Dem: Sayın

Transkript

Dem: Sayın
SÝVAS KATLÝAMI
Ali Yýldýrým
ANLI SÝVAS’TAN OZANLAR
ÞEHRÝ’NE
Pir Sultan kýzýydým ben de
Banaz’da
Kanlý yaþ akýttým baharda yazda
Dedemi astýlar KANLI SÝVAS’TA
Daraðacý aðlar Pir Sultan deyü
Pir Sultan Abdal’ýn tarihsel
duruþundan mýdýr nedir
bilinmez yakýn zamana kadar
Sivas denilince akla Pir Sultan ve
Alevilik gelirdi.
K
TV BEYÝNSÝZLEÞTÝRÝYOR MU? E
Monatliche Kultur, Kunst u. Informations-Zeitung Jahr/Yýl: 3
Ausgabe/Sayý:26 1 Mao 03 1,50 Є
EMRAH MAHSUNÝ ÝLE
KISA BÝR SÖYLEÞÝ
Reportaj: Hatice Eldeniz
T
elevizyon eðlence ve bilgi kaynaðý. Televizyon dünyayý
oturma odasýna taþýyor.
Almanya’da insanlar her gün ortalama
3-4 Saat televizyon baþýnda, haftada 21 saat,
ayda 84 saat yýlda ise 1095 saat ediyor. Yani
Almanya’da istatistik olarak ele alýnýrsa yýlda 45
gün televizyon baþýnda geçiriyorlar. Bunlarýn
arasýnda 14 yaþýnda küçük çocuklarda var.
Gerçekten Televizyon yardýmcý oluyor
mu?Diðer bir soru ile Hastalýðýn kazanýlmasýnýn
kaynaðý nedir? Bu görsellik hangi yararý
getirmektedir. Televizyon ile hayalleri
gerçekleþtirme olanaðý var mý?
Acaba zaman baþka bir þekilde
deðerlendirilmez mi?
Televizyon karþýsýnda geçirilen
zamanýn çoðu aþýrý pasif bir duruþ
tarzý olarak tiplendirilmekte. Oturmak,
Ýzlemek, Dinlemek, Kapatmak, Tüketmek.
Baþkalarýný kendi yerine düþündürmek.
Sayfa 5
S
ivas katliamýna
katýlan ve hüküm
giymiþ kiþilerin
Almanya’da yaþadýklarý
duyumunu alan Almanya
Alevi Birlikleri Fedarasyonu ve
Stuttgart Alevi Kültür Merkezi
baþkonsoloslukla Başkonsolost
Ahmet Funda Tezok ile görüştü.
B
Deutschland 1,50 £ Österreich 1,60
£ Holland 1,75 £ Belgien 1,50 £
Luxemburg 1,50 £ Frankreich 1,50
£ England 1,20 GBR Danemark 14
DK Norwegen 14 NOK Schweden
17 SEK Schweiz 2,80 CHF
Ali Zülfikar
A
li Arslan Kimdir?
Bahar kokularýnýn etrafý
sardýðýnda ali Arslan, 12
Nisan 1947 yýlýnda Ýzmirin Tire ilçesine baðlý
“Yeni Köyü’nde” doðdu. Babasý orta halli
bir köylü olan Ali Arslan, 5 çoçuklu ailenin
baþtan 2. si. Ýlköðrenimini köyünde yapan
Ali Arslan, ortaöðrenimini Ýzmir’in “Ödemiþ”
ilçesinde yaptý.
Sayfa 2
Gizem Dinleri
G
izem Dinleri, Greko-Romen
kültür dünyasinda kamuya
açik resmi dinler tarafindan
saðlanamayan bireysel dini deneyimler
sunan çesitli gizli kültlere verilen addir. Bu
dinlerin kökeninin, ilkel insanlar tarafýndan
dünyanýn çeþitli yörelerinde uygulanan
kabile törenlerinde bulunduðu ileri
sürülmüþtür.
Sayfa 9
Nuri Can
H
Ropörtaj :R. Gül
A
hmet Aslan (Enkido) :
Dersim,Hozat doðumluyum.
Orta okul ve liseyi Hozat´ta
okudum. Müzikle uðraþtýðým yýllar
liseden baþlýyor.
Sayfa 8
Sayfa 3
üyük Jüri Ödülü‘nü alan „Uzak“ filminde yalnýz ve
yabancýlaþmýþ iki kuzeni oynayan Muzaffer Özdemir ile
Mehmet
Emin Toprak da En Ýyi
Erkek Oyuncu ödüllerini
paylaþtý. Altýn Palmiye
Ödülü‘nü ise Gus Van
Sant‘ýn „Elephant“ filmi
aldý.
Mehmet Emin
Toprak, „Uzak“ filminin
Cannes‘a katýlmaya
hak kazandýðýný
öðrendikten kýsa bir
süre sonra, geçen yýl
Aralýk ayýnda geçirdiði
bir trafik kazasýnda
hayatýný kaybetmiþti.
Yönetmen Nuri Bilge
Ceylan‘ýn yeðeni
olan Toprak, „Kasaba“ ve „Mayýs Sýkýntýsý“ filmlerindeki rollerinden
sonra „Uzak“ adlý filmdeki baþarýsýyla, 39. Antalya Altýn Portakal Film
Festivali‘nde Oktay Kaynarca ile ...
Sayfa 11
Ali Arslan ile Reportaj
YAZI
GÝDER,SÖZ
KALIR
AABF Genel Sekreteri
Hasan Öðütcü Stuttgart
Konsolosluðunu ziyaret etti
CANNES “ UZAK” A IKI ÖDÜL ALDI
oturma
GENÇLER
ÖLÇÜYÜ
KAÇIRIYOR
A
lkolle karýþtýrýlmýþ
kola türü
içeceklerin giderek
artmasý, gençler
arasýnda alkol tüketiminin
artmasýna neden oluyor.
Özellikle Almanya’da içki
içen gençlerin sayýsýndaki
artýþa karþý politikacýlar
önlem almaya çalýþýyor...
Gençlik ve alkol.
Moderntoplumlarýn en
önemli sorunlarýndan
biri olan gençlerin alkole
düþkünlüðü Sayfa 16
mrah Mahsuni:Toplum
deðerinden yalnýz babam
için deðil tüm deðerli
insanlar öldükten sonra deðerli
oluyorlar. Babam saðken en çok
rahatsýz olduðu ve dile getirdiði
sorunlardan bir tanesiydi bu.
Sayfa 10
HÝKAYE YENÝ,FÝGÜRAN ESKÝ
A
TP’nin kuruluþu!
Türkiye’nin son yýllarýnýn en önemli gündemi
olan AB üyeliði meselesi, Avrupa Birliði’nin
geliþme yönünde atmýþ olduðu adýmlarla yeni bir
boyut kazandý.
Sayfa 4
er bahar nasýrlý
ellerin topraða
attýðý tohumlar,
yeniden yeþerme sürecine
dönüþünce, doða yeniden
dirilir. Bir serin þebnem, güneþin
de etkisiyle kendini yeniden
doðurur. Derin uykusundan
uyanýr doða.
Sayfa 7
Qin Shi Huang’in
Gömülü Terra Cotta
Ordusu
Ç
in, UNESCO tarafýndan
dünyanýn kültür miraslarý
olarak listelenmiþ 10
hazineye sahiptir. (259 – 210 M.Ö.)
yýllarý arasýnda yaþamýþ olan Qin Shi
Huang’in anýtmezarý bunlardan bir
tanesidir.
Sayfa 14
EÞCÝNSELLÝK
SANA DELÝLER GÝBÝ
N
eler
yazýldýðýyla
deðil,
kimleri kaybettiklerimizle
hatýrlayacaðýz 2002’yi...
Sayfa 11
K
işinin cinsel olarak
kendi cinsine ilgi
duymasý olarak
tanýmlanabilir. Belli bir süreç
sonunda erkek eþcinseller
kendilerini gey kadýnlar
kendilerini lezbiyen olarak
Sayfa 15
Sayý 26
Mayýs 2003
Ali Zülfikar
A
li Arslan Kimdir?
Bahar kokularýnýn etrafý
sardýðýnda ali Arslan, 12
Nisan 1947 yýlýnda Ýzmirin Tire ilçesine
baðlý “Yeni Köyü’nde” doðdu. Babasý
orta halli bir köylü olan Ali Arslan, 5
çoçuklu ailenin baþtan 2. si. Ýlköðrenimini
köyünde yapan Ali Arslan, ortaöðrenimini
Ýzmir’in “Ödemiþ” ilçesinde yaptý. Yüksek
öðrenimini önce Konya “Selçuk Eðitim
Enstitüsü”nde, sonra Ankara “Gazi eðitim
Enstitüsü’nde” yaptý. Ankara Gazi Eðitim
enstitüsünde bitirme sýnavlarýnýn yaklaþtýðý
sýrada 12 Mart askeri Yönetimi tarafýndan
tutuklanarak, “Mamak Askeri Cezaevine”
kondu. TÖS(Türkiye Öðretmenler
Sendikasý) davasýndan yargýlanarak 3
yýl Mamak Askeri Cezaevinde yattý. 1960
“Af kanunu” nedeniyle serbest býrakýldý.
Söke’de toprak aðalarýna karþý, Toprak
iþçileri ve köylülerin önemli sorunlarýný
çözmek için „Toprak iþçileri Sendikasý’nýn“
kuruluþunda önemli rol oynadý. Bu
sendika, Söke’de 3000 pamuk iþçisini
greve götürdü. Bu grev Söke bölgesinde,
önemli bir olay olarak tarihe geçti. Bu
grev sonrasýnda yeniden tutuklanýp, 6
ay “Aydýn Cezaevi’nde” yattý. Serbest
býrakýldýktan sonra, 141. maddeden
yeniden(gýyabýnda) tutuklanarak 6 yýl
8 ay ceza verildi. 1981 “askeri darbesi”
sýrasýnda yurtdýþýna çýkarak Almaya’nýn
Hagen kentine yerleþti. Þu an lise dengi
bir okulda Türkçe öðretmenliði ve
yazarlýk yapan Ali Arslan, 1978 yýlýndan
beri çocuk öyküleri, öyküler, çocuk
massallarý, romanlar ve gençlik öyküleri
olmak üzere toplam 9 eseri yayýnlandý.
Eðitime yönelik, masallar ve öyküleri þu
anda, Almanya’nýn okullarýnda okuma
dersi olarak okutuluyor. Ýlk romaný olan
“serçe” ikinci baskýsýný yaptý. Yayýna
hazýrlanmak olan “Ama sevgi kalmalý”
2. romaný, “Güneþli düþler” adýyla bir
gençlik romaný yayýn aþamasýnda. Þu
an, tamamlanmakta olan Pir Sultan
Abdal’ýn hapis yattýðý ve oradan idama
götürülüþünü irdeleyen, Pir Sultan’ýn
duygularýndan yola çýkarak, mazgal
deliklerinden dünyayý yorumlayan
“Toprak Kalesi” adýný alan bir romanýný
yayýna hazýrlýyor.
Niçin roman, roman yazmaya
neden baþladýnýz?
Bence roman bir yazar için, kendini
geniþ çapta derinlemesine ifade
edebilmenin en iyi yoludur. Küçük
öykünün olanaklarý kýsýtlý olduðu
için yazar, kendini yeteri kadar ifade
edemiyor. Öykü yoluyla anlatmaksa,
istediðini sýnýr bir çerçevede anlatmaktýr.
Ancak, çok þey söylemek isteyen bir
yazar için roman, sýnýrsýz olanaklar
sunar. Roman, insanlarýn özlediði
bir dünya kurmasý için, insanlara
özlediði tipte mesajlarý iletmek için,
istediði hatta bir sanat yapabilmesi
için oldukça kapsamlý bir alandýr.
Bunun için romana oldukça çok önem
veriyorum. O kadar önem veriyorum ki;
çeþitli dost kurumlardan ve çevrelerden
gelen “okuma” ve “yazý” taleplerini geri
çevirmek zorunda kalýyorum. Çünkü,
roman baþlý baþýna bir dünya benim için.
Baþlý baþýna bu dünya’ya daldýðýmda,
diðer bütün etkenlere kulaklarýmý
týkamak zorundayým. Romanýn dünyasýný
yaratabilmek için, kendimi tamamen
o ramanýn dünyasýna yoðunlaþtýrmak
zorundayým. Bu bana, bambaþka bir
keyif veriyor. Zaman zaman kurduðum
bu dünyayý tekrardan okuduðum zaman,
kendi yarattýðým bu kiþilerin bu dünyasýna
kendim þaþýyorum. Orada, esaslý estetik
bir yapý içerisinde düþlediðimiz dünyayý
kurabiliyoruz. Tiyatro hariç, baþka hiç bir
sanat eserinde bu olanaðý bulamazsýnýz.
Bu yüzden kendime romaný seçtim.
Romanýn geçmiþine bir göz attýðýmýzda
ta Homeros’a kadar uzanýyor. Bu gün bile
henüz aþýlmamýþ dünya 3 büyük eser
var. Birincisi Homeros’un eseri, ikincisi
Serwantes’in eseri “Don Ki Þot”, üçüncüsü
ise, Tolstoy’un yazdýðý “Savaþ ve Barýþ”
adlý romanlardýr. Henüz bunlarýn üzerine
bir roman yazýlmamýþ durumdadýr.
Sizce roman bir çizgiyi, bir misyonu
temsil ediyor mu, üstlendiði misyon
nedir?
Romanýn üstlendiði misyonu bazý
yazarlar kabul etmediði gibi, romaný
baþlý baþýna bir sanat olarak görüyorlar.
Ben böyle deðerlendirmiyorum. Bana
göre romanýn üstlendiði bir misyon
var. Bu misyon en iyi þekilde 19. yüzyýl
romacýlýðýnda ortaya çýktý. 19.yüzyýl romaný
dünyada büyük roller oynadý. Sadece
romanlar deðil, Fransýz aydýnlarý Jan Jack
Russo, Volter gibi aydýnlarda o zamana
damgasýný vuran aydýnlardý. Ama 19.
yüzyýlýn geliþiminde önemli rol oynayan
akým, “aydýnlanmacý” bir misyonu yerine
getirdi. Emile Zola’lar, Balzac’lar, büyük
Rus yazarlarýndan Gogol, Dostyevski,
Tolstoy gibi yazarlar, insanlarý roman
yoluyla etkilediler. „Sefiller“, „Roterdam’ýn
Kanburu“ gibi önemli romanlar
insanlarý derinden etkiledi. “Roterdam’ýn
Kanburu” o kadar etkili bir roman oldu
ki, Entene Quen filmini yaptý. Ýnsanlarý
eski feodal düþünceden koparýp, pozitif
bilimin etkisiyle modern düþünceyi
aþýlayan bir misyonu üstlendi. Bugün
19.yüzyýlda romanýn oynadýðý rolü, 1940
edebiyatýnýn Türkiye’de Sabahattin Ali
öncüsü olurken, Orhan Kemal, Fakir
Baykurt, Yaþar Kemal, Aziz Nesin, gibi
www.demajans.com
YAÞAM
[email protected]
HALKI AÞAÐILAYAN BÝR
KÜLTÜR YARATILIYOR
yazarlar, Nazým hikmet ve Enver Gökçe
gibi þairler Türkiye halklarýnýn farklý etnik
kökenlerinin geliþmesinde bu sanat
alanýný en iyi þekilde kullanarak yerine
getirdi. Bu romanlar hem propaganda
yaptý, hemde yüksek sanat niteliði taþýdý.
Yani; öz bakýmýndan, insaný deðiþtirmeye
yönelik bir özü yaklarken, biçim ve sanat
bakýmýndan yüksek bir sanatsal niteliði
yakaladýlar. Bunlar olmadýðý zaman
roman etkileyici olamaz. Þayet, iyi estetik
bir dokuyla bezenmiþ bir roman, iyi bir
temayý iþliyorsa o romanýn etkisi ve gücü
çok büyüktür. Ýyi yazýlmýþ bir roman,
insaný kendisine çekerek romanýn etkisiyle
sarsar. Ýnsanda derin izler býrakýr. Sanatýn
insan üzerindeki etkisi týpký mýknatýs
gibidir. Magnetik alan içinde hizaya
dizilen atom tanecikleri demiri çekme
gücüne sahiptir. Magnetik alan içinde
olmayan atom tanecikleri de, daðýnýk
halde karma karýþýktýr. Ve demiri çekme
gücüne sahip deðildir. Bu anlamýyla iyi
bir roman insan vücudunu olumlu yünde
etkiler romanýn insanlar üzerindeki etkisi
de bu derece önemlidir. Ýyi bir sanat eseri
olduðunda vücudumuzda bir þeylerin
düzeldiðini hissedersiniz. Ýyi bir müzik
dinlediðimiz zaman vücudumuzda bir
takým þeylerin düzeldiðini farkedersiniz.
Sanat insaný insan yapan bir büyüdür.
Bu büyü romanda fazlasýyla vardýr. Eðer
bu büyünün içerisine insaný doðru yöne
yöneltecek iyi bir öz yerleþtirilmiþse,
insanlar üzerinde bu romanýn etkisi büyük
olur. Eðer, Türkiye’de 30 yýldýr verilen
mücadele bir türlü tüketilemiyorsa, bunun
tabanýnda Pir Sultan’lar, Þeyh Bedrettin’ler,
Ilýcaklý Yusuflar, Ýnce Memet’ler vardýr.
Bu yüzden Türkiye’yi yönetenler, sanatýn
gücünü gördüklerinden baþka olgularý
önümüze sanat olarak sürüyorlar.
Son günlerde Harry Potter,
Yüzüklerin Efendisi ve ülkemizde
Kar gibi romanlarýn temellerine
bakýldýðýnda büyünün gücüne ifade
eden “metafizik” düþünce akýmý
yüceltilirken, diðer taraftan pozitif
bilim bombardýmana mý tutuluyor? Bu
kadar reklamlara yatýrým yapýlmasýnda
sanatsal bir güç mü yoksa, romanýn
ana konusu olan ideolojik savaþýn
kendisi midir?
Evet, buryuvazi bugün artýk tamamen
geri dönüþ yapmak istiyor. Bugün kendi
felsefesine uygun, deyim yerindeyse, tam
bir ortaçaðý yaþatarak bir imparatorluk
kurmak istiyor. Geçmiþte kendisininde
yarattýðý pozitivist düþünceleri þimdi
geri mezarlýða gömmek istiyor. Harry
Potter gibi büyü gücünü ön plana
alan bir filmi bütün ülkelerin vitrine
koymasýnda, her TV kanallarýnda ve
gazete sütunlarýnda reklamasyonlarýn
artmasýnýn altýndaki gerçeklikte tam
budur. Mesela; “Roterdam’ýn Kanburu”
filminin baþka bir kopyasýný çekmeye
çalýþtýlar. Ama gerçek “Roterdamýn
Kanburu” ile hiçbir ilgisi olmayan bir film
yaptýlar. Þimdi “Roterdam’ýn Kanburu”
filmini yaptýklarýna piþmanlar. O zaman
yaptýklarý filmlerden Spartaküs, ve Entene
Qeun’in yaptýðý romanlardan piþmanlar.
Bunlarý ortadan kaldýrmak istiyorlar.
Bunlarý ortadan kaldýrmanýn yollarýný
arýyorlar. Bugün insanlýðýn önüne
sürüldüðü olgu da Harry Potter gibi,
Yüzüklerin Efendisi gibi filmlerle tekrardan
ortaçað düþüncesi olan fallarýn ve
büyülerin dünyasýný yaratmaktýr. Türkiye
de ise, Orhan Pamuk’un “Kar” romanýyla
büyük bir kampanya yürütülmesinin
altýnda 1940’lý yýllardadaki bu ilerici
ve 30 yýllýk mücadelenin birikiminden
intikam almak istiyorlar. Yani; 1940’lý
yýllarda halký aydýnlatan bu aydýnlanma
adýmýný noktalamak istiyorlar. Bunlarý
ortadan kaldýrýp, Orhan Pamuk gibi
yazarlarý ileri sürüyorlar. Orhan Pamuk’a
yapýlan yatýrýmýn nedeni budur. Yani;
öyle bir Orhan Pamuk yaratmak istiyorlar
ki; Yaþar Kemal’ler, Orhan Kemal’ler,
Sebahattin Ali’ler, Aziz Nesin’ler onun
etkisiyle silinsinler. Onlarýn hepsi yok
olup, silinmesini istiyorlar. Onlarýn yerine
bizim insanýmýzý aþaðýlayan, bizim
insanýmýzý aptal yerine koyan, kiþiliksiz bir
toplum yaratmanýn kültürünü iþliyorlar.
Bizim edebiyatýmýzda “kahraman
halkýmýz” diyorken, þimdi “kar”
romanýnda; “aptallar sürüsü halkýmýz”
diyor. 1940 yýllarýnda halký sevmek,
bir roman için erdemlilikken, þimdi bu
halký küçümseyen, halký yeren bir kültür
yaratýlýyor. Bir romancý, bir edebiyatçý
halkýn mücadelesine herhangi bir destek
verebiliyorsa, halkýn mücadelesiyle
beslenen bir roman yazabiliyorsa, o
yazar için en büyük bir onurdu, gururdu.
Bugün ayný halkýmýza yeni çýkan bu
sanat soytarýlarý, “aptallar, salaklar”
gibi aþaðýlayýcý kindar duygularla o
zamaný sorgulamak adýna küfür ederek
mutluluk duyuyorlar. Þimdi bunlara bu
kadar yatýrým yapýlmasýnýn sebebi, bu
mücadele aðýyla örülen bu deðerlerin
üzerine „sünger çekme“ çabasýdýr. Bunu
yapabilirler mi, yapamazlar mý orasý
bize baðlý. Onlar; yapmak istiyorlar, biz
yaptýrmamaya çalýþacaðýz. Onlarda
para çok, bizde ise, inanç ve sevgi çok.
Bakalým kim galip gelecek.
Harry Potter, Yüzüklerin Efendisi,
Kar gibi romanlar bugün kitap
standlarýnda en fazla satýþý yapýlan
kitaplar. Ýlerici ,demokratik, devrimci
kurumlarýn, kiþilerin ve aydýnlarýn bu
kadar ideolojik bonbardýmaný konu
alan kitaplara karþý nasýl bir yöntemle
cevap olmalý?
Öncelikle þunu belirtmekte yarar
var. Yabancýlaþmanýn kökeni aldýðýn
gýda ile baþlar. Devrimci saflarda hala
burjuva yayýn organlarýnýn yarattýðý
ortama “boyun eðme” eðilimi oldukça
çok fazla görülüyor. Kendi baþýna
düþünme, kendi baþýna deðerlendirme,
kendi baþýna düþünme, kendi baþýna
deðerlendirme yok edililiyor. Popilerite
var, “bu iyi satýyor, biz niye satmayalým”
gibi ticari açýdan bakýlan bir anlayýþ var,
bunu son derece yanlýþ buluyorum. O
zaman, etkinliklerinizde ve gecelerinizde
o sloganlarý atmayýn efendiler, eðer
ticari açýdan bakýp bir kültürün daðýtýmýný
yapýyorsanýz, sattýðýmýz kültürün neye
hizmet ettiðini, ve ne sattýðýnýzý bilmeniz
gerekiyor. Hem bunu sattacaksýn, hemde
“bu niye böyle oldu” diyeceksiniz. Siz
orada bir kültürü temsil ediyorsunuz. „Ne
ekersen o’nu biçersin“ deyiminden de
anlaþýldýðý gibi, Orhan Pamuk ekiyorsak,
Orhan Pamuk biçeceðiz. Bazýlarýmýz
kitaplýðýmýzda bulunsun diye alýyoruz,
bazýlarýmýzda medyanýn etkisiyle bu
kültürle salvurup gidiyoruz. Okuyucuya
ne sunarsan onu alýr. Ve dolayýsýyla
kendi kitlemizi kendi elimizle yabancý bir
kiþiliðe kaydýrmýþ oluruz. Orhan Pamuk
ilk çýkýþýnda “Cevdet Bey’in Oðullarý”
romanýný yazdýðýnda çok iyi sanat eðitimi
görmüþ, saf bir romancýydý. Daha sonra
“Sessiz Ev” diye bir roman yazdý. O’da
iyi bir romandý. Sonra “Beyaz kale” diye
bir roman yazdý o’da iyi bir anlatým
romanýydý. Tavsiye etmesem dahi
konular çok iyi romanlardý. Tam bu sýrada
“Kara kitap” gündeme geldiði sýrada
Orhan Pamuk, birileriyle iliþkiye geçti.
Veyahutta kendine baþka bir yön verme
ihtiyacý duydu. Bu etkinin ve iliþkinin
Wasington’dan geldiðine inanýyorum.
Çünkü; o zamanlar Wasington’a
davet edildi. Uzun yýllar Wasington’da
kaldý. “kara kitap” bir köþe yazarýnýn
Türkiye’ye bakýþý olarak planlanmýþ.
Orhan Pamuk “Kara Kitap” romanýnýn
yayýnladýktan sonra tamamen yönü
baþka bir yelpazeye döndü. Bambaþka
bir Orhan Pamuk oldu. Yazdýklarýnda
bir anlatým yok ama, anlatýyormuþ
gibi görünüyor. Dünyayý yönetenlerin
istediði tarzda yazýyor. Onlar da kendi
medyasýnda þiþirerek, her dakika röportaj
ve reklamlarla izleyenlere “kim bu adam”
dedirtircesine beyinlerine giriyor. Þimdi bu
medyanýn gücünü ve insanlar üzerindeki
etkisini gösteren bir gerçekliktir. Sokaktaki
insanlarla röportaj yapýlýyor. „Orhan
Pamuk’un „kar“ romanýný aldýnýz mý?
aldým. Okudunuz mu? Okumadým”.
Yani alýr, okumaz ama kütüphanesine
koyar. Medyanýn yarattýðý bir imaj
vardýr. Bu açýdan bizler, neyi sattýðýmýza
bakmamýz lazým. Çünkü burjuvazi, bizim
kitaplarýmýzý ve iþlediðimiz konularý kendi
kitaplýklarýnda bulundurmuyorlar. Alýp
satmýyorlar. Onlar bir tecrit uygulamasýna
baþladýlar. Bu anlamýyla Harry Potter
‘in, Yüzüklerin Efendisi’nin Türkiyedeki
uzantýsý da Orhan Pamuk’tur. 1940
geleneðini 180 derece zýttý olan bir
geleneði Türkiye’ye yerleþtirmeye
çalýþýyor. Bu açýdan bu ideolojinin
temsilcisinin önü kesilmelidir. Bunu
yaparken, 1940’lardan sonra yükselen
deðerleri daha da zenginleþtirmeli, yeni
neslin önü açýlmalýdýr. Bütün devrimci
kurumlarýn görevi sanat alanýnda bu
geleneði yüceltirken geliþtirmek olmalý,
bu ideolojinin önünü kesmelerinin
yollarý bu deðerlerle örülü bir dünyanýn
yaratýlmasýna hizmet etmeleridir. Bu
açýdan bu savaþýn içinde devrimci
kurumlar gözlerini açarak Orhan
Pamuk’un ideolojik bonbandýmanýna
yardým olacaðýna, Orhan kemal’leri,
Sabahatin Ali’leri ve günümüzde halkýn
deðerlerini ören sanat adamlarýný ön
plana çýkarmalýdýrlar.
Özellikle roman alanýnda Tanzimattan
sonra iki çizgi hakim hale gelmiþti.
Halkýn deðerleriyle örülü kahramanlarý,
mücadelesi üzerine romanlaþan çizgi,
diðer yanda ise bireysel zevkini tatmin
eden bir roman anlayýþý idi. Bugün hala
bu iki çizgi kendisini nasýl ifade ediyor?
Bu iki çizgi mücadelesi halen devam
ediyor. Orhan Pamuk’un meselesine
deðinirken bunu anlatmaya çalýþtým.
Servet-i Fünun edebiyatýnýn içinde
iki çizgi hakimdi. Cenap Þahabettin
bireysel duygularýnýn ve kendi zevklerinin
romancýsýydý. Onun karþýsýnda Tevfik Fikret
ise, toplumcu edebiyatýn temsilcisiydi.
Cenap Þahabettin taraftarlarý “biz, kendi
zevkimiz için, kendimiz için edebiyat
yapýyoruz” diyorlardý. Tevfik Fikret „ben ,
halk için, toplum için sanat yapýyorum”
diyordu. O dönemde baþlayan bir
tartýþma “sanat, halk için mi? Sanat,
sanat için mi? tartýþmasýna dönüþmüþtü.
Bu iki çizgi hala günüzde tartýþýlmaya
devam etmektedir. Bugün Türkiye’de
Cenap Þahabettin’i kimse bilmez, ve
dolayýsýyla bitmiþtir. Ama Tevfik Fikret
yayýnevlerinin pýrýl pýrýl baskýsýyla hala
Türkiye’de okunan, satan ve insanlar
tarafýndan beðenilen bir yazardýr. Nazým
Hikmet’in karþýsýnda Peyami Safa’yý yine
hiç kimse okumazken, Nazým’ý bugün
dünyanýn her tarafýnda 100. Doðum
günü vesilesiyle etkinlikler düzenleniyor.
Beðenilerek okunuyor. Konuþuluyor. Bu
iki çizgi mücadelesi hala devam ediyor.
Bu da halkýmýzýn toplumsal bir çizgisini
temsil eden, halk edebiyatý çizgisine olan
ilgiyi gösteriyor ki; bu konuda söylentileri
boþa çýkarýyor. Halkýmýz kendisi için
yapýlan edebiyata her zaman sahip
çýkmýþtýr. Yani, Tevfik Fikret’i halkýmýz hiç
bir zaman býrakmadý. Ama kendisi için
hiç birþey yazmayan Cenap Þahabettin’i
unuttu, kaybetti. Þimdi 1940’lý yýllardan
sonra kesin olarak toplumcu çizgi, yani
halk çizgisi insanlýðýn ilerlemesi için, daha
adil daha güzel bir dünya yaratmak için
edebiyat ve sanat çizgisi kazanmýþtý. Ve
halen diðer çizgi ve temsilcileri etkisiz hale
getirilmiþti. Özellikle 1981, 12 Eylül’ünden
itibaren yeni bir dönüþ yapmaya çalýþýyor.
Bu dönüþü yaparken, Orhan Pamuk
öne sürülüyor. O’nu bu çizgiye hizmet
etmesi için kullanýyorlar. Halk için sanat
çizgisini yok etmeye, etkisini kýrmaya
çalýþýyorlar. Orhan Pamuk’a yapýlan
yatýrýmýn ve büyük reklamýn altýnda yatan
gerçeklikte budur. Ama ben inanýyorum
ki; Orhan Pamuk’un buna gücü yetmez.
Buna fýrsat vermeyeceðiz. 1940 geleneði
temsilcilerini Orhan Kemal’leri, Aziz
Nesin’leri, Nazým Hikmet’leri, Sebahattin
Ali’leri, Yaþar Kemal’leri daha ileri bir
seviyede insanlýða taþýyacaðýz.
Anlatýmlarýnýzdan da anlaþýldýðý
gibi devrimci örgütler ve önderleriyle
beraber yaþayan bir insansýnýz.
Önderlerin ve politik yaþamýnýzýn
romanlarýnýza bir etkisi oldu mu?
Romanlarýnýza nasýl yansýdý?
1968 kuþaðýndaným. Yaþam
öykümü anlatýrken, „Mamak Askeri
Cezaevi’nde” yattýðýmý söyledim. 12 Mart
gelmeden önce kendi çapýmda “Gençlik
hareketi” içinde önemli sayýlabilecek
bir rol oynadým. Ankara Gazi Eðitim
Enstitüsü’nde bulunduðum sýrada çeþitli
toplantýlara katýldým. Çeþitli sosyalist
örgütlerin önderleri olan arkadaþlarýmla
beraber yer aldým. Onlarý tanýma imkaný
buldum. Söz gelimi Ýbrahim Kaypakkaya
bunlardan birisiydi. Muzaffer Oruçoðlu,
Mahir Çayan, Yusuf Küpeli ve daha
isimlerini sayamadýðým arkadaþlarý hem
hapishanede hemde, dýþarýda tanýma
imkaný buldum. Kuþkusuz bunlar beni
çok etkiledi. Bunlardaki inanç yüksekliði,
bunlardaki kitleleri etkileme yeteneði,
bunlardaki konuþma yeteneði beni çok
etkilediðinden romanlarýma yansýdý.
Bazý tipleri yaratýrken, bu arkadaþlarý
karekterize ettim. Mesela; “Serçe” adlý
romanýmda serçenin kardeþi Zülfü,
benim Mamak Cezaevi’nde tanýdýðým bir
arkadaþým. Serçe romanýnýn ikinci ciltinde
anlattýðým “Dersim Olaylarý“nda önemli
bir direniþ örneði sergileyen, dersimli bir
kahraman olarak bilinen Xemi Ciwan’ý
(Türkçe adý Ahmet olan) anlatýrken,
Ýbrahim kaypakkaya’dan oldukça
etkilendiðimi söyleyebilirim. Ayný karekteri
taþýdýklarýndan Xemi Ciwan’ý yaratýrken,
Ýbo’nun karekterini canlandýrdým.
Çünkü, Ýbrahim’de ifade alýnan yerde
hiç bir taviz vermeden katledildi. Xemi
Ciwan’da bütün arkadaþlarý teslim
olduðu halde karýsýyla beraber sonuna
kadar direnen bir karekteri var. En
sonunda dost diye yanýna sokulan bir
akrabasý tarafýndan arkadan vurularak
öldürüldü. Ýkisi arasýnda çok büyük
benzerlikler var. Ýbrahim kaypakkaya’yý
Hukuk Fakültesi’ndeki tartýþmalarda
görmüþtüm. Daha sonra üzerine yazýlan
yazýlarý okumuþtum. Xemi Ciwan’ýn
yaratýlmasýnda Ýbo’nun rolü olduðunu
söyleyebilirim. Bundan sonra yazacaðým
romanlarda mesela; Pir Sultan Abdal
üzerine yazdýðým romanýmda otuz yýllýk
mücadeleden canlarýný esirgemeyen,
olanaksýzlýða raðmen fedekarlýklarýný
esirgemeyen önderlerimizi anlatacaðým.
Pir Sultan da baþarýya ulaþamamýþ
ama, onun direniþi kalbimizde taht
kurmuþ, yolumuzu ve sanatýmýza ilham
olmuþtur. O “Toprak Kalesi’nin mazgal
deliklerinden dýþarýya bakerken, ben de
bu otuz yýllýk mücadeleyi onun gözüyle
karekterize ettim. Bu mücadele içerisine
yoðunlaþýyorum. Ve burada bu sosyalist
kiþilerin, duygularýný ve düþüncelerini
yansýtmaya çalýþacaðým.
Serçe romanýndan bahsettiniz.
Serçe romaný nasýl oluþtu? Neden böyle
bir roman yazmaya karar verdiniz?
Evet, ben Almanya’ya geldiðim
ana kadar ýrkçý bir muamele ile
karþýlaþmamýþtým. Böyle bir durumu
tanýmýyordum zaten. Baþka bir kültüre ait
birisinin aþaðýlandýðý, baþka bir milliyete
ait kiþilerin ýrkçý bir yönelimle saldýrýldýðýný
hiç duymamýþtým. Hiç hayatýma böyle
bir þey girmemiþti. 1981 Ekim aylarýnda
Almanya’ya Hannover kentindeydim. O
zaman, Almanya’da ýrkçý saldýrýlar çok
yoðundu. Ve bu saldýrýlar beni þok etti.
Tam bu sýrada ben ev arýyorumdum.
Gazetede yýðýnlarca boþ evler olmasýna
raðmen, Almancasý iyi olan bir arkadaþla
bu adreslere telefon ettiðimizde, daha
bizim sesimizi duyar duymaz telefonu
yüzümüze kapatýyorlardý. Hangi telefon
numarasýný aradýysak, telefon þap diye
yüzümüze kapatýlýyor. Bu sýrada bir
arkadaþým beni, Serçe hanýmýn evine
götürdü. Serçe haným Hannoverde
hem kendisi için, hem de oðlu için ev
almýþ. Ama oðlu evlenemek istemeyince
dairenin birisi de boþ kalmýþ. Ve
ben de, bu daireyi kiraladým. Serçe
hanýmýn kiracýsý oldum. Serçe hanýmla
dostluðumuz geliþti. O, bana yaþamýný
anlattý. Ben o’nun yaþantýsýný dinlediðimde
sýrada açýkca söyleyeyim; derinden
sayfa
2
bir duyguyla insanlýðýmdan utandým.
Demek ki, bizim ülkemizde bunlar
oluyormuþta bizim haberimiz yokmuþ.
Ben bu tür þeylerle karþýlaþmamýþtým.
O zaman, karar verdim. Ben bu kadýnýn
öyküsünü yazacaðým. Onu roman
yapacaðým. Ve bu roman; Kürt olduklarý
için, alevi olduklarý için, Ermeni olduklarý
için katledilen, aþaðýlanan ve horlanan
bütün insanlardan özür dilemedir.
Ben Almanya’ya gelmeseydim, hala
bunlardan belki de, haberim olmayacaktý.
Veyahutta haberim olacaktý ama,
kulaðýmýn diðerinden uçup gidecekti.
Bugün Türkiye’de olan olaylarý insanlar
duyar ama, o duyguyu hissetmez. O
baþka milletten olduðu için aþaðýlanan
o duyguyu bütün hücrelerimde iliðime
kadar hissettim. Ve bu romaný böylece
yazmaya karar verdim.
Serçe romanýn bu cildinde
Almanya’da yaþadýklarý iþlenmemiþ.
Serçe haným Almanya’ya geldiðinde bu
sorunlarý deðiþime uðramýþ mý?
Serçenin bu birinci cildinde Türkiye’de
yaþadýðý acý ve tatlý anýlarý anlatýlýyor.
Serçe bir süre sonra Almanya’ya
gelecek. Ama Almanya’ya gelirken içinde
çok büyük umutlarý vardýr. Türkiye’de
yapýlanlardan býkýp usanmýþtýr. Artýk,
daha iyi, insanca yaþayacaðý bir ortam
aramaktadýr. Ve bu ortamýnda Almanya
olduðuna inanmaktadýr. 1966 yýlýnda
adeta sevinerek Almanya’ya gelmektedir.
Ama buraya gelip, burada yaþadýktan
sonra yeniden bir þok dönemi baþlar.
Avrupa’nýn dýþarýdan görünen bir vitrini
vardýr, bir de dýþarýdan görünmeyen
vitrinin arkasý vardýr. Dýþarýdan vitrine
baktýðýnýzda aðzýnýzýn suyu akar, ama
vitrinin arkadýnda dönen dolaplarý
yaþadýðýnýzda da gözünüzün yaþý
akar. Serçe haným buraya aðzýný suyu
akarak buraya geldi. Burada Hannover
demir-çelik fabrikasýnda çalýþmaya
baþladýðýnda tekrardan gözünün yaþlarý
akmaya baþladý. Bütün Türkiye’den
getirdikleri kadýnlarý, kadýnlarýn kaldýðý
“kadýnlar yurdu” adýndaki köleleri kapatýr
gibi kapatmýþlardý. Bu kadýnlar tek
kelime Almanxca bilmiyorlardý. Dertlerini
anlatamýyorlardý. Ve bir alýþ-veriþ dahi
yapamýyorlardý. Kocalarýný Türkiye’de
býrakýp gelmiþlerdi. Bunalým içerisinde
yaþýyorlardý. Bir tanesi balkondan
kendisini aþaðýya atýp, intihar etti. Bir
çoðu erkekler tarafýndan ormanlara
götürülüp, orada ölüleri bulundu. Serçe
böyle acý olaylar içerisinde yaþamak
durumunda kaldý. Köleler yurdundan
ayrýlmak istediðinde, aylarca ev
aramasýna raðmen kimse kendisine ev
vermedi. Sonunda da beni kiracý ettiði evi,
çok aðýr þartlarda almak zorunda kaldý.
Siz roman yazmaya insanlarýn acý
olaylarýný duyduðunuzda baþladýnýz.
Genel anlamda romanlarýnýnzdaki
hedefiniz ve çizginiz nedir? Niçin roman
yazýyorsunuz?
Ben öncelikle bir sosyalisttim,
Markssistim. Ve otuz yýldýr bu böyle,
geleceðimin böylede olcaðýna hiç bir
kuþkum yok. Baþka da alternatifim yok
zaten. Ne kadar, Harry Potter ve benzeri
kültür erozyonunu hedefleselerde,
insanlýk özlediði pozitif bilimin Materyalist
doðrularýna ulaþacaktýr. En sonunda
insanlýk istediði yere varacaklardýr. Hiç bir
þey kendiliðinden olmaz. Bazý insanlarýn
misyonu vardýr. Bazý devrimcilerin,
yazarlarýn ve sanatçýlarýn bir misyonu
vardýr. Ve misyonu da üstlenmelidirler.
Bu dünyada yaþayan her insan daha
adil bir dünyayý hak etmiþtir. Ýnsanýn
hak ettiði çok þey vardýr ve, bu hak
edilen ortam yaratýlmalýdýr. Sanatçýnýn
bu konuda yapacaðý çok þey vardýr.
Ben romanlarýmda bunu yapýyorum.
Ve yapmaya da devam edeceðim.
Bazý dostlarým, arkadaþlarým diyorlarki;
kriminal romanlarý, aþk romanlarý yaz. O
romanlar çok satýyor, rahat edersin diyor.
Ben hiç bir amacý olmayan bir romanla
zamaný öldürmem. Gider piknik yaparým,
gezmeye giderim, veyahut spor yaparým.
Ne lüzumu varki uðraþayým. Amaç,
para kazanmaksa, para kazanacak
baþka alanlar var. Roman yazmak zor
bir iþ. Ýnsanlýðýn özlem duyduðu adaletli
bir dünyanýn yaratýlmasýna katkýda
bulunmak için bu yönlü romanlar
yazmaya devam edeceðim. Bu açýdan
devrimci kuruluþlar uyanýk olmalýlar. Kimi
ne kadar destekleyeceklerini bilmeliler.
Araþtýrmalýlar. Bir elin parmaklarý kadar,
halk için edebiyet yapan sanat yapan
insanlarýmýz kaldý. Bu insanlarýmýzýn önü
kesilmeye çalýþýlýyor. Bu yüzden Orhan
pamuk’larý þiþirerek önümüze sürüyorlar.
Þimdiden Orhan Pamuk’un eserlerinin
kokusu geliyor.
Bizlere ayýrdýðýnýz bu deðerli
düþüncelerinden dolayý teþekkür
ederim..Çalýþmalarýnýzda baþarýlar
dilerim.
Sayý 26
Mayýs 2003
HABER
www.demajans.com
[email protected]
1500 Türk ve Avrupalý Giriþimci Dortmund’da buluþacak
1500 Türk ve Avrupalý Giriþimci Dortmund’da
buluþacak
Türkiye Araþtýrmalar Merkezi Yabancý Giriþimciler
için Baðlantý Bürolarý tarafýndan 2-4 Ekim 2003
tarihleri arasýnda Dortmund’da gerçekleþtirilecek
olan Türk-Avrupalý Giriþimciler Platformu
EUROKON 2003’e 1.500 Türk ve Avrupalý
iþadamýnýn katýlmasý bekleniyor. Kurultay, AB’nin
7. büyük ticari partneri Türkiye ve Türkiye’nin
ihracaatýnda ilk sýrada yer alan Almanya
arasýndaki ticari iliþkilere de katkýda bulunacak.
Essen, 23 Mayýs 2003
T
AM Yabancý
Giriþimciler için
Baðlantý Bürolarý’nýn
hazýrlýklarýný sürdürdüðü
EUROKON 2003 Türk-Avrupalý
Giriþimciler Kurultayý, TAM’daki
bir toplantýda basýna tanýtýldý.
TAM Direktörü Prof. Dr. Faruk
Þen toplantýyý açarken yaptýðý
konuþmada, küçük ve orta
boyutlu iþletmelerin Türkiye
ve Almanya arasýndaki
ticaret hacmine olan
katkýsýnýn, bu iþletmelerin
bulacaklarý uluslararasý iþ
ortaklarý vasýtasýyla daha da
artacaðýna dikkat çekerek,
Yabancý Giriþimciler için
Baðlantý Bürolarý yönetiminde
ve Dr. Karademir Giriþimci
Danýþmanlýðý sorumluluðunda
2 ve 4 Ekim 2003 tarihleri
arasýnda yapýlacak kongrede
hem Türk hem de Avrupalý
giriþimcilere yeni pazarlar
açýlacaðýný anlattý.
Prof. Dr. Þen, T.C. Sanayi
ve Ticaret Bakaný Ali Coþkun
ile Kuzey Ren Vestfalya
Eyaleti Ekonomi ve Çalýþma
Bakaný Harald Schartau’nun
himayesinde gerçekleþecek
EUROKON 2003’ü, Türkiye’den,
TOSYÖV, KOSGEB, TOBB
ve YASED, Avrupa’dan ise
Avrupa-Türk Gýda Ýthalatçýlarý
Birliði TÜRKÝMPORT, Kuzey
Ren Vestfalya MÜSÝAD ve
TÝDAF’ýn desteklediðini
açýkladý. Þen, EUROKON
2003’ü destekleyen Alman
kurumlarý arasýnda, Kuzey Ren
Vestfalya (KRV) Ekonomi ve
Çalýþma Bakanlýðý’nýn yanýnda
Dortmund Belediyesi ve KRV
Eyalet Ekonomiyi Teþvik Örgütü
ile Dortmund Ýktisadi Kalkýnma
Kurumu’nun da bulunduðunu
dile getirdi.
