ibrahim müteferrika - TDED - Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği

Transkript

ibrahim müteferrika - TDED - Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği
16
AYIN DOSYASI
Kâtip Çelebi’nin Cihannüma adlı eserinde yer alan Avrupa haritası.
T
ürk kültür tarihinin
ağırlıklı olarak durulmuş,
önemli kişiliklerinden
matbaanın
kurulmasında
biri olduğu artık tartışgösterdiği olağanüstü çaba
masız kabul edilen İbrahim
bu bağlamda açıklanmaya
Müteferrika’nın hayatı ve
çalışılmıştır.
eserlerinin aydınlatılmasına
Sorgulanmak istenen asıl
ışık tutacağını umduğum
problem, Müteferrika’nın ilk
bu çalışma, esas itibarıyla,
kitabını bastığı 1729 yılından
Avrupa’da icat edildiği tarihönceki Osmanlı düşünce
ten 274 yıllık bir gecikmeyle
yaşamının niteliğiyle yine
de olsa Türkiye’ye getirilmiş
Müteferrika’nın son kitabını
olan matbaanın, Türk Düyayımladığı 1742 yılından
şünce Dünyası’nda meydana
sonraki Osmanlı düşünce
getirdiği değişimlerin, farklı
yaşamının niteliği arasınbir bakış açısıyla ele alınmaProf. Dr. Hüseyin Gazi Topdemir daki ilişkinin boyutlarıdır.
sından oluşmaktadır.
Başka bir deyişle Batı’da
Matbaanın ülkemize gebir gereksinimden doğduBir ülkenin kültürünün her
tirilmesinde, benimsenmeğu açıkça anlaşılan matbaa,
sinde ve kullanılmasında İbTürkiye’ye devlet desteği ve
bakımdan gelişip kalkınmasına
rahim Müteferrika’nın payı
özel çabayla getirilmiş olmaolağanüstü katkıları olduğu
çok büyük olmuştur. Bundan
sına karşın, acaba daha sonra
konusunda hiçbir kuşkumuzun
dolayı, matbaanın ülkemiz
toplumsal anlamda bir kabul
sınırları içerisindeki serüvegörmüş müdür? Yoksa sadeolmadığı matbaanın geç de olsa
nini ele alırken, özellikle de
ce belli bir kesimin ilgi ve
Osmanlı Devleti’ne getirilmesinde
konuya ilişkin açık düşüncegayretiyle yaşatılabilmiş bir
İbrahim Müteferrika’nın payı çok
ler geliştirebilmek bakımıngirişim olarak mı kalmıştır?
büyük olmuştur.
dan, Müteferrika’nın yaşaBu soru temel soru olmakla
mı, yapıtları ve matbaanın
birlikte, birçok soruyu da bekuruluşu esnasında sergilediği olağanüstü çabayı raberinde getirmektedir. Örneğin hangi konularda
dikkate almak gerekmektedir. Bu çalışmada, İbra- kitap basılmıştır? Matbaa kurulmadan önce Türk
him Müteferrika’nın yaşamı ve yapıtları üzerinde entelektüel çevresi hangi konularla ilgileniyordu?
Kültür dünyamızda
çığır açtı:
İBRAHİM
MÜTEFERRİKA
AYIN DOSYASI
Hattatlar hangi kitapların siparişini almaktaydı- ları risale ve kitapların gerçek değerleri konusuna
lar? Matbaayla birlikte bu konularda bir değişim değinilmiş, böylece Osmanlı Kültür Dünyası’nın
oldu mu? Ya da Türk insanının gereksinim duy- doğası net bir biçimde aydınlatılmaya dolayısıyla
duğu bilim, sanat ve genel kültür yapıtlarının se- da, bir kültür aracı olan matbaanın gelişim serüveçilmesi amaçlanmış mıydı? Yoksa matbaa da pek ninin anlaşılmasına çalışılmıştır.
çok kurum gibi siyasetin gölgesinde, yönetime bağımlı, onu hoşnut edecek sıradan yapıtları yayımİbrahim Müteferrika’nın Hayatı ve
lamanın dışında bir şey yapmayıp, çok sıradan bir Eserleri
kurum olarak mı kalmıştı?
A- Hayatı
Bu sorular yalnızca Müteferrika matbaasının
Türk matbaacılığının ve dolayısıyla da yayım
faaliyetleriyle sağlıklı bir biçimde yanıtlanamaya- hayatının doğmasında önemli bir kilometre taşı
bilir. Ancak, bu dönem, hiç olmazsa olası yanıtla- olan İbrahim Müteferrika’nın (1674–1747) Osmanrın ipuçlarını barındırıyor olmalıdır. Çünkü basımı lılara katılmadan önceki yaşamıyla ilgili bilgiler
yapılan 16 kitabın seçilmesinin gerekçeleri yeterin- son derece kısıtlıdır. Bundan dolayı onun yaşamı,
ce aydınlatıcı olabilecek niteliktedir. Bundan dola- eğitimi, dini ve mezhebi bakımından pek çok araşyı bu çalışmada 16 kitabın içeriklerine olabildiğin- tırmacı, kendine yakın bulduğu yönde tanımlamak
ce yer verilmeye çalışılmıştır.
gereksinimini görmüş ve öylece değerlendirmiştir.
Diğer önemli bir nokta da; matbaanın gecik- Pek çok araştırmacı Müteferrika’nın Macar kramesinin nedenlerinin başında Oslı Thököli’nin (1657–1705) isyanı
manlı Devleti’nin “Teknolojiye
sırasında fidye alınabilir amacıyMüteferrika’nın dostu
karşı olan tutucu durumu” gerekçe
la, esir alındığı ve kendisine fidgösterilmekte ve bu gerekçe, üzeye veren kimse çıkmadığı için de
De Saussure, onun uzun
rinde uzlaşılmış bir “doğruluk”
İstanbul’a getirilip kaba ve zalim
süre sefil bir yaşam
gibi, hemen bütün araştırmacılar
bir adama satıldığını kabul edertarafından kabul edilmektedir. Bu
ken, onun dostu olan De Saussure
sürdürdüğünü, sonunda
düşünce bir an için doğru kabul
de Müteferrika’nın böylece uzun
köleliğe dayanamayıp
edilse bile, ünlü mühendis Urban’a
süre sefil bir yaşam sürdürdüğüMüslümanlığı kabul
dev topları döktürmekte bir sakınnü, sonunda köleliğe dayanamaca görmeyen Osmanlı yönetiminin
yıp Müslümanlığı kabul ettiğini,
ettiğini, kendisine
neden matbaaya karşı tutucu bir
kendisine İbrahim adı verildiğini,
İbrahim adı verildiğini,
yaklaşım sergilemiş olduğu soruzeki ve becerikli bir kimse olduğu
su cevapsız kalmaktadır. Bu soru
için kısa sürede Türkçeyi, Türk örf
zeki ve becerikli biri
aslında Osmanlı kültür yaşamı ve
ve âdetlerini ve İslam adabını öğreolduğu için kısa sürede
yönetim anlayışı bakımından son
nip muktedir bir efendi olduğunu
derece can alıcı bir belirleme içerbelirtmektedir.
Türkçeyi, Türk örf ve
mektedir. Çünkü güçlü olmayı,
Buna karşılık bazı araştırmacıâdetlerini, İslam adabını
cihan devleti olmayı bir yüksek
lar da, onun esir alınmadığını, aileöğrenip muktedir bir
amaç edindiği tarihsel olarak apasinin fakir olmadığını, Müslüman
çık olan bir devletin, kültürel anolmadan önceki adının Abraham
efendi olduğunu
lamda güçlü olmayı düşünmemiş
olması gerektiğini, Müteferrika’nın
belirtmektedir.
olması ya da bu konuya yeterince
yaşamı hakkında iki önemli kaydeğer vermemiş olması anlaşılır
nak olan De Saussure ve Imre
bir şey değildir. Bu konuları aydınlatabilmek için Karacson’un, Katolik olmaları nedeniyle, din deLale Devri’nin siyasi ve toplumsal yapılanmasına ğiştirmesini hazmedemediklerinden dolayı, onu
da gerektiği kadar eğilmeye özen gösterilmiştir.
küçük düşürmek amacıyla esir düştüğünü ve fakir
Matbaanın ülkemiz sınırları içerisindeki se- bir aileye mensup olduğunu yazdıklarını belirterüveninin diğer bir önemli tartışma noktası da, rek, yukarıdaki iddiaları kabul etmemektedirler.
matbaanın açılması sırasında Şeyhülislam AbdulBu karmaşayı aşmak kolay görünmese de, kolah Efendi’den alınan fetvanın içeriğiyle ilgilidir. nuyla ilgili belgelere ve tarihsel olaylara dayanaÇoğunlukla fetvanın dinî kitapların basılması rak gerçekleştirilmiş güvenilir çalışmalar ışığında
konusunda sınırlamalar getirdiği ve aslında, bu yaşamını betimlemeye çalıştığımızda, öncelikle
bakış açısının egemen olması dolayısıyla Osman- Müteferrika’nın Macaristan’daki yaşamı, ailesi ve
lı Devleti’nin matbaaya yeterince değer verip, oradaki adının ne olduğu konusunda herhangi kezamanında benimsenmesine ve yaygınlaşmasına sin ve güvenilir bir bilginin bulunmadığını ifade
önayak olmadığı ileri sürülmüştür. Bu iddianın edebiliriz. Ancak onun, tarihte Erdel olarak bilinen
doğruluk değerinin ve geçerlilik derecesinin nes- Transilvanya bölgesinin merkezi durumundaki
nel bir biçimde ortaya çıkarılabilmesi için de, fetva bugün Rumence Cluj, Macarca Kolozsvar (Kolojüzerinde değerlendirmelere gidilmiştir.
var) adını taşıyan şehirde, kesin olmamakla birlikNihayet Osmanlı Devleti’nin bilim topluluk- te yaygın olarak kabul edilen 1674 ya da biraz daha
larının o günkü etkinliklerinin doğası ve yazdık- önceki bir yılda (belki 1670–71) doğduğunu ve bu
17
18
AYIN DOSYASI
şehirde papaz eğitimi aldığını söyleyebiliriz.
Benzer şekilde, Müteferrika’nın hangi mezhep
adına papazlık eğitimi aldığı konusu da tartışmalıdır. Pek çok kaynak onun bir Kalvinist olduğunu
belirtmektedir. Oysa kendisinin yazmış olduğu
Risâle-i İslâmiye (İslam Risalesi) adlı kitabında belirttiği inanç ve fikirler dikkate alındığında, bu görüşün doğru olmadığı aksine,Kalvinist olmaktan
çok, Uniteriyen mezhebine bağlı olduğu anlaşılmaktadır. Uniteriyen olması dolayısıyla da, Türklere karşı Avusturya ordusunda savaştığı ve esir
düşerek satıldığı ve bu yüzden Müslüman olmayı seçtiği görüşü doğruluk değerini yitirmektedir.
Çünkü o dönemde Transilvanya yani Osmanlıların Erdel dediği bu bölgede üç Hristiyan mezhebi çatışma hâlindeydi: Katoliklik, Kalvinistlik ve
Uniteriyenlik. Michael Servetius’un (1511–1553)
kurucusu olduğu bu üçüncüsü, teslis inancını benimsemediği için uzun süre takibe alınmış, başta
Servetius olmak üzere taraftarları yok edilmiştir.
Avrupa’da bu baskılar yaşanırken Osmanlı egemenliğindeki Erdel’de Uniteriyenlik korunmuş ve
diğer iki inanca karşı çok daha fazla güçlenmiştir.
Bununla birlikte Erdel,
Avusturyalıların eline
geçince, Kalvinistler
bu inanca karşı baskı
uygulamaya başlamışlardır. Ancak Uniteriyenciler, Servetius’un
Biblica Sacra adıyla
bastığı farklı bir İncil’i
gizlice okumayı sürdürmüşlerdir. İbrahim
Müteferrika da Risâlei İslâmiye adlı çalışmasında yasaklanmış bu
ve benzeri eserleri olduğunu belirtmektedir. Böylece İslamiyet’i yakından bilen Müteferrika’nın, Erdel’i ele geçirmek için
savaşan baskıcı Habsburgların yönetiminde yaşamaktansa; Osmanlılara katılıp isteyerek Müslüman olduğunu söylemek yerinde olur. Kaldı ki Osmanlılara katıldıktan sonra yöneldiği matbaacılık,
coğrafyayı gerekli bilimlerin başında kabul etmesi
ve bilime bağlılığı da onun Uniteriyenci yönlerini
göstermesi açısından çok önemlidir. O dönemde
kilise taassubuna karşı olması, din ve devlet ayrımını savunması, inanç özgürlüğünü ileri sürmesi,
hatta fizik, matematik, astronomi ve tıp alanlarında yeni bilgiler ortaya koyması Macaristan’da
matbaacılığı geliştiren kimselerde görülen ortak
özelliklerdir.
1692’de Osmanlı’ya katılan İbrahim Müteferrika, Latince, Macarca, Arapça ve Farsça bilmesinden dolayı âdeta devletin gören gözü ve duyan kulağı olmuştur. Hem III. Ahmet hem de I. Mahmud
dönemlerinde hemen her konuda kendisinden yararlanılmıştır. Resmî görevleri arasında diplomatlık, mihmandarlık, çevirmenlik, müteferrikalık ve
hacegânlık vardır. Ancak Müteferrika daha çok bir
tarihçi, bilim adamı, yazar ve matbaacıdır. Zaten
Türkçe öğrenip İslamiyet’i benimsedikten sonra,
kısa zamanda Bâb-ı Âlî’de yükselmeye başlaması
ve Müteferrikalık, yani padişahın özel hizmetine
bakan kimse durumuna gelmesi bu niteliklerin sonucudur.
Bazı arşivlerden edinilen yeni belgelerle, İbrahim Müteferrika’nın Osmanlı Devleti’nin hizmetine girdikten sonraki görevlerine ilişkin daha ayrıntılı ve sağlıklı bilgilere ulaşmak mümkün olmuştur.
Buna göre, Müteferrika’nın, 18 Nisan 1716 tarihinden önce kapıkulu süvarilerinin en seçkin ve gözde kısmı olan 41. sipahi bölüğünde 29 akçe yevmiyeyle görev aldığı anlaşılmaktadır. Ancak Sipahi
Ocağı’na ne zaman katıldığı belgelenememiştir.
Bu bakımdan Osmanlı Devleti’nin hizmetine girdikten sonra mı, yoksa başka görevlerin ardından
mı buraya atandığı belirsizdir. Bununla birlikte, bu
bölükteyken 1715’te Mora meselesi hakkında Padişahın mektubunu Viyana’ya götürdüğü ve Prens
Savoieli Eugene ile görüşmelerde bulunduğu anlaşılmaktadır. Hatta Avusturya seferinde yaptığı
hizmetlerden dolayı,
18 Nisan 1716 tarihinde Dergâh-ı Alî
Müteferrikalığı’na
getirilmiştir. 1716’da
Nemçe’ye karşı toplanan Macarların tercümanı ve komiseri
olarak Belgrad’a gönderilen İbrahim Müteferrika,
Pasarofça
Antlaşması’ndan sonra (2 Temmuz 1718)
da Tekirdağ’da bulunan Macar Prensi II.
Rakozci’nin yanına, Bâb-ı Âlî tarafından tercüman
olarak atanmıştır. Bu hizmeti, II Rakozci’nin 1735’te
ölmesine kadar sürmüştür. Kendisinden çok memnun kalan Prens, ölmeden önce, Sadrazam Ali
Paşa’ya hitaben yazdığı mektupta Müteferrika’yı
“Hasseten sadık tercümanım İbrâhim Efendi’yi
Padişahın Lûtfu inâyetine tevdi ederim” şeklinde
yücelten bir ifadeyle onurlandırmak gereksinimini
duymuştur.
Bundan sonra da siyasi görevlerini sürdürmüş olan Müteferrika, 1737’de Leh Antlaşması’nın
yenilenmesi, 1737-1739’da Türk, Avusturya, Rus
Savaşı esnasında Osmanlı saflarına katılan Macar
askerlerinin yazımını üstlenmiş ve 1738’de Orvoşa Kalesi’nin Türklere teslimi görüşmelerinde
bulunmuştur. 2 Şubat 1738’de top arabacıları kâtipliğine getirilen Müteferrika, böylece Divân-ı
Hümâyun’da hacegân sınıfına yükselmiştir. Kaytak hanlarından Asmay Ahmed’in nasbi emrini
Dağıstan’a götürme işinden dolayı bu görevinden
ayrılmıştır.
İbrahim Müteferrika, bu yolculuktan döndük-
AYIN DOSYASI
ten sonra, Divân-ı Hümâyun tarihçiliğine getirilmiş ve 7 Kasım 1745’te bu görevinden ayrılmıştır.
Bu sıralarda Yalova’da kâğıt fabrikası kurma girişimlerinde bulunmuş, Lehistan’dan ustalar getirtmiştir. Artık bir hayli yaşlanmış ve yorgun düşmüş
olan İbrahim Müteferrika, bir süre sonra 1747’de
ölmüştür. Önce Aynalıkavak Mezarlığı’na defnedilmiş, kabri daha sonra 1942 senesinde buradan
alınarak Galata Mevlevihanesi’ne nakledilmiştir.
Şair Nevres, İbrahim Müteferrika için 36 satırlık bir şiir yazmış ve bu şiirin 14 satırı mezar taşına
işlenmiştir. Bu 36 satırlık şiirin mezar taşına işlenen 14 satırı şöyledir.
Hâce-i divân İbrâhim Efendi kim ânın
Basmamışlardı bir nazîri sahn-ı imkâna kadem
Zâtı mâhiyyât-ı eşyâya medâr-ı inkişâf
Tab-ı pâki resm ü âyîn-i tıbâatda alem
İtdi nakd ü vaktini masrûf-ı tasnîf-i fünûn
Kıldı kilk-i kudreti mevkûf tertîb-i hikem
Eyledi zabt-ı terâvih ile isbât-ı vücûd
Oldu ihyâ-ı ulûm ile kalemrân-ı rakam
Hâdimü’l-lezzât ânında kâmını telh eyleyüp
Saki-i merg âna da sundu dolu bir kâse sem
Nahl-i bâlâ şâh-ı cismin hâksâr itdi felek
Ola bârî hissemend-i mîve-i bâğ-i irem
Hasb-i hâli ola nevres mısra-i târih ânın
“Basdı İbrâhim Efendi sahn-ı firdevse kadem!”
Eserleri:
a. Çevirileri
1- Târîh-i Seyyâh:
İbrahim Müteferrika’nın yaptığı ilk çeviri Tadee Krozinski adlı Polonyalı Cizvit misyoner
olan bir papazın ilk önce Paris’te Latince olarak basılan, ancak daha sonra Târîh-i Seyyâh der Beyânı Zuhûr-ı Agvaniyân ve Sebeb-i İnhidâm-ı Binâyı
Devlet-i Şâhân-ı Safaviyân adıyla yayımlanan ve
daha çok Târîh-i Seyyâh adıyla bilinen rûznâmedir. Bu kitap aynı zamanda Müteferrika’nın matbaasında bastığı üçüncü eserdir. Kitap esas itibarıyla
Afganlıların İran’ı istila etmeleri, İranlıların yaptıkları savaşlar ve Safavi denilen İran krallarının
mücadelelerinden bahsetmektedir. Müteferrika
yazdığı ön sözünde kitabın aslının Latince olduğunu belirtmektedir.
Kitabın diğer bir özelliği de, Müteferrika’nın
büyük bir titizlikle Türkçeye aktardığı çalışmasının
daha sonra özet olarak tekrar Latinceye çevrilmiş
olmasıdır.
2- Füyûzât-ı Mıknatısiye:
Müteferrika’nın ikinci çevirisi, 1732’de yayımladığı ve matbaasında bastığı onuncu kitap olan
pusulanın faydalarını ve nasıl kullanılacağını açık-
ladığı Füyûzât-ı Mıknatısiye (Pusulanın Yararları)
adlı çalışmasıdır.
Müteferrika’nın kimden çevirdiğini açıklamadığı Pusulanın Yararları kitabı Müteferrika
matbaasında basılan bilim konulu birkaç kitaptan
birisidir. Kitapta mıknatıs taşı ve pusula hakkında
tarihsel bilgilerle, pusula iğnesinin sapma ve eğim
açılarına dayanarak coğrafi enlem ve boylam belirlenmesi konusu ele alınmaktadır. Kitap 1721 yılında Leipzig’de basılmış bir makalenin çevirisidir.
Kitabın tamamı dikkate alındığında, mıknatıs
taşı ve pusulaya ilişkin çok kısa ve eksik bilgiler
içerdiği anlaşılan Pusulanın Yararları, mıknatıs
özelliklerine dayanılarak ülkelerin enlem ve boylamlarının belirlenebileceği tezini işleyen Batı’da
yazılmış bir makalenin özet çevirisinden oluşan bir
çalışmadır. Fakat aktardığı bilgilerin o dönem için
güncelliğini yitirmiş bilgiler olması bakımından
da iyi seçilmemiş bir kitap niteliğindedir. Çünkü
Batı’da enlem ve boylam belirleme sorunu, Pusulanın Yararları’nın basılmasında kısa bir süre sonra
başka temellere dayanılarak çözüme kavuşturulmaya başlanmıştır.
3- Mecmua-i Hey’et el-Kadim ve el-Cedid:
İbrahim Müteferrika’nın bir de çevirdiği hâlde basılmamış ve yazma olarak günümüze kadar
gelmiş Mecmua-i Hey’et el-Kadim ve el-Cedid
(Eski ve Yeni Astronomi Kitabı) adlı bir yapıtı
daha vardır. Bu kitap, III. Ahmet’in emriyle, Hollandalı kozmoğraf, coğrafyacı ve matematikçi,
Andreas Cellarius’un (17. Yüzyıl) birinci baskısı
1665 ve ikinci baskısı 1708’de yapılmış olan Atlas
coelestis ya da Harmonia Macrocosmica, Seu Atlas
Universalis et Novus Totius Universi Creati (Gök
Atlası, Evrensel Uyum ya da Yaratılmış Bütün Evrenin Evrensel ve Yeni Atlası) adlı çalışmasından
yapılan çevirilerden oluşturulmuştur. Bu kitabın
ilk sayfasında dünyanın o zamana kadar gelen
ünlü astronom ve kozmoğraflarının resimleri, Yerin, Güneş’in, Ay’ın, Başak ve Terazi burçlarının
sembolik tasvirleri bulunmaktadır. İbrahim Müteferrika yazdığı ön sözde “Astronomlar (rasıtlar)
Meclisi) adını verdiği bu resmi açıklamaya çalışarak, yanlarında zat el-kürsî usturlab ve rûbu daire
gibi aletler bulunan birkaç astronomdan birinin
Batlamyus (MS 150) diğerinin Tycho Brahe (15461601), üçüncüsünün Kopernik (1473-1543) ve dördüncüsünün de Uluğ Bey (1394-1449) olduğunu
ileri sürerken, Adnan Adıvar (1882-1955) giyimi,
uzun saçları ve şapkasıyla bu resmin Uluğ Bey’e
ait olmadığını, ancak bir başka Batılı astronomun
resmi olması gerektiğini belirtmektedir. Müteferrika aynı zamanda kitabın başında Cihânnümâ’ya
yazdığı eklerden astronomi ve kozmoğrafyaya ait
olanlarını da buraya aktarmıştır.
b- Yazdığı Kitaplar
1- Risâle-i İslâmiye:
Müteferrika’nın yazdığı ilk kitap Risâle-i İslâ-
19
20
AYIN DOSYASI
miye (İslam Risâlesi) olup, kitaptaki kayıtlardan
1710 senesinde yazılmış olduğu anlaşılmaktadır.
Kitabın yazılmasındaki amaç Tevrat ve İncil’i Üniteriyenci bakış açısıyla eleştirmek ve tevhid fikrini
savunmaktır. Burada özellikle bu eski kutsal kitaplardaki tebşirât, yani Hz. Muhammed ve İslam’ı
öven pasajlar ön plana alınmıştır.
İbrahim Müteferrika Risâle-i İslâmiye’de bu
konuları işlerken, Yahudiliğin ve Hristiyanlığın
temel ilkeler bakımından bozulup, başkalaştığını,
çünkü temel kitaplarının (Tevrat ve İncil) kasıtlı
olarak tahrif edildiğini belirtmektedir. Vurgulanan
temel konulardan birisi papaların para karşılığında günah bağışlamalarıdır. Şiddetle eleştirdiği bu
konuya bağlı olarak aynı zamanda Kilise teşkilatına yönelik bilgiler de vermektedir.
İbrahim Müteferrika, bu çalışmasında Yahudiler ve Hristiyanların kendi kutsal kitaplarından
tebşirât konularını çıkardıklarını belirterek eleştirmekte ve her şeye karşın Hz. Muhammed ve Müslümanlara ilişkin pek çok açık kanıt ve işaretlerin
yine de bu kitaplarda bulunduğunu belirtmektedir.
2- Vesile el-Tıbâ’a;
Tarih sırasına göre Müteferrika’nın yazmış olduğu ikinci yapıt Vesile el-Tıbâ’a (Matbaanın Gerekleri) adlı çalışmasıdır. Bunun yazılış tarihi ise
1726’dır. Matbaanın gerekliliğini, önemini, sağlayacağı yararları anlattığı bu çalışmasını, İbrahim
Müteferrika daha sonra yayımladığı ilk kitap olan
Vankulu Sözlüğü’nün baş tarafına eklemiştir.
On maddelik bu çalışma şöyledir:
1- Lügât, tarih, heyet (astronomi), coğrafya ve
devlet işleriyle ilgili önemli eserlerin basım yoluyla çoğaltılması her sınıf halkın tahsil durumunun
yükselmesi için faydalıdır.
2- İslam devletlerinin kuruluşundan o zamana
kadar yazılmış değerli eserlerin basılması, bu kitapların Müslümanlar arasında yayılmasını sağlar.
3- Basım yoluyla çoğaltılacak eserlerin yazıları açık ve güzel, yanlışsız olacağından, öğrenciler
ve öğretmenler okudukları ve okuttukları eserlerin doğruluğundan emin olurlar. Basılan eserlerin
mürekkepleri sabit olduğundan yazmalarda olduğu gibi rutubetten çabucak bozulmaz ve devamlı
(kalıcı) olur.
4- Basım kârlı bir iştir. Bir cilt yazmak zahmeti
ile binlerce cilt doğru yazılmış eser elde edilir. Böylece kitapların fiyatları ucuzlayacağından zengin
fakir herkes, öğrenciler de dâhil, kitap satın alabilir.
5- Basılmış eserlerin başlarına kısa ve sonlarına uzun fihristler eklemek suretiyle istenilen bir
şeyin eserde kolayca bulunması sağlanır.
6- Basılı kitapların ucuz olması nedeniyle, onları herkes, hatta taşra şehirlerindekiler de satın
alabilir. Bundan dolayı da cehaletin ortadan kalkması mümkün olur.
7- İstanbul’da ve imparatorluğun öbür şehirle-
rinde matbaa sayesinde kütüphaneler kurulur. Öğrenciler tahsilleri için kitabı kolayca temin edebilir
ve memleket kalkınır.
8- Osmanlı padişahları yaptıkları savaşlar yüzünden, İslamlığın yüzünü ağartmış ve şanını yükseltmişlerdir. Kitaplar basım yoluyla çoğaltılırsa,
Müslümanlara ayrıca büyük hizmet etmiş olurlar.
9- Avrupa Devletleri, Arapça, Farsça ve Türkçe yazılmış eserlerin değerini bildiklerinden onları
bastırmaktadırlar. Örneğin; Kânûn, Şifâ, Nüzhet
el-Müştak ve Öklides vb. eserleri bastırdıkları bilinmektedir. Ancak şimdilik bastıkları eserlerin
yanlışlarını düzeltecek adamları olmadığından, bu
kitaplar hatalarla doludur. Eserler Mağrib yazısıyla basıldığından güzel değildir. İleride Doğu dillerinden anlayan bilgili insanlar bulunarak bastıracakları eserleri İslam memleketlerine göndererek
para çekebilirler. Müslümanlar, diğer hususlarda
Hristiyanlardan ileride olduklarından basım sanatında da onları geçmelidirler.
10- Bu faydalı sanatın alınması eskiden düşünülmüş ve devlet yöneticileri (vükelâ-i devlet)
konuyu incelemişse de, uğraştırıcı ve sıkıntılı bir
iş olması ve basım sanatından anlayan bir kimsenin bulunmamasından ötürü ileri bırakılmıştır.
İslamiyet’i benimsemiş bütün milletlerin kitaba ihtiyaçları fazladır. Basımın kabul edilmesi ve eserlerin basılması, devletin şan ve şerefini artıracaktır.
3- Usûl el-Hikem fi Nizâm el-Ümem:
İbrahim Müteferrika’nın yazdığı üçüncü kitap
Usûl el-Hikem fi Nizâm el-Ümem (Milletlerin Düzeni Hakkında Teknik Düşünceler) adını taşımaktadır. Devleti yönetenleri, Avrupa’da uygulanan
düzenin orduya ve devşirmelere de uygulanması
için ikna etmek ve coğrafyanın büyük devlet memurları için gereği ve yararını anlatmak amacıyla
yazılmıştır. Müteferrika’nın matbaasında bastığı
kitapların hemen tümünün coğrafya ağırlıklı olmasını anlamamızı kolaylaştıran bu kitap, Baron
Reviczki tarafından Fransızcaya çevrilmiş ve Traité
de la Tactique ou Méthode Artificielle pour Ordonnance des Troupes (Orduların Düzenlenmesi için
Taktik ya da Teknik Yöntem kitabı) adıyla 1769’da
Fransa’nın Vienne şehrinde yayımlanmıştır.
Kendi alanında yazılmış başarılı bir tür siyasetname olan bu çalışmada Müteferrika, değişen
dünya koşullarına imparatorluğun ayak uydurabilmesi, özellikle de Avrupa ve Rusya’da olup bitenlerden haberdar olunmasının ne kadar önemli
olduğu konusunu ısrarla vurgulayarak çeşitli askerî, teknik ve uygulamalı çözüm önerilerinde bulunmuştur. Kitap, Müteferrika’nın kendi matbaasında bastığı dokuzuncu kitaptır.
Matbaanın Kısa Tarihi ve Johann
Gutenberg
Matbaanın ne zaman icat edildiğini belirleyebilmek için öncelikle matbaa sözcüğünün neyi
kapsadığını betimlemek yerinde olur. Matbaa te-
AYIN DOSYASI
rimi, sadece hareketli harflerle yapılan baskıyı be- lamıştır. Ancak Uzakdoğu alfabelerinin ideografik
lirtmektedir. Bu tip baskıda kullanılacak harfler, (İdeografi: Sözleri veya düşünceleri, sesleri gösnoktalama işaretleri veya semboller için ayrı bir teren harflerle değil çeşitli işaret veya simgelerle
matris kullanılmaktadır. Matristen harfler elde edi- yazma sistemi) oluşu, klişe baskının gelişmesine
lir. Yalnız bir cins matrisin oluşturduğu harfler di- ve matbaanın bu bölgelerde etkisiz kalmasına ve
zisine ise font denir. Bu şekilde elde edilen harfler yeterince gelişme gösterememesine neden olmuşbir araya getirilerek metnin bir sayfası oluşturulur. tur. Öyle ki tekrar klişe baskı öne çıkmış ve matbaa
Bunun dışında bir de klişe baskı denilen basım türü zamanla ortadan kalkmıştır.
vardır ki, bu işlem oyulmuş tahta veya madeni levAncak bazı araştırmacılar, Çinli Pi Sheng’e
ha kullanılarak yazı ve resimlerin grafik röprodük- örnek olacak ilk baskıyı Uygurların bulduğunu
siyonunu elde etmek anlamına gelir. Klişe baskıda savunmaktadırlar. Bu iddiayı destekleyen bazı kaher sayfa, bir bütün olarak levha üzerine oyulur.
nıtlar bulunmaktadır. Bunların başında 1902-1907
Bu ikinci tür basım işi gerçekten çok eski dö- yılları arasında Doğu Türkistan’da, Turfan’da yanemlerden bu yana bilinmekte olan bir sanattır. pılan kazılarda Tun-Huang Mağaraları’nda Uygur
Ancak kesin bir tarih
harfleriyle yazılmış pek
belirtmek olanaklı olçok kitap ve bunların
mamakla birlikte, biliyanında bir torba içerinen ilk baskı Budizmin
sinde tek tek hazırlanJaponya’da yayılmasını
mış Uygur harflerinin
sağlayan İmparatoriçe
bulunması gelmektedir.
Shotoko (Ölümü MS
Ancak matbaanın Uy769) devrine aittir. Bu
gurlarca bulunduğunu
dinde, Budha’nın resöylemek yine de pek
simlerinin ve Kutsal
olanaklı görünmemekSutra’nın metinlerinin
tedir. Çünkü Uygur meçoğaltılması büyük bir
tinlerinin hiçbiri matbasevap olduğundan İmada basılmış değildir.
paratoriçe Japon paTamamı el yazmasıdır.
godalarına konulmak
Diğer taraftan bunların
üzere bir milyon nüstarihinin 868’den önha muska bastırmıştır.
ceye gitmediği kabul
Bunlar Sanskrit dilinde
edilmektedir. Bu tarih
fakat Çin yazısıyla haÇin’de bu tür basım
zırlanmıştı.
tekniğinin çok gelişmiş
Bu baskı tekniği
olduğu bir dönemdir.
Çin’de ise Tang sülaleBu nedenle Uygurların
si (618–906) zamanında
bu tekniği Çinlilerden
gelişmeye başlamış ve
aldığını belirtmek daha
Feng Tao zamanında
makul görünmektedir.
Konfüçyüs
klasikleri
Hatta Uygur eserlerinde
yayımlanmaya başlasayfa numaraları Çince
mıştır. Ve nihayet Sung
verilmiştir.
İmparatorları döneminBütün Bunlar bude (960–1279) ilk kez,
gün anlaşıldığı anlamda
ayrı ayrı harfler dökerek
ve yukarıda betimlendibaskı yapmayı, 1041’de
ği biçimiyle matbaanın
Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nde bulunan yazma eserlerden
Pi Sheng adlı bir Çinli
ilk kez kimin tarafından
Kitab-ı İklim-i Cedid’den bir sayfa
denemiştir. Pi Sheng’in
bulunduğu sorusunun
porselenden harfler dökerek matbaanın ilk önemli yanıtını zorlaştırmaktadır. Ancak, Uzak Doğu’da
adımını başlattığı kabul edilmektedir. Aslında Çin başlayan bu çalışma, Avrupa’da matbaanın icat
alfabesi 50.000 harfi olan bir alfabedir. Yazabilmek edilmesinden önce de, benzer bir gelişme gösteriçin bunlardan en az 3.000 tanesinin kullanılması miş ve 14. yüzyılda bu sanatın en seçkin örnekleri
gerekmektedir. Tek tek harflerle baskı yapmaktan- Hollanda’da verilmeye başlamıştır.
sa, kalıp hâlinde sayfalar oymak daha kolaydır. Bu
Bütün bu anlatılanlardan, matbaanın kimin tayüzden Pi Sheng’in böyle bir işi neden denediği rafından icat edildiği konusunun, her ulusun kenanlaşılamamıştır.
disine mal etmek istemesi nedeniyle, biraz karışık
Kore’de ise 1403 yılından itibaren matbaanın olduğu anlaşılmaktadır. Bununla birlikte, yapılan
kullanıldığı görülmektedir. Bu matbaada önceleri ayrıntılı incelemeler Johann Gutenberg üzerintahta, pişmiş kil ve porselen kullanılmaktayken, de karar kılınmasını sağlamıştır. Ancak üzerinde
zamanla bunların yerini bronz harfler almaya baş- durulan bir diğer kişi de Laurens Janszoon Cos-
21
22
AYIN DOSYASI
ter olmuştur. Coster’in 1430 yılında Hollanda’nın Avrupa’da uygulanan yoğun baskı ve engizisyoHarlem kentinde matbaayı icat ettiği savunulmak- nun bir katliama dönüşmesiyle birlikte, 1492’den
tadır. Ancak onun matbaayı bulduğunu belirten itibaren Yahudiler kitleler hâlinde Türkiye’ye gelkaynakların çok sonradan yazılmış kaynaklar ol- meye başlamışlardır. İstanbul’da 1494’te ilk kitabın
ması, Coster’in bastığı kabul edilen hiçbir kitabın basılmış olması bu bakımdan anlamlıdır. Yahudiler
izine rastlanmaması bu iddiaları güçsüz kılmakta- İstanbul’dan başka Selanik, Edirne ve İzmir’de de
dır. Ancak klişe baskı tekniğin orada bir hayli ge- matbaalar kurmuşlardır. Buralarda bastıkları kilişme göstermesinin, matbaayla ilgili bu yanılgının tapların birçoğu bugün British Museum ve Bibliotdoğmasına neden olduğu anlaşılmaktadır.
heque Nationale’de bulunmaktadır. Bu matbaalar15. yüzyılda Avrupa’nın her yerinde kâğıt ima- da Yahudiler, Arapça ve Türkçe yasaklandığı için,
latının yapılmaya başlaması, matbaanın çabuk ge- İbranice, İspanyolca, Yunanca ve Latince kitaplar
lişmesinde önemli bir etmen olmuştur. Rönesans’ın basmışlardır. Kitapların çoğu dinî konularda olgetirdiği kültür anlayışının, hümanizm ve yeniden makla birlikte, içlerinde tarih, gramer ve sosyoloji
yapılanma gibi faktörler sayesinde basılmış kitap- kitaplarına da rastlanmaktadır.
ların değerinin artmasını sağlaması da kısa sürede
Matbaayla Ermeniler de ilgilenmiştir. İlk Ermatbaanın Avrupa’nın pek çok kentinde yaygın- meni matbaacısı Abgar, Venedik’te öğrendiği bu
laşmasında önemli rol oynamışsanatı patrikleri Sebasti Mikâel’in
tır. Yaklaşık onar yıllık aralıklarla
yardımlarıyla İstanbul’da 1565’te
Matbaanın kimin
matbaa Almanya’dan başlayarak,
kurmuştur. Bu tarihten sonra, Erİtalya, Fransa, İspanya, İngiltere ve
meniler arasında da yaygınlaşmatarafından icat edildiği
diğer ülkelere yayılmıştır.
ya başlayan matbaa aracılığıyla,
konusunun, her ulusun
Matbaanın Avrupa’da gelişkitapların dışında, gazete ve dergimesi kitap için yepyeni bir süreci
ler de basılmaya başlanmıştır. Chkendisine mal etmek
başlatmıştır. Çünkü matbaayla birteémaran Bidani Kideliatz dergisi
istemesi nedeniyle,
likte ucuzlayan kitap, geniş halk
ve Archalouis Araradian günlük
kitlelerinin ulaşabileceği bir araç
gazetesi bunlar arasındadır. Burabiraz karışık olduğu
hâline gelmiş, bilgi halka inmeye
da basılan kitaplar dinî ağırlıklıdır,
anlaşılmaktadır.
başlamıştır. O dönemde zaten kötü
içlerinde tarih, coğrafya ve astrokoşullar altında yaşayan büyük
loji konularında yazılmış olanları
Bununla birlikte,
halk kitleleri, daha kolay ulaşabilda bulunmaktadır. Daha sonra Eryapılan ayrıntılı
dikleri bilgi sayesinde, kendisini
meni matbaaları siyasi etkinliklere
kuşatan sihir, büyü gibi batıl inançkarışınca çoğu kapatılmış, geriye
incelemeler
ların yerine, bu bilgiyi kullanmaya
kalanları 1728’de çıkan yangında
Johann Gutenberg
başlamıştır. Sonuçta akla dayalı
ortadan kalkmıştır. Rumlar ise 19.
kendine güvenen yeni bir insan tipi
yüzyılda matbaa çalışmalarını yeüzerinde karar
ortaya çıkmıştır. Bu aslında Francis
niden canlandırmışlar, ancak sık
kılınmasını sağlamıştır.
Bacon’ın Batı kültürü için idealize
sık siyasi etkinliklerde bulunmalaettiği “yeni düşünce dünyası”na
rı sonucu matbaalar devlet tarafınAncak üzerinde durulan
giden yolun açılmasıdır. Çünkü
dan kapatılmıştır.
bir diğer kişi de
Batı için Rönesans anlamına gelen
Benzer bir durum cizvitler için
bu uyanış sonunda, yeni değerlere
de
söz
konusu olmuştur. 1703’de
Laurens Janszoon Coster
dayanan siyasal ve toplumsal düyani ilk Türk matbaasının kurulolmuştur.
zen kurumlaşmaya başlamıştır.
masından 25 yıl önce yayıncılık
faaliyetine başlayan cizvitler, yalA- Ülkemize Matbaanın Girişi
nızca dinî propaganda ağırlıklı yayınlar yapınca,
İnsanların yaşamında topyekûn değişimlerin matbaaların faaliyetleri sık sık durdurulmuştur.
hazırlayıcısı ya da en azından birisi olan matbaa, Ancak yine de bütün yüzyıl boyunca etkinliklerini
ülkemize ne yazık ki 274 yıllık bir gecikmeyle sürdürmeyi başarmışlardır.
gelebilmiştir. Bunun nedenini açıklamadan önce
1726’da ilk Türk matbaası kuruluncaya kadar
Osmanlı Devleti’nin matbaayla aslında çok daha ülkemizde Türkçe kitap basılmamıştır. Bunda, o
önceden azınlıklar aracılığıyla tanıştığını belirt- zamana kadar bir Türk matbaasının kurulmamış
mek yerinde olur. Müteferrika matbaasına kadar olmasının yanında, azınlıklara Türkçe ve Arapça
Osmanlı Devleti sınırları içerisinde 37 matbaa ku- kitap basmama koşuluyla matbaa kurma izni verulmuştur.
rilmesinin payı büyük olmuştur. Ancak Türkiye
15. yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı yö- dışında, 1728’den önce Türkçe ve Arapça kitap
netiminde bulunan azınlıkların matbaa kurdukları basıldığı bilinmektedir. Örneğin, İbn Sînâ’nın Elanlaşılmaktadır. Türkçeye matbaayı ilk önce Yahu- Kânûn fî el-Tıb (Tıb Kanunu) adlı yapıtı 1593’de
diler getirmiş ve ilk kitabı 1494’te İstanbul’da bas- ve Nasîrüddin el-Tûsî’nin Tahriru Öklides fî Usûl
mışlardır. Kim tarafından basıldığı bilinmeyen bu el-Hendese (Geometrinin Temel İlkeleri Üzerine
kitabın Tevrat ve Yorumu olduğu sanılmaktadır. Eukleides’in Kitabı) adlı kitabı da 1594’de basıl-
AYIN DOSYASI
mıştır. Yine aynı şekilde 1612 yılında Institutionum
Lingue Turcicoe (Türk Dili Kuralları) ve 1630 yılında Rudimenta Grammatices Turcicoe (Türkçenin
Gramer Kuralları) adlı iki gramer kitabının basıldığı görülmektedir. 1680 yılında ise Thesaurus Linuearum Orientalum Turcicoe, Arabicoe, Persicoe
(Türkçe, Arapça, Farsça Sözlük) adlı bir kitap Meninski tarafından yayımlanmıştır.
muştur.
Said Efendi tasarılarını Müteferrika’ya anlatmış ve kuruluş aşamasında karşılaşılacak güçlükleri yenmek için birlikte hareket etmeyi önermiştir.
Zaten bu yönde düşünceleri olan İbrahim Müteferrika da faydasına inandığı bu girişimin sağlayacağı olanakları anlatmak ve destek toplamak amacıyla Vesîle el-Tıbâ’a (Matbaanın Gerekleri, 1726)
adlı bir kitapçık hazırlayıp, başta Sadrazam Damat
B- Müteferrika Matbaası
İbrahim Paşa olmak üzere, birçok devlet ileri gelePasarofça Antlaşması’ndan (1718) sonra Os- nine ulaştırmakla işe başlamıştır.
manlı Devleti’nde yeni bir dönem başlamıştır. PaMüteferrika bu kitapçığında, basımın önemini
dişah III. Ahmed (1673-1736 / Saltanatı 1703-1730) belirtmek için, İsrailoğulları’nın kutsal kitaplarına
ve onun sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim değer verip saklamadıklarından, bugün kavimlePaşa’nın (öl: 1730) tarihi “Lale Devri” (1718-1730) rini kanıtlayamadıklarını, Cengiz Han’ın kitapları
adıyla geçen yönetim dönemi, zevk ve sefanın ya- Ceyhun’a, Hülâgu’nun Dicle’ye attırdığını, Hrisnında, Osmanlıların Rönesansı olarak kabul ede- tiyanların Endülüs’te yaktıklarını örnek olarak
bileceğimiz, bilinçli olarak Batı’ya yönelme istek- göstermiş ve matbaanın kurulması ile en kıymetli
lerinin de belirgin
kitapların sonsuza
bir şekilde ortaya
kadar korunabileçıkmaya başladığı
ceğini anlatmıştır.
bir dönem olmuşKitabın
sonunda
tur. Aslında bu Batı
matbaanın yararlakarşısında bilimsel,
rını on madde hâkültürel, askerî ve
linde sıralamıştır.
siyasi
bakımlarSunulan bu gedan aciz kalındırekçeli açıklamadan
ğının açık bir gössonra, Müteferrika
tergesidir. Çünkü
izin için 1726 yıözellikle Karlofça
lında bir dilekçeyAntlaşması’ndan
le Damat İbrahim
(1699) sonra OsPaşa’ya
başvurmanlı Devleti, kenmuştur. Dilekçede
disini yenen bu
şu noktalara dikkat
gücü tanımak isteçekilmektedir:
miştir. Daha önce1- İlmin ilerleki yıllarda sürüp
mesinde matbaaVankulu Lügati’nin bir nüshası da Rusya’da
gelen
kayıtsızlık
nın büyük faydayerini tanımaya ve bilmeye bırakmıştır. Fransa’ya lar sağlayacağı aşikâr olmakla beraber, Osmanlı
elçi olarak Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi’nin Devleti’nin himmeti ve özellikle sadrazamın yargönderilmesi de (1720-21) bu isteğin sonucudur. dımı olmaksızın, bu iş başarılamaz.
Çünkü kendisine “Fransa’nın vesâ’it-i ‘ümrân ve
2- Örnek olarak, birkaç sayfası dizilip provası
ma’ârifine dahi layıkıyla kesb-i ıttılâ” ederek kâbil- sunulan Vankulu Sözlüğü çok aranan, fakat nadir
i tatbîk olanların takrîri”, yani Fransa’nın uygarlık bulunan bir kitap olması dolayısıyla, diğerlerine
ve eğitim araçlarının gerektiği biçimde incelene- tercihen basılmalıdır.
rek, uygulanabileceklerin rapor edilmesi talimatı
3- Vankulu Sözlüğü’nün az masrafla ve kısa
verilmiştir. Bu bağlamda konuya yaklaşıldığında, zamanda ortaya çıkması için, beş yüz nüsha basılmatbaanın alınışının bu döneme denk düşmesinin malı ve durum kitabın başında belirtilmelidir.
de tesadüfi olmadığı anlaşılmaktadır. Bu iki devlet
4- Müteferrika baskı sanatını uzun uzadıya
adamının matbaanın getirilmesinde sağladıkları anlattıktan sonra, Şeyhülislâm’dan bu işe müsaakatkı, bu sıralarda Bâb-ı Âlî’de yıldızı parlayan bir de eylediğini ve dine aykırı bulunmadığını açıkça
kimse olan İbrahim Müteferrika’nın girişimiyle de bildirmesini ve ilanını istemektedir.
desteklenince, yaklaşık bir çeyrek yüzyıl gecikmey5- Bu hayırlı işe önayak olanların adlarının
le de olsa, matbaa resmen tanınmış olmaktadır.
ebediyen unutulmayacağını kaydeden İbrahim
Babası Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi’ ile Efendi, lügat, fizik kozmoğrafya, tıp, hesap, anagittiği Paris’te matbaa aracılığıyla kitapların ko- tomi, geometri ve coğrafya ile sair meslek kitaplaylıkla çoğaltıldığını görüp hayran kalan, bundan ları basılması için padişahın bir hatt-ı hümayûn
dolayı İstanbul’da da bir matbaa kurmayı düşünen vermesini talep etmekte ve bunun her kitabın baş
Said Mehmet Efendi ile Müteferrika’nın tanışması- tarafına yazılacağını arz etmektedir.
nın da bu olayın gerçekleşmesinde büyük rolü ol6- İyi ve faydalı eser basımı için, dizilenlerin
23
24
AYIN DOSYASI
basılmadan önce dikkatle tashih edilmesi gerektiğine işaret eden Müteferrika, bu işi başaracak kimselerin memur edilmesini rica etmektedir.
7- İlk Türk matbaasını kurma yolunda sekiz
yıldan beri çalıştığını belirten Müteferrika, Sadrazamdan bu büyük işin gerçekleşmesi için gerekli
parayı vermesini ve bir müddet, tamamıyla bu işlere eğilebilmek için serbest kalmasının ve geçim
sıkıntısı çekmemesinin sağlanmasını istemektedir.
8- İbrahim Müteferrika’nın ilk hazırlıklarından
beri yanında çalışan ve baskıcılık sanatına vakıf
bulunan Yona adlı Yahudi ustanın bundan böyle
de baskı işinde çalıştırılmasına müsaade edilmesi
ve kendisine teminat verilmesini arz etmektedir.
9 – İbrahim Efendi bu dilekleri kabul olduğu
takdirde, işe hemen başlayıp kısa bir zaman sonra
çeşitli boyda harflerle nefis basılmış eserler ortaya
konulacağını vadetmektedir.
10- Müteferrika dilekçesinin baş tarafında bu
girişimi yürütmek ve geliştirmek için maddi yardıma muhtaç bulunduğunu belirttiği hâlde, sonunda
bu noktaya tekrar temas eder. Gerek kendisinin,
gerekse o zamana kadar bu girişimi finanse eden
Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi’nin oğlu Said
Efendi’nin güçlerinin tükendiğini belirterek, kendisinin şahsi veya resmî bir geliri bulunmadığından Sadrazamın yardımlarına muhtaç olduklarını
tekrarlamaktadır.
11- Dilekçesinin sonunda, kitabın basılması
bitince, halka kolaylık üzere bir makul ve mudetil
kıymet takdir olunup, bu fiyattan yukarıya veya
aşağıya satış yapılmamasının temini rica olunmaktadır.
İbrahim Müteferrika’nın yapmak istediklerini,
gerekçelerini ve işin mahiyetini açıklayan bu ayrıntılı dilekçesinden sonra, yapılan çeşitli görüşmeler
sonucu Sadrazam Damat İbrahim Paşa, talep edilenleri olumlu karşılamış, ancak konuyla ilgili olarak Şeyhülislam Yenişehirli Abdullah Efendi’den
bir fetva alınmasını emretmiştir.
Fetvanın sadeleştirilmiş metni şöyledir:
“Basma sanatında mahareti olan bir kimse,
tashih edilmiş bir kitabın harflerini ve kelimelerini
bir kalıba doğru olarak nakşedip kâğıtlara basarak
az zamanda zahmet çekmeksizin birçok nüshalar
elde ederse, çok kitabın ucuz alınmasına sebep
olur. Bu suretle çok faydalı olacağı için, o kimseye
müsaade olunup, birkaç âlim kimseler sureti nakş
olacak kitabı tashih için tayin buyurulur ise gayet
iyi bir iş yapılmış olur.”
Böylece kitap basımına izin verilmiştir. Fetva
istenirken, yalnızca lügat, mantık, hikmet, heyet
vb. kitaplar diyerek başvurulduğunda, tefsir, hadis, fıkıh ve kelam kitaplarının basılması doğrudan
doğruya matbaada basılacak kitapların dışında tutulmuş, böylece yalnızca bilimsel eserleri yayınlamak koşula bağlanmıştır.
Bu olumlu fetvadan sonra, Sadrazam matbaanın imtiyazını dönemin padişahı III. Ahmed’e
“Mucibince amel oluna” emriyle başlayan ve sad-
razam Mektûbi Kalemi halifelerinden Said Efendi ile Dergâh-ı Âli müteferrikalarından İbrahim
Efendi’nin “Tefsir, Hadis, Fıkıh ve Kelam kitapları
basmamak şartı ile matbaa kurmalarına izin veren
Hattat-ı Hümâyûn’u imzalatmasıyla 1726 yılında
matbaa resmen kurulmuştur.
Daha önceden gerek duyulan ustaları getirtmiş olan Müteferrika derhal işe koyulmuş ve basımda kullanılacak harflerin tamamını İstanbul’da
döktürmüştür. Bu konuda bir Fransız araştırmacı
başlıklarda kullanılan harflerin süslemeli olarak
yaptırıldığını, bu yönüyle de Batı’da kullanılmakta
olan harflerden farklı olduğunu belirtmektedir.
C- Matbaanın Gecikmesinin Nedenleri
Matbaanın Osmanlı Ülkesi’ne 274 yıllık bir
gecikmeyle gelmesine şu dört önemli gerekçenin
neden olduğu gözlemlenmektedir:
1- Hattatlık mesleğinin yaygın ve geleneksel
bir uğraş olarak etkin olması,
2- Dinsel tutuculuk,
3- Teknik nedenler,
4- Toplumun hazır olmaması.
Bununla birlikte, bunların hiçbirinin asıl neden olmadığı da düşünülebilir. Ancak, durum ne
olursa olsun, gecikmenin gerçek neden ya da nedenlerinin belirlenmesinde de yine bu konuların
irdelenmesinin gerekli olduğu açıktır. Konunun
aydınlatılabilmesi için bu dört gerekçeye bağlı olarak bazı ikincil soruların yanıtlarının aranmasına
da gerek duyulmaktadır:
1- Avrupa’da matbaanın icat edilmesi ne anlama gelmektedir? Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu koşullar bu bağlamda değerlendirilebilir
mi?
2- Matbaanın önemi Osmanlılar tarafından
yeterince anlaşılabilmiş midir? Matbaaya halkın
ilgisi nedir? Halk matbaayı bir gereksinim olarak
duyumsamış mıdır? Halkın kültürel, düşünsel,
sosyolojik yapısı ve düzeyi matbaayı gerektirmiş
midir?
3- Matbaanın Osmanlı Devleti’ne azınlıklar
aracılığıyla, birçok Avrupa ülkesiyle aynı tarihlerde girdiği göz önüne alındığında “resmî” olarak
geç kullanılmaya başlaması, acaba o dönem içerisinde Osmanlı’nın yaşadığı genel bir Batılılaşma
–belki uygarlaşma- daha doğru bir anlatımla, Batılılaşamama sorunu olarak götürülebilir mi?
4- Bilim alanında Batılılaşma nasıl anlaşılmıştır?
Bu sorular bağlamında konuyu ele aldığımızda, aşağıda sıralanan ilk üç gerekçe aslında ikincil
nedenlerdir. Asıl neden dördüncü gerekçede belirtildiği üzere Osmanlı Devleti’nin 15. yüzyıldan
başlamak üzere kendisini düşünsel ve kültürel açıdan yenileyememesidir.
1- Hattatlık Mesleği:
Daha önce İslam Dünyası’nda başlamış olan
bu sanatsal açıdan pek çok başarılı örneklerine
tanık olduğumuz hattatlık, Osmanlı Devleti’nde
AYIN DOSYASI
de başarıyla sürdürülmüş bir uğraştır. Değişik vuşmuş değildir.
kaynaklarda hattatların sayısının yaklaşık 90.000
Kâğıt sorunu kadar etkili olmasa da, yetişmiş
olduğu yazılmaktadır. Sayı ne olursa olsun bu uğ- teknik eleman olmayışı da matbaaya sıcak bakılraşla geçimini sağlayan hatırı sayılır bir kitlenin mamasına neden olmuştur. Müteferrika matbaayı
var olduğu açıktır. Matbaanın bulunması ve yay- kurduğu yıllarda, Yona adlı bir Yahudi’nin yardıgın olarak kullanılmasıyla birlikte, hattatların işini mından söz etmektedir. Devletin sınırları içerisinsekteye uğratma olasılığı yüksek olmakla birlikte, de teknik elemanın bulunmaması da süreci gecikmatbaanın yaklaşık 274 yıllık bir gecikmeyle ül- tirmiş olmalıdır.
keye getirilmesi arasında çok yakın, nedensel ve
Diğer bir teknik neden, alfabe sisteminden
sıkı bir ilişki kurmak pek doğru gözükmemekte- kaynaklanan güçlüktür. O dönemde kullanılmakta
dir. Çünkü Müteferrika’nın 3 yıl içerisinde bastığı olan Arap alfabesinin, eğitimin ve öğretimin yetekitap sayısı 17’dir. Bunlar 24 cilt hâlinde toplam rince etkin olmasını ve yaygınlaşmasını önlediğine
12.500 adet basılmıştır. Bu sayı son derece azdır yönelik tartışmalardan hareketle, aslında İbrahim
ve hattatlık mesleğini ortadan kaldırmaya yetmez. Müteferrika’nın bu alfabeyi basım tekniğine uyZaten matbaayla birlikte hattatlığın da devam etti- gun hâle getirmesinin bile başlı başına bir başarı
ği bilinmektedir.
olduğunu anlamaktayız.
