Kars Şehrengizi Bildiriler Kitabı - Türk Dünyası Kurultayı Web Sitesi
Transkript
Kars Şehrengizi Bildiriler Kitabı - Türk Dünyası Kurultayı Web Sitesi
Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi BİLDİRİLER KİTABI www.turkdunyasi.org.tr 1 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e Türk-İslam Şehirleri Sempozyumları Gazi Kars Şehrengizi BİLDİRİLER KİTABI Editörler Doç. Dr. Cengiz Alyılmaz Dr. İlyas Demirci Dr. İbrahim Terzioğlu Görsel ve Kapak Tasarım Sibel Cebe Yapım - Yayın Türk Dünyası Mühendisler ve Mimarlar Birliği Dizin İpekyolu Medeniyetleri Yönetim Merkezi Türk Dünyası Mühendisler ve Mimarlar Birliği Birlik Mah. 415. Cad. 406. Sok. No 2/4 Çankaya / Ankara / TÜRKİYE Tel: +90 312 360 72 88 • Faks: +90 312 360 90 88 www.turkdunyasi.org.tr Baskı İ. Aygül Ofset Büyük Sanayi 1. Cad. Arpacıoğlu 2 İşhanı No: 95 / 6 İskitler / Ankara • Tel: +90 312 342 43 00 Ankara / 2011 2 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Düzenleyen Kuruluşlar 3 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e Türk-İslâm Şehirleri Sempozyumları Gazi Kars Şehrengizi Ana Tema: Bakü-Tiflis-Kars Demir İpek Yolu 4 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Destekleyen Kuruluşlar T.C. Başbakanlık Tanıtma Fonu 19 45 Şehit E’bul Hasan Harakan-i Vakfı 5 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi İçindekiler Düzenleyen Kuruluşlar...............................................................3 Destekleyen Kuruluşlar..............................................................5 Kurullar Yürütme Kurulu............................................................................8 Onur Kurulu..................................................................................9 Kafkasya Üniversiteler Birliği......................................................10 Bilim Kurulu.................................................................................11 Türk Dünyası Mühendisler ve Mimarlar Birliği Onur Kurulu..................................................................................12 Yönetim Kurulu............................................................................12 Denetim Kurulu............................................................................12 Danışma Kurulu............................................................................13 Ülke Temsilcileri...........................................................................14 Önsöz............................................................................................16 Ahmet Arslan Takdim.........................................................................................18 Nevzat Bozkuş / Kars Belediye Başkanı Şehrengiz Bildirileri....................................................................21 Dr. İlyas Demirci...........................................................................23 Tunç Tunçel...................................................................................35 Nevzat Bozkuş..............................................................................39 Dr. Hüseyin Tutar..........................................................................51 N. Ahmet Kuşhanoğlu...................................................................65 Süleyman Karaman.......................................................................75 Prof. Dr. Oktay Belli.....................................................................79 Doç. Dr. Cengiz Alyılmaz.............................................................103 Prof. Dr. Hasan Çiftçi....................................................................123 Prof. Dr. Hasan Kâmil Yılmaz......................................................135 6 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi İçindekiler Sadık Yalsızuçanlar.......................................................................143 Yavuz Selim Uzgur.......................................................................153 Dr. Kâmil Uğurlu..........................................................................161 Yahya Akengin..............................................................................167 Yrd. Doç. Dr. Mitat Durmuş.........................................................171 Dr. Mustafa Çalık..........................................................................181 Yunus Zeyrek................................................................................185 Prof. Dr. Eflatun Neimetzade........................................................201 Doç. Dr. Vefa Guliyeva.................................................................209 Dr. Fahri Valehoğlu - Hacılar........................................................219 Prof. Dr. Tina Gelashvili...............................................................229 Dr. İbrahim Terzioğlu....................................................................235 Âşık Şeref Taşlıova.......................................................................241 Yrd. Doç. Dr. Kadir Bayrakçı - Yrd. Doç. Dr. Mustafa Kol.........249 Yrd. Doç. Dr. Levent Küçük.........................................................257 Dr. Mustafa Baş............................................................................261 Tarkan Cineviz..............................................................................267 Yücel Feyzioğlu............................................................................271 Prof. Dr. Sırrı Akbaba...................................................................279 Dr. Osman Mert............................................................................285 Dr. Semra Alyılmaz.......................................................................303 Öğr. Gör. Berna Ürün Karahan.....................................................313 Majitov Niyaz...............................................................................323 Yrd. Doç. Dr. Cavit Yeşilyurt........................................................329 Gençay Akgül................................................................................339 Hayati Çelenk................................................................................349 Dr. Metin Türker...........................................................................353 Doç. Dr. Erdoğan Altınkaynak......................................................365 Mehmet Ali Kahraman..................................................................389 Ahmet Haluk Karabel...................................................................397 Yrd. Doç. Dr. Ahmet Ali Aslan.....................................................403 Doç. Dr. Ali Boran........................................................................421 Güzin Sühran Belli - Prof. Dr. Oktay Belli...................................441 7 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi • Nevzat BOZKUŞ (Ev Sahibi) Kars Belediye Başkanı • Ahmet ARSLAN (Yürütme Kurulu Onursal Başkanı) TBMM / Kars Milletvekili • Dr. İlyas DEMİRCİ (Yürütme Kurulu Başkanı) Türk Dünyası Mühendisler ve Mimarlar Birliği Genel Başkanı • Prof. Dr. Düsen KASEİNOV (Koordinatör) Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı TÜRKSOY Genel Sekreteri • Dr. Hüseyin TUTAR T.C. Kalkınma Bakanlığı / Serhat Kalkınma Ajansı Genel Sekreteri Yürütme Kurulu • N. Ahmet KUŞHANOĞLU T.C. Ulaştırma Bakanlığı / DLH Genel Müdür Yardımcısı • Prof. Dr. Sami ÖZCAN Kafkas Üniversitesi Rektörü • Prof. Dr. Ramazan KORKMAZ (Sempozyum Bilim Kurulu Başkanı) Kafkasya Üniversiteler Birliği Başkanı • Faruk ŞAHİN T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı • Yahya AKENGİN TÜRKSAV (Türk Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı) Genel Başkanı • Doç. Dr. Cengiz ALYILMAZ Valeyh Hacılar Uluslararası Bilimsel ve Kültürel Araştırmalar Vakfı Başkanı • Dr. İbrahim TERZİOĞLU Türk Dünyası Mühendisler ve Mimarlar Birliği Yönetim Kurulu Üyesi 8 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Onur Kurulu Binali YILDIRIM (Başkan) T.C. Ulaştırma Bakanı • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • Abdurrahman ŞENTÜRK Abdulkerim EMEK Adnan SÜER Ahmet Haluk KARABEL Akif ÖZKALDI Ali GÜVENSOY Ayhan SÜLEYMANOV M. Bahaettin CEBECİ Bekir BOZDAĞ Bilal ÇELİK Celal AKIN Cumaali DEMİRTAŞ Ekrem CENGİZ Ercan TIRAŞ Erdoğan BAYRAKTAR Erdoğan YILDIRIM Ertuğrul GÜNAY Faig BAGIROV Fahrettin KURT Halil AKINCI Hayrettin GÜNGÖR Hüseyin Avni KARSLIOĞLU Hicabi ECE Hidayet ATASOY Hulusi KILIÇ İbrahim ŞAHİN İbrahim ÇEÇEN İlsur METHSİN İsmail KAHRAMAN İsmail AYTEMİZ İsmet YILMAZ İsrafil KIŞLA Kadir TOPBAŞ Kemal Fahir GENÇ Lütfi ELVAN Mehmet Cahit TURHAN Mehmet CEYLAN Mehmet CENGİZ Mehmet YALÇIN Metin ÖZKAN Mihail FORMUZAL Murat YALÇINTAŞ Mustafa CEMİLOĞLU Mustafa İSEN Mustafa TEKMEN Nevzat YALÇINTAŞ Nihat GÜL Nihat ÖZDEMİR Nurettin ÇARMIKLI Orhan ATALAY Osman ÇELİK Osman GÜNDÜZ Özgür ÖZARSLAN Selahattin DÜZBASAN Serdar ÇAM Şenay BAŞER Talgat TACETTİN Tariel LEBANİDZ Tülay SELAMOĞLU Yunus KILIÇ Yusuf Selahattin BEYRİBEY Zeki PİLGE Bayburt Holding Yönetim Kurulu Başkanı T.C. Başbakanlık / Müsteşar Yardımcısı TRT Avaz Kanal Koordinatörü T.C. Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanı T.C. Orman ve Su İşleri Bakanlığı Devlet Su İşleri Genel Müdürü Kars Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı Azerbaycan Kars Başkonsolosu T.C. Cumhurbaşkanı Baş Danışmanı T.C. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı ÇELİKLER HOLDİNG Yönetim Kurulu Üyesi YÜKSEL Proje Yönetim Kurulu Başkanı T.C. Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı CENGİZ HOLDİNG Yönetim Kurulu Üyesi T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Müsteşarı T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanı Kars-Ardahan-Iğdır Serhatlılar Birliği Federasyonu Başkanı T.C. Kültür ve Turizm Bakanı Azerbaycan Ankara Büyükelçisi T.C. Enerji ve Tabi Kaynaklar Eski Bakanı Türk İşbirliği Konseyi Genel Sekreteri Türkiye Belediyeler Birliği Genel Sekreteri T.C. Cumhurbaşkanı Özel Kalem Müdürü T.C. Danıştay Üyesi T.C. İller Bankası Genel Müdürü Türkiye Azerbaycan Büyükelçisi TRT Genel Müdürü IC Holding Yönetim Kurulu Başkanı Tataristan Cumhuriyeti Kazan Belediye Başkanı Birlik Vakfı Başkanı Aytemiz Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı T.C. Milli Savunma Bakanı TBMM / Artvin Milletvekili İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı TBMM Plan Bütçe Komisyonu Başkanı / Karaman Milletvekili T.C. Ulaştırma Bakanlığı Karayolları Genel Müdürü T.C. Kalkınma Bakanlığı / Bakan Yardımcısı CENGİZ Holding Yönetim Kurulu Başkanı AÇILIM İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Türkiye Radyo Televizyon ve Gazeteciler Derneği Başkanı Gagauz Cumhurbaşkanı İstanbul Ticaret Odası Başkanı Kırım Tatar Milli Meclis Başkanı T.C. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Ardahan Valisi / Serhat Kalkınma Ajansı Başkanı TBMM istanbul Eski Milletvekili / Hocaların Hocası T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı LİMAK Holding Yönetim Kurulu Başkanı Gürcistan - Akdeniz - Ege Fahri Başkonsolosu TBMM / Ardahan Milletvekili ÇELİKLER Holding Yönetim Kurulu Başkanı GÜN-ER İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı ILGAZ HOLDİNG Yönetim Kurulu Başkanı T.C. Başbakanlık Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanı T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Rusya Federasyonu Şeyhülislamı Gürcistan Ankara Büyükelçisi TBMM / Ankara Milletvekili TBMM / Kars Milletvekili 20-22. Dönem Kars Milletvekili Kazak - Türk İş Adamları Birliği Başkanı 9 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi KAFKASYA ÜNİVERSİTELER BİRLİĞİ 10 Ardahan Üniversitesi Prof. Dr. Ramazan KORKMAZ Tiflis Devlet Üniversitesi Prof. Dr. Darecan TVALTVADZE Atatürk Üniversitesi Prof. Dr. Hikmet KOÇAK Artvin Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet DUMAN Kafkas Üniversitesi Prof. Dr. Sami ÖZCAN Iğdır Üniversitesi Prof. Dr. İbrahim Hakkı YILMAZ Nahcivan Üniversitesi Prof. Dr. İsa HABİBBEYLİ Ahıska Devlet Üniversitesi Prof. Dr. Tina GELAŞVİLİ Erzurum Teknik Üniversitesi Prof. Dr. Muammer YAYLALI Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Prof. Dr. İrfan ASLAN Akaki Devlet Üniversitesi Prof. Dr. Şalva KİRTADZE Ahılkelek Devlet Üniversitesi Prof. Dr. Roin KAVRELİŞVİLİ Dağıstan Devlet Üniversitesi Prof. Dr. Kadir GOLKARİAN Asya Üniversitesi Prof. Dr. Celil NAGİYEV Qafgaz Üniversitesi Prof. Dr. Ahmet SANİÇ İlia Devlet Üniversitesi Prof. Dr. Elene CAVELİDZE Özel Nahçivan Üniversitesi Doç. Dr. Haneli KERİMLİ Sahumi Devlet Üniversitesi Doç. Dr. İndira DZAGANİA Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Bilim Kurulu Ramazan KORKMAZ (Başkan) Kafkasya Üniversiteler Birliği Başkanı / Ardahan Üniversitesi Rektörü • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • Ahat SALİHOV Ahmet AKGÜNDÜZ Akay KİNE Alemdar BAYRAKTAR Ali ÖZTÜRK Askar TURGANBAYEV Behicuddin ŞEHABİ Cavit DAĞDAŞ Ceval KAYA Dimitri VASILİEV Efendi BARUTÇU Elçin GAFARLI Fahri HACILAR Fevzi BUDAK Fırat PURTAŞ Gülçöhre MEMMEDOVA Güler FEDAİ H. Gürcan TÜRKOĞLU Hakan DOĞANAY Hakan KIRIMLI Halil İNALCIK Hasan Erkan FIRATLI Hasan Kamil YILMAZ Hayati ÇELENK İbrahim TAŞDELEN İmambey ERTAN İsmail KAVUNCU Jeren HACIYEVA Kadirali KONKOBAYEV Kamil UĞURLU Kenan BEKİR Khaled TADMORİ Lesbek TAŞİMOV Lilia SATTAROVA Mehmet Ali KAHRAMAN Mehmet Zeki İBRAHİMGİL Mehmet İSLAMOĞLU Metin TÜRKER Mevluda YUSUPOVA Murat YAKAR Mücait DEMİRTAŞ N. Ahmet KUŞHANOĞLU Başkurdistan TÜRKSOY Temsilcisi Rotterdam İslâm Üniversitesi Rektörü Altay Cumhuriyeti Ruhani Lideri Karadeniz Teknik Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanı Birlik Vakfı Genel Sekreteri Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı TÜRKSOY Kazakistan Temsilcisi Makedonya Kültür Eserleri Koruma ve Konservasyon Merkezi Genel Müdürü T.C. Hazine Müsteşar Yardımcısı Ardahan Üniversitesi Öğretim Üyesi Rusya Federasyonu / Türkolog Türk Ocağı Genel Başkan Vekili Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı TÜRKSOY Azerbaycan Temsilcisi Azerbaycan Dış ilişkiler Bakanlığı Baltık Cumhuriyetleri Elçisi Kars Milli Eğitim İl Müdürü Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı TÜRKSOY Genel Sekreter Yardımcısı Azerbaycan İnşaat ve Mimarlık Üniversitesi Rektörü Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı TÜRKSOY K.K.T.C. Temsilcisi UNESCO Türkiye Daimi Temsilcisi Kars Kültür Turizm İl Müdürü Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi T.C. Başbakanlık TİKA Başkan Yardımcısı T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı Başkan Yardımcısı T.C. Orman ve Su İşleri Bakanlığı DSİ Kars Bölge Müdürü Serhat Kalkınma Ajansı Planlama Birim Başkanı T.C. Sosyal Hizmetler ve ÇEK. Genel Müdür Yardımcısı Türk Dünyası Belediyeler Birliği Genel Başkan Yardımcısı Türkmenistan / Aşkabat Mimarlar Birliği Temsilcisi Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı TÜRKSOY Kırgızistan Destek Vakfı Başkanı Karaman Belediye Başkanı Kafkas Üniversitesi Öğretim Üyesi Lübnan - Tripoli Belediyesi Kültürel Miras Başkanı Uluslararası Türk - Kazak Ahmet Yesevi Üniversitesi Rektörü Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı TÜRKSOY Tataristan Temsilcisi T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Mekansal Planlama Genel Müdürü Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi - Sanat Tarihi Bölümü T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı T.C. Tarım Reformu Genel Müdür Yardımcısı Özbekistan Güzel Sanatlar Akademisi Başkanı Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı T.C. Ulaştırma Bakanlığı DLH Genel Müdür Yardımcısı Nuri GÜRGÜR Oktay ASLANAPA Orhan SÖYLEMEZ Orhan OKAY Osman MERT Resul DURMAZ Şakir İBRAYEV Şerafettin DOĞAN Şükrü KARATEPE Süleyman KAYIPOV Timur DEVLETOV Yakup DELİÖMEROĞLU Y. Metin TAHAN Türk Ocakları Genel Başkanı Sanat Tarihçisi Ardahan Üniversitesi Öğretim Üyesi Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi Redaktörü / Araştırmacı - Yazar Yüzüncü Yıl Üniversitesi Öğretim Üyesi TİKA Gürcistan Program Koordinatörü Türk Dünyası Akademisi Başkanı / Kazakistan Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Eski Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Rektörü Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı TÜRKSOY Hakas Ülke Temsilcisi Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı T.C. Ulaştırma Bakanlığı DLH Genel Müdürü 11 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Türk Dünyası Mühendisler ve Mimarlar Birliği ONUR KURULU M. Cahit TURHAN / Başkan Abdullah SATOĞLU Abdurrahman ŞENTÜRK Ahmet ARSLAN Ahmet ÇALIK Ahmet MALKAN Ali Talip ÖZDEMİR Atilla KANBUR Binali YILDIRIM Burhan KAYATÜRK Cafer TATLIBAL Cemal KALYONCU Düysen KASEİNOV Erdoğan BAYRAKTAR Erol KAYA Faruk ÇELİK Hayrettin GÜNGÖR Hayrettin ÖZALTIN Hicabi ECE Hidayet ATASOY Hüdaverdi ÇAKIR İbrahim ŞAHİN İsmail KAVUNCU İsmet SU İsmet YILMAZ İsrafil KIŞLA Kadir TOPBAŞ Kemal YALÇIN Lütfi ELVAN M. Bahaettin CEBECİ Mahmut ASMALI Mahmut EVKURAN Mehmet CENGİZ Mehmet CEYLAN Metin VARLIBAŞ Murat YALÇINTAŞ Mustafa İSEN Naci ÖZDEMİR Nihat GÜL Nihat ÖZDEMİR Nihat ZEYBEKCİ Nuri GÜRGÜR Oktay ASLANAPA 12 Osman İYİMAYA Serdar ÇAM Süleyman KARAMAN Süleyman SAZAK Şahabettin HARPUT Veysel TİRYAKİ Yahya AKENGİN Yaşar KARAYEL Zeki ERGEZEN Zeki PİLGE YÖNETİM KURULU İlyas DEMİRCİ Tülay SELAMOĞLU Ahmet Haluk KARABEL Ekrem CENGİZ Bilal ÇELİK İbrahim TERZİOĞLU Mehmet Cahit TURHAN Ahmet KUŞHANOĞLU Metin TÜRKER Alaattin NALCIOĞLU Sefer AKKAYA Kamil UĞURLU İbrahim USTA Osman GÜNDÜZ Tarkan CİNEVİZ Aydan Işıl AYDIN Hakan BİLİR Müberra GÜL DENETİM KURULU Ali ÖZTÜRK Harun ÖNALAN Abidin ARIKÖK Münire ÇATAKÇI Alihan NALCIOĞLU Seyfettin TERZİOĞLU Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Türk Dünyası Mühendisler ve Mimarlar Birliği DANIŞMA KURULU Kamil UĞURLU / Başkan A. Rahman KÖROĞLU Abdulkadir URALOĞLU Abuzer Ali YILDIRIM Adem DOĞANGÜN Ahmet AĞIRMAN Ahmet AKGÜNDÜZ Ahmet UYSAL Akif ÖZKALDI Alemdar BAYRAKTAR Ali BOZ Ali ÇİFTÇİ Ali ERBAĞ Ali KINLI Ali SALMAN Arif GÖKÇE Arif KORKMAZ Baki AYDIN Cengiz ALYILMAZ Dursun Ali ÇODUR Efendi BARUTÇU Ekrem KELEŞ Ekrem YÜCE Enver BÜYÜK Ercan TIRAŞ Ergin MERT Erkan TALAS Erol İNAL Erol Tuna AŞKIN Ertan YETİM Ethem GÜNEN Faruk BİLEN Fatih KİRİŞÇİOĞLU Fazıl ÖLMEZ Fikret YILDIRIM Galip YENİDÜNYA Gazi ŞAHİN Gökalp YILMAZ Gökhan GÜRLER Gürcan TÜRKOĞLU H. Hüseyin ÖZTÜRK Habib GÜL Hamit YILDIRIM Hasan TOSUN Hasan YALÇINTAŞ Haydar ÇİFTÇİ Hüseyin DİLAVER Hüseyin KARACA İbrahim BAZ İdris AYDIN İhsan KARAGÖZ İlhan KIROĞLU İrfan BOZKAYA İsmail GÜNEŞ İsmail YÜKSEK Kadir KOÇ Kenan YILDIRIM M. Çağlar BOZOĞLU Mahmut BEŞİRLİ Mahmut ÜRKÜT Mehmet İBRAHİMGİL Mehmet MEMİŞ Metin ÖZKAN Muammer MERT Muharrem POLAT Murat BAKIR Murat BİLBAY Murat YAKAR Musa BÜYÜKAYDIN Mustafa AK Mustafa BABAL Mustafa BAŞ Mustafa ŞAHİN Muzaffer ÖZDEMİR Necmi YILDIRIM Nesim SÖNMEZ Orhan KAVUNCU Osman KILIÇ Osman MERT Öner KABASAKAL Refik TURAPHANOĞLU Remzi KOZAL Resul DURMAZ Saffet AYDIN Sami ÖZER Selahattin DÜZBASAN Semra ALYILMAZ Sinan KABALOĞLU Sinan VANLI Suat ALTUN Suha ÜNSAL Şerafettin DOĞAN Tarık ÇELENK Turgay KALEMCİ Vacip MERT Vakıf KASIMOĞLU Y. Metin TAHAN Yakup DELİÖMEROĞLU Yaşar BAYRAMOĞLU Yılmaz GÜRCÜM Yılmaz ÜNLÜ Zekeriya TURFANDA 13 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Türk Dünyası Mühendisler ve Mimarlar Birliği ÜLKE TEMSİLCİLERİ Abbas ALESKEROV Ahad SALİHOV Akay KİNE Akybek ABDYKALYKOV Amanjol ÇİKANAYEV Amirlan KUSSEİNOV Arslan AHMEDOĞLU Askar TURGANBAYEV Bakıtjan ABİYEV Baktıbay TAYTALİEV Behuciddin ŞEHABİ Cafer GİYASİ Cumali Kazımoviç ŞABANOV Elçin GAFFARLI Eflatun NİMETZADE Fahri HACILAR Fikret HÜSEYNOV Gölçöhre MEMMETOVA Güler FEDAİ Gülnar ABDRASSILOVA Gülnar KUSEİNOV Halid TADMORİ Halil AVŞARATA Hayrullah POLATOV İlsur METHSİN Jeren HACIYEVA 14 Kadirali KONKABAEV Kamil İSHAKOV Kemal DÜRÜST Lesbek TAŞİMOV Lubov NYSSANBAYEVA Maksat DÖVLETSAHEDOV Mambetjunus ABYLOV Matloob ALAM Mevluda YUSUPOVA Mihail FORMUZAL Mustafa CEMİLOĞLU Najma HAPTULLA Nihat KARAALİ Nizami CAFEROV Nizami NAĞIYEV Rahman ODEKOV Ramiz ABDURRAHİMOV Sağındık CANPOLATOV Sarsembek ZHUNUSOV Süleyman KAYIPOV Şakir İBRAYEV Tacettin TALGAT Takashi ÖSAWA Timur SÜLEYMANOV Ulfat KADİROV Zhamila ZHAPAKOVA Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Dağa Düşen Gölge; Ardahan’ın Damal ilçesinin Gündeş köyü dağına düşen Atatürk’ün bu silüeti Temmuz ayının 15 ile Ağustos ayının 15’i arasında saat 17.45’den 18.30’a kadar görsel bir şölen oluşturmaktadır. 15 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Ahmet Arslan / Yürütme Kurulu Onursal Başkanı - TBMM Kars Milletvekili TÜRK İSLAM ŞEHİRLERİ VE GAZİ KARS Taşkent, Buhara, Hiva, Kokant, Aşkabat, Merv, Herat, Delhi, Piri-Türkistan, Otrar, İsfahan, Bakü, Kırım Bahçesaray, Kars, Doğu Beyazıt, Erzurum, Ahlat, Diyarbakır, Urfa, Mardin, Kerkük, Antakya, Trabzon, Sivas, Kayseri, Konya, Karaman, Ankara, Antalya, Amasya, Kütahya, Manisa, Kastamonu, Bursa, İstanbul, Edirne, Mekke, Medine, Bağdat, Halep, Şam, Trablusşam, Beyrut, Kahire, Tunus, Üsküp, Kosova, ve en batıda Endülüs olmak üzere daha bunlarla birlikte yüzlerce Türk-İslâm Şehirlerinin maddi ve manevi kimlikleri ile şehrengiz formatında tanıtılmasıdır. Türk Dünyası Mühendisler ve Mimarlar Birliği temsil ettiği camianın sorumluluk bilinciyle sahip olduğu değerlerini ürettiği faaliyetlerle harekete geçirerek faydalı bir sivil toplum olmanın en güzel örneklerini yarıştırmaktadır. Bu anlamda yurt içinde mühendislik, mimarlık ve şehircilik alanında paneller, forumlar konferanslar, sempozyumlar icra ediyor durumdayken Türk İslam coğrafyasında Mimarlık ve Şehircilik Kurultaylarının ana organizatör durumuna gelmiştir. Hepimizin çok iyi bildiği üzere; dünyaya yayılmış Türk - İslam mimarlık ve şehircilik eserlerinin dünya gündemine getirilerek varlıklarının bilimsel yöntemlerle belirlenmesi ve sınıflandırılarak kayıt altına alınması, Türk-İslam kültürü açısından tartışılmayacak kadar önemli bir konudur. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e Türk-İslâm Şehirleri Sempozyumlarının Şehir Şehrengizlerinin amacı; Türk - İslâm şehirlerinin tarihini, kimliğini ve kişiliğini oluşturan mimari eserlerin korunması, yaşatılması, kaybolmaya yüz tutmuş değerlerimizin açığa çıkarılması, gelecek kuşaklara aktarılarak Dünya İnsanlık Mirası listesinde hak ettikleri yerlerini almalarını sağlamaktır. Bu Sempozyumları gerçekleştirirken; Uzak Asya’nın bir ucu Kaşgar’dan başlayarak Semerkant, 16 Medeniyet ve medenileşme şehircilik ile bire bir örtüşen kavramlardır. Medenileşmenin yani uygarlığın düzeyini o ülkenin üretimi, ticareti, eğitimi, kültürü, mimarisini ve sanatını belirler. Dünya ticaretine asırlardır yön veren Tarihi İpek Yolu, ticarette olduğu kadar kültürleri de üzerinde taşıyarak Milletlerarası Diyalog Köprüsü haline gelmiştir. Günümüzde unutulmaya yüz tutan İpek Yolu; Bakü-Tiflis-Kars ve Kars-IğdırNahçivan Demir İpek Yolu Projesi ve Marmaray Projesi’nin tamamlanmasıyla Uzak Asya’yı kesintisiz Londra’ya bağlayacak, kültürlerarası diyalogu güçlendirerek dünya insanlık barışına katkı sağlayacaktır. 21. yüzyılın en önemli bu projesinin kalbi Kars şehrinde Kars’ın dünü, bugünü ve yarını bilimsel ortamda ve şehrengiz formatında irdelenerek icra edilmiştir. Kafkasya’nın merkezindeki Gazi Kars ilimiz, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 2023 yılı için Türkiye Turizm Stratejisi ve Turizm Stratejisi Eylem Planı kapsamına alınan 15 il merkezinden birisidir. Bu proje ile hedeflenen, il merkezlerini “Kültür Turizmi Geliştirilecek Marka Kentler” ilan edip gelişmelerini sağlamaktır. Bu şehrengiz toplantısı ile Kars şehrimiz Türk İslam dünyası ve dünya kamuoyunca tanınmasına katkı sağlayacaktır. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Osman Gazi Türbesi 17 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Nevzat BOZKUŞ / Kars Belediye Başkanı Gazi Kars Şehrengizi Dünyaya yayılmış Türk-İslâm Mimarlık eserlerinin dünya gündemine getirilerek varlıklarının bilimsel yöntemlerle belirlenmesi ve sınıflandırılarak kayıt altına alınması, Türk-İslâm kültürü açısından tartışılmayacak kadar önemli bir konudur. Mimarlık eserleri de her şey gibi elbette fanidir ve varlığını belirli bir zaman sürdürebilir. Zaman içerisinde gerek fiziksel koşullar ve insan eliyle yıpranarak yok olurlar, gerekse ideolojik kaygılarla kaderlerine terk edilir veya kasten yok edilirler. Nitekim özellikle son yıllarda devletler arası siyasi anlaşmazlıklar sebebiyle Türk ve İslâm karakteri taşıyan bir çok önemli eser yok edilmiş veya edilmektedir. Daha önce varlıkları bir kayda bağlanmayan eserler şimdi yok hükmündedirler. Bu duygu ve düşüncelerle mensubu bulunduğum ve Kars ili temsilciliğini yaptığım Türk Dünyası Mühendisler ve Mimarlar Birliği’nin daha önceki yıllarda oluşturduğu bilim platformunun eriştiği seviyeyle Türk Dünyası Mimarlık ve Şehircilik Kurultayları’nın ardından “Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e Türk-İslâm Şehirleri Sempozyumları” ile Türk-İslâm karakteri taşıyan şehirlerimizin, mimarlık, şehircilik ve kültürel değerlerimiz Şehir Şehrengizleri toplantılarıyla Dünya Kamuoyunda yaşayan tarih şeklinde, gelecek kuşaklara sağlıklı bir şekilde intikal ettirilebilecektir. 18 29-31 Ekim 2011 tarihlerinde Kars ilimizde gerçekleştirilecek “Gazi Kars Şehrengizi” Şehrimizin ev sahipliğinde, Türk Dünyası Mühendisler ve Mimarlar Birliği’nin organizasyonunda Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı TÜRKSOY Genel Sekreterliğinin koordinasyonunda ve yine Türk Dünyası Mühendisler ve Mimarlar Birliği’nin temsilciliği bulunan 28 ülkenin çok değerli bilim insanlarının ve seçkin üniversiteleriyle kurum ve kuruluşlarının desteklerinde ve sizlerin katılımları ile gerçekleştirilmiştir. Bu Şehrengiz toplantısı ile Dünya Mimarlık sanatına, tarihe mal olmuş değerlerimizin yanında; yeni orijinal ve üzerinde durulması gereken konuları ile birçok ülkeden bildirileri ve katılımları ile Türk-İslâm dünyasınca bilinen birçok bilim, sanat ve edebiyat insanı bir araya gelmiştir. Bir zamanların Serhat Şehri iken yenidünya düzeninde Kafkasya’nın Merkezi durumuna gelerek yeniden Demir İpek Yolu adıyla hayata geçirilen tarihi ipek yolunun altın halkasını oluşturan Bakü-Tiflis-Kars Demir İpek Yolu’nun ana istasyonu durumundaki Kars Şehrimizin tarihi, bugünü ve geleceği üzerinde değerlendirmeler yapılmış, farklı coğrafyalarda fakat aynı kültürel alt yapıyla oluşturulmuş diğer Türk-İslâm şehirleri ile karşılaştırılıp dünya gündemine taşınmıştır. Sizleri Gazi Kars Şehrimizde görmekten, dinlemekten ve ağırlamaktan büyük onur duydum. Gazi Kars Şehrengizi Bildiriler Kitabı bu güzel sempozyumu gelecek nesillere taşıyacak en önemli eserdir. Bildiriler kitabında emeği geçen Dr. İlyas Demirci, İbrahim Terzioğlu, Doç. Dr. Cengiz Alyılmaz’a bu titiz çalışmaları için teşekkür ederim. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Emir Sultan Camii 19 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi 20 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi ŞEHRENGİZ BİLDİRİLERİ 21 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, T.C. Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım ile Demir İpekyolu’nun Altın Halkası Marmaray’da inceleme yaparken yerin 58 metre altında 57. yaşını kutladı. 22 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Dr. İlyas DEMİRCİ TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI VE TARİHE YÖN VEREN MANEVİ ŞAHSİYETLER Türk Dünyası Mühendisler ve Mimarlar Birliği temsil ettiği camianın sorumluluk bilinciyle sahip olduğu değerlerini ürettiği faaliyetlerle harekete geçirerek faydalı bir sivil toplum olmanın en güzel örneklerini yarıştırmaktadır. Bu anlamda yurt içinde mühendislik, mimarlık ve şehircilik alanında paneller, forumlar konferanslar, sempozyumlar icra ediyor durumdayken Türk-İslam coğrafyasında Mimarlık ve Şehircilik Kurultaylarının ana organizatörü durumuna gelmiştir. Hepimizin çok iyi bildiği üzere; dünyaya yayılmış Türk-İslam mimarlık ve şehircilik eserlerinin dünya gündemine getirilerek varlıklarının bilimsel yöntemlerle belirlenmesi ve sınıflandırılarak kayıt altına alınması, Türk-İslam kültürü açısından tartışılmayacak kadar önemli bir konudur. 23 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Her fani gibi mimarlık eserleri de elbette varlığını belirli bir zaman sürdürebilir. Gerek zaman içerisinde fiziksel koşullar ve insan eliyle yıpranarak yok olurlar, gerekse ideolojik kaygılarla kaderlerine terk edilir veya kasten yok edilirler. Nitekim özellikle son yıllarda devletlerarasındaki siyasi anlaşmazlıklar sebebiyle Türk ve İslam karakteri taşıyan birçok önemli eser yok edilmiş ve edilmektedir Daha önce varlıkları bir kayda bağlanmayan eserler şimdi maalesef yok hükmündedirler. Bakanlar kurulu kararı ile Türk Dünyası ismini alarak kurulmuş etkili bir sivil toplum kuruluşu olan Türk Dünyası Mühendisler ve Mimarlar Birliği taşıdığı sorumluluk bilinciyle, ilkeleri belirlenmiş ve bilimsel temellere oturtulmuş mimarlık ve şehircilik kurultaylarını Türk İslam Dünyası sathında bir gelenek haline getirmiştir. İnanıyoruz ki; bu faaliyetlerimizin Türk İslam kültürüne sunacağı kazanımların boyutları zaman içerisinde daha iyi anlaşılacaktır.Hatta daha şimdiden Türk Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı tarafından 2010 yılının en başarılı sivil toplumu olmayı başarmış ve bu alandaki ödülünü 2011 Mayıs ayı başında Azerbaycan’nın başkenti Bakü’de Türk Dünyası Hizmet Ödülünü alarak başarılarını uluslararası kıymetle taçlandırmıştır. 2010 yılının Mayıs ayında Kazakistanın başkenti Astana’da yapılan ve Cumhurbaşkanlarımızın da katılımları ile şereflendirdikleri Türk Dünyası Mimarlık ve Şehircilik Kurultayının Sonuç Bildirgelerine göre iki yılda bir ve her Türk Cumhuriyetinin büyük şehirlerinde tekrarlanacak olan hazırlık çalışmaları teşkil etmesi amacıyla; Kaşgar’dan Endülüs’e kadar uzanan coğrafyadaki Türk İslam şehirlerinin mimarlık, şehircilik ve kültürel değerlerini şehrengiz toplantıları adı altında her altı ayda bir Sempozyumlar düzenlenmektedir. Bu Sempozyumlar başta TRT olmak üzere ilgi duyan 24 medya kuruluşları aracılığı ile Dünya kamuoyuna duyurularak ve çalışmalarımız bir yayın haline getirilmektedir.. Camiamızın bilim platformunun aldığı büyük bir heyecanla beklenmekte olan sempozyumlarımızın ilki; bir cihan devletinin doğduğu tüm zamanların güzel ve yeşil şehri Bursa’da; TMMB’nin daimi organizasyonunda, Bursa Valiliğimizin ev sahipliğinde, Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı TÜRKSOY Genel Sekreterliğinin koordinasyonunda ve başta Bursa Büyükşehir Belediyesi olmak üzere ilçe belediyelerimizin ve ülkemizin seçkin kuruluşlarının destekleriyle gerçekleştirilmiştir. Üniversitelerimiz, yerel ve merkezi kurum ve kuruluşlarımız sempozyumumuzun ana destek unsurlarını oluşturmuşlardır.. Müteakip olarak 29 – 31 Ekim 2011 tarihleri arasında, Cumhuriyet Bayramımızın kutlama törenlerinin ardından Kars ilimizin düşman işgalinden kurtuluşunun yıldönümü münasebetiyle artık serhat şehri özelliğini Kafkasya’nın merkezinde Demir İpekyolu’nun ana istasyonu olarak köprü şehri özelliğine aktarmış olan Gazi ünvanlı şehrimizde “ Gazi Kars Şehrengizi “ adı ile düzenlenmesi kararlaştırılmıştır. Bursa’da olduğu gibi Kars ilimizdeki bu uluslararası toplantımızın yine Türk Dünyası Mühendisler ve Mimarlar Birliğimizin organizasyonunda, Kars Belediyemizin ev sahipliğinde, Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı TÜRKSOY Genel Sekreterliğinin koordinasyonunda, Kafkas Üniversitesi Rektörlüğü, Yollar Türk Milli Komitesi, Türk Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı, SERKA Serhat Kalkınma Ajansı müşterek organizasyonunda yapılacaktır. Sempozyumumuzun Bilim Kurulu başkanlığını ise Kafkasya Üniversiteler Birliği Dönem Başkanı olarak Ardahan Üniversitesi Rektörü sayın Prof. Dr. Ramazan KORKMAZ hocamız yapacaktır. Bilim heyetimizde Kafkas Üniver- Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi siteler Birliğine bağlı yirmiiki üniversite rektörlüğü ve beraberinde yirmisekiz ülkeden değerli ülke temsilcilerimiz yer almışlardır. mizin açığa çıkarılması, gelecek kuşaklara aktarılarak Dünya İnsanlık Mirası listesinde hak ettikleri yerlerini almalarını sağlamaktır. Sempozyumumuzda, dünya mimarlık sanatına yeni, orijinal ve üzerinde durulması gereken konuları ile 28 ülkeden bildirileri ve katılımları ile birçok bilim insanı bir araya gelecektir. Türk - İslam dünyasınca iyi bilinen şehir yazarları, edebiyatçıları ve bilim insanlarının Kars’ın dünü, bugünü ve yarınının üzerinde değerlendirilmeler yapılarak farklı coğrafyalarda fakat aynı kültürel altyapıyla oluşturulmuş diğer Türk-İslam Kardeş Şehirleri ile karşılaştırılıp dünya gündemine bir kayıt daha düşürülecektir. Türk- İslam Şehirlerinin maddi ve manevi kimlikleri ile şehrengiz formatında tanıtımı yapılırken o şehrin manevi mimarlarını ve abide şahsiyetlerin yaşadıkları şehirlerin ve toplumlarının üzerine olan etkilerini hatırlamak gerekir düşüncesindeyim. Bu noktadan hareketle toplantılarımızın oturumlarında, başta Şehit Ebul Hasan Harakani Hazretleri olmak üzere Kars’ın Manevi Mimarları, yine başta Sultan Alparslan olmak üzere, tarihe isimleri altın harflerle yazılmış büyük komutanlarına, devlet adamlarına ve abide şahsiyetlere yer verilmiştir. Bu Sempozyumlarımızda niçin Şehir Şehrengizleri adını verdiğimizi Bilim kurulumuz ve dergimizin yayın kurulu üyesi Atatürk Üniversitesi öğretim üyesi sayın Doç. Dr. Cengiz Alyılmaz hocamızın ifadeleriyle okuyucularımla paylaşmak isterim. Farsçadan Türkçeye geçen “şehr” ve “engiz” kelimelerinin birleşiminden oluşan Şehrengiz kelimesi; Türk Edebiyatında ( Divan Edebiyatında ) önceleri bir şehrin güzelliklerini konu alan kısa manzum eserlerin ortak adı olarak kullanılmıştır. Şehrengizler, bu edebi türün benimsenip sevilmesi, gelişmesi ve yaygınlaşmasıyla sonraki dönemlerde, şehirlerin sosyal,kültürel,dini,siyasi,ticari,mimari ve sanatsal… özelliklerini, ahalisini, mesleklerini, sanatkarlarını, zanaatkarlarını, fikir ve kalem erbabını (şairlerini, yazarlarını , mütefekkirlerini) topyekün olarak anlatan edebi eserlerin ortak adı olmuştur. Şehrengiz kelimesinin anlamını bu şekliyle kavradıktan sonra Gazi Kars Şehrengizi toplantısının amacını kısaca özetleyecek olursak; Türk-İslam şehirlerinin tarihini kimliğini ve kişiliğini oluşturan mimari eserlerin korunması, yaşatılması, kaybolmaya yüz tutmuş değerleri- Sempozyumumuzun ana temasının; Onursal başkanlığını T.C. Ulaştırma Bakanı Sayın Binali YILDIRIM beyin liderliğinde, şimdi Kars ilimizin milletvekili eski DLH Genel Müdürü ve Astana 2010 Türk Dünyası Mimarlık ve Şehircilik Kurultayının heyetlerince Türk Dünyası Mühendislik Ödülü sahibi olan sayın Ahmet ARSLAN, Birlik yönetim kurulu üyemiz ve DLH genel müdür yardımcısı sayın N. Ahmet KUŞHANOĞLU ve yapım müteahhitlerinden müşavirlerine kadar değerli ekipleri ile birlikte gerçekleştirilen uluslararası iftiharımız Bakü-Tiflis-Kars Demir İpekyolu Projesi oluşturmaktadır. TÜRK - İSLÂM DÜNYASININ MANEVİ ŞAHSİYETLERİ Gazi Kars Şehrengizi ile Türk İslam Şehirlerine ve Medeniyetlerine altın harflerle yazılan bazı abide şahsiyetlere zaman zaman yer verilecektir . Bu toplumun temellerini oluşturan, güçlü bir medeniyete sahip olmamızı sağlayan binlerce şahsiyetten bazılarını tanıyalım. 