güncel sanat dergisi sayı 24

Transkript

güncel sanat dergisi sayı 24
Fiyatı ₺ 17,5 | Avrupa € 8 | Kıbrıs ₺ 19
Mayıs 2016 | Yıl:3 | Sayı:24
G NCEL SANAT
G NCEL SANAT
w w w. g u n c e l s a n a t . c o m . t r
SAYI 24 | MAYIS 2016
www.guncelsanat.com.tr
Jo Spence Libido Uprising Part I, 1989, © Estate of Jo Spence, Courtesy Richard Saltoun Gallery, London
Louise Alexander Gallery, mentalKLINIK, Airless1503, 2015
MÜZE VE GALERİLERDE AYDINLATMA
TEKNİKLERİ VEDAT K.
KENDİ SESİNDEN
ÖMER ULUÇ
GÜNCEL SANAT
‘3 YAŞINDA!’
MEHMET GÜRELİ
‘GÜZELİ ARAMAYA DEVAM EDİN’
KÜLTÜREL KALKINMA
PAKETİ AÇIKLANDI
C
M
Y
CM
# daimagenc
MY
CY
CMY
K
Tüm Etkinliklerimiz Ücretsizdir.
György Kepes, Ear, c. 1939–41, estate of György Kepes
Genel Sanat Yönetmeni Süha UYGUR
GÜNCEL SANAT | NİSAN 2016
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
EDİTÖRDEN
GÜNCEL SANAT
3YAŞINDA!
Editör Gülcan Sarmısaklı
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
4
Fiyatı ₺ 17,5 | Avrupa € 8 | Kıbrıs ₺ 19
Mayıs 2016 | Yıl:3 | Sayı:24
İÇİNDEKİLER
G NCEL SANAT
w w w. g u n c e l s a n a t . c o m . t r
www.guncelsanat.com.tr
Jo Spence Libido Uprising Part I, 1989, © Estate of Jo Spence, Courtesy Richard Saltoun Gallery, London
SAYI 24 | MAYIS 2016
Louise Alexander Gallery, mentalKLINIK, Airless1503, 2015
MÜZE VE GALERİLERDE AYDINLATMA
TEKNİKLERİ VEDAT K.
KENDİ SESİNDEN
ÖMER ULUÇ
GÜNCEL SANAT
‘3 YAŞINDA!’
MEHMET GÜRELİ
‘GÜZELİ ARAMAYA DEVAM EDİN’
KÜLTÜREL KALKINMA
PAKETİ AÇIKLANDI
12.05.2016 11:41
Mayıs 2016, Yıl:3, Sayı:24
İmtiyaz Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü
VEDAT KÜÇÜKBİNGÖL
Genel Yayın Yönetmeni
GÖKHAN TOPTAŞ
Editör
GÜLCAN SARMISAKLI
Görsel Yönetmen
OZAN UZUN
Reklam
[email protected]
Müşteri İlişkileri ve Abonelik
[email protected]
Yönetim Yeri
Dr. Esat Işık Cad. No: 89/1 Moda
Kadıköy / İstanbul
İletişim
e-mail: [email protected]
GSM: +90 507 606 80 01
www.guncelsanat.com.tr
8
YANA NOVIKOVA İLK KEZ TÜRKİYE'DE
10
BARBARLIĞA KARŞI UMUT ÖYKÜLERİ
11
TÜRKİYE, SURİYE’NİN TARİHİ ESERLERİ İÇİN
'ACİL KIRMIZI LİSTE' YAYINLADI!
12
İLHAM VEREN FİLM GÜNLERİ
16
KENDİ SESİNDEN ÖMER ULUÇ
23
UÇAN AT
24
MORDOĞAN'DAKİ TEKKE KÖY KİLİSESİ
30
MEHMET GÜRELİ - RÖPORTAJ
36
ART INTERNATIONAL 2016 ERTELENDİ
38
MÜZE VE GALERİLERDE AYDINLATMA TEKNİKLERİ
44
KÜLTÜREL KALKINMA PAKETİ AÇIKLANDI
48
KARANLIK SANAT ANLAYIŞI & EMRAH EMİR
52
ÇIKMAZ SOKAKTA
53
ONLARIN PARA KAZANMA DEĞİL SADECE
GEÇİNME DERTLERİ VARDI
58
KAYDIRAK MI, SANAT ESERİ Mİ?
59
ZANAATTAN TASARIMA
Basıldığı Yer
Platin Group / Halkalı Merkez Mh. Dereboyu Cd.
No:65 K.Çekmece İstanbul
Yayın Türü: Aylık Süreli
ISSN: 2148-5852
Güncel Sanat ve buna bağlı ekler Güncel Medya Yayıncılık tarafından yayımlanmıştır. Yazı ve
fotoğrafların tüm hakları kredi sahiplerine veya
Güncel Sanat’a aittir. İzin alınmadan alıntı yapılamaz. Reklam, yazı ve görseller imza sahiplerinin sorumluluğundadır.
5
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
HABER
ÖMER
MUZ
'BİR
YANIM
ANADOLU'
Ömer Muz, Kars Köyleri 41.5 x 17.5 cm
Ömer Muz ‘’Bir Yanım
Anadolu’’ ismini
vermiş olduğu resim
sergisi ile 5 - 28
Mayıs 2016 tarihleri
arasında DERİNLİKLER
SANAT MERKEZİ’nde.
Ömer Muz, Lastik Tamircisi 60 x 27.5 cm (Özel Koleksiyon)
Sanatçı, 1957 yılında İstanbul’da doğdu. İlk ve orta
öğrenimini aynı kentte yaptı. 1977 yılından başlayarak
çeşitli medya kuruluşlarında grafiker, ressam ve karikatürist olarak yer aldı. Sonraki yıllarda yurt dışındaki
çeşitli yayın kuruluşlarının çıkarttığı yayınlara kapak
illüstrasyonları ve çizgi romanlar yapmaya başladı.
resimler yapmıştı. O zamandan bu zamana şahsi dost
olduk. Yalnız ısmarladığım resimlerden değil, sergilerinden de resimler aldım. Ne var ki tanıdıkça fiyatları arttı
tabii o bu fiyatları hak ediyor.
Gördüğüm Türk ressamlarından suluboyayı en iyi
kullanan sanatkârdır. Resimlerinde canlılık, hareket ve
şahsiyet vardır. O mütevazı bir geçmişi olan büyük bir
sanatkârdır. Tablolarının albenisi vardır ve suluboya resimden anlayanları cezbeder. Hele bir de resmini kendi
ağzından dinlerseniz ve size izah ederse başka türlü hayran kalırsınız. Sempatik ve cana yakın kişiliği onu resmin
ötesine götürmüştür. Şahsiyeti resimlerine aksetmiştir.
Özellikle 1980’li yıllardan itibaren ülkemizde gösterime
giren birçok ünlü filmin afiş çalışmalarını yapmış çocuk
dergilerine kapak ve yayına çizgi romanlarla birlikte
günlük gazetelere karikatür çalışmaları ile medya da
yer almıştır. 90’lı yılların başlarında kısa bir dönem
İtalya’da da bulunan sanatçı yurda dönüşünde suluboya
çalışmalarına ağırlık verdi. New York, California, Paris
ve Viyana’da özel koleksiyonlarda resimleri bulunan
sanatçı yapıtlarını güçlü ve sağlam tekniğinin yanı sıra
empresyonist bir tavırla belgesel tadında yorumlamaktadır.
Kış resimleri dahi sıcak ve insanı çeker. Kendinizi resmin
bir parçası sanırsınız. Bu hissi uyandırmak her ressamın
harcı değildir.
Ömer Muz’un resmini aldığınızda sadece resim satın
almazsınız kendisinin de bir parçası beraberinizde gelir.
Rahmi M. Koç’un kaleminden Ömer Muz “Ömer Muz,
mütevazı bir geçmişi olan büyük bir sanatkârdır’’
Bu nedenle suluboya tablo sevenlerin koleksiyonlarına
bir Ömer Muz imzalı resim almalarını tavsiye ederim.
Ömer Muz’u müzeyi kurarken tanıdım, bize müthiş
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
6
HABER
SERKAN ÇATAR
HEYULA
25 Nisan | 14 Mayıs 2016 ARTEM SANAT ATÖLYESİ
Serkan Çatar, Kağıt Üzeri Mürekkep, 70 x 100 cm, 2016
Artem Sanat Atölyesi'nde üretimlerini sürdüren Serkan
Çatar ve Abdulkadir Avcı “Heyula” isimli sergi ile izleyicilerle buluşuyor.
Sözcüğün günümüzdeki bir diğer kullanımı ise “korkunç hayal”dir. Sanatçılar Çatar ve Avcı'nın “heyula”sı
ise ne tözsellikten ne korkunç bir hayalden ne de
cinnetten uzaktır.
Arapça bir kelime olan heyula, Antik Yunan'da "hyle"
kelimesi ile karşılık bulmaktadır. Sözcük, bütün cisimlerin ilk maddesi olan töz anlamına gelmektedir. Yani
heyula maddenin de öncülü olan, tözsel olandır.
Sergi 25 Nisan- 14 Mayıs 2016 tarihleri arasında Güneş
Plaza, Büyükdere Cad. No:110, Şişli/İstanbul adresinde
ziyaret edilebilir.
7
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
HABER
‘All We Ever Wanted Was Everything…’
DEVRAN MURSALOĞLU
6 Mayıs – 2 Haziran 2016
Pg Art Gallery
Devran Mursaloğlu’nun yeni sergisi, 10.000 adet
kağıttan yapılmış parçacıklardan oluşan bir yerleştirme
ve paralelinde inşa edilmiş bir video sunumundan oluşuyor. Sanatçı, insanın maddi ve manevi eksikliklerini
tamamlamak üzere verdiği çabayı, hırsı, doyumsuzluğunu ve bitmek bilmeyen arayış hikayesini anlatıyor.
üzerine kurulu oluşu; eksikleri tamamladıkça mutluluğa kavuşacağımızı sanmamız...
İnsan neden var olanla yetinmez?Eksik parçalarıyla
neden yaşamını sürdüremez?
En az beklenti, en büyük mutluluk mudur? Yoksa bu
yorucu eksiklikleri tamamlama maratonu yaşamın bir
parçası, bir vazgeçilmezi midir?
Sahip oldukları mı yoksa eksik tarafları mı bir kişiyi
daha iyi tanımlar? Eksik parçalarını ararken içine girdiği
zorluk, mücadele, hırslar, başarısızlıklar, kompleksler mi
yoksa başarmanın, sahip olabilmenin sevinci mi?
Mutluluğun bu eksiklikleri tamamlamadaki inancımız
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
Sergi 6 Mayıs – 2 Haziran 2016 tarihleri arasında Pg Art
Gallery’de görülebilir.
8
HABER
YANA NOVIKOVA
İLK KEZ
TÜRKİYE'DE!
Engelsiz Filmler Festivali
24-29 Mayıs 2016 tarihleri arasında dördüncü kez
sinemaseverlerle buluşacak olan Ankara Engelsiz Filmler
Festivali bu sene çok özel bir konuğu ağırlıyor. Son yılların
en sarsıcı filmlerinden olan, tamamı işaret dilinde çekilmiş
Kabile (The Tribe) filminin başrol oyuncusu Yana Novikova,
Ankara Engelsiz Filmler Festivali'nin konuğu olarak ilk kez
Türkiye’ye gelecek.
li'nde Eleştirmenler Haftası Büyük Ödülü'nü almış ve
Cannes’da başlayan macerasını, uğradığı her festivalde el
üstünde tutularak devam ettirmişti. Ukraynalı yönetmen
Myroslav Slaboshpytskiy imzalı film, sıradışı sinema dili ve
giderek artan psikolojik ve fiziksel şiddet dozuyla izleyiciyi
çarpmış, aldığı tüm riskleri aşarak bir sinema fenomeni
haline gelmeyi başarmıştı.
Ukrayna’daki bir sağırlar okulundaki hiyerarşik ilişkileri
anlatan Kabile (The Tribe) filminin 23 yaşındaki genç oyuncusu, filmin diğer oyuncuları gibi işitme engelli. Novikova,
beyazperdedeki ilk oyunculuk deneyimi olmasına rağmen
zor bir rolün altından başarıyla kalkmış, filmdeki rolü ile
uzun süre hafızalardan çıkmayacak etkileyici bir performansa imza atmıştı.
Yazgısını savaşın ve şiddetin belirlediği bir ülkenin fotoğrafını çeken Kabile'de, Ukrayna’daki bir sağırlar okuluna
başlayan Sergey'i takip ediyoruz. Okulun suç ve fuhuşla iç
içe geçmiş hiyerarşik yapısı içinde, Kabile’de, kendi yolunu
çizmeye çalışan Sergey, birkaç soygunda yer aldıktan
sonra, örgüt içinde önemli bir rol edinir. Örgütün elebaşılarından birinin metresi olan Anna’ya (Yana Novikova) âşık
olmasıyla, Kabile’nin yazılı olmayan tüm kurallarını alaşağı
edecektir.
Ankara Engelsiz Filmler Festivali'nin 24 Mayıs Salı günü
Opera Sahnesi'nde gerçekleşecek Açılış Töreni için
Ankara'ya gelecek olan Yana Novikova, Kabile filminin 26
Mayıs'taki gösterimi sonrasında da Ankaralı seyircilerle
buluşacak.
Erişiyorsam Varım! Fotoğraf Sergisi
Ankara Engelsiz Filmler Festivali bu sene yan etkinliklerine
bir yenisini de ekliyor. Türkiye ve İsveç'ten farklı yaş ve
engel gruplarındaki toplam 22 bireyin portrelerine ve
hikayelerine yer veren Erişiyorsam Varım! Fotoğraf Sergisi,
23-30 Mayıs 2016 tarihleri arasında Goethe-Institut
Ankara'da ziyaret edilebilecek. Dileyen ziyaretçiler, sergi
alanında dağıtılacak kulaklıklar aracılığıyla sergiyi sesli
betimlemeli olarak gezebilecekler.
Eşsiz Bir Deneyim "Kabile": Aşk Ve Nefretin Çeviriye
İhtiyacı Yok
Konuşma ve altyazının olmadığı, yalnızca işaret dilinin
kullanıldığı Kabile filmi, son dönemin en çok konuşulan
filmleri arasında yer alıyor. Film, 2014 Cannes Film Festiva
9
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
HABER
BARBARLIĞA
KARŞI
UMUT
ÖYKÜLERİ
11. Uluslararası İşçi Festivali 1-8 Mayıs
tarihleri arasında izleyicilerle buluşuyor!
İstanbul, Ankara, İzmir ve Diyarbakır’da eş zamanlı olarak
gerçekleşecek festivalde bu yıl “Barbarlığa Karşı Umut
Öyküleri” teması ile toplam 60 film gösterilecek. 11. Uluslararası İşçi Festivali 4 şehirdeki gösterimlerden bir süre
sonra birçok kenti kapsayan uzun bir yolculuğa çıkacak ve
gösterimler her yıl olduğu gibi ücretsiz olacak. Türkiye’den
ve dünyanın dört bir yanından emekçilerin yaşamlarını ve
mücadele deneyimlerini izleyicilerle buluşturmayı ve ülkemizde işçi filmi üretimini özendirmeyi amaçlayan festival,
DİSK / Sine-Sen, DİSK / DEV SAGLIK-iş, ,DİSK/Basın-iş,Türk-iş
/ Tez-Koop-İş ,Türk-iş / Tek Gıda-iş,KESK / SES ,TTB, Halkevleri
,Sendika.Org ve ÇapulTV tarafından düzenleniyor.
Bir Avuç Cennet filmi, Yılmaz Güney’in Duvar filmi ve Duvar
filminin kamera arkası öyküsünün anlatıldığı Sürgün Türküleri ve fazlası festival süresince gösterilecek.
10 Ekim katliamı üzerine belgeseller, Öldürüldükten sonra
Panzer’de sürüklenen yönetmen Hacı Lokman’ın anısına
Bark filmi, “Çoban ateşlerinin yandığı yerde KAVEL'de”
belgeseli, Kağıt toplama işçilerini, Rojava’yı, kadınları, Suriye’den gelen mültecileri, Karadenizde, Cerattepe’deverilen
mücadeleyi anlatan bir çok belgesel izleyicilerle buluşacak.
4 İlde gösterimlerin yapılacağı salonlar:
İstanbul’da; Beyoğlu Sineması, Fransız Kültür Merkezi,
Aynalı Geçit Etkinlik Mekanı,Nazım Hikmet Kültür Merkezi,
Rasimpaşa Gönüllü Evi, Barış Manço Kültür Merkezi,
Kadıköy Halkevi, Avam Kahvesi
Ankara’da; Merkez Gösterim salonları; Çağdaş Sanatlar
Merkezi, Sinetopya, Jeoloji Mühendisleri Odası, Mimarlar
odası, Elektrik Mühendisleri Odası, Nazım Hikmet Kültür
Merkezi, SES Ankara Şube, Ankara Tabip Odası, ODTÜ
Vişnelik Tesisleri
Mahalle Gösterim yerleri; Tuzluçayır Feyzullah Çınar Parkı,
Mutlu Mahallesi Lojmanlar, Tekmezar Parkı, Ege Mahallesi Demokrasi ilkokulu Bahçesi, Şahintepe Yaşlılar Parkı,
Saimekadın Parkı, Seyranbağları Özgürlük parkı, Dikmen
Ahmet Arif Parkı, İlker Aşık Mahsuni Şerif parkı, Keçiören
Yunusemre Direniş parkı, Batıkent Metro, Batıkent Meydan,
Sincan Halkevi, Sincan Eğitim-Sen 4 Nolu Şube, Çayyolu
Semt Meclisi, Çayyolu Atapark
İzmir’de; İzmir Mimarlık Merkezi, Konak Halkevi Salonu,
Fuar Gençlik Tiyatrosu, İzmir Sanat, Metin Altıok Kültür ve
Sanat Evi, Menderes Halkevi, Buca Halkevi,Alievi Kültür
Dernekleri Menderes Şubesi, Menderes Kültür Merkezi Anfi
Tiyatro, Karşı Sanat Merkezi, Karşıyaka Belediyesi Çarşı Kültür Merkezi, İzbeton Şantiye İşçi Lokali. Sokak gösterimleri
Diyarbakır’da; Cegerxwin Gençlik Kültür ve Sanat Merkezi
SinemaSalonu, ŞibakŞano - Tiyatro ,Urfa Viranşehir’de
Evrim Alataş Kültür Merkezi
Festival süresince 18 adet uluslararası, 42 adet de Türkiye’den olmak üzere toplam 60 adet uzun ve kısa kurmaca,
belgesel film seyirciyle buluşacak. Zelimir Zilnik’in güncel
göçmen sorunlarını işlediği 2015 yapımı Seyir Defteri,
Sırbistan/LogBook Serbistan filmini, 2016 yapımı "Japonya
SennanIshiwata Asbest Köyü - Bir Can Kaç Para?" isimli film
Japonca’dan çevrilerek izleyiciyle buluşacak. Bilim-kurgu
işçi filmi Ay/Moon, İsveç’ten ödüllü bir işçi film Ye,Uyu Öl/
Ata Sova Dö, Polonya Silezya bölgesindeki maden işçilerini
anlatan üçlemeden Tacın İncisi ve Siyah Toprağın Tadı filmleri daha önce festivalde gösterilmişti. Bu yıl “Aynı tesbihin
taneleriyiz biz” filmi Türkiye’de ilk defa yine festivalde
gösteriliyor olacak.
İsveç’in Yılmaz Güney’i Bo Widerberg’den bir İşçi filmi
Türkiye’de ilk defa gösterilecek. Bo Widerberg, Amerikan
metal işçilerinin örgütlenmesi ve mücadelesini Joe Hill’in
öyküsü ile birlikte dokunaklı bir şekilde işliyor. 1942 yılında
içinde 769 adet yolcu bulunan Struma gemisinin 9 hafta
Sarayburnu açıklarında bekletildikten sonra Şile açıklarında
batırılması ve bir kişinin kurtulmasının öyküsü Türkiye’de
ilk defa gösterilecek olan Struma filminde yer alıyor. Yeni
kurmaca filmlerden Toz Bezi, Abluka, Sarmaşık , Nefesim Kesilene Kadar, Rüzgarın Hatıraları filmleri gösteriyor olacağız.
Muammer Özer’in Tarık Akan ve Hale Soygazi’nin oynadığı
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
10
HABER
TÜRKİYE, SURİYE’NİN TARİHİ
ESERLERİ İÇİN
'ACİL KIRMIZI LİSTE'
YAYINLADI!
Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal’ın
konuyla ilgili açıklaması şu şekilde:
“Son dönemde DAİŞ’in Suriye’den kaçak
kazılar ve kültür varlığı kaçakçılığı vasıtasıyla kendilerine finansman sağladığı ve bu
konuda Türkiye’nin etkisiz kaldığı, hatta göz
yumduğu şeklinde haksız ve çirkin iddialar
ortaya atılıyor. Bizim, ortak tarihi ve kültürel
mirası paylaştığımız Suriye, Irak ve bölgedeki diğer ülkelerin kültür varlıkları konusunda duyduğumuz endişe, ülkemiz kökenli
kültür varlıklarına duyduğumuz endişeden
farksızdır. Ülkemizin konuya gereken hassasiyeti göstermek amacıyla 2012 yılından
beridir ulusal ve uluslararası düzeyde çeşitli
girişimler başlatmış olduğunu bir kez daha
hatırlatmak istiyorum.
Öncelikle, Suriye kökenli kültür varlıkları
için ülkemizin bir Pazar ve geçiş ülkesi
olmasının önlenmesi ve şüpheli durumlarda gerekli araştırma ve müdahalelerin
yapılması amacıyla sınıra yakın illerimizdeki
kolluk ve gümrük birliklerimizin teyakkuzda
olmaları için tüm uyarılar yapılmıştır ve
bu konuda tüm birimler hassas şekilde
davranmaktadır.
Ayrıca yurt içi ve yurt dışındaki ilgili tüm
paydaşlarla sürekli toplantılar yaparak,
konuya dikkat çektik. Son olarak İstanbul’da
bizim başkanlığımızda toplanan Güneydoğu Avrupa Kültür Bakanları Toplantısı’nda
konuyu etraflıca gündeme getirdik.
Bu kapsamda son olarak Uluslararası Müze
ler Konseyi (ICOM) tarafından İngilizce,
Fransızca, Almanca ve Arapça olarak
yayınlanmış olan ‘Suriye Acil Durum Kırmızı
Listesi’ni dilimize tercüme ederek baskısını
yaptık ve Türkiye’deki müzeler, özel müzeler, koleksiyoncular, gümrükler, emniyet
birimleri ve ilgili tüm paydaşlara dağıtmaya
başladık.
Müzeleri ve müze uzmanlarını temsil eden
ICOM’un hazırladığı ‘Kırmızı Liste’ler belirli
ülkelerden kaçırılan kültür varlıklarının yasa
dışı ticaretini engellemek üzere tasarlanmıştır.
Müzeler, müzayede evleri, sanat tacirleri ve
koleksiyoncular bu tarz eserlerin kökenlerini
ve ilgili yasal evrakı dikkatle ve tam olarak
araştırmadan eserleri satın almamaları
konusunda ikaz ediliyor.
Broşürde yayınlanan eserler Suriye’den
çalınan kültür varlıkları değil, kültürel miras
kurumlarının envanterinde kayıtlı eserlerden örnekler içermekte ve Suriye kökenli
kültür varlıklarının tanınmasını amaç
edinmektedir.”
“İran ile mutabakat zaptı imzaladık”
Kültür ve Turizm
Bakanı Mahir Ünal’ın
talimatıyla gerçekleştirilen temasların
ardından Suriye’den
kaçırılan kültür varlıklarının yasa dışı
ticaretinin engellenmesi amacıyla Uluslararası Müzeler Konseyi
(ICOM) tarafından
bugüne dek dört dilde
yayımlanan ‘Acil Kırmızı Liste: Suriye’nin
Risk Altındaki Kültür
Varlıkları Broşürü’
Türkçeye çevrildi.
“Ayrıca dün İran Cumhurbaşkanı Sayın
Ruhani’nin Türkiye’yi ziyaretinde iki ülke
arasında “Kültür Varlığının Yasadışı İthali Ve
İhracının, Transitinin Ve Mülkiyet Transferinin Yasaklanması Ve Önlenmesine İlişkin
Mutabakat Zaptı”nı imzaladık. İran ile de bu
anlamda ortak işbirliği yürüteceğiz.”
11
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
“İLHAM VEREN FİLM GÜNLERİ”
HABER
İlham Veren Film Günleri; içinde
cesaret, nezaket, iyilik, güçlü karakterler ve inanmanın gücünü barındıran
en iyi uluslararası kısa filmleri bir araya
getiriyor!
