonucunun kendisine 18.10.2011 tarihinde tebliğ edildiğini; 27.09.2011 tarihinde yapılan sınavdan yeterli sonuç alacağına inandığı için, cevap kağıdının sivil bir üniversitede bilirkişi tarafından incelenmesi gerektiğini; devre kaybettirilmesi işleminin hukuka aykırı olduğunu öne sürerek; işlemin iptaline karar verilmesini yürütmenin durdurulması istemli olarak talep ve dava etmiştir. Davacı vekilinin yürütmenin durdurulmasına ilişkin talebi AYĐM 2’nci Dairesinin 02.11.2011 gün, 2011/1409 sayılı kararı ile reddedilmiştir. Dosyada mevcut bilgi ve belgelerin incelenmesinden; davacının Kara Harp Okulunda öğrenim gördüğü sırada 2010 - 2011 Eğitim - Öğretim Yılında, 1’inci yarıyılda görülen Elektronik -1 dersinden girdiği tek ders sınavından 35 not alması sebebiyle geçerli not olan 50’nin altında kaldığı, tek ders sınavından başarısız sayılması nedeniyle devre kaybetmesi üzerine bu işlemin iptali istemiyle AYĐM’de, süresinde işbu davayı açtığı anlaşılmıştır. 4566 sayılı Harp Okulları Kanunu’nun “Lisans düzeyinde öğretim” başlığını taşıyan 37’nci maddesinde; harp okullarında lisans eğitim ve öğretim süresinin 4 yıl olduğu, öğrencilerin lisans eğitim ve öğrenimini sağlık nedenleri hariç beş yılda, sağlık nedenleri dahil azami altı yılda tamamlamalarının gerektiği, öğrencilerin hangi şartlarda o eğitim ve öğretim yılını kaybetmiş sayılacaklarının ve harp okullarındaki sınav, değerlendirme ve sınıf geçme esaslarının çıkarılacak yönetmelikte düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Aynı Kanun’un, 52’nci madde "b" bendi 3’üncü bölümünde "öğrencilerin başarılı - 96 - olarak bir üst sınıfa geçebilmesi için 2,00 kredi ortalaması ve kredili ve katsayılı derslerin hiçbirinden "F" başarı harfi olmaması” gerekmektedir. Davacının ise bu şartlardan “kredili ve katsayılı derslerin hiçbirinden "F" başarı harfi olmaması” şartını yerine getiremediğinden bir üst sınıfa geçemediği anlaşılmıştır. Davacının istemi üzerine, davacının başarısız olduğu 2010 - 2011 Eğitim Öğretim Yılı, 1’inci yarıyıl Elektronik -1 dersi tek ders sınavı kayıtlarının değerlendirilmesi için AYĐM Đkinci Dairesinin 15.02.2012 gün Gensek No.:2011/4585, Esas No.:2011/1409 sayılı ara kararıyla Bilirkişi Đncelemesi yaptırılmasına karar verilmiş ve bu kapsamda Gazi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Öğretim Üyesi Doç.Dr. M… resen bilirkişi olarak tayin edilmiştir. Davacının itiraz ettiği “Elektronik -1” dersinin “Tek Ders Sınavı”na ait soruları, cevap anahtarı, bahse konu sınava katılan öğrencilerin (bu sınava davacının kendisi dâhil sadece iki öğrenci katılmıştır) sınav cevap kâğıtları ile davacının sınav cevap kâğıdı getirtilerek yaptırılan bilirkişi incelemesinde bilirkişi, sınav sorularını, cevap anahtarını ve davacının sınav kâğıdını diğer öğrencinin sınav kâğıdıyla da karşılaştırarak incelediğini bildirmiş ve hazırladığı bilirkişi raporunu 03.07.2012 tarihinde mahkememize teslim etmiştir. Yapılan inceleme ve değerlendirme neticesinde hazırlanan bilirkişi raporunda özetle; “- Sınavın Çoktan Seçmeli bölümünde 14 soru olduğu, soruların içeriğinin uygun olduğu ve sorularda herhangi bir hatanın bulunmadığı, - Sınavın Metin bölümü yani klasik bölümü incelendiğinde, yine içeriğinin uygun olduğu ve sorularda herhangi bir hatanın bulunmadığı, - Yanıtların incelenmesinde Çoktan Seçmeli bölümde davacının 50 üzerinden 20 puan aldığı, ancak bunun soru grubunun hatalı işaretlenmiş olmasından kaynaklandığı, davacının 14 sorudan yedisini doğru işaretlediği ve notunun 50 üzerinden 25 olarak düzeltilmesi gerektiği, - Klasik bölüm 1’inci soruda davacının 20 puan üzerinden 4 puan aldığı, ancak bu bölümde davalı idare tarafından verilen puanın yetersiz olduğu ve takdir edilmesi gereken puanın 12 olması gerektiği, - Klasik bölüm 2’nci soruda davacının 18 puan üzerinden 3 puan aldığı, ancak bu bölümde de davalı idare tarafından verilen puanın yetersiz olduğu ve takdir edilmesi gereken puanın 9 olması gerektiği, - Klasik bölüm 3’üncü soruda davacının 12 puan üzerinden 8 puan aldığı, bu değerlendirmenin doğru olduğunun düşünüldüğü, - Davacı .’e Elektronik -1 dersi Tek Ders Sınavı Klasik Bölümden verilen 4+3+8 olmak üzere toplam 15 (ONBEŞ) puanlık notun uygun olmadığı, takdir edilen notun 12+9+8 olmak üzere 29 (YĐRMĐDOKUZ) olduğu, - Davacı ile aynı sınava katılan E…. adlı öğrencinin kağıdının incelenmesi sonucu, yapılan değerlendirmeyi olumsuz etkileyecek bir durum olmadığının gözlemlendiği” yönünde görüş bildirilmiştir. Taraflara tebliğ edilen bilirkişi raporuna davalı idare tarafından itiraz edilmiş ve söz konusu sınava katılan sadece iki öğrencinin olması sebebiyle grup kodu olarak A verilmiş ise de herhangi bir gruplandırma yapılmadığı, dolayısıyla optik okuyucu tarafından yanlış hesaplamanın söz konusu olmadığı ve bu - 97 - konudaki bilirkişi değerlendirmesinin de doğru olmadığı, sınav talimatında “her yanlış cevabın doğru cevabın ¼nü götürdüğü” ibaresinin yer aldığı, bu talimatın Harbiyelilere imza karşılığı tebliğ edildiği, bilirkişi değerlendirmesinde bu hususun göz önünde bulundurulmadığı ve yanlış hesaplama yapıldığı, idare tarafından çoktan seçmeli soru değerlendirmesinin de doğru olarak yapıldığı ve 20 puan olarak hesaplandığı ifade edilmiştir. Davalı idarenin bilirkişi raporuna yapmış olduğu itirazlar üzerine AYĐM 2’nci Dairesinin 03 Ekim 2012 tarihli ara kararı ile bilirkişiden Ek Bilirkişi Raporu istenilmesine karar verilmiştir. Bilirkişi tarafından 31.12.2012 tarihinde tanzim edilen ek bilirkişi raporunda özetle; “davalı idare tarafından sınavın çoktan seçmeli bölümü ile ilgili itirazların yerinde olduğu, ilk raporda “her yanlış cevabın doğru cevabın ¼nü götürdüğü” hususunun gözden kaçtığı, bu durum dikkate alındığında çoktan seçmeli bölüm için davalı idare tarafından yapılan 20 puan değerlendirmesinde herhangi bir hata olmadığı, klasik bölüm konusunda ise itirazlara ilişkin bilirkişi değerlendirmesinde herhangi bir değişiklik olmadığı ve ilk rapordaki değerlendirmelerin geçerli olduğu bildirilmiş ve sonuç olarak davacının 20+29 olmak üzere toplamda 49 (KIRKDOKUZ) puan olmak üzere ilk bilirkişi raporunun düzeltilmesi gerektiği” bildirilmiştir. Taraflara tebliğ edilen ek bilirkişi raporuna davalı idare tarafından itiraz edilmemiş, davacı tarafından bilirkişinin değerlendirme ve notlarının yetersiz olduğu gerekçesiyle itiraz edilmiş ise de, ilmi verilere uygun bulunan bilirkişi raporuna göre uygulama yapılmasına karar verilmiştir. Dava dosyasında mevcut bilgi ve belgeler ile bilirkişi incelemesi birlikte değerlendirildiğinde davacının girdiği tek ders sınavında 35 yerine 49 puan alması gerektiği ancak bu puanın geçme notu olan 50’nin altında kalması nedeniyle davacının sınıf geçmesi için yeterli olmadığı anlaşılmakla, davacının devre kaybetmesi işleminde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Davacı Ç…nin, Kara Harp Okulu devre kaybı işleminin iptali istemiyle açtığı yasal dayanaktan yoksun DAVANIN REDDĐNE, 20 MART 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 2'nci D.20.03.2013 E. 2011/1409, K.2013/358) - 98 - -23ÖZETĐ: Bilirkişi tarafından hazırlanan bilirkişi raporunda özetle; soruların ders içeriklerine uygun olarak hazırlandığı, puanlama kriterlerinin yani hangi bilgilerin yazıldığında karşılığında kaç puan verileceğinin ilgili sorularda belirtildiği, davacıya ait Türk Edebiyatı ve Dil ve Anlatım dersi, ortalama yükseltme sınav kağıtlarının en düşük ve en yüksek not alan öğrenci kağıtları ile birlikte incelenmesi sonucunda; cevapların değerlendirilmesinde maddi hata, not takdirinde bir değerlendirilme hatası bulunmadığı, ayrıca takdir edilen notlarda bir tutarsızlığın yer almadığı Davacı 03.07.2012 tarihinde kayda geçen dava dilekçesinde özetle; 2007– 2008 eğitim döneminde Işıklar Askeri Lisesine kayıt yaptırdığını, 11. sınıfta sınıf tekrarı yaptığını 12. sınıfta ise Türk Edebiyatı ve Dil Anlatım derslerine aynı öğretmenin geldiğini, öğretmeni ile arasında sıkıntı olduğunu, bu nedenle sınav kâğıtlarının objektif değerlendirilmemesi nedeniyle 18.06.2012 tarihinde girdiği ortalama yükseltme sınavında her iki dersten de başarısız sayıldığını, yanı sıra matematik dersinden de sınıfta kaldığı için okulu ile ilişiğinin kesildiğini, Türk Edebiyatı ve Dil Anlatım derslerinin sınavlarında başarılı olması gerektiğini düşündüğünü, bu iki dersten geçtiği takdirde matematikten de tek ders sınavı hakkı doğacağını ve okulundan mezun olmasının imkan dahilinde olacağını, tarafsız bilirkişiler tarafından her iki derse ait sınav kağıtlarının tekrar incelenmesi durumunda Türk Edebiyatı ve Dil Anlatım derslerinden başarılı olduğunun anlaşılacağını ileri sürerek başarısızlık nedeniyle okuldan çıkarma işleminin iptaline ve öncelikle yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacının yürütmenin durdurulması talebi AYĐM Nöbetçi Dairesinin 25.07.2012 tarih ve Gensek No.2012/2364, Esas No.2012/25 sayılı kararı ile reddedilmiştir. Dava dosyasının incelenmesinden; 2007-2008 eğitim-öğretim döneminde Işıklar Askeri Lisesinde öğrenimine başlayan davacının 11. sınıfta başarısızlık nedeniyle sınıf tekrarı yaptığı, 12. sınıfta ise Türk Edebiyatı, Dil Anlatım ve matematik derslerinden de başarısız olduğu için okulla ilişiğinin kesilmesi üzerine 18.06.2012 tarihinde yapılan Dil Anlatım ve Türk Edebiyatı Ortalama Yükseltme Sınavlarından başarısız sayılma işleminin iptali istemi ile iş bu davanın açılmış olduğu anlaşılmıştır. Silahlı Kuvvetler Orta Öğretim Okulları sınıf geçme ve Sınav Yönetmeliğinin 26-34’üncü maddelerinin yer aldığı 7’nci bölümde “Yıl Sonu Başarısının Tespiti”, 35-47’nci maddelerinin yer aldığı 8’inci bölümde “Ortalama Yükseltme ve Yıl Sonunda Bir Dersten Başarısız Olan Öğrenciler - 99 - Đçin Yapılan Sınavların Esasları” konuları düzenlenmiştir. Bu kapsamda 26’ncı maddede “Bir dersin yıl sonu puanı ve notunun tespiti”, 27’nci maddede “Öğrencinin ders yılı sonunda herhangi bir dersten başarılı sayılması”, 28’inci maddede “Ders yılı sonunda doğrudan sınıf geçme”, 29’uncu maddede “Ortalama yükseltme ve başarısız olunan bir ders için yapılan sınavla sınıf geçme”, 30’uncu maddede “Sınıfı tekrar etme”, 31’inci maddede “Yıl sonu başarı notu ile başarılı sayılamayacak dersler”, 32’nci maddede “Bir dersin ağırlığı, ağırlıklı puanı ve ağırlıklı notu”, 33’üncü maddede “Yıl sonu başarı puanı ve notu”, 34’üncü maddede “Bir üst öğretim kurumuna geçiş”, 35’inci maddede “Sınavların şekli”, 36’ncı maddede “Sınav takvimi”, 37’nci maddede “Sınav komisyonları”, 38’inci maddede “Gözetmen görevlendirme”, 39’uncu maddede “Yazılı sınavlar”, 40’ıncı maddede “Sözlü ve uygulamalı sınavlar”, 41’inci maddede “Sınavların başlama saati ve süresi”, 42’nci maddede “Sınav salonuna girebilecekler”, 43’üncü maddede “Sınavların değerlendirilmesi ve değerlendirme sonunda yapılacak işlemler”, 44’üncü maddede “Sınavlarda kopya çekme”, 45’inci maddede “Sınavlarda başarılı sayılma”, 46’ncı maddede “Sınav sonuçlarının ilanı ve ilişik kesme”, 47’nci maddede “Sınavlara giremeyenler” konularına ilişkin düzenlemeler yer almaktadır. Yönetmeliğinin “Bir dersin yıl sonu puanı ve notunun tespiti” başlıklı 26’ncı maddesi; “(1) Bir dersin yıl sonu puanı; a) Birinci ve ikinci dönem puanlarının aritmetik ortalamasıdır. b) Özre dayalı bir sebeple bir dersten yalnız bir dönem puanı almış olan öğrencinin bu puanı ile yetiştirme programında alınan puanın aritmetik ortalaması, yıl sonu puanı sayılır. c) Ortalama yükseltme sınavı veya yıl sonunda bir dersten başarısız olan öğrenciler için yapılan sınav sonunda en az 2 (geçer) puan alınarak başarılı sayılan dersin yıl sonu puanı, bu sınavlarda alınan puanla daha önce belirlenen yıl sonu puanının toplamının aritmetik ortalamasıdır. ç) Bir dersten hiç dönem puanı olmayan öğrencinin yıl sonu puanı, o dersle ilgili yetiştirme programında alınan puanların aritmetik ortalamasından elde edilen puandır. d) Dönem puanlarının aritmetik ortalaması hesaplanırken bölme işlemi virgülden sonra iki basamak yürütülür. (2) Bir dersin yıl sonu notu ise; a) Birinci ve ikinci dönem notlarının aritmetik ortalamasıdır. b) Özre dayalı bir sebeple bir dersten yalnız bir dönem notu almış olan öğrencinin bu notu, yıl sonu notu sayılır. c) Ortalama yükseltme sınavı veya yıl sonunda bir dersten başarısız olan öğrenciler için yapılan sınavdan, en az 2 (geçer) not alınarak başarılı sayılan dersin yıl sonu notu, bu sınavlarda alınan notla yıl sonu notunun toplamının aritmetik ortalamasıdır. ç) Yıl sonu notu hesaplanırken yarım ve yarımdan büyük kesirler tama yükseltilir.” hükmünü, Yönetmeliğinin “Ders yılı sonunda doğrudan sınıf geçme” başlıklı 28’inci maddesi; “(1) Ders yılı sonunda; bu Yönetmeliğin 27 nci maddesi hükmüne göre bütün derslerden başarılı sayılan öğrenci doğrudan sınıf geçer.” hükmünü, - 100 - Yönetmeliğin “Ortalama yükseltme ve başarısız olunan bir ders için yapılan sınavla sınıf geçme başlıklı” 29’uncu maddesi; “(1) Öğrenciler başarılı ve başarısız olduğu derslerden ortalama yükseltme sınavına girer. a) Öğrenciler, başarısız oldukları derslerden ortalama yükseltme sınavı hazırlık kurslarına devam etmek zorundadır. Kurslarda her ders için planlanan ders saati sayısının üçte birine veya daha fazlasına özürsüz olarak devam etmeyen öğrenciler, o dersin ortalama yükseltme sınavına alınmaz ve başarısız sayılır. b) Ortalama yükseltme sınavı sonunda, başarısız olduğu derslerin her birinden en az 2 (geçer) not alan öğrenci sınıfını geçer. c) Türk Silahlı Kuvvetleri ortaöğretim okullarının haftalık ders çizelgelerinde her sınıf için ayrı ayrı belirtilen, yıl sonu başarı puanı ile geçilemeyecek derslerin dışında olmak koşulu ile ortalama yükseltme sınavları sonunda bir dersten başarısızlık söz konusu ise; yıl sonu başarı notu üç ve yukarı olanlar bu dersten başarılı sayılarak bir üst sınıfa devam ederler. Yıl sonu başarı notu 3 ten aşağı olanlar bir ders sınavına alınırlar. Bir ders sınavı sonunda, bu dersten 2 (geçer) alamayan öğrencinin aldığı puan ile ders kesim tarihinde belirlenmiş olan yıl sonu puanının ortalamasından elde edilen yıl sonu başarı puanı, yukarıdaki esaslara uyduğu takdirde öğrenci sınıfı geçer, şartları uymayan öğrenci sınıfı tekrar eder. ç) Silahlı Kuvvetler Bando Astsubay Hazırlama Okulunda Türk ve Batı Müziği Çalgıları, Müziksel Đşitme Okuma ve Yazma, Türk ve Batı Müziği Çalgı Toplulukları derslerinin ortalama yükseltme ve yıl sonunda başarısız olunan bir ders için yapılan sınav sonucunda öğrencinin başarılı sayılabilmesi için; bu sınavlarda aldığı not en az üç olmalıdır.” hükmünü, Yönetmeliğin “Sınavlarda başarılı sayılma” başlıklı 45’inci maddesi; “(1) Sınavlarda bir dersten en az 2 (geçer) alan öğrenci; bu dersten başarılı sayılır. Ancak, bu Yönetmeliğin 27 ve 29 uncu maddelerinde yer alan hükümler saklıdır.” hükmünü içermektedir. 18.06.2012 tarihinde yapılan Dil Anlatım ve Türk Edebiyatı Ortalama Yükseltme Sınavlarından geçer not alamaması nedeniyle yukarıda belirtilen mevzuat hükümleri uyarınca başarısız sayılan davacı, Matematik dersinden de başarısız olması nedeniyle bütünleme sınavına giremediğini ve okulla ilişiğinin kesildiğini belirterek, bu iki dersten başarışlı olduğunu, bu iki dersten başarılı sayılması durumunda Matematik dersinden bütünlemeye girme durumunun söz konusu olacağını, bilirkişi incelemesi yapılması durumunda başarılı olduğunun ortaya çıkacağını iddia etmektedir. Davacının sınav kağıtlarının ve iddialarının değerlendirilmesi için Dairemizin 26.12.2012 tarih ve 2012/631 E. sayılı ara kararı ile bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiş, Kara Harp Okulu Komutanlığınca bilirkişilik yapabilecek kişiler olarak bildirilen üç kişi arasından bilirkişi olarak tayin edilen Öğ.Yb.A.tarafından hazırlanan 12.02.2013 tarihli bilirkişi raporunda özetle; soruların ders içeriklerine uygun olarak hazırlandığı, puanlama kriterlerinin yani hangi bilgilerin yazıldığında karşılığında kaç puan verileceğinin ilgili sorularda belirtildiği, davacı (3229) M.’a ait Türk Edebiyatı ve Dil ve Anlatım dersi, ortalama yükseltme sınav kağıtlarının en düşük ve en - 101 - yüksek not alan öğrenci kağıtları ile birlikte incelenmesi sonucunda; cevapların değerlendirilmesinde maddi hata, not takdirinde bir değerlendirilme hatası bulunmadığı, takdir edilen notlarda bir tutarsızlığın yer almadığı tespit ve kanaatine varıldığı belirtilmiştir. Taraflara tebliğ edilen bilirkişi raporuna itiraz edilmemiş, Mahkememizce ilmi verilere uygun bulunan bilirkişi raporu doğrultusunda Dil Anlatım ve Türk Edebiyatı Ortalama Yükseltme Sınavlarından başarısız sayılan davacı hakkında tesis edilen işlemde hukuka aykırı bir yön olmadığı kanaatine ulaşıldığından davacının Dil Anlatım ve Türk Edebiyatı Ortalama Yükseltme Sınavlarından başarısız sayılma işleminin iptali isteminin reddi gerektiği sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Davacının, Dil Anlatım ve Türk Edebiyatı Ortalama Yükseltme Sınavlarından başarısız sayılma işleminin iptali istemiyle açtığı yasal dayanaktan yoksun DAVANIN REDDĐNE, 30 NĐSAN 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 2'nci D.30.04.2013 E. 2012/631, K.2013/536) ASKERLĐK KANUNUNDAN DOĞAN ĐŞLEMLER : 1. ASKERE SEVK EDĐLME : -24ÖZETĐ: Son yoklama muayenesi kapsamında tesis edilen askerliğe elverişlilik ön raporuna M…tarafından itiraz edilmediğine ilişkin bir kayıt düşülüp parmak basılmış ise de, M…’in o tarihte vesayet altında olması ve rahatsızlığın mahiyeti dikkate alındığında bu beyana itibar edilemeyeceği, kaldı ki M.’in askerliğe elverişli olmadığı iddia edilip rahatsızlığına ilişkin raporlar ibraz edildiğinden 1111 sayılı Askerlik Kanununun 28’inci maddesi uyarınca askere sevk edilebilmesi için askerliğe elverişli olup olmadığı konusundaki şüphenin giderilmesi gerektiği, bu konuda gerekli prosedürler tamamlanmadan düzenlenen askerliğe elverişli olduğuna dair rapor uyarınca askere sevk edilen M.’in “askerliğe elverişli olmadığına“ ilişkin rapor uyarınca askere sevkinin söz konusu olamayacağı kararına varılmıştır. Davacı vekili 16.04.2012 tarihinde kayıt altına dava dilekçesi ile bu dilekçenin AYĐM 2.Dairenin 25.04.2012 tarihli kararı ile reddedilmesinden sonra 14.05.2012 tarihinde sunduğu yenileme dilekçesinde özetle; müvekkilinin - 102 - vesayeti altında bulunan M.’in zeka geriliği nedeniyle bakıma muhtaç ve tasarruf ehliyetinden mahrum olmasına karşın askere sevkinin yapıldığını belirterek bu işlemin hukuka aykırı olması nedeniyle iptaline ve yürütmesinin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. AYĐM 2’nci Dairesinin 17.07.2012 gün ve 2012/493 Esas sayılı kararı ile yürütmenin durdurulmasına karar verilmiştir. Dava dosyasında yer alan bilgi ve belgelerden; davacının 1989 doğumlu olan oğlunun, hafif derecede zeka yetersizliği rahatsızlığı ile ilgili olarak tedavi, takip ve kontrolünün yapıldığı, bu rahatsızlığı nedeniyle vesayet altına alınması için yapılan başvuru kapsamında 2008 yılında da hakkında aynı yönde karar verilmesi üzerine 27.11.2008 tarihinde Đzmir 4’üncü Sulh Hukuk Mahkemesince kısıtlanmasına karar verildiği, 27.03.2012 tarihinde son yoklamasını yaptırmak üzere müracaat etmesi üzerine sevk edildiği, GATA Haydarpaşa Sağlık Kurulunun 30.03.2012 gün ve1067845 sayılı ön raporu ile “sınır düzeyde entelektüel işlev bozukluğu, barışta ve savaşta askerliğe elverişlidir, komando olamaz” kararı verilmesi nedeniyle sevke tabi tutulduğu, bunun üzerine de işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır. Konu ile ilgili mevzuat incelendiğinde; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının “Vatan Hizmeti” başlıklı 72’nci maddesi; “Vatan hizmeti, her Türk'ün hakkı ve ödevidir. Bu hizmetin Silahlı Kuvvetlerde veya kamu kesiminde ne şekilde yerine getirileceği veya yerine getirilmiş sayılacağı kanunla düzenlenir.” hükmüne amirdir. 1111 sayılı Askerlik Kanununun 1’inci maddesinde de, Türkiye Cumhuriyeti tabiyeti olan her erkeğin iş bu Kanun uyarınca askerlik yapmaya mecbur olduğu belirtilmiştir. Aynı Kanunun 28. maddesi: "Son yoklamaları yapılan kimseler Türk Silahlı Kuvvetleri Beden Kabiliyeti Yönetmeliğine göre ikiye ayrılırlar, -I. Askerliğe elverişli olanlar. -2. Askerliğe elverişli olmayanlar. -Askerliğe elverişli olmayanlar asker edilmezler." hükmüne amir olup, TSK Personeli ile Silahlı Kuvvetlerle ilgisi bulunan diğer kişilere yapılacak sağlık işlemleri, TSK Personelinin Sağlık Muayene Yönergesinde (MY 33-2A) düzenlenmiştir. Anılan Yönergenin 2. Bölüm 3. maddesinde kontrol muayenesine ilişkin hususlar belirtilmiş; maddenin (a) bendi; "Onay makamları sağlık kurullarının düzenlediği raporları yeterli bulmazsa ve ilgili kişi rapor kararına, kendisine bildirim tarihinden geçerli olmak üzere 30 gün içerisinde karşı girişimde bulunursa ya da ilgili için bildirim (ihbar) yapılırsa, başka bir askeri hastanede kontrol muayenesi yaptırılır" şeklindedir. Yine aynı Yönergenin ikinci kontrol muayenesine ilişkin 4. maddesi; kontrol muayenesi sağlık raporunun onay makamı tarafından yeterli bulunmadığı durumlarda, ilk alınan sağlık kurulu ile kontrol muayenesi sonucu alınan rapor arasında tanı ve karar bakımından uyuşmazlık bulunduğu durumlarda ilgili kişinin rapor kararına, raporun onaylanıp kendisine bildirim tarihinden geçerli olmak üzere 30 gün içinde karşı gerişimde bulunması halinde, rapor için herhangi bir bildirim (ihbar) yapılması halinde bir üçüncü askeri hastane sağlık kurulunda muayene yaptırılır, eğer son iki rapor (Kontrol ve hakem muayenesi) arasında tanı ve karar bakımından bir ayrılık yoksa ve raporlar gerekli görülen tetkikler yapılarak düzenlenmişse bu - 103 - rapor sevk eden makam tarafından onaylanır, onaylanan bu rapor kararına karşı yapılacak hiçbir girişim kabul edilemez ve karar kesindir, kontrol ve hakem muayenelerinde, raporun tanzim edildiği tarihte yürürlükte olan TSK.Sağlık Yeteneği Yönetmeliği hükümleri uygulanır şeklindedir. Bu düzenlemeler ve açıklamalar ışığı altında somut olay incelendiğinde, her ne kadar son yoklama muayenesi kapsamında tesis edilen askerliğe elverişlilik ön raporuna M. tarafından itiraz edilmediğine ilişkin bir kayıt düşülüp parmak basılmış ise de, M.’in o tarihte vesayet altında olması ve rahatsızlığın mahiyeti dikkate alındığında bu beyana itibar edilemeyeceği, kaldı ki M.’in askerliğe elverişli olmadığı iddia edilip rahatsızlığına ilişkin raporlar ibraz edildiğinden 1111 sayılı Askerlik Kanununun 28’inci maddesi uyarınca askere sevk edilebilmesi için askerliğe elverişli olup olmadığı konusundaki şüphenin giderilmesi gerektiği, nitekim davanın açılmasından sonra davalı idarece GATA’dan alınan tıbbi görüş de davacının oğlunun safahattaki tüm tıbbi belgeleri ile beraber tekrar müracaatı halinde durumunun yeniden değerlendirilebileceğinin belirtildiği, Mahkememizin 05.12.2012 tarihli ara kararı ile M.’in askerliğe elverişli olmadığı konusunda muayenesinin yapılarak rapor düzenlenmesinin istenilmesi üzerine GATA Profesörler Kurulunca düzenlenen 28.01.2013 gün ve 5 numaralı raporda “Mental Retardasyon” tanısı ile M.in askerliğe elverişli olmadığının belirtildiği anlaşıldığından, askerliğe elverişli olmadığı halde, bu konuda gerekli prosedürler tamamlanmadan düzenlenen askerliğe elverişli olduğuna dair rapor uyarınca askere sevk edilen M.’in “askerliğe elverişli olmadığına“ ilişkin rapor uyarınca askere sevkinin söz konusu olamayacağından, tesis edilen askere sevk işleminin hukuka aykırı olduğu sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Davacının askere sevk ĐŞLEMĐNĐN ĐPTALĐNE, 20 ŞUBAT 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 2'nci D.20.02.2013 E. 2012/493, K.2013/210) - 104 - 2. ASKERLĐKTEN MUAFĐYET : -25ÖZETĐ: Davacının ilk olarak 07.10.2004 tarihinde “öğrenim” amacıyla Türkiye’ye geldiği, bu tarih itibariyle “göçmen” statüsünde olmaması nedeniyle 1111 sayılı Kanunun 2’nci maddesi kapsamında sayılamayacağı, davacının 07.10.2004 tarihi itibariyle henüz Türk vatandaşı olmadığı ve dolayısıyla askerlik mükellefiyetinin de bulunmadığı, bu mükellefiyetinin 3835 sayılı Kanunun Geçici 1’inci maddesine istinaden Bakanlar Kurulunca 24.02.2010 tarihinde “göçmen” statüsünde Türk vatandaşlığına alınmasına müteakip nüfusa kayıt edilmesiyle başladığı, bu durumda 1111 sayılı Kanunun 2’nci maddesinin 3’üncü fıkrasında geçen “geldikleri yıl” ibaresinin, davacı açısından “2010 yılı” olarak kabul edilmesinin gerektiği, davacının 24.08.2009 tarihinden itibaren göçmen statüsünde ülkede bulunmaya başladığı, onun öncesinde “yabancı” statüsünde olduğu, 25.01.1987 doğumlu oluşu dikkate alındığında nüfusa kayıt edildiği 24.02.2010 tarihi ve geldiği kabul edilen 2010 yılı Ocak ayının 1’i itibariyle 22 yaşını doldurmuş durumda (23 yaşında) olduğundan, Türkiye’de muvazzaf askerlik hizmetinden muaf tutulmasının gerektiği, Davacı vekili, 02.10.2012 tarihinde Đzmir Bölge Đdare Mahkemesinde ve bu kanalla 08.10.2012 tarihinde AYĐM’de kayıt altına alınan dava dilekçesi ile savunmadan sonra sunduğu cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin Türkiye’ye üniversite eğitimini almak amacıyla geldiğini, yurda ilk kez giriş yaptığı Eylül 2004 tarihinden Türk Vatandaşlığını kazanmış bulunduğu 04.12.2009 tarihine kadar öğrenim amaçlı ve ikamet izinli olarak Türkiye’de bulunduğunu, Bakanlar Kurulu kararı ile göçmen statüsünde vatandaşlığa kabul edildikten sonra askerlik hizmetinden muaf tutulmak için talepte bulunduğunu, ancak talebinin reddedildiğini ve söz konusu idari işlemin hukuka aykırı olduğunu iddia ederek iptalini ve yürütmesinin durdurulmasını talep ve dava etmiştir. Davacının yürütmenin durdurulmasına ilişkin talebi, 11.12.2012 gün ve 2012/920 Esas sayılı kararı ile kabul edilmiştir. - 105 - Dairemizin Dava dosyasının incelenmesinden; 25.01.1987 Özbekistan doğumlu ve aynı zamanda Rusya Federasyonu vatandaşı olan davacının, öğrenim amacıyla ilk kez Eylül 2004 tarihinde Türkiye’ye geldiği ve öğrenim amaçlı ikamet izni aldığı, söz konusu iznin 30.06.2010 tarihine kadar birer yıllık sürelerle öğrenim amaçlı olarak uzatıldığı, davacının Gazi Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği Bölümünü bitirmesi üzerine Türk Vatandaşlığına geçmek için başvuruda bulunduğu, başvurusu üzerine 3835 sayılı Ahıska Türklerinin Türkiye’ye Kabulü ve Đskanına Dair Kanunun Geçici 1 inci maddesi uyarınca Bakanlar Kurulunun 04.12.2009 tarih ve 2009/15727 sayılı kararı ile “göçmen” statüsünde Türk Vatandaşlığını kazandığı(çifte vatandaşlık statüsünü kazandığı) ve devamında 24.02.2010 tarihinde Ankara ili, Yenimahalle Đlçesi, Demetevler Mahallesi nüfusuna kayıt edildiği, müteakiben 06.04.2011 tarihinde son yoklaması yapılarak askerlik hizmetinin 1111 sayılı Kanunun 36’ncı maddesine göre 31.03.2013 tarihine kadar ertelendiği, bunun üzerine 02.07.2012 tarihli dilekçe ile davalı idareye müracaat edilerek askerlik hizmetinden muaf tutulma talebinde bulunduğu, ancak MSB ASAL D. Başkanlığının 10.08.2012 tarihli yazısı ile talebinin reddedilmesi üzerine süresi içinde işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının “Vatan Hizmeti” başlıklı 72’nci maddesi; “Vatan hizmeti, her Türk'ün hakkı ve ödevidir. Bu hizmetin Silahlı Kuvvetlerde veya kamu kesiminde ne şekilde yerine getirileceği veya yerine getirilmiş sayılacağı kanunla düzenlenir.” hükmüne amirdir. 1111 sayılı Askerlik Kanununun 1’inci maddesinde de, Türkiye Cumhuriyeti tabiiyeti olan her erkeğin iş bu Kanun uyarınca askerlik yapmaya mecbur olduğu belirtilmiştir. 1111 sayılı Kanunun 2’nci maddesi ise; “… Muhacirlerin askerlik çağlarının başlangıcı, geldikleri yılda nüfus kütüklerine geçen yaşlarına ve bu esasa göre hesap olunur. Nüfus doğum kâğıtlarında doğumlarının ay ve günü yazılı olmayanların doğum günleri yılın temmuzunun birinci günü sayılır. Geldikleri yıl ikinci kanun birinde 22 yaşını bitirmiş olanlar muvazzaf hizmete tâbi tutulmayıp yaşıtları erbaş ve er arasına yedeğe geçirilirler. Bu gibilerin her ne sebeple olursa olsun nüfus kütüğüne yazılmalarının gecikmiş olması, geldikleri zaman yaşlarına göre başlayacak olan askerlik çağlarını geciktirmez. Bunlar nüfus kütüğüne yazıldıkları tarihten başlayarak iki yıl geçmedikçe talim, manevra ve başka iş için silâh altına çağrılmazlar.… Eski memleketlerinde askerlik ettiklerini veya bunun yerine bedel verdiklerini tevsik edenler tekrar muvazzaf hizmete tabi tutulmayıp yaşıtları yerli erbaş ve er ile yedeğe geçirilirler. Türkiye içinde bir iskân mıntıkasından diğer bir iskân mıntıkasına Hükûmetçe naklolunarak yerleştirilen vatandaşlardan muvazzaf hizmete tâbi olupta bunu henüz yapmamış olanların bu hizmetleri, yerleşecekleri yere vardıkları tarihten başlayarak iki yıl geciktirilir.…” düzenlemesini içermektedir. Bu düzenlemelerden anlaşıldığı üzere; Türk vatandaşı her erkeğin askerlik hizmetini (kanunda sayılan şekilde) yerine getirmesi gerekmekte, göçmenlerin ise geldikleri tarih önem arz etmekte, bunların geldikleri yılın 1 Ocak tarihi itibariyle 22 yaşını doldurmuş olmaları ya da geldikleri ülkede askerlik hizmetini - 106 - yerine getirmiş sayılmaları halinde (genel seferberlik yoksa) muvazzaf askerlik hizmetinden muaf tutulup yedeğe geçirilmeleri gerekmektedir. Davacı Türkiye’ye “göçmen” statüsünde geliş tarihinin nüfusa tescil tarihi olan 24.02.2010 olarak kabulünün gerektiğini, zira bunun öncesinde “öğrenim” amacıyla Türkiye’de bulunduğunu, dolayısıyla 24.02.2010 tarihi itibariyle 22 yaşını doldurduğu (23 yaşında olduğu) için askerlik hizmetinden muaf tutulmasının gerektiğini ileri sürmekte, davalı idare ise, davacının ilk kez 07.10.2004 tarihinde Türkiye’ye geldiğini ve bu tarih itibariyle henüz 22 yaşını doldurmadığı için emsalleri gibi askerlik hizmetini yerine getirmesinin gerektiğini savunmaktadır. Yukarıda bahsi geçen 02.07.1992 tarih ve 3835 sayılı Ahıska Türklerinin Türkiye’ye Kabulü ve Đskanına Dair Kanunun 1’inci maddesi; “Eski Sovyetler Birliğini oluşturan cumhuriyetlerde dağınık halde yaşayan ve “Ahıska” Türkleri olarak adlandırılan soydaşlarımızdan Türkiye'ye gelmek isteyenler, en zor durumda bulunanlardan başlamak üzere, Bakanlar Kurulunca belirlenecek yıllık sayıyı aşmamak kaydıyla, serbest veya iskanlı göçmen olarak kabul olunabilirler. Bunların kabulleri ve iskanları, bu Kanun ile 2510 sayılı Đskan Kanunu hükümlerine göre yapılır. Gayrimenkul verilerek yapılacak iskanda vali ve kaymakamlar temlikle yetkilidir. Temlik cetvelinde, ailenin bütün fertleri eşit hisselerde belirtilir ve tapuya da temlikteki gibi tescil edilir.” hükmünü taşımaktadır. 3835 sayılı Kanunun 6’ncı maddesi de; “Gerek Türkiye'de iskan edilecek ve gerekse Türkiye dışında, eski Sovyetler hudutları dahilinde halen bulundukları yeni devletlerde kalacak “Ahıska” Türklerinden Bakanlar Kurulunca tespit edileceklere çifte vatandaşlık statüsü sağlanır.” hükmüne amirdir. 3835 sayılı Kanuna 18.02.2009 tarih ve 5838 sayılı Kanunun 19’uncu maddesiyle eklenen Geçici 1’inci maddesi ise; “1/1/2009 tarihinden önce ikamet tezkeresi almak suretiyle Türkiye'de ikamet eden Ahıska Türklerine bu maddenin yürürlüğünden itibaren 3 ay içinde müracaat etmeleri halinde; milli güvenlik açısından sakıncası olmamak şartıyla, 11/2/1964 tarihli ve 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu ve diğer ilgili mevzuatta öngörülen şartlar aranmaksızın, başvuru tarihinden itibaren 6 ay içinde Türk vatandaşlığına alınarak çifte vatandaşlık statüsü sağlanır. Çifte vatandaşlık statüsü sağlananlar, Bakanlar Kurulunca belirlenen yerlerde iskân edilirler.” düzenlemesini içermektedir. Davacının, 3835 sayılı Kanunun aradığı anlamda “Ahıska Türkü” olmasına rağmen Türkiye’ye 07.10.2004 tarihinde ilk geliş amacının “sürekli ikamet” ya da “göç” amacını taşımadığı, aksine “öğrenim” amacıyla Türkiye’ye geldiği ve ülkede kaldığı dönemde önce dil ve peşinden lisans öğrenimi gördüğü, dolayısıyla 3835 sayılı Kanunun 1’inci maddesinde belirtilen şekilde “Türkiye'ye gelmek isteyenler” konumunda olmadığı, bu nedenle Kanunun 6’ncı maddesine istinaden vatandaşlık kazanma şansının da bulunmadığı, ancak bilahare 5838 sayılı Kanunla 3835 sayılı Kanuna eklenen Geçici 1’inci madde uyarınca Bakanlar Kurulunun 04.12.2009 tarihli Kararına istinaden“ göçmen” statüsünde Türk vatandaşlığını kazandığı görülmektedir. - 107 - 5543 sayılı Đskan Kanununun 3/d maddesinde de; “Göçmen: Türk soyundan ve Türk kültürüne bağlı olup, yerleşmek amacıyla tek başına veya toplu halde Türkiye’ye gelip bu Kanun gereğince kabul olunanlardır.” şeklinde tanım bulunmaktadır. Türk Vatandaşlığı Kanununun Uygulanmasına Đlişkin Yönetmeliğin 3/g maddesine göre de; “Göçmen: Türk soyundan ve Türk kültürüne bağlı olup yerleşmek amacıyla tek başına veya toplu halde Türkiye'ye gelip 5543 sayılı Đskân Kanunu uyarınca göçmen olarak kabul edilen kişiyi” ifade etmektedir. Bu tanımlardan anlaşıldığı üzere; bir kişinin göçmen (muhacir) sayılmasının temel şartı, o kişinin “yerleşmek” amacıyla Türkiye’ye gelmiş olmasıdır. Dolayısıyla, yerleşme dışında kalan amaç ve nedenlerle (tatil, resmi görev, ticari faaliyet, sağlık, öğrenim v.b.) ülkeye gelen kişilerin “göçmen” olarak kabul edilmelerine imkan yoktur. Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde; davacının ilk olarak 07.10.2004 tarihinde “öğrenim” amacıyla Türkiye’ye geldiği, bu tarih itibariyle “göçmen” statüsünde olmaması nedeniyle 1111 sayılı Kanunun 2’nci maddesi kapsamında sayılamayacağı, davacının 07.10.2004 tarihi itibariyle henüz Türk vatandaşı olmadığı ve dolayısıyla askerlik mükellefiyetinin de bulunmadığı, bu mükellefiyetinin 3835 sayılı Kanunun Geçici 1’inci maddesine istinaden Bakanlar Kurulunca 24.02.2010 tarihinde “göçmen” statüsünde Türk vatandaşlığına alınmasına müteakip nüfusa kayıt edilmesiyle başladığı, bu durumda 1111 sayılı Kanunun 2’nci maddesinin 3’üncü fıkrasında geçen “geldikleri yıl” ibaresinin, davacı açısından “2010 yılı” olarak kabul edilmesinin gerektiği, davacının 24.08.2009 tarihinden itibaren göçmen statüsünde ülkede bulunmaya başladığı, onun öncesinde “yabancı” statüsünde olduğu, 25.01.1987 doğumlu oluşu dikkate alındığında nüfusa kayıt edildiği 24.02.2010 tarihi ve geldiği kabul edilen 2010 yılı Ocak ayının 1’i itibariyle 22 yaşını doldurmuş durumda (23 yaşında) olduğundan, Türkiye’de muvazzaf askerlik hizmetinden muaf tutulması gerekirken aksi yöndeki dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğu sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Davacı A.’nun askerlik hizmetinden muaf tutulmama ĐŞLEMĐNĐN ĐPTALĐNE, 10 NĐSAN 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 2'nci D.10.04.2013 E. 2012/920, K.2013/459) - 108 - 3. BEDELLĐ ASKERLĐK: -26ÖZETĐ: Davacının düzeltilmemiş nüfus kaydına göre 19.01.1983 doğumlu olduğu, 1111 sayılı Askerlik K.nun 2’nci maddesine göre yirmi yaşına girdiği sene Ocak ayının birinci gününde, yani 01.01.2002 tarihinde askerlik çağına girdiği, 1111 sayılı Kanununun 81’inci maddesi gereğince askerlik çağına girdikten sonra yapılan yaş değişikliğinin askerlik işlemlerinde dikkate alınmadığı, ancak daha sonra resmi hastane doğum kayıtları esas alınarak yapılan yaş değişikliklerinin askerlik çağına girdikten sonra yapılan yaş değişikliği için istisna olarak düzenlendiği, davacının da askerlik çağına girdikten sonra Đstanbul 19’uncu Asliye Hukuk Mahkemesine müracaatla yaş değişikliği kararı verilmesini talep ettiği, anılan mahkemenin, 14.06.2012 tarihinde kesinleşen kararı ile davacının doğum tarihinin resmi hastane doğum kayıtlarına dayanarak 19.11.1982 olarak düzeltildiği, bu haliyle davacının askerlik işlemleri için de 19.11.1982 doğumlu olarak kabul edilmesi gerektiği, bu durumda davacının 31 Aralık 2011 tarihi itibariyle (bu tarih dâhil) 30 yaşından gün almış olmak şartını da taşıdığı anlaşılmakla, bedelli askerlik hizmetinden yararlanma şartlarını taşıyan davacı hakkında tesis edilen bedelli askerlik hizmetinden yararlandırmama işleminin hukuka uygun olmadığı. Davacı vekili, 14.08.2012 tarihinde Đstanbul Bölge Đdare Mahkemesi’nde, 22.08.2012 tarihinde de AYĐM’de kayıt altına alınan dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin bedelli askerlik hizmetinden yararlanabilmek için doğum tarihini mahkemeye başvurarak 19.11.1982 olarak düzelttirdiğini, müteakiben askerlik şubesine müracaat ederek 6252 sayılı Kanun ile değişik 1111 sayılı Askerlik Kanununun Geçici 46’ncı maddesi ile getirilen bedelli askerlik hizmetinden yararlanmak istediğini, bu amaçla da 15.000 TL.lik ilk peşinatı bankaya yatırdığını, ancak MSB.lığının yaş değişikliğinin resmi hastane doğum kayıtları esas alınarak yapılmaması nedeniyle durumunun 1111 sayılı Kanunun 81’inci maddesine aykırılık oluşturduğu gerekçesiyle talebinin reddedildiğini, oysa müvekkilinin 1982 yılında hastanede doğduğunu, bu hususun yaş değişikliği - 109 - kararını veren mahkemece de araştırıldığını, hastaneden gelen cevabi yazıya göre 1993 yılından önceki kayıtların genelge (SSK Genel Md.lüğünün 14.03.1984 tarih ve 3420 sayılı genelgesine istinaden 10 yılı aşan dosyaların imha edilmekte olduğu) gereği tutulmadığı ve bu nedenle doğum raporuna ulaşılamadığını, ancak o dönemde hastaların kayıtlarının tutulduğu iz kayıtları (karantina fihristi) defterinde kayıtların bulunduğunu, bu kayıtlara göre müvekkilinin annesi E.’un 1982 tarihli iz defterinde Nisaiye (kadın doğum) olarak kaydının bulunduğunu, bu kayıt incelendiğinde 19.11.1982 tarihinde nisaiye olarak kaydın mevcut olduğu ve 22.11.1982 tarihinde de taburcu olduğunun görüldüğünü, iz defterine kayıt mecburi olduğundan müvekkilinin aynı defterde göbek adının “A.. (D…) bebek olarak kayıt edildiğinin, bedelli askerli için çıkarılan ve sonradan yapılan değişiklikle kabul edilen doğum raporuyla yaş değişikliğinin yapılması halinde bedelli askerliğin yapılabileceği kabul edilmesi hususu SSK Genel Md.lüğünün 1984 yılında çıkarmış olduğu genelgeyle imkansız hale geldiğini, bu genelgeyi tüm devlet kurumlarının uyguladığını, dolayısıyla bilgisayar kayıtlarının tutulmaya başlanmasından önce ki kayıtların bulunabilmesinin mümkün olmadığını, bir genelgeyle 10 yılı aşan dosyaların kayıtlarının tutulmadığı bir ülkede 1982 yılına ait bir kaydın istenmesi sonucu müvekkilinin hak kaybına uğramaması için hastane iz kayıtlarına göre mahkemeden alınan yaş tashihi kararının geçerli sayılması gerektiğini, bu nedenle de aksi yönde yapılan bu işlemin hukuka aykırı olduğunu belirterek, bedelli askerlikten yararlandırılmama işleminin iptaline ve yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekilinin yürütmenin durdurulmasına ilişkin talebi, Dairemizin 17.10.2012 tarih ve 2012/705 Esas sayılı kararı ile kabul edilmiştir. Dava dosyası incelendiğinde; Davacının yaş değişikliği için 21.12.2011 tarihinde Đstanbul 19’uncu Asliye Hukuk Mahkemesine müracaat ettiği, anılan mahkemenin 21.05.2012 gün ve 2011/509 Esas ve 2012/155 Karar sayılı kararıyla, davacının nüfus kaydındaki 19.01.1983 olan doğum tarihinin Đstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin doğumla ilgili kayda ilişkin defterin sayfa fotokopisinin tasdikli sureti (davacının annesi E.’un 19.11.1982 tarihinde kadın doğum servisinde yattığı ve 22.11.1982 tarihinde taburcu olduğuna ilişkin kayıt) ve tanık beyanlarına dayanarak 19.11.1982 olarak düzeltildiği ve bu kararın 14.06.2012 tarihinde kesinleştiği, davacının 15.06.2012 tarihinde 6252 sayılı Kanunun 4 üncü maddesiyle 1111 sayılı Askerlik Kanununa eklenen Geçici 46’ncı maddeden (bedelli askerlik hizmeti) yararlanmak üzere Bayrampaşa As.Ş.Bşk.lığına müracaat ettiği, ancak yaş değişikliğinin mahkemece resmi hastane doğum kayıtları esas alınarak yapılmaması nedeniyle başvurusunun 18.06.21012 tarihli yazıyla reddedildiği, bunun üzerine işbu davanın süresinde açıldığı anlaşılmıştır. Öncelikle uyuşmazlığa ilişkin hukuki kavram ve kurumlarla ilgili mevzuatın irdelenmesinde yarar vardır. T.C. Anayasasının 72’nci maddesinde, askerlik hizmetinin her Türk’ün hakkı ve ödevi olduğu, bu hizmetin Silahlı Kuvvetlerde veya kamu kesiminde ne şekilde yerine getirileceği veya getirilmiş sayılacağının kanunla düzenleneceği öngörülmüştür. - 110 - Anayasanın bu hükmüne uygun olarak askerlik hizmeti, 1111 Sayılı Askerlik Kanunu ve 1076 sayılı Yedek Subay ve Yedek Askeri Memurlar Kanununda düzenlenmiştir. 15.12.2011 tarihli Resmi Gazete ile yayımlanarak yürürlüğe giren 6252 sayılı Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 4’üncü maddesiyle 1111 sayılı Askerlik Kanununa eklenen Geçici 46’ncı madde; “(Ek:30.11.2011-6252/4 md.) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte her ne sebeple olursa olsun henüz fiili askerlik hizmetine başlamamış, 31 Aralık 2011 tarihi itibariyle (bu tarih dâhil) 30 yaşından gün almış ve 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanunu ile 1111 sayılı Askerlik Kanununa tabi yükümlüler, istekleri halinde, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde askerlik şubelerine başvurmaları ve 30.000 Türk Lirası parayı ödemeleri şartıyla temel askerlik eğitimine tabi tutulmaksızın askerlik hizmetini yerine getirmiş sayılırlar. Başvuruda bulunanlar, öngörülen miktarı başvuru sırasında def’aten ödeyebilecekleri gibi, yarısını başvuru sırasında diğer yarısını ise başvuru tarihinden itibaren altı ay içinde de ödeyebilirler. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce herhangi bir nedenle haklarında verilen askerliğe elverişli olmadıklarına dair kararlardan dolayı askerlik hizmetinden muaf tutulanlardan istekliler, altı ay içinde askerlik şubelerine başvurmaları halinde yaş şartı aranmaksızın birinci fıkra hükümlerinden yararlanırlar. Bu uygulama kapsamında ödenecek paralar, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı adına T.C. Ziraat Bankası, T. Halk Bankası ve T. Vakıflar Bankasında açılacak özel hesaba yatırılır. Özel hesapta toplanan paralar, Bakanlar Kurulu tarafından belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde şehit yakınları, gaziler, özürlüler, muhtaç erbaş ve er aileleri, Türk Silahlı Kuvvetlerine (Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı dâhil) mensup vazife malûlleri ile emniyet hizmetleri sınıfına mensup vazife malûllerine yönelik sosyal hizmet ve yardım faaliyetlerinin finansmanında kullanılır. Bu madde hükümlerinden yararlanan yükümlüler hakkında saklı, yoklama kaçağı ve bakayadan dolayı idari ve adli soruşturma ve kovuşturma yapılmaz, başlatılmış olanlar sona erdirilir. Bedelin ödenme usul ve esasları ile kaynağın kullanılmasına ilişkin diğer hususlar Bakanlar Kurulu kararı ile düzenlenir.” hükmü bulunduğu, Yasaya eklenen Geçici Madde 50 (Ek: 22/5/2012-6318/21 md.)’ de; “Temel askerlik eğitimlerini tamamladıktan sonra herhangi bir nedenle bedelli veya dövizli askerlik hizmeti kapsamından çıkarılan yükümlüler, istekleri halinde diğer şartları yerine getirmek kaydıyla geçici 46 ncı maddeden istifade ettirilirler. Ancak, geçici 46’ncı maddede düzenlenen altı aylık süre bu kişiler için on iki ay olarak uygulanır. “ şeklinde düzenleme yapıldığı, Anılan yasanın ”Yaşlarını değiştirenler” başlıklı 81’inci Maddesinde (Değişik: 22/5/2012 - 6318/15 md.) yapılan değişiklikle ise;“Askerlik çağına girdikten sonra yapılan yaş değişiklikleri (mahkemece resmi hastane doğum kayıtları esas alınarak yapılanlar hariç) askerlik işlemlerinde dikkate alınmaz. - 111 - Ancak; yoklamaları sırasında aile kütüğünde yazılı yaşları ile görünümleri uyumlu olmayanlardan kayden yaş düzeltmelerine engel bulunmayanların yaşlarının düzeltilmesi için askerlik şubesi başkanı tarafından Cumhuriyet savcısına müracaat olunur ve yargılama sonucuna göre askerlikleri yaptırılır…” şeklinde düzenleme yapıldığı görülmüştür. Belirtilen düzenlemeler gereğince, bedelli askerlikten yararlanabilmenin şartları; a. 1111 sayılı Askerlik Kanununa eklenen Geçici 46’ncı maddenin yürürlüğe girdiği tarihte (15.12.2011) her ne sebeple olursa olsun henüz fiili askerlik hizmetine başlamamış olmak (temel askerlik eğitimini tamamladıktan sonra bedelli veya dövizli askerlik hizmeti kapsamından çıkarılan yükümlüler hariç) , b. 31 Aralık 2011 tarihi itibariyle (bu tarih dâhil) 30 yaşından gün almış olmak (yani 31.12.1982 ve daha yaşlı doğumlu olmak, askerlik çağına girdikten sonra mahkemece resmi hastane doğum kayıtları esas alınarak yapılan yaş değişiklikleri hariç), c. 1111 sayılı Askerlik Kanununa eklenen Geçici 46’ncı maddenin yürürlüğe girdiği tarihten (15.12.2011) önce herhangi bir nedenle haklarında verilen askerliğe elverişli olmadıklarına dair kararlardan dolayı askerlik hizmetinden muaf tutulanlardan istekliler, altı ay içinde askerlik şubelerine başvurmak (bu durumda olanlar için yaş şartı aranmaz), ç. 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanunu ile 1111 sayılı Askerlik Kanununa tabi yükümlü olmak, d. Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde (geçici 50’nci madde kapsamında olanlar için on iki ay içinde) askerlik şubelerine (yurt dışında bulunanların Türkiye Cumhuriyeti Konsolosluklarına) başvurmak, e. 30.000 Türk Lirası parayı ödemek (Öngörülen miktarı başvuru sırasında def’aten ödeyebilecekleri gibi, yarısını başvuru sırasında diğer yarısını ise başvuru tarihinden itibaren altı ay içinde de ödeyebilirler.) şeklinde sayılmıştır. Açıklanan mevzuat hükümleri ile bedelli askerlik hizmetinden yararlanma şartları dikkate alınarak dava konusu olaya dönüldüğünde; davacının başvuru için aranan şartlardan yaş koşulu hariç diğerlerini taşıdığı hususunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Ancak taraflar arasındaki uyuşmazlığın, davacının 31 Aralık 2011 tarihi itibariyle (bu tarih dâhil) 30 yaşından gün almış olmak koşulunu taşıyıp taşımadığı hususunda toplandığı görülmekle, davalı idare, 1111 sayılı Askerlik Kanununun 81’inci maddesi gereğince askerlik çağına girdikten sonra yapılan yaş değişikliğinin (mahkemece resmi hastane doğum kaydı esas alınarak yapılanlar hariç) geçersiz olduğunu, davacının yaş değişikliğinin de mahkemece resmi hastane doğum kayıtları esas alınarak yapılmadığı, zira doğum kaydına ilişkin sunulan defter fotokopisinde tedavi ve tanının yazılı olmadığı, bu nedenle davacının doğum tarihi olarak 19.01.1983 tarihinin dikkate alınması gerektiğini savunurken, davacı taraf gerçek doğum tarihinin 19.11.1982 olduğu, 19.01.1983 olarak kaydedilen tarihin yanlış olduğu, 19.11.1982 yılında Đstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde doğduğu, SSK’nın genelgesi gereği anılan hastanenin 1993 öncesindeki dosyalarının imha edildiği, bu nedenle 1982 yılına ait doğum kayıtlarına ulaşılamadığı, ancak - 112 - hastanede yatan hastaların kayıtlarının tutulduğu iz kayıtları defterinde davacının annesinin 19-22 Kasım 1982 tarihleri arasında kadın doğum servisinde doğduğuna ve bu kayıtta “Ahmet” bebek şekilde ibare olduğu, bu hususun bizzat mahkemece araştırılarak tespit ettirildiği ve bunun neticesinde Đstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde 1982 yılında doğduğu kabul edilerek yaş değişikliğinin yapıldığı, böylece doğum tarihindeki maddi hatanın mahkeme yoluyla düzeltildiği ve bu hususun dava konusu işlemde dikkate alınması gerektiği görüşlerini ileri sürmüştür. Davacı hakkında yaş değişikliği kararı veren Đstanbul 19’uncu Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 21.05.2012 gün ve 2011/509 E. 2012/155 K. sayılı kararı incelendiğinde, “ … Đstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi baştabipliğinin 21.05.2012 tarih ve 9038 sayılı cevabi yazısı ve ekindeki doğumla ilgili kaydın yapıldığı defterin sayfa fotokopisinin tasdikli sureti incelenmiştir… Toplanan kanıtlardan davacının 19.11.1982 tarihinde Sağlık Bakanlığı Đstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde doğduğu, ancak bildirime dayalı olarak davacının 11.02.1983 tarihinde 19.01.1983 doğumlu olarak nüfusa kayıt ve tescil edildiği anlaşıldığından … doğum tarihinin 19.11.1982 olarak düzeltilerek nüfusa kayıt ve tesciline … “ gerekçesiyle davacının doğum tarihinin 19.11.1982 olarak düzeltildiği ve bu kararın da 14.06.2012 tarihinde kesinleştiği, bilindiği üzere Anayasa’nın 138’nci maddesinin son fıkrasına göre “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” hükmünün amir olduğu, bu durumda anılan mahkemenin kararı dikkate alınarak davacının 19.11.1982 tarihinde Đstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde doğduğunun ve yaş değişikliğinin de bu suretle resmi hastane doğum kayıtları esas alınarak 1111 sayılı kanunda öngörülen usule uygun yapıldığının kabulünün gerektiği, zira 1111 sayılı Kanunun 81’inci maddesinde yapılan değişiklikte de resmi hastane doğum kayıtlarının esas alınacağının belirtilmiş olduğu, özel olarak doğum raporunun aranmasının bir koşul olarak getirilmemiş olduğu anlaşılmakla, davacının mahkeme kararıyla düzeltilen yaşının askerlik işlemlerinde de dikkate alınması gerektiği kabul edilmiştir. Bu değerlendirmeler neticesinde, davacının düzeltilmemiş nüfus kaydına göre 19.01.1983 doğumlu olduğu, 1111 sayılı Askerlik .K.nun 2’nci maddesine göre yirmi yaşına girdiği sene Ocak ayının birinci gününde, yani 01.01.2002 tarihinde askerlik çağına girdiği, 1111 sayılı Kanununun 81’inci maddesi gereğince askerlik çağına girdikten sonra yapılan yaş değişikliğinin askerlik işlemlerinde dikkate alınmadığı, ancak daha sonra resmi hastane doğum kayıtları esas alınarak yapılan yaş değişikliklerinin askerlik çağına girdikten sonra yapılan yaş değişikliği için istisna olarak düzenlendiği, davacının da askerlik çağına girdikten sonra Đstanbul 19’uncu Asliye Hukuk Mahkemesine müracaatla yaş değişikliği kararı verilmesini talep ettiği, anılan mahkemenin 14.06.2012 tarihinde kesinleşen kararı ile davacının doğum tarihinin resmi hastane doğum kayıtlarına dayanarak 19.11.1982 olarak düzeltildiği, bu haliyle davacının askerlik işlemleri için de 19.11.1982 doğumlu olarak kabul edilmesi gerektiği, bu durumda davacının 31 Aralık 2011 tarihi itibariyle (bu tarih dâhil) 30 yaşından gün almış olmak şartını da taşıdığı anlaşılmakla, bedelli askerlik - 113 - hizmetinden yararlanma şartlarını taşıyan davacı hakkında tesis edilen bedelli askerlik hizmetinden yararlandırmama işleminin hukuka uyarlı olmadığı kanaat ve sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Davacının bedelli askerlik hizmetinden yararlandırılmama ĐŞLEMĐNĐN ĐPTALĐNE, 20 ŞUBAT 2013 tarihinde OYÇOKLUĞU ile karar verildi. KARŞI OY GEREKÇESĐ Bedelli askerlikten yararlanma konusunda aslolan askerlik çağına girdikten sonra yapılan yaş düzeltmelerinin dikkate alınmayacağı kuralıdır. Kanun koyucu buna tek bir istisna getirmiştir Bu da Mahkemece resmi hastane doğum kayıtları esas alınarak yapılan yaş değişikliğidir. Oysaki davacının yaş düzeltmesine ilişkin mahkeme kararı resmi hastane doğum kayıtlarına değil, Đstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesinin “davacının annesinin 19.11.1982 tarihinde kadın doğum servisine yattığı ve 22.11.1982 tarihinde taburcu olduğuna” ilişkin yazısına dayanmaktadır. Đstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesinin yazısında tespit edilen husus; davacının 1982 yılında doğduğu değil, annesi E.’un 19.11.1982 – 22.11.1982 tarihleri arasında hastanede yattığı hususudur. Mevcut hastane yatış belgesinde davacının annesinin doğum yaptığına ilişkin herhangi bir ibare yoktur. Bu durumda davacının annesi E.’un hastaneye yatışının doğum için mi yoksa doğum öncesi oluşan kadın-doğumla ilgili bir rahatsızlık nedeniyle mi olduğu belli değildir. Kaldı ki 10 yılı aşkın süre geçtiği için hastane doğum kayıtlarının imha edildiği beyan edilmesine rağmen davacının annesinin hastaneye yattığına ilişkin kayıtların muhafaza edilmesi de bir çelişki oluşturmaktadır. 1982 doğumlu olduğu iddia edilen davacının Bedelli Askerlik ile ilgili Kanun çıkıncaya kadar böyle bir tespitte bulunmamasına rağmen bu Kanun çıktıktan sonra böyle bir tespit davası açması ve doğumunu resmi hastane kayıtları ile belgelendirememesi karşısında davacının yaş düzeltme işlemini gerçek doğumunun tespiti amacıyla değil, Kanun’i engeli aşarak bedelli askerlikten faydalanmak için yaptığı değerlendirilmiştir. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, davacının yaş değişikliğini askerlik çağına girdikten sonra yaptığı, 1111 sayılı Askerlik Kanunu’nun 81’inci maddesi gereğince askerlik çağına girdikten sonra yapılan yaş değişikliklerinin askerlik işlemlerine tesiri olmadığı, bu nedenle yaş şartını sağlamayan (30 yaşından gün almak) davacının bedelli askerlik hizmetinden yararlanma hakkının bulunmadığı kanaatinde olduğumuzdan davanın reddine karar verilmesi gerekirken aksi yönde oluşan sayın çoğunluk görüşüne katılmadık. 20.02.2013 ÜYE ÜYE Kenan KENAN O.G.Bora OĞURLU Hak.Alb. Dz.Kur.Alb. (AYĐM 2'nci D.20.02.2013 E. 2012/705, K.2013/220) - 114 - -27- ÖZETĐ: Davacının doğum tarihinin nüfus kütüğünde, 15.06.1983 olarak tescilli durumda iken, yaş değişikliği yaptırmak üzere 07.06.2012 tarihinde Kars 2’nci Asliye Hukuk Mahkemesine başvurduğu, davacının yaş değişikliğine konu olan Kars 2’nci Asliye Hukuk Mahkemesinin kararının da resmi hastane doğum kayıtlarına dayandırılmadığı, kaldı ki, davacının da hastanede doğduğuna ilişkin her hangi bir iddiasının olmadığı, bu durumda davacının 15.06.1983 doğumlu olarak askerlik çağına (Yirmi yaşına girdiği Ocak ayından kırk bir yaşına girdiği Ocak ayına kadar geçen yirmi bir yıllık süre) girdikten sonra mahkemece yaşını 15.06.1982 doğumlu olarak değiştirmesinin 1111 As.K’nun 81’inci maddesi gereğince, askerlik işleminde dikkate alınamayacağı, davacının askerlik işlemleri itibariyle 15.06.1983 doğumlu olarak kabul edildiğinden yasada belirtilen 31.12.2011 tarihi itibariyle (bu tarih dahil) 30 yaşından gün almamış olduğunun anlaşıldığı, bu itibarla bedelli askerlik hizmetinden yararlanma koşullarından “yaş” koşulunu taşımayan davacı hakkında tesis edilen bedelli askerlik hizmetinden yararlandırmama işleminin tüm unsurları itibariyle hukuka ve mevzuata uygun olduğu. Davacı, 15.06.2012 tarihinde Đstanbul Bölge Đdare Mahkemesinde, 22.06.2012 tarihinde AYĐM’de kayda geçen dava dilekçesinde özetle; yaşını düzeltmek amacıyla yaptığı başvuru neticesinde Kars 2’nci Asliye Hukuk Mahkemesinin 14.06.2012 tarihli ve 2012/221 – 199 E.K. sayılı kararı ile doğum tarihinin 15.06.1982 olarak düzeltildiğini, bunun üzerine idareye başvurarak bedelli askerlikten yararlanmayı talep ettiğini, bu talebinin Kağıthane Askerlik Şubesi Bşk. lığının 15.06.2012 tarihli yazısı yaş değişikliğinin resmi hastane doğum kaydı esas alınarak yapılmadığı gerekçesiyle reddedildiğini, müvekkilinin 1111 sayılı Kanuna eklenen Geçici 46’ncı maddesinde belirtilen tüm şartları sağladığını, 1111 Askerlik Kanununun 81’inci maddesinde 6318 sayılı yasanın 15’inci maddesiyle yapılan değişikliğin (… mahkemece resmi hastane doğum kayıtları esas alınarak yapılanlar hariç …), Anayasa’nın 2 ve 10’uncu maddelerine aykırı olduğunu ve iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulmasını, ayrıca yapılan işlemin hukuka aykırı olduğunu belirtmek - 115 - suretiyle dava konusu idari işlemin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davanın esasına girilmeden önce, davacının dava dilekçesinde ve AYĐM Başsavcılığının ise 22.11.2012 gün ve 2012/3779 sayılı düşüncesinde 1111 S.K.nun 81’inci maddesinde 6318 sayılı Kanunun 15’inci maddesiyle yapılan değişikliğin (mahkemece resmi hastane doğum kayıtları esas alınarak yapılanlar hariç) Anayasa’nın 2, 10 ve 138’inci maddelerine aykırı olduğunu ve bu nedenle de ön sorun (bekletici mesele) sayılarak iptali için Anayasa Mahkemesine götürülmesine karar verilmesini talep ettiklerinden, söz konusu talebin tartışılması gerekli görülmüştür. Açılmış bir davada uyuşmazlığın çözümü için uygulanacak bir kanun ya da kanun hükmünde kararnamenin hüküm veya hükümlerinin Anayasaya aykırı olduğunu iddia etme hakkını, Anayasamız davanın taraflarına tanımış bulunmaktadır. Anayasanın "Anayasaya Aykırılığın Diğer Mahkemelerde Đleri Sürülmesi" başlığı altında düzenlenen 152’nci maddesinin 1’nci fıkrasında, "bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına, varırsa, Anayasa Mahkemesinin bu konuda varacağı karara kadar davayı geri bırakır" denilmektedir. Aynı hükmün 2’nci fıkrası "Mahkeme, Anayasaya aykırılık iddiasını ciddi görmezse bu iddia, temyiz merciine esas hükümle birlikte karara bağlanır" hükmünü içermektedir. Anayasanın 152’nci maddesine göre her Anayasaya aykırılık iddiası, Anayasa Mahkemesi önüne götürülemez. Bir Anayasaya aykırılık iddiasının Anayasa Mahkemesine götürülebilmesi için iddianın Anayasa hükmünde belirtilen koşulları taşıması gerekmektedir. Anılan Anayasa hükmü ve Anayasa öğretisi uyarınca ancak: a. Önüne dava gelen mahkemenin o davaya bakmakla görevli olması, b. Anayasaya aykırılığı öne sürülen kanun veya kanun hükmünde kararname kuralının o davada uygulanacak olması, c. Anayasaya aykırılık iddiasının mahkemece ciddi olduğu kanısına varılması, koşullarının bulunması halinde iddia Anayasa Mahkemesine götürülebilecektir. Bu açıklamadan sonra Anayasaya aykırılık iddiası inlenecek olursa; 6318 sayılı Kanunun 15’inci maddesiyle yapılan değişiklik (mahkemece resmi hastane doğum kayıtları esas alınarak yapılanlar hariç) ile anılan yasa hükmüne bir istisna getirildiği, şüphesiz ki bu istisnanın bir sınırı olması gerektiği, istisnanın da yükümlünün doğum tarihinde hastanece düzenlenen resmi kayıtlara dayandırıldığı, aksi takdirde 1111 S.K.nun 81’inci maddesinin tamamen işlevsiz hale gelebileceği, zira bu madde ile Türk Silâhlı Kuvvetlerinin insan gücü kaynağının güncel olarak tam ve doğru bir şekilde tespiti ve buna bağlı olarak kendisine verilen görevlerin planlanmasında oluşabilecek zafiyetlerin giderilmesinin amaçlandığı, nitekim 6252 sayılı Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun genel gerekçesinde 1111 sayılı Askerlik Kanununa eklenen Geçici 46’ncı maddesinde belirlenen yaş (30) - 116 - koşulunun; “… öngörülen yaş sınırı; terörle mücadelenin etkin bir şekilde yürütülmesine devam edilmesi, herhangi bir zafiyete meydan verilmemesi ve askeri hizmetin gerektirdiği Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaç duyduğu erbaş ve er sayısı dikkate alınarak belirlenmiştir.” şeklinde gerekçelendirildiği, Türk Silâhlı Kuvvetlerinin insan gücü kaynağının güncel olarak tam ve doğru bir şekilde tespitinin kamu düzenine ilişkin olduğu ve kuşkusuz bu düzenin korunmasında da kamu yararı olduğu, 1111 S.K.nun 81’inci maddesindeki anılan değişiklikle getirilen istisnanın devletin elindeki resmi veriler arasındaki (hastane kayıtları ile nüfus kütükleri) çelişkinin de giderilecek şekilde sınırlandırıldığı, bu sınırlama ile kamu düzenin korunduğu, resmi hastane doğum kayıtları esas alınarak yaş değişikliği yapanlarla resmi hastane doğum kayıtları esas alınmadan yaş değişikliliği yapanların aynı hukuki konumda olmadıkları, söz konusu düzenlemenin resmi hastane doğum kayıtları esas alınarak yaş değişikliği yapanlar arasında farklı bir uygulama öngörmediği, anılan düzenlemenin Mahkeme kararlarının yerine getirilmemesi sonucunu doğurmadığı, yapılan yaş tashihi uyarınca Mahkeme kararı uygulanarak nüfus kaydında gerekli düzeltmelerin yapıldığı, sadece askerlik işlemleri açısından bir istisna getirildiği, bu haliyle söz konusu düzenlemenin Anayasa’nın zikredilen hükümlerine aykırı olmadığı değerlendirilmiş ve bu suretle Anayasaya aykırılık iddiası ciddi bulunmamıştır (Nitekim Anayasa Mahkemesi de Sosyal Güvenlik mevzuatında yer alan ve 1111 sayılı Kanunun 81’inci maddesinde yer alan düzenlemeyle benzer hükümler içeren maddelerinin Anayasanın 2, 10 ve 138’inci maddelerine aykırı olmadığına karar vermiştir: Anayasa Mahkemesinin; 19.11.2008 gün ve 27059 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 22.07.2008 gün ve 2008/64-129 Esas ve Karar sayılı, 05.11.2008 gün ve 27045 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 17.04.2008 gün ve 2005/17 Esas, 2008/95 Karar sayılı, 17.05.2005 gün ve 25818 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 18.01.2005 gün ve 2005/4-7 Esas ve Karar sayılı, 12.06.1999 gün ve 23723 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 12.05.1998 gün ve 1997/4 Esas, 1998/15 Karar sayılı kararları). AYĐM Başsavcılığının ve davacının Anayasaya aykırılık iddiaları ciddi görülmediğinden oybirliği ile reddedilmiş ve davanın esasının tartışılmasına geçilmiştir. Dava dosyası incelendiğinde; Kars 2’nci Asliye Hukuk Mahkemesinin 14.06.2012 tarihli ve 2012/221 – 199 E.K. sayılı kararıyla, tanık beyanları ve Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığının kemik yaşına ilişkin raporu dikkate alınarak davacının nüfus kaydındaki 15.06.1983 olan doğum tarihinin 15.06.1982 olarak düzeltildiği, müteakiben davacının 15.06.2012 tarihinde 1111 sayılı Askerlik Kanunu’na eklenen Geçici 46’ncı maddeden (bedelli askerlik hizmetinden) yararlanmak üzere Kağıthane As.Ş.Bşk.lığına müracaat ettiği, ancak davacının askerlik çağına girdikten sonra yapmış olduğu yaş değişikliğinin resmi hastane doğum kaydına dayandırılmadan yapılması nedeniyle başvurusunun kabul edilmediği, bu hususun Kağıthane Askerlik Şubesi Bşk.lığının 15.06.2012 tarihli yazısıyla davacıya tebliği üzerine, işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır. - 117 - Dava konusu ile ilgili mevzuat incelendiğinde; T.C. Anayasasının 72’nci maddesinde, askerlik hizmetinin her Türk’ün hakkı ve ödevi olduğu, bu hizmetin Silahlı Kuvvetlerde veya kamu kesiminde ne şekilde yerine getirileceği veya getirilmiş sayılacağının kanunla düzenleneceği öngörülmüştür. Anayasanın bu hükmüne uygun olarak askerlik hizmeti, 1111 Sayılı Askerlik Kanunu ve 1076 sayılı Yedek Subay ve Yedek Askeri Memurlar Kanununda düzenlenmiştir. 15.12.2011 tarihli Resmi Gazete ile yayımlanarak yürürlüğe giren 6252 sayılı Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 4’üncü maddesiyle 1111 sayılı Askerlik Kanununa eklenen Geçici 46’ncı madde; “(Ek:30.11.2011-6252/4 md.) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte her ne sebeple olursa olsun henüz fiili askerlik hizmetine başlamamış, 31 Aralık 2011 tarihi itibariyle (bu tarih dâhil) 30 yaşından gün almış ve 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanunu ile 1111 sayılı Askerlik Kanununa tabi yükümlüler, istekleri halinde, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde askerlik şubelerine başvurmaları ve 30.000 Türk Lirası parayı ödemeleri şartıyla temel askerlik eğitimine tabi tutulmaksızın askerlik hizmetini yerine getirmiş sayılırlar. Başvuruda bulunanlar, öngörülen miktarı başvuru sırasında def’aten ödeyebilecekleri gibi, yarısını başvuru sırasında diğer yarısını ise başvuru tarihinden itibaren altı ay içinde de ödeyebilirler. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce herhangi bir nedenle haklarında verilen askerliğe elverişli olmadıklarına dair kararlardan dolayı askerlik hizmetinden muaf tutulanlardan istekliler, altı ay içinde askerlik şubelerine başvurmaları halinde yaş şartı aranmaksızın birinci fıkra hükümlerinden yararlanırlar. Bu uygulama kapsamında ödenecek paralar, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı adına T.C. Ziraat Bankası, T. Halk Bankası ve T. Vakıflar Bankasında açılacak özel hesaba yatırılır. Özel hesapta toplanan paralar, Bakanlar Kurulu tarafından belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde şehit yakınları, gaziler, özürlüler, muhtaç erbaş ve er aileleri, Türk Silahlı Kuvvetlerine (Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı dâhil) mensup vazife malûlleri ile emniyet hizmetleri sınıfına mensup vazife malûllerine yönelik sosyal hizmet ve yardım faaliyetlerinin finansmanında kullanılır. Bu madde hükümlerinden yararlanan yükümlüler hakkında saklı, yoklama kaçağı ve bakayadan dolayı idari ve adli soruşturma ve kovuşturma yapılmaz, başlatılmış olanlar sona erdirilir. Bedelin ödenme usul ve esasları ile kaynağın kullanılmasına ilişkin diğer hususlar Bakanlar Kurulu kararı ile düzenlenir.” hükmü bulunduğu, Yasaya eklenen Geçici Madde 50 (Ek: 22/5/2012-6318/21 md.)’ de; “Temel askerlik eğitimlerini tamamladıktan sonra herhangi bir nedenle bedelli veya dövizli askerlik hizmeti kapsamından çıkarılan yükümlüler, istekleri halinde diğer şartları yerine getirmek kaydıyla geçici 46 ncı maddeden istifade ettirilirler. Ancak, geçici 46’ncı maddede düzenlenen altı aylık süre bu kişiler için on iki ay olarak uygulanır. “şeklinde düzenleme yapıldığı, Anılan yasanın ”Yaşlarını değiştirenler” başlıklı 81’inci Maddesinde (Değişik: 22/5/2012 - 6318/15 md.) yapılan değişiklikle ise; “Askerlik çağına - 118 - girdikten sonra yapılan yaş değişiklikleri (mahkemece resmi hastane doğum kayıtları esas alınarak yapılanlar hariç) askerlik işlemlerinde dikkate alınmaz. Ancak; yoklamaları sırasında aile kütüğünde yazılı yaşları ile görünümleri uyumlu olmayanlardan kayden yaş düzeltmelerine engel bulunmayanların yaşlarının düzeltilmesi için askerlik şubesi başkanı tarafından Cumhuriyet savcısına müracaat olunur ve yargılama sonucuna göre askerlikleri yaptırılır…” şeklinde düzenleme yapıldığı görülmüştür. Belirtilen düzenlemeler gereğince, bedelli askerlikten yararlanabilmenin şartları; a. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte (15.12.2011) her ne sebeple olursa olsun henüz fiili askerlik hizmetine başlamamış olmak (temel askerlik eğitimini tamamladıktan sonra bedelli veya dövizli askerlik hizmeti kapsamından çıkarılan yükümlüler hariç) , b. 31 Aralık 2011 tarihi itibariyle (bu tarih dâhil) 30 yaşından gün almış olmak, (yani 31.12.1982 ve daha yaşlı doğumlu olmak, askerlik çağına girdikten sonra mahkemece resmi hastane doğum kayıtları esas alınarak yapılan yaş değişiklikleri hariç) c. 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanunu ile 1111 sayılı Askerlik Kanununa tabi yükümlü olmak, ç. Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde (geçici 50’nci madde kapsamında olanlar için on iki ay içinde) askerlik şubelerine (yurt dışında bulunanların Türkiye Cumhuriyeti Konsolosluklarına) başvurmak, d. 30.000 Türk Lirası parayı ödemek (Öngörülen miktarı başvuru sırasında def’aten ödeyebilecekleri gibi, yarısını başvuru sırasında diğer yarısını ise başvuru tarihinden itibaren altı ay içinde de ödeyebilirler.) şeklinde sayılmıştır. Açıklanan mevzuat hükümleri doğrultusunda dava konusu olaya dönüldüğünde; davacının doğum tarihinin nüfus kütüğünde 15.06.1983 olarak tescilli durumda iken, yaş değişikliği yaptırmak üzere 07.06.2012 tarihinde Kars 2’nci Asliye Hukuk mahkemesine başvurduğu, anılan mahkemenin 12.06.2012 tarihli kararı ile tanık beyanları ve Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığının kemik yaşına ilişkin raporuna dayanarak doğum tarihinin 15.06.1982 olarak düzeltildiği, 1111 S.K.nun 81’inci maddesinde askerlik çağına girdikten sonra yapılan yaş değişikliklerinin askerlik işlemlerinde dikkate alınmayacağının belirtildiği, ancak 6318 sayılı Kanunun 15’inci maddesiyle yapılan değişiklik sonucu buna “mahkemece resmi hastane doğum kayıtları esas alınarak yapılanlar hariç” şeklinde bir istisna getirildiği, davacının yaş değişikliğine konu olan Kars 2’nci Asliye Hukuk mahkemesinin kararının da resmi hastane doğum kayıtlarına dayandırılmadığı, kaldı ki, davacının da hastanede doğduğuna ilişkin her hangi bir iddiasının olmadığı, bu durumda davacının 15.06.1983 doğumlu olarak askerlik çağına (Yirmi yaşına girdiği Ocak ayından kırk bir yaşına girdiği Ocak ayına kadar geçen yirmi bir yıllık süre) girdikten sonra mahkemece yaşını 15.06.1982 doğumlu olarak değiştirmesinin askerlik işleminde dikkate alınamayacağı, davacının askerlik işlemleri itibariyle 15.06.1983 doğumlu olarak kabul edildiğinden yasada belirtilen 31.12.2011 tarihi itibariyle (bu tarih dahil) 30 yaşından gün almamış - 119 - olduğunun anlaşıldığı, bu itibarla bedelli askerlik hizmetinden yararlanma koşullarından “yaş” koşulunu taşımayan davacı hakkında tesis edilen bedelli askerlik hizmetinden yararlandırmama işleminin tüm unsurları itibariyle hukuka ve mevzuata uygun olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır. Açıklanan nedenlerle, Yasal dayanaktan yoksun olan DAVANIN REDDĐNE, 16 OCAK 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 2'nci D.16.01.2013 E. 2013/75, K.2013/45) 4. ĐZĐN : -28ÖZETĐ: Davacı depremden hemen sonraki ilk celp döneminde sevke uyarak birliğine katıldığı, ancak deprem sırasında evleri zarar gördüğünden ailesini çadırda ve geçim sıkıntısı içerisinde geride bırakarak askerlik hizmetine başladığı, Bakanlar Kurulu Kararı gereği deprem izninden yararlanmak amacıyla dilekçeyle müracaat ettiği ve kendisine diğer arkadaşları gibi 45 gün süre ile idari izin verildiği, depremin olumsuz etkilerinin henüz devam ettiği ve artçı deprem sarsıntılarının sürdüğü bu dönemde ailesine yardımcı olmak için deprem bölgesine idari izinli olarak gittiği, dava dosyasında davacının ailesinin depremde zarar gördüğüne yönelik beyanın aksine herhangi bir bilgi ve belge de bulunmadığı anlaşılmakla, davacının 45 günlük deprem izninin askerlik hizmetinden sayılmamasına ilişkin işlemin, sebep unsuru açısından hukuka uygun olmadığı. Davacı J.Er Đ…, 11.04.2012 tarihinde Zonguldak Bölge Đdare Mahkemesinde, 16.04.2012 tarihinde de AYĐM’de kayda geçen dava dilekçesinde özetle; Kastamonu Gölköy 5’inci J.Er Eğt. A.kılığı emrinde askerlik hizmetini yapmakta iken Van ilinde meydana gelen deprem dolayısıyla kendisine 03.01.2012 tarihinden itibaren 45 gün süre ile idari izin verildiğini ve bunun da askerlik hizmetinden sayılacağının beyan edildiğini, bunun üzerine söz konusu izin hakkını Van ilinde adresini gösterdiği ailesinin yanında kullandığını, ancak daha sonra kendisine verilen bu iznin amirlerince yanlış yorumlandığı ve bu bağlamda 1991-4 tertip erler ile 343’üncü kısa dönem erlerin deprem izin hakkı bulunmadığı belirtilerek, kendisinin de 343’üncü kısa dönem er olması sebebiyle söz konusu deprem izninin askerlik hizmetinden sayılmadığı hususunun kendisine tebliğ edildiğini, bu hususun adalete ve hukuka aykırı olduğunu ve bu nedenle mağdur olduğunu belirterek, gönderilmiş olduğu 45 - 120 - günlük deprem izin süresinin askerlik hizmetinden sayılmaması işleminin hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek öncelikle işlemin yürütmesinin durdurulmasına ve akabinde iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacının yürütmenin durdurulmasına ilişkin talebi, Dairemizin 30.05.2012 tarih ve 2012/490 Esas sayılı kararı ile kabul edilmiştir. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; Davacı J.Er Đ…. fakülte mezunu olması nedeniyle 343. kısa dönem erbaş olarak 30.11.20121 tarihinde askere sevk edildiği ve 02.12.2011 tarihinde Kastamonu’daki birliğine katıldığı, ancak Van ve Erciş’ te 23.10.2011 ve 09.11.2011 tarihlerinde meydana gelen depremde bu kentte oturan ailesinin olumsuz etkilendiği, evlerinin zarar gördüğü, ailesinin Kızılay Çadırlarında kaldığı ve geçimlerini temin edemedikleri, devam eden artçı depremler nedeniyle de mağduriyetlerinin giderek arttığını belirterek, ailesine yardımcı olmak amacıyla idari izin istediği, bu amaçla 03.01.2012 tarihinden itibaren 45 gün süreyle afet iznine gönderildiği ve bilahare bu iznin askere gelmeden önce meydana gelen bir afete dayanılarak verilmiş olması nedeniyle askerlik hizmetinden sayılmaması üzerine işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır. 1111 sayılı Kanunun 77’nci maddesinde erbaş ve erlere verilecek izinler düzenlenmiş olup, buna göre söz konusu izinler askerlik hizmetinden sayılmaktadır. Anılan yasanın dışında meydana gelen veya gelecek doğal afetlerde erbaş ve erlere idari izin verilmesi hususu Bakanlar Kurulunun yetkisinde olup, her yıl yayımlanan ve 2010 yılında da tekrarlanan 20.12.2010 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile askerlik hizmetini yapmakta olan erbaşlara, erlere ve uzman erbaşlara 2011 yılında meydana gelebilecek zelzele, sel, seylap ve yangın gibi afetler sebebiyle ailelerinin (anne, büyükanne, büyükbaba, eş, çocuklar ve kardeş) zarar görmesi halinde, kanuni izin hakkından ayrı olarak, yol müddeti hariç en çok iki aya kadar izin verilmesi ve izinde geçecek sürenin askerlikten sayılması kararlaştırılmıştır. Davacıya da bu karar ve isteği doğrultusunda 45 gün idari izin (deprem) verildiği ve davacının bu izni 03.01.2012-17.02.2012 tarihleri arasında Van’da ailesinin yanında kullandığı, müteakiben yayınlanan emirle söz konusu iznin depremin meydana geldiği tarihlerde (23 Ekim 2011 ve 09 Kasım 2011) henüz askerlik hizmetine başlamamış yükümlüleri (Örneğin, 1991/4 tertip erbaş ve erler ile 343’üncü kısa dönem erler) kapsamadığı, bu şekilde olanların kullandıkları izinlerinin askerlik hizmetinden sayılmayarak, kullandıkları izin süresi kadar askerlik sürelerinin uzatıldığının bildirildiği, davacının da deprem sırasında asker olmadığı ve depremden sonra askerlik hizmetine başladığı gerekçesiyle askerlik hizmet süresinin 45 gün uzatılmış olduğu görülmüştür. Bakanlar Kurulunun tarafından doğal afetlere yönelik olarak erbaş ve erlere iki aya kadar idari izin verilmesine ilişkin kararın, bu afetlerden zarar gören yakınlarına maddi ve manevi yönden destek olmalarını sağlamak ve ülke olarak bu sıkıntılı durumdan bir an önce kurtulmak için moral ve güç desteği sağlayarak toplumsal dayanışmayı artırmak amacını taşıdığı değerlendirilmektedir. Bu kapsamda söz konusu Bakanlar Kurulu kararının, yalnızca deprem sırasında silâh altında bulunan erbaş ve erler ile uzman erbaşlara uygulanacağı - 121 - şeklindeki değerlendirmenin, amaca aykırı bir yorum olacağı düşünülmektedir. Zira depremi (veya benzeri afeti) takip eden celp dönemlerinde asker alma işlemleri ve sevklerin ertelenmesi dahi söz konusu olmadığına göre, depremin hemen akabinde sevke tabi olan yükümlünün birliğine katılmak gibi bir zorunluluğu olup, aksi halde sevke katılmayıp yakınlarına yardımcı olmaya çalışması durumunda bakaya suçunu işlemekle karşı karşıya kalacağı, kanuni zorunluk gereği vatan hizmeti için birliğine katılması durumunda ise, geride afetten zarar gören ve bu nedenle mağduriyetleri devam eden yakınlarını bırakacağı kuşkusuzdur. Zira deprem gibi büyük afetlerde zararın giderilmesi (enkazın kaldırılması, arama ve kurtarma vb) ve yaraların sarılması (iaşe, barınma, psikolojik destek vb) uzun zaman aldığı gibi, artçı sarsıntılarla zararların artması da söz konusu olmaktadır. Kaldı ki, bu ve benzeri afetlerin can ve mal kayıplarının yanında, insanlar üzerinde sosyal ve psikolojik açıdan olumsuz etkileri de bulunmaktadır. Bu bağlamda, dar bir yorumla, söz konusu düzenlemeden bu durumdaki personeli yararlandırmamak düzenlemenin amacıyla uyuşmayacağı gibi, hakkaniyete de uygun düşmeyecektir. Bu nedenle Bakanlar Kurulunun bahse konu kararının; ister afet sırasında silah altında olsun, isterse afet sonrası silah altına alınsın, yakınları anılan afetten zarar gören ve bu zararları filhal devam eden tüm erbaş ve erlerin isteklerine bağlı olarak yararlandırılması şeklinde yorumlanması gerektiği değerlendirilmiştir. Burada önemli olan erbaş ve erlerin yakınlarının söz konusu afetten zarar görmesidir. Şayet böyle bir zarar yoksa, idari iznin kullandırılmasına da gerek yoktur. Davacı depremden hemen sonraki ilk celp döneminde sevke uyarak birliğine katılmış, ancak deprem sırasında evleri zarar gördüğünden ailesini çadırda ve geçim sıkıntısı içerisinde geride bırakarak askerlik hizmetine başlamıştır. Bakanlar Kurulu Kararı gereği deprem izninden yararlanmak amacıyla dilekçeyle müracaat etmiş ve kendisine diğer arkadaşları gibi 45 gün süre ile idari izin verilmiştir. Depremin olumsuz etkilerinin henüz devam ettiği ve artçı deprem sarsıntılarının sürdüğü bu dönemde ailesine yardımcı olmak için deprem bölgesine idari izinli olarak gitmiştir. Dava dosyasında davacının ailesinin depremde zarar gördüğüne yönelik beyanın aksine herhangi bir bilgi ve belge de bulunmadığı anlaşılmakla, davacının 45 günlük deprem izninin askerlik hizmetinden sayılmamasına ilişkin işlemin, sebep unsuru açısından hukuka uyarlı olmadığı kanaat ve sonucuna ulaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle;Davacıya verilen deprem izninin askerlik hizmet süresinden sayılmaması ĐŞLEMĐNĐN ĐPTALĐNE, 16 OCAK 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 2'nci D.16.01.2013 E. 2012/490, K.2013/84) - 122 - 5. SEVK ERTELEMESĐ : -29ÖZETĐ: Her ne kadar davacı sevk tehirinin bitim tarihi olan 23.11.2011 tarihi itibarıyla herhangi bir kulübünün sözleşmeli futbolcusu değilse de, bu tarih itibarıyla 2011 yılı sevkleri tamamlandığından davacının emsallerinin ilk sevk tarihinin Şubat 2012 celp dönemi olduğu, davanın da bu tarihten önce 26.01.2012 tarihinde sevk tehiri kapsamında bulunan Bozüyükspor Kulübü (2. lig) ile sözleşme imzalaması sebebiyle bakaya statüsünde olduğunu söylemeye imkan bulunmadığı, bu itibarla 1111 sayılı Askerlik Kanununun 35/E maddesinde yer alan “…sporcuların erteleme kapsamındaki kulüpleri ile sözleşme başlangıç tarihleri, …bakaya kaldıkları tarihten önce olanların sevk tehiri işlemi yapılabilir” şeklindeki düzenleme uyarınca, davacının askere sevkinin tehir edilmesi gerekirken davalı idarece aksi yönde tesis edilen işlemin hukuka aykırı olduğu. Davacı vekili, 11.05.2012 tarihinde Đzmir Nöbetçi Đdare Mahkemesinde, 17.05.2012 tarihinde AYĐM’de kayda geçen dava dilekçesinde, özetle; davacının profesyonel futbolcu olduğunu; halen Türkiye 2’nci liginde oynayan Bozüyük spor futbol takımı kadrosunda yer aldığını; profesyonel futbolcu olmasına rağmen, sevkinin tehiri konusunda futbol federasyonu marifetiyle yapılan erteleme teklifinin, MSB.lığının 13.03.2012 tarihli emri ile bakaya kalması nedeniyle arandığı için kabul edilmediğinin bildirildiğini; davacının erteleme teklif edildiği tarih itibariyle bakaya durumunda olmadığını; 23.12.2002 tarihinden itibaren kesintisiz olarak futbol hayatına devam ettiğini; kanunda yazılı şartların tümünü taşıyan davacının sevkinin tehir edilmeme işleminin hukuka aykırı olduğunu belirterek tesis edilen sevk tehiri talebinin reddi işleminin iptaline ve yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. AYĐM 2.D.nin 17.07.2012 gün ve 2012/ 1760 Gensek, 2012/487 Karar nolu kararı ile yürütmenin durdurulması talebinin kabulüne karar verilmiştir. Dava dosyasının incelenmesinden; 1988 doğumlu olan davacının Özel Akın Akşam Lisesindeki öğrenciliği nedeniyle 31 Ekim 2009 tarihine kadar sevk ertelemesinin yapıldığı, Futbol Federasyonunun teklifi üzerine profesyonel - 123 - sporcu olduğu gerekçesiyle MSB’nin 22 Aralık 2010 tarihli, MĐY.:1130.14935839-10/ASAl D.Er.Đşl.Ş.Öğr.Đşl.Ks.sayılı yazısı ile 23 Kasım 2011 tarihine kadar askerliğinin ertelendiği Fut.Fed.Bşk.lığının 22 Şubat 2012 tarihli yazısı ile yeniden sevk tehirinin teklif edildiği, davacının bakaya olarak arandığı ve bakaya kaldığı tarihte de herhangi bir kulübün sporcu olmadığı, gerekçesiyle sevk ertelemesinin yapılmadığının MSB’nin 13 Mart 2012 tarihli, MĐY:1130.21120281-12/ASAL D.Er Đşl.Ş.Öğr.Vat.Ert.Ks. sayılı yazısı ile Futbol Federasyonuna bildirildiği, TFF Başkanlığının 08.01.2013 tarihli yazısına göre davacının 23.12.2002-17.06.2008 tarihleri arasında Galatasaray (süper lig) 17.06.2008-31.05.2009 tarihleri arasında Beylerbeyi Sportif A.Ş.(2.Lig- Geçici Transfer) 01.06.2009-12.08.2009 tarihleri arasında Galatasaray (süper lig) 21.08.2009-18.12.2009 tarihleri arasında Mersin Đdman Yurdu (2.Lig), 29.01.2010-31.05.2010 tarihleri arasında Gebzespor (2.Lig), 25.08.201020.07.2011 tarihleri arasında Yeni Malatyaspor (2.Lig), 26.01.2012-31.05.2012 tarihleri arasında Bozüyükspor (2.Lig), 03.09.2012-31.05.2014 tarihleri arasında Bayrampaşaspor (2.Lig) kulübünün sözleşmeli futbolcusu olduğu anlaşılmıştır. Anayasanın 72 nci maddesinde; vatan hizmetinin, her Türk’ün hakkı ve ödevi olduğu ve bu hizmetin Silahlı Kuvvetlerde veya kamu kesiminde ne şekilde yerine getirileceği veya getirilmiş sayılacağının kanunla düzenleneceği öngörülmüştür. Bu hükme istinaden yükümlülerin sahip bulundukları niteliklere göre bu hak ve ödevlerini hangi statüde, nasıl yerine getirecekleri 1111 sayılı Askerlik Kanunu ile 1076 sayılı Yedek Subay ve Yedek Askeri Memurlar Kanununda düzenlenmiştir. Bahse konu Kanun hükümlerine göre; askerlik çağına giren yükümlülerin, yoklama döneminden başlayarak muvazzaflık hizmeti için çağrılmaları ve sevkleri, muvazzaflık hizmetini bitirenlerin terhisleri, kıtalarından izinli ayrılacaklar, cezalı askerlik, firar ve izin tecavüzü suçunu işleyenler hakkında yapılacak işlemlerin neler olduğu ayrıntılı şekilde belirtilmiştir. Askerlik hak ve ödevi idarenin hüküm ve tasarrufu altında Kanunlarda belirtilen hallere uygun olarak belli süre kadar, belli bir yerde hizmet görmek suretiyle yerine getirilen bir kamu hizmetidir. Bu yönüyle de bir yükümlülüktür. 1111 sayılı Askerlik Kanununun “Ertesi Seneye Bırakma” başlıklı 35 nci maddesinin (E) fıkrası 24.06.2008 gün ve 26916 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5768 sayılı Askerlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 1 inci maddesi ile aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “Milli Savunma Bakanlığınca belirlenecek esaslar çerçevesinde; 1) 8/6/1984 tarihli ve 217 sayılı Devlet Personel Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname kapsamına giren kamu kurum ve kuruluşlarında görevli olup hizmetinin özelliği sebebiyle sevkinin tehirine ihtiyaç duyulan kamu personelinin, 2) Devlet veya kendi hesaplarına yurt içinde veya yurt dışında staj, yüksek lisans, ihtisas veya doktora yapanların, bağlı oldukları bakanlığın, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği ile Türkiye Büyük Millet Meclisi gibi herhangi bir bakanlığa bağlı veya ilgili bakanlığı bulunmayan kurum personeli - 124 - ile staj, yüksek lisans, ihtisas veya doktora yapanların ilgili kurum amirinin teklifi üzerine, 35 yaşını doldurdukları yılın sonuna kadar, “3) Aktif spor hayatının aşağıda belirtilen şartlarda devam ettiğinin belgelendirilmesi ve müteakip sevk tehirleri için Milli Savunma Bakanlığınca belirlenecek oran kadar kadroya girmek kaydıyla; a) Olimpiyat oyunları, Dünya ve Avrupa şampiyonaları ile uluslararası müsabakalarda ilk üç dereceye giren sporcular ile bu dereceleri alan takımların kadrolarında yer alan sporcuların, b) A Büyükler Milli Takım kadrolarında yer alan sporcuların, c) Türkiye Profesyonel 1 inci veya 2 nci futbol liglerinde yer alan takımların kadrolarında bulunan profesyonel futbolcuların, ç) Üç ve daha fazla ligi bulunan diğer spor dallarında, en üst iki ligde yer alan takımlar ile en az iki ligi bulunan spor dallarında, en üst ligde yer alan takımların uluslararası kuralların öngördüğü sayıdaki sporcuların, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün veya ilgili özerk federasyon başkanlıklarının teklifi üzerine, 38 yaşını doldurdukları yılın sonuna kadar, askere celp ve sevkleri tehir edilebilir. 86 ncı veya 89 uncu Maddelere tabi olanların sevkleri tehir edilmez. Ancak, 86 ncı veya 89 uncu Maddeye tabi olan yükümlülerden, sevk tehir işlemine neden olan görev, staj, yüksek lisans, ihtisas veya doktora öğrenimi ile sporcuların erteleme kapsamındaki kulüpleri ile sözleşme başlangıç tarihleri, yoklama kaçağı veya bakaya kaldıkları tarihten önce olanların sevk tehiri işlemi yapılabilir. Askere celp ve sevki tehir edilenler, tehir müddetinin bitiminden önce sevk tehirine sebep olan çalışmalarını veya öğrenimlerini bıraktıklarında veya sözleşmesi feshedilen, hak mahrumiyeti cezası verilen, erteleme kapsamında bulunmayan liglerdeki takımların kadrolarına geçen sporcuların durumu, tehir teklifini yapan makamlar tarafından, iki ay içinde Milli Savunma Bakanlığına bildirilir. Bu yükümlülerin sevk tehir işlemleri, Milli Savunma Bakanlığınca iptal edilir. Sevk tehirinin iptalini gerektiren durumun zamanında Milli Savunma Bakanlığına bildirilmemesi, teklif yapan makamların ve hakkında sevk tehiri teklifinde bulunulanların sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Sevk tehiri şartlarını taşımadığı, bilgi veya belgeleri gerçeği yansıtmadığı halde askere sevkinin tehir edildiği tespit edilenlerin askerlik işlemleri, sevk tehiri işlemi yapılmadan önceki durumları, sevk tehiri şartlarını kaybettiği tespit edilenlerin ise, sevk tehiri şartlarını kaybettikleri tarihteki durumları dikkate alınarak yürütülür. Askerlik işlemlerinin yürütülmesine ilişkin görevlerini veya sorumluluklarını zamanında yerine getirmediği tespit edilenler hakkında 92 nci, 93 üncü veya 100 üncü Maddeler gereği gerekli kovuşturmalar başlatılır, ancak bu durum yapılacak olan diğer adli işlemlere engel teşkil etmez. Sevk tehiri işlemlerinin yürütülmesine ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir.” hükmünü amirdir. - 125 - Millî Savunma Bakanlığı Sevk Tehiri Đşlemleri Yönetmeliği’nin “Aktif Spor Hayatı Devam Eden Sporcuların Sevk Tehiri Đşlemleri” başlığını taşıyan 16 ncı maddesinde; “(1) Aktif spor hayatı devam eden sporcuların sevkleri, aşağıdaki şartları taşımaya devam ettikleri sürece, sevk tehiri teklif yazılarının tarihinden itibaren birer yıllık sürelerle, 38 yaşını doldurdukları yılın sonunu geçmemek üzere, tehir edilebilir. a) Olimpiyat Oyunları, Dünya ve Avrupa Şampiyonaları ile uluslararası müsabakalarda ilk üç dereceye giren sporcular ile bu dereceleri alan takımların kadrolarında yer alan sporcular; 1) Đlk defa yapılacak sevk tehiri işleminde; son bir yıl içerisinde yapılan Olimpiyat Oyunları, Dünya ve Avrupa Şampiyonaları ile uluslararası müsabakalarda ilk üç dereceye girmek veya bu dereceleri alan takımların kadrosunda bulunmak, 2) Müteakip sevk tehirlerinde; bir önceki sevk tehiri dönemi içerisinde yapılan Olimpiyat Oyunları, Dünya ve Avrupa Şampiyonaları ile uluslararası müsabakalarda ilk üç dereceye girmek veya bu dereceleri alan takımların kadrosunda bulunmak şartıyla sevk tehiri hakkından yararlanabilirler. Ancak, sevk tehiri süresi içinde Olimpiyat Oyunları, Dünya ve Avrupa Şampiyonası ile uluslararası müsabaka yapılmamış ise bir defaya mahsus bu şart aranmaz. b) A/Büyükler Millî Takım kadrolarında yer alan sporcular; 1) Đlk defa yapılacak sevk tehiri işleminde; son bir yıl içerisinde en az bir kez A/Büyükler Millî Takım kadrosunda yer almak, 2) Müteakip sevk tehirlerinde; bir önceki sevk tehiri dönemi içerisinde yapılan uluslararası müsabakaların en az birinde Millî Takım kadrosunda bulunmak şartıyla sevk tehiri hakkından yararlanabilirler. Ancak, sevk tehiri süresi içinde Millî Takım düzeyinde müsabaka yapılmamış ise bir defaya mahsus bu şart aranmaz. c) Türkiye Profesyonel 1 inci ve 2 nci futbol liglerinde yer alan takımların kadrolarında bulunan profesyonel futbolcular; 1) Đlk defa yapılacak sevk tehiri işleminde; Türkiye Profesyonel 1 inci ve 2 nci futbol liginde yer alan takımlardan birisi ile sözleşmesi bulunmak, 2) Müteakip sevk tehirlerinde; halen kadrosunda bulunulan takımın bir önceki sevk tehiri dönemindeki 1 inci ve 2 nci futbol ligi müsabakalarının en az 1/3 ünde takım kadrosunda bulunma şartı aranır. 3) Sezon başında, Futbol Federasyonunca isimleri bildirilecek olan üçüncü kalecilerin müteakip sevk tehiri tekliflerinde 2 nci bentte belirtilen şart aranmaz. ç) Üç ve daha fazla ligi bulunan diğer spor dallarında, en üst iki ligde yer alan takımlar ile en az iki ligi bulunan spor dallarında, en üst ligde yer alan takımların uluslararası kuralların ön gördüğü sayıdaki sporcular, 1) Đlk defa yapılacak sevk tehiri işleminde; üç ve daha fazla ligi bulunan spor dallarında en üst iki ligde yer alan takımlar ile en az iki ligi bulunan spor dallarında en üst ligde yer alan takımlardan birisi ile profesyonel sözleşmesi bulunma veya o takımın kadrosunda yer almak, - 126 - 2) Müteakip sevk tehirlerinde; halen kadrosunda bulunulan takımın, bir önceki sevk tehiri dönemindeki resmî müsabakaların en az yarısında, takım kadrosunda bulunmak şartıyla sevk tehiri hakkından yararlanabilirler. (2) Bir defada üç aydan fazla hak mahrumiyeti alan sporcuların sevk tehirleri iptal edilir ve bunlar hakkında bir daha sevk tehiri teklifi yapılmaz. (3) Sezon içerisinde veya sonunda, yurt içinde erteleme kapsamındaki veya yurt dışındaki bir başka takıma transfer veya geçici transfer nedeniyle gidenlerden, bir sefere mahsus olmak üzere bir önceki sevk tehiri dönemindeki 1 inci ve 2 nci futbol ligi müsabakalarının en az 1/3, diğer spor dalları resmî müsabakalarının en az yarısında takım kadrosunda bulunma şartı aranmaz. (4) Üç ve daha fazla ligi olan spor dallarında en üst iki ligde yer alan takımlar ile en az iki ligi bulunan spor dallarında en üst ligde yer alan takımların kadrolarında bulunan sporcuların sevklerinin tehir edilebilmesi için, 1 inci ve 2 nci ligin en az sekiz takımdan oluşması gerekmektedir. (5) Üç ay veya daha fazla süreli sakatlık geçiren sporcuların durumlarını heyet raporuyla belgelendirmeleri halinde, sevk tehirleri erteleme süresi sonuna kadar devam eder. Bunlardan müteakip sene yeniden sevk tehiri teklif edileceklerden spor dalına göre 1/3 veya 1/2 oranında takım kadrosunda bulunma şartı aranmaz. (6) Sevk tehiri süresi içerisinde sözleşmesi sona eren ve ilk transfer döneminin sonuna kadar yeni sözleşme yapmayan sporcuların sevk tehirlerinin iptali için, teklif makamınca Millî Savunma Bakanlığı Askeralma Dairesi Başkanlığına sevk tehiri iptal teklifinde bulunulur. (7) Yoklama kaçağı veya bakaya durumunda iken sevklerinin tehiri teklif edilen sporculardan, yoklama kaçağı ve bakaya durumuna düşmeden önce kulüpleri ile sözleşme imzalamış olan ve sözleşme tarihinden teklif tarihine kadar geçen süre içinde gerekli diğer şartları da taşıdıkları anlaşılanların sevkleri tehir edilebilir” hükmü bulunmaktadır. Davacıya ilgili olarak TFF Başkanlığınca sevk tehiri teklifinde bulunulan 22.02.2012 tarihi itibarıyla davacının 38 yaşını doldurmadığı ve erteleme kapsamında bulunan 2.lig kulüplerinden Bozöyükspor kulübünde profesyonel sporcu olduğu hususunda bir itilaf bulunmamaktadır. Davalı idarece davacının sevk tehirli iken 20.07.2011 tarihide kulübü ile sözleşmesinin sona ermesi sebebiyle sevk tehir şartlarını kaybettiği ve sevk tehirinin bittiği 23.11.2011 tarihine kadar sevk tehir şartlarına haiz bir kulüple sözleşme imzalamadığından bu tarih itibariyle 1111 sayılı Kanunun 89’uncu maddesine tabii bakaya takibine alındığı gerekçesiyle sevk tehirinin yapılmadığı anlaşılmaktadır. 1111 sayılı Askerlik Kanunun 89 ncu maddesi; “Numaralı veya numarasız asker edilmiş mükellefler, yapılan davet üzerine birlikte sevkedilecekleri arkadaşlarının sevki gününe kadar gelmez ve bunun da 47 nci maddede yazılı özürlerden ileri gelmediği tasdik edilmiş bulunursa veya sevkedilirken askerliğini yapacağı kıtaya gitmeksizin kaçarlarsa askerî mahkemelere verilirler ve elde edilenler hemen sevk olunurlar. - 127 - (Değişik:25/7/1999-4414/4 md.) Bunlardan yedek subay yetişme şartlarını haiz olanlar, muayyen zamanlarda hazırlık kıt'asına veya yedek subay okuluna sevk edilirler.” hükmüne amir bulunmaktadır. Buna göre her ne kadar davacı sevk tehirinin bitim tarihi olan 23.11.2011 tarihi itibarıyla herhangi bir kulübünün sözleşmeli futbolcusu olmamakla birlikte bu tarih itibarıyla 2011 yılı sevkleri tamamlandığından davacının emsallerinin ilk sevk tarihinin Şubat 2012 celp dönemi olduğu, davanın da bu tarihten önce 26.01.2012 tarihinde sevk tehiri kapsamında bulunan Bozüyükspor Kulübü (2.lig) ile sözleşme imzalaması sebebiyle bakaya statüsünde olduğunu söylemeye imkan bulunmadığı, bu itibarla 1111 sayılı Askerlik Kanununun 35/E maddesinde yer alan “…sporcuların erteleme kapsamındaki kulüpleri ile sözleşme başlangıç tarihleri, …bakaya kaldıkları tarihten önce olanların sevk tehiri işlemi yapılabilir” şeklindeki düzenleme uyarınca, davacının askere sevkinin tehir edilmesi gerekirken davalı idarece aksi yönde tesis edilen işlemin hukuka aykırı olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; 1. Davacı M.’ün askere sevk tehirinin yapılmaması ĐŞLEMĐNĐN ĐPTALĐNE, 23 OCAK 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verilmiştir. (AYĐM 2'nci D.23.01.2013 E. 2012/487, K.2013/86) ASTSUBAYLIKTAN SUBAYLIĞA GEÇĐRĐLME SAĞLIK RAPORU : -30ÖZETĐ: Davacının, Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yeteneği Yönetmeliğinin 31/6’ncı maddesi kapsamına giren malûliyeti, 2012 yılı astsubaylıktan subaylığa geçiş sınavı öncesinde meydana gelmiştir. Davacı halen görevine devam etmektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yeteneği Yönetmeliğinin 31/6’ncı maddesi kapsamında “TSK’ da görev yapamaz” kararlı sağlık raporu alan davacının, subay olabilmesi için “Sınıfında Subay Olur” kararlı sağlık raporunun bulunması gerekir. Davacının, davalı idarece, 2012 yılında “Sınıfında Subay Olur” kararlı sağlık raporu bulunmaması nedeniyle ve başvuru şartlarını taşımadığı gerekçesiyle değerlendirme kapsamı dışında tutularak astsubaylıktan subaylığa geçirilmemesi işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır. - 128 - Davacı vekili, 16.04.2012 tarihinde AYĐM kaydına geçen dava dilekçesinde ve savunmadan sonra sunduğu cevap dilekçesinde özetle; davacının astsubaylıktan subaylığa geçiş için 30.11.2011 tarihli dilekçe ile müracaatta bulunduğunu ve başvuru esnasında istenen belgeleri (sağlık kurulu raporu hariç) ibraz ettiğini, davacının şartlarını taşıdığı görülerek müracaatının kabul edildiğini, davacının 08.01.2012 tarihinde yapılan astsubaylıktan subaylığa geçiş yazılı sınavında başarılı olduğunu ve 01.02.2012 tarihinde yapılacak olan mülakat sınavına çağrıldığını, 01.02.2012 tarihinde yapılan mülakat sınavına da katıldığını, mülakat sınavı tamamlandıktan sonra, 24.02.2012 tarihinde davacının kişisel karanet sayfasında, bu sınav sonuçlarına göre başarılı olup olmadığına dair bir açıklama yapılmadığını, davacının da bunun üzerine, K.K.K.lığı Tayin Daire Bakanlığında görevli ilgili subaya telefon ederek bilgi istediğini ve davacıya “Sınıfında subay olur” kararlı sağlık kurulu raporu bulunmayan astsubayların, subaylığa geçiş imkanı bulunmadığının belirtildiğini, bu görüşmeden sonra davacının karanet kişisel sayfasında “Subaylık için gerekli şartları sağlayamadığınız” yazılmak suretiyle davacı yönünden de sonucun ilan edildiğini, davacının yazılı ve mülakat sınavında başarılı olduğu halde, subaylık için gerekli sağlık koşullarını taşımadığı gerekçesiyle astsubaylıktan subaylığa geçirilmediğini, davacının 4982 sayılı Bilgi Edinme Yasası gereğince internet üzerinden astsubaylıktan subaylığa geçirilmeme nedenini öğrenmek için K.K.K.lığına müracaatta bulunduğunu, davacının bu müracaatına K.K.K.lığının 03.04.2012 tarihli yazısı ile cevap verilerek, astsubaylıktan subaylığa geçmesinin mümkün olmadığının bildirildiğini, davacının, Siirt 3’üncü Komando Tugay Komutanlığında astsubay olarak görev yapmakta iken, 26.09.2010 tarihinde verilen iç güvenlik ve asayiş görevi gereğince Şırnak Bestadereler kırsalında Kuzgitepe’de teröristlerce önceden döşenen el yapımı patlayıcı maddenin infilak etmesi sonucu ağırlıklı olarak sol kol ve sol bacağından ağır şekilde yaralandığını ve daha sonra yapılan her türlü tıbbi bakım, tedavi ve 12 ayrı ameliyat geçirmiş olmasına rağmen, sol kolda meydana gelen kısıtlılık nedeniyle TSK’da görev yapamaz kararı verildiğini ve bu raporun 02.12.2011 tarihinde onaylanmak suretiyle kesinleştiğini, davacının sınava girdiği tarihten önce davacı hakkındaki TSK’da görev yapamaz kararlı sağlık kurulu raporunun kesinleştiğini, davalı kurum tarafından bu durum bilinerek davacının yazılı ve mülakat sınavlarına kabul edildiğini ve davacının da bu sınavlardan başarılı olduğunu, bu nedenle, sınavlarda başarılı olduktan sonra TSK’da görev yapamaz kararlı sağlık kurulu raporuna dayanılarak davacının subaylık için gerekli şartları taşımadığından bahisle değerlendirme dışı tutulmasını kabul etmenin hukuken mümkün olmadığını, Anayasanın 10’uncu maddesinde, malûl ve gaziler lehine pozitif ayrımcılık yapılabileceğinin ve bu yönde yapılacak uygulama ve işlemlerin kanun önünde eşitlik ilkesine aykırı sayılmayacağının kabul edildiğini, yine Anayasanın 61’inci maddesinde de malûl ve gazileri koruyucu tedbirleri almanın devletin bir görevi olduğunu, Anayasanın bu hükümleri nedeniyle, terörle mücadele görevinin yerine getirilmesi sırasında ve tamamen görevin sebep ve tesiri ile sakat kalmış olan davacı yönünden, astsubaylıktan subaylığa geçiş sınavlarında başarılı olması ve - 129 - subay olduktan sonra bu vücut arızası meydana gelmiş olsaydı, TSK Sağlık Yeteneği Yönetmeliğinin 31/6 maddesindeki prosedür takip edilerek GATA Profesörler Sağlık Kurulundan alınacak sağlık kurulu raporunda belirtilen görevlerde nasıl subay olarak göreve devam ettirilebilecek ise, aynı şekilde subay nasbedilerek göreve devam ettirilmesi gerektiği de nazara alınarak, subaylığa elverişli olduğuna dair sağlık kurulu raporunun aranmaması gerektiğini, 926 sayılı Kanunda tek tek sayılmak suretiyle gösterilen astsubaylıktan subay olma şartları arasında ‘’sağlam subay olur’’ kararlı sağlık kurulu raporu olmadığı gibi, subay olmaya engel teşkil eden nitelikler arasında da subay olamaz kararlı sağlık kurulu raporu bulunmasının sayılmadığını, bu nedenle davacının subay olma şartlarının tamamını karşıladığını ve subay olmasını engelleyen herhangi bir olumsuz niteliğinin de bulunmadığını, Subay Sicil Yönetmeliğinin 108’inci maddesindeki düzenlemenin, organ kaybı veya zafiyeti bulunan subaylarla bir ilgisinin olmadığını, kanunda tek tek sayılarak gösterilen şartların dışında, yönetmelikte ilave şartlar konularak kanunla verilmiş olan hakkın kapsamının veya bu haktan yararlanacakların kapsamının daraltılmasının hukuken mümkün olmadığını, organ kaybı veya zafiyeti bulunan malûl ve gaziler aleyhine kanundaki kapsamın daraltılmasının Anayasanın 10’uncu maddesinde düzenlenmiş olan malûl ve gaziler lehine pozitif ayrımcılık ilkesine de aykırı olduğunu, davalı kurumun ise, müvekkili hakkında tesis edilen işlemde, yönetmeliğin bu hükmüne dayandığını, bu nedenle dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğunu, TSK Sağlık Yeteneği Yönetmeliğinin 43’üncü maddesinde astsubaylıktan subaylığa geçecek olan astsubaylarla ilgili bir düzenlemeye yer verilmemiş ise de, 926 sayılı Kanunun 109’uncu maddesinde astsubaylıktan subay olma ve astsubaylıktan subay olmaya engel olacak nitelikler içinde subay olur kararlı sağlık kurulu raporu yer almadığından, davacı hakkındaki işlemin tesisinde de yürürlükte olan mevzuat hükümlerinin Anayasanın 10’uncu maddesinde malûl ve gaziler lehine pozitif ayrımcılık yapılabileceğine dair düzenlemenin dikkate alınmasının ve davacının subaylığa alınmasının gerektiğini, bu nedenle, davacı subaylığa alındıktan sonra TSK Sağlık Yeteneği Yönetmeliğinin 31/6’ncı maddesindeki prosedürün uygulanması ve davacının talebinin ilgili kuvvet komutanlığınca uygun görülmesi ve GATA Profesörler Kuruluna sevk edilerek, sevk yazısında belirtilecek sınıf ve görevlerde çalışabileceğine dair rapor verilmesi halinde de, Genelkurmay Başkanlığının onayı da alındıktan sonra atamasının yapılması gerekirken, davacının astsubaylıktan subaylığa geçiş sınavlarında başarılı olduğu halde, sırf TSK’da görev yapamaz kararı verilen rapor nazara alınarak subaylığa alınmamasının hukuka açıkça aykırı olduğunu, nitekim, davacının K.K.K.lığı tarafından GATA Profesörler Sağlık Kuruluna sevk edildiğini ve yapılan muayene ve kontrol sonucunda Kara Kuvvetlerine sevk yazısı ekinde bulunan organ kaybı/zafiyeti olan piyade sınıfı astsubay personelin görevlendirilebilecekleri görev yerlerinde görev yapar kararı verildiğini, GATA Profesörler Sağlık Kurulu Raporunun da davadaki taleplerinin haklılığını ortaya koyduğunu, davacının subaylığa geçirilmiş olsaydı yine aynı şekilde söz konusu kadro görev yerlerinde subay olarak görevine devam ettirilebilecek olduğunu belirterek, davacının astsubaylıktan subaylığa geçirilmemesi işleminin iptaline, - 130 - öncelikle dava konusu işlem yönünden dava sonuna kadar yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacının yürütmenin durdurulmasına ilişkin istemi, AYĐM 3’üncü Dairesinin 26.04.2012 tarih ve 2012/962 Esas sayılı kararı ile reddedilmiştir. Dava dosyasında mevcut bilgi ve belgelerin incelenmesi sonucunda; davacının, Siirt 3’üncü Komando Tugay Komutanlığında görev yapmakta iken, 26.09.2010 tarihinde Kuzgi Tepe bölgesinde işgal edilen mevzilerin yakın çevrelerinde dedektör operatörü tarafından yapılan arama esnasında, dedektör operatörünün teröristlerce önceden döşenmiş mayın/EYP’ya basması sonucu patlama meydana geldiği, davacının da bu patlama sonucunda yaralandığı, bu yaralanmasından dolayı yapılan muayene ve tedavileri sonucunda davacı hakkında son olarak GATA Sağlık Kurulunun 31.10.2011 tarih ve 9072 sayılı raporu ile “58/D/1, 11/D/1, 43/B/3, 16/A/2, 6/A/1, 55/A/1, 54/A/1 TSK’da Görev Yapamaz” kararı verildiği ve bu raporun 02.12.2011 tarihinde onaylandığı, bu rapor düzenlendikten sonra davacının 30.11.2011 tarihli dilekçesi ile 2012 yılı astsubaylıktan subaylığa geçiş sınavına girmek için müracaatta bulunduğu, müracaatı uygun görülen davacının 08.01.2012 tarihinde icra edilen yazılı sınava katıldığı ve 72,76 standart puan alarak başarılı olduğu, mülakat öncesinde teslim etmesi gereken “Sınıfında Subay Olur” kararlı sağlık raporunu, sürecin henüz tamamlanmadığını, raporunu sonra teslim edeceğini beyan ederek teslim etmediği, davacının içinde bulunduğu psikolojik durum değerlendirilerek, davalı idarece 01.02.2012 tarihinde yapılan mülakata kabul edildiği, ancak değerlendirmeye alınmadığı, davacının başvuru koşullarını sağlayıp sağlamadığı hususunda tereddütler oluşması üzerine konu ile ilgili olarak yazışmalar yapıldığı, yapılan yazışmalar sonucunda davacının başvuru şartlarını taşımadığı gerekçesiyle değerlendirme kapsamı dışında tutulduğu, bu olumsuz idari işlemin davacıya 24.02.2012 tarihinde tebliğ edildiği, bunun üzerine davacının 02.03.2012 tarihinde K.K.K.lığına bilgi edinme başvurusunda bulunduğu, davacının bu başvurusuna, K.K.K.lığının 03.04.2012 tarihli yazısı ile cevap verilmesi üzerine süresinde işbu davanın açıldığı, dava açıldıktan sonra AYĐM Başsavcılık düşüncesinin taraflara tebliğ edildiği anlaşılmaktadır. Dava konusu olaydaki uyuşmazlık, Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yeteneği Yönetmeliğinin 31/6’ncı maddesine göre Türk Silahlı Kuvvetlerinde göreve devam edebilecek durumda olan davacının, “Sınıfında Subay Olur” kararlı sağlık raporu bulunmaması nedeniyle ve başvuru şartlarını taşımadığı gerekçesiyle değerlendirme kapsamı dışında tutularak astsubaylıktan subaylığa geçirilmemesi işleminin hukuka uygun olup olmadığı noktasındadır. 