25 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Harezmi İbni Sina 820 yılında sıfır sayısını bularak matematik ve cebir biliminde sayı sistemi ve hesap sanatının sistematiğini hediye edip, insanlığa sayı saymayı öğreten ve 8. Asırdan 15. Asra kadar kitapları okutulan Bilgelik Evinin Sultanı HAREZMİ, 1000’li yıllarda sahip olduğu matematiksel zekasıyla devrinin bütün hükümdarlarının önünde saygı ile eğildikleri ünlü bilim insanı ve satranç oyununun mucidi olan Evrensel Bir Deha BİRUNİ, 850’li yıllarda “Belki aramakla bulunmaz ama bulanlar ancak arayanlardır, aramadan bulamazsınız. Lakin yolların hakkından yürüyenler gelir.” Diye; taşıdığı en büyük hazinesi Mavera-ünnehir’de Mecusi ateşini söndüren ilahi nefes “La ilahe illallah” olan İpekyolunda yol almayı ve Gökyüzünde Samanyolu’nun, Yeryüzünde İpekyolu’nun önemine değinerek iman ile yürümenin şartını buyuran Muhaddislerin Efendisi İMAM-İ BUHARİ, Yine Türkistan’ın Otrar ve Farab illerinde bütün ömrünü tevhit ruhu ile amel ederek geçiren ilk ansiklopedi yazarı Felsefenin kurucusu İslam’ın ilk filozofu FARABİ, 26 Yine 1000’li yıllarda çözemediği tek düğümün yalnızca ecel düğümü olan ünlü Türk-İslam bilgini ve Tıp Filozofu Şehit Ebul Hasan Harakani Hz. yakın dostu ve sohbet arkadaşı Tababetin Hükümdarı İBNİ SİNA, Türklerin Anadolu’ya yerleşmeye başladığı 1064’ten önce 70 yıllık ömrünün tamamında tasavvufunu insan sevgisi üzerine kurmuş “Türkmenistan’dan Şam’a kadar yaşayan birisinin eline diken batsa acısı benim acımdır” şiarıyla muazzam insan sevgisi ifadeleriyle yaşamış Mürşidi Kamil Anadolu’nun Şehit Evliyası HASAN HARAKANİ, Sempozyumumuza adını verdiğimiz Türk – İs- Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi lam Dünyasının doğusu Kaşgar’da yaşamış ve geçen yıl 1000. Yıldönümünü hep birlikte kutladığımız Türk Dilinin Taçsız Hükümdarı KAŞGARLI MAHMUT Yine 1000’li yıllarda bilgi, dil, akıl, erdem, hayata ilişkin altı çizilecek bütün sözlerini Kişi doğdu öldü, sözü kaldı bak ! Özü gitti insanın, adı kaldı bak! Mısralarında ifade buyuran Kutatgu Bilig adlı eserinin sahibi Balasagunlu Yusuf ismi ile bilinen Kutlu Kılan Bilgi YUSUF HAS HACİP Yaşamını “hamdım, piştim, yandım” sözleri ile özetleyen “ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız, bizim mezarımız Ariflerin gönüllerindedir” Gel, gel ne olursan ol yine gel İster kâfir, ister Mecusi, ister putperest ol yine gel, Bizim dergâhımız, ümitsizlik dergâhı değildir, Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel. diye yüzyıllar öncesinden bizlere seslenen Mevlana CELALEDDİNİ RUMİ 1100’lü yıllarda Arslan Baba ve Yusuf Hamedani’den aldığı tasavvuf terbiyesi ile Türklüğe ışık olan Orta Asya göklerindeki yıldız şahsiyet Pîr-i Türkistan Hoca AHMET YESEVİ Lokman-i Parende abdest alacağı zaman küçük Bektaş ibrikle su getirmek ister. Bektaş himmet et de su gelsin der, Bektaş ibriği yere vurur yerden güçlü bir su fışkırır. Dehşete düşen Lokman-ı Parende, Hünkârım durdur der. İşte bu kerameti ile Türk – İslam Tasavvuf tarihinde çocukluk yaşlarında Hünkar ünvanını Mevlana Celaleddini Rumi Hacı Bektaş-i Veli 27 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi alan tek veli, Osmanlı Devleti idaresinde yeniçeri ocağının kurucusu, bugünlerde en çok ihtiyaç duyduğumuz birlik ve beraberliğin önemini “Bir Olalım, İri Olalım, Diri Olalım “ düstürü ile bize ışık tutan Horosan Erenlerinden Hünkar HACI BEKTAŞ-I VELİ Osmanlı Devletinin kuruluş yıllarında yaşamış bir İslam ilahiyatçısı, din bilgini, Ahi Şeyhi, Osmangazi’nin kayınbabası ve hocası, bir anlamda da sonradan Cihan Devleti olacak Osmanlı’nın fikir babası ve ilk müjdecisi Mütefekkir Kamil-i Mükemmil Şeyh Edebali. Yıldırım Bayazıt Hanın Bursa Ulu Cami’nin açılış merasiminde Cuma hutbesini irad etmek üzere Molla Fenari ,Emir Sultanı işaret buyurur. Emir Sultan da “Sultanım! Zamanın büyük alimi burada iken, bizim hutbe okumamız uygun değildir. Bu c ami-i Şerif’in açılış hutbesini okumaya layık şu kimsedir” diyerek işaret edilen , hutbesinde Fatiha Suresinin yedi ayrı manasını açıklayan ve ardından “şöhret afettir” hadisi şerifini bildiği için bundan titizlikle kaçınan, kerametleri ile İslam alemine hizmet eden Büyük Veli SOMUNCU BABA İstanbul’u, Fatih Sultan Mehmet Han’ın fethedeceğini müjdeleyen büyük veli, Murat Han Gazi ile baş başa sohpet ettiği günlerin birinde konu İstanbul’un fethine gelmişken “Allahü Tealanın izniyle evliyanın himmet ve bereketleri ile İstanbul’u almak istiyorum. Rahmetli dedem Yıldırım Bayazıt Han bu işe girişti. Fakat bir netice elde edemedi. Devlet-i Ali Osman’ın topraklarının ortasında bir Bizans Devletinin olmasına gönlüm razı değildir. Sevgili Peygamberimizin de fethini müjdelediği bu İstanbul bize lazım bunu almak içinde himmetlerinizi, yardımlarınızı bekliyorum” sözüne cevapla “ Sultanım! Bu şehrin alınışını görmek ne size nede bize nasip olacak. İstanbul’u almak, şu beşikte yatan 28 Muhammed’e (Fatih Sultan Mehmet Han) ve onun hocası bizim köse Akşemseddine nasip olsa gerektir. “ cevabı ile İstanbul’un fethini müjdeleyen Ankara’nın Manevi Sultanı HACI BAYRAM-I VELİ Hacı Bayramı Veli Hazretlerinin yetiştirdiği, ikinci Murad’ın emir ve isteği ile Fatih Sultan Mehmet Han’ın hocalığına tayin edilmiş, İstanbul’un fethi sırasında büyük yararlılıklar göstermiş, genç Sultan’ı teşvik ederek zaferin kazanılmasına katkıda bulunmuş, fethin en önemli günlerinde Ebu Eyyüp El Ensari’nin kabrini bularak ordunun maneviyatını yükselten, Fatih’in hocası, İstanbul’un manevi Fatihi Akşemsettin Hazretleri ve Molla Gurani, Kılıcı ile yeryüzünü, kalemi ile gökyüzünü fethe koyulan, ancak ölüm onu durduruncaya dek bu uğurda yürüyen, yıldız cetvelleri ile Semerkant’ta Çoban Dağı’ndaki rasathanesinden esrarlı gökyüzüne doğru bir yürüyüş başlatmış, yazdığı YILDIZLARIN KATALOĞU eseriyle ardından yıldız tozundan silinmeyen ayak izleri bırakmış, fethettiği genişlikle Tahtta Oturan Alim ULUĞ BEY ve Şerefli Oğul Büyük Alim ALİ KUŞÇU 1450’li yılarda yaptırdığı mimari eserleri şair ve hükümdar dostu Baykara’ya şiirlerle taşıyarak atfeden ve Çağatay Türkçesine kendi adını veren İlim ve Sanat Rönesansının Temsilcisi ALİ ŞİR NEVAİ Aşk vadisinde dağların ve çöllerin taşlarına rengini veren Leyla ile Mecnun’u hiç kimsenin onun tasviri kadar güzel anlatamadığı, dik başlı ve tez ayaklı kalemiyle dünyanın bütün gerçeklerini gösteren aşk aynasını sözcükleriyle cılalayan, içinde yüzlerce şairin yüreğinin attığı ve asıl şöhretine ölümünden sonra kavuşan Büyük Edebiyat ve İrfan İnsanı FUZULİ Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Koca Sinan Şeyh Şamil Eserlerindeki mühürlerle, minarelerinde okunan ezanlarla ,Türk – İslam Dünyası’nı tevhit anlayışını göklere eriştiren, mühendisliğin ufkunu aydınlatan bize hesap etmeyi ve uygulamayı öğreten Mimarlığın ve Mühendisliğin Büyük Ustası KOCA SİNAN kahramânı, âlim ve velî. Rusların, Kafkasya’da ortadan kaldırmak istediği İslâmiyeti, tekrar ihyâ etmek, yaymak için uğraşan, Kafkas-Rus mücâdelesinin en unutulmaz simâsı ve düzenli Rus ordularını dize getiren büyük mücâhid. Peygamber efendimize olan aşkının çokluğundan ve O’na kavuşmanın heyecânından dolayı gözünden sel gibi gözyaşı akıtan sürünerek Resûlullah’ın huzûr-ı şerîflerine geldiğinde, Kabr-i saâdetlerinin kıble tarafına geçip, mübârek ayak uçlarından Resûlullah’a, gönlünün en derin köşelerinden coşup gelen vecd ile: Essalâtü ves-selâmü aleyke yâ Resûlallah! Essalâtü ves-selâmü aleyke yâ Habîballah! Essalâtü ves-selâmü aleyke yâ Seyyidel evvelîne vel-âhirîn! diyerek selâm verince, Resûlullah’ın, selâmına mukâbelesi ile şereflenen, Medîne-i münevvereye geldiğinde Kelime-i şehâdet söyleyerek vefât edip, sev- Bu makalede daha isimleri geçmemiş yüzlerce ilim, edebiyet ve irfan insanlarının yanında bir de kaderlerinde Kafkasya ile hemhal olmuş ve Gazi Kars Şehrengizimizin oturumlarına isimleri verilmiş tarihin sayfalarına geçmiş bazı şahsiyetleri ve komutanları da hatırlamak gerekirse: Zahiri ilimlerini Şehit Harakani’den, kalb ilimlerinin Cemalettin Kumuki hazretlerinden alan, Mevlana Halid hazretlerinin öğrencisi, Şeyh Mansur ile başlatılan Kafkasyanın hürriyet mücadelesindeki yerinin alan Meşhûr Kafkas 29 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Kazım Karabekir Paşa Enver Paşa diklerine kavuşan. Cennet-ül-Bakî’ Kabristanlığından Kafkasya’ya himmetlerini devam ettiren Büyük Veli Şeyh ŞAMİL na düşerek ve düşmanı imha edip ilerleyerek, Rus birliklerinin doğu ile ilişkilerinin kesebilmek için ordoya Allahuekber Dağlarını aşırtarak, Kars, Ardahan ve Batum’u fethettikten sonra, Kafkasya, İran ve Orta Asya’ya girme hayali ile hareket ederek Turan Emellerini gerçekleştirmek isteyen; kaderin muktezasından ibaret , başarıya ulaşamamış olmasına rağmen şanlı ve şerefli bir destan olan Sarıkamış Harekatının Komutanı, öyle vefasız kimliksiz kendini bilmez sözde tarihçilerin “tek kurşun bile atamadan” ifadelerindeki tarihe karşı sorumsuzluklarına ve haksızlıklarına Rus generalin “Sarıkamış’ta bizi Türklerin elinden tanrı kurtardı” sözünün bile yeterli olacağı, eli tetikte şahadet şerbeti içmiş binlerce askerimizin komutanı ENVER PAŞA Sadece Elviye-i Selase ahalisinin değil bütün Türklük aleminin gözünde ve gönlünde taht kurmuş, askeri dehasıyla komutanlığı esnasında büyük başarılar elde etmiş, yeşil ve kırmızı şeritli istiklal madalyası sahibi, Karaman’lı olduğu halde ilahi vergi yada sezisiyle kaderi Osmanlının Doğu cephesi komutanlığında muzaffer başarılarla kayda geçmiş, nesillerimizin aynı inanç ve duygularla kendisine minnettar olduğu ismi efsaneleşmiş bir Milli Kahraman KAZIM KARABEKİR PAŞA 850 senelik Türk toprağı iken 93 Harbinde Ruslara terk etmek zorunda kaldığımız Sarıkamış’ta düşman kuvvetlerinin arkası- 30 Enver Paşa’nın kardeşi, Türkiye için ne kadar Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi lı Devleti’nde ve Türkiye Cumhuriyeti ilk hükümetlerinde Bahriye Nazırlığı yaparak devam ettirmiş, kaderinin Osmanlının en müşkil zamanlarında Batı cephesi komutanlığındaki Osman Paşa ile aynasında çakıştırmış, gösterdiği kahramanlıklarla Padişahın Gazilik ünvanına mazhar olmuş Doğu Cephesi Komutanı Gazi Müşir AHMET MUHTAR PAŞA Mustafa Kemal Paşanın ve Kazım Karabekir Paşanın yakın silah arkadaşı, çetin harplerin ve zor zamanların komutanı, umumi harpten namus ve şerefi ile çıkmış bir kahraman olduğu kadar milli mücadelemizin de en fedakar, en başarılı güzide komutanlarından biri, ömrü düşman karşısında geçmiş, her cephede başka bir kahramanlıkla temayüz etmiş, fakat civanmertliği ile düşman kurşunlarından başa çıkılamamış olan Celadetli Asker HALİD PAŞA Ahmet Muhtar Paşa önemliyse Azerbaycan için de o kadar önemli, Kafkas İslam Ordusu komutanlığında İngilizlere, Ermenilere ve Ruslara karşı Bakü önlerinde büyük bir zafer kazanarak Bakü’yü ve Kafkasya Türklerini kurtaran, kendi ürettiği silahı ile İlk yerli silahımıza Nuri Killigil adını veren Türklük Aşığı Büyük Asker NURİ PAŞA 93 harbi diye bilinen 1877-1878 Osmanlı – Rus Harbinin Kafkasya cephesi komutanı ve kahramanı , Osmanlı askeri , sadrazamı ve devlet adamı, Mareşal, ‘Fevkalade Komiser’ sıfatıyla 23 yıl Mısır’da görev yapmış, Uluslararası saat sistemiyle, Miladi takvim sisteminin kullanılmasını ilk defa ileri sürmüş, İstanbul’da Darüşşafaka Lisesi’ni kurucusu. Kendisi Osmanlıda Şehircilikten sorumlu Nafia Nazırlığı yaptıktan sonra vatanına olan hizmetlerinin devamını Oğlu Mahmut Muhtar Paşa Osman- Doğu Anadolu, Kafkasya ile Ahıska konusunda ilmi araştırmaların yolunu açan, bu geniş coğrafyadaki Türk kimliğini belgeleriyle ortaya koyarak uydurma ve bölücü zihniyetlerle yazılan sahte tarihi, araştırmalarıyla aslına rücu ettiren, Kars tarihi adlı eseriyle de bilim çevrelerinde büyük taktir toplayarak bölge ile ilgili tarih, kültür ve sanat konusunda tek kaynak şahsiyet Prof. Dr. Fahrettin KIRZIOĞLU Bir Karapapak Türkü olması dolayısiyle yetiştiği bölgenin özelliklerine göre, ata binme ve sair erkekte bulunması gereken özellikleri tam olarak şahsında taşıyan, gününün gereği savaşçı olarak yetişmiş, ata binmeyi küçük yaşlarında öğrenmiş, genç yaşlardaki gözü pekliği “gözünü pıtıraktan esirgemez!” diye tâbir edilen özelliklere sahip, cesareti, mertliği ve çevikliği dillere destan, 93 harbi Osmanlıyı güçsüz ve sıkıntılı bir döneminde her türlü araç gereç ve silahtan yoksun olan komutanlar, top arabalarını çekmek üzere at veya gerekli hayvanları bulamadığı zaman- 31 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi larda, bu görevide yerine getiren, yaptığı kahramanlıkların İstanbul’a II.Abdülhamit’e kadar uzandığı ve kendisine Mecidiye Nişanı verilen, Sivas’ta 40. Hamidiye süvari alayını kuran, Padişahın “O benim yularsız aslanımdır. Kimsenin ona baskı ve eziyet etmesine izin vermem” dediği ve Yemen’deki kahramanlıkları ile de anonim bir türkü olarak hala dillerden düşmeyen; Mihrali Bey’i sormayın yaslıdır yaslı, Askeri sorarsanız hepsi de Karslı, Babayiğit erlerin hepsi de fesli, Ne diyelim beyler böyle zamana? Halk Kahramanı Mihrali BEY Değerli halk ozanlarımız ve yürek seslerimiz Feryadi, Mazlumi, Summani, Aşık Abbas ve İzani ile bütün hayatında kardeş gibi yaşamış, 1877-1878 Osmanlı – Rus Harbinde kah- ramanlık destanlarıyla, koçaklamalarıyla yöredeki kuvvetlerimize direnç kaynağı olmuş, “can sağ iken yurt vermeyiz düşmana” diyen, karapapak ağzını en yetkin biçimde kullanan, düşünde aşk badesini içmiş kalkınca şiir söylemeye başlamış olan Karapapak Ozanımız Aşık ŞENLİK Uluslar arası Kaşgar’dan Endülüs’e Türkİslam Şehirleri Sempozyumları Gazi Kars Şehrengizi Kars, Ardahan, Iğdır, Ağrı ve yöresinin tarihini, dününü, bugününü, yarınını; mühendislik, mimarlık, şehircilik değerleri ile irdelenmesinin yanında; kültür , sanat edebiyat yönleriyle de şehrengiz ölçülerinde dünya kamuoyuna anlamlı mesajlar gönderecektir. Şehrengiz sonuç bildirgesinde; Bakü-Tiflis-Kars Demir İpekyolu projesinin bölge üzerindeki etkileri, yine Kars- Iğdır-Nahçıvan yolu inşası ile komşularımız arasındaki ekonomik ilşkşlerimizin geliştirilmesi, NABUCCO projesi ve BTC Boru Hattının bölgeye yüklediği statejik önemi, bütün bunların yanında platodaki tarım ve hayvancılık potansiyelimizin kültürturizm kaynaklarımızın hayat geçirilmesinde itici kuvvet oluşturması ve sonuç olarak bölgede barış ve huzur içerisinde devamlı yaşamın kılavuzluğunu gelecek nesillere aktarmış olacağız. Gazi Kars Şehrengizi adlı bildirimi, Mustafa Kemal Atatürk’ün 6 Ekim 1924 yılında Kars’a ilk geldiği anda, Azerbaycan’lı ünlü besteci Mehmet Türkel Beyin, Azerbaycan halkı adına büyük önder Atatürk’e ithaf edilen ve tren garındaki karşılama töreninde oyun eşliğinde okunmuş Hoş Gelişler Ola Türküsü ile bitirmek isterim. Aşık Şenlik 32 Atatürk’ün Kars’a yapacağı bu ziyareti haber alan mahalli müzisyenler ve oyuncular bir araya gelerek karşılama töreninde O’na oynanmak üzere bir oyun ha- Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi zırlarlar. Oyunun sözlerini gazeteci Mehmet Türker yazar. Mahalli müzisyen Tağı Bey (Tağı Oşenyüzen)’de bu sözleri şimdiki şekli ile besteler. Başta Tağı Bey olmak üzere o dönemin diğer folklorcuları Kars Garındaki karşılama töreninde ilk olarak Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya oynarlar. Atatürk duygulanır ve oyunun söz yazarı ve bestecisini ödüllendirir. Evinde Ata’nın verdiği 500 liralık çek bulunduğu halde, Ata’nın imzası olduğu için yaşadığı sıkıntıya rağmen o çeki bozdurmaya kıyamadığı için Besteci Tağı Bey’in müthiş bir geçim sıkıntısına daha fazla dayanamayarak intihar ettiği söylenir. Bu eserin daha sonra Türkiye’nin her köşesinde sevgiyle benimsenerek okunduğu biliniyor. Muzaffer Sarısözen, Kars yöresi derlemeleri sırasında yöre ekibinden dinleyerek TRT arşivine kazandırmıştır. Hoş Gelişler Ola Mustafa Kemal Paşa Askerin Milletin Bayrağınla Çok Yaşa Arş Arş Arş İleri İleri Arş İleri Marş İleri Dönmez Geri, Türkün Askeri Sağdan Sola, Soldan Sağa Al Da Bayrağı Düşman Üstüne Cephede Süngüler Ayna Gibi Parlıyor Azeri Türkleri Bayrak Açmış Bekliyor Arş Arş Arş İleri İleri Arş İleri Marş İleri Dönmez Geri, Türkün Askeri Sağdan Sola, Soldan Sağa Al Da Bayrağı Düşman Üstüne Parlayan Yıldızın Alemi Tenvir Eder Cumhuriyet Bayrağın Semalar İçre Süzer Arş Arş Arş İleri İleri Arş İleri Marş İleri Dönmez Geri, Türkün Askeri Sağdan Sola, Soldan Sağa Al Da Bayrağı Düşman Üstüne 33 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi 34 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Tunç TUNÇEL DEMİR İPEKYOLU 2010 ASTANA; Türk Dünyası Mimarlık ve Şehircilik Kurultayı Sonuç Bildirgesi doğrultusunda, Türk Dünyası Mühendisler ve Mimarlar Birliği’nin oluşturulması kararı alınmış ve 01 ağustos 2011 tarihinde, 28 ülke temsilcilikleri ile birlikte TÜRK DÜNYASI MÜHENDİSLER VE MİMARLAR BİRLİĞİ kurulmuştur. Türk Dünyası Mühendisler ve Mimarlar Birliği ana faaliyetlerini tarihi ipekyolu ve bu yolun üzerinde kurulmuş İPEKYOLU MEDENİYETLERİ ekseninde gerçekleştirmektedir. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e Türk – İslâm Şehirleri Sempozyumları Gazi Kars Şehrengizi toplantısının ana teması olan Demir İpekyolu’nun tarihteki ve gelecekteki önemi bir kere daha ifade edilecek olursa: DEMİR İPEKYOLU Uygarlıkların yeryüzü haritasına çektiği bereketli çizgilerdir yollar… Ticari, ekonomik, sosyal ve kültürel hayat o çizgiler üzerinden akışını devam ettirir. Bir yere ulaşmak için açılan her yol, sahip olduğumuz kültür ve uygarlıkların daha da gelişmesini, evrensel bir değere dönüşmesini sağlar. İnsanların toplu yaşama bilincine kavuştukları ilk günlerden bu yana; tarihin ve coğrafyanın, kentlerin ve ülkelerin kimliğinde en belirgin unsur yollar olur. Yol tayini, insan için bir nevi kader tayinidir. Kısa olsun uzun olsun, dar olsun geniş olsun her yol elbette mesafesi ölçüsünde ulaştırır; kendince bir değere ve etkinliğe sahiptir. Ancak, dünyanın ortak mirasında hiçbir yol, İpek Yolu kadar insanlığın birbirini tanımasına, kültürlerin buluşmasına, coğrafyanın derinlik kazanmasına katkı sağlamamıştır. En genel anlamıyla Doğu ile Batının etkileşimi İpek Yolu’nun tanıklığında gerçekleşir. 35 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi İnançların doğuşuna ve yayılmasına, ulusların yeni yurtlar edinmesine, yüzyılların bir kitap sayfası gibi okunup çevrilmesine tanıklık eden İpek Yolu, eski dünya diye bildiğimiz Avrasya ve Afrika’nın çevre yollarla zenginleştirdiği bir ana yol olma özelliğini bin yıllardır korumayı başarır. İpek Yolu, Önce Mısırlıların, ardından Romalıların ülkelerine Uzak Asya’dan ipek ve baharat taşımasıyla adına kavuşur; ünlenir. İlerleyen yüzyıllarda Doğu-Batı ticaretinin tek merkez aksını Çin’den Batı Avrupa’ya uzanan İpek Yolu oluşturur. Diğer bir deyişle İpek Yolu kıtalararası ticaretin atar ve toplardamarıdır. İpek, baharat, porselen, kâğıt ve değerli taşlar başta olmak üzere yüzlerce ticari eşya, deve ve katır kervanlarının uzun ve büyülü yolculuğunda daha bir değerlenerek Orta Asya ülkelerinden ağır adımlarla geçer. Kervanlar, bozkırın, dağların, ovaların kokusunu alarak Hazar Deniz’ine; Küçük Asya üzerinden Akdeniz ve Karadeniz’e ulaşır. Sonra kervanların yerini gemiler alır. Varış limanlardan başlayan yeni kervanlar menzile ulaştığında, aradan mevsimler hatta yıllar geçmiş olsa bile bu büyülü yolculuk; aynı anda iki yöne akan bir ırmak ahengiyle Batıdan Doğuya devam eder. Kervanlar yollarda, hanlarda, kervansaraylarda karşılaşır; aynı güzergâhı iki yönden izleyerek, aynı kentlerden, aynı köprülerden, aynı kavşaklardan ancak farklı bir tazelikle geçerek tarihin akışına eşlik etmeyi sürdürür. 36 Binlerce kilometrelik güzergâh üzerindeki kentler, konuk ettiği kervanların; ağırladığı, her dilden, her ırktan ve her inançtan insanın doğal katkısıyla kent kimliğine kavuşur. Kentler bir yana, yalnızca kervanlar için yapılan konaklama mekânları bile, bu büyük ticari hareketin destansılığını tarihe direnen soylu duruşlarıyla anlatmaya devam etmektedir. Yüzyıllar geçer… İnsanoğlunun kullandığı ve tükettiği pek çok şey değişir, çeşitlenir. Ticaretin şekli değişir. Ürünler sınır tanımaz. Kentlerin ve ülkelerin nüfusu artar. Güneş Doğu’dan aynı güzellikle doğmaya, Batı’dan aynı tazelikle yeniden doğmak için batmaya devam eder. Asya Avrupa’ya, Avrupa Asya’ya daha da yakınlaşır. Ve İpek Yolu kürselleşen dünyada daha da önem kazanır. İpek Yolu güzergâhındaki en çevre dostu, en ekonomik, en insani ve en avantajlı ulaşım seçeneğini ise demiryolu ulaşımının, diğer bir deyişle Demir İpek Yolu’nun oluşturacağı düşüncesi somutluk kazanır. Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan, Kazakistan ve Çin Devletlerinin ortak işbirliğiyle, dünya kamuoyunda “İpek Demiryolu” yahut “Demir İpek Yolu” olarak anılan Bakû-Tiflis-Kars demiryolu projesinin temeli 2007 yılında atıldı. Böylece, Pekin’den Londra’ya uzanan demiryolu ağının kayıp halkalarından ilkinin hayata geçmesi takvime bağlandı. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Bakû-Tiflis-Kars Demir İpekyolu yalnızca üç ülkeyi birbirine demir yoluyla bağlamakla kalmıyor, bu demirden bağ İpek Yolu güzergâhındaki bütün ülkeler için aynı derecede önem taşıyor. Türkiye, Bakû Tiflis Kars Demir İpekyolu projesiyle eş zamanlı olarak; doğu sınırı Kars’tan Batı sınırı Edirne’ye kadar hızlı tren projesi geliştirdi. Başkent Ankara’yı merkeze alarak Doğu-Batı aksında ülke içi demiryolu koridorunu hızlı tren ağıyla zenginleştirmek için öncelikli olarak Ankara-Eskişehir-İstanbul ve Ankara- Konya Yüksek Hızlı Tren projesi devreye alındı. Ankara-Eskişehir arasında yüksek hızlı tren işletmeciliğine 13 Mart 2009 tarihinde başlandı. Eskişehir-İstanbul yüksek hızlı tren yolunun ise 2013 yılında işletmeciliğe açılacak şekilde planlaması yapıldı. Yapımı devam ediyor. Ankara-Konya yüksek hızlı tren yolunun altyapı ve üstyapı inşaatı tamamlanarak hizmete açıldı. Ankara-Sivas yüksek hızlı tren yolunun yapımına başlandı;, Sivas-Erzincan-Erzurum-Kars hızlı tren yolunun ise projeleri hazırlandı. Diğer yandan; Ankara-İstanbul yüksek hızlı tren projesiyle ve Marmaray’la entegre olacak şekilde İstanbul- Edirne hızlı tren yolunun projeleri tamamlandı ve yapıma hazır hale getirildi. Demir İpekyolu’nun en ilginç bağlantısını kuşkusuz Marmaray oluşturuyor. Her yönüyle bir mühendislik harikası olan Boğaz Tüp Geçişi projesinin tarihi oldukça eski… 1860 yılında düşünülen, 1902 yılında bugün- kü haline yakın projesi çizilen bir buçuk asırlık rüya Marmaray nihayet gerçek oluyor. Marmaray’ın tamamlanmasıyla Demiryolu ulaşımı iki kıta arasında herhangi bir aktarma ve kısıtlama olmadan, Boğazın 60 metre altından, her iki yöne kesintisiz sağlanabilecek. Böylece, Pekin’den kalkan trenlerin Londra’ya; Londra’dan kalkan trenlerin Pekin’e kadar her hangi bir doğal ve fiziki engelle karşılaşmadan ulaşması sağlanacak. Tarih, İpek Yolu’nun İpek Demiryolu formunda yeniden doğmasına, efsanevi kuş Anka gibi küllerinden yeniden dirilmesine tanıklık ediyor. Demir İpekyolu Projesi; Türk - İslam Dünyası coğrafyasında mühendislik önemi en yüksek proje seçilmiş olup; projenin yürütücüsüne ve yapımcısına kadar emeği geçenler adına teşekkür olarak, T.C. Ulaştırma Bakanı ve bu büyük Sempozyumumuzun Onursal Başkanı Sayın Binali YILDIRIM’a, DLH Genel Müdürülüğü döneminde bu büyük projenin yürütücüsü, Sempozyumumuzun Yürütme Kurululu Onursal Başkanı ve Kars Milletvekili Sayın Ahmet ARSLAN’a, DLH Genel Müdür Vekili Sayın Y. Metin TAHAN’a, DLH Genel Müdür Yardımcısı ve Türk Dünyası Mühendisler ve Mimarlar Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Sayın N. Ahmet KUŞHANOĞLU’na ayrı ayrı teşekkür ederken; projenin mühendisleri, yüklenicilerini, hülasa emeği geçen herkes gebu tarihi proje ile birlecek zaman içinde likte saygıyla anılacaklardır. Bu değerli proje 2010 yılının Mayıs ayında Astana’da düzenlenen Türk Dünyası Mimarlık ve Şehircilik Kurultayı’nda, 28 ülkeden gelen Bilim Adamlarının oy birliği kararı ile Türk Dünyası Mühendislik Ödülüne layık görülmüştür. 37 38 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Nevzat BOZKUŞ DÜNDEN BUGÜNE KARS 1. KARS İLİ’NİN TARİHİ Kars şehrinin adı, bir Türk boyu olan Karsak’tan gelir. M.Ö. 130’dan itibaren Kafkasya’dan gelerek Kars çevresine yerleşen Karsaklar, şehre adını vermişlerdir. Kars’ın bilinen ilk sakinleri Hurrilerdir. Daha sonra Hititlerin hakimiyetine girmişlerdir. Hurriler bölgeye “yüksek ülke” veya “yukarı eller” demişlerdir. Bölge, daha sonra Urartularin işgaline uğradı. M.Ö. 8. asırda Kimmerler buradan geçtiler. Asurlar ve Babiller buraya hakim olamadılar. İskitler M.Ö. 7. asırda bu bölgeye hakim oldular. M.Ö. 6. asırda Perslerin istilasına uğradı. Dara, Kafkasya Seferini buradan geçerek yaptı. M.Ö. 4. asırda Makedonya Kralı İskender, Persleri yenerek burayı ele geçirdi. Partlar ve bunlara bağlı Ermeni derebeylikleri zaman zaman bölgeye hakim oldular. M.Ö. 1. asırda Pontos Krallığını yıkan Romalılar bu bölgeye yaklaştı. M.S. 2. asırda Romalıların eline geçti. Daha sonra Partlar ve onların yerine geçen Sâsâniler ile Romalılar arasında el değiştirdi. M.S. 395’te Roma ikiye bölününce bu bölge, bütün Anadolu gibi Doğu 39 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Roma (Bizans)nın payına düştü. Bu bölge, Bizans ile Sâsâniler arasında sık sık el değiştirdi ve buradaki derebeyleri bazen İran bazen de Bizans’a tabi oldular. M.S. 7. asırda İslam orduları bu bölgeyi fethedince Ermeni derebeyleri, Abbasi halifelerine tabi oldular. Bölge ahalisi, kitleler halinde İslamiyetle şereflenerek, İslamiyet, Kars ve civarında hızla yayıldı. Türk Saçoğulları ve onların yerine geçen Seddadiler bu bölgeye hakim oldular ve Ermenilerle mücadele ettiler. Ermeni derebeyleri 1044’te Bizanslılar tarafından bölgeden kovuldular. Yirmi senelik Bizans hakimiyetinden sonra büyük Türk Hakanı Selçuklu Sultanı Alparslan 1064’te Anı’yı fethederek Bizanslılari buradan attı. Kars, Anadolu’nun Türkler tarafından fethedilen ilk parçası oldu. Bu fetih 1071 Malazgirt Zaferi’nden yedi sene önce olmuştur. Türkiye Selçukluları Devletini kuran Kutalmişoğlu Süleyman Şahin babası Kutalmış Bey, 1049 ve 1053 Anadolu akınlarına giderken Kars’tan geçti. 1058 akınında Selçuklu şehzadelerinden Yakuti Kars’ın dış mahallelerini fethetti. Sultan Alparslan, 1068’de Ardahan’ı fethetti. Alp Arslan’ın oğlu Sultan Melikşah, Kars’ı geri almak isteyen Bizanslıları 1080’de yenerek bu bölgeyi Erzurum’u merkez yapan Saltukoğullarına verdi. 1124’te Gürcüler, Anı ve Kars’ı ele geçirince, Saltukoğulları 1153’te Kars’ı geri aldı. 1226’da Celaleddin Harzemşah, Anı’yı kuşatmış fakat alamamıştır. Tiflis’i fethetmiştir. 1239’da Moğollar, Kars ve Anı’yı alarak, Gürcüleri buradan uzaklaştırmışlardır. Sırasıyla İlhanlılar, Celayirliler, Timurlular, Karakoyunlular ve Akkoyunlular bölgeye hakim oldular. Timur Han, 1394, 1400 ve 1403’te Kars’tan geçti. Safeviler, Akkoyunlu İmparatorluğunu yıkınca, mirasına konarak Kars’a hakim oldu- 40 lar. Bu sırada Osmanlı Devleti’nin sınırları da Kars’a dayanmıştı. Yavuz Sultan Selim Han, Çaldıran Seferinden dönerken Kars Kalesi yakınında konakladı. Kars ve çevresi, 1534’te Kanuni Sultan Süleyman Han’ın ilk yıllarında Safevilerden Osmanlılara geçti. Osmanlı Devleti ile Safevi Devleti arasındaki stratejik çarpışmalar, Kars bölgesinde cereyan etti. 1548’de Sultan Süleyman Han, Kars Kalesi’ni tahkim ettirdi. Safeviler, zaman zaman Kars’a saldırdılar. Sultan Üçüncü Murad Han, 1579’da birkaç hafta içinde Kars şehrini yeni baştan inşa ettirip, kale, sur, cami ve her türlü tesisleri yeniden yaptırdı, böylece 16. asirda Türk ordusunun istihkam sınıfı burada parlak bir imtihan verdi. Kars, Osmanlıların askeri bir üssü ve serhat şehri oldu. 1604’te Safeviler, ani bir hücumla Kars’ı işgal ettilerse de tekrar çıkarıldılar. 1616’da Kars Kalesi yeniden geniş ölçüde tahkim edildi. Sultan Dördüncü Murad Han, Revan Seferinde buradan geçti ve Kars’ı yeniden imar etti. On yedinci asırda Kars ve Çıldır, iki ayri beylerbeyliğin merkezleri oldular. 29 Mayıs 1664’te başlayan ve bir hafta devam eden zelzele büyük zarar verdi. 1734’te Nadir Şah Avşar, Kars’ı iki defa, 1744’te üçüncü defa kuşattı ise de alamadı. 1807’de Ruslar, Kars’a kadar yaklastı fakat Osmanlı ordusu, Rusları yenerek, Tiflis’e geri çekilmek mecburiyetinde birakti. 1821-1823 arasında İranlılar, Kars topraklarına akınlar yaparak Osmanlıları yıprattılar. Sonra da Ruslar, saldırarak 15 Temmuz 1828’de Kars’ı isgal ettiler. 8 ay sonra Edirne Antlaşması ile Kars’ı terk ettilerse de Kars’ın üçte ikisini ve tarihi bütün eserlerini, cami ve türbeleri imha ettiler. 1853-1856 Kırım Harbi’nde bu bölgede büyük savaşlar oldu. Rusların 29 Eylül 1855 taarruzu Kars halkının (genç, yaşlı, erkek, kadın ve hatta çocukların) desteği ile Müsir Mehmed Vasif Paşa emrindeki Türk ordusu tarafından geri püskürtüldü. Bu zaferin hatırası olarak altın, Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi gümüş ve bronz “Kars 1272” madalyaları bastırıldı ve Kars şehrine “Gazi” ünvanı verildi. Halk üç sene vergi ve askerlikten muaf tutuldu. Ruslar, 1856’da Paris Antlaşması ile bu bölgede 5 ay kaldıktan sonra geri çekildiler. Kars çevresinin ikinci Rus işgali böylece sona erdi. Doksanüç Harbi denen 1877-1878 Türk-Rus Harbinde, Kars çevresinde dünya çapında önem taşıyan savaşlar olmuştur. Bu tarihte Kars 20 bin nüfuslu ve 25 camili bir kale şehriydi. Müsir Gazi Ahmed Muhtar Paşa, sayıca üstün Rus kuvvetlerini üç meydan muharebesinde yendi. Bunun üzerine komutanını Rus Çarı azletti. Müsir Gazi Muhtar Paşa dördüncü bir savaşa girmedi. Osmanlı ordusu kazansa bile ordunun zayiatı ile bütün doğu bölgesi Rusları durduracak bir güçten mahrum kalacaktı. Böyle stratejik sebeplerle orduyu Erzurum’a geri çekti. Bu sebeple Kars, 18 Kasım 1877’de üçüncü defa işgal edilmiş oldu. Ruslar, üç gün üç gece Kars’ı yağma ettiler. Bütün cami, türbe ve tarihi eserleri imha ettiler ve Müslüman Türk halkını korkunç bir katliam ile öldürdüler. Kars’ı, Tiflis’te bulunan Kafkasya Umumi Valiliğine bağladılar. 1878-1881 arasında üç yıl içinde 82.000 Türk, Kars’ı terk edip, Erzurum çevresine yerleşti. Bunun 11.000’i Kars’ın içindendi. Ruslar, Kars’a Ermeni, Rum, Süryani, Eston ve hatta Ukraynalı yerleştirdiler. 1897’de Kars’ta yüzde 51 Türk kaldı; 1914’te Türklerin miktarı yüzde 40’a indi. Birinci Dünya Harbin- de Ruslar, Kars Türklerini Osmanlı ordusuna yardım ediyor diyerek katlettiler. Bu katliamdan sadece 22.000 Türk kurtularak Bakü’deki Müslüman Cemiyetinin himayesinde yaşadılar. Azerbaycanlı Türkler soydaşlarına sahip çıktılar. 1918 başında Osmanlı ve müttefiklerine yenilen Rusya, silahlarını bırakıp, Brest-litovsk Antlaşması ile Kars, Artvin ve Batum’u Osmanlı Devleti’ne terk etmiştir. Daha sonra İngiltere ve müttefikleri galip gelince, İngilizler bu antlaşmayı kabul etmeyip, Ruslar ve İngilizler Kars’a Ermeni doldurup, Kars’taki bütün Türkleri katlettirdiler. Bu katliamdan sadece üç Türk kurtuldu. Posof ve Ardahan’ı Gürcüler işgal ettiler. Türk İstiklal Harbinde 15’inci Kolordu Komutanı Kazim Karabekir Paşa, 30 Ekim 1920’de Kars’ı kurtardı. Kars Kalesi’ne şanlı Türk Bayrağını 34. Alay subaylarından Yüzbaşı Abdurrahman Bey “Besmele-i şerif” ile yeniden çekti. Rusya 16 Mart 1921 Moskova Antlaşması ile Batum hariç olmak üzere, Kars ve Arvin’in Türkiye’ye iadesini kabul etti. Bu antlaşma, 13 Ekim 1921 Kars Antlaşması ile Ermenistan ve Gürcistan tarafından da kabul edildi. Hıristiyan azınlıklar Kars’i boşalttılar. Şehrin eski sakinleri yurtlarına yerleştiler. İkinci Dünya Harbinden sonra Rus devlet başkanı Stalin, Kars ve Ardahan’ı istedi ise de, bu arzusunda ısrar ede- 41 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi medi. Kars, buram buram Türklük kokan, gazi, kahraman bir serhat şehridir. Şanlı bir tarih ve o derece sıkıntılı günler yaşamıştır. Ruslar üç işgal ile Kars’ı tamamen imha ederek, harabe haline getirmişlerdir. Kars yeniden gelişmekte olan bir ilimizdir. neminde gelişen Tahtdüzü’ndeki ızgara planlı dokuyu birbirinden ayıran doğal bir sınır işlevi görür. Kent içinden geçen çay, kalenin batısından kıvrılarak kuzeye akar ve Ermenistan sınırından gelen Arapçay’a karışır. Taşköprü: Kars Çayı’nın üzerindeki ve içkale altındaki üç kemerli Taşköprü, 1579 yılında Osmanlılar Dönemi’nde Sultan III. Murat’ın emriyle Lala Mustafa Paşa tarfından şehrin imarı sırasında yaptırılmıştır. Kesme bazalt taşından yapılan köprü, 54 metre uzunluğunda ve 8 metre genişliğindedir. Kars’ın Tarihi ve Turistik Mekanları Kars tabi güzellikleri ve tarihi eserleri bakımından zengin bir ilimizdir. Tarihi eserlerin çoğu yıkık durumdadır. İlk yapılış şeklini koruyan eser çok azdır. Kars Kalesi: 1152’de Saltukoğullarında Sultan Melik İzzeddin tarafından Mimar Firuz Ağaya yaptırılmıştır. Sultan Üçüncü Murad Han devrinde büyük ölçüde tamir ettirilmiştir. İçkale günümüze kadar sağlam olarak gelmiştir. Dışkale surlarının kalıntıları vardır. Kale’de 220 burç, kule ve 2000 mazgal bulunur. Kars Çayı: Kars’ın en önemli ekolojik değerlerinden biri olan Kars Çayı, Kaleiçi ve eteklerindeki Osmanlı-Selçuklu yerleşimi ile Rus dö- 42 Beylerbeyi Sarayı: 1579’da Lala Mustafa Paşa tarafından, devrin Beylerbeyi için yapılmış iki katlı bir binadir. Osmanlı devri sivil mimarisinin güzel örneklerindendir. 1828’de OsmanlıRus savaşında yıkıldı ise de yeniden yapılmıştır. 1918 yılına kadar Kars Hükümet Konağı olarak hizmet vermiştir. Aynı yıl yerel hükümetin İngilizler tarafından dağıtılmasının ardından Kars’ta yönetimi ele geçiren Ermeniler, Beylerbeyi Sarayı’a büyük ölçüde zarar vermişlerdir. Yapının yalnızca duvarları ayakta kalmış ve günümüze kadar gelebilmiştir. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Havariler Kilisesi: Bir dönem bölgeye hakim olan Hiristiyan Kıpçak Türkleri tarafından 932-937 seneleri arasında yaptırılmıştır. Kars’ın 1579 yılında Osmanlılara geçmesi üzerine yapı camiye çevrilmiş ve Kümbet Camii ismini almıştır. Ruslar’ın hakimiyetine girmesiyle tekrar kiliseye çevrilmiş, 1920 yılında Türkiye’ye katılmasının ardından müze olarak hizmet vermeye başlamıştır. Mesire yerleri: Kars ili, yaylalari, gölleri ve temiz havası bakımından çok zengin illerimizdendir. Sarıkamış ilçesine 4 km uzaklıktadır. Orman içi dinlenme yeri olan Soğuksu, ilin önemli mesire yerlerindendir. Sarıkamış ormanları gezilmeye değer güzel yerlerdir. Kaplıcalar: Kars, şifalı su kaynakları bakımından da zengin ise de, gerektiği şekilde faydalanılmamaktadır. Şifalı su kaynaklarının çoğunda tesis yoktur. İlin çeşitli yerlerinde maden suları çıkmaktadır. 2. PROJE ALANI VE ÖNEMİ Kars Kalesi’nin bulunduğu tepe ve etekleri, Kars Çayı ve civarı ile 1890 yılında planlanan Tahtdüzü de denen bölge, kentsel tasarım ön proje alanının sınırlarını oluşturmaktadır. Bu bölge Kars’ın en eski yerleşim bölgesi olup tarih boyunca değişik zamanlarda köklü değişimler geçirmiştir. Evliya Camii: 1579 yılında Kars Kalesi ve şehir onarılırken Lala Mustafa Paşa tarafından yapılmıştır. Cami, avlusundaki Ebul Hasan Harakani türbesinden dolayı Eviya Camii adını almıştır. Bu devirde yapılan camilerin en önemlilerindendir. 1628’de yıkılmışsa da sonradan tamir ettirilmiştir. 1998’de restore edilen minaresi Osmanlı Dönemi’nden kalmadır. Şehirdeki en önemli mekansal değişim,1579’da Lala Mustafa Paşa ile başlayan imar çalışmalarıdır. Selçuklu zamanında yapılan kale sağlamlaştırılmış, köprü, cami, medrese, hamam, değirmen, konut, dükkan ve çarşılar inşa edilmiştir. Kars bir Osmanlı kenti olarak canlanmıştır. Kars şehircilik uygulaması ve mimari yapılarıyla özgün bir yapı sergilemektedir. Kale 1878’de Rusların yönetimine geçinceye kadar,kentin merkezi konumundadır. O dö- 43 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi nemde kale eteklerinde kurulmuş yapılar, dar sokaklar boyunca sıralanmış, bir ya da iki katlı, düz toprak damlı yapılardır. Çoğu yığma taş ya da kerpiçten yapılmıştır. düz saçlarla örtülmüştür. Çatı oluklarında kullanılan çinko malzeme yapıya estetik katılmış, hemen bütün taş binalara ‘Peç’ denilen ısıtma sistemi kurulmuştur. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşından sonra Rusların elinde kaldığı 1918 yılına kadar Kars’ta yenileştirme çalışmaları yapılmıştır. Osmanlı Dönem’inde kullanılan Kaleiçi yerleşimi terk edilmiştir. Kent, Tahtdüzü denen ovaya doğru, Kars Çayı’nın kuzeyine kurulmuştur. Bu imar hareketinden sonra Kars eski ve yeni kent olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Şehrin birbirini dik kesen cadde ve sokakların döşemesinde doğal taş kullanılmıştır. Kaldırımlar sal taşı ile örtülüdür. Atık su kanalları geniş tutularak ana arterle Kars Çayı’na bağlanmış, şehir içi su şebekesi tamamen yer altına çekilmiştir. Cadde ve sokaklar yüksek tunç direklere asılmış karpit lambalarıyla aydınlatılmıştır. Kars, Rusların modernleşme ve batılılaşma akımlarının etkisiyle var ettikleri kent olmuştur. Moskova tarzı Ortaçağ’dan kalma asimetrik dolambaçlı sokaklar yerine, Rusya için modernleşmenin öncüsü olarak bilinen Çar 1.Petro’nun 1703 yılında Baltık Deniz kıyısında kurduğu St. Petersburg gibi Avrupai tarzda inşa edilmitir. Ana caddelerinde resmi, dini, ve ticari yapılar ile konutlar mevcuttur. Kentteki konut mimarisi daha çok Ermeni taş işçiliğidir. Diğer yapılar ise Orta Rusya ve Avrupa etkisi taşımaktadır. Bu yapılar, Rusların kent yaşamına olan ilgisi ile birleşince, bölge insanının kent kültürüne bakışı diğer taşra kentlerinden farklı gelişmiştir. 1890 yılında Hollanda’dan gelen mimarlar tarafından, birbirini dik kesen ızgara plan şeklinde tasarlanmış, geniş kaldırımlı caddeler, büyük parklar ile yeni bir kent düzeni kurulmuştur. Cumhuriyet sonrası Kars, gelişimini Rus döneminde yerleşilen Tahtdüzü bölgesinde sürdürmüş, ayrıca kale içine yakın yerlerde ve Ortakapı Mahallesi civarlarında Osmanlı ve Anadolu mimarisi özellikleri taşıyan konutlar yapılmıştır. Bugünkü Yusufpaşa, Ortakapı ve Cumhuriyet Mahalleleri’nin merkezini oluşturduğu bu yeni yerleşim planında, Baltık Mimarisi’ne uygun düzgün kesme taşlarla tek ve çift katlı binalar inşa edilmiştir. Yeni kurulan Kars’ın taş işçiliği Ermeni ustalara yaptırılmıştır. Bugünkü Dereiçi’ne ve Karadağ’ın eteklerinde açılan ocaklardan yapı taşları çıkarılarak; kabartmalarda Anı bölgesinden getirilen siyah keveng taşı, dış duvarlara Arpaçay’a bağlı Melikköy, Kürtköy ve Kağızman Paslı Köyü’nden getirilen bazalt, ahşap kısımlarda ise Soğanlı Dağları’ndan getirilen ardıç çamı kullanılmıştır. Çatılar kalın ve 44 Bu alanın neredeyse insanlığın varoluşundan bu yana peşpeşe pek çok medeniyetle yaşamını ve önemini koruduğunu görüyoruz. Bu da Kars İli’nin ve alanın tarihte olduğu gibi günümüzde ve gelecekte de önemli bir dünya mirası olduğunu kanıtlamaktadır. 3. ALANIN BUGÜNKÜ DURUMU VE SORUNLARI Proje alanını üç ana bölüme ayırarak bugünkü durumunu ve sorunlarını irdelemek daha gerçekçi ve doğru olacaktır. Bu bölümlerden ilki Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Kale içi ve civarı, ikincisi Tahtdüzü de denen düzlük alan ve üçüncüsü Kars Çayı’nın karşılıklı iki kenarı olarak sınırlandırılıp, isimlendirilebilir. Bu üç bölüme ayırdığımız proje alanına baktığımızda birbirlerine bu denli yakın ve hatta iç içe olarak tanımlayacağımız alanların, fiziksel ve fonksiyonel olarak birbirlerinden soyutlandığını ve hatta kopuk olarak varlıklarını sürdürdüklerini görmekteyiz. Kale içi kendi haline bırakılmış, terk edilmiş ve bakımsız bir haldedir. Tahtdüzü denen ova daha çok ticaretin hüküm sürdüğü yoğun bir sirkülasyonun oluştuğu bir alan haline gelmiştir. Kars Çayı, varlığı ile yokluğu fark edilmeyen, kente ve kentliye hiçbir katkısı olmayan bir konumdadır. kale içini kentten soyutlamış ve bakımsız hale getirmiştir. Tarihi dokudaki işlevsel ve fiziksel yenilemenin ve değişimin gerçekleştirilememesi, buraların terk edilmelerine ve bakımsız hale gelmelerine yol açmıştır. Yaşam çok zor şartlar altında sürmektedir. 