Bağımsız Ukrayna Etkinlik Organizasyonu’nun genç ekibi, yine benzersiz
bir film programını Kiev’den sonra
İstanbullu sinemaseverlerle buluşturuyor. “Food Film Festival World:
Turkey” ile tanıdığımız ekip, “Seyahat”
ve “Spor” olmak üzere iki farklı temayla
sunacakları “İlham Veren Film Günleri”ni, 14-15 Mayıs tarihlerinde TÜRVAK
Sinema Müzesi’nde gerçekleştiriyor.
İS
TAN
BUL’
DA!
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
İlk olarak 23-24 Nisan 2016 tarihlerinde, iki gün devam eden “İlham Veren
Film Günleri: SEYAHAT” programı;
Hollanda, Kolombiya, Rusya, ABD,
Avustralya, Almanya ve Arjantin’den
farklı yönetmenlere ait toplam 18 filmi
bir araya getiriyor. Varoluş ve seyahat
üzerine felsefik bir filmle başlayan
program, izleyenlerin en kısa zamanda
Kolombiya’yı görmek istemelerine
sebep olacak, bu ülkeye aşık insanların
hikayelerini; yolculuklarında yalnız
olmayı seçenleri; uzun bir bisiklet
yolculuğu yapabilmek için işini bırakan
bir adamın çarpıcı hikayesini; bir baba
ile küçük kızının penguenleri görmek
için Antarktika’ya yaptıkları uzun yolculuğu; ve bebekli genç bir çiftin eski bir
arabayla yaptıkları Kaliforniya seyahatlerini konu alan filmlerden oluşuyor.
12
INTE
N’S
FILM
Fİ
FES
TIV
AL
LM
05
-
LE
IS
AY
20 16
AL İ
TİV
M
ES
12
İF
th
19
G
YIN
FL
BR
M
OO
U LU S L A R A R A S I K
AD
IN
RNATIONAL WOME
R
1
9.
UÇ
SÜ
N
A
GE
P ÜR
i
g
v
e
S neydi?
ucansupurgefestival.com
13
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
HABER
'Baharı Karşılamak'
HAKAN ESMER
Kızıltoprak Sanat Galerisi, 7-31 Mayıs 2016 tarihleri
arasında doğanın kendisine verdiği enerjiyi yansıttığını
ifade ettiği coşkulu renkleri ve kompozisyonlarıyla Hakan
Esmer’in resim sergisine ev sahipliği yapacak.
dünya yaratıyorum. Renkleri abartıyorum. Algılanabilecek
her duyguyu bir cümbüşe çeviriyorum. Bunu yaparken de
evrensel bütünlüğü atlamıyorum. Dinginliği korumaya
dikkat ediyorum. Konuyu renklerimin içinde eritiyorum.
Sanat anlayışımda bu kimi zaman figür, kimi zaman renk,
kimi zaman bir çiçek ve balıkçının ağı olarak beliriverir.
Duygular coşar ve tuvallerimde yerini alır…
Sanatçı, kendisi ve çalışmaları ile ilgili şunları söylüyor:
“Yaşadığımız dünya içerisinde her şey hızla değişiyor. Bu
değişen dünyada en büyük alışveriş kültürle yaşanıyor. Bu
kültürün bir parçası olmak, paylaşımı mı sürekli kılmak
için doğayla sözleşiyorum. Doğanın devingen yapısını
görünenin dışında değişik açılardan renklerimle kuşatarak
küreselleşen dünyaya inat tuvallerimde yeniden nefes
almasını sağlamaya çalışıyorum.
Doğa ve figür temelde aynıdır. Sadece biçimleri değişir.
Renklerimle bunları oluştururken resmimle sürekli yüzleşme halindeyim. Sorgularım, düşünürüm, kucaklarım,
uzaklaşırım…
Benim yaşadığım bu kocaman duygu yoğunluğunu
sanatseverlerin de izlerken resmin bir parçasıymış gibi bu
yüzleşme anını benimle paylaşmalarını arzuluyorum…”
Kimine çılgınca ve abartılı gelen renkler aslında bana
doğanın verdiği enerjiyi yansıtıyor. Belki de kendim için bir
HAKAN ESMER 80 x 180 cm 'HEYAMOLA ' Tuval Üzerine Yağlıboya 2015
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
14
HABER
Prenses, 130 x 100 cm, Tuval Üzeri Karışık Teknik, 2016
MUSTAFA DUYMAZ 'ONAYLANMIŞ TAHRİBAT'
Mustafa Duymaz’ın Onaylanmış Tahribat sergisi 30 Nisan 29 mayıs 2016
tarihleri arasında Ankara m1886 sanat projeleri’ nde görülebilir.
Günümüzde, büyük kentlere artan göç eğiliminin, uluslararası ölçekte geçerliliğini koruyan mega kent projelerini görünür kıldığının farkında olan Mustafa Duymaz,
Onaylanmış Tahribat sergisinde, resmi mecralardan güç
alan küresel sermayenin, rant elde etme uğruna kentlerin
parsellenmesi sürecine olan etkisine dikkat çeker.
‘’modern hapishane’’ konumuna gelen kent, insanı, kendi
kültürel ortamına yabancılaştırır. Pepe Kalle’ nin “Büyük
şehre gidenler çölün ortasına düştüler” sözü doğrultusunda, teknolojinin ilerlemesiyle birlikte farklı medya ortamlarında artan reklam faaliyetleri ve üretimi azaltan sermaye
politikaları, modern insanı, kent kültürünün birer tüketim
figürüne dönüştürürken organik kent olgusuna da zarar
verir.
David Harvey’ in, Mutenalaştırma (Kentsel Soylulaştırma)
olarak ifade ettiği mimari ve kentsel olguya yönelik saldırı
ile kamusal alanların özel alanlara dönüştürülerek yaşam
alanlarının kuşatılması ve daraltılması neticesinde
Mustafa Duymaz’ ın Onaylanmış Tahribat sergisi 29 Mayıs’a
kadar m1886 sanat projeleri’ nde izlenebilir.
15
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
DOSYA
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
16
DOSYA
KENDİ SESİNDEN
ÖMER ULUÇ
Derleyen Vedat K.
Haziran 2005 yılında, Yapı Kredi Yayınları tarafından ilk baskısı
yapılan “Heves Kuşu Durmaz Döner” isimli, sanatçı Ömer Uluç’un
35 saatlik ve 25 tane ses kaydının deşifre edilmesinden oluşan
kitabını Güncel Sanat dergisi okurları için derledik.
Sanatçı Ömer Uluç ile Güzel Sanatlar
Fakültesi son sınıf öğrencisi olduğum
yıllarda, bir firmada staj yaparken karşılaşmış ve bir sanat projesinde kendisine
yardımcı olmak için görevlendirilmiştim.
Uluç’un görünen sanatçı uysallığı ve
yine sanatçı itaatkârlığı onunla olan bu
ilişkimde beni utandırmış, para ile sanat
ve sanatçı arasındaki ilişkinin yüzünü
bir kez daha acı bir şekilde hatırlatmıştı.
Atölyesine doğru yürürken eczaneden
ilacını alması gerektiğini belirterek,
beni de bekleteceği için üzüntülerini
dile getirmiş, zamanın ne kadar önemli
ve hassas olduğunu hatırlatmakla
birlikte bir insan olarak ne kadar hassas
olduğuna dair de üzerimde bir izlenim
yaratmıştı. İşlerine yabancı olduğumu
öğrendiğinden atölyesindeki tüm işlerini ve onları nasıl ürettiğini, yorulmadan
anlatmaya başladı. Hakkında çok şey
bilmediğim sanatçı Uluç’u o zamandan
beri özel olarak takip etmeye başladım.
Onu en az ve en kısa süreli tanıyanlardan birisi
olmama rağmen adının geçtiği ya da
geçeceği tüm etkinliklerde olmak bana
heyecan vermişti. Ömer Uluç hakkında bir dosya çalışması yapmak için
harekete geçtiğimde onun sanatçı, hoca,
eş, usta, arkadaş, baba vb kimliklerini
açığa çıkarmak bir anlamda aile içindeki
miras kavgalarına, Garanti Bankası’nın
Uluç alehine açtığı haciz davalarına da
burnumu sokmak gerekecekti. Bu pis
kokuyu solumak istemedim ve vazgeçtim başkasından onu dinlemeye. Dokunmayayım istedim keyfine Uluç’un ve
tek başına, kendi kendisine konuşarak
kaydettiği sesten onu dinlemenin daha
makul olacağı kanaatine vardım.
Şimdi sanatçı Ömer Uluç’u dinlemenin
vakti geldi de geçiyor, biliyorum.
“29.00 x 24.50 cm gibi bir mekan 336
kere büyüyor, ancak, onları tek tek görüyorsunuz. Biri arkadan geleni, ondan
sonra geleni ve daha sonra geleni ya da
daha önce gelmiş olanı, onun da öncesi
17
ni ve daha öncesini vb… unutturuyor ve
hatırlatıyor, aynı anda arka arkaya
gelmelerde. Bir sergi algılaması değil,
daha çok sekansları olan bir algılama.
…metin hem uzun bir dönemi ve yaşamı, hem bir düşünce ve sanat yapma
biçimini, kayıtlarını ortaya getiriliş sırası
ve üslubunu koruyarak…anlatmaktadır”diyor, Ömer Uluç ilgili kitabının
önsözünde.
Geçmişinden bahsetmeyi sevdiğini
söyleyen Ömer Uluç, “Yani zamanın
ne kadar geçmiş olduğunu gösteriyor.
Sonra tamamıyla günden kopuyorsun,
böyle kozmik bir alan, birinden girip
öbürüne çıkıyorsun. Kırktan atlıyorsun,
oradan otuza dönüyorsun. Böyle bir
zamandışı seyahat, bir çeşit ölümsüzlük gibi. Sonra birden büyük korku, ya
bugüne dönemezsem, orada bir yerde
kalırsam korkusu…”şeklinde geçmişinden bahsetmeyi açıklıyor.
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
DOSYA
ÇOCUKLUK VE SEYAHAT
“İlkokulun üçüncü sınıfıydı. O zaman
“Büyük Seyahatler, Büyük Keşifler”diye
bir çocuk serisi vardı. Orada Vasco de
Gama’nın Ümit Burnu’na gidişi, Christof
Colomb’un Hindistan’a giderken Amerika’yı keşfedişi gibi şeylerden ve büyük
kaşiflerden bahsediliyordu. Bu kitapları
çok sevdim. Sonra ben anlıyorum ki ilk
Amerika’ya gidişim, gemiyle gitmem,
hep gemiyle yolculuğu seçmem, hep
dünyanın uçları, uç noktaları diye söz
ettiğim yerler, Cebelitarık, Rock, yani
kaya, Ümit Burnu, yahut Çanakkale filan
gibi, dünyanın bütün o sivri noktaları,
uçları sanatımı, daha doğrusu beni
tahrik eden şeyler oldu. Bu daha çocukluktan başlıyor.”
Ömer Uluç Amerika, Meksika, Avrupa
kıtası ülkeleri, Polonya, Afrika kıtası,
Nijerya, Etiyopya, Çin başta olmak üzere
dünyanın birçok yerine yaptığı seyahatlerinden de bahseder.
İLK YILLAR
Ömer Uluç İlk Yıllar başlıklı ses kaydında, “Ankara’da Eşref Üren’den ders
almaya başladım. Resme ilk başlamam
da öyle oldu.” diyor ve ekliyor, “O acayip,
ters, bürokrat şehirde, bu adam böyle
gayet renkli çiçekler ve üzerinde akisler
olan ıslak, karlı, yağmurlu asfaltlar
boyuyor.”
ÇOCUKLUĞUNUN ŞEHRİ İSTANBUL
Ankara’dan İstanbul’a gelişini Uluç, “Ankara’da yaşıyoruz. İstanbul çok büyülü
bir şehir, çocukluğumun şehri. Beyaz
ceketimle İstanbul’a gidiyorum, halam
Ayaspaşa’da garip bir evde oturuyor.
Halamın Mısır’la alakası vardı…Kadının
apartmanda küçük bir odası vardı. Bir
sürü güvercin beslerdi. Bütün güvercinleriyle gece benim odaya, böyle beyazlar
içinde gelirdi. Ben de o zaman yaklaşık
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
16 yaşındayım.”şeklinde açıklıyor.
Eski ve iyi dostlarını şarabın bardakla
satıldığı pasajın arkasındaki sokakta tanıdığını söyleyen sanatçı Uluç Selahattin
Hilav, Metin Eloğlu, Hayalet Oğuz, Cahit
Irgat ve Orhan Veli ile de orada tanıştığını söyler.
Nuri İyem’in Asmalımecit’te, Akademi’ye
karşı bir atölyesinin olduğunu ifade
eden Uluç Haluk Muradoğlu, Vartan
Garipyan ve kendisinin orada, onun öğrencileri olduğunu söyler ve resme iyice
bulaşmasını da bu döneme bağlar.
BÜYÜKBABASI
“Dedem Preveze’de bulunmuş, bugünkü Yunanistan’da. Osmanlı bahriye
doktoru olarak ve işte, mizahı olan bir
adammış. İlk doktorlardan, o zaman
yeni kurulmuş tıbbiyenin diploma
numarası 200 bilmem kaç…Ertuğrul
gemisiyle Japonya’ya giderken gemi
batıyor, dalgalar buna böyle vuruyor ve
sırtında o şiş, merak ettiğim ur gibi bir
şey var, o beliriyor. Japon imparatoru
onu karşılıyor. Pek hoş konuşmalar,
şakalaşmalar, hediyelerle onu tekrar
İstanbul’a gönderiyorlar. Sonra öğreniyoruz ki bunların hiçbiri olmamış. Başka
hikayeleri var böyle, onlar da olmuş mu
bilmiyorum.” diyor Ömer Uluç dedesinden bahsederken.
MÜHENDİS
Aynı kayıtta Ömer Uluç 1953-1957
yılları arasında, Amerika Birleşik Devletleri’nde gördüğü mühendislik eğitimi
ile ilgili, “Madem ben mühendisliği
sevmiyordum, o zaman ben onun oyun
tarafını bulmaya çalıştım.”diyordu. Devamında da Amerika serüveni hakkında
konuşurken hem mühendis olarak çalıştığını hem de yoğun bir resim hayatı
yaşadığını söylüyor ve ekliyor, “Ben kendimi orada bir serüvenin içine bıraktım,
o beni sonra Türkiye’ye getirdi.”
18
KOLEJ SOLCUSU
Kolejde okuduğu yıllarda sol bir dergi
olarak yayınlanan Yeni Dergi hakkında
Uluç şu cümlelere yer verir: “Ben zenci
şair Langston Hughes’un Shakespeare
Harlem’de kitabından parçalar çeviriyorum. Bir gün evde olağanüstü toplantı
yapılıyor. Çünkü bizim Haluk Muradoğlu
‘Pederle konuştum’ diye geliyor. Peder
ona ‘Sen komünist misin?’deyince, bu
da, ‘Hayır, eşitliğe inanıyorum, Türkiye’de adaletsiz bir düzen var. Biz bir iş
yapıyoruz, bu dergiyi çıkarıyoruz, dergi
de çok tuttu.’diyor. ‘Ha çok mu tutuyor?
Ne kadar basıyorsunuz?’, ‘Bin’. ‘Kaç sayı
çıktı?’, ‘İki’. ‘Yani iki binlik bir satış mı
yaptınız?’diyor.
ALKOL
Rusça sözlük hazırladığını fakat onu
yayınlamadan intihar ettiğini söylediği
Lambo’nun kendisine alkolizmin tarifini
yaptığını söyler ve ekler, “demişti ki, ‘Bakın Ömer Bey, başta çok yavaş içen, birinci kadeh, ikinci kadeh, üçüncü kadeh
derken gittikçe hızlanan adam alkoliktir.’
Kadehleri yavaşlayan adamın da alkolle
eninde sonunda sorunu yoktur, tehlike
geçicidir diye anlatmıştı.”
DİN
“Hemen hiç dini olmayan bir ortamda,
cumhuriyetin ilk 25-30 yılı içinde yetiştim. Koleje giderken 22 yaşında filan
birkaç kere camiye gittim, bir de güzel
uyudum, yeşil, serin halıların üzerinde.
Hafif sarhoşluk, mistisizm ve uyuma…
Ancak tabi daha sonra Osmanlı sanatını
oralarda gördük, beni çektiler.”
“Şunu söyleyeyim, dini düşünebilmek
için gerçekten belki çok dindar olmamak
gerekir. Dışarıdan daha açık düşünebilmek için. Kuran’da bir cin süresi var. Cin
çoğulu. Cin aşağı yukarı tanınmayan,
bilinmeyen, o zamana kadar görülmemiş, tanınmamış varlıklar tayfası. Şimdi
DOSYA
kim bunlar? Nasıl, nereden ortaya
çıkıyorlar? Bunlar göğe uzanmak isteyenler. Göğe uzanmak istiyorlar ve göğe
uzanmak istedikleri zaman çok güçlü
muhafızlarla ve alevlerle karşılaşıyorlar,
yanabilirler. Onun için cezalandırılacak
bir olay göğe uzanmak. Kabaca göğe
uzanmak, insanın kendi kaderine hâkimiyeti, kendi kendisine yeterliliği gibi.
Bunlar cinler ya da cinlerin rehberliği ile
hareket edenler. Büyük bir başkaldırı.
Dine göre cezaya müstahak. Benim
resimlerimdeki cinlere gelince, bunların
göğe uzandıklarını, ya da uzananlara
rehberlik ettiklerini sanmıyorum. Daha
doğrusu başlayarak, onlar beni tedavi
ettiler.”
DİN VE SANAT
“Sonuçta, Hristiyanlık daha çok figüratif,
Müslümanlık daha çok soyut, Judaizm
(Yahudilik) daha çok kavramsal sanata
yakın sanki. Judaizm’de ağlama duvarı,
rakamlar, harfler ve semboller…Hristiyanlık insan figürü, yüz ve gözler…
Müslümanlık da motifler, geometri,
suretsizlik…”
“O”
İstanbul’da aldığı ilk kayıtın “O” başlığının altına şu cümleleri sıralıyordu Uluç:
“Londra’da bir gün, altmışlı yıllarda, o
günün sanatıyla karşılaştığımda, yaptığım işlerde soyutun jestüel, romantik,
lekeci olduğunu düşündüm ve ciddi bir
depresyondu bu benim için, “ben ne
yapıyorum!” diye. Bir otelde, kocaman
kâğıtlara kendi adımı yazmaya başladım, “O”. Yuvarlak form yavaş yavaş bir
desene, bir harekete bir olaya dönüştü.
Bir an her şey silindi. Sonradan baktığımda orada yaptığım iş, resmimdeki
uçuşan formların artık sıkışması ve
boğumlar halinde ifade edilmesiydi. “O”
bir kopuş olayıydı.”
SANAT ESERİ
Bir sanat eserine Ekle[n]meler hakkında ise sanatçı Uluç, “Resim, devam
ederseniz başka bir resim olabilir. Diğer
bütün sanatlarda olduğu gibi… oysa
mesajın tamamlandığını sezdiğinizde
durursunuz ya da yanına diyelim ki bir
üç boyutlu koyarsınız. Yanına bir heykel
19
daha gelebilir, üç boyutlu bir şey, eklemeler…Hayat gibi.”der.
ENTELEKTÜELLERE BAKIŞI
Eserlerinde entelektüel bir şeylerin olup
olmadı ile ilgili sorulan bir soruya Ömer
Uluç, “ Entelektüel sanata, entelektüel edebiyata karşıyım. Edebiyatı çok
severim biliyorsun, ancak benim hiç
unutamadığım, sol entelektüel Lukacs’ın roman teorisi. Herkes o zaman Georgy Lukacs’tan bahsediyordu. Adamın
sonunda getirip de sosyal yapıyı, tarihin
gidişini iyi analiz ettiği için Thomas
Mann’ı Kafka ile kıyaslayarak, Kafka’yı
küçümsemesi ve diğerini yüceltmesi,
Marksist düşüncenin bu büyük seçimini
yapması, beni çok şaşırttı.”diyor. “Ben
dolayısıyla entelektüelleri bir sınıf
olarak görüyorum. Entelektüellerin o
tutarlılığını, o unutmak ve tamamlanmışlıktan hoşlanmamaların yaratıcıların
pek çok şeyi hatırlamayan yahut pek çok
şeyi tam olarak birbirine bağlayamayan,
birbirinden çıkışları tam bilmeyen yaratıcılardan daha başka, bir sınıf özelliği
olarak görüyorum.”şeklinde ekliyor.
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
DOSYA
İLK SERGİSİ
1951 yılında, Fransız Konsolosluğu’nda
‘Tavanarası grubu’ sergisini açar ve teorisyenlerinin Sefa Yurdanur olduğunu
söyler, Ömer Uluç. Paris’ten gelen Şadi
Çalık’ın, “Artık her şey değişti, her şey
soyut.”diye bağırdığını aktaran Uluç o
sıralar figürler yaptığını söylüyor. Daha
sonra İstanbul-Paris-Berlin ve İstanbul-Paris- New York üçgenlerini çizdiğini
söyleyen sanatçı, “Dörtgenler de var.Bir
çeşit geometri. Ne olduğuna şöyle genelde baktığımda, Almanya ve özellikle
İngiltere’de görsel sanatlarda bir açılım
sürmekte. Fransız sanatı ise neredeyse
30 yıldır zayıflık içinde.”diyor.
ULUÇ’UN BATI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCESİ
“Ben bilgiden çok sezgilerimle konuşurum. İşte bu noktada sanatlar devreye
giriyor. Önce şunu söylemeliyim,
benim için bu konuda dramatik olan,
Türkiye’nin batılılaşma dersleri alması
ve sürekli batılılaşma derslerini kendi
kendine tekrarlaması, kendini kontrol
etmesi, neredeyse bir sansür kurulması. Bu bir birey-toplum çatışması
getirdi. Söz konusu toplum, modern
bir toplumun yanlış röflesi. Böyle bir
durumda önce bireyin ve öznelleşmenin korunması gerekiyordu. Sanatçılar
olarak en azından… ancak bizi bir çeşit
mimetizmden, daha doğrusu batıyı
sürekli izleyip bir benzerlik aramaktan
koruyan öznelliğin de, zamanla monolitik bir yapısı olabileceğini, özneyi
fazla kapatacağı, bunun dışına çıkılması
ya da zorlanması gerekliliğini biz de
sezmeye başladık. Bu bize büyük, yeni
bir özgürlük, kuralsızlık ve yeni ya da
eski akademik üslupçuluktan kurtuluş
getirdi. Bu üsluba can kurtaran simidi
gibi sarılmak, çıkıp yüzmek gerekiyordu.
Risk almak, üslubun dışında akışkanlıkta yüzmek…”
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
20
DOSYA
Osmanlı İmparatorluğu’nun 19. asırdaki
dönemlerindeki elit sınıfında bir korku
başladığını düşünen Ömer Uluç, “Bu
varoluşsal bir korku. Yok olacağız. Nasıl
yok olacağız? Yani Batı bizi yok edece…
Yani biz Batı’da olanları, tekniği ve fenni
alalım, o bizim olsun. Biz aldık, bizzat
bizim oldu şeklinde, bir çeşit tehlikeyi
savmak. Yetmezse kurtulmak için onlara
benzemek, onlar olmak. Sonuçta görülüyor ki biz ‘öteki’ olmayacak kadar realist
ve esneğiz.”diyor.
DESENLERİ
1967-1973 yılları arasında iki bin kadar
desen yaptığını söyleyen Ömer Uluç,
desenlerine de “Bir Amblem Kahramanı”, “Hiçbir şeyi değiştirmeyen karların
eriyişiydi”, Baki’den aldığı “Heves kuşu
durmaz döner”, “Elma şehirlerin prensiydim”…gibi isimler vermişti.
HALAT
“Halat, benim gemicilik özlemimden
kalan tek şey. Heykel yapmama da o
neden oldu. Bir tanesi Lucy, Doğu Afrika’da, çukurda 2,5 milyon yıl öncesine
ait kalıntı bir kadın. Boyunun 1.30 m.
olduğu tahmin ediliyor. Onu Fransız
antropolog Yves Coppelin buluyor….
Benim elimde bir Lucy heykeli var.
Alüminyumdan döktüm, polyesterden
de. Şimdi Lucy’nin ebedi aşkı kaplumboğa… 4 orijinalden 68 edisyon yapıyorum; canavar, kaplumboğa (Georfe),
Lucy ve kuş. Bunlar ilk yapılan 4 tanesi.
Sonra daha birçokları yapıldı.”
DEPREM, İSTANBUL VE 99 BİENALİ
“Yani şimdi bu her an olabilecek bir şey.
