Medeniyet Okulları Dergisi(düşük kalite)

Transkript

Medeniyet Okulları Dergisi(düşük kalite)
MED
Yakuplu Mah. Osmangazi Cad. Beylikdüzü /İstanbul
Malkoçoğlu Mah. 305/1 Sk. No: 36 Sultangazi/ İstanbul
MEDENİYET
OKULLARI
İMTİYAZ SAHİBİ
RECEP AYDIN
EDİTÖR
Ş.ZEYNEP AYDIN
YAYIN KURULU
RECEP AYDIN
GÜLSER AYDIN
Merhaba Sevgili Okuyucularımız,
Dergimizin yeni sayısını büyük bir sevinç ve heyecanla sizlere
sunuyoruz. 2015-2016 eğitim öğretim yılını geride bıraktığımız bu
son günlerde Medeniyet Okulları dergimizin yeni sayısı ile
sizlerleyiz. Öncelikle bu derginin çıkarılma sürecinde hiçbir
fedakarlıktan kaçınmayan okul kurucumuz Recep Aydın, okul
müdürümüz Gülser Aydın, değerli öğretmenlerimiz ve kıymetli
öğrencilerimize sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Dergiyi
okurken içerisinde Medeniyet Okullarına dair birçok değeri
bulabilmenizi amaçladık.
“Her çocuk bir dünyadır ve her çocuk özeldir; ama Medeniyet’in
çocukları çok çok özeldir.” cümlesinden hareketle kendimize
vizyon edinerek ilerlediğimiz okullumuzda, çıkardığımız bu
sayımızda da onların hayata bıraktığı değerli notlar olarak bu
dergide, arşivlerinde yerini alacak.
CUMA SAV
M.ALİ ÖZTÜRK
GRAFİK TASARIM
CUMA SAV
M.ALİ ÖZTÜRK
444 68 29
“Hikmetli bilgi, tecrübe ile desteklenmiş ve uygulanabilir
özellikler taşıyan ilimdir. Hikmet, ilim ile sanatın
birleşmesidir.”(Elmalılı M. Hamdi Yazır)
Öğrencilerimize sadece bilginin değil verilen diğer eğitimlerimiz
ile hikmetli bilgilere kavuşmasını sağladığımız okulumuzda
öğrencilerimizin her birine verilen önem ve ilgi ile ilerliyoruz.
Sürekli gelişen ve ilerleyen dünyada aynı doğrultuda ilerlemek
yerine gelişmekten ve ilerlemekten vazgeçmeyen,bize
tebessümü hatırlatan öğrencilerimize bizden bir tebessümlük
hediye. Keyifle okumanız dileği ile..
www.medeniyetokullari.com.tr
[email protected]
Şu anda bu dergiyi eline almış okuyan bütün dostlarımıza,
yazarlarımız adına teşekkür eder, bol okumalı günler dilerim...
Ş. Zeynep AYDIN
Sultangazi
Malkoçoğlu Mah. 305 /1 sk.
No:36
Sultangazi-İstanbul.
0(212)
668 68 29
Beylikdüzü
Yakuplu Mah. Osmangazi
Cad.
Beylikdüzü -İstanbul
0(212)
886 11 90
1
karakterini tespit edip buna uygun öğrenme-öğretme
yöntemleri uygulamayı gerektirmektedir. Bu noktada teknoloji
öğrencinin hızına ayak uydurmakta, öğrenme stiline göre değişik
öğrenme yöntemlerinde araç işlevi görebilmektedir. Bilginin
artmasında ve dağılmasında, eğitimde programların daha hızlı,
kolay verilmesinde önemli rol oynayan bilgisayarlar ve diğer
eğitim teknolojisi araçlarını okulumuzda sunarak öğrencilerin
öğrenmeye olan ihtiyacını en iyi şekilde karşılamaktayız.
Bilgisayarla birlikte internetin yaygınlaşması öğrencilerin
öğrenme kaynaklarına daha rahat erişimini sağlamaktadır.
Okulumuzda öğrenci ve öğretmenler gelişen yeni
teknolojiyi kullanarak özgün ve yeteneklerine uygun projeler
ortaya koyabilme yolundadır.
Değişen ve hızlı ilerleyen süreçte biz de okulumuzda
teknolojiyi en iyi şekilde kullanmayı ve öğrencilere daha faydalı
ve kullanılabilir bilgi edinimini sağlamayı planladık. Geleceğin
birikimli gençlerini hayata hazırlamak için ülkemizdeki ve
okullarımızdaki çocukları en doğru şekilde yetiştirmemiz
gerektiğinin bilincindeyiz. Emredici üsluba yani ödeve endeksli
değil, sorumluluğa araştırmaya yönelik, kolaylaştırıcı buluşlar ve
bunun gibi çalışmalarla beraber ülkemize ve dünyaya katkı
sağlamak hedefimizdir. Klasik öğrenme metodununun her
öğrenci üzerinde aynı etkiyi göstermediği bilinmektedir. Bu
sebeple çoklu zekâ kuramına uygun olarak her öğrencinin farklı
algılarına ulaşabilecek bir eğitim anlayışı içerisindeyiz. Sevgili
öğretmenlerimiz ve değerli velilerimizin yaklaşımları ile
öğrencilerimize bilgi havuzu oluşturarak ilerlemek bizlerin
hedefleri arasındadır. Aynı zamanda gelenekselleşen bilgiden
uzak, ödev odaklı değil de öğrencileri araştırma ve projelere
sevk ederek öğrenmeyi kalıcı ve şevk edici şekilde mutluluğa
dönüştürmeliyiz.
Recep Aydın
KURUCU MÜDÜR
GELECEĞİN MEDENİYETİNİ
İNŞA ETMEK
Kültürümüzün nesilden nesile ulaşması verilecek eğitimle
mümkündür. Gelişmiş ülkelere baktığımız zaman eğitime verilen
önem ve gelişmeyi görmekteyiz. Bizlerin yeni nesile,
çocuklarımıza bırakacağımız en önemli miras: bilgi, dil, edebiyat,
din ve hukuk gibi kültürel değerlerdir. Toplumları amaçsız bir
yığın olmaktan kurtaran yegâne şey eğitimdir. Günümüz dünyası
artık geçmişte olduğu gibi uzun sürelerde değişim göstermeyip
daha kısa sürede daha hızlı ilerleme kaydetmektedir.
Eğitim, bireyin davranışlarında yaşamı aracılığıyla bilinçli
olarak istendik davranışları oluşturma sürecidir (Ertürk,
1994;12). Öğretim ise öğrenme olgusunun gerçekleşmesi ve
bireyde istendik davranışların gelişmesi için uygulanan
süreçlerin tümü olarak ele alınabilir (Varış, 1985;16). Görüldüğü
gibi öğretim, öğrenme-öğretme etkinlikleriyle sınırlı bir kavram
olmasına karşın eğitim tüm bunları içine alan daha geniş bir
kavramdır. Eğitimin genel amacı bireyi bilgiye ulaştırarak
davranış biçimlerinde değişiklik sağlamaktır. Bunun için de
eğitim-öğretim ortamlarını kullanmak gerekmektedir. Eğitim
ortamlarının eğitimin amacını gerçekleştirebilmesi için etkili bir
tasarıma ve planlamaya ihtiyacı vardır. Medeniyet okulları
olarak yirmi beş yıldır
öğrencilerimizi bu felsefede
yetiştirmeye özen gösteriyoruz.
Öğretimin sadece bilgi düzeyinde
kalmayıp öğrencilerimizde davranış
ve ahlaki olarak farkındalık
kazandırmaya çalışıyoruz. Etkili
eğitim ortamlarıyla teknolojiyi
kullanarak bireyde istendik
davranışları daha hızlı bir şekilde
oluşturmak mümkün
olabilmektedir. Çağımızın modern
eğitim ve öğretim anlayışı,
öğrencilerin öğrenme hızlarını,
öğrenme stillerini, algılama
yeteneklerini kısacası öğrenme
Okul; etkin, araştırmaya dayalı, çocuklarımıza paylaşımcı
ortamlar sunan kültürel, zihinsel, bedensel ortamlar hazırlayan
araştırmaya odaklı, kültürel laboratuvarlar ve bedensel etkinlik
alanlarıdır. İnsanın büyük düşmanı cehalet ve bilgisizliktir.
Toplumların maddi ve manevi anlamda yükselmeleri eğitim
öğretimle mümkün olur. Medeniyet okulları olarak 25 yıldır bu
inançla yürüdük ve hiçbir zaman yılmadık. Her gün daha kararlı
ve emin adımlarla geliştik ve büyüdük.
Çocuklarımızı kendi kültür ve değerlerine bağlı
yetiştirmek için, maddileşmeden, paylaşımcı bir ruhla
geleceğin medeniyetini inşa edebiliriz.
2
3
Yavaş Isınan Bebek
ADAM OLACAK
Yeni uyarandan kaçınan, yavaş uyum sağlayan, zor
bebeklerin aksine duygularını ifade etmezler.
Yeni doğmuş bir bebek (0-12 aylık)
Anne baba olarak çocuklarımızın gelişim dönemleri
hakkında neler biliyoruz?
•
ışarıdan verilecek bakıma tümden bağımlı
İnsan, doğadaki varlıkların en mükemmeli olmasına
rağmen, bu varlıkların içinde en aciz ve en çaresiz olarak
dünyaya gelir.
•
aşaması için fiziksel bakım ve sevgi gerekli
Bebeklerin fiziksel ihtiyaçları, yani karnının doyurulması,
altının temizlenmesi yanında fiziksel ihtiyaçlar kadar sevgi
ve ilgiye muhtaç olduğu bilinmektedir. Duygusal olarak
doyurulmayan bebeklerde ileriki yaşlarda ciddi sorunlar
Çocuğun Gelişimin dönemlerini bilmek bize yarar sağlar
mı?
Çocuklar gelişim dönemlerinde farklı tutum ve davranışlar
gösterirler. Bu gelişimin doğasında olan normal bir süreçtir.
Çocukları daha iyi anlayabilmek ve uygun davranabilmek
için çocukların gelişim dönemlerini ve bu dönemlerin
özelliklerini bilmek önemlidir.
Neden önemlidir?
•
elişme aşamalarının özelliklerinin bilinmesi olası problemleri
önceden kestirmemizi sağlar.
•
ocuk için gerekli olan eğitimi planlamaya yarar.
•
ocukta görülebilecek davranışların normal, anormal olarak
değerlendirmemizi sağlar.
•
avranış üzerine bireysel özellik ve çevrenin etkisi ayırt
edilebilir.
G
Ç
Ç
D
Bebeklik Dönemi
Çocuk yetiştirmek anne karnında başlar
Çocuk bebekken şekillenir
ortaya çıkmaktadır.
• Doğumdan sonraki ilk 3 ay anne karnındaki hayata
benzer
Bebek etrafında olup bitenleri pek farkında değildir hatta
anneyi kendi bir parçası olarak algılamaktadır.
• Dürtü kontrolü yok
Karnı acıkınca hemen doymak ister, altı kirlenince
temizlenmesini ister kısacası ihtiyaçlarını ertelemeyi
bilemez.
• Temel güven duygusu (temel güvensizlik)
Bebek ne kadar ilgi ve ihtiyaçları karşılanırsa kendisini iyi
hissedecektir. Kendisini değerli olarak algılayacaktır.
İhtiyaçları karşılanmayan bebekler kaygılı ve güvensiz bir
kişilik geliştirirler.
• Bağlanma
Bebek ona bakım veren kişiye bağlanma güdüsü içindedir.
• Bebek dördüncü ayından itibaren kendini anneden ayrı
olarak algılar ve onu tanımaya başlar. Anne odadan dışarı
çıkınca onun yokluğunu fark der.
• Anneden ayrılınca kaygılanır, yabancı kişileri ayırt eder.
Dünyayı keşfetmeye, her şeye bakmaya, dokunmaya, eline
geçirdiği her şeyi ağzına almaya meraklıdır.
Mizaç
Çocuğun doğumdan itibaren sahip olduğu, genetik
özelliklere bağlı bireysel özellikleri onun huyudur, mizacıdır.
Mizaçlarına göre bebek tipleri
Kolay Bebek
Biyolojik olarak düzenli, yeni uyaranlara kolay alışan, kolay
uyum sağlayan, uykusu düzenli bebeklerdir. Az ağlayıp çok
gülerler ve mutluluk içinde çevreye uyum gösterirler. Bu
tatlılıkları çoğu zaman ergenlik yaşlarına kadar devam eder.
