Yatak Odasında Müsabaka

Transkript

Yatak Odasında Müsabaka
62
a
SANAT DÜNYAMIZ 136
yedi renkte yedi hattan oluşan bir
neon yerleştirme. Sadece bir hat kuşağın olağan akışında kalabilmiş. Diğer
altı hat yörüngeden çıkıyor. Kırılma
ve sapmalar gökkuşağının bilindik düzlemindeki isyanı simgeliyor
adeta. Bu kez bu yeni yerleştirmeye,
alt katta Sarkis’in 1971 tarihli, tekerlekli sac strüktürleri, sarılı lastikler ve
kasetçalardan oluşan 7 Roulettes [7
Tekerlekli], yerleştirmesinin çarpışma
sesleri eşlik ediyor.
Güneş ışınlarının yağmur damlalarında veya sis bulutlarında yansıması ve kırılmasıyla meydana gelen
gökkuşağı pek çok kültürde iyiliğin, bolluğun, ve şansın simgesidir. Antik Yunan tanrıçası Thaumas
ile Elektra’nın kızı İris, gökkuşağını
simgeler. Denizden çıkan gökkuşağı, gökle yeri birbirine bağladığından,
Olympos tanrıları, Hermes gibi İris’i
de ulak ve haber salmak için kullanırlar.7 Göklerden yere gökkuşağının
renklerinde tülden kanatlarıyla iner
İris.
Tül kanatlı, “ayağı tez” 8 İris,
haber salmaya gelmiştir. Gelirken de
Sarkis’in ışığını kapıp getirir birdenbire. Müjdeler olsun yeryüzünün tüm
renkleri çıldırmıştır artık. Birbiri ardına sonsuz bir süreklilikte değişmeyi
istemektedirler.
Balinalara ağıtın seslerini duyup
gelen İris’in çığlığını birlikte atabilmek
dileğiyle.
•
NAZLI PEKTAŞ
b
a
NİLBAR GÜREŞ
b
SANAT DÜNYAMIZ 136
63
Yatak Odasında
Müsabaka
DİNÇER ŞİRİN’İN NİLBAR
GÜREŞ İLE YAPTIĞI
SÖYLEŞİ SANATÇININ
ESERLERİNE, İLGİLİ
MESELELERE IŞIK
TUTUYOR.
NOTLAR
1
Homeros, Odysseia, Can
Yayınları, Çeviri: Azra Erhat
- A. Kadir, İstanbul, 1994,
s. 165.
2
http://www.radikal.
com.tr/yazarlar/ahu_
antmen/sinanin_eseri_
icin_sarkisten_altin_
iskele-964888
3
“’Altın İskele’ Üzerinden
Sarkis’in Yapıtı ve Mimarlık”
Aykut Köksal
.http://galerimana.com/
files/file/2011.09%20
Aykut%20Koksal%20
Altin%20Iskele%20.pdf(26
Temmuz 2013):
“İskele” ilk kez Sarkis’in
1997’de Nantes Güzel
Sanatlar Müzesi’nde
gerçekleştirdiği yerleşmede
kendini gösterir. Çalışmanın
ana öğesi, müzenin patio
mekânına yerleştirilmiş
ahşap bir iskeledir. Bu
çalışmanın gönderme
bağlamı İstanbul’un
“geçici” ahşap evlerinden
Ayasofya’ya dek uzanır.
Ayasofya Sarkis’in yapıtında
doğurucu (générateur)
bir işlev taşıyan mimari
yapıların başında
gelir. Bizans-Osmanlı
İstanbulu’nun bu kült yapısı,
Sarkis’in pek çok işine yan
anlam üzerinden katılırken,
1998’de Berlin’de açılan
İskorpit başlıklı sergideki
ses yerleştirmesinde
işe doğrudan dahil olur:
Sanatçı, Ayasofya’nın iç
mekânında kaydettiği sesi
(yapının taşınabilir tek
öğesini) Berlin’e götürür.
Bu serginin kataloğunda
Sarkis’e ayrılan sayfalarda,
Ayasofya’nın içinde yıllarca
duran onarım iskelesinin
ana kubbe altındaki
fotoğrafları yer alır. Yine
Ayasofya’ya gönderme
yaptığı bir başka çalışması
bizi bir kez daha altın
varakla kaplanmış “Altın
İskele”ye yaklaştıracaktır:
Sarkis 2006’da, Nice’de
bir pasajın tonozunu altın
varakla kaplar, duvarları
ise mermerle. Ayasofya’da
mermer kaplamalarla, ama
özellikle de altın mozaiklerle
kendini gösteren yüzeyin
gayri maddileşmesi
(dématérialisation), “Altın
İskele”deki soyutlamanın
başka bir yan anlam
katmanını oluşturur.