Hiçbir şekilde daha önceden görme,
duyma ve anlama olanaksız. O mavi de
21
nizde, orada on binlerce yıldır duran bir
canavar kırılıyor. Fay canavarı. Kırılarak
yukarı doğru çıkıyor ve İstanbul gibi,
yani pamuk ipliğiyle birbirine bağlanmış, kırk yılın cambazı, kırık dökük
bir şehir, baştan aşağıya uydurma,
hiçbir şeyi doğru yapılmamış, her tarafı
oyuk olan o acayip, fantastik şehir, eski
Hollywood filmlerindeki büyük, dehşet,
mukavva karton yapılar gibi, böyle kötü
bir sinema şeklinde yıkılıyor ve burada
her şey gidiyor. Bu ne iyi ki tam olmadı,
ama endişe bu kente yerleşti. Ben de
1999 bienalinde yaptığım işi bu trajediye ithaf ettim.”
SONUÇ
Burada önemli olan çerçeve dışına
çıkmam, resim + heykel + nesne +
resim + nesne + heykel + resim vb.’nin
bir araya gelmesi ve bunun bir uzama
olması, hiç değilse düşünce olarak…
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
KİTAP
Sanat ve Hayat Dergisi’nin bahar sayısı okurla buluşmak
üzere raflardaki yerini aldı. Üç ayda bir yayımlanan derginin yeni sayısı, baharı üstümüze örtmek için bodrumları
gökyüzüne çekenlerin direnişine ses oluyor: Direniş Ve
Bahar
SANAT VE
HAYAT
DERGİSİ
ÇIKTI!
Tartışma Kültürü Bölümü’nde devrimi, direnişi ve baharı;
insanlığın gelişimi, evrim, tarih, müzik, felsefe ve kadın
özgürlük mücadelesi ekseninden ele almaya çalışıyor.
Daha önceki sayılarda olageldiği gibi Kutsiye Bozoklar’ın
yazısı ile açılan bölüm, Mukaddes Erdoğdu Çelik, Volkan
Yaraşır, Ferhat Kaya, Mehmet Akkaya, Bülent Köksal
Aydın’ın yazıları ile devam ediyor.
Mevsimler Bölümü, Tezer Özlü’den Dostoyevski’ye,
Adnan Yücel’den Nuri İyem’e, Haldun Taner’den Sabahattin Ali ile Sait Faik’e ve hayatının baharında direnişin
ortasında can veren Lorca’ya uzanan bahar çiçeklerinin
onurlu mücadelesini okurla buluşturuyor.
Birbirinden güzel şiirler, öyküler ve diğer edebi ürünlerden oluşan Harman Bölümü büyük beğeni ile okunacaktır. Halklar bahçesi olan ve baharın tüm renklerine ev
sahipliği yapan coğrafyamızda, dilleri ile ben varım diyen
kadim halklar yine Mozaik Bölümü’nde buluştu. Mozaik
bölümünde Kürtçe-Kırmanci-Zazaki,Lazca,Ermenice
dillerinde halkların kendi tarihlerinin kültürlerinin ve
direnenlerinin hikayelerini,şiirlerini,tarihlerini okuyacaksınız.
Çentik Bölümü’nde dünya devriminin baş eğmez kadını-savaşçısı olan Rosa Luxemburg’u Hilmi Toy, yakın
zamana kadar Türkiye devrimci hareketinde yok sayılan ve
hatta ismi bile bilinmeyen Paramaz’ı (Madteos Sarkisyan)
Kadir Akın ve Türkiye Devrimci Hareketine ser verip sır
vermeme geleneğini kazandıran, Kemalizm ile tarihsel,
ideolojik ve politik olarak hesaplaşan İbrahim Kaypakkaya’yı da Muzaffer Oruçoğlu’nun kaleminden okuyacağız.
Pano Bölümü’nde tiyatrodan sinemaya, felsefeden söyleşiye değin birbirinden değerli yazıları okurların beğenisine
sunulurken yine burada Yener Orkunoğlu’nu,Tacim
Çiçek’i,Bülent Köksal Aydın’ı ağırlayacağız.
Ayraç Bölümü’nde de severek okunacağı düşünülen
kitaplar okurları bekliyor olacak.
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
22
ŞİİR
UÇAN AT
Mustafa Atapay
Bu gezegenden koptuğum oluyor
Ayakkabı bağımı bağlamak ne de zor
Düşünmenin şehri çok kalabalık girsem
Bir tenha bankta düşkün buluyorum kendimi
Her gün bu yalnızlık çiçek gibi açıyor bende
Bu havadaki tatlı dirilikle
Bir at olsaydım eğer
Sekişleri küskün ve karanlık
İri göz damlaları rüzgârla savrulan
Yeleleri sırtından püskürmüş
Ama atın hayalini kuran uçucu düşünceyim ben
Fısıltı gibi gezgin ve aheste
Atı salıveriyorum göğe düşüncemden
Ayakları kopuyor atın
Düşüncenin kopması gibi birden
23
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
ARKEOLOJİ
MORDOĞAN’DAKİ TEKKE KÖY KİLİSESİ
Prof. Dr. Ergün Laflı
Res. 1, Tekke Köy’e batı yönden bir bakış ,S. Patacı, 2013.
Karaburun Asliye Ceza Mahkemesi’nin
2012/180 esas sayılı dosyası için bilirkişi olarak görevlendirilip, 13 Mayıs 2013
tarihinde İzmir İli, Karaburun İlçesi,
Mordoğan Beldesi, Çatalkaya Mahallesi,
Eski Kilise Mevkii’nde (eski ismi ile
Tekke Köy) bir keşif gezisi yaptım. İzmir
Körfezi kıyısındaki Balıklıova Köyü ile
Gerence Körfezi’ni birleştiren karayolunun kuzey yönünde kalan Karaburun
Yarımadası’nın (Ortaçağ’da “Capo
Calaberno”) önemli yerleşim yerleri
Karaburun ilçe merkezi, Yeniliman,
Mordoğan, Kaynarpınar, Küçükbahçe,
Eğlenhoca, Çatalkaya, Tekke, İnecik ve
Balıklıova’dır. İzmir’in 80 km kadar batısında bulunan Mordoğan Eskiçağ’da
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
Erythrai ile Klazomenai kentlerinin kırsalında bulunmakta idi. Karaburun Yarımadası’nda tarihi coğrafya araştırmaları
yürütmüş olan Avusturyalı Eskiçağ
tarihçileri Joseph Keil'a (1878-1963) ve
Anton von Premerstein’a (1869-1935)
göre, bu bölge Antik çağda idari olarak
Erythrai’ya bağlı idi ve ismi Pteleon'du
(J. Keil/A. von Premerstein, Bericht über
eine dritte Reise in Lydien und den
angrenzenden Gebieten Ioniens, ausgeführt 1911 im Auftrage der kaiserlichen
Akademie der Wissenschaften, Denkschriften der kaiserlichen Akademie der
Wissenschaften, Philosophisch-Historische Klasse 57, Abhandlung 1; Viyana
1914). İ.S. 13. yy.’dan itibaren
24
yöreye göç eden Yörük aşiretinin adı
olan “Emirdoğan” Mordoğan’a verilen
ilk Türkçe isimdir. 1922 öncesinde,
Karaburun nüfusunda Rumların varlığı
oldukça yoğun olarak hissedilmektedir.
Örneğin Karaburun'un batı kısmında,
Badembükü'nün yakınındaki Sazak
Köyü ağırlıklı olarak Rum nüfusa sahipti. 19. yy.’da Mordoğan’a bağlı birçok
mahalle ve köy vardır. Bunlardan en
bilinenleri Çatalkaya ve Tekke köyleridir.
18.-19. yy. Osmanlı arkeolojisini araştırmak için hayli zengin bir alan olan ve
“Eski Kilise Mevkii” olarak da adlandırılan Tekke Köy Çatalkaya’nın yaklaşık
1 km kuzeydoğusundaki ormanlık
bölgede, bir vadi içinde bulunur.
ARKEOLOJİ
Bu köy 18.-19. yy.’a ait ve 1920’lerde terk edilmiş, yaklaşık 50 haneye
sahiptir. Tekke Köyün komşuları Karşı
Mahalle, Hacılar, Çatalkaya ve Yenicepınar köyleri idi. Çatalkaya daha çok
Türklerin yaşadığı bir mahalle iken,
Tekke Köyü’nün nüfusunun büyük
çoğunluğunu Rumlar oluşturmakta idi.
Tekke Köyü’nün Rumları, geçimlerini
daha ziyade bağcılık ile sağlayan ve hatta “Mordoğan” markalı şarapları üreten
bir ahaliydi. Bugün köyün 18. ve 19.
yy.’a ait evlerinin ve işliklerin hemen
hemen çoğu az da olsa korunmuşlardır.
Dolayısıyla bu köy Doğu Ege kıyılarındaki 19. yy. kırsal yaşamının anlaşılması
açısından önemli arkeolojik miras
noktalarından biridir ve Post-Bizans arkeolojisi kapsamında değerlendirilmelidir. Köydeki konut kalıntılarından 19.
yy.’da köyün refah durumunun oldukça
iyi bir seviyede olduğu gözlenmektedir. Köydeki şarap üretimi Mordoğan
İskelesi ile başka yerlere pazarlanıyor
olmalıydı. Tekke Köyü’nün kurulduğu
tepenin orta kısmında “Doktorun Evi”
ismi ile bilinen, “Aleko” adındaki yerli
bir Rum’a ait büyük bir konut vardı. Köyün en büyük yapılarından biri olan bu
büyük konutun güneydeki bir odasında
2010’larda yaklaşık 2 x 2 m genişlikli
ve 3 m derinlikli kaçak bir kazı yapılmış
tır. Köyün en belirgin öğelerinden bir
diğeri ise bu kısa yazının konusu olan
küçük köy kilisesidir. İzmir’in Urla,
Çeşme ve Foça ilçelerindeki kırsal
Rum kiliseleri kısmen tanınıyor olsa
da [bu konudaki iki yayın: M. S. Pekak,
18.-19. Yüzyıllarda Anadolu’da Yaşayan
Gayrimüslimlerin İmar Faaliyetleri ve
Foça’daki Post-Bizans Kiliseleri, şurada:
Geçmişten Günümüze Foça, Uluslararası Sempozyumu, Bildiriler (Ankara
1997) 75-90; ve E. Laflı/A. Zäh, Beiträge
zur Kenntnis der osmanischen Kirchenarchitektur im Großraum İzmir-Smyrna
(19. Jh.–1922), Zeitschrift der Deutschen Morgenländischen Gesellschaft
165/1, 2015, 125-154], Karaburun
Yarımadası Bizans ve Post-Bizans
kiliseleri açısından pek tanınmamaktadır. Yörede Hacılarköyü’ndeki kilise
kalıntısında olduğu gibi ayakta kalmayı
başarabilmiş az sayıda kırsal kilise mevcuttur. Karaburun Yarımadası’nın en
büyük Rum kiliselerinden biri 19. yy.’ın
ikinci yarısında inşa edilmiş olan ve
bugün camii olarak kullanılan Gülbahçe
Camii’dir.
Res. 2-1, Tekke Köy Kilisesi’nin çeşitli yönlerden
çekilmiş görüntüleri (S. Patacı, 2013)
Tekke Köyü’ndeki kilise köydeki en
belirgin bir noktalardan birinde, tam
köy ortasına tekabül eden, yüksek bir
platform üzerine yerleştirilmiştir.
Res. 2-2, Tekke Köy Kilisesi’nin çeşitli yönlerden
çekilmiş görüntüleri (S. Patacı, 2013)
25
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
ARKEOLOJİ
Tapunun 1862 Parsel ve 22 Pafta’sında
bulunan bu küçük kilisenin uzunluğu
23.5 m ve genişliği 9.2 m’dir. Kilise,
yüksekliği 6 ile 8 m arasında değişen ve
1 m kalınlıklı duvarlara sahiptir. Kilise
nartheksinin genişliği 3.2 m, apsis
derinliği ise 6 m’dir. Bugün sadece dört
duvarı kalıntı olarak ayakta kalabilen
kilisenin üst yapısı tamamı ile çökmüş
ve duvar köşelerinden çok az iz kalmıştır. Yapının kalıntıları strüktürel açıdan
iyi durumda değildir ve her an yıkılacak
durumdadır. Doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlı bu kilise, tek
nefli tonozlu plan şemasına göre inşa
edilmiştir. Yapının batısında narteks,
doğusunda ise apsis bulunmaktadır.
Oldukça yalın bir plana sahip kilisenin
çeşitli onarımlar geçirdiği anlaşılmaktadır. Kilisenin çan kulesinin yeri belli
değildir. Kime adandığına ilişkin bir
bilgi mevcut değildir. Kilisenin dış yüzü
sıvalı ve boyalıdır. Konstrüksiyonunda
bol miktarda ahşap dikmeler ve kiremit
parçaları kullanılmıştır. Tonozlu ve
kırma çatı şeklinde bir üst örtüye sahip
olması gereken kilise yüksek bir üst
yapı ile ayakta durmalıdır. Kilisenin
yan duvarlarında birer kapı ve ikişer
pencere mevcuttur. Ayrıca üst kısımlarda kemerli pencereler vardır. Kilisenin
duvarlarında örgü sistemi olarak
yontulmamış yerel kireç taşı kullanılmıştır. Kilise duvarlarında herhangi bir
süsleme elemanı mevcut değildir. İnşaat yazıtı ve dönem kaynağı bulunmayan
yapı, plan şeması ve malzeme-teknik
özelliklerine göre 19. yy.’ın ilk yarısına
tarihlenmelidir.
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
Res. 2-3, Tekke Köy Kilisesi’nin çeşitli yönlerden
çekilmiş görüntüleri (S. Patacı, 2013)
Res. 2-4, Tekke Köy Kilisesi’nin çeşitli yönlerden
çekilmiş görüntüleri (S. Patacı, 2013)
Res. 2-5, Tekke Köy Kilisesi’nin çeşitli yönlerden
çekilmiş görüntüleri (S. Patacı, 2013)
26
G NCEL SANAT
3 YAŞINDA!
GÜNCEL SANAT 3 YAŞINDA!
27
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
GÜNCEL SANAT 3 YAŞINDA!
İçimdeki
sesin ne
olduğunu bir
bilebilsem! 5
Mehmet Ali Bakanay:
EDİTÖR
Berna Vardar
EDİTÖR
“Sanatçı hakları ve piyasanın
ahlakı için hak takibinde
kararlı olunmalı” 5
Bodoslamadan gireceğim. Sıcak bir yaz yaşanıyor içerde ve
dışarıda, ki bizim aklımızda hiçbiryer ‘dışarısı’ değil. 3
Selamlar
Bu sayımızda içeriğe eklediğimiz yeniliklere dair bilgileri
sizlerle paylaşmadan önce kavram olarak “Güncel”e ve
“Güncel Sanat”a dair bir birkaç paylaşımda bulunmak
kimliğimize düşünsel anlamda güç katacağına inanıyoruz. 3
Gülcan Sarmısaklı
Taklide
Tokat
Ahu Büyükkuşoğlu Serter:
Bir dokunuşla
her şeyin
akışı değişir 8-9
AĞUSTOS 2014 YIL 1 SAYI 4
3 TL
HAZİRAN 2014 YIL 1 SAYI 2
Gerçek Miro Geliyor
3 TL
Müze Ölümü Hatırlatır
2003 yılında bağımsız bir fotoğraf kolektifi olarak kurulan Narphotos’un İstanbul Modern’deki “Yolda:
Nar Photos Arşivinden Türkiye Fotoğrafları” isimli sergisi kapsamında bir söyleşi gerçekleştirildi. 3
20’nci yüzyılın ikinci yarısında etkili olan dünyaca tanınmış
sanatçı Joan Miró’nun olgunluk dönemine odaklanan sergi, Joan
Miró. Kadınlar, Kuşlar, Yıldızlar adıyla sanatseverlerle buluşacak. 3
SANATÇILARIN DOSTU
HAYATA VEDA ETTİ
Mustafa Horasan:
“Hiçbir düsturları ve
kuralları olmadığı gibi
sanatçıların yapıtlarına
saygıları da yok” 8-9
Videoist Güncel
Sanatın Kente Girişi İçin
Bir Bilet Niteliğinde
SANAT, İÇİNİ BOŞALTTIĞI
HER ŞEYİ NESNEYE
DÖNÜŞTÜRÜYOR
Türkiye Noterler Birliği eski
başkanı, Beyoğlu 23.
Noterliği’nden emekli,
koleksiyoner M.Muhsin
Bilge, kısa bir zaman
önce yakalandığı
hastalığa yenik düşerek,
hayatını kaybetti. 2
Mardin’de bir mekan sahibi ya
da kiracı olmak kente sızmış
belirsizliklere ve belleksizliğe
giriş niteliği taşıyor. 7
Güncel Sanat Gazetesi, her
sayısında sanat
kurumlarını ziyaret ederek,
sergi gezen izleyicilerin
izlenimlerine yer vermeye
devam ediyor. 12
Fransız Müzsiyen
Ekşi Fest’te
İspanyol asıllı Fransız müzisyen
Manu Chao, La Ventura 2014
Turnesi kapsamında Türkiye’de
sevenleri ile buluşuyor. 10
18. JAPON MEDYA
SANATI FESTİVALİ
BİR FİNCAN ÇAY 36.6
MİLYON DOLAR
“Sanattan anladığını ileri
süren kişiler, sanattan
anlamaz damgasını zevkle
yapıştıracaklardır” 12
Animasyon
çalışmalarından medya
sanatı ve medya oyunlarına
kadar birçok çalışmayı
halkla buluşturan Medya
Sanatları Festivali’ne sanat,
eğlence, animasyon ve çizgi
roman dallarında başvuru
yapılabilecek. 14
Geçen aylarda Çin’de Ming
Hanedanı döneminden kalma
porselen bir fincan, 36.6 milyon
dolara satılarak rekor kırmıştı.
Sanat dünyasında “Çin
kültürünün Kutsal Kâse’si”
olarak kabul edilen fincanı
satın alan iş insanı Liu Yiqian,
ülkede infial yarattı. 10
Üretme Sancısı
DEVRİM ERBİL
MÜZESİ AÇILIYOR
Suudi Arabistan’ın ilk
sinema filmini çeken 38
yaşındaki kadın yönetmen
Haifaa Al-Mansour’ın
“Vecide” (Vadjda) adlı filmi
sinema severlerle buluştu.
Sinemanın yasak olduğu
Suudi Arabistan’da ilk kadın
yönetmen Haifaa AlMansour tarafından çekilen
“Vecide”, Venedik başta
olmak üzere birçok
festivalde ilgi görmüştü. 6
Mine Sanat Galerisi
bülteninde ve Başak
Topkaya imzası ile
yayımlanan söyleşide,
Ekim ayında müzeyi
açmayı planladıklarını
ifade eden Devrim Erbil
açıklamalarına şöyle
devam etti... 11
Tren Saatleri
Bu yazının amacı, doğal olarak
en iyi tanıdığım ve bildiğim
kendimden yola çıkarak, öz
yaşanmışlıklar temelli, üretim
sürecimi, işlerin oluşumu
aşamasında endişelerimi,
sancılarımı içeren, günlük
üretim çabasını ve atölye
yaşamını anlatmak 13
Akbank Sanat ödülleri sahiplerini buldu
VADJDA VIZYONDA
Kamyoncunun hayatı
Tren Saatleri
Ne o öyle kişisel kişisel sergiler
yapılıyo anam. Bir bencillik,
bir ego almış yürümüş .
Bacım kimse başka sanatçıyı
düşünmüyo, varsa yoksa kendisi
ünlü olsun, kendi resimleri satılsın,
zengin olsun. Kişisel ya hepsi
kendinin olsun. 15
Kısakes, Başvur!
19-23 Ocak 2015’te ilki
gerçekleştirilecek olan
Kısakes Kısa Film Festivali
başvuruları devam ediyor. 14
Pipo Koltuğu
“Bir” Dizi Yazı...
Pardon Geç Kaldım
Art-Alan
Pipo Koltuğu
Bir ‘Dizi’ Yazı...
Sinematek
Rasarthane
RIFAT MANİŞ
EMRE ZEYTİNOĞLU
OLGAY ORÇUN KORKUT
ORHAN CEM ÇETİN
MELTEM YAKIN ÜLDES
ERHAN DEMİRTAŞ
RIFAT MANİŞ
EMRE ZEYTİNOĞLU
OLGAY ORÇUN KORKUT
YUSUF İLGÜN
MERGÜZE GÜNAY
ULAŞ ARSLAN
Şimdi Her Şey
Cazırdayabilir 2
“Dokunmak” Üzerine İki
Sanatçı: Paik ve Magritte 4
“Black
Mirror” 7
Sanat Dünyası Kedilerin
Eline Mi Geçti? 9
Düşünsel
Temas 10
Sanatın Yeni Nizamı ve
Akdeniz Heykeli 15
Evet, Sanıyorum öyle bir
şeyler söylüyordu 2
“Saçma” Metinler Arasında
Gerçekleşen “İntihaller” 4
‘True
Detective’ 6
İntihal Şüphesi ile
Gözaltında 6
Farkı
Yaratmak 10
Sanırım Onlarındı Mutluluğun Ab-ı
Hayatı Bunu Çaldılar Onlardan 14
Bulgaristan’dan
izlenimler… 10
Tersyüz
Akbank Sanat tarafından
“Günümüz Genç Sanatçıları”
başlığı ile düzenlenen yarışmanın
kazananları belli oldu. 3 Haziran’da
açılışı gerçekleştirilen Günümüz
Sanatçıları ödülü yarışmaya
yapılan 360 başvuru arasında üç
sanatçıya verildi. Birinciye 5 bin TL
ödül verilen sanatçılar sırasıyla
Burcu Yağcıoğlu, Berat Işık, ve
İhsan Oturmak seçildi.
Densiz Hobici Züleyha
Ford Trucks Sanat Atölyesi’nin bu yıl üçüncü
defa düzenlediği “Kamyoncunun
Hayatı/Yollar Sizin Gözünüzle Daha Çekilir
Olsun” fotoğraf yarışması, tüm amatör ve
profesyonel yarışmacılara açık olarak
düzenleniyor. Yarışmaya başvurular 10 Ekim
2014’e kadar devam ediyor. Ayrıntı için
www.fordtruckssanatatolyesi.com
Aşırı kavramının algılanması nasıl bir ressamın paleti
gibi rengarenk ve öznelse -ki bu sözcüğe en yakışan
robdöşambır tırnak işaretidir... 3
Berna Vardar
Mayıs-Haziran
2014’de, Kuad Galeri
ve Wroclaw Sanat ve Kültür
Merkezi Polonya Türkiye ilişkileri
kapsamında32 sanatçı ile iki sergi
gerçekleştiriyor. Sergiye katılan
sanatçılar; Gülçin Aksoy, Anna
Baumgart, Kuba Bąkowski, Piotr
Bosacki, Karolina Breguła, Wojtek
Doroszuk, Monika Dro�yńska,
Nezaket Ekici, Angelika Fojtuch,
Karolina Freino, Patrycja German,
Koray Kantarcıoğlu, Piotr Kmita,
Katarzyna Krakowiak, Sıtkı
Kösemen, Tomasz Kulka, Robert
Maciejuk, Anna Molska, Ardan
Özmenoğlu, Ferhat Özgür, Tomasz
Partyka, Agnieszka Polska, Çağrı
Saray, Wilhelm Sasnal, Sümer
Sayın, Janek Simon, Piotr Skiba,
Konrad Smoleński, Tunca Subaşı,
Antek Wajda, Uygur Yılmaz, Krew z
Kontaktu (KZK)’tır. Kuad Galeri’de
yapılacak sergi 2 Mayıs- 5 Haziran
2014 tarihleri arasında görülebilecek.
Döne Otyam
3 TL
‘Kabul etmiyorum, itirazım var’
“…Hemen en yakınımdaki uyduruk ve züppe sanat bilmişlerine… Sanatçıların içtenlikli
üretim maceralarına bulaşmaya, hükmetmeye kalkışan, onun üzerinden kendine yapmacık
payeler biçen otoritelerden başlayıp bütün güç sahiplerine kafa tutmak isterdim…” 4-5
2013 yılı Kasım ayında İstanbul’da
Depo Sergi Salonu’nda açılışı
yapılan ve kamuoyunda ilgi çeken
“Bir Daha Asla! Geçmişle
Yüzleşme ve Özür” Sergisi şimdi
alışılmamış bir mekanda
sergileniyor. Açık Toplum Vakfı ve
Anadolu Kültür işbirliği ile
hazırlanan sergi, “Ocelott
Etkileşimli İletişim” ekibinin
çalışmalarıyla online mecraya
taşındı. Müze-sergi konsepti
olarak tanımlanan bu online
serginin tüm dünyada toplumsal
barış için bir rehber, bilgi kaynağı
ve duyarlılık platformu olması
hedefleniyor. Açık Toplum Vakfı,
serginin web versiyonunun
yanısıra Anadolu turnesini de
başlatıyor ve "Bir Daha Asla!