Zor Bebek
Biyolojik olarak düzensiz, yeni uyaranlardan kaçınan, zor
uyum sağlayan, en ufak bir şeyde ağlayan, uykuları düzensiz
bebeklerdir.
Anne-baba için hiç de kolay olmayacağına söyleyen
uzmanlar, bu sınıfa dâhil olan bebeklerin en önemli
özelliklerini yabancıları şiddetle yadırgama, değişik
durumlara uyum sağlayamama ve büyüdükçe hırçın ve inatçı
olma eğilimi gösterme olarak değerlendiriyor.
4
Özdeşleşme dediğimiz bu dönemde kızlar annelerine
hayrandır. Annenin her hareketini taklit ederler onun
kıyafetlerini giyerler. Aynı zamanda babasının beğenisini
de kazanmaya çalışırlar. Erkek çocukta babayı rol model
olarak alır.
12-36 aylar arası
•
Çocuk yürür, konuşur
•
Bebeklik döneminde çocuk anne babasına ve yanındaki
kişilere tamamıyla bağımlıyken, bebeklik döneminin -sonuna
doğru yarı bağımsızdır. Bu dönemde hem bağımsız hem de
bağımlıdır. Basit işleri kendisi yapabilir.
•
Kendi başına yürür, evi ve çevreyi keşfeder. Artık
anneden ayrı bir birey olmaya başlamıştır. Tehlikeyi, yanlışı
anlamaz. Çocuğu sınırlamaya ve yasaklar koymaya başlarız.
Bencil, tutturucu ve inatçıdır. İsteklerinin anında olmasını ister.
Duyguları ani ve iniş çıkışlıdır. Oyuncakları anlamlı biçimde
kullanamaz. Yaşıtları ile oyun oynamayı henüz bilmez. Bu
dönem özerklik dönemidir. Bazı nesnelere bağlıdırlar. Örneğin;
tüylü oyuncak, battaniye, yorgan bunlara bağlılığı normaldir
ileriki yaşlarda bunları bırakacaklardır.
Çocukların oyunu, oyun değil onların en ciddi
uğraşıdır.(Montaigne )
•
Çocuk oynadıkça duyuları keskinleşir, yetenekleri
serpilir, becerisi artar. Duyduklarını, gördüklerini sınayıp
denediği, öğrendiklerini pekiştirdiği bir deney odasıdır.
Oyun çocuğun gelişimini destekler, hatta hızlandırır.
Oynayan çocuk kendine bir dünya kurar ve buranın
egemenliği kendisindedir. Hayal güçleri çok kuvvetlidir.
Anne babalara düşen aktif bir şekilde onların oyunlarına
katılmalarıdır. Çünkü çocuk oynarken bilinçaltındaki
düşüncelerine göre davranırlar ve sahip oldukları
yetenekleri doğrultusunda oyunlar seçerler ve oynarlar.
Anne babalar dikkat ederlerse çocuklarının yeteneklerini
ortaya çıkarabilirler ve bu yönde gelişme göstermelerini
Sağlayabilirler.
Tuvalet eğitimi dönemi
Bu dönemde
çocuk, fiziksel ve
zihinsel
olgunlaşma sonucu
küçük ve büyük
tuvaletine ilişkin
kaslarını
kullanarak
tuvaletini tutmayı
öğrenir. Bunun
sonucunda kendini
denetlemeyi
öğrenir. Tuvalet
eğitimine çocuğun
ve ona bakım
veren kişinin hazır
olduğu bir
dönemde
başlanması çok önemlidir. Çocuğa bakım veren kişiler tuvalet
eğitiminde baskıcı olurlarsa ve ceza verilirse çocuk bağımsızlık
duyguları zedelenip, ileriki yaşamında aşırı düzenli, titiz ve
inatçı bir kişilik özelliği gösterir. Çocukların kas kontrolü
bakımından belli bir olgunlaşma düzeyine gelmeden tuvalet
eğitimini kazanamazlar. Kas kontrolü çocuktan çocuğa fark
eder. Anneler bazen çocuklarıyla aynı yaşta olanları görünce
kaygılanırlar.
Oyun döneminde çocuğu olan anne babalar;
•
•
•
Çocuğun hazır olduğunu nasıl anlarız;
İsteklerini ona bakım verenlere kısa cümlelerde olsa
anlatabiliyorsa, kıyafetlerini giyinebiliyorsa, iki üç saat
kuru kalabiliyorsa, altını ıslatınca bundan rahatsız oluyorsa
tuvalet eğitimine başlanılabilir.
Bu dönemde anne babalara önerilerimiz; saldırganlık
duyguları için tüylü oyuncaklar verilebilir. Kirletme,
bulaştırma eğilimi için su, kil, plastik hamurla oynayabilir.
Bu döneme özgü saldırganlık, tutturuculuk, inatçılık,
hareketlilik gibi özellikler 3. yaştan itibaren azalmaya
başlar. Tutarlı, tatlı-sert davranılmalı
Tehlikeli, değerli eşyalar ortadan kaldırılmalıdır. Çocuk
istenmeyen bir şey yapıyorsa dikkati başka tarafa çekilmeli,
onunla inatlaşılmamalıdır.
•
•
Çocuklarına oyun arkadaşı ortamı sağlamalı
Çocuklarıyla oyun oynamalı
Çocuğun sorduğu sorulara onun anlayacağı bir dille
cevap verilmeli
Kendi işini yapmasına ve kendi kararlarını almasına
izin verilmeli
Çocuğu korkutmaktan, utandırmaktan, suçlamaktan
kaçınılmalı
Oyunun Çocuk İçin Önemi
•
•
•
•
•
•
Oyun Çağı 3- 6 yaşlar
Üç ile altı yaş arası olan bu dönem çocukluğun en renkli
dönemidir. Bağımsızlığı artar, daha önceki inatçılığı ve
tutturucuğu azalır. Söz dinleyen, amaca yönelik davranışlar
vardır. Bir şeyler yapmaktan, oluşturmaktan zevk alır. Artık
arkadaşları ile oyun kurar ve tek oynamaktan hoşlanmaz.
Çocuğun cinsel kimliğinin oluştuğu dönemdir. Daha önce
kız ve erkek cinsiyeti dikkatini çekmezken farklılığı
keşfederler. Kız ve erkek olduklarını bilirler. Hayali
korkuları vardır. Masallara, öykülere ilgileri oldukça
fazladır. Gerçekle gerçek olmayanı ayırt edemezler.
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
5
Çocuk için oyun ciddi bir iş ile eş anlamlıdır
En doğal öğrenme ortamıdır
Duyguların dışa vurumunu sağlar
Çocuğun korkutucu, karmaşık olaylarla baş etme
becerisini artırır
Dil gelişimini hızlandırır
Kendi özgür dünyasıdır
Gerçeği hayalden ayırt etmesini kolaylaştırır
Empati kavramını geliştirir
Lider olma özelliğini güçlendirir
Çocukların ortak dili ve ilişki kurma yoludur
Çocuğun sosyalleşmesini sağlar
Çocuğun olumlu kişilik özelliklerini pekiştirir
Kendi hakkını korurken başkalarının hakkına da
saygı göstermeyi, işbirliği yapmayı, paylaşmayı
kazandırır
•
•
•
•
•
•
Masal, çizgi film, şarkı severler
Canlı ve hareketlidirler
Oyun oynamayı çok severler
Cinsel konulara merak fazladır
Ben merkezcil düşünce hâkimdir
Düşünce ile sözü, söz ile eylemi birbirine
karıştırırlar (büyüsel düşünce)
•
•
Üst benlik şekillenir
Anaokulu dönemidir, çocuğun zihinsel, ruhsal,
sosyal gelişimi hızlanır
Okul Çağı
•
•
•
•
•
•
•
•
•
7-11. yaşlar
Çocuğun dış dünyaya karıştığı dönem
Bağımsızlık artar
Canlı, hareketlidir
Motor becerileri iyidir
Spordan hoşlanır
Grup oyunları sever
Birbirinin kusuruyla alay eder
Saldırganlık içeren film, çizgi filim, fıkralardan
hoşlanır
Koleksiyon merakı başlar
Cinsel kimlik yerleşmiştir
Cinsler kendi aralarında oynar, karşı cinsi
beğenmezler
Cinsel merakları azalır
Doğruyu yanlışı, iyiyi kötüyü bilir (üst benlik)
Okul Çağı
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Okul çağı çocuğu olan anne babalar;
•
•
•
•
Çocuklarının arkadaş ilişkisini desteklemeli
Spor, koleksiyon gibi döneme özgü özelliklere izin
verilmeli, desteklenmeli
Çocuğun kapasitesine göre ders başarısı beklenmeli
Kendi ile ilgili konularda karar almasına izin
verilmeli
Sınırsız Çocuk
İşaretleri ve levhaları olmayan bir yolda yürümeye
çabalar
Sınırsız çocuğun;
Kafası çok karışıktır.
Araştırmalarının cevaplarını bulamaz.
Neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlayamaz.
Yetkin olanı ayırt edemez
Ne kadar ileri gidebileceğini, ileri çok giderse neler
olabileceğini kestirmez.
Huzursuzdur.
Huzursuz eder.
Ruhsal olarak büyüyemez.
Öğrenme isteği yüksektir, kolay öğrenir
Dikkat süresi artmıştır
Konuşma yeteneği, sözcük dağarcığı artmıştır
Oyun çağı çocuğuna göre daha mantıklı daha
sistemli düşünür
Zaman, sayı, ağırlık, hacim gibi kavramları
anlar
Somut düşünceden soyut düşünceye geçiş
başlar
Ölüm, onur, ulus, özgürlük gibi soyut
kavramları, atasözlerini kısmen kavrar
Hayalle gerçeği ayırabilir
Duygusal iniş çıkışlar azalır, duygusal olarak
daha dengelidir
Aile, okul ve arkadaşlar çok önemlidir
Çocuklar;
Deneyerek ve keşfederek öğrenirler
Gözler ve taklit ederler
Neden-sonuç ilişkilerini gözlerler
Topladıkları bilgilerle belli inançlar
oluştururlar
Sözden çok davranışlardan etkilenirler
En önemli araştırmaları evde gerçekleştirirler
Gülser Aydın
6
7
ÖĞRENCİLERİMİZ İÇİN YOĞUN SINAV
STRESİNİN ARDINDAN ÇEŞİTLİ SEMT- İL VE
ÜLKELERE GEZİLER DÜZENLİYORUZ.
8
NEDEN
DEĞERLER EĞİTİMİ?
Değerler, aklın ve kalbin birlikte uyum içinde
olması şeklinde tanımlanabilir.
yakından ilişkilidir, onlara yön verir. Sevgi, saygı,
mutluluk, doğru davranış, insanlık onuru, , cesaret,
dostluk, yardımlaşma, temizlik, doğruluk, nezaket ve
dürüstlük, şiddetten kaçınma, hoşgörü vb. gibi temel
insani değerler insanın en iyi tarafını ortaya
çıkarmayı amaçlamaktadır. Kısacası; değerler sosyal
yaşamımızı düzenler, kolaylaştırır.
Değerler davranışlarımıza yön veren
standartlardır. Hayatımızın her yerinde her zaman
zihnimizdeki çeşitli değerlerle harekete geçeriz. Bu
nedenle değerler, tutum ve davranışlarımızla
Değerler eğitimi erken çocukluk döneminde
başlanarak devam ettirilmelidir. Çocuk, varsayılmak,
saygı duyulmak, öğrenmek ve araştırmak, özgürlük,
mutlu olmak, güven vb. ilişkiler ister. Bu isteklerin
üzerine bina edilirse değer eğitimi kişilik oluşturma
eğitimine çok daha rahat dönüşür.
Okullardaki değerler eğitiminin amaçlarından
biri, öğrencilerde sağlıklı, tutarlı ve dengeli bir kişilik
oluşturmaktır. Diğer bir amacı ise; her öğrenciyi hem
ilgi ve yetenekleri doğrultusunda yetiştirerek hayata
ve üst öğrenime hazırlamak hem iyi insan, iyi
vatandaş olmalarını sağlamak için gerekli bilgi,
beceri, tutum, davranış ve alışkanlıklar kazandırıp,
onları olması gereken ahlak anlayışına uygun olarak
yetiştirmektir. Bu birinci amaç, öğrencilerde sağlıklı,
tutarlı ve dengeli bir kişilik oluşturmak, esasen
eğitimin en temel amacıdır. Zira o olmadan,
belirlenmiş diğer amaçlara ulaşılsa bile çok fazla bir
anlam ifade etmez.
