Türkiye`nin Başarı Hikayesi!

Transkript

Türkiye`nin Başarı Hikayesi!
Ekonomik Olarak Güçlü!
Bir Çarpan Olarak Vazgeçilmez!
Türkiye'nin Başarı Hikayesi!
Mustafa Erkan
Ekim 2013
Mustafa Erkan
Almanya-Aşağı Saksonya Eyalet Milletvekili
Ofis-Adres | Schloßstraße 3 | 31535 Neustadt | Almanya
Ofis-Tel: 0049 5032- 96 76 110 | Fax: 0049 5032- 96 76 112 | Cep: 0049 171- 94 555 68
E-Posta: [email protected] | Internet: www.mustafa-erkan.de
Türkiye'nin Başarı Hikayesi!
Son yıllarda, Türkiye hakkında yapılan araştırmalar sonucunda, ekonomi alanındaki
uzmanların görüşleri genel olarak değerlendirildiği zaman, birçoğunun Türkiye’den övgüyle bahsettiği
görülmektedir. Türkiye’nin son zamanlarda gösterdiği gelişme ve ilerleme, tamamen bir başarı
hikayesinin göstergesidir. Ve aynı zamanda, bu başarının devamının geleceği de birçok uzman
tarafından tahmin edilmektedir. Çünkü, şu an itibariyle Avrupa % 1 oranında büyüme gösterirken;
Türkiye, % 5 oranında olarak, Avrupa’nın tam beş katı daha fazla büyümeye devam etmektedir. Bu
oran, zaten her şeyi açıkça gözler önüne sermektedir. İki kıtayı birbirine bağlayan bu devasal pazarın,
Ortadoğu piyasası açısından geçiş sağlayan kilit bir konumda olmasından dolayı, küresel markette
Türkiye hakkında büyük planlar yapması da kaçınılmaz olmaktadır. Peki, bu gerekli yatırımları yapmak
için doğru vakit, ne zamandır? Tabii ki de, Şimdi!
Türkiye ekonomisi çok hızlı bir büyüme oranına sahiptir; öyle ki, bu oran Avrupa Birliğine (AB)
üye ülkelerden çok daha fazladır. Uzmanların, 2013 yılı için yaptıkları tahmine göre, Türkiye’nin yurtiçi
gayrisafi hasılatının (GDP) büyüme oranı istikrarlı olarak 4 iken; Avrupa Birliği ülkeleri için bu oran
sadece 1.1 olmuştur. Bunun yanında, OECD’ye göre de, 2017 yılı itibariyle, Türkiye’nin 5.2. oranında
ortalama büyüme seviyesiyle, en hızlı gelişen ekonomiye sahip ülke olacağı ön görülmektedir.1 2002
yılından itibaren, Türkiye, Avrupa piyasasında gözle görünür bir şekilde ilerleme kaydetmiştir.
Türkiye’nin ekonomik açıdan gelişmesi son on yıl içinde o kadar hızlı oluştur ki; İngiliz “Ekonomist”
dergisi bu başarıyı “Avrupa’nın Çini” şeklinde bir ifade kullanarak aktarmıştır. Görüldüğü üzere, son
on yıl içerisinde Türk ekonomi tarihi, ciddi bir başarıya imza atmıştır. Bu da, yatırım yapmanın oldukça
mantıklı olacağı yenilikçi bir Türkiye modelinin başarı hikayesidir.
Elbette ki, Türkiye’ye, Avrupa yakasından, Anadolu’ya kadar bütün ülke çapında çeşitli iş
bağlantıları kurulması adına oldukça talep gören bir konuma sahiptir. Bu kritik konumun doğru
değerlendirilebilmesi ve Türkiye ekonomisinin hızla ilerleyebilmesi için de, bir ülkenin ekonomik
sistemine yeniden şekil veren ekonomik reformlar devreye girmektedir.
Şüphesiz, birçok uzman bu umut vaad eden ekonomi tablosu için, oldukça parlak bir gelecek
tahmininde bulunmaktadır. Örneğin, yapılan araştırmalar sonucunda, Türkiye’nin beş yıl içinde 110
Milyar Amerikan Doları daha fazla yatırım yapabilecek bir düzeye ulaşacağı tahmin edilmektedir. Tabii
ki, bütün dünyada böyle bir yatırımın en büyük gerekliliklerinden biri de, bu yatırımı gerçekleştirecek
toplumun yeterince genç ve dinamik bir nüfusa sahip olmasıdır. Türkiye’de böyle bir yatırım
sürecinde demografik bir problemle mi karşılaşacağız? Bu sorunu aklınıza bile getirmeyiniz!
Türkiye’nin nüfusu AB üyeleri ülkeler ile kıyaslandığı zaman, karşımıza yarısından fazlasının 30 yaş
bireylerin oluşturduğu genç bir nüfus yapısı çıkmaktadır. Ayrıca, 26 milyon Türk vatandaşı, oldukça iyi
eğitim almış ve işinde iyi olmaya konsantre olmuştur ve bu şekilde de, her gen gün Türkiye’de iş
verimliliği giderek artmaktadır. Türkiye’nin sahip olduğu bu nüfus ve çalışma yapısı, Avrupa’da sık sık
karşılaşılan, uzun mesai süresi ve kolay rahat rahatsızlanma probleminin önüne de geçmektedir.
Bunun yanında, Türkiye’de her yıl 170 üniversite, 500 bin öğrenci mezun verirken; neredeyse yarısının
meslek ve teknik lise öğrencilerinin oluşturduğu 700.000 öğrenci de ortaöğretim kurumlarından
1
OECD Economic Outlook No. 91, Haziran 2012
mezun olmaktadır. Böyle bir demografik tabloyu yakından inceleyen, bütün AB üyesi ülkelerin de,
Türkiye’ye yatırım yapmak için can atması gerçekten kaçınılmaz olacaktır.
Türkiye’nin ekonomik alanda yatırım açısından ön plana çıkan diğer bir önemli özelliği ise, iş
kurma aşamasında bir çok kolaylığı da sağlayabilmesidir. Mesela, OECD Bölgesinde, herhangi bir iş
kurmak için, yürütülen işlemler ortalama 12 gün alırken; Türkiye’de ise en fazla 6 gün içinde bütün
süreç tamamlanmaktadır. Güçlü sanayi ortamı ve hizmet kültürü de sürecin devamını tamamlayan
diğer olumlu bir etkendir. Tabii ki, ideal bir iş yönetimi, ulaşım, iletişim ve enerji gibi alanlarda her
daim teknolojik olarak gelişme ve yeniliklere ayak uydurabilme yetisine sahip olmayı
gerektirmektedir. Türkiye’nin her alanda nasıl hızla yapılandığının incelenmesiyle, bu gelişme ve
yenilikleri her açıdan takip edebilme özelliğinin, ne kadar geçerli olduğu anlaşılabilmektedir. Çünkü,
sadece İstanbul örneği ele alındığında bile, İstanbul’da dünyanın neredeyse en büyük havalimanı,
yolları ve limanları karşımıza çıkmaktadır. Yani, Türkiye zaten şu anki sahip olduğu koşullarıyla bile,
birçok alanda çok modern ve en üst düzeyde uluslararası standartları yakalamış durumdadır. Ayrıca,
bu konuda, yerel düzeyden başlayarak bütün politikacıların her birinin ortak noktada birleşerek, fikir
birliğine varması gerektiği görülmektedir. Öyle ki, Türkiye her alanda hızla büyümeye devam
etmektedir.