Geçmişle Yüzleşme ve Özür”
sergisi 2-25 Mayıs tarihleri
arasında İzmir’de
Egelilerle buluşuyor. Sergisinin
internet teknolojileri ile
hazırlanan “dijital versiyonu”
birdahaasla. org’da izlenebilir.
ürümeye.. yüz yüze…,
kalmış bir ölüm: tek başına
ve on beş yaşında…
‘Otobüsü kaçırmış bir halk’.
Dağda bir derviş, bir aşık, bir soytarı,
iki kral ve üstün insanlar ve çokça
Peygamberler ve filozoflar, sanatçılar
ve roman yazanlar, ateşi suya; suyu
ateşe çevirenler, ’ insanlar ve fareler’,
göt delikleri ve bok ve ölümü
görmemişler ve ölümün gölgesinde
büyüyenler; kimsesizler ve sokak
köpekleri. Sokak köpekleri bilir
zengin ve fakirleri ve kancıkları
çoktur onların. “beki de şu lavabo ve
kenef arasındaki pis dedikodulardan
sadece biri”
Bir kahve arası verdim ben.
“Erzurum dağları kan ile boran”. Çok
zaman geçti, su çatlağını buldu ve
Diyojen öldü. Turgut Uyar okumalı
insan, çürümek çiçeklensin istiyorsa.
Turgut Uyar ve Nazım… ‘karadır şu
bahtım kara, dostlar beni hatırlasın’
Off be anam bu kadar da güzelken
bu dünya, hangi deli ile uğraştığımızı
bilmiyor olmak…“yine de âmin”
Düşman diyor bir kara ölümün
gölgesi, düşman! Hangi düşman.
Aşk kime kutsal? Kör kuyuda bir
Yusuf, bir Züleyha aynaya bakar. Aş
ereni ve ateşi gördüm be dostum.
Belki de sadece yazgının gölgesinde,
aklımız düşüyordu öfke çukuruna.
Her zaman kafamız karışık. Ben
özledim. Özledikçe geçmişi
kutsallaşıyor insanın. O heykel gibi
güzel kadın geliyor aklıma, batan bir
güneş ve çok uzaklarda hiç
gidemediğimiz Akdeniz. Yanlış
hatırlamıyorsam, seni ben, kırık
fayanslar çöplüğünde sevdim. Kim
bilebilir o yolları şimdi. O karayılanları
kimler bilebilir. Bilse kim, nasıl bilir?
“Samsun asfaltında gecekondular”
Kaderin gölgesi ve kıyamet:
Bahadır Baruter
Kurban Töreni 2014
Sokaklar bizden
sorulur!
Ani antik
kenti
Sanat
bakkalda
Yağmacılara izin
vermekle suçluyor
24 Temmuz’da, Kültür
Bakanı Ömer Çelik
tarafından görevinden
alınan Devlet Operası Genel
Müdürü Rengim Gökmen’in
yerine atanan Selman Ada,
ilk açıklamasını yaptı. 3
Pera Film
yeni sezona
Sokaklar Bizden
Sorulur! Hayat,
Sanat, Müzik
adında bir programla
başlıyor 6
Kafkas Üniversitesi'nde
ilk kez düzenlenen
Uluslararası
Ani Sempozyumu
tarih araştırmacısı
Sezai Yazıcı’yı
ağırladı. 12
Protocinema, sanatçı
Atalay Yavuz’un
eserlerini bağımsız bir
işletme olan
Özge Bakkaliyesi’nde
izleyicilerle
buluşturuyor. 13
Esad Hükümeti Kültür
Bakanı Lubana Mshaweh
ülkesinin kültürel
mirasının sistematik bir
şekilde yağmalanmasına
Türkiye'nin göz
yumduğunu söyledi. 15
Tren Saatleri
Pardon Geç Kaldım
Bir “Dizi” Yazı...
ORHAN CEM ÇETİN
OLGAY ORÇUN KORKUT
AYŞECAN KURTAY
Deri değiştirmeye
dair 5
“SUITS” 7
Garip Günler Bu
Günler... 10
RIFAT MANİŞ
Bir Aşırı Sarhoşun Düz Bir
Çizgide Yürüme Denemeleriii 2
Işın Önol:
“İkna Edilerek
Sömürülüyorsunuz” 4-5
kargaca
EDİTÖR
Akademik Amentü
Kirpi
FERHAT KAMİL SATICI
ULAŞ ARSLAN
Cinayet Coğrafyasında Hortlayan
Heykel: Topraktan Çıkan El 12
Aşırılık Yaratıcı Bir
Dönüştürücüdür 14
Taksim Tenakuz
Bahadır Boysal’ın kişisel sergisi
“Taksim Tenakuz” 29 Nisan-24
Mayıs 2014 tarihleri arasında
Karşı Sanat-Versus Art’ta.
Küratörlüğünü Firdevs Kayhan’ın
üstlendiği sergide, karikatürist
Boysal’ın mizahi bakışını ve
ironik yaklaşımını yansıttığı
resimleri yer alıyor. Sanatçı,
Taksim-Cihangir’deki ışıklı gece
hayatının sokaklardaki
karşılığına dair görsel bir dille
izleyicilerinin karşısına çıkıyor.
“Gece Kelebekleri”
Devran Mursaloğlu, 26 Nisan – 25 Mayıs
tarihleri arasında kağıtla gerçekleştirdiği yüzey
çalışmaları ve düzenlemelerinden oluşan
“Gece Kelebekleri” isimli sergisiyle Pg Art
Gallery’de. Pg Art Gallery yayınladığı sergi basın
bildirisinde; “Mursaloğlu, evren ve yaşam
hakkındaki kişisel algısını, minimal formlara
indirgereyek, çeşitli duygu durumlarının ve
kavramların, karmaşık yapılar olarak formel bir
yorumunu sunuyor. Sergideki belirgin tek figür
olarak karşımıza çıkan ‘kelebek’, bu yönüyle ele
alındığında, tek bir kelebeğin göndergesel
boyutunun ötesinde, sayı ve büyüklük gibi
niceliksel özellikleriyle, toplumsal bilinçaltına,
biyo-politikaya, olaylar ve olgular karşısındaki
insan örgütlemelerine dair şiirsel bir haritalama
biçiminde varoluyor.” ifadelerine yer verdi.
TREN SAATLERİ
Rıfat Maniş
Ç
Yeni müdür
açıklama yaptı
MAYIS 2014
Bir Daha Asla
Kopuşlar ve
Kavuşmalar
MARDİN BİENAL İLE,
BİENAL MİTOLOJİLER’LE
GELİŞİYOR 8-9
EYLÜL 2014 YIL 1 SAYI 5
sergi
2
EDİTÖR
Aşırı sekize
ayrılır
Kirpi
[email protected]
‘Herkese ve hiç kimseye’
senden sonra okudum bu iki kitabı.
İki dostum vardı iki kara gölge. Çokça
sokaklar, azca insan, çokça kalabalık
vardı. “her şey naylondandı o kadar”
“her şey naylondandı” kimse
unutmadı ‘ağır ağır çıkan bu
merdivenleri’ bu yüzden bazen,
bazıları ve kuşların sevdiği çocuklar,
orospuların ve pezevenklerin
çocukları, çokça sevdi Ece Ayhan’ı.
Şimdi adını anmak istemediğim şu
kara boşluk. Tanrısızlık ve insan
olmak?
Kahve arası. Ajda Pekkan, ‘amann
petrol’ şarkısı.
Biraz da politika konuşalım
aşkım. Zira açlığımızı gidermek ve
geleceğimizi garanti altına almak
zorundayız. Ben öyle paradan falan
pek anlamam; paranın ve silahın ve
kanlı elmasların parıldayan tarihini
pek öyle sikime falan takmam…
Sözü kesmek gerek bazen ve
durmak. Gönül ne kahve ister ne
çayhane; gönül muhabbet ister
kahve bahane. Gönül denize bakmak
ister seninle, denize ve maviye.
Gönül seninle çıktığı kuyuda düşmek
ister; çıkmak ister gönül seninle…
Çürümek? Ormanların karanlık
vadilerinde karanlık sularda ve kara
toprak…
Geçelim:
‘kanıtlıyor, diyor, bu; düş
görmüş olduğumu’
Herkes herkesi yanlış anlıyordu.
Oysa zeytin ağaçları ve tuz vardı. Kim
bilebilir belki de, o kuytuda bir piç
incir yeşermekteydi. Ne güzel olurdu
Çingene elinden reçeli. Bir hikâyesi
vardı Oğuz Atay’ın, beni kurtaracak
olan. “demir yolu hikâyecileri”. Kaç
kelimede yaşıyordu örneğin
Dostoyevski. Örneğin bir Yahudi
Kâğıthane’den inerken denize, ne
düşünüyordu. Ne düşünür
ekmeğinde gözü olan bir adamı,
affeden bir adam. Ne düşünür insan
tepesine bombalar yağarken. Ne
düşünür tahtında bir kral ve
soytarıları. Kim düşünür ve belki de
Tanrı, ne düşünür şeytan güneş
batarken. Ne düşünür bir çocuk
tepesine bombalar yağarken. Peki,
bunu nasıl anlatıyorsunuz
çocuklarınıza? “ah İsa yardım
etmiyor artık bana” ve Muhammedi
gözü kör olasıca… Suyu sevdim
diyordu şair gökyüzünü ve çocuk
olmayı. Kadınları ve güzel kokuları
sevdim diyordu Peygamber.
Anlatılıyordu hikâyeler. Bir kahraman
bir dağdan aşıyordu. Leyla Fuzuli’ye
kaçıyordu. Mecnun çöllere
düşüyordu. “ve Nuh 950 yıl yaşadı”
‘Ağır olma bay düz yazı, sana
ihtiyacım var’. Kahpenin kurşunu
öldürüyorsa; bay düz yazı: çürümek:
çiçeklenmek, bu birinci ihtimal.
Kimse bilemiyor geleceği ve
gelmekte olanı. Bay düz yazı seninle
de yola çıkılmıyor… ‘akıla ve bilgiye
dairdir’, “ biliciliktir söylediğim söz”
İkinci ihtimal çürümek petrole
bulanır, oranlar bile önemlidir artık ve
nükleer tohumlar ekilir toprağa ve
genetiği bozuk bir anne tarlaya mısır
eker.
Hatırlıyorum şöyle bir hikâye
anlatılmıştı. Bir zaman yaşlıca bir
adam gelmişti kapımıza, ama
kambur olsa da hafifçe beli, dinç ve
cübbeli; ondan dinlemiştim bu
hikâyeyi.
Unuttum şimdi nasıl bir hikâye
anlatılmıştı. En iyisi demir yolu
hikâyecileri’ni bulup uzun ve bayat
bir hikâye satın almak. ‘çok gürültü
çıkarıyordu insanlar ve tanrılar
öfkelendiler’. Hiçbir zaman hikâyeleri
uzatmayı sevmedim. “ve 950 yıl
yaşadı Nuh”
“Kötü mü kötü bir kadın varmış
yaşlı ve cadı. Bir tek iyilik etmemiş bir
ömür boyunca. Ölmüş ve dibine
gitmiş cehennemin; iyilik meleği
üzgün ve ağlıyor. Düşünüyor, hiç bir
iyilik etmedi mi bu kadın? Hatırlıyor
sonunda, bir kök soğan söküp
vermişti bahçesinden, bir kuru
soğana muhtaç olana. Koşuyor
Tanrı’sına melek. Ya Rap diyor, bu
kadın, bir kök soğan vermişti bir
muhtaç olana. O soğanı al diyor
Tanrı, uzat diyor cehennemin dibine.
Eğer diyor soğanın gücü yeterse,
onu cehennemin dibinden
çıkarmaya, çıksın, ama koparsa
soğan, yeri cehennemin dibidir.
Koşuyor melek kadına, elinde bir kök
soğan, uzatıyor kadına. Kadın
tutunuyor soğana, tırmanıyor bütün
gücü ile ve bunu gören diğer
günahkârlar yapışıyorlar kadının
eteğine. Tekmeliyor cadı hepsini, bu
benim soğanım diyor. Soğan
kopuyor sonunda. “
Bu yazı böyle bitmez. En iyisi
kahve aralarını uzatmak…
‘şimdi diyor, hangi kana
tapmalıyım “ toplumsal olaylara
karışacağım kurtulacağım” ah İsa
Musa Muhammedi, yardım etmiyor
bana’
Şöyle düşündüm geçenlerde bir
gün. Ahşap bir evin basamak dibine
oturmuş… Güvercinler ve serçeler ve
ne çok martı vardı; ve bazen
sığırcıklar sürüler halinde ve çığlık
çığlığa kırlangıçlar. Kargalar ve
köpekler vardı sokaklarımızda,
fareler ve gittikçe azalmaktaydı
karıncalar. Karasinekler,
sivrisinekler… Serçelerin de azaldığı
konuşuluyordu şehrin sokaklarında.
Kedilerimiz vardı, kafeste kuşlarımız
ve balıklarımız… ve görmediğimiz
hayvanların etlerini yiyorduk.
Korkunçtu kafasını kesmek bir
ördeğin. Görmesin çocuklarımız bu
şoku yaşamasınlar ama et yesinler.
Ne düşünür intihar eden bir şair
ölümün dik koynuna düşerken. Ne
düşünür kendini atan bir şair şu
koca denize. Çürüyordu intihar
eden bir şairin bedeni, bir petrol
dalgasında denize düşmüş gibi. Tuz
ve toprak son kalelerimiz
yeryüzünde. “ su çürüdü” diyordu,
bir şair. Su çürüdü, ak pak olanı
şimdi altın değerinde.
Ama Allah’tan aklımız var ve
evrimleşiyoruz. Çalıştır saksıyı şakirr
değişim değil bunun adı sadece,
çalıştır kafayı şakir. Kim bilir belki de
bir gün, bir çay da içeriz seninle…
En azından, tren saatlerini
ezberlemeliyim. Endülüs’e son tren
saat kaçta, en azından bunu
bilmeliyim.
lk sayımızda sizlerle buluşmanın heyacanıyla birlikte,
gazetemize dair yapmış olduğumuz çalışmaları sizlerle
paylaşmanın gururunu yaşıyoruz. 3
Gülcan Sarmısaklı
Güncel
Sanat’a dair
EDİTÖR
Berna Vardar
Ne kadar kaygı ve
kayıp varsa 3
8
Ensenizdeyiz!..
İstanbul Resim Heykel Müzesine sahip çıkma amacıyla GSD Platformu
tarafından Cezayir salonda, "Müzemi İstiyorum//İstanbul Resim Heykel
Müzesi ve geleceğini düşünmek " başlığı ile bir panel gerçekleştirildi. 11
“Yarından Daha İyiyim!”
Davetli küratör Ferhat Özgür’ün,
HAYAKA ARTI bünyesinde kurulan
‘arayuzgaleri.com’ adlı internet portalından
ve davet ettiği sanatçılarla yaptığı seçki ile
oluşturulan “Yarından Daha İyiyim!” adlı
uluslararası grup sergisi
29 Nisan-14 Haziran 2014 tarihleri
arasında HAYAKA ARTI'da izlenebilir. 9
KASIM 2014 YIL 1 SAYI 7
3 TL
ENDİŞE REKABETİ CANLI TUTAR
Her yıl 60 Bin’in
üzerinde izleyicinin
ziyaret ettiği ve
dünyanın en prestijli
sanat fuarlarından bir
olarak kabul edilen
Frieze Sanat Fuarı’nın
kurucusu, sahibi ve
yöneticisi olan
Matthew Slotover ile
Londra’da çok özel bir
röportaj yaptık. Fuar
nasıl dünyanın en
önemli sanat fuarı
haline geldi, giriş
ücretleri neden çok
pahalı, Türkiye’de ki
sanat ve sanat
fuarları hakkında
neler düşünüyor gibi
sorulara çok önemli
cevapların verildiği
röportajı keyifle
okuyacaksınız. 8-9
Apartopar
Ressam Harun Antakyalı'nın yeni
sergisi “Apartopar”, 24 Nisan
Perşembe günü, Galeri Ark’da
açıldı. 9
Parlayan
Yıldızlar
İş Sanat’ta
Sezon boyunca klasik
müzikten dünya
müziğine geniş
yelpazede bir
program sunan
İş Sanat,
14. sezona konserleriyle
veda ediyor. 10
İllüstratör Visell
İstanbul’da
Disney ve The Simpsons
ilüstratörlerinden Amanda
Visell ilk kez Türkiye’de! 11
Galeri Zilberman’dan yine bir fırsat
Artist In Residence
Kızıltepe’de sanat
“İzler”i belirginleşiyor!
Norveç’te faaliyetlerini
sürdüren Dansearena
nord’ün Ocak 2015’te
başlayacak olan artist in
residence programına
başvurular 1 Ağustos 2014
tarihinde başlıyor. 14
Mardin’in Kızıltepe ilçesi, 18
Nisan ve 18 Mayıs 2014
tarihleri arasında “İzler” adlı
bir resim sergisine ev
sahipliği yapıyor. 11
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
Bir ‘Dizi’ Yazı...
Galeri Zilberman, genç
sanatçılara görünürlük
kazandırmak amacıyla
GENÇ YENİ FARKLI isimli bir
yarışma düzenliyor. 28
Haziran – 10 Ağustos
2014 tarihleri arasında,
Genç Yeni Farklı-V sergisiyle
Mısır Apartmanı’ndaki
galeride sergilenecek. 7
“Milliyeti Vurgulayan
Başlıklar Beni Şaşırtıyor”
Dünya sanat
literatürüne ismi
büyük harflerle
yazılan sanatçı
Gülsün Karamustafa
Güncel Sanat’a
yaptığı
röportajda
ilk kez önemli
açıklamalarda
bulundu. 4-5
Fabrika Atığından
Açık Hava Müzesi’ne
Prof. S.Sibel Sevim
koordinatörlüğünde, seramik fabrika
üretim sonrası atıklarından bir müze
projesi gerçekleştirildi. 7
Tren Saatleri
Sinematek
Rasarthane
Prizma
RIFAT MANİŞ
YUSUF İLGÜN
OLGAY ORÇUN KORKUT
MERGÜZE GÜNAY
MURAT GERMEN
MUSTAFA TINÇ
‘Herkese ve hiç
kimseye’ 2
İyi kötü
karmaşası 6
Ekran Analizi ya da
İzleyiciye Tavsiye 6
Young British Artists ve
ekonomik sanat olgusu 7
Çürümenin
Olgunlaşmış Hali 9
İletişimde veri aktarım hızı
ve müzik endüstrisi 14
0 ve 1
Serpil Aslan’ ın “Amigdala/Amygdala” başlıklı kişisel sergisi 14 Ekim-29
Kasım 2014 tarihleri arasında Maçka Sanat Galerisi’nde gerçekleşiyor. 3
Akademik Amentü
Sanatçı Didem
Ünlü ile sanat
eserlerinin arka
planında yer alan
düşünce ve fikirleri
açığa çıkaran, kadın
sanatçıların Türkiye ve
dünyadaki varolma
dayanaklarını dile
getiren bir röportaj
gerçekleştirdi. 12-13
Tren Saatleri
Pardon Geç Kaldım
RIFAT MANİŞ
ORHAN CEM ÇETİN
FERHAT KAMİL SATICI
PROF. ERGÜN LAFLI
EMRE ZEYTİNOĞLU
PELİN GÜNAY
Bir ben vardır
benden biiiiip... 5
Highway to
Hellal, Biennial 9
Arkeolojik Bir
Toplantıdan İzlenimler 10
Acı Veren Bir Olay
Karşısında, Duyulan
Hazzın Kaygısı 13
Sanat Fuarlarını bir adım
illeri götüren Frieze 15
Batıdan Esen
Rüzgarın Kokusu 2
28
“Gezi protestoları ne
kadar politikse...
Güncel Arkeoloji
Pipo Koltuğu
Beyaz Küp
GÜNCEL SANAT 3 YAŞINDA!
GUNCELSAYFA1-24.qxp
4/6/15
3:21 PM
Page 1
Sahtekâr Ressam
Yıllardır ABD'nin çeşitli müzelerine
ve sanat galerilerine sanat eserleri
bağışlayan Mark Landis varlıklı bir
koleksiyoncu olarak bilinirdi. 3
YENİDEN
EDİTÖR
BERNA VARDAR
Duvarlar, görünen
ve görünmeyen
Çin’de Neler
Oluyor? 12-13
Mayıs ayında yayın hayatına başlayan Güncel Sanat, 8’inci sayısı
ile 2014 yılını geride bıraktı. İstikrarlı yürüyüşü ile olgunlaşmaya
devam eden yayınımız, 2014 geride kalırken 2015 yılına da yeniliklerle girmeye başladı. 2
GÜLCAN SARMISAKLI
Yeniliklerle
Sizlerleyiz
İnsanı sevmekten daha sanatsal birşey yok demişti Van Gogh. Geçen, Bangladeşli
mimar ve ressam Rafiq Azam’ın verdiği bir röportaja rasgeldim, hatırlatıldım.
“Herşeyin merkezine insanı koymalıyız” diyor Azam, ve konuşmasının devamında
bu söylediğinin doğayı ya da hayvanı dışında bırakan bir yaklaşım olmadığı açık. 3
ARALIK 2014 YIL 1 SAYI 8
5 TL
Adını okuduğunuzda yada duyduğunuzda “-aa benim hocam” diyen binlerden
biri de belki sizsiniz. Yılların birikimi, sanat dünyasının hocası sanatçı
Prof. Dr. Nevhiz Tanyeli başka dile çevrilemeyecek bir dille konuşuyor 6-7
‘Curate’ ediyor
“Sanatın Don Kişot’uyum”
Küçük Suçlar Hapishanesi
SALT Araştırma
ve Programlar
Direktörü Vasıf
Kortun ile sanat
etkinliklerindeki
iletişim pratiklerini,
kendi ifadesi
ile üç-beş
günlük sanat
etkinliklerini ve
kurumsal sanat
pratiklerini, sanat
disiplinlerine
bakış açısını,
tecrübelerinin
ışığındaki kişisel
değişimlerini,
küratörlüğe bakış
açısını ve merak
edilebilecek daha
birçok konuyu
konuştuk. 12-13-14-15
6-7
EDİTÖR
Arap modernitesini yansıtan 100
sanatçı, Doha Modern Sanatlar Müzesi
Mathaf’ta açılan sergide buluşuyor 14
Meşaleden Projektöre Fuarlar
Fuarlar üzerine düşünmek ve
yazmak, herhangi bir fuar hakkında
pozitif veya negatif bildirimde
bulunmak onun var olma nedenini,
içeriğini, amaç ve işlevini bilmek ve
kabul etmek demektir ki kabul
edilebilir olma ihtimali çok zayıf. 17
5/1/15
Büyük şehirlerin insanlar üzerinde
yarattığı duyguları işlerinde mesaja
dönüştüren fotoğraf, enstalasyon ve
heykel sanatçısı Slinkachu ile sanat
yaşamını konuştuk. 18-19
11:03 AM
ERGÜN LAFLI
Eskiçağ’da
Üsküdar 10-11
Pipo Koltuğu
EMRE ZEYTİNOĞLU
Ah! 13
Akademik Amentü
FERHAT KAMİL SATICI
Tren Saatleri
RIFAT MANİŞ
Belirsizlik üzerine
umutsuz bir şarkı 21
Sanat İnsanın İçinde Büyüyen Bir Çocuk
Baharın ruhumuzu ısıtmaya başladığı şu günlerde,
Mavi Çoraplılar ekibi olarak figüratif resmin
özgün isimlerinden Cansen Ercan ile
Kuzguncuk'taki atölyesinde buluştuk. 6-7
İspanyol asıllı, Lonra’da çalışan ve yaşayan aynı zamanda da
3.Mardin Bienali sanatçılarından fotoğraf, video ve enstalasyon
sanatçısı Juan DelGado ile sanatını ve hayatını konuştuk. 18-19
OCAK 2015 YIL 2 SAYI 9
Güncel Arkeoloji
Page 1
Korkum Bilmeye Olan Merakımla Aşıldı
18-19
ART-ALAN
Sokağın Doğal
Kolajı 7
Afazik
Adalet: 19
Herşey Para değil
GUNCELSAYFA1-24.qxp
ORHAN CEM ÇETİN
Ben şimdi sensiz
ne yapacağım? 5
MELTEM YAKIN ÜLDES
Sanatta Arap Modernitesi
Her Şey
Yerli
Yerinde
Bir yerde okudum, “12 Eylül 2010 Referandumu’nun simgelerinden
olan, darbe sonrası işkencede katledilen Maraşlı öğretmen Ali Ekber
Yürek ile ilgili dosya zamanaşımı gerekçesiyle kapatıldı” diye. 3
Pardon Geç Kaldım
Galeri Zilberman Mısır Apartmanı’nın
ikinci katındaki proje alanında, Eşref
Yıldırım’ın Küçük Suçlar Hapishanesi
adlı etkileşimli yerleştirmesini sunuyor 5
Bakış T.U.Y.B 70 x 50 1994 Nevhiz Tanyeli
BERNA VARDAR
Zaman niye
ilaç olsun?