Sarkis bu soyutlamayı,
2010’da, “Bir İkona” başlıklı
işinde, Çaylak Sokak’taki
“ev”inin altın varakla
kaplanmış maketinde
yeniden üretecektir. Çaylak
Sokak’taki apartman
dairesi, yalnızca sanatçının
yaşamına ilişkin olmasıyla
değil, İstanbul’un anonim
mimarlığını işaret etmesiyle
de yeni bir anlam alanı açar.
Kalfalar aracılığıyla üretilmiş
bu anonim mimarlık,
Sarkis’in üretiminde
anıtsal yapıyla aynı anlam
bağlamını paylaşır.”
4
Dr. Ercan Topçu, “Şifa
taslarının Türk tıp
folklorundaki yeri”, Sağlıklı
Düşünce ve Tıp Kültürü
Platformu, Dergi, http://
www.sdplatform.com/
Dergi/441/Sifa-taslarininTurk-tip-folklorundaki-yeri.
aspx (24 Temmuz 2013).
5
Oradaki yerleştirmede
yaptığı 18 metrelik yapının
görseli galerinin her iki
katını da kaplayacak şekilde
duvara yerleştirilmişti — alt
kısmı alt katta, üst kısmı üst
katta görülüyordu.
6
Sarkis, Rotterdam’da 18
metre yüksekliğinde bir
yapı kurmuştu. Bu yapının
tepesine yerleştirilmiş
40 adet çan, altındaki
org tarafından çalınacak
şekildeydi. Balina için
Ağıt adaptasyonu ilk kez
Rotterdam’da icra edildi.
7
Mitoloji Sözlüğü, İris, Azra
Erhat, 20. Basım, İstanbul:
Remzi Kitabevi, 2012, s. 162.
8
Agy, s. 162.
DİNÇER ŞİRİN
Görseller: Sanatçı, Rampa (Istanbul) ve
Galerie Martin Janda (Viyana) izniyle
İstanbul yeni sezonun gelişiyle hızlı
bir maratona giriyor. Hem İstanbul
Bienali’nin şehre getirdiği tartışmalar hem şehrin kendi güncel ajandasındaki ağırlık İstanbul’da ağırsıklet
günlerin geldiğinin habercisi. Nilbar
Güreş’in işlerinin spor üzerinden
başlattığı tartışmalar bu deneyimleri konuşmak için muazzam bir fırsat.
Çünkü Güreş’in işlerindeki detaylar,
içinde büyüdüğü çatlakları zenginleştirdiği gibi bu çatlakların içindeki,
hayatta kalma stratejilerinin de önünü
açar. Spor kas gücüne ve hormonlara
ait bir dünya gibi açıklansa da Güreş’in
işleri hormonların tutkuyla bir araya
geldiği bir yere dönüşür. Aynı zamanda Güreş’in işleri, sadece feminizm
ile kurduğu ilişki üzerinden okuyan
bakışa da eğlencelik ve bir o kadar da
karmaşık kurgular olarak geri dönen
bir deneyim sunması açısından önemlidir. Değişkenliklerin meydana gelebileceği bir yer olarak spor, emek ve
sınıf meselelerinin üretildiği evlerde toplumsal cinsiyetin nasıl inşa
edildiğini de açığa çıkarır. Bu açıdan
Güreş’in işlerinde toplumsal cinsiyetin nasıl kurgulandığını anlamak için
de spor önemli bir metot olarak öne
çıkar. Sanatçının 2006-2013 yılları arasındaki üretiminde spor, siyaset, cinsiyet ve cinselliğin nasıl iç içe
geldiğini, işler üzerindeki katmanları sıyırarak konuşmayı denedik.