2007 yılında ‘Şehit Ebu’l Hasan Harakani Külliyesi’, Yaptırma ve Yaşatma Derneği tarafından Ulu Cami, Kümbet Mescidi (Havariler Kilisesi), Evliya Camii ve Kale Burcu’nu kapsayan alanda yaptırılan ‘Hasan Harakani Külliyesi Koruma Geliştirme Projesi’ ile kale içinin bir kısmı düzenlenerek hayata geçirilmiştir. Bu ana sorunlar nedeniyle üç bölümden oluşan proje alanında fiziksel, fonksiyonel ve yaşamsal kopukluklar doğmuştur. Her bölüm kendi halinde varlığını sürdürmekte, bu da kentin mekansal entegrasyonunu ve sürekliliğini ciddi şekilde zedelemektedir. 3.1. Kale İçi ve Civarı Selçuklular zamanında kale içi ve civarında başlayan imar çalışmaları ile köprü, cami, medrese, hamam, değirmen, konut ve dükkanlar inşa edilmiştir. Kale içi 1878’de Rusların yönetimine geçinceye kadar kentin merkezi olmuştur. O dönemde kale eteklerinde kurulmuş yapılar, dar sokaklar boyunca sıralanmış bir ya da iki katlı düz toprak damlı yapılardır. Çoğu yığma taş ya da kerpiçtendir. 1878’de Ruslar’ın yönetiminde Tahtdüzü denen ovaya kurulan yeni yerleşim ile Osmanlı döneminde kullanılan kale içi yerleşimi terk edilmeye başlanmıştır. Günümüze kadar gelen bu terk edilme süreci 3.2. Tahtdüzü 1878 yılında Rus yönetimiyle birlikte kent, Kars Çayı’nın kuzeyine doğru, Tahtdüzü denen ovaya kurulmuştur. 1890 yılında Hollanda’dan gelen mimarlar tarafından birbirini dik kesen sokaklarla ızgara şeklinde tasarlanmıştır. Baltık mimarisine uygun kesme taşlarla tek ve çift katlı binalar inşa edilmiştir. Alanda bulunan 169 adet tescilli yapıların hemen hemen tama- 45 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi mı Rus döneminde yapılmış baltık mimari tarzında yapılardır. Genel olarak iyi durumda olan tescilli yapılar basit onarımlarla ve temizlik çalışmaları ile daha da iyi duruma getirilebilir. Yapısal olarak baktığımızda ise, tescilli yapıların bazılarına koruma ilkelerine aykırı eklentiler, tabelalar, yazılar, vitrinler, aydınlatma elemanları ile ciddi müdahaleler yapıldığı görülmektedir. Bu müdahaleler tescilli yapının ana özelliğini gölgede bırakmış, yıpranmasına ve bozulmasına neden olmuştur. Bilinçsiz kuralsız ve denetimsiz yapıldıkları gözlenmektedir. Cadde ve sokaklardaki trafik yoğunluğu beraberindeki park yeri sıkıntısını getirmiştir. Yaya ve araç trafiği tam bir karmaşa içindedir. Alt yapıdaki düzensizlikler de (kaldırım, çöp kutuları, sokak lambaları, telefon kutuları, elektrik direkleri) tarihi kent dokusuna ciddi zararlar vermektedir. Korunması ve yaşatılması kent için gerekli kültür varlıkları olan bu tescilli yapılar belli ilkeler ve kriterler doğrultusunda yapılacak çalışmalar ile canlandırılabilir. Ancak bu tescilli yapılara komşu parsellerdeki yapıların yarattığı düzensizlik ve görsel kirlilik, bu amaca aykırı bir durum oluşturmaktadır. Komşu yapılar, yapılaşma şartları, malzeme ve renk seçimleri ile fonksiyon çeşitliliği bakımından tescilli yapılar ile herhangi bir bağ kurmamakta ve aksi bir durum yaratarak tescilli yapıların değerini zedelemektedir. Tescilli yapılara bitişik bu düzensiz ve gelişigüzel yapılaşma, hem kentin hem de kent kültürünün bozulmasına neden olmaktadır. Genel olarak alanın bütününde bu bozulma yaşanmakta ve tarihi kentsel dokunun süreç içinde yok olma tehlikesi ciddi bir hal almaktadır. Esaslı bir kent ve sokak sağlıklaştırma programına girilmesi gerekmektedir. 46 Bu konudaki çalışmalardan, Fikret Baykam tarafından 1995 yılında hazırlanan ve Kale ve yakın çevresini ele alan koruma amaçlı imar planı, Erzurum Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu’nca onaylanmıştır. Yine 2003 yılında tarihi Tahtdüzü Bölgesi, Erkan Uçkan tarafından hazırlanan koruma amaçlı imar planları ile Kentsel Sit alanı ilan edilmiştir. Bu planların karakteri, bir çerçeve plan olması ve özellikle ‘’Kentsel Tasarım Projeler’’i yapılmasını öneren tutumu ile ortaya çıkmaktadır. 3.3. Kars Çayı ve Civarı Projelendirme alanının üçüncü bölümü olan Kars Çayı ve civarı, kent ve kentliden uzakta ve katılımsız yaşamını sürdürmektedir. Kente canlılık ve hayat vermesi gereken Kars çayının bu denli kendi başlılığı, bakımsızlığı da beraberinde getirmiştir. Köklü bir değişim ve ciddi bir ıslah çalışması ile kente katkısı ve katılımı sağlanmalıdır. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi ze gelen 21 milyonu aşkın yabancı turistin sadece 60 bini Doğu Anadolu Bölgesi’ni ve 7 bin 500’ü de Kars’ı ziyaret etmiştir. Ciddi ve kararlı adımlar ile bu var olan turizm potansiyelinin daha da ortaya çıkarılması gerekmektedir. Yapılacak çalışmalarla, proje alanının salt ‘ziyaret’ yeri olmasından öte sosyal yaşamı ve ticareti pozitif yönde etkileyecek işlevlerle desteklenmesi sağlanacaktır. 4.2. Sosyal ve Kültürel Hedefler 4. ALANIN KORUMA VE GELİŞTİRİLMESİNE YÖNELİK HEDEFLER Alanın koruma ve geliştirilmesine ilişkin ekonomik, sosyal ve fiziksel hedefler ortaya konulmak durumundadır. 4.1. Ekonomik Hedefler 4.1.1. Ticaret Alanda var olan ticaretin geliştirilmesi ve korunmasının yanı sıra Kars için alternatif kent merkezi işlevini üstleneceğini de varsaydığımız Kale içi ve Kars Çayı civarında otantik ticaretin özendirilerek yaşatılması düşünülmektedir. 4.1.2. Turizm Kars coğrafyası, iklimi, tarihi, dini yapıları ve değerleri ile zengin bir kültür mirasına sahiptir. Kış turizmi,kültür turizmi, inanç turizmi, ekolojik turizmdeki potansiyeli de dikkat çekicidir. Kars’ı ziyaret eden turist sayısı oldukça düşüktür. 2005 yılı verilerine göre ülkemi- Alanın, yeniden düzenlenecek işlevleri üstlenerek özellikle sosyal amaçlar çerçevesinde gelişmesi öngörülmektedir. Bu çerçevede program sosyal ve kültürel öğelerle birlikte ele alınmalıdır. Ticaretin ve turizmin geliştirilmesi ile oluşacak istihdam sayesinde sosyal hayata katkı sağlanmış olacaktır. 4.3. Fiziksel Hedefler Üç bölümde irdelediğimiz proje alanındaki sorunların tespit edilmesi (envanter çalışması) ve tespit edilen bu sorunların her yönüyle ele alınması ile oluşturulacak kentsel tasarım, önemli fiziksel hedeftir. 5. TASARIM İLKELERİ Proje alanının koruma ve geliştirilmesinin önündeki engeller; Tahtdüzü bölgesinde araç ve yaya dolaşımının yoğunluğu ve kalabalıklığı, sokak üzerindeki araçların yoğun olarak park etmesi, tescilli yapıların bu düzensizlik içinde gözden kaçması (komşu yapıların bakımsızlığı ve tescilli yapılara verdiği görsel kirlilik), Kars Çayı’nın ıslah edilememesi, fiziksel ve fonksiyonel olarak çevresinden kopuk yaşaması ve bakımsızlığı,Kale içinin bakımsızlıktan ve ihmalkarlıktan dolayı yok olma tehlikesi yaşaması ve bu üç alanın birbirleriyle olan ilişkilerinin hemen hemen yok oluşu olarak sıralanabilir. 47 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Bu olumsuzlukların ortadan kaldırılması ve yukarıda bahsettiğimiz hedeflere ulaşma doğrultusunda yapılacak her türlü koruma, geliştirme ve sağlıklaştırma, projede en önemli tasarım girdisi olacaktır. Tahtdüzü’nde süregelen yoğun ticaretin sürdürülmesi ve geliştirilmesinin yanında, bu alanda yoğunlukta bulunan tescilli yapıların bakım ve onarımları yapılarak, kente katılımları sağlanmalıdır. Tescilli yapılarda meydana gelmiş bir takım bozulmaların (tabela, kaplama, vs.) derhal koruma ilkeleri doğrultusunda düzenlenmesi gerekmektedir. Sokak ve caddeler üzerine bulunan kaldırım, elektrik direği, telefon kutuları, çöp kutuları, vs. yeni düzenlemeler getirilmeli, alt yapı elemanları, sokak ve caddelerde 48 tesisat galerileri ile yer altına alınmalıdır. Tescilli binalara bitişik ve komşu yeni yapıların oluşturduğu görsel ve fiziksel kirliliğin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Sokak ve caddelerde bulunan tescilli ve tescilsiz taşınmaz kültür varlıklarının sokağa bakı veren cepheleri ile birlikte avlu duvarları, müştemilat, çeşme vb. mimari elemanların özgün sokak dokusu ve kentsel mobilya ile birlikte korunması, sağlıklaştırılarak yaşatılması ve çağdaş yaşama katılmasının sağlanması gerekmektedir. Tahtdüzü bölgesinin tamamında öngördüğümüz sokak sağlıklaştırmaları ile çevre ve yörenin doğal, kültürel, mimari, tarihi, ekonomik, estetik, görsel değerlerini ve özgün kimliğini koruyarak, ön plana çıkarmak, çevreye Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi uyumunu ve çevre kalitesini yükseltmek amaçlanmıştır. Bu amaçlar doğrultusunda kullanıcı profilleri belirlenerek amaca yönelik tasarımlar yapılacaktır. Açık mekanlar, meydanlar, avlular,yaya yolları vb. alanlar ile bölgenin işlevsel bütünlüğü korunarak çağdaş kullanımlara ve peyzaj düzenlemelerine olanak verilerek geleneksel mimari dokusu geliştirilecektir. Kentsel mobilyaların yarattığı karmaşanın giderilmesi ve yeterliliği sağlanacaktır. Tesisat galerileri ile alt yapı yeniden düzenlenecektir. Tescilli yapıların envanterleri çıkarılarak fiziksel ve fonksiyonel olumsuzluklar ortadan kaldırılacaktır. Kaleiçi ve civarının ihmalkarlık ve bakımsızlıktan dolayı süregelen yok olma sürecinin durdurulması gerekmektedir. Tescilli yapılar korunarak Kaleiçine katkısı sağlanmalıdır. Bölgenin mimari yapısına ve kurgusuna uygun bir takım yeni yapılaşmalar ile tarihteki kimliğine atıfta bulunmak gerekmektedir. Projelendirilen yeni yapılaşmada, Kaleiçi, geçmişteki tarihi ve mimari değerleri göz önüne alınarak fonksiyonlandırılmıştır. Kale civarına gelen yerli ve yabancı turistlerin alışveriş yapmaları, dinlenmelerini ve ihtiyaçlarını gidermeleri amacı ile kafeler, restoranlar ve yörenin ürünlerinden oluşan hediyelik eşya satışı yapan dükkanlar düşünülmüştür. Kale eteklerini saran bölgenin koşullarına uygun ciddi bir peyzaj uygulaması yapılması da kaçınılmazdır. Bu peyzaj Kaleiçi ve kale arasındaki entegrasyon sağlayarak, bölgeye canlılık getirecektir. Yöreye ve bölgeye uygun malzemeler seçilerek tarihine ve kültürüne uygun yapılaşma yapılacaktır. Tesisat galerileri ile alt yapı yeniden düzenlenecektir. Kale içi, tasarım ve uygulama sürecinde son derece hassas davranılması gereken önemli bir bölgedir. Bölgede önerilen yeni mimari düzenlemelerde ‘gele- neksel dil’ dikkate alınarak bu ‘dil’ in güncelleştirildiği bir mekan ve biçim anlayışı düşünülmektedir. Bu çerçevede yayalaşan alanların, dar sokaklı, cumbalı,avlulu yorumlarla geliştirilmesi ön görülmektedir. Yaya dolaşım alanları (sokaklar, meydanlar), yöresel malzemelerin kombinasyonları ile kaplanarak bu alanlarda geçmişle ilişkili imajlar geliştirilecektir. Kars Çayı’nın kendisi ve karşılıklı iki yüzünün, kent ve kentliyle hiçbir ilişkisi olmadan varlığını sürdürdüğünü, bundan dolayı bakımsızlaştığını ve insanlar tarafından kullanılmadığını belirtmiştik. Kent ve kentli için can damarı sayılan bu tür akarsuların varlığı çok önemlidir. Kars için var olan bu avantajın çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Burada daha çok kentlinin, daha sonra yerli ve yabancı turistlerin dinlenme, eğlence, spor ve yeme –içme ihtiyaçlarını, görsel haz içinde giderecekleri bir mekan oluşturmak amaç edilmiştir. Bu amaç doğrultusunda Kars Çayı’nın ıslah çalışmalarının gerekliliği öne çıkmaktadır. Esaslı bir ıslah çalışması ile Kars Çayı’nın temizliği ve akış düzeni sağlanmalıdır. Bu doğrultuda ilgili tüm kurumların duyarlılığı ve hassasiyeti çok önem taşımaktadır. Böylesi önemli bir koruma, geliştirme ve canlandırma projesinde, kurumların da Kars İli’nin yanında olacağını bilmekteyiz. Yöreye ve iklimine uygun bitkilendirme ile yapılması öngörülen ciddi bir peyzaj düzenlemesinin yanı sıra, kentlinin vakit geçirebileceği bir çocuk alanı oluşturmak bu bölge için en büyük hedeftir. Bu hedef doğrultusunda, alanda açık ve kapalı yeme- içme mekanları, çocuklar için oyun parkları, midilli at parkuru, kay kay pisti vs. gibi alanlar, oturma grupları, yürüyüş yolları, bitkisel ve sert peyzaj ile Kars Çayı’nın iki yakasını birbirine bağlayan köprüler tasarlanmış, Kars Çayı’nın içinde gezinti tekneleri düşünülmüştür. Yine Kars Çayı’nın kot olarak düşükte olmasından kaynaklanan görsel ve 49 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi fiziksel kopukluğu, çay’a doğru yapılan çalışmalar ve amfilerle giderilmeye çalışılmış, çay ile fiziksel ilişki kurulmaya özen gösterilmiştir. Kars Çayı’nı yürüyüş yolları, meydanlar, oturma grupları, çeşmeler, oyun alanları, kafe, restoran, kentsel mobilyalar ile her mevsim yaşanır kılmak amaçlanmıştır. Yöreye ve amaca uygun, bölgesel geçişleri de dikkate alacak malzeme seçimleri yapılacaktır. Tüm proje alanındaki bu düzenlemeler sayesinde, özellikle yerli ve yabancı ziyaretçi potansiyelinin geliştirilmesi ile alan canlılık kazanacak ve giderek kent halkının yeniden günün her saatinde kullandığı bir kent merkezi olacaktır. Bu canlanma tüm Kars’ta dönüşüm ve yenilenme yönünde itici bir güç oluşturacaktır. Böylece alandaki geriye gidiş süreci durdurulmuş olacak, canlanma sağlanacak ve ‘koruma’ hedefine ulaşılacaktır. 6. UYGULAMA ARAÇLARI VE FİNANSMAN Bu koruma, geliştirme ve canlandırma projesi Kars Valiliği ve Kars Belediyesi organizasyonu ile yürütülecektir. Gerçekleştirmenin aşamalı ve çeşitli uygulama yöntemlerinin kullanılmasıyla yapılması düşünülmektedir. Bu çerçevede en önemli sorun maliyet ve bu maliyeti karşılayacak araçlar konusudur. Diğer bir beklenti ise, hızla alanın temel sorunlarını çözen, ilk yatırım tutarı fazla olmayan bir yapım aşamasını başlatabilmektir. Kaleiçi ve Kars Çayı civarında kamu ve özel mülkiyet altında bulunan alanlar dağınık bir durum arz etmektedir. Bu nedenlerle rızai alımlarla kamu mülkiyetindeki alanlar hızla büyütülmeli ve imar kanunun 18. maddesi uygulaması ile belediye mülkiyetinde kalacak proje alanları yaratılmalıdır. Bu duruma en uygun konumda olan alanlar, Kaleiçi ve Kars Çayı ci- 50 varıdır. Taşıdıkları potansiyel ile alanda büyük bir canlanmayı sağlayacak olan bu bölgelerdeki yapılaşmanın gerçekleşmesi, alanın çöküntü sorununu tamamen çözümleyebilecektir. Bu ilk aşamalarda Valilik ve Belediye kaynakları kullanabileceği gibi bu alanlardaki rant potansiyeli dikkate alınarak ‘’kat karşılığı’’ ya da ‘’yap-işlet-devret’’ yapım modelleri değerlendirilmelidir. Bu sürecin başlayabilmesi için Kentsel tasarım projeleri ilgili Belediye ve Koruma Kurullarından geçirilerek bürokratik süreç tamamlanmalıdır. Bunu takiben aşamalı olarak mimarlık ve mühendislik uygulama projelerinin yapımı ve inşaatlara başlanılması gündeme getirilmelidir. 7. SONUÇ Tarih öncesi devirlerden bugüne, tüm medeniyetlerin kalıntılarını taşıyan bu çok önemli alanın çok yönlü ele alınması ve geliştirilmesinin sağlanması şüphesiz bu süreç içinde yer alacak pek çok kurum ve kişilerin içten ve sürekli çabaları ile olanaklı olacaktır. Gerçekleşmesi umuduyla… Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Dr. Hüseyin TUTAR SERHAT İLLERİNİN FIRSAT VE GERÇEKLERİ *Dr. Hüseyin TUTAR 1. GİRİŞ Küreselleşme süreci ile birlikte yaşanan sosyoekonomik değişim ve dönüşüm gerek bölge içi gerekse bölgelerarası gelişmişlik farklılıklarının fazlalığını gözler önüne sermiştir. Devletlerin uzun süre uyguladıkları klasik kalkınma anlayışı küreselleşme ile birlikte terk edilmeye başlanmıştır. Ülkeyi ilgilendiren tüm konularda merkezin tek kural koyucu ve karar alıcı olduğu klasik yönetim anlayışından yerel öncelik ve karar alıcıların da önem kazandığı yeni yönetim anlayışına geçilmiştir. Türkiye’de, küreselleşme ve Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinde önem kazanan kalkınma çabaları sonucunda Kalkınma Ajansları1 kurulmuştur. Merkezden yerele kalkınma modeli yerine merkezden yerele ve yerelden merkeze kalkınma modeli benimsenmeye başlamıştır. Temel amacı; kamu kesimi, özel kesim ve sivil toplum kuruluşları arasında işbirliğini geliştirmek, kaynakların etkin ve yerinde kullanımını sağlamak, bölge içi ve bölgeler arası gelişmişlik farkla* Dr. Hüseyin TUTAR, Serhat Kalkınma Ajansı (SERKA) Genel Sekreteri 1 Çağdaş yönetim anlayışının getirdiği ilkelerden olan Yönetişim ve Yerinden Planlama ilkeleri doğrultusunda dünyada ilk defa ABD’de uygulanan ve başarıya ulaşan bölgesel kalkınma anlayışı yöntem olarak İkinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa’ya sıçramış ve yaygınlaşmıştır. Bugün Avrupa’nın birçok ülkesinde Bölgesel Kalkınma Ajansları kurulmuştur. 1991 yılında bu ajansların büyük çoğunluğu bir araya gelmiş ve Avrupa Kalkınma Ajansları Birliği’ni (EURADA) oluşturmuştur (EURADA, About Us, www.eurada.org (Erişim tarihi: 28.05.2011). Türkiye ise AB üyelik süreci ile birlikte Kalkınma Ajansları konusunda önemli mesafeler kat etmiştir. 2001 yılında kabul edilen “Türkiye İçin Katılım Ortaklığı Belgesinde” ve her yıl tertiplenen İlerleme Raporlarında AB kurallarına uygun bir bölgesel istatistiki sınıflandırma sistemi oluşturulması (İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırması-İBBS) ve bölgesel farkların giderilmesi hususlarına değinilmiştir. Gerçekleştirilen çalışmalar sonucunda 22.09.2002 tarih ve 24884 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 2002/4720 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile İstatistiki Bölge Birimleri Düzey I (12 Üst Bölge), Düzey II (26 Alt Bölge) ve Düzey III (81 İl) olarak sınıflandırılmış, 2006 yılında ise bu sınıflandırmayı esas alan 5449 sayılı Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun yürürlüğe girmiştir. Kanuna göre Türkiye’deki Kalkınma Ajansları 26 Düzey II Bölgesinde kurulmuştur. Bu Ajansların kuruluş amacı ise şu şekilde ifade edilmiştir; Kamu kesimi, özel kesim ve sivil toplum kuruluşları arasındaki işbirliğini geliştirmek, kaynakların yerinde ve etkin kullanımını sağlamak ve yerel potansiyeli harekete geçirmek suretiyle, ulusal kalkınma planı ve programlarda öngörülen ilke ve politikalarla uyumlu olarak bölgesel gelişmeyi hızlandırmak, sürdürülebilirliğini sağlamak, bölgelerarası ve bölge içi gelişmişlik farklarını azaltmaktır. 51 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi rını azaltmak olan Kalkınma Ajansları bu yeni anlayış ile yönetişim ilkesini de hayata geçirmiş olmaktadır. Kalkınma Ajansları bu amaca ulaşmak için görev alanındaki bölgelerin potansiyellerini ortaya çıkararak yerel dinamikleri harekete geçirmektedir. Sadece merkezin değil, yerel aktörlerin de karar alıcı olduğu bu anlayış Avrupa Birliğine üyelik çabalarına da önemli katkılar sağlamaktadır. Bu çalışmanın amacı, TRA2 Düzey II Bölgesi’nde (Ağrı, Kars, Iğdır, Ardahan) faaliyet göstermek üzere, 14.07.2009 tarih ve 2009/15236 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile kurulmuş olan Serhat Kalkınma Ajansı’nın 2010 yılında hazırlamış olduğu Bölge Planı’nda (2010-2013) ortaya çıkan ve bölgenin potansiyelini; fırsatlarını ve gerçek durumunu verimlilik ve etkililik açısından ele almaktır. 2. BÖLGENİN FIRSAT (POTANSİYEL) VE GERÇEKLERİ Bölge illerinin sahip olduğu imkâna potansiyel denir. Bu imkân (kaynak) bölgenin coğrafi, stratejik konumu, tarihsel konumu ve beşeri sermaye gibi faktörlerle daha bir somut hale gelir. Şartlar olgunlaştığı zaman söz konusu değişkenler, bölgenin potansiyeli değil gerçeği olmaya başlarlar. Bu nedenle Serhat Bölgesi’nin imkân ve gerçeklerinden söz ederken mevcut olan imkânların toplumsal ve bireysel yaşam kalitesine ne kadar dönüştüğünü tespit etmeye yönelik bir sorunsaldan söz edilmektedir. 2.1. Bölgenin Coğrafi ve Stratejik Konumu Serhat İlleri Bölgesi, Türkiye’nin kuzeydoğusunda, güney Kafkasya’nın Hazar Denizi’ne ulaşan Aras ve Kura havzalarını içine alan bölgenin batısında yer almaktadır. Söz konusu bölge, coğrafi olarak Asya kıtasında yer almakla birlikte, Kafkasların ve Sibirya’nın Anado- 52 lu, Mezopotamya, Avrupa ve Afrika’ya; Orta Asya’nın ise Anadolu ve Avrupa’ya ulaşan tarihi yolların (İpek Yolu) üzerinde yer almaktadır. Bölge, Kafkasya-Anadolu-Mezopotamya ekseni doğrultusunda kuzey-güney, Çin - Orta Asya - Anadolu-Avrupa ekseni doğrultusunda da doğu-batı koridorlarının kesiştiği noktada yer almaktadır. Bu nedenle Serhat Bölgesi, önemli bir kavşak noktasında olduğu söylenebilir. Coğrafi konumu ve konumunun getirdiği stratejik önem, tarih boyunca Bölgenin hareketli günler geçirmesine neden olmuştur. Bu hareketlilikten bahsetmek, Bölgenin coğrafi konumunu ve stratejik önemini pekiştireceği gibi tarihi ve kültürel değerlerinin de oluşum nedenlerini aydınlığa kavuşturacaktır. Bölgenin tarihi, Anadolu’nun giriş kapısı olan bölgeye yönelik akınları gerçekleştiren kavimlerle bu akınları Anadolu’nun girişinde durdurmak isteyen kavimler arasında cereyan eden mücadelelerden oluşmaktadır. Eski ve Orta Çağ’da Orta Asya ve Kafkas halklarının çeşitli amaçlarla Anadolu veya Mezopotamya’ya akınlarda bulunduğu bilinmektedir. Bu halklar arasında Kimmerler, Urartular, İskitler, Avarlar, Persler, Tatarlar, Hazarlar, Alanlar, Karsaklar, Moğollar, Türkler, Lezgiler, Gürcüler, Ermeniler, Slavlar gibi kavimler bulunmaktadır. Bu kavimlerin bölgeye hakim olarak Anadolu, Avrupa ve Mezopotamya’ya geçme teşebbüsleri, bölgede yerleşik olanlar tarafından yoğun bir direnişle karşılaşmalarına neden olmuştur. Bu mücadele bölgenin tarih boyunca askeri açıdan gerekli yapılarla donatılmasına (kaleler, kuleler, tabyalar, garnizonlar vs.) ve çetin mücadelelere sahne olarak sık sık el değiştirmesine neden olmuştur. Büyük Selçuklu Sul- Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi tanı Alpaslan’ın, Malazgirt Savaşından (1071) önce o zamanki Bizans Devleti’nin en büyük doğu garnizonu olan Ani Kentini 1064 yılında fethetmesi dikkate değerdir. Bölgenin çetin mücadelelere ve sık sık el değiştirmelere konu olması, bölgedeki çok kültürlü yapının de temelini oluşturmaktadır. Bölge, üzerinde uzun yıllar hakimiyet süren Urartular, Gürcüler, Safeviler, Osmanlılar ve Rusların izlerini taşımaktadır. Bununla birlikte Kafkaslardan, Sibirya’dan veya Orta Asya’dan çeşitli nedenlerle Anadolu’ya gelmek zorunda kalan grupların buluşma noktası da Kars olmuştur. Bu nedenle Kars’ta Molakanları, Almanları, Çerkezleri, Tatarları, Ahıska Türklerini ve daha birçok grubu görmek mümkündür. Bu gruplar beraberinde kendi değerlerini, gelenek ve göreneklerini de getirmişlerdir. Bu sayede Kars’ta kültürel bir zenginlik oluşmuştur. Kars’taki kültürel zenginlik mimariden edebiyata, zanaattan tarımsal faaliyetlere kadar birçok alanda kendisini göstermektedir. Coğrafi konumunun ve stratejik öneminin doğurduğu tarihsel birikim, Ağrı’nın 1918, Iğdır’ın 1920, Kars’ın 1921 ve Ardahan’ın 1923 yılında Türkiye sınırlarına dahil olmaları bir başka sonucu doğurmuştur. Bu sonuç, bölünen sınırlar nedeniyle Bölgenin kültürel ve tarihsel bağları olan toplumlarla olan ilişkisel hinterlandının Rusya, Gürcistan, Abhazya, Çeçenistan, Tataristan, Azerbaycan, Ermenistan, İran gibi bölgeleri kapsamasıdır. Bölgenin coğrafi konumu ve stratejik önemi geçmişte yaşanan göçler ve acılarla beraber edebiyat, mimari, sanat, farklı hayat tarzları kısaca kültürü de beraberinde getirmiştir. Bugün için insanlığın bu ortak değerlerini dünyaya ta- nıtmak medeniyetler çatışması tezlerinin işlendiği bir dönemde toplumların birbirlerini doğru anlamaları önemlidir. Sosyal bilimlerde deney yapma imkânı bulunmasa da Serhat Bölgesi kültür incelemeleri açısından eşsiz bir laboratuvar olmaktadır. Bölgenin soyut ve somut kültürel mirasının yarattığı etki Kafkaslar ve Orta Asya’ya uzanarak bugünkü toplumsal yapımıza yeni imkanlar ve fırsatlar sunmaktadır. Bu imkanların bir kısmı tarihsel-toplumsal süreklilikten kaynaklanırken diğer bir kısmı ise ulus-devletin siyasal kararlarından kaynaklanmaktadır. 2.2. Kültürel Sürekliliğin Yarattığı İmkânlar Serhat Bölgesi turizm sektörü açısından ele alındığında, tarihsel geçmişi ve coğrafi konumu itibariyle Bölgenin birçok zenginliği bir arada barındırdığı görülmektedir. Bölge illerinin sınır illeri olması ve tarih boyunca kavim göçlerinin etkisinde kalması dolayısıyla soyut ve somut kültürel değerler açısından Bölge zengin bir mirasa sahiptir. Bu kapsamda Bölgede turizme konu olabilecek çok sayıda tarihi değer bulunmaktadır. Bölge Kafkasya, İran ve Türkiye motiflerini bir arada bulundurmaktadır. TRA2 Bölgesindeki kültürel öğeler genel hatlarıyla Anadolu geleneklerinden farklılık arz etmemekle birlikte özgünlüğünü aşikâr bir biçimde sergilemektedir. Bölgedeki düğün geleneği, mutfağındaki özgün yemekler, unutulmaya yüz tutmuş tar, kemençe, ney, Azerbaycan def’i, balaban, tütek, garmon ve nağara (akordiyon) gibi folklorik çalgıları, Kafkas, Kuzey Anadolu ve Karadeniz oyunlarından özgünleştiği yönleriyle folkloru, âşık şenlikleri ve festivalleri başlıca kültürel öğelerdir. Bölgede yaşayan Terekemeler, Yerliler, Türkmenler, Kürtler ve Azerilerin oluşturduğu alt kültür grupları kültürel çeşitlilikleri ile Bölgeye ayrıca özgün bir yapı kazandırmaktadır. 53 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Bu kültürel çeşitlilik halk oyunları, halk türküleri, yemekler ve el sanatlarına da yansımış durumdadır. Aynı zamanda bölge halkının dil, din ve gelenek açısından komşu ülke ve bölgelerle yakın ilişki içinde bulunması kültürel sürekliliği sağlamaktadır. Ağustos ayında gerçekleştirilen Iğdır-Nahçıvan Kültür ve Dayanışma Festivali bu sürekliliğe bir örnek teşkil etmektedir.2 Bunların yanı sıra günümüzde yalnız birkaç aile kalmalarına rağmen bölgede önemli izler bırakan Molakanlar da Bölgenin önemli kültürel değerlerinin bir parçasıdır. Molakanlar Kars ve çevresinde gravyer ve kaşar peyniri üretimine ve semaverin kullanımına öncülük etmişlerdir.3 Bölgede hala Molakanlar’a ait mezarlık, değirmen ve köy evleri bulunmaktadır. Kültürel faaliyetler kapsamında düzenlenen önemli festivaller Iğdır Kayısı Festivali, Atatürk’ün İzinde ve Gölgesinde Damal Şenlikleri, Kars Âşık Şenliği ve Ardahan Bal Festivali ve Ardahan Rahvan at yarışları olarak sıralanabilir. Bununla birlikte sürekliliği olmayan festivaller de düzenlenmiştir. Buna örnek olarak Kars Kafkas Altın Kaz Film Festivali gösterilebilir.4 Bölgede Kafkas halısı, kilim, heybe, koşum takımları, yün iplik, gümüş ve taş işlemeciliği, patik, oyuncak (Damal Bebekleri), keçe, göğüslük gibi sosyal hayatta önemli yeri olan ve turizme de kazandırılabilen değerler üretilmektedir.5 Bölgede turizm sektörünün ana arz kaynağını oluşturacak olan ve Bölgenin sahip olduğu tarihi mirasa aşağıdaki yapılar örnek olarak verilebilir:6 2 Iğdır İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü internet sitesi 3 Molokans and Jumpers Around the World, www.molokane.org ( Erişim tarihi: 10.05.2011) 4 TRA2 İl Belediyeleri internet siteleri 5 Kars, Ağrı, Ardahan ve Ağrı İl Kültür ve Turizm Müdürlükleri internet siteleri 6 Serhat Kalkınma Ajansı 2010-2013 Bölge Planı, s. 78-90 54 •Osmanlı’nın doğuya açılan kapısı Doğubayazıt’ta, muhteşem mimarisiyle İshak Paşa Sarayı bölgenin en önemli turizm varlıklarındandır. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından tescil edilip koruma altına alınarak gerekli restorasyonları yapılan Saray, ilk kanalizasyon ve merkezi ısıtma sistemine sahip olmasıyla da dikkati çekmektedir. İshak Paşa Sarayı, Topkapı Sarayı’ndan sonra en bilinen eski devir sarayıdır. Saray hem Osmanlı hem de Selçuklu mimarisi izlerini taşımaktadır.7 •Birinci Dünya Savaşı sırasında Kafkas Cephesi’nde mücadele eden ve donarak şehit olan 90 bin askerin bulunduğu Sarıkamış Tarihi Milli Parkı önemli bir turizm alanı olma potansiyeline sahiptir. •1878-1918 yılları arasında 40 yıl Rus işgali altında kalan Kars’ta Baltık Mimarisi izlerinin bulunması kentin “marka kent” olmasını pekiştiren bir unsurdur. Kars Kalesi, Ani ören yeri, Urartu yazıtları gibi eserler Kars’ın tarihi değerlerini oluşturmaktadır. •Hz. Nuh’un Gemisi’nin bulunduğuna inanılan Ağrı Dağı tüm ilahi dinler için kutsal sayılmaktadır. Çok sayıda yerli ve yabancı turistin ilgisini çeken geminin bulunduğuna inanılan yer, Kültür ve Turizm Bakanlığı Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıklar Yüksek Kurulu’nun 17 Eylül 1987 tarih ve 3657 sayılı kararı ile “korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlığı” özelliği gösterdiğinden doğal sit alanı ve açık hava müzesi olarak koruma altına alınmıştır. •Ani ören yeri, Gürcü ve Ermeni Krallıklarının tarihi başkenti olup içinde birçok katedrali barındırdığından Gürcüler ve Ermeniler için kutsal bir mekân olarak görülmekte ve muhtelif ülkelerden (Gürcistan, Ermenistan, ABD, Fransa, Rusya, İsrail, Suriye vb) çok sayıda ziyaretçi çekmektedir. Ören yeri Ermenistan sınırında Arpaçay’ın kenarın7 Ağrı İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü internet sitesi Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi da yer almaktadır. Malazgirt Savaşı öncesinde (1071) Bizans İmparatorluğunun Anadolu Eyaletinin en büyük garnizonluğunu yapan kent aynı zamanda Anadolu’nun en büyük ticari ve kültürel kentlerinden birisi olmuştur. Kars’a 45 km mesafede bulunan ören yerinde çeşitli ihtiyaçların giderilmesine ve düzenli ulaşımın sağlanmasına ilişkin altyapının bulunmaması, gelen ziyaretçiler açısından memnuniyetsizliğe yol açmaktadır. Harakanî ve Ahmedî Hani ise Ahmet Yesevi’nin öğrencileri olup gerek bölge, gerek Türkiye, gerekse de İran açısından önemli inanç değerleridir.8 Serhat Bölgesi’nin turizm potansiyeli ve tarihi zenginlikleri ulusal politika belgelerinde üzerinde önemle durulan konulardan biri haline gelmiştir. Türkiye Turizm Strateji 2023 Belgesi’nde, 2023 yılı hedefi olarak Kars ilinin kültür kenti oluşturulacak 15 ilden biri haline geleceği belirtilmiştir. Ayrıca, kış turizminin geliştirilmesi amacıyla çalışmaları sürdürülen “Kış Turizm Master Planı” kapsamında Erzincan ve Erzurum illeri ile birlikte Ağrı, Kars ve Ardahan illerini kapsayan bölgedeki mevcut ve potansiyel kış turizm merkezleri dikkate alınarak oluşturulan koridor boyunca yer alan doğal, kültürel ve tarihi çekim kaynakları yakın çevredeki diğer değerlerle ilişkilendirileceği ve bölgenin kış turizmine hizmet verebilecek turizm çeşitliliğinin sağlanacağı ifade edilmiştir. Erzurum, Erzincan, Kars, Ağrı ve Ardahan illerindeki Erzurum Konaklı ve Gez Bölgeleri ile Ilıca Termal Merkezlerinde yeni konaklama alanları oluşturulacaktır. Kars şehir merkezi ve Sarıkamış’ta mevcut kent dokusu da konaklama üniteleri şeklinde değerlendirilerek kış, kültür, termal ve şehir turizmi konaklama birimleri ile bölgede mevcut konaklama kapasitesinin niteliği artırılarak konaklama kapasi8 TRA2 İl Kültür ve Turizm Müdürlükleri internet siteleri tesi geliştirilecektir.9 TRA2 Bölgesi somut olmayan kültür açısından da önemli bir potansiyele sahiptir. Somut olmayan kültürel miras, kısaca binlerce yıldır kuşaktan kuşağa aktararak yaşattığı sözlü gelenek, anlatımlar, gösteri sanatları, el sanatları, şölen, toplumsal uygulama ve bilgilerden oluşan ortak belleği ifade etmek için kullanılan bir kavramdır.10 TRA2 Bölgesi’nde somut olmayan kültürel mirasın korunması amacıyla çeşitli çalışmalar başlatılmıştır. Somut olmayan kültürel mirasın korunması ve arşivlenmesi amacıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kafkas Üniversitesi ve Doğu Anadolu’da Kültür Turizmi İçin İttifaklar Birleşmiş Milletler Ortak Programı kapsamında UNESCO’nun işbirliği ile gerçekleştirilen ve Somut Olmayan Kültürel Miras Ulusal Envanterine katkı sağlayacağına inanılan “Kars’ın Somut Olmayan Kültürel Mirası Alan Araştırması” ilk bölümü Haziran 2010’da tamamlanmıştır. Bu çalışmalar kapsamında Kars’ın sahip olduğu zengin kültürel mirasın korunması, daha geniş kitlelerce tanınması ve gelecek kuşaklara aktarılması amaçlanmaktadır.11 TRA2 Bölgesi’nin sosyoekonomik açıdan gelişmesinin temel taşlarından biri olarak düşünülen turizm varlıklarının korunması ve Bölgede katma değer yaratacak şekilde kullanılması Serhat Kalkınma Ajansı 2010-2013 Bölge Planı’nda da önemle vurgulanmıştır. Bölge Planında turizm sektörüne yönelik olarak “Turizm potansiyelini harekete geçirerek bölgeyi markalaştırmak” temel amaçlardan biri olarak belirlenmiştir.12 Kalkınma ajanslarının temel amaçlarından biri, bölgesel potansiyelleri harekete geçirmektir. Bölgesel kalkınma ve kültürel mirasın korunması hususu bu noktada önem kazanmakta9 Devlet Planlama Teşkilatı, Türkiye Turizm Stratejisi 2023 10 http://www.undp.org.tr/Gozlem3 (Erişim tarihi: 10.05.2011) 11 http://www.undp.org.tr/Gozlem3 (Erişim tarihi: 10.05.2011) 12 Serhat Kalkınma Ajansı 2010-2013 Bölge Planı, s. 131-134 55 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi dır. Kalkınma ajansları aracılığıyla tarihi miras olarak günümüze kadar gelen tarihi eserler, kültürel değerler tekrar topluma kazandırılması öngörülmektedir. Turistik değerlerin restore edilmesi ve ekonomiye kazandırılması sadece ekonomik katma değer yaratmayacak, aynı zamanda toplumda yerel sahiplenme ve kentlilik bilincinin gelişmesine katkı sağlayacaktır. Özellikle yerel halkın bu değerleri sahiplenmesi ve kente ilişkin plan ve projelerde aktif olarak söz sahibi olması, kentin özgün kimliğinin oluşmasını kolaylaştırıcı etkenler olmaktadır. Ayrıca, turistik değerlerin korunması ve özü bozulmadan restore edilmesi, yeni istihdam alanlarının yaratılmasına imkân sağlayabilir. TRA2 Bölgesi’nin en çok göç veren Bölge olduğu gerçeği, turizm potansiyelinin etkin ve yerinde değerlendirilmesi ile tersine dönebilir. İstihdam imkânlarının artması, insanların göç etmelerini önleyebileceği gibi, kentlerin sahiplenilmesini de sağlayacaktır. Serhat Kalkınma Ajansı, TRA2 Bölgesi’nde mevcut turizm potansiyelini hareket geçirmeyi, kültürel ve toplumsal değerlerin imkanlarından yararlanarak bölgesel bir ekonomik katma değer yaratmayı ve nesilden nesile aktarmayı hedeflemektedir. 2.3. Siyasal Kararların Yarattığı İmkânlar Bakü-Tiflis-Ceyhan Doğal Gaz Boru Hattı Projesi, Nabucco Doğalgaz Boru Hattı Projesi, Kars-Tiflis Demiryolu Projesi, Kars-IğdırDilucu-Nahcivan ve Ardahan-Çıldır-Gürcistan Demiryolu Projeleri, Bakü-Tiflis-Erzurum Doğalgaz Boru Hattı, Türkiye-İran Doğalgaz Boru Hattı, Bakü-Tiflis-Kars-Iğdır-Nahçıvan Doğalgaz Boru Hattı, Marmaray bağlantılı EdirneKars Hızlı Tren Hattı, Gerede-Gürbulak Otoyolu (Avrupa-Asya), Uluslararası Kars, Iğdır ve Ağrı Havaalanları, Kars Lojistik Merkezi. Bazıları bitmiş bazıları devam eden bu mak- 56 ro ölçekteki projeler, siyasal kararların yarattığı imkânlar nedeniyle bölgenin daha cazip hale gelmesini sağlamaktadır. 2.3. Serhat Bölgesinin Gelişme Eksenleri Bölgenin en büyük kentinin merkez nüfusu yüz bini geçen Ağrı olduğu görülmektedir. Bölgenin ikinci sırada gelen önemli yerleşim merkezlerinin Kars, Iğdır, Patnos ve Doğubayazıt’tır. Bu kentleri Ardahan, Sarıkamış, Kağızman, Eleşkirt ve Diyadin takip etmektedir. Göle, Tuzluca, Aralık, Tutak ve Taşlıçay ilçeleri diğer önemli yerleşim alanlarıdır. Bölgede öne çıkan yerleşim merkezlerinin ortak özelliği, ana ulaşım koridorları üzerinde bulunmalarıdır. Aras Nehri vadisini izleyen ve doğu-batı doğrultusunda uzanan Kağızman-Tuzluca-Iğdır-Aralık koridoru, doğu-batı doğrultusunda uzanan ve İranTürkiye bağlantısını gerçekleştiren EleşkirtAğrı-Taşlıçay-Diyadin-Doğubayazıt koridoru, kuzey-güney doğrultusunda uzanan ArdahanKars-Sarıkamış-Horasan koridoru ve yine kuzey güney doğrultusunda uzanan Ağrı-PatnosTatvan veya Van koridoru yerleşim merkezlerinin ulaşım koridorlarıyla bağlantısını ortaya koymaktadır. Şehirlerin gelişme yönlerine bakıldığında genel olarak doğu-batı doğrultusunda bir gelişmenin olduğu görülmektedir. Ağrı, üniversite ve Eleşkirt Ovası’na doğru batı istikametinde bir gelişme gerçekleştirmektedir. Iğdır, Doğubayazıt, Kağızman, Eleşkirt ve Diyadin şehirleri ulaşım koridoruna paralel şekilde doğubatı istikametinde bir gelişme kaydetmektedir. Kars, üniversite kampüsünün bulunduğu güneybatı istikametinde bir yayılma gerçekleştirmektedir. Sarıkamış ana karayolunun geçtiği güneydoğu istikametinde bir gelişme göstermektedir. Patnos son yıllarda aldığı göçle nüfusu hızla artan bir şehir olarak kuzeybatı, batı ve güneybatı istikametinde bir gelişme kaydetmektedir Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Harita 2: TRA2 Bölgesindeki İl ve Önemli İlçelerin Gelişme Eksenleri Kaynak: Serhat Kalkınma Ajansı tarafından hazırlanmıştır. 