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun “Astsubaylıktan Subay Olma Şartları” başlıklı 109’uncu maddesi; “Türk Silâhlı Kuvvetlerinin ihtiyacı göz önüne alınarak her sene tespit edilecek kontenjan nispetinde emsali arasında temayüz etmiş en az dört yıl süreli fakülte veya yüksek okulları bitiren astsubaylar; bağlı olduğu kuvvet komutanlığının, Jandarma Genel Komutanlığının veya Sahil Güvenlik Komutanlığının teklifi üzerine kendi sınıflarında veya askerî hâkim sınıfı hariç olmak üzere öğrenimlerinin ilgilendirdiği ihtiyaç duyulan sınıflarda aşağıdaki şartlarla teğmen nasbedilirler : - 131 - a) Subaylık için sınava müracaat tarihinde en az kıdemli çavuş rütbesinde ve astsubay olarak dördüncü hizmet yılını tamamlamış, yedinci hizmet yılını bitirmemiş olmak. b) Subaylık için sınava müracaat tarihinde sicil notu ortalaması, sicil tam notunun yüzde doksan ve daha yukarısı olmak. c) Askerî disiplin, tutum ve davranışları, görevindeki başarısı, meslekî bilgi ve yetenekleri ile genel kültürü bakımından subaylığa lâyık bulunduğu sıralı sicil üstleri tarafından onanmış olmak. d) Yapılacak seçme sınavlarında ve subaylık nosyonu kazandırma eğitiminde başarılı olmak. Yapılacak seçme sınavlarında başarı gösterenlerin sıralaması, personelin sınav notu ile almış olduğu madalya, ödül, takdir, taltif ve cezalar da dikkate alınmak suretiyle yönetmelikle belirtilen esaslara göre yapılır…” hükmünü, aynı kanunun “Yönetmelik” başlıklı 111’inci maddesi ise; “Yukarıda belirtilen hükümlerin tatbik şekli ve karşılığı bulunmayan sınıfların hangi sınıf ve meslek imtihanlarına tabi tutulacakları, sicillerin ne şekilde verileceği ve emsalleri arasında temayüz etmiş astsubayların subaylığa nasbedilmelerinde aranacak nitelikler ile seçme sınavlarının yapılma usul, esas ve şartları Subay Sicil Yönetmeliğinde gösterilir.” hükmünü içermektedir. Subay Sicil Yönetmeliğinin “Astsubaylıktan Subay Olmanın Esas ve Şartları ile Subay Olmaya Engel Hâller” başlıklı 105/a-6 ve 105/b-5 maddeleri; “Sağlık bakımından elverişli olmak’’ hükmünü, aynı yönetmeliğin “Muayeneye sevk” başlıklı 108’inci maddesi ise; “Subay olmaya istekli astsubaylar, tam teşekküllü bir askerî hastahaneye sevk edilerek, sağlık bakımından elverişli olup olmadıkları saptanır.” hükmünü içermekte olup, KKY 65-12 (A) Kara Kuvvetlerindeki Sınıf ve Teknisyen Astsubayların Subaylık Seçme Sınavlarına Giriş Yönergesinde de benzer hüküm yer almaktadır. Diğer yandan, Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yeteneği Yönetmeliğinin 31/6’ncı maddesinde "Türk Silahlı Kuvvetlerinde Görev Yapamaz" raporu alan ve organ kaybı veya organ zafiyeti bulunan subay, astsubay ve uzman jandarmaların raporları, ilgili kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ile Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığına gönderilir. Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı tarafından söz konusu personelin malûllük durumunun tespit edilmesini müteakip, organ kaybı veya organ zafiyeti bulunan personelden kendi istekleriyle müracaat edip bu istekleri, bilgi ve tecrübelerinin sınıfı için faydalı olması ve fiziki noksanlıklarını kapatabilmesi nedeniyle mensup olduğu kuvvet komutanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından uygun görülenler, kuvvet komutanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığınca Gülhane Askeri Tıp Akademisi Profesörler Sağlık Kuruluna sevk edilir. Sevk yazısında görevlendirilecekleri yerlerde çalışmaya uygun olup olmadığının tayin edilmesi istenir. Profesörler Sağlık Kurulunca bu kişiler hakkında "Belirtilen Görevleri Yapar" veya "Belirtilen Görevleri Yapamaz" şeklinde karar verilir. Profesörler Sağlık Kurulu kararında bu personelin kontrol muayenelerinin yapılıp yapılmayacağı ya da hangi aralıklarla yapılacağı da belirtilir ve "Belirtilen Görevleri Yapar" kararı - 132 - alanların raporları Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığınca onaylanıp, kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından, Genelkurmay Başkanlığının onayı alındıktan sonra uygun göreve ataması yapılır. Müteakiben personelin durumu ilgili kuvvet komutanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ile Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığına bildirilir.” hükmüne yer verilmiş olup, bu hüküm, kapsamına giren personele, bulunduğu statüde göreve devam etme imkânı vermektedir. Yukarıda belirtilen mevzuat hükümleri çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; davacının, Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yeteneği Yönetmeliğinin 31/6’ncı maddesi kapsamına giren malûliyetinin, 2012 yılı astsubaylıktan subaylığa geçiş sınavı öncesinde meydana geldiği ve davacıya, meydana geldiği tarih itibariyle bulunduğu astsubay statüsünde göreve devam etme imkânı verdiği, ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yeteneği Yönetmeliğinin 31/6’ncı maddesi kapsamında “TSK’da görev yapamaz” kararlı sağlık raporu alan davacının, subay olabilmesi için “Sınıfında Subay Olur” kararlı sağlık raporunun bulunması gerektiği, bu itibarla, davacının, davalı idarece, 2012 yılında “Sınıfında Subay Olur” kararlı sağlık raporu bulunmaması nedeniyle ve başvuru şartlarını taşımadığı gerekçesiyle değerlendirme kapsamı dışında tutularak astsubaylıktan subaylığa geçirilmemesi işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır. Davacı vekili ayrıca, organ kaybı veya zafiyeti bulunan malûl ve gaziler aleyhine kanundaki kapsamın daraltılmasının Anayasanın 10’uncu maddesinde düzenlenmiş olan malûl ve gaziler lehine pozitif ayrımcılık ilkesine aykırı olduğunu iddia etmiş olup, bu konuyu da irdelemek gerekmektedir. Anayasanın 10’uncu maddesine 07.05.2010 tarihli ve 5982 sayılı Kanunun 1’inci maddesi ile “Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malûl ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.” fıkrası eklenmiş olup, yukarıda belirtilen kanun ve yönetmelik hükümleri söz konusu fıkranın yayım ve yürürlük tarihinden önce düzenlenmiştir. Söz konusu fıkra, malûl ve gaziler için alınacak tedbirlere ilişkin emredici bir düzenleme içermemekte olup, malûl ve gaziler için alınacak tedbirlerin, eşitlik ilkesine aykırı sayılmayacağını hüküm altına alarak, malûl ve gaziler lehine pozitif ayrımcılık yapılabilmesine olanak sağlamaktadır. Bu itibarla, yukarıda belirtilen kanun ve yönetmelik hükümlerinde, Anayasanın 10’uncu maddesinde zikredilen malûl ve gaziler lehine pozitif ayrımcılık ilkesini zedeleyen bir husus bulunmadığından, davacı vekilinin Anayasaya aykırılık iddiası ciddi görülmemiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle; Yasal dayanaktan yoksun DAVANIN REDDĐNE, 21 MART 2013 tarihinde Üye Jandarma Kurmay Albay Güven ŞAĞBAN’ın karşı oyu ve OYÇOKLUĞU ile karar verildi. - 133 - KARŞI OY GEREKÇESĐ Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yeteneği Yönetmeliğinin 31/6’ncı maddesinde "Türk Silahlı Kuvvetlerinde Görev Yapamaz" raporu alan ve organ kaybı veya organ zafiyeti bulunan subay, astsubay ve uzman jandarmaların raporları, ilgili kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ile Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığına gönderilir. Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı tarafından söz konusu personelin malûllük durumunun tespit edilmesini müteakip, organ kaybı veya organ zafiyeti bulunan personelden kendi istekleriyle müracaat edip bu istekleri, bilgi ve tecrübelerinin sınıfı için faydalı olması ve fiziki noksanlıklarını kapatabilmesi nedeniyle mensup olduğu kuvvet komutanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından uygun görülenler, Kuvvet Komutanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığınca Gülhane Askeri Tıp Akademisi Profesörler Sağlık Kuruluna sevk edilir. Sevk yazısında görevlendirilecekleri yerlerde çalışmaya uygun olup olmadığının tayin edilmesi istenir. Profesörler Sağlık Kurulunca bu kişiler hakkında "Belirtilen Görevleri Yapar" veya "Belirtilen Görevleri Yapamaz" şeklinde karar verilir. Profesörler Sağlık Kurulu kararında bu personelin kontrol muayenelerinin yapılıp yapılmayacağı ya da hangi aralıklarla yapılacağı da belirtilir ve "Belirtilen Görevleri Yapar" kararı alanların raporları Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığınca onaylanıp, Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından, Genelkurmay Başkanlığının onayı alındıktan sonra uygun göreve ataması yapılır. Müteakiben personelin durumu ilgili Kuvvet Komutanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ile Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığına bildirilir.” hükmüne yer verilmiş olup, bu hüküm, kapsama giren personele, bulunduğu statüde göreve devam etme imkânı vermektedir. Davacının, Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yeteneği Yönetmeliğinin 31/6’ncı maddesi kapsamına giren malûliyeti, 2012 yılı astsubaylıktan subaylığa geçiş sınavı öncesinde meydana gelmiş ve meydana geldiği tarih itibariyle bulunduğu astsubay statüsünde göreve devam etme imkânı verilmiştir. Dolayısı ile Subay sicil yönetmeliğinin 108’nci maddesinde belirtilen,”Subay olmaya istekli astsubaylar, tam teşekküllü bir askeri hastaneye sevk edilerek, sağlık bakımından elverişli olup olmadıkları saptanır” hükmünün davacıya uygulanmasına imkân bulunmamaktadır. Çünkü davacı “Türk Silahlı Kuvvetlerinde Görev Yapamaz” raporu almış, ancak yönetmeliğin 31/6’ncı maddesi gereğince davacının bir özelliği, ayrıcalığı bulunduğu için bulunduğu statüde göreve devam etme imkânı verilmiştir. Böyle bir rapor alması ve statüde bulunması mümkün olmayan, ancak yönetmeliğin getirdiği bir istisna, yani pozitif ayrımcılık ile statüde göreve devam eden davacının sağlam raporu istenip istenmeyeceği konusu davalı idarede de tereddütlere neden olmuş ve adli müşavirlik görüşü doğrultusunda, 2012 yılında “Sınıfında Subay Olur” kararlı sağlık raporu bulunmaması ve - 134 - başvuru şartlarını taşımadığı gerekçesiyle davacı değerlendirme kapsamı dışında tutulmuştur. Anayasanın 10’uncu maddesine 07.05.2010 tarihli ve 5982 sayılı Kanunun 1’inci maddesi ile “Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malûl ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.” fıkrası eklenmiştir. Davacının malûl ve gazi olduğu hususunda şüphe bulunmamaktadır. AYĐM 3’üncü Dairesinin Kararında bu Anayasa hükmü “…malûl ve gaziler için alınacak tedbirlere ilişkin emredici bir düzenleme içermemekte olup, malûl ve gaziler için alınacak tedbirlerin, eşitlik ilkesine aykırı sayılamayacağını hüküm altına alarak, malûl ve gaziler lehine pozitif ayrımcılık yapılabilmesine olanak sağlamaktadır. Bu itibarla, yukarıda belirtilen kanun ve yönetmelik hükümlerinde, Anayasanın 10’uncu maddesinde zikredilen malûl ve gaziler lehine pozitif ayrımcılık ilkesini zedeleyen bir husus bulunmadığından, davacı vekilinin Anayasaya aykırılık iddiası ciddi görülmemiştir.” şeklinde değerlendirilmiştir. Pozitif ayrımcılık bazı kaynaklarda; “Fırsat eşitliğini sağlama ve sosyal hayata tam katılım kapsamında toplumda özellikle özürlülük gibi özel durumları gereği sosyal yönden korunması gereken dezavantajlı gruplara makul seviyede tanınan bazı imtiyazlardır.” şeklinde tanımlanmaktadır. Nitekim Anayasanın 10’uncu maddesinin son fıkrasında devlet organlarına ve idare makamlarına yönelik bir buyruk görülmektedir. “Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” Yani eşitlik ilkesine uygun hareket etmek yalnızca yasa koyucunun görevi değildir. Yasanın uygulanmasında idare makamlarının ve devlet organlarının eşitlik ilkesini göz önünde bulundurmaları gerekir. Kaldı ki Anayasanın 11’inci maddesi “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.” demek suretiyle, Anayasanın izin verdiği bir konuda yasaklayıcı bir işlem yapmanın veya hüküm koymanın mümkün olmadığını göstermektedir. Sol kolunda terör eylemi neticesinde kısıtlılık meydana gelmesi neticesinde, malûl ve gazi olan davacıya, bulunduğu statüde göreve devam etme hakkı verilmesi, görevde yükselmesi için aranan tüm şartlara sahip olması, yazılı sınavda belirlenen barajı geçmesine rağmen, sağlam, subay olur şeklinde sağlık raporu aldırılması şartı aranmasının ve bu nedenle sınav komisyonunca değerlendirmeye tabi tutulmamasının, Anayasanın 10’uncu maddesinde kanun önünde eşitlik ilkesi başlığında düzenlenen, pozitif (olumlu) ayrımcılık kapsamındaki tedbirlere, aykırı olduğunu düşündüğümden sayın çoğunluk kararına katılmadım. 21.03.2013 ÜYE Güven ŞAĞBAN J. Kur. Alb. (AYĐM 3'üncü D.21.03.2013 E. 2012/962, K.2013/587) - 135 - ATAMA : 1. ÜÇÜNCÜ DERECE GARNĐZONA ATANMA : -31ÖZETĐ: 24 yıllık meslek hayatının 17 yılında 1’inci dereceli garnizon statüsündeki Đstanbul garnizonunda çalışan ve henüz 3’üncü dereceli garnizon görevi bulunmayan davacının, atamaya uygun aday emsalleri arasında safahat puanı en yüksek personel olması nedeniyle, 3’üncü dereceli Erzincan garnizonunda ortaya çıkan hizmet ihtiyacı üzerine tesis edilen atama işleminde hukuka aykırılık yoktur. Davacı, 17.08.2012 tarihinde kayda geçen dava dilekçesinde özetle; Türk Silahlı Kuvvetleri Atama Yönetmeliği’nde personelin atandığı garnizon görev süresini doldurmadan, yeni bir atama ile yer değiştirmesinin sebebi olarak ancak sıralı hizmet (4 ve 5’inci derece) garnizonu görev sırasının gelmiş olması gerektiğinin belirtildiğini, Kara Kuvvetleri Tayin Dairesi Başkanlığınca her yıl atama görecek personeli bilgilendirmek amacı ile birlik gezileri icra edildiğini, bu gezilerde de kendilerine garnizon görev sürelerinin tamamlatılmasının esas olduğunun bildirildiğini, 2012 genel atamaları öncesinde gelen bu bilgilendirme ekibinin de kendisinin durumu hakkında aynı yorumu yaptığını, sekiz yıllık garnizon süresinin 2013 yılında dolacağı için 2012 atamaları için atama istek formu doldurmadığını ve herhangi bir tercihte de bulunmadığını, 2012 genel atamalarında tayin beklemediğini, beklentisi doğrultusunda tayini çıkmayınca da ilköğretim çağı gelen çocuğu için özel bir bankadan kredi kullanmak sureti ile, Koç Özel ilköğretim Okulu ve Lisesine kaydını yaptırdığını, bedelini iade edilmemek üzere peşin olarak ödediğini, eşinin Hudut ve Sahiller Genel Müdürlüğü Đstanbul Sabiha Gökçen Havaalanı Sağlık Denetleme Merkezinde sorumlu hekim olduğunu, aynı zamanda TAT Konserve San. A.Ş. ve ARGEN Otomotiv Mühendisliği Özel Araç imalat Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.nde işyeri hekimliği yaptığını, buralarda sözleşmelerini yıllık olarak yenilediğini, bu sene de atama görmeyeceği için eşi tarafından bu kuruluşlarla ilgili sözleşmelerin yenilendiğini, Đstanbul Tuzla’da özel konutunda oturduğunu, yine eşinin kronik nefrit hastası olduğunu, Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesi Nefroloji Kliniğinde tedavi ve takibinin yapılmaya devam ettiğini, yapılan atama işleminin hukuka aykırı olduğunu - 136 - belirterek iptaline ve öncelikle yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davacının yürütmenin durdurulmasına ilişkin talebi Dairemizin 09.10.2012 tarihli, 2012/1239 Esas sayılı kararı ile reddedilmiştir. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; davacının, 2012 yılı Ağustos atamalarıyla Đstanbul garnizonundan Erzincan garnizonuna atanması üzerine işbu atama işleminin iptali istemi ile AYĐM’de bu davayı açtığı anlaşılmıştır. 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun 118’inci maddesinde; “Subay ve astsubayların atama ve yer değiştirmelerinin hizmetin aksatılmadan yürütülmesi esasına bağlı olarak, sosyal, iklim ve ulaşım durumları ile kültür ve sağlık durumları ve bunlara benzer yer ve bölge şartları göz önünde tutularak tespit edilen bölge ve garnizonlara –(a) meslek programları, meslek içi ve kadro ihtiyacı-(b) Sağlık durumu-(c) Đdari, asayiş ve zaruri sebepler –(d) istekte bulunduğu yerler” dikkate alınarak sıra ile yapılacağı belirtilmektedir. Aynı Kanun’un 119’uncu maddesi de; “Yukarıdaki maddede yazılı esaslar dâhilinde bölge ve garnizonların tespiti, bölgelerin ve garnizonların değişen şartlara göre yeniden tespiti, buralarda kalma süreleri, atanma ve yer değiştirmelerde dikkate alınacak sair hususlar Milli Savunma ve Đçişleri Bakanlıklarınca hazırlanacak yönetmelik ile tespit edilir.” şeklinde düzenlenmiştir. 926 sayılı TSK Personel Kanunu’nun 119’uncu maddesi uyarınca çıkarılan ve 01 Ocak 2006 tarihinde yürürlüğe giren Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliği’nin (18 Aralık 2005 tarih ve 26027 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır) 14’üncü maddesinde; "Subay ve astsubayların atamaları, hizmetin aksatılmadan yürütülmesi esasına ve hizmet ihtiyacı prensibine uygun olarak aşağıdaki kriterler dikkate alınarak Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından atama yönergelerinde belirtilen garnizonlar arasında sıra ile yapılır. a) Meslek programları ve meslek içi eğitim esasları, b) Kadro ihtiyaçları, c) Kıta hizmeti zorunluluğu, ç) Terfi durumu, d) Sınıf, branş ve ihtisasları, e) Kendisinin, eşinin ve bakmakla yükümlü olduğu çocuklarının atamaya esas hayati önemi haiz sağlık durumları, f) Đdari, asayiş ve zaruri sebepler, g) Personelin atanma isteğinde belirttiği yerler. ” hükmü yer almaktadır. Öte yandan; KKY 52-3 (A) Kara Kuvvetleri Subay ve Astsubay Atanma ve Yer Değiştirme Esasları Yönergesi'nin 11’inci bölüm 1’inci madde “Garnizonlararası Atama Esasları” başlıklı (b) fıkrası (10)’uncu bendi; "Elazığ, Erzurum, Diyarbakır, Erzincan, Şanlıurfa, Malatya, Gaziantep (Merkez, Nizip ve Oğuzeli), Sivas, Kahramanmaraş ve Osmaniye Garnizonları’na sınıf/branş ve kadro görev yerlerinin özelliğine göre ihtiyaç duyulan nasıplılar arasından yapılacak atama planlamasında aşağıdaki personel dikkate alınır. - 137 - (a) 1’inci derece garnizonlarda iki yılını veya 2’nci derece garnizonlarda beş yılını tamamlamış ve atanması mümkün olan istekli personel, (b) 3’üncü derece garnizonlarda garnizon hizmet süresini tamamlayanlardan atanması mümkün olan istekli personel, (c) Garnizon hizmet süresini tamamlayan ve safahatı itibarıyla bu garnizonlara atanabilecek personel, (ç) 1’inci ve 2’nci derece garnizonlarda en az beş yılını tamamlayan personel (Garnizonda en fazla kalandan başlamak üzere (7, 6, 5 yıl), hizmet safahat puanına göre sıralanan personel istek durumuna bakılmaksızın 3 ncü derece garnizon atama planlamasına dahil edilir.) " hükmünü amirdir. Bu açıklamalar ışığında dava konusuna dönüldüğünde; Davacının nasıp tarihinden itibaren sınıf okulu dahil 24 yıllık meslek hayatının 17 yılında 1’inci dereceli garnizon statüsünde olan Đstanbul Garnizonu'nda görev yaptığı, buna karşın 3’üncü dereceli garnizonlarda hiç görev yapmadığı, en son Đstanbul garnizonunda 7 yılını da doldurduğu, bu atamaya uygun aday emsalleri arasında safahat puanı en yüksek personel olduğu; davacının yerine atandığı albayın 2012 YAŞ kararları ile Tuğgeneralliğe terfi etmesi nedeniyle bu atamanın yapıldığı; davacının kendisine, eşine veya çocuğuna ait bu atamaya engel, sağlık raporu ile eş iş ve çocuk eğitim mazeretinin de bulunmadığı; öte yandan, iki kez sıralı hizmet garnizon görevini tamamladığından Erzincan garnizonunda iki yıl görev yapmayı müteakip tekrar atama talebinde bulunabileceği; bu itibarla, idarece takdir yetkisinin; “hizmetin aksatılmadan yürütülmesi” çerçeve normuna, takip edilen kamu yararı amacına ve hizmet gereklerine uygun, objektif kıstaslara bağlı kalınarak ve kamu yararı ile kişi yararı arasında bir denge gözetilerek kullanıldığı anlaşıldığından, dava konusu atama işleminde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Hukuki dayanaktan yoksun DAVANIN REDDĐNE, 05 ŞUBAT 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 1'inci D.05.02.2013 E. 2012/1239, K.2013/169) - 138 - 2. ATAMADA BRANŞ VE ĐHTĐSASIN DĐKKATE ALINMAMASI: -32ÖZETĐ: Muhabere ihtisası sahibi olan davacının atanabileceği boş kadro bulunduğu gibi kıstas fazlası da olmadığı, keza davacının ihtisası dışındaki bir kadroda çalışmasını zorunlu kılan “idari, asayiş ve zaruri neden”leri gösterir herhangi bir bilgi bulunmadığı, J.Gn.K.lığının bu atamayı lüzumlu gördüğüne dair savunma da yapılmadığı, bu durumda davacının ihtisası dışında bir kadroya atanmasının hukuka aykırı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Davacı vekili 09.08.2012 tarihinde Manavgat Asliye Hukuk Mahkemesinde kayıt altına alınan ve bu kanaldan AYĐM’e ulaşan dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 2012 yılında Sıralı Hizmet Garnizonuna atanma sırası gelince, 01.02.2012 tarihli dilekçeyle amirlerine müracaat ettiğini ve oğlu O’ın Kastamonu Bilim Sanat Merkezinde eğitim gördüğünü beyan ederek, anılan okulun bulunduğu illerden birine atandırılmayı talep ettiğini, dilekçesine oğlunun öğrenim görebileceği Bilim Sanat Merkezlerinin bulunduğu illerin listesini de eklediğini, J.Gn.K.lığın 14.05.2012 tarihli genel atama emriyle de, bu okullardan birinin bulunduğu Muş iline atandığını, davacının burada il içi atamaya tabi tutulacak olması nedeniyle il içi atama tercihlerini yaptığını ve muhabere ihtisası sahibi olduğu için birinci tercih olarak Đl J.K.lığı Karargahında bulunun MESB Ş.Md.lüğündeki MEBS Vst.Đşletmeni kadrosunu yazdığını, buna rağmen Korkut Đlçe J.K.lığı Karakale Güçlendirilmiş J.Krk.K.lığı Destek Timi Hvn.Ks. 81 mm. Hvn.Mng.Hvn.Mng.K. kadrosuna atandığını, bu garnizonun aile götürülemez garnizonlardan olduğunu ve Muş merkezine 52 km. uzakta bulunduğunu, bölge şartları nedeniyle ulaşımın güçlükle yapılabildiğini, davacının havan eğitimi görmediğini, 7 yaşındaki diğer oğlu E.’a 2008 yılında romatizmal aort yetmezliği teşhisi konulduğunu ve bu rahatsızlık nedeniyle 2021 günde bir kez deposilin penisilin enjeksiyon edilmesinin gerektiğini, bu enjeksiyon işleminin ise ancak Devlet hastanelerinde veya çocuk hastanelerinde yapılabildiğini, keza eşi S.’ın 1,5 yıldır epilepsi tedavisi gördüğünü, ilaç kullandığını, belirli aralıklarla veya epilepsi atağı geldiğinde nöroloji kliniğine müracaatının gerektiğini, keza müvekkili ihtisas kapsamında olduğu için ve Đl J.K.lığı karargahında ihtisasına uygun boş kadro bulunduğu için başka bir kadroya atanmayacağı düşüncesiyle eşi ve oğluna ilişkin atamaya esas sağlık raporu almadığını, ancak buna rağmen dava konusu atama işlemi gerçekleştirilince 12.06.2012 tarihli dilekçeyle idari müracaatta bulunarak çocuklarının ve eşinin mazeretlerine uygun atama tesis edilmesini istediğini, dilekçesine halen cevap verilmediğini, davacının daha önce 4 yıl aile götürülemez garnizonlarda görev yaptığını, 2012 yılında yeniden bu statüde bir - 139 - garnizona atanarak safahatinin dikkate alınmadığını, mevzuata göre ihtisas kapsamındaki personelin, kıstas fazlası değilse mutlaka ihtisasıyla ilgili bir göreve atanmasının gerektiğini, Muş Đl J.K.lığının kadroları incelendiğinde, muhabere sınıfında 6 uzman jandarmanın ihtisaslı personel kıstas çizelgesinde mevcut olduğunu, 2012 yılı il içi atamaları sonrasında bu 6 kadrodan 5’ine ihtisaslı personel ataması yapıldığını ve 1 kadronun kullanılmadığını, Muş Đl J.K.lığı emrinde görevli Uzman J.Çvş.N.Ö. ve Uzm.J.Çvş.A.B.nin davalı idareye dilekçeyle başvurarak aile götürülmez garnizonlara atanmak istemelerine rağmen il jandarma komutanlığı karargahına atandıklarını, yine Uzm.J.Çvş.Đ.U.nun Muş’a ailesini getirmediği halde karargaha atandığını, bunlar yerine davacının aile götürülmez garnizona atanmasının hukuka aykırı olduğunu beyanla işlemin iptaline ve öncelikle yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep etmiştir. Yürütmenin durdurulması talebi, Dairemizin 25.09.2012 tarih ve 2012/1171 Esas sayılı Kararı ile kabul edilmiş ve dava konusu atama işleminin yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiştir. Dava dosyasının incelenmesinden; Daha önce Kastamonu Đl J.K.lığı MEBS Ş.Md.lüğü bünyesinde MEBS Vst.Đşletmeni kadrosunda görevli iken, J.Gn.K.lığının 2012 yılı genel atamaları ile Muş Đl J.K.lığı emrine atanan davacının, gerçekleştirilen il içi atama işlemiyle Muş Korkut Đlçe J.K.lığı Karakale Güçlendirilmiş J.Krk.K.lığı Destek Timi Hvn.Ks. 81 mm. Hvn.Mng.Hvn.Mng.K. kadrosuna atandığı ve anılan atama işleminin iptali amacıyla işbu davayı açtığı anlaşılmaktadır. 2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununun 14’üncü maddesinin son fıkrası “…nokta ataması yapılmayıp Đl Jandarma Komutanlıkları emrine atanan astsubay ve uzman jandarmalardan emniyet ve asayiş görevi alacak olanların istihdam yerleri ve il içi yer değiştirmeleri, Đl Jandarma Komutanının teklifi üzerine Valinin onayı ile belirlenir.” hükmünü içermektedir. Bu hüküm Jandarma Genel Komutanlığında görevli astsubay ve uzman jandarmaların il içi atamaya tabi tutulmalarının hukuki dayanağını oluşturmaktadır. Keza 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanununun “Atamalar” başlıklı 19’uncu maddesinde de, Đllerde görev yapmak üzere atanacak uzman jandarmaların iller emrine, diğerlerinin doğrudan görev yapacakları birlikleri emrine atanacakları, iller emrine atananların görev yerlerinin il jandarma alay komutanının teklifi ve valinin onayı ile belirleneceği, atamalarla ilgili diğer hususların ise yönetmelikte gösterileceği belirtilmektedir. Kanunun 19’uncu maddesi uyarınca çıkartılmış bulunan Uzman Jandarma Atama ve Sicil Yönetmeliğinin 8’inci maddesinde ise, uzman jandarmaların atamalarının hizmetin aksatılmadan yürütülmesi esasına ve hizmet ihtiyacı prensibine uygun şekilde ve garnizonlar arasında sıra ile yapılacağı, keza atamalar sırasında meslek programları, meslek içi eğitim esasları, kadro ihtiyacı, kendisinin, eşinin ve bakmakla yükümlü olduğu çocuklarının hayati önemi haiz - 140 - sağlık durumları, terfi durumu, sınıf, branş ve ihtisasları, atanmak istekleri ve idari, asayiş ve zaruri sebeplerin gözetileceği belirtilmektedir. Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliği ile Uzman Jandarma Atama ve Sicil Yönetmeliğine dayanılarak hazırlanan JGY:52-12 Jandarma Genel Komutanlığı Atama Yönergesinin Dördüncü Bölüm 1/e maddesinin (1) numaralı alt bendinde de, birlik emrine atanan personelin birlik içerisindeki istihdam yerlerinin, hizmet ihtiyaçlarına göre, daha önceki hizmet safahatı, kurs durumu, ihtisası, eş ve çocuklarının sağlık, iş ve öğrenim durumu dikkate alınarak belirleneceği hükme bağlanmıştır. Öte yandan; J.Gn.K.lığı Jandarma Astsubay ve Uzman Jandarma Đhtisaslaşma Yönergesi’nin Üçüncü Bölüm “Atama Esasları” başlıklı 2’nci madde c fıkrası; “Đhtisas kapsamındaki personel ihtisas kadrosu olmayan emniyet ve asayiş, komando, sınır birlikleri dahil diğer birlik, karargah ve kurumlara da atandırılabilir.” hükmünü, Aynı Yönerge’nin “Đstihdam Esasları” başlıklı 3’üncü madde a fıkrası da; “Đhtisas kapsamında atanan jandarma astsubaylar ile uzman jandarmalar ihtisas ile ilgili kadro görev yerinde istihdam edilir. Ancak; idari, asayiş ve zaruri sebeplerle, J.Gn.K.lığınca görülecek lüzum üzerine, ihtisas kapsamındaki personel ihtisas kapsamı dışında ihtiyaç duyulan kadro görev yerlerinde istihdam edilebilir veya istihdam yeri değiştirilebilir.” hükmünü amirdir. Mevzuatta yer alan bu düzenlemelerden anlaşıldığı üzere, TSK personelinin atamalarında gözetilecek temel esas, “hizmetin aksatılmadan yürütülmesi”dir. Yüklendiği kamu hizmetini sunma görevini istihdam ettiği personel vasıtasıyla yerine getiren idarenin, hizmetin aksamaması için personelini atamaya tabi tutması, hizmet ihtiyacı görülen veya herhangi bir nedenle boşalan kadrolara personel kaydırması zaten kaçınılmazdır. Ancak, atamalar konusunda idarenin sınırsız bir takdir yetkisi de yoktur. Atamalarda mevzuatın çizdiği sınırlar içinde kalınması, mevzuatın öngördüğü kısıtlama ve kurallara uyulması gerekmektedir. Somut olayda da, davacının “muhabere” ihtisası sahibi olduğu ve genel atamalarla atandığı Muş Đl J.K.lığı Karargahında da ihtisasına uygun boş kadro bulunduğu, davacının da buna istinaden il içi atama isteklerini bildirirken, Đl J.K.lığı Karargahındaki bu boş kadroyu tercih olarak belirttiği, idarenin savunmasından da anlaşıldığı üzere, 2012 yılı itibariyle Đl J.K.lığı Karargahında “muhabere” ihtisaslı uzman jandarma çavuşların atanabileceği toplam 6 kadrodan 5’ine atama yapıldığı ve bu kadrolardan 1’inin boş bırakıldığı, ayrıca davacının kıstas fazlası olduğuna ilişkin herhangi bir bilgi ve belge de bulunmadığı, ayrıca davalı idarece davacının çocuklarına ve eşine ilişkin sağlık ve öğrenim mazeretlerinin de bilinmesine rağmen, atamada bunun dikkate alınmadığı ve ihtisası dışında bir kadroya atamasının gerçekleştirildiği, her ne kadar Jandarma Astsubay ve Uzman Jandarma Đhtisaslaşma Yönergesi’nin yukarıda yer verilen hükmü uyarınca; “idari, asayiş ve zaruri sebepler”in varlığı halinde ve “J.Gn.K.lığınca görülecek lüzum” üzerine, ihtisas sahibi personelin ihtisas kapsamı dışında ihtiyaç duyulan kadro görev yerlerinde istihdam edilmesi mümkün olup, davalı idarenin savunması da bu nokta üzerine temellendirilmekte ise de; dosyada davacının ihtisası dışındaki bir kadroda çalışmasını zorunlu kılan “idari, asayiş ve zaruri neden”leri gösterir herhangi bir bilgi bulunmadığı gibi, - 141 - J.Gn.K.lığının bu atamayı lüzumlu gördüğüne dair savunma da yapılmadığı, bu halde atama işleminin hukuka aykırı düştüğü sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır. Her ne kadar duruşma sırasında davacı vekili tarafından ibraz edilen Muş Đl J.K.lığının 15.09.2012 tarihli il içi atama işlemini gösterir belge suretinden; davacının Korkut Đlçe J.K.lığı Karakale J.Krk.K.lığı 8 mm. Hvn.Mng.K. kadrosundan (Muş Đl J.K.lığı) Hiz.ve Mhfz.Bl.K.lığı Hvn.Ks.Ateş Đdare Planlayıcısı kadrosuna atandığı ve 17.09.2012 tarihinde önceki birliğinden ilişik keseceği anlaşılmakta ise de, açık bir kabul beyanı bulunmaması nedeniyle, davanın görümü sırasında ve yürütmeyi durdurma kararından da önce tesis edilen bu atama işleminin “davayı kabul” niteliğinde sayılamayacağı, keza dava konusu atama işlemi belli bir süre uygulanıp sonuç doğurduğundan, davanın konusuz kaldığının da söylenemeyeceği sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Hukuka aykırı bulunan il içi atama işleminin ĐPTALĐNE, 26 MART 2013 tarihinde, Üye Hv.Mu.Kur.Alb.Ali BOZKURT ve Üye Topçu Kur.Yb.Salih BUÇUKOĞLU’nun karşıoyları ve OYÇOKLUĞU ile karar verildi. KARŞI OY GEREKÇESĐ Duruşma sırasında davacı vekili tarafından ibraz edilen Muş Đl J.K.lığının 15.09.2012 tarihli il içi atama işlemini gösterir belge suretinden; davacının Korkut Đlçe J.K.lığı Karakale J.Krk.K.lığı 8 mm. Hvn.Mng.K. kadrosundan Hiz.ve Mhfz.Bl.K.lığı Hvn.Ks.Ateş Đdare Planlayıcısı (Muş Đl J.K.lığı) kadrosuna atandığı ve 17.09.2012 tarihinde önceki birliğinden ilişik keseceği anlaşılmaktadır. Bu kapsamda; davanın görümü sırasında davacının talebi doğrultusunda atama işleminin gerçeleştirilmiş olması nedeniyle davanın konusuz kaldığını değerlendirdiğimizden; işlemin iptali yönünde oy kullanan sayın çoğunluğun görüşüne katılamadık. 26.03.2013 ÜYE ÜYE Salih BUÇUKOĞLU Ali BOZKURT Topçu Kur.Yb. Hv.Mu.Kur.Alb. (AYĐM 1'inci D.26.03.2013 E. 2012/1171, K.2013/328) -33ÖZETĐ: Hakkında yürütülen soruşturmaya konu eylemi nedeniyle görevinden alınmasında idari zaruret bulunan davacının atamasının “görevden alınma” ayağında hukuka aykırılık yok ise de; “Rehber“ branşında öğretmen olan davacının “Motor” branşına ait bir kadroya atanması hukuka aykırıdır. Davacı vekili, 09.07.2012 tarihinde AYĐM’de kayda geçen dava dilekçesi ile aşamada sunduğu cevaba cevap dilekçesinde, özetle: KHO Rehberlik ve - 142 - Danışma Şube Müdürü olarak görev yaptığı sırada 2012 yılı genel atamaları ile Đzmir Ulş. ve Per. Okl. ve Eğt. Mr. K.lığı Eğt. Dent. ve Değ. Sb.lığı görevine atanan müvekkilinin atandığı kadronun branşının “motor”, müvekkilinin branşının ise “rehberlik” olduğunu, dolayısıyla müvekkilinin branşı ile ilgili olmayan bir kadroya atandığını; hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan adli bir soruşturma yürütüldüğünü fakat C. Savcısının dava açmaya yeterli şüpheye ulaşmadığını; müvekkilinin yerine atanan personelin müvekkili ile aynı branştan ve 12 yıldır Ankara’da olduğunu; 2001 yılından beri Ankara’da görevli olup atama görmeyen başkaca personel (Örn: Öğ. Yb. M.O’nun) bulunduğunu; 2012 yılı atamaları öncesinde Ankara garnizonunda EDOK’ta ve Đzmir garnizonunda ise Maltepe As. Lisesinde Reh. Dnş. Ks. A.liği kadrosunun bulunduğunu; bir çok yerde Reh. Dnş. Ş. Md.nün tankçı, piyade vb. sınıf subay olduğunu belirterek dava konusu atama işleminin iptaline karar verilmesini talep etmiştir. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerden: 2001 yılından itibaren Ankara garnizonunda KHO K.lığı bünyesinde görev yapan davacının, 20012003 yılları arasında PDR Ş. Md., 2003 – 2007 yılları arasında Dek. Öğt. Elemanı ve 2007 – 2012 yılları arasında da Reh. ve Dnş. Ş. Md. olarak görev yaptığı; hakkındaki şikayet üzerine yapılan idari tahkikat neticesinde K.K.K.lığı Askeri Savcılığınca 28.02.2012 tarihinde resmi belgede sahtecilik suçunu işlediğinden bahisle yürütülen soruşturmaya konu eylemi nedeniyle Kara Harp Okulu K.lığının 28.03.2012 tarihli yazısıyla KHO K.lığı dışında bir birliğe atanmasının teklif edildiği, bunun üzerine 2012 genel atamaları ile Đzmir Ulş. ve Per. Okl. ve Eğt. Mr. K.lığı Eğt. Dent. ve Değ. Sb.lığına atanan davacının, işbu atama işleminin iptali istemi ile süresinde bu davayı açtığı; K.K.K.lığı Askeri Savcılığının 28.05.2012 tarihli kararıyla görevsizlik kararı verilerek soruşturma dosyasının Ankara C. Başsavcılığına gönderildiği, soruşturmanın halen devam ettiği, öğretmen sınıfı subay olan davacının branşının “Rehber”, atandığı kadronun branşının ise “Motor” olduğu anlaşılmıştır. Bilindiği üzere, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun 118’inci maddesi; subayların ve astsubayların atanma ve yer değiştirmelerinin, hizmetin aksatılmadan yürütülmesi esasına bağlı olarak, memleketin ekonomik, sosyal, iklim, ulaştırma, kültür ve sağlık durumları ve bunlara benzer yer ve bölge şartları göz önüne alınarak tespit edilecek bölgelere ve garnizonlara; meslek programları, meslek içi eğitim esasları, kadro ihtiyacı, sağlık durumu, idari, asayiş, zaruri sebepler ve istekli bulunulan yerler dikkate alınarak sıra ile yapılacağını buyurmaktadır. Aynı Kanunun 119’uncu maddesi uyarınca çıkarılan Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliğinin (RG.18.12.2005/ 2602) “Hizmet ihtiyacına göre değişik garnizonlara atama ilkesi” başlığı altındaki 6’ncı maddesinde, Subay ve astsubayların Yönetmelikte düzenlenmiş esaslar kapsamında, meslek hayatları boyunca değişik garnizonlarda vazife görecek şekilde atama işlemine tabi tutulacakları; “Atamada dikkate alınacak esaslar” başlığı altındaki 14’üncü maddesinde ise sınıf, branş ve ihtisasın atamada bir kriter olduğu; “Atamada planlı değişim ilkesi” başlığı altındaki 7’nci maddesinde de, subayların atanmalarının, sınıf/branş/ihtisas, mesleki gelişim - 143 - plan / paternlerine uygun olarak, atamada planlı değişimi sağlayacak şekilde yapılacağı belirtilmiştir. Yukarıda serdedilen mevzuat hükümlerinden; atamaların, “hizmetin aksatılmadan yürütülmesi” esasına bağlı olarak ve aralarında “branş”ın da bulunduğu bir çok kriter nazara alınarak bir sıra dâhilinde farklı garnizonlarda görev yapacak şekilde tesis edileceği ana fikrinin benimsendiği açıkça anlaşılmaktadır. Diğer taraftan Subay Meslek Programları Yönetmeliğinin (R.G.: 08.08.1968 /12971 ) “Atanma ile ilgili esaslar” başlığı altındaki 14’üncü maddesinde de “Subayların atanmaları, Atanma ve Yer Değiştirme Yönetmeliği esaslarına ve meslek, programlarının maksadını tahakkuk ettirecek şekilde hazırlanmış sınıf/branş gelişme planları ile şahsi gelişme kartlarına uygun olarak, atanmada planlı değişimi sağlayacak şekilde yapılır.” hükmüne yer verilmiştir. Yukarıda serdedilen mevzuat hükümleri ve yapılan açıklamalar kapsamında dava konusu atama işlemi irdelendiğinde: Davacının idari tahkikata ve dolayısıyla K.K.K.lığı Askeri Savcılığınca görevsizlik kararı verilmiş olması nedeniyle Ankara C. Başsavcılığınca yürütülmekte olan soruşturmaya konu eylemi nazara alındığında, KHO K.lığı bünyesindeki Reh. ve Dnş. Ş. Md. görevinden alınmasında idari zaruret bulunduğu dolayısıyla dava konusu atama işleminin davacının bulunduğu görevden alınması kısmında hukuka aykırılık bulunmadığı açıktır. Ne var ki “Rehber“ branşında öğretmen olan davacının dava konusu atama işlemi ile atandırıldığı Đzmir Ulş. ve Per. Okl. ve Eğt. Mr. K.lığı Eğt. Dent. ve Değ. Sb. kadrosunun branşı “Motor”dur. Dolayısıyla davacı dava konusu işlemle branşı dışında bir kadroya atanmıştır. Davalı idarece her ne kadar, öğretmen sınıfına ait idari görevlerde branş uygunluğu şartının bulunmadığı, davacının atandığı kadronun branşının motor olmasına karşın motor ihtisasını gerektiren bir görev olmadığı, idari görev kadrolarında “kadroya dayalı personel yetiştirme” planına esas oluşturması amacıyla branş kaydının bulunduğu, davacının atandığı kadronun K.K. bağlısı bir çok birlikte yer alan, her sınıf ve branştan atama yapılabilen bir görev olduğu ileri sürülmüş ise de, hizmeti en etkin ve verimli şekilde yürütmek için hangi görevi hangi nitelikleri haiz personel ile ifa edeceği hususunda takdir yetkisine sahip olan idarenin bu konudaki takdir yetkisini rütbe, sınıf, branş ve ihtisasını önceden belirlediği kadrolar ile objektifleştirdiği bir gerçektir. Dolayısıyla atamada esas alınması gereken olgu, fiili durum değil kadrodur. Bu itibarla, davacının atandığı kadroda her branştan öğretmen atanabileceğine ilişkin bir kadro açıklamasının bulunmadığı nazara alınarak farklı bir branşa yapılan atamanın yukarıda serdedilen atama mevzuatına aykırı olduğu sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Hukuka aykırı bulunan atama işleminin ĐPTALĐNE; 16 OCAK 2013 tarihinde Üye Hv.Mu.Kur. Alb.Ali BOZKURT ve Üye Topçu Kur.Yb.Salih BUÇUKOĞLU’nun karşıoyu ve OYÇOKLUĞU ile karar verildi. - 144 - KARŞI OY GEREKÇESĐ Dava dosyasında yer alan ve davacı ile ilgili belgeler muvacehesinde, idarece tesis edilen atama işleminde kanuni mevzuata aykırı bir husus görülmediğinden, işlemin iptali yönünde oy kullanan sayın çoğunluğun görüşüne katılmadık. 16.1.2013 ÜYE ÜYE Salih BUÇUKOĞLU Ali BOZKURT Topçu Kur.Yb. Hv.Mu.Kur.Alb. (AYĐM 1'inci D.16.01.2013 E. 2013/54, K.2013/34) 3. ATAMADA KADRO ESASI : -34ÖZETĐ: Davacının raporunu bilen idarenin, genel atama döneminde davacıyı raporuna uygun şekilde emre değil de doğrudan kadroya ataması gerektiği, diğer yandan davacının atandığı yerde boş kadro olarak “Üçvş.” kadrosunun bulunduğu, buranın da davacının rütbesine uygun olmadığı, sonuç olarak davacının atama işleminin “emre atama” açısından hukuka aykırı olduğu kanaatine varılmıştır. Davacı vekili, 05.06.2012 tarihinde AYĐM’de kayda geçen dava dilekçesinde ve cevaba cevap dilekçelerinde özetle; müvekkilinin, 1989 yılında Đzmir Hv. Teknik Okullar K.lığından astsubay olarak mezun olduğunu, 1989-2000 yıllarında B/2 Bölgesi olarak Eskişehir'de, 2000-2005 yılları arasında B/2 Bölgesi olarak Đzmir'de, 2005-2012 yılları arasında D/4 Bölgesi olarak Malatya'da görev yaptığını, 2012 atama döneminde isteği dışında Hava Er Eğt.Tugayı C/3 Bölgesi'ne (Kütahya) atamasının yapıldığını, 23 yıllık meslek yaşamında A/1 Bölgesine hiç atanmadığını, kendisinin ve çocuğunun yaşamsal sağlık sorunları olduğundan Kütahya'ya yapılan atamanın hukuka aykırı olduğunu, başka garnizonlarda yedi yıl ve daha üzeri kalan personeller bulunduğunu, müvekkilinin birinci derece garnizonlarda hiç görev yapmadığını belirterek hukuka aykırı atama işleminin iptaline ve yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacının yürütmenin durdurulması yönündeki talebi, AYĐM Nöbetçi Dairesinin 01.08.2012 gün ve 2012/138 Esas sayılı kararı ile reddedilmiştir. Dava dosyasındaki bilgi ve belgelerden; davacının 1989-2000 yılları arasında Eskişehir’de (2.drc.), 2000-2005 yılları arasında Đzmir/Karabelen’de (2.drc.), 2005-2012 yılları arasında Malatya’da(4.drc.) görev yaptığı, 2012 yılı genel atamalarıyla Kütahya Hv.Er Eğt.Tug.K.lığı Des.Grp.K.lığı Đs.Bkm.bl.K.Pl.Prj. ve Đş.Kont.Ks. Emrine atandığı, davacının yapılan bu son atama işleminin iptali istemiyle süresinde işbu davayı açtığı anlaşılmaktadır. - 145 - Dava konusu mevzuata baktığımızda; Türk Silahlı Kuvvetleri’nde görevli subay ve astsubayların atanmasında dikkate alınacak hususlar 926 sayılı TSK. Personel Kanunu’nun 118’inci maddesinde ve aynı kanuna dayanılarak çıkarılan Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliği’nde düzenlenmiş bulunmaktadır. Kanunun 118’inci maddesinde subay ve astsubayların atama ve yer değiştirmelerinin hizmetin aksatılmadan yürütülmesi esasına bağlı olarak sosyal iklim ve ulaşım durumları ile kültür ve sağlık durumları ve bunlara benzer yer ve bölge şartları göz önünde tutularak tespit edilecek bölge ve garnizonlara, a) Meslek programları, meslek içi eğitim esasları ve kadro ihtiyacı, b) Sağlık durumu, c) Đdari asayiş ve zaruri sebepler, d) Đstekte bulunduğu yerler nazara alınarak sıra ile yapılacağı belirtilmektedir. 119’uncu maddesi de; “Yukarıdaki maddede yazılı esaslar dahilinde bölge ve garnizonların tespiti; bölgelerin ve garnizonların değişen şartlara göre yeniden tespiti, buralarda kalma süreleri, atanma ve yer değiştirmelerde dikkate alınacak sair hususlar Milli Savunma ve Đçişleri Bakanlıklarınca hazırlanacak yönetmelik ile tespit edilir.” hükmüne yer vermektedir. Bu hükme dayanılarak çıkarılan Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliğin“ Garnizon hizmet süresinin tamamlanması ilkesi” başlıklı 11’inci maddesi; “Subay ve astsubayların atandığı garnizonda hizmet süresini tamamlamaları esastır. Subay ve astsubaylar bu Yönetmeliğin 23 ve 24’üncü maddelerinde belirtilen sebepler hariç olmak üzere garnizon değiştirmek suretiyle atamaya tabi tutulamazlar.” ve “Atamalarda Dikkate Alınacak Esaslar” başlıklı 14’üncü maddesi: “Subay ve astsubayların atamaları, hizmetin aksatılmadan yürütülmesi esasına ve hizmet ihtiyacı prensibine uygun olarak aşağıdaki kriterler dikkate alınarak Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından atama yönergelerinde belirtilen garnizonlar arasında sıra ile yapılır. a)Meslek programları ve meslek içi eğitim esasları, b) Kadro ihtiyaçları, c) Kıta hizmeti zorunluluğu, ç)Terfi durumu, d) Sınıf, branş ve ihtisasları, e) Kendisinin, eşinin ve bakmakla yükümlü olduğu çocuklarının atamaya esas hayati önemi haiz sağlık durumları, f) Đdari, asayiş ve zaruri sebepler, g)Personelin atanma isteğinde belirttiği yerler. ….” şeklindedir. Aynı Yönetmeliğin; “Kadroya Göre Atama Đlkesi” başlıklı 5’inci maddesinde; “Atamalarda kadro görev yerinin özellikleri esas alınır. Bu Yönetmelikte ve bu Yönetmeliğe dayalı olarak çıkarılan Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı atama yönergelerinde gösterilen istisnalar hariç olmak üzere, kadrosu olmayan bir görev yerine atama yapılmaz. Barışta kıta, karargâh ve kurumlara kadrolarda belirtilen rütbelerden ast rütbe ile asil olarak kimse atanamaz.” düzenlemesi, Aynı Yönetmeliğinin 31’inci maddesinin 3’üncü fıkrasında; "Subay ve astsubaylardan kendisi, eşi ve çocukları için aldığı atamaya esas sağlık raporlarında belirli uzmanların bulunduğu garnizonlara atanmaları gerektiği belirtilenlerin, atanacakları garnizonlarda askeri hastaneler ile diğer kamu sağlık kurumlarındaki uzmanlardan da istifade edebileceği göz önüne alınarak atamaları yapılır." hükmünü, aynı maddenin 4’üncü fıkrası ise, “Atanma (hazırlık) emrini tebellüğ eden personel, kendisi, eşi veya bakmakla yükümlü olduğu çocukları için bulunduğu yere en yakın ve tam teşekküllü askeri - 146 - hastaneden alacağı ‘Hayati önemi haizdir, tedaviden yararlanır’ kayıtlı veya belirli uzmanları bulunan, hastalığının tedavi edileceği sağlık teşkilleri ile iklim, yer ve tedavi koşullarını öngören sağlık kurulu raporlarının yetkili makamlarla tasdik şekline göre bir yıl için bulunduğu garnizonda bırakılır veya ataması, sağlık raporunun uygun gördüğü garnizona yapılır. " düzenlemesi yer almaktadır. Aynı Yönetmeliğin “Hava Kuvvetleri Komutanlığına Ait Hükümler” bölümünün 70’inci maddesinde; “Subay ve astsubayların garnizonlarda kalma süreleri: 1’inci ve 2’nci derece garnizonlarda 5 yıl, 3’üncü ve 4’üncü derece garnizonlarda 4 yıl, 5’inci derece garnizonlarda 3 yıldır. Subay ve astsubaylar bu garnizonlarda görevin özelliğine de bağlı kalarak sıra ile hizmet görecek şekilde atanmaya tabi tutulurlar. Görevin özelliğine göre garnizonlardaki bu süreler, 23’üncü maddede belirtilen bağlayıcı sebepler mevcut değilse, aynı statüye bağlı diğer subay ve astsubayların haklarını ihlal etmemek kaydı ile uzatılabilir.” Düzenlemesi yer almaktadır. HKY 12–3 (D) Subay ve Astsubay Atama Esasları Yönergesinin “Astsubaylara Ait Atama Prensipleri” başlıklı maddesinin h. bendinde; “Garnizonlara yapılacak atamalarda sıra; (1) 1’inci, 2’nci ve 3’üncü dereceli garnizonlar için atama safahatı uygun istekli personel sayısının yetersiz kalması durumunda, her garnizon ayrı ayrı değerlendirilerek o garnizonda en uzun kalışlı personelden, kalış sürelerinin aynı olması hâlinde en kıdemli personelden,….başlamak üzere belirlenir.” Düzenlemesi, Aynı Yönergenin Üçüncü bölümünün 1’inci maddesinin r fıkrasında; “kadro görev yerlerinde istihdam edilecek personelin ataması, subaylar için EK Kıta komutanlığı olmayan -D, astsubaylar için EK-E’de gösterilen kadrolara yapılır. Kıta komutanlığı olmayan kadro görev yerlerinde istihdam edilecek personel statüsüne geçen subay ve astsubay, atamalı olduğu birlikte uygun kadro görev yeri yok ise, birlik komutanlığı emrine alınıp hastalık ve arızalarına uygun yerlerde görevlendirilebilir. Bahsi geçen personelin durumu, garnizon hizmet süresi de dikkate alınarak atama dönemi veya atama dönemi dışında değerlendirilebilir.” Düzenlemesi yer almaktadır. Yukarıda belirtilen mevzuat çerçevesinde davacının atama işlemini; işlemin alınma ayağı açısından değerlendirdiğimizde; davacının 2005 yılından itibaren Malatya Garnizonunda görev yaptığı, garnizonda asgari kalış süresini doldurduğu, diğer yandan Malatya’nın 4’üncü derece garnizon olarak en fazla tercih edilen garnizonlardan olduğu, davacının kendi ihtisasıyla ilgili emsalleri arasında Malatya’da en fazla kalan personel statüsünde olduğu, Đdarenin 2012 yılında 481/x0 ihtisasında bulunup ta 7 yıl ve üzeri kalan tüm personeli atamaya tabi tuttuğu, davacının emsal olarak gösterdiği ve 7 yıldan fazla görev yapan personelin ise başka garnizonlarda görev yaptıkları, dolayısıyla Malatya Garnizonu açısından emsal teşkil etmediği, buna göre; davacının bulunduğu garnizondan alınmasında hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşılmaktadır. Yapılan atama işlemini verilme ayığı açısından değerlendirdiğimizde; davacının safahatına bakıldığında daha önce 3 ve 1’inci dereceli garnizonlarda görev yapmadığı, buna göre atamada planlı değişim ilkesi gereği idarenin - 147 - davacıyı 3 veya 1’inci dereceli garnizonlardan birisine vermesi gerektiği, davalı idarenin de 3’üncü dereceli garnizonu tercih ettiği, dolayısıyla davacının 3’üncü derece garnizona atandırılmasında hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşılmaktadır. Davacı hakkında düzenlenen 28.01.2008 tarihli 329 nolu sağlık kurulu raporunda; “sınıfının kıta komutanlığı olmayan uygun kadro ve görev yerlerinde görevlendirilmesi uygundur” kararının belirtildiği, buna göre davacının kıta komutanlığı olmayan uygun kadro ve görev yerlerine atanması gerektiği, davacının atandığı görev yerini raporu açısından değerlendirdiğimizde; istihkam sınıfı astsubaylar için HKY 12–3 (D) Subay ve Astsubay Atama Esasları Yönergesinin EK-E’sinde yer alan listede "Birlik Harekât Plan Proje, Eğitim Amirliği, Đş Hazırlama Kısım Amirliği ve Đş Kontrol Amirliği Kadroları”nın kıta olmayan görevler olarak sayıldığı, davacının da atandığı Hv.Er Eğt.Tug.K.lığı Des.Grp.K.lığı Đs.Bkm.Bl.K.Pl.Prj. ve Đş.Kont.Ks.nın bu listede yer aldığı, davacının bu birliğe verilmesinde hukuka ayıkırlılık bulunmadığı, ancak davacının yukarıda belirtilen yönetmelik hükmü gereği belirli bir kadroya atanması gerektiği, davacının ise ara kararı üzerine verilen cevabı yazı ekinde gönderilen belgelerden anlaşıldığı üzere Đş.Kont.Ks. Emrine atandığı, Atama Yönergesinin Üçüncü bölümünün 1’inci maddesinin r fıkrasındaki düzenlemenin; atama dönemi geçtikten veya atama dönemi gelmeden önce alınan raporlar sonrasında yapılacak atamayı düzenlediği, davacının raporunu bilen idarenin, genel atama döneminde davacıyı raporuna uygun şekilde emre değil de doğrudan kadroya ataması gerektiği, diğer yandan davacının atandığı yerde boş kadro olarak “Üçvş.” Kadrosunun bulunduğu, buranın da davacının rütbesine uygun olmadığı, sonuç olarak davacının atama işleminin “Emre atama” açısından hukuka aykırı olduğu kanaatine varılmıştır. Diğer yandan davacı vekili Kütahya’nın sıcaklık durumunu belirterek davacının Kütahya’ya atanmaması gerektiğini ileri sürmüş ise de; raporda davacının hangi sıcaklıkta çalışacağına ilişkin bir kayıt bulunmadığı, davacının çocuğuna ilişkin sunmuş olduğu raporunun ise atamaya esas teşkil eden rapor niteliğinde olmadığı anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenlerle; Davacının Malatya 7’inci Ana Jet Üs K.lığından Kütahya Hv.Er Eğt.Tug.K.lığı Des.Grp.K.lığı Đs.Bkm.Bl.K.Pl.Prj. ve Đş.Kont.Ks. Emrine yapılan atama işleminin iptaline , 10 NĐSAN 2013 tarihinde Üye Hv.Mu.Kur.Alb. Ali BOZKURT ve Topçu Kur.Yb. Salih BUÇUKOĞLU ’nun karşı oyları ve OYÇOKLUĞU ile karar verildi. - 148 - KARŞI OY GEREKÇESĐ Dava dosyasında yer alan ve davacı ile ilgili belgeler muvacehesinde, idarece tesis edilen atama işleminde kanuni mevzuata aykırı bir husus görülmediğinden, işlemin iptali yönünde oy kullanan sayın çoğunluğun görüşüne katılamadık. 10.04.2013 ÜYE ÜYE Salih BUÇUKOĞLU Ali BOZKURT Topçu Kur.Yb. Hv.Mu.Kur.Alb. (AYĐM 1'inci D.10.04.2013 E. 2012/847, K.2013/412) -35ÖZETĐ: Davacının atanmayı talep ettiği Bursa garnizonunda sınıfı, rütbesi ve branşına uygun “boş” kadro bulunmadığı, zira mevcut 7 kadrodan 5’inin sefer kadrosu “bir (1)” iken barış kadrosunun “sıfır (0)” olduğu, ayrıca barış kadrosu da “bir (1)” olan diğer iki kadronun ise halihazırda dolu olduğu, mevzuata göre kadrosuz personel çalıştırılamayacağından bahisle atama talebinin reddedilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Davacı, 09.07.2012 tarihinde kayıt altına alınan dava dilekçesinde ve savunmadan sonra sunduğu cevap dilekçesinde özetle; daha önce muhtelif görevler icra ettikten sonra 2007 yılında Bursa garnizonuna atandığında binbaşı rütbesinde ve 16 yıllık subay olduğunu, bunun 8 yılını sıralı hizmet garnizonlarında geçirdiğini, Bursa’ya atanınca, 8 yıllık garnizon hizmet süresi nedeniyle yerleşik bir hayata başlamayı ümit ettiğini, ancak 2009 yılında, Işıklar Askeri Lisesinin Hv.K.K.lığına devredildiği gerekçesiyle ve talebi bulunmadığı halde Ankara garnizonuna atandığını, oysa eşinin Bursa’da hakim olarak görev yaptığını, çocuğunun iyi bir okulda burslu öğrenim gördüğünü, bu nedenle ailesini Bursa’da bırakıp Ankara’ya geldiğini, buradaki 2 yıllık garnizon hizmet süresini tamamlayınca tekrar Bursa’ya atanmak istediğini, ancak talebinin kabul görmediğini, bu işleme karşı AYĐM’de açtığı davanın ise olumsuz sonuçlandığını, kendisinin talebini uygun kadro bulunmadığı gerekçesiyle reddeden idarenin, bu süreçte kendisine emsal oluşturan P.Bnb.T.E.E.yi Ankara’dan Bursa’ya tekrar atadığını, idarenin bu atamayı hiçbir şekilde açıklayamadığını, bu yargılama devam etmekteyken 2012 yılı genel atamalarına ilişkin Atama Đstek Formunu doldurduğunu ve yeniden Bursa’ya atanmak istediğini, genel atamaların hemen öncesinde Askeri Veteriner Okulu ve Eğitim - 149 - Merkezi K.lığının TMK’sında değişiklik yapıldığını ve komutanlık karargahında 7 yeni kadro açıldığını, hatta bu kadrolardan 3 tanesine intibak ataması yapıldığını, intibak ataması yapılan kadroların özellikleriyle (sınıf, rütbe, ihtisas ve kategori mevcutları) ile atanan personelin özellikleri karşılaştırıldığında, kendisinin de boş durumdaki diğer 4 kadrodan birine atanmasına engel bulunmadığını, buna rağmen atamasını gerçekleştirmeyen idarenin hukuka aykırı davrandığını, oysa atama mevzuatına göre eş durumundan dolayı Bursa’ya atanmasının gerektiğini, böylece aile bütünlüğünün sağlanabileceğini, idarenin daha önce açmış olduğu iptal davası nedeniyle hasmane bir tutum geliştirdiğini ve kendisini mağdur ettiğini, safahatı itibariyle yeniden birinci derece garnizonlarda çalışamayacağını, Bursa ve Ankara garnizonlarının birinci derece olduğunu ve Ankara’daki garnizon hizmet süresini tamamladığında bile artık yeniden Bursa’ya atanma şansının kalmayacağını, savunmada Ankara’nın başkent olduğundan ve eğitim ve sağlık imkanları bakımından yeterli olduğundan bahseden idarenin, Bnb.T.E.E.yi çocuğunun sağlık raporuna istinaden Ankara’dan Bursa’ya atarken bunu göz ardı ettiğini ve çelişkili davrandığını, işlemin hukuka aykırı olduğunu beyanla iptaline karar verilmesini talep etmiştir. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; 2007 yılı genel atamalarıyla Bursa Garnizonuna atanan ve garnizon hizmet süresini doldurmamasına rağmen 2009 yılında Ankara Garnizonuna atanan ve ailesini Bursa’da bırakan davacının, Ankara’da 2 yılını tamamlamasını müteakip yeniden Bursa Garnizonuna atanmak üzere idari müracaatta bulunduğu, ancak talebinin kabul edilmemesi üzerine Mahkememizde iptal davası açtığı, yapılan yargılama sonunda AYĐM 1.Dairesinin 29.05.2012 tarih ve Esas:2011/1589, Karar:2012/696 sayılı Kararı ile ve “Bursa’da davacının atanabileceği uygun kadro bulunmadığı” gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği, bu yargılama sırasında davacının 2012 yılı genel atamalarına yönelik atama istek formunu doldurduğu ve yeniden Bursa Garnizonuna atanma talebinde bulunduğu, ancak K.K.K.lığının 2012 yılı genel atamalarıyla talebi yerine getirilmeyip Ankara’da bırakılınca işbu davayı açtığı anlaşılmaktadır. Davacının safahatına bakıldığında; 1992-1996 yılları arasında KIRKLARELĐ Garnizonu’nda (1/B), 1996-1997 yılları arasında KRKLARELĐ/Vize Garnizonu’nda (1/C), 1997-2000 yılları arasında ŞANLIURFA/Akçakale Garnizonu’nda (2/E), 2000-2005 yılları arasında AMASYA/Merzifon Garnizonu’nda (1/B) ve 2005-2007 yılları arasında BĐTLĐS/Tatvan Garnizonu’nda (2/C) görev yaptıktan sonra üçüncü sıralı hizmet garnizonu görevinin ardından 2007 yılı genel atamalarıyla 1’inci dereceli garnizon statüsündeki Bursa Garnizonu’nda konuşlu K.K.Eğt. ve Okl.D.Bşk. Işıklar As.Lis. Loj.Des.K.lığı emrine (Hrk.Eğt.ve Đsth.Sb.Ol.Gör.Üz.) atandırıldığı, 24.08.2007-20.09.2007 tarihleri arasında bu kadroda ve 21.09.2007-29.06.2008 tarihleri arasında Bursa/IŞIKLAR As.Lis.Öğr.A.Snf.A. (Đsth. ve ĐKK Sb.) kadrosunda görev yaptıktan sonra Işıklar Askeri Lisesi’nin Hv.K.K.lığına devredilmesini müteakip düzenlenen protokol gereği 2008-2009 Eğitim-Öğretim yılında bir yıl süre ile görev yapmak üzere 2008 yılı genel atamalarında Bursa/Hv.K.K.lığı Işıklar As. Hv.Lis.Öğr.Gr.1’inci Filo K.lığı - 150 - emrine atandığı, 2009 yılı genel atamalarında, Bursa Garnizonu’nda atanabileceği kadro görev yeri bulunmadığından bahisle yine 1’inci dereceli garnizon statüsünde bulunan Ankara Garnizonu’na Kr.Hvcl.Okl.Öğt.Bşk.Gn.Konular (Gn. Konular Öğ.) olarak atandırıldığı, son olarak 2010 yılında Ankara/K.K.Mrk.D.Bşk.Basımevi ve Basılı Evrak Dp. Tek.Gr.A. olarak atama gördüğü ve halen bu görevi yürüttüğü görülmektedir. 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunun 118’inci maddesinde, subay ve astsubayların atama ve yer değiştirmelerinin hizmetin aksatılmadan yürütülmesi esasına bağlı olarak, sosyal, iklim ve ulaşım durumları ile kültür ve sağlık durumları ve bunlara benzer yer ve bölge şartları göz önünde tutularak tespit edilen bölge ve garnizonlara sıra esasıyla yapılacağı, atamalar sırasında meslek programları, meslek içi eğitim esasları ve kadro ihtiyacı, sağlık durumu, idari, asayiş ve zaruri sebeplerle istekde bulunduğu yerlerin dikkate alınacağı belirtilmiş, 926 sayılı Kanunun 119’uncu maddesine dayanılarak çıkarılan Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliğinin 14’üncü maddesinde de benzer düzenleme yapılmıştır. Ayrıca Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliğinin “Kadroya göre atama ilkesi” başlığını taşıyan 5’inci maddesinde; atamalarda kadro görev yerinin özelliklerinin esas alınacağı, bu Yönetmelikte ve bu Yönetmeliğe dayalı olarak çıkarılan Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı atama yönergelerinde gösterilen istisnalar hariç olmak üzere, kadrosu olmayan bir görev yerine atama yapılmayacağı, barışta kıta, karargâh ve kurumlara kadrolarda belirtilen rütbelerden ast rütbe ile asil olarak kimsenin atanamayacağı belirtilmekte, yine aynı Yönetmeliğin “Subay ve astsubaylardan eşleri muvazzaf/sözleşmeli askerî personel olan ya da devlet kuruluşunda görevli olanların atamaları” başlıklı 43’üncü maddesinde; eşleri muvazzaf/sözleşmeli Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu askerî personel olan subay ve astsubayların; istekli olmaları durumunda hizmet ve kadro imkânları nispetinde eşleri ile aynı garnizona atanmalarının dikkate alınacağı, eşleri Devlet kuruluşlarında görevli subay ve astsubayların atanmalarında eşlerinin memuriyet görevinin göz önünde tutulması ve talep ettikleri garnizonlara atanmalarının muvazene, kadro ve ihtiyaç durumu ile safahatı ve sıralı hizmet garnizonu hizmet sırası dikkate alınarak öncelikle yapılabileceği, atama durumuna girmiş personelin çocuklarının yüksek öğretim, özel ve yatılı okullar hariç olmak üzere eğitim ve okul durumlarına bağlı isteklerinin, emsallerine nazaran avantaj sağlamamak kaydıyla imkânlar nispetinde karşılanabileceği öngörülmektedir. Yukarıda belirtilen mevzuat hükümlerine göre, “personelin atanma isteğinde belirttiği yerler”; atamalarda dikkate alınması gereken bir kriter olmakla birlikte, tek başına veya öncelikli olarak dikkate alınması gereken bir kriter olmayıp, hizmetin aksatılmadan yürütülmesi esası ve hizmet ihtiyacı prensibine uygun olarak diğer atama kriterleri ile birlikte ele alınıp değerlendirilmesi gereken bir kriterdir ve ilke olarak kadrosuz personel çalıştırılmaz. Ayrıca, Anayasanın 41’inci maddesi gereğince devlet; ailenin ve aile bütünlüğünün korunması için gereken önlemleri almakla yükümlüdür. Ancak bu koşulsuz bir yükümlülük olmayıp atama ve yer değiştirmeyi düzenleyen - 151 - mevzuat hükümleri çerçevesinde yerine getirilmesi kaçınılmazdır. Zira devlet, ailenin ve aile bütünlüğünün korunmasıyla yükümlü olduğu kadar, milli güvenliğin sağlanmasından da sorumludur. Dolayısıyla atama işlemleri tesis edilirken idarenin dikkat edeceği tek husus aile bütünlüğünün korunması olmayacak, bu husus “hizmetin aksatılmadan yürütülmesi”, “sıra esası”, “muvazene”, “kadro” ve “ihtiyaç durumu” gibi ilkeler ile birlikte değerlendirilecektir. Ailenin bütünlüğünün korunmasından bahsedilerek söz konusu ilkelerin göz ardı edilmesi mümkün değildir. Yukarıdaki açıklamalar ışığında dava konusu uyuşmazlık incelendiğinde; Aile bütünlüğünün sağlanması amacıyla 2012 yılında yeniden Bursa Garnizonuna atanma isteyen davacının bu isteğinin yerine getirilebilmesi için, öncelikle Bursa Garnizonunda sınıfı, rütbesi ve branşına uygun “boş” kadro bulunması gerektiği, zira mevzuata göre, ilke olarak kadrosuz personel çalıştırılamayacağı, oysa davalı idarenin savunmasından ve 1602 sayılı Kanunun 52’nci maddesi kapsamında savunma ekinde gönderilen “özel” gizlilik dereceli belgelerden anlaşıldığı üzere; Bursa garnizonunda muvazene, kadro ve hizmet ihtiyaçları gereğince davacının atanabileceği kadro bulunmadığı, her ne kadar davacı aynı Garnizondaki Askeri Veteriner Okulu ve Eğitim Merkezi K.lığının TMK’sında değişiklik yapıldığını ve komutanlık karargahında 7 yeni kadro açıldığını, hatta bu kadrolardan 3 tanesine intibak ataması yapıldığını, geri kalan 4 kadronun ise halen boş olduğunu beyanla, anılan kadrolardan birine atanabileceğini ileri sürmekte ise de; davacının sözünü ettiği 7 yeni kadrodan 5 tanesinin sefer kadrosu “bir (1)” iken, barış kadrosunun “sıfır (0)” olduğu, barış kadrosu da “bir (1)” olan iki kadroya (Sınıf Danışmanı kadroları) ise garnizon içinden intibak ataması yapılmak suretiyle bu kadroların doldurulduğu, sözü edilen bu 2 kadrodan birinin, Askeri Veteriner Okulu ve Eğitim Merkezi K.lığı emrinde görev yapmakta olan ve emre atama kriterlerini karşılamadığı için atanma zorunluluğu doğan P.Alb.A.B. ile doldurulduğu, diğer kadronun ise, daha önce Özel Kuvvetler K.lığı bünyesinde görev yapmakta iken 2012 yılında Özel Kuvvetler K.lığı dışına çıkarılan ve henüz Bursa’daki garnizon hizmet süresini tamamlamayan P.Yb.S.H.nin atanmasıyla doldurulduğu, dolayısıyla barış kadroları “Sıfır (0)” olan diğer beş kadrodan birine davacının atanmasının mümkün olmadığı, ayrıca eşinin Bursa’da hakim olarak görev yaptığı ve çocuğunun burslu eğitim gördüğü gerekçeleriyle Bursa’ya atanmak isteyen davacının eşinin de Ankara Garnizonunda çalışabileceği, ancak bu konuda şimdiye kadar bir girişimde bulunmadıkları, keza Ankara Đlinin eğitim ve öğretim imkanlarının Bursa Đlinden daha geniş olduğu, dolayısıyla aile bütünlüğünün Ankara Garnizonunda da sağlanabileceği, tüm bu nedenlerle davacının Bursa Garnizonuna atanma talebinin reddedilmesinde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Her ne kadar, yukarıda sözü edilen ve Askeri Veteriner Okulu ve Eğitim Merkezi K.lığında açılan 7 yeni kadrodan barış kadrosu “Sıfır (0)” olan 5 tanesinden birine (Eğitim, Öğretim ve Spor Subayı kadrosu), As.Vet.Okl.ve EM Loj.Des.K.lığı Hz.Bl.Kh.(Bl.K.) kadrosunda görev yapan ve 2012 yılında binbaşı rütbesine yükselmesi nedeniyle, önceki görev yerinde rütbe-kadro uyumsuzluğuna düşecek olan P.Kd.Yzb.B.U. atanmış ise de, Dairemizin - 152 - yukarıda sözü edilen 29.05.2012 tarih ve Esas:2011/1589, Karar:2012/696 sayılı Kararında da vurgulandığı üzere, anılan subayın barış kadrosu “sıfır (0)” olan bir kadroya atanmasının davacı için emsal kabul edilmesi ve idarenin yükümlülük altına sokulması hukuken mümkün görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle; Hukuki dayanaktan yoksun davanın REDDĐNE, 29 Ocak 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 1'inci D.29.01.2013 E.2013/111, K.2013/132) 4. GARNĐZON HĐZMET SÜRESĐ : -36ÖZETĐ: Davacının, 16.08.2008-18.07.2011 tarihleri arasında, garnizon hizmet süresi 4 yıl olan Gürün garnizonunda toplam 1065 gün, yine garnizon hizmet süresi 4 yıl olan Koyulhisar garnizonunda da 20.07.201129.07.2012 tarihleri arasında 374 gün olmak üzere, 4 yıllık süreye tabi her iki garnizonda toplam 1439 gün görev yaptığı, 30 Eylül 2012 tarihi itibariyle 4 yıllık (1460 gün) garnizon hizmet süresini dolduracağı dikkate alındığında, il dışına atanma talebini içeren başvurusunun reddi işleminin hukuka aykırı olduğu sonucuna varılmıştır. Davacı vekili, 14.09.2012 tarihinde kayda geçen dava dilekçesinde ve cevaba cevap dilekçesinde özetle; 2008 yılından itibaren Sivas-Gürün Đlçe J.K.lığı emrinde görev yapan müvekkilinin Sivas Đl J.K.lığının 04 Temmuz 2011 tarihli emri ile Sivas-Koyulhisar Đlçe J.K.lığı Asyş.Đsth.Ks.A.liği görevine atandığını, bu işlemin 05 Temmuz 2011 tarihinde açmış olduğu dava sonunda, AYĐM ‘inci Dairesinin 08 Mayıs 2012 tarihli, 2011/1232 Esas ve 2012/579 Karar sayılı kararıyla iptal edildiğini, normal şartlarda Gürün garnizonundaki 4 yıllık garnizon hizmet süresini tamamlayarak başka bir vilayete atama durumuna geleceğini, ancak iptal edilen atama işlemi nedeniyle Sivas vilayetinin 5 yıllık garnizon hizmet süresine tâbi tutulduğunu ve bu nedenle 2012 yılı genel atamalarında başka bir vilayete atanamadığını, il dışına atanma talebinin reddi işleminin hukuka aykırı olduğunu belirterek iptaline karar verilmesini talep etmiştir. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; Davacının, 16.08.2008-18.07.2011 tarihleri arasında, garnizon hizmet süresi 4 yıl olan Gürün garnizonunda, toplam 1065 gün görev yapmasını müteakip il içi atama işlemine tâbi tutularak yine garnizon hizmet süresi 4 yıl olan Koyulhisar Đlçe J.K.lığı emrine atandığı, 20.07.2011-29.07.2012 tarihleri arasında, Koyulhisar Đlçe J.K.lığı emrinde 374 gün görev yaptığı, 09 Ocak 2012 tarihli dilekçesine - 153 - istinaden isteği doğrultusunda Kangal Đlçe Jandarma Komutanlığı emrine atanarak 30 Temmuz 2012 tarihinde göreve başladığı, davacının AYĐM nezdinde açmış olduğu "il içi atama işleminin iptali" istemli dava sonucunda Dairemizin 08 Mayıs 2012 tarihli, 2011/1232 Esas ve 2012/579 Karar sayılı kararıyla Koyulhisar garnizonuna yapılan il içi atama işleminin iptaline dair karar verilmesi nedeniyle de 03 Ağustos 2012 tarihinde yeniden Gürün Đlçe Jandarma Komutanlığı emrine atandığı, Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliği’nin 15’inci maddesi hükmü gereği davacının, atama işleminin iptaline karar verilene kadar Koyulhisar’da geçen 374 günlük sürenin sadece 120 günlük bölümünün Gürün’de geçirilmiş sayılacağı, keza farklı ilçelerde görev yaptığı için, JGY:52-12 J.Gn.K.lığı Atama Yönergesi gereği görevli olduğu vilayetin en yüksek garnizon hizmet süresi olan 5 yıllık süreye tâbi olduğu gerekçesiyle garnizon hizmet süresini doldurmadığından bahisle 2012 yılı atama planlamasına dahil edilmediği, davacı tarafından yapılan il dışına atanma talebini içeren başvurunun reddi üzerine de bu davanın açılmış olduğu anlaşılmaktadır. 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun 118’inci maddesinde; “Subay ve astsubayların atama ve yer değiştirmelerinin hizmetin aksatılmadan yürütülmesi esasına bağlı olarak, sosyal, iklim ve ulaşım durumları ile kültür ve sağlık durumları ve bunlara benzer yer ve bölge şartları göz önünde tutularak tespit edilen bölge ve garnizonlara –(a) meslek programları, meslek içi ve kadro ihtiyacı-(b) Sağlık durumu-(c) Đdari, asayiş ve zaruri sebepler –(d) istekte bulunduğu yerler” dikkate alınarak sıra ile yapılacağı belirtilmektedir. Aynı Kanun’un 119’uncu maddesi de; “Yukarıdaki maddede yazılı esaslar dâhilinde bölge ve garnizonların tespiti, bölgelerin ve garnizonların değişen şartlara göre yeniden tespiti, buralarda kalma süreleri, atanma ve yer değiştirmelerde dikkate alınacak sair hususlar Milli Savunma ve Đçişleri Bakanlıklarınca hazırlanacak yönetmelik ile tespit edilir.” şeklinde düzenlenmiştir. 926 sayılı TSK Personel Kanunu’nun 119’uncu maddesi uyarınca çıkarılan ve 01 Ocak 2006 tarihinde yürürlüğe giren Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliği’nin (18 Aralık 2005 tarih ve 26027 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır) 14’üncü maddesinde; "Subay ve astsubayların atamaları, hizmetin aksatılmadan yürütülmesi esasına ve hizmet ihtiyacı prensibine uygun olarak aşağıdaki kriterler dikkate alınarak Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından atama yönergelerinde belirtilen garnizonlar arasında sıra ile yapılır. a) Meslek programları ve meslek içi eğitim esasları, b) Kadro ihtiyaçları, c) Kıta hizmeti zorunluluğu, ç) Terfi durumu, d) Sınıf, branş ve ihtisasları, e) Kendisinin, eşinin ve bakmakla yükümlü olduğu çocuklarının atamaya esas hayati önemi haiz sağlık durumları, f) Đdari, asayiş ve zaruri sebepler, g) Personelin atanma isteğinde belirttiği yerler. ” hükmü yer almaktadır. Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliğinin “Garnizon hizmet süresinin tamamlanması ilkesi” başlıklı 11’inci maddesi; “Subay ve astsubayların atandığı garnizonda hizmet süresini tamamlamaları esastır. Subay ve astsubaylar bu Yönetmeliğin 23 ve 24’üncü maddelerde belirtilen sebepler hariç olmak üzere garnizon değiştirmek suretiyle atamaya tabi tutulmazlar” hükmüne, - 154 - Aynı Yönetmeliğin “Hizmet ihtiyacına göre değişik garnizonlara atama ilkesi” başlıklı 6’ncı maddesi; “Subay ve astsubaylar; Türk Silahlı Kuvvetlerinin hizmet ihtiyacı esas alınarak ve bu Yönetmelikte düzenlenmiş esaslar kapsamında, meslek hayatları boyunca değişik garnizonlarda vazife görecek şekilde atama işlemine tabi tutulurlar.” hükmüne, Yönetmeliğin “Garnizon hizmet süresinin hesaplanması” başlıklı 15’inci maddesi; “Bulundukları garnizonlarda hizmet sürelerini katılışlarına göre 30 Eylül tarihine kadar dolduranlar, kendi isteği ve başka bir erteleme sebebi yoksa, o yılın atama planına alınırlar. Bu atamaların geç yapılması veya zorunlu sebeplerden (açığa alınma ve tutukluluk halinin beraatla sonuçlanması ile, yurt içi veya yurt dışı kurs, hava değişimi, tedavi, istirahat, tabii afet izni gibi elde olmayan ve belgelenebilen mazeretler) dolayı yeni garnizonlara 30 Eylül tarihinden sonra katılan personel, 31 Aralık tarihi itibariyle hizmet süresini tamamlıyorsa, o yılın atama planına alınır. Subay ve astsubayların istekleri üzerine verilen her türlü ücretsiz izin süresi, bulunulan garnizon hizmet süresinden sayılmaz. Aynı garnizonda açığa alınma, tutukluluk, Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayırma kararı nedeniyle ilişiği kesildikten sonra mahkeme kararıyla göreve iade edilme, hava değişimi, istirahat, kurs, sıhhi izin ve benzeri sebeplerle görevden ayrı kalınan sürelerin toplam 120 günü, bulunulan garnizonun hizmet süresinden sayılır. Hükümlülük, izin tecavüzü ve firarda geçen süreler garnizon hizmet süresinden sayılmaz. Hüküm giyen personelin tutukluluk ve açıkta bulunduğu süreleri de garnizon hizmet süresinden sayılmaz.” hükmüne, Yönetmeliğinin 8’inci Bölüm, “Garnizon hizmet süreleri” başlıklı 77’nci maddesi; “Subay ve astsubayların garnizon hizmet süreleri aşağıda belirtilmiştir. a) 1’inci derecedeki garnizonlarda garnizon hizmet süresi 8 yıl, b) 2’nci derecedeki garnizonlarda garnizon hizmet süresi 6 yıl, c) 3’üncü derecedeki garnizonlarda garnizon hizmet süresi; garnizonlara bağlı olarak 4-5 yıl, ç) 4’üncü derecedeki garnizonlarda garnizon hizmet süresi 3-4 yıl …” hükmüne, Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliğine dayanılarak hazırlanan Jandarma Genel Komutanlığı Ataması Yönergesi’nin “ Garnizon Hizmet Süreleri ve Hesaplanması” başlıklı 3’üncü bölüm, 3’üncü maddesinin b fıkrası ise “1,2 ve 3’üncü dereceli garnizonlarda birlik komutanlıkları veya valilik emrine atandırılan personel, istihdam edildiği görev yerinde; (1) Garnizon hizmet süresini tamamlamış ve sıralı hizmet garnizonu hazırlık tebligatı almamış ise genel atama döneminde il dışına atamaya tabi tutulur. (2) Đlk istihdamdan sonra il içinde başka bir garnizona atama gören personel son atama yerinin garnizon hizmet süresini tamamlamamış ise o ilin en yüksek garnizon hizmet süresine tabidir. - 155 - …Garnizon hizmet süresini dolduran bütün personel, istisnai durumlar (temdit, erteleme, sıralı hizmet garnizon sırasının gelmesi vb.) hariç J.Gn.K.lığınca o yıl atama planlamasına alınır.” hükmüne amirdir. Dava konusu uyuşmazlık, davacının Gürün garnizonunda 4 yıllık garnizon hizmet süresini doldurup doldurmadığı noktasında düğümlenmektedir. Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliği’nin 15’inci maddesinde belirtilen “görevden ayrı kalınan sürelerin toplam 120 günü, bulunulan garnizonun hizmet süresinden sayılır” hükmü aynı garnizonda açığa alınma, tutukluluk, Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayırma kararı nedeniyle ilişiği kesildikten sonra mahkeme kararıyla göreve iade edilme, hava değişimi, istirahat, kurs, sıhhi izin ve benzeri sebeplerle görevden ayrı kalma gibi, garnizon değiştirecek şekilde farklı bir birliğe atanmama durumlarında, yani personelin kuruluş ve sicil bağlantısının değişmediği, geçici bir şekilde o birlikten ayrı kalmak zorunda olduğu durumlarda geçerlidir. Dava konusu olayda olduğu gibi, hukuka aykırı olduğu bir yargı kararıyla kesinleşmiş bir atama nedeniyle başka bir garnizonda geçirilen sürelerin Yönetmeliğin belirtilen bu hükmü gerekçe gösterilerek sadece 120 günlük bölümünün hesaba katılması mümkün değildir. Öte yandan; hukuka aykırı bir şekilde atama gören ve bulunduğu garnizonda öğrenim imkanı bulunmayan kızının branşı itibarıyla devam edebileceği bir lisenin bulunduğu garnizona atanma talebiyle 09 Ocak 2012 tarihinde vermiş olduğu dilekçeye istinaden, aradan yaklaşık yedi ay geçtikten sonra Kangal Đlçe Jandarma Komutanlığı emrine atanarak 30 Temmuz 2012 tarihinde göreve başlayan davacının, aradan sadece 4 gün geçtikten sonra Dairemizin iptal kararı nedeniyle 03 Ağustos 2012 tarihinde tekrar Gürün’e atamasının yapıldığı gözetildiğinde, Jandarma Genel Komutanlığı Ataması Yönergesi’nin “Garnizon Hizmet Süreleri ve Hesaplanması” başlıklı 3’üncü bölüm, 3’üncü maddesinin b fıkrasındaki “il içinde başka bir garnizona atama gören personel son atama yerinin garnizon hizmet süresini tamamlamamış ise o ilin en yüksek garnizon hizmet süresine tabidir.” hükmü gerekçe gösterilerek, Sivas’ın garnizon süresi olan 5 yıllık süreye tabi olduğunu söylemek ne hukuka, ne de hakkaniyete uygundur. Bu açıklamalar ışığında; Davacının, 16.08.2008-18.07.2011 tarihleri arasında, garnizon hizmet süresi 4 yıl olan Gürün garnizonunda toplam 1065 gün, yine garnizon hizmet süresi 4 yıl olan Koyulhisar garnizonunda da 20.07.2011-29.07.2012 tarihleri arasında 374 gün olmak üzere, 4 yıllık süreye tabi her iki garnizonda toplam 1439 gün görev yaptığı, 30 Eylül 2012 tarihi itibariyle 4 yıllık(1460 gün) garnizon hizmet süresini dolduracağı dikkate alındığında, davacının il dışına atanma talebini içeren başvurusunun reddi işleminin hukuka aykırı olduğu sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Hukuka aykırı olduğu sonucuna varılan il dışına atanma isteminin reddi işleminin ĐPTALĐNE, 02 NĐSAN 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 1'inci D.02.04.2013 E. 2012/1173, K.2013/376) - 156 - 5. GARNĐZON ĐÇĐ ĐNTĐBAK ATAMASI : -37ÖZETĐ: Öğretmen sınıfına mensup ve ‘’Fizik’’ branşında bulunan davacının, hakkında kamu davası açılması, amirlerince atama teklifinde bulunulması ve Kara Harp Okulundan alınmasının hizmetin aksamasına yol açacak herhangi bir zafiyet oluşturmaması hususları nazara alındığında, Kara Harp Okulundaki görev yerinden alınmasında hukuka aykırılık bulunmadığı düşünülebilir ise de; davacının rütbesi, sınıfı ve branşı dikkate alınmadan, aynı garnizon içinde sınıfı “Öğretmen”, branşı “Biyoloji” ve rütbesi “Yüzbaşı” olan bir göreve atanması hukuka aykırıdır. Davacı, 29.05.2012 tarihinde Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi’nde kayda geçen dava dilekçesinde özetle; 2011 yılı sözleşmeli subaylıktan muvazzaf subaylığa geçiş sınavında haksızlık yapıldığı iddiasıyla AYĐM.’de dava açtığını, bu davanın AYĐM 3’üncü Dairesinde devam ettiğini, bu davadan rahatsız olan kişilerin kendisinden intikam almak ve dava açtığı için kendisini cezalandırmak amacıyla atamasını yaptırdıklarını, branş ve ihtisasına uygun atama yapılmadığından bu atamanın hukuka aykırı ve kamu yararı gözetilmeden keyfi olarak yapılan bir atama olduğunu, babasının şehit torunu, kendisinin de şehit torunun oğlu olduğunu, şehit yakınlarına kasıtlı davranışların olmaması gerektiğini, Katıhal Fiziği alanında doktora yaptığını, 8 yıldır derse giren ve akademisyen olmak için çalışmalar yapan bir personel olduğunu, 2 yıl önce doktora yaptığını ve doktora sonrası çalışmalarına devam etmek istediğini belirterek KHO.’na atama istediğini ve bu isteğinin uygun görülerek KHO.’na atandığını, doktora yapmış olduğu halde yapılan dava konusu atama ile Silahlı Kuvvetlerin verimli akademik personel istihdam politikasının yok sayıldığını, Kara Harp Okulu’nda Fizik branşı için; 1 Profesör, 1 Doçent ve 2 de Yardımcı Doçent olmak üzere akademik kadrolar açıldığını ve bu kadroların boş olduğunu, Kara Harp Okulu’nda akademik yapılanma kapsamında akademik kadroların oluşturulması için çalışmalar yapılmakta olduğunu, bu maksatla Öğretim Görevlisi ve Araştırma Görevlisi personel alınmakta olduğunu ve bu personele yüksek lisans ve doktora yaptırıldığını, bu maksatla Fizik grubuna 2 öğretim görevlisi ve 1 araştırma görevlisi alındığını, alınan bu personellerin 2 yılda yüksek lisans ve 4 yılda doktora yapacağı düşünülürse 6 yıldan önce Fizik grubunda doktoralı bir akademik personel olamayacağını, halbuki şu anda mühendislik temelli lisans eğitimi için, yapılanmakta olan Kara Harp Okulu’nda Fizik grubunun gelişmesinde temel taşı olabilecek doktora yapmış personele ihtiyaç olduğunu, Kara Harp Okulu Dekanlığı’nın, Amerika Kara Harp Okulu’nda yaptığı incelemeler sonucunda Kara Harp Okulu’nda da Fizik Bölümü kurulması gerektiği sonucuna vardığını, bunun için alt yapı - 157 - hazırlıklarının yapılmasının emredildiğini, bu emir doğrultusunda Fizik Bölümü kurulması için çalışmalar yapıldığını, bu çalışmaların yapılması için tecrübeli ve doktora yapmış personele ihtiyaç olduğunu, okutulacak derslerin içeriklerinin belirlenmesi için çalışmaları kendilerinin yaptığını, taslaklar hazırladıklarını, 2 yıldır Kara Harp Okulu’nda girdiği Fizik-I, Fizik-II ve Fizik Terminolojisi derslerinden edindiği tecrübeyle yeni programların hazırlanmasında katkısı olacağını, yapılan atamalardan sonra Fizik grubunda doktoralı personel kalmadığını, şu an mevcut durumda Kara Harp Okulu’nda; zorunlu emekliliğine 1 yıl kalan 2 Öğ.Alb., zorunlu emekliliğine 2 yıl kalan 1 Öğ.Alb., yeni atanan, ancak garnizonda 8’inci yılına başlayacak 1 Öğ.Yzb., yüksek lisans eğitimine planlanan yeni katılan 3 Öğ.Tğm. (bunlardan birinin araştırma görevlisi olduğunu) ve bir de sivil öğretim elemanı olduğunu, kendisinin ve Dr.Öğ.Bnb. olan bir personelin atama gördüklerini, yeni atanan personele (teğmenlere) danışman atanabilecek doktoralı bir fizikçi personel kalmadığını, yeni atandığı yerin kadrosunun biyoloji öğretmeni olduğunu ve mesleki görevine ve akademik unvanına uygun olmadığını, branş ve ihtisasına uygun olmayan bu atamanın kişisel duygularla ve cezalandırma amaçlı yapıldığını belirterek tesis edilen atama işleminin iptaline ve öncelikle yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. AYĐM Nöbetçi Dairenin 01.08.2012 gün ve 2012/1877 Gensek., 2012/43 Esas sayılı kararıyla yürütmenin durdurulması isteminin reddine karar verilmiştir. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; 30.08.2004 tarihinde öğretmen teğmen nasbedilerek fizik branşında sözleşmeli subay statüsünde Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapmaya başlayan davacının, 20042010 yılları arasında BALIKESĐR/Astsubay Meslek Yüksek Okulu Fizik Öğretim Elemanı olarak, 2010-2012 yılları arasında da ANKARA/Kara Harp Okulu Dekanlık Temel Bilimler Fizik Öğretim Görevlisi olarak görev yaptıktan sonra 2012 yılı genel atamalarıyla intibak atamasına tabi tutularak ANKARA/Silahlı Kuvvetler Bando Okulu Öğretim Başkanlığı Eğitim Öğretim Destek Şube Eğitim Yardımcı Malzeme Kısım Amiri olarak atandırılması üzerine, bu atama işleminin iptali istemiyle süresi içerisinde AYĐM.’de işbu davayı açtığı anlaşılmıştır. 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun, “Atamalarda dikkate alınacak hususlar” başlıklı 118’inci maddesinde; subay ve astsubayların atanma ve yer değiştirmelerinin, hizmetin aksatılmadan yürütülmesi esasına bağlı olarak; memleketin ekonomik, sosyal, iklim ve ulaştırma durumları ile kültür ve sağlık durumları ve bunlara benzer yer ve bölge şartları göz önüne alınarak tespit edilecek bölge ve garnizonlara; “meslek programları, meslek içi eğitim esasları ve kadro ihtiyacı”, “sağlık durumu”, “idari, asayiş ve zaruri sebepler”, “istekli bulunduğu yerler” şeklinde esaslar da dikkate alınmak suretiyle sıra ile yapılması öngörülmüştür. Aynı Kanun’un 119’uncu maddesine dayanılarak çıkarılan Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliğinin, 14’ncü maddesinde; subay ve astsubayların - 158 - atamalarının, hizmetin aksatılmadan yürütülmesi esasına ve hizmet ihtiyacı prensibine uygun olarak meslek programları ve meslek içi eğitim esasları, kadro ihtiyaçları, kıta hizmeti zorunluluğu, terfi durumu, sınıf, branş ve ihtisasları, kendisinin, eşinin ve bakmakla yükümlü olduğu çocuklarının atamaya esas hayati önemi haiz sağlık durumları, idari, asayiş ve zaruri sebepler ve personelin atanma isteğinde belirttiği yerler şeklindeki kriterler dikkate alınarak Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından atama yönergelerinde belirtilen garnizonlar arasında sıra ile yapılması; “kadroya göre atama ilkesi” başlıklı 5’inci maddesinde; atamalarda kadro görev yerinin özelliklerinin esas alınması, bu Yönetmelikte ve bu Yönetmeliğe dayalı olarak çıkarılan Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı atama yönergelerinde gösterilen istisnalar hariç olmak üzere, kadrosu olmayan bir görev yerine atama yapılmaması; “atamada planlı değişim ilkesi” başlıklı 7’nci maddesinde; subayların atanmalarının, bu Yönetmelik esaslarını ve meslek programlarının maksadını gerçekleştirecek şekilde hazırlanmış sınıf/branş/ihtisas, mesleki gelişim plan / paternlerine uygun olarak atamada planlı değişimi sağlayacak şekilde yapılması; “atamada kadronun gerektirdiği niteliklerin dikkate alınması” başlıklı 22’nci maddesinde; personel atamalarında atama yapılacak kadronun gerektirdiği niteliklerin dikkate alınması, öngörülmüştür. Yukarıda belirtilen mevzuat hükümleri kapsamında dava konusu atama işlemi irdelendiğinde; öğretmen sınıfı ve fizik branşına haiz olan davacının, 2010 yılında atandığı ANKARA/Kara Harp Okulu’nda Dekanlık Temel Bilimler Fizik Öğretim Görevlisi olarak görev yapmakta iken, Susurluk Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 03.02.2012 gün ve 2011/1037 Esas sayılı iddianamesiyle; yürütülen bir soruşturmada şüpheli olan konumunda olan babasının 29.07.2011 tarihinde C.Savcısınca kalemde ifadesinin alınacağı esnada “bende babamın ifadesi sırasında hazır bulunacağım” diyerek ifade sırasında hazır bulunmak istediği, savcı tarafından uyarılması ve bunun mümkün olmadığının belirtilmesi üzerine, davacının “ben üsteğmenim, ben babamın kanuni temsilcisiyim” diyerek cebinden çıkardığı askeri kimliği ifade alınacak masanın üzerine koyduğu belirtilerek “Yargı Görevini Yapanı Etkilemeye Teşebbüs” ve “Gizliliğin Đhlaline Teşebbüs” suçlarını işlediği iddiası ile hakkında kamu davası açılması ve yargılamasının halen Susurluk Asliye Ceza Mahkemesi’nde devam etmesi, Kara Harp Okulu’nun davacının Kara Harp Okulu dışına atandırılmasının uygun olacağı yönünde davacı hakkında atama teklifinde bulunması ve davacının Kara Harp Okulu’ndan alınması durumunda fizik branşlı mevcut personel miktarı nazara alındığında fizik dersi konusunda hizmetin aksamasına yol açacak herhangi bir zafiyet oluşmayacağı şeklindeki olgular nazara alındığında; davacının Kara Harp Okulu’ndaki görev yerinden alınmasında hukuka aykırılık bulunmadığı düşünülebilir ise de; davalı idarece, davacının Kara Harp Okulu’ndaki 2 yıllık görevi sonunda fizik branşından öğretmen ihtiyacına binaen hizmet ihtiyacı nedeniyle ANKARA/Silahlı Kuvvetler Bando Okulu Öğretim Başkanlığı Eğitim Öğretim Destek Şube - 159 - Eğitim Yardımcı Malzeme Kısım Amirliği kadro görev yerine atandırıldığı öne sürülmüştür. Ancak, Dairemizce alınan ara karar üzerine gönderilen ANKARA/Silahlı Kuvvetler Bando Okulu Öğretim Başkanlığı’na ait TMK incelendiğinde; davacının dava konusu atama işlemiyle atama gördüğü ANKARA/Silahlı Kuvvetler Bando Okulu Öğretim Başkanlığı Eğitim Öğretim Destek Şube Eğitim Yardımcı Malzeme Kısım Amirliği kadro görev yerinin; sınıfının “öğretmen”, branşının “biyoloji”, rütbesinin “yüzbaşı” olduğu ve S3573737 (Eğitim Destek Malzeme Subayı), B649 (Branşı ile ilgili olarak haftada 8-10 saat ders verir), S716 (Sivile dönüştürülecek kadrodur. Subay temin ve yetiştirmesinde dikkate alınmayacaktır.) kodlarına yer verildiği nazara alındığında; fizik branşına haiz davacının, biyoloji branşlı ve sivile dönüştürülecek, subay temin ve yetiştirilmesinde dikkate alınmayacak bir kadroya atandırıldığı, bu durumun; davacının branşı ve ihtisası nazara alınmadığından, Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliği’nin 14’üncü maddesinin birinci fıkrasının (d) bendine, mesleki gelişim plan / paternlerine uygun olmadığından anılan Yönetmeliğin 7’nci maddesine ve atama yapılan kadronun gerektirdiği niteliklerin dikkate alınmaması nedeniyle de aynı Yönetmeliğin 5’inci ve 22’nci maddelerine aykırılık teşkil ettiği, bu itibarla; davacının, ANKARA/Kara Harp Okulu Dekanlık Temel Bilimler Fizik Öğretim Görevlisi görevinden alınarak ANKARA/Silahlı Kuvvetler Bando Okulu Öğretim Başkanlığı Eğitim Öğretim Destek Şube Eğitim Yardımcı Malzeme Kısım Amirliği kadro görev yerine atandırılması yönünde tesis edilen dava konusu işlemde; idarece takdir yetkisinin, objektif kıstaslara bağlı kalınarak, kişi yararı ile kamu yararı arasında denge gözetilerek, takip edilen kamu yararı amacına, hizmetin aksatılmadan yürütülmesi esası ve hizmet ihtiyacı prensibine uygun olarak kullanıldığı söylenemeyeceğinden, dava konusu atama işleminin hukuka ve mevzuata aykırı olduğu sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Hukuka aykırı bulunan atama işleminin ĐPTALĐNE, 22 OCAK 2013 tarihinde Üye Hv.Mu. Kur. Alb. Ali BOZKURT ve Üye Topçu Kur.Yb.Salih BUÇUKOĞLU’nun karşı oyları ve OYÇOKLUĞU ile karar verildi. KARŞI OY GEREKÇESĐ Dava dosyasında yer alan ve davacı ile ilgili belgeler muvacehesinde, idarece tesis edilen atama işleminde kanuni mevzuata aykırı bir husus görülmediğinden, işlemin iptali yönünde oy kullanan sayın çoğunluğun görüşüne katılamadık. 22.01.2013 ÜYE ÜYE Salih BUÇUKOĞLU Topçu Kur.Yb. Ali BOZKURT Hv.Mu.Kur.Alb. (AYĐM 1'inci D.22.01.2013 E. 2012/825, K.2013/137) - 160 - 6. GEÇĐCĐ GÖREVLENDĐRME -38ÖZETĐ: Davacının sıralı hizmet garnizon sırasının gelmiş olması, hakkında kıta görevi olmayan yerlerde görev yapacağına dair rapor düzenlenmesi, atamasının da kıta görevi sayılmayan tabur karargâhı ikmal subaylığı görevine yapılması, atandığı kadronun rütbe ve kıdemine uygun olması hususları dikkate alındığında; atamanın hizmetin aksamadan yürütülmesi ilkesine bağlı olarak yapıldığı, bu nedenle atama işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı kanaatine varılmıştır. Davacı, 10.07.2012 tarihinde Eğridir Asliye Hukuk Mahkemesinde kayda geçirdiği, 13 Temmuz 2012 tarihinde AYĐM’de kayda geçen dava dilekçesi ile cevaba cevap dilekçesinde özetle; 2012 yılı atamaları kapsamında Burdur garnizonundan sıralı hizmet garnizon hizmeti kapsamında Bayburt 48.Mot.P.Tug.2.Mot.P.Tb. Đkm.Sb.lığı görevine atandığını, bu birliğin konuş yeri Bayburt olmakla beraber garnizon dışı harekat görevi nedeniyle Şırnak’a intikal etmiş bulunduğunu, rahatsızlıkları nedeniyle sınıfının kıt’a hizmeti olmayan kadrolarında görev yapmasının uygun olduğuna ilişkin raporunun bulunduğunu, atandığı görevin esas itibariyle karargah görevi olduğunu ancak birliğin konuşlu olduğu bölgenin özelliği ve görevin niteliği gereği bu atamanın sağlık durumu ili uyumlu olmadığını, atamanın safahatına uygun olmadığını belirterek atama işleminin iptaline ve yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dairemizin 11.09.2012 tarihli ve 2012/987 Esas sayılı kararı ile yürütmenin durdurulması talebinin reddine karar verilmiştir. Dava dosyasında yer alan bilgi ve belgelerden; davacının 1996–1998 yılları arasında Edirne Kırkağaç Garnizonunda, 1998-2000 yılları arasında Mardin Nusaybin Garnizonunda(4. Drc.), 2000-2002 yılları arsında Kıbrıs Garnizonunda(2.Drc.), 2002-2008 yılları arasında Kayseri Garnizonunda (2.Drc.), 2008-2012 yılları arasında Burdur Garnizonunda (3.Drc.) görev yaptığı, 2012 yılı genel atamaları kapsamında Sıralı Hizmet Garnizonu olarak Bayburt 48. Mot.P.Tug.2.Mot.P.Tb. Đkm.Sb.lığı görevine (4.Drc) atandığı, davacının yapılan bu son atama işleminin iptali istemi ile AYĐM’ de süresinde bu davayı açtığı anlaşılmaktadır. Konuyla ilgili mevzuata baktığımızda; 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun 118’nci maddesinde; subayların ve astsubayların atanma ve yer değiştirmelerinin, hizmetin aksatılmadan yürütülmesi esasına bağlı olarak, memleketin ekonomik, sosyal, iklim, ulaştırma, kültür ve sağlık durumları ve bunlara benzer yer ve bölge şartları göz önüne alınarak tespit edilecek bölgelere ve garnizonlara; meslek programları, meslek içi eğitim esasları, kadro ihtiyacı, - 161 - sağlık durumu, idari, asayiş, zaruri sebepler ve istekli bulunulan yerler dikkate alınarak sıra ile yapılacağı belirtilmektedir. Aynı Kanunun 119’uncu maddesi uyarınca çıkarılan ve 01.01.2006 tarihinde yürürlüğe giren Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliğinin 55’inci maddesinin (b) bendinde; sıralı hizmet garnizonuna ikinci, üçüncü ve müteakip defa gideceklerin, boş bulunan kıta ve karargâh hizmetleri için tespit edilecek rütbe ve kıdem ihtiyaçlarını karşılayan nasıplılar arasından, sıralı hizmet garnizonuna evvelki gidiş yıllarına göre ve bunlardan bu bölgedeki evvelki hizmet süreleri az olanlar başa alınmak üzere sıra ile gönderileceği, sıralı hizmet garnizonunda daha önceden çeşitli zaman ve sebeplerle müktesep hak kazananların, bu haklarının müteakip gidişlerde kullanılmasında, hakların kazanıldığı garnizonların emsal değerleri kullanılarak, itibari hizmet sürelerinin bulunacağı, bu sürelerin, itibari olarak müteakip sıralı hizmet garnizonuna gidiş sırasının tespitinde ve sıralı hizmet garnizonlarından çıkarılmada kullanılacağı, sıralı hizmet garnizonuna gidiş yılı ve hizmet süresi aynı olması halinde sıralı hizmet garnizonuna gidiş sırası önde olanın, gidiş sayısının aynı olması halinde ise, sıralı hizmet garnizonunda bir önceki hizmet süresi az olanın öncelik alacağı, personelin isteği üzerine yapılan ertelemelerden dolayı, garnizonlarda geçirilen fazla sürenin hizmet süresinin hesabında dikkate alınmayacağı belirtilmektedir. Aynı yönetmeliğin 31’nci maddesinin üçüncü fıkrasında; subay ve astsubaylardan kendisi, eşi veya bakmakla yükümlü olduğu çocukları için aldığı atamaya esas sağlık raporlarında belirli uzmanların bulunduğu garnizonlara atanmaları gerektiği belirtilenlerin, atanacakları garnizonlarda askerî hastaneler ile diğer kamu sağlık kurumlarındaki uzmanlardan da istifade edebileceği göz önüne alınarak atanmalarının yapılacağı, dördüncü fıkrasında; Atanma (hazırlık) emrini tebellüğ eden personelin, kendisi, eşi veya bakmakla yükümlü olduğu çocukları için bulunduğu yere en yakın ve tam teşekküllü askerî hastaneden alacağı "Hayati önemi haizdir, tedaviden yararlanır" kayıtlı veya belirli uzmanları bulunan, hastalığının tedavi edileceği sağlık teşkilleri ile iklim, yer ve tedavi koşullarını öngören sağlık kurulu raporlarının yetkili makamlarla tasdik şekline göre bir yıl için bulunduğu garnizonda bırakılacağı veya atamasının sağlık raporunun uygun gördüğü garnizona yapılacağı belirtilmektedir. KKY 52-3(B) Kara Kuvvetleri Subay ve Astsubay Atama Yönergesinin Đkinci Bölümünün 30’uncu Maddesinde; Garnizon Dışı Harekat Görevinin; iç güvenlik, olağanüstü hal, doğal afet, EMASYA, plan görevi, sıkıyönetim gibi idari, asayiş ve benzeri nedenlerle garnizon dışında birliği ile birlikte veya münferiden geçici görevle yürütülen görevler olduğu, On birinci Bölümün 1/ç.-(1)/(c). maddesinde; Garnizon Dışı Harekat Görevi kapsamında kıtası ile her defasında kesintisiz 30 gün ve daha fazla, münferiden her defasında 15 gün ve daha fazla süreli geçici göreve gönderilen personel bilgilerinin Tayin Daire Başkanlığınca doğru olarak tutulabilmesi maksadıyla geçici görevin başlangıç ve bitim tarihlerinin Kara Kuvvetleri Komutanlığına bildirileceği, On altıncı Bölümün 27’inci maddesinde; 30 Eylül 2013 tarihine kadar 120 gün ve üzeri Garnizon Dışı harekat Görevine giden personelin eski garnizon - 162 - statü, derece ve hizmet süresine tabi olduğu, bu personelin 12 Temmuz 2013 tarihinden itibaren müktesep hak almaya başlayacağı belirtilmektedir. Aynı Yönergenin Ek-M bölümünde yer alan “sınıfının kıta komutanlığı olmayan kadro görev yerlerinde görevlendirilecek subaylar için tespit edilen görev yerleri”nin 23’üncü sırasında; “Tabur K.lığı Kh. Görevleri” sayılmaktadır. KKY 117-3 Garnizonu Dışında Đç Güvenlik Harekatı ile Görevlendirilen Birlik Yönergesinin 1’inci maddesinin a. fıkrasında; “Esas garnizonda bir kısım unsurlarını bırakarak ĐGH bölgesine görevlendirilen birlikler tarafından, görevlendirme emrinde belirtilen şekilde ve görev ihtiyaçları dikkate alınarak asgari Tug.K.lıklarınca, görev bölgesine götürülecek ve esas garnizonda bırakılacak unsurlar tespit edilir. Her iki bölgenin ihtiyaçları dikkate alınarak bir kısım personel dönüşümlü olarak görevlendirilebilir.” Düzenlemesi, b. fıkrasında da, “mevcut personelden kimlerin esas garnizonda, kimlerin ĐGH bölgesinde görev yapacağı, öncelikle görev ihtiyaçları dikkate alınarak Tugay Komutanlarının onayı ile belirlenir.” Düzenlemesi yer almaktadır. Görüldüğü üzere Sıralı Hizmet Garnizonuna atanma işlemi ile Sıralı Hizmet Garnizonuna atandıktan sonra; eğer birlik GDHG’inde bulunuyor ise GDHG’inde bulunan birliklere görevlendirilme işlemi farklı prosedüre tabi olmaktadır. Yukarıda belirtilen mevzuattan anlaşıldığı üzere; atanılan birlik GDHG bulunsa dahi, doğrudan GDHG bulunulan birliğe görevlendirme yapılamamaktadır. Görevlendirme işlemi Tugay Komutanlıklarının takdirine bırakılmıştır. Tugay Komutanlıkları, kimlerin GDHG kapsamında görevlendirileceğini, kimlerin asıl atandığı garnizonlarda kalacaklarını belirlemektedir. Davacı ise sağlık durumunu da ileri sürerek ve Birliğinin bulunduğu Garnizon Dışı Harekat Görevinde görevlendirileceğini belirterek Bayburt Garnizonuna atama işleminin iptalini istemiştir. Dava derdest iken GDHG’ne görevlendirildiğine ilişkin belgeleri ibraz etmiştir. Bu bağlamda dava konusu atama işlemini değerlendirdiğimizde; davacı hakkında Diabetes mellitus rahatsızlığı nedeniyle Ankara GATA hastanesi Sağlık Kurulu tarafından 09.01.2008 tarihinde “B 40 F-2 sınıfının kıta komutanlığı olmayan uygun kadro görev yerlerinde görevlendirilmesi uygundur. Komando olamaz” kararı verildiği, aynı mahiyette Isparta Asker Hastanesi Sağlık Kurulu tarafından da 16.07.2009 tarihinde rapor verildiği, 12.01.2012 tarihinde Isparta Asker Hastanesinde muayene olduğu, aynı mahiyette kendisine rapor verildiği, son olarak 27.03.2012 tarihinde Isparta Asker Hastanesinde muayene olduğu, kendisine “B 40 F-2 kıta olmayan karargah ve kurumlarda görev yapar. Komando olamaz” raporu verildiği, ancak son raporunda, daha önceki raporlardan farklı olarak, “komutanlığı olmayan uygun kadro görev yerlerinde görevlendirilmesi” yerine “kıta olmayan karargah ve kurumlarda görev yapar” ibarelerinin yazıldığı, Atama Yönergesinde; atama kriteri olarak böyle bir kriterin yer almadığı, dolayısıyla bu şekildeki garnizonların belirlenmediği, sağlık problemi olanlar için “sınıfının kıta komutanlığı olmayan kadro görev yerlerinde görevlendirilecek subaylar için tespit edilen görev yerleri”nin belirlendiği, muhtemelen davacı hakkında sehven belirtilen şekilde rapor düzenlendiği, idare tarafından da davacı hakkında verilen son rapora itiraz - 163 - edildiği, davacının safahatı itibariyle SHG hizmet sırasının geldiği, davacının da zaten SHG’ye gitmemesi gerektiği yönünde bir iddiasının olmadığı, davacının 2012 yılı genel atamaları ile Bayburt 48. Mot.P.Tug.2.Mot.P.Tb. Tabur Đkm.Sb.lığı görevine atandığı, davacının atandığı yerin subaylar için tespit edilen kıta komutanlığı olmayan kadro görev yerlerinden olduğu, atandığı kadronun rütbe ve kıdemine uygun olduğu anlaşılmaktadır. Davacı, 2012 yılında genel atama döneminde ataması yapıldıktan sonra; atandığı birliğin Şırnak’ta bulunduğunu, oraya gönderileceğini iddia etmiş, dava derdest iken de vermiş olduğu cevap dilekçesinde Şırnak’a gönderildiğini, Üs Komutanı olarak görevlendirildiğini beyan ederek ilgili evrakı sunmuş ise de; davacı, yukarıda belirtildiği üzere, raporuna uygun bir şekilde, kıta görevi olmayan karargâh görevine atanmıştır. Raporunda, belirli bir uzmanın bulunduğu yerde görev yapacağına dair bir kayıt bulunmamaktadır. Yukarıda da belirttiğimiz üzere KKY 117-3 Garnizonu Dışında Đç Güvenlik Harekatı ile Görevlendirilen Birlik Yönergesinin 1. maddesinin a ve b fıkraları uyarınca Đç Güvenlik Harekat Bölgesine gönderip göndermeme konusunda bağlı olduğu Tugay Komutanlığının taktir yetkisi bulunmaktadır. Nitekim 1602 sayılı Kanunun 52’inci kapsamında gönderilen belgelerden de; davacı gibi GDHG olan birliklere atanıp da, harekat bölgesine gönderilmeyen P.Bnb.H.D., P.Bnb.H.E., P.Bnb.M.A.K., P.Bnb.Z.S.Ö. gibi bir çok personel bulunduğu anlaşılmaktadır. Davacının atamasının yapılmasından ve dava açmasından sonra, GDHG’ye görevlendirildiğine ve görevlendirildiği yerin de raporuna uygun olmadığına ilişkin iddiası mevcut davanın konusu olmamaktadır. Dolayısıyla hukuka aykırı olup olmadığı hususu üzerinde durulmamıştır. Sonuç olarak, davacının sıralı hizmet garnizon sırasının gelmiş olması, hakkında kıta görevi olmayan yerlerde görev yapacağına dair rapor düzenlenmesi, atamasının da kıta görevi sayılmayan tabur karargâhı ikmal subaylığı görevine yapılması, atandığı kadronun rütbe ve kıdemine uygun olması hususları dikkate alındığında; atamanın hizmetin aksamadan yürütülmesi ilkesine bağlı olarak yapıldığı, atama işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı kanaatine varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Hukuki dayanaktan yoksun bulunan davanın REDDĐNE, 12 ŞUBAT 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 1'inci D.12.02.2013 E. 2012/987, K.2013/199) - 164 - 7. ĐDARĐ, ASAYĐŞ VE ZARURĐ NEDENLERLE ATAMA : -39ÖZETĐ: Davacı hakkında “6136 sayılı Kanun gereği silahına el konulması ve silahlı mermili görevlerden muafiyeti uygundur” kaydı taşıyan bir sağlık raporu bulunduğu dikkate alındığında; Komd.Tb.K.lıklarının silahlı ve mermili görevler ile operasyonel faaliyetlerin yoğun olarak icra edildiği birlikler olması ve gelecekte yaşanması muhtemel üzücü olayların önlenmesi maksadıyla davacının görevine devam etmesinin hizmet açısından önemli sakıncalar doğuracağı değerlendirilerek, hizmetin aksatılmadan yürütülmesi esası ile hizmet ihtiyacı prensibine uygun ve “idari, asayiş ve zaruri sebepler”e dayalı olarak tesis edilen atama işleminde hukuka aykırılık yoktur. Davacı vekili, 03.10.2012 tarihinde Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi’nde kayda geçen dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin Bingöl Komando Tabur Komutanlığına 2011 yılı genel atamalarıyla atandırıldığını, henüz 2 yılını doldurmadan atama gördüğünü, müvekkilinin meslek hayatı boyunca toplam 16 adet takdir ve ödül aldığını, takdirlerinin ikisinin Bingöl J.Komd. Tb.K.lığı emrinde iken verildiğini ve burada oldukça başarılı hizmetlerde bulunduğunu, meslek hayatı boyunca sadece iki kez disiplin cezası aldığını, Bingöl J.Komd.Tb.K.lığı emrinde 2011 yılından 2012 yılı genel atamalarına kadar geçen süre içerisinde sıralı amirleri ile hiçbir problem yaşamadığını, 2012 yılı genel atamalarıyla Karargah Destek Bölük Komutanı olarak atanan J.Ütğm. M.Y. tarafından müvekkiline aynı gün (10.08.2012 tarihinde) haksız ve hukuka aykırı olarak iki suçlama yönetildiğini ve savunması alınarak “Uyarı” ve “1/25 Maaş Katı” cezaları verildiğini, verilen savunmaların ilkinde görev kağıdı olmadan ve silahsız olarak şehir merkezine gidildiğinin iddia edildiğini, müvekkilinin savunmasında, göreve gitmek için bizzat Bl.K.nından izin aldığını, görev kağıdı olarak sabah bir başka görev için tanzim edilen görev kağıdının kullanıldığını, göreve giden erler sivil olsalar da silahlarının dışarıdan görünmeyecek şekilde araçta bulunduğunu, hatta görevde iken Bl.K. ile cep telefonu ile görüştüğünü ifade ettiğini, diğer savunmada ise Đl J.K.lığı tarafından yapılan içtimaya birliğin yerini almasından sonra katıldığının iddia edildiğini, müvekkilinin savunmasında, içtimanın erken alındığı hususunun kendisine bildirilmediğini beyan ettiğini, müvekkilinin savunmalarının amiri tarafından dikkate alınmadığını ve savunmalarında belirttiği kişilerin beyanlarına dahi başvurulmadan cezalandırılması yoluna gidildiğini, haksız ve hukuka aykırı olarak savunmalarının alınmasının müvekkilini ziyadesi ile üzdüğünü ve bu - 165 - durumun rahatsızlanmasına yol açtığını, önce Bingöl Devlet Hastanesi Psikiyatri Polikliniğine, buradan Elazığ Asker Hastanesine ve ardından da GATA’ya sevk edildiğini, GATA Psikiyatri Polikliniğinde yapılan muayenesi sonucunda 15.08.2012 tarihli rapor ile “Anksiyete Bozukluğu” teşhisi konularak 10 gün istirahat, 1 ay sonra kıta anket formuyla kıtası hastanesi psikiyatri servisinde kontrolü, 6136 sayılı Kanun gereği silahına el konulması ve silahlı mermili görevlerden muafiyeti uygundur” kararı verildiğini, müvekkili ilaç tedavisi ve istirahatı sonucunda birliğine katıldığında asli görevi uhdesinde kalmak üzere 18.01.2013 tarihine kadar Bingöl Đl J.K.lığı Bilgi Aktarım Merkezi’ne geçici görevlendirildiğini öğrendiğini ve burada 13.08.2012 tarihinde göreve başladığını, müvekkilinin 18.09.2012 tarihinde kontrol için Elazığ Asker Hastanesi Baştabipliğine sevk edildiğini ve Elazığ Asker Hastanesi Sağlık Kurulunun 18.09.2012 gün ve 3432 sayılı raporuyla “F41.8 Anksiyete bozuklukları diğer, tanımlanmamış (REMĐSYONDA ANKSĐYETE BOZUKLUĞU)” teşhisi konularak “16/A/2 Sınıfı görevine devam eder. Silahlı görev yapabilir.” kararı verildiğini, bu arada müvekkilinin atamasının Bingöl Đl J.K.lığına yapılması için görevli olduğu Bingöl J.Komd.Tb.K.lığı tarafından Bingöl Đl J.K.lığına, Bingöl Đl.J.K.lığı tarafından da J.Gn.K.lığına atama teklif yazısı yazıldığını, J.Gn.K.lığının Eylül 2012 atamalarıyla da ( J.Gn.K.lığının 14.09.2012 tarihli atama onayı ile) müvekkilinin Bingöl Đl J.K.lığı emrine atandırıldığını, müvekkilinin görev yaptığı Bingöl J.Komd.Tb.K.lığının garnizon hizmet süresinin 2 yıl, atandığı Bingöl Đl J.K.lığının garnizon hizmet süresinin ise 3 yıl olduğunu, hukuka aykırı olarak yapılan bu atamayla müvekkilinin garnizon hizmet süresi 1 yıl uzadığı gibi komando tazminatından da mahrum kaldığını, müvekkili hakkında tesis edilen tüm işlemlerin gizli olarak yürütüldüğünü, 1’inci sicil amiri olan J.Bçvş. C.A. nın dahi bilgisinin olmadığını, müvekkili hakkında yapılan bu işlemlere 2012 yılı genel atamalarında Bl.K.nı olarak atanan J.Ütğm. M.Y.nin neden olduğunu değerlendirdiklerini, bölük komutanın sadece müvekkiline değil, bölükte görevli diğer personele de olumsuz tutum ve davranışlar sergilediğini, örneğin; Hizmet Takım Komutanı J.Bçvş. C.A. nın, Bl.K. ile tartışması sonucunda Bingöl Devlet Hastanesi Psikiyatri Polikliniğinden 20 gün istirahat aldığını, Bl.K.nın baskılarına dayanamayan 2 komando erinin GATA Psikiyatri Polikliniğine sevk edildiğini, birisi 10 gün, diğeri 1 ay istirahat aldığını, müvekkilinin, Bl.K.nın bu haksız tutum ve davranışlarından dolayı Tb.K.na dilekçe ile başvurduğunu, yapılan inceleme ve araştırma sonucunda Bl.K.nın Tb.K.nı tarafından uyarıldığını, müvekkili ile birlikte Komd.Tb.K.lığında görevli olupta Psikiyatri Polikliniğinden rapor alan J.Bçvş.C.A. ve J.Bçvş. M.Ö.nün halen Komd.Tb.K.lığında çalıştıklarını, üstelik J.Bçvş. M.Ö.nün silah kullanamaz raporunun halen devam ettiğini, meslek hayatı başarılarla dolu olan müvekkilinin, haksız ve hukuka aykırı olarak verilen iki disiplin cezası sonucunda atamasının yapılmasının hukuka ve mevzuata uygun olmadığını, müvekkilinin binlerce astsubay arasında 33’üncü sırada Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele branşını kazanmış çok başarılı bir personel olduğunu, dava konusu atama işleminin Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliğinde belirtilen atama kriterlerine uygun olmadığı gibi J.Gn.K.lığının 2012 yılı Atama - 166 - Uygulama Emrine de uygun olmadığını, (davalı idarenin savunmasından önce 09.10.2012 tarihinde AYĐM.’de kayda geçen dilekçesinde de) dava konusu atamadan sonra 02.10.2012 tarihinde yayınlanan il içi istihdam çizelgesine göre müvekkilinin Bingöl Đl J.K.lığı Hizmet ve Muhafız Bölük K.lığı emrine il içi istihdam edildiğini, müvekkilinin Bingöl J.Komd.Tb.K.lığında görevli iken de Karargâh Hizmet ve Muhafız Bölüğü Hizmet ve Muhafız Takımında Hizmet Kısım Komutanı olarak görev yapmakta olduğunu, il içi istihdam çizelgesinden; davalı idarenin diğer personele gösterdiği hassasiyeti müvekkiline göstermediğinin anlaşıldığını, zira, Çizelgenin; 2’nci sırasında yer alan J.Bkm.Üçvş. K.D.nin 3 yıllık garnizondan 3 yıllık garnizona, 3’üncü sırasında yer alan J.Astsb.Çvş. Y.A.nın 3 yıllık garnizondan 3 yıllık garnizona, 4’üncü sırasında yer alan J.Astsb.Çvş. S.T.nin 2 yıllık garnizondan 2 yıllık garnizona atandırıldıklarını, müvekkilinin ise 2 yıllık garnizondan 3 yıllık garnizona atandırılarak mağdur edildiğini, belirterek BĐNGÖL Jandarma Komando Tabur Komutanlığı emrinden BĐNGÖL Đl J.K.lığı emrine yapılan atama işleminin iptaline ve öncelikle yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. AYĐM 1’inci Dairesinin 18.12.2012 gün ve 2012/3528 Gensek., 2012/1280 Esas sayılı kararıyla yürütmenin durdurulması isteminin reddine karar verilmiştir. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; davacının, BĐNGÖL Jandarma Komando Tabur Komutanlığı emrinde Karargah Destek Bölüğü Hizmet ve Muhafız Takımı Hizmet Kısım Komutanı olarak görevli iken, J.Gn.K.lığının Eylül 2012 atamalarıyla BĐNGÖL Đl J.K.lığı emrine atandırılması ve atama işleminin davacıya 25.09.2012 tarihinde tebliği üzerine, bu atama işleminin iptali istemi ile vekili aracılıyla süresi içerisinde AYĐM.de işbu davayı açtığı anlaşılmıştır. 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun, “Atamalarda dikkate alınacak hususlar” başlıklı 118’inci maddesinde; subay ve astsubayların atanma ve yer değiştirmelerinin, hizmetin aksatılmadan yürütülmesi esasına bağlı olarak; memleketin ekonomik, sosyal, iklim ve ulaştırma durumları ile kültür ve sağlık durumları ve bunlara benzer yer ve bölge şartları göz önüne alınarak tespit edilecek bölge ve garnizonlara; “meslek programları, meslek içi eğitim esasları ve kadro ihtiyacı”, “sağlık durumu”, “idari, asayiş ve zaruri sebepler”, “istekli bulunduğu yerler” şeklinde esaslar da dikkate alınmak suretiyle sıra ile yapılması öngörülmüştür. Aynı Kanun’un 119’uncu maddesine dayanılarak çıkarılan Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliği’nin 14’ncü maddesinde; subay ve astsubayların atamalarının, hizmetin aksatılmadan yürütülmesi esasına ve hizmet ihtiyacı prensibine uygun olarak meslek programları ve meslek içi eğitim esasları, kadro ihtiyaçları, kıta hizmeti zorunluluğu, terfi durumu, sınıf, branş ve ihtisasları, kendisinin, eşinin ve bakmakla yükümlü olduğu çocuklarının atamaya esas hayati önemi haiz sağlık durumları, idari, asayiş ve zaruri sebepler ve personelin atanma isteğinde belirttiği yerler şeklindeki kriterler dikkate alınarak Kuvvet - 167 - Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından atama yönergelerinde belirtilen garnizonlar arasında sıra ile yapılması öngörülmüştür. Anlan Yönetmeliğin 21’inci maddesinin ikinci fıkrasında da; görevine devam etmesi hizmet açısından önemli sakıncalar doğuracak personel için atama dönemine bağlı kalınmaksızın görevden alınma teklifinde bulunulduğunda, bu teklifin gerekçesinin atamaya yetkili makama yazılı olarak bildirilmesi öngörülmüştür. “Đdari, asayiş ve zaruri sebepler” kriteri; Yönetmeliğin 14’üncü maddesinde; subay ve astsubayların atamalarında dikkate alınacak kriterler arasında düzenlendiği gibi, aynı Yönetmeliğin 23’üncü maddesinde; genel atama dönemine bakılmaksızın atama yapılabilecek haller arasında ve 24’üncü maddesinde; subay ve astsubayların bulundukları garnizonlarda garnizon hizmet sürelerini bitirmeden diğer bir garnizona atandırılmalarını icap ettiren haller arasında da düzenlenmiştir. Anılan Yönetmeliğin 24’üncü maddesinin ikinci fıkrasında da; idari sebeplerle bulunduğu garnizondaki vazifesinden alınmasına zaruret görülenlerin, aynı derecede diğer bir garnizona atandırılmaları, imkân bulunmadığı takdirde ise önceki safahatları dikkate alınarak başka dereceli bir garnizona atandırılabilecekleri öngörülmüştür. Yukarıda serdedilen mevzuat hükümlerinden açıkça anlaşıldığı üzere idare, atama işlemini tesis ederken “hizmetin aksatılmadan yürütülmesi” ilkesini gözetmek durumundadır. Dolayısıyla hizmetin gerektirdiği yani idari, asayiş ve zaruri nedenlerin mevcut olması durumunda kişinin görevinden alınıp aynı garnizonda başka bir göreve ya da başka bir garnizona atanması mümkündür. Yasal ve idari düzenlemelerde hizmetin zorunlu kıldığı durumların (idari, asayiş ve zaruri sebeplerin) neler olduğu belirtilmediğinden, bunların hukuki ve maddi olay olarak ne zaman gerçekleşmiş sayılacağı ve böylece atama işlemi tesis etmenin gerekip gerekmediği konusunda idareye takdir yetkisi tanındığı açıktır. Kuşku yok ki, diğer bütün kamusal yetkilerde olduğu gibi idarenin takdir yetkisi de kamu yararı amacı ve hizmet gerekleriyle sınırlı bulunmaktadır. Yukarıda belirtilen açıklamalar ve mevzuat hükümleri ışığında dava konusu işlem irdelendiğinde; BĐNGÖL Jandarma Komando Tabur Komutanlığı emrinde Karargah Destek Bölüğü Hizmet ve Muhafız Takımı Hizmet Kısım Komutanı olarak görev yapmakta olan davacının, GATA Psikiyatri Polikliniğinde yapılan muayenesi sonucunda 15.08.2012 tarihli rapor ile “Anksiyete Bozukluğu” teşhisi konularak “10 gün istirahat, 1 ay sonra kıta anket formuyla kıtası hastanesi psikiyatri servisinde kontrolü, 6136 sayılı Kanun gereği silahına el konulması ve silahlı mermili görevlerden muafiyeti uygundur” kararı verilmesi ve bu raporda “6136 sayılı Kanun gereği silahına el konulması ve silahlı mermili görevlerden muafiyeti uygundur” kaydı bulunması karşısında; gerek Komd.Tb.K.lıklarının silahlı ve mermili görevler ile operasyonel faaliyetlerin yoğun olarak icra edildiği birlikler olması ve gerekse gelecekte yaşanması muhtemel üzücü olayların önlenmesi maksadıyla davacının görevine devam etmesi hizmet açısından önemli sakıncalar doğuracağı değerlendirilerek yapılan birlik teklifi üzerine dava konusu atama işleminin tesis edildiği, her ne kadar dava konusu atama işleminden sonra, davacı hakkında Elazığ Asker Hastanesi Sağlık Kurulunun 18.09.2012 gün ve 3432 sayılı raporuyla “F41.8 Anksiyete bozuklukları diğer, tanımlanmamış (REMĐSYONDA ANKSĐYETE - 168 - BOZUKLUĞU)” teşhisi konularak “16/A/2 Sınıfı görevine devam eder. Silahlı görev yapabilir.” kararı verilmiş ise de; dava konusu işlemin tesis edildiği tarih itibariyle mevcut olan olguların nazara alınması gerektiğinden ve dava konusu işlemin tesis edildiği tarih itibariyle davacı hakkında “6136 sayılı Kanun gereği silahına el konulması ve silahlı mermili görevlerden muafiyeti uygundur” kaydı bulunan bir rapor bulunduğu dikkate alındığında; hizmetin aksatılmadan yürütülmesi esası ile hizmet ihtiyacı prensibine uygun ve “idari, asayiş ve zaruri sebepler” e dayalı olarak tesis edilen dava konusu atama işleminde takdir yetkisinin objektif olarak ve kişi yararı ile kamu yararı arasında denge gözetilerek kullanıldığı ve hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Hukuki dayanaktan yoksun bulunan davanın REDDĐNE, 09 NĐSAN 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 1'inci D.09.04.2013 E. 2012/1280, K.2013/460) 8. ĐL ĐÇĐ ATAMA : -40ÖZETĐ: Đşlem tarihinde bekâr olan davacının 2 yıldır Đl Merkezinde asayiş olayları, göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti olayları ile ilgili görev yapması ve Meriç Đlçe J.K.lığında da yoğun olarak bu faaliyetlerin devam etmesi, keza il dışına atamalar nedeniyle Meriç Đlçe J.K.lığında tecrübeli personel eksikliği bulunması karşısında; davacının Meriç Đlçe J. K.lığı 3’üncü Asyş. Tim K.nı olarak atandırılması işleminde hukuka aykırılık görülmemiş, işlem tarihinden sonra davacının evlenmiş olmasının, dava konusu işlemi hukuka aykırı hale getirmeyeceği, zira; idarenin, işlem tarihi itibariyle personelin durumunu nazara alması gerektiği, bu nedenle idareden, personelin ileride evlenebileceğini öngörerek atama işlemi tesis etmesinin beklenemeyeceği değerlendirilmiştir. Davacı vekili, 10.07.2012 tarihinde Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi’nde kayda geçen dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin, 2006-2008 yılları arasında (3’üncü dereceli garnizon) Balıkesir/Güre J.Krk.K.lığı Asyş.Tim K. Vek., 20082009 yılları arasında (5’inci dereceli garnizon) Tunceli/Aşağıtorunoba Özel Tip Krk.K.lığı 1’inci Đç Güv.Tim K. Vek., 2009-2010 yılları arasında (5’inci dereceli garnizon) Tunceli/Pülümür-Balpayam Özel Tip Krk. K.lığı Đç Güv. Tim K. olarak görev yaptıktan sonra 2010 yılı genel atamalarıyla Edirne il J.K.lığı emrine atandığını, 2010-2012 yılları arasında Edirne Đl Mrk. J. K.lığı 7’nci Asyş. Tim K.nı olarak görev yaptığını, Edirne il J.K.lığının 12.06.2012 tarihli il içi - 169 - atama onayı konulu emriyle Meriç Đlçe J. K.lığı 3’üncü Asyş. Tim K.nı olarak atandırıldığını, atama emrinde müvekkilinin il içi atamaya tabi tutulmasının nedeni olarak “bekar personel olup, münhal kadroda görevlendirilerek asayiş timlerinin güçlendirilmesi” olarak ifade edildiğini, müvekkilinin yerine ataması planlanan ve Edirne Đl Valiliğinden il içi atanması için onay alınan personelin ise Jandarma Astsubay Meslek Yüksek Okulu’ndan yeni mezun olan J.Astsb.Çvş.A.Ç. olduğunu, bu personelin de bekar personel olduğunu, bu personelin henüz göreve başlamamış olup, istifa ettiğinin bildirildiğini, bahsettikleri onaya ilişkin emrin henüz yayınlanmadığını, çünkü bu personelin Jandarma Okullar Komutanlığı’ndan Edirne Đl J.K.lığı emrine atandığını, Haziran’da planlanan atamalara dahil edilmediklerini, müvekkilinin bekar olduğundan il içi atamaya tabi tutulmasına rağmen, yerine ataması planlanan ve valilik onayı alınan personelin de bekar personel arasından seçildiğini, diğer taraftan Bağlıca 3’üncü J.Snr.Tb.K.lığı emrinden 2012 yılı genel atamalarında Edirne Đl J.K.lığı emrine ataması yapılan J.Kd.Çvş. E.K.nın Haziran 2012 il içi atamalarıyla Edirne Đl Mrk. J.K.lığı 4’üncü Asyş. Tim K.lığına atandığını, bu personelin de bekar personel olduğunu, bu personelin müvekkilinin yerine Meriç Đlçe J.K.lığı 3’üncü Asyş. Tim K.lığına atanabileceğini, bu personelin müvekkili ile aynı rütbede olduğunu, ayrıca Đl Mrk. J.K.lığı Asyş. Tim K.larından J.Kd.Çvş. Y.K.nın da bekar personel olup görevine hâlâ devam etmekte olduğunu, 2011 yılında Meriç Đlçe J.K.lığında görev yaparken kendi talebi ile Đl Mrk. J.K.lığına il içi atama ile bekar olmasına rağmen atandığını, Edirne Garnizonu’nun 2’nci dereceli garnizon olup garnizon hizmet süresinin 6 yıl olduğunu, Meriç Garnizonu’nun ise 3’üncü dereceli garnizon olup garnizon hizmet süresinin 5 yıl olduğunu, Atama Yönergesi’nde “Bulunduğu garnizondaki vazifesinden alınmasında zaruret görülenler, aynı derecede diğer bir garnizona atandırılırlar. Đmkan bulunmadığı takdirde önceki safahatı dikkate alınarak başka dereceli bir garnizona atandırılırlar.” düzenlemesinin mevcut olduğunu, müvekkilinin aynı tip garnizona atanmadığını, daha önce görev yaptığı 3’üncü derece garnizon statüsünde olan Meriç Garanizonu’na atanarak önceki safahatının da dikkate alınmadığını, müvekkilinin 2013 yılında sıralı hizmet garnizonuna atanacağını, idarenin Edirne Merkez Garnizonu için uygulamasının bu şekilde olduğunu, müvekkili ile aynı rütbe ve durumda olan J.Astsb.Üçvş.K.A.nın 2008-2011 yılları arasında, J.Üçvş. Ç.A. ve J.Üçvş. M.O.C. nin 2009-2012 yılları arasında Edirne Merkezde görev yaptıktan sonra (3 yıl bu garnizonda kaldıktan sonra) atamaya tabi tutulduklarını, müvekkilinin ise 2012 ve 2013 yıllarında atamaya tabi tutulmuş olacağını, müvekkilinin il içi atama talebinin olmadığını, başarılı verimli bir personel olduğunu, disiplinsizliği ve verimsizliğinin olmadığını, takdirler aldığını, müvekkilinin disiplinsizliği veya hakkında yürütülen bir soruşturma veya kovuşturma olmadığını, almış olduğu bir mahkumiyet kararı olmadığını, idarenin takdir yetkisini kamu yararı ve kişisel yarar dengesini gözetmeksizin hukuka aykırı olarak kullandığını, böyle bir atama yapmasına gerekçe olabilecek objektif kriterler mevcut olmadığından, takdir yetkisinin objektif kullanılmadığını değerlendirdiklerini, atama işleminin asgari sayıda garnizon değiştirme ilkesine ve farklı garnizonlarda görev yapma ilkesine aykırı olduğunu belirterek davacının Meriç - 170 - Đlçe J.K.lığı 3’üncü Asyş.Tim K.nı olarak atandırılmasına ilişkin il içi atama işleminin iptaline, öncelikle yürütmenin durdurulmasına ve yargılamanın duruşmalı olarak yapılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. AYĐM Nöbetçi Dairesinin 23.08.2012 gün ve 2012/2425 Gensek., 2012/53 Esas sayılı kararıyla yürütmenin durdurulmasına ilişkin istemin reddine karar verilmiştir. Davacı vekilince dava dilekçesinde duruşma isteminde bulunulduğundan, 1602 sayılı Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi Kanunu’nun 48’nci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkrası gereğince 02.04.2013 tarihine duruşma günü verilmiş ise de; davacı vekilince, 29.03.2013 tarihinde Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi’nde kayda geçen dilekçe ile duruşmadan vazgeçtikleri belirtilerek duruşma yapılmaksızın dosya üzerinden karar verilmesi talep edildiğinden ve 1602 sayılı Kanun’un 48’nci maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında re’sen duruşma yapılmasına da lüzum görülmediğinden duruşma yapılmamıştır. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; 2010 yılı genel atamalarıyla Edirne Đl J.K.lığı emrine atanan ve yapılan il içi atamayla Đl Mrk. J. K.lığı 7’nci Asyş. Tim K.nı olarak istihdam edilen davacının, Edirne Valiliği’nin 18.06.2012 tarihli Onayı ile il içi atamaya tabi tutularak Meriç Đlçe J. K.lığı 3’üncü Asyş. Tim K.nı olarak atandırılması üzerine, bu il içi atama işleminin iptali istemiyle süresi içerisinde vekili aracılığıyla AYĐM.’de işbu davayı açtığı anlaşılmıştır. Bilindiği üzere, dayanağını 2803 sayılı Jandarma Teşkilat Görev ve Yetkileri Kanunu’nun “... nokta ataması yapılmayıp, Đl Jandarma Komutanlıkları emrine atanan astsubay ve uzman jandarmalardan emniyet ve asayiş görevi alacak olanların istihdam yerleri ve il içi yer değiştirmeleri Đl Jandarma Komutanının teklifi üzerine Valinin onayı ile belirlenir.” hükmünü içeren 14’üncü maddesinden alan Jandarma personelinin il içi atama işlemlerine, aynı Kanun’un 24’üncü maddesi uyarınca çıkartılan Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetkileri Yönetmeliği’nin “Atamada ve Yer Değiştirmede Uygulanacak Esaslar” başlıklı 183’üncü maddesinin göndermesi uyarınca Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliği ile Jandarma Genel Komutanlığı Atama Yönergesi hükümleri uygulanmaktadır. Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetkileri Yönetmeliği’nin 183’üncü maddesinde ve Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliği’nin 14’üncü maddesinde; “hizmetin aksatılmadan yürütülmesi”nin temel esas olduğu belirtildikten sonra “kadro ihtiyacı” ve “idari, asayiş ve zaruri sebepler” atama işlemlerinin tesisinde nazara alınacak kriterler arasında sayılmıştır. Yukarıda serdedilen mevzuat hükümlerinden açıkça anlaşıldığı üzere idare, atama işlemini tesis ederken “hizmetin aksatılmadan yürütülmesi” ilkesini gözetmek durumundadır. Dolayısıyla hizmetin gerektirdiği yani idari, asayiş ve zaruri nedenlerin mevcut olması durumunda kişinin görevinden alınıp aynı garnizonda başka bir göreve ya da başka bir garnizona atanması mümkündür. - 171 - Yasal ve idari düzenlemelerde hizmetin zorunlu kıldığı durumların (idari, asayiş ve zaruri sebeplerin) neler olduğu belirtilmediğinden, bunların hukuki ve maddi olay olarak ne zaman gerçekleşmiş sayılacağı ve böylece atama işlemi tesis etmenin gerekip gerekmediği konusunda idareye takdir yetkisi tanındığı açıktır. Kuşku yok ki, diğer bütün kamusal yetkilerde olduğu gibi idarenin takdir yetkisi de kamu yararı amacı ve hizmet gerekleriyle sınırlı bulunmaktadır. Yukarıda belirtilen açıklamalar ve mevzuat hükümleri ışığında dava konusu işlem irdelendiğinde; Meriç Đlçe J.K.lığında, 2012 yılı genel atamalarında Bl.K.nı dahil olmak üzere toplam 4 rütbeli personelin il dışına atama görmesine bağlı olarak Meriç Đlçe J.K.lığında doğan hizmet ihtiyacının giderilmesi ve asayiş timlerinin güçlendirilmesi maksadıyla Meriç Đlçe J.K.lığı bünyesinde bulunan 5 J. Asyş.Timinden 3’üne davacı ile birlikte 3 personelin planlandığı, davacının 2 yıldır Đl Merkezinde asayiş olayları, göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti olayları ile ilgili görev yapması ve Meriç Đlçe J.K.lığında da yoğun olarak bu faaliyetlerin devam etmesi, Meriç Đlçe J.K.lığında tecrübeli personel eksikliği bulunması, davacının bekar personel olması hususları birlikte değerlendirilerek; davacının, dava konusu il içi atama işlemiyle Meriç Đlçe J. K.lığı 3’üncü Asyş. Tim K.nı olarak atandırılması işleminde, idarece takdir yetkisinin hizmetin aksatılmadan yürütülmesi esasına uygun ve objektif olarak kullanıldığı ve hukuka ve mevzuata aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Öte yandan davacı vekili, 2012 yılı genel atamalarında Edirne Đl J.K.lığı emrine ataması yapılan J.Kd.Çvş. E.K.nın Haziran 2012 il içi atamalarıyla Edirne Đl Mrk. J.K.lığı 4’üncü Asyş. Tim K.lığına atandığını, bu personelin de bekar personel olduğunu, bu personelin müvekkilinin yerine Meriç Đlçe J.K.lığı 3’üncü Asyş. Tim K.lığına atanabileceğini, bu personelin müvekkili ile aynı rütbede olduğunu, ayrıca Đl Mrk. J.K.lığı Asyş. Tim K.larından J.Kd.Çvş. Y.K.nın da bekar personel olup görevine hâlâ devam etmekte olduğunu, 2011 yılında Meriç Đlçe J.K.lığında görev yaparken kendi talebi ile Đl Mrk. J.K.lığına il içi atama ile bekar olmasına rağmen atandığını öne sürerek emsal göstermiş ise de; davalı idarenin savunmasında belirtildiği üzere, Đl Mrk.J.K.lığına atanan J.Kd.Çvş. E.K.nın, psikolojik tedavi görmesi, amirleri ile yaşadığı sorun nedeniyle yargılanması ve sürekli gözetim altında tutulan bir personel olması nedeniyle Đl Mrk.J.K.lığında istihdam edildiğinden, Đl Mrk. J.K.lığı emrinde Asyş. Tim K.nı olarak görevli J.Kd.Çvş. Y.K.nin da bir yıl önce il içi atamayla il merkezine atandığından henüz 2 yılını doldurmadığı, belirtilen nedenlerle anılan personellerin davacıya emsal teşkil etmeyecekleri sonucuna varılmıştır. Diğer yandan davacı vekili, cevaba cevap dilekçesinde; davacının 17.09.2012 tarihinde evlendiğini ve eşinin Đş Bankası Anadolu Hayat Emeklilik Sigortası Edirne Bölge Sorumlusu olarak çalıştığını, Meriç Đlçesinde Đş Bankası veya sigortaya ilişkin bir yapılanmanın mevcut olmaması nedeniyle yapılan atamayla müvekkilinin mağdur olduğunu öne sürmüş ise de; dava konusu il içi atama işleminin tesis edildiği tarih itibariyle davacının bekar olduğu, işlem tarihinden sonra davacının evlenmiş olmasının, dava konusu işlemi hukuka aykırı hale getirmeyeceği, zira; idarenin, işlem tarihi itibariyle personelin - 172 - durumunu nazara alması gerektiği, idareden, personelin ileride evlenebileceğini öngörerek atama işlemi tesis etmesinin beklenemeyeceği değerlendirildiğinden, davacı vekilinin söz konusu iddiasına itibar edilmemiştir. Açıklanan nedenlerle; Hukuki dayanaktan yoksun davanın REDDĐNE, 02 NĐSAN 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 1'inci D.02.04.2013 E. 2012/1573, K.2013/378) -41ÖZETĐ: Adıyaman Đl Mrk. J.K.lığı Akpınar J.Krk. K.nı olarak görev yapan personelin eş durumundan atama görmesi, yerine il dışından atanan personelin ise hâlihazırda tutuklu olması nedeniyle, hizmetin aksatılmadan yürütülmesi esası ve hizmet ihtiyacı prensibine bağlı kalınarak ve “idari, asayiş ve zaruri” sebeplerle tesis edilen dava konusu il içi atama işleminde hukuka aykırılık görülmemiştir. Davacı, 06.08.2012 tarihinde Gaziantep Bölge Đdare Mahkemesi’nde, 10.08.2012 tarihinde de Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi’nde kayda geçen dava dilekçesinde özetle; görev yaptığı birlikten atanma isteği bulunmadığı ve atanmasını gerektirecek herhangi bir olay ya da hukuksal bir durum olmadığı halde 21 gün sonra il içi atamasının gerçekleşmesi üzerine sorumlu komutandan atama gerekçesini sormasına rağmen açıklayıcı bir cevap verilmediğini, Adıyaman Đl J.K.lığının 12.06.2012 tarihli ve 03.08.2012 tarihli il içi atama emirleri incelendiğinde; Adıyaman Đl Mrk.J.K.lığı Akpınar J.Krk.K.lığına, akabinde Adıyaman/Gölbaşı Đlçe J.K.lığı Asyş. Đsth.Ks.A.liğine ataması yapılan personelin tutukluluk durumunun ayrıntılı incelenmemesi ve tutuklanarak gelemeyeceği bilindiği halde atamasının yapılması sonucunda doğan boşluğun kendisinin atandırılması suretiyle giderilmeye çalışıldığını, 03.08.2012 tarihli atamaların sebeplerinden birisinin de bazı personellerin eşlerinin başka bir merkezde çalışması ve çocuklarının okul durumu olduğunu, dilekçe verip atama isteyen personellerin durumu düzeltilirken kendisinin ve ailesinin mağdur duruma düşürüldüğünü, oluşan personel yetersizliğinin Đl J.K.lığı ve Đl Mrk.J.K.lığı bünyesindeki personellerden karşılanmayıp nüfuz cüzdanında bekar yazmasından dolayı sorgusuz sualsiz atamasının yapıldığını, ancak kendisinin 20 yaşında elinde valizi olan bir personel olmadığını, 40 yaşında olduğunu ve bakmakla yükümlü olduğu insanların olduğunu, henüz 27 gün önce evini taşıdığını ve yerleşmeye çalıştığını, her ne kadar çocuklarının velayeti annelerinin üzerinde ise de çocuklarının kendisinin yanında kaldıklarını, anne ve babasının çocukları ile ilgilendiklerini, iki çocuğu ve anne ve babasının kendisinin yanında kaldığını, anne ve babasının yaşları ve rahatsızlıkları - 173 - nedeniyle kendilerine zor yettiklerini, babasının iki ay önce baypas ameliyatı olduğunu, Akpınar J.Krk.K.lığının, Adıyaman Đl Merkezine 35 km. uzaklıkta bir köy karakolu olduğunu, yeni atandığı yere tekrar taşınmalarının aile bireylerinin psikolojilerini olumsuz yönde etkileyeceğini belirterek Adıyaman Đl Mrk.J.K.lığı Akpınar J.Krk.K.lığına yapılan il içi atama işleminin iptaline ve öncelikle yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. AYĐM 1’inci Dairesinin 02.10.2012 gün ve 2012/2933 Gensek., 2012/1198 Esas sayılı kararıyla; davacının bulunduğu görev yerinden alınıp dava konusu il içi atamayla Adıyaman Đl Mrk.J.K.lığı Akpınar J.Krk.K.lığına atandırılmasını gerektirir zaruri sebebin somut olarak ne olduğunun davalı idare savunmasında belirtilmediği gerekçesine yer verilmek suretiyle yürütmenin durdurulmasına, AYĐM 1’inci Dairesinin 13.11.2012 gün ve 2012/2933 Gensek., 2012/1198 Esas sayılı kararıyla da davalı idarenin yürütmenin durdurulması kararının kaldırılması isteminin kabulü ile yürütmenin durdurulması yönündeki yukarıda belirtilen kararın kaldırılmasına karar verilmiştir. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; 2012 yılı genel atamalarıyla Kastamonu Đl J.K.lığı emrinden Adıyaman Đl J.K.lığı emrine atanan ve 12.06.2012 tarihli il içi atamayla Adıyaman/Gölbaşı Đlçe J.K.lığı Asyş. Đsth.Ks.A.liğine il içi ataması yapılarak istihdam edilen davacının, 03.08.2012 tarihli il içi atamayla Adıyaman Đl Mrk.J.K.lığı Akpınar J.Krk.K.lığına atandırılması üzerine bu il içi atama işleminin iptali istemi ile süresi içerisinde AYĐM’.de işbu davayı açtığı anlaşılmıştır. Davalı idare, dava konusu il içi atama işlemini “hizmet ihtiyacı” ve “idari zorunluluk” nedenine dayandırmıştır. Bilindiği üzere, dayanağını 2803 sayılı Jandarma Teşkilat Görev ve Yetkileri Kanununun “... nokta ataması yapılmayıp, Đl Jandarma Komutanlıkları emrine atanan astsubay ve uzman jandarmalardan emniyet ve asayiş görevi alacak olanların istihdam yerleri ve il içi yer değiştirmeleri Đl Jandarma Komutanının teklifi üzerine Valinin onayı ile belirlenir.” hükmünü içeren 14’üncü maddesinden alan Jandarma personelinin il içi atama işlemlerine, aynı Kanunun 24’üncü maddesi uyarınca çıkartılan Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetkileri Yönetmeliğinin “Atamada ve Yer Değiştirmede Uygulanacak Esaslar” başlıklı 183’üncü maddesinin göndermesi uyarınca Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliği ile Jandarma Genel Komutanlığı Atama Yönergesi hükümleri uygulanmaktadır. Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetkileri Yönetmeliğinin 183’üncü maddesinde ve Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliğinin 14’üncü maddesinde; “hizmetin aksatılmadan yürütülmesi”nin temel esas olduğu belirtildikten sonra “Đdari, asayiş ve zaruri sebepler” atama işlemlerinin tesisinde nazara alınacak kriterler arasında sayılmıştır. Aynı Yönetmeliğin “Garnizon hizmet süresini tamamlamadan atandırılmayı gerektiren haller” başlıklı 24’üncü maddesinin (h) bendinde de “idari, asayiş ve zaruri sebepler” bir atama nedeni olarak belirtilmiştir. Yukarıda serdedilen mevzuat hükümlerinden açıkça anlaşıldığı üzere idare, atama işlemini tesis ederken “hizmetin aksatılmadan yürütülmesi” ilkesini gözetmek durumundadır. Dolayısıyla hizmetin gerektirdiği yani idari, asayiş ve - 174 - zaruri nedenlerin mevcut olması durumunda kişinin görevinden alınıp aynı garnizonda başka bir göreve ya da başka bir garnizona atanması mümkündür. Yasal ve idari düzenlemelerde hizmetin zorunlu kıldığı durumların (idari, asayiş ve zaruri sebeplerin) neler olduğu belirtilmediğinden, bunların hukuki ve maddi olay olarak ne zaman gerçekleşmiş sayılacağı ve böylece atama işlemi tesis etmenin gerekip gerekmediği konusunda idareye takdir yetkisi tanındığı açıktır. Kuşku yok ki, diğer bütün kamusal yetkilerde olduğu gibi idarenin takdir yetkisi de kamu yararı amacı ve hizmet gerekleriyle sınırlı bulunmaktadır. Yukarıda belirtilen açıklamalar ve mevzuat hükümleri ışığında dava konusu işlem irdelendiğinde; davalı idarece (yürütmenin durdurulması kararının kaldırılması istemini içeren dilekçede), 2012 yılı genel atamalarıyla Kastamonu Đl J.K.lığı emrinden Adıyaman Đl J.K.lığı emrine atanan ve 12.06.2012 tarihli il içi atamayla Adıyaman/Gölbaşı Đlçe J.K.lığı Asyş. Đsth.Ks.A.liğine il içi ataması yapılarak istihdam edilen davacının, dava konusu 03.08.2012 tarihli il içi atamayla Adıyaman Đl Mrk.J.K.lığı Akpınar J.Krk.K.lığına atandırılması işleminin gerekçesini teşkil eden “idari zorunluluk” sebebine somut olgu olarak; Adıyaman Đl Mrk. J.K.lığı Akpınar J.Krk. K.nı olarak görevli J.Bçvş. M.K.nın; eşinin Adıyaman Üniversitesi Gölbaşı Meslek Yüksek Okulu’nda memur olarak göreve başlaması nedeniyle aile bütünlüğünün sağlanması hususunda vermiş olduğu dilekçesi üzerine 12.06.2012 tarihli il içi atamalarla Adıyaman/Gölbaşı Per. Loj.Ks.A.liğine atandırılması, bu personelden boşalan Adıyaman Đl Mrk. J.K.lığı Akpınar J.Krk. K.lığı kadro görev yerine 2012 yılı genel atamalarıyla Hakkari Đl J.K.lığı emrinden Adıyaman Đl J.K.lığı emrine atanan J.Bçvş. E.A.nın 12.06.2012 tarihli il içi atamalarla atandırılması, ancak; J.Bçvş. E.A.nın, “Suç Đşlemek Amacıyla Örgüt Kurmak”, “Kanunlara Muhalefet” ve “Rüşvet” suçlarından 13.02.2012 tarihi itibariyle tutuklandığının Hakkari Đl J.K.lığının 27.07.2012 tarihli yazısıyla bildirilmesi üzerine, Adıyaman Đl Mrk. J.K.lığı Akpınar J.Krk. K.nı olarak atanan J.Bçvş. E.A.nın tutukluluğu nedeniyle bu göreve katılamayacak olmasına bağlı olarak, Adıyaman Đl Mrk. J.K.lığı Akpınar J.Krk. K.lığı kadro görev yerinde doğan hizmet ihtiyacına binaen bu kadro görev yerine bir personelin atandırılmasının gerektiğinin gösterilmesi ve oluşan bu “idari zorunluluk” nedenine bağlı olarak davalı idarece; Adıyaman Đl J.K.lığı, Đl Mrk.J.K.lığı ve tüm bağlı birlikler dahil karakol komutanı olarak atanabilecek rütbe ve tecrübeye sahip bütün personelin görev, branş, eş, çocuk, sağlık durumu vb. durumları irdelenerek; eşinden ayrılmış olan ve velayeti annesinde olan iki çocuğu ile anne ve babasının kendisi ile birlikte kaldığı ve bakmakla yükümlü olduğuna dair bir belge sunmayan davacının, iki çocuğu ile anne ve babası kendisi ile birlikte kalıyor olsa dahi, Akpınar J.Krk.K.lığının Đl Merkezine 25 km. mesafede, Adıyaman- Şanlıurfa karayolu üzerinde ve her zaman ulaşım aracı bulunan konumda olması, ayrıca Krk.K.nına tahsisli lojman ve karakola 300-400 m. mesafede çocukları için ilköğretim okulu bulunması olguları nazara alınmak suretiyle davacının, dava konusu il içi atamayla Adıyaman Đl Mrk. J.K.lığı Akpınar J.Krk. K.nı olarak atandırılması karşısında; hizmetin aksatılmadan yürütülmesi esası ve hizmet ihtiyacı prensibine bağlı kalınarak ve “idari, asayiş ve zaruri” sebeplerle tesis edilen dava konusu il içi atama işleminde idarece takdir yetkisinin; objektif kıstaslara bağlı kalınarak, kişi yararı - 175 - ile kamu yararı arasında denge gözetilerek ve kamu yararı amacına uygun olarak kullanıldığı anlaşıldığından, tesis edilen il içi atama işleminde hukuka ve mevzuata aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Hukuki dayanaktan yoksun davanın REDDĐNE, 19 MART 2013 tarihinde Üye Hâk. Alb. Fikret ERES’in Karşı Oyu ve OYÇOKLUĞU ile karar verildi. KARŞI OY GEREKÇESĐ Adıyaman Đl J.K.lığının 12 Haziran 2012 tarihli il içi atama işlemiyle Gölbaşı Đlçe J.K.lığı Asyş.Đsth.Ks.A.liği görevine atandırılmış bulunan davacının; yine aynı tarihli il içi atama işlemi ile Đl Mrk.J.K.lığı Akpınar J.Krk. K.lığı görevine atandırılmış bulunan J.Bşçvş. E.’nın muhtelif suçlar nedeniyle 13 Şubat 2012 tarihinde tutuklanmış olduğunun öğrenilmiş olduğu gerekçesine dayalı olarak bu kez 03 Ağustos 2012 tarihli dava konusu il içi atama işlemi ile Akpınar J.Krk. K.lığı görevine atandırılmış olduğu göz önüne alınarak dava konusu il içi atama işleminin “hukuki güvenlik” ve “ idari istikrar” ilkeleri ile bağdaşmaması nedeniyle iptaline karar verilmesi gerekirken aksi yönde oluşan sayın çoğunluk kararına katılamadım. 19.03.2013 ÜYE Fikret ERES Hâk.Alb. -42ÖZETĐ: Çocuğunun öğrenim durumu mazeretine binaen sıralı hizmet garnizon süresini uzatmak için yaptığı müracaatı kabul edilen davacının, atanmasını zorunlu kılan idari bir sebebin varlığı da ortaya konmadan, kabul gören mazeretiyle çelişecek şekilde il içi atamaya tabi tutulmasının hukuka aykırı olduğu sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır. Davacı 28.06.2012 tarihinde Bingöl Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesinde kayıt altına alınan ve bu kanaldan AYĐM’e ulaşan dava dilekçesinde özetle; 2010 yılında Bingöl Đl J.K.lığı emrine atandığını ve Ilıcalar J.Krk.K.lığı Đd.Đşl.Elm. olarak görevlendirildiğini, atandığı garnizonun hizmet süresinin 3 yıl olması nedeniyle eşini ve çocuklarını beraberinde getirdiğini, çocuklarını da Ilıcalar Beldesinde bulunan Yatılı Đlköğretim Bölge Okuluna kaydettirdiğini, ancak 2010 yılı Aralık ayında sıralı hizmet garnizonundan çıkarılacak personel arasında kendi isminin de bulunduğunu öğrenince, çocuklarının öğrenimlerinin kesintiye uğramaması için bir yıl temdit talep ettiğini, talebi uygun görüldüğünden aynı kadro görevini sürdürdüğünü, müteakiben 2012 yılında SHG’dan çıkması gerekirken, 7’nci sınıfta öğrenim gören kızının rehberlik ve danışmanlık öğretmeninin “kızının yeni bir okula uyum sağlamakta güçlük - 176 - çekeceği ve bunun da başarısını düşüreceği” yönündeki tavsiyesi uyarınca 20.12.2011 tarihinde yeniden temdit talebinde bulunduğunu, bu talebinin de mazeretine binaen kabul edildiğini, ikinci temdit dilekçesinin kabul edilmesi üzerine Bingöl Đl J.K.lığı Per.Ş.Md.lüğünde görevli J.Bçvş.H.K.nin kendisini telefonla aradığını ve 2 yıldır ihtisas dışında çalışması nedeniyle 2012 yılında il içinde ihtisasına uygun bir kadroya atanabileceğini, ama bunun da temdit talebindeki mazeretine ters düşeceğini, bunu engellemek için ihtisası dışında çalışmaya devam etmek istediğine dair dilekçe vermesinin gerektiğini söylediğini ve bu görüşme doğrultusunda 03.04.2012 tarihli dilekçesini vererek trafik ihtisasında olmasına rağmen halihazır görevine devam etmek istediğini bildirdiğini, bu arada görev yaptığı Ilıcalar J.Krk.K.lığı emrinde görevli J.Kd.Çvş.M.G. hakkında, karakolda görevli J.Er A.G.nin ağabeyi tarafından BĐMER’e şikayette bulunulduğunu, adı geçen erin ise kendisinin de bulunduğu bir ortamda, bahse konu şikayeti kendisinin isteği dışında ağabeyinin yazdığını ve ağabeyinin tanıdıkları vasıtasıyla Đl J.K.Yrd. J.Yb.M.U.ya ulaşarak ve onun telkinleriyle bu dilekçeyi gönderdiğini söylediğini, akabinde 2012 yılı Nisan ayı içinde konuyla ilgili olarak yapılan tahkikat sırasında bu durumu tahkikat heyetine anlattığını, amacının J.Yb.M.U.yu kötülemek veya karalamak olmadığını, aksine adı geçen erin J.Yb.M.U.nun nüfuzundan faydalanma isteğini önlemek amacıyla bu ifadeyi verdiklerini, ancak ifade sonrasında Đl J.K.lığı karargahında kendilerine karşı bir sertlik oluştuğunu, iç güvenlik harekatındaki başarılı çalışmaları nedeniyle yurtdışı gezisi ile ödüllendirildiğini ve bu gezi sırasında 03.05.2012 tarihinde Bingöl Đl J.K. J.Kur.Alb.Dr.H.C. tarafından karakollarının ziyaret edildiğini, bu ziyaret esnasında komutanının personelle bir toplantı yaptığını ve karakol personelinden bazılarının yakışıksız hal ve hareketler içinde olduğunu, bölgedeki kadınlarla ilişki kurduklarını, bu durumun devam etmesi halinde tüm karakol personelinin atama göreceğini söylediğini, bu konuşmadan yurtdışı gezisinden dönüşünde haberdar olduğunu, müteakiben 12.06.2012 tarihli il içi atama emriyle görev yerinin değiştirildiğini ve Bingöl Karlıova Đlçe J.K.lığı 3’üncü Trf.Tim.K.lığı Trf.Tim.Elm. kadrosuna atandığını, atamanın ceza amaçlı yapıldığını düşündüğünü, il jandarma komutanının konuşmasından haberdar olan eşinin ise, kadınlarla ilişkiye girdiği için karakoldan atamasının çıkarıldığını düşünmeye başladığını ve eşiyle boşanma noktasına geldiklerini, çocuğunun eğitim mazeretine binaen verdiği temdit dilekçesi kabul edilmişken, il içi atamaya tabi tutulmasının çelişkili olduğunu, ayrıca 09.02.2012 tarihinde katıldıkları bir operasyon ile bölücü terör örgütü mensuplarından 9’unun ölü, 2’sinin yaralı ve 1’inin de sağ olarak ele geçirildiğini, ölü ele geçirilen bir ve yaralı ele geçirilen bir örgüt mensubunun Karlıova ilçesi nüfusuna kayıtlı olduğu ve bu olay nedeniyle diğer terör örgütü mensuplarının intikam yeminleri ettiklerinin bilindiğini, yapılan il içi atama ile Karlıova ilçesinde görev yapması gerekeceğinden, kısa sürede bölgede tanınıp terör örgütünün veya örgüte sempati duyan bölge halkının hedefi haline gelebileceğini, yapılan il içi atama işlemiyle “asgari sayıda garnizon değiştirme” ilkesine de uyulmadığını, zira 2013 yılında sıralı hizmet garnizonundan çıkacağını ve yeniden tayin göreceğini, Bingöl Đl J.K.lığı emrinde görev yapan yaklaşık 30-35 trafik ihtisaslı personelin ihtisası dışındaki görevlerde - 177 - çalıştırıldığını, Bingöl Merkez Đlçe J.K.lığı bünyesinde 2012 yılı itibariyle toplam 3 adet trafik ihtisasına ait kadro boşalmasına rağmen kendisinin bu kadrolara atanmayıp Karlıova ilçesine atanmasının, atamanın cezalandırma amacıyla yapıldığını gösterdiğini, işlemin hukuka aykırı olduğunu beyanla, bahse konu il içi atama işleminin iptaline ve öncelikle yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Yürütmenin durdurulması talebi, AYĐM Nöbetçi Dairesinin 29.08.2012 tarih ve 2012/66 Esas sayılı Kararı ile kabul edilmiş ve dava konusu atama işleminin yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiştir. Dava dosyasının incelenmesinden; Daha önce Kırşehir Đl J.K.lığı Trf.Tim.K.lığı Trf.Tim.Elm. kadrosunda görevli iken, sıralı hizmet garnizon süresinin gelmesi nedeniyle J.Gn.K.lığının 2010 yılı genel atamalarıyla Bingöl Đl J.K.lığı emrine atanan davacının, burada gerçekleştirilen ilk istihdam atama işlemi ile Bingöl Mrk.Đlçe J.K.lığı Ilıcalar Öz.Tip J.Krk.K.lığı Đd.Đşl.Elm. kadrosunda görevlendirildiği, bu görevi sürdürmekte iken 03.04.2012 tarihinde komutanlık önüne verdiği dilekçeyle idari müracaatta bulunduğu ve çocuklarının okul durumu nedeniyle 2012 yılı genel atama dönemi öncesinde temdit dilekçesi verdiğini belirterek, trafik tim elemanı ihtisasında olmasına karşın halihazırdaki görevine devam etmek istediğini bildirdiği, buna karşın dava konusu atama işlemiyle Bingöl Karlıova Đlçe J.K.lığı 3’üncü Trf.Tim.K.lığı Trf.Tim.Elm. kadrosuna atamasının gerçekleştirildiği ve bu işlemin iptali amacıyla süresinde işbu davayı açtığı anlaşılmaktadır. 2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununun 14’üncü maddesinin son fıkrası “…nokta ataması yapılmayıp Đl Jandarma Komutanlıkları emrine atanan astsubay ve uzman jandarmalardan emniyet ve asayiş görevi alacak olanların istihdam yerleri ve il içi yer değiştirmeleri, Đl Jandarma Komutanının teklifi üzerine Valinin onayı ile belirlenir.” hükmünü içermektedir. Bu hüküm Jandarma Genel Komutanlığında görevli astsubay ve uzman jandarmaların il içi atamaya tabi tutulmalarının hukuki dayanağını oluşturmaktadır. Keza 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanununun “Atamalar” başlıklı 19’uncu maddesinde de, Đllerde görev yapmak üzere atanacak uzman jandarmaların iller emrine, diğerlerinin doğrudan görev yapacakları birlikleri emrine atanacakları, iller emrine atananların görev yerlerinin il jandarma alay komutanının teklifi ve valinin onayı ile belirleneceği, atamalarla ilgili diğer hususların ise yönetmelikte gösterileceği belirtilmektedir. Kanunun 19’uncu maddesi uyarınca çıkartılmış bulunan Uzman Jandarma Atama ve Sicil Yönetmeliğinin 8’inci maddesinde ise, uzman jandarmaların atamalarının hizmetin aksatılmadan yürütülmesi esasına ve hizmet ihtiyacı prensibine uygun şekilde ve garnizonlar arasında sıra ile yapılacağı, keza atamalar sırasında meslek programları, meslek içi eğitim esasları, kadro ihtiyacı, kendisinin, eşinin ve bakmakla yükümlü olduğu çocuklarının hayati önemi haiz sağlık durumları, terfi durumu, sınıf, branş ve ihtisasları, atanmak istekleri ve idari, asayiş ve zaruri sebeplerin gözetileceği belirtilmektedir. Aynı Yönetmeliğin 22’nci maddesinde de, uzman jandarmalardan istekli olanların Yönerge ile belirlenen esaslar dahilinde bütün garnizonlarda, garnizon - 178 - hizmet sürelerinden fazla kalabilecekleri, personelin temdit isteğinin kabul edilerek, garnizonda kalış süresinin uzatılmasının, aynı birlik, kurum ve aynı görevde kalmasını gerektirmeyeceği, temdit istekleri uygun görülen personelden, uzatmayı müteakip birliklerin yer değiştirmesinden dolayı yerleri değişen personel ile idari sebepler ile yerlerinin değiştirilmesinde zaruret görülenlerin hiçbir hak iddia edemeyecekleri ifade edilmektedir. Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliği ile Uzman Jandarma Atama ve Sicil Yönetmeliğine dayanılarak hazırlanan JGY:52-12 Jandarma Genel Komutanlığı Atama Yönergesinin Dördüncü Bölüm 1/e maddesinin (1) numaralı alt bendinde de, birlik emrine atanan personelin birlik içerisindeki istihdam yerlerinin, hizmet ihtiyaçlarına göre, daha önceki hizmet safahatı, kurs durumu, ihtisası, eş ve çocuklarının sağlık, iş ve öğrenim durumu dikkate alınarak belirleneceği hükme bağlanmıştır. Öte yandan; J.Gn.K.lığı Jandarma Astsubay ve Uzman Jandarma Đhtisaslaşma Yönergesi’nin Üçüncü Bölüm “Atama Esasları” başlıklı 2’nci madde (c) fıkrası; “Đhtisas kapsamındaki personel ihtisas kadrosu olmayan emniyet ve asayiş, komando, sınır birlikleri dahil diğer birlik, karargah ve kurumlara da atandırılabilir.” hükmünü, Aynı Yönerge’nin Üçüncü Bölüm “Đstihdam Esasları” başlıklı 3’üncü madde (a) ve (b) fıkraları da; “Đhtisas kapsamında atanan jandarma astsubaylar ile uzman jandarmalar ihtisas ile ilgili kadro görev yerinde istihdam edilir. Ancak; idari, asayiş ve zaruri sebeplerle, J.Gn.K.lığınca görülecek lüzum üzerine, ihtisas kapsamındaki personel ihtisas kapsamı dışında ihtiyaç duyulan kadro görev yerlerinde istihdam edilebilir veya istihdam yeri değiştirilebilir. / Kıstas fazlası olarak atandırılan personel, Birlik Komutanlıkları ve Kurum Amirliklerince, ardı ardına 3 yılı geçmemek şartı ile ihtisas kapsamı dışındaki görevlerde istihdam edilebilir.” hükmünü amirdir. Mevzuatta yer alan bu düzenlemelerden anlaşıldığı üzere, TSK personelinin atamalarında gözetilecek temel esas, “hizmetin aksatılmadan yürütülmesi”dir. Yüklendiği kamu hizmetini sunma görevini istihdam ettiği personel vasıtasıyla yerine getiren idarenin, hizmetin aksamaması için personelini atamaya tabi tutması, hizmet ihtiyacı görülen veya herhangi bir nedenle boşalan kadrolara personel kaydırması zaten kaçınılmazdır. Ancak, atamalar konusunda idarenin sınırsız bir takdir yetkisi de yoktur. Atamalarda hukukun çizdiği sınırlar içinde kalınması, mevzuatın öngördüğü kısıtlama ve kurallara uyulması gerekmektedir. Somut olayda da, davacının sıralı hizmet garnizon sırasının gelmesi nedeniyle 2010 yılında Bingöl garnizonuna atandığı ve 2011 yılı itibariyle sıralı hizmet garnizon süresini doldurduğu, ancak ailesini de beraberinde getiren ve çocuklarını Ilıcalar Beldesindeki Yatılı Đlköğretim Bölge Okuluna kaydettiren davacının, 2011 yılına ilişkin olarak temdit talebini bildirdiği ve talebi doğrultusunda garnizon kalış süresinin 1 yıl uzatıldığı, müteakiben 2012 yılında sıralı hizmet garnizonundan çıkması gerekirken, 7’nci sınıfta öğrenim gören çocuğunun öğreniminin bölünmemesi amacıyla 2012 yılına ilişkin olarak da temdit talep ettiği ve bu talebi de uygun görüldüğünden garnizon kalış süresinin 1 yıl daha uzatıldığı, bilahare davacının 03.04.2012 tarihli dilekçe ile idari - 179 - müracaatta bulunduğu ve trafik ihtisası sahibi olmasına rağmen temdit taleplerinin kabul edilmesi nedeniyle 2 yıldır ihtisası dışında görev yaptığını beyanla, ihtisas dışında görev yapmaya devam etmek istediğini bildirdiği, buna rağmen davalı idarece “davacının 2 yıldır ihtisas dışı kadroda çalıştığı” gerekçesiyle ve ihtisasına uygun şekilde Karlıova Đlçe J.K.lığı 3’üncü Trf.Tim.K.lığı Trf.Tim.Elm. kadrosuna atamasının gerçekleştirildiği, oysa yukarıda yer verilen mevzuat hükümlerine göre ihtisas sahibi personelin azami 3 yıl süreyle ihtisası dışındaki kadrolarda görevlendirilmelerinin mümkün olduğu, her ne kadar Uzman Jandarma Atama ve Sicil Yönetmeliği uyarınca sıralı hizmet garnizonundaki hizmet süresinin uzatılması için temdit talep eden personelin, bu talebinin kabulü halinde aynı birlik, kurum ve aynı görevde kalması zorunlu değilse de, yine aynı Yönetmelik hükmüne göre, bu durumdaki personelin ancak “uzatmayı müteakip birliğinin yer değiştirmesi” veya “idari sebepler ile yerinin değiştirilmesinde zaruret görülmesi” halinde farklı bir kadro görev yerine atanabileceği, oysa somut olayda sıralı hizmet garnizon hizmet süresine ilişkin temdit talebi kabul gören davacının birliğinin yer değiştirmediği ve davacının önceki görev yerinden alınmasını zorunlu kılan bir “idari sebep” de bulunmadığı, bu konuda idarece “bizzat il jandarma komutanı tarafından Ilıcalar J.Karakolunda yapılan kontrollerde, görev ve temsil etkinliğinin yeterli olmadığı değerlendirildiğinden, anılan J.Krk.K.lığında emniyet ve asayiş hizmetlerinin istenilen seviyede yürütülmesini sağlamak, personelin görev etkinliğini artırmak maksadıyla 2 personelin il içi atamaya tabi tutulduğu” savunularak, davacının atamasını zorunlu kılan bir “idari sebebin” varlığı ileri sürülmekte ise de, dosyada bu savunmayı haklı kılacak ve atamayı gerektiren idari sebeplerin neler olduğunu gösterecek somut herhangi bir bilgi ve belge bulunmadığı, aksine davacının bu görev sırasında aldığı takdirname ve ödüller dikkate alındığında, görev etkinliğini kaybettiğinin de söylenemeyeceği, tüm bu nedenlerle çocuğunun öğrenim durumu mazeretine binaen sıralı hizmet garnizon süresini uzatmak için yaptığı müracaatı kabul edilen davacının, idarece kabul gören mazeretiyle çelişecek şekilde il içi atamaya tabi tutulmasının hukuka aykırı olduğu sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Hukuka aykırı bulunan il içi atama işleminin ĐPTALĐNE, 26 MART 2013 tarihinde, Üye Hv.Mu.Kur.Alb.Ali BOZKURT ve Üye Topçu Kur.Yb.Salih BUÇUKOĞLU’nun karşıoyları ve OYÇOKLUĞU ile karar verildi. KARŞI OY GEREKÇESĐ Dava dosyasında yer alan ve davacı ile ilgili belgeler muvacehesinde, idarece tesis edilen atama işleminde kanuni mevzuata aykırı bir husus görülmediğinden, işlemin iptali yönünde oy kullanan sayın çoğunluğun görüşüne katılamadık. 26.03.2013 ÜYE ÜYE Salih BUÇUKOĞLU Ali BOZKURT Topçu Kur.Yb. Hv.Mu.Kur.Alb. (AYĐM 1'inci D.26.03.2013 E. 2012/958, K.2013/329) - 180 - -43ÖZETĐ: Birlik Personel Bilgi Sistemindeki kayıtların düzgün tutulması sorumluluğunun davacıya değil bizzat idareye ait olduğu, kaldı ki davacının 30.05.2012 tarihli dilekçesiyle eşinin Sağlık Bakanlığı bünyesinde hemşire olduğunu belirterek bu durumun atamada dikkate alınmasını talep ettiği, bu dilekçeye rağmen idarece mevcut kayıtların düzeltilmemesinin olumsuz sonuçlarının davacıya yüklenemeyeceği, bu halde davacının eşinin memuriyeti gözetilmeden tesis edilen il içi atama işleminin hukuka aykırı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Davacı, 08.08.2012 tarihinde Aydın Đdare Mahkemesinde kayıt altına alınan dava dilekçesinde özetle; 2003 yılında astsubay naspedildiğini ve Gümüşhane Đl J.K.lığı emrine atandığını, 2006 yılına kadar Gümüşhane Şiran Đlçe J.K.lığı Yeşilbük J.Krk.K.lığı emrinde çalıştığını, 2006-2008 yılları arasında ise eşinin tayin olamaması ve çakılı kadroda çalışması nedeniyle uzatma talebinde bulunarak aynı görevi sürdürdüğünü, 2008 yılında Ordu Đl J.K.lığı emrine atandığını ve 2010 yılına kadar Mesudiye Đlçe J.K.lığında çalıştığını, 2010 yılı atamalarıyla da Hakkari Çukurca Köprülü Sınır Tb.K.lığı emrine atandığını, 2012 yılında Aydın Đl J.K.lığı emrine verildiğini, dolayısıyla şimdiye kadar hep mahrumiyet bölgelerinde çalıştığını, eşinin ilk dönemlerde Sağlık Bakanlığı bünyesinde sözleşmeli hemşire olarak çalışması ve atama görememesi nedeniyle 2008-2010 yılları arasında eşinden ve ailesinden ayrı kaldığını, daha sonra eşinin kadrolu memur statüsüne geçtiğini, ancak Köprülü Sınır Tb.K.lığının aile götürülemez garnizon olması nedeniyle buradaki görevi sırasında da ayrılıklarının sürdüğünü, 2012 genel atamaları sonrasında 30.05.2012 tarihli dilekçeyle idari müracaatta bulunarak durumunu anlattığını ve aile durumunun il içi atamalarda dikkate alınmasını talep ettiğini, müteakiben boş kadrolar için atama tercihlerini yaptığını, ancak tercihleri arasında yer almamasına rağmen Koçarlı Đlçe J.K.lığı Mersinbelen J.Krk.K.lığına atandığını, bu kadronun da mahrumiyet bölgesinde olduğunu, eşinin burada çalışabileceği bir Devlet hastanesi bulunmadığını, bu nedenle 18.06.2012 tarihinde telefonla durumunu Aydın Đl J.K.lığı Per.Şb.Md.ne ilettiğini ve dilekçe yazmasına rağmen eşinin çalışamayacağı bir yere atandığını söylediğini, ancak olumlu yanıt alamadığını, aynı tarihte atamasının düzeltilmesi için bir dilekçe daha yazdığını, bu dilekçelerine yanıt verilmediğini, bunun üzerine eşinin 20.07.2012 tarihinde Gümüşhane Şiran Devlet Hastanesinden ilişik keserek Aydın Đl Sağlık Md.lüğüne başvurusunu yaptığını ve çalışabileceği yer olan Aydın Devlet Hastanesine atandığını, aradaki mesafe nedeniyle Aydın il merkezinden ev tutup eşini ve çocuklarını buraya yerleştirdiğini, kendisi karakol komutanı olduğu için - 181 - Aydın’a gidiş gelişlerinin zor olduğunu, bu yüzden boşanma noktasına geldiklerini beyan etmiş ve bahse konu il içi atama işleminin iptaline ve öncelikle öncelikle yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Yürütmenin durdurulması talebi, Dairemizin 06.11.2012 tarih ve 2012/1114 Esas sayılı Kararı ile kabul edilmiştir. Dava dosyasının incelenmesinden; Sıralı hizmet garnizon görevi nedeniyle Hakkari 4’üncü J.Snr.Tb.K.lığı emrinde görevliyken, J.Gn.K.lığının 2012 yılı genel atamaları ile Aydın Đl J.K.lığı emrine atanan davacının, Aydın Valiliğinin 14.06.2012 tarihli onayı ile il içi atama işlemine tabi tutulduğu ve bu kapsamda ilk istihdam yeri olarak Koçarlı Đlçe J.K.lığı Mersinbelen J.Krk.K. kadrosuna atandığı, atama işleminin aynı tarihte tebliğ edilmesi üzerine süresinde işbu davayı açtığı anlaşılmaktadır. 2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununun 14’üncü maddesinin son fıkrası “… nokta ataması yapılmayıp Đl Jandarma Komutanlıkları emrine atanan astsubay ve uzman jandarmalardan emniyet ve asayiş görevi alacak olanların istihdam yerleri ve il içi yer değiştirmeleri, Đl Jandarma Komutanının teklifi üzerine Valinin onayı ile belirlenir.” hükmünü içermekte ve bu hüküm Jandarma Genel Komutanlığında görevli astsubay ve uzman jandarmaların il içi atamaya tabi tutulmalarının hukuki dayanağını oluşturmaktadır. Diğer taraftan, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli subay ve astsubayların atamasında dikkate alınacak hususlar, 926 sayılı TSK Personel Kanununun 118’inci maddesinde ve aynı Kanunun 119’uncu maddesine dayanılarak çıkarılan Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliğinde düzenlenmiş bulunmaktadır. 926 sayılı Kanunun 118’inci maddesinde, subayların ve astsubayların atanma ve yer değiştirmelerinin, hizmetin aksatılmadan yürütülmesi esasına bağlı olarak sıra ile yapılacağı ve bu atamalarda meslek programları, meslek içi eğitim esasları ve kadro ihtiyacının, sağlık durumunun, idari, asayiş ve zaruri sebeplerin ve son olarak istekli bulundukları yerlerin dikkate alınacağı hükme bağlanmıştır. Keza, 2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununun 24’üncü maddesi uyarınca çıkarılmış olan Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetkileri Yönetmeliğinin “Atama ve Yer Değiştirmede Uygulanacak Esaslar” başlığı altındaki 183’üncü maddesinde, atanma ve yer değiştirmelerin, hizmetin aksatılmadan yürütülmesi esasına bağlı olarak, memleketin ekonomik, sosyal, iklim, ulaştırma, kültür ve sağlık durumları ve bunlara benzer yer ve bölge şartları göz önüne alınarak tespit edilecek bölgelere ve garnizonlara; meslek programları, meslek içi eğitim esasları, kadro ihtiyacı, kıta hizmeti zorunluluğu, terfi durumu, sınıf ve ihtisasları, sağlık durumu, idari, asayiş, zaruri sebepler ve istekli bulunulan yerler göz önünde bulunarak Türk Silahlı Kuvvetlerine Mensup Subay ve Astsubayların Atanma ve Yer Değiştirmeleri Hakkındaki Yönetmelik ile buna dayalı olarak çıkartılacak yönerge esaslarına göre yapılacağı belirtilmektedir. - 182 - Sözü geçen Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliği incelendiğinde ise; subay ve astsubayların atamalarının, öncelikle hizmetin aksatılmadan yürütülmesi esasına ve hizmet ihtiyacı prensibine uygun şekilde garnizonlar arasında sıra ile yapılacağı, ayrıca bu atamalar sırasında meslek programları ve meslek içi eğitim esaslarının, kadro ihtiyaçlarının, kıta hizmeti zorunluluğunun, terfi durumunun, sınıf, branş ve ihtisaslarının, kendisinin, eşinin ve bakmakla yükümlü olduğu çocuklarının atamaya esas hayati önemi haiz sağlık durumlarının, idari, asayiş ve zaruri sebeplerin, personelin atanma isteğinde bulunduğu yerlerin de dikkate alınacağı (Md.14), eşleri Devlet kuruluşlarında görevli subay ve astsubayların atanmalarında eşlerinin memuriyet görevinin göz önünde tutulacağı (Md.43) şeklinde düzenlemelerin yer aldığı görülmektedir. Mevzuatta yer alan bu düzenlemelerden anlaşıldığı üzere, TSK personelinin atamalarında gözetilecek temel esas, “hizmetin aksatılmadan yürütülmesi”dir. Yüklendiği kamu hizmetini sunma görevini istihdam ettiği personel vasıtasıyla yerine getiren idarenin, hizmetin aksamaması için personelini atamaya tabi tutması, hizmet ihtiyacı görülen veya herhangi bir nedenle boşalan kadrolara personel kaydırması zaten kaçınılmazdır. Ancak, atamalar konusunda idarenin sınırsız bir takdir yetkisi de yoktur. Atamalarda mevzuatın çizdiği sınırlar içinde kalınması, mevzuatın öngördüğü kısıtlama ve kurallara uyulması gerekmektedir. Öncelikle belirtilmelidir ki; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 41’inci maddesine göre; aile Türk toplumunun temeli olup, Devlet tarafından ailenin huzur ve refahı için gerekli tedbirlerin alınması zorunludur. Yukarıda yer verilen atama mevzuatında da, eşleri Devlet kurumlarında çalışan personelin atamalarında bu hususa dikkat edilmesinin gerektiği belirtilmektedir. Davacının da 2012 yılına kadar 2 yıl süreyle 4’üncü J.Snr.Tb.K.lığı emrinde görev yaptığı, anılan garnizonun aile götürülemez garnizonlardan olması nedeniyle eşini beraberinde götürmediği, eşinin ise hemşire olduğu ve Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu bünyesinde görev yaptığı, bu nedenle ancak Devlet hastanelerine atanabildiği, davacının 2012 yılı genel atamalarıyla Aydın Đl J.K.lığı emrine atanması üzerine 30.05.2012 tarihli dilekçeyle idari müracaatta bulunarak eşinin Sağlık Bakanlığı bünyesinde hemşire olarak görev yaptığını beyanla, il içi atamalarda bu durumunun dikkate alınmasını talep ettiği, ancak bu talebine rağmen dava konusu atama işlemiyle Koçarlı Đlçe J.K.lığı Mersinbelen J.Krk.K.lığı kadrosuna atandığı, Mensinbelen Beldesinde ve hatta Koçarlı Đlçesinde eşinin çalışabileceği bir Devlet hastanesi bulunmadığı için eşinin Aydın Devlet Hastanesine tayin olduğu, bu halde davacının aile bütünlüğünün bozulduğu, idarece davacının Aydın Đl merkezine veya Devlet hastanesi bulunan Germencik Đlçesine atanmasının gerekçesine ilişkin herhangi bir savunma da getirilmediği, aksine “2013 atamalarında bu durumun dikkate alınacağı” belirtilmek suretiyle, bu garnizonlara atamaya engel olmadığının da örtülü şekilde kabul edildiği, davacının kendisi ile eşi ve çocuklarına ait bilgilerin kayıtlı bulunduğu Birlik Personel Bilgi Sisteminde eşiyle ilgili olarak “sözleşmeli çalışır” şeklinde kayıt bulunduğu ve bu kayda istinaden dava konusu il içi atama işleminin gerçekleştirildiği yönündeki savunmaya da itibar edilemeyeceği, öyle ki esas itibariyle anılan kayıtların düzgün tutulması - 183 - sorumluluğunun davacıya değil bizzat idareye ait olduğu, kaldı ki davacının 30.05.2012 tarihli dilekçesiyle eşinin Sağlık Bakanlığı bünyesinde hemşire olduğunu belirterek atamada bunun dikkate alınmasını talep ettiği, bu dilekçeye rağmen idarece mevcut kayıtların düzeltilmemesinin olumsuz sonuçlarının davacıya yüklenemeyeceği, ayrıca savunmadan anlaşıldığı üzere atama öncesinde davacıyla ilgili personelin iki kez telefon görüşmesi yaptığı gözetildiğinde, davacının eşinin memuriyetine ilişkin idarece doğru ve yeterli bilgi sahibi olunamadığına yönelik savunmaya değer verilemeyeceği, tüm bu nedenlerle dava konusu il içi atama işleminin hukuka aykırı olduğu sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Hukuka aykırı bulunan il içi atama işleminin ĐPTALĐNE, 05 Şubat 2013 tarihinde, Üye Topçu Kur.Yb. Salih BUÇUKOĞLU’nun karşıoyu ve OYÇOKLUĞU ile karar verildi. KARŞI OY GEREKÇESĐ Dava dosyasında yer alan ve davacı ile ilgili belgeler muvacehesinde, idarece tesis edilen atama işleminde mevzuata aykırı bir husus görülmediğinden, işlemin iptali yönünde oy kullanan sayın çoğunluğun görüşüne katılamadım. 05 Şubat 2013 ÜYE Salih BUÇUKOĞLU Topçu Kur.Yb. (AYĐM 1'inci D.05.02.2013 E. 2012/1114, K.2013/166) 9. KURULUŞ/KONUŞ DEĞĐŞĐKLĐĞĐ : -44ÖZETĐ: Davacının Đstanbul (1.derece) garnizonundaki 8 yıllık garnizon hizmet süresini henüz tamamlamadığı, ancak Yönetmeliğin 8’inci maddesinde ifade edilen asgari 2 yıllık çalışma şartını sağladığı ve aynı Yönetmeliğin 24’üncü maddesinde, garnizon hizmet süresini tamamlamadan atandırılmayı mümkün kılan nedenler arasında sayılan “konuş değişikliği” nedeniyle 2.dereceli garnizonlardan olan Konya garnizonuna atandığı, Đstanbul garnizonunda çalıştığı kadro ile Konya garnizonunda atandığı kadronun aynı olduğu, dolayısıyla bu haliyle işlemde mevzuata aykırı bir durumun bulunmadığı anlaşılmıştır. - 184 - Davacı 27.05.2012 tarihinde Đstanbul Nöbetçi Đdare Mahkemesinde kayıt altına alınan ve bu kanaldan AYĐM’e ulaşan dava dilekçesinde özetle; Diyarbakır-Lice garnizonundaki sıralı hizmet garnizon görevini müteakip, Avanos’ta özel müteşebbis olarak çalışan eşinin durumu nedeniyle en yakın garnizon olan Kayseri garnizonuna atama istemesine rağmen KKTC garnizonuna atandığını, burada 2 yıl çalıştıktan sonra o dönemde boş görünen Nevşehir As.Ş.Bşk. kadrosuna 2007 yılında subay ataması yapılmayacağını öğrenince ve başka türlü aile bütünlüğünü de sağlamayacağı için bir yıl temdit talep ettiğini ve böylece 2008 yılına kadar KKTC garnizonunda çalıştığını ve toplam 5 yıl eşinden ayrı kaldığını, 2008 yılı atama döneminde Kayseri garnizonunda tek bir boş kadro olması ve buraya da atanamayacağını öğrenince, aile bütünlüğünü Đstanbul’da sağlamak üzere Đstanbul Anadolu Yakasına atama istediğini, ancak 2’nci Zırhlı Tugay K.lığı bünyesine atandığını, Eylül 2008 atamalarıyla da KBRN Okl.K.lığı bünyesine atama gördüğünü, eşinin de Đstanbul’da çalışmaya başladığını ve böylece aile bütünlüğünü sağladıklarını, 4 yıldır bu görevi sürdürmekte iken ve henüz garnizon hizmet süresini tamamlamadığı ve Đstanbul dışına atanmak istemediğine dair dilekçe verdiği halde, birliğinin Konya’ya taşınması nedeniyle 2012 yılı genel atamalarıyla Konya garnizonuna atandığını, her ne kadar birliğinin Konya garnizonuna taşınması gerekçesiyle bu atama gerçekleştirilmişse de, KBRN Okl.K.lığının tüm personelinin Konya’ya götürülmediğini, bir kısım personelin Đstanbul’da başka kadrolara, bir kısım personelin de garnizon dışındaki kadrolara atandığını, böylece toplam 33 personelin Konya’ya götürülmediğini, dolayısıyla bu atamanın konuş-kuruluş değişikliği kapsamında bir atama sayılamayacağını, öyle olsa tüm personelin atama görmesinin gerektiğini, işlemde kamu yararı bulunmadığını, mesleki safahatı boyunca 2-3 yılda bir kez atama gördüğünü ve böylece aile bütünlüğünü sağlamakta güçlük çektiğini, atandığı garnizonların garnizon hizmet sürelerini tamamlayamadığını, özel sektörde çalışan eşinin sıklıkla iş değiştirmek zorunda kaldığını, çocuğunun 3 yıldır bale eğitimi aldığını ve Haziran 2012 ayı içinde Devlet Konservatuarı sınavlarına gireceğini, başarılı olması halinde eğitimine ancak Đstanbul, Ankara, Đzmir, Adana ve Antalya’da devam edebileceğini, bu durumu da gözeterek 2012 yılında Đstanbul dışına atama istemediğini, yapılan atamalarda yılların KBRN birikimini bünyesinde barındıran personelin sistem dışına çıkarıldığını, buna karşın kendisi gibi KBRN ile hiç ilgisi olmayan personelin Konya garnizonuna taşındığını beyanla, atama işleminin iptaline ve öncelikle yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davacı her ne kadar yürütmenin durdurulmasını talep etmişse de, yürütmeyi durdurma harcı ödemediği, yapılan iki tebligata rağmen bu eksikliği de gidermediği için, Dairemizin 02.10.2012 tarih ve 2012/1152 Esas sayılı Kararı ile yürütmenin durdurulması talebinin vaki olmamış sayılmasına karar verilmiştir. Dava dosyasında mevcut bilgi ve belgelerin incelemesi sonucunda; 1992 neşetli astsubay iken 2001 yılında subay statüsüne geçen davacının daha önce - 185 - sırasıyla; 1992-1994 arasında Erzincan-Đliç (2-E) garnizonunda, 1994-1999 arasında Nevşehir-Hacıbektaş (1-C) garnizonunda, 1999-2000 arasında MuğlaMilas (1-C) garnizonunda, 2000-2001 arasında Konya (1-B) garnizonunda (Subay Temel Kursu), 2001-2003 arasında Nevşehir-Avanos (1-C) garnizonunda, 2003-2005 arasında Diyarbakır-Lice (2-E) garnizonunda, 20052008 arasında KKTC (1-C) garnizonunda görev yaptığı ve 2008 yılı genel atamaları ile 1.derece garnizonlardan olan Đstanbul garnizonunda konuşlu bulunan 2’nci Zırhlı Tug.Kur.Bşk.Sef.Ş.(Sef.Sb.) kadrosuna atandığı, burada yaklaşık 1 ay görev yaptıktan sonra TSK KBRN Okl.ve EM Erkan Bşk. Mrk.Ş.(Erb.ve Er Đşl.Sb.) (Đstanbul) kadrosuna atandığı, bu görevi sürdürmekteyken, K.K.K.lığının 2012 yılı genel atamalarıyla (ve KBRN Okulunun 2.dereceli garnizonlardan Konya garnizonuna taşınması üzerine) TSK KBRN Okl.ve EM Erkan Bşk. Mrk.Ş. (Erb.ve Er Đşl.Sb.) (Konya) kadrosuna atandığı ve anılan atama işleminin iptali amacıyla süresinde işbu davayı açtığı anlaşılmaktadır. 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunun 118’inci maddesinde, subay ve astsubayların atama ve yer değiştirmelerinin hizmetin aksatılmadan yürütülmesi esasına bağlı olarak, sosyal, iklim ve ulaşım durumları ile kültür ve sağlık durumları ve bunlara benzer yer ve bölge şartları göz önünde tutularak tespit edilen bölge ve garnizonlara sıra esasıyla yapılacağı, atamalar sırasında meslek programları, meslek içi eğitim esasları ve kadro ihtiyacı, sağlık durumu, idari, asayiş ve zaruri sebeplerle istekde bulunduğu yerlerin dikkate alınacağı belirtilmiş, 926 sayılı Kanunun 119’uncu maddesine dayanılarak çıkarılan Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliğinin 14’üncü maddesinde de benzer düzenleme yapılmıştır. Ayrıca Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliğinin 8’inci maddesine göre, subay ve astsubayların, asgari 2 yıl çalışabilecekleri garnizonlara atandırılmalarının göz önünde bulundurulması gerekmekte, Yönetmeliğin 11’inci maddesine göre, subay ve astsubayların atandığı garnizonda hizmet süresini tamamlamaları esas olmakla beraber, aynı Yönetmeliğin 24’üncü maddesinde belirtilen; lağıv, tensik, kadro veya konuş değişiklikleri gibi nedenlerle personelin garnizon hizmet süresini tamamlamadan atandırılması mümkün bulunmaktadır. Aynı Yönetmeliğin 43’üncü maddesine göre de; eşleri Devlet kuruluşlarında görevli subay ve astsubayların atanmalarında, eşlerinin memuriyet görevinin göz önünde bulundurulması gerekmekte, talep ettikleri garnizonlara atamaları muvazene, kadro ve ihtiyaç durumu ile safahatı ve sıralı hizmet garnizonu hizmet sırası dikkate alınarak öncelikle yapılabilmekte, atama durumundaki personelin çocuklarının eğitim ve okul durumlarına bağlı istekleri de, emsallerine nazaran avantaj sağlamamak kaydıyla imkânlar nispetinde karşılanabilmektedir. Açıklanan mevzuat hükümlerine nazaran dava konusu atama işlemi değerlendirildiğinde; davacının 2008 yılında atanmış olduğu Đstanbul (1.derece) garnizonundaki 8 yıllık garnizon hizmet süresini henüz tamamlamadığı, ancak - 186 - Yönetmeliğin 8’inci maddesinde ifade edilen asgari 2 yıllık çalışma şartını sağladığı ve aynı Yönetmeliğin 24’üncü maddesinde, garnizon hizmet süresini tamamlamadan atandırılmayı mümkün kılan nedenler arasında sayılan “konuş değişikliği” nedeniyle 2.dereceli garnizonlardan olan Konya garnizonuna atandığı, öyle ki Đstanbul garnizonunda çalıştığı kadro ile Konya garnizonunda atandığı kadronun aynı olduğu, dolayısıyla bu haliyle işlemde mevzuata aykırı bir yön bulunmadığı anlaşılmıştır. Her ne kadar özel sektörde çalışan eşinin iş durumu ve 2012 yılında konservatuar sınavına gireceğini beyan ettiği çocuğunun eğitim durumu gerekçeleriyle Đstanbul’da kalmasının gerektiğini ileri sürmekte ise de, yukarıda değinilen Yönetmelik hükmü uyarınca Devlet sektöründe çalışmayan eşinin iş durumunun atamaya bir etkisinin bulunmadığı, keza henüz (atama tarihi itibariyle) bahse konu konservatuar sınavına girmediği anlaşılan çocuğunun eğitim durumunda ileride meydana gelmesi muhtemel değişikliğin de, şimdiden atamaya etki edemeyeceği, böyle bir gelişme yaşanması (çocuğunun eğitim durumundan kaynaklanacak bir atama kısıtlaması doğması) halinde zaten davalı idarece bu durumun mevzuat hükümleri uyarınca değerlendirilmesinin gerekeceği sonucuna ulaşılmıştır. Yine davacı dilekçesinde KBRN Okulunda görevli toplam 33 personelin Konya garnizonuna götürülmeyip Đstanbul’da veya başka garnizonlardaki kadrolara atandığını ileri sürerek bu 33 personelden 32’sinin ismini ve atandıkları kadroları vermek suretiyle kendisine emsal göstermekte ise de, davalı idarece savunma ekinde gönderdiği gizlilik dereceli belgelerin incelenmesinden anlaşıldığı üzere, bu personelden hiç birisinin de davacıyla birebir aynı durumda olmadığı, öyle ki anılan personel arasında davacı gibi Personel sınıfına mensup yüzbaşı rütbesinde subay bulunmadığı, kaldı ki bunların büyük bölümünün Konya’ya taşınan ve yeniden teşkilatlandırılan TSK KBRN Okl.ve EM K.lığında kadrolarının bulunmadığı, büyük bir kısmının Đstanbul garnizonuna 2011 yılında atandıkları ve henüz garnizonda 1 yıl görev yaptıkları için garnizon dışına atanamadıkları, bir kısmının K.K.K.lığı mensubu olmadıkları, 1 personel hakkında birlikten alınması yönünde teklif bulunduğundan birlik dışına atandığı, 1 personelin Konya’da kadrosu bulunmakla birlikte barış kadrosunun kapalı olduğu ve bu nedenle Konya’ya götürülemediği, 1 personelin sıralı hizmet garnizonuna atanma sırası geldiği için Konya’ya atanmadığı, 2’sinin Đstanbul’da 8 yıllık garnizon hizmet süresini doldurması nedeniyle safahatına uygun başka garnizonlara atandıkları, dolayısıyla davacıyla birebir aynı durumda olmayan bu personelin durumunun davacı için emsal teşkil etmediği, atama işleminde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Hukuki dayanaktan yoksun bulunan davanın REDDĐNE, 5 MART 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 1'inci D.05.03.2013 E. 2012/1152, K.2013/272) - 187 - 10. SIRALI HĐZMET GARNĐZONU ÇIKIŞ TEBLĐGATINA DAHĐL EDĐLMEME : -45ÖZETĐ: Davacının daha önce Özel Kuvvetler K.lığı emrinde operasyonel faaliyetler nedeniyle Irak’ın kuzeyinde geçirdiği 10 aylık sürenin, sıralı hizmet garnizon süresinden sayılacağı veya müktesep hak oluşturacağı yönünde mevzuatta açık bir düzenleme bulunmadığından, 2010 yılında atandığı Elazığ-Palu garnizonunun 3 yıllık hizmet süresini henüz doldurmayan davacının sıralı hizmet garnizonundan çıkarılmak üzere yaptığı idari başvurunun reddedilmesinde isabetsizlik yoktur. Davacı vekili, 09.07.2012 tarihinde kayıt altına alınan dava dilekçesinin, Dairemizin 13.07.2012 tarih ve 2012/961-832 E-K sayılı Kararı ile reddedilmesi üzerine, 02.08.2012 tarihinde kayıt altına alınan yenileme dilekçesinde ve savunmadan sonra sunduğu cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin 2004 yılına kadar Özel Kuvvetler K.lığı emrinde görev yaptığı süre içinde, yurt içinde sıralı hizmet garnizonunda ve Irak Devletinin kuzeyinde terörle mücadele kapsamında farklı tarihlerde 4 ve 6 aylık dönemlerde toplamda 10 ay operasyonlarda görev yaptığını, sıralı hizmet garnizon süresinden sayılması gereken bu görevler nedeniyle halen bulunduğu Elazığ Palu Garnizonundaki görev süresini doldurması üzerine atama istediğini, ancak davalı idarece bu talebin hukuka aykırı işlemle reddedildiğini, idarenin bu red işlemini tesis ederken, müvekkilinin söz konusu operasyon görevlerinin idarece yurtdışı görev olarak kabul edildiğini ve uluslararası gezi, seminer, staj ve benzeri faaliyetlerle aynı statüde değerlendirildiğini, oysa böyle bir değerlendirmenin J.Gn.K.lığı Atama Yönergesinin Üçüncü Bölüm 4-c maddesi ile Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliğinin 28’inci maddesine aykırı olduğunu beyanla, dava konusu işlemin iptaline ve öncelikle yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dairemizin 02.10.2012 tarih ve 2012/1164 Esas sayılı Kararı ile yürütmenin durdurulması talebinin reddine karar verilmiştir. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; 1997 yılında Teğmen rütbesiyle subay naspedilen davacının subay temel kursunu müteakip 1999 yılında Özel Kuvvetler K.lığı (Ankara) emrine atandığı ve 2004 yılına kadar bu görevini sürdürdüğü, 2004 yılı genel atamalarıyla Şırnak Uludere 5’inci J.Snr.Tb.K.lığı 3’üncü Bl.K.lığı görevine atandığı, peşinden 2005 yılı atamalarıyla Çorum J.Komd.Tb.K.lığı 2’nci Bl.K.lığı görevine getirildiği, - 188 - yüksek lisans öğrenimi nedeniyle 2006-2008 yılları arasında Ankara J.Okll.K.lığı emrine verildiği, öğrenimini müteakip 2008-2010 yılları arasında Gnkur.Hrk.Bşk.lığı Đç Güv.Hrk.D.Đç Güv.Pl.ve Koor.Ş.Md.lüğü bünyesinde istihdam edildiği, sıralı hizmet garnizon sırasının gelmesi nedeniyle 2010 yılı genel atamalarıyla Elazığ Đl J.K.lığı Palu Đlçe J.K.lığı kadrosuna atandığı, bu görevi sürdürmekte iken 05.06.2012 tarihli dilekçeyle idari müracaatta bulunduğu ve daha önce Özel Kuvvetler K.lığı emrinde Irak’ın kuzeyinde geçirdiği 10 ay süreli görevin sıralı hizmet garnizon görevinden sayılması ile atamasının yapılmasını talep ettiği, ancak J.Gn.K.lığının 22.06.2012 tarihli cevabi yazısı ile talebi reddedildiğinden süresinde işbu davayı açtığı anlaşılmaktadır. 926 sayılı Kanun’un 118’inci maddesinde, subay ve astsubayların atamalarının, hizmetin aksatılmadan yürütülmesi esasına bağlı olarak ve meslek programları, meslek içi eğitim esasları ve kadro ihtiyacı, sağlık durumu, idari, asayiş ve zaruri sebepler ve son olarak istekli olunan yerler dikkate alınacak yapılacağı belirtilmekte, 2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununun 14’üncü maddesinde de, asteğmen-albay rütbelerindeki jandarma subaylarının atanmalarının Jandarma Genel Komutanınca yapılacağı hükme bağlanmaktadır. Subay ve astsubayların atamalarına ilişkin usul ve esaslar ile konunun ayrıntıları da 926 sayılı Kanunun 119’uncu maddesine istinaden çıkarılan Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliği’nde düzenlenmiş bulunmaktadır. Anılan Yönetmeliğin 6’ncı maddesinde; subay ve astsubayların, TSK’nın hizmet ihtiyacı esas alınarak ve bu Yönetmelikte düzenlenmiş esaslar kapsamında, meslek hayatları boyunca değişik garnizonlarda görev yapacak şekilde atamaya tabi tutulacakları belirtilmekte, Yönetmeliğin 14’üncü maddesinde; subay ve astsubayların atamalarının, hizmetin aksatılmadan yürütülmesi esasına ve hizmet ihtiyacı prensibine uygun olarak Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından atama yönergelerinde belirtilen garnizonlar arasında sıra ile yapılacağı, ayrıca atamalarda meslek programları ve meslek içi eğitim esaslarının, kadro ihtiyaçlarının, kıta hizmeti zorunluluğunun, terfi durumunun, sınıf, branş ve ihtisaslarının, kendisinin, eşinin ve bakmakla yükümlü olduğu çocuklarının atamaya esas hayati önemi haiz sağlık durumlarının, idari, asayiş ve zaruri sebeplerin ve personelin atamada istekli bulunduğu yerlerin de birer atama kriteri olarak dikkate alınacağı hükme bağlanmaktadır. Aynı Yönetmeliğin “Yurt dışı atamaları, yurt dışındaki Türk Silahlı Kuvvetleri kıtalarında geçen hizmet süreleri” başlıklı 28’inci maddesinde; “Askerî ataşeliklere ve milletlerarası anlaşmalara göre yurt dışında açılmış kadrolara atanacak personelin seçimleri özel yönergelere göre yapılır. Buralarda geçen hizmet süreleri 1 inci derece garnizon hizmet sürelerinden sayılır. / Yurt dışındaki Türk Silahlı Kuvvetleri kıtalarında geçen hizmet sürelerinin hangi garnizon derecesinden sayılacağı, Genelkurmay Başkanlığınca yayımlanan ilk görevlendirme emrinde belirtilir. Buralarda geçen sürelerin garnizon dereceleri ihtiyaca göre Genelkurmay Başkanlığınca değiştirilebilir. Sıralı hizmet garnizonu görevini daha önce yapmış olanlar için bu süre daha - 189 - sonraki sıralı hizmet garnizonu görevlerinde dikkate alınır. / Yurt dışına münferit olarak geçici görevle görevlendirilen personelin yurt dışında geçen hizmet sürelerinin hangi garnizon derecesinden sayılacağına yönelik esaslar Kuvvet Komutanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı yönergelerinde belirlenir.” düzenlemesi yer almaktadır. Keza aynı Yönetmeliğin 79’uncu maddesinde de; sıralı hizmet garnizonlarına 2’nci, 3’üncü veya müteakip defa gideceklerin, J.Gn.K.lığı Atama ve Yer Değiştirme Yönergesinde belirtilen sıraya göre belirlenecekleri, sıralı hizmet garnizonlarında daha önceden çeşitli zaman ve sebeplerle müktesep hak kazananların, bu haklarının müteakip gidişlerde dikkate alınacağı, bu sürelerin itibari olarak müteakip sıralı hizmet garnizona gidiş sırasının tespitinde ve sıralı hizmet garnizonundan çıkarılmada kullanılacağı belirtilmektedir. Davalı idarece gönderilen “Evsaf Bilgi Kartı”ndan anlaşıldığı üzere; davacının 2010 yılında yeniden sıralı hizmet garnizonlarından birine atanma sırası gelince, J.Gn.K.lığı Atama Yönergesine göre 4.dereceli ve 3 yıl hizmet süresine tabi, sıralı hizmet garnizonları arasında bulunan Elazığ-Palu garnizonuna atanmıştır. Palu garnizonunun hizmet süresi 3 yıl olarak belirlenmişken, henüz bu sürenin 2’nci yılını dolduran davacı, 2012 yılında dava konusu idari müracaatını gerçekleştirmiş ve daha önce Özel Kuvvetler K.lığı emrinde 10 ay süreyle Irak’ın kuzeyinde operasyonel faaliyetlere katıldığını, bu sürenin sıralı hizmet garnizon süresinden düşülmesinin gerektiğini ve dolayısıyla 2012 yılında sıralı hizmet garnizonundan çıkarılmasının gerektiğini beyanla atama talebinde bulunmuştur. Oysa, yukarıda sözü edilen atanma mevzuatında, davacının ifa ettiğini belirttiği “Irak’ın kuzeyindeki operasyonel faaliyetler”e ilişkin sürenin, sıralı hizmet garnizon süresinden sayılacağı veya müktesep hak oluşturacağı yönünde açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Aksine, J.Gn.K.lığı Atama Yönergesinin Üçüncü Bölüm 4/c maddesinde, Yurt dışında veya yurt içinde bir veya birden fazla öğrenim, kurs, staj, denetleme, teftiş, seminer, bakım, eğitim ve öğretim kapsamındaki görevlendirmeler veya geçici görev için gönderilenlerin, buralarda geçirdikleri toplam sürenin 120 gününün bağlı bulundukları garnizon hizmetinden, fazlasının ise geçici olarak bulunulan garnizon hizmetinden sayılacağı, bu müddetin fazlasının yurt dışında olması halinde ise 1’inci derece garnizon hizmetinden sayılacağı düzenlenmektedir. Davacının da, 1’inci derece garnizonlardan olan Ankara garnizonunda konuşlu Özel Kuvvetler K.lığı emrinde görev yaptığı dönem içinde, dava konusu ettiği 10 aylık görev süresinin, bizzat Özel Kuvvetler Komutanlığı tarafından “yurt dışı geçici görev” olarak nitelendiği ve “Yurt Dışı Geçici Görev Süreleri Listesi”ne dahil edildiği, dolayısıyla J.Gn.K.lığı Atama Yönergesinin Üçüncü Bölüm 4/c maddesine göre, bu 10 aylık sürenin sıralı hizmet garnizonlarında geçmiş sayılmasının veya müktesep hak oluşturmasının mümkün olmadığı, aksine bu sürenin 1’inci derece garnizonda geçmiş kabul edilmesinin gerektiği, hal böyle olunca 2010 yılında atandığı Elazığ-Palu garnizonunun 3 yıllık hizmet süresini henüz doldurmayan davacının sıralı hizmet garnizonundan çıkarılmak - 190 - üzere yaptığı idari başvurunun reddi yönündeki idari işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle, Hukuki dayanaktan yoksun bulunan davanın REDDĐNE, 16 OCAK 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 1'inci D.16.01.2013 E.2012/1174, K.2013/29) 11. SIRALI HĐZMET GARNĐZONUNA ATANMA: -46ÖZETĐ: Davacının 2010 ve 2011 yıllarında sıralı hizmet garnizonu atama sırasında olmasına rağmen eşi ile beraber tüp bebek tedavisi görmeleri nedeniyle garnizonda 4 yıllarını dolduruncaya kadar atamaya tabi tutulmadığı, ancak mevzuat gereği 2012 yılında atamasının ertelenemediği, Diyarbakır ilinde tüp bebek tedavi olanağının da bulunduğu gözetildiğinde işlemin hukuka uygun olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Davacı, 08.06.2012 tarihinde kayda geçen dava dilekçesi ile bu dilekçesinin Dairemizin 03.07.2012 tarihli kararı ile reddedilmesinden sonra 09.07.2012 tarihinde sunduğu yenileme dilekçesinde özetle; 2008 yılı genel atamaları ile Đstanbul Đl J. K.lığı emrine atandırıldığını, sıralı hizmet garnizonuna atanma sırasının gelmesi üzerine J.Gn.K.lığının 2012 yılı atamaları kapsamında Diyarbakır Valiliği emrine atandığını, bu atamanın atama isteklerine ve sağlık mazeretine uygun olmadığını, zira eşi ile beraber tüp bebek tedavisi gördüklerini, Diyarbakır’da bu tedavilerine devam edebilecekleri bir kurum bulunmadığını belirterek öncelikle yürütmenin durdurulmasına ve müteakiben işlemin iptaline karar verilmesini talep etmiştir. Davacının yürütmenin durdurulmasına ilişkin talebi Nöbetçi Dairenin 25.07.2012 tarihli, 2012/49 Esas sayılı kararı ile reddedilmiştir. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; 2008 yılında Đstanbul Đl J.K.lığına atanan davacının 2012 yılı atamaları kapsamında S.H.G. hizmeti kapsamında Diyarbakır Valiliği emrine atanması üzerine bu davanın açıldığı anlaşılmıştır. 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanunu’nun 32’inci maddesi uyarınca hazırlanarak yürürlüğe giren Uzman Jandarma Atama ve Sicil Yönetmeliği’nin 3’üncü maddesi; “Sıralı Hizmet Garnizonu: Jandarma Genel Komutanlığı Atama Yönergesinde belirlenen 4 ve 5’inci derecedeki garnizonlara, (asayiş görevi ve zorunlu durumlar hariç olmak üzere) personele önceden tebligat yapılması şartı ile bu yönetmelik ve Jandarma Genel Komutanlığı Atama Yönerge esaslarına uygun bir sıra dahilinde atama yapılan garnizonlar” hükmüne, 8’inci maddesi; Uzman jandarmaların atamaları hizmetin aksatılmadan yürütülmesi esasına ve hizmet ihtiyacı prensibine uygun şekilde, Jandarma Genel Komutanlığınca - 191 - aşağıdaki kriterler dikkate alınarak, garnizonlar arasında sıra ile yapılır; a. Meslek programları, meslek içi eğitim esasları, b. Kadro ihtiyacı, c. Kendisinin, eşinin ve bakmakla yükümlü olduğu çocuklarının hayati önemi haiz sağlık durumları, ç. Terfi durumu, d. Sınıf, branş ve ihtisasları, e. Atanma istekleri, f. Đdari, asayiş ve zaruri sebepler” hükmüne, 11’inci maddesi ise; “ Personelin atamaya tabi tutulabilmesi için bir garnizonda, garnizon hizmet süresi kadar görev yapması esas olmakla birlikte, aşağıdaki durumların söz konusu olması halinde genel atama dönemi ve garnizon hizmet süresi dikkate alınmadan atama yapılabilir. Bu kapsamda; Garnizon hizmet süresini tamamlamadan atandırılmayı gerektiren haller: 1) Lağv, tensik, kadro veya konuş değişiklikleri, 2) Sağlık durumu (kendisinin, eşinin veya bakmakla yükümlü olduğu çocuklarının), 3) Eş veya bakmakla yükümlü olduğu çocuklarının ölümü sebebiyle personelin atama istemesi durumunda, 4) Sıralı hizmet garnizon görevi ihtiyacı, 5) 3 üncü derece garnizonlara atama ihtiyacı, 6) Sicil nedeniyle yeniden değerlendirmeye tabi tutulma Sicil notu, sicil tam notunun % 60'ından aşağı düşen uzman jandarmalar, öncelikle bulundukları garnizon dahilinde, bunun mümkün olmaması halinde garnizon hizmet süresine bakılmaksızın diğer garnizonlara, sicil üstleri değişecek şekilde atandırılabilirler. 7) Statü değişikliği, 8) Đdari, asayiş ve zaruri sebepler.” hükmüne amirdir. Diğer Yandan; J. Gn. K.lığı Atama Yönergesi’nin “Sağlık Nedeniyle Yapılacak Atamalar ve Ertelemeler” başlıklı 8’inci Bölüm 8’inci maddesi; “Subay, astsubay ve uzman jandarmalardan kendisi, eşi veya bakmakla yükümlü olduğu çocukları için aldığı atamaya esas sağlık raporlarında belirli uzmanların bulunduğu garnizonlara atanmaları gerektiği belirtilenlerin, atanacakları garnizonlarda askeri hastahaneler ile diğer kamu sağlık kurumlarındaki uzmanlardan da istifade edebileceği gözönüne alınarak atanmaları yapılır.” hükmünü, Aynı Bölüm 9-h maddesi; “Atama durumunda bulunup, hiç çocuğu bulunmayan personelden, kendisinin veya eşinin tüp bebek tedavisi için tam teşekküllü askeri hastahaneden raporu bulunanların atamaları genel atama döneminde değerlendirilir. Bu personelin sıralı hizmet garnizon sırası gelse dahi bulunduğu garnizonda dört yıl görev yapması esas alınır.” hükmünü amirdir. Bu açıklamalar ışığında dava konusuna dönüldüğünde; Davacının 2010 ve 2011 yıllarında sıralı hizmet garnizonu atama sırasında olmasına rağmen eşi ile beraber tüp bebek tedavisi görmeleri nedeniyle garnizonda 4 yıllarını dolduruncaya kadar atamaya tabi tutulmadığı, ancak yukarıda ayrıntılı belirtilen mevzuat hükümleri gereği 2012 yılında atamasının ertelenemediğini, Diyarbakır ilinde tüp bebek tedavi olanağının da bulunduğu; bu itibarla; idarece takdir - 192 - yetkisinin kişi yararı ile kamu yararı arasında bir denge gözetilerek ve hizmetin aksatılmadan yürütülmesi ilkesi çerçevesinde sıralı hizmet garnizon görevi ihtiyacına binaen safahatı da nazara alınmak suretiyle kamu yararı amacına yönelik olarak kullanıldığı anlaşıldığından, dava konusu atama işleminde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Hukuki dayanaktan yoksun DAVANIN REDDĐNE, 22 OCAK 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 1'inci D.22.01.2013 E.2013/73, K.2013/81) 12. YURT DIŞI SÜREKLĐ GÖREVE ADAY GÖSTERĐLMEME : -47ÖZETĐ: Daha önceki yurt dışı görevi sırasında disipline aykırı davranışlarda bulunduğu hususu idari tahkikat raporuyla tespit edilen davacının TSK’yı yurtdışında temsil edemeyeceği ve temsil yeteneğini kaybettiği yönündeki değerlendirmelerin maddi olgulara dayandığı, dolayısıyla yurt dışı sürekli göreve atama işleminin iptal edilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı kanaatine varılmıştır. Davacı 08.05.2012 tarihinde AYĐM’de kayda geçen dava dilekçesinde özetle; 2001 yılında Hava Harp Okulundan mezun olduğunu, 2007 yılında ABD’de yüksek lisan yaptığını, Almanya’ya yurt dışına atandığını, bu görev için gerekli kursları aldığını, gerekli harcırahı aldığını, ilişiğini keserek hazırlıklarını tamamladığını, ancak Genelkurmay Başkanlığının 8.03.2012 tarihli emri ile görevlendirmenin iptal edildiğini, idareye müracaatta bulunduğunu ancak cevap alamadığını, Yurt Dışı Sürekli Görevlendirme Yönergesinde atamanın iptal edilmesi şartlarının belirtildiğini, ancak iptal nedeninin kendisine bildirilmediğini, ifadesinin alındığını, ifadesinin alınmasının bir ihbar nedeniyle olduğunu, ifadesinin alınmasının hukuka aykırı olduğunu beyan etmiştir. Davacı vekili de cevaba cevap dilekçelerinde, aynı hususları tekrarlamış, ayrıca müvekkilinin daha önce de TSK’yı yurt dışında temsil ettiğini, müvekkilinin disiplin suçu dahi olmadığını, idari tahkikat heyeti raporunun somut verilere dayanmadığını, müvekkilinin kendisine güvenmesinin olumsuz bir durum olmadığını, alkol almak ile alkolik olmanın aynı olmadığını, temsil yeteneği olmadığına ilişkin iddiaların somut verilere dayanmadığını belirterek sürekli görevin iptali işleminin iptaline ve öncelikle yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Yürütmenin durdurulması talebi AYĐM Nöb.D.nin 01.08.2012 gün ve 2012/14 E. sayılı kararıyla reddedilmiştir. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerden ve 1602 sayılı Kanunun 52’inci maddesi kapsamında gönderilen belgelerden, davacının 2001 yılında - 193 - pilot adayı olarak Đzmir/Çiğli’ye atamasının yapıldığı, 24.04.2002-14.08.2003 tarihleri arasında yurt dışı görevi olarak ABD/Teksas’a gönderildiği, 2006 yılında kuvvet nam ve hesabına yurtdışında yüksek lisans yapma başvurusunun Hava Kuvvetleri Komutanlığınca uygun bulunmadığı, 2007 yılındaki başvurusunun ise sicil amirlerinin olumlu değerlendirmeleri sebebiyle uygun bulunduğu, bunun üzerine 2007-2009 yılları arasında ABD’ye yüksek lisans yapması için gönderildiği, 2011 yılında yurt dışı göreve seçiminde hakkında Kuvvet Komutanlığınca olumlu kanaat bildirilmesi üzerine NAEW E-3A Unsur K.Hrk.K.2 nci Uçş.Fl.Uçş.Ekb.Plt. kadrosuna 05 Mart 2012-25 Temmuz 2012 tarihleri arasında görev yapmak üzere seçildiği, atamasının yapıldığı, ancak hakkında iki adet şikayet mektubu gönderilmesi üzerine Đdari Tahkikat Heyeti Kurulduğu, akabinde Genelkurmay Başkanlığı tarafından davacının yurt dışı atamasının 01 Mart 2012 tarihinde ikinci bir emre kadar durdurulduğu, davacının 30.03.2012 tarihli idari müracaatına cevap verilmemesi üzerine işbu davanın açıldığı, davacının yurt dışı ataması işleminin iptal edildiğinin 20 Haziran 2012 tarihinde de davacıya tebliğ edildiği anlaşılmaktadır. Dava konusu ile ilgili mevzuata baktığımızda, 926 Sayılı TSK. Personel Kanunu’nun 133’üncü maddesinde; “Yabancı memleket ordularında hizmet yapmak üzere gönderilecek subaylara, Milli Savunma Bakanlığınca; Jandarma ve Sahil Güvenlik subaylarına, Đçişleri Bakanlığınca dört yıla kadar aylıklı izin verilebilir. Bu şekilde görevlendirilenlerin aylıkları Milli Savunma, Jandarma Genel Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçelerinden ödenir. Bunların yabancı memleketlerde geçen hizmet süreleri, fiili hizmetlerinden ve kıdemlerinden sayılır.” hükmü yer almaktadır. Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliğinin 28’inci maddesinin birinci fıkrasında; askerî ataşeliklere ve milletlerarası anlaşmalara göre yurt dışında açılmış kadrolara atanacak personelin seçimlerinin özel yönergelere göre yapılacağı, buralarda geçen hizmet sürelerinin 1 inci derece garnizon hizmet sürelerinden sayılacağı belirtilmektedir. Yurt Dışı Sürekli Görevler Yönergesinin (MY 52-1 (B)) Yurt Dışı Sürekli Göreve Seçilecek Personelde Aranan Nitelikler başlıklı Đkinci Bölümünün 5’inci maddesinin a.-(2) bendinde; "Temsil yeteneğine sahip olmak, seçilmek için temel esastır." düzenlemesi, a.