Eurokon 2003 Proje
Sorumlusu Dr. Mehmet Ali
Karademir ise sürekli büyüyen
ve geliþen Türk pazarýnýn,
yeni pazarlar arayan Alman
ve Avrupalý Türk KOBÝ’ler
HATÝCE ELDENÝZ
için büyük iþ olanaklarý
sunduðuna dikkat çekerek, Bu
fýrsatý kullanmak isteyenlerin
EUROKON aracýlýðýyla hýzlý bir
þekilde ve uygun fiyatla bunu
gerçekleþtirebileceklerini ifade
etti.
“Þimdi Ticaret Yapýn”
sloganý altýnda branþlar üstü
Türkiye’den, Almanya’dan
ve Avrupa’dan 1500 þirketin
katýlacaðý Uluslararasý
Ýþadamlarý Kurultayý, EUROKON
2003, 3 ayrý bölümden
oluþacak:
Ýþadamlarý Kurultayý:
Uluslarasý pazarý kapsayan
önemli konularda teblið ve
workshoplardan oluþacak bu
bölümde, konuþmacý olarak
katýlacak uzmanlar, hukuk,
vergi alanlarýnýn yanýsýra
tecrübeli iþadamlarý olarak
sorularý yanýtlayacaklar.
Almanya ve Türkiye’deki teþvik
ve yatýrým olanaklarý da bu
bölümde ele alýnacak ana
konular arasýnda yer alacak.
Ýþbirliði Borsasý:
Bu bölümde uluslararasý
iþ ortaklýklarýnýn kurulmasý
konu ediliyor. Ýþ ortaklýlarýnýn
bulunmasý ve ilk görüþmeler
için randevu ayarlanmasý
Eurokon 2003 yönetimi
tarafýndan üstlenilecek. Bunun
için önceden hazýrlanan
bir formun doldurulmasý
gerekiyor. Ýhtiyaç halinde
iþ görüþmeleri için
tercümanlýk hizmetleri de
EUROKON 2003 tarafýndan
sunulacak.
Fuar:
Türkiye’den en az 50
firmanýn katýlacaðý bu
bölümde tanýtýmdan, olasý
iþ ortaklarýyla randevu
ayarlamasýna kadar birçok
hizmet sunulacak.
EUROKON 2003, fuar
sonrasýnda da KOBÝ’ler
için uluslararasý iþ
ortaklýklarý konusunda
danýþmanlýðýný devam
ettirecek: Hem Türkiye’den
Avrupa’ya açýlmak hem
de Avrupa’dan Türkiye’ye
yatýrým yapmak isteyen Türk
ve Avrupalý giriþimcilere bilgi
ve danýþmanlýk hizmetleri
sunacak.
EUROKON 2003’e
kaydolan bütün firmalar
Almanca ve Türkçe olarak
EUROKON 2003’ün Online
Katalog’unda yer alacak ve
Kongre baþlamadan önce
potansiyel iþ ortaklarý hakkýnda
bilgi edinebilecek. Daha geniþ
bilgiyi ise Ýnternet üzerinden
http://www.eurokon2003.com
adresinden edinebilmek
mümkün.
Sinan Kumru
Alevilerden Stuttgart
Baþkonsolosluðuna Ziyaret
koruyamaz. Korumamalýdýr’
dedi.
Bilindiði gibi günlük basýnda
çýkan haberlerde Almanya’ya
geldikleri saptanan kiþilerin
aramýzda yaþadýðý hatta
Sivas davasýnda 7.5 yýla
mahkum olan ve Türkiye‘den
kaçarak Almanya‘ya iltica
eden Adem Aðbektaþ’ýn
, Badenwürttenberg’de
Milli Görüş‘e ait bir camide
imamlýk yaptýðý saptandý.
Temmuz 1993‘te Sivas‘taki
Madýmak Oteli‘nin
kundaklanmasýyla
sonuçlanan olaylara
karýþmaktan hüküm
giyen, ancak dava
sonuçlanmadan yurtdýþýna
kaçan kiþilerinAlmanya’da
yaþamalarý 37 kiþinin
yaþamýný yitirdiði
Sývas katliamý davasý
hükümlülerinin, Almanya‘ya
iltica ettiði ortaya çýkmasý
Sadýk KARSLI ( Stuttgart)
S
ivas katliamýna
katýlan ve hüküm
giymiþ kiþilerin
Almanya’da yaþadýklarý
duyumunu alan Almanya
Alevi Birlikleri Fedarasyonu ve
Stuttgart Alevi Kültür Merkezi
baþkonsoloslukla Başkonsolost
Ahmet Funda Tezok ile görüştü.
Ahmet Funda Tezok’a
istemlerini anlatan AABF
Genel Sekreteri Hasan Öðütcü
baþkanlýðýnda toplanan
komite , ‘Alevi örgütleri
olarak, Almanya’daki Türkiye
Baþkonsolusluðundan duyarlýlýk
beklediklerini ve katillerin
Türkiye tarafýndan istenmeleri
için giriþimde bulunulmasý
gerektiðini bildrdiler.
AABF Genel Sekreteri Hasan
Öðütcü basýn açýklamasýnda
‘ Bu konuya çok duyarlýyýz.
Stuttgart Baþkonsolusu Ahmet
Funda Tezok’la olan görüþme
yararlý geçti. Bize buraya
gelen kaatillerin yerlerinin
tespit etmemiz isteniyor. Tespit
edildiklerinde gerekli iþlemlerin
baþlatýlacaðý bildirildi. Bundan
Dagmar Wittek
G
üney Afrika’da 4
milyon 100 bin yýl
öncesine ait bir
iskelet bulan Arkeolog Ron
Clarke, evrim teorisinin yeniden
yazýlmasý gerektiðini savunuyor.
Clarke, ortaya çýkardýðý iskeletin
dünyadaki en eski insan iskeleti
olduðunu söylüyor...
Arkeolog Ron Clarke, evrim
teorisinin yeniden yazýlmasýnýn
zorunlu olduðunu savunuyor.
Clarke, bu iddialý ifadeleri, Güney
Afrika’da Johannesburg ile Pretoria
arasýndaki bölgede bulunan
Sterkfontein maðralarýnda ortaya
çýkardýðý ve dünyadaki en eski
insan iskeleti olduðunu belirttiði
bulgulara dayanarak kullanýyor.
sonra yapacaðýmýz bu konunun
takipcisi olmak’ bu konu sadece
Alevilerin meselesi deðil,
Yerin 25 metre kadar altýnda yapýlan
kazýlar sonucu ortaya çýkarýlan
iskelet üzerinde yapýlan araþtýrmalar,
taþlaþmýþ haldeki kalýntýnýn 4 milyon
bütün Türkiye’nin demokrasi
ve ýnsan haklarý meselesidir.
Sivas Katillerini, hiç bir gerekçe
Evrim Teorisi çürüdü mü?
100 bin yýl öncesine ait olduðunu
ortaya çýkarmýþ.
1 metre 20 santim uzunluðunda
bir insana ait olduðu düþünülen
kalýntýlarý ortaya çýkaran Ron Clarke,
iskelete “Little Foot-Küçük Ayak” adýný
vermiþ. Pek çok insan için taþlaþmýþ
bir kemik yýðýnýndan baþka birþey
ifade etmeyen bulgular, Clarke için
bugüne kadar ortaya çýkarýlan en
önemli ve en deðerli insan iskeleti
özelliðini taþýyor.
Ýskelet insan özellikleri taþýyor
Ýskeletin, yerin 25 metre kadar
altýnda bulunmasýnýn bile þaþýlacak
bir durum olduðunu söyleyen Clarke,
önceleri kalýntýnýn yaklaþýk 3 milyon
yýl öncesine ait olduðunu tahmin
ettikleri, ancak yapýlan araþtýramalar
sonucu “Little Foot”un 4 milyon 100
bin yýl önce yaþadýðýnýn anlaþýldýðýný
belirtiyor.
Clarke, bu kadar eski ve komple
bir iskelete daha önce dünyanýn
hiçbir bölgesinde rastlanmadýðýný
söylüyor ve ilginç bazý tespitler
yapýyor. Ýskeletin, bugünkü insanýn
çoðu özelliðini taþýdýðýný söyleyen
Arkeolog Clarke, özellikle “Little
Foot”un ellerinin günümüz insanýnýn
sayfa
3
[email protected]
HOÞÇA KAL DEM
GAZETESÝ
B
iz insanlar
bazen normal
düþünmüyoruz.
Arkadaþlarýmýn bana „ normal
nedir ki“ diye sorduklarýný duyar gibiyim. Doðru „ normal
nedir ki? Aslýnda her insanýn kendince bir normali ve bir
A-normali vardýr. Ben ise her ikisinde es geçiyor ortasýnda
durmaya çalýþýyorum. Bu güne kadar alýþýlagelmiþ tarzlarý,
konuþmalarý, söylenenleri, yapýlanlarý bir kenara býrakýyor.
Onun tersi yapýlanlarý da diðer kenara býrakýyorum.
En çok kýzdýklarým siyaset ile uðraþanlardýr. Siyasette
insaniyet yoktur diyorum. Onun içinde herhangi bir iþin
siyasetini yapanlarda entrika, art niyetlilik, çýkarcýlýk vb.
Olumsuzluklar yaþatmaktadýrlar. Bu siyasetten dolayý bir
türlü bir araya gelemeyen fikirdaþlara üzülüyorum. Özel
hayatlarýnda çok samimi iliþkide olup ta resmi protokolde
bir türlü bir araya gelemeyenlere üzülüyorum. Sözüm ona
kandýrdýklarýný düþünüyorlar ama aslýnda farkýnda olsalar
kendilerini kandýrýyorlar.
Gülüp geçmek gerekiyor diye düþünüyorum. Bazen
de görüyorum ki gerçekten insanlýk adýna bir adým
ilerlemiþ, bir þeyler verme çabasýna girmiþ olanlar çok zor
durumda kalýyorlar. Sözüm ona siyasetini yapýyorlar ama
bu siyaseti yaparken de kendi kuyularýnýn kazýldýklarýnýn
farkýnda deðiller. Ýþte siyaset de her zaman „ kuyular“
ve „ kuyucuklar“ vardýr. „ kuyulara“ çok ön plana çýkmýþ,
parlamýþ, büyümüþ veya büyütülmüþ ön planda tutulmuþ
olanlar düþer. „ kuyucuk“lara ise „ kuyuya“ düþecek
olanlarýn arkasýnda yürüyenlerdir. Bilinir ki bir anlýk zafer
sarhoþluðu bir ömrü bitirir. Bu Ömür yaþamýný yitirmek
deðil, siyasi ömürdür. Bu nedenden dolayý ben o iþlerin
siyasetini yapanlarýn yerinde olsam biraz daha temkinli
olurdum.
Haklýsýnýz! „ yine nereye vuruyor? Kime vuruyor? Ne
diyor ya bu?“ sözlerinizi kulaklarýmda duyar gibiyim. Bizim
bir büyük annemiz vardý „ Fate ale“. Derdi ki: „ sözüm
anlayana ( sözüm insana olana, hayvana deðil)“. Tam da
yerinde bir söz aslýnda. Benimde demek istediðim budur.
Anlayana yani.
Bu sayýdaki yazým özel bir yazý. Bu sefer zorlanarak
yazdýðým bir yazý olacak. O nedenden dolayýda þöyle bir
ýsýnma hareketi yaparak içimde olaný yazmak istedim.
Evet! Ayrýlýðýn vakti geldi ve çattý.
Yýllarýn verdiði bir sorumluluk vardý üzerimde. Bir 9
yýllýmý aðýr travmalý insanlarýn tedavisiyle geçirirken, diðer
yandan zarfýn üzerine pul yapýþtýramayan insanlarýmýza
yol göstermeyle meþguldüm. Derken deðil bir-iki kiþiyi
bilgilendirmek, bir çok kiþiyi birden bilgilendirmek gerekir
dedim. Hele hele birde „ aðacýn kökü kurursa yapraklarý
yeþermez“ fikrinde yola çýkarak yürüdüm. Çok sýcak dostlar
ile bu yola koyulduk. Çok þükür alevi olduðum içinde bu
görev bana zor gelmedi.
Aklýma geldi þimdi, ilk okullar arasý yarýþlar
düzenlenirdi. Bayrak yarýþý vardý, belki bir çoðunuz
hatýrlarsýnýz. Bayraðý alýp koþardýk. Daha sonra varýlmasý
gereken yerde bayrak teslim edilir, teslim alýnýr koþar
öylece devam ederdi, ta ki son kiþi bayraðý yerine getirene
kadar. Þimdi anlatmaya çalýþtýðým ise buna benzer.
Dem Gazetesini bayrak olarak kabul ediyor, kendimi
çitin baþýna varmýþ ve bayraðý teslim etmiþ olarak
görüyorum. Týpký teslim aldýðým gibi.
Onun içinde herkese açýk bir mektup olarak:
Bu güne kadar, emeði geçen herkese, destekleyenlere,
dostlara, arkadaþlara ve tüm Gazete çalýþanlarýma
burada gönülden gelen bir teþekkür sunmak istiyorum. Siz
olmasaydýnýz Dem Gazetesi bu güzelliðe kavuþmazdý.
Dem gazetesi devam ediyor. En emin ellerde devam
edecektir ve bundan þüphem yoktur. Bensiz devam
etmeside bir eksiklik olmamasý gerekir. Her ayrýlýk zor
olduðu gibi bu ayrýlýkta zor. Zor olsa da gidilmesi gereken
bir adým ve atýyorum.
Hoþça kal Dem gazetesi
Hoþça kalýn deðerli dostlarým
Ve hoþça kalýn en büyük eleþtiriyi özelliklede imla
hatasý nedeniyle yapanlara.
Bir ara Guinnes rekor kitabýna kayýt etmeyi
düþünmüþtüm. „ en fazla imla hatasý olan gazete diye“
daha sonra „ Avrupa´da yetiþen Türklerin dili bu“ dedim.
Nede olsa 30 yýl önce birlikte getirmiþtim ben bu Türkçe´yi.
Tazeleme fýrsatý fazla bulamadým. Böylece devam ettim.
Saygýlarýmla
Hatice Eldeniz
el ve parmak yapýsý ile büyük
benzerlikler gösterdiðini vurguluyor.
Ýnsanýn atalarý tek türe
dayanmýyor
Bugüne kadar ileri sürülen
teorilerde, ilk insanlarýn yürümek
için týpký maymunlar gibi ellerini
de kullandýklarýnýn vurgulandýðýný
belirten Clarke, Güney Afrika’da
bulunan iskeletin, bu teorileri
çürüttüðünü savunuyor. Bununla da
yetinmeyen Ron Clarke, Darwin’in
“Evrim Teorisi”ne de atýfta bulunuyor.
Bulunan iskeletin, insanýn atalarýnýn
maymunlar olmadýðýný ispatladýðýný
düþünen Clarke, 4 milyon 100 bin yýl
önceki insanýn anatomik yapýsýnýn
goril ya da þempanzelerle bir
benzerliðinin olmadýðýný, insanýn
atalarýnýn tek bir türe dayanmadýðýný
iddia ediyor.
Ron Clarke, “Bugün insanýn
en yakýn akrabasý olarak kabul
edilen Pongidae türü insan benzeri
maymunlar bile hala elleri üzerinde
yürüyorlar. Dolayýsýyla da avuç içleri
geniþ, parmaklarý uzun ve baþ
parmaklarý kýsa. Oysa bulduðumuz
iskelet, atalarýmýzýn bu özellikleri
taþýmadýðýný ve bugünkü insana
çok benzediðini istaptlýyor” diye
konuþuyor. Ortaya çýkardýðý “Litle Foot”
iskeletiyle evrim teorisini çürüttüðünü
savunan Arkeolog Ron Clarke’in
sözlerinin bilim dünyasýnda nasýl
yanký bulacaðýný ise önümüzdeki
günler gösterecek.
Sayý 26
Mayýs 2003
www.demajans.com
HABER
AABF: SÝVAS KATÝLLERÝNÝN TÜRKÝYE TARAFINDAN ÝSTENSÝN
A
lmanya Alevi Birlikleri
Federasyonu Genel
Baþkaný Turgut Öker,
Sivas Katliamýna katýlmýþ ve mahkum
olmuþ 6 kiþinin Almanya‘da olduðunun
kanýtlandýðýný, AKP iktidarýnýn bu gerçeði
bilmesine raðmen Sivas katillerinin
Türkiye‘ye iadesini halen istemediðini
belirterek „ Sivas katliamýnda
[email protected]
Baþkonsolosluklarýna
yarýn(bugün) gideceðiz.
Hamburg, Stuttgart,
Düsseldorf ve
Frankfurt Baþkonsolosluklarýmýzýn
da aralarýnda bulunduðu Türkiye
Cumhuriyeti temsilciliklerine baþvuruda
bulunduk, randevu talep ettik. Sayýn
Baþkonsolosluklarýmýzýn bundan
haberi var ve bizi bekliyorlar.Sayýn
Baþkonsoloslarýmýza Türkiye Cumhuriyeti
Ýçiþleri Bakaný sayýn Abdülkadir Aksu‘ya
iletilmek üzere,
içerisinde Sivas
katillerin Almanya‘dan
istenmesi talebimizin
yazýlý olduðu mektubu
vereceðiz. Bu konu
sadece Alevilerin
meselesi deðildir.
bütün Türkiye‘nin
demokrasi ve insan
haklarý meselesidir.
AKP iktidarý demokrasi
ve insan haklarý
konusunda samimiyse
sadece bu katilleri
Almanya‘dan istemez,
ayrýca Sivas Katliamýnýn
arkasýnda gerçek
katilleri, siyasi sorumlularý ve Sivas
katillerini Almanya‘ya taþýyan örgütü
ortaya çýkarmalý ve yargýlanmalarýný
saðlamalýdýr.
Sivas katillerinin Türkiye‘ye iadesi
için bugüne kadar sürdürdüðümüz
giriþimleri devam ettireceðiz. Þehitlerimizi
unutturmayacaðýz sözümüze sadýk
kalacaðýz.“
bulunduklarý Türkiye‘deki mahkemeler
tarafýndan tespit edilmiþ ve cezalarý
kesinleþmiþ olan Mehmet Yýlmaz, Sedat
Yýldýrým, Adem Aðbektaþ, Hayrettin
Gül, Adem Bayrak ve Etem Ceylan ‘ýn
Almanya‘da olduklarý iki yýl önce Milliyet
gazetesinde çýkan haberle
kamuoyuna yansýmýþ
olmasýna raðmen, düne
kadar Türkiye tarafýndan
bu katillerin iadesi
istenmemiþtir. Sivas Katilleri
Almanya‘dan istensin! „
dedi.
AABF Baþkaný Turgut
Öker , SPD Milletvekili
Lale Akgün’ünde Sivas
katillerinin Türkiye‘ye iadesi
konusunda takdir edilecek
çabalarý bulunduðunu
da dile getirerek „ Alman
Ýçiþleri Bakanlýðý yetkilileri
Sivas katillerinin -suçun
Türkiye‘de iþlenmesi
nedeniyle - Türkiye‘ye
edilmesi için Türk
Hükümeti‘nin iade
isteminde bulunmasý
gerektiðini belirtiyorlar.
Türkiye Sivas katillerinin
iadesini istememekle
görevini yerine getirmiyor.
Acaba bugün iktidarda
bulunan Milli Görüþ kökenli
AKP bu insanlarý kolluyor mu, sorusu
akla geliyor. Yoksa AKP Sivas katillerinin
Türkiye‘ye iadesini istemeyerek,
gerçeklerin ortaya çýkmasýný önlemek mi
istiyor?
Bir hukuk devletinde cezasý
kesinleþmiþ olan kiþilerin elini kolunu
sallayarak Almanya‘da dolaþmasý
kamu vicdanýný derinden sarsmaktadýr.
Katliamýn arkasýndan 10 yýlda geçmiþte
olsa, diri diri insan yakanlarýn bundan
Farklý düþünen kesimler belki de ilk
kez böylesine bir çatý altýnda toplandý.
Milli mesele haline gelen AB üyeliði
konusunda çalýþma yürütmek için bir
araya gelmiþ olmalarý karþý konulmaz
bir amaç olarak deðerlendirildiðinden
oluþuma yönelik eleþtiri getiren kesimler
etkisiz kaldýlar. Onay bulma þanslarý
da yoktu. Bu anlamda isteyen de
istemeyende þimdilik kaydýyla ATP
bünyesinde kalmayý ve geçici bir görevi
yerine getirmeyi benimsedi. Basýn yayýn
kuruluþlarý kimi duyulmayan sesler
dýþýnda desteklerini bildirirdi.
konusunda makale yazan Güngör Uras
“”anlatmak istediðim genel anlamda
buradaki toplumun sorunlarýndan uzak
olmalarýnýn altýnda yatan bir gerçeði de
güçlü bir hareketin ortaya çýkmamasý
konusundaki üzüntüdür” derken,
Avrupalý Türk toplumunu Türkiye’nin
AB’ye alýnmasý konusunda yetirince
sorumlu davranmamakla suçladý.
gözler önüne serdi. Bu konuda yapýlan
tartýþmalar konumlarýndan memnun
kesimler aracýlýðýyla rafa kaldýrýrken,
kurumlar arasý kimin etkin olacaðý
kavgasý gündeme geldi.
Yöneticilerin kafalarý Türkiye’nin
sosyal ve ekonomik sýkýntýlarýndan
kaynaklanan sorunlarýn uzantýsý konular
olunca, bunlar ATP gündemine geldi.
Türkiye’nin Avrupa’daki bir uzantýsý
gibi durunca doðal olarak Türkiye’nin
korkuyla yaklaþtýðý ve toplumsal
güvensizlik kaynaðý olarak gördüðü
kesimlere yönelik ATP bünyesinde gizli
kimi zaman açýk kampanyalar baþladý.
Avrupai bir kurum olmanýn ötesinde
Türkiye’nin siyasi ve politik tezlerinin
takipçisi durumunu aþamadý.
önceki katliamlarda olduðu gibi
mükafatlandýrýlmasýna , korunmasýna
seyirci kalmayacaðýz. Bugün iktidarda
bulunan Milli görüþ kökenli AKP „ diye
konuþtu.
AABF Genel Baþkaný Öker,
bugün Almanya‘daki Türkiye
Cumhuriyeti Baþkonsolosluklarýna
AABF‘ye baðlý dernek yöneticilerinin
görüþmeye gideceklerini belirterek „
Almanya‘daki tüm Türkiye Cumhuriyeti
Hikaye yeni, figüranlar eski!
A
TP’nin kuruluþu!
Türkiye’nin son yýllarýnýn en
önemli gündemi olan AB üyeliði
meselesi, Avrupa Birliði’nin geliþme
yönünde atmýþ olduðu adýmlarla yeni
bir boyut kazandý. Gel-gitli, kavgalýdövüþlüde olsa Türkiye’nin de bu
listenin içine alýnmýþ olmasý, Türkiye’deki
ekonomik sorunlarýn aðýrlýðýnýn umut
haline getirdiði Ab üyeliði konusunda,
tabu hale gelen bir çok konuda hýzlý
adýmlar atýlýrken, birden bire Avrupa’da
yaþayan unutulmuþlar da akýllara
geldi. Bunlarýn bulunduklarý ülkelerde
Türkiye’nin AB üyeliðine alýnmasý
için çalýþmalar baþlatmasý yönünde
baþlatýlan kampanyalar sonrasýnda bir
birinden farklý sosyal sorunu kendisine
esas alan kurumun yan yana gelemsiyle
ATP adý altýnda “yeni” bir oluþama gidildi.
Avrupa Türkleri Platformu’u (ATP)
03.11.2002 tarihinde Offenbach
toplantýsýna Avrupa’nýn deðiþik
ülkelerinden kuruluþ temsilcileri katýldý.
Bu kurumlarýn ortak olduklarý tek nokta
ve üzerinde anlaþtýklarý konu “Avrupa
Birliði’nde Türkiye’yi görmek istiyorum“
kampanyasýna destek vermekti.
AB’nin Aralýk 2002 de
gerçekleþtirdiði zirvede Türkiye ile
müzakerelere baþlama tarihi verme
ve bu yönde kamuoyu oluþturmaktý.
Bu konuda faaliyette bulunacak 5
çalýþma grubu oluþturulmuþtu. Bu
gruplarýn oluþturtmasýyla ATP resmen
çalýþmalarýna baþlamýþ oldu.
Ýlk tepkiler
Avrupa Türkleri Platformu görünürde
Avrupa’daki Türkleri bir çatý altýnda
toplamýþtý. Bu olumlu hava her
kesimden destek bulmasýný kolaylaþtýrdý.
Beklentiler
ATP’nin
kurulmasýyla birlikte
farklý kesimlerden
farklý beklentiler
gündeme gelmiþtir.
Kimi kurum ve
kuruluþlar ATP’nin
oluþumunu
Avrupa’daki Türklerin
sorunlarýnýn yeniden
gündemleþtirilmesi
için bir fýrsat ve
sorunlarýn çözümü
için örgütlerin yan
yana gelmesi olarak
deðerlendirerek üye
olurken, aðýrlýklý bir
bölümü Türkiye’nin
Avrupa’daki lobisi
olma misyonunu üstlenerek ATP
bünyesindeki yerini aldý.
ATP ben Avrupalý Türklerin temsilcisi,
sosyal ve toplumsal sorunlarýn çözüm
merkeziyim demiyor. Oluþumu sadece
AB üyeliði konusunda Türkiye lehine lobi
çalýþmasý yapmak. Fakat ATP içerisinde
yer alan kurumlar bu iddia da bulunarak
tabanýndan destek bulmaya çalýþýyor.
Bazý örgütler ise Avrupa’daki
Türklerin sorunlarýnýn Türkiye’nin AB ye
giriþiyle çözüleceðini düþünerek ATP’ye
destek veriyor.
Avrupa Parlamentosu Türk kökenli
milletvekili Ozan Ceyhun „Dileðim ATP
hareketini taþýyan taban ile onlarýn
gerçekten güvendiði “laf deðil iþ yapan”
dostlarýmýn bu baþarýlý çalýþmalarýna
Kopenhag Zirvesi sonrasýnda da
devam etmeleri. Türkiye’nin AB üyeliði
önümüzdeki iki yýl içinde son þeklini
alacak ve artýk deðiþtirilemez bir hale
gelecek. Bu nedenle kamuoyuna yönelik
“ikna edici” faaliyetlere çok ihtiyaç
olacak“ dedi.
Türkiye’nin AB üyeliðine alýnmasý
Kopenhag toplantýsý atlatýlýrken
Çeþitli basýn organlarýnýn
manþetlerinde ATP temsilcilerinin boy
vermesiyle, kimi unutulmuþ, þimdiye
kadar ne yaptýklarý Türk toplumu
tarafýndan bilinmeyen ve bazý iþ
çevrelerinin temsilcilerinin isimleri
yeniden gündeme gelmeye baþladý.
Baþlamasýyla birlikte amalarla baþlayan
açýklamalar, toplantýlarda örgütsel
çýkarlarýný, kendi kurum kimliðini öne
çýkarmalarda yeni gündem oldu. Asýl
amaç olarak belirlenen konular bir
taraf itilerek alýþýk olduðumuz koltuk
tartýþmalarý gündeme geldi. Kopenhag
toplantýsýnýn da atlatýlmýþ olmasýnýn
ardýndan bu sefer re organize edilmesi
gündeme geldi.
Kurulurken daha hazmedilmeyen
noktalar tekrar gündemleþtirilemeye,
ben o kavgalarý çeþitli basýn organlarýnýn
da desteðiyle öne çýkarýldý.
Avrupa’daki kurum baþkanlarý
Türkiye’den icazetli
Görüldü ki, Avrupa’da yaþayan
toplumumuzun sorunlarýný çözmek için
kurulan kuruluþlarýn baþýnda olanlarýn
büyük çoðunluðu Türkiye’de eðitimini
görmüþ sosyal ve kültürel olarak halen
Türkiye þartlarýnda yaþayan insanlardan
oluþmakta. Genç nesillerin dahil
edilmediði bu kurum ve kuruluþlarýn
Avrupa Türklerinin ciddi bir kuruma
ihtiyaçlarý var
Avrupa’da yaþayan Türk toplumu
giderek yerleþik bir konuma geçmektedir.
Burada yaþýyor olmaktan kaynaklanan
sorunlarý vardýr. Yýllardýr varolan
kurumlarýn Türkiye endeksli politika
yapmalarýndan dolayý burada yaþayan
toplumun sorunlarýyla ilgilenmemeleri ve
Türkiye’den kaynaklý ayrýmcýlýðýn buraya
taþýrýlmasýnýn sýkýntýlarý karþýsýnda
çaresizleþen toplum kendisini temsil
edecek bir kurum aramakta. ATP’nin
hangi amaçla olursa olsun kurulmasý
herkeste umut yarattý. Bu umut böylesi
bir kurumun Avrupa’daki Türklerin
sorunlarýný esas alarak kurulmasý
gerektiðini gösterdi.
ikinci cumhuriyet
sayfa
4
MEHMET ALTAN
Amerikan
pragmatizmi...
A
merikalý için eylem
öðretiden önce
gelir... Amerikalý için
deneyim ilkelerden önce gelir..
Amerikalý için felsefe, Amerikalý
için düþünce, Amerikalý için politika, yararlýlýklarý, iþlerlikleri,
uygulanabilirlikleri açýsýndan önem taþýr. Bunun ötesinde
bir deðerleri yoktur.
Kýsacasý „iþine yaradýðý kadarý“ Amerikalý‘ya yeter.
Buna kýsaca Amerikan toplumunun yaþamýný
biçimlendiren „pragmatizm“ de diyebiliriz.
Amerikan pragmatizmi, bu nedenle, düþüncenin
derinliðini, tutarlýlýðýný da önemsemez.
Amerikan pragmatizmi, Türkiye‘yi kendi felsefesi
doðrultusunda 1946 yýlýndan beri yönlendiriyor. Neredeyse
elli yýla varan süreç içinde konjonktürel çýkarlarýný hep
askeriyeyi muhatap alarak kolladýlar. Saðlýklý bir toplumun
oluþmasýnýn önünü açacak yaklaþýmlarýn yerine, günü
iþine yarayacak ölçüde kurtarmayý ön plana aldýlar.
Türkiye, ekonomik dönüþümünü saðlayamadýðý,
saðlýklý bir yapýnýn temelini atamadýðý için, cami avlusunda
siyaset yapanlar ile kýþla eksenli politika güdenler arasýnda
kaldý. Bu gariplik ABD‘yi hiç mi hiç rahatsýz etmedi.
Yoksulluk ve nüfus artýþý ile birlikte cami avlusunun etkisi
artýnca, Irak Savaþý öncesinde Amerika bu yeni durumu
kendi ihtiyacý doðrultusunda kullanmak istedi.
Þimdi kimsenin dönüp bakmadýðý ve konuþmak
istemediði „erken seçim“ mecburiyeti öyle ortaya çýktý.
Ama, toplumsal saðlýk yerine, günlük çýkar peþinde
koþunca, beklemediðin sürprizlere de hazýrlýklý olman
gerek. Sovyetler‘e karþý El-Kaide‘yi CIA yedeðinde
büyütünce, ikiz kuleler vurulabiliyor ya da Türkiye‘de Irak
gibi hayati bir konu AK Parti ile Milli Güvenlik Kurulu‘nun
siyasal çekiþmesinin kurbaný oluyor.
AK Parti, tabanýna karþý Milli Güvenlik Kurulu‘nu
kullanma kurnazlýðý içinde iken, Milli Güvenlik Kurulu‘nun
askeri kanadý böyle hayati bir konuda, sadece iç siyaset
odaðýndan gol atma merakýyla sessiz kalýyor.
Sonunda Amerikan pragmatizmi kimsenin iþine
yaramýyor.
Neden?
Çünkü Amerikan yönetimi, Türkiye‘nin uzun vadeli
çýkarlarýný hesaplayacak bir toplumsal akýl oluþturmamasýný
hiç bir zaman kendi açýsýndan sorun görmüyor. Etkili bir
güç odaðý eðer onun ihtiyacýný giderecekse, bu ona yetiyor.
AK Parti ise tabanýna karþý sýkýþmamak için ayný
Amerikan felsefesini ödünç alýyor. Günü kurtarma
peþinde koþarken, Büyük Millet Meclisi‘ndeki inanýlmaz
çoðunluðuna raðmen Milli Güvenlik Kurulu‘ndan icazet
almaya çabalýyor.
Ordu yönetiminin de farký yok. 28 Þubat‘ta, Hasan
Cemal‘in „Kürtler“ adlý kitabýnda da vurguladýðý gibi, yüzleri
kýzarmadan patronlar aracýlýðýyla yazarlar ile uðraþýyorlar
sonra da Amerika çýkýþýnca demokrasiden söz ediyorlar.
Bu kadar günü birlik çýkar cambazlýðý sonunda Amerika
ile Ankara iliþkilerini dinamitliyor.
Herkes pragmatik olunca, birlikte kaybetmek de söz
konusu olabilir.
Beyinsellik, yaþamý daha derinlemesine irdelemeyi,
uzun vadeli tutarlýlýðý, „işime yarar“ noktasýndan sonraki
geliþmeleri de göz önünde bulundurmayý gerektirir.
Bunlarý inkar edince, hayatýn pragmatizm dýþýndaki
dinamizmi de aðýr bir fatura ödetir insana.
Geçen gün Türkiye‘nin liberalleþme olasýlýðý üzerine
kitap yazmakta olan Amerikalý bir yazar ile konuþuyorduk.
1991 yýlýndaki Körfez Savaþý sýrasýndaki Amerika ile
bugünkü Amerika arasýndaki farký þöyle özetledi:
„O zaman Amerika süper güç idi, bugün dünya
imparatoru.“
Ankara‘nýn, yarýný yok sayan günlük hayhuyu içinde
debelenmeleri sonucu zora giren Amerikalý yöneticiler
mevcut yönetimi fütursuzca azarlýyor...
Neden?
Çünkü bir dolar bir milyon beş yüz bin kusur lira da
ondan...
Paranýn gücü kadar sana itibar etmekteler...
Ankara böylesine azarlanmaktan hoþnutsuz ise
Amerikan pragmatizmini Þarklý bir sosla kullanmaktan
vazgeçsin.
AB tam üyeliðinin önünü açarak toplumsal dönüþümün
alevini ateþlesin.
Cami ile kýþla arasýndaki egemenlik kavgasý, sonunda
Türkiye‘yi böylesine cýlýz býraktý.
Ekonomide, teknolojide, savunmada, kültürde kilo
kaybetmenin sonucu yediðin azarlarýn tonunun artmasý
oldu.
Ama bu durum Amerika‘nýn da bir iþine yaramadý.
Pragmatizm her zaman görüldüðü üzere yararlý
deðildir...
DEM
Döne Köylüce
Hatice Eldeniz
Herausgeber
Chefredakteurin
Gestaltung und
Layout
Hatice Eldeniz
Der Verlag übernimmt keine
Haftung für den Inhalt der
Anzeigen und Anzeigentexte.
Die von Verlag gestalteten
Anzeigen sind urheberrechtlich
geschützt.
Überesetzungen
C. Krischak
www.demajans.com
[email protected]
Anzeigen/Werbung
[email protected]
Kinderseite
Sayý 26
Mayýs 2003
HABER
www.demajans.com
TELEVÝZYON BEYÝNSÝZLEÞTÝRÝYOR MU?
T
elevizyon beyin
manipulasyonun en yüksek
düzeyi olarak bilinmektedir.
Oysa insanlar gönüllü olarak yaptýklarý
bir iþ diye bakýyorlar.
Televizyon ayný zamanda
insanlarýn kendi kimliklerini ve bireysel
gerçekliðini geçicide olsa unutmasýný
saðlamaktadýr.Bir filim izlenirken, izleyici
filmin içinde kendisini görmesiyle ve
filimde bizzat kendisinde yaþatmasýyla
sunulan atmosfer düþünce dünyasýný
tamamen kapatmaktadýr. Bireysel
düþünce dünyasý çok arka planda
kalmaktadýr. Aslýnda bu durumu Alkol
ve uyuþturucu içeren maddelerde
yaratýyor.
gerçektende bir an da olsa stresten
kurtuluyor insan hata zevk alýnýyor.
Bunu yaþamak içinde fazla bir çaba
beyinde kurduðu düzen dýþarýda gelen
ve etkileyen öðe olarak düþüncelerin
kirlenmesine yol açmaktadýr.
Tabi televizyonu baþka marifetleri
de var. Dört milyon insan bir filmi
seyrediyor ve milyonlarca insan ayný
düþünceye sahip oluyor. Bu durum
elektrik terimlerine göre þalterleri ayný
anda açma ile izah edile bilinir. „ Big
Brother sizi izletiyor“.Tarz bu.
Ve insanlar kendilerini sunulan
düþünce oyunlarýna tamamen
kaptýrýyor. Bunlara ek olarak bir de TV
programlarý göz önünde tutulursa,
þiddet ve sosyalite de uzak veya insan
dýþý tutumlarýn neden hala Medya
tarafýndan durmaksýzýn üretildiði de
ortaya çýkacaktýr.
Ýnsanlarlar özgür bir iradeye
sahipler. Tercihleri vardýr. Nasýl bir
hayat yaþayacaklarýna kendileri
karar vermektedir. Hangi yöne
gidecekleri konusunda kendileri karar
gücüne sahiplerdir. Fakat Televizyon
seyredilmesi ise kendi sorumluluðunu
baþkalarýna devretmeye ve atýl kalmaya
itmektedir.
Ýlk etapta çok hoþ bir olay ve sanki
göstermesi gerekmiyor.
Fakat insanlarýn aradýðý ve dilediði
özgürlük nerde kaldý? Televizyon dertleri
unutturuyor. Ýnsanlarýn aradýðý bu mu?
Televizyon realiteden kurtarýyor.
Unutturuyor. Bir anlýkta olsa diðer
olaylara karþý kör ve saðýr yapýyor. Hata
insanýn kendisine karþý. Bu durum hayal
kurulurken de olabiliyor. Televizyon
düþünce dünyasýnda bir manupulasyon
yaratýrken insanýn kendi hayalleri kendi
iç dünyasýný yaþatýyor. Televizyonun
Saðlýk kuruluþlarý, eðitim enstitüleri
ve çok sayýda sosyal ve toplumsal
kuruluþlar, televizyonun zararlarýna
dikkat çekerken, özelliklede çocuklarýn
doðal yaþamlarýný engellediðine dikkat
çekerken, lafta kaldýðý söz konusudur.
Sorumluluk bura da insanin kendisine
düþerek, özgür iradesini ne derece
kullanýp kullanmadýðýna baðlý kalacaktýr
tercihi.
[email protected]
sayfa
YÖRELER ARASI DÝYALOG
STUTTGART ALEVÝ KÜLTÜR MERKEZÝ’NDE
YÖRELER ARASI DÝYALOG
S
tuttgart Alevi Kültür Merkezi’nin iki ayda
bir düzenlediði “Yöre yemekleri”ni bu
kez 02.05.2003 tarihinde Bayburt,
Eskiþehir ve Tunceli’li SAKM üyeleri ortaklaþa
düzenledi. Yörelere
özgü kýyafetler
giyen görevlilerin,
hazýrlanan
þark köþesi ve
birbirinden güzel
ve çeþitli yemekler
oldukça ilgi
çekiciydi. Konuklara
ilk olarak yörelere
ait eþyalarýn
tanýtýmýndan
sonra yörelere
özgü birbirinden
güzel yemekler
tanýtýlarak, ikram
edildi. Ardýndan
da yöreleri
tanýtýcý sinevizyon
gösterisiyle yörelerin coðrafi, ekonomik, turistik,
ziyaret yerleri, madenleri, iklimleri ve nüfuz
yoðunluðu hakkýnda bilgiler verildikten sonra, o
5
yörelere ait türküler seslendirilerek, yine yörelere
ait halkoyunlarý gösterisi yapýlarak, etkinliðe
katýlan konuklara Bayburt, Eskiþehir ve Tunceli
yöresi hakkýnda detaylý tanýtýcý bilgiler verildi.
Yöre yemeklerine katýlan 200 kiþinin üzerindeki
konuklar hep beraber gecenin ilerliyen saatlerine
kadar güzel sohbetler yaparak, yöreler arasý
güzel diyaloðun saðlandýðý ortamda bulunmanýn
mutluluðunu yaþadýla
STUTTGART’TA FUTBOL
TURNUVASI BÝR BAÞKADIR
tuttgart Alevi Kültür Merkezi Gençlik
Kolu, Alelevi Kültür Merkezleri’ndeki
ve Stuttgart civarýndaki bazý Hobi
takýmlarý arasýndaki dostluðu pekiþtirmek ve
diyaloðu artýrarak sportif çalýþmalarýna daha
bir canlýlýk kazandýrmak amacýyla „Futbol
turnuva“sý düzenledi. Stuttgart Wail’deki kapalý
spor tesislerinde yapýlan „Futbol turnuva“sý
çekiþmeli ve spor ahlakýna yakýþýr bir ortamda
gerçekleþti. Oldukça kalalabalýk bir izleticinin
“Futbol turnuvasý“na toplam 14 takým katýldý.
Sabah saat 10:00 baþlayýp Öðleden
sonra 17:00 kadar süren turnuva’da birinciliði
Kirchheim AKM’nin takýmý, ikinciliði Wiesloch
AKM’nin takýmý, üçüncülüðü Stuttgart AKM’nin
takýmý ve dördüncülüðü ise Munzur Spor aldý.
Turnuva’da en centilmen takým olarak Neufen
takýmý seçilirken, Kirchheim AKM takýmýndan
Coþkun en iyi futbolcu, Wiesloch AKM takýmý
kalecisi ise iyi kaleci seçildi.
Turnuva’nýn sona ermesinden sonra
katýldýðý „Turnuva“ya Alevi Kültür Merkezleri’nin
şu takýmlarý katýldý: Stuttgart AKM takýmý,
Mannheim AKM takýmý, Wedlingen AKM
takýmý, Neuffen AKM takýmý, Strassburg AKM
takýmý, Kirchheim AKM takýmý, Wiesloch AKM
takýmý, Freudenstadt AKM takýmý, Nagold
AKM takýmý. Ayrýca “Turnuva“ya katýlan Hobi
takýmlarý ise þunlar: Munzur Spor, Dersim
Spor, Kartal Spor, Star Spor ve ADG Spor. Orta
saha hakemliðini Kemal Çaðlarýn yaptýðý
bir açýklama yapan Stuttgart Alevi Kültür
Merkezi Gençlik Kolu Baþkaný Ferman Çaðlar,
Turnuva’ya katýlan bütün takýmlara ve Özellikle
Fransa’dan turnuvaya katýlan „Strassburg AKM
takýmýna“ davetlerini kabul edip katýldýklarý ve
Spora yakýþýr bir ortamda mücadele verilerek
güzel bir futbol oynu sergilediklerinden dolayý
teşekkür ederek, bu tür sportif faaliyetlerini
gelecekte de sürdüreceklerini belitterek,
turnuva’da emeði geçen herkese teþekkür etti.
S
Köln Alevi-Bektaþi
Kültür Merkezi 10.
yýllýný kutladý!
Y
üzlerce misafirin katýldýðý coþkulu
bir konserle 10 yýllýný kutlayan
Köln Alevi Bektaþi Kültür Merkezi,
Alevileri birliðe çaðýrdý.
Alevilerin bundan 10-15 yýl önce böylesi
kurumlarý olmadýðýný söyleyen ABKM Baþkaný
Metin Kaçmaz, gelinen aþamada AABF
bünyesinde sadece 96 derneðin Almanya’da
olduðunu söyledi. Alevi örgütlenmesinin
geldiði noktayý yeterli görmediklerini de
belirten ABKM baþkaný Metin Kaçmaz
“Aleviler kendi kurumlarýna sahip çýkmazlarsa
onlarýn yerine birileri sahip çýkar” dedi.
Yönetim Kurulu üyeleriyle birlikte sahneye
gelen Kaçmaz’a Yönetim Kurulu adýna Nazlý
Doðru yaptýðý çalýþmalardan dolayý çiçek
sundu.
Coþkulu geçen konserde Emre Saltýk, Arzu,
Zeynel Aba, Aydýn Öztürk, Aþýk Ali Kabadayý,
Erdal Arslan birer dinleti verirken, AABF 2.
Baþkaný Seydi Koparan da bir konuþma yaptý.
Sayý 26
Mayýs 2003
www.demajans.com
TOPLUM
Niye Alevilik hep baþkalarýndan almýþ
D
em gazetesinin
sayýn
redaksiyonuna.
Öncelikle sýcak ve ilgi çekici
mesajlarýyla, okunmakta ve algý
lanmakta güçlük çekilmiyen
Dem Gazetesinin bizlere ulaþma
sýnda emegi geçen dostlarý
kutlamak isterim.
Anadolu Aleviliginin Evrensel
deðerleri baþlýklý sayýn Ali Yýldýrým
beyin yorumunu okudum.
Alevilik üzerine yazýlýp çizilen,
çalýnýp söylenen o kadar çok
þey varki, takip etmenin
dahi olanaksýz olduðu bir
dönemdeyiz.
Ancak tanýnan simalarýn
söylemleri doðal olarak dikkat
çekicidir ve sorumluluk taþýnarak
deklere edilmelidir diye
düþünüyorum.
Ben kýsa olmak üzere
sayýn Yýldýrým ýn yazýsýnda bir
iki noktaya deðinip görüþlerini
gözden geçirmesi gerektiðini
vurgulamak istiyorum.