5 TL
‘Başka bir ırmaktan akıyor resim’
HERKES
HER ŞEYİ
NİSAN 2015 YIL 2 SAYI 12
Şükran Moral-Ayna 2014
5 TL
Cücelerin Dilinden Zamanın Ruhu
MAYIS 2015 YIL 2 SAYI 13
5 TL
Sanatçı-akademisyen Ferhat Özgür’ün ‘Aforizmalar Dizisi’
adını taşıyan yeni dönem çalışmalarından iki adet yapıt
İsviçre’de bulunan The Zeitgeist Collection’a dahil edildi 3
‘Herkes
haddini
bilecek!’
Şehir Tiyatroları Genel
Sanat Yönetmeni Erhan Yazıcıoğlu, kendi
deyimiyle, linç kampanyasının odağı olmuştu. Yazıcıoğlu ile
kendisine yöneltilen
iddialar ve Şehir Tiyatroları hakkında çok
önemli açıklamaların
yer aldığı bir röportaj
gerçekleştirdik. 12-13
Pipo Koltuğu
EMRE ZEYTİNOĞLU
Ölümden Sonra “İdealleştirilme
Zamanı” Gelir 2
GUNCELSAYFA1-24.qxp
5/31/15
Pardon Geç Kaldım
Kirpi
ORHAN CEM ÇETİN
ULAŞ ARSLAN
ERGÜN LAFLI
SEÇİL EREL
RIFAT MANİŞ
Danışıklı
Deli 5
Mesela
Zaman 7
Antik Ionia’ya
Bir Yolculuk 10-11
Günü gününe tutulmuş
notlar gibi... 19
Sen, Durdun… Ama
Bende Gördüm Seni 21
11:11 PM
Page 1
Güncel Arkeoloji
Şahmeran Görüneceği İnsanı Seçer
3. Mardin Bienali sanatçılarından fotoğraf ve enstalasyon
sanatçısı Thierry Payet ile bienal ve sanat eserlerinin üretim
süreciyle birlikte daha birçok konuyu konuştuk. 12-13
EDİTÖR
BERNA VARDAR
Öncelikler,
Seçimler
Ayrıntı
Müze Elindeki Bilgiyi Saklıyor
Sanatçı Birol Özer’in “şehrin en deli
hali” başlıklı kişisel sergisi Edirne
Kültür Evi’inde izleyici ile bulşuyor 9
Tren Saatleri
Hiç karşılaşmadan sevmeye başladığım bir ya da
bir kaç dostumla konuşuyorduk. Bu ayki sayıya
yazı çıkaramadığımı ve başka meşguliyetlerden
kafamın ‘yazar’ düzeyine geçemediğini söyledim,
e-posta ortamında. 3
HAZİRAN 2015 YIL 2 SAYI 14
5 TL
Gecenin Değil, Gündüzün Resmi
Bulutlu Bir Havanın Alacakaranlığı
Karşı Sanat Çalışmaları’nın kurucularından, sanat etkinlikleri
iletişimcisi Feyyaz Yaman’ın Halil Yavuz Ertürk’ün resimleri ile
ilgili gerçekleştirdiği söyleşiyi sizler için derledik. 6-7
Gürbüz Doğan Ekşioğlu ile illüstrasyon, karikatür ve resim
ilişkisinden Türkiye ve dünyadaki sanat gelişmelerine kadar önemli
açıklamaların yer aldığı bir röportaj gerçekleştirdik. 12-13
ŞUBAT 2015 YIL 2 SAYI 10
Bilim ve Sanat Vakfı (BİSAV) tarafından, İstanbul Vefa’da ‘Kötülük Felsefeleri
Atölyesi İhtisas Sempozyumu’ başlığı ile gerçekleştirilen etkinlikte sanat
eserlerinin yorumlanmasına dair ileri sürülen fikirler çok tartışılacak 3
Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi,
Dilek Sabancı Sanat Galerisi’nde
“Mardin'de Bir Oryantalist; Marius
Bauer” isimli Hollandalı oryantalist
ressam Marius Bauer'in orijinal
eserlerinin yerine onların fotokopilerine ev sahipliği yaptığı görüldü! 3
Life Breathes the
Breath (In)
Marc Quin
Depo: Akıl
Hastanesinde Hayat
Lena Von Lapschina/İşaretler ve Diyaloglar
Depo, hasta yakınlarının
bile çoğu zaman giriş
hakkı olmadığı izole alanlara girip içeride olup bitenlere tanıklık etmeye
çağırıyor. 8
Sanatçının Küratöre
İhtiyacı Var Mı?
Viyana Sanat Okulu’nda
‘Küratöryal Uygulamalar’
alanında Yüksek Lisans
öğrenimine devam eden
Lal Bahçecioğlu, Matthew
Higgs tarafından yönetilen “Küratör Olarak Sanatçı” temalı seminer
dersi kapsamında Ferhat
Özgür ile bir söyleşi gerçekleştirdi 18-19
Mardin izlenimleri
Masumiyetimizi Yitirdik
6-7
5 TL
Kötülük Bunun Neresinde?
BU BİR MÜZE Mİ?
Nur Koçak/Cahide
Danıştay yıkımından 9 yıl sonra Sulukule projesi hakkında
oy birliği ile iptal kararı verdi. Sulukule Platformu’nun
kurucularından, sanat tarihçi Derya Nüket Özer ile
Sulukule’yi, Romanları, Romanların sanatsal pratiklerini,
müzeleri, kültür politikalarını ve sanatçıların kentlerdeki
soylulaştırma ile olan ilişkilerini konuştuk. 12-13-14
Şehrin En Deli Hali
15 Haziran 2015 tarihine kadar görülebilecek olan
Mardin Bienali’nin açılışından iki gün önce yani 13
Mayıs’ta Mardin’deydim. Esasta çok daha geç bir
tarihte gitmeyi planlarken bienal sanatçılarından
Juan DelGado’nun kendisi ile birlikte olmam talebini geri çevirmek istemedim ki iyi de oldu. 22
29
Pipo Koltuğu
Pardon Geç Kaldım
EMRE ZEYTİNOĞLU
ORHAN CEM ÇETİN
ERGÜN LAFLI
Zaman, Tarih, Siyaset,
Sanat Vb. 2
Prangalı
Hayalet 5
Ionia Gezileri 2: Unutulmuş
Bir Ion Yerleşimi - Airai 10-11
Güncel Arkeoloji
Akademik Amentü
FERHAT KAMİL SATICI
Sanat ve Eğitimde Arzu
Nesnesi: Empati ve Entropi 17
Kargaca
Tren Saatleri
AYŞECAN KURTAY
RIFAT MANİŞ
Ben Senin
Yerinde Olsam 20
Şimdi Hangi Kuyuya Taş Atsam
Kendi Kafama Düşüyor 21
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
RÖPORTAJ
“GÜZELİ ARAMAYA DEVAM EDİN!”
MEHMET GÜRELİ
Röportaj Vedat K.
Sinema yönetmeni, müzisyen, ressam, yazar ve gazeteci Mehmet Güreli ile İstanbul,
İstiklal Caddesi’nde, korkulu gözler arasında yürüyerek bir sanat kurumunun en üst
katında sessizliği bulduk. Bazen en başta söylenmesi gereken söz en sonda söylenebilir.
Güzeli bulamayacağınızı düşünmemelisiniz diyor sanatçı Güreli.
Sanat dünyasında bildiğim iki tane
Mehmet Güreli var. Sizinle bu isim
benzerliği vasıtasıyla tanışmıştık. Bu
tür yanlışlıkla tanışmaları sık yaşar
mısınız?
Yüzlerce yanlış var. İsim benzerliğinden kaynaklı yanlışlıklar ve yanlış
bilgilerle de dolu başka bir sürü şeyler.
Hangi birini düzeltim derken kendi
haline bırakmayı tercih ediyorum ve
zaman içinde düzeliyor. İnternette de
çok yanlış var onları mı düzelteyim,
bunarı mı?
Dijital dünyaya adapte olabildiniz mi?
Çantanızda gazete görünüyor ve hala
basılı yayınlara dokunmaya devam
ediyorsunuz, öyle mi?
Ben hiç bir zaman basılı yayınlardan
kopmadım, kitaptan vazgeçmedim.
Dijitalden de bazı makaleler okuyorum.
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
Şuan Paris’te devam etmekte olan
bir resim serginiz olmakla birlikte
çok kimlikli bir insansınız. Sinemacı,
oyuncu, müzisyen, ressam, yazar ve
gazeteci. Hangi yanınızın daha fazla sizi
temsil ettiğine inanıyorsunuz?
Aslında ben çok fazla ayrım yapmıyorum, çok küçük yaşlarda kendimi
sinemaya adadığıma inandırmıştım ve
bundan hiç vazgeçmedim. Ama bütün
bunların hepsi artık benim bir parçam
olmuştur. Hangisini yapmaya başlıyorsam bütün gücümle onu yapıyorum o
yüzden pek ayrım yapmak istemiyorum. Ama bu dünyada sinemacı olarak
imza atmak isterim. İstediğim filmlerin
çoğunu çekemediğim için henüz o
durumda değilim. Aslında istediğim
kitapları da yazıyorum ve daha neler
yapacağımı da bilmiyorum. Sinemacı
olmaya daha yakın hissediyorum. Hem
sinema tarihçisi olarak hem sinema
30
ile uğraşan bir insan olarak sinemacı
olmaya daha yakınım ama sergiler de
gördüğünüz gibi hiç öyle bir zaman
diliminde yapılmış bir şeye benzemiyor. Bütün hayatımı kapsadığını
da hissediyorum, başkaları da bunu
hissediyor ve bana belirtiyorlar. Şimdi
albüm hazırlıyorum, benimle çalışan
insanlar bilir, hiçbir şeyi üvey evlat gibi
düşünmüyorum, hepsi aynı disiplin ve
hangisinin sırası geliyorsa o çıkıyor.
Birbirlerinden farklı disiplinler de
olsa hepsi neticede sanat ürünleridir.
Duygu olarak sizi en iyi ifade ettiğini düşündüğünüz ya da hangisinin
duygu hali siz daha çok temsil edebilir?
Hangisi ile daha fazla ilgilenirseniz
kendinizi daha hoş, mutlu ve memnun
hissediyor olabilirsiniz?
RÖPORTAJ
Mehmet Güreli
Bunu tayin etmek çok zor, ama şöyle
diyebilirim: Mesela yazarken başka yerlere gidiyorsunuz ve yazı yazmak; bir
şey anlatmak, çözümlemektir ve orada
daha çok izahçı oluyorsunuz. Hikâye ya
da deneme yazdığımda oralarda bir şeyi
daha açık değerlendirmeye çalışıyorum. Fakat resim ya da müzik biraz
daha duyguların sanki renklendirilmiş
halleridir ve daha fazla açıklamaya
gerek duymuyorum. Aslında yazılarda
da böyle kapalı bir yanım var. Sinemada
görsel bir şey var. Çok açıklayıcı sanatı
da tutmuyorum ben. Çok anlamlar
çıkartmaya yönelik bir şeyler üretmeye
inanan başkalarının benim yolumdan
gitmelerinden çok kendi yollarını
çizimlerini istiyorum. Yaptıklarıma
baktıklarında, onları duyduklarında ya
da okuduklarında çok geniş bakılsın
istiyorum, çok da altını çizmiyorum.
O yüzden hangisi daha çok açıklayıcı
ya da hangisi daha çok anlamlı diye
bir çizgi içine de girmiyorum. Hepsi
başka başka yerlere götürüyor insanı.
Filimle ilgili yazı da yazıyorum ya da bir
yazarın resmini çizmiş oluyorum yani
bu tip yazan çizen durumundayım ve
kendi yazılarıma resimli yorumlar da
yapıyorum.
Mehmet Güreli, Film Noir Serisi
Duygu ve düşüncelerinizi ifade etme
anlamında belki de en etkili olanın
harfler olduğunu söyleyebiliriz, değil
mi? Yazılarınızda da kapalı olduğunuzu
söylediniz. Neden böyle bir kapalılık
hali var?
Kapalılık değil, fazla açık değil demek
daha doğru olur. O çizginin içine
kişinin de biraz girmesi gerektiğini
düşünüyorum. Sorular sormalı, onunla
iletişime geçmeli, onlarla bir tür başka
yaşam içine girmeli gibi geliyor bana.
Sadece benim yazdıklarımın çerçevesinde dönmelerinden yana değilim,
beni duygulandıran ya da beni karmaşıklığa iten şeyler, bana açık kapılar
bırakan yapıtlar bunlar. Mesela Franz
Kafka'dan bahsediyorum: aslında
yüzlerce yoruma açık bir sürü hikâyesi
var, bir şey anlatıyor fakat sen istediğin
gibi de onu anlayabiliyorsun. Benim
hoşuma giden şey budur. Bir klasik
müzik dinlerken de kimse gelip bana,
“Bunu şunun için yaptın” diyemez.
XVI. yüzyılda yazılmış müzik parçalarını dinlediğimde sanki bugün yazılmış
gibi o kadar yakın geliyor bana. Bunu
bir film için de diyebilirim ki sanatta
küçük bir çizgi seni alıp Hindistan'da
bir yere bırakabiliyor.
Batı müziği ile Anadolu'daki müzik
arasında ritim olarak belirgin bir fark
var mı sizce?
31
Duygu olarak yok, teknik olarak bazı
farklılıklar var. Ama bunları fark olarak
da düşünmemek lazım. Bence müzikte
yaratıcılık, dünyanın neresine gidilirse
gidilsin ve kim yazmışsa yazsın güzel
bir melodi ile hemen öne çıkar. Bu bir
kabilenin müziği de olabilir, kentteki
bir aristokratın yaptığı bir müzik de
olabilir. Osmanlı'da birçok besteci
padişahlar olduğu gibi… Herkes
duygusunu güzel bir şekilde ortaya
koyabilir. Bu nedenle sınırları kaldıran
şeylerden birisi de müziktir ve resimde
öyledir. Sen istediğin kadar kapalı bir
şey de yapsan oradan mutlaka bir şeyler
çıkar. Birisi seni bir pencerenin önüne
koyabiliyorsa ya da bir şarkı seni alıp
yürütebiliyorsa bence seninle iletişime
geçmiştir. Bütün problem bence bir
yapıtın seninle iletişime geçebilecek
kadar sana yaklaşmasıdır. Benim harflerimin özü budur galiba.
Sanatçı ile iletişim arasındaki ilişkiye
belki buradan bir geçiş yapılabilir. İncil
daha kâğıda dökülmezken, matbaa
yokken resim ya mimari İncil işlevi görürlerdi. Başka bir ifadeyle resim, din
ile toplum arasında bir iletişim medyumuydu ve bu uzun bir süre böyle devam
etti. Günümüzde de sanat ile iletişim
arasındaki ilişkiyi düşündüğümüzde
sizce sizin eserleriniz de ya da genel
sanat eserlerinde nasıl bir bilgi iletişimi
var ve bu iletişimdeki mesajın etkisi ne
olabilir sizce?
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
RÖPORTAJ
Bunlar güzel ama büyük sorular, cevap
ta aslında küçük dokunuşlarla olabilir.
Bazı şeyler içgüdüsel olarak yapılır
denebilir. Örneğin sabah kalktığınızda
aklınıza bir melodi gelebilir ve on melodi çıkarırsınız birdenbire bütün çevre o
şarkı ile yaşamaya başlar. İnsanın durumu bu aslında. Anladığım kadarıyla ilk
mağara resimlerinin ortaya çıkması da
aslında ava gidenler arasında uyumayanların uykusuz kalmaları uğruna yaptıkları çizgiler değil mi? Yani demek ki
birileri huzursuzluğu aktarmak istiyor,
birileri de yaşanmışlıkla kalabiliyorlar.
Benim de bir nedensellik üzerinde
durmaya çalışmayışımın nedeni de budur. Yani yaşam sürerken ben aslında
bunlarla birlikte, iletişimi düşünmeden
bir şeyler yapıyorum ve bu insanlarla
bir yerlerde buluşuyor. Bunun daha
önceden bir amaç uğruna planlanmamış olmasına da dikkat ediyorum.
Biraz olsun mutluluk verebileceğini
zannettiğim hayata bağlayıcı çizgiler
içinde olmaya çalıştım, tedirgin edici
olmaktan uzaklaştım. Çünkü kaynaklarında beni tedirgin eden bir sürü şeyler
vardı. İşlerim aslında tedirgin olmuş
ama bunu yaptıkları ile dönüştürmüş
adamlar arasından seçilmiş figürlerden
oluşur. Rembrandt'ın gölgelerinin
içinde anlatılmayanlar gizli ve seni daha
ötesine geçiriyorlar ama beni anlatılamayanlarla baş başa bırakıyorlar, bana
dokunuyor, ilişki kuruyorum. Ben bayrağı alıp başka bir yere götürüyorum.
Mutlaka bir yerlerde, birileri senin
üzerine gözünü dikmiş olabiliyor. Sen
onu alıyorsun, onu büyütmeye ve başka
bir şeye dönüştürmeye çalışıyorsun.
Resimlerinizi de özel olarak konuşacağız. Fakat öncelikle çekmeye hazır ya
da çekmediğiniz filmlerinizin olduğunu
söylediniz. Bu durumun kamu ya da
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
özel kurumların kültür sanatla olan
ilgisi ile bir bağı var mı?
İlgi değil, ilgisizliği demek istiyorsunuz
galiba. Her şeyin bir nedeni var, ama
bunun şöyle bir nedeni de var: Toplumda henüz arz ve talep yaratılmamış
olabilir ve sen işini yaptıktan sonra
insanlara gitmeye başlıyorsun. Bunu
yapan ara kurumlar var ve bizde onlar
gelişmedi. Muhteşem prodüksiyonlar
yok, evine gelip senin film yapabileceğine inanan adamlar yok, çok paralar
verecek adamlar falan yok. Her şeyi
sen yapmak zorundasın ve asıl problem
de orada. Kurumsallaşmamış bir sürü
şey var. Arada bir sürprizler oluyor, bir
yerlerden bir şeyler geliyor, birtakım
şeyler yapıyorsun. Bütün bu sistem tam
olarak olmadığı için bunun sonucunda bir sürü problemler çıkıyor. Sen
vazgeçmiyorsun ama sürekli erteleniyorsun. Bir sürü nedenim var, ama
şunu söyleyeyim; şu an benim için esas
neden para, başka bir şey söylemek
bana düşmez ve param olduğunda film
çekiyorum.
Toplum böyle bir meselenin varlığından da haberdar değil, hazır olmasını
bir yana bırakın. İnsanlık hep ileriye gider, birileri aşağı çekiyor gibi gözükse
de toplum ileriye gidiyor, gidiyordur.
Mesela, teknoloji veya teknik olarak
insan birçok şeyi kullanamazken
birdenbire kullanmaya başladı ve bu
teknik, güç olmaya başladı. Sinema ile
ilgili eski filmleri inceleyecek iyi okulların olması gerektiğine inanıyorum ve
teknik kullanarak bir sürü iyi şeyleri
anlatacak insanların da olduğunu düşünüyorum.
Noir serinizdeki resimlerinize baktığımız zaman demin ifade ettiğiniz o
kapalı olma durumundan izleyiciye
32
birer pencere açıyorsunuz. O pencerelerde farklı insan figürleri de görülebilir. Şunu sormak istiyorum toplumu
oluşturan bireylere ve oradan da insana
geldiğimizde siz kendi insanınızı nasıl
tanımlıyorsunuz?
Noir biliyorsunuz Fransızca Kara Film
anlamına geliyor. Fransızlar Amerika
filmlerini böyle isimlendirmiş. Noir
filmlerin benim için çok özel bir anlamı
var. Tür olarak çok sevdiğim bir tür,
ama aynı zamanda çok kapsamlı bir şey
yani bir sürü akımı kendinde eritmiş,
yeni akımlar çıkarmış ve hala süren bir
şey. Teknik olarak sinema tarihçileri
tarafından bir nokta konmuş olabilir.
Buna son noktayı koyduklarını söylerken birden bire neo-noir deyimi çıkmaya başladı ve buna benzer bir sürü
filmler yapılıyor. Bunların çoğu siyah
beyazdır, şimdi renkli olarak da halen
devam eden şeyler. Ayın karanlık yüzü
üzerine denemeler yapmak, düşünmek
aslında bir anlamda insanları daha dikkatli ve çağı anlamakta daha gözü açık
yapıyor. Bence kötü bir şeyi anlatmak
her zaman iyidir, çünkü onu anlattığın
zaman, kıyas yaptığın zaman o insanlarla ilişki içerisinde şunu görüyorsun
ki çok bilen insan aslında adımını daha
değişik atıyor. Yani uçurumdan haberdar olmayan bir insan için uçurum
aslında düz bir yarık gibidir, anlatması
çok zordur veya yangında eli yanmamış
bir adama yangını anlatmak zordur ama
bu filmler bize uyarıcı niteliği taşıyor
bir anlamda. Yani eski deyimle famfatal
dediğimiz meşum bir kadının neler
yapabileceğini çok da iyi anlatıyorsun.
Bir adamı, bir gangsteri anlattığın
zaman, o karanlıkta gidiyor ama biraz
sonra ne yapacağı konusunda seni tedirgin ediyor. Ben o gözlerdeki merak
ve tedirginliği yansıtarak yine de kendi
renkleri içerisinde çizmeye çalıştım.
RÖPORTAJ
Benim insanı tanımlama gibi bir şansım
var mı ki? Hayatta bir kaç tane, sanat
dünyasında ise milyonlarca dostum var.
Sinemacılar, ressamlar, yazarlar, müzisyenler sanki hepsi evimde misafirim
gibi. Eve bir CD alıyorsam onu yapan
sanatçı artık misafirim ve dostum oluyor. Zaman içerisinde onunla ilişkiler
kuruyor, onunla konuşmaya başlıyorum
aslında. Bir sinemacıdan bahsediyorsak
onun biyografisini okuyorum, otobiyografisini bulursam onu okuyorum, onun
iç dünyasında gezintiler yapıyorum. Benim seçme sanatçılarım da var ve onlarla
ilgili sürekli çalışmalar da yapıyorum.
Kitabını okuduğunuz birisi sizin
dostunuz oluyor, çünkü o sana bir şey
sunmuş oluyor ve bundan daha büyük
bir dostluk var mı? Pasif bir okuyucu da
olsam yine mutlu olabilirim çünkü yine
benim için birileri bir şey yapıyor gibi
düşünebilirim. Ben de bir şeyler yapıp
başka bir yerlere bir şeyler sunuyorum. Bu bende bir trafiktir ve böyle bir
alışverişte insanlara çok şey borçluyum.
Benim için aslında hür insan bir insana
bir şey sunan insandır. Yani entelekt,
insanı insan yapan başka bir faktördür,
yaratıcılığın ortaya konmasıdır, başkalarıyla ilişkiyi başka alanlarda sağlayandır.
En büyük insan icadı da budur. Bunu
entelekt düzeye getiremeyenlerin çırpınışı dünyada facialara yol açıyor. Birileri
çıkıyor bunu bozmaya çalışıyor çünkü
entelekt düzeyde yüksek bir şey var.
Belki de Schopenhauer’un entelektüel
hazzın en yüksek mertebe olduğunu
söylemesi de bu yüzdendir. Bu yüzden
her şeyin ötesine uçuyorsun, bambaşka
yerlere gidiyorsun. Nirvana gibi bir şey
bu.
Çok fazla negatif şeyleri sıralamaktan
yana değilim. Genel olarak tablolar
üzerine ahkâm kesmek de istemiyorum.
Kimin ne yaptığını takip ediyorum tabii
ki, ama esasta kendi yapmak istediklerime yetişemiyorum.
Aşktan yana nasıl geçti hayatınız?
Çok dolu geçti, ben hiç yalnız kalmadım
hayatta. O konuda da şansım vardı diyebilirim. Çok hoş insanlara rastladım,
onlar da bana katıldılar bazı şeylerde.