Sanatçının ajandasını merak edenler
içinse birkaç hatırlatma yapalım. Eylül
ayının maratonuna Güreş, 2011 yılında Frieze Frame’de gösterilen Açık
Telefon Kulübesi projesiyle Rampa
Galeri dışında Kim Sunjung’un küratörlüğündeki Tophane-i Amire’deki
“Unknown Sources – Gestures
Beyond Surfaces” adlı sergide de izlenebilecek. Sanatçının Ocak ayında New York’ta Apex Art’taki katılacağı “Private Matters” adlı karma
sergi ile 2014 yılında Michigan
State Broad Art Museum’da gerçekleştireceği solo sergisi de heyecanla ter atmayı beklediği müsabakalardan sadece birkaçı. Gördüğünüz
gibi Güreş terden hiç çekinmiyor.
Dinçer Şirin: Röportajı 2006
yılındaki Self-Defloratıon
isimli kolaj işinle başlatmak istiyorum. Kullandığın malzemenin tarihi
domestik bir mekânsallığı çağrıştırdığı için de social fabric’in dahil olduğu
diskurla oynuyorsun. İşlerinde kullandığın kumaşları sadece ev içi kadınlığa
dair değil, biraz da onların dahil olduğu tarih ile beraber düşünmek gerektiğini düşünüyorum. Çünkü kumaş
dediğimiz şey bir sosyal sermayeyi
64
SANAT DÜNYAMIZ 136
a
DİNÇER ŞİRİN
b
a
NİLBAR GÜREŞ
b
SANAT DÜNYAMIZ 136
65
Nilbar Güreş
BERF (Açık Telefon Kulübesi serisinden)
2011
C-print
108 ∞ 150 cm
66
a
SANAT DÜNYAMIZ 136
DİNÇER ŞİRİN
b
a
Nilbar Güreş
Güreş
(Bilinmeyen
Sporlar
serisinden)
2009
Kâğıt üzerine
karışık teknik
50 ∞ 70 cm
de imliyor. Self-Defloratıon’ın, senin bugünkü işlerindeki bedeni aşma hamlelerinden ilki olduğunu da düşünüyorum.
Nilbar Güreş: SelfDefloratıon’ın malzemesi aslında domestic değil. Özellikle o kumaş
çok bölgesel değil ya da “benim
bölgemden” değil ama belli bir dönemin kumaşı, 1970’ler gibi sanırım. Viyana’da eski kumaşlar satan
bir dükkândan aldığım bir kumaş.
Kumaşın ev içi kadınlıkla bana göre
de mutlak bir alakası yok. Aksine
benim gördüğüm tanıdığım kadınlar genelde tekstil üzerinden bağımsızlaşan kadınlar oldular. Daha doğrusu, iş ve ev hayatını beraber yürüten,
durmaksızın üreten cabbar kadınlar...
Eminönü’nde, Tahtakale’de iş yapan,
ticareti iyi bilen, hem çilekeş hem
de çok çalışkan kadınlar... SelfDefloratıon’ın oluşması iki sene
kadar sürdü. Kumaşlar evin bir yerinde, bir raftan, dolap üzerinden, kendi
balkonlarından bakıyorlardı. O arada
yap-boz gibi oluştu iş, yavaşça kafamın
bir odasında…
D.Ş.: Çocukken seninle ilgilenen
Maria’nın sana gösterdiği fotoğraflardaki özgür kadın imajından çok etkilendiğini hatırlıyorum. Böyle bir anın
özgürleştirici çağrışımlarına seni davet
etsem neler söylemek istersin?
N.G.: Maria beni büyüten kadın
gibi benim için. Ruhsal olarak büyümeme yardımcı olan biri. İstanbul
Rum’u, çok yakın bir komşumuzdu. Ondan çok etkilendim çünkü
ömrü boyunca özgürlükten bahsetti ve kendinden 16 yaş büyük, bana
göre zihnen hastalıklı bir adamla vefatına dek evli kaldı. yedi dil biliyordu, ama onun yeteneklerini ve güzelliğini hazmedemeyen eşi yüzünden
iş hayatına hiç atılamadı. Ailesine
karşı çıkıp bir Türkiyeli ile evlenmişti. Bu sebepten geri de dönemiyordu. Kısacası sadece Maria ile değil,
özgür olmayan ama hep özgürlükten
konuşan kadınlar arasında büyüdüm.
Anne tarafından Karadenizli kadınlar,
baba tarafından Kürt kadınlar ve bir
yanda da Maria... Bu özgürlük meselesi biraz da sürekli gelecek jenerasyona bırakılan bir kavga mirası gibi. İyi
eğitim alamayan ailelerin bazıları bazı
meslek gruplarını adeta bir misyonmuşçasına çocuklara yüklerler, tıpkı
özgürleşemeyenlerin de hayat boyu
o sıkıntıyı çekip bu özgürlük kavgasını gelecek nesile ertelemeleri gibi.