1- Deðerli dost, öncelikle
“Anadolu Aleviliði” kavramýnýn
resmive dayatmacý bir kavram
olduðunu, bu kavramýn
yerleþmesi ile, Aleviliðin belli
bir sýnýra sýkýþtýrarak kendi öz
geçmýþlerinden koparýp resmi
ve uyduruk tezlere hizmet eden
bir kavram olduðunu hatýrlatmak
isterim.
Belki bu kavramýn asýl amaç
ve hedefini bilmeden bende
geçmiþte kullanmýþým, buda
özeleþtirim olarak alglanmalýdýr.
“Anadolu Aleviliði” Dediðimiz
zaman, þu soru baþkasý
tarafýndan bize yöneltilmeden
önce, biz kendimize
sormalýyýz.Dünya Coðrafyasýnda
Trihsel adý Anatolien olarak
bilinen Anadolunun
sýnýrlarý nerelere
dayanýr?
Görürüzki,
Alevilerin tarihsel
geçmiþine yurtluk
eden geniþ bir
Coðrafyada
Anatolien küçük bir
bölgedir.
Türkiye
Cumhuriyetinin
Misaký milli sýnýrlarý
olarak belirlenen
coðrafyanýn
tümüne Anadolu
deme kavramýnýn
Cumhuriyetle
baþladýðýnýn altýný
çizmek isterim.
2- “Aleviler
bin yýldýr Anadolu
topraklarý
üzerinde yaþam
sürmektedirler”
tespitinize gelince.
Alevilerin,
Anadolu olarak
tabir ettiðiniz topraklarda bin
yýldýr yaþadýklarýna dair kesin
belirlemeniz, Tarih bilginizin
eksikliðinden kaynaklanýyor
desem iftira olur, çünkü; bu
inancýn tarihi ile az ilgilenen
herkes çok açýkça bilirki, Aleviler
bu diyarda bir deðil, birkaç bin
yýllýk geçmiþe sahiptirler.
Ele aldýðýmýz bu inancaAlevi
deyiminin girmesi konusu
üzerinde durulacaksa ,o ayrý bir
sorundur ve bu konuda epeyce
araþtýrma vardýr ve yaklaþýk
tarih bilinmektedir. Bkz. Ahmet
Yaþar Ocak. veya Mehmet
Bayrak. Sonuç itibariyle Alevilerin
Anadoludaki yaþamlarýný bin
yýla sýðdýrmaya kalktýðýnýzda,
SERTAP ERENER 1.
4
8’inci Eurovision Þarký Yarýþmasý’nda zafer
Türkiye’nin
RÝGA: Letonya‘nýn baþkenti Riga‘da yapýlan
48‘inci Eurovision Þarký Yarýþmasý‘nda Türkiye adýna yarýþan
Sertab Erener ve ekibi, „Everyway that I can“ adlý parçayla birinci
oldu. Son ana kadar baþa baþa bir çekiþmenin yaþandýðý
yarýþmada, 167 puan alan Türkiye‘nin ardýndan Belçika 165
puanla ikinci, Rusya da 164 puanla üçüncü oldu. 53 puan
toplayan Almanya ise 12‘inci sýrada yer aldý. Sertab Erener‘in
parçasýný 8 puanla derecelendiren Kýbrýs ise Türkiye‘ye ilk kez
puan vermiþ oldu. Büyük bir sürpriz gerçekleþtiren Ýngiltere ise
tarihinde ilk kez hiç puan alamadý ve sonucu oldu.
1975 yýlýndan beri katýldýðý Eurovision‘da daha önce en iyi
derecesini, 1997 yýlýnda Þebnem Paker ve parçasý „Dinle“ ile
elde eden Türkiye, dün akþamki zaferle 28 yýllýk Eurovision
macerasýnda ilk kez birinci oldu. Yarýþmadan sonra bir basýn
toplantýsý düzenleyen Sertab Erener, kazanmanýn þokunu hala
üstünden atamadýðýný, kendisi ve Türkiye adýna çok mutlu
olduðunu söyledi. Türkiye Cumhurbaþkaný Ahmet Necdet Sezer,
Baþbakan Recep Tayyip Erdoðan ve Dýþiþleri Bakaný Abdullah
Gül‘ün de Erener‘i baþarýsýndan dolayý kutladýðý bildirildi.
Siz Aleviliði Türkleþtirme
ideolojisinin sözcülüðünü
yapýyorsunuz ve akýbetinde
Türk Ýslam sentezininzeminini
güçlendirmek ve Aleviliðide kendi
öz geçmiþinden koparmaya
yardýmcý oluyorsunuz derlerse,
gücenmemeniz gerekir diye
düþünüyorum .
3- “Alevilik çeþitli
farklý Kültürlerden,
Dinlerden,inançlardan aldýðý
ögeleri sentezleyerek bünyesine
alarak, orýjinal bir öðreti
yaratmýþtýr” diyorsunuz. Be
kardeþim el insaf, el vizdan. Niye
Alevilik hep baþkalarýndan almýþ,
sentezlemiþ,süsleyip püslemiþde
insanlarýn önüne sunmuþ?
Ve niye bu baþkalarýndan
aldýðý derme çatma inançtan yüz
yýllardýr vazgeçmeyip, uðruna
cihanýn en iðrenç katliamlarýna
maruz kalmasýna raðmende
ýsrarla inancýnda direnmeye
devam ediyorlar?
Alevilik adýna konuþan bir
insanýn bunlarý düþünüp biraz
kafa yormasý gerekmezmi?
Neden Aleviler hep alýcý
olmuþtur?
Bu inancý övüp göklere
çýkaranlar, bunun baþkalarýnýn
güzelliklerinden sentezlendiðini
neden ýsrarla savunuyorlar?
Elbette Dinler, Ýnançlar ve
Kültürler birbirlerinden etkilenir.
[email protected]
birbirinden alýr ve verirler.
Ancak aleviliðin bir çok dinin
sentezinden ibaret olduðu
þeklindeki tespitin Alevi tarihi ile
zýt olduðuna inanýyorum ve tarih
bunu doðrulayacaktýr.
Örneðin, Alevilikte telli Kuran
denilen Baðlamanýn tarihine
neden bakýlmýyor? Alevilerin
Ýbadet yerleri toplumsal
yaþamlarýnýn en ince ayrýntýlarýna
kadar ele alýnýp yön verildiði
Cem Kurumuna ait Cem evlerinin
tarihsel kalýntýlarý üzerinde neden
durulmuyor?
Alevilerin yaþadýklarý
topraklara, Ýslamýn geliþ tarihi
konusundabütün araþtýrmacýlar
hem fikir iken, Alevilerin Ýslam
öncesi inançlarý üzerinde neden
durulmuyor? Kaldýki Ýslamýn kýyým
ve istilalarýna raðmen, bu gün
Alevi inancýnýn hangi yönü Ýslam
ile çakýþmaktadýr?
Ölülerin defin iþleminde
Kuran okumaktan baþka bir
benzerlik yoktur. Özellikle Dersim
Aleviliði ele alýndýðýnda, Kuranýn
Dersime giriþi, Bölgede Mýlle
yetiþme dönemi ile yaþýttýrki, bu
da 1900 lü yýllarýn baþna denk
geliyor.
Hiç bir zaman 1800 lü yýllarýn
son çeyreðinden önce Dersim
Aleviliðinin Mýlla yetiþtirdiðni
kimse kanýtlýyamaz. Dersimde
70yaþýn üzerinde bulunanlara
sorsanýz, bu coðrafyada yetiþen
Mýllalarý tek tek sayarlar.
Sonuç itibariyle, Alevilik
henüz çok tartýþýlmaya ve
araþtýrýlmaya açýk olup, bu güne
kadar yazýlanlarýn çoðunun
resmi ideolojilerin tezleriyle,
bu ideolojilerin dalkavuklarýnýn
uydurma tezleri olduðunu tarihin
göstereceði inancýndayým.
Sayýn Dem redaksiyonunun
yayýnlayacaðý umuduyla dostça
selamlar.
Mehmet Gülmez.
sayfa
6
Dr. HÜSEYÝN NAZLIKUL
Sevmek dediðiniz
Y
az aylarý
yaklaþýrken,
sevgi ve aþklarýn
perçinlendiði, duygularýn
yoðunlaþtýðý bir dönem.
Bu dönemde sevmek ve
sevilmek duygularýný kýsaca
irdelemek istiyorum. Bunu yaparken deðerli okurlar
hoþ görüþünüze sýðýnýyorum. çünkü Irak iþgali
öncesi ve devamýnda bizi üzen ve bu dramý gözler
önüne seren pek çok yazý yazdým. Yazdýklarýmýn
bugünde on yýl sonra da arkasýnda olacaðým. Ancak
bugün onlardan farklý olarak sevmek üzerine sizinle
düþüncelerimi paylaþmak istiyorum.
Sevmek, sevmek yalnýzca sevgiden oluþmuyor!
Bir altýn madeninin duvarýndan kopardýðýmýz
bir parçanýn içinde altýnla birlikte nasýl taþ, çakýl,
çamur buluyorsanýz, sevmek dediðinizde de
sevginin yanýnda sevgiye benzeyen bir çok duyguyu
buluyorsunuz. Gülün dikensiz olmadýðý gibi sevgide
sadece sevmekten ibaret deðildir.
Sevmek, yalnýzca sevgiden ibaret olsaydý,
sevdiðimizin mutluluðunu ister, onun mutluluðundan
mutlu olurduk ama biz sevdiðimizin mutlu olmasýný
deðil, sevdiðimizin veya hoþlandýðýmýz insanýn
sadece „ bizimle mutlu olmasýný“ istiyoruz.
„ Bizimle“ sözcüðü altýnýn yanýndaki çakýlýn ta
kendisi.
Sevdiðimiz kadýn bir baþkasýyla mutlu olduðunda
mutsuz oluyoruz, Sevdiðimiz bir baþkasýyla
güldüðünde aðlýyoruz, sevdiðimiz bir baþkasýyla
seviþtiðinde yaralanýyor, huzursuz ve dünyanýn en
mutsuz insaný oluyoruz..
Sevmek, Sevdiðimiz „ bizimle“ mutlu olduðunda,
bizi baþkalarýna tercih ettiðinde sevgiye benziyor
ama Sevdiðimiz bir baþkasýyla mutlu olmayý tercih
ettiðinde , bizi terk ettiðinde sevmek sevgisizliði hatta
düþmanlýðý andýrýyor. Uðruna ölürüm dediðimiz
insani öldürecek kadar kin ve öfke duyuyoruz. Terk
edilmeyi veya Sevdiðimiz insanýn tercihlerini kabul
edemiyoruz.
Sevmek, ancak „ bizimle“ þartý gerçekleþtiðinde
sevgiyse eðer, o zaman , sevmek karþýmýzdakine
mi yoksa kendimize mi sevgi duymamýzdan
kaynaklanýyor? Asýl cevaplanmasý gereken soru bu
olsa gerek. Gerçekten karþýmýzdaki insaný mý yoksa
kendimizi ve egomuzu mu seviyoruz..
Hem seven hem sevilen biziz de, sevdiðimizi
sandýðýmýz kiþi, kendimize duyduðumuz sevgiyi
yansýtan bir ayna mý, sevdiðimizi kaybettiðimizde bizi
ve sevgimizi yansýtan aynayý kaybettiðimiz için mi o
kadar mutsuz oluyoruz? Bu aynada kaç kez gördük
kendimizi Düþünce uçuþlarýnda kaç kez yakaladýk
kendimizi. Seven biz ise Gerçekten sevilmek istiyor
muyuz? Bu istek ne kadar yapay deðil mi?
Peki ama eðer sevmek böyle bir þeyse, niye
herhangi birine deðil de özel olarak seçtiðimiz
birini seviyoruz, niye ancak bir kiþi bizim aynamýz
olabiliyor? Sevmek biri ile sýnýrlýysa eðer, neden
insanlarý ve doðayý ayný yoðunlukta sevdiðimizi iddia
ediyoruz. Yoksa bu büyük bir yalan mý?
Sevmek, yalnýzca sevgide ibaret deðil, daha
karmaþýk, daha anlaþýlmaz, daha tehlikeli bir þey..
Sevmek doðayý anlamak kadar zor ve gizemli.
Sevmek paylaþmaktan çok daha öteye giden bir þey..
Üzerine yazýlan kitaplar, destanlar, filimler, tiyatrolar,
çalgýlar , aðýtlar türküler, intiharlar, mutsuzluklar,
yaþatmak, ölmek ve öldürmek eylemleri kadar
kapsamlý karmaþýk ve bir o akarda anlaþýlmaz bir þey.
Sevdiðimiz insan uðruna öldüðümüz
öldürdüðümüz de oluyor. Özellikle bunu yapan asýrlar
sonrasý kahraman ve fedakar olarak da anýlýyor.
Üzerine türküler yakýlýyor.
Bir kadýný sevdiðimizde „ benim olsun“ diyoruz.
Bir erkeði sevdiðimizde „ benim olsun“ diyoruz. Yoksa
bizim sevmek diye algýladýðýmýz sahiplenmek ve
sadece benim olsun egosu olmasýn?
Ýþte bunun içindir ki sevmek, yalnýzca sevgiyi deðil
sahiplenmeyi de beraberinde getiriyor.
Sevmek sevdiðini mutlu görmek demekse eðer
bu bencilik de neyin nesi. Sevmek, yalnýzca sevgiden
ibaret deðil... Kendimizi aldatmayalým çünkü biz
sevdiðimizi „ mutlu olsun“ deðil, Sevdiðimiz“ bizimle“
mutlu olsun istiyoruz... Yoksa!!
Sevdiðimizi „ baþkasýyla“ mutlu görmek, sevgiden
çok düþmanlýk ve kini doðuruyor. Birbirine zýt
kocaman iki duygu. Ýkisi de insana has ikisi de son
derece yoðun duygular.
Türkiye‘nin Eurovision zaferi, Alman basýný ve çeþitli haber
ajanslarýna da yansýdý. Berliner Kurier gazetesi „Türkiye‘ye
Sertab Erener ile 167 puan“ baþlýðý ile haberi okuyuclarýna
duyururken, gelecek yýl Türkiye‘de yapýlacak yarýþmanýn ilk kez
ön eleme ve final olmak üzere iki periyottan oluþacaðýný yazdý.
Bild am Sonntag gazetesi ise Erener‘in hareketli þarkýsýyla
Avurapýlarý çoþturduðunu yazdý. Reuters haber ajansý da
Türkiye‘nin baþarý haberini „Karizmatik þarkýcý Sertab Erener,
göbek dansýyla milyonlarca Avupalý‘nýn gönlünü fethetti“
þeklinde verdi.
Kýzýyor, kýskanýyor, öfkeleniyor hatta öldürüyoruz.
sevdiðimizi yaþatmak yerine tüketiyoruz.
Sevmek karmaþýk, anlaþýlmaz hatta tehlikeli bir
þey. Sevgi uðruna yapýlan her þey bir anda mubah
oluyor
Hatta bazen öldürmek bile..
Gerçekten sevmeyi biliyor muyuz!!!
Dr. Hüseyin Nazlikul
Sayý 26
Mayýs 2003
Umudun Rüyasý
Nuri Can
H
er bahar nasýrlý ellerin
topraða attýðý tohumlar,
yeniden yeþerme
sürecine dönüþünce, doða yeniden
dirilir. Bir serin þebnem, güneþin de
etkisiyle kendini yeniden doðurur.
Derin uykusundan uyanýr doða.
Umutsuzluðu ortadan kaldýrarak
aydýnlýðýný, güneþe yönelen gülüþlerini
evrene saçar. Yüksek daðlardan
süzülerek gelen cemre damlalarý gibi,
mehtabýn ýþýnlarýyla çocuklara sevgiyi,
sevinci, coþkuyu, muþtuyu getirir.
Çocuklar her sabah yeni
bir müjdenin aydýnlýðýna açar
gözlerini. Çocuklar için her yeni gün
vazgeçilmez bir muþtu taþýr. muþtusuz
yaþayamaz çocuklar. Çünkü, muþtu
demek umut demektir, umudun diðer
adý da muþtudur. Umut en umutsuz
gecelerde bile öten bir kuþtur. Umut
vazgeçilmez gýdadýr, yaþam için
gerekli olan havadýr sudur belki ama
çocuk yüreði için elzem olan, umuttur.
Muþtudur, yarýnlara çekilen özlemdir.
Umutsuz kalmak karanlýkta kalmak
demektir, dayanýlmaz zifiri bir hayatý
yaþamaya benzer.
Kimsesiz bir çocuk, sokak
ortasýnda, sýcak bir somuna uzanýr
gibi, umuda, bir yudum sevgiye,
þefkate uzanýr. Ama bulamaz ürkektir,
tedirgindir, çünkü kim bilir kaçýncý
kez tekmelenmiþtir o körpe yüreði,
bir sevgi yerine kaç kez azarlanmayý,
ihaneti görmüþtür. Çünkü yýlanlar,
çýyanlar sarmýþtýr dört tarafýný. Hayat
ne dedesinin anlattýðý kadar güzel, ne
de insanlar düþündüðü kadar iyiydi.
Suçlu kendisi mi? kaderi mi? tanrýsý
mý? onu doðuran mý? bilemez. Çocuk
aklý ermez bunlarý yanýtlamaya. Ama
insanlara duyduðu güveni sarsýlmýþtýr.
Oysa dedesinden hep insaný,
emeði, dostluðu, iyiliði, merhameti,
doðruluðu, dürüstlüðü, temizliði,
ahlaký ve adil olmayý öðrenmiþti.
Dedesinden öðrendikleriyle yaþamýn
gerçekleri biri birine zýt düþüyordu.
Ve asýl gerçek olan çok katý ve
acýmasýzdý. Kapý kapý iþ aramýþ ama
kimse yardým etmemiþti. Dünya da
yapayalnýz kaldýðýný hissediyordu.
Hepsi de biri birinden beterdi
insanlarýn, kimse kimseye acýmýyordu,
bölüþmüyordu yasýný, güveni
kalmamýþtý kimselere. Sýðýnacaðý
bir yuva, elini uzatacak bir dost,
ona insan gibi davranacak bir aile
bulmaktan ümidini kesmişti. Ölmek
istiyordu ama gerçekte yaþýyordu ve
kimsesizdi. Umudun durumuna en
çok öðretmeni üzülmüþtü, isyanýný ve
üzüntüsünü þu sözlerle belirtiyordu.
‘’Bir ülke eðer yetimlerini hakça
ve eþitçe kucaklamýyorsa, onlara
analýk babalýk edemiyorsa, umutlarýn
umutlarýný karartýyorsa, efendi
olacaklarý köleleþtiriyorsa yere batsýn.
Kalem ve hokkaya ant içerek salt
cebini düþünüp vicdanýnýn sesini
duymayanlara lanet olsun’’.
Dünyada kimsesiz yapayalnýz
kalmýþ, her şeyi yýkýlmýþtý. Dedesinin
yanýndaki güven, neþe ve sevgi
dolu yýllarý bir yaz yaðmuru gibi
gelip geçivermiþti. Yinede zeki bir
çocuk olarak hayallere sýðýnarak
kimsesizliðine tahammül etmeye,
yaþamýn acý gerçeklerine karþý
durmaya, dayanmaya, direnmeye
www.demajans.com
MAGAZÝN
çabalýyordu. Hayaller yalancýdýr
belki, ama kimsesiz bir çocuk ancak
soluðunda bir tutam fesleðene
eklediði an’larla yaþayabilir. Çünkü
durduðu yerde yaþayan tek canlý
türüdür fesleðen. Adý Umut’tu temiz,
masum, olaðanüstü duygulu ve
çok güzel bir çocuktu. Gözleri pýrýl
pýrýl zekice ýþýldardý. Sevimli tatlý
sözleri, güzel gözleri vardý. Mutluydu
çünkü umutluydu. Yarýnlara umutla
bakýyordu. Her akþam sevgiyle
kötü oyunu burada da peþini
býrakmamýþtý…
Bundan sonra ne yapacaktý Umut,
kime nazýný edecekti, üþüdüðünde
kimin kucaðýna sýðýnacaktý,
dedeciðim diye kime sarýlacaktý.
Oysa bir çocuk kimsesiz ve sevgisiz
kalmýþsa, nefessiz kalmýþtýr. Bilin
ki boðulmaktadýr. Ve kimsesizlik
ateþi yüreðini yakýp kavururken,
kanamaktadýr. Her yerde bir
serinlenme güveneceði bir insan
döndüðü bir evi, çok sevdiði annesi
babasý vardý. Sevgiyle okþadýðý
kuzularý vardý.
Henüz ilkokul ikinci sýnýfta
iken Babasýný bir trafik kazasýnda
kaybedince annesi de geçim
zorluðuna dayanamayarak evlenip
gitmiþti. Evlendiði adam Umud’u
istemeyince Umut da Ýstanbul’da
bir gecekonduda oturan dedesinin
yanýna gelip sýðýnmýþtý. Umut
dedesinin umudu, yaþama sevinci,
dayanaðý olmuþtu. Dedesi de umut
için her þeydi. Anne - baba dost,
kardeþ, arkadaþ. Hayatta tutunacak
tek dalýydý.
Dedesinin ölümü üzerine hayatta
yapayalnýz kalmýþtý. Gülen gözleri
hüzünle dolmuþ, tatlý sözleri acýya
dönmüþ, yüzü asýlmýþ, neþesini,
yaþama sevincini tümden yitirmiþti.
Hayatýnda tek sevdiði sýðýndýðý,
canýný istese vereceði, varlýðýyla
teselli bulduðu, hayatta tek dayanaðý,
umudu dedesi de onu bu dünyada
yalnýz baþýna býrakýp gitmiþti.
Henüz daha babasýnýn acýsýný
taze bir yara gibi yüreðinde taþýrken,
arkasýndan ikinci büyük darbe de
dedesinin ölümüyle gelmiþti. Hem de
yýllar sonra. Yýkýk gönlünün tek tesellisi
umudunun, sevgisinin tek odaðý,
gözünün bebeði dedesi amansýz
bir hastalýða yenik düþmüþtü. Oysa
Erzincan’dan Ýstanbul’a ne ümitlerle,
ne hayallerle gelmiþti ancak hayatýn
kokusu aramaktadýr, þifa ummaktadýr;
ama kaderin kovaladýðý insanýn ocaðý
tütmez. Baþýný sokacaðý, yüreðini
ýsýtacaðý bir yeri olmaz. Bazen kendini
öylesine çaresiz hissediyordu ki
omzuna yaslanýp sýcaklýðýný duyacaðý,
bazen de rahatlayýncaya kadar
sarýlýp gözyaþý dökebileceði bir insan
arýyordu…
Her iþe çýkýþta ya da okula gidip
geliþte, içten içe bað kurduðu ve
dedesinin de çok sevdiði asýrlýk
çýnarýn altýnda nefeslenir dinlenir,
sonra yoluna devam ederdi. Ýçi
burkulunca iyice masunlaþýr,
bir yolunu bulur çýnarýna koþar,
gökyüzüne uzanan nasýr gövdeli iri
yapraklý çýnarla konuþur dostluðuna
sýðýnýrdý. Hafif esen rüzgarýn salladýðý
yaprak sesleri arasýndan kulaðýna
çýngýrak sesleri gelirdi. Bu ses alýr
götürürdü onu köyünün bahçelerine,
kýrlarýna, sularýna, hayvanlarla olan
dostluðuna…
Bahar gelmiþti her yer yeþillikler
içindeydi, daha öncede dedesiyle
geldiði bu yerlere acýyla bakýyordu.
Uzaklarda deniz köpük köpük
dalgalanýyordu. Aðaçlarýn dallarý ve
yapraklarý çimenler üzerinde koyu
gölgeler oluþturuyordu. Ufuklarý
seyrederken dedesini düþünüyordu,
yoksul dedesini, inanmak istemiyordu
kendisini yapayalnýz koyup gittiðine.
Küme küme olup kýzýllýða bürünen
bulutlarýn üzerinde güneþ aðlýyor
gibiydi.
Bir taþýn üstüne oturup yoldan
gelip geçenleri seyre koyuldu. ‘’bütün
çocuklar evine dönüyordu’’ diye
düþündü, sýcak bir yuvanýn özlemi
vardý gözlerinde, içinde anne, baba,
dede kardeþ kokusu bulunan. Dipsiz
bir kuyu gibi gittikçe derinleþen
yalnýzlýk duygusu ve kimsesizlik
korkusu o çocuk yüreðinde onarýlmaz
yaralar açýyordu.
Her akþam buðulu çocuk
gözlerine bin bir acý dolar, kimsesiz
gecekondusunda yorganý baþýna
çeker, dedesinin elbiselerine sarýlýp,
gece boyu korkuyla ürpererek
gözlerindeki yaþlarla öylece uykuya
dalmaya çalýþýrdý. Çoðu geceleri
zaten kabusla geçiyordu. Oysa güzel
rüyalarla uyanmalýydý bir çocuk,
apaydýn sabahlara.
Bir yaðmur altýnda
ýslanan tohumlarýn
renk renk filizlerinde
yaþamalýydý, dolu
dizgin umutlar
fýþkýrmalýydý
tomurlarýndan.
Koklandýkça
açýveren. Açýverdikçe
etrafýna neþe ve
sevgi saçan. Acaba
diyordu peþinden
koþtukça kaçýrdýðý,
kovaladýkça ardýndan
yetiþemediði, sýcak
bir sevgiye hasret,
tek baþýna dünyayý
omuzunda taþýmak
zorunda kalmýþ
kendisi gibi kaç
çaresiz çocuk vardý
dünyada. Korumasýz
yalnýz.
Dedesinin ölürken
kendisine býraktýðý
paraya dokunmak
gelmiyordu içinden,
çünkü onunla
dedesine yakýþan
bir mezar yaptýrmayý
düþünüyordu.
Her sabah
erkenden kalkar
fýrýna koþar, fýrýncýdan
aldýðý simitleri sokak
sokak dolaþýp satarak, sonrada
okulunun yolunu tutardý. Okul dönüþü
de bazen manavdan aldýðý limon
ya da portakallarý satar, bazen de
küçük bir aþevinin mutfaðýnda bulaþýk
yýkayýp kazandýðý üç beþ kuruþla
geçimini saðlamaya çalýþýrdý. Bütün
hayali; çalýþýp okuyup, baþarmak,
güçlü bir insan olmak ve annesini
o insafsýz üvey babasýnýn elinden
kurtarmaktý… Ama kimsesiz, küçük
yavru bir kuþ gibiydi umut, konacak
dal arýyordu, oysa konacaðý her dalýn
altýnda bir avcý beklemekteydi.
Umut hastaydý ve üç gündü
ateþler içindeydi, yataðýnda
kalkamýyordu. Aç yatýyor ve
kýmýldayacak gücü kalmamýþtý.
Dýþarýda insanlarýn konuþmalarý ve
çocuk sesleri geliyordu, ancak kendisi
evinde yapayalnýzdý.
Yavaþ yavaþ anlamaya baþlamýþtý
yaþadýðý yüzyýlýn acýmasýzlýðýný ve
ne zaman yalnýz kalsa aðlamaya
baþlardý hemen, yüreðini yakan
acýsýyla. Her akþam iki gözü iki
çeþmeydi zaten, dokunulmayý
unuttuðundan beri.
Vakit buldukça dedesinin
mezarýna topladýðý kýr çiçeklerini
götürüp býrakýrdý umut. O gün de
topladýðý çiçekleri mezarýnýn üstüne
býraktýktan sonra, çömeldi ellerini açýp
dua etmeye baþladý. Dua ederken,
gözlerinin önünden dedesinin hayali
Bizim ruhumuzda türkü var
Halk Müziði sanatçýsý Mustafa Özdemir;
Bizim ruhumuzda türkü var
M
ustafa Özdemir kimdir?
Müziðe ilginiz ne zaman
baþladý?
Mustafa Özdemir 1981 yýlýnda babamýn
daveti üzerine liseyi terk edip Hollanda’ya
geldim. O yýllarda saz çalmayý bilmiyordum
ama çok seviyordum. En büyük hevesim iyi bir
saz çalmaktý. Türkü okumayý çok seviyordum.
Yýllar ilerledikçe bende saz hevesi fazlalaþtý.
1989 yýlýnda bir saz aldým kendi kendime
çalmaya baþladým. Kimseden kurs almadým.
Zamanla her şey ilerledi. Arkadaşlarla
düðünlere katýlmaya baþladým Türk halk
müziðini çok seviyorum
Hangi ozanlar sizi daha çok etkiledi?
Rahmetli Aþýk Mahzuni Şerif çok etkiledi.
Muhlis Akarsu, Musa Eroðlu, Arif Sað, Neşet
Ertaş, Mustafa Yýldýzdoðan’ýn eserlerini çok
güzel okurum. Bu deðerli sanatçýlarýn eserleri
beni çok etkiledi
Albüm çalýşmalarýnýz oldu mu?
Albüm çalýþmasý olmadý çünkü buna
imkaným olmadý. Ben kendim (Akbaş müzik)
Almanya’da bulunan şirkete okumuş
olduðum bir kaset yolladým sesimi çok
beðendiklerini ve bana albüm çýkarmak için
beni görüp konuşmadan benden 80.000 bin
DM istediler. Bende buna çok gülmüştüm.
Benim sesimi deðil de benim paramý almak
için bunu demişlerdi
Albüm çalýþmasýný kendi imkanlarýmla
yapmaya çalýþtým kendime ait bir çok
bestelerim var. Sazý kendim çaldým orgu
kendim çaldým sesi pc ile basit bir şekilde
kayýt yaptým Ýmkaným olmadýðý için cd ve
kaset yapamadým insanlara daha yakýn
olmak için.
Son dönemlerde Türk halk müziðine bir
hayli ilgi duyulmaktadýr. geçmişte bu böyle
deðildi, sizce neden kaynaklanýyor?
Türk halk müziði bizim örf ve adetlerimizi
her zaman ön plana koyar türküsüz
olamayýz bizim ruhumuzda türkü var. Ben
şahsen her sanatçýya saygý duyuyorum .
Bir sanatçý olarak siz hangi müzikleri
dinliyorsunuz?
Her tür müziði dinlerim. Ama aðýrlýklý
olarak türkü dinlerim
Halk müziði severlere son olarak
söylemek istediðiniz bir şey var mý?
Halk müziðini sevsinler çok güzel
müziklerimiz var eski müzikler asla
[email protected]
bir film þeridi gibi akýp gidiyordu.
Bütün sevgisiyle, içtenliðiyle, þefkatiyle
capcanlýydý dedesi.
Neredeyse gerçekmiþ gibi
duruyordu karþýsýnda. Kimseye
anlatamadýðý acýsýný, yalnýzlýðýný,
kimsesizliðini dedesine anlatmaya
çalýþýyordu. Zaten öldüðüne bir
türlü inanmak istemiyordu, her an
çýkýp gelecekmiþ gibi hissediyordu.
Yaþananýn kötü bir þaka, dedesinin
o sevimli muzipliði ile çýkýp gelmesini
ne kadar dilemiþti. Yanýnda ölmüþ
olmasýna raðmen, dedesinin
öldüðüne bir türlü inanmýyordu.
Beklenmedik bir anda çýkýp gelmesini
bekliyordu. Fakat þu toprak altýnda
yatýyordu dedesi. Gerçek buydu,
zaten gerçek ile hayal arasýnda geçip
gidiyordu günleri.
Umut dedesine çok alýþmýþ,
kimsesizliðini onunla tatmýþtý. Þimdi
yavrusuz bir koyun, anasýz bir kuzu
gibi kimsesizdi. Umut eþilen bir
çukura bir insanýn nasýl atýldýðýný, bir
tohum yada fide eker gibi oraya nasýl
ekilip, üstünün toprakla örtüldüðünü
rüya görür gibi seyretmiþti. Herkes
gibi o da dönmüþtü. Son bir defa
baþýný kaldýrýp üstündeki servilere
bakmýþtý. Orada artýk dedesi de
yapayalnýz ve kimsesizdi.
Öðle güneþi selvi aðaçlarýnýn
arasýnda sýzýp dedesinin mezarýna
vuruyordu. Rüzgar mezarýn üstündeki
çiçekleri saða sola devirirken, bir
uðultu aðaçlarýn yapraklarýndan ýslýk
sesleri çýkararak ortalýðý çýnlatýyordu.
rüzgarýn sesine, kuþlarýn cývýltýlarý
renk renk kelebeklerin uçuþlarý da
katýlmýþtý.
Gün sanki onun üþüdüðü için
ýsýnmýþtý ama eksik olan bir þeyler
vardý hayatýnda. Gözlerini kapatýp
hayallere daldý. Güzel şeydi hayal!.
Hayata tat veriyor, avutuyordu.. Ama,
onun ardýndaki acý gerçek ortaya
çýkýnca daha bir baþka yýkýlýyordu
insan. Uyumak istedi, dedesinin
mezarýna sarýlýp.tam uykuya dalacaktý
ki gökyüzünde yol alan göçmen
bir kuş sürüsü gördü. O an kendisi
de bir yavru kuş olup uçmak istedi,
yorgundu,
uyku gözlerinde akýyordu.
Ýçinde bulunduðu büyülü dünyanýn,
çiçeklerin, uçuþan kelebeklerin o
eþsiz havasýnýn renkleri karþýlýyordu
gözlerini. Kesin emin deðildi
güneþin sarý olduðuna da. Sadece
varsayýmlar üretiyordu hayata dair.
Bazen korkularý hayallere dalmasýna
engel oluyordu ama mahmurlaþan
gözleri aðýr bir film çekimi gibi birden
derin uykulara dalýverdi. Ve o da
rüyasýnda mavi küçük yavru bir kuþ
olup uçuverdi hayallerine doðru,
bin bir yeni umutla. Artýk baþlamýþtý
yolculuða. Sevgiye, þefkate, özgürlüðe
uçmak arzusuyla…
Þimdi meydan okumalýydý
korkulara kimsesizliðe. Teslim
olmamalýydý umutsuzluða.
Büyümeliydi. Yüreðinde özenle
biriktirttiði ve sakladýðý hüznüyle,
kederiyle devam etmeliydi hayata.
Gerekirse diþe diþ didinerek.
Gece tüm yollarý örmüþtü, buna
raðmen uçmalýydý korkmamalýydý,
kanatlarýný çýrparak giz dolu ufuklara
süzülmenin ve uçmayý öðrenmenin
tam zamanýydý. Ýleri atýldý küçük yavru
kuþ, üzülmeye fýrsat bulamadan
yeryüzünden ayrýlýþýna.
Ve uçtu hayallerine doðru bin bir yeni
umutla, gözyaþlarý döküldü çiçeklerin
taçyapraklarýnýn üstüne, billur
damlalarý gibi parýldýyordu gözyaþlarý.
Uçmak güzeldi ama yine de garip
üzüntüsünü atamamýþtý üzerinden.
Geri dönse miydi acaba, kendisine
sayfa
7
küs çiçeklere ‘ merhaba’ dese miydi?
Ama hayýr geride kalanlar geride
býrakýlmalýydý, ileriye doðru uçmalýydý,
çektiði bu korkunç acýlardan
sýyrýlmalýydý bir daha yeryüzüne
dönmemek pahasýna da olsa.
Yükseldi küçük yavru kuþ, kurtuldu
derin üzüntülerin dipsiz kuyusundan
ve yol aldý ufuktaki hedefine doðru,
durmadan dinlenmeden, bir kuðu
sürüsüyle beraber. Gökyüzünde
bakýnca denizin mavisini görüyordu
artýk aþaðýlarda. Ama kendisi sürünün
en gerisinde gidiyordu’ gücü tükendi
tükenecekti. Ama pes etmiyordu,
göðün kýzýllýðýný görüyordu, bir iç çekti
yavru kuþ, boynunu büktü, çünkü
burada da yalnýz kalmýþlýðýn acýsýný
his ediyordu. Yinede kanat çýrpa
çýrpa yükselmeye baþlamýþtý. Gitgide
yükseliyor, yükseliyor yükseliyordu.
Gece oluncaya dek kanat çýrptý.
Kanatlarýný çýrpýyordu hala, ama yol
alamýyordu artýk. Ýndirdi kanatlarýný
sonunda, aþaðýya doðru süzülmeye
baþladý. Karanlýk çöktüðünde ise
gözüne iliþen ilk aðacýn dalýna býraktý
kendini. Öyle yorulmuþtu ki, yere iner
inmez uyandý.
Ne kadar da mutlu olmuþtu, rüya
olsa bile, bunun hoþnutluðunu tüm
benliðiyle hissediyordu ve bu mutluluk
hiç bitmesin istiyordu. Rüyasýnda,
güneþe ulaþmayý baþarmýþtý. Mavi
kanatlarý, minicik ayaklarýyla güneþte
gezdiðini gördü. Yinede, rüyada da
olsa mutluydu, büyümeyi, öðrenmeyi
baþarmýþtý, gerçek sevincin içindeki
hisler olduðunu anlamýþtý.
Güneþe baktý Umut, bedeni
sýmsýcakdý, bu herhalde yüreðinin
sýcaklýðýydý. Ama nasýl olurdu?
Gördüðü sadece bir rüyaydý. Hala
uçuyordu sanki, inanmadý, inanmak
istemedi umut, tam düþünceleri
deðiþiyordu ki, baþýna konan
kelebekleri gördü. Müthiþ acýktýðýný
hisseti, kalktý acelesi olmayan
adýmlarla hayaller kurarak evine
doðru yürümeye koyuldu, hiç bir þey
düþünmeyecek kadar yorgundu.
Trafik ýþýklarýna varmadan boþ
bulduðu bir anda koþarak caddenin
karþý tarafýna geçmeye çalýþtý.
Tam o anda yolda hýzla geçen
bir arabanýn acý fren sesi sarstý
ortalýðý. Bir an gözlerini açtý umut.
Göðün kararmakta olduðunu gördü.
Boynunu geriye uzattý gözlerini yumdu
tekrar. Hiç bir yanýný oynatmýyordu.
Þimdi güneþ de, ay da, yýldýzlar da
daha solgundu.
Uçmaya devam ediyordu küçük
yavru kuþ. Yol arkadaþlarý gitgide
uzaklaþýyordu. Yetiþemiyordu.
Kanatlarýndan vurmuþtu avcýlar…
Uçamayacaktý bir daha, kanatlarý
güneþe deðmeyecekti. Ama yine
de geçip gidiyordu iþte, ince bir
nakýþtan, kanatlarý mavi bir ýþýktan.
Acýnýn, yalnýzlýðýn, kederin uzaðýndan.
Ýçindeki uzaklýðý ve zamaný yenerek,
sonsuzluða uzanarak hep ayný yerde
buluþacaktý sevdikleriyle…
Þimdi hep yükseklerde uçacaktý
umut, kanatlarý yorgun ve yaralý da
olsa. Beyaz beyaz bulutlara dökerek
içini. Uçacaktý sonsuzluða doðru…
Sahi kaç yaþýndaydý umut
Gökyüzü kaç yaþýnda
Toprak kaç yaþýnda
Özlemi kaç yaþýnda
Ya gözlerindeki parýltýlar
Yüreðindeki çýrpýnýþlar
Sahi umut kaç yaþýndaydý
Yaþam kaç yaþýndaydý
Ölüm kaç yaþýnda
unutulmaz türkülerimiz
týpký yýllanmýþ şarap
gibi yýllandýkça daha da
güzel dinleniyor insanlar
türkülerimize sahip
çýksýn onlarý dinlesinler
sanatçý olmak gerçekten
çok zor. Şu an Hollanda
Almanya, Belçika, Fransa,
Avrupa’nýn hemen
her yerine düðünlere
eðlencelere gidiyoruz
ÖNDER-nl Müzik gurubu
olarak. Ýsteyen dostlar
bize 0031 641 255
489 nolu telefondan
ulaşabilirler.
Teşekkürler
Bizde bu olanaðý
bize verdiði için Dem
gazetesine teþekkür
ediyorum.
Sayý 26
Mayýs 2003
www.demajans.com
Yazý kalýr söz gider
Ropörtaj :R. Gül
B
ize biraz kendinden bahseder
misin
Ahmet Aslan (Enkido) :
Dersim,Hozat doðumluyum. Orta okul
ve liseyi Hozat´ta okudum. Müzikle
uðraþtýðým yýllar liseden baþlýyor.
Daha önce resimle uðraþýyordum.
Lise 1´de Türkiye birincisi seçilmiştim.
Sonra resim dalýna baþladým,
çünkü ön planda resim aðýrlýktaydý.
Diyarbakýr yedek liseden kazandým.
Fakat orayý býrakýp Ýstanbul`a geldim.
Üniversiteye Istanbuld`a devam
ettim. müzik bölümüne kaydoldum. 3
yýl müzik bölümünde okudum. Daha
sonra Almanya`ya geldim.
Diyebiliz ki resimle olan
geçmişin müzikten daha eski
Ahmet Aslan ( Enkido) : Evet
Peki resme ilgin nasýl baþladý.
Ahmet Aslan ( Enkido) : Bizde
yasam biçimi diyebilirim, resim.
Benden önceki devrelerde de ailede
resim uðrasan vardý. Amcamýn
çocuklarý olsun, abým olsun, sanýrým
en çok ondan etkilenme oldu. Tabii
lise döneminde resim dersleri olsun
müzik dersleri olsun yan ders olarak,
branþý olmayan öðretmenler girerdi.
Ama benim þansým orta okul ve
lisede, resim akademisinden özellikle
resim öðretmeni olan bir öðretmenle
baþladým. Herhalde en büyük
þansým ondan oldu bende Resmin
gelişmesinde.
Nelerdi peki resmine
aktardýklarýn
Ahmet Aslan ( Enkido) : resme
genelde aktardýklarým, yaþadýðým
çevredeki insan manzaralarýydý.
Doða ve insan. Evcil hayvanlar,
tarýmla uðrasan insanlar, yaþlý insan
portreleri özellikle ilgimi çekiyordu.
Diyebilirimdi kendi çevremdeki
toplumsal olgular ilgimi çekerdi.
Eski insanlarýn anlattýklarý bazý
şeyleri anlamasak ta yüzlerindeki
mimiklere yansýyan duygularý
anlayabiliyordum. Çizdiklerimi
bazen saatlerce incelerdim ve onlarý
algýlamaya çalýþýrdým. Belki de sözle
algýlayamadýklarýmý öyle daha kolay
algýlardým.
„yaþlý insanlar” dedin. Senin
özellikle yaþlýlara ilgi duyduðunu
biliyorum, bunun bir sebebi var mi.
Ahmet Aslan ( Enkido) : bizim
yaþlýlarýmýz 38´i yaþamýþlardý.
Onlarýn içerisindeki yatan tarih
bize çok kýsýtlý aktarýlýyordu. Belki
çok detaylý yazýlmadýðý için. Ancak
sözlü anlatýyorlardý. Bunu da çoðu
zaman kamufle ediyorlardý bize
karþý. Bizlere aktarmak istemiyorlardý.
Belki içlerinde yenilmişlik psikoloji
olduðu için. Fakat ben bunlarý
Onlarýn mimiklerinde hissediyordum.
Bu yüzden bende hem Resim hem
Müzik olgusunda gelişiyordu.
Tabii o dönemlerde bunlarý daha
çok içgüdüsel hissediyordum
ama simdi olgun ve bilince
çýkarak olgunlaşmaya yöneliyor.
Bu olgunlaþmanýn son altý yýlý
daha detaylý bir bilince ulaþtýðý
kanýsýndayým.
Tekrar müziðe dönmek istiyorum.
Kaç senedir müzikle
uðraþýyorsun.
yasaklanmýþ olan ana dilimizi müzik
içerisinde kullanmak istiyoruz.
Dolayýsýyla bunun içerisinde Alevilik
olgusu da kendini buluyor. Daha çok
zazaca üzerinde duruyorum ama
Türkçe ve Kurmanca söylediðim
þarkýlarda vardýr . Su noktada vurgu
yapmak gerekiyor, her dil kendi
baþýna bir olguyu ortaya koyuyor. Her
dilin kendine özü bir felsefesi, edebi
Ahmet Aslan ( Enkido): yaklaþýk
oda lise yýllarýnda baþladý. Sanýyorum
1986 ilk baþlangýçtý. o dönemde
yine sembol olarak aldýðým insanlar
vardý. Kim olduðunu nerden geldiðini
bilmediðim bir yaþlý adam vardý.
Her şafak söktüðünde mutlaka bir
tepenin üzerinde sazýný calip bir
şeyler söylerdi. Neyin nesiydi bu
adam. Ýçimizde bir týlsým aðýrlýðý
vardý. Yanýna yanaþamýyorduk.
Korku vardý. Derviş tarzýnda bir
adamdý. Kimseyle konuşmuyordu.
Yanlizca seher vaktinde tepelerde
saz çaldýðýný görüyordum Mistik bir
yani vardý diyebilirim. Fakat bir acýyý
dile getirdiði belliydi. Bazen yalýn
ayak görürdüm. Bununla baþladý
diyebilirim. O dönemde müzik daha
çok ikinci plandaydý tabii. Bilindiði gibi
Resim daha çok yerleşik bir yasam
istiyor. Yapýlan esercileri muhafaza
etmek gereði vardý. Müzikte ise bu
gereklilik yoktu.Yani yanýnda taþýman
gereken yanlizca enstrümanýn ve
hafýzandýr. Bulunduðun herlerde
müzik yapilabilinir Istanbula gelişim
1991´li yýllar oldu. 1993´le 1996 yýllarý
arasý akademik olarak müzikle
uðraþtým.
