Köy-Koop Haber Gazetesi 37. Sayı
Transkript
Köy-Koop Haber Gazetesi 37. Sayı
Türkiye’nin Tarım Gazetesi ARALIK 2014 Yıl:4 Sayı:37 TÜRKİYE KÖY KALKINMA VE DİĞER TARIMSAL AMAÇLI KOOPERATİF BİRLİKLERİ MERKEZ BİRLİĞİ GAZETESİ TÜSİAD; Çiftçinin Refahının Artması İçin Kırsal Kalkınma Kilit Önem Taşıyor Dünya Kooperatifçilik 21 Günümüz Kutlu Olsun 2014 Uluslararası Aile Tarımı Yılı ARALIK »» Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği, (TÜSİAD) Türk tarım sektörünün tüm unsurlarını bütüncül bir bakış açısıyla ele almak amacıyla 27 Kasım 2014 tarihinde İstanbul’da “Gıda, Tarım ve Hayvancılık Rekabet Gücü” konulu bir çalışma gerçekleştirdi. Konferansta “Gıda, Tarım ve Hayvancılık Rekabet Gücü” başlıklı çalışmanın temel bulguları sunuldu. Çalışmada, çiftçinin refahının artmasının sanayinin rekabet gücünün artmasında en önemli göstergelerinden biri olduğu sonucu çıkarken, çiftçinin refahının artması için kırsal kalkınmanın kilit önem taşıdığı, bu kilidi açacak anahtarın ise tarım olduğu ifade edildi. Uluslararası rekabet gücünün sürdürülebilir olması için toprak, su gibi özvarlıkların korunmasının hayati önem taşıdığına vurgu yapılan çalışma da, iklim değişikliği, gıda güvenliği, aşırı kentleşme, ulaşım altyapısı ve sanayileşme için tarım arazilerinin azalıyor olmasının gıda güvenliği ve rekabet gücü açısından büyük tehdit yarattığı anlatıldı. Tarımın ‘tek elden’ yönetilmesi gerektiği istenirken, Ulusal Gıda Bilgi ve İletişim Komitesi kurulması gerekliliğine, yeminli gıda müfettişleri sistemi kurulması ve uzun vadeli öngörülebilir staretijiler oluşturulması gerektiği kaydedildi. » Syf 10’da AVM HES ve Golf Sahalarına ÇED Muafiyeti “En Önemli Kirlilik, Bilgi Kirliliğidir” »» 1993 yılından bu yana uygulanan ve bu sürede 7 kez değişikliğe gidilen ÇED Yönetmeliği yeniden değiştirildi. »» Ankara Üniversitesi Gıda Güvenliği Enstitüsü tarafından “Gıdada Bilgi Kirliliği ve Bilimsel Gerçekler” konulu panel düzenlendi. HES'ler AVM'ler, büyük otel projeleriyle köprü ve otoyol gibi doğa tahribatına neden olabilecek projelerin etkisini değerlendiren ÇED raporlarındaki eksiklikler, yargı açısından da önemli bir dayanak oluşturuyordu. Değiştirilen ÇED Yönetmeliğine göre bundan böyle HES projeleri, AVM'ler, Golf sahaları ve toplu konut projelerinin yanısıra demiryolu ve metro projeleri ÇED'den muaf tutulacak. Çevre Mühendisleri Odası Genel Başkanı Baran Bozoğlu konuya ilişkin bir basın açıklaması yaptı. » Syf 13’te Aile Çiftçiliği Yılı Sonlanırken BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından ilan edilen 2014 Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı’nın son günlerine geldiğimizde, geçen bir yıllık süreçte bu konuda ne gibi çalışmalar yapıldı? Farkındalık yaratılabildi mi? Bundan sonra neler yapılacak? Aile Çiftçiliğinin yaşamış olduğu sorunları; konunun uzmanları ve üretici örgütlerinin başkanları değerlendirdi. » Syf 12’de Panelde gıda konusundaki bilgi kirliliğinin sadece ülkemizde değil tüm dünyada da var olduğunu vurgulayan A.Ü. Gıda Güvenliği Enstitü Müdürü Prof. Dr. Nevzat Artık, “Fazla gıda almak bildiğiniz gibi obeziteye neden olur. Bilgi alırken de bir seçicilik söz konusu olmalıdır. Bilgide de diyet yapılması gerekmektedir. Hiç konuyu bilmeden, araştırma yapmadan bir konuda çıkıp medyada konuşulması 10 Yılda, 27 Milyon 825 Bin 64 Dekar Tarım Arazisi İmara ve İnşaata Kurban Gitti »» Antalya Ticaret Borsası, TÜİK verilerinden yola çıkarak, Türkiye'nin 2004-2013 yılları arasında kaybettiği tarım arazisi miktarını ortaya koyan bir çalışma yaptı. Derlenen rakamlara göre Türkiye' de son 10 yılda toplam 27 milyon 825 bin 64 dekar tarım arazisinin kaybedildiğini belirten ATB Başkanı Ali Çandır, "2004 yılında 265.9 milyon dekar olan tarım arazisi varlığı, 2013 sonu itibariyle 238.1 milyon dekara düşmüş. Türkiye son 10 yılda tarım topraklarının yüzde 10.46'sını kaybetmiş durumda" dedi. » Syf 6’da Zirai Don Mağduru Çiftçiye Destek »» Türkiye’de mart ayında etkili olan zirai don nedeniyle kayısı, elma, vişne, kiraz, armut, üzüm ve fındık bahçeleri zarar gören üreticilere Tarım Sigortaları Havuzundan yaklaşık 500 milyon lira tazminat ödenecek. bilimsel etiğe aykırı düştüğü gibi aynı zamanda tüketicileri de çok fazla yanılgıya düşürmektedir. dedi. » Syf 4’te TARSİM (Tarım Sigortaları Havuzu) Yönetim Kurulu Başkanı Ramazan Kadak, Zirai don nedeniyle 60 ilde 26 farklı ürünün ciddi anlamda zarar gör- düğünü belirterek bu zamana kadar topladıkları 600 milyon liralık primin 500 milyon lirasını üreticilere geri ödeyeceklerini söyledi. » Syf 6’da Hadi İLBAŞ Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN Erol AKAR Dünden Bugüne Kooperatifçilik -37» Syf 2’de İtalyan Sosyal Kooperatifler » Syf 14’te Üretici Örgütlerinde Model Arayışı » Syf 8’de Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA Ünal ÖRNEK Güler Yüzlü Neoliberalizm Çözüm Yolu İmiş? Zeytin mi, Elektrik mi? » Syf 4’te » Syf 5’te Dünya Kooperatif Gözlemi Araştırmasına Destek Verelim » Syf 19’da Dr. Yener ATASEVEN Dr. Erhan EKMEN Dr. Nezaket CÖMERT Tarım Sektöründeki Beklentiler 2015 Ne Yılı? Sürdürülebilir Kalkınma » Syf 18’de » Syf 16’da » Syf 15’te KOOPERATİFÇİLİK Dünden Bugüne Kooperatifçilik -37»» S.S. Ortalıca Beldesi Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Tosya – Kastamonu Kooperatifin satış mağazasında bölgeye has özellikleri olan yöresel ürünlerin satışı yapılmakta, ortakların diğer girdileri de sağlanmaktadır. Kooperatif çeltik üreticisi ortakların gereksinim ve isteklerini karşılamak, üretimden pazarlamaya kadar olan ortak sorunların çözümünü sağlamak amacıyla çalışmalar yürütmektedir. ma aracı ile ortakların sütü toplanarak bölge birliğinin de desteği ile sütün pazarlama organizasyonu oluşturulmuş, ortakların sütünün daha iyi değerlendirilmesi sağlanmıştır. Kooperatif ortaklarının gereksinimleri doğrultusunda hizmet vermeyi amaçlayan kooperatif ortakların ürettiği buğdayların işlenmesi amacıyla günlük 20 ton kapasiteli un değirmeni, ortakların gereksinimlerine yönelik olarak keşkek dövme, yem kırma ünitelerini kurmuştur. 01/11/2014 01/12/2014 2014 Yılı Çevre Temizlik Vergisi II. Taksit Ödeme Dönemi 01/11/2014 01/12/2014 2014 Yılı Emlak Vergisi II. Taksit Ödeme Dönemi 01/11/2014 01/12/2014 Ekim 2014 Dönemine Ait 4/a ve 4/b Kapsamındaki Sigortalılara İlişkin Primlerin Ödenmesi 01/11/2014 01/12/2014 Ekim 2014 Dönemine İlişkin Ba, Bs Formlarının Verilmesi 01/11/2014 01/12/2014 Veraset ve İntikal Vergisi 2. Taksit Ödemesi 01/11/2014 01/12/2014 Yıllık Gelir Vergisi Beyannamelerinde, Toplam Gelir İçindeki Zirai Kazançları %75 ve Daha Yüksek Oranda Olanlar İçin 1. Taksit Ödemesi 01/12/2014 15/12/2014 Kasım 2014 Dönemine Ait Motorlu Taşıt Araçlarına İlişkin Özel Tüketim Vergisinin (Tescile Tabi Olmayanlar) Beyanı ve Ödenmesi 01/12/2014 22/12/2014 Kasım 2014 Dönemine Ait 5602 Sayılı Kanunda Tanımlanan Şans Oyunlarıyla İlgili Veraset ve İntikal Vergisinin Beyanı ve Ödenmesi 01/12/2014 22/12/2014 Kasım 2014 Dönemine Ait Elektrik ve Havagazı Tüketim Vergisinin Beyanı ve Ödenmesi 01/12/2014 22/12/2014 Kasım 2014 Dönemine Ait İlan ve Reklam Vergisinin Beyanı ve Ödenmesi 01/12/2014 23/12/2014 Kasım 2014 Dönemine Ait Aylık Gelir/Kurumlar Vergisi Stopajının Beyanı 01/12/2014 23/12/2014 Kasım 2014 Dönemine Ait Aylık Prim ve Hizmet Belgesinin Verilmesi 01/12/2014 23/12/2014 Kasım 2014 Dönemine Ait İstihkaktan Kesinti Suretiyle Tahsil Edilen Damga Vergisi ile Sürekli Mükellefiyeti Bulunanlar İçin Makbuz Karşılığı Ödenmesi Gereken Damga Vergisinin Beyanı 01/12/2014 24/12/2014 Kasım 2014 Dönemine Ait Katma Değer Vergisinin Beyanı 01/12/2014 26/12/2014 Kasım 2014 Dönemine Ait Aylık Gelir/Kurumlar Vergisi Stopajının Ödenmesi 01/12/2014 26/12/2014 Kasım 2014 Dönemine Ait İstihkaktan Kesinti Suretiyle Tahsil Edilen Damga Vergisi ile Sürekli Mükellefiyeti Bulunanlar İçin Makbuz Karşılığı Ödenmesi Gereken Damga Vergisinin Ödenmesi 01/12/2014 26/12/2014 Kasım 2014 Dönemine Ait Katma Değer Vergisinin Ödenmesi 01/12/2014 31/12/2014 2015 Yılında Kullanılacak Yasal Defterlere İlişkin Açılış Tasdiki 01/12/2014 31/12/2014 Kasım 2014 Dönemine Ait 4/a ve 4/b Kapsamındaki Sigortalılara İlişkin Primlerin Ödenmesi 01/12/2014 31/12/2014 Kasım 2014 Dönemine Ait Haberleşme Vergisinin Beyanı ve Ödenmesi 01/12/2014 31/12/2014 Kasım 2014 Dönemine İlişkin Ba, Bs Formlarının Verilmesi 01/12/2014 31/12/2014 Yıllık Gelir Vergisi Beyannamelerinde, Toplam Gelir İçindeki Zirai Kazançları %75 ve Daha Yüksek Oranda Olanlar İçin 2. Taksit Ödemesi KÖY-KOOP MERKEZ BİRLİĞİ 1971 yılından bu yana faaliyet gösteren Türkiye Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatif Birlikleri, 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’nun geçiçi 2. maddesi gereği, intibak dışı kalarak tüzel kişiliklerini korumuş ve Merkez Birliği düzeyinde KÖY-KOOP adı altında üst örgütlenmelerini tamamlamışlardır. Köy-Koop Merkez Birliği; Tarıma ait farklı çalışma alanlarında (Hayvancılık, Süt üretimi ve işlenmesi, seracılık, halı–kilim üretimi, zeytin ve zeytinyağı işlenmesi, bal, çeltik üretimi ve işlenmesi, çiçekçilik, fidan, salça, reçel, konserve üretimi v.b.) etkinlik gösterir. YAYIN KURULU • Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI • Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA • Prof.Dr. Ayhan ÇIKIN • Prof.Dr. Cem ÖZKAN • Prof.Dr. Bülent GÜLÇUBUK • Yrd. Doç.Dr. Tuba ŞANLI • Yrd. Doç.Dr. Hilal TUNCA • Yrd.Doç.Dr. Levent DOĞANKAYA • Dr. Yener ATASEVEN • Dr. Özdal KÖKSAL • Dr. Neşe N. TOPRAK • Dr. Selen Deviren SAYGIN • Dr. Caner KOÇ • Uzm. Dr. Esra GÜNERİ • Ünal ÖRNEK • Erol AKAR • Tevfik Fikret CENGİZ SA M LA AÇLI KOO P RI M Gazetemizin Yayın Kurulu Üyeleri Fahri Olarak Görev Yapmaktadırlar. ER BİR V E D İ Ğ E R TA F K RK IN MA LİKLERİ M E RLİ Ğİ • KÖY KA L Ürettiği çeltiği işlemek için çevre il ve ilçelere gitmek zorunda kalan üreticilerin bu sorunlarını çözümlemek amacıyla çeltik işletme fabrikası kurulmuş, daha sonraki yıllarda fabrikanın kapasitesini ve teknolojisini geliştirme amaçlı yatırımlara devam edilerek oldukça modern bir tesis elde edilmiştir. Kooperatife ait 2500 metre kare kapalı çeltik depolama ve muhafaza hizmeti verilmekte, böylece piyasanın isteğine göre pirinç arzı düzenlenerek fiyatın oluşmasına katkı sağlanmakta, piyasayı belli ölçüde de olsa düzenleyerek bir anlamda borsa işlevi de görülmektedir. Ortakların üretim maliyetlerini düşürmek amacıyla açılmış olan mazot satış istasyonu sayesinde ortaklara piyasa fiyatlarının %5 daha altında satış yapılmaktadır. Ortakların üretimde kullanmış olduğu mazot girdilerinin ödenmesinde ortaklara ürünlerin hasadına kadar vade uygulanmaktadır. Kooperatif ortakları ve bölgenin ihtiyacı olan arazi düzenleme v e çeltik tarlalarının sulama kanallarının açılması amacıyla gerekli olan iş makinesi ihtiyacı mevcut iki adet iş makinesi ile karşılanmaktadır. İş makineleri ayrıca orman üretiminde de kullanılmaktadır. Arazi sulama sisteminin işletmesi, bakım ve onarımı yine kooperatif olarak yürütülmektedir. Kooperatif, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ve Orköy kredilerinden yararlanarak çeşitli projeler yürütmüş, ayrıca Alman Kooperatifleri Konfederasyonu (DGRV)tarafından Pilot Kooperatif olarak belirlenmiş ve ortak çalışmalar yürütülmektedir Kastamonu Birliğinin başarılarından sonra, ona bağlı Ortalıca Kooperatifinin ilginç başarılarını da aktarmış olduk. Kendilerini bu ilginç başarılarından dolayı kutluyor, başarılarının sürmesini diliyoruz. - sürecek - İ AT Kooperatifin 2300 metre kare ve 4700 metre kare olmak üzere iki adet arsası ve bu arsalar üstünde çeltik işleme fabrikası, un fabrikası, süt toplama merkezi, mazot satış istasyonu, 2500 metre kare kapalı çeltik deposu, çeltik kurutma makineleri, süt toplama aracı, damperli kamyon, iki adet kazıcı yükleyici iş makinesinden oluşan mal varlığı bulunmaktadır. Ortalıca Beldesinin mülki sınırları içinde bulunan ormanların üretim işinin tümü kooperatif ortakları aracılığıyla yapılmaktadır. Bölgede ortalama yıllık 15.000 metre küp orman üretimi yapılmakta, yasal haklardan olan %25 varlık ise kooperatife ait olan ve yıllık üretim kapasitesi 900 metre küp olan hızar atölyesinde tomruklar işlenerek yarı mamul duruma getirilebilmektedir. Ortalıca’da bulunan orman deposunda satılık orman varlığını yükleme, gerektiğine biçme işlemi de kooperatifin hızar atölyesinde yapılabilmektedir. Bölgede yıllık 20.000 ton çeltik üretilmekte, üretilen çeltiğin çok önemli bir bölümü kooperatif tesislerinde işlenmektedir. İşlenen çeltikler 1, 5, 10 ve 25 kg’lık ambalajlar halinde TOSBİR markası ile gelen isteklere göre iç piyasada ve Samsun- İstanbul yolu üstünde bulunan fabrika satış mağazasında satışa sunulmaktadır. Köy-Koop Eski Genel Başkanı Aralık 2014 Dönemi muhasebe işleri ile ilgili yapılması gerekenleri madde madde aşağıda sıralamış bulunmaktayız. İşlerinizde bolluk ve bereket diliyorum. Bİ Kooperatif beldede yaşayan 370 üreticinin bir araya gelmesi ile kurulmuştur. Çalışma koşulları itibariyle çok amaçlı b ir kooperatif statüsünde olup bünyesinde çeltik üretimi, işleme, ambalajlama, depolama ve pazarlanmasının yanı sıra ormancılık, hayvancılık, sulama, girdi sağlanması gibi konularda da ortaklarına hizmet vermektedir. Hadi İLBAŞ Son dönemlerde yürürlüğe giren Belediye Yasası ile belde belediyesi kapatılmış ve daha önce belediye tarafından verilen hizmetlerin pek önemli bölümü kooperatif tarafından verilmeye başlanmıştır. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca verilen hayvancılık kredilerinden yararlanılmış, beş ton kapasiteli süt toplama merkezi kurulmuş, süt topla- Değerli Kooperatif Yöneticileri ve Kooperatif Ortakları, Z Kastamonu Birliğinin çeşitli alanlarda kurduğu kooperatifleri ve bu çeşitli kooperatiflerin başarılarını bundan önceki sayımızda belirtmiştik. Şimdi ele alacağımız dosya Kastamonu Birliğine bağlı çok tipik başarılara imza atmış Ortalıca Tarımsal Kalkınma kooperatifidir. Ortalıca Kooperatifinin Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Şevket Yerli bize gönderdiği raporda bu başarılara ışık tutuyor. Ortalıca Beldesi Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, 1972 yılında Orman İdaresince sağlanan orman üretimindeki öncelik haklarından ve ek olarak verilen teşviklerden yararlanmak, yine o dönemlerde kooperatiflere yurt dışına işçi göndermede sağlanan önceliklerden yararlanmak amacıyla kurulmuştur. Daha sonra ortakların gereksinimlerine göre, faaliyetlerini şekillendirerek ortaklarına hizmet veren ve 12 kişilik yarattığı istihdamla bölgemizde önemli bir kuruluş haline gelmiştir. MUHASEBEDE BU AY E 2 Aralık 2014 Köy-Koop Haber İmtiyaz Sahibi ve Yayınlayan: S.S. Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatifler Birliği KÖY-KOOP Adına Yakup YILDIZ Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Mehmet SEVER Genel Yayın Yönetmeni: Emel TUĞRUL Haber Müdürü: Turgay SOLMAZ Haber Koordinatörü: Ayhan ELMALIPINAR Reklam Müdürü: Yasemin ACAR Merkez Adres: Paris Cad. 24/7 Kavaklıdere-Ankara Tel: 0312.419 63 95 Faks: 0312. 419 63 96 Web: www.koykoop.org E-posta: [email protected] Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın Aralık 2014 ANKARA Baskı: Matus Basımevi Reklam ve Yayıncılık Tic. Ltd. Şti. Matbaacılar Sitesi 1514. Sk. No:2 İvedik Organize Sanayi - ANKARA Tel: 0312. 395 95 96 Yazıların Sorumluluğu yazarlara, ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir. 4 Aralık 2014 Köy-Koop Haber TARIM Güler Yüzlü Neoliberalizm Çözüm Yolu İmiş? »» İlkeleri arasında Devletçilik ve Halkçılık olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılarından Selin Sayek-Böke, Türkiye’nin bulanımdan çıkış yolunun “Güler Yüzlü Neo liberalizm” den geçtiğini söylemiş. Bunun nasıl olabileceğini irdelemeden önce, neredeyse ağırlıklı olarak 1980 yıllardan itibaren uygulanan liberal ekonominin Türkiye’yi getirdiği noktaya bakalım(*). Bunun için ekonomist olmaya da gerek yok. Selin Hocanım elbette bunları biliyordur. • Nüfusun en düşük gelir düzeyindeki ilk yüzde 20’si, milli gelirden yüzde 6 alıyor. En zenginlerin yer aldığı yüzde 20’nin aldığı pay ise yüzde 44. En yoksul yüzde 20 ile en zengin yüzde 20 arasındaki gelir farkı 8,5 kat. • Türkiye’deki milyarder sayısı rekor düzeylere ulaşmış durumda. Japonya’dan daha fazla milyardere sahip. Öte yandan mili gelir Japonya’nın yüzde 20’sine denk geliyor. • Milli Gelirimizin onda biri, 100 ailenin elinde. • Nüfusun yüzde 18’i yoksulluk sınırında. Yüzde 5’lik nüfus ise açlık tehlikesinde. • Halkın yüzde 45’nin konutu sağlık ve güvenlik koşullarından yoksun. Evlerin yüzde 43’ü korunaksız olduğu için ısıtmada sorun yaşıyor ve yüzde 38’i evin ısınma gereksinmesini yeterince karşılayamıyor. • Nüfusun yüzde 60’ı günlük gereksinmesi için aldığı borcu ödeyemez durumda. Yüzde 63’ü sağlık ve nitelikli eğitim ile beklenmedik kaza harcamalarını karşılamaktan uzak. Yüzde 82’si eskimiş mobilyalarının yerine yenilerini alamıyor. • Nüfusun yüzde 60’ı iki günde bir et, tavuk ya da balık gibi hayvansal protein içeren besinleri evine alamıyor. Sağlıksız ve dengesiz beslenmeden dolayı kaynaklanan hastalıklar toplumda egemen olmuş. Her yıl bu hastalıklara harcanan ilaç bedeli 50 milyar lira dolayında. • Halkın yüzde 44’ü yeni giysi alamıyor. • Her üç çocuktan biri yoksul. • İşsizlik oranı yüzde 10.Bu oran kadınlarda yüzde 13 dolayında. • İş bulanlar insanca yaşamaya olanak sağ- Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI İzmir Çiftçi Örgütleri Güçbirliği Platformu [email protected] lamayan bir ücretle çalışmak zorundalar. • Maden ocaklarında, iş kazalarında ölen emekçilerin sayıları her yıl binlerce. Özetle Türkiye’nin geldiği nokta acaba başka bir sistemin sonucu mudur? Selin Hocanım, önce kendi partisinin kitlesine bunu açıklamak zorunluluğu ile karşı karşıyadır. Bir anımsatma da yapayım. National Geographic/Türkiye’nin Ağustos,2014 sayısına göre liberalizmin şah olduğu ülkede (Amerika Birleşik Devletleri) 2012 yılında açlık çeken insanların sayısı 48 milyon. Bu sayı 1960 yılına göre 5 kat artış göstermiş. Ülkede her altı kişiden biri, yılda en az bir kez yiyeceksiz kaldığını bildiriyor. Ek Beslenme Yardımı Programı kapsamında 2013 yılında 75 milyar yardım yapılmış. Öğün başına 1,5 dolar para düşüyor. Selin Hocanım, Amerika Birleşik Devleri’ nde çok kaldığı için elbette bunları da biliyordur. (*) Anılan manzara TÜİK, OECD ve DİSKAR’ın araştırmalarında derlenmiştir. Kastamonu’ da Kırsal Kalkınma Platformu Kuruldu »» Kastamonu’nun kalkınmasında en önemli sektörleri oluşturan, tarım ve hayvancılık alanında faaliyet yürüten meslek odaları ve sivil toplum kuruluşları ortak çalışma ve daynışma zemini oluşturmak amacıyla “Kırsal Kalkınma Platformu” oluşturdu. Kastamonu Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatifler Birliği (Köy-Koop) Başkanı Erol Akar’ın koordinatör ve sözcülüğünü yaptığı ‘Platformun Yürütme Grubu’ Kastamonu ilindeki sivil toplum kuruluşlarından birer temsilcisi ile oluşturuldu. Platformun kurucuları arasında; • Kastamonu Ticaret Odası, • Kastamonu Ticaret Borsası, • Kastamonu Ziraat Odası, • Kastamonu Veteriner Hekimler Odası, • Kastamonu Muhtarlar Derneği, • Kastamonu Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatifler Birliği, • Kastamonu Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği, • Kastamonu Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği, • Kastamonu Arı Yetiştiricileri Birliği • Kastamonu Kırmızı Et Üreticileri Birliği • Kastamonu Süt Üreticileri Birliği • Ziraat Mühendisleri odası Kastamonu temsilciliği • Türkiye Ziraatçılar Derneği Kastamonu Şubesi yer aldı. Platform Yürütme Grubu temsilcileri Kastamonu Valisi Şehmus Günaydın ziyaret derek; Kastamonu’nun öncelikli sorunları olarak belirlenen konularla ilgili görüş alışverişinde bulundu. “En Önemli Kirlilik, Bilgi Kirliliğidir” »» Ankara Üniversitesi Gıda Güvenliği Enstitüsü tarafından düzenlenen “Gıdada Bilgi Kirliliği ve Bilimsel Gerçekler” konulu panel, 12 Kasım 2014 tarihinde Ankara Üniversitesi Rektörlüğü 100. Yıl Salonu’nunda gerçekleşti. Gerçekleşen panelle bir farkındalık yaratmak istediklerini, buradan çıkacak olan bilgi ve fikirlerin tüketicilerin daha iyi eğitilmesi için katkıda bulunacağını vurgalayan A.Ü. Gıda Güvenliği Enstitü Müdürü Prof. Dr. Nevzat Artık, “Üniversite bünyemizde gıda ve veterinerlik fakültesinde görev yapan meslektaşlarımız, gıda güvenliğinin güvencesi açısından çok önemli faaliyetlerde bulunmaktadırlar. Bu ülkenin insanlarına yeterli ve güveniler gıda sunmak için binbir zorluklarla çalışan üreticiler ve meslektaşlarımız büyük emek sarfetmektedirler.” diye konuştu. Bilgide de diyet yapılması gerekir Gıda konusundaki bilgi kirliliğinin sadece ülkemizde değil tüm dünyada da var olduğunu vurgulayan Arık, “Fazla gıda almak bildiğiniz gibi obeziteye neden olur. Fazla ve lüzumsuz bilgiler de insanı bilgi açısında zora sokar. Bu nedenle de bilgi alırken de bir seçicilik söz konusu olmalıdır. Bilgide de diyet yapılması gerekmektedir. Hiç konuyu bilmeden, araştırma yapmadan bir konuda çıkıp medyada konuşulması bilimsel etiğe aykırı düştüğü gibi aynı zamanda tüketicileri de çok fazla yanılgıya düşürmektedir. Uzman olmayan bir kişi televizyonlara çıkıp ‘süt içmeyin’ dediği anda bütün ülkede süt satışlarının durduğu söz konusu olmaktadır. Bu nedenle enstitümüzün ilk faaliyetlerinden birisi gıda da bilgi kirliliğinin incelenmesi oldu.” dedi. Besleyici değeri yüzyıllardır bilinen et, süt, yumurta ve yoğurt gibi gıdalar hakkındaki yanlış bilgilendirmelerin sonucunda, ülkemizde zaten yetersiz ve dengesiz beslenme alışkanlığı olan halkımızın daha fazla beslenme sorunlarıyla karşı karşıya kalmasına zemin hazırladığını vurgulayan Artık, bu nedenle medyaya, sivil toplum kuruluşlarına ve üniversitelere büyük görevler düştüğünü dile getirdi. “En önemli kirlilik, bilgi kirliliğidir” Açılışta bir konuşma gerçekleştiren Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erkan İbiş, “Bugün en önemli sorunumuz bilgi kirliliğidir ve gün geçtikçe büyüyen bir sorundur. Gıda ile ilgili bilgi kirliliği ise bunların başında geliyor. Bu alanda bilmeden, araştırmadan, konunun uzmanı olmadan konuşan çok. Çünkü bilgi teknolojileri hızla büyüyor ve bu araçlarla bilgi yanıltması yapan önemli bir kesim karşımıza çıkıyor. Bu yüzyıl bir pazarlama yüzyılı. Bu pazarın temelini de bilgi, bilişim ve iletişim oluşturuyor. Ama en önemli yönetim, algı yönetimidir. Algıyı yönetmezseniz daha ilk adımda kaybediyorsunuz demektir. Toplumumuz da araştırma sorgulama çabasına girmeden duyduklarıyla yetinip, hayatını bu bilgilerle idame ettiriyor ve bilgileri çevresine yayıyor. Gıda dün de bugün de önemliydi. Gelecekte çok daha önemli olacak Dengeli beslenmenin önemli bir sorun olduğu ülkemizde ve dünyada; güvenli gıdaya mutlaka ulaşarak gelecek nesillere aktarmamız gerekiyor. Bu bağlamda üniversite, STK, kamu yöneticileri, siyasetçi- lere ve yerel yönetimlere büyük iş düşüyor. Yanlış algı ve yanlış bilgiye karşı bilimsel silahlarımızı ortaya çıkarmalıyız. Bu da doğru bilgiyi, doğru paylaşımla; topluma bıkmadan usanmadan anlatılması ve ilgili aktiviteler, etkilinliklerle sağlanabilir.” dedi. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Dr. Nihat Pakdil de gıdada yanlış ve kasıtlı haberlerin sıkça medyada yer aldığını belirtti. Kamu olarak pek çok konuda her türlü eleştiriye açık olduklarını ifade eden Pakdil, “Ama biri çıkıp, bir tavuk günde 3 kere yumurtlatılıyor diyorsa, kimse kusura bakmasın buna saygı duyamayız. Böyle bir şey olamaz. Aklımıza bunun kasıtlı yapıldığı düşüncesi geliyor. Buna medyanın da izin vermemesi lazım. İnsanların yediği içtiği ile kavgalı hale getirilmesi doğru değil.” dedi.“Gıdalar üzerindeki haksız algıları tersine çevirecek bir çaba içerisinde olmamız gerekiyor” diyen Pakdil, bu noktada doğru bir strateji geliştirilmesi ve doğru bilginin tüketiciye ulaştırılmasının önemli olduğunu belirtti. Gıda konusunda gerçek ile algı arasında fark olduğunu kaydeden Ambalajlı Süt ve Süt Ürünleri Sanayicileri Derneği (ASÜD) Genel Sekreteri Dr. İsmail Mert, olumsuz, yanlış ve kasıtlı haberlere karşı ASÜD olarak aksiyon aldıklarını belirterek; hem sektörün hem de tüketicinin zarar görmemesi için ortak akılda buluşulması ve bir an önce harekete geçilmesi çağrısında bulundu. Kanatlı sektörünün bilgi kirliliğine en fazla maruz kalan sektörlerden biri olduğunu belirten Beyaz Et Sanayicileri ve Damızlıkçılar Birliği Derneği (BESD-BİR) Başkanı Dr. Sait Koca, “Böylesine önemli bir sektörü tanımadan konuşanları, yazanları anlamak mümkün değil. Sektörümüz ve ürünlerimiz hakkında çok şey söylüyorlar ama biz içinde bir tek doğru bulamıyoruz. Ya tribünlere oynuyorlar ya da hiçbir şey bilmiyorlar. Bilim adamlarını dikkate almıyorlar, aksine suçluyorlar. Biz, sektörü büyütürken her zaman bilimin yanında olduk. Olmaya devam edeceğiz. Sağlıklı ve kaliteli üretim için yeni teknolojileri takip ediyoruz ve hemen uygulamaya alıyoruz. Gıda ile uğraşan tüm sektörlere yıllardır çamur atmayı sürdüren malum kişi ile ilgili yasal süreci başlattık. Bilgi kirliliğinin önlenmesinde uzman kişilerden oluşan bilim kurullarının kurulmasının yararına inanıyoruz.” dedi. “Gerçek tehlike göz ardı ediliyor” Gıda güvenliği konusunda yaşanan bilgi kirliliği nedeniyle tüketicilerin gerçek tehlikeyi göz ardı ettiklerini belirten Türkiye Süt, Et, Gıda Sanayicileri ve Üreticileri Birliği (SETBİR) Başkanı Zeki Ilgaz, görsel ve yazılı basında yapılan yanlış ve eksik bilgilendirme faaliyetleri ile spekülatif açıklamaların, zaten düşük olan hayvansal protein tüketimini daha da azaltarak istenmeyen sağlık problemlerinin ortaya çıkmasına zemin hazırlayabileceğini kaydetti. Köy-Koop Haber Aralık 2014 GÜNDEM “Su Yasasında Çiftçinin Adı Yok” »» Türkiye Sulama Kooperatifleri Merkez Birliği (TÜSKOOP BİR) Genel Başkanı Halis Uysal, yazılı yaptığı basın açıklamasında; Su Kullanıcı Örgütleri Katılmadan Su Yönetimi Olmaz" dedi. TÜSKOOP Genel Başkanı Halis Uysal;" Ülkemiz yarı kurak bir iklim kuşağı içinde yer almaktadır. Son dönemde belirli aralıklarla yaşanan periyodik kuraklıklar iklim değişikliklerinin de etkisiyle daha sık görülmeye başlamış ve bu yıl da zirai üretimimizi yüzde 20 oranında düşürmüştür. Çiftçilerimizin bu dönemleri en az zararla atlatabilmesi için alınması gereken önlemlerin başında suyumuzun iyi yönetilmesi ve ‘su güvenliği’ nin sağlanması gelmektedir. Sulama Kooperatiflerinin ve su kullanıcı örgütlerinin kurumsal yapılarının hızla daha etkili ve daha verimli duruma getirilmeden su kaynaklarımızı sürdürülebilir olarak yönetemeyeceğimiz açıktır. Ülkemizde Su Yönetimi yeniden düzenlenmektedir. Bu kapsamda bazı yönetmelikler ve tebliğler çıkartılmış olup "Su Yasası Taslağı " da TBMM' ine sevk edilmek üzeredir. 2013 yılında yayınlanan " Havza Yönetim Heyetlerinin Teşekkülü, Görevleri, Çalışma Usul Ve Esasları Hakkında" ki Tebliğ'de Sulama Kooperatifleri Havza Yönetim Heyetlerinin asil üyesi olarak değil de Havza Yönetim Heyeti Başkanınca gerek duyulduğu takdirde çağrılacak bir kuruluş olarak değerlendirilmiş bir anlamda su yönetiminden dışlanmıştır. 4 Temmuz 2014'de yayınlanan Ulusal Havza Yönetim Strateji'sinde ise su kullanıcı örgütlerinden hiç söz edilmemiştir. Hazırlanan Su Yasasında da Ülkemiz su kaynaklarının yaklaşık % 75 inin kullanıldığı sulama sularının tamamını kullanan su kullanıcı örgütlerinin hiçbirinin ismi yer almamakta suyu en çok kullanan örgütler kanun hazırlanışı ve kapsamından uzaklaştırılmıştır" dedi. Uysal;" Sulama Kooperatifleri' ni ve sulama örgütlerini dışlayan bir su yönetimi ile; 1. Entegre ( Bütüncül ) bir su yönetimi olamaz, 2. Katılımcı bir su yönetimi olamaz, 3. AB'nin Su çerçeve Direktifiyle uyumlu olamaz, 4. Uygulamada beklenen sonucu sağlayamaz. Ülkemiz genelindeki 2500 sulama kooperatifi, 300 000 çiftçi ortak ile 1 800 000 nüfus'u temsil ederek üretim, istidam, göçü önleme gibi birçok alanda çok önemli katkılar sağlamaktadır. Sulama Kooperatiflerin özellikle bizim gibi ülkelerde tarımsal sulama gibi stratejik bir konuda büyük önem taşıdığı açıktır. Bu nedenle sulama kooperatiflerinin yaşadığı sorunlardan bir an önce kurtarılması su yönetiminde daha etkin rol alması gerekir. Aksi taktirde yeraltı ve yerüstü sularımızın verimli kullanılması sadece sözde kalacak ve bunun olumsuz etkilerini tüm ülke olarak yaşamak zorunda olacağız. Ülkemizdeki verimli su kullanımını teşvik etmek için bütüncül ve sürdürülebilir bir politikaya ihtiyaç vardır. Bu kapsamda çiftçinin tarımsal girdilerinin çiftçi üzerindeki yükü azaltılmalıdır. Çiftçinin ürününün gerçek ekonomik değerine satılması için gerekli tedbirler alınmalıdır. Su Yasası taslağının TBMM 'deki görüşmelerinde su kullanıcı örgütlerinin havza yönetim ve su tahsis kurullarında daha etkin yer alması için gerekli değişiklikler yapılmalıdır. Yukarıda belirttiğimiz gerekli önlemler alınmadığı taktirde çiftçilerimiz daha yoksullaşacaktır. Ülkemiz Gıda Güvenliği olmayan ve açlıkla karşı karşıya kalan bir ülke olacaktır. İlgili kesimlerin ve kamuoyunun bilgilerine sunarız" dedi. 5 Zeytin mi Elektrik mi? »» “Dağ taş zeytin oldu, birkaç bin zeytin ağacı elektrik üretimi için kesilse ne olur” düşüncesi yayılmak isteniyor. Son yıllarda gerçekten zeytin dikili alanlar hızlı arttı. Ne yazık ki çoğu eğimli arazilerdeki bu yeni dikimler için iş makineleri ile önce makiler kazındı. Bu alanlar şiddetli erozyona açık. Maki de bir çeşit orman. Yani orman yok edilip seyrek seyrek zeytin ağaçları dikildi diyebiliriz. Bu yanlış yöntem nerede ise hiç tartışılmadı. Diğer yandan termik santral veya başka amaçlarla kesilen zeytinliklerin verim veren olgun zeytinlikler olduğunu görüyoruz. Dikilen ile kesilen bir değil. Aklım ve duygularım bir tek zeytin ağacının bile kesilmesine isyan ediyor. Neden mi? Bir kere zeytin ve zeytinyağı sağlık için çok önemli. Zeytinyağı içerdiği özellikler nedeniyle bir besin olma ötesinde koruyucu bir madde hatta ilaç olarak bile kabul edilebilir. Türkiye’de kişi başına zeytinyağı tüketimi İtalya’nın sekizde biri, Yunanistan’ın ise on beşte biri dolaylarında. Zeytinyağı üretimini arttırmak ve herkesin bundan yararlanmasını sağlamak çok önemli. Zeytinyağı adeta mucizevî bir ürün. Bu nedenlerle aslında tüm zeytinyağını ülke içinde tüketmek ve hiç ihraç etmemek çok iyi bir hedef olarak benimsenebilir. Şüphesiz bunu iç tüketimi teşvik ederek yapmak gerekir, ihracatı yasaklayarak değil. Zeytinimizi, ormanlarımızı, in- Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi [email protected] sanımızı termik santrallerden korumak için önce niye kömür ve termik santral delisi bir ülke olduk sorusu cevaplandırılmalı. Ülkede üretilen elektrik aslında yeterli. Amaç elektrik ihracı. İthal edilen kömürle elektrik üretmek ve Avrupa’ya ihraç etmek için santraller denize yakın ve Avrupa’ya yakın Marmara, Karadeniz kıyılarına yapılıyor. Kül, duman çevreye yayılıyor. Bu işten ülke doğru dürüst bir gelir elde edemeyecek. İnsanlar, doğa zehirle boğulacak. İşte onun için zeytincilikle ilgili yasalar değiştiriliyor. TBMM bir yasa çıkarmak üzere. Yasanın adı: ‘’Elektrik Piyasası Kanunu ile Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılat- tırılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’’. Kısaca Zeytincilik Kanunu dediğimiz önceki yasamız zeytinlik alanların yok olması ve zarar görmesini ciddi bir şekilde engelliyordu. Yasa tasarısı ile zeytinlik alanlarda madencilik faaliyetleri, elektrik üretimine yönelik yatırımlar, petrol, doğalgaz arama ve işletme faaliyetleri yapılabilecek. Eğer biz ülkemizin birçok yerinde bu yatırımlar için doğanın nasıl katledildiğini biliyorsak, zeytinliklerin de nasıl yok edilebileceğini tahmin edebiliriz. Bu taslak korumayı devam ettiriyor gibi görünse de bir maddesi ile zeytinlik alanı tanımlıyor ve 25 dekarın altındakileri tanımın dışında bırakıyor. Kömür, doğalgaz vb. fosil yakıtlar küresel iklim değişikliğinin en önemli nedeni. Türkiye’nin bu yolda hızla yol almaya çalışması adeta içinde bulunduğumuz kayığın dibine delik açmaya çalışmaktır. Elektrik şüphesiz gerekli. Ama elektrik ihraç etmek için kömür ithal etmek ne derece akılcı bir yoldur? Elektrik üretimi için yenilenebilir yöntemler vardır ve gelecekte önde gelmeyi düşünen ülkeler bu alana yatırım yapıyor. Bir tane zeytin ağacının bile kesilmesine karşı çıkmalıyız. 6 Aralık 2014 Köy-Koop Haber GÜNDEM 10 Yılda, 27 Milyon 825 Bin 64 Dekar Sudan’dan Tire’ye Ziyaret » Afrika Ülkesi olan Sudan’ın Ziraat Bankası Yönetim Tarım Arazisi İmara ve İnşaata Kurban Gitti »Kurulu Başkanı 25 kişilik bir heyetle Tire’yi ziyaret »» Antalya Ticaret Borsası (ATB), Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerinden yola çıkarak, Türkiye'nin 2004-2013 yılları arasında kaybettiği tarım arazisi miktarını ortaya koyan bir çalışma yaptı. TÜİK verilerinden derlenen rakamlara göre Türkiye'de son 10 yılda toplam 27 milyon 825 bin 64 dekar tarım arazisinin kaybedildiğini belirten ATB Başkanı Ali Çandır, "2004 yılında 265.9 milyon dekar olan tarım arazisi varlığı, 2013 sonu itibariyle 238.1 milyon dekara düşmüş. Aradaki fark 27.8 milyon dekar. Türkiye son 10 yılda tarım topraklarının yüzde 10.46'sını kaybetmiş durumda" dedi. Bu rakamlara göre Türkiye'nin yıllık kaybının 2.7 milyon dekar, günlük kaybının ise 7 bin 623 dekar olduğuna işaret eden Ali Çandır, "Bunun anlamı, günlük 705 futbol sahası kadar tarım toprağımız, tarım dışı faaliyetlere kurban edilmiş. Yani 10 yılda 2 milyon 573 bin futbol sahası büyüklüğünde tarım arazisi yok oldu" dedi. 62 İlde Tarım Topraklarında Azalma Yaşanıyor Araştırmada 81 ilden 62'sinde tarım topraklarında azalma yaşandığı, 19'unda ise artış olduğu belirlendi. 62 ilde yaşanan kayıp 29 milyon 555 bin 704 dekarken, 19 ildeki 1 milyon 730 bin 640 dekarlık artış nedeniyle toplamdaki Türkiye toplam kaybı 27.8 milyon dekar olarak gösterildi. En çok kayıp ise Türkiye'nin tahıl ambarı olarak nitelendirilen Konya'da gerçekleşti. Konya, tarım topraklarının yüzde 27.35'ini, yani 7 milyon 161 bin dekarını kaybetti. İkinci sırada Yozgat yüzde 24.91'ini, yani 1 milyon 991 bin dekarını kaybetti. Üçüncü sırada ise Diyarbakır yüzde 24.66'sını, yani 1 milyon 968 bin dekar tarım toprağı yok oldu. En çok kayıp yaşanan iller Tarım topraklarını inşaata, imara kurban veren iller sıralamasında ilk 10 sıradaki iller Konya, Yozgat ve Diyarbakır'ın ardından şöyle: Kars yüzde 37.55, 1 milyon 272 bin dekar. Adana yüzde 20.22, 1 mil- yon 204 bin dekar. Afyonkarahisar yüzde 18.90, 1 milyon 97 bin dekar. Kahramanmaraş yüzde 18.51, 816 bin dekar. Malatya yüzde 21.30, 772 bin dekar. Edirne yüzde 20.71, 762 dekar. Tekirdağ yüzde 16.93, 654 bin dekar. Kaybedilen tarım arazisi miktarı 600 bin ila 100 dekar arasında değişen iller ise Samsun, Mardin, Ankara , Kayseri, Çorum, Kırşehir, Bursa, Adıyaman, Osmaniye, Kütahya, Erzincan, Kırklareli, Muş, Elazığ, Hatay, Gümüşhane, Balıkesir, Antalya, Ordu, Aksaray, İzmir, Zonguldak, Sinop, Aydın, Erzurum, Kocaeli, Bitlis, Kastamonu, Düzce, Muğla, Sakarya, Bilecik, Karabük, Gaziantep, İstanbul , Hakkari ve Bolu. Artan iller 62 ildeki büyük kayba karşın 19 ilde ise tarım arazisi alanı arttı. Bu illerin başında 264 bin dekarla Van geliyor. İkinci sırada Isparta tarım arazilerini 243 bin dekar artırırken, sırayla Şanlıurfa 231 bin, Manisa 183 bin, Ardahan 147 bin, Bayburt 123 bin, Kırıkkale 108 bin, Eskişehir 96 bin, Çankırı 64 bin, Ağrı 52 bin dekar artırdı. Ali Çandır, ATB'nin çalışmasına ilişkin tarım topraklarının kaybedilmesi nedenlerini "Tarım topraklarının insanların şahsi menfaatleri nedeniyle imara açılması. Plansız ve çarpık kentleşme. Yanlış tarım politikaları ve yasal düzenlemeler. Toprakların miras yasası nedeniyle küçülmesiyle tarımın rantabl olmayışı ve bu nedenle tarım topraklarının farklı sektörlere kayması. Turizm nedeniyle yapılan gereksiz büyüklükteki konaklama alanları. Toplum olarak aşırı lüks tüketim alışkanlığı." olarak açıkladı. Çandır, "günümüzde bazı ülkeler tarım ve gıda ürünlerini cephane olarak görmekte ve hatta kullanmaktadır. İleride açlık, kıtlık gibi terimlerle karşılaşmak ve kötü durumlara düşmek istemiyorsak şimdiden önlemlerimizi almalıyız" dedi. Türkiye'nin meyve, sebze, zeytin, narenciye, endüstri bitkileri, üzüm, incir gibi katma değeri yüksek, kıymetli ve gerçekten ihraç edilen ürünlerinin Marmara, Trakya, Akdeniz, Ege ve bir miktar Güneydoğu'da yetiştiğini belirten Antalya Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Vahap Tuncer ise şunları söyledi: "Bunların toplam alanı da Türkiye'deki tarım arazilerinin yüzde 11'i. Türkiye tarımsal katma değerinin yüzde 70'i bu alanlarda yetişiyor. Ancak bu alanlar çok ciddi imar, sanayi ve turizm baskısı altında. Türkiye tarımda geleceğini kurtarmak ve bu anlamda söz sahibi olmak istiyorsa bu bölgelere yapılacak sanayi ve enerji yatırımlarını başka bölgelere kaydırmak, turizm tesislerini denizkum- güneş ötesinde çeşitlendirerek başka alanlara kaydırmak zorundadır. Bu bölgelerdeki nüfusu hızla artan kentlerde yerleşim alanlarını birinci sınıf tarım arazileri ve meyve bahçeleri üzerinde değil, marjinal tarım arazileri üzerinde değerlendirmelidir. Bu çerçevede Batı Çevre Yolu'nun açılması Konyaaltı'nda birinci sınıf 1600 dekar meyve bahçesinin elden çıkmasına yol açmıştır. Burada yapılan planlama, komşu mahallelerde de planlama baskısı ve talebini artırmıştır. Daha plan hayata geçirilmeden Bahtılı, Çakırlar, Doyran ve Karatepe bölgesindeki çiftçilerden de imar talebi gelmeye başladı. Halkta yaratılan 'şehirli olacağız, şapkayı atıp kravat takacağız' algısının onların kurtuluşu olmadığı anlatılmalıdır." Tarım Yürütme Komitesi 21. Dönem Toplantısı Ankara'da Yapıldı »» Türkiye Almanya Tarım Yürütme Komitesi 21. Dönem Toplantısı Ankara'da yapıldı. Toplantıda her iki ülke arasında tarım ve hayvancılık alanlarında işbirliği konuları ele alındı. Hayvancılık ve hayvan sağlığı, bitkisel üretim ve bitki sağlığı, araştırma ve geliştirme çalışmalarının tartışıldığı toplantıda; iki ülke arasında yeni işbirliği alanları belirlendi. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Müsteşarı Vedat Mirmahmutoğulları ile Almanya Gıda ve Tarım Bakanlığı Müsteşarı Dr. Robert Kloos arasında, toplantıda görüşülen hususların yer aldığı bir tutanak imzalandı. Müsteşar Vedat Mirmahmutoğulları, iki ülke arasında her alanda olduğu gibi tarım ve gıda alanında da işbirliği yapmanın kaçınılmaz olduğunu ifade etti. Türkiye’nin 2015 yılı içerisinde G20 ve G7 zirvesine başkanlık edeceğini anlatan Mirmahmutoğulları, bu sürecin iyi değerlendirilmesi gerektiğini belirtti. AB standartlarını yakalamak için gayretlerin artarak devam ettiğini belirten Mirmahmutoğulları, "İster Avrupa Birliğine (AB) Türkiye girsin isterse girmesin, AB standartlarını Türkiye’de uygulamak için gerek mevzuat gerekse hayata geçirilmesi ile ilgili olarak yan mevzuatlar da dahil bütün gayretimizle devam ediyoruz. Her sektöre siyaset girebilir ama insanların günde üç defa yedikleri gıdaya siyasi düşünceler girmemesi gerektiğini düşünüyorum. Bir de bizim iş adamlarımızın vize sorunlarının çözülmesini diliyorum" dedi. Almanya Gıda ve Tarım Bakanlığı Müsteşarı Müsteşarı Dr. Robert Kloos, "Bu toplantıyı 2014 yılında gerçekleştirmek benim için önemliydi. Şahsen bu mesajı ülkenize ve bakanlığınıza özellikle de size vermek istedim. İlişkileri önemsiyorum. Bu ilişkilerin bu işbirliğinin daha da ileriye götürülmesini arzu ediyorum. Stratejik iki ülkenin bu şekilde ilişkileri son derece önemli. Çünkü iki büyük ekonomik milli gücün birleşmesinden söz ediyoruz. Son yıllardaki Türkiye’nin büyümesi bunu gösteriyor. Başka hiçbir ülkenin elde etmediği verilerle tarımda da gösteriyor. Bu iki stratejik yapıyı işbirliği ile ortaya koyarsak hem Avrupa hem de dünya toplumuna yönelik yakın işbirliği açılmış olur" diye konuştu. Toplantıda ayrıca bir sonraki Tarım Yürütme Komitesinin 2015 yılında Berlin’de yapılması kararlaştırıldı. etti. Afrika Ülkesi olan Sudan’ın Ziraat Bankası Yönetim Kurulu Başkanı 25 kişilik bir heyetle Tire’yi ziyaret etti. Tire gezisinin önemli kısmını Tire Süt Kooperatifine ayıran Sudan Ziraat Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Habib Ahmed Makhtoum ve beraberindeki heyeti Başkan Mahmut Eskiyörük tarafından ağırlandı. Karşılıklı samimiyet içerisinde geçen toplantıda Mahmut Eskiyörük, Sudan heyetine tarım ve hayvancılık alanlarında sunum yaptı. Bölgenin süt üretimi açısından çok önemli bir rol oynadığını dile getiren Eskiyörük Sudan ile her türlü işbirliği içinde çalışabileceklerini dile getirdi. Süt Kooperatifi ziyaretinden ve Başkan Mahmut Eskiyörük’ün misafirperverliğinden duyduğu memnuniyeti dile getiren Makhtoum; “Tire Süt Kooperatifinden tarım ve hayvancılık alanında çok şeyler öğrendik. Bu buluşmada emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.” dedi. Zirai Don Mağduru Çiftçiye 500 Milyon Liralık Destek »» Türkiye’de mart ayında etkili olan zirai don nedeniyle kayısı, elma, vişne, kiraz, armut, üzüm ve fındık bahçeleri zarar gören üreticilere Tarım Sigortaları Havuzundan yaklaşık 500 milyon lira tazminat ödenecek. Türkiye’de mart ayında etkili olan zirai don nedeniyle kayısı, elma, vişne, kiraz, armut, üzüm ve fındık bahçeleri zarar gören üreticilere Tarım Sigortaları Havuzundan (TARSİM) yaklaşık 500 milyon lira tazminat ödenecek. TARSİM Yönetim Kurulu Başkanı Ramazan Kadak, Zirai don nedeniyle 60 ilde 26 farklı ürünün ciddi anlamda zarar gördüğünü belirterek bu zamana kadar topladıkları 600 milyon liralık primin 500 milyon lirasını üreticilere geri ödeyeceklerini söyledi. Kadak, ürünlerini sigorta yaptıran üreticilerin TARSİM tarafından mağduriyetinin büyük ölçüde giderileceğini vurgulayarak, “Türkiye genelinde 60 ilde 26 tane farklı tarımsal ürünlerde don hasarı yaşadık. Özellikle Karadeniz bölgesinde fındık zarar gördü. Malatya’da kayısı, başka illerimizde elma, vişne, kiraz, armut ve üzümde çeşitli oranlarda don hasarları yaşadık. Bu sene yaşadığımız bu don hadisesinden dolayı çiftçilerimize 500 milyon liraya aşkın hasar ödemesi yapılacak. Dolayısıyla TARSİM olarak bu zamana kadar topladığımız 600 milyon liralık primin 500 milyon lirası üreticilere geri ödenecek.” dedi. Bunun tamamen üretici ve çiftçiler için kurulmuş bir sistem olduğunu dile getiren Kadak, kar amacı taşımayan bir sistem olan TARSİM’in sektöre hizmet veren devlet destekli yapılanma olduğunu kaydetti. “Devlet bu sektörde üretimin aksamamasını istiyor” Devletin bu sistemle her zaman üreticilerin yanında olduğunu anlatan Kadak, üreticilerin, ürünlerini sigorta yaptırmaları için ciddi destek verildiğini söyledi. Kadak, tarlasını, bahçesini ya da işletmesini sigorta ettirmek isteyen vatandaşa yüzde 50 peşinen devlet desteği sağlandığını dile getirerek, şunları kaydetti: “Bu, hiçbir sigorta branşında olmuyor. Sadece tarımda var. Tarımda olmasının sebebi de bu sektörün son derece stratejik ve hassas bir olmasından kaynaklanıyor. Devlet bu sektörde üretimin aksamamasını istiyor. Bunun için de diğer sigorta branşlarında olmadık şekilde bu sektöre çok ciddi destek veriyor. O nedenle üreticilerimizin devletin sağladığı bu destekten faydalanmasını istiyoruz. Çiftçilerimizin artık bir ihmalde bulunmamaları gerekir.” Yaşanan zirai dondan sonra sigortanın önemini bir kez daha gördüklerine dikkati çeken Kadak, bu anlamda bütün çiftçileri 1 Ocak 2015 tarihinden itibaren ürünlerini sigorta yaptırmaya davet etti. Köy-Koop Haber Aralık 2014 TARIM Danıştay’ın Yırca kararı “Zeytinlik alanda termik santral yapılamaz” »» Soma Yırca’da Kolin Şirketler Grubu’nun kurmak istediği termik santralle ilgili köylülerin acele kamulaştırmaya karşı açtığı ve Danıştay’ın yürütmeyi durdurma verdiği kararın gerekçesinde söz konusu alanda termik santral yapılamayacağı belirtiliyor. Danıştay 6. Dairesi'nin, Manisa'nın Soma ilçesinde yapılması planlanan termik santralle ilgili Bakanlar Kurulu kararına karşı yapılan 'acele kamulaştırma kararının iptali' ve 'yürütmeyi durdurma' başvurusu üzerine verdiği 'yürütmeyi durdurma' kararında zeytinlik sahalarda ve bu sahalara 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası ve küçük ölçekli tarımsal sanayi işletmeleri dışında kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran bir tesisin yapılmasının mümkün olmadığı belirtildi. Gerekçeli kararda, uyuşmazlığın "termik enerji santrali kurulması planlanan ve acele kamulaştırmaya konu edilen alanın 3573 sayılı yasa kapsamında kalması ve kullanım amacı dışında kullanılmasına izin verilmemesine karşın, kamu yararı kararı alınmak ve Bakanlar Kurulu'nca aceleliği yolunda dava konusu karar alınmak suretiyle taşınmaz mallara el konulmasından kaynaklandığı" kaydedildi. "3573 Sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanunun Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi ve Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun dikkate alındığında, zeytinlik sahalarda ve bu sahalara 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası ve küçük ölçekli tarımsal sanayi işletmeleri dışında kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran bir tesisin yapılmasının mümkün olmadığının anlaşıldığı" belirtilen kararda, kanunda yönetmeliğin 23. maddesinde sayılan tesislere belli şartlar altında dahi izin verilebileceği yönünde hiçbir hükme yer verilmediğine işaret edildi. "Zeytinlik alanların daraltılamayacağı yönündeki hükme istisna olarak gösterilen belediye sınırları içinde bulunan zeytinlik sahalarının, imar hudutları kapsamı içine alınması halinde altyapı ve sosyal tesisler dahil toplam yapılaşmanın zeytinlik alanının yüzde 10'unu geçemeyeceği" hükmüne atıfta bulunularak, elektrik üretim tesisi, petrol ve doğal gaz arama işletmeleri gibi büyük ölçekli tesislerin anılan yapılaşma oranını ne şekilde sağlayacağının açıklanabilir olmaktan uzak olduğuna değinildi. Oybirliğiyle alınan kararda, şu görüşlere yer verildi: "Termik santral yapımı amacıyla planlamaya konu edilemeyen ve bu amaçla kullanılmasına da izin verilmeyen alanda, kamu yararı kararı alınarak acele kamulaştırma yoluna gidilmesine, yukarıda yer verilen mevzuata göre olanak bulunmadığından, dava konusu Bakanlar Kurulu kararında hukuka uyarlık görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usülü Kanununun 27. maddesinde öngörülen koşullar oluştuğundan, dava konusu Bakanlar Kurulu kararı ile acele kamulaştırılmasına ilişkin işlemin yürütmesinin durdurulmasına, 2577 sayılı kanunun 20/A maddesi uya- rınca Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulan itiraz edilemeyeceğinin duyurulmasına, 28 Ekim 2014 gününde oybirliğiyle karar verildi." 6 bin zeytin ağacı için 10 yıl gerekiyor Zeytindostu Derneği Başkanı Abidin Tatlı, Manisa'nın Soma ilçesi Yırca Mahallesi'nde kesilen zeytin ağaçları ile ilgili olarak; zeytin ağacının büyüyüp gelişmesinin 6 ila 10 yılı bulduğunu, bu ağacın diğer meyvelerde olduğu gibi 5-10 yıl ürün vermediğini bildiren Tatlı, "Burada 30 ila 50 yaş aralığında ağaçlar mevcut. Buraya fidan dikildi, fakat bunların ikame olması için 10 yıldan fazla süre geçmesi gerekiyor. Burası kamulaşmış bir alan. O ağaçların da orada çok fazla yaşayabileceğini sanmıyorum. Bölge halkı olarak bizler de elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Tabi bunlar büyük kayıplar. Bu kayıpların artmasından endişe ediyoruz" dedi. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası ve Çevre Mühendisleri Odası üyeleri ile Yırca köylüleri, kesilen ağaçların yerine yaklaşık bin zeytin fidanı dikti. Soma’nın Yırca Mahallesi’ne yapılması planlanan termik santral sahasında bulunan 6 bin zeytin ağacının kesilmesi nedeniyle köye gelen TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası ile Çevre Mühendisleri Odası yönetim kurulu başkan ve üyeleri yaklaşık bin tane yeni zeytin fidanı dikimi yaptı. Köylülerin de destek verdiği dikimde konuşan ZMO Genel Başkanı Özden Güngör, “Biliyorsunuz tarım alanları rant uğruna betonlaşmaya yönelik, mevcut olan hükümetin bu rant olayların önünü açmak için acele kamulaştırma yönetmenliği çıkarttı. Bakanlar kurulundan çıkartıldı. Birçok tarım alanları; yol, köprü, maden ocakları, termik santraller yapılması için bu yola başvuruyorlar. Bu Yırca’daki olayda bunun bir eseri bu şirkete mevcut olan hükümet burada ağaçları katlederek burada kömürlü 3. bir termik santralin yapılması konusunda izin verildi. Bizler Ziraat Mühendisleri Odası olarak çevreye ve doğaya duyarlı bir örgüt olarak Oda olarak her zaman karşısında olduğumuzu ifade ettik. Onun için de Yırca halkının yanına gelerek bu kesilen ağaçların yerine yeniden daha planlı programlı dikileceğini köylülerle birlikte daha fazlasını dikeceğimizi köylülerimize destek vermek için Ziraat Mühendisler Odası olarak buraya destek amacıyla geldik.” dedi. 7 Zeytinlikler 2015 Yılı Bütçesi Plan ve Bütçe Komisyonu'nda Yer Aldı »» AK Parti Manisa Milletvekili ve TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı Recai Berber, Danıştay'ın kiralık Hazine arazisine zeytin ağacı dikilebilmesine ilişkin yönetmelik hükmünü iptal etmesi üzerine Orman ve Su İşleri Bakanlığı'nın zeytin ağacı dikilmesine izin vermediğini belirterek, yönetmeliğin değiştirilmesi ve zeytin ağacı dikilmesinin önünün açılması gerektiğini söyledi. Orman ve Su İşleri Bakanlığı'nın 2015 yılı bütçesinin görüşüldüğü komisyonda Soma'nın Yırca Köyü'nde kesilen zeytin ağaçları tartışma konusu oldu. CHP Manisa Milletvekili Sakine Öz, Manisa'daki çevre sorunlarının giderek arttığını ifade ederek “Gediz'in suyu siyah akıyor. Çaldağı'nda nikel madeni için 15 yılda 2 milyon ağacın kesilmesi öngörülüyor. İnsanı diksen bitecek verimlilikteki bölgeye vereceği zararı anlatmaya çalıştık. Sayın Bakan, hassasiyet gösterin" dedi. Komisyon Başkanı ve AK Parti Manisa Milletvekili Recai Berber ise yasalara göre enerji yatırımlarında Zeytinlik alanların korunmasının kapsam dışı olduğunu, bir santrale üç kilometreden daha yakın Zeytinlik olmaması gerektiğini söyledi. Soma'daki termik santral yapımında kesilen ağaçlar nedeniyle ciddi sorun yaşandığını dile getiren Berber, Danıştay'ın, kiralık Hazine arazilerine ceviz, badem, zeytin gibi odun olmayan ağaçların dikilmesine imkân veren Ağaçlandırma Yönetmeliği'ndeki "zeytin" ibaresini iptal ettiğini kaydetti. Berber, Danıştay'ın kararı üzerine Orman Ve Su İşleri Bakanlığı'nın bu tür yerlere zeytin ağacı dikilmesine izin vermediğini anlatarak, "Bir yandan zeytin ağaçları azalmasın diye uğraşıyoruz bir yandan 'zeytin dikemez- sin' diyoruz. Bu büyük bir çelişki. Yönetmeliğin değiştirilmesi ve zeytin ağacı dikilmesinin önünün açılması gerekiyor" diye konuştu. CHP İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli ise AK Parti hükümetleri döneminde ormanlarla ilgili birçok yasal düzenleme yapıldığını, koruma yerine kısa vadeli anlayışla konuya yaklaşıldığını söyledi. Yatırımlarda fayda-maliyet analizi yapılması gerektiğini vurgulayan Türeli, "Madenlere verilen izinler işletmelerle halkı karşı karşıya getiriyor, toplumda ciddi sorunlara yol açıyor. Bu yatırımlar, ekonomik ömrünü tamamladıktan sonra ne olacak? İnsanlar oralarda uzun yıllar yaşayacak" dedi. Türeli, orman köylülerinin geçimiyle ilgili tedbirler alınmasını da istedi. 8 Aralık 2014 Köy-Koop Haber TARIM Üretici Örgütlenmesinde Model Arayışı »» Üretici örgütlenmesinde mevcut örgütlenme modeli ile ilgili eleştiriler devam ediyor. Sorunların mevcut modelin oluşturduğu zafiyetlerden kaynaklandığı ve bu örgütlenme şekliyle sorunların çözümlenemeyeceği anlaşılmış durumda. Artık bir örgüt kirliliğinin varlığı en yetkili ağızlar tarafından sıklıkla dile getirilmeye devam edilmekte. Köy-Koop ve Hay-Koop Merkez birliği yöneticilerinin Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’i ziyaretlerinde Sayın Bakan, bizzat üretici örgütlerinin yapılanmasından rahatsızlığını dile getirerek yeni bir örgütlenme modelinin gerekliliğini dile getirmiştir. Bakan Eker, "Biz üretici örgütleriyle ilgili kirliliği ortadan kaldırıp örgütleri sadeleştirmek için çalışmalara başladık. Artık sahada aynı faaliyeti gösteren en fazla iki tane örgüt oluşturulup bunların üzerinden faaliyetlerin yürütülmesi için çalışmalara başladık. Yeni bir mevzuat yapacaksak sorunun esasını giderecek yeni bir anlayış getirmemiz gerekiyor.” “Türkiye'de çok sayıda kurulan üretici birliklerinin aslında ya hayvancılık ya da zirai faaliyet yaptıklarını fakat faaliyetlerin daha etkin yapılabilmesi için sadeleştirmeye gideceklerini” beyan etmiştir. Bu yaklaşımın ve görüşün ciddi anlamda tartışılması gerekir. Örgütlenmenin tarım ve hayvancılık olarak düşünülmesi, sorunların çözümlenmesini sağlamayacaktır. Üstelik giderek kurumsallaşmaya ve gelişmeye çalışan bir çok yapının da önünde bir engel teşkil edebilecektir. Kırsal kalkınmayı sadece tarım ve hayvancılık olarak düşünmek yanlıştır. Üstelik kooperatifçiliği sadece Erol AKAR Köy-Koop Kastamonu Birlik Başkanı tarım ve hayvancılık yapan kişilerin oluşturduğu bir örgütlenme şekli olarak değerlendirmek te son derece yanlıştır. Kooperatifleri, ortaklarının talep ve ihtiyaçlarına göre şekillenerek ekonomik faaliyet yürüten kuruluşlar olması yanında, ortaklarının sosyal faaliyetlerini de destekleyen kuruluşlar olarak değerlendirmek gerekir. er ne kadar köylülükten H çıkıp mahalle kavramı yerleştirilmeye çalışılsa da kırsal alanın kalkınmasında ki sorunlar halen devam etmektedir. Üreticinin yaptığı üretim faaliyetlerini sınırlamak veya belirlenmiş ihtisas konularında faaliyetlerini yürütmeleri, bu günkü koşullarda mümkün değildir. Çünkü tarımda üretimi planlama noktasına gelinememiştir. Bu nedenledir ki ihtisas birlikleri uygulama düşüncesi gerçekleşmemiştir. Onun içindir ki her örgüt her alanda faaliyet gösterebilmektedir. Örgütlenmede model arayışları devam edegelmektedir. Ancak bu güne kadar üretici örgütlerini aynı yöreye ve kesime hizmet götüren kuruluşlar olarak görüp, bir bütün olarak tümünü kapsayan analizler ile ve objektif bir yaklaşımla, uygulanabilir bir model oluşturulmasına çalışılmamıştır. Üretici örgütlerinin yapılanmasında yeni bir model oluşturmaya çalışılırken; Mevcut yapıların dikkate alınması, faaliyet konuları itibariyle her faaliyet alanının, yapının en alt kademesinden en üst kademesine kadar temsilinin sağlanması, Örgütler arasında içe dönük rekabetin ve görev karmaşasının ortadan kalkması ve gelişime açık olması, Bakanlığımızın kendi hizmet alanı ile ilgili faaliyetlerini müşterek organize edebileceği kurumsal bir yapının oluşturulması ve profesyonel yönetimin etkin olmasının sağlanması, Uygun görülecek bölgelerde il birliklerinin bünyesinde faaliyet gösterecek, doğrudan merkeze karşı sorumlu denetim mekanizmasının oluşturulması gerekli olacaktır. Mevcut örgütlerin kuruluş yasalarının dikkate alınması halinde bile Ülkemize uygun bir örgütlenmenin oluşturulabileceği kanaatindeyiz. Hiç şüphesiz yeni örgüt arayışları ve zaman zaman farklı mülahazalarla belirli örgütlerin ön plana çıkartılması yaklaşımından uzaklaşıldığında sorunlar çok daha kolay çözülecektir. Gönen Çayı Pirinci Zehirliyor »» Çanakkale'nin Biga ilçesindeki 10 bin dönümlük tarım arazisini besleyen Gönen Çayı’nın zehir saçtığı ortaya çıktı. Deri ve diğer sanayi tesislerinin atıklarıyla kirlenen çayın suyunu inceleyen TÜBİTAK, ağır kimyasallar tespit etti. ‘Türkiye’nin pirinç deposu’ olan bölgede tüm uyarılara rağmen önlem alınmıyor. Taraf gazetesinde yayınlanan haberde şu bilgelere yer verildi: Çanakkale’nin Biga ilçesinde on bin dönümlük tarım arazisinin, kimyasal değerleri üst sınırlarda gezen zehirli su ile beslendiği ortaya çıktı. Çayın, 2015 yılında elli bin dönümlük çeltik üretiminin yapıldığı tarım arazisini sulaması planlanıyor. 