Çocuklarımızın sağlıklı kişiliğinin temel taşlarını
oluşturan toplumsal ve evrensel değerleri
kazanmalarını, kişiliklerinin her yönüyle
geliştirmelerini sağlamak, onları bu değerleri bir
yaşam biçimi haline getirmiş bireyler olarak
yetiştirmek, öğrencilerin temel insani özellikleri
kazanabilmelerine yardımcı olmak, değerlere karşı
duyarlılık oluşturmak ve onları davranışa dönüştürme
konusunda öğrencilere rehberlik etmek değerler
eğitiminin temel amaçlarıdır.
Günümüz olayları, birçok veli ve eğitimciye,
akademik başarının tek başına yeterli olmadığını,
öğrencinin bilgi anlamında dolu olmasının onu
hayatta başarılı kılmaya yetmeyeceğini, sosyal
hayatta başarılı olabileceği özellikleri, hayata dair
tercihlerinde sağlıklı kararlar verebilecek bilinci,
kendini rahat ifade edebilecek özgüveni, ne pahasına
olursa olsun haktan ve doğrudan ayrılmayacak
dürüstlüğü kazandırmanın dünyada ona verilebilecek
en önemli değer olduğunu, bu güzel hasletlerin
değerinin hiçbir şeyle ölçülmesinin mümkün
olmadığını öğretmektedir.
Çocukların duygusal ve sosyal yeterliliğinin
oluşması sürecinde aile ile beraber toplumların
başvurabilecekleri en önemli kaynaklardan birinin
okul olduğunu düşündüğümüzde, okul çapında
uygulanan bir değerler eğitimi programı ile bu
yeterlilikleri sağlamada önemli adımlar
atabileceğimiz kanaatindeyiz.
9
Değerleri kazandırmada etkili olmak için:
Anne babalık amaçlarınızı belirleyebilirsiniz. Ailenizde sizin için önemli olan değerler neler? Çocuğunuzun hangi
değerleri benimsemesini istersiniz? Sizin için önemli olan davranışlar ve ilkeleri belirleyebilirsiniz. Bunları düşünüp,
yazabilirsiniz. Belirlediğiniz değerleri çocuğunuzun kazanması yönünde neler yaptığınızı düşünebilirsiniz.
Ailenizin değerleri ve
önceliklerini
çocuklarınızın yanında
sıklıkla konuşabilirsiniz.
İstediğiniz davranışları
açıklayarak, net
anlamalarını
sağlayabilirsiniz.
Çocuklarınızda
görmek istediğiniz
davranışları, değerleri ve
inançları öncelikli olarak
sizler model olabilirsiniz.
Çocuğunuzla
seyrettiği çizgi film,
reklam veya oynadığı
bilgisayar oyunları
hakkında
konuşabilirsiniz. Çocuğunuzun bunlarda ne anladığı ve gerçek dünya hakkında konuşabilirsiniz.
Çocuklarınızı dinleyerek ve söylediklerini anlamaya çalışarak onlara ne kadar önem verdiğinizi gösterebilirsiniz.
Çocuk kitapları okuyabilir, çocuk filmleri izleyebilirsiniz.
Çocukların oyuncakları ve oyunlarını oynayarak onları daha
fazla anlama ve onlarla paylaşımda bulunma fırsatı
bulabilirsiniz.
Yanlış davranışlarına daha az tepkisel davranabilir,
çözümler bulma üzerine yoğunlaşabilirsiniz. Çocuklarınızın
olumlu davranışlarını yüreklendirebilirsiniz.
Çocuğun olgunluk seviyesi ve yaşına uygun kararları alması
yönünde fırsatlar verebilir, böylece kişisel kontrolün
gelişmesini sağlayabilirsiniz.
Televizyondan ve bilgisayardan uzak faaliyetlerle zaman
geçirmeleri için yönlendirebilir ve gelişimsel oyunlar oynaması
konusunda destekleyebilirsiniz.
Değerler Eğitimi Öğretmeni
Zahide KAYAR
10
11
Belki de ipi inceldiği yerden kopartıp köylerimize geri
dönmemizin zamanı gelmiştir ne dersiniz?
HADİ
KÖYÜMÜZE
GERİ DÖNELİM
Hayat geçer... Öyle ya da böyle bir şekilde
hayatımıza devam ederiz. Önemli olan kaliteli bir
ömür yaşamak aklımıza koyduğumuz her şeyi en
yerinde en güzel şekilde gerçekleştirmek. Hayatımız
ellerimizin arasından akıp giderken sıcaklığa ihtiyaç
duyar insan. Kalpten gelen bir tatlı söz, içten gelen
bir gülümse son zamanlarda en çok ihtiyaç
duyduğumuz şey olsa gerek. Bunları bulabileceğimiz
yer de belli aslında “Köylerimiz”
Köy insanın muhabbeti candandır "yeğenim anlat
bakalım" derken mutfaktan çıkan soğuk ayran size
doğru ilerlemektedir.
Şehirde ise misafir geldi mi o en trend dizi ya da film
seyredilir.
Köydeki insanlar daha mutludur çünkü daha sosyaldir,
insanlar insanlarla konuşmayı severler, insanlar
yardımlaşmayı severler. Ama şehirlerde nüfus
kalabalığından ve geçimin tamamen maddi oluşundan
insanlara karşı haklı bir güvensizlik vardır insanlar
herkesle sohbet etmezler ve insanlara tereddütle
yaklaşırlar.
Şehirde akşamları evlerin kapıları iki kez üst üste
kilitlenirken, köylerde ise bir tül çekilir.
Sadece sosyal yaşam açısından avantajları yoktur
köylerin. Sağlıklı yaşam açısından da birçok faydası
vardır düşününce. Kendin ekersin kendin biçersin.
Toprak senindir, istediğini yaparsın ve bilirsin kendi
ekininin sağlıklı olduğunu. Hani şu organik tarım
dedikleri şey var ya işte onun anavatanıdır köyler. Her
şeyin en tazesi en sağlıklı oralardan çıkar. Bilmez köy
insanı kimyasal ilacı her şeyi doğaldır, her şeyi kendi el
emeği göz nurudur. Özenirler en güzelini en iyisini
ortaya koyarlar.
Oturup düşündüğümüz zaman bu kadar artısı olan bir
yaşamı bırakıp şehirde yaşamak pek akıllıca gelmiyor
insana. Ama hayat mücadelesi dediğimiz şey bizi
istemediğimiz hayatları yaşamaya mecbur bırakıyor.
12
Yaprak Şentürk Odabaşı
Biyoloji Öğretmeni
TEOG BAŞARIMIZ
Medeniyet Okulları
Türkiye Geneli
15,8
15,5
16,8
16,5
% 90
9
11
11
12
13,9
16,1
19,2
TEOG’ da
7,6
Başarı
Elde Ettik
TÜRKÇE
MAT
İNKILAP
FEN
İNGİLİZCE
13
DİN
14
sonucunda ortaya çıkan sürekli gelişen bir
durumdur. Sürekli pratik sonucunda
gelişemeyecek insan ve beceri yoktur.
En büyük kavram yanılgılarından biri de
çocuklar hakkında konuşurken üstün zekâlı
veya üstün yetenekli ibarelerini kullanmaktır.
Literatürü incelediğimizde şunu görüyoruz ki
bu tarz çocuklar için söylenmesi en uygun
hitap şekli “Üstün yetenekli olma
potansiyeline sahip birey.’’
Her birey Allah tarafından çeşitli
meziyetlerle donatılmıştır. Önemli olan,
bireyin öne çıkan yeteneğini erken yaşlarda
fark etmek ve bu yetenek üzerine çalışması
için gerekli şartları sağlamaktır.
BİR KAVRAM
KARGAŞASI: ÜSTÜN
Kendinize bir sorun.
Çocuğunuzun veli toplantısına gittiniz.
Öğretmenleriyle görüştünüz ve anladınız ki
müzik dersine karşı yetenekli, istekli.
YETENEK
Üstün yetenek kavramı ülkemizde son
yıllarda insanların üzerine kafa yorduğu bir
mesele. Bu kafa yormanın son yıllarda ortaya
çıkması ve insanların bu kafa yormaları
sonucunda kendilerince doğru olduğuna
inandıkları yanlışları tv, radyo, sosyal medya
gibi kitlelere hitap eden alanlarda dillendirmesi
bir kavram kargaşasına sebep olmaktadır. Bu
işten en fazla zarar görenler ise hiç şüphesiz
veliler, öğretmenler ve okul idarecileri.
Ancak matematiği vasat.
Ne yapardınız?
Ben söyleyeyim.
Hemen ehil bir matematik öğretmeni bulup,
özel derslere başlatırdınız.
Hâlbuki bu meseleyi dert edinmiş, üzerine
ciddi çalışmalar yapmış ve sonunda üstün
yetenek potansiyeline sahip çocuklarının
adlarını birer birer o alanlarda dünyanın en
iyileri listesine yazdıran ülkelerde durum
bambaşka. Onlar çocuklarının vasat oldukları
alanı geliştirmek için çaba sarf etmez. Aksine
yeteneği, ilgi alanı ne ise çocuğa o alanda
kendini geliştirme fırsatı sağlamaya çalışır.
Gelin şimdi yetenek, üstün yetenek, üstün
yetenek potansiyeline sahip birey üzerine bir
yolculuğa çıkalım.
‘’Yeteneğin var ya da yok’’
‘’ Zekisin ya da değilsin’’
‘’Ya üstünsün ya normalsin ya da gerisin’’
Eğitimde fırsat eşitliği herkese aynı eğitimi
vermek değil, herkese potansiyelini
gerçekleştirme fırsatı tanımak demektir.
Yukarıdaki söylemler, çocukluk
yaşlarımızdan itibaren annemizden
babamızdan öğretmenimizden ve ya yakın
çevremizden sıklıkla duyduğumuz, ancak asla
doğru olmayan yaklaşım biçimlerinden
örneklerdir.
Yetenek çok çalışmanın, tutkunun,
motivasyonun, kendimize inanmanın ve
tercihen başka birilerinin de size inanmasının
15
Örnek Olay
Erken dönemdeki potansiyelin üstün
yetenek olarak sonuçlandığı bireylerdeki üç
özellik:
İrlandalı yedi yaşındaki Ainan Celeste
Cawley, altı aylıkken yürüyebiliyor ve bir
yaşında konuşabiliyordu. Üç yaşına geldiğinde
gördüğü bütün objelerin üç boyutlu resmini
çizebiliyordu. Yaşıtları ilkokula başlarken o
kimya kitapları okumaya başlamıştı. Altı
yaşında lise son sınıf düzeyindeki tüm kimya
sorularına cevap verebiliyordu. Singapur’da
kendi yaşındaki öğrencilere uygulamadı fen
dersi anlatmaya başladı. Yedi yaşında
dünyanın üniversiteye giden en genç öğrencisi
unvanını aldı.
(http://www.prweb.com/releases/2006/11prew
eb480311.htm)
.Yetenek alanına yoğun ilgi ve duygusal
bağlılık
.O yetenek alanında çok başarılı olma
arzusu
.Yetenek alanında çok yüksek başarı
düzeylerine ulaşmak için gerekli zamanı ve
çabayı harcamaya isteklilik.
Üstün yetenek potansiyeline sahip birey;
bir veya birkaç alanda kendi yaş gruplarındaki
diğer çocuklara göre yoğun ilgi, istek,
motivasyon, çalışma azmi ve üstün başarı
gösteren bireylerdir diyebiliriz.
Çocuklarınızın ilgi ve yeteneklerinin
farkına varıp, onlara bu alanlarda kendilerini
geliştirme fırsatı tanıyın. Kim bilir belki de
aramızda bir fevkat deha dolaşıyordur?
Sevgi ve selamlarla
UĞUR İKİKAT
Sınıf Öğretmeni
16
17
Birden Birliğe
Birlikten Bir’ e
Ölüm bir oyun sahnesi.
Ve sen şimdi provalardasın,
Hataların var ve düzelmen gerek.
Ezberin henüz oturmamış, şansın var,
Zamanın mevcut.
Oyun daha başlamadı.
Peki bu hayat… Bize ne için sunuldu.
Figüran mı yoksa başrol mü?
Ne fark eder ki?
Bu oyun ikiniz için de yazıldı.
Bir çapı dram, bir çapı komedi, bir çapı da sanal
dünyanın
Bir tarafı aç, susuz, küskün, bir tarafı mutlu, tok,
bencil…
Bir yanağı kurak, bin yanağı ıslak dünyanın
Oysa bize ne denmişti. Kaç kere,
Basa basa ne buyurmuştu Peygamber Efendimiz (s. a.
v)
Komşusu açken tok yatan bizden değildir!
Burada sadece açlık mı konu, yoksa içinde duygular
da var mı?
Bazılarımız bin yaşayacak gibi yılanlara dokunmuyor,
bazılarımızsa arıyoruz.
Neyle karşılaşacağımızı, nasıl ulaşacağımızı bilmeden,
nereye varacağımızı kestirmeden arıyoruz.
Yeni umutlar arıyoruz karanlığımızı aydınlatabilecek,
Nice güneşin doğması engellenirken
Dertlerimize, hislerimize, çare, deva arıyoruz.
Nice ahlar yükselirken semamıza.
Sevgi arıyoruz, merhamet arıyoruz,
çocukların gözyaşına bakılmadan öldürüldüğü bu
dünyada.
Nitekim adalet arıyoruz.
Hırsa bürünmüşlerin katlettiği onca cana, baharın
gelmeyeceği kışlara
Güven arıyoruz, gülü olmayan dikenlerde
Din-ırk ayrımından uzak bir gelecek için özgürlük
istiyoruz.
Kendi canını çocuğu için ortaya koyarken anneler,
Biz bekliyoruz. Neden?
Ama nedense hep başkalarında arıyoruz.
Hep başkalarından bekliyoruz. Kendimizi yok
sayarak.
O’nun (c. c.) varlığını unutarak
Çünkü hayat sana, senin sahnen daha gelmedi diyor.
“Senin başına gelmeden harekete geçme!” diyor
Oysa hüznü ve neşeyi Yaratan (c. c.) sana hatırlatıyor.
“Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’ ana ) sarılın.
Parçalanıp, ayrılmayın. Allah’ın üzerinizdeki nimetini
düşünün.
Hani siz düşmanlar idiniz de
O kalplerinizi birleştirmişti. İşte Onun nimeti
sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz bir ateş
çukurunun tam kenarında iken, oradan da sizi O
kurtarmıştı.
İşte Allah, size ayetlerini böyle apaçık bildiriyor ki
doğru yola eresiniz.”
Ve biz farklı yollara sapıyoruz.
Çünkü son perde aynı olsa da, kurgular farklı.
Hayat fani kardeşim, duygularımız kadar, yarın ki biz
kadar.
Öyleyse kuklalıktan vazgeç, çünkü bir kuklanın
kuklası olmak, yeni bir oyun eklemektir. Yeni bir
oyun, başka bir ağıttır.
Unutuyorsun, unutma!
Allah’ın verdiği onca şerefi
Gel birlik olalım. Bir yürek daha parçalanmadan, o
yüreği umutla dolduralım.
Oyun daha başlamadı!
Yeise düşmeden, her şeyin üstünü örtebilecek, bir
gülüş çalalım.
Gökkuşağı için yağmur, yağmur için bulut gerek.
Bulut için deniz, deniz için kum.
Kum için yer, yer için çiçek
Çiçek için arı, arı için kovan gerek
Kovan için ağaç, ağaç için yağmur.
Vicdan için insanlık,
İnsanlık için birlik gerek!
O koca yürekli çocuklar, taşlarla meydan okurken
tanklara, mantık arıyoruz.
Ve biz vicdanı, bebeklere doğrultulan silahların
namlusunda arıyoruz.
Belki biraz da haysiyeti
Hüzün yağmuru tutulmuş yüzleri
Güldürebilecek bir dost arıyoruz.
Müberra YILMAZ
Öğrenci
18
19
İLLE
EDEP
Hayat bir nizam ister. Her şeyi yerli yerinde, belli bir
denge üzerine inşa eden Mevla’mız insanoğluna da
manevi dengelerin en güzeli olan edeple hayatını
süslemesini ve bu doğrultuda yaşamasını
öğütlemiştir.
değersizliği değil, ilmin edeple taçlandırılmasına
göndermede bulunulduğu görülmektedir.
Konuyla ilgili milli şairimiz M. Akif Ersoy
,”Edepsizliğin başladığı yerde edebiyat biter.” Sözü
de kulaklara küpe olacak değerdedir.
Rabbimizin emri, yüce kitabımız Kur’an’ın fermanı
Efendimizin rehberliği her şeyden önce edepli birey
olmanın vücut bulmasına yönelik olmuştur.
Fransız edebiyatının önemli
denemecilerinden Montaigne ise edep kavramıyla
adaleti yan yana getirip aralarındaki bağı ,”Adaletin
olmadığı yerde ahlak da yoktur.” Şeklinde ortaya
koymaktadır.
Geçmişten günümüze değin her zaman, her
yerde ve her alanda; sevinçten kedere, ayrılıktan
vuslata, dostluktan düşmanlığa, iyilikten kötülüğe,
bilgiden bilgisizliğe, nezaketten kabalığa… Saymakla
bitiremeyeceğimiz hayatımızın her alanındaki
yüzlerce davranıştan önce ve sonra hep ille edep
ölçeğiyle hareket edegelmiştir erdem sahibi
büyüklerimiz.
Bu bağlamda düşündüğümüzde, edep
olgusunun sadece düşünür ve yazarlarımızla sınırlı
kalmayıp halkımızın yaşamında da geniş yer
edindiğini görmekteyiz. Bunun somut örneklerine
dilimizin, kültürümüzün en önemli ögeleri deyim ve
atasözlerimizde rastlamaktayız. Birkaçını şöyle
örnekleyebiliriz: edep etmek, edep yahu, edebini
takınmak, edep erkân bilmek vb. pek çok deyim
hala tüm canlılığıyla yaşarlılığını sürdürmektedir.
Geçmişe şöyle bir göz gezdirdiğimizde edep
kavramının ne denli önemli görüldüğü karşımıza
çıkar. Bu durumun gerek edebiyatımıza, dilimize,
deyimlerimize, atasözlerimize gerek örf ve
adetlerimize olan yansımaları göz ardı edilemeyecek
derecede geniş yer tutmaktadır.
Bütün bunlar göz önüne alındığında, edebin her
şeyin başı olduğu tezinin hiç de inkâr edilemez bir
gerçek olduğu ortaya çıkmaktadır. Toplum olarak
yeni nesillerin yetişmesinde; aile, okul, çevre
bileşenlerini bir bütünün ayrılmaz parçaları
olduğunu kabul etmeliyiz. Birbirini tamamlayan
ögeleri birini diğerinden ayırmadan ele alıp erdemli,
ahlaklı ve eğitimli bireylerin yetişmesini
sağlamalıyız. Toplumun hafızasını örten kiri pası
temizleyip belleklerde unutulmaya yüz tutmuş
bilgileri yeniden canlandırıp yoğurmak gerekir.
Günümüzde, özellikle son dönemlerde edep
bilmez, adap bilmez, ahlaki olgunluğunu yitirmiş
adeta ar perdesi yırtılmış insanları gördükçe
edebiyatımızın güçlü kalemlerinden olan ve
yüzyıllardır okunagelen Yunus Emre’nin unutulmaz
şu dizeleri zihnimde belirdi:
“Girdim ilim meclisine, eyledim kıldım talep
Dediler ilim geride, illa edep illa edep”
Son sözümüzün ilk olması dileğiyle,
diye dile getiriyor edebe yönelik görüşünü engin
hoşgörüsüyle insanlığa seslenen şairimiz.
Edep bir taç imiş Nur-i Huda ‘dan
Giy ol tacı, emin ol her beladan,
Yunus’un iki dizelik alana sığdırdığı anlam
zenginliğini kelimelere dökmek her ne kadar
mümkün olmasa da büyük ozanın, ilmi edepten
sonra zikrettiği aşikârdır. Buradan hareketle ilmin
Hayatımızı edeple taçlandırma temennisiyle hoşça
kalın.
20
TURGUT ARAS
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
“Bir okul yapılırsa
Bir hapishane yıkılır.”
ROBOTİK KULUBÜ
Ortaokul ve Lise öğrencilerinin katıldığı bu kulüpte, öncelikle
öğrencilere temel parçaları tanıtarak başlatıyoruz.
Sensör nedir, devreler nasıl bağlanır, solar panel nedir vb. soruların
cevapları araştırılarak, dizayn edilen robot her derste geliştirilecek
veya farklılaştırılacak şekilde, bir aktivite bir öncekinin üzerine
eklenir.
Amaç yaratılan robot sisteminin donanımını öğrencilerin el
becerilerini ve zihinlerini kullanarak modelleyip kurgulaması, aynı
zamanda da (Arduinu) isimli bilgisayar programı ile robotun yazılım
programlamasını yapmasıdır.
21
B
ilişim Teknolojilerini Ne Kadar
iliyoruz?
Bir toplulukta kaç kişi iyi bilgisayar kullanmasını biliyor dediğimizde neredeyse herkes el
kaldırır. En bir işlem sorduğumuzda maalesef cevap alınmıyor. İnternete girip oyun
oynayınca kendimizi süper bilgisayar kullanan sanıyoruz. Oysa onu bile yapamıyoruz.
Örneğin www.e-okul.com diye devletin bir sitesi yok. Ama buraya kişisel bilgilerini
girecek çok insan var. Hâlbuki devlete ait sitelerin sonunda “gov.tr” olmalı. İnsan bilmeyebilir. Bunda bir sakınca
yok. Asıl sorun bilmediği halde çok bilmiş edasıyla davranmak. Aslında bilişim teknolojilerini hiçbir zaman tam
olarak öğrenemeyiz, sürekli değişmekte ve güncellenmektedir. Ama en çok bu konuda bilgiçlik taslıyoruz.
“Bence bu ülkede herkes bilgisayar programlamayı öğrenmeli. Bir bilgisayar dili öğrenmeli. Çünkü bu,
insana nasıl düşüneceğini öğretiyor. Ben bilgisayar bilimini bir sosyal bilim olarak görüyorum. Bu herkesin
öğrendiği bir şey olmalı.” Bu sözler birçok insanın hayran olduğu Apple’nin kurucusu Steve Jobs’a ait. Örneğin
matematikte öğrendiğimiz bütün konuları birebir günlük hayatta kullanmıyoruz. Fakat bize düşünme becerisi
kazandırıyor. Programlamada bence diğer bütün bilimlerden daha fazla düşünme becerisi kazandırır. Birebir bir
programcı olmasan bile müthiş bir düşünce becerisi kazanmış oluruz. Programla sadece programlamacıların
öğrenmesi gereken bir şey değil. Herkesin öğrenmesi gerekir.
Başta kodlama bize karışık çok zormuş gibi
gelir. Herkes öğrenebilir. Başlangıç için bize
www.code.org sitesinden başlayabiliriz. Komutlar
yazılmış bize kalan sürükleyip bırakmak. 4 yaş
grubundan başlıyor. Evet, yani okulöncesi
öğrencisi bile yapabilir. Seviyeler gittikçe ilerliyor.
Siteyi birçok ünlü kişi destekliyor: Microsoft’un
kurucusu ve dünyanın en zengin kişilerinden Bill
Gates, Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg ,
ABD Başkanı Barack Hussein Obama , NBA oyuncusu
Chris Bosh… Daha ileri seviyelerde kendinize mini
uygulama ve oyun geliştirebilirsiniz.
Teknoloji ile uğraşan birçok insan aslında
kodlama öğrenmeye teşvik ediyor. Biraz geçte
olsa MEB’de artık kodla dersinin müfredata
eklemek üstünde çalışıyor.
code.org
Ülke olarak en büyük
eksiklerimizden biri “ÜRETMEK”. Maalesef ülke
olarak üreten bir toplum değiliz. Teknoloji
üretmiyoruz, fikir üretmiyoruz, tarım
üretmiyoruz… Ya da yeterli kadar üretmiyoruz.
Ülkeyi kalkındıracak yegâne şey, üretmek. Bir
çocuk oyun oynamak yerine, bir oyun
geliştirmeliyim demeli. Mükemmel olmasına
gerek yok. Bir ürün ortaya koyduğumuzda
insanın aldığı haz tarif edilemez.
Bunlarla kendi oyuncağımızı kendimiz yapabilir.
Veya bir cihazı kendimize göre özelleştirme
imkânı sunuyor. Açık kaynaklı bir cihazınız
olmuş olur. Artık hayatımıza giren 3D yazıcılarla
istediğimiz cihazı tasarlayıp, istediğimiz şekilde
kontrol edebiliriz. Yani bir ürün
düşündüğünüzde artık fabrikanın yapmasını
beklemeye gerek yok.
“Kodlama bana yeterli, ben fiziksel bir
ürün ortaya koymak istiyorum.” dediğimizde
imdadımıza arduino ve raspberry pi yetişiyor.
Ctrl
S
Kaydet
Ctrl
C
Kopyala
Ctrl
Bilişim Teknolojileri ve Yazılım Öğretmeni
Cuma SAV
V
Yapıştır
Ctrl
Geri al
22
Z
Ctrl
Yazdır
P
Ctrl
Arama
F
Yaparak
Yaşayarak
Gezerek
Uygulayarak
Öğreniyoruz!
“Gelecek, İnsanların yaşlarıyla değil,
23
aldığı eğitimle tahmin edilir.”
Simya’
dan
Kimya’ya
Kimya bilimi tarihinin antik mısır döneminde başladığı
ifade edilmektedir. Ancak bu dönemde kimya aynı kökten
geldiği tahmin edilen simya olarak varlığını sürdürüyordu.
Simya, felsefe, astronomi, astroloji, mitoloji, din, sihir vb.
birçok alanla ilişkili bir alandı. Simya bugünkü anlamda bir
bilim olmaktan ziyade bir sanat olarak nitelendirilebilir.
Simyaya kimyanın bilim öncesi hali olarak da bakılabilir.
Simya da önemli olan maddenin kendisi veya kütlesi,
fiziksel özellikleri ve kimyasal tepkimeleri değil, renk
özelliğiydi. Örneğin bir maddeye altın rengi vermek, onu
altın yapmak demekti. Bize saçma görünen bu inanç o
dönemin temel felsefesinin bir gereğiydi.
olduğunu belirtti,
yani
daha
basit
bir
şeye
dönüştürülemezlerdi. Sonuç olarak daha basit bir şeye
dönüştürülemeyen her şey bir elementti, dönüştürülebilen ise
element değildi. Öyleyse bir elementi element olmayandan
ayırmanın tek yolu, bir maddeyi daha basit hale getirmek için
zorlu bir çaba göstermekti. Boyle’un bu önemli çalışmaları
sonucunda simya devri sona ermişti. Böylece simyacı adı da
kimyacı olarak değiştirilmişti.
1756’da İskoç kimyageri Joseph Black “sabit gaz” dediği
karbondioksidi (CO2) buluncaya dek bilinen tek gaz hava idi.
İngiliz kimya bilgini Joseph Priestley daha sonra deneysel olarak
10 kadar yeni gaz keşfeder. Bunlardan biri onun “yetkin gaz”
dediği, ilerde Lavoisiver’in oksijen adını verdiği gazdır.
Lavoisiver’in çalışmalarıyla artık ne havanın ne de suyun birer
element olmadığı, havanın iki değişik gazın bir karışımı, suyun
ise oksijenle hidrojenin kimyasal bir bileşimi olduğu
anlaşılmıştı.
Simya alanındaki çalışmalar başlangıçta günlük ve
pratik amaçlara yönelikti: pişirme, metal işleme, ilaç
yapma, vb. bu çalışmalar arasında başta geliyordu. Ortaçağ
Hristiyanları gibi Müslümanlar da uzun süre Simya ile
ilgilendiler: bayağı türden metali altına çevirme, hayat
iksirini bulma başlıca kaygılarıydı. Ancak bu arada birçok
madde ve kimyasal etkileşimlerin de keşfedildiği
görülmektedir.
Modern kimyanın babası olarak bilinen Antoine-Laurent
Lavoisier ne yeni bir kimyasal bir nesne ne de yeni kimyasal bir
olgu keşfetmemiştir. Ancak o başkalarının bulduğu nesne ve
olguları açıklayan, kimyasal bileşime açıklık getiren bir kuram
oluşturmak, kimyasal nesneleri adlandırmada yeni ve işler bir
sistem kurmak amaçlamıştır. 1789’da yayımlanan Traite
Elementaire de Chimie adlı yapıtı, kendi alanında, Newton’un
Principia’sı sayılsa yeridir. Biri modern fiziğin, diğeri modern
kimyanın temelini atmıştır.
Aristo'nun Dünya'yı oluşturan dört elementi (toprak,
su, hava ve ateş) ve gökcisimlerini meydana getiren beşinciyi
(ether) sıralamasından beri iki bin yıla yakın bir süre
geçmişti. Kimyacıların günümüzde element olarak kabul
ettiği maddelerden dokuzu eskiler tarafından biliniyordu. Bu
yedi metal -altın, gümüş, bakır, kalay, demir, kurşun ve cıvaile birlikte iki metal olmayan maddeyi -karbon ve kükürtiçeriyordu. Bunların yanında dört element daha muhtemelen
biliniyordu ve ortaçağ simyacıları tarafından doğru şekilde
tarif edilmişlerdi. Arsenik, antimon, bizmut ve çinko. Buna
rağmen hala baskın olan kuram buydu. Dört element teorisi
reddedilinceye dek modern kimyaya geçilemedi. Her şeyden
önce, toprağın, suyun, havanın ve ateşin dünyamızı oluşturan
elementler olmadığı anlaşılmalıydı.
Lavoisier'i unutulmaz yapan bir özelliği de nesnelerin
kimyasal değişimlerini ölçmede gösterdiği olağanüstü
duyarlılıktı. Bu özelliği ona "Kütlenin Korunumu Yasası" diye
bilinen çok önemli bilimsel bir ilkeyi ortaya koyma olanağı
sağlar. Lavoisier, kimi kez kendi adıyla da anılan bu ilkeyi şöyle
dile getirmişti:
“Doğanın tüm işleyişlerinde hiçbir şeyin yoktan var
edilmediği, tüm deneysel dönüşümlerde maddenin miktar olarak
aynı kaldığı, elementlerin tüm bileşimlerinde nicel ve nitel
özelliklerini koruduğu gerçeğini tartışılmaz bir aksiyom olarak
ortaya sürebiliriz.” demiş ve böylece modern kimyanın temelini
atmıştır.
İrlanda doğumlu Fizikçi ve Kimyacı Robert Boyle
(1627-1691), Şüpheci Kimyacı adında bir kitabı 1661 yılına
yayımladı. Boyle'un en önemli başarısı kimyayı deneysel
bilimin yoluna itmesiydi. Kimyasal elementlerin sonuç
çıkarmayla değil, deney yoluyla belirlenmesini istiyordu.
Boyle, bir elementin Dünya'nın en basit bileşenlerinden biri
MEHMET DEVE
Kimya ÖĞRETMENİ
24
Kulüplerimiz
o
o
o
o
o
o
o
o
o
o
o
o
o
o
o
Taekwondo
Voleybol
Gitar
Masa Tenisi
Satranç
Resim
Arapça
İngilizce
Mucitlik
Tubitak
Matematik
Hat
Robotik
Keman
Zekâ Oyunları
25
Y
APILANDIRMACI
SİSTEMDE EĞİTİM
Yapılandırmacı sistemde eğitim genel bir kavram olsa da
biz sadece eğitimde rol alan aile, okul ve öğretmen
üzerinden yola çıkarak birkaç noktaya değineceğiz.
2005 yılında yenilenen öğretim programları ile birlikte
eğitim sistemimizde farklı bir çerçeve oluşmuştur. Bu
anlayış ile birlikte öğretmen merkezli anlayış yerini
öğrenci merkezli anlayışa bırakmıştır. Bunu her ne kadar
yazılı ve sözlü olarak ifade edebilsek de tam anlamı ile
öğrenci merkezli anlayışın hâkim olduğunu söyleyemeyiz.
Çünkü eskiden beri devam eden bir sistemin bir anda
tamamen farklı bir anlayış ortaya koyarak değişmesi öyle
kolay bir süreci beraberinde getirmemektedir.
Yapılandırmacı sistemde bilgiyi yapılandırmak, işlevsel
hale getirmek, analitik ve eleştirel düşünmek ön
plandadır. Aynı zamanda daha önceden öğrenilen
bilgilerin yapılandırılması, transferi, çevrilmesi ve
uygulamaya geçilmesi söz konusudur.
Bizler yapılandırmacı eğitimin sadece öğretmenler
üzerine düşen görevlerine bakmaktan, öğrenci üzerinde
büyük bir etkisi olan ebeveynleri bu sistemden ayrı
tutuyoruz. Ayrı turmaktansa velileri de eğitim sürecine
dâhil ederek yapılandırmacı sisteme hazır bir ebeveyn
haline getirmeliyiz. Çünkü eğitim ailede başlayan bir
süreçtir. Biz eğer yapılandırmacı sistem diyorsak tek bir
kol olan öğretmen ile bu sistemden verim almaya
çalışmamalıyız.
Klasik bir tabir ile “Bana balık verme balık tutmayı öğret.”
anlayışı üzerinde durulur. Öğretmen, öğrenciye hazır bilgi
vermektense bilgiyi ona buldurup adeta bir “pusula” gibi yol
gösteren bir rehber konumunda olmalıdır. Eski geleneksel
anlayışta ezbercilik, emir verme ve zor kullanmanın daha çok ön
planda olması çocukların girişimci ruhuna bir ket vurmaktadır.
Ailenin de çocuklarına hazıra alıştıran ve sürekli bir
kar küreyici olarak çocukların önünü açan, onların
hayatta hiçbir sorun ile yüzleşmesine olanak tanımayan
ebeveyn modundan çıkması gerekir.
Bizler öğrencileri sürece dâhil etmek ve onlara balık
tutmayı öğretmek istiyorsak ailelerin de öğrencilere
hazır balığı vermemesi gerekir. Çünkü hayatta
öğretim süreci her zaman yaşanabilir. Bir insan 80
yaşına da gelse bir şeyler öğrenebilir ama eğitim
ailede başladığı için yaş iken eğmediğimiz
çocuklarımızı büyüyünce kırmamak için onları da
eğitim denen bu zorlu sürece dâhil etmeliyiz.
Yapılandırmacı sistemde teknolojinin ön plana çıkması ile
birlikte çocuklar daha donanımlı ve düşünme becerilerini
geliştiren bir nesil olarak yetişmektedir. Bu da çağın
gereklerine uygun okullar ile mümkündür. Gelişen
teknolojiyi sürece dâhil ederek daha verimli sonuçlar
almaya odaklanmalıyız. Eğitimi 3 sacayağına benzetirsek
aile, okul ve öğretmen ile birlikte yapılandırmacı eğitim
anlayışını daha sağlam temeller atarak ilerletebiliriz. Henüz
tam oturmamış yapılandırmacı eğitim anlayışı sürecinde 3
sacayağının da elini bu taşın altına koyması gerekir. Böyle
bir sistem de bunu gerektirir.
Yapılandırmacı sistemde eğitim diyoruz; fakat bu sistemin
sadece öğretim alanındaki çalışmaları üzerinde
duruyoruz. İşte tam da bu noktada değinmek istediğim
bir husus var. Bizler eğitim ve öğretimin sadece öğretmen
tarafından verildiğini düşünür ve bütün eğitimin okulda
verildiğini zannederiz. Hâlbuki eğitim insanın
doğumundan ölümüne kadar bütün hayatını kapsayan bir
süreci ifade eder. Öğretim ise okulda planlı ve daha
sistemli kazanım ve hedeflere yönelik yapılan bir süreçtir.
GAMZE COŞGUN
26
Gezi
Spor
Bilim
27
ve 4. sınıflara oyun oynamak için dersten sonra okulda
kalmalarını rica ettiler. Çocukların zekâ seviyesi (IQ) ortalama
90 civarındaydı ve beyin hızları (zekânın bir alt testi) yüzde
birlik dilimde 27. sıraya koydu. Çocukların ailelerinin eğitim
düzeyi ise ortalama olarak liseden terktiler. Bu çocuklar her
eğitim politikasının hedeflemeyi umduğu ve her sorumluluk
duyan liderin onları nasıl geliştireceği hakkında üzerinde
düşündüğü çocuklardı.
ZEKÂ
OYUNLARININ
ÇOCUKLAR ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
Çocuklar için oyun bir ihtiyaçtır. Nasıl ki beslenmeye,
uyumaya ihtiyaç duyuyorsak çocuklar için de oyun böylesine
bir ihtiyaçtır. Oyun çocukluk çağının vazgeçilmez bir parçası
adeta onların hayatı yaşama gayeleridir. Tek düşünceleri
oyun oynamaktır bazen. Bu nedenle biz büyükler, annebabalar, eğitimciler olarak çocukların bu ihtiyacını göz ardı
edemeyiz. Hatta bu oyunlarla birlikte çocukların oyun
eğlence ihtiyacıyla birlikte çocuklarımıza bazı beceriler
kazandırma, zekâ seviyelerini belli düzeyde artırma gibi
kazanımlar sağlayabilir ve bu zamanları daha verimli hale
getirebiliriz.
Zekâ oyunlarıyla alakalı yapılan araştırmalarda
çocukların zekâ puanlamalarında 8 ila 13 puan gibi artışlar
bilimsel olarak ispatlanmıştır. Berkeley üniversitesinde
çalışan nörolog Dr. Silvia Bunge, uzun süredir çocukların
zekâlarının gelişimini anlamaya yönelik çalışmalar
yapmaktadır. Geçen yıl, Bunge ve mezun olmuş eski
öğrencileri çocukların akıllarını eğitip, eğitemeyeceklerini
anlamak için denemeye karar verdiler. Çalışmaları kulağa
oldukça basit gelebilir, fakat sonuçlar alabildiğince
şaşırtıcıydı. İlk olarak farklı zihinsel işleyişler gerektiren
kullanıma hazır kutu oyunları, kart oyunları ve video
oyunlarını aradılar. Bu oyunlardan bir bölümü çocukların akıl
yürütme yeteneklerini harekete geçirdiği için seçildi. Çünkü
bu oyunlar ileriyi görme, planlama, kıyaslamalar ve mantıksal
bütünleme gerektirir. Seçilen oyunlar Set, Trafik sıkışıklığı
bulmacası Rush Hour, Qwirkle (Domino ve Scrable ın
karışımı). Nintendo DS için Picross ve Big Brain Academy
oyunlarını seçtiler. Bilgisayar için iki oyun daha seçtiler: birisi
Azada diğeri ise Chocolate Fix. Bunge’nin ekibi oyunları
geçmişte devletin yaptığı sınavlarda düşük puanların alındığı
Oakland’daki bir ilkokula götürdüler. Araştırmacılar bazı 2. 3.
28
Haftada iki kere, çocuklar bu oyunlarla 1 saat 15 dakika
oynadılar. Her 15 dakikada bir çocuklar beyinlerinin yeni bir
şeyle meşgul olmalarını sağlamak için yeni bir oyunun
bulunduğu masaya geçtiler. (Nörologlar oturumların
eğlenceli olmasının önemli olduğunu düşünüyorlardı.)
Sadece 8 hafta sonra, toplam 20 saatlik oynama süresi
sonunda Bunge’nin ekibi çocukların zekâlarını yeniden test
ettiler. Özellikle çocukların mantıklı düşünme yeteneklerini
merak ediyorlardı. Zekâyla ilgili klasik teorilere göre, mantıklı
düşünme yeteneği hem zekânın temel elemanı hem de
değiştirilmesi en zor olanıydı. Allyson Mackey, Bunge’ nin
çalışmayı denetleyen öğrencisi, en fazla 3 – 6 puan arasında
bir ilerleme görebileceğini düşündü. Bunge, yetişkinlerle
yaptığı eğitim çalışmalarından sadece sınırlı bir gelişmenin
mümkün olduğunu bildiklerini söyledi. Fakat gelişme çok
büyüktü. Çocukların mantıklı düşünme puanları, ortalama
%32 artmıştı. Bu oran IQ standartları açısından
düşünüldüğünde çocukların IQ su ortalama 13 puanlık bir
artış göstermişti. Bu artışın değerini daha iyi algılamamız
açısından şu bilgiyi vermemiz gerekir: bir çocuğun IQ’ su
bütün bir okul yılı süresince normalde 12 puan artar. Bunge
ve Mackey çocuklara tam olarak hedeflenen oyunları vererek
yalnızca 20 saatlik oyun oynama süresinde bu puanı geçti.
(Kaynak
:https://academictech.doit.wisc.edu/blogs/at/interestingnewsweek-post-games-and-iq
http://www.nurtureshock.com/IQLeaps.pdf)
Önümüzdeki yıllarda MEB’ de akıl ve zekâ oyunlarını
zorunlu ders olarak ilkokul ortaokulda koyma ihtimali çok
fazladır. Çocuklarımızın bugünkü teknolojik imkânlardan
faydalanırken birçok yönden zarar da görmektedir.
Çocukların hayal gücünü körelten sanal oyunlar yerine
dikkatlerini çekecek ve onların bazı yeteneklerinin gelişimini
sağlayacak akıl ve zekâ oyunlarına yönlendirmek çok önemli
bir alternatiftir.
Özetle okulumuzda iki yıldır uyguladığımız akıl ve zekâ
oyunlarını evlerimizde de çocuklarımızla birlikte oynayabilir
ve çocuklarımızla nitelikli zamanlar geçirebiliriz. Onlara
tablet, cep telefonu, internet, bilgisayar vs. gibi zekânın
tembelleşmesine neden olan, ahlaki bozukluklara sebep olan
bu araçları azaltarak zekâ oyunlarına yönlendirmeli en
azından zamanlarının bir kısmını bu oyunlarla geçirmelerini
sağlayabiliriz.
Engin Ertuğ
Sınıf Öğretmeni
Bireyler , sanat estetiği kazanımı ile dünyaya kendi pencerelerinden bakmayı öğrenirler.
29
Bir
Yabancı Dili
İyi Öğrenmenin İpuçları
İstekli olun
İngilizce öğrenmek mi istiyorsunuz? Bunun için
sizi sürekli motive edecek arzuya, isteğe sahip
olmalısınız. Dili niçin öğrenmek istediğinizi
kendinize sorun ve sizi motive edecek bir gaye
bulun. Bu soruya verdiğiniz yanıtı zorluklarla
karşılaştığınız zamanlarda kendinize hatırlatarak
kendinizi motive etmesini bilmelisiniz.
Sabırlı Olun
Yabancı bir dil öğrenmek süreç alan bir beceridir.
Dil öğrenmeye başladıktan bir ay sonra o dili çok
akıcı bir şekilde konuşabileceğinizi hayal etmeyin.
Dil öğrenimi daima etrafında ana dili konuşulan
bir bebek için bile uzun bir süreç alır. Eğer
öğrendiğiniz dil etrafınızda konuşulmuyorsa bu
süreç daha uzun sürecektir. Onun için ümitsizliğe
kapılmayın, çünkü süreç içinde sabırlı olursanız o
dili mutlaka öğrenirsiniz. Siz hiç zekâ düzeyinde
bir sorun olmayan bir bebeğin süreç içinde
konuşmayı öğrenemediğini gördünüz mü? Sabırlı
olursanız her geçen gün dil becerilerinizin yavaş
yavaş geliştiğini göreceksiniz.
koyabilirsiniz. Kendinizi hedefler koyarak motive
ederek sürekli çalışmaya devam edebilirsiniz.
Az da olsa sürekli…
Kendinizi saatlerce çalışmaya zorlamak yerine her gün
belirli sürelerde düzenli olarak çalışmanız daha verimli
olacaktır. Örneğin her gün düzenli olarak yarım saat –
bir saat arasında çalışmayı planlayın. Bu zaman
süresinde bir iki kısa ara verebilirsiniz. Her gün bir
önceki derste ne yaptığınızı tekrar etmeyi de
unutmayın.
Sesli çalışın
Çalışırken karşılaştığınız kelimelerle sesli olarak telaffuz
çalışması yapın. Bu şekilde kelimeleri doğru söylemenin
yanı sıra onları hatırlamanız da daha kolay olacaktır.
Farklı yollar deneyin
Dil öğrenmenin belirli bir yolu yoktur. Herkesin bir dili
farklı öğrenme yolları olabilir. Önemli olan size en uygun
olanı bulmak ve arada farklı yöntemlerle sıkılmaktan
kurtulmaktır.
Hedefler koyun
“Haftada otuz kelime öğreneceğim ya da bugün
yarım saat İngilizce konuşacağım” gibi hedefler
30
Konuşma egzersizleri…
Telaffuz çok önemli
Yukarıdaki tavsiye ile ilişkili olarak
telaffuzumuza dikkat edin. Bir ana dil
konuşuruna ne kadar benzerseniz konuşurken,
karşınızdakilerin sizi anlaması da o denli kolay
olacaktır.
Öğrendiğiniz dili konuşmayı ihmal etmeyin.
Sonuçta dilin en temel amacı konuşma yoluyla
diğer insanlarla iletişim kurmaktır. Konuşacak
kimse bulamazsanız kendi kendinize
öğrendiğiniz dilde bir şeyler anlatmayı
deneyin. Bunu uygulayan bir kişi olarak çok
faydasını gördüğümü açıklıkla söyleyebilirim.
Kaynaklarınız sağlam olsun
Bu süreçte yaralandığınız kaynaklarınızın
çokluğu ve güvenirliği dil bilgi ve becerilerinizi
geliştirmede çok önemlidir. Basılı ya da
çevrimiçi sözlükler, internet siteleri ve
bilgisayar yazımlarından olabildiğince
yararlanmaya çalışın.
Korkmayın
Diğerleri ile iletişime geçmek için her şeyi
öğrenmeyi beklemeyin. Şu anda bildiğiniz
kadarı ile konuşmaya çalışın. Unutmayın
konuşmaktan çekinmenin size hiçbir faydası
yoktur aksine sizi bildiğiniz şeyleri dahi
kullanmaktan alıkoyacak bir davranıştır.
Eğlenmeyi unutmayın
Yeni bir dil öğrenmenin en güzel yanlarından
birisi de eğlenceli ve heyecan verici olmasıdır.
Bu özelliğini zamanla kaybetmesine izin
vermeyin. Sevdiğiniz şeyleri yaparken
öğrendiğiniz dili de buna katmayı unutmayın.
Her yerde olsun…
Öğrendiğiniz dil hayatınızın her alanında olsun.
Sadece günlük birkaç saat çalışmakta kalmasın
o dille olan bağınız. Günün her anında
dinlemeye, izlemeye ve konuşmaya hazır olun.
Ara vermeyin
Bilenleri dinleyin
Ana dili İngilizce olan konuşmacıları dinlemek
çok önemlidir. Hangi kelimeyi nerede, nasıl
kullandıklarını ve nasıl telaffuz ettiklerine
dikkat edin.
Dil öğrenimine ara vermeyin ve daima dille
irtibatınızı bir şekilde devam ettirin. Çünkü
uzun aralar dilde özellikle az kullanılan dil
yapıları ve kelimelerde unutmaya yol
açacaktır.
İngilizce Öğretmeni
31
ESENLER BELEDİYESİ GÖKTÜRK
MESİRE ALANI GÖL KENARIKEMERBURGAZ’DAYDIK
32
EN KUTSAL
MESLEK


EBEVEYN OLMAK













Çocuk ana babanın yanında bir emanettir.
Onun temiz kalbi, saf, kıymetli, her türlü nakış ve
şekilden boş bir cevherdir.
O, nakşedilen her şeyi kabule müsait kendisine
yönelen her şeye meyleden yapıdadır.
Çocuğa iyilik telkin edilir ve iyi işler yaptırılırsa,
çocuk iyi bir insan olarak yetişir.
“Ey iman edenler! Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu
cehennem ateşinden koruyunuz.”(Tahrim:66)
Çocuğu korumak, onu güzel terbiye edip
temizlemek, ona ahlaki faziletleri öğretmek, kötü
arkadaşlardan korumak la mümkündür.
Devamlı zevk ve sefa içinde bırakmamak, refah ve
nimet sebeplerini sevdirmemektir ki büyüyünce
onların peşinden gitmesin.
Küçükken öğrenilen şeyler mermere kazınmış
gibidir.
Çocukta temyiz(eğitim) alameti utanmayla başlar.
Çocuğun utanıp bazı işleri terk etmesi, akıl
nurunun parlamasına işaret eder. Bu durum
ahlakının itidalliğinin müjdecisidir.
Çocuğun ilk hırs ve düşkünlüğü yemek hırsıdır
Besmele, sağ el, önünden yeme, başkasının
yemeğine göz dikmeme vb. Katığın mutlaka gerekli
olmadığı bazı durumlarda yalnız ekmek yedirmek.
İlk zamanlar sözlü terbiye yerine kötü örneklerden
koruyarak iyi örnek olmak.
Güzel hal ve davranışları takdir edilerek
övülmelidir.
Sık sık tazirden (uyarıdan) kaçınılmalıdır. Baba,
çocuğa karşı ağır davranmalı ve çocuğu çok seyrek
zamanlarda kınamalıdır. Anne ise çocuğu babası ile
korkutmalı bu suretle eğitmelidir.
Çocukların hedeflerinde bir mesleğe sahip olma
vardır. Ebeveyn çocukların düzenli ders çalışma
maksadıyla onlara sevdikleri şeyleri vadeder.

Küçük çocuklarda sadece oyun isteği vardır. ”Eğer
çocuk tamamen oyundan men edilir, yalnız ders
çalışmaya yönlendirilirse kalbi ölür zekâsı iptal
olur. Hatta bu durumdan kurtulmak için hileye
başvurmak ister.
Çocuk, küçük yaşlarda güzel terbiye edilmez; kötü
söz ve işlere alışır, gününü oyun ve eğlence ile
geçirir, istediğini yer içerse duvarın kuru toprağı
kabul etmediği gibi bu çocukta hakikatleri kabul
etmez.
Hz. İbrahim’in diliyle Allah, çocuklarımızı nasıl
eğiteceğimizi bize bildiriyor.
“Ya Rabbi! Bana Salihlerden bir çocuk ver. Biz de
ona çok uysal bir çocuk müjdeledik. Artık o çocuk
koşma çağına gelince, babası: ”Ey yavrucuğum! “
dedi. ”Ben seni rüyamda boğazlarken gördüm, ne
dersin? “Çocuk: ”Babacığım, sana ne emrediliyorsa
onu yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun
.”dedi.(Saffat:100)
Selami AKTAŞ
SINIF ÖĞRETMENİ
KİTABIMI SEVEREK
OKUYORUM
Kur’an-ı Kerim, insanlığın kurtuluşu için, kulların
ihtiyaçlarına göre rehber olarak gönderilen ve
kıyamete kadar da hükmü geçerli olan en son
ilahî kitaptır. İslam dininin iki temel kaynağının
birincisidir. Kur’an-ı Kerim, İslâm dininde merkezî
bir yere ve öneme sahiptir. Kur’an-ı Kerim,
Arapça bir kitaptır. Kur’an-ı Kerim metninin
doğru bir şekilde okunabilmesi için Arap
alfabesinin öğrenilmesi gerekir. Kur’an-ı
Kerim’in, diğer Arapça metinlerden farklı olarak
kendine özgü bir okunma biçimi vardır. Din
alanında toplumun temel ihtiyaçlarına cevap
verme ve Kur’an öğretme konumunda olanlar,
Kur’an-ı Kerim’in okunuşu ile ilgili teknikleri ve
kuralları, uygulamalı bir biçimde öğrenmeli,
Kur’an-ı Kerim’i doğru ve güzel okumalı ve
öğretmelidirler.
Elif-bâ öğretiminde tüm harflerin üstün, esre,
ötre, med, tenvin, cezimli ve şeddeli okunuşları
sınıfta kor çalışması ile tekrar edilerek
pekiştirilmelidir. Bu çalışma öğrencilerin
harekeleri ve harflerin sıfat ve mahreçlerini daha
iyi kavramalarını sağlayacaktır.
Kur’an-ı Kerim derslerinde gerektiğinde drama,
grup oyunları, koro okuyuşları, sahne sunumları
gibi etkinliklerden yararlanmalı, çalışma kağıtları,
resim, bulmaca, afiş gibi eğitim materyallerinden
yararlanılmalıdır. Talim Terbiye Kurulunca
hazırlanan programda tecvid konuları sonraki
sınıflara bırakılmıştır. Fakat öğretmenlerimiz ana
hatlarıyla, detaylara girmeden kısaca tecviduygulaması eğitimini/ öğretimi yapabilirler.
Kendileri ise, tecvidli okuyuşu asla ihmal
etmemelidirler.
Kur’an-ı Kerim öğretmeni sevecen, tatlı dilli,
güler yüzlü ve sabırlı davranmalıdır. Bu dersteki
olumsuz bir tavrın Kur’an’a ve dine karşı
şuuraltına yerleşen, olumsuz bir bakış olacağı
unutulmamalıdır. Kur’an-ı Kerim öğretiminde
lafız ve mânâ bütünlüğüne dikkat edilmeli ve
anlam öğretimi üzerinde de durulmalıdır. Yeni
hazırlanan Kur’an-ı Kerim Öğretim programı bu
anlamda hem mânâ hem de muhtevâ öğretimini
de içermektedir. Kur’an-ı Kerim dersini alan
öğrenciler onu indiği gibi okumalı ve indiriliş
gayesini kavrayabilmelidir.
Bu hususta Kuran-ı Kerimi anlamak ve hayatımıza
rota çizmek maksatıyla ve rabbimizin lisanını ve
çağrısına cevap verebilmek için Arapça
öğreniminin biran önce hızlandırılması gerekir.
Bu konuyla alakalı çalışmalardan faydalanmalı bu
işe gönül vermiş ehil ellere kendimizi
bırakmalıyız. Rabbim bu yolda yürüyen bu işe
gönül vermiş tüm çalışma arkadaşlarımızı
desteklememiz gerekiyor rabbim yar ve
yardımcımız olsun.
FARUK ÜNAL
ARAPÇA-KURAN’I KERİM ÖĞRETMENİ
Yetim Kardeşim
Suriye’ de, Filistin’de
ÇOCUĞUM HAKLARIM
Dünyanın her yerinde,
Benim bir haklarım var
Ülkemin de içinde,
Büyürsün sen kardeşim.
Yerim olmak çok zordur.
Babasızlık ağlatır,
El eline baktırır,
BENİM CANIM
Eğitim hakkım en üstün
ÖĞRETMENİM
Sağlıklı beslenme haklarım var
Işığınla gece gündüz
Seyahat etme hakkımdır severim onu
Aydınlatırsın bizi
Ben çocuğum haklarım vardır
Çevreni aydınlatır
Bir mum gibi erirsin
Severim barınma hakkımı
Sağlıklı yaşam en iyi zevktir.
O benim hakkımdır o
İçimize yaktırır.
Ana değil ana gibisin
Seni kardeş bildim ben,
Elini tuttum yürekten,
ÖĞRETMENİM
Bir sıkıntın ise,
Kapkara dünyama
Söyle bana
Güneşsin öğretmenim
düşünmeden.
Fenersin yolumda
Desteksin omzuma
Her kelimen hazinem
Szöcüklerin elmasım
Akıllı öğretmenim
Ahmet Haşimi ÜNER
5/A
Elimden tutan ışığımsın
Savaştan korunma hakkım var
Kendimi gelişme yaşama hakkım var
Ben çocuğum benim hakkı olmazsa
olmaz
Eve sahip olma hakkım var
Önümdeki engelleri aşarsın
Komşu ol peygambere,
Benim canım öğretmenim
Kimsesiz kalmaz yetim
Şevval KÜPOĞLU 4/A
Annem babam beni sevmesi hakkım
var
Beni tehlikeli işlerden koruma hakkım
var
Birlik hep el ele,
Açtın bigini bana
Her sesinde bilgi
Benim bazı her zaman hakkım vardır
Kendimi ifade etmezsem hakkım biter
Hiç pes etmezsin
Bir yetim bak zevkle
bile.
Öğretmenim
Her şeyi öğretirsin
Beni aydınlığa taşırsın
Zekamın kapısısın
Canım öğretmenim
Baba değil baba gibisin
BUSE NAZAR AYIK
5/A
Kerem AKICI
Kulüp
Faaliyetlerimiz
ANAOKULU
İLKOKUL
ORTAOKUL
LİSE
MATEMATİK
Ve SANAT
1)GİRİŞ
Birçok insan için matematik sadece sembol ve
kurallardan oluşan eğitim yaşantıları boyunca
zorlandıkları, kimseye faydası olmayan bir derstir.
Şüphesiz kural ve semboller matematiğin bir
parçasıdır; fakat asla tamamı değildir. Bu çalışmada
matematiğin sadece sembol ve rakamlardan
oluşmadığını gösterilmiş, matematiğin sanattaki
yansımaları üzerinde durulmuş ve bu yansımalara
örnekler verilmiştir. Böylece matematiğin başka
yönleri de gösterilmiştir. Matematiğin öğretiminde
sanatsal yapısının kullanılmasının faydalı
olabileceği düşünülmüştür.
2)MATEMATİĞİN SANATA
YANSIMALARI
Matematiğin kendi iç disiplinindeki güzelliklerin
yanı sıra bu güzelliklerin sanata yansıması da
vardır. Bu yansımaların birçok örneğini sanatın bir
çok dalında görmek mümkündür. Eski çağlardan
günümüze kadar baktığımızda matematik ile
sanatın iç içe olduğunun görmek zor olmasa gerek.
Türk islam mimarisinde geometriksel model ve
figürlerin sıkça kullanıldığını görmek mümkündür.
Aşağıda geomtriksel figürlerin sanata yansıması
verilmiştir.
Yukarıdaki şekilde eşkenar üçgen, kare, dikdörtgen,
yamuk, beşgen, altıgen gibi geomtriksel figürlerin
Türk İslam mimarisinde ne denli ustalıkla
kullanıldığı görülmektir. Bu tür figürlerin birçok
medresenin ve caminin kapısında, mihrabında,
kürsüsünde, minberinde görmek mümkündür.
Mimar Sinan Edirne’deki Selimiye Camii’nin üç
merdvenli minarelerinde helis eğirisinin en güzel
uygulamalarından birini göstermiştir.Minareler
hem üçer şerefeli hem de olabildiğince ince
olacaktır.Ayrı merdivenleri kullanan kişiler de
birbirini görmeyecektir.Bunun ancak mükemmel
matematik bilgisi ile mimari dehasını birleştirebilen
Koca Sinan yapabilirdi. Böyle bir projeyi düşünmek
bile cesaret isterdi. İşte o da Sinan gibilerle, sıradan
olanlar arasındaki farktır.
1950 yıllarda bir grup araştrımacı Türkiye deki
Ayasofya,Sultanahmet ve Süleymaniye camileri gibi
mimarlık şaheserleri incelerler.İnceleme esnasında
bu yapıların zeminlerinin gevşek olduğunu görünce
yüzyıllardan beri bu yapıların depremlere karşı nasıl
ayakta kaldığını şaşırırlar. Daha sonra Edirne’ de
bulunan Selimiye Camisini incelemeye giderler.Bir
Japon bilim adamı kubbeye bakarak,kubbenin
orada durmasının matematik ve fizik kurallara
aykırı olduğunu söyler ve bilim adamları İstanbul
‘dakiler gibi buranın da zeminin gevşek olduğunun
görürler. Caminin yıkılmasından endişe ederler ve
minarelerin temelini en son teknoloji ürünü olan
metal kelepçelerle sabitlemeyi düşünürler.
Minarelerin temelinin açtıklarında koymayı
düşündükleri kelepçelerin benzerleri ile
karşılaşırlar. Mimar Sinan Selimiye camiinin
kubbesini o genişilikle oturtmak için 13
bilinmeyenli bir denklem çözdüğü söylenir.Böyle
görülmektedir ki kubbenin ve minarelerin
temelinde matematik yatmaktadır.
Matematikle sanatın en ilişkili olduğu
durumlardan biri de “ALTIN ORAN” dır.Altın
oran;altın ortalama,altın bölüm ve mükemmel
orantı olarak ta bilinen bir sabit sayıdır.
Antik çağda ressam ve heykeltıraşlar ideal insan
ölçüsünün nasıl olması gerektiği üzerine kafa
yormuşlar ve ideal insan ölçüsünü şöyle tanımışlar.
”Boy uzunluğunun göbekten ayak uçlarına olan
uzunluğuna oranı, göbekten ayak uçlarına olan
uzunluğun göbekten baş ucuna olan uzunluğa
oranına eşit. Genellikle altın oran 1,618033… olup
genel de yunan alfabesinde
öğretilir.Gerçektende araştırıldığında çekilen tellerin
her armonik bileşimi tamsayıların oranı olarak
gösterilmiştir.Örneğin, do sesini çıkaran bir telin
uzunluğunun 16/15 ‘i “si” sesini verirken,6/5 ‘ i
ise“re “ sesini veririr.
(Fİ) ile gösterilir.
Altın oran biyolojide,matematikte ve sanat
tarihinde önemli bir sayıdır. Örneğin salyangoz
kabuğu altın
oranla
bağlantılıdır.
Altın Oran
kuralının
örneklerini
mimarlığın dışında
diğer sanat
dallarında da
görmek
mümkündür. Rönesans dönemi sanatçılarından
olan Leonardo’nun ünlü Mona Lisa tablosunda altın
oran görülmektedir. Mona Lisa’nın başının etrafına
bir dikdörtgen çizildiğinde ortaya çıkan dört kenar
bir altın oranlı dikdörgendir.
Matematikle sanatın ilişkili olduğu diğer bir alanda
müziktir. Müzikal seslerin niteliğinin incelenmesi
19.yüzılda matematikçilerin Fourier tarafından
yapılmıştır.Fourier,müzik aleti ve insan da çıkman
bütün seslerin matematiksel ifadelerle
tanımlanabileceğini ve bununda peridiyok sinüs
fonksiyonları ile olabileceğini ispatlamıştır. Ayrıca tel
uzunluğunun hangi bölümlerinde hangi notaların
çıktığu da matematiksel olarak gösterilmiştir. Telli
çalgıların eğitimi kulak eğitimi ve nota eğitimi olmak
üzere iki şekilde yapılmaktadır: Bunlardan
birincisinde deneme yanılma yöntemiyle seslerin
nerelerden çıktığının kulakla anlaşılır, diğerinde ise
çalgı üzerinde notaların(seslerin) çıktığı yerler
matematiksel olarak belirlenir ve buna göre -
3)SONUÇ
Matematik sadece rakam ve sembollerle uğraşan
bir disiplin olarak anlaşılmamalı. Elbette rakam ve
semboller matematiğin en önemli bileşenidir;fakat
asla matematiğin tamamı değildir. Matematik
rakam ve sembollerin dışındaki bazı şeyleri de
içermektedir. Matematik kültürüne sahip olmayan
birisi için bu rakamların ve sembollerin bir anlama
olmayabilir ama bir matematikçi bu rakam ve
sembollerden zevk alır,uğraştığı şeylerde bir
estetik, güzellik görür. Matematik kendi iç
disiplininde birtakım güzellik ve estetikleri
barındırmasının yayında sanattaki uygulamaları ile
de sanatın her çeşidiyle iç içedir.Matematik eğitimi
Türkiye’de ve Dünya’ da istenilen seviyede değildir.
Matematik eğitiminde istenilen başarı seviyesini
elde etmede, matematiğin diğer disiplinlerdeki
uygulamaları anlatılabilir, matematiğin sadece
sembol ve rakamlardan oluşmadığı, matematiğin
başka yönlerinin de olduğu insanlara gösterilebilir.
Fen bilimleri, mühendislik, tıp gibi bilim dallarında
matematiğin etkinliği hakkında toplumsa bir şüphe
yoktur. Fakat insanlar matematikle sanat
arasındaki ilişkiden fazla haberdar değildirler.
Matematiğin sanattaki yansımaları anlatılarak
matematikte de bir güzelliğin ve estetiğin olduğu
gösterilebilir. Buna parelel olarak insanların
matematiğe karşı tutumları da daha olumlu hale
getirilebilir ve matematik eğitiminin kalitesi
artırılabilir.
Ayhan Yıldız
Matematik Öğretmeni
ÇAĞDAŞ
EĞİTİM İLE
KAÇIRILMAYACAK
BİR BAŞARI
SENİ BEKLİYOR
PEYGAMBERİMİZİN
Vahdet Toplumu
Vahdet toplumunu düşündüğüm zaman benim
aklıma gelen şey vahdet toplumu olan sahabe
efendilerimizin Allah’a kayıtsız şartsız imanları ve
hayat amaçlarının sadece Allah’ı razı etmek
olmasıydı. Allah’u Teâla’nın rızasını kazanmak içinde
öncelikle Allah’ın emirleri o emirler doğrultusunda
Peygamber Efendimize tabi olmalarıydı. Allah onlara
rahmet eylesin onlar cahiliyeden İslam’a geçtikten
sonra artık İslam dışındaki her türlü inanç, ibadet,
düşünce gibi şeyler onların kalbinden dahi geçmedi.
Onlar içleriyle dışlarıyla İslam’a inandılar. Ve
hayatlarının her alanını Allah ve Rasul’ünün
buyruklarına göre düzenlediler. Allah kuranda emir ve
nehiyler bildirmiştir. Doğru yolu göstermiştir. Ve
gösterdiği bu sıratı müstakimde nasıl yürüneceğini de
Allah’ın buyruklarına göre Peygamberimiz rehber
olup bu yolda nasıl yürüneceğini göstermiştir.
Bid’atsiz hurafesiz amaç Allah rızası bu yolda canını
vermeye hazır salih dünya hayatını ahirete tercih eden
ahiret karşılığında dünyasını feda eden imanlı
sahabeler işte böyle inanıp inandıkları gibi yaşamaları
her konuda Allah ve Rasul’ünü hakem kabul etmeleri
onları özel olan vahdet toplumu yapmıştı.
Günümüzde biraz İslam’dan biraz başka düşüncelerden
biraz nefisten farklı farklı inanç ve düşüncelerden ben
Müslümanım deyip herkese göre farklı farklı İslam
düşünceleri oluştu. Günümüzde farklı farklı İslam
anlayışlarıyla tabi ki vahdet toplumunu yakalamamız
mümkün değil. Tekrar Allah’ın tevhit inancıyla bid’atsiz
hurafesiz sünnete uymakla ancak insanlar vahdet
toplumunu oluşturmak için doğru adım atmış olurlar.
Herkes kendini bu ölçülerle düzeltmeye çalışırsa
bizlerinde bu vahdet toplumunu oluşturmamız mümkün
olabilir. Tek başına kişi kendini kuran ve sünnet ölçüsüyle
düzeltirse en azından Allah’a kavuştuğu zaman hesabını
verebilir. Çünkü insanlar seferden sorumludur, zaferden
değil.
Allah dilerse vahdet toplumunu yeniden var eder. Bu
Allah’a kolaydır. Bizler kul olarak doğru inanmak doğru
davranmakla
sorumluyuz.
Yürüdüğümüz
sıratı
müstakimde bir de ihlaslı bir şekilde rabbimize dua
edersek onun yardımıyla bozulan bu dünyada kendimizi
kurtarmaya çalışabiliriz.
Zehra Aydemir
Öğrenci
en büyük (ibadet)tür. Allah, yaptıklarınızı bilir." (Ankebut
Suresi, 45)
Her Adım O’na Biraz Daha
Yaklaştırır
Dinin direği olan Namaz nübüvvetin 10 yılında isra ve
miraç gecesinde bize farz kılınmıştır, İslam’ın ikinci şartı
olan namaz diğer ibadetler gibi vahiy yoluyla değil bizzat
yüce rabbimiz son elçisini katına çağırarak bu önemli
farizayı bize farz kılmıştır.
Evet, İslam’ın bütün emir ve yasakları, rükün ve
şartları vahiy yoluyla peygamberimize bildirilmiştir, Namaz
hariç çünkü kıyamette ilk sorguya çekileceğimiz ilk ibadet
namazdır. Ve ateşe kurban olarak gitmenin en önemli
nedenlerinden biride yine namazı ihmal etmekten geçer
(‘﴾٤٢﴿
َ‫سَل َككُمْ فِي سَقَر‬
َ ‫" مَا‬Sizi ateşe sokan nedir? Biz namaz
kılanlardan değildik, dediler.") Eğer kul bu namazı hakkıyla
ifa ve eda etmişse öbür amellerden sorgulanmadan ve
Allah’ın izniyle azaptan kurtulup cenneti kazanmış
olacaktır.
Hz. Peygamber (s.a.v.) dinin direği, müminin miracı,
gözümün nuru ve cennetin anahtarı dediği namaz, bu
önemli ibadete dikkat çekmektedir.
Namaz kılan kul, Allâh-ü Te'âlâ'nın huzurundadır. Namaz,
dinin direği Müslümanın alametifarikasıdır. İslam dininin
temel unsuru ve Cennetin anahtarıdır. Peygamber
Efendimiz (S.a.v.) “Kim ki namazı kılarsa dinin direğini
dikmiş olur. Kim ki namazı terk ederse dinin direğini
yıkmış olur” buyurdu.
Bütün inananlara farz kılınan namaz ibadeti de, titizlikle
korunması ve samimiyetle yerine getirilmesi gereken bir
ibadettir. Kuran'ın pek çok ayetinde namazın faziletleri
bildirilir, katıksız olarak yalnızca Allah'ın hoşnutluğu
istenerek, huşu içinde O'na yönelerek kılınan namazın
değeri hatırlatılır. Bu ayetlerden birinde Rabbimiz şöyle
buyurur:
"Sana Kitap'tan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl.
Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve
kötülüklerden alıkoyar. Allah'ı zikretmek ise muhakkak
Zamanımız ve ömürümüz varken, bir an evvel Namazı
ciddiye almamız gerekir, yoksa bizi asla kimse ahirette
ciddiye almaz, Saltanat Güç Kudret Mal Makam İtibar
hepsi boşa gider Vakit varken rabbimize yönelip ve ona
itaat etmemiz gerekir, bir zamanlar Güneş, Ay ve yıldızlar
biz olmadan doğup batıyordu, ne ismimiz ne de cismimiz
vardı, ama fazla geçmeden yine o âleme döneceğiz, ve bu
sefer de biz olmadan ezanlar okunacak namazlar kılınacak
ama biz o zaman berzah âleminde Namaz kılmanın
hasretiyle yanıp tutuşacağız, O zaman bizim en büyük
temennimiz şimdiki küçük gördüğümüz ve
önemsemediğimiz iki rekât namaz olacaktır, Hz.
Resulullahın tabiriyle bir ölü için iki rekât namaz sizin
dünyanıza ve içindekilerine bedeldir.
1- Gök, çatlayıp-yarıldığı zaman, 2- Yıldızlar, dağılıpyayıldığı zaman, 3- Denizler, fışkırtılıp-taşırıldığı zaman,
4- Ve kabirlerin içi ‘deşilip dışa atıldığı’ zaman; 5- (Artık
her) Nefis önceden takdim ettiklerini ve ertelediklerini bilipöğrenmiştir. 6- Ey insan, ‘üstün kerem sahibi’ olan Rabbine
karşı seni aldatıp-yanıltan nedir?
7- Ki O, seni yarattı,
‘sana bir düzen içinde biçim verdi’ ve seni bir itidal üzere
kıldı. ( infitar suresi)
Gerçekten zaman varken düşünelim, bizi gaflete düşüren
neden nedir?
‫َب العَالَمِين‬
ِّ ‫حمْ ُد هلل ر‬
َ ‫ن ال‬
ِ َ‫وَآخِ ُر دَعْوانا أ‬
Hasan Halil Doğan
Arapça ve Kuran-ı Kerim Öğretmeni
“Yaratıcılık hata yapmanıza izin
vermenizdir. Sanat Bu hataların
hangilerinin korunacağını
bilmektir”
“Şans kapıyı çalmıyorsa
belki bir kapı yoktur.
Bir kapı inşa edin”
‘’ Bir şeyi bulunmadığı yerde aramak , onu aramamak,
demektir.’’
Öğrenci ve Öğretmenlere Sorduk
Okul deyince aklına ne geliyor?
o
o
o
o
Yemekhane
o Muhammed Alsayyaf * 1-A
Kantin
o Firdevs Berra Baş * 1-A
Ödev, öğretmen, öğrenci, ders,
sınav, sıkılmak
o Yahya Vardar * 4-A
Sabah erkenden kalkmak
o Rüveyda Baş * 7-A
Arkadaş deyince aklına ne gelir?
o
o
o
o
o
o
o
Hayat dostu, sonsuza kadar yanında olan kişi
o Ahmet Üner * 5-A
En iyi dost, kanka, kardeş
o Gamze Aydın * 2-A
Arkadaşlarım bağırınca kulağım ağrıyor.
o Fatma Turan * Anasınıfı
Tüm arkadaşlarım
o Hamza Karakaş * 1-A
Yaren geliyor aklıma.
o Zehra Aktuğ * 1-A
En iyi arkadaşım Ece geliyor.
o Firdevs Berra Baş * 1-A
Sevgi
o Sudenaz Kayar * 3-A
Yaz tatilinde neler yaparsınız?
Gezmeye gidiyorum ve denizde
yüzüyorum.
Alperen Kayar * Anasınıfı
Mümkün olduğunca dersten uzak
Ali Olaş * 7-A
Ödev deyince aklına ne
geliyor?
İşkence, zorluk
Büşra Acat * 9-A
www.medeniyetokullari.com.tr
www.medeniyet.k12.tr
[email protected]
444 68 29
Yakuplu Mah. Osmangazi Cad. Beylikdüzü /İstanbul
Malkoçoğlu Mah. 305/1 Sk. No: 36 Sultangazi/ İstanbul
886 11 90
0(212) 668 62 28
0(212)

Benzer belgeler