2.4. Serhat Bölgesinin Mevcut Durum Analizi: Gerçekler Serhat Bölgesi coğrafi ve stratejik konumunu itibariyle önemli potansiyellere sahip olmasına rağmen, Bölgede bu potansiyellerin yeterince değerlendirilemediği görülmektedir. Sosyoekonomik gelişmişlik göstergelerine bakıldığında Bölge, 2003 yılı verilerine göre, 26 Düzey 2 Bölgesi arasında 25. sırada yer almaktadır13. Serhat Bölgesinin 2009 yılındaki adrese dayalı nüfus sayımı sonuçlarına göre toplam nüfusu 1.135.856 kişidir. Bölgenin kilometrekareye 38 kişi olan nüfus yoğunluğu, 94 olan ülke nüfus yoğunluğunun altındadır. Bölgenin 1985 13 Serhat Kalkınma Ajansı TRA2 Bölge Planı 2010-2013, s. viii yılı nüfusunun 2009 yılı nüfusundan daha fazla olması göçün bölge nüfusu üzerindeki etkisini özetlemektedir. TRA2 Bölgesi, binde -4,2 nüfus artış hızı ile 26 Düzey 2 bölgesi arasında 2009 yılında nüfusu azalan tek bölgedir. Bölgenin şehirleşme oranı 2009 yılında yüzde 46,18 olup, Türkiye ortalamasının (yüzde 75,53) oldukça gerisindedir. Nüfusun yüzde 54’ü belde ve köylerde yaşamaktadır. Bölgede ilköğretim okullaşma oranının (yüzde 95,28) Türkiye ortalamasını (yüzde 96,5) yakaladığı, eğitimin diğer tüm kademelerinde ise Türkiye ortalamasının altında kaldığı 57 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi görülmektedir. Özellikle ilköğretimden sonra orta öğretime devam noktasında önemli bir düşüşün (Bölge, yüzde 39,52; Türkiye, yüzde 58,52) yaşanması bölgesel-yapısal faktörlerle ilgilidir. Bu faktörlerin başında eğitim alt yapısının yaygın ve ulaşılabilir olmaması gelmekle birlikte ekonomik, dini ve geleneksel faktörlerin de etkili olduğu söylenebilir. Son yıllarda sağlık alanında yapılan çalışmalar ve yatırımlar artış göstermesine rağmen (örneğin, uzman hekim sayısı 2000-2009 arasında yüzde 309 artmıştır.), TRA2 Bölgesi, sağlık göstergeleri bakımından da Türkiye ortalamasının oldukça altındadır. Bölgedeki sağlık hizmetlerinin tüm bireylere ulaştırılmasında sorunların olduğu ve bu hizmetlerin Bölge halkının beklentilerini karşılayacak kadar kaliteli olmadığı anlaşılmaktadır. Özellikle personel eksikliği, fiziki altyapının yetersiz olması, tüm branşlarda hizmet verecek uzman hekimlerin bulunmaması, mevcut sağlık kuruluşlarının kapasitelerini yeterince kullanamamalarına neden olmaktadır. Bundan dolayı Bölge illerinde yeterli sağlık hizmeti alamayan vatandaşlar, il dışındaki hastanelere gitmekte veya sevk edilmektedirler14. Tarım ve hayvancılık, Bölgenin istihdam sağlayan (yüzde 64; 2009) en önemli sektörüdür. Bölge ağırlıklı olarak hayvancılığa dayanıyor olmakla birlikte Iğdır, Kağızman ve Posof gibi mikro klima özelliğine sahip yerlerde hayvancılıktan ziyade sebze ve meyve üretimi yoğundur. Sektörün yarattığı Gayri Safi Katma Değer bölgenin toplam GSKD’sinin yüzde 28’ini oluşturmaktadır. Bölge genelinde yaygın olan büyükbaş hayvancılık, ülkedeki hayvan varlığının yaklaşık yüzde 9’unu barındırmaktadır. Bölgenin markalaşma potansiyeli yüksek olan kaşar, bal, gravyer peyniri, kaz eti ve kaz ciğeri gibi ürünler, katma değer yaratma açısından önem arz etmektedir. 14 Serhat Kalkınma Ajansı TRA2 Bölge Planı 2010-2013, s. viii 58 TRA2 Bölgesi, sanayinin genel olarak gelişmediği bir bölgedir. Sanayide istihdam oranı (yüzde 6,3; 2009) Türkiye ortalamalarının (yüzde 25,3) çok altındadır. İşyeri sayısı ve istihdam rakamlarına göre gıda ürünleri ve içecek sanayi, imalat sanayinin diğer alt kollarından daha yüksek oranlara sahiptir. Ayrıca, bölgedeki mevcut imalat sanayi tesislerinin istihdam kapasiteleri çok düşüktür (işyeri başına istihdam oranı 3,6; 2002) ve bazı tesisler çeşitli nedenlerle faaliyet göstermemektedir. Sanayinin gelişmesi için önemli bir potansiyel oluşturan Organize Sanayi Bölgeleri (OSB) ve küçük sanayi siteleri (KSS) bakımından Bölge, Türkiye ortalamasının çok gerisindedir. Bakanlar Kurulu’nun 16.07.2009 tarih ve 15199 sayılı “Yatırımlarda Devlet Yardımları Hakkında Karar”ı doğrultusunda Türkiye, yatırım teşviklerinin uygulanması bakımından 4 bölgeye ayrılmıştır. Söz konusu Karar’ın amacı; Kalkınma Planları ve Yıllık Programlarda öngörülen hedefler ile uluslararası anlaşmalara uygun olarak, tasarrufları katma değeri yüksek yatırımlara yönlendirmek, üretimi ve istihdamı artırmak, yatırım eğiliminin devamlılığını ve sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak, uluslararası rekabet gücünü artıracak teknoloji ve araştırma-geliştirme içeriği yüksek büyük ölçekli yatırımları özendirmek, doğrudan yabancı yatırımları artırmak, bölgesel gelişmişlik farklarını gidermek, çevre korumaya yönelik yatırımlar ile araştırma ve geliştirme faaliyetlerini desteklemektir.Serhat Kalkınma Ajansı’nın sorumluluk alanını oluşturan TRA2 Bölgesi bu Karar kapsamında IV. Bölge kapsamında yer almaktadır. Türkiye’de gelişmişlik düzeyi bakımından son sıralarda yer alan TRA2 Düzey II Bölgesi için teşvik uygulamasının önemli bir fırsat olduğu görülmektedir. Özellikle Bölge dışından yatırımcıları çekmek ve mevcut yatırımcıları desteklemek amaçlarına hizmet eden teşvik uygulaması vergi indiri- Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi mi, sigorta primi işveren hissesi desteği, yatırım yeri tahsisi, faiz desteği gibi teşvik araçlarını kapsamaktadır. TRA2 Bölgesinde mevcut teşviklerin kazanımlarının değerlendirilebilmesi için son bir yılda alınan teşvik belgelerinin TRA2 illeri ile 4. Düzey bölgeler ve Türkiye geneli karşılaştırması aşağıdaki tabloda sunulmuştur. Tablo 1: Teşvik Belgelerinin İllere Göre Dağılımı (Ağustos 2009- Temmuz 2010) Söz konusu Karar, Bakanlar Kurulu’nun 14.04.2011 tarih ve 1597 sayılı Kararı ile teşvik sistemi yeniden düzenlenmiştir. TRA2 Bölgesi’nde önemli bir fırsat olarak görülen çağrı merkezleri teşvik kapsamına alınmıştır. Bölgenin dört ülke ile sınırı olmasına rağmen ticaret yeterince gelişmemiştir. 2009 yılında Türkiye genelinde on bin kişiye düşen ticaret unvanlı işyeri sayısı 6,07 iken, Bölgede bu oran 2,23’tür. Bölgenin, Türkiye toplam ihracatının ancak binde 1,18’ini gerçekleştirme- İL BELGE SAYISI YATIRIM TUTARI (MİLYON TL) İSTİHDAM (KİŞİ) AĞRI KARS IĞDIR ARDAHAN 23 11 15 5 57 109 28 76 615 194 426 180 BÖLGE TOPLAMI 54 270 1.415 4. DÜZEY BÖLGELER 841 5.081 26.122 TÜRKİYE GENELİ 3.848 58.704 139.057 Kaynak: Hazine Müsteşarlığı internet sitesi Yukarıdaki tablodan görülebileceği gibi en çok teşvik belgesi başvurusu Ağrı ilinden yapılmış olmakla birlikte, yatırım tutarının en yüksek olduğu il Kars olmuştur. 4. Düzey Bölgeler arasında teşvik belgelerinin yüzde 6,4’ü, toplam yatırımların yüzde 5,3’ü, toplam istihdamın yüzde 5,04’ü TRA2 bölgesinde gerçekleşmiştir. TRA2 Bölgesinin teşvikler açısından Türkiye’ye kıyaslamasına bakıldığında teşvik belgelerinin yüzde 1,4’ü, toplam yatırımların yüzde 0,46’sı, toplam istihdamın yüzde 1,01’i TRA2 bölgesinde gerçekleşmiştir.15 15 http://www.hazine.gov.tr (Erişim tarihi: 20.12.2010) si, sahip olduğu potansiyelini yeterince değerlendiremediğini göstermektedir.16 TRA2 Bölgesinde ihracatın önemli bir kısmı Dilucu sınır kapısı ile Gürbulak sınır kapısından gerçekleşmektedir. 2002 yılında bölgenin ihracatı 26 milyon dolar iken 2008 yılında bu rakam 139 milyona çıkmıştır17. Fakat söz konusu ihracatın üretim altyapısı olmadığından sadece Türkiye’nin muhtelif illerinde yapılan üretimin geçiş noktası olarak değerlendirilebilir. Ancak bu durum, bölgenin lojistik sektöründe söz sahibi olmasını beraberinde getirmiştir. Bölgede 16 Dış Ticaret Müsteşarlığı, Dış Ticaret İstatistikleri (Erişim tarihi: 10.05.2011) 17 TÜİK, Dış Ticaret İstatistikleri, 2002-2009 59 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi ulaştırma ve depolama sektörü yüzde 28,5’lik bir oranla Türkiye ortalamasının (14,6) iki katına sahiptir18. Ulaştırma sektöründe güçlü olan Bölge, lojistik sektörünün gerektirdiği üretim ve hizmet alt yapısını geliştirememiştir. Bu nedenle gümrükler başta olmak üzere geri hizmetlerin tümünde ciddi sorunlarla karşılaşılmaktadır. Orta Asya ve Kafkasların geçiş güzergahında olan Bölge, hizmet (yüzde 19,7), tarım (yüzde 64,1), sanayi (yüzde 6,3) ve ticaret (yüzde 9,9) sektörlerinde yüksek bir istihdam oranına sahip olması beklenirken tarım hariç diğer sektörlerde Türkiye ortalamasının altında kaldığı gözlenmektedir. Tarımda ise teknoloji yoğunluklu bir tarımdan ziyade geleneksel tarımın yaygın olduğu ve bu nedenle katma değerinin düşük olduğu bir tarım biçimi uygulanmaktadır. Göç, bölgenin en önemli sorunlarının başında gelmektedir. Bölge nüfusuna baktığımız zaman 1965’ten 1985 yılına kadar nüfusun istikrarlı bir biçimde arttığını görmekteyiz. 1985 yılından 2009 yılına kadar da bölge nüfusu sürekli azalmaktadır. Bölgenin yüksek doğal nüfus artışına rağmen sürekli nüfus kaybetmesi bölgedeki itici faktörler ve bölge dışındaki çekici faktörlerle birlikte değerlendirilmelidir. Bölgede işsizlik ve güvenlik gibi nedenlerin yanı sıra eğitim ve sağlık hizmetlerinin yetersizliği ve genel olarak yaşam kalitesinin düşüklüğü, nüfusun göç etmesinin başlıca nedenleri olarak sıralanabilir. Göçü tetikleyen olguların niteliği ve kapsamı ne olursa olsun göçün bölge üzerinde oluşturduğu etkiler söz konusudur. Bu etkilerin bazıları şunlardır: Göç, beşeri ve sosyal sermayenin azalmasına, Tablo 2: Kurulan Ticaret Ünvanlı İşyeri, Şirket ve Kooperatiflerin Nüfusa Oranı (2009) Nüfus Ticaret Ünvanlı İşyeri sayısı 10 bin kişiye düşen ticaret ünvanlı işyeri sayısı Şirket ve Kooperatif Sayısı 10 bin Kişiye Düşen Şirket ve Kooperatif Sayısı Ağrı 537.665 76 1,41 Kars 306.536 68 2,22 Iğdır 183.486 74 4,03 Ardahan 108.169 35 3,24 TRA2 1.135.856 253 2,23 Türkiye 72.561.312 44.050 6,07 83 1,54 46 1,50 43 2,34 19 1,76 191 1,68 44,472 6,13 Kaynak: TÜİK, Karşılaştırmalı Bölgesel İstatistikler (www.tuik.gov.tr, erişim: 01.07.2010) Tablo 1’den de görüldüğü gibi, Bölgedeki girişimcilik potansiyeli Türkiye ortalamasının çok altındadır. Yedi sınır kapısından üç tanesinin aktif olduğu bölgede girişimcilik kültürünün zayıf olduğu gözlenmektedir. Bu durum özellikle bölgede yaşanan göç ve pazar sorunu ile açıklanabilir. 18 Serhat Kalkınma Ajansı, TRA2 Düzey II Bölge Planı (20102013), s. 60. 60 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Tablo 3: Bölgenin Nüfusu, 1965-1985 yılları (000) Yıllar TRA2 TR TRA2/TR (%) 1965 853 31.370 2.72 1970 950 35.592 2,67 1975 1.037 40.373 2,57 1980 1.068 44.696 2,39 1985 1.143 50.600 2,26 1990 1.099 56,371 1,95 2000 1,156 67,611 1,71 2009 1,135 72,347 1,57 Kaynak: TÜİK, Nüfus İstatistikleri ve Projeksiyonlar, 2009. kentlerin sahipsizleşmesine/kimliksizleşmesine, sosyal bağların zayıflamasına, yabancılaşma ve yoksullaşmaya neden olmaktadır. Çoğunlukla belli bir sermaye, tecrübe ve entelektüel birikime sahip olan insanlar göç ettiklerinden söz konusu sermaye ve işgücü kaybı geride Bölgenin potansiyelinin değerlendirilmesini sağlayacak birikimi akim kılmaktadır. Bu nedenle Kars’ın dışında bir Kars, Ağrı’nın dışında bir Ağrı, Ardahan’ın dışında bir Ardahan’ı ülkemizin büyük kentlerinde görmekteyiz. Tablo’dan da görüldüğü gibi, Bölgenin 1985 yılındaki nüfusu 2009 yılındaki nüfusundan fazladır. İnsanlar, göç nedeniyle sadece coğrafi mekanda hareket etmezler. Göç, insanların zihin, değer ve normlar dünyasına da etki eder. Bu nedenle özellikle kırsal kesimdeki insanların davranış ve tutumları kent insanının davranış ve tutumlarından farklıdır. Kent merkezinde belli bir sermaye, tecrübe ve entelektüel birikime sahip insanların (Kars, Ağrı, Ardahan, Iğdır) göç etmesi onların yerini dolduracak olan insanların kırsal kesimden gelmeleri kentlerin kimliksizleşmesine, yabancılaşmasına, yozlaşmasına neden olmaktadır. Burada yabancılaşma çift boyutlu olarak gerçekleşir: giden insanlar yeni kentlerin varoşlarında yeni yaşam tarzına ayak uydurmaya çalışırken ortaya çıkan uyum sorunları, bireysel ve toplumsal tahribatların yaşanmasına neden olmaktadır. Göç ettikleri kentler açısından bıraktıkları boşluğu dolduranlar açısından da benzer bir manzarayı ortaya çıkarmaktadır. Tüm bunlar neticesinde ekonomik, sosyal ve kültürel (değerler ve normlar çatışması) sorunların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Ancak harekete geçirilmesi halinde bölgeye olumlu etkisi olabilecek bir unsur da dışarıya verilen göçle, bölge dışında kurulan hemşerilik bağlarıdır. Bu bağlar bir sosyal dayanışma ağı işlevi görmekle birlikte, bölgenin tanınması, ürünlerinin pazarlanması ve ülkedeki gelişmelerin bölgeye taşınması bağlamında olumlu katkılar sağlayabilir. Tüm bunların üstünde ve ötesinde insanlar bulundukları mekanı niçin terk ederler? Bu soru uzun yıllar sosyologların üzerinde çalıştığı ve birçok seçenekli cevapların verildiği bir sorudur. Güvenlik, afet vs konular ilkçağdan günümüze kadar hala geçerliliklerini koruyan olgulardır. Ancak modern çağda bunlara ek olarak, kentsel alt yapı, sağlık, eğitim, istihdam, sosyal donatılar gibi insanın kaliteli bir yaşam sürmesini sağlayan unsurlar da önemli hale gelmektedir. İktisatçılar, bir çok sermaye çeşidini saymaktadır: beşeri sermaye, entelektüel sermaye, sosyal sermaye vs. ancak bunlara ek olarak psiko-sosyal sermaye’den19 de söz etmektedir19 Erol Çakmak, Yerel Ekonomi ve Bölgesel Kalkınma 61 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Ağrı Dağı ler. Psiko-sosyal sermaye, insanların bir yerde yaşamalarını sağlayan, geleceklerini orada umut etmelerini sağlayan bir sermaye biçimidir. Eğer bir kentte, bölgede kaliteli bir yaşam süreceğinize dair umudunuz yok ise o zaman kendi nesillerinizin geleceği için o bölgeyi terk etmek mukadderdir. Bu bağlamda Serhat İllerinde psiko-sosyal sermayenin alt yapısını inşa etmek durumundayız. Bu yapılmadığı zaman göç bir toplumsal yasa hükmündedir ve kimse bunu engelleyemez. Bu nedenle İstanbul, Ankara, İzmir gibi kentlerimiz için talep edilen makro projeler, bu bölge için talep edilmezse potansiyeli yüksek, yaşam kalitesi (gerçeği) düşük ve sürekli göç veren bir bölgede yaşamaya devam edilecek demektir. Ajansları, Ankara: İmaj Yayınları, 2006, s. 111-112. 62 3. SONUÇ Küresel ekonomik ilişkilerin hâkim olduğu 21. yüzyılda, yerel dinamik ve içsel potansiyellerin artık ekonomi dışında kalamadıkları rekabetçi bir süreç yaşanmaktadır. Küresel faktörlerin yanında, yerel öğelerin de güç kazandığı rekabetçi sistemde küresel ve yerel faktörlerin eş zamanlı olarak harekete geçirilmesi amacıyla esnek, dinamik, çabuk karar alıp uygulayabilen birimlere ihtiyaç duyulmuştur. Küreselleşme tüm ekonomik, sosyal ve siyasal alışkanlık kalıplarında köklü değişiklikler yaratmaktadır. Küreselleşme olgusu sadece karşılıklı etkileşim çerçevesinde küresel aktörlerin tek başına dünyaya yön verebilmesi sürecini değil, eş zamanlı olarak dünyanın en ücra kö- Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi şesindeki yerel aktörlerin de güç kazandığı ve söz sahibi olduğu süreci içermektedir. Küreselleşme olarak adlandırılan son süreçte Kalkınma Ajansları, başta ABD ve Avrupa ülkeleri olmak üzere tüm dünyada etkilerini yayarak sayıları artan ve bu misyonları yerine getirebilen en önemli kurumsal yapılardan biri olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Merkezden yapılan klasik kalkınma hamlelerinin yeterli sonuç verememesi ve AB’ye uyum sürecinde verilen taahhütler, Türkiye’de de yeni bir kalkınmacılık modeline geçişi zorunlu kılmıştır. Bölgesel politika ve strateji belgelerinde katılımcılık, sosyal içerme ve eşitlik, yerel sahiplenme, sürdürülebilirlik ilkeleri temel alınmaya başlanmış, yönetişim anlayışına dayalı kalkınma süreci başlatılmıştır. Türkiye’de 2006 yılında alınan Bakanlar Kurulu kararı ile 26 adet Kalkınma Ajansı kurulmuş ve yukarıda ifade edilen ilkeler ışığında çalışmalarını sürdürmüştür. Serhat Bölgesi’nde Ağrı, Kars, Iğdır ve Ardahan illerinden sorumlu olarak 2009 yılında kurulan Serhat Kalkınma Ajansı da Bölgede faaliyetlerini sürdürmektedir. Coğrafi ve stratejik konumu itibariyle önemli bir yere sahip olan TRA2 Bölgesi, buna rağmen sosyoekonomik göstergeler bakımından son sıralarda yer almaktadır. Temel amaçları; bölgede gelişmişlik farklarını azaltmak, kaynakları etkin ve yerinde kullanmak, kamu kesimi, özel kesim ve sivil toplum kuruluşları arasında işbirliği ve birlikte çalışma kültürünü geliştirmek, yerel potansiyeli harekete geçirmek olan Serhat Kalkınma Ajansı, stratejik planlama çalışmaları, mali destek programları ile Bölgede yeni bir vizyon yaratmaktadır. Kalkınma Ajansı ile birlikte yerel aktörler artık merkezden gelen kalkınma politikalarını pasif bir şekilde uygulama konumundan bu politikalarda söz söyleme ve uygulama konusunda etkin karar alabilme konumuna geçmişlerdir. Sonuç olarak, bölgesel gelişmişlik farklılıklarının azaltılması, küreselleşme ve yerelleşme olgularını bir arada barındıran, yerel düşünüp küresel hareket etmeye fırsat veren politikaların uygulanmasını zorunlu hale getirmiştir. KAYNAKÇA 1- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği web sitesi 2- Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu web sitesi 3- Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı web sitesi 4- DAVUTOĞLU Ahmet, Stratejik Derinlik Türkiye’nin Uluslararası Konumu, Küre Yayınları, Birinci Baskı, İstanbul, 2001. 5- Devlet Planlama Teşkilatı web sitesi 6- Dış Ticaret Müsteşarlığı web sitesi 7- Hazine Müsteşarlığı web sitesi 8- ÖVGÜN, Barış, Bir Politika Transferi Örneği: Kalkınma Ajansları, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi. 9- ÖZER, Yunus Emre, Küresel Rekabet-Bölgesel Kalkınma Ajansları ve Türkiye, Review of Social, Economic and Business Studies, Vol.9/10. 10- Resmi Gazete web sitesi 11- Serhat Kalkınma Ajansı 2010-2013 Bölge Planı 12- Türkiye İstatistik Kurumu web sitesi 13- TRA2 Bölgesi illeri İl Kültür ve Turizm Müdürlükleri web siteleri 14- TRA2 Bölgesi illeri Belediyeleri web sitesi 15- www.molokane.org 16- ÇAKMAK, Erol, Yerel Ekonomi ve Bölgesel Kalkınma Ajansları, Ankara: İmaj Yayınları, 2006 17 BADEM, Candan, Çarlık Rusyası Yönetiminde Kars Vilayeti, İstanbul: Birzamanlar Yayıncılık, 2010. 63 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi 64 Çıldır Gölü / Ardahan Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi N. Ahmet KUŞHANOĞLU BAKÜ – TİFLİS – KARS (BTK) DEMİR İPEKYOLU PROJESİ İNGİLTERE’DEN ÇİN’E UZANAN TARİHİ İPEKYOLU BAKÜ–TİFLİS–KARS (BTK) DEMİRYOLU PROJESİ İLE CANLANIYOR İngiltere’yi Çin’e bağlayacak olan BTK Demir İpekyolu Projesi; güzergahın uluslar arası olması ve bütün ülkelerin bu demiryolundan beklentisinin bulunması yanı sıra, bu proje ile birlikte Türkiye’nin jeo-stratejik önemini arttırmasına ilave olarak, Marmaray Projesi ile birlikte İngiltere’den Çin’e kadar kesintisiz demiryolu hizmeti sağlanacaktır. BTK projesi; sadece bir demiryolu projesi değil, ülkemizin tarihi ipek yolunu tekrar canlandırma, bölge ülkeleriyle ekonomik, sosyal ve kültürel ilişkilerini daha da pekiştirme projesi olup, bölgedeki taşıma potansiyelini değerlendirerek, Asya ile Avrupa arasındaki eski tarihi İpek Yolu üzerinde bulunan ve birbiri ile tarihten gelen dostlukları, kültürel ve ekonomik beraberlikleri olan, Türkiye, Gürcistan, Azerbaycan Devletleri ve milletleri arasındaki barış, huzur ve refah ilişkilerini daha da kuvvetlendirecek, bölgede ticaretin ve iş imkanlarının geliştirilmesine önemli katkı sağlayacaktır. 65 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Türk Devletlerinin bulunduğu topraklar, dünyanın en zengin maden ve petrol yataklarının üzerinde oturmaktadır. Özellikle Azerbaycan, zengin petrol ve doğalgaz rezervlerine sahip olurken, dünyadaki yer altı kaynaklarından mevcut 105 elementin 99 tanesi Kazakistan’da bulunmaktadır. Kazakistan çok geniş petrol ve gaz yataklarının yanında dünya çapındaki büyük taş kömürü havzaları; krom, bizmut, vanadyum hammaddeleri bakımından da dünyada ilk sırada gelmektedir. Kırgızistan altın madenleriyle öne çıkarken, Özbekistan dünyada üçüncü büyük pamuk ihracatcısı ve Türkmenistan dünyanın en büyük üçüncü Doğalgaz rezervlerine sahiptir. Bu büyük potansiyeli taşıyan birlikteliğin iyi işlenmesi ve organize olmasının bütün Türk Dünyasına çok önemli katkıları olacağı açıktır. Bakü-Tiflis-Kars (BTK) Demiryolu ile Türk 66 Dünyası yer altı kaynaklarından ve ham maddelerden daha fazla faydalanırken; ekonomik, siyasi ve kültürel alanda oluşacak bütünlükle Türk Toplulukları daha çok yönlü gelişecek, yapılacak ortak girişimler sayesinde de akraba ülkeler birbirlerinin tecrübelerinden istifade ederek, oluşturulacak bu yatırım sahaları ile her ülke ekonomisine artı bir gelir kaynağı katacaktır. Ümit edilen odur ki; ekonomik yatırımların getirdiği refahla birlikte kültürel çatışma riskleri de azalmış olacaktır. Türk ülkelerinin aralarındaki ticari ilişkileri istenilen düzeye getirilmesi için gerekli olan en önemli faktör ulaşımdır. Deniz ulaşımı bulunmayan bu bölgeler için demiryolu kaçınılmaz bir ihtiyaçtır. Çünkü kara ve havayolu, demiryoluna göre çok daha pahalıdır. Bu da tabi ki maliyeti arttıran bir unsur olarak ticarette Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi olumsuzluk oluşturmaktadır. Ayrıca doğudan batıyı kat edecek ve hizmetleri ucuza sağlayacak bu ulaşım Çin, Güney Asya Ülkeleri ile Türk Cumhuriyetleri ve Kafkasya ülkelerinin Akdeniz limanları ile dünyaya açılmaları için Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu inşaatının gerekliliği ortaya çıkmıştır. Artan uluslararası ekonomik rekabet karşısında; üretilen malların dünya piyasalarına en cazip fiyatlarla ulaşması da zamanında yapılacak ulaşımla mümkündür. Bu açıdan bakıldığında taşıma sektörünün de üretim sektörü kadar öneme haiz olduğu gözükmektedir. Zengin petrol ve doğalgaz kaynaklarına sahip Avrasya ülkeleri, gerçekleştirdikleri köklü ekonomik reformlar sayesinde yüksek bir büyüme hızına ulaşmışlardır. Bugün için Türkiye’nin Avrasya Ülkeleriyle ticaret hacmi 5 milyar dolar, yatı- rım 7 milyar dolar, müteahhit hizmetleri ise 20 milyar doları geçmektedir. “21 Yüzyıl Projesi” olarak nitelendirilen BaküTiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı (BTC) ile yine yakın gelecekte hayata geçecek olan BaküTiflis-Erzurum Petrol Boru Hattı (BTE) enerji alanındaki bölgesel iş birliğinin yanında, Bakü-Tiflis- Kars Demiryolu (BTK) projesinin getireceği büyük ulaşım kolaylığıyla bölgenin ekonomik yapısı üst noktalara çıkacaktır. Çin’den Avrupa’ya hızlı, güvenilir ve çağdaş bir ulaşım koridoru oluşturan “Demir İpek Yolu” bölgenin ekonomik gelişmesini destekleyip, devletler arasındaki bağları güçlendirecek, bölgenin refahı ve istikrarı için sağlam temeller oluşturacaktır. 67 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Kazakistan ve Çin’in de dahil olduğu projede, enerji kaynaklarının dünyaya ulaşımı sağlanırken, Uluslararası ulaşımda Türkiye, Gürcistan ve Azerbaycan Ülkeleri önemli bir kazanım elde edecektir. Kamuoyunda “İpek Demiryolu Projesi” olarak nitelendirilen proje; her üç ülkenin bölgeye yönelik politikalarında önemli bir rol oynayacaktır. Bu husus göze alındığında, Türkiye ve Gürcistan devletlerinin kendi sınırları içindeki yeni demiryolu yapımı ve mevcut demiryolu rehabilitasyonunu eşzamanlı yapması, projenin tamamının hayata geçirilmesi açısından önemlidir. Projenin hayata geçirilmesi, 29.12.2004 tarihinde Gürcistan’ın başkenti Tiflis’te; TürkiyeGürcistan-Azerbaycan Ulaştırma Bakanlarının katılımı ile yapılan Karma Ulaştırma Komisyonu Toplantısında kararlaştırılmıştır. 68 Bu toplantıda; Kars’tan, Gürcistan içerisindeki Ahilkelek’e yeni demiryolu yapılması, Ahilkelek’ten Tiflis’e kadar olan kısımda ise mevcut hattın rehabilitasyonu yapılarak, Türkiye-Gürcistan ve Azerbaycan arasındaki kesintiye uğramış olan demiryolu bağlantısının sağlanmasına yönelik karar alınmıştır. Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu Projesi’nin; Türkiye kesimini oluşturan ve yeni inşa edilecek Türkiye-Gürcistan (Kars–Sınır) Demiryolu 73 km uzunluğunda olup, Etüt Proje ve Mühendislik Hizmetleri kapsamında, altyapı çift, üstyapı tek hat, konvansiyonel hız olarak öngörülmüş ve elektrifikasyonlu ve sinyalizasyonlu işletme yapılacaktır. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Proje kapsamında yürütülen çalışmalar : • 27 Temmuz 2006 tarihinde Astana’da Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan, Kazakistan ve Çin Halk Cumhuriyeti Ulaştırma Bakanlarının katıldığı toplantıda projenin gerçekleştirilmesi hakkında 3’lü ve 5’li protokol imzalanmıştır. • Fizibilite etüdü sonucunda elde edilen değerlere ilave olarak; 27 Temmuz 2006 tarihinde Kazakistan’ın başkenti Astana’da, Türkiye, Gürcistan, Azerbaycan, Kazakistan ve Çin Halk Cumhuriyeti Ulaştırma Bakanları arasında yapılan 5’li toplantıda, Kazakistan yetkilileri, bu hattın işletmeye açılması halinde, proje güzergahına yılda minimum 10 milyon ton yük sevk edeceğini beyan etmiş ve bu beyan protokol altına alınmıştır. • 7 Şubat 2007 tarihinde Tiflis’te projenin gerçekleştirilmesi için Gürcistan, Azerbaycan ve Türkiye Cumhuriyeti Devlet ve Hükümet Başkanları projenin gerçekleştirilmesi hakkında mutabakata varmışlardır. • Türkiye sınırı-Ahilkelek arasında yeni yapılacak 29 km’lik hattın yapımı ihalesi sonuçlandırılmış olup, Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah GÜL ve projeye taraf olan diğer Devlet Başkanlarının katılımları ile 21.11.2007 tarihinde Gürcistan’da temel atma töreni gerçekleştirilmiştir. • Türkiye Cumhuriyeti tarafındaki 73 km uzunluğundaki yeni yapılacak demiryolu hattının yapımı ÖZGÜN YAPI ve ÇELİKLER İnşaat Şir- 69 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi keti İş Ortaklığına ihale edilerek, 04 Mayıs 2008 tarihinde yer teslimi yapılarak işe başlanılmıştır. • Projenin kontrolluk ve danışmanlık hizmetlerinin yürütülmesi gayesiyle Yüksel Proje ve Yüksel Domaniç İş Ortaklığı ile 21.05.2008 tarihinde sözleşme imzalanmış ve işyeri teslimi yapılmıştır. • İpek Demiryolu Projesinin temel atma töreni Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah GÜL, Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın İlham ALİYEV ve Gürcistan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mihail SAAKASVİLİ’nin teşrifleriyle 24 Temmuz 70 2008 tarihinde KARS’ta gerçekleştirilmiştir. Proje Güzergahı Proje kapsamında; •Toplam 10250 m. uzunluğunda 3 adet tünelin yanısıra, •10.000 m. aç kapa tüneli, •64 adet değişik ebatlarda menfez; •28 adet değişik ebatlarda altgeçit; •11 adet üstgeçit, •3 adet kanal köprüsü, •3 adet viyadük olmak üzere toplam 109 adet sanat yapısı mevcuttur. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi •Güzergah Kars–Doğu kapı mevcut hattı üzerinden Kars İstasyonuna yaklaşık 6.125 Km mesafeden sol makasla ayrılarak başlamaktadır. •Kars - Çıldır karayolunun doğusundan devam edilerek, Yukarı Canbaz, Damlıca, Karakale’nin doğusundan geçerek Gürcistan sınırına varmaktadır. •Türkiye için bir sınır istasyonu (Gümrük) öngörülmüştür. •Türkiye - Gürcistan sınırı toplam 4450 m. uzunluğunda bir tünelle geçilmekte olup, Türkiye tarafındaki tünel uzunluğu 2380 m’dir. •Karsakhi’nin güneyinde Gürcistan için bir sınır istasyonu tesis edilmekte ve Ahılkelek yük istasyonunda son bulmaktadır. •Ahilkelek’ten Tiflis’e (Marabda) kadar olan mevcut bir demiryolu hattı vardır. Proje kapsamında bu hattın fiziki standartlarının yükseltilmesi de yer almaktadır. •Tiflis’ten Bakü’ye olan mevcut hattın fiziki standartları her türlü işletmeciliğe uygundur. 73 km’si Türkiye, 29 km’si ise Gürcistan da sinyalli ve elektrifikasyonlu olarak inşa edilmesi planlanan toplam 104 km. uzunluğundaki yeni güzergaha ilaveten Gürcistan’da Ahılkelek-Tiflis arasındaki mevcut demiryolun rehabilitasyon çerçevesinde oluşacak hatta; Kars, Tiflis ve Bakü arasındaki yük taşımacılığının yanın da yolcu taşımacılığı da öngörülmüştür. Hattın işletmeye alınacağı yılda 1.5 milyon yolcu ve 7 milyon ton yük, 2034 yılında ise söz konusu güzergah üzerinde 3.5 milyon yolcu ve 17 milyon yük taşıma kapasitesi olacağı planlanmaktadır. Yukarıda yer alan değerlendirmelerle birlikte, gerek yapımı devam eden Kars-TiflisBakü Demiryolu (BTK) ile uygulama projeleri tamamlanmış olan Kars-Iğdır-Nahcivan demiryolu projesinin hayata geçirilmesi, gerekse Hazar enerji kaynaklarının dünya pazarına sunulması ve dünyanın ikinci büyük ekonomisi konumunda olan Çin ile Avrupa arasındaki yük sevkiyatının en kısa ve en güvenli biçimde 71 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi kontrol edilmesi sayesinde Kars, tam bir cazibe merkezi olmanın yanı sıra Türkiye’nin Orta Asya ve Kafkaslara açılan bir penceresi olma özelliğini de kazanacaktır. ULUSLAR ARASI İPEK YOLU KORİDORU DEMİR AĞLARLA ÖRÜLÜYOR SONUÇ: 73 km’si Türkiye, 29 km’si ise Gürcistan’da altyapısı çift, üstyapısı tek, sinyalli ve elektrifikasyonlu olarak inşa edilmesi planlanan toplam 102 km uzunluğundaki hatta; Kars, Tiflis ve Bakü arasında yük taşımacılığının yanında yolcu taşımacılığı da öngörülmüştür. Hattın işletmeye alınacağı planlanan 2012 yılı sonunda; 1 Milyon yolcu ve 6,5 Milyon ton yük, 2034 yılında ise söz konusu proje hattı üzerinde 3 Milyon yolcu ve 17 Milyon yük taşıma kapasitesi olacağı tahmin edilmektedir. 72 BTK Demiryolu Projesi için oluşturulan 3’lü koordinasyon kurulunun 1’nci toplantısı 24 Mayıs 2009 tarihinde Bodrum’da ve 2’nci toplantı 2-3 Ağustos 2010 tarihlerinde Azerbaycan’da gerçekleştirilmiş olup, 3’ncü toplantı ise 26 Ocak 2011 tarihinde Gürcistan’da gerçekleştirilmektedir. BTK Demiryolu Projesinin hayata geçirilmesi ve inşası devam eden Boğaz Tüp Geçişinin (Marmaray Projesi) tamamlanması ile ayrıca bu projeleri destekleyen diğer demiryolu projelerinin inşasıyla; Asya’dan Avrupa’ya, Avrupa’dan Asya’ya çok büyük hacimde taşınabilecek yüklerin önemli bir bölümü Türkiye’de kalacak, böylece Türkiye, uzun vadede milyarlarca dolar taşıma geliri elde edebilecektir. -Türkiye tarafı hızla inşaatı 24 saat kesintisiz sürdürülmektedir. -Gürcistan, kendi topraklarındaki inşaatı sürdürmektedir. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Bakü-Tiflis-Kars Demir İpek Yolu diğer bağlantıları ile hattın Bakü’den sonraki Hazar geçisi ile Türkmenistan ve Çin’e; batıda ise Marmaray’ın ikmalinden sonra Bulgaristan, Sırbistan, Macaristan, Avusturya, İsviçre, Fransa ve İngiltere’ye Manş Tüneli ile ulaşılmaktadır. Nahcivan demiryolu vasıtasıyla sıvılaştırılmış doğalgaz ve petrol taşınabilecektir. Buradaki en önemli husus tüm enerji nakil hatlarının Kars ta kesişmiş olmasıdır. Bu durumda Türkiye; Rusya, Cezayir ve Norveç’ten sonra Avrupa’ya doğalgazın geldiği dördüncü kapı olacaktır. Daha önce anlattığımız gibi, Kars-IğdırNahcivan Demiryolu’nun bağlantıları düşünüldüğünde Nahcivan-Tebriz-Tahran-Zeyadan ve İslamabad hattının yapılması ile de İstanbulİslamabad koridoru tesis edilmiş olacaktır. Yapımı devam eden, Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu ile proje çalışmaları tamamlanan KarsIğdır-Aralık-Dilucu Demiryolu hattının yapım çalışmalarının başlatılması ve bunlara entegre diğer yollar ile enerji nakil hatlarının bu bölgede kesişmesinin yanısıra, bölgenin sahip olduğu mevcut güçlü karayolu taşımacılığına ilaveten, demiryolu taşımacılığına da imkan vermek üzere “Kars Lojistik Merkezi” yatırım programına alınmıştır. Hazar enerji kaynaklarının Avrupa’ya taşınmasında en istikrarlı koridorun önemli bir kesimini oluşturması nedeniyle Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu Azeri ve Kazak petrolünün sevkiyatında kullanılabilinecek, ayrıca İran’dan gelen doğal gaz boru hattının yanı sıra Kars-Iğdır- Demiryolu-Denizyolu taşıma modu yaygınlaş- 73 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi masıyla, bölgedeki liman faaliyetlerinin artmasına sahip olması da Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu (BTK) nun bölge ülkelerine sağlayacağı bir başka katkıdır. Orta Asya ve Kafkasya’dan gelerek Avrupa’ya taşınacak malların gireceği ilk yerin Kars olması, bütün bu malların sağlık ve diğer standardizasyon kontrollerinin Kars’ta yapılması ile verilecek hizmetler nedeniyle, yöre için yeni istihdam kapıları açılacaktır. Buna paralel olarak gündemde olan İran’la ortak sınır ticaret merkezi uygulamasının hayata geçirilmesi ile Kars’ta kurulacak lojistik merkezin önemini daha da belirgileştirecektir. Ayrıca enerji nakil hatlarının da bölgeden geçmesi, Kars’ta doğalgaz depolama ve rafineri kurulmasına da öncülük edecektir. Böylelikle burada kurulacak lojistik merkez bölgenin taşı- 74 macılık sektöründeki konumunu yükseltirken, sınır ülkeleriyle daha fazla ticaret yapma olanağını da sağlamış olacaktır. Tarihi ipek yolunun yerine, Demir ipek yolunun oluşmasıyla, Adriyatikten Çin seddine kadar elliden fazla olan Türk toplulukları; bu hattın getireceği ekonomik gelişmeden faydalanırken, aralarındaki bağlar güçlenecek ve Türk dünyası için refah ve istikrar temelleri atılacaktır. Her yönüyle büyük bir yatırım olma özelliğini taşıyan bu projenin; başta Ülkemize, Türk Dünyasına ve diğer bölge ülkelerine barış ve mutluluk getirmesini temenni ederim. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Süleyman KARAMAN TÜRKİYE’DE DEMİRYOLLARININ GELİŞİMİ VE KARS Türkiye’de ilk demiryolu inşaatına 1856 yılında İzmir-Aydın arasında başlanmıştır. 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ile birlikte 4136 km demiryolu anahattı Osmanlı Devleti’nden Ülkemize miras kalmıştır. Cumhuriyetimizin ilk yıllarında, 1923-1950 arasında, demiryollarına yapılan önemli yatırımlar sonucu 3764 km anahat yapılmıştır. Bu yıllık yaklaşık 134 km anahatta karşılık gelmektedir. 1951 yılından sonra demiryollarına yeteri kadar kaynak aktarılamadığından 1951-2002 yılları arasında ancak 945 km, yılda yalnızca 18 km, anahat yapılabilmiştir. 2003 yılından sonra demiryollarına yatırım yeniden devletin öncelikli politikası olmuştur. Yıllık inşa edilen 135 km ile demiryolu anahat uzunluğu ile tekrar Cumhuriyetimizin ilk yıllarındaki ivme tekrar kazanılmıştır. 20032011 yılları arasında 1076 km anahat tamamlanmış ve halen 1630 km demiryolu inşa halindedir. Ruslar tarafından Trans Kafkasya Demiryolları kapsamında 1524 mm açıklığında geniş hat olarak inşa edilen Kars-Tiflis arasındaki 75 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi 298 km uzunluğundaki demiryolu 1899 yılında ve 123 km uzunluğundaki Kars-Sarıkamış arasındaki demiryolu da 1913 yılında işletmeye açılmıştır. Rusya ordusu tarafından 750 mm dar hat olarak inşa edilen 224 km uzunluğundaki Sarıkamış-Erzurum-Yeniköy arasındaki demiryolu ise 1916 yılında işletmeye açılmıştır. 1920 yılında Ermenistan ile imzalanan Gümrü Antlaşması ile mevcut Kafkasya sınırlarımız belirlenmiş ve Trans Kafkasya demiryollarının Yeniköy-Sarıkamış-Kars-Akyaka kesimi Türkiye sınırları içinde kalmıştır. 1939 yılında Haydarpaşa-Ankara-Kayseri-Sivas-Erzincan hattı Erzurum’a ulaşmıştır. Erzurum-Sarıkamış arasındaki dar hat 1957 yılında, SarıkamışKars-Akyaka arasındaki geniş hat ise 1962 yılında normal hatta (1435 mm) dönüştürülmüştür. Azerbaycan-Ermenistan savaşı sırasında Nisan 1993’de Türkiye’nin Ermenistan sınır ka- 76 pılarını (Alican Karayolu Sınır Kapısı ve Akyaka Demiryolu Sınır Kapısı) kapatması sonucu Türkiye’nin Eski Sovyet cumhuriyetleri ile Ermenistan üzerinden olan demiryolu bağlantısı kesilmiştir. Bunun üzerine, Avrupa ile Asya arasındaki eski ipek yolunu canlandırmak amacıyla “DEMİR İPEK YOLU” oluşturmak ve böylece Türkiye’nin Gürcistan ve Azerbaycan üzerinden Rusya ve diğer Türk Cumhuriyetleri başta olmak üzere Orta ve Uzak Doğu Asya ile demiryolu bağlantısını sağlamak üzere BaküTiflis-Kars (BTK) Demiryolu projesi gündeme gelmiştir. Bu amaçla, 7 Şubat 2007 tarihinde Gürcistan’ın başkenti Tiflis’te Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye arasında bir çerçeve anlaşma imzalan ve BTK Projesinin yapımına 21 Kasım 2007 tarihinde Gürcistan’ın Marabda şehrinde Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye Cumhurbaşkanlarının katılımıyla gerçekleştirilen resmi temel atma töreniyle başlanmıştır. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Proje kapsamında Kars-Ahılkelek arasındaki 105 km uzunluğundaki hattın altyapısı çift hatta göre inşa edilecek, üstyapısı ise tek hatlı, elektrikli ve sinyalli olarak yapılacaktır. Ahılkelek-Marabda-Tiflis arasındaki mevcut 176 km uzunluğundaki tek hattın ise rehabilitasyonunun yapılması planlanmaktadır. Kars-Ahılkelek arasındaki hattın Türkiye’de kalan 76 km’lik kesimin ihalesi 2008 yılında yapılmış ve 24 Temmuz 2008 tarihinde Kars’ta ilgili ülkelerin Cumhurbaşkanlarının katılımı ile gerçekleştirilen resmi temel atma töreniyle inşaat çalışmalarına başlanmıştır. Yaklaşık 600 milyon TL’ye tamamlanması planlanan Kars-Gürcistan Sınırı hattında bugüne kadar 250 milyon TL harcanmış ve işin yaklaşık % 60’ı tamamlanmıştır. Bakü-Tiflis-Kars (BTK) demiryolu projesi, Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) petrol boru hattı ve Bakü-Tiflis-Erzurum (BTE) doğalgaz boru hattı projeleri ile Kafkasya bölgesinde Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye arasında oluşturulan yakın işbirliğinin devamı ve tamamlayıcısı niteliğindedir. Bu projeler, üç ülke arasındaki ticaretin genişleyerek gelişmesine yardımcı olacağı gibi Avrupa ile Asya arasındaki yaklaşık 75 milyar ABD tutarındaki taşımacılık potansiyelinden bölgenin alacağı payın önemli oranda artmasına ve Kars başta olmak üzere yerel ekonomi ve ticaretin canlanmasına önemli katkılar sağlayacaktır. Kazakistan ve Çin başta olmak üzere bölge ülkelerinin çoğu tarafından desteklenen ve büyük ilgi gösterilen BTK projesi kapsamındaki inşaat çalışmalarının tamamlanarak hattın 77 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi 2012 yılı içinde (muhtemelen yıl ortasında) işletmeye açılması planlanmaktadır. Yapılan tahminlere göre, BTK hattında başlangıçta 1 milyon yolcu 6,5 milyon ton yük, 2030 yılında ise 3,5 milyon yolcu ve 17 milyon ton yük taşınması beklenmektedir. Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100 üncü yıldönümü olan 2023 yılında Türkiye, dünyanın ilk on ekonomisi arasına girmeyi amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda belirlenen hedef ve stratejiler önemli demiryolu yatırımları yer almaktadır. Demiryollarına yapılan 1 TL değerindeki bir yatırımın sosyal ve çevresel faydalar hariç yalnızca ekonomi üzerindeki çarpan etkisi nedeniyle yaklaşık 2-3 TL katma değer oluşturduğunun bilincinde olan ülkemiz, 20112023 yılları arasında demiryollarına yaklaşık 100 milyar TL yatırım yapmayı planlanmıştır. 