Mesela bir sürü arkadaşım şarkı sözü
yazdı, birlikte bir şeyler hazırladık,
dergiler yayınladık vs. Şimdi de başka
arkadaşlarla benzer şeyler yapıyoruz,
her şey aşk değil ama dostlukları da
aşkın içe sokarsak ,ki her şeyi de ben
yapma iddiasında değilim ayrıca sevmiyorum da bunu, birlikte yaptığımız
şeyler oluyor.
Ego ile sanatçı arasında yaman bir ilişki
var aslında, değil mi?
Var tabi ama bende ego çok fazla
olmadığı gibi azdır da. Herkesi katmaya
çalışırım ben. Bazı alanlarda son sözü
söylemek isterim ve anlaşabileceğim
insanlar da son sözü benim söyleyeceğimi bilirler. Bazı yerlerde son sözü kimin
söyleyeceğini de bilirim ve ona bırakırım son sözü.
Son sözü size bırakarak bitirelim mi?
Herkes güzeli aramaya devam etmeli ve
hiç kimse de bulamayacağını düşünmemelidir.
Mehmet Güreli, Film Noir Serisi 2
Mehmet Güreli Kimdir?
Yazar, müzisyen, ressam ve yönetmen.
Orta okulu önce IEL, sonra Avusturya
Lisesi'nde, liseyi Yeni Kolej ve Ferhan
Koleji'nde okuduktan sonra iki yıl
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Felsefe Bölümü'ne devam etti.
1976 yılında Hürriyet Gazetesi'nde
çalışmaya başladı. Alope'nin Odası adlı
kısa öyküler kitabı 1993 yılında yayınlandı. Gönül Yarası ve İkinci Bahar adlı
yapımlarda rol aldı. Ayrıca 1986 yılında
yaptığı 18 dakikalık 'Vapurlar' filmi
ve 'Necdet Mahfi Ayral' ile 'İstanbul'a
Yolculuk - Dünya Yazarlarının Gözüyle' adlı iki belgeseli bulunmaktadır.
Halen İstanbul'da Cihangir'de yaşıyor.
Türkiye’de demek fazla uzun olabilir
ama İstanbul’da sanat ya da sinemanın
durumunu nasıl görüyorsunuz?
33
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
Ioan Popdan
ESER
Zorzini Gallery - Ioan Popdan, Vertigo II, 2014, Art Internatonal 2015, İstanbul
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
34
ESER
Li Tianbing
Pearl Lam Galleries - Li Tianbing - Petit1, 2013, Art International 2015
35
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
YORUMSUZ
ART
INTERNATIONAL
2016
ERTELENDİ
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
36
YORUMSUZ
37
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
ÖZEL ARAŞTIRMA
MÜZE VE GALERİLERDE
AYDINLATMA TEKNİKLERİ
Vedat K.
Özet
Müze ve galerilerde eserlerin izleyicilerde
yaratması gereken algıyı yakalayabilmek
için aydınlatma teknikleri oldukça önemlidir. Müzeciliğin ilk yıllarında amaç daha
çok eseri bol ışık altında sergilemekti.
Daha sonraları müzeler tarihsel, sanatsal ve
bilimsel değeri olan eserlerin toplandığı,
sergilendiği ve bilimsel araştırmaların
sunulduğu kuruluşlar olarak değerlendirilmiştir. Bir müzede barındırılan eserler
bir şahsın veya ülkenin mülkiyetinde olsa
bile bütün bir insanlığın malı olup, sonsuza
kadar fiziksel ve teknik hiçbir değişikliğe
uğramadan korunmasının esas olduğunu
düşünenlerdenim. Bu koruma yöntemlerinden birisi olan aydınlatma konusunu
işleyerek, aydınlatmanın müze ve galerilerde eserler üzerindeki etkilerini, kullanılması
gereken ışık değerlerini ve ışığın çeşitlendirilmesi konularının önemine bu makalede
değinilmektedir.
I. AYDINLATMANIN TARİHSEL ANLAMI
I. 1 Tarihsel Anlam
Aydınlatma; insanlığın tarihi kadar eski
olmakla birlikte, en önemli gereksinimle
rinden biridir. İlk aydınlatma aracı olarak
kullanılan meşale ile günümüz halojen lam
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
ba, projektör ve reflektör aygıtları arasında
aydınlatma ve aydınlatmada kullanılan
elmanlar açısından çok önemli tarihi süreç
yaşanmıştır. Bu tarihi süreç içerisinde
teknolojinin gelişmesiyle birçok değişim
yaşanmıştır. Tarihi süreç ateşle başlayıp
meşale, mum, gaz yağı aydınlatmalarıyla devam etmiş ve 19. yüzyıl sonlarına
doğru elektriğin icat edilmesiyle elektrikli
aydınlatma elemanları uygulamalarına
geçilmiştir. Elektriğin icadıyla, aydınlatma
elemanları hızlı gelişim sürecine girerek
yapıların taşıdığı fonksiyon ve işleve göre
değişik aydınlatma elemanları üretilmeye
başlanmıştır.
yaşam gündeminde toplum adına top
lumun kültürel varlığını koruyan eğitim
kurumları konumuna gelmişlerdir. Genel
olarak müzeciliğin ilk yıllarında amaç, daha
çok eseri bol ışık altında sergilemekti. Daha
sonraları müzeler tarihsel, sanatsal ve bilimsel değeri olan eserlerin toplandığı, sergilendiği ve bilimsel araştırmalara sunulduğu
kuruluşlar olarak konumlandırılmıştır. Bir
müzede barındırılan eserler bir şahsın veya
ülkenin mülkiyetinde olsa bile, bütün bir
insanlığın malı olup sonsuza kadar fiziksel
ve sanatsal hiçbir değişikliğe uğramadan
korunacaklardır, korunmalıdırlar.
Günümüzde galeri ve müze aydınlatmasınI. 2 Müze Aydınlatması
da dört kavram üzerinde durulmaktadır:
1- Bilinçli kullanılmış bir aydınlatma düzeni
Müzenin sözlük anlamı: Tabiat olaylarını
ile sergilenen nesnelerin görünmesini
ve insan emeğini temsil eden örnekleri
engelleyen kamaşmanın yok edilmesi,
koruyan ve bu örnekleri insan bilgisinin
nesnelerin net ve doğru bir şekilde algıgelişmesi yolunda kullanan kurumdur.
lanmasının sağlanarak nitelikli bir izleme
18.yüzyılda ilk modern müzeler kurulduimkânının tanınması
ğunda müzede ana işlev sanat eserlerini
2- Sergilenen nesnelerin zararlı ışınımlarsergilemekti. Bu amaçla yapılmış müze
dan korunması
binaları; dikdörtgen planlı, tepe ışıklı ve
3- Gün ışığını destekleyici yapay aydınlatma
tüm duvarlarının sergileme amaçlı kullanıl- düzeninin sağlanması
dığı mekânlardı. 20. yüzyılın başlarında ise 4- Sergileme yöntemlerinin gelişmesine
sergileme fonksiyonlarına ek olarak eğitim bağlı olarak nesnelerin biçimsel, gereçsel,
ağırlıklı çalışmalara da yoğun bir şekilde yer renksel, vb. özelliklerinin ortaya çıkarılması.
verilmiştir. Bu yüzyılda müzeler toplumsal
38
ÖZEL ARAŞTIRMA
İstanbul Modern Aydınlatma Örneği
İstanbul Modern Aydınlatma Örneği 2
39
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
ÖZEL ARAŞTIRMA
Spot Işık Örnekleri
Unutulmaması gereken nokta müzenin iki
temel fonksiyonunun olduğudur: teşhir ve
koruma. Aydınlatma işin içine girdiğinde bu
iki amaç birbiriyle çelişir. Bir taraftan Müzelerde Algılama ve Aydınlatma Kriterlerinin
Analizi yani teşhirdeki detayları görmek için
yeterli ışık miktarı, diğer taraftan ise eserin
bozulmasını önlemek için kontrollü ışık gereksinimi vardır. Eserin nasıl aydınlatılarak
sergilendiği onu algılayışımızı ve sonuçta
ona duyduğumuz tepkiyi etkileyecektir.
Psikologlar ve felsefeciler duyu organları aracılığıyla alınan verilerin beyinde
kodlanması ve örgütlenmesini algı olarak
adlandırmaktadırlar. Algılama, öğrenmenin
ilk aşamasıdır ve müzenin yaygın eğitim
işlevinde nesnenin algılanması eğitim sürecinin birinci basamağını oluşturur. Müze
sergilemesinde mekân-yapıt ilişkisi görsel
algılama bağlamında oluşur ve gelişir. Sergi
alanı, yapının kimliğini aktarmak ve onu
ziyaretçiye gerekli algılama verileri doğrultusunda, gerekli konfor değerleri sunarken
izleyici ile eserin iletişim-etkiletişimini
kurmak durumundadır. Müze, koleksiyonun
tanımlanması ve tanınması yolunda düzenlediği sergilemede bir algılama çevresi
hazırlamaktadır. Burada nesne sergilenen
eserdir. Yapı onu koruyan bir kabuk olmaktan başka içinde barındırdığı nesnelerin
algılanmasını sağlayanbir zemindir.
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
Müzede sergilenen eserlerin izleyici tarafından algılanabilirliği sergileme alanının
kurgulanışına bağlıdır. Müzeden içeri
girildiği andan itibaren özne koleksiyonun
görsel yanıyla (etiketler, bilgi panoları,
aydınlatma düzenekleri) karşı karşıyadır. Bu
görsel gerekliliklerden aydınlatma kriterinin algıda en önemli görevi üstlendiği
bir gerçektir. Bir müzede izleyenin esere
dokunma olasılığı oldukça düşüktür. Bu
nedenle eserlerin biçim, renk ve dokuları
ancak aydınlatma ile gösterilebilir. Fakat
önerilen hiçbir çözüm ne tarihi değeri olan
eseri ne de onun içinde sergilendiği tarihi
yapıyı ikinci plana itmemeli, her iki eserin
görünür değerini onlara zarar vermeden
ortaya koymalıdır. Bunun yanısıra karanlık
bir çevrede esere odaklanan veya kontrast
oluşturan aydınlatma çözümleri ilgiyi çekebilir ve istenen etkiyi sağlayabilir. Fakat bu
tür uygulamalarda detayların net bir şekilde
görülmesi engellenmemelidir. Bu nedenle
her zaman genel aydınlatmaya ihtiyaç
vardır. Literatürde genel olarak müzelerde
aydınlatma kalitesi konusuyla ilgili olarak
oldukça fazla döküman bulunabilir, fakat
bunların çok azı müze olarak kullanılan
tarihi yapılarla ilgilidir.
Genel olarak müze aydınlatmasında, nicelikle (nesnenin korunması ve görünmesi)
40
ve nitelikle (görsel olarak nesnenin tüm
özelliklerinin net ve doğru biçimde algılanması) ilgili değerlerin sağlanması koşulu
vardır. Müze olarak kullanılan ve kendileri
başlıbaşına müzenin bir parçası olarak
sergilenen tarihi yapılarda nitelik ve nicelik
yönünden ciddi sorunlar yaşanmaktadır.
Yapının hem korunması, sergilenen objelere kabuk oluşturması hem de kendini ve
içinde barındırdığı eserleri nitelikli biçimde
algılatıp sergilemesi gerekmektedir. Tarihi
yapı bir taraftan korunurken diğer taraftan
kendini sergilemeli ve sergilenen eserler
kadar yapı da net bir şekilde algılanmalıdır.
Tarihi bir yapıda aydınlatma söz konusu
olduğunda, mevcut donanım göz önünde
bulundurularak öneri çözümlerde yapıya
minimum zarar verilmesi hedeflenmelidir.
II. IŞIĞIN KULLANIMI
II.1 Eserlerin Işığa duyarlılığına Göre Sınıflandırılması
Işık altında kalan eserlerin bozulma dereceleri aydınlık seviyesinin düzeyi ve ışığın eser
üzerinde kalma süresi ile orantılıdır. Buna
göre eserler ışığa duyarlılık seviyesine göre
üç ana grupta toplanırlar.
ÖZEL ARAŞTIRMA
1- Çok duyarlı eserler: Organik bünyeli
eserler; kumaş, halı, kilim, deri, minyatür,
sulu boya, resim, el yazması, kitap, vb.
2- Orta duyarlı eserler: vernikli yağlı boya
tablolar, cilalı mobilya, vb.
3- Az duyarlı eserler: taş, madeni eserler,
mücevherler, pişmiş toprak, cam eserler vb.
Bu sıralamaya göre üçüncü grupta yer alan
organik olmayan malzemeler ve taş ışıktan
zarar görmemektedir. Aydınlatma önlemleri
çoğunlukla ilk iki grup için önem taşımaktadır, üçüncü grup için koruma amaçlı fazla
bir önlem alınmasına gerek yoktur.
II.4 Işığın Renk Sıcaklığı
doğru ve ayrıntılı görmenin verimli olduğu
durumlarda ışığın tayfsal yapısının dikkatle
Birinci grup için 2900 K (Kelvin), ikinci
seçilmesi gerekmektedir. Işığın rengine
grup için 4000 K olmalıdır. Günün farklı
göre yapılacak aydınlatmalarda; sıcak renkli
saatlerinde, farklı mevsimlerde ve meteoyüzeyler sıcak (sarımsı, pembemsi) renkli
rolojik şartlara bağlı olarak aydınlık seviyesi ışıkla aydınlatılmalıdır. Sıcak renklerin
ve renk sıcaklığı değişebilmektedir. Organik kullanılması ile renksel doymuşlukları ile
olmayan malzemelerin renk sıcaklığı 3000- ışıklıkları artmaktadır.
6500 derece Kelvin arasındadır. Çevreye yayılan ışınım ile bu değer soğuk ve monoton III. 2 Yapay Aydınlatma Sistemleri
bir etki yaratır.
Yapay Aydınlatma Sistemleri; Yapılardaki
II. 5 Sergileme Saatleri
doğal aydınlatma (günışığının) yeterli
gelmediği veya doğal aydınlatmanın
Mesai saatleri dışında ve müzede ziyaretçi
II.2 Aydınlatmada Gün Işığı Kullanımı
istenmediği durumlarda kullanılmaktadır.
yokken eserler karanlıkta tutulmalıdır. Mü- Özellikle büro, banka, hastane gibi ışığın
Günışığı, içinde mor ötesinden kızıl ötesine zelerde eserlerin tamamı sergilenmemeli,
çok istendiği mekânlarda tercih edilen bir
dönüşümlü sergileme yoluna gidilmelidir. aydınlatma türüdür. Son yıllarda yapılan
kadar bütün dalga boylarını içeren bir ışık
kaynağıdır. Birinci ve ikinci gruba dahil olan
yapay aydınlatma uygulamaları, gelişen
çok duyarlı ve orta duyarlı eserlerde, içinde III. AYDINLATMA ÇEŞİTLERİ
teknolojik olanaklarının da kullanılması
mor ötesi ve kızıl ötesi ışınları barındıran
ile büyük gelişmeler kaydetmiştir. Bu
III. 1 Doğal Aydınlatma Sistemleri
günışığının kullanımına dikkatle özen
uygulamalarda, yapının niteliği ne olursa
gösterilmelidir. İnsan gözü 380 ile 780
olsun, yapıya uygun aydınlatma elemanları
nanometre dalga boyları arasındaki ışınları Doğal Aydınlatma Sistemleri; günışığından üretilerek yapıda bütünlük sağlanmaya çalıyararlanılarak yapılarda bırakılan pencere,
görmekte, 380 nm dalga boyundan ufak
şılmıştır. Yapının fonksiyonuna ve niteliğine
kapı gibi boşluklar yardımıyla yapılan aydın- uygun olarak dikkat edilecek en önemli
olan morötesi ışınlar ile 780 nm dalga
latma türüdür. Yapılarda farklı şekillerde ba- etkenlerden biri de aydınlatmanın niteliği
boyundan büyük olan kızılötesi ışınları
görmemektedir. Işığın yıpratıcı etkisi küçük zen küçük ama çok sayıda pencere açıklığı
ve niceliğidir. Aydınlatmanın niteliğinde,
dalga boylarında çok fazla olup dalga boyla- ile bu aydınlatma sağlanabildiği gibi, bazı
görülmesi gereken tüm detaylar kolayca gödurumlarda da tepe pencereleri ve çatılarrı büyüdükçe azalmaktadır.
rülebilmeli, yüzey ve doku biçimleri doğru
dan gelen günışığı ile aydınlatma yoluna
algılanmalı, renkler iyi seçilebilmeli ve uzun
gidilmiştir. Pencere açıklıklarının boyutları
II.3 Aydınlık seviyesi
süre göz yormadan aydınlatılan objelere
ve konumları yapının bulunduğu bölgenin bakılması sağlanmalıdır. Aydınlatmanın
iklim koşulları, yapının inşa edilmiş olduğu niceliğinde, aydınlatılacak yapının ya da
Genel olarak aydınlık seviyesi homojen
malzeme ve yapıyı kullanan insanların
olarak yayılmalıdır. Bu seviye birinci grup
objelerin aydınlatma miktarının belirlensosyo-kültürel yapılarına göre değişmekçok duyarlı eserler için maksimum 50 lux,
mesi sağlanmaktadır. Örneğin resim ya
tedir. Doğal aydınlatmalarda ışığın tayfsal
ikinci grup orta duyarlı eserler için maksida heykel sergilenen bir sanat galerisinde
(spektral) yapısı oldukça önemli bir yer
mum 150 lux olmalıdır. Üçüncü grup az
yapılan aydınlatmalarda, özellikle objelerin
tutmaktadır. Işığın tayfsal yapısı ile ışığın
duyarlı eserler için aydınlık seviyesi 300
niteliklerinin ortaya çıkarılması gerekmekrengi farklı olgulardır. Her tayfsal yapının
lux veya fazlası olabilir. Yapılan ölçümlere
tedir. Bu durumda aydınlatmanın niteliği
belli bir rengi olmasına rağmen, ışık rengi
göre, üçüncü gruba dahil olan az duyarlı
ile bu objelerin özgünlüklerini yansıtacak
çok değişik tayfsal yapılarla elde edilmekanıtsal objeler üzerindeki aydınlık seviyesi
aydınlatmanın niceliği iyi hesaplanmalıdır.
tedir. Bunun en önemli nedeni gözün rengi Aydınlatma niteliğinin ve niceliğinin doğru
düşeyde 105-130 lux ve yatayda 300-410
algılama biçiminin tayfsal yapıya bağlı
lux arasındadır ki bu değerler kabul edilir
hesaplanmadığı aydınlatma uygulamalarınolmasından kaynaklanmaktadır. Nesnelerin da ise yapının ya da aydınlatılacak objenin
görünmektedir. Dolaşım yolu üzerindeki
yansıyarak göze gelen ışığın rengi bu nesaydınlık düzeyi 100 lux’tür. Bu alan için
özgünlüğü ve taşıdığı işlev geri planda
minimum olması gereken değer olan 40-50 neleri aydınlatan ışığın tayfsal özelliklerine kalmaktadır.
bağlıdır. Bu nedenle renkleri
lux ile karşılaştırıldığında bulunan sonuç
kabul edilir görünmektedir.
41
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
ÖZEL ARAŞTIRMA
IV. ESERLER ÜZERİNDE AYDINLATMANIN
ETKİLERİ
Toprak altından çıkarılan her türlü eser
gün ışığıyla temas ettiği andan itibaren
ışık alma süresi, ışık miktarı, ışığın niteliği
gibi unsurlar bu sürede esere etki eden
sebeplerdir. Hem doğal hem de yapay ışık
organik malzemelerin bozulmalarına neden
olmaktadır.
1-Pişmiş toprak eserler üzerindeki etkisi:
Toprak eserler üzerinde eğer boyama yoksa
ışıktan etkilenmezler.
2-Taş eserler üzerindeki etkisi: Taş eserlerde ışığın tespit edilmiş bir etkisi bulunmamaktadır.
3-Metal eserler üzerindeki etkisi: Metal
eserlerde ışığın doğrudan bir etkisi bulunmamaktadır.
4-Cam eserler üzerindeki etkisi: Işığın
cam eserler üzerindeki boyamalara etkisi
vardır. Cam eserlerin boyalı kısımları yoğun
ışık altında solarlar.
5-Kağıt eserler üzerindeki etkisi: Işık kağıt eserlere solma, renk değişimi, kırılganlaşma, ayrışma şeklinde zararlar verir.
İstanbul Modern
KAYNAKÇA
1-Müzelerde Algılama ve Aydınlatma Kriterlerinin Analizi:
Ankara-Anadolu... C. Kurtay vd. Gazi Üniv. Müh. Mim. Fak.
Der. Cilt 18, No 2, 2003 113
2- http://www.geocities.com/anadolu_muzesi/muze.html
3-Odakule Galeri Danışmanı ile röportaj. Yayınlanmamış
4-Galeri Apel
5- İstanbul Modern
6-Sakıp Sabancı Müzesi
7-Şerefhanoğlu, Sözen, M. Aydınlatma Teknik ve Estetik”
Arrademento Mimarlık Dergisi Sayı 2001 / 5 s.116
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
Duvarda Metin Aydınlatma Örneği
42
MAKALE
NANA
Muzaffer Oruçoğlu
İnimden çıkıyorum. Duygularım, gördüğüm rüyalarla nakışlanmış, yeni bir dile
kavuşmuş gibi. Dilimde bir canlanma,
serüveni karmaşık ve oldukça zengin bir
açılım var. Dilim, benden önce çıkıyor.
Çok sakin ve efendi görünüyor dilim.
Hem kendisini kuşatan maddi dünya,
hem de kendi iç dünyası ile uyum içinde
görünüyor. Gerçekte öyle mi? Sanmıyorum. Her ikisiyle de çatışma içinde..
Çıktığım inin karşısında, diş diş yükseliyor kayalar. Kayaların sinesinde yüzlerce
kuş yuvası, insan ve hayvan suretleri. Az
aşağıda yazılar, rakamlar ve Russell'in
mutlak mantıksal öncüllerden çıkardığı
mutlak matematiğinin dili, "mutlaklık
diye bir şey var mı?" diye mırıldanıyor.
Geceleyin, beni uyutmayan tilkilerin
pavkırdığı yerde oturuyor Filozof. Bakışlarında ürkütücü bir 'BEN'. Tractatus'u
yeni bitirmiş. "Sorunlarımızın son
çözümüne vardığıma inanıyorum," diye
mırıldanıyor. Bir ses yükseliyor benliğimden, 'Bir uçurum olsa da kendimi
atsam,' diye.
Öyle görünüyor ki bu gün de dolaşacağım avare avare. Bir yerde oturabilsem,
sarılsam kalemime, hayatı kavrama ve
kendi meşrebime göre yeniden yaratma
yetisini gösterebilsem rahatlayacağım.
Hiç kuşku yok ki bu, ilk can alıcı şartı,
zengin bir dili gerektiriyor.
Çok yönlülüğü ve tüm karmaşık ilişkileriyle birlikte, derinlik denen şeyi,
zenginliği, zengin bir dil ile kavrayıp biçimlendirebilirim ancak. Dilimi, dilimin
anlama ve anlatma gücünü tanımıyorum yeterince.
Dilim, kökünden kesilmiş bir dili anlayabiliyorsa; sadece sözcük ve kavram
dillerini değil, sözcüksüz ve kavramsız,
yani "dilsiz" asıl dilleri anlayabiliyorsa;
rengin, ışığın, sesin, rüyanın, büyünün,
tüm görüntülerin ve onların görünmeyen gizli dünyalarının dilini anlayabiliyorsa dildir. Dilimin anladığı ve anlattığı
kadar insanım.
Kuşların şafak şakıyışlarına kendi şakıyışının içinden bakan şuh kadın Nana, gitmiş. Kim ne derse desin, dilin sınırları,
dünyanın sınırlarından daha geniş. En
güçlü gözümle, görme dilinin gözüyle
süzüyorum vadiyi, belki görürüm diye,
Nana'yı. Yürüdüğüm patikanın uçurum
tarafında, kınalı bir kayanın dibinde, "bu
dünyaya öylece bırakılmış" gibi oturuyor
bir başka Filozof. Kendisini varlığın
içine, varlığı ise dilin içine yerleştirmiş
yine. Ruhu gözlerine kaymış, kızarmış.
Belli ki, ölüme doğru var olmanın
çabasına girmiş gece boyu. Meşgalesini
var olanlara hasreden ve onun ötesini
göremeyen bilime sitem edip durmuş.
Gamalı haçını boynundan çıkarıp atmış
vadinin dibine.
43
Kavram ile idea arasındaki yolu kırk
yılda kateden Platon'u okuyor. Kafasını
kaldırıp boşluğa bakıyor ikide bir. HİÇ'i
ve HİÇ'in hiçmesini düşünüyor. HİÇ'in,
HİÇ ötesini arayışına takılıyor kafam.