2- Dinsel Tutuculuk
Bilindiği üzere matbaanın gelişiminde az harfBu açıdan bakıldığında da durum pek farklı li alfabe sisteminin önemli olduğunu belirtmiştik.
değildir. Pek çok aykırı durumu meşrulaştırmak Konuya bu açıdan yaklaştığımızda Arap alfabesiiçin Şeyhülislamdan fetva alabilen kudretli padi- nin gerçek bir sıkıntı yarattığını hemen belirtmekşahlar, isteselerdi matbaayı da ülkeye getirebilir te yarar vardır. Çünkü bu alfabede her harfin kulve Türk insanının hizmetine daha önceden suna- lanıldığı yere göre değişen dört ayrı şekli vardır.
bilirlerdi. Kaldı ki 1880 yılında Mısır’da yapılan Her harf tek başına kullanıldığında ayrı, kelimenin
kazılarda MS 900–1350 yılları arasında basıldığı başında, ortasında ve sonunda kullanıldığında ise
sanılan Kur’an sayfaları buayrı bir şekle girmektedir. Böylunmuştur. Kur’an’ı bile herlece Osmanlıca toplam 31 harfhangi bir baskı tekniğiyle
li bir alfabe olmasına karşın,
çoğaltmayı gerçekleştirmiş
124 harfli bir alfabeye dönüşbir anlayışın matbaayı dinmektedir. Buna ek olarak
sel kaygılarla reddettiğini
harflerin bitişik yazılmaya da değişmiş olabileları ve yerine göre gerekceğini varsaysak bile,
tiğinde hareke eklenyine de bu belirlemenin
mesi zorunluluğu da
haklılığını göstermek
güçlüğü daha da akkolay olmamaktadır.
tarmaktadır. Durum
Dinî kitapların baböyle olunca İbrahim
sılmamasının, kitap
Müteferrika’nın asıl
Kâtip Çelebi’nin “Cihannüma”sından bir harita
talebinin azalmasına
başarısı, Batı dillerinneden olduğu ve matbade kolaylıkla uygulanabianın kurulmasını değil, ancak gelişmesini önemli len matbaa tekniğini Arapça harfli bir dile uyarlaölçüde engellediği söylenebilir. Eğer basılan ki- yabilmesidir.
taplar halkın talep edeceği dinî kitaplar olsaydı
4- Toplumun Hazır Olmaması:
matbaanın daha çok kitap basma ve satma olanaDurum her ne olursa olsun, matbaanın bir geğına kavuşacağı kesindi. Bu durum Osmanlı’nın reksinimin sonucu ortaya çıktığı ve bu gereksinimi
kültürel yaşamının çeşitlenmesi ve zenginleşmesi doğuran asıl nedenin de sosyal boyutlu olduğu
bakımından olmasa bile, matbaanın varlığını uzun anlaşılmaktadır. Eğer sosyal açıdan matbaa bir
yıllar sürdürebilmesi ve daha etkin konuma ge- gereksinim olarak Osmanlı Devleti’nde hissedilçebilmesi açısından dikkat çekilmesi gereken bir miş olsaydı, bu tekniği merak edip öğrenecek ineksiklik olarak önem taşımaktadır. Bu bakımdan sanlar mutlaka çıkacaktı. Şu hâlde temel sorunun
Osmanlı Devleti’nin matbaayı bakışını belirleyen aslında toplumun hazır olmamasıyla ilgili olduğu
olumsuzluğun asıl nedeninin daha çok kültürel ve anlaşılmaktadır. Çünkü okumaya, bilgiye duyulan
siyasi olduğu anlaşılmaktadır.
ilgi ve dolayısıyla kitaba olan talep matbaaya olan
3- Teknik Nedenler
gereksinimi belirleyen asıl etmenlerdir. Yukarıda
Teknik nedenlerin başında; kâğıt, yetişmiş ele- sıralanan bütün gerekçeler bir araya getirildiğinman ve az harfli alfabe sistemi sorunları gelmek- de, sorunun altında yatan asıl nedenin toplumun
tedir.
hazır olmaması olduğunu ortaya çıkarmaktadır.
Bunlar içerisinde en önemlisi yazıyı taşıyacak Matbaanın ancak Lale Devri’nde alınmış olması da
araç olan kâğıttır. Kâğıt bütün tarihimiz boyunca bu durumu kanıtlamaktadır. Çünkü matbaanın getemel bir sorun olarak varlığını hissettirmiştir. Bu- lişi Lale Devri’ne denk gelmektedir. Lale Devri de
gün de kâğıt sorunu gerçek anlamda çözüme ka- Osmanlı için bir tür Rönesans anlamını taşımakta-
25
26
AYIN DOSYASI
dır. En önemli özelliği yenilik arayışı ve yeniliğin ön plana çıkmaya başlamıştır. Ancak, yapılacak
benimsenmesinde gösterilen istektir. Batı’ya kapı- ayrıntılı bir inceleme aslında bu belirlemenin de
larını açan yenilik yanlısı yönetim kadrosu ve ule- eksik, yapay ve desteksiz olduğunu göstermektemanın bir araya geldiği bir dönem olması da bu dir. Çünkü bu yeni dönemi kavradığı varsayılan
süreçte etkili olmuştur. Aşağıda da ayrıntılı olarak Yirmisekiz Mehmed Çelebi’nin yapmış olduğu
gösterildiği üzere, matbaa Batı’da Rönesans döne- Şehrezûrî’nin (Ölümü: 1298) eş-Şeceretü’l-İlâhiyye
minde icat edilmiş bir araçtır, Osmanlı’nın bu ara- (el-Şecer el-İlâhiyye) adlı kitabının tabîiyyât-fizikcı benimseyip kullanmaya başlaması da onun bir bölümüne ilişkin çevirisi, 18. yüzyılda Osmanlı
tür Rönesans’ı olan Lale Devri’nin “yeni düşünce Devleti’nin bilim ve kültür dünyasının Batı karşıortamı”nda gerçekleşmiştir. Dolayısıyla, bu anlam- sındaki konumunun anlaşılmasını sağlaması bakıda Osmanlı’nın matbaayı 274 yıllık bir gecikmeyle mından önemli ipuçları taşımaktadır.
ülkesinde resmî olarak kullanmaya başlaması doDüşünce alanında içine düşülen bu gerileme,
ğal görünmektedir. Aşağıda ayrıntılı olarak göste- aslında doğal olarak, bütün kültür katmanlarının
rildiği üzere, bunu yapadoğasını göz önüne seren
bilmek için gerekli olan
bir göstergedir. Öyle ki,
bilgi ve bilinç düzeyine
bu gerilemeye koşut olaaslında bu dönemde ularak devletin hızla toprak
şılabilmiştir.
kaybetmeye başladığı göBatı Dünyası, Rörülmektedir. Bütünüyle
nesans
düşüncesiyle,
feodal bir yapıya sahip
toplumsal, ekonomik ve
bir devlette uyanışı tetikkültürel alanlarda, özelleyen en önemli etmen de
likle de bilim ve felsefe
aslında bu toprak kayalanında, tarihinin hebı olmuştur. Kötü gidişi
men hiçbir döneminde
durdurabilmek için çarastlanmayan büyük bir
renin, öncelikle orduyu
atılımı gerçekleştirmiştir.
yenileştirmek ve o günkü
Bunu gerçekleştirirken,
koşullara ayak uyduracak
kabul ettiği yeni anlayış
bir konuma ulaştırmak,
ve yöntem bir yandan dosonra diğer alanlarda
ğaya ilişkin yeni ve güveyenileştirme çabalarına
nilir bilgiler üretmeyi çok
girmek gerektiği ancak
kolaylaştırmış, diğer yanböylelikle anlaşılabilmişdan da, yine bu dönemin
tir. Nitekim bu anlayış
bir ürünü olan matbaayalnızca askerî alanlarla
nın icadıyla, bu bilgilerin
sınırlı kalmamış, sonuçta
doğru ve hızlı bir biçimbütün toplum kesimlede geniş halk kitlelerine
rinin geliştirilmesine ve
ulaştırılması olanaklı hâle
yenileştirilmesine yönelik
gelmiştir. Batı kültür dünçalışmalar başlatılmıştır.
yasında önemli bir çığır
Bu yüzyılda devletin
açıcı gelişmelerin kaydebütünüyle çıkmaza girdidilebilmiş olması aslında
ğini iyice anlayan Padişah
bu düzenin sonucudur.
III. Ahmed ve Sadrazamı
Batı’da
bunlar
Damat İbrahim Paşa, külolup biterken, Osmantürel alanda başlatılan gelı Devleti’nde henüz bu
liştirme çabalarını daha
gelişmenin farkına varılfazla etkin kılabilmek
Kitab-ı İklim-i Cedid’den bir minyatür
dığına ve sonunun neiçin 30 kişilik komisyonreye varacağının kestirilmesine yönelik düşünce dan oluşan bir çeviri bürosu kurdurmuşlardır. Bu
ve bunun gerçekleştirilmesine yönelik atılımlarla girişim Osmanlı yöneticilerinin zihinsel anlamda
karşılaşılmamaktadır. Yeniyi bulup çıkarmaya yö- ciddi dönüşümlere uğradıklarını gösteren değerli
nelmiş, köklü ve devrimsel atılımlarla kendi ayırt bir atılıma işaret etmektedir. Ancak doğa ve maedici niteliklerini ortaya koymuş Rönesans dü- tematik alanlarında hiçbir çalışmanın çevirisinin
şüncesinin ise, ilk bakışta, Osmanlı Devleti’ndeki öngörülmemesi, hem bilginin değerinin yeterince
yansımalarının ancak 18. yüzyılda ortaya çıkmaya kavranamadığını, hem de başlatılan ciddi girişibaşladığı izlenimi edinilmektedir. Çünkü yaygın min gerekli yararı sağlamasını engellediğini gösbir kanıya göre, bu dönemde, belirgin bir şekil- termektedir. Çevrilmesini istedikleri yapıtlardan
de, özellikle askerî alanlarda geleneksel anlayışın birisi antik çağın büyük düşünürü Aristoteles’in
değiştirilmesinin gerekliliğine yönelik düşünceler Fizik kitabıdır. Bu çeviri işini dönemin önde gelen
AYIN DOSYASI
aydınlarından Yanyalı Es’ad Efendi (öl. 1730) üstlenmiştir.
Bütün bu gelişmelerden Osmanlı’nın matbaaya bakışı ve genel anlamda bilim anlayışına yönelik çıkarımlarda bulunmak olanaklıdır:
Her şeyden önce Osmanlı Devleti, büyük bir
cihan devletidir ve bunun gerektirdiği en temel
davranış biçimi de bu büyüklüğü korumak ve
kollamaktır. Bunun için gerekli olan sadece fiziksel güçtür. Bu güç asla Francis Bacon’ın kastettiği
anlamda bilgiye dayalı güç değildir. Bu gücün yer
aldığı kaynak ordudur ve her şeyden önce ordunun, devletin mağlup olmasını engelleyecek bir
donanıma sahip olması gerekmektedir. Bu nedenle
Osmanlı Devleti öncelikle askerî alanda reforma
gitmiş ve ordusunun gelişmiş ordularla mücadele
edebilmesini sağlayacak bilgi ve becerileri kazandıracak yeni askerî okullar –“Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyûn” ve “Mühendishâne-i Bahrî-i Hümayûn” - açmıştır. Bu okullar kuramsal araştırma
birimleri değil, tamamen uygulamalı eğitimin verildiği yerlerdir. Bu nedenle kuramsal fizik değil,
mekanik veya tamamen geometri bilgisini gerektiren yansıma optiği ve ayna incelemeleri gibi dallar ön plana çıkarılmıştır. Bu yüzden 1585 yılından
1850 yılına kadar geçen dönem içerisinde kuramsal
fizik çalışması yapılmamıştır. Bu bağlamda konuya
yaklaşıldığında, Reform ve yenileşme hareketlerinin kaynağı da doğal olarak askerî alanda yapılan
atılımlar olmuştur. Böylece 17. yüzyıldan itibaren
Osmanlı toplumunun birçok alanda önemli değişimler yaşadığı, ancak kültür alanındaki değişimin
ise çok yavaş olduğu anlaşılmaktadır. Doğal olarak
matbaa da öncelikli bir gereksinim olarak görülmemiş, bütünüyle İbrahim Müteferrika’nın kişisel çabalarının ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Bu yüzden
matbaanın aslında geç ya da erken gelmiş olması,
Osmanlı için bir anlam taşımamaktadır.
D- Matbaada Basılan Kitaplar
1- Kitâb-ı Lügat-ı Vankulu:
İbrahim Müteferrika, nihayet Sultan Selim
semtinde, kendi evinde işletmeye başladığı matbaada, ilk kitabını 31 Ocak 1729’da (Gurre-i Receb
1141) yayımlamayı başarmıştır. Bu kitap, İmâm
Ebû Nasr İsmâil İbn Hammad el-Cevherî’nin (öl.
1002) Sıhâh el-Cevherî adlı Arapça sözlüğünün
Mehmed ibn Mustafa el-Vânî, diğer adıyla Vankulu Mehmed Efendi tarafından yapılmış Türkçe
çevirisi olan Kitâb-ı Lügat-ı Vankulu’dur (ArapçaTürkçe Vankulu Sözlüğü).
Çok hacimli olması dolayısıyla, istinsah edilirken pek çok yazım hatası söz konusu olan ve
kopyalanması uzun zamanı gerektirdiğinden hattatların çoğaltmaktan kaçındıkları ya da çok para
istedikleri bir eserin ilk basılacak kitap olarak
seçilmesi anlamlı ve yerinde bir karar olmuştur.
Müteferrika’yı böyle bir çalışmayı basmaya iten
diğer bir neden de kuşkusuz ki, içeriğinin dinî olmaması ve o dönemde Arapça öğreniminin ve öğ-
retiminin yaygın olmasıdır.
2- Tuhfe el-Kibâr fî Esfâr el-Bihâr
Matbaada basılan ikinci kitap Kâtip çelebi’nin
(1609–1657) Tuhfe el-Kibâr fî Esfâr el-Bihâr (Deniz
Savaşları) adlı eseridir. Osmanlıların deniz savaşlarını anlatan ve haritalar içeren bu eser de yine
aynı yıl 29 Mayıs 1729’da (Gurre-i Zilkade 1141)
1.000 adet olarak basılmıştır. Kitap 75 formalık çift
sayfalar hâlinde düzenlenmiştir. Kitapta 5 adet
harita bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, Yer küreyi, ikincisi Akdeniz ile Karadeniz’i, üçüncüsü
Osmanlı Devleti’nin elindeki adaları, dördüncüsü
Adriyatik Körfezi ile adalarını ve nihayet beşincisi
biri Türkçe, diğeri de İran ve Hindistan’da kullanılan dillerde yazılmış rüzgâr isimlerini belirten iki
deniz pusulasını göstermektedir.
Kitap Osmanlıların Akdeniz’de, Ege’de,
Karadeniz’de, Kızıldeniz’de, İran ve Venedik körfezlerindeki savaş ve çarpışmalarını anlatmaktadır. Ayrıca Tuna, Fırat ve Dicle nehirlerinde oluşan
askerî hareketler de derlenmiştir. Kitabın sonuna
Kaptanpaşaların ve büyük Osmanlı amirallerinin
bir listesi de eklenmiştir. İbrahim Müteferrika kitaba yazdığı ön sözde bu kitabın, yalnızca deniz
savaşlarını anlatmayıp yol ve güzergâhları büyük
bir açıklıkla gösterdiği için kara ve deniz seyahatlerinde de faydasının büyük olduğunu belirtmiştir.
Bundan dolayı iki kez basılmıştır. Fiyatı üç kuruştur.
3- Târîh-i Seyyâh
Bu matbaada basılan üçüncü kitap, Polonyalı
bir cizvit misyoner olan Tadee Krozinski’nin önce
Paris’te Latince olarak basılan, ancak daha sonra
İbrahim Müteferrika’nın büyük bir titizlikle Türkçeye çevirip Târîh-i Seyyah der Beyân-ı Zuhûr-i
Agvaniyân ve Sebeb-i İnhidâm-ı Binâyı Devlet-i
Şâhân-ı Safaviyân (Afganlıların Ortaya Çıkışı ve
Safavi Şahlarının Devlet Binasının çöküş Sebebi
Hakkındaki Gezgin Tarihi) adıyla yayımladığı ve
daha çok Târîh-i Seyyâh adıyla bilinen rûznâmedir. İbrahim Müteferrika, bu kitabı Türkçeye çevirirken aynı zamanda birçok ekleme de yapmıştır.
Kitap ön sözü hariç 96 büyük boy sayfadan
oluşmaktadır. Kitap 26 Ağustos 1729’da (Gurre-i
Safer 1142) 1200 adet olarak basılmıştır. Fiyatı üç
kuruştur.
4- Târîh-i Hind-i Garbî
Basılan dördüncü eser, üzerinde yazarı belirtilmediği için birçok kimse tarafından Kâtib Çelebi’ye
ait olarak kabul edilen, gerçekte Emîr Mehmed
İbn Emîr Hasan ibn Sinân ibn Ahmed el-Niksârî
el-Su’ûdî (öl. 1591) tarafından kaleme alınmış olan
Batı Hint Adaları ya da Amerika’nın tarihinin anlatıldığı Târîh-i Hind-i Garbî’dir. (Amerika veya Batı
Hindistan Tarihi). Kitapta Amerika’nın İspanyollar tarafından keşfedilmesi, onların gezileri ve ilk
elli yılda başardıkları işler anlatılmaktadır. Kitapta
dört harita bulunmaktadır. Bir tanesinin altında
“Amel-i fakîr İbrahim” kaydı vardır. Kitap ayrıca
27
28
AYIN DOSYASI
Batı Hint Adaları’nda bulunan hayvan ve bitkilerle Hasan’ın emrinde yaptığı savaşlarda aldığı yaralade süslenmiştir. 5 Nisan 1730’da (Evasıt-ı ramazan rın yol açtığını, kalem erbabını koruyan büyük bir
1142) 500 adet basılmıştır. Fiyatı üç kuruştur.
fatih olduğunu belirtmektedir.
Bu kitabın diğer bir özeliği de yazmalar ara6- Târîh-i Mısr-i Kadîm ve Mısr-i Cedid
sından seçilerek basılmış olmasıdır. Yazmasının
Matbaada basılan altıncı eser Tarîh-i Mısr-i Kaadı Kitab-ı İklim-i Cedid’dir. Aynı zamanda ilk re- dîm ve Mısr-i Cedid (Mısır’ın Eski ve Yeni Tarihi)
simli basma kitabımızdır.
adlı Süheylî Efendi’nin (1632) yazmış olduğu kitap5- Târîh-i Timur-i Gürgân
tır. Kitap iki cilt olarak basılmıştır. Yazar Mısır’da
Beşinci eser İbn Arabşâh’ın (1389-1450) Târîh kâtip olarak çalıştığından, kolaylıkla ulaşabildiği
Timur-i Gürgân (Timurlenk Tarihi)’dır. Hüseyin yazmalardan yararlanarak oluşturduğu bu eseMurtezâ Nazmizâde (öl. 1722) tarafından Türkçe- rinin birinci cildini, o dönemde (1611) Kahire’yi
ye çevrilmiş olan bu eser, 18 Mayıs 1730’da (Gur- yöneten Vezir Mustafa Paşa’ya ithaf etmiştir. Bu
re-i Zilkade 1142) 500 adet ve 129 sayfa olarak ciltte dünyanın yaradılışından, 1515 yılına kadar
basılmıştır ve 3 kuruşa satılmıştır. Kitap aslında, geçen süredeki Mısır tarihi anlatılmaktadır. MenTimur’un kendisinin yazmış olduğu açıklamalara fis Valisi olan Osman Bey’e ithaf edilen ikinci cilt
dayanarak ilk kez Ahmet İbn Arabşâh tarafından ise, 1515’ten itibaren olup bitenleri anlatmakta ve
bir araya getirilmiştir. Kitabı ya1628’e kadar Bab-ı Âli’nin atadırarlı bulan Bağdat Paşası Vezir Ali
ğı Mısır valilerinin ve paşalarının
Paşa, Nazmizâde’yi bu eseri çelistesini vermektedir. 17 Haziran
Sadrazamın olumlu
virmekle görevlendirmiştir (1698).
1730’da (Gurre-i Zilhicce 1142) 500
fetvadan sonra,
Çok iyi bir çeviri olmasına karşın,
adet basılmıştır. Fiyatı üç kuruştur.
matbaanın imtiyazını
eserin orijinalinden kaynaklanan
7- Gülşen-i Hulefâ
dönemin padişahı III.
güçlüklerin yanında, bir de çeviYedinci eser Nazmizâde HüAhmed’e “Mucibince
ride kullanılan çok süslü ve yükseyin Murtezâ Efendi’nin (öl.
sek düzeyli anlatımlardan dolayı,
1722) yazmış olduğu Gülşen-i
amel oluna” emriyle
herkesin anlayabileceği bir eser olHulefâ’dır. (Halifeler Tarihi). Kibaşlayan ve sadrazam
maktan uzak kaldığını düşünen o
tapta Babil Halifeleri, Bağdat’ın
Mektûbi Kalemi
dönemki Bağdat Paşası Gazi İsmail
kuruluşu ve Kanunî Sultan Süleyhalifelerinden Said
de halkın anlayabileceği bir düzeyman (1495-1566) tarafından zapt
Efendi ile Dergâh-ı Âli
de yeniden çevrilmesini emretmiş
edilişi. Osmanlı’dan başlayarak
müteferrikalarından
ve eser 1699’da yeniden çevrilmişII. Ahmet’e kadar padişahların
İbrahim Efendi’nin
tir. Müteferrika tarafından basımı
sıralanışı ve Osmanlı sultanlarıyapılan ikinci çevirisidir.
nın yaptıkları ayrıntılı olarak an“Tefsir, Hadis, Fıkıh
Kitap, biri Timurlenk’in yalatılmaktadır. 16 Ağustos 1730’da
ve Kelam kitapları
şamını ve yaptıklarını, diğeri de
(Gurre-i Safer 1143) büyük boy 130
basmamak şartı ile
onun torunu Sultan Kali’nin kısa
sayfa olarak 500 adet basılan bu
matbaa kurmalarına
yaşam öyküsünü anlatan iki kısımeser de beş kuruşa satılmıştır.
izin veren
dan oluşmaktadır. Kitapta Timur8- Grammaire Turque
Hattat-ı Hümâyûn’u
lenk tam anlamıyla olumsuz bir
Sekizinci eser Johann Babtist
imzalatmasıyla 1726
kişilik olarak anlatılmakta, babaHolderman’ın Grammaire Turque
sının hırsız olduğu, kendisinin de
–ou Methode Courte et Facile Pour
yılında matbaa resmen
hayvan çalarken iki okla yaralanApprendre la Langue Turque’dir
kurulmuştur.
dığını, bu oklardan birinin omzu(Türkçe Grameri veya Türk Dilina ve diğerinin de kalçasına isabet
ni Öğrenmek İçin Kolay Yöntem).
etmesi sonucunda sakat kaldığını ve bundan dola- 1730 yılında basılan bu eser Fransızlara Türkçeyi
yı kendisine “lenk”, yani “topal” lakabının verildi- kolay öğretmek amacını taşıyan bir gramer kitağini belirtilmektedir. Anlaşılan odur ki, yazar eseri bıdır. Devlet nazırı Cardinal de Fleuri’ye yazılan
tarihî gerçekleri çarpıtarak oluşturmuştur. Buna ithafiye, ön söz, fasıl, doğru ve yanlış cetvelleri habir de çevirmenin ilk anda nedeni anlaşılamayan riç dörderlik formalardan oluşan 194 sayfalık bir
çarpıtmaları eklenince, gerçekten, burada anla- kitaptır. Fiyatı Türkiye’de üç kuruş, Fransa’da 40
tılan Timur’un diğer tarihî kaynakların anlattığı franktır.
Timur’la ilgisini kurmak mümkün değildir. Bunun
9- Usûl el-Hikem fî Nizâm el-Ümem
nedeni Timurlenk’in tarihini yazarken Türklerin,
Dokuzuncu kitap Usûl el-Hikem fî Nizâm elOsmanlı Devleti’nin görkemini küçük düşürdüğü- Ümem (Milletlerin Düzeni Hakkında Yöntemsel
nü düşündükleri, Sultan Yıldırım Bayezit’i (1360– Düşünceler) adlı eserdir. 13 Şubat 1732 (Evasıt-ı
1403) güç durumlara sokmuş olan bu tarihî kişili- Şaban 1144) tarihinde 500 adet olarak basılan ve
ğin ününü azaltmak istemeleri olabilir. Çünkü pek bir kuruşa satılan İbrahim Müteferrika’nın yazçok kaynak Timur’u, bambaşka nitelikleriyle an- mış olduğu bu eser, saray erkânına ve Sultana,
latmakta, onun Cengiz Han’a kadar dayanan ünlü Avrupa’da uygulanan yeni askerî eğitim ve düzeni
bir sülaleden geldiğini, topal olmasına, Şehzâde ile savaş teknik ve yöntemleri hakkında bilgi ver-
AYIN DOSYASI
mek ve bu yeni yapının orduya uygulanması için
ikna etmek amacıyla yazılmıştır. Çok daha temel ve
çarpıcı yönü ise, Müteferrika’nın burada Türklerin
Batılılara karşı gerilemelerinin nedenlerini belirlemek amacıyla Batı uluslarının tarihlerini, askerî
teşkilatlarını, savaş yöntemlerini ve devlet biçimlerini inceleyerek, Osmanlı’nın yapısında oluşmuş
çarpıklıkların nedenlerini ve yapılması gereken
iyileştirme (ıslahat) çarelerini tartışması ve devlet
ileri gelenlerinin gerekli adımları atmalarını sağlamaya çalışmasıdır. Genel yapısı göz önüne alındığında bizde ilk kez ayrıntılı olarak kaleme alınmış
bir tür Avrupalılaşma hareketinin manifestosu niteliğindeki bir kitaptır. Zaten Müteferrika da çalışmasını Sultan I. Mahmud’a (1696–1754 / Saltanatı
1730–1754) bir ıslahat projesi olarak sunmuştur.
Eser üç bölümdür. Birinci bölümde, bütün
milletlerin iyi idare edilmesinin gerekliliği üzerinde durulmakta, değişik yönetim biçimleri olduğu
belirtilmekte ve en önemlisi de ilk defa demokrasiden söz edilmesidir. İkinci bölümde ise, hem kendi
yönetim biçimimizin hem de komşularımızın yönetim biçimlerinin tanımlanmasının gerekliliğine
ve devlet idaresinde ilmin ve özellikle de coğrafyanın ne kadar yararlı olduğuna dikkat çekerek, coğrafya ile askerî bilimlerin ilgisi gösterilmektedir.
Üçüncü bölümde, Hristiyan ordularının zaman
içerisinde Osmanlı Ordusuna galip gelmesinin asıl
nedeninin ordularına yeni bir düzen vermeleri ve
savaş araç gereçleri bakımından kendilerini yenilemeleri olduğunu belirten Müteferrika, bu gerçek karşısında imparatorluğun da artık ordusunu
“Nizâm-ı Cedîd” ile düzenlemesi gerektiğinin anlaşıldığını belirtmekte, aynı zamanda bu kitapta
ilk kez “Nizâm-ı Cedîd” deyimini kullanmaktadır.
Müteferrika, yine bu bağlamda Osmanlı’nın uğradığı gerilemenin nedenlerini sekiz madde hâlinde
özetlemektedir:
1- Kanunları uygulamamak,
2- Adaletsizlik,
3- Devlet işlerinin ehliyetsiz ellere düşmesi,
4- Bilim adamlarının fikirlerine tahammülsüzlük,
5- Modern askerî teknoloji bilmemek,
6- Orduda disiplinsizlik,
7- Rüşvet ve devlet servetini kötüye kullanma,
8- Dış dünyadan habersizlik
Sanki günümüz Türkiye’sini betimlemekte
olan Müteferrika, Batı devletlerinin düzenlerini
akli yöntemlerle elde ettikleri kanun ve kurallara
dayandırdıklarını belirterek, Osmanlı’nın da reform yapması gerektiğini ileri sürmektedir. Batı
yöntemlerini uygulayarak ilerleme yoluna girmiş
devlete örnek olarak Rusya’yı ve Petro’nun ıslahatını gösteren Müteferrika, böylece hem Osmanlı’nın
Batılılaşmasının önemini, hem de Rusya’nın Batılılaşmasının Osmanlı’nın geleceği için ne denli
önem taşıdığını belirtmiş olmaktadır.
10- Füyûzât-ı Mıknatısiye
Onuncu kitap yine İbrahim Müteferrika’nın
çevirdiği 1721’de Leipzig’de basılmış pusulanın
faydalarını ve nasıl kullanılacağını açıklayan Füyûzât-ı Mıknatısiye (Pusulanın Yararları) adlı eserdir. 27 Şubat 1732 (Gurre-i Ramazan 1144) yılında
500 adet basılan bu kitabın satış fiyatı da bir kuruştur.
11- Cihânnümâ
On birinci kitap Kâtip Çelebi’nin bir coğrafya ve tarih kitabı olan Cihânnümâ adlı eseridir.