(ISTANBUL TEKNIKÜNIVERSITESI
DEVLET KONSERVATUARI`DA) O
dönemde müziðin daha teorik daha
akademik koşullardaki harmonisini
çözme olgusuyla uðraþtým. Geriye
dönüp baktýðýmda da bazý şeylerin
kendiliðinden gelişmiş olduðunu
görebiliyordum.. 1996´dan beride
almanyada belli okullarda gerek özel
ders olsun gerek tanýdýðým Avrupalý
müzisyenler olsun, müziðin biraz
daha profesyonelce içerisine girdim
diyebilirim.
Sanýrým müzik toplumsal
birikimin, tarihsel birikimin yada
insanin yaþamýný en kolay ifade
etme yöntemi. Özellikle bizim
geldiðimiz toplumlarda müzikle
insan çok iç içe. Kendi tecrübelerini
dýþa vurmanýn, paylaþmanýn en
kolay yolu olmuş. Sen müziðe
hangi tecrübelerini yada hangi
toplumsal yani aktarýyorsun.
Ahmet Aslan ( Enkido) : Doðru
müzik bir acýdan gerek resimden
gerek kitaptan daha çabuk ve daha
geniş bir kesime ulaþýyor. Bizde
eskilerin söylediði gibi „ Yazý kalýr
söz gider” . tabii sanat alanýnda her
dalýn kendine göre bir fonksiyonu
vardýr. Toplumsal Yanýna gelince ,
bir Anadolu mozayigi vardýr. Kürtler,
Türkler Ermeniler Çerkezler vs
diðer halklar. Her halkýn kendine
ait bir dili var. Biz asimle olmuş bir
dilin müziðiyle uðraþýyoruz. Yýlarca
Feyzullah Çýnar
F
ROPÖRTAJ
eyzullah Çýnar 1937 yýlýnda Sivas
Çamþýhý‘nýn Çamaða Köyü‘nde
doðmuþ; tam beþ yaþýndayken
almýþ eline baðlamayý... Þeyh Ahmet
Yasevi‘nin soyundan gelen ozan. Pir Sultan
Abdal‘ý, Kaygusuz‘u, Virani‘yi dinleyerek
büyür; 14-15 yaþlarýnda ise iyi saz çalýp,
türkü söyleyen bir kiþidir artýk.
Anadolu‘nun o aman vermez çileli
yaþamýndan büyük kente, Ýstanbul‘a
gelmesiyle baþlayan zorlu yaþam öyküsü
O‘nu sazýyla daha da yakýnlaþtýrmýþtýr.
Ýstanbul‘da girdiði iþler doyurmaz aþýðý,
O gönlündeki aþký. toplumsal çeliþkileri
paylaþmak ister diðer insanlarla. Tam da
bu sýrada birlikte olduðu dostlarý Feyzullah
Çýnar‘a bir plak yapmak isterler.
Plaðýn bir yüzü Agahî Baba‘nýn „Fazilet“
adlý deyiþi, diðer yüzü Malatyalý Esirî‘nin Þah
Hüseyin‘e mersiyesi... Yýl 1966; o yýllarda
Alevi deyiþlerini çalýp söylemek pek çok
açýdan zor. Ama koca Çýnar durur mu?
Aldý mý sazý eline, vurdu mu sazýn teline
küçümsenecek bir is deðildir O
noktaya getire bilirsek büyük bir
basaridir. Temasal baktýðýmda,
zazaca yaptýðým müzikte Mistik,
Sürgün , Acý ve Aşk temalarý var
Türkçe yaptýðým müzikte de bunlar
görünüyor . Alevi motifleri var her
ikisinde de. Dil olarak farklý olsa
da temasal olarak yaşanan ortak
acýlar, ortak koşullar vardýr. Ayni şey
Ermeni Kurmanca dilindeki müzikte
de var . Dil olarak anlamasam da
ama duygu olarak ayni özelliði his
ediyorum çünkü benzer acýlar ayni
topraklarda yaþanmýþtýr
Müzikte Alevilerin ortak dili
genelde Türkçe olmuş. Alevi
deyişlerinin büyük bir bölümü
[email protected]
olsun Cafer Tan olsun Nesimi Çimen
olsun Ýngilizce konuyor olsalardý,
ayni olguyu o dilede taþýyabilirlerdi.
Ýnsanin iç dünyasý, iç yolculuðu çok
önemlidir. Üfürdüðün her nefese neyi
veriyorsan onu sana geri getiriyor.
Ýnsanin iç yolculuðu ne kadar
kendisiyle barýþýk ve ne kadar derin
olursa, hangi enstrümaný verirsen
onunla kendini ifade edebilir.
Yeterci iç birikimi olsun hangi
enstrümanla, hangi dille dýþa
vuracaðý önemli deðil.
Müzik çalýþmalarýndan söz
eder misin biraz. Çalýþmalarýn için
kaynaklara nasýl ulaþýyorsun.
Ahmet Aslan ( Enkido) :
Çalýþmalarým
genellikle toplumsal
konular. Geçmişimizi
çeşitli kitaplardan
okuyorum ama
bu yeterli olmuyor.
Yazýlmamýþ bir
çok olgu var hala.
Karsýlaþtýðým
yaþlýlarýn
hafýzalarýndan
yararlanýyorum.
Herkesin anlatan
bir hikayesi vardýr
mutlaka. Günümüzde
artýk oda kalmýyor.
çünkü teker teker
gidiyorlar. Onlardan
aldýðým birikimleri
yansýtmaya
çalýþýyorum. Kendi
iç dünyamla onlarý
harmanlayarak bir
şeyler yapýyorum.
Bazen mitolojik
yada felsefi olgular
üzerinde eksiklerimi
tamamlýyorum...
Ne bileyim bazen
de içimdeki Aşk
diyebilirim......
Sanatýný
yaparken
karsýlaþtýðýn
olumsuzluklardan
söz edercisin biraz.
yani vardýr.
Yaptýðýn müzelere sözlerime
kendin yazýyorsun. Kullandýðýn
her iki dil açýsýndan bakarsak
arasýndaki farklar nelerdir.
Zazacada Kullandýðýn tema ile
türkcede Kullandýðýn temalar ne
gibi farklýlýklar içeriyor.
Ahmet Aslan ( Enkido): Zazacanin
müziðe çok daha uyumlu olduðunu
düşünüyorum. Günümüzde
yaklaþýk dört milyon kişi zazaca
konuşuyor. Belki bu dili konuşan son
kuþaklarýz. Belki ileride geliştirilip
tekrar konuşma diline dönüştürülür.
Latince nasýl opera dili olarak
kalmýþsa, ölü bir dil olduðu halde.
Zazacada belki müziðin dili olabilir.
Tabii bu dili müziðe taþýyabilmek
söyler Pir Sultan‘dan, Viranî‘den,
Kul Himmet‘ten... iþte o gün bu
gündür ait olduðu kültürün o
güzel ürünlerini altmýþtan fazla
plaða okumuþtur ozan.
1969 yýlýnda Fransa‘ya
giden Çýnar, Alevi-Bektaþi
kültürü ve müziði üzerine Irene
Melikoff‘la birlikte konferanslara
katýlýr, konserler verir. Bir
çok Avrupa ülkesinde radyo
programlarýna katýlýr. Ozanýn
Fransa Radyo Televizyoncu ve
Unesco tarafýndan iki long-play‘i
yayýnlanýr.
Feyzullah Çýnar, AleviBektaþi ozanlarýnýn içinde
kýrsaldan kente göçmüþ, ancak
geleneksel kültüründen hiç
bir þey yitirmeden sanatýný
uygulamýþ ender kiþilerden
biridir. O geleneksel kültürünü
yaþatarak içinde bulunduðu
toplumun sorunlarýný dile
getiren bir ozandýr. O‘nun sanat
yaþamýna baktýðýmýzda koca
Çýnar‘ýn yine bir baþka çýnarýn
Türkçe yapýlmýþ. Sence bunun
nedenleri ne olabilir.
Ahmet Aslan ( Enkido) : Aslýnda
alevi deyişleri baktýðýmýzda yaþlý
dedelerin her iki dilde de okuduðunu
görüyoruz. Davut Sularý türkceyi
sonradan öðrenmiþtir. Ana dili
zazacadir. Daimi, Nesimi Çimen,
Cafer Tan bunlar Dersimli olup
sonradan türkceyi öðrenmiþler.
Ahmet Arif te bunun bir örneðidir.
Kullandýðý dil türkcedir ama iç
dünyasý diyarbakirdadir. Kendisini
Kürt, Zaza,veTürk anlýyor .Belki de bu
insanlarla yaptýðý sohbetin birikimidir
Ahmet Arif te şiire dönüşen. En iyi
kullanabileceði dil Türkçe olduðu için
o dilde kendisini aktarmýþtýr. Birazda
olay nefese dayalý bir şeydir. Ben
suna inanýyorum ki, Davut Sularý
izinden gittiðini görürüz... Bu kiþi Pir Sultan
Ahmet Aslan (
Enkido): En büyük
olumsuzluðu
dinleyiciye
ulaşamamakta,
Bazen yüzde yüzlük
bir çalýþmayla
üretilenler
organizatörler
tarafýndan hafife alinabiliniyor Yeterli
önem ve ciddiyet gösterilmiyor.
Bu düzenlenen konserlerde kötü
bir salon olabiliyor, yada teknik
yetersizlik olabiliyor, cihazlar bozuk
oluyor. Ne dinleyici bir şey alabiliyor
nede sanatçý verebiliyor.. Bu birazda
sanatla zanaat biri birine karistilima
yanýlgýsýndan ortaya çýkýyor ...
Ýlk albümün yakýnda
piyasa cikicak. Su anda stüdyo
aþamasýnda. Albümün içeriðinden
ve teknik yapýsýndan bahseder
misin.
Ahmet Aslan ( Enkido): Albümün
adi Va u Waxt (Rüzgar ve Zaman).
Genelde doðu enstrümanlarýný
kullandým. Kendi birikimlerimden
oluþturduðum motif melodi ve
Abdal‘dan baþkasý
deðildir. Pir Sultan‘ý ve Pir
Sultan geleneðini kendine
kýlavuz seçmiþtir. O sazýnýn
telinden dökülen melodiler
bin yýllýk geleneðin
sözcüsü gibidir. Pir Sultan
deyiþlerini sanki Çýnar
seslendirsin diye yazmýþtýr.
Çýnar deyiþleri, öylesine
yüksek bir sanat gücüyle
icra eder, ve dilinden
dökülen her sözün
anlamý müzikle öylesine
bütünleþir ki, yüzlerce yýllýk
Alevi kültürü ile binlerce
yýllýk Anadolu kültürlerinin
sentezinden doðan bir
ses çakýlýr kulaklarýmýza.
Feyzullah Çýnar usta malý
söyler deyiþlerini.
Yedi kutuplardan en
çok Pir Sultan Abdal,
Virani, Kul Himmet ve
Hatayi‘nin deyiþlerini
çalar ve okur. Geçmiþle
günümüz arasýndaki
sayfa
8
sözleri kullandým. Söz yazan
akdaslarimdan da aldýðým sözler
var. Ýçerik olarak tarihsel bir boyutu
var. Günümüz koþullarýnda da
olabilecek duygular var. çeşitli batili
insanlarla diyaloglarýmla oluşan bazý
formlar var. Toplam 10 parça var.
Bunlardan iki tanesi Türkçe. Türkçe
olanlarda birinin söz ve müziði bana
ait. Diðerinin yine müziði bana Şiiri
Fadýl Öztürk`e ait. Kamer Söylemez`in
yazdýðý bir şiir var, yine müziði bana
ait. Zazaca parçalardan üçünün söz
ve müziði bana ait. Ýki tanesi anonim.
Bitmek üzere olan bir çalýþma.
Bir parçayý bitirmen için yaklaþýk
olarak nekadarlik bir zaman ve
emek aþamasýndan geçmen
gerekiyor.
Ahmet Aslan ( Enkido) : Ýlk olarak
üç yýl önce denedim. O zaman
daha hiç bir şey çýkmamýþtý. Belki
enstrümanlara belli bir hakimiyetim
vardý. Belki teorik olarak bir birikimim
vardý. Fakat insan belli bir noktadan
sonra kendi arayýþý içine giriyor.
Bu arayýþ üç yýl beni içime kapattý.
üç yýl evrenden ayrýldým. O üç yýl
içerisindeki kendimle uðraþmamým
sonucu yaklaþýk 5-6 ay içerisinde
kendini gösterdi. yaklaþýk iki senede
iki parça yaptým. Oradaki olgu
farklýydý tabii. Ama son üç sene
içerisindeki yoðunlaþmam. Kendi
içimde yaptýðým yolculuk 6 ayda
kendini ortaya koydu.
Su anda bütün enerjini
albümüne harcýyorsun. Sonrasý için
planladýðýn çalýþmalar var mi.?
Ahmet Aslan ( Enkido) : Aslýnda
isterdim ki albümde daha komünal
bir çalýþma olsun. Daha geniş
müzisyenlerle çalýþmak isterdim.
çok renkli olsun isterdim. ileride
yeni müziðe başlayanlarla çalýþmak
istiyorum. Yasamada her şey
öðrenerek geçiyor. müziðe ilgisi,
yeteneði oluşta kendisini geri
çeken insanlarla karsýlaþýyorum.
Cesaret olgusu çok az. Fakat ben
böyle düşünmüyorum. Onlarla
birlikte çalýþmak istiyorum. Ayrýca
enstrümantal çalýþmalar yapmak
istiyorum. bazý netleşmemiş motif var
kafamda. Ama ileriye yönelik nasýl
gerçekleştirebilirim arayýþýndayým..
Birazda çalýþma tarzýna baðlý.
Son sorumu sormak istiyorum.
Olgun bir müzik için ne tür
birikimler gerekiyor.?
Ahmet Aslan ( Enkido) : Tabii
müziði tekniksel olarak tanýmak,
ruhsal olarak tanýmak çok önemli.
Edebiyatý iyi tanýmak ta önelidir .
müziðin baðlarý birazda bunlarla
örülüdür.Tarihsel olgular, mitorolojik
olgular, toplumsal olgular Aşk olgusu
da bende çok çok önemlidir , Tabii
bu Aşk olgusu insanlarda deðiþik
ifade edilebiliniyor..
çok ta önemli deðil, Aþkýn kötüsü
olmak iyidir benim için.......
Teşekkür ediyor ve sana
çalýþmalarýnda baþarýlar diliyoruz.
Ahmet Aslan ( Enkido) : Ben
Teşekkür ederim
köprü görevini üstlenmiþ o ozanlarýn
iþlevini Çýnar‘da da görürüz. Bu bakýmdan
günümüz ozanlarýnýn deyiþleri de O‘nun
için diðerleri kadar önemli, hatta kutsaldýr.
Kul Ahmet, Sefil Ýbrahim, Celalî kendi
döneminin toplumcu ozanlarýdýr ve bunlarýn
deyiþleri Çýnar‘ýn dilinde ve telinde ustaca
yorumlanýr. Feyzullah Çýnar 1960‘lý ve 70‘li
yýllarýn toplumsal açýdan çileli, karamsar,
tehlikeli ortamý içinde ozanlýk yapmaya
çabalar. Türkiye‘yi bir uçtan diðer uca dört
kez dolaþýr. Halkýna umut verir, yüreklendirir
onlarý. Toplumcu deyiþleri seslendirdiði için
hapse atýlýr. Ancak yine söyler, yine çalar
sazým...
1983 yýlýnda daha 46 yaþýndayken Çýnar
yaþama gözlerini kapatýr. Ancak onun
sesi bu topraða gönül vermiþ dostlarýnýn
kulaðýnda yaþamaya devam ediyor.
Bazý türküleri : Siyah saçlarýndan hatem
yüzlerin, Bu yýl bu daðlarýn karý erimez,
Geldim þu alemi ýslah edeyim....
Sayý 26
Mayýs 2003
www.demajans.com
ÝNCELEME
Eski Yunan ve Roma’da Gizem Kültleri
G
izem Dinleri, Greko-Romen
kültür dünyasinda kamuya
açik resmi dinler tarafindan
saðlanamayan bireysel dini deneyimler
sunan çesitli gizli kültlere verilen addir. Bu
dinlerin kökeninin, ilkel insanlar tarafýndan
dünyanýn çeþitli yörelerinde uygulanan
kabile törenlerinde bulunduðu ileri
sürülmüþtür. Ilkel kabile topluluklarýnda
hemen herkes iniciye olurken, Grek
dünyasýnda Gizem Dinlerine inisiyasyon
kiþisel seçim konusudur. Gizem Dinleri,
Ýsa’dan sonra gelen ilk üç yüz yil süresince
en yaygin olduklari dönemi yaþamýþlardýr;
ama kökenleri Grek tarihinin en eski
dönemlerine kadar geri gider.
Etimolojik olarak, „Mysterion“ (Gizem)
sözcügü Grekçe‘de „gözleri ve dudaklari
kapatmak“ anlamýný taþýyan „myein“
(muein) fiilinden türemistir. Gizem Dinleri,
daima adaylarýn „inisiye“ (içeri alinma)
olarak girebildikleri gizli kültlerdir. Inisiye
olan kisiye „mystes“, adayý öneren kiþiye
„mystagogos“ (mystes‘in önderi) adi verilir.
Kültün önderinin adi ise „hierophantes“
(kutsali açiklayan) ya da „dadouchos“
(mesale tasiyan) olmuþtur. Bir gizem
topluluðunun temel uygulamalari toplu
yemekler, dans ve inisiyasyon törenleridir.
Ortak yasanan bu deneyimler kült içi
bagliliklari güçlendirir.
„Gizem Dinleri“ (Mystery Religions)
genelde yalnizca belirli bir toplumsal
birimin üyesi olarak kabul edilen kisilere
açik törenlerden olusmustur. Yasama ve
yasamin sürdürülmesine sikica bagli olan
bu gizemlerin baskalarina açiklanmamasi
temel kosuldur. Gizem dinleri, gizemlere
ulasan kisilere toplumsal anlamda
degismez nitelikler ve özel bir statü verir.
Din Disi Gizem Topluluklari
Inisiyelerden olusan bir topluluk,
zamanla tüm dinsel
baglantilardan
arinarak, tümüyle
sosyal bir
dernek biçimine
dönüsebilirdi. Yine
de kardeslik, gizlilik
ve birlikte yenilen
yemekler sürdügü
için, Grekler ve
Romalilar bu tür
dernekleri de gizem
topluluklari olarak
görürler, dinsel gizem
topluluklarindan
farkli olarak
degerlendirmezlerdi.
Bu tür dernekler
arasinda aristokratik
nitelikte olanlarin
Atina politikasi
üzerinde önemli
etkileri olmustu.
I.Ö. 415 yilinda ünlü
„Gizem Skandali“
meydana geldi.
Bir kaç aristokratik
dernek, Atina
demokrasisini
devirmek için komplo
düzenlemisti. Tüm
üyeleri taahhüt
altinda tutabilmek
amaciyla, her üyenin katilmak zorunda
oldugu toplu bir suç islenmesi yoluna
gidildi. Bir gece, bütün üyeler birlikte, Atina
sokaklarinda bulunan sayisiz Hermes
heykellerinin erkeklik organlarini çekiçle
kirdilar. Böylece ilerde ortak siyasal
amaçtan sapma gösterecek olan kisi, kendi
dostlari tarafindan dine karsi suç islemek
ithamiyla ihbar edilecek ve üstelik bu
suçlamayi dogrulamak için bir çok
tanik kolayca bulunacakti. Atina halki
gelismekte olan komployu kisa sürede
fark etti. Bir dizi yargilama sonrasi,
komplocular cezalandirildi ve sürgüne
gönderildi. Komploculardan biri olan
ünlü hatip Andocides‘in savunma
konusmasi olan „On the Mysteries“
(Gizemler Hakkinda) bir edebiyet eseri
olarak günümüze kalmistir.
Din disi gizem topluluklari Grek
ve Roma tarihi boyunca varliklarini
sürdürdüler. Özellikle Romalilar
gizli topluluklara karsi güvensizlik
beslemekteydiler. Bu kusku, I.Ö. 63
yilinda yönetimi devirmeye kalkisan ve
bunun için gizem topluluklarini kullanan
Catiline tarafindan dogrulanmisti.
Örnegin, I.S. 98 - 117 yillari arasinda
Imparator olan Trajan, bir itfaiye ekibi
olusturmak üzere bir dernek kurmak isteyen
Nicomedia (Izmit) halkina izin vermemis;
iyilik isleri için bir dernek kurmak isteyen
Amisus (Samsun) halkina ise pek gönülsüz
bir onay vermistir.
Orpheus
Topluluk inisiyasyonlarinin yani sira,
daha derin dinsel deneyimler yasamak
isteyen bireyler için de törenler mevcuttu.
Bu törenler „Orpheus Gizemleri“ adini
tasimaktaydilar. Orpheus, insanüstü
müzik yetenegine sahip olan ve gizemli
yazilar kaleme aldigi öne sürülen bir
mitos kahramaniydi. „Orphic Rapsodiler“
adiyla bilinen bu yazilar, ölüm sonrasi ve
ruhsal arinma gibi konulari islemekteydiler.
Bagimsiz bir Orpheus kültünün asla
varolmamasina ve Orpheus‘çu küçük
topluluklarin ögretilerinin birbirinden
oldukça farkli olmasina karsin, söz konusu
bireysel inisiyasyon uygulamalarinin ortak
bir yapisi oldugu görülmektedir.
„Orphic“ diye adlandirilan Orheus
Gizemlerine bagli kisilerin günah ve
suç kavramlarina iliskin güçlü duygulari
oldugu sanilmaktadir. Insan ruhunun
tanrisal özellikleri olduguna, ruhun
baglarindan kurtularak göklerdeki yuvasina
geri dönmek için çirpinmaktaydi.
bedene esir düstügüne ve insanin asil
görevinin ruhunu kurtarmak olduguna
inanirlardi. Kurtulus, ancak „Orphic“ bir
yasam sürmekle saglanabilirdi: yani et,
sarap ve cinsel iliskiden kesinlikle uzak
durmak gerekliydi. Ölüm sonrasinda, ruh
yargilanacaktir. Eger kisi dogru bir yasam
sürdüyse, ruhu Elysium‘un çayirlarina
Eleusis topluluklarindan bir çok düsünceyi
ödünç almistir. Kendisi de, felsefesinin
gizem dinlerinden türedigini belirtmistir.
Örnegin, Eleusis Gizemlerinde pek önem
verilen „arama ve bulma“ kavramlari
Platon felsefesinde de bas köseyi
tutmaktadir: filozof, gerçegi arayisina asla
ara vermemelidir. Buna karsin Platon‘dan
sonraki Gizem Dinleri, diyaloglarin zengin
düsgücünden yararlanarak, Platon‘un
düsüncelerini ödünç almislar ve böylece
Platonculuk ile derinden kaynasmislardir.
Evren kuramini sergiledigi Timaeus
adli eserinde Platon, ayrica bir de
ruh kurami gelistirmistir. Yeryüzü,
yedi gezegenin olusturdugu küreler
tarafindan çevrelenmistir; sekizinci küre
sabit yildizlarin bulundugu küredir.
Sekizinci kürenin ötesinde tanrisal ülke
yer almaktadir. Tanrisal güçle devinen
sabit yildizlar küresi degismez bir hizla
saga dogru dönmektedir. Bu saat
yönünde devinim, saat yönünün tersine
devinen diger küreleri etkilemektedir.
Ölümlülerin küreleri gezegenler düzeyinde
baslamaktadir. Her ruhun özgün mekani
sabit yildizlardan biridir. Kürelerin devinimi
nedeniyle ruhlar kürelerden ayrilip,
bedenlerle bütünlesecekleri yeryüzüne
dogru düsmektedirler. Bu düsüs sirasinda
ruhlar çesitli gezegenlere özgü nitelikler
kazanmaktadirlar: Saturn‘den miskinlik,
Mars‘tan kavgacilik, Venüs‘ten cinsellik,
Jupiter‘den sehvet ve Merkür‘den
açgözlülük. Sonuçta, her ruh bagli oldugu
bedenden ayrilarak, ait oldugu yildiza geri
dönmeye çabalamaktadir. Ölümden sonra
ruh, kendi yildizina geri döner, tipki inisiye
olan adaylar gibi edindigi tüm niteliklerden
siyrilir, gündelik degerlerden arinarak kutsal
mekana girmeye hazirlanir.
Platon; kürelerin müzigi, ruh göçü,
ruhun kendi göksel kökenini animsamasi,
dogrunun ödüllenmesi ve kötünün
cezalanmasi gibi bir çok baska geleneksel
inançlari da yinelemektedir. Daha sonra
gelisen Gizem kültleri ise bu açiklamalardan
derinden etkilenerek, Platon‘un pek güzel
gitmeye hak kazanacak; ancak kisinin
yasami kötülüklerle doluysa, ruhu çesitli
cezalara ugrayacak, hatta belki de
cehenneme gidecektir. Ödüllendirme ya
da cezalandirma döneminin sonunda, ruh
yeni bir bedende yasama dönecektir. Bu
döngüden, yalnizca üç kez üstüste dindar
bir yasam sürdüren ruhlar kurtulabilecektir.
Pisagorcular
I.Ö. VI. yüz yilin baslarinda Güney
Italya‘da ortaya çikan Pisagor kardeslik
örgütünün temelinde Orphic inançlar
yatmaktaydi. Pisagorcular, kimi zaman
politik egilimlere de sahip olan aristokratik
nitelikli bir kardeslik örgütlenmesiydi. Yine
de temel basarilari müzik, geometri ve
astronomi alanlarinda gerçeklesmisti. Bu
alanlarda yer alan çesitli olgularin, sayilar
ya da orantilar sayesinde anlasilabilecegini
ortaya çikarmislardi. Kendi buluslari
ile Orphic eskatoloji (ölüm ve ölümden
sonrasinin dinsel anlamda incelenmesi)
arasinda bir bütünlük saglamislar; müzik,
geometri ve astronomiye dinsel degerler
yüklemislerdi. Ögretilerine göre, insan
ruhunun özgün yuvasi yildizlardaydi.
Ruh, yildizlardan yeryüzüne düsmüs ve
bedenle birlesmisti. Bu bakimdan, insan
aslinda yeryüzüne yabanciydi ve bedenin
Platoncular
Platon‘un (I.Ö. 428 - 348) felsefesi,
gizem kültleri ile baglantilarin dogrudan
bir sonucudur. Platon, eski Grek dininden,
özellikle Pisagor kardeslik örgütünden ve
ifade ettigi bu kavramlari benimsemislerdir.
Helenistik Dönem
Büyük Iskender‘in Asya kralliklarini
Indüs nehrine kadar ele geçirmesi ile Grek
dünyasinin sinirlari büyük ölçüde genislemis
oldu. Ne var ki, Yunanistan‘in ve Iskender
Imparatorlugunun Bati bölümlerinin dinsel
düsüncelerinde degisim çok yavasti, zira
zaten dünyanin hakimi olan Greklerin
herhangi bir degisimi gereksiz görmeleri
pek dogaldi.
Bu dönemde de Gizem kültlerinin
etkinlikleri sürmekteydi. Örnegin, Messenia
bölgesinde bulunan Andania kentinde
Demeter ve Persephone onuruna gizem
senlikleri kutlanmaktaydi. I.Ö. 92 yilindan
kalma uzun bir anlati, Andania ritlerinin
uygulamasini oldukça kapsamli biçimde
anlatmakta, ancak dogal olarak inisiyasyon
töreni sirasinda olan biten hakkinda hiç bir
ayrinti vermemektedir.
Bir diger örnek; Samothrace adasinda
uygulanan gizem ritleridir. „Cabeiri“ (çesitli
bereket tanrilari) onuruna düzenlenen
bu senlikler, o dönemde büyük dikkat
çekmektediler. Cabeiri, denizcilerin
yardimcisi olduklarina inanilan tanrilardi ve
bu gizemlere inisiyasyon, genelde her türlü
felakete, ama özel olarak deniz kazalarina
karsi koruyucu olarak kabul edilirdi.
Dionysos Gizemleri, senlik ve cümbüsleri
ile, tüm Grek tarihi boyunca sürüp gitti.
Grek uygarliginin bir çok özelligi ile birlikte,
bu kült de Italya‘ya tasindi. Dionysos
Gizemleri daha çok alt-orta tabakadan
kentlilerce kutlaniyordu ve gizliligin altinda
kaba seks partileri ve siddet içeriyordu.
I.Ö. 186 yilinda, „Bacchanalia“ (Dionysos
senliklerinin Latince adi) ile baglantili bir
rezalet Romalilari öylesine olumsuz etkiledi
ki, Senato çikardigi bir karar ile bu kültü tüm
Italya‘da yasakladi.
Helenistik dönemde, Gizem kültleri ile
ilgili en önemli gelismeler Yunan kültürü ile
Dogu dinlerinin karsi karsiya geldigi Dogu
ülkelerinde meydana geldi. Grek uygarligi
ile temas, okur-yazarligin yalnizca bir kaç
rahip ve katibin ayricaliginda bulunan
Dogu‘daki yasami tümüyle degistirmisti.
Iskender‘in fetihlerinden sonra toplum
yapisi önce dagildi ve daha sonra
yeni çizgilerde gelisim gösterdi. Dinsel
düsüncede de degisim kaçinilmazdi. Bunu
Dogu geleneklerinin Grekleri etki altina
almasi izledi. Gerçi, degisim süreci oldukça
yavasti ve ancak bir kaç yüz yil sonrasinda
kendini açikça belli etti.
Halbuki, Krallik kurumu açisindan DoguBati kaynasmasi pek hizli gerçeklesmisti.
Eski Yakin Dogu‘da krallik kutsaldi. Suriye ve
Misir‘da yeni ortaya çikan Grek kralliklarinin
halki, Makedon krallarina yari tanri gözüyle
bakiyorlardi. Yunanlilarin kendileri de, kisa
süre içinde bu politik ve dinsel karisima
uyum sagladilar. Kutsal-kral biresimi,
toplumsal yapinin „devlet“ ya da „ulus“
biçiminde soyutlanmasini kavrayamayan
ve ancak politik yapinin birligini kralin
kisiliginde bulabilen Suriyeliler ve Misirlilar
için pek dogaldi. Kral, güvenligin bir
simgesiydi ve bireylerin düzenli bir
toplumda yasamasina yardim etmekteydi.
Böyle bir ortamda gelisen ve adina „Kraliyet
Gizemleri“ (Royal Mysteries) denen ritüeller
özellikle Misir‘da çok etkiliydi. Geleneksel
Misir dinine göre, egemenlik süren firavun
günes-tanri Horus‘un yeniden yasama
dönmüs biçimiydi. Firavunun karisi gökler
kraliçesi Isis‘i, bir önceki ölmüs firavun da
bereket tanrisi Osiris‘i simgelemekteydi.
Helenistik dönemde Osiris‘in adi, Zeus ve
Apis isimlerinin bir sentezi olan Serapis
olarak degisti. Tüm Misir tanrilari Grek
tanrilari ile esdeger biçime geldiler: Isis,
Demeter ile Aphrodite‘in, Horus, Apollon ile
Helios‘un, Serapis de hem Dionysos, hem
Hades ve hem de Zeus‘un yerini tutuyordu.
Grek ve Misir mitoslari tüm bu tanrilara
uyarlandi.
Misir‘in Büyük Iskender tarafindan
kurulan yeni baskenti Iskenderiye‘nin
mahallelerinden biri Eleusis adini
tasimaktaydi ve burada Eleusis
Gizemlerinin Misir‘a uyarlanmis bir biçimi
uygulanmaktaydi. Dionysos Gizemleri ise,
Misir‘da çok daha genis bir uygulama
alani bulmustu. Firavunun yeniden yasama
kavusmus Dionysos‘u simgeledigi „Bacchus“
senlikleri o denli sik düzenlenmekteydi
ki, saray halki bile kargasa içine girmisti.
Pisagorcu ruh göçü kavrami da aktarilarak,
Horus‘un hüküm süren firavun olarak
yeniden dogusu ile ilgili geleneksel Misir
inanci ile harmanlanmisti.
Ne var ki politika ve dinin içi içe
geçmesi, Gizemlerin Akdeniz dünyasina
yayilmasi için bir engel olusturuyordu.
Misir ve Suriye‘de yasamakta olan
Grekler bile, tanri ile insan ayrimina
dayanan geleneksel kavrami korumaya
çalistilar ve ancak Gizem kültlerinin
politik yönleri silindikten sonra, dinsel
unsurlar kendilerine ait bir bagimsizliga
kavusabildiler. Delos adasinda bulunan
yazitlar bu durumu pek iyi açiklamaktadir.
Delos adasina Serapis tapimi, adanin
Grek kökenli firavunlar tarafindan
bir deniz üssü olarak kullanildigi
dönemlerde girmisti. Ada üzerindeki
Misir etkisi hafifledikçe, Sarapis kültü
gelisti ve yeni doruklara ulasti. Delos
adasi, daha sonralari Romalilarca Dogu
Akdeniz ticareti için serbest bir liman
olarak kullanildi ve bu sayede Sarapis ve
Isis tapimi, tüm Grek limanlarina, Napoli
körfezine ve Roma‘ya kadar yayildi.
Kral tapimi ile Gizem kültleri unsurlarinin
karisimi, Dogu Anadolu topraklarinda
bulunan Kommagene kralliginda da
açikça göze çarpar. Kommagene krallari,
büyük paralar harcayarak tüm ülkeyi
devasa tapinaklarla doldurmuslardi. Bu
tapinaklarda her yil, krallarin tahta çikis
günleri tanrilar onuruna düzenlenen
senliklerle kutlanmaktaydi. Tapinak
kalintilarinda bulunan yazitlar, Gizem
kültlerinde kullanilan mitas ve dualarla
çarpici benzerlikler göstermektedir.
[email protected]
sayfa
9
Dr. phil. Halis Özkan
DOÐU VE GÜNEYDOÐU
PROJESI VE UYGULANAN
POLITIKA
B
ir kaç gün önce bir gazetede
okuduðum bir köşe yazýsýnda şöyle
bir cümle
de vardý: „...sanki Güneydoðu Anadolu
Halkýnýn tümü akademisyenmiş... yapýlan TOBB
testine cevap vermişler...“
Gazetenin ismini felan bilmiyorum ve zaten benim okuyacaðým bir
gazete
deðildi. Bir vatandaşýn elinde idi, alýp göz gezdirdim ve yukarýdaki
yazýyý görünce okudum. Yazýyý yazan kişiyi hatýrlýyamýyorum. O gazetede
okuduðum
yazýya ve kamuoyuna aşaðýdaki yazý ile bir açýklamada bulunmak
istemindeyim.
Müteveffa Turgut Özal`ýn başbakanlýðý sýrasýnda, Tunceli`ye bir dindar
vali
tayin edilir. Vali bir gün, araba ile çevre kasabalara gider. Daðda,
yolun kenarýnda bir çoban görür ve arabayý durdurur. Çobaný yanýna
çaðýrýr. Çobana sorar:
„Söyle bakalým çoban, Islam`ýn şartý kaçtýr?“ Çoban hiç düşünmeden
şöyle cevaplar valinin sorusunu: „Beð efendi, öðle haberlerinden sonra
Turgut Özal Islam`ýn şartýný 6 ya çýkarmadý ise, daha beştir“ der. Vali
cevaba şaşar. Çobanýn adresini alýr ve böyle bir insanýn daðda kalmasý
doðru deðil, merkezde bir işe almak gerekir. Evet vali, çobaný merkeze
getirir ve YSE idaresinde işe koydurur.
Daha kýsa zaman öncesine kadar, şairler, yazarlar Anadolu`ya
gitmeden, halkýný görmeden, Karl May gibi utopik olarak kalemlerini
işletirlerdi, Doðuanadolu Halký hakkýnda ve oradaki tabiat üzerine. O
zaman kimsenin kimseden pek haberi olmazdý. Zira bugünkü iletişim
araçlarý yoktu. Şimdi Doðu ve Güneydoðu`da radyo, televisyon hemen
hemen her evde vardýr. Türkiye ve dünyada olup bitenleri vatandaş
Türkiye`nin her köşesinde anýnda öðreniyor ve deðerlendiriyor.
Kaldý ki, vatandaş ve basýn, kasaba ve kentler ile devamlý ilişkidedir.
Hükûmetlerin, politikacýlarýn ve Devletin icraatýný akademisiyenler
kadar deðerlendirebiliyorlar. Doðu ve Güneydoðuanadolu halkýný
küçümsememek gerekir. Diðer taraftan devlet oralara, o vatandaşa hizmet
götürmemişse, onlar da suç aramamak gerekir...
Bugün, Doðuanadolu Halkýný ve yapýsýný bilen biri olarak, kafamdan
geçenleri izah etmekte mülahaza etmek istiyorum. Anadolumuz coðrafi
bakýmdan yedi iklim bölgesine ayrýlmýştýr.
Bu bölgelerde yaşayan halkýn yapýsýna baktýðýmýz zaman, hiçbir
bölgede tek tip insan, tek kökenli vatandaş topluluðunun yaşamadýðýný
görüyoruz. Çok kökenli ve çok kültürlü olan Anadolu`nun yedi bölgesindeki
halklarýn örf, adet, giyisi, lisan, inanç ve törelerinde, ayrýcalýklar vardýr.
Hatta çocuklarýna verdikleri isimlerde bile...
10.08.1995 tarihli Cumhuriyet Gazetesinde Sayýn Mustafa Ekmekçi`nin
„Karadeniz` de Insan Mozaiði“ başlýklý yazýsýnda, oradaki halkýn köken
yapýsý dile getirilmişti. Sayýn Ekmekçi`ye Karadeniz mozaiði hakýnda
bilgi verenler, inkarcýlýk etmişlerdi. Zira Karadeniz Bölgesinde diðer halk
kökenlerinden vatandaşlarýmýz da yaşamaktadýrlar. Eðer Sayýn Prof. Doðu
Ergil Karadeniz Bölgesi insanlarýna bölgenin geliştirilmesi ve yapýlanmasý
hakkýnda test uygulayýp, bir rapor hazýrlasaydý, Güneydoðu halkýndan
aldýðý cevaplardan başka bir yanýt alamazdý. Ancak okurlar için daha
inandýrýcý olurdu. Işte %85 ten fazlasý Kürt olan geri kalan kýsmýnýn, bir
kýsmý Arap ve diðer kökenden olan insanlardan alýnan cevaplar, doðrudur.
Bilim adamý Sayýn D. Ergil, işte 10.08.1995 tarihin de halk üzerine yapmýş
olduðu bilimsel araştýrmanýn sonucunu, Politikacýlarýn,
ayný zamanda Devletin de dilediði gibi deðil, memleketin içinde
olduðu gerçeklerle dile getirirdi. O zaman kendisine söyleneceklerin,
onu ebediyen rencide etmeyecekti. Vicdan mesuliyetini ömrü boyunca
çekmeyecekti.
Sayýn Prof. Doðu Ergil`den acaba 1937 yýlýnda Tunceli hakkýnda, H
a m d i B e y isimle bakanlýk müffettişinin verdiði aşaðýdaki raporu mu
bekliyordu?
„... Dersim Türk Hükûmeti için bir çýban başýdýr. Memleketin geleceði
ve emniyeti için, köklü bir operasiyon yapmak mecburiyeti vardýr. Tehlikeyi
engellemek gerekir... Bölgede okul, yol yaptýrmak, yatýrýmlarda bulunmak
hayalcýlýktýr. Bu insanlara yardým etmek anlamsýzdýr...“
Evet bu rapordan sonra 1938 yýlýnda Tunceli Halkýna uygulanan
soykýrýmý tarihe geçmemiş te olsa, artýk araştýrmacýlarýn gözünden
kaçmamýş ve gerçekler dünya kamuoyuna bilimsel çalýşmalar sonucu
duyurulmuştur.
Bölgede Kürt, Şafi ve Alevi kökenli vatandaşlarýmýz çoðunlukta
olduðunu Devlet biliyor. Devlet yetkilileri daha yakýn zamanda, Devlet
Başkaný ve Başbakan dahil o bölgede yaptýklarý konuşmalarda, pek
yakýnda bölge hakkýnda bir rapor hazýrlatýp bölgeyi geliştireceklerini vaad
ettikleri halde, bugün politik malzeme yapýlan TOBB raporunun suçlularýný
Sayýn Erez ve Sayýn Doðu Ergil`i göstermeleri halkýn seçmenin nezdinde
menfi sonuçlar yaratýr. Bugünkü anlamsýz tenkid ve sorumsuz suçlamalarý
Devlet Yetkilileri önceden bilebilir ve projeyi birkaç grup arasýnda yarýşa
verebilirlerdi. Beðenilen kabul edilirdi. Hiç kimse de sonuçtan rahatsýz
olmazdý... Sayýn Hikmet Çetin`in de kamuoyuna verdiði beyanat oldukça
mesnetsizdir. Konudan adeta habersiz gibi görünüyor. Ancak kendisinin
ifade ettiði gibi, rapor bir - iki kişiye deðil, yüzlerce insana sorularak
hazýrlanmýştýr. Cumhuriyet Gazetesinin 11.08.1995 tarihli sayýsýnda verilen
veriler, hiçte sayýn H. Çetin`in yaptýðý beyanatý tasdik etmiyor.
Sayýn Içişleri Bakaný N. Menteşe beyanatýnda Federasyon korkusunu
dile getiriyor. Osmanlý Imparatorluðunun yönetiminde devlet 17. yy sonuna
kadar beyliklerden teşekkül ediyordu. O teşkilat bugüne kadar devam
etseydi, biz de diðer Avrupa Ülkeleri gibi halk idaresine dayanan bir sistem
ile yönetilirdik.1977 genel seçimlerde ben de Tunceli` den Millet Vekili Aday
Adayý idim.
Proðramýmda şoyle bir cümle vardý: „Eðer Milletvekili seçilirsem,
Mecliste benim düşüncemde olan Politikacýlarý bir araya getirir, Türkiye`yi
`Eyalet´ sistemi ile yönetme konumuna sokmaya çalýşacaðým...“ Bunu
okuyan CHP benim ismimi yüksek seçim kuruluna `evraklarýnda eksiklik
vardýr´ gerekçesini sebep verir, bana da seçim bölgesinde olduðumu
bildikleri halde, itiraz etmem için, bilgi verimilmemişti Böylece seçime
katýlma hakkým, bilerek maksatlý olarak kayýp oldu.
Doðu ve Güneydoðu halklarýnýn tümü bu Devletin vatandaşýdýr. Onlara
sahiplik etmek gerek. Sayýn Prof. Doðu Ergil ve diðer bilim adamlarýmýza,
raporu politik malzeme olarak kullanmakla, yapýlacak yardýmlarý
geciktirmekten öteye gidilmemiş olur. Devlet yetkililerin, talimatý olmadan,
Başbakan`a yakýn Sayýn Erez, Başbakan`dan talimat almadan, keyfiyet
bölge valiliðine bildirilmeden, sayýn Prof. Doðu Ergil`in gidip bölge halkýna
test uygulamasýnýn mümkün olmayacaðýný Mýsýr`daki Saðýr Sultan bile
bilir... 1977 genel seçimlerde bana uygulananý halka uygulamak yalnýştýr.
Rayýndan çýkmýş Devletin, artýk rayýna oturtulmasý gerekir... Bunun kývancýný
hepimiz paylaşýrýz...
1995 yýlýnda yazmýş olduðum bu yazýmý, o günkü gazete
yayýmlamamýştý. Türkiyemiz o günden bu güne kadar oldukça gelişmiştir,
ama dahili göç halen Tunceli, Doðu ve Güneydoðu bölgelerine devam
ediyor. Bakýyorum ki, bugün dahi Tunceli`nin ve ayný zamanda Doðu ve
Güneydoðu bölgesine yapýlan yatýrýmlar Türkiye`nin büyük kentlerine göç
etmesine sebep veriyor.Türkiye halkýný Batýya deðil, Doðuya tekrar eski
yerlerine `göçü´ saðlamalýdýr. Kaldý ki Türk Halkýný, Türkiye`nin batý kesimine
deðil, eskisi gibi yaşadýklarý kent, kasaba ve köylerine yaşamalarýný
saðlamak gerekir.
Dr. phil.Halis Özkan
Sayý 26
Mayýs 2003
SÖYLEÞÝ
www.demajans.com
SAZ ÖÐRENMENÝN BÝR ÇÝLESÝ VAR
D
EM: Sayýn Erdal Erzincan,
Halk müziðinde
adýnýzý duyuran bir
sanatçý olarak sizleri tanýmayan
okuyucularýmýza kendinizi anlatýr
mýsýnýz?
Erdal Erzincanlý:Kendimi aslýnda
en güzel þekliyle bir türkü söyleyerek
tanýtýrým. Burada türkü söyleme olanaðý
olmadýðý için kendimi baþka türlü
anlatayým.
1971 de Erzurum’da doðdum ve 11
yaþýma kadar Erzurum’da yaþadým.
Sonra Ýstanbul’a yerleþtim. 1985
den itibaren müzik dersleri almaya
baþladým. Usta
çýrak geleneðin
ile köyde
baþlamýþtým
saza ama
tam olarak
185 yýlýnda
baþladým. Arif
hocanýn orada
baþladým.
Daha sonra
1989 yýlýnda
konservatuara
girdim.
Derleme ve
araþtýrma
çalýþmalarým
oldu. Kurslar
veriyorum ve
5 solo albüm
üç tanede
ekip çalýþmasý
seklinde
albümüm
oldu.
DEM: Þelpe çalmak isteyen
gençlerimiz sizi Þelpe ustasý
olarak anlatýyorlar. Bu konuda ki
düþüncenizi alabilir miyiz?
Erdal Erzincanlý: Müzikte en iyi diye
bir þey yok. Ben ona inanmýyorum
herkesin kedine has bir tarzý vardýr.