Düşünüyor ve kararıyorum. Sonsuza dek
bölünme duygusu içine giriyor karartım,
sancılanıyor. HİÇ'in hiçmesi doğuyor.
Kayaların gölgesinden günışığına
çıkıyorum. İçim kalabalıklaşıyor. Yeşil
Dağ'ın zirvesinden vadinin derinliklerine doğru, içli bir ezan nağmesi iniyor.
Duruyor, özümü vererek dinliyorum.
Zorunlu çalışmaya karşı tiksinti duyan,
zahmet ve özgürlük duygusunu terkedip, teslimiyet ve ölümsüzlük arayışı
içine giren milyarlarca insan, uğul
uğul içimden çıkıp, beş bin yıllık kutsal
labirentine giriyor Tanrının. Tanrıya göre
düşünmeye ve Tanrıya doğru yürümeye
başlıyor.
Vadinin bir başka vadiyle kesiştiği yerde
buluyorum Nana'yı. "Güzelliğini ve gücünü, dil bilincinin, dil aşkının özünden
alan şiiri yazmak üzereyim, yalnız bırak
beni," diyor. Günlerdir yazamamanın
sıkıntısı işte. Yarasını derinden duyumsayan, acısını anlamaya çalışan bir
güvercin canlanıyor içimde. Aklımı, akıl
sınırlarının dışına çağıran ışığa doğru
çeviriyorum yönümü. Nana'nın yaratma
anıdır. Yani benim AN'ım.
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
ÖZEL HABER
KÜLTÜREL
KALKINMA PAKETİ
AÇIKLANDI
Kültür ve Turizm Bakanlığı
tarafından, “Kültürel Kalkınma”
başlığı ile 2016- 2017 yılları
için eylem planları açıklandı.
İlgili paket aşağıdaki başlıklar
halinde sıralandı.
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
44
ÖZEL HABER
HER ŞEHRE KÜLTÜR YÖNETİM PLANI
Şehirlerde kültür ve sanat alanı ile somut
olmayan kültür mirasının belirlenmesi, korunması, yaşatılması ve işlevlendirilmesini
sağlayacak Şehir Kültür Yönetimi Koordinasyon Birimleri oluşturulacaktır.
Her yıl bir veya birden fazla başarılı şehre
“TÜRKİYE KÜLTÜR ŞEHRİ” unvanı verilecektir. Ayrıca kadın, çocuk ve engellilerin
kültürel noktalara erişimini kolaylaştıran
şehirlere ödüller, mali destekler verilecektir.
KÜLTÜRKART
Kültür ve sanat alanlarında tek kartla
kültürel faaliyetlere kolay erişimi sağlamak
ve böylelikle kültür ekonomisini canlandırmak amacıyla KÜLTÜRKART projesi hayata
geçirilecektir
İSTANBUL KÜLTÜR KÜLLİYESİ
İslam eserleri, arkeoloji, güzel sanatlar ve
geleneksel sanatları içerisinde barındıran
bir Müze Kompleksi ile yazma eserler
kütüphanesi ve restorasyon teknikleri araştırma ve uygulama merkezinin yer alacağı
İstanbul Kültür Külliyesi yapılacaktır.
HER ŞEHRE TİYATRO
81 ilimizde tiyatro ve sahne sanatlarıyla
ilgili projelere destek verilerek, her ilimizde
bir tiyatro sahnesi oluşturulacaktır.
45
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
ÖZEL HABER
SANATÇILARA YÖNELİK ÇALIŞMALAR
A) Sosyal güvenlik kapsamında olmayan
sanatçıların emekli olmalarına yönelik
çalışmalarımızı başlatıyoruz.
B) Kültür ve Turizm Bakanlığı ile bağlı
kuruluşlarında istihdam edilen sanatçıların
emeklilik şartlarının iyileştirilmesine yönelik çalışmalarımızı yürütüyoruz.
ÖZEL MÜZELER AÇILIYOR
Müzecilik ve Koleksiyon kültürünü geliştirmek için devlet müzelerinin depolarında bekletilen (2.950.000) eserlere
özel müzelerde teşhir imkânı sağlanması,
hâlihazırda müzelerimizde teşhir edilen
eserlerin (225.000) yaklaşık 13 katı eserin
özel müzelerde teşhir edilmesi ve böylelikle
de dünya medeniyetine kazandırılması
için yasal engeller kaldırılacak ve yeni özel
müzelerin açılması için destek programı
hazırlanacaktır.
ÖZEL TİYATROLARA 9 MİLYON TL DESTEK
Sanatın ve sanatçının desteklenmesi için
SANDES programını başlatıyoruz. Bu
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
46
ÖZEL HABER
program kapsamında sanatçılara hibe,
düşük faizli kredi, sponsor desteği gibi
alanlarda teşvik ve destekler verilecektir.
Ayrıca, özel tiyatrolara 2002 yılında 850.000
TL destek verilirken, bu rakamı 2015 yılında
4.500.000 TL ve 2016 yılında da %100
artırarak 9.000.000 TL’ye çıkartıyoruz.
GENÇLERE 50 MİLYON TL
Gençlerin kültür ve sanat alanlarındaki projelerinin desteklenmesi amacıyla GENÇDES
programını başlatıyoruz. Gençlere karşılıksız hibe desteği veriyoruz. Bu program
için genel bütçeden 50 milyon TL kaynak
ayrılmıştır.
KÜLTÜR VE SANATTA DEV DESTEK
Sanatsal faaliyetleri ile kültür ve sanat
alanına sponsorluk teşviki kapsamında ilgili
harcamalar ile makbuz karşılığı yapılan
bağış ve yardımların %100’ü gelir vergisi ve
kurumlar vergisi matrahından indirilecektir.
Tüm bu süreçlerin kamuoyuna doğru bir
şekilde anlatılması ve takibi için Kültür ve
Sanat sponsorluğuna yönelik yeni bir Eylem
Planı hazırlanacaktır.
47
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
RÖPORTAJ
KARANLIK SANAT ANLAYIŞI
& EMRAH EMİR
1987 doğumlu genç bir ressam Emrah Emir; 2010 yılından bu yana üzerinde çalıştığı
Karanlık Sanat Anlayışını hiperrealizmle birleştiren sanatının önemli özelliklerini, Güncel
Sanat dergisinin “Söyleşilerle Genç Sanatçılar” dizisinde okurları ile paylaşmaktadır.
Söyleşi Vecdi Uzun
Kendinizden, sanat ve yaşam süreçlerinizden bahseder
misiniz?
Hayatım boyunca savaşlardan, kandan ve içselleştirilmiş
türcülükten nefret ettim. Kendisine bile ait olmayan
ideolojiler için dünyayı cehenneme çevirenler her daim
midemi bulandırdı. Ne için öldürüldüğünü dahi söyleyemeyecek olanların sözlerini söylemek istedim. Ötekileştirilen,
öldürülen, tecavüze uğrayan kadınların sesi olmak istedim.
Yaşamı devam ettiren yeryüzünün tanrılarının çığlığını
yansıtmak istedim…
Çukurova doğumluyum. Çocukluğumdan bu yana sanata
ilgim vardı. Ailem her ne kadar tıp eğitimi almamı istediyse
de liseye kadar sabredebildim, lisede okuldan ayrılıp sanat
dersleri almaya başladım ve açık liseden mezun olup Anadolu Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi’ne giriş yaptım.
Ailem beklediğimin aksine bu tercihime hep saygı duydu.
Binlerce yıllık bir esaret, varlığından bile haberdar olmadığımız şeylerin bizi darmadağın etmesi… İnsanlığın
tarihini sorgulama ve hatta en radikal biçimde yargılama
hakkına sahibiz. Çalışmalarımda bu hakkımı kullanıyorum.
Kadınların tanrı olduğunu unutanlara bir hatırlatmada
bulunuyorum. Teknik açıdan resimlerimde hiper gerçekçiliği savunuyorum, çünkü çağ itibarı ile hiperreal bir çağda
yaşıyoruz. Sinema sanatı başta olmak üzere algılar hep aşırı
gerçekçiliğe çekiliyor.
Çalışmalarınıza hangi adı vermek daha uygun olabilir?
Sizin resminizi nasıl özetleyebiliriz? Bu resimlerin arkasındaki düşünce birikiminin ana hatları nelerdir?
Üzerinde çalıştığım sanatın formunu dal olarak kademelendirmeyelim. Ben buna bir ‘anlayış’ diyorum. Dallara
bölünmüş sanat bana her zaman mekanik geldi. Sanki
bizden önce yaşayan sanatçıların yarattığı akımlar sanatın
patentini oluşturuyor ve biz de onlardan kendimize en
uygun olanı seçmeliymişiz gibi. Hayır, katılmıyorum. Eğer
algılanması için illa bir isim vermemiz gerekirse, çalışmalarıma “Karanlık Sanat Anlayışı” adını vermemiz uygun olur.
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
Teknoloji kullanarak yaptığınız çalışmalarınızın sizi klasik
malzeme (Boya, fırça, tuval, palet…) ile yapılanlardan
nasıl ayırıyor veya ortak noktaları nelerdir? Size ait bir
kavram olarak adlandırdığınız Karanlık Sanat Anlayışı
ile Hiperreal çalışmalarınızla başka bir yaklaşım getirdiği
gözlenmektedir. Bu konuyu açar mısınız?
48
RÖPORTAJ
Emrah Emir, Reaction, 160 x 120 cm, 2015
Emrah Emir, Induction, 150 x 200 cm, 2014
49
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
RÖPORTAJ
Klasik hiperrealistlerin çoğu teknolojiden faydalanabildiği
kadar faydalanıyor. Örneğin; modelini fotoğraflıyor ve
projektör kullanarak tuvaline yansıtıp yansıyan görüntünün üzerine en ideal renkteki boyayı sürüyor. Bu yöntemin
plastik açıdan tabloya ruh kattığını düşünmüyorum. Ben
teknolojiden aşırı derecede faydalanmıyorum. Modelimi
fotoğraflama dışında teknoloji yardımı almıyorum. Çizimlerimi gözüm ve desen bilgimle yapıyorum. Tablolarımda
teknolojinin kazandırdığı modern kompozisyon anlayışını
klasik kompozisyon türleriyle harmanlayıp kendi lezzetimi
yakalamaya çalışıyorum.
Karanlık Sanat Anlayışı ile hiperrealizmin birleşimine
değineceksek, öncelikle “Karanlık Sanat Anlayışı”nı uzun
uzadıya açmamız gerekir ki; buna röportajın yeteceğini
sanmıyorum. Fakat en makul şekilde şöyle cevap verebilirim; insan yaşamında görme ve görmenin verdiği etki
yadsınamayacak kadar büyüktür. Teknolojinin geldiği
noktayı düşünürsek çağımız hiperreal bir çağdır. Az önce
de dediğim gibi sinema sanatı başta olmak üzere birçok
sanat dalının etki anlayışı hiper gerçekliğe doğru gidiyor.
Neden, çünkü gerçeğe en yakın olan her zaman insanda
daha fazla etki bırakıyor. Benim Karanlık Sanat Anlayışımın etkisini artırmayı düşünmem ve bu nedenle hiperrealizmi kılavuz edinmem son derece normal. Bu sayede
ortaya çıkan durum ise benim dilimi oluşturuyor.
Emrah Emir, Anti-Ereksiyon, 180 x 200cm, 2013
Bu komik olmanın ötesinde çok trajik bir durum, ama
bunun bile bilincinde değiliz. Bunun en önemli nedeni din
ve siyasi ideolojileri her şeye bulaştırarak her şeyi kirletmemizden kaynaklıdır. Sanat hiçbir dinin ahlak anlayışına
ya da hiçbir siyasi ideolojinin doğrularına göre hareket
etmeye mecbur değildir. Şimdi bütün bu saydığım etmenlerden sonra iş bir de kendinizin geliştirdiği bir anlayışı
eleştirmeye gelince etrafınız sizi sırf eleştirmiş olmak için
eleştiren insandan geçilmiyor. Üstüne bir de siz eleştiri kabul etmeyen insan konumunda yargılanıyorsunuz. Komik,
değil mi? Sadece gülüyorum. Bu durumda yalnız kalma
kısmı beni içsel açıdan rahatsız etmiyor. İnsanlar özünde
zaten hep yalnız değil mi? Yurt dışından gelen eleştirilere
gelince; yiğidi öldür hakkını yeme demişler, orda yüzlerce yıllık bir sanat tarihi birikiminden kaynaklı olsa gerek
sanatınıza bir eser olarak değer veriliyor, tasnif edilse de
edilmese de o bir eser kabul ediliyor.
Çalışmalarınızın teknoloji kullanımı gerektiren bilgi ve tecrübeye dayanması ve yeni bir sanat alanı içinde şuan için
emsalsiz ve kendinizin geliştirdiği bir çalışma çizgisinde
yürümenizin yalnızlığını anlatır mısınız? Bu çalışmanızın
gerek Türkiye’de, gerekse yurtdışında karşılığı ve aldığınız
tepkisi nedir?
Yalnızlık konusuna öncelikle şuradan yaklaşalım. Türkiye’de sanat yapmak gerçekten çok zor. Çünkü kimse kusura bakmasın; herkes kendi sanatının yapılmasını istiyor.
Bir defa eleştiri hastası bir toplumuz. Utanmasak kuşun
uçma şeklini eleştireceğiz ‘öyle kanat mı çırpılır’ diye. Bir
sanatçının eserlerine yaklaşırken o sanatçıyı ve yaratmak
istediği metaforu anlamak yerine, benim sanat anlayışıma
ne kadar uygun diye yaklaşıyoruz. Çalışmalarım sırf radikal
diye tepki gösterenler var, ama aynı kesim her gün haberlerde tecavüz ya da kadın cinayeti duyduğunda bela okuma
dışında bir tepki göstermiyor. Aslında işin özü dünya zaten
çirkin bir yer, ama sen niye resmini yapıp bize gösteriyorsun demek. Eleştirirken de kendi sanat anlayışımızda
olmayan noktaları eleştiriyor ve bunları eksiklik olarak
görüyoruz. Sanki herkes bizim anlayışımız doğrultusunda
sanat yapmaya mecburmuş gibi.
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
Sizin resim dışında yazım konusundaki birikiminiz hakkında okuyucularımızla neleri paylaşabiliriz?
Edebiyat alanında iki tane roman yazdım. Sanatın sosyolojiden bağımsız olduğuna asla inanmayan bir insan olarak,
doğup büyüdüğüm coğrafyayı ne denli iyi tahlil edersem
o kadar sağlam Karanlık Sanat yapabileceğime inandım.
Bu nedenle üniversite ikinci sınıftayken ve Karanlık Sanat
Anlayışı üzerine araştırmalarımı yaparken, coğrafya ve
sosyoloji tahlillerimi geliştirme adına toplumcu gerçekçi
bir roman kaleme aldım. Romanlarım da kendi içinde bir
Karanlık Sanattır. Tahlillerimi, yarattığım roman kahramanı üzerinde senaryolaştırdım ve edebi eksiklerimi gider
50
RÖPORTAJ
Çok klasikleşti artık kadın üzerine sanat yapmak, kapitalist
tüketim, insan ilişkileri vs. Yapılmasın demiyorum yapılsın, ama günümüzün sorunu olduğu için değil, bu konuda
gerçekten söyleyecek sözlerimiz varsa yapalım. Yoksa
eserlerde eleştirdiğimiz kapitalist tüketimi farkında bile
olmadan biz yapmış oluruz. Özgünlüğe giderken izlenmesi
gereken yol kendi fikirlerimiz olmalıdır. Başkalarının fikirlerini sanat yaparak sadece kendimizi kandırırız.
mek için Rus ve Fransız klasiklerini yalayıp yuttum. Roman
yazmanın inceliklerini kavradıkça tablolarımdaki kompozisyon anlayışı da değişmeye başladı. Kafanızda yarattığınız karakterleri yazım dili ile anlatmanın tablolarımdaki
kompozisyon anlayışına etki edeceğini hiç hesaba katmamıştım. Yani roman ve resim birbirine sandığımdan da sıkı
sıkıya bağlılarmış.
Sanatçı sizce kimdir? Nasıl olmalıdır?
Başta resim ve heykel olmak üzere sizi ve sanatınızı etkileyen sanatçılar kimlerdir?
Sanatçı kimdir sorusunu yanıtlayabilirim. Fakat nasıl olmalıdır sorusunu yanıtlamayacağım. Yalnız kalma kısmında
“Herkes kendi sanatının yapılmasını istiyor ve sanatçıda
kendisini arıyor” diyerek açıkladım. Ben sanatçılardan hiç
kimseye “Kendimi aramadığım için şöyle böyle olmalıdır.” diye bakmıyorum. Sanatçı kimdir derseniz; sanat
asla susmayan ve hatta çağlar arası iletişim kurabildiğimiz
evrensel bir dil ise sanatçı da söyleyecek sözü olan ve bu
dili konuşabilen kimsedir.
Heykel alanında kuşkusuz idolüm Gian Lorenzo Bernini ve
resim alanında da kendi çağını aşan Michelangelo Merisi da
Caravaggio’dur. Caravaggio resim sanatının tanrısıdır.
Bir genç ressamın yaşadığı sıkıntılar nelerdir?
Öncelikle paradır. Düzenli bir mali gelir gerek çalışma
şartlarının oluşmasında gerekse araştırmalarda çok ama
çok önemlidir. Benim bir sponsor desteğim yok ve bu
konuda kendi çabamla kürek çekiyorum. Tablolarım
aşırı derecede radikal olduğu için yanaşmak istemiyorlar.
Bilmiyorum; belki kuşları, böcekleri ya da güzel yüzlü
kadınları çizseydim bankada yüksek meblağlı bir hesabım
olabilirdi. İkinci sıkıntı ise az önce konuştuğumuz özgün
olma meselesi. Bunu ne yazık ki çok büyük oranda eğitim
engelliyor, ama kendine ait fikri ve söyleyecek sözü olanlar
bunu da aşar diye düşünüyorum.
Genç bir sanatçı olarak özgünlük hakkındaki düşünceniz
nedir? Özgünlüğe doğru yol alırken yapmanız gereken ve
izleyeceğiniz yol nedir?
Ülkemizde sanat eğitiminin, özgünlüğü yerle bir ettiğine
yürekten inanıyorum. Bu nedenle genç sanatçılar özgünlüğün ne olduğunu bile bilmeden başkası oluveriyor.
Üstelik dönüştüğü başkasını kendisi sanması da ayrıca
içler acısı bir durum. Sanat eğitimi alan herkes bilir,
önünüze sanat akımları birer seçenek olarak sunulmuştur
eğitimciler tarafından, siz bir tanesini seçer ve o yönde
sanat yaparsınız. Oysa özgünlük bilgi ile eş değer ilerler.
Fizikte zamanı ve mekânı nasıl birbirinden ayıramazsanız
sanatta da özgünlük ve bilgiyi ayıramazsınız. Özgün olmak
isteyen bir genç sanatçı evvela tarihi mükemmel derecede
iyi bilmelidir. Aksi düşünülemez bile. Tarihi iyi bilen bir
sanatçı kendi çağını daha iyi anlar. Anladığı andan itibaren
içinde yaşadığı çağ ile ilgili söyleyecek sözleri olur. Üstelik
bu sözler kendisine ait sözlerdir. Zaten özgün dediğimiz
de budur. Bakınız kısaca bir şeye değineyim. Tarihte de
belirgin şekilde vardır günümüzde de var. Ne zaman savaş
olsa sanatçılar paldır küldür savaş üzerine sanat yapar.
Kimisi zararlarını anlatır kimisi ise milliyetçiliği kabartarak
savaşı kahramanlaştırır ama en nihayetinde konuları savaştır. Oysa düşündüğünüzde tüm bu sanat eserlerini yaratan
aslında savaşı çıkaranlardır değil mi? Onlar bunu yapmasa
kimse savaş üzerine sanat yapmayacak. Demek istediğim
başkaları bizlerin ne yönde sanat yapmamız gerektiğine
karar vermemeli o zaman biz özgün olamayız.
Bir sanat kuramcısı ve ideolog olarak Karanlık Sanat
Anlayışı dışında başka teorileriniz var mı?
Eğer planlarımda bir aksama olmazsa Karanlık Sanat
Anlayışı’nın 2022 yılında tamamlanacağını düşünüyorum.
Tarihsel araştırmalarımı tamamladım, diyebilirim. Kuramımı destekleyen tesadüf olamayacak kadar çok örnekler var.
Şuan matematiksel formülü üzerinde çalışıyorum. İsmini
vermeyeceğim ama çok önemli bir Alman sanat kuramcısı
bu konuda bana yardım ediyor. Kuramımı tamamladığımda
kitaplaştıracağım ve akademide de doktora tezim yapmayı
düşünüyorum. Bu kuram şuan tüm ömrümü alıyor, diyebilirim. Fakat teknik açıdan da hiperrealizm ve evrilmesi
üzerine küçük araştırmalarım var ve ne olacağını zaman
gösterecek.
Son olarak beni ve Karanlık Sanat Anlayışı’nı tanıtma
konusunda destek olan başta siz ve Güncel Sanat dergisine
teşekkür ederim.
51
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
MAKALE
ÇIKMAZ SOKAKTA
Rıfat Maniş
Hem daha bilimsel olur böylece Türkiye’de, Türkçede.
Çıkmaz sokakta, sığırcıkların çığlıklarla tünediği bir
ağacın altında, toprak yoktu ve bu acıyla öleli yusufçuk
çok zaman geçmişti.
Şimdi burada dur. Ölen değil öldüren bağırıyordu kuduz
gibi. Burada dur. Sana demiyorum ey okuyucu, kendime
diyorum. Sen sadece şahitsin. Ötesi olamasın. Benim
olamadığım gibi. Şimdi haberler: seçimleri bir kez daha
bokperestlerle evlenmeden olmazcıların ittifakı kazandı.
Evet durmalısın. Kuduz gibi böğürüyordu köksüz bir
güruh, petrole bulanmış toprağa kök salmaya çalışarak.
Kör cehalet ve onun şeytanlaşmış kundakçıları…”Haliçte
bir vapuru vurdular dört kişi / … / cinayeti kör bir kayıkçı
gördü / ben gördüm kulaklarım gördü / … / … .
Kırılan kırılmış, dökülen dökülmüştü.
Aslında bu yazı daha başlamadan burada bitebilirdi.
Fakat yazmak istiyorum. ‘Tanrım beni hayrete düşür.’
‘Demirden kollar ve bacaklarla döndü.’ Bitlerini özledi, bitlerini ve sırt üstü kara toprağa uzanıp yıldızları
seyrettiği geceleri, geceleri Bay K’nın gölgesiyim diyen
bir adamın saçmalıklarını. Alkolü ve afyonu özledi. ‘68
Amerika’sında, çatı katlarında, jazzı ve Muhammed’in
meleklerini gören çocukları özledi.’
Hakim kim? Savcı kim? Silah kimin elinde? Perşembeyi
cumaya bağlayan bu gece, Hakka tapan kim? Hak nerede? Taş nerede? Altına sokacağım elim nerede?
Yavaşla! Bombalar patlıyor. Yavaşla! Ali bir kez daha
çarmıha geriliyor. Hasan ölüyor, Kör Şinasi hatırlanıyor.
Yavaşla! Şimdi sola dön. Sana doğrultulmuş silaha bak.
Şeytanı görmek için cadının gözlerindeki ateşe bakan
sen değil miydin? Sen değil miydin, yasak meyveyi
elinde bir silah gibi tutan? Akdeniz ölüyor. Akdeniz de
ölürse saçların yanacak. Korkuyorum bir boşlukta titreyen
dikenli bir bozkır gibi.
Sende dur ey okuyucu. Sonuçlarını bilmediğimiz cümleler kullanıyoruz. Sonuçlarını zaten bilemeyiz. Niyetimizden de emin olamadığımız cümleler kullanıyoruz. İrade
irade içinde olabilir mi? Ah! İvan, kadersiz İvan.
Son ana kadar ey vatanım, yaradanım, kadınım… Sen de
bir parçasısın şu kavanoz dipli dünyanın.
İç içe geçmiş hayatlar, iç içe geçmiş bir zamanda. İran
topraklarında örneğin, örneğin Hindiçin’de, örneğin
balçıktan, örneğin buzdan yapılmış evlerde, örneğin
bakmayan gözlerinde.
Sanıyor olmak! Belki. İhtimal yüksek. Düşünmek.
Düşünememek. Sonra kestirip atmak. Dönüp biriktirmiş
olduklarımıza bakmak, çıkmaz sokakta. Çıkmaz sokakta,
iç içe geçmiş bu zamanlarda, kaybetmek hep beraber.
Hep beraber yeniden başlayabilmek ama neye ve nasıl?
Gerçekten ahmağın tekiydi şu insanoğlu. Budala mı
demeliydim yoksa?