(3) bendinde, “Temsil yeteneği aileyi de kapsar” düzenlemesi yer almaktadır. Aynı Yönergenin Yedinci Bölümünün seçim veya atamanın iptal edilmesini düzenleyen 18’inci maddesinin a. Fıkrasında; "Yurt dışı sürekli görevlere aday olarak seçilen personelden, yurt dışı sürekli görevine başlamadan önce veya başladıktan sonra seçim şartlarını taşımadıkları anlaşılanların, adaylıkları veya atamaları iptal edilir.” düzenlemesi, ç. Fıkrasının (7)’inci bendinde; "Personelin seçim şartlarını ve temsil kabiliyetini kaybettiğinin belirlenmesi durumunda seçim, atamanın veya yurt dışı sürekli görevin iptal edilebileceği" düzenlemesi yer almaktadır. Görüldüğü üzere, yurt dışı sürekli görev seçim ve atama koşulları içerisinde TSK’yı temsil yeteneğine sahip olmak başlıca şart olarak aranmaktadır. Atanan personelin bu koşulu taşımadığının sonradan anlaşılması halinde idare atama işlemini iptal edebilecektir. Diğer yandan atama işlemi yapıldıktan ve personel - 194 - göreve başladıktan sonra da görev süresince bu koşulun kişide bulunması gerekmektedir. Bu koşulun sonradan kaybedilmesi halinde de görev süresine bakılmaksızın atama işlemi iptal edilebilecektir. Yukarıda belirtilen mevzuat çerçevesinde dava konusu işlem değerlendirildiğinde: Davacının 2003 yılında yurt dışı görevde ABD’de bulunduğu sırada; ENJJPT Uçuş Okulu Yönergesi gereği askeri gözetim statüsüne alınmak istendiği ancak bu durumun Kıdemli Türk Temsilcisinin girişimleriyle önlendiği, o dönem Kıdemli Türk Temsilcisi Hv.Pl.Yzb…. tarafından davacının disiplin noktasındaki menfi durumunun ayrıntılı bir şekilde Washington Silahlı Kuvvetler Ataşeliğine bildirildiği, akabinde durumun Hava Kuvvetleri Komutanlığı Personel Başkanlığına bildirildiği, davacının 2011 yılında yurt dışı sürekli göreve seçilip atandıktan sonra hakkında iki adet e-posta gönderildiği, e-posta içeriklerinde; davacının alkol düşkünü olduğunun, sınavları kötü olmasına rağmen kendisine torpil yapıldığının, ABD’de bulunduğu sırada gayri ahlaki hareketlerde bulunduğunun, bekler nöbetçisi olan arkadaşlarının evine giderek bira içtiğinin belirtildiği, davacı hakkındaki iddialar üzerine Đdari Tahkikat Heyeti oluşturulduğu, 18.01.2012 tarihinde düzenlenen Đdari Tahkikat Heyeti Raporunda; davacının 24.09.2011 tarihinde iç güvenlik harekâtı kapsamında “uçuş bekler nöbeti” olan personelin evine alkollü içeceklerle giderek bira içtiği, 22.11.2011 tarihinde iç güvenlik uçuşu sırasında uçak içi küfürlü konuşmaların kayıt edilmemesi için VTR kaydını 11 dakika durdurduğu, 24.11.2011 tarihinde uçuş sonrasında uçakta bomba kalmasına rağmen bomba olmadığını beyan ettiği, uçuş sırasında uçuşlarının bazı kısımlarında uçucuya yakışmayacak küfürlü konuşmalar yaptığı belirtilerek “mesleki ve dil bilgisi iyi, verilen görevleri iyi seviyede yapmakla birlikte, bulunduğu ortamda astlarına ve üstlerine karşı zaman zaman gerektiği şekilde davranmadığı ve genel olarak lakayt olduğu, çenesini tutamadığı, kendisine aşırı derecede güvendiği, alkol aldığı ve alkolün kendisine herhangi bir tesir etmediğini değişik ortamlarda belirttiği, bu nedenlerle çevresiyle sorun yaşadığı” şeklinde değerlendirme yapıldığı, hakkında düzenlenen 20.04.2012 tarihli raporda da benzer hususlara yer verildikten sonra; ABD’ye uçuş okulu için gittiği dönemde birçok bayanla ilişki yaşadığı, mesaiye alkol alarak geldiği, ABD’ye yüksek lisans için gittiği dönemde Tayland’a giderek burada yabancı bayanlarla ilişki yaşadığı, eşinin de aşırı derecede alkol aldığı gibi hususlar detaylı belirtilerek sonuç olarak; “davacının ĐKK zafiyetine yol açacak, TSK’nın ve kendisinin itibarını zedeleyecek şekilde ahlaki zafiyetleri ile içkiye ve karşı cinse düşkünlüğü olduğu tespit edildiğinden… Personel Güvenliği Değerlendirme Esasları kapsamında PERGĐN başlatılması, …personel hakkında yurtdışı görevde bulunduğu dönemde TSK’nın itibarını zedeleyici davranışlarının tespit edilmiş olması ve son dönemdeki disiplinsizliklerinin yurtdışı seçim aşamalarında dikkate alınması…” şeklinde değerlendirme yapıldığı, davacı hakkındaki tüm tespitler dikkate alındığında; davacının TSK’yı yurtdışında temsil edemeyeceği ve temsil yeteneğini kaybettiği yönündeki değerlendirmelerin maddi olgulara dayandığı, dolayısıyla davacının yurt dışı sürekli göreve atama işleminin iptal edilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı kanaatine varılmıştır. - 195 - Açıklanan nedenlerle, Hukuki dayanaktan yoksun bulunan davanın REDDĐNE, 12 MART 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 1'inci D.12.03.2013 E.2012/874, K.2013/288) AYIRMA 1. DĐSĐPLĐNSĐZLĐK VE AHLAKĐ DURUM NEDENĐYLE AYIRMA : -48ÖZETĐ: Aşırı borçlanmaları ve çeşitli disiplinsizlikleri nedeniyle disiplin amirlerince 8 disiplin cezası verilen ve borçlarını kapatmaması halinde Silahlı Kuvvetlerden çıkarılacağı konusunda uyarılan davacının, buna rağmen borçlarını kapatamadığı ve icra takiplerinin sürdüğü, keza halen yargılandığı “zincirleme banka ve kredi kartının kötüye kullanılması” suçu dikkate alındığında, ayırma işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Davacı vekili, 23.07.2012 tarihinde kayıt altına alınan dava dilekçesi ile cevaba cevap dilekçesinde özetle; başarılı bir subay olan davacının, TSK’dan çıkarılmasını gerektiren bir disiplinsizliği veya adli eylemi mevcut olmadığı halde, disiplinsizlik ve ahlaki durumu nedeniyle TSK’dan ilişiğinin kesildiğini, tesis edilen ayırma işleminin hukuka aykırı olduğunu, borçlarının lüks yaşamdan değil, kız kardeşinin kocasının iflas etmesi nedeniyle ona yardımcı olmak için çektiği kredilerden ve çocuğunun rahatsızlığı nedeniyle yapmış olduğu zorunlu harcamalardan kaynaklandığını belirterek öncelikle yürütmenin durdurulmasına ve müteakiben işlemin iptaline karar verilmesini talep etmiştir. Davacının yürütmenin durdurulmasına ilişkin talebi; AYĐM Nöbetçi Dairenin 01.08.2012 tarihli, 2012/154 Esas sayılı Kararı ile reddedilmiştir. Dava dosyası ve davacının özlük dosyalarının incelenmesinden; 2002 neşetli muvazzaf subay olan davacının meslek hayatı boyunca sicil notları ortalamasının çok iyi seviyede gerçekleştiği, sıralı sicil üstleri tarafından davacı hakkında 2009, 2010 ve 2011 yıllarında menfi kanaatler belirtildiği, meslek hayatı boyunca disiplin amirleri tarafından değişik tarihlerde çeşitli disiplin ihlalleri (5 kez) ve aşırı borçlanması nedeniyle (3 kez) disiplin cezası verilerek cezalandırıldığı, değişik banka ve gerçek kişilere olan 100.975,02 TL tutarındaki borçları nedeniyle davacı hakkında çok sayıda icra takibi yürütülmekte olduğu; öte yandan, davacı hakkında Muharebe Hizmet Destek Eğitim Komutanlığı Askeri Savcılığının 17.02.2010 tarihli 2010/42-123 Esas ve Karar nolu iddianamesiyle “zincirleme banka ve kredi kartının kötüye kullanılması” suçunu işlediğinden bahisle kamu davası açıldığı, yargılamanın halen devam ettiği, - 196 - davacının aşırı borçlanması ve buna bağlı olarak maruz kaldığı icra takipleri karşısında sıralı sicil üstleri tarafından disiplin ve ahlak durumu gözetilerek, 926 sayılı Kanun’un 50 ve Subay Sicil Yönetmeliği’nin 91’inci maddeleri çerçevesinde ayırma sicili tanzim edildiği, Yönetmeliğin 92’inci maddesi gereğince Hv.K.K.lığı bünyesinde teşkil edilen komisyon tarafından yapılan inceleme sonucunda davacı hakkında ayırma işlemi yapılmasına karar verildiği, bu kararın Hv.K.K. tarafından onaylandıktan sonra Genelkurmay Başkanının onayına sunulduğu, bu makam tarafından da Hv.K.K. kararı doğrultusunda işlem yapılmasının uygun görülmesi üzerine; 16 Mayıs 2012 tarihli ve 2012/304 sayılı üçlü kararname ile “sicilen re’sen” emekliye sevk edildiği, 01 Haziran 2012 tarihinde ilişiği kesilen davacının, vekili aracılığıyla işbu davayı açtığı anlaşılmaktadır. 926 sayılı Kanun’a dayanılarak çıkarılan Subay Sicil Yönetmeliği’nin 91’inci maddesinde; “Aşağıdaki sebeplerden biri ile disiplinsizlik veya ahlâkî durumları gereği Türk Silâhlı Kuvvetlerinde kalmaları, bulunduğu rütbeye veya bir önceki rütbesine ait bir veya birkaç belge ile anlaşılıp uygun görülmeyenler hakkında, hizmet sürelerine bakılmaksızın emeklilik işlemi yapılır. a. Disiplin bozucu hareketlerde bulunması, ikaz veya cezalara rağmen ıslah olmaması, b. Hizmetin gerektirdiği şekilde tavır ve hareketlerini ikazlara rağmen düzenleyememesi, c. Aşırı derecede menfaatine, içkiye, kumara düşkün olması, d. Nafaka, trafik kazası, doğal afet, personelin öngöremeyeceği şekilde ülke genelinde yaşanan olağanüstü ekonomik dalgalanmalar, ani devalüasyonlar, sağlık ve tedavi giderleri ile kefillik ve benzeri zorunluluk halleri hariç olmak üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarını zedeleyecek şekilde aşırı derecede borçlanmaya düşkün olması ve bu borçlarını ödememeyi alışkanlık haline getirmesi, e. Türk Silâhlı Kuvvetlerinin itibarını sarsacak şekilde ahlâk dışı hareketlerde bulunması, f. Tutum ve davranışları ile yasa dışı siyasî, yıkıcı, bölücü, irticaî ve ideolojik görüşleri benimsediği, bu gibi faaliyetlerde bulunduğu veya karıştığı anlaşılanlar“düzenlemesi mevcuttur. Aynı Yönetmeliğin 92’nci maddesinde ise disiplinsizlik ve ahlaki durum nedeniyle ayırma sicil belgesinin düzenlenme ve uygulanacak usuller ayrıntılı bir şekilde hüküm altına alınmıştır. Yetki ve şekil unsurları yönünden yapılan incelemede: ayırma işleminin, Subay Sicil Yönetmeliği’nin 92’nci maddesinin (a) fıkrasında öngörülen usule uygun olarak; sıralı sicil üstlerince düzenlenen sicile dayanılarak başlatıldığı, Hv.K.K.lığının bünyesindeki Komisyonun incelemesinden geçirilip, Komisyonun işlemin uygun olduğuna dair kararı, Hava Kuvvetleri Komutanının tasvibi ve nihayetinde Milli Savunma Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanın imzaladığı kararname ile işlemin tesis edildiği, dolayısıyla dava konusu işlemde yetki ve şekil unsurları yönünden hukuka aykırılık bulunmadığı saptanmıştır. Yukarıda belirtilen mevzuat hükümleri ile Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayırma sebeplerinin soyut normlar çerçevesinde belirlendiği; uygulamada, bu hallerden birine uyan bir durumun bulunup bulunmadığının takdirinin idareye bırakıldığı anlaşılmaktadır. Đşlem tesis edilirken, idarece kamu yararının - 197 - öncelikli olarak dikkate alınıp alınmadığı, kamu yararı ile kişilerin yararının dengelenip dengelenmediği aydınlatılmalıdır. Đdareye bu konuda takdir yetkisi tanınmasının sebebi, hukuk kuralları ile bağdaşmayan, menfi bir takım düşünce ve hareketleri ile kamu gücünü kullanması sakıncalı sayılan kişilerin kurum içinde bırakılmaması ve bu tür kişilerin hizmet içinde yer almasının önlenmesidir. Bu sebeple, bu tür bir işleme ilişkin her somut olayda, davacının, mesleki yaşantısı itibariyle hakkında bu tür kanaati uyandırıp uyandırmadığının, kamu hizmetinde ve kamu gücünü kullanmasında sakıncalı bir durum bulunup bulunmadığının saptanması gerekmektedir. Askeri Yüksek Đdare Mahkemesinin konu ile ilgili müstakar ilamlarında da belirtildiği üzere; disiplinsizlik ve ahlaki durum nedeniyle ayırma işleminin uygulanabilmesi için ilgilinin disiplin durumunun vahamet derecesi itibarıyla artık Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapmayı engelleyici nicelik ve nitelikte bulunması, personelin bu disiplin durumuyla kamu hizmetini devam ettiremeyecek hale gelmiş olması gerekmektedir. Đdarenin, kamu hizmetinin iyi bir şekilde yürümesi için gerekli tedbirleri alma yetkisi ile donatıldığı ve kamu gücünü bu amaca matuf olarak kullanması gerektiği dikkate alındığında; kamu hizmetini yürütecek olan ajanlarını alırken bir takım özelliklere sahip olmasını araması doğaldır. Kamu görevlisi statüsüne girmeyi müteakip, kamu hizmetinin yürütülmesine zarar vermeye başlayan, taşıması gereken nitelikleri zaman içerisinde kaybetmiş kamu görevlilerinin, idarece bu statülerine son verilmesi de kamu gücünü kullanmanın doğal bir sonucudur. Bu kapsamda, Silahlı Kuvvetlerden ayırma yetkisi de, askeri idarece titizlikle kullanılması gereken bir yetkidir. Đç Hizmet Yönetmeliği’nin 86’ncı maddesinin ikinci fıkrasının (h) alt bendine göre, her askerde bulunması lazım gelen ahlaki ve manevi vasıflardan "iyi ahlak sahibi olmak" vasfı; "Askerin ahlakı ve yaşayışı kusursuz ve lekesiz olmalıdır. Asker, esrarkeşlikten, sarhoşluktan, yalancılıktan, borçtan ve kumardan, dolandırıcılıktan, ahlaksız kimselerle düşüp kalkmaktan, hırsızlıktan, yağmadan, yakıp yıkmaktan ve sair bütün fenalıklardan sakınmalıdır. Bunlar vazifenin yapılmasına mani olurlar, yaşayışı, sıhhati, azim , ve cesareti bozar, namusu lekeler, manevi şahsiyeti öldürür ve her biri ayrı ayrı cezaları üstüne çeker." şeklinde tanımlanmış bulunmaktadır. Görüldüğü üzere her askerin yaşayışının kusursuz ve lekesiz olması gerekmektedir. Bu vasıflara sahip olunmadığı takdirde ise Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarının zedeleneceği çok açıktır. Bu açıklamalar ışığında dava konusu re’sen ayırma işlemi değerlendirildiğinde; davacının, aşırı borçlanmaları yüzünden ve çeşitli disiplinsizlikleri nedeniyle disiplin amirlerince 8 kez disiplin cezalarıyla cezalandırıldığı ve borçlarını kapatmaması halinde Silahlı Kuvvetlerden çıkarılacağı konusunda uyarıldığı, buna rağmen borçlarını halen kapatamadığı ve icra takiplerinin sürdüğü, işlemin tesis edildiği tarihte 6 ayrı kişi ve bankaya olan 100.975,02 TL tutarındaki borcunun ulaştığı seviye ve yargılamaya konu - 198 - “zincirleme banka ve kredi kartının kötüye kullanılması” suçu dikkate alındığında, Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarını aşırı şekilde zedelediği ve statüsü itibariyle kamu görevlisi olma nitelik ve yeterliliğini yitirdiği, bu durum karşısında davacının kamu hizmetinde istihdam edilmesinin kamu yararına açıkça aykırılık teşkil ettiği, sonuç olarak, davacı hakkında “Silahlı Kuvvetlerde Kalması Uygun Değildir” sicil belgesi düzenlenmesi işlemi ve bu sicil belgesine istinaden Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun 50/c ve Subay Sicil Yönetmeliği’nin 91 ve 92’inci maddeleri kapsamında ayırma işlemi tesis edilmesinde takdir yetkisinin ölçülü ve objektif olarak kullanıldığı ve anılan işlemlerde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Hukuki dayanaktan yoksun DAVANIN REDDĐNE, 05 ŞUBAT 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 1'inci D.05.02.2013 E.2013/176, K.2013/ 164) -49ÖZETĐ: 11.08.2011 tarihli ayırma sicili tanziminden yaklaşık iki ay sonra, ayırma işleminin tekemmül etmesine kısa süre kala, hakkında ayırma işlemi başlatıldığını öğrenen davacı tarafından 11.10.2011 tarihinde verilen istifa dilekçesinin işleme konulmayarak öncelikle davacı hakkında 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanunu ile Uzman Jandarma Atama ve Sicil Yönetmeliği’nin 70’inci maddesinin (a), (b), (c) ve (e) fıkraları nedeniyle sıralı sicil amirlerince tanzim edilen “Silahlı Kuvvetlerde Kalması Uygun Değildir” sicil belgesinin esas alınmasında hukuka aykırı bir yön bulunmamaktadır. Davacı vekili, 13.01.2012 tarihinde Đstanbul Nöbetçi Đdare Mahkemesinde kayıt altına alınan ve bu kanaldan 20 Ocak 2013 tarihinde AYĐM’e ulaşan dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin 13 yıl süreyle Türk Silahlı Kuvvetlerinde başarıyla görev yaptığını, bu nedenle üst ve amirlerinin takdirlerini kazandığını, ilişiğinin kesilmesini gerektirecek düzeyde disiplinsizliğinin bulunmadığını, buna rağmen J.Gn.K.lığının 04.11.2011 tarihli işlemiyle ve disiplinsizlik gerekçesiyle TSK’dan çıkarıldığını, işlemin hukuka aykırı olduğunu, her ne kadar çıkarma işleminin nedenine ilişkin tebligat yapılmamışsa da, bu işlemin iki nedene dayandığını düşündüklerini, bunlardan ilkinin; müvekkilinin 13.02.2011 tarihinde Malatya’da bir arkadaşının düğününde silahıyla havaya ateş ettiği gerekçesiyle hakkında açılan dava olduğunu, ancak bu davadan beraat etmesinin kuvvetle muhtemel olduğunu, ateş etmediğine dair yeterli delil bulunduğunu, bir diğer nedenin de 02.08.2011 - 199 - tarihinde Diyarbakır’a giderken geçirdiği trafik kazası nedeniyle baygın haldeyken, hukuka aykırı şekilde yapılan arama sonucunda bulunan ve sahte olduğu bildirilen subay kimlik kartı nedeniyle hakkında başlatılan soruşturma olduğunu, ancak müvekkilinin bu soruşturma sonucunda da beraat edeceğini, zira anılan kimlik kartının daha önceki görevleri nedeniyle resmi makamlarca düzenlenip verildiğini, şimdi ise bunun inkar edildiğini, anılan kartı hiç kullanmadığını, zaten hukuka aykırı arama sonucu elde edilen bu kartın gerek ceza ve gerekse disiplin işlemlerinde delil sayılamayacağını, diğer yandan müvekkilinin henüz bir mahkûmiyet hükmü almadığını, işlemin ölçülülük ilkesini zedelediğini, ayrıca davacının ayırma işleminden önce emeklilik dilekçesi verdiğini, bu dilekçe işleme konulmadan tesis edilen ayırma işleminin bu yönden de hukuka aykırı olduğunu beyanla, sözü edilen ayırma işleminin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ile özlük ve sicil dosyalarının incelenmesinden; 1998 neşetli Uzman Jandarma Çavuş olan ve son olarak Kocaeli Đl J.K.lığı emrinde görev yapan davacı hakkında, sıralı sicil üstleri tarafından 11.08.2011 tarihinde düzenlenen “Türk Silahlı Kuvvetlerinde kalması uygun değildir” ortak kanaatli ayırma sicil belgesiyle ayırma işlemi başlatıldığı, düzenlenen sicil belgesinin Jandarma Genel Komutanlığına gönderilmesi üzerine Uzman Jandarma Atama ve Sicil Yönetmeliğinin 71’inci maddesi uyarınca Komutanlık Karargahında toplanan Komisyon tarafından 03.11.2011 tarihinde durumunun görüşüldüğü ve “sicil belgesinin yetkili üstlerince düzenlendiği, sicil belgesine belge eklendiği ve eklenen belgelerin yeterli bulunduğu, sicil üstleri tarafında kanaat farklılığı bulunmadığı, davacının disiplin bozucu hareketlerde bulunduğu, ikaz ve cezalara rağmen ıslah olmadığı, hizmetin gerektirdiği şeklide tavır ve hareketlerini ikazlara rağmen düzenleyemediği, aşırı derecede menfaatine düşkün olduğu ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarını sarsacak şekilde ahlak dışı hareketlerde bulunduğu” gerekçeleriyle sicil yoluyla ayırma işlemi yapılması için Komutana teklifte bulunulmasına oybirliği ile karar verildiği, 04.11.2011 tarihinde Jandarma Genel Komutanı tarafından uygun görülen ayırma kararının 14.11.2011 tarihinde davacıya tebliğ edilerek ilişiğinin kesilmesi üzerine süresi içinde işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır. Davacının sicil, başarı ve disiplin durumunun ayrıntılarına bakıldığında; 1999 yılından itibaren 13 ayrı sicil döneminde sicil değerlendirmesine tabi tutulduğu ve sicil notları genel ortalamasının “çok iyiye yakın iyi” düzeyde gerçekleştiği, buna karşın 2002, 2003 ve 2006 yılları sicil dönemlerinde sicil üstlerince hakkında çeşitli menfi kanaatler bildirildiği, şimdiye kadar çeşitli başarıları nedeniyle üst ve amirlerinden 40’a yakın takdirname ve 1 adet Komando Hizmet Şerit Rozeti aldığı, askeri mahkeme, disiplin mahkemesi ya da adliye mahkemelerinden şimdiye kadar herhangi bir ceza almadığı, buna karşın; - Ankara Đl J.K.lığı emrinde görevli iken 26.08.2001 tarihinde itaatsizlik disiplin suçu işlediği gerekçesiyle sicil amirince 29.08.2001 tarihinde “uyarı” disiplin cezasıyla cezalandırıldığı, - Đzmir-Bornova 2’nci J.Eğt.Tb.K.lığı emrinde görevli iken, 27.02.2006 tarihinde Alay Komutanınca yapılan kontrolde sorumluluk alanı olan er - 200 - tuvaletinin temizliğinin yapılmadığının tespit edildiği gerekçesiyle, disiplin amiri tarafından 27.02.2006 tarihinde “uyarı” disiplin cezasıyla cezalandırıldığı, - Aynı birlikteki görevi sırasında, aşırı borçlanması ve icra takiplerine maruz kalması nedeniyle Tugay Komutanınca 21.09.2006 tarihinde yazılı olarak uyarıldığı, - Aynı birlikteki görevi sırasında, 01.03.2007 tarihinde Alay Komutanınca yemekhanelerde yapılan kontrolde, servis malzemelerinin tam olmadığının, kirli ve eksik olduğunun tespit edildiği gerekçesiyle, Alay Komutanı tarafından 02.03.2007 tarihinde yazılı olarak uyarıldığı, - Aynı birlikte görevli iken, 17.09.2007 tarihinde Mutfak Nöbetçi Astsubayı olduğu halde, 3’üncü J.Eğt.Tb.K.lığı yemekhanesinde yapılan kontrollerde, erbaş ve erlere öğle yemeğinde dağıtılan yoğurdun gramaja uygun olmadığının ve davacının da dinlenme odasında uyuduğunun tespit edildiği gerekçesiyle, disiplin amiri tarafından 24.10.2007 tarihinde “2 gün göz hapsi” disiplin cezasıyla cezalandırıldığı, - Tunceli Đl Mrk.J.K.lığı emrinde görevli iken, 19.11.2008 tarihinde bilerek doğruyu söylememek disiplin suçunu işlediği gerekçesiyle, disiplin amirince aynı tarihte “5 gün oda hapsi” disiplin cezasıyla cezalandırıldığı, - Kocaeli Đl J.K.lığı emrinde görevli iken, mesai haricinde cep telefonundan aranmasına rağmen ulaşılamadığı, telefonlara ve mesajlara cevap vermediği, bulunduğu yer hakkında harekat merkezine bilgi vermediği gerekçesiyle Asyş.Ş.Md. tarafından 15.11.2009 tarihinde yazılı olarak uyarıldığı, - Aynı birlikte görevli iken, 30.12.2009 tarihinde Nizamiye Nöbetçi Astsubaylığı görevi bulunmasına rağmen, nöbet değişimi yapmadan 10.12.2009 tarihinde yıllık izne ayrıldığı gerekçesiyle disiplin amirince 04.01.2010 tarihinde “uyarı” disiplin cezasıyla cezalandırıldığı, - Aynı birlikteki görevi sırasında, 01.10.2010 tarihinde kendisine zimmetli el telsizine MEBS Şube tarafından kripto yüklemesi yapılamadığının ve zimmetli telsizi izne ayrılırken teslim etmediğinin tespit edildiği gerekçesiyle disiplin amirince 04.10.2010 tarihinde “uyarı” disiplin cezasıyla cezalandırıldığı, - Aynı birlikte görevli iken, sıhhi izinli olduğu 13.02.2011 tarihinde, Malatya il merkezindeki bir akrabasının düğününde havaya ateş etmek suretiyle “Korku, Kaygı veya Panik Yaratabilecek Tarzda Silahla Ateş Etmek” suçunu işlediğinden bahisle Malatya Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma sonunda, 29.06.2011 tarihli 2011/3995-1249 Esas ve Đddianame sayılı Đddianame ile hakkında kamu davası açıldığı, yargılamanın Malatya 3.Asliye Ceza Mahkemesinde halen devam ettiği, - Aynı birlikte görevli iken, yıllık izinde olduğu 02.08.2011 tarihinde, özel bir otomobille Diyarbakır’a gitmekte iken geçirdiği trafik kazasında yaralandığı, görevli jandarma ekiplerince olaya müdahale esnasında araçta bulunan el çantası içinde davacı adına düzenlenmiş ve onu 1996/34 sicil numaralı J.Yzb. gösteren subay kimlik kartı, J.Yzb.H…. adına düzenlenmiş başka bir subay kimlik kartı, yine kendisi adına düzenlenmiş TMMOB Đnşaat Mühendisleri Odasına ait üye kimlik kartı bulunduğu, bu nedenle hakkında Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca “Resmi Evrakta Sahtecilik” suçlamasıyla soruşturma - 201 - başlatıldığı, yapılan yazışmalar sonucunda TMMOB Đnşaat Mühendisleri Odasına ait üye kimlik kartını Gazi Üniversitesi Mühendislik Fakültesinden mezun olmuş gibi bir fotokopi mezuniyet belgesi ibraz etmek suretiyle aldığının anlaşıldığı, işlem tarihi itibariyle henüz soruşturmanın tamamlanmadığı, - Keza davacı hakkında ayırma işlemi tesisini müteakip Dikili Cumhuriyet Başsavcılığının 27.11.2011 tarihli yazısı ekinde Kocaeli Đl J.K.lığına gönderilen 25.11.2011 tarihli 2011/956-/372 Esas ve Đddianame sayılı Đddianameyle de, davacının 21.08.2010 tarihinde “Kilitlenmek Suretiyle Muhafaza Altına Alınan Eşya Hakkında Hırsızlık” suçunu işlediği iddiasıyla hakkında kamu davası açıldığı, yargılamanın Dikili Asliye Ceza Mahkemesinde devam ettiği görülmektedir. 3466 Sayılı Uzman Jandarma Kanunu’nun “Ayırma” başlıklı 15’inci maddesinde; “Disiplinsizlik ve ahlaki durumları nedeniyle ‘Silahlı Kuvvetlerde Kalması Uygun Değildir’ şeklinde sicil düzenlenen uzman jandarmalar meslekten hemen çıkarılır ve haklarında Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu hükümleri uygulanır”, şeklinde hüküm yer almaktadır. Uzman Jandarma Atama ve Sicil Yönetmeliği’nin “Disiplinsizlik ve ahlâkî durumları nedeniyle ayırma usulleri” başlıklı 70’inci maddesi ise; “Aşağıdaki sebeplerden biri ile disiplinsizlik veya ahlâkî durumları gereği Silâhlı Kuvvetlerde kalmaları, bulunduğu rütbeye veya bir önceki rütbesine ait bir veya birkaç belge ile anlaşılıp uygun görülmeyen uzman jandarmalar hakkında, hizmet sürelerine bakılmaksızın emeklilik işlemi yapılır: a.Disiplin bozucu hareketlerde bulunması, ikaz ve cezalara rağmen ıslah olmaması, b.Hizmetin gerektirdiği şekilde tavır ve hareketlerini ikazlara rağmen düzenleyememesi, c.Aşırı derecede menfaatine, içkiye, kumara düşkün olması, d.Nafaka, trafik kazası, doğal afet, personelin öngöremeyeceği şekilde ülke genelinde yaşanan olağanüstü ekonomik dalgalanmalar, ani devalüasyonlar, sağlık ve tedavi giderleri ile kefillik ve benzeri zorunluluk halleri hariç olmak üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarını zedeleyecek şekilde aşırı derecede borçlanmaya düşkün olması ve bu borçlarını ödememeyi alışkanlık haline getirmesi, e.Türk Silâhlı Kuvvetlerinin itibarını sarsacak şekilde ahlâk dışı hareketlerde bulunması, f.Tutum ve davranışları ile yasa dışı siyasî, yıkıcı, bölücü, irticaî ve ideolojik görüşleri benimsediği, bu gibi faaliyetlerde bulunduğu veya karıştığı anlaşılanlar.” hükmünü içermektedir. Yukarıda belirtilen mevzuat hükümleri ile Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayırma sebeplerinin soyut normlar çerçevesinde belirlendiği; uygulamada, bu hallerden birine uyan bir durumun bulunup bulunmadığının takdirinin idareye bırakıldığı anlaşılmaktadır. Đşlem tesis edilirken, idarece kamu yararının öncelikli olarak dikkate alınıp alınmadığı, kamu yararı ile kişilerin yararının dengelenip dengelenmediği aydınlatılmalıdır. Đdareye bu konuda takdir yetkisi tanınmasının sebebi, hukuk kuralları ile bağdaşmayan, menfi bir takım düşünce ve hareketleri ile kamu gücünü kullanması sakıncalı sayılan kişilerin kurum - 202 - içinde bırakılmaması ve bu tür kişilerin hizmet içinde yer almasının önlenmesidir. Bu sebeple, bu tür bir işleme ilişkin her somut olayda, davacının, mesleki yaşantısı itibariyle hakkında bu tür kanaati uyandırıp uyandırmadığının, kamu hizmetinde ve kamu gücünü kullanmasında sakıncalı bir durum bulunup bulunmadığının saptanması gerekmektedir. Askeri Yüksek Đdare Mahkemesinin konu ile ilgili müstakar ilamlarında da belirtildiği üzere; disiplinsizlik ve ahlaki durum nedeniyle ayırma işleminin uygulanabilmesi için ilgilinin disiplin durumunun vahamet derecesi itibarıyla artık Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapmayı engelleyici nicelik ve nitelikte bulunması, personelin bu disiplin durumuyla kamu hizmetini devam ettiremeyecek hale gelmiş olması gerekmektedir. Đdarenin, kamu hizmetinin iyi bir şekilde yürümesi için gerekli tedbirleri alma yetkisi ile donatıldığı ve kamu gücünü bu amaca matuf olarak kullanması gerektiği dikkate alındığında; kamu hizmetini yürütecek olan ajanlarını alırken bir takım özelliklere sahip olmasını araması doğaldır. Kamu görevlisi statüsüne girmeyi müteakip, kamu hizmetinin yürütülmesine zarar vermeye başlayan, taşıması gereken nitelikleri zaman içerisinde kaybetmiş kamu görevlilerinin, idarece bu statülerine son verilmesi de kamu gücünü kullanmanın doğal bir sonucudur. Bu kapsamda, Silahlı Kuvvetlerden ayırma yetkisi de, askeri idarece titizlikle kullanılması gereken bir yetkidir. Đç Hizmet Yönetmeliği’nin 86’ncı maddesinin ikinci fıkrasının (h) alt bendine göre, her askerde bulunması lazım gelen ahlaki ve manevi vasıflardan "iyi ahlak sahibi olmak" vasfı; "Askerin ahlakı ve yaşayışı kusursuz ve lekesiz olmalıdır. Asker, esrarkeşlikten, sarhoşluktan, yalancılıktan, borçtan ve kumardan, dolandırıcılıktan, ahlaksız kimselerle düşüp kalkmaktan, hırsızlıktan, yağmadan, yakıp yıkmaktan ve sair bütün fenalıklardan sakınmalıdır. Bunlar vazifenin yapılmasına mani olurlar, yaşayışı, sıhhati, azim ve cesareti bozar, namusu lekeler, manevi şahsiyeti öldürür ve her biri ayrı ayrı cezaları üstüne çeker." şeklinde tanımlanmış bulunmaktadır. Görüldüğü üzere her askerin yaşayışının kusursuz ve lekesiz olması gerekmektedir. Bu vasıflara sahip olunmadığı takdirde ise Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarının zedeleneceği çok açıktır. Yukarıda belirtilen yasal durum ve açıklamalar çerçevesinde davacının durumu değerlendirildiğinde; davacının, almış olduğu disiplin cezalarının tür ve miktarı, sicil üstlerince hakkında not düşülen menfi kanaatler ve yargılanmasına neden olan suçların vasıf ve mahiyeti dikkate alındığında; dava konusu işlemin sebep unsurunun maddi gerçeklik ile uyumlu olduğu; davacının disiplin durumunun, TSK’nin güvenilirliğini sarsacak derecede kötü nitelik arz ettiği ve hizmetin gerektirdiği şekilde tavır ve hareketler sergilemediği; idarenin, dava konusu işlemi tesis ederken, takdir yetkisini kişi yararı ile kamu yararı arasındaki dengeyi gözeterek, ölçülü ve nesnel olarak kullandığı; davalı idarece, davacının sabit görülen disiplinsizlik eylemleri ve yargılamaya konu fiilleri nedeniyle işlem tesis etmesinde herhangi bir hukuka aykırılığın bulunmadığı; tüm bu nedenlerle, davacının TSK’da kalmasının uygun olmadığına dair görüşe ulaşılmasını haklı kılacak nesnel ve yeterli derecede bilgi ve belgelere - 203 - dayanılarak tesis edilen işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Diğer yandan; 11.08.2011 tarihli ayırma sicili tanziminden yaklaşık iki ay sonra, ayırma işleminin tekemmül etmesine kısa süre kala, hakkında ayırma işlemi başlatıldığını öğrenen davacı tarafından 11.10.2011 tarihinde verilen istifa dilekçesinin işleme konulmayarak öncelikle davacı hakkında 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanunu ile Uzman Jandarma Atama ve Sicil Yönetmeliği’nin 70’inci maddesinin (a), (b), (c) ve (e) fıkraları nedeniyle sıralı sicil amirlerince tanzim edilen “Silahlı Kuvvetlerde Kalması Uygun Değildir” sicil belgesinin esas alınmasında hukuka aykırı bir yön bulunmamaktadır. Bu itibarla; Başsavcılık Düşüncesindeki aksi yöndeki görüşe iştirak edilmemiştir. Açıklanan nedenlerle; Hukuki dayanaktan yoksun DAVANIN REDDĐNE, 22 OCAK 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 1'inci D.22.01.2013 E.2012/310, K.2013/77) -50ÖZETĐ: Geçmiş sicil ve taltif durumu itibariyle başarılı bir personel görüntüsü vermesine karşın, değişik zamanlarda disiplin amirlerince hakkında çeşitli menfi kanaatler bildirilen davacı hakkında, son olarak “zincirleme şekilde rüşvet almak” suçundan düzenlenen iddianame ve dosyaya yansıyan delil durumu dikkate alındığında, tesis edilen ayırma işleminde hukuka aykırılık yoktur. Davacı vekili, 24.02.2012 tarihinde AYĐM’de kayda geçen dava dilekçesinde ve cevaba cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin hiçbir disiplinsiz davranışta bulunmadığını, 2001 yılı sicil notunun orta diğer tüm sicillerinin iyi ve çok iyi seviyede olduğunu, sicil amirlerince düzenlenen sicil belgelerinde hakkında olumsuz kanaatler yazılmadığını, 2011 yılı sicil döneminde kendisine tebliğ edilen görev performansına yönelik niteliklerin A kıstası ile değerlendirildiğini, meslek hayatı boyunca disiplinli ve çalışkanlığı nedeniyle müteaddit defalar takdirnameler ile ödüllendirildiğini, tüm bunlara rağmen Düzce Đl J.K.lığı emrinde Trafik Tim Elemanı olarak görev yaparken TSK’dan ilişiğinin kesildiğini, ilişik kesme işleminin; planlı yol kontrol aramalarını M….. isimli şahsa haber verdiği şifreli mesaj ve konuşmalar yaptığı ve bu şekilde menfaat karşılığı görevini kötüye kullandığı iddia edilerek hakkında tarihsiz olarak düzenlenen araştırma tutanağına dayandırıldığını, tarihsiz araştırma tutanağının usule aykırı ve gerçek dışı olduğunu, bu araştırma tutanağı kapsamında Düzce Cumhuriyet Başsavcılığınca rüşvet almak suçundan kamu davası açıldığını, ilişik kesme işleminin yargılama sonucu beklenmeden - 204 - tesis edildiğini, yargılama süreci devam ederken iddianame esas alınarak ayırma işleminin tesis edilmesinin hukuka aykırı olduğunu, iddianamedeki iddiaların gerçekleri yansıtmadığını, isnat edilen rüşvet almak suçunun maddi ve manevi unsurlar yönünden gerçekleşmediğini, tesis edilen ayırma işleminin hukuka aykırı olduğunu belirterek müvekkili hakkında hukuka aykırı bir şekilde tesis edilen TSK'dan ayırma işleminin iptaline ve yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep etmiştir. Yürütmenin durdurulmasına dair talep, Dairemizin 06.03.2012 tarihli, 2012/287 Esas sayılı kararıyla reddedilmiştir. Dava dosyası ve özlük dosyalarının incelenmesinden; Jandarma Okullar Komutanlığı Uzman Jandarma Okulundan 2000 yılında mezun olan ve 30.08.2000 tarihinde Uzm.J.Çvş. nasbedilen davacının Düzce Đl J.K.lığı emrinde görevli iken 04.11.2011 tarihinde sıralı sicil üstlerince Uzm. J. Atama ve Sicil Yönetmeliği’nin 70’inci madde c ve e fıkraları uyarınca hakkında ayırma (Silahlı Kuvvetlerde kalması uygun değildir) sicili düzenlenmesini müteakip durumu Uzman J. Atama ve Sicil Yönetmeliği’nin 71’inci maddesine göre oluşturulan komisyonda incelenen davacı hakkında Komisyonun 27.12.2011 tarihli ve 29 sayılı kararı ile Silahlı Kuvvetlerden disiplinsizlik ve ahlaki durumu nedeniyle ayırma işlemine tabi tutulmasının uygun olacağı hususunun Komutanın tasvibine sunulmasına karar verildiği, bu kararın 28.12.2011 tarihinde Jandarma Genel Komutanı tarafından onaylandığı ve davacının 30.12.2011 tarihinde ilişiğinin kesildiği, davacı vekilinin de söz konusu ayırma işleminin iptali istemiyle süresinde işbu davayı tesis ettiği anlaşılmaktadır. Davacının sicil, taltif ve disiplin durumunun ayrıntılarına bakıldığında; sicil notları genel ortalamasının “çok iyi” düzeyde gerçekleştiği, ancak 2001, 2002 ve 2004 yılları sicil dönemlerinde sicil üstlerince hakkında çeşitli menfi kanaatler belirtildiği, şimdiye kadar çeşitli başarıları nedeniyle üst ve amirleri tarafından 6 kez takdirname ile taltif edildiği, askeri mahkemelerden veya adliye mahkemelerinden şimdiye kadar herhangi bir ceza almadığı, buna karşın; 21.05.2009 tarihindeki bir disiplinsizlik eylemi nedeniyle 29.05.2009 tarihinde uyarı cezası ile cezalandırıldığı, bunlara ek olarak Düzce Cumhuriyet Başsavcılığının 19.08.2011 tarihli, 2011/3087-189 Esas-Đddianame sayılı Đddianamesi ile hakkında kamu davası açıldığı ve 11.06.2011 tarihinde işlediği iddia olunan “Zincirleme Şekilde Rüşvet Almak” suçundan dolayı cezalandırılmasının istendiği, soruşturma sırasında 06.07.2011 tarihinde tutuklandığı, bilahare Düzce Ağır Ceza Mahkemesinde 2011/268 sayılı dosya üzerinden yürütülmekte olan yargılama sırasında 03.11.2011 tarihinde tahliye edildiği, tahliyesinin ardından da 24.11.2011 tarihinde açığa alındığı, “Trafik” ihtisasında olmasına karşın bu yargılama nedeniyle ihtisas kapsamından da çıkarıldığı, mahkûmiyet kararı ile sonuçlanan davanın Yargıtay’da temyiz aşamasında olduğu görülmektedir. 3466 Sayılı Uzman Jandarma Kanunu’nun “Ayırma” başlıklı 15’inci maddesinde; “Disiplinsizlik ve ahlaki durumları nedeniyle ‘Silahlı Kuvvetlerde Kalması Uygun Değildir’ şeklinde sicil düzenlenen uzman jandarmalar meslekten hemen çıkarılır ve haklarında Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu hükümleri uygulanır”, şeklinde hüküm yer almaktadır. - 205 - Uzman Jandarma Atama ve Sicil Yönetmeliği’nin “Disiplinsizlik ve ahlâkî durumları nedeniyle ayırma usulleri” başlıklı 70’inci maddesi ise; “Aşağıdaki sebeplerden biri ile disiplinsizlik veya ahlâkî durumları gereği Silâhlı Kuvvetlerde kalmaları, bulunduğu rütbeye veya bir önceki rütbesine ait bir veya birkaç belge ile anlaşılıp uygun görülmeyen uzman jandarmalar hakkında, hizmet sürelerine bakılmaksızın emeklilik işlemi yapılır: a.Disiplin bozucu hareketlerde bulunması, ikaz ve cezalara rağmen ıslah olmaması, b.Hizmetin gerektirdiği şekilde tavır ve hareketlerini ikazlara rağmen düzenleyememesi, c.Aşırı derecede menfaatine, içkiye, kumara düşkün olması, d.Nafaka, trafik kazası, doğal afet, personelin öngöremeyeceği şekilde ülke genelinde yaşanan olağanüstü ekonomik dalgalanmalar, ani devalüasyonlar, sağlık ve tedavi giderleri ile kefillik ve benzeri zorunluluk halleri hariç olmak üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarını zedeleyecek şekilde aşırı derecede borçlanmaya düşkün olması ve bu borçlarını ödememeyi alışkanlık haline getirmesi, e.Türk Silâhlı Kuvvetlerinin itibarını sarsacak şekilde ahlâk dışı hareketlerde bulunması, f.Tutum ve davranışları ile yasa dışı siyasî, yıkıcı, bölücü, irticaî ve ideolojik görüşleri benimsediği, bu gibi faaliyetlerde bulunduğu veya karıştığı anlaşılanlar.” hükmünü içermektedir. Yukarıda belirtilen mevzuat hükümleri ile Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayırma sebeplerinin soyut normlar çerçevesinde belirlendiği; uygulamada, bu hallerden birine uyan bir durumun bulunup bulunmadığının takdirinin idareye bırakıldığı anlaşılmaktadır. Đşlem tesis edilirken, idarece kamu yararının öncelikli olarak dikkate alınıp alınmadığı, kamu yararı ile kişilerin yararının dengelenip dengelenmediği aydınlatılmalıdır. Đdareye bu konuda takdir yetkisi tanınmasının sebebi, hukuk kuralları ile bağdaşmayan, menfi bir takım düşünce ve hareketleri ile kamu gücünü kullanması sakıncalı sayılan kişilerin kurum içinde bırakılmaması ve bu tür kişilerin hizmet içinde yer almasının önlenmesidir. Bu sebeple, bu tür bir işleme ilişkin her somut olayda, davacının, mesleki yaşantısı itibariyle hakkında bu tür kanaati uyandırıp uyandırmadığının, kamu hizmetinde ve kamu gücünü kullanmasında sakıncalı bir durum bulunup bulunmadığının saptanması gerekmektedir. Askeri Yüksek Đdare Mahkemesinin konu ile ilgili müstakar ilamlarında da belirtildiği üzere; disiplinsizlik ve ahlaki durum nedeniyle ayırma işleminin uygulanabilmesi için ilgilinin disiplin durumunun vahamet derecesi itibarıyla artık Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapmayı engelleyici nicelik ve nitelikte bulunması, personelin bu disiplin durumuyla kamu hizmetini devam ettiremeyecek hale gelmiş olması gerekmektedir. Đdarenin, kamu hizmetinin iyi bir şekilde yürümesi için gerekli tedbirleri alma yetkisi ile donatıldığı ve kamu gücünü bu amaca matuf olarak kullanması gerektiği dikkate alındığında; kamu hizmetini yürütecek olan ajanlarını alırken bir takım özelliklere sahip olmasını araması doğaldır. Kamu görevlisi statüsüne girmeyi müteakip, kamu hizmetinin yürütülmesine zarar vermeye başlayan, - 206 - taşıması gereken nitelikleri zaman içerisinde kaybetmiş kamu görevlilerinin, idarece bu statülerine son verilmesi de kamu gücünü kullanmanın doğal bir sonucudur. Bu kapsamda, Silahlı Kuvvetlerden ayırma yetkisi de, askeri idarece titizlikle kullanılması gereken bir yetkidir. Đç Hizmet Yönetmeliği’nin 86’ncı maddesinin ikinci fıkrasının (h) alt bendine göre, her askerde bulunması lazım gelen ahlaki ve manevi vasıflardan "iyi ahlak sahibi olmak" vasfı; "Askerin ahlakı ve yaşayışı kusursuz ve lekesiz olmalıdır. Asker, esrarkeşlikten, sarhoşluktan, yalancılıktan, borçtan ve kumardan, dolandırıcılıktan, ahlaksız kimselerle düşüp kalkmaktan, hırsızlıktan, yağmadan, yakıp yıkmaktan ve sair bütün fenalıklardan sakınmalıdır. Bunlar vazifenin yapılmasına mani olurlar, yaşayışı, sıhhati, azim ve cesareti bozar, namusu lekeler, manevi şahsiyeti öldürür ve her biri ayrı ayrı cezaları üstüne çeker." şeklinde tanımlanmış bulunmaktadır. Görüldüğü üzere her askerin yaşayışının kusursuz ve lekesiz olması gerekmektedir. Bu vasıflara sahip olunmadığı takdirde ise Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarının zedeleneceği çok açıktır. Yukarıda belirtilen yasal durum ve açıklamalar çerçevesinde davacının durumu değerlendirildiğinde; Geçmiş sicil ve taltif durumu itibariyle başarılı bir personel görüntüsü vermesine karşın, zaman zaman disiplin amirlerince hakkında çeşitli menfi kanaatler bildirilen davacı hakkında, son olarak “zincirleme şekilde rüşvet almak” suçundan dolayı Düzce Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen iddianame ve dosyaya yansıyan delil durumu gözetildiğinde, eyleminin TSK’nin güvenilirliğini sarsacak derecede kötü nitelik arz ettiği ve hizmetin gerektirdiği şekilde tavır ve hareketler sergilemediği; idarenin, dava konusu işlemi tesis ederken, takdir yetkisini kişi yararı ile kamu yararı arasındaki dengeyi gözeterek, ölçülü ve nesnel olarak kullandığı; davalı idarece, davacının yargılamaya konu fiilleri nedeniyle işlem tesis etmesinde herhangi bir hukuka aykırılığın bulunmadığı; tüm bu nedenlerle, davacının TSK’da kalmasının uygun olmadığına dair görüşe ulaşılmasını haklı kılacak nesnel ve yeterli derecede bilgi ve belgelere dayanılarak tesis edilen işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Hukuki dayanaktan yoksun DAVANIN REDDĐNE, 26 ŞUBAT 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 1'inci D.26.02.2013 E.2012/287, K.2013/250) - 207 - -51ÖZETĐ: Meslek hayatı süresince aldığı takdirnameler, sicil notları ve geçmiş dönemdeki basit bir disiplin suçu dışında ceza kaydı bulunmamasına nazaran başarılı ve disiplinli bir personel portresi çizen davacının, hak etmediği halde muhbir ikramiyesi alabilmek için 2007 ve 2009 yıllarında sergilediği ve ceza yargılamasına konu olan davranışlarının nitelik itibariyle son derece vahim ve askeri disiplini esastan bozan, Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarını zedeleyen davranışlar olduğu, askerlik mesleğiyle ve özellikle kolluk göreviyle bağdaştırılması ve müsamaha gösterilmesi mümkün olmayan bu davranışlar nedeniyle TSK Đç Hizmet Yönetmeliğinin 86’ncı maddesinde tanımlanan “iyi ahlak sahibi olmak” vasfını yitiren davacının yürütmekte olduğu kamu görevine yabancılaştığının kabulünde zorunluluk bulunduğu, ceza soruşturması/kovuşturması sırasında tutuklu ve açıklı olması nedeniyle kamu görevinden ayrı tutulan ve yargılamanın tamamlanmasını müteakip TSK ile ilişiği kesilen davacıya ilişkin olarak, idarece takdir yetkisinin, objektif ve kamu-birey yararı arasındaki denge gözetilmek suretiyle kullanıldığı ayırma işleminde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır. Davacı vekili, 03.08.2012 tarihinde AYĐM’de kayıt altına alınan dava dilekçesinde ve savunmadan sonra sunduğu cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin 18 yıl boyunca başarıyla ve disiplinle görev yaptığını, ayırma işlemini gerektirecek bir disiplinsizliğinin bulunmadığını, 2010 yılında Van Cumhuriyet Başsavcılığınca bir kısım arkadaşları ile birlikte icra ettikleri görevi nedeniyle hakkında ceza soruşturması başlatıldığını, bir süre tutuklu kaldığı ve açığa alındığı bu soruşturma ve kovuşturma sonucunda “görevi kötüye kullanma” ve “resmi evrakta sahtecilik” suçundan cezalandırılmasına karar verilmişse de kararın temyiz edildiğini ve henüz kesinleşmediğini, atılı suçları işlemeyen müvekkilin temyiz sonucunda beraat edeceğine inandıklarını, bu halde başkaca bir dayanağı bulunmayan ayırma işleminin hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek, işlemin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava dosyası ile özlük ve sicil dosyalarındaki bilgi ve belgelerin incelenmesinden; 1989 neşetli uzman jandarma çavuş iken, 1994 yılında - 208 - astsubay naspedilen ve son olarak Kastamonu Đl J.K.lığı emrinde görev yapan davacı hakkında sıralı sicil üstleri tarafından 01.02.2012 tarihinde düzenlenen ayırma sicil belgesiyle “Türk Silahlı Kuvvetlerinde Kalması Uygun Değildir” ortak kanaati bildirildiği, bunun üzerine durumunun J.Gn.K.lığında oluşturulan komisyonca 28.03.2012 tarihinde görüşüldüğü ve hakkında ayırma işlemi yapılmasının komutan tasvibine sunulmasının kararlaştırıldığı, J.Gn.K. tarafından 29.03.2012 tarihinde tasvip gören ayırma kararının 14.05.2012 tarihinde Genelkurmay Başkanınca da uygun görüldüğü ve 28.05.2012 tarihinde Đçişleri Bakanınca onaylanmak suretiyle tekemmül ettiği, kararın 05.06.2012 tarihinde davacıya tebliğ edilip aynı tarihte ilişiğinin kesilmesi üzerine süresinde işbu davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Davacının sicil, taltif ve disiplin durumunun ayrıntılarına bakıldığında; sicil notları genel ortalamasının alt sınırda “çok iyi” düzeyde gerçekleştiği, şimdiye kadar 8 adet takdirname ve 1 adet Muharebe Harekatı Şerit Rozeti aldığı, askeri mahkemeler ya da adliye mahkemelerinden verilmiş ve kesinleşmiş bir cezasının bulunmadığı, keza 1999 yılında disiplin amiri tarafından verilen “şiddetli tevbih” cezası dışında disiplin cezasının da olmadığı görülmektedir. Davacı hakkında kesinleşmiş bir mahkumiyet hükmü bulunmamakla birlikte; daha önce Van Đl J.K.lığı Đsth.Şb.Md.lüğü emrinde görevli iken, aynı yerde görevli J.Bçvş.A.M. ve Uzm.J.Çvş.N.E. ile birlikte 15.09.2007 tarihinde sahte bir ihbar tutanağı düzenleyerek, bir sivil şahsın (N.T.) ihbarı üzerine yakalanmış gibi gösterilen uyuşturucu nedeniyle, muhbir N.T.ye ödenen ikramiyeyi paylaştıkları gerekçesiyle Van Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma başlatıldığı, yapılan soruşturma sonunda Van Cumhuriyet Başsavcılığının 07.04.2010 tarihli iddianamesiyle, 15.09.2007-01.04.2009 ve 24.12.2009 tarihlerinde “Adi nitelikli belgede sahtecilik” ve “Kamu kurumunu aracı kılarak kamu kurumunu dolandırmak” suçlarından hakkında kamu davası açıldığı, bu yargılamaya konu olay nedeniyle J.Gn.K.lığı Đhtisas Değerlendirme Kurulu kararı uyarınca 07.07.2010 tarihinde Đstihbarat ihtisasından çıkarıldığı ve aynı yargılama kapsamında 23.02.2010 - 14.06.2010 tarihleri arasında tutuklu kaldığı, tahliyesini müteakip 15.06.2010 tarihinde açığa alındığı, yapılan yargılama sonunda Van 1.Ağır Ceza Mahkemesinin 07.09.2011 tarih ve 2010/254 Dosya, 2011/366 Karar sayılı Kararı ile; “J.Bçvş.A.M.nin önleme dinlemesi veya başka bir istihbarat kaynağından elde ettiği bilgiler ışığında 06 BF 9319 plakalı araç ile uyuşturucu nakledileceğini öğrendiği, bu bilgiyi kendisine bağlı haber elemanı olarak çalışan sivil şahıs N.T.ye aktararak bahse konu aracın geçişini haber vermesini istediği, 15.09.2007 tarihinde N.T.nin davacıyı arayarak aracın geçişini haber vermesi üzerine anılan aracın durdurulduğu ve 62.729 gram uyuşturucu maddenin ele geçirildiği, daha sonra ikramiye alabilmek amacıyla bu araçla uyuşturucu taşındığına dair herhangi bir bilgi vermemiş olmasına rağmen, sanki uyuşturucuyu haber veren sivil şahıs N.T. imiş gibi, davacıyla birlikte diğer sanıklar J.Bçvş.A.M. ve Uzm.J.Çvş.N.E.nin gerçek dışı ihbar tutanağı düzenledikleri bu ihbar zabtına istinaden N.T.nin ikramiye aldığı, daha sonra bu ikramiyenin diğer sanıklar tarafından paylaşıldığı” kabul edilerek, davacının (ve diğer sanıklar Bçvş.A.M. - 209 - ile J.Uzm.Çvş.N.E.nin) “Resmi evrakta sahtecilik” suçundan dolayı sonuçta 3 yıl 4 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve TCK’nın 53’üncü maddesinde sayılı hakları kullanmaktan infaz tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılmasına karar verildiği, ayrıca davacının (ve diğer sanıklar J.Bçvş.A.M., Uzman Jandarma Çavuşlar C.B., N.E. ve T.Ö.nün) sahte ihbar tutanağına istinaden tahakkuk ettirilen muhbir ikramiyesini sivil şahıs (muhbir) N.T. ile birlikte aralarında paylaşmak suretiyle “kamuyu dolandırma” suçunu işlediği ileri sürülmüşse de, eylemin “Görevi Kötüye Kullanma” suçunu oluşturduğu kabul edilerek sonuçta 5 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve CMK’nın 231’inci maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, mahkumiyet kararının henüz kesinleşmediği anlaşılmaktadır. 926 sayılı TSK Personel Kanununun 94/b maddesi ”Disiplinsizlik ve ahlaki durum sebebiyle ayırma: Disiplinsizlik veya ahlaki durumları sebebiyle Silahlı Kuvvetlerde kalmaları uygun görülmeyen astsubayların hizmet sürelerine bakılmaksızın haklarında T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümleri uygulanır.” hükmüne amirdir. Astsubay Sicil Yönetmeliğinin 60’ncı maddesi de; “Aşağıdaki sebeplerden biri ile disiplinsizlik veya ahlâkî durumları gereği Türk Silâhlı Kuvvetlerinde kalmaları, bulunduğu rütbeye veya bir önceki rütbesine ait bir veya birkaç belge ile anlaşılıp uygun görülmeyenler hakkında, hizmet sürelerine bakılmaksızın emeklilik işlemi yapılır. a. Disiplin bozucu hareketlerde bulunması, ikaz veya cezalara rağmen ıslah olmaması, b. Hizmetin gerektirdiği şekilde tavır ve hareketlerini ikazlara rağmen düzenleyememesi, c. Aşırı derecede menfaatine, içkiye, kumara düşkün olması, d. Nafaka, trafik kazası, doğal afet, personelin öngöremeyeceği şekilde ülke genelinde yaşanan olağanüstü ekonomik dalgalanmalar, ani devalüasyonlar, sağlık ve tedavi giderleri ile kefillik ve benzeri zorunluluk halleri hariç olmak üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarını zedeleyecek şekilde aşırı derecede borçlanmaya düşkün olması ve bu borçlarını ödememeyi alışkanlık haline getirmesi, e. Türk Silâhlı Kuvvetlerinin itibarını sarsacak şekilde ahlâk dışı hareketlerde bulunması, f. Tutum ve davranışları ile yasa dışı siyasî, yıkıcı, bölücü, irticaî ve ideolojik görüşleri benimsediği, bu gibi faaliyetlerde bulunduğu veya karıştığı anlaşılanlar.” hükmünü içermektedir. Aynı Yönetmeliğin 61 inci maddesinde de ayırma işleminin sıralı sicil üstlerince başlatılma usulleri düzenlenmiştir. Kamu hizmetinin iyi bir şekilde yürütülmesi için bir vasıta olan idarenin, bu hizmetin iyi yürümesi için gerekli tedbirleri alma yetkisi ile donatılmasının zorunlu olduğu kuşkusuzdur. Bu nedenle, idarenin kamu hizmetini yürütecek olan ajanlarını alırken bir takım özelliklere sahip olmasını araması tabii olduğu gibi; statüye alındıktan sonra da bunları verimli biçimde kullanması, hizmeti aksatacak, kendisinden artık verim alınması imkanı kalmamış, aksine idare mekanizmasına ve kamu hizmetinin yürütülmesine zararlı olacak ajanlarını bünyesi dışına çıkarması da doğaldır. Đşte Silahlı Kuvvetlerden ayırma işlemi de, bu amaçla askeri idareye mevzuatla tanınmış bir yetkidir. Ne var ki, bu yola - 210 - başvururken çok dikkatli olunması, kriterlerin titizlikle tespit edilmesi, personeli çalışmaya yöneltebilecek, çeki düzen verebilecek uygun vasıta ve yöntemler mevcutken (disiplin cezası, atama, sicil, terfi, teşvik ve yönlendirme vb.) statü dışına çıkarılma gibi sonuçları çok ağır bir yola başvurulmaması gerektiği, aksi halde bu davranış biçiminin kamu yararına ve hukuka aykırı düşeceği izahtan varestedir. TSK Đç Hizmet Yönetmeliğinin 86’ncı maddesinin ikinci fıkrasının (h) alt bendine göre, her askerde bulunması lazım gelen ahlaki ve manevi vasıflardan “iyi ahlak sahibi olmak” vasfı; “Askerin ahlakı ve yaşayışı kusursuz ve lekesiz olmalıdır. Asker, esrarkeşlikten, sarhoşluktan, yalancılıktan, borçtan ve kumardan, dolandırıcılıktan, ahlaksız kimselerle düşüp kalkmaktan, hırsızlıktan, yağmadan, yakıp yıkmaktan ve sair bütün fenalıklardan sakınmalıdır. Bunlar vazifenin yapılmasına mani olurlar, yaşayışı, sıhhati, azim ve cesareti bozar, namusu lekeler, manevi şahsiyeti öldürür ve her biri ayrı ayrı cezaları üstüne çeker.” şeklinde tanımlanmış bulunmaktadır. Görüldüğü üzere her askerin yaşayışının kusursuz ve lekesiz olması gerekmektedir. Bu vasıflara sahip olunmadığı taktirde ise Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarının zedeleneceği çok açıktır. Yukarıdaki açıklamalara nazaran somut olay incelendiğinde; meslek hayatı süresince aldığı takdirnameler, sicil notları ve geçmiş dönemdeki basit bir disiplin suçu dışında ceza kaydı bulunmamasına nazaran başarılı ve disiplinli bir personel portresi çizen davacının, hak etmediği halde muhbir ikramiyesi alabilmek için 2007 ve 2009 yıllarında sergilediği ve ceza yargılamasına konu olan davranışlarının nitelik itibariyle son derece vahim ve askeri disiplini esastan bozan, Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarını zedeleyen davranışlar olduğu, askerlik mesleğiyle ve özellikle kolluk göreviyle bağdaştırılması ve müsamaha gösterilmesi mümkün olmayan bu davranışlar nedeniyle TSK Đç Hizmet Yönetmeliğinin 86’ncı maddesinde tanımlanan “iyi ahlak sahibi olmak” vasfını yitiren davacının yürütmekte olduğu kamu görevine yabancılaştığının kabulünde zorunluluk bulunduğu, ceza soruşturması/kovuşturması sırasında tutuklu ve açıklı olması nedeniyle kamu görevinden ayrı tutulan ve yargılamanın tamamlanmasını müteakip TSK ile ilişiği kesilen davacıya ilişkin olarak, idarece takdir yetkisinin objektif ve kamu-birey yararı arasındaki denge gözetilmek suretiyle kullanıldığı, her ne kadar ceza yargılaması sonunda verilen mahkumiyet kararı henüz kesinleşmemişse de, gerekçeli karara yansıyan deliller itibariyle davacının hak etmediği halde uyuşturucu yakalanmasından dolayı muhbir ikramiyesi alabilmek için gerçeğe aykırı ihbar tutanağı düzenlediğinde duraksama olmadığı, davacının da ifadesinde “yargılamaya konu (sahte) ihbar tutanağının, uyuşturucu maddenin ele geçmesinden sonra düzenlendiğini” ikrar ettiği, içinde bulunduğu eylem açısından idare tarafından mahkumiyet hükmünün kesinleşmesinin beklenmemiş olmasının bir eksiklik ya da hukuka aykırılık nedeni sayılamayacağı, Astsubay Sicil yönetmeliğinin 60’ıncı maddesi uyarınca tesis edilen ayırma işleminde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır. - 211 - Açıklanan nedenlerle; Hukuki dayanaktan yoksun bulunan davanın REDDĐNE 12 MART 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 1'inci D.12.03.2013 E.2012/1167, K. 2013/289) -52ÖZETĐ: Davacının, ceza yargılamasına da konu olan “Đştirak Halinde Uyuşturucu Ticareti Yapmak” suçuna konu eylemleri nazara alındığında; anılan eylemleri Türk Silahlı Kuvvetleri’nin itibarını sarsacak ahlak dışı hareket kapsamında olduğundan, statüsü itibariyle kamu görevlisi olma nitelik ve yeterliliğini yitirdiği, kamu hizmetinde istihdam edilmesinin kamu yararına açıkça aykırılık teşkil ettiği, bu itibarla; davacı hakkında “Silahlı Kuvvetlerde Kalması Uygun Değildir” sicili düzenlenmesi ve bu sicil belgesine istinaden ayırma işlemi tesis edilmesinde takdir yetkisinin objektif sınırlar içinde kullanıldığı sonucuna varılmıştır. Davacı vekili, 18.05.2012 tarihinde Đstanbul Bölge Đdare Mahkemesi’nde, 25.05.2012 tarihinde de Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi’nde kayda geçen dava özetle; müvekkilinin TSK.’dan sicilen ilişiğinin kesildiğini, müvekkili hakkında sicil amirlerince “Silahlı Kuvvetlerde Kalması Uygun Değildir” şeklinde sicil belgesi düzenlenmesinin hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, bu sicilin iptali için ayrıca dava ikame edildiğini, müvekkili hakkında “Silahlı Kuvvetlerde Kalması Uygun Değildir” şeklinde sicil belgesi düzenleyen sicil amirleri ile müvekkilinin tek bir gün dahi birlikte görev yapmadıklarını, müvekkilinin 04.08.2011 tarihinden beri tutuklu olduğunu, müvekkilinin ilişiğinin kesilmesine neden olan sicilde imzası olan amirlerinin tamamının bu tarihten sonra müvekkilinin birliğinde göreve başladığını, bu anlamda ilişik kesme işlemine esas alınan sicil işleminin mevzuat hükümlerine uygun olmadığını, 22.03.2012 tarihinde tebliğ edilen evraktan anlaşıldığı kadarıyla ahlaki durum nedeniyle müvekkilinin TSK.’dan ilişiğinin kesildiğini, müvekkili hakkında ahlaksızlık olarak nitelendirilebilecek hiçbir somut belge olmadan TSK.’dan ilişiğinin kesildiğini, kişi hakkında sırf dava açılmış olması nedeniyle TSK.’dan ilişiğinin kesilmesinin Anayasa’nın 38’nci maddesinde düzenlenen masumiyet karinesine aykırı olduğunu, Đstanbul 17’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2011/31 Esas sayılı dosyasının muhteviyatı hem çok fazla hem de kapsamlı olduğunu, müvekkilinin yakın arkadaşı ve eski TSK mensubu Ö.Y. ile sivil S.E.’nin uyuşturucu madde ticaretine bulaşması nedeniyle müvekkilinin anılan davada sanık olarak yer aldığını, müvekkilinin atılı suçlamaları kesinlikle kabul etmediğini, yargılama sonunda müvekkilinin beraat etmesinin kuvvetle muhtemel olduğunu, - 212 - müvekkilinin mesleğinde son derece başarılı ve örnek bir asker olduğunu, ne yargılanıyor olmanın ahlaksızlık olduğunu, ne de iddianamelerin ahlaksızlığın belgesi olduğunu, idarece açığa alınan müvekkilinin mahkemece tutuklandığını, bu tedbirler uygulanmış iken TSK.’dan ilişiğinin kesilmesinin orantısız tedbir kullanmak olduğunu belirterek davacı hakkında tesis edilen TSK.’dan ayırma işleminin iptaline, yürütmenin durdurulmasına ve yargılamanın duruşmalı olarak yapılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. AYĐM 1’inci Dairesinin 19.06.2012 gün ve 2012/1853 Gensek, 2012/779 Esas sayılı kararı ile yürütmenin durdurulması isteminin reddine karar verilmiştir. Dava, özlük ve sicil dosyalarında yer alan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; 30.08.2000 tarihinde Astsb. Çvş. nasbedilerek Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapmaya başlayan davacının, Bursa Đl J.K.lığı KOM Ş. Md.lüğü Bilişim Suç. Ks. Tekno. Tkp. ve Del. Đnc. Astsb. olarak J.Kd.Bçvş. sınıf ve rütbesiyle görev yaptığı esnada, 17.01.2012 tarihinde sıralı sicil üstlerince Astsubay Sicil Yönetmeliğinin 60’ıncı maddesinin (e) fıkrası uyarınca hakkında “Silahlı Kuvvetlerde Kalması Uygun Değildir” sicili düzenlendiği, bu sicil üzerine durumunun Astsubay Sicil Yönetmeliğinin 61’inci maddesine göre J.Gn.K.lığı bünyesinde oluşturulan komisyonda incelendiği, Komisyonun 20.02.2012 gün ve 11 sayılı kararıyla; sicil belgesinin yetkili üstlerce düzenlendiği, sicil belgesine belge eklendiği ve eklenen belgelerin yeterli bulunduğu, sicil üstleri arasında kanaat ayrılığı bulunmadığı, davacının Türk Silahlı Kuvvetleri’nin itibarını sarsacak şekilde ahlak dışı hareketlerde bulunduğunun anlaşıldığı belirtilerek 926 sayılı TSK Personel Kanunun 94’üncü maddesinin (b) fıkrası, 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunun 39’uncu maddesinin (e) fıkrası ve Astsubay Sicil Yönetmeliğinin (e) fıkrası gereğince sicil yolu ile Silahlı Kuvvetlerden ayırma işlemine tabi tutulmasının uygun olacağı hususunun Komutanın tasvibine sunulmasına oybirliği ile karar verildiği, bu kararın 21.02.2012 tarihinde Jandarma Genel Komutanı tarafından uygun bulunduğu, 29.02.2012 tarihinde Genelkurmay Başkanı’nca J.Gn.K.lığı kararına göre işlem yapılmasının uygun görüldüğü, Đçişleri Bakanlığı’nın 07.03.2012 gün ve 2012/04 sayılı kararı ile ayırma işleminin onaylanarak kesinleştiği, 12.03.2012 tarihinde işlem tebliğ edilerek TSK’dan ilişiği kesilen davacının, söz konusu ayırma işleminin iptali istemi ile vekili aracılığıyla süresinde olmak üzere Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi’nde işbu davayı açtığı anlaşılmıştır. 26 Şubat 2013 tarihinde yapılan duruşmayı müteakip aynı gün alınan ara karar ile; “Đstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 29.09.2011 gün ve 2011/672 Esas sayılı iddianamesi ile davacı hakkında “Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde Ticareti Yapma veya Sağlama” ve “Suç Đşlemek Amacıyla Örgüt Kurma” suçlarından cezalandırılması talebiyle kamu davası açıldığı, davacının anılan suçlardan 04.08.2011 tarihinde tutuklandığı ve yargılamasının halen Đstanbul 17’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2011/31 Esas sayılı dava dosyası üzerinden devam ettiği anlaşılmakla; yargılamanın sonuçlanıp sonuçlanmadığının bildirilmesi ile sonuçlanmış ise gerekçeli kararın, sonuçlanmamış ise (en son - 213 - duruşmaya ait duruşma tutanağı dahil) duruşma tutanaklarından onaylı birer suretin gönderilmesinin Đstanbul 17’nci Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı’ndan istenilmesine” karar verildiği, Đstanbul 17’nci Ağır Ceza Mahkemesinin 25.03.2013 tarihli yazısı ile davacının yargılandığı dosyanın 12.09.2012 tarihinde karara çıktığı ve dosyanın Yargıtay’a gönderildiği henüz kesinleşmediği belirtilerek Đstanbul 17’nci Ağır Ceza Mahkemesinin 12.09.2012 gün ve 2011/31 Esas, 2012/102 Karar sayılı kararına ilişkin gerekçeli hükmün ve duruşma tutanaklarının gönderildiği anlaşılmıştır. Dava konusu işlemin yasal dayanağını teşkil eden mevzuata bakıldığında; 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun 94’üncü maddesinin “Disiplinsizlik veya Ahlaki Durum Sebebiyle Ayırma” başlıklı (b) bendinde; disiplinsizlik ve ahlaki durumları sebebiyle Silahlı Kuvvetlerde kalmaları uygun görülmeyen astsubayların hizmet sürelerine bakılmaksızın T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. 926 sayılı Kanun’a dayanılarak çıkarılan Astsubay Sicil Yönetmeliği’nin 60’ıncı maddesinde; “Aşağıdaki sebeplerden biri ile disiplinsizlik veya ahlâkî durumları gereği Türk Silâhlı Kuvvetlerinde kalmaları, bulunduğu rütbeye veya bir önceki rütbesine ait bir veya birkaç belge ile anlaşılıp uygun görülmeyenler hakkında, hizmet sürelerine bakılmaksızın emeklilik işlemi yapılır. / a. Disiplin bozucu hareketlerde bulunması, ikaz veya cezalara rağmen ıslah olmaması, / b. Hizmetin gerektirdiği şekilde tavır ve hareketlerini ikazlara rağmen düzenleyememesi, / c. (Değişik:13.6.2003-25137/1 md.) Aşırı derecede menfaatine, içkiye, kumara düşkün olması, / d. (Ek:13.6.2003-25137/1 md.) Nafaka, trafik kazası, doğal afet, personelin öngöremeyeceği şekilde ülke genelinde yaşanan olağanüstü ekonomik dalgalanmalar, ani devalüasyonlar, sağlık ve tedavi giderleri ile kefillik ve benzeri zorunluluk halleri hariç olmak üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarını zedeleyecek şekilde aşırı derecede borçlanmaya düşkün olması ve bu borçlarını ödememeyi alışkanlık haline getirmesi, / e. Türk Silâhlı Kuvvetlerinin itibarını sarsacak şekilde ahlâk dışı hareketlerde bulunması, / f. Tutum ve davranışları ile yasa dışı siyasî, yıkıcı, bölücü, irticaî ve ideolojik görüşleri benimsediği, bu gibi faaliyetlerde bulunduğu veya karıştığı anlaşılanlar“ düzenlemesi mevcuttur. Aynı Yönetmeliğin 61’inci maddesinde ise disiplinsizlik ve ahlaki durum nedeniyle ayırma sicil belgesinin düzenlenme ve uygulanacak usuller ayrıntılı bir şekilde hüküm altına alınmıştır. Yetki ve şekil unsurları yönünden yapılan incelemede; yukarıda belirtildiği üzere, ayırma işleminin, Astsubay Sicil Yönetmeliği’nin 61’inci maddesinin (a) fıkrasında öngörülen usule uygun olarak; sıralı sicil üstlerince 17.01.2012 tarihinde düzenlenen sicile dayanılarak başlatıldığı, J.Gn.K.lığı bünyesinde oluşturulan Komisyon’un incelemesinden geçirilip, Komisyon’un işlemin uygun olduğuna dair kararı, Jandarma Genek Komutanı ile Genelkurmay Başkanı ve Bakan’ın oluru alınarak işlemin tesis edildiği, dolayısıyla dava konusu işlemde yetki ve şekil unsurları yönünden hukuka aykırılık bulunmadığı saptanmıştır. - 214 - Dava konusu işlemin diğer unsurları yönünden yapılan incelemeye ilişkin olarak: Kamu hizmetini yürütmekle görevli olan idarenin, bu hizmeti en iyi şekilde yürütebilmesi için gerekli tedbirleri alma yetkisi ile donatılmasının zorunlu olduğu kuşkusuzdur. Bu nedenle, idarenin kamu hizmetini yürütecek olan ajanlarını alırken bir takım özelliklere sahip olmasını araması tabii olduğu gibi; statüye alındıktan sonra da bunları verimli biçimde kullanması, hizmeti aksatacak, kendisinden artık verim alınması imkânı kalmamış, aksine idare mekanizmasına ve kamu hizmetinin yürütülmesine zararlı olacak ajanlarını bünyesi dışına çıkarması da doğaldır. Đç Hizmet Yönetmeliği’nin 86’ncı maddesinin ikinci fıkrasının (h) alt bendinde, her askerde bulunması lazım gelen ahlaki ve manevi vasıflardan ‘’iyi ahlak sahibi olmak’’ vasfı; ‘’Askerin ahlakı ve yaşayışı kusursuz ve lekesiz olmalıdır. Asker, esrarkeşlikten, sarhoşluktan, yalancılıktan, borçtan ve kumardan, dolandırıcılıktan, ahlaksız kimselerle düşüp kalkmaktan, hırsızlıktan, yağmadan, yakıp yıkmaktan ve sair bütün fenalıklardan sakınmalıdır. Bunlar vazifenin yapılmasına mani olurlar, yaşayışı, sıhhati, azim ve cesareti bozar, namusu lekeler, manevi şahsiyeti öldürür ve her biri ayrı ayrı cezaları üstüne çeker.” şeklinde tanımlanmıştır. Görüldüğü üzere asker şahıslar için ahlaki değerlerin ve (özel hayatını da kapsayan) yaşam biçiminin özel bir önemi bulunmaktadır. Bu değer ve vasıflardan yoksun olan ya da büyük bir noksanı olan asker kişilerin statüde tutulmalarının Kurumu olumsuz etkileyeceği açıktır. Dava, özlük ve sicil dosyalarında yer alan bilgi ve belgelerden; 30.08.2000 tarihinde Astsb. Çvş. nasbedilen davacının, 11 ayrı sicil döneminde sicil değerlendirmesine tabi tutulduğu, sicil not ortalamasının “çok iyi” seviyede gerçekleştiği ve mesleki safahatında toplam olarak 29 adet takdir belgesi ile ödüllendirildiği, disiplin amirince, 24.08.2006 tarihinde sorumluluk bölgesinde bulunan bir köyde meydana gelen yangın olayının vukuat raporunu çekmediğinin tespit edilmesi nedeniyle savunması alınıp 01.09.2006 tarihinde “Uyarı” cezasıyla cezalandırıldığı, Çorlu 5’inci Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nin 16.06.2005 gün ve 2005/933 Esas, 2005/380 Karar sayılı kararıyla; davacının, 18.03.2005 tarihinde J.Er A.K.ye karşı tekme ve yumrukla vurmak, iterek yere düşürmek suretiyle “Ast’a Müessir Fiil” suçunu işlediği sabit görülerek 7 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına, bu hapis cezasının paraya çevrilerek 84 YTL. adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve bu cezanın da ertelenmesine karar verildiği, işbu kararın 10.08.2005 tarihinde kesinleştiği, Đstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 29.09.2011 gün ve 2011/672 Esas sayılı iddianamesi ile davacı hakkında “Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde Ticareti Yapma veya Sağlama” ve “Suç Đşlemek Amacıyla Örgüt Kurma” suçlarından cezalandırılması talebiyle kamu davası açıldığı, davacının anılan suçlardan 04.08.2011 tarihinde tutuklandığı, 10.01.2012 tarihinde açığa alındığı, yargılaması Đstanbul 17’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2011/31 Esas sayılı dava dosyası üzerinden devam etmekte iken dava konusu ayırma işlemi ile TSK.’dan ilişiğinin kesildiği, işbu davanın açılmasından sonra, görülen ceza yargılaması neticesinde Đstanbul 17’nci Ağır Ceza Mahkemesinin 12.09.2012 gün ve - 215 - 2011/31 Esas, 2012/102 Karar sayılı kararıyla; davacı hakkında, “Suç Đşlemek Amacıyla Kurulan Örgüte Üye Olmak” suçunu işlediğinin sabit olmadığı belirtilerek bu suçtan beraatına, “Đştirak Halinde Uyuşturucu Ticareti Yapmak” suçunu işlediğinin sabit olduğu belirtilerek bu suçtan neticeten 7 yıl 6 ay hapis ve 45.000 TL. adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin devamına karar verildiği, dosyanın temyiz nedeniyle Yargıtay’da olduğu, henüz kesinleşmediği anlaşılmıştır. Bu açıklamalar ışığında davacının durumu değerlendirildiğinde; davacının, aynı zamanda ceza yargılamasına da konu olan “Đştirak Halinde Uyuşturucu Ticareti Yapmak” suçuna konu eylemleri nazara alındığında; davacının anılan eylemleri Türk Silahlı Kuvvetleri’nin itibarını sarsacak ahlak dışı hareket kapsamında olduğundan, davacının statüsü itibariyle kamu görevlisi olma nitelik ve yeterliliğini yitirdiği, bu durum karşısında davacının kamu hizmetinde istihdam edilmesinin kamu yararına açıkça aykırılık teşkil ettiği, bu itibarla; davacı hakkında “Silahlı Kuvvetlerde Kalması Uygun Değildir” sicili düzenlenmesi ve bu sicil belgesine istinaden ayırma işlemi tesis edilmesinde takdir yetkisinin objektif sınırlar içinde kullanıldığı ve dava konusu işlemde hukuka ve mevzuata aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Bilindiği üzere AYĐM’in yerleşik içtihatlarına göre bir kamu görevlisinin statüsüne son verilmesini gerektiren bir davranış biçiminin, aynı zamanda bir suça sebebiyet vermesi halinde; idarenin söz konusu suç nedeniyle sürdürülen ceza yargılamasının sonucunu beklemek zorunda ve durumunda olmadığı, eylemi değerlendirebileceği, hatta beraat ya da düşme kararı ile son bulmuş ceza yargılamasına konu bir eylemin dahi nazara alınabileceği kabul edilmektedir. Bu gibi durumlarda idare; Kanunun ceza yargılaması sonucuna göre ayırma işlemi tesis edilmesini zorunlu kıldığı bağlı yetkisini değil, ajanın ika ettiği eylemi nazara alarak takdir yetkisini kullanmaktadır. Ancak, ceza yargılamasına konu olan her eylem nedeniyle idarenin ajanı hakkında ayırma işlemi tesis etmesi gerektiği sonucuna varılamaz. Esasen bu, Anayasal bir ilke olan “kamu görevlisi teminatı” ile de bağdaşmayacaktır. Bu nedenle her somut olayda idarece; kişi yararı – kamu yararı dengesi gözetilerek, ölçülülük ilkesine, gerçek ve objektif kıstaslara bağlı kalınarak ve kamu görevinin niteliği de dikkate alınmak suretiyle takdir yetkisi kullanılmak durumundadır. Davacı vekilince, davacı hakkında kesinleşmiş bir mahkeme kararı olmadığı için suçluluğunun hükmen sabit olmadığı ifade edilmiş ise de; gerek idari yargı kolunda gerekse askeri idari yargıda tartışmasız bir şekilde uygulandığı üzere bir kamu görevlisinin statüsüne son verilmesini gerektiren idari davranış biçiminin aynı zamanda bir suça sebebiyet vermesi halinde idare, söz konusu suç nedeniyle sürdürülen yargılamanın ve delil durumuna göre soruşturmanın sonucunu beklemek zorunda ve durumunda değildir. Zira bu gibi durumda idare, kanunun yargılama sonucuna göre ayırma işlemi tesis edilmesini zorunlu kıldığı bağlı yetkisini değil, mevcut deliller çerçevesinde ajanın ika eylediği eylemi nazara alarak takdir yetkisini kullanmaktadır. Kuşkusuz, ika edilen her eylem ceza yargılamasına konu olduğunda idarenin, ajanı hakkında ayırma işlemi tesis etmesine de imkân olmayıp; esasen bu, Anayasal bir ilke - 216 - olan “kamu görevlisi teminatı” ile de bağdaşamaz. Her somut olayda idarece, kişi yararı - kamu yararı dengesini gözeten, kamu görevinin niteliğini dikkate alan bir takdir yetkisi kullanılmak durumundadır. Bu bakımdan davacı, mahkeme kararlarına dayanılarak ayırma işlemine tabi tutulmadığından, takdir yetkisi dahilinde yukarıda ayrıntılı olarak belirtilen içinde bulunduğu eylemlerinden dolayı disiplinsizlik ve ahlaki durumu nedeniyle TSK’dan ilişiği kesildiğinden, aynı zamanda ceza yargılamasına da konu olan eylemleri ile ilgili olarak ceza yargılamasının devam etmesinin hakkında ayırma işlemi tesisine engel teşkil etmeyeceği, somut olayda dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler, davacının mevcut disiplin ve ahlaki durumunu açıklamaya elverişli ve yeterli bulunduğundan, davacı vekilinin söz konusu iddialarına itibar edilmemiştir. Açıklanan nedenlerle; Hukuki dayanaktan yoksun bulunan davanın REDDĐNE, 09 NĐSAN 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 1'inci D.09.04.2013 E.2012/779, K. 2013/420) -53ÖZETĐ: Safahatındaki disiplin cezaları ile sicil safahatındaki menfi kanaatlerin yanı sıra hakkında “’Göreve Đlişkin Sırrın Açıklanması‘’ ve ‘’Đcbar Suretiyle Đrtikap” suçlarından dolayı hakkında kamu davası açıldığı görülen davacının, ceza yargılamasına konu fiillerinin niteliği ve niceliği itibariyle vahim olduğu, jandarma sınıfına mensup olup suç ve suçlularla mücadele etme görevi bulunduğu halde iddianameye konu eylemleri gerçekleştirdiği nazara alındığında, statüsü itibariyle kamu görevlisi olma nitelik ve yeterliliğini yitirdiği, bu nedenle ayırma işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Davacı vekili, 02.07.2012 tarihinde kayda geçen dava dilekçesi ve cevaba cevap dilekçesiyle özetle; müvekkilinin Tarsus Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturmada 15.05.2012 tarihinde tutuklandığını, hakkında göreve ilişkin sırrın açıklanması ve icbar suretiyle irtikap suçundan iddianame düzenlendiğini ve iddianamenin Tarsus Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilerek kovuşturmanın başladığını; 15 yıllık meslek hayatında tüm sicil notları yüksek, görevine, işine sadık, örnek bir personel olduğu ve hakkında en ufak bir kötü tanımlama bulunmadığı halde hakkındaki iddianameye dayalı olarak ayırma işlemi tesis edilmesinin hukuka aykırı olduğunu; hakkında kesinleşmiş bir mahkumiyet hükmü bulunmadığından masumiyet karinesinin hiçe sayıldığını, - 217 - görevi süresince bazı disiplin cezaları almış olmakla beraber bunların tesis edilen işlemin hukuki sebebi olamayacağını, sonuncusu üzerinden 4 sene geçtiğini, ayrıca 24 kez de takdirname ile ödüllendirildiğini; kanunda geçen ayırma sebeplerinin mevcut olmadığını ve hakkındaki yargılama sonuçlanmadığı halde tesis edilen dava konusu ayırma işleminin hukuka aykırı olduğunu öne sürerek iptaline ve yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davacının yürütmenin durdurulmasına ilişkin talebi, AYĐM Nöbetçi Dairesinin 01.08.2012 tarih ve 2012/107 Esas sayılı kararı ile reddedilmiştir. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ile özlük ve sicil dosyalarının incelenmesinden; 30.08.1997 tarihinde Uzm.J.Çvş.luğa nasbedilerek TSK’de göreve başlayan ve Uzm.J.lV.Kad.Çvş rütbesinde bulunan davacı hakkında sıralı sicil üstlerince 16.05.2012 tarihinde düzenlenen “Silahlı Kuvvetlerde Kalması Uygun Değildir.” sicili üzerine durumunun J.Gn.K.lığında oluşturulan Komisyonda değerlendirildiği ve Komisyonun 01.06.2012 gün ve 21 No.lu kararı ile; davacı hakkında düzenlenen sicil belgesinin yetkili sicil üstlerince düzenlendiği, sicil belgesine belge eklendiği ve eklenen belgelerin yeterli bulunduğu, sicil üstleri arasında kanaat ayrılığı bulunmadığı, adı geçen personelin aşırı derecede menfaatine düşkün olduğu ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarını sarsacak şekilde ahlak dışı hareketlerde bulunduğu belirtilerek 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanununun 15 inci maddesi ve Uzman Jandarma Atama ve Sicil Yönetmeliğinin 70 inci maddesinin (c) ve (e) fıkraları gereğince TSK’dan ilişiğinin kesilmesinin uygun olacağı değerlendirilerek J.Gn. K.nı tasvibine sunulmasına karar verildiği, bu kararın J.Gn.K.nının 04.06.2012 tarihli onayı ile uygun görülmesi üzerine 08.06.2012 tarihinde tebliğ edilerek davacının Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiğinin kesildiği, müteakiben AYĐM’de bu davanın açılmış olduğu anlaşılmıştır. 3466 sayılı Uzman J.Kanununun 15’nci maddesinde “Disiplinsizlik ve ahlakî durumları nedeniyle "Silahlı Kuvvetlerde kalması uygun değildir" şeklinde sicil düzenlenen Uzman Jandarmalar meslekten hemen çıkarılırlar ve haklarında Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu hükümleri uygulanır. ” hükmü yer almakta olup; aynı kanunun atfı dolayısıyla çıkartılan Uzman Jandarma Atama ve Sicil Yönetmeliğinin “Disiplinsiz ve ahlaki durumları nedeniyle ayırma usulleri” başlıklı 70’nci maddesinde: “Aşağıdaki sebeplerden biri ile disiplinsizlik veya ahlaki durumları gereği Silahlı Kuvvetlerde kalmaları, bulunduğu rütbeye veya bir önceki rütbesine ait bir veya birkaç belge ile anlaşılıp uygun görülmeyen uzman jandarmalar hakkında, hizmet sürelerine bakılmaksızın emeklilik işlemi yapılır: a. Disiplin bozucu hareketlerde bulunması, ikaz ve cezalara rağmen ıslah olmaması, b. Hizmetin gerektirdiği şekilde tavır ve hareketlerini ikazlara rağmen düzenleyememesi, c. Aşırı derecede menfaatine, içkiye, kumara düşkün olması, d. Nafaka, trafik kazası, doğal afet, personelin öngöremeyeceği şekilde ülke genelinde yaşanan olağanüstü dalgalanmalar, ani devalüasyonlar, sağlık ve tedavi giderleri ile kefillik ve benzeri zorunluluk halleri hariç olmak üzere, Türk - 218 - Silahlı Kuvvetlerinin itibarını zedeleyecek şekilde aşırı derecede borçlanmaya düşkün olması ve bu borçlarını ödememeyi alışkanlık haline getirmesi, e. Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarını sarsacak şekilde ahlak dışı hareketlerde bulunması, f. Tutum ve davranışları ile yasa dışı siyasi, yıkıcı, bölücü, irticai ve ideolojik görüşleri benimsediği, bu gibi faaliyetlerde bulunduğu veya karıştığı anlaşılanlar.” şeklinde bir düzenleme öngörülmüştür. Uzman Jandarma Atama ve Sicil Yönetmeliğinin “Disiplinsizlik ve ahlaki durum nedeniyle ayırma” başlıklı 71’nci maddesinde ise ayırma işleminin sıralı sicil üstlerince başlatılabileceği ve bunun ne şekilde olacağı düzenlenmiştir. Buna göre ayırma sicilinin süre söz konusu olmaksızın her zaman düzenlenebileceği, sicil üstlerin sicil belgesine not vermeden, disiplinsizlik ve ahlâkî durumlardan hangisine göre kesin kanaate vardıklarını belirttikten sonra “Silâhlı Kuvvetlerde Kalması Uygun Değildir” kanaatini yazarak, J.Gn.K.lığı Per.Bşk.lığına gönderecekleri, buradaki incelemeden sonra, oluşturulmuş komisyon tarafından sicil belgelerinin ve diğer belgelerin değerlendirileceği, değerlendirme sonunda verilen kararın J.Gn. Komutanının arzına sunulacağı ve alınacak onaya göre işlem yapılacağı düzenlenmiştir. Dava konusu işlemin yetki ve şekil unsurları yönünden yapılan incelemeye ilişkin olarak: Yukarıda belirtildiği üzere, ayırma işleminin, Uzman Jandarma Atama ve Sicil Yönetmeliğinin 71’inci maddesinde öngörülen usule uygun olarak; sıralı sicil üstlerince 16.05.2012 tarihinde düzenlenen sicile dayanılarak başlatıldığı, davacının durumunun J.Gn. K.lığı bünyesindeki Komisyonun incelemesinden geçirilip, Komisyonun kararının uygun olduğuna dair J.Gn. Komutanının onayı da alınarak ayırma işleminin tesis edildiği, dolayısıyla dava konusu işlemde yetki ve şekil unsurları yönünden hukuka aykırılık bulunmadığı saptanmıştır. Đşlemin diğer unsurları yönünden de davacının mesleki safahatı incelendiğinde; 1997 yılında Uzman Jandarma Okulunu bitirerek Türk Silahlı Kuvvetleri saflarına katıldığı, 1998-2012 yılları sicil döneminde hakkında sicil amirlerince değerlendirmeler yapıldığı ve sicil notları ortalamasının ‘’çok iyi’’ seviyede gerçekleştiği, iki ayrı sicil yılı döneminde sicil üstlerince hakkında menfi kanaatler belirtilmiş olduğu; disiplin amirlerince işlemiş olduğu muhtelif disiplin suçlarından dolayı 28.09.2004 tarihinde uyarı, 05.01.2006 tarihinde 2 gün göz hapsi, 12.07.2006 tarihinde uyarı, 05.03.2008 tarihinde 4 gün göz hapsi, 17.06.2008 tarihinde 3 gün göz hapsi disiplin cezaları ile cezalandırılmış olduğu, 24 adet de takdirnamesinin mevcut olduğu; diğer taraftan davacı hakkında Pozantı Đlçe J. Merkez J.Krk. K.lığı emrinde görev yapmakta iken 14.05.2012 tarihinde ‘’…yürüttüğü kamu görevi nedeni ile bilgi sahibi olduğu arama işlemini H.’un öğrenmesi amacı ile sızdırdığı, şüphelinin asıl amacının bu yolla H.’ta kendisine yardım edebileceği intibaını oluşturmak olduğu, arama işleminin tamamlanmasının ardından şüphelinin müşteki ile bağlantıya geçtiği ve buluşma teklif ettiği, gerçekleşen buluşmada şüphelinin müştekiyi alacağı cezanın ağırlığı ile korkutmaya çalıştığı, müştekiden kendisine yardım etmesi karşılığı 1.000 TL. talep ettiği, şüphelinin telkinleri nedeni ile korkan müştekinin şüpheli ile toplam 750 TL karşılığında anlaştığı, şüpheli A.’un şüpheli U.’in suç teşkil eden - 219 - eylemlerinin her aşamasında bulunduğu, A’un yardımı ve H.’a başına gelecekler konusunda telkinleri olmaksızın U.’in üzerine atılı suçu işlemesinin mümkün olamayacağı, her iki şüphelinin de müştekinin beyanları doğrultusunda üzerlerinde seri numaraları alınmış paralar ile birlikte yakalandıkları, U.’in görevinin gereklerine aykırı olarak yapmış olduğu davranışlar ve görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak sureti ile müştekiyi kendisine bir yarar sağlama vaadinde bulunmaya zorladığı, müştekinin bu zorlamanın etkisi ile şüpheliye 750 TL. vermeyi vaat ettiği, bu vaatle birlikte icbar sureti ile irtikap suçunun tamamlandığı, ………, şüphelinin arama faaliyetini sızdırmakla 5237 sayılı Kanunun 258/1 maddesinde düzenlenen göreve ilişkin sırrın açıklanması suçunu işlediği, …,’’ gerekçeleriyle Tarsus Cumhuriyet Başsavcılığının 04.06.2012 tarih ve 2012/5791-2 Soruşturma No ve 2012/2296 Esas sayılı iddianamesi ile ‘’Göreve ilişkin Sırrın Açıklanması’’ ve ‘’Đcbar Suretiyle Đrtikap’’ suçlarından dolayı kamu davası açıldığı , davacının soruşturma sırasında Pozantı Sulh Ceza Mahkemesince 15.05.2012 tarihinde tutuklandığı ve yargılamasının Tarsus Ağır Ceza mahkemesinde devam etmekte olduğu anlaşılmıştır. Davacı vekili, müvekkili hakkındaki ceza yargılamasının sürdüğünü; hakkında bir mahkeme kararı olmadığı için suçluluğunun sabit olmadığını belirtmiş ise de; gerek idari yargı kolunda gerekse askeri idari yargıda tartışmasız bir şekilde uygulandığı üzere bir kamu görevlisinin statüsüne son verilmesini gerektiren idari davranış biçiminin aynı zamanda bir suça sebebiyet vermesi halinde idare, söz konusu suç nedeniyle sürdürülen yargılamanın sonucunu beklemek zorunda ve durumunda değildir. Zira bu gibi durumda idare, Kanunun yargılamanın sonucuna göre ayırma işlemi tesis edilmesini zorunlu kıldığı bağlı yetkisini değil mevcut deliller çerçevesinde davacının ika ettiği eylemleri nazara alarak takdir yetkisini kullanmaktadır. Kuşkusuz ika edilen her eylem ceza yargılamasına konu olduğunda idarenin, ajanı hakkında ayırma işlemi tesis etmesine de imkân olmayıp; esasen bu, Anayasal bir ilke olan “kamu görevlisi teminatı” ile de bağdaşamaz. Şu halde her somut olayda idarece, kişi yararı - kamu yararı dengesini gözeten, kamu görevinin niteliğini dikkate alan bir takdir yetkisi kullanılmak durumundadır. Bu açıklamalar ışığında dava konusu re’sen ayırma işlemi değerlendirildiğinde; davacının safahatındaki disiplin cezaları ile sicil safahatındaki menfi kanaatlerin yanı sıra hakkında ‘’ Göreve Đlişkin Sırrın Açıklanması‘’ ve ‘’Đcbar suretiyle Đrtikap’’ suçlarından dolayı Tarsus Cumhuriyet Başsavcılığının 04.06.2012 tarihli iddianamesinde ayrıntılı olarak yer verilen deliller çerçevesinde gerek davacıya isnad edilen eylemlerin davacıdan sadır olduğu gerekse bu eylemlerin (tipiklik bakımından isnad edilen suçları oluşturup oluşturmadığı hususundan bağımsız olarak) niteliği ve niceliği itibariyle vahim olduğu yönündeki davalı idare değerlendirmesinin olgulara uygun olduğu; zira, davacının jandarma sınıfından olması sebebiyle genel olarak emniyet, asayiş, kolluk görevi ve bu bağlamda suç ve suçlularla mücadele etme görevi bulunduğu halde iddianameye konu eylemleri gerçekleştirmiş olduğu, bu bağlamda davacının statüsü itibariyle kamu görevlisi olma nitelik ve yeterliliğini yitirdiği, bu durum karşısında kamu hizmetinde istihdam edilmesinin kamu - 220 - yararına açıkça aykırılık teşkil ettiği, sonuç olarak davacı hakkında “Silahlı Kuvvetlerde Kalması Uygun Değildir” sicil belgesi düzenlenmesi ve bu sicil belgesine istinaden 3466 sayılı Uzman J.Kanununun 15’nci ve Uzman Jandarma Atama ve Sicil Yönetmeliğinin 70 ve 71’nci maddeleri kapsamında ayırma işlemi tesis edilmesinde takdir yetkisinin objektif ölçütlerle, hizmet gereklerine uygun, kamu yararı-birey yararı dengesi gözetilerek ve ölçülü bir şekilde kullanıldığı, dolayısıyla tesis edilen işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Yukarıda açıklanan nedenlerle; Hukuki dayanaktan yoksun DAVANIN REDDĐNE, 12 ŞUBAT 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐYLE karar verildi. (AYĐM 1'inci D.12.02.2013 E.2013/119 , K. 2013/187) 2. SÖZLEŞMELĐ ER ÖN SÖZLEŞMESĐNĐN FESHĐ : -54ÖZETĐ Yaptırılan güvenlik soruşturması esnasında davacı hakkında “Güveni kötüye kullanma” suçundan kamu davası açılmış ve yargılamanın devam etmekte olduğu anlaşılmakla, anılan suç nedeniyle güvenlik soruşturmasının Silahlı Kuvvetler Đstihbarata Karşı Koyma Koruyucu Güvenlik ve Đşbirliği Yönergesi (MY 1141C)’nin 13’üncü maddesi kapsamında olumsuz sonuçlandığının kabulü gerektiğinden, bu kabule dayanılarak sözleşmeli er olma niteliklerini taşımadığının sonradan anlaşıldığı gerekçesiyle tesis edilen sözleşmeli er adayı ön sözleşmesinin feshedilmesi işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Davacı, 04.06.2012 tarihinde kayda geçen dava dilekçesiyle özetle; 23.03.2012 tarihinde gerekli güvenlik araştırmaları yapılmak suretiyle sözleşmeli er olarak göreve başladığını ancak bilahare usul ve yasalara aykırı bir şekilde güvenlik araştırması sonucunun olumsuz neticelendiği gerekçesiyle sözleşmesinin feshedildiğini, sözleşmesinin feshine gerekçe güvenlik araştırmasının yeniden yaptırılması gerektiğini, tesis edilen sözleşme feshi işleminin hukuka aykırı olduğunu öne sürerek iptaline ve yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep etmiştir. AYĐM 1.Dairesinin 12.06.2012 gün ve 2012/831 Esas sayılı kararı ile yürütmenin durdurulması talebi reddedilmiştir. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; davacının sözleşmeli er adayı statüsünde 23.03.2012 tarihinden itibaren sözleşmeli er - 221 - yetiştirilmek amacıyla ön sözleşme yapılarak askeri eğitime alındığı, bilahare yaptırılan güvenlik soruşturması esnasında hakkında ILGIN Cumhuriyet Başsavcılığının 28.10.2011 tarih ve 2011/483 esas - 2011/293 iddianame sayılı iddianamesi ile ‘’Basit yaralama, güveni kötüye kullanma, hakaret, tehdit’’ suçlarından dolayı, yine ILGIN Cumhuriyet Başsavcılığının 24.01.2012 tarih ve 2012/66 esas – 2012/35 iddianame sayılı iddianamesi ile ‘’Basit yaralama ve hakaret’’ suçlarından dolayı kamu davası açılmış ve müsnet suçlarla ilgili yargılamanın devam etmekte olduğunun anlaşılması üzerine 31.05.2012 tarihinde ön sözleşmesi feshedilerek 01.06.2012 tarihinde ilişiğinin kesildiği, müteakiben bahse konu sözleşmeli er adayı ön sözleşmesinin feshi işleminin iptali istemiyle AYĐM’de bu davanın açılmış olduğu anlaşılmıştır. 6191 sayılı “Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu”nun 3’üncü maddesinin 3’üncü fıkrasında, sözleşmeli erlik için aranacak nitelikler sayma suretiyle belirtilmiştir. Bunlardan biri de “f)Güvenlik soruşturmasının olumlu sonuçlanmış olmak”dır. 61691 sayılı Kanunun 9’uncu maddesi uyarınca çıkarılmış olan Sözleşmeli Erbaş ve Er Yönetmeliğinin 7’nci maddesinin (h) bendinde de aynı hüküm yinelenmiştir. 6191 sayılı Kanunun 6’ncı maddesinin 1’inci fıkrasında ise, sözleşmeli er adaylarının ön sözleşmelerinin hangi nedenlerle süresinin bitiminden önce feshedileceği belirtilmiştir. Buna göre, “c)Sözleşmeli er adayı olma şartlarından herhangi birini taşımadığı sonradan anlaşılmak veya sözleşme süresi içinde bu şartlardan herhangi birini kaybetmek.” ön sözleşmenin feshi nedenidir. Keza Sözleşmeli Erbaş ve Er Yönetmeliğinin 16’nci maddesinin 1’inci fıkrasının (c) bendinde de aynı hüküm yer almaktadır. Açıklanan hükümlerden anlaşıldığı üzere; sözleşmeli er olma koşullarından biri olan güvenlik soruşturmasının olumlu sonuçlanması şartını sağlayamadığı sonradan anlaşılan bir sözleşmeli er adayının ön sözleşmesi, sözleşme süresinin dolması beklenmeksizin feshedilecektir. Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Yönetmeliğinin 9’uncu maddesinin “Türk Silahlı Kuvvetlerinin kadro ve kuruluşlarında yer alacak personelin güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması, Türk Silahlı Kuvvetlerince bu Yönetmeliğe uygun olarak hazırlanacak yönerge uyarınca yapılır” hükmü gereği, davacı hakkında yapılmış olan güvenlik soruşturmasının olumsuz sayılıp sayılamayacağının “Silahlı Kuvvetler Đstihbarata Karşı Koyma, Koruyucu Güvenlik ve Đşbirliği Yönergesi” (MY 114-1(C))’ne göre değerlendirilmesi gerekmektedir. “Silahlı Kuvvetler Đstihbarata Karşı Koyma, Koruyucu Güvenlik ve Đşbirliği Yönergesi”nin 13’üncü maddesinde, (“Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Yönetmeliği”nin 11/1 maddesine paralel şekilde) “Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonuçları, soruşturma konusu şahsın içinde bulunduğu ortam da dikkate alınarak değerlendirilir..” hükmüne yer verildikten sonra, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz kabul edileceği haller sayma suretiyle belirtilmiştir. Kişinin bir suçtan mahkûm veya yargılanıyor olması nedeniyle güvenlik soruşturmasının olumsuz kabul edileceği haller de 13’üncü maddenin (ı) fıkrasının (7) numaralı bendinde sayılmış olup, bu bentte ‘’inancı kötüye - 222 - kullanmak’’ suçundan hüküm giymek veya ‘’yargılanıyor’’ olmak güvenlik soruşturmasının olumsuz kabul edileceği haller arasında sayılmıştır. Bu kapsamda; yaptırılan güvenlik soruşturması esnasında davacı hakkında ILGIN Cumhuriyet Başsavcılığının 28.10.2011 tarih ve 2011/483 esas - 2011/293 iddianame sayılı iddianamesi ile belirtilen diğer suçların yanı sıra ‘’Güveni kötüye kullanma’’ suçundan dolayı kamu davası açılmış ve yargılamanın devam etmekte olduğu anlaşılmakla, davacının yargılanmakta olduğu ‘’güveni kötüye kullanma(inancı kötüye kullanma)’’ suçu nedeniyle güvenlik soruşturmasının Silahlı Kuvvetler Đstihbarata Karşı Koyma Koruyucu Güvenlik ve Đşbirliği Yönergesi(MY 114-1C)’nin 13 ncü maddesi kapsamında olumsuz sonuçlandığının kabulü gerektiğinden bu kabule dayanılarak sözleşmeli er olma niteliklerini taşımadığının sonradan anlaşıldığı gerekçesiyle 31.05.2012 tarihi itibariyle tesis edilen sözleşmeli er adayı ön sözleşmesinin feshedilmesi işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Yukarıda açıklanan nedenlerle; Hukuki dayanaktan yoksun bulunan davanın REDDĐNE, 05 ŞUBAT 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 1'inci D.05.02.2013 E.2012/831 , K. 2013/159) -55ÖZETĐ: Davacının güvenlik soruşturmasının yapıldığı esnada “Kasten Yaralama” suçundan yargılanıyor olması olgusunun, MY 114-1(C) Silahlı Kuvvetler Đstihbarata Karşı Koyma, Koruyucu Güvenlik ve Đşbirliği Yönergesi’nin 3’üncü bölüm, 1’inci kısım 13’üncü maddesinde tek tek sayılan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmalarının olumsuz kabul edileceği hallerden hiçbirisinin kapsamına girmediği, bu itibarla; davacının güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandığının söylenemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır. Davacı vekili, 01.03.2012 tarihinde Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi’nde kayda geçen dava dilekçesinde ve 29.05.2012 tarihinde Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi’nde kayda geçen cevaba cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin sözleşmeli er sınavını kazanarak 25.11.2011 tarihinde kıtasına katıldığını, müvekkilinin sözleşmesinin herhangi bir sebep gösterilmeksizin 01.02.2012 tarihinde feshedildiğini, geçen yıl içinde bir yanlışlık sonucu müvekkili hakkında Yalova 3’üncü Asliye Ceza Mahkemesi’nde dava açıldığını, müvekkilinin kişide hata sonucu yapıldığını düşündüklerini, müvekkilinin terhis edilme nedeni kesin olarak bilinmemekle birlikte, söz konusu yargılama nedeniyle güvenlik soruşturmasının olumsuz değerlendirildiğini düşündüklerini, (cevaba cevap dilekçesinde) yanlışlık mahkemece anlaşıldığından Yalova - 223 - 3’üncü Asliye Ceza Mahkemesi’nce müvekkili hakkında beraat kararı verildiğini, tesis edilen işlemin hukuka aykırı olduğunu belirterek davacı hakkında tesis edilen sözleşmeli er adayı ön sözleşmesinin feshi işleminin iptaline ve statü dışında geçirdiği sürelere ilişkin özlük haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ile davalı idarece 1602 sayılı Kanun’un 52’nci maddesinin dördüncü fıkrasının ikinci cümlesi kapsamında incelenmek üzere gönderilen bilgi ve belgelerin incelenmesinden; K.K.K.lığının 2011 yılı sözleşmeli er temin faaliyetleri kapsamında başvurusu kabul edilerek piyade sınıfında sözleşmeli er olarak istihdam edilmek üzere 26.11.2011 tarihinde ön sözleşme yapılarak sözleşmeli er adayı olarak askeri eğitime alınan davacının, yaptırılan güvenlik soruşturması neticesinde; Yalova Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 04.10.2011 gün ve 2011/2871 Esas sayılı iddianamesiyle; davacının, H.A. ile birlikte 23.07.2010 tarihinde H.S.ye karşı “Yaralama” suçunu işlediği iddiasıyla kamu davası açıldığı ve yargılamanın Yalova 3’üncü Asliye Ceza Mahkemesi’nde devam ettiğinin tespit edilmesi üzerine, K.K. Değerlendirme Komisyonu’nun 25.01.2012 tarihli kararıyla; elde edilen mevcut bilginin, MY 114-1 (C) Silahlı Kuvvetler Đstihbarata Karşı koyma, Koruyucu Güvenlik ve Đşbirliği Yönergesi’nin 3’üncü bölüm,1’inci kısım, 13’üncü madde kapsamına girdiğine ve bu nedenle davacının güvenlik soruşturmasının olumsuz olduğuna karar verilmesini müteakip davalı idarece, askeri eğitim süresinin bitimine 2 gün kala 01.02.2012 tarihinde davacının ön sözleşmesinin feshedilerek ilişiğinin kesildiği, davacının, anılan işlemin iptali ve statü dışında geçirdiği sürelere ilişkin özlük haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemi ile vekili aracılığıyla süresi içerinde AYĐM’de işbu davayı açtığı, Yalova 3’üncü Asliye Ceza Mahkemesi’nin 29.03.2012 gün ve 2011/168 Esas, 2012/170 Karar sayılı kararıyla; yaralamanın diğer sanık H.A. tarafından yapıldığı, müştekinin, duruşmada davacının kendisine vurmadığını beyan ettiği tespitine yer verilerek davacı hakkında “Kasten Yaralama” suçundan beraatına karar verildiği, bu kararın 18.04.2012 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır. Konu ile ilgili mevzuat hükümleri irdelendiğinde; 6191 sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu’nun; “Tanımlar” başlıklı 2’nci maddesinin (1) numaralı fıkrasının, (b) bendinde; “ön sözleşme”nin; “Türk Silahlı Kuvvetleri (Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı dâhil) birlik, karargâh, kurum ve kuruluşları ile sözleşmeli er adayları arasında; askerî eğitime alınmaları konusunda yapılan ve askerî eğitim dönemi başlangıcı ile sözleşme yapılıncaya kadar geçecek süreyi kapsayan sözleşmeyi ifade eder.” şeklinde, (ç) bendinde; “sözleşmeli er adayı” nın da; “Sözleşmeli er yetiştirilmek amacıyla ön sözleşme yapılarak askerî eğitime alınanları ifade eder.” şeklinde tanımlandığı, aynı Kanun’un 4’üncü maddesinin (1) numaralı fıkrasında; sözleşmeli er adaylarının, ön sözleşme yapılarak askerî eğitime alınmalarının ve askerî eğitimi başarı ile tamamlayanlarla, dört yıldan fazla olmamak kaydıyla en az üç yıllık sözleşme yapılmasının öngörüldüğü, anılan Kanun’un “Sözleşmenin idarece feshi” başlıklı 6’ncı maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendinde; “sözleşmeli er adayı olma şartlarından herhangi birini taşımadığı sonradan - 224 - anlaşılmak veya sözleşme süresi içinde bu şartlardan herhangi birini kaybetmek” şartının, sözleşmeli er adaylarının ön sözleşmelerinin sürenin bitiminden önce feshedilmesi şartları arasında sayıldığı, Kanun’un“Kaynak” başlıklı 3’üncü maddesinin (3) numaralı fıkrasının (f) bendinde; sözleşmeli erlik için aranacak nitelikler arasında “güvenlik soruşturması olumlu sonuçlanmış olmak” şartına yer verildiği, 6191 sayılı Kanun’un 9’uncu maddesinin (2) numaralı fıkrasına dayanılarak çıkarılan Sözleşmeli Erbaş ve Er Yönetmeliği’nde de benzer düzenlemelere yer verildiği anlaşılmıştır. Görüldüğü üzere, sözleşmeli er adayı olma şartlarından herhangi birini taşımadığı sonradan anlaşılan veya sözleşme süresi içinde bu şartlardan herhangi birini kaybeden sözleşmeli er adaylarının, ön sözleşmelerinin feshedilmesi öngörüldüğünden ve “güvenlik soruşturması olumlu sonuçlanmış olmak” şartı sözleşmeli erlik için aranan şartlar arasında sayıldığından, güvenlik soruşturması olumsuz sonuçlanan sözleşmeli er adaylarının ön sözleşmeleri idarece feshedilecektir. Öte yandan, 4045 sayılı Kanun’un 1’inci maddesine dayanılarak çıkarılan Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Yönetmeliği’nin “Türk Silahlı Kuvvetlerince Yapılacak Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması” başlıklı 9’uncu maddesi; ”Türk Silahlı Kuvvetlerinin kadro ve kuruluşlarında yer alacak personelin güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması, Türk Silahlı Kuvvetlerince bu Yönetmeliğe uygun olarak hazırlanacak yönerge uyarınca yapılır.” hükmüne amir olduğundan, bu hükme uygun olarak hazırlanan MY 114-1(C) Silahlı Kuvvetler Đstihbarata Karşı Koyma, Koruyucu Güvenlik ve Đşbirliği Yönergesi’nin 3’üncü bölüm, 1’inci kısım 13’üncü maddesinde; Türk Silahlı Kuvvetleri’nde sürekli ve geçici hizmet görecek subay/sözleşmeli subay, askeri memur, astsubay/sözleşmeli astsubay, uzman erbaş/uzman jandarma, sivil personel, yedek subaylar, sözleşmeli er ve erbaşlar, erbaş ve erler, askeri öğrenciler için yapılacak güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmalarının hangi hallerde olumsuz kabul edileceği hususu tek tek sayma suretiyle belirlenmiştir. Belirtilen mevzuat hükümleri kapsamında dava konusu işlem irdelendiğinde; davacının, yaptırılan güvenlik soruşturması neticesinde; Yalova Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 04.10.2011 gün ve 2011/2871 Esas sayılı iddianamesiyle; davacının, H.A. ile birlikte 23.07.2010 tarihinde H.S.ye karşı “Yaralama” suçunu işlediği iddiasıyla kamu davası açıldığı ve yargılamanın Yalova 3’üncü Asliye Ceza Mahkemesi’nde devam ettiğinin tespit edilmesi üzerine, K.K. Değerlendirme Komisyonu’nun 25.01.2012 tarihli kararıyla; elde edilen mevcut bilginin, MY 114-1 (C) Silahlı Kuvvetler Đstihbarata Karşı koyma, Koruyucu Güvenlik ve Đşbirliği Yönergesi’nin 3’üncü bölüm,1’inci kısım, 13’üncü madde kapsamına girdiğine ve bu nedenle davacının güvenlik soruşturmasının olumsuz olduğuna karar verilmesini müteakip davalı idarece, askeri eğitim süresinin bitimine 2 gün kala 01.02.2012 tarihinde davacının ön sözleşmesi feshedilerek ilişiği kesilmiş ise de; davacının güvenlik soruşturmasının yapıldığı esnada “Kasten Yaralama” suçundan yargılanıyor olması olgusunun, MY 114-1(C) Silahlı Kuvvetler Đstihbarata Karşı Koyma, Koruyucu Güvenlik ve Đşbirliği Yönergesi’nin 3’üncü bölüm, 1’inci kısım 13’üncü maddesinde tek tek sayılan güvenlik soruşturması ve arşiv - 225 - araştırmalarının olumsuz kabul edileceği hallerden hiçbirisinin kapsamına girmediği, bu itibarla; davacının güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandığı söylenemeyeceğinden, davacının, sözleşmeli erlik için aranacak nitelikler arasında sayılan “güvenlik soruşturması olumlu sonuçlanmış olmak” şartını taşımadığının sonradan anlaşıldığını veya sözleşme süresi içinde bu şartı kaybettiğinin de söylenemeyeceği, bu nedenle tesis edilen dava konusu sözleşmeli er adayı ön sözleşmesinin feshi işleminin hukuka ve mevzuata aykırı olduğu sonucuna varılmıştır. Davacı hakkında tesis edilen sözleşmeli er adayı ön sözleşmesinin feshi işleminin hukuka ve mevzuata aykırı olduğunun tespiti karşısında; bir diğer dava konusu olan davacının sözleşmeli er adayı statüsünden kaynaklanan maddi zararlarının yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; 1. Hukuka aykırı bulunan sözleşmeli er adayı ön sözleşmesinin feshi işleminin ĐPTALĐNE, 2. Davacının sözleşmeli er adayı statüsünden kaynaklanan maddi zararlarının yasal faizi ile birlikte ÖDENMESĐNE, 20 ŞUBAT 2013 tarihinde Üye Hv.Mu.Kur.Alb. Ali BOZKURT ve Üye Topçu Kur.Yb. Salih BUÇUKOĞLU’nun Karşı Oyları ve OYÇOKLUĞU ile karar verildi. KARŞI OY GEREKÇESĐ Davacının; Yalova Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 04.10.2011 gün ve 2011/2871 Esas sayılı iddianamesiyle, “kasten yaralama” suçunu işlediği iddiasıyla hakkında kamu davası açıldığı ve yargılamasının Yalova 3’üncü Asliye Ceza Mahkemesi’nde devam ettiğinin tespit edilmesi üzerine, güvenlik soruşturmasının olumsuz olduğuna karar verilmesini müteakip askeri eğitim süresinin bitimine 2 gün kala 01.02.2012 tarihinde Sözleşmeli Er ön sözleşmesinin feshedildiği görülmektedir. MY 114-1(C) Silahlı Kuvvetler Đstihbarata Karşı Koyma, Koruyucu Güvenlik ve Đşbirliği Yönergesi’nin Üçüncü Bölüm, Birinci Kısım’da yer alan “Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırmasının Olumsuz Kabul Edileceği Haller” başlıklı 13’üncü maddesinin “ı” fıkrasının (8)’inci bendinde; “(8) Belli hakları kullanmaktan sürekli, süreli veya geçici bir kamu görevinin üstlenilmesinden; atamaya veya seçime tabi bütün memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten yoksun bırakılmayı gerektirecek bir suç işlediği veya yargılamasının devam ettiği, …hususlarında bilgi verilenlerin güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması olumsuz kabul edilir.” hükmü bulunduğu, davacının da “kasten yaralama” suçunu işlediği iddiasıyla hakkında kamu davası açıldığı dikkate alındığında, güvenlik soruşturmasının olumsuz - 226 - olduğuna karar verilmesinin ve Sözleşmeli Er ön sözleşmesinin iptal edilmesi işleminin hukuka uygun olduğu kanaatinde olduğumuzdan, aksi yönde oy kullanan sayın çoğunluğun görüşüne katılmadık. 20.02.2013 ÜYE ÜYE Salih BUÇUKOĞLU Ali BOZKURT Topçu Kur.Yb. Hv.Mu.Kur.Alb. (AYĐM 1'inci D.20.02.2013 E.2012/487 , K. 2013/225) 3. SUBAY SÖZLEŞMESĐNĐN FESHĐ : -56ÖZETĐ: Davacının almış olduğu istirahatlardan 16.03.2011 tarihli raporla 2 ay istirahat almasına sebep teşkil eden “Shin Splint (Koşucu Bacağı)” rahatsızlığı, çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden dolayı koşu ve eğitim faaliyetleri gibi tekrarlayan bir sebeple oluşan geçici bir rahatsızlık olduğu ve dolayısıyla bir meslek hastalığı olduğu anlaşılmakla birlikte; 21.04.2011 tarihli raporla 1,5 ay, 29.06.2011 tarihli raporla 1,5 ay ve 23.08.2011 tarihli raporla da 3 ay istirahat almasına sebep teşkil eden “Pulmoner Tromboembolizm (PTE)” rahatsızlığının bir meslek hastalığı olmadığı ve bu rahatsızlık nedeniyle davacının almış olduğu istirahat süresi bir sözleşme yılı içerisinde 90 günü geçtiği anlaşılmakla; 4678 sayılı Kanun’un 13’üncü maddesinin (k) bendi hükmü gereğince tesis edilen sözleşmeli subay sözleşmesinin feshi işleminde hukuka aykırılık yoktur. Davacı vekili, 24.01.2012 tarihinde Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi’nde kayda geçen dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin, bir yılda üç aydan fazla hava değişimi aldığı gerekçesiyle sözleşmesi feshedilerek TSK.dan ilişiğinin kesildiğini, müvekkilinin 2005-2009 yılları arasında Erzurum 4’üncü Zh. Tug. 1’inci Tank Tb. 2’nci Tank Bl.K.lığında 1’inci Tank Takım Komutanı olarak görev yaptığını, Haziran 2008-Ağustos 2008 tarihleri arasında geçici görevlendirmeyle 3 ay süre ile Üzümlü Jandarma Karakolu Harekat kontrolünde Sansa Boğazı Bölgesinde iç güvenlik harekatı görevinde bulunduğunu, 2009 yılı genel atamalarıyla KKTC/Değirmenlik 14’üncü Zh. Tug. 2’nci Tank Tb.na 1’inci Tank Bl.K.nı olarak atandığını, sözleşmesi feshedilene kadar burada görev - 227 - yaptığını, 24 kez takdirname ile ödüllendirildiğini, adadaki yoğun spor faaliyetleri, özellikle 3000 metre koşu, pentatlon, yüksek ve uzun atlama faaliyetleri sebebiyle her iki bacağında ağrılar meydana geldiğini, ağrılar dayanılmaz duruma gelmeye başlayınca 20.09.2010 tarihinde kışla revirine sevk aldığını, buradan Girne Asker Hastanesi Ortopedi Polikliniğine sevk edildiğini, yakınmalarını anlatması neticesinde stres fraktürü olabileceği değerlendirilerek 20 gün spor istirahatı verildiğini, 23.02.2011 tarihinde Ankara GATA’ya sevk edildiğini, GATA’da yapılan tetkikler neticesinde her iki bacağında stres kırığı ve her iki tibia proksimal kırığı teşhis edildiğini, iki ayağa birden dizinin altından ayak parmaklarına kadar alçıya alınarak 16.03.2011 tarihinde 2 ay istirahat verildiğini, müvekkilinin görevli doktora bu rahatsızlığının çaresinin sadece alçıyla mı geçeceğini ve ilaç kullanıp kullanmayacağını sorduğunu, doktorun herhangi bir ilaca gerek olmadığını söylediğini, raporda da ilaç kullanması yönünde herhangi bir ibare olmadığını, müvekkilinin istirahatının 26’ncı gününde 10.04.2011 tarihinde dayanılamaz bir göğüs ağrısı şikayeti ile GATA Acil Ana Bilim Dalı Başkanlığına başvurduğunu, iki ayağı alçıda olduğu için hareketsizlikten kaynaklanabilecek akciğer embolisi şüphesiyle kendisine çeşitli tetkikler yapıldığını, tetkikler neticesinde doktorların ağrı kesici ve antibiyotik vererek, akciğerlerinde bir şey olduğunu, tam anlayamadıklarını, bir sonraki gün bu tetkiklerle GATA Göğüs Hastalıkları Polikliniğine başvurmasını söylediklerini, müvekkilinin o gece ağrı kesicinin etkisiyle biraz olsun uyuyabildiğini, uykuya daldığı için ailesinin de cep telefonlarının sesini kıstığını, ertesi sabah müvekkilinin annesinin ve babasının cep telefonlarında 46 adet cevapsız çağrı olduğunu gördüğünü, arayan numaraya döndüklerinde GATA Radyoloji Bölümünde görevli bir doktor olduğunu anladıklarını, telefondaki doktorun, tomografi çekimlerinin kontrolü neticesinde hayati risk taşıyan bir hasta olarak değerlendirip kendisini aradığını söylediğini, aynı doktorun evinin nerede olduğunu, süratle GATA Acile gelebilecek durumunun olup olmadığını sorduğunu, bunun üzerine müvekkilinin hemen GATA Acile gittiğini, yapılan tetkikler neticesinde pulmoner embolizm geçirdiği, diğer bir ifadeyle ölümden döndüğü, hemen alçılarının çıkartılıp hastaneye yatırılması ve süratle tedaviye başlanılması gerektiğinin bildirildiğini, müvekkilinin yatarak tedavisini müteakip 21.04.2011 tarihinde 1,5 ay istirahat verilerek taburcu edildiğini, ortopedi polikliniğinden verilen istirahat sonunda 01.06.2011 tarihinde GATA Ortopedi Polikliniğine ve 02.06.2011 tarihinde de GATA Göğüs Hastalıkları Polikliniğine sevk aldığını, GATA Ortopedi Polikliniğince müvekkiline konulan stres kırığı teşhisinin tetkiklerine başlandığını, 26 gün ayağında kalan alçı neticesinde bu rahatsızlığın oldukça giderildiği tespit edilerek GAT Sağlık Kurulu’nun 08.06.2011 gün ve 3624 sayılı raporuyla bir yıl spor istirahatı ve sınıfı görevine dönebilir kararı verildiğini, bu sırada müvekkilinin göğüs hastalıklarındaki tetkiklerine başlandığını, müvekkiline 1,5 ay istirahat verileceğinin söylendiğini, müvekkilinin sözleşmeli subay olduğundan istirahat almak istemediğini, ancak 29.06.2011 tarihinde 1,5 ay istirahat verildiğini, Hematoloji polikliniğindeki A.B.D. Başkanının müvekkiline, hastalığının hareketsizlikten kaynaklanmış olduğunu, 26 gün hareketsiz olarak yatmış olduğu için bu hastalığa yakalandığını beyan ettiğini, müvekkilinin, alçıdan dolayı olan - 228 - bu hareketsizlik esnasında böyle bir rahatsızlık olmaması için ne yapabileceğini sorduğunda ise, kan sulandırıcı iğne yapılsaydı veya en azından korasprin veya bebek aspirini kullanmış olsaydı bunların başına gelmeyeceğini söylediğini, 4678 sayılı Kanun’un 13’üncü maddesinin üçüncü fıkrasının (k) bendinde yer alan 90 günlük istirahat süresini aştığından sözleşmesinin feshedildiğini, müvekkilinin sözleşmesinin feshedilmemesi için 22.07.2011 tarihinde idareye başvurduğunu, ancak başvurusunun kabul edilmediğini, müvekkilinin, bütün tedavi ve istirahatlarının tamamlanmasını müteakip sağlığına kavuştuğunu ve 12.12.2011 tarihinde sınıfı görevini yapar kararı verildiğini, 4678 sayılı Kanun’un 13’üncü maddesinde sayılan durumlarda sözleşmenin feshedilebileceğinin düzenlendiğini, bu nedenle idarenin isterse sözleşmeyi feshetmeyebileceğini, müvekkilinin başarılarla dolu safahatı dikkate alındığında idarenin takdir yetkisini hukuka uygun olarak kullanmadığının görüleceğini, öte yandan, müvekkilinin her iki bacağında ortaya çıkan stres kırığı rahatsızlığının KKTC.deki Bl.K.lığı görevinde, yoğun spor faaliyetleri (özellikle 3000 metre koşu, pentatlon, yüksek ve uzun atlama faaliyetleri) sonucunda oluştuğunu, müvekkilinin rahatsızlığını, görevini icra ederken veya görevi dolayısıyla meydana gelen bir meslek hastalığı olarak değerlendirmek gerektiğini, stres kırığı ile ilgili yapılan araştırmaların, bu hastalığın özellikle koşma ve sıçrama hareketlerini sık olarak yapanlarda çıktığını gösterdiğini, bu konuda gerekirse bilirkişi incelemesi yapılmasını talep ettiklerini, diğer yandan müvekkilinin tedavi ve istirahat süresinin uzamasının ve dolayısıyla sözleşmesinin feshedilmesinin esas nedeninin, GATA Ortopedi Polikliniğinde kendisine uygulanan eksik ve hatalı tedavi olduğunu, müvekkiline uygulanan eksik ve hatalı tedavi sonucunda pulmoner embolizm rahatsızlığının ortaya çıktığını ve bu rahatsızlık nedeniyle tedavi sürecinin uzadığını, müvekkiline GATA Göğüs Hastalıkları Polikliniğinde, Ortopedi Polikliniğinde kan sulandırıcı iğne yapılsaydı veya en azından korasprin veya bebek aspirini kullanması gerektiği söylenseydi ve bu durum en azından raporuna yazılsaydı tedavi sürecinin uzamayacağının ve bütün bunların başına gelmeyeceğinin bildirildiğini, tedavi sürecinin uzamasında müvekkiline atfedilebilecek hiçbir kusur bulunmadığını, dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğunu, bütün bu tespit ve hukuka aykırılıklara rağmen mahkeme aksi kanaatteyse bu kez 4678 sayılı Kanun’un 13’üncü maddesinin üçüncü fıkrasının (k) bendinin; Anayasa’nın 2, 5, 10, 48 ve 49’uncu maddelerine aykırı olduğunu iddia ettiklerini, anılan düzenlemenin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmasını talep ettiklerini belirterek davacı hakkında tesis edilen sözleşme feshi işleminin iptaline, aksi kanaatte olunursa Anayasa’ya aykırılık iddialarının ciddi bulunarak dosyanın Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmesine, yürütmenin durdurulmasına ve yargılamanın duruşmalı olarak görülmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. AYĐM 1’inci Dairesinin 07.02.2012 gün ve 2012/214 Gensek., 2012/165 Esas sayılı kararıyla yürütmenin durdurulması isteminin reddine karar verilmiştir. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; davacının, K.K.K.lığınca 09-25 Haziran 2003 tarihleri arasında yapılan sözleşmeli subay alım, sınav ve seçmeleri sonucunda başarılı olarak 01.03.2004 tarihinden geçerli - 229 - olarak 24.03.2004 tarihinde sözleşmeli subay ön sözleşmesi imzalanarak sözleşmeli subay adayı olduğu, temel askerlik ve subaylık anlayışı kazandırma eğitiminde başarılı olarak 18.08.2004 tarihinde, 30.08.2004 tarihinden 29.08.2007 tarihine kadar geçerli olacak şekilde 3 yıllık sözleşmeli subay sözleşmesi imzalayarak Söz.Tnk.Tğm. olarak göreve başladığı, 30.08.2007 tarihinden itibaren 3 yıl daha sözleşmesi uzatılan davacının son sözleşmesinin K.K.K.lığının 24.05.2010 tarihli onayı ile 30.08.2010 tarihinden itibaren 29.08.2013 tarihine kadar olmak üzere 3 yıl uzatıldığı, 20.10.2011 gün ve 2011/71 karar sayılı üçlü kararname ile 4678 sayılı Kanun’un 13’üncü maddesinin 3’üncü fıkrasının (k) bendi gereğince bir sözleşme yılı içinde almış olduğu hava değişimi, istirahat ve benzeri sıhhi izin süresi toplamı 90 günü geçtiğinden sözleşmesinin feshedildiği, sözleşmesi feshedilen davacının 14.12.2011 tarihinde TSK.dan ilişiğinin kesildiği ve 24.01.2012 tarihinde vekili aracılıyla bu işlemin iptali istemiyle Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi’nde işbu davayı açtığı anlaşılmıştır. 4678 sayılı Türk Silahlı Kuvvetlerinde Đstihdam Edilecek Sözleşmeli Subay ve Astsubaylar Hakkında Kanun’un “sözleşmenin idarece fesih halleri” başlıklı 13’üncü maddesinde; sözleşmeli subay ve sözleşmeli astsubay adaylarının ön sözleşmelerinin feshi halleri ile sözleşmeli subay ve sözleşmeli astsubayların sözleşmelerinin feshi halleri ayrı ayrı düzenlenmiş bulunmaktadır. Buna göre, anılan Kanun’un 13’üncü maddesinin üçüncü fıkrasının (k) bendinde; sözleşmeli subay veya sözleşmeli astsubayların sözleşmelerinin, sözleşme süresinin bitiminden önce feshi halleri arasında “Sözleşmenin yapılmasını müteakip; barışta ve savaşta, görevini icra ederken veya görevi dolayısıyla bir saldırıya, kazaya uğrayan ya da bir meslek hastalığına yakalananlar hariç olmak üzere, bir sözleşme yılı içinde, tedavi kurumlarında yatarak tedavi olma süreleri ile aylıklı doğum izni hariç olmak kaydıyla, alınan hava değişimi, istirahat ve benzeri sıhhi izin süresi toplamı doksan günü geçmek” hali de sayılmıştır. 4678 sayılı Kanun’un 25’inci maddesine dayanılarak çıkarılan Sözleşmeli Subay ve Astsubay Yönetmeliği’nin “Sözleşmenin Feshi” başlıklı 15’inci maddesinin dördüncü fıkrasının (j) bendinde de benzer düzenlemeye yer verilmiştir. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ile davacıya ait özlük dosyalarından; hakkında, Ankara/GATA Ortopedi ve Travmatoloji Ana Bilim Dalı Üç Tabip imzalı 16.03.2011 gün ve 3892 sayılı raporu ile “1. M79.60 Ekstremite ağrısı, birden fazla yer 2.S82.30 Tibianın alt uç kırığı, kapalı” tanısı konularak “C/59 SMK GATA 2 (ĐKĐ) AY ĐSTĐRAHAT” kararı, Ankara/GATA Göğüs Hastalıkları ve TBC. AD. Üç Tabip imzalı 21.04.2011 gün ve 6140 sayılı raporu ile “126.0 Pulmoner embolizm, akut kor pulmonale ile birlikte (PULMONER TROMBOEMBOLĐ)” teşhisi konularak “PULMONER TROMBOEMBOLĐ 46/C SMK 1.5 (BĐRBUÇUK) AY ĐSTĐRAHATĐ. BU SÜREDE INR DEĞERĐ 2-3 ARASI OLACAK ŞEKĐLDE ORAL WARFARĐN TEDAVĐSĐ KULLANMASI UYGUNDUR. ĐNZAR: INR DEĞERĐ 2-3 OLACAK ŞEKĐLDE PTZ-INR TAKĐBĐ, TETKĐK SONUÇLARIYLA ROMATOLOJĐ PLK.NE KONTROLÜ, GENETĐK ĐNCELEME VE TETKĐK SONUÇLARIYLA HEMATOLAJĐ PLK.NE KONTROLÜ UYGUNDUR” kararı, GATA Sağlık Kurulunun 08.06.2011 gün ve 3624 sayılı raporu ile - 230 - “M84.38 Stres kırığı, diğer (TĐBĐA SHĐN SPLĐNT)” tanısı konularak “59/A/1 SINIFI GÖREVĐNE DEVAM EDER. 1(BĐR) YIL SÜRE ĐLE 3000 METRE VE ÜZERĐ KOŞULARDAN, 5000 METRE VE ÜZERĐ UZUN TEMPOLU YÜRÜYÜŞLERDEN, UZUN ATLAMA, YÜKSEK ATLAMA, PENTATLON PARKURU GĐBĐ SPORTĐF FAALĐYETLERDEN MUAFĐYETĐ UYGUNDUR.”kararı, Ankara/GATA Göğüs Hastalıkları ve TBC. AD. Üç Tabip imzalı 29.06.2011 gün ve 10266 sayılı raporu ile “126.0 Pulmoner embolizm, akut pulmonale ile birlikte (PULMONER TROMBOEMBOLĐ)” teşhisi konularak “46/C PULMONER TROMBOEMBOLĐ SMK 1.5 (BĐRBUÇUK) AY ĐSTĐRAHATĐ. BU SÜREDE INR 2-3 ARASINDA OLACAK ŞEKĐLDE ORAL ANTĐKOAGÜLAN TEDAVĐSĐ KULLANMASI UYGUNDUR. ĐNZAR:PERĐYODĐK OLARAK PTZ-INR TAKĐBĐ YAPTIRMASI, SMK SONRASI HEMATOLAJĐ PLK.NE KONTROLÜ UYGUNDUR” kararı, Ankara/GATA Göğüs Hastalıkları ve TBC. AD. Üç Tabip imzalı 23.08.2011 gün ve 13105 sayılı raporu ile “126.9 Pulmoner embolizm, akut kor pulmonale olmaksızın (TEDAVĐDE PULMONER TROMBOEMBOLĐ)” teşhisi konularak “46/C TEDAVĐDE PULMONER TROMBOEMBOLĐ SMK 3 (ÜÇ) AY ĐSTĐRAHATĐ UYGUNDUR. BU ESNADA ORAL ANTĐKOAGÜLAN (WARFARĐN) TEDAVĐ ALMASI, PTZ(INR) 2-3 ARASINDA OLACAK ŞEKĐLDE PERĐYODĐK TETKĐK YAPTIRMASI ĐNZAR: SMK SONRASI KOAGÜLAN BAZLI TESTLER ĐÇĐN HEMATOLAJĐ HEYETE ESAS GÖRÜŞ ALINACAK” kararı ve GATA Sağlık Kurulu’nun 12.12.2011 gün ve 10328 sayılı raporuyla; “I26.9 PULMONER EMBOLĐZM, AKUT KOR PULMONALE OLMAKSIZIN (GEÇĐRĐLMĐŞ PULMONER TROMBOEMBOLĐ)” teşhisi konularak “(46/A/2) SINIFI GÖREVĐNĐ YAPAR” kararı verilen davacının, almış olduğu istirahat ve hava değişimi süresi bir sözleşme yılı içerisinde 90 günü geçtiği hususunda tereddüt bulunmamakta ve taraflar arasında da bu konuda herhangi bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Taraflar arasındaki ihtilaf; davacının, bir sözleşme yılı içinde 90 günden fazla olacak şekilde istirahat ve hava değişimi almasına sebep teşkil eden davacıdaki mevcut rahatsızlıkların, 4678 sayılı Kanun’un 13’üncü maddesinin (k) bendi ve Subay ve Astsubay Yönetmeliği’nin 15’inci maddesinin dördüncü fıkrasının (j) bendinde belirtilen “görevini icra ederken veya görevi dolayısıyla bir saldırıya, kazaya uğrayan ya da bir meslek hastalığına yakalananlar” kapsamında bir meslek hastalığı olup olmadığı noktasında odaklanmaktadır. Konu ile ilgili yukarıda belirtilen mevzuatta, bir sözleşme yılı içinde almış olduğu hava değişimi, istirahat ve benzeri sıhhi izin süresi toplamı doksan günü geçen bir sözleşmeli subay veya astsubayın, sözleşmesinin feshedilebilmesinin; “sözleşmenin yapılmasını müteakip; barışta ve savaşta, görevini icra ederken veya görevi dolayısıyla bir saldırıya, kazaya uğrayan ya da bir meslek hastalığına yakalananlar hariç olmak üzere” denilmek suretiyle; hava değişimi, istirahat ve benzeri sıhhi izin almasına sebep teşkil eden rahatsızlığın, barışta ve savaşta, görevini icra ederken veya görevi dolayısıyla bir saldırıya, kazaya uğramasından ya da bir meslek hastalığına yakalanmasından kaynaklanmaması öngörüldüğünden ve davacı vekilince de davacının istirahat ve hava değişimi - 231 - almasına sebep teşkil eden söz konusu rahatsızlıkların, görevini icra ederken veya görevi dolayısıyla meydana gelen bir meslek hastalığı olarak değerlendirilmesi gerektiği öne sürüldüğünden, Dairemizce alınan ara kararla; davacının istirahat aldığı ilk rahatsızlık olan “STRES KIRIĞI (TĐBĐA SHĐN SPLĐNT)” rahatsızlığının; bünyesel bir rahatsızlık olup olmadığı, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 14’üncü maddesinde tanımlandığı şekilde çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden dolayı tekrarlayan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli bir meslek hastalığı olup olmadığı, davacının yine istirahat almasına sebep teşkil eden bir diğer rahatsızlığı olan “PULMONER TROMBOEMBOLĐ” rahatsızlığının; bünyesel bir rahatsızlık olup olmadığı, davacının ilk rahatsızlığı olan “Stres kırığı (TĐBĐA SHĐN SPLĐNT)” rahatsızlığı ile ilgili olarak görmüş olduğu tedaviye veya bu rahatsızlığa bağlı olarak gelişen veya gelişebilen bir rahatsızlık olup olmadığı, yine 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 14’üncü maddesinde tanımlandığı şekilde çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden dolayı tekrarlayan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli bir meslek hastalığı olup olmadığı hususların da Gülhane Askeri Tıp Akademisi Profesörler Sağlık Kurulu’ndan tıbbi görüş istenmiştir. Alınan bu ara karar üzerine, GATA Profesörler Sağlık Kurulu’nun 25.03.2013 gün ve 18 sayılı ek raporuyla; davacının istirahat aldığı ilk rahatsızlık olan “Shin Splint (Koşucu Bacağı)” rahatsızlığının, bünyesel mahiyette olmayıp, çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden dolayı koşu ve eğitim faaliyetleri gibi tekrarlayan bir sebeple oluşan geçici bir rahatsızlık olduğunun değerlendirildiği, davacının istirahat almasına sebep teşkil eden bir diğer rahatsızlığı olan “Pulmoner Tromboembolizm (PTE)” rahatsızlığı ile ilgili olarak ise; bu hastalığı gösteren genetik (kalıtsal) tetkiklerin negatif olarak bulunduğu, ancak bu tetkiklerin negatif olmasının, davacıda kesinlikle bünyesel yatkınlık yoktur anlamına gelmediği, bu rahatsızlığın bünyesel ve edinsel risk faktörlerinin bir arada bulunmasıyla ortaya çıkmakta olduğu, davacının önceki rahatsızlığı olan Stres Kırığına (Tıbia Shin Split) bağlı olarak uzun süre hareketsizliğin, davacının bir diğer hastalığı olan “Pulmoner Tromboembolizm (PTE)” rahatsızlığının oluşumunda önemli bir kolaylaştırıcı faktör olarak olarak kabul edilmekte olduğu, davacıdaki “Pulmoner Tromboembolizm (PTE)” rahatsızlığının meslek hastalığı tanımı içerisinde değerlendirilmediği bildirilmiştir. Bu kapsamda dava konusu işlem irdelendiğinde; davacının almış olduğu istirahatlerden 16.03.2011 tarihli raporla 2 ay istirahat almasına sebep teşkil eden “Shin Splint (Koşucu Bacağı)” rahatsızlığı, çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden dolayı koşu ve eğitim faaliyetleri gibi tekrarlayan bir sebeple oluşan geçici bir rahatsızlık olduğu ve dolayısıyla bir meslek hastalığı olduğu anlaşılmakla birlikte; 21.04.2011 tarihli raporla 1,5 ay, 29.06.2011 tarihli raporla 1,5 ay ve 23.08.2011 tarihli raporla da 3 ay istirahat almasına sebep teşkil eden “Pulmoner Tromboembolizm (PTE)” rahatsızlığının bir meslek hastalığı olmadığı ve bu rahatsızlık nedeniyle davacının almış olduğu istirahat süresi bir sözleşme yılı içerisinde 90 günü geçtiği anlaşılmakla; 4678 sayılı Kanun’un - 232 - 13’üncü maddesinin (k) bendi ve Subay ve Astsubay Yönetmeliği’nin 15’inci maddesinin dördüncü fıkrasının (j) bendi hükmü gereğince davacı hakkında tesis edilen sözleşmeli subay sözleşmesinin feshi yönünde tesis edilen dava konusu işlemde hukuka ve mevzuata aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Her ne kadar AYĐM Başsavcılığınca; yaptırılacak tıbbi bilirkişi incelemesine göre; davacının tedavisinde hizmet kusuru bulunması nedeniyle (bilhassa iki ayağının alçıda olması esnasında kendisine verilen ilaç tedavisi ve önerilerdeki eksiklik nedeniyle) kendisinde ‘Pulmoner tromboemboli’ hastalığının gelişmiş olabileceği ve buna bağlı olarak tedavisinin uzadığı kanısına varılması halinde dava konusu işlemin iptaline karar verilmesinin gerektiği yönünde düşünce bildirilmiş ve davacı vekilince de; davacının ilk rahatsızlığı olan “Shin Splint (Koşucu Bacağı)” rahatsızlığı ile ilgili olarak GATA’da yapılan tetkikler neticesinde davacının iki ayağının birden alçıya alındığı, alçıdan dolayı olan hareketsizlik esnasında davacının bir diğer rahatsızlığı olan “Pulmoner Tromboembolizm (PTE)” rahatsızlığının oluştuğu, davacıya kan sulandırıcı iğne yapılsaydı veya en azından korasprin veya bebek aspirini kullanması söylenseydi bu ikinci rahatsızlığın oluşmayacağı, davacının tedavi ve istirahat süresinin uzamasının ve dolayısıyla sözleşmesinin feshedilmesinin esas nedeninin, GATA Ortopedi Polikliniğinde kendisine uygulanan eksik ve hatalı tedavi olduğu, davacıya uygulanan eksik ve hatalı tedavi sonucunda “Pulmoner Tromboembolizm (PTE)” rahatsızlığının ortaya çıktığı ve bu rahatsızlık nedeniyle tedavi sürecinin uzadığı öne sürülmüş ise de; 4678 sayılı Kanun’un 13’üncü maddesinin (k) bendi ile Subay ve Astsubay Yönetmeliği’nin 15’inci maddesinin dördüncü fıkrasının (j) bendinde; ““Sözleşmenin yapılmasını müteakip; barışta ve savaşta, görevini icra ederken veya görevi dolayısıyla bir saldırıya, kazaya uğrayan ya da bir meslek hastalığına yakalananlar hariç olmak üzere, bir sözleşme yılı içinde, tedavi kurumlarında yatarak tedavi olma süreleri ile aylıklı doğum izni hariç olmak kaydıyla, alınan hava değişimi, istirahat ve benzeri sıhhi izin süresi toplamı doksan günü geçmek” hali, bir sözleşmeli subay veya astsubayın sözleşmesinin feshi halleri arasında sayıldığından ve yukarıda açıklandığı üzere, davacının 90 günden fazla istirahat almasına sebep teşkil eden “Pulmoner Tromboembolizm (PTE)” rahatsızlığının bir meslek hastalığı olmadığının tespiti karşında; davacının ilk rahatsızlığı olan “Shin Splint (Koşucu Bacağı)” rahatsızlığı ile ilgili olarak görmüş olduğu tedavide hata veya eksiklik ve buna bağlı olarak hizmet kusuru bulunması halinde, dava konusu işlemin hukuka aykırı hale geldiğinin söylenemeyeceği, eğer davacının ikinci rahatsızlığının oluşumunda, ilk rahatsızlığı ile ilgili görmüş olduğu tedavide hata ve eksiklik etken olmuş ise bu durumun tam yargı davasına konu edilebileceği, bu nedenle dava konusunu teşkil eden sözleşmeli subay sözleşmesinin feshi işleminin hukuka ve mevzuata uygunluk denetimi yapılırken bu husus irdelenmemiştir. Öte yandan davacı vekilince, dava konusu işlemin yasal dayanağını teşkil eden 4678 sayılı Kanun’un 13’üncü maddesinin (k) bendinin, Anayasa’nın 2, 5, 10, 48 ve 49’uncu maddelerine aykırı olduğu iddia edilerek iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurulması talep edilmiş ise de; Anayasa Mahkemesi’nin yerleşik kararlarında eşitlik ilkesinin eylemsel değil hukuksal eşitlik olduğu, - 233 - eşitlik ilkesi ile aynı durumda olan kişilere aynı hukuki kuralların uygulanmasının amaçlandığı, farklı statüde bulunanlara farklı hükümlerin uygulanabileceği kabul edilmektedir. Bu bakımdan, davacının statüsü dikkate alındığında, sadece davacının değil, davacı gibi sözleşmeli subay (ve sözleşmeli astsubay) statüsündeki tüm personelin aynı hükme tabi olduğu, 4678 sayılı Kanuna göre sözleşmeli subay ve sözleşmeli astsubay statüsünde personel istihdamında güdülen amacın, diğer statülere ilişkin kanunlara göre farklılık arz etmesinin Anayasa’nın 10’uncu maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesine aykırılık teşkil ettiğinin söylenemeyeceği, öte yandan sözleşmeli subay veya sözleşmeli astsubay statüsüne alınma, çıkma ve çıkarılma koşulları, statüye girişten önce kanunla düzenlendiğinden, anılan kanuni düzenlemenin; Anayasa’nın, “Sosyal Devlet” ve “Hukuk Devleti” ilkelerinin düzenlendiği 2’nci maddesine, 5’inci maddesine ve çalışma ve sözleşme hürriyetinin düzenlendiği 48’nci maddesi ile çalışma hakkı ve ödevinin düzenlendiği 49’uncu maddelerine de aykırılık oluşturmadığı değerlendirildiğinden, davacı vekilinin Anayasa’ya aykırılık iddiası ciddi görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle; Hukuki dayanaktan yoksun davanın REDDĐNE, 09 NĐSAN 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 1'inci D.09.04.2013 E.2012/165 , K. 2013/451) 4. UZMAN ERBAŞ SÖZLEŞMESĐNĐN FESHEDĐLMESĐ : -57ÖZETĐ: Daha önce zorunlu askerlik hizmeti sırasında 25.12.2009-08.01.2010 tarihleri arasında işlediği firar suçundan dolayı verilen 5 aylık hapis cezasına ilişkin hükmün 21.02.2012 tarihinde kesinleştiği ve firar suçundan kesinleşen mahkumiyet hükmü karşısında, mevzuattan kaynaklanan bağlı yetki nedeniyle sözleşmesinin feshedildiği, her ne kadar davacının kesinleşen ceza mahkemesi hükmüne konu firar suçu uzman erbaşlık statüsünden önce işlenmiş ve hatta statüye alındığı tarih itibariyle bu yargılama henüz kesin hükümle sonuçlanmamış ise de, mevzuatta “firar suçundan mahkum olmak” bir ayırma nedeni sayılmış olup, suçun ne zaman ve hangi statüde işlendiğine dair ayrım yapılmadığından, işlemde hukuka aykırı bir yön,durum bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. - 234 - Davacı vekili 15.08.2012 tarihinde AYĐM’de kayıt altına alınan dava dilekçesinde ve savunmadan sonra sunduğu cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin 7’nci J.Komd.Eğt.A.K.lığı emrinde askerlik hizmetini yaptığı sırada 25.12.2009-08.01.2010 tarihleri arasında “firar” suçunu işlediğinden bahisle hakkında açılan kamu davası devam etmekteyken Türk Silahlı Kuvvetlerine uzman erbaş statüsünde girdiğini, bu görevi sırasında Güney Deniz Saha K.lığı Askeri Mahkemesinin 2010/812-780 Esas-Karar sayılı Kararı gereği ilişiğinin kesildiğini, oysa davacı hakkındaki kararın 2010 yılında verildiğini, karar tarihinden çok sonra 2011 yılında uzman erbaş statüsüne girdiğini, statüye alındıktan sonra mahkumiyet gerekçesiyle ilişiğinin kesilmesinin hukuki dayanağının bulunmadığını beyanla, uzman erbaş sözleşmesinin feshi işleminin iptaline ve yoksun kaldığı parasal haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; Askerlik hizmetini tamamladıktan sonra imzaladığı sözleşmeye istinaden uzman erbaş statüsünde 18.07.2011 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetlerine katılan davacının, Batman Đl J.K.lığı Gercüş Đlçe J.K.lığı J.Asyş.Komd.Bl.K.lığı 3’üncü J.Komd.Tim K.lığı 2’nci Uns.K.lığı emrinde görevli iken; daha önce askerlik hizmeti sırasında işlediği firar suçundan dolayı Güney Deniz Saha Komutanlığı Askeri Mahkemesinin 24.11.2010 tarih ve 2010/812-780 Esas-Karar sayılı Kararıyla verilen 5 ay hapis cezasına ilişkin hükmün, Askeri Yargıtay 4’üncü Dairesinin 21.02.2012 tarih ve 2012/286-265 Esas-Karar sayılı Kararıyla onanmak suretiyle kesinleşmesi üzerine, kesinleşen mahkumiyet hükmüne istinaden Batman Jandarma Bölge Komutanlığının 05.07.2012 tarihli onayı ile uzman erbaş sözleşmesinin feshedildiği ve 13.07.2012 tarihinde terhis edilmekle TSK’dan ayrılmasının ardından süresinde işbu davayı açtığı anlaşılmaktadır. 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanununun 12’nci maddesinin 4’üncü fıkrasının (b) bendinin (1) numaralı alt bendine göre, “firar suçundan mahkum olanların” sözleşmeleri feshedilmek suretiyle Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilişiklerinin kesilmesi gerekmektedir. Uzman Erbaş Yönetmeliğinin 13’üncü maddesinin 3’üncü fıkrasının (b) bendinin (1) numaralı alt bendi de aynı düzenlemeyi içermektedir. Görüldüğü üzere mevzuat, uzman erbaşların “firar” suçundan mahkum olmaları halinde sözleşmelerinin feshedileceğini düzenlemiş olup, davacının da; daha önce zorunlu askerlik hizmeti sırasında 25.12.2009-08.01.2010 tarihleri arasında işlediği firar suçundan dolayı verilen 5 aylık hapis cezasına ilişkin hükmün 21.02.2012 tarihinde kesinleştiği ve firar suçundan kesinleşen mahkumiyet hükmü karşısında, mevzuattan kaynaklanan bağlı yetki nedeniyle sözleşmesinin feshedildiği, her ne kadar davacının kesinleşen ceza mahkemesi hükmüne konu firar suçu uzman erbaşlık statüsünden önce işlenmiş ve hatta statüye alındığı tarih itibariyle bu yargılama henüz kesin hükümle sonuçlanmamış ise de, mevzuatta “firar suçundan mahkum olmak” bir ayırma nedeni sayılmış olup, suçun ne zaman ve hangi statüde işlendiğine dair ayrım yapılmadığından, işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna - 235 - ulaşılmıştır. Dairemizin benzer bir olay nedeniyle tesis ettiği 29.12.2011 tarih ve 2011/1889-1997 Esas-Karar sayılı Kararı da aynı doğrultudadır. Açıklanan nedenlerle; Hukuki dayanaktan yoksun bulunan davanın REDDĐNE, 9 NĐSAN 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 1'inci D.09.04.2013 E.2012/1090, K. 2013/403 ) -58ÖZETĐ: Rüşvet vermek gibi yüz kızartıcı bir suçtan hakkında kamu davası açılan ve bu suç nedeniyle yaklaşık 2,5 ay tutuklu kalan davacının, anılan eylem dikkate alındığında; davranışlarında askerlik mesleği değerlerini sergilemede istenen düzeye ulaştığı söylenemeyeceğinden, mevcut durumu itibariyle “kendisinden istifade edilemeyeceğinin anlaşılması” nedenine dayalı olarak tesis edilen işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Davacı vekili, 16.10.2012 tarihinde Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi’nde kayda geçen dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin, rüşvet verdiği iddiasıyla 19.06.2012 tarihinde gözaltına alındığını ve 21.06.2012 tarihinde K.K.K.lığı Askeri Savcılığına sevk edildiğini, aynı gün tutuklandığını, açılan davanın 05.09.2012 tarihli duruşmada müsnet rüşvet vermek suçunu işlemediği şeklindeki samimi ifadesi nedeniyle tahliye edildiğini, yargılaması sürerken ve yargılama sonunda beraat etmesi muhakkak iken haksız ve hukuka aykırı bir şekilde sözleşmesinin feshedilerek ilişiğinin kesildiğini, müvekkilinin, aslında olayın mağduru ve tanığı olduğunu, yargılama konusu olayla ilgili ifade tutanakları ile ilgili kişilerin beyanları incelendiğinde suçsuz olduğunun açıkça anlaşıldığını, ilişik kesme işleminin tesisini gerektiren haklı ve yeterli nedenlerin olayda bulunmadığını belirterek davacı hakkında tesis edilen uzman erbaş sözleşmesinin feshi işleminin iptaline, bu işlem nedeniyle yoksun kalınan parasal özlük emeklilik sosyal vs. haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine ve yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. AYĐM 1’inci Dairesinin 01.11.2012 gün ve 2012/3673 Gensek., 2012/1365 Esas sayılı kararıyla yürütmenin durdurulması isteminin reddine karar verilmiştir. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; 09.03.1993 tarihinde 2 yıllık sözleşme imzalayarak uzman erbaş statüsüyle TSK.’da görev yapmaya başlayan ve son sözleşmesi 09.03.2009 tarihinde 4 yıl süreyle yenilenen davacının, K.K.K.lığı Askeri Savcılığı’nın 25.07.2012 gün ve 2012/407 Esas, 2012/255 Karar sayılı iddianamesiyle hakkında “Rüşvet - 236 - Vermek” suçundan kamu davası açılması ve bu suçtan 19.06.2012-21.06.2012 tarihleri arasında gözaltında, 21.06.2012-05.09.2012 tarihleri arasında da tutuklu kalması üzerine, K.K.K.lığının 22.08.2012 tarihli sözleşme feshi konulu emrine istinaden Siirt 3’üncü Komando Tugay Komutanlığının 07.09.2012 gün ve MRK. Ş.:1930-63-12 sayılı ve “Uzman Erbaş Sözleşme Feshi” konulu emri ile “kendisinden istifade edilemeyeceğinin anlaşıldığı” belirtilerek 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanununun 12’nci ve Uzman Erbaş Yönetmeliğinin 13’üncü maddeleri gereğince disiplinsizlik nedeniyle sözleşmesinin 07.09.2012 tarihi itibariyle feshedildiği, davacının vekili aracılığı ile süresinde AYĐM.’de işbu davayı açtığı anlaşılmıştır. “Görevde başarısız olma ve kendisinden istifade edilememe” sebebiyle feshi düzenleyen Uzman Erbaş Kanunu’nun 12’nci maddesinin 2’nci fıkrası; “Görevde başarısız olanlarla, atandıkları kadro görev yerleri ile ilgili olarak üç ay ve daha uzun süreli bir kurs veya eğitime gönderilenlerden kurs veya eğitimde başarısız olan veya kendilerinden istifade edilemeyeceği anlaşılan uzman erbaşların, barışta sözleşme sürelerine bakılmaksızın Türk Silâhlı Kuvvetleri ile ilişikleri kesilir. Bunlar, yedekte er kaynağına alınırlar.” hükmünü, 3’üncü fıkrası ise; “Görevde başarısız olma, göreve intibak edememe ve kendilerinden istifade edilememe halleri ve bunlara yapılacak işlemler, çıkarılacak Yönetmelikte düzenlenir” hükmüne amirdir. Bu bağlamda, Uzman Erbaş Yönetmeliği’nin 13’üncü maddesinin 2’nci fıkrasında ise; “Görevde başarısız olanlar ile kendisinden istifade edilemeyeceği (atış, spor, eğitim, operasyon ve istihdam edildikleri kadro görev yerlerinde ve davranışlarında askerlik mesleği değerlerini sergilemede, ikazlara rağmen istenen düzeye ulaşamayan ve aşırı derecede borçlananlardan bu durumu rapor, tutanak ve her türlü belge ile kanıtlananlar, mazeretsiz olarak bir sözleşme yılı içerisinde yedi gün ve daha uzun süre ile göreve gelmeyenler) anlaşılan, atandıkları kadro görev yerleri ile ilgili olarak üç ay ve daha uzun süreli bir kurs veya eğitime gönderilenlerden kurs veya eğitimde başarısız olan uzman erbaşların, barışta sözleşme sürelerine bakılmaksızın Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilişikleri kesilir. Bunlar yedekte er kaynağına alınır.” hükmü yer almaktadır. Kendisinden istifade edilememe halinin gerçekleşip gerçekleşmediği hususunda idareye takdir yetkisi tanındığı bir gerçektir. Kuşkusuz diğer bütün kamusal yetkilerde olduğu gibi bu konuda da idarenin, takdir yetkisini hizmet gereklerine göre ve kamu yararı amacına yönelik olarak kullanması gerekmektedir. Bilindiği üzere AYĐM’in yerleşik içtihatlarına göre bir kamu görevlisinin statüsüne son verilmesini gerektiren bir davranış biçiminin, aynı zamanda bir suça sebebiyet vermesi halinde; idarenin söz konusu suç nedeniyle sürdürülen ceza yargılamasının sonucunu beklemek zorunda ve durumunda olmadığı, eylemi değerlendirebileceği, hatta beraat ya da düşme kararı ile son bulmuş ceza yargılamasına konu bir eylemin dahi nazara alınabileceği kabul edilmektedir. Bu gibi durumlarda idare; Kanunun ceza yargılaması sonucuna göre ayırma işlemi tesis edilmesini zorunlu kıldığı bağlı yetkisini değil, ajanın ika ettiği eylemi - 237 - nazara alarak takdir yetkisini kullanmaktadır. Ancak, ceza yargılamasına konu olan her eylem nedeniyle idarenin ajanı hakkında ayırma işlemi tesis etmesi gerektiği sonucuna da varılamaz. Esasen bu, Anayasal bir ilke olan “kamu görevlisi teminatı” ile de bağdaşmayacaktır. Bu nedenle her somut olayda idarece; kişi yararı – kamu yararı dengesi gözetilerek, ölçülülük ilkesine, gerçek ve objektif kıstaslara bağlı kalınarak ve kamu görevinin niteliği de dikkate alınmak suretiyle takdir yetkisi kullanılmak durumundadır. Öte yandan, kamu hizmetini yürütmekle görevli olan idarenin, bu hizmeti en iyi şekilde yürütebilmesi için gerekli tedbirleri alma yetkisi ile donatılmasının zorunlu olduğu kuşkusuzdur. Bu nedenle, idarenin kamu hizmetini yürütecek olan ajanlarını alırken bir takım özelliklere sahip olmasını araması tabii olduğu gibi; statüye alındıktan sonra da bunları verimli biçimde kullanması, hizmeti aksatacak, kendisinden artık verim alınması imkânı kalmamış, aksine idare mekanizmasına ve kamu hizmetinin yürütülmesine zararlı olacak ajanlarını bünyesi dışına çıkarması da doğaldır. Đç Hizmet Yönetmeliğinin 86’ncı maddesinin ikinci fıkrasının (h) alt bendinde, her askerde bulunması lazım gelen ahlaki ve manevi vasıflardan ‘’iyi ahlak sahibi olmak’’ vasfı; ‘’Askerin ahlakı ve yaşayışı kusursuz ve lekesiz olmalıdır. Asker, esrarkeşlikten, sarhoşluktan, yalancılıktan, borçtan ve kumardan, dolandırıcılıktan, ahlaksız kimselerle düşüp kalkmaktan, hırsızlıktan, yağmadan, yakıp yıkmaktan ve sair bütün fenalıklardan sakınmalıdır. Bunlar vazifenin yapılmasına mani olurlar, yaşayışı, sıhhati, azim ve cesareti bozar, namusu lekeler, manevi şahsiyeti öldürür ve her biri ayrı ayrı cezaları üstüne çeker.” şeklinde tanımlanmıştır. Görüldüğü üzere, asker şahıslar için ahlaki değerlerin özel bir önemi bulunmaktadır. Bu değer ve vasıflardan yoksun olan ya da büyük bir noksanı olan asker kişilerin statüde tutulmalarının Kurumu olumsuz etkileyeceği açıktır. Bu açıklamalar ışığında dava konusu işlem irdelendiğinde; K.K.K.lığı Askeri Savcılığı’nın 25.07.2012 gün ve 2012/407 Esas, 2012/255 Karar sayılı iddianamesiyle; davacının, Aralık 2010-Ocak 2011 tarihleri arasında yurt dışı geçici göreve seçilmesini sağlamak maksadıyla P.Kd.Bçvş. Z.K. ile irtibata geçtiği, Z.K.nin yurt dışı geçici göreve seçilebilmesini temin etmek maksadıyla davacıdan 1700 TL. para istediği, davacının da bu talebi kabul ettiği, bu suretle aralarında rüşvet anlaşması yaptıkları, yapılan anlaşma uyarınca davacının, Z.K.nin banka hesabına 10.01.2011 tarihinde 1500 TL. ve 13.01.2011 tarihinde de 200 TL. olmak üzere toplam 1700 TL. para yatırdığı, Z.K.nin bunun karşılığında; davacının yurt dışı geçici görev (YDGG) seçim listesinde üst sıralara çıkarılmasını ve YDGG.’ye seçilmesini sağlamak maksadıyla yurt dışı seçim modülünden YDGG listesi alınmadan kısa bir süre önce 08.12.2010 tarihinde davacının 99 olan 2007 yılına ait 2’nci sicil üstü sicil notu ile sırasıyla 97, 93 ve 92 olan 2008 yılına ait 1’inci, 2’nci ve 3’üncü sicil üstü sicil notlarını, personel bilgi sistemine girerek güncellediği ve hepsini 100 tam nota çevirdiği, bunun üzerine davacının listede 100 sicil notu ortalaması, 2,62 takdir puanı ve toplamda 102,62 değerlendirme notu ile 8’nci sırada yer aldığı ve neticede - 238 - altıncı sıradan Irak yurt dışı geçici görevine seçildiği ve Temmuz 2011 tarihinde yurt dışı geçici göreve gittiği belirtilerek davacı hakkında “Rüşvet Vermek” suçundan, P.Kd.Bçvş. Z.K. hakkında da “Birden Fazla Rüşvet Almak (11 Kez)” ve “Bilişim Sistemine Veri Yerleştirmek ve Sistemdeki Verileri Değiştirmek (4 Kez)” suçlarından kamu davası açıldığı, davacının anılan suç ile ilgili olarak 19.06.2012-21.06.2012 tarihleri arasında gözaltında, 21.06.2012-05.09.2012 tarihleri arasında da tutuklu kaldığı, yargılamasının K.K.K.lığı Askeri Mahkemesi’nin 2012/721 Esas sayılı dosyası üzerinden devam ettiği nazara alındığında; rüşvet vermek gibi yüz kızartıcı bir suçtan hakkında kamu davası açılan ve bu suç nedeniyle yaklaşık 2,5 ay tutuklu kalan davacının, anılan eylem dikkate alındığında; davacının, davranışlarında askerlik mesleği değerlerini sergilemede istenen düzeye ulaştığı söylenemeyeceğinden, mevcut durumu itibariyle “kendisinden istifade edilemeyeceğinin anlaşılması” nedenine dayalı olarak tesis edilen dava konusu uzman erbaş sözleşme feshi işleminde takdir yetkisinin objektif sınırlar içinde kullanıldığı, kişi yararı ile kamu yararı arasında denge gözetildiği ve anılan işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Dava konusu edilen uzman erbaş sözleşmesinin feshi işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı yönündeki yukarıda belirtilen tespit karşısında; bu işlem nedeniyle statü dışında kaldığı sürelere ilişkin özlük haklarının davacıya ödenmesine hukuken imkan bulunmadığı değerlendirildiğinden, bir diğer dava konusu olan bu işlem nedeniyle yoksun kalınan özlük haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesi isteminin de reddi cihetine gidilmiştir. Açıklanan nedenlerle; Hukuki dayanaktan yoksun bulunan davanın REDDĐNE, 09 NĐSAN 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 1'inci D.09.04.2013 E.2012/1365, K. 2013/417) -59ÖZETĐ: Davacının, görev yaptığı bölükte askerlik hizmetini yapmakta olan ve astı konumundaki erlerden makam, rütbe ve nüfuzunu kullanarak çeşitli gerekçelerle borç para alması eylemleri nazara alındığında; davranışlarında askerlik mesleği değerlerini sergilemede istenen düzeye ulaştığı söylenemeyeceğinden, mevcut durumu itibariyle “kendisinden istifade edilemeyeceğinin anlaşılması” nedenine dayalı olarak tesis edilen uzman erbaş sözleşme feshi işleminde hukuka aykırı bir durum yoktur. - 239 - Davacı vekili, 20.06.2012 tarihinde Antalya Bölge Đdare Mahkemesi’nde, 25.06.2012 tarihinde de Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi’nde kayda geçen dava dilekçesinde özetle; Antalya 3’üncü P. Eğt. Tug. K.lığında görev yapmakta olan müvekkilinin, 26.04.2012 tarihli sözleşme feshi konulu belge ile sözleşmesinin feshedilerek TSK’dan ilişiğinin kesildiğini, müvekkilinin görevinde çok başarılı olup sicillerinin çok iyi olduğunu, dava konusu işleme kadar herhangi bir sorun yaşamadığını, üstün hizmetlerinden ötürü üstlerinden bugüne kadar 30’dan fazla takdir ve teşekkür aldığını, sözleşmesinin feshine sebep olacak herhangi bir belge, tutanak veya ceza bulunmadığını, dava konusu işlemin hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, ilişik kesme belgesinde; müvekkili hakkında “Memuriyet Nüfusunu Sair Surette Kötüye Kullanmak suçundan dolayı iddianame düzenlendiği, yapılan inceleme neticesinde işlenen fiilin TSK’nın disiplinini sarsacak, itibarını zedeleyecek nitelikte olması nedeniyle personelin ahlaki durumunun TSK’da görev yapmayı engelleyecek düzeyde vehamet ulaştığının tespit edildiğinin belirtildiğini, henüz mahkeme karar vermeden idarenin suçun işlendiği kanaatine varıp müvekkilini mahkum ettiğini, ortada herhangi bir belge yokken tek bir şikayet ile ilişik kesilmesinin, idarenin eylem ve işlemlerinde orantılılık ilkesine aykırılık teşkil ettiğini, bugüne kadar müvekkiline uyarı, ikaz ya da herhangi bir tekitte bulunulmadığını, kendisinden istifade edilememe nedeniyle fesih hallerinde, mutlaka bu durumu belgeleyen sınav sonucu, tutanak, disiplin ceza kararı gibi somut bilgi ve belgelerin bulunması gerektiğini, oysa müvekkili hakkında somut belge bulunmadığını, aksine takdirle dolu bir geçmişi bulunduğunu, idari soruşturma yapılmadığını, dolayısıyla müvekkilinin savunmasının alınmadığını, tesis edilen uzman erbaş sözleşmesinin feshi işleminin hukuka aykırı olduğunu belirterek iptaline, bu işlem nedeniyle yoksun kalınan parasal haklarının faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; 04.06.2003 tarihinde imzaladığı uzman erbaş sözleşmesi ile Türk Silahlı Kuvvetleri’nde uzman erbaş statüsünde görev yapmaya başlayan ve son sözleşmesi 31.12.2011 tarihinde 2 yıl süre ile yenilenen davacının, Antalya 3’üncü P. Eğt. Tug. 4’üncü P. Eğt. Tb. 1’inci Bl. K.lığı emrinde görev yapmakta iken, Dağ, Komando Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığı Askeri Savcılığı’nın 06.04.2012 gün ve 2012/188 Esas, 2012/72 Karar sayılı iddianamesiyle “Memuriyet Nüfusunu Sair Suretle Kötüye Kullanmak (3 Kez)” suçundan hakkında kamu davası açılması üzerine, Antalya 3’üncü P.Eğt.Tug.K.lığının 26.04.2012 tarihli sözleşme feshi işlemiyle; “kendisinden istifade edilemeyeceğinin anlaşıldığı” belirtilerek 26.04.2012 tarihinden itibaren sözleşmesinin feshedildiği, davacının vekili aracılığı ile süresinde AYĐM.’de işbu davayı açtığı anlaşılmıştır. “Görevde başarısız olma ve kendisinden istifade edilememe” sebebiyle feshi düzenleyen Uzman Erbaş Kanunu’nun 12’nci maddesinin 2’nci fıkrası; “Görevde başarısız olanlarla, atandıkları kadro görev yerleri ile ilgili olarak üç ay ve daha uzun süreli bir kurs veya eğitime gönderilenlerden kurs veya eğitimde başarısız olan veya kendilerinden istifade edilemeyeceği anlaşılan uzman erbaşların, barışta sözleşme sürelerine bakılmaksızın Türk Silâhlı - 240 - Kuvvetleri ile ilişikleri kesilir. Bunlar, yedekte er kaynağına alınırlar.” hükmünü, 3’üncü fıkrası ise; “Görevde başarısız olma, göreve intibak edememe ve kendilerinden istifade edilememe halleri ve bunlara yapılacak işlemler, çıkarılacak Yönetmelikte düzenlenir” hükmüne amirdir. Bu bağlamda, Uzman Erbaş Yönetmeliği’nin 13’üncü maddesinin 2’nci fıkrasında ise; “Görevde başarısız olanlar ile kendisinden istifade edilemeyeceği (atış, spor, eğitim, operasyon ve istihdam edildikleri kadro görev yerlerinde ve davranışlarında askerlik mesleği değerlerini sergilemede, ikazlara rağmen istenen düzeye ulaşamayan ve aşırı derecede borçlananlardan bu durumu rapor, tutanak ve her türlü belge ile kanıtlananlar, mazeretsiz olarak bir sözleşme yılı içerisinde yedi gün ve daha uzun süre ile göreve gelmeyenler) anlaşılan, atandıkları kadro görev yerleri ile ilgili olarak üç ay ve daha uzun süreli bir kurs veya eğitime gönderilenlerden kurs veya eğitimde başarısız olan uzman erbaşların, barışta sözleşme sürelerine bakılmaksızın Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilişikleri kesilir. Bunlar yedekte er kaynağına alınır.” hükmü yer almaktadır. Kendisinden istifade edilememe halinin gerçekleşip gerçekleşmediği hususunda idareye takdir yetkisi tanındığı bir gerçektir. Kuşkusuz diğer bütün kamusal yetkilerde olduğu gibi bu konuda da idarenin, takdir yetkisini hizmet gereklerine göre ve kamu yararı amacına yönelik olarak kullanması gerekmektedir. Bilindiği üzere AYĐM’in yerleşik içtihatlarına göre bir kamu görevlisinin statüsüne son verilmesini gerektiren bir davranış biçiminin, aynı zamanda bir suça sebebiyet vermesi halinde; idarenin söz konusu suç nedeniyle sürdürülen ceza yargılamasının sonucunu beklemek zorunda ve durumunda olmadığı, eylemi değerlendirebileceği, hatta beraat ya da düşme kararı ile son bulmuş ceza yargılamasına konu bir eylemin dahi nazara alınabileceği kabul edilmektedir. Bu gibi durumlarda idare; Kanunun ceza yargılaması sonucuna göre ayırma işlemi tesis edilmesini zorunlu kıldığı bağlı yetkisini değil, ajanın ika ettiği eylemi nazara alarak takdir yetkisini kullanmaktadır. Ancak, ceza yargılamasına konu olan her eylem nedeniyle idarenin ajanı hakkında ayırma işlemi tesis etmesi gerektiği sonucuna da varılamaz. Esasen bu, Anayasal bir ilke olan “kamu görevlisi teminatı” ile de bağdaşmayacaktır. Bu nedenle her somut olayda idarece; kişi yararı – kamu yararı dengesi gözetilerek, ölçülülük ilkesine, gerçek ve objektif kıstaslara bağlı kalınarak ve kamu görevinin niteliği de dikkate alınmak suretiyle takdir yetkisi kullanılmak durumundadır. Öte yandan, kamu hizmetini yürütmekle görevli olan idarenin, bu hizmeti en iyi şekilde yürütebilmesi için gerekli tedbirleri alma yetkisi ile donatılmasının zorunlu olduğu kuşkusuzdur. Bu nedenle, idarenin kamu hizmetini yürütecek olan ajanlarını alırken bir takım özelliklere sahip olmasını araması tabii olduğu gibi; statüye alındıktan sonra da bunları verimli biçimde kullanması, hizmeti aksatacak, kendisinden artık verim alınması imkânı kalmamış, aksine idare mekanizmasına ve kamu hizmetinin yürütülmesine zararlı olacak ajanlarını bünyesi dışına çıkarması da doğaldır. - 241 - Đç Hizmet Yönetmeliğinin 86’ncı maddesinin ikinci fıkrasının (h) alt bendinde, her askerde bulunması lazım gelen ahlaki ve manevi vasıflardan ‘’iyi ahlak sahibi olmak’’ vasfı; ‘’Askerin ahlakı ve yaşayışı kusursuz ve lekesiz olmalıdır. Asker, esrarkeşlikten, sarhoşluktan, yalancılıktan, borçtan ve kumardan, dolandırıcılıktan, ahlaksız kimselerle düşüp kalkmaktan, hırsızlıktan, yağmadan, yakıp yıkmaktan ve sair bütün fenalıklardan sakınmalıdır. Bunlar vazifenin yapılmasına mani olurlar, yaşayışı, sıhhati, azim ve cesareti bozar, namusu lekeler, manevi şahsiyeti öldürür ve her biri ayrı ayrı cezaları üstüne çeker.” şeklinde tanımlanmıştır. Görüldüğü üzere, asker şahıslar için ahlaki değerlerin özel bir önemi bulunmaktadır. Bu değer ve vasıflardan yoksun olan ya da büyük bir noksanı olan asker kişilerin statüde tutulmalarının Kurumu olumsuz etkileyeceği açıktır. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ile özlük dosyasının incelenmesinden; davacının, son sözleşmesinin yenilendiği 31.12.2011 tarihinden önce olacak şekilde; Uzman Erbaş Yönergesi gereği yapılan aylık fiziki yeterlik ve değerlendirme testinde başarısız olması nedeniyle 04.04.2005 tarihinde ikaz edildiği, Ani Müdahale Mangası Nöbetçi Çavuşu olduğu halde saat:17.30’da nizamiye bölgesini terk ettiğinin ve saat:21.00’da da er gazinosunda maç seyrettiğinin tespit edilmesi nedeniyle “Verilen Emri Tam Yapmamak” suçundan Nisan 2010 tarihinde 2 gün göz hapsi cezasıyla cezalandırıldığı, verilen emirlere yorum yaptığı ve bunu yüksek sesle dile getirerek birlik içerisinde hoşnutsuzluk yarattığının tespit edilmesi nedeniyle 03.12.2010 tarihinde 2 gün göz hapsi cezasıyla cezalandırıldığı, aşırı borçlanma yaptığının tespit edilmesi nedeniyle de 11.01.2011 tarihinde uyarı cezasıyla cezalandırıldığı, 04.02.2008 tarihinde verilen emirleri yapmamaktan, 06.02.2008 tarihinde yine verilen emirleri yapmamaktan ve 27.03.2008 tarihinde de yapılmakta olan mesaiye katılmamaktan dolayı savunmasının alındığı, ancak ceza verilmediği, tüm mesleki safahatında toplam olarak 29 adet takdir belgesi ile ödüllendirildiği, son sözleşmesinin yenilendiği 31.12.2011 tarihinden sonra herhangi bir disiplin cezası bulunmadığı gibi herhangi bir ödülünün de bulunmadığı, sicil not ortalamasının “çok iyi” seviyede olduğu, ISPARTA/Dağ, Komando Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığı Askeri Savcılığı’nın 06.04.2012 gün ve 2012/188 Esas, 2012/72 Karar sayılı iddianamesiyle; davacının, görev yaptığı bölükte askerlik hizmetini yapmakta olan P.Er T.D. ve P.Er M.A.yı 05.10.2011 tarihinde bölük helasına gönderdiği, arkalarından kendisinin de giderek P.Er T.D. ve P.Er M.A.dan “borcum var, ödeyemiyorum, bana yardım edebilir misiniz ?” diyerek para talep ettiği, P.Er T.D.nin davacıya önce 300 € para verdiği, davacının “sende para kaldı mı” diyerek 50 € ‘yu geri verdiği, P.Er M.A.nın da davacıya 100 € verdiği, davacının 12.10.2011 tarihinde de P.Er S.G.yi pentatlon alanında temizlik yapılırken ip almak için malzemeliğe gönderdiği, ardından kendisi de giderek “paraya ihtiyacım var, 200 TL.ye ihtiyacım var, yardım edebilir misin ?” diyerek para istediği, P.Er S.G.nin de “elimden geldiği kadar yardım ederim” dediği, kimsenin olmadığı bir odaya girdikleri, P.Er S.G.nin davacıya 200 TL. para verdiği, bu suretle davacının “Memuriyet Nüfusunu Sair Suretle Kötüye Kullanmak (3 Kez)” suçunu işlediği - 242 - belirtilerek davacı hakkında kamu davası açıldığı, görülen yargılama neticesinde (dava konusu işlemin tesisinden sonra) ISPARTA/Dağ, Komando Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığı Askeri Mahkemesinin 29.08.2012 gün ve 2012/412 Esas, 2012/263 Karar sayılı kararıyla; davacının anılan eylemlerinin 477 sayılı Kanun’un 53’üncü maddesinde yer alan “Astından Borç Para Almak” suçuna vücut verdiği ve bu suçtan yargılama yapma görevinin askeri mahkemelere değil disiplin mahkemelerine ait olduğu belirtilerek görevsizlik kararı verilerek dosyanın Antalya 3’üncü P. Er Eğt. Tug. K.lığı Disiplin Mahkemesine gönderilmesine karar verildiği, diğer yandan bu ceza yargılamsının devam ettiği esnada ISPARTA/Dağ, Komando Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığı Askeri Savcılığı’nın 24.07.2012 gün ve 2012/424 Esas, 2012/211 Karar sayılı iddianamesiyle; davacının, Mart 2012 ayı içerisinde 10 ayrı erden makam, rütbe ve nüfusunu kullanarak çeşitli gerekçelerle borç para alıp, daha sonra bu paraları ödememek suretiyle menfaat temin edip şahsi çıkar sağladığı belirtilerek “Memuriyet Nüfusunu Sair Suretle Kötüye Kullanmak (10 Kez)” suçundan hakkında kamu davası açıldığı, görülen yargılama neticesinde ISPARTA/Dağ, Komando Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığı Askeri Mahkemesinin 26.02.2013 gün ve 2013/235 Esas, 2013/51 Karar sayılı kararıyla; davacının, “Zincirleme Memuriyet Nüfusunu Kötüye Kullanmak” suçunu işlediği sabit görülerek neticeten 6 ay 7 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği anlaşılmıştır. Bu açıklamalar ışığında dava konusu işlem irdelendiğinde; davacının, aynı zamanda ceza yargılamasına da konu olan yukarıda ayrıntılı olarak belirtilen görev yaptığı bölükte askerlik hizmetini yapmakta alan astı konumunda bulunan erlerden makam, rütbe ve nüfusunu kullanarak çeşitli gerekçelerle borç para alması eylemleri nazara alındığında; davranışlarında askerlik mesleği değerlerini sergilemede istenen düzeye ulaştığı söylenemeyecek olan davacının mevcut durumu itibariyle “kendisinden istifade edilemeyeceğinin anlaşılması” nedenine dayalı olarak tesis edilen dava konusu uzman erbaş sözleşme feshi işleminde takdir yetkisinin objektif sınırlar içinde kullanıldığı, kişi yararı ile kamu yararı arasında denge gözetildiği ve anılan işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Dava konusu edilen uzman erbaş sözleşmesinin feshi işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı yönündeki yukarıda belirtilen tespit karşısında; bu işlem nedeniyle statü dışında kaldığı sürelere ilişkin özlük haklarının davacıya ödenmesine hukuken imkan bulunmadığı değerlendirildiğinden, bir diğer dava konusu olan bu işlem nedeniyle yoksun kalınan özlük haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesi isteminin de reddi cihetine gidilmiştir. Açıklanan nedenlerle; Hukuki dayanaktan yoksun bulunan davanın REDDĐNE, 16 NĐSAN 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 1'inci D.16.04.2013 E.2012/989, K.2013/467) - 243 - -60ÖZETĐ: Son sözleşme döneminde verilen uyarı cezası ve yargılaması devam eden “zincirleme memuriyet nüfuzunu kötüye kullanmak” suçlamasına konu eylemleri birlikte dikkate alındığında; davranışlarında askerlik mesleği değerlerini sergilemede istenen düzeyde olmadığı anlaşılan davacıdan istifade edilemeyeceği yönündeki değerlendirmeyle tesis edilen sözleşme feshi işleminde takdir yetkisinin adil ve nesnel ölçütlerle objektif olarak kullanıldığı kanaatine varılmıştır. Davacı vekili, 04.07.2012 tarihinde Bursa Nöbetçi Đdare Mahkemesinde, 10.07.2012 tarihinde AYĐM’de kayda geçen dava dilekçesinde ve cevaba cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin 1993 yılında uzman erbaş olarak K.K.K.lığı bünyesinde göreve başladığını, sözleşmesi feshedilinceye kadar özverili bir biçimde çalıştığını, birçok kez takdire layık görüldüğünü, sadece bir kez uyarı cezası ile cezalandırıldığını, Muharebe Hizmet Destek Eğitim K.lığı Askeri Savcılığının 06.04.2012 tarih ve 2012/215 – 215 E-K sayılı iddianamesi ile hakkında zincirleme memuriyet nüfuzunu kötüye kullanmak suçu nedeniyle kamu davası açıldığını, müvekkilinin üzerine atılı suçu işlemediğini, yargılamanın henüz sonuçlanmadığını, bu durumun hukuk devleti ile bağdaşmadığını, müvekkilinin emekliliğini hak edeceği 22.01.2013 tarihinin dahi beklenmediğini, subay ve astsubayların bu suçu işlemeleri halinde ilişiklerinin kesilmediğini, müvekkilinin eylemi nedeniyle sözleşmesinin feshedilmesinin ölçülülük ilkesine aykırı olduğunu, yargılamanın sonucunun beklenmesi gerektiğini, uyarı cezasının savunma alınmadan verildiğini belirterek, dava konusu işlemin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava dosyasından ve 1602 sayılı Kanunun 52’nci maddesi kapsamında gönderilen belgelerden; davacının 22.01.1193 tarihinde sözleşme imzalayarak uzman erbaş statüsünde Türk Silahlı Kuvvetlerinde göreve başladığı, son olarak 01.01.2012 tarihinde sözleşmesini 1 yıl süreyle yenilediği, son görev yeri olan Askeri Veteriner Okulu ve Eğitim ve Merkezi K.lığı Eğt. Bl. K.lığı 2’nci Er Eğ.Tk.K.lığında görev yaptığı sırada Muharebe Hizmet Destek Eğitim K.lığı Askeri Savcılığının 06.04.2012 tarih ve 2012/215–215 E-K sayılı iddianamesi ile hakkında zincirleme memuriyet nüfuzunu kötüye kullanmak suçu nedeniyle kamu davası açıldığı, bunun üzerine Muharebe Hizmet Destek Eğitim K. lığının 04.05.2012 tarihli emriyle sözleşmesinin fesh edilerek TSK’dan ilişiğinin kesildiği, 07 Mayıs 2012 tarihinde terhis edildiği, davacının vekili aracılığıyla süresinde işbu davayı açtığı anlaşılmaktadır. Dava konusu mevzuata baktığımızda; “Görevde başarısız olma” ve “kendisinden istifade edilememe” sebebiyle feshi düzenleyen Uzman Erbaş Kanunu’nun 12’nci maddesinin 2’nci fıkrasında; “Görevde başarısız olanlarla, atandıkları kadro görev yerleri ile ilgili olarak üç ay ve daha uzun süreli bir - 244 - kurs veya eğitime gönderilenlerden kurs veya eğitimde başarısız olan veya kendilerinden istifade edilemeyeceği anlaşılan uzman erbaşların, barışta sözleşme sürelerine bakılmaksızın Türk Silâhlı Kuvvetleri ile ilişikleri kesilir. Bunlar, yedekte er kaynağına alınırlar.” hükmü, 3’üncü fıkrasında ise; “Görevde başarısız olma, göreve intibak edememe ve kendilerinden istifade edilememe halleri ve bunlara yapılacak işlemler, çıkarılacak Yönetmelikte düzenlenir” hükmü yer almaktadır. Bu bağlamda, Uzman Erbaş Yönetmeliği’nin 13’üncü maddesinin 2’nci fıkrasında ise; “Görevde başarısız olanlar ile kendisinden istifade edilemeyeceği (atış, spor, eğitim, operasyon ve istihdam edildikleri kadro görev yerlerinde ve davranışlarında askerlik mesleği değerlerini sergilemede, ikazlara rağmen istenen düzeye ulaşamayan ve aşırı derecede borçlananlardan bu durumu rapor, tutanak ve her türlü belge ile kanıtlananlar, mazeretsiz olarak bir sözleşme yılı içerisinde yedi gün ve daha uzun süre ile göreve gelmeyenler) anlaşılan, atandıkları kadro görev yerleri ile ilgili olarak üç ay ve daha uzun süreli bir kurs veya eğitime gönderilenlerden kurs veya eğitimde başarısız olan uzman erbaşların, barışta sözleşme sürelerine bakılmaksızın Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilişikleri kesilir. Bunlar yedekte er kaynağına alınır.” hükmü düzenlenmiştir. Görüldüğü üzere yukarıda belirtilen düzenlemelerden; kendisinden istifade edilememe halinin gerçekleşip gerçekleşmediği hususunda idareye takdir yetkisi tanınmaktadır. Kuşkusuz diğer bütün kamusal yetkilerde olduğu gibi bu konuda da idarenin, takdir yetkisini hizmet gereklerine göre ve kamu yararı amacına yönelik olarak kullanması gerekmektedir. Bu açıklamalar çerçevesinde dava konusu işlem değerlendirildiğinde; davacıya 30 Ocak 2012 tarihinde acemi erlerden para toplamak ve bir erden hediye istemek eylemleri nedeniyle bir uyarı cezası verildiği, 1994,2000,2002,2003,2004,2005,2007,2008,2009,2010 ve 2011 yıllarında “çok iyi” seviyesinde, 1993,1997,1998,2006 ve 2012 yıllarında “iyi” seviyesinde, 1995 ve 1996 yıllarında “yeterli” seviyede sicil notları verildiği, 25 Ocak 2012 tarihinde acemi erleri yanına toplayarak isimlerini vermediği maddi durumu kötü olan üç askerin yol parası olmadığı için kendisinden yardım istediklerini söyleyerek gönüllülük esasına göre yardım yapmak isteyen olup olmadığını sorduğu, acemi erleri tek tek yanına çağırarak görüştüğü ve yardım yapan erlerin isimlerini bir kağıda yazdırdığı, bu şekilde 25 erden farklı miktarlarda toplam olarak 165 TL. para topladığı, paraları ihtiyacı olan erlere vermediği, şikayet edilmesi üzerine de iki askeri yanına çağırıp yardım paralarını kendilerinin aldığını söylemelerini, aksi taktirde kendisini yakacaklarını beyan ettiği iddiasıyla davacı hakkında Muharebe Hizmet Destek Eğitim K.lığı Askeri Savcılığı tarafından 06.04.2012 tarihinde hakkında zincirleme memuriyet nüfuzunu kötüye kullanmak suçundan kamu davası açıldığı, yargılamanın Kocaeli Muharebe Hizmet Destek Eğitim K.lığı Askeri Mahkemesinde devam ettiği, duruşmanın 26 Haziran 2013 tarihine bırakıldığı anlaşılmaktadır. Sonuç olarak, son sözleşme döneminde verilen uyarı cezası ve yargılamaya konu eylemleri birlikte dikkate alındığında; davranışlarında askerlik mesleği değerlerini sergilemede istenen düzeyde olmadığı anlaşılan davacıdan - 245 - istifade edilemeyeceği yönündeki değerlendirmenin somut olgulara dayandığı, dolayısıyla davacı hakkında tesis edilen işlemde takdir yetkisinin adil ve nesnel ölçütlerle objektif olarak kullanıldığı, dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı kanaatine varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Hukuki dayanaktan yoksun olan DAVANIN REDDĐNE, 10 NĐSAN 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 1'inci D.10.04.2013 E. 2013/414, K.2013/426) -61ÖZETĐ: Uzman erbaş statüsüne alındıktan sonra ve intibak dönemi başlamadan yapılan psikoteknik test sonucunda “K-4 YetersizRiskli” kategorisinde olduğu belirlenen davacının askeri araç sürücüsü olarak görevlendirilmesi mümkün olmadığından, istihdam edilmek üzere alındığı “şoför” branşı görevini yürütemeyeceği ve dolayısıyla “kendisinden istifade edilemeyeceği” gerekçesiyle tesis edilen sözleşme feshi işleminde hukuka aykırılık yoktur. Davacı vekili, 15 Şubat 2012 tarihinde Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi kaydına geçen dava dilekçesinin reddi kararı üzerine 1 Mart 2012 tarihinde AYĐM kaydına geçen yenileme ve cevaba cevap dilekçelerinde özetle: Jandarma Genel Komutanlığının şoför branşında uzman erbaş istihdam etmek üzere sınav açtığını, müvekkilinin sınav, ön sağlık fiziki kontrol değerlendirme testi ve mülakattan başarılı olduğunu, müvekkilinin, J.Gn.K.lığının 23 Ocak 2012 tarihli emriyle iki hafta süreli bir eğitim için Söğüt J.Ulş.Eğt.Tb.K.lığı emrine atandığını, bu birliğe katılışını müteakip 6 Şubat 2012 tarihinde idareyle karşılıklı uzman erbaş sözleşmesi imzaladığını, bu aşamadan sonra müvekkilinin de arasında bulunduğu uzman erbaşların psiko-teknik değerlendirme sınavına tâbi tutulacaklarının bildirildiğini, 08 Şubat 2012 tarihinde yapılan sınav sonucunda, müvekkilinin de arasında bulunduğu bir kısım uzman erbaşın psikoteknik değerlendirme sınavında başarısız olmaları nedeniyle sözleşmelerinin feshedildiğini, durumun 8 Şubat 2012 tarihinde tebliğ edildiğini, psiko-teknik değerlendirme uygulamasının 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanununda bulunduğunu, 3269 Sayılı Uzman Erbaş Kanununda böyle bir koşulun bulunmadığını, ayrıca başvuru şartları arasında psiko-teknik değerlendirme testine yer verilmediğini, müvekkilinin öngörülen sınavlarda başarılı olup statüye girdikten sonra, psiko-teknik değerlendirme testinden başarısızlığı nedeniyle sözleşmesinin fesih işleminin hukuka aykırı olduğunu, ayrıca gerçekte bu işlemin sözleşme fesih işlemi değil, geri alma işlemi olduğunu, müvekkilinin görevde başarısız olmasının söz konusu olmadığını, ayrıca psiko-teknik - 246 - değerlendirme testinin başvuru ilanlarına konulmasının gerektiğini nitekim K.K.K.lığı tarafından yapılan son başvuru ilanlarında bu testin yapılacağının belirtildiğini, müvekkili hakkında tesis edilen fesih işleminin hukuka aykırı olduğunu belirterek, uzman erbaş sözleşmesinin fesih işleminin iptalini talep ve dava etmiştir. Davacı vekilinin yürütmenin durdurulması yönündeki talebi, AYĐM 1’inci Dairesinin 17 Nisan 2012 gün ve Gensek No:2012/821, Esas No:2012/312 sayılı kararıyla reddedilmiştir. Dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin incelenmesi neticesinde: davacının, Jandarma Genel K.lığı tarafından icra edilen tüm yazılı, sözlü ve fiziki değerlendirmelerde başarılı olduktan sonra TSK’de ‘şoför’ branşında uzman erbaş olarak istihdamına karar verildiği, J.Gn.K.lığının 23 Ocak 2012 tarihli atama emri ile iki hafta süreyle askeri ehliyet sürücü kursu görmek üzere Söğüt J.Ulş. Tb. K.lığı emrine J.Uzm. Çvş. olarak atandığı, davacının 6 Şubat 2012 tarihinde taahhütnameyi noterde imzaladığı, davacının 8 Şubat 2012 tarihinde yapılan “Trafikent Psikoteknik Değerlendirme Sistemi Testlerine” tabi tutulduğu, test sonucuna göre başarısız olduğunun tespit edildiği, bunun üzerine davacının sözleşmesinin 10 Şubat 2012 tarihinde feshedildiği davacının vekili aracılığıyla sözleşme fesih işleminin iptali istemiyle işbu davayı açtığı anlaşılmaktadır. Öncelikle davacının sözleşmesinin feshedildiği tarihte uzman erbaş statüsünde olup olmadığının tespiti gerekmektedir. 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanunu’nun; uzman erbaşların göreve alınma durumunu düzenleyen 4’ncü maddesinde; “Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından hazırlanan ve Genelkurmay Başkanlığınca onaylanan veya uygun bulunan uzman onbaşı ve uzman çavuş kadrolarına göre, her yıl alınacak uzman erbaşlarla ilgili kadro görev yerleri, anılan komutanlıklar tarafından yayımlanarak duyurulur. Đstekli olan ve yönetmelikle belirtilen niteliklere sahip, muvazzaflık hizmetini yapmakta olan çavuş, onbaşı ve erler ile bunlardan terhislerinin üzerinden üç yıldan fazla süre geçmemiş olanlar, yirmi altı yaşından gün almamış olmak şartıyla istenilen belgelerle müracaat ederler. Uygun görülenler yönetmelikle belirtilen esaslara göre çalıştırılırlar.” Hükmü bulunmaktadır. Uzman Erbaş Yönetmeliği’nin “Đşlemlerin Tamamlanması ve Sözleşmenin Yapılması” başlıklı 9’uncu maddesinde; “Muvazzaflık hizmetini yaparken müracaat edenlerin dağıtım emrini alan ilk âmir, uzman erbaş olarak alınacak personele emri tebliğ eder. Tebliğden sonra kendi birliğinde görev alacakların terhis tarihinde taahhüt senedini imzalayarak uzman erbaş olarak göreve devamı sağlanır. Görev almak istediği mahalden başka yerde bulunan birlik, karargâh ve kurumlarda görev alacaklar ise, terhislerini müteakip görev alacakları mahalle sevk edilir ve o birlikte taahhüt senedini imzalayarak göreve başlarlar. Bu şekilde gerek kendi birliğinde, gerekse diğer birliklerde göreve başlayanlara, bir aya kadar izin verilir. Bu izin yıllık izinden mahsup edilir. Muvazzaflık hizmetini yapmakta olduğu mahalden başka bir yerde bulunan birlikte görev alacakların sevk giderleri, erbaş ve erler gibi Devlet tarafından karşılanır. Terhis tarihinde - 247 - güvenlik soruşturması tamamlanmayanlar, terhislerini müteakip bu soruşturmanın tamamlanması ile birlikte göreve başlatılırlar. Bunlara, terhis olmuş personele uygulanan işlemler uygulanır. Terhis olduktan sonra, müracaat edenler, görevlendirme emrini (dağıtım emrini) aldıktan sonra bir ay içinde görev alacağı birliğe katılır ve taahhüt senedi imzalayarak göreve başlarlar. Uzman erbaşlar için göreve başlama tarihi, taahhüt senedinin imzalanarak verildiği tarihtir. Đlk taahhüt senedi; iki yıldan az, beş yıldan fazla olamaz. Taahhüt senedi, (EK-B) de yer alan forma göre tanzim edilir….” hükmü yer almaktadır. Görüldüğü üzere, uzman erbaş olarak alınacak personelin birliğinin başka bir yerde olması halinde terhislerini müteakip görev alacakları mahalle sevk edilecekleri, sevk edildikleri birliklerde taahhüt senedini imzalayarak göreve başlayacakları, göreve başlama tarihinin ise taahhüt senedinin imzalanarak verildiği tarih olacağı, buna göre ilgili kişinin taahhüt senedini imzalayıp birliğe vermesiyle birlikte statüye girmiş olacağı anlaşılmaktadır. Davacıya da 23 Ocak 2012 tarihli atama emri 24 Ocak 2012 tarihinde tebliğ edilerek Söğüt J.Ulş. Tb. K.lığı emrine sevk edildiği, davacının 6 Şubat 2012 tarihinde taahhütnameyi noterde imzalayarak birliğine verdiği, dolayısıyla bu tarih itibariyle statüye girdiği anlaşılmaktadır. Davacının uzman erbaş statüsüne alınmasından sonra, sözleşmesinin feshedilmesiyle ilgili olarak mevzuata baktığımızda; 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanunu’nun 12’nci maddesinde; “(Değişik:10.2.2004-5085/7 md.) Sözleşmenin imzalanmasından sonra ilk beş aylık intibak dönemi içerisinde göreve intibak edemeyenler ile ayrılmak isteyenlerin sözleşmeleri feshedilerek, Türk Silâhlı Kuvvetleri ile ilişikleri kesilir. Peşin olarak ödenen aylık ve aylık ile birlikte ödenen diğer tüm özlük haklarının çalışılmayan günlere ait kısmı geri alınır. /Görevde başarısız olanlarla, atandıkları kadro görev yerleri ile ilgili olarak üç ay ve daha uzun süreli bir kurs veya eğitime gönderilenlerden kurs veya eğitimde başarısız olan veya kendilerinden istifade edilemeyeceği anlaşılan uzman erbaşların, barışta sözleşme sürelerine bakılmaksızın Türk Silâhlı Kuvvetleri ile ilişikleri kesilir. Bunlar, yedekte er kaynağına alınırlar. /Görevde başarısız olma, intibak edememe ve kendilerinden istifade edilememe hâlleri ve bunlara yapılacak işlemler, çıkarılacak yönetmelikte düzenlenir…” hükmü yer almaktadır. Uzman Erbaş Yönetmeliği’nin 13’üncü maddesinde; “Sözleşmenin imzalanmasından sonra ilk beş aylık intibak dönemi içerisinde göreve intibak edemeyenler ile ayrılmak isteyenlerin sözleşmeleri feshedilerek, Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilişikleri kesilir. Peşin olarak ödenen aylık ve aylık ile birlikte ödenen diğer tüm özlük haklarının çalışılmayan günlere ait kısmı geri alınır. Görevde başarısız olanlar ile kendisinden istifade edilemeyeceği (atış, spor, eğitim, operasyon ve istihdam edildikleri kadro görev yerlerinde ve davranışlarında askerlik mesleği değerlerini sergilemede, ikazlara rağmen istenen düzeye ulaşamayan ve aşırı derecede borçlananlardan bu durumu rapor, tutanak ve her türlü belge ile kanıtlananlar, mazeretsiz olarak bir sözleşme yılı içerisinde yedi gün ve daha uzun süre ile göreve gelmeyenler) anlaşılan, atandıkları kadro görev yerleri ile ilgili olarak üç ay ve daha uzun süreli bir kurs - 248 - veya eğitime gönderilenlerden kurs veya eğitimde başarısız olan uzman erbaşların, barışta sözleşme sürelerine bakılmaksızın Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilişikleri kesilir. Bunlar yedekte er kaynağına alınır. …” düzenlemesi yer almaktadır. JGY:54-1(A) Lojistik Hizmetleri Yönergesi’nde; “Jandarma Ulaştırma Eğitim Tabur Komutanlığı (Söğüt/Bilecik)’nda intibak eğitimi gören erbaş ve erlerin, Psiko-teknik testten geçmeleri sağlanır. Psiko-teknik test sonucuna göre; Yetersiz-Riskli ve Yeterli-Riskli kategorisine ayrılanlar, sürücü intibak eğitimine alınmaz ve Askeri Sürücü Belgesi tanzim edilmez. Yeterli-Güvenli ve YetersizGüvenli kategorisine ayrılanlar, sürücü intibak eğitimine alınır, bu eğitimde başarılı olmaları halinde, durumu Sürücü Evsaf Kartına işlenir, Askeri Sürücü Belgesi tanzim edilir.” düzenlemesi yer almaktadır. JGY:164-17 Psiko-teknik Test Sistemleri ve Sürücü Adayı Seçimi Yönergesi’nin Genel Esaslar Başlığı altındaki (1)’inci maddesinde; ”PsikoTeknik Test Merkezi, sadece askeri sürücü adaylarının sürücü yeteneklerini ve kişilik boyutlarını tespit etmek amacıyla kullanılır. Yapılan testler sonucunda (gerek psiko-teknik test cihazında yapılan bilgisayar destekli testler, gerekse kişilik boyutu testi) olumsuz sonuç alan adaylara askeri sürücü belgesi düzenlenmez.” düzenlemesi bulunmaktadır. JGY 55-4 Jandarma Genel Komutanlığı Ulaştırma Hizmetleri Yönergesi’nin subay, astsubay ve uzman jandarma/uzman erbaşların askeri araç kullanma yetkilerini düzenleyen bölümünde; “Askeri ehliyet alacak rütbeli personel, en yakın psiko-teknik cihazının bulunduğu yerde teste tabi tutulur. Testin sonucuna göre yeterli güvenli ve yetersiz-güvenli kategorisine ayrılanlar, sürücü intibak eğitimine alınır. Bu eğitimde başarılı olmaları halinde, durumu EK-A Sürücü Evsaf Kartına işlenir. Yetersiz-riskli kategorisine ayrılanlar sürücü intibak eğitimine alınmaz.” düzenlemesi yer almaktadır. Davacının 4 Şubat 2012 ve 8 Şubat 2012 tarihlerinde görmüş olduğu Psiko-Teknik değerlendirme testlerinde “K-4 Yetersiz-Riskli” kategorisinde bulunduğu ve başarısız görüldüğü anlaşılmaktadır. Görüldüğü üzere; davacının, statüye girdikten sonra intibak dönemi başlamadan yapılan test sonucunda “K-4 Yetersiz-Riskli” kategorisinde olduğu belirlenmiştir. Bu kategoride bulunan kişinin ise yukarıda belirtilen yönerge hükümleri gereği askeri araç sürücüsü olarak görevlendirilmesi mümkün görünmemektedir. Dolayısıyla davacının istihdam edilmek üzere alındığı branşı görevini ifa etmesi olanaklı değildir. Bu durumda Uzman Erbaş Kanunu’nun 12’nci maddesinde belirtilen “kendisinden istifade edilemeyeceği anlaşılan” koşulunun gerçekleştiği, dolayısıyla sözleşmenin feshi işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı kanaatine varılmıştır. Ayrıca şoför olarak istihdam edilmek üzere alınacak personelle ilgili yapılan ilanlarda; sonuçların ağırlığı itibariyle bakıldığında, böyle bir test yapılacağının belirtilmesi gerektiği haklı olarak görülmekle beraber, ilanlarda bu hususun yer almaması başlı başına sözleşmenin feshi işlemini hukuka aykırı hale getirecek bir usuli sakatlık olarak değerlendirilmemiştir. Diğer yandan söz konusu psiko-teknik değerlendirme testinin başvuru ilanında yer almaması bir eksiklik olarak görülemez. Çünkü, psiko-teknik değerlendirme, şoför branşına - 249 - mündemiç (içerik) olan bir durumu ortaya koymakta ve şoför branşına sahip bir personelde branşını icra edebilmesi için olması gereken bir niteliği betimlemektedir. Yasada ve yönetmelikte yer almayan bir koşulun yönerge hükmüyle konulduğu, bunun da normlar hiyerarşisine aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de; Yasa Koyucu sözleşmenin feshi sebeplerini sayarken 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanunu’nun 12’nci maddesine “kendilerinden istifade edilemeyeceği anlaşılan“ şeklinde bir kriter de koymuştur. Aynı kriter Uzman Erbaş Yönetmeliği’nin 13’üncü maddesinde de yer almıştır. Her ne kadar Yönetmelik hükmünde şoför olarak istihdam edilecekler için kendisinden istifade edilememe halleri arasında psiko-teknik teste başarısız olma koşulu açık olarak sayılmamış ise de; şoför olarak istihdam edilecek bir personelin, olağanüstü durum ve savaş şartları da dikkate alındığında; branşı görevini yerine getirebilmesi için yani kanuni tabirle kendisinden istifade edilebilmesi için söz konusu testten başarılı olması gerektiği de açık olarak görülmektedir. Bu nedenle Kanunda olmayan bir kuralın ihdas edildiği savunmasına itibar edilmemiştir. Açıklanan nedenlerle; Hukuki dayanaktan yoksun olan DAVANIN REDDĐNE, 12 ŞUBAT 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 1'inci D.12.02.2013 E. 2012/312, K.2013/190) AYLIK VE AYLIĞA ĐLĐŞKĐN ĐŞLEMLER 1. YAN ÖDEME : -62ÖZETĐ: 926 sayılı Kanunun Ek 3’üncü maddesiyle yapılan işin özelliği, çalışma şartları, personelin niteliği göz önüne alınarak, personele farklı miktarda tazminat verilmesi öngörülmüş olup; farklı nitelik ve konumda bulunanlara farklı hükümlerin uygulanması Anayasanın eşitlik ve sosyal devlet ilkesine aykırılık oluşturmadığı gibi, mezkur Anayasal ilkeler, bir personele öngörülen zammın birebir aynı olmayan diğer personele verilmesini zorunlu kılmaz. Davacı 26.07.2012 tarihinde Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi'nde kayıtlara giren dava dilekçesinde özetle; Bakanlar Kurulunun 28.12.2011 gün ve 2011/2722 sayılı kararının Ek-2 Çizelge 10'uncu maddesi ile getirilen ve dayanağı olan 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu'nun Ek 3'üncü maddesinin amacına, ruhuna ve lafzına uygun olmayan düzenleme ile üç kategoride; Harp Akademileri mezunu kurmay subaylar ile "Komutanlık ve Karargâh Subaylığı Eğitimi" (KOMKARSU) ve "Astsubay Üst Karargâh Hizmetleri Eğitimi" kurslarını bitirenlere, hukuka aykırı biçimde, hangi işi yaptıkları veya hangi görevde bulundukları dikkate alınmaksızın emsallerine göre farklılık yaratacak bir ödeme yapılmasının öngörüldüğünü, söz konusu - 250 - kararın Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğünün 09.04.2012 gün ve Sayı:B.02.O.KKG/135-15/1662 sayılı "Bakanlar Kurulu Kararı" konulu yazısıyla ilgili kamu idarelerine duyurulduğunu, 10.04.2012 tarihinde söz konusu düzenlemeden haberdar olduğunu, 02.05.2012 tarihli dilekçe ile Danıştay'da dava açtığını ve Danıştay Onbirinci Dairesinin E.2012/3423 ve K.2012/4296 numaralı kararı ile davanın görev yönünden reddine karar verildiğini, Danıştay kararını 23 Temmuz 2012 tarihinde öğrendiğini, 1987 yılında Kara Harp Okulundan maliye sınıfı, teğmen rütbesiyle mezun olduğunu, 1988 yılında Levazım ve Maliye Sınıf Okulunu bitirdiğini, 2001-2003 yılları arasında Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde "Maliye Teorisi" konusunda yüksek lisans, aynı Enstitü'de 2003-2008 yılları arasında "Maliye" anabilim dalında doktora yaptığını ve iki yıl kıdem terfisi aldığını, 2007 yılından itibaren MSB Maliye Dairesi Başkanlığında Mali Kontrol Şube Müdürü olarak görev yaptığını, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun Ek 3’üncü maddesi ile iş güçlüğü zammı, iş riski zammı, eleman temininde güçlük zammı ve mali sorumluluk tazminatlarının "yapılan iş veya yürütülen görev" ile ilişkisinin kurulması zorunluluğunun getirildiğini, BKK'nin Ek-2 Çizelge 10'uncu maddesi ile yapılan düzenleme haricinde, ilk 9 maddede "eleman temininde güçlük zammı" ödenebilmesi ile ilgili düzenlemelerin 926 sayılı Kanunun lafzına uyqun olarak, mutlaka görev yeri veya bilfiil yapılan iş ile ilişki kurularak tesis edildiğini ancak 10'uncu maddesi ile yapılan düzenlemede görev yeri veya bilfiil yapılan iş ilişkisi dikkate alınmaksızın bazı kurs ve eğitimleri bitirmiş veya mezun olmanın "eleman temininde güçlük zammı" ödenebilmesi için yeterli görüldüğünü, uygulamada söz konusu kurs ve eğitimleri bitirmiş olmayanların da bitirmiş olanlarla birlikte aynı görev yerlerine atandırılabildiğini, çalıştırılabildiğini veya aynı işi yapabildiğini, "Kara Harp Akademilerinden" mezun olanlar ile "Komutanlık ve Karargâh Subaylığı Eğitimini" (KOMKARSU) ve "Astsubay Üst Karargâh Hizmetleri Eğitimini" bitirenlere, emsallerine göre farklılık yaratacak bir ödeme yapılması öngörülürken bu eğitimler haricinde subay ve astsubayların kendi veya TSK imkânları ile bitirdiği çok sayıda kurs, eğitim, okul ve akademik değer taşıyan; ön lisans, lisans, yüksek lisans ve doktora, ayrıca subaylar tarafından yurt dışında yapılan iki yıl süreli "post graduate" eğitimleri nedeniyle mali mevzuatta salt eğitim için ödeme yapılması yönünde hiç bir düzenlemenin bulunmadığını, düzenlemede ihdas edilen puanların BKK'nın genel yapısı ve mantığı içinde fahiş yükseklikte olduğunu ve Anayasanın 10'uncu maddesinde zikredilen "eşitlik" ilkesi ile 55'inci maddesinde belirtilen "ücrette adalet sağlanması" ilkesine aykırı olduğunu, kamu düzenini bozan, kamu çalışanları arasında ayrımcılık yapıldığı görüntüsü veren, eşit işe farklı ücret anlamı taşıyan ve bu haliyle şahsı, TSK mensupları veya diğer kamu idarelerinde çalışanlar üzerinde, sistemin adil işlediği konusunda kuşku uyandıran hukuk dışı bu düzenlemenin vakit kaybedilmeden iptal edilmesi gerektiğine inandığını belirterek Bakanlar Kurulunun 28.12.2011 gün ve 2011/2722 sayılı Kararının Ek-2 Çizelge, 10'uncu maddesinin tamamının iptaline, ayrıca yapılan bu düzenleme ile pek çok sayıda general, subay ve astsubaya ödeme yapılacağı için Mahkeme Kararının geriye doğru işlememesi olasılığı karşısında telafisi mümkün olmayan kamu zararı - 251 - oluşması ve/veya dava sonucunda faizi ile birlikte ödetme olasılığı bulunduğundan söz konusu düzenleme ile ilgili yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. AYĐM Nöbetçi Dairesinin 01.08.2012 tarih ve E.2012/200 sayılı kararı, AYĐM Daireler Kurulunun 12.10.2012 tarih ve E.2012/42 sayılı kararı ile idari işlemin uygulanması ile telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açık biçimde hukuka aykırı görülmesi şartlarının birlikte gerçekleşmediği kanaatine varılarak yürütmenin durdurulması isteminin reddine karar verilmiştir. Dava dosyasının incelenmesinden; 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu'nun Ek 3’üncü maddesine göre subay (Hakim subaylar hariç), astsubay, uzman jandarma çavuş ve uzman erbaşlara hangi rütbe ve görevler için ne miktarda iş güçlüğü, iş riski, eleman temininde güçlük zammı ve mali sorumluluk tazminatı ödenmesine ilişkin olan ve Genelkurmay Başkanlığı ve Milli Savunma Bakanlığının müştereken lüzum göstermesi üzerine Maliye Bakanlığının görüşü alındıktan sonra Milli Savunma Bakanlığının 27.12.2011 tarihli ve 745 sayılı yazısı üzerine Türk Silahlı Kuvvetleri Yan Ödeme Kararnamesinin Bakanlar Kurulunun 28.12.2011 tarih ve 2011/2722 sayılı kararı ile tespit edildiği ve Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğünün 09.04.2012 gün ve Sayı:B.02.O.KKG/135-15/1662 sayılı yazısıyla yürürlüğe konulduğu, Kararnamenin Ek-2 Çizelge 10’uncu maddesi ile Kuvvet Harp Akademilerinden mezun olan ve ihtisasları Genelkurmay Başkanlığınca onaylanan, Komutanlık ve Karargah Subaylığı eğitimini bitirerek mezuniyetleri yetkili makamlarca onaylanan, Astsubay Üst Karargah Hizmetleri öğrenimini bitirerek mezuniyetleri yetkili makamlarca onaylanan personele rütbeleri karşılığında gösterilen miktarda “Eleman Temininde Güçlük Zammı” verilmesinin öngörüldüğü, 02.05.2012 tarihli dilekçe ile açılan davada Danıştay Onbirinci Dairesinin 14.06.2012 tarih ve E.2012/3423 K.2012/4296 sayılı kararı ile davanın görev yönünden reddine karar verildiği anlaşılmıştır. 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu'nun Ek 3’üncü maddesinde;”(Ek madde:31/07/1970 - 1323/13 md.;Değişik madde:20/01/19761933/1 md.) Subay, astsubay, uzman erbaş ve uzman jandarmalardan; Niteliği ve çalışma şartları bakımından güç olan işlerde çalışanlara iş güçlüğü zammı, Hayat ve sağlık için tehlike arz eden hizmetlerde çalışanlara iş riski zammı, Temininde, görevde tutulmasında veya belli yerlerde istihdam edilmesinde güçlük bulunan elemanlara temininde güçlük zammı, Sayıştaya hesap vermekle yükümlü olan saymanlara Mali sorumluluk tazminatı ödenir. Bu tazminat ve zamların hangi işi yapanlara, hangi görevde bulunanlara ödeneceği, miktarları, ödeme usul ve esasları her yıl Genelkurmay Başkanlığı ve Milli Savunma Bakanlığının müştereken lüzum göstermesi üzerine Maliye Bakanlığının görüşü alındıktan sonra Milli Savunma Bakanlığının teklifi ile Bakanlar Kurulunca yılda bir defa tespit edilir. Ve bu tespiti izleyen mali yılbaşından itibaren yürürlüğe girer.” düzenlemesine, Bakanlar Kurulunun 28.12.2011 tarih ve 2011/2722 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Yan Ödeme Kararnamesinin EK-2 Çizelge 10’uncu maddesinde;”a. - 252 - Kuvvet Harp Akademilerinden mezun olan ve ihtisasları Genelkurmay Başkanlığınca onaylanan personelden; (1) Orgeneral - Oramirallere 20.000, (2) Korgeneral-Koramirallere 19.000, (3) Tümgeneral-Tümamirallere 18.000, (4) Tuğgeneral-Tuğamirallere 17.000, (5) Albaylara 16.000, (6) Yarbaylara 15.000, (7) Binbaşılara 14.000, (8) Yüzbaşılara 13.000, (9) Üsteğmenlere 12.000, b. Komutanlık ve Karargah Subaylığı eğitimini bitirerek mezuniyetleri yetkili makanılarca onaylanan personelden; (1) Albaylara 10.000, (2) Yarbaylara 9.000, (3) Binbaşılara 8.000, (4) Yüzbaşılara 7.000, c. Astsubay Üst Karargah Hizmetleri öğrenimini bitirerek mezuniyetleri yetkili makarnlarca onaylanan personelden; (1) II.Kad.Kd.Bçvş.lara 5.000, (2) Kad.Kd.Bçvş.lara 5.000, (3) Kd.Bçvş.lara 5.000, (4) Kad.Bçvş.lara 5.000, (5) Bçvş.lara 5.000, (6) Kad.Kd.Üçvş.lara 4.000, (7) Kd.Üçvş.lara 4.000, (8) Kad.Üçvş.lara 4.000, (g) Uçvş.lara 4.000, puar. "Eleman Temininde Güçlük Zammı" olarak ayrıca verilir.” düzenlemesine yer verilmiştir. Đdare, toplum hayatının devamı, faaliyetlerin işlemesi, toplumun kalkınması ve menfaatlerin sağlanması için kamu hizmetinin en iyi şekilde ve sürekli olarak yürütülmesinden sorumludur. Kamu hizmeti de; devlet veya diğer kamu tüzel kişilikleri tarafından veya bunların gözetim ve denetimi altında genel ve ortak ihtiyaçları karşılamak ve kamu yararını sağlamak için topluma sunulmuş sürekli ve düzenli etkinlik olarak tarif edilmektedir. Anayasanın 128’nci maddesine göre kamu hizmeti memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür. Đdare kamu görevlileri ile ilgili personel politikasını belirleme, belirlenen personel politikası doğrultusunda insan gücü planını tespit yetkisine sahiptir. Hangi nitelikteki personel aracılığı ile hizmetin en iyi şekilde yerine getirileceğini tespiti hususunda idarenin geniş bir takdir yetkisi bulunduğunun kabulü gerekir. Bu kapsamda hangi nitelikteki personele ihtiyaç olduğu idare tarafından takdir edilecektir. Takdir yetkisi sınırsız değildir. Bu yetkinin diğer idari işlemlerde olduğu gibi, düzenleyici işlemlerde de öncelikle üst düzenlemede öngörülen usul ve esaslara uygun ve objektif kullanılıp kullanılmadığı, amaç unsuru, açık hukuki/maddi hata olup olmadığı, Anayasa’da yer alan ölçülülük ilkesine riayet edilip edilmediği hususlarında yargı denetimine tabidir. 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun Ek 3’üncü maddesi ile; temininde, görevde tutulmasında veya belli yerlerde istihdam edilmesinde güçlük bulunan elamanlara temininde güçlük zammı verilmesi öngörülmüş, bu tazminatın hangi işi yapanlara hangi görevde bulunanlara, hangi miktarda ödeneceğinin belirlenmesi hususunda idareye takdir yetkisi verilmiştir. Kamuda farklı niteliklere sahip personel istihdam edilmektedir. Yapılan işin özelliği, çalışma şartları, personelin niteliği göz önüne alınarak 926 sayılı Kanunun Ek 3’üncü maddesi ile personele farklı miktarda tazminat verilmesi öngörülmüştür. Farklı nitelik ve konumda bulunanlara farklı hükümlerin uygulanması Anayasanın eşitlik ve sosyal devlet ilkesine aykırılık oluşturmadığı gibi bir personele öngörülen zammın birebir aynı olmayan diğer personele verilmesini zorunlu kılmaz. Đptali istenen kurala bakıldığında, eleman temininde güçlük kavramına uygun olarak Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde belli ve sırf askeri hizmete yönelik eğitim verilmekle diğerlerinden farklı bir statüye (hukuki - 253 - konuma) sokulan askeri personelin yararlandırıldığı, bunların da diğer personel bakımından nitelik olarak farklı ve nicelik olarak kısıtlı sayıda olduğu görülmektedir. Görevde tutulmasında veya istihdam edilmesinde güçlük çekildiği kabul edilen personele temininde güçlük zammı ödenmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararında açık hata olduğuna, eşitlik ilkesiyle bağdaşmadığına, objektif tesis edilmediğine, Anayasada yer alan ölçülülük ilkesine aykırı davranıldığına dair bir delil olmadığından yapılan düzenlemede hukuka aykırılık görülmemiştir. Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi Daireler Kurulunun 23 Kasım 2012 gün ve E.2012/25 K.2012/56 sayılı kararı ile de Bakanlar Kurulunun 28.12.2011 tarih ve 2011/2722 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Yan Ödeme Kararnamesinin EK-2 Çizelge 10’uncu maddesinin iptali istemli davanın aynı gerekçelerle reddine karar verilmiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle; Yasal dayanaktan yoksun DAVANIN REDDĐNE, 05 NĐSAN 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM DK.05.04.2013 E. 2012/42, K.2013/17) 2. AĐLE YARDIM ÖDENEĞĐ -63ÖZETĐ: Askeri Yüksek Đdare Mahkemesinde dava açma süresinin her çeşit işlemlerde yazılı bildirim tarihinden itibaren (kanunlarda ayrı süre gösterilmeyen hallerde) altmış gündür. Somut olayda ödenen aile yardımının davacıdan geri istenmesi yönünde işlem tesis edilmiş, davacı tarafından bu para 10.05.2012 tarihinde Saymanlık Müdürlüğüne yatırılmıştır. Aile yardımının geri ödenmesi işlemi davacıya tebliğ edilmiş, davacı tarafından paranın iade edildiği 10.05.2012 tarihinde bu işlem davacı tarafından öğrenilmiştir. Geri alma işlemine karşı dava açma süresi 10.05.2012 tarihinde başlamış, 09.07.2012 tarihinde dolmuştur. Davacı 26.12.2012 tarihinde davasını açtığından dolayı süre aşımı oluşmuştur. Davacı 26.12.2012 tarihinde Đzmir Đdare Mahkemesi, 31.12.2012 tarihinde AYĐM kayıtlarına geçen dava dilekçesinde özetle; eşi çalışmadığı için maaşına aile yardımı tahakkuk ettirildiğini ancak eşinin 14.02.2011-07.06.2011 tarihleri arasında Karabağlar Đl Müdürlüğünde açılan kablo ağı bantlama kursuna katıldığını, Sayıştay’ın yaptığı denetlemede eşine kurs esnasında günlük 15 lira kursiye harçlığı verilmesi nedeniyle eşinin kursa katıldığı sürece aile yardımı almasının uygun olmadığının belirtilerek aile yardımının faizi ile birlikte yatırılmasının istendiğini, 10.05.2012 tarihinde 685,46 TL tutarın - 254 - kendisi tarafından Saymanlık Müdürlüğüne yatırıldığını, itiraz ettiğini, tarafına aile yardımının iade edilmesi için 12.10.2012 tarihinde dilekçe verdiğini, aile yardımının geri ödenmeyeceğinin bildirildiğini belirterek aile yardımının geri iade edilmeyeceğine dair hukuka aykırı işlemin iptaline aile yardımının yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir. AYĐM Genel Sekreterliğinin 14.01.2013 tarih Gensek:2012/4710/Đda. Đşl.Md. sayılı yazısı ile davanın konusu ve sebepleri ile dayandığı delillerin gösterilmemesi nedeniyle dilekçenin reddine karar verilmesi için dosya AYĐM 3’üncü Daire Başkanlığına gönderilmiştir. Dava dilekçesi ve ekinde yer alan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; eşinin çalışmaması nedeniyle davacıya aile yardımı ödendiği, katıldığı kurs süresince davacının eşine kurs harçlığı ödendiği gerekçesiyle kurs süresince aldığı aile yardımını geri iadesinin istendiği, davacının 685,46 TL yi Saymanlık Müdürlüğüne 10.05.2012 tarihinde yatırdığı, davacının 12.10.2012 tarihli dilekçesi ile aile yardımının tekrar tarafına iadesini talep ettiği, 05.11.2012 tarihli işlem ile red edildiği anlaşılmış, subay ve astsubaylara aile yardımı ödenme şartları 926 sayılı Personel Kanununun 154-156’ncı maddelerinde gösterilmiştir. 1602 sayılı Kanunun 40’ncı maddesinde Askeri Yüksek Đdare Mahkemesinde dava açma süresinin her çeşit işlemlerde yazılı bildirim tarihinden itibaren kanunlarda ayrı süre gösterilmeyen hallerde altmış gün olduğu, 42’nci maddesinde ilgililerin haklarını ihlal eden bir idari işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açabileceği, bu halde ilgililerin 35’nci madde uyarınca idareye başvurma haklarının saklı olduğu, aynı Kanunun 35’nci maddesinde kesin işlem yapmaya yetkili makamlarca tesis edilen idari işlemlerin geri alınması, kaldırılması veya değiştirilmesinin idari dava açmak için belli olan süre içinde istenebileceği, bu müracaatın işlemeye başlamış olan dava açma süresini durduracağı, istemin reddi üzerinde dava açma süresinin başlayacağı ve müracaat tarihine kadar olan geçmiş olan sürenin hesaba katılacağı belirtilmiştir. Somut olayda ödenen aile yardımının davacıdan geri istenmesi yönünde işlem tesis edilmiş, davacı tarafından bu para 10.05.2012 tarihinde Saymanlık Müdürlüğüne yatırılmıştır. Aile yardımının geri ödenmesi işlemi davacıya tebliğ edilmiş, davacı tarafından paranın iade edildiği 10.05.2012 tarihinde bu işlem davacı tarafından öğrenilmiştir. Bir işlemin geri alınması, kaldırılması, düzeltilmesi dava açma süresi içerisinde yetkili makamlardan istenebilir. Geri alma işlemine karşı dava açma süresi 10.05.2012 tarihinde başlamış, 09.07.2012 tarihinde dolmuştur. Dava açma süresi geçtikten sonra idareye yapılan müracaatlar geçmiş olan dava açma süresini yeniden canlandırmaz. Yukarıda açıklanan nedenlerle; Süre aşımı yönünden DAVANIN REDDĐNE, 17 OCAK 2013 tarihinde Üye Hâkim Albay Ayhan AKARSU’nun karşı oyu ve OYÇOKLUĞU ile karar verildi. (AYĐM 3'üncü D.17.01.2013 E.2013/85, K.2013/62) - 255 - 3. GÜÇLENDĐRĐLMĐŞ YEMEK BEDELĐ : -64ÖZETĐ: Kanunda istirahatlı personel değil, terörle mücadeleye yönelik birliğin kazandan beslenen birlik olmaması halinde, birlikle beraber bulunmak zorunda olunan günler için güçlendirilmiş yemek bedelinin ay sonunda ödenmesi öngörülmüş olduğundan, davacı hakkında tesis edilmiş işlemde hukuka aykırı bir durum bulunmamıştır. Davacı 28.12.2012 tarihinde Muş Asliye Hukuk Mahkemesi, 10.01.2013 tarihinde AYĐM kayıtlarına geçen dava dilekçesinde özetle; 2012 yılı Genel atamaları ile Muş’a tayin olduğunu, 2012 Bahar Yaz dönemi kolluk kuvvetleri destekleme emri gereği Taburun Bingöl Genç Güzeldere üs bölgesinde konuşlandığını, 12 Temmuz 2012-12 Aralık 2012 tarihleri arasında Güzeldere üs bölgesinde konuşlanmış olarak görev yaptığını, mensup olduğu birliğin bedelen iaşe edileceğinin görevlendirme emrinde yazıldığını, 5668 sayılı kanunun Ek 1’inci maddesinde terörle yaygın ve yoğun şekilde mücadeleye yönelik iç güvenlik harekatı ile görevli birliğin kazandan beslenen birlik olmaması halinde bu birliklerde görevli personelin birlikle bulunmak zorunda oldukları günler için güçlendirilmiş yemek bedelinin ay sonunda ödeneceğine dair düzenleme bulunduğunu, sadece birlikle beraber yemek yemiş olduğu günlere ait iaşe bedelinin tarafına ödendiğini, yediği yemek bedelini Karakol Komutanlığına ödediğini, görev yerinin özelliğinden dolayı terörist saldırıların genel itibariyle hava karardıktan sonra meydana geldiğinden gece ayakta kaldığını, gündüzleri istirahat ettiğini, bu sebeple her zaman birlikle beraber yemek yeme imkanının olmadığını, sadece akşam yemeklerine katıldığını, Eylül, Ekim, Kasım aylarında toplam 1.290,00 TL tam olarak iaşe bedeli ödenmesi gerekirken 523,00 TL ödendiğini belirterek 767,00 TL eksik güçlendirilmiş yemek bedeli tutarının yasal faizi ile birlikte tarafına ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir. Dava dosyasında yer alan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; 2012 Bahar Yaz dönemi kolluk kuvvetlerini destekleme emrine istinaden davacının mensup olduğu birliğin Güzeldere üs bölgesinde görevlendirildiği, Bingöl Güzeldere Jandarma Karakolu komutanlığı tesislerinde konuşlandırıldığı, davacının birliğinin Güzeldere Jandarma Karakol kazanından beslendirildiği, davacının kazandan yemek yediği günlere ait olmak üzere Eylül 2012 ayı için 195,00 TL, Ekim 2012 ayı için 171,00 TL, Kasım 2012 ayı için 157,00 TL güçlendirilmiş yemek bedelinin davacıya iade edildiği, davacının kazandan beslendiği günlere bakılmaksızın Eylül, Ekim, Kasım 2012 aylarında aylık iaşe bedelinin tam ödenmesi için müracaat ettiği, istemin red edildiği anlaşılmıştır. - 256 - 5668 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Beslenme kanununun 2’nci maddesinde; Tayin bedelinin kazandan beslenmeye alınamayanlara 2155 sayılı bazı kamu personeline tayin bedeli verilmesi hakkındaki kanun kapsamında ödenen parayı ifade ettiği, güçlendirilmiş yemek bedeli bedelinin normal çalışma koşulları dışında daha yoğun beden hareketini içeren görev ve eğitimlerin yapılması için gerekli kaloriyi sağlamak amacıyla günlük yemek bedelinin yüzde yirmibeş artırılmasıyla elde edilen paranın miktarını ifade ettiği belirtilmiştir. 5668 Sayılı kanunun 8’nci maddesinde güçlendirilmiş yemek bedeli üzerinden beslenecekler sayılmış, bunlar arasında Terörle yaygın ve yoğun bir şeklide mücadeleye yönelik iç güvenlik harekatı ile görevli birlik personeli gösterilmiştir. 5668 Sayılı kanuna Ek Madde 1; “8’inci madde gereğince terörle yaygın ve yoğun bir şekilde mücadeleye yönelik iç güvenlik harekatı ile görevli birliğin kazandan beslenen birlik olmaması halinde, bu birliklerde görevli olan subay, astsubay, uzman jandarma ve uzman erbaşlara, birlikle beraber bulunmak zorunda oldukları günler için güçlendirilmiş yemek bedelinin tutarı ay sonunda ödenir” şeklinde düzenlenmiştir. Davacının terörle mücadele kapsamında iç güvenlik harekatı ile görevlendirilmiş personel olduğunda tereddüt bulunmamaktadır. Davacı mensup olduğu birliğin konuşlandırıldığı yerin özelliği dikkate alınarak kazandan beslenmeleri sağlanmış, birlik ile birlikte olduğu günlerde kazandan beslendiği öğünlere ait güçlendirilmiş yemek bedeli de davacıya ödenmiştir. Savunma ekinde gönderilen belgelerden davacı ile aynı birlikte görevli personelden üç öğünü kazandan yiyen personele tam olarak ödeme yapıldığı anlaşılmıştır. Sadece akşam yemeklerini yiyebildiği diğer yemekleri istirahat nedeni ile yiyemediği şeklindeki bir iddiadan dolayı davacıya yemediği yemek bedelinin ödenmesi imkanı bulunmamaktadır. Kanunda istirahatli personel değil terörle mücadeleye yönelik birliğin kazandan beslenen birlik olmaması halinde birlikle beraber bulunmak zorunda olduğu günler için güçlendirilmiş yemek bedelinin ay sonunda ödenmesi öngörülmüş olduğundan davacı hakkında tesis edilmiş işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle; Yasal dayanaktan yoksun DAVANIN REDDĐNE, 31 EKĐM 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 3'üncü D.31.10.2013 E.2013/409, K.2013/1301) 4. ÖZEL HAREKAT VE OPERASYON TAZMĐNATI : -65ÖZETĐ: Davacının sırf 5668 sayılı Kanuna göre kazandan beslenecek birlikler içine dâhil edilmiş olması hali, davacının görev yaptığı birliğin terörle yaygın ve yoğun şekilde mücadele eden birlik olarak kabulünü gerektirmez. - 257 - Davacı 09.07.2012 tarihinde Siirt Asliye Hukuk Mahkemesi kaydına, 16.07.2012 tarihinde AYĐM kaydına geçen dava dilekçesinde özetle; Siirt Cezaevi Jandarma Bölük Komutanı olarak görev yaptığını, Başbakanlık oluruna göre 1’inci derecede kritik illerde bulunan Cezaevi Jandarma Bölük Komutanlığında görevli personelin terörle mücadele kapsamında değerlendirildiğini, 16.03.2012 tarihli ilave ek tazminat konulu Başbakanlık olurunun (2) sayılı cetvel 7’nci maddesinde Đlçe Jandarma Komutanlıkları ve bağlı karakollar ile Đl Merkez Jandarma Komutanlıklarına bağlı Karakollarda görev yapan personelin ek tazminattan yararlanacağına dair hüküm bulunduğunu, kritiklik derecesi aynı illerde görev yapıp aynı terör tehdidine maruz kalan, görev yoğunluğu yönünden daha yoğun olan herhangi bir karargâh görevi olmayan Cezaevi Koruma Bölük Komutanlıklarının bu tazminattan faydalanamadığını, aynı işi yapan, görev yoğunluğunun az olması sebebiyle karakol olarak teşkil edilen Đlçe Jandarma Komutanlıklarına bağlı olan Cezaevi Jandarma Karakol Komutanlıklarının bu tazminattan yararlandıklarını, ilave tazminatın aynı işi yapmalarına rağmen sadece organik teşkilat yapısı nedeniyle bir kesime ödenirken diğer kesime ödenmediğini, Siirt Đl Jandarma Komutanlığı Cezaevi Jandarma Bölük Komutanlığı personeline terörün yoğun olduğu illere sevk ve nakillerin yapıldığını, cezaevinde terör örgütü mensubu hükümlü/tutuklu sevk ve nakillerinin yapıldığını, cezaevi personelinin sürekli devriye görevinde olduğunu ve kışla dışında görev yaptığını, terörle mücadele eden birlikler kadar bu görevler sebebiyle terör örgütü saldırılarına maruz kalma riski altında olduğunu, Hatay Đli Samandağ Đlçesinde deniz kenarında bulunan Çevlik Jandarma Karakol Komutanlığında masa başında idari işlem elemanı olarak görev yapan ve fiilen operasyona katılmayan bir personele bu tazminat ödenirken sürekli terör tehdidi ile karşı karşıya olan cezaevi personeline ödenmemesinin hukuka aykırı olduğunu, Cezaevi birliklerinin iç güvenlik görevi ifa ettiğini, Siirt Đl Jandarma Komutanlığının 5668 sayılı Kanuna göre cezaevi jandarma koruma bölüğü dâhil terörle yaygın ve yoğun bir şekilde mücadeleye yönelik iç güvenlik harekâtı ile görevli birlik statüsünde kabul edilerek kazandan beslendiğini belirterek ilave ek tazminatın 01 Aralık 2011 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava dosyasında mevcut bilgi ve belgelerin incelenmesi neticesinde: Davacının Siirt Đl Jandarma Komutanlığı Cezaevi Jandarma Koruma Bölük Komutanı olarak görevli olduğu, davacının 16.03.2012 tarihli Başbakanlık oluruna ekli (2) sayılı cetvel a-7’nci maddesine göre 9460 gösterge puanı üzerinden ilave özel harekat ve operasyon tazminatı ödenmesi için 02.05.2012 tarihli dilekçesi ile idari müracaatta bulunduğu, Siirt Đl Jandarma Komutanlığının 09 Mayıs 2012 tarih ve MLY:9200-29047-12 sayılı yazısıyla davacının görevli olduğu birliğin söz konusu Başbakanlık oluru kapsamında olmadığı belirtilerek davacının talebinin reddedilmesi üzerine süresinde bu davanın açıldığı anlaşılmıştır. Özel Harekat ve Operasyon Tazminatının ödenmesine ilişkin usul ve esasları belirleyen 375 sayılı KHK.nın 28/A maddesi “sıkıyönetim veya olağanüstü hal ilan edilen bölgeler veya Millî Savunma ve Đçişleri Bakanlıklarınca müştereken belirlenecek kritik yörelerde özel harekat ve - 258 - operasyon timi olarak görev yapan; Emniyet Genel Müdürlüğü emniyet hizmetleri sınıfı kadrolarında bulunanlar ile sözleşmeli uçuş personeline, subay, astsubay, uzman jandarma ve uzman erbaşlara ve operasyonları fiilen sevk ve idare eden karargah ve bürolardan bu fıkra uyarınca alınacak Başbakan onayında belirtilenlerden görevlendirilen personele….. fiilen görev yapıldığı sürece ve bu süre ile orantılı olarak ek tazminat, B fıkrasında yer alan tazminata ilave olarak ayrıca ödenir.” düzenlemesini içermektedir. 