Bunun yanında, Türkiye’de yatırım yapılacak yeri seçme konusunda ön plana çıkan diğer bir
teşvik edici nitelik ise, Türkiye’nin düşük vergi koşullarına ve çeşitli mali yatırım paketlerine sahip
olmasıdır. Kurumlar vergisinin, % 30’dan 20’ye indirilmesi, kişisel gelir vergisinin % 15 ve 30 oranında
olması ve teknolojik açıdan gelişen bölgelerde, endüstriyel ve serbest ticari alanlarda daha fazla
miktarda vergi indiriminin uygulanarak, ticari teşvik sağlanması ekonomik açıdan Türkiye’nin yatırım
için ne kadar uygun olduğunu gösteren başka bir özelliği olarak karşımıza çıkmaktadır. Tabii ki,
Türkiye’nin AB ile yaptığı gümrük birliği anlaşması da, önemli bir husustur.
Anlaşıldığı gibi, Türkiye Cumhuriyeti, sahip olduğu koşullarla, bölgede ekonomik açıdan
beraber iş yapılabilecek kadar güçlü bir işleyişi yürüten zincirin önemli ve vazgeçilmez bir halkasıdır.
Ayrıca, Türkiye’nin her geçen gün, hem ekonomik hem de politik alanda göz ardı edilemeyecek kadar
kritik ve önemli bir pozisyona sahip olduğu görülmektedir. Çünkü, Türkiye’de bir çok alanda dünya
standartlarına uygun yenilikler yapılmış ve bu süreç hala hızla devam etmektedir. Bu şekilde de,
politik ve ekonomik alanda sağlam temeller üzerine kurulu bir yapılanma şekli yaşanmaktadır.
Genel olarak Türkiye’nin ithal ürünlerde tercihleri incelendiğinde, “Alman Yapımı” ifadesinin
çoğu zaman öncelikli tercih sebebi olduğu ve önüne üç farklı ülkeden seçenek sunulduğu zaman,
bunların arasından daima “Alman Yapımı” olanı seçtiği görülmektedir. Bunun en güzel kanıtı ise, yola
çıkıp şöyle dışarıya bakıldığı zaman, Türkiye’deki sürücülerin çoğunun Alman arabalarını kullanması
olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca, nerdeyse her Türk vatandaşının, ya aileden birisinin ya da bir
arkadaşının Almanya ile yakından ilişkisi bulunmaktadır. Elbette ki, bu iki ülke arasındaki yakın
ilişkiden dolayı, iki ülkenin yakın bir sosyo-politik bağın kurup, bunu devam ettirebilmesi de önemli bir
görev haline gelmiştir. Yıllar içinde iki ülke arasında kurulan yakın dostluk bağının, kesinlikle daha da
gelişerek, hatta ekonomik alanda da sıkı bağlar kurularak devam edeceği aşikardır. Bunun yanında, iki
ülke arasındaki dostça ilişkiler, Alman şirketlerin Türkiye’de daha kolay bir şekilde başarılı iş
performansları sergilemesine de oldukça katkıda bulunacaktır.
İki ülke arasında amaçlanan bu işleyiş sistemi nasıl kurulmalı? Zaten Avrupa Birliği ve
Alman standartlarını birçok alanda yakalamış olan Türk girişimciler, bu standartlar çerçevesinde
bütün alanlarda adım adım kendilerini kanıtlamalı ve gerekli iş girişimlerinde çekinmeden
bulunmalıdırlar. Durmak yok, yola devam.
Not:
Almanyanin Aşağı Saksonya Eyalet Milletvekili olarak, bir ülkenin iç siyaseti hakkında değerlendirme
ve yorum yapmak belki benim görevim değil! Ancak, ben özellikle de 2013, Temmuz ayındaki Türkiye
ziyaretlerim ve hem Almanya, hem de Türkiye’de yaptığım toplantılar sonucunda edindiğim izlenim
ve deneyimleri sizinle paylaşmak istedim. Ayrıca, bir politikacı ve Almanya-Türkiye Ekonomi İlişkileri
sorumlusu olarak, Türkiye’nin ilerleme ve yeniden yapılanma sürecinde sahip olduğum izlenimlerimi
aktarmaktan memnuniyet duymaktayım.