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
52
MAKALE
ONLARIN
PARA
KAZANMA
DEĞİL,
SADECE
GEÇİNME
DERTLERİ
VARDI
Mahmut Nüvid Doksatlı
53
Akıncı Türklerin, Viyana Kuşatması’ndaki hezimetinden sonra, toparlanamadan Batı’da
gidebilecekleri son noktayı hayal edebilme gücü
yerine, değer hükmü taşıyan anlamıyla uygarlığın
Batı’ya ulaşabilmede bir seviye, ideal ve hatta bir
kompleks ve hedeflerinde bir ölçü olarak Batı’yı
örnek alma tutumu kesintisiz en az bir 250 yıldır
bu toplumun gündemindedir.
Bilmem yazmaya gerek var mı? İnkılâplarının
doğal sonucu olarak ilerlemeci düşünceleriyle
sadece Osmanlıyı değil, tüm dünyayı kendine
hayran bırakan 1789 Fransız İhtilali’nin sınıfsal
temeli Osmanlı tarafından hiç anlaşılamamıştır.
Dolayısıyla monarşinin bahçesinden kavranabildiği kadarıyla yenileşme çabalarını, bir tren
yolunun son istasyonu “sur-u sultani”nin içinden
geçeceği zaman Sultan Abdülaziz, trenyolu için
“Gelsin de isterse yatak odamdan geçsin!”diyerek
teknolojiye olan hasretini, fedakarlığı ile ifade
ediyordu.
Onun döneminde Ahmet Ali (Şeker Ahmet Paşa)
1867 Paris sergisine, bir karakalem Abdülaziz
portresiyle katılmıştır. 1869-1870 yılarındaki
Salon d’Exposition sergilerine Gerome ve Boulangerin öğrencisi olarak katıldığını da yakın bir
geçmişte Adnan Çoker’in meraklı çabaları sonucu
öğrenmiş bulunuyoruz. Mesele Batı'yı fethetmek,
batıyla aşık atmak ya da ilerlemek olsun, nasıl
ifade edilecekse bilmiyorum ama Şeker Ahmet
Paşa bu konuda bir ilktir ve bir öncüdür.
İkincisi, Paris Salon sergisine kabul edilen son
halife, veliaht Abdülmecit Efendidir. Bu çok
şahsına mahsus halife bir Tanzimat münevveri,
“La leçon Histoire” adlı tabloda çocuklarına bir
masa üzerine serili haritada tarih dersi verirken
gösteriliyor. Sene 1914. 1870’ten 1914’e kadar
Osmanlıların (Osman Hamdi, Süleyman Seyyid,
Halil Paşa, Hoca Ali Rıza) Paris’te bulunmaları
nedeniyle başka sergilere de katılmış olmaları
muhtemeldir.
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
MAKALE
Bu kez elitler değil, halkın çocukları bu nimetten yararlanmaya başlamıştır. “Güzel Sanatları sevmek ve onda
yükselmek” ülküsü cumhuriyetin 10. yılından itibaren
meyvelerini vermeye başlar. Adnan Çoker’in “Cumhuriyetin Çocukları” olarak isimlendirdiği D Grubu sanatçıları
devlet desteğinin dışında, kendi başlarının çaresine
bakacak yollar deniyorlardı. Bu sanatçılar şunlardır: Başta
kurucuları Zeki Faik İzer, Nurullah Berk, Elif Naci, Zühtü
Müridoğlu, Cemal Tollu, Abidin Dino olmak üzere, Cemal
Nadir Güler, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Turgut Zaim, Eşref
Üren, Arif Kaptan, Eren Eyüboğlu, Halil Dikmen, Salih
Urallı, Şeref Akdik, Sabri Berkel, Leopold Levy, Pierre
Bonnard, Nusret Suman, Fahrünnisa Zeyd, Hakkı Anlı
ve Zeki Kocamemi’dir. Bu sanatçılar sanatta izlenimciliğin dışında başka eğilimlere bakarken aynı zamanda
sergilemelerini de resmi salonların dışında arayarak
şartları zorluyorlardı. Açılış sergisi Beyoğlu’ndaki 388
numaralı boşaltılmış Mimoza şapka dükkanı kiralanarak
yapıldı. Diğer sergilerde buna benzer tecimsel olamayan,
Beyoğlu Halkevi, Tenis Eskrim Dağcılık Kulübü-Taksim,
Galatasaraylılar Kulübü ve Eski Fransız Tiyatrosu gibi
mekânlarda olmuştur.
1918, Türklerin 2. Viyana Çıkartması
1917’de Celal Esat (Arseven) Şişli’de, Bulgar pazarında
ahşaptan bir resim atölyesi kurdurur. Celal Esat, Paris’te
açılan Mekteb-i Osmani’nin müdürlüğünü yapmış olan
Ahmet Esad Paşa’nın oğludur. Saraya yakınlığı ve yaptığı
işler, yapacaklarına kefil bir şahsiyettir. Dolayısıyla bir
atölye kurdurup hem burada çalışacak sanatçıların
katılımlarıyla hem de dışarıdan katılımlarla oluşturulacak
bir sanat sergisinin, Avrupa merkezlerinde sergilenerek
Türkün gücünün sadece savaşta değil sanatta da gösterilmesi hedeflenmiştir. Bu atölyede savaşın zorlu ortamında, her türlü devlet desteğiyle İbrahim Çallı, Namık
İsmail, Hikmet Onat, Mehmet Sami Yetik, Ali Sami Boyar,
Mehmet Ruhi Bey ve Ali Cemal Benim büyük boyutlu
tablolar yapar. Bunlara dışarıdan katılan Mehmet Ali
Laga, Feyhaman Duran, Avni Lifij ve Abdülmecit Efendi ,
Harika Sirel hanım (Lifij), Ömer Adil bey, Cevat Bey, Halil
Paşa, İsmail Hakkı Bey, Mahmut Bey, Şevket Dağ, Seyit
Bey, Tahsin Diyarbakırlı ve Ruşen Zamir Hanım 1918’de
Viyana Üniversitesi salonlarında sergilenmiş ve çok da
alaka toplamıştır. Fakat 1. Dünya Savaşı sona ererken
sergiyi Berlin’e götürme projesi gerçekleşememiştir.
Sanat tarihine “Şişli Atölyesi” ismini hediye eden Adnan
Çoker’e göre, sanat tarihimiz bu sayede büyük boyda,
çoklu figürleriyle kompozisyonlar kazanmıştır. İlkler
arasında 1918 Viyana Sergisi, Türklerin ilk toplu Avrupa
çıkartmasıdır. 1923-1945 Cumhuriyetin Kuruluş yılları
ve Kemal’in İnşaî Programı* Cumhuriyetin ilk yılları (altı
dönem CHP tek parti dönemi) sanata devlet desteğinin
devam ettiği zorlu yıllardır. Fakat batıya öğrenci gönderme kesintisiz devam eder.
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
Bu dönem, D Grubu üyelerinin bir kısmının katılımıyla
yurt dışı sergiler de yapılmıştır. Bunlar 1934 Moskova,
Leningrat, 1937 Atina, 1946 Paris, 1950 tekrar Atina
sergileridir. Bu sergileri, Cumhuriyetin kuruluş yıllarında
ki gelişkinliği Batı’ya gösterme ve paylaşma gayretleri
olarak tarihleyebiliriz.
Ölmeden bir yıl önce, Cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarına
rastlayan 1937 yılında Mustafa Kemal, ivedilikle Resim
Heykel Müzesi’ni kurdurarak Meşrutiyet yıllarında başlayan ileri batılı sanat hamlelerini başka ileri bir noktaya
taşımıştır. Çağdaş Türk sanatı için yer olarak da Dolmabahçe Sarayı’nın veliaht dairesini uygun görmüştü. Böylece Osman Hamdi Bey’in Güzel Sanatlar Akademisi’ni
kurmasından yaklaşık 50 yıl sonra Resim Heykel Müzesi
açılmıştır. Müzenin ilk koleksiyonu için 1936 Ağustos’unda Akademi salonlarında açılmış olan Türk Sanatının 50
Yılı sergisi baz alınmıştır (Elvah-ı Nakşiye Koleksiyonu).
Bu sergide D Grubu sanatçıları 3. katta yer alıyorlardı.
1939 yılından itibaren, mütemadi olarak her yıl açılan
sergilerden devletin kurumları için devlet eliyle satın
alımlarla sanat ve sanatçı desteklendi. Zaten cumhuriyetin ilk yıllarında tüm kurumlar devlet desteği görmenin
dışında bizzat devlet eliyle oluşturulmuştu. Bunun güzel
bir örneği olan İş Bankası da 1940’dan itibaren bu sergilerden eser almaya başladı. Ayrıca Merkez Bankası’nın,
54
MAKALE
Benzer bir sivil davranış 1952 Ocak ayında, Ankara’da,
Hasan Kaplan’ın sergisiyle Helikon Derneği’nin faaliyete
geçmesidir. 6-7 Eylül 1955 tarihlerinde Beyoğlu provakasyonu ve yağmalama olaylarından sonra başka bir
sanatçı sığınağı olan Helikon kovuşturmaya uğrayarak
kapatıldı. Daha sonra açılmasına izin verilse bile karakoldaki “memleket durumları”nı yaşamış olan Ecevit sanatla
değil, siyasetle ilgilenmek gereğine inanarak derneği,
sanatı ve sanat eleştirilerini bir kenara bırakarak siyasete
atılır. Yabancı misyon, salonlarını her zaman sergilere ve
Türk sanatçılara açmıştır. Ancak bir tanesinin Türk sanat
tarihinde çok önemli ve seçkin bir yeri vardır. Damat
Robert Anhegger (Mualla Eyüboğlu ile evliydi ), Maya’nın
misyonunu yüklenerek 1959 yılından 1972 yılına kadar
Türk Alman Kültür Derneği’nin bünyesinde, önce Alyon
sokakta, sonra da Müeyyet Handa galericilik yapmıştır.
Kesin bir rakam verme olanağı belgelerin kaybolması
sebebiyle mümkün olmasa da, sayıları 200’e yaklaşan
sanatçıdan, 104’ünün sergileyebilme imkânı bulduğunu
belgeleme imkanı var. Bu sanatçıların bir kısmına, 1976
yılında açılan Maçka Sanat Galerisi sahip çıktı. Kısacası
1950’lerden yetmişlere nefesi yetenler bu galeride
kendilerine yer bulabildiler. Kavramcılar, yerleştirmeciler, performans sanatçıları ve satma telaşı hatta şansı hiç
olamayan avangartlar bu galeride kendini ifade edebildiler. Maçka Sanat Galerisi 40. yılını kutlama hazırlıkları
içindedir ve Türk sanatı içinde uzun sürmüş galericilik
unvanını elinde tutan 2. galeridir aynı zamanda.
önemli koleksiyonunun temelleri de 1930’lu yıllarda
atılmıştır. Bu bir devletin kültür ve sanat politikasıdır.
1938-1943 yılları arası CHP’nin programıyla sanatçılar
Anadolu’nun muhtelif köşelerine gönderilerek eser üretmeye teşvik edildiler. 1944’de bu altı yıllık programın
ürünü olan 675 tablo Ankara Sergievi’nde sergilenmiştir.
Her yıl açılan sergilerden devlet, Resim Heykel Müzesi’ne
ve diğer devlet kurumlarına satın almayla, sanata destek
oldu, yapılara ve kamusal alanlara siparişleriyle tek alıcı
konumunu uzun yıllar muhafaza etti.
Demokratikleşme çabaları ve sanat piyasası için
denemeler
Demokratikleşme ve ekonomide liberalleşme çabalarını
kapsayan 1950’li yıllarda Maya Sanat Galerisi değişen
konjonktüre ayak uydurma gayretiyle ortaya çıkmış ilk
önemli figürdür. Ondan önce de bir takım sergileme
imkânları Beyoğlu ve Taksim etrafında vardır ama ticari
olarak sanatın serbest piyasa ekonomisine sunuluşu
Maya Galerisi ile olmuştur.
Diğer birkaç kısa süreli denemeden de bahsetmek
mümkün. Sanat tarihimiz incelendiğinde sanatçı ile
sanat alıcısı arasındaki ilişkinin oldukça geç bir dönemde
ortaya çıktığı görülüyor. Bir anlamda sanatçılar uzun yıllar yalnız başına ve büyük bir sanat tutkusu ile olmayan
bir pazara ürettiler. Aslında, Postmodern bir deyiş olan
üretme kelimesini, 50’li yılların sanatçıları kullanmaktan
imtina ederlerdi, eminim. Onların para kazanma değil,
sadece geçinme dertleri vardı. Sanat bir ülküydü ve
ülkeyi ileri götürecek bir ülküydü. Cumhuriyet devrimlerine canla başla omuz vermekten kimse yüksünmedi.
Hikmet Onat 80 yaşında, açtığı ilk sergisiyle yaşama veda
etti. Üstelikte bu galeri de sanatı desteklemek üzere
programlarını yapmış olan bir banka galerisiydi. Kısacası
profesyonel bir galeri değildi. Buna benzer örnekleri
çoğaltmak mümkün.
(http://www.mackasanatgalerisi.com/)
1964’de de yine Melda Kaptana’nın Nişantaşı butiğinin
bir kısmını sanata ayırmasıyla başlayarak ve giderek butiği galeriye çevirmesiyle 1974 yılına kadar galericiliğini
Maya misyonu eksenine oturtuyor. Hatta Maya belgelerini toplayarak bir kitap yapması da cabası.
1950’leri 2015’e bağlayan 65 yıllık özel galericilik çizgisinde, bu dört galeriyi birbirine bağlayan ve cumhuriyetin ilkelerini, onun sanat değerlerini oluşturma ülküsü
ön planda, tecimsel çabalarsa daha geri planda olmak
üzere kristalize olduğunu görüyoruz. Bu dört galerinin
çalışma anlayışıyla bugün sadece ve sadece müzeler
sergi açabilir. Maçka Sanat Galerisi bu anlamda Batı
(Fransa ) ile ilişkileri geliştirmiş Fransız sanatçıları kendi
galerisinde sergilediği gibi, 2004’ de Cholet müzesine
de kendi sanatçılarını taşıyan bir sergi tertip etmiştir…
Maya Galeri, bu anlamda ilk profesyonel galeridir. Profesyonel, fakat ticari olmayan. Maya genç avangartların
sığınağı olur. İlk sergilerini Maya’da açıp da bugüne gelmeyi başarabilenlerden ilk aklıma gelenler Bedri Rahmi
Eyüboğlu, Nedim Günsür, Zühtü Müridoğlu, Avni Arbaş,
Füreya Koral, Ferruh Başağa, Aloş (Ali Teoman Germaner),
Nuri İyem, Kuzgun Acar, Ömer Uluç, Sadi Diren, Adnan
Çoker, Lütfü Günay ve Yüksel Aslan. Maya dört yıl yaşayabildi ve 17 Mayıs 1955’de Adnan Çoker-Ali Durukan’ın
Non-Objektif resim sergisiyle kapandı.
(http://www.cholet.fr/…/dossier_55_le+musee+art+histoire.html
55
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
MAKALE
ADALET CİMCOZ (1910-1970), MAYA GALERİ'NİN KURUCUSU
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
56
MAKALE
1970’li yıllar, bankaların reklam bütçelerine sanata
destek maliyetlerini de ekleyerek bünyelerine sanat danışmanlarını da aldıkları kültür merkezlerinde galeriler
açtıkları ve koleksiyonlar oluşturdukları bir dönemdir.
Dolayısıyla 1930 yıllarda Merkez Bankası ve İş Bankası
gibi bankaların başlattığı sanata destek programlarının
yanında, özel bankalar, başta 1964’te Yapı Kredi Bankası
olmak üzere Akbank da 1970’den başlayarak sanat yatırımlarını günümüze kadar artırarak sürdürdüler.
SANAT
SINIR
TANIR
MI?
1973 yılında iş adamlarının kurduğu İstanbul Kültür
ve Sanat Vakfı özel sermayenin sanata yatırım yapacağı
başka bir sivil mecra olarak ortaya çıktı. 1975 yılında
Kurtuluş’ta açılan Galeri Baraz daha tecimsel başarılarıyla
paranın girmeye ve dönmeye başladığı ortamda, çağdaş
sanatı sevdirerek yeni koleksiyonerler yarattı. Daha çok
Amerika tandanslı bir galericilikle, aynı zamanda sanat
tarihinde empozan bir tavır takınmadan, tüm sanatsal
değerleri aynı anda sunarak günümüze kadar geldi.
Kendini sanatın yeni merkezi olarak hazırlayan Berlin’de
bir galeri açan Galeri Artist’in peşinden Vehbi Koç Vakfı
da Berlin’de bir galeri açmış bulunuyor (www.tanasberlin.de). Yine 28 Şubat 2016 tarihinde Moiz Zilberman
Berlin’de bir Türk galerisini sessiz sedasız hizmete soktu
(http://www.galerizilberman.com/contact.asp).
1987 yılından itibaren İKSV’nin öncülüğünde bienallerin
düzenlenmesi sürekli batıya doğru hareket eden Türklerin ayağına Batı’yı getirmiştir. Bu bienaller esnasında ki
tanışıklıklar sebebiyle ve başka sebeplerle 40-50 sanatçı
şu an dünya dolaşım ağı içinde hareket ediyor. 1989’da
kurulan Uluslararası Plastik Sanatçılar Derneği öncülüğünde sanat fuarları düzenlenmeye başlamıştır. Son 20
yıl içinde sanat piyasasının yeni aktörleri ve fuarların
sayısı artmış ve çeşitlenmiştir. Ve artık Türk galerileri de
uluslar arası fuarlarda boy gösteriyor. Bu fuarlara özel
turlar düzenleyen seyahat şirketlerinin ihtisas kolları bile
var.
Sanat sınır tanır mı?
2000’li yılların belirgin özelliği, 70’li yıllarda başlamış
olan özel koleksiyonerlik merakının müzelere, çağdaş
sanat merkezlerine dönüşmesidir. Her gün 3. kuşaktan
sanayicilerin sanata daha fazla para yatırdığını göreceğiz.
Krizli yılların sanata yarayacağını tahmin etmek hiç zor
değil. Büyük, karmaşık ve çok merkezli sanat piyasasında Türk sanatının yeri halen marjinal ama öte yandan
İstanbul tüm doğunun batıya açılacak kapısı olarak, tüm
hazırlıklarını tamamlamış gibi gözüküyor.
Sanatın pazara sunumuyla ilgili müzayedecilik anlayışında ise 2000’li yıllardan bu yana ‘antika’ resimden çağdaşa son sürat bir kayış var. Artık eskiler tümüyle ortadan
kalkmış ve antikacılar çağdaş hatta güncel sanat müzeleri görünümünde. Bu hızlı devinimin sonucu yabancı
müzayede şirketlerinin son iki yıldır yurtdışında Türk
sanatını pazarlama gayretleri gayet başarılı oldu. Bunda
Türk sanatının yanında olmayı ilke edinmiş koleksiyoner
Türklerin de üzerlerine düşen vazifeyi layıkıyla yapmış
olmalarının payı var.
*Kemal’s Constructive Program Polonyalı sanatçı
Mieczyslaw Szczuka’nın 1924 tarihli siyah beyaz kolajına
verdiği isim. (Prof Adnan Çoker’in keşfi)
57
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
MİMARLIK
KAYDIRAK MI, SANAT ESERİ Mİ?
Anish Kapoor ve Cecil Balmond tarafından 2012 Londra
Olimpiyatları için tasarlanan, 115 metre uzunluğunda ve
84 ton ağırlığındaki ArcelorMittal Orbit gözlem kulesine
sanatçı Carsten Höller tarafından eğlenceli bir kaydırak
ekleniyor.
ArcelorMitall Orbit gözlem kulesi, 2012 Londra Olimpiyatları için Anish Kapoor ve Cecil Balmond tarafından tasarlanmış ve bir hayli yüksek maliyetle sonlandırılmıştı.
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
Bugünlerde ise belediyenin de desteğiyle projeye bir
kaydırak eklenmesine karar verildi. Sanatçı Carsten Höller
tarafından paslanmaz çelikten gözlem kulesine eklemlenen bu çalışmanın bir sanat eseri mi, bir eğlence ürünü
mü yoksa sanat eserinin yüksek üretim maliyetini geri
kazanmak için yapılan bir hamle mi olup olmadığı tartışılıyor. Fikrin, sanat eserini turistik bir çekim merkezine
dönüştürmeyi hedefleyen belediye yetkililerinden geldiği
düşünülürse sonuncu seçenek ağırlık kazanıyor gibi.
58
MİMARLIK
ZANAATTAN TASARIMA
İstanbul Modern Zanaat, Sanat ve Tasarım Platformu’nun
hayal gücüyle el becerisini buluşturan ilk projesi tamamlandı. Beş sanatçı/tasarımcı ve dört zanaatkârın katıldığı
proje, “İstanbul Kalkınma Ajansı Yaratıcı Endüstrilerin
Geliştirilmesi Mali Destek Programı” kapsamında gerçekleşti.
ve Seyhun Topuz’un cam tasarımları Fatma Ayran, Sezgin
Yalçın, Gamze Araz Eskinazi ve Battal Yakut (Beto Usta)
adlı zanaatkârların dokunuşuyla hayat buldu.
1 Eylül 2015’te başlayan proje, sanatçı, tasarımcı ve zanaatkârların birlikte çalışıp, birlikte üretirken birbirlerinin
tecrübelerinden faydalanmalarını sağladı. Proje sonucu
ortaya çıkan ürünler, yıl sonuna kadar İstanbul Modern
Mağaza’da sergilenecek.
Türkiye'de yaratıcı endüstrilerin gelişmesine öncülük
eden İstanbul Modern, şehrin köklü ama unutulmaya
yüz tutan zanaat ve el sanatları geleneğini, güncel tasarım ve sanat yorumlarıyla buluşturdu. İstanbul Modern
Zanaat, Sanat ve Tasarım Platformu’nun ilk projesinde
bakır, ahşap, cam, kemik ve sedefle geleneksel üretim
teknikleri yeniden yorumlanarak tasarım objelerine
dönüştürüldü. Projeye beş sanatçı/tasarımcı ve dört
zanaatkâr katıldı. Atilla Kuzu’nun bakır, Hatice Gökçe’nin
kemik, Adnan Serbest’in ahşap, Ekrem Yalçındağ’ın sedef
“Geçmiş ile Şimdiki Zaman Arasında Bağ Oluşturuyoruz”
Projenin zanaat eksenli üretim tasarım ilişkisine dikkat
çektiğini belirten İstanbul Modern Sanat Müzesi Direktörü Levent Çalıkoğlu, İstanbul Modern Zanaat, Sanat ve Tasarım Platformu’nun geçmiş ile şimdiki zaman arasında
bağ oluşturacak projeler kurguladığını dile getirdi.
59
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
MİMARLIK
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
60
MİMARLIK
61
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
62
G NCEL SANAT
Güncel Sanat’a abone olmanız halinde % 20 karlı çıkacaksınız
Normal abonelik fiyatından %20 indirim
12 ay boyunca Güncel Sanat Dergisi’nin kapınıza getirilme garantisi
guncelsanat.com.tr web adresimize dijital üyelik
Haftalık olarak yeni haber bültenlerimize e-mail ile ulaşma
Sergi, fuar ve bienaller ile diğer kültür-sanat etkinlikleri takvimine sahip olma
Geçmişe yönelik (beş sayıya kadar) eksik sayılarınızı ücretsiz elde etmek
Abone olmak için QR kodu taratın!
63
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016
C
M
Y
CM
# daimagenc
MY
CY
CMY
K
Tüm Etkinliklerimiz Ücretsizdir.
György Kepes, Ear, c. 1939–41, estate of György Kepes
Genel Sanat Yönetmeni Süha UYGUR
Fiyatı ₺ 17,5 | Avrupa € 8 | Kıbrıs ₺ 19
Mayıs 2016 | Yıl:3 | Sayı:24
G NCEL SANAT
G NCEL SANAT
w w w. g u n c e l s a n a t . c o m . t r
SAYI 24 | MAYIS 2016
www.guncelsanat.com.tr
Jo Spence Libido Uprising Part I, 1989, © Estate of Jo Spence, Courtesy Richard Saltoun Gallery, London
Louise Alexander Gallery, mentalKLINIK, Airless1503, 2015
MÜZE VE GALERİLERDE AYDINLATMA
TEKNİKLERİ VEDAT K.
KENDİ SESİNDEN
ÖMER ULUÇ
GÜNCEL SANAT
‘3 YAŞINDA!’
MEHMET GÜRELİ
‘GÜZELİ ARAMAYA DEVAM EDİN’
KÜLTÜREL KALKINMA
PAKETİ AÇIKLANDI

Benzer belgeler