375 sayılı KHK.nın 28/A maddesi 2’nci paragrafında da tazminat ödenecek yerleşim birimleri, tazminat miktarı ve tazminatın ödenmesine ilişkin usul ve esasların Đçişleri ve Milli Savunma Bakanlığının teklifi ve Maliye Bakanlığının görüşü üzerine Başkan onayı ile tespit edileceği belirtilmiştir. 02.11.2011 tarih ve 28103 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 666 sayılı KHK’nın 5’inci maddesinin (r) bendi ile 375 sayılı KHK’nın 28’inci maddesinin (A) fıkrasının 4’üncü paragrafından sonra gelmek üzere eklenen 5’inci paragrafta “Emniyet Genel Müdürlüğü… … yapanlar ile, terörle yaygın ve yoğun bir şekilde mücadeleye yönelik olarak Genelkurmay Başkanlığınca belirlenen birliklerde fiilen görev yapan subay, astsubay, uzman jandarma, uzman erbaş ve sözleşmeli erbaş ve erlere, (10.750) gösterge rakamının memur aylıklarına uygulanan katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak aylık miktarı geçmemek üzere fiilen görev yapıldığı sürece ve bu süre ile orantılı olarak bu fıkra uyarınca ödenen tazminata ilave ek tazminat ödenebilir. Yerleşim birimi, fiilen yapılan görevin riski, zorluğu, önemi gibi kriterler birlikte ve ayrı ayrı dikkate alınmak suretiyle günlük veya aylık olarak hesaplanmak üzere ödenecek ilave ek tazminatın miktarı, ödenme usul ve esasları ile hangi hallerde kesileceği Millî Savunma ve Đçişleri Bakanlığının müşterek teklifi ve Maliye Bakanlığının görüşü üzerine Başbakan onayı ile tespit edilir.” düzenlemesine yer verilmiştir. 375 sayılı KHK’nın 28/A maddesinin 5’inci paragrafı uyarınca ödenecek ilave özel harekat ve operasyon tazminatını düzenleyen Başbakanlık oluru 01.12.2011-31.12.2014 tarihleri arasında uygulanmak üzere 16.03.2012 tarihinde yürürlüğe konulmuştur. Đlave özel harekât ve operasyon tazminatının ödenmesine ilişkin esasları düzenleyen söz konusu Başbakanlık olurunda 9460 gösterge rakamı üzerinden aylık olarak ilave tazminat ödenecek birliklerde görevli personel (2) sayılı cetvelde: “a) (1) sayılı cetvelde yer alan birinci derece kritik illerde daimi veya geçici olarak konuşlandırılmış ve terörle yaygın ve yoğun bir şekilde mücadeleye yönelik olarak fiilen görev yapan harekât ve operasyon veya sınır/hudut birliği veya iç güvenlik birliği olarak tespit edilmiş birliklerden; 1. Tabur ve aşağı seviyedeki Komando, Dağ ve Komando, Jandarma Komando birliklerinde görevli personel, 2. Tabur ve aşağı seviyedeki Özel Kuvvetler, Jandarma Özel Harekât birliklerinde görevli personel, 3. Tabur ve aşağı seviyedeki P./Mknz.P./Mot.P. birliklerinde görevli personel, - 259 - 4. Tabur ve aşağı seviyedeki sınır/hudut birliklerinde görevli personel, 5. Kışla uzak emniyeti gibi görevler kapsamında sabit ya da geçici üs bölgelerinde görevlendirilen muharip, muharebe destek ve muharebe hizmet destek birlikleri, 6. Yukarıda sayılan birliklerin emrine/desteğine/harekât komutasına veya harekât kontrolüne verilen muharebe, muharebe destek ve muharebe hizmet destek birliklerinde görevli personel, 7. Đlçe Jandarma Komutanlıkları ve bağlı karakollar ile Đl Merkez Jandarma Komutanlıklarına bağlı karakollarda görev yapan personel,” olarak gösterilmiş, Yukarıdaki hükümlere göre davacıya 9460 gösterge rakamı üzerinden ilave özel harekât ve operasyon tazminatı ödenebilmesi için davacının terörle yaygın ve yoğun şekilde mücadeleye yönelik olarak görevlendirilmiş ve 1’inci derece kritik ilde konuşlu 2 sayılı cetvelde sayılan birliklerden herhangi birinde görevli olması gereklidir. (2) sayılı cetvelin (a) bendinde söz konusu ilave tazminatın ödeneceği birliklerin açık isimleri tek tek sayılmamış, sadece bu birliklerin nitelik ve özellikleri belirtilmiştir. Bu özellikleri taşıyan birliklerden hangilerinin terörle yaygın ve yoğun bir şekilde görevlendirilerek aylık olarak ilave tazminat ödeneceği ise idarenin takdirine bırakılmıştır. Dava konusu uyuşmazlığın davacının görevli olduğu Cezaevi Koruma Jandarma Bölük Komutanlığının Başbakanlık oluruna ekli (2) sayıl cetvel a7’nci maddesi kapsamında terörle yaygın ve yoğun bir şekilde mücadele eden birlik olarak kabulü ile davacıya aylık olarak 9460 gösterge rakamı üzerinden ilave özel harekât ve operasyon tazminatı ödenip ödenmeyeceği noktasında odaklandığı anlaşılmıştır. Davacının görev yaptığı birliğin 1’inci derece kritik il olan Siirt’te konuşlu olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır. Ancak davacının görev yaptığı birliğin terörle yaygın ve yoğun bir biçimde mücadele eden birlik olarak değerlendirilerek 2 sayıl cetvelin a/7’nci maddesi kapsamında kabul edilip edilmeyeceğinin irdelenmesi gerekmektedir. Öncelikle belirtmek gerekir ki 2803 sayılı Jandarma Teşkilat Görev ve Yetkileri Kanununun 7’nci maddesinde ceza infaz kurumları ve tutukevlerinin dış korumasını yapmak Jandarmanın mülki görevleri arasında, işlenmiş suçlarla ilgili olarak Kanunlarda belirtilen işlemleri yapmak adli görevleri arasında sayılmıştır. Jandarma Teşkilatı, Görev Yetkileri Yönetmeliğinin Jandarma Đç Güvenlik Birliklerinin konuşunu düzenleyen 7’nci maddesinde Cezaevi Jandarma Koruma Bölüğü terörle mücadeleye yönelik iç güvenlik birliği olarak gösterilmemiş, aynı Yönetmeliğin 65 ve 66’ncı maddelerinde Cezaevi Jandarma Birliklerinin durumu özel olarak düzenlenmiş asli olarak ceza infaz kurumu ve tutukevlerinin dış koruması ile tutuklu ve hükümlülerin sevki ile görevli bulundukları belirtilmiştir. Cezaevi Jandarma Koruma Birliklerinin askeri görevler kapsamında terörle yaygın ve yoğun bir şekilde mücadele etmek gibi bir görevi bulunmamaktadır. Görevlerin ifası sırasında terörist saldırılara maruz - 260 - kalma tehlikesi her güvenlik görevlisi veya asker kişi için söz konusu olup, sırf terör saldırısına maruz kalma riski ilave özel harekât ve operasyon tazminatı ödenmesini gerektirmemektedir. Davacının görev yaptığı birliğin, tutuklu ve hükümlülerin muhafazası ve sevki olağan görevi olup, sırf muhafaza ve sevki yapılanlar arasında terör örgütü mensubu olanların olması davacıya ilave operasyon tazminatı ödenmesi için bir sebep teşkil etmez. Davacı tarafından 5668 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Besleme Kanunu kapsamında terörle mücadeleye yönelik olarak iç güvenlik harekâtında görevli birlik statüsünde değerlendirilerek Cezaevi Jandarma Koruma Bölüğü personelinin kazandan beslendiğini kendisine bu sebeple ilave tazminat ödenmesi gerektiğini ileri sürmüş ise de; 5668 sayılı Kanun sadece terörle mücadeleye yönelik olarak görev yapan personelin kazandan beslenmesine yönelik bir kanun olmayıp bu Kanunun 7 ve 8’inci maddelerinde belirtildiği üzere kanunda özellikleri gösterilen birçok personel ve birliği kapsamına almaktadır. Bu kanunda da davacının görev yaptığı birliğin terörle yaygın ve yoğun bir şekilde mücadeleye yönelik olarak görevli birlik personeli olduğu ve bu nedenle kazandan besleneceğine dair bir hüküm de mevcut değildir. Dolayısıyla davacının sırf 5668 sayılı Kanuna göre kazandan beslenecek birlikler içine dâhil edilmiş olması, davacının görev yaptığı birliğin terörle yaygın ve yoğun şekilde mücadele eden birlik olarak kabulünü gerektirmez. Sonuç olarak davacının görev yaptığı birliğin (2) sayılı cetvelde 9460 gösterge rakamı üzerinden ilave özel harekât ve operasyon tazminatı ödenecek terörle yaygın ve yoğun bir şekilde mücadele eden birliklerden olmaması sebebiyle davacıya ilave özel harekât ve operasyon tazminatı ödenmemesi işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır. Yukarıda açıklanan nedenlerle; Yasal dayanaktan yoksun DAVANIN REDDĐNE, 04 NĐSAN 2013 tarihinde Üye Jandarma Kurmay Albay Güven ŞAĞBAN’ın karşı oyu ve OYÇOKLUĞU ile karar verildi. KARŞI OY GEREKÇESĐ Davacı, Siirt Cezaevi Jandarma Bölük Komutanı olarak görev yaptığını, 375 sayılı KHK’nın 28’inci maddesinde belirtilen esaslara göre kapsamda olması gerekirken, kapsam dışında tutularak “Özel Harekât ve Operasyon Tazminatını” alamadığını ifade etmektedir. Söz konusu anlaşmazlık davacının terörle yaygın ve yoğun bir şekilde mücadeleye yönelik olarak fiilen görev yapıp yapmadığına ilişkindir. Terörle yaygın ve yoğun bir şekilde görev yapma, teröristi arayıp bulmak ve etkisiz hale getirmek şeklinde olabileceği gibi terörle yoğun bir şekilde mücadele edilen bir ilde terör tehdidi altında bulunan bir ekonomik tesisi, bir kişiyi veya hem tesisi hem de kişileri korumak şeklinde de olabilir. Terörle mücadele edilen iç güvenlik harekât bölgesinde yapılan intikaller, sorumluluğuna verilen tutuklu/hükümlü terör örgütü mensuplarının - 261 - korunması ve sevkinin sağlanması, cezaevinin dış koruma hizmetini eksiksiz bir şekilde yerine getirilmesinin terörle yaygın ve yoğun bir şekilde görev yapma kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini düşündüğümden aksi yöndeki sayın çoğunluk kararına katılmadım. 04.04.2013 ÜYE Güven ŞAĞBAN J.Kur.Alb. (AYĐM 3'üncü D.04.04.2013 E. 2012/1512 , K.2013/530) 5. SAĞLIK HĐZMETLERĐ TAZMĐNATI : -66ÖZETĐ: 926 sayılı Kanunun Ek 17’nci maddesinin (Ç) fıkrasının 1’inci bendi uyarınca, Türk Silahlı Kuvvetleri kadrolarında bulunan subaylardan öğretim üyesi tabip, öğretim üyesi diş tabibi, uzman tabip, uzman diş tabibi, tabip, diş tabibi ve tıpta uzmanlık mevzuatında belirtilen dallarda bu mevzuat hükümlerine göre uzman olanlara sağlık hizmetleri tazminatı ödenmesinin öngörülmüş, bu unvanlardan herhangi birisine sahip olmayan sağlık personeli ile tabip ve diş tabibi olmayan öğretim üyesi sağlık personeli tazminat ödenecek personel kapsamına alınmamıştır. “Özlük haklarının kanuniliği” ilkesi uyarınca, kamu personeline yapılacak her türlü ödemenin dayanağı yasal düzenlemelerden alınması gerekmektedir. Đlgili kanundaki hükümlerde açıkça belirtilmediğinden dolayı davacıya ek ödeme yapılması mümkün değildir. Davacı, 28.10.2010 tarihinde AYĐM kaydına geçen dava dilekçesinde özetle; GATA Sağlık Bilimleri Enstitüsündeki Tıbbi Farmakoloji doktora öğrenimini tamamlamasının ardından, Genelkurmay Başkanlığının 08.04.1993 tarihli emrine istinaden GATA Tıp Fakültesinde Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı Yardımcı Doçent kadrosuna atandığını, müteakiben 18.09.1996 tarihinde aynı yerdeki doçent kadrosuna yükseltildiğini, bilahare Genelkurmay Başkanlığının 23.02.2003 tarihli emrine istinaden 10.03.2003 tarihinde Tıbbi Farmakoloji AD Başkanı olarak atandığını ve halen bu görevi yürüttüğünü, 5947 sayılı Kanun çerçevesinde, kendisiyle aynı görevi yapan, 2955 sayılı GATA Kanununa göre görev ve sorumluluk tanımı kendisiyle aynı olan ve hatta bir kısmı emrinde - 262 - çalışan tüm öğretim üyelerine sağlık hizmetleri tazminatı ödenirken kendisine bu tazminatın ödenmediğini, bu uygulamanın Anayasanın 10’uncu maddesinde ifade edilen eşitlik ilkesine ve 55’inci maddesinde geçen “devletin çalışanlarına ödediği ücrette adaletin sağlanması” ilkesine aykırı olduğunu, 5947 sayılı Kanunun 12’nci maddesi ile 926 sayılı Kanunun Ek 17’nci maddesine eklenen düzenleme ile, öğretim üyesi tabip, öğretim üyesi diş tabibi, uzman tabip, uzman diş tabibi, tabip, diş tabibi ve tıpta uzmanlık mevzuatında belirtilen dallarda bu mevzuat hükümlerine göre uzman olanlara anılan tazminatın ödenmeye başlandığını, ancak kendisi tıpta uzmanlık mevzuatında belirtilen dallardan olan Tıbbi Farmakoloji dalında doktora yapmış olmasına rağmen uzman olmadığı için bu tazminatı alamadığını, oysa 5947 sayılı Kanunun 10’uncu maddesi ile 647 sayılı Kanunda değişiklik yapılarak ihdas edilen nöbet ücretinin, tabip, tıpta uzmanlık mevzuatında belirtilen dallarda, bu mevzuat hükümlerine göre uzmanlık belgesi alan tabip dışı personel ve aynı dallarda doktora belgesi olanlara da ödendiğini, böylelikle “aynı dallarda doktora yapan” personelin de eşit şekilde bu ücretten yararlandırıldığı halde kendisine ilişkin uygulamada bu eşitliğin sağlanamadığını, GATA’da görevli asker öğretim elemanlarının hem askeri personel hem de akademik personel unvanlarının bulunduğunu, bu nedenle özlük haklarına ilişkin hükümlerin 926 sayılı Kanunda, 2955 sayılı Kanunda, 2914 sayılı Yüksek Öğretim Personel Kanununda ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununda karşılıklı atıflar yapılmak suretiyle düzenlendiğini, bu mevzuatta yer alan hükümlere göre, GATA’da doktora ya da tıpta uzmanlık öğrenimi gören personel arasında eşitsizlik yaratacak herhangi bir düzenlemeye yer verilmediğini, bu personelin öğretim üyeliğine atanmak ve öğretim üyeliğinin gerektirdiği görevleri yapmak bakımından aralarında fark yokken, sağlık hizmetleri tazminatı alma konusunda fark yaratılmasının hakkaniyete aykırı olduğunu, yapılan bu uygulama ile, 926 sayılı Kanuna tabi olup profesör ve doçent unvanına sahip subaylardan, öğretim görevlisi olarak usulünce akademik kariyerlerini kullanabilecekleri kadrolara atanan tabip, diş tabibi ve uzmanlara ödenen tazminatın, aynı görevi yapan ancak aynı alanda uzmanlık belgesine değil de doktora belgesine sahip olan emsal subaylara ödenmemesinin söz konusu olduğunu, bu uygulamanın askeri hizmetlerin gerekleriyle de açıklanamayacağını, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalının, uzmanlık mevzuatına göre uzmanlık yapılabilecek dallar arasında yer aldığını, dolayısıyla Kanunun 10’uncu maddesindeki gösterge tablosunun (b) bendinde bulunan “tıpta uzmanlık mevzuatında belirtilen dallarda, bu mevzuat hükümlerine göre uzmanlık belgesi alan tabip dışı personel” hükmünden hareketle, halen Farmasötik Toksikoloji AD Bşk.lığı görevini yürüten Prof.Dr.Ecz.Kd.Alb.A.’ın, Farmasötik Toksikoloji doktora belgesinin yanı sıra, Farmakoloji uzmanlık belgesi de bulunduğundan, bu hükümden yararlanarak tazminat aldığını, oysa anılan personelin Tıpta Uzmanlık Mevzuatında yer alan Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalında herhangi bir görevinin olmadığını, kendisinin ise Tıbbi Farmakoloji doktora belgesi olduğu halde, uzmanlık belgesi bulunmadığı için tazminat alamadığını, yine bu hükümden hareketle Biyokimya Anabilim Dalında görevli eczacı öğretim üyelerinin de tazminattan yararlandıklarını, bu subaylarla kendisinin görev sorumluluklarının aynı olduğunu, keza Farmakoloji Anabilim Dalında sicil üstü olduğu tüm tabiplerin bu - 263 - tazminatı aldığı halde, AD.Bşk. olarak kendisinin alamadığını, yine emrinde çalışan Doç.Tbp.Alb.A.D’un uzmanlık eğitimini kendisinin danışmanlığı altında tamamladığını, görev sorumluluğu çerçevesinde uzmanlık eğitimine katkı sağladığı bir tabibe ödenen tazminatı kendisinin alamadığını, bu uygulama ile moral ve motivasyonunun bozulduğunu, askeri disiplinin zedelendiğini, ayrımcılık yapıldığı ve aşağılandığı hissiyatına kapılmasına neden olduğunu belirterek, Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Yönetmeliğinin Ek-1’inin 39’uncu sırasında tıpta bir ana uzmanlık dalı olarak tanımlanan Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalında bir tıp fakültesinde anabilim dalı başkanı olarak çalışması ve halen tazminat alanların uzmanlık eğitiminde faal olarak görev almasının da göz önüne alınarak, aynı işi yapan emrindeki personele ödenen tazminatın eksik ödenen ek gösterge farkı tutarlarının ilk uygulama tarihinden itibaren ve işleyecek yasal faizleri ile birlikte, görev konumuna uygun olarak tarafına da ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; Tıbbi Farmakoloji bilim dalında doktora (bilim doktoru) unvanına sahip olan davacının, Gülhane Askeri Tıp Akademisi Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanlığında, Başkan ve Öğretim Üyesi Profesör olarak görev yapmakta iken, 30.01.2010 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak 30.07.2010 tarihinde yürürlüğe giren 5947 sayılı Kanunun 12’nci maddesi ile 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun Ek 17’nci maddesine eklenen (Ç) fıkrasına göre, kendisine sağlık hizmetleri tazminatı ödenmemesi üzerine işbu davayı açtığı, dava açıldıktan sonra AYĐM Başsavcılık düşüncesinin taraflara tebliğ edildiği anlaşılmış olup, davanın konusu, sağlık hizmetleri tazminatı ödenmemesi işleminin iptali istemi olarak değerlendirilmiştir. Davalı idarenin savunmasında, davacının dilekçesinde 09.02.2010 tarihli dilekçesi ile GATA Komutanlığına başvurduğunu, ancak bir cevap alamadığını beyan ettiği, dava dilekçesinin ekleri arasında söz konusu dilekçesinin yer almadığı, davacının dilekçesini idareye sunmasının ardından 60 gün geçtikten sonraki ilk 60 gün içinde zımni ret kabul ederek dava açması gerekirken dava açmadığının görüldüğü, bu sebeple işbu davada süre aşımı olduğu belirtilerek, davanın öncelikle bu açıdan reddedilmesinin gerektiği ileri sürülmüş ise de; 30.01.2010 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 5947 sayılı Kanunun 12’nci maddesi ile 926 sayılı Kanunun Ek 17’nci maddesine (C) fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen (Ç) fıkrasının, 30.07.2010 tarihinde yürürlüğe girdiği, davacının ise henüz söz konusu fıkra yürürlüğe girmeden önce, 09.02.2010 tarihli dilekçesi ile davalı idareye müracaat ederek, söz konusu fıkrada yer alan tabloda, kendisine hangi sütundaki oranlar üzerinden ödeme yapılacağının bildirilmesini talep ettiği, davacının bu müracaatına davalı idarece herhangi bir cevap verilmediği, söz konusu fıkra yürürlüğe girdikten sonra, sağlık hizmetleri tazminatına ilişkin ilk ödemelerin 11.10.2010 tarihinde yapıldığı ve bu tarihte davacıya sağlık hizmetleri tazminatı ödenmemesi üzerine, 28.10.2010 tarihinde AYĐM kaydına giren dava dilekçesi ile, sağlık hizmetleri tazminatı ödenmemesi işleminin iptali istemiyle işbu davanın açıldığı dikkate alındığında, davanın süresinde açılmış olduğu anlaşıldığından, davalı idarenin bu yöndeki savunmasına itibar edilmemiş ve davanın esastan incelenmesine geçilmiştir. - 264 - 30.01.2010 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 5947 sayılı Kanunun 12’nci maddesi ile 926 sayılı Kanunun Ek 17’nci maddesine (C) fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen (Ç) fıkrasının 1’inci bendinde; Türk Silahlı Kuvvetleri kadrolarında bulunan ve tazminat oranları tablosunda rütbeleri belirtilen personelden öğretim üyesi tabip, öğretim üyesi diş tabibi, uzman tabip, uzman diş tabibi, tabip, diş tabibi ve tıpta uzmanlık mevzuatında belirtilen dallarda bu mevzuat hükümlerine göre uzman olanlara hizalarında gösterilen oranları geçmemek üzere orgeneral aylığının (ek gösterge dâhil) brüt tutarı ile çarpımı sonucu bulunan miktarda sağlık hizmetleri tazminatının ayrıca ödeneceği düzenlenmiş olup, 5947 sayılı Kanunun 20/b maddesi gereğince bu hüküm, Resmi Gazetede yayımı tarihinden 6 ay sonra, 30.07.2010 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Davacı, bu düzenlemede geçen “Öğretim Üyesi Tabip/Uzman Tabip” ve “Tıpta Uzmanlık Mevzuatına Göre Uzman Olanlar” ifadelerinden hareketle; 5947 sayılı Kanun çerçevesinde, kendisiyle aynı görevi yapan, 2955 sayılı GATA Kanununa göre görev ve sorumluluk tanımı kendisiyle aynı olan ve hatta bir kısmı emrinde çalışan tüm öğretim üyelerine sağlık hizmetleri tazminatı ödenirken kendisine bu tazminatın ödenmediğini, bu uygulamanın Anayasanın 10 ve 55’inci maddelerine aykırı olduğunu, yapılan bu uygulama ile, 926 sayılı Kanuna tabi olup profesör ve doçent unvanına sahip subaylardan, öğretim görevlisi olarak usulünce akademik kariyerlerini kullanabilecekleri kadrolara atanan tabip, diş tabibi ve uzmanlara ödenen tazminatın, aynı görevi yapan ancak aynı alanda uzmanlık belgesine değil de doktora belgesine sahip olan emsal subaylara ödenmemesinin söz konusu olduğunu, bu uygulamanın askeri hizmetlerin gerekleriyle de açıklanamayacağını ileri sürmektedir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, öğretim üyesi eczacı subay statüsünde olan davacının tıbbi farmakoloji bilim dalında tamamladığı doktora eğitiminin, aynı bilim dalında tıpta uzmanlık mevzuatına göre yapılan uzmanlık eğitimine eşdeğer olup olmadığı ve buna bağlı olarak davacının, tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar statüsünde kabul edilip edilemeyeceği ile bu statüye göre ve öğretim üyesi statüsüne göre sağlık hizmetleri tazminatı alıp alamayacağı noktasındadır. Dava konusu uyuşmazlığın çözümü için Dairemizin 29.12.2011 tarih ve 2010/2171 Esas sayılı ara kararı ile, davacının Gülhane Askeri Tıp Akademisi Sağlık Bilimleri Enstitüsünde tıbbi farmakoloji bilim dalında tamamladığı doktora eğitiminin, aynı bilim dalında tıpta uzmanlık mevzuatına göre yapılan uzmanlık eğitimine eşdeğer olup olmadığı, doktora eğitimine sahip tıbbi farmakoloji uzmanı ile, tıpta uzmanlık mevzuatına göre eğitimini tamamlamış tıbbi farmakoloji uzmanı arasında bilimsel yeterlilik, görev, yetki ve sorumluluk açısından bir fark bulunup bulunmadığı hususlarında Üniversitelerarası Kurul görüşü istenilmiş olup, bu ara kararına istinaden, Üniversitelerarası Kurulun 26.03.2012 tarihli toplantısında kabul edilen raporda; “Doktora eğitimi akademik bir eğitim olup, belirli ders kredileri ile doktora yeterlilik sınavı, doktora tezi, tez savunması gibi aşamalardan oluşmakta olup, tıpta uzmanlık eğitiminde bu tip kurallar olmamakla birlikte hasta hizmeti sunmak üzere düzenlenmiş bir eğitim olup kendi bilim dalı dışında yapmaları gereken zorunlu rotasyonları vardır. - 265 - Doktora eğitimi sonrasında farmakoloji alanında doktora unvanı alınırken, tıpta uzmanlık mevzuatına göre yapılan eğitim sonunda Sağlık Bakanlığından farmakoloji uzmanı unvanı alınmaktadır. Farmakoloji Uzmanı unvanı, bu alanda bir laboratuarı bağımsız olarak çalıştırma ruhsatı vermektedir ve bu uzmanlık mecburi hizmet yükümlülüğü doğurmaktadır. Farmakoloji Uzmanı uzmanlık öğrencisi sorumlusu olabilirken doktora unvanı sahipleri uzmanlık öğrencisi sorumlusu olamaz. Yürürlükteki tıpta uzmanlık mevzuatına göre eczacılar tıbbi farmakoloji bilim dalında uzmanlık eğitimi yapamamaktadır (2011 TUS sonbahar dönemi kılavuzu, Tablo 1A, T.D.M.M.Đ). Tıpta uzmanlık ve doktora eğitiminin diplomaları açısından farklılıklarına rağmen tıpta uzmanlık eğitimi tüzüğünde yer alan dallarda doktora yapanların öğretim üyesi (Prof., Doç., Yrd. Doç.) olmaları halinde bu ayırımın gözetilmeyeceğine oy çokluğu ile karar verildi.” şeklinde görüş bildirilmiştir. 926 sayılı Kanunun Ek 17’nci maddesinin (Ç) fıkrasının 1’inci bendi uyarınca, Türk Silahlı Kuvvetleri kadrolarında bulunan subaylardan öğretim üyesi tabip, öğretim üyesi diş tabibi, uzman tabip, uzman diş tabibi, tabip, diş tabibi ve tıpta uzmanlık mevzuatında belirtilen dallarda bu mevzuat hükümlerine göre uzman olanlara sağlık hizmetleri tazminatı ödenmesinin öngörüldüğü, bu unvanlardan herhangi birisine sahip olmayan sağlık personeli ile tabip ve diş tabibi olmayan öğretim üyesi sağlık personelinin tazminat ödenecek personel kapsamına alınmadığı, ayrıca Anayasa Mahkemesinin 16.07.2010 tarih ve E:2010/29, K:2010/90 sayılı kararında, sağlık hizmetleri tazminatının, GATA’da öğretim üyesi olarak görev yapmanın değil tabip olma statüsünün bir sonucu olduğuna, sivil ve askeri tabipler ile tabip olmayan ancak temel tıp bilimlerinde uzman olanların aynı hukuksal konumda bulunmadıklarından düzenlemenin eşitlik ilkesine aykırı olmadığına karar verildiği dikkate alındığında, öğretim üyesi eczacı subay statüsünde olan davacıya tabip ya da diş tabibi olmadığı halde sırf öğretim üyesi statüsüne sahip olduğu için 926 sayılı Kanunun Ek 17’nci maddesinin (Ç) fıkrasının 1’inci bendinde yer alan tablonun “Öğretim Üyesi Tabip-Diş Tabibi/Uzman Tabip” başlıklı 1’inci sütunundan sağlık hizmetleri tazminatı ödenmesine yasal olarak imkân bulunmadığı, diğer yandan, yukarıda zikredilen Üniversitelerarası Kurul görüşünden de anlaşılacağı üzere, tıpta uzmanlık eğitimi ile doktora eğitimi arasında aşama ve kapsam yönünden farklılıklar bulunduğu gibi, her iki eğitim sonunda alınan unvan ile bilimsel yeterlilik, görev, yetki ve sorumlulukların birbirinden farklı olduğu, bu farklılıklar karşısında, doktora (bilim doktoru) unvanına sahip eczacı subayların, tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olmaları ve bu unvanı kullanabilmeleri için zorunlu olan bir uzmanlık belgesine sahip olmamaları ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar ile aynı bilimsel yeterlilik, görev, yetki ve sorumluluklara sahip olmamaları nedeniyle, tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar statüsünde kabul edilmelerinin ve bu statüye göre sağlık hizmetleri tazminatı almalarının hukuken mümkün olmadığı, bu itibarla, doktora (bilim doktoru) unvanına sahip öğretim üyesi eczacı subay statüsünde olan davacının, tabip veya diş tabibi veya tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar statüsünde olmaması nedeniyle, Anayasaya aykırı olduğu iddia edilen 926 sayılı Kanunun Ek 17’nci maddesinin (Ç) fıkrasının 1’inci bendinin öznesi konumunda - 266 - olmadığı, dolayısıyla, davacının, yasa koyucu tarafından düzenlenmeyen bir hukuki durumla ilgili Anayasaya aykırılık iddiasında bulunduğu, başka bir deyişle, davacının, “Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli tabipler, diş tabipleri ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar haricinde kalan diğer sağlık personeline sağlık hizmetleri tazminatı ödenmesine ilişkin düzenleme yapılmamasının” Anayasaya aykırı olduğunu iddia ettiği ve Anayasaya aykırılık iddiasının, yasa koyucunun düzenlemediği bir alana ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Anayasa’nın 128/2’nci maddesinin “Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.“hükmü ile getirilen “Özlük haklarının kanuniliği” ilkesi uyarınca, kamu personeline yapılacak her türlü ödemenin dayanağını yasal düzenlemelerden alması gerekmektedir. 926 sayılı Kanunun Ek 17’nci maddesinin (Ç) fıkrasının 1’inci bendinde, kimlere hangi oranlarda sağlık hizmetleri tazminatı ödeneceği açıkça düzenlenmiştir. Doktora (bilim doktoru) unvanına sahip öğretim üyesi eczacı subay statüsünde olan ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olmayan davacıya, 926 sayılı Kanunun Ek 17’nci maddesinin (Ç) fıkrasının 1’inci bendi uyarınca sağlık hizmetleri tazminatı ödenmesine yasal olarak imkân bulunmadığından, davalı idarece davacıya sağlık hizmetleri tazminatı ödenmemesi işleminde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır. Anayasanın 10’uncu maddesinde; herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu, hiçbir kişiye aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamayacağı, Devlet organları ve idare makamlarının bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun hareket etmek zorunda oldukları belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesinin yerleşik kararlarında eşitlik ilkesinin eylemsel değil hukuksal eşitlik olduğu, eşitlik ilkesi ile aynı durumda olan kişilere aynı hukuki kuralların uygulanmasının amaçlandığı, farklı statüde bulunanlara farklı hükümlerin uygulanabileceği kabul edilmektedir. 5947 sayılı Kanunun 12’nci maddesi ile 926 sayılı Kanunun Ek 17’nci maddesine eklenen (Ç) fıkrasında davacının statüsüne sağlık hizmeti tazminatı ödenmesini yasaklayan bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak özlük haklarının kanuniliği ilkesi gereği davacının statüsü sağlık hizmetleri tazminatı ödenecekler arasında sayılmadığı için bu haktan yararlanamamaktadır. Dolayısıyla burada eşitliğe aykırı bir düzenleme söz konusu olmayıp eksik düzenlemeden bahsedilebilir. Anayasa Mahkemesinin 24.11.1987 tarih 1987/24-32 E. K., 02.05.1989 tarih 1988/51 E., 1984/18 K.sayılı kararlarında; Anayasa Mahkemesinden ancak Anayasa’ya aykırı olan bir yasa hükmünün uygulama alanından kaldırılmasını sağlamak için iptal kararı istenebileceği, özde Anayasa’ya aykırı düşmeyen bir kuralın uygulama alanının genişletilmesi amacıyla iptal isteminde bulunulamayacağı, itiraz konusu hükümle tanınan hakkın iptal kararı ile kaldırılarak değil, öteki kesimlere de aynı hakkı tanıyan tamamlayıcı yasama işlemiyle düzeltilmesinin, düzenleme eksikliklerinin bu yöntemle giderilmesinin Anayasa’ya daha uygun ve tutarlı yol olacağı, inceleme konusu hükmün iptal - 267 - edilmesi halinde bile iptal isteminin hukuksal dayanağını oluşturan adaletsizliği gidermiş olamayacağı belirtilmiştir. Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde Anayasaya aykırılık iddiası değerlendirildiğinde; söz konusu yasa hükmünün iptal edilmesi halinde dahi, davacıya sağlık hizmetleri tazminatı ödenmesini sağlamayacağı, yasama erkinin düzenlemediği, suskun kaldığı bir alanın, Anayasaya aykırı olduğu iddiasıyla Anayasa Mahkemesine götürülebilmesinin, “açılmış olan davada uygulanma kabiliyeti bulunan bir kural bulunmaması” sebebiyle mümkün bulunmadığı kanaatine varıldığından, davacının ve AYĐM Başsavcılığının Anayasaya aykırılık iddiası ciddi görülmemiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle; Yasal dayanaktan yoksun davanın REDDĐNE, 06 HAZĐRAN 2013 tarihinde avukatlık ücreti ödenmesi hususunda Üye Hâkim Albay Muhittin KARATOPRAK’ın karşı oyu ve OYÇOKLUĞU, diğer hususlarda OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. KARŞI OY GEREKÇESĐ Sağlık hizmetleri tazminatı ödenmemesi işleminin iptali istemiyle açılan davanın reddine karar verilmiş, 1602 sayılı Kanunun 71’inci maddesinde avukat marifetiyle takip olunan davalarda tarifesine göre avukatlık ücretinin haksız çıkan tarafa yükletileceği hüküm altına alınmıştır. 4353 sayılı Maliye Vekâleti Baş Hukuk Müşavirliğinin ve Muhakemat Umum Müdürlüğü’nün Vazifelerine, Devlet Davalarının Takibi Usullerine ve Merkez ve Vilayetler Kadrolarında Bazı Değişiklikler Yapılmasına Dair Kanunun “Đdari Davalarda Temsil” başlıklı 22. maddesinde yer alan “Đdari davaların açılması, idareler aleyhine açılan bu nevi davaların takip ve müdafaası daire amirlerine veya bu dairelerin bağlı bulundukları Bakanlıklar hukuk müşavirliğine ait olup Danıştay daki duruşmalarda bu daireler kendi amirleri veya hukuk müşavirleri ve hukuk müşaviri teşkilatı olmayan dairelerde ilgili şube amiri tarafından temsil olunur. Hazineyi ilgilendiren işlerde bu vazife Hazine Müşavir veya avukatları tarafından yapılır. Lüzumu halinde Maliye Bakanlığının alakalı servisine mensup veya Maliye Bakanlığı tarafından tensip edilecek bir memur Hazine Avukatı ile birlikte duruşmaya iştirak ettirilebilir” hükmü nedeniyle yerleşik Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi kararlarında (AYĐM 1’inci Dairesinin 02.10.2007 tarih 2007/951-910 E.K., AYĐM 2’nci Dairesinin 09.01.2002 tarih 2001/911 E, 2002/20 K, AYĐM 3’üncü Dairesinin 09.04.2009 tarih 2009/235-439 E.K. 17.02.2005 tarih 2005/248-220 E.K. sayılı kararları) özetle; haksız çıkan tarafa yüklenen avukatlık ücretinin esas itibariyle diğer tarafın vekalet/avukatlık sözleşmesi ile temsil olunmasından doğan masrafların karşılığı olduğu, yasal temsilciler bakımından ancak kanunun açıkça öngördüğü vekalet ücretine takdirde hükmedileceği, 278 sayılı KHK ve 4350 sayılı kanun hükümleri ile genel bütçeli idareleri avukat sıfatıyla temsil yetkisinin münhasıran hazine avukatlığına ait olduğu, bakanlıklarda çalışan memur avukatların temsil yetkisi bulunmadığı gerekçesiyle davalı idare lehine vekalet - 268 - ücreti verilmemiş, duruşmalarda hazine vekili tarafından idarenin temsil edilmesi ve davanın reddine karar verilmesi halinde idare lehine vekalet ücretine hükmedilmiştir. Danıştay Beşinci Dairesinin 30.12.2009 tarih 2007/6474 E, 2009/8007 K. sayılı kararında 4353 sayılı yasanın 22’inci maddesi ile idari davaların açılması, idarelere karşı açılan davaları izleme ve savunma yetkisinin daire amirlerine veya bu dairelerin bağlı bulundukları Bakanlıklar hukuk müşavirlerine hasredildiğinden davayı avukat aracılığı ile izleyen Bakanlık lehine vekâlet ücretine hükmetme olanağı bulunmadığı belirtilerek davalı idarenin vekâlet ücretine hükmedilmemesi nedeniyle yaptığı temyiz isteminin reddine karar verilmiştir. 02 Kasım 2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 3’üncü maddesinde idarelerin taraf oldukları davaların usul ekonomisine uygun olarak imkânlar ölçüsünde idarelerde istihdam edilen hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından takibinin esas olduğu, 4’üncü maddesinde idarelerdeki hukuk birimlerinin idarenin taraf olduğu adli ve idari davalarda idareyi temsil edeceği, 6’ncı maddesinde idarelerin kendi iş ve işlemleriyle ilgili olarak açılacak adli ve idari davalar ile tahkim yargılaması ve icra işlemlerinde taraf sıfatını haiz olduğu, idareleri adli ve idari yargıda vekil sıfatı ile temsil yetkisinin hukuk birimi amirleri, hukuk müşavirleri, muhakemat müdürleri ve avukatlara ait olduğu, 14’üncü maddesinde tahkim usulüne tabi olanlar dâhil adli ve idari davalar ile icra dairelerinde idarelerin vekili sıfatıyla hukuk birimi amirleri, muhakemat müdürleri, hukuk müşavirleri tarafından yapılan takip ve duruşmalar için bu davaların idareler lehine neticelenmesi halinde bunlar tarafından temsil ve takip edilen dava ve işlerde ilgili mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar üzerinden idareler lehine vekâlet ücreti takdir edileceği, vekâlet ücretinin dava ve icra dosyasını takip eden hukuk birimi amiri, hukuk müşaviri, muhakemat müdürü veya avukata %55’inin ödeneceği belirtilmiştir. 659 sayılı KHK’nin 18’inci maddesinde 08.01.1943 tarihli 4353 sayılı Maliye Vekâleti Başhukuk Müşavirliğinin ve Muhakemat Umum Müdürlüğünün vazifelerine, Devlet davalarının takibi usullerine ve merkez vilayetler kadrolarında bazı değişiklikler yapılmasına dair kanunun yürürlükten kaldırıldığı, 19’uncu maddesinde bu KHK’nin yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği hüküm altına alınmıştır. Đdari davalarda vekil sıfatı ile idareyi temsil yetkisi 4353 sayılı kanun ile münhasıran hazine vekiline verilmiş iken 659 sayılı KHK ile idarelerde görevli avukatlara vekil sıfatı ile idareyi temsil yetkisi tanınmış, bunlar tarafından takip edilen davaların idareler lehine neticelenmesi halinde idareler lehine vekâlet ücreti takdir edilmesi hüküm altına alınmıştır. KHK’nin 19’uncu maddesinde de bu hükümlerin yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği belirtilmiştir. Đdarelerde görevli avukatların idareyi temsil sıfatı, kanunun yürürlük tarihinden itibaren başlar. Kanunun yürürlük tarihinden önceki tarihte yapılan savunmalar kamu ajanı, devlet memuru sıfatı ile temsil yetkisi olmadan yapılmıştır. KHK’den önceki dönemde yapılan savunmaların bu mahiyette olduğu yukarıda belirtilen AYĐM kararlarında vurgulanmıştır. Aksine düzenleme bulunmadığı takdirde kanunlar gelecek için hüküm doğururlar. 1136 sayılı Avukatlık kanununun 164’üncü maddesinde Avukatlık ücretinin avukatın hukuki yardımının karşılığı - 269 - olan meblağı veya değeri ifade ettiği belirtilmiştir. 1136 sayılı kanunun 164 ve 1602 sayılı kanunun 71’inci maddesi dikkate alınarak vekâlet ücretine hükmedilmesi için davanın vekil (temsilci) aracılığı ile takip edilmiş olması ve yargılamanın lehine sonuçlanması gerekir. Đdarelerde görevli avukatlara 659 sayılı KHK ile idareyi temsil yetkisi tanındığından bu KHK’nin yayımı tarihinden sonra yapılan savunmalar (avukatın hukuki yardımları) nedeniyle vekâlet ücretine hükmedilebilir. 659 KHK’nin yayımı tarihinden önce idare tarafından yapılan savunmaların temsilci vasıtasıyla yapıldığı kabul edilirse KHK hükümleri geçmişe geçerli hale getirilerek geçmişe etkili uygulanmış olur. Vekâlet ücretine hükmedilmesine ilişkin 659 sayılı KHK hükümleri ilgilisine hak doğurucu, karşı taraf yükümlendirici niteliktedir. Bu nedenle davanın idare lehine sonuçlanması halinde KHK’nin yayımı tarihinden sonraki savunmalar için vekâlet ücretine hükmedilebilir. Dava dosyasında 659 sayılı KHK’nin yayımı tarihinden sonra idarede görevli temsilci sıfatına haiz avukatlar tarafından yapılmış bir savunma olmadığından idare lehine vekâlet ücretine hükmedilmemesi gerektiği görüşü ile aksi yönde oluşan çoğunluğa katılmadım. 06.06.2013 ÜYE Muhittin KARATOPRAK Hâkim Albay (AYĐM 3'üncü D.06.06.2013 E.2010/2171, K.2013/871) 6. TUTUKLAMA - AÇIĞA ALINMA - AYLIK ĐLĐŞKĐSĐ -67ÖZETĐ: Davacı hakkında verilen karar 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun 65/f-2 maddesinde sayılan kararlardan olan ‘’Beraat Kararı’’ olması nedeniyle, eksik ödenen özlük haklarının davacıya ödenmesi gerekir. Davacı, 09.01.2013 tarihinde kayda geçen dava dilekçesinde özetle; Van-Gürpınar-Zernek Jandarma Karakol Komutanlığı emrinde görevli iken, işlediği iddia edilen "Rüşvet Alma" suçundan dava açıldığını ve 7 ay tutuklu kaldığını, sonrasında tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldığını ve 10 Mayıs 2006 tarihinde hakkında beraat kararı verildiğini, yargılama devam ettiği müddet içerisinde alamamış olduğu maaş kesintilerinin ödenmesi için gerekli müracaatı yaptığını, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun 34’üncü maddesinde belirtilen beş yıllık zamanaşımı süresinin dolmuş olduğu gerekçesiyle bu talebinin idarece reddedildiğini, fakat kendisinin dosyanın Yargıtay’da olması nedeniyle kesinleşme şerhli kararı alamadığından idareye başvuramadığını, kesinleşme şerhini 07.08.2012 tarihinde aldığını, bunun üzerine Adana Bölge Đdare Mahkemesinde dava açtığını, ancak görev yönünden - 270 - ret kararı verildiğini, tutuklulukta ve açıkta geçen sürelere ait eksik ödenen maaş ve özlük haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmemesi işleminin hatalı olduğunu iddia ederek red işleminin iptaline, maaş kesintilerinin ödeme tarihinden itibaren yasal faizi ile ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir. Dava dosyasında mevcut bilgi ve belgelerin incelenmesi neticesinde; davacının rüşvet almak suçundan 07.07.2003-16.02.2004 tarihleri arasında tutuklu kaldığı, müteakiben açığa alındığı, Van 1’inci Ağır Ceza Mahkemesinin 10.05.2006 gün ve 2003/187-2006/158 E., K. sayılı kararıyla beraatine karar verildiği, ancak kararın diğer sanıklarca temyiz edilmesi üzerine dava dosyasının Yargıtay’a gönderildiği ve dosya dönünceye kadar Van 1’inci Ağır Ceza Mahkemesince davacı açısından kesinleşme şerhli karar davacıya verilemediği, davacının 18.05.2006 tarihli kesinleşme şerhli kararını 07.08.2012 tarihinde aldığı, davacının tutuklu ve açıkta kalması nedeniyle eksik ödenen maaş farklarının ödenmesine dair talebini havi dilekçesinin Van Đl Jandarma Komutanlığı tarafından 18.09.2012 tarihli üst yazıyla Adana Đl J.K.lığına gönderildiği, talebin 31.10.2012 tarihli yazıyla reddedilerek 07.12.2012 tarihinde tebliği üzerine işlemin iptali istemiyle 11.12.2012 tarihinde açtığı davanın Adana 1’inci Đdare Mahkemesinin 21.12.2012 tarih ve 2012/1758-1973 E. ve K. sayılı kararıyla görev yönünden reddine karar verilmesi sonrasında işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır. 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanunun 17’nci maddesi; “ Açığa çıkarılan, tutuklanan veya firar ve izin tecavüzünde bulunan, cezası infaz edilmekte olan uzman jandarmalar hakkında 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun 65’inci maddesi hükümlerine göre işlem yapılır.” hükmünü, 926 sayılı TSK Personel Kanunun 65’inci maddesi; “f) (Değişik:26/3/1982 - 2642/10 md.) Açığa alınan ya da tutuklananlar; … 2. (Değişik:17.8.2011-KHK/647-1 md.) Açığa alınanlara ve tutuklulara (hakim subaylar dahil), bu süreler içinde 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 141’inci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi hükmüne göre aylık ödenir. Ancak, bu gibilerden haklarında kovuşturmaya yer olmadığına, muhakemenin menine, beraata, her ne sebeple olursa olsun kamu davasının düşmesine veya ortadan kaldırılmasına karar verilenlerin ödenmeyen veya noksan ödenen her türlü özlük hakları ödenir. Türk Silâhlı Kuvvetlerinin yurtdışı kadrolarında görevliyken açığa alınan veya tutuklananlara da yurtiçinde bir kadroya atanıncaya kadar, bu alt bent uyarınca yurtdışı aylığı ödenir...." hükmünü amirdir. Dava dosyasının incelenmesinde davacının kendisine isnad edilen suçtan dolayı yapılan yargılama esnasında bir müddet tutuklu kaldığı, bilahare müsned suçtan beraat etmesi üzerine kendisine yukarıda belirtilen mevzuat uyarınca kesintilerin ödenmediği görülmektedir. Davacı hakkında verilen kararlar 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun 65/f-2 maddesinde sayılan karar kapsamındaki beraat kararı olduğundan bu nedenle eksik ödenen özlük haklarının davacıya ödenmesi gerekmektedir. Đdare tarafından eksik ödemeler konusunda bir işlem tesis edilmemiş olması, davacının talebi üzerine red işlem - 271 - tesis tarihinden itibaren dava açılması nedeniyle süre aşımı olmadığı sonucuna varılmıştır. Öte yandan, konusu bir miktar paranın ödenmesinden ibaret olan borçlarda, borcun doğduğu veya muaccel olduğu tarihten itibaren ödemenin yapıldığı tarihe kadar, kısa veya uzun bir süre geçmiş olabilir. Đşte faiz borçlunun böyle bir süreden faydalanması dolayısıyla alacaklıya, kanun veya sözleşme gereğince ve bir oran dâhilinde olmak üzere ödenmesi gerekli olan para miktarıdır. Faiz, alacağın bir bölümü olmayıp onun fer’i niteliğinde ve fakat ayrı bir alacaktır. Faiz alacağının, asıl alacağa bağlı olması nedeniyle asıl alacağın haksız olarak geç ödenmesinden kaynaklı kayıpların telafisine yönelik olarak yasa hükmünde belirtilen “…ödenmeyen veya noksan ödenen her türlü özlük hakları…” içerisinde değerlendirilmesi gerektiği kuşkusuzdur. Bu nedenle dava dilekçesinin talep bölümündeki istem gözetilerek ödenmeyen özlük haklarının faizinin de ödenmesi gerekmektedir. Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1.Davacının eksik ödenen özlük haklarının ödenmemesi işleminin ĐPTALĐNE, 2.Davacıya eksik ödenen aylıklarına kesildiği tarihten ödeme tarihine kadar YASAL FAĐZ ÖDENMESĐNE, 27 EYLÜL 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 3'üncü D.27.09.2013 E.2013/252, K.2013/1145) - 272 - 7. YAN ÖDEME(ĐŞ RĐSKĐ-ĐŞ GÜÇLÜĞÜ-TEMĐNĐNDE GÜÇLÜK ZAMLARI) : -68ÖZETĐ: Davacının sınıfının bakım sınıfı olduğu, atandığı birliğin yardımcı sınıf birliği olduğu ve kadrosunun yardımcı sınıf subayı olduğu açıktır. Bir birliğin muharip sınıf birliği mi, yardımcı sınıf birliğimi olduğu o birliğin organik olarak bağlı olduğu üst birliğe göre değil, bizatihi o birliğin kendi nitelik ve özelliğine göre belirlenir. Davacının görevli olduğu Bölük Komutanlığı, muharip sınıf birlik komutanlığı değil, yardımcı sınıf birlik komutanlığı olduğundan davacıya 19300 komutanlık puanı üzerinden yan ödeme (Eleman temininde güçlük zammı) ödenmesi mümkün değildir. Davacıya açık hata sonucu 7300 komutanlık puanı yerine 19300 komutanlık puanı üzerinden eleman temininde güçlük zammı ödenmiştir. Açık hata sonucu yapılan ödemenin her zaman geri istenmesi mümkündür. Bu nedenle davacıya yapılan hatalı ödemelerinin geri istenmesinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Davacı vekili 31.08.2012 tarihinde Kartal 4’üncü Asliye Hukuk Mahkemesi kaydına, 05.09.2012 tarihinde AYĐM kaydına geçen dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin komuta ettiği Bakım Birliği Geri Destek Bölüğünün muharip birlik olan 2’nci Zh.Tug.K.lığının bir bölüğü olduğunu, yan ödeme Kararnamesiyle yan ödeme puanının 19.300 olarak belirlendiğini, kendisine yan ödeme yapıldığını, ancak 2’nci Zh. Tug.K.lığının 02.07.2012 tarihli emri ile ödenmiş olan 1176,73 TL.sının geri istendiğini, bu paranın müvekkili tarafından saymanlığa iade edildiğini, tesis edilen bu işlemle Bakanlar Kurulu Kararnamesinin müvekkili aleyhine Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunun kişilere ait sübjektif düzenlemesi olan subay sınıflandırılması olan madde 21’e atıf yapılarak hukuka aykırı şekilde yorumlandığını, hukuka aykırı olarak muharip birlik terimi yaratıldığını, muharip sınıf birliğinde görevli herkes aynı riski paylaştığından birlik personeli arasında ayrım yapılmasına ve eşitsizliğe neden olacağından müvekkiline ödenmeyen yan ödemenin yasal faiziyle ödenmesi gerektiğini, 2012 Mali Yılı Askeri Personel Yan Ödeme Kararnamesi değişikliğinin Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olduğunu bu nedenle iptali için Anayasa Mahkemesine gönderilmesi gerektiğini belirterek, - 273 - 2’nci Zh.Tug.K.lığının 02.07.2012 tarihli işlemin iptali ile ödenmeyen yan ödemenin 19300 puan üzerinden yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacının Đstanbul/Maltepe 2’nci Zh.Tug.K.lığı Bakım Birliği Geri Destek Bölük Komutanı olarak görev yaptığı, davacıya 2012 Mali Yılı Askeri Personel Yan Ödeme Kararnamesi uyarınca 01 Ocak 2012-14 Mayıs 2012 tarihleri arasında 19300 yan ödeme puanı üzerinden elaman temininde güçlük zammı ödendiği, bilahare 2’nci Zh.Tug.K.lığının 02.07.2012 tarih ve MLY.BÜT.:9200-158-12 sayılı emri ile davacıya 7300 yan ödeme puanı üzerinden ödeme yapılması gerekirken 19300 puan üzerinden sehven fazla yan ödeme yapıldığı belirtilerek fazla ödenen 1176,73 TL.sının davacıdan geri istendiği ve bundan sonra eleman temininde güçlük zammı ödenmediği, davacının istenen miktarı ilgili Maliye Saymanlığına ödediği, davacının yapılan yan ödemenin (Eleman temininde güçlük zammı) geri istenmesine ilişkin işlemin iptali ile yan ödemenin ödenmeye başladığı tarihten itibaren 19300 yan ödeme puanı üzerinden ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun 136/e maddesi; “(1) Đş güçlüğü zammı: Niteliği ve çalışma şartları bakımından güç olan işlerde çalışanlara ödenen parayı, (2) Đş riski zammı: Hayat ve sağlık için tehlike arz eden hizmetlerde çalışanlara ödenen parayı, (3) Eleman teminindeki güçlük zammı: Temininde, görevde tutulmasında veya belli yerlerde istihdam edilmesinde güçlük bulunan elemanlar için ödenen parayı, (4) Mali sorumluluk tazminatı: Sayıştay’a hesap vermekle yükümlü saymanlara ödenen parayı, Đfade eder.” hükmünü içermektedir. 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunun “Đş Güçlüğü ve Riski Zammı” başlıklı Ek 3’üncü maddesi ise; “Subay, astsubay, uzman erbaş ve uzman jandarmalardan; Niteliği ve çalışma şartları bakımından güç olan işlerde çalışanlara iş güçlüğü zammı, Hayat ve sağlık için tehlike arz eden hizmetlerde çalışanlara iş riski zammı, Temininde, görevde tutulmasında veya belli yerlerde istihdam edilmesinde güçlük bulunan elemanlara temininde güçlük zammı, Sayıştay’a hesap vermekle yükümlü olan saymanlara Mali sorumluluk tazminatı ödenir. Bu tazminat ve zamların hangi işi yapanlara, hangi görevde bulunanlara ödeneceği, miktarları, ödeme usul ve esasları her yıl Genelkurmay Başkanlığı ve Millî Savunma Bakanlığının müştereken lüzum göstermesi üzerine Maliye Bakanlığının görüşü alındıktan sonra Millî Savunma Bakanlığının teklifi ile Bakanlar Kurulunca yılda bir defa tespit edilir. Ve bu tespiti izleyen mali yılbaşından itibaren yürürlüğe girer.” hükmüne amirdir. Yukarıda belirtilen yasa hükümleri dikkate alınarak yürürlüğe konulan 28.12.2011 tarihli ve 2011/2722 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı kapsamında iş güçlüğü zammının kimlere ve ne oranda verileceği ilgilinin görev yeri ve niteliği belirtilmek suretiyle açıklanmış, Başbakanlık Kanunlar Kararlar Genel Müdürlüğünün 09.04.2012 tarih ve Sayı:B.02.0.KK6/135-15/1662 sayılı yazısı ile Millî Savunma Bakanlığına gönderilmiştir. - 274 - Anılan Bakanlar Kurulu Kararının 6’ncı maddesi; “926 sayılı Türk Silahlı Personel Kanunu’nun 121’inci maddesi gereğince yapılan atamalarda, Ek 2 çizelgede komutanlık olarak belirtilen görevlere asaleten veya asaleten vekil olarak atamaları yapılan subay, astsubay, uzman jandarma ve uzman erbaşlara Ek -1 çizelgeden kendi rütbesinin, Ek- 2 çizelgeden atandığı görevin kadrosundaki rütbe karşılığı komutanlık puanı, eleman temininde güçlük zammı olarak ayrıca ödenir” hükmünü içermektedir Anılan Kararnameye Ek-2 çizelgenin f. fıkrasında; (1) “Muharip sınıf birlikleri (Eğitim birlikleri dahil) kadrolarında Birlik, Kıt’a, Bölük ve Batarya olarak gösterilen bütün görev yerlerinde komutanlara 19300, (2) Yardımcı sınıf birlikleri (Eğitim birlikleri dâhil) kadrolarında Birlik, Kıt’a, Bölük, Batarya olarak gösterilen bütün görev yerlerindeki komutanlara 7300” komutanlık puanı üzerinden eleman temininde güçlük zammı ödenmesi öngörülmüştür. 926 sayılı Kanunun 21’inci maddesinde Türk Silahlı Kuvvetlerine mensup subayların sınıfları ve bu sınıflardan hangilerinin muharip hangilerinin yardımcı sınıflara dâhil bulunduğunun Genelkurmay Başkanlığınca tespit edilerek sınıflandırma Yönetmeliğinde gösterileceği düzenlenmiştir. Subay Sınıflandırma Yönetmeliğinin “Tarifler” başlıklı 3/d maddesinde; “Bakım” sınıfı Kara Kuvvetlerinde yardımcı sınıf olarak gösterilmiştir. Mevcut hükümlere göre somut olayda davacının muharip sınıf birliğinde bölük komutanı olarak kabulü ile 19300 komutanlık puanı üzerinden eleman temininde güçlük zammı ödenebilmesi için davacının muharip sınıf birliğindeki Bölük Komutanlığı kadrosuna asaleten veya asaleten vekil olarak atanmış ve fiilen çalışıyor olması gerekir. Davacının yüzbaşı rütbesi ile bölük komutanlığı kadrosuna atandığı ve burada fiilen çalıştığı konusunda tereddüt yoktur. Ancak davacının sınıfının bakım sınıfı olduğu, atandığı birliğin yardımcı sınıf birliği olduğu ve kadrosunun yardımcı sınıf subayı olduğu açıktır. Bir birliğin muharip sınıf birliği mi, yardımcı sınıf birliğimi olduğu o birliğin organik olarak bağlı olduğu üst birliğe göre değil, bizatihi o birliğin kendi nitelik ve özelliğine göre belirlenir. Çünkü söz konusu Kararnamede muharip birlik olmadığı açık olan “Eğitim birlikleri dâhil” bu birlik kadrolarındaki muharip sınıf birlik komutanlarından söz edildiği dikkate alındığında muharip birlik statüsünün bağlı olunan birlik veya komutanlığa göre belirlenmeyeceği açıktır. Davacının görevli olduğu Bölük Komutanlığı, muharip sınıf birlik komutanlığı değil, yardımcı sınıf birlik komutanlığı olduğundan davacıya 19300 komutanlık puanı üzerinden yan ödeme (Eleman temininde güçlük zammı) ödenmesi mümkün değildir. Davacıya açık hata sonucu 7300 komutanlık puanı yerine 19300 komutanlık puanı üzerinden eleman temininde güçlük zammı ödenmiştir. Açık hata sonucu yapılan ödemenin her zaman geri istenmesi mümkündür. Bu nedenle davacıya yapılan hatalı ödemelerinin geri istenmesinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır. - 275 - Davacı vekili tarafından her ne kadar söz konusu Kararname ile muharip sınıf birliği terimi yaratıldığı belirtilerek Kararnamenin bu hükmünün iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulmasını talep edilmiş ise de; T.C. Anayasasının 152/1’inci maddesine göre ancak Kanun veya Kanun Hükmünde Kararnamelerin iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurulabilmesi mümkün olduğundan, Bakanlar Kurulu Kararnamesinin iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurulması yönündeki davacının talebi reddedilmiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle; Yasal dayanaktan yoksun DAVANIN REDDĐNE, 28 MART 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 3'üncü D.28.03.2013 E.2012/1704 , K.2013/437) -69ÖZETĐ: Davacı kısım komutanlığı kadrosuna asaleten atanmış ve ilgili görevi fiilen yürütmektedir. Dolayısıyla atandığı ve fiilen yürüttüğü göreve ilişkin kısım komutanlığı yan ödeme puanının hesaplanmasında, kadrosundaki rütbe karşılığı ile uyarlı olan kıdemli başçavuş rütbesine göre ödeme yapılması gerekmektedir. Aksi takdirde davacının atandığı kadroya göre rütbe uyumsuzluğu bulunduğunun kabulü zaruridir. Dolayısıyla kadroya atama yapılırken hakim olan kriterlerin, parasal özlük haklarının hesabında da gözetilmesi gerekmektedir. Davacı 25.09.2012 tarihinde Mardin Đdare Mahkemesi ve bu yolla 01.10.2012 tarihinde AYĐM kayıtlarına geçen dava dilekçesi ile ve 17.12.2012 tarihinde Mardin Đdare Mahkemesi ve bu yolla 24.12.2012 tarihinde AYĐM kayıtlarına geçen cevaba cevap dilekçesinde özetle; 2012 yılı genel atamaları ile 70’inci Mknz. P.Tug.K.lığı MEBS Bl. Tugay Foto Film Kısım K.lığına atandığını, maaşının kısım komutanlığı tazminatı kaleminin uzman çavuş rütbesine göre ödendiğini tespit ettiğini, hatanın düzeltilmesi için yaptığı başvuru neticesinde Mardin 70’inci Mknz. P.Tug.K.lığının 07.08.2012 tarihli yazısı ile maaşında eksiklik bulunmadığının bildirildiğini, görev yaptığı kadronun TMK’sında “astsubay atandırılabilir” ibaresinin yer aldığını, Bakanlar Kurulu Kararındaki rütbesine göre puan üzerinden kısım komutanlığı tazminatı ödenmesi gerekirken “uzman çavuş” rütbesi üzerinden tazminat ödenmesi işleminin hukuka aykırı olduğunu belirterek, dava konusu işlemin iptaline ve eksik ödenen özlük haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava dosyasının incelenmesinden; 2012 yılı genel atamaları ile 70’inci Mknz.P.Tug.K.lığı MEBS Bl. Tug. Foto Film K.lığına kısım komutanı olarak - 276 - atandığı anlaşılan davacının, maaşının kısım komutanlığı yan ödeme kaleminin uzman çavuş rütbesine göre ödendiğini tespit etmesi üzerine, haiz olduğu rütbe üzerinden tazminat ödenmesi için 30.07.2012 tarihinde idari başvuruda bulunduğu, başvurunun Mardin 70’inci Mknz.P.Tug.K.lığının aynı tarihte tebliğ edilen 07.08.2012 tarihli cevabi yazısı ile reddedilmesi üzerine süresi içerisinde bu davanın açıldığı anlaşılmıştır. Taraflar arasındaki uyuşmazlık; TMK’sındaki asli kadrosu uzman erbaş olarak belirlenen, ancak “Açıklamalar” bölümünde astsubay atamasının da yapılabileceğine ilişkin kod bulunduğu kısım komutanlığına, astsubay rütbesiyle atanan davacıya, eleman temininde güçlük zammı komutanlık puanında hangi rütbenin göz önüne alınacağı noktasındadır. Davalı idare hâlihazırda kadronun asli rütbesi olan uzman erbaş rütbesi üzerinden ödemeye devam etmekte iken. davacı kıdemli başçavuş rütbesi üzerinden ödeme yapılması gerektiğini belirtmektedir. 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun 136’ncı maddesinde yan ödemelerin türleri belirtilmiş, Ek 32’nci maddede ise her yıl Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak Kararname ile ödemeye ilişkin usul ve esasların tespit edileceği, keza kararnamenin takip eden mali yılbaşından itibaren yürürlüğe gireceği öngörülmüştür. 2012 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına ödenecek yan ödeme tutarlarının hesabına esas olacak 28.12.2011/2722 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı. Başbakanlığın 09.04.2012 tarihli yazısıyla yürürlüğe girmiştir. Söz konusu Bakanlar Kurulu Kararın, “Kararlar” bölümünün 6’ncı maddesi; “926 sayılı Türk Silahlı Personel Kanunu’nun 121’inci maddesi gereğince yapılan atamalarda, Ek-2 çizelgede komutanlık olarak belirtilen görevlere asaleten veya asaleten vekil olarak atamaları yapılan subay, astsubay, uzman jandarma ve uzman erbaşlara Ek-1 çizelgeden kendi rütbesinin, Ek-2 çizelgeden atandığı görevin kadrosundaki rütbe karşılığı komutanlık puanı, eleman temininde güçlük zammı olarak ayrıca ödenir.” şeklinde düzenlenmiştir. Yapılan incelemede; astsubay kıdemli başçavuş statü ve rütbesindeki davacının, 2012 yılında Mardin 70’inci Mknz.P.Tug.MEBS Bl.Tug. Foto Film Ks.K.lığına kısım komutanı olarak atandığı ve kısım komutanlığı yan ödeme puanını. atandığı kadronun TMK’sına göre asli kadrosu uzman erbaş olarak belirlenen uzman çavuş üzerinden aldığı noktasında şüphe yoktur. Anılan birliğin TMK’sındaki Tugay Foto Film Kısmı, kısım komutanı bölümünün kadroya atanacak rütbe hanesinde “Uzm.Çvş.” ibaresi bulunmakla beraber, “Açıklamalar” bölümünde “A1122” kodu bulunmakta, TMK’nın personel açıklamalar bölümünde ise bu kod “Astsubay atandırılabilir” şeklinde tanımlamaktadır. Bu durumda davacının atandığı kısım komutanlığı kadrosunun rütbe karşılığının uzman çavuş ve astsubay olduğunda tereddüt yoktur. Davacı kısım komutanlığı kadrosuna asaleten atanmış ve görevi fiilen yürütmektedir. Dolayısıyla atandığı ve fiilen yürüttüğü göreve ilişkin kısım komutanlığı yan ödeme puanının hesaplanmasında, kadrosundaki rütbe karşılığı ile uyarlı olan kıdemli başçavuş rütbesine göre ödeme yapılması gerekmektedir. Aksi takdirde davacının atandığı kadroya göre rütbe uyumsuzluğu bulunduğunun kabulü zaruridir. Dolayısıyla kadroya atama yapılırken hakim olan prensibin, parasal - 277 - özlük haklarının hesabında da gözetilmesi gerekmektedir. Aksine uygulamanın hukuka aykırı olması kaçınılmazdır. Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davacıya kısım komutanlığı yan ödeme puanının eksik verilmesi işleminin ĐPTALĐNE, 04 NĐSAN 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 3'üncü D.04.04.2013 E.2012/1630, K.2013/569) B. BĐLGĐ EDĐNME HAKKI KANUNUNDAN DOĞAN ĐŞLEMLER : -70ÖZETĐ: Dava konusu ifade tutanağında davacının bilmediği bir husus bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu nedenle dava konusu ifade tutanağının soruşturmanın selameti bakımından gizli tutulması gerektiğinin ileri sürülmesi hukuka uygun değildir. Đfade tutanağının bir suretinin, idari soruşturma ile ilgili işlemler devam ettiğinden ve soruşturmanın selameti bakımından bu sürece ilişkin işlemlerin gizli tutulması gerektiğinden bahisle verilmemesi işlemi hukuka aykırıdır. Davacı vekili, 01.02.2012 tarihinde Đstanbul Nöbetçi Đdare Mahkemesi ve 06.02.2012 tarihinde AYĐM kayıtlarına geçen dava dilekçesinin AYĐM 3’üncü Dairesinin 05.04.2012 tarih ve 2012/748-724 E.K. sayılı kararı ile reddedilmesi, akabinde 24.04.2012 tarihinde AYĐM kaydına geçen yenileme dilekçesinin AYĐM 3’üncü Dairesinin 31.05.2012 tarih ve 2012/1160-1356 E.K. sayılı kararı ile reddedilmesi üzerine, 10.07.2012 tarihinde Đstanbul Nöbetçi Đdare Mahkemesi ve 16.07.2012 tarihinde AYĐM kayıtlarına geçen ikinci yenileme dilekçesinde özetle; müvekkilinin, Silahlı Kuvvetler Akademisi Komutanlığında müdavim subay olarak görevli iken 15.04.2011 günü, Silahlı Kuvvetler Akademisi Komutanı tarafından çağrılarak, Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanının aradığını ve 18.04.2011 sabahı Deniz Kuvvetleri Đstihbarat Başkanlığında olmasının istendiğinin müvekkiline tebliğ edildiğini, emri yerine getiren müvekkilinin 18.04.2011 sabahı Deniz Kuvvetleri Komutanlığında bulunan Đstihbarat Başkanlığında hazır bulunduğunu, o andan itibaren bir seri kanunsuz işlem uygulandığını, tüm sorgulama mevzuatının ve tekniklerinin hiçe sayıldığını, söz konusu ifade tutanağının bir nüshasının ise müvekkiline verilmediğini, bu nedenlerle 31.10.2011 tarihli dilekçe ile davalı komutanlığa başvurulduğunu ve davacının imzaladığı ifadenin bir suretinin ve var ise ses ve görüntü kayıtlarının bir suretinin tarafına verilmesinin, yasal olmayan bir şekilde alınan ifade ve işlemlerden müvekkilinin şahsi dosyasına ilişkilendirilenlerin dosyadan terkininin talep edildiğini, bu talebi üzerine davalı komutanlığın 28.11.2011 tarih 2011/695 (168554) sayılı cevabında, idari soruşturma ile ilgili - 278 - işlemler devam ettiğinden alınan ifade tutanağının verilemeyeceğinin bildirdiğini, davalı komutanlığın cevabının tarafınca 05.12.2011 tarihinde tebellüğ edildiğini, idareye yapılan başvuru dilekçesinde bu başvurunun Bilgi Edinme Kanunu kapsamında yapıldığı açıklanmamakla birlikte, başvuruda dayanak düzenlemenin açıkça gösterilmesi zorunluluğunun olmadığını, 31.10.2011 günlü başvurusundan başka idareye başvurusunun olmadığını, idarenin aynı başvurunun Bilgi Edinme Kanunu kapsamında yapılmasını isteme yetkisinin olmadığını, idareye yapılan başvurularda dayanak kanunun açıkça belirtilmesinin gerekmediğini, alınan ifadenin bir suretinin davacıya verilmesinin yasa gereği olduğunu belirterek, davalı komutanlığın 28.11.2011 tarih 2011/695 (168554) sayılı cevabında bulunan idari soruşturma ile ilgili işlemler devam ettiğinden alınan ifade tutanağı verilip verilmeyeceği hususunun Bilgi Edinme Kanunu kapsamında talep edilmesi durumunda yeniden değerlendirileceğine dair işlemin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava dosyasının incelenmesi neticesinde; davacının, Silahlı Kuvvetler Akademisi Komutanlığı emrinde görev yapmakta iken, davacı hakkında, disiplinsizlik ve ahlaki zafiyetlerine ilişkin olarak çeşitli bilgi ve belgeler (davacıya ait olduğu Jandarma Kriminal Daire Başkanlığınca tespit edilen ses kaydı ile askeri casusluk ve şantaj iddianamesinde yer alan bilgiler) elde edilmesi üzerine konunun araştırılarak açıklığa kavuşturulması amacıyla ve bu kapsamda yapılabilecek işlemlere esas teşkil etmek üzere Dz.K.K.Kurmay Başkanının emri ile idari soruşturma başlatıldığı, bu kapsamda davacının da soruşturma konusu olay ile ilgili olarak bilgisine başvurulmak üzere 18.04.2011 tarihinde Dz.K.K.lığına çağrılarak ifadesinin alındığı, akabinde davacı vekilinin 31.10.2011 tarihli dilekçesi ile Dz.K.K.lığına başvurarak, davacının imzaladığı ifadenin bir suretinin ve var ise ses ve görüntü kayıtlarının bir suretinin tarafına verilmesini talep ettiği, davacı vekilinin bu talebine, Deniz Kuvvetleri Komutanlığının 28.11.2011 tarihli yazısıyla, davacının idari soruşturma kapsamında alınan ifadesi esnasında hiçbir şekilde sesli veya görüntülü kayıt yapılmadığı, idari soruşturma ile ilgili işlemler devam ettiğinden davacının imzaladığı ifade tutanağının verilip verilmeyeceği hususunun, Bilgi Edinme Kanunu kapsamında talep edilmesi durumunda yeniden inceleneceği şeklinde cevap verildiği, bu cevabi yazının davacı vekiline 05.12.2011 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine süresinde işbu davanın açıldığı, dava açıldıktan sonra AYĐM Başsavcılık düşüncesinin taraflara tebliğ edildiği anlaşılmış olup, davanın konusu, ifade tutanağının verilmemesi işleminin iptali istemi olarak değerlendirilmiştir. 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanununun “Bir Suçun Đşlendiğinin Öğrenilmesi ve Đlk Tedbirler” başlıklı 95’inci maddesi; “Cumhuriyet savcılıklarına veya zabıta makam ve memurlarına yapılacak askerî yargıya tâbi suç ihbar ve şikâyetleri şüphelinin amiri olan makama gönderilir. Askerî birlik komutanı veya askerî kurum amiri maiyetinden birinin kendisine ihbar veya şikâyet olunan veyahut diğer suretle öğrendiği, askerî mahkemelerin görev alanına giren suçları hakkında şüphelinin kimliğini, isnat - 279 - olunan suçu ve bu suçun delillerini gösterir bir vak'a raporu düzenler ve adlî yönden bağlı bulunduğu askerî mahkemenin teşkilâtında kurulduğu kıt'a komutanı veya askerî kurum amirine gönderir. Teşkilâtında askerî mahkeme kurulan kıt'a komutanı veya askerî kurum amiri, suç evrakını inceledikten sonra askerî savcıya gönderir ve şüphelinin tutuklanmasını isterse bu husustaki istemini de bildirir. Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçlar veya gecikmesinde sakınca umulan hallerde askerî savcılar derhal soruşturmaya başlarlar. Zorunluluk halinde bu soruşturma bir disiplin subayı tarafından da yapılabilir. Bu hallerde durum derhal yetkili askerî mahkemenin teşkilâtında kurulduğu komutan veya askerî kurum amirine bildirilir. Cumhuriyet savcıları, zabıta makam ve memurları ve askerî amirler askerî savcının işe el koymasına kadar eylemin sübut vasıtalarının ve delillerinin kaybolmasını önleyecek, gecikmesinde sakınca umulan tedbirleri alırlar.” hükmünü içermektedir. Yukarıda belirtilen kanun hükmüne göre; askeri birlik komutanı veya askeri kurum amiri ile teşkilatında askeri mahkeme kurulan kıt’a komutanı veya askeri kurum amirinin, maiyetinden birinin kendisine ihbar veya şikâyet olunan veyahut diğer suretle öğrendiği, askeri mahkemelerin görev alanına giren suçları hakkında, konunun araştırılarak açıklığa kavuşturulması amacıyla ve bu kapsamda yapılabilecek idari ve yargısal işlemlere esas teşkil etmek üzere idari soruşturma yapmak/yaptırtmak yetkisine sahip olduğu, yapılan idari soruşturmalarda ilgili şahısların konuya ilişkin ifadelerinin alınmasının mümkün olduğu, ancak yapılan idari soruşturmalarda konuya ilişkin ifadeleri alınan ifade sahibi şahıslara, ifadelerini içerir ifade tutanaklarının herhangi bir sebeple verilmesini engelleyen (yasaklayan) herhangi bir düzenleme bulunmadığı, somut olayda ise, davacının dava konusu ifade tutanağına ilişkin ifadesinin, hakkında disiplinsizlik ve ahlaki zafiyetlerine ilişkin olarak çeşitli bilgi ve belgeler elde edilmesi üzerine Deniz Kuvvetleri Komutanlığınca başlatılan idari soruşturma kapsamında alınmış olduğu, davacı vekilinin, dava konusu ifade tutanağının bir suretinin tarafına verilmesi yönündeki talebinin savunma hakkına ilişkin olduğu ve savunma hakkının kısıtlanamayacağı, dolayısıyla dava konusu ifade tutanağının bir suretinin, talepte bulunan ifade sahibi davacıya verilmesi gerektiği, diğer yandan, dava konusu ifade tutanağında yer alan ifadelerin davacıya ait olduğu ve dava konusu ifade tutanağında davacının bilmediği bir husus bulunmadığı dikkate alındığında, dava konusu ifade tutanağına yönelik olarak soruşturmanın selameti bakımından gizli tutulması gerektiğini ileri sürmenin hukuka uygun olmadığı, bu itibarla, davacının vekili aracılığıyla talep ettiği dava konusu ifade tutanağının bir suretinin, idari soruşturma ile ilgili işlemler devam ettiğinden ve soruşturmanın selameti bakımından bu sürece ilişkin işlemlerin gizli tutulması gerektiğinden bahisle verilmemesi işleminin hukuka aykırı olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır. Yukarıda açıklanan nedenlerle; Dava konusu ifade tutanağının verilmemesi işlemin ĐPTALĐNE, 14 ŞUBAT 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 3'üncü D.14.02.2013 E.2012/1934 , K.2013/361) - 280 - -71ÖZETĐ: Davacıya, Bilgi Edinme Hakkı Kanunu uyarınca talep ettiği dava konusu kıdem sıra bilgilerinin verilmesini engelleyen (yasaklayan) herhangi bir istisnai düzenleme bulunmadığı, kaldı ki, dava konusu kıdem sıra bilgilerinin, davalı idarece, önceden davacıya yasal zorunluluk gereği her yıl tebliğ edilmiş olduğu ve davacı açısından herhangi bir gizlilik taşımadığı dikkate alındığında, idarenin işleminin hukuka aykırı olduğu kanaatine varılmıştır. Davacı, 26.07.2012 tarihinde Gölcük Asliye Hukuk Mahkemesi ve 31.07.2012 tarihinde AYĐM kayıtlarına geçen dava dilekçesinde özetle; Deniz Astsubay Sınıf Okulu Komutanlığından astsubay çavuş rütbesiyle mezun olduğu tarihten bugüne kadar olan sürece ait kıdem sıra durumu bilgisine ihtiyaç duyduğunu, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Personel Bilgi Sisteminde kendisine ait sayfasında sadece 2011 yılı kıdem sıra durumunu görebildiğini, geçmiş yıllara ait kıdem sıra bilgisine ulaşmak için Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Personel Atama Daire Sicil ve Kıdem Şube ile telefon ile irtibat kurduğunda, bu bilgiye sözlü olarak ulaşamayacağı, dilekçe ile yazılı talepte bulunması gerektiği bilgisini verdiklerini, dilekçesini askeri hiyerarşi içinde görev yaptığı Yıldızlar Suüstü Eğitim Merkezi Komutanlığına teslim ettiğini, Deniz Kuvvetleri Komutanlığının 11.07.2012 tarihli yazısı ile, kıdem sıra bilgilerinin özel gizlilik dereceli olduğu, sadece mahkemece talep edilmesi durumunda verilebileceği gerekçesi ile bu bilginin şahsına verilemeyeceğini öğrenmiş olduğunu, bu yazıyı 20.07.2012 tarihinde teslim aldığını, işbu dilekçenin, 1996-2011 yılları arası 15 yıllık kıdem sıra bilgilerinin şahsına verilmesi talebiyle tanzim edildiğini, şahsının mesleki hayatına dair, devlet sırrı niteliğinde olmayan, ülkenin ekonomik çıkarına ilişkin olmayan, istihbarata ilişkin olmayan, halen hakkında mevcut bir idari soruşturma olmaması nedeniyle bir idari soruşturmaya konu olmayan, adli soruşturma ve kovuşturmaya ilişkin olmayan, hakkında tanzim olunan kişilik haklarını, aile hayatını, şeref ve haysiyetini ve mesleki değerlerini savunmak ve hukuki haklarını kullanabilmek amacıyla 1996-2011 yılları arası 15 yıllık genel ve sınıf/branş bazında ayrıntılı olarak kıdem sıra durumunun tarafına bildirilmesi için Deniz Kuvvetleri Komutanlığının 11.07.2012 tarihli yazısı nedeniyle bu davayı açmak durumunda kaldığını belirterek, arz ettiği bilgilerin tarafına teslimine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava dosyasının incelenmesi neticesinde; davacının, Kocaeli/Konca Yıldızlar Suüstü Eğitim Merkezi Komutanlığı emrinde görev yapmakta iken, 29.06.2012 tarihli dilekçesi ile davalı idareye müracaat ederek, 30.08.1996 tarihinden bugüne kadar kıdem sıra durumu bilgisine yıllar bazında (branş ve mezuniyet yılı) ihtiyaç duyduğunu, şuan çalıştığı komutanlık ve Donanma - 281 - Komutanlığının ilgili birimleriyle şifahen kurduğu koordine neticesinde talep ettiği bilgiye ait kıdem sıra kitaplarının 2011 yılı Kasım ayı itibari ile imha edildiğini öğrendiğini belirtip, 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu gereğince 1996-2011 yılları arasındaki 15 yıllık kıdem sıra bilgilerinin ayrıntılı olarak tarafına bildirilmesini talep ettiği, davacının bu dilekçesine, Deniz Kuvvetleri Komutanlığının 11.07.2012 tarihli yazısı ile, davacının dilekçesinde talep ettiği 1996-2011 yılları arasındaki 15 yıllık kıdem sıra bilgilerinin “ÖZEL” gizlilik dereceli olduğu, sadece mahkemece talep edilmesi durumunda verilebileceği şeklinde olumsuz cevap verildiği, bu cevabi yazının davacıya 20.07.2012 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine süresinde işbu davanın açıldığı, dava açıldıktan sonra AYĐM Başsavcılık düşüncesinin taraflara tebliğ edildiği anlaşılmış olup, davanın konusu, davacıya, 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu uyarınca talep ettiği 1996-2011 yılları arasındaki 15 yıllık kıdem sıra bilgilerinin verilmemesi işleminin iptali istemi olarak değerlendirilmiştir. Bilindiği üzere 09.10.2003 gün ve 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu TBMM’nde kabul edilerek yasalaşmıştır. Bu kanun, Türkiye’nin sosyal ve aynı zamanda siyasal hayatında önemli mihenk taşlarından birisi olup, bu kanunla kişi yönünden bilgi edinme hakkı, idare yönünden de bilgi verme yükümlülüğü açıkça ortaya konmuştur. Bilgi Edinme Hakkı Kanunu ile kişilere bilgi edinme hakkı tanınmış ve bu hakkın kullanımı güvence altına alınmıştır. Bilgi Edinme Hakkı Kanununun 5’inci maddesinin son fıkrası ile de, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren diğer kanunların bu kanuna aykırı hükümlerinin uygulanmayacağı hüküm altına alınarak, kişilerin bilgiye ulaşmasındaki tüm engellerin kaldırılması amaçlanmıştır. Bilgi Edinme Hakkı Kanununun genel gerekçesinde şu tespitlere yer verilmiştir; “…Anayasada vatandaşın bilgi edinmesi ile bilgi edinme hakkının sınırlanmasına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak, Anayasanın 26’ncı maddesinin ikinci fıkrasında düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin hangi ölçülere göre sınırlandırabileceği gösterilirken ‘Bu hürriyetlerin kullanılması… Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması… amaçlarıyla sınırlanabilir’ denilmiş, 28’inci maddesinin dördüncü fıkrasında, Devlete ait gizli belgelere ilişkin bulunan her türlü haber veya yazıyı yazanların veya bastıranların veya aynı amaçla, basanların, başkasına verenlerin bu suçlara ait kanun hükümleri uyarınca sorumlu olacakları açıklanmıştır.” Bilindiği üzere, kamu kurum ve kuruluşlarında açıklık ve şeffaflık kavramı, olumsuz olarak görülen gizlilik kavramının giderilmesi ile yönetilenlerin, yönetenlerin işlem ve faaliyetlerini denetlenmesinin sağlanması düşünceleri üzerine ortaya çıkmıştır. Demokratik ülkelerde, bilgi edinme özgürlüğü, temel hak ve özgürlüklerin kullanılması bağlamında vazgeçilmez temel haklardan biri olarak kabul edilmektedir. Bilgi Edinme Hakkı Kanununun 1’inci maddesinde; bu kanunun amacının, demokratik ve şeffaf yönetimin gereği olan eşitlik, tarafsızlık ve açıklık ilkelerine uygun olarak kişilerin bilgi edinme hakkını kullanmalarına ilişkin esas ve usullerin düzenlenmesi olduğu belirtildikten sonra, Kanunun 4’üncü maddesinde; herkesin bilgi edinme hakkına sahip olduğu ifade edilmiş, - 282 - bu anlamda kişiler bazında bir sınırlamaya gidilmemiştir. Madde gerekçesinde bu husus; “…Madde ile amaçlanan, Türk vatandaşlarının ve Türk Hukukuna göre kurulmuş tüzel kişilerin herhangi bir şarta tabi olmadan bu haktan yararlanmalarıdır…” şeklinde açıklanmıştır. Görüldüğü üzere; Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli personel ile ilgili olarak bilgi edinme hakkı açısından herhangi bir sınırlama getirilmemiştir. Kanunun, işlem konuları bakımından kapsamı 5’inci maddede belirtilmiştir. Bu madde; “Kurum ve kuruluşların, bu Kanunda yer alan istisnalar dışındaki her türlü bilgi ve belgeyi başvuranların yararlanmasına sunmak ve bilgi edinme başvurularını etkin, süratli ve doğru sonuçlandırmak üzere gerekli idari ve teknik tedbirleri almakla yükümlü oldukları” yolunda hüküm getirmiştir. Ayrıca maddenin son fıkrasında önemli bir hüküm daha getirilmekle “Bu kanun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren diğer Kanunların bu Kanuna aykırı hükümleri uygulanmaz” şeklindeki hüküm ile Kanunun diğer mevzuat (Kanun ve doğal olarak daha alt düzenleyici tasarruflar olan tüzük, yönetmelik ve yönerge gibi) karşısındaki gücü ve önceliği tespit edilmiştir. Kanun, bilgi edinme hakkının sınırlarını 15 ile 24’üncü maddeleri arasında düzenlemiştir. Bunlar sırasıyla; niteliği itibariyle Devlet sırrı olan gizlilik dereceli bilgi veya belgeler, ülkenin ekonomik çıkarlarına ilişkin (kanunda tanımlanan) belgeler, istihbarata, idari soruşturmaya, adli soruşturma ve kovuşturmaya ilişkin belge ve bilgiler, özel hayatın ve haberleşmenin gizliliğine ilişkin ve ticari sırlara ilişkin bilgi ve belgelerdir. (Kanunda bunların hangi hallerde kapsama dâhil oldukları - istisnanın istisnası - ayrıca belirtilmiştir.) Kanunun 16’ncı maddesinde gizlilik ile ilgili bir sınırlama getirilmiştir. “Açıklanması halinde Devletin emniyetine, dış ilişkilerine, milli savunmasına ve milli güvenliğine açıkça zarar verecek ve niteliği itibariyle Devlet sırrı olan gizlilik dereceli bilgi ve belgeler, bilgi edinme hakkı kapsamı dışındadır.” şeklindeki lafızdan açıkça anlaşılacağı üzere, dava konusu kıdem sıra bilgilerinin bu mahiyette (devlet sırrı niteliğinde gizli) işlemler olmadığı ve Kanun ile getirilen istisna kapsamına girmediği tespit edilmiştir. Kanunun 25’inci maddesinde “Kurum ve kuruluşların kamuoyunu ilgilendirmeyen ve sadece kendi personeli ile kurum içi uygulanmalarına ilişkin düzenlemeler hakkındaki bilgi ve belgeler, bilgi edinme hakkının kapsamı dışındadır. Ancak söz konusu düzenlemeden etkilenen kurum çalışanlarının bilgi edinme hakları saklıdır.” şeklinde hüküm mevcuttur. Buradan da açıkça anlaşılacağı üzere kişiler hakkındaki uygulamalarda kural olan, kişilerin haklarında yapılan işlemlerden haberdar edilebilmelerinin mümkün olmasıdır. Burada vurgulanan “ilgilisine açıklık” şeklindeki ilkedir. Ayrıca bu hususu ilgilendiren bir diğer hüküm de 15’inci maddede getirilen “Yargı denetimi dışında kalan idari işlemlerden kişinin çalışma hayatını ve mesleki onurunu etkileyecek nitelikte olanlar, bu Kanun kapsamına dâhildir.” şeklindeki hükümdür. Kanun, bilgi edinme hakkı kapsamının istisnası olarak nitelendirdiği bir işlem grubunun dahi “kişileri ilgilendirmesi” halinde “ilgilisine açıklık” ilkesi gereğince Kanun kapsamına girdiğini açık olarak hükme bağlamıştır. - 283 - Yukarıda belirtilen hususlar çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; davacıya, Bilgi Edinme Hakkı Kanunu uyarınca talep ettiği dava konusu kıdem sıra bilgilerinin herhangi bir sebeple verilmesini engelleyen (yasaklayan) herhangi bir istisnai düzenleme bulunmadığı, kaldı ki, dava konusu kıdem sıra bilgilerinin, davalı idarece, önceden davacıya yasal zorunluluk gereği her yıl tebliğ edilmiş olduğu ve davacı açısından herhangi bir gizlilik taşımadığı dikkate alındığında, dava konusu kıdem sıra bilgilerinin “ÖZEL” gizlilik dereceli olduğunu ve sadece mahkemece talep edilmesi durumunda verilebileceğini ileri sürmenin hukuka uygun olmadığı, bu itibarla, davacının 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu uyarınca talep ettiği dava konusu 19962011 yılları arasındaki 15 yıllık kıdem sıra bilgilerinin, “ÖZEL” gizlilik dereceli olduğundan ve sadece mahkemece talep edilmesi durumunda verilebileceğinden bahisle verilmemesi işleminin hukuka aykırı olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır. Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davacıya, Bilgi Edinme Hakkı Kanunu uyarınca talep ettiği kıdem sıra bilgilerinin verilmemesi işleminin ĐPTALĐNE, 18 NĐSAN 2013 tarihinde Üye Jandarma Kurmay Albay Güven ŞAĞBAN’ın karşı oyu ve OYÇOKLUĞU ile karar verildi. KARŞI OY GEREKÇESĐ Bilgi Edinme Kanunu ve Bilgi Edinme Hakkı Kanunu Uygulamasına Đlişkin Esas ve Usuller Hakkında Yönetmelik Uyarınca Bilgi Edinme Hakkının sınırları mevcuttur. Davacı 1996 yılından itibaren kıdem sıra bilgilerini talep etmektedir. Kıdem sıra kitapları Kurum içi bir uygulama olup, her yıl yayınlanmakta ve personelin bilgisine sunulmaktadır. Bu kitapları takip etmek ve gerektiğinde saklamak personelin sorumluluğunda olan bir husustur. Kaldı ki Silahlı Kuvvetlerde görev yapan tüm personel benzer talepte bulunması halinde bu taleplere cevap vermek imkânsız hale gelecektir. Kurum ve kuruluşların, kamuoyunu ilgilendirmeyen ve sadece kendi personeli ile kurum içi uygulamalarına ilişkin düzenlemeler hakkında bilgi veya belgeler, bilgi edinme kapsamı dışında olduğu yukarıdaki hususlar birlikte düşünüldüğünde davacının talebinin hukuka uygun olmadığını değerlendirdiğimden sayın çoğunluk görüşüne katılmadım. 18.04.2013 ÜYE Güven ŞAĞBAN J. Kur. Alb. (AYĐM 3'üncü D.18.04.2013 E.2012/1445 , K.2013/693) - 284 - DEVLET MEMURLARI KANUNUNDAN DOĞAN ĐŞLEMLER 1. 657 SAYILI DEVLET MEMURLARI KANUNU’NUN 68/B MADDESĐ: -72ÖZETĐ: 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 68/B maddesi ile idareye 1,2,3,4’üncü derecelerdeki kadrolara kazanılmış hak sayılmamak kaydıyla süre kaydı aranmaksızın daha alt derecelerde bulunan personelden atama yapabilme imkanı tanındığı, bu durumun genel kural değil, istisnai bir durum olduğu, idarenin kanunda yazılı şartları taşıyan herkesi bu imkandan yararlandırma zorunluluğunun bulunmadığı, ancak ihtiyaç duyulan alanlarda ve temininde güçlük çekilen personel yönünden bu imkanı kullanmasında hukuka aykırılık bulunmadığı, idarenin bu kadrolara atama yapabilmesi için kanunda yazılı kısıtlamalar dışında geniş bir takdir yetkisinin bulunduğu, davacı hakkında 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 68/B maddesinin tatbik edilmesi için yapılan teklifin, davalı idare tarafından takdir yetkisi kullanılarak reddedilmesi hukuka uygun olduğu görülmektedir. Davacı, 11.07.2012 tarihinde AYĐM’de kayda giren dava dilekçesinde özetle; beş yıla yakın süredir zabıt katibi olarak Genelkurmay Adli Müşavirliği Disiplin Subaylığında görev yaptığını, 2012 Mayıs ayında Devlet Memurları Kanununun 68/B maddesinin uygulanması için değerlendirme kurulunun toplandığını öğrendikten sonra 17.05.2012 tarihli dilekçeyle; Adli Müşavirlik tarafından teklif edilip edilmediğini, teklif edilmiş ise Gnkur.Per.Bşk.lığınca yapılan kurul toplantısında üst dereceye intibak atamasının yapılıp yapılmadığı hususunu sorduğunu, idarenin 12.06.2012 tarihli yazısıyla değerlendirme kurulu tarafından durumunun uygun bulunmadığının bildirildiğini, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 68/B maddesi ve Türk Silahlı Kuvvetlerinde Görevli Devlet Memurları Hakkında 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 68/B maddesinin Uygulanmasına Đlişkin Yönergede belirtilen koşulları taşıdığını belirterek 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 68/B maddesinden yararlandırılmama (derece yükselmesi yapılmaması) yönünde tesis edilen işlemin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava dosyasının incelenmesinden; Genelkurmay Adli Müşavirliği Disiplin Subaylığında zabıt katibi olarak görevli olan davacının, 2012 Mayıs ayında Devlet Memurları Kanununun 68/B maddesinin uygulanması için değerlendirme kurulunun toplandığını öğrendikten sonra 17.05.2012 tarihli - 285 - dilekçeyle; Adli Müşavirlik tarafından teklif edilip edilmediğini, teklif edilmiş ise Gnkur.Per.Bşk.lığınca yapılan kurul toplantısında üst dereceye intibak atamasının yapılıp yapılmadığı hususunu sorduğu, idarenin 12.06.2012 tarihli yazısıyla değerlendirme kurulu tarafından durumunun uygun bulunmadığının 20.06.2012 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine işbu davanın süresinde açıldığı anlaşılmıştır. 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun ‘Derece Yükselmesinin Usul ve Şartları’ başlığını taşıyan 68’nci maddesinde; ‘A) Derece yükselmesi yapılabilmesi için: a) (Değişik alt bent: 26/06/1984 - KHK 241/4 md.) Üst dereceden boş bir kadronun bulunması, b) Derecesi içinde en az 3 yıl ve bu derecenin 3 üncü kademesinde 1 yıl bulunmuş, c) Kadronun tahsis edildiği görev için öngörülen nitelikleri elde etmiş, d) (Mülga bend: 13/02/2011-6111 S.K 101. mad.) B) (Değişik bent: 04/05/1984 - KHK 199/1 md.) Eğitim ve öğretim hizmetleri sınıfı hariç, sınıfların 1, 2, 3 ve 4 üncü derecelerindeki kadrolarına, derece yükselmesindeki süre kaydı aranmaksızın, atanmasındaki usule göre daha aşağıdaki derecelerden atama yapılabilir. (Değişik paragraf: 13/02/2011-6111 S.K 101. mad.) Ancak, bu şekilde bir atamanın yapılabilmesi için ilgilinin; a) 1’inci dereceli kadrolardan ek göstergesi 5300 ve daha yukarıda olanlar için en az 12 yıl, b) 1’inci ve 2’nci dereceli kadrolardan ek göstergesi 5300'den az olanlar için en az 10 yıl, c) 3’üncü ve 4’üncü dereceli kadrolar için en az 8 yıl, hizmetinin bulunması ve yükseköğrenim görmüş olması şarttır. Dört yıldan az süreli yükseköğrenim görenler için bu sürelere iki yıl ilave edilir. Bu sürelerin hesabında; 8/6/1984 tarihli ve 217 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 2’nci maddesi kapsamına dâhil kurumlarda fiilen çalışılan süreler ile Yasama Organı Üyeliğinde, belediye başkanlığında, belediye ve il genel meclisi üyeliğinde, kanunlarla kurulan fonlarda, muvazzaf askerlikte, okul devresi dâhil yedek subaylıkta ve uluslararası kuruluşlarda geçen sürelerin tamamı ile yükseköğrenim gördükten sonra özel kurumlarda veya serbest olarak çalıştıkları sürenin; Başbakanlık ve bakanlıkların bağlı ve ilgili kuruluşlarının müsteşar ve müsteşar yardımcıları ile en üst yönetici konumundaki genel müdür ve başkan kadrolarına atanacaklar için tamamı, diğer kadrolara atanacaklar için altı yılı geçmemek üzere dörtte üçü dikkate alınır. (Ek fıkra: 26/08/1993 - KHK - 501/1 md.; Đptal Anayasa Mahkemesinin 06/10/1993 tarihli ve E.1993/32, K.1993/32 sayılı kararı ile) (Değişik fıkra: 27/06/1989 - KHK - 375/7 md.) 08/06/1984 tarih ve 217 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 2’nci maddesi kapsamına dahil kurumlarda fiilen çalışmış olması ve yüksek öğrenim görmüş bulunması şarttır. Ancak dört yıldan daha az süreli yüksek öğrenim görenler için yukarıdaki sürelere ikişer yıl ilave edilir. Yasama Organı Üyeliğinde, Kanunlarla kurulan fonlarda, muvazzaf askerlikte ve okul devresi dahil yedek subaylıkta ve - 286 - uluslararası kuruluşlarda geçen sürelerin tamamı ile yüksek öğrenim gördükten sonra özel kurumlarda veya serbest olarak çalıştıkları sürenin 6 yılı geçmemek üzere 3/4'ü yukarıdaki sürelerin hesabında dikkate alınır. Bu bent hükümlerine göre atananlar atandıkları kadronun aylık (Ek gösterge dahil) ve diğer haklarından yararlanırlar. Bu suretle üst dereceye atananların bu kadrolarda geçirdikleri her yıl kademe ilerlemesi ve her 3 yıl derece yükselmesi sayılmak suretiyle kazanılmış hak ve emeklilik keseneğine esas aylık derecelerinin yükselmesinde gözönüne alınır. Ancak atandıkları kadro aylıkları, başka görevlere atanma halinde kazanılmış hak sayılmaz. C) (Ek bent: 13/02/2011-6111 S.K 101. mad.) Derece yükselmesi ile ilgili onay mercii atamaya yetkili amirdir. Müşterek kararla atanmış olanların derece yükselmeleri, ilgili bakanın veya yetkili kıldığı makamın onayı ile yapılır. Üst derece kadroya atanmış olup da kazanılmış hak ve emeklilik keseneğine esas aylık dereceleri daha aşağıda bulunanların (45 inci maddenin ikinci fıkrasına göre yapılan atamalar hariç), kazanılmış hak ve emeklilik keseneğine esas aylık derecelerinin yükseltilmeleri için, bu hâlin devamı süresince yukarıda belirtilen onay aranmaz.’ hükmü düzenlenmiştir. Bu düzenleme incelendiğinde, maddenin (B) bendinde, daha alt derecelerden üst derecelere yükseltme hususunda “…atama yapılabilir” denmek suretiyle davalı idareye takdir hakkı tanındığı görülmektedir. Đdareye takdir hakkı veren aynı ibare davalı idare tarafından yürürlüğe konulan MSY 52-10 Türk Silahlı Kuvvetlerinde Görevli Devlet Memurları Hakkında 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun 68/B Maddesinin Uygulanmasına Đlişkin Yönergenin 2’nci Bölümün 2’nci maddesinde de yer almaktadır. MSY 52-10 Türk Silahlı Kuvvetlerinde Görevli Devlet Memurları Hakkında 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun 68/B Maddesinin Uygulanmasına Đlişkin Yönergenin 2’nci Bölümünün 4’üncü ‘Uygulama Esasları’ başlıklı 4’üncü maddesinde; a. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun 68’inci maddesi (B) fıkrası, devlet memurlarının görevde iken kurum yararına yapmış oldukları üstün başarı ve hizmetlerinin derece terfi yapılmak suretiyle değerlendirilmesine olanak sağlamıştır. Derece yükselmesinin yapılabilmesi için üst dereceden boş fiili kadronun bulunması dikkate alınarak teklif edilecek devlet memurunda öncelikle; 1.Görevinin hukuki, mali, teknik veya idari sorumluluk içermesi, 2. Görevinin, bağlı olduğu MSB, Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlığı çapında, kapsamlı ve etkin olması, 3. Görevinde temayüz etmiş olması, 4. 2 yıl veya daha fazla süreli yüksekokul veya fakülte mezunu olması, 5. Uyarma, kınama ve aylıktan kesme cezaları hariç diğer disiplin cezalarını almamış olması ve taksirli suçlar hariç paraya çevrilmiş veya tecil edilmiş olsa bile mahkumiyeti bulunmaması şartları aranır…’ düzenlemesi yer almaktadır. Yukarıda belirtildiği gibi, devlet memurlarının üst dereceye yükseltilmeleri hususunda davalı idareye bir takdir hakkı tanınmış olmakla - 287 - beraber, bu takdir hakkının objektif ve hukuka uygun şekilde kullanılması gerekmektedir. Davalı idarenin bunu sağlamak amacıyla takdir hakkını kullanırken uyacağı esasları Kanuna uygun önceden belirlemesi ise bu gerekliliği temine yönelik bir yükümlülüktür. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 68/B maddesi ile idareye 1,2,3,4 ncü derecelerdeki kadrolara kazanılmış hak sayılmamak kaydıyla süre kaydı aranmaksızın daha alt derecelerde bulunan personelden atama yapabilme imkanı tanındığı, bu durumun genel kural değil, istisnai bir durum olduğu, idarenin kanunda yazılı şartları taşıyan herkesi bu imkandan yararlandırma zorunluluğu bulunmadığı, ancak ihtiyaç duyulan alanlarda ve temininde güçlük çekilen personel yönünden bu imkanı kullanmasında hukuka aykırılık bulunmadığı, idarenin bu kadrolara atama yapabilmesi için kanunda yazılı kısıtlamalar dışında geniş bir takdir yetkisinin bulunduğu, davacı hakkında 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 68/B maddesinin tatbik edilmesi için yapılan teklifin, davalı idare tarafından takdir yetkisi de kullanılarak yapılan değerlendirme sonucunda 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun 68/B maddesinden faydalandırılmaması işleminin sonuç olarak hukuka uygun olduğu, davanın reddine karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır. Açıklanan nedenlerle ; Yasal dayanaktan yoksun DAVANIN REDDĐNE, 13 ŞUBAT 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 2'nci D.13.02.2013 E. 2013/121, K.2013/165) 2. ADALET HĐZMETLERĐ TAZMĐNATI : -73ÖZETĐ: GATF Ruh Sağlığı ve Hastalıkları AD’deki tutuklu koğuşunda Genel Đdari Hizmetler Sınıfında “infaz koruma memuru-gardiyan” unvanıyla görev yapan sivil memur statüsündeki davacının ifa ettiği hizmetin; müşahede altında tutulan tutuklu sanıklara “gardiyanlık yapmak” şeklinde de ifade edilebileceği, ayrıca davacının “süreklilik” arz edecek şekilde ve “münhasıran” bu görevle görevlendirilmiş olduğu da dikkate alındığında, ifa ettiği görevin “askeri yargıda görev yapan memur” olarak kabul edilmesi gerektiği bahisle, Davacı, 17.09.2012 tarihinde AYĐM’de kayda geçen dava dilekçesinde, özetle; GATA K.lığı Pskiyatri AD Başkanlığı emrinde 19 yataklı tutuklu – hükümlü koğuşlarında halen gardiyan olarak görev yaptığını; 24.05.201011.06.2010 tarihleri arasında infaz koruma memurları kursuna katılıp Yardımcı - 288 - Hizmetler sınıfından GĐH sınıfına geçtiğini, 25.12.2010 tarihinde yazılı olarak müracaatta bulunarak adalet hizmetleri tazminatı ödenmesini talep ettiğini, Genel Kurmay Başkanlığının 07.03.2011 tarihli yazısı ile bu talebinin reddedildiğini, belirtilen dava ile konusu aynı olan emsal kararlarında AYĐM tarafından işlemin iptaline karar verildiğini öğrenince dava açtığını belirtmek suretiyle dava konusu işlemin iptalini ve hak ettiği özel hizmet tazminatlarının (yan ödeme puanı 1700 rakamı üzerinden ve adalet hizmetleri tazminatı oranının %66 oranı üzerinden) yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; GATA K.lığı Pskiyatri AD Başkanlığı emrinde 19 yataklı tutuklu – hükümlü koğuşlarında halen gardiyan olarak görev yaptığı anlaşılan davacının, 25.12.2010 tarihinde yazılı olarak müracaatta bulunarak adalet hizmetleri tazminatı ödenmesini talep ettiğini; Genel Kurmay Başkanlığının 07.03.2011 tarihli yazısı ile bu talebinin reddedilmesi sonrasında, davacı tarafından AYĐM’de işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır. Başsavcılık düşüncesinde davanın görev yönünden reddine karar verilmesi talep edilmiş ise de; davacıya adalet hizmetleri tazminatı ödenmemesi işleminin, 1602 sayılı Kanunun Dairelerin görevlerini belirleyen hükümleri(aylık vs.) de dikkate alındığında, askere hizmete ilişkin olduğu, davaya AYĐM’de bakılması gerektiği sonuç ve kanaatine varıldığından Başsavcılığın bu görüşüne itibar edilmemiştir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun “zam ve tazminatlar” başlıklı152’nci maddesi; “ I - Zamlar a) Niteliği ve çalışma şartları bakımından güç olan işlerde çalışanlara iş güçlüğü zammı, b) Hayat ve sağlık için tehlike arzeden hizmetlerde çalışanlara iş riski zammı, c) Sayıştay'a hesap vermekle yükümlü olan saymanlarla, vezne açığından malen sorumlu olan veznedar ve diğer görevlilere mali sorumluluk zammı, d) Temininde, görevde tutulmasında veya belli yerlerde istihdam edilmesinde güçlük bulunan elemanlar için temininde güçlük zammı ödenir. II. Tazminatlar: Görevin önem, sorumluluk ve niteliği, görev yerinin özelliği, hizmet süresi, kadro unvan ve derecesi ve eğitim seviyesi gibi hususlar gözönüne alınarak bu Kanunda belirtilen en yüksek Devlet Memuru aylığının (ek gösterge dahil) brüt tutarının, … G- ADALET HIZMETLERI TAZMINATI - 289 - "Yüksek Mahkemeler, Yüksek Seçim Kurulu, Sayıştay, Đl ve Đlçe Seçim Kurulları, Adli, idari, Askeri Yargıda (ceza infaz kurumları ve icra müdürlükleri personeli dahil) görevli bu Kanuna tabi personelden; a) Genel idare Hizmetleri Sınıfında bulunanlar için % 180 ine, b) Yardımcı Hizmetler Sınıfında bulunanlar ile Teknik Hizmetler Sınıfında olduğu halde bu sınıfın özel hizmet tazminatından yararlanamayanlar için % 56 sına, c) (a) ve (b) sıralarında sayılanlar dışında kalan hizmet sınıflarında bulunanlar için kendi hizmet sınıfları için öngörülen tazminatlara ek olarak ayrıca % 22 sine, d) Cezaevi Müdürü, Đnfaz ve Koruma Baş memuru, infaz ve Koruma Memurlarına ayrıca % 10 una, H- Bu kanunda belirtilen hizmet sınıflarında olup da yukarıdaki bölümlerde yer alan tazminatlardan yararlanmayan personelden; a) Yardımcı Hizmetler Sınıfına ait kadrolarda bulunanlar için % 45 ine, b) Diğer hizmet sınıflarına ait kadrolarda bulunanlar için % 50 sine, kadar, bu nispetleri aşmamak üzere Bakanlar Kurulunca belirlenecek esas, ölçü ve nispetler dahilinde yukarıdaki tazminatlar ödenir. Hizmetin niteliği itibariyle birden fazla özel hizmet tazminatı verilmesi gereken durumlarda bu tazminatlardan fazla olanı ödenir. Mülki idare Amirliği özel Hizmet Tazminatı, Emniyet Hizmetleri Tazminatı, Din Hizmetleri Tazminatı ve Adalet Hizmetleri Tazminatı (C ve G bölümlerinin (c) bentlerinde sayılanlar hariç) ödenenlere özel hikmet tazminatı ödenmez." Hükmü, III –Ortak Hükümler: Bu zam ve tazminatların hangi işi yapanlara ve hangi görevlerde bulunanlara ödeneceği, miktarları, ödeme usul ve esasları ilgili kurumların yazılı isteği ve Devlet Personel Başkanlığının görüşü üzerine Maliye Bakanlığınca bütün kurumları kapsayacak şekilde ve 154’üncü madde uyarınca katsayının Bakanlar Kurulunca değiştirilmesi durumu hariç yılda bir defa olmak üzere hazırlanır ve Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulur...” hükmüne amirdir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 152’nci maddesine göre “Devlet Memurlarına Ödenecek Zam ve Tazminatlara Đlişkin Karar”ın Bakanlar Kurulu’nca 17.04.2006 tarihinde 2006/10344 sayılı kararla kararlaştırılarak 05.05.2006 gün ve 26159 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdiği ve bahse konu Bakanlar Kurulu Kararının 1’inci maddesinin: “(1) 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile aynı Kanunun ek geçici 9’uncu maddesi kapsamına giren kurumlardan aylık alanlara, bu Kanunun 152’nci maddesine göre 2006 yılında; a) Ödenecek “Đş Güçlüğü, Đş Riski, Temininde Güçlük ve Mali Sorumluluk Zammı”, bu Karara ekli I sayılı Cetvelde, b) Ödenecek “Özel Hizmet Tazminatı”, bu Karara ekli II sayılı Cetvelde, c) Ödenecek “Diğer Tazminatlar”, bu Karara ekli III sayılı Cetvelde, ç) Teknik ve sağlık hizmetler sınıflarına dahil kadrolarda bulunan personele, bazı yörelerde verilecek ek zam ve tazminatların belirlenmesinde esas - 290 - alınacak yerleşim birimleri “Kalkınmada Öncelikli Yörelerin Dereceleri” başlığı ile, bu Karara ekli IV sayılı Cetvelde, d) Milli Eğitim Bakanlığına bağlı Mesleki ve Teknik Okul ve Kurumlardan, ilave Eğitim-Öğretim Tazminatı ödenecek olanların listesi, bu Karara ekli V sayılı Cetvelde gösterilmiştir.” hükmünü; Bakanlar Kurulu Kararının 6’ncı maddesinde “Zam ve tazminatların ödenebilmesi için I, II, III sayılı cetvellerde gösterilen personelin kadro unvanı ile kariyer ve yürüttüğü görevin gerektirdiği hizmetleri kanunların öngördüğü durumlar saklı kalmak üzere fiilen yapması zorunludur.” Hükmünü, Karara ekli I Sayılı Cetvelin Đş Güçlüğü, Đş Riski, Temininde Güçlük ve Mali Sorumluluk Zammı: (A) GENEL ĐDARE HĐZMETLERĐ BÖLÜMÜ Đş Đş Tem. Mali Güçlüğü Riski Güçlük Sorum. S. No KADRO (GÖREV) UNVANI Zammı Zammı Zammı Zammı … 30 Đnfaz ve Koruma Başmemuru..................................... : 700 600 600 31 Đnfaz ve Koruma Memuru........................................... : 600 600 500 … 38 Koruma ve Güvenlik Görevlisi, Güvenlik Görevlisi, Koruma Amir Yardımcısı, Koruma Memuru............. : 500 175 NOT: 1- Bu bölümde yer alan görev unvanları Genel Đdare Hizmetleri Sınıfı dışındaki sınıflarda yer alsa dahi bunlara bu bölümdeki zamlar ödenir. “ hükmünü … Karara ekli III Sayılı Cetvelin Adalet Hizmetleri Tazminatı: “F. ADALET HĐZMETLERĐ TAZMĐNATI. Yüksek Mahkemeler, Yüksek Seçim Kurulu, Sayıştay, Đl ve Đlçe Seçim Kurulları ile adli,idari ve askeri yargıda (Ceza Đnfaz Kurumları ve Đcra Müdürlükleri personeli dahil) fiilen görev yapan memurlardan; 1- Genel Đdare Hizmetleri Sınıfında bulunanlardan; … f- Đnfaz ve Koruma Başmemurları ile Đnfaz ve Koruma Memurlarından;-14 üncü dereceli kadrolara atanmış olanlar............................................. .: 100 -1-4 üncü derecelerden aylık alanlar .............. : 75 -5-9 uncu derecelerden aylık alanlar............. ..: 66 -Diğer derecelerden aylık alanlar....................... : 64 g- Diğerlerinden (yukarıdaki sıralardan faydalanamayanlardan); -1-4 üncü dereceli kadrolara atanmış olanlar........: 100 -1-4 üncü derecelerden aylık alanlar ................... : 58 -5-9 uncu derecelerden aylık alanlar.................... : 56 -Diğer derecelerden aylık alanlar.......................... : 54 - 291 - … hükmünü içermektedir. Davacı ile davalı idare arasındaki uyuşmazlık; GĐH sınıfında gardiyan olarak görev yapmakta olan ve Devlet Memurlarına Ödenecek Zam ve Tazminatlara Đlişkin Bakanlar Kurulu Kararının 1 Sayılı Cetvelin Đş Güçlüğü, Đş Riski, Temininde Güçlük ve Mali Sorumluluk Zammı 38’inci sıra numarasından ve 2 sayılı Özel Hizmet Tazminatı grup 17 ile 3 sayılı Cetvelin G maddesinin b/2 fıkrasına göre uygulama yapılan davacıya, 3 sayılı Cetvelin F bendi kapsamında tazminat ödenip ödenmeyeceği noktasındadır. Dava konusu uyuşmazlığın çözümü için davacının “askeri yargıda (Ceza Đnfaz Kurumları ve Đcra Müdürlükleri personeli dahil) fiilen görev yapan memur” statüsünde olup olmadığının irdelenmesine ihtiyaç bulunmaktadır. Davacının “askeri yargıda fiilen görev yapan memur” statüsünde olup olmadığının tespiti için ise, öncelikle Askeri hastane tutuklu koğuşunda fiilen ifa ettiği ‘gardiyanlık’ görevinin, askeri yargıya ilişkin bir görev olup olmadığının tespiti gerekir. 4301 Sayılı Ceza Đnfaz Kurumları Đle Tutukevleri Đşyurtları Kurumunun Kuruluş ve Đdaresine Đlişkin Kanun’un 2’nci maddesinin “e” bendi uyarınca “Ceza Đnfaz Kurumları: Kapalı ve açık cezaevleri ile çocuk ıslahevleri” şeklinde tanımlanmış olup Ceza Đnfaz Kurumlarının Yönetimi Đle Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin Đnfazı Hakkında Tüzük’ün “Kurumların Türleri Ve Kurulması” başlıklı 8‘inci maddesi çerçevesinde: Ceza ve Đnfaz Kurumları’nın türleri: “(1) Kurumlar; kapalı, yüksek güvenlikli kapalı, kadın kapalı, çocuk kapalı, gençlik kapalı, gözlem ve sınıflandırma merkezleri ile açık ceza infaz kurumları ve çocuk eğitimevleridir.” şeklinde belirlenmiştir. Bu duruma ek olarak 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin Đnfazı Hakkında Kanun’un Ceza Đnfaz Kurumlarının Türleri ‘nin sayıldığı 2’nci Bölümünde: Đnfaz Kurumları, “Kapalı Ceza Đnfaz Kurumları, Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza Đnfaz Kurumları, Kadın Kapalı Ceza Đnfaz Kurumları, Çocuk Kapalı Ceza Đnfaz Kurumları, Gençlik Kapalı Ceza Đnfaz Kurumları, Gözlem Ve Sınıflandırma Merkezleri, Açık Ceza Đnfaz Kurumları, Çocuk Eğitimevleri” şeklinde sayılmıştır. Davacının konumunu doğrudan doğruya ilgilendiren düzenleme ise; Askeri Ceza ve Tutukevlerinin Yönetimine ve Cezaların Đnfazına Dair Yönetmelik olup, söz konusu Yönetmeliğin 4’üncü maddesinin a bendi uyarınca “a. Askeri Ceza ve Tutukevi: Askeri Ceza Kanunu ile diğer kanunlara göre verilen hürriyeti bağlayıcı cezaların ve tutuklama kararlarının infaz edildiği, hükümlü ve tutuklulara tahsis olunan ve askeri kurum sıfatını haiz olan yerlerdir.”şeklinde tanımlandığı; bu tanım uyarınca; GATA Asker Hastanesi’nin ‘Tutuklu” koğuşunda ‘gardiyan’ olarak görevli davacının, “Askeri Yargıda görev yapan memur” statüsünde olup olmadığının anlaşılabilmesi için, ifa ettiği hizmetin niteliğine bakılmasına ihtiyaç bulunduğu; davacının yaptığı hizmetin “münhasıran” ve “süreklilik” arz edecek bir biçimde “askeri yargıya ait bir hizmet niteliğinde” olması halinde, ifa ettiği “gardiyanlık” görevi nedeniyle “askeri yargıda görev yapan memur” statüsünde sayılması gerekeceği sonucuna varmak mümkündür. - 292 - Yapılan açıklamalar çerçevesinde; GATF Ruh Sağlığı ve Hastalıkları AD’deki tutuklu koğuşunda Genel Đdari Hizmetler Sınıfında “infaz koruma memuru-gardiyan” unvanıyla olarak görev yapan sivil memur statüsündeki davacının, tutuklu koğuşu olarak ayrılan koğuşlarda ifa ettiği gardiyanlık görevinin, Askeri Mahkemeler tarafından “TCK’nun 32’inci maddesinden istifade edebilmelerinin mümkün olup olmadığı ile askerliğe elverişli olup olmadıklarının tespiti” ne gerek görülen tutuklu sanıkların “hastanede kaldıkları süreç içerisinde kaçmalarını önlemek” şeklinde açıklanabileceği; askeri mahkemelerce ihtiyaç duyulan, ceza usul hukukuna ilişkin ‘adli gözlem’ işlemleri sırasında, hastanede bulunan tutukluların kaçmasını önlemekle görevli kılınan ve kendisine başkaca bir görev tevdii edilmeyen davacının, ifa ettiği hizmetin “müşahade altında tutulan tutuklu sanıklara ‘gardiyanlık’ yapmak ” olarak şeklinde de ifade edilebileceği; davacının,“süreklilik” arz edecek şekilde ve “münhasıran” bu görevle görevli kılınmış olduğu da dikkate alındığında; ifa ettiği görevin yukarıda belirtilen nitelikleri itibariyle “askeri yargıda görev yapan memur” kabul edilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır. Böylece davacıya Bakanlar Kurulu’nca 17.04.2006 tarihinde 2006/10344 sayılı kararla kararlaştırılarak 05.05.2006 gün ve 26159 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Bakanlar Kurulu Kararının Diğer Tazminatların düzenlendiği (III) sayılı cetvelin “F. Adalet Hizmetleri Tazminatı” bölümünde bulunan “f.Đnfaz ve Koruma Başmemurları ile Đnfaz ve Koruma Memurlarından” kısmının aylık ve derecesine uygun olan tazminat ödenmesi gerektiği kanaatine varılmakla, aksi yönde tesis edilen işlem hukuka uyarlı olmadığından iptali gerektiği sonucuna varılmıştır. 1602 sayılı kanununun 40 ve 42’nci maddeleri ile Askeri Yüksek Đdare Mahkemesinin yerleşik içtihatları uyarınca; davacının zararının ödenmesi istemiyle ihtiyari müracaatta bulunduktan sonra idare tarafından aleni yada zımni olarak talebin reddi üzerine süresinde iptal davası açmaması durumunda, her ay ayrı ayrı ödenen maaşlar, ödendiği tarih itibariyle farklı bir işlem kabul edildiğinden önceki aylara ilişkin tazminata konu talebi süresinde olmasa dahi dava açma tarihinden geriye doğru altmış günlük tazminatlarını dava konusu edebileceği kabul edildiğinden, davacının 17.09.2012 tarihinde kayda giren dilekçe ile dava açtığı dikkate alındığında 17.09.2012 tarihinden altmış gün geriye gidildiğinde 18.07.2012 tarihinden itibaren adalet hizmetleri tazminatının yasal faizi birlikte ödenmesi gerektiği kanaatine varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; 1. Davacı ….’a Adalet Hizmetleri Tazminatı ödenmemesi ĐŞLEMĐNĐN ĐPTALĐNE, 2. Đptal dolayısıyla adalet hizmetleri tazminatı nedeniyle oluşacak farkların 18.07.2012 tarihinden itibaren yasal faiz ile birlikte DAVACIYA ÖDENMESĐNE, 06 MART 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 2'nci D.06.03.2013 E.2012/855, K.2013/321) - 293 - 3. ATAMA -74ÖZETĐ: Kadrosu kapatılan davacının ataması yapılırken; uzmanlık alanı, nitelikleri ve boş kadro bulunması halinde, isteğinin dikkate alınmasının gerektiği. Davacı, 31.08.2012 tarihinde AYĐM.’de kayda geçen dava dilekçesinin AYĐM 2 nci Dairesi tarafından reddi sonrasında 20.07.2012 tarihinde AYĐM’de kayıt altına alınan yenileme dilekçesi ile cevaba cevap dilekçesinde özetle; Đletişim Fakültesi mezunu olduğunu, mesleğinin Yönetmenlik, Halkla Đlişkiler Uzmanlığı olduğunu, 14 Nisan 2006 tarihinde sağlık nedeniyle kendi isteğiyle Gnkur.Đletişim D.Bşk.lığından Hrk.Bşk.lığı Eğt.D.Đdari Kısım Amirliğine Personel Đşlem Uzmanı olarak atandığını, Hrk.Bşk.Iığında 6 yıllık çalışma sürecinde kadro görevinde hiç çalıştırılmadığını, 2011 Ağustos ayından itibaren ise sürdürmekte olduğu evrak kontrol uygulaması sonlandırıp yeni bir görevlendirilme yapılmayarak yaklaşık 8 ay boşa çıkarıldığını, 24 Nisan'da gerekçe gösterilmeden kadrosunun kapatıldığını, bir emir ile başkanlık dışı tercih listesi yapmaya zorlanarak Harekât Başkanlığından ilişiğinin kesildiğini, yaklaşık bir hafta sonra Sivil Memurlar Ş.Md. tarafından Karargâh dışından tercih yapmasının istendiğini, böyle bir talebinin olmadığını, Hrk.Bşk.lığında kalmak istediğini makamında bildirdiğini, 23 Mayıs 2012 tarihli yazı ile TSK Sağlık Komutanlığı MEBS Daire Başkanlığına “Đkmal ve Bütçeleme Uzmanı" olarak atanmak suretiyle görevinin ve görev yerinin değiştirildiğini, 12 Temmuz 2012 tarihinde tebliğ edilen, 29.06.2012 tarihli yazı ile yazılı itirazlarına rağmen TSK Sağlık Komutanlığı MEBS Daire Başkanlığına "Đkmal ve Bütçeleme Uzmanı" olarak atamasının ikinci kez onaylandığını, Personel Đşlem Uzmanı kadrosunun kapatılmasının dayanağı olmadığını, gerekçe gösterilmeden kasıtlı olarak kapatıldığını, zira bu kadro kapsamındaki görevlerin hâlen devam etmekte olduğunu ve süreklilik arzettiğini, kadrosunun bulunduğu Đd.Kıs.A.liğinde, Đdari Đşler Uzmanı kadrosunun iki yıldır açık olduğunu, Başkanlıkta ise hâlen üç açık kadro mevcut olduğunu, atandığı "Đkmal ve Bütçeleme Uzmanı" kadrosunun hem eğitimi hem de mesleki görev ve deneyimlerine tamamen aykırı olduğunu, kendisinin Đletişim Fakültesi mezunu olduğunu, atandığı kadroda "Đsletme Mezunu olma ve ikmal ve bütçeleme konularında ileri seviyede eğitim" şartı gerektiğini, 6 yıldır görev yerindeki belirsizlikler ile üzerinde kurulan baskının kaldırılması için mağduriyetinin giderilmesi yönünde sözlü ve yazılı başvurularından dolayı cezalandırıldığına inandığını, hak etmediği ve maruz kaldığı tüm muamele ve uygulamalarla sorunlu ve istenmeyen kişi pozisyonuna düşürülerek Başkanlıktan uzaklaştırıldığını, itibar zafiyetine uğratıldığını ve sağlığının bozulduğunu, belirterek öncelikle, iptale konu kadro kapatılmak suretiyle haksız bir şekilde Gnkur. Harekât Bşk.lığı dışında bir göreve atanmaya ilişkin idari işlemin yürütmesinin durdurulmasını, yargılama sonucunda ise, hukuka açıkça aykırı - 294 - haksız ve cezalandırma amacı taşıyan 22 Mayıs 2012 tarih ve PER.:1210-156212 sayılı atama işleminin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. AYĐM 2 nci Dairesinin 26.09.2012 gün ve GENSEK NO.2012/2613, ESAS NO.2012/805 sayılı kararıyla davacının yürütmenin durdurulmasına ilişkin talebi reddedilmiştir. Dava dosyasının incelenmesinden; 1992 yılında TSK Foto Film Merkez K.lığında sivil memur olarak göreve başlayan davacının Genelkurmay Başkanlığının değişik birimlerinde görev yapmayı müteakip 2006 yılında Genelkurmay Haraket Başkanlığı Eğitim Daire Başkanlığına personel işlem uzmanı olarak atamasının yapıldığı, bu görevi yürütmekte iken, Genelkurmay Başkanlığının 24 Nisan 2012 tarihli emriyle görev yaptığı kadronun kapatılması üzerine Genelkurmay Başkanlığının 23 Mayıs 2012 tarihli emriyle TSK Sağlık Komutanlığı MEBS Daire Başkanlığı emrine Đkmal ve Bütçeleme Uzmanı olarak atamasının yapıldığı, davacının 07 Haziran 2012 tarihli dilekçesiyle bu durumun değiştirilmesi için ihtiyari müracaatta bulunduğu, bu müracaata davalı idarenin 29 Haziran 2012 tarihli yazısıyla olumsuz cevap verilmesi üzerine iş bu davanın açıldığı anlaşılmıştır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun, ‘‘Yer Değiştirme Suretiyle Atanma’’ başlıklı 72nci maddesinin 1 inci fıkrası; “Kurumlarda yer değiştirme suretiyle atanmalar; hizmetlerin gereklerine, özelliklerine, Türkiye’nin ekonomik, sosyal, kültürel ve ulaşım şartları yönünden benzerlik ve yakınlık gösteren iller gruplandırılarak tespit edilen bölgeler arasında adil ve dengeli bir sistem içinde yapılır.” hükmünü amirdir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun, memurların kurumlarınca görevlerinin ve yerlerinin değiştirilmesini düzenleyen 76 ncı maddesi ise; “Kurumlar, görev ve unvan eşitliği gözetmeden kazanılmış hak aylık dereceleriyle memurları bulundukları kadro derecelerine eşit 68 inci maddedeki esaslar çerçevesinde daha üst kurum içinde aynı veya başka yerlerdeki diğer kadrolara naklen atayabilirler. Memurlar istekleri ile kurumlarında kazanılmış hak derecelerinin en çok üç derece altında aynı ve başka yerlerdeki kadrolara atanabilirler.” hükmünü öngörmektedir. 26.02.2010 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlıklarında Görevli Devlet Memurlarının Yer Değiştirme Suretiyle Atamalarına Đlişkin Yönetmeliğin “Temel Đlkeler” başlıklı 5 inci maddesi; “ (1) Yer değiştirme suretiyle atamalarda esas alınacak temel ilkeler şunlardır; a) Bu Yönetmelik kapsamındaki Devlet memurları için hizmet alanlarındaki görevin sürekliliği esastır. b) Yer değiştirme sureti ile atamalarda, atanmak istenilen hizmet bölgesi ve alanındaki kadro imkânları ile ayrılmak istenen yerdeki hizmet ihtiyacı öncelikle dikkate alınır. c) Kurumun hizmet ihtiyacı nedeniyle hizmet bölgelerindeki zorunlu çalışma sürelerine bakılmaksızın belirli bir süre görev yapmak üzere sürekli görevle atama yapılabilir. - 295 - ç) Hizmet ihtiyacı nedeniyle yapılacak atamalarda, görevin özelliğine göre hizmet bölgeleri ve alanları arasında memurların adil ve dengeli dağılımının sağlanması esastır. d) Atama isteklerinin değerlendirilmesinde birlik komutanı veya kurum amirlerinin görüşleri de dikkate alınır. e) Atanacak memurun asaletinin onaylanmış olması gerekir.” hükmüne amirdir. Atamalarda göz önünde bulundurulacak hususlar aynı Yönetmeliğin 9uncu maddesinde; “ (1) Atamalarda aşağıdaki hususlar göz önünde bulundurulur: a) Atamalarda aile bütünlüğünün muhafaza edilmesi bakımından, eş ve sağlık durumları, ilgili kurumlar arasında gerekli koordinasyon sağlanarak dikkate alınır. b) Aynı kurumda çalışıp da atanma talebinde bulunan eşlerden ast durumunda olanın görev yeri üst durumda olana bağlı olarak değiştirilir. c) Farklı kurumlarda çalışıp da atanma talebinde bulunan eşlerden unvan, kadro ve görev bakımından daha aşağıda bulunanın görev yeri üst durumda olana bağlı olarak değiştirilir. ç) Önceki görev yerinden disiplinsizlik ve ahlaki nedenlerle atamaya tabi tutulan memurların, eski görev yerlerine yeniden atanma istek ve teklifleri dikkate alınmaz. d) Özürlü memurların atanmak istedikleri yerde boş kadro bulunması halinde kadroları ile birlikte atamaları yapılabilir. e) Terör eylemleri etkisi ve sebebiyle şehit olan veya çalışamayacak derecede malul olan ya da malul olup da çalışabilir durumda olan kamu görevlileri ile er ve erbaşların, Devlet memuru olarak görev yapan eş ve çocukları ile anne, baba ve kardeşlerinin; yer değiştirme suretiyle atanma talepleri, bu durumlarının ilgili yerlerce belgelendirilmiş olması kaydıyla, kadro imkânları da dikkate alınmak suretiyle bu Yönetmelikteki kısıtlayıcı hükümlere bakılmaksızın öncelikle gerçekleştirilir.” hükmüyle düzenlenmiştir. Aynı Yönetmeliğin 10 uncu maddesi; “(1) Haklarında yapılan adli ve idari bir soruşturma sonucuna göre o yerde kalmalarında sakınca görülenlerin, hizmet bölgelerindeki zorunlu çalışma sürelerine bakılmaksızın, hizmetin gereği olarak yer değiştirme suretiyle atamaları yapılır. (2) Đdari teşkilatlanmadaki değişikliklere bağlı olarak kadroların iptali durumunda kazanılmış hak aylığı derecesiyle öncelikle aynı il içerisindeki benzer bir kadroya, bunun mümkün olmaması halinde diğer illerdeki benzer kadrolara atanma yapılır. Bu şekilde yapılacak yer değiştirme suretiyle atamalarda, durumuna uygun boş kadro bulunması halinde personelin isteği dikkate alınır.” hükmünü amirdir. Konuyla ilgili olarak yukarıda değinilen mevzuat hükümleri ışığında davacını iptalini talep ettiği atama işlemi irdelenecek olursa: Hizmetin aksatılmadan yürütülmesini temin ile yükümlü olan idarenin, kadro ihtiyaçlarını gözeterek devlet memurlarını değişik görev yerlerine ataması hususunda takdir hakkına sahip olduğu kuşkusuzdur. Özellikle bir kadronun kapatılmasına bağlı olarak bu kadroda istihdam edilen memurların, hizmet ihtiyacına binaen - 296 - atandırılmalarında hukuka aykırılık bulunmamaktadır. (Velev ki bu atama işlemi memurun özlük haklarına halel getirmiş bulunmasın.) Somut olayda hizmetin gerekleri dikkate alınarak davacının görev yaptığı kadronun kapatılması hususunda davalı idarenin takdir yetkisi bulunmakta olup, davalı idarece bu takdir yetkisinin subjektif ve hukuka aykırı bir şekilde kullanıldığına ilişkin somut bir bilgi ve belge yoktur. Bu yönüyle davacının görev yaptığı kadronun kapatılması işleminde hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Ancak kadrosu kapatılan davacının ataması yapılırken uzmanlık alanı, nitelikleri ve boş kadro bulunması halinde isteğinin dikkate alınması gerekir. Bu yönden dava konusu işlem incelendiğinde davacı Đletişim Fakültesi mezunu olup, 2006 yılından itibaren personel işlem uzmanı olarak görev yapmaktadır. Davacının atandığı görev ise “ikmal ve bütçeleme uzmanı” görevidir. Atama işleminin tesis edildiği tarih itibarıyla bu kadronun temel nitelikleri arasında “Đşletme Bölümü mezunu olmak” sayılmış ayrıca arzu edilen niteliklerden biri olarak da “ikmal ve bütçeleme konularında ileri seviyede eğitim almış olmak” şartı aranmıştır. Davacıda bu niteliklerden hiçbirisi mevcut değildir. Bu durumda davacının isteği de dikkate alınarak boş bulunan eğitimine veya uzmanlık alanına (personel işlem uzmanı) uygun bir kadroya atandırılması gerekirken eğitim durumuna ve uzmanlık alanına uygun olmayan TSK Sağlık K.lığı MEBS D. Başkanlığı emrine “Đkmal ve Bütçeleme Uzmanlığı” kadrosuna atandırılmasında ne kişi yararı ne de kamu yararı bulunmamaktadır. Bu yönüyle dava konusu işlemin amaç unsuru yönünden hukuka aykırı olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır. Her ne kadar davacı dava dilekçesinde Genelkurmay Başkanlığı Harakat Başkanlığı dışında bir göreve atandırılmasının hukuka aykırı olduğunu iddia etmiş ise de; davalı idarenin davacıyı Gnkur.Bşk.lığı Hrk.Başkanlığı emrinde çalıştırma zorunluluğu bulunmayıp yukarıda belirtilen eğitim durumu, uzmanlık alanı dikkate alınmak ve kişisel kin, garez gibi subjektif sebeplere dayanmamak kaydıyla, mümkünse istekleri de dikkate alınarak ihtiyaç duyulan boş kadrolardan birisine atama hususunda takdir yetkisi bulunmaktadır. Açıklanan sebeplerle ; Davacı ...............’ın TSK Sağlık Komutanlığı MEBS Daire Başkanlığına Đkmal ve Bütçeleme Uzmanı olarak atanmasına ilişkin ĐŞLEMĐN ĐPTALĐNE, 20 ŞUBAT 2013 tarihinde OYÇOKLUĞU ile karar verildi. (AYĐM 2'nci D.20.02.2013 E. 2012/805, K.2013/231) - 297 - -75ÖZETĐ: Davacının çalıştığı TSK Sağlık Komutanlığında VHKĐ olarak görev yapan personel sayısının kadro mevcudundan az olduğu ve bu mevcut ile hizmetin yürütüldüğü, davacının görevden ayrılması halinde söz konusu birimin yürüttüğü faaliyetlerde aksamaların olabileceği, mali haklardaki olabilecek artışların, sivil memurlarından belirli imkanlar dahilinde lojmanlardan istifade edebildiği, davacının geçmek istediği kurumda yükselebileceği iddiasının soyut bir beyandan ibaret olduğu, halen öğrenim gördüğü okuldan mezun olması halinde yasal şartları sağlaması halinde çalıştığı kurumda da yükselebileceği, davacıya muvafakat verilmesi durumunda davacıyla ilgili kişi yararının bu atamadan dolayı idarenin hizmeti yürütürken uğrayacağı kayba tercih edilmesini haklı kılacak boyut ve yoğunlukta olmadığı, dava konusu olayda kamu yararına tercih edilebilecek bir kişi yararı bulunmadığı, tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, sürdürülen kamu hizmetinin zaafa uğramaması, hizmetin daha iyi işlemesi maksadıyla idarenin muvafakat vermemesinde takdir hakkını usulüne uygun ve objektif kriterleri dikkate alarak kullandığı ve davacının hakkında tesis edilen başka bir kuruma nakli için muvafakat verilmemesi işleminin hukuka uygun olduğu. Davacı, 15.06.2012 tarihinde AYĐM’de kayda geçen dava dilekçesi ile 09.10.2012 tarihinde yine AYĐM’de kayda geçen cevaba cevap dilekçesinde, özetle; 1998 yılında GATA K.lığında işe başladığını, 2005 yılından beri TSK Sağlık K.lığında VHKĐ olarak görev yaptığını, 29.07.2011 tarihinde uğramış olduğu hakaret, tehdit ve psikolojik baskılar sonucu şikayette bulunduğunu, olayla ilgili soruşturmanın Askeri savcılıkta devam ettiğini, 15.09.2011 tarihinde Elektrik Üretim Anonim Şirketine kurumlar arası nakil yoluyla geçiş talebinde bulunduğunu, Genelkurmay Başkanlığının 05.03.2012 tarihli yazısıyla bu talebinin reddedildiğini öğrendiğini, naklen atanmasına muvafakat verilmesi halinde özlük hakları ve mesleki kariyer açısından yükselme imkanına kavuşacağını, naklen atanmasına muvafakat verilmesi gerektiğini, dava konusu - 298 - işlemin hukuka aykırı olduğunu belirtmek suretiyle muvafakatin verilmemesi işleminin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava dosyasının incelenmesinden; 1998 yılında GATA K.lığında göreve başlayan, 2005 yılından itibaren VHKĐ sivil memur olarak TSK Sağlık K.lığında çalışmakta olan davacının, Elektrik Üretim Anonim Şirketi bünyesinde bir göreve naklen atanabilmek için bu kuruma başvurduğu, başvurusunun uygun bulunması üzerine Elektrik Üretim Anonim Şirketi Genel Müdürlüğü tarafından 07.02.2012 tarihli bir yazı ile davalı idareden davacının Müdürlük bünyesinde bir göreve naklen atanması için muvafakat talep edildiği, davalı idare tarafından 05.03.2012 tarihli yazı ile naklen atamasına muvafakat verilmesine ilişkin talebin personel yetersizliği nedeniyle reddedildiği, anılan yazının 09.05.2012 tarihinde davacıya tebliği üzerine de AYĐM’de işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır. Devlet Memurlarının bir kurumdan diğerine nakillerine ilişkin usul ve esaslar, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 74’üncü maddesinde yer alan "Memurların, bu Kanuna tabi kurumlar arasında kurumların muvafakati ile kazanılmış hak dereceleri üzerinden veya 68’inci maddede ki esaslar çerçevesinde derece yükselmesi suretiyle bulundukları sınıftan veya öğrenim durumları itibariyle girebilecekleri sınıftan bir kadroya nakilleri mümkündür" hükmü ile düzenlenmiştir. Buna göre, kurumlar arası nakil işleminin tesisi için ilgili kurumların muvafakatinin gerektiği açıktır. Dava konusu olayda, davacının kurumlar arası nakli için Elektrik Üretim Anonim Şirketi Genel Müdürlüğü muvafakatinin bulunduğu, fakat davalı Milli Savunma Bakanlığınca muvafakatin verilmediği görülmektedir. 657 Sayılı Kanunun 74’üncü maddesi gereği davalı idarenin davacının kurumlar arası nakli için muvafakat verip vermeme hususunda takdir yetkisinin bulunduğu ortadadır. Ancak idareye tanınan bu takdir yetkisi sınırsız olmayıp, takdir yetkisinin objektif ölçütler doğrultusunda kamu yararı ile birey yararı gözetilerek kullanılması gerekir. Đdare, işlem ve eylemlerini yaparken “kişi yararı” ve “kamu yararı”nı göz önünde bulunduracak, yasal sınırlar içerisinde takdir hakkını bu amaçları gerçekleştirmek amacı ile kullanacaktır. Ancak, söz konusu yetkinin kullanılma biçim ve esasları ile sınırı ne olmalıdır ki, atamaya yetkili makam hukuka uygun hareket etmiş olsun. Şu halde, söz konusu takdir hakkının davalı idarece hangi kriterlere göre kullanılması halinde hukuka uygun düşeceği hususu hukuka uygunluk denetimi açısından önem arz etmektedir. Bilindiği üzere, idareye tanınan takdir hakkı (yetkisi) hiçbir zaman mutlak ve sınırsız değildir. Kamu hizmetinin verimliliği, etkinliği ve kamu yararı ile kişi yararı arasında bir denge kurulması zorunluluğu, bu hak ve yetkinin sınırını oluşturmaktadır. Takdir hakkının, idarece takip edilen amaca uygun olarak kullanıldığı, keyfilikten, kişisel ve duygusal, sübjektif değerlendirmelerden kaçınıldığı ve uzak olduğu, objektif ve gerçek kıstaslara bağlı kalındığı sürece, yargı denetimi dışında tutulması gerektiğinde kuşku yoktur. Ne var ki, idarenin takdir hakkını yerinde kullanmadığının iddia edilmesi halinde, bu sınırların - 299 - aşılıp aşılmadığının idari yargı organınca denetlenmesi de kaçınılmaz olmaktadır. Diğer bir deyişle, Anayasanın 125’inci maddesinin 3’üncü fıkrasında düzenlenmiş bulunan “Đdarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemez” tarzındaki hükmün; idarenin sınırsız ve mutlak takdir hakkına sahip olduğu ve böylece takdir hakkının idari yargı denetimine tabi olmadığı yönünde yorumlanması ve uygulanması, yine Anayasa ile öngörülen “hukuk devleti” ilkesi ile bağdaşamaz. Bu nedenle, anılan yetkinin sınırlarının (takdir hakkının) özellikle “yüksek mahkemelerce” olmak koşuluyla, yargı yerlerince çizilebileceği ve hatta bu konuda hiçbir yasal sınırlamanın kabul görmeyeceğinin benimsenmesinde kamu yararı bulunduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Dava konusu olayda davalı idarenin takdir yetkisini hukuka uygun olarak kullanıp kullanmadığının tespiti; için davacının çalıştığı kadro ve ihtiyaç durumu bu kadroya atanacak kişilerde aranacak nitelikler, davacının atanmayı talep ettiği görev ile halen yaptığı görevin davacı yönünden karşılaştırılmasının yapılması gerekmektedir. Gerek AYĐM’in gerekse Genel Đdari Yargının yerleşik içtihatları personelin hiyerarşik ve özlük hakları bakımından daha üst göreve atanmasında idarenin muvafakat vermesi gerektiği yönündedir. Bu açıklamalar karşısında dava konusuna dönüldüğünde; hizmetin devamlılığının esas olduğu idarede hizmetin aksamadan yürütülebilmesinin bu hizmeti arz eden personel ile olabildiği, T.S.K.de personel eksikliği nedeni hizmet arzında ortaya çıkabilecek sorunların hizmetin etkin ve verimli bir şekilde yürütülmesine engel olduğu, davacının çalıştığı TSK Sağlık Komutanlığında VHKĐ olarak görev yapan personel sayısının kadro mevcudundan az olduğu ve bu mevcut ile hizmetin yürütüldüğü, davacının görevden ayrılması halinde söz konusu birimin yürüttüğü faaliyetlerde aksamaların olabileceği, davalı idarenin savunmasında belirttiği üzere davacıya muvafakat verilmesi halinde açıktan veya naklen atama yolu ile personel eksikliğinin giderilmesi sürecinin hizmetin etkin ve verimli bir şekilde yürütülmesi için yeterli olmadığı, mali haklardaki olabilecek artışların, davacının çalıştığı birime cep telefonu getirememesinin ve dava dilekçesinde belirtilen ve bir askeri personele atfedilen mobbing iddialarının, davacının kurum içinde başka bir yere atanma talep etmemesi ve yukarıda belirtilen açıklamalar karşısında muvafakat verilmesi işlemi tesisi için gerekli ve geçerli neden olmadığı, sivil memurlarından belirli imkanlar dahilinde lojmanlardan istifade edebildiği, davacının geçmek istediği kurumda yükselebileceği iddiasının soyut bir beyandan ibaret olduğu, halen öğrenim gördüğü okuldan mezun olması halinde yasal şartları sağlaması halinde çalıştığı kurumda da yükselebileceği, davacıya muvafakat verilmesi durumunda davacıyla ilgili kişi yararının bu atamadan dolayı idarenin hizmeti yürütürken uğrayacağı kayba tercih edilmesini haklı kılacak boyut ve yoğunlukta olmadığı, dava konusu olayda kamu yararına tercih edilebilecek bir kişi yararı bulunmadığı, tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, sürdürülen kamu hizmetinin zaafa uğramaması, hizmetin daha iyi işlemesi maksadıyla idarenin muvafakat vermemesinde takdir hakkını usulüne uygun ve objektif kriterleri dikkate alarak kullandığı ve davacının - 300 - hakkında tesis edilen başka bir kuruma nakli için muvafakat verilmemesi işleminin hukuka uygun olduğu, bu nedenle, davanın reddine karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Kurumlar arası naklen atanmaya muvafakat verilmemesi işleminin iptali istemli DAVANIN REDDĐNE, 23 OCAK 2013 tarihinde OYÇOKLUĞU ile karar verildi. KARŞI OY GEREKÇESĐ Dava konusu olayda davalı idarenin takdir yetkisini hukuka uygun olarak kullanıp kullanmadığının tespiti için davacının çalıştığı kadro ve ihtiyaç durumu, bu kadroya atanacak kişilerde aranacak nitelikler, davacının atanmayı talep ettiği görev ile halen yaptığı görevin davacı yönünden karşılaştırılmasının yapılması gerekmektedir. Davacının halen ifa ettiği görev, davacının şahsına sıkı sıkıya bağlı, ilave bir eğitim, kurs, staj ve meslek tecrübesi gerektiren özellikli bir görev olmayıp, mevzuatta yazılı şartları taşıyan herkes tarafından yapılabilecek bir görevdir. Dolayısıyla davacıya muvafakat verilmesi durumunda, boşalacak kadro için aranan nitelikler dikkate alındığında davacının yerine personel temininde herhangi bir güçlük bulunmamaktadır. Kamu görevlilerinin diğer kamu kurum ve kuruluşlarına naklen geçişleri konusunda “Kamu görevlilerinin haiz oldukları niteliklere göre en yüksek derecede verimli olabilecekleri ve hizmetlerinden en yüksek oranda istifade edilebilecek birimde çalıştırılmaları” prensibinin hayata geçirilmesi zorunlu olup, bu ilkeden ayrılmanın tek gerekçesi, “kamu hizmetinin eksiksiz ve devamlı işleyişini temin etme” olabilecektir. Davalı idarece, davacıya muvafakat verilmemesinin “hizmet ihtiyacı” gerekçesine dayandığı savunulmakta ise de; iş bu savunmanın tek başına, davacıya muvafakat verilmemesi işleminin gerekçesi olamayacağı, davacının, naklen atanması halinde boşalacak kadrosunun, personel temini ya da atama yoluyla doldurulmasının her zaman için imkân dâhilinde olduğu, davacının naklen atanması durumunda personel zaafiyetinin yaşanacağı yönündeki savunmasına itibar edilmemesi gerektiği, personel ihtiyacının 1998 yılından beri VHKĐ olarak görev yapan davacıya muvafakat verilmesine engel olmadığı, VHKĐ branşının Silahlı Kuvvetler bünyesinde en yaygın branş olduğu, muvafakat istenen görev yerinin şartları ve yukarıda açıklanan hususlar birlikte değerlendirildiğinde, davacının naklen atanmasına muvafakat verilmemesi işleminde takdir yetkisinin kamu yararı ile birey yararı dengesi gözetilerek, objektif kriterlere göre kullanıldığının söylenemeyeceği, dolayısıyla işlemin sebep ve amaç unsurları yönünde hukuka aykırı olduğu, hukuka aykırı olduğu sonucuna varılan davacının kurumlar arası naklen atanmasına muvafakat verilmemesi işleminin iptaline karar verilmesi gerektiği kanaatinde olduğumuzdan sayın çoğunluk görüşüne katılamadık. 23.01.2013 BAŞKAN ÜYE - 301 - Coşkun GÜNGÖR Metin ULUKANLIGĐL Hak.Alb. Hak.Alb. (AYĐM 2'nci D.23.01.2013 E. 2012/602, K.2013/69) -76ÖZETĐ: Davacının “görev yaptığı hastanede hemşire kadrosundan daha fazla sayıda hemşire çalıştığı” iddiasında bulunduğu, davalı idarece bu iddianın aksinin savunulmadığı ve bu nedenle davacının bulunduğu görev yerinde istihdamının “personel ihtiyacına'' dayandığını kabul etmenin mümkün olmadığı, davalı idarenin davacının ön lisans mezunu olduğu ve bu sebeple başhemşire olamayacağı şeklindeki iddiasına karşılık davacının idari işlemin tesis edildiği tarihten sonraki bir tarihte, 11.06.2012 tarihinde Atatürk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Lisans Tamamlama Programındaki öğrenimini tamamlayıp “Lisans” derecesini alarak mezun olduğu ve bu durumu “Geçici Mezuniyet Belgesi” ile belgelendirdiği, davacının halen ifa ettiği kadro görev yerinin gerektirdiği nitelikler itibariyle görev yaptığı kadroda istihdamını gerektiren bir zorunluluğun bulunmadığı, kendisine muvafakat verilmesi halinde atanacağı kadrodaki görev itibariyle özlük hakları, sosyal hakları ve statüsü yönünden daha üstün haklara ulaşma imkân ve potansiyeline kavuşacağı, gerek AYĐM’in gerekse genel idari yargı yerlerinin, “personelin, hiyerarşik ve özlük hakları bakımından daha üst bir statüye kavuşabileceği göreve atanmasında idarenin muvafakat vermesi gerektiği” yönündeki yerleşik içtihatları karşısında dava konusunu teşkil eden davacıya muvafakat verilmemesi işleminde idarece takdir yetkisinin kamu yararı ile birey yararı dengesi gözetilerek ve objektif kriterlere bağlı kalınarak kullanılmadığı, tesis edilen dava konusu işlemin sebep ve amaç unsurları yönünden hukuka aykırı olduğu. - 302 - Davacı, 26.04.2012 tarihinde Samsun Bölge Đdare Mahkemesinde ve 30.04.2012 tarihinde AYĐM’de kayıt altına alınan dava dilekçesi ile 20.07.2012 tarihinde Samsun Bölge Đdare Mahkemesinde ve 23.07.2012 tarihinde AYĐM’de kayıt altına alınan cevaba cevap dilekçesinde özetle; 1995 yılında GATA Sağlık Meslek Yüksekokulundan mezun olduktan sonra görev yaptığı yerleri özetleyip 2000 yılından itibaren ve halen Samsun Asker Hastanesinde çalıştığını, eşinin 19 Mayıs Üniversitesi Diş Hekimliği fakültesinde öğretim üyesi olarak görev yaptığını, üniversitenin Diş Hekimliği Fakültesi bünyesinde yeni kurulan Ağız ve Diş Sağlığı Eğitim ve Araştırma Merkezi Hastanesinde Başhemşire olarak çalışma teklifi aldığını, bu teklife istinaden 27.01.2012 tarihinde dilekçe vererek bu kuruma naklen atanma talebinde bulunduğunu, Genelkurmay Başkanlığı’nın 12.03.2012 tarihli yazısı ile naklen atanmasına personel ihtiyacı gerekçe gösterilerek muvafakat verilmediğini, oysaki görev yaptığı hastanenin 19 hemşire kadrosuna karşılık 31 hemşirenin hastanede görev yaptığını, hatta gönüllü olarak tıbbi sekreter kadrosuna geçmek isteyen hemşireler için imza sirküleri dolaştırıldığını, naklen atanmasına muvafakat verilmesi gerektiğini ve dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğunu ifade ederek muvafakatin verilmemesi işleminin iptaline ve yürütmesinin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacının yürütmenin durdurulmasına ilişkin talebi, AYĐM Đkinci Daire Başkanlığı’nın 04.07.2012 gün ve 2012/445 Esas sayılı kararı ile reddedilmiş, yeniden yürütmenin durdurulmasına ilişkin talebi ise AYĐM Đkinci Daire Başkanlığı’nın 26.09.2012 gün ve 2012/445 Esas sayılı kararı ile kabul edilmiştir. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; 2000 yılından itibaren ve halen Samsun Asker Hastanesinde hemşire olarak görev yaptığı anlaşılan davacının, 27.01.2012 tarihli dilekçeyle davalı idareye başvurarak 19 Mayıs Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız ve Diş Sağlığı Eğitim ve Araştırma Merkezi Hastanesine naklen atanma talebinde bulunduğu, davacının bu talebi üzerine görev yaptığı kurumdan naklen atanmasına muvafakat verilip verilmediğinin sorulması üzerine Genelkurmay Başkanlığı Merkez Daire Başkanlığının 12.03.2012 tarihli yazısı ile “personel ihtiyacı” gerekçe gösterilmek suretiyle naklen atanmasına muvafakat verilmediği ve bunun üzerine davacı tarafından bu işlemin iptali istemiyle AYĐM’de iş bu davanın açıldığı anlaşılmıştır. Devlet Memurlarının bir kurumdan diğerine nakillerine ilişkin usul ve esaslar, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 74’üncü maddesinde yer alan; "Memurların, bu Kanuna tabi kurumlar arasında kurumların muvafakati ile kazanılmış hak dereceleri üzerinden veya 68’inci maddede ki esaslar çerçevesinde derece yükselmesi suretiyle bulundukları sınıftan veya öğrenim durumları itibariyle girebilecekleri sınıftan bir kadroya nakilleri mümkündür" hükmü ile düzenlenmiştir. Buna göre, kurumlar arası nakil işleminin tesisi için ilgili kurumların muvafakatinin gerektiği açıktır. Dava konusu olayda, davacının kurumlar arası nakil için müracaat ettiği kurumun bu atamaya muvafakatinin bulunduğu, fakat davalı idare tarafından muvafakatin verilmediği görülmektedir. - 303 - Öte yandan, 657 Sayılı Kanunun 74’üncü maddesi gereği davalı idarenin, muvafakat verip vermeme hususunda takdir yetkisinin bulunduğu ortadadır. Ancak idareye tanınan bu takdir yetkisi sınırsız olmayıp, bu yetkinin objektif ölçütler doğrultusunda kamu yararı ile birey yararı gözetilerek kullanılması gerekir. Đdare, işlem ve eylemlerini yaparken “kişi yararı” ve “kamu yararı”nı göz önünde bulunduracak, yasal sınırlar içerisinde takdir hakkını bu amaçları gerçekleştirmek amacı ile kullanacaktır. Ancak, söz konusu yetkinin kullanılma biçim ve esasları ile sınırı ne olmalıdır ki, atamaya yetkili makam hukuka uygun hareket etmiş olsun. Şu halde, söz konusu takdir hakkının davalı idarece hangi kriterlere göre kullanılması halinde hukuka uygun düşeceği hususu hukuka uygunluk denetimi açısından önem arz etmektedir. Bilindiği üzere, idareye tanınan takdir hakkı (yetkisi) hiçbir zaman mutlak ve sınırsız değildir. Kamu hizmetinin verimliliği, etkinliği ve kamu yararı ile kişi yararı arasında bir denge kurulması zorunluluğu, bu hak ve yetkinin sınırını oluşturmaktadır. Takdir hakkının, idarece takip edilen amaca uygun olarak kullanıldığı, keyfilikten, kişisel ve duygusal, sübjektif değerlendirmelerden kaçınıldığı ve uzak olduğu, objektif ve gerçek kıstaslara bağlı kalındığı sürece, yargı denetimi dışında tutulması gerektiğinde kuşku yoktur. Ne var ki, idarenin takdir hakkını yerinde kullanmadığının iddia edilmesi halinde, bu sınırların aşılıp aşılmadığının idari yargı organınca denetlenmesi de kaçınılmaz olmaktadır. Diğer bir deyişle, Anayasanın 125’inci maddesinin 4’üncü fıkrasında düzenlenmiş bulunan “Đdarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemez” tarzındaki hükmün; idarenin sınırsız ve mutlak takdir hakkına sahip olduğu ve böylece takdir hakkının idari yargı denetimine tabi olmadığı yönünde yorumlanması ve uygulanması, yine Anayasa ile öngörülen “hukuk devleti” ilkesi ile bağdaşamaz. Bu nedenle, anılan yetkinin sınırlarının (takdir hakkının) özellikle “yüksek mahkemelerce” olmak koşuluyla, yargı yerlerince çizilebileceği ve hatta bu konuda hiçbir yasal sınırlamanın kabul görmeyeceğinin benimsenmesinde kamu yararı bulunduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Dava dosyasında mevcut bilgi ve belgelerin incelenmesi neticesinde; davacının “görev yaptığı hastanede hemşire kadrosundan daha fazla sayıda hemşire çalıştığı” iddiasında bulunduğu, davalı idarece bu iddianın aksinin savunulmadığı ve bu nedenle davacının bulunduğu görev yerinde istihdamının “personel ihtiyacı”na dayandığını kabul etmenin mümkün olmadığı, davalı idarenin davacının ön lisans mezunu olduğu ve bu sebeple başhemşire olamayacağı şeklindeki iddiasına karşılık davacının 11.06.2012 tarihinde Atatürk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Lisans Tamamlama Programındaki öğrenimini tamamlayıp “Lisans” derecesini alarak mezun olduğu ve bu durumu “Geçici Mezuniyet Belgesi” ile belgelendirdiği, davacının halen ifa ettiği kadro görev yerinin gerektirdiği nitelikler itibariyle görev yaptığı kadroda istihdamını gerektiren bir zorunluluğun bulunmadığı, kendisine muvafakat verilmesi halinde atanacağı kadrodaki görev itibariyle özlük hakları, sosyal hakları ve statüsü yönünden daha üstün haklara ulaşma imkân ve potansiyeline kavuşacağı, gerek AYĐM’in gerekse genel idari yargı yerlerinin, - 304 - “personelin, hiyerarşik ve özlük hakları bakımından daha üst bir statüye kavuşabileceği göreve atanmasında idarenin muvafakat vermesi gerektiği” yönündeki yerleşik içtihatları karşısında dava konusunu teşkil eden davacıya muvafakat verilmemesi işleminde idarece takdir yetkisinin kamu yararı ile birey yararı dengesi gözetilerek ve objektif kriterlere bağlı kalınarak kullanılmadığı, davalı idarece hizmet ihtiyacı ileri sürülmüş ise de davacının halen bulunduğu kadroda başka bir personelin istihdam edilmesini olanaksız kılan “hizmet gereklerinin” somut bilgi ve belgelerle ispatlanmadığı, tesis edilen dava konusu işlemin sebep ve amaç unsurları yönünden hukuka aykırı olduğu kanaat ve sonucuna ulaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Davacı …’ın, kurumlar arası naklen atanmasına muvafakat verilmemesi ĐŞLEMĐNĐN ĐPTALĐNE, 03 OCAK 2013 tarihinde OYÇOKLUĞU ile karar verildi. KARŞI OY Davacının idari işlemin tesis edildiği tarihte lisans mezunu olmaması nedeniyle geçmek istediği kurumda Başhemşire kadrosuna atanmasını mümkün olmadığı, idari işlemin tesis edildiği tarihten sonra ki değişikliklerin ise idari işlemin yargısal denetiminin yapılmasında etkisinin olmadığı, kaldı ki tek başına diğer bir kurumda yükselme imkanının olması muvafakat verilmesi için bir sebep teşkil etmediği, kadro fazlalığının sebebinin davalı idarenin savunmasında ayrıntılı olarak izah edildiği, bu nedenlerle tesis edilen idari işlemin hukuka uygun olduğu kanaatinde olduğumuzdan sayın çoğunluk görüşüne katılmadık. 03.01.2013 ÜYE ÜYE Ertuğrul ŞAHĐN Yaşar YÜCE P.Kur.Yb. Hak.Yb. (AYĐM 2'nci D.03.01.2013 E. 2012/445, K.2013/81) - 305 - -77ÖZETĐ: 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 76 ncı maddesinden kaynaklanan takdir yetkisinin objektif şekilde kullanılmasının gerektiği, buradaki kıstasın kamu hizmetinin verimliliği, etkinliği ve kamu yararı ile kişi yararı arasındaki denge olduğu, takdir hakkının ve yetkisinin, idarece takip edilen amaca uygun olarak, keyfilikten, kişisel ve duygusal, sübjektif değerlendirmelerden uzak şekilde kullanılması suretiyle işlem tesis edilmesinin gerektiği; diğer bir deyişle, objektif kıstaslara bağlı kullanıldığı sürece yargı denetimi dışında tutulmasının gerektiği. Davacı vekili 05.07.2012 tarihinde AYĐM’de kayda geçen dava dilekçesi ve cevaba cevap dilekçesinde özetle; davacının Hv.Eğt.K.lığı Harekat Eğt.Bşk.lığı, Uçuş Eğt.Şb.Müd.lüğünde 09.03.1998 tarihinden bu yana Veri Hazırlama Kontrol Đşletmeni olarak çalıştığını, davacıya Hv.Eğt.K.lığının 22.06.2012 tarihli yazısıyla Kayseri 2’nci HĐBM.K. Tekno ve Urt.K.Đd.Ks VHKĐ kadrosuna atandığının bildirildiğini, davacının yer değiştirme isteğinde bulunmadığını, hakkında adli, idari hiçbir tahkikat bulunmadığını, olumsuz sicilinin bulunmadığı gibi başaralı bir personel olduğunu, zira idari teşkilatlanmadaki değişikliklere bağlı olarak kadroların iptali durumunun da bulunmadığını, yine yönetmelikte belirtilen öncelikle aynı il içerisindeki benzer bir kadroya atanması durumunun değerlendirilmediğini, yönetmeliğin 9. maddesinde belirtilen hizmet gereği atamanın şartları oluşmadığından atama işleminin hukuka aykırı olduğunu, hizmet gerekleri ve ihtiyaç durumunun dava konusu atama işleminde bulunmadığı açıkça ortada olduğundan atama işleminin konu ve amaç yönünden kamu yararına tesis edilmemiş olup, hukuka aykırı olduğunu, ayrıca Hava Eğt.K.lığı emrinde görevli davacıyla birlikte 5 VHKĐ memurun atamasının toplu olarak yapılmasından atamanın hizmet gerekleri ile yapılmadığı, subjektif nedenlerle yapıldığının anlaşıldığını, davalı idarenin cevabından davacının atamasının hizmet ihtiyacına dayanmadığı, tamamen soyut ve davacının özel hayatına müdahale niteliği taşıyan nedenlerle atamanın yapıldığını, davacı hakkındaki iddiaların tamamen sübjektif değerlendirmeler olup kabul etmenin mümkün olmadığını, bu iddialarla ilgili idari soruşturma açılarak yüksek disiplin kuruluna intikal ettiğini, sabit olmayan iddialarla ilgili atama işlemi gerçekleştirilmesinin atama işlemini mesnetsiz kıldığı gibi işlemi gerçekleştiren yetkililerin mevzuatların kendilerine verdiği yetki sınırını aşarak hukuka aykırı işlemlerine devam etmesi anlamına geldiğini, Anayasada, "Herkesin özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu, özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulmayacağı" - 306 - belirtilmek suretiyle özel hayatın gizliliğinin güvence altına alındığını, davacının kadın olması nedeniyle dışlanması, horlanması ve hak etmediği muameleye tabi tutulması, son olarak cezalandırma amacıyla atama işlemi gerçekleştirilmesinin, işlemi hukuka aykırı hale getirdiğini, isnat edilen fiil kabul edilse dahi (kabul etmemekle birlikte) Atama Yönetmeliğinin 10. maddesini kapsamadığını, bu maddeyle amaçlananın rüşvet, irtikap, hırsızlık gibi suçlarda idari soruşturmanın sağlıklı yürütülmesi olduğunu gerek idari, gerekse ceza anlamında ortada suç teşkil edecek fiil olmadığını, bu fiil nedeniyle idari soruşturma açılmasının dahi hukuka aykırı olduğu dikkate alındığında "idari soruşturma sonucuna göre o yerde kalmasında sakınca görüldüğü" gerekçesinin tamamen hukuka aykırı olduğunu, davacıyla birlikte davacının anne ve babasının da cezalandırıldığını, eğer davacı sorunları olan personel ise sorunlarını çözmesine yardımcı olarak topluma kazandırmak yerine hakarete varan itham ve iftiralarla mobbing uygulanmak suretiyle gerçekleştirilen atama işleminin ne kamu yararı ne de kişi yararına uygun olmadığını belirterek, dava konusu atama işleminin iptaline öncelikle yürütmenin durdurulmasına yargılamanın duruşmalı yapılmasına ve davalı idarenin cevap dilekçesine ekli evrakların kendilerine tebliğ edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Yürütmenin durdurulmasına dair talepler, AYĐM Nöb.D.nin 29.08.2012 gün ve 2012/501 E sayılı kararı ile AYĐM 2’nci D.nin 31.10.2012 gün ve 2012/628 E. sayılı kararıyla reddedilmiştir. Dava dosyasında mevcut bilgi ve belgelerin incelenmesi sonucunda; Güzelyalı-Đzmir Hv.Eğt.K.lığı Kur.Bşk.lığı Hrk.Eğt.Bşk.lığı Uçuş Eğt.Ş.Md.lüğünde VHKĐ olarak görevli davacının, Kayseri 2 nci Hv.Đk.Bak.Mrk.K.lığı Tek.ve Ürt.K.lığı Đdari Kısmına atandırılması üzerine bu davanın açılmış olduğu anlaşılmıştır. Davacı vekilinin talebi üzerine, AYĐM 2’nci Dairesinin 30.01.2013 gün ve Gensek No.:2012/2344, Esas No.:2012/628 sayılı kararıyla davalı idarece gönderilen bilgi ve belgelerin davacı vekiline incelettirilmesine karar verilerek, anılan bilgi ve belgeler 11.03.2013 tarihinde davacı vekiline incelettirilmiştir. Yine davacı vekilinin talebi üzerine duruşma gizli olarak yapılmıştır. Her ne kadar davacı vekili duruşma esnasında Başsavcılığın davanın reddine karar verilmesine ilişkin düşüncesine katıldıklarını beyan etmiş ise de; açıkça davadan feragat ettiklerine dair bir talepte bulunmadıklarından bu beyan davadan feragat olarak kabul edilmeyerek davanın esastan görüşülmesine geçilmiştir. Konu ile ilgili mevzuat incelendiğinde; Anayasanın 128 inci maddesi memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işlerinin kanunla düzenleneceğini belirtmektedir. Anayasanın belirtilen kuralı gereğince yürürlüğe konulan 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun, ‘‘Yer Değiştirme Suretiyle Atanma’’ başlıklı 72nci maddesinin 1 inci fıkrası; “Kurumlarda yer değiştirme suretiyle atanmalar; - 307 - hizmetlerin gereklerine, özelliklerine, Türkiye’nin ekonomik, sosyal, kültürel ve ulaşım şartları yönünden benzerlik ve yakınlık gösteren iller gruplandırılarak tespit edilen bölgeler arasında adil ve dengeli bir sistem içinde yapılır.” hükmünü amirdir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun, memurların kurumlarınca görevlerinin ve yerlerinin değiştirilmesini düzenleyen 76 ncı maddesi ise; “Kurumlar, görev ve unvan eşitliği gözetmeden kazanılmış hak aylık dereceleriyle memurları bulundukları kadro derecelerine eşit 68 inci maddedeki esaslar çerçevesinde daha üst kurum içinde aynı veya başka yerlerdeki diğer kadrolara naklen atayabilirler. Memurlar istekleri ile kurumlarında kazanılmış hak derecelerinin en çok üç derece altında aynı ve başka yerlerdeki kadrolara atanabilirler.” hükmünü öngörmektedir. Aynı Kanunun 17 nci maddesi uyarınca da devlet memurları bu Kanuna göre yürürlükte bulunan hükümlerin kendileri hakkında aynen uygulanmasını istemek hakkına sahiptirler. Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlıklarında Görevli Devlet Memurlarının Yer Değiştirme Suretiyle Atanmalarına ilişkin Yönetmeliğin 10 uncu maddesi; "Haklarında yapılan adli ve idari soruşturma sonucuna göre o yerde kalmalarında sakınca görülenlerin, hizmet bölgelerindeki zorunlu çalışma sürelerine bakılmaksızın, hizmetin gereği olarak yer değiştirme suretiyle atamaları yapılır." hükmüne amirdir. Yukarıda belirtilen mevzuat hükümleri uyarınca, davalı idarenin atama konusunda takdir yetkisi bulunmaktadır. Dava konusu uyuşmazlığın çözümünde, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 76 ncı maddesinden kaynaklanan takdir yetkisinin objektif şekilde kullanılıp kullanılmadığı önem taşımaktadır. Kamu hizmetinin verimliliği, etkinliği ve kamu yararı ile kişi yararı arasında bir denge kurulması zorunluluğu, bu hak ve yetkinin sınırını oluşturmaktadır. Takdir hakkı ve yetkisinin, idarece takip edilen amaca uygun olarak, keyfilikten, kişisel ve duygusal, sübjektif değerlendirmelerden uzak şekilde kullanılması suretiyle işlem tesis edildiği, bir diğer ifadeyle objektif kıstaslara bağlı kullanıldığı sürece yargı denetimi dışında tutulması gerektiği kuşkusuzdur. Anayasanın 125 inci maddesinin 3 üncü fıkrasında düzenlenmiş bulunan “Đdarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemez.” tarzındaki hükmün; idarenin sınırsız ve mutlak takdir hakkına sahip olduğu ve böylece takdir hakkının idari yargı denetimine tabi olmadığı şeklinde yorumlanması ve uygulanması, yine Anayasa ile öngörülen “Hukuk Devleti” ilkesi ile bağdaşmamaktadır. Takdir yetkisinin sınırlarının yargı yerlerince çizilebileceği ve bu konuda hiçbir yasal sınırlamanın kabul görmeyeceği konusunda öğretide ve içtihatlarda ittifak bulunmaktadır. Bu açıklamalar ışığında dava konusu atama işlemi incelendiğinde; atama işleminin davacıyla ilgili olarak yürütülen idari soruşturma sonucunda davacının görev yaptığı yerde kalmasında sakınca görülmesi üzerine hizmet gereği olarak tesis edildiği, tesis edilen atama işleminde davalı idarenin taktir yetkisini keyfi, kişisel, duygusal ve subjektif sebeplerle değil kamu hizmetinin verimliliği etkinliği ve kamu yararı ile kişi yakarı dengesini gözeterek kullandığı, bu - 308 - nedenlerle dava konusu işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Yasal dayanaktan yoksun olan DAVANIN REDDĐNE, Davalı idare tarafından “Gizli” gizlilik derecesiyle gönderilen belgelerin geldiği şekliyle ĐADESĐNE, 13 MART 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verilmiştir. (AYĐM 2'nci D.13.03.2013 E. 2012/628, K.2013/328) 4. DEVLET MEMURLUĞUNDAN ÇIKARILMA. -78ÖZETĐ: Davacının memuriyetine son verilme gerekçesini oluşturan, adaylık süresi içinde staj değerlendirmesinde başarılı olamaması, ayrıca aldığı disiplin cezaları, göreve devamsızlığı ve amirlerinin olumsuz kanaatleriyle somutlaşan hal ve hareketlerinin nitelik ve nicelik itibariyle görevine son verme işlemi için yeterli ve haklı sebep oluşturduğu düşünülebilir ise de, davacının görevine uyumsuzluk ve verimsizlik durumu teşkil eden bu problemlerin çözümü için, Korunmaya Muhtaç Çocukların Đşe Yerleştirilmesine Đlişkin Tüzüğün 10’ucu maddesine göre Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğüne bilgi verilerek davacının sorunlarının çözümü yoluna gidilmesi gerekirken, davacının kurumu tarafından bu yola başvurulmadığı, doğrudan davacının görevine son verildiği, 2828 sayılı Kanunun Ek 1’nci maddesi ve ilgili Tüzükte, Çocuk Esirgeme Kurumunda yetişen korunmaya muhtaç çocukların işe alınmalarında, bu kişilerin özel durumları, nedeniyle ayrı bir prosedür öngörülmüş olduğu, bu kişilerin görevlerine son verilmesi durumunda da yine bu özel prosedüre uyulması gerektiği, bu prosedüre uyulmadan tesis edilen işlemde şekil unsuru yönünden esaslı hukuka aykırılık bulunduğu. - 309 - Davacı vekili, 02.05.2012 tarihinde AYĐM’de kayıt altına alınana dava dilekçesinde özetle, 2010 yılında aday olarak devlet memuriyetine alınan müvekkilinin, henüz adaylık süresi dolmadan, 18.01.2012 tarihinde memuriyetten çıkarılmasına karar verildiğini, bu işlemin dayanağı olan vakıaların esasen davacının kusuru dışında vuku bulmuş olması nedeniyle çıkarma işleminin hukuka aykırı olduğunu belirterek işlemin iptaline ve yürütmesinin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekilinin yürütmenin durdurulması istemi, AYĐM 2’nci Dairenin 11.07.2012 tarih ve Gensek No:2012/1597, Esas No: 2012/453 sayılı kararı ile reddedilmiştir. Dava dosyasındaki bilgi ve belgeler ile davalı idarenin 1602 sayılı Kanunun 52/4. maddesi kapsamında gönderdiği davacıya ait belgelerin incelenmesinden; 24.02.2010 tarihinde KKK. Des.Kt.K.lığı emrinde aday olarak memuriyete başlayan davacının temel ve hazırlayıcı eğitim ve staj dönemlerinde başarısız olması, memuriyetle bağdaşmayan hal ve hareketler sergilemesi ve özürsüz devamsızlık yapması nedenleriyle MSB’nin 18.01.2012 gün ve 2012/5 sayılı kararı ile memuriyetten çıkarılmasına karar verilmesi ve bu kararın 18.04.2012 tarihinde davacıya tebliği üzerine AYĐM’de süresinde iş bu davanın açıldığı anlaşılmıştır. Dava konusu uyuşmazlık, olayda 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun 56 ve 57’nci maddelerinde belirtilen göreve son verme sebeplerinin bulunup bulunmadığı noktasında odaklanmaktadır. Davacının çözümünde dayanak olacak mevzuat hükümlerini incelediğinde; 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 54’ncü maddesinde, "Aday olarak atanmış Devlet Memurunun adaylık süresi bir yıldan az, iki yıldan çok olamaz ve bu süre içinde aday memurun başka kurumlara nakli yapılamaz."hükmünün; "Adayların Yetiştirilmesi" başlıklı 55’nci maddesinde, "Aday olarak atanan memurların önce bütün memurların ortak vasıfları ile ilgili temel eğitime, bilahare sınıfları ile ilgili hazırlayıcı eğitime ve staja tabi tutulmaları ve Devlet Memuru olarak atanabilmeleri için başarılı olmaları şarttır..." hükmünün; "Adaylık devresi içinde göreve son verme" başlıklı 56’ncı maddesinde "Adaylık süresi içinde temel ve hazırlayıcı eğitim ve staj devrelerinin her birinde başarısız olanlarla, adaylık süresi içinde hal ve hareketlerinde memuriyetle bağdaşmayacak durumları, göreve devamsızlıkları tespit edilenlerin disiplin amirlerinin teklifi ve atamaya yetkili amirin onayı ile ilişkileri kesilir..." hükmünün; "Adaylık süresi sonunda başarısızlık" başlıklı 57’inci maddesinde ise, “Adaylık süresi içinde disiplin cezası almış olanların disiplin amirlerinin teklifi ve atamaya yetkili amirin onayı ile ilişikleri kesilir. Đlişkileri kesilenler ilgili kurumlarca derhal Devlet Personel Başkanlığına bildirilir. Adaylık devresi içinde veya sonunda, 56 ncı ve bu madde hükümlerine göre ilişikleri kesilenler (sağlık nedenleri hariç) 3 yıl süre ile Devlet memurluğuna alınmazlar.” hükmünün yer aldığı görülmektedir. - 310 - 657 sayılı Kanunun 55’nci maddesinde öngörülen, adayların yetiştirilmesine ilişkin usul ve esaslar, Aday Memurların Yetiştirilmelerine Đlişkin Genel Yönetmelikle düzenlenmiş bulunmaktadır. 657 sayılı Kanunun yukarıda belirtilen hükümlerine benzer düzenlemeler Aday Memurların Yetiştirilmelerine Đlişkin Yönetmeliğin 33’ncü maddesi uyarınca çıkartılan, Türk Silahlı Kuvvetlerinde Görevli Aday Memurların Yetiştirilmesine Đlişkin Yönetmelik hükümlerinde de yer almaktadır. Yukarıda belirtilen mevzuat hükümlere göre bir aday memurun, adaylık döneminde ilişiğinin kesilebilmesi için, temel eğitim, hazırlayıcı eğitim veya staj devrelerinin herhangi birinde başarısız olması, adaylık süresi içinde hal ve hareketlerinde memuriyetle bağdaşmayacak durumların tespit edilmesi, adaylık süresi içinde göreve devamsızlık halinin saptanması, adaylık dönemi içerisinde disiplin cezası alınmış olması gerekmektedir. Dava dosyasındaki bilgi ve belgeler ile davalı idarenin 1602 sayılı Kanunun 52/4. maddesi kapsamında gönderdiği davacıya ait belgelerin incelenmesinden, davacının adaylık döneminde başarısız olduğu, adaylık süresi içinde hal ve hareketlerinde memuriyetle bağdaşmayacak durumların tespit edildiği, adaylık süresi içinde göreve devamsızlık halinin saptandığı, adaylık dönemi içerisinde disiplin cezası aldığı ve 657 sayılı Kanunun 56 ve 57’nci maddelerine göre devlet memurluğuna son verildiği anlaşılmıştır. Ancak davacının Çocuk Esirgeme Kurumunda yetiştirildiği ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu Ek-1 nci maddesi ve bu kanuna dayanılarak 10.02.1995 tarih ve 95/6542 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile çıkartılan, “Korunmaya Muhtaç Çocukların Đşe Yerleştirilmesine Đlişkin Tüzük” kapsamında aday memur olarak işe yerleştirildiği dikkate alındığında, dava konusu uyuşmazlığın, öncelikle bu mevzuat kapsamında da incelenmesi gerekmektedir. 2828 sayılı Kanuna 25.02.1988 tarih ve 3413 sayılı Kanunla eklenen Ek 1 nci madde; “Kamu Kurum ve Kuruluşları, reşit olana kadar Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü tarafından bakılan ve korunan çocuklar için, her yıl başındaki, hangi statüde olursa olsun, serbest kadro mevcutlarının binde biri nispetindeki kısmını ayırarak bu çocuklar arasında yapılacak giriş sınavlarında başarılı olanlar arasından atama yaparlar. Bu maddeden yararlanmak isteyenler, 18 yaşını tamamladıkları tarihten itibaren, Kamu Kurum ve Kuruluşlarına, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü vasıtasıyla başvurmak zorundadırlar” hükmünü taşımaktadır. 2828 sayılı Kanuna dayanılarak, 10.02.1995 tarih ve 95/6542 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı çıkartılan, “Korunmaya Muhtaç Çocukların Đşe Yerleştirilmesine Đlişkin Tüzük”, 02.03.1995 tarih ve 22218 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. - 311 - Tüzüğün 1 nci maddesi; “Bu Tüzük, korunmaya muhtaç çocukların korunmaları sona erdikten sonra işe yerleştirilmelerinin esas ve usullerini, kamu kurum ve kuruluşlarının bu konudaki yükümlülükleriyle Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ile diğer kurumlar arasındaki eşgüdümün sağlanmasına ilişkin hükümleri düzenler.” 3 ncü maddesi: “Bu tüzük hükümlerinden, korunma kararı alınmış olup da; A) Reşit oluncaya kadar sosyal hizmet kuruluşlarında kalmış, B) Bir koruyucu aile yanına yerleştirilmiş, C) Ayni nakdi yardım yapılarak ailesinin yanına gönderilmiş korunmaya muhtaç çocuklar yararlanırlar.” “Kamu kurum ve kuruluşlarının yükümlülüğü” başlıklı 4 ncü maddesi ; “Kamu kurum ve kuruluşları her yıl, hangi statüde olursa olsun serbest kadro sayılarıyla bunun binde biri oranında alacakları korunmaya muhtaç çocuk sayısını, adaylarda aranan nitelikleri, sınav tarihini ve yerini Kuruma bildirmek ve bu kadrolara Kurumca bildirilen korunmaya muhtaç çocuklar arasında yapılacak giriş sınavlarında başarılı olanlar arasından atama yapmak zorundadır. Kurum, ayrılan kadro için istenilen nitelikte yeter sayıda korunmaya muhtaç çocuk bulunmaması halinde, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarıyla görüş birliğine varılmak suretiyle bu nitelikleri taşımayan korunmaya muhtaç çocukların isimlerini yeniden belirleyerek bildirebilir. Kamu kurum ve kuruluşları, istedikleri nitelikte korunmaya muhtaç çocuk bulunmaması durumunda bu yükümlülüklerinden kurtulamaz.” “Korunmaya muhtaç çocuğun korunması ve izlenmesi” başlıklı 10 ncu maddesi ise; “Kamu kurum ve kuruluşları, işe aldıkları korunmaya muhtaç çocuğun iş ortamına uyumsuzluğu ve verimsizliği gibi konular söz konusu olduğunda, Kuruma bilgi verir ve sorunları Kurumla birlikte çözerler.” hükümlerini amirdir. Davacının, yukarıda belirtilen özel mevzuat kapsamında sınavları kazanarak aday memur olarak göreve başladığı konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Bu halde davacının durumunun, yukarıda açıklanan 2828 sayılı Kanun ve 95-6542 sayılı Tüzük kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, özellikle Tüzüğün 10’ncu maddesinin amir hükümden anlaşılmaktadır. Zira Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından yetiştirilen muhtaç çocukların topluma kazandırılmaları ve içinde bulundukları topluma yabancılaşmadan uyumlu bir yaşam sürmelerinin kamu yararına olduğu düşüncesiyle getirilen bu düzenlemede, korunmaya muhtaç çocukların yetişme ortamları itibariyle çalıştığı yerde uyumsuzluk veya verimsizlik gösterebileceği öngörülerek, kamu kurum ve kuruluşlarına, bu mevzuat kapsamında işe alınanların aday memurluklarına derhal son vermek yerine, öncelikle durumun Çocuk Esirgeme Kurumuna bildirerek, sorunlarını birlikte çözmek şeklinde bir görev yüklenmiştir. Davacının memuriyetine son verilme gerekçesini oluşturan, adaylık süresi içinde staj değerlendirmesinde başarılı olamaması, ayrıca aldığı disiplin cezaları, - 312 - göreve devamsızlığı ve amirlerinin olumsuz kanaatleriyle somutlaşan hal ve hareketlerinin nitelik ve nicelik itibariyle görevine son verme işlemi için yeterli ve haklı sebep oluşturduğu düşünülebilir ise, davacının görevine uyumsuzluk ve verimsizlik durumu teşkil eden bu problemlerin çözümü için, anılan Tüzüğün 10’ucu maddesine göre Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğüne bilgi verilerek davacının sorunlarının çözümü yoluna gidilmesi gerekirken, davacının kurumu tarafından bu yola başvurulmadığı, doğrudan davacının görevine son verildiği anlaşılmıştır. 2828 sayılı Kanunun Ek 1’nci maddesi ve ilgili Tüzükte, Çocuk Esirgeme Kurumunda yetişen korunmaya muhtaç çocukların işe alınmalarında, bu kişilerin özel durumları, nedeniyle ayrı bir prosedür öngörülmüş olup, bu kişilerin görevlerine son verilmesi durumunda da yine bu özel prosedüre uyulması gerekmektedir. Bu prosedüre uyulmadan tesis edilen işlemde şekil unsuru yönünden esaslı hukuka aykırılık bulunmaktadır. Diğer yandan, Anayasanın 61’nci maddesi 4’ncü fıkrasının; “Devlet korunmaya muhtaç çocukların topluma kazandırılması için her türlü tedbiri alır.” şeklindeki hükmü de dikkate alınmalıdır. Sonuç olarak; davacının görevine uyumsuzluğu ve verimsizliği ile ilgili sorunlarını çözmek için, anılan Tüzük hükümlerine göre ilgili kurumlarla irtibata geçmeden, doğrudan görevine son verilmesi suretiyle tesis edilen dava konusu işlemin şekil ve amaç unsurları yönlerinden hukuka aykırı olduğu, bu nedenlerle iptalinin gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır. (AYĐM 2’nci Dairenin 28.03.2007 tarih ve 2006/963 Esas, 2007/299 Karar sayılı kararı da bu yöndedir.) Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davacı A…’ün, aday memurluk devresi içinde Devlet memurluğuna son verilmesi ĐŞLEMĐNĐN ĐPTALĐNE, 20 ŞUBAT 2013 tarihinde OYÇOKLUĞU ile karar verildi. KARŞI OY GEREKÇESĐ 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 54’ncü maddesinde, "Aday olarak atanmış Devlet Memurunun adaylık süresi bir yıldan az, iki yıldan çok olamaz ve bu süre içinde aday memurun başka kurumlara nakli yapılamaz."hükmünün; "Adayların Yetiştirilmesi" başlıklı 55’nci maddesinde, "Aday olarak atanan memurların önce bütün memurların ortak vasıfları ile ilgili temel eğitime, bilahare sınıfları ile ilgili hazırlayıcı eğitime ve staja tabi tutulmaları ve Devlet Memuru olarak atanabilmeleri için başarılı olmaları şarttır..." hükmünün; "Adaylık devresi içinde göreve son verme" başlıklı 56’ncı maddesinde "Adaylık süresi içinde temel ve hazırlayıcı eğitim ve staj devrelerinin her birinde başarısız olanlarla, adaylık süresi içinde hal ve hareketlerinde memuriyetle bağdaşmayacak durumları, göreve devamsızlıkları tespit edilenlerin disiplin amirlerinin teklifi ve atamaya yetkili amirin onayı ile ilişkileri kesilir..." hükmünün; "Adaylık süresi sonunda başarısızlık" başlıklı 57’inci maddesinde ise, “Adaylık süresi içinde disiplin cezası almış olanların disiplin amirlerinin teklifi ve atamaya yetkili amirin onayı ile ilişikleri kesilir. Đlişkileri kesilenler ilgili kurumlarca derhal Devlet Personel Başkanlığına - 313 - bildirilir. Adaylık devresi içinde veya sonunda, 56 ncı ve bu madde hükümlerine göre ilişikleri kesilenler (sağlık nedenleri hariç) 3 yıl süre ile Devlet memurluğuna alınmazlar.” hükmünün yer aldığı görülmektedir. Davacının adaylık döneminde başarısız olduğu, adaylık süresi içinde hal ve hareketlerinde memuriyetle bağdaşmayacak durumların tespit edildiği, adaylık süresi içinde göreve devamsızlık halinin saptandığı, adaylık dönemi içerisinde disiplin cezası aldığı ve 657 sayılı Kanunun 56 ve 57’nci maddelerine göre devlet memurluğuna son verildiği anlaşılmıştır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun yukarıda belirtilen hükümleri karşısında, davacının görevine uyumsuzluk ve verimsizlik durumu teşkil eden bu problemlerin çözümü için, 2828 sayılı Kanuna dayanılarak, 10.02.1995 tarih ve 95/6542 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile çıkartılan, Korunmaya Muhtaç Çocukların Đşe Yerleştirilmesine Đlişkin Tüzüğün 10’uncu maddesine göre Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğüne bilgi verilerek davacının sorunlarının çözümü yoluna gidilmesi gerekirken, Çocuk Esirgeme Kurumu yetkililerinin davacının kurumu ile sorunları birlikte çözme işlevi tamamlanmadan Devlet Memurluğundan çıkartılması, davanın esasına etkili bir “şekil” noksanlığı olarak görülmemesi gerektiği kanaatinde olduğumuzdan davalı kurumca davacı hakkında yapılan işlemin mevcut mevzuata ve hukuka uygun olarak yapıldığını düşündüğümüzden işlemin iptali yönünde alınan çoğunluk kararına katılmadık. 20.02.2013 ÜYE ÜYE O.G.Bora OĞURLU Dz.Kur.Alb. Ertuğrul ŞAHĐN P.Kur.Yb. (AYĐM 2'nci D.20.02.2013 E. 2012/453, K.2013/198) 5. GÖREVDE YÜKSELME -79ÖZETĐ: Dava konusu kadrolar için yapılmış olan ‘’görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavı’’ ile ilgili olarak, daha önce yapılmış olan sınavın iptaline ilişkin hukuki gerekçeler ile iptal kararının hukuki mahiyeti gözetilerek açılan sınavla ilgili olarak güncel mevzuatın uygulanmasında ve bu kapsamda davacının kontenjana girememesi nedeniyle müracaatının kabul edilmemiş olmasında hukuka aykırı olmadığı. - 314 - Davacı, 12.07.2012 tarihinde kayda geçen dava dilekçesi ile cevaba cevap dilekçesinde özetle; MSB.lığının 10.02.2010 tarihli görevde yükselme eğitim ve sınavı ile ilgili yazısına istinaden 16.02.2010 tarihli dilekçesi ile Askeri Yargıtay 4’üncü Daire Yazı Đşleri Müdürlüğü, Askeri Yargıtay Genel Evrak Yazı Đşleri Müdürlüğü ve Askeri Yargıtay Genel Sekreterlik Karar Tasnif Şube Müdürlüğü kadroları için açılacak eğitim ve sınava katılmak maksadıyla müracaat ettiğini, ancak MSB.lığının 19 Nisan 2010 gün ve MĐY.:3730-10/Per.D.Eğt.ve Öğrt.Ş. sayılı yazısı ekinde yayınlanan görevde yükselme eğitimine katılacak personel listesinde kendisinin adının bulunmaması üzerine “6 yıl zabıt katipliği yapma” şartını taşımadığından bahisle müracaatının kabul edilmediğini öğrendiğini, tesis edilen bu işlemin hukuka aykırı olduğunu belirterek bu işlemin iptaline ve öncelikle yürütmenin durdurulmasına, müracaat ettiği kadrolardan durumuna uygun boş kadrolarının eğitiminin iptaline ve öncelikle yürütmenin durdurulmasına, Türk Silahlı Kuvvetlerinde Görevli Devlet memurlarının Görevde Yükselme Yönergesinin (MSY 52-11) 2’nci Bölüm 3’üncü maddesinin ( e) fıkrasının 2’nci bendinin iptaline karar verilmesi talebiyle dava açtığını, açılan dava sonucunda Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi 2'nci Daire Başkanlığının 19 Ocak 2011 tarihli, 2010/561 esas, 2011/153 karar sayılı kararı ile;"... Davacı A.D.'in Askeri Yargıtay 4'üncü Daire Yazı Đşleri Müdürlüğü ve Askeri Yargıtay Genel Sekreterlik Genel Evrak Yazı işleri Müdürlüğü için yaptığı müracaatın kabul edilmemesi işleminin ĐPTALĐNE, ..." şeklinde karar verildiğini, anılan kadrolar için 2010 yılında icra edilen görevde yükselme sınavının, Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi tarafından tüm sonuçlan ile iptal edilmesine rağmen, idarenin bu konuda Askeri Yüksek Đdare Mahkemesinde açılan davaların tamamının yargılama sürecinin tamamlanmadığını ileri sürerek sınavı tekrarlamadığını ve görevini kötüye kullandığını, 2010 yılında gerçekleştirilen görevde yükselme sınavının AYĐM kararı ile iptal edilmesinden beklenen amacın, sınavın yapıldığı tarihteki koşullarla tekrarlanması olup yeni bir sınav açılması olmadığı, 12.03.2010 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Esaslarına Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Đlişkin Yönetmelik’in geçici 7’nci maddesine göre, bu değişikliklerden önce duyurusu yapılmış bulunan kadrolara ilişkin sınavların eski mevzuat hükümlerine tabi olması gerektiğini, bu bağlamda kendisinin de sınava kabul edilerek bu amaçla yapılacak eğitime alınması gerektiğini, o tarihte hak sahibi olmayan kişilerin bugün değerlendirilmeye alınmaması gerektiğini, oysa idarenin aksi yönde uygulama yaptığını, idarenin sınavın yapıldığı tarihteki şartlarda yenilemesi gerekirken yenilemediğini, 02.07.2012 tarihinde ilan edilen görevde yükselme sınavı için eğitime alınmaması şeklindeki işlemin ve icra edilen sınavın hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek her iki işlemin iptaline ve yürütmesinin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. AYĐM 2’nci Dairesinin 25.07.2012 gün ve 2012/2480 Gensek, 2012/3 Esas sayılı kararı ile, davacının yürütmenin durdurulması isteminin reddine karar verilmiştir. - 315 - Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelemesinden; MSB.lığının 10.02.2010 tarihli görevde yükselme eğitim ve sınavı ile ilgili yazısına istinaden davacının 16.02.2010 tarihli dilekçesi ile Askeri Yargıtay 4’üncü Daire Yazı Đşleri Müdürlüğü, Askeri Yargıtay Genel Evrak Yazı Đşleri Müdürlüğü ve Askeri Yargıtay Genel Sekreterlik Karar Tasnif Şube Müdürlüğü kadroları için açılacak eğitim ve sınava katılmak maksadıyla müracaat ettiği, MSB.lığının 19 Nisan 2010 gün ve MĐY.:3730-10/Per.D.Eğt.ve Öğrt.Ş. sayılı yazısı ekinde yayınlanan görevde yükselme eğitimine katılacak personel listesinde kendisinin adının bulunmaması üzerine “6 yıl zabıt katipliği yapma” şartını taşımadığından bahisle müracaatının kabul edilmediğini öğrenen davacının, tesis edilen bu işlemin hukuka aykırı olduğunu belirterek bu işlemin iptaline ve öncelikle yürütmenin durdurulmasına, müracaat ettiği kadrolardan durumuna uygun boş kadrolarının eğitiminin iptaline ve öncelikle yürütmenin durdurulmasına, Türk Silahlı Kuvvetlerinde Görevli Devlet memurlarının Görevde Yükselme Yönergesinin (MSY 52-11) 2’nci Bölüm 3’üncü maddesinin ( e) fıkrasının 2’nci bendinin iptaline karar verilmesi talebiyle 26.04.2010 tarihinde AYĐM’de kayda geçen dilekçe ile dava açtığı, açılan dava sonucunda Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi 2'nci Dairesinin 19 Ocak 2011 tarihli, 2010/561 esas, 2011/153 karar sayılı kararı ile;"... Davacı A.D.'in Askeri Yargıtay 4'üncü Daire Yazı Đşleri Müdürlüğü ve Askeri Yargıtay Genel Sekreterlik Genel Evrak Yazı işleri Müdürlüğü için yaptığı müracaatın kabul edilmemesi işleminin ĐPTALĐNE, Askeri Yargıtay Gensek Karar Tasnif Şube Müdürlüğü için yapmış olduğu müracaatın kabul edilmemesi işleminin iptali isteminin REDDĐNE, Türk Silahlı Kuvvetlerinde Görevli Devlet Memurlarının Görevde Yükselme Yönergesinin (MSY 52-11) Đkinci Bölüm 3 Maddesi “e” fıkrası 2’nci bendinin iptali isteminin REDDĐNE..." şeklinde karar verildiği, aralarında davacının da müracaat ettiği kadrolarında yer aldığı bazı kadrolar için başka kişilerce yapılan müracaatların benzer gerekçelerle kabul edilmemesi üzerine açılan davalar sonucunda; Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi 2'nci Dairesinin 26 Ocak 2011 tarihli, 2010/692 esas, 2011/155 karar sayılı kararı ile; "...Askeri Yargıtay Gen.Sek.liği Gen.Evr.Yazı Đşl.Md.lüğü, Askeri Yargıtay 4.D.Yazı Đşl.Md.lüğü ve Askeri Yargıtay Gen.Sek.liği Yazı Đşl.Md.Yrdc.lığı kadroları ile ilgili olarak 14.05.2010 tarihinde yapılan görevde yükselme sınavının tüm sonuçları ile birlikte ĐPTALĐNE,.." , Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi 2'nci Dairesinin 26 Ocak 2011 tarihli, 2010/695 esas, 2011/156 karar sayılı kararı ile; “…Askeri Yargıtay Gen.Sek.liği Gen.Evr.Yazı Đşl.Md.lüğü, Askeri Yargıtay 4.D.Yazı Đşl.Md.lüğü ve Askeri Yargıtay Gen.Sek.liği Yazı Đşl.Md.Yrdc.lığı kadroları ile ilgili olarak 14.05.2010 tarihinde yapılan görevde yükselme sınavının tüm sonuçları ile birlikte ĐPTALĐNE…”, Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi 2'nci Dairesinin 19 Ekim 2011 tarihli, 2010/545 esas, 2011/1297 karar sayılı kararı ile; “…Askeri Yargıtay Gensek Genel Evrak Yazı Đşleri Müdürlüğü ile Askeri Yargıtay 4’üncü Daire Başkanlığı Yazı Đşleri Müdürlüğü kadroları için görevde yükselme ve unvan değişikliği eğitimine müracaatının kabul edilmemesi ĐŞLEMĐNĐN ĐPTALĐNE, Davacının Askeri Yargıtay Gensek Karar Tasnif Şube Müdürlüğü kadrosu için görevde yükselme ve unvan değişikliği eğitimine müracaatın kabul - 316 - edilmemesi işleminin iptali istemi yönünden DAVANIN REDDĐNE, Davacının müracaat ettiği kadrolardan Askeri Yargıtay 4’üncü Daire Yazı Đşleri Müdürlüğü ve Askeri Yargıtay Gensek Genel Evrak Yazı Đşleri Müdürlüğü kadrolarındaki eğitimin iptali isteminin AYĐM 2’nci Dairesinin 26.01.2011 tarih ve 2010/692 Esas ve 2011/155 Karar sayılı kararı ile bu kadrolar için 14.05.2010 tarihinde yapılan görevde yükselme sınavının tüm sonuçlarıyla birlikte iptal edilmesi nedeniyle konusuz kalan davanın esası hakkında bir KARAR VERMEYE YER OLMADIĞINA, Davacının müracaat ettiği kadrolardan Askeri Yargıtay Gensek Karar Tasnif Şube Müdürlüğü kadrosundaki eğitimin iptali isteminin REDDĐNE, Türk Silahlı Kuvvetlerinde Görevli Devlet Memurlarının Görevde Yükselme Yönergesi (MSY.52-11)’nin 2’nci Bölüm, 3’üncü Madde, (e) fıkrasının 2’nci bendinde yer alan “Asgari 12 yıl kamu hizmetinin olması…” ibaresinin üst norm olan Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlıklarında Görevli Devlet Memurlarının Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliğine aykırı olması nedeniyle ĐPTALĐNE…” şeklinde karar verildiği, açılmış olan davalar sonucunda, anılan kadroların 14 Mayıs 2010 tarihinde yapılan görevde yükselme sınavının tüm sonuçlan ile birlikte iptaline karar verilmesi üzerine, mahkeme kararlarının ifası yönünde işlem tesis edilmesi kapsamında; 2010 yılında açılan görevde yükselme eğitim ve sınavı sonucuna göre, bu kadrolara yapılan atama işlemlerinin iptal edildiği, Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Esaslarına Dair Genel Yönetmelikte yapılan değişiklikler ve zaman içerisinde ortaya çıkan ihtiyaçlar nedeniyle, Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlıklarında Görevli Devlet Memurlarının Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliğinde değişiklik yapılması amacıyla başlatılmış olan çalışmaların sonucunda anılan Yönetmelik değişikliğinin 21 Mart 2012 tarihli 28240 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdiği, 21 Mart 2012 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Yönetmelikte yapılan değişiklikler çerçevesinde, Milli Savunma bakanlığının 11.04.2012 tarihli yazısı ile yukarıda belirtilen davaların safahatına de yer verilerek mahkeme kararlarının icrasını teminen dava açan personelin, mahkeme kararı ile sınavı iptal edilen üç kadro için görevde yükselme eğitim ve sınavına katılmasının sağlanması gerektiğinin bildirildiği, daha sonra yayımlanan Milli Savunma bakanlığının 07.05.2012 tarihli yazısı ile 11.04.2012 tarihli yazıda belirtilen Mahkeme kararlarının, adı geçen kişilerin, mahkeme kararı ile sınavı iptal edilen üç kadro için görevde yükselme eğitim ve sınavına doğrudan katılmasını sağlamadığı, sadece adı geçen kişilerin görevde yükselme eğitim ve sınavına müracaat edebilmeleri sonucunu doğurduğu belirtilerek önceki emrin iptal edildiği ve aralarında Mahkeme kararı ile sınavları edilen kadrolarında yer aldığı görevde yükselme eğitim ve sınavına tabi kadroların ilan edildiği, Yönetmelikte öngörülen şartları sağlayan personelin müracaat edebileceğinin belirtildiği, davacının da 14 Mayıs 2012 tarihli dilekçesi ile Askeri Yargıtay Genel Sekreterlik Genel Evrak Yazı Đşleri Müdürlüğü, Askeri Yargıtay 4'üncü Daire Yazı Đşleri Müdürlüğü kadroları için müracaat ederek tercihte bulunduğu, - 317 - Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlıklarında Görevli Devlet Memurlarının Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliğinin "Görevde yükselme eğitimine alınma" başlıklı 10'uncu maddesindeki; "Bu Yönetmelik kapsamındaki görevde yükselmeye tabi kadrolara yapılacak atamalarda; personelin öncelikle görevde yükselme eğitimine alınması esastır. Eğitime çağrılacak aday sayısı, atama yapılacağı duyurulan her bir kadro sayısının üç katını geçemez. ... Duyurulan kadro sayısının üç katından fazla personelin başvurması halinde, görevde yükselme eğitimine alınacak aday personelin tespiti aşağıdaki şekilde yapılır.a) Bu Yönetmelik kapsamındaki görevde yükselmeye tabi kadrolara müracaat eden ve yapılan inceleme sonucunda son başvuru tarihi itibariyle niteliklerinin uygun olduğu tespit edilen personelin, Genel Yönetmeliğin ekinde yer alan EK-1 sayılı Personel Değerlendirme Formunda belirtildiği şekilde değerlendirmeye tabi tutulur. ..." hükmüne istinaden 07.05.2012 tarihinde yayımlanan yazıya istinaden Görevde yükselmeye tabi kadrolar için müracaat eden sivil memurların, anılan değerlendirme formunda belirtilen kriterlere göre değerlendirme işlemlerinin yapıldığı, davacının puanının da 29,10 olarak tespit edildiği, başvurusu kabul edilen ve değerlendirme formuna göre puanı hesaplanmış olan davacının, Yönetmelikte hüküm altına alınmış olan her bir kadro için ilk üç sıralamasına giremediğinden görevde yükselme eğitimine çağrılmadığı, bunun üzerine davacının görevde yükselme sınavı için eğitime alınmaması şeklindeki işlemin ve icra edilen sınavın hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek her iki işlemin iptaline ve yürütmesinin durdurulmasına karar verilmesi istemiyle süresinde AYĐM’de iş bu davayı açtığı anlaşılmıştır. Davacı, bu davaya konu kadrolar için 2010 yılında icra edilen görevde yükselme sınavının, Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi tarafından tüm sonuçlan ile iptal edilmesine rağmen, idarenin bu konuda Askeri Yüksek Đdare Mahkemesinde açılan davaların tamamının yargılama sürecinin tamamlanmadığını ileri sürerek sınavı tekrarlamadığını ve görevini kötüye kullandığını, 2010 yılında gerçekleştirilen görevde yükselme sınavının AYĐM kararı ile iptal edilmesinden beklenen amacın, sınavın yapıldığı tarihteki koşullarla tekrarlanması olup yeni bir sınav açılması olmadığını, 12.03.2010 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Görevde Yükselme Ve Unvan Değişikliği Esaslarına Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Đlişkin Yönetmelik’in geçici 7’nci maddesine göre, bu değişikliklerden önce duyurusu yapılmış bulunan kadrolara ilişkin sınavların eski mevzuat hükümlerine tabi olması gerektiğini, bu bağlamda kendisinin de sınava kabul edilerek bu amaçla yapılacak eğitime alınması gerektiğini, o tarihte hak sahibi olmayan kişilerin bugün değerlendirilmeye alınmaması gerektiğini iddia ederken, davalı idare de, daha önce mahkeme kararları ile 2010 yılında icra edilen görevde yükselme eğitim ve sınavı iptal edilen bu üç kadro için idare tarafından, 2012 yılında yeni bir görevde yükselme eğitim ve sınavı açılarak personelin mağduriyetine sebebiyet verilmemesi açısından da daha önce dava açıp davayı kazanan personel ile birlikte mevzuat gereği koşulları taşıyan diğer personelin de müracaatlarının alındığını ve - 318 - mevzuatta öngörülen kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirme sonucunda her bir kadro için ilk üç sıralamaya giren personelin görevde yükselme eğitimine çağrıldığını, 2010 yılında icra edilmiş olan görevde yükselme eğitim ve sınavı ile ilgili olarak davacı tarafından açılmış olan dava sonucunda verilmiş olan karar, yukarıda da bahsedildiği üzere "... Askeri Yargıtay 4'üncü Daire Yazı Đşleri Müdürlüğü ve Askeri Yargıtay Genel Sekreterlik Genel Evrak Yazı Đşleri Müdürlüğü için yaptığı müracaatın kabul edilmemesi işleminin ĐPTALĐNE, ..." şeklinde olduğunu, dolayısıyla, idare tarafından sınavı iptal edilen üç kadro için 2012 yılında açılmış olan görevde yükselme eğitim ve sınavı kapsamında davacının da müracaatının kabul edilerek değerlendirme yapıldığını, mahkeme kararının icra edildiğini, davacının da müracaat etmiş olduğu kadrolar için yapılan değerlendirme sonucunda, almış olduğu puan itibarıyla ilk üç sıralamasına giremediği için görevde yükselme eğitimine çağrılmadığını, idare tarafından tesis edilmiş olan işlemin tüm yönleri ile hukuka uygun olduğunu savunmaktadır. 12.03.2010 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Esaslarına Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Đlişkin Yönetmelik’in 17’inci maddesi ile geçici 7’nci maddesine eklenen son fıkra; ”Bu maddenin yayımı tarihinden önce duyurusu yapılmış ve başvuru süresi bitmiş olan görevde yükselme eğitimleri ve sınavları ile unvan değişikliği sınavları, duyurunun yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerine göre gerçekleştirilir.” hükmünü içermektedir. 14.05.2010 tarihinde yapılan görevde yükselme eğitimleri ve sınavına ilişkin duyuru ve müracaatlar belirtilen tarihten önce yapılmış ise de, söz konusu sınav Mahkemece iptal edilmiştir. Đptal kararından sonra yeniden duyuru yapılıp yeni müracaatlar alınarak yeni bir sınav yapılmıştır. Đptal kararından sonra yapılan bu sınavın Geçici 7’nci madenin son fıkra hükmüne göre, duyurunun yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerine göre gerçekleştirilmesi hukuken mümkün değildir. Mahkemece verilen son karar 19.10.2011 tarihlidir. Bu arada davalı idarenin yukarıda izah edilen Yönetmelik değişikliği çalışmaları tamamlanarak 21.03.2012 tarih ve 28240 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Milli Savunma Bakanlığının 11.04.2012 ve 07.05.2012 tarihli yazıları Yönetmelik değişiklikleri, günün kadro ve hizmet ihtiyaçları da dikkate alınarak boş kadrolar ilan edilmiştir. Đlan edilen boş kadrolar arasında sadece dava konusu olan kadrolar olmayıp idarenin hizmet ihtiyacı nedeniyle doldurulmasını uygun gördüğü kadrolar da bulunmaktadır. Dolayısıyla yapılacak sınav iptal edilen kadrolar için bir sınav tekrarı olmayıp yeni bir sınavdır. Davalı idarenin de bu tarihte bu kadroları en uygun ve nitelikli personel ile doldurması kamu hizmetinin gereklerine ve kamu yararına uygundur. Davalı idare Mahkeme kararına uygun olarak davacının müracaatını kabul etmiştir. Dava konusu kadrolar için yapılan başvurular üzerine adayların nitelikleri dikkate alınarak yapılan puanlama ile ortaya çıkan sıralama sonucunda davacının bu iki kadro için eğitime alınacak aday kontenjanına girememiş olması nedeniyle eğitime alınmamış olduğu anlaşılmaktadır. Sonuç olarak, dava konusu kadrolar için - 319 - yapılmış olan görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavı ile ilgili olarak, daha önce yapılmış olan sınavın iptaline ilişkin hukuki gerekçeler ile iptal kararının hukuki mahiyeti gözetilerek açılan sınavla ilgili olarak güncel mevzuatın uygulanmasında ve bu kapsamda davacının kontenjana girememesi nedeniyle müracaatının kabul edilmemiş olmasında bir hukuka aykırılık görülmemiş, dava konusu işlemin hukuka aykırı olmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır. Açıklanan nedenlerle ; Yasal dayanaktan yoksun olan DAVANIN REDDĐNE, 13 MART 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 2'nci D.13.03.2013 E. 2012/925, K.2013/357) 2. ĐSTĐSNAĐ MEMUR KADROSUNA ATANDIRILMAMA -80ÖZETĐ: Đstisnai memur kadroları ve bu kadrolara atanacak personelin seçiminde; o dönem için atama yapılacak istisnai memur kadroları ile bu kadrolar için aranan şartların önceden belirlenerek tüm personele duyurulması, istekli personelin niteliklerine uygun kadrolara müracaat etmesi ve denetlenebilir somut kriterlere göre değerlendirmelerin yapılarak, değerlendirmeye alınan personelin hangi özellikleri yönünden uygun görüldüğü veya görülmediği hususunun ayrıntılı ve somut belgelerle mülakat formunda belirtilmesi ve mümkünse yapılan bu değerlendirmelerin sesli ve görüntülü olarak kayıt altına alınması suretiyle objektif kriterlere göre, sınavların şeffaf ve denetlenebilir bir şekilde yapıldıktan sonra bu kadrolara atama yapılmasının hukuka uygun olacağı. Davacı, 02.08.2012 tarihinde kayda geçen dava dilekçesi ile cevaba cevap dilekçesinde özetle; istisnai memurlukla ilgili müracaatımı süresi içerisinde yaptığını, 30 Mart 2012 tarihindeki mülakat sınavına davet edilip katıldığını, Personel Daire Başkanı tarafından 30 Mayıs 2012 tarihinde imzalanan cevabi yazıda, Sadece "aralarında davacınında bulunduğu değerlendirmelerde haklarında karar verildiği tespit edilmiştir" denildiğini, Kurul tarafından olumsuz bir karar verildi ise bu olumsuz kararın gerekçelerinin, MSB.lığında 10 yıl Maliye Bütçe uzmanlığı yapmış biri olarak bu görevi yürütmek için kendisinin hangi niteliklerinin yeterli olmadığına ilişkin somut objektif delil ve bulguların neler olduğunun ortaya konulmadığını, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun - 320 - 61.maddesinde, “60 ıncı madde gereğince istisnai memurluklara atananlar hakkında bu Kanunun atanma, sınavlar, kademe ilerlemesi ve derece yükselmesi dışında kalan bütün hükümleri uygulanır, " düzenlemesinin yer aldığını, dolayısıyla, MSB.lığının yapmış olduğu bu mülakat sınavlarının kanuna açıkça aykırı olduğunu, idarenin uygulamakta olduğu Millî Savunma Bakanlığı ile Türk Silahlı Kuvvetlerinde Görevli Đstisnai Memurlar Hakkındaki Yönergenin MSY 52-2-(A) gücünü, kanundan almadığını, normlar hiyerarşisine göre de Kanunu aykırı bir yönerge ve uygulama olamayacağından, istisnai memur yönergesinin, idarenin yapacağı kanuna uygun uygulamaları içermesi gerekirken, Đdarecilerin kanuna aykırı uygulamalarına neden olduğunu, Kurul tarafından yapılan mülakat sınavları, görüntülü ve ses kaydı yapılmadığı için heyetin, mülakat sınavına aldığı adayları tanımadan somut delil, bulgu ve belge olmadan, hukuka ve hakkaniyete aykırı şekilde sübjektif kararlarla elediğini, idarenin, kendisinin Milli Savunma Bakanlığına 21 yıllık hizmeti içindeki 10 yıllık maliye-bütçe konusundaki uzmanlığını ve Milli Savunma Bakanı ve MSB Müsteşarlarından aldığı taltif belgelerinin içeriğini bir defa bile okumayıp dikkate almadığını, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun 61.maddesine de açıkça aykırı olduğu görülen mülakat sınavları ve MSB.lığınca Kanuna aykırı olarak gerçekleştirilen ve 30 Mart 2012 tarihinde yapılan bu istisnai memur seçme, değerlendirmelerine ilişkin mülakat sınavı sonuçlarının ve atamalarında iptalinin gerektiğini, normlar hiyerarşisine göre de MSB.lığınca istisnai memur seçimi için uygulanan bu yönerge ve değerlendirme heyetinin yapmış olduğu bu mülakat sınavları sonucundaki atamaların da kanuna açıkça aykırı olduğunu, kanuna aykırı olan yönergeye istinaden kurulan değerlendirme ve mülakat sınavını yapan heyetin, istisnai memur adayı olarak davet ettiği personeli hiç tanımadan hukuki gerekçe olmadan ve somut delil ortaya kovmadan 21 yıllık başarılı geçmişini dikkate alınmadan 5 dakikalık bir süre içinde görüntülü ve ses kavdı olmadan keyfiyet içinde elediğini, kendisinin ise Bakanlık adına yürüttüğü kuvvetlere ait savunmaya yönelik yıllara sari projelerin, Dönemin Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlarına bilgilendirme toplantılarındaki geceli gündüzlü katkılarımla bu kuruma uzun yıllar özveriyle görev yaptığını, bir çok savunma projesinin gerçekleştirilmesinin altında imzasının bulunduğunu, Gnkur. proje ve kaynak değerlendirme toplantılarındaki başarılarına dönemin J.Başkanları, II.Başkanları, toplantılara katılan MSB personelinin ve toplantı tutanaklarının şahit olduğunu, Đdarenin boş olan kadroyu sınava tabi tutmakla ve sınav açmakla, kadronun doldurulması yönünde irade belirttiğini, idarenin, değerlendirmeye tabi tuttuğu ve personeller arasında bos kadronun niteliklerini haiz maliye bütçe konusunda 10 yıl uzman olarak görev yapmış bir personel varken bu kadroyu boş bırakamayacağını, boş tutmasının, Đdarenin takdir yetkisini kamu yararına /birey yararına aykırı bir şekilde ve hak ihlaline sebebiyet vererek, objektiflikten uzak sübjektif olarak hukuka aykırı bir şekilde kullandığını ortaya koyduğunu, diğer yandan Personel Daire Başkanı tarafından imzalanan cevabi yazıda, boş bırakılan Maliye Dairesi Mali Plan Uzmanı kadrosunun kamu hizmetinin etkin ve verimli bir şekilde yürütülmesi yönünden ne maksatla niçin boş bırakıldığının belirtilmediği gibi, yetki yönünden de atama Yetkilisi Müsteşar tarafından onaylanmadığından, bu durumun işlemi - 321 - yetki yönünden sakatladığı 30 Mart 2012 tarihinde mülakat sınavında sorulan tüm sorulara cevap verdiğini, yönergenin değerlendirme kurulunun toplanma ve karar alma usulü 4.bölüm 3.b. maddesinin, " Kurul salt çoğunlukla toplanır. Başkan veya üyelerden birisinin fiili veya hukuki nedenlerle görev başında bulunmamaları halinde kurula vekilleri katılır. Başkanın toplantılara katılmaması halinde, en kıdemli üye toplantıya başkanlık eder. Toplantılarda kararlar, oy çokluğu ile alınır. Oylamada çekimser kalınmaz. Personelin atandırılacağı görev yeri ile ilgili üye, bu sıfatla sadece bu görev yerine atanacak personel için oy kullanır. Başkan oyunu en son kullanır. Oyların eşitliği halinde, Başkanın oyu iki oy sayılır, "hükmünün yer aldığını, Değerlendirme Kurulu Daimi Üyesi ve MSB Baş Hukuk müşaviri ve Davalar Daire Başkanının kendisi veya vekilinin, kendisinin değerlendirilmesinde bulunmadığını, MSB'lığında uzun yıllar Maliye Bütçe Uzmanı olarak görev yapmış bir personel olarak, adaylar arasındaki niteliklerinin bu bu kadronun niteliklerine haiz bir personel olduğunu, 657 sayılı kanun ve MSY. 52-2 (A) yönergesindeki istisnai memurlukla ilgili aranan tüm şartları ve kadro kriterlerini sağlayan bir personel olduğunu belirterek, MSB Maliye Daire Mali Plan Şube Müdürlüğünde bulunan Mali Plan Uzmanı kadrosuna atandırılmaması işleminin iptaline ve yürütmesinin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacının yürütmenin durdurulmasına ilişkin istemi AYĐM 2.Dairesinin 03.10.2012 tarih ve Gensek No:2012/2802, Esas No:2012/866 sayılı kararıyla reddedilmiştir. Dava dosyasındaki ve davacıya ait özlük dosyasındaki bilgi ve belgelerin incelenmesi neticesinde; 12.08.1991 tarihinde MSB Dış Tedarik Dairesi Başkanlığı Kara Silah Şubesi Müdürlüğünde tedarik uzman yardımcısı olarak görev başlayan davacının, 1994 yılında aynı birimde tedarik uzmanı olarak göreve devam ettiği, 1997 yılı atamalarıyla görev yaptığı birimden ARGE Daire Başkanlığı, Plan şube, Bütçe uzmanlığına, 2000 yılında aynı birimde Plan Yönetim Şube Bütçe Uzmanlığına atanan davacının, 2007 yılında AYĐM Başkanlığı Genel Sekreterlik Yayın kurulu Şubesi müdürlüğü, tasnif ve yayın uzmanı kadrosuna atandığı, davacının Genel sekreterlikte görevli iken 2012 yılı istisnai memur atamalarına esas olmak üzere 20.01.2012 tarihli dilekçe ile müracaat ettiği Milli Savunma Bakanlığı ile Türk Silahlı Kuvvetlerinde Görevli Đstisnai Memurlar Hakkında Yönergenin (MSY:52-2(A)) EK-B sinde yer alan değerlendirme formuna göre yapılan değerlendirme sonucunda 30 puanın üzerinde bir puan alması üzerine değerlendirme Kurulunda görüşülmesine karar verilerek 30.03.2012 tarihinde istisnai memur değerlendirme kurulunca yapılan mülakata katıldığı, burada MSB.lığı Maliye Daire Başkanlığı Mali Plan Şube, Mali Plan Uzmanlığı ve Personel Yönetim Daire Başkanlığı, Personel Yönetim Şube, Personel Yönetim Uzmanlığı için değerlendirmeye alındığı, yapılan değerlendirme sonucunda davacının istisnai memurluğa atanmasının görev nitelikleri açısından uygun olmadığı değerlendirilerek, anılan kadro için istisnai memurluğa atanmasın uygun olmadığına karar verildiği, mülakat neticesinde istisnai memur kadrolarına atanmadığı davacıya mülakat neticesine yönelik bir bildirim yapılmaması üzerine, davacının 26.04.2012 tarihinde dilekçe ile - 322 - mülakat neticesinin bildirilmesi ve atamasının yapılmasını talep ettiği, davacıya, atama talebinin yerine getirilmediğine ilişkin 30.05.2012 tarihli yazının 08.06.2012 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine iş bu davanın açıldığı anlaşılmıştır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 59. maddesinin birinci fıkrasında "...Milli Savunma Bakanlığı ile Türk Silahlı Kuvvetleri kadrolarında veya kadro açıklamalar bölümünde özel nitelikli olarak gösterilen görev yerlerine, Özel Kalem Müdürlüklerine, Valiliklere, Büyükelçiliklere, Elçiliklere, Daimi Temsilciliklere, dış kuruluşlarda çalışma müşavirlikleri nezdinde görevlendirilecek sendika uzmanlıklarına, Din Đşleri Yüksek Kurulu üyeliklerine, Diyanet Đşleri Başkanlığı Başkanlık Müşaviri (4 adet), Diyanet Đşleri Başkanlığı Basın ve Halkla Đlişkiler Müşaviri, Milli Đstihbarat Teşkilatı memurluklarına, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Müşavirliklerine, Hukuk Müşavirliğine ve Genel Sekreter Sekreterliğine, Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığında Basın ve Halkla Đlişkiler Müşavirliği ve Başkanlık Müşavirliğine, Anayasa Mahkemesi Basın Müşavirliğine, bu Kanunun atanma, sınavlar, kademe ilerlemesi ve dereceye yükselmesine ilişkin hükümleriyle bağlı olmaksızın tahsis edilmiş derece aylığı ile memur atanabilir..." hükmüne, 60. maddesinde de; "Đstisnai Devlet memurluklarına 48 inci maddede yazılı genel şartları taşıyan kimselerden atanmalar yapılabilir. Kuruluş kanunlarındaki özel hükümler saklıdır. Ancak, Devlet sanatçılarında aranacak nitelikler bir yönetmelikle belirtilir. Dışişleri Bakanlığı Hukuk Müşavirliğine atanabilmek için ise, bir yabancı dili çok iyi bilmek ve özel yönetmeliğinde belirtilecek diğer nitelikleri taşımak şarttır” hükmüne yer verilmiştir. 59. maddenin birinci fıkrasında yer alan "...Milli Savunma Bakanlığı ile Türk Silahlı Kuvvetleri kadrolarında veya kadro açıklamalar bölümünde özel nitelikli olarak gösterilen görev yerlerine. memur atanabilir” şeklindeki düzenlemeyle istisnai memurluk kadro görev yerlerinin özel nitelikli görev yerleri olduğunun belirlendiği, 60. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Đstisnai Devlet memurluklarına 48. maddede yazılı genel şartları taşıyan kimselerden atanmalar yapılabilir” şeklindeki düzenlemeyle bu konuda idareye takdir yetkisinin tanınmış olduğu anlaşılmaktadır. Milli Savunma Bakanlığı ile TSK kadrolarında istisnai memur istihdam edilecek kadro görev yerlerini belirlemek, bu kadro görev yerlerine atanacak Devlet memurlarının niteliklerini değerlendirmek, yapılacak atamalardaki usul ve esasları belirlemek, bu personelin sosyal tesislerden yararlanma ile protokol münasebetlerini düzenlemek maksadıyla MSY 52-2 (A) Milli Savunma Bakanlığı ile Türk Silahlı Kuvvetlerinde Görevli Đstisnai Memurlar Hakkında Yönerge yürürlüğe konulmuş ve söz konusu Yönergede yukarıda yer verilen hususlarda ayrıntılı düzenlemeler getirilmiştir. MSY 52-2 (A) Milli Savunma Bakanlığı ile Türk Silahlı Kuvvetlerinde Görevli Đstisnai Memurlar Hakkında Yönergenin 3. bölüm 2. maddesinde; - 323 - "Đstisnai memur kadrolarına atanacaklarda aşağıda belirtilen özel şartlar aranır: a. En az 4 yıl süreli fakülte veya yüksek okul mezunu olması, b. Tercihen kadronun gerektirdiği lisansüstü eğitimi görmüş olması, c. Görev tanım formunda belirtilen şartları taşıması, ç. Gerekli mesleki bilgi, yetenek ve tecrübeye sahip olması, d. Yabancı dil gerektiren kadrolarda Kamu Personeli Dil Sınavı'ndan (KPDS) 60 ve daha yukarısında puan almış olması, e.Đlk defa memuriyete alınacaklarda ve naklen atamalarda yaptırılacak güvenlik soruşturmasının olumlu olması, f. Đlk defa memuriyete alınacaklarda ve naklen atamalarda tam teşekküllü askerî hastaneden "Türk Silahlı Kuvvetlerinde Devlet memuru olarak görev yapar." kararını içeren rapor alması, g. Đsmen personel atama teklifi yapılmayan kadrolara açıktan, kurum içinden veya naklen atamalarda yapılacak mülakatta başarılı olması, ğ. Naklen atanacak personel için görevli bulunduğu kurumun olurunun alınmış olması, h. Uyarma, kınama ve aylıktan kesme cezaları hariç diğer disiplin cezalarını almamış olması ve taksirli suçlar hariç paraya çevrilmiş veya tecil edilmiş olsa bile mahkumiyetinin bulunmaması, ı. Değerlendirme Kurulu tarafından doldurulacak EK-B'deki Đstisnai Memur Değerlendirme Formuna göre en az 30 puan almış olması, gerekir. Naklen yapılacak atamalarda, Millî Savunma Bakanlığı ile Türk Silâhlı Kuvvetleri personeli olanlar için (e) ve (f) bentlerindeki şartlar aranmaz." hükmüne, aynı yönergenin 4. bölüm 1. maddesinde de; "Personel temini ve atamada aşağıda belirtilen esas ve usuller uygulanır: a.Đstisnaî memur ihtiyaçları için kurum içinden yapılacak atama teklifleri, asgarî daire başkanlığı veya eşidi komutanlıklarca her yıl Ocak ayında, Personel Başkanlıklarına bildirilir. b. Personel temin şekli, Personel Başkanlıklarınca belirlenir. Personel atama teklifi yapılmayan boş kadrolara açıktan, kurum içinden veya naklen yapılacak atamalarda, müracaat eden adayların ve teklif edilen personelin durumu Değerlendirilme Kurulunda görüşülür. Adayların niteliklerinin aynı olması durumunda, kurum içindeki personele öncelik verilebilir. c. Değerlendirilme Kurulu; müracaat eden adayların ve teklif edilen personelin görev tanım formunda belirtilen niteliklere sahip olup olmadıklarını, diğer genel ve özel şartları taşıyıp taşımadıklarını, atama yapılacak istisnaî memur kadro görev yerinin bu Yönergede öngörülen özelliklerde olup olmadığını belirler. - 324 - ç. Kurulun olumlu kararı üzerine, tahsis edilecek derece aylığı belirlenir ve atama işlemi atamaya yetkili amirin onayına sunulur. Onayı müteakip ilgili personel göreve başlatılır” hükmüne yer verilmiş olup, yine aynı bölümün 2. ve 3. maddelerinde de Değerlendirme Kurulu ile Değerlendirme Kurulunun toplanma ve karar alma usulüne ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir. Davacının Değerlendirmeye alındığı ve dava konusu yaptığı MSB.lığı Maliye Daire Başkanlığı Mali Plan Şube, Mali Plan Uzmanlığı ARGE Fiyat ve Maliyet Analiz Daire Cari Mal ve Hizmet Fiyat Maliyet Analiz Şube Müdürlüğü kadrosuna ait personel Görev Tanım Formunda, Temel Nitelikler, Arzu edilen Niteliler belirtildikten sonra, Kadroya ait görevler ve personelin bilmesi gereken dökümanlar sayılmıştır. Arzu edilen nitelikler arasında, Kamu Personeli Dil sınavından asgari (C) seviyesinde Đngilizce bilmenin gerekli olduğu sayılmıştır. Açıklanan mevzuat kapsamında dava konusu işlem değerlendirildiğinde; Davalı idare savunmasında, davacının durumunun Değerlendirme Kurulunda görüşüldüğünü, istisnai memurluğa atanmasının görev nitelikleri açısından uygun olmayacağının değerlendirildiğini belirtmiştir. Ara kararımız üzerine gönderilen Mülakat Formlarının ve değerlendirme Kurulu tespit Tutanaklarından, Değerlendirme Kurulu Üyesi olan 5 kişinin de Mülakat Formunun 4 sıra numarasında bulunan; “ GÖREV BĐLGĐSĐ –Halen görev yaptığı kadronun bu kadro görev yerine uygun olup olmadığı, -Aday olduğu istisnai Memur kadrosuna ait nitelikleri taşıyıp taşımadığı,-Aday olduğu kadro görev yeri konusunda bilgi sahibi olup olmadığı/icra edip edemeyeceği.” Konusunda uygun olmadığını belirtmişlerdir. Komisyon üyelerinden birisi de Mülakat formuna, Davacın Daire Başkanının sorularına cevap veremediğini belirtmiştir. Davacıyla birlikte dava konusu kadro görev yeri için değerlendirmeye alınan diğer 4 kişinin de nitelikleri açısından istisnai memur kadrosuna atanmalarının uygun olmadığı belirtilmiştir. Davacının özlük dosyasının incelemesinden, Görev Tanım Formunda, Arzu edilen nitelikler arasında sayılan, Kamu Personeli Dil sınavından asgari (C) seviyesinde Đngilizce bildiğine dair bir belgenin bulunduğu tespit edilememiştir. Dolayısıyla tüm bu hususlar ile davacının özlük dosyasındaki bilgiler ve anılan kadro için değerlendirmeye alınan diğer dört kişinin de nitelilerinin uygun görülmemesi birlikte değerlendirildiğinde, davacının, görev nitelikleri dikkate alınarak, anılan kadro için istisnai memurluğa atandırılmaması işleminde, idarece takdir yetkisinin, kamu yararı ile birey yararı dengesi gözetilerek ve objektif kriterlere bağlı kalınarak kullanıldığı, bu nedenle davacı hakkında tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır. Davacı davaya konu işlem tesis edilirken atamaya yetkili amir olan Müsteşara onaya sunulmadığını, işlemin yetki yönünden hukuka aykırı olduğunu, Komisyon üyelerinden birinin toplantıya katılmadığını, sınav yapılmasının Kanuna aykırı olduğunu, Yönergenin kanuni dayanağının bulunmadığını, sorulara cevap verdiğini, mülakatın görüntülü ve sesli kayıtlarının bulunmadığını, tesis edilen işlemin bu nedenlerle de hukuka aykırı olduğunu belirtmiştir. - 325 - Değerlendirme Kurulunun yaptığı işlem, 657 sayılı kanunun 61’inci maddede belirtilen sınav olmayıp, Yönergede de belirtildiği üzere, davacıların istisnai memurluğa atanmaları için gereken şartlara haiz olup olmadığının tespiti süreçlerinden birisidir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 59’uncu maddenin birinci fıkrasında yer alan "...Milli Savunma Bakanlığı ile Türk Silahlı Kuvvetleri kadrolarında veya kadro açıklamalar bölümünde özel nitelikli olarak gösterilen görev yerlerine memur atanabilir” şeklindeki düzenlemeyle istisnai memurluk kadro görev yerlerinin özel nitelikli görev yerleri olduğunun belirlendiği, 60. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Đstisnai Devlet memurluklarına 48. maddede yazılı genel şartları taşıyan kimselerden atanmalar yapılabilir” şeklindeki düzenlemeyle bu konuda idareye takdir yetkisinin tanınmış olduğu anlaşılmaktadır. Davalı idare de, takdir yetkisinin nasıl kullanılacağının usul ve esaslarını Yönergede düzenleyerek, takdir yetkisinin kullanılmasını objektif bir şekilde önceden belirlemiştir. Davalı idarenin, takdir yetkisinin nasıl kullanılacağının usul ve esaslarını Yönergede düzenlemesinde, Kanuna ve idare hukuku ilkelerine aykırılık bulunmamaktadır. Değerlendirme Kurulunun kararları Milli Savunma bakanı Müsteşarına onaya sunulmuş, 04.04.2012 tarihinde Müsteşar tarafından onaylanmıştır. Yönergede yer alan, “Kurulun olumlu kararı üzerine, tahsis edilecek derece aylığı belirlenir ve atama işlemi atamaya yetkili amirin onayına sunulur. Onayı müteakip ilgili personel göreve başlatılır” hükmü nedeniyle, davacının 26.04.2012 tarihli atama talebini içeren dilekçesinin Müsteşar imzalı olarak cevaplanması gerekmemektedir. Ara kararı üzerine davalı idare tarafından, Değerlendirme Kurulunun tüm üyelerinin toplantıya katıldıkları belirtilmiştir. Nitekim buna ilişkin tüm belgelerde tüm üyelerin imzaları bulunmaktadır. Bu konuda davacının soyut beyanı dışında bir bilgi ve tespit dosyada bulunmamaktadır. Đdare tesis ettiği işlemin hukuken denetlenmesine ilişkin elverişli olacak şekilde bilgi ve belge tanzim ettiğinde, ayrıca işlemin tesis edilme sürecini mutlak suretle görüntülü ve ses ile kayıt altına alması zorunluluğu bulunmamaktadır. Davacı mülakatta sorulan sorulara cevap verdiğini belirtmiş ise de, komisyon üyelerinin Mülakat formundaki kayıtlarda aksi yönde tespitler vardır. Dava dosyasındaki, özlük dosyasındaki bilgiler, idarenin atama konusundaki takdir yetkisi, müracaat eden hiçbir adayı kadroya atamaması, bu durum ve şartlar altında idarenin takdir yetkisini objektif kullandığı sürece yargı kararıyla bir kadroya atama yapmaya zorlanamayacağı dikkate alınarak, davacının iddialarına itibar edilmemiş, belirtilen hususlar nedeniyle tesis edilen işlemde bir hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşılmıştır Açıklanan nedenlerle; Yasal dayanaktan yoksun DAVANIN REDDĐNE, 18 ARALIK 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verilmiştir. (AYĐM 2.D. 18.12.2013 E. 2012/866 , K.2013/1533 ) - 326 - 7. HARCIRAH : -81ÖZETĐ: Manevi tazminat ödemekle yükümlü tutabilmek için, manevi zararın meydana gelmiş olması, zarara neden olan işlemdeki hata ve hukuka aykırılığın ağır ve önemli nitelikte olması şartlarının bulunmasının gerektiği, dava konusu olayda idarenin işleminde bir hizmet kusurunun bulunmadığı, ayrıca manevi zarar doğuran bir durumunda bulunmadığı sonucuyla, manevi tazminat isteminin reddine. Davacı, 16.02.2012 tarihinde Boğazlıyan 1’inci Asliye Hukuk Mahkemesinde, 27.02.2012 tarihinde AYĐM’de kayda geçen dava dilekçesinde özetle; Boğazlıyan Askerlik Şubesi Bşk.lığında görev yapmakta iken Sivas Askeralma Bölge Başkanlığının 03 Ekim 2011 tarihli yazısı ile Sivas Koyulhisar Askerlik Şubesi Başkanlığında 03 Ekim 2011 tarihi ile 30 Aralık 2011 tarihleri arasında geçici olarak görevlendirildiğini, Boğazlıyan Askerlik Şubesinin 23 Aralık 2011 tarihli, AS.Ş:1280-3001-11 sayılı yazısıyla 3.133.40-TL tutarındaki yurt içi geçici görev yolluğunun eksik ödendiğini, geçici görev yolluğunun eksik ödenmesinden dolayı zarara uğradığını, ayrıca hukuka aykırı olarak yapılan işlemden dolayı manevi yönden de yıprandığını belirterek, yurt içi geçici görev yolluğunun eksik ödenmesi işleminin iptalini ve duyduğu manevi üzüntünün karşılığı olarak 5.000,00-TL manevi tazminatın ödenmesini talep ve dava etmiştir. Dava dosyasında mevcut bilgi ve belgelerin incelenmesinden; Boğazlıyan As.Ş.Bşk.lığında görev yapan davacının, Sivas Askeralma Bölge Bşk.lığının 03.10.2011 tarihli emriyle Sivas-Koyulhisar As.Ş.Bşk.lığında geçici görevle görevlendirildiği, mali yılın 23.12.2011 tarihinde kapanacağının belirtilmesi üzerine geçici görevlendirme ile ilgili ödemelerin yapıldığı, geçici görev yolluğu ile ilgili ödemenin eksik yapıldığı ve hukuka aykırı işlemden dolayı manevi yönden yıprandığını öne süren davacının, işbu davayı açtığı anlaşılmıştır. 6245 sayılı Harcırah Kanununun 3’üncü maddesinde harcırah; “Bu Kanuna göre ödenmesi gereken yol masrafı, gündelik, aile masrafı ve yer değiştirme masrafından biri, birkaçı veya tamamı” şeklinde tanımlanmıştır. Aynı Kanunun “Harcırah Verilecek Kimseler” başlıklı 4’üncü maddesinde kimlere harcırah verileceği düzenlenmiş; “Bu Kanunda belirtilen hallerde: 1. Bu Kanun kapsamına giren kurumlarda çalışan memur ve hizmetliler ile aile fertlerine ve aynı kurumlarda fahri olarak çalışanlara… harcırah verilir.” hükmüne; “Harcırahın Unsurları” başlıklı 5’inci maddesinde; “Harcırah; yol masrafı, yevmiye, aile masrafı ve yer değiştirme masrafını ihtiva eder. - 327 - Đlgili, bu kanun hükümlerine göre bunlardan birine, birkaçına veya tamamına müstahak olabilir.” hükmüne yer verilmiştir. Aynı Kanunun 14/1’inci maddesinde ise; “kurumlara ait bir vazifenin ifası maksadıyla muvakkaten yurt içinde veya dışında başka bir yere gönderilen” memur ve hizmetlilere vazife harcırahı olarak yol masrafı ve yevmiye verileceği, geçici görevlendirmelerde harcırahın unsurlarından yol gideri ve gündeliğin hangi durumlarda verileceği teker teker sayılmış ve ilgililere yol gideri ve gündelik verilmesinin yanında yol gideri içinde sayılabilecek hamal ve bagaj giderlerinin de ödeneceği hükme bağlanmıştır. 6245 sayılı Harcırah Kanunun 19’uncu maddesi; "Muvakkat vazife mahallinde hastalanmaları sebebiyle vazife ifa edemeyen memur ve hizmetlilere, bu sebeple vazife göremedikleri günlerin en çok yedi günü için yevmiye verilebilir. Hastanede yatırılmak suretiyle tedavi masraflarının kurumlarınca ödenmesi halinde bu günler için yevmiye verilmez.” hükmüne amirdir. 6245 sayılı Harcırah Kanununun 33/d maddesi; “(Ek:21.4.2005-5335/4-c md.) Bu Kanun hükümlerine göre gündelik ödenenlerden ( (b) fıkrasına göre gündelik ödenenler hariç) yurt içinde yatacak yer temini için ödedikleri ücretleri belgelendirenlere, belge bedelini aşmamak ve her defasında on gün ile sınırlı olmak üzere gündeliklerinin tamamına kadar olan kısmı ayrıca ödenir.” hükmüne amirdir. 6245 sayılı Harcırah Kanununun 42’nci maddesi; “Geçici bir görev ile başka bir yere gönderilenlere, görev mahalline varış tarihinden itibaren bu Kanuna göre verilen gündelikler: a. Yurtiçinde bir yıllık dönem zarfında aynı yerde, aynı iş için ve aynı şahsa 180 günden fazla verilemez. Đlk 90 gün için tam, takibeden 90 gün için 2/3 oranında ödenir. b. Yurtdışında ilk 180 gün tam ve müteakip günler için 2/3 oranında ödenir. Geçici görevlendirmelerde meydana gelecek ara vermeler bu müddetleri veya gündelik miktarını artırmaya neden olamaz…” hükmünü içermektedir. Yukarıda açıklanan hükümler göz önüne alındığında, geçici görev yerinde hastalanan devlet memurlarından bahsetmektedir. Kanun, geçici görev mahallinde hastalanmaları sebebiyle göreve devam edemeyen memurlardan söz etmektedir. Bu itibarla, hastalığında geçici görev mahallinde bulunmayan personele raporlu olduğu günler için harcırah ödenmemesi gerektiği, Aynı şekilde, resmi izinler süresince görev mahallinde olmayan memura harcırah ödenmemesi gerekir. Geçici görev harcırahının, geçici görev mahallinde geçici görev dolayısıyla yapılan harcamaları karşılamak için verildiği dikkate alındığında, geçici görev mahallinden resmi tatil için ayrılmış memura, geçici görev dolayısıyla herhangi bir harcama gerçekleştirmediği için harcırah ödenmemesi gerektiği, Keza, yurtiçinde geçici bir görev ile başka bir yere gönderilme halinde, bir yıllık dönem zarfında aynı yerde, aynı iş için ve aynı şahsa 180 günden fazla harcırah ödenmesinin mümkün olmadığı, yurt içi aynı görev yerinde 90 günü aşan günler için ise 2/3 oranında gündeliğin ödenmesi gerektiği, - 328 - Yine, yukarıda açıklanan hükümler gereği personele yatacak ver temini için geçici görevin ilk 10 günü için ödeme yapılması gerektiği, takip eden günler için yatacak yer bakımından ücret ödenmemesi gerektiği, anlaşılmaktadır. Dava dosyasında mevcut bilgi ve belgeler ile yukarıda açıklanan mevzuat göz önüne alınarak yapılan incelemede; davacının Boğazlıyan As.Ş.Bşk.lığında görev yaptığı, Sivas Askeralma Bölge Bşk.lığının 16 Haziran 2011 tarihli, ASAL:1270-2726-11/ASAL Blg.Per.Đşl.Ks. sayılı ve “Geçici Görev” konulu emri ile17-24 Haziran 2011 tarihlerinde 8 gün, Sivas Askeralma Bölge Bşk.lığının 24 Haziran 2011 tarihli, ASAL:1270-2861-11/ASAL Blg.Per.Đşl.Ks. sayılı ve “Geçici Görev” konulu emri ile 27 Haziran-01 Temmuz 2011 tarihlerinde 5 gün, Sivas Askeralma Bölge Bşk.lığının 23 Eylül 2011 tarihli, ASAL:1270-3818-11/ASAL Blg.Per.Đşl.Ks. sayılı ve “Geçici Görev” konulu emri ile 26-30 Eylül 2011 tarihlerinde 5 gün, Sivas Askeralma Bölge Bşk.lığının 03 Ekim 2010 tarihli, ASAL:1270-3939-11/ASAL Blg.Per.Đşl.Ks. sayılı ve “Geçici Görev” konulu emri ile 03 Ekim-30 Aralık 2011 tarihlerinde 89 gün, toplam 107 gün olmak üzere Sivas-Koyulhisar As.Ş.Bşk.lığında geçici görevle görevlendirildiği, rahatsızlığı nedeniyle Boğazlayan Devlet Hastanesinden almış olduğu raporlar dolayısıyla 10 Ekim 2011 saat: 18:25’te görev yerine katıldığı, 30 Aralık 2011 günü saat 16.00’da görev yerinden ayrıldığı, 14 gün garnizon terk, 7 gün rapor almak suretiyle toplam 21 günlük süreyi garnizon dışında geçirmiş olduğu, yukarıda açıklanan hükümler gereği personele yatacak ver temini için geçici görevin ilk 10 günü için ödeme yapılması yerinde olup, takip eden günler için yatacak yer bakımından ücret ödenmemesi gerektiği, Kanunun geçici görev yerinde hastalanan devlet memurlarından bahsettiği, oysa davacının hastalığını geçici görev mahallinde geçirmemiş olduğu, dolayısıyla raporlu geçirdiği günler için gündeliğin ödenmemesinin yerinde olduğu, Ancak, davacının 21 günlük süresinin (rapor ve geçici görev mahallinde bulunmamaktan dolayı harcırah için sayılmayan günler) 107 günlük geçici görev süresinden düşülmesi gerektiği, bu süreler düşüldüğünde davacının toplam 86 gün yurt içi geçici görevinde bulunmuş olduğu, dolayısıyla ödenmeyen geçici görev yolluklarının tam olarak ödenmesi gerektiği anlaşılmakla, talep edilen 3.133,00 TL.yi geçmemek üzere harcırahının ödenmemesi işleminin iptaline karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır. Davacının manevi tazminat istemine gelince, idarenin hukukî sorumluluğu konusunda Đdare hukuku ilkelerine ve T.C.Anayasasının 125 inci maddesine göre; idare kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararları ödemekle yükümlüdür. Bu suretle idarenin sorumluluğu Anayasa prensibi olarak kabul edilmiştir. Đdarenin sorumluluğunun hangi esaslara göre belirleneceği Anayasada belirtilmemiş olup bu meselenin halli doktrin ve yargı kararlarına bırakılmıştır. Bugün idarenin sorumluluğu hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkelerine dayandırılmaktadır. Đster hizmet kusuru ister kusursuz sorumluluk ilkelerine dayandırılsın idarenin tazminle sorumlu tutulabilmesi için bir zararın varlığı, zararı doğuran işlem veya eylemin idareye yüklenebilir nitelikte olması, zararlı sonuçla işlem veya eylem arasında doğrudan doğruya bir - 329 - illiyet bağının bulunması, zarara yol açan eylemin bir hizmet kusuru teşkil etmesi veya kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanmasına elverir nitelikte olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi zorunludur. Maddi olguda bu koşullardan birinin yokluğu, idarenin tazmin sorumluluğunu kaldırır. Ortada bir zarar yoksa veya meydana gelen zarar idari eylem ya da işlemden doğmamış ise, yahut zararla idari eylem veya işlem arasında nedensellik bağı kurulamıyorsa idarenin tazmin sorumluluğundan söz edilemez. Đdarenin kusurlu sorumluluk ilkesine dayanarak tazmin borcunun doğabilmesi için ise açık ve ağır bir hizmet kusurunun bulunması gerekir. Đdarenin hatalı bir işlem yapması hizmet kusurunun varlığını akla getirir ise de, her halükarda idarenin sorumluluğunu ve tazminat ödenmesini gerektirmemektedir. Zira, kamu hukuku alanındaki “kast”, “ağır kusur” gibi öznel öğelere dayandığı doktrinde ve idare hukukuna ilişkin içtihatlarda kabul edilmektedir. Đdari işlemden dolayı idarenin sorumluluğunu kabul edebilmek için işlemdeki sakatlığın ağır olması ve sakatlığın idareye yüklenebilir ağır bir hizmet kusuru teşkil etmesi gerekmektedir. Doktrinde ve yargı içtihatlarında idarenin işlemlerinden dolayı, manevi tazminat ödemekle yükümlü tutabilmek için, manevi zararın meydana gelmiş olması, zarara neden olan işlemdeki hata ve hukuka aykırılığın ağır ve önemli nitelikte olması şartlarının bulunması gerektiği benimsenmiştir. Kaldı ki dava konusu olayda idarenin işleminde bir hizmet kusuru yoktur. Hastalığında geçici görev mahallinde bulunmayan personele raporlu olduğu günler için, aynı şekilde, resmi izinler süresince görev mahallinde olmayan memura harcırah ödenmemesi gerektiği, yine, yukarıda açıklanan hükümler gereği personele yatacak ver temini için geçici görevin ilk 10 günü için ödeme yapılması, takip eden günler için yatacak yer bakımından ücret ödenmemesi gerektiği, keza, yurtiçinde geçici bir görev ile başka bir yere gönderilme halinde, bir yıllık dönem zarfında aynı yerde, aynı iş için ve aynı şahsa 180 günden fazla harcırah ödenmesinin mümkün olmadığı, yurt içi aynı görev yerinde 90 günü aşan günler için ise 2/3 oranında gündeliğin ödenmesi gerektiği, tüm bu hususlar göz önüne alındığında davalı idarenin uygulamalarında bir yanlışlık bulunmadığı, sadece geçici görev yerinde rapor ve izin dolayısıyla bulunulmayan günlerin düşülmesi ve 90 gün hesabının buna göre yapılması gerekirken yapılmadığı, bunun da yoruma dayanan bir husus olduğu, dolayısıyla dava konusu olayda idareye izafe edilebilecek herhangi bir hizmet kusuru bulunmadığı gibi davacının uğramış olduğu manevi bir zararın da söz konusu olmadığı, davacı hakkında uygulanan işlemler sonucu eksik hesap ve ödeme yapılmasının manevi zarar doğuran bir yönü bulunmadığından, manevi tazminat isteminin reddinin gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; 1. Davacı B….’ya talep ettiği 3.133,00 TL.(ÜÇBĐNYÜZOTUZÜÇ TÜRK LĐRASI)’yi geçmemek üzere harcırahının ödenmemesi ĐŞLEMĐNĐN ĐPTALĐNE, 2.Davacı B……’nun manevi tazminat talebinin REDDĐNE, 27 ŞUBAT 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 2'nci D.27.02.2013 E.2012/404, K.2013/288) - 330 - 8. ÖZEL HĐZMET TAZMĐNAT FAĐZĐ : -82ÖZETĐ: Askerî Yüksek Đdare Mahkemesinde dava açma süresinin, her çeşit işlemlerde yazılı bildirim tarihinden itibaren 60 gün olduğu, 35/a maddesi uyarınca da; kesin işlem yapmaya yetkili makamlarca tesis edilen idari işlemlerin geri alınması, kaldırılması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması, üst makamdan yoksa işlemi yapmış olan makamdan idari dava açmak için belli olan süre içinde (yani 60 gün içinde) istenebileceği, bu müracaatın yapılması halinde işlemeye başlamış olan dava açma süresinin duracağı, 60 gün içinde idarece cevap verilmemesi halinde isteğin reddedilmiş sayılacağı, isteğin reddi üzerine dava açma süresinin başlayacağı ve müracaat tarihine kadar geçmiş olan sürenin de hesaba katılacağı, davacının zararının ödenmesi istemiyle doğrudan dava açması durumunda, dava açma tarihinden geriye doğru idareye müracaat halinde bu müracaattan geriye doğru altmış günlük haklarını dava edebileceği. Davacı vekili, 10.10.2012 tarihinde AYĐM’de kayda geçen dava dilekçesinde ve cevaba cevap dilekçesinde özetle; Elektronik ön lisans mezunu olan davacının elektronik teknisyeni olarak görev yaptığını, %100 özel hizmet tazminatı verilmesi gerekirken %72 tazminat verildiğini, 29.03.2012 tarihinde davalı idareye müracaat ederek özel hizmet tazminatı oranının düzeltilmesini ve geçmiş dönemlerde eksik yatırılan özel hizmet tutarlarının ödenmesini talep ettiğini, müracaat tarihinden geriye doğru 60 güne ait eksik yatırılan miktarın ödendiğini, diğer taleplerin karşılanmadığını belirterek Özel hizmet tazminatının müracaat tarihinden 5 yıl geriye doğru eksik yatırılan miktarının faiziyle ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava dosyasının incelenmesinden; halen Sahil Güvenlik Karadeniz Onarım Destek K.lığı Plan Keşif Şb.Müdürlüğünde Elektronik Teknisyeni olarak görev yapan ve 22 Şubat 1988 tarihinde Cumhuriyet Üniversitesi Sivas Meslek Yüksek Okulundan tekniker kariyerine haiz olarak mezun olan davacının, 23 Eylül 1991 tarihinde teknik hizmetler sınıfından teknisyen unvanı ile ilk defa devlet memurluğuna atandığı, davacının 29.03.2012 tarihinde yaptığı başvuruyla Elektronik Önlisans mezunu olduğunu, SG Karadeniz Onarım - 331 - Destek Komutanlığı Plan Keşif Şb. Müdürlüğü'nde, 1’inci derece, 4üncü kademe Elektronik Teknisyeni olarak (21 Hizmet yılı) görev yaptığını, belirtilerek kendisine ödenen özel hizmet tazminatı oranının ve geçmiş dönemlerde eksik yatırılan özel hizmet tutarlarının hesaplanarak kendisine ödenmesini talep ettiği, buna istinaden Temmuz ayından önce herhangi bir başvurusunun olmadığı da göz önüne alınarak, idari müracaat tarihinden geriye doğru 60 güne ilişkin olarak eksik ödenen tazminatın davacı hesabına yatırıldığı ve müracaat tarihinden sonra özel hizmet tazminatının %100 olarak hesaplanarak ödenmeye başlandığı, ancak ödenen bu miktarlara yasal faiz uygulanmadığı bunun üzerine davacı vekilince talep edilen tazminatın ödenmeyen kısmı ile faizin ödenmesi istemiyle iş bu davanın açıldığı anlaşılmıştır. 29.4.1992 tarihli ve 3795 sayılı Bazı Lise, Okul ve Fakülte Mezunlarına Unvan Verilmesi Hakkında Kanunun 3 üncü maddesinin (b) bendinde, lise üzerine 2 yıl süreli yüksek teknik öğretim görenlere "tekniker" unvanı verileceği hükme bağlanmıştır. Diğer taraftan 651 sayılı Devlet Memurları Kanununun 152 nci maddesi uyarınca 17.4.2006 tarihli ve 2006\l0344 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan ve 3.1.2012 tarihli ve 2012/2663 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının 4 üncü maddesinin 1 inci fıkrası ile uygulanmasına 2012 yılında da devam olunan Devlet Memurlarına Ödenecek Zam ve Tazminatlara Đlişkin Kararının 3’üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde, I sayılı Cetvelin (B) ve ((C) bölümlerinde yer alan zamlar ile II sayılı Cetvelin (C), (E) ve (F) bölümlerinde yer alan özel hizmet tazminatının ödenmesinde, anılan bölümlerde ayrıca belirtilen istisnai durumlar hariç olmak üzere, personelin işgal ettiği kadronun sınıfı ve kariyerinin esas alınacağı hükme bağlanmış, ayrıca, anılan Kararın 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde ise; Kurumların teknik ve sağlık hizmetleri sınıflarına ait kadrolarında bulunanlardan, bulundukları hizmet sınıflarına atanılabilecek mesleki bir üst öğrenimi bitirenlere, cetvellerde ayrıca belirtilen istisnai durumlar hariç olmak üzere, kariyerlerinin (mesleki üst öğrenimleri) esas alınarak zam ve tazminat ödeneceği, kadroları teknik ve sağlık hizmetleri sınıflarında bulunanlardan, bulundukları hizmet sınıflarından bir kadroya atanılamayacak herhangi bir üst öğrenimi bitirenlere ise bitirdikleri üst öğrenimden dolayı zam ve tazminat ödenmeyeceği düzenlemesine yer verilmiştir. Söz konusu Bakanlar Kurulu Kararının uygulanması sırasında ortaya çıkması muhtemel tereddütlerin giderilmesi ve uygulama birliğinin sağlanması amacıyla hazırlanan ve 11.5.2006 tarihli ve 26165 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 160 Seri No'lu Devlet Memurları Kanunu Genel Tebliğinin "EUygulamaya Đlişkin Ortak Açıklamalar" bölümünün 3 üncü sırasında; kadroları teknik ve sağlık hizmetleri sınıflarında bulunan personelden, bulundukları hizmet sınıflarına atanılabilecek mesleki bir üst öğrenimi bitirerek, diploma veya çıkış belgelerini kurumlarına ibraz edenlere, intibak Đşlemlerinin yapılıp yapılmadığına bakılmaksızın, belgelerin kuruma ibrazını takip eden ay başından geçerli olmak üzere, ita amirlerinden alınacak ödeme onayı ile. cetvellerde - 332 - ayrıca belirtilen istisnai durumlar hariç olmak üzere bitirilen aynı sınıfla ilgili mesleki üst öğrenimin karşılığı olan zam ve tazminatların ödeneceği, bunlar için ayrıca yıl içinde kontrol işleminin yapılmayacağı şeklinde açıklama yapılmıştır. Açıklanan yasal mevzuat ve düzenlemelere göre Meslek Yüksekokullarının elektrik ve elektronik programlarından mezun olarak "Tekniker" unvanına haiz olan ve Teknik Hizmetler Sınıfına dahil 'Teknisyen' kadrosunda görev yapan personele, "Tekniker" unvanını Teknik Hizmetler Sınıfına dahil Teknisyen" kadrosuna ataması yapılmadan önce veya sonra alıp almadığına bakılmaksızın, 17.4,2006 tarihli ve 2006/10344 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Devlet Memurlarına Ödenecek Zam ve Tazminatlara Đlişkin Karar eki I sayılı Cetvelin "(B) Teknik Hizmetler Bölümü" 5 inci sırasında öngörülen zamlar ile 11 sayılı Cetvelin "(E) Teknik Hizmetler'' bölümü 2 nci sırasında öngörülen özel hizmet tazminatının ödenmesi gerektiği, bu kapsamda davalı idare tarafından Ağustos 2012 ayı itibarıyla davacının idareye müracaat ettiği 29.03.2012 tarihinden 60 gün öncesi olan 29.01.2012 tarihinden itibaren davacının özel hizmet tazminatının %100 olarak ödendiği, ancak hak ediş tarihlerinden ödeme tarihine kadar geçen süre için davacıya faiz ödemesinde bulunulmadığı anlaşılmıştır. Türk hukukunda faizle ilgili olarak; birçok kanunda hükümler bulunmakla birlikte, esas itibarı ile 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüde ilişkin Kanun, Borçlar Kanunu ve Ticaret Kanununda düzenleme yapılmıştır. Yapılan düzenlemelerde faizin tanımına yer verilmemiştir. Bilindiği üzere, konusu bir miktar paranın ödenmesinden ibaret olan borçlarda, borcun doğduğu veya muaccel olduğu tarihten itibaren ödemenin yapıldığı tarihe kadar, kısa veya uzun bir süre geçmiş olabilir. Đşte faiz borçlunun böyle bir süreden faydalanması dolayısıyla alacaklıya, kanun veya sözleşme gereğince ve bir oran dahilinde olmak üzere ödenmesi gerekli olan para miktarıdır. Faiz borcu hukuki mahiyeti itibariyle Fer’i bir borçtur. Faiz, alacağın bir bölümü olmayıp onun fer’i niteliğinde ve fakat ayrı bir alacaktır. 20.10.1989 tarih ve 1988/4 E. 1989/4 K. sayılı Yargıtay Đçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararında faiz “alacaklının cebinde zamanında bulunmayan paradan mahrumiyeti karşılayan bir ivaz” olarak tarif edilmiştir. Uygulamada niteliği itibarı ile anapara faizi ve temerrüt faizi olmak üzere iki tür faizin varlığı kabul edilmektedir. Ana para faizi nakdi sermayeden belirli bir süre için mahrum kalınması nedeniyle kanunen veya iradi olarak vadeye kadar yürütülen faizi ifade etmektedir. Temerrüt faizi ise, ana para borcunu ödemede geciken borçlunun gecikme müddeti için alacaklıya ödemesi gereken faiz olarak tanımlanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.10.2002 tarih E:2002/12-709 K:2002/781 sayılı kararında faizin işlevi ve oluşum tarzı bakımından kapital faiz ve temerrüt faizi olarak ikiye ayrıldığı, temerrüt faizinin; borçlunun para borcunu zamanında ödememesi ve temerrüde düşmesi üzerine kanun gereği kendiliğinden işlemeye başlayan ve temerrüdün devamı müddetince varlığını - 333 - sürdüren bir karşılık olduğu, kapital faizinin ise alacaklıya ait bir para meblağının faiz geliri elde etmek amacıyla ödünç verilmesi veya herhangi bir şekilde bir süre borçluda kalması üzerine faiz ödenmesi öngörülmüşse söz konusu olacağı belirtilmiştir. Anapara faizinin ödenmesi için temerrüte gerek yoktur. Hizmet kusurunun varlığı da aranmamalıdır. Danıştay Onbirinci Dairesinin 30.01.2003 tarih ve 2002/3960 Esas, 2003/500 Karar sayılı kararında; faizin konusu para olan borçlarda alacaklının bu paradan mahrum kaldığı süre içinde uğrayacağı kayıpların, başka bir anlatımla bu paranın kullanılmamasından dolayı yoksun kalınan kazancın karşılığı olduğu, bu kaybın ve yoksun kalınan kazancın idareden istenebilmesi için idarenin doğrudan veya dolaylı bir kusurunun bulunmasının kural olarak gerekmediği vurgulanmıştır. Davacının davalı idareye müracaat ettiği 29.03.2012 tarihinden 60 gün öncesine tekabül eden 29.01.2012 tarihinden, davacıya ödemenin yapıldığı Ağustos 2012 tarihine kadar ödenen özel hizmet tazminatı farkları, davacının ana para alacağını oluşturmaktadır. Davalı idare tarafından bu borç kabul edilerek, özel hizmet tazminatları 29.01.2012 tarihinden itibaren %100 olarak ödenmiştir. Davacının hakediş tarihlerinde ödenmesi gereken paranın, hakediş tarihlerinden sonraki bir tarihte ödenmesi nedeniyle bu paranın kullanılamamasından dolayı davacının yoksun kaldığı kazanç kaybının davalı idarece karşılanabilmesi için, davacıya ödenen özel hizmet tazminatı farklarına hakediş tarihlerinden ödeme tarihine kadar yasal faiz ödenmesi gerektiği, sonuç ve kanaatine varıldığından davacıya yapılan ödemelere faiz ödenmemesi işleminin iptaline karar verilmiştir. Her ne kadar davacı vekili davacının idareye başvurduğu tarihten geriye dönük olarak 5 yıllık süreye ilişkin özel hizmet tazminatı farklarının ödenmesini talep etmiş ise de; 1602 sayılı Askerî Yüksek Đdare Mahkemesi Kanununun 2566 sayılı Kanunla değişik 42 nci maddesine göre; “Đlgililer, haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Askerî Yüksek Đdare Mahkemesinde doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davaları ile birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı, icra tarihinden itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 35’inci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır.” 40’ıncı maddeye göre; Askerî Yüksek Đdare Mahkemesinde dava açma süresi, her çeşit işlemlerde yazılı bildirim tarihinden itibaren 60 gün olup, 35/a maddesi uyarınca da; kesin işlem yapmaya yetkili makamlarca tesis edilen idari işlemlerin geri alınması, kaldırılması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması, üst makamdan yoksa işlemi yapmış olan makamdan idari dava açmak için belli olan süre içinde (yani 60 gün içinde) istenebilir. Bu müracaatın - 334 - yapılması işlemeye başlamış olan dava açma süresini durdurur. 60 gün içinde idarece cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. Đsteğin reddi üzerine dava açma süresi başlar ve müracaat tarihine kadar geçmiş olan süre de hesaba katılır. Belirtilen hükümler çerçevesinde davacının durumu değerlendirildiğinde; davacının, özel hizmet tazminatının %100 oranında ödenmesi için davalı idareye 29.03.2012 tarihinde idari müracaatta bulunduğu, Askeri Yüksek Đdare Mahkemesinin yerleşik içtihatları uyarınca davacının zararının ödenmesi istemiyle doğrudan dava açması durumunda dava açma tarihinden geriye doğru, idareye müracaat halinde bu müracaattan geriye doğru altmış günlük haklarını dava edebileceği kabul edildiğinden, davacının idareye müracaat ettiği 29.03.2012 tarihinden itibaren altmış gün geriye gidildiğinde, 29.01.2012 tarihinden önceki dönemler için özel hizmet tazminatının %100 olarak ödenmemesi işleminin iptaline dair isteminin süre aşımı yönünden reddinin gerektiği, sonuç ve kanaatine varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Davacı Svl.Me… ödenen özel hizmet tazminat farklarına tahakkuk tarihlerinden ödeme tarihine kadar yıllık %9 (YÜZDE DOKUZ) yasal faiz ödenmemesi ĐŞLEMĐNĐN ĐPTALĐNE, 10 NĐSAN 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verilmiştir. (AYĐM 2'nci D.10.02.2013 E. 2013/483, K.2013/475) 9. SINIF DEĞĐŞĐKLĐĞĐ : -83ÖZETĐ: Dava konusu işlem tarihinde yürürlükte olan mevzuata göre; davacının sınıf değişikliği için idarece açılacak sınavda başarılı olması gerektiği, bu kapsamda davacının 21.03.2012 tarihine “başvuru hakkını” kullandığı ve kendisine başvurusunun neticesinin de bildirildiği, daha sonra hakkında “yapılacak işlemlerle” ilgili bir kazanılmış hak olmaması nedeniyle KKY 52-2 (A) Kara Kuvvetleri Sivil Memur Yönergesine göre değil, 21.03.2012 tarihinde yürürlüğe giren yönetmelik değişikliği çerçevesinde MSB.lığı, Gnkur.Bşk.lığı ve Kuvvet Komutanlıklarında görevli devlet memurlarının Görevde Yükselme ve Ünvan Değişikliği yönetmeliğine göre işlem tesis edildiği, tüm bu nedenlerle yürürlükteki mevzuata uygun olarak tesis edilen davacının yardımcı hizmetler sınıfından genel idari hizmetler sınıfına geçirilmemesi işleminin hukuka uygun olduğu. - 335 - Davacı, 11.06.2012 tarihinde Diyarbakır Bölge Đdare Mahkemesinde, 15.06.2012 tarihinde AYĐM’de kayda geçen dava dilekçesinde 01.10.2012 tarihinde Diyarbakır Bölge Đdare Mahkemesinde, 04.10.2012 tarihinde AYĐM’de kayda geçen cevaba cevap dilekçesinde, özetle; 2008 yılında K.K.K.lığı Ds.Kt. Emniyet ve Muhafız Bl.K.lığında YHS güvenlik görevlisi olarak atandığını; müteakiben eşinin atamasından dolayı 7’nci Kor.K.lığı Kh. ve Ds.Gr.K.lığı Emn. ve Muhf.Bl.K.lığı emrine atandığını; idarenin, K.K.K.lığı hariç güvenlik görevlisi kadrolarının GĐH sınıfı olduğunu; kendisinin de GĐH sınıfına geçirilmesi için 21.03.2012 tarihinde dilekçe ile başvuruda bulunduğunu; K.K.K.lığının 16.05.2012 tarihli yazısı ile sınava girmek suretiyle GĐH sınıfına geçmesinin mümkün olduğunun belirtildiğini; kendisiyle aynı görevi ifa eden güvenlik görevlilerinin GĐH sınıfında istihdam edilmesine rağmen kendisinin YHS olarak istihdamının hatalı bir işlemden kaynaklandığını; tesis edilen işlemin hukuka aykırı olduğunu belirterek dava konusu işlemin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dosyada bulunan bilgi ve belgelerden; 20.11.2008 tarihinden itibaren K.K.K.lığı Des. Kt. Gr.K.lığı emrinde YHS güvenlik görevlisi olarak göreve başladığı anlaşılan davacının, GĐH sınıfına geçirilmesi için 21.03.2012 tarihinde dilekçe ile başvuruda bulunduğu; K.K.K.lığının 16.05.2012 tarihli yazısı ile bu talebinin reddedilmesi üzerine bu işlemin iptali istemiyle süresinde AYĐM’de işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun “Bir Sınıftan Başka Bir Sınıfa Geçme" başlıklı 71’inci maddesi; "Memurların eşit dereceler arasında veya derece yükselmesi suretiyle sınıf değiştirmeleri caizdir. Bu şekilde sınıf değiştireceklerin geçecekleri sınıf ve görev için bu kanunda veya kuruluş kanunlarında belirtilen niteliklere sahip olmaları şarttır. Bu durumda sınıfları değişenlerin eski sınıflarının derecesinde elde ettikleri kademelerde geçirdikleri süreler yeni sınıflardaki derecelerinde dikkate alınır." hükmüne amirdir. Bu düzenlemeye dayalı olarak yayınlanan Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Görevde Yükselme ve Ünvan Değişikliği Esaslarına Dair Genel Yönetmelik ile Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlıklarında Görevli Devlet Memurlarının Görevde Yükselme ve Ünvan Değişikliği Yönetmeliğinde sınıf değişikliğinin esasları belirlenmiş olup, Davacının sınıf değişikliği için müracaat ettiği tarih itibarıyla sınıf değişiklikleri Görevde Yükselme ve Ünvan Değişikliğine ilişkin yönetmelik kapsamı dışında bulunmaktadır. Ancak 12 Mart 2010 tarih ve 25519 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Görevde Yükselme ve Ünvan Değişikliği Esaslarına Dair Genel Yönetmelikte yapılan değişikliğe paralel olarak Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlıklarında Görevli Devlet Memurlarının Görevde Yükselme ve Ünvan Değişikliği Yönetmeliğinde değişiklik yapılmıştır. Bu yönetmelik değişikliği 21 Mart 2012 tarih ve 28240 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. - 336 - Yönetmeliğin; “Görevde Yükselme ve Ünvan Değişikliğine Tabi Hizmet Grupları” başlıklı 5’inci maddesinin (değişik:21.3.2012-28240/3 md.); “Bu Yönetmelik kapsamında görevde yükselmeye tabi kadrolar aşağıda belirtilmiştir. a) Yönetim Hizmetleri Grubu: 1) Müdür, yazı işleri müdürü. 2) Müdür yardımcısı, yazı işleri müdür yardımcısı. b) Teknik Hizmetler Grubu: 1) Başmühendis. c) Araştırma, Planlama ve Eğitim Hizmetleri Grubu: 1) Uzman. ç) Đdari Hizmetler Grubu: 1) Adisyon görevlisi, ambar memuru, ambarcı, arşiv memuru, ayniyat memuru, bilgisayar işletmeni, çarkçı, çocuk bakım görevlisi, daktilo, danışma memuru, depo memuru, döner sermaye işlem memuru, eğitim hizmetler memuru, evrak işlem-kayıt memuru, faturalandırma memuru, fotoğrafçı, gardiyan, gemi adamı, gerçekleştirme memuru, güvenlik görevlisi, hesap sorumlusu, ikmal memuru, inceleme memuru, infaz koruma memuru, iş makineleri operatörü, işlem memuru, işletmeci, kameraman, karantina memuru, kasiyer, kiler sorumlusu, kolacı, kunduracı, kütüphane memuru, maaş mutemedi, mal saymanı, mal sorumlusu, maliye memuru, matbaacı, mehteran, memur, mobilya döşemeci, mors operatörü, muhasebe memuru, mutemet, mübaşir, mücellit, müze araştırma görevlisi, nizamiye kayıt görevlisi, redaktör, resepsiyon görevlisi, reyon koruma memuru, santral operatörü, saraç, sayman, sekreter, sistem ve veri kayıt operatörü, şoför, tahakkuk memuru, tasnifçi, telefon santral operatörü, terzi, teslim tesellüm memuru, veri hazırlama ve kontrol işletmeni, veznedar, zabıt katibi. d) Yardımcı Hizmetler Grubu: 1) Asansörcü, aşçı, badanacı, bahçıvan, barmen, bekçi, berber, boyacı, bulaşıkçı, camcı, çamaşırcı, çatı onarım ustası, çay kahve ocakçısı, çilingir, çocuk bakıcısı, döşemeci, duvarcı, fayanscı, gardiyan, garson, güvenlik görevlisi, hademe, hamamcı, hasta bakıcı, hizmetli, kaloriferci, kapıcı, karocu, kat bakım görevlisi, kaynakçı, kuaför, kuru temizlemeci, manikürcü, marangoz, masör, nalbant, pastacı, sıvacı, tatlıcı, teknisyen yardımcısı, temizlikçi, tenekeci, ütücü-kolacı, yağlı boyacı. (2) Bu Yönetmelik kapsamındaki Ünvan değişikliğine tabi kadrolar aşağıda belirtilmiştir: a) Arkeolog, arşivci, bilgisayar programcısı, bilgisayar program uzmanı, biyolog, çocuk bakıcısı, çocuk eğitim uzmanı, çocuk gelişim uzmanı, çocuk sağlığı ve eğitimcisi, desinatör, dil bilimcisi, diş tabibi, diyetisyen, ebe, eczacı, elektrikçi, fizikçi, fizyoterapist, grafiker, hemşire, imam-gassal, istatistikçi, jeolog, kamera operatörü, kaptan, kartoğraf, kaynakçı, kimyager, kütüphaneci, - 337 - laborant, marangoz, matematikçi, mikrobiyoloji uzmanı, mimar, muhasebeci, mühendis, mürettip, mütercim, müzisyen, odiyolog-odiyometrist, öğretmen, peyzaj mimarı, psikolog, röntgen teknisyeni, sağlık idarecisi, sağlık memuru, sağlık teknikeri, sağlık teknisyeni, sanat tarihi uzmanı, sistem analiz uzmanı, sosyal hizmet uzmanı, sosyolog, tarihçi, tekniker, teknik ressam, teknisyen, tercüman, tıbbi sekreter, veteriner.” hükmünü amirdir. Görüldüğü üzere yapılan değişiklik ile birlikte Đdari Hizmetler Grubu ve Yardımcı Hizmetler Grubu da Görevde Yükselme ve Ünvan değişikliğine tabi hizmet grupları arasında yer almıştır. Anılan yönetmeliğin “Görevde yükselme eğitimi” başlıklı 8’inci maddesinin 1’inci fıkrası “Personelin, görevde yükselme mahiyetindeki atamalarının yapılabilmesi amacıyla, 12’nci maddesinin birinci fıkrasının (a), (b), (c), (ç), (d), (e) ve (f) bentlerindeki ders konularından en az 30 ve (g) bendinde yer alan ders konularından en az 45 saat olmak üzere toplam en az 75 saat olarak düzenlenecek görevde yükselme eğitim programına katılmaları gerekir.” hükmünü, “Duyuru ve başvuru” başlıklı 9’uncu maddesinin “a” bendi; a) Görevde yükselme veya Ünvan değişikliği suretiyle atama yapılacak kadrolar sınavlardan en az 45 gün önce kurum personeline duyurulur. Başvuru süresi en az beş iş günü olarak belirlenir. Đlan edilen kadrolar için belirlenen başvuru tarihinin son günü itibarıyla aranan nitelikleri taşıyan personel, duyuruda belirtilen şekilde Kuruma başvuruda bulunabilir.” hükmünü, “Görevde yükselme eğitimine alınma” başlıklı 10’uncu maddesi; “Bu Yönetmelik kapsamındaki görevde yükselmeye tabi kadrolara yapılacak atamalarda; personelin öncelikle görevde yükselme eğitimine alınması esastır. Eğitime çağırılacak aday sayısı, atama yapılacağı duyurulan her bir kadro sayısının üç katını geçemez. Üç katından az istekli bulunması halinde, başvuru şartlarını taşıyan başvuru sahibi tüm personel, eğitime alınır. Duyurulan kadro sayısının üç katından fazla personelin başvurması halinde, görevde yükselme eğitimine alınacak aday personelin tespiti aşağıdaki şekilde yapılır: a) Bu Yönetmelik kapsamındaki görevde yükselmeye tabi kadrolara müracaat eden ve yapılan inceleme sonucunda son başvuru tarihi itibariyle niteliklerinin uygun olduğu tespit edilen personel, Genel Yönetmeliğin ekinde yer alan EK-1 sayılı Personel Değerlendirme Formunda belirtildiği şekilde değerlendirmeye tabi tutulur. Ayrıca, 1632 sayılı Askeri Ceza Kanununun 165’inci maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (3) ve (4) numaralı alt bentlerinde yer alan disiplin cezaları, görevde yükselme eğitimine alınacak personelin belirlenmesinde aylıktan kesme cezasının eşdeğeri ölçüt puanı olarak değerlendirilir. Buna göre toplam puanı en fazla olandan başlamak üzere kadro sayısının üç katı kadar personel belirlenerek eğitime alınır. b) Yapılan değerlendirme sonucunda elde edilen değerlendirme notlarına göre her bir personelin başvurmuş olduğu kadrolar esas alınmak suretiyle kendi aralarında sıralanır. - 338 - c) Aynı kadroya müracaat eden adaylar arasında yapılan puanlama sonunda eşitlik olması hâlinde, sırasıyla; hizmet süresi fazla olanlara, daha üst öğrenimi bitirmiş olanlara, üst öğrenim mezuniyet notu yüksek olanlara, öncelik verilir. ç) Bu sınava herhangi bir sebeple katılmayanlar ile başarısız olan veya başarılı olup da iki yıl içinde müteakip sınava kadar atanmamış olanlar aynı ünvanla ilgili düzenlenecek eğitim ve sınava ilişkin usul ve esaslara tabidir. Görevde yükselme eğitimini tamamlayanlar, görevde yükselme sınavına katılmaya hak kazanırlar.” hükmünü “Ünvan değişikliği sınavı başlıklı” 13/A maddesi; “Bu yönetmelik kapsamındaki personelin, en az ortaöğretim düzeyinde mesleki veya teknik eğitim sonucu elde edilen ünvanlara ilişkin görevlere atanmaları, eğitime tabi tutulmaksızın yapılacak ünvan değişikliği sınavı sonundaki başarısına göre gerçekleştirilir. Ünvan değişikliği sınavları, kurumca belirlenecek görev alanları ve atama yapılacak görevin niteliğine ilişkin konularda yazılı olarak yaptırılır ve bu sınavlara katılacaklarda, kurumda veya öğrenim durumları ile ilgisi bulunmayan görevlerde belirli süre hizmet yapmış olma şart aranmaz. ünvan değişikliği sınavı kapsamındaki görevlere, kurumun kendi personeli başvurabilir. Ünvan değişikliği sınavında yüz puan üzerinden en az yetmiş puan alanlar başarılı sayılır. Bu Yönetmelik kapsamındaki personelden doktora öğrenimini bitirmiş olanlar, ünvan değişikliği sınavına katılmaksızın öğrenimle elde edilen görevlere atanabilirler.” hükmünü “Kazanılmış Haklar” başlıklı 20’nci maddesi; “Bu yönetmelik kapsamına giren ünvanlara ilgili mevzuatları uyarınca daha önce atanmış olanların hakları saklıdır” hükmünü Görev grupları arasında geçişler” başlıklı 21’inci maddesi; “5’inci maddenin birinci fıkrasında sayılan hizmet grupları arasındaki geçişler aşağıdaki esaslar çerçevesinde yapılır. a) Aynı görev grubunda kalmak kaydıyla, ilgili personelin isteği ve atanılacak kadronun gerektirdiği özellikleri taşıyanlar sınav yapılmaksızın alt görevlere atanabilirler. b) Gruplar arası görevde yükselme niteliğindeki geçişler ile alt gruptan üst gruplara geçişler görevde yükselme eğitimi ve sınavına tabidir. Ünvan değişikliğine tabi kadrolar ile bu kadrolar arasındaki geçişler, ilgili kadro için düzenlenen ünvan değişikliği sınavı sonucuna göre yapılır.” hükmünü içermektedir. Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlıklarında Görevli Devlet Memurlarının Görevde Yükselme ve Ünvan Değişikliği Yönetmeliğin 25’inci maddesinde ise; bu yönetmeliğin (Yönetmelikte değişiklik yapan yönetmelik) yazımı tarihinde yürürlüğe gireceği belirtilmiştir. Açıklanan mevzuat hükümlerine göre davacının sınıf değişikliği yapabilmesi için öncelikle Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği için - 339 - müracaat etmesi, yapılan değerlendirme sonucunda bu müracaatının kabul edilmesi halinde, eğitime tabi tutulması ve bu eğitim sonucunda yapılan sınavda başarılı olması gerekmektedir. Aynı Yönetmeliğin 5’inci maddesinde; ‘güvenlik görevlisi’ unvanının hem Đdari Hizmetler grubunda, hem de Yardımcı hizmetler grubunda sayıldığı anlaşılmakta ise de; 657 s. Devlet Memurları Kanunu’nun 36’ncı maddesinin VIII numaralı bendinde yazılı yardımcı hizmetler sınıfına ilişkin tanıma göre; ‘koruma ve muhafaza hizmetleri gibi ana hizmetlere yardımcı mahiyetteki’ görevlerin YHS kapsamında tanımlandığı görülmektedir. Davacının 2008 yılında atamasının yapıldığı “Kara Kuvvetleri Komutanlığında Đstihdam Edilmek Üzere Açıktan Sivil Memur Alınacaktır” konu başlıklı ilan metninin “Yardımcı Hizmetler Sınıfı” başlığı altındaki kadrolara bakıldığında da 5’nci satırda belirtilen “Güvenlik Görevlisi” ünvanlı kadroların “Yardımcı Hizmetler Sınıfı” içinde sayıldığı tespit edilmiştir. Ayrıca, davacının, sınıf ve unvan değişikliği için başvuru tarihi, Yönetmelik değişikliğinin yürürlüğe giriş tarihi olan 21.03.2012 tarihine tekabül etmektedir. Dolayısıyla, davalı idarece, davacıya yürürlükteki mevzuat hükümlerine göre işlem yapıldığı anlaşılmaktadır. Dava konusu işlem tarihinde yürürlükte olan mevzuata göre; davacının sınıf değişikliği için yukarıda ayrıntıları belirtilen idarece açılacak sınavda başarılı olması gerekmektedir. Bu kapsamda, davacının 21.03.2012 tarihine “başvuru hakkını” kullanmış olması ve kendisine başvurusunun neticesinin bildirildiği, hakkında “yapılacak işlemlerle” ilgili bir kazanılmış hak olmaması nedeniyle KKY 52-2 (A) Kara Kuvvetleri Sivil Memur Yönergesine göre değil, 21.03.2012 tarihinde yürürlüğe giren yönetmelik değişikliği çerçevesinde MSB.lığı, Gnkur.Bşk.lığı ve Kuvvet Komutanlıklarında görevli devlet memurlarının Görevde Yükselme ve Ünvan Değişikliği yönetmeliğine göre işlem tesis edildiği, tüm bu nedenlerle yürürlükteki mevzuata uygun olarak tesis edilen davacının yardımcı hizmetler sınıfından genel idari hizmetler sınıfına geçirilmemesi işleminin hukuka uyarlı olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Yasal dayanaktan yoksun DAVANIN REDDĐNE, 30 OCAK 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 2'nci D.30.01.2013 E.2013/25, K.2013/163) - 340 - -84ÖZETĐ: Davacının zararının ödenmesi istemiyle doğrudan dava açması durumunda dava açma tarihinden geriye doğru altmış günlük tazminatlarını, idareye müracaat halinde bu müracaattan geriye doğru altmış günlük haklarını dava edebileceği kabul edildiğinden, davacının 07.01.2011 tarihli dilekçe ile GĐH olan hizmet sınıfının Teknik hizmetler sınıfı olarak değiştirilmesi ve buna bağlı olarak özlük haklarının ödenmesini talep ettiği dikkate alındığında, bu tarihten altmış gün geriye gidilmesi halinde, 2010/1092 sayılı Bakanlar Kurulu kararının resmi gazetede yayınlandığı tarihten önceki bir tarih söz konusu olduğundan, 2010/1092 sayılı Bakanlar Kurulu kararının resmi gazetede yayın tarihini olan 10.12.2010 tarihinden itibaren, emsallerine göre sınıf değişikliği geç yapılan buna bağlı olarak mahrum kaldığı mali ve özlük haklarının yasal faizi birlikte ödenmesi gerektiği. Davacı, 03.09.2012 tarihinde kayda giren dilekçesinin AYĐM 2’nci Dairesinin 10.10.2012 gün, 2012/898-891 Esas Karar sayılı kararı ile reddedilmesinden sonra, 13.11.2012 tarihinde sunduğu yenileme dilekçesi ile cevaba cevap dilekçesinde özetle; 17.09.2007 tarihinden itibaren MSB.lığı Arşiv Müdürlüğünde GĐH sınıfında bulunan “Belge Araştırma Uzmanı” unvanlı görevde fiilen görev yapmakta olduğunu, 10.12.2010 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 2010/1092 sayılı Bakanlar Kurulu kararı uyarınca arşivci unvanının 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 36’ncı maddesinin 1’inci fıkrasının Teknik hizmetler sınıfı başlıklı II numaralı bendi kapsamına alınmasına karar verildiğini, bu karar uyarınca 07.01.2011 tarihli dilekçe ile, GĐH olan hizmet sınıfının Teknik hizmetler sınıfı olarak değiştirilmesini talep ettiğini, GĐH sınıfından THS geçirilmesi için yaptığı başvurunun reddedilmesi nedeniyle açtığı iptal davası sonunda AYĐM 2’nci Dairesinin 16.05.2012 gün, 2012/22 Esas ve 2012/527 Karar sayılı kararı ile sınıf değişikliği yapılmaması işleminin iptaline karar verildiğini ve akabinde sınıf değişikliği işleminin yapıldığını, bunun üzerine sınıf değişikliği için ilk müracaat tarihinden itibaren özlük haklarından kaynaklanan farkların ödenmesi için 11.06.2012 tarihinde yaptığı başvurunun da 03.07.2012 tarihli yazı ile reddedildiğini, bu suretle sınıf değişikliğinin geç yapılmasına bağlı olarak özlük haklarında uğradığı kayıp nedeniyle 9.000,00 TL. maddi zararının oluştuğunu belirterek 10.12.2010 tarihinden itibaren hesaplanan toplam maaş farkı olan 9.000,00 TL. maddi tazminatın ödenmesine ve 10.12.2010 tarihinden her ay oluşan toplam maaş - 341 - farkına, ödemelerin yapılacağı tarihe kadar yasal faiz işletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; 17.09.2007 tarihinden itibaren MSB.lığı Arşiv Müdürlüğünde GĐH sınıfında bulunan “Belge Araştırma Uzmanı” unvanlı görevde fiilen görev yapmakta olan davacının, 10.12.2010 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 2010/1092 Karar sayılı Bakanlar Kurulu Kararında; “Folklor araştırmacısı, kütüphaneci, arşivci, kitap patologu ve sosyolog unvanlarının 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 36’ncı maddesi birinci fıkrasının Teknik Hizmetler Sınıfı başlıklı II numaralı bendi kapsamına alınması; Maliye ve Milli Eğitim Bakanlıkları ile Devlet Personel Başkanlığının görüşlerine dayanan Adalet Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığının teklifleri üzerine, adı geçen Kanunun 36’ncı maddesinin Ortak Hükümler bölümünün G bendine göre, Bakanlar Kurulunca 27.09.2010 tarihinde karar verilmiştir.’ hükmü uyarınca 07.01.2011 tarihli dilekçe ile GĐH olan hizmet sınıfının Teknik hizmetler sınıfı olarak değiştirilmesini talep ettiği, sınıf değişikliğinin yapılmaması üzerine, sınıf değişikliği talebinin reddi işleminin iptali istemiyle dava açtığı, 2’nci Dairesinin 16.05.2012 tarih ve 2012/22 Esas ve 2012/527 Karar sayılı kararıyla; sınıf değişikliği talebinin reddi işlemi hukuka aykırı bulunarak iptal edildiği, iptal kararından sonra davacının 11.06.2012 tarihli dilekçe ile sınıf değişikliğinin yapılması ve özlük haklarının ödenmesi için davalı idareye müracaatta bulunduğu, davalı idarenin 15.08.2012 tarihinden itibaren davacının sınıf değişikliğini yaptığı ancak 03.07.2012 tarihli işlemi ile; mahkeme kararında geçmişe dönük maaş farkının ödenmesine yönelik herhangi bir hüküm bulunmaması nedeniyle ödemenin yapılmasının mümkün olmadığı belirtilerek talebinin reddi üzerine işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır. T.C. Anayasasının 125’inci maddesine göre, idare kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararları ödemekle yükümlüdür. Bu suretle idarenin sorumluluğu Anayasa prensibi olarak kabul edilmiştir. Ancak idarenin sorumluluğunun hangi esaslara göre belirleneceği Anayasa’da belirtilmemiş, bu meselenin halli doktrin ve yargı kararlarına bırakılmıştır. Bugün idarenin sorumluluğu hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk ilkelerine dayandırılmaktadır. Đster hizmet kusuru isterse kusursuz sorumluluk ilkelerine dayandırılsın, genel olarak idarenin tazmin borcunun doğabilmesi için bir zararın mevcudiyeti, zarara yol açan eylemin veya işlemin idareye yüklenebilir nitelikte olması ve zarar ile eylem veya işlem arasında illiyet bağının bulunması zorunludur. Bu şartlardan birinin yokluğu idarenin sorumluluğunu ortadan kaldırır. Bu nedenle ortada bir zarar yoksa veya meydana gelen zararın idari eylem ve işlemle ilgisi bulunmuyorsa, idari faaliyet zararın gerçek nedenini, illiyetini teşkil etmiyorsa, arada illiyet bağı mevcut değilse veya zarara yol açan eylem veya işlem idareye yüklenebilir nitelikte değilse, idarenin sorumluluğu ortadan kalkmaktadır. Đdari işlemden doğan tam yargı davalarında da eylemden doğan tam yargı davalarında olduğu gibi idarenin tazmin sorumluluğu, hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk kuram ve ilkelerine dayanmaktadır. - 342 - Hukuk devleti ilkesi gereği faaliyetlerini hukuka uygun bir biçimde yürütmek zorunda olan idarenin, bir idari işlemden dolayı “hizmet kusuruna” dayalı olarak tazmin sorumluluğundan söz edilebilmesi için kural olarak hukuka aykırılığın varlığı şarttır. Ancak, bir idari işlemin herhangi bir yönden mevzuata ve hukuk kurallarına aykırı olması halinin, her durumda ve tek başına hizmet kusurunun varlığını kabule yeterli olup olmadığı, diğer bir ifadeyle idari işlemlerin iptalini gerektiren nedenlerle hizmet kusurunu doğuran nedenler arasında tam bir bağlılık ve ayniyet olup olmadığı hususunda öğretide fikir birliği bulunmadığı görülmektedir. Ancak, öğretide bu konuda baskın görüş; idari işlemlerdeki yetki, şekil unsurları ve usul bakımından hukuka aykırılıkların, sonradan giderilebilir hukuka aykırılıklar olması nedeniyle hizmet kusuru teşkil etmeyeceğinden, idarenin hizmet kusuruna dayalı sorumluluğunun bulunduğundan da söz edilemeyeceği; idari işlemlerdeki sebep, konu ve maksat unsurları bakımından hukuka aykırılıkların ise hizmet kusuruna sebebiyet verdiği ve idarenin hizmet kusuruna dayalı tazmin sorumluluğunun bulunduğu yönündedir. AYĐM 2’nci Dairesinin 16.05.2012 tarih ve 2012/22 Esas ve 2012/527 Karar sayılı kararıyla; davacının sınıf değişikliği talebinin reddi işleminin hukuka aykırı bulunarak iptal edildiği, bu nedenle sınıf değişikliği yapılmaması işleminin, idarenin hizmet kusurunu ortaya koyduğu anlaşıldığından davacının zararlarının hizmet kusuru esasına göre davalı idarece karşılanması gerekmektedir. Sınıf değişikliğinin yapılmaması nedeniyle emsallerine göre sınıf değişikliğinden ve buna bağlı olarak mali ve özlük haklarından kaynaklanan farkların ödenmemesi nedeniyle davacının zararı bulunmaktadır. Davacının hukuka aykırı olarak hakkında tesis edilen sınıf değişikliği talebinin reddi işlemi nedeniyle emsallerinden sonra 15.08.2012 tarihinde sınıf değişikliği yapılana kadar özlük haklarından doğan farkların ödenmemesi nedeniyle uğradığı zararların idarece hizmet kusuru esaslarına göre tazmininin gerektiği, bu nedenle hak ediş tarihi dikkate alınarak 15.08.2012 tarihine kadar, emsallerine göre sınıf değişikliği geç yapılan ve buna bağlı olarak mahrum kaldığı mali ve özlük haklarının davacının talebi olan 9.000,00 TL.nı geçmeyecek şekilde ödenmemesi işleminin iptaline karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır. Davacı dilekçesinde; 15.08.2012 tarihinden itibaren özlük haklarının verilmeye başlandığını, ancak 2010/1092 sayılı Bakanlar Kurulu kararının Resmi Gazetede yayınlandığı tarih olan 10.12.2010 tarihi ile 15.08.2012 tarihleri arasındaki özlük haklarının verilmediğini, bu nedenle maddi zarara uğradığını belirtmiştir. 1602 sayılı kanununun 40 ve 42’nci maddeleri ile Askeri Yüksek Đdare Mahkemesinin yerleşik içtihatları uyarınca; davacının zararının ödenmesi istemiyle doğrudan dava açması durumunda dava açma tarihinden geriye doğru altmış günlük tazminatlarını, idareye müracaat halinde bu müracaattan geriye doğru altmış günlük haklarını dava edebileceği kabul edildiğinden, davacının 07.01.2011 tarihli dilekçe ile GĐH olan hizmet sınıfının Teknik hizmetler sınıfı olarak değiştirilmesi ve buna bağlı olarak özlük haklarının ödenmesini talep ettiği dikkate alındığında, bu tarihten altmış gün geriye gidildiğinde, 2010/1092 sayılı Bakanlar Kurulu kararının resmi gazetede yayınlandığı tarihten önceki bir - 343 - tarih sözkonusu olduğundan, 2010/1092 sayılı Bakanlar Kurulu kararının resmi gazetede yayın tarihini olan 10.12.2010 tarihinden itibaren, emsallerine göre sınıf değişikliği geç yapılan buna bağlı olarak mahrum kaldığı mali ve özlük haklarının yasal faizi birlikte ödenmesi gerektiği kanaatine varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Davacı S….’un, sınıf değişikliği talebinin reddi işleminin mevzuata ve hukuka aykırı görülerek AYĐM 2’nci Dairesinin 16.05.2012 tarih ve 2012/22 Esas ve 2012/527 Karar sayılı kararıyla; iptal edilmesi nedeniyle, 10.12.2010 tarihinden itibaren, 15.08.2012 tarihine kadar mahrum kaldığı, mali ve özlük haklarından doğan farkların ödenmemesi nedeniyle uğradığı zararların davacının talebi olan 9.000,00 TL.(DOKUZBĐN TÜRK LĐRASI)’nı geçmeyecek şekilde her bir aylık için ayrı ayrı tahakkuk tarihlerinden itibaren ödeme tarihine kadar yıllık %9 (YÜZDE DOKUZ) yasal faiz yürütülerek davacıya ödenmemesi ĐŞLEMĐNĐN ĐPTALĐNE , 10 NĐSAN 2013 tarihinde OYBĐRLĐĞĐ ile karar verildi. (AYĐM 2'nci D.10.04.2013 E.2012/1127, K. 2013/469) 10. VEKALET ÜCRETĐ (BOŞ MÜDÜR KADROSUNA VEKALET) : -85ÖZETĐ: Davacının davalı idareye başvurmaksızın ilk kez 21.06.2012 tarihinde kayıt altına alınan dilekçe ile dava açtığı, Askeri Yüksek Đdare Mahkemesinin yerleşik içtihatları uyarınca davacının zararının ödenmesi istemiyle doğrudan dava açması durumunda dava açma tarihinden geriye doğru altmış günlük tazminatlarını, idareye müracaat halinde bu müracaattan geriye doğru altmış günlük haklarını dava konusu edebileceği kabul edildiğinden, 21.06.2012 tarihinden altmış gün geriye gidildiğinde, 21.04.2012 tarihinden itibaren davacıya yazı işleri müdürlüğüne vekalet ücretinin yasal faizi birlikte ödenmesi gerektiği. Davacı, 21.06.2012 tarihinde Üsküdar Asliye Hukuk Mahkemesinde, 28.06.2012 tarihinde AYĐM’de kayda geçen dava dilekçesinde ve 08.11.2012 tarihinde AYĐM’de kayda geçen cevaba cevap dilekçesinde, özetle; 2005 yılından itibaren 1’inci Or. K.lığı Askeri Savcılığında zabıt katibi olarak görev yaptığını; 30.03.2011 tarihinde yazı işleri müdürünün emekli olması sebebiyle 25.02.2011 tarihinde bu görevi vekaleten yürütmek üzere görevlendirildiğini; Yazı işleri müdürlüğü için asilde aranan tüm şartları haiz olduğunu; 657 sayılı Kanunun 175/2’nci maddesi uyarınca kendisine vekalet ücreti ödenmesi gerektiğini belirterek dava konusu işlemin iptaline ve 21.04.2012 tarihinden - 344 - itibaren hesaplanacak vekalet ücretinin tarafına ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava dosyasının incelenmesinden; davacının 14.12.1998 tarihinde Svl.Memur olarak TSK’da göreve başladığı Eylül 2000 tarihinde 1’nci Ordu K.lığı Askeri Savcılığında geçici olarak görevlendirildiği, 2005 yılında Askeri Savcılık Zabıt Katipliği görevine atandığı, 09 Ekim 2007 tarihinde Anadolu Üniversitesi Đşletme Fakültesinden mezun olduğu, 30 Mart 2011 tarihinde Askeri Savcılık Yazı Đşleri Müdürünün emekli olması nedeniyle Askeri Savcılık Yazı Đşleri Müdürlüğü görevini vekaleten yürütmeye başladığı, 21 Haziran 2012 tarihinde Üsküdar Asliye Hukuk Mahkemesinde kayda geçen dilekçesi ile 21.04.2012 tarihinden itibaren hesaplanacak vekalet ücretinin ödenmemesi işleminin iptali istemiyle iş bu davayı açtığı anlaşılmıştır. Dava konusu ihtilaf; davacının amirinin yazılı görevlendirmesi sonucu yazı işleri müdürlüğü görevine vekaleti dolayısıyla kendisine vekalet ücreti ödenip ödenmeyeceğine ilişkindir. Vekalet, kamusal hizmetlerin sürekliliği ilkesi çerçevesinde Devlet faaliyetlerinin aksamasının önüne geçilmesi için sürekli ya da geçici olarak boşalan kadrolara üçüncü kişilerin vekil olarak atanması seklinde tanımlanabilir. Uyuşmazlığa ilişkin mevzuat incelendiğinde; T.C. Anayasasının 128’inci maddesinin 2’nci fıkrası “Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.” Hükmünü, 18’inci Maddesinde “Hiç kimse zorla çalıştırılamaz. Angarya yasaktır” Hükmünü amirdir. 657 sayılı DMK’nun “Vekalet görevi ve aylık verilmesinin şartları” başlıklı 86’ncı maddesi; “Memurların kanuni izin, geçici görev, disiplin cezası uygulaması veya görevden uzaklaştırma nedenleriyle işlerinden geçici olarak ayrılmaları halinde yerlerine kurum içinden veya diğer kurumlardan veya açıktan vekil atanabilir. Bir görevin memurlar eliyle vekaleten yürütülmesi halinde aylıksız vekalet asıldır. Ancak, ilkokul öğretmenliği (Yaz tatili hariç), tabiplik, diş tabipliği, eczacılık, köy ve beldelerdeki ebelik ve hemşirelik, mühendis ve mimarlık, veterinerlik, köy ve kasaba imamlığına ait boş kadrolara Maliye Bakanlığının izni (mahallî idarelerde izin şartı aranmaz) ile, açıktan vekil atanabilir. Aynı kurumdan birinci fıkrada sayılan (“birinci fıkrada sayılan” ibaresi Anayasa Mahkemesinin 05.07.2012 gün ve 2012/11 Esas, 2012/104 Karar sayılı kararıyla iptal edilmiştir.) ayrılmalar dolayısıyla atanan vekil memurlara vekalet görevinin 3 aydan fazla devam eden süresi için, kurum dışından veya açıktan atananlarla kurum içinden ilkokul öğretmenliğine atanan öğretmenler ile - 345 - veznedarlık görevine atananlara göreve başladıkları tarihten itibaren vekalet aylığı ödenir. Bu Kanuna tabi kurumlarda çalışan veteriner hekim veya hayvan sağlık memurları, veteriner hekim veya hayvan sağlık memuru bulunmayan belediyelerin veterinerlik veya hayvan sağlık memurluğu hizmetlerini ifa etmek üzere bu hizmetlerle ilgili kadrolara vekalet aylığı verilmek suretiyle atanabilirler. Yukarıda sayılan haller dışında, boş kadrolara ait görevler lüzum görüldüğü takdirde memurlara ücretsiz olarak vekaleten gördürülebilir. Bu Kanuna tabi kurumlarda, mali, nakdi ve ayni sorumluluğu bulunan saymanlık kadrolarının boşalması halinde bu kadrolara işe başladıkları tarihten itibaren vekalet aylığı verilmek suretiyle memurlar arasından atama yapılabilir.” hükmüne, “Vekalet görevinin fiilen yapılması şartı” başlıklı 174’üncü maddesi “Vekalet aylıklarının ödenebilmesi için görevin fiilen yapılması şarttır.” hükmüne, “Vekalet ikinci görev aylık ve ücretleri ile diğer ödemeler” başlıklı 175’inci maddesinin 2’nci fıkrası da; “Ancak, kurum içinden veya diğer kurumlardan vekalet edenlere vekalet aylığı ödenebilmesi için, vekilin asilde aranan şartları taşıması zorunludur.” hükmüne amir bulunmaktadır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun "Zam ve Tazminatlar" başlıklı 152'nci maddesi uyarınca yürürlüğe konulan 17 Nisan 2006 tarihli ve 2006/10344 sayılı Bakanlar Kurulunun “Devlet Memurlarına Ödenecek Zam ve Tazminatlara Đlişkin kararın” (03 Ocak 2011 tarihli ve 2011/1241 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile söz konusu kararın 2011 yılında da uygulanmasına karar verildiği) 9'uncu maddesinde; (1) 657 sayılı Kanunun 86 ncı maddesi uyarınca; a) 1) Kurumlarınca bir göreve kurum içinden veya diğer kurumlardan vekalet ettirilenlere; aa) Vekaletin, 657 sayılı Kanunun 86 ncı maddesine binaen yapılması ve bu hususun onayda belirtilmiş olması, bb) Vekaletin, Bakanlar Kurulu kararı veya müşterek karar ile atama yapılması gereken kadro veya görevler için ilgili Bakan, diğer kadro veya görevler için asili atamaya yetkili amir tarafından verilmesi, cc) Vekillerin, genel ve ilgili özel mevzuatı uyarınca asaleten atanmada aranan tüm şartları (asaleten atanmada sınav şartı aranılan kadro veya görevler için bu sınavlara girebilme hakkının elde edilmiş olması dahil) bir arada taşımaları, kaydıyla; vekalet ettikleri kadro veya görevler için bu Karar uyarınca öngörülen zam ve tazminatların toplam net tutarının, asli kadro veya görevleri karşılığında fiilen aldıkları zam ve tazminatların toplam net tutarından fazla - 346 - olması halinde, aradaki fark; 657 sayılı Kanunun 175 inci maddesindeki oranlar dikkate alınmaksızın, vekalet görevine başlanıldığı tarihten itibaren ve vekalet görevinin fiilen yapıldığı sürece ödenir. 2) aa) Esas ve usule ilişkin olarak yukarıda belirtilen şartları bir arada taşımayanlara, bb) Mehil müddeti, yıllık izin, mazeret izni, hastalık izni, geçici görev, vekalet, görevden uzaklaştırma, tutuklanma, gözaltına alınma, hizmetiçi eğitim, kurs veya seminer nedeniyle görevlerinden ayrılanlara vekalet edenlere, cc) Vekaletleri esnasında yıllık izin, mazeret izni, hastalık izni, vekalet görevine ilişkin olmayan geçici görev, görevden uzaklaştırma, tutuklanma, gözaltına alınma, hizmetiçi eğitim, kurs, seminer ve benzeri nedenlerle vekalet görevine ara verenlere (ara verdikleri günler için), çç) Diğer personel kanunlarına tabi olanlardan bu Kararname uyarınca zam ve tazminat ödenmesi öngörülen kadro veya görevlere vekalet edenlere, dd) Kurumların 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli cetvellerinde kadrosu bulunmayan okul müdürlüğü, okul müdür başyardımcılığı ve okul müdür yardımcılığı görevlerini yürütenlere, ee) Bu Kararname uyarınca zam ve tazminat ödenmesi öngörülen kadro veya görevlere vekalet eden her statüdeki sözleşmeli personele (6/2/1997 tarihli ve 97/9021 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı kapsamındaki kadro karşılığı sözleşmeli personel hariç), vekalet nedeniyle öngörülen zam ve tazminatlar ödenmez. b) Bir göreve açıktan vekalet edenlere, bu göreve ait zam ve tazminatlar, 657 sayılı Kanunun 175 inci maddesindeki oranlar dikkate alınmaksızın vekalet aylığıyla birlikte ödenir." hükmüne yer verilmiştir. Ayrıca bir göreve vekil olarak atanacaklarda aranılacak şartların saptanması amacıyla Maliye Bakanlığı Bütçe ve Kontrol Genel Müdürlüğünce 19.10.1978 tarihinde (52) Seri No’lu Devlet Memurları Kanunu Genel Tebliği ve daha sonra da 17.05.1987 tarihinde (99) Seri No’lu Devlet Memurları Kanunu Genel Tebliği hazırlanarak yürürlüğe konmuştur. Söz konusu tebliğler, bir kadro veya göreve vekaleten atanacaklarda aranılacak şartların standardize edilerek uygulama birliğinin sağlanması amacını taşımaktadırlar. Söz konusu tebliğlerden 19.10.1978 tarihli ve (52) Seri No’lu Devlet Memurları Kanunu Genel Tebliği’ne göre bir memurun bir göreve vekaleten atanabilmesi için, memurun eğitim durumu ve hizmet süresi yönünden vekaleten atanacağı derecenin zorunlu kıldığı koşullara sahip olması gerekmektedir. Söz konusu hükme göre memurlar, öğrenim durumları ve hizmet sürelerine göre atanabilecekleri kadronun üstünde bir kadroya vekalet ettirilemezler. 17.05.1987 tarihli ve (99) Seri No’lu Devlet Memurları Kanunu Genel Tebliği’nde ise bir görevin vekaleten yürütülmesi halinde görevin gerekleri ve nitelikleri değişmeyeceğinden bu görevi vekaleten yürütecek olanların asil memurda aranan şartlara sahip olmaları gerektiği belirtilmektedir. Buna göre, 1-4 üncü dereceli kadrolara vekalet edeceklerin 657 - 347 - sayılı Kanunun 68’inci maddesinde belirtilen şartları haiz olmaları, 5-15 inci dereceli kadrolara vekalet ettirileceklerin öğrenim durumları itibariyle tespit olunan yükselinebilecek dereceyi asmamak kaydıyla vekalet ettirilecekleri kadronun derecesinin, kazanılmış hak aylık derecesinin üç üst derecesinden fazla olmaması gerekmektedir. Öte yandan Askeri Mahkemeler, Askeri Savcılıklar Kalem Teşkilatı Ve Personelin Görev Ve Sorumlulukları Hakkında Yönetmeliğin “Amaç” başlıklı 1’inci maddesinde; “Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü hakkındaki 353 sayılı Kanunun 7’nci maddesi hükmüne göre kurulan askeri mahkemeler ve askeri savcılıklar kalem teşkilatı ile kalem personelinin görev ve sorumluluklarını tesbit etmek üzere sözü edilen madde hükmünce bu Yönetmelik çıkarılmıştır.” hükmünü, “Kapsam” başlıklı 2’nci maddesinde “ Askeri mahkemeler ve askeri savcılıklar kalem teşkilatı ile kalem personelinin görev ve sorumlulukları bu Yönetmelikle gösterilir. “ hükmünü, Aynı Yönetmeliğin “Askeri Savcılık başkatipleri (yazı işleri müdürleri)” başlıklı 6’ncı maddesinde;” Askeri savcılık kalem teşkilatının amiri ve düzenleyicisi olan başkatipler aşağıda gösterilen işleri yapmakla görevlidirler : a) Genel olarak kalem işlerinin düzgün yürütülmesi, kalemin devamlı surette denetlenmesi, b) Askeri savcılık esas defteri, istinabe defteri, zaptolunan eşya def'teri, ilamat defteri, evrak kayıt defteri ve zimmet defterinin hatasız ve temiz olarak tutulması ve saklanması, bu defterlerden esas defteri bizzat başkatip tarafından, diğerleri askeri savcının tensibi ve kalem personelinin mevcuduna göre ya bizzat başkatip veya onun gözetimi altında bir katip yahut kalemin başka bir personeli tarafından tutulur. c) Adli ve idari işlem karar ve emirlerle ilgili kartonların tutulması, tanzim edilmesi ve saklanması, d) Davet, tebliğ kağıtlarının zamanında düzenlenip gönderilmesi, tebliğ işlemlerinin yapılması, e) Kanunla askeri savcı tarafından tasdik edilmesi gerekli olmayan hüküm, karar ve diğer kağıt suretlerinin asıllarına uygun olup olmadığının tetkik ve tasdik edilmesi, f) Kalem personelinin yetiştirilmesi, g) Zaptolunan eşyanın saklanması, müsadere edilen eşyanın ilgili yerlere verilmesi, Özel memuru varsa bu iş o memur tarafından yapılır. h) Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu ile diğer kanunlarda yazılı görevlerin yapılması ve bu yönetmelikte gösterilmiş olsun veya olmasın kaleme ait diğer işlemlerin yürütülmesi,” hükmünü, 9’uncu maddesi ise ; “ Askeri mahkeme ve askeri savcılık başkatiplerinin yokluğunda bunlara ait görevler en kıdemli katip tarafından yapılır.” hükmü düzenlemiştir. Her ne kadar 657 sayılı Kanunun 86 ncı maddesinin işlem tesis edildiği tarihte yürürlükte olan şeklinde ancak memurların kanuni izin, geçici görev disiplin cezası uygulaması veya görevden uzaklaştırma nedenleriyle işlerinden geçici olarak ayrılmaları halinde yerlerine kurum içinden veya diğer kurumlardan vekil atanabileceği ve aynı kurumdan anılan sebeplerle ayrılmalar dolayısıyla atanan vekil memurlara vekalet ücreti ödeneceği düzenlenmiş ise de mahkememizce başka bir dava dosyası ile ilgili olarak yapılan başvuru üzerine Anayasa Mahkemesinin 05.07.2012 tarih ve 2012/11 Esas, 2012/104 Karar - 348 - sayılı kararıyla 657 sayılı Kanunun 86 ncı maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan “… birinci fıkrada sayılan…” ibaresinin Anayasanın eşitlik ilkesini düzenleyen 10 ncu maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar verilmiştir. Böylece memurların kanuni izin, geçici görev, disiplin cezası uygulaması veya görevden uzaklaştırma nedenleri dışında bir sebeple işlerinden ayrılmaları halinde yerlerine atanan vekil memurlara da vekalet ücreti ödenmesi yolu açılmıştır. Açıklanan mevzuat hükümleri incelendiğinde; 657 sayılı Kanunun 86’ncı maddesinin 2‘nci fıkrasına göre bir görevin memurlar eliyle vekaleten yürütülmesi halinde aylıksız vekaletin asıl olduğu, aynı maddenin müteakip fıkralarında istisnai olarak kimlere hangi hallerde vekalet aylığı verileceğinin düzenlenmiş olduğu, 6’ncı fıkrasında da vekalet aylığı ödeneceğine ilişkin sayılan haller dışındaki boş kadrolara ait görevlerin memurlara ücretsiz olarak gördürülebileceği hüküm altına alınmıştır. Tüm bunların dışında, aynı Kanunun 175’inci maddesinin 2’nci fıkrasıyla da “vekalet edenlere vekalet ücretinin ödenebilmesi için vekilinin asilde aranan şartları taşıması” zorunluluğu getirilmiş bulunulmaktadır. Dava konusu olayda davacının, 1998 yılından itibaren TSK’de sivil memur olarak 2005 yılından itibaren de 1. Or. K.lığı As. Savcılığında Zabıt Katibi olarak görev yaptığı, Yazı Đşleri Müdürlüğü Kadrosunun boşalması üzerine 1. Or. K.lığı As. Savcısının yazılı emri ile 25.02.2011 tarihinden itibaren Askeri savcılık Yazı Đşleri Müdürlüğüne vekaleten görevlendirildiği, bu görevlendirmenin MSB Askeri adalet Đşleri Başkanlığına bildirildiği, 09.10.2007 tarihinde Anadolu Üniversitesi Đşletme Fakültesini tamamlayarak mezun olduğu, böylece işlem tarihi itibarıyla asilde aranan tüm şartları taşıdığı anlaşıldığından davacıya vekalet ücretinin ödenmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır. Davalı idare savunmasında; Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlıklarında Görevli Devlet Memurlarının Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliğinin 7/2/b maddesinde yer alan “yazı işleri müdürlüğü kadrosuna atanabilmesi için asgari 12 yıl kamu hizmeti olması…” ibaresinin AYĐM kararı ile iptal edildiğini, bu nedenle 657 sayılı Kanunun anılan Yönetmeliğe uyumlu hale getirilmesi amacıyla çalışmalar devam ettiğinden davacının asaleten atanmalarında aranan tüm şartları sağlayıp sağlamadığının tespit edilemediği belirtilmiştir. Ancak, anılan Yönetmelikte 21.03.2012 tarihinde yapılan değişiklikle Yazı Đşleri Müdürlüğü için aranan hizmet süresi 8 yıl olarak değiştirildiğinden davacı bu yönüyle de asilde aranan şartları taşımaktadır.. Davalı idare ayrıca, davacının vekalet görevlendirilmesinin/atamasının 657 sayılı Kanun, ilgili Bakanlar Kurulu Kararı ve KKY 52-2 (A) Kara Kuvvetleri Sivil Memur Yönergesindeki düzenlemelere göre, asili atamaya yetkili amir tarafından verilmemesinden dolayı vekalete ilişkin aylık, zam ve tazminatların ödenmesinin mümkün olmadığını belirtmiştir. TC. Anayasasının 18’inci maddesinde hiç kimsenin zorla çalıştırılamayacağı, angaryanın yasak olduğu düzenlenmiştir. Bir göreve vekalet - 349 - edenlere ancak atamaya yetkili amir tarafından görevlendirilmeleri halinde vekalet ücreti ödeneceğine ilişkin düzenlenme herhangi bir Kanun’a değil, 17 Nisan 2006 tarihli ve 2006/10344 sayılı Bakanlar Kurulu kararına ekli karara dayanmaktadır. 657 sayılı Kanunda bu yönde bir düzenleme mevcut değildir. Yasada belirtilmeyen bir sınırlamanın Bakanlar Kurulu kararıyla düzenlenmesi hukuka aykırıdır. Kaldı ki, 1. Or. K.lığı As. Savcısının yazılı emri ile 25.02.2011 tarihinden itibaren Yazı Đşleri Müdürlüğüne vekalet ettiği, dava sürecinde de bu vekaletinin devam ettiği, Askeri Savcının bu durumu görevlendirme yazısı ile birlikte MSB Askeri adalet Đşleri Başkanlığına bildirdiği, buna karşın davalı idarenin vekalete ilişkin olarak süreci başlatması gerekirken başlatmadığı, adeta bu görevi vekaleten yürütmesini zımnen onayladığı, bu halde iken davacının 1,5 yılı aşan bir süre anılan görevi vekaleten yürüttüğü, bu süreçte zabıt katipliği yanında mevzuatta Yazı Đşleri Müdürüne verilen görevleri de yerine getirdiği, hatta Askeri Mahkemeler, Askeri Savcılıklar Kalem Teşkilatı Ve Personelin Görev Ve Sorumlulukları Hakkında Yönetmeliğinin amir hükmü gereği esas defterini bizzat tuttuğu ve bu hususta yazı işleri müdürü sıfatıyla hukuken de sorumlu tutulduğu, Anayasanın 18’inci maddesinde düzenlenen ve angaryayı yasaklayan hüküm uyarınca davacının 5 yılı aşan bir süre fiilen yürüttüğü görev karşılığında bazı maddi olanaklara hak kazanması gerektiği, böylece kamudaki hizmet süresi, zabıt katipliği görev süresi ve öğrenim durumu itibariyle de asilde aranan şartları taşıdığı ve bu görevi fiilen devam ettirdiği anlaşıldığından, davalı idarenin bu savunmasına da itibar edilmemiş ve bu suretle hukuka aykırı olduğu değerlendirilen işlemin iptal edilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır. 1602 sayılı Askerî Yüksek Đdare Mahkemesi Kanununun 2566 sayılı Kanunla değişik 42 nci maddesi; “Đlgililer, haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Askerî Yüksek Đdare Mahkemesinde doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davaları ile birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı, icra tarihinden itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 35’inci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır.” hükmüne amirdir. Anılan Kanunun 40’ıncı maddesine göre; Askerî Yüksek Đdare Mahkemesinde dava açma süresi, her çeşit işlemlerde yazılı bildirim tarihinden itibaren 60 gün olup, 35/a maddesi uyarınca da; kesin işlem yapmaya yetkili makamlarca tesis edilen idari işlemlerin geri alınması, kaldırılması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması, üst makamdan yoksa işlemi yapmış olan makamdan idari dava açmak için belli olan süre içinde (yani 60 gün içinde) istenebilir. Bu müracaatın yapılması işlemeye başlamış olan dava açma süresini durdurur. 60 gün içinde idarece cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. Đsteğin reddi üzerine dava açma süresi başlar ve müracaat tarihine kadar geçmiş olan süre de hesaba katılır. Belirtilen hükümler çerçevesinde davacının durumu değerlendirildiğinde; davacının ilk kez davalı idareye başvurmaksızın 21.06.2012 tarihinde kayıt altına alınan dilekçe ile dava açtığı, Askeri Yüksek Đdare Mahkemesinin yerleşik içtihatları uyarınca davacının zararının ödenmesi istemiyle doğrudan dava - 350 - açması durumunda dava açma tarihinden geriye doğru altmış günlük tazminatlarını, idareye müracaat halinde bu müracaattan geriye doğru altmış günlük haklarını dava edebileceği kabul edildiğinden, 21.06.2012 tarihinden altmış gün geriye gidildiğinde davacıya 21.04.2012 tarihinden itibaren yazı işleri müdürlüğüne vekalet ücretinin yasal faizi birlikte ödenmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; 1. Davacı Svl.Me.F….’e 21.04.2012 tarihinden itibaren bu görevi yürüttüğü sürece Askeri Savcılık Yazı Đşleri Müdürlüğüne vekalet ücretinin ödenmemesi ĐŞLEMĐNĐN ĐPTALĐNE, 2. 21.04.2012 tarihinden itibaren tahakkuk edecek vekalet ücretine hak ediş tarihlerinden ödeme tarihine kadar yıllık %9 (YÜZDE DOKUZ) yasal faiz ÖDENMESĐNE, 06 MART 2013 tarihinde OYÇOKLUĞU ile karar verildi. KARŞI OY GEREKÇEKSĐ Vekalet görevlendirmesinin; 657 sayılı Kanun ve 2006/10344 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’nda belirtilen esaslara uygun olmaması, ayrıca geçici görevlendirmenin KKY 52-2 (A) KK Sivil Memur Yönergesinin “geçici görevlendirme” başlıklı 15’inci maddesine uygun biçimde yapılmaması, bunların yanı sıra vekalet görevinin “asili atamaya yetkili amir” tarafından verilmemiş olması nedenleriyle vekalet ücreti ödenmemesi şeklinde tesis edilen işlemin hukuka uygun olduğu, yasal mevzuata göre ödemenin mümkün olmadığı, vekalet görevinin uzun sürmüş olmasının da ödeme yapılmasına etkisi olmadığını değerlendirdiğimden çoğunluk görüşüne katılmadım. 06.03.2013 ÜYE O.G.Bora OĞURLU Dz.Kur.Alb. (AYĐM 2'nci D.06.03.2013 E.2012/727, K. 2013/287) 11. YILLIK ĐZĐN : -86ÖZETĐ: Kamu davası olarak takip edilen bir davanın hem tanığı hem de mağdur-müştekisi olarak yapılan çağrı üzerine duruşmaya ve keşfe katılması zorunlu olan davacının duruşmaya ve keşfe katıldığı günlerin yıllık izinden sayılmasının hukuka uygun olmadığı. Davacı, 18.09.2012 tarihinde Bandırma Asliye Hukuk Hakimliğinde, 24.09.2012 tarihinde AYĐM’de kayda geçen dava dilekçesinde ve 31.12.2012 tarihinde AYĐM’de kayda geçen cevaba cevap dilekçesinde, özetle; 14.02.2012 tarihinde, Bandırma’daki ikametgahına bir hırsızın girmeye çalıştığını; olay nedeniyle şikayetçi olması sonrasında şüpheli hakkında dava açıldığını; mahkemece, 27.03.2012 tarihindeki duruşmada 30.03.2012 tarihi itibariyle keşif - 351 - yapılmasına ve keşifte kendisini de bulunmasına karar verildiğini; duruşmaya ve keşfe katılmasının yasal zorunluluk olması sebebiyle her iki olay için de mazeret izni talep ettiğini; belirtilen mazeretlerine rağmen, bu günlerde kendisine yıllık izne mahsuben izin kullandırıldığını; 25.05.2012 tarihli dilekçesiyle izinlerinin mazeret izni kapsamında sayılmasını talep ettiğini; bu talebinin 6’ncı Ana Jet Üs K.lığının 09.08.2012 tarihli yazısı ile reddedildiğini belirtmek suretiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin incelenmesinden; Bandırma 6’ncı Ana Jet Üs K.lığı emrinde sivil memur olarak görev yapan davacının evine 14.02.2012 tarihinde hırsızlık amacıyla giren 18 yaşından küçük bir çocuk hakkında Bandırma Cumhuriyet Başsavcılığının 20.02.2012 tarihli iddianamesiyle Nitelikli Olarak Konut Dokunulmazlığını Đhlal, Geceleyin Kilitlenmek Suretiyle Muhafaza Altına Alınan Eşya Hakkında Hırsızlığa teşebbüs suçlarından TCK 142/1-b, 143/1, 116/4,31/3, 35,63 maddeleri uyarınca cezalandırılması talebiyle açılan kamu davası üzerine, davacının 27.03.2012 tarihinde şüphelinin de hazır olduğu duruşmaya müşteki olarak katıldığı, aynı oturumda katılan olarak duruşmaya kabulüne karar verilerak 30.03.2012 tarihinde olay yerinde keşif yapılmasına karar verildiği, davacının bu davada, 27.03.2012 tarihinde müşteki sıfatıyla duruşmaya, 30.03.2012 tarihinde ise keşfe katıldığı ve bu maksatla birliğinden izin aldığı, belirtilen izinlerinin yıllık izninden düşüldüğünü öğrenmesi üzerine 25.05.2012 tarihli dilekçesiyle davalı idareye başvurarak izinlerinin mazeret izni kapsamında sayılmasını talep ettiği, bu talebinin 6’ncı Ana Jet Üs K.lığının 09.08.2012 tarihli yazısı ile reddedilmesi üzerine, bu işlemin iptali istemiyle, AYĐM’de süresinde işbu davanın açılmış olduğu anlaşılmaktadır. 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 232’nci maddesi; “Türk Silahlı Kuvvetleri Đç Hizmet Kanunu ve Yönetmeliğinin, Askeri Mahkemeler Kuruluş ve Yargılama Usulü Kanununun ve bunlar hakkında halen yürürlükte bulunan diğer mevzuatın uygulanmasını sağlama bakımından Türk Silahlı Kuvvetlerinde çalışan sivil memurlar, sözleşmeli ve geçici personel ile işçiler hakkında bu kanunun; Çalışma saatleri hakkındaki 99 uncu, Günlük çalışma saatlerinin tespiti hakkındaki 100 üncü, Günün 24 saatinde devamlılık gösteren hizmette çalışma saat ve usulünün tespiti hakkındaki 101 inci, fazla çalışma ücreti hakkındaki 178 inci, Görevden uzaklaştırmaya yetkilileri sayan 138 inci, maddeleri hükümleri uygulanmaz.” hükmünü, TSK Đzin Yönetmeliği’nin 4/d maddesinin “Türk Silâhlı Kuvvetleri ve Millî Savunma Bakanlığı bünyesinde görevli 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa tâbi aylıklı sivil memurların izinleri bu Kanuna göre, diğer personelin (ücretli, sözleşmeli ve yevmiyeli) izinleri ise özel mevzuat hükümlerine göre verilir.” hükmünü içermektedir. Belirtilen bu hükümler nedeniyle dava konusu olayda, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun konuya ilişkin düzenlemelerinin göz önünde bulundurulması gerekmektedir. 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun ‘Yıllık Đzin’ başlıklı 102’nci maddesi: ‘Devlet memurlarının yıllık izin süresi, hizmeti 1 yıldan on yıla kadar - 352 - (On yıl dahil) olanlar için yirmi gün, hizmeti on yıldan fazla olanlar için 30 gündür. Zorunlu hallerde bu sürelere gidiş ve dönüş için en çok ikişer gün eklenebilir.’ hükmünü; Aynı kanunun ‘Mazeret izni’ başlıklı 104’üncü maddesi ise: ‘…C) (A) ve (B) fıkralarında belirtilen hâller dışında, merkezde atamaya yetkili amir, ilde vali, ilçede kaymakam ve yurt dışında diplomatik misyon şefi tarafından, birim amirinin muvafakati ile bir yıl içinde toptan veya bölümler hâlinde, mazeretleri sebebiyle memurlara on gün izin verilebilir. Zaruret hâlinde öğretmenler hariç olmak üzere, aynı usûlle on gün daha mazeret izni verilebilir. Bu takdirde, ikinci kez verilen bu izin, yıllık izinden düşülür…” hükmünü içerdiği anlaşılmaktadır. Genelkurmay Başkanlığının 13 Mart 2012 tarihli, PER :1300-280-12 sayılı ve "Devamsızlık" konulu emrinde, Türk Silahlı Kuvvetleri Đç Hizmet Yönetmeliği'nde çeşitli görev ve yükümlülüklerden muafiyet sebebi olarak ele alınan mahkemeye çağrılma durumuna yönelik; adli ya da askeri yargı makamları tarafından yapılan çağrılar üzerine asker kişilerin ilgili makamlarca belirtilen zaman ve mahalde hazır bulunmalarının kanuni bir zorunluluk olduğu, askeri yargı makamları tarafından yapılan çağrılarda, asker kişilerin ilgili makamlarca belirtilen zaman ve mahalde hazır bulunmalarının esasen yetkili amirlerinin emri ile gerçekleştiği, birlikten ayrı kalınan sürelerin herhangi bir sınırlamaya sokulmayacağı, personelin kanuni izninden mahsup edilmeyeceği ve yoklamalarda devamsızlık türü olarak "Savcılık/Mahkemede" olarak gösterileceği bildirilmiştir. Hava Kuvvetleri Komutanlığının 25 Mart 2012 tarihli, PER :1300-38988-12/Per.Pl.Ynt.D.Per.Pl.Ş. sayılı ve "Devamsızlık" konulu emrinde, Genelkurmay Başkanlığının 13 Mart 2012 tarihli yukarıda belirtilen emri de ilgi verilerek, Mahkemeye çağrılan personelin Hv.K.K.lığı birlik yoklama birimleri tarafından günlük yoklamalarda "Savcılık/Mahkemede" olarak gösterileceği, birlikten ayrı kalınan sürelerin herhangi bir sınırlandırılmaya tabi tutulmayacağı, adli ya da askeri yargı makamları tarafından yapılan çağrılara icabet eden personel için yoklama sistemine geçmişte farklı devamsızlık türlerinde (yıllık izin, mazeret izni, vb.) yapılan veri girişleri Hv.K.Per.Bşk.lığına resmi yazı ile ivedi bildirilerek, personelin özlük haklarında herhangi bir kayba sebep olunmayacağı, Hv.K.MEBS Bşk.lığı tarafından HvBS KY modülü yoklama işlemleri menüsünde "Savcılık/Mahkemede" devamsızlık türünün 29 Mart 2012 tarihine kadar oluşturulmasının sağlanacağı belirtilerek ast birimlerden emrin gereğinin yapılması istenmiştir. Davacının, Marmaris’teki ikametgâhında bulunduğu sırada işlenen, Nitelikli Olarak Konut Dokunulmazlığını Đhlal, Geceleyin Kilitlenmek Suretiyle Muhafaza Altına Alınan Eşya Hakkında Hırsızlığa teşebbüs suçlarının mağduru olduğu, mağduru olduğu davanın duruşmasına katılması için yapılan tebligata binaen 27.03.2012 tarihinde Bandırma 1’inci Asliye Ceza mahkemesinde icra edilen duruşmaya, 30.03.2012 tarihinde ise mahkemece icra edilen keşfe katıldığı anlaşılmaktadır. Davacı duruşmalara katılmak için verilen izinlerin yıllık izninden düşüldüğünü öğrenmesi üzerine 25.05.2012 tarihli dilekçesiyle davalı idareye başvurarak izinlerinin mazeret izni kapsamında sayılmasını talep etmiştir. - 353 - Bu talebinin 6’ncı Ana Jet Üs K.lığının 09.08.2012 tarihli yazısıyla, Konu hakkında yayımlanan Hava Kuvvetleri Komutanlığının 25 Mart 2012 tarihli emrinde HvBS KY-ĐK modülü "Yoklama" alt süreci kapsamında tasarlanan "Savcılık/Mahkeme" devamsızlık türünün sadece adli/askeri yargı makamları tarafından yapılan yazılı talimatlara binaen Kıta Komutanı tarafından emir mahiyetinde imza edilen sevk yazısı (hizmete müteallik emir mahiyetinde)nın personele tebliğini müteakiben bu makamlara mesai saatleri dahilinde giden asker kişilerin kapsama alındığı, her ne kadar TSK Đç Hizmet Yönetmeliğinin 718'inci maddesinde izin hususunda TSK Đç Hizmet Kanununun 33'üncü maddesine atıf yapılarak sivil personelin de askeri personel hakkında bu maddede yer alan tüm hususlara riayet edeceği belirtilmiş ise de; davacıyla ilgili Kıta Komutanı tarafından imza edilen herhangi bir sevk yazısı (mahkeme talimatını hizmete müteallik emir haline getiren)nın bulunmadığı, bu itibarla personel tarafından yapılan müracaatın Hava Kuvvetleri Komutanlığının 25 Mart 2012 tarihli emri kapsamında değerlendirilmeyeceği gerekçesiyle kabul edilmemiştir. Davalı idarede savunmasında, Kanunda "Savcılık/Mahkeme" türünde bir izin bulunmadığını, HvBS KY-ĐK modülü "Yoklama" alt süreci kapsamında tasarlanan "Savcılık/Mahkeme" devamsızlık türünün görevle ilgili veya görevinden dolayı bir suç isnadı kapsamında çağrılan personeli kapsadığı, davacının ise özel hayatı ile ilgili bir durumdan dolayı çağrıldığı, davacının duruşmaya katılmasının zorunlu olmadığı, yapılan işlemde bir hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilmektedir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 142’nci maddesi; “ (1) Hırsızlık suçunun;...b) Herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle ya da bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında,… Đşlenmesi hâlinde, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur… (4) Hırsızlık suçunun işlenmesi amacıyla konut dokunulmazlığının ihlâli veya mala zarar verme suçunun işlenmesi halinde, bu suçlardan dolayı soruşturma ve kovuşturma yapılabilmesi için şikâyet aranmaz.” hükmünü, 143’üncü maddesi; “(1) Hırsızlık suçunun gece vakti işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte birine kadar artırılır.” hükmünü, 116’ncı maddesi;” (1) Bir kimsenin konutuna, konutunun eklentilerine rızasına aykırı olarak giren veya rıza ile girdikten sonra buradan çıkmayan kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır….(4) Fiilin, cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle ya da gece vakti işlenmesi hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” hükmünü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun 233’üncü maddesi; “(1) Mağdur ile şikâyetçi, Cumhuriyet savcısı veya mahkeme başkanı veya hâkim tarafından çağrı kâğıdı ile çağırılıp dinlenir. (2) Bu hususta yapılacak çağrı bakımından tanıklara ilişkin hükümler uygulanır.” hükmünü, 234’üncü madde; “ (1) Mağdur ile şikâyetçinin hakları şunlardır:…b) Kovuşturma evresinde; 1. Duruşmadan haberdar edilme, 2. Kamu davasına katılma,…” hükmünü, 235’inci madde; “ (1) Mağdur, şikâyetçi veya vekilinin, dilekçelerinde veya tutanağa geçirilmiş olan beyanlarında belirttikleri adresleri tebligata esas alınır. (2) Bu adrese çıkartılan çağrıya rağmen gelmeyen kimseye yeniden tebligatta bulunulmaz. (3) Belirtilen adresin yanlışlığı, eksikliği veya adres değişikliğinin - 354 - bildirilmemesi nedeniyle tebligat yapılamaması hâllerinde adresin araştırılması gerekmez. (4) Bu kimselerin beyanının alınması zorunlu görüldüğü hâllerde üçüncü fıkra uygulanmaz.” hükmünü, 43’üncü madde; “ (1) Tanıklar çağrı kâğıdı ile çağrılır. Çağrı kâğıdında gelmemenin sonuçları bildirilir. Tutuklu işlerde tanıklar için zorla getirme kararı verilebilir. Karar yazısında bu yoldan getirilmenin nedenleri gösterilir ve bunlara çağrı kâğıdı ile gelen tanıklar hakkındaki işlem uygulanır…. “ hükmünü, 44’üncü madde; “ (1) Usulüne uygun olarak çağrılıp da mazeretini bildirmeksizin gelmeyen tanıklar zorla getirilir ve gelmemelerinin sebep olduğu giderler takdir edilerek, kamu alacaklarının tahsili usulüne göre ödettirilir. Zorla getirilen tanık evvelce gelmemesini haklı gösterecek sebepleri sonradan bildirirse aleyhine hükmedilen giderler kaldırılır…” hükmünü içermektedir. Yukarıda belirtilen yasal hükümler karşısında kamu davası olarak takip edilen bir davanın hem tanığı hem de mağdur-müştekisi olarak yapılan çağrı üzerine duruşmaya ve keşfe katılması zorunlu olan davacının duruşmaya ve keşfe katıldığı günlerin yıllık izinden sayılması, belirtilen bu hükümler ve 657 sayılı Devlet Memurlar Kanunun izne ilişkin hükümleri karşısında hukuka uyarlı değildir. Davacı Anayasal ve yasal hakkı olana şikayet ve hak arama hakkını kullanarak yargısal süreci başlatmıştır. Kaldı ki davacının mağduru olduğu suç şikayete tabi bir suç da değildir. Mahkemenin çağrısına uymaktan başka bir seçeneği bulunmamaktadır. Davalı idarenin göreve ilişkin suç isnadına maruz kalan asker kişiler için belirttiği gibi, bu gibi durumların kanuni izinlerden düşülmesi bu personelin kanuni dinlenme sürelerini ortadan kaldıracaktır. Davacı katılanı olduğu davanın şüphelinin de sorgusunun yapıldığı ilk celsesine ve Mahkemece alınan karar üzerine olay mahallinde yapılan keşfe katılmıştır. Zorunlu olarak katıldığı bu işlemlerden sonra Mahkemece gerek görülmediği takdirde katılması ihtiyarı olan diğer duruşmalara katıldığından bahisle bu sürelerin yıllık izinde sayılmaması yönünde bir talebi bulunmamaktadır. Yapılan uygulama Genelkurmay Başkanlığının 13 Mart 2012 tarihli, PER :1300-280-12 sayılı ve "Devamsızlık" konulu emrine de aykırılık teşkil etmektedir. Belirtilen sebeplere istinaden, davacının, müştekisi olduğu davanın duruşması ve keşfine katılmak için aldığı izinlerin yıllık izin hakkından düşülmesi işleminin hukuka aykırı olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Davacı Ş….’in, 27.03.202 ve 30.03.2012 tarihlerinde görev mahallinden ayrı kaldığı sürelerin yıllık izinden sayılmaması gerektiğine dair yaptığı müracaatın reddine yönelik 09.08.2012 tarihli ĐŞLEMĐNĐ ĐPTALĐNE, 27 MART 2013 tarihinde OYÇOKLUĞU ile karar verildi. KARŞI OY GEREKÇESĐ Davacı tarafından iptali istenilen işlem; davacının özel bir durumu nedeniyle ortaya çıkmıştır. Dava dosyasındaki bilgi ve belgelerden davacının özel hayatı ile ilgili bir durumdan dolayı mahkemeye çağrılmasının ve davacının kendi istemiyle duruşmaya katılmasının 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda belirtilen mazeret isim türleri arasında gösterilen gerekçelerden birisi olmaması - 355 - ve bu tür keyfi uygulamaların kamu yararı açısından “iyi niyetle” bağlantılı olmayan suistimalleri beraberinde getirebileceği değerlendirildiğinden ve tesis edilen işlemin hukuka uygun olduğunu düşündüğümüzden sayın çoğunluk kararına katılmadık. 27.03.2013 ÜYE ÜYE O.G.Bora OĞURLU Ertuğrlu ŞAHĐN Dz.Kur.Alb. P.Kur.Yb. (AYĐM 2'nci D.27.03.2013 E.2012/1019, K. 2013/414) 926 SAYILI KANUNDAN DOĞAN DĐĞER ĐŞLEMLER 1. ĐSTĐFA-ZORUNLU HĐZMET: -87ÖZETĐ: Fiilen on yıllık mecburi yükümlülük süresini bitiren bir TSK personelinin, Ocak ve Şubat ayları içerisinde istifa etmek istemeleri halinde, bu isteklerinin gereğinin en geç bir ay içinde yerine getirilmesinin kanuni bir zorunluluk olduğu; bu aylar dışında sunulacak istifa taleplerinin değerlendirilmesinde ise 926 sayılı Personel Kanunu’nun 116’ncı maddesinde sayılan makamların uygun görmesi şartına bağlı olarak işlem yapılacağı; başka bir deyişle, bu istifa taleplerine, “takdir yetkisi” çerçevesinde işlem yapılacağı anlaşılmaktadır. 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun 112’nci maddesi uyarınca; subay ve astsubaylara ‘fiilen’ 10 yıl mecburi hizmet etme şartı getirilmiş olup, personelin ancak belirtilen süre hizmet ettikten sonra istifa edebileceği öngörülmüştür. 926 s. TSK Personel Kanunu’nda, yargılamanın mahkûmiyet dışında bir karar ile sonuçlanması halinde, personelin tutuklulukta ve açıkta geçecek sürelerinin 10 yıllık mecburi hizmet süresinden sayılmasına imkân veren yasal bir düzenleme bulunmamaktadır. Aksine, kanunda ‘fiilen’ 10 yıl süreyle hizmet etme şartı öngörülmüştür. Dolayısıyla, mevcut yasal duruma göre; - 356 - tutukluluk ve açık nedeniyle hizmetten uzakta geçecek sürelerin, sonradan mahkûmiyet dışında bir karar verilse bile mecburi hizmetten sayılmasının mümkün olmadığı açıktır. Davacı vekili, 02.10.2012 tarihinde AYĐM’de kayda geçen dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 30.08.1990 tarihinde Đkm. Astsubay olarak Dz.K.K.lığı emrine katıldığını; 16.12.1996 tarihinde ihaleye fesat karıştırmak suçundan tutuklandığını; tutuklu kalıp tahliye edildiği tarihleri belirttikten sonra, 28.03.1998 tarihinde bu suçtan açığa alındığını; davada geçen aşamaları ayrıntılı bir biçimde özetledikten sonra, Karşıyaka 1’inci Ağır Ceza Mahkemesinin 26.12.2011 tarih ve 2011/ 2011/126 – 366 Dosya – karar numaralı kararı ile zamanaşımı nedeniyle davanın düşürülmesine karar verildiğini; 24.05.2012 tarihinde verdiği dilekçeye istinaden istifa talebinde bulunan davacının bu talebinin, Dz.K.K.lığının 22.06.2012 tarihli yazısı ile ‘8 yıl 10 ay 20 gün hizmet süresinin bulunduğu’ gerekçesiyle bu talebinin reddedildiğini; müvekkilinin tutuklandığı ve açığa alındığı suçtan mahkum edilmediğini; açığa alınmamış veya açığı daha erken kaldırılmış olsa idi hizmet etme imkanını elde edip mecburi hizmetini tamamlayacak olduğunu; bu nedenle 10 yıllık hizmetini tamamladığının kabulü gerektiğini; tutuklulukta ve açıkta geçen sürelerinin zorunlu hizmet süresinden sayılmamasının hukuka aykırı olduğunu; dava konusu işlemin iptaline karar verilmesini talep etmiştir. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; 30.08.1990 tarihinde astsubay naspedilen davacının, 16.12.1996 tarihinde ihaleye fesat karıştırmak suçundan tutuklandığı; bir süre tutuklu kaldıktan sonra 28.03.1998 tarihinde bu suçtan açığa alındığı; Karşıyaka 1’inci Ağır Ceza Mahkemesinin 26.12.2011 tarih ve 2011/ 2011/126 – 366 Dosya – karar numaralı kararı ile zamanaşımı nedeniyle davanın düşürülmesine karar verildiği; 24.05.2012 tarihinde verdiği dilekçeye istinaden istifa talebinde bulunan davacının bu talebinin, Dz.K.K.lığının 22.06.2012 tarihli yazısı ile ‘8 yıl 10 ay 20 gün hizmet süresinin bulunduğu’ gerekçesiyle reddedilmesi üzerine, AYĐM’de süresinde işbu davayı açtığı anlaşılmıştır. Dava konusu olayda, davacı ile davalı idare arasındaki ihtilaf, ‘davacının, mahkumiyet dışında bir karar ile neticelenen suçu nedeniyle tutuklulukta ve açıkta geçen sürelerinin, fiilen 10 yıllık mecburi hizmet süresinden sayılıp sayılmayacağı’ noktasındadır. 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun 112’nci maddesi; “Muvazzaf subay ve astsubaylar subay ve astsubay naspedildikleri tarihten itibaren fiilen 10 yıl hizmet etmedikçe istifa edemezler...” hükmünü, 926 sayılı TSK Personel Kanununun 116’ncı maddesi ise “Yükümlülüklerini bitirerek istifa etme hakkını kazananlar, istifalarını Ocak ve Şubat ayları içinde isteyebilirler. Đstifaların kabulü, müracaat tarihinden itibaren bir aydan fazla geciktirilemez. Bu aylar dışındaki istifa istemleri, ancak ilgili kuvvet komutanları, Jandarma Genel Komutanı veya Sahil Güvenlik Komutanının hizmet gerekleri itibarıyla uygun görmesi halinde kabul edilebilir. - 357 - Savaş hali ve savaşı gerektirecek durumun baş göstermesi hallerinde subay, astsubay ve askeri memurların istifa işlemleri, Bakanlar Kurulu kararı ile bu sürelerin sonuna kadar tehir edilebilir. ” hükmünü içermektedir. Yukarıda belirtilen kanun hükümleri çerçevesinde; fiilen on yıllık mecburi yükümlülük süresini bitiren bir TSK personelinin, Ocak ve Şubat ayları içerisinde istifa etmek istemeleri halinde, bu isteklerinin gereğinin en geç bir ay içinde yerine getirilmesinin kanuni bir zorunluluk olduğu; bu aylar dışında sunulacak istifa taleplerinin değerlendirilmesinde ise 926 sayılı Personel Kanunu’nun 116’ncı maddesinde sayılan makamların uygun görmesi şartına bağlı olarak işlem yapılacağı; başka bir deyişle, bu istifa taleplerine, “takdir yetkisi” çerçevesinde işlem yapılacağı anlaşılmaktadır. 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun 112’nci maddesi uyarınca; subay ve astsubaylara ‘fiilen’ 10 yıl mecburi hizmet etme şartı getirilmiş olup, personelin ancak belirtilen süre hizmet ettikten sonra istifa edebileceği öngörülmüştür. 926 s. TSK Personel Kanunu’nda, yargılamanın mahkûmiyet dışında bir karar ile sonuçlanması halinde, personelin tutuklulukta ve açıkta geçecek sürelerinin 10 yıllık mecburi hizmet süresinden sayılmasına imkân veren yasal bir düzenleme bulunmamaktadır. Aksine, kanunda ‘fiilen’ 10 yıl süreyle hizmet etme şartı öngörülmüştür. Dolayısıyla, mevcut yasal duruma göre; tutukluluk ve açık nedeniyle hizmetten uzakta geçecek sürelerin, sonradan mahkûmiyet dışında bir karar verilse bile mecburi hizmetten sayılmasının mümkün olmadığı açıktır. Konuyla ilgili uyuşmazlıklar çeşitli kereler yargısal alana taşınmış olup, Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi, müstekar olarak, yasa değişikliğinden önce 15, sonradan 10 yıl olan sürenin tam olarak fiilen görevde geçirilmiş olmasının gerektiği yönünde görüş ile davaları reddetmiştir. (Örn: AYĐM 2’nci D. 29.04.1981; 1981/61-106, 3’üncü D. E. No:2007/240 K. No:2007/1015, 3’üncü D. 31.03.2011; E. No:2010/2078, K. 2011/1132, 3’üncü D. 08.03.2012; E.2011/2214, K.2012/345 sayılı ilamları) Askeri Yüksek Đdare Mahkemesi Başsavcılığınca, yukarıda belirtilen düşünce ile “fiilen belli bir süre görev yapma” koşulunun yasa ile getirilmesinin Anayasa’ya aykırı olduğu belirtilerek bu nedenle maddenin iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulması yönünde düşünce belirtilmiş olmakla kısaca bu hususa değinmek gerekmektedir. Anayasamızın 18’inci maddesinde, Hiç kimse zorla çalıştırılamaz. Angarya yasaktır. şeklinde hüküm mevcuttur. Davacı Türk Silahlı Kuvvetlerinde astsubay statüsü ile belirli bir maaş ve özlük hakları ile çalıştırılmakta olup angarya ve zorla çalıştırma kapsamında sayılması olanaksızdır. Davacı vekili işlemin Anayasa’nın 41/1 maddesine de aykırı olduğunu söylemiş olup, bu maddenin: “Aile Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.” şeklinde hüküm vaz ettiği görülmekle konu ile ilgili bulunmayan bu hükmün Kanun’un Anayasa’ya aykırılığı hususunda herhangi bir kanaat edinilmemiştir. Yine