2015’de de elli bin dönüm tarım arazisini sulayacak olan Gönen Çayı çevresinde arıtma skandalı yaşanıyor. Biga’da Güvemalan, Kepekli, Gerlengeç, Koruoba, Sinekçi, Bozlar ve Sığırcık Köylerinin sulayan Gönen Çayı 2013 yılında TÜBİTAK tarafından analiz edildi. Yapılan analiz sonucunda suya karışan kimyasalların suyu zehirlediği anlaşıldı. Sebebi ise bölgede bulunan altmış adet tabakhane, süt tozu ve bio enerji üretim fabrikaları. Fabrikaların çoğu arıtma tesisi kullanmadan kimyasal atıklarını çaya bırakıyor. Suyun zehirlenmesine sebep olan tabakhanelerin bulunduğu alan- da incelemeler yapan TC Gönen Ovası Sulama Birliği Müdürü Ziraat Mühendisi Aktan Çömlekçioğlu “Fabrikaların atıklarını çaya bıraktığı boruları bulduk. Numuneler aldık” diyen Çömlekçioğlu, alınan numunelerin kimyasal maddeyi aratmadığını söyledi. Çömlekçioğlu sözlerini şöyle sürdürdü; “Raporlar da bu durumu ortaya koyuyor zaten. İmza kampanyası başlattık. Beş bine yakın imza topladık. Yetkililere ilettik. Fakat hiçbir değişiklik olmadı.” Fabrika bölgesinde bulunan arıtma tesislerinin yüksek maliyet sebebiyle kullanılmadığını söyleyen Çömlekçioğlu: “Bu suyun kullanıldığı arazilerden en az 6-7 bin ton çeltik elde ediliyor. Bu da 3-4 bin ton pirinç demek, sofralara gelen kanserojen madde demek” şeklinde konuştu. Toprak Mahsulleri Ofisi’nin verilerine göre tüm Türkiye’de 2013 yılında 900 bin ton pirinç üretildi. Bölgede tarım ve hayvancılık yapan Gökhan Gür, Balıkesir’de bulunan araziler için Gönen Barajı yapıldığını ve bu arazilerin barajdan sulandığını belirtt. Gür, “Bu sular temiz. Fakat bizim arazilerimize doğrudan Gönen Çayı’ndan su veriliyor. Bu su ise zehirli. Ben 32 yaşındayım, 15 yaşındayken bu çaydan balık yakalıyordum. Şu an hiç balık yok” dedi. Gür, bölgede çeltiğin yanında domates ve mısır da üretildiğini kaydetti. Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş ise konuyu Meclis’e taşıdı. Konuya ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevaplaması istemiyle soru önergesi veren Sarıbaş, önergede suyun iyileştirmesi adına hiçbir işlem yapılmamasının nedenini sordu. Balıkta Boy Yasağına Uymayana Ceza »» Denizlerde av yasağının sona ermesiyle 1 Eylül'de "Vira Bismillah" diyerek avlanmaya başlayan Karadenizli balıkçıların özellikle boy yasağı kuralına uymadıklarını belirtildi. Balık avında boy yasağına uymayan balıkçıya Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü ekiplerince tekne başı 959 lira ceza kesildiği bildirildi. Gıda Tarım ve Hayvancılık Ordu İl Müdürü Kemal Yılmaz, 1 Eylül'den bu yana avcılığın devam ettiğini, ekiplerinin de denetimlerini sürdürdüğünü anlattı. Bu sezon ruhsatsız avcılık, amatör avcılığa muhalefet, boy yasağı ve zaman yasağı kurallarına uymayan 86 balıkçıya ağır cezalar yazıldığını vurgulayan Yılmaz, boy yasağına uymayan balıkçılara tekne başı 959 lira ceza kesildiğini belirtti. Bu durumda balıkçıların ürünlerine de el konulduğunu söyleyen Yılmaz, “Palamutta 25, hamside 9, istavrit ve mezgitte ise 13 santimetre kuralına uyulması önem taşıyor" dedi. Belirlenen boyutun altında balık tutanların cezalandırıldığını söyleyen Yılmaz, 1 Eylül'den itibaren il ve ilçe müdürlüklerinin av kurallarına uyulup uyulmadığını denetlediğini ifade etti. Denetimlerde özellikle boy yasağına uyulmadığını gördüklerini belirten Yılmaz, “Özellikle boy yasağı konusunda hassasiyet gösteriyoruz. Ceza miktarını ve balıkçı sayısını önceki yıllara göre mukayese ettiğimizde, bu sezon daha çok cezai yaptırım uygulamak zorunda kaldık" dedi. Yılmaz, balıkçılığın geleceği ve sürdürülebilirliği için kurallara uyulmasının önem taşıdığına dikkati çekerek, "Günü değil, geleceği kurtarmak adına bu konuyu önemsiyoruz. Denetimlerimiz aralıksız devam edecek. Kurallara ve yasaklara uymayanlara cezalarımız sürecek. Balıkçılarımızın yasaklara uymak suretiyle sıkıntıya düşmeden avlanmalarını istiyoruz. Çünkü bilmeliler ki gelecek yıllarda da geçimlerini balıkçılıktan sağlayacaklar. Bu kural en başta onlara lazım. Dolayısıyla boy başta olmak üzere tüm yasaklara balıkçılarımızın uymasını bekliyoruz" diye konuştu. Av yasağının kalmasının ardından yaklaşık 2,5 ayın geride kaldığını kaydeden Yılmaz, bu dönemde yasaklara uymayan 86 balıkçıya 80 bin liranın üzerine ceza uygulandığını sözlerine ekledi. Peynirdeki Tuz Oranı Azaltılacak »» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, beyaz, kaşar, eritme ve tulum peynirindeki tuzu yüzde 12 ila 40 arasında değişen oranlarda azaltacaklarını açıkladı. Bakan Eker, bazı gıda ürünlerine yönelik tuz, şeker ve katkı maddesi düzenlemeleri konusunda bilgi vererek, ekmekteki tuz oranını yüzde 2'den 1,5'e düşürdüklerini, buna paralel olarak salça, peynir ve zeytin gibi salamura ürünlerde tuz miktarını azalttıklarını belirtti. Ekmekte eskiden 17 çeşit katkı maddesi bulunduğunu ifade eden Eker, hayata geçirilen düzenlemelerin ardından sadece su, un, tuz ve maya ile bazı ekmek türlerine C vitamini katılmasına izin verdiklerini anlattı. Sucuk ve pastırmada katkı maddelerini yasakladıklarını, çiğ köfte ve mezelerde sitrik asit dışındaki bütün katkı maddelerine izin vermediklerini kaydeden Eker, "Türkiye'de kişi başına tuz tüketimi şu anda ortalama 15 gram. Bu çok yüksek bir rakam. Dünya Sağlık Örgütünün önerdiği miktar 5 gramın altı. Biz dünyadan 3 kat daha fazla tuz tüketiyoruz. Pul biberde yüzde 22 azalttık tuz oranını, yüzde 9'dan yüzde 7'ye düşürdük. Salçada yüzde 64, zeytinde yüzde 50 azalttık. Tuz etiketlerinde 'Tuzu azaltın, sağlığınızı koruyun' ifadesi zorunlu hale getirildi. Meyve sularına ilave şeker koymayı yasakladık. Meyve suyuna ilave şeker konulmaması lazım" diye konuştu. Tuzu azaltma çalışmalarının devam edeceğini, beyaz peynir, kaşar, eritme peyniri, tulum peynirindeki tuzu yüzde 12 ila 40 arasında değişen oranlarda azaltacaklarını belirten Eker, “Burada tuzdaki aslında lezzetten çok bir takım bakterilere, mikroplara karşı koruyucu önlem olarak konuluyor. Muhafaza aracı olarak tuza başvuruluyor. Ama tuzun sağlığa özellikle günümüz dünyasında zararlı olduğu yönünde, kalp damar hastalıkları, tansiyon vesaire... Eğer bir tercihle karşı karşıya kalırsak sağlığı lezzete tercih ederiz. Alışkanlıkla ilgilidir. Psikolojik faktördür. Zararı var. Mineral madde, su bağlıyor. mineral madde olarak yararı var ama azı, çok az bir miktarı yeterli. Bunu tutup da çoğaltırsanız, haddinden fazla alırsanız, insanları tuzluluğa alıştırırsanız, o zaman da kalp damar hastalıkları, tansiyon başta olmak üzere birçok riski beraberinde getirebilir" dedi. Köy-Koop Haber Aralık 2014 TARIM “Çocuklar Okulda Değil Tarlada” »» 20 Kasım Çocuk Hakları Günü’nde Türkiye'de ilk 9 ayda 42 çocuk işçi hayatını kaybetti, dünyada 168 milyon, Türkiye’de ise 893 bin çocuk işçi var! Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Bildirgesi’nin kabul edildiği 20 Kasım 1959’dan beri tüm dünyada 20 Kasım Çocuk Hakları Günü olarak anılırken, çocuk hakları gününde dahi çocukların hakları ihlal ediliyor. Dünya ülkelerinde çalışan çocuk sayısı 168 milyonu bulurken, Türkiye’de İSİG (İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği) verilerine göre, 2014 itibarı ile çalışan çocuk sayısı 893 bin. 2014 yılının ilk 9 ayında çalışırken yaşamını yitiren çocuk sayısı da 42. İstatistikler, çalışan çocukların önemli oranda eğitim hakkının da gasp edildiğini ortaya koyarken, dünyada her 5 çocuktan biri çalışmak zorunda bırakılıyor. Bu çocuklar sağlıklı bir çevreden ve temel özgürlüklerden de mahrum bırakılırken, fiziksel, sosyal, kültürel, duygusal ve eğitsel gelişime zarar veren koşullarda çalıştırılıyor. Türkiye devleti çocuk işçiliği ile mücadele yönünde birçok projeye geliştirse bile, izlediği istihdam stratejisi çocuk işçiliğini son derece olumsuz yönde etkiliyor. 1999-2006 yılları arasında istihdam edilen çocuk sayısı 2 milyon 270 binden, 890 bin düzeyine düştü, ancak aynı dönemde Türkiye istihdamdaki çocuk işçiliği ile mücadele de ivme kaybetti. 1994-1999 yılları arasında istihdamdan çekilen çocuk işçi sayısı yıllık ortalamada 128 bin iken, 19992006 yılları arasında yıllık ortalama 74 bin olarak gerçekleşti. 2006-2012 yılları ise çocuk işçiliğinde azalma eğiliminin durduğu ve özellikle tarım kesimindeki artış ile birlikte çocuk işçi sayısının tekrar arttığı bir dönem oldu. 42 çocuk çalışırken hayatını kaybetti 2014 yılına gelindiğinde ise, çocuk işçi sayısı 893 bini buluyor. Üstelik çocuk işçilerin yüzde 20’si zorunlu eğitime devam edemiyor. İşçi Sağlığı ve İş Güvenli Meclisi’nin raporunda çocukların çalışma nedenleri, “Ailelerin yoksulluğu, köyden kente göç, eğitime ulaşamama, 4+4+4 eğitim sistemi ve sermayeleştirme süreci ile birlikte kapitalizmin duyduğu ucuz emek gücü ihtiyacı” olarak sıralanıyor. Çarpıcı olan ise İSİG verilerine göre, 2014 yılının ilk 9 ayında 42 çocuğun çalışırken yaşamını kaybetmesi. ‘Dünyada 168 milyon çocuk işçi var’ DİHA’da yer alan habere göre, Dünyada, pek çoğu tam zamanlı çalışan, eğitim hayatından tümüyle koparılmış 168 milyon çocuk işçi bulunu- yor. Bu çocukların 85 milyonunu, sağlıksız ortamlarda çalışma, kölelik ya da diğer çocuk işçiliğinin en kötü biçimlerini yerine getiren çocuklar oluşturuyor. Çocuk işçiliğinin yoğun olarak rastlandığı ülkeler arasında ise Türkiye, Mali, Bhutan, Burundi, Uganda, Nijer, Burkina, Etiyopya, Nepal, Ruanda, Kenya ve Pakistan gibi ülkeler yer alıyor. ettikleri kentlerdeki geçici konaklama yerlerinde taciz ve istismara maruz kalmaları. Yapılan araştırmalara göre, mevsimlik tarım işçisi çocuklar kendisinden en az 4 yaş büyük bir kişi tarafından zorla cinsel istismara maruz bırakılıyor. Yine çocukların yaşadığı bir başka sıkıntı ise fiziksel şiddet. Mevsimlik tarım işçisi olarak çalışan bir çok çocuk çalıştığı yerdeki yetişkin bir kişinin itaati sağlama, cezalandırma ya da öfke boşaltma amacı ile şiddet uygulaması sonucu hem fiziksel hem de psikolojik olarak zarar görüyor. Mevsimlik tarım işçisi çocukların haklarını koruyan yasa yok Çalışan çocuğun yaş ortalaması 11 Her yıl özellikle Diyarbakır, Urfa, Batman, Merdin, Şırnak gibi kentlerden binlerce çocuk Çukurova, Karadeniz, Ege, İç ve Batı Anadolu bölgelerine, mevsimlik ve gezici tarım işçisi olarak göç ediyor. Özellikle pamuk, şeker pancarı, fındık, narenciye, kayısı, bakliyat, üzüm ve sebze üretiminde çalıştırılan çocuklar, mevsimlik tarım göçünün beraberinde getirdiği şartlardan olumsuz etkileniyor. 2012 yılından bu yana mevsimlik tarımda çalışan çocukların yaşları ise ortalama 11’den başlıyor. Birçok çocuk çok daha küçük yaşlardan itibaren tarla ve bahçelerde çalışmaya itiliyor. Yetişkinler gibi sigorta kapsamına alınmıyorlar Mevsimlik tarım işçisi çocukların çalışmaya zorlandıkları ürünler ya da yöreler değişse de, çocukların çalıştıkları ortalama süre günde 9 saat ve haftada altı gün olarak belirleniyor. Üstelik mevsimlik tarım işçisi çocuklarda aynı yetişkinler gibi sözleşmeleri olmadığından ötürü “tarım işçisi” sayılamıyor. Çalışanların çalışma koşulları ile ücret, ödeme, ulaşım ve barınma şartlarıyla ilgili, işyerlerinin sorumluluğundaki düzenlemeleri öngören yasal metinlerin kapsamlarının darlığı ve idari ve cezai yaptırım eksikliği dolayısıyla ise mevsimlik tarım işçileri sigorta kapsamına alınmıyor. Cinsel tacize maruz kalıyorlar Mevsimlik tarımda çalışan çocuk işçilerin en çok karşılaştığı sıkıntılardan biri ise göç yolunda ya da göç Türkiye’deki yasalar ise bir çok konuda yetersiz olduğu gibi mevsimlik tarım işçisi olarak çalışan çocukların haklarını koruma konusunda yetersiz kalıyor. Konuyla ilgili olarak yetersiz yasaların varlığı, bahçe sahibi ve aracı arasındaki sistem, çocukları arada bırakarak ve haklarına erişmelerine engel olarak çocuk işçiliğin önüne geçecek eylemlerin uygulanamamasına yol açıyor. Öte yandan ise uzun saatler boyunca, sert koşullarda, her türlü hava şartında çalışan ve sosyal dışlanmayı derin boyutlarda deneyimleyen mevsimlik iş gücüne katılmış çocukların haklarını koruyan yasal bir mevzuat bulunmuyor. Yanlış Üretim Politikasının Faturası 17 Milyar »» Verimli tarım arazilerine sahip Türkiye 'de her yıl yaklaşık 17 milyar liralık sebze ve meyvenin, üretim ve tüketim planı doğru yapılmadığı için tarlada veya hallerde çürümeye terk edildiği bildirildi. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarım Reformu Genel Müdürü Gürsel Küsek, Türkiye'de 3 milyon çiftçinin 32,5 milyon parselde tarımsal üretim yaptığını, çiftçilerin her birinin örgütlenme ve bilgi paylaşımı olmadan hangi parselde ne ekeceğine kendisinin karar verdiğini belirterek, bağımsız alınan bu kararlar sonucu oluşan ekim deseninin, pazarın ihtiyacı ile örtüşmediğini, bazı ürünlerin farklı yıllarda az veya çok ekilebildiğini, bunun sonucunda da sorun yaşandığını ifade etti. Üretim ve tüketim dengesinin doğru kurulabilmesi için örgütlenme ön plana çıkıyor Küsek,: "Patates, soğan gibi sebzeler bazı yıllar çok üretiliyor ve hallerde ya da parsellerde çürümeye terk ediliyor. Bazı yıllar da az üretiliyor ve fiyatlar daha yüksek oluyor. Bu üretim ve tüketim planının doğru yapılamamasından dolayı Türkiye'nin yıllık ortalama kaybettiği miktar yaklaşık 17 milyar lira. Bu, ciddi bir rakam ve her yıl arazide ve hallerde çürüyor. Bunun çözümü tabi ki üretim ve tüketim dengesinin doğru kurulabilmesinden geçiyor. Üretim ve tüketim Dünyada dengesinin doğru kurulabilmesi için de örgütlenme ön plana çıkıyor. Çiftçimiz, et ve süt üreticileri birliklerinde olduğu gibi meyve ve sebze üretici birlikleri kurularak, bunların kendi planlamalarını yapmaları suretiyle üretim ve tüketim dengesinin Türkiye'de sağlanması gerekiyor."dedi. Parsellerin sayısallaştırılması ve teknolojinin tarımda kullanılması konusunda gerekli tüm altyapı yatırımlarını hayata geçirdiklerine dikkati çeken Küsek, "Bundan sonrası, daha çok çiftçimize düşüyor. Çiftçimiz, bu örgütlenme altyapısını tamamlamalı, örgütlenerek üretim ve tüketimi dengesini kendi örgütsel yapısı içerisinde oluşturmalı. Bu yolla israfın önlenmesi gerekiyor" diye konuştu. Dünyada Yaklaşık Olarak Emekten yana programlara ihtiyaç var Yapılan araştırmalara göre, son olarak eğitim sistemindeki değişiklik, mevsimlik tarım işçiliğinde çocuk işçiliğini arttırdığı görülüyor. Bu durum Türk İş Kanunu’nda yer alan genç işçilerin “ilköğretimi bitirmiş olmaları” şartıyla çelişkili bir durum ortaya çıkarıyorken, ortaokulun bitiş yaşı aynı zamanda çocuk işçiliğinin yaygınlaşma yaşını fiilen 13’e düşürüyor. Bu da 8 milyon çocuğu doğrudan ilgilendiriyor. Çocuk işçiliği konusunda “Asgari Yaş Sözleşmesi ve Çocuk İşçiliğin En Kötü Biçimlerinin Bitirilmesi”ne yönelik Uluslar arası Çalışma Örgütü (ILO) sözleşmeleri ve Çocuk İşçiliğinin Önlenmesi’ne Yönelik Uluslararası Program (IPEC) gibi programlar sorunun çözümünde çok etkili araçlar olmadığı görülüyor. Bu durumda güvencesizliğin ve esnekliğin çalışma yaşamını giderek daha fazla baskı altına alarak ilerleyen bu süreçte, çocuk işçiliğe karşı kalıcı adımların atılması için emekten yana istihdam programlarına ihtiyaç duyulduğu gözler önüne seriyor. Mevsimlik Tarım İşçileri İçin Meclis Araştırma Komisyonu Kurulacak »» TBMM’de mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılması için Meclis Araştırma Komisyonu kurulması kararlaştırıldı. TBMM Genel Kurulu’nun 11 Kasım 2014 tarihli birleşiminde alınan Mevsimlik Tarım İşçilerinin Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırma Komisyonu Kurulmasına İlişkin Karar, 14 Kasım’da 9 Resmi Gazete’de yayımlandı. 17 üyeden oluşacak Meclis Araştırma Komisyonu’nun çalışma süresi, Başkan, Başkanvekili, Sözcü ve Kâtip Üye seçimi tarihinden başlamak üzere 3 ay olacak. Komisyon gerektiğinde Ankara dışında da çalışma yapacak. Çocuk İşçi Var HAL VE GİDİŞ Kişi Kölelik Benzeri Koşullarda Yaşıyor Sait MUNZUR 10 Aralık 2014 Köy-Koop Haber GÜNDEM TÜSİAD; Çiftçinin Refahının Artması İçin Kırsal Kalkınma Kilit Önem Taşıyor »» Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği, (TÜSİAD) Türk tarım sektörünün tüm unsurlarını bütüncül bir bakış açısıyla ele almak amacıyla 27 Kasım 2014 tarihinde İstanbul’da “Gıda, Tarım ve Hayvancılık Rekabet Gücü” konulu bir çalışma gerçekleştirdi. Konferansın açılış konuşmaları TÜSİAD Genel Sekreteri ve Yönetim Kurulu Üyesi Zafer Ali Yavan ve TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Başkan Yardımcısı ve Anadolu Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan tarafından yapıldı. Konferansta “Gıda, Tarım ve Hayvancılık Rekabet Gücü” başlıklı çalışmanın temel bulguları sunuldu. Çalışmada, çiftçinin refahının artmasının sanayinin rekabet gücünün artmasında en önemli göstergelerinden biri olduğu sonucu çıkarken, çiftçinin refahının artması için kırsal kalkınmanın kilit önem taşıdığı, bu kilidi açacak anahtarın ise tarım olduğu ifade edildi. Uluslararası rekabet gücünün sürdürülebilir olması için toprak, su gibi özvarlıkların korunmasının hayati önem taşıdığına vurgu yapılan çalışma da, iklim değişikliği, gıda güvenliği, aşırı kentleşme, ulaşım altyapısı ve sanayileşme için tarım arazilerinin azalıyor olmasının gıda güvenliği ve rekabet gücü açısından büyük tehdit yarattığı anlatıldı. Konferansta, “G20 Dönem Başkanlığı, Gıda Güvenliği ve Rekabet Gücü” konulu özel bir oturum gerçekleştirildi. Başkanlığını TÜSİAD Tarım ve Tarıma Dayalı Sanayiler Çalışma Grubu Başkanı Metin Akman'ın başkanlığını yaptığı oturumda, T.C. Kalkınma Bakanlığı Tarım Dairesi Başkanı Taylan Kıymaz, AB Komisyonu Tarım ve Kırsal Kalkınma İkili İlişkilerden Sorumlu Direktörü John Clarke, Avrupa Çiftçileri ve Tarım Kooperatifleri Birliği Genel Sekreteri Pekka Pesonen yer aldı. Ekonomiye ‘Umut Sofradan, Can Topraktan gelir’ Konferansta raporla ilgili öne çıkan tespitler şöyle: • Küresel rekabette avantaj sağlamanın yolu çiftçinin refahından geçiyor. Türkiye’de üretici kesimin refahında ve rekabet gücünde problem var. Sürdürülebilir bir tarımsal üretim için sosyal adalet ve üreticinin refahı göz önünde bulundurulmalı. Üreticinin ekonomik-sosyal gücünün artması ve gelirin dengeli dağılımı rekabet gücünü artırır. • Türkiye, mevzuatını reformlarla büyük oranda AB sürecine adapte ediyor ama halen atılması gereken adımlar var. Tarımda gelişmiş ekonomilerden alınan örnek mevzuatların ülke şartlarına uygun hale getirilmesi ve adapte edilmesi lazım. ‘Al ve aynen uygula’ yöntemi doğru değil. • Tarım ürünleri fiyatlarında çiftçi lehine gibi gözüken ancak aslında öyle olmayan bir durum söz konusu. Tarım ve gıda sektörlerinde piyasa ekonomisinin düzgün çalışmaması fiyat istikrarı ve enflasyon açısından risk oluşturuyor. • Başta Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Enerji Bakanlığı ile Orman ve Su İşleri Bakanlığı olmak üzere terminolojilerde ve izlenen politikalarda bakanlıklar arası uyum, kordinasyon ve ortak tanım eksikliği giderilmeli. Gıda güvenliği ve güvenilirliği konularında tek yetkili bakanlık ihtiyacı söz konusu. • Gıda güvenilirliği konusunda bilgi kirliliği var. Bunun giderilmesi için ‘Yeminli Gıda Kontrol Mekanizması’ kurulmalı. Gıda güvenilirliği tüm politikaların merkezine oturtulmalı. Denetim sayısı ve kalitesi artırılmalı. • Her geçen gün azalan tarımsal alanları diğer sektörlere kaptırma riski ile karşı karşıyayız. • Tarım arazilerini toplulaştırmak adına önemli aşamalar kaydedildi ancak bu uzun bir süreç ve ara tedbirlerle bu süreç desteklenmeli ve sürmeli. • Gıda güvenilirliği açısından bakıldığında daha kalitesiz ürün üretimine yönelik dibe doğru bir kayış söz konusu. • Gıda güvenilirliği adına uzun vadeli öngörülebilir stratejiler oluşturulmalı. • Tarımda sözleşmeli üretim sektör açısından kısmen mikro regülasyon niteliğinde. Sözleşmeli tarımın yaygınlaştırılması öngörülebilir arz ve talebin oluşmasına katkıda bulunacak, izlenebilirliği mümkün kılacaktır. Ticaret borsalarının ve lisanslı depoculuk sisteminin gelişmesine katkı verecektir. • İktisadi etkinlik açısından ölçek ekonomisinin etkinliğinin artırılması hem üretici tarafında verim ve karlılığı artırırken, diğer taraftan devletin verdiği destekleme yükünü hafifletir. Mevzuatın, teşvik sisteminin ve çiftçilerin ölçek ekonomisinin yetersiz ve dağınık olması, mevcut potansiyelden yararlanılamamasının birincil nedeni. • Tarımda ihmal edilen yeni üretim teknolojileri, marka, patent, Ar-Ge ve inovasyona yönelik çalışmalar artırılmalı. Devlet desteği, kamu-özel sektör işbirliği modelleri etkinleştirilmeli. Aile Çiftçiliği Yılı Bitiyor »» Yıl içinde yapılan etkinlikler ve söylemlerden bir derleme yapalım. • Aile çiftçiliği kavramı önemli, özellikle ülkemiz için çok önemli, • Aile çiftçiliğinin gerçek anlamda uygulanabilirliği ve sürdürülebilirliği kooperatifleşmeyle olur, • Doğanın yapısını bozmadan daha sağlıklı ürünler üretmek bu yapıyla olur. Bu bağlamda endüstriyel tarım uygulamaları aile çiftçiliğine zarar vermektedir, • Aile çiftçiliği ve kooperatifleşme daha fazla çalışma alanı yaratacağından işsizliğin azalmasında önemli bir etken olur, • Yerel ürünlerin korunmasına, insanların sağlıklı beslenmesine, dışa bağımlılığın azalmasına önemli katkılar sağlar, • Yerinde (kırsalda) kalkınmaya olanak sağlar. Kentlere göçü azaltır, • Aile parçalanmalarını azaltır. Kültürüne yabancılaşmayı önler. Kültürel yozlaşmanın önüne geçer, • Ortak amaçlarda birlikte hareket edebilme davranışlarının gelişmesine katkı sağlar. Bunlar olabilirse ortak amaçlarda örgütlenmeyi de başarabiliriz. İşte o zaman; • Köylerimizde atalarımızdan ve ailelerimizden kalan topraklarda yaşamaya ve üretmeye devam edebiliriz. • Çocuklarımız yanımızda sevgi dolu duygularımız içerisinde doğal ve sağlıklı beslenerek bizleri mutlu ederler. • Kentlere sigortalı bir iş bulma umuduyla gidip söylemekten-yaz- maktan sıkıntı duyduğumuz acı olaylar yaşamak zorunda kalmazlar. • Eğitimlerini başarıyla tamamlayıp çalışma alanına girseler de ailelerinden ve üretimden kopmazlar. • En yeni bilimsel gelişmeleri kendi koşullarımıza göre uygulayabilen bilinçli üreticiler olurlar. • Çiçek üreten ailelerin çocukları evlerini ya da bürolarını yapma çiçeklerle süslemezler. • Süt hayvancılığı yapan ailelerin çocukları marketlerden ithal 50 gramlık ürünler için 2 litre süt parası vermezler. • Kim bilir belki de bu güzel ülkede yaşarken karşılaştığımız iyi-kötü, doğru-yanlış her şeyi sorgulayan, yanlışa ve kötüye karşı, tepki gösteren, iyi ve doğrunun yanında olan davranışlar sergilerler. İnanın o zaman bu ülke üreticilerinin çok büyük bir çoğunluğu kooperatiflerde örgütlenir. Gerisini söylemeye gerek yok. Daha iyiye ve daha güzele ulaşmak dileğiyle… Tarımda İhracat da İthalat da Artıyor »» Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, tarımda ihracatın da ithalatın da artmaya devam ettiğini bildirerek, “Tarım ve gıda 10 ayda yaptığı ihracat 14,3, ithalat 10 milyar doları aştı” dedi. Bayraktar, Ocak-Ekim döneminde gıda ve tarımda ihracatın 20132014 yıllarında yüzde 6,9 artışla 13,4 milyar dolardan, 14,32 milyar dolara çıktığını, ithalatın ise 9,16 milyar dolardan 10 milyar dolara yükseldiğini belirtti. Şemsi Bayraktar, yaptığı açıklamada, tarım ve gıdada Ekim ayında ihracatın, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 16,6 artarak 1 milyar 442 milyon 587 bin dolardan 1 milyar 681 milyon 341 bin dolara, ithalatın ise yüzde 41,9 artarak 746 milyon 908 bin dolardan 1 milyar 59 milyon 908 bin dolara yükseldiğini vurguladı. Bayraktar, tarım ve gıdada ihracat, Haziran ayında yüzde 0,8, Temmuz ayında yüzde 10,6 gerilediğini, Ağustos’ta yüzde 16,1, Eylül’de yüzde 5,3 artığını hatırlattı. 10 ayda gıda ve tarımın, 4 milyar 318 milyon 487 bin dolar dış ticaret fazlası verdiğinin altını çizen Bayraktar, son 12 ayda tarım ve gıdanın 5,86 milyar dolar dış ticaret fazlasına ulaştığını belirtti. Bayraktar, tarımın Başta kuraklık ve don olmak üzere hemen bütün doğal afetleri yaşamasına rağmen tarım sektörün, Ekim itibarıyla 12 aylık ihracatın 17,9 milyar doları bulduğunu bildiren Bayraktar, son 12 aylık ithalatın ise 12 milyar doları aştığına dikkati çekti. Şemsi Bayraktar, Ekim ayında genel ihracatın yüzde 7,3 artarak 12 milyar 54 milyon dolardan 12 milyar 933 milyon dolara çıktığını, genel ithalatın ise yüzde 1,5 düşüşle 19 milyar 483 milyon dolardan 19 milyar 185 milyon dolara indiğini bildirdi. Bayraktar, kronik bir şekilde dış ticaret açığı veren Türkiye’ye tarımın 6 milyar dolara yakın dış ticaret fazlasıyla önemli bir katkıda bulunduğunu bildirdi. Tarımın katkısının sadece dış ticaret fazlası vermek olmadığını vurgulan Bayraktar, istihdamın yüzde 22,2’si karşılayarak, toplamda işsizliği 2,2, erkeklerde 1,3, kadınlarda 5,5 puan azaltarak, genelde işsizliğin yüzde 10,1, erkeklerde yüzde 8,9, kadınlarda 12,7’de kalmasını sağlayarak da işsizliğin dünyanın en önemli sorunlarından biri olduğu bir ortamda istihdama eşsiz destek sağladığını belirtti. Şemsi Bayraktar, tarımın milli gelire de önemli katkı verdiğini, gayri safi yurtiçi yüzde 7,4’ünü oluşturduğunu, gıda sanayi, tekstil konfeksiyon sanayi, ulaştırma, ticaret, finans, lokanta ve otel sektörleri başta olmak üzere çok sayıda sektörün de hammadde ve gelirinin önemli bir bölümünü tarımdan sağladığını bildirdi. En fazla ihracat meyve, sebze ve bunlardan elde edilen ürünlerden Ekim ayındaki gıda ve tarım ihracatının yarısına yakınının, yüzde 47,5’inin meyve, sebze ve bunlardan elde edilen ürünlerden sağlandığını belirten Bayraktar, şunları kaydetti: “Ürün bazında en fazla ihracat, meyve, sebze ve hububat, en fazla ithalat hububat, yağlı tohumlar ve hayvansal ve bitkisel yağlarda ya- pıldı. Geçen yılın Ekim ayında 424 milyon 512 bin dolarlık olan yenilen meyveler ve yenilen sert kabuklu meyve ihracatı 2014 yılının Ekim ayında 583 milyon 10 bin dolara, 50 milyon 498 bin dolarlık yenilen sebzeler ve bazı kök yumrular ihracatı ise 60 milyon 478 bin dolara yükseldi. Sebzeler, meyveler, sert kabuklu meyveler ve bitkilerin diğer kısımlarından elde edilen müstahzarların ihracatı, Ekim ayları itibarıyla 181 milyon 588 bin dolardan 224 milyon 995 bin dolara, hububat, un nişasta veya süt müstahzarları, pastacılık ürünleri ihracatı 127 milyon 34 bin dolardan 142 milyon 103 bin dolara, tütün ve tütün yerine geçen işlenmiş maddeler ihracatı ise 49 milyon 915 bin dolardan 95 milyon 874 bin dolara çıktı. 2014 Ekim ayında 237 milyon 925 bin dolarlık hububat ithal edildi. Bunu 199 milyon 949 bin dolarla yağlı tohum ve meyveler, muhtelif tane, tohum ve meyveler, sanayide ve tıpta kullanılan bitkiler, saman ve kaba yem takip etti. Üçüncü büyük kalem olarak bunları 175 milyon 654 bin dolarla hayvansal ve bitkisel katı ve sıvı yağlar, yemeklik katı yağlar, hayvansal ve bitkisel mumlar izledi.” Tarımdaki büyük potansiyel Bayraktar, tarımın aşırı arazi parçalanması, sulama altyapısının tamamlanamaması, güçlü örgütlenme eksikliği gibi yapısal sorunları bulunduğunu, bu sorunların aşılması halinde, tarımda çok büyük bir potansiyeli içinde barındıran Türkiye’nin, rahatlıkla 2023 yılında, 150 milyar dolarlık tarımsal hasılaya, 40 milyar dolarlık gıda ve tarım ihracatına ulaşabileceğini vurguladı.(www.tzob.org.tr) Köy-Koop Haber Aralık 2014 TARIM Doğadan Topladığınız Mantarları Tüketmeyin »» Özellikle sonbahar aylarında insanlar, doğada, çayırda, ağacın dibinde ya da bir gübre üzerinde mantar bulduklarında onu kültür mantarı diye tüketmektedirler ve bu durum mantar zehirlenmesi gibi olumsuz durumları beraberinde getirmektedir. Ayrıca insanlar doğadan toptoplanan mantarları tüketmek rus ruleti oynamak ile ladıkları mantarları halk eşdeğer bir durumdur. Son pazarlarında satmaktadır. zamanlarda mantar zehirZehirli mantar ile yenilelenme vakalarında ciddi bilir mantarları ayırtetmek bir artış meydana gelmiştir bakarak koklayarak ya da Mantar zehirlenme belirtipişirerek değil labaratuvar leri "Kusma, baş ağrısı, baş ortamlarında analiz ediledönmesi, halsizlik, terleme, rek anlaşılabilir. Ama haltitreme, nabızda aşırı derece kımız daha önce aynı yerÖğr. Gör. Fatih KUTLUER yükselme gibi durumlardır. den topladığı mantarları Kırıkkale Üniversitesi Kırıkkale Zehirli bir mantarın 5-10 dayediğini, zehirlenmediğini Meslek Yüksekokulu kikada etkili olabileceği gibi yine aynı yerden toplayıp daha uzun sürede de etkisiyediğinde zehirlenmeyeceBitkisel ve Hayvansal Üretim ni gösterebilir. Bazı zehirli ğini düşünmektedir. Bu olBölümü Mantarcılık Programı mantar türleri ise alkol ile dukça yaygın ama çok yanlış bir inanıştır çünkü mantarlar spor denilen birlikte alındığı zaman zehir etkisi oluşturabioldukça küçük ve hafif yapılar ile çoğalırlar lir. İnsanlar mantar zehirlenmeleri ile alakalı ve bu sporlar kolaylıkla hareket edebilirler. ciddi sağlık problemleri ile karşılaşabilirler. Böylece zehirli mantar sporları daha önceden Bunların en başında karaciğer ve böbrek yetdoğadan toplanılan ve zehir etksi olmayan mezliği gelmektedir. mantarların yanında da gelişebilir ve kolay- Mantar zehirlenmesi şüphesi ile hastaneye gelıkla zehirlenme etkileri oluşabilir. tirilen kişiler ihtiyaç olduğu durumlarda diyaBir başka husus ise; bazı zehirli mantar türle- lize alınmaktadırlar. Karaciğer tahribatına mari yenilebilir mantarlara oldukça benzemekte ruz kalındığında ise organ nakli yapılması gibi çıplak gözle ayırt edilememektedir. İnsanları ciddi durumlar ile karşılaşılabilir. Bu nedenle bu durum çok yanıltmakta daha önce yedi- insanların kültür mantarı dışında, yani laborağimizde zehir etkisi oluşmadı diyerek zehirli tuvar ortamlarında üretilen mantarlar dışında mantarları tüketebilmektedirler. Pişirildiğin- hiçbir mantar tüketmemeleri gerekmektedir. de ya da kurutulduğunda zehir etkisinin geçeceği düşünülmektedir bu durum da yanlış inanışların başında gelmektedir. Nasıl ki acı biber pişirilince ya da kurutulunca acı etkisi geçmiyor ise zehirli mantarlarda pişirilince veya kurutulunca zehir etkisi kaybolmaz. Kültür mantarı ülkemizde son zamanlarda tanınmaya ve tüketilmeye başlamıştır. Kültür ortamında yetiştirilen mantarların tüketilmesi daha sağlıklı olacaktır. Doğadan Zeytin Sineği Zararına Karşı AB İle Ortak Proje »» Ege Zeytin Zeytinyağı İhracatçıları Birliği Başkanı Gürkan Renklidağ, “Zeytin sineği zararlısı ile mücadelede yeni otomatik entegre sistem projesi”yle zeytin sineğinden kaynaklanan hasarı yarı yarıya azaltmayı hedeflediklerini belirterek “ENTOMATIC- Zeytin Sineği Zararlısı ile Mücadelede Yeni Otomatik Entegre Sistem Projesi” için Avrupa Birliği ile sözleşme imzaladıklarını ve projeyi hayata geçirmek için faaliyetlerine başladıklarını bildirdi. Zeytincilik sektöründe şu anki dünya ihracatının 3,2 milyar dolar olduğunu hatırlatan Renklidağ, ”Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yılında ülke olarak tek başımıza ihracat hedefimiz ise 3,8 milyar dolar. 2023 hedefimize ulaşmak, pazarı genişleterek sektörümüzün rekabet gücünü artırmak amacıyla sanayileşmemizin, araştırma geliştirme ve inovasyon çalışmalarına ağırlık vermemiz gerektiğinin farkındayız. Bu bilinçle, zeytincilik sektörünün büyük sorunu zeytin sineği zararlısının yol açtığı tahribatı sıfıra indirmek için proje geliştirdik.”dedi. Renklidağ, zeytin sineğinin neden olduğu zararlardan dolayı her yıl zeytin ve zeytinyağı rekoltenin yaklaşık yüzde 20’sininin kaybolduğunu belirterek, açıklamada şu ifadelere yer verdi: “Bu soruna bir çözüm bulmak amacıyla Avrupa Birliği 7. Çerçeve Programı tarafından desteklenen 3 milyon Avro bütçeli bir araştırma geliştirme projesi hazırladık. Sinek küçük ama sektörümüze büyük zarar veriyor. Bu zararın önüne geçmek için İspanya, Almanya, Yunanistan, Portekiz, Fransa ve Belçika’dan önemli araştırma enstitüleri ve kurumlar ile kurduğumuz ortaklık yapısı ile sorunun çözümüne yönelik bir teknolojigeliştirmeyi amaçladık. Proje sonucunda zeytin sineği zararlısından kaynaklanan hasarı yarı yarıya azaltmayı, böylelikle ürün kalitesini ve rekolteyi artırmayı hedefliyoruz. Ortaklarımız ve üreticilerimizle birlikte zeytincilik sektöründe rekabet gücümüzü, ihracatımızı ve karlılığımızı artırmak için yaptığımız çalışmalarımıza devam edeceğiz.” 11 Mısır’da Kooperatifçilik Reform Planı Uygulamaya Konuldu »» Katılımcı kooperatif politikası oluşturmuş olan ülkelerden örneklere atıfta bulunulan reform planında, Türkiye’nin de örnek alacağı düzenlemeler var. Hüseyin POLAT BM/ILO Kooperatifçilik Başdanışmanı, Türkiye Milli Kooperatifler Birliği Danışmanı Geçtiğimiz yıl hazırlanmasına katkıda bulunduğumuz Kooperatifçilik Yol Haritası (Cooperative Roadmap) nihayet uygulama şansını yakaladı. Yeni hükümetin göreve başlaması ile kooperatif reformuna duyulan gereksinme kooperatifler ve toplumun değişik kesimleri tarafından yeniden yüksek sesle dile getirilmeye başladı. Bunun üzerine Mısır Hükümeti 5 Milyon tarımsal kooperatif ortağını ilgilendiren 1980 tarihli tarımsal kooperatifler yasasını gözden geçirmeyi kararlaştırdı. Mısır Ulusal Rekabet Kurulu (ENCC) tarafından gündeme getirilen ve tarımsal reform kapsamında ele alınan kooperatif reform paketini bazı yenilikler ve güncellemeler ile birlikte 30 Ekim 2014 tarihinde düzenlenen ulusal düzeyli bir toplantıda sunmak üzere Kahire’ye davet edildim. Durum tespiti 2012 yılında kooperatiflerle ilgili reform çalışmalarına katkıda bulunmak amacıyla Mısır’a davet edildiğimde genel durum ile ilgili şu tespitleri yapmıştım: • Bugün işbaşında bulunan hükümet dâhil, bugüne kadar görev yapmış olan hükümetlerin hiçbirinin açık ve net bir kooperatif politikası olmamış. • Kooperatifler kendilerini ortaklarına karşı değil de hükümete karşı “sorumlu” hissediyorlar. Bu durum kooperatiflerin bağımsızlığı ve özerkliği ile çelişmekle kalmayıp, kamuoyunda ve ortaklar arasında kooperatiflerin kamu kurumlarının birer uzantısı gibi algılanmasına yol açıyor. • Kooperatifler, türlerine göre yedi değişik yasaya tabi. Bu yasalar, hem “modası geçmiş (eskimiş), devlet güdümünde kooperatifçiliği” öngörüyor ve destekliyor, hem de kooperatifçiliği birbirinden farklı yorumluyorlar. • Kooperatifler, türlerine göre yedi değişik bakanlık tarafından denetim ve gözetim altında tutuluyorlar. Örneğin, tarımsal kooperatifler Tarım Bakanlığının gözetimine verilirken, konut kooperatifleri İskân Bakanlığının, okul kooperatifleri Eğitim Bakanlığının, küçük sanat kooperatifleri Ekonomi Bakanlığının gözetimine bırakılmış. Kooperatifler Ulusal Birliği de Başbakanlığın gözetiminde. • Kooperatif üst örgütleri mevcut, ancak bunlar etkisiz ve “yetkisiz”. On beş kişilik yönetim kurulunun üçte birini, yani, beş kişisini ilgili bakan atıyor. • Adında “kooperatif” kelimesi bulunan üç eğitim enstitüsü var ancak ihtiyaçlara dayalı kooperatif meslek eğitimi verecek okul yok. Reform paketinde neler var? Geçtiğimiz yıl Ocak ayında Ulusal Paydaşlar grubuna takdim ettiğim ve bu yılın Ekim ayı sonunda da bazı eklemelerle güncellediğim ve yeni paydaşlar grubuna sunduğum kooperatifçilik reform paketinin ana konularını şu hususlar teşkil ediyor: • 193 Sayılı ILO Tavsiye Kararı ve BM kılavuzundan yararlanılarak katılımcı bir yöntemle yeni bir kooperatifçilik politikası oluşturulması. Bu politikanın esasını, hükümetlerin kooperatifleri ortaklarının yönetiminde ve kamunun dışında farklı bir işletme türü olarak kabul etmeleri teşkil etmelidir. • Bu politika esas alınarak ve kooperatiflerin başarılı olduğu ülkelerin kooperatif yasaları gözden geçirilerek, tüm kooperatifleri kapsayan tek bir çerçeve yasa hazırlanması ve farklı kooperatif türlerinin ihtiyaç duyacağı özel hükümlerin örnek anasözleşmelere bırakılması. • Geçiş sürecinde en çok ortağın (5 Milyon) ve en çok kooperatifin (5.000) bulunduğu tarım kesiminde bulunan üç değişik tür kooperatifi kapsayan 1980 tarih ve 122 Sayılı Tarımsal Kooperatifler Yasasında bazı düzenlemeler yapılarak işe başlanılabilir. Nitekim bu yasanın 10 maddesini değiştirmeyi amaçlayan bir taslak Bakanlar Kuruluna sunulmuş bulunuyor. • Kooperatiflerin kuruluş, tescil ve denetiminden sorumlu kamu kurumlarının sayısı en aza (mümkünse 1’e) indirilmeli ve kooperatif yasası ve anasözleşmelerin yorumlanması ve uygulanmasında yeknesaklık sağlanması yanı sıra, kooperatiflere sağlanacak destek hizmetleri de bir merkezden verilmelidir. • Kooperatiflere nitelikli eleman yetiştirmek amacı ile kurulan ancak zaman içinde amaç dışı eğitime yönelen “kooperatif” enstitüleri, kooperatiflerin ihtiyaç duyduğu mesleki ve işletme (hizmet içi) eğitim verilmesini sağlayacak biçimde yeniden yapılandırılmalıdır. Yol haritasında hangi adımlar öneriliyor? Bu reform paketinin uygulanmasına ilişkin yol haritasında da şu adımların atılması öneriliyor: • Kooperatifler, ilgili sivil toplum kuruluşları ve ilgili bakanlık temsilcileri ile akademisyenlerden oluşacak ortak bir Ulusal Komite teşkil edilmesi. Bu komitenin görev tanımında politika ve yasa tasarıları hazırlanması yanında, bunların uygulanması aşamasında da hükümetlere yardımcı olunması yer almalıdır. • Ulusal Komiteye, uluslararası kuruluşlar (ILO gibi) kolaylaştırıcı olarak yardımcı olabilirler. • Reform paketinin kesintisiz uygulanması ve uygulamaya finansman ve teknik destek sağlanması ve kooperatifler ve kamu görevlilerinin süreç boyunca eğitilmeleri için gelişmiş ülkelerin ve uluslararası kuruluşların finanse edeceği bir kooperatifçilik destek projesi hazırlanmalı ve uygulanmalıdır. 12 Aralık 2014 Köy-Koop Haber RÖPORTAJ Aile Çiftçiliği Yılı Sonlanırken »» BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından ilan edilen 2014 Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı’nın son günlerine geldiğimizde, geçen bir yıllık süreçte bu konuda ne gibi çalışmalar yapıldı? Farkındalık yaratılabildi mi? Bundan sonra ne yapılacak? 2014 Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı”, BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) önerisiyle 22 Kasım 2013 tarihinde Birleşmiş Milletler 66. Genel Kurulu’nda resmi olarak onaylanmıştı. Birleşmiş Milletler, açlık-yoksullukla mücadele ve doğal kaynakların korunması, sürdürülebilir gıda güvencesinin sağlanması, kırdankente göçün azaltılması ve tarımsal üretim faaliyetlerinin devamlılığı açısından “Aile Çiftçiliği”nin öneminin vurgulanması amacıyla 2014 yılını “Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı” olarak ilan etmişti. İklim değişiklikleri, biyoçeşitlilikte azalmalar, gıda fiyatlarında dalgalanmalar, açlık ve yoksulluğun kronik küresel bir sorun haline dönüşmesi, artan enerji ve girdi maliyetleri, su kıtlığı, piyasa sistemlerinin oluşturduğu belirsizlikler ve daha birçok sorun en çok kendine yetmeye ve olanaklar ölçüsünde geçimlik düzeyde de olsa pazar için üretimde bulunmaya çalışan “aile çiftçiliğini” tehdit etmekte. Bu sorunlara çözüm bulmak ve küresel düzeyde konuya ilgi çekmek amacıyla “aile çiftçiliği” gündeme daha yoğun getirilmeye çalışıldı. Bu bağlamda Ankara’da gerçekleşen Ulusal Aile Çiftçiliği Sempozyumunu ve ülkemizdeki Aile Çiftçiliğinin yaşamış olduğu sorunları; konunun uzmanları ve üretici örgütlerinin başkanları değerlendirdi. Dr. Ayşegül Akın Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Türkiye Temsilci Yardımcısı Öncelikle aile çiftçiliğinin ön plana çıkartılması, tekrar tartışmalara konu edilmesi adına önemli bir sempozyum olduğunu düşünüyorum. BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) olarak, 2014 yılı Aile Çiftçiliği Yılı olarak ilan edildi. Dünya Gıda Günü’nün teması da bu yıl ‘Aile Çiftçiliği’ oldu. Tüm bir yıl boyunca bu konuyla ilgili çeşitli toplantılar ve etkinler gerçekleştirdik. Aile çiftçiliğinin durumunu geleceğini konuştuk. Bilindiği gibi BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) açlıkla mücadele eden bir kuruluş. Aile çiftçiliğinin sürdürülebilir gıda güvenliğine yapmış olduğu katkısı rakamlarla tespit edilmiş bir olgu. Dünyada 570 milyon çiftlik var ve bunun 500 milyonu aileler tarafından yönetiliyor. Böyle bir durum da da mevcut gıda üretiminin yüzde 80’ninde aile işletmeleri tarafından gerçekleştiriliyor. Bu rakamlar çerçevesinde aile çiftçiliğinin rolünün tartışılması, sorunlarının paylaşılması, çözüm önerilerinin oluşturulması ve bir yılın değerlendirilmesi açısından önemli bir sempozyum oluyor. Aile çiftçiliğinin mevcut durumu, ona biçilen rolün Türkiye içerisinde tekrar ortaya konarak net olarak belirlenmesi ve bu sonuçların dünyadaki uygulanacak politikalara yan- sıtılabilmesi beklentisi içerisindeyiz. Çünkü aile işletmeleri gıda güvenliğinin sigortası. O yüzden sürdürülebilirliliği çok önemli. Daha güçlü ve daha etkin hale getirilmesi hem üretim hem de pazardaki rekabet etme gücü ve aynı zamanda bilgiye kolay ulaşılması açısından daha iyi yapılandırılmaları gerekiyor. Bu konuyla ilgili neler yapılacağının bir yol haritasının çıkartılmasının ve her ince ayrıntının tartışılmasını bekliyorum. Bu sempozyumdan çıkacak olan verilerle, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın da bu yönde yapmış olduğu çalışmalarının birlikte değerlendirilmesiyle bir yol haritası çıkacak diye umuyorum. Prof. Dr. A. Ali Koç Akdeniz Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi BM tarafından 2014 yılının Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı olarak ilan edilmesini önemini vurgulayan; Tarım ekonomisi ve politikaları, gıda politikaları, gıda güvenliği, uluslararası gıda ticareti, tarımsal pazarlama, çevre ve yerel ekonomi kalkınma alanlarında çalışmalar yürüten Prof. Dr. A. Ali Koç, “Dünya da gıda üretiminin yüzde 80’den fazlasını, ülkemizde ise yüzde 85 civarında küçük aile işletmeleri, aile çiftçileri temin etmektedir. Aile çiftçiliği gıda güvenliğimizin teminatıdır. Tüm dünyada gıda güvencesi, yaşanan iklim değişikliği gibi çok büyük bir tehlike ve riskle karşı karşıyayız. İklim değişikliği hem küçük aile işletmelerini etkileyen bir unsur, hem de yaşanan iklim değişikliğine adaptasyon Son derece önemli. Çevrenin korunması, biyoçeşitliliğin korunması, çok olumsuz şartlara rağmen üretim faaliyetlerinin sürdürülmesi için aile çiftçiliğinin yaşatılarak, faaliyetlerinin sürdürülebilirliği sağlanmalıdır. Bunu gerçekleştirebilmek için alt yapıya, yeni bir bakış açısına, yeni politikalara ihtiyaç vardır. Bu anlamda önemli tüm paydaşların bir araya gelerek, uluslararası ve ulusal düzeyde de aile çiftçiliğinin tartışılması, önemli fonksiyonlarının ve potansiyellerinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Paydaşların; gıda güvencesinin temini için, sürdürülebilir ve sosyal boyutlarıyla (göçün önlenmesi, istihdamın geliştirilmesi, bölgesel kalkınmanın, yerel kalkınmanın, kırsal kalkınmanın sağlanması, çevrenin korunması açışından) önemli bir fonksiyon olan aile çiftçiliğinin tartışılması ve gündemde tutulmasını anlamlı buluyorum. Aile işletmeciliği bizim en önemli ilgi alanlarımızı oluşturuyor. Tarım ve gıda arz zinciri yeniden yapılanıyor. Özellikle perakende aşamasında çok ciddi bir yoğunlaşma var. Az sayıda firma pazarın satışlarının büyük bir bölümünü elinde tutuyor. Gıda imalat aşamasında hızlı bir konstelasyon ve yoğunlaşma var. Tabi bu durum arz zincirindeki pazarlık gücünü değiştiriyor. Özellikle gıda temin eden küçük örgütsüz işletmeler büyük sanayiciler ve perakendecilerin monopson gücüyle karşı karşıyalar. Diğer taraftan biz tüketiciler tekel gücü uygulamalarıyla karşı karşıyayız. Bizler çeşitli akademik ortamlarda sunduğumuz bildirilerle farklı paydaşların konuya dikkatini çekiyoruz. Türkiye Rekabet Kurumu bu anlamda perakende sektöründeki gelişmeyi yakın takip altına aldı. Bu arada monopson uygulamaları tekelci davranışları uyumlu eylemler var mı, yok mu? Bunları değerlendirmeye ve izlemeye aldı. Bizim açımızdan küçük işletmeler ve özellikle de küçük tarım işletmeleri-aile işletmelerinin gıda arz zincirinden dışlanmasını önlemek, onların sektöre dâhil olmasını teşvik etmek ve bu alanda çözümler üreterek çalışmalar yapmak sağladığımız katkılardır. Cafer Yüksel Türkiye Ormancılık Kooperatifleri Merkez Birliği Genel Başkanı Dünyadaki sanayi ve ticaret çevrelerinin aile çiftçiliğini ve kooperatiflerinin önemini küçümseyen süreçin bitmiş olduğu değerlendirmesinde bulunan Türkiye Ormancılık Kooperatif Merkez Birliği Genel Başkanı Cafer Yüksel, “BM 2014 Yılını Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı olarak ilan etti. Dünya da olduğu gibi ülkemizde de bu anlamda çeşitli etkinlikler, farkındalık yaratma çabaları ve bu yılın gereği Aile Çiftçiliği’nin öneminin altı çizildi. Ve aile çiftçiliğinin sürdürülebilirliği için arayışlar, çözüm önerileri ortaya kondu. Ulusal Aile Çiftçiliği Sempozyumu uygulayıcılarımız, akademisyenlerimiz, en küçük biriminden en üst düzeyine ve kooperatiflerimize kadar, kamu görevlilerinin de burada bulunması bu anlamıyla çok önemli bir nitelik arz etmiştir. Bugün en yoksulundan en zenginine kadar tüm ülkelerde aile tarımı sanayi ve ticaret sektörünün en büyük güvencesidir. 500 milyondan fazla aile geçimini aile çiftçiliğinden kazanmaktadır. Aile çiftçiliğinin sosyal ve ekonomik önemi son yıllarda daha da ön plana çıkmıştır. 21 yüzyılda daha da artan sosyo ekonomik sorunların çözümü aile çiftçiliğinin desteklenmesine yönelik politikalar dünya gündeminde yeniden ele alınmaya başlamış, 2012 Uluslararası Kooperatifler Yılı ile başlayan farkındalık süreci 2014 Uluslararası Aile çiftçiliği Yılı ile daha anlamlı hale gelmiştir. Dünyadaki sanayi ve ticaret çevrelerinin aile çiftçiliğini ve kooperatiflerinin önemini küçümseyen süreç bitmiş, ortak çalışma görüşü ağırlık kazanmaya başlamıştır. Bazı ülkelerde bu yönde dikkat çekici adımlar atılmıştır. Sonuçta dünya ve insanlık gelecek için önemli değerleri yeniden kazandı.” dedi. Mehmet Varol Köy Koop- Hay Koop Denizli Birlik Başkanı Öncelikle şunu söylemek lazım. Biz aile çiftçisiyiz. Eşim, oğlum ve gelinim hep birlikte çalışıyoruz. Ben kendim aile çiftçisiyim ve orta ölçekli bir aile işletmesini yürütüyorum. Burada yeterli bir arazi ve bu arazide ürettiğimiz ürünlerle tarım ve hayvancılık yapıyoruz. İşletmemizde biz aile olarak çalışıyoruz. . Tabi ki aile çiftçiliği çok çok önemsediğimiz bir olay. Sevdiğimiz için değil yaşam biçimimiz olduğu için yapıyoruz. Genel olarak dünayaya bakıldığında gıda üretimi ve tüketimi süreçleri içinde yer alan her şey yıldan yıla artan biçimde küresel ölçekte faaliyet gösteren şirketlerin egemenliği altına giriyor. Bu şirketler gıda ve beslenme konusunda tarladan sofraya uzanan sürecin her aşamasına hakim olmak istiyorlar. Bu nedenle FAO’nun almış olduğu 2014 Aile Çiftçiliği Yılı kararını çok olumlu buluyorum. Sempozyumda bu konuyla ilgili değerlendirmelerimizi yapıyoruz. Bugün Türkiye’de mevcut işletmelerimizin yüzde 93’ü küçük aile işletmeleri ise bu büyük bir çoğunluk demektir. Bu ciddi çoğunluğu dikkate almak adına önemli bir gelişme dikkate alınmasını istiyoruz ve önemsiyoruz. Aile çiftçiliği işletmelerin tamamı küçük. Küçük işletmeler üretim hacimleri çok düşük ve çok ciddi sıkıntılarla yaşıyorlar. Girdi temininden tutunda ürünlerin pazarlanması ve planlama konusunda sıkıntıları var. Piyasalar da söz sahibi olabilme açısından çok büyük sıkıntıları var. İşte bu sıkıntıların çözülebilmesi için de mutlaka küçük aile işletmeleri ciddi örgütlerin çatısı altında toplanmalı, örgütlenmeli ve bu örgütlenme biçimi mutlaka kooperatifçilik olmalı. Kooperatifleri Aile Çiftçiliğinin temeli olarak görüyorum. Çünkü, biyolojik çeşitliliğin ve sağlıklı beslenmenin, gıda güvenliğinin, sürdürülebilir kırsal kalkınmanın sağlamasını sağlayacak yapı taşı olarak kooperatifçiliği görüyorum. Biz Denizli’de aile işletmelerini kooperatiflerin çatısı altında birleştirerek, an azından küçücük olan o işletmelerin güçlü hale getirmeye çalıştık, çalışıyoruz. Getirebildik mi? Hayır. Ancak bir yerlerden başlamış olmak önemliydi. Biz bunu başlattık. Üretmiş olduğu ürünlerin, hayvancılıkta genellikle de etin ve sütün değerlendirilmesi konusunda kooperatifler ve kooperatif üst birliklerin aracılığıyla pazarlama organizasyonlarını gerçekleştirdik. Bunu yapınca ne oldu? Neleri başarmış olduk? En azından piyasada fiyat istikrarına katkı sağlayarak, kooperatif ortaklarımızın kazançlarında az da olsa bir yükselmesini sağladık. Girdi maliyetlerini ise kooperatiflerimizin organizasyonu ile toptan alımlarımızla ve dağıtım ağımızla ortaklarımızın üzerindeki yükü ha- fifletmeye çalışıyoruz. Denizlide 2013 yılında ilk defa uygulamasını başlattığımız küçük aile işletmelerinde süt kalitesinin iyileştirilmesi amacıyla bir proje başlattık. Bu projemiz halen devam etmekte. Mevcut var olan ürünlerimizin kalitesini yükselterek kooperatif ortağımızın daha fazla kazanabilmesine çalışıyoruz. Ankara’da gerçekleşen ve 14 oturumda 71 bildirinin sunulduğu “Ulusal Aile Çiftçiliği Sempozyumu”nda ortaya çıkan temel tartışma alanları ve öneriler şunlar oldu; • Aile çiftçiliği Türkiye için vazgeçilmez üretim ve gelir-geçim alanıdır. • İnsanlığın ve tüm canlıların geleceği ve gereksinimleri için aile çiftçiliği önemlidir. • Biyoçeşitliliğin korunmasında aile çiftçiliği önemli misyonlar üstenmektedir. • Doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımında aile çiftçiliği önemli rol oynamaktadır. • Aile çiftçiliğinin sürdürülebilirliği için örgütlenme şart olup burada “kooperatifçilik” temelli örgütlenme önem taşımaktadır. • Karar vericiler aile çiftçiliği konusunda daha rasyonel, sürdürülebilir politikalar izlemek durumundadır. • Endüstriyel tarım aile çiftçiliğini tehdit etmektedir. Bunun için küçük çiftçilerin özellikle pazarlama temelli örgütlenmeleri gereklilik göstermektedir. • Sanayi, enerji, turizm politikaları ve yatırımları aile çiftçiliğinin ve tarımı tehdit etmektedir. • Aile çiftçiliği ile uğraşanların eğitim-yayım, örgütlenme, kredi ve yerinde kalkınma konularında desteğe gereksinimleri vardır. • Aile çiftçiliği ürünlerinin pazarlanması ve değerlendirilmesi için yerel yönetimlerle işbirliği önem taşımakta ve bu konuda üretici örgütleri ve özellikle de Türkiye Ziraat Odaları Birliği’ne önemli roller düşmektedir. • Tarımda kayıt dışı çalışma koşulları ortadan kaldırılmalıdır. • Mevsimlik tarım işçiliği Türkiye’ni önemli bir sorunu olup, sorunun çözümü için tarafların bir araya gelip izlenebilir, denetlenebilir stratejiler geliştirmesi gerekmektedir. • Kırsalda alanda, tarımda alt ve üstyapı hizmetlerinin niteliğine yönelik yatırımlara daha fazla ağırlık verilmelidir. • Kadınlara ve gençlere yönelik özel istihdam, kredi sistemlerine geçilmelidir. • Tarımdan kopan her nüfus diğer sektörlerde çok daha zor ve ucuz koşullarda iş bulabilmektedir. Bu bazen maden kazalarında görüldüğü gibi ölümcül sonuçlara yol açabilmektedir. Bunun için aile çiftçiliğinin yaşatılması önemlidir. • Büyükşehir Yasası’nın tarım ve kırsal yaşa üzerinde getireceği etkiler iyi analiz edilmeli ve özellikle aile çiftçiliği ile uğraşanların çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirici uygulamalara gidilmesi gereklilik göstermektedir. • Aile çiftçiliği Türkiye’nin vaz geçilmez gerçeğidir. Aile çiftçiliğinin sürdürebilirliği daha fazla gündemde yer almalıdır. Röportaj: Turgay SOLMAZ Köy-Koop Haber Aralık 2014 ÇEVRE Dünya Bankası’nın İklim Raporu Açıklandı »» BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) 2 Kasım’da açıklanan iklim raporunun ardından Dünya Bankası’nın aynı konulu raporu açıklandı. “Turn Down the Heat: Confranting the New Climate Normal” (Isıyı Azaltın) başlıklı 320 sayfalık rapor Almanya’daki Potsdam Institute for Climate Impact Research tarafından hazırlandı. Dünya Bankası, 2012 ve 2013’te de aynı konuda iki rapor hazırlatmıştı. Son raporun açıklanmasından sonra Dünya Bankası Başkanı Jim Yong Kim, hükümetlerin gerekli önlemleri almaması durumunda küresel istikrarsızlıkların yaşandığı “korkutan bir dünya” uyarısında bulundu ve raporun bulgularını “alarm verici” olarak niteledi. Dünya Bankası raporunda önce global durum aktarılıyor, sonra Latin Amerika ve Karaibler, Ortadoğu ve Kuzey Afrika, Avrupa ve Orta Asya bölgeleri inceleniyor. Raporun girişinde halihazırda dünyada dramatik iklim değişiklikleri meydana geldiği, milyonlarca insanın bundan etkilendiği, tarım hasadının ve kıyıların zarar gördüğü, su güvenliği açısından riskler oluştuğu hatırlatılıyor. Raporda incelenen üç bölgede rekor hava sıcaklıkları daha sık yaşanıyor, bazı bölgelerde yağışlar yoğunlaştı, Akdeniz bölgesi gibi bazı bölgelerde ise yağışlar azaldı ve kuraklık arttı. Gezegenimiz ısındıkça, geçmişte çok ender yaşanan aşırı sıcaklar, aşırı hava koşulları “yeni normal” haline gelecek. Küresel ısınmada 4 derecelik bir artış, küresel istikrarsızlık ve artan risklerle “korkutan bir dünya” oluşturacak. Halen Endüstri Devrimi öncesine göre 0.8 derecelik bir ısı artışı gerçekleşti. İnsanlık olarak ısınmayı 2 derece ile sınırlama hedefini koyduk. Ama, şimdiki gibi davranmaya ve yaşamaya devam edersek 4 dereceye ulaşacağız. Rapora göre şimdiki durumun devam etmesi halinde 2100’e kadar 4 dereceye ulaşma olasılığı yüzde 40, 5 dereceyi aşma olasılığı yüzde 10’dur. Peki, 4 derecelik bir artış ne anlama geliyor? Dünya Bankası raporu bu soruya cevap arıyor. Bulgular bizi alarma geçirmeli. Latin Amerika ve Karaibler’de 2 derecelik ısı artışı tarım üretimini, su durumunu, bio-çeşitliliği derinden etkileyecek. Brezilya’da soya rekoltesi yüzde 70, buğday rekoltesi yüzde 50 oranında azalacak. Okyanuslardaki asitlenme, deniz seviyesindeki yükseliş, tropikal siklonlar kıyı bölgelerindeki yaşamı, turizm, sağlık, su ve gıda güvenliğini etkileyecek. And Dağları’ndaki şehirler buzulların erimesinden etkilenecek. Coğrafi olarak Kıbrıs’ın da dahil olduğu Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinde hava ısısındaki artış ve sıcak dalgaları zaten kısıtlı olan su kaynaklarını daha da zora sokacak. 2 derecelik ısı artışı bu bölgede yağışların yüzde 20-40, 4 derecelik artış yüzde 60 oranında azalmasına yol açacak. Bu durum gıda güvenliği açısından büyük riskler oluşturacak. Halen gıda maddelerinin bir kısmını ithal eden (buğday ve arpanın yüzde 50’si, pirincin yüzde 40’ı ve mısırın yüzde 70’i) bu bölgede nüfusun 2050’ye kadar iki katına çıkacağını unutmamalıyız. 1.5-2 derece ısı artışı tarım rekoltesini yüzde 30, 3- 4 derecelik artış yüzde 60 oranında azaltacak. Gıda fiyatlarındaki artış sosyal istikrarsızlığa yol açabilecek. Sağlık sorunları çoğalacak. Büyük şehirlerde arka arkaya aşırı sıcak günlerin sayısı ciddi olarak artacak. Örneğin 2 derece ısı artışı Amman’da arka arkaya aşırı sıcak günlerin sayısını 4’ten 2 aya, Bağdat’ta 8 günden 3 aya, Şam’da 1 günden 2 aya çıkaracak. Böylesi aşırı sıcaklarda insanların dışarıda çalışması mümkün olmayacak, üretim bundan etkilenecek. Bölgeden göç artacak, kaynak paylaşımı bağlantılı anlaşmazlık ve çatışma riskleri ortaya çıkacak. Mısır, Tunus, Fas, Libya gibi ülkeler nüfus bağlamında deniz seviyesinin yükselmesinden fazla etkilenecek. Fas nüfusunun yüzde 60’ı ve endüstrisinin yüzde 90’ı kıyı bölgelerindedir. Batı Balkanlar ve Orta Asya’da 4 derecelik ısı artışı bazı bölgelerde büyük su sorununa neden olacak. Buzulların erimesi Orta Asya su sistemlerini olumsuz yönde etkileyecek. Balkanlarda kuraklık riski artacak. Dünya Bankası raporuna göre büyük felaketlere yol açabilecek 4 derecelik artışın önüne geçmek ve ısı artışını 2 derece ile sınırlamak için teknolojik, ekonomik, kurumsal ve yaşam tarzı bağlamında ciddi değişilikler yapmamız gerekiyor. Şimdiki emisyon düzeyleri ile yola devam etmemiz mümkün değil. Önce Lima, sonra da Paris’te yapılacak iklim değişikliği müzakerelerinde somut kararlar alınması, uluslararası bir anlaşmaya varılması gerekiyor. 13 AVM HES ve Golf Sahalarına ÇED Muafiyeti »» Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafındasn hazırlanan ve TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Genel Başkanı Baran BOZOĞLU, 25 Kasım 2014 Tarihli ve 29186 Sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’ hakkında bir basın açıklaması yaptı. Yapılan açıklamada aşağıdaki bilgilere yer verildi. İlk defa 1993 yılında yayımlanan ÇED Yönetmeliği, 7 defa ana değişiklik olmak üzere 17 defa değiştirildi. En son 03.10.2013 tarihinde yayımlanan yönetmelik 1 yıl sonra tekrar değiştirildi. Avrupa Birliğinde bu yönetmelik 1985 yılında yayımlanmış ve sadece 3 defa değişikliğe uğramıştır… ÇED Yönetmeliği çevre politikamızın temelidir. Bu kadar sık değişiklik yapılması ülkemizde çevre sorunlarını çözme odaklı bir çevre politikasının oluşturulmadığının göstergesidir. Çevresel Etkilerin Değerlendirilmesinden Korkuyorlar! ÇED bir planlama sürecidir. Olası bir tesisin etkilerini baştan tespit etmek ve önlem alınıp alınamayacağını görmek amaçlıdır. Ancak bu planlama sürecinden dahi kaçılmaya çalışılmaktadır. En Üst Mahkeme Olan Anayasa Mahkemesinin Dahi Kararı Yok Sayıldı! ÇED muafiyetlerine dair yapılan düzenlemeler Odamız tarafından iptal edilmesine rağmen, hükümet bu düzenlemeyi Çevre Kanunu`na koymuş ve açılan dava sonucunda 03.07.2014 tarihinde bu düzenleme Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmişti. Anayasa mahkemesinin kararı göz ardı edilerek bugün yayımlanan yönetmeliğe aynı madde (Geçici 3. Madde) konulmuştur. Hukuk, kanunlar Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yok sayılmıştır. Hukuka olan, sağlıklı çevrede yaşama hakkına olan inanç bir kez daha sarsılmıştır! AVM’ler de ÇED’den Muaf • Kuş göç yoluna yapılan ve kuşların ölümüne neden olan tren projesi hepimizin zihinlerine kazınmıştır. 100 km ve altı demir yolu projeleri ÇED`den muaf tutulmuştur… • 3.000.000 m3 altındaki dip taraması ve denizden, göllerden ve nehirlerin dibinden malzeme çıkartılması ÇED`den muaf! Denizlerimizdeki ekosistem, ırmaklarımızdaki ekosistem nasıl etkilenecek araştırılmasını istemiyorlar! Yani 2.999.999 m3 dip taraması yaparsanız ÇED`den muafsınız!!! • Akarsu havzaları arasında su aktarımında 100 milyon m3 altı ÇED ‘den muaf! HES projelerine dolaylı muafiyet sağlanıyor! Farklı akarsuların yatağını değiştirerek yapılan HES projelerinde önceden 300.000 m3/yıl olan sınır 100 milyon m3/yıl`a çıkartıldı! • Seramik üreten tesislerde ÇED uygulama sınırı 100.000 ton dan 300.000 ton a çıkartılıyor! Kimin fabrikası? Neden 300.000 ton?! • Toplu konut projeleri muaf tutuluyor. • Hastane projeleri (örneğin şehir hastaneleri) muaf tutuluyor. • Golf tesisleri muaf tutuluyor. • Alışveriş merkezleri ÇED`den muaf tutuluyor. • Beyaz eşya boyama tesisleri ÇED`den muaf tutuluyor. • Yer altı suyu çıkartılmasına dair projelerin sınırı 300.000m3/ yıl`dan 1.000.000 m3 / yıl çıkartıldı! Kuraklıkla karşı karşıya kaldığımız bir süreçte, Orman ve Su İşleri Bakanı Sn. Veysel Eroğlu Konya havzasında yer altı sularının bittiğini açıkladığı bir dönemde, yer altından çekilecek suyun etkilerinin değerlendirilmemesini sağlamak, akla, mantığa, bilime uymamaktadır… • Orman alanlarının dönüştürülmesi projeleri ÇED`den muaf! Sn. Bakan İdris Güllüce, yaban domuzlarının şehre gelmesini magazinsel bulmuştu, bu düzenleme ile de düşüncesini yönetmeliğe koymaktadır. • Yer altından geçen demir yolu hatları, metrolar ÇED`den muaf! • Sanayi ve enerji tesislerinin sökümü ÇED`den muaf! Örneğin nükleer santral, termik santral, kurşun fabrikası gibi tesislerin sökülmesi işlemlerinin çevresel etkilerinin değerlendirilmesi gerçekleştirilemeyecektir. Bu düzenleme çok ama çok büyük bir hatadır! • Kentsel dönüşüm alanları ÇED sürecinden muaf tutulmuştur. Madde 24`de afet riskindeki alanların dönüştürülmesinde etkilerin değerlendirilmesindeki yöntem Bakanlığa bırakılmıştır! Planı yapan Bakanlık, kentsel dönüşüme karar veren Bakanlık, icraata geçen Bakanlık, kendi faaliyetinde ÇED uygulayıp uygulamayacağına karar veren de Bakanlık!!! · Rüzgar enerji santrallerinde (RES) tribün sayısı üzerinden değil, güç üzerinden ÇED sürecine karar verilecektir. Ancak asıl çevresel etki tribün sayısındadır. Sn. Güllüce Çevre Bakanı mı İnşaat Bakanı mı? İnşaat Sektörüne Her Yol Mübah! İnşaat sektörüne sınırsız olanak tanıyan, rantı genişleten, çevresel etkilerini hiçe sayan bir düzenleme gerçekleştirilmiştir. Kentsel dönüşüme dair Sn. Bakanın çevresel hassasiyet vurgusunun gerçekçi olmadığı ortaya çıkmıştır. AB uyum sürecinden uzaklaşıldığı da açıkça görülmektedir. AB ÇED uygulamasında halkın katılımı toplantısı en az 2 defa düzenlenmektedir. Yeni AB ÇED direktifinde halkın katılımı süreci 30 güne çıkartılmış yani halk ile 30 gün boyunca projeye dair görüşme yapılması zorunluluğu getirilmiştir. AB direktifinde muafiyetler bulunmamaktadır. Bütçe görüşmelerinde AB ile uyumlu bir ÇED düzenlemesi yapacaklarını belirten Sn. Bakan İdris Güllüce`nin dediklerinin doğru çıkmadığı görülmüştür. Sn. Bakan Güllüce`ye dair güven sarsılmıştır! Artvin`de, Yırca`da, Alakır`da, Phaselis`te, Tuz Gölü`nde, Çanakkale `de, Kocaelin`de, Manisa`da, Amasra`da yani ülkemizin dört bir yanında yaşanan çevre sorunlarına, halkın yaralarına merhem olunmayacağı bu yönetmelikte de görülmüştür. Yönetmelikteki bazı değişiklerin ise nokta atışı olduğu, belirli fabrikaları muaf tutmayı hedeflendiği de akıllarda soru işareti yaratmaktadır. Tartışma, projelerin yapılıp yapılmaması bile değildir. Projelerin etkilerinin değerlendirilmesinden dahi kaçılmaya çalışılmasıdır! Bu düzenleme ile, ülkemizdeki çevre sorunlarının, kuraklığın, havza kirliliğinin, kentlerdeki toz miktarının daha da artacağını söylemek yerinde olacaktır. Öte yandan, hiç kuşkusuz halkı göz ardı eden bu düzenleme toplumsal olayları da arttırabilecektir. Yapılması gereken şey; kısa vadede Çevre ve Şehircilik Bakanı Sn. İdris Güllüce`nin gününün 3 dakikasını Çevre Bakanı olarak geçirmesi, tek başına güçlü bir Çevre Bakanlığı`nın kurulması, yatırımcıların da halkın da doğanın da haklarını gözeten ancak kamu yararını kendisine ilke edinen bir ÇED sürecinin tanımlanması, hukukun işletilmesi, kanunların, mahkeme kararlarının uygulanmasıdır. Özetle, yeni düzenlemeden karlı çıkan çevre, doğa, halk değil, belli başlı şirketlerdir! 14 Aralık 2014 Köy-Koop Haber KOOPERATİFÇİLİK İtalyan Sosyal Kooperatifleri »» Sosyal kooperatifçiliğin yaygınlaşması, artan toplumsal aksaklıkları gidermede ve uyum sağlamada yetersiz kalan İtalyan Devletinin koruyucu eksikliklerini telafi etmektedir 60’lı yıllardan beri İtalya’da, insanlara hizmet sunma alanında yardımlaşma faaliyetleri için farklı bir kooperatif kullanım deneyimi yaşanmaktadır. Bu olay, 70’li yıllarda özümsenir, 80’li yıllarda yaygınlaşır ve 90’lı yıllarda sağlamlaşır. Gönüllü insanlar tarafından gerçekleştirilen bu inisiyatifler, toplum içinde dezavantajlı konumlarda olan insanlara yardım ve rehabilitasyon hizmetleri sunmak için yaygınlaşmaktadırlar. Bu kooperatiflerde, özürlülerin profesyonele olarak istihdamı, uyuşturucu kullananların rehabilitasyonu, aile sorunları olan çocuklara yardım, barınma yeri olmayan insanlara yardım, vb… sosyal yönü ağırlıklı sorunlara çözümler üretilmektedir. Sosyal kooperatifçiliğin yaygınlaşması, artan toplumsal aksaklıkları gidermede ve uyum sağlamada yetersiz kalan İtalyan Devletinin koruyucu eksikliklerini telafi etmekte ve yurttaş katılımıyla gerçekleştiğinden çok daha canlıdır. Bu hizmetlerin gelişmesi, kaliteli hizmet sunmak amacıyla, gönüllülere ek olarak, kalifiye ücretli insanların istihdamı da giderek artmaktadır. Yirmi yılı aşkın bir süredir sosyal kooperatifçilik, kendine özgü bir yasal çerçevesi olmaksızın, gönüllü ortak üyelerin getirdiği kooperatif statüsünü benimseyerek gelişmiştir. İtalya’da sosyal kooperatifçiliğin resmen tanınması, Kasım 1991’de 381 sayılı yasanın kabulüyle gerçekleşti. Bu yasa, bağımsız tarzda gelişen sosyal kooperatif biçimini , bazı sınırları zorlayarak ve az çok değişiklikle yasaya uymasını ve gelişmesini sözleşme altına almıştır. Bu yasa, İtalyan kooperatifçiliğinin orijinalitisinin temelini oluşturmaktadır. 381 sayılı yasa ile “sosyal kooperatif” adı verilen İtalya orijinli iki tip kooperatif teşkil edilmiştir : • Tip A olarak belirlenen kooperatifler sosyal, sağlık ve eğitici hizmetleri yönetmektedirler. • Tip B olarak belirlenen kooperatifler de dezavantajlı insanlar için profesyonel istihdam yaratma alanında faaliyet gösterirler. Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN [email protected] Yasanın 1. maddesinde, “vatandaşların toplumsal bütünleşmesi ve beşeri gelişmesi açısından, toplumun genel çıkarını” korumada kooperatiflerin rol aldığı açıkça belirtilmiştir. Yasaya göre bu kooperatiflere, gönüllü olarak yükümlülük alan in- sanların üye olabileceği belirtilmektedir. Sosyal kooperatifler ve kamu yönetimleri arasındaki ilişkilerde Kamu, ilgili düzenlemelerde kooperatiflere imtiyazlar tanımaktadır. Ayrıca bu kooperatiflere mali destekler de sağlanmaktadır. Tip A kooperatiflerinin başlıca ana faaliyet alanları şöylece özetlenebilir : evde yardım, tedavi topluluklar, huzur evleri, kreşler, vb… hizmetler; hedef kitleleri: yaşlı kişiler, küçük çocuklar, özürlü insanlar, uyuşturucu bağımlıları, psikiyatrik hastalar, AIDS hastaları, vb.. Tip B kooperatifleri ise, kendi adına, tarım, yeşil alanların bakımı, çevre hijyeni ve temizlik hizmetleri, çamaşırhane, informatik (BT), ciltçilik ve basım işleri, marangozluk, vb… işlere yatırım yaparlar. Bu faaliyetler kooperatif personeli tarafından gerçekleştirilir; bu, fizik ve psişik özürlüler, psikiyatrik hastalar, uyuşturucu bağımlıları, alternatif önlemlerden yararlanan mahkumlar veya marjinal yetişkinler gibi “sıradan” işçiler ve “dezavantajlı” işçiler demektir. Tip B kooperatifleri için yasa, ekleme olarak insanlara rezerve edilen ücretli istihdamının asgari % 30 olması gerektiğini belirtiyor. Aralık 2004’de İtalya’da, çoğu zaman konsorsiyum olarak bir araya gelmiş, İkinci derece kooperatifler olan, 7 100 sosyal kooperatif bulunmaktaydı. Bu yatay birleşmeler, özellikle kendisine hükümetle görüşmelerde ağırlık veren , sosyal kooperatiflerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Sosyal kooperatifçilik son yıllar zarfında yılda % 10 bir hızla arttı. Bu kooperatifler arasında üçte biri Tip B kooperatifleridir. Bu sosyal kooperatiflerin üye sayısı 267 000 –ki bunun 223.000’i ücretli işçidir- olarak bildirilmektedir. Bu sonuncular arasında, 24 000 kişi, bir Tip B kooperatif içinde profesyonel ekleme parkurlarını izleyen özürlü işçilerdir. Ayrıca, 31 000 gönüllünün görev aldığı bildirilmektedir. Sosyal kooperatifçiliğin yıllık iş hacmi 5 milyar Avro civarındadır. Bu, gelişmeyi tanıyan İtalyan kooperatifleri yakın ve bütünleyici hizmetler alanında, kamu iktidarlarının imtiyazlı bir ortağı ve özellikle yerel belediyelerde pozisyon almaktadırlar. Bugün onlar, kamu hizmetlerinin dörtte birisinden fazlasının müşterisi durumunda olmakla beraber kamu dışındaki bazı kurumların da “müşterisi” olmaya da adaydırlar. Kaynaklar : - Enzo Pezzini, Confcooperative , Alternatives Economiques Poche n° 022 janvier 2006 - http://en.wikipedia.org/wiki/Social_ cooperative - http://www.alternatives-economiques. fr/cooperatives-sociales-italiennes_fr_ art_223_31188.html Profesör Mülayim’in İsmet İnönü ile Bir Kooperatifçilik Anısı »» Mülayim hoca seksenli yaşına rağmen üretmeye devam ediyor. 2013 yılında kooperatifçiliğin başyapıtı olarak ün yapan “Kooperatifçilik” kitabını güncelledi ve 7. baskısını yaptı. Bu yılın ilk aylarında ise 13. kişisel suluboya resim sergisini açarak en son suluboya resimlerini Ankaralı sanatseverlerle buluşturdu. Şimdi de “İsmet İnönü’den Siyaset Dersleri Niteliğinde Anılar (Ankara 2014)” isimli bir kitapla karşımıza çıkıyor. Prof. Dr. Ziya Gökalp Mülayim 196773 yıllarında o zamanlar CHP Genel Başkanı olan İsmet İnönü’nün yakınında bulunmuş, özellikle CHP Yüksek Danışma Kurulu Başkanlığı yaptığı dönemde İnönü ile beraber çalışmıştır. Bu süreçte İnönü ile birebir tanıklık yaptığı ve onu çok etkileyen anıları olmuştur. Mülayim hoca, Özden Toker’in talebiyle Pembe Köşkte bir konferans vererek bu anılarını nitelikli bir dinleyici topluluğuna anlatmıştı. Katılımcıların büyük ilgisini gören bu konferansın yankıları da geniş olmuş ve giderek artan konferans metni istekleri karşısında hocamız anılarını yukarıda adını verdiğimiz kitabında toplamıştır. Kitapta İsmet İnönü ile birebir yaşanmış 15 anı yer almaktadır. Bunlardan birisi de kooperatifçilikle ilgilidir. Bu anıda İsmet İnönü’nün “Türkiye’de bir kooperatifler Bankası kurulmasına gerek var mı, yok mu?” konusunu 1969 yılında bir CHP Parti Meclisi gündemine aldığını, bu toplantıya Mülayim hocanın da katıldığını, saatler süren bir görüşme yaşandığını ve sonunda konunun oylandığını öğreniyoruz. Sanırım bu noktada en doğrusu sözü Prof. Dr. Ziya Gökalp Mülayim’e bırakmak. …1969 genel seçimi geldi, seçim bildirgesi hazırlanacak. Genel Sekreter Bülent Ecevit biz danışmanları topladı, dedi ki; “arkadaşlar seçim bildirgesi için çalışmalara başlıyoruz, sizler de uzmanlık alanlarınıza göre birer çalışma yapın, katkıda bulunun, biz bunlardan yararlanarak bildirgeyi hazırlayalım. ” Bana da bir görev verdi; tarım, toprak reformu ve kooperatifçilik konularını ben işleyeceğim. Bir çalışma yapıp Ecevit’e verdim. Ecevit tüm çalışmaları topladı, sonra da, bunları kendine özgü güçlü kalemiyle birleştirdi ve bütünleştirdi. Ortaya çıkan seçim bildirgesi taslağının başlığı da Ecevit kendisi koydu: “İnsanca bir düzen kurmak için halktan yetki istiyoruz - CHP’nin düzen değişikliği programı.” Bir süre sonra İsmet Paşa Parti Meclisini toplantıya çağırdı. Paşa, elinde seçim bildirgesi taslağı ile toplantıya girerken şöyle dedi; “arkadaşlar hazırlamışlar bu taslağı, ama ben buna basılsın diye imza veremem; çünkü bir yerine ciddi bir itiraz var”. Nedir, neye itiraz ediliyor diye soruldu. İnönü bu soruları; “taslakta kooperatifler bankası kurulması diye bir öneri var, buna bazı arkadaşlar itiraz ediyorlar, Ziraat Bankası varken, ayrı bir kooperatifler bankası kurulmasına gerek yok diyorlar” sözleriyle yanıtladı ve devam etti “bunu görüşeceğiz, bir karara bağlayacağız.” Söz konusu olan Kooperatifler Bankası önerisini Ecevit’e sunduğum çalışmada ben yapmıştım. Biz danışman olarak parti kurullarına katılmaya yeni başladığımızdan, toplantıya girerken “içeride ben de konuşabilir miyim?” diye Ecevit’e sordum. Prof.Dr. Cemal TALUĞ Ankara Üniversitesi E. Rektörü Ecevit,” tabii konuşabilirsin sen danışma kurulu üyesisin konuşma hakkın var.” Biz içeri girdik. İnönü Parti Meclisinin başına geçti ve müzakereyi açtı. 2-3 saat kadar kooperatifler bankası konusu müzakere edildi. Ziraat bankası varken kooperatifler bankasına gerek yok diyenler konuştu, ondan sonra ben konuştum. Ben iki, üç defa söz aldığımı hatırlıyorum. Söz alanların tümü konuşmalarını yaptıktan sonra İsmet Paşa Parti Meclisine, “konuşmalar bitti mi?” diye sordu. Evet dediler bitti. “Peki, o zaman kooperatifler bankası önerisi seçim bildirgesinde kalsın mı, kalmasın mı diye oylayacağım” dedi ve oyladı. Bizim Danışma Kurulu üyelerinin oy hakkı yoktu. Ama yine de oylama sonucunda “bir kooperatifler bankası kurulması” önerimin seçim bildirgesinde kalması kabul edildi. Tabii bu yerinde ve değerli bir öneriydi, daha sonra kooperatifler bankası kurulması (benim önerim) 1973 Ak Günlere seçim bildirgesinde, 1975 CHP programında, 1994 CHP programında, hatta şimdiki 2008 CHP programında yer almıştır. Ayrıca, Ecevit’i ilk kez başbakanlığa taşıyan koalisyon hükümeti sırasında, 1974 yılında bir kooperatifler bankası kurulması için kanun tasarısı da hazırlamıştı. Bu kanun tasarısı Meclise geldi. Fakat Ecevit hükümeti istifa edince, meclisten geçirilemedi. Ama bu konu, yani bir kooperatifler bankası kurulması fikri CHP’nin ge- nel politikası haline geldi ve bunun temelini de İsmet Paşa başkanlığında parti Meclisinde yapılan bu müzakereler oluşturdu. Mülayim hocanın İsmet İnönü’den Siyaset Dersleri Niteliğinde Anılar (Ankara, 2014) isimli kitabında yer alan bu bölümün siz kooperatifçi dostlarımız tarafından ilgiyle okunacağını umut ediyorum. Kitabın tamamını okumak isteyenler www. ismetinönü.org.tr sitesini tıklayarak ücretsiz erişim sağlayabilirler. Mülayim hocanın 70’li yıllarda İsmet İnönü, Bülent Ecevit, Deniz Baykal ve Vedat Dalokay ile çekilmiş fotoğraflarını ve bazı ilginç ekleri de içeren kitabı kitaplığında bulundurmak isteyenler ise 10 TL bağış karşılığında İnönü Vakfından temin edebilirler. Beni akademik yaşama yönlendiren, akademisyen olmama olanak sağlayan ve bu güne değin yakın destek ve güvenini benden hiç esirgemeyen Prof. Dr. Ziya Gökalp Mülayim bu son eseriyle ülkemizin demokrasi literatürüne özgün bir katkıda bulunuyor. Bize de bir kez daha değerli hocamıza teşekkür etmek ve onu kutlamak görevi düşüyor. Ben bu görevimi Kooperatifler Bankası kurulmasının güncelliğini sürdürmesi nedeniyle, onun kooperatifçi dostlarının huzurunda yapmayı ve kooperatifçilerimizle paylaşmayı uygun gördüm. Prof. Dr. Ziya Gökalp Mülayim’i içtenlikle kutlar, daha nice sağlıklı ve üretken yıllar dilerim. Köy-Koop Haber Aralık 2014 TARIM Sürdürülebilir Kalkınma 15 »» 20. yüzyılın ikinci büyük savaşı olan İkinci Dünya savaşından sonra dünyanın sosyal, ekonomik ve politik yapısı derinden sarsılmıştır. Savaş sonrası süreçte sadece ekonomik kaygılarla gerçekleşen sanayileşme hamleleri, ‘‘Gelişmiş Ülke’’ olarak ifade edilen ülkelerde zamanla çevre üzerinde ciddi boyutlarda olumsuz etkiler oluşturmaya başlamıştır.1960’lı yıllarda karşılaşılan çevresel felaketler, ekonomik refaha ulaşmak için çevreyi dikkate almaksızın yapılan hamlelerin tek başına anlamlı olmadığını göstermiştir. Bu nedenle de 1972 yılında çevreye yönelik ilk uluslararası adım Stockholm Konferansı’nda gerçekleşmiştir. Bu konferans sonucunda, çevre ve kalkınmanın birbiriyle ilişkili olduğu sonucuna ulaşılarak ‘‘Sürdürülebilir Kalkınma’’ kavramı üzerinde tartışmalar başlamıştır. 1987 yılında Birleşmiş Milletler Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonunca hazırlanan Brundtland Raporu’nda ise sürdürülebilir kalkınmaya ilişkin tanımlamalar ortaya konmuş ve 1992 yılında Rio de Janeiro’da ilk Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı (UNCED) düzenlenmiştir. Bu konferansta, 21.yüzyıl çevre ve kalkınma anlayışına ilişkin ilkelerin benimsendiği bir ajanda olan Gündem 21 belgesi oluşturulmuştur. 2002’de Johannesburg’da yapılan Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi’nde Rio’da kabul edilen ilke- lerin uygulamaya nasıl geçirileceği ve yaşanabilecek sorunlar üzerine uluslararası düzeyde tartışmalar yapılmıştır (http://www.uncsd2012. org/history.html). 20-22 Haziran 2012 tarihleri arasında ise Birleşmiş Milletlerin Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı (Rio+20) Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde yapılmıştır. Bu konferans sonucunda Sürdürülebilir Kalkınmanın uygulanmasına yönelik net ve pratik önlemleri içeren bir siyasi sonuç belgesi oluşturulmuştur.Bu belge ile birlikte üye devletler, 2015 yılı kalkınma gündemi içeriğine çok yakın ve Binyıl Kalkınma Hedefleri üzerine inşa edilecek Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerini (SDGs) gerçekleştirmek için bir süreç başlatmaya karar vermişlerdir. Konferansta aynı zamanda Yeşil Ekonomi politikaları üzerine çığır açan kurallar da benimsenmiştir.Üye devletlerin hükümetleri ayrıca sürdürülebilir kalkınmanın finanse edilmesi stratejisi üzerine de alternatifler hazırlanması için Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kontrolünde bir Hükümetlerarası süreç oluşturmaya karar vermişlerdir (http://sustainabledevelopment.un.org/rio20). Geçmişten günümüze kadar yapılan tüm uluslararası konferanslar ve toplantılarda, Sürdürülebilir Kal- Dr. Nezaket CÖMERT Ziraat Yüksek Mühendisi [email protected] kınma üzerine yapılan bütünsel yaklaşımlarla birlikte bu kavram farklı şekillerde tanımlanmıştır. Ancak gelecek nesillere vurgu yapan ve en yaygın olarak bilinen tanım Bruntland Raporu’nda belirtilen tanımdır: “Sürdürülebilir Kalkınma bugünün gereksinim ve beklentilerini, gelecek nesillerin kendi gereksinim ve beklentilerini karşılayabilme olanaklarından ödün vermeksizin karşılayabilmektir”. Bu tanım iki temel kavramı içermektedir (https://www. iisd.org/sd/) : 1.İhtiyaçlar kavramı açısından, dünyanın yoksul kesiminin ihtiyaçlarını karşılamaya öncelik verilmesi gerektiğini, 2.Sınırlamalar kavramı açısından ise, şimdiki ve gelecek nesillerin ihtiyaçlarının karşılanmasında çevrenin sürdürülebilirliği için teknoloji ve sosyal oluşumlarda bazı kısıtlamalara gidilmesi gerektiğidir. Sürdürülebilirlik kavramı ise çevre, insan ve şimdiki nesillerin gelecek nesiller için sorumluluk duygusuyla hareket etmesini ve aralarındaki ilişkiyi ifade eder. Bu tanıma göre, sürdürebilirlik üç temel kavramdan oluşmaktadır; ekonomi, çevre ve toplum. Şekil 1’de bu üç bileşenin TEMA Vakfı Su ve Kuraklığa Dikkat Çekti »» TEMA Vakfı 17-23 Kasım tarihleri arasında düzenlediği Erozyonla Mücadele Haftası etkinlikleriyle erozyon, su ve kuraklık konusuna dikkat çekti. TEMA Vakfı her yıl düzenlediği Erozyonla Mücadele Haftası etkinlikleriyle erozyonla mücadelenin, ağaçlandırmanın ve doğal varlıkları korumanın öneminin altını çiziyor. Dünyada kuraklık 4 milyar hektardan fazla alanı ve 110 ülkede yaşayan 1,4 milyar insanın hayatını tehdit ediyor. TEMA Vakfı Erozyonla Mücadele Haftası’nın 2014 yılı temasını “Su ve Kuraklık” olarak belirledi. Erozyonla Mücadele Haftası kapsamında tüm Türkiye'de TEMA Vakfı temsilcileri ve gönüllü sorumluları tarafından gerçekleştirilen Toprağa Saygı Yürüyüşleri ile doğal varlıkların korunması için harekete geçme çağrısında bulunuluyor. TEMA Vakfı, su varlıklarının korunması, kuraklık ve erozyonla mücadele edilmesinin devlet politikalarında mutlaka yer alması gerektiğini vurguluyor. Erozyonla Mücadele Haftası'na ilişkin konuşan TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, çöl gibi aşırı kurak bölgeler dâhil edilmediğinde, Dünya'daki kara parçalarının yüzde 40'ının kurak alanlardan oluştuğunu belirtti. Kuraklığın dünyada 4 milyar hektardan fazla alanı ve 1,4 milyar insanın hayatını tehdit eder hale geldiğini aktaran Ataç, Dünya'da erozyon sebebiyle 110 ülkenin çölleşme tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu ifade etti.Aynı alanda iklim değişikliğine bağlı kuraklık, çölleşme ve ani hava olayları ile birlikte şiddetli erozyon görülmeye başladığını söyleyen Ataç, Türkiye tarım alanlarının yüzde 59’unun erozyon alanı olması göz önünde bulundurulduğunda, tehdidin çok tehlikeli boyutlara gelebileceğinin altını çizdi. Erozyon, su ve kuraklık • Erozyon, arazi yüzeyinin koruyucu bitki örtüsünden yoksun bulunduğu bölgelerde sıklıkla görülüyor. Erozyona en hassas araziler, bitki örtüsünden en yoksun alanlar olan tarım arazileridir. Dünyada tarım arazilerinin yıllık ortalama 24 milyar tonu, erozyon sebebi ile yok oluyor. • Tarım alanlarımızın yüzde 59' unda, meralarımızın yüzde 64' ünde ve orman varlığımızın yüzde 54'ünde erozyon yaşanıyor. En yaygın ve etkili erozyon türü olan su erozyonuna Türkiye topraklarının yüzde 90'ı maruz kalıyor. • Toprak ekosisteminin en hayati kısmı, toprağın üst kısmıdır. Çünkü bitki beslenmesinde büyük önemi olan organik maddenin biriktiği, ayrıştığı ve su ile birlikte bitkinin köklerine ulaştığı yer burası. • Türkiye her yıl ortalama 1mm, 10 yılda 1 cm toprak kaybediyor. 1 cm kalınlığında bir toprak tabakasının oluşması için en az 300 ile 1000 yıl arasında bir süre gerekiyor. • Dünyada kuraklık 4 milyar hektardan fazla alanı ve 110 ülkede yaşayan 1,4 milyar insanın hayatını tehdit ediyor. Türkiye, tatlı suyunun yüzde 70'ini tarımsal üretimde kullanıyor. Bu suyun yüzde 80'ini tasarruflu olmayan vahşi sulama sistemleri ile tüketiyor. Yüksek oranda su kullanımı nedeniyle topraklarımız tuzlanıyor ve su varlıklarımız hızla azalıyor. • Su varlıklarının sürdürülebilir olmayan kullanımı ve iklim değişikliği gibi insan faaliyetinden kaynaklı etkiler hem kuraklığın sıklığını ve şiddetini artırıyor hem de yağış rejimlerini değiştirerek ani yağışların artmasına neden oluyor. Kuraklık, toprağın yani toprak içindeki yaşamsal döngünün bozulmasına neden oluyor. Bozulan toprak, erozyona karşı daha hassas hale geliyor. Ani yağışlar ise, toprağın su erozyonu ile akıp gitmesine neden oluyor. Bitki örtüsünün zayıf olduğu alanlarda ise daha fazla su erozyonu yaşanıyor. kesiştiği yer sürdürebilirliği ifade etmektedir. Ekonomik, çevresel ve toplumsal konuların birbirinden bağımsız olarak gerçekleşmesi durumunda, gelecek nesiller her bir bileşen için uzun vadede çözümlenemeyecek sorunlarla karşılaşacaklardır. Bu nedenle, sürdürebilirliği sağlamanın tek yolu üç bileşenin bir bütün olarak düşünülmesi ve bu yönde politikaların oluşturulmasıdır. Şekil 1:Sürdürülebilirlik Bileşenlerinin Birbirleri İle İlişkisi Ekonomi Çevre Toplum Sürdürülebilirlik (Kaynak:http://www.worldbank. org/depweb/english/sd.html) Sonuç olarak, dünyanın gittikçe artan nüfusu ve buna paralel olarak ortaya çıkan gıda, temiz enerji ve su kıtlığı gibi çevre sorunları ekosistemi baskı altına alan ve sürdürülebilir kalkınmayı engelleyen faktörlerdir. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler, Sürdürülebilir Kalkınmayı gerçekleştirebilmek için çevresel sorunları ve Sürdürülebilir Kalkınma ilkelerini, kendi iç dinamikleri ve koşulları ölçüsünde oluşturacakları ulusal, bölgesel ve yerel kalkınma politika- ları ve programlarında yer almasını sağlamalıdırlar. Bunların sağlanması için de Kamu kurumları, yerel yönetimler, özel sektör, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları katılımcı bir anlayışla işbirliği yaparak, Sürdürülebilir Kalkınma Modeli oluşturulmasına yönelik hedefler belirlemeli, bu hedefleri gerçekleştirecek stratejiler üzerinde yapılan çalışmaları ve farkındalıkları arttırarak somut çıktılara dönüştürmelidirler. Bu çalışmaların somut çıktılara dönüşmemesi durumunda ise, Birleşmiş Milletler’in Brundtland Raporu’nda (1987) belirtildiği gibi “Yoksulluğun ve eşitsizliğin olduğu bir dünya her zaman için ekolojik ve diğer krizlere eğilimli olacaktır.” KAYNAKLAR 1.http://www.uncsd2012.org/history.html 2.http://sustainabledevelopment. un.org/rio20 3.https://www.iisd.org/sd/ 4.http://www.worldbank.org/depweb/english/sd.html Türk-İş Yoksulluk Sınırını Açıkladı: 3 bin 990 lira »» Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (Türk-İş), “açlık ve yoksulluk sınırı” araştırmasının kasım ayı sonuçları açıklandı. Türk-İş tarafından, çalışanların geçim koşullarını ortaya koymak ve temel ihtiyaç maddelerindeki fiyat değişikliğinin aile bütçesine yansımalarını belirlemek amacıyla her ay düzenli olarak yapılan “açlık ve yoksulluk sınırı” araştırmasının kasım ayı sonuçları şöyle: Türkiye’de 4 kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için, gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer harcamaların toplam tutarı (yoksulluk sınırı) ise 3.989,80 TL olurken, açlık sınırı 1.225 lira olarak belirtildi. Raporda, “2015 yılında geçerli olacak asgari ücreti belirlemek üzere önümüzdeki ay toplanacak olan Asgari Ücret Tespit Komisyonu, Anayasada da yer aldığı üzere, asgari ücretin tespitinde ‘çalışanların geçim şartları’ ile ekonomik durumu da göz önünde bulundurmak durumundadır. Geçen yıl Kasım ayında açlık sınırı 1,065 lira, yoksulluk sınırı da 3,470 lira seviyesindeydi. Bu veriler ile açlık ve yoksulluk sınırları bir yılda yüzde 15.0 düzeyinde yükseldi. Türk-İş’in aylık raporunda, bu yıl yaz aylarında beklendiği kadar mevsimsel düşüş yaşanmayan yaş-sebze ve meyve grubundaki fiyat artışının, sonbahar-kış şartlarıyla birlikte hızlı yükselişe devam ettiği bildirildi. Dört kişilik bir ailenin sağlıklı ve dengeli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarının bir önceki yılın aynı ayına göre 160 lira ve yaşam maliyeti ise 519 lira artış gösterdiğine işaret edilen Türk-İş raporunda, “Bir işçinin, sadece kendisi için yapması gereken gıda harcaması tutarı bir önceki yıla göre 46 lira, temel ihtiyaçları için yapması gereken toplam harcama ise 276 lira artış gösterdi” denildi. 16 Aralık 2014 Köy-Koop Haber KOOPERATİFÇİLİK KOOPERATİF 2015 Ne Yılı! »» Sevgili Kooperatifçi Dostlar, Dünyadaki önemli olaylara dikkat çekmek ve çözüm önerilerinin tartışıldığı zemin oluşturmak amacıyla Birleşmiş Milletlerin her yıl bir konuda Uluslararası Yıl ilan ettiğini biliyoruz. Son 15 yıl dikkate alındığında ele alınan konuların hep tarım ve gıda, bir de kooperatif olduğunu görüyoruz. Bu tespit gerçekten çok önemli çünkü dünyanın çatı teşkilatı, dünyadaki ekonomik ve sosyal sorunların çözümünü tarımda arıyor ve tarımdaki çoğu sorunun çözümü için de kooperatifleri işaret ediyor. Birleşmiş Milletlerin bu yaklaşımı, siz tarım kooperatifçilerinin ülke ve insanlık için ne kadar gerekli bir iş yaptığınızı gösteriyor. Birleşmiş Milletlerin 68. Genel Kurulunun (A/RES/68/232) sayılı kararında 2015 yılı, Uluslararası Toprak Yılı (2015 the International Year of Soils -IYS) olarak ilan edilmiştir. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü tarafından önerilen tema, Küresel Toprak Ortaklığı Çerçevesi, Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi’nin sekretaryası ve Hükümetler ile işbirliği içinde belirlemiştir. Birleşmiş Milletler, 2015 Uluslararası Toprak Yılı ile genel olarak, gıda güvenliği ve temel ekosistem fonksiyonlar için toprağın öneminin anlaşılmasını ve farkındalığın artırılmasını hedeflemektedir. Birleşmiş Milletlerin, 2015 Uluslararası Toprak Yılı’na ait hedefleri aşağıda sıralanmaktadır: • Toprağın insan yaşamı için büyük önemi hakkında sivil toplum örgütleri ve karar vericiler arasında tam bir farkındalığın yaratılması; • Gıda güvenliği, iklim değişikliğine uyum ve etkilerini azaltma, temel ekosistem hizmetleri, yoksulluğun azaltılması ve sürdürülebilir kalkınma konularında toprağın oynadığı önemli rol hakkında kamuoyunu eğitmek; • Toprak kaynaklarının korunması ve sürdürülebilir yönetimi için etkin politikaların ve eylemlerin desteklenmesi; • Farklı arazi kullanıcıları ve nüfus gruplarına yönelik sağlıklı toprakları Dr. Erhan EKMEN Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarım Reformu Genel Müdürlüğü Teşkilatlanma Daire Başkanlığı Projeler ve Dış İlişkiler Çalışma Grubu Sorumlusu korumak ve geliştirebilmek için sürdürülebilir toprak yönetimi faaliyetlerine yatırımın teşvik edilmesi; •Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SDG -Sustainable Development Goals) ve Post-2015 Gündemi ile ilgili girişimleri güçlendirmek; • Toprak bilgi toplama ve izleme ile ilgili küresel, bölgesel ve ulusal tüm düzeylerde hızla kapasite geliştirmek. Birleşmiş Milletlerin bu hedefleri belirlediği Genel Kurul Kararına ilişkin belgede topraklar, tarımsal kalkınma, temel ekosistem fonksiyonları ve gıda güvenliği için temel teşkil etmekte ve dolayısıyla yeryüzünde yaşamı sürdürmenin anahtarı olarak gösterilmektedir. Bu kapsamda hızla büyüyen nüfus baskısına karşı çözüm olmak ve Dünya gıda güvenliğini temin etmek için toprakların sürdürülebilir yönetiminin teşvik edilmesi gerekmektedir. Birleşmiş Milletler aynı kararında, 5 Aralık tarihini Uluslararası Toprak Günü olarak kutlamayı da kabul etmiştir. Bu konuda ilk etkinlik, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü tarafından Roma’da gerçekleştirilecektir. Burada bahsi geçen iyi toprak yönetiminin, ekonomik ve sosyal yönleri bulunmaktadır. Bu kapsamda ekonomik büyüme, biyoçeşitlilik, sürdürülebilir tarım ve gıda güvenliği, yoksulluğun ortadan kaldırılması, kadınların güçlendirilmesi, iklim değişikliği, kuraklık - su kullanımı durumunun iyileştirmesi ve çölleşme gibi küresel birçok sorun sıralanabilir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde sürdürülebilir kalkınmayı doğrudan etkileyen bu sorunlar tüm boyutları ile ele alınıp mevcut en iyi bilimsel bilgi kullanarak, ilgili bütün paydaşların bilinçlendirmek ve sınırlı toprak kaynaklarının sürdürülebilirliğini teşvik etmek gerekmektedir. Peki, Uluslararası Toprak Yılının kooperatifler alakası ne diye düşünebilirsiniz. Aynı soru geçen sene Aile Çiftçiliği Yılı ilan edildiği zaman da sorulmuştu. Yapılan çalışmalardan sonra aile çiftçisinin piyasa şartlarında tek başına herhangi bir rekabet şansının olmadığı ve bundan sonrası için bir kooperatif altında güç birliği yaparak hayatta kalabileceği anlaşılmıştır. Aslında benzer durum burada da bulunmaktadır. Gelecek nesillerin mirası olan toprağın korunması ve sürdürülebilir olarak kullanılması sadece devletin vereceği eğitimler ile başarılamaz. Başta toprağın değerini en iyi bilen sulama Kooperatifleri olmak üzere tarımsal kooperatifler bu konunun yakından takipçisi ve sahada uygulayıcıları olacaktır. Tarım alanında kooperatifçilik yapmak gibi zor bir işi başararak ülkemiz ve milletimiz için kutsal bir görevi yerine getiren siz kooperatifçilerimizi saygı ile selamlıyor ve şimdiden sağlıklı, mutlu, birlik ve beraberlik içinde bir yıl diliyorum. Yatırım Projelerinin Tamamlanma Tarihi Değiştirildi »» Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı Kapsamında desteklenen yatırım projelerinin 1 Aralık 2014 olan tamamlanma tarihi, 1 Nisan 2015 olarak değiştirildi. Bu tarihe kadar tamamlanamayan projeler, en geç 3 Ağustos 2015 tarihine kadar verilecek ek sürelerde tamamlanacak. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı Kapsamında Tarıma Dayalı Ekonomik Yatırımların Desteklenmesi Hakkında Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliği, 28 Kasım’da Resmi Gazete’de yayımlandı. Buna göre, tebliğde 1 Aralık 2014 olarak belirlenen, yatırım projelerinin tamamlanma tarihi 1 Nisan 2015’e kadar uzatıldı. Bu tarihe kadar tamamlanamayan projeler, yatırımcıların talebi ve il müdürlüğünün uygun görmesi halinde kendi kaynakları ile 3 Ağustos 2015 tarihini geçmemek üzere verilecek süre içinde tamamlanacak. Coca-Cola da Süt Üretecek »» Dünyaca ünlü meşrubat ve gazlı içecek üreticisi CocaCola, normal süte göre yüzde 50 daha fazla protein ve kalsiyum içeren yeni bir ürün piyasaya sürüyor. Dünyanın en büyük gazlı içecek ve meşrubat üreticisi Coca-Cola, süt üretmeye hazırlanıyor. Türk CEO Muhtar Kent yönetimindeki dev şirket, Fairlife markasıyla piyasadaki mevcut sütlerden daha yüksek kalitede bir ürün çıkararak ilk olarak Amerikan pazarında şansını deneyecek. Coca-Cola, süt üretimi için büyük bir kooperatifle yüzde 50'şer hisseli bir ortak girişim kurdu. CocaCola'nın işlenmiş olarak satışa süreceği süt, 92 süt üreticisi ailenin çiftliğinden sağlanacak. Coca-Cola, çiğ sütü işleyerek normal günlük süte göre yüzde 50 daha fazla protein ve kalsiyum içeren, daha dü- şük şekerli bir ürün elde edecek. Fairlife normal süte göre iki kat daha pahalı fiyata satılacak. Şirket, fiуatta oluşan ciddi farkı, sütün bir çok insanın duуarlı olduğu laktoz içermemesi, daha fazla protein ve daha az şeker içermesine bağlıуor. Dünyayı Döndüren Küçük Canlılar Patates Böceği Okul Sütü İhalesi Sonuçlandı »» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca, 6 Kasım'da yapılan okul sütü ihalesi onaylandı. Bakanlıktan yapılan açıklamaya göre, program kapsamında özel okullar dahil, yaklaşık 34 bin bağımsız anaokulu, anasınıfı ve ilkokulda 5 milyon 800 bin öğrenciye haftada 3 gün, 378 milyon 145 bin 312 adet 200 mililitre sade, yağlı UHT süt dağıtılacak. Okul Sütü temini ihalesinin 4734 Sayılı Kamu İhale Kanununun 19/a maddesine göre “Açık İhale” usulüyle 6 Kasım 2014 Perşembe günü yapılan ihalede en düşük teklifi birinci kısım (Doğu Anadolu- Ege Bölgesi) için Yörükoğlu Süt, üçüncü kısım (Karadeniz- Marmara Bölgesi) için Ak Gıda, dördüncü kısım (Akdeniz Bölgesi) için Güney Süt vermişti. Bakanlık söz konusu tekliflerin onaylanmasına, ikinci kısım (Güneydoğu Anadolu-İç Anadolu Bölgesi) için verilen tekliflerin, yaklaşık maliyetin üzerinde olması nedeniyle ihalenin yenilenmesine karar verdi. Eğitim-öğretim yılının ikinci döneminin ilk gününde okullarda sütlerin bulunmasını sağlayacak şekilde ikinci kısım için (Güneydoğu Anadolu-İç Anadolu Bölgesi) yeniden ihale yapılacak. Okul sütü dağıtımı okulların açıldığı 9 Şubat 2015'te başlayacak ve 20142015 eğitim öğretim yılının ikinci dönemi boyunca devam edecek. [(Bilimsel Adı: Leptinotarsa decemlineata (Say) (Coleoptera takımı: Chrysomelidae familyası)] Patates böceği erginin vücudu üzerinde V şeklinde siyah bir leke ile 10 adet boyuna siyah çizgi bulunmaktadır. Lavrası kiremit kırmızısı renkte olup yan tarafları siyah lekelidir. Boyu 11-13 mm kadardır. Kışı toprakta ergin halde geçirir. Yumurtalarını gruplar halinde veya bazen tek tek yaprakların alt yüzlerine bırakırlar. Yumurta koyu sarı renkli ve oval şeklindedir. Bölgelere göre değişmekle birlikte yılda 3-4 döl verebilmektedir. Gerek larva, gerekse ergin döneminde patates, patlıcan, domates gibi bitkilerin yaprak ve sürgünlerini yiyerek beslenir. Patates böceği’nin beslenerek yaptığı zararın yanı sıra virüs ve basteri etmenlerinin yayılmasında da rol oynadığı bilinmektedir. Bacillus thuringiensis adlı bakteriyle bir preparat patates böceği lavralarına karşı etkili bir şekilde kullanılmaktadır. Metin: Prof.Dr. Cem ÖZKAN Köy-Koop Haber Aralık 2014 HAYVANCILIK 17 10. Kalkınma Planında (2014-2018) Hayvancılık »» Onuncu Kalkınma Planı (2014-2018)’na esas teşkil edecek Hayvancılık Özel İhtisas Komisyonu (ÖİK) Raporu; Dokuzuncu Kalkınma Planı döneminde hayvancılık sektörü ve hayvansal üretimi etkileyen başlıca uluslararası ve ulusal gelişmelerin irdelenerek Onuncu Kalkınma Planı dönemi için bir öngörü oluşturulması amacıyla hazırlanmıştır. Hayvansal ürünler açısından hem önemli bir üretici hem önemli bir tüketici ülke konumundaki Türkiye, Onuncu Kalkınma Planı döneminde gelişen ekonomisi ile hayvancılık sektöründe de küresel üretim ve ticaretteki payını ihracat yönünde artırması için teknolojik gelişmeleri takip eden ve bilgi üreten bir yapılanmanın varlığına ihtiyaç duymaktadır. Bu şekilde bir yapısal dönüşüm sürecinde, destekleme araçlarıyla yönlendirilen ekonomikdemokratik üretici örgütlenmesinin rolü son derece önemlidir. Alt üretim dallarıyla birlikte hayvancılık, gıda temininde olduğu kadar kırsal alanların ve biyolojik çeşitliliğin korunması ile kırsal kesimde hayat standartlarının yükseltilmesi açısından da önemlidir. Dünya tarımsal üretim değeri 2010 yılında 3,3 trilyon ABD Doları’na yaklaşmış ve tüm hayvancılık sektörünün buna katkısı yüzde 34 oranında gerçekleşmiştir. Hayvansal üretimin toplam protein üretimine katkısı da benzer oranda gerçekleşmektedir. Türkiye’de tarımsal üretimde yüzde 23 paya sahip hayvansal ürünlerin toplam protein üretimine katkısı da yüzde 28 civarındadır. Dokuzuncu Kalkınma Planı döneminde, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)’nün 2010 yılı verilerine göre dünyada hayvan varlığının gelişmiş ülkelerde azaldığı, gelişme yolundaki ülkelerde ise arttığı görülmektedir. Türkiye’de de 2004-2011 yılları arasında başlıca süt ve kırmızı et kaynağı olan sığır sayısında benzer şekilde 2,3 milyon baş artış şeklinde pozitif bir seyir gözlenmektedir. Aynı dönem içerisinde bu artışın yüzde 6’sı düzeyinde damızlık, yüzde 18’i düzeyinde besilik sığır ithal edildiği de TÜİK verilerinden anlaşıldığı belirtilmektedir. Nüfus 2004-2010 yılları arasında dünya genelinde nüfusun yıllık değişim hızı (YDH) yüzde 1,2’ye yakın gerçekleşmiş olup, bu dönemde nüfus 1,07 kat artmıştır. En önemli nüfus artış hızı Afrika kıtasında (yüzde 2,3) olmuş, en düşük yıllık artış hızını ise Avrupa kıtasında (yüzde 0,2) kaydedilmiştir Aynı döneme ait FAO verileri incelendiğinde, kırsal nüfusun son 7 yıllık dönemde de, önceki 43 yıllık azalma seyrine devam ettiği görülmektedir. Bunun yanı sıra, son 7 yılda tarım sektöründen ayrılışın, kırdan kente göçe göre daha hızlı olduğu da gözlenmektedir. Dünyada kırsal nüfus ile tarım nüfusunun yıllık azalma hızları arasındaki parite 1:1,4 iken, bu değer Avrupa’da 1:4,5 düzeyindedir. Türkiye’de 2010 yılında toplam nüfusta kırsal nüfusun payı yüzde 23,71, tarım nüfusunun payı ise yüzde 19,9’dur. Türkiye’de aktif çalışan nüfus içerisinde tarımda çalışan nüfusun payı 2010 yılında yüzde 25,2 iken, 2011’de yüzde 25,5 olmuştur Dünya genelinde tarımda çalışan nüfusun, toplam çalışan nüfusa oranı da giderek azalmaktadır. Tarımda çalışan nüfusun en hızlı azaldığı kıtalar Avrupa ve Güney Amerika’dır. Benzer şekilde Türkiye’de de hızlı bir azalma durumu söz konusudur. Dünyada tarım sektöründe, çalışan nüfus içerisinde kadınların payı yüz- de 43 olup, Türkiye’de ise yüzde 50 civarındadır Hayvan Varlığı Dünyada hayvan varlığında son 7 yılda genel bir artış görülürken, sayıca azalan tek tür hindidir. Keçi ve manda sayısı, sığır ve domuza oranla daha hızlı artmış, koyun varlığı ise pek değişmemiştir. Dünyada toplam 1,5 milyar baş sığır, 195 milyon baş manda, 1 milyar baş koyun, 920 milyon baş keçi ve 66 milyon adet kovan bulunmaktadır Türkiye’de, TÜİK verilerine göre Dokuzuncu Kalkınma Planı döneminde tüm türlerde hayvan varlığında önemli oranda azalmanın artışa döndüğü görülmektedir. Kanatlı hayvan varlığı ise kesilen et tavuğu sayısı 2004-2011 döneminde 1,4, yumurta tavuğu sayısı ise 1,3 kat artmıştır. Bu dönemde hindi, kaz ve ördek sayısının ise 0,5-0,7 kat azalmıştır. Türkiye’nin özellikle koyun ve sığır varlığında son yıllarda önemli değişim meydana gelmiştir. Özellikle 2009 yılından sonra sığır varlığının 1,7 milyon, koyun varlığının ise 3,3 milyon baş arttığı, kıl keçisinde 2009, manda varlığında ise 2010 yılından sonra keskin bir artış olduğu, 2004 yılı sonrasında kovan ve ipekböceği kutu sayılarının arttığı, domuz varlığının ise azaldığı izlenmektedir. Türkiye arılı kovan varlığı bakımından dünyada üçüncü sırada yer almaktadır. Buna karşılık günümüzde ipekböcekçiliği yapan hem köy hem de aile sayısı önemli ölçüde azalmıştır. Hayvansal Üretim FAO verilerine göre dünya tarımsal üretim değeri 2010 yılında 3,3 trilyon ABD Doları olmuş ve hayvancılık sektörünün buna katkısı yüzde 34 düzeyinde gerçekleşmiştir. Üretim değeri en yüksek ürünler inek sütü (242 milyar ABD Doları), sığır eti (163 milyar ABD Doları) ve kanatlı etidir (143 milyar ABD Doları). 2007-2010 döneminde hayvansal üretimde en önemli değişim beyaz et ile manda ve keçi eti ve sütündeki üretim artışıdır. Artışlar büyük ölçüde Asya kıtasından kaynaklanmıştır. Son 7 yıllık dönemde üretimi azalan tek hayvansal ürün yapağıdır. Emel TUĞRUL Ziraat Yüksek Mühendisi [email protected] Bu düşüşün nedeni ise, Avustralya ve Yeni Zelanda’daki koyun varlığının azalmasıdır. Dünyada ancak 5 bin ton civarında olan tiftik üretiminin ise yüzde 50’si Güney Afrika Cumhuriyeti’nde üretilmekte olup, dünya tiftik üretimi son 20 yılda yaklaşık yüzde 80 azalmıştır. Türkiye’de tarım, avcılık ve ormancılık sektörünün GSYİH’deki payı 2004 yılında yüzde 9,3’ten 2011 yılında yüzde 7,9’a gerilemiştir. Toplam tarımsal üretimde hayvansal üretimin payı ise 2003 yılında yüzde 29’dan, 2010 yılında yüzde 32’ye yükselmiştir. Hayvansal üretimin 2010 yılı değeri 38 milyar TL olarak gerçekleşmiş, buna en büyük katkıyı sığır eti (yüzde 30) ve inek sütü (yüzde 30) yapmıştır. üretimi açısından dünyada önemli bir üretici olup dünya çam balı üretiminin yüzde 92’si Türkiye’de üretilmektedir. Bal dışındaki diğer arı ürünlerinden ise yaklaşık olarak yıllık 1 ton arı sütü, 1 ton propolis ve 200 ton polen üretilmektedir. Türkiye, dünya yaş koza üretimi yapılan ilk 15 ülkeden birisidir. Hayvan ve Hayvansal Ürünler Ticareti BM ticaret istatistiklerine göre hayvansal üretim uluslararası ticarette toplam küresel ticaretin yaklaşık yüzde 2’sini oluşturmaktadır. Tüm hayvansal ürünler ticaretinde; genetik materyal (dondurulmuş sperması (sığır) ve damızlık canlı sığır ve domuz) ticareti yüzde 0,5 paya sahiptir. Damızlık hariç canlı hayvan ticareti toplam hayvansal ürünler ticaretinde yüzde 4,5 paya sahiptir. Bu kapsamda en fazla ticareti yapılan hayvan türleri domuz, koyun ve sığırdır. Türkiye 2011 yılında uluslararası koyun ticaretindeki en önemli ithalatçı olmuş ve yaklaşık 148 milyon ABD Doları değerinde 1,5 milyon baş koyun ithal etmiştir. TÜİK verilerine göre 2003 ve 2010 yıllarına ait üretimin miktar ve değeri birlikte incelendiğinde son yıllardaki en önemli ithal ürün olan ette, manda dışındaki hemen tüm türlerde birim fiyatlar yaklaşık 2 kat artmıştır. Et üretimi son 7 yılda değişen Türkiye’nin yıllık kişi başı sığır eti üretimi (manda dâhil) 4,4-8,7 kg arasında değişmiştir Sığırcılık sektöründe 2008’de başlayan sıkıntı, 2008-2009 arasında, toplam et üretiminde beyaz etin payının artmasına (yüzde 75) sebep olmuştur. Ancak 2010-2011 döneminde bu oranın eski seviyesinde (yüzde 66-69) gerçekleştiği görülmektedir. GTHB verilerine göre toplam kırmızı et üretiminde ithalatın payı 2010’da yüzde 8, 2011 yılında yüzde 7 olmuştur. Kırmızı et tüketiminde ise, ithalatın payı 2010’da yüzde 15, 2011’de yüzde 22’dir. Türkiye, diğer hayvansal ürünler sınıfında yer alan bal ve balmumu Avusturya’dan (15 bin baş) gerçekleştirilmiştir. Aynı yıl toplam damızlık kanatlı ithalatının (damızlık yumurta dahil) tutarı ise 34 milyon ABD Doları olmuştur. Damızlık kanatlı materyal büyük oranda AB ülkelerinden temin edilmektedir. Türkiye’nin 2011 yılı toplam damızlık ihracatı yaklaşık 20 milyon ABD Doları civarındayken, toplam 72 milyon adet damızlık kuluçkalık yumurta, 922 bin adet civciv ve 5 bin kg’a yakın kovan halinde arı ihraç edilmiştir. Damızlık hayvan ihracatının yapıldığı başlıca ülkeler Irak, İsrail, Suudi Arabistan, Azerbaycan ve Özbekistan gibi ülkelerdir Bunlara ek olarak, Türkiye önemli bir ipekböceği tohumu üreticisi olup, yılda yaklaşık 3000 kutu tohum ihracatı gerçekleşmektedir. Türkiye ithalatın serbestleştirildiği 2010 yılından günümüze toplam 2,6 milyon başa yakın hayvan (kasaplık sığır ve koyun) ithal etmiş ve bunun karşılığında 1,3 milyar ABD Doları ödemiştir. Türkiye’nin damızlık dışındaki ticareti incelendiğinde, ithalatta sığırdan sonra koyun ve kanatlının (damızlık olmayan kuluçkalık yumurta dâhil) geldiği, ihracatta ise, büyük oranda kanatlı hayvanların olduğu görülmektedir. Türkiye kanatlı ihracatında damızlık olmayan, kuluçkalık yumurta ile civcivi Orta Doğu ve Afrika ülkelerine, özellikle de Irak ve İran’a pazarlamaktadır Hastalıklar Kanatlı hayvanlarda canlı tavuk ve hindi ticareti daha çok AB ülkelerinin etkinliğinde gerçekleşmekte iken ABD tavukta ihracatçı (188 milyon ABD Doları), hindide ise ithalatçıdır (15 milyon ABD Doları). Kanatlı sektöründeki canlı hayvan ticaretinin toplam değeri 2011 yılında 2 milyar ABD Dolarını bulmuştur. Küresel hayvansal ürün ticaretinin değeri (genetik materyal ve canlı hayvan hariç) 2011 yılında toplam 280 milyar ABD Doları’na yaklaşmıştır. Bu konudaki en büyük pay yüzde 35 ile ete aittir. Süt ve ürünleri ile deri ürünleri yüzde 24 ve 22 pay ile ikinci ve üçüncü sırayı paylaşmaktadır. Türkiye özellikle sığır ve tavuk genetik materyallerinde önemli bir alıcıdır. Türkiye sığır sperması ithalatında dünyada 12 inci sırada yer almakta olup, dondurulmuş boğa sperması ithalatına 2011 yılında 10,7 milyon ABD Doları ödemiştir Türkiye son yıllarda önemli düzeyde damızlık sığır ithalatı yapmakta olup, 2011 yılı toplam damızlık sığır ithalatı 80 bin başa yakın ve 293 milyon ABD Doları değerindedir. Damızlık sığır ithalatının yüzde 66’sı ABD’den (52 bin baş), yüzde 19’u da Dokuzuncu Kalkınma Planı döneminde; Koyun ve Keçilerin Küpelenmesi ve Aşılanması, Avian Influenza, Şap ve Kuduz Hastalıklarının Kontrolü ve Yabani Hayattaki Kuduz Hastalığına Karşı Oral Aşılama, Brusellozis ve Tüberkülozis için Ulusal Kontrol ve Mücadele Stratejisinin Oluşturulması ve Prevalans Tespit Çalışması Projeleri yürütülmüş olup, bu çalışmalardan bazıları tamamlanmış diğerleri ise halen sürdürülmektedir. Türkiye’de Brusellozis ile Tüberkülozis hala varlığını sürdürmekte olup, diğer önemli zoonoz olan ve her yıl bahar aylarında görülen Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı konusunda Sağlık Bakanlığı verilerine göre; 2002-2012 döneminde 7 bin civarında vaka belirlenmiş ve 400’den fazlası ölümle sonuçlanmıştır. Türkiye’nin önemli hayvansal üretim dallarından olan arıcılıkta, tüm dünyada olduğu gibi Varroosis büyük ekonomik kayıplara neden olmakta ve ülke arıcılığını tehdit eden önemli dış parazit hastalıklarından biri olarak kabul edilmektedir. Kaynak: Kalkınma Bakanlığı10. Kalkınma Planı 2014-2018 Hayvancılık Özel İhtısas Komısyonu Raporu Gelecek sayımızda sektörel politikaya ilişkin gelişmeler, sorunlar, darboğazlar ve öneriler hakkında değerlendirmelerde bulunacağım. 18 Aralık 2014 Köy-Koop Haber TARIM Ahırlarına Kamera Sistemi Kurdular Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) önerisiyle Birleşmiş Milletler, açlıkyoksullukla mücadele ve doğal kaynakların korunması, sürdürülebilir gıda güvencesinin sağlanması, kırdan-kente göçün azaltılması ve tarımsal üretim faaliyetlerinin devamlılığı açısından “Aile Çiftçiliği”nin öneminin vurgulanması amacıyla 2014 yılını “Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı” olarak ilan etmiştir. Türkiye’de Ankara Üniversitesi Rektörlüğü, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Ankara Üniversitesi AKÇAM, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü ve Ziraat Mühendisleri Odası öncülüğünde, TC Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Türkiye Ziraat Odaları Birliği, FAO Türkiye Temsilciliği, Tarım Kredi Kooperatifleri, PANKOBİRLİK, OR-KOOP Merkez Birliği, KÖY-KOOP Merkez Birliği ve ŞEKERBANK Genel Müdürlüğününü katkılarıyla 30-31 Kasım 2014 tarihinde Ankara’da Ulusal Aile Çiftçiliği Sempozyumu düzenlenmiştir. Sempozyumda 70’den fazla bildiri sunulmuştur. Sempozyum kapsamında sunulan bildirilerden bir tanesini bu ayki köşemizde sizlerle paylaşıyoruz. Abant İzzet Baysal Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü lisansüstü öğrencisi Neslihan Yılmaz ve aynı bölüm öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Dilek Eroğlu tarafından sunulan “Küçük Aile İşletmelerinde Kadının Bilgi ve İletişim Teknolojileri Kullanımının Önemi:Kars İli Örneği” başlıklı bildiriyi sizlerle paylaşamak istedik. Bildiri, Kars’ın Boğatepe ve Küçükboğatepe köylerinde halen devam etmekte olan bir saha araştırmasının küçük aile işletmelerinde kadınların teknoloji kullanımına yönelik örneklerini kapsamaktadır. Dr. Özdal KÖKSAL Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü [email protected] Araştırmada ayırca, kadınların bilgisayar ve internetin günlük hayatlarında ne işe yarayacağı zey Kafkasya’da yaşayan Terekemeler bazı sebeplerden dolayı buraları terk ederek Gürcistan ve Türkiye’ye yerleşmişlerdir. Bu bölgelere geldiklerinde yerli halk tarafından “yurtlarını terk edenler” anlamına gelen Terekeme adı ile anılmışlardır. ve neleri değiştirebileceği konusu araştırılmıştır. Kadınların yanıtları ise şu şekildedir: Araştırma yapılan Kars’ın Boğatepe ve Küçükboğatepe köylerindeki halk Terekeme (Karapapak)’dir. Bu bölge daha önceleri Çarlık döneminde savaşa karşı çıkan Malakanlar’ın sürgün edildiği bölgedir. Türkiye’ye göç ederek ilk olarak Selim ilçesine yerleşiyorlar. Selim ilçesini beğenmeyip yeni bir arayışa girdiklerinde Malakanlar’dan boşalan bu köylerde mera alanlarının ilgilerini çekmesi bu bölgeye yerleşiyorlar ve Malakanlar’dan kalan mandıralarda gravyer ve kaşar üretimine başlıyorlar. • %9,9’u “Bir değişiklik yapabileceğine inanmıyorum”; Bölgenin bitki örtüsünden kaynaklanan elverişli yapısını değerlendirmek isteyen Boğatepe ve Küçükboğatepe köyü halkı 2007’de Boğatepe Çevre ve Yaşam Derneği’ni kurarak köy halkına, özellikle kadınlara, yönelik eğitimler verilmeye başlanıyor. Köylerin turistlerin ilgi odağı olması nedeniyle kadınlar turizm kurslarına gitmişlerdir ve 7 kadın belge almıştır, yine köye gelen turistlerle günlük ihtiyaçlarını karşılayabilecek “Araştırma yapılan Kars’ın Boğatepe ve Küçükboğatepe köylerindeki halk Terekeme (Karapapak)’dir ve sosyalist düzeni benimsemeyip Gürcistan’dan Türkiye’ye göç eden kişilerdir. Karapapak ismi, giyim tarzını tanımlayan bir üst kimlik özelliği taşımakta ve Oğuz boyundan gelen Terekemeler de giyim tarzları nedeniyle Karapapak adını almaktadırlar. Türkiye’de Yeşilbaşlı, Akbaşlı, Akbaşlar, Karabörklü, Kızılbörklü isimli birçok köy bulunmaktadır, o dönemlerde kalpak giyen Kafkas Türklerine verilen addır. Karapapaklar Şah İsmail’in babası Şeyh Haydar’ın müritlerine giydirdiği “taç” adlı kızıl kavukları reddederek Sünniliklerini belirtmek adına kara papak giymişlerdir. Ataları Ku- derecede konuşabilmek amacıyla 11 kadın Fransızca eğitimi almıştır. Bununla birlikte yalnızca 4 kadının katıldığı daha çok erkeklerin katılım gösterdiği organik tarım kursu gerçekleştirilmiştir. Kadınlar hayvancılık faaliyetleri ile doğrudan ilgilendikleri için, özellikle kışın ahırlara gitmekte zorlandıkları için, ahırlara yerleştirdikleri kamera sistemi ile hayvanlarını evden dışarı çıkmadan izleyebilmektedirler.” (Yılmaz ve Eroğlu) • %39,6’sı “El işi örnekleri ve yemek tarifi almak için kullanırım” • %9,9’u “Sağlıkla ilgili sorunları araştırırım”; • %8,8 “Bu yaştan sonra benim bir işime yaramaz”; • %7,7’si “İşimi engeller, zaman kaybı”; • %5,5’i “Uzaktakilerle internet üzerinden görüşebilirim”; • %4,4’ü “Benim bilgim bana yeter oradan öğrenecekbir şey yok”; • %3,3’ü “Aklıma takılan konularda bilgi almak için”; • %2,2’si “Hayvan bakımı ve hastalıkları ile ilgili araştırma yaparım”; • %2,2’si “Bilgisayardan bilgi almama eşim/ailem izin vermez”; • %2,2’si “Köyde bir işime yaramaz”; • %2,2’si “Dünyada olup bitenden haberdar olmak”; • %1,1’i “Bitki ve peynir satışı için gerekli, insanlar talep ediyor”; • %1,1’i “Ne olduğunu bilmediğim için sağlayacağı faydayı bilmiyorum”. Orta Vadeli Program (2015-2017) Kapsamında Tarım Sektöründeki Beklentiler »» Türkiye ekonomisinin daha rekabetçi ve yenilikçi bir zeminde 2023 hedeflerine ulaşması için gerekli atılımı gerçekleştirmek üzere Kalkınma Bakanlığı tarafından hazırlanan Orta Vadeli Program Başbakan Yardımcısı Ali Babacan tarafından 8 Ekim 2014’te açıklandı. Söz konusu Program, önümüzdeki 3 seneyi kapsayacaktır. Bu ayki yazımda, Program’da önemli gördüğüm bazı kısımları ve tarım sektörü için ifade edilen konuları açıklamaya çalışacağım. Orta Vadeli Program’ın temel amaçları olarak; Türkiye’nin büyüme performansını yükseltirken cari işlemler açığını düşürmeye devam etmek, enflasyonla mücadeleye kararlılıkla devam etmek ve böylece makroekonomik ve finansal istikrarı güçlendirmek ifade edilmiştir. Ayrıca, Program’da yapısal reformlar çerçevesinde 10. Kalkınma Planı’nda yer alan öncelikli dönüşüm programları çerçevesinde hazırlanan eylem planları da uygulamaya konulacaktır. Tarım sektöründeki beklentilere geçmeden önce Orta Vadeli Program kapsamında Türkiye ekonomisine dair genel beklentilerin ne olduğuna bakmak faydalı olacaktır. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan Program’ın temel önceliklerinin sırasıyla “enflasyonun düşürülmesi, cari açığın düşürülmesi ve yapısal reformların” olduğunu ifade etmiştir. Bu noktalara vurgu yapılması gelecek yıllarda ekonominin 3 ayaklı bir yapı üzerine inşa edileceği anlamına da geliyor. Program’a göre 2014 yılı büyüme tahmini 2013 yılındaki %4’lük değerinden %3,3’e çekilmiştir. 2013 yılında %7,4 olan enflasyonun ise 2014 yılı sonunda %9,4’e yükselmesi beklenmektedir. Ayrıca, 2013 yılında %7,9 olan cari açığın düşüş göstererek 2014 yılında %5,7 olması beklenmektedir. Bunların yanında, toplumun her kesimini yakından ilgilendiren işsizlik konusunda da hedef belirlenmiştir. Bu hedefe göre, işsizlik oranının 2014 yılında %9,6 olması, program dönemi sonunda yani 2017 yılında ise %9,1’e düşmesi öngörülmektedir. Türkiye ekonomisi konusunda genel bir değerlendirme yaptıktan sonra konuya tarım sektörü özelinde bakıldığında Program’da yer alan beklentiler aşağıda maddeler halinde verilmiştir: • 2013 yılında tarım sektöründe %3,5 oranında katma değer artışının olduğu, ancak bu artışın beklentinin bir miktar altında kalacağı tahmin edilmektedir. • Olumsuz hava koşulları nedeniyle tarımsal üretimin azalması beklenmektedir. • İstihdamda tarım sektörünün ağırlığının 2014 yılında %21,3 olarak gerçekleşmesi beklenirken, dönem sonunda yani 2017 yılında bu oranın %18,5’e gerileyeceği tahmin edilmektedir. • İklim şartlarından, yanlış ve aşırı su kullanımından kaynaklanan veya kaynaklanması beklenen sorunlar çözülerek tarımda su kullanımının etkinleştirileceği beklenmektedir. • Doğal kaynak zenginliğinin ve tarımsal ürün çeşitliliğinin, teknoloji yardımıyla üretime ve rekabet avantajına dönüştürülmesine yönelik politikalara ağırlık verilecektir. • Tarımsal destekleme amacıyla yapılan transferler; etkinlik, verimlilik ve katma değerin artırılması hedefi çerçevesinde gözden geçirilerek gerekli düzenlemeler yapılacaktır. 2023 yılı hedeflerini kapsayan 10. Kalkınma Planı’na uygun olarak hazırlanan Orta Vadeli Program, Türkiye’nin yeni ekonomik yapısının 3 yıllık yol haritasını oluşturması bakımından önemli görülmektedir. Bu bağlamda, Türkiye ekonomisi içinde üretim, istihdam ve ihracat açısından önemli bir konumda bulunan tarım sektörü için de bazı tedbirlerin alınacağı görülmektedir. Önümüzdeki 3 yılın Türkiye ekonomisi ve tarım sektörü açısından neler getireceğini hep beraber yaşayarak göreceğiz. Bu vesile ile kış aylarına girdiğimiz bugünlerde tüm üreticilerimize sağlıklı ve bereketli bir ürün dönemi dilerim. Rabobank Türkiye’de »» Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) 2013’te kuruluş izni verdiği Hollanda’lı Rabobank’a faaliyet izni verdi. Türkiye’nin 50. bankası olarak resmen faaliyetine başlayan Rabobank Türkiye, 3 yıl boyunca tek şubeyle hizmet verecek. Rabobank Yönetim Kurulu Üyesi Jan van Nieuwenhuizenn da, Türkiye 15 yıldır yakından tanıdıkları Türkiye pazarındaki gelişmeleri de iyi takip ettiklerini belirterek, dünyada gıda ve tarım sektörü hiçbir zaman çok hızlı büyüyen bir sektör olmadığını “Dünyada çok büyük bir kriz yaşansa bile kimse yemek-içmekten vazgeçmiyor. Dolayısıyla her şart altında bu iki sektör hep büyüyor. Bazen bazı ülkelerde düşük büyüme görülse de, her ülkede büyüme yaşandığı kesin. Türkiye için ise şunu söyleyebilirim; genç nüfus, hızlı büyüme, orta sınıf genişliyor, alım gücü artıyor. Dolayısıyla gelecek bizim açımızdan Türkiye’de parlak. Özellikle Avrupa ile kıyaslarsanız Türkiye çok iç açıcı bir pazar.” dedi. Köy-Koop Haber Aralık 2014 KOOPERATİFÇİLİK Dünyadan Kooperatif Hikâyeleri Dr. Nezaket CÖMERT / Dr. Erhan EKMEN Değerli okurlar, Sizlere bu sayıda, Fas’taki kadınların küçük hayallerine ulaşabilmek için kooperatifi nasıl kullandıkları ve yöreye özgü çok eski bir ağaçtan nasıl faydalandıklarına ilişkin güzel bir hikâye aktaracağız. Burada dikkat çeken bir başka husus ise, ABD’de doktorasını tamamladıktan sonra Fas’a geri dönen ve kadınlara ürünlerini internet üzerinden satmalarına yardımcı olan Zahir Dossa’nın hikâyesi. Bu arada Uluslararası Kalkınma Araştırmaları Merkezi IRDC tarafından kooperatif kadınların girişimciliği açısından yakın takip altında olduğunu da belirtelim. Yeni yılınızı şimdiden kutlar, sağlık mutluluk ve başarılar dileriz. Argan Ağacı Kooperatifi Argan Ağacı Kooperatifi, argan yağı üreten Faslı kadınların 2009 yılında Fas’ın Agadir şehrinde kurdukları 18 üyeli bir kooperatifdir. Kooperatif, http://theargantree.com isimli web sayfasına sahiptir ve argan yağını kendilerinin oluşturduğu bu internet ağı yoluyla pazarlamaktadır. Argan ağacı (Argania spinosa) Argania familyasındaki tek türdür. Geçen yüzyılda Argan ormanlarını yarısına sahip olan Kuzey Batı Afrika’da Argan ormanlarının büyük bölümü yok edilmiştir. Bu boğumlu ağaçların kalın kabuklu meyveleri yağ bakımından zengin tohumlara sahiptir. Çok eski çağlara dayanan bir tür olan Argan ağacı, bugün 18 Faslı kadının ortak umudu durumuna gelmiştir. Zahir Dossa, Fas’ın uzak Sous vadisinde küçük Berberi kadın grubunun Argan Ağacının tohumlarını değerli bir kargo gibi eşeklerinden boşaltırken görünce; kendisi gibi gelişime açık olan kadınlara rastladığına anladı. Bugün gelinen noktada artık kadınlar aylarca gıda ve erzak alabilmek için yeterli miktardaki parayla (dirhem) evlerine dönüyorlardı. Dossa, Argan Ağacı kooperatifinin iş yapısının katı kurallarından ve zor olan hayat tarzından dolayı iş bulmakta zorlanan, güç ve kontrol sahibi olmayan ve Arap olmayan Berberi kadınlara nasıl bir fırsat yaratabileceğini gördü. Doktorasını Amerika’daki MIT’de yapan Dossa, kooperatifin başkanlığını üstlendi. Onun doktara çalışmaları üretici kooperatifinin ortaklarının yaşamlarını iyileştirmek ve internet üzerinden ürün satışı yoluyla kendi çevrelerini oluşturmaları amacıyla internetin nasıl benimsenebileceği üzerine odaklanmıştı. Geçmişte satışlar kooperatif dışında çalışan şirketler grubu tarafın- 19 Dünya Kooperatif Gözlemi Araştırmasına Destek Verelim »» Son yıllarda dünya kooperatifçilik hareketinin önem verdiği konuların başında kooperatifçilik konusunda dünya ölçeğinde yapılan araştırmalardır. Bu araştırmalardan biri Euricse tarafından yapılan ve Uluslararası Kooperatifler Birliği (ICA) tarafından desteklenen Dünya Kooperatif Gözlemi araştırmasıdır. dan yapılıyordu. Şirketler, küresel piyasada yağın pazarlayıcısı rolünü üstleniyordu. Dossa’nın hesaplarına göre ürünün değerinin %71 ‘e kadarlık büyük kısmını bu şirketler ve perakendeciler ele geçiriyordu. Dossa, Argan yağı üreticilerinin gelirin küçük bir kısmını alan Argan Ağacı Kooperatifini kuran kadınlara olumlu baktıklarını gözlemledi. Her satıştan elde edilen gelirin bir kısmı Sous vadisi kadınlarına gidiyordu ve bu da grafiksel olarak yetersizliğin azaldığını gösteriliyordu. Argan Ağacı’nın kadın üyeleri, itina isteyen bir işe sahipler. Argan ağacı meyvesinin etli acı kısmını başından ayırıp çatlatarak değerli çekirdeğini alıyorlar. Bütün gün çalışmayla 30 kg’lık etli meyve kısmından ancak 1 kg çekirdek elde ediyorlar. Her kadın daha iyi bir hayata sahip olmak veya temel ihtiyaçlarını karşılamak gibi sebeplerden dolayı kooperatife katılmak istemişler. Aşağıda birkaç kadının kooperatif ortağı olmak istemelerinin nedenleri belirtilmektedir. Örneğin; 9 çocuklu Mamassa Battah, her zaman ineğinden daha fazla süt vermesine yardım etmek amacıyla ahır kurmak istemiş. 4 çocuklu Aicha Elmansouri ise, sağlık problemlerini karşılamak için kenarda biraz parası olsun istemiş. Evli olmayan Imane Elmadi, şehirde yaşamasına rağmen, bir gün büyük anne ve babasının köyüne dönmek ve kendini az bir parayla idare etmek istiyormuş. Çocuğu olmayan Yamna Redouane, kocasına yardımcı olmak ve evinde elektriğin olmasını istiyormuş. 7 çocuklu Fatima Aggzar da harika bir mutfağının olmasını ve çocuklarının okula geri dönmesini istiyormuş. Euricse İtalyan yasalarına göre kurulan başta İtalyan kooperatifleri olmak üzere Uluslararası Kooperatifler Birliği’nin (ICA) kıta örgütü Cooperatives Europe tarafından kurulan ve ilgili çeşitli kuruluşların fonladığı ve çeşitli ülkelerden akademisyen ve kooperatifçilerin yönetiminde yer aldığı vakıf statülü bir araştırma enstitüsüdür. Açık adıyla Avrupa sosyal girişimler ve kooperatifçilik araştırma enstitüsü (Euricse) dünyadaki kooperatiflerin çalışmalarına önem verdikleri ve destekledikleri bir kuruluştur. Euricse’nin yaptığı önemli araştırmalardan biri de Dünya Kooperatif Gözlemi projesidir. Bu projenin hedefi kooperatiflerin ülke, bölge ve dünya ölçeğindeki ekonomik ve sosyal değerlerini çok boyutlu ortaya koyacak bir veri tabanı oluşturarak raporlama yapmaktır. Bu raporlar yayınlandığı günden itibaren dünyaya kooperatiflerin sosyal ve ekonomik önemini göstermiş ve kooperatifler ile ilgili gerçekleri insanlığın hizmetine sunmuştur. Farkındalığın artırılmasında kullanılan kaynaklardan biri haline gelmiştir. 2014 yılında yayınlanan Dünya Kooperatif Gözlemi raporunda dünyadaki 26 ülkeyi kapsayan araştırmada en büyük 300 kooperatifin cirosunun 2.2 trilyona ulaştığı ve son üç yılda büyümenin de %11.6 olduğu ortaya konulmuştur. ICA Başkanı Pauline Green Dünya Kooperatif Gözlemi araştırmasının sonuçlarının göz ardı edilemeyeceğini, kooperatif liderleri, kooperatif politikası geliştirenler ve sektördeki profesyoneller için kooperatiflerin geliştirilmesinde kullanılacak önemli bir araç olduğunu ifade etmektedir. Ayni zamanda araştırmanın sonuçlarının araştırmacı ve akademisyenler için Ünal ÖRNEK Ziraat Yüksek Mühendisi [email protected] yararlı olacağını belirtmektedir. Geniş bir araştırma havuzundan elde edilen verilerin kooperatiflerin dünya ekonomisi içinde iyi bir küresel oyuncu olduğu konusunda güçlü bir kanıt oluşturacağını açıklamaktadır. 2014 yılında Asya ve Afrika’dan daha fazla kooperatifin anketlere katılmasının önemli bir gelişme olduğunu, 2015 yılındaki çalışmanın da kısa zamanda sonuçlanacağını söylemektedir. Bu açıklamalardan da görüleceği üzere bu araştırma sonuçları dünyada kooperatiflere olan güveni artıracak, sağlıklı politikalar belirlemede, geliştirmede ve izlemede kooperatifçisinden, politikacısına ve akademisyenine kadar bir araç konumundadır. Özellikle dünya ekonomisine yön veren Birleşmiş Milletler çalışmalarında ve G 20 zirveleri başta olmak üzere birçok uluslararası platformda kooperatiflerin temsili açısından güçlü bir dayanak oluşturacaktır. Kooperatifçiliğin geliştirilmesine çalışılan ve bazen de bazı çevrelerin baskısı ile engel olunan ülkeler içinde gerçekleri göstermeye çalışan insanlar için yardımcı bir doküman olacaktır. Türk kooperatifçilik hareketi bugüne kadar çeşitli engellere ve engellemelere karşı önemli başarılar elde etmiş, gerek ülke düzeyinde gerekse dünya ölçeğinde kooperatifçilik hareketine her zaman omuz vermiştir. Her ne kadar Türk kooperatifçilik hareketinde dalgalanmalar görülse de gerçekte kooperatifçilik tarihimiz eskidir. Günümüzde kooperatifçilik hareketinin veri tabanının sağlıklı şekilde oluşturulması hem ülkemiz hem de dünya için önemlidir. Dünya kooperatifçilik hareketi Türkiye’nin öneminin ve çalışmalarının farkındadır. Nitekim Türk Kooperatif liderleri ve temsilcileri Uluslararası Kooperatif Birliğinin çeşitli organlarında ve faaliyetlerinde yer almaktadırlar. ICA içindeki kıta ve sektör örgütlerinde görev yapmaktadırlar. Bugün ICA ve Euricse 2015 yılı araştırması için Türkiye’deki kooperatiflerden ICA üyesi olsun olmasın araştırmaya katılmasını ve destek vermesini beklemektedir. Bu amaçla Dünya Kooperatif Gözlemi araştırmasının ilgili web sayfasındaki anket formuna Türk Kooperatifçilerin elektronik ortamda kolaylıkla doldurulabilecekleri Türkçe menü eklenmiştir. İşte bu link ile sayfaya girebilirsiniz. http://survey.euricse.eu/index.php?sid=91227&lang=tr, sadece 15-20 dakikanızı ayırarak ankete katılabilirsiniz. Ankete katılarak dünya kooperatif hareketine destek veren kooperatiflere teşekkür ederken, katılmayan kooperatiflerimizi bu ankete katılmaya davet ediyorum. Kooperatifçilerin görevi ister ülke isterse dünya çapında olsun birlik ve dayanışma sergilemektir. Bu nedenle kooperatifçilere ve kooperatifçiliğe gönül vermiş bireylere düşen görev Dünya kooperatifçilik hareketine destek vermek için bu formu doldurmak ya da doldurulmasına destek olmaktır. Gıda İşletmelerinde Yerel, Marjinal ve Sınırlı Faaliyetlerde Düzenleme »» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın Gıda İşletmelerinde Yerel, Marjinal ve Sınırlı Faaliyetlerin Düzenlenmesine Dair Tebliği, 27 Kasım’da Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Tebliğle, son tüketicinin yanı sıra bir başka perakendeciye et ve et ürünlerinden çiğ et ve kıyma, süt ve süt ürünleri kapsamındaki çiğ süt, içme sütü, kolostrum, kolostrum bazlı ürünler, çiğ krema ve kaymak dışındaki süt ve süt ürünleri ile bütün halindeki balık ve su ürünlerini arz eden perakende gıda işletmelerinin satış usul ve esasları belirlendi. Yerel, marjinal ve sınırlı faaliyette bulunmak isteyen perakendeci, yetkili mercilere İşletme kayıt numarası; Yerel, marjinal ve sınırlı faaliyet kapsamında arz edilecek hayvansal gıda; Yerel, marjinal ve sınırlı faaliyet için belirlenen gerekliliklere uyacağına dair taahhütname ile müracaat edecek. Yerel faaliyet; perakende işletmenin bulunduğu nokta merkez kabul edilerek 50 kilometrelik yarıçap içerisinde kalan alanda yapılacak. Ambalajı bozulmadan satılan hayvansal gıdaların kapsam dışında tutulduğu Tebliğe göre, bir perakendecinin bir diğer perakendeciye yapabileceği haftalık arz, et ve ürünlerinde 2 bin 500 kilogramı, süt ve balıkçılık ürünlerinde 500 kilogramı geçemeyecek. Çiğ süt, içme sütü, çiğ krema ve kaymak satılamayacak. 20 Aralık 2014 Köy-Koop Haber KIRSAL KALKINMA Üçünçü Sektör Kooperatifçilik »» Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Kooperatifler Genel Müdürlüğü tarafından kooperatifler için yapılan çalışmalarından, gelişmiş ülkelerde kooperatifçilik uygulamalarından bahsetmek istiyorum. Kooperatifçilik, serbest pazar ekonomilerinde zayıflıkları azaltarak çeşitli ekonomik aktörlerin, ekonomik sistemde yer ve söz sahibi olabilmeleri bakımından denge sağlayıcı bir mekanizma sunmaktadır. Bu nedenle, piyasa ekonomisinin hâkim olduğu pek çok gelişmiş ülkelerde, kooperatiflerin gelişmesini ve çalışma koşullarını iyileştiren ve destekleyen yasal ve kurumsal düzenlemeler yapılmıştır. 1980’lerde ekonomik krizin derinleşmesi, işsizliğin artması toplumsal dışlanma ve yoksulluğunun yaygınlaşması gibi problemler, toplum yararına yeni çözüm arayışlarını ön plana çıkarmıştır. Küreselleşme sürecindeki gelişmeler, özelleştirmeler ile kamu sektörünün küçülmesi ve kamu sektörünün mevcut yapısı ile artan sosyal sorunlara çözüm getirememesi, özel sektörün doğası gereğı sosyal sorunlara yanlızca kar amacıyla yaklaşması “sosyal ekonomi “ ya da “Üçüncü sistem” ya da “üçüncü sektör” olarak adlandırılan yanı bir ekonomik, toplumsal ve siyasal yaklaşımı gündeme getirmiştir. Bu kapsamda gelişmiş ülkelerde kooperatifler, diğer benzeri kuruluşlarla birlikte “üçüncü sektör” olarak tanımlanmıştır. Günümüzde devletlerin fonksiyonlarının önemli bir bölümünü sivil toplum örgütlerine devretme eğilimi giderek ağırlık kazanmakta ve kooperatiflerin de dâhil edildiği üçüncü sektör, bu alanda önemli ve yeni görevler üstlenmektedir. Öte yandan, Avrupa Birliğinde ekonomik ve sosyal alanda kooperatifler önemli bir yere sahip olup, ekonomik işletmelerin bir türü olarak değerlendirilmektedirler. Avrupa Birliğinde yaklaşık 250.000 kooperatif bulunmaktadır. 5.4 milyon kişiye iş sunan kooperatifler, istihdam bakımından da son derece önemlidir. Bu işletmeler, Avrupa Birliğinde 163 milyondan fazla kooperatif ortağının Turgay SOLMAZ Köy-Koop Genel Müdürü hayatını etkilemektedir. Kooperatiflerin yüklendiği ekonomik ve sosyal fonksiyonlara gelince; • Piyasa başarısızlığını düzeltebilir ve etkin bir organizasyonunu destekleyebilir • Küçük sınai işletmelere, kendi özerkliklerini kaybetmeksizin daha büyük ve güçlü ekonomik yapılar şeklinde birleşme olanağı sağlar. • Ürün yada hizmet arzını koordine etmek suretiyle bireylerin ya da küçük işletmelerin pazar gücünü artırabilir. • Düşük sermeyeli ortaklara da ekonomik kararlara katılım olanağı sağlar. • Kooperatif ortaklarına ve vatandaşlara hizmet ihtiyaçlarını düzenleme veya tespit etme olanağı sağlar. • İstikrar katkıda bulunur. Kooperatifin amacı, maksimum kar elde etmek değil de ortakların desteklenmesi olduğundan, hiç kar etmediği durumda dahi, ortaklarına hizmet götürmeyi sürdürebiliyorsa genelde ayak ta kalmayı başarmakta ve başarılı olmaktadır. Aynı durum yatırımcıların kurduğu ticari şirketler için geçerli değildir. • Demokratik olarak yönetildiğinden ve ekonomik açıdan yönetime katılmaya olanak sağladığından, güven yaratır, sosyal sermaye oluşturur. Bu özellikler, bölgesel kalkınma stratejileriyle bütünleşme için kooperatifleri elverişli hale getirmektedir. Gümrük ve Ticaret Bakanlığının Kooperatifçilik için yayımladığı Gelişmiş Ülkelerde Kooperatifçilik kitabında konu hakkında geniş bilgiler verilmiş olduğu görülmektedir. KOOP-GEP Projesi ve Türkiyede Kooperatifçilik Eğitiminin Geleceği »» Ülkemiz sosyal kalkınma ve sosyal barışın sağlanması için ekonomik ve sosyal değerlerde gelişmiş ülkelerin makro ve mikro ekonomik değerlerine yaklaşılmasını hedeflemektedir. Ülkemizde kişi başına düşen milli gelir, yatırım, tasarruf etme oranı ve bireylerin ve küçük ölçekte işletmelerin kredi maliyetleri yüksektir. Bu nedenle bireyler işsizlikle, küçük ve orta ölçekte işletmeler finansman ve dış pazarlara açılmakta zorluklarla karşılaşmakta ve bu durum ülkemizde kooperatifleşme ve kooperatifçilik bilincine sahip bireylerin yetiştirilmesini zorunlu kılmaktadır. 1950’li yıllara kadar kooperatifçilik eğitimi ziraat fakültelerinde beraber veriliyordu. Daha sonra kooperatifçilik ayrı bir dal kabul edildi ve bu bölünme kooperatifçilik eğitiminin ülkemizde gerilemesine yol açtı. Yaşanan inşaat kooperatiflerindeki bitmemiş uygulamalar kooperatifçilik hakkında toplumda ön yargılar oluşturdu. Bu önyargılar kooperatifçilik eğitimi ile aşılabilir. Ülkemizde sürdürebilir kalkınma modellerinden olan kooperatifçilik bölgesel eşitsizliklerin azaltılması ve sosyal paylaşımın dengeli olması, sosyal refahın artması için yegane ekonomik modellemedir.. Henüz ülkemizde kooperatifleşme oranı ve üye sayıları dünya ilkelerinin bir hayli gerisinde kalmıştır. Bunun en önemli temel nedeni ülkemizde kooperatifçilik eğitiminin yetersiz olması ve nitelikli kooperatif eleman sayısının azlığıdır. Ülkemizde halen kooperatifçilik ön lisans ve lisans düzeyinde hedeflenen meslek yüksekokulu ve lisans öğrenci sayısı istenilen sayıda değildir. Anayasanın 171. maddesinde ‘Devlet, milli ekonominin yararlarını dikkate alarak, öncelikle üretimin artırılmasını ve tüketicinin korunmasını amaçlayan kooperatifçiliğin gelişmesini sağlayacak tedbirleri alır.’ ifadesi Anayasamızda yer almasına rağmen, kooperatifçiliğin ülkemizde gelişememesinin en önemli nedenlerinden biri kooperatifçiliğin öneminin ilkokul seviyesinden başlayarak üniversite döneminde zorunlu ders olarak okutulmaması ve kooperatifçiliğin düşünsel ve sosyal öneminin bireylere aktarılmasında gereken önemin verilmemesidir. Kooperatifçilik ön lisans ve lisans öğrencilerinin sayısında azlık ve kooperatifçili- S. Sedat AKGÖZ Ahi Evran Üniversitesi Mucur Meslek Yüksekokulu Kooperatifçilik Bölümü Öğretim Görevlisi ğin bir meslek olarak görülmemesi ve mesleki standart ve şartlarını belirleyecek Bir kooperatifçilik eğitim merkezi KEGEM’in kurulmamış olmaması da kooperatifçilik eğitiminin gelişememesinde en temel etkenlerden bir olarak kabul edilir. Kooperatifçilik Eğitim Merkezi’ nin (KEGEM) Faydaları İnteraktif kooperatifçilik eğitim modelinin oluşturulması ve bu eğitim modelinin yazılı ve görsel olarak belirlenmesi. Kooperatifçilikte görev alacak personel hakkında farklılaştırılmış, denetçi, baş denetçi, muhasebe, finansman alanlarında yeni şartlar belirlenerek meslekte standartlaşmanın kazandırılması ve evrensel kooperatifçilik şartlarına uygun elemanlar yetiştirilerek ülkemize katkıda bulunması olarak özetlenebilir. Akredite şartları belirlenerek Kooperatif Girişimciliği Projesi kapsamında Koop-Gep Eğitimin tabana yayılması şartıyla; Bu eğitimlerde görev alacak eğitmenlerin kooperatifçilik bölümü öğretim üyeleri ve iktisadi ve idari bilimlerde görev alabilecek akademisyenler ile sınırlandırılmaması gerekir. Ziraat fakültelerinin tarım ekonomisi, tarım işletmeciliği öğretim üyeleri ve görevlileri ile Kooperatif üst birliklerinde (Köy-Koop, OrKoop, Türkiye Milli Kooperatifler Birliği) görev alan başkan, üst düzey yöneticilerinin de bu eğitimlerde görev almasının sağlanarak ülkemizde kooperatifçilik eğitimin geliştirilmesi sağlanabilir. Bu eğitimde; Kamu kurumları, üni- versiteler, tarım kredi birlikleri, kooperatif üst birlikleri ortak hareket etmek zorundadır. Gümrük Ticaret Bakanlığı Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü 20122016 Türkiye’de Kooperatifçilik Stratejisi Eylem Planının gerçekleşmesi için büyük bir özveri ve gayret göstermektedir. Kooperatifçilik Girişimciliği Geliştirme projesi ile ülkemizde kooperatif eğitimi uygulamalarının artması için gayret göstermektedir. Bu programın başarılı olması için gerekenler aşağıda belirtilmiştir. • Eylem planında belirtilen kooperatifçilik lisans ve ön lisans öğretim programları açılmalıdır. • Kooperatifçilik yüksek lisan ve doktora programları artırılmalıdır. • Ülkemizde istihdam ve üretim bazlı olan Bask-Mondregon modeli uygulanarak işsizlikle mücadelede • Model uygulamalar uygulanabilir. • Mesleki ve teknik alanında tez ve yazılı eser yazma konusunda teşvik edilebilir. • Toplumda kooperatifçilik ile ilgili ön yargıları kırmak için kamu yararına spot ve reklamların desteklenmesine teşvik edilmelidir. • Görsel televizyon ve radyo programlarında kooperatifçiliği geliştirmeye yönelik programlarına yönelik destek verilmesi gerekir. Kooperatifçilik programlarında • Öğretim görevlilerin kontrolünde öğrenciler haftada 3 gün uygulamalı meslek eğitimini kooperatiflerde almalıdır. • İş kur bünyesinde verilen girişimcilik projelerine kooperatif girişimciliği dâhil edilmeli. • Bireylere bireysel olarak girişimcilik projeleri yerine kooperatif kurması teşvik edilmeli • Hibe ve desteklerin artırılarak kooperatif sayısının artması hedeflenmelidir. • Atıl durumda bulunan kooperatiflerin yeniden faaliyete geçme süreçlerinin araştırılması gerekir. Hepimize kooperatifçiliğe adanmış bir ömür dileğiyle… TKDK’dan 187,6 Milyon Avro Bütçeli Çağrı »» Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu (TKDK), AB ve Türkiye tarafından ortaklaşa finanse edilen ve Avrupa Birliği’nin Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı olan IPA’nın Kırsal Kalkınma Bileşeni (IPARD) kapsamında uygulanacak yatırımlara ilişkin olarak 10 Kasım’da 13. Başvuru Çağrı İlanına çıktı. com Avrupa Komisyonu tarafından 25 Şubat 2008 tarihinde onaylanan Kırsal Kalkınma (IPARD) Programı; Türkiye’nin katılım öncesi dönemdeki öncelikleri ve ihtiyaçlarını dikkate alarak, sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak için kapasite oluşturma hedefiyle, işletmeleri AB standartlarına yükseltmeyi amaçlıyor. IPARD Programı kapsamında yatırım yapmak isteyen işletmeler tarafından destek almak üzere yapılacak başvurulara ilişkin 13. Başvuru Çağrı İlanı kapsamında; Süt ve Süt Ürünleri, Et ve Et Ürünleri, Meyve ve Sebzeler ile Su Ürünlerinin İşlenmesi ve Pazarlanması yatırımlarına %50 oranında destek verilecek. AB ve Türkiye Cumhuriyeti katkısından oluşan destek bütçesi 110 milyon 290 bin 351 avro olarak belirlendi. Çiftlik Faaliyetlerinin Çeşitlendirilmesi ve Geliştirilmesi, Yerel Ürünlerin ve Mikro İşletmelerin Geliştirilmesi, Kırsal Turizm ve Kültür Balıkçılığının Geliştirilmesi yatırımları için yine %50 oranında 77 milyon 535 bin 661 avroluk bütçe kullandırılacak. Böylece 13. Başvuru Çağrı İlanı kapsamında verilecek toplam destek bütçe- si 187 milyon 826 bin 12 avro olacak. Destek almak üzere 12 Ocak-10 Şubat 2015 tarihleri arasında başvuruların yapılacağı ve yatırımın uygulanacağı iller ise şöyle: Afyonkarahisar, Ağrı, Aksaray, Amasya, Ankara, Ardahan, Aydın, Balıkesir, Burdur, Bursa, Çanakkale, Çankırı, Çorum, Denizli, Diyarbakır, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Giresun, Hatay Isparta, Kahramanmaraş, Karaman, Kars, Kastamonu, Konya, Kütahya, Malatya, Manisa, Mardin, Mersin, Muş, Nevşehir, Ordu, Samsun, Sivas, Şanlıurfa, Tokat, Trabzon, Uşak, Van, Yozgat. Başvurularla ilgili ayrıntılı bilgilere www.tkdk.gov.tr adresinden ulaşılabiliyor. Köy-Koop Haber Aralık 2014 SAĞLIK 21 Ebegümecinin Faydaları Gut ile Savaşmak İçin 12 Yol »» Ebegümeci bitkisi kolaylıkla yol kenarlarında, tarlalarda, göl, su kenarlarında ve ormanlarda yetişebilen bir bitkidir. Kendi kendine yetişen ve mor renkte çiçekler açan bir bitki olan Ebegümecinin yaprakları sebze olarak, çiçekleri de ilaç olarak kullanılır. Protein ve C vitaminince zengindir. İçeriğindeki malvin ve malvidin dolayısı ile diş etleri için plak önleyici ve ağızdaki bakterilere karşı mükemmel bir prooksidan özelliğe sahiptir. Ağız gargaraları, faranjit ve kronikleşmiş bademcik iltihaplanmasına iyi gelir. Bileşiminde % 10 15 müshil yapıcı maddeler olduğundan yumuşaklık verir. Taze yapraklarından hazırlanan lapası çıban ve yaraların ağrısını dindirmede kullanılır. Akciğerlerde balgam toplanmasında, öksürük ve bronşitte, ses kısıklıklarında, anfizemde faydalıdır. Ayak şişkinlerinde, kırık ve çıkıklardan ileri gelen şişkinliklerde banyoları çok yararlıdır. Göz kuruluğu çekenlerde çayı ile pansuman iyi gelir. Burun kanamasını durdurur. Burun tıkanıklığını giderir. Mide ve bağırsakların muntazam çalışmasını sağlar. Kabızlığı giderir. Mide bulantısı ve kusmaları önler. Ateşi düşürüp, vücuda rahatlık verir. Alerji, ciltte alerjiler sonucu görülen kaşıntılarda bitkinin çayı çok büyük fayda sağlar. Ebegümeci Nasıl Kullanılır? Tazesi sebze olarak tüketilir. Kuru yaprakları ve çiçekleri de suda kaynatılmak suretiyle Ebegümeci çayı olarak ya da lapa haline getirilerek haricen kullanılır. Lapa haline getirilip çıbanların, yaraların ya da egzama olan bölgenin üzerine konursa yararı görülür. Kaynatılıp demlendikten sonra ellere ve ayaklara banyo yaptırılırsa yorgunluğu giderir. Gözlere pansuman yapılırsa gözleri dinlendirir. İnce ciltlere de faydalıdır. Temizlikte ve Mutfakta Püf Noktalar! • Mutfak eşyalarının üzerindeki etiket izlerini yok etmek için, üzerlerine mobilya cilası serpip yumuşak bir bezle silin. • Fırınınıza sinmiş kötü yemek kokuları için; yemek yapmadan önce fırınınızın ortasına yarısı sirke yarısı su ile doldurulmuş bir tava koyun. Fırınınızı birkaç dakika için ısıtın daha sonra soğumaya bırakın. • Gömlek yakalarındaki kirleri gidermek için, gömleği makineye atmadan önce yaka kısmına sabun sürüp 15 dakika bekletin. • Tutkal lekelerini çıkarmak için, sirke ile ıslatıp, bol su ile durulanmalıdır. • Masanızın üzerine damlayan mumları çıkarmak için lekenin üzerine neft döküp 5 dakika bekleyin sonra nemli bir bezle silin. • Ellerdeki soğan ve sarımsak kokularını giderebilmek için yapılacak en iyi şey, haşlanmış patatesle ovmaktır. • Çay lekesi: Pamuklu ve yünlülerde: leke taze ise, ılık suya batırılmış bir bezle ovulur. Eskimiş ise, içine limon suyu katılmış ılık suda ıslatılmış bir pamuk parçası ile silinir.Ilık su ile çalkalanır. • Bir yerdeki sigara dumanını yok etmek için hemen mum yakın. • Ütüde sararan elbise hemen oksi- jenli su ile silinirse sararan yerler kaybolur. • Kuru bakliyatları bir gece önceden ılık suya koyun ve haşlarken içine biraz karbonat ilave edin. • Sürahinizin dibi kir tutmuş ise, içine bir avuç tuz ile sirke koyup çalkalayınız. Tertemiz olacaktır. • Buzdolabındaki nemi almak için, dolaba içi tuz dolu bir kap konur. • Pişirdiğiniz kek kalıbından çıkmıyor ise, kabın altına ıslak bir bez yayarak biraz bekletin. • Konserve açıldıktan sonra cam kavanozda saklanırsa daha dayanıklı olur. • Kristallerin ışıl ışıl parlaması için, yıkadıktan sonra durulama sırasında sirkeli suya batırın. Bu işlem kristalleri parlatacaktır. • Sararan teflon tava ve tencerelerin içerisine bir miktar su ve birazda çamaşır suyu koyduktan sonra ateşin üzerinde kaynatın. İndirincede önce sıcak suyla daha sonra soğuk su ile iyice durulayın. • Dibi tutan tencereleri bir gece suda bekletin, tencere daha kolay temizlenecektir. • Dibi tutan tencereleri bir gece suda bekletin, tencere daha kolay temizlenecektir. Dt. Coşkan ARAS HAFİFLEME Güzel bir kadın, arkadaşıyla sohbet ediyordu. - Geçenlerde güzelim, bir 20 yaş dişi çektirdim, Allah seni inandırsın tam 20 kilo verdim ! Arkadaşı alaycı bir üslupla: - Ay şekerim bir dişin ağırlığının o kadar ettiğini inan bilmiyordum.!!! »» Çoğu şeker esaslı şuruplar içeren içecekler birçok zararının yanında gut hastalığını da tetikliyor. Yemekten çok daha kolay tüketildiğinden aşırı miktarda içtiğimizin farkında bile olmayabiliyoruz. Gut, basitçe eklemlerimizin mikropsuz iltihabi bir hastalığıdır. Ürikasit denilen, metabolizma artığı bir maddenin eklem boşluklarında, iğnemsi kristaller şeklinde çökelek oluşturmasıyla, ağrıyla ortaya çıkıyor, sıklıkla tekrarlıyor. Çoğunlukla ayak başparmağında beliriyor. Uzmanlar gut sorunu yaşayanlara şu önerileri getiriyorlar. 1-Fazla protein (et, süt ürünleri, deniz mahsulleri, bakliyat, mantar) tüketimini kısıtlayın. 2-Şekerli meşrubat, hazır meyve suları, şekerli gıdalar ve beyaz unlu gıdalar tüketin. Hergün 1 bardak şekerli meşrubat (kolalı içecekler, gazoz, meyve suyu) içenlerin ayda 1 bardak içenlere göre gut riski %74 artar. 3-Meyveyi bütün haliyle tüketin. Az şekerlisini tercih edin… 4-Alkol tüketimi azaltın.(günde 1 bardak kırmızı şarabı aşmayın) 5-Kiraz, çilek, böğürtlen ailesinden meyveler aspirin benzeri bir madde içerdiğinden bolca tüketilmeli gut atağı sırasında hergün 50 adet kirazın suyunu sıkıp içmenin faydalı olduğunu biliyor muydunuz? 6-Ev yapımı turşu, kefir, elma sirkesi, limon, sarımsak tüketin… 7-İdrar rengi uçuk sarı olacak miktarda su tüketimine özen gösterin 8-Koyu yeşil yapraklı, taze ve mümkünse çiğ sebze tüketin Karaciğerinizi Koruyun 9-Dolaşımı hızlandırarak ürikasit atılımını arttırdığından ve bağışıklık sistemini güçlendirdiğinden düzenli egzersiz yapın. 10-Günde 1 bardak portakal suyu içenlerde gut riski %41 artıyor.Günde 2 bardak portakal suyu içenlerde ise gut riski %142 artıyor. 11-Beden kitle indeksi 30'un üzerindeki kilolu bayanların, Alkol içenler kadar ve hatta daha fazla riskli olduğu saptanıyor. Bedeninize özen gösterin 12-Et yemiyorum ama Gut'dan kurtulamıyorum diyorsanız, şekerli meşrubat ve gıdalardan uzak durmayı deneyin. »» Uzmanlar, karaciğer sağlığının korunmasında tüketilen gıdaların önemine dikkat çekiyor. Elma, enginar ve havuç gibi yiyecekler karaciğeri yeniliyor. Alkol kullanımı ve aşırı yağlı yiyecekler, karaciğer hastalıklarına davetiye çıkarıyor. Doğru yiyecekler antioksidan etkileri ile karaciğeri temizler ve korur. En büyük organlardan biri olan karaciğerin, besinlerle birlikte alınan vitamin ve minerallerin emilmesi, vücuttaki zararlı maddelerin temizlenmesi gibi hayati görevleri bulunmaktadır. Düzenli alkol kullanımı ve aşırı yağlı gıdaların tüketimi karaciğer yağlanması, hepatit ve siroz gibi karaciğer hastalıklarına yol açabilmektedir. Karaciğeri koruyan yiyeceklerden olan elma, yüksek lif içerir ve sindirim sistemindeki toksinlerin atılımına destek olur. Böylece karaciğerin işini kolaylaştırır. Sarımsak, karaciğer enzimlerini aktive ederek, toksinlerin vücuttan atılımına destek olur. Kırmızı pancar ve havuç ise, karaciğer fonksiyonlarının iyileşmesini sağlar. Yine aynı şekilde enginar, karaciğer hücre onarımına destek olur ve yağlanmasını engeller. Uykusuzluk Çekenlere Öneriler »» Günümüzde birçok insan uykusuzluk sorunu yaşıyor. Uykusuzluk çok sayıda nedenden kaynaklanıyor, beslenme uzmanlarına göre ise yiyip içtiklerimizin uykusuz gecelerdeki sorumluluğu düşündüğümüzden daha fazla. Düzensiz ve kalitesiz bir uyku; gün içerisinde baş ağrısından sinirliliğe, konsantrasyon eksikliğinden günlük motivasyonda düşüşe dek birçok soruna yol açabiliyor. Hele de bağışıklık sistemimizin zayıfladığı bu soğuk günlerde griple mücadelede de çok önemli bir silah; düzenli ve kaliteli uyku! Peki uykusuzluk problemi süreklilik gösterenlerin kendilerini sürekli aç hissettiğini ve bunun da kilo artışıyla sonuçlanabildiğini biliyor musunuz? Gün içerisindeki beslenme düzeninin kişinin gece rahat bir uyku uyuyup uyuyamayacağının da sinyallerini verdiğini belirten Beslenme ve Diyet Uzmanı Melis Torluoğlu, düzensiz uyuyanlarda obezite riskinin % 65 arttığının çalışmalarla ispatlandığını söylüyor. Kaliteli ve sağlıklı uykuda, karanlık ortamdan oda ısısına birçok faktör etkili olurken, beslenme düzeni de önemli rol oynuyor. İşte, Torluoğlu'nun ntvmsnbc için derlediği uykusuzluk çekenlerin dikkat etmesi gereken 10 beslenme kuralı: Yatmadan 2 saat önce süt için: Geleneksel yöntemlerden biri olarak görülse de yatmadan önce süt içmek içeriğindeki triptofan aminoasidi ile melatonin salgısını uyarıyor ve daha rahat uykuya dalmanız için zemin hazırlıyor. Akşam yedikleriniz çok önemli: Günün son saatlerine doğru artık metabolizma hızı kendini yavaş- zorluyor; aynı zamanda gaz ve şişkinlik problemine neden oluyor. Alkole dikkat: Alkol her ne kadar uyuşturan bir içecek olarak görülse de vücutta yarattığı dehidretasyondan (vücut sıvı hacminin azalması) kaynaklı; terleme, sık uyanma gibi problemler yaratabiliyor. Bu nedenle yatmadan 6 saat öncesinde alkol alımını kesmek gerekiyor. lamaya aldığından akşam yenilen yemekler mutlaka hafif olmalı. Fazla şekerli tatlılar, kızarmış gıdalar, gazlı ve şekerli içecekler, porsiyonların büyümesi, dikkatsizce yenilen bol baharatlı gıdalar sindirimi zorlayarak kaliteli bir uyku sürecine geçmenizi engelleyebiliyor. Gizli kafein kaynaklarına dikkat: Kafeinin kaynakları klasik olarak çay, kahve, enerji içecekleri ve bazı gazlı içecekler gibi görünsede aslında bunlarla sınırlı değil. Çikolata ve bazı soğuk algınlığı ilaçları ile idrar söktürücü ilaçların içerisinde hatta kafeinsiz kahvenin içinde bile belirli miktarda kafein bulunuyor. Bu nedenle kafeine karşı hassasiyeti olanların akşam yemeği ve sonrasında bu tip yiyecek ve içecekleri tüketmemelerinde fayda var. Hızlı yeme alışkanlığından vazgeçin: Hızlı yaşam temposu içerisinde toplantılara ve işe yetişmek amacıyla çoğumuzun dikkatsizce ve hızlıca beslendiği ortada. Fakat hızlı yemek yeme alışkanlığı sindirimi Badem ve ceviz tüketin: 1 çay bardağı kadar badem veya ceviz melatonin kaynağı olarak uykuya dalış sürecini kısaltıyor ve kaliteli bir uyku sürecine zemin hazırlıyor. Ahududuyu eksik etmeyin: Ahududu, dondurulmuş veya taze olarak yenildiğinde kaliteli bir uyku süreci yakalamanıza yardımcı oluyor. Günde 1 muz şart: Muz içeriğindeki magnezyum ile kasların gevşeyerek rahatlamasını sağlıyor ve melatonin hormonunun salınımını artırarak kaliteli bir uykuya zemin hazırlıyor. Bitki çayları destek: Melisa ve papatya çayının uyku verici ve rahatlatıcı özelliği yadsınamaz bir gerçek. Özellikle kaygı bozukluğu ve yoğun stres yaşadığınız dönemlerde bunu uykunuza yansıtmamak adına yatmadan 1-2 saat önce 1-2 fincan melisa ya da papatya çayı tüketmeye çalışın. Yulaf tüketin: Yulaf, içeriğinde barındırdığı triftofan aminoasidi ile melatonin salgısını uyarıyor ve uyku kalitesini artırıyor. 22 Aralık 2014 Köy-Koop Haber ETKİNLİKLER ARALIK 2014-OCAK 2015 TARIM FUARLARI TAKVİMİ 03.12.2014 - 06.12.2014 Growtech Eurasia 2014 Antalya Expo Center Uluslararası Sera, Tarım Ekipmanları ve Teknolojileri Fuarı Growtech Eurasia 07.01.2015 - 11.01.2015 AEGEANAGRI Tarım ve Hayancılık Tarımsal Mekanizasyon, Tarım Teknolojileri, Seracılık ve Hayvancılık Fuarı Tarım, Tarım Teknolojileri, seracılık, Hayvancılık, Tohum, fidan, Gübre, Sulama Teknolojileri Orion Fuarcılık -Denizli 08.01.2015 - 11.01.2015 Exponatura 2015 6.Doğal, Organik ve Sağlıklı Ürünler Fuarı Doğal ve Organik Gıda Çeşitleri ve İçecekler, Doğal ve Organik Ev Ürünleri, Bitkisel İlaçlar, Doğal Vitaminler ve Enzimler, Spa, Wellness Ürünleri, Bitkisel Kozmetik ve Güzellik Ürünleri ARALIK AYI TARIM TAKVİMİ TARLA BİTKİLERİ a) Buğday ve arpa ekimlerine devam edilir. b) 2-3 el pamuk hasadı devam eder. c) Pamuk sapları kırılır ve sürüm yapılır, pamukta çırçırlama devam eder. d) Yeni ekim dönemi için tütün tohumu temin edilir. e) Fiğ ekimleri yapılır. BAĞ-BAHÇE a) Meyve bahçelerinde toprak işleme ve yanmış hayvan gübresi ile gübreleme yapılır. b) Gübreleme için toprak örneği alınıp, analiz ettirilir. c) Yeni kurulacak meyvelik tesisi için fidan yeri işaretlemesi ve çukur açma işlemleri yapılır. d) Kışlık sebze hasadı devam eder, ilkbahar için marul ve turp tohumları ekilir. e) Yazlık sebzelerin ekileceği sıcak yastıklar hazırlanır. e) Seralarda sonbahar ürünü sebzelerin hasadı yapılır. İlkbahar yeütiştiriciliği için domates fidealeri naylon torbalara şaşırtılır. f) Bağlarda boğaz açma yapılır, don tehlikesi olmayan yerlerde bağ budamaya başlanır, gübreleme yapılır. g) Ağaç kesimi h) Zeytin hasadı HAYVANCILIK a) Ağıllarda turfanda kuzu doğumları başlar. b) Kuzular 3 haftalıkken kesif yeme başlanır, mer’a dönüşü koyunlara ek yem verilmeli c) Gebe koyunlar sinirsel ve fiziksel stresten uzak tutulmalı mühürleme işlemleri b) Fidanlıklarda söküm dönemi kontrolleri c) Buğday entegre mücadele çalışmaları d) Buğdayda sürme mücadelesi e) Pamukta pembe kurt için kültürel mücadele işlemleri yapılır. f) Sebze fide yastıklarının ilaçlaması yapılır. g) Sebze fideliklerinde kök çürüklüğü ile mücadele edilir. h) Seralarda hastalık ve zararlılarla mücadele sürdürülür. e) Zeytinlerde halkalı leke ile mücadele edilir. f) Fidanlıklardan sökülen fidanların kontrolü yapılır, denetlenip mühürlenir ve pazara çıkarılır. TARIMSAL MEKANİZASYON a) Zirai alet ve makinalarının, zirai mücadele makinalarının kışlık bakımları yapılır. b) Mısır silaj makinalarının bakımı yapılır ve silaja devam edilir. c) Araçların kışlık bakımlarının yapılması, antrifizlerinin konması, vize ve sigorta işlemleri d) Doğum malzemeleri hazırlanmalı e) Ahırlarda havalandırma ve sık sık altlık temizliği yapılır. f) Kümeslerde nem ve ısı kontrolleri yapılır. g) Yemlikler sık sık temizlenir. h) Koyun-keçi vebası, Tüberkiloz, Ruam, Br.Abortus Bang, Br. Melitensis, Kuduz, Nevcastle hastalıklarıyla mücadele yapılır. BİTKİ KORUMA a) Pamuk tohumu fümigasyonu, muayene ve Tureks Fuarcılık Mevzuat 08.01.2015 - 10.01.2015 Fresh Türkiye ▶▶ 5 Kasım 2014 Tarihli ve 29166 Sayılı Resmî Gazete, 6563 Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Yaş Meyve Sebze Depolama ve Ambalaj Fuarı Yaş Meyve- Sebze, Organik Ürünler, Sert Kabuklu Meyveler, Kuruyemişler, Aromatik ve Tıbbi Bitkiler, Zirai Tohumlar ve Teknolojileri ▶▶ 9 Kasım 2014 Tarihli ve 29170 Sayılı Resmî Gazete, 2014/6917 Uyumu Sağlanmış (Armonize) Mal Tanımı ve Kodlama Sistemi Hakkında Uluslararası Sözleşme Uyarınca Uygulanması Gereken Sınıflandırma Görüşlerinin Yürürlüğe Konulması Hakkında Karar Start Fuarcılık 08.01.2015 - 10.01.2015 Türkiye Tohum Türkiye Tohum Teknolojileri, Tohumculuk Fuarı Tohumculuk ve Tohum Teknolojileri, Fide, Fidan, Süs Bitkileri, Paketleme-Ambalaj Tarımsal Yazılımlar, Tarımsal Bankacılık, Bitki İslahı, Gübre ▶▶ 12 Kasım 2014 Tarihli ve 29173 Sayılı Resmî Gazete, Motorlu Araçların ve Bunlar İçin Tasarlanan Römorklar, Sistemler, Aksamlar ve Ayrı Teknik Ünitelerin Genel Güvenliği ile İlgili Tip Onayı Yönetmeliğinde (661/2009/AT) Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Start Fuarcılık 29.01.2015 - 01.02.2015 Avrasya Hayvancılık 2015 5.Hayvancılık, Ekipmanları, Tavukçuluk ve Süt Endüstrisi Fuarı ▶▶ 12 Kasım 2014 Tarihli ve 29173 Sayılı Resmî Gazete, Tekerlekli Araçlar ile Bu Araçlara Takılan ve/veya Araçlarda Kullanılan Aksam ve Parçalar ile İlgili Teknik Mevzuatın Uygulanmasına Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Hayvancılık, Tavukçuluk ve Süt Endüstrisi Tüyap-İstanbul 18.02.2015 - 21.02.2015 KONYA HAYVANCILIK 2015 3. Hayvancılık, Çiftlik Ekipmanları ve Süt Endüstrisi Fuarı Konya Tohum 2015, Konya Sulama Teknolojileri ve Bitki Besleme Fuarı 2015, Konya Tavukçuluk, Kümes Hayvanları ve Ekipmanları Fuarı 2015 ve KET 2015 Fuarı ile eş zamanlı. KTO-TÜYAP Konya Uluslararası Fuar Merkezi Türkiye’de 24 saat esasıyla hizmet veren tek Merkez olan Ulusal Zehir Danışma Merkezi, zehirlenmeler hakkında size bilgi verir... Prof.Dr. Erkan REHBER • Kooperatifçiliğin Tarihçesi • Kooperatif Tanımı, Sınıflandırılması • Kooperatifçilik Değer ve İlkeleri • Kooperatif Teorisi • Dünya ve Türkiye'de Kooperatifçilik • Kooperatiflerin Geleceği www.ekinyayinevi.com ▶▶ 12 Kasım 2014 Tarihli ve 29173 Sayılı Resmî Gazete, Yerli Hayvan Irk ve Hatlarının Tescili Hakkında Tebliğ (Tebliğ No: 2004/39)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (No: 2014/50) ▶▶ 12 Kasım 2014 Tarihli ve 29173 Sayılı Resmî Gazete, Tarımsal Faaliyetlere İlişkin Türkiye Muhasebe Standardı (TMS 41) Hakkında Tebliğ (Sıra No: 22)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Sıra No: 31) ▶▶ 14 Kasım 2014 Tarihli ve 29175 Sayılı Resmî Gazete, 1074 Mevsimlik Tarım İşçilerinin Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması Komisyonu Kurulmasına İlişkin Karar ▶▶ 20 Kasım 2014 Tarihli ve 29181 Sayılı Resmî Gazete, 2014/6955 Doğal Reçine ve Doğal Reçinelerden Elde Edilen Reçine Asitleri İthalatında Tarife Kontenjanı Uygulanması Hakkında Karar ▶▶ 20 Kasım 2014 Tarihli ve 29181 Sayılı Resmî Gazete, Türk Gıda Kodeksi Zeytinyağı ve Pirina Yağı Analiz Metotları Tebliği (No: 2014/53) ▶▶ 22 Kasım 2014 Tarihli ve 29183 Sayılı Resmî Gazete, Buzağıların Korunması ile İlgili Asgari Standartlara İlişkin Yönetmelik ▶▶ 22 Kasım 2014 Tarihli ve 29183 Sayılı Resmî Gazete, Çiftlik Hayvanlarının Refahına İlişkin Genel Hükümler Hakkında Yönetmelik ▶▶ 22 Kasım 2014 Tarihli ve 29183 Sayılı Resmî Gazete, Yumurtacı Tavukların Korunması ile İlgili Asgari Standartlara İlişkin Yönetmelik ▶▶ 24 Kasım 2014 Tarihli ve 29185 Sayılı Resmî Gazete, Türk Gıda Kodeksi Gıda Katkı Maddeleri Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Köy-Koop Haber Aralık 2014 SPOR-TARIM BULMACA “Ata” Gitti Spor Bitti! 23 »» Çok iddialı bir başlıkla başlamak, yazının devamı için beklentiyi yükseltir. Ancak hazır 10 Kasım Atatürk’ü Anma Haftasını yeni arkamızda bırakmışken, Büyük Önderin sporla ve spor yapan halkla ne kadar iç içe olduğunu tekrarlamakta yarar olduğunu düşünüyorum. Bir düşünün bakalım, Cumhuriyet tarihimizin başından bugüne kadar hangi siyasi lider, halkla spor anlamında Atatürk kadar yakın olmuştu? Özellikle Florya’da halkla beraber denize girip, onlarla çektirdiği fotoğraflar bugün bile nasıl da imrendiriyor insanı. Oysa Atatürk o fotoğrafları sadece spor olsun çektirmemiştir. Zeki lider, o fotoğrafları gören insanların da su sporlarına karşı hareketleneceğini, ilginin artacağını hesaplamıştır. Tıpkı şapka devrimini başlatmak için gittiği Kastamonu’ya başında Panama Şapkasıyla gitmesi gibi. Günümüzde, özellikle dünya liderlerinin insanlara tanıtımında rol alanlar, bunun bilinciyle, liderlerin kılık kıyafetinden tutun da attığı adıma, ağzından çıkan her söze kadar yönlendirmeler yapmaktadırlar. Çünkü halk onları örnek almaktadır, çünkü halk onları taklit etmektedir. Atatürk, bunu yaşadığı dönemde en iyi anlayan ve buna göre davranan liderdi. Onun spor konusunda, o günün koşullarına göre yaptığı büyük atılımlar bugün bile yapılamamıştır. Kurulmasına önderlik ettiği sporla ilgili kuruluşlar bugün hala devamlılığını sürdürmektedir. Özellikle 1924 yılında Paris Olimpiyatlarına gidilebilmesi için, o günün zor koşullarında maddi manevi imkânlar yaratma çabası, Türk insanının yeteneklerine güveninden kaynaklanmaktadır. O günlerin hızlı ilerlemesine karşılık, anayasamızda spor konusu ilk defa 1982 anayasasında yer almıştır. Ancak anayasamızda bile içinde spor geçen kısımlar çok azdır. Anayasadaki ”Devlet, her yaştaki Türk vatandaşlarının beden ve ruh sağlığını geliştirecek tedbirleri alır, sporun kitlelere yayılmasını teşvik eder. Devlet başarılı sporcuyu korur.” sözlerinin gerçek hayatta daha fazla uygulandığını keşke görebilsek. İlkokullarda beden eğitimi derslerinin olmadığı, orta öğretimde beden eğitimi derslerinin mecburi değil seçmeli hale getirildiği, tesis açılma gösterilerinin yapıldığı, ancak tesislerin boş tutulduğu bir ortam- TARIM BULMACA 1 2 3 4 5 6 7 Y. İzzettin BAŞER 8 9 10 11 12 Adnan YAHŞİ Atletizm Yıldız Milli Takım Antrenörü [email protected] da, anayasayı sayfalarca sporla ilgili maddelerle doldursak da fayda yok. gara içilmeme tavsiye dayatması yapılıyorsa, spor yapılması konusunda da yediden yetmişe liderlerin dayatma yapması toplum sağlığı açısından olumlu bir davranış olacaktır. Yazımızın sonunda, 1916 yılında Büyük Önderin söylediği sözleri, sözün bittiği yer olarak paylaşıyoruz: Bizler sporu yapan ve yaptıran insanlar olarak, Atatürk gibi sporu yapan ve yapmaya teşvik eden insanlar istiyoruz. Nasıl ki, yeri geldiğinde vatandaşa, en az beş çocuk ya da si- Türkiye Modern Kölelikte Avrupa Birincisi »» Walk Free örgütünün 2014 Küresel Kölelik Endeksine göre Dünyada yaklaşık 35 milyon 800 bin kişi modern köle olarak yaşamını sürdüyor. “Efendiler, Spordan yoksun bir gençlik, nasıl ki vatan müdafaası sırasında etkili olamıyorsa, insan denen varlığın kafa yapısı da ne derece tekâmül ederse etsin, bedeni inkişafı noksan ve yetersiz olursa, o vücut o kafayı ileriye götüremez, taşıyamaz. İlmi metodlarla yetiştirmeye çalıştığınız gençler, tam anlamda bedenen ve fikren geliştikleri zaman vatan müdafaasında, ilmi sahalarda olduğu gibi, spor alanlarında da avrupalı hasımlarına türk’ün ölmez gücünü ispat edeceklerdir.” Küreselleş(tir)me Karşısı Bilim Politik Yazılar Prof.Dr. Mustafa Kaymakçı Yayınevi: İlkim Ozan Yayınları Kitapta öncelikle günümüzde dünya ve Türkiye’de bilimin durumu ele alınmış ve akademik kapitalizm irdelenmiştir. Bu yazıları, Batı’da bilimin gelişmesi, buna karşılık İslam Dünyası ve Osmanlı’da bilimin gerilemesinin nedenlerini sorgulayan metinler izlemiştir. Bilimin ve onun yarattığı uygarlığın salt Batı’ya ait bir olgu olduğunu ve Doğu’nun gelişen Dünya tarihi içinde edilgen bir izleyici olarak kaldığını varsayan Oryantalizm/Avrupa merkezci görüşler ise birbirini izleyen yazılarla sorgulanmış ve bu görüşün dayanıksız olduğuna ilişkin bilgiler derlenmiştir. Kooperatifçilik Soldan Sağa 1- Birleşmiş Milletlerin ilan ettiği 2015 Yılı etkinliğinin adı 2Nisbet... Ayın ışık çevresi... Kürk hayvanı 3- Büyük meyve sebze pazarı... Magnetik rezonans... Güzel kokulu 4- Çok bilmiş... Yağ eritildikten ve süzüldükten sonra, geride kalan tortu 5- Kadın tellak... Haykırma, bağırma 6- Nam... Ceylan... Tatlı çörek 7Güneş tanrısı... Cesaret, yüreklilik... Bir nota 8- Güç... Kırmızı... Yığılmış, üstüste dizilmiş odun 9- Boru sesi... Bilge... Bir bağlaç 10- Bostan dolaplarında suyun düşüş yönüne karşı çakılan kazıklara destek olarak konulan ağaç... Otlak... En kısa zaman 11- Kara erik... Direksiyon ile tekerlek arasındaki bağlantıyı sağlayan demir çubuk 12- Sürekli anlaşmazlık, tefrika... Tahıl ölçeği Yukarıdan Aşağıya 1- Daha verimli ürün alabilmek için bitki tanelerinin 2- Ekin biçme aleti... Nazik, kibar 3- Eşek çulu... Gelecek 4- Radonun simgesi... Amerika’ya özgü bir hayvan... Kırık kemiklere yapılan destek 5- Ağaçtan yapılmış barut kabı... Bir nota... 6- Bir yağış türü... Karekterize etmek... 7- Asır... Rutbesiz asker... Lisans Yerleştirme Sınavı 8- Soğuk, sıcak arası... Pasak 9- Oğlan evine gitmek için ata bindirilmiş geline hocanın okuduğu dua.... Kanatlı, açılmayan kuru meyve 10- Uzak ... Yayla atılır 11- Utanma... Eşlik etme 12- Duman karası... Besin değeri olmayan yapay tatlandırıcı. İnsan hakları kuruluşu Walk Free’nin verilerine göre; dünyada 35 milyon 800 bin kişi kölelik benzeri koşullarda yaşıyor. Türkiye, Avrupa’daki modern kölelerin üçte birinden fazlasının yaşadığı bir ülke olarak ilk sıralarda yer alıyor. Türkiye için 2014, kölelik benzeri koşullarda yaşayanlara çocuk yaşta evlendirilen kızlar ve zoraki evliliklerin de sıralamaya eklenmesiyle köle nüfusu rakamlarının en yüksek olduğu yıl. Türkiye, 566 bin modern kölenin bulunduğu Avrupada ilk sırada. Türkiye’yi 71 bin 900 kişiyle Polonya izliyor. Türkiye’de bulunduğu ifade edilen 185 bin 500 modern köle rakamı, raporda en çok modern kölenin olduğu ifadele Sahra Altı Afrikası coğrafyasın- da bile ilk beşi zorluyor. Bu coğrafyada Moritanya, Kongo ve Sudan başı çekiyor. Dünya genelinde modern köle nüfusunda ise Türkiye 28. sırada yer aldı. Listenin başında Hindistan, sonunda ise İzlanda bulunuyor. Türkiye ise Fas, Cezayir, Kamboçya ve Mozambik ile art arda anılıyor. Modern köleliğe karşı devletlerin aldığı önlemlerin de araştırıldığı raporda Türkiye’ye “çok kısıtlı önlemler aldığı” için “CCC” notu verildi. Dünya çapında ‘köle’ sayısının yarısı 5 ülkede, Hindistan, Çin, Pakistan, Özbekistan ve Rusya’da bulunuyor. Modern kölelerin toplam nüfusa oranı açısından Moritanya başı çekerken, Hindistan sayı olarak en fazla kölenin yaşadığı ülke durumunda. Prof.Dr. Ziya Gökalp Mülâyim Yayınevi: Yetkin Yayınları, Ankara Kooperatifçilik kitabının 7. Baskısında okurlarına ülkemiz ve dünya kooperatifçiliğindeki en son durum ve gelişmeler güncelleştirilerk verilmiş. Kitapta; Genel Kooperatifçilik, Kooperatifin Tanımı, İlkeleri, Kooperatifle Sermaya Şirketleri Arasındaki Farklar, Özel Sektör Karşısında Kooperatiflerin Durumu, Devlet ve Kooperatif, Kooperatifçilik Mevzuatı ve birçok konu ele alınmış. Başka Bir Hayvancılık Mümkün Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA Yayınevi: Yeni İnsan Endüstriyel haycancılık için harcanan milyarlar, yarattığı birçok sorunlardan, epeyce birkişi ve uzman da bu durumun farkındayken, sorun ne? Endüstriyel hayvancılığa mahkûm muyuz? Başka yolu, yordamı var mı? İşte elinizdeki kitap bu sorulara cevap arıyor.