Özellikle ekol olan insanlarý bir biri
ile yarýþtýrmak bana ters geliyor. Yani
elma ile armut gibi bir þey oluyor. Bir
noktadan sonra dinleyici zevkine göre
deðerlendiriyor.
Mesela Arif hocanýn çaldýðýný bir
baþka kimsenin çalýþý ile kýyaslanamaz.
Hepsi ayrý bir renk. Bende kendime
göre ayrý bir renk yakalamaya
çalýþýyorum. Þelpeyle özel olarak
ilgilendiðim bir alan. Belki orada
kendine has bir ritim çýkardýðým için
insanlar öyle deðerlendirebilirler. Ama
benim „ bu iþi en iyi ben yapýyorum“
diye bir iddia yok.
DEM: Sizi örnek alan Gençlere
tavsiyeleriniz nelerdir.
Erdal Erzincanlý:Yol aðýr bir yol.
Herkes güzel bir saz çalmak ister tabi
ki. Ama onun belli katlanýlmasý gereken
zahmetleri var, çilesi var. o çileyi
çekmeden olmuyor. O çile nasýl çekilir?
Þimdi eðer sevgi varsa o çile, çile gibi
gelmez insana. Ýlk öne sevgi lazým. Çok
çalýþmak tabi ki her iste olduðu gibi
burada da gereken bir þey.
Sanatýn bu aðýr bir kurallýdýr.
Gerçekten sevebildiðini yaþanmasý
insanin kendini iyi tanýrsa, hangi
lalanda baraili olabileceðini, eðer
keþfedebilirse basarili olur. Ýnsanlarda
hep bir þey vardýr. Her þeyi birden
yapmak isterler. Her þeyi yapmaya
çalýþýrsa bir þey olmuyor. Sonuçta insan
kendi ne yapabileceðini keþfetmesi
ve onun üzerine yoðunlaþmasý
gerekir. Benim basarimin da altýnda o
yatýyor. Ben kendimi kesfetebildigime
inanýyorum.
MEMLEKET OZANI SAÐKEN DEÐER GÖRMELÝ
D
EM: Emrah Mahsuni
Sizi tanýmayan
okuyucularýmýza kendinizi
kýsaca tanýtýrmýsýnýz?
Emrah Mahsuni: 39 yaþýndayým,
evli iki kýz babasýyým. 13. 14 yýldýr
belediyede çalýþýyorum. Bugüne kadar
5 kaset çalýþmam oldu. En son kasetim
DEM: Þelpede kural ve kaide/
Notalarý var mi?
Erdal Erzincanlý:Tezenede bir tarz
var teknik var. Þelpede de aynisi söz
konusu sadece anlayýþ farklý. Bununla
ilgili bir metot çalýþmasý da yapýyoruz
Arif hoca ile birlikte. Hem tezeneye
yönelik hem de Þelpe ye yönelik bir
çalýþma. Bu isin akademik boyutu
üzerinde de durmaktayýz.
DEM: Avrupa’da çok sayýda
konserlerde bulunuyorsunuz.
Burada yaþayan insanlarýmýzý hic
deðerlendirdiniz mi?
Erdal Erzincanlý:Konserlerimizin
80% buralarda yapýyorsak, demek
ki burada doðru bir tohum atýlmýþtýr.
Türkiye’ye göremeyen bir nesil burada
baðlama çalýyorsa, deme ki doðru bir
þeyler yapýlmýþtýr. Bundan sonra bunun
üzerine giderek daha doðru adýmlar
atýlmasý lazým. Su ana kadar olmasý
gereken belki de hayal edemediklerimiz
burada yaþanýyor örneðin bir çocuk
o ruhu taþýyor, baðlama çalýyor ve
söylüyor. Deyiþ söylüyor ve halay
çekiyor. Bu Çok olumlu bir durum
DEM: Bize zaman ayýrdýðýnýz için
Teþekkür ediyorum.
Erdal Erzincanlý: Ben teþekkür
ediyorum beni dinlediðiniz için
[email protected]
yeni çýktý. Bildiðiniz gibi Erdal Hoca
çaldý kasettim de. Bu albümde 8 parça
benim olmak üzere dört tane Baba´ya
ait okudum.Babamýn ayrý bir yeri vardýr.
Sizin de bildiðiniz gibi halkýn nazarýnda
kýymetli bir deðeri vardýr. Bize düsen
ise bu deðerinden birazcýk ucundan
tutabilirse,ki büyük bir mutluluk olur.
Ne kadar götürebilirsem bu benim için
bir gurur olur. Elimizden geldiði kadar
götürmek istiyorum.
DEM: Halk ozanlarýmýzýn öldükten
sonra deðer buluyorlar düþüncesine
nasýl bakýyorsunuy?
Emrah Mahsuni:Toplum deðerinden
yalnýz babam için deðil tüm deðerli
insanlar öldükten sonra deðerli oluyorlar.
Babam saðken en çok rahatsýz olduðu
ve dile getirdiði sorunlardan bir tanesiydi
bu. Ben istiyorum ki yasarken bilinsin
benim deðerim, Sadece kendim için
söylemiyorum. Tüm deðerler için bu
geçerlidir. Bir memleket ozaný yasarken
deðer görse daha iyi olur.
DEM: Son dönemlerde Kardeþiniz
Ali ile aranýzýn açýk olduðu
söyelenmektedir.
Emrah Mahsuni: Çok büyük yalanlar
dönüyor. Ali benim Kardeþim benim
küçüðümdür. Elimden geldiði kadar her
yönüyle ona destek olmaya çalýþacaðým.
Bizde dedikodular çok yaygýndýr. Asli
olmayan sözlerle ortalýk karýþtýrýlýr.
Yapsýnlar nereye kadar yapacaklarsa.
Ali ile benim aramda bir tatsýzlýktan
bahsediliyor. Büyük bir yalandýr.
DEM: Emrah çok mütevazýdýr
deniliyor. Ne diyorsunuz bu konuda?
Emrah Mahsuni: Kimseye karýþmam.
Biliyorsunuz bir çizgimiz var. Aleviyiz
diyoruz kendimize kibirlenmekte nedir. Biz
ayaklar türabýyýz. Öyle olmamýz gerekiyor.
DEM: Türkü Barlarda çýkmayý
düþündünüz mü sorusuna tepki
gösterdiniz.
Sebebini
öðrenebilir
miyiz?
Emrah
Mahsuni:
Mahsuni ayrý
bir deðerdir.
Mahsuninin
sözlerini ben
kalkýp da
kadehlere yem
etmem. Bar
kültüründe
söylenecek
sözler deðildir.
Ýçki sofralarýný
seslendirmek
içinde olamaz.
ben kalkýp da „
bir mumdur, iki
mumdur“ türküleri
söylemiyorum.
Kimseye
saygýsýzlýk etmek
istemiyorum. Ben burada „ Amerika
katil katil“ bestesini içki sofralarýndan
söylemeye kalkýþýrsam bu deðerleri ben
oralarda harcamýþ olurum.
Ben zaten memur bir insanim kendi
kazancým zaten yeter bana. Ben o deðeri
silmek istemiyorum. Bar köselerinde o
kültürü harcamak istemiyorum
Halkýmý seviyorum ve halkýmýn da
sevgisine laik olmaya çalýþacaðým ve her
zamanda halkýmýn ayak türabý olacaðým
DEM: Peki siz nasýl bir yol
izleyeceksiniz?
Emrah Mahsuni:Vallahi gözümüzü
açamadýk ki konserlerden. Babamýn
ölümünün sýcaklýðý henüz kaybolmadý.
Halk öyle çok seviyor ki onu bundan
dolay konserden konsere koþuyorum.
Yalnýz bir fýrsatým olursa bende rahat bir
þekilde düþüneceðim. Simdi düþünemeye
fýrsatým yok. Kalmýþ ki çocuklara hasret
kalýyorum.
DEM:Avrupa’ya bir kaç kez geldiniz
buradaki yapý hakkýnda söylemek
istedikleriniz var mý?
Emrah Mahsuni:Avrupa’da ki bizim
alevi toplumun en çok kýzdýðým olay su.
Mesela küçük bir yere gidiyorsun, üç dört
dernek var ve birbirleriyle konuþmuyorlar
küskünler. Bir tezatlýk var buda beni
çok üzüyor. Bir taraftan „ bir olalým,
bir olalým“ diyorlar ama tam tersini
uyguluyorlar. Türkiye’de de bu böyle fakat
burada özellikle insanlar bir birine sahip
çýkmalýdýr bence.
DEM: Güzel sohbetiniz için teþekkür
ediyorum.
Emrah Mahsuni: Sað olun
SAZIN ADI TELLÝ KURAN
D
em: Sayýn
selahattin
Akarsu sizin
dilinizde sizi tanýyabilir miyiz?
Selahattin Akarsu:
Ýstanbul’da yasýyorum.
Rahmetli Muhlis Akarsu´yun
geleneði ile baþladým. Sizin
de bildiðiniz gibi Ozanlýk
geleneðini kuþaktan kuþaða
aktarýlan bir sanattýr. Müzikle,
Saz ve sözle ozanlar halkýn,
özellikle de Alevi geleneðinde
olan ama tüm toplumsal
iliþkileri, tüm toplumu kapsayan
bir olay ve o anlamda çok
etkilendiðim sanatçýlardan
biriside Muhlis Akarsu.
Yeðeni olmam nedeniyle
olabilir. Bir de bu kültür içinde
gelmem noktasýnda olabilir.
Herkesin dediði gibi çok küçük
yaslarda ilgi duyduðum halk
müzik alaný. Bu alanda çok
uzun süredir, profesyonelce
anlamýnda ise 15 yýldýr,
ondan öncesi tabi amatör
çalýþmalarda bulunularak
Usta- Çýrak iliþkiler ile
sürdürdüm. Yasamda devem
ediyor. Muhlis Akarsu tarzý ve
tavrý oldukça bende belirgin ve
halk ozanlarýmýzýn bir çoðunun
etkisinden kalmama raðmen
Muhlis Akarsu´nun yeðeni
olmamdan, onun etkisinden
daha fazla kaldým. Kültür ve
sanatsal anlamda yaþamýmý
böyle devam ediyorum.
Dem: Telli Kuran kavramý
konusunda düþüncelerinizi
alabilir miyiz?
Selahattin Akarsu: Müzik
yönünde bakarsak ozanlarýn
alevi dedelerin gelenek
olarak sürdürdüðü inançsal
boyutunda, semahlarýn,
dualarýn, deyiþlerin olmasý
noktasýnda çok eskide öyle
olabilir. Gerekten de Telli
Kuran sazýn adini takmýþlar bu
geleneði sürdürenler. Çünkü
inanç biçimini anlatýyor saz ve
söz. Ýnanç biçimini anlattigi için
de o inanç noktasýnda öyle
kabullen is alevi toplumunda.
Ama onun öyle kalmamasý
gerekir. Sadece bir dinsel,
mistik boyutla deðil, tam
biçimiyle yaþam felsefesi ile
hayata geçmesi lazým. Tabi
ona da saygý duymak gerekir.
Çünkü toplum inanç boyutunu
sazýyla sözüyle bir çýkýþ noktasý
bulmuþtur. Bir kitap yazarsýnýz
bir mesele anlatýrsýnýz, fakat
saz ve sözde bir Türküyle
o inançsal boyutu daha iyi
anlatýrsýnýz. Bu anlamda doðru
olabilir. Bununda aþmak
gerekir
Toplumlarýn yaþam biçimini
deðiþtirmek için sadece
türküyle deðil o sistemin düzeni
ve kötü gidisi durdurabilmek
için, halký kurtarabilmek için
demokratik devrimlerin halký
bilinçlendirmenin gerektiðine
inanýyorum. Ve sýnýf çeliþkisi
olduðunu biliyorum. Emek
sermaye çeliþkisinin olduðunu
sayfa
10
Av. MUSTAFA DOÐAN
MÜTEKABÝLÝYET
( Karþýlýklýlýk )
Y
abancý uyruklu
gerçek kiþilerin
Türkiye’de
taþýnmaz tasarruf etmeleri
Tapu Kanunu’nun 35.maddesi
gereði mütekabiliyet ( karþýlýklýlýk
) esasýna baðlýdýr.Buna göre bir
TC.vatandaþý, yabancý ülkede hangi koþullarda taþýnmaz
edinebiliyorsa, o ülke vatandaþýnýn da ülkemizde ayný
koþullarda taþýnmaz edinmesine izin verilmektedir.
Mevcut duruma göre ülkemizde ; Almanya, ABD,
Arjantin, Avustralya, Barbados, Belçika, Brezilya, Dominik
Cumhuriyeti, El Salvador, Fransa, Gabon, Guetemala,
Hollanda, Ýngiltere, Ýrlanda, Ýspanya, Ýsrail, Ýtalya,
Kanada, Kenya, Kolombiya, Lüksemburg, Malavi,
Mýsýr, Norveç, Panama, Peru, Somali, Þili, Tanzanya,
Venezüella ve Yunanistan uyruklu gerçek þahýslar taþýnmaz
edinebilmektedir.
Çekoslovakya, Çin, Danimarka, Fas, Filipinler, Irak,
Ýsveç, Ýsviçre, Japonya, Meksika, Pakistan, Polonya,
Portekiz, Romanya, Singapur, Tunus, Ürdün ve Yugoslavya
uyruklularýn taþýnmaz edinmeleri ise bazý þartlara ve
izinlere baðlýdýr.
Afganistan, Arnavutluk, Bahreyn, Birleþik Arap
Emirlikleri, Bulgaristan, Cezayir, Hindistan, Ýran, Ýzlanda,
Katar, Kuveyt, Küba, Libya, Macaristan, Nepal, Sovyetler
Birliði, Suriye, Suudi Arabistan, ve Taylanda vatandaþlarýnýn
Türkiye’de taþýnmaz edinmek istemeleri halinde 1062 sayýlý
Bakanlar Kanunu’na göre Bakanlar Kurulu kararý bulunup
bulunmadýðýný Tapu Kadastro Genel Müdürlüðü’nden
sorulmasý gerekir. Zira bu ülkeler, ülkelerinde yabancýlarýn
taþýnmaz edinmelerini tamamen yasaklamýþtýr.
Yabancý uyruklu gerçek ve tüzel kiþiler, 442 sayýlý
Köy Kanunu’nun 87.maddesi gereði köy sýnýrlarý içinde
taþýnmaz edinemezler, taþýnmazlar mutlaka belediye
sýnýrlarý içinde olmalýdýr. 4.1.4.2 2565 sayýlý Askeri Yasak
Bölgeler ve Güvenlik Kanunu gereði; birinci ve ikinci
derecede askeri yasak bölgeler ile güvenlik bölgelerinde
yabancý gerçek ve tüzel kiþiler taþýnmaz edinemezler.
GAYRÝMENKUL HUKUKU NE DÝYOR ?
- Emlak alým/satýmýnda harç oraný
ne kadardýr ve nereye ödenir ?
- Emlak alým/satýmýnda alýcý ve satýcý ayrý ayrý, emlakýn,
emlak vergisi beyan deðerinden az olmamak üzere satýþ
fiyatý üzerinden % 1.5 (binde onbeþ) alým/satým harcý
öderler. Emlak alým/satým harcý, tapu iþleminden önce ilgili
tapunun bulunduðu bölgedeki TC.Ziraat Bankasý ve Vakýflar
Bankasý þubelerine öderler.
- Þirketlere ait emlaký kiralarken
KDV var mýdýr, oraný ne kadardýr ?
Evet, kullaným amacý ne olursa olsun þirketlere ait
mülklerin kiralanmasýnda KDV vardýr.Kiralamalarda kira
parasýna ilaveten % 18 KDV, kiracýdan ayrýca tahsil edilir.
- Satýn almayý düþündüðüm dükkanýn tapusu üzerinde
mal sahibinin annesi adýna intifa hakký bulunmakta, bu
yeri satýn alabilir miyim, alýrsam intifa hakký sahibi benim
gayrimenkulü kullanmama müdahale edebilir mi?
Üzerinde intifa hakký bulunan yerin ancak kuru mülkiyet
hakkýný satýn alabilirsiniz.Ýntifa hakký sahibi tapu devri
sýrasýnda bu hakkýný tapudan sildirebilir; sildirmemiþ ise
intifa hakký ile yükümlü olarak bu yeri satýn alma hakkýnýz
vardýr.Böyle bir durumda tapuda süre belirtilmiþ ise bu
sürenin sonuna kadar yada hak sahibi ölünceye kadar bu
yerden yararlanamazsýnýz.Çünkü yararlanma hakký sizin
deðil, lehine intifa hakký tesis edilen kiþinindir.
Satýn alacaðým gayrimenkulün tapu kaydýnda kat irtifaký
mevcuttur,bunun anlamý nedir?
Bir arsanýn üzerinde Kat Mülkiyeti Kanunu’na tabi
olarak yapýlacak bir inþaatýn, proje tasdikinden sonra
kat mülkiyetine geçiþe esas olacak þekilde baðýmsýz
bölümlerin tapu kütüðüne kaydý demektir.Böyle bir kayýt var
ise inþaat ya bitmemiþtir ya da yeni bitmiþ olup, tapuda kat
mülkiyetine geçiþ iþlemi henüz yapýlmamýþ demektir.
Geçen hafta bir daire satýn aldým ancak tapu senedinde
Satýn aldýðým dairenin no.su yazýlý deðil.Tapuya düzeltme
Ýçin gittiðimde siz daire deðil hisse satýn aldýnýz dediler
Bunun anlamý nedir ?
Muhtemelen siz arsada hisse satýn almýþsýnýz.Arsa
üzerindeki bina kaçak olarak yapýlmýþ olabilir yada
Belediyenin onayladýðý proje tapuya sunulmamýþtýr.En
doðrusu satýn aldýðýnýz yerin ilçe Belediyesinden tapu
belgenizi göstererek inþaat projesi olup olmadýðýný
öðrenmenizdir.Proje yoksa diðer hissedarlarýn þuf’a davasý
açma konusunda haklarý bulunmaktadýr.
Ben 11 daireli bir apartmanýn en üst katýnda oturmaktayým.
Kiremitler kýrýk olduðu için her yaðmurda çatýdan daireme
Su giriyor ve defalarca yönetime baþvurduðum halde
apartman
Sakinleri tamir masrafýna katýlmaktan çekiniyorlar.Ne
yapmalýyým ?
Kat Mülkiyeti Kanunu’na göre çatý ve duvarlar
ortak yerlerden sayýlýr.Buralarda yapýlacak tüm tamir
giderlerinin malikler tarafýndan arsa paylarý oranýnda
karþýlanmasý gerekir.Yönetim karar alarak çatý tamiratýný
derhal yaptýrmalýdýr.Yönetim buna yanaþmýyorsa
mahkemeye müracaat ederek bu konuda yetki almanýz ve
yaptýðýnýz tüm masraflarý maliklerden arsa paylarý oranýnda
talep etme hakkýnýz mecuttur.
Eski eser olan yapýya inþaat ruhsatý nasýl alýnýr ?
biliyorum. O noktada
mücadele etmek lazým diye
düþünüyorum.
Öncelikle eski eser yapýnýn hangi grupta yer aldýðýnýn
belirlenebilmesi için hazýrlanan
Rölöve projesinin maliklerince Kültür ve Tabiat Varlýklarýný
Koruma Kurulu’na iletmesi gerekir.Ýletilen bu rölöve projesi
ve belgeler incelenerek binanýn grup tespiti yapýlýr.Grup
tespiti yapýlan binanýn tapu kütüðünün beyanlar hanesine
bu bilgi kaydedilir.Grup tespiti yapýlmamýþ binalarýn onarým
ve yapý esaslarý belirlenemez ve belediyelerce yapý ruhsatý
verilemez. Grup tespiti yapýlmýþ olan eski eser binalar için
hazýrlanan restorasyonda ruhsat alýnmak üzere belediyeler
baþvurulur. Belediyeler, eski eser parselinde ek veya
eklenti suretiyle yapýlacak veya yeni inþa edilecek yapýlara
ait bölge kurulunca verilen karalarda veya onaylanmýþ
eski eser projelerinde deðiþiklik yapamazlar.Ancak
inþa edilecek yapýnýn fen ve saðlýk þartlarýnýn mevzuata
uygunluðunu kontrol ederler.
Hukuki alanda bilgi a
[email protected]
Sayý 26
Mayýs 2003
www.demajans.com
Sana Deliler Gibi
N
eler yazýldýðýyla deðil,
kimleri kaybettiklerimizle
hatýrlayacaðýz 2002’yi...
Þiirleri, romanlarý, eleþtiri ve deneme
yazýlarýyla Türkçe’yi ve Türkçe yazýlan
edebiyatý zenginleþtiren Ece Ayhan, Melih
Cevdet Anday, Faik Baysal ve son olarak
Memet Fuat, yeri doldurulamayacak
kayýplarýmýzdýlar.
Futbol tutkusu
Memet Fuat’ýn ölümü üzerine çýkan
haber ve yazýlar henüz tazeliðini yitirmedi.
80’e yakýn kitaba imza atan bu deðerli
ve üretken insan, daha çok Nâzým
Hikmet’in üvey oðlu olmaklýk vasfýyla
gündeme gelirken, medya her zamanki
gibi özel hayatlar üzerine kurmuþtu
söylemini. Elbette Nazým’ýn þiirlerinde
“Oðlum, Memet’im” dizeleri ile anýlmýþ
olmasý, hele ki gençliðinde, Memet Fuat’ýn
hayatýna önemli etkilerde bulunmuþtu,
ama onun hikaye ve romanla baþladýðý
edebiyatýmýza çevirileri, derlemeleri,
seçkileri, yýllýklarý,
eleþtirileri ve 1964-75
arasýnda çýkardýðý
“Yeni Dergi”siyle
kattýðý renk, herhalde
aile tarihinden
daha önemliydi.
Hayat hikayesine
göz gezdirenler,
Memet Fuat’ýn
sporla yakýn ilgisini
de fark etmiþlerdir;
Türk voleybolunun
yüksek paslardan,
yatýk, alçak, kýsa,
çabuk paslara geçiþ
döneminde, 1972’den
1980’e, erkek genç,
A ulusal takýmlarýn
antrenörlüðünü
yapmýþtý o.
Hakkýnda daha
pek çok þey yazýlýp
söylendi Memet
Fuat’ýn, ama futbol
tutkusu ve ölümünden
kýsa bir süre önce
yayýmlanan romaný
nedense ilgi görmedi.
Oysa futbol Memet
Fuat’ýn aklýna
Fenerbahçe stadýnýn
yanýndaki Kadýköy 1.Orta’sýnda okuduðu
yýllarda düþmüþ, Haydarpaþa Lisesi’nde
okuduðu üç yýlýn hemen her gününü
dedesinin köþkünün arkasýndaki Hilal
Sahasý’nda futbol oynayarak geçirmiþ,
annesi Piraye onun bu tutkusundan
ürkerek oðlunun edebiyata yönelmesi
için Nâzým’la mektuplaþmasýnda ýsrarcý
olmuþtu. Memet Fuat’ýn Nâzým’la
mektuplaþmaya, Zola, Balzac,
Dostoyevski, Gorki gibi yazarlarý
okumaya, kendi de iyi kötü bir þeyler
yazmaya baþlamasý iþte bu futbol tutkusu
dolayýsýyladýr.
Hastalýðý nedeniyle faal futbol
hayatý erken biten Memet Fuat, bu
kez kendi arsalarýnýn bir bölümünü
çocuklara ayýrmýþ ve onlarý çalýþtýrmayý
üstlenmiþti. 1959 yýlýnda kurulan Altýnyurt
kulübünün temelleri böyle atýldý. Ýngiliz
antrenör Walter Winterbottom’un
Soccer Coaching adlý kitabýný izleyerek
çalýþtýrdýðý öðrencilerine temel WM (3-43) olmak üzere, çift santrforlu 3-3-4 (bir
tür 3-5-2), 4-4-2 gibi deðiþik sistemleri
öðretmeye çalýþýyordu. Memet Fuat’ýn
“Trübünden Palavra Anýlar” kitabýnda
anlattýðý bu döneme iliþkin anýlarýný fazla
uzatmayýp, federe bir kulüp olmayan
Altýnyurt’un özel maçlarda Fenerbahçe’yi
4-2, Galatasaray’ý 2-1 ve 3-1’lik skorlarla
maðlup ettiðini ekleyerek bitireyim.
Kýsa bir süre sonra futbol dünyasýndaki
geliþmelerden hoþnutsuz olan Memet
Fuat, þiddetten uzak bulduðu voleybolu
seçmiþ, Walter Winterbottom’un futbol
kitabýnýn yerini bu kez Rumen antrenör
Dr. Gabriel Cherebetiu’nun voleybol kitabý
almýþtýr.
KÜLTÜR
Sana Deliler Gibi
Memet Fuat, yýllar sonra yeniden
döndü yeþil sahalara. Ancak bu kez
romanýyla... Yazarýn ölümünden kýsa
bir süre önce yayýmlanan “Sana Deliler
Gibi”si futbol dünyasýnda yaþanan
iliþkiler ve sýcak bir aþk
hikayesi üzerine kurulu...
Dergilerde tefrika
edilenleri saymazsak
eðer, Orhan Kemal’in
“Küçücük”, Aziz Nesin’in
“Sait Hopsait” ve Celil
Oker’in “Kramponlu
Ceset”iyle sýnýrlý futbol
konulu romanlarýmýza bir
yenisi eklendi böylelikle.
Kýsa roman
boyutlarýnda yazýlmýþ
“Sana Deliler Gibi”...
Hikayesini Kemal adlý bir
futbolcunun aðzýndan
aktarýyor Memet Fuat.
Kemal, Beþiktaþ’ta orta
halli bir ailenin çocuðu.
Babasý, spor için deðil,
köþeyi dönmesi için kendi
elleriyle teslim etmiþ onu
antrenörün ellerine. Kemal de genç yaþta
A takýmýna yükselecek kadar yetenekli
hani. Ancak yabancý golcülerin yer aldýðý
þampiyonluk kovalayan kadronun ilk on
birinde yer alamýyor bir türlü. Bu nedenle
Anadolu takýmlarýna gönderilmiþ, bir
kaç yýl oralarda top kovalamýþ, genç
milliye seçilmiþ ve yeniden Ýstanbul’un bir
büyüðüne transfer olmayý baþarmýþtýr. Ýþte
bu andan sonra baþlýyor asýl hikaye...
Memet Fuat, bir futbol yýldýzý özelinde
star sisteminin “star”lar üzerindeki
yýkýcý etkilerini Kemal ve takým arkadaþý
Altan üzerinden ince bir dille anlatýrken,
bu iki gencin etrafýný kuþatan yýldýz
avcýlarýna getiriyor sözü. Kültürel bir
yarýlma yaþýyor Kemal ve Altan. Bir
baþka sýnýfsal ve kültürel ortama sadece
ünlü olmaklýk halleri nedeniyle adým
attýklarýnda, o kendilerine güvenli
hallerini de yitiriveriyorlar. Ancak Kemal’i
alýþýlageldik futbolcu tiplemesinin dýþýnda
çizmiþ Memet Fuat; o, Tanju Çolak’a hiç
benzemiyor mesela, daha çok Aykut
Kocaman canlanýyor gözümüzde…
Kemal iki yaþam biçimini bir arada
sürdürürken aradaki uçurumu fark
edebilecek kadar saðduyulu bir golcü.
Hikayesinde futbolun inceliklerinin
yaný sýra kulüplerin ve takýmlarýn iç
dünyasýna da yer vermiþ Memet Fuat.
Ýnsanlar arasýnda gözlenen her türden
çekiþmenin, rekabetin, ayak oyununun,
dedikodu ve adam kayýrmacýlýðýn en
ince ayrýntýsýna kadar yaþandýðý bu
dünyanýn acýmasýz kurallarýný elbette
bilmiyor deðiliz, ama gazete manþetleri,
naklen yayýnlar ve televolelerle parlak
yüzüne odaklandýðýmýz futbol dünyasýnýn
bireysel trajedileri bir roman içerisinde çok
daha canlý ve çarpýcý görünüyorlar. Yerli
oyuncularýn yabancýlar ve yabancý teknik
direktörler karþýsýndaki ezikliðinden yedek
kulübesi psikolojisine, gol üretemeyen
bir forveti bekleyen seyirci ýslýklarýndan
yeniden Anadolu’ya gönderilmenin
stresine kadar pek çok çaresiz durumla
karþýlaþýyor kahramanýmýz.
„Sana Deliler Gibi”, Kemal’in bütün bu
olumsuzluklara raðmen ayakta kalmasýný
saðlayan karýsý Selma’ya duyduðu aþký
niteliyor aslýnda, ama belki de Memet
Fuat’ýn futbola olan tutkusunu da…
[email protected]
sayfa
Cannes’da “Uzak”a Ýki Ödül
B
11
üyük Jüri Ödülü‘nü alan „Uzak“
filminde yalnýz ve yabancýlaþmýþ iki
kuzeni oynayan Muzaffer Özdemir
ile Mehmet Emin Toprak da En Ýyi Erkek Oyuncu
ödüllerini paylaþtý. Altýn Palmiye Ödülü‘nü ise
Gus Van Sant‘ýn „Elephant“ filmi aldý.
ilk kadýn devlet baþkaný olma idealini konu
alýyor. Mahmalbaf‘ýn „At Five in the Afternoon“
filmi, yönetmenin genç yaþýna karþýn Cannes
film festivaline katýlan 3. filmi oldu. Samira
Mahmalbaf, 53. Cannes festivalinde de
„Karatahta“ filmiyle yine jüri ödülünü almýþtý.
Mehmet Emin Toprak, „Uzak“ filminin
Cannes‘a katýlmaya hak kazandýðýný
öðrendikten kýsa bir süre sonra, geçen yýl Aralýk
ayýnda geçirdiði bir trafik kazasýnda hayatýný
kaybetmiþti. Yönetmen Nuri Bilge Ceylan‘ýn
yeðeni olan Toprak, „Kasaba“ ve „Mayýs Sýkýntýsý“
filmlerindeki rollerinden sonra „Uzak“ adlý
filmdeki baþarýsýyla, 39. Antalya Altýn Portakal
Film Festivali‘nde Oktay Kaynarca ile „En Ýyi
Yardýmcý Erkek Oyuncu“ ödülünü paylaþmýþtý.
Ödülü Toprak ile paylaþan Özdemir‘in mesleði
ise aktörlük deðil, mimarlýk.
„Elephant“ ile Altýn Palmiye ve En Ýyi
Yönetmen ödüllerini alan Gus Van Sant, ödül
töreninde yaptýðý konuþmada teþekkür etti,
„Yýllardýr bir filmimi Cannes film festivaline
getirmeye uðraþýyordum. Böyle bir ödülü
almak harika“ dedi. Sant, konuþmasýný, „Vive la
France!“ (Yaþasýn Fransa) diye bitirdi.
Baþbakan Yardýmcýsý ve Dýþiþleri Bakaný
Abdullah Gül, Cannes Film Festivali‘nde Büyük
Jüri Ödülü‘nü ve En Ýyi Erkek Oyuncu ödüllerini
toplayan
„Uzak“ filminin
yönetmeni Nuri
Bilge Ceylan‘ý
tebrik etti.
Dýþiþleri Bakaný
Gül, yönetmen
Ceylan‘ý
telefonla
arayarak, bu
baþarýdan
dolayý
memnuniyetini
ve tebriklerini
iletti.
Büyük Jüri Ödülü (ikincilik ödülü): Nuri Bilge
Ceylan‘ýn „Uzak“ filmi (Türkiye)
Öte yandan,
Reuters ajansý,
„Uzak“ filminin
baþarýsýnýn,
Cannes‘ýn,
„entelektüel
dünya sinemasý
yanýndaki
geleneksel
tavrýnýn
korunmasý“
anlamýna
geldiði
yorumunu yaptý. Ajans, filmle ilgili
deðerlendirmesinde, ABD ve Kanada filmlerine
giden ödüllere dikkat çekerek, „Cannes, Kuzey
Amerika filmlerine verilen bu ödüllere karþýn,
entelektüel dünya sinemasý yanýnda tavýr
koyma yönündeki þöhretini, Türk filmi Uzak‘a iki
ödül vererek korudu“ ifadesini kullandý.
Birincilik ödülünü alan, bir Amerikan
lisesindeki þiddeti, ateþ açma olayýný konu alan
„Elephant“ filminde de profesyonel oyuncu
olmayan lise öðrencilerine rol verildi. Yönetmen
öðrencilerden, kamera karþýsýnda rol yapmayýp
normal okul hayatlarýnda davrandýklarý gibi
davranmalarýný istedi.
En Ýyi Kadýn Oyuncu ödülünü, „The
Barbarian Invasions“ (Kanada) filmindeki rolüyle
Marie-Josee Croze aldý.
En Ýyi Yönetmen ödülünü yine „Elephant“
filmiyle Gus Van Sant (ABD) kazanýrken, En Ýyi
Senaryo ödülüne „The Barbarian Invasions“ ile
Denys Arcand layýk görüldü.
Cannes film festivalinde, Ýranlý genç
yönetmen Samira Mahmalbaf da bir baþarýya
imza attý. 23 yaþýndaki Mahmalbaf, „At Five
in the Afternoon“ adlý filmiyle jüri ödülünü
aldý. Film, genç bir Afgan kadýnýn ülkesinin
ÖDÜL LÝSTESÝ
Altýn Palmiye (birincilik ödülü): Gus Van Sant‘ýn
„Elephant“ filmi (ABD)
En Ýyi Kadýn Oyuncu: „The Barbarian Invasions“
filmindeki rolüyle Marie-Josee Croze (Kanada)
En Ýyi Erkek Oyuncu: „Uzak“taki rolleriyle
Muzaffer Özdemir ve Mehmet Emin toprak
(Türkiye)
En Ýyi Yönetmen: „Elephant“ ile Gus Van Sant
(ABD)
En Ýyi Senaryo: „The Barbarian Invasions“ ile
Denys Arcand (Kanada-Fransa)
Jüri Ödülü: „At Five in the Afternoon“ filmiyle
Samira Mahmalbaf (Ýran)
Altýn Kamera: „Reconstruction“ filmiyle
Christoffer Boe (Danimarka)
En Ýyi Kýsa Film: „Cracker Bag“ ile Glendyn Ivin
(Avustralya)
CANNES‘DA ÝLK BAÞARI YILMAZ GÜNEY‘ÝN
Yýlmaz Güney ve Þerif Gören‘in birlikte çektiði
„Yol“ filmi, 1983 yýlýnda Cannes Film Festivali‘nde
Yunan asýllý Amerikalý yönetmen Costa
Gavras‘ýn yönettiði „Missing“ (Kayýp) adlý filmle
birincilik ödülü Altýn Palmiye‘yi paylaþmýþtý.
Sayý 26
Mayýs 2003
SIVAS
www.demajans.com
Sivas Katliamý
Sivas Katliamý : Alevilerin Kanayan
Yarasý
Ali Yýldýrým
.KANLI SÝVAS’TAN OZANLAR ÞEHRÝ’NE
Pir Sultan kýzýydým ben de Banaz’da
Kanlý yaþ akýttým baharda yazda
Dedemi astýlar KANLI SÝVAS’TA
Daraðacý aðlar Pir Sultan deyü
Pir Sultan Abdal’ýn tarihsel
duruþundan mýdýr nedir bilinmez yakýn
zamana kadar Sivas denilince akla Pir
Sultan ve Alevilik gelirdi.
Ne var ki Sivas Alevilerin nazarýnda Pir
Sultan’ýn asýldýðý þehir olarak pek makbul
bir sicile sahip deðildir. Yine de Aleviler bu
olayý bir kan davasýna dönüþtürmemiþler,
iktidar mensuplarý ile Sivaslý sýradan
insaný ayýrmýþlar ve Sivas’a “ozanlar
þehri” olarak sahip çýkmýþlardýr. Hatta
yetiþtirdiði ozanlar dolayýsýyla Sivas’ýn
ayrýcalýklý, özel bir yeri vardýr denilebilir.
Nasýl olmasýn ki Aðahi, Aþýk Veli, Ali Ýzzet,
Aþýk Veysel, Kemter ve daha niceleri...
Sivas topraðýnda yetiþmemiþ miydi?
Sivas þehri’nin kara tarihi/talihi
cumhuriyetle bir parça dönmüþtür. Çünkü
Sivas köhne Osmanlý’nýn yerine kurulan
genç Cumhuriyet’in temellerinin atýldýðý
yerlerden biri olmuþtur. Bundan dolayýdýr
ki Sivas Þehri demokrat ilerici kimliðiyle
bilinmiþ, anýlmýþtýr.
II.PÝR SULTAN’IN DÝRENCÝ
HIZIR PAÞA’NIN ÝHANETÝ
Ýlimi sorarsan köyümdür Banaz
Yakýlsýn yýkýlsýn ol KANLI SÝVAS
Bir ben ölmeyinen cihan yýkýlmaz
Açýlýn zýndanlar Pir’e gidelim!
12 Eylül sonrasýnda Sivas’ýn toplumsal
dokusunda köklü deðiþiklikler olur. Sivas
büyük göç veren þehirlerin baþýnda
gelir. Sivas’tan göçenlerin çoðunu ilerici
unsurlar, Aleviler oluþtur. Onlardan
boþalan yerleri ise tam karþýt güçler
doldurur. On yýl içinde Sivas’ýn yüzü
kararýr.
1989 yerel seçimlerinde Refah
Partisi’nin belediye baþkanlýðýný
kazanmasýyla gerici güçler bütünsel
olarak Sivas’ta kurumsallaþmaya baþlar.
Belediye olanaklarý sýnýrsýz bir biçimde
Þeriatçý çevrelerin hizmetine sunulur.
Anadolu’nun bu demokrat kimlikli
kenti gerici bir dokuya bürünmüþtür. 12
Eylülcülerin toplumsal güçleri bastýrmak
için dinci gericiliði kullanmalarý sonuçlarýný
vermiþ, gerici güçler sahiplerinin dahi zor
kontrol ettikleri bir noktaya gelmiştir.
Tarih boyunca Sivas kentinin þahsýnda
hep iki çizgi varlýðýný devam ettirir. Pir
Sultan Abdal’ýn baþeðmez direniþçi yolu
ile Hýzýr Paþa’nýn hain, ihanetçi çizgisi.
Bu iki farklý dünya anlayýþý, bu
insanlýðýn hizmetinde olma ile ona ihanet
etme çizgisi 2 Temmuz 1993 tarihinde bir
kez tarih sahnesinde ortaya çýkacaktýr.
III.SÝVAS ELLERÝNDE SAZIM ÇALINIR
I
Pir Sultan Abdal Kültür Derneði
geleneksel olarak 1978’den beri
düzenlemekte olduklarý Banaz Pir
Sultan Abdal Þenlikleri daha görkemli,
daha kalýcý bir biçimde gerçekleþtirmek
için 1993 yýlýnda da aylar öncesinden
hazýrlýklara baþlarlar.
Tüm demokratik kitle örgütlerine
ve Alevi kuruluþlarýna çaðrý yaparak
Banaz þenliklerini paylaþmayý, birlikte
yapmayý teklif ederler. Bu etkinliklerin
bir bölümünün de Pir Sultan Abdal’ýn
sazýnýn çalýndýðý Sivas þehir merkezinde
yapýlmasý öngörülür.
1993 þenlikleri için bilinen tanýnan
yazarlarý sanatçýlarý yapýlan davete
olumlu yanýt verirler. Pir Sultan Abdal
Þenlikleri Pir Sultan Abdal’ýn toplumsal
ve inançsal duruþuna uygun olarak
geniþ kapsayýcý sosyal bir organizasyon
olacaktýr.
Ankara’dan Ýstanbul’dan Anadolu’nun
dört bir yanýndan yola çýkan Pir Sultan
yolcularý 1 Temmuz 1993 sabahý Sivas’ta
buluþurlar. Programa göre iki gün Sivas’ta
etkinlikler gerçekleþtirilecek ardýndan ise
Banaz’a geçilecektir.
Fakat Sivas eski Sivas deðildir, daha
sabahýn ilk saatinde, daha Sivas’a girer
girmez farkedilir bu. Ýnsaný sýkýp boðan,
söylenmesi gerekip de söylenmeyen bir
söz gibi rahatsýz eden bir havasý vardýr
Sivas’ýn.
Pir Sultan’ýn torunlarý kendi havalarýný
hakim kýlmakta gecikmezler þehre. Þenlik
baþlar, deyiþler, semahlar birbirini izler.
Söyleþiler, paneller izleyici ile dolup taþar.
Korkulacak bir þey olmadýðýný düþünür
herkes. Kaygýlarýn boþuna olduðunu
söylerler birbirine. Sivas da bizim þehrimiz
derler. Ne yazýk ki bir gün geçmeden bu
görüþlerin tam tersini yaþayacaklardýr.
IV.PLANLI PROGRAMLI KATLÝAM
Sorma be birader mezhebimizi,
Biz mezhep bilmeyiz yolumuz vardýr.
Mezhep bilmeyen, insanlýk yolu
dýþýnda baþka yol tanýmayan, sevgiyi
kendisine din edinmiþ insanlar Sivas’ta
kendileri için kurulan tuzaklardan
habersizdirler.
Sivas’ý bilip tanýyanlar þenlikle ilgili
olarak kaygýlarýný dile getirdiklerinde,
þenliðin devletle/kültür bakanlýðýyla
ortak olarak düzenleniyor olmasý, Sivas
valisinin demokrat kimlikli bir kiþi olmasý,
iktidar ortaklarýndan SHP’nin Alevilerin
oy verdikleri bir parti olmasý gerekçe
gösterilerek kaygý giderilmeye çalýþýlmýþtýr.
Tüm bunlarýn birer yanýlgý olduðu
anlaþýlacaktýr ama ne pahasýna...
Þeriatçý karanlýk güçler günler
öncesinden Sivas’ta Alevilerin,
demokratlarýn varlýk göstermesini
engellemek ve onlara “müslüman
mahallesinde salyangoz sattýrmamak”
için hazýrlýklara giriþirler.
Gazete ilanlarý vererek, bildiriler
hazýrlayýp daðýtarak yalan dolana dayalý
provakasyon ortamý hazýrlarlar. Güya
þenlik için Sivas’a gelecek olan Aziz
Nesin peygamberin eþine hakaret eden
Salman Rüþtü’nün kitabýný yayýnlamýþtýr.
Bu tamamen yalandýr, ne bir hakaret ne
de bir kitap yayýnlama olayý sözkonusu
deðildir. Ama yalana dayalý tahrik
þeriatçýlar için yeni bir þey sayýlmaz.
Daha 1978 yýlýnda, yine Sivas’ta “Aleviler
camiyi bombaladý” yalanýný uydurup halký
birbirine düþürmeye kalýþýkan kendileri
deðil midir? Maraþ katliamý öncesi ayný
provakasyonu yapmamýþ mýdýrlar.
2 Temmuz’dan 15 gün önce
þeritaçýlarca tüm Sivas’a daðýtýlan
Müslüman Kamuoyuna baþlýklý ve altýnda
Müslmanlar imzasý olan bildiride halk
“cihada” çaðrýlýr:”Aziz Nesin köpeði,
yanýnda kendisiyle beraber bir ekiple
birlikte, þehrimiz Valisi tarafýndan davet
edilip, þehirde adeta Müslümanlar’la alay
edercesine gezebilmektedir
Kâfirler þunu iyi bilmeli ki: Ýslâmýn
Peygamberi’ni ve kitab’ýn izzetini korumak
için, bu uðurda verilecek canlarýmýz
vardýr.
Gün, Müslümanlýðýmýzýn gereðini
yerine getirme günüdür.”
Ýlk gün þeriatçýlar pusuda beklerler.
Saldýrý için her zaman yaptýklarý gibi Cuma
gününü ve Cuma namazýný beklerler.
2 Temmuz günü Cuma namazýndan
çýkan kalabalýklar katillerin kýþkýrtmasýyla
harekete geçeler. Önce etkinliklerin
yapýldýðý Kültür Merkezi’ne saldýrýrlar.
Arkasýndan Sivas katliamýnýn
yaþanacaðý Madýmak Oteli kuþatýlýr.
Tüm dünyanýn gözü önünde Sivas
katliamý yaþanýr.
2 Temmuz Sivas katliamý üzerinden
geçen yýllara raðmen Alevilerin nazarýnda
küllenmemekte, tam tersine Sivas yangýný
Alevilerin kanayan yarasý olmaya devam
etmektedir.
Sivas katliamý Alevilerin yaþadýðý diðer
bir çok katliamlara benzemekle birlikte
ondan bazý çok trajik unsurlarla farlýlýk
göstermektedir.
Bu nedenle “Sivas’ýn ýþýðý
sönmeyecek”, bu nedenle “Sivas
unutulmayacak” sözleri bu katliama karþý
her fýrsatta dile getirilmektedir.
Çünkü 8 saat insanlar Madýmak
Otelinde kendilerine bir yardým eli
uzanmasýný beklerler. Cumhurbaþkaný
aranýr, baþbakan aranýr, baþbakan
yardýmcýsý, bakanlar aranýr. Tanýdýk bildik
etkili yetkili kim varsa bir umut olarak
aranýr ama güvenlik güçleri de dahil hiçbir
güç gelip de þeriatçý güçleri daðýtmaz, Pir
Sultan torunlarýný kurtarmaz!
Bu ne derin acýdýr!
Bu ne büyük bir trajedidir.
Sivas’ta göz göre göre insanlar
katledilir. Þeriatçýlar bir bayram yerinde
buluþmuþ gibi Madýmak Oteli’ni sarar
ve insanlarýmýzý katlederler. Bu
katiller günler öncesinden hazýrlýk
yapmalarýna raðmen yakalanmamýþ,
engellenmemiþtir. Sivas gibi küçücük
bir þehirde kimin ne dolap çevirdiðinin
bilinmemesi mümkün müdür? Tersine
istihbarat birimleri “olay çýkacaðýný
rapor ettik” demektedirler. Olay
çýkmamýþ, katliam yaþanmýþtýr. Sivas
belediye baþkaný katilleri “gazanýz
mübarek olsun” diye kutlamaya kadar iþi
vardýrmýþtýr!
8 saat genç kýzlarýmýzýn,
oðlanlarýmýzýn, þairlerimizin, baðlama
ustalarýmýzýn, semahçýlarýmýzýn çýðlýklarýna
tüm insanlýk kulaklarýný týkamýþtýr. Baþta
iktidar sahipleri olmak üzere!
8 saat içinde dünyanýn bir baþka
ucuna müdahale edilebildiði halde,
Sivas’a yardým gönderilmemiþ, insanlarýn
katledilmesine engel olunmamýþtýr! Sivas
nasýl unutulur?
BUNLARI UNUTMA!
Bazý anlarda bazý sözler söylenir,
bazen bu sözlerin ve bu sözleri
söyleyenlerin asla unutulmamasý gerekir.
Bu sözler ve onlarý söyleyenler yeni
acýlar yaþanmamasý için, yeni katliamlar
olmamasý için, dostu düþmaný tanýmak
ve aklýmýzdan çýkarmamak için kesinlikle
unutulmamalýdýr. Taþlara, demirlere
bu sözler kazýnmalý ve bir kenara
konulmalýdýr.
Sivas katliamý yaþanýrken de
unutulmamasý gerekin sözler söylenmiþtir.
Hem de bu sözleri dönemin
Cumhurbaþkaný, dönemin baþbakaný
söylemiþlerdir. Bu sözler bize katliamýn
arkasýndaki gizi ifade etmektedir.
UNUTULMAYACAK SÖZLER BÝR
“GÜVENLÝK GÜÇLERÝ ÝLE HALKI KARÞI
KARÞIYA GETÝRMEYÝN!”
Sözün sahibi Cumhurbaþkaný’dýr.
Cumhurbaþkaný Süleyman Demirel.
Katiller Madýmak Otelini kuþatmýþ,
insanlar içeride çýðlýklarla yardým
beklerken bu sözü defalarca Sivas
valisine ve emniyet müdürüne söylemiþtir.
Demirel’in vatandaþ dediði þeriatçý
katillerdir. Ve güvenlik güçlerinin onlara
müdahale etmesine engel olmakta,
katillerin iþlerini rahatça yapmalarýný
istemektedir adeta. Katillere karþý
gelmeyin, bu sözün anlamý bundan
baþka nedir? Bu söz nasýl unutulur?
UNUTULMAYACAK SÖZLER ÝKÝ
“OTELÝ SARAN VATANDAÞLARIMIZA BÝR
ÞEY OLMAMIÞTIR!”
Sözün sahibi Baþbakan’dýr. Baþbakan
Tansu Çiller. Çiller Madýmak Otelini saran
ve insanlarýmýzý katleden þeriatçý katillere
bir þey olmadýðýný, katillerin burunlarýnýn
kanamadýðýný müjdelemektedir.
Baþbakan’ýn vatandaþ dediði de
þeriatçý katillerdir. Ya içeride çýðlýklarla
yardým bekleyenler? Onlarýn vatandaþlýk
haklarý? Onlarýn yaþama haklarý? Çillerin
umrunda olan, Çillerin bu sözleri ile
gözetip kayýrdýðý katillerdir maðdurlar
deðil. Bu sözler nasýl unutulur?
Ya bu sözleri söyleyenlerin partisine
oy veren, oy vermeye çaðýran Aleviler,
sözde Alevi önderleri onlar nasýl unutulur?
V.ATEŞTE SEMAHA DURANLAR
ÞÝVAS ÞEHÝTLERÝMÝZ
Nesimi Çimen:Üç telli curanýn üstadý.
[email protected]
Sarýz 1926
Asým Bezirci:Sosyalizm ve Edebiyat.
Erzincan 1927
Metin Altýok:Kara kutu, þiir, felsefe.
Bergama,1941
Muhlis Akarsu:Kula kulluk yakýþýr mý?
Kangal 1948
Behçet Aysan:Sefa’sýný ölümüle
öðreten þair. Ankara 1949
Muhibe Akarsu:Akarsuyum böyle
miydi ahdýmýz? Kangal 1958
Edibe Sulari: Davut Sulari’nin yadigarý.
Erzincan 1953
Uður Kaynar:Militan, þair, elyazarý.
Zara 1956
Asaf Koçak:Yok devenin kuþu, bir sýr
“Cop Cumhuriyeti”nin çizeri, Yerköy 1957
Erdal Ayrancý:Hep barikatýn baþýnda.
Niðde 1958
Sehergül Ateþ:Biz onunla baba kýz
deðildik. O hem sýrdaþým, hem yoldaþým,
hem dayanaðým ve gücümdü; babasýnýn
sözleri. Ankara 1953
Hasret Gültekin:Koçgiri’den, Han
Köyü’nden. 1965
Muammer Çiçek:Bir oyun yazdý
“Ýnadýna Yaþamak”.
Muammer Çiçek:Bir oyun yazdý
“Ýnadýna Yaþamak”.Yalýnyazý Köyü, Zile
1967
Gülender Akça:Abidin ve Sultan’ýn
gözbebekleri. Divriðinin Þahin Köyü’nden,
1968
Mehmet Atay:Þahaným, þahdamarým,
yangýn yüreklim. Divriði 1968
Sait Metin:Uzundu, usuldu dedemin
boyu. Divriði 1970
Carina Johanna:Alevilik araþtýrmacýsý,
“yabancý deðil”. Hollanda 1970
Gülsün Karababa:Babasý”Kýzým
benden daha iyi saz çalacak” derdi.
Divriði 1971
Ýnci Türk:Çiçek açar domur domur dal
verir. Balýkesir 1971
Huriye Özkan:Havanýn yüzünde
semah dönerken. Ankara 1971
Murat Gündüz:Yaþamak bir aðaç gibi
tek ve hür, en sevdiði dize.Ankara 1971
Ahmet Özyurt:Çok seviyorum
düþüncelere dalmayý. Enstein gibi
düþünerek kendimden geçmeyi. Kendi
dizeleri. Ankara 1972
Handan Metin:Tüm güzellikleri
toplayýp uzun bir yola çýktýn. Ankara 1973
Yeþim Özkan:Ballýhan, erenlerin bal
çiçeði. Ankara 1973
Yasemin Sivri:Kamber’in profesörü,
kitap kurdu. Ankara 1974
Serpil Canik:Kuþ olup güvercin
donunu giyen, Uyan daðlar uyan Serpil
geliyor. Ankara 1974
Serkan Doðan:Baþýma kýzýl baðla,
arkamdan aðýt yakma anam, Ankara
1974
Belkýs Çakýr:Güne Umut’tan.
Ceylanlara karýþýp semaha duran.
Ankara 1975
Nurcan Þahin:Kim yakýþtýrabilir sana
ölümü? Ankara 1975
Özlem Þahin:Okur, meraklý, yerinde
duramaz, yaþam delisi. Ankara 1976
Asuman Sivri:Semah, semah tutkunu,
abisinin delisi. Ankara 1977
Menekşe kaya:Sazý elinde
Ýsmail’in.Ötme bülbül ötme gönlüm þen
deðil. Ankara 1977
sayfa
12
Koray Kaya:Pir Sultan’ýn genç þehidi.
Ve hep öyle kalacak. Ankara 1981
Yanyana öldüler.
Ve yanyana gömüldüler Karþýyaka’da.
Karþýyaka’nýn onur gülleri, direnç
gülleri, Pir Sultan Þehitleri...
VI.SÝVAS DAVASI
“Ýnsanlýk tarihinde din adýna iþlenen
böyle bir vahşet görülmemiştir.”
Sivas katliamýnýn bulunabilen,
ele geçirilebilen sanýklarý çeþitli
mahkemelerde yargýlandýlar. Sivas davasý
hala sürmektedir!
Dava süreci nasýl geliþti?
Katliam davasý güvenlik gerekçesiyle
Sivas’tan Ankara’ya nakledildi.
Yargýlamaya adiyen adam öldürme
eylemi davasý olarak baþlanýlmýþtý.
Mahkeme davayý planlý programlý,
örgütlü bir katliam olduðu gerekçesiyle
Devlet Güvenlik Mahkemesine gönderdi.
Ankara DGM 1994 yýlýnda verdiði ilk
kararýnda olayý basit bir “yangýn çýkararak
adam öldürme” olarak deðerlendirdi.
Hatta iþi daha da azýtarak Aziz Nesin’in
katilleri tahrik ettiðini dahi ileri sürdü ve
buna dayanarak katillerin cezalarýnda
indirim yaptý.
DGM’nin bu hukuka ve maddi
gerçekliðe aykýrý kararýný inceleyen
Yargýtay DGM kararýnýn tümüyle hukuka
aykýrý olduðunu saptadý. Yargýtay
DGM’nin olayý basite aldýðýný, yanlýþ
deðerlendirdiðini vurgulayarak olayda
þeriatçýlar tarafýndan laik düzene yönelik
bir kalkýþma olduðunun belirlenmesi
gereðine iþaret etti. 28 Þubat sürecine
denk gelen günlerde Ankara DGM’de
yargýlama yeniden baþladý. Bu kez
sanýklar hakkýnda “anayasal düzeni
bozarak þeriat devleti kurmaya
kalkýþmak” eyleminden ceza verilmesi
yoluna gidildi. Mahkeme 33 sanýðý
idam cezasýna çarptýrdý.(1997) Bu karar
Yargýtay’ca yeniden incelendi ve bazý usul
hatalarýndan dolayý bozularak eksikliklerin
giderilmesi için yeniden Ankara DGM’ye
gönderildi. Şubat 1999 tarihinde usul
eksikliklerinin giderilmesi için başlayan
yargýlama sonucunda 33 sanýk DGM’ce
yeniden idam cezasýna çarptýrýldý. Sanýklar
bu kararý temyiz ettiler. Dava dosyasý þu
an Yargýtay’da incelenmekte.
Ankara DGM’sinin sanýklar hakkýnda
idam kararý verirken dayandýklarý gerekçe
tüyler ürperticidir: “Ýnsanlýk tarihinde
din adýna iþlenen böyle bir vahþet
görülmemiþtir.”
VII.SÝVAS DERSLERÝ
Sivas katliamý gerek Alevi
örgütlenmesinde gerekse Alevilerin
bilincinde bir dönüm noktasý olmuþtur.
Sivas katliamýndan çýkan birinci ve
temel ders, yalnýzca ve yalnýzca kendi
gücüne ve örgütlülüðüne güvenmenin
zorunluluðudur.
Aleviliði yönelik aðýr bir kuþatmanýn
yaþandýðý ve saldýrýlarýn gündeme geldiði
þu günlerde Alevilerin kimlik mücadeleleri
için güçlü örgütlülükler yaratmasý
zorunluluðu görevi her zamankinden
daha yakýc
Sayý 26
Mayýs 2003
BALIK BIRADA MI
YÜZER RAKIDA MI?
Ý
nsan yaþlanýnca geriye dönük
muhasebesini yapmaya baþlýyor.
Ýçinde yaþadýðýmýz ortamýn yorucu
stresli temposundan kurtulup bir an kendisi ile
hesaplaþmaya baþlýyor.
Geçmiþe yaptýðým artý deðerlerden
artakalan, diþimle týrnaðýmla kazýyarak
eski Foça´da bir evim oldu. Bu evimde
oturamadýðým için kiraya verdim. Kiracý
balýkçýlýk yapýyor, hanimi da çalýyor. Ýki buçuk
sene kadar oturdular ite kaka kiralarýný
öderken, birdenbire kira ödemez oldular.
Yasal yoldan çýkmalarýný istedik, ortadan
kayboldular. Geride 10 aylýk kira borcu, 14 ay
elektrik parasý 700.000.000 ve 270.000.000,
su parasý býrakmýþlar. Kapýmýzýn kilidini kýrýp
içeriye girdik. Bir yýðýn pislik, tahrip edilmiþ
kapý pencere ve duvarlar, vernikli pencerelere
çakýlan çivilere uygun uçkur lastiði ile asýlan
perde kalýntýlarý. Banyo ve mutfak viran oluþ
Ýþgalde onuncu gün
lýþ veriþ sepetinin içinde üç beþ
domates üç beþ ekmek birde
dirseðinden kopmuþ bir çocuk eli,
alýþveriþ sepeti üç domates kanlar içinde bir çocuk
eli.. Akilli bomba bu uygarlýðýn son buluþlarýndan.
Ýnsan organlarý Pazar yerinde daðýlmýþ, kafa
kol basa. Akilli bomba sahibinden de akilli.
Bombaya býraksalar bu caniliði yapmayacak
alýp baþýný gidecek, issiz bir çöle uzak bir denize
yada Harran ovasýna bir bos araziye düþecek
. Bomba sahibinden dað masum söyleneni
yapmak zoruna yoksa daha zekisini yaparlar
daha öldürücüsünü.. Tanrýsýndan özel misyon
üstlenen karanlýðýn alçak prensleri, çaðýmýzýn
ölüm cellatlarý ve onlarýn þakþakçýlarý, kan tutan
parmaðýný yalar hesapçýlar. Komþuda piþen
size düþmeyecek KAYBETTINIZ. Gözü dönmüþ
satýn aldýðýnýz medyanýz stratejik dostlarýnýz
var. KAYBETTINIZ. Dolara endeksli inancýnýz var.
KAYBETTINIZ. Bir gezegen dolusu ruh parçalanmýþ
bedenlerin baþýnda Hiroþimalarýn.. Bir gezegen
dolusu ruh su günlerde çölde iþgale karþý direniþi
örgütlüyorlar. Siz onlarý göremeseniz. Yüreksizler
korkaklar, alçaklar, siz bunu anlayama siniz.
Uyku haplarýnýz kimyasal uykularýnýz kitle imha
hesaplarýnýz kursun geçirmez limuzinleriniz em
çok da yalanlarýnýzla kaçamazsýnýz.SUCLUSUNUZ.
Basra’dan bir mahalle daha on gün önce okula
giden çocuklar, çeyizini hazýrlayan genç kýzlar,
is arayan delikanlýlar, torunlarýný seven neneler,
tütün içen dedeler, hamile esinden çocuk
bekleyen babalar vardý. Simdi kiþi baþýna iki ton
bomba var su yok On bin kilometrede uygarlýk
ölüm taþýyor insanlarýn baþýna, oysa yaðmur
bekliyordu çocuklar. Hava çok bulutlu füze sagnak
halinde, su yok, Pazar yerinde alýþveriþ yapmaya
giden anne yok, çocuðun kopan eli yok annede
yok, ortanca kardeþin kopmuþ kolu var, kendi yok,
baba hem var hem yok direniyor iþgalciye alçaða
namussuza yalancý uygarlýða. Çocuklarýna, sizde
benim gibi yapýn hiç bir iþgalciyi beyaz bayrakla
karþýlamayýn. Ýyiden yana, güzelden yana,
mazlumdan yana. Barýþtan yana Olanlarýn isyan
eden yürekleri bizimle...
A
Ýþgalde onuncu gün. On gündür Pazar
yerlerine gitmiyorum.
Bir delinin günlüðünden/ Cumali Çorbasý/
30. Mart 2003
DÝYAP GÖKDUMAN
4.VATANDAŞLIK
YASASINA
GÖRE TAKDÝR
YOLUYLA ALMAN
VATANDAŞLIÐINA
GEÇÝÞ
her hangi bir nedenle,
yabancýlar yasasýnýn
kolaylaştýrýlmýþ Vatandaşlýk
hükümlerinden
sevgili Canlar,
Y
ýllarca Avrupa
Gazetelerinde,
milliyetle Gazeteciliðe
baþladým 1982 yýlýnda, Hürriyet
ve Günaydýn da Muhabir olarak
çalýþtým
Gerçek Ýlim Dergisinde( Baðýmsýz Alevi Birlikleri yayýn
organý Avrupa’da Alevilik akýnda çýkan ilk dergi), 12 yýl
deðiþik kademelerinde yöneticilik yaptim1993 den 1998
yýlýna kadarda yazý isler Müdürü olarak görev üslendim.
Mürþit dergisinde, Nefes dergisinde yazýlar yazdým. son
Ýki yýldýr da DEM Gazetesinde gücümüz yetiðince emek
verdim . Hak yanýnda zay olmaya.
Altmýþ Yas emekliliðine dokunmayýn
M
Seçim propagandasýnda aþýrý
sað ve liberal sað „kamu güvenliði“
vb. konularý öne çýkararak geniþ
yýðýnlarý etkilemeyi baþarmýþlardý.Bir
yýl sonra sosyal güvenliðin içini
boþaltan emeklilik,sosyal sigorta
ve fonlarla ilgili yasalarla geniþ
kitlelerin eylemleriyle karþý
karsiyalar.Chirac ve Raffarin
�nin yeni ekonomik projesine
göre;Sosyal sigorta kurumu çok
önemli olmayan hastalýklar için
ilaç parasýný ödemeyecek.600
den fazla ilaç bu yasa kapsamýna
giriyor.Emeklilik ödentileri ise
2008 de 40 yýl, „2020 de 42 yýl ve
2040 da 45 yýl olacak.Su anda
uygulamada olan emeklilik yasasý
özel sektörde çalýþanlar için 40 yýl
,kamu sektöründe çalýþanlar için
37.5 yýl.yönetim yeni duzenlemesni
sözde bu eþitsizliði kaldýrma
demagojisine dayandýrýyor.Oysa1993
de bu eþitsizliði getirenlerde
-60 yaþýndan büyük
yabancýlar için 12 senelik
oturum süresi
-Alman devletinin
korumasý altýnda olan
veya hiçbir vatandaşlýðý
olmayan yabancýlar için 6
senelik oturum süresi
yararlanamayan bir
göçmen aşaðýdaki
koşullarý yerine getiriyorsa,
Vatandaşlýk yasasýnýn
(StaG)8. maddesine göre
alman vatandaşlýðýna
geçebilir.
-Almanyada en az 8 yýldýr
yasal olarak oturmuş
olmak. Hukuka uygun
olarak gerekli oturma
süresi bazý yabancý
gruplar için farklýlýklar
içermektedir.
-politik iltica başvurusu
kabul edilenler için 6
senelik oturum süresi.
-Alman devletinin çýkarlarý
gerektirdigi hallerde en az
3 senelik oturum süresi
-18. Yaþýnýn altýnda olup,
alman evlatlýk yasalarýna
göre bir Alman tarafýndan
evlatlýk edinilen
-Vatandaşlýk başvurusu
yapýldýðýnda, oturma
hakkýna veya oturma
iznine (sýnýrlý veya sýnýrsýz)
sahip olmak
-Almanya’da temelli
olarak yerleşmiş olmak
-Geçici olarak oturum
13
ARTIK ISTEMEM
Kudret Gül-Stuttgart
ayýs ayý boyunca
Fransa da adeta
sokaklar konuþtu.
Liberal sað Ýktidara geldiðinden
bu yana sosyal kazanýmlarý hedef
alan yasalarý programatik olarak
uygulamaya sokuyor. Chirac ve
Raffarin ‘in uygulamaya koymak
istediði bu proje kamu ve özel
sektörde çalýþan emekçilerin
büyük bir direniþi ile karþý
karþýya.Fransa’da1995’den buyana
ilk defa bu kadar kitlesel bir
grev ve direniþ yaþanýyor.Zaten
Raffarin hükümetinin gündeme
getirdiðiemeklilik ,sosyal sigorta ve
fonlarda on görülen deðiþiklikler
projesi daha önce, 1995 de yine
iktidarda olan sað hükümetin
baþbakaný Juppé tarafýndan
gündeme getirilmiþti.Genel bir
direniþ karþýsýnda Juppé daha fazla
dayanamamýþ yasa tasarýsýný geri
çekmek zorunda kalmýþtý.2002 deki
cumhurbaþkanlýðý ve parlamento
seçimlerinden sonra mutlak bir
iktidara sahip liberal sað yönetim
,bu kez söz konusu reformlarý
parlamentodan geçirme niyetinde.
sayfa
ZÜLFÝKAR YALÇINKAYA
Aman dostlar siz siz olun, eðer Türkiye’de
eviniz kirada ise hemen zaman geçirmeden
elektrik ve su abonesini kiracýnýn üzerine
aktarýn, baþýnýz benim gibi aðrýmasýn
Delidir akýllýlar tarafýndan raporludur
Düþündüklerinden dolayý cezai ehliyeti
yoktur..
-2.Bölüm-
[email protected]
fare pislikleri ile dolu. Evimi tekrar ev haline
getirebilmem için beni neler beklediðini bir
ben bilirim. Evim Eski Foça Atatürk mahallesin
sevgi cad. 14 numarada. Elektriði ödenmeyen
bir abonenin elektriði hemen 15 gün içinde
kesiliyorken, 14 ay sayaç okunuyor, fatura
düzenleniyor ve kesilme iþlemi yapýlmýyor.
Acaba „ Tedaþ“ kurumunun E-Foça memurlarý
Ayhan bey ve Ulvi beyler hangi özel iliþki ile
bu vatandaþý müstesna tutarak elektriðini
kesmedi? Acaba balýkçý kiracýnýn balýklarý
bu memurlarýn birasýnda mi rakýsýnda mi
yüzdüler.
Elektrik idaresi „ Tedaþ“ kaçak elektrik
kullananlar ile savaþ açmýþ ve çeþitli plakatlar
asýyor. Kaçak elektrik kullananlara 1,5 Milyar
para cezasý, hapis cezasý vs. „ Tedaþ“ idaresi
ilk önce kendi içinden baþlamalý bu savaþa
BÝR DELÝNÝN GÜNLÜÐÜ
Degerli okurlar, geçen
yazýmdada belirttigim
gibi, bu seferki
yazýmda vatandaşlýkla
ilgili olacak.
Geçen sayýda
hazýrlamýþ olduðum
broşürümün birinci
bölümünü yazmýþtým
ve şimdi ikinci
bölümünü yazýyorum.
YAÞAM
www.demajans.com
kendileri.O donemde iktidarda
olan sað koalisyonun baþbakaný
Balladýr özel sektör içinde
37.5 olan emeklilik yýlýný 40 yýla
çýkarmýþtý.Yasallaþtýrýlmaya
çalýþýlan bugünkü proje çalýþanlar
için emeklilikte %20 ile %30 kayýp
demek.Örneðin; özel sektörde 1400
euros maaþla emekli olan biri 1990
da 1232 euros aldýðý emekli aylýðý ,
2003 de 899 ,2008 de868,2020 de
762 euros ya kadar düþüyor.Sosyal
kazanýmlarda Fransa’yý 50 yýl geri
goturecek bu yasaya her dört
çalýþandan üçü aktif olarak grev
ve eylemlerle karþý konulmasýndan
yana .Kamu ve özel sektörde çalýþan
iþçi ve memurlar Mayýs ayýnda
sesini alanlarda birleþtirdi.Hep
birlikte „60 yas emekliliðine
dokunmayýn“diyerek kararlýlýklarýný
gösterdiler.
Emeklilik yasasýndaki „eþitlik“
demagojisinin yani sýra diðer bir çok
yaniylada çeliþkiler taþýyor.Örneðin
bir memur is yaþamýna
baþlamadan önceki eðitim sureci
bu emekliliðe dahil deðil.Eh okul
bitince hazýr is bulmakta öyle
kolay olmuyor.Ortalama 25
yaþýnda ise baþlayan bir memur
her þey yolunda giderse 65
yaþýnda emekli olacak.2040 lar
da emeklilik yaþý 70 lere kadar
çýkartýlýyor.Mezar da emeklilik
le ne farký var bunun.! Altmýþ
yaþýna kadar (issiz kaldýðýn surede
sayýlmýyor) yapýlan ödemeler 40 yýla
göre iþlem yapýldýðýnda oldukça
düþük bir emekli maaþý alabilecek
emekliler.diðer bir konu madem
hükümet eþitsizliði gidermek istiyor
neden özel sektörde çalýþanlarýn
suresinde 37.5 a indirmiyor.Bunun
maliyeti 4.5 milliyar euros her yýl
için..2002 de iþverenlere sosyal
ödentilerde 19,5 milyar euros
baðýþlandý.Bu ödemeleri yeniden
bir kýsmýný iþverenlere ödeterek de
saðlayabilir.Raffarin hükümetinin
milli eðitimde yaptýðý tasarruflar ve
milli eðitimin özerkliðini kaldýran
yeni uygulamalar nedeniyle yaklaþýk
almýþ olanlar bu
haklardan yararlanmaz
-Alman medeni hukukuna
göre reşit ve kişilik haklarý
herhangi bir nedenle
kýsýtlanmamýþ olmak
- Kendisi ve ailesi için
yeterli bir konuta sahip
olmak
- Kendisi ve ailesinin
geçimini temin edebilecek
yeterli ve sabit bir gelire
sahip olmasý gerekir
Sosyal yardým veya işsizlik
yardýmý alan bir yabancý
alman vatandaşlýðýna
geçemez. Herhangi bir
nedenle, işsizlik parasý,
hastalýk kasasý yardimi,
çocuk egitim parasý ,
konut yardýmý veya BaföG
alanlarda, gelecekteki
gelir durumlarýnýn nasýl
olabilecegi degerlendirilir.
- Yeterli düzeyde almanca
bilmek
(Aynen 4.maddede
26 bin yardýmcý eleman ,okul
doktoru vb. isine son verilmiþti.Bu
nedenle eðitim emekçileri Mayýs
ayýndan önce dört kez genel
greve gittiler.13 mayýsta , kamu
çalýþanlarý ve özel sektörle birlikte
70 ilde yapýlan grev ve yürüyüþlere
1 milliyon 700 bin kiþilik bir kitlesel
katilim gerçekleþti.Paris’te tramvay
ve diðer toplu taþýma araçlarýnýn
grevi hayati felce uðrattý.Basta en
büyük sendikalar CGT,CFTD ve FO ile
birlikte tüm sendikalar eylemlerine
sonuna kadar devam etme kararý
aldýlar. Kitlesel direniþler gösteri
ve yürüyüþler geniþleyerek devam
ediyor.
Raffarin hükümetinin yýllýk icrati
sonunda, gençleri ve issizleri
ise adapte etme amaçlý bir çok
kuruluþ ödemeler kesildiðinden
ya kapatýldý yada aktivitelerini
sürdüremez oldular.Son bir
yýlda sadece gençlerde %20
oranýnda issizler arttý..Hiç bir geliri
olmayanlara sosyal fonda ödenen
(RMI )asgari geçim aylýðý koþullara
baðlý olarak ancak altý ay üzerinde
iki defa uzatilabilinecek.Ayrýca
RMI alanlara, asgari ücretten
kamu alanlarýnda yarim gün
çalýþma mecburiyeti getirilecek.
Sosyal ve kültürel amaçlý faaliyet
yürüten dernek ve kuruluþlara
yapýlan yardýmlar da asgariye
inmiþ durumda.tüm bunlarýn
yani sýra su soru sorulabilir;bazý
durumlarda ekonominin daha iyi
islemesi için tasarrufa gidilemez
mi?Buna olumlu cevap verilebilminir
ama bu geniþ yýðýnlarýn hayati
konularýnda;eðitim,saðlýk ,emeklilik
,toplu taþýmacýlýk vb. sosyal
alanlarda olmamalý.AB ülkeleri
ekonomik büyümeleri için geniþ
emekçi yýðýnlarýn yoksullaþmasýna
yol açacak yeni yasalarý gündeme
getirdikçe yeni toplumsal patlamalar
kaçýnýlmaz olacaktýr.
belirtildigi gibi)
- Anayasal düzene baðlýlýk
belgesinin imzalanmasý
- Eski vatandaşlýktan
ayrýlmak
(Istisnai durumlarý 7.
maddede görebilirsiniz)
-Sabýkasýz
olmakYabancýlar Yasasýnýn
§ 46.ve § 47 maddelerin
hükmüne göre sýnýrdýþýný
gerektirecek herhangi bir
durumun olmamasý.
Aðýr para veya hapis
cezasýný gerektirecek
suçlarýn iþlenmisþ olmasý
veya yasadýþý kamu
düzeni bozucu faaliyetlere
katýlmýþ olmasý alman
vatandaþlýðýna geçmesine
engel oluşturur. Ayrýca 30
günün üzerindeki cezalara
denk düþen para cezalarý,
çeþitli nedenlerle 500,üzerindeki para cezalarý
vatandaþlýða geçiþi
engeller.
Eger işlenen suç çok
eskiden kalmýþ ve
Ýnandýðým davada yalýnýz yürüdüm.
Aydýn olmanýn erdemi ise; Kula kulluk deðil, inandýðý
davanýn ve hiç karþýlýk beklemeden, kiþisel çýkar
gütmeden yoluna devam eden insandýr. Aydýn insan
kendi için deðil dünya insanlýðýna bir damla da olsa
aydýnlýk saçan yüceliktir. Bu yücelik ve deðerler ne para
ne þanla þöhretle satýn alýnmaz.
Kendine kul köle yapmak isteyenlerde, siyasi, felsefi
ve toplumsal baskýlara karþý dimdik ayakta durarak
inandýðý davada taviz vermeyendir.
Sevgili dostlar,
Hünkar Bektaþi Veli söyle der.
Gönül bir þehirdir onda iki Sultan vardýr. Biri AKIL,
diðeri ise Ýblisliktir.
AKIL basta sultandýr, idrak onun vekilidir
ZEKA ise Ýnsanin baþýna konmuþ Humma kuþudur.
AKIL sultanýn askerleri ise: ILIM, Nefse hakim, Ahlak
güzelini, EDEP ve Erkandýr. Çömerliktir.
IBLISLIK ise þeytanlýktýr. Ýþi fenalýktýr. Nefis askerleri
þunladýr. Kibirlik, Hastalýk, Bühül; temah, Hisim, Giyabet,
Kerc ve kendini beðenmiþliktir. (Bak sayfa 98)
*Ýyiliðe Karþý kötülük, hayvanlýktýr.
* Fenalýða Karþý iyilik, Ýnsanlýktýr.
* Fenalýða karþý fenalýk, köpekliktir demekte sayfa 85.
Devam ediyor Hünkar Bektaþ Veli
Bizde DILE, Söze Bakmayýz
Biz içe ve Hala Bakarýz
Hakikatin hiç bir þeye ihtiyacý yoktur. Bu meydanýn
eðriliði düþkünlüktü. Bu Çarsýnýn sermayesi Müsrifliktir.
Bu Pazarýn sonu yokluktur. demekte ( bak agk sayfa 87)
Hey dost buyur muhabbet meclisine, her konuda
halkýn huzurunda tartýþmaya, kendine güvenen varsa
buyursun. herkes daðýrýðýndakini döksün. Döksün kim
olduðu ortaya çýksýn.
ARTIK ÝSTEMEM
Bundan sonra gücenmenin siz bana
Daha yanýnýza varmak istemem
Dünyanýn sultanlýðýný verseniz
Artýk bundan sonra istemem
Akan göz yaþlarýmý silmeyin benim
Ölürsem cenazeme gelmeyin benim
Tanrý selamýmý almayýn benim
Sizlerle yola gitmek istemem
Hakikat yolunda yollarda ölsem
Umma Kuþu gibi göklerde kalsam
Turnalar gibi SEMAHA dönsem
Daha ateþinizde yanmak istemem
Dostum diyerek derdimi destim
Anladým Zülümkarýn eline düþtüm
Zülfikar ateþi ile kaynayýp coþtum
Daha çeþmenizde içmek istemem
Rýza Doðan/ Strassburg
Zülfikar Yalçinkaya
[email protected]
www.alisim-reisen.de
kayýtlardan silinmesi
sözkonusu ise,
vatandaşlýða geçmek
mümkün olabilir. Böyle
durumlarda doðrudan
vatandaşlýk dairesi ile
görüşmek en doðru
yoldur.
Yukarýdaki koşullarý
yerine getiren, 16 yaþýný
doldurmuş bir yabancý
verecegi bir dilekçe ile
alman vatandaşlýðýna
geçebilir. Bu yasaya göre
vatandaşlýða geçiş yetkili
makamlarýn takdiriyle
olur.
Gelecek sayýda 3.bölümle
devam edecegiz ve
yazýnýn baþlýðý
vatandaþlýkta Eþ ve
çocuklarýn durumu olacak
www.diyap-suat.com
[email protected]
ATA SÖZLERÝ ( ANLAYANA)
E
celi gelen köpek cami duvarina iser
Egri oturalim dogru konusalim
Eken bicer, konan göcer
El elden ustundur
El yarasi onar Dil yarasi onmaz
Ele dalkim verir kendi salkim yer
Eli doluya: aga buyur, eli bosa: aga uyur
Et tirnaktan ayrilmaz
Fakir parasiz olan degil akilsiz olandir
Gercek dost kötü günde belli olur
Görünen köy kilavuz istemez
Gülme komsuna gelir basIna
Günes giren eve hekim girmez
Haydan gelen huya gider
Hem kiz, hem baldiri düz hemde ucuz olurmu
Her akla geleni isleme her agaci taslama
Her koyun kendi bacagindan asilir
Horoz ölür gözü cöplükte kalir
insan insana muhtactir
Isiracak köpek disini göstermez
It iti isirmaz
Iti an comagi hazirla
Iyi insan lafinin üzerine gelirmis
Iyi insan lafinin üzerine gelirmis
Sayý 26
Mayýs 2003
Qing Shi Huang
Qing Shi Huang’in anýt mezarý
ve Gömülü Terra Cotta Ordusu
Ç
in, UNESCO tarafýndan
dünyanýn kültür miraslarý
olarak listelenmiþ 10
hazineye sahiptir. (259 – 210 M.Ö.)
yýllarý arasýnda yaþamýþ olan Qin
Shi Huang’in anýtmezarý
bunlardan bir tanesidir.
Qin hanedanlýðýnýn ilk
imparatoru olan Qin Shi
Huang’in mezarý,Çin’in eski
baþkentlerinden olan Xian’in
40 kilometre doðusundadýr.
Qin Shi Huang’in gerçek
ismi Ying Zheng’dir. Qin
devletinin tahtýna henüz 12
yaþýnda iken geçti ve devletin
yönetimini 22 yaþýnda iken
aldý. O zamanlarda Ying
Zheng’in babasý çok güçlü
bir ordu kurmuþ olduðundan,
Qin devleti çok güçlü idi.
M.Ö. 221 yýlýna kadar Ying
Zheng rakipleri olan ; Han,
Zhao, Wei, Chu, Yan ve Qi
devletlerini fethederek bunlarý
Qin devleti altýnda topladý.
Bu Çin tarihinde ilk merkezi
feodal devletin baþlangýcý
oldu. O bu baþarýlarýndan
dolayý kendisine özel bir isim verdi “Shi
Huang Di” (Ýlk Ýmparator)
Han hanedanlýðý tarihçisi Sima
Qian’in kayýtlarýna göre Qin Shi
Huang’in mezarý kendisinin tahta
oturup güçlenmesinden hemen sonra
başlayarak 700.000 işçi ile 38 senede
tamamlanmýþtýr. M.Ö. 210 yýlýnda 50
yaþýnda öldüðünde mezarý henüz
hazýr deðildi. Tabut bölümü o kadar
derinde idi ki su seviyesinin altýnda
www.demajans.com
kalýyordu. Bundan dolayý tabutu bakir
ile güçlendirmek zorunda kalmýþlardýr.
Anýtmezar, bir saray, salonlar, kuleler,
kameriyeler ve pek çok heykelden
oluþan muhteþem bir yeraltý þehridir.
Mezarýn kemerli tavaný yýldýz resimleri
ile, yan duvarlar ise Çin haritasý ve
manzara resimleri ile süslenmiþtir.
Tabut bölümü “sönmeyen lamba” ile
ýþýklandýrýlmýþ, çok deðerli mücevherat
ve diðer deðerli taşlarla süslenmiþtir.
Giriþ kýsmi mezar hýrsýzlarýna karþý
mekanik bir sistem ile korunmuþtur.
Bu heybetli mezar Lishan daðýna
yaslanýp, Weishui nehrine
bakmaktadýr. Mezarýn
yapýlýþýnda topraðýn kullanýlýþý
eski Çin’deki halkýn topraða
ibadetini yansýtmaktadýr.
Bu tipik Sarý Nehir Vadisinin
kültürel özelliðidir.
Araþtýrmalar
göstermektedir ki Qing Shi
Huang’in anýtmezarý, Qin
hanedanlýðýnýn baþkenti
olan Xianyang þehrinin
sýnýrlarýný takip etmektedir.
Mezar ve dýþ sýnýr alanlarý
66 kilometrekareye kadar
uzamaktadýr. Bu alan su anki
Xi’an þehrinin iki katýndan
daha fazlasýdýr.
Yer altýnda ve üstünde
çok büyük deðere sahip
rölikler mevcuttur. Şu ana kadar
mezar alanýndan yaklaþýk 50.000
adet obje çýkarýlmýþtýr. Bunlar Terra
Cotta savaþçýlarý ve atlarý, bronz savaþ
arabalarý, ve diðer nadir cisimlerdir.
EROS (AMOUR)
E
ros annesi Aphrodite
gibi dünyaya güzellik ve
neþe getirir, insanlarýn
gönüllerini aþk ateþi ile yakar,
insanlarýn mutluluklarýný yada
sonlarýný hazýrlardý. Sýrtýnda bir çift
kanadý vardý. Bu kanatlarla uçarak
dünyayý dolaþýr geçtiði yerlere çiçek
kokularý saçardý. Eros‘un elinde her
zaman oklarý olurdu. Bu oklarla
insanlarý kalplerinden vurur onlarý
birbirlerine aþýk ederdi. Ve bir gün
kendiside bir güzele aþýk oldu.
Psykhe (Ruh) bir kralýn üç
kýzýnýn en güzeli idi. Gerçekten o
kadar güzel, o kadar alýmlýydý ki
görenler onu Aphrodite sanýyorlar
ona tapýnýyorlardý. Aphrodite bir
ölümlü ile karýþtýrýlmaktan hiç
hoþlanmamýþtý. Bu yüzden bir gün
oðlu Eros‘u yanýna çaðýrdý ve onu
dünyanýn en çirkin erkeðine aþýk
ederek cezalandýrmasýný istedi. Eros
annesinin isteðini yerine getirmek
için hemen yola koyuldu. Psykhe‘yi
bulduðunda, çok gururlu alon ve
kimseye aþýk olmamakla övünen
bu genç kýzý, dünyanýn en çirkin,
en kötü erkeðine aþýk etmeye
niyetliydi ancak kalbini niþan alarak
oku atmak üzereyken Psykhe‘nin
güzelliði aklýný baþýndan aldý. Onu
baþkasýna aþýk etmek isterken
kendisi aþýk olmuþtu. Psykhe‘yi alýp
sihirli bir saraya götürdü. Bu saray
uyuyan bir ormanýn ortasýnda
kurulmuþ, muhteþem fakat ýssýz
bir saraydý. Kanatlý güzel delikanlý
gece karanlýk düþtükten sonra
kendini göstermeden saraya giriyor
ve sevdiði ile buluþuyordu. Sihirli
TARIH
sarayda bir insanýn isteyebileceði
her þey vardý. Fakat Psykhe‘nin tek
istediði kendisini deliler gibi seven
bu delikanlýnýn yüzünü görmekti.
Fakat Eros bunu kabul etmiyordu,
gece hep karanlýkta geliyor ve güneþ
doðmadan da gidiyordu, akþamlarý
sarayda ateþ yada mum yakýlmasýný
yasaklamýþtý. Psykhe ne kadar
yalvrsa da fayda etmedi.
„Aþkýmýzýn sýrrýný kalbinde
taþýdýðýn sürece mutlu olacaksýn“
dedi Eros „Beni görmeyi aklýndan
bile geçirme, kim olduðumu yada
kimin oðlu olduðumu öðrenme,
bilmeden tanýmadan beni körü
körüne sev..senden gizlenen þeyleri
öðrenmeye çalýþarak mutlu olma
fýrsatný elinden kaçýrma.“
Ve Psykhe de bunu kabul
etmiþ..Eros‘u görmeden kim olduðunu
bilmeden körü körüne sevmiþti. Irlikte
çok mutluydular ancak Psykhe‘nin
kýzkardeþleri onlarýn bu mutluluðunu
kýskandýlar..bir gün kardeþlerini
ziyarete geldiklerinde ona sevdiði
delikanlýnýn dünyanýn en çirkin en
iðrenç en vahþi görünüþlü adamý
olduðunu söylediler. Eðer güzel
bir delikenlý olsaydý, sevdiðinden
yüzünü gizlemezdi, seni böyle ýssýz
bir sarayda tutmzdý dediler. Ve ona
gece sevdiði gelmeden önce yanan
bir lambanýn üzerine vazoyu ters
çevirip koymasýný söylediler. Böylece
Eros uyuduktan sonra vazoyu kaldýrýp
aydýnlýkta onun yüzünü görebilecekti.
Psykhe merakýna engel
olamayarak kardeþlerinin dediklerini
yaptý. Yanan lambayý bir vazonun
altýna gizleyerek sevdiðini beklemeye
Mart 1974 yýlýnda bölge çiftçileri
su kuyusu kazarken gerçek insani
boyutlarýnda Terra Cotta savaþçýlarýný
ve atlarý buldular. Arkeologlar siteyi –
bir yeraltý dünyasýný- bulup kazýdýktan
sonra 2800 senedir uyuyan gömüler
ýþýða kavuþturuldu.
Toprak figürler anýt mezarýn 1.5 km
doðusundaki dört çukurdan üçüne
yerleþtirilmiþlerdir. 1. çukurda
savaþçýlarýn sað kanadý, ikinci
çukurda savaþçýlarýn sol kanadý,
üçüncü çukurda ise karargah
yerleþtirilmiþtir. Çukurlarýn
inþasý Qin Shi Huang’in
ölümünden sonra köylülerin
isyaný ile Xainyang þehrine
girmeleri sonucunda durduðu
düþünülmektedir. Tahminlere
göre çukurlarda 130 dan fazla
tahta savaþ arabasý, 500 terra
cotta yük atý, 116 eyer, 7000 den
fazla savaþçý,-piyade, savaþ
arabacý, süvari- bulunmaktadýr.
Su ana kadar bunlardan, 20
savaþ arabasý, 100 den fazla at,
1400 savaþçý ve 10 000 den fazla
bronz silah çýkarýldý. Terra cotta
askerleri ve atlarýnýn kafa ve
bedenleri modellendi, boyandý
ve ýsýtýlarak yeniden birbirlerine
yapýþtýrýldý. Kazý zamanýna kadar
geçen 2000 yýlda yeraltýndaki
nem ve erozyondan dolayý pek
çoðunun rengi solmuþtur.
Terra Cotta ordusu tam
anlamýyla savaþa hazýr bir ordu
gibidir. 70 savaþçýdan oluþan
3 sýra öncü kýta, ellerinde ok
ve yaylar sýrtlarýnda ise ok
çantalarýna sahiptirler. Onlarý
40 sütun şeklinde piyadeler,
süvariler, ve her biri dört atla
çekilen savaþ arabalarý takip
eder. Cesur savaþçýlarýn
düzenleri, ve küheylan seklinde
atlar ülkeyi tek ülke olarak
birleþtiren Qin hanedanlýðýnýn
başarýsýný yansýtmaktadýr. Fakat,
bunlar gömülü olan hazinenin
çok az bir kýsmýdýr, henüz büyük
olan kýsmý kazýlmamýþtýr.
Halk Çin heykeltýraşlýk
sanatýnýn önce Hindistan
Budizm’inden etkilenerek daha
sonra da Güney ve Kuzey
hanedanlýklarý döneminde 1500 sene önce- olgunlaştýðýný
düşünmektedirler. Fakat
Terra Cotta askerlerinin
bulunmasý göstermiştir ki
aslýnda heykeltýraşlýk sanatý
Qin hanedanlýðý dönemi kadar
eskilere gitmektedir.
Pek çok kişi Terra Cotta
figürlerinin asrýn en önemli
arkeolojik buluşu olduðuna
inanmaktadýr. Bu önemli
heykeller dünyanýn pek çok
yerinden insanlarýn ilgisini
cezp etmekte ve bu bölgeye
gelmelerini saðlamaktadýr. 1980 yýlýnda
birinci çukur bölgesinde bir müze
inşa edildi. Müzede restore edilmiş
savaþçýlar ve atlar gösterilmektedir.
1987 ve 1988 yýllarýnda ikinci ve üçüncü
çukur kazýndý ve sergi salonlarý inşa
edildi.
[email protected]
SATRANCIN
TARÝHÇESÝ
sayfa
14
atranç kelimesi
Hintçe „Sandregn“
den gelir.Satranca,
Ýngilizcede „Chess check patterns“,
Fransýzcada „Echecs“ denir.
Eski yazýtlar arasýnda satranca
rastlanmaktadýr. MÖ.3000
yýllarýnda satranç gibi bir oyunun
Mýsýr ve Hindistan‘da oynanýldýðý
sanýlmaktadýr. 1913 yýlýnda Murret‘in
yazdýðý satranç tarihinde, bu o
yunun 570 yýllarýnda Hindistan‘da
oynandýðýný belirtmektedir. Yapýlan
araþtýrmalara ve ele geçen yazýtlara
göre, satranç 600 yýllarýnda
Hindistan‘dan Ýran‘a geçmiþtir . Yine
bu belgelere göre, Araplar satrancý
Bazý tarihçiler, satrancýn
Truva‘nýn kuþatýlmasý sýrasýnda
Palamedes‘in bulduðunu söylerler.
Ancak ,bu iddia bugüne dek ne
Yunanlýlarca benimsenmiþ, ne de
bu konuda bir yazýt vardýr.
Yukarda belirtildiði gibi,
satrancýn adý Hintçe’den gelir.
Anlamý, 4 cins figürün, 4 ayrý silahla
sunul masýdýr. Bu 4 figür konusunda
çok deðiþik yorumlar vardýr.
Bazýlarýna göre, 4 figür „Hava, ateþ,
toprak ve su“yu, bir kýsmýna göre
de, „Yaz, kýþ, ilkbahar ve sonbahar“ý
yansýtýr. Burada, en kuvvetli taþ
olan vezir ateþi ve bilginleri, kale
topraðý, fil havayý, þah evreni temsil
eder. Bu benzetmeler 4 taþýn
geometrik þekillerinden esinlenerek
söylenmektedir.
Satranç Batý‘ya Araplarýn
aracýlýðýyla IX. yüzyýlda geçmiþtir.
VII. yüzyýlda öðenmiþlerdir.
Bazý söylentilere göre de
satranç „SatRanÇu“ adýyla Çin‘de
bulunmuþtur. Bazý belgeler bu
söylentiyi doðrulamaktadýr.
Ýran tarihçilerinden Firdevsi‘nin
Þeyhnamesi‘nde anlattýðýna göre,
Ýran Þahý Hüsrev‘in Hint yöneticileriyle
birbirlerine gönderdikleri
armaðanlar arasýnda satranca ait
resimler de vardýr. Bazý belgeler,
satrancý bir Brahman‘ýn bulduðunu
ve Þah‘a armaðan ettiðini
göstermektedir. Þah, buna karþýlýk
Brahman‘a „Ne istediðin varsa
kabul edeceðim.“ der. Brahman da,
Þah‘tan 64 kareli satranç tahtasýnýn
ilk karesine bir, ikinci karesine iki,
üçüncü karesine dört, yani her
kareye bir öncekinin iki katý buðday
koyarak doldurmasýný ister. Þah,
Brahman‘ýn alçak gönüllülüðüne
hayran kalarak isteðinin yerine
getirilmesini emreder. Brahman‘ýn
isteði yerine getirilmeye baþlanýrken
ülkedeki buðdaylarýn yetmeyeceði
anlaþýlýr. O zaman yapýlan hesaplar
sonunda, Brahman‘ýn Þah‘ tan
18.446.744.373.709.551.615 tane
buðday istediði ortaya çýkar. Bu
kadar buðdayý yetiþtirmek için,
dünyanýn 64 misli büyüklüðünde
bir kara parçasýna gereksinim
olduðunu görülünce, Þah Brahman‘ý
tebrik eder ve karþýsýnda ne denli
güçsüz olduðunu anlar.
Bunu belgeleyen en güzel örnek
de, HarunürReþit‘in Charlemange‘a
hediye ettiði satranç takýmýdýr.
Eski satrancý, günümüz Modern
Satranç‘tan ayýran özellikler
þunlardýr: Vezir çapraz giderken
ancak 1 hane gidebilirdi, Fil At gibi
ancak 1 hane atlayarak gidebilir,
en kuvvetli figür Kale idi. Rok ile
piyonun baþlangýç durumundan
iki kare ileri gitme kuralý yoktu. Eski
satranç oyunu yavaþlýðý bakýmýndan
da oldukça farklý idi. Uzaða etki
eden sadece bir figür vardý „Kale“.
Þahý mat etmek olaðanüstü zor idi.
Bu nedenden ötürü kazanmanýn iki
yolu vardý: Pat ve partnörün bütün
figürlerini ortadan kaldýrmak (Çýplak
Þah Hali) Açýlýþlarda çok yavaş
gelişiyordu.
XV. yüzyýldan sonra Modern
Satranç bugün ki halini almaya
baþlamýþtýr. Piyonla iki kare atlama,
geçerken alma, rok kuralý, piyonlarýn
son sýraya ulaþtýklarýnda baþka
bir figüre dönüşmesi gibi kurallar
satrancýn hýzlandýrýlmasý için
yapýlmýþ yeniliklerdir.
Günümüzde büyük kitlelere
ulaþmýþ, 7‘den 77‘ye herkesçe
oynanan Satranç bir spor dalý
olarak kabul edilmektedir. (FIDE)
Uluslararasý Satranç Federasyonu,
federasyonlar arasý en çok üyesi
olan federasyonlarýn baþýnda yer
alýr.
S
baþladý. Eros
her þeyden
habersiz
saraya dönmüþ
kendinisevdiði
kadýnýn
kollarýnýn
arasýna
býrakmýþtý. Kýsa
sürede uykuya
daldý. Psykhe
Eros uyuyunca
gürültü
yapmadan
yavaþça
yataktan kalktý
ve ters çevirdiði
vazoyu alarak
lambayý eline
aldý, yataða
yaklaþtýðýnda
gördükleri
karþýsýnda
hayrete
düþtü. Çirkin
ve iðrenç bir
erkek görmeyi
beklerken genç
çok yakýþýklý
bir erkekle
karþýlaþmýþtý.
Eros‘un
yakýþýklýlýðý
dünyada ki
baþka hiç
bir erkekle
kýyaslanamadý.
Yüzü tarif
edilemeyecek
kadar güzel
bu delikalýyý
görünce
Psykhe‘nin
ona duyduðu
aþk daha
da arttý..sevdiðini alnýndn öpmek
için eðildiðinde elindeki tabaðý düz
tutamadýðýndan içinde fitil bulunan
lambanýn kýzgýn yaðýndan bir damla
Eros‘un çýplak omzuna damladý.
Eros duyduðu acýyla sýçrayarak
uyandý. Sevgilisinin kendisini
dinlemeyip yüzünü görmek için
ona oyun oynadýðýný anlayýnca
hemen kanatlarýný açýp uçarak
oradan uzaklaþtý. Eros‘un gitmesiyle
Psykhe için yaptýðý büyülü sarayda
bozuldu. Psykhe üzüntüden ne
yapacaðýný bilmez olmuþtu. Hatasý
yüzünden dünyada her þeyden çok
sevdiði kiþiyi kaybetmenin acýsýyla
yollara düþtü Sevdiðini tekrar bulma
ümidiyle tüm dünyayý dolaþtý, sayýsýz
yerler gezdi am bir türlü Eros‘un izine
rastlayamadý. Nihayet dolaþmaktan
bitkin bir halde Aphrodite‘in sarayýnýn
kapýsýný çaldý. Onun kendisine acýyýp
oðlunun yerini söyleyebileceðini
düþünmüþtü ancak Aphrodite ona
yardým etmek bir yana onu bir köle
olarak çalýþtýrmaya baþldý. Zavallý
Psykhe sevdiðine ulaþabilmek için
buna da razý oldu ve tek kelime dahi
etmeden kendisine emredilen her
þeyi yaptý. Eros için her türlü acýya
katlanmaya razý oldu.
Nihayet bir gün Eros‘un yanan
omzu iyileþti ve kendisine bu kadar
yürekten baðlý olan sevgilisinin
kaderini deðiþtirmek için Olympos‘a
gitti. Zeus‘un ayaklarýna kapanýp
Psykhe‘nin kurtarýlmasý ve kendisine
eþ olarak verilmesi için yalvardý. Zeus
onun tüm isteklerini kabul ederek
Hermes‘e Psykhe‘nin Olympos‘a
getirilmesini emretti.
Psykhe tanrýlar katýna getirildi ve
orada hayatta her þeyden daha çok
sevdiði erkekle evlenerek çok mutlu
bir hayat sürdü.
Sayý 26
Mayýs 2003
SAÐLIK
www.demajans.com
BÝSEKSÜALÝTE
D
oðduðumuz anda, bedensel
cinsiyetimiz bellidir. Çok nadir
görülen hermafrodizm dýþýnda,
bütün çocuklar kýz ya da erkek cinsel organlarý
ile doðarlar. Yaþamýn ilk üç yýlý içinde, kiþinin
kendini hangi cinsiyete ait hissettiði, yani
cinsel kimliði belirlenir. Ýnsanlarýn büyük
çoðunluðunun cinsel kimliði, bedensel cinsiyeti
ile uyumludur. Cinsel kimliðin, bedensel
cinsiyete uygunsuz olarak belirlendiði nadir
durumlarda Transseksüalite‘den söz ederiz.
Cinsel geliþimde, bedensel cinsiyet
ve cinsel kimliði izleyen aþama, ergenlik
döneminde belirmeye baþlayan cinsel
yönelimdir. Bir kiþi yalnýzca karþý cinse eðilim
duyuyorsa heteroseksüaliteden, yalnýzca
kendi cinsinden kiþilere cinsel ilgi duyuyorsa
eþcinsellikten, her iki cinsten kiþilere ilgi
duyuyorsa biseksüaliteden söz ederiz.
Bu üç cinsel yönelim biçiminin her üçü de
normal durumlardýr, yalnýzca görülme sýklýklarý
farklýdýr. Ýnsanlarýn çoðunun cinsel yönelimi
heteroseksüeldir, eþcinsel ve biseksüel
bireylere daha az rastlanýr.
Heteroseksüel, eþcinsel veya biseksüel
erkeklerin, bedensel cinsiyetleri de
EÞCÝNSELLÝK
herhangi bir itirazlarý yoktur, yalnýzca ayný
cinsten bireylerle cinsel iliþki kurmak isterler.
Biseksüel kadýn ve erkeklerin de,
bedensel cinsiyetleri ile cinsel kimlikleri
uyumludur, her iki cinsten bireylere cinsel
ilgi duyabilirler. Biseksüel bir erkek, kendini
erkek hisseder, hem kadýnlara hem erkeklere
cinsel ilgi duyabilir. Biseksüel bir erkek,
hem heteroseksüel kadýnlarla hem de
eþcinsel erkeklerle cinsel iliþki kurabilir. Ama
heteroseksüel erkeklerle ve eþcinsel kadýnlarla
cinsel iliþki kuramaz.
Ayný þekilde, biseksüel bir kadýn da,
kendini kadýn hisseder, hem heteroseksüel
erkeklerle, hem de eþcinsel kadýnlarla cinsel
iliþki kurabilir. Ama heteroseksüel kadýnlarla ve
eþcinsel erkeklerle cinsel iliþki kuramaz. Yani
biseksüel bir kiþinin karþý cinsten cinsel eþleri
genellikle heteroseksüel, kendi cinsinden
cinsel eþleri ise genellikle eþcinseldir. Elbette
biseksüel kiþinin hem kendi cinsinden hem
karþý cinsten eþlerinin de biseksüel olmasý
mümkündür. Ama biseksüel birinin hem
heteroseksüel hem eþcinsel olduðunu
düþünürsek, cinsel eþlerinin cinsel yönelimi üç
biçimden her biri olabilir.
Toplumda en yaygýn olanýn tek
normal durum sayýlmasý, tamamen ön
yargýlarýn sonucudur. Cinsel yönelim
biçimlerinden heteroseksüalite, en sýk
görülen olmakla birlikte tek normal
durum deðildir.
Daha az görülen birçok özellik
gibi eþcinsellik de toplumda dýþlanma
nedeni olabilmektedir. Eþcinsellikle ilgili
önyargýlar, homofobi toplumda çok
yaygýndýr. Cinsel yönelim konusunda,
cinselliðin birçok alanýnda olduðu gibi,
belki daha da fazla kavram kargaþasý
hüküm sürmektedir. Bu kavram
kargaþasýndan ve homofobiden elbette
biseksüel bireyler de etkilenmektedir.
cinsel kimlikleri de erkektir. Ayný þekilde
heteroseksüel, eþcinsel ya da biseksüel
kadýnlarýn da, bedensel cinsiyetleri ve cinsel
kimlikleri kadýndýr.
Cinsel yönelim, kiþinin kendini hangi cinse
ait hissettiðini deðil, hangi cinsten kiþilere
cinsel ilgi duyduðunu gösterir. Eþcinsel erkekler
kendilerini kadýn gibi ya da eþcinsel kadýnlar
kendilerini erkek gibi hissetmezler. Eþcinsel
kadýn ve erkeklerin bedensel cinsiyetlerine
Toplumun eþcinselliði dýþlayan
tutumu nedeniyle, birçok kiþinin
biseksüel cinsel yönelimini bastýrdýðýný,
yalnýzca karþý cinsten kiþilerle
heteroseksüel iliþkiler kurarken, kendi
cinsinden bireylerle eþcinsel iliþkiler
kurmadýðýný düþünebiliriz. Yalnýzca
kendi cinsinden kiþilere cinsel ilgi
duyan bir eþcinsel bireyin, bu ilgiyi
bastýrmasý cinsel yaþamýnýn olmamasý
anlamýna gelir. Çünkü eþcinseller karþý cinsten
bireylere cinsel ilgi duyamaz ve doyumlu bir
cinsel iliþki de kuramazlar.
Ama her iki cinse de ilgi duyabilen
biseksüeller, cinselliklerinin bir bölümünü
bastýrdýklarýnda da, diðer bölümde doyumlu
iliþkiler kurup, sürdürebilirler. Toplumlarda
homofobi azaldýkça, biseksüel kiþilerin de
artmasý beklenebilir.
K
işinin cinsel olarak kendi
cinsine ilgi duymasý
olarak tanýmlanabilir. Belli
bir süreç sonunda erkek eþcinseller
kendilerini gey kadýnlar kendilerini
lezbiyen olarak tanýmladý. Bu gün
halk tarafýndan pek bilinmeyen bu
kelimeler Türkiyede yaþayan eþcinseller
arasýndada benimsendi ve sýklýkla
kullanýlmaya baþlandý. Eþcinsellik
uzun yýllardýr bilim çevreleri de dahil
olmak üzere bir kimlik bozukluðu,
hastalýk, sapýklýk gibi olumsuz
ifadelerle tanýmlanmýþtýr. 1974 yýlýnda
Amerikan Psikiyatri Birliði ve daha
sonra 1992 yýlýnda Avrupalýlar (ICD)
homoseksüelliðin ruhsal bir bozukluk
olmadýðý kararýný almýþlar ve bu
kavramý hastalýk sýnýflandýrmalarýndan
çýkarmýþlardýr. Ancak bugün bile bu
konu, halkta, politikacýlar arasýnda
ve bilim çevrelerinde tartýþýlmaktadýr.
Ancak bilimsel olarak bakýldýðýnda
eþcinselliði benimsemiþ ve bu
kimliði ile barýþýk olan grupta
ruhsal sorunlarýn ya da bir kimlik
bozukluðunun olduðunu bildiren bir
veriye rastlanmamaktadýr. Ancak
eþcinsel kimliðinden kurtulmaya
çalýþan, homofobik ya da baský
altýnda olan grupta ruhsal sorunlar
heteroseksüellere (karþý cinse ilgi
duyanlara göre daha yüksek gibi
görünmektedir.
Eþcinsellik deðiþtirilebilir mi?
Heteroseksüelliðe (karþý cinsellik)
dönüþme isteði ile ilgili bazý analitik
yaklaþým ve davranýþçý terapiler mevcut
olup baþarýlarý oldukça þüphelidir. Bu
terapiler eþcinselliði heteroseksüellikten
daha az arzulanýr hale getirmeye ya da
eþcinsellikten alýnan zevki azaltmaya
yöneliktir; gerçekten iyi motive bir
gurupta bile saðlanacak çözüm çok
yüksek oranda geçici olacak, kiþinin
fantezileri deðiþtirilemeyecektir. (Isay).
Bancrofta göre eþcinselliði
heteroseksüelliðe dönüþtürmeye
çalýþmak, toplumun bu konudaki
olumsuz tutumuna katkýda bulunmaktýr;
kiþi aslýnda bu dönüþümü gerçekten
istememekte, baþedemediði çeþitli
baskýlar nedeniyle istemektedir. Yazar
ayrýca dönüþüm amacýyla yapýlacak
terapinin doðal olamayacaðýný
savunmaktadýr. Terapist toplum baskýsý
ve baþvuran için en iyisini yapma
konusunda bir ikilem içinde olabilir
ancak en azýndan homoseksüelliði
kabullenmenin bir alternatif olarak
[email protected]
baþvurana sunmasý gerekmektedir
(Bankroft1989). Terapist, baþvuranýn
o anda üstündeki baskýlarý ve neden
baþvuruda bulunduðunu ortaya
çýkarmalý ve terapinin hedefini
netleþtirmelidir. Örneðin bazýlarý
terapiste yalnýzca güvence ya da izin
almak için gelmiş olabilir.
Eşcinselle terapi:
Eþcinselliðini kabullendiði halde
bu konuda sýkýntý duyan kiþi terapiye
devam etmek isterse çalýþýlmasý
gerekebilecek konular genelde 4 baþlýk
altýnda toplanabilmektedir.
1-Eşcinsel duygular ve aþkla ilgili
suçluluk duygularý.
2-Ayný cinsten biriyle beraber kapalý bir
iliþki kurmanýn yaratacaðý zorluklar.
3-Eşcinsel ilişkideki cinsel güçlükler.
4-Toplumla ilgili ortaya çýkabilecek
çatýþmalar.
Ergenlerde dikkat edilmesi gereken
noktalar (Davies 1996):
1) Baþvuranýn gizliliðine saygý
gösterilmeli
2) Ýzin verilmesi durumunda aile
görüþmesi yapýlmalý, ailenin ergeni
ya da kendini suçlamasý önlenmeli.
Ergeni izole etmenin doðuracaðý kötü
sonuçlarý bilimsel bir biçimde anlatmalý.
3) Eşcinsellik hakkýnda daha ayrýntýlý
bilgi verilmeli.
4) Sorunun kiþinin eþcinselliði deðil
homofobi olduðu vurgulanmalý.
5) Ergenle öz-güven arttýrýcý çalýþmalar
yapýlmalý
6) Ergen ve aile için ayrý ayrý hizmet
veren eþcinsel kuruluþlarýn ve yayýnlarýn
listeleri verilmelidir.
7) Aids ve diðer riskler konusunda
eðitim verilmeli
AMELÝYATSIZ GÜZELLÝK
G
ünümüzde estetik
cerrahi giderek
yaygýnlaþmakta
ve ülkemizdeki popülaritesi
giderek artmaktadýr. Kiþiler
estetik ameliyatlarla fiziksel
görünümlerini olumlu yönde
deðiþtirerek toplum içerisindeki
aktivasyonlarýný, kendilerine
olan güvenlerini artýrmakta,
daha rahat hareket edebilmekte
ve daha genç, saðlýklý bir
görünüme kavuþmaktadýrlar.
Estetik cerrahiye hastalar en
çok yað aldýrma, burun þekil
bozukluklarýnýn düzeltilmesi,
karýn germe, meme protezi
ile meme büyültme, meme
küçültme ve meme dikleþtirme
için geliyorlar. Yukarýda belirtilen
estetik giriþimler cerrahi
müdahale ile kalýcý düzeltme
saðlamaktadýr.Fakat bazý
hasta guruplarý ise ameliyatsýz,
hýzlý estetik tedavileri tercih
etmektedirler. Bu amaçla hastalar
en çok yüz kýrýþýklýklarýnýn tedavisi
ve bacaklardaki varislerin tedavisi
amacýyla baþvururlar.
Botilinum A eksotoksin(Botox)
Uygulamalarý:
Botlinum A eksotoksin yüzdeki
çatýk kaþ, göz çevresi kýrýþýklýklarý
ve alýndaki kas hareketlerine
baðlý oluþan alýn kýrýþýklýklarýnýn
tedavisinde kullanýlýr. Botilinum
A eksotoksin‘in en önemli
avantajý cerrahi uygulamaya
gerek kalmadan bu bölgedeki
kýrýþýklýklarý 4-6 ay süreyle yok
etmesidir. Küçük bir iðne ile
bölgeye ilaç verilmesinden 3-7
gün sonra verilen bölgelerdeki
kýrýþýklýk oluþturan kas hareketleri
durur ve böylece bu bölgelerdeki
kýrýþýklýklar kaybolur. Hastaya
zararlý etkisi yoktur, 6. ayýn
sonunda hasta tekrar kas
hareketlerini
kazanýr.
Ýðne tedavisi
tekrarlanarak
yüzdeki kýrýþýklýklar
tekrar giderilir,
hasta arzu
ettiði sürece bu
tedaviye devam
eder. Tekrarlayan
uygulamalarýn
hastada
zararlý bir etkisi
oluþmaz. Botox
uygulamalarý
avrupa ve
amerikada
kullaným kolaylýðý
ve hastanýn
iþ ve sosyal
aktivasyonlarýný engellemediði
için son yýllarda popüler
hale gelmiþ ve kýrýþýklýklarýn
düzeltilmesi amacýyla sýkça
kullanýlmaktadýr.
Varis ve kýlcal damar
geniþlemelerinin tedavisi:
Kadýnlarýn pek çoðu
bacaklarýndaki geniþlemiþ damar
görünümlerinden þikayetcidirler.
Kalýtým, gebelik,hormonal
deðiþiklikler,aþýrý kilo alma,
uzun süreli oturma ve ayakta
hareketsiz duran kiþilerde
görünümü rahatsýz edici damar
geniþlemeleri sýktýr.
Bu tip damar geniþlemelerinin
tedavisi mümkündur. Özellikle
spider venleri denilen küçük kýlcal
damar geniþlemelerinde laser ve
scleroterapi etkili ve sonuçlarý iyi
olan yöntemlerdir. Küçük variköz
geniþlemelerde de laser ve
scleroterapi etkilidir. Fakat daha
geniþ çaplarý, aðrý,þiþlik ve yara
oluþumuna neden olan varislerde
cerrahi tedavi de yapýlacak U.S.G
araþtýrmasý sonrasý düþünülebilir.
Scleroterapi; yapýlan muayene
sonrasý hastanýn scleroterapi
için uygun aday olduðuna karar
verilir ise, Sclerozan ilaç (küçük
damarlarý týkar ve küçültür) küçük
bir iðne yardýmý ile geniþlemiþ
damar içine verilir. Scleroterapi
Avrupa ve Amerikada son
yýllarda popüler hale gelmiþtir.Bu
tedavinin hamilelik ve süt verme
döneminde süt verme dönemi
geçinceye ve hamilelik sonrasý
3‘üncü aydan itibaren yapýlmasý
önerilir.
Scleroterapide genellikle
birkaç seans sonrasý ideal
sonuçlar alýnýr. Her seans
sonrasý 5-7 gün süreyle baskýlý
bandaj uygulanýr. Ýkinci seans
uygulamalarýna ise bir ay sonra
baþlanýr.
Hyaluronik asit:
Hyaluronik asit yüzdeki derin
kýrýþýklýklarýn düzeltilmesinde,
dudaklarýn kalýnlaþtýrýlmasýnda
ve derin yara izlerinin
düzeltilmesinde sýkça kullanýlýr.
Özel enjektöler içerisinde bulunan
materyal ince bir iðne ile tedavi
edilecek bölgeye verilir. Allerjik
olmamasý nedeniyle uygulama
öncesi test enjeksiyonuna gerek
yoktur. Hýzlý ve tedavi sonucunun
hemen alýnabilmesi en büyük
avantajlarý arasýndadýr. Ýðne ile
verilen materyal tedavi sonrasý 46 ay içerisinde emilerek vucuttan
atýlýr bu nedenle tekrarý gerekir.
Tekrarlayan uygulamalarýn
hastada zararlý bir etkisi oluþmaz.
Yað enjeksiyonlarý:
Yüzdeki ve vücuttaki derin
kýrýþýklýklarýn ve çöküntülerin
tedavisinde kiþinin kendi yað
dokusu alýnarak uygulama
yapýlýr. Bu uygulamanýn en
önemli avantajý hastanýn kendi
yað dokusu kullanýlmasýdýr.
Vücudun bir bölümünden
alýnan yað dokusu ihtiyaç
duyan miktarda diðer bir vücut
bölümüne aktarýlýr. Böylece
hastadaki kýrýþýk veya çökük olan
bölge tedavi edilir.Transfer edilen
yað dokusunun %20-30 kadarlýk
bölümü verilen bölgede hayat
boyu kalýr.Tekrarlayan trasferlerle
bölgedeki kalýcý yað doku
miktarý artýrýlabilir. Uygulamanýn
dezavantajý ise tedavi sonrasý
%70-80 oranýnda transfer edilen
yað dokusunun 4-6 ay
içerisinde emilerek vücuttan
atýlmasýdýr, bu nedenle
iki veya üç seans tekrarý
gerekebilir.
Okumuþ olduðunuz
bu bilgi Deðiþim Estetik ve
Plastik Cerrahi Merkezinin
birikimi, Amerikan Plastik
Cerrahi derneði yayýnlarý ve
Ameliyatsýz güzellik ile ilgi
makalelerden hazýrlanmýþtýr.
JÝNEKOMASTÝ (Erkeklerde
meme büyümesi)
Erkeklerde oluþan kadýn
tipi meme büyümesidir.
Erkeklerde de meme
dokusu vardýr, ancak
normalde hormonsal
nedenlerle fazla büyümez.
Aþýrý þiþmanlýk, ilaç kullanýmý
ve hormon bozukluðu gibi
nedenlerle tek yada çift taraflý
büyüme olabilir.
Öncelikle ayýrýcý tanýlar
uygulanarak tümör gibi diðer,
benzer bir neden olmadýðý
saptanýr. Lokal anestezi altýnda
liposuction ile tamamen
düzeltilebilir. 2 - 3 hafta içinde
tam iyileşme olur.
Ýþlemden bir gün sonra kiþi
iþbaþý yapabilir, ancak 1 - 2
hafta normal kýyafetlerden belli
olmayacak bir þekilde özel bir
bandaj kullanýlmasý gerekir.
Bellaplast‘ta bu işlemlerden
sonra ultrasonik masaj
uygulanmakta ve şişliklerin
daha çabuk iyileþmesi
saðlanmaktadýr. Bu iþlemden
sonra genellikle meme büyümesi
veya yaðlanmasý tekrarlamaz.
Yað hücre sayýsý azaltýlmýþ
olduðundan kalýcý bir yöntemdir.
saðlýðýnýz
sayfa
15
Dr. AYBARS AKKOR
BAÞ AÐRILARI
VE ÇEÞÝTLERÝ
B
aþ aðrýlarýnýn birçok
çeþidi vardýr.
Bunlarýn birbirinden
farklarý muayene edilerek
bulunabilir. En sýk rastlananý
boyundan kaynaklanan baş
aðrýlarýdýr. Aðrý çok aþýrý þiddetli deðilse de sürekli olarak
vardýr.Enseden baþlar ve tüm baþý sarar. Genellikle baþ
dönmesi, unutkanlýk, yorgunluk, halsizlik ve kulak çýnlamasý
gibi bulgular eþlik eder. Birlikte sýrt aðrýsýnýn da bulunmasý
sýktýr.
Migren tipi baþaðrýsýnda ise aðrý nöbetler þeklinde gelir.
3-4 haftada bir 24 ila 72 saat süren çok þiddetli aðrýlar
oluþur. Nöbetler dýþýnda hasta rahattýr.
Beyindeki bir rahatsýzlýktan (tümör, kanama vs.) oluþan
aðrýlar aniden baþlayan çok þiddetli ilaca cevap vermeyen
aðrýlardýr. Genellikle sara nöbetleri veya vücudun bir
yarýsýnda hissizlik, güçsüzlük gibi belirtiler de eþlik eder.
Bilgisayar baþýnda oturmuþ önemli bir projeyi
sonlandýrmaya çalýþýyorsunuz. Fakat baþýnýzda bir aðrý,
düþüncelerinizi toparlayamýyorsunuz. Aðrý ensenize,
omuzlarýnýza doðru yayýlýyor, içinizde bir isteksizlik, yaptýðýnýz
iþin hangi konuda olduðunu bile unutmuþ gibisiniz. Þu anda
yatakta olsam, biri gelse de boynumu, omuzlarýmý ovsa diye
hayal ediyorsunuz. Ýþinize konsantrasyonuz oldukça azalmýþ
durumda..
Eðer yukarýda bahsettiðimiz durum, bir iki günden fazla
sürüyor veya sýk sýk tekrarlanýyorsa boynunuzda bir problem
var, uzman bir doktora baþvurmanýz gerekiyor demektir.
Boyunda ne gibi problemler olabilir?
Boyunda en sýk rastlanýlan problem boyundaki kaslarýn
aþýrý gerilmesi ile oluþan aks düzleþmesidir. Normalde “C”
harfi þeklinde olan boyun düz bir çizgi þeklini alýr.
Boyun gerginliðinin belirtileri nelerdir?
Boyun düzleþince beyine giden dört damardan ikisi
(vertebral arterler) gerilir ve beyine yeterince kan gidemez,
kiþide baþaðrýsý, baþdönmesi, bulantý, unutkanlýk, tedavi
edilmezse daha ileri safhalarda dengesizlik, konsantrasyon
bozukluðu, ileri derecede alýnganlýk, isteksizlik oluþur.
Boyun gerginliði teþhisi nasýl konur?
Boyun gerginliði teþhisi için uygulanacak en iyi yöntemler
fiziksel muayene ve MR filmi çekimidir. MR ile hastalýðýn ne
derece ilerlediði de saptanýr.
Boyun gerginliðinin tedavisi nasýldýr?
Boyun gerginliði çok ilerlememiþ, henüz baþlangýç
safhasýnda ise kas gevþetici ilaçlar, sýcak uygulama,
gürültüsüz ve az ýþýklý yerlerde istirahat ile önlenebilir. Fakat
boyun gerginliði ilerlemiþ, aðrýlar kollara da yayýlýyorsa
tedaviye fizik tedavinin de eklenmesi gerekir. Eðer mevcut
hastalýða eklenen ileri derecede bir boyun fýtýðý da varsa
cerrahi müdahale de gerekebilir.
Boyun gerginliði tedavi edilmezse ne gibi sorunlar oluşur?
Boyun gerginliði tedavi edilmezse baþaðrýlarý sýklaþýr ve
aðrý kesici ilaçlara cevap vermez hale gelir, kiþide mutsuzluk
hali depresyona dönüþür. Sürekli boyun gerginliði boyun
fýtýklarýna zemin saðlar, kollarda uyuþukluk, güçsüzlük oluþur.
Dengesizlik ve yürüme güçlükleri, ince beceri gereken
hareketlerin yapýlamamasý gibi sorunlar ortaya çýkar.
Boyun gerginliði oluþmamasý için nelere dikkat etmeliyiz?
Boyun gerginliði oluþmamasý için öncelikle stres ve
üzüntülerden uzak durmalýyýz. Ýþimizdeki, aile hayatýmýzdaki
gerginlikler ilk olarak boynumuza akseder. Mutsuz
olduðumuz iþlerden ayrýlýp severek yapacaðýmýz iþleri
seçmeli, mutsuz beraberliklerde ýsrarcý olmamalýyýz.
Tüm zamanýmýzý yoðun iþ temposu içinde geçirmemeli,
hobilerimize, zevkle yaptýðýmýz faaliyetlere de zaman
ayýrmalýyýz. Ayrýca aðýr kaldýrmak, tek kolla yük taþýmak,
yukarýya uzanmak, uzun süre hareketsiz kalmak, ýslak
saçla dýþarý çýkmak, vantilatör, klima önünde, hava
cereyaný olan yerlerde durmak çok sakýncalýdýr.
Aðrýlarýmýz geçtikten sonra boyun kaslarýmýzý
güçlendirici hareketler yapýlmasý boyun gerginliði
oluþmasý riskini azaltacaktýr.
[email protected]
Dr.Op. Akkor Aybars
Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmaný
JÝNEKOMASTÝ
(Erkeklerde meme büyümesi)
rkeklerde oluþan kadýn tipi meme büyümesidir.
E
Erkeklerde de meme dokusu vardýr, ancak
normalde hormonsal nedenlerle fazla büyümez.
Aþýrý þiþmanlýk, ilaç kullanýmý ve hormon bozukluðu gibi
nedenlerle tek yada çift taraflý büyüme olabilir.
Öncelikle ayýrýcý tanýlar uygulanarak tümör gibi diðer,
benzer bir neden
olmadýðý saptanýr.
Lokal anestezi
altýnda liposuction ile
tamamen düzeltilebilir.
2 - 3 hafta içinde tam
iyileşme olur.
Ýþlemden bir
gün sonra kiþi iþbaþý
yapabilir, ancak 1
- 2 hafta normal
kýyafetlerden belli
olmayacak bir þekilde
özel bir bandaj
kullanýlmasý gerekir.
Bellaplast‘ta bu
işlemlerden sonra
ultrasonik masaj
uygulanmakta ve
şişliklerin daha çabuk iyileþmesi saðlanmaktadýr. Bu
iþlemden sonra genellikle meme büyümesi veya yaðlanmasý
tekrarlamaz. Yað hücre sayýsý azaltýlmýþ olduðundan kalýcý
bir yöntemdir
Sayý 26
Mayýs 2003
GENCLÝK VE ÇOCUK
www.demajans.com
PENGUENLER
A
ntarktika ´da uzun kutup
gecesi, güneþin ufuktan
yükselmesiyle biter ve altý ay
sürecek gündüz başlar.
* Çok geçmeden smokinlerini giymiþ
penguen sürüleri, kýsa bacaklarý
üzerinde hoplayarak ilerlemeye
baslar. Önlerinde yürümeleri gereken
yüzlerce kilometre buzlu yol vardýr.
* Ve onlar 1 adýmda yalnýzca 10 cm
ilerleyebilir.
* Ama dakikada 120 adim atarlar.
* Yürümekten yorulunca da beyaz
göðüsleri üzerine yatýp bacaklarýný
bir kürek gibi kullanarak kýzakla
kayar gibi yol alýrlar.
* Hedeflerine varýnca bir çukur
kazarlar.
* Çevresine taştan bir duvarcýk
çevirirler.
* Ve çukurun içine girerek
beklemeye başlarlar.
* BEKLEDIKLERI SUDUR:
Güneþin kendilerine erkek
yada diþi olduklarýný
bildirmesi. O zamana kadar
cinsiyetlerinden haberleri
yoktur.
* Güneþ ýþýðý , cinsiyet
bezlerini harekete geçirir.
Ve hormonlardan biri
daha fazla salgýlanmaya
baslar. Cinsiyetlerinin
ne olduðunu
ancak o zaman
anlarlar.
* Eðer diþiyse
çukurda kalýr,
ama erkekse
yapacak çok işi
vardýr.
* Penguen
geleneklerine göre,
gagasýna bir taş alarak törenle
dişinin önüne koyar. Oralarda taş
çok nadir olduðundan bundan
daha mükemmel bir düðün hediyesi
yoktur. Þayet diþi taþý kaldýrýr ve eðilip
kalkarsa erkek, diþiyi tavlamýþtýr.
* Fakat taş olduðu yerde kalýrsa
erkek penguen baþka bir kýz arar.
* Bazen iki erkeðin ayni diþiye göz
koyduklarý olur. Bu durumda taþlarý
bir kenara býrakýp birbirlerinin üzerine
atýlýrlar. Kanatlarýyla birbirlerine
dakikada tam 200 tokat atarlar.
* Arada durup dinlenme kuralý da
olan dövüþ, taraflardan biri yorulup
çekilinceye dek sürer. Bu dövüþlerde
yaþamýný yitiren olmamýþtýr.
* Erkeklerle dişi birbirini bulduktan
sonra yorulmak bilmeden taş
b i r i k t i r m e işine baþlarlar.
Ýþin kolayýný
seçen penguenler komþularýnýn
taş kümelerinden taş çalarlar.
Yakalanýnca da kendilerini
savunmaya gerek görmeden
cezalarýný çekerler.
* Güneş ýþýnlarý penguenleri daha
çok ýsýtmaya baþlayýnca aşk oyunlarý
başlar. Bazý çiftler saatlerce karþýlýklý
olarak eðilip kalkarlar. Bazýlarý
ise baþlarýný saða sola dondurup
kendilerini beðendirmeye çalýþýrlar.
* Dişi, yumurtladýktan sonra yuvadan
ayrýlamaz. Çünkü iri martýlar, yumurta
ve yavrular için büyük bir tehlikedir.
Kuluçka suresince anne ve baba
yemek bile yemezler. Ancak yavrular
çýktýktan sonra baba penguen balýk
tutmaya gidebilir. Yürüyemeyecek
duruma gelene kadar midesini
doldurur. Yuvada gagasýný ardýna
kadar açarak yavrularý besler.
* Yavrular on dört günlük olunca
çocuk bahçesine gönderilirler. 20
kadar nine ve dede penguen burada
120 ciftin yavrularýnýn bakýmýný
üslenmişlerdir. Anne ve baba
penguenler yiyecek bulurlar ve ayrým
yapmaksýzýn tüm yavrularý beslerler.
* Yüzmek penguenlerin en büyük
zevklerinden biridir. Penguenler
yüzmeyi bu denli sevseler de hiçbiri
denize ilk giren olmak istemez.
Yüzlercesi kýyýya toplanýr kanat
çýrparak birbirlerini suya itmeye
çalýþýrlar.
* Bu kaygýnýn nedeni fok
balýklarýdýr.
* Yavru penguenler yeterince
büyüyünce yüzme dersleri
almaya başlarlar. Bu iş
yine nine ve dedelere
düşer. Bir sürü yavruyu
yanlarýna alarak deniz
kenarýna götürür
ve yüzme sanatýnýn
inceliklerini bir bir
öðretirler.
* Mart ayý gelinceye
kadar yüzmeyi,
dalmayý,
balýk tutmayý,
yürümeyi kýsacasý
bir penguenin
bilmesi gereken her
şeyi öðrenmiþ olurlar.
* Çok geçmeden Antarktika
yazý sona erer. Kýþýn gelişiyle
penguenlerin cinsel güdüleri de
söner. Artýk penguenler için kýþý
geçirecekleri yerlere yürüme zamaný
gelmiştir.
* Yüz binlerce penguenden oluşmuş
sürü, gürültüyle yol aldýkça, arkada
býraktýklarý kýyý altý aylýðýna sessizliðe
ve karanlýða gömülür.
[email protected]
MERHABA ÇOCUKLAR
B
u sayýmýzda size
günlük planlamanýzý
yapacaðýnýz bir
form kaðýdý yayýnlýyorum.
Sabah uyandýðýnýzdan itibaren
gününüzü þimdiden planlayabilir
zamanýnýzý en izi þekilde
deðerelendirebileceksiniz. Size
bilmek istediklerinizi yayýnlamaya
çalýþýorum. Tabiki daha çok bilgiler
istiyorsunuz. Yakýnda okul tatiline
Gençler ölçüyü kaçýrýyor!
A
lkolle karýþtýrýlmýþ
kola türü
içeceklerin giderek
artmasý, gençler arasýnda alkol
tüketiminin artmasýna neden
oluyor. Özellikle Almanya’da
içki içen gençlerin sayýsýndaki
artýþa karþý politikacýlar önlem
almaya çalýþýyor...
Gençlik ve alkol. Modern
toplumlarýn en önemli
sorunlarýndan biri olan
gençlerin alkole düþkünlüðü
siyasi sorumlularý zor durumda
býrakýyor. Bu trende uyan
Almanya’da da daha kýsa
aralýklarla sarhoþ olana
kadar içki içen gençlerin
sayýnda önemli artýþ söz
konusu. Politikacýlar ve bilim
adamlarý, gençlerde daha sert
uyuþturucu maddelere geçiþin
ilk basamaðýný oluþturan bu
alýþkanlýðýn faturasýný alkollü
içki imal edenlere çýkarýyorlar.
Gençlere hitap eden içki
reklamlarý ve alkolle karýþtýrýlmýþ
Gençlik
kola türü içecekler durmadan
artýyor. Alman hükümeti, alkol
derecesi düþük olan ve yaþ
sýnýrý olmadan satýlabilen
içeceklerden yüksek tüketim
vergisi alýnabilmesi için AB’deki
ortaklarýný ikna etmeye çalýþýyor.
Alkol zehirlenmesinde artýþ
Federal Hükümet‘in
uyuþturucuyla mücadele
danýþmaný Marion CasperMerck, gençlerin sadece
sarhoþ olmak için özel
partiler düzenlediklerini
söylüyor. Gençlikte alkol
tüketimini konu alan istatistiki
araþtýrmalar henüz yetersiz.
Ama Almanya’nýn güneyindeki
hastanelerde yapýlan anketler,
alkol zehirlenmesiyle hastaneye
kaldýrýlan 16 yaþýndan küçük
genç sayýsýnýn bir yýlda üç
katýna çýktýðýný gösteriyor.
Gençlik araþtýrmasý yapan
sosyologlar da alkolün etkisiyle
zaman ve mekan mefhumu
unutmak isteyen gençlerin
MERYEM AKÇA
Avrupa’da arttýðýný
belirtiyorlar.
Bu konuda
araþtýrma yapan
heyetin Alman
hükümetine
sunacaðý gençlik
ve alkollü
içkiler konulu
araþtýrmanýn,
kamuoyunda
büyük yanký
bulacaðýný
þimdiden
söylemek
mümkün.
Bilim
adamlarýndan
uyarý
Bilim
adamlarý, gençleri alkole teþvik
edenlerin baþýnda meþrubat
üreten þirketlerin geldiðini
belirtiyorlar. “Alkol tüketiminin
doyum noktasýna ulaþmasý
yüzünden yeni müþteri kitlesi
arayan þirketlerin gençleri
gözlerine kestirdikleri ve
geliþme çaðýndakileri alkol
tüketmenin son derece normal
olduðuna inandýrdýklarý“
belirtilen uzman raporunda,
bira ya da þarapla karýþtýrýlmýþ
meþrubatýn aþýrý þekerli
Ö
16
ayrýlacaksýnýz. DÖNE KÖYLÜCE
Seviniyor
musunuz?
Bende seviniyorum. Tatilden sonra
daha güçlü býr çocuk sayfanýz
olacak.
Tabi tembellik yapmayýp
bana düþüncelerinizi
iletirseniz daha güzel olur
sayfanýz.
þimdilik hoþçakalýn
olmasýnýn gençlerin
ölçüyü kaçýrmasýnda
önemli rol oynadýðý
da vurgulanýyor.
Gençlere hitap eden
votkalý limonata gibi
içeceklerin geçen
yýl 100 milyon þiþe
satýlmýþ olmasý siyasi
sorumlularý ürküttü.
Federal Hükümet,
bu tür içeceklere
ekstra vergi koyan
Ýsviçre’nin örnek alýnýp
ayný uygulamanýn
Avrupa Birliði’nde
de baþlatýlmasý için
kollarý sývadý. Saðlýk
Bakanlýðý yetkilileri,
Almanya’nýn tek
baþýna böyle bir
yola baþvurmasýnýn
etkisiz kalacaðý
görüþündeler. Bilim
adamlarý da, bu
içecekleri yasaklamanýn çözüm
olmayacaðýný, reklam yasaðý
ve ek vergi yoluyla tüketimin
hiç olmazsa sýnýrlanabileceðini
söylüyorlar.
düþünme yeteneðini
Bu arada dikkate alýnmasý gereken karar verilmesi düþüncesi yanlýþ
kavramýþ bulunur. diðer bir nokta, kesif metotlarý
olmasa gerek.
Hatta baþkalarýný
olmalý. Bu bir gerçek ki, kendini
Ayrýca etrafta bulun imkanlardan
düþündürmeye iten geliþtirmenin yegane yolu fikir alýþ
faydalanýlmalý. Berufs- Informations
bir kiþi alýr öðrencinin verisinden geçer. Kitaplar okumalý,
Zentrum (BIZ) gibi kurumlardan yardim
yerini.
araþtýrmalý, hep öðrenmek istemeli
almak mümkün. Bunun yani sýra
ayni zamanda düþünmeli ve kendi
tecrübe sahibi olan þahýslarla diyalog
Son olarak kesif fikirlerini sabitleþtirmeye çalýþmalý.
halinde bulunmanýn büyük faydalarý
peþine
düþer:
Kolum
Unutulmamalý
ki,
Ancak
geniþ
görülebilir.
ncelikle sizlerle
bos Amerika´yi,
perspektifler saðlam düþüncenin
Kendinize zaman ayýrýn, kendimle
buluþmamý
Edison´un ýþýðý
temeli olabilir.
ilgilenin. Mesleðinizi yalnýzca para
saðlayan sayýn Hatice
Farklýlýklara açýk olunmalý. Belki de kazanmak için icra etmeyin. Esas
Eldeniz´e sonsuz teþekkürlerimi sunar, keþfettiði gibi,b ir düzüne misaller
verebileceðimiz kesifler yapar. Bunun ilk bakýþta beðenilmeyen meslekler düþünceniz daima yakýn Toplumumuza
birlikteliðimizin devamýný dilerim.
ötesinde kendisini keþfetmeye çalýþýr. araþtýrýldýðýnda hayal edilen, hep
belki de insanlýða faydalý olabilmek
Sevdiði
müziði,
okuduðu
kitabi
vs.
Gibi.
aranan
meslek
olabilir.
Elma
çeþitlerini
olsun. Bu þartlar altýnda mutsuz
Okul bitti, ya simdi?
Meslek seçiminde de ayni
örnek olarak ele alalým. Çeþitleri
meslek secimi yapma olanaðý oldukça
Her insan farkýnda olmadan
duyarlýlýðý
göstermeli,
Evvela
tatmadan
mümkün
müdür
en
lezizini
düþük görülmektedir.
içindeki cevherlerle acar gözünü
yeteneklerimizi
görmeli
sonra
kendine
bulma
veya
yemediðiniz
elma
Çeþitleri
dünyaya. Ardýndan öðrenme, taklitçilik,
Saygýlarýmla Meryem
zamaný baslar. Ergenlik çaðý geldiðindeve topluma faydalý olacaðý muhtemel hakkýnda yorum yapmak? O halde
olan meslekler tercih edilmeli.
tadarak beðenilip beðenilmediðine
Merhaba sayýn
DEM okuyucularý
sayfa
CHAT ZARARLI MI?
I
nternet bagimliliginin da, aynen kumar
hastaligi gibi, insanin yasamini, kisiligini ve
iliskilerini derinden etkileyen bir rahatsizlik
oldugu öne sürüldü.
British Medical Journal adli tip dergisinde
yayinlanan arastirmaya göre, internete bagimlilik
kazananlar, kumarbazlar gibi öncelikle bu
bagimliliklarini sürekli reddetmeye basliyor. Ailelerine
ve yakinlarina böyle bir bagimlilik içinde olmadiklarini
kanitlamak için yalan söylemek dahil her yola
basvuran bagimlilar, bu konuda baski görmeye
devam ederlerse dürüstlüklerini tümüyle yitirmeyi bile
göze alabiliyor.
Uzmanlar, tipik internet bagimlilarinin
saldirganlasmak ve hirçinlasmak gibi bir degisime de
ugradiklarini belirtirken, bunu da uzun saatler boyu
ekran karsisinda kalarak, uyku düzenini kaybetmeye
ve her an yorgun ve sinirli olmaya bagliyor.
Tutkunlarinin sagliklarini ciddi sekilde bozan
internet, çarpik seks, alisveris ve kumar aliskanliklarina
da yol açabiliyor. Bunlar arasinda sanal seks, sanal
porno, sanal iliski ve on-line kumar ve alisveris
hastaligi da yer aliyor.
Internetin yol açtigi bir baska hastalik olarak da
„bilgilenme hastaligi“ gösteriliyor. Uzmanlara göre,
kimi insanlar da internetin bilgi yükleyen kanallari
arasinda geze geze bu hastaligi ediniyor.
Uzmanlar, yüzde 6 ile 7 arasindaki internet
kullanicilarinin bagimli olabildiklerini belirtiyor.
Internete tutkunun neden gelistigi sorusuna yanit
arayan uzmanlar, sosyal ve duygusal iletisim
bozukluklari, stres, is sikintilari, akademik yasamda
ortaya çikan sorunlar, ani gelen issizlik ve evlilik
hayatinda ortaya çikan sarsintilar gibi nedenleri
sayiyor. Uzmanlara göre, internet tutkunu kisiler daha
çok bu tür sorunlardan kaçip siginacak bir yer ararken
bu tutkunun kollarina düsüyor.
Internetteki chat kanallarinin kullanicilar üzerindeki
olumsuz etkisi de isin bir baska boyutunu olusturuyor.
Bu kanallarda açik kimlik belirtmeden sohbet etme
ve sosyallesme olanagi insanlari daha çok yalanci,
iki yüzlü yaparken, bazi durumlarda suç sayilabilecek
davranislara bile tesvik edebiliyor.
Sayý 26
Mayýs 2003
ÖYKÜ-ÞÝÝR
www.demajans.com
Ela Gözlü Nazlý Yari
Çýkarttýn allan kara baðladýn
Yüreðimi aþk oduna daðladýn
Bir yar için on beþ sene aðladýn
Ey Ferrahi gül dedim de, gülmedin.
G
önlü yaralý bir ozan Ferrahi.
Dediði gibi bir yar uðruna
yanýp yakýlmakla geçmiþ
ömrü. 1934 yýlýnda Ceyhan‘ýn Kývrýk
köyünde doðmuþ. Asýl adý Mehmet Ali
Metin. Saz vurmaya küçük yaþlarda
baþlamýþ. Çevrenin sevilen bir genci olmuþ
Söz erliði, yanýnda çalýþtýðý aðanýn kýzýna
sevdalanmasýyla baþlýyor. Aða önceleri
kýzým Ferrahi‘ye vermeye razý olu yor ama
sonralarý çevrenin dedikodularýnýn etkisiyle
bundan cayýyor.
Türkülerinden de anlaþýldýðý gibi
aða kýzýnýn adý Emine‘dir. Ýki gönlün
bir olmasý engellenince, alýr baþým
çýkar sýladan. Baþlar gurbet ellerde
sazýyla çile doldurmaya. Bundan
sonra Ferrahi‘nin öyküsü daha
da yanýktýr. Otuz yaþlarýndayken
bir Aþýk için en önemli þeyini,
sesini kaybeder. Sazýyla kalýr bir
baþýna. Bir ara evlenir ve bir kýzý olur.
Adým Emine koyar. Küçük Emine beþ
yaþýndan sonra babasýnýn sesi, soluðu
olur. Baba çalar, küçük Emine söyler.
1960 doðumlu olan Emine‘nin söyledikleri
yalnýzca babasýnýn türküleri deðildir.
Çocuklar
Necat ÝLTAÞ
Ç
ocuklar...Çocuklar,
Yeryüzünün sevda gülleri.
Yaþamý anlamlandýran güzeller,
Sarýsý, beyazý, siyahý ve esmeriyle,
Daðda, ovada, adada, sokakta;
Ýster aç, ister tok,
Ýster oyuncaklý, ister oyuncaksýz,
Ýster evsiz,
Ya da yurtsuz;
Hepsi ...Ama hepsi,
Özgür çiçekleridir, Sevgi Bahçesinin,
Yalnýz deðilller,
Yalnýz olmadýklarýný biliyorlar,
Çünkü gülücükleri ayný, umutlarý ayný,
sevdalarý ayný...
Zeytin gözlü, boncuk gözlü,
Ne güzel gülüyorlar...
Gülücükleri;
Sevgi dolu, huzur dolu, umut dolu...
Barýþ, kardeþlik ve aþk dolu,
Umudun, hayallerin ve sevginin
mimarlarý...
Çocuklar...
Ýpek sarýsý,
kömür siyahý,
kývýr kývýr saçlarýyla,
Yeryüzünün küçük ama zeki insanlarý...
Yasaksýz, yalansýz ve savaþsýz ,
Eðitime deðil, öðrenime koþanlar,
Merak eden ve soran,
Bakýr tellerin deðil, fiber optik,
Abaküsün deðil , sibernetiðin,
klavyenin insanlarý...
Bilgi çaðýnýn tomurcuklarý,
Tek silahlarý; gülücükleri...
türküsünün sözlerini sunuyoruz.
Daha o zamandan daðarýnda yüz elli
türkü vardýr. Böylece baba-kýz geçim
derdini birlikte yüklenir, birlikte paylaþýrlar.
Yurdumuzun çeþitli yörelerinde yapýlan
Aþýklar Bayramlarý‘na
katýlýrlar. Þimdi 1967
yýlýnda Konya‘da
yapýlan Aþýklar
Gönlümün gülü nerede
Engeller durmaz arada
Emine‘yle ben murada
Erem dedim, eremedim.
Þeker kaymak tatlý dili
Kýnalamýþ nazik eli
Koynundaki gonca gülü
Derem dedim, deremedim.
Şahinim yok çýkam ava
Ne yaptýmsa aldým hava
Kuşlar gibi ben bir yuva
Kuram dedim kuramadým.
Gel derdini bana anlat
Ben kimlere edem minnet
Dediler ki, baðýn cennet
Girem dedim, giremedim.
Mehmet Ali asýl adým
Ferrahi‘yi pirle kodum
Gurbet elden dönem dedim
Duram dedim, duramadým...
daðarýnda bulunan bu türküler oluyor.
Çünkü Ferrahi‘nin dolmak bilmeyen çilesi
1969 yýlýnýn 26 Nisan günü aramýzdan
ayrýlmasýyla tükendi. Usta aþýk ardýnda
bir bir çok koþma, güzelleme gibi türküler
býrakarak göçüp gitti. Son senelerinde iki
Aþýklar Bayramý‘na katýlmýþtý. Her ikisinde
de kýzý Emine‘yle birlikte birincilik ödülü
aldý. 1967 Yýlýnda Konya‘da „Mihri Hatun“
türkü ödülünü, ertesi yýl da yine Konya‘da
Köroðlu ödülünü aldýlar. Ferrahi‘nin
öyküsünü çok sevilen bir türküsünün
þiiriyle erdiriyoruz.
Ah neyleyim gönül senin elinden
Her zaman aðlarým gülemem gayrý
Ben býktým usandým elin dilinden
Terk ettim sýlayý dönemem gayrý.
Gönül ben sýrrýna eremedim ki
Gonca, gonca güller deremedim ki
Kaybeyledim (aneyledim) dostu
göremedim ki
Aylar yýllar geçse göremem gayrý.
Ey Ferrahi, yandým yar ateþine
Neler gelir gariplerin baþýna
Aðlayarak geline mezar taþýma
Uyanýp da sana gülemem gayrý.
Kaynak:
Ahmet Günday
Baðlama Metodu
Notalarý ile Halk Türküleri
ve Türkü Hikayeleri Nisan 1977
Kubbede kalan bir hoþ seda diye
boþuna dememiþler. Ýþte Ferrahi‘yi artýk
yaþatanlar da radyolarýmýz Halk Türküleri
Bayramýnda
Mihri Hatun ödülünü kazandýran
Nerede oturuyor olduklarý,
Renkleri, cinsiyetleri önemli deðil;
Çünkü onlar ayný dili konuþur,
Gamzelerinde ayný çiçek,
Gözlerindeki ýþýk ayný;
Yasaksýz, yalansýz, savaþsýz,
Sevgi dolu, aþk dolu, umut dolu...
Bütün çocuklar kardeþtir,
Ayný kaderi paylaþýr,
Ayný acýlara aðlar,
ayný sevinçlere güler,
Filler tepiþirken ezilen onlar,
Soygun düzenlerinde aç kalan ,
Savaþlarda ölen,
hastalýklarda en çok kýrýlan onlar.
Belki de bundandýr,
Çocuklar,
Kavgayý, savaþý sevmezler...
Hamasi nutuklar onlarý etkilemez,
Ama havada taklabaz bir güvercin,
Evde sýrnaþýk bir kedi,
Sokakta sevimli bir köpek,
Gülücük yaðdýrýr o küçücük yüzlerine,
Sevgiyle parlatýr gözlerini,
siyahýn, beyazýn, sarýnýn ve esmerin,
Çünkü bütün çocuklar kardeþtir...
Kimisi sokakta,
Kimisi sýrça köþkte,
Kiminin anasütünden baþka lüksü
olmasa bile,
Gülücükleri ortak,
Gözlerindeki ýþýk ayný ;
Kelebekler gibi özgür,
Yunuslar gibi duyarlý,
Fýrat gibi coþkulu ve yürekli...
Þiire efkarlý kefen biçiyorum
Ölmeden önce
Þükrü Yýldýz
Diyap Gökduman
Þ
ak beni ateþe savur külümü,
Aþkýnla tutuþup yanmadan
önce.
Seviyorsan göster sevgi gücünü,
Ecelim gelipte ölmeden önce.
Mahrum etme uzat narin gülünü,
Aklýmý baþýmdan almadan önce.
Nasip eyle sula benim çölümü,
Darda kalýp susuz solmadan önce.
Üzerime çevir melek yüzünü,
Nankörlere hedef olmadan önce.
Yadýrgama benim bunca sözümü,
Aklýmda geçeni bilmeden önce.
Lütf eyle güzel, baðýþla özümü,
Izdýrap içinde ölmeden önce.
iire efkarlý kefen biçiyorum
Kýrmýzýnýn beyaz tadýndaki
sarhoþluðunda
Ölüm içmekteyim....
Karþýki pencereden sýzan ýþýklarýn
oklarýnda tutuþuyor gözlerim
Gözlerin görünmüyor varlýðýnda
Þiirimi katlediyor gene kapýdaki
Nöbetini býrakmamanýn hýrçýnlýðýnda
Yaptýklarý, yapamadýklarýnýn milyonda
on
Evlerimizden aþaðýya bir yol geçiyor
Senin ayaklarýnýn deðmediði
Her karýþýnda benim izim olan
Ýlk þiirlerimi gömdüðüm mekanlarda
þimdi kim var
Y
Hamburg
sayfa
AHMET DÜMRÜL
B
u defa bana çok zalim vurdu yar
Atýlan her ok baðrýmý delmezdi
Benim bu derdimi anam anlardý
Oda çekti gitti geri gelmedi
Doðan güneþ kýzýl kanda allandý
Gören gözler dayanmadý aðladý
Ýþin ucu ta derine dayandý
Gayri dert çekecek gücüm kalmadý
Kim duyar bu feryadýmý acýmý
Haykýrsam dünyaya döksem içimi
Baþkasýnýn hatasýný suçunu
Daha benim gibi çeken olmadý
Bir ömür harcandý gidiyor boşa
Cahilin eline edildi maşa
Herkes sevdiðiyle girdi temaşa
Ahmet Dümrül yaþamayý bilmedi
02-07-1993
Deli dediler
Tayfun Serdar Kalyoncu
Y
ollara düþtüm, varayým diye.
Gördüðüm ýþýðý, bulayým diye.
Peþinden koþtum, tutarým diye.
Sonunda bana, deli dediler...
Geceler, gündüzler nerdesin diye,
Aradým durdum hep, gerçeksin diye.
Yalvarýp yakardým, dur kaçma diye.
Sonunda bana, deli dediler...
Bir hayalin peþinde, gerçekmiþ diye,
Belki de huzuru bulurum diye,
Ömrüm boyunca koþtum, gelesin diye.
Sonunda bana, deli dediler...
Koþtuðum sevda, yalanmýþ diye,
Yýkýlýp yok oldum, ah diye diye.
Gördüðüm o ýþýk hayalmiþ diye,
Sonunda bana, deli dediler...
Öyle çok sevdim ki
Bahar Þ. Gülþen
Ö
yle çok sevdim ki seni,
Güneþ bile kýskandý bu sevgiyi.
Morun menekþeye aþký gibi,
Aþýðým sana ey sevgili...
Öyle çok sevdim ki seni,
Anlatamam, kelimeler yetmez ki..
Gecenin güne hasreti gibi,
Hasretim aþkýna ey sevgili...
Öyle çok sevdim ki seni,
Sen de sevsen ne olur beni,
Baharda açan taze çiçek gibi,
Açýversem bahçende ey sevgili...
Çocuklar!..
Ne olur hep öyle kalýn...
Kendinize benzeyin,
Bize deðil....
17
BU DEFA
Öyle çok sevdim ki seni,
Mecburum gözlerine, vazgeçemem ki..
Bülbülün güle yanmasý gibi,
Yanýyorum sana ey sevgili...
(2000)
Adlarý ne olursa olsun,
Ela gözlü nazlý yari
Görem dedim göremedim
Boþ kalmýþtýr kavil yeri
Varam dedim varamadým.
[email protected]
Öyle çok sevdim ki seni,
Yamacýnda büyüdüm bil ki,
Çiðdem, sümbül, ýtýr gibi,
Ellerinle der beni, ey sevgili...
Sayý 26
Mayýs 2003
BÝZÝM SAYFA
www.demajans.com
BÝRAZ GÜLELÝM
Dokuz tane taþýrým
B
ir karpuz taþýma yarýþmasý
düzenlenmiþ. Alman, Ýngiliz, Japon
ve Nam-i Kemal katýlýyorlarmýþ.
Alman: Ben iki tane taþýrým. diyerek
atlamýþ. nasýl yapacaðý sorulunca
anlatmýþ:
Bir tane sol koluma, bir tane de sað
koluma alýrým, götürürüm. demiþ.
Ýngiliz bunun üzerine atýlmýþ: Ben de dört
tane taþýrým.
Ýki tane sol koluma alýr, iki tane de
diðerine alýr götürürüm.
Japon da altta kalmamýþ ve anlatmýþ
nasýl taþýyacaðýný:
Ben de beþ tane tanýyabilirim. Ýki tane
sað koluma alýr, iki tane sol koluma alýr,
bir tane de þeyime takar götürürüm.
Bunlarýn üzerine Nam-i Kemal‘e
dönmüþler sen nasýl yaparsýn diye. O
da gayet rahat bir þekilde dokuz tane
taþýrým. demiþ.
Herkes þaþýrmýþ, nasýl olabilir diye.
Kemal açýklamýþ: Ýki tane saðýma alýrým,
iki tane soluma alýrým, Japon‘u da önüme
takarým.
Gizli Ajan
A
janlar toplantýsýna Nam-i Kemal
çaðrýlmamýþtý. Bu nedenle toplantý giriþ
kapýsýndaki görevliyi asmak için hangi
þartlar gerektiðini bilmiyordu. Nam-i Kemal`in
bilmediði þart ise ajanlarýn tanýnmalarý
açýsýndan sakallý gelmesi idi.
Nam-i Kemal kapýya yaklaþtý.Görevli
farketmisti.
-Kardeþim ajan olmayanlar içeri giremez.
Kemal: Ben de ajaným...
-Hayýr ajan deðilsin.Çünkü sakalýn yok.
Kemal fermuarýný açarak:Sesini çýkarma gizli
ajan.
Doktor
B
izim Nam-i Kemal doktor olmuþ bir
zaman, ve kasaba kasaba dolaþýp
derdi olana çare bulurmuþ. Ama bizim
N.K. çok çapkýnmýþ ve gözüne kestirdiði
hatunu hiç affetmez, su veya bu þekilde
muhakkak elinden geçirirmiþ.
Bir gün N.K. bir kasabaya gider. Orada
çok güzel bir hanim görür ve bu hanimi
becermeyi kafasýna koyar. Bir iki
karþýlaþmadan sonra anlar ki karinin da
bunda gözü var.Ama küçük bir sorun
var o da karinin HAYVAN gibi bir kocasý
var.(kasabanýn aðalarýndan). N.K. kadýna
der ki sen al kocaný denize git, ondan sonra
kocana de ki a..`a yangec kaçtý beni doktora
götür, o da seni bana getirsin da ben seni
hallederim. Kadýn da tamam der. Kadýn
kocasýyla denize gider ve denizde yüzerken
ansýzýn kocasýnýn yanýna koþarak gelir ve
þöyle der:
„Kocacýðým a..`ma yengeç kaçtý çok acýyor
beni doktora götür“
Adam da hemen kariyi alýr ve N.K.`in kliniðine
gelirler.
N.K. sorar: Hayýrdýr n`oldu?
Adam da der ki : „Bizim hanimin kutusuna
yengeç kaçtý bir bakýverin Dr. Bey“.
N.K. þöyle der:“E vallahi dostum bunun bir
tek yolu vardýr o da; sen karinin kutusuna
seninkini sokacak, yengeç ýsýrýnca cekecen
yengeci çýksýn dýþarý.“
Adam der ki“ Yooooo Dr. Bey , doktor sizsiniz
siz yapacaksýnýz“
Koç 21 Mart-20 Nisan
Mart ayi dogumlular aradiklarini
ilk aylarda bulamadilarsa onlar
için Haziran ayinda bir yildirim aski
gözüküyor. Karsiniza çikan kisi sizinle
ayni burç grubundansa hiç sorun
yasanmayacak. Ancak diger burç
gruplarindan biriyle yasanacak ask
hüsranla sonuçlanabilir
Boða 21 Nisan-21 Mayýs
Burcun son dönemlerinde doganlar
Haziran’da eslerinin, sevdiklerinin
yaninda çok güzel anlar geçirecekler.
Mayis’in ikinci haftasinda doganlari
N.K. : „Ama nasýl ben sizin karinizin þeyine
kendi þeyimi sokmam olmaz“
Neyse biraz münakaþadan sonra N.K.
bayýlarak bu görevi kabul eder ve baslar
kadýnýn üstünde gidip-gelmeye.
Bu arada koca sorar „n`oldu n`oldu?“ N.K. der
ki „ daha daha“.
Biraz sonra bizim N.K. þöyle derin bir „
Oooooohhhhhhhh „ çeker.
Koca hemen sorar n`oldu ýsýrdý mi? der.
N.K. da bunun üzerine „ Hayýr , yengeç
boðuldu!!!“ der.
Nasreddin Hoca boynunu bükerek;
-Pestemali hesaba kattým zaten! der.
Düþünür
asreddin Hoca Akþehir pazarýnda bir
N
[email protected]
N
asreddin Hoca‘nin evine bir gün
üç molla misafirliðe gelir. Ucu de
birbirinden obur þeylermiþ. Hoca
ne yemek çýkarmýþsa silip süpürmüþler. O
kadar ki sahanlarda yemek bitince, bunu da
„sünnettir“ diye ekmekle iyice sýyýrýrlarmýþ.
Bu sýrada odaya Hoca‘nin oðlu
girmiþ. Mollalar Hoca‘yi
memnun etmek için:
-Aman ne güzel
çocuk...Adi ne
bunun? diye
adamýn baþýna toplanmýþ olan
kalabalýða
On akçelik pestemal
T
imur bir gün
yanýna
Hoca‘yi da
alarak Akþehir’in
Meydan
Hamamýna
gider. Soyunup
pestemallara
sarýnýp sýcak
bolüme
geçerler.
Göbek
taþýnda
oturup
bir
yandan
sohbet
ederken
bir
taraftan
terlerler.
Derken
Timur
Hocaya
sorar.
-Hoca
sen bir
deryasýn!
kýymet
biçmesini
bilirsin. Su
halimle ben kaç para
ederim?...
Hoca;
-On akçe der.
Kendisine bu kadar az kýymet biçilmesi
Timur‘u küplere bindirir.
-Bre gafil sen bana nasýl on akçe ettiðimi
söylersin bu parayý sadece pestemal yapar!
deyince
ise güzel bir sürpriz bekliyor.
Ikizler 22 Mayýs-21 Haziran
Yeni baslayan iliskiler Haziran ayinda
daha saglam temellere oturacak,
kalici iliskilere dönüsecek. Böyle bir
asamada iliskinizin en güzel biçimde
yürümesi için elinizden geleni
yapmali ve sevgi dolu olmalisiniz.
Yengeç 22 Haziran-23 Temmuz
Haziran yasam sevinci, mutluluklarla
dolu geçecek. Özellikle ayin ilk onbes
günü en çilgin maceralara atilmak,
duygulari açikça ortaya koymak
için ideal bir dönem. Yazin bu ilk
yürümeye baslar aðacýn yanýna varýr.
Aksehir‘liler;
-Ne oldu Hoca aðacý getiremedin, kendin
oraya gittin! diye gülünce,
Hoca;
-Bizde kibir yoktur, dað yürümezse abdal
yürür der.
Bize de uðrardý
Arkadaþlarý Hocaya, kati bir koca
olmadýðýna, takýlýrlar:
„Hoca, karin tüm zamanýný komþu
arkadaþlarýyla geçiriyor!“
„Hayýr doðru deðil. Eðer doðru olsaydý,
bize de bir ara uðrardý!“ diye cevaplar
Hoca.
B
B
NASRETTIN HOCA
FIKRALARI
18
Kim suçlu?
AKÞAM SERÝNLÝÐÝNDE
ir mecliste konuþulurken,
Amerikalý
-Biz Mars‘a gideceðiz, demiþ.
Alman :
-Biz yakýtsýz giden otomobil üreteceðiz,
demiþ.
Fransýz :
-Atom bombasýný etkisiz hale
getirecek projelerimiz var, demiþ.
Bizim Karadenizli de onlardan geri
kalmamak için :
-Biz de güneþe gideceðiz, demiþ.
-Güneþe gidemezsiniz, demiþler. Güneþ
yakar.
Karadenizli gülümsemiþ :
-O kadar da enayi deðiliz, tabi, demiþ.
Akþam serinliðinde gideceðiz
sayfa
yaklaþýr.Satýcý
elindeki kuþu satmaya
çalýþmakta ve fiyatý ise çok
yüksek 50 akçe, yan taraftaki
tavuklar ise 5 akçe. Hoca bir turlu fiyattaki
aþýrý farký anlayamaz ve sorar
-Hemserim bu nasýl kus 50 akçe istersin?
-Hoca efendi bu bildiðin kus deðildir bunun
özelliði var.
-Neymiþ özelliði?
-Hocam bu kusa papaðan derler ve konuþur.
Hoca
aniden
hemen eve koþar,
kümesten
hindisini kaptýðý
gibi pazara
döner.
papaðan
satmakta
olan
adamýn
yanýna
durur
ve
sormuþlar.
Hoca:
-Adi Farzdýr, demiþ.
Mollalar þaþýrýp birbirlerine bakmýþlar:
-Bu ne biçim isim Hoca Efendi? demiþler.
Þimdiye kadar böyle bir isim hiç duymamýþtýk.
Hoca hemen taþý gediðine koymuþ:
-Ya, Sünnet diyeyim de onu da mi yiyesiniz?
Bizde kibir yok
N
asreddin Hocaya yapýlan sakalar
tükenip bitmezdi. Aksehir‘liler bir gün
Hocaya takýlýr ve sorarlar.
-Hocam senin evliyalar katýnda ulu bir kiþi
olduðun söylenir
asli var midir?
Hoca‘nin
böyle bir iddiasý
elbette yoktur ama
bir kere soruldu
ya cevaplar;
-Her halde
öyle olmalý.
-böyle kiþiler
zaman
zaman
mucizeler
göstererek
bu
O zaman gör feryadý
H
oca eþeðini kaybetmiþ ve arýyor, bu
arada da neþeli bir türkü tutturmuþ.
Birisi kendini sormaktan alýkoyamaz:
-Hoca Efendi, eþeðini kaybettiðini herkes
bilirken, türkü söylemeni duymak eðlenceli
görünüyor. Oysa kaybýna feryat edip
aðlaman beklenirdi!
-Son bir ümidim, aptal mahlukun su küçük
tepenin arkasýnda olabileceðidir, arkadaþ.
Eðer deðilse, bekle ve gör o zaman sen
bendeki aðlamayý feryadý!
Baklava
Hoca akþamleyin eve doðru yürürken,
baklava seven bir köylüyle karþýlaþýr.
-Hoca, kýsa bir sure önce bir adam büyük
bir tepsi baklava oturuyordu...
-Beni ilgilendirmez!
-Fakat adam tepsiyi sizin eve
oturuyordu.
-O zaman seni ilgilendirmez!
yüksek
sesle;
-Bu gördüðünüz kus sadece 100 Akçeye,
gel, gelll!
Herkesten çok papaðan satan þaþar bu ise
ve sorar.
-Hocam 100 akçe çok deðil mi bir hindi için?
-Sen 50 ye satýyorsun ama
-Dedim ya hocam benim kus konuþur ama
-Öyleyse, benimki de Düþünür!
Sünnet diyeyim de...
özelliklerini herkese
kanýtlar. Hoca
madem kabullendin göster bir mucize
görelim!
Hoca;
-Pekala simdi size bir numara yapalým der
karþýsýnda durmakta olan çýnar aðacýna;
-Ey ulu çýnar çabuk yanýma gel!...
Tabii ne gelen aðaç var ne giden. Hoca
ayinda ask hayatinda korkusuzca
davranabilirsiniz. Sonuçlarin her
zaman olumlu olacagindan emin,
gönül rahatligiyla kendinizi askin
kollarina atabilirsiniz
Mutlu günler Haziran ayinda da
sürecek. Bütün bir ay boyunca adeta
bulutlarin üzerinde uçacaksiniz. Ama
ayin sonuna dogru ayaklariniz biraz
yere basmaya baslayacak
Aslan24 Temmuz-23 Aðustos
Haziran ayinin ilk yarisi duragan
geçerken, ikinci yarida küçük
sürprizler mutluluklar getirecek.
Temmuz dogumlu Aslan burçlular bu
ayda gerçek bir mutluluk yasayacak.
Terazi24 Eylül-22 Ekim
Haziran ayinda zorlu bir rakiple
mücadele etme riski dogsa da
hiç merak etmeyin kazanan siz
olacaksiniz
Başak 24 Aðustos-23 Eylül
ir keresinde, Hoca Akþehir’de
ki mahkemeye kadý tayin edilir.
Bir gün bir adam koþarak
mahkemeye gelir ve Hocaya:
-Farz edelim iki inek mera da
dövüþtü ve biri oldu, Hoca Efendi.
Öldürenin sahibi sorumlu tutulacak
midir?
adamýn hilekar gözlerini fark eden Hoca
dikkatliydi.
-Yerine göre, der, hüküm vermeden.
-Karar vermene yardýmcý olabilir, Hoca
Efendi. Senin inek benimkini oldurdu!.
-Bu halde, genel olarak bilindiði gibi
inekler hayvandýr. Hayvanlara sebep
baðlanmadýðýndan dolayý, kesinlikle
sorumsuzlardýr. Bu yüzden de, sahibi
sorumlu tutulamaz!
-Özür dilerim, Hoca Efendi, dilim sürçtü.
Benim inek seninkini oldurdu demek
istemiþtim!
Bu haber üzerine, Hoca‘nin kani beynine
sýçrar. Sakalýný çeker, kalkar ve yeniden
oturur.
-Bu ilk düþündüðümden daha karmaþýk
bir durum, der. Memurluðunun tüm
aðýrbaþlýlýðýyla katibine döner ve ekler
„yanýnda ki rafta duran kara kaplý kitabi ver
bakayým!“
Akrep23 Ekim-22 Kasým
Haziran ayi ask hayatinda günlük
Aðzýna ot týkamýþlar
Bir gün Hoca‘nin bir köye gideceði
tutmuþ. öyle sýcak bir günmüþ ki, kus bile
kanadýný kýmýldatmýyormuþ. Böylesi günde
yola çýkmak delilik deðil de nedir! Yorgunluk
bir yandan, susuzluk bir yandan Hoca‘nin
imanýný gevretmiþ, su yokusun baþýnda, su
inisin dibinde derken, Allah önüne bir çeþme
çýkarmýþ.. Hemen, oluðuna sokulan týkacý
çýkarýp aðzýný dayamýþ ama, öyle bir akýþý
varmýþ ki, ustu baþý ýslanmýþ; neye döndüyse
dönmüþ. O zaman Hoca bir lahavle çekip:
-Tevekkeli deðil, böyle deli deli aktýðýn içindir
ki, Aðzýna ot týkamýþlar ya senin! demiþ.
güneslik geçecek. Bu is hayatinizi da
olumlu yönde etkileyecek.
Yay 23 Kasým-22 Aralýk
Haziran ayi biraz olsun umutlarin
yeniden parladigi bir ay. Sevdiginiz
kisiyle durumlar düzeliyor gibi. Ama
yine de bir gün dargin, bir gün
barisik olacaksiniz
Oðlak 23 Aralýk-20 Ocak
Haziran ayinda Oglaklar kendilerini
çok güçlü ve basarili hissedecekler.
Evlilik konusunda gelecege yönelik
planlar yapabilir, isteklerinizi
gerçeklestirmek için son derece
sabirli ve kararli davranabilirsiniz
Kova 21 Ocak-18 Şubat
Uzun vadeli planlar yapmaya
baslayabilirsiniz. Tüm Kova
burçlular bu ay hayatlarini yeniden
degerlendirecekler. Evlilik kapida
olabilir
Balýk 19 Şubat-20 Mart
Haziran ayi Balik burcundan olanlar
için mutluluk ayi. Ask hayatiniz ve
diger iliskileriniz yolunda gidecek.
Çalisma hayatinizda da bir problem
yok.
Sayý 26
Mayýs 2003
DUVAR YAZILARI
S
en bir meleksin, daðda
gezen ineksin, ot veririm
yemezsin,Allah belaný versin !
Sen sen ol kapý önünde aþk yapma,
askýn gözü kördür ama komþununki
asla !
Sana yaza yaza yaz geldi. mesaja
zam geldi daha yazacaktým ama
konturum bitti
www.demajans.com
Buraya park edeniiiiiiiiiiiinnnn!!
senin sorunun ciddi sanatçý bir
kiþiliðin var fakat altýna kaçýrýyorsun
ilahi Azrail sen adamý öldürürsün
askýn kör ettiði gözleri evlilik acar
öðrenciler bedava çalýþýr
öðretmenler ise para kazanýr
son bilimsel iddia Edison’da karanlýk
Kadýn hakký diye bir þey
yoktur , çünkü hakký erkek
ismidir
Kendim için bir þey
istiyorsam namerdim
Allahým anneme güzel
bir gelin nasip et !
aminnnn
Aþk havuzuna aptallar
düþer , ama beni i-t-t-il-e-r
Dün gece seni o
kadar aradým ki soðuk
vücuduma dokunmaný o kadar
istedim ki , yataða sensiz ve çýplak
girmek zorunda kaldým ! nerdeydin
benim caným pijamalarýmmmm :
Buraya çöp dökeniiiiiiiiiiiiinnn !!!
fobisi vardý !
Hayatý anlamak zorunda deðilsin
ne kadar borcun var bil yeter
Her þeyi bildiðimi sadece ben
biliyorum
ANTEPLÝLERÝN MUHTEÞEM SÜNET
DÜÐÜNÜ
HASAN VE FATMA KÜNCÜLÜ GEÇTÝÐÝMÝZ
GÜNLERDE OÐULLARI
ÞÝYAR KÜNCÜLÜ ÝÇÝN MUHTEÞEM BÝR DÜÐÜN
DÜZENLEDÝLER ACILI ÇÝÐ KÖFTELER VE DAVUL
ZURNA EKSÝK OLMAYAN DÜÐÜN
UZUN ZAMAN DÝLLERDE KALACAK KADAR
EÐLENCELÝYDÝ.
DÜGÜN DEDIGIN BÖYLE MUHTESEM OLUR
Stuttgartin saygin is adamlarindan Ali Hatay gectigimiz günlerde muhtesem bir dügün
Töreniyle kizini gelin etti. Dem Gazetesi Genc ciftimize ömür boyu mutluluklar diler.
PENCERE
[email protected]
Farklý Gazete nasýl olmalý
Riza Dogan/Strasburg
G
sayfa
19
Tekelci medyanýn ideolojik ,siyasi ve kültürel
hegomanyasina karþý ayakta durmaya çalýþan
basýn yayým kuruluþlarý geniş halk yýðýnlarýna
ve demokrasi güçlerine dayanmak zorundadýr.
ünümüz iletişim
teknolojisinin
bas dondurucu
gelişmesi gazetecilik
mesleðinde de koklu göreceli
deðiþimleri beraberinde
getirdi. Gazetecilik hem
haber ve iletişimde hem de
ekonomik rekabette diðer iletişim
araçlarý karþýsýnda zorlanmasý
onu ekonomik ve siyasi olarak
daha da baðýmlý hale getirdi.artýk
günümüzde büyük uluslararasý
tekellerin veya onunla
iþbirliði içinde ki bir medya
hakim dünya ya.Bugün
bir yerlere yamanmadan
gazetecilik mesleðini
normlarýna uygun
olarak ifa eden,gücünü
okurundan alan, gazete
ve dergilerin sayýlarý
giderek azalýyor.Finans
kapitalsizimin medya gücü
Günümüz gelişmiş ileri
teknoloji ile dünyanýn her
yerinde anýnda gündem
deðiþtirip gündem yaratma
gücüne sahip.Yeter ki bir
yerlerden düðmeye birileri
bassýn!...En temel basýn
kurallarý ve ahlakinin
bile hiçe sayýldýðý
cýðýrtkanlýk,çiftesitandartlik
alýp basýný gidiyor.
Tekelci medyanýn
ideolojik ,siyasi ve kültürel
hegomanyasina karþý
ayakta durmaya çalýþan
basýn yayým kuruluþlarý geniş halk
yýðýnlarýna ve demokrasi güçlerine
dayanmak zorundadýr.Dar
ideolojik, siyasi veya belli bir etnik
veya dinsel çevreye hitap eden
bir gazete baþarýsýzlýðý daha
baþýnda garantilemiş olur.Bu
amaçlý gazetelerde çýkarýlabilir
ama bu kitle gazetesi olma iddiasý
taþýmamalý.Türkiye de ve Avrupa
da çýkan Türkiye kaynaklý gazete
ve dergilerin çoðun da bu ayrýmý
yapabilmek zordur.Bu gazete
ve dergiler Avrupa’da yasayan
göçmen kitlesinin ,isçilerin
beklentilerininiz ne kadarýna
cevap verebiliyor?.Hemen hemen
hiç !Daha kötüsü kendi dar
çevresi ile diðer halk katmanlarý
arasýnda kalýn duvarlar ören bir
yayýn anlayýþý hakim..On yýllardýr
Avrupa’ya göç etmiş insanlarýn geri
donusun giderek imkansýzlaþtýðý
bir ortamda; çalýþtýðý is yerindeki
sorunlar,sosyal yasamda
karsýlaþtýðý güçlükler,geleceði
konusundaki belirsizlikler devam
ederken,Turkiyenin gündemini
bile yakalayamayan bir
gazetede Avrupa’da yasayan
kitlenin gündemine nasýl etki
milliyetçi duygularýný somuruyor.
Bu manupulasyonu saðlayan
devlete baðlý ve onun finanse ettiði
milliyetçi ve dinci kuruluþlarýn
yanisira Türk medya gücüdür.Türk
medyasýnýn malum çizgisini
Bedii Faik 1948 de söyle ifade
yapabilir.Ýstanbul daki bir sendika
kongresinde yaşananlar ya da
sýradan bir fabrika direnişi onun
beklentilerine ne kadar cevap
verebilir.çoðunlukla elden satýlan bu
dergiler aðýrlýklý olarak ekonomik
yardim amacýyla alýnýyor.Okumaya
ilgisizlik genel bir olgu
olmanýn yanisira bu dergi ve ya
gazetelerin kendilerini surece göre
yenileyememesi genel de ideolojik
propaganda ve ajitasiyonla sinirli
bir yayýn politikasý izlemeleri
bunda belirleyici olmuştur.diðer
bir deyişle alev alev yanan bu
gazeteler on yýllardýr bir kývýlcýmýn
tutuþturduðu etkiyi yýðýnlar üzerinde
kuramamýþ,marjinalliði nerdeyse
olumlu bir fark olarak çizgi haline
getirmişlerdir.
Türkiye devleti yurt dýþýnda
çalýþan isçiye her zaman döviz
kaynaðý olarak bakýyor. Bu
döviz akýsýný saðlamak için de
özellikle isçilerin dini inançlarý ile
ediyor :Babý Ali’ye geldim.Elime
bir kalem tutuşturup al dediler
bu usturan ve efkarý umumiyeydi
gösterip,iste dediler bu da
müşteri…Trasa baþladýk….»Ellibes
yýl sonra deðiþen ne Türkiye
medyasýnda?!Ne yazikki ilerici
ve toplumcu çevrelerce çýkarýlan
dergi ve gazeteler de yurtdýþýndaki
göçmen kitlesine donuk yayýnlarý
Türkiye ye tabi olarak ele almýþlardýr
genelde.göçmen kitlesinin artýk
Avrupa toplumunun bir parçasý
onun temel unsurlarýndan biri
olduðu gerçeðinden hareket
etmemişlerdir.Özelikle son yýllarda
Avrupa da týrmanýþa geçen
ýrkçýlýk,yabancý düþmanlýðýnýn
yanisira ;emeklilik yasinin
uzatýlmasý,sosyal yardýmlarýn
kesilmesi,özelleştirmelere paralel
olarak issizlik,ücretlerin düþüklüðü
gibi sorunlar genel toplumsal
bir hoþnutsuzluðu beraberinde
getiriyor.Bugün gündeme
getirilen anki demokratik
uygulamalar, hak
gasplarý Avrupa boyutuyla
herkesi kapsayarak
genişliyor.Böylesi bir
süreçte demokratik hak ve
ozgurlukerin kazanýlmasý
ve korunmasýnda,
Avrupa çapýnda çýkacak
bir gazete olumlu
rol oynayabilir.Ancak,temel
olumsuzluklardan,yanlýþlardan
radikal bir şekilde uzaklasilmadikca
olumlu ve iyi niyetli girişimlerle
basari saðlanamaz.Olumlu
yenilikler eski hastalýklara yenik
düşer.
Yeni ve
farklý bir
gazete
nasýl olmalý
sorusuna
öncelikle
nasýl
olmamalýdan başlayarak,
cevap vermeye çalýþtým.Eðer bir
gazete Avrupa da ki göçmen
kitlesine donuk bir gazete
olacaksa özgür baðýmsýz olmalý.
Demokrasinin gereðine uygun
olmalý.farklý inanç ,kültürden
toplumsal katmanlarý demokrasi
ve özgürlükler baðlamýnda
birleştiren,yayýn dili,üslubu,çalýþma
tarzý ile diðerlerinden farklý bir
tutum sergilemelidir.Konuşan
,düşünen insanlarýn sesi
olunmalýdýr.Haberlerin
doðruluðuna,taraf olunsa
bile cevap hakkýna titizlikle
uyulmalý,gereksiz baðýrýp
çaðýrmalardan, şişinmelerden,
hiç bir yarar getirmeyecek
polemiklerden özellikle
kaçýnýlmalýdýr.Okuyucunun
etrafýnda olan bitenden haberdar
olmasý bütün dünya ile temasý
olmalý bir gazete
BILGISAYARINIZA ESIR OLMAYIN,
KONTROL SIZDE OLSUN
I
nternet çaðýmýzýn iletiþim
aracý olma yolunda hýzla
ilerlemektedir.Dolayýsýyla
internet’i reddetmek, görmemezliðe
gelmek mümkün deðildir.Ancak,
yapýlabilecek en mantýklý
þey, Ýnternet cazibelerinin sizi
yönlendirmesine izin vermemeli,
siz onu yönlendirmelisiniz.Chat
teki dostluklar cazip olabilir
ancak bu durum yüz yüze iliþkileri
terk etmenizi gerektirmez.Her
ikisi arasýnda denge
oluþturmalýsýnýz. Internet’te
sohbeti neden tercih ettiðinizi
kendinize sorunuz.Verdiðiniz
cevaplar kiþiler arasý iliþkilerde
yaþadýðýnýz problemleri ortaya
koyacaktýr.Dolayýsýyla önce onlara
çözüm bulmalýsýnýz.
Internet’in diðer faydalarýný
da göz önüne almanýzý, bütün
zamanýnýzý „Chat“ e ayýrmamanýzý
önerilmektedir
Internet baðýmlýlýðýnýn da,
aynen kumar hastalýðý gibi, insanin
yaþamýný, kiþiliðini ve iliþkilerini
derinden etkileyen bir rahatsýzlýk
olduðu öne sürüldü.
British Medical Journal adli tip
dergisinde yayýnlanan araþtýrmaya
göre, internete baðýmlýlýk
kazananlar, kumarbazlar gibi
öncelikle bu baðýmlýlýklarýný sürekli
reddetmeye baþlýyor. Ailelerine
ve yakýnlarýna böyle bir baðýmlýlýk
içinde olmadýklarýný kanýtlamak
için yalan söylemek dahil her yola
baþvuran baðýmlýlar, bu konuda
baský görmeye devam ederlerse
dürüstlüklerini tümüyle yitirmeyi bile
göze alabiliyor.
Uzmanlar, tipik internet
baðýmlýlarýnýn saldýrganlaþmak ve
hýrçýnlaþmak gibi bir deðiþime de
uðradýklarýný belirtirken, bunu da
uzun saatler boyu ekran karþýsýnda
kalarak, uyku düzenini kaybetmeye
ve her an yorgun ve sinirli olmaya
baðlýyor.
Tutkunlarýnýn saðlýklarýný ciddi
þekilde bozan internet, çarpýk seks,
alýþveriþ ve kumar alýþkanlýklarýna
da yol açabiliyor. Bunlar arasýnda
sanal seks, sanal porno, sanal
iliþki ve on-line kumar ve alýþveriþ
hastalýðý da yer alýyor.
Internetin yol açtýðý bir baþka
hastalýk olarak da „bilgilenme
hastalýðý“ gösteriliyor. Uzmanlara
göre, kimi insanlar da internetin
bilgi yükleyen kanallarý arasýnda
geze geze bu hastalýðý ediniyor.
Uzmanlar, yüzde
6 ile 7 arasýndaki
internet kullanýcýlarýnýn
baðýmlý olabildiklerini
belirtiyor. Internete
tutkunun neden
geliþtiði sorusuna yanýt
arayan uzmanlar,
sosyal ve duygusal
iletiþim bozukluklarý,
stres, is sýkýntýlarý,
akademik yasamda
ortaya çýkan sorunlar,
ani gelen issizlik
ve evlilik hayatýnda
ortaya çýkan sarsýntýlar
gibi nedenleri sayýyor.
Uzmanlara göre,
internet tutkunu
kiþiler daha çok
bu tür sorunlardan
kaçýp sýðýnacak bir
yer ararken bu tutkunun kollarýna
düþüyor.
Internet’teki chat kanallarýnýn
kullanýcýlar üzerindeki olumsuz
etkisi de isin bir baþka boyutunu
oluþturuyor. Bu kanallarda açýk
kimlik belirtmeden sohbet etme ve
sosyalleþme olanaðý insanlarý daha
çok yalancý, iki yüzlü yaparken,
bazý durumlarda suç sayýlabilecek
davranýþlara bile teþvik edebiliyor.
Sayý 26
Mayýs 2003
www.demajans.com
RENKLER
[email protected]
sayfa
20

Benzer belgeler

Su borcu susuz bıraktı

Su borcu susuz bıraktı bu büyünün içerisine insaný doðru yöne yöneltecek iyi bir öz yerleþtirilmiþse, insanlar üzerinde bu romanýn etkisi büyük olur. Eðer, Türkiye’de 30 yýldýr verilen mücadele bir türlü tüketilemiyorsa,...

Detaylı