D.Ş.: “Bilinmeyen Sporlar”
serisinin bir parçasını oluşturan, 2008
yılında İstanbul’da gerçekleştirdiğin
dört adet performans var. Burada seni
üzerine giydiklerinden soyunurken
NİLBAR GÜREŞ
b
SANAT DÜNYAMIZ 136
görüyoruz. Bu soyunma eyleminin
altından mesela bir boksör çıkabiliyor.
İşten bahsederken mini etek giymenin tecavüzü meşrulaştıran bir sebep
olarak sunulmasının mini eteğin karşı
duruş için kazandığı siyasal potansiyelden bahsediyorsun. Soyunmadan
önce, giyinmenin ve hatta giyinme
biçiminin kendini senin için nasıl
siyasallaştığını merak ediyorum.
İşlerinde giyinmek kadar soyunmanın da önemli olduğunu düşünürsek senin için bu eylemlerin sanıldığı
kadar gündelik bir anlamı olmadığını
sanıyorum.
N.G.: Giyinmek ya da soyunmak
kod demek, gündelik dediğimiz şey de
hayatın kendisi ve hepimiz bir şekilde
siyasalı giyiniyoruz. Performanslara
gelince, dışarıdan bazı yerler tutucu, bazıları tutucu olmayan yerler
gibi durabiliyor. Halbuki İstanbul
gibi şehirlerde herkes her yerde yaşıyor. Kadıköy performansı Fatih ya da
Üsküdar performansından çok daha
sorunlu oldu mesela. Kadıköy’de halk
da esnaf da agresifti. Sonuçta yakından bakarsan, şehirlerde hareket eden
birçok farklı kültürden gelen iki ayaklı
milyonlarca kale görürsün.
D.Ş.: Avrupa’daki İslamofobi’nin
yükseldiği bir zamanda yine soyunma üzerine bir video ürettin.
Undressıng/Soyunma (2006)
ismindeki bu işte başındaki kumaşları tek tek açıyorsun ve açarken de
hayatına dahil olmuş kadınların isimlerini zikrediyorsun. İş senin hayatına sızdığı gibi Avrupa’da örtünün altındakinden korkanlara da
orada tek bir kişi olmadığını gösteriyor. En son Gezi Parkı olayları sebebiyle bir Femen üyesi buraya gelip
havalimanında üzerinde “Erdoğan:
İstanbul’dan Kâbil’e” yazan bir
pankart açtı. Erdoğan’ı “sürmek” istediği yer olarak Afganistan’a davet
ediyor gibiydi, üstelik de yaptığının
İslamofobinin dik âlâsı olduğunun
farkında olmadan.
67
N.G.: Bu son olaydan haberim
yoktu, az evvel baktım ve söylem bana
esnek geldi; sürmek mi istiyorlar emin
olamadım. İstikamet okları var; orada
söylenmek istenen sürülmek istenen
mi yoksa güncel olan mı, ayıramadım açıkçası. 2013’te Nisan ayında
bazı Femenciler Berlin’de Ahmediyya
Camii önünde protesto yapmışlar,
bedenlerine İslamofobik sloganlar
yazmışlardı, bunu hatırlıyorum mesela. Ben Müslüman bir feminist değilim ve özellikle kitaplı dinler ile kadın
hakları arasında bağlantı kuramıyorum. Diğer yandan hakaret bir iletişim dili değil, Müslüman feministler
de varlar ve hep olacaklar. Yönetimin
kadın düşmanı olduğu zaten getirilen
yeni uygulamalardan çok belli. Kürtaj
yasağının tartışılması, üç çocuk meselesi, kadınların şiddete maruz bırakılması, şiddet durumunda bilinçli
şekilde korunmaması, annelik vasfının oluşturduğu dışında bir kadınlık imajının desteklenmemesi – bu
ayrımcılık çok global zaten, malum
dünya sürekli hetero aile imajına çalışıyor. Kısacası “Kadınfobia” var bizim
memlekette. İsteyen gerisini trans
kadınlardan dinlesin; biyolojik olarak
kadın doğmasa da kadın veya kadınsı olan, kadınlaşan her birey şiddete,
haksızlığa, cinayete maruz kalabiliyor. D.Ş.: 2009 yılında biraz duralım.
Unknown Sports/Bilinmeyen
Sporlar performanslarını kolaj
olarak başka biçimlerde soyutladıktan
sonra bu kolajların bazılarını yeniden
fotoperformans (Unknown Sports;
Pommel Horse ve Unknown
Sports; Balance Board) olarak
ürettin. Bedenin kendisi bir olanaklar dünyası olması bakımından senin
için bitimsiz bir macera, bunu biliyoruz ama seni bu re-make’leri yapmaya
iten neydi?
N.G.: Unknown Sports’ta spor
mesleği üzerinden yansıttığım şiddet
ve kendini savunma var. Toplum içi
şiddet, devlet şiddeti, cinsiyetler arası,
68
SANAT DÜNYAMIZ 136
a
DİNÇER ŞİRİN
b
a
NİLBAR GÜREŞ
b
SANAT DÜNYAMIZ 136
Nilbar Güreş
Kulplu Beygir
(Bilinmeyen Sporlar serisinden)
2009
C-print
120 ∞ 120 ∞ 120 ∞ 180 ∞ 120 ∞ 120 cm
Nilbar Güreş
Denge Tahtası
(Bilinmeyen Sporlar serisinden)
2009
C-print
120 ∞ 120 ∞ 120 ∞ 180 ∞ 120 ∞ 120 cm
69
70
a
SANAT DÜNYAMIZ 136
kadın kadına, aile içi, idealize edilmiş
güzelliğin şiddeti... İlk önce kolajları oluştu bu serinin ama sokak performansına dönüşmeselerdi, yani bu
şiddet sokağa dökülmeseydi gerisi
gelişmezdi. Beni performansları planlarken mekân anlamında Fatih’e götüren ilk neden oradan geçen bir kadın
arkadaşımızın bacağında yoldan geçen
birinin (arkadaşımızın mini etek
giymesini cezalandırma nedenli) sigara söndürmüş olmasıydı. Birçok evlilik hazırlığı yapan kadın Fatih’te aynı
yerlerde gelinlik alışverişi yapmaya gidiyor. O yüzden o performansın
mekânı Fatih’te bir gelinlik dükkânının
önüdür. Bu sigara söndürme olayını
da bir ben, bir de birkaç arkadaşımız
ve konuştuğumuz insanlar biliyordu.
İşi üretirken de fikirler malzemeyle
dönüşüyor ve başka yerlere varıyor.
Performansın anlamı ve getirisi kolajdan başka. Fotoğrafın ve videonunki de
diğer ikisinden. Her medyumun görünürlüğü farklı ve her biri bir araştırma
sürecinin durakları gibi.
D.Ş.: Yağlı güreşin bu kadar ataerke dair bedensel bir birikim olduğunu düşünürken aslında onun perform
edilişinden, seyircisinin bakışına
bulaşmış bir erotikayı da yok sayamayız. Güreş soy ismine referans vermesi dışında işlerinde seni çok ilgilendirmiş bir birleşme fırsatı. Güreşi
metafor olarak neden bu kadar çok
seviyorsun?
N.G.: Güreş sporunu işlerimde ne
sıklıkta gündeme getirdim bilemiyorum ama soyismi olarak emir kipi gibi
tınlıyor benim için. “Güreş! Mücadele
et!” gibi. Bana göre en çok savaşanlar, didişenler kadınlardır. O yüzden
bu benim için bir anasporu da. Konu
buraya gelmişken, New York’tan iyi
bir arkadaşım, Paul Melton aklıma
geliyor. Paul, her sene Edirne’ye güreş
müsabakalarını izlemeye geliyor.
Bana güreş sahnesinin queer taraflarını anlattı. En büyük pehlivan queer
pehlivan!
D.Ş.: Unknown Sports/
Bilinmeyen Sporlar’a seni getiren süreci, Viyana’da spor ve kadın
olmayı, kadın emeğini bir araya getirerek kavramsallaştırdığın bu zamanlarda neler olup bittiğini merak ediyorum. Buraya seni getiren, bu uğurda ilk aydınlanmanı yaşadığın an ne
zamandı?
N.G.: Unknown Sports için
2008 yılında yazdığım bir metin
vardır hiç karşılaştın mı, bilmiyorum. Ev işlerinin, mutfaktaki zamanın
ve emeğin queer’e dönüştüğü anları, bu işlerin sporla nasıl ilişki kurduğunu, oturma odalarının hipodrom,
yatak odasının dövüş pistine benzediğini anlatıyor.1 Ben şahsen burada
tarif ettiğim kimlikleri ve tecrübeleri hem kendimden hem de çevremden barındırıyorum. Bu benim kendi
biyografim üzerinden yazılmış bir
metin ama birçok başka hayat ile de
kardeş. Sonra yurtdışı tecrübem başlıyor, Avrupa’nın tamamından bahsetmem belki doğru olmaz ama Almanca
konuşulan ülkelerin bir bitmez tükenmez dil ve entegrasyon sızıları var.
Ben zaten cımbızla seçilmiş bir hayattan çıkıp gelmedim, Viyana’ya gidince kendi gerçeğime faşist Avusturya
politikası ile sertleştirilmiş bir şekilde
devam ettim.
D.Ş.: 2009 yılında bir olaya daha
işaret etmek istiyorum. Trabzonlu
hakem Halil İbrahim’in çıkışını hatırlıyor musun? Bu beyefendi spor gibi
daha çok soyunma odasına saklı enerjilerin dolaşıma girdiği bir alanda
sahanın iktidarı dediğimiz hakem gibi
bir pozisyona karşı duruyordu. İşlerin
tutkudan, arzudan oluşan kurgular
olduğu için sorma gereği duyuyorum,
üretici bir güç olarak arzu senin için ne
kadar önemli?
N.G.: Arzu dönüştürüyor, o
yüzden de yasaklı çünkü bugün yaşananda gelecek var ve orada da toplumu ürküten bilinmezin korkusu.
Yaşananlar her zaman gün ışığında
DİNÇER ŞİRİN
b
a
NİLBAR GÜREŞ
b
değiller, fotoğraf ya da video projelerimde bazen arzunun açıkça yaşandığını varsayarak ilerlemek istiyorum
ya da yaşanıp görüntülenmemiş anları geri gidip görüntülemek ve bugüne taşımak. Bunun geleceğe ve değişime dair bir enerji yarattığını düşünüyorum. Kısacası projelerdeki kurgular
gerçek hayattan dönüştürdüğüm ve
kendi öngörülerimi ekleyip genişlettiğim projeler. Resimlerim veya
kolajlarım ise o sahnelerin shot’ları
gibi.
D.Ş.: Siyah Seri ismini verdiğin
yeni bir kolaj serin var. Bu serideki
bazı işlerin isimlerinde cinsellik etrafında oluşmuş altkültürlerin şifrelerini okuyoruz. Bu işler New York’a
taşındıktan sonra çıkmaya başladığı için bu dönemi konuşalım. New
York’ta her yerde gördüğümüz özgürleşme hikâyesine karşı, işlerine dahil
olan fetiş gibi altkültürlerin senin
üretimine ne gibi bir katkısı oldu?
SANAT DÜNYAMIZ 136
Biraz New York’un senden aldıklarını,
sana verdiklerini konuşalım mı? N.G.: New York’ta olan herkes
oraya bir şey veriyor, orayı şehir yapan
şey bu, çünkü dünya oraya akıyor.
Ben New York’u henüz pek tanımıyorum, zamanım olursa dil kursuna
gidiyorum, onun dışında atölyedeyim. Etkinlikleri takip etmeye çalışıyorum ama tam olarak hayatın içinde değilim. Alabildiğim kadarıyla bana
verdikleri dersen, bence en önemlisi hissiyat. Asık suratlı, ırkçı insanların da olduğu Avusturya’dan müthiş
bıkmıştım. New York’ta yüzeysel de
olsa gülümseyen insanlar görmek çok
iyi geliyor bana. Şehrin bu yanının
beni iyimser yaptığını düşünüyorum,
bu da eminim işlerime yansıyordur.
Gittiğim queer kulüpler, o dünyanın cinsiyet kodları, normatif hayat
kurguları... Oradaki bu dünya zamanını çok iyi yaşayan bir şehrin parçası ve bu da sanırım benim bu seriye
yoğunlaşmamda etkili oluyor. New
Nilbar Güreş
Görüntüyü Aramak
(Açık Telefon Kulübesi serisinden)
2011
C-print
50 ∞ 70cm
71
72
SANAT DÜNYAMIZ 136
a
DİNÇER ŞİRİN
b
a
NİLBAR GÜREŞ
b
SANAT DÜNYAMIZ 136
73
Nilbar Güreş
Kimlik (Açık Telefon Kulübesi serisinden)
2011
C-print
108 ∞ 150 cm
74
SANAT DÜNYAMIZ 136
a
DİNÇER ŞİRİN
b
a
NİLBAR GÜREŞ
b
SANAT DÜNYAMIZ 136
75
York’ta bilindik değerlerin sınırlarını
çizmek, tarif etmek güç. Bu muğlaklık bir yandan ufku açarken bir yandan
sınırları alışılagelenin çok ötesinde
esnetiyor. O arafta yolunu kaybedebilir de insan, New York’ta kendini iyi
bilmek gerek gibime geliyor.
D.Ş.: Bir de seriye siyah diyorsun
ve bildiğim kadarıyla bu seri bilinçaltı ile ilgilendiğin de bir seri, öyle değil
mi? Siyah, bir fon olmaktan öte bu
seride neyi işaret ediyor?
N.G.: Siyah seri yaklaşık iki sene
evvel başladı. Önce Cennetin
Irmakları sonra Açık Telefon
Kulübesi projesine ait bir küçük iş
ile devam ettim. İlk siyah iş, cinsiyet
üzerine, ikinci siyah iş ise bambaşka
bir projenin parçasıydı. New York’ta
ise tekrar cinsiyet üzerinden işlemeye devam ettim. Ocak ayında Arter’de
Emre Baykal’ın küratörlüğünde
“Haset Husumet Rezalet” sergisine
Bir Karşılaşmanın Eskizi: İkiz
Tanrıça adlı işi ürettim. Bu işi çalışırken cinsiyete dair sorgulamalara
tarihin gerisinden devam etmek istedim. Daha doğrusu webcam sex’den,
grindr’dan geriye, ucu MÖ 6000 senesine dek uzayan bir harita çıktı. Şu
aralar ise Övül Durmuşoğlu ve Mari
Spirito eş-küratörlüğünde, Akram
Zaatari ve Rosella Biscotti ile paralel bir araştırma projesi sürecindeyiz.
Malzemesi ve karanlığı anlamında ise
siyah bende beyaz zeminden farklı bir
etki uyandırıyor. Katmanlı bir dokusu
var, kazdıkça çıkıyor gibi, bu da bana
tarihi buluyormuşum hissi veriyor.
Bu sebeple, proje sürecinde yeni işler
çıkacak gibi görünüyor.
Nilbar Güreş
İş Başında
2013
Kumaş üzerine karışık teknik
150 ∞ 250 cm
D.Ş.: Evin kendisi “görünür”
olmayanın peşindeki yolculuğun için
bir imkânlar alanı. Evi de bilinmez ve
zengin kılan bu mekânsallığın mitolojilere dönüşen hikâyeleriyle de çok
ilgisin.
N.G.: Bizim evlere yılan girer,
bunun etrafında oluşmuş hikâyeler
76
SANAT DÜNYAMIZ 136
a
DİNÇER ŞİRİN
b
a
NİLBAR GÜREŞ
b
Nilbar Güreş
Göğüsler
(Çırçır
serisinden)
2010
C-print
120 ∞ 180 cm
vardır. Her köyün, her mahallenin kendine has deseninde LGBT’si
vardır, queer’i vardır. İhsan Hala’yı
hatırladın mı?2 Geleneksel kodlar,
ezoterik bir güzellik idealizmi, çay
partisi, temizlik hassasiyeti yani bir
“komple çeyiz seti”. Bu ev konusu
çok boyutlu bir yap-boz. Başka türlü
de konuşulabilir, ama tıpkı İhsan Hala
örneğinde olduğu gibi ev halen bir
kadın alanı. Öyle ki hâlâ boşanmalarda, ayrılıklarda kadınlar erkekleri dışarı atarlar, bu otomatiktir. Evin içinde de bölgeler vardır, mutfak, banyo,
yatak odası gibi buralarda bazı önemli konuşmalar yapılır. Bu mekânların
mahremiyeti kapısızdır.
Performatif kısma gelince Unknown Sports’ta bir ağda
merasimi var. Komiktir, şenliklidir ve şenlikli yakınlaşmada şeylerin
doğallığı, olasılığı öne çıkar. Ağda bir
müsabakadır, çay şampanyadır; her
şey kendi işlevinde ve iş başındadır.
Sadece kılıkları farklıdır.
Nilbar Güreş
Ayna
(Çırçır
serisinden)
2010
C-print
120 ∞ 180 cm
D.Ş.: Seninle bununla ilgili çoğu kez
konuşuyoruz. ÇırÇır (2010) serisinde ortaya çıkan bir mizah olduğunu görüyoruz. İşlerdeki ışıkla bu
mizah biraz daha fantastik bir atmosfere kavuşuyor. İşlerinin bazılarında dahil olduğumuz ev içleri sosyomekânsal olarak belli sınıfsal farklılıkları da işaret ediyor. Yalan Dünya’daki
Zerrin’in ya da Şahika Koçarslanlı,
Abiye Kuzu gibi TV karakterlerinin
kimi zaman camp tatlara dönüşen
performanslarının işlerinin zemine
yayılmış bu sınıf meselesini tartışmak
için bir olanak olduğunu düşünüyorum, ne dersin? Siyah Seri’de daha
şehirli bir zaman mefhumundan
bahsedebilirken burada daha mitik,
hatta senin kendi tarihine döndüğün
bir araştırmanın sosyo-ekonomisine de uğramaya çalıştığını söyleyebilir miyiz?
N.G.: Ben devlet memuru bir
ailenin ilk çocuğuyum, şanslı olarak
sokakta büyüdüm, ailem çalıştığı
SANAT DÜNYAMIZ 136
için, geri kalan vakti de bir paket gibi
oradan oraya bırakılarak, birbirinden
farklı kültür ve altyapılardan gelen
kadınların yanında geçirdim. Doğru,
ÇırÇır’da birbirinden farklı yönelim ve hayatlardan kadınlarla çalışılmış bir proje. Haliyle çekimler esnasında bazı küçük ayrılıklar ve faydalı
konuşmalar yaşandı. Kültür ve yaşam
tarzı farklılıkları ve yarattığı sınıf derdi
ve ayrılıkları Türkiye’de bir mesele,
diğer yandan o sınıf ya da sınıfsızlık
derdinin ardından koşma lüksünün
kalmadığını artık net olarak görüyoruz. Ötekileşerek ve ötekileştirerek
geldiğimiz bir son noktadayız ve hepimizin birbirimizi anlayıp oradan hızla
uzaklaşmamız gerekiyor. Bahsettiğin
mizah karakterlerle ve aslında direkt
olarak realitemiz ile alakalı. Yoktan
var etmek, idare etmek, sürekli olumlu düşünmeye çalışmak, bazen tüm
bunlar zaten biraz fantastik kaçmıyor mu? Hepsi de hayatta kalmak için
geliştirilmiş stratejiler. Yorulduğun
noktada devam edebilmek için başka
sahneler kurmak gerekiyor, böyle de
yapıyoruz. Senin fantastik bulduğun
o mizah biraz da o sahnelerin mizahı. Abiye’ye, Zerrin’e hayranım. Çok
başarılılar. Piyasa icabı çok komik
olmaları gerektiği için belki biraz abartılılar ama özünde güçleri ile, dediğim gibi, hem fantastik hem gerçekler. Hayatımızdaki Abiyeler, Zerrinler
tek tek birer hayatta kalma uzmanı;
dönüştürmekte, üretmekte ustalar,
hayal gücümüzü ayakta tutuyorlar;
isimleri olmayan kadınlar. Bu kadınlar olmasa hayat çekilmez. Çok konuştum, izninle bu noktada susuyorum
ve herkese Erol Evgin’den “Sevdan
Olmasa” adlı şarkıyı yolluyorum.
•
NOTLAR
1
“When we feed each other
fancy cakes on the slippery
satin sofas or want to taste
the aunt’s breast milk who
has freshly delivered, there
is something queer to it.
Also, in cleaning, in being a
slave there is big potential
for a sports career. We
could have been high
jumpers instead of mop
window cleaners, sprinters
instead of shop runners,
shot-putting instead of
holding our siblings in our
arms. There are sports and
sports arenas you don’t
know of. The living room
holds the possibility of
suddenly turning into a
hippodrome, the bedroom
may unexpectedly become
a fighting ring...”
2
Karşınızda köyün İhsan
halası, http://www.milliyet.
com.tr/karsinizda-koyunihsan-halasi/pazar/haberdetay/01.05.2011/1384550/
default.htm
77