Müteferrika bu çalışmayı yayımlamaya karar verdiğini I. Mahmud’a (1696–1754) bildirmiş ve bu
karara çok sevinen padişah, III. Ahmed’in vermiş
olduğu matbaa iznini yinelemiştir. Yineleme fermanında İbrahim Müteferrika’nın ortağı olan Said
Efendi’nin matbaayla ilgisini kestiği ve aralarındaki ortaklığın feshedildiği anlaşılmaktadır. Bundan
sonraki beş yıl, matbaayı İbrahim Müteferrika tek
başına yönetmiştir. 3 Temmuz 1732 (10 Muharrem
1145) yılında 500 adet basılan kitabın fiyatı 30, ciltli
tezhipli olanının fiyatı 44 kuruştur. Kitabın yazma
aslının tamamı basılmamış, buna karşılık İbrahim
Müteferrika eklemeler yapmıştır. Kitapta 40 kadar
harita ve şekil, coğrafya ve kozmoğrafyaya ilişkin
ekler, 22 sayfalık da genel indeks bulunmaktadır.
İbrahim Müteferrika’nın Cihânnümâ’ya yaptığı ekleri üç başlık altında toplamak mümkündür:
1- Coğrafya, geometri, astronomi ve kozmoğrafyaya ilişkin olanlar,
2- Kâtip Çelebi’nin Van eyaleti civarında bıraktığı memleket tasvirlerinin, Anadolu’da Üsküdar sahillerine kadar uzatılması,
3- Kâtip Çelebi’nin harita ve şekillerinin tamamlanması ve yenilerinin eklenmesi.
12- Takvîm el-Tevârih
On ikinci kitap Takvîm el-Tevârih (Kronoloji
Cetvelleri) adlı bir tür padişahlar tarihi niteliğini
taşıyan bir eserdir. Yazarı yine Kâtip Çelebi’dir. Bu
kitap ilk insanın yaradılışından başlayarak Hazreti Muhammed’in hicretine kadar 6.216 yıl geçtiğini
belirterek, söz konusu olan dönemleri ve olayları
Hazret-i Muhammed’in hicretinden önceki yıllar
için ayrı, hicretten sonrakileri de hicri yıllara göre
ayrı göstermektedir. Buna göre oluşturulan devreler şöyledir.
1. Devre: Dünyanın yaradılışından Nuh
Tufanı’na kadar geçen önemli olaylardan,
2. Devre: Tufan’dan başlayıp İbrahim peygambere kadar geçen dönemdeki olaylardan,
3. Devre: İbrahim peygamberden Musa’nın
ölümüne kadar geçen dönemdeki olaylardan,
4. Devre: Musa’nın ölümünden Nabukadnazar zamanına kadar geçen dönemdeki olaylardan,
5. Devre: Bu kraldan başlayarak İskender’in
Dara’yı yenmesine kadar geçen süredeki olaylardan,
6. Devre: İskender’in bu zaferinden İsa’nın doğumuna kadar geçen süredeki olaylardan,
7. Devre: İsa’dan Hazret-i Muhammed’in hicretine kadar geçen süredeki olaylardan söz etmektedir.
14 Haziran 1733 (Gurre-i Muharrem 1146) yı-
29
30
AYIN DOSYASI
lında 500 adet basılan bu kitabın fiyatı da üç kuruş- mu) adlı, Bosna Diyarındaki askerî hareketleri antur. Kitap İstanbul’da 15, Fransa’da ise 38 franga latan Türkçe, 62 sayfalık küçük bir kitaptır. 19 Mart
satılmıştır.
1741 (Gurre-i Muharrem 1154) yılında basılan bu
13- Kitâb Târih-i Nâimâ
kitap, İmparator Charles III’ün (1545–1608) saltaOn üçüncü eser ise Kitâb Târih-i Nâimâ’dır. natı sırasında Bosna’ya giren Avusturyalılara karşı
(Nâimâ Târîhi), Nâimâ (Ölümü: 1716) tarafından Türklerin savaşları ve zaferlerini anlatmaktadır.
Türkçe olarak yazılmış bir Osmanlı tarihi olan bu Yazarı Bosnalı Ömer Efendi’dir. Fiyatı altı franktır.
kitap, dörder forma hâlinde, biri 701 ve diğeri de
17- Kitâb Lisân el-Acem el-Müsemmâ
771 sayfa olmak üzere iki cilt olarak düzenlenmiş bi-Ferheng-i Şuûri
ve her bir cilt beşyüzer adet basılmıştır. Kitap devMüteferrika’nın matbaasında bastığı on yeletlerin doğuşu, yükselişi ve düşüşü üzerine ileri dinci ve son kitap yine bir sözlüktür. Şuûri Hasan
sürülen felsefi düşüncelerden başlayarak, tarih Efendi’nin Kitâb Lisân el-Acem el-Müsemmâ bikitaplarının okunmasının her sınıf halkın fikirci Ferheng-i Şuûri adlı Acemce-Türkçe Sözlük’tür. 1
yükselmesine çok yararlı olduğunu belirterek, çe- Ekim 1742 (Gurre-i Şaban 1155) tarihinde biri 454,
şitli durumların analizini
diğeri de 450 olmak üzere
vermektedir. Kitap aynı
iki cilt hâlinde basılmıştır.
zamanda 1000 yılından
Fiyatı 120 frank, ciltli ve
itibaren
Osmanlılardaki
tezhipli olanı 150 franktır.
olayları anlatarak 1659 seKaç nüsha basıldığı
nesinde son bulmaktadır.
bilinmeyen bu kitabın baBasım tarihi 1734’tür. Fiyatı
sım işiyle fiilen İbrahim
75 franktır.
Müteferrika uğraşamamışBu kitabın sonunda
tır. Bu sıralarda 68 yaşına
İbrahim Müteferrika, matgelmiştir ve çalışacak gücü
baasından basımını yaptığı
yoktur. Bundan dolayı bu
kitapların isimlerini ve baskitabın basım işini kendikı sayılarını cetvel şeklinde
sinin yetiştirdiği İbrahim
vermiştir. Burada ilginç
adında birisi üstlenmiştir.
olan yön Türkçe-Fransızca
Bu tarihten sonra, ölünceye
gramer kitabının bu cetvelkadar başka kitap yayımlade yer almamasıdır. Aynı
yamamıştır.
zamanda bu tarihten sonra
Müteferrika’nın bastıbeş yıl boyunca matbaağı bütün eserler bunlardır,
da kitap basılmamıştır. Bu
Müteferrika aynı zamanda
durum matbaanın maddi
dört tane de harita basmışbakımdan sıkıntıya düştütır. Bunlar, Marmara, Karağünün göstergesi olabilir.
deniz, İran ve Mısır harita14- Târih-i Râşid
larıdır.
Matbaada
basılan
Marmara
Haritası:
on dördüncü Eser Râşid
Şimşir üzerine kazılmış,
Efendi’nin tarih kitabıdır.
19x48.5 cm boyutlarında
Râşid Efendi, (öl. 1735)
olup, 1719–1720 tarihini taTârih-i Râşid adlı kitabına
şımaktadır. Üzerinde “BeNâimâ’nın bıraktığı yerden
nim devletlû efendim, eğer
başlamış 1660–1721 yılları
fermanınız olursa daha
Kitab-ı İklim-i Cedid, 83 b-84a varaklar
arasındaki olayları anlatbüyükleri yapılır” sözleri
mıştır. 17 Şubat 1741’de (Gurre-i Zilhicce 1153) ba- yazılıdır.
sılan kitabın fiyatı 30, ciltli ve tezhipli 40 kuruştur.
Karadeniz Haritası: 65x95 cm boyutlarında,
15- Târih-i Asım
1724–1725 tarihinde basılmış olan bu haritayı İbraİbrahim Müteferrika’nın matbaada bastığı on him Müteferrika, Sadrazam İbrahim Paşa’ya sunbeşinci kitap, Târih-i Râşid’e ek olarak tasarladığı muştur.
Çelebizâde Asım Efendi’nin yazmış olduğu Târihİran Haritası: İran’ın çevresini ve bölgelerini
i Asım’dır. Çelebizâde Râşid Efendi’nin bıraktığı gösteren bu harita, 1729–1730 yılında basılmıştır.
tarihten başlayarak 1721-1728 yılları arasındaki
Mısır Haritası: Haritanın varlığı kuşkulu ololayları ele almış. 17 Şubat 1741’de (Gurre-i Zilhic- makla birlikte, Babinger böyle bir haritanın varlıce 1153) basılan 311 sayfalık kitabın fiyatı, Târih-i ğından söz etmektedir.
Râşid ile birlikte ciltli 40, ciltsiz 30 kuruştur.
16- Ahvâl-i Gazavât der Diyâr-ı Bosna
E. Müteferrika’dan Sonra Matbaanın
Matbaada basılan on altıncı eser Ahvâl-i Ga- Durumu
zavât der Diyâr-ı Bosna (Bosna Savaşları’nın duruİbrahim Müteferrika’nın ölümünden iki yıl
AYIN DOSYASI
sonra 1747 yılında bizzat kendisinin yetiştirdiği, ayrılmış, Râşid Efendi son kitabı olan Kâfiye’yi
yukarıda adı geçen Rumeli kadılarından olan İbra- yalnız başına çıkarmıştır.
him Efendi ve onun kendisine ortak yaptığı AnaBundan sonra matbaa yaklaşık 7 yıl daha atıl
dolu kadılarından Ahmed Efendi, I. Mahmud’a kalmıştır. 1790’da tahta çıkan Sultan III. Selim yenibaşvurarak, bir fermanla matbaa iznini kendi ad- leşme ve ıslahat programları çerçevesinde, özellikle
larına yeniletmişlerdir. Ancak yedi yıllık bir süre ordunun teknik beceri ve kuramsal bilgi açısından
daha matbaayı faaliyete geçirememişlerdir. 1754 donatılması ve rütbeli askerlerin yetiştirilmesine
yılında III. Osman matbaa iznini aynı kişiler adına yardımcı olması için, Marquis Sébastien Vauban’ın
bir kez daha yenilemiştir. Bu kez matbaayı faaliye- yazmış olduğu ve Kostantin İpsilânti’nin Türkçete geçirmeyi başaran İbrahim ve Ahmet Efendiler ye çevirdiği üç kitabın yayımlanmasına karar veVankulu Sözlüğü’nü 1755-1756 yılları içerisinde rilmiştir. Bu kitaplar şunlardır. Fenn-i Harb (1792),
basmayı başarmışlardır. Ancak bundan başka bir Fenn-i Lâğım (1793), Fenn-i Muhâsara (1794).
kitap yayımlayamamışlardır.
Bu son iki kitap resimlidir ve bunlar Kapril
Bu tarihten itibaren 1783 yılına kadar tamamen ve İstepan adlı iki Ermeni usta tarafından resmedevre dışı kalan matbaayı, I. Abdülhamid (1725- dilmişlerdir. Bu son kitapların baskısı özensiz ve
1789 / Saltanatı 1774-1789) yeniden canlandırmak harfleri de okunaksızdır. Bu durum Müteferrika
için Divân-ı Hümâyûn’a Beylikçi Râşid Mehmed matbaasının artık teknolojik olarak ömrünü dolEfendi (1753-1797) ve Vak’a-nüvis Vâsıf Efendi’yi durduğunu, zaman içerisinde yenileştirilemediği(öl. 1807) görevlendirmiştir. Bu kimseler matbaa- ni göstermektedir.
nın her türlü giderini karşılamayı kabul ederek işe
Böylece 66 yıllık serüven sona ermiştir. Bu 66
başlamışlar ve tarih sırasıyla şu kitapları basmış- yıllık süre içerisinde matbaa 18 yıl fiilen çalışmış,
lardır:
48 yıl kapalı kalmıştır. Matbaayı 10 yıl İbrahim
Sami, Şâkir ve SupMüteferrika’nın kendisi, 2
hi Tarihleri: Bu kitap üç
yıl yetiştirdiği İbrahim ve
saray tarihçisinin yazdıAhmet Efendiler, 2 yıl ise
ğı bir Osmanlı tarihidir
Vâsıf ve Râşid Efendiler
(1783). Kitabın muhteortak olarak, 4 yıl Râşid
melen Vâsıf Efendi taraEfendi yalnız başına çafından yazılmış olan ön
lıştırmıştır. 1794 yılından
sözünde, bu yeni matbasonra matbaa tamamen
ada görev alan musahkapanmıştır. Matbaadaki
hihlerin isimlerine de yer
araç gerecin ne olduğu
verilmiştir. Bunlar, İshak
konusunda kesin bir bilgi
Efendi, Eski Selanik kabulunmamaktadır.
dısı Pirzâde Sahip Efendi,
Eski Galata kadısı Yanyalı
Değerlendirme
Esad Efendi ve Kasımpaİbrahim Müteferrika
şa dervişleri Tekkesi Şeyneden başarısız oldu? Bu
İbrahim Müteferrika’nın Galata Mevlevihanesi’nin haziresindeki kabri
hi Musa Efendi’dir.
soruyu birkaç başlık alBu tarih kitabı, daha önce Çelebizâde Asım’ın tında ele almak gerekmektedir.
yazmış olduğu tarih kitabının devamıdır. 1728 yı1- Kâğıt Sorunu:
lından başlayarak 1743 yılına kadar geçen olaylar
İbrahim Müteferrika kâğıt sorununu aşabilir
anlatılmaktadır. Kitap dörder forma hâlinde iki miydi? Bilindiği üzere kitabı taşıyan en uygun,
kısma ayrılmıştır. Altı sayfa cetvel, iki sayfa ön söz ucuz ve kullanışlı tek malzeme kâğıttır. Basım ve
ve 238 çift sayfa da metinden oluşmaktadır. Fiyatı yayımcılığın gelişmesinde önemli bir etmen olan
20 kuruştur.
kâğıt, aynı zamanda ticari bir maldır. Bu boyutuyla
Tarih-i ‘İzzî: Yine bir saray tarihçisi olan kâğıt, matbaacılığın ekonomik yönünü belirlemek‘İzzî’nin yazdığı tarih kitabı (1784). Bu kitap da tedir. Konuya bu bakımdan yaklaşıldığında, OsSami, Şâkir ve Suphi Tarihleri’nin bıraktığı yerden manlı Devleti’nde kâğıtçılığın gelişmesine yönelik
başlayarak Osmanlı tarihini ele almaktadır. Yine ciddi sorunların olduğunu görmekteyiz.
dörder formalar hâlinde düzenlenmiş, 286 çift sayÖnceleri Doğu’dan kâğıt alımı yapan Osmanlı
fadan ve 17 tek sayfadan oluşmaktadır. Fiyatı 15 Devleti 14. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Batı
kuruştur. Ancak daha sonra diğer tarih kitaplarıyla kaynaklı kâğıt alımına başlamıştır. 15 ve 16. yüzbirlikte alınması hâlinde 25 kuruşa satılmıştır.
yıllarda gittikçe yaygınlaşan bu alımlar, 17. yüzyılİbnü’l Hâcib’in Kâfiye adlı Arapça gramer ki- dan itibaren Fransız kâğıt fabrikalarının gelişmesi
tabı (1786).
ve bu dönemde Osmanlı-Fransız ticaret ilişkileriBu sıralarda matbaaya mukâbeleci olarak nin yoğunlaşmaya başlamasıyla birlikte, daha çok
atanmış olan Gelenbevi İsmail Efendi ile matbaa- Fransız kâğıtlarının alınmasıyla sonuçlanmışnın imtiyaz sahibi Vâsıf Efendi geçinememişler ve tır. Ancak bazı kaynaklarda 15. yüzyılın başında
bu yüzden Vâsıf Efendi matbaanın ortaklığından Amasya’da bir kâğıt fabrikasının bulunduğu söz
31
32
AYIN DOSYASI
konusu edilmektedir. Aynı şekilde İstanbul’da Ha- tabından üstün olduğunu belirtmek yerinde olur.
liç kıyısındaki Kâğıthane semtinin adının da bura- Aynı zamanda içeriği açısından bu kitabın daha
da bulunan kâğıt fabrikasından geldiği belirtilmek- çok satılması söz konusu olabilirdi ve bu bakımtedir. Belgelenemeyen bu açıklamaların yanında dan da matbaanın çeşitli nedenlerle içine düştüğü
1744’te Yalova’da bir kâğıt fabrikası açıldığı ancak, maddi sorunlarının aşılmasını sağlayabilirdi. Diğer
Avrupa’da üretilen kâğıtlarla rekabet edememesi taraftan felsefe ve sanat konusunda hiç eser yayımve fabrikanın gereksinim duyduğu suyun yeterin- lanmamıştır. Tarih kitaplarının seçiminin büyük
ce sağlanamaması nedeniyle kapandığı bilinmek- ölçüde siyasi amaçlara yönelik yapıldığı ve dolatedir. Nitekim İbrahim Müteferrika, bastığı kitapla- yısıyla da, İbrahim Müteferrika’nın kitaplarının
rın çoğunda Fransız kökenli kâğıtları kullanmıştır. seçiminde büyük ölçüde özgürce davranmadığı ya
Daha sonra III. Selim döneminde Kâğıthane’de da davranamadığı, çoğunlukla güncel olaylardan
açılan 1804–1832 yılları araveya zorunluluklardan haresında Beykoz’da faaliyet
ket ettiği anlaşılmaktadır. Bir
gösteren ve 1846’da üretime
Afgan elçisinin İstanbul’a
başlayan İzmit kâğıt fabrigelmesiyle birlikte, İran-Afkaları hep rekabet ve yeterli
ganistan ilişkilerinin günkâğıt üretememeleri nedecelliğinden
yararlanmak
niyle kısa süre içerisinde kayoluyla Târîh-i Seyyâh’ın
panmışlardır. Şu halde kâğıt,
yayınlanması bu durumun
İbrahim Müteferrika için her
en güzel örneğidir.
zaman ciddi bir sorun olarak
3- Bilginin Yaygınlaşvarlığını hissettirmiştir.
ması:
2- Basılan kitapların
İbrahim Müteferrika’nın
Seçimi:
matbaasında 13 yıl içinde
İbrahim Müteferrika’nın
24 cilt olarak 17 yapıt, bakitap seçimi isabetli midir?
sılmıştır. Bunların toplamı
Burada dikkatimizi çeken en
da 12.500 adettir. Bu sayılar
önemli yön, haritalar bir tabize kitabın, dolayısıyla bilrafa bırakılacak olursa, yukaginin geniş halk kitlelerine
rıda ayrıntılı olarak içerikleri
ulaşmadığını açıkça gösterverilen kitapların büyük çomektedir. Şu hâlde matbaa
ğunluğunun yalnızca siyasi
Osmanlı Devleti’nde Batı’da
tarih alanına ait olmalarıdır.
olduğu gibi, ülke çapında
Bunlar içerisinde Füyûzât-ı
eğitim ve öğretimin gelişmeMıknatısiye ve Cihânnümâ
si, yaygınlaşması ve kültürel
bilim alanında seçilmiş çalışdeğişimin temel araçlarından
malar olarak karşımıza çıkbiri olma görevini yerine gemaktadır. Ancak, Füyûzât-ı
tirememiştir. Hatta böyle bir
Mıknatısiye zaten içerdiği
amaç gözetilmemiştir.
bilgiler bakımından güncelBuna karşılık matbaanın
Kitab-ı İklim-i Cedid’den bir minyatür
liğini yitirmiş, bu bakımdan
Batı’daki gelişimine ve soda yararsız bir çalışmadır. Dolayısıyla seçiminin nuçlarına baktığımızda, her şeyden önce, matbagerekli ya da isabetli olduğunu söylemek olanak- ayla birlikte Orta Çağ’ın tek tip düşünce temeline
lı değildir. Şu hâlde Cihânnümâ bir tarafa bırakı- dayanan dar, tutucu ve otoriteye bağlı anlayışının
lacak olursa, diğer kitapların hiçbiri bilim, felse- ortadan kalktığını açıkça anlayabilmekteyiz. Mofe, edebiyat veya sanat gibi alanlara ait değildir. dern dönem felsefecilerinden Bacon ve Descartes’in
Oysa bu tarihe kadar bilim ve teknik konularında görüşlerini dikkate aldığımızda da bunu görmek
Osmanlı’da verilen ürünlerin sayısı hiç de az de- olanaklıdır.
ğildir. Bu matbaada bu türün seçkin örneklerinin
4- Kitapların Fiyatları:
basılıp yayılması beklenirdi. Bu yapılmadığı gibi,
Matbaanın Osmanlı Devleti’nin kültürel gelişibasımı yapılan siyasi tarih konusundaki kitapların minde etkin rol oynayamamasının temel nedenleseçiminin de çok akıllıca yapıldığını düşünmek rinden biri de kitap fiyatlarının beklenenin aksine,
mümkün değildir. Devlet tarihçilerinin eserleri gerektiği ölçüde ucuz olmamasıdır. Aslında göreli
basılırken, Türklerin tarihini Tâcü’t-Teravih adıyla olarak önemli bir ucuzlama olduğu anlaşılmakkaleme almış olan Hoca Saadettin’in bu kitabının tadır. Vankulu Sözlüğü’nün yazma nüshası 350
basılmaması şaşırtıcıdır. Çünkü bu eser, Osmanlı kuruşa satılırken, basma nüshasının yalnızca 35
sülalesini kökeninden başlayıp, oldukça ayrıntılı kuruşa satılması on katlık bir ucuzlamanın gerçekolarak I. Selim’e (1470–1520 / Saltanatı 1512–1520) leştiğini ortaya çıkarmaktadır. Ancak, kitap fiyatkadar getirmektedir. Ayrıca eserin üslubu ve anla- ları ile o dönemde yüksek rütbeli devlet memurtım zenginliği bakımından diğer pek çok tarih ki- larının aldıkları günlük ücretler kıyaslandığında
AYIN DOSYASI
bu ucuzlamanın geniş halk kitlelerini kapsayacak
ve onların kitaba yönelmelerini sağlayacak bir nitelik taşımadığı muhakkaktır. Bunun temel nedeni
kitap fiyatları ile diğer temel gereksinimlerin değerleri arasındaki dengesizliktir. Şöyle ki Vankulu
Sözlüğü’ne öğrencilerin satın alabilmesi için biçilen 35 kuruşluk değer o sırada 10 altın etmekteydi.
10 altını bir sözlüğe verecek kaç öğrenci bulunabilirdi. Bu durumu bir karşılaştırmayla daha açık
olarak görebiliriz.
Temmuz-Ağustos 1718 aylarında Kral Rakoczi
Edirne’ye gelmiş, kendisi ve yanındakiler için üç
ev kiralanmış ve on beş günlük kira karşılığı 2.400
akçe ödenmiştir. Yine 1722 yılında Kral Rakoczi ve
yanındaki ünlü kişilerin gündelikleri şöyledir (1
kuruş=120 akçe)
Kral Rakoczi
7.500 akçe x 30 gün = 225.000 akçe : 120 = 1.875 kuruş
Mariasi (General)
240 akçe x 30 gün = 7.200 akçe : 120 = 60 kuruş
Bercseny
600 akçe x 30 gün = 18.000 akçe : 120 = 150 kuruş
Horvath Frencz (Kapı Kâhyası)
120 akçe x 30 gün = 3.600 akçe : 120 = 30 kuruş
1725 yılında ise yine Rakoczi’nin emrine verilen Müteferrika’nın günlüğü 50 akçe idi. Çevirmen
Mustafa Ağa’ya ise 30 akçe verilmiştir.
Müteferrika, bu durumda kendisine Füyûzât-ı
Mıknatisiye’yi almaya kalksaydı; o tarihte 1 kuruş
120 akçe olduğuna göre, tam iki buçuk günlüğünü harcamak zorunda kalacaktı, hatta Vankulu
Sözlüğü’nü almaya gücü yetmeyecekti.
Benzer şekilde Kral Rakoczi, aldığı gündelik
7.500 akçe yani 62,5 kuruşla ancak 35 kuruş olan
Vankulu ile fiyatı 30 kuruş olan Cihânnümâyı satın alabilir ve yarım kuruş borçlu kalırdı. Hele tüm
kitapların koleksiyonunun fiyatı olan 212 kuruş
göz önüne alınırsa, örneğin müteferrika kendi koleksiyonunu elde edebilmek için, hiçbir şeye para
harcamamak koşuluyla, 545 gün çalışacaktı. Kral
Rakoczi ise aynı koleksiyonu ancak 4,5 günlüğünün tamamını vermekle edinebilirdi.
Görüldüğü üzere 13 yıl içerisinde koca Osmanlı Devleti’nde basılan 12.500 adet kitabın İstanbul veya birkaç büyük kentin dışına gitmediği
ve yalnızca gelir düzeyi çok yüksek olan insanların
elinde kaldığı anlaşılmaktadır.
Bütün bunlar, Müteferrika matbaasını iyi niyetli bir amatörün çabalarından öteye geçemeyen
güzel bir girişim olarak tanımamıza yol açmaktadır. Matbaa daha çok ekonomik nedenlerden
dolayı güçlüğe düşmüş, doğal olarak işlevini yapamaz hâle gelmiştir. Başlangıçta çok zengin olan
İbrahim Efendi’nin ölürken bıraktığı miras sadece
satılamayan pek çok kitaptır. Bütün bunlar göz
önüne alınacak olursa, kitapların Osmanlı kültür
yaşamında gerekli değişim ve dönüşümü sağlayamadığı açıkça ortaya çıkar. Zaten Müteferrika’nın
ölümünden bir süre sonra 1746 yılında, ne saraydan ne de özel kimselerden gerekli desteği bulan
matbaa, tamamen devre dışı kalmıştır.
Sonsöz
Yukarıdaki
değerlendirmeler
ışığında,
Müteferrika’nın ilk kitabını yayımladığı 1729 yılından önceki Osmanlı düşünce yaşamının niteliğiyle, onun son kitabını yayımladığı 1742 ya da
kendisinden sonra, matbaanın işletilmesi yoluyla
son kitabın yayımlandığı 1794 yılından sonraki
Osmanlı düşünce yaşamının niteliği arasında ciddi bir değişiklik olmamıştır. Her şeyden önce matbaanın Osmanlı Devleti’ne toplumsal bir gereklilik
sonucu gelmediği anlaşılmaktadır. Yukarıda ayrıntısıyla anlatıldığı üzere, İbrahim Müteferrika’nın
ölümünden sonra matbaa 39 yıllık bir duraklama
süreci geçirmiştir. Bu da matbaanın ya da kitap
basma işinin toplumdan gelme bir gerekliliğe dayanmadığının ve yalnızca meraklı ve ilgili birkaç
aydının özel uğraşı konumunda kaldığının açık bir
kanıtıdır. Başka bir deyişle Batı’da bir gereksinimden doğduğu açıkça anlaşılan matbaa, Türkiye’ye
devlet desteği ve özel çabayla getirtilmiş olmasına
karşın, daha sonra toplumsal anlamda bir kabul
görmemiş, sadece belli bir kesimin ilgi ve gayretiyle yaşatılabilmiş bir girişim olarak kalmıştır.
Benzer şekilde, matbaa kurulmadan önce
Türk entelektüel çevresinin ilgilendiği konularla,
matbaa kurulduktan sonra yayımlanan kitapların
konuları arasında büyük farklılıkların olmadığı
anlaşılmaktadır. Matbaadan önce de ders kitapları ve dinî konuları içeren kitaplar ağırlıklı olarak
ilgi görmekteyken, matbaadan sonra da, bu eğilimin değişmediği ve matbaada basılan din dışı
konulardaki kitapların da okuyucu bulamadığı
anlaşılmaktadır. Çünkü İbrahim Müteferrika’nın
ölümünden sonra yüzlerce kitabın satılmadan elde
kaldığı görülmüştür. Bu durum iki noktayı çok açık
bir biçimde gözler önüne sermektedir.
1- Halkın okuma yazma oranı çok düşüktür.
Bilenlerin de okuma alışkanlığı yoktur.
2- Halkın ilgisi yoğunlukla din konularına
yönelmiştir. Matbaaya dinî kitap basmamak koşuluyla izin verildiğinden, matbaanın geniş halk kitlelerince kabul görmesi ve basılmış kitap okuma
alışkanlığını kazanması bu yolla yok edilmiştir.
Basma yapıtları okuma alışkanlığının halka
kazandırılamaması sonucunda, Türk insanının bilim, felsefe, sanat vb. üst entelektüel alanlara ilgi
duyması sağlanamamıştır. Dolayısıyla matbaayla
birlikte Türk insanının ilgi konularında bir değişim
olmamıştır. Bu durum matbaanın bilginin yaygınlaştırması işlevini yerine getirmesini engellemiş ve
matbaayı yararsız kılmıştır.
Türk insanın gereksinim duyduğu bilim, sanat
ve genel kültür yapıtlarının seçilmesi, dolayısıyla
da arza talep yaratmak amaçlanmadığından, matbaa da pek çok kurum gibi siyasetin gölgesinde,
yönetime bağımlı, onu hoşnut edecek sıradan yapıtları yayımlamanın dışında bir şey yapmayan,
sıradan bir kurum olarak kalmıştır.
33