2023 yılına kadar planlanan yatırımlar sonucunda yaklaşık 10.000 km yüksek hızlı demiryolu ile 4.000 km konvansiyonel hat yapılması ve mevcut 11.940 km uzunluğundaki demiryo- 78 lu ağımızın yaklaşık 26.000 km’ye çıkarılması hedeflenmiştir. Sivas-Erzincan-Erzurum-Kars Yüksek Hızlı Demiryolu, Kars-Tiflis Demiryolu ve Kars-Iğdır-Aralık-Nahçıvan-İran Demiryolu projeleri ile Kars Lojistik Merkez projesi de 2023 hedefleri arasında yer almaktadır. Bu yatırımlar sonucunda Kars ilimiz, doğu-batı aksında Avrupa ile Asya arasında oluşturulacak demir ipek yolu ve kuzey-güney aksında Basra Körfezi ile Rusya arasında oluşturulacak yeni demiryolu koridorunun önemli bir merkezi ve lojistik üssü konumuna kavuşacaktır. Ayrıca, yüksek standartlı demiryolu ağı ile İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Konya, Antalya, Eskişehir, Sivas, Kayseri, Trabzon, Malatya, Diyarbakır gibi ülkemizin önemli şehirleri ile yüksek hızlı demiryolu bağlantısı sağlanacaktır. Örneğin; hâlihazırda İstanbul-Kars arasındaki yaklaşık seyahat süresi konvansiyonel trenlerle 36 saat otobüs ile 23 saattir. İstanbul-Kars arasında çalışacak daha konforlu ve emniyetli Yüksek Hızlı Tren (YHT) tren setleri ile bu yolculuk süresi 9 saatin altına inecektir. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Prof. Dr. Oktay BELLİ KARS BÖLGESİ’NDE BULUNAN TARİHÖNCESİ ÇAĞ’A AİT KAYAÜSTÜ RESİMLERİ VE URARTULAR Oktay BELLİ1* GİRİŞ Son 8 yıldan beri Kars Bölgesi’nde yapmış olduğumuz sistemli arkeolojik yüzey araştırması sonucunda, Anadolu ve komşu bölgelerin tarihöncesi kayaüstü resim sanatına çok büyük katkılar sağlayan yüzlerce kayaüstü resminin varlığı saptanmıştır. Kayaüstü resimleri, iki coğrafi alanda yoğun olarak bulunmaktadır; Kars – Borluk Vadisi ve Kağızman yöresi. Kars - Borluk Vadisi KARS – BORLUK VADİSİ Bugünkü modern Kars kentinin 5 km. güneyindeki Borluk Vadisi, tarihöncesi çağda çok yoğun bir yerleşime sahne olmuştur. Ortala1* Prof. Dr. Oktay BELLİ, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi, 34134, İstanbul- TÜRKİYE, e-posta: [email protected] - [email protected] [email protected] 79 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Kars - Borluk Vadisi Kervan Resimleri ma 3 km. uzunluğundaki andezitten oluşan kayalık vadide iki höyük, çok sayıda kayaaltı sığınağı ve mağara ile 186 adetten fazla kayaüstü resminin varlığı saptanmıştır. Araştırmaların devam etmesiyle, bu sayının artacağına inanmaktayız. Kayaüstü resimleri “Azat- Kervan”, “Katran Kazanı”, “Karataş”, “İkisu Arası”, “Mağaracık Kayaaltı Sığınağı”, “Taşocağı”, “Dereçayırı”, “Dört Tüneller” ve “Sarıçayır” gibi mevkilerde bulunmaktadır. Kayaüstü resimlerinin bir kısmı doğa koşullarının etkisi ile silinmiş, çok büyük bir kısmı da insanlar tarafından acımasız bir şekilde tahrip edilmiştir. Çalışmalarımız sonucunda Erzurum Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından “I. Derece Arkeolojik Sit Alanı” ilan edilen Borluk Vadisi’ndeki kayaüstü resimlerinin bulunduğu kayalıklar, 2006 yılında Kars Havaalanı’nı genişletme çalışmaları sırasında iş makineleri ve dinamitler ile parçalanarak 80 havaalanı tabanına mıcır olarak serilmiştir. Bu çalışmalar sonucunda hem kayaüstü resimler tahrip olmuş, hem de olağanüstü bir görünüme sahip olan kanyonun kuzey kesimi param parça edilmiştir. Gerek Borluk Vadisi’nde gerekse Kağızman yöresinde tespit etmiş olduğumuz hayvan türlerinin hemen hepsi, araştırma ekibimizin bir üyesi olan değerli meslektaşım Arkeozoolog Prof. Dr. Vedat Onar tarafından saptanmıştır. Andezitten oluşan kayaaltı sığınakları ile kaya yüzeyine kazıma- vurgu ve çizgi tekniği ile günümüzde soyu tükenmiş olan geyik, yaban sığırı, yaban domuzu, dağ keçisi, dağ koyunu ve türleri kesin olarak anlaşılamayan çeşitli hayvanlar ile Ana Tanrıça ve hayvanlara ok atan avcı figürleri çizilmiştir. Av hayvanlarının üçte ikisinden fazlasını, dağ koyunu ve dağ keçileri oluşturmaktadır. Ala geyiklerin hem Kafkasya, hem de Kağız- Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Kars - Borluk Vadisi Geyik Resmi man yöresindeki geyik türlerinden farklı olduğu anlaşılmaktadır. Katran Kazanı mevkiinde yerden ortalama 5 m. yükseklikte kaya yüzeyine çizilen 24 x 31 cm. ölçülerindeki geyik figürü, bölgedeki en büyük geyik resmini oluşturmaktadır. Şimdilik yalnızca Borluk Vadisi’nde betimlenen yaban domuzu figürlerinin benzerine, Kafkasya ve Kağızman yöresinde rastlanılmamaktadır. Anadolu’da yaban domuzunun benzeri, Şanlıurfa yakınındaki Göbekli Tepe tapınak alanındaki dikilitaş üzerine kabartma tekniği ile betimlenmiştir. Kars-Borluk Vadisi’ndeki kayaüstü resimlerinin bir başka önemli özelliği, Anadolu ve dünyanın diğer coğrafi bölgelerinde bir kentin 5 km. yakınında Tarihöncesi Çağ’a ait kayaüstü resim sanatının seçkin örnekleri bulunmamaktadır. Bu yüzden Kars kentinin tarihi, günümüzden 12.000 yıl öncesine dayanmaktadır. Kayaüstü resimlerini kesin olarak tarihlemek çok zor olsa da, yaklaşık olarak günümüzden 12.000 – 3.000 yılları arasında yapıldıkları sanılmaktadır. Çeşitli av hayvanlarının bolluğu yüzünden, kaya resim sanatı yapma geleneğinin çok uzun bir süre devam ettiği anlaşılmaktadır. Av hayvanlarının bir kısmı, insanların henüz yerleşik bir yaşama geçmediği, kayaaltı sığınağı ve mağaralarda geçici olarak barındığı, avcılık ve toplayıcılık yaparak besin gereksinimlerini karşıladığı dönemde, avcılık uğraşlarının büyü inancıyla başarılı geçeceği amacıyla çizilmiştir. Bazı hayvan resimleri de, insanların Borluk Vadisi’ndeki Dündartepe ve Harmantepe höyüklerinde yerleşik bir yaşama geçtiği, tarım ve küçükbaş hayvan besiciliği yaptığı, ancak avcılık geleneğini de devam ettirdiği Erken Tunç ve Demir Çağ’ında çizildiği sanılmaktadır. 81 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Kars - Borluk Vadisi Mağaracık Resimleri KAĞIZMAN YÖRESİ Kağızman İlçesi’nin ve ünlü Aras Irmağı’nın yakın çevresindeki dağlık bölgede “Karaboncuk – Aşağı Kom”, “Karaboncuk – Alacaatlı”, Çallı – Mal Yatağı”, “Ağyar”, “Dağçayır”, “Çiçekli”, “Bahçecik”, “Kurbanağa Mağarası”, “Ağıl”, “Balanın Komu” ve “Çalışmalı Yazılıkaya” gibi mevkilerde şimdilik toplam 198 adet kayaüstü resminin varlığı saptanmıştır. Araştırmaların devam etmesiyle, bu sayının artacağına inanmaktayız. Yüksek ve engebeli dağların eteğinde veya koyaklarda bulunan kayaüstü resimlerine oldukça zor ulaşılmaktadır. Kara av hayvanlarının bol ve çeşitli olması yüzünden, Kağızman Bölgesi’nde Eskiçağ’dan günümüze kadar kesintisiz olarak varlığını sürdüren mesleklerin başında, avcılık gelmektedir. Burada en çok dikkat çeken av avcı insandır. Avcıların ellerinde herhangi bir silah yoktur, 82 yalnızca cepheden betimlenen bir insan figürünün sol kolunun altında, çok uzun bir sopa bulunmaktadır. Geyiklere kıyasla oldukça küçük olan betimlenen avcı insanların bir kısmı cepheden, bir kısmı da yandan gösterilmiştir. İnsan figürleri küçük olarak yapılmasına karşın, oldukça estetik ve hareketli bir biçimde betimlenmiştir. Tarihöncesi Çağ’ın en eski avcı insanlarını oluşturan bu ilginç figürler, bizim şimdilik anlayamadığımız çok gizemli bir av sahnesini tüm canlılığı ile yansıtmaktadır. Avcı insanların düzenledikleri bu hareketli av sahnesinin Anadolu’daki en yakın benzerini, Diyarbakır Çayönü yerleşmesi yanındaki Sinek Çayı Kayaaltı Sığınağı resimleri oluşturmaktadır. YAZILIKAYA RESİMLERİ Kayaüstü resimlerinin sayı olarak en fazla bulunduğu Çamuşlu Köyü yakınlarındaki Yazılıkaya, Kağızman’ın 25 km. kuzeybatısında yer Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Kars - Borluk Vadisi Mağaracık Resimleri almaktadır. Aladağı’nın (3134 m.) güney eteğinde bulunan Yazılıkaya’daki resimler, 196869 yıllarında değerli araştırmacı Prof. Dr. Kılıç Kökten tarafından bilim dünyasına tanıtılmıştır. edildiği görülmektedir. Özellikle dolgun gövdeli ve yanlara açılan yarım ay biçimli çatallı boynuzları ile betimlenen geyikler, oldukça etkileyicidir. Büyük Pano olarak adlandırılan 3.5- 4 m. genişliğinde ve 14 m. uzunluğundaki andezitten oluşan kayalığın cam gibi düzgün olan güneydoğu yüzeyine 54’ü erkek geyik, 11’i dişi ve 12’si de yavru olmak üzere toplam 77 geyik resmi, 13 adet dağ keçisi, çok sayıda insan, boğa ve yabani sığır figürü çizilmiştir. Avcı ressamlar tarafından büyük bir özenle çizilen geyik, boğa, yabani sığır, dağ koyunu ve dağ keçileri, tarih öncesi çağda besin değeri çok büyük kara av hayvanlarını oluşturmaktadır. Obsidyen kalemler ile çalışan avcılar, hayvanların resimlerini kaya yüzeyine çizerek, avlarının büyüsel inançla başarılı geçeceğine inanmaktaydılar. Kazıma ve vurgu tekniği ile çizilen insan ve hayvan figürleri bezeme amacından çok, av büyüsü inancı ile karışık olarak yapılmışlardır; figürlerin bazıları sağ tarafa, bazıları sol tarafa doğru yürür durumda gösterilmiş, bazıları da boş yer bulunmaması yüzünden üst üste gelecek şekilde betimlenmiştir. Geyiklerin bir kısmının gövdesi dolgun, bir kısmının da stilize Yerden ortalama 4 m. yükseklikte 52 m2‘lik bir kaya yüzeyine karışık olarak yapılan 90 adetten fazla insan ve hayvan resmi, tarihöncesi çağların en büyük sanat tablosunu yansıtmaktadır. Anadolu ve dünyanın diğer coğrafi bölgelerinde benzerine rastlanılmayan bu olağan üstü sanat tablosu, günümüzde bile büyük bir hayranlık ile izlenmektedir. 83 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Kağızman - Karaboncuk Kayaüstü Resimleri Büyük Pano olarak adlandırılan kaya yüzeyine resim yapacak boş yer kalmadığı için, 16 m. doğuda bulunan kaya yüzeyine resimler yapılmıştır. Yerden ortalama 3.5 m yükseklikte Küçük Pano olarak adlandırılan cam gibi düzgün kayanın batı yüzüne, 7’si erkek, 3’ü dişi olmak üzere 10 geyik, 3 insan ve bir yabani eşek figürü çizilmiştir. Hayvan figürlerinin yapılış tekniği ve türleri, Büyük Pano’daki hayvan türlerinin benzerini oluşturmaktadır. Elinde yay tutan ve dizlerini hafifçe bükerek eşeğe doğru ok atan insan figürü, yandan oldukça estetik bir şekilde betimlenmiştir. Büyük ve Küçük Pano’daki resimlerin üçte ikisinden fazlasını, geyik figürleri oluşturmaktadır. Vurgu tekniği ile oldukça gerçekçi bir yöntem ile yapılan geyik figürleri, ortalama 8 x 13 cm. büyüklüğündedir. Kağızman yöresinde kaya yüzeyine çizilen 92’den fazla geyik figürü, Kars - Borluk Vadisi’ndeki geyik resimlerinden daha farklı bir görünümdedir. 84 Yazılıkaya’da betimlenen 105’den fazla insan ve hayvan figürünün oldukça geniş bir zaman dilimi içinde yapıldıkları sanılmaktadır. Gövde ve boynuzları oldukça gerçekçi yapılan hayvanların daha erken, stilize edilen figürlerin ise daha geç dönemde yapıldıkları anlaşılmaktadır. Avcı insanları yansıtan figürlerin bir kısmı yandan, bir kısmı da cepheden betimlenmiştir, sanki burada av sahneleri betimlenmek istenmiştir. Şimdilik kesin olmamakla birlikte, Yazılıkaya kayaüstü resimlerinin M.Ö. 15.000- 7000 yılları arasında yapıldıkları sanılmaktadır. ÇALLI KAYAÜSTÜ RESİMLERİ Kağızman’ın 12 km. kuzeyindeki Çallı Köyü’nün Mal Yatağı Mevkii’nde bulunan kayaüstü resimleri, Büyük Pano ve Küçük Pano olarak ikiye ayrılmaktadır. Çamuşlu- Yazılıkaya’da çok sayıda avcı insan betimlenmesine karşın, Büyük ve Küçük Pano’da herhangi bir insan betimlenmemiştir. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Kağızman - Karaboncuk Kayaüstü Resimleri Büyük Pano’da kazıma – çizgi tekniği ile yapılan 26 figür, geyik, ceylan, dağ koyunu, dağ keçisi, hörgüçlü deve ve av köpeğinden oluşmaktadır. Resimlerin en büyük özelliği, oldukça gerçekçi ve hareketli olarak betimlenmeleridir. Öyle ki başını arkaya doğru çeviren bir geyik ile ceylan, perspektif bir yöntem ile betimlenmiştir. Ayrıca hayvanların baş ve gövde ayrıntıları, büyük bir özenle belirtilmiştir; ceylanın gövdesindeki benekler, dağ keçilerinin gövdelerindeki kaburgalar, çene altındaki sakalları, boynuzları ve ayaklarındaki toynakları, sanki canlı gözleme dayanılarak çizilmiştir. Bunlardan da önemlisi büyüklük, biçim ve ayrıntı yönünden hayvanların birbirinin benzeri olarak yapılmadığı görülmektedir. Buradaki resimlerin ana konusu, Terrier türü bir av köpeğinin yardımıyla, av hayvanlarının soldan sağ tarafa doğru kaçırtılarak, çalı ve ağaçlardan yapılan bir tuzağa düşürülmesi anlatılmak istenmiştir. Tuzağın önüne doğru yığılan hayvanlardan bir dağ keçisi ile dağ ko- yunu ani bir hareketle durur biçimde betimlenmiş, bir dağ keçisinin boynuzları da tuzağa takılmıştır. Köpek yardımıyla yapılan bu tür sürek avı sahnesi, Doğu Anadolu’nun en eski sürek avını yansıtmaktadır. Karaboncuk Köpek Resimleri 85 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Çallı Kayaüstü Resimleri Çallı Kayaüstü Resimleri Ayrıca çift hörgüçlü olarak gösterilen bir hayvanın deveye benzediği ve Anadolu’da ilk kez betimlendiği anlaşılmaktadır. keçisi, 1 oğlak ve 2 köpek resmi çizilmiştir. Figürlerin dış konturları kazıma – çizgi tekniği ile çizilmiş, gövde kısmı da dövme tekniği ile yapılmıştır. Büyük Pano’nun 14 m. batısında yer alan Küçük Pano’daki 17 hayvan resmi de, kazımaçizgi tekniği ile yapılmıştır. Buradaki resimlerin ana konusu da, bir köpek yardımı ile soldan sağa doğru kaçırtılan hayvanların yine önlerine çalı ve ağaçlarla yapılan bir tuzak ile kapatılarak avlanmasıdır. Oldukça iri olarak betimlenen ve tazıya benzetilen köpek, bölgenin yerel türünü yansıtmaktadır. Köpeğin pençelerindeki tırnaklar, büyük bir özenle belirtilmiştir. KARABONCUK KAYAÜSTÜ RESİMLERİ Kağızman’ın 21 km. kuzeybatısında yer alan Karaboncuk köyü ve çevresindeki kayaüstü resimleri, bölgenin en ilginç hayvan figürlerini yansıtmaktadır. Karaboncuk Köyünün 1 km. kadar güneyinde Aşağı Kom mevkiinde bulunan andezit bir kaya parçasının cam gibi düzgün yüzüne, 4 dağ 86 Hayvan resimlerinin en büyük özelliği, oldukça hareketli ve büyük olarak betimlenmiş olmasıdır. Ortalama 30 x 35 cm. büyüklüğündeki resimlerin en büyüğünü, orta kısımda sol tarafa doğru atlar biçimde betimlenen dağ keçisi oluşturmaktadır. Ortalama 50 cm. büyüklüğündeki dağ keçisi figürü, şimdilik hem Doğu Anadolu’nun, hem de Anadolu’nun en büyük çizilen hayvan figürünü yansıtmaktadır. Sol tarafa doğru koşar durumda betimlenen iki köpek figürünün biri büyük diğeri biraz daha küçüktür. Koşar durumda gösterilen köpek figürlerinin gövde ayrıntıları özenle betimlenmiştir. Çallı kayaüstü resimlerindeki köpek türlerinden daha farklı olan buradaki hayvanlar, Kağızman çevresinde Neolitik Çağ’dan itibaren köpeklerin sürek avında kullanıldığını göstermektedir. Karaboncuk Köyü’nün 500 m. kuzeydoğusunda Alacaatlı mevkiinde bazalt bir kaya parçasının cam gibi düz olan yüzeyine, 3 dağ keçisi figürü çizilmiştir. Hayvan figürlerinin gövde ve Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Çallı Kayaüstü Resimleri Çallı Kayaüstü Resimleri boynuzları, kazıma- çizgi tekniği ile yapılmış, gövdelerinin içi boş bırakılmıştır. Dağ keçileri, ortalama 25 x 35 cm. büyüklüğündedir. Buradaki resimler, Kurbanağa Mağarası’nın girişinin çevresinde yapılan dağ keçilerine çok benzemektedir. Neolitik ve Erken Tunç Çağı’na tarihlenen dağ keçileri, sanki aynı avcı tarafından çizilmiş gibi benzer özellikler göstermektedir. Kayaüstü resimlerini kesin olarak tarihlemek çok zor olsa da, yaklaşık olarak günümüzden 12.000 – 3.000 yılları arasında yapıldıkları sanılmaktadır. Çeşitli av hayvanlarının bolluğu yüzünden, kaya resim sanatı yapma geleneğinin çok uzun bir süre devam ettiği anlaşılmaktadır. SONUÇ Kars Bölgesi’nde yapmış olduğumuz sistemli arkeolojik yüzey araştırması sonucunda, Anadolu ve komşu bölgelerin tarihöncesi kayaüstü resim sanatına çok büyük katkılar sağlayan yüzlerce kayaüstü resminin varlığı saptanmıştır. Kayaüstü resimleri, iki coğrafi alanda yoğun olarak bulunmaktadır; Kars – Borluk Vadisi ve Kağızman yöresi. Kars-Borluk Vadisi’ndeki kayaüstü resimlerinin en önemli özelliği, Anadolu ve dünyanın diğer coğrafi bölgelerinde bir kentin 5 km. yakınında Tarihöncesi Çağ’a ait kayaüstü resim sanatının seçkin örnekleri bulunmamaktadır. Bu yüzden Kars kentinin tarihi, günümüzden 12.000 yıl öncesine dayanmaktadır. Av hayvanlarının bir kısmı, insanların henüz yerleşik bir yaşama geçmediği, kayaaltı sığınağı ve mağaralarda geçici olarak barındığı, avcılık ve toplayıcılık yaparak besin gereksinimlerini karşıladığı dönemde, avcılık uğraşlarının büyü inancıyla başarılı geçeceği amacıyla çizilmiştir. Bazı hayvan resimleri de, insanların Borluk Vadisi’ndeki Dündartepe ve Harmantepe höyüklerinde yerleşik bir yaşama geçtiği, tarım ve küçükbaş hayvan besiciliği yaptığı, ancak avcılık geleneğini de devam ettirdiği Erken Tunç ve Demir Çağ’ında çizildiği sanılmaktadır. Kağızman İlçesi’nin ve ünlü Aras Irmağı’nın yakın çevresindeki dağlık bölgede “Karaboncuk – Aşağı Kom”, “Karaboncuk – Alacaatlı”, Çallı – Mal Yatağı”, “Ağyar”, “Dağçayır”, “Çiçekli”, “Bahçecik”, “Kurbanağa Mağarası”, “Ağıl”, “Balanın Komu” ve “Çamuş- 87 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Yazılıkaya Küçük Pano 88 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Yazılıkaya Büyük Pano lu - Yazılıkaya” gibi mevkilerde şimdilik toplam 198 adet kayaüstü resminin varlığı saptanmıştır. Araştırmaların devam etmesiyle, bu sayının artacağına inanmaktayız. Yüksek ve engebeli dağların eteğinde veya koyaklarda bulunan kayaüstü resimlerine oldukça zor ulaşılmaktadır. Kayaüstü resimlerinin sayı olarak en fazla bulunduğu Çamuşlu Köyü yakınlarındaki Yazılıkaya, Kağızman’ın 25 km. kuzeybatısında yer almaktadır. Aladağı’nın (3134 m.) güney eteğinde bulunan Yazılıkaya’daki resimler, 196869 yıllarında değerli araştırmacı Prof. Dr. Kılıç Kökten tarafından bilim dünyasına tanıtılmıştır. Büyük Pano olarak adlandırılan 3.5- 4 m. genişliğinde ve 14 m. uzunluğundaki andezitten oluşan kayalığın cam gibi düzgün olan güneydoğu yüzeyine 54’ü erkek geyik, 11’i dişi ve 12’si de yavru olmak üzere toplam 77 geyik resmi, 13 adet dağ keçisi, çok sayıda insan, boğa ve yabani sığır figürü çizilmiştir. Çamuşlu - Yazılıkaya’da betimlenen 105’den fazla insan ve hayvan figürünün oldukça geniş bir zaman dilimi içinde yapıldıkları sanılmaktadır. Gövde ve boynuzları oldukça gerçekçi yapılan hayvanların daha erken, stilize edilen figürlerin ise daha geç dönemde yapıldıkları anlaşılmaktadır. Avcı insanları yansıtan figürlerin bir kısmı yandan, bir kısmı da cepheden betimlenmiştir, sanki burada av sahneleri betimlenmek istenmiştir. Şimdilik kesin olmamakla birlikte, Yazılıkaya kayaüstü resimlerinin M.Ö. 15.000- 7000 yılları arasında yapıldıkları sanılmaktadır. Kağızman’ın 12 km. kuzeyindeki Çallı Köyü’nün Mal Yatağı Mekii’nde bulunan kayaüstü resimleri, Büyük Pano ve Küçük 89 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Pano olarak ikiye ayrılmaktadır. ÇamuşluYazılıkaya’da çok sayıda avcı insan betimlenmesine karşın, Büyük ve Küçük Pano’da herhangi bir insan betimlenmemiştir. Büyük Pano’da kazıma – çizgi tekniği ile yapılan 26 figür, geyik, ceylan, dağ koyunu, dağ keçisi, hörgüçlü deve ve av köpeğinden oluşmaktadır. Resimlerin en büyük özelliği, oldukça gerçekçi ve hareketli olarak betimlenmeleridir. Öyle ki başını arkaya doğru çeviren bir geyik ile ceylan, perspektif bir yöntem ile betimlenmiştir. Ayrıca hayvanların baş ve gövde ayrıntıları, büyük bir özenle belirtilmiştir; ceylanın gövdesindeki benekler, dağ keçilerinin gövdelerindeki kaburgalar, çene altındaki sakalları, boynuzları ve ayaklarındaki toynakları, sanki canlı gözleme dayanılarak çizilmiştir. Bunlardan da önemlisi büyüklük, biçim ve ayrıntı yönünden hayvanların birbirinin benzeri olarak yapılmadığı görülmektedir. Buradaki resimlerin ana konusu, Terrier türü bir av köpeğinin yardımıyla, av hayvanlarının soldan sağ tarafa doğru kaçırtılarak, çalı ve ağaçlardan yapılan bir tuzağa düşürülmesi anlatılmak istenmiştir. Tuzağın önüne doğru yığılan hayvanlardan bir dağ keçisi ile dağ koyunu ani bir hareketle durur biçimde betimlenmiş, bir dağ keçisinin boynuzları da tuzağa takılmıştır. Köpek yardımıyla yapılan bu tür sürek avı sahnesi, Doğu Anadolu’nun en eski sürek avını yansıtmaktadır. Ayrıca çift hörgüçlü olarak gösterilen bir hayvanın deveye benzediği ve Anadolu’da ilk kez betimlendiği anlaşılmaktadır Büyük Pano’nun 14 m. batısında yer alan Küçük Pano’daki 17 hayvan resmi de, kazımaçizgi tekniği ile yapılmıştır. Buradaki resimlerin ana konusu da, bir köpek yardımı ile soldan sağa doğru kaçırtılan hayvanların yine önlerine çalı ve ağaçlarla yapılan bir tuzak ile kapatılarak avlanmasıdır. Oldukça iri olarak betim- 90 lenen ve tazıya benzetilen köpek, bölgenin yerel türünü yansıtmaktadır. Köpeğin pençelerindeki tırnaklar, büyük bir özenle belirtilmiştir. Kağızman’ın 21 km. kuzeybatısında yer alan Karaboncuk köyü ve çevresindeki kayaüstü resimleri, bölgenin en ilginç hayvan figürlerini yansıtmaktadır. Karaboncuk Köyünün 1 km. kadar güneyinde Aşağı Kom mevkiinde bulunan andezit bir kaya parçasının cam gibi düzgün yüzüne, 4 dağ keçisi, 1 oğlak ve 2 köpek resmi çizilmiştir. Figürlerin dış konturları kazıma – çizgi tekniği ile çizilmiş, gövde kısmı da dövme tekniği ile yapılmıştır. Hayvan resimlerinin en büyük özelliği, oldukça hareketli ve büyük olarak betimlenmiş olmasıdır. Ortalama 30 x 35 cm. büyüklüğündeki resimlerin en büyüğünü, orta kısımda sol tarafa doğru atlar biçimde betimlenen dağ keçisi oluşturmaktadır. Ortalama 50 cm. büyüklüğündeki dağ keçisi figürü, şimdilik hem Doğu Anadolu’nun, hem de Anadolu’nun en büyük çizilen hayvan figürünü yansıtmaktadır. Sol tarafa doğru koşar durumda betimlenen iki köpek figürünün biri büyük diğeri biraz daha küçüktür. Koşar durumda gösterilen köpek figürlerinin gövde ayrıntıları özenle betimlenmiştir. Çallı kayaüstü resimlerindeki köpek türlerinden daha farklı olan buradaki hayvanlar, Kağızman çevresinde Neolitik Çağ’dan itibaren köpeklerin sürek avında kullanıldığını göstermektedir. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi URARTU KRALLIĞI DÖNEMİ’NDE KARS BÖLGESİ Harita 1 Urartu Krallığı’nın Yayılım Alanı Başkentliğini Van Ovası’nda bugünkü Van Kalesi’nin (eski Tuşpa) yaptığı Urartu Krallığı, M.Ö. 9.-6. yüzyıllar arasında başta Doğu Anadolu Bölgesi olmak üzere, Güney Kafkasya ve Kuzeybatı İran bölgelerinde egemenliğini sürdürmüştür ( Harita: 1). Bugünkü Türkiye yüz ölçümünün yarısı kadar bir coğrafi bölgeye yayılan Urartu Krallığı, hemen her şeyden önce bir kara devletiydi; ne kuzeyde Karadeniz’e, ne de güneyde Akdeniz’e ulaşabilmişti. Deniz ticaretinden yoksun olan Urartu Krallığı’nın ekonomisi, bu yüzden fazla gelişememişti. Urartu Krallığı’nın Doğu Anadolu Bölgesi’ne getirmiş olduğu yeniliklerden biri de, çivi yazısıdır. Urartu dili ve grameri “Asianik Dil” ailesine aittir ve “İndo Avrupai” bir dil konuşan Ermenice ile uzaktan yakından bir ilgisi bulunmamaktadır. Urartu dili ve grameri, günümüzde Kafkasya topluluklarından Abhazya, Çeçen ve İnguş dilleri ile akrabalık göstermektedir. Çivi yazısı sayesinde ilk kez günümüzden 2830 yıl öncesinde Doğu Anadolu Bölgesi’nde yaşayan çeşitli toplulukların dil ve gramerini, dinsel inançlarını, tanrı, tanrıça, insan, dağ, göl ve yer adlarını öğrenmekteyiz. Kralların bırak- mış oldukları çivi yazılı taşlar üzerindeki metinlerden, yapmış oldukları askeri ve tapınma seferleri, ilginç dinsel törenleri ve çeşitli inşa faaliyetleri konusunda bilgi sahibi olmaktayız. Kars ve Güney Kafkasya’nın ilk kez çivi yazısı ile tanışması, günümüzden 2800 yıl önce Urartu Krallığı döneminde olmuştur. Örneğin Kars Bölgesi’ndeki üç önemli çivi yazısından biri Sarıkamış yakınlarındaki Zivin’de (Süngütaş), diğeri Çıldır Gölü yakınlarındaki Taşköprü Kalesi’nde, diğeri de Hanak – Ortakent’de bulunmaktadır ( Resim: 1). Böylece çivi yazısının kullanım alanı güneyde Mezopotamya’dan kuzeyde Kars ve Güney Kafkasya Bölgesi’ne değin yayılmış ve Doğu Anadolu Bölgesi ile Kars ve Güney Kafkasya Bölgesi arasında önemli bir kültür ve sanat birliği kurulmuştur. KARS VE GÜNEY KAFKASYA BÖLGESİ’NİN URARTU KRALLIĞI’NIN EGEMENLİĞİ ALTINA GİRMESİ Kars Bölgesi, Doğu Anadolu’nun Güney Kafkasya’ya açılan en büyük kapısı olduğundan, bir kara devleti olan Urartu Krallığı için büyük bir önem taşımaktadır. Bu yüzden Urartu Kralları Güney Kafkasya Bölgesi’ne yapacağı askeri seferden önce, Kars Bölgesi’ni ele geçirmek zorundaydı. Kars ve Kafkasya Bölgesi yeraltı ve yer üstü zenginlikleri açısından, Urartu Krallığı’nın ekonomisi için hayati önem taşımaktaydı. Yeraltı zenginliklerinin başında, altın, gümüş, bakır madenleri ile kaya tuzu gelmekteydi. Yer üstü zenginliklerinin arasında ise, bölge oldukça fazla küçükbaş ve büyük baş hayvan sayısına sahiptir. Ayrıca Urartu Krallığı için gerekli olan bir başka zenginlik kaynağı, insan gücüydü. Özellikle Van Bölgesi’nde yeni kurulacak ekonomik ve 91 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Yoğunhasan Kalesi, güneyden yönetsel amaçlı kalelerde çalıştırılacak büyük oranda insan gücüne gereksinim duyulmaktaydı. İşte bu önemli nedenlerden dolayı, Kars ve Güney Kafkasya Bölgesi’ni ele geçirmek ve bu zenginliklerden bir an önce yararlanmak için, askeri seferlere başlanılmıştır. Askeri seferlerin Urartu Krallığı’nın kurulmasından çok kısa bir süre sonra başlaması, Kars ve Güney Kafkasya Bölgesi’nin Urartu için ne kadar büyük bir önem taşıdığını gösterir. M.Ö. I. binyılın ilk yarısında çivi yazılı Urartu belgelerinden öğrendiğimize göre, ünlü Aras Irmağı’nın hemen kuzeyinde kalan Kars Bölgesi, Diauehi Krallığı olarak adlandırılmaktadır. Bazı araştırmacılar Diauehi Krallığı’nın sınırlarını batıda Erzincan- Erzurum Bölgesi’nden başlatmak istemelerine karşın, bizim arazide yapmış olduğumuz arkeolojik yüzey araştırması sonuçlarından elde ettiğimiz verilere göre, Diauehi Ülkesi’nin sınırları Urartu Kral- 92 lığı döneminde, Horasan’ın doğusundan, Sarıkamış ve Kars bölgelerini kapsayarak, bugünkü Gürcistan sınırına kadar uzandığı anlaşılmaktadır. Çivi yazılı Assur kaynaklarından öğrendiğimize göre Diauehi Ülkesi, M.Ö. 12. yüzyılın son çeyreğinde “Daiaeni” olarak adlandırılmaktaydı. Daiaeni Ülkesi’nin sınırları da batıda Fırat Irmağı kaynağı ile Erzurum Bölgesi’nden başlamakta ve doğuda Güney Kafkasya’ya değin uzanmaktaydı. Ancak, Daiaeni’n zamanla sınırları küçülmüş ve Urartu Krallığı döneminde Diauehi adını almış ve Aras Irmağı’nın kuzeyinde, Horasan’ın doğusunda Sarıkamış- Kars- Ardahan Bölgesi’ne kadar gerilemiştir ( Harita: 2). Urartu Kralı Menua (M.Ö. 810-786), Horasan’ın batısında Hasankale ve Erzurum’a yapmış olduğu askeri sefer sonucunda, bu böl- Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Yazılıtaş Çiviyazıtı geyi Urartu Devleti’nin topraklarına katmıştır. Hasankale’de bulunan çivi yazılı kitabeye göre, Kral Menua Hasankale’de çok güçlü bir kale inşa ettirmiş ve ovanın sulanması için kuzeyden güney yönüne doğru akan Vakıf Çayı üzerinde, üç tane önemli sulama kanalı yaptırmıştır. Urartu Kralı Menua, Diauehi Ülkesi’ne yapacağı askeri seferler için, Horasan’ın doğusunda, Aras Irmağı’nın ve bugünkü Karakurt’un hemen güneyinde yer alan Yoğunhasan Kalesi’ni yaptırmıştır ( Resim: 2). Oldukça stratejik bir konumda yer alan Yoğunhasan Kalesi, Aras Irmağı’nın hemen kuzeyinde yer alan Diauehi Ülkesi’ne yapılacak askeri seferler için çok önemli bir askeri yönetim merkezi olarak kullanılmıştır. Kral Menua, Sarıkamış’ın güneybatısıdaki Zivin (Süngütaş) ve Yazılıtaş adlı kaya yazıtlarında ( Resim: 3), Aras Irmağı’nın kuzey kesiminde yer alan Diauehi Ülkesi’ne yaptığı askeri seferleri şu şekilde anlatmaktadır: “Tanrı Haldi, kendi silahıyla güçlü ülke olan Diauehi’ye karşı sefere çıktı ve ülkeyi dize getirdi. Tanrı Haldi güçlüdür, Tanrı Haldi’nin silahı güçlüdür. Tanrı Haldi’nin kudretiyle İşpuini oğlu Menua sefere çıktı. Tanrı Haldi önden gitti. Menua der ki; Diauehi Ülkesini ele geçirdim. Krali kent Şaşili’yu savaşta ele geçirdim, ülkeyi yıktım, kaleleri yerle bir ettim. Şeşetinele Ülkesi’ne, Zua kentine kadar ulaştım. Utuha kentini…. Menua der ki, Diauehi’nin kralı Utupurşini önüme çıkı, ayaklarıma kapandı, önümde secde etti. Merhamet gösterdim. Haraç ödemesi koşulu ile hayatını bağışladım. Altın ve gümüş verdi. Geri dönecek tutsakları tümüyle serbest bıraktım. Menua der ki;…. Oradan iki kralı, yani Baltulhi boyunun ül- 93 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Hanak Çiviyazıtı 94 kesininkini ve Haldiriulhi kentinin ülkesininkini aldım. O ülkeye özgü olan tahkimatlı kaleleri ele geçirdim. Menua der ki; Her kim bu yazıtı tahrip ederse, her kim suç işlerse, her kim bir başkasına yaptırırsa, her kim değişik bir şey söylerse, ben yaptım derse, Tanrı Haldi, Tanrı Teişeba, Tanrı Şivini ve bütün tanrılar onu gün ışığından yoksun etsin”. diği gibi, Diauehi Ülkesi’ne yapılan askeri seferlerin yine bu bölgeden yapıldığı anlaşılmaktadır. Urartu Krallığı’nın başkentliğini yapan Van Kalesi kayalığının güneybatısında “Horhor Yazıtları“ olarak adlandırılan I.Argişti’ye ait mezar odasının çevresindeki yazıtlarda, I. Argişti, krallığının ikinci yılında Diauehi Ülkesi’ne yaptığı askeri seferi şu şekilde anlatmaktadır: Yukarıdaki Yazılıtaş yazıtından da anlaşılacağı gibi Kral Menua, Diauehi Ülkesi’ni vergi ödemesi koşuluyla eski yöneticilerine bırakmıştır. Menua’dan sonra Urartu tahtına geçen oğlu I. Argişti (M.Ö. 786- 764) döneminde, Diauehi Ülkesi’ne askeri seferler düzenlenerek, ülkenin çok büyük bir kısmı egemenlik altına alınmıştır. Yoğunhasan Kalesi’nin güneyinde Pirabat’ta bulunan Kral Menua ve oğlu I.Argişti’ye ait çivi yazılı belgelerin de göster- “… Argişti der ki; Egemen olan Tanrı Haldi’ye, Tanrı Teişeba’ya ve Tanrı Şivini’ye onların ilahi büyüklğünde yardım istediğim için yalvardım. Aynı yıl içinde yine savaşçıları topladım ve Diauehi Ülkesi’ne ve Diauehi Kralı Mannudubi’ye karşı sefere çıktım. Şeriazi Ülkesi’ni ele geçirdim, kentleri yaktım, kaleleri yerle bir ettim. Pute kentinin güneyindeki (?), Biani Ülkesi’ne ve Huşa Ülkesi’ne kadar ilerledim (?). Tariu Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Çıldır Gölü ve Senger Kalesi - Güneyden Bölgesi’ni (?) bıraktım. Zabahae Ülkesi’ne karşı sefere çıktım ve Zabahae Ülkesi’ni ele geçirdim. Uzinabitarne kentine ve büyük Sirimu Dağı’na kadar ilerledim. İgane Ülkesi’nin Maqaltu kentinin bölgesini bıraktım. Eriahe Ülkesi’ne vardım. Apuni Ülkesi’ne karşı sefere çıktım. Ureiu kentini ve krali Witeruhe kentini ele geçirdim. 19.225 genç, 10.140 canlı savaşçı, 23.280 kadın olmak üzere toplam 52.675 kişiyi tutsak aldım. Kimilerini öldürdüm, kimilerini de canlı götürdüm. 1.104 at, 35.015 büyük baş hayvan ve 100 bin X on bin 1.829 küçükbaş hayvan sürüp getirdim. Argişti der ki;Tanrı Haldi uğruna bu kahramanlıkları bir yıl içinde yaptım.” Yukarıdaki metinden de açık bir şekilde anlaşılacağı gibi, Kral I.Argişti Diauehi Ülkesi’nin çok büyük bir kısmını ele geçirmiş ve 1.104 at, 35.015 büyükbaş hayvan ile 100.000’den fazla küçükbaş hayvanı haraç olrak almış ve Van Bölgesi’ne getirmiştir. Bu önemli bilgiler, M.Ö. I. bin yılının ilk yarısında Kars Bölgesi’nin oldukça fazla bir şekilde büyük baş ve küçükbaş hayvana sahip olduğunu göstermektedir. Ayrıca Kral I. Argişti, bölge nüfusundan 23.280 kişiyi Van Bölgesi’ne sürüp getirerek, yeni kurulan ekonomik ve askeri yönetim merkezlerine yerleştirmiştir. Oldukça zengin ve güçlü olduğu anlaşılan Diauehi Ülkesi, Kral I. Argişti Van Bölgesi’ne döndükten sonra tekrar ayaklanmış ve ödemekle yükümlü olduğu haracı ödememeye başlamıştır. Bu yüzden Kral Argişti tekrar Diauehi Ülkesi’ne askeri sefer yapmak zorunda kalmıştır. Yine Urartu Krallığı’nın başkentliğini yapan Van Kalesi kayalığında Kral I. Argişti’nin mezar odasının çevresindeki yıllıklarında bu önemli sefer şu şekilde anlatılmaktadır: 95 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Senger Kalesi Duvar Kalıntıları Tanrı Haldi kendi silahıyla sefere çıktı. Diauehi Ülkesi Kralı Utuşpurşini’yi yendi. Abnulwani Ülkesi’ni yendi. Onları Argişti önünde yere çaldı. Tanrı Haldi güçlüdür. Tanrı Haldi’nin silahı da güçlüdür. Tanrı Haldi’nin büyüklüğü sayesinde Menua oğlu Argişti sefere çıktı. Argişti der ki; Diauehi Ülkesi yine ayaklandı. Savaşçıları topladım ve Diauehi Ülkesi’ne karşı sefere çıktım. Aribi ordum önünde göründü. Argişti der ki; egemen olan Tanrı Haldi, Tanrı Teişeba, Tanrı Şivini ve Bianili Ülkesi’nin bütün tanrılarına, onların ilahi büyüklüğüne sığınarak yardım istediğim için yalvardım. Bia Ülkesi’ne ve Huşani Ülkesi’ne kadar ilerledim. Didi Ülkesi’ne Zua Kenti’ne karşı sefere çıktım. Diauehi Ülkesi’nin krali Zua Kenti’ni yaktım. Zua Kenti’nde bir yazıt diktim. Aşqalaşi Ülkesi’ne doğru, ülke kapısından geçtim. 105 kaleyi yerle bir ettim ve 453 şehri yaktım. Oradan Gada Ülkesi’ni, Aşqalaşi Ülkesi’ni ve Şaşili Kenti Ülkesi’ni ve halkını kopararak kendi ülkeme kattım. 15.181 delikanlı, 2.734 erkek, 10.604 kadın, 4.426 at, 10.478 büyük baş hayvan, 73.770 küçükbaş hayvanı sürüp çıkardım. Şaşki, Ardarahiki, Baltulhi ve Qabiluhi boylarının krallarını hadım ettirdim. Yerlerine valiler atadım. Diauehi Kralı’nı tutsak aldım, ancak tekrar haraç verme koşuluyla yaşamını bağışladım. Diauehi Ülkesi, Kral Argişti’ye 41 mina saf altın, 37 mina gümüş, 10.000 mina bakır, 1000 binek atı, 300 büyük baş hayvan,…. 10.000 küçükbaş hayvan haraç olarak verdi. Diauehi Ülkesi’ne bu haracı her yıl versin diye buyurdum. … mina saf altın, 10.000 mina bakır….X boğa, 100 adet inek, 500 adet koyun, 300 adet binek atı…. 96 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Darboğaz Barajı’nın Genel Görünümü Yukarıdaki metinden de açık bir şekilde anlaşılacağı gibi Kral I. Argişti, yapmış olduğu bu seferinde Diauehi Ülkesi’ni şiddetli bir biçimde cezalandırmıştır. Diauehi Ülkesi topraklarının çok büyük bir kısmını Urartu Krallığı’nın topraklarına katmış, dört büyük boyun kralını hadım ettirmiş ve yerlerine merkezden valiler atamıştır. 105 küçük kale, 453 kenti tahrip etmiş ve bölgeyi zayıflatmak için, özellikle genç nüfusu Van Bölgesi’ne sürmüştür. Kral Argişti’nin haraç olarak almış olduğu altın, gümüş ve bakır, Diauehi Ülkesi’nin yer altı zenginliğinin ne kadar fazla olduğunu ve Urartu Krallığı’nın ekonomisi için çok büyük bir önem taşıdığını açık bir şekilde göstermektedir. Urartu Kralı I. Argişti’nin Ardahan’ın kuzeydoğusunda Hanak- Ortakent’te bulunan bir başka yazıtında, Diauehi Ülkesi’nin bugünkü Türkiye- Gürcistan sınırına kadar yayıldı- ğını göstermektedir. Hanak- Ortakent yazıtı, aynı zamanda Urartu Krallığı’nın Kuzeydoğu Anadolu’nun en uç noktasındaki çivi yazıtını oluşturmaktadır. Bu önemli yazıtta ise şunlar okunmaktadır: Tanrı Haldi kendi silahı ile sefere çıktı. Düşman Ülkesi olan Tariu Ülkesi’ni yendi…. Argişti önünde yerle bir etti. Tanrı Haldi güçlüdür…. Menua oğlu Argişti sefere çıktı. Tanrı Haldi önden gitti, Argişti der ki; Tariu Ülkesini yendim…. Huşa Ülkesi’ne kadar ve Bia Ülkesi’ne kadar ilerledim. Aşqalaşi Ülkesi’ne gittim. T anrı Haldi’nin buyruğu ile Argişti der ki; Diauehi Ülkesi’nin Kralı önümde göründü ve haraç verdi. Ahuria şehrini dışarıya attım. 97 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Darboğaz Barajı’nın Duvar Kalıntıları Quluni şehrini yendim. Oradan 72.080 besili büyük baş hayvan, 7.000…, 11… kimilerini öldürdüm, kimilerini canlı götürdüm. 6 kaleyi yerle bir ettim. 50 şehri yaktım. Menua oğlu Argişti güçlü kral, Bianili Ülkesi’nin kralı, Tuşpa şehrinin hükümdarı der ki; her kim bu yazıtı tahrip ederse, Tanrı Haldi ve Tanrı Quera onları güneşin altında yok etsin. Yukarıdaki çivi yazılı metinden öğrendiğimize göre Kral I. Argişti, Diauehi Ülkesi’nden 72.000 besili büyük baş hayvan ile sayıları yüzbini geçen küçükbaş hayvanı haraç olarak alarak, krallığın merkezi olan Van Bölgesi’ne getirtmiştir. Çivi yazısında özellikle büyük baş hayvanların besili oldukları belirtilmiştir. Gerçekten de zengin otlaklara sahip olan Kars Bölgesi yaylalarında, Eskiçağ’dan günümüze 98 kadar besili büyük baş hayvan yetişmekte ve ihtiyaç fazlası başka bölgelere ihraç edilmektedir. Diauehi Ülkesi’nde ki kale ve kentleri tahrip eden Kral I. Argişti, buradaki yerel beylerin güçlerini zayıflatmış ve bölgenin çok büyük bir kısmını Urartu Devleti’nin topraklarına katmıştır. Böylece Doğu Anadolu ile Kars ve Güney Kafkasya Bölgesi arasında ikinci kez çok önemli bir kültür birliği kurulmuştur. Hiç kuşkusuz bu kültür birliğinin başında çivi yazısı gelmektedir. Diauehi- Kars Bölgesi’nde kurulan çok sayıdaki ekonomik ve yönetsel amaçlı büyük kaleler sayesinde, Urartu Krallığı’nın anıtsal mimarisi ve sulamaya dayalı modern tarım politikası, Güney Kafkasya’ya değin yayılmıştır. Ayrıca bu bölgenin dinsel inançları da, Urartu Krallığı’nın resmi devlet dinine dahil edilmiştir. Bunların Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Taşköprü Kalesi Genel Görünüm başında, Çıldır Gölü yakınlarında bulunan taştan yapılmış anıtsal balık heykelleri gelmektedir. Kars Bölgesi’nde yapmış olduğumuz arkeolojik yüzey araştırması sırasında, Diauehi Krallığı’na ait bulmuş olduğumuz kale ve kentlerin, Urartu kale ve kentlerinden oldukça farklı olduklarını saptadık. Bu farklılığın başında, mimari yapıların planları ile kullanılan inşaat malzemesinin çeşitliliği gelmektedir. Örneğin, Urartu Krallığı’na ait büyük ve anıtsal kaleler, savunma yönünden büyük avantaj oluşturan sarp ve yüksek kayalık tepeler üzerinde yer almaktadır. Kaleleri çepeçevre saran sur duvarlarının temelleri iri taşlardan yapılmış ve bunun üzerinde de yüksek kerpiç duvarlar bulunmaktadır. Büyük kalelerin içinde bir veya iki tapınak, saray odaları, yiyecek ve içeceklerin saklandığı büyük depo odaları, çeşitli eşya, alet ve silahların üretildiği atölyeler ile silah depoları, hizmetli ve askerlerin barındığı odalar bulunmaktadır. Oysa Diauehi Krallığı’na ait kalelerin ayrımlı özelliği, çok küçük olmalarıdır. Genellikle kare, dikdörtgen veya oval bir plan gösteren küçük kaleler, yüksek bir kuleyi anımsatmaktadır. Kalelerin duvarları, yakın çevredeki yerel taş yataklarından elde edilen taşlardan yapılmıştır. Taş duvarların üzerinde ise kerpiç duvarlar bulunmamaktadır. Bu yüzden tümüyle taştan yapılan kaleler, yüksek bir kuleye benzemektedir. Kule türü kale duvarlarının yapımında kullanılan taşların bazılarının dörtten fazla köşeye sahip oldukları görülmektedir. Duvarların iç ve dış yüzünde büyük taşlar kullanılmış, araları ise işlenmemiş taşlarla 99 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Taşköprü Kalesi - Batıdan doldurulmuştur. Duvar kalınlığı ortalama olarak 2-5 m. arasında değişmektedir. Urartu kale duvarlarının aksine, duvarlarda bastiyon türü çıkıntılar görülmemektedir. Bu tür kulelerin güney eteklerinde ise, genellikle halkın oturduğu sivil yerleşim konutları bulunmaktadır. Sivil yerleşim merkezindeki konutlar da, yine taştan yapılmıştır. Kars Bölgesi’nde tipik Diauehi kalelerini yansıtan örneklerden biri, günümüzde Karakale olarak adlandırılan mimari kalıntılardır. Çıldır ilçe merkezinin 12 km. kadar kuzeydoğusunda bulunan ve kaleye adını veren Karakale Köyü, bölgenin büyük yerleşim merkezleri arasında yer almaktadır. Köy yerleşmesinin 350- 400 m. doğusunda ve Karaçıngıl Deresi’nin kuzey yamacında, Karakale mimari kalıntıları bulunmaktadır ( Resim: 4). Doğudan batı yönüne doğru akan Karaçıngıl Dere- 100 si, andezitten oluşan araziyi geniş ve derin bir biçimde oymuştur. Fazla dik ve eğimli olmayan bir yamaç üzerine kurulan Karakale mimari kalıntıları, 50 -60 m. güneyinde bulunan Karaçıngıl Deresi’ne değin uzanmaktadır. Aslında dere yatağına kadar uzanan mimari kalıntılar, sivil yerleşim merkezine ait konut kalıntılarıdır. Oval bir plan gösteren Karakale, kabaca yüksek bir kuleye benzemektedir. Karakale’nin güney duvarları, arazinin güney yönüne doğru eğimli olması yüzünden daha çok yıkılmış ve aşağıda dere sularının eteklerine kadar sürüklenmiştir ( Resim: 5). Karakale’nin kuzey ve batı duvarları da yıkılmıştır, ancak en yüksek duvar, doğu duvarıdır. Duvar yüksekliği 3.5 -4 m. kadardır ( Resim: 6). Tümüyle işlenmiş büyük taşlardan yapılan duvarların kalınlığı 2 m’den fazladır. Duvarların iç ve dış kısmın- Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Taşköprü Çiviyazıtı da iri taşlar kullanılmış, araları ise işlenmemiş taşlarla doldurulmuştur. Taşların dış yüzeyleri ile birleşme yerleri kabaca da olsa düzeltilmiştir. Bazı taşların dörtten fazla köşeye sahip oldukları görülmüştür. Taşlar arasında birleştirici malzeme olarak çamur kullanılmıştır. Güneyindeki dere ile bağlantılı olduğu anlaşılan su tünelinin ağız kısmı, yıkılan taşlar ile kapanmıştır. auehi Krallığı, siyasi ve ekonomik gücün yanı sıra, Güney Kafkasya ve Doğu Anadolu Bölgesi arasında eşi çok az bulunan önemli bir kültür ve sanat köprüsü görevini sürdürmüştür. Görüldüğü gibi M.Ö. I. binyılın ilk yarısında Urartu Krallığı kuzeye yayılmadan önce, Kars Bölgesi Diauehi Ülkesi’nin merkezini oluşturmaktaydı. Çıldır ve Ardahan Bölgesi’ne değin yayılan Diauehi Krallığı, M.Ö. 12. yüzyıldan 9. yüzyılın sonlarına değin, 4 yüzyıl boyuncu Doğu Anadolu ve Güney Kafkasya’nın en önemli siyasi güçlerinden biriydi. Kars Bölgesi’nin merkezliğini yaptığı anlaşılan Di- 101 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Karakale Duvar Kalıntıları Karakale’nin Duvar Kalıntıları 102 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Doç. Dr. Cengiz ALYILMAZ “ANI” ADININ KAYNAĞI “ANI” ADININ KAYNAĞI1 1. Eski Türk Yazıtlarında Geçen Yer Adlarının Yapısı: Özel adların kökenini, yapısını, anlamını, gelişimini araştırıp inceleyen özel adlar biliminin (onomastique) dallarından birini de yer adları bilimi (toponymie) oluşturur. Bu bilim dalı, bugün tıpkı diğer dil bilim dalları gibi büyük gelişme göstermiş ve her biri ayrı bilim dalı durumuna gelen birden fazla kola (akarsu adları bilimi (hydronymie), dağ adları bilimi (oronymie)...) ayrılmıştır 2. Yer adlarının köken, yapı, anlam vs. bakımından araştırılıp incelenmesi, aynı zamanda bu yerlerde yaşamış olanların / yaşayanların tarihleri, kültürleri, yaşayış tarzları, dilleri…. hakkında da kıymetli bilgiler verir. Zira: 1 Bu yazı “Anı” / “Ani” Yer Adı Üzerine (Prof. Dr. Ahmet Bican ERCİLASUN Armağanı, Ankara, 2008, s. 352-365) adlı makalenin görsel eklemeler yapılıp gözden geçirilmiş şeklidir. 2 Yer adları ve yer adları bilimi için bk. AKSAN. Doğan, Anadolu Yer Adları Üzerine En Yeni Araştırmalar, TDAY Belleten 1973-1974, Ankara, 1974, s. 185-193; AKSAN. Doğan, Her yönüyle Dil Ana Çizgileriyle Dilbilim, Ankara, 1982, C. 3, s. 103-116; ALYILMAZ, Cengiz, Orhun Yazıtlarının Söz Dizimi, Erzurum, 1994, s. 27-35; ALYILMAZ, Cengiz, Eski Türk Şehirleri ve Semerkant, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S. 20, Erzurum, 2002, s. 303-311; ALYILMAZ, Cengiz, İpek Yolu ve Orhun Yazıtları, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S. 24, Erzurum, 2004, s. 181-192; ARDEL, A., Orta Asya Coğrafyasına Toplu Bakış I, Türk Kültürü Araştırmaları, S. 1, Ankara, 1964, s. 111-132; BAŞKAN, Özcan, Türkiye Köy Adları Üzerine Bir Deneme, TDAY Belleten 1970, Ankara, 1989, s. 237-251; BAYKARA, Tuncer, Anadolu Yer Adlarının Ortaasya’daki Benzerleri Üzerine Bir Kaynak, Türk Yer Adları Sempozyumu Bildirileri 11-13 Eylül 1984, Ankara, 1984, s. 265-273; BOZYİĞİT, A. Esat, Türk Adbilimi Bibliyografyası (Deneme), Ankara, 1995; EREN, Hasan, Yer Adlarımızın Dili, TDAY Belleten 1965, s. 155-165; CANDAR, Ali Avni, Türk Budun, İl, Uruk, Ulus, Boy, Oymak, Oba ve Soy Adları, Ankara, 1934; ERÖZ, Mehmet, Sosyolojik Yönden Türk Yer Adları, Türk Yer Adları Sempozyumu Bildirileri 11-13 Eylül 1984, Ankara, 1984, s. 43-53; GÜLENSOY, Tuncer, Elazığ, Bingöl ve Tunceli İlleri Yer Adlarına Bir Bakış, Türk Yer Adları Sempozyumu Bildirileri 11-13 Eylül 1984, Ankara, 1984, s. 149-156; GÜLENSOY, Tuncer., Türkçe Yer Adları Kılavuzu, Ankara, 1995; IŞITMAN, Refet, Köy Adları Üzerine Bir İrdeleme, Türk Dili Belleten 1945, s. 52-61; İNAN, Abdulkadir, Anadolu’nun Toponomisi ve Türk Boylarının Adları Meselesi, Türk Dili Belleten 1945, s. 62-64; İZBIRAK, Reşat, Coğrafya Terimleri Sözlüğü, İstanbul, 1986; SATTAROV G., Yerli Coğrafî Adlar Sözlükçüğü, Türk Dünyası Araştırmaları, S. 26, Ekim 1983, s. 188-199, Çeviren: Dr. N. DEVLET; SEVİNÇ, N., Gaziantep’te Yer Adları ve Türk Boyları, Türk Aşiretleri, Türk Oymakları, Türk Dünyası Araştırmaları, S. 26, İstanbul, 1983, s. 1-138; SÜMER, Faruk, Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri-Boy Teşkilatı-Destanları, İstanbul, 1992, s. 305-375; ŞAHİN, İbrahim, Türkçe Yer Adlarının Yapısı Üzerine, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S. 32, Erzurum, 2007, s. 1-14; UMAR, Bilge, Türkiyedeki Tarihsel Adlar, İstanbul, 1993. 103 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi “Milletlerin yaşayış tarzları kendileriyle birlikte doğar yine kendileriyle birlikte gelişir. Nihayet bir gün bu yaşayış tarzı yani dış ve iç alem karşısında takınılan belli tavırlar, belli davranışlar o milletin dilinde ifadesini, karşılığını bulur…. Buna göre kelimeler, bir çok dilcinin sandığı gibi yalnız bir ses ve fonemler yığınından ibaret değil; hislerin, düşüncelerin taşıyıcısıdır. Şu hâlde: dil veya tek tek kelimeler, belli bir yaşama tarzının, belli bir dünya görüşünün, yani belli bir medeniyetin veya kültürün maddeleşmiş, donmuş birer sembolüdür.”3 Bu sebeple de yer adları bilimi (toponymie) ile diğer bilim dalları (tarih, antropoloji, etnoloji, arkeoloji, coğrafya, jeoloji, sosyoloji, psikoloji, felsefe ... vd.) arasında yakın bir ilişki söz konusudur. Türk dilinin, Türk edebiyatının, Türk tarihinin en eski ve en derli toplu yazılı kaynaklarından (Kök)türk harfli eski Türk yazıtları da içerdikleri hem boy, kavim, millet, devlet adları hem de yer adları bakımından ayrı bir önem taşır. Yazıtlarda, doğuda gün doğusuna, güneyde gün ortasına, batıda gün batısına, kuzeyde gece ortasına kadar uzanan geniş topraklardaki pek çok dağın, tepenin, gölün, ırmağın, ormanın, geçidin, yerleşim yerinin (şehirin, kalenin vs.) adları sık sık anılır. Bu adların bir kısmını Türkçe yer adları, diğer bir kısmını ise yabancı kaynaklı yer adları oluşturur. Her biri Türk tarihinin, kültürünün, yaşayışının, inanışının, düşünce sisteminin birer sembolü olan Türkçe yer adları, eski Türk yazıtlarında ve eserlerinde sözcük ve sözcük grubu (tamlama) düzeyinde karşımıza çıkar. Tamlama düzeyindeki yer adlarının belirtenlerinin bazen etnik, bazen mistik özelliği olan bir addan, bazen de nitelik (renk, şekil, durum vs.) bildiren bir sıfattan; belirtilenlerinin ise, tag (dağ), yış (orman veya dağ çayırı), köl (göl), ögüz (nehir), yir (yer, toprak), balık (şehir), el (ülke), yazı (ova)... gibi coğrafi tür adlarından oluştuğu dikkati çeker. (Kök)Türk harfli yazıtlarda Agu, Agulıg, Antargu, Bolçu, Burgu, Bükegük, Ersegün, İrtiş, Kadırkan, Kanyuy, Karaga, Keçen, Kem, Kengeres, Kergü, Koşulgak, Kögmen, Kögür, Küünüy, Orkun, Örpen, Ötüken, Selenge, Sokak, Tabar, Tabgaç, Teledü, Tez, Togla, Töpüt… sözcük düzeyindeki; Ak Termel, Altun Yış, Anı Sub, As Öngüz Baş, Bay Balık, Beş Balık, Çıgıltır Köl (Açıg Altır Köl (?)), Çogay Yış, Çuş Başı, Ek Tag, Er Kamış, Ezginti Kadız, İrtiş Ögüz, Kamıl Balık, Kara Köl, Kara Kum, Kara Sengir, Kara Yotulkan, Karagan Kısıl, Kengü Tarban, Keyre Başı, Kök Öng, Kömür Tag, Orkun Balıklıg Beltir, Songa Yış, Şıp Başı, Tamag Iduk Baş, Tegres Eli, Temir Kapıg, Tinsi Oglı Aytıgma Tag, Togla Ögüz, Togu Balık, Tokuz Ersin, Tögültün Yazı, Töngker Tag, Türgi Yargun Köl, Üç Birkü, Yabaş Tokış Beltiri, Yar Ögüz, Yarış Yazı, Yaşıl Ögüz, Yılun Kol, Yinçü Ögüz, Yogra Yarış… ise, sözcük grubu (tamlama) düzeyindeki yer adlarından bazılarıdır. 3 TEKİN, Şinasi, Metinlere Dayanarak Eski Türklerde Göçebe (=Ötüken) ve Şehir (=Hoço) Medeniyetlerinin Tahlili, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Araştırma Dergisi S. 3, Erzurum, 1972, s. 35-60. 104 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi 2. Eski Türk Yazıtlarında “Anı” Adı: Anı () kavram işareti ilk kez Orhun yazıtlarından Bilge Tonyukuk yazıtının4 27. Satırında (I. Taş Kuzey yüz 3. satırda) “akar su”, “ırmak”, “nehir” anlamlarına gelen sub () kavram işaretiyle birlikte isim tamlaması ( (anı sub / Anı ırmağı)) şeklinde kullanılmış olarak karşımıza çıkmaktadır: (a)nı subka b(a)rd(ı)m(ı)z ol sub koodı : b(a)rd(ı)m(ı)z Anı ırmağına vardık / ulaştık; o ırmaktan aşağıya doğru gittik. Bilge Tonyukuk yazıtı I. Taş Kuzey yüz 3. satırda “Anı” sözcüğünün geçtiği yerin görüntüsü 4 Köl Tigin ve Bilge Kağan yazıtları ile aynı dönemde dikilmiş olmaları ve aynı konuları içermelerinden dolayı Orhun yazıtları içinde anılan Bilge Tonyukuk yazıtları, Köl Tigin ve Bilge Kağan yazıtlarından yaklaşık 360 km uzakta; Tola (Tuul) Irmağı’nın yukarı yatağındaki Bayn-Tsokto (Bayn Çokto) bölgesindeki bir anıt mezar külliyesinde (1528 m, 48T 0685770, UTM 5285348) bulunmaktadır. Bilge Tonyukuk yazıtları, II. (Kök)türk Kağanlığı dönemine damgasını vuran şahsiyetlerden büyük vezir, danışman, komutan, teorisyen, devlet adamı Boyla Baga Tarkan Bilge Tonyukuk’un bizzat kendisi tarafından 732-735 (?) yılları arasında diktirilmiş dört cepheli iki yazıttan ibarettir. (Ufak dişli) granit blok üzerine hakkedilmiş birinci yazıt, 243 cm; (iri dişli) granit blok üzerine hakkedilmiş ikinci yazıt ise, 217 cm yüksekliğindedir. (Kök)türk tarihi hakkında son derece kıymetli bilgileri içeren yazıtların birincisinde 35; ikincisinde 27 satır (yukarıdan aşağıya doğru yazılmış) (Kök)türk harfli Türkçe metin bulunmaktadır. Bilge Tonyukuk yazıtları hakkında ayrıntılı bilgi için bk. ALYILMAZ, Cengiz, Orhun Yazıtlarının Bugünkü Durumu, Ankara, 2005, s. 177-250. 105 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi “Anı” sözcüğünün bir ırmağın adı olmanın dışında ne anlama geldiği / hangi anlamlarda kullanıldığı hakkında kaynaklarda kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Konuyla ilgili bazı araştırmacılar, “Anı” ırmağının bulunduğu bölgede yaşayan Altaylı bir Türk boyunun “Anuy” adını taşıdığını, sözcüğün kaynağının da burası olabileceğini belirtmektedirler.5 Türk boy adlarıyla ilgili araştırma ve incelemeler yapan Fuzuli BAYAT, an-en-in sözcüklerinin aynı sözcükler olduğunu tan (üst, yukarı) sözcüğünün zıttı olan an’ın “aşağı”, “yer”, “yuva”, “in”, “mağara” anlamlarına geldiğini ve birçok Türkçe yer ve boy adında kullanıldığını kaydetmektedir.6 Anı sözcüğünün, bir ırmak adı olmasının yanında aynı zamanda bir Türk boyunun hem boy adı hem de yaşadığı yerin adı olması kuvvetle muhtemeldir. 3. Anı sub ( )’un / Anı Irmağı’nın Bulunduğu Yer: II. (Kök)türk Kağanlığı döneminin seçkin danışman ve kumandanı Bilge Tonyukuk’un bizzat kendisi tarafından diktirilen yazıtların birincisinde de geçen bu yer adı neresidir? / nerededir? Konuyu araştıran bilim adamlarından S. Ye. MALOV7, E. A. GULİYEV8, İ. ŞAHİN9…vd. bu ırmağın Kögmen dağının kuzeyinde (bugünkü Tuva Özerk Cumhuriyeti sınırları içinde) bulunduğunu; B. E. BUDAGOV ve G. E. GEYBULLAYEV10 ise, bugün Dağlık Altay Özerk Cumhuriyeti sınırları içinde kalan bir ırmağın adı olduğunu kaydetmektedirler. Türklük biliminin birçok alanında olduğu gibi (Kök)türk tarihi ve (özellikle de) Bilge Tonyukuk yazıtları hakkında da araştırmalar yapan Fransız Türkolog René GIRAUD, anı sub’ la ilgili olarak L’ Empire des Turcs Célestes Les Regnes d’Elterich,Qapghan et Bilge (680-734) (Paris, 1960) adlı eserinde şunları kaydetmektedir: …Anı ırmağı, pek tanınmamıştır. Bugüne kadar adını korumuş olması, bizim için büyük yarar sağlamaktadır. Rusça’da üç değişik şekli bilinmektedir: Ani, günümüzde Ona şeklinde yazılan Ana (Türkçedeki “a”nın Rusça’ya “o” olarak geçmesi yüzünden “Ona” olmuştur). Anı, Abakan ırmağının sağdaki bir koludur; Abakan ırmağının kendisi ise, Yenisey’in koludur; Minoussinsk yakınında ona karışır. O, 52 derece kuzey paralelini keser ve 90 derece doğu meridiyenin batısında akmaya devam eder; onun aşağı havzasında bugün Şor Türkler’i oturmaktadır.11 5 RADLOFF, W., Sibirya’dan, C. I, İstanbul, 1994, s. 11, Çeviren: Ahmet TEMİR; SÜSLÜ, Azmi, KIRZIOĞLU, Fahrettin, YİNANÇ, Refet, HALAÇOĞLU, Yusuf, Türk Tarihinde Ermeniler, Ankara, 1995, s. 30. 6 BAYAT, Fuzuli, Ay Kültünün Dinî-Mitolojik Sisteminde Türk Boy Adları Etimolojisi, Ankara, 2005. 7 MALOV, S. Ye., Pamyatniki Drevnetyurkskoy Pis’mennosti. Tekstı i İsledovaniya, Moskova-Leningrad, 1951, s. 358. 8 GULİYEV, E. A. Eski Türk Onomastik Sözlüyü, Bakü, 1999, s. 10. 9 ŞAHİN, İ., Eski Türkçe Dönemi (VI - XI. yüzyıl) Temel Eserlerinde Geçen Yer Adları, Bişkek, 2006, s. 243-244. 10 BUDAGOV, B. E. - GEYBULLAYEV, G. E., Ermenistanda Azerbaycan Menşeli Toponimlerin İzahlı Lüğeti, Bakü, 1998, s. 123. 11 GIRAUD, René, Gök Türk İmparatorluğu İlteriş, Kapgan ve Bilge’nin Hükümdarlıkları (680-734), İstanbul, 1999, s. 256. Çeviren: İsmail MANGALTEPE. 106 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Yenisey Irmağından bir görüntü René GIRAUD, aynı eserin sonunda vermiş olduğu haritada da Anı ırmağını Abakan ırmağının kollarından biri olarak gösterir: V. Y. BUTANAYEV, Abakan ırmağının sağ kolu olan Ona’nın “Bolşoy On” (Büyük On) diye adlandırıldığını, buranın da “Ulug Anı” olduğunu belirtmektedir.12 Fahrettin KIRZIOĞLU da, Uygur Kağanı Moyun Çor Kağan’ın seferlerinden bahsederken ilgili satırları şöyle yorumlamaktadır: 12 BUTANAYEV, V. Y., Toponomiçeskiy Slovar Hakasso-Minusunskogo Kraya-Tolı Hooraydagı Çir Sug Attarı, Abakan, 1995, s. 24. 107 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi …“Tavşan Yılı Beşinç ay (751 Haziran)da…”, Ötüken Yış’ta yaylayıp, saray yaptırdım. Bu sırada Tokuz-Oğuz …Begleri geldi. “Yine yaramaz düşman imiş. Örüng-Begleri, Kara-Bulak’ları (Irtış’ın büyük sağ kolu Ob ırmağı başındaki Tom-Suyı kaynaklarında ve Abakan bölgesine komşu olup, içinden çıkan iki suyu da “Ak Anı” ve “Kara Anı” denilen) Anı’da oturmuş, Kırkız’a doğ13 ru adam göndermiş. KIRZIOĞLU, yukarıdaki yorumda geçen Anı yer adıyla ilgili dipnotta ise şunlanları kaydetmektedir:14 … Tonyukuk Anıtında (I. Taş, Doğu 1-7), 682- 683 yıllarında Kutluk / İl-Teriş Kagan batıya sefer ederlerken, “Kögmen”den sonra, “Çölgi-Az” (Çöllü-Az)’dan bir kılavuz ile vardıkları “Anı” bölgesinin, (Anı-Subı) boyunca uzadığı anılır. Bu “Anı-Subı”ndan aşağıya inip “Kırkızlar”a ilk baskını yaptıkları da (I. Taş Kuzey 3) anlatılıyor. Ayrıca başka bir seferde de, “Yinçü (Sırderya) ırmağı yakınında Anı’yı geçtik” denilerek, güneyde de bu adda bir yer tanıtılmış oluyor. (II. Taş, Batı 9). Yukarıdaki ifadelerden de anlaşılacağı üzere Fahrettin KIRZIOĞLU Anı ile ilgili iki ayrı bölgenin varlığına dikkat çekmektedir. Bilge Tonyukuk yazıtı II. taşın genel görüntüsü 13 KIRZIOĞLU, Fahrettin, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları’nda Kıpçaklar İlk-Kıpçaklar (M.Ö. VIII. - M.S. VI. yy) ve Son-Kıpçaklar (1118, 1195) ile Ortodoks-Kıpçak Atabekler Hükumeti (1267-1578) (Ahıska / Çıldır Eyaleti Tarihi’nden), Ankara, 1992, s. 87. 14 Age., s, 87. 108 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Kanaatimizce Moyun Çor Kağan yazıtında geçen “anı (onu)” sözcüğünün “Anı” yer adı ile ilgisi yoktur. Bilge Tonyukuk yazıtında geçen Anı sub (Anı ırmağı) ise, konuyla ilgili bilim adamlarının da belirttikleri gibi “Abakan ırmağının sağdaki bir koludur”. Zira Kırgızlar’ın önceki yurtları / ana vatanları bugün çoğunlukla Sayan-Altay Türkleri’nin (Tuva, Altay, Şor, Çulım, Baykal boylarının) yaşadıkları Kögmen dağlarının (Tannu Uul / Tannu Ula dağlarının) kuzeyi ile Yenisey ırmağının kollarından Kem havzası arasında bulunmaktaydı.15 Bilge Tonyukuk komutasındaki (Kök)türk ordusunun Çinliler ve On Oklar’la ittifak yapan Kırgızlar’la savaşabilmeleri, Kırgızlar’ın yaşadıkları bölgeye ulaşabilmeleri de o dönemlerde (696-697 kışında) yalnızca Anı ırmağının takip edilmesiyle mümkün olabilmektedir. Bilge Tonyukuk yazıtlarındaki ifadeler de bunu doğrular. Kırgızlar’a karşı yapılan seferde Anı ırmağı takip edilerek Kırgızlar’ın yaşadıkları bölgeye ulaşılmış; Kırgızlar uykuda iken baskın yapılarak kağanı öldürülmüş; halkı bağımlı kılınmış ve daha sonra da Kögmen dağları aşılarak geri dönülmüştür:16 … ötüntüm. Sü yorıtdım. “Atlat!” [ted]im. Ak Termel keçe ugur kalıtdım. At üze bintüre karığ sökdüm. Yokaru, at yete, yadagın, ıgaç tutunu agturtum. Öñreki er (K 2) yugurça ıdıp ı bar baş aşdımız. Yubulu intimiz. On tünke yantakı tug ebirü bardımız. Yerçi yer yañılıp boguzlantı. Buñadıp kagan “Yelü kör” temiş. (K 3) Anı sub[ka] bard[ımız]. Ol sub kudı bardımız. Asıngalı tüşürtümiz. Atıg ika bayur ertimiz. Kün yeme tün yeme yelü bardımız. Kırkızıg uka basdımız. (K 4) [Usı]n süñügün açdımız. Kanı süsi terilmiş. Süñüşdümiz, sançdımız. Kanın ölürtümiz. Kaganka Kırkız bodunı içikdi, yükünti. Yantımız. Kögmen yışıg ebirü keltimiz: (Kağanıma) arz ettim. Orduyu yürüttüm. (Beylere) “Askerleri atlara bindirin!” dedim. Ak Termel (ırmağını böylece) geçerek zaman kazandım. (Askerleri) at üzerine bindirip karları söktüm. Yukarıya doğru, atları yedeğe alarak, yaya vaziyette ağaçlara tutuna tutuna (askerleri) dağa ağdırdım. Öncü askerleri (K 2) (karları) yoğururcasına yürütüp ormanla kaplı doruğu aştık. (Ondan sonra) yuvarlanarak indik. On gecede yan15 Ayrıntılı bilgi için bk. BUTANAYEV, Viktor – BUTANAYEVA, İrina, Yenisey Kırgızları Folklor ve Tarih, İstanbul, 2007, s. 45, Aktaran: Yaşar GÜMÜŞ; KILDIROĞLU, Mehmet, IX-XVI. Asırlarda Yenisey-İrtiş Bölgesinde Kırgız-Kıpçak İlişkileri, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S. 30, Erzurum, 2006, s. 133-166; ÖLMEZ, Zuhal, Şecere-i Türk’e Göre Moğol Boyları, İstanbul, 2003, s. 71; SARAY, Mehmet, Kırgız Türkleri Tarihi, İstanbul, 1993, s. 14-17; SAVİNOV, D. G., Yenisey Kırgızları ile Kimaklar’ın IX.-X. Yüzyıllardaki Etnik-Kültürel Münâsebetleri, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S. 7, Erzurum, 1997, s. 35-51, Çeviren: Mehmet TEZCAN; TAŞAĞIL, Ahmet, Çin Kaynaklarına Göre 840 Yılından Önce Kırgızlar, Türk Dünyası Araştırmaları, S. 100 / Şubat 1996, İstanbul, 1996, s. 127-138; TAŞAĞIL, Ahmet, Çin Kaynaklarına Göre Eski Türk Boyları (M.Ö. III-M.S. X. Asır), Ankara, 2004, s. 73. 16 Metnin orijinali için bk. ALYILMAZ, Cengiz, age., s. 212; okuma ve anlamlandırmalar için bk. TEKİN, Talat, Orhon Yazıtları Kül Tigin, Bilge Kağan, Tunyukuk, İstanbul, 2003, s. 88-89. 109 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi daki engeli dolanarak gittik. Kılavuz yanıldı ve boğazlandı. Sıkılıp kağan “Sürün atları!” demiş. (K 3) Anı ırmağına vardık. O ırmak boyunca yol aldık. Tırmanmak için (askerleri atlardan) indiriyorduk. Atları ağaçlara bağlıyorduk. Gece gündüz dört nala gittik. Kırgızları uykuda iken bastık. (K 4) (Uykuları)nı mızraklarımızla açtık. (Bu arada) hanları ve orduları toparlanmış. Savaştık, mızrakladık. Hanlarını öldürdük. Kırgız halkı kağana teslim oldu, boyun eğdi. Döndük. Köğmen dağlarını dolanıp geldik. (K 5) Cengiz Alyılmaz Bilge Tonyukuk yazıtı önünde 110 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Bilge Tonyukuk yazıtındaki bu satırlar Anı ırmağı (Anı Sub) hakkında hiçbir tereddüte yer vermeyecek kadar açıktır. Hem Bilge Tonyukuk yazıtındaki satırlardan hem de ırmağın bugünkü durumundan hareketle denilebilir ki: Anı ırmağı, kaynağını Yenisey ırmağının oluşturduğu Abakan ırmağının kollarından biridir ve Kögmen (Tannu Uul / Tannu Ula) dağlarının kuzeyinde bulunmaktadır. 4. Anadoludaki “Anı” / “Ani” Adı Üzerine Anadoludaki yer adı “Anı” mıdır? “Ani” midir? Bu yer adının eski Türk yazılı kaynaklarında geçen Türkçe “Anı” yer adıyla ilgisi var mıdır? Eski Türk yazıtlarında söz konusu yer adı “Ani” () değil; “Anı” () şeklinde geçmektedir. (Kök)türk alfabesi, sağdan sola yazılan, bitişken olmayan, fonetik esaslı bir alfabedir. Seslerin kalın ve ince şekilleri için ayrı grafiksel ögeleri barındırması, bu alfabenin en karakteristik özelliklerinden birini oluşturur. Yazımıza konu olan sözcüğün aslı da “Anı” değil, “Ani” olsaydı bu sözcüğün (Kök)türk alfabesiyle yazılışında “kalın n” () yerine “ince n” () kullanılmış olacaktı. Sözcüğün Türkçe’nin en eski ve en derli toplu yazılı kaynaklarından Bilge Tonyukuk yazıtında “Anı” () şeklinde geçmiş olması, Türkçe’nin ses kurallarına (ünlü uyumuna) aykırılık göstermemesi ve bugün Türk boyları arasında da “Anı” şeklinde kullanılması, sözcüğün yazılıp söylenmesi / imlası ile ilgili tartışmaları ortadan kaldırır niteliktedir. Doğu Anadolu Bölgesi ağızlarında içinde c, ç, l, m, n, r, s, ş, y, z ünsüzlerini barındıran sözcüklerin ünlülerinde inceleşme temayülü görüldüğü; sözcük sonundaki ünlülerin kalın şekilleri yerine ince şekillerinin tercih edildiği (onu - oni, bunu - buni, karnı - garni, aşağı - aşaği, yukarı - yuhari, bacı – baci, aşı- aşi, arı - ari…)17 bilinmektedir. Ancak buna rağmen bölge halkının incelememize konu olan sözcüğü hiçbir değişiklik yapmadan (Anı) kullanması da ilgi çekicidir.18 17 Ayrıntılı bilgi için bk. ERCİLASUN, Ahmet Bican, Kars İli Ağızları, Ankara, 1983, s. 84; GEMALMAZ, Efrasiyap, Erzurum İli Ağızları İnceleme-Metin-Sözlük-Dizinler, Ankara, 1995, s. 98-103; KARAHAN, Leyla, Anadolu Ağızlarının Sınıflandırılması, Ankara, 1996, s. 90; SAĞIR, Mukim, Erzincan ve Yöresi Ağızları İnceleme-Metinler-Sözlük, Ankara, 1995, s. 51. 18 Konuyla ilgili olarak Kars ili ve Anı civarındaki köylerde (Ocaklı, Esenkent, Söğütlü…) ,250 kişi üzerinde gerçekleştirdiğimiz anket sonucunda söz konusu yer adını 247 kişinin “Anı”; 3 kişinin ise, “Ani” şeklinde telaffuz ettiğini tespit ettik. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından konu hakkında görüşlerine başvurulan Prof. Dr. Enver KONUKÇU da, 02 Kasım 2007 hazırlamış olduğu raporunda “Ermeni dünyasına aitmiş gibi gösterilmek istenilen “Anı” yer adının Türkistan kaynaklı olduğunu, çok eski dönemlerden beri Türkler ve çevresinde kullanıldığını, bugün Arpaçay olarak bilinen ırmağın adının Halvetiye’den Gülşeni’nin yazdığı eserde, “An suyu” şeklinde geçtiğini, üstelik de bölge halkının bugün sözcüğü “Anı” şeklinde kullandığını belirtmektedir. 111 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Anı’da Sultan Alparslan’ın camiye çevirip (Fetih Camisi) ilk cuma namazını kıldığı Büyük Katedral’den bir görüntü Başta Ermeniler olmak üzere bugün birçok kimsenin bu sözcüğün “Ani” şeklini “bilinçli” ve “ısrarlı” bir biçimde kullandıkları, ulusal bir kimliğin ve onurun sembolü hâline getirdikleri bilinmektedir. Öncelikle şunu kaydetmek gerekir ki: üzerinde yoğun olarak tartışılan kavram işareti ile (sözcük ile / yer adı ile) işaretlediği kavram (yer) arasında ciddi bir belirsizlik vardır. Yani Anı / Ani kavram işareti bugün Kars ili sınırları içinde kalan meşhur şehri mi yoksa Erzincan ili sınırları içinde kalan eski bir İpek Yolu şehri Kemah’ı mı karşılamaktadır? Konuyla ilgili yapılan araştırma ve incelemelerde eski Türk yazıtlarında geçen Anı ırmağının adının Türklük bilimiyle uğraşan birkaç bilim adamı dışında bilinmediğini; Anadoludaki yer adlarının ise, birbiriyle karıştırıldığını tespit ettik. Kuruluşu Milattan önceki yıllara dayanan ve bugün Kars ili sınırları içinde kalan Anı şehrinin adına ilk dönem Ermeni kaynaklarında rastlanmamaktadır. VIII-XIII. yüzyıllar arasında farklı kültür ve uygarlıkların merkezi olan, özellikle de X-XI. yüzyıllarda ünü yayılmaya başlayan şehrin, Ermeniler’le ilgili kaynaklarda yer alışı da aynı yüzyıllara dayanır. 112 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi “Şirak Anısı”ndan bir görüntü Şehrin bu dönemlerdeki adı da Ermeni kaynaklarında “Şirak Anisi” olarak geçer. İlk dönem Ermeni kaynaklarında geçen “Ani” adı ise, “Daralık Anısı” yani “Anı-Kamakh”tır.19 İpek Yolu üzerinde bulunan “Daralık Anısı” / “Anı-Kamakh”, İpek Yolu’nun Anadolu’ya açılan kapısı, siyasi, askerî, dinî, coğrafi ve ticari bakımından büyük ilgi merkezi olan “Şirak Anısı”na adını kaptırır. Daha yerinde ifadeyle “Şirak Anısı”nin şöhreti, adı Arap, Fars, Gürcü ve Ermeni kaynaklarında geçen “Daralık Anısı” nın / “Anı-Kamakh”ın20 unutulmasına neden olur. “Konuyla ilgili görünen birçok kimse”nin de bu iki şehrin adlarını birbirine karıştırdıkları bir gerçektir. 19 HEWSEN, R, The Geography of Ananias of Şirak (Aşxarhas ’oyc’), The Long and Short Recensions, Introduction, Translation and Commentary, Dr Ludwig Reichert Verlag, Wiesbaden, 1992: KÜRKÇÜOĞLU, Erol, Roma’dan Selçuklu İdaresine Ermeniler, Erzurum, 2005; THOMSON, Robert W., Agathangelos History of the Armenians, New York, 1976; THOMSON, Robert W., Rewriting Caucasian History the Medieval Armenian Adaptation of the Georgian Chronicles the Original Georgian Text and the Armenian Adaptation, New York, 2002. 20 Bu dönem Ermeni, Gürcü ve Bizans kaynaklarında yer adı“Ani” şeklinde geçmekte; Arap ve Fars kaynaklarında ise, “ı” ve “i” sesi aynı harfle karşılandığı için sözcüğün söz konusu dillerin kullanım alanında “Ani” mi ya da “Anı” mı şeklinde yer aldığı hakkında kesin bir yargıya varmak bugün için mümkün görünmemektedir. Sözcüğün Ermeni, Gürcü ve Batılı kaynaklarda “Ani” şeklinde geçmesinin temelinde ise, ilgili eserlerin yazıldıkları dillerin alfabelerinde “ı” sesini karşılayan bir harfin bulunmayışı yatmaktadır. 113 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi “Daralık Anısı”dan / “Anı Kamakh”tan bir görüntü “Şirak Anısı”ndan bir görüntü 114 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi “Şirak Anısı”ndan bir görüntü “Daralık Anısı”dan / “Anı Kamakh”tan bir görüntü 115 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Paralel tarihî kaynaklar ile son yıllarda yapılan bilimsel araştırma ve incelemeler sonucunda elde edilen arkeolojik bilgi, bulgu ve belgeler, Türkler’in Anadoludaki kültürel varlığının tarihini Milattan öncesine taşımaya izin vermektedir. Kars’ın Kağızman ilçesindeki kaya üstü tasvirlerden bir görüntü Anı’da bulunan ve Kars Müzesi’nde sengilenen bazı süs ve kullanım eşyalarının görüntüsü 116 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Ağrı, Ardahan, Artvin, Aydın, Batman, Bayburt, Bilecik, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Edirne, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, Giresun, Gümüşhane, Hakkâri, Iğdır, İzmir, Kars, Kırşehir, Konya, Mardin, Niğde, Ordu, Rize, Siirt, Sivas, Trabzon, Tunceli, Urfa, Van… illerinde bulunan yer adlarıyla birlikte çoğu Saka, Hun, Kuman-Kıpçak, Bulgar, Avar, Hazar ve Peçenek dönemlerine ait bengü taşlar (yazılı, dikili ve damgalı taşlar), petroglifler (kaya üstü tasvirler, mağara resimleri), heykeller (koç, koyun ve at şeklindeki mezar taşları), balballar, mezarlar, kurganlar, höyükler, kaleler, ibadet yerleri (dağ üstü ziyaretgâhları / oboolar), süs ve kullanım eşyaları (halılar, kilimler, eğerler, bıçaklar, kamalar, seramik kaplar…), giysiler… hem bu coğrafyanın Orta Asya ile bağını sergilemekte, hem buraların Milattan önceki dönemlerde bile Türk yerleşimine açık olduğunu ortaya koymakta hem de bu coğrafyada yaşayanların birbirleriyle olan tarihî bağını açıkça göstermektedir. Kars Müzesi’nde sergilenen İslami döneme ait bir mührün görüntüsü Ahmet B. ERCİLASUN da konu hakkında Başlangıçtan Yirminci Yüzyıla Türk Dili Tarihi adlı eserinde şunları kaydetmektedir: … Tarih boyunca Avrasya bölgesinde çok sık karşılaşılan büyük bir göç dalgası oluştu. Bunun sonucunda Massagetler Sakalar’ı yenerek batıya sürdüler. Böylece Karadeniz’in ve Kafkaslar’ın kuzeyinde Sakalar büyük bir güç olarak ortaya çıktı. Bölgede yaşayan Kimmerler Sakalar’ın önünden kaçıp Kafkaslar’ı aşarak 8. yüzyılın sonlarına doğru Doğu ve Orta Anadolu’ya girdiler. Sakalar da onları izleyerek Orta Anadolu ve Filistine kadar uzanmışlar, M.Ö. 7. yüzyılda Ön Asya’da büyük bir güç olmuşlardır. Urartular, Medler ve Perslerle sürekli savaşmışlar; M.Ö. 585 yıllarında Urartuları ortadan kaldırmışlar, fakat Perslere yenilerek tekrar Kafkaslar’ın kuzeyine çekilmişlerdir.21 21 ERCİLASUN, A. B., age., Ankara, 2004, s. 43. 117 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Anı’da Anadolu’da Türkler tarafından yapılan ilk cami olan Menuçehr Camisi’nin genel görüntüsü Menuçehr Camisi’nin minaresi üzerinde bulunan yazıtın görüntüsü 118 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Sakalar’dan sonra Hunlar’ın (Hun birliği içinde yer alan farklı Türk boylarının da) Kafkaslar ve Anadolu’da hem askerî hem de sosyal ve kültürel alanlarda varlıklarını hissettirdikleri bilinmektedir.22 Kanaatimizce Daralık Anısı’ nın da / Anı-Kamakh’ın da, Şirak Anısı’nın da özünü oluşturan Anı yer adı, erken dönemlerde bu bölgelere gelip yerleşen Türk boylarıyla ilgilidir. Tarihin her döneminde Türk boyları, yaşadıkları yerleri, toprakları kutsal saymış; göç etmek, yer değiştirmek zorunda kaldıklarında da evvela boylarının sonra da önceki yerlerinin yurtlarının (ata yurtlarının) adlarını yeni elde ettikleri / yaşadıkları coğrafyalara vermişlerdir. Orta Asyadaki yer adlarının bazen küçük ses değişiklikleriyle çoğu zaman da aynen Anadolu’da yaşatılmasının temelinde bu gerçek yatmaktadır. Bu konuda Mehmet ERÖZ, “Sosyolojik Yönden Türk Yer Adları” başlıklı makalesinde şunları belirtir: … Millî kültür mirasımızdan anlaşılıyor ki, göçebe, yarı göçebe ve yerleşik Türk toplulukları en eski çağlardan beri, arazi parçalarını adlandırıp belirtmede, adeta bir coğrafyacı dikkati ile durmuşlardır. Dağlara, yaylalara, göllere, ırmaklara, geçitlere, küçük arazi parçalarına, köy ve kentlere manalı isimler vermişlerdir. Bu yer adları topluluk vicdanında yaşamış, Akdeniz kıyılarına ve Balkanlar’a kadar getirilmişlerdir. Selçuklular’ın, Osmanlılar’ın planlı iskanlarında da, kendiliğinden meydana gelen yerleşmelerde de bu böyle olmuştur. … Son 40-50 yıl içinde pek çok Yörük oymağı, kendi gayretleri ile yer tuttu, köy kurdu. Kurdukları köylerin adını, eski geleneğe göre verdiler: ya oymaklarının, obalarının, boylarının adlarını aldılar, ya da tanınmış bir şahsın adını kabul ettiler. Bu arada eski totemik izleri taşıyan hayvan adlarının ve Orta Asyadaki yer adlarının konulduğu da görüldü.23 Anı’da Selçuklu dönemine ait bir hamamın kalıntılarının görüntüsü 22 AHMETBEYOĞLU, Ali, Avrupa Hunları, İstanbul, 1995; AKBULUT, Dursun Ali, Arap Fütuhatına Kadar Maveraünnehir ve Horasan’da Türkler (M.Ö. II- M.S. VIII. Yüzyıl), (Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi), Erzurum, 1984; GÖKDAĞ, Bilgehan Atsız, Akhun, Hazar, Peçenek, Sabir ve Kıpçak Etnonimlerinin Giresun Yer Adlarındaki İzleri, Türk Dünyası Tarih ve Kültür Dergisi, İstanbul, 2003, S. 2002, s.41-46; TEZCAN, Mehmet, V. Yüzyılda Ermeni - Sasani Savaşları ve Ermenilere Hun Desteği, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S. 32, Erzurum, 2007, s. 183-202. 23 ERÖZ, Mehmet, agm., Atatürk Milliyetçilik Doğu Anadolu, İstanbul, 1987, s. 208-209. 119 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Selçuklu dönemine ait hamamın yapı taşları üzerindeki Kıpçak damgaları Dursun YILDIRIM, “Coğrafya’dan Vatan’a Geçiş ve Vatan ile Göç Ediş Problemi” başlıklı makalesinde (Kök)türk yazıtlarındaki bilgileri de dikkate alarak şöyle demektedir: ... Bütün bunlardan şu anlam çıkmaktadır. Türk’ün üstünde yaşadığı yer, “yir” ve “sub”tan ibaretti. Orada yaşayan Türkler için bu yer, “ıduk” / “mukaddes”tir ve sahibi kişi oğlunu yönetmek için yaratılmış olan Türk’tür. Demek ki, Türkler yaşadıkları tabiat ortamını bu şekilde değerlendirmekte ve ona “mukaddes” gözüyle bakmakta, ecdadı il / el tuttuğu yer olmasından dolayı kıymet vermektedir. Aslında bütün bu değer hükümleri, toprağa bakış açısı, ona mukaddeslik atfetmek, tabiat ortamının “ıduk yir sub” mertebesine yükselmesi, orada yaşayan Türk ecdadımızın yarattığı kültür, etnik görünümün yapısı ile bağlıdır. … Yani bu oluşum, ortaklaşa paylaşılan hükümler ve kabuller sonucu meydana gelmektedir. … Burada vurgulamak istediğimiz bir husus şudur: Her etnik grup, kendisinin kimliğini belirleyen, ona, mukaddes yer anlayışı kazandıran ilk tabiat ortamından, bir başka deyişle vatan tuttuğu ilk toprak parçasından ayrıldıktan sonra göç ettiği yeni çevreye, bu kazanmış olduğu kimliğini korumak için hakim olmağa çalışır. Bunun sonucu olarak, her etnik grup yurt tutmağa karar kıldığı yeni ortama, eski ana yurdunda kendini yansıtan adları vermeğe, damgaları vurmağa başlar. Yeni topraklar üzerine eski vatan işlenir.24 Son yıllarda dil politikaları ve Türk dünyasına yönelik çalışmalarıyla dikkat çeken bilim adamlarından Bilgehan Atsız GÖKDAĞ da “Yer Adları ve Tarih – Giresun Yer Adlarının Işığı Altında-” başlıklı makalesinde konu hakkında şunları yazmaktadır: Bazen geniş bir arazide benzer yer adları görülmektedir. Aynı dile mensup yer adları, hem coğrafi manzaranın benzerliği, hem de ahalinin yer değiştirmesi neticesinde meydana gelir. Bir yer adı geniş bir coğrafi alanda birden fazla yere ad olarak verilmektedir. Özellikle yer adlarında kulla24 YILDIRIM, Dursun, agm, Türk Bitiği Araştırma / İnceleme Yazıları, Ankara, 1998, s. 136, 140. 120 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi nılan etnik isimler bir kavmin yayılış coğrafyasını da aksettirmektedir. Ülkemizdeki bir yer adının Kazakistan’da, Çuvaşistan’da görülmesi seyyar yer adlarının halkın etnik tarihinin ayırt edilmesinde ilave malzeme verdiğini de ispatlamaktadır. “Abdal” yer adının aynı zamanda etnik ad olarak bütün Türk dünyasında görülmesi etnik ad-yer adı ilişkisini bütün açıklığı ile ortaya koymaktadır. Türk dünyası yer adlarına göz attığımızda Türkler’in yer adı koymada boy, oymak, aşiret adlarından yararlanmayı bir usul ittihaz ettiklerini görmekteyiz.25 Yer adlarının bugüne kadar geçen sürede Türkçe’nin söz varlığı içinde en az değişikliğe uğramış olan kalıplaşmış dil ögeleri içinde yer aldığını vurgulamak gerekir. Kars ve Erzincan illerinin yazımıza konu olan bölgelerinde yapmış olduğumuz araştırma ve incelemelerde coğrafi açıdan büyük benzerlikler olduğunu tespit ettik. Her iki Anı’nın İpek Yolu üzerinde, doğal korunaklı bölgelerde, ırmak / akarsu kenarında kurulu olması son derece ilgi çekicidir. Kanaatimizce söz konusu tarihî şehirler, adlarını gerçekte kenarlarına / civarlarına kuruldukları, adları geçmişte aynı (Anı); bugün farklı (Kars-Anı) Arpaçay ırmağı; (Erzincan–Kemah- Anı) Karasu ırmağı) olan ve kutsal sayılan ırmaklardan / Anı ırmağından almışlardır. Bu ırmağın adının Anı olmasının temelinde ise, önceleri Yenisey bölgesinde yaşayıp Milattan önceki dönemlerde Anadolu’ya göç etmiş Anı Türk boyunun adı yatmaktadır. Hem Kars ve civarındaki yer adları ve akarsu kenarlarına işlenmiş petroglifler, damgalar, arkeolojik kalıntılar, erken dönem yerleşimleri hem de Erzincandakiler bu görüşümüzü destekler niteliktedir.26 Örneğin: Kars ve Ardahan ili sınırları içinde kalan birçok yer adı (Kars, Şirak, Digor, Çıldır, Sarıkamış…) eski Türk yazıtlarında ve paralel tarihî kaynaklarda geçmektedir. Kars adı Bulgarların Karsak boyuyla; Şirak adı, Siraklar’la / Sirler’le (Kıpçaklar’la); Digor adı, iki güçlü Bulgar birliğinden biri olan Utigurlar’la; Sarıkamış adı, Sarıkamuşlu Türk boyuyla; Çıldır adı ise, Şine Us yazıtında da geçen Çıgıltır Köl’le ile ilgilidir. Daralık Anısı’ nın (Kemah’ın) hemen yanı başındaki yer adının (ilçenin adının) Egin olması ve bu adla bugün Moğolistanda bir ırmak adının bulunması27 da tesadüf olmasa gerektir. Ata diyarından Anadolu’ya taşıdığımız bu yer adlarının sayısını artırmak elbette mümkündür. Ermeniler’le ilgili yapmış olduğu çalışmalarla tanınan ADONTZ, Daralık Anısı’nın da, Şirak Anısı’nın da özünü oluşturan Anı yer adının bugünkü Azerbaycan topraklarından Anadolu’ya gelmiş “Aniler”in etnik adı olduğunu kaydetmektedir.28 25 GÖKDAĞ, Bilgehan Atsız, agm., Kafalı Armağanı, Ankara, 2002, s. 194-206. 26 Ayrıntılı bilgi için bk. ALOK, Ersin, Anadolu’da Kayaüstü Resimleri, İstanbul, 1988; ALYILMAZ, Cengiz, (Kök)türk Harfli Yazıtların İzinde, Ankara, 2007, s. 30-73; BELLİ, Oktay, Doğu Anadolu’da Yeni Arkeolojik Keşifler Van-Yedisalkım (Put) Köyü Boyalı Mağara Resimleri, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, İstanbul, 1975, s. 1-40; BELLİ, Oktay, Kars Bölgesi’nin Tarihî Zenginliği: Kağızman-Çallı’da Onbin Yıllık Kayaüstü Resimleri Bulundu, Serhat Kültür, S. 2005/1, İstanbul, 2005, s. 24-29; BELLİ, Oktay, KarsKağızman Bölgesinin Tarihî Zenginliği: Kağızman-Karaboncuk’da Onbin Yıllık Kayaüstü Resimleri Keşfedildi, Serhat Kültür, S. 2005/2, İstanbul, 2005, s. 3-8; BELLİ, Oktay, Borluk Vadisinde 14 Bin Yıllık Kayaüstü Resimleri Bulundu Kars’ın Tarihî Zenginliği: Kars-Azat Kayaüstü Resimleri, Serhat Dergisi, S. 8, İstanbul, 2005, s. 25-28; BELLİ, Oktay, Kars Bölgesinde Keşfedilen Tarih Öncesi Döneme Ait Kayaüstü Resimler, Kars 2. Kent Kurultayı Kafkasya’da Ortak Geleceğimiz, İstanbul, 2007, s. 30-75; KARPUZ, Haşim, Camuşlu’da Yontma Taş Çağı Kaya Resimleri, Bilim ve Teknik, İstanbul, 1977, s. 1-5; KÖKTEN, İ. Kılıç, Kars Çevresinde Diptarih Araştırmaları ve Yazılıkaya Resimleri, Atatürk Konferansları, Ankra, 1966, s. 95-104; MERT, Osman, Kemaliye’de Eski Türk İzleri: Dilli Vadisindeki Petroglif ve Damgalar, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S. 34, Erzurum, 2007, s. 233-254. 27 SODNOM, N. – YANŞİN, A. L. (vd), Mongol’skaya Narodnaya Respublika Natsional’nıy Atlas, Ulaanbaatar-Moskova, 1990, s. 14-15, 54-55. 28 ADONTZ, N., Armenia in the Period of Justinian the Political Conditions Based on the Naxarar System, Lisbon, 1970. 121 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi İncelememize konu olan sözcüğün Ermenice’nin söz varlığı içinde gösterilmesi,Türkler’le aynı ve yakın coğrafyalarda yüzyıllar boyu birlikte yaşamış olmanın ve siyasi, ticari, kültürel ve sosyal ilişkilerin bir sonucudur. Ermenice’nin söz varlığı içinde (Ermenice’nin söz dizimini etkileyecek kadar) binlerce Türkçe sözcüğün bulunması, Ermeniler’in kullandıkları kişi ad ve soyadlarının önemli bir kısmının Türkçe kavram işaretlerinden oluşması da… bunu açıkça göstermektedir. Günay KARAAĞAÇ, “Türkçenin Dünya Dillerine Etkisi” başlıklı bildirisinde konu hakkında şunları yazmaktadır: Tarihin bildiği kadarıyla Türkler’in Çinliler, Farslar ve Bizanslılar’dan sonra en eski komşusu Ermeniler’dir. Uzun bir zaman dilimi içinde komşuluk ilişkisi yaşamış olan bu iki halk, birbirinden pek çok şey öğrenmiş; öğrenilen bilginin adı olan söz, komşunun dilinde de yaşama alanı bulmuştur. Kafkasya’nın başka halklarının yazılı kaynakları, Orta Çağ başları Azerbaycan tarihi ve yazılı dönemden önceki Türk dili tarihi araştırmalarında, büyük önem taşımaktadır. Bu yazılı kaynaklar, kapsadıkları Türkçe sözlük ve gramerlik unsurlarla, yazılı devir öncesindeki Türkçe’yi kurmakta, Türk dili tarihinin; yine kapsadıkları Türkçe kavim adları, kişi adları ve yer adlarıyla 29 Türk tarihi çalışmalarının önemli belgeleridir. Türkçe’nin Kafkasya’da konuşulan dillere etkisi üzerinde araştırma ve incelemer yapan MORDTMANN Türkçe’den Ermenice’ye geçen sözcüklerin tarihinin eskiliğine şöyle dikkat çeker: ... Ermeniler Hint-Avrupa grubuna bağlıdır; ama dilleri açıkça Turan etkisinin izlerini taşımaktadır. Bu ifade altında, ben, Osmanlılarla yüzyıllar boyu süren ilişkiler sonucu olarak Ermenice’ye giren Türkçe sözleri değil; Selçuklular, Osmanlılar vb. Türk devletleri doğmadan, M.S. IV., V., VI., VII. yüzyılların yazılı Ermenicesindeki Turan unsurlarını kastediyorum.30 “Ermenicenin Etimolojik Sözlüğü” ve “Ermenicedeki Türkçe Sözcükler Sözlüğü” adlı eserlerin yazarı R. A. AÇARYAN da Ermenice’nin Türkçe’den etkilenmesi ile ilgili olarak şunları kaydetmektedir: Türkçe’nin Ermenice üzerindeki etkisi çok büyüktür. Ben, daha 1902’de, bu meseleyi geniş ve özel bir çalışmada ele almıştım... Bu kelimelerin sayısı 4000’e ulaşmaktadır... Genellikle, bir dilden başka bir dile isimler, bazen sadece sıfatlar, çok nadir hâllerde ise fiiller geçer. Sayı sıfatları, bağlaçlar ve zarflar ise, başka bir dil tarafından benimsenmezler; fakat Ermenice’de bu tür unsurların hepsi aynı ölçüde yaygındır. Birçok vilayette 70, 80 ve 90 rakamları Türkçe adlarıyla kullanılmaktadır. Rodos’ta da 69-99 arasındaki bütün sayı adları Türkçe’dir.31 Sonuç: Yukarıda bütün boyutuyla dikkatlere sunmaya çalıştığımız yer adının kaynağı Türkçe’dir ve Anı adını taşıyan bir Türk boyuyla ve onların yurt tuttukları coğrafyalarla ilgilidir. Sözcük, araştırmamıza konu olan bölge (Kars-Anı) başta olmak üzere Türk dünyasında ve farklı Türk boyları arasında “Anı” şeklinde bilinip kullanılmaktadır. Sözcüğün diğer milletlerin (başta Ermeniler olmak üzere) dillerinde Ani şeklinde yer almasının temelinde ise, söz konusu milletlerin “ı” sesini kullanmayışları ve yazıda göstermeyişleri yatmaktadır. 29 KARAAĞAÇ, Günay, agm. Second International Congress on Turkic Civilization (II. Uluslararası Türk Uygarlığı Kongresi), October 4-6, 2004, Bişkek, 2005, s. 441. 30 KARAAĞAÇ, Günay, agm., s. 441. 31 KARAAĞAÇ, Günay, agm., s. 443. 122 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Prof. Dr. Hasan ÇİFTÇİ EBU’L-HASAN HARKÂNÎ’NİN ESKİ KAYNAKLARDAKİ BAZI DAĞINIK SÖZLERİ VE İLGİLİ YORUMLAR Hasan ÇİFTÇİ1 Özet: Bu yazıda, tasavvuf sahasında önemli yere sahip Şeyh Ebu’lHasan Ali b. Ahmed Harakânî (ö. 425/1033)’ye ait olup eski kaynaklarda geçen sözleri incelenecektir. Ümmî olan Harakânî herhangi bir eser yazmamış, ancak bir müridi onun sözlerini Nûru’l-‘ulûm adlı kitapta toplamış ve bu kitaptan bir seçme (Muntahab-ı Nûru’l‘ulûm) günümüze gelebilmiştir. Bununla birlikte Harakânî’nin sözlerinin bir kısmı, çağdaşları Kuşeyrî’nin Risâle’si, Hucvîrî’nin Keşfu’l-mahcûb’u, müridi Abdullah-i Ensârî’nin Tabakâtu’s-sûfiyye’ ve Resâ’il’inde, Muhammed b. Munevvir’in Esrâru’t-tevhîd’i, 1 Prof. Dr. Muş Alparslan Üniversitesi öğretim üyesi. [email protected] 123 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Sem‘ânî’nin el-Ensâb’ı ve Ferîduddîn ‘Attâr’ın Tezkiretu’l-evliyâ’sı gibi muhtelif eski kaynaklarda yer almıştır. Bu çalışmada, Harakânî’nin, Muntahab-i Nûru’l-‘ulûm’u dışında adı geçen eski eserlerde yer alan sözleri verilmeye çalışılacaktır. Şeyh Ebu’l-Hasan-i Harakânî hicrî IV. (X.) asrın ikinci yarısı ile V. (XI.) asrın ilk çeyreğinde yaşamış tasavvufun temel taşlarından biri olarak bilinir. Hem çağdaşları, hem vefatından sonra yaşamış birçok ünlü sûfî tarafından kendisine değer verilmiş, ârifâne sözleri ve menkıbeleri nakledilmiştir. Başta Nakşibendîlik olmak üzere, muhtelif sûfî tarikatları silsileleri içinde ona da yer verilmiş ve Anadolu, İran, Horasan, Orta Asya ve Hindistan sûfîleri arasındaki saygınlığı ve şöhreti hâlâ devam etmektedir.1 Ümmî bir ârif olduğu belirtilen Harakânî’nin herhangi bir eser yazdığı kaydedilmemiştir. Ancak yukarıda da işaret edildiği gibi, zamanla kendisine çeşitli risâleler nisbet edilmiştir. Söz konusu risâlelerin bir kısmı onun sözlerini içerse de, onun takipçileri veya başka müellifler tarafından kaleme alınmıştır. Nitekim onun sözlerini ve menkıbelerini içeren Muntahab-i Nûru’l-‘ulûm (Nûru’l-‘ulum’dan Seçme) ile onun aslı olup günümüze gelmemiş bulunan Nurû’l-‘ulûm’un kendisi ve Munâcât’ı; ona ait bulunması son derece şüpheli olan Risâletu’lhâ’ifu’l-hâ’im min levmeti’l-lâ’im, Fevâtihu’lcemâl, Esrâru’s-sulûk (veya Esrâr-i Sulûk), Bişâretnâme, Menâhicu’l-‘ibâd, Fakrnâme, Hidâyetnâme, Risâle der Tarîk-i Edhemiyye ve Kulâh-i Çâr Terk (ünlü sûfî İbrahim-i Edhem’in adına ve tarikatına gönderme ile Edhemiyye Tarikatı ve Dört Dlimli Külah Risâlesi), Risâl der Kemâl û Fazl-i Bâyezîd-i Bistâmî gibi, bir kısmı hâlâ elyazması hâlinde olan, bir kısmının da nüshaları mevcut olmayan risâleler başka müellifler tarafından kaleme alınmıştır. Başka yerde de ayrıntılı olarak incelendiği üzere, 124 Muntahab-i Nûru’l-‘ulûm (ki onun aslı olan Nurû’l-‘ulûm günümüze ulaştığı görülmemiştir) ve Munâcât’ı hâriç, söz konusu eserlerden bir kısmının Harakânî ile asla ilişkisi yoktur. Onun bazı sözlerini ihtiva eden diğerleri de başka müellifler tarafından kaleme alınmıştır.2 Bununla birlikte Harakânî’nin tasavvufî fikirlerini içeren bazı sözleri çeşitli münasebetlerle, çağdaşı Hucvîrî’nin Keşfu’l-mahcûb’u, Kuşeyrî’nin Risâle’si, müridi Hâce Abdullâh-i Ensârî’ye nisbet edilen Tabakâtu’s-sûfiyye’ ve Resâ’il’inde, yine çağdaşı Ebû Sa‘îd-i Ebî’lHayr’ın hâl tercümesini, sözlerini ve menkıbelerini içeren Esrâru’t-tevhîd ile Hâlât u Sohanân adlı eserlerde; Sem‘ânî’nin Ensâb’ı ve Ferîduddîn Attâr’ın Tezkiretu’l-evliyâ’sı ve bunlardan sonra kaleme alınmış bulunan başka birçok tasavvufî ve biyografik eserde ve tarih kitaplarında yer almıştır. Bunlar arasında özellikle Attâr, eserinde onun sözlerinden müteşekkil geniş bir bölüm ayırmıştır. Hatta denilebilir ki Harakânî’nin Tezkiretu’l-evliyâ’daki sözleri ve menkıbeleri hacim bakımından, günümüze kadar gelmiş ve basılmış olan ve Harakânî’nin sözlerini içeren Muntahab-i Nûru’l-‘ulûm’da yer alanların iki katından fazladır. Binaenaleyh bu yazıda, Harakânî’nin zamanından Attâr’a kadar geçen dönemde, yukarıda bir kısmı anılan muhtelif eski kaynaklardaki sözleri ve söz konusu sözler hakkında müelliflerin bazı yorumları verilmeye çalışılacaktır.3 Çünkü burada zikredilecek Harakânî’ye ait bazı sözler ve menkıbeler, ne Muntahab-i Nûru’l-‘ulûm’da ne de Tezkiretu’l-evliyâ’da yer almıştır. Çeşitli vesilelerle onun sözlerini nakleden şahsiyetlerin bir kısmı Harakânî ile çağdaş idi ve aşağıda da görüleceği gibi hatta bazısı bizzat onunla görüşmüş veya kendisine mürit olmuştur. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi 1. Risâle-i Kuşeyriyye Tasavvuf tarihinin en önemli kaynaklarından sayılan ve Harakânî’nin vefatından on iki yıl sonra yazılan er-Risâle veya diğer adıyla Risâle-i Kuşeyriyye’nin müellifi, ünlü sûfî âlim, Abdülkerîm b. Hevâzîn (ö. 465/1072), Ebu’l-Hasan-i Harakânî’den daha genç olmakla birlikte onunla aynı dönemi paylaştı. Kaynakların ifadesiyle, Harakânî’yi ziyareti esnasında çok etkilenen Kuşeyrî, “Harakân vilâyet (köy)’ine varınca, o pîrin haşmetinden dolayı fesâhatim sona erdi, (konuşacak) ibare kalmadı; öyle ki velîliğimden azledildiğimi sandım.”4 demekten kendini alamamıştı. Devrinin sûfîlerini, er-Risâle’sinin başında genel anlamda eleştiren Kuşeyrî, aynı dönemin meşhur mutasavvıfı Ebû Sa‘îd (ö. 440/1049)’e ve sözlerine asla yer vermediği halde, Harakânî’ye özel bir yer ayırmamakla beraber, onun aşağıdaki şathiyesini naklederek kendisini savunmaya yönelik bir yorumda bulunmuştur: Bir dervişten, Ebu’l-Hasan-i Harakânî’nin şöyle dediğini duydum: “Lâ ilâhe illâ Allah’ı kalbin derinliklerinden, Muhammed’un Resûlullâh’ı kulağın dibinden söylerim.” “Bir kimse bu sözün zâhirine bakarak onun şeraiti küçük düşürdüğünü sanır. Fakat gerçek öyle değildir. Zira hakikatte mâsîvâyı (Allah’tan başka herhangi bir şeyi) Hakk’ın kadrine ortak yapmak, gerçekte onu küçük düşürmek sayılır. En doğrusunu Allah bilir.”5 2. Keşfu’l-mahcûb Dönemin en önemli sûfî müelliflerden biri de, tasavvuf sahasının temel kaynaklarından sayılan Keşfu’l-mahcûb’un yazarı, Ebu’l-Hasan Alî b. Osmân b. Ebî Alî el-Cullâbî el-Hucvîrî (ö. 465/1072 veya 481/1089) idi. Bu müellif henüz genç iken Ebu’l-Hasan-i Harakânî hayatının son dönemlerini yaşamaktaydı. Onun Şeyh Harakânî ile görüşmediği ve mezkur eserini kaleme aldığı sıralarda şeyhin vefat ettiği anlaşılmaktadır.6 Eserini Harakânî’nin vefatından sonra yazmış bulunan el-Hucvîrî7 Harakânî’den büyük bir saygıyla söz eder, devrin önemli sûfîlerinden Ebû Saîd-i Ebî’lHayr’ın kendisini ziyaret ettiğine işaret ettikten sonra8 derki: “Yegâne imâm ve devrin ehlinin şerefi, Ebu’lHasan Ali bin Ahmed el-Harakânî (Allah ondan razı olsun) şeyhlerin en büyüğü ve onların önderlerindendi; kendi döneminde Allah’ın bütün velîleri tarafından, övgüye mahzar idi…” Hücvîrî devamla şunları kaydeder: “Ondan Naklederler ki dedi: “Yol ikidir; biri dalâlet yolu, diğeri hidâyet yolu; biri kuldan yüce Allah’a giden yoldur, diğeri de Allah’tan kula giden yoldur. Delâlet yolu, kuldan Allah’a giden yoldur; hidâyet yolu ise, Allah’tan kula giden yoldur. O halde kim ‘O’na ulaştım’ derse, ulaşmadı; ve kim ‘(beni) ulaştırdılar’ derse ulaştı; çünkü ulaştırmak, ulaşamamaya bağlıdır (ulaşamayınca ulaştırırlar) ve ulaşmamak da ulaşmaya.” en iyisini Allah bilir.9 Bu iki müellifin Harakânî hakkındaki kanaatleri ve onun sözlerine yer vermeleri özellikle dikkat çekicidir. 3. Tabakâtu’s-sûfiyye ve Resâyil-i Fârsî Harakânî’ye ait bir takım sözler de, müridi Ebû İsmâil Abdullâh b. Muhammed b. Alî el-Ensârî el-Herevî (ö. 481/1089)’ye ait gösterilen Tabakâtu’s-sûfiyye ve Resâyil-i Fârsî adlı eserleri içinde yer almıştır. Bilindiği gibi bu eserler bizzat Herevî tarafından kaleme alınmış değildir. Ancak onun, vaaz meclislerinde veya başka münasebetlerle dile getirdiği sözler ve verdiği bilgilerin, müritleri tarafından kaydedilerek sonradan kitap hâline getirdiği belirtilir.10 Kaynakların verdiği bilgilere ve onun aşağıdaki kendi ifadelerine göre, devrin en önem- 125 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi li sûfî yazarlarından sayılan Herevî, Şeyh Harakânî’yle görüşmüş, kendisinden feyiz almış, ona mürit olmuş, hakikati onun aracılığıyla kavramış ve hatta Harakânî’yi zamanın gavsı olarak anmıştır: “Hadis, ilim ve şeriatta şeyhlerim çoktur. Fakat tasavvufta ve hakikatte benim pîrim Şeyh Ebu’l-Hasan-i Harakânî’dir; eğer onu görmeseydim hakikati nasıl öğrenebilirdim?”11 “O ümmî idi el-hamdu lillâh ( )هلل دمحلاdiyemiyordu [çünkü el-hemdu دمهلاşeklinde okuyordu] ama o, zamanın efendisi ve gavsı idi.12 Tabakâtu’s-sûfiyye’de Herevî’nin dilinden, çeşitli münasebetlerle Harakânî’nin ilki mizah içerikli olmak üzere, aşağıdaki sözleri aktarılmıştır: “Şeyh Ahmed Ali-yi Şu‘ayb her yıl bir kez Harakânî’nin ziyaretine giderdi. Yolda acıkınca bazen (çevreden) ekmek ister, yerdi. Şeyh Ebu’l-Hasan’ın yanına varınca Şeyh ona dedi ki: Ey Ahmed, bu defa bana gelince yolda dilencilik yapma.”13 Bazı yerlerde de Harakânî’nin ona şunları dediğini aktarır: “Eğer Hızır ile arkadaş olursan (konuşursan), tövbe et; eğer (bir) gecede Herat’tan Mekke’ye gidersen tövbe et.”14 “İnsanların arasından emânet kalktı; O dostlarını gizledi.” “Ben kim oluyorum ki, seni dost edineyim? Ancak senin dostlarını dost edinirim.”15 Bir yerde de Harakânî Abdullah-i Ensârî’ye derki: “Ebû Abdullah-i Dûnî’nin şakirtlerinden biri bana dedi”: “Şeyh’imiz mest olarak yaşadı ve mest olarak öldü”. Şeyhülislâm Ensârî de, - Onun o şakirdi doğru mu söyledi? Diye sorunca , Harakânî der: -Ben de ona; Ebû Bekir Şiblî miydi ki, mest yaşadı da mest öldü; çünkü Şiblî’nin yanım- 126 da (manâ âleminde) havada raks ederek, bana şükrettiğini gördüm.”16 Mecmû‘a-i Resâ’l-i Fârsi-yi Hâce ‘Abdullâh-i Ensârî adlı eserde Herevî’nin dilinden şunlar aktarılmıştır: “Ebu’l-Hasan’dan sordular: Sen ölümden korkar mısın? Dedi: Ölüm, kabir ve cehennem hususunda Hakk’ın bu halkı kendisiyle korkuttuğu her ne varsa, Ebu’l-Hasan’ın tattığı şeyde o şeylerin bir zerresi bile yoktu; cennet ve ikrâm hususunda Hakk’ın halka vaat ettiği her ne varsa, Ebu’l-Hasan’ın gözle gördüğü şeyde, o şeylerin bir zerresi bile yoktu.”17 4. Esrâru’t-tevhîd ve Hâlât u Sohanân Ebu’l-Hasan’ın bir takım sözleri de çeşitli vesilelerle, çağdaşı Ebû Ebû Saîd Ebî’l-Hayr (357-440/967-1049) tarafından nakledilmiştir. Bilindiği gibi, Ebû Sa‘îd’in hem takipçisi hem torunu olan Cemâleddîn Ebû Rûh Lutfullah b. Ebî Sa‘îb b. Ebî Sa‘d (490-541/10971146) tarafından onun sözleri, menkıbeleri ve serüveniyle ilgili Halât u Sohânân adlı bir eser ve yine aynı mevzuda, onun diğer bir takipçisi ve torunu olan Muhammed-i Munevver tarafından (553-599/1158-1202 yılları arasında) da Esrâru’t-tevhîd adlı başka bir eser kaleme alınmıştır. Bu her iki eserde müellifler, bir kısmını Ebû Saîd’in dilinden, bir kısmını kendi zihinlerinden veya başkalarından olmak üzere, Harakânî’ye ait bir takım sözler aktarmışlar.18 a) Hâlât u Sohanân-i Ebû Sa‘îd-i Ebu’l-Hayr. Yukarıda da işaret edildiği gibi, bu eser hicrî VI. yüzyılın birinci yarısında yaşamış olan, Ebû Sa‘îd’in torunu Cemâleddîn Ebû Rûh Lutfullâh b. Ebî Sa‘îd b. Ebi’l-Hayr (ö. 541/1097)19 tarafından kaleme alınmıştır. İyi bir âlim olduğu anlaşılan Ebû Rûh, bu eserde bazen Harakânî’den de söz ederek onun bir ta- Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi kım sözlerini nakletmiştir. Ebû Rûh bir yerde Ebû Sa‘îd’in dilinden, Âmul’da Şeyh Ebu’lAbbâs Kassâb (ö. 411/1020)’ın huzurunda bulunduğu sırada, Şeyh Harakânî ile arkadaşı Ebû Abdullâh-i Dâstâni’nin (Şeyhülmeşâyîh Ebû Abdullah Muhammed b. Ali-yi Dâstânî, 348-417/959-1026) ona aşağıdaki soruyu sordukların ve Kassâb’ın da aşağıdaki cevabı verdiğini aktarır: “Ey Şeyh, ikimiz bir konuda ihtilafa düşmüşüz; birimiz, hüzün (kabz’ın) tamamen ebedî ve ezelî olduğunu der. Diğeri de, aksine ferahın (bast’ın) tamamen ebedî ve ezelî olduğunu söyler. Şeyh bu hususta ne der?”. Şeyh Ebu’l-Abbâs eliyle yüzünü sıvazlayarak şöyle dedi: “Allah’a hamd olsun ki, Kassâb’ın oğlunun makamı, ne kabzdır ne de bast; Rabbinizin katında zaman (sabah ve akşam) söz konusu olamaz; kabz ile bast, senin (beşerî) sıfatındır; senin sıfatın olan şey, muhdestir ve muhdes olanın, kadîm olması imkânsızdır.”20 Aynı müellif, Ebû Sa‘îd’e karşı çıkan devrin önemli sûfî ve âlim şahsiyeti Kuşeyrî ile aralarının düzelmesine Harakânî’nin aracı olduğunu şu şekilde dile getirmiştir: “İlk dönemlerde Üstâd Ebu’l-Kâsım Kuşeyrî ile Şeyh Ebû Sa‘îd (Allah her ikisini bağışlasın) arasında biraz kırgınlık vardı. Ebu’lKâsım, ‘Benim tahsilim ve ilmim onunkinden daha fazladır; onun makamı ve derecesi neden benimkinden üstün olsun’ derdi.” “Kıble (hac) yolculuğuna çıkıncaya kadar bu fikri taşıdı; Harakân’da Şeyh Ebu’l-Hasan’ın -Allah’ın rahmeti onun üzerine olsun- yanına varınca üç ay onun sohbetini dinlemek üzere orada kaldı. Şeyh Ebu’l-Hasan Harakânî ona şöyle buyurdu”: “Geri dön ve Şeyh Ebû Sa‘îd’in rızasını al; ondan sonra yola çıkmak istersen uygun olur.” “Bu işaret gereği, o hacca gitmeden oradan geri döndü. Nişabur’a vardığında, neden geri döndüğü sorulunca dedi ki: Şeyh Ebu’l-Hasan belimden yetmiş zünnar açtı; en küçüğü, Şeyh Ebû Sa‘îd’e düşmanlık idi.”21 b) Esrâru’t-tevhîd fî makâmâti eş-Şeyh Ebî Sa‘îd Ebû Rûh’un Halât u Sohanân adlı eserinden sonra, aynı mevzudaki Esrâru’t-tevhîd’i kaleme alan Muhammed b. Munevver, hırka giymeye lâyık olmak için, pîrin şeriat, tarikat ve hakikat ilimlerini bilmesi ve bu ilimlerin pratiğini tam ve kâmil olarak yerine getirmesi gerektiğini; o makamların keyfiyeti ve bu yolların menzil ve merhalelerinin şeklini görüp, tecrübe etmiş olması; beşerî sıfatlardan sıyrılması ve nefisten hiçbir şeyin onda kalmaması gerektiğini anlatırken, şeyhleri Ebû Sa‘îd’in bu mezkur nitelikleri hâiz olduğunu kanıtlamak için, Şeyh Ebu’l-Hasan-i Harakânî’nin, şeyhleri için şöyle değini aktarır: “Burada, sende (yani Ebû Saîd’de) beşerîyet kalmadı; burada sende nefis kalmadı; burada tamamen Hak’sın, tamamen Hak.”22 Yazar, bir yerde de tasavvuf yoluna girmeye karar vermiş yolcu için pîrin gerekli olduğunu anlatırken Harakânî’nin aşağıdaki bir sözünü ve ardından Harakânî’nin yaşadığı ruhî yolculuğunu anlatan diğer bir sözünü aktarır: Şeyh Ebu’l-Hasan-i Harakânî’nin (Allah ruhunu kutsasın) dediği gibi, “İşin başında (sâlik için) iki şey gereklidir: Biri sefer, ikincisi bir üstat (mürşit) tutması lâzımdır. Ben bu düşüncede gezip durdum ve benim için çok zor oldu; Yüce Allah bana öyle lütufta bulundu ki, ne zaman bir meseleyi çözmede aciz kaldıysam, Şafi‘i-yi Muttalibî23 mezhebinden herhangi bir âlim (o) bir konuyu önüme getirir, o (çözemediğim) meseleyi bana anlatırdı.” Ve devamla dedi: “Benden şeriata muhalif bir secde çıkmadan ve nefsin isteğine uygun bir nefes almadan, yetmiş üç yıl Hak ile birlikte yaşadım; ve öyle seferlerde bulundum ki, arştan yerin en dibine kadar, her ne varsa bana bir 127 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi adımlık mesafe yaptılar.” Aşk sâdık ve irâde hâlis olursa, hayatın semeresi böyle olur.24 Müellif bir yerde de, daha önce Ebû Rûh tarafından zikredilen, Ebû Sa‘îd’in Âmul’da Şeyh Ebu’l-Abbâs’ın huzurunda iken Harakânî ile bir arkadaşının Ebu’l-Abbâs Kassâb’la hikâyelerini zikretmiştir. Aralarında bir fark olmadığı için tekrarı gerekli görülmedi.25 Adı geçen yazar, tasavvufla ilgili çok önemli hususlarından bazısını ihtiva eden Harakânî’ye ait birkaç sözü de, hac ziyaretine çıkıp kendisine uğradığı sırada Ebû Sa‘îd’le onun arasında geçen olayı anlatılırken aktarır.26 Söz konusu menkıbeye göre Ebû Sa‘îd, Harakânî’yle görüştükten sonra Meke’ye gitmekten vazgeçer. Adı geçen yazarın kayıtlarına göre, Ebû Sa‘id’in kendisini ziyaret edeceğini haber alan Harakânî, onun geciktiğini görünce bir dervişe, Şeyh Ebû Saîd’in neden geciktiğini sorar. Derviş de yolu kaybettiklerini söyleyince ona kızarak der: “Sus! Çünkü onlar yolu kaybetmezler; bütün bereketlerden mahrum kalmış bir yer vardı; o yer, (Şeyh Ebû Saîd)’in gelişini fırsat bilerek: ‘Yüce Allah’ım, kendi dostlarından birinin ayağını üzerime sür de yarın (kıyamette), diğer yerlere karşı övüneyim’ diye Allah’a yalvardı; o yerin isteğini yerine getirdiler ve o büyüğün dizginini tutup o yere doğru götürmek için azizler gönderdiler; onun hazır bulunması sebebiyle o yeri ödüllendirdiler ve onun bulunmadığı bir zamanda (burada) da çocuğumuzun başını kestiler.”27 Ebû Sa‘îd, onun yanına varınca Harakânî kider: “Böylesi bir yaraya böyle bir merhem sürerler; böyle bir gelişe, Ebu’l-Kâsım (Ahmed)’ın canı gibi, bir kurban yaraşır” 128 Söz konusu ziyaret boyunca Şeyh Ebu’l-Hasan Ebû Sa‘îd’i, konuşmaya davet ettikçe, o derdi: “Bizi buraya söz dinlemek için getirtmişler, onun konuşması lâzımdır”. Bunun üzerine Şeyh Ebu’l-Hasan demişti ki: “Sen, Allah’tan istediğimiz, hacetsin; biz Yüce Allah’tan, ‘Senin bu sırlarını kendisine anlatabileceğimiz, kendi dostlarından bir dostu gönder’, şeklinde bir hacette bulunmuştuk; sen bizim o hacetimizsin. Ben ihtiyar ve zayıf olduğum için sana gelemedim; oysaki senin kuvvetin ve imkânın yerindedir; seni bize getirdiler; seni Mekke’ye bırakmazlar. Sen, seni Mekke’ye götürmekten daha üstünsün; seni tavaf etmesi için, Kabe’yi sana getirirler”. Müellif, bu yolculukta, Ebû Sa‘îd’le birlikte bulunan bir hanımı (Hâce Muzaffer’in annesi)’nın dilinden şunları nakleder: Ebu’l-Hasan her gün gelir odaya çıkar selam verir ve derdi: “Ey fâkire! Nasılsın? Dikkat et ve uyanık ol ki sen Hak ile arkadaş olmuşsun. Burada beşeriyet kalmamıştır, burada nefis kalmamıştır; burada sadece Hak vardır Hak.” Gün ortasında Şeyh Ebû Saîd’in halveti esnasında, Şeyh Ebu’l-Hasan odaya çıkar, perdeyi açarak derdi: “İçeri girmeme izin var mı?” Şeyh Ebû Saîd: “İçeri gel” derdi. O içeri girer, Ebû Sa‘îd’in karşısında iki diz üstü oturarak derdi: “Ey Şeyh! Öyle dertlerim vardır ki, peygamberler bile, o dertlerin yükünü taşımaktan âcizdir; eğer o dertten bir nefes çıkarırsam, gök ve yer yok olurlar.” Sonra başını Şeyh’in yastığına iyice yaklaştırarak gizlice konuşurdu; Her ikisi ağlıyorlardı; ben ne söylediklerini bilmiyordum ve duymuyordum. Daha sonra elini Ebû Saîd’in elbisesi içine sokarak onun göğsüne götürürdü ve derdi: “Bir elimi Bâkî nâra daldırdım.” Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Ebu’l-Hasan, Ebû Sa‘îd’e hac ziyaretiyle ilgili olarak derdi ki: “Ey Şeyh! Biz, her gece Kabe’nin senin etrafını tavaf ettiğini görüyoruz; senin Kabe’de ne işin vardır? Geri dön; çünkü seni bunun için getirttiler. Haccı yaptın. Ebu’l-Hasan’ın, hüzün çölünü aştın; onun niyazının lebbeyk’ini duydun; onun tekkesinin arafâtına çıktın; onun nefsinin şeytanlarının taşlanmasını gördün; Ebu’lHasan’ın (oğlu) Ebu’l-Kâsım’ı, kendi cemâline kurban olarak gördün ve onun Yusuf’u üzerinde Kurban (bayramı) namazını kıldın; yanmışların feryadını ve hüznünü duydun. Geri dön, eğer böyle olmasaydı, Ebu’l-Hasan kalmazdı; sen âlemin maşûkusun.” Ebû Saîd de dedi: “Bistâm tarafına gider, ziyarette bulunur ve geri döneriz.” Şeyh Ebu’l-Hasan da dedi: “Haccı yaptın, umre de mi yapmak istiyorsun?”.28 Bu ziyaret esnasında bir gün Ebu’l-Hasan cemaat huzurunda, Ebû Saîd’le ilgili şunları söyler: “Kıyamet günü, bütün büyük zatları getirirler ve Allah’ın arşı altında her biri için, bir kürsü koyarlar ve Hak’tan konuşmaları için, insanlara Allah’tan nidâ gelir; Hak’tan Hakk’ı konuşması üzere Şeyh Ebû Saîd için de kürsü koyarlar, fakat o ortada görünmez.” Ebu’l-Hasan, Ebû Sa‘îd’i yola vururken, evlatları ve cemaatiyle dışarı çıkar; veda ânında ona der: “Senin yolun bast ile ferahlık üzeredir ve bizim yolumuz kabz ile hüzün üzeredir; şimdi sen sevinçli ol ve neşeyle yaşa, biz de senin sıkıntını çekelim; çünkü ikimiz de O’nun işini yapıyoruz.” Ebû Sa‘îd, bu misafirlik esnasında Harakânî’nin yanında asla konuşmaz. Müellif bu durumu şöyle yorumlar: Şeyh, Harakân’da asla konuşmadı; çünkü Şeyh Ebu’l-Hasan demişti ki: “Sen bizim hacetimizsin; biz Mübarek ve Yüce Allah’tan, ‘Sen’in bu sırlarını kendisine anlatmak için, bize kendi dostlarından bir dostu gönder’ şeklinde bir hacet istemiştik.” Şeyhimizi bu görevle oraya götürdükleri için, o bir şey konuşmadı.29 Ebû Sa‘îd bir gün vaaz verirken, Harakânî’nin oğlu huzurunda onun şu sözünü nakleder: “Nübüvvet döneminden şu günümüze kadar, şurada kendini tamamen arındıran biri varsa, bu efendinin babasıdır. O zat da derki: Ümmetin âlimleri, Allah’ın, akılla bulunması gerektiği hususunda ittifak etmişler; Ebu’lHasan akla bakınca, onu bu yolda kör (eksik) olarak gördü. Allah basiret bağışlayıp yol göstermedikçe görmez ve bilmez. Birçok kişinin elinden tutarak aklın gururundan (kurtarıp) yola getirdik.”30 5. Ravzatu’l-farîkayn Ebu’r-Recâ’ Şeyh Sâlih ‘Ömereki-yi Mervezî (ö. 516-17?/1122-23?) Ravzatu’l-farîkayn adlı eserinde, yukarıda geçen kaynaklara nisbetle Harakânî’ye ait daha çok sözlere yer vermiş ve bir kısmını da yorumlamıştır. Müellifin Harakânî’den hemen sonra yaşamış olması, ayrıca önem arz eder. Şimdi onun aktardıklarına bakalım: Harakânlı Pîr der ki: “Bu iki insan türünden bu halka gelen zarar, şeytandan bile gelmemiştir: Fâsık âlim ve câhil âbid. Biri söylediğini yapmaz, diğeri de bilmediğini yapar.” “Bu insanlar, amel etmeyen âlimin hırsı ateşinden kaçar ve câhil âbidin cehâleti pusu altında kalarak yoldan sapar.” “İnsanın iki âlemden de arınarak özgürleşmesinin işareti her iki suyunun renginin değişmesidir: yukarıya doğru akan suyu ile aşağıya doğru akan suyu.” Harakânî… bir dervişe dedi: “Ey derviş, hiç zehir içtim mi?” Dedi: “Ey şeyh, zehir içenin yaşaması mümkün mü?” 129 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Dedi: “Öyleyse hiç yemek yememişsin?” Müellif Harakânî’nın bu sözünü şöyle yorumlamıştır: Onlara göre zehir içmek, yemek yemekten daha kolaydır. Hesabı sorulmayan zehri içmek, hesabı sorulan helvayı yemekten daha yeğdir. Şeyhin sözünün anlamı Allah bilir şudur: Zehrin yaptığı tahribat cana yönelik bir tahribattır ve dost ile dost arasında perdedir. Zehir perdeyi ortadan kaldırır. Lokma ise perdeyi arttırır, ruha destek sağlar. Gözden perdeyi kaldıranı, perdeyi oluşturan şeyden daha çok seveler. İkinci bir anlamı da şudur: Zehir cana darbe vururken aynı zamanda canı değiştirir. Lokmanın vurduğu darbe dine yöneliktir, oysaki dinin bir bedeli yoktur. Kişi yemeğe el uzatırken, yemeğin ona düşman olmayacağı şekilde yemesi için, yemeğin mahiyetini görmesi lazımdır. Harakânî der: “Sekiz cennetin ehli cennete varmadıkça hasretlerinden haberleri olmaz. Rabia (Allah ona rahmet etsin) dedi: Rabbimi rüyada gördüm, bana dedi: ‘Cennete gir.’ Dedim: ‘Ey Rabbim! Ben dünyadayken hapisteydim, âhirette de mi hapiste olacağım?’ O bu tacı, arştan yerin en dibine kadar her şeyden ilgisini kesen kimsenin başına koyar.” “Onun hiçbir şeyle bağı olmaz. Ulu Allah dedi: ‘Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa…’”31 “İhlâsın olmadığı her iş, Hazret’e yaraşmaz. Amelin, şirkin pisliğinden temiz; riya vahşetinden azâde; kin, düşmanlık ve hileden arınmış olması lâzımdır. Kalp de bütün bu kirlerden korunmuş olmalı ve dil de gıybet yapmaktan uzak olmalı. Namaz kılarken giydiğin elbisenin somut necâsetten temiz olması gerektiği gibi, kalbin de anılan pisliklerden temiz olması gerekir”. “Sultan için yüzük yapılan altını, içinde kir ve posanın kalmaması için, ilkin onu saflaştırmaları gerekir. Ardından onu daha değerli bir cev- 130 herle süsledikten sonra sultana arz ederler. Onların (sûfîlerin) sözüdür: “Kim sadakatle hak yolu ararsa hem dünya sevgisinden, hem de ahiret sevgisinden beri olur (soyutlanır). İstek (arayış) noktası kalpte kımıldanınca, dünya ve ahiret pılını pırtını toplar gider”. Şeyh Ebu’l-Hasan-i Harakânî, münacatında der: “Ey Allah’ım! Benimle konuşmaları için üç grubu bana gönderme. Ne yapmak istersen sen yap, Azrail’i bana gönderme, çünkü canımı ona vermem. Eğer o derse: ‘Canını bana teslim et!’ Ben derim ki: ‘Senden almadım ki sana vereyim.’ Beni sorgulamaları için o iki üstün meleği bana gönderme; sormak istediğini sen sor”. Müellif Harakânî’nin yukarıdaki sözünü naklettikten sonra şu yorumda bulunur: Onun söylediği şeyi ben söyleyemem. Çünkü bu kitabın okurları onu hazmedemezler. Onu neden söyledi bilir misin? O pîr (Allah aziz ruhunu kutsasın) şunun için söyledi ki, onlar halkla konuşamazlar. Ne söyleseler O’na söylerler, ne duysalar O’ndan duyarlar, aracıya tahammül edemezler.32 6. Keşfu’l-esrâr Hicrî VI. (XII. yüzyılın) ilk yarısında yaşamış olan Ebu’l-Fazl Reşîduddîn-i Meybudî, tarafından, hicrî 520 (1126) yılında yazılmaya başlanan Keşfu’l-esrâr ve ‘uddetu’l-ebrâr adlı tefsirde,33 Harakânî’nin bazı yönlerine ışık tutacak aşağıdaki sözlerini nakletmiştir: Müellif Allah’ın kullara lütûflarını sayarken, görüşünü, Harakânî’nin şu sözüyle destekler: “O sana asılmıştır, sen ona değil. O cömertlik çadırını açmış ve kabul sofrasını yaymış ve ilân etmiş: ‘Allah’ın davetine icâbet edin’; ey fakirler bana gelin, size bir ihtiyacım yoktur, aksine size söyleyeceğim bir sırrım vardır’”34 Meybudî bir yerde de gerçek hayatın, hayvanî ruhla değil, imânî futûhlarla desteklenen hayat olduğunu söylerken Harakânî’nin şöyle dediğini kaydeder: Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi “Yirmi yıldır kefenimizi gökten getirmişler; tuhaf olanı, (O’nun) beni görünürde halkla birlikte yaşattığı hâlde, kendi huzurunda bana kefen giydirmiş olmasıdır.”35 Yazar bir yerde de, Allah’ın ihtiyaçsızlığını, kulun muhtaçlığını ve O’na visâlin çetinliğini anlatırken Harakânî’nin şu sözünü zikreder: “Sıddîklerin yüreklerini kahir kılıcıyla parçalamış, onların ciğerlerini intizarda eritmiş olduğu hâlde, kendini kimseye kaptırmadı; kesinlikle yok olmayacak ve olmaz bulunanın (Allah’ın) vuslatından söz edebilmesi için, su ile toprağa (insana) o mahremiyet nereden geldi? Hâdîsler’in sıfatı için kadîme nasıl yol bulunur ? Ebedî ve ezelî olmayan (insan), ulûluk sahibi Ûlû hazretlerini nasıl idrak edebilir?.”36 Keşfu’l-esrâr’daki bir kayda göre, Ebu’lAbbâs Kassâb-i Âmulî (ö. 411/1020) vefat etmeden on gün önce hizmetçisine şöyle demişti: “Harakân’a git, orada zikirle süslü fakat gözden ırak bir adam vardır; kendisine Ebu’l-Hasan-i Harakânî derler; ona selamımı söyle ve deki: ‘Bu davulu ve bayrağı, Yüce Allah’ın izni ve yardımıyla, senin dergahına gönderdim, yeryüzü ehlini sana teslim ettim ve ben gittim’”.37 7. Bustânu’l-Kulûb. Harak3anî’den bir asır sonra yaşamış olan bu eserin müellifi Şeyh-i İşrâk olarak bilinen ünlü filozof ve ârif Şihâbeddîn Yahya Süheverdî (ö. 587/1191) de Harakânî’den bazı şeyler aktarmıştır. Nitekim Şeyh-i İşrak Bustânu’l-kulûb adlı eserinin bir yerinde, insanın öz varlığını bilmemesini tartışırken, “bindiği merkebi ararcasına” yanılgıyla kendini uzakta aramak yerine, kendi öz varlığında araması gerektiğine vurgu yaptıktan sonra Harakânî ile Ebû Sa‘îd arasında geçen şu olayı anlatır: “Duydum ki Şeyh Ebû’l-Hayr (r.a.)’a gayb âleminde emredildi ki: ‘Kalk Şeyh Ebu’lHasan-i Harakânî’ye git, ona teslim ettiğimiz emaneti al’. Şeyh Ebû Saîd kalktı, Ebu’l-Hasan’a gitti. Ebu’l Hasan onu görünce dedi ki: “Ey Ebâ Saîd, senin bende olan emanetin şudur: Bil ki Sûfî balçıktan değildir.” Ebû Saîd bunu duyunca saygıda bulundu geri döndü. Büyük çaba göstererek balçıktan olmayan o sûfîyi gördü. Bütün gün: “Sûfî de Allah’la birlikte mekânsızdır.” der dururdu.38 Sühreverdî yukarıdaki bilgilere ek olarak devamla Ebu’l-Hasan’ın manevî şeyhi, Bâyezîd’in şu sözlerinin de aynı şeyi ifade ettiğini belirtir: “İki dünyada da zatımı aradım bulamadım… yılanın derisinden sıyrılması gibi ben de derimden sıyrılınca, kim olduğumu gördüm.”39 8. el-Ensâb. Harakânî’yi “Asrının şeyhi ve zamanının yegânesi” şeklinde niteleyerek, onun birkaç sözüne yer veren yazarlardan biri de, elEnsâb’ın müellifi Abdülkerim es-Sem‘ânî (ö. 562/1167)’dir.40 Yazar Ebu’l-Hasan’ın memleketi Harakân’ı anlattıktan sonra, Gazneli Sultan Mahmud’un onu ziyareti esnasında aralarında geçen dialogua değinir: “…el-Harakânî’nin açık kerametleri ve iyi halleri vardır; nefsini yenmiş ve kontrol altına almıştı; o eşekçi iken ve eşek kiraya vererek yük taşımacılığını yaparken, bu hâli yaşamaya başladı. Kendisi şöyle der “Allah’ı eşeğimle meşgul iken buldum.” “Yani ben eşekçi iken, bu hali yaşamaya başladım ve bu, beni tasavvuf yoluna koydu”. Sultan Mahmud kendisine gitti ve aralarında tuhaf hikâyeler geçti; Mahmud mescitte yanına gitmek istediğinde Şeyh’in, onun Mahmud olup olmadığını bilip bilmediğini denemek için, bir yakınını öne sürdü. Şeyh Ebu’l-Hasan 131 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi onu görünce Farsça seslendi: -Ey Mahmud, öne geç, çünkü seni önde (üstün) tutmuştur. Sonra Mahmud’a nasihatte bulundu; mescidin kapısında Şeyh’e bakıp duran siyah (Hintli) bir köle vardı; Şeyh köleye dedi ki: - Ey köle, gel! - Ey Mahmud, bu köleyi (yakından) tanıyor musun? - Hayır, deyince, - Senin askerin içinde bu siyahînin benzeri kaç kişi vardır? dedi. - Herhalde sayıları on binlere varır, deyince şeyh de dedi: - Onlar arsından Allah, sadece bunun kalbine nazar etmiştir, dedi. Mahmud ona, içinde altın bulunan bir kese takdim etti. Şeyh almadı. Mahmud: “Bunu arkadaşlarına dağıt”, dedi. Şeyh: - Biz, askerlerimize ve arkadaşlarımız (müritler)’a tayinlerini verdik; sen bunu askerlerine ver.41 9. Şerh-i Şathiyât Şeyh Rûzbihân Baklî-yi Şîrâzî (522606/1128-1209), Şerh-i Şathiyât adlı eserinde, Harkânî’nin bir şathiyesine yer vererek yorumlamıştır. Müellif bu konuda şunları kaydeder: Harakânî şathiye türü bir sözünde der ki: “Bir seher vaktinde dışarı çıktım, Hak karşıma çıktı, benimle güreşti, ben de O’nunla güreştim. Beni yere yıkıncaya kadar O’nunla tekrar tekrar güreştim.” Bu iltibâs ehli mükâşefesidir. Hakk (c.c.) âşıklara lütufta bulununca, O’nun celâlini görmeye kâdir olmaları için, kendi celâlinin cemâlini güzel bir sûrette onlara gösterir. O vakit O’ndan O’nunla mutlu olurlar ve O’na vâsıl olma hususunda aşkla yürürler. Eğer bu lütuf tâliplere mükâşefe olmasaydı, ruhlar uçardı ve bedenler çözülürdü. O’nun berrak sıfatının 132 bir anda ortaya çıkmasıyla gök ve yer yüz binlerce kez izmihlale uğrardı. Kitap ve sünnette müteşabihten çok bulursun. “Rabbimi en güzel sûrette gördüm; elini omzuma koydu ve onun parmak uçlarının serinliğini göğsümde hissettim.” 42; “Şüphesiz Allah zatını istediği şekilde gösterir.” hadisleri bunlardandır. Ey Müslüman! Sen, “Bu Rabbimdir” mertebesinden ne algılıyorsun? Tûr-i Sînâ ağacından “Şüphesiz ben Allah’ım”43 sesini duydun mu?44 10. Fevâ’ihu’l-cemâl Necmuddîn-i Kubrâ, (ö. 618/1221) da, Fevâ’ihu’l-cemâl adlı eserinde Şeyh Harakânî’nin manâ âleminde miraca çıktığını ifade eden aşağıdaki sözüne yer vermiştir: “Bir gün öğle üzeri arşa çıktım, tavaf etmeye başladım. Bin veya bine yakın tavaf ettim. Bu esnada arşın etrafında, tavaflarını beğenmediğim hâlde benim tavaflarımın süratine şaşıran sakin ve mutmain bir topluluk gördüm ve sordum”: - Kimsiniz, tavafınızdaki bu soğukluk ve ağırlık nedir? - Biz meleğiz; biz nuruz, tabiatımız böyledir. Bundan daha farklı bir şey yapmaya gücümüz yetmez, dediler. Bu defa onlar: - Sen kimsin, tavafındaki bu sürat ve hareket nedir? - Ben dedim, insanoğluyum. Bende nur ve nâr özelliği vardır. Süratim ise şevk ateşinin sonucudur.45 ....................................................................... 1 Ayrıntılar için bk. Hasan Çiftçi, Şeyh Ebü’l-Hasan-i Harakânî I, Ankara 2004, s. 15-23. 2 Bk. a.g.e., s. 173-182. 3 Bu aynı zamanda ayrıntılı bir çalışmanın küçük bir kısmı sayılır. Çünkü amaç, planlanan bu çalışmayla Harakânî’nin kendi zamanından günümüze kadar, kaynaklarda geçen bütün sözlerini bir araya getirmektir. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi 4 Ebû’l-Hasan Ali el-Hucvîrî, Keşfu’l-mahcûb, nşr. Valentine A. Zhukovski, muk. Kâsım-i Ensârî, Kitâbhâne-i Tahûrî, Tahran 1358 hş./1979, s. 204-205. Aynı söz, Ferîduddîn ‘Attâr’ın Tezkiretu’l-evliyâ, nşr. R. Nicholson, Dunyâ-yi Kitâb, Tahran 1370 hş., II, 207)’sında şöyle yer almıştır: Üstad Ebu’l-Kâsım Kuşeyrî anlattı: “Harakân vilâyet (köy)’ine varınca, o pîrin haşmetinden dolayı fesâhatim sona erdi ve ifade gücüm kalmadı; öyle ki velîliğimden azledildiğimi sandım.” İleride de görüleceği gibi Hâlât u Sohanân’ın müellifi, Kuşeyrî’nin üç ay Harakân’da kaldığını yazmışsa da bunun doğruluğu tartışma konusudur. Bk. Ebû Rûh Lutfullâh b. Ebî Sa‘îd, Hâlât u Sohanân-i Ebû Sa‘îd-i Ebu’l-Hayr, tashih Muhammed Rızâ Şefi‘î-yi Kedkenî, İntişârât-i Âgâh, Tahran 1376 hş., s. 98. 5 Bk. ‘Abdulkerîm Kuşeyrî, Tercume-i Risâle-i Kuşeyriyye, nşr. Bediuzzamân Frûzânfer, Tahran 1967, s. 425; krş., Muhammed bin Munevver, Esrâru’t-tevhîd fî makâmâti’şŞeyh Ebî’s-Sa‘îd, nşr. Muhammed Rızâ Şefi‘i-yi Kedkenî, Muessese-i İntişârât-i Âgâh, Tahran 1321 hş., I muk. s. 102; er-Risâletu’l-Kuşeyriyye’nin Arapça metninde Ebu’l-Hasan’ın nisbesi, el-Harakânî yerine el-Hazafânî şeklinde yer almıştır. Bk. Abdulkerîm el-Kuşeyrî, er-Risâletu’l-Kuşeyriyye, nşr. Abdulhâlim MahmûdMahmûd b. eş-Şerîf, Dâru’l-Kutubi’l-Hadîsiyye, Kahire 1966/1385, II, 518. 6 Bu iki zatın ilişkileri için bk. Şeyh Ebü’l-Hasan-i Harakânî I, s. 109 vd. İntişârât-i Kumiş, Tahran 1372 hş., s. 379. 12 Tabakâtu’s-sûfiyye, s. 510; krş., Muctebâ-yi Mînovî, Şerh-i Ehvâl ve Ekvâl-i Şeyh Ebû’l-Hasan-i Harakânî, Kitâbhâne-i Tahûrî, Tahran 1372 hş., s. 13. Hervî, Harakânî’nin mânevî yüceliğini ve ondan aldığı feyiz hususunda başka yerde Ensârî şöyle der: “Abdullah yabânî bir adam idi; hayat suyunu aramaya gitti; ansızın Şeyh Ebu’l-Hasan-i Harakânî’ye vardı da hayat suyu kaynağını buldu; o kadar çok içti ki kendinden fânî oldu; çünkü ne kendisi kaldı ne de Şeyh Harakânî. Hak, halktan kulluk alâmetini istedi, Ebu’lHasan’dan ulûhiyyet alâmetini!.. Eğer varsa bildiğin ben gizli bir sırr idim; onun anahtarı da Şeyh Ebu’l-Hasan-i Harakânî’ydi.” Bk. Herevî, Hâce Abdullah, Mecmû‘a-i Resâ’l-i Fârsi-yi Hâce ‘Abdullâh-i Ensârî, nşr. Muhammed Server Mevlâyî, İntşârât-i Tûs, Tahran 1377 hş., s. 435. 13 Tabakâtu’s-sûfiyye, s. 102. 14 A.g.e, s. 288. 15 A.g.e, s. 359. 16 A.g.e, s. 473. 17 Mecmû‘a-i Resâ’l-i Fârsi-yi Hâce ‘Abdullâh-i Ensârî, II, 435-436. 18 Bk. Cemâleddîn Ebû Rûh, Hâlât u Sohanân-i Ebû Sa‘îd-i Ebu’l-Hayr, nşr. Muhammed Rızâ Şefi‘î-yi Kedkenî, İntişârât-i Âgâh, Tahran 1376 hş., muk. s. 13-17. 19 Hâlât u Sohanân, muk. s. 15-16. 20 Hâlât u Sohanân, muk. s. 43; ayrıntılar için bk. Şeyh Ebü’l-Hasan-i Harakânî I, s. 74 vd. 7 Bazıları eserin Harakânî’nin vefatından 10 yıl sonra (435/1043’te) yazılmaya başlandığını kaydetmişse de (bk. Uludağ, Süleyman, “Hücvîrî”, DİA, 458-60) Tabakâtu’s-sufiyye’nin musahhihi Abdulhay Habîbî, bu görüşün doğru olmadığını ve ileri sürdüğü kanıtlarla eserin Herevî’nin vefatından yani 481/1089 yılından sonra yazıldığını söyler. Bk. Hâce Abdullah-i Ensâri-yi Herevî, Tabakâtu’s-sûfiyye, nşr. Abdulhay Habîbî, Kâbul 1341 hş. baskısından ofset olarak İntişârât-i Furġî, Tahran 1380 hş., muk., s. 14 vd. 25 Esrâru’t-tevhîd, s. 49-50. ayrıntılar için bk. Şeyh Ebü’l-Hasan-i Harakânî I, s. 74 vd. 8 Bu ziyaretin ayrıntıları için bk. Şeyh Ebü’l-Hasan-i Harakânî I, s. 111-137. 26 Bu ziyaretin ayrıntıları için bk. Şeyh Ebü’l-Hasan-i Harakânî I, s. 111 vd. 9 el-Hucvîrî, Keşfu’l-mahcûb, s. 204-205. 10 Bk. Tabakâtu’s-sûfiyye, muk. s. 14 vd.; Tahsin YazıcıSüleyman Uludağ, “Herevî, Hâce Abdullah”, DİA, VII, 222-226. 27 Çünkü menkıbelere göre Harakânî’nin Ahmed adlı oğlu, Ebu Sa‘îd’in Harakân’a varmayı planlayıp yetişemediği gece öldürülmüştü. Ayrıntılar için bk. Şeyh Ebü’lHasan-i Harakânî I, s. 49 vd. 11 Abdurrefî‘-i Hakîkat, Târîh-i ‘İrfân ve Ârifân-i Îrân, 28 Esrâru’t-tevhîd, s. 135-138. 21 Hâlât u Sohanân, s. 98. 22 Esrâru’t-tevhîd, s. 45. 23 Ebû Abdullâh Muhammed b. Abbâs b. Osman b. Şâfi‘ el-Hâşimî el-Kureşî el-Muttalibî 150-203 (767-820) Şâfiî mezhebinin imamı, Esrâru’t-tevhîd, II, 703 24 Esrâru’t-tevhîd, s. 47. 133 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi 29 A.g.e., s. 141-146. ehâdîs ve’l-âsâr ed-da‘îfe ve’l-mevzû‘a, Riyâd 1999, V, 18. 30 A.g.e., s. 219. 43 Tırnak içindeki ifadeler Kur’ân, Kasas 30. âyetinden iktibastır. Âyetin tamamının meâli şudur: “Oraya gelince, o mübarek yerdeki vâdinin sağ kıyısından, (oradaki) ağaç tarafından kendisine şöyle seslenildi: Ey Musa! Bil ki ben, bütün âlemlerin Rabbi olan Allah’ım.” 31 Kur’ân-i Kerîm, Kehf 110. Âyetin tamamının meâli şöyledir: “De ki: Ben, yalnızca sizin gibi bir beşerim.(Şu var ki) bana, İlâh’ınızın, sadece bir İlâh olduğu vahyolunuyor. Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.” 32 Bu kaynağa ulaşamadım, Harakânî’nin sözlerini mezkur kitaptan nakleden Abdurrefî‘ Hakîkat’ten alındı. Bk. ‘Abdurrefî‘-i Hakîkat’in, Nûru’l‘ulûm Kitâbî Yektâ ez ‘Ârif-i Bîhemtâ Şeyh Ebû’l-Hasan-i Harakânî, İntişârât-i Kitâbhâne-i Behcet, Tahran 1369 hş., s. 247-249. 33 Zebîhullah Safâ, Târîh-i Edebiyyât der Îrân, Tahran 1363 hş., II, 930. 34 Ebû’l-Fazl Reşîduddîn Meybudî, Keşfu’l-esrâr ve ‘uddetu’l-ebrâr (nşr. Ali Asgar-i Hikmet), İntişârât-i İbn-i Sînâ, Tahran 1339 hş., II, 18. 35 Keşfu’l-esrâr, VIII, 134. 36 A.g.e., VIII, 327. 37 A.g.e., VIII, 327. 38 Şihâbuddîn Yahyâ Suhreverdî, Mecmu‘a-i Musannefât: Bustânu’l-kulûb, nşr. Seyyid Huseyn Nasr- Henry Corbin, Tahran 1977, III, 368-371. Harakânî’nin bu sözünden hareketle Sühreverdî, Ebu’l-Hasan-i Harakânî’yi diğer bazı ünlü sûfîler gibi, kaynağı çok eski dönemlere dayanan eski İran menşe’li hikmet-i husrevânî’nin yani işrakıyye düşüncesinin bir temsilcisi olarak göstermiştir. Bu konu daha önce başka yerde incelenmiştir. Bk. Şeyh Ebü’l-Hasan-i Harakânî I, s. 135 vd.; Hasan Çiftçi, “İki Ünlü Sûfînin İlginç Görüşmesi: Ebû’l-Hasan-i Harakânî ve Ebû Saîd-i Ebû’l-Hayr”, Nüsha Şarkiyat araştırmaları Dergisi, Ankara 2003, yıl: III, sayı: 9; s. 7-22. 39 Mecmu‘a-i Musannefât: Bustânu’l-kulûb, III, 371; krş., Ebû’1-Fazl Muhammed es-sehlekî, Kitâbu’n-nûr fî kelimâti İbn Tayfûr (Abdurrahman Bedevî, Şatahâtu’ssûfiyye: Ebû Yezîd el-Bistâmî adlı kitap içinde), Kuveyt 1978, s. 151. 40 es-Sem‘ânî, Ebû Sa‘îd Abdulkerîm b. Muhammed, elEnsâb (nşr. D. S. Margoliouth, Bağdat 1970, vr. 195. 41 el-Ensâb, vr. 195. Ziyaretin ayrıntıları için bk. Şeyh Ebü’l-Hasan-i Harakânî I, s. 148 vd. 42 Burada hadis olarak verin bu ifade mevzu ve zayıf hadis ve haberlerle ilgili kitaplarda yer almıştır. Bk. İbrâhîm Tâhâ el-Kaysî-Hamdî Muhammed Murâd, Mevsû‘at el- 134 44 Rûzbihân Baklî-i Şîrâzî, Şerh-i Şathiyât, nşr. Henri Corbin, Tahran 1360/1981, s. 181-82. 45 Bk. Necmüddin Kübra, Tasavvufî Hayat: Usûl-i aşere/ Risâle ile’l-hâim/ Fevâihu’l-cemâl, Hazırlayan, Kara, Mustafa, Dergâh Yayınları İstanbul 1996. s. 101. Ayrca bk. Tezkiretu’l-evliyâ, 253, 254. Aynı hikâye Abbâs elKummî’nin, el-Kunâ ve’l-elkâb (Beyrut 1983, I, 51)’da da Arapça olarak yer almıştır. Ve Mîrzâ Muhammed Bâkır el-Mûsevî el-Hânsârî, Ravzâtu’l-cennât, nşr. Esedullah İsmâ‘îliyân, Tahran 1390 hk. /1970, I, 298. Son müellif bu konuyu şiddetle eleştirmiştir. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Prof. Dr. H. Kâmil YILMAZ EBU’L-HASAN HARAKÂNÎ ve TASAVVUF Prof. Dr. H. Kâmil YILMAZ1* Tasavvuf, İslâm’ın rûh hayâtının müesseseleşmiş şeklidir. Bir başka ifade ile Hz. Peygamber’in şahsında cem’ ettiği siyâsî, ilmî ve mânevî otoritelerden mânevî olanının kurum olarak karşımıza çıkmış hâli veya bir başka ifâdeyle İslâm mistisizmidir. Hıristiyanlık ve İslâm gibi evrensel mesaj taşıyan dinler, insanlığa ulaşmak için sistemler geliştirmişlerdir. Hıristiyanlıktaki misyonerlik, teke tek bütün insanları Hıristiyanlaştırma amacına yönelik olarak faaliyet göstermekte; dolayısıyla herkesle birebir ilgilenmeyi görev saymaktadır. İslâm ise insan ile İslâm arasındaki tebliğe âid engelleri kaldıracak vasatlar hazırlamayı gündemine almış ve bu ortamın hazırlığı görevini İslâm muhîtinde leşker-i gazâ denilen mücâhidlerle leşker-i duâ denilen gönül erleri üstlenmiştir. Bizdeki 1 * T.C Başbakanlık, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı (www.hasankamilyilmaz.com). 135 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi “alperenlik” ise hem gazâ, hem de duâ fonksiyonlarını üstlenen gönül erleri için kullanılan bir tabirdir. ve sanki dilim tutuldu. Neredeyse velâyet makamından azledildiğimi sandım” dediğini nakleder. Tasavvuf amelî boyutu ile hicrî II. Asır’dan itibaren hem İslâm dünyasında İslâm’ın yaşanması ve yaşatılmasında, hem de gayr-i müslim diyârlara ulaştırılmasında son derece önemli hizmetler üstlenmiştir. Tasavvuf, Hz. Peygamber’in “üsve-i hasene/model insan” özelliği ile temsil ettiği bu otoritesini yaşatmaktadır. Ebu’l-Abbâs Kassâb onun hakkında: “Tasavvuf pazarında rihlet ve ziyaret Harakânî’ye lâyıktır” demektedir. Ebu’l-Hasan Harakânî, işte bu zümreden. Peygamber vârisi sıfatıyla insanlığa örnek olmuş, sözleri, tavır ve davranışları, eser ve tesirleriyle ölümsüzlük kervanına katılmıştır. Ebu’l-Hasan Harakânî, Anadolunun İslâmlaşmasında son derece önemli etkisi bulunan tasavvuf ekolünün ilk devir temsilcilerinden bir gönül eridir. Gazneli Sultan Mahmûd ile görüştüğü rivâyet edilen bir alperendir. Bâyezîd Bistâmî’nin hemşehrîsi ve türbesinin bekçisidir. O’nun rûhâniyetinden feyz alarak “üveysî” tarîkla yetişti. Adı Ali b. Ca‘fer, künyesi Ebu’l-Hasan, nisbesi Mu‘cemü’l-büldân müellifi Yakut el-Hamevî’nin ifadesine göre el-Harakânî’dir, Harkânî değil.2 Aynı müellif onun 425 hicrî yılında 10 Muharrem Aşûre gününde (1034 Aralık’ta) 73 yaşında iken vefât ettiğini bildirdiğine göre 352/963 yılında doğmuş olmalıdır. Ebu’l-Kâsım Kuşeyrî, Ebu’l-Abbâs Kassâb, Ebû Said-i Ebu’l-Hayr gibi mutasavvıflarla İbn Sînâ gibi felsefe ve tıp otoriteleriyle çağdaş. Kuşeyrî ile görüştüğünü Keşfu’l-Mahcûb müellifi Hücvirî’den öğreniyoruz. Hücvirî, Kuşeyrî’nin onun hakkında: “Harakan’a varınca Şeyh Ebu’l-Hasan’ın heybet ve haşmetinden fesâhatım sona erdi, ifade gücüm kayboldu 2 Bkz. II, 360. 136 Harakânî’nin İlmî Şahsiyeti ve Eserleri Bazı kaynaklarda ümmî olduğundan bahsediliyorsa da Harakânî devrin sûfî âlimleri Ebu’lAbbâs Kassâb gibi kimselerin talebesi olmuş ve Bâyezîd Bistamî’den de “üveysi” yolla feyz almıştır. “Ümmî” kelimesi, Arapça anne anlamına “ümm” kökünden gelmektedir. Annesinden doğduktan sonra bir muallimin talebesi veya bir mektebin müdâvimi olmayan kimseler için kullanılır. “Ümmî” câhil demek değildir. Aksine hayatı rûhî tecrübe ile tanımış, belki okuyup yazmamış ama irfân yoluyla olayları kuşatmış insan demektir. Bizdeki mektepli ve alaylı tabirlerinden “alaylı” bu mânaya uygun düşmektedir. Alaylı da mekteb okuyup diploma almamış, ama tecrübe ve çilelerle hayâtı, insanları ve olayları tanıyan kimse demektir. Nitekim Harakânî’nin sadece eşi sebebiyle âile hayâtında çektikleri, insanı marifet ve kemâle erdirecek boyuttadır. Harakânî’ye nisbet edilen bir takım eserler bulunmaktadır. Onlar da: 1- Hidâyet-nâme, 2- Fakrnâme, 3- Nûru’l-ulûm’dur. Bunlardan Fakrnâme, Genç-bahş Kütüphanesinde yazma nüshası bulunan3 yaklaşık 30 sayfa civarında bir risâledir. Bu risâlenin Nûru’lulûm ile aynı eser olup olmadığını tahkik imkânı bulamadık. 3 nr. 3040 ve 7782. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Nûru’l-ulûm muhtelif tasavvufî konuları ihtivâ eden on bölümden oluşan yaklaşık 50-60 sayfalık Farsça bir eserdir. Eserin tek yazma nüshası British Museum, Or, nr, 249’dadır. Biri Müctebâ Minovî,4 diğeri Abdürrefi Hakîkat5 tarafından yapılmış iki neşri bulunmaktadır. Harakânî’nin Meşrebi ve Yolu Harakânî, muhtelif kaynakların ittifakla haber verdiklerine göre, ondan yaklaşık bir asır sonra yaşamasına rağmen Bâyezîd Bistâmî meşrebindeydi. O’nun gibi coşkulu, cezbesi ve sekri, sahvına galipti. Fena ve baka, sekr ve sahv ile tevhid ve vahdet konularında pek çok söz söylemiş, Hallâc gibi “Ene’l-Hak” anlayışına uygun terennümlerde bulunmuştur. Attar, Tezkiretü’l-Evliyâ’sında onun bu vadideki sözlerine geniş yer vermektedir. Devrinin muhtelif âlim ve şeyhlerini tanıyan ve onlardan okuyan Harakânî, en sonunda hemşehrîsî Bâyezîd Bistâmî’nin dergâhında karar kılmış, senelerce önce ölmüş bulunan Bâyezîd’in yolunu devam ettiren müridleriyle görüşmüş, kabrine on iki yıl türbedârlık etmiştir. Sevgi ve aşkla bağlandığı bu kapı onun gönül dergâhı olmuştur. Yılları aşıp gelen Bâyezîd sevgisi, onu yoğurmuş ve vuslata götürmüştür. Harakânî, bağlısı bulunduğu Bâyezîd vasıtasıyla daha sonra ortaya çıkacak olan Yesevîlik, Bektâşîlik ve Nakşbendîlik’in de kendisinden neş’et ettiği insandır. Çünkü kendisinden sonra onun yolunu devam ettiren Ebû Ali Farmedî, hem Yûsuf Hemedânî’nin, hem de Gazzâlî’nin üstâdıdır. Dolayısıyla Harakânî, Gazzâlî’nin yolunun da kolbaşı sayılır. Yûsuf Hemedânî ise hem Yesevîlik’in kurucusu Ahmed Yesevî’nin, hem de Nakşbendîlik’in 4 Tahran 1373. 5 Tahran 1373. üveysî pîri Abdülhâlık Gucdüvânî’nin mürşididir. Bektâşîlik’in Yesevîlik ile bağlantısını düşündüğümüzde Harakânî bu üç kolun kendinden çıktığı merkez konumundadır. Harakânî, sekr ve cezbe ehlinden olduğu için olsa gerek, kişinin sahv ve uyanıklığını bile vecde yakın bir üslupla anlatırdı. Derdi ki: “Sahvın ölçüsü, kulun Allah’ı andığı sırada baştan ayağa Allah’ın kendisini andığını duymasıdır.” Öyleyse Allah derken başka söz söyleyenlerle sohbet etmemelidir. Harakânî, diğergamdı, derdlinin derdiyle ilgilenmeyi severdi. Derdi ki: “Türkistan’dan Şam’a kadar olan sahada birinin parmağına batan diken, benim parmağıma batmıştır, birinin ayağına çarpan taş, benim ayağıma çarpmıştır. Onun acısını ben de duyarım. Bir kalpte üzüntü varsa o kalp benim kalbimdir.” Gerçek kulluğun kula hizmetten geçtiğini bilenlerdendi. Bu yüzden: “Sabahleyin yatağından kalkan âlim, ilminin artmasını, zahid zühdünün artmasını ister. Ben ise bir kardeşimin gönlünü neşeyle doldurma ve onu sevindirme derdindeyim” derdi. Rabia Adeviyye ve benzeri sufiler gibi, cennet düşüncesinden, cehennem endişesinden geçenlerdendi. Bu konuda şöyle konuşurdu: “Cennet ve cehennem yok demiyorum. Benim dediğim, cennet ve cehennemin benim nezdimde yeri yoktur; zira her ikisi de mahluktur. Benim rağbetim ise mahlukâta değil, Hâlik’adır.” İlimle ve bilgiyle övünmenin yersizliğini şöyle anlatırdı: “Herkes, hiçbir şey bilmediğini anlayıncaya kadar hep bildiğiyle övünür durur. Nihayet hiçbir şey bilmediğini anlayınca bilgisinden utanır ve işte o zaman marifet kemâle erer. Çünkü gerçek bilgi bilmediğini bilmektir.” 137 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Sulh ve cengin nerede ve ne zaman olacağını şöyle bildirirdi: “Sulh bütün halkla, cenk ise nefsledir.” Sultan Gazneli Mahmûd, Harakânî ile bir başka görüşmesinde ondan nasihat ister. Şeyh der ki: “Şu dört şeye dikkat et: Dünyayı gölge gibi görürdü. Bu yüzden de: “Sen onun peşinde koştukça o senin padişahın; ondan yüz çevirince de sen onun padişahı olursun” derdi. 1- 2- 3- 4- Gazneli Mahmûd ve Harakânî İlk Müslüman Türk devletini kuran Gazneli Mahmûd da onu ziyaret ederek feyz alanlar arasındadır. Feridüddin Attar’ın Tezkiretü’lEvliyâ’sında verdiği bilgiye göre, Gazneli Sultan Mahmûd, Şeyh Harakânî ile birkaç defa görüşmüştür. İbn Sinâ ve Harakânî Tezkiretü’l-Evliyâ ve el-Hadâiku’l-Verdiyye’nin verdiği bilgilere göre Harakânî, çağdaş, felsefe ve tıp otoritesi, eserleri dört asır Batı üniversitelerinde okutulan İbn Sinâ ile de görüştü. Şeyh Harakânî’nin şöhretini duyan Gazneli Mahmûd, adamlarıyla birlikte, biraz da onu imtihan maksadıyla Harakan’a gelir. Sultan, yanına geldiğinde Şeyh Harakânî, özel bir ilgi göstermediği gibi, ayağa da kalkmaz. Sultan pek çok sorular sorar ve şeyhi sınar. Aldığı tatminkâr cevaplar ve şeyhin mehâbeti karşısında irkilir, endişesi sevgi ve saygıya dönüşür. Şeyhe bir kese altın ihsanda bulunmak isterse de Harakânî bunu reddeder. Bu sefer, “ondan bir hâtıra olsun diye” herhangi bir eşyasını ister. Harakânî de bir gömleğini verir. Görüşme tamamlandıktan sonra Sultan, arz-ı vedâ ederken Şeyh Harakânî onu ayakta uğurlar. Sultan, şeyhin kendisini yolcu ederken ayağa kalktığını görünce sorar: “Efendim, geldiğimizde ayağa kalkmadınız ama, yolcu ederken ayaktasınız. Sebebini öğrenebilir miyim?” Şeyh Harakânî şu karşılığı verir: “İlk geldiğinizde padişahlık gururu ve bizi imtihan niyetiyle geldiniz. Ama şimdi dervişlerin haliyle ayrılıyorsunuz. Dervişlik devletine ve tevâzu haline saygı gerekir.” 138 Günahlardan sakın, Namazını cemaatla kıl, Cömerd ol, Mahlûkâta şefkatla muamele et.” Tasavvuf ve tasavvuf erbâbına karşı ilgi duyan Filozof İbn Sinâ, Harakânî’yi ziyarete gelir. Şeyhin evine varıp karısından nerede olduğunu sorar. Karısı da, onun hakkında hiç de hoş olmayan lafızlar kullanarak evde olmadığını ve ormana odun getirmeye gittiğini söyler. İbn Sinâ, şeyhi görmek için orman tarafına, onu aramaya gider. İbn Sinâ yolda şeyhin gelmekte olduğunu ve yükünü bir aslanın taşıdığını görünce hayretle sorar: “Efendi, bu ne hal böyle?” Şeyh de: “Evdeki aslanın yükünü çekmemiş olsak, Allah bizim yükümüzü dağdakilere çektirmezdi” der. Evdeki aslan karısıdır. Çünkü son derece geçimsiz bir kadındır, ama Harakânî Allah için onun sıkıntılarına katlanarak “kesb-i kemâlât” etmiştir. Abdullah Ensârî ve Harakânî Menâzilü’s-Sâirîn adlı eserinde tasavvufî hal ve makamları anlatarak tasavvuf tarihimizde haklı bir şöhret kazanan Abdullah el-Ensârî elHerevî de, Harakânî’nin müridlerindendir. Nitekim o şöyle der: “Hadis, fıkıh ve diğer İslâmî ilimlerde pek çok üstaddan okudum. Tasavvuftaki üstadım ise Ebu’l-Hasan Harakânî’dir. Onu görmeseydim marifete eremezdim” Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Ebû Said-i Ebu’l-Hayr ve Harakânî Harakânî’nin Ebû Said’in çağdaşı olduğu ve kendisiyle zaman zaman görüştüğü bilinmektedir. Nitekim bir ziyâretinde Harakânî’nin huzûrunda susmayı tercih ettiği görülmüştü. “Niçin susuyorsun?” diye soranlara: “Bir konuda iki tercümana ihtiyaç yok” diye cevap verdiği nakledilir. Rivayete göre Harakânî, Ebû Said-i Ebu’l-Hayr’ı bast ehli kendisini ise kabz ehli olarak nitelerdi. Ebû Said semâ ve rakstan hoşlandığı halde Harakânî ise meşrebi gereği bundan pek hazzetmezdi. Harakânî, belki de fütüvvet ve melâmet meşrebinde bir sûfî olmasının gereği hırka ve seccâde gibi sembolik unsurlara pek önem vermezdi. Oysa Ebû Said-i Ebu’l-Hayr, ilk sistemli tekke kuran şahıs sıfatıyla bunları önemserdi. Harakânî ve Fütüvvet Fütüvvet, gençlik demektir. Hz. Ali gibi birtakım gençlerin asr-ı saâdetteki fedâkarlık, yiğitlik ve civânmerdlikleri sebebiyle bu kelime tasavvuf kültürümüzde yiğitlik ve cömerdliği ifâde eden bir alem olmuştur. Bu yüzden hicrî ikinci asırdan sonraki sûfîlerden bu kavramı kullananlar pek çoktur. Ancak bu kavram daha sonra Abbâsî halifelerinden en-Nâsır li-dînillah tarafından gençleri ve san’atkarları organize eden, eğitip yetiştiren bir örgüt hâline gelmiştir. Bu fütüvvet anlayışı, Anadolu Selçukluları zamanında “Ahîlik” olarak sistemleşmiş, Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslâmlaşması ile Osmanlı’nın kurulup gelişmesinde önemli hizmetler ifâ etmiştir. Fütüvvet ile ilgilenen Harakânî bu teşkîlâtın ve Ahîlik’in kurulmasını da hazırlayanlardandır. Ona göre fütüvvet ve civanmertliğin şartı üçtü: 1- Cömertlik, 2- Şefkat, 3- Halktan müstağnî olmak. İçinde Allah’dan başkasına yer olan kalb, baştan başa ibadet ve taatla dolu olsa da ölüydü. Çünkü gönüllerin en aydını, içinde halk olmayanı, amellerin en güzeli, içinde mahlûk fikri bulunmayanıydı. Tasavvufî Anlayışı Ameller ve ibadetlerdeki ölçüsü şuydu: “Her gün akşama kadar halkın beğendiği ve memnun kaldığı işler yapasın. Her gece sabaha kadar Hakk’ın beğendiği amel ile olasın.” Katilden; yani adam öldürmekten beter olan fitnenin dinde iki grup insan tarafından çıkarılabileceğini söylerdi. Onlar da: Gözünü dünya hırsı bürümüş âlim ile ilimden mahrum ham sofuydu. El emeği ve göz nurunu üstün tutar, nimetlerin en helâl ve temiz olanının kişinin emek ve gayretiyle elde ettiği nimetler olduğunu anlatırdı. Kendisine: “sûfî kimdir?” diye soranlara: “Hırka ve seccâde ile sûfî olunmaz, merasim ve âdetlerle tasavvufa yol bulunmaz. Sûfî, mahv ve fenâ ile benlikten geçendir. Zira abası ve hırkası olan pek çoktur. Lazım olan kalp sâfiyetidir. Elbisenin ne faydası var? Çul giymekle ve arpa yemekle adam olunsaydı eşeklerin de adam olması gerekirdi. Çünkü onlar da çul giyer, arpa yerler.” Birgün bir adam gelip şeyhten hırka talebinde bulundu. Şeyh derdi ki: “Bir erkek çarşaf giymekle nasıl kadın olmazsa, sen de hırka giymekle bu yolun eri olamazsın. Önce gönlünü arıtmaya bak!” Ona göre sûfî, gündüz güneşe, gece yıldıza ve aya ihtiyacı olmayandı. Çünkü sûfîlik varlığa ihtiyacı olmayan yokluktu. Birgün müridlerine: “En güzel şeyin ne ol- 139 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi duğunu” sordu ve kendisi bunu şöyle açıkladı: “En güzel şey, devamlı zikreden bir kalbdir. Çünkü bütün varlığını Allah istila etmiş bir kimse, tepeden tırnağa herşeyiyle Allah’ı ikrar eder.” Sıdk’ı gönülde olanı konuşmak, ihlâs’ı her şeyi Hakk için yapmak, riya’yı da amelini halk için yapmak şeklinde tanımlardı. Vâris-i Nebî denmeye lâyık olan kimse, O’nun fiil ve kavillerine uyan, O’nun izine basarak yürüyendir. Kağıtların yüzünü karalayıp kitap yazdığını sanan değildir. Ölümsüz bir hayata kavuşmanın günde bir kere ölüp yine dirilmek olduğunu söylerdi. İncitme ve incinme konusunda şunları söylerdi: İnsanlar üç zümredir: 1- Sen kendisini incitmediğin halde o seni incitir. 2- Sen kendisini incitirsen onlar da seni incitir. 3- Sen kendisini incitsen de o seni incitmez. Bir mü’mini incitmeden sabahtan akşama varan bir kimse, o gün akşama kadar Hz. Peygamber (s.a) ile yaşamış gibi olur. Eğer mü’mini incitirse, Allah onun o günkü ibadetini kabul buyurmaz. Tasavvufî umdeleri Nebevî üslûpla şöyle anlatırdı: “Çok ağlayın, az gülün, çok susun, az konuşun, çok verin, az yiyin, başınızı yastıktan uzak tutmaya çalışın.” Vefâtı, Kabri veya Makamı Harakânî, tasavvuf tarihinde Aynu’l-kudât Hemedânî, Necmeddin Dâye, Attar ve Mevlânâ Celâleddin Rûmî gibi coşkulu mutasavvıfları 140 derinden etkilemiştir. Vefâtı 10 Muharrem 425 (5 Aralık 1033)’tür. Türklerin Anadolu kapısını açtığı Malazgirt zaferinden yaklaşık kırk yıl önce vefât eden bu gönül adamının; şahsının ve mensup olduğu tasavvufî ekolün Anadolu insanı üzerinde çok önemli etkileri olmuştur. Kazvînî, Âsâru’l-bilâd adlı eserinde Harakânî’nin kabrinin Bistam yakınlarındaki Harakan’da bulunduğunu belirtmektedir. Kazvînî, onun kabrini ziyaret edeni şiddetli bir kabız hali yakaladığını söyler.6 Bu da belki onun kabz ehli bir sûfî olmasından kaynaklanmaktadır. Kuzey Afrikalı ünlü seyyâh İbn Batuta VIII. Hicri, XIV. Miladi yüzyılda Bistam’ı ve Bâyezid Bistâmî’nin kabrini ziyâret ettiğini; Ebu’l-Hasan Harakânî’nin kabrinin de bu şehirde olduğunu belirtmektedir.7 XVII. yüzyılda Osmanlı ülkesini dolaşan ünlü Türk seyyâhı Evliyâ Çelebi’nin ise Ebu’lHasan Harakânî ile ilgili verdiği bilgiler çok ilginçtir. Evliyâ Çelebi şunları anlatmaktadır. “Kars kalesi ikinci defa III. Murad zamanında Lala Mustafa Paşa tarafından inşâ ettirilmiştir. Kalenin onarımı yetmiş günde tamamlanmış, bütün cephâne ve levâzımı ikmâl edilmiştir. Tamir sırasında ümmetin sâlihlerinden hâfız bir asker şöyle bir rüyâ görüp Lala Mustafa Paşa’ya arzetmiştir: “Rüyamda yaşlı bir zât zâhir olup: “Bana Ebu’l-Hasan Harakânî derler. Makamım bu mahaldedir. Alâmet ve nişan istersen ayağının ucundaki yeri kaz, durumu hayretle göreceksin” dedi. Bunun üzerine yüz işci kuyuyu kazmaya başlar ve kuyuda dört köşe kırmızı bir mermer, üzerinde hüsn-i hat ile şu ibârenin 6 Bkz. Asâru’l-bilâd, Beyrut, ts. Dâru’s-Sadr, 363. 7 Bkz. Rıhle, Beyrut, 1405/1985. I, 433. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi yazılı olduğunu görürler: “Menem şehîd-i saîd Harakânî.” Gaziler zikir ve tevhid ile mermeri kaldırınca altından kabir çıktı. Kabirde henüz vücûdu ter ü tâze bir halde, pazusundaki yaranın üzerinde bulunan makreme ile sırtındaki hırka bile henüz çürümemiş bir haldeymiş. Hatta vücûdunun sağ tarafındaki yara hâlâ kanamakta imiş. Gaziler bu hâli görünce tekbir getirerek kabri kapatmış. Bundan sonra kale içinde ilk olarak Harakânî tekke ve camii bina olunmuştur. Bu bina Lala Mustafa Paşa hayrâtıdır.”8 Evliyâ Çelebi’nin bu ifâdelerinden sonra Kars ve çevresinde Harakânî’nin Kars’ın fethine katıldığı ve burada şehid olduğu görüşü yaygınlık kazanmıştır. Gerçi bu ifâdelere dayanarak Harakânî’nin kabrinin Kars’ta olduğunu ilmî bir kesinlikle söylemek zordur. Ama Kars ve yöresinin yüzyılları aşan bir zamandan beri ona sâhip çıkması, Harakânî’yi Karslılaştırmış, Karslıları onunla aynîleştirmiştir. Halkımızın, sahâbîler, gönül erleri ve büyük insanlara gösterdikleri saygı sebebiyle pek çok kabir ve makam isnâd etmesi, önemli bir özelliktir. Bu özellik Kars’ta da tecellî etmiş ve Kars halkı Harakânî’yi bağrına basmıştır. Bu durumun aksini isbat etmeye çalışmanın önemli olmadığını düşünüyorum. Bugün O’nun adını taşıyan bir dernek kurulmuş ve bu camiin bu noktaya gelmesine önayak olmuştur. Emeği geçen herkese teşekkür ve tebriklerimi sunuyorum. 3- 4- 5- 6- Attâr ve Mevlânâ gibi sûfîleri derinden etkilemiştir. Fütüvvet anlayışıyla Anadolu Ahîlik’inin kurulmasına öncülük etmiştir. Adına inşâ edilen cami, tekke ve külliye ile Kars’ta hâlâ yaşamaktadır. Kendisine izâfe edilen risâleleri tasavvuf kültürümüze zenginlik kazandırmıştır. İnsanlarımız onun adıyla bütünleşmekten dolayı metafizik bir güç, mânevî bir hazz elde etmiştir. Kitâbiyât - Abdülmecid Hânî, el-Hadâiku’l-verdiyye, Kâhire 1308, s.105. - Ahmed Hilmi, Mir’ât-ı Bâyezid Bistamî ve Ebu’l-hasan Harakânî, İstanbul 1319. - Attâr, Tezkiretü’l-evliyâ, (trc. S. Uludağ), s. 670-721. Câmî, Nefehâtü’l-üns, s. 298. - Evliyâ Çelebi, Seyahatnâme, II, 330. - H. Kâmil Yılmaz, Altın Silsile, İstanbul 2001. - Hucvîrî, Keşfü’l-mahcûb, (trc. S. Uludağ), s. 102-103. - İbn Batuta, Rihle, Beyrut 1405/1985, I, 433. - İbrahim Alanka, Ebu’l-Hasan Harakânî, ts. (Elif matbaacılık). - Kazvînî, Asâru’l-bilâd, Beyrut ts. 363. - S. Uludağ, “Ebu’l-Hasan Harakânî”, DİA, XVI, 93-94. Zehebî, Siyeru a‘lâmu’n-nübelâ, XVII, 421. Harakânî’den Bize Kalanlar İnsanların adlarının yüzyılları aşıp gelmesi büyük bir mazhariyettir. Harakânî bunu yaşayan gönül sultanlarındandır. Çünkü o: 1- Tasavvuf kültürümüzde Yesevîlik, Bektâşîlik ve Nakşîlik gibi tariklerin kolbaşıdır. 2- Gazzâlî, Hemedânî, Necmeddin Dâye, 8 Bkz. Seyahatnâme, II, 330 141 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi 142 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Sadık YALSIZUÇANLAR MEDENİYETİN KALBİ ŞEHİR, ŞEHRİN KALBİ YETKİN İNSAN Anadolu’yu mayalayan bilgelerin en seçkinlerinden olan Hz. Mevlana, ‘köyden şehre göç etmek gerek’ der. Köy, kötülüğü emreden benlik, şehir ise, kamil insanlık durumudur. Beşer’den, yetkin insanlığa doğru yapılması gereken bu zorunlu yolculuğa işaret eden Hz. Mevlana gibi bilgeler, medeniyetin kurucu niteliği olan irfanın taşıyıcılarıdır. Medine, medeniyetin çekirdeğidir. Şehir, bir uygarlık inşasında merkez hükmündedir. Bu anlamda, alemin kalbi adem, ademin kalbi, kamil insandır öngörüsü bizi, medeniyetin yeşerdiği bir ortam olarak şehrin kalbine götürür. Yesi’den Balkanlar’a doğru hareketlenen ariflerin, gittikleri yerde, tarım ve ziraatten, cami, medrese ve dergahlara değin, şehri kuran bütün alanlarda, ‘halka hizmet, Hakk’a hizmettir’ ilkesiyle davranırlar. Şehri inşa ve imar ederler. Şehir bir çekim merkezi olarak kurulurken, medeniyet te onun etrafında bütün maddi ve manevi görünümleriyle belirmeye başlar. Medeniyetin kalbi, yetkin insandır. Şehir, adeta onun kişiliği etrafında şekillenir. Hiçbir çıkar gözetmeksizin, ‘yaratılanı Yaratan’dan ötürü hoş görerek’, saygı, sevgi ve merhamet duygularıyla hareket ederek insanlar için çalışır, 7güzellik’i faydanın önüne geçirir, insanların bulundukları mekanı güzelleştirmeleri için gerekli ruhsal hazırlığı gerçekleştirir. Yetkin insanlar, medeniyet kurucularıdır. Geleneksel sözlüğümüzde, ‘şar’, şehir anlamına gelir. 143 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Ankara’nın manevi çekim merkezi olan Hacı Bayram-ı Veli, bir nefesinde şöyle der : yetin maddi ve manevi unsurlarını ürettiği bir ortam haline gelir. Çalabım bir şar yaratmış İki cihan aresinde Bakıcak didar görünür Ol şarın kenaresinde Ülkemizin Doğu sınırının serhat şehri Kars, pek çok maneviyat kılavuzunu ve şehidi barındırır. Geleneksel sözlüğümüzde ‘iklim’, yurt için kullanılır aynı zamanda. Kars, irfan ve şehadet iklimidir. Nâgehan ol şara vardum Ol şarı yapılur gördüm Ben dahi bile yapıldum Taş ü toprak aresinde Ol şardan oklar atılur Gelür ciğere batılur Arifler sözü satılur Ol şarın bazaresinde Şakirdleri taş yonarlar Yonup üstâda sunarlar Çalabun ismin anarlar Ol taşun her pâresinde Bu sözü ârifler anlar Cahiller bilmeyup tanlar Hacı Bayram kendi banlar Ol şarın menâresinde Burada şar’ın, hem şehir hem de gönül anlamında kullanıldığını görüyoruz. Bir ulu şar’a varmak, Yunus Emre’nin deyişiyle, ‘bir gönüle girmek’tir. O şar’ın yani şehrin yani yetkin insanın gönlüne girmek, O7nun civarında, eğitim halkasında ders görmek, yetişmek, olgunlaşmaktır. Ben dahi yapılır oldum, derken büyük bilge, kendi eğitim sürecini ima etmektedir. Kamil insanın rahle-i tedrisinden geçen kişi, ‘hamdım piştim yandım’ ifadesindeki kemal sürecini yaşayacaktır. Şehir, bu anlamda, hamların piştiği, cahillerin bilgi ve irfana ulaştığı, olgunlaştığı ve medeni- 144 Kars’ın kalbi ise, Ebu’l-Hasan Harakani’dir. Dünyayı miladi dokuzyüzotuzaltı yılında teşrif eden büyük bilge Ebu’l-Hasan Harakani, Hölderlin’in ifadesiyle, ‘yeryüzünde şairane ikamet ettikten’ yetmişbir yıl sonra terk ederek Cemal’e yürüdü. Efendimiz’in soyundan gelen ve İslam irfanının yıldızlarından Bayezid-i Bistami’nin, ‘bizim gibi bir gülün açması için, bir gül bahçesinin üzerinden yüz senenin geçmesi lazımgelir’ ifadesiyle haber verdiği Harakani hazretlerinin kutlu ve feyizli yolu bugüne değin açık kaldı ve tasarrufu devam etti. Kendisinden sonraki her kamil veliyi etkileyen, değerleyen veya belirleyen Harakani’nin yoksul, çileli, zühd ve takva üzre geçen hayatı, Efendimiz’in kamil bir varis olarak sürüp gitti. Sufi irfanının bütün büyük bilgelerinin yolu mutlaka bir şekilde O’na uğramıştı. Sözgelimi, Anadolu ve Balkanların İslamlaşmasında yetiştirdiği velilerin çoğunda büyük bir nüfuz alanına sahip olan Yusuf Hemedani bir Harakani gülü idi. Kars’ın, Türkiyemizin ve giderek bütün yeryüzünün manevi çekim kutbu olan Ebu’lHasan Harakani’nin eli, Ahmed Yesevi’den Hz. Mevlana’ya kadar yüzlerce velinin kalbine değmiştir. Şahsi hayatında bir sahabi gibi yaşayan, irfani mirasın en büyük varislerinden olan, Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Anadolu’dan cihanın dört bir yanına nurlar saçan Harakani’nin dergahı, bugün de Kars’ın kalbindedir ve oradan feyizler dağıtmaktadır. Harakani’nin bilgelik dünyasına, yol’undaki esaslara, insanlarla muamelesine, tasavvuf anlayışına, zühd ve takvasına, fütüvvet ahlakına, kendisinden çok tekini önceleme niteliğine, düşünce dünyasındaki derinliğe, menkıbelerindeki, şiirlerindeki ve kurucu niteliğe sahip eserlerindeki zenginliğe bakıldığında, neden bu denli etkili ve sarsıcı olduğu anlaşılabilir. O, mevcut ve egemen düşünceleri bir anda yok ederek, kendi kozmik diliyle sizi kuşatıverir. Kamil insanın nitelikleri onda kusursuz biçimde yansır. Son derece merhametli, şefkatli ve adildir, daima Hakk ile beraberdir, insanlara merhametli, cömert ve adil davranır; dergahı, Anadolu’ya ruh verir, yeryüzünü ışıtır, dirlik ve düzenliği sağlar. O’nun adını anan herkesin gönlüne bir ferahlık yeli eser. Harakani, sadece irfan geleneğinin en büyük damarı olan Nakşibendi geleneği beslemez, o ana damarın ana kaynağı olduğu kadar, bütün inisiyasyonlara da can verir, heberler taşır. İrfan sahibinin kim olduğuna ilişkin bir soruya verdiği cevapta olduğu gibi Harakani hazretleri, ‘yerel’ ve tarihsel bir düşünme biçimini aşar, tümüyle evrensel bir irfanın kalbinden konuşur : ‘İrfan sahibi, yiyecek toplama isteğiyle yuvadan ayrılan ve onu bulmayan, yuva yapıp şaşkınlık içinde kaldığında, yolunu bulamayan ve evine gitmek istediği halde gücü olmayan kuşa benzeyendir.’ Yine kendi ifadesiyle söylersek, ‘Gönül denizdir, dil ise sahil. Deniz dalgalanınca, içinde ne varsa onu sahile atar.’ Bilge’nin kalbi ise, İbn Arabi’nin ‘kıyısız’ dediği mutlak birlik denizine dalmıştır ve oradan konuşmaktadır. Yüzyılın büyük düşünürlerinden Wıttgensteın, ‘konuşulamayan hakkında susmalı’ demişti. Hikmet’in dilinin sembol ve sükut olduğu söylenir. Şeyh Harakani gibi kamil velilerin konuşması gibi susması da hikmettir ve irşad edicidir. Konuşunca hayrı söyleyen ve bizatihi hikmetin taşıyıcısı olan böylesi bilgeler, gerçekte insanlık tarihinin, tefekkür ve hikmet yolunun kurucu nitelikteki mürşitleridir. Onlar konuşulamayan hakkında susarlar, susmaları da birer konuşmadır. Hikmet’in aktarılabilir bir şey olduğunu, hal dili dışında dile gelebilen ne varsa, onların kısa ama veciz sözlerinde kendisine ifade imkanı bulduğu söylenebilir. Şeyh Harakani hazretleri, hem sufi geleneğin temel ıstılahlarını tedvin etmiş hem de yolun esaslarını belirlemiştir. Dergahından yetişen büyük takipçiler, mana aleminde feyiz verdiği bilgeler, Hindistan’dan İran’a, Anadolu’dan Balkanlar’a, Kafkas coğrafyasından Batı’nın çeşitli kentlerine bu irfani öğretiyi taşımışlardır. Anadolu’da gelişip büyüyen Selçuk ve Osmanlı medeniyetlerinin manevi zemininde de Hz. Harakani’nin etkilerini görmek mümkündür. ‘Yüce Allah (c.c.) kendi dostlarını kendi temizliğiyle süsler, birliğiyle eğitir, kendi ilmiyle yetiştirir, kendi devletine ve kudretine alır ve kendisine sultanlığı verir’ sözündeki ‘dost’ların en büyüklerinden olan Şeyh, Anadolu’nun en büyük sultanıdır. Gazneli Mahmud’tan İbn Sina’ya birçok ilim 145 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi ve devlet adamının yolu dergahına uğramıştır. İktidarı köktenci biçimde dışlayan, dinin evrensel bir hidayet çağrısı ve medeniyetin kurucu ögesi olarak anlaşılmasını sağlayanların da başta gelenidir. Seyr-i Süluk Risalesi’ndeki, ‘mürid Hakkın zatının sıfatıdır’ cümlesiyle bütün bir tasavvuf irfanını özetleyen ve kendisinden sonra gelen sufilerin zihnini bu derin ummanın içine alan Şeyh Harakani’nin tefekkür dünyası okundukça, araştırıldıkça ve anlaşılmaya çalışıldıkça görülecektir ki, sufilerin halleri ve sözleri, Kuran’ın hazinelerinden alınmıştır. O hazineden de öğreniyoruz ki, ‘denizler mürekkep, ağaçlar kalem olsa Rabbimizin sözleri yazmakla tükenmez.’ Bu sahilsiz ummana dalan yolcular, bir kılavuzun çekip çevirmesiyle hem üç büyük sorunun cevabını bulurlar hem de yaşadığı iklime Resulullah’ın gül kokusunu estirirler. ‘Necisin? Nereden geliyorsun? Nereye gidiyorsun?’ Bütün bir felsefe, ölüm üzerinde düşünmekten ibarettir diyen filozofun da, ‘varlık’ın sesini bulmaya koyulmuş olan Heidegger’in de, ‘kimse varlıktaki gizliliğin bilmez’ diyen şairin de asıl aradığı Harakani irfanıdır. Kamil insan olarak Şeyh Harakani, yaşadığı ülkenin kalbidir ve insanlık medeniyetinin de besleyici ana damarıdır. İrfani geleneğimizin büyük bilgesi Ebu’lHasan Harakani’nin sohbet ve vaazlarından oluşan Nuru’l-Ulum adlı eseri, adından da anlaşılacağı üzere, bilginin en üst düzeyi olan ‘hikmet’ten ibarettir ve ilimlerin nurunu, onlardaki İlahi ışığı yansıtmaktadır. Harakani hazretleri, Kamil İnsan olan Efendimiz’in (asm) en yetkin varislerindendir. Bu niteliği ile, ‘kendisine çok hayırlar ve- 146 rilmiş’ biçiminde vasfedilen hikmet ehlindendir ve susuşu gibi konuşması da irşad edicidir. Şeylerin hakikatini, yolun esaslarını, maneviyat yolcusunun özelliklerini, tasavvuf irfanının ilkelerini, kamil insan’ın kim olduğunu, hangi sıfatlara sahip bulunduğunu, Yaratıcı’sıyla halvetinde doğan varitleri, kalbine ilham edilen sırları ve hakikatleri, vecdin doğasını, vecd ehlinin durumunu, salikin yolculuğunda uğradığı menzilleri, sufilik yolunun temel kavramlarını (ıstılah), bu eserindeki söyleşilerinde dile getirmektedir. Birinci bölüm, soru ve cevaplardan oluşmaktadır. İkinci bölümde vaat ve öğütler, üçüncü bölümde Efendimiz’in bazı hadisleri, dördüncü bölümde İlahi bağışlar, beşinci bölümde münacatı, altıncı bölümde manevi coşkusu, yedinci bölümde gönlüne doğanlar, sekizinci bölümde manevi mücahade, dokuzuncu bölümde hikayesi ve nihayet son bölümde olağanüstü halleri (keramet) yer almaktadır. Tasavvufi irfan geleneğinin büyük kılavuzlarının yolunun kavşağında bulunan, sadece Nakşi geleneği değil, hemen bütün irfani yolların şeyhlerini ve büyük bilgelerini manevi bakımdan emziren ve besleyen, Hz. Mevlana’dan Ahmed Yesevi’ye, Yusuf Hemedani’den Molla Cami’ye tasavvuf semamızın en parlak yıldızlarına kılavuzluk eden Harakani’nin nakledilen menkıbelerde hiç kuşkusuz öncelik, kamil veli Bayezid-i Bistami’ye aittir. Hazret’in kılavuzu olan bu muhakkik’ten sonra, hırkasını aldığı Ebu’l-Abbas Kassab Amuli gelmektedir. Yolların ve izlerin kendisine çıktığı bu büyük bilgeye ilişkin gerek Türkçemizde gerekse çeşitli dünya dillerinde yazılmış pek çok eser ve makale/araştırma bulunmaktadır. Bunlar arasında hem içtenliği hem de sözlük ve yaklaşımındaki sahicilik bakımından Hafızpaşa Camii imam-hatibi İbrahim Alanka’nın kaleme aldığı, Ebu’l-Hasan Harakani adlı risale son derece kıymetlidir. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Yazarın samimi ve akıcı üslubundan Harakani hazretlerinin yaşam öyküsünü ve manevi niteliklerini, mübarek bedeninin bulunuşunu, silsilesini, şehadet hikayesini, eserlerini, kendisinden sonraki sufi tarihi açısından önemini ve etkilerini; Kars, Türkiye ve dünya bakımından önemini okumak bizim için bir şanstır. Bu küçük ama değerli eserden bir bölümü sunuyoruz. Ebû’l-Hasan Harakanî, Hicrî 421-429 yılları arasındaki Kars Muharebelerine bir takım dervişleriyle katılmış, Kars hududu Yahnılar dağında ağır yaralanarak sağ bacağından ve sol pazusundan fazla yara alarak kan kaybıyla şehid olmuştur. Bizzat kendi vasiyetleri üzerine, bir mermer sandukaya konulmasını, