Nisan Mayıs Haziran

Transkript

Nisan Mayıs Haziran
Sayı 05
nisan mayıs haziran
2010
Sofra Grup kurumsal yayınıdır.
Para ile satılmaz.
Yönetim
Imperial Tobacco
Söyleşi
Salih Ertör
Eğitim
ALEV Okulları
Sağlık
Dr. Mustafa
Karataş
Mekan
Tarihi
Meyhaneler
02 İçindekiler
Dergi adı
Sofra Grup
10
Eğitim
ALEV Okulları
İmtiyaz Sahibi
Yaşar Büyükçetin
STFA İş merkezi Ankara Asfaltı Yeşil vadi Sokak No: 3
Kat:14 Bostancı 34744 İstanbul
Sorumlu Müdür
Burcu Güvenç
STFA İş merkezi Ankara Asfaltı Yeşil vadi Sokak No: 3
Kat:14 Bostancı 34744 İstanbul
Yayın türü
Yaygın süreli
12
İçerik ve Tasarım Uygulama
içerik fabrikası
iletişim danışmanlık ve tic. ltd. şti.
Yönetim
Imperial Tobacco
20
Mekan
Tarihi Meyhaneler
Kore Şehitleri Caddesi, Atılım İş Merkezi No: 28
Kat:4 Daire: 4 Zincirlikuyu/ İstanbul
Tel: 0212 356 2663
e-mail: [email protected]
web: www.icerikfabrikasi.com
Dergi yönetim yeri
STFA İş Merkezi Ankara Asfaltı Yeşil vadi Sokak No: 3
Kat:14 Bostancı 34744 İstanbul
Tel: 0216 578 97 14 Faks: 0216 578 98 46
e-posta: [email protected]
Renk Ayrımı ve Basım
APA Uniprint Basım San. ve Tic. A.Ş.
Ömerli Köyü Mevkii 34555 Hadımköy / İstanbul
Tel: 0212 798 28 40
22
”Sofra Grup” Dergisi’nin içerik ve tasarımı içerik
fabrikası iletişim danışmanlık ve tic. ltd. şti. tarafından
yaratılmış olup, Fikir ve Sanat Eserleri Yasası
kapsamında eser olarak koruma altındadır. “Sofra
Grup” Dergisi’nde yayınlanan yazı ve fotoğrafları
yayma hakkı ve “Sofra Grup” markası ve logosu Sofra
Yemek Üretim ve Hizmet A.Ş.’ye aittir. Kaynak gösterilse dahi, hak sahiplerinin yazılı izni olmaksızın ticari
amaçlarla kullanılamaz.
Söyleşi
Telpa
26
Sağlık
Klişe diyetlerden
uzak durun
Dergide yayınlanan yazılar, yazarların kişisel görüş,
yorum ve tavsiyelerini içermektedir, içerik fabrikası
iletişim danışmanlık ve tic. ltd. şti. veya Sofra Yemek
Üretim ve Hizmet A.Ş., yazılarda yer alan bilgi, görüş
ve tavsiyeler nedeniyle doğabilecek maddi veya
manevi zararlardan hiçbir şekilde sorumlu değildir.
03
Kaliteli bir yaşama
Yaşar Büyükçetin
Sofra Grup CEO
Yıllar içinde hızlı
büyümemizi
aralıksız
sürdürdük.
Bugün Türkiye
genelinde
günde 500
bin kap yemek
üretiyoruz!
Sevgili okurlar,
Hepimizin amacı kaliteli bir yaşam…
Kalitesi yüksek bir yaşam arıyorsanız,
akıl ve beden işbirliğine dikkat etmeli,
yeterince hareket etmeli, hayata olumlu bakmalı, daha az strese maruz kalmalısınız. Bütün bunların olmazsa olmazı ise sağlıklı ve dengeli beslenme… Beslenmenize özen gösterirseniz yaşam kalitenizi artırabilir, kendinizi daha zinde ve daha iyi hissedebilirsiniz.
okullarda “Ye-Öğren-Yaşa” felsefesini
yerleştirmeye çalışıyoruz.
Ortağımız Compass Group tarafından
özellikle eğitim kurumlarında çocukların sağlıklı ve dengeli beslenerek mutlu
ve uzun bir yaşamın temellerini atabilmeleri için geliştirilen “Ye-Öğren-Yaşa”
programını Türkiye’ye uyarlayarak uygulamaya başladık.
Biz de bu konuda üzerimize düşeni yerine getirmeye çalışıyoruz. Türkiye’nin
toplu yemek sektörünün en önemli
oyuncusuyuz ve işimizi ciddiye alarak
bu yolda emin adımlarla ilerliyoruz.
Bunu yaparken, insanları sağlıklı beslenme ve sağlıklı yaşam konusunda bilinçlendirmeyi çok önemsiyoruz. Özellikle de çocukları ve gençleri…
Günümüzde çocuklar çok çalışıp hızlı yaşamaya alıştırılıyor. Bu yüzden de
çabuk yeme alışkanlığıyla büyüyor. İyi
beslenmeyen çocuklar ve gençler de iyi
öğrenemiyor. Beslenme alışkanlığının
çocukken edinildiği de düşünüldüğünde, Sofra’nın çocuklarla birlikte annebabaları ve öğretmenleri dengeli ve sağlıklı beslenme konusunda bilinçlendirme
çabaları daha da önem kazanıyor.
Sofra Grup olarak sadece okullara ya
da işyerlerine toplu yemek götürmekle
kalmıyoruz. Özellikle de anaokulundan üniversiteye dek hizmet verdiği
Bu nedenle hizmet verdiğimiz eğitim
kurumlarında hem öğrencilere hem
de veli ve okul yöneticilerine yönelik
sağlıklı beslenme seminerleri gerçek-
leştirmeye devam ediyoruz. Binlerce
öğrenciye verilen bu seminerlerin
çocuklarımızda belirli bir sağlıklı beslenme bilincini oluşturmak ve yemekhanelerde sunulan çeşitler arasından
dengeli seçimler yapabilmeleri açısından oldukça faydalı olduğunu düşünüyoruz.
Bu arada sevindirici bir haberi de sizlerle paylaşmak istiyorum: Yüksek standartlı sağlıklı yemek hizmetlerine 1987
yılında başladık. 1991 yılında günde
12 bin yemek pişirerek lider konumuna
ulaştık. Geçen yıllar içerisinde hızlı büyümemizi ara vermeden sürdürdük ve
bugün itibariyle Türkiye ge nelinde yüzlerce kuruluşa günde 500 bin yemek
üretecek kapasiteye ulaştık. Emin adımlarla büyümeye devam ediyoruz.
Bu sayıda da keyifle okuyacağınız bir
dergi hazırladık. Hepinize sağlıklı, güvenli ve keyifli günler dilerim.
Saygılarımla.
04 Söyleşi Salih Ertör
43 yıldır
Mercedes-Benz
Türk adıyla
Türkiye’de
hizmet veren
Mercedes,
İstanbul ve
Aksaray’daki
otobüs ve
kamyon
fabrikasıyla
büyük bir fark
yaratıyor.
Üretimin yüzde
80’ini ihraç
eden her
iki fabrika,
yaklaşık 5 bin
kişilik istihdam
yaratıyor.
“Tutku, disiplin, saygı ve
dürüstlük”
Y
ıllardır tüm dünyada lüks ve güvenli otomobilin simgesi olan
Mercedes, Türkiye’de de büyük ilgi
görüyor. Mercedes-Benz Türk olarak
Türkiye’deki 43. yılını kutlayan marka,
iki ayrı fabrikasıyla ülke ekonomisine ciddi katkı sağlıyor. Aksaray’daki
kamyon fabrikasında yaklaşık bin 500
kişi, İstanbul’daki otobüs fabrikasında
ise 3 bin kişi çalışıyor. Üretimin yüzde
80’ini yurtdışına ihraç eden fabrikalar
hem Mercedes için hem Türkiye için
büyük bir önem taşıyor. Şirket kültürü
ve çalışma disiplini açısından da örnek firmalar arasında ilk sıralarda yer
alan Mercedes yöneticileri; değerleri-
ni tutku, disiplin, saygı ve dürüstlük ile
tanımlıyor. Dünyadaki tüm Mercedes
kuruluşları için müşterek olan bu değerlere, bir de yerel değerler eklenince
ortaya son derece başarılı işler çıkıyor.
Mercedes’in marka gücünü, Türkiye’deki
faaliyet alanlarını ve işe alım politikalarını Mercedes-Benz Türk İnsan Kaynakları Müdürü Salih Ertör ile konuştuk.
Ertör’ün Almanya’da başlayan Mercedes hikayesi, Türkiye’ye uzanıyor ve
yaklaşık 30 yıldır devam ediyor. İnsan kaynakları konusunda başarılı işlere imza attıklarını belirten Ertör, daha
yapacak çok iş var diyerek şirket hak-
kında genel bir çerçeve çizdi. Ve her
zaman olduğu gibi bugün de tüm dünyada, Mercedes kullanmanın ayrıcalık
olduğunu söyledi.
Marka açısından baktığımızda, Mercedes’te hangi değerler ön plana çıkıyor?
Öncelikli değerlerimizi sıraladığımızda tutku, disiplin, saygı ve dürüstlük
ilk sırada yer alıyor. Bu değerler, küresel anlamda tüm Mercedes kuruluşları
için geçerlidir. Çünkü bunlar, şirket kültürünü oluştururlar. Misyon, vizyon ve
değerler şirketlerin daha doğru kararlar alabilmesini sistemleştiriyor. Bu şe-
05
“CV’de ilk fotoğrafa bakarım”
Mezunlar sizi CV bombardımanına
tutuyor mu?
Her yıl yaklaşık 50 bin başvuru oluyor. Bu oldukça yüksek bir rakam. Bunun elenmesi gerekiyor ama bizim beyaz yakalılarda yıllık alımlarımız 100’ü geçmez. 50 bin başvurunun,
en az 20 bini beyaz yakalıdır. Dediğim gibi
kendi yarattığımız modelle, 100 kişinin 60’ını
zaten uzun dönemli stajyerlerden seçtiğimiz
için geriye sadece 40 kişi kalıyor; bu da başvuran sayısına göre oldukça küçük bir rakam.
CV’de ilk nelere dikkat ediyorsunuz?
İster istemez ilk olarak yandaki fotoğrafa bakıyorum ve gözlerden bir şeyler okumaya çalışıyorum. Hiçbir zaman insan sarrafı olduğumu iddia etmem ama gözlerden çok şey anlaşıldığına inanırım. Daha sonra mezun olduğu okula, not durumuna, yabancı dil bilgisine
ve sosyal ilgi alanlarını değerlendiririm. Ayrıca bireysel olarak toplumsal çalışmalarda yer
almış kişileri önemsiyorum.
Dilbilgisi takıntınız var mı?
Özgeçmiş standart bir formatta değil de, uzun
kilde, “kazan-kazan” ilkesiyle hem çalışanlar,
hem şirket hem de toplum kazanıyor. Ayrıca
değerler rekabet ortamında da fark yaratıyor.
Bu nedenle bu dört değeri çok fazla önemsiyoruz ve her açıdan uygulamaya çalışıyoruz.
Karar alma süreçlerinde her şey
Almanya’daki merkezde mi şekilleniyor?
Değerler müşterektir ama kararlar stratejilere
ve ana hedeflere göre belirlenir. Mesela ana
hedefimiz karlı ve istikrarlı büyümek ise bunu
stratejiler belirler. Bu stratejiler de müşterek olur
ama Mercedes-Benz Türk olarak biz gerçekten kendi ayakları üzerinde durabilen, sürekli olarak kaliteli, verimli ve karlı bir faaliyet sür-
dürdüğümüz için stratejik partner olarak karar
alma süreçlerinde etkin olabiliyoruz. Operatif
ve stratejik kararlar alabiliyoruz. Zaten yaklaşık 5 bin çalışanı olan, otobüs ve kamyon üreten ve üretiminin yüzde 80’ini ihraç eden bir
şirketi uzaktan kumandayla yönetmek mümkün
olmazdı.
Mercedes tüm dünyada her zaman
ayrıcalıklı bir otomobil olmuştur. Bu
hala geçerli mi?
Kendi kişisel fikrimi söyleyecek olursam, bu durum değişmedi. Mercedes kullanmak hala tüm
dünyada, herkes için bir ayrıcalık. Çünkü markanın arkasında ciddi bir güç, güven ve kalite var. Sürümde de hem aktif hem pasif gü-
uzun cümlelerle yazılmışsa takılırım. Özellikle
yabancı dil yetkinliğini ölçmek için tercüme
yaptırırız. Bu tercüme, yabancı dil bilgisi kadar yetenek durumunu da gösterir. Kimi doğrudan ve net ifadeler kullanırken, kimi uzun
uzun anlatır ve esas anlatmak istediği cümleyi
zayıflatır. Bu şekilde test ederek, farklı sonuçlar elde ederiz. Tabii ki bunların hiçbiri tek başına yeterli değil. Birçok aşamada, farklı kişilerin gözlemleriyle kararlar alıyoruz.
Almanca bilmek Mercedes’te çalışmak için hala bir ayrıcalık mı?
Eskiden öyleydi ama şimdi İngilizce daha
önemli. Zaten şimdiki gençler her iki dili birden biliyor. Bu konuda herhangi bir sıkıntı yaşamıyoruz.
Üniversiteler arasında özellikle tercih ettikleriniz oluyor mu?
Biz prensip olarak üniversiteler arasında kesinlikle ayrımcılık yapmamaya uğraşıyoruz. Üniversiteler arasında da belirli bir yere odaklanmak yerine, daha fazla kişiye imkan sunmaya
çalışıyoruz. Gerekli kriterlere sahip herkes bizim için aynıdır.
ven dediğimiz özellik var. Dizaynından üretimine kadar, her şey hayatınızı ve sağlığınızı
korur. Bu yüzden Mercedes kullanmak, herkes
için bir ayrıcalıktır.
Türkiye’deki fabrikalarınız hangi ihtiyaçları karşılıyor?
Türkiye’de biri İstanbul’da, diğeri Aksaray’da
olmak üzere toplam iki fabrikamız var.
İstanbul’daki fabrikada otobüs üretiliyor ve yaklaşık 3 bin kişi çalışıyor. Aksaray’da da kamyon üretiliyor ve yaklaşık bin 500 kişi istihdam
ediliyor. İki fabrika da tamamen üretime dönük fabrikalar. Şasesinden son bitimine kadar
her şey burada yapılır ve müşteriye teslim edilir. İçinde bulunduğumuz bina ise hem genel
06 Söyleşi Salih Ertör
Doğudan
batıya,
kuzeyden
güneye 45
ilde çalışmalar
yapıyoruz.
Maddi ve
manevi açıdan
kızlarımızı
desteklemeyi
çok
önemsiyoruz.
Çünkü kadın
istihdamını
artırmak
Türkiye’nin en
öncelikli konusu.
müdürlük hem de satış ve satış sonrası teşkilatın yer aldığı bina. Burada da
tabii ki müşteri hizmetleri atölyesi, büyük yedek parça deposu var. Tüm üretim ve satış hizmet zincirinin halkalarını kapsıyoruz. Ayrıca geliştirme merkeziyiz ve süreçlerimizi buna göre şekillendiriyoruz. Kamyon ve otobüs üretimi için 150 mühendis istihdam ediyoruz. Geliştirmeden planlamaya, satıştan bakıma kadar tüm ihtiyaçları karşılayacak bir yapıya sahibiz.
Mercedes gibi güçlü bir markayla çalışmanın ne gibi zorlukları, kolaylıkları var?
Böyle güçlü markalarla çalışmanın zorlukları da var, kolaylıkları da. Sorumlulukların ve beklentilerin yüksek olması işin zor kısmı. Bizim çalışanlarımızın bizden beklentisi, diğer firmalarda
çalışanlara göre daha fazladır. Daha
fazla maaş, daha fazla sosyal hak,
daha fazla izin, daha esnek çalışma
saatleri, daha iyi yemek ve daha iyi
servis gibi… Zor zamanlarda ve kriz
dönemlerinde de iş güvencesinin olması gerekiyor. Bunlar işin zor kısımları ama Mercedes’in yönetiminde profesyonel anlayış olduğu için ihtiyaçları karşılamak istediğimizde üst yönetim
ve hissedarlar anlayışla karşılıyor. Her
firmada bunu yapamazsınız. Çalışanlar ve toplum için bu kadar para harcamaya kalktığınızda, kolayca onay
alamazsınız. Biz alabiliyoruz.
Toplumsal açıdan neler yapıyorsunuz?
Her yıl bin tane stajyer kabul ediyoruz. Bunun içinde yaz stajyerleri de
var, yasa çerçevesinde çalıştırdığımız meslek okulu stajyerlerimiz de…
16 tane eğitim atölyemiz var. Çünkü
Almanya’da çıraklara meslek eğitimi
vermek çok doğal ve biz de bu 16
atölyede sırf gençleri eğitmek için istihdam ediyoruz. Bunlar her zaman
üst yönetim tarafından teşvik ve destek
görüyor.
Sizin bir de “Her kızımız, bir
yıldız” projeniz var…
Evet, “Her kızımız, bir yıldız” projesi
hala devam ediyor. Proje kapsamında
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği
ile birlikte, meslek lisesi ve meslek yüksek okulunda okuyan bin kızımıza burs
veriyoruz. Doğudan batıya, kuzeyden
güneye 45 ilde çalışmalar yapıyoruz.
Maddi ve manevi açıdan kızlarımızı
desteklemeyi çok önemsiyoruz. Çünkü
Salih Ertör
kadın istihdamını artırmak Türkiye’nin
en öncelikli konusu. AB ülkeleriyle kıyasladığımızda ne kadar geride olduğumuz açık bir şekilde görülüyor. Son
10 yılda oranın yüzde 34’ten, yüzde
23’e düştüğünü biliyoruz. Bu çok ciddi
bir sorun ve bir an önce düzeltilmeli.
Beyninin yarısını kullanmayan bir toplumun kalkınması ve diğer ülkelerle rekabet edebilmesi mümkün değil.
Okurken ya da iş hayatına
başlarken insan kaynakları
hedefiniz var mıydı?
Almanya’da işletme okurken, İK yönetimi, sosyoloji ve işletme yöntemleri hoşuma giden derslerdi. Tezimi de
İK planlaması üzerine yazdım ve ol-
dukça iyi bir not aldım. Memnun kaldım ve şirketlere müracaat ettiğimde
Türkiye’de de kuruluşu olan firmalar olmasını istedim. Mercedes bu firmalardan biriydi. Mercedes’in yöneticilerinden biri Türkiye’de çalışmış ve sonrasında Almanya’ya dönmüştü. Özgeçmişim onun eline geçmiş ve personel
yönetimi konusunda beni önermiş. Bu
şekilde yarı tesadüf, yarı bilinçli İK serüvenim başlamış oldu. Almanya’da
bir yıl çalıştıktan sonra, Türkiye’ye geldim; ormanın tamamını görebilmek
için genel sekreterlik ve genel müdür
asistanlığı yaptım. Bu şekilde İK konusunda zenginleştiğimi düşünüyorum.
Daha sonra kafamı kaldırıp da, başka
yere bakamadığım için İK’da kaldım.
07
Yapılacak çok şey vardı, yaptık ve yapmaya
devam ediyoruz.
Mesleğiniz gereği sürekli insanlarla
iç içesiniz. Doğru iletişim adına neler
yapıyorsunuz?
Bunu çok bilinçli değil de, doğal olarak yapmaya çalışıyorum. İnsanın bir kişiliği var ve bu
çocukluğundan beri gelişen bir şey. Yaşadığınız her şey, sizi de bir şekilde etkiliyor. Bu etkileşim her zaman devam ediyor. Böyle bir mesleğin içine girdiğiniz zaman bu etkileşim ve
doğru iletişim daha da önem kazanıyor. Öncelikle iletişimin önemini kavramak, ikinci olarak daha iyi olabileceğini bilmek; son olarak
da sürekli gözlem ve değerlendirme yapmak
gerekiyor. Bütün bu süreçlerde teknik olarak bir
şey söylemem gerekirse, bunu “açıklık” ile tanımlayabilirim. Açıklık, doğruluk, netlik ve direkt olmanın her iki taraf için de son derece
faydalı olduğunu düşünüyorum.
Hala bütün iş görüşmelerine giriyor
musunuz?
Çok sevmeme rağmen, maalesef bütün görüşmelere giremiyorum. Arada bir kendimi
tutamayıp bazı görüşmelere katılıyorum ama
genelde sadece yönetici veya yönetici adayı görüşmelerine giriyorum. Bir de kendi bölümüme biri alınacaksa, mutlaka görüşmede
oluyorum. Uzman arkadaşlarla, çok iyi çalışan
bir sistemimiz olduğu için süreçler çok doğru
işliyor. Bu konuda içim oldukça rahat.
İşe alımlarda nasıl bir politika izliyorsunuz?
Uzun dönem stajyer diye tanımladığımız bir
model var. İşe alımlarımızın yüzde 50’den fazlasını buradan karşılamaya başladık. Her yıl
40-50 kişilik bir grubu alıyoruz ve uzun dö-
nemde karşılıklı olarak birbirimizi çok iyi tanımaya başlıyoruz. Beyaz yakalılar için kadro açılsa bile hemen işe alınmıyor, bu gruptan
daha iyi tanınan kişilere öncelik tanınıyor. Tüm
kriterleri karşılayan ve Mercedes’e karşı tutkusu olanlarla devam ediyoruz. Devam edemediklerimiz de aldığı eğitimle dışarıda çok kolay iş bulabiliyorlar. Aynı model işçiler için de
geçerli. Meslek lisesinden aldığımız öğrencileri atölyelerde çok iyi eğitiyoruz. İhtiyaç doğrultusunda istihdam ediyoruz. Burada da yine
“kazan-kazan” ilkesi devreye giriyor ve tüm felsefemizi buna göre şekillendiriyoruz.
İstihdamda her zaman ciddi bir hareketlilik yaşanıyor mu?
Türkiye’nin durumu bizi de yakından ilgilendiriyor. Krizlerden biz de ister istemez etkileniyoruz.
Üretimimizin çoğunu ihraç ediyoruz ama mesela son kriz küresel olduğu için ciddi anlamda
etkilendiğimizi söyleyebilirim. Yurtiçi ve yurtdışı
pazar birden daraldığından, istihdam politikaları da ciddi anlamda etkileniyor. Yılların durumuna göre, bu politikalarımızı gözden geçiriyoruz.
2010’da artış olacak mı?
Kriz ortamlarında yatırımlarımızı devam ettirmek,
bizim stratejik gücümüzü gösteriyor. Son büyük
krizde Hoşdere fabrikamızı açmıştık. Yatırımlarımız bu yıl da devam edecek ama istihdam anlamında bir hareketlilik olmayacak. Otobüs piyasasında dışarıda da içeride de ciddi bir sıkıntı
var. Kamyonda bir düzelme var ama bu çok yeterli olmayacak. Çünkü, 2008’den 2009’a yüzde 80 azalan bir üretim var. Bu yüzde 50 bile
artsa, ciddi bir açık söz konusu olacak. İlave
istihdam yerine, mevcut istihdamı korumak için
çabalıyoruz. Dikkatli ve tedbirli davranarak, kriz
dönemlerinde fazla kan kaybetmemek için uğraşıyoruz.
“Sofra’ya güvenimiz tam”
Sofra ile işbirliğiniz nasıl başladı?
Sofra ile uzun bir geçmişimiz var. Daha önce
çalıştığımız firmayı Sofra alınca, otomatik olarak çalışmaya başladık. Bazen genel müdürlükte ayrı, fabrikada ayrı bir firmayla çalışıp
herhangi bir sorun yaşanırsa mağdur olmayalım diyoruz ama Sofra’nın kaliteli hizmeti
her iki yeri de onlara vermemize neden oldu.
Subjektif beğeni ve hijyen son derece önemli. Bir de bizim çalışanlarımız, çok fazla talepte bulunurlar. Şu zamana kadar, anlayış çerçevesi içerisinde başarıyla götürdük. Bu, sorunumuz yok ya da olmayacak anlamına gelmiyor. Sürekli kendimizi sorgulamak ve daha
iyiye doğru yol almak için çabalıyoruz. Sofra
ile değerlerimiz tutuyor, görüşlerimiz ortak ve
güvenimiz tam.
Bu tür hizmetleri dışarıdan almanın
ne gibi katkıların oluyor?
Bizim işimiz otobüs, kamyon üretmek ve satmak. Çekirdek sürecimizi bunlar oluşturuyor.
Hem otobüs üretirim hem yemek yaparım derseniz olmaz. Tabii ki yapılır ama dağılırsınız.
Bu da hiçbir fayda sağlamaz. Zaten 400
bin kişiye yemek hizmeti veren bir firmanın sinerjisini yakalamak mümkün değildir. Akıl ve
mantık bu işi uzmanına teslim etmek gerektiğini söylüyor. Biz de öyle yapıyoruz ve işi
Sofra’ya bırakıyoruz.
08 Çevre Tarım ve Küresel Isınma
Dünyayı
tehdit eden
küresel ısınma;
‘yüksek oranda
görüleceği‘
Akdeniz
Havzası’nda
dağlık
kesimlerdeki
bitkilerin
yarısının kaybına
yol açacak ve
tarımsal üretimde
düşüşe neden
olacak.
Küresel ısınma
küresel kıtlık getirecek
09
K
üresel ısınma kavramı, hayatımıza son senelerde yerleşti. Araştırmalar ve tahminler
yapılsa da sonuçlarının böylesine vahim olacağı hiç bir zaman tahmin edilmedi. Bugün
karşımızdaki tablo, doğrudan hayatımızı etkilemeye başlayan küresel ısınmanın açlık tehlikesine doğru uzanan sonuçlarının söz konusu
olduğunu gösteriyor.
Küresel ısınma en basit şekliyle “atmosferin alt
kısımları ile okyanuslar, denizler ve kara kütleleri yüzeyindeki sıcaklık artışı” olarak tanımlanabilir. Dünya, 4,65 milyar yıllık tarihi boyunca birçok kez ısındı ve soğudu. İçinde bulunduğumuz dönemde yerküre yine ısınma sürecine girdi. Ancak bugün yaşanan ısınma, doğal
nedenlerle değil, insan faaliyetleri sonucu meydana gelen sera gazları ve bunların oluşturduğu sera etkisi nedeniyle ortaya çıktı.
Aletsel ölçümün yapılabildiği 150 yıldan bu
yana en sıcak 20 yılın, 1990’dan bu yana
olan yıllar ve en sıcak 5 yılın ise 2000’li yıllar olduğunu görüyoruz. 20. yüzyılda sıcaklık 0,75 derece civarında arttı. Bilim insanları,
tedbir alınmaksızın olumsuz koşulların bugünkü haliyle devam etmesi durumunda 2100 yılına kadar dünyanın ortalama sıcaklığının 2-4,5
derece arasında artacağını tahmin ediyor.
Küresel ısınmaya bağlı olarak özellikle son yarım yüzyılda kuzey yarıküredeki kar örtüsü yüzde 10 civarında azaldı. Göl ve nehirlerin yıllık
buzla kaplı kalma sürelerinde yaklaşık 2 haftalık bir kısalma oldu. Yine son yarım yüzyılda
dağ ve deniz buzullarında yüzde 10-15 oranında küçülme yaşandı. Buzullardaki erimeyle bağlantılı olarak 20. yüzyılda deniz seviyesinde de ortalama 17 santimetrelik bir artış görüldü.
Kar örtüsündeki ve yağışlardaki azalma su kaynaklarını da olumsuz etkiliyor. Örneğin, dünyanın en büyük dördüncü gölü olan Aral, kendini besleyen su kaynaklarının bilinçsiz kullanı-
mı nedeniyle tamamen kurumuş, balıkçı tekneleri göl tabanındaki kumların üzerine oturmuş
durumda.
Sağanak şeklinde yağışlar
Sürekli ısınan bir dünyada sanılanın aksine yağış miktarı artacak. Ancak, bu yağış genellikle
sağanak şeklinde olacağından sık sık sellerle
karşılaşılacak. Sert ve devamlı rüzgarlar suyun
topraktan buharlaşma hızını artıracak, sel ve
kuraklık bir arada yaşanacak. Gücünü suyun
buharlaşmasından alan kasırgalar daha sık ve
daha güçlü görülecek.
Sıcaklık ve nemin artmasıyla tarım alanlarına
ve ormanlara daha fazla böcek ve hastalık musallat olacak. Sıcağın etkisiyle bitkiler, hayvanlar ve böcekler dağlık bölgelere ve daha kuzeye göç edecekler. Ancak, göç yolları üzerinde büyük kentler ve geniş tarım alanlarıyla
karşılaşanlar buraları aşamayacaklarından yok
olacaklar.
Peki, Türkiye bu durumdan nasıl etkilenecek?
Doğal Hayatı Koruma Vakfı-Türkiye’nin (WWFTürkiye) küresel ısınma konusunda hazırladığı
rapora göre, iklim değişikliğiyle 20-50 yıl içinde 2 derecelik sıcaklık artışının ciddi anlamda etkileyeceği Akdeniz ve Türkiye’de Konya
Ovası, dünya üzerinde küresel ısınmadan en
fazla etkilenecek bölgeler arasında.
Küresel ısınma nedeniyle oluşacak 2 derecelik artış sonucunda Akdeniz iklimi daha da
ısınacak, kuraklık geniş ölçüde hissedilecek
ve iklimde değişiklikler görülecek. Bu sıcaklık
artışı Kuzey İtalya ve Türkiye gibi denizin hafifletici etkisinden uzak kalan iç kesimlerde 5
derecelik artış olarak hissedilecek. Özellikle iç
kesimlerde sıcak dalgaların ve aşırı sıcak gün
sayısının artması bekleniyor.
Fasulye, soya, mercimek tehlikede
Akdeniz’de yıllık yağış miktarının düşmesi, yıl
boyunca kurak zamanların değişmesi ve uza-
ması, yangın tehlikesinin altı haftaya kadar
uzaması bekleniyor. Sıcaklık ve kuraklık yüzünden tarımsal üretimin olumsuz etkileneceği, fasulye, soya fasulyesi ve mercimek gibi ürünlerin
veriminin düşeceği belirtiliyor. Mevcut etkisiyle
bile tüm Akdeniz Havzası’nda yağışlar son 25
yılda yüzde 20 azaldı ve daha da azalacak.
2050’d e Akdeniz’de deniz seviyesinin 2040 santimetre oranında artması bekleniyor. Bu
durumdan en çok zarar görecek yerler, Türkiye
ve Cezayir gibi ülkeler ve deltaları olacak.
Küresel ısınma, Akdeniz’in dağlık alanlarındaki bitkilerin yarısının kaybına yol açacak. Bu
durum özellikle İspanya ve Fransa’da daha vahim sonuçlara bitki türlerinin yüzde 80 oranında kaybolmasına neden olacak. Güneydoğu
Bölgesi’nde yaşanan sel, ülke genelinde kışın
daha kısa sürmesi gibi olaylar, küresel ısınmaya ve iklimlerin değişmesine bağlanıyor. Sellerin daha da artacağı belirtiliyor. Küresel ısınma
Türkiye’yi sıcak dalgalarının süresinin altı haftaya uzamasıyla etkileyecek. Yangın tehlikesi ve
kurak günlerin sayısı üç haftayı aşacak.
Ne yapmalı
Türkiye’nin öncelikle tarım politikasını sulama
tekniklerini değiştirmesi gerekiyor. Bireysel olarak da önümüzdeki sürece hazırlanmak zorundayız. Su tüketiminde bilinçlenmek ve bilinçlendirme çalışmalarına destek olmalıyız.
“Dikkat etmezsek neyle karşılaşacağız?” sorusunun yanıtı ise oldukça tatsız: İklim değişikliğinin etkisiyle susuzluk tehlikesiyle karşı karşıya kalmak an meselesi. Bilimsel araştırmalara
bakacak olursak, Türkiye su fakiri ülkeler arasına girecek. Giderek azalan yağışlar, kaçak su
kullanımı ve yeraltı suyuna olan yoğun talep sonucu yeraltı su seviyeleri hızla düşecek. Yeraltı kaynaklarında eksilen tatlı suyun yerine tuzlu su girişi olacak ve bunun etkisiyle yeraltı suları nicelik ve nitelik bakımından sürekli olarak
bozulacak.
10 Eğitim ALEV Okulları
Özel ALEV
Okulları,
yaklaşık 12
yıldır ilkelerinden
ödün vermeden
büyük başarılara
imza atıyor.
Okulun bu kısa
süre içerisinde
katettiği
mesafeyi,
öğrenci profilini
ve gelecek
planlarını
Özel ALEV
Okulları Genel
Müdürü Selman
Behmauras ile
konuştuk.
“Başarılı ve mutlu bireyler
yetiştiriyoruz”
Ö
zel ALEV Okulları, 1998’den
beri eğitim hayatında ciddi başarılara imza atıyor. İlkelerinden taviz
vermeden, geleceğe dair ciddi planlar yapan okulun eğitim sistemi de
güçlü bir kadro tarafından şekillendiriliyor. Kültür alanında ve iş yaşamında önemli bir yer edinen Sankt Georg Avusturya Lisesi Mezunları tarafından 1994’te kurulan Avusturya Liseliler Vakfı’nın kurduğu okul, kısa zamanda büyük ilgi görmüş. Almanca ile birlikte İngilizcenin de öğretildiği okulda,
ayrıca İspanyolca da seçmeli dil olarak veriliyor.
Tüm öğrencilerinin bireysel farklılıklarını, becerilerini, yeteneklerini ve geliştirmeleri gereken yönlerini göz önünde bulundurarak çalışmalarına devam
eden Özel ALEV Okulları’nın 12 yıllık
hikayesini, öğrenci profilini ve geleceğe dair planlarını okulun Genel Müdürü Selman Behmauras ile konuştuk.
Modernleşme sürecinde temel hedeflerinin yeni kuşaklara ihtiyaçları olan
eğitimi sağlamak; gelecek yaşamlarında onları başarılı ve mutlu kılmak olduğunu belirten Behmauras, sürekli artan öğrenci talebinin başarılarının yansıması açısından ne kadar önemli olduğuna dikkat çekiyor.
Geriye dönüp baktığınızda
1998-1999’da eğitim yılında
başlayan serüveniniz şu anda
nasıl bir seyir izliyor?
ALEV Okulları bu yıl 12. yılını kutluyor.
Bu 12 yılda akademik alanda olduğu
gibi, kültürel ve sportif etkinliklerde de
Selman Behmauras
başarılara ismimizi yazdırmayı başardık. Kat edilen mesafe büyük olsa da
her geçen yıl hedeflerimizi ve eğitim
kalitemizi yükselterek ilerlerken, Mustafa Kemal Atatürk’ün ilke ve devrimlerine bağlı, onları daima yaşatmaya gönül veren, Türkiye Cumhuriyeti’ni
o nun çizdiği yolda uygarlık düzeyine taşıyacak bireyler yetiştirmenin görev bilincini ve gururunu taşımaya devam edeceğiz.
Eğitimde fark yaratmak için
neler yapıyorsunuz?
Eğitim ve ilkelerimizden ödün vermeden tüm öğrencilerimizin bireysel farklılıklarını, becerilerini, yeteneklerini ve
geliştirmeleri gereken yönlerini göz
önünde bulundurarak çalışmalarımıza
devam ediyoruz. Öğrencilerimiz araştırma, sorgulama, irdeleme, konulara
analitik yaklaşabilme becerileri edinerek; onları tüm hayatları boyunca ileriye taşıyacak ve kaliteli bir öğrenme
süreci yaşıyorlar. Artan öğrenci başvuru talepleri de bu gayretimizin çevreye
olumlu yansıdığını gösteriyor.
Temel hedefiniz nedir?
Modernleşme sürecimizde temel hedefimiz; yeni yetişen kuşaklara gereksindikleri eğitimi sağlamak, daha da
önemlisi onları gelecek yaşamlarında
başarılı ve mutlu kılmaktır. Ayrıca okul
olarak öğrencilerimizin gelecek hedeflerini oluşturmada ve planlamada öğrencilerimize büyük destek veriyoruz.
Bunun yanı sıra dünya insanı olarak
yetiştirmeye çalıştığımız öğrencilerimize iki yabancı dili; Almanca ve İngilizceyi de etkin kullanabilecekleri düzeyde öğretmeyi hedefliyoruz.
Özellikle dil konusunu çok
önemsiyorsunuz. Bu, eğitim
için nasıl bir önem taşıyor?
Yabancı dil eğitimi gençlerin çağı yakalaması için oldukça önemli. Evrensel
11
ölçüde yabancı dil bilmek, iletişim kurabilmek
ve başarılı olabilmek için büyük önem taşıyor.
Yabancı dille eğitim veren okullardan mezun
olan öğrenciler iş hayatında, akademik başarılarının yanı sıra aynı zamanda evrensel ölçekte
geçerli bir dili daha iyi kullandıkları için, öncelikle tercih ediliyorlar. Biz de bu yüzden dil konusunu çok önemsiyoruz. Almancanın yanı sıra
İngilizceyi de ikinci yabancı dil olarak öğrenme fırsatı sunan okulumuzda, öğrenciler beşinci sınıftan itibaren uluslararası geçerliliğe sahip
Avusturya Dil Diploması (ÖSD) ve Cambridge
Sertifikalarını almaya hak kazanıyor. Bunlara ek olarak lise öğrencileri DSD (Deutsches
Sprachdiplom - Almanca Dil Diploması) ve IBT
(Internet Based Toefl) sınavlarına hazırlanıyor.
Bu programlar özellikle eğitimlerine yurtdışında
devam etmek isteyen öğrencilere büyük kolaylık sağlıyor.
Öğrenci seçerken nelere dikkat ediyorsunuz?
Bizi tercih eden öğrencilerden ve velilerden
okulumuzun ilkelerini ve vizyonunu benimsemelerini bekliyoruz. Özel ALEV Okulları, misyonu
çerçevesinde kaliteli eğitim sunma ve öğrencilerini hayata en iyi şekilde hazırlama gayreti içerisindedir ve okul olarak, öğrencilerimizin
çok yönlü yetişmelerine önem veriyoruz. Her
çocuğun potansiyelini ve güçlü yönlerini ortaya çıkarmaya yönelik uygulamalarla, öğrencilerimizin akademik, sosyal, kültürel, sportif ve
sanatsal yeteneklerini belirleyip bu özelliklerini
geliştirmeyi hedefliyoruz.
Hocaları seçerken neleri ön plana çıkarıyorsunuz?
Eğitim ve yönetim kadromuz için yol göstericimiz, Mustafa Kemal Atatürk’ün yurtdışına gönderdiği başarılı gençlere yazdığı telgrafta vurguladığı cümledir: Sizleri birer kıvılcım olarak
gönderiyorum; Alevler olarak geri dönmelisiniz… Bu yüzden öğretmenlerimizin ve yöneticilerimizin çabalarının odağında, çocuklarımızı kıvılcımlardan alevlere dönüştürecek bu donanım ve birikimi kazandırma arzusu bulunuyor. Özel ALEV Okulları ailesinin her bireyi iyi
insan olmaya, birlikte çalıştığı mesai arkadaşları ile çevresine saygılı olmaya, ekip ruhu içerisinde hareket etmeye; öğrencilerinin en sağlıklı ve huzurlu ortamda eğitim görmesini sağlamaya, öğrencilerin ve velilerinin istek ve ihtiyaçlarına çözüm üretmeye önem verir. Aramıza katılan her yeni arkadaşımızın da bu bilinç
ve prensiple okulumuza katma değer getirmesi
bize ayrıca güç katıyor.
Öğrenciler en çok hangi derslere ilgi
gösteriyor?
Biz öğrencilere özgüvenle davranacakları ve
farklı konulara ilgi duyabilecekleri bir okul ortamı yarattık. Okulumuzda öğrenci merkezli,
dinamik, etkileşimsel bir eğitim programı uygulanıyor. Öğrencilerin akademik ve sosyal yönden dengeli bir şekilde gelişimlerini sağlaması,
okulun temel yaklaşımlarından biridir. Bu nedenlerden dolayı öğrencilerimiz sadece belirli
derslere ilgi gösterip, diğerlerinden sıkılmıyor.
Her dersten ayrı bir key alabiliyorlar.
Özel okullar eğitimde eşitsizlik yaratıyor eleştirisini ne diyorsunuz?
Özel okullar oransal durumunun çok ötesinde
aksine sisteme ciddi katkılar sağlıyor. Eğitimde eşitsizlik konularına cevap olarak bu okullar yaptıkları örnek çalışmalarla öğretim programlarının geliştirilmesi ve uygulama örnekleriyle Milli Eğitim çalışmalarına ışık tutmaktadır. Bu
açıdan baktığımızda eğitimde eşitsizlik oluşturmaktan öte eğitime sunduğu katkılar daha fazladır. Ayrıca bu okulların sistem içinde ilk yer
alışları daha çok yabancı dil alanında olduğu için, Türkiye’nin dışa açılması ve çeşitli kültürlerle etkileşiminde de önemli payı olduğunu
düşünüyorum.
Ekonomik durumu iyi olmayanlara
burs imkanı sağlıyor musunuz?
Okulumuzda burslu öğrenciler de eğitim görüyor. Aralarında yakın çevrede oturan ekonomik durumu uygun olmayan öğrenciler olduğu
gibi, hali hazırda öğrencimiz olan ama ailesi
ülkemizi ve dünyayı etkileyen ekonomik krizden etkilenmiş öğrenciler de yer alıyor.
“Sofra, bizim için büyük avantaj”
Sofra ile yaptığınız iş ortaklığından
memnun musunuz?
Sofra ile kuruluşumuzdan bu yana birlikte çalışıyoruz. Çalışmaya başladığımız günden beri
tam 12 yıldır değişmeyen ve kesintisiz memnuniyet ilkesini benimseyen Sofra; işini devamlı, güvenilir ve kaliteli hizmet anlayışı ile özenle sürdürüyor. İlk sene 146 öğrenci ile eğitim
hayatına başlayan Özel ALEV Okulları büyüdükçe ve kuvvetlendikçe, Sofra gibi güçlü iş
ortaklarının olmasının avantajını yaşıyor.
“Ye, öğren, yaşa” uygulamasının
öğrencilere ne gibi katkıları oluyor?
Okulumuzda anaokulundan lise sona kadar
“Ye, öğren, yaşa” felsefesini yerleştirmeye çalışıyoruz. Beslenme çocukların gelişimi açısından çok önemli bir yer kaplıyor ve iyi beslenemeyen çocukların iyi bir performans sergileyemeyeceği gibi öğrenimlerinin de etkileneceği
söylenebilir. Bu yüzden Sofra’nın anne, baba
ve öğretmenleri dengeli ve sağlıklı beslenme
konusunda bilinçlendirmesi bizim için günden
güne önemini arttırıyor. Bu yüzden bu projeyi çok onemsiyoruz. Proje sayesinde öğrencilerimizin yeterli ve sağlıklı beslenme konusunda farkındalıkları arttı ve okul dışı yaşantılarının da olumlu yönde etkilendiğini görüyoruz.
Bu tür hizmetleri dışarıdan almak
işinizi kolaylaştırıyor mu?
Bizim uzmanlık alanımız eğitim, dolayısı ile
eğitim dışındaki hizmetleri bünyemizde veremeyiz. Yemek, profesyonellik gerektiren bir
iş ve yıllarca edinilen tecrübe sonrasında bir
noktaya gelinebiliyor. Biz nasıl eğitim sektöründe iddialıysak, ortak çalıştığımız firmaların
da en az bizim kadar iddialı olmasına özen
gösterdik. Sofra, sektörü içerisinde en büyük
firma ve çok iyi bir hizmet veriyor. Verdiğimiz
her hizmetin kusursuz olabilmesi için profesyonellere güvenmek çok önemli. Biz de bu konuda Sofra’ya çok güveniyoruz.
12 Yönetim Imperial Tobacco
“Her açıdan fark yaratıyoruz”
Imperial
Tobacco’nun
Türkiye’deki
fabrikası beş yıl
önce Manisa’da
kuruldu. Bölge
açısından büyük
önem taşıyan
fabrikanın
kuruluş hikayesini
ve istihdam
politikalarını
fabrikanın İnsan
Kaynakları
Müdürü Yasemin
Akkozak
Akbey’le
konuştuk.
I
mperial Tobacco, üretim miktarı ve
teknolojik altyapısıyla dünyanın dördüncü en büyük sigara üreticisi. Sigara, tütün ürünleri, sarma kağıtları ve
aksesuarları üreten Imperial Tobacco, 160’dan fazla ülkede toplam 39
bin kişiyi istihdam ediyor. Firmanın lider pazarı ise İngiltere. Grubun dünya
genelindeki 56 üretim tesisinde 120
farklı marka üretiliyor.
Türkiye’deki fabrika ise tam beş yıl
önce Manisa’da kuruldu. Bölge açı-
sından büyük önem taşıyan fabrika,
her açıdan fark yaratıyor. Fabrikanın
kuruluş hikayesini, şimdiki durumunu,
gelecek planlarını ve istihdam politikalarını fabrikanın İnsan Kaynakları Müdürü Yasemin Akkozak Akbey’le görüştük.
Manisa’daki fabrikanın bölge açısından son derece önemli olduğunu belirten Akbey, istihdam açısından bölgedeki insan kaynağının yeterli olduğunu
söyledi. Eleman alacakları zaman ön-
13
“İşim, eşim ve kızım”
Kendinize vakit ayırdığınızda neler
yapıyorsunuz?
Hayatım işim, eşim ve kızım üçgeninde geçiyor. Kendime vakit ayırdığım zamanlarda kızım
ve eşimle değişik yemekler yapmayı, yeni lezzetler keşfetmeyi, arkadaşlarımızla buluşmayı,
ailece sinemaya gitmeyi ve seyahat etmeyi çok
seviyorum. Eşimle zaman buldukça salsa yapıyoruz. Haberkoliğiz. Evimizde zaman geçirmek de bizi çok mutlu ediyor.
Manisa ya da İzmir’de en çok ne
yapmak hoşunuza gidiyor?
Ben fabrikaya erkenden gelmeyi seviyorum. Sabah yollar çok güzel ve sakin oluyor.
Manisa’nın doğası insana huzur veriyor. Akşam trafiği ise biraz daha sıkıntılı. Manisa’da
her ay düzenli olarak İK yöneticilerinin katıldığı,
gündemi ve gelişmeleri takip ettiğimiz bir grubumuz var. Bu toplantılara katılmayı çok seviyorum. İzmir’de yaşamak çok keyifli. İnsanların birbirine olan hoşgörüsü, pek çok kültürün bir arada yaşaması ve kendine güvenen, güler yüzlü
insanların olması İzmir’i farklı kılıyor. Kordon’un
tadı başka yerde yok.
celikle içeriye baktıklarını vurgulayan Akbey,
Türkiye’deki yatırımların merkez tarafından da
oldukça önemsendiğine dikkat çekti.
Genel olarak değerlendirdiğimizde
Türkiye diğer ülkeler arasında nasıl
bir konuma sahip?
Imperial Tobacco, 56 fabrika ve 39 bin çalışanıyla hızla büyüyor. Türkiye de bu fabrikaların olduğu ülkelerden ve en önemli oyunculardan biri. Bu yüzden Manisa’daki fabrika çok
önemseniyor. Türkiye’deki fabrika da, sıfırdan
inşa edilen çok büyük yatırımların yapıldığı ilk
fabrika. Biz, her açıdan fark yaratıyoruz.
Buradaki bütün işlemler Türkiye’de
mi yapılıyor?
Sigaralarımızın tüm üretilme işlemi Manisa’daki
fabrikada yapılıyor. Sadece, tütünlerin bir kısmı ve bazı paketleme malzemeleri dışarıdan
geliyor. İthal ettiğimiz tütün ve diğer paketleme malzemeleri dünyadaki diğer Imperial Tobacco fabrikalarına da malzeme tedarik eden
global tedarik merkezlerinden geliyor. Üretimimiz işinde çok iyi olan, başarılı bir ekip tarafından Türkiye’de yapılıyor.
14 Yönetim Imperial Tobacco
“İstihdam,
paketleme ve
yan sanayi
anlamında
bölgeye ciddi
anlamda katkı
sağlıyoruz.
Donanımlı iş
gücü istihdamı
açısından da
oldukça
başarılıyız.
Gerek yönetici
gerekse üretimde
çalışan ekip
arkadaşlarımız
yurtdışındaki
projelerde
görev alıyor.”
Fabrikanın Türkiye’de olması
sektöre ne tür katkılar sağlıyor?
İstihdam, paketleme ve yan sanayi
anlamında bölgeye ciddi anlamda
katkı sağlıyoruz. Donanımlı işgücü istihdamı açısından başarılıyız; yurtdışına gerek yönetici gerekse üretimde
çalışan ekip arkadaşlarımızı kısa ve
uzun süreliğine projelerde görevlendiriyoruz.
Toplam üretimin ne kadarı
Türkiye’de yapılıyor?
Manisa fabrikası, Türkiye pazarında
başarılı olmak için kuruldu. Hedef şu
anda Türkiye pazarında hızla büyümek. Türkiye pazarında artan bir grafiğimiz var ve o yönde çalışıyoruz.
Yasemin Akkozak Akbey
Peki sizin sektörle tanışmanız nasıl oldu?
Dokuz Eylül Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nden mezun oldum. Daha
sonra ABD’ye gittim ve işletme yüksek
lisansımı tamamladıktan sonra, bir
süre orada çalıştım. Türkiye’ye dön-
15
“Sofra, en büyük motivasyonumuz”
Sofra ile nasıl bir işbirliğiniz var?
Biz bu işe hep birlikte başladık. İbrahim Bey,
Sofra’nın çok özel bir yöneticisi ve kendisi gibi
müthiş ekipler yetiştiriyor. Müşterinin neye ihtiyacı olduğunu, ne isteyebileceğini bilen biri ve
kendisi gibi elemanlar yetiştiriyor. Bizim işimizi
de bu hizmet anlayışı kolaylaştırıyor. Benim sorunuma kendi sorunu gibi çözüm yaratan Sofra ekibi ile birlikteyim. Bu da çalışan memnuniyetini arttırıyor. Bilgi, inanç ve eyleme dönüşünce güç olur. Sofra ve Imperial güçlü işbirliği içerisindedir.
Peki bu tür hizmetleri dışarıdan almanın ekonomik anlamda ciddi katkıları oluyor mu?
Mutlaka oluyor. Kendi profesyonel alanımızın
dışındaki bir iş kolu olduğu için Sofra’nın gösterdiği titiz ve detaylı çalışma bizleri memnun ediyor. Dolayısıyla kendimizi ekonomik anlamda
da güvende hissediyoruz. Çünkü bu, onların işi
ve benden daha iyi uyguluyorlar. Ortak hedeflerimiz için, ortaklaşa çalışıyoruz.
düğümde de British Tobacco’da dönemsel olarak Tekel projesinde yaklaşık bir sene çalıştım.
Bu dönemin sonunda da Imperial Tobacco’da
işe başladım ve altı yıldır keyifle çalışıyorum.
Şirket değerleri açısından baktığımızda neler ön plana çıkıyor?
Biz eğlenerek iş yapmayı seven, sorumluluk bilinci olan, çalışma isteği yüksek bir ekibiz. Değerlerimiz de sonuç odaklılık, günlük kararlara hızlı uyum becerisi, çalışkanlık ve dürüstlük.
İK politikanız nedir?
Üretime inen, ekibi dinleyen, sorunlara birlikte çözüm bulan, güler yüzlü ve kapısı herkese
açık bir duruşumuz var. Uygulamalarımız doğru olmalı ki, devir oranı çok düşük bir firmayız.
Şirkete bağlılık oranımız yüksek. Dolayısıyla,
eleman alımı çok az gerçekleşiyor. Aldığımız
elemanlar da hep donanımlı ve birkaç işi bir
arada götürebilecek insanlar. Eleman alacağımız zaman önce içeriye bakıyor ve çalışanlarımız arasından uygun birisinin olup olmadığını araştırıyoruz. İçeride bu pozisyon için uygun eleman yoksa ilanımızı veriyor. Kritik pozisyonlarda ise danışmanlarla çalışıyoruz. Çalışmalarımızı hedeflerle yönetiyoruz ve perfor-
mansımızı bu şekilde değerlendiriyoruz. Ve yıl
sonunda da başarılarımızı hep birlikte yılsonu
partileriyle kutluyoruz.
İstihdam açısından bulunduğunuz
bölge sizin için uygun mu?
İzmir ve Manisa kaliteli işgücünün istihdam
edilmesi açısından oldukça zengin bir bölge.
Başarılı bir CV nasıl olmalı?
Aday kendini, yaptığı işi yeterince anlatabilmiş mi öncelikle bunlara bakıyorum. Örneğin
son arayışımızda 802 tane başvuru yapıldı.
O CV’leri aldığımızda kişinin kağıt üzerinde
şansını kendisinin zorlaması lazım. 802 kişinin
arasından sıyrılması için farklılaşması lazım. Bu
açıdan hangi projelerde yer aldığını, çalıştığı
firmaya nasıl bir katkı sağladığını çok iyi anlatması gerekiyor.
İK’nın ne gibi zorlukları, kolaylıkları var?
Denge yönetimi İK’nın olmazsa olmazı. İşimin en zor yanı başarılı, gelecek vaat eden
CV’lerin tamamına iş imkanı yaratamamak. İşimin en güzel yanı ise insanların hayatlarına
dokunmak; gelişimlerine aracı olmak.
Sizin ekibin en ilginç yanı hepinizin
kadın olması. Bu sizin özel tercihiniz
mi?
Bu özel bir tercih olmadı; ancak aşçılarımızın
ekip içinden yükseltilmesi yönetsel bir tercihti.
Sofra ekibinden ayrılan arkadaşlar oldukça bayanlara şans vermek istedik. Ekibimizdeki kadınlar işyerine bağlı, çalışma motivasyonları
yüksek, temiz ve titizler. Ayrıca yeniliklere çok
açıklar. Ancak önemli olan kadın ya da erkek
olmak değil işinde başarılı olmak, artı değer yaratabilmek, işini sevmektir.
Peki çalışanlardan ne tür geribildirimler alıyorsunuz?
Bizim en büyük günlük motivasyonumuz Sofra
ve hazırladığı yemekler. Zaman zaman çalışanlarımız evlerinden tarif getirip, buradan da evlerine tarif götürüyorlar. Herkes yemekleri yakından takip ediyor ve dışarıda bizim fabrikanın
yemekleri konuşuluyor. En büyük sıkıntımız yemek çeşitlerinden hangisini seçeceğimizi bilemeyip, zaman zaman fazla kaçırmamız. Dışarıdan gelen yabancı konuklar da yemeklerimizi çok beğeniyor. Bu bizi son derece mutlu ediyor. Dünya mutfakları, Türkiye’den yöresel yemekler ve müzikli aktiviteler de vazgeçilmezlerimiz arasında ilk sırada yer alıyor.
16 Mutfak Yaz Menüsü
Yemek “aşk”la yapılır
Altı yıldır Sofra
Grup bünyesinde
çalışan ve
İtalyan mutfağı
konusunda
uzman olan
Deniz Yılmaz,
küçük yaşlardan
beri yemekle
ilgileniyor. 47
kişilik ekibiyle
mutfakta harikalar
yaratan Yılmaz,
lezzetli yemeğin
sırrını aşk ve
tutkuyla tarif
ediyor.
Deniz Yılmaz
S
ofra Grup’un ödüllü aşçılarından
Deniz Yılmaz’ın, Çeşme Altın Yunus Otel’de başlayan mutfak macerası
Anadolu Sağlık Merkezi’ndeki Zeugma
Restoran’da devam ediyor. Küçük yaşlardan beri yemeğe ve mutfağa oldukça
meraklı olan Yılmaz, zamanı geldiğinde
bu işin eğitimini de almış. Alaçatı Aşçılık
Eğitim Okulu’nda işini teknik kısmını öğrendikten sonra, birçok otel ve restoranda pratik bilgisini geliştirmiş. Özellikle
İtalyan mutfağı konusunda uzman olan
Yılmaz, Fransız ve Meksika mutfağı konusunda da kendine oldukça güveniyor.
Sağlıklı beslenme konusunda Akdeniz
mutfağından taviz vermeyen aşçıbaşı,
güzel yemek yapmanın sırrını ise “aşk”la
tarif ediyor. Çünkü Yılmaz’a göre yemek yaparken aşkla, tutkuyla yapmazsanız yemeğin tadı tuzu olmazmış. O
ekibiyle bunu çok iyi beceriyor ve toplu
yemek yapsalar da asla bu özenden
vazgeçmediklerine dikkat çekiyor. Bir
gıda mühendisi, bir işletme müdürü ve
bir aşçıbaşıyla birlikte toplam 47 kişinin
hizmet verdiği Zeugma Restoran, yedi
gün 24 saat açık. Burada hastalar için
günde altı; misafirler, çalışanlar ve refakatçiler için de beş öğün yemek çıkıyor.
Özellikle hastalar için hazırlanan yemekler konusunda son derece titiz olan
ve özel olarak eğitilen ekipte her şey
kuralına göre işliyor. Bu nedenle hem
hastalar hem de misafirler hastanedeki
yemeklerden oldukça memnun. Öyle
ki, Anadolu Vakfı’nın birçok özel yemeği de burada düzenleniyor; en lezzetli
Yılmaz’ın seçimleri ve aynı ekibin sunumuyla sofralardaki yerini alıyor.
Ödüllü aşçıbaşı Deniz Yılmaz, Sofra
Grup dergisi için yaza özel bir menü
hazırladı. Menüde ilk sırada kabak
çiçeği dolması, pizzacı usulü bonfile
ve herkesin beğenerek yediği volcano
tatlısı var. Bütün bu yemekler, Zeugma
Restoran’da her şeyin ne kadar lezzetli
hazırlandığını kanıtlar nitelikte.
17
Kabak çiçeği dolması
Malzemeler (4 kişilik)
20 adet kabak çiçeği, 2 adet orta boy kuru soğan, 300 gr. pirinç, 1 tatlı kaşığı dolmalık fıstık,
1 tatlı kaşığı kuş üzümü, 6 yemek kaşığı zeytinyağı, 6 su bardağı su, 1 tatlı kaşığı tarçın, 1 tatlı kaşığı
yenibahar, yarım demet dereotu, yarım demet taze nane, 1 tutam toz karabiber, 1 tutam tuz, 1 tutam
toz şeker, 1 adet limon.
Hazırlanışı
2 adet orta boy kuru soğan piyazlık doğranır. Soğanlar 3 yemek kaşığı zeytinyağıyla kavrulur. 1 tatlı kaşığı dolmalık fıstık ilave edilir ve kavrulmaya devam edilir. 300gr. pirinç tencereye eklenir ve pirinçler kavrulduktan sonra suda bekletilmiş kuş üzümleri ilave edilir. Karışıma yenibahar, tarçın, tuz,
karabiber ve toz şeker ilavesinden sonra 3 su bardağı su konularak kısık ateşte suyunu çekene kadar pişirilir. Kabak çiçeklerinin alt kısmındaki yeşil yapraklar kesilir ve hazırlanan harç ile doldurulur.
Tencereye dizilir. Üzerine 3 yemek kaşığı zeytinyağı, bir tutum toz şeker, birkaç dilim tıraşlanmış limon ve 3 su bardağı su ilave edilir. Kısık ateşte 20 dakika pişirilir. Pişirme işleminden sonra soğutulur ve soğuk servis edilir.
Pizzacı usulü bonfile
Malzemeler (4 kişilik)
12 parça dilimlenmiş bonfile (60 gramlık), 12
adet kurutulmuş domates, 1 tutam dilim zeytin,
120 gr. kaşar peyniri, 1 tutam kekik, 2 diş sarımsak, 1 su bardağı zeytinyağı, yarım adet kuru
soğan suyu, karabiber ve tuz.
Sos için malzemeler
10 adet orta boy domates, 1 yemek kaşığı zeytinyağı, 1 tatlı kaşığı domates salçası, yarım bardak su, 1 diş sarımsak, tuz ve şeker.
Hazırlanışı
1 su bardağı zeytinyağı, yarım adet kuru soğanın suyu ve bir diş sarımsak çırpılır. Bonfile dilimleri bu karışımda bir gün marinasyona bırakılır.
Izgara ya da teflon tavada bonfile dilimleri pişirilir. Her bir dilim bonfile üzerine birer dilim kurutulmuş domates ve dilimlenmiş zeytin ilave edilir. Üzerine hazırlanmış olan sos eklenir; bir tutam
kekik ve rendelenmiş kaşar ilave edilip 180 derecelik fırında kaşar peyniri eriyinceye kadar pi-
Volcano
Malzemeler (4 kişilik)
175 gr. bitter çikolata, 125 gr. tereyağı, 75 gr.
un, 80 gr. toz şeker, 5 adet yumurta
Hazırlanışı
Çikolata ve tereyağı benmari usulü eritilir. Karışım soğuduktan sonra içerisine un, şeker yumurta
ilave edilir. Daha sonra mikserde 5 dakika çırpılır. 4 adet ısıya dayanıklı porselen ya da alüminyum kase yağlanıp unlanır ve karışım bu kaselere dökülür. Önceden ısıtılmış 200 derecelik fırında 7-8 dakika pişirilir. İsteğe göre dondurma eşliğinde servis edilir.
şirilir. İsteğe göre haşlanmış sebze ve fırınlanmış
patates ile servis edilir.
Sosun hazırlanışı
Domateslerin kabukları soyulur, suyu sıkılır ve rendelenir. Tavada zeytinyağı ve salça kavrulur üzerine rendelenmiş domates ilave edilir. Koyulaşana kadar kısık ateşte pişirilir. Daha sonra bir diş
sarımsak, biraz tuz ve şeker ilave edilir.
18 Konsept Sofra kültürü
Sofraları süsleyen hikayeler
Her gün yemek
hazırlarken
ya da yemek
yerken
kullandığımız
aletlerin
geçmişini,
nasıl ortaya
çıktıklarını ve ilk
kim tarafından
kullanıldığını hiç
merak ettiniz mi?
İşte sofralarımızın
vazgeçilmez
aletlerinin kısa
hikayeleri.
H
emen her gün vaktimizin çoğunu mutfakta geçiriyoruz ve günde en az üç öğün yemek yiyoruz.
Çünkü beslenmek insanoğlunun en
temel ihtiyacı. Bu temel ihtiyacı karşılarken, kullandığımız aletler ise hayatımızın vazgeçilmezleri. Kullandığımız çatal, bıçak, kaşık üçlüsü; ızgara ve kızartmalar yaptığımız, sahanda yumurta hazırladığımız tavalar; pilav pişirdiğimiz, makarna haşladığımız tencereler, tuzluklar ve sayısız araç gereç…
Bütün bunlar herkesin mutfağında başköşedeki yerini alır ve nerede olursak
olalım, masaya özenle dizilir. Buna
rağmen yemek hazırlarken veya yerken kullandığımız aletlerin geçmişi,
nasıl ortaya çıktığı ya da ilk kim tarafından kullanıldığı çok da merak edilmiyor. Onlar hep varmış gibi davranıyoruz. Oysa ki, her birinin ayrı bir
hikayesi var. İşte, sofralarımızda her
gün kullandığımız küçük aletlerin, ilginç hikayeleri…
Çatal
Sofraların vazgeçilmez üçlüsünden biri
olan çatalın, ilk Yunanlılar tarafından
kullanıldığı biliniyor. Daha sonra MS
7. yüzyılda Ortadoğu’daki zengin ve
itibarlı ailelerin masalarında yaygınlaşan çatal, 13. yüzyılda Bizanslılara
onlardan da İtalyanlara geçmiş.
Fransa’da ise gösterişe kaçtığı düşünüldüğü için kabulü çok yavaş gerçekleşmiş. Çatal 1600’lü yılların ortalarında
yeniden itibar kazanmış, kraliyet ailelerinin ve zengin sofralarının vazgeçilmez lüksü haline gelmiş. Günümüzde
ise sadece lüks sofraların değil bütün
sofraların değişmez araçlarından biri.
Bıçak
Sofraların vazgeçilmez üçlüsünün bir
diğeri olan bıçak, 1365 yılından sonra masada yerini almış. Tam olarak
ne zaman icat edildiği belli olmayan
bıçak, şu anda mutfak eşyası olarak
kullanımsa da tarihte uzunca bir dönem silah olarak kullanılmış.
Mesela Ortaçağ Avrupa’sında ev sahibi asla masaya bıçak getirmezmiş;
herkes kendi bıçağını belinde taşırmış.
Tarihin belli dönemlerinde toplumsal
şiddet arttığı için, bıçağın sofralarda
yasaklandığı zamanlar da olmuş. Örneğin, 1669’da Fransa Kralı 14. Louis bütün sivri uçlu bıçaklarının yemek
masalarında kullanımını ve sokaklarda
taşınmasını yasaklamış.
Kaşık
Çok eski zamanlardan beri kullanılan
kaşığın atası aslında deniz kabuklarıdır. Çok eski zamanlarda insanlar
kaşık yerine deniz kabuklarını kullanırlarmış. Zaten Latince ve Yunancada
da kaşığın anlamı spiral şeklindeki sümüklü böcek kabuğu anlamına gelen
“cochlea” kelimesinden türetilmiş.
Sofraların vazgeçilmezi olan kaşık günümüzdeki formunu ise M.S. 1. yüzyılda Romalılar döneminde kazanmış.
Romalılar ve Bizanslılar tarafından kullanılan kaşıklar yere ve zamana göre
19
değişirmiş ve en özenle yapılanları mabetlerde kullanılan kaşıklar olurmuş. Araştırmalar ilk
kaşıkların pişmiş topraktan, daha sonraları ise
şimşir gibi sağlam ağaçlardan yapıldığını gösteriyor. Zamanla madenlerden yapılanlar en
kıymetli kaşıklar olmuş. Özellikle gümüş ve altından yapılan kaşıklar her dönem ayrı bir öneme sahip olmuş.
Tarihte Türklerin kullandıkları kaşıklar ise yemeklere göre değişirmiş. Kepçeler, kahve ve
muhallebi kaşıkları madenden yapılırmış. Pilav,
çorba ve muhallebi kaşıklarının burunları yuvarlak, yemek kaşıkları ise sivri; kahve kaşıkları
küçük, çay kaşıkları daha da küçük olurmuş.
Bu özellikler bugün de devam ediyor ve kullanım özelliklerine göre kaşık çeşitleri giderek
arttmaya devam ediyor.
Tencere
Mutfakların vazgeçilmez aleti olan tencere 14.
yüzyılda bugünkü şeklini almış. O zamanlar
tencereler sadece yemek pişirmek için değil;
su kaynatmak hatta içinde çamaşır yıkamak
için bile kullanılırmış. En eski tencereler dökme
demirden yapılırken, daha sonraları çeşitlen-
miş. Toprak, bakır, alüminyum, emaye ve camdan yapılanlar giderek yaygınlık kazanmış.
Tava
Tavanın ilk kullanımı Roma ve Yunan medeniyetlerine kadar uzanır. Bugün de yemek pişirmek için sıkça kullanılan ve genellikle paslanmaz çelikten üretilen tava, en önemli mutfak
aletlerinden biridir.
Farklı şekillerde üretilen her tavanın, kendine
özgü fonksiyonları var. Günümüzdeki en yaygın türü, tüm tartışmalara karşın, yanmaz ve yapışmaz özellikleri nedeniyle teflon tavalardır.
Tuzluk
Tuzluk ilk olarak 19. yüzyılın ortalarında bulunmuş. Çevrilerek açılabilen kapaklı tuzluklar
1858 yılında ilk kez John Mason tarafından
yapılmış. Tuzluk, içinde başta tuz olmak üzere karabiber, pul biber gibi farklı baharatların
saklanması için yapılmış küçük kaplara verilen
genel bir addır.
Tuzlukların üst kısımlarında makul ölçüde tuz
akıtabilecek delikler bulunur. Tek delik olan-
lar karabiber için çok delikli olanlar tuz için
kullanılır. Günümüzde tuzluklar, plastik, cam,
melamin ve paslanmaz çelik gibi pek çok materyalden yapılıyor.
Porselen
Geçmişi çok eskilere uzanan porselen sözcüğü, Ortaçağ İtalyancasındaki ‘porcellana’dan
geliyor. Porcella, Latincede küçük dişi domuz
anlamına geliyor. İtalyanlar, kabuğundan sedef elde edilen, parlak beyaz deniz kabuklusunun şeklini dişi domuz yavrusuna benzettikleri
için porselene de aynı adı vermişler. Çünkü bunun da olsa olsa sedeften imal edilebileceğini
düşünmüşler.
Işık geçirgenliğine sahip, sağlıklı bir ürün olarak tarif edilen porseleni, Avrupa’ya tanıtanlar
başta Marco Polo olmak üzere, çeşitli deniz
yollarını keşfeden Portekizli tüccarlar olmuş.
Kelime Türkçeye ise Fransızca ‘porcelaine’
sözcüğünden geçmiş. Tümü killi topraktan
yapılmış ve kil ihtiva eden hammaddelerden
üretilen ürünlerin oluşturduğu büyük seramik
grubunun bir elemanı olan porselen; yaklasık
1400 °C’de pişiriliyor.
20 Mekan Tarihi Meyhaneler
Meyhaneler,
geçmişten
günümüze
bir liman
yerleşke kültürü
olarak gelmiş
ve sürmüş.
İstanbul’un
fethinden
sonra Türkler
arasında hızla
yaygınlaşan
bu gelenek,
bugün en önemli
gelenekler
arasında
yer alıyor.
Beyoğlu ise bu
geleneğin en
canlı yaşandığı
yer olarak öne
çıkıyor.
İstanbul’un tarihi
meyhaneleri
Yakup
E
fkar dağıtmak için dostlarımızla
ve sevdiklerimizle bir araya gelip,
müzik eşliğinde muhabbete daldığımız meyhane kültürünün oldukça köklü bir geçmişi var. Liman kültürünün bir
parçası olarak süregelen bu gelenek,
özellikle limana yanaşan ve vakitleri
ile nakitleri bol olan bekar gemicilerin
başlattığı bir eğlence olarak biliniyor.
Türkler de İstanbul’u aldıkları zaman
Galata bölgesi, liman olan bu şehrin
meyhaneleriyle oldukça ünlüymüş.
Geçmişten günümüze bu gelenek
güçlenerek devam etmiş. Bugün efkar
dağıtmak ya da dostlarıyla felekten bir
gece çalmak isteyen kim varsa soluğu
meyhanelerde alıyor. Sazlı sözlü eğlencesi, en lezzetlisinden yemekleri ve
özenle yapılan mezeleriyle meyhaneler genç yaşlı herkesin uğrak mekanı.
Bu açıdan en zengin şehrimiz de yine
İstanbul. Özellikle Beyoğlu meyhanelerin başkenti gibi. Tarihi ya da mo-
dern ne kadar meyhane varsa burada
bulabilirsiniz. Siz sokakların ya da
masaların arasında dolanırken, müzik
eşliğinde kolayca soluklanacak bir yer
bulursunuz. Gözünüzü açtığınızda ya
Balık Pazarı’nda, ya Çiçek Pasajı’nda
ya da Asmalı Mescit’te olduğunuzu
anlarsınız. Cumhuriyet Meyhanesi,
Degüstasyon, Yakup 2 ve Sofyalı 9 da
bu geleneği yaşatan en önemli mekanların başında geliyor. Her biri kendi
müdavimlerini yaratıyor ve meyhane
kültürü hızla yayılmaya devam ediyor.
Cumhuriyet Meyhanesi
Bir Beyoğlu klasiği olan Cumhuriyet Meyhanesi, 120 yıllık geçmişiyle İstanbul’un en eski meyhanelerinden
biri. Genel olarak meyhaneleri gözden geçirecek olsaniz vazgeçilmezler arasında sayılıyor. Rumlar tarafından kurulan tarihi meyhane, şimdiki adını Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmasının ardından 1930’lu yıllarda al-
mış. Atatürk’ün rakı yudumladığı yer olarak da ün salan mekanda, Ata’nın anısına orta katta oturduğu 5 numaralı masa
her 10 Kasım’da rezerve edilir ve kulüp
rakısı ile beyaz leblebi konularak bu gelenek sürdürülür. Her yıl yapılan “En iyi
meyhaneler” listesinde mutlaka ilk üçte
yer alan Cumhuriyet, Balık Pazarı’nda
birbirinden lezzetli yemekleriyle klasik
meyhane geleneğini yaşatıyor. Her
akşam canlı fasıl eşliğinde, birbirinden
güzel anılara imza atan meyhanede
sabahın erken saatlerinden, gece yarılarına kadar hizmet veriliyor. Yaklaşık bin kişiyi aynı anda ağırlayabilen
tarihi meyhanenin müdavimleri de oldukça fazla. En iyi mezenin muhabbet
olduğu Cumhuriyet Meyhanesi, “Üç
Ali’lerin Meyhanesi” olarak da bilinir.
Ünlü simaların da uğrak yeri olan tarihi mekanda; Cahide Sonku, Ece Ayhan, Orhan Veli, Sait Faik, İlhan Berkli, Mustafa Irgatlı ve Cihat Burak gibi
isimlerin anıları her solukta hissediliyor.
21
Degustasyon
Cumhuriyet Meyhanesi
Sofyalı
Degüstasyon
Beyoğlu Balık Pazarı’nda; yemek kokuları,
müzik ve tokuşturulan rakı kadehi sesleri arasında ilerlerken solda tarihi Degüstasyon Restoranı görebilirsiniz. Ünlü şair Orhan Veli’nin
müdavimi olduğu ve “Canan ki Degüstasyon’a
gelmez, Fakirhaneye hiç gelmez” dizeleriyle
anlattığı tarihi mekan, İstanbul meyhaneleri
denince akla ilk gelen yerlerden biri. Eski bir
İtalyan lokantası olan Degüstasyon, 1940’lu
yıllarda özellikle edebiyatçıların ve sanatçıların
uğrak yeriymiş. 1928’den beri hizmet veren
bu tarihi mekan, yeni işletmecileri ve gözünüzü
okşayan dekoruyla sevdiklerinizle güzel vakit
geçirebileceğiniz kaliteli mekanların başında
geliyor. Yaklaşık 300 kişilik kapasitesi olan
tarihi mekanda, balık ya da et çeşitlerinin en
lezzetli örneklerini tadabilirsiniz. Uzman aşçıların elinden çıkan 40 çeşit soğuk meze de
gelenleri mest etmeye yetiyor. Canlı müziğin
muhabbeti renklendirdiği bu özel mekanda,
havalar ısındığında teras katı da hizmete giriyor. Böylece kapalı mekana sıkışan müzikli
sohbet, sıcak havayla birlikte sokağa taşıyor.
Yakup 2
Yıllardır Beyoğlu’nun örnek meyhanesi olarak
gösterilen ve Asmalı Mescit’in simgesi haline
gelen Yakup 2, “En iyi meyhane ödüllü” özel
mekanlardan biri. Hemşinli Yakup Arslan’ın
1977’de açtığı Yakup Restoran’ın devamı
olan ve bugünkü yerinden hizmet vermeye
devam eden Yakup 2, 1982’de açıldı. Bugüne kadar sayısız misafir ağırlayan eğlenceli
mekan, Asmalı Mescit’in bekçiliğini yapmaya
devam ediyor. Müdavimleri tarafından “Şeker gibi sarhoş olunan meyhane” olarak tanımlanan mekana her gittiğinizde sevdiğiniz
bir sanatçıya ya da edebiyatçıya rastlamanız
mümkün. Zaten mekanın duvarlarını ünlü simaların renkli fotoğrafları süslüyor. Yakup 2’de,
bir meyhanede alışkın olmadığınız zenginlikte
bir menü bulabilirsiniz. Ana yemek, ızgara
ve mevsimine göre balık çeşitlerinden oluşan
menüde, zengin meze çeşitleri baştan çıkarıcı.
Torik lakerdası, uskumru çirozu, Arnavut ciğeri,
ızgarada pişirilmiş muska böreği ve karides
güveci müdavimlerin en çok tercih ettiği mezeler arasında yer alıyor.
Yakup
Sofyalı 9
Duvarları süsleyen eski resimler ve çinilerin nostaljik bir hava kattığı Sofyalı 9, Tünel çevresine
konuşlanan popüler meyhanelerden. Sofyalı
Sokak’ta, 9 numaralı binada konuklarını ağırlayan mekan, adını da buradan alıyor. Kulaktan kulağa yayılarak genişleyen ünüyle, tam
bir başarı öyküsü olan Sofyalı 9, İstanbul’un en
gözde mekanları arasında çoktan yerini almış.
Birbirinden lezzetli yemeklerin servis edildiği mekanda, mezeler tabii ki bir numara... Tam 33
maddeden oluşan zengin bir meze menüsü var
Sofyalı’nın... Mercimek, fava, haydari, patates
ezmesi, fasulye turşusu, kısır ve lakerda liste başı
olan mezeler arasında yer alıyor. Sofyalı 9, iki
katlı ve küçük bir yer. Bildiğimiz lüks mekanlar
gibi gösterişli ve iddialı bir dekorasyona sahip değil. İçine girdiğiniz andan itibaren sizi
sarmalıyor. Ege ya da Akdeniz kıyılarında rastlayabileceğiniz lokantalara benziyor. Mutfağı
ve havası da sizi anında sahil kıyısına ışınlıyor.
Sürekli Yunan müziğinin çalındığı mekan, tam
da bu sebeplerden dolayı, şehrin kalabalığı
içinde usulca ruhunuzu dinlendiriyor.
22 Söyleşi Telpa
Sıfırdan zirveye tırmanış
Telpa Yönetim
Kurulu Başkanı
Sebahattin
Yaman, erken
yaşlarda tanıştığı
ticarette hep
büyük başarılara
imza atmış.
Satışla başlayan
kariyeri Telpa ile
uluslararası bir
boyut kazanan
Yaman’ın
hikayesi, şu
anda birçok
ülkede iş
modeli olarak
anlatılıyor.
T
elpa Yönetim Kurulu Başkanı Sebahattin Yaman’ın yaşadıkları
tam bir başarı öyküsü. Sıfırdan başlayıp zirveye tırmanan Yaman, bugün
hem Türkiye’de hem dünyada birçok
kişi ve kuruluş için örnek teşkil ediyor.
Ordu’nun Yemeni Köyü’nde dünyaya
gelen Yaman, ticarete oldukça erken
yaşlarda başlıyor. Lisede okurken üniversite hazırlık kitabı ve fotoğraf, üniversitedeyken yazar kasa, yüksek lisans yaparken de çağrı cihazı satıyor.
Mezun olduktan sonra cep telefonu işine girince, hikayenin en önemli ayağı
tamamlanmış oluyor.
Samsung’un Türkiye distribütörü olan
Telpa’yı 1994’te kuran Yaman, kısa
zamanda büyük başarılara imza atıyor. Öyle ki, Türkiye Samsung’un dünyadaki en başarılı ikinci ülkesi oluyor
ve bu iş modeli kitap haline getirilerek
Samsung’un tüm dünyadaki distribütörlerine dağıtılıyor. Ayrıca farklı ülkelerden distribütörler de İstanbul’a gelerek
Telpa’yı inceliyor.
Bursa Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü’nü bitirdikten sonra, İstanbul Üniversitesi’nde işletme yüksek lisansını tamamlayan Yaman, satış konusunda her zamanki
gibi oldukça iddialı. Dinlemenin, gözlem yapmanın ve bütün kesimleri dikkate almanın başarısında ciddi katkıları olduğunu söyleyen Yaman, insanlara hayallerini sunduğunuz zaman öne
geçersiniz diyor.
Başarı hikayenizde kimleri örnek aldınız?
Dünyada ve Türkiye’de çok fazla örnek aldığım insan oldu. Başarı öykülerini ve biyografileri mutlaka okurum. Kim, nerede, nasıl bir fark yaratmış dikkatle incelerim. Hiçbir zaman
rastgele yazılmış satış kitaplarını okumadım. Gerçekten sonuç elde edilmiş
ve başarılara imza atmış isimlerin hayatını yakından inceledim. Her zaman
doğru örnekleri takip ettim. Diğerlerini
zaman kaybı olarak görüyorum.
insanların neye ihtiyaçları olduğunu ve
gerçekten ne istediklerini anlamaktır.
Bu yönümle de her zaman takdir gördüm. Hizmet sunduğunuz ve satış yaptığınız herkesin ne hissettiği, neyi özledikleri, neyi hayal ettikleri çok önemlidir. Eğer insanlara hayallerini sunabiliyorsanız sonuç elde edersiniz. Başarı
hikayesinin temelinde bu yatıyor.
Size göre başarının püf noktası var mı?
Benim en büyük yeteneklerimden biri,
İşinizi yaparken nasıl bir fark
yaratıyorsunuz?
Öncelikle çok iyi bir gözlemci ve din-
Sebahattin Yaman
leyici olmak gerekiyor. Hep şunu söylerim; Allah iki kulak bir ağız vermiş.
Yani iki dinle, bir konuş. Mevki, milliyet, cinsiyet ya da yaş farkı gözetmeksizin herkesi dinlemek ve anlamak gerekiyor. Çünkü herkesin farklı bir bakış
açısı ve herkesten öğrenecek bir şeyiniz vardır. Bu yüzden ben bugün bile
her kesimi dinlerim. Bazıları sadece
belli görevdekileri ya da belli kesimleri dinliyor. Tabii ki bunları dinlemek
lazım ama ben herkesi ve her kesimi
dinlemekten yanayım. Bana göre ba-
23
şarıya giden yol her zaman buradan geçiyor.
Kendi ekibinizi de siz mi yetiştiriyorsunuz?
Evet, kendi ekibimin içinde yer alıyorum ve onların yetişmesi için büyük çaba gösteriyorum.
Zamanımın çoğunu buna harcıyorum.
Satışta hala en önemsediğiniz şey
empati mi?
Bizler iletişim sektöründeyiz ve insanlara hizmet götürüyoruz. Bu alanda çalışanlar için en
önemli özellik empatidir. Empati yoksa asla iyi
bir iletişim kuramazsınız; iyi bir ürün ve hizmet
sunamazsınız. Çünkü anlamadan hiçbir şey
yapamazsınız.
Güven de sizin için oldukça önemli.
Günümüzde güven yaratmak daha
mı zor?
Değişen dünya şartlarında sorunlar arttıkça,
medya araçları çeşitlendikçe ve binalar yükseldikçe bireysellik daha çok ön plana çıkıyor.
Bireyselliğin ön plana çıkmasıyla da insanlar
birbirinden uzaklaşıyor, güven azalıyor. Eski
toplumsal içgüdü ve birliktelik duygusu azalıyor. İşte bu nedenle günümüzde güven duygusu daha da önem kazanıyor. Bence güven hayatın temeli; şirketler için de her şeydir. Güvenin yok olduğu bir ortamda, her şey yok olur.
gular ve hissiyat çok farklı olduğundan bizler
gibi hissetmeleri mümkün değil. Onlar sadece
karşılaştırıp, alması gereken derslere bakıyor.
Bugünkü durumunuzu hayal ediyor
muydunuz?
Kendime zor hedefler koymak, büyük işlere girişmek ve zoru başarmak her zaman haz aldığım bir şeydir. Hala da bunun için çabalıyorum ama bugün, burada olacağımı tam anlamıyla hayal ettiğimi söyleyemem.
“Sofra’ya güveniyoruz”
Ne tür tepkiler alıyorsunuz?
Bir dönem bütün üniversitelerde şenliklere katıldık ve ilginç hikayelere tanıklık ettik.
Türkiye’de hala birçok insan kırsalda yaşadığı için, benim hayatımla büyük benzerlikler taşıyor. Kırsaldan ticari hayata atlamak ve yükselmek oldukça güçtür. Birçok açıdan zorlukları vardır. Bu yüzden benim hikayemi yakından
takip edenler ve hatta rol model olarak alan
bir yapı olduğunu gördüm.
Sizi dinlemeye gelen yabancılar da
bizim kadar etkileniyor mu?
Dışarıdan gelenler buradan bir pozitif sonuç
alabilir miyim diye geliyor. Bizim insanımız ise
kendine daha yakın hissediyor ve kendiyle eşleştirecek noktalar arıyor. Dışarıda şartlar, duy-
Geçmişe dönüp baktığınızda neleri
özlüyorsunuz?
O zamanın duyguları çok daha farklıydı. Zorluklar ve güçlükler vardı ama daha dinamik ve
daha heyecanlıydı. O günlerin özlediğim yanları ile bugünün olumlu şartlarını birleştirebilseydim çok güzel olurdu aslında.
Sofra ile çalışmaya nasıl karar verdiniz?
Biz Telpa olarak her konuda oldukça seçici
davranıyoruz. Karar alırken kılı kırk yarıyoruz
diyebilirim. Sofra ile çalışmaya başlamadan
önce de çok titiz davrandık. Örnekleri, referansları, uygulamaları ve tüm detayları inceledikten sonra Sofra’da karar kıldık. Kalite kapsamına giren bütün hizmetler, insan faktörü,
lezzet ve güven bizim için tatmin edici oldu.
Mesela mutfağa büyük yatırımlar yaptık ve
çok güvendiğimiz Sofra’ya teslim ettik.
Bu tür hizmetleri dışarıdan almanın
ne gibi katkıları oluyor?
Herkes bildiği işi yapmalı. Sofra telefon işi
yapmaya kalksa bizim kadar başarılı olamayacağı gibi, biz de yemek konusunda onlar
kadar başarılı olamayız. Her konuda işi uzmanına bırakmak gerekiyor.
24 Beslenme Et
Yemeklerin tadı tuzu
Beslenmemizde
önemli yer tutan
et, dengeli
bir şekilde
tüketildiği
zaman büyük
fayda sağlıyor.
Uzmanlar da
mutlaka haftada
iki gün kırmızı,
iki gün tavuk
ve iki gün balık
eti yememiz
gerektiğini
söylüyor.
Rakamlar ise
Türkiye’deki
et tüketiminin
düşük olduğunu
gösteriyor.
S
üper marketler hayatımıza girmeden önce, mahalle kasabının vitrininden özenle etimizi seçer, güzelce
paketletir, mutlulukla evin yolunu tutardık. Bu yüzden kasapların hayatımızdaki yeri hep farklı olmuştur. Hepimiz
biliyorduk ki, et olmadan yemeğin tadı
tuzu olmazdı…
Günümüzde de durum aynı. Et olmadan yemeklerin tadı tuzu olmadığı
gibi, sağlıklı yaşam da mümkün olmuyor. Değişen tek şey ise, etlerimizi artık kasaptan değil büyük marketlerden
alıyor olmamız. Ve fiyatlar sürekli arttığı için daha çok düşünerek; daha az
miktarlarda tüketiyoruz. Bu da toplum
genelinde doğru ve sağlıklı beslenme
konusunda ciddi sorunlar yaratıyor.
Et tüketiminde çok gerideyiz
Temini açısından ustalık gerektiren ve
hayvanların dokularından elde edilen
et, zengin bir protein kaynağı. Bu yüz-
den sağlıklı beslenme açısından son
derece önemli olan eti, her yaştan insanın düzenli olarak tüketmesi gerekiyor. Uzmanlar; mutlaka haftada iki
gün kırmızı et, iki gün tavuk eti ve iki
gün de balık eti yememiz gerektiğini
söylüyor.
Et, Türklerin damak zevkine uygun
olduğundan sıkça tüketiliyor ama bu
toplumun her kesimine aynı oranda
yansımıyor. Rakamlar da Türkiye’deki
et tüketimini net bir şekilde açıklıyor.
Özellikle kırmızı et konusunda Türkiye
birçok ülkeye göre oldukça gerilerde.
Öyle ki, ABD’de yıllık kişi başı kırmızı
et tüketimi 116,7 kilogram, Arjantin’de
99,5 kilogram, Avustralya’da 93,9 kilogram iken Türkiye’de yalnızca 18,6
kilogram. Beyaz ette de durum değişmiyor. 1.5 milyon ton üretim kapasitesine sahip olan beyaz et sektörü, yılda
beş dönem üretim gerçekleştirebiliyor.
Kümeslerin kapasite kullanımının yüzde 85 olduğu beyaz et sanayisinde,
damızlık kapasitesi ise yıllık 1 milyon
350 bin tona ulaşıyor.
Buna rağmen ekonomik gerekçelerle geride bıraktığımız 2009 yılında
Türkiye’de 1 milyon 255 bin ton beyaz et üretilmiş ve kişi başına düşen
yıllık tüketim sadece 17 kilo olmuş.
En fazla tavuk eti tüketiliyor
Et çeşitlerinde sığır ve koyun eti başı
çekiyor. Bunun dışında dana ve kuzu
eti de oldukça rağbet görüyor. Keçi,
deve ve geyik etleri ise kırmızı et grubuna girse bile ekonomik açıdan ve
geleneksel alışkanlıklar yüzünden fazla tercih edilmiyor. Bunun dışında
Türkiye’de tavuk ve balıketi de ciddi
anlamda tüketiliyor. Özellikle tavuk eti
diğerlerine göre çok daha ekonomik
olduğundan toplumun her kesimi tarafından daha fazla tüketiliyor.
25
Özetle et ve et ürünleri beslenmemizde önemli bir yer tutuyor ve dengeli şekilde tüketilmeleri sağlığımız açısından büyük fayda sağlıyor.
Bu nedenle günlük et tüketimimize, etin kalitesine ve pişirme tekniklerine oldukça dikkat etmemiz gerekiyor.
Neden et tüketmeliyiz?
• Etin bileşiminde protein, yağ, mineral ve vitamin bulunur. Et, iyi kalite protein içerdiği ve
protein oranı yüksek olduğu için bolca tüketmeliyiz.
• Özellikle protein gereksiniminin arttığı, hızlı
büyümenin olduğu bebeklik, çocukluk dönemlerinde beslenme programında mutlaka yer
vermeliyiz.
• Etler, C ve E grubu vitaminler ile kalsiyum dışında başta B12 vitamini demir, çinko olmak
üzere mineraller açısından da oldukça zengindir. Bünyeyi güçlendirir.
• Özellikle ette bulunan demirin vücutta kullanılabilirliği oldukça yüksek olduğundan demir
eksikliği anemisini önlemede önemli yer tutar.
• Et, bağışıklık sistemini ve sinir sistemini güç-
lendirir; normal büyüme ve gelişme döneminde önemli rol oynar.
• Et, sinir hasarlarında tedavi edici rol oynar
ve B12 vitaminin eksikliğine bağlı belirtileri önlemeye yardımcı olur.
• Eti iki öğün olarak değil, sadece bir öğünde
tüketin. Daha çok öğlen öğününe denk getirin.
Et alırken nelere dikkat etmeliyiz?
• Öncelikle veteriner kontrolünden geçmiş etleri tüketmeye özen gösterin.
• Et ve et ürünleri satın alırken mutlaka ambalajlı, tüm kontrolleri yapılmış ürünlari almaya
dikkat edin.
• Bir eti satın almadan önce dondurulmuş et
olup olmadığını mutlaka öğrenin. Dondurulmuş
et almaktan kaçının.
• Mecbur kalmadıkça hazır kıyma almayın. Kıymayı kasabınızdan alın ve gözünüzün
önünde kıydırın. Marketlerden ya da tanzim
satış mağazalarından kıyma değil parça et almaya özen gösterin.
• Etinizi günlük ihtiyacınıza yetecek kadar alın;
buzlukta donmuş olarak fazla bekletmeyin.
Eti nasıl pişirmeliyiz?
• Eti pişirirken sağlıklı olması açısından haşlama ya da ızgara çeşitlerini kullanın.
• Etler ızgara edilirken etle ateş arasındaki
uzaklık eti yakmayacak, kömürleşme sağlamayacak şekilde ayarlayın.
• Etin görünür yağları ve zarları temizlenip çok
iyi pişirilmeli.
• Et lifli kaynakları bol olan sebze ile pişirilmeli ya da salata, haşlanmış veya buharda pişirilmiş sebzelerle garnitür olarak tüketilmeli. Böylelikle kolesterolün vücutta birikmesi önlenir.
• Eti yavaş yavaş pişirmek en sağlıklı yöntemdir. Et pişirirken içi ile dışının aynı oranda pişmesine özen gösterin.
• Et, tavuğa göre daha uzun sürede pişer.
Eti fırında yapacağınız zaman, fırınınızı 180
dereceye ayarlarsanız, daha iyi sonuç alırsınız.
• Yemek yaparken et suyu kullanmayı seviyorsanız, et sularını günlük tüketin. Et suyunun defalarca kaynatılması lezzetinin bozulmasına
neden olur.
26 Sağlık Dr. Mustafa Karataş
Klişe diyetlerden uzak durun
Dipnot’un
kurucusu
Medikal
Estetik Uzmanı
Dr. Mustafa
Karataş,
İstanbul’dan
uzaklaştıkça
Türkiye’nin
estetik
fotoğrafının
bozulduğunu
söylüyor.
Formunuzu
korumak
için mutlaka
tartıya borçlu
kalın uyarısını
yapan Karataş,
kesinlikle alkol
ve sigaradan
uzak durmamız
gerektiğini
söylüyor.
B
irçok ünlü ismi zayıflatan Medikal
Estetik Uzmanı Dr. Mustafa Karataş, estetik direkt hayatımıza girdiği için giderek daha popüler olacak
diyor. Karataş, nedenini şu sözlerle
açıklıyor: “İnsanlar sürekli daha genç
görünmek istiyor. Ne kadar genç ve
güzel görünürseniz; kendinizi o kadar güçlü hissediyorsunuz ve toplumdaki gücünüz de yaptırımınız da o kadar artıyor.”
Dr. Mustafa Karataş
İstanbul’dan uzaklaştıkça Türkiye’nin
estetik fotoğrafının bozulduğunu belirten Karataş, bir yandan da büyük kentlerde ve tabii başta İstanbul’da yaygın
olarak görülen estetik kaygılara vurgu yapıyor. Örneğin, güneş yanıklarının ve solaryum gibi bağımlılık yaratan uygulamaların insanları yaşından
daha büyük gösterdiğine dikkat çekiyor. Kendisinin bir diyetisyen olmadığını ama uyguladığı sistemle sağlıklı
beslenmenin de birlikte yürütüldüğüne
dikkat çeken Karataş, her zaman tartıya borçlu kalın diyor ve ekliyor: Alkol ve sigaradan kesinlikle uzak durun.
Bu ikisini kullanırsanız asla zayıflayamazsınız. Ayrıca bol bol taze sebze
ve meyve tüketin.
Günümüzde estetik oldukça
popüler bir konu. İnsanlar neden sürekli estetik yaptırma
gereği duyuyor?
Çünkü günümüzde insanlar sürekli
daha genç görünmek istiyor. Ne kadar genç ve güzel görünürseniz; kendinizi o kadar güçlü ve iyi hissediyorsunuz. Böylece toplumdaki gücünüz
de yaptırımınız da artmış oluyor. Bu
tartışmasız doğru bir şey. ABD’de ve
Avrupa’da yapılan tüm araştırmalar
bunu gösteriyor. Zaten estetik kaygılar
direkt hayatımızın içine girdiği için ve
giderek daha fazla popüler hale geldiğinden estetik yaptıranların sayısı da
her geçen gün biraz daha artıyor.
27
Estetik sonrası herkesin birbirine
benzemesine ne diyorsunuz?
Ben medikal açıdan olaya yaklaştığım için benim elimden çıkan hiçbir hasta birbirine benzemez. Birbirine benzeme durumu da artık demode diyebiliriz. Eskisi gibi şiş ve kocaman
dudak, fırlak diş, kalkık kaş ya da küçücük burun istenmiyor. Artık yaptırdığınız estetik ne kadar belli olmuyorsa, o kadar iyi bir estetiktir.
Benim için de başarılı estetiğin tanımı budur.
Türk toplumuna baktığımızda ne tür
estetik sorunlar göze çarpıyor?
Türkiye’yi İstanbul olarak ele alırsanız ortaya
güzel bir fotoğraf çıkıyor. Çünkü İstanbul’da
hem kadınlar hem erkekler kendine çok
iyi bakıyor. Tıpkı Avrupa’dakiler gibi ama
İstanbul’dan uzaklaştıkça bambaşka bir tabloyla karşılaşıyorsunuz.
Nasıl bir tablo bu?
Türkiye genelinde çok ciddi cilt deformasyonları, güneş ve solaryum hasarları var. Bu
yüzden kızlar ve erkekler yaşından oldukça
büyük gösteriyor. Kadınlarda kalça ve bacak
deformasyonları çok sık görülüyor. Bu da zaten Türk ırkına özgü bir durum. Çünkü bir kadın vücudunda yaklaşık 21 milyon yağ hücresi
var. Bunun 13-14 milyonu kalça ve bacağa
yerleştiği zaman armut tipi oluyorsunuz. Türk
kadını da bu yüzden armut tipli olmaya meyilli. Dolayısıyla, kalça ve bacak bölgesinde
selülit ve yağlanma çok sık gördüğüm sorunlar.
Erkeklerde de göğüs büyümesi, karın ve bel
bölgesinin genişlemesi en sık görülen sorunların başında geliyor.
Estetikte yaş limitiniz nedir?
60 diyorum ama bazen bu çok acımasız bir
cümle de olabiliyor. Çünkü bazen öyle bir hasta geliyor ki, 60 yaşında ama kendine çok iyi
bakmış. Bu kural tabii ki onun için geçerli olmuyor ama genel anlamda baktığımızda 60 yaşına sınır diyebiliriz.
Hastalarda kadın erkek oranı nedir?
Hastalarımızın yaklaşık yüzde 70’i kadın, yüzde 30’u erkek.
Gelen her hastaya bakıyor musunuz, yoksa seçiyor musunuz?
Tabii ki seçiyoruz, her hastaya bakmıyoruz.
Biz hastayı bilinçli olarak kabul ediyoruz ve
tüm uygulamalara uyacağını kabul ediyoruz.
Yani belli sınırları aşmamış olması gerekiyor.
Mesela hasta geliyor ve yaptığımız vücut analizlerinde yağ oranı 40 kg olursa ben onu kabul edemem. Bu benim alanım değil, bu dahiliyenin alanı. Ben öyle bir vücudu asla estetik
gösteremem. Benim işim bir vücudu estetik göstermekse, seçici davranmak zorundayım.
Bölgeler açısından baktığımızda ortaya nasıl bir tablo çıkıyor?
Kadın erkek ayrımına baktığımızda ortaya şöyle bir tablo çıkıyor: Kadınlarda en büyük sorun
kalça ve bacak, erkeklerde de karın ve bel. İkisinde de çözüm oranı birbirine yakın ama kadınlarda hormonlardan dolayı, geçirilmiş hamilelikler, yapılan doğumlar, tüp bebek için
yapılan aşılama yöntemleri ve kullanılan hormon replasman tedavileri yüzünden deformasyon daha fazla oluyor. Bu da kadınlar için uygulanan sistemin işlemesini zorlaştırıyor.
Her hastada başarılı sonuçlar elde
ediyor musunuz?
Uyumlu her hastada başarılı sonuçlar elde ediyoruz. Söyledikleriniz hasta tarafından doğru
bir şekilde algılanmışsa, siz sistemi doğru kullanıyorsanız ve süreç doğru işliyorsa başarılı
olmamak için hiçbir neden yok. Ben bir şeyler vaat etmekten korkarım ve asla spot cümleler kurmam. Çünkü vaat büyük olunca, hastanızın bilinç düzeyini de o şekilde kabul ediyorsunuz ve sonuç da her zaman başarılı oluyor.
“Her zaman tartıya borçlu kalın”
Diyet programlarının en az iki ayda
sonuç vereceğini söylüyorsunuz. Bu
herkes için aynı mı?
Bir insanın kilo vermeye başlayıp, devamlılığının sürmesi için en az iki aya ihtiyacı var.
Biz zamanı günlere, haftalara ve aylara bölüyoruz ama vücudumuz öyle yapmıyor. İlk 9
günde diyete alışıyor, 21. gün çok önemlidir.
Kadınlarda sikruslar çok önemlidir. Vücut bu
dönemlerde diyete alışıyor ve disiplin kazanması en az iki ayı buluyor.
Dengeyi sağlamak için nasıl bir
form yakalamak gerekiyor?
Hastanın farkındalığının yüksek olması ve belli sınırları çok zorlamaması gerekiyor. Ben
her zaman şunu diyorum, tartıya borçlu kalın.
Artı iki ya da beş kilo borçlu kalacak şekilde
kendinizi ayarlayın. Bunu başarabilirseniz ne
bana, ne başka bir uzmana gitmenize gerek
kalmayacaktır.
“Bol bol sebze ve meyve tüketin”
Yeme içme konusunda neler öneriyorsunuz?
Herkes mutlaka normal bir aile hekiminden
nasıl beslenmesi gerektiğini öğrenmeli. Bu oldukça önemli ve temel bir koşul. Ben gittiğim
her yerde bunu söylüyorum. En ücra sağlık
ocağındaki doktor bile nasıl beslenmeniz konusunda size gerekli bilgileri verebilir. Sağlıklı beslenmenin temel kuralları doktorlardan kolaylıkla öğrenilebilir.
Bu herkes için yeterli olur mu?
Herkesin çok ünlü diyetisyenlere ya da estetikçilere gitmesi gerekmiyor. Zaten herkesin
de gücü buna yetmez. Mesela öncelikle alkol
konusunda çok dikkatli olmalıyız. Haftada iki
ya da üç kadehten fazla alkol almamak gerekiyor ve bu da kırmızı şaraptan başka bir şey
olmamalı. Sigara kesinlikle içilmemeli. Ben
bu ikisini son derece önemsiyorum. Çünkü
insanı zehirliyor ve metabolizmayı zayıflatıyorlar. Kalori dışında, cilde de zararlı karaciğere de. Ayrıca alkol yağ emilimini artırdığı
için mutlaka uzak durmak gerekiyor. Bunlar
varsa sağlıklı bir beslenmeden bahsetmek söz
konusu bile değil. Bunun dışındaki genel beslenme kurallarını ise herkes biliyor. Altı öğün
beslenmeliyiz, ara öğünler olacak, az ve sık
öğünler tercih edilecek… Bol bol taze sebzemeyve tüketilmesini öneriyorum.”
Sporu bu süreçte nereye koyuyorsunuz?
Spor kas kitlenizi artırmaya yarar. Kas kitleniz arttıkça yakma gücünüz artacaktır. Ben
özellikle anne ve babalara şunu söylemek istiyorum, çocuğunuzu çok küçük yaşlardan itibaren spora yönlendirin. Çocuk küçük yaşta spora alışırsa, onu mutluluk kaynağı olarak görecektir ve bu süreklilik kazanacaktır.
Sonradan kazandığınızda devamlılığı çok kolay olmuyor.
28 Haberler
Educaturk’e sofra kurduk
Educaturk Eğitim
Fuarı’na katılan
Sofra Grup,
hem öğrencilere
hem de velilere
doğru ve sağlıklı
beslenmenin
önemini anlattı.
L
ütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde düzenlenen ve 100’den fazla eğitim kurumunun katıldığı Educaturk Eğitim Fuarı’na bu yıl Sofra Grup da katıldı. Milli Eğitim Müdürü Muammer
Yıldız’ın açılışını yaptığı fuar, yaklaşık
200 bin kişi tarafından ziyaret edildi.
da limitli yüklenen kart, öğrencilere küçük yaşta planlı harcama yapmayı öğretiyor. Kartlı sistem özellikle veliler tarafından çok beğenildi. Fuar alanında
ayrıca, “Ye, Öğren, Yaşa” ilkesini anlatan karakterler de büyük küçük herkes tarafından ilgiyle karşılandı.
Fuar alanında büyük ilgi gören Sofra
Grup, “Öğrencilerin doğru beslenmesi bizim işimiz” diyerek hem öğrencilere hem velilere doğru ve sağlıklı beslenmenin önemini anlattı. Sofra Grup
CEO’su Yaşar Büyükçetin’in de katıldığı organizasyonda, öğrenciler için
özel olarak hazırlanan “Eurest Kart”
da tanıtıldı. Velinin isteği doğrultusun-
Toplu yemek üretimine yenilikçi stratejilerle farklı bir soluk kazandıran Sofra Grup, aslında yeniyle deneyimi buluşturuyor. Bu sentez sayesinde eğitim
sektöründe de lider olan Sofra, dört
gün süren fuar süresince çocuklara nasıl daha bilinçli, daha sağlıklı, daha
uzun ve kaliteli bir yaşam süreriz sorularının yanıtlarını aktardı.
Çocukların beden kitle endeksi
Beslenme uzmanı, diyetisyen ve eğitimli aşçılardan oluşan uzman kadrosuyla eğitim kurumlarına en iyi hizmeti veren Sofra Grup standında; isteyen ziyaretçilere bilgisayarlı ortamda
ölçümler yapılarak, uygun beslenme
programları da hazırlandı.
Sofra Grup Kalite Müdürü /Amerikan
Diyetisyenler Derneği Denizaşırı Ülkeler Temsilcisi Diyetisyen Füsun Ataya
ve ekibi yaklaşık 300 çocuk üzerinde
yaptığı testlerden ilginç sonuçlar çıktı.
Öncelikle 12 yaş altı çocukların yüzde
17’sinin aşırı kilolu, yüzde 33’ünün ise
29
düşük kas ağırlıklı olduğu belirlendi. Tüm bu
sonuçlar programa katılan 12 yaş altı çocukların yetersiz ve dengesiz beslendiklerini gösteriyor.
Uzmanların bu yaştaki çocuklar için verdiği
tavsiyeler ise şöyle: Öncelikle bu yaş grubundaki çocuklar sağlıklı beslenme konusunda bilinçlendirilmeli. Kendi vücut yapıları ve gelişimlerine uygun kişisel beslenme programlarını yapabilmeleri, kendilerini izleyebilmeleri, ihtiyaçlarına uygun besin seçme alışkanlıkları kazandırılmalı.
12-18 yaş grubu kız ergenlerde ise yüzde 12,5’inin yağ ağırlığının fazla, yüzde
6,25’inin aşırı kilolu, yüzde 6,25’inin fazla
yağ kilosu, yüzde 43,75’inin standartlara uygun, yüzde 6,25’inin ise zayıf olduğu saptandı. Çocukların yüzde 12,5’inin ise düşük ağırlıkta olduğu ve yüzde 18,75’inin obezite sınırına geldiği belirlendi.
Aynı yaş grubundaki erkeklerde ise durum şöyle: yüzde 29’u obezite sınırında, yüzde 4’ü
obez, yüzde 4’ü ikinci derecede obez, yüzde
8,3’ü standartlara uygun, yüzde 21’inin yağ
yüzdesi fazla, yüzde 12,5’i düşük ağırlıkta ve
yüzde 21’i düşük kas ağırlıklı. Bütün bu veriler
erkek ergenlerde obezitenin daha fazla, kızlarda ise daha az olduğunu gösteriyor. Obezite
oranındaki artışın fazla olmasının temel nedeni
ise fiziksel aktivitenin az olması. Uzmanlar, küçük yaşta spora başlamak gerektigini söylüyor.
30 Haberler
Sofra’dan üç büyük proje
Sabancı Holding yeniden Sofra’da karar kıldı
Sofra Grup, zorlu geçen ihale süreci sonunda Türkiye’nin en büyük holdinglerinden Sabancı Holding ile 6 yıl önce biten yemek kontratını mart ayında yeniledi. Nisan ayı itibarıyla Sofra Grup, Eurest markası ile Sabancı Holding bünyesindeki 12 farklı şehirde faaliyet gösteren 16 şirkette yaklaşık 10 bin kişiye yemek üretecek.
Türk Telekom da
Sofra’yı tercih etti
TSK ve Sofra Grup
anlaştı
Türkiye’nin telekomünikasyon devi olan Türk Telekom, yemek hizmeti için
Sofra’yı tercih etti. Bu
çerçevede Sofra Grup,
Türkiye’nin 17 şehrinde,
toplam 200 çalışanıyla Türk Telekom’a nisan ayı itibarıyla
hizmet vermeye başladı.
Türk
Silahları
Kuvvetleri,
Konya’daki Hava Savunma
Okulu ve Eğitim Merkez Komutanlığı ve Balıkesir Bakım ve Eğitim Merkez Komutanlığı’nda verilecek yemek hizmeti için Sofra
Grup ile anlaştı. Hizmet kapsamında toplam 14 bin askere sabah, öğle ve akşam yemeği verilecek. Bu şekilde yıllık toplam 15
milyon öğün yemek verilmiş olacak.
Oscar Ödül Töreni’ne
Compass imzası
Compass, obezite için
harekete geçti
Bu yıl 82.’si düzenlenen Oscar Ödül Törenleri’nin yemeklerinde yine Compass Group imzası vardı. Ödül töreninden
hemen sonra düzenlenen Valiler Balosu’nun 16. yılında;
Academy of Motion Picture Arts and Sciences menüyü oluşturması için Compass Group’tan usta şef Wolfgang Puck
seçildi. Compass, aralarında Oscar kazananların, adayların ve sunucuların da bulunduğu baloda Akademi’nin
1500 konuğuna servis yaptı. Puck ve şefleri Lee Hefter ve
Matt Bencivenga’nın oluşturduğu menü içerisinde klasik bir
aperatife yeni bir sunum kazandırıldı. Bunun dışında menüde alametifarikaları olan Oscar Füme Somon ve şefin bahçesinden bahar sebze salatası ile birlikte pasta şefi Sherry
Yard’ın altın tozlu çikolatalı Oscar’ları da vardı.
Compass Group, ABD’deki
gelecek nesillerde obeziteyi
ortadan kaldırmak için First
Lady Michelle Obama’nın
başlattığı “Let’s Move!” ulusal kampanyasına destek
verdi. Ülkenin eğitim sektöründeki en büyük yiyecek tedarikçisi olan Compass; 2010-2011 öğretim yılı sonuna
kadar “Daha Sağlıklı Amerikan Okulları” mücadelesinde altın seviye beslenme statüsündeki okulları dört katına çıkarmak için hizmet verdiği topluluklarla her türlü işbirliğini yapmaya hazır olduklarını belirtti. Compass yetkilisi Steve Sweeney “Çocuk obezitesini sona erdirmek için Beyaz Saray’ın
bize sunmuş olduğu daveti kabul etmekten ötürü onur duyuyoruz ve kampanyanın aktif bir katılımcısı olmak için elimizden geleni yapacağız” dedi. Bu amaçlara ulaşabilmek için
Compass, hizmet verdiği okullarda Beyaz Saray ve federal
ve devlet kurumlarıyla birlikte işbirliği içerisinde çalışacak.
31
“Ideal CRM Eğitimi” yenilendi
Sofra Grup, “Ideal CRM” ile
ilk olarak Temmuz 2007’de
tanıştı. İlk olarak satış ekibine verilen bu eğitim, geçtiğimiz ay operasyon takımına
da verilmeye başlandı. Şubat
2010’da Compass Group
CRM Müdürü Jan Neggers,
Türkiye gelerek organizasyon
kapsamında iki eğitim düzenledi. Satış ekibine verilen eğitim, daha sonra tanıştırılacakları “Sales Funnel” süreci hakkında genel bilgiler sunarken;
ekibin bilgilerini tazelemelerine de olanak sağladı. Sales Funnel sürecinin önemli unsurlarından biri, pazar ve çekici fırsatlar hakkında iyi bir genel bilgiye sahip olmaktır. Bunun yanı sıra, Ideal CRM artık Sales Funnel’ı
destekleyen, WITY ve DISC gibi gerekli alanları da kapsıyor. Operasyon takımına verilen eğitim ise Ideal CRM’in mevcut sözleşmelere uygulanması için ekibi hazırlamayı amaçlıyordu. Bütün olarak ele alındığında, Türkiye’deki yönetim Ideal CRM kullanımının geliştirilmesi için net bir
kararlılık sergiledi.
“Sales Funnel” eğitimi tamamlandı
Compasss Group’un, hizmet verdiği ülkelerde satış sürecinin aynı sistemle yürütülmesini sağlamak amacıyla ünlü satış gurusu Ray Leone tarafından grup için özel olarak uyarlanmış “Sales Funnel” eğitimlerinin Türkiye ayağı 22- 24 Mart’ta gerçekleşti. Marriott İstanbul Hotel’de gerçekleşen
eğitim, Ray Leone ekibinden Shani Sparkes tarafından verildi.
Sparkes’ın başarılı ve eğlenceli sunumuyla üç gün süren eğitime Sofra Grup’tan toplam 35 satış
müdürü ve operasyon direktörü katıldı. Eğitimde DISC profilleri, satış adımları, satış hunisi, duyusal modlar ve sunum teknikleri işlendi. Eğitim sırasında ayrıca katılımcıların oluşturduğu ekipler;
grup çalışmaları yaparak, çalışmalarını sundular.

Benzer belgeler

Ekim Kasım Aralık

Ekim Kasım Aralık fabrikası iletişim danışmanlık ve tic. ltd. şti. tarafından yaratılmış olup, Fikir ve Sanat Eserleri Yasası kapsamında eser olarak koruma altındadır. “Sofra Grup” Dergisi’nde yayınlanan yazı ve fot...

Detaylı

Ocak Şubat Mart

Ocak Şubat Mart fabrikası iletişim danışmanlık ve tic. ltd. şti. tarafından yaratılmış olup, Fikir ve Sanat Eserleri Yasası kapsamında eser olarak koruma altındadır. “Sofra Grup” Dergisi’nde yayınlanan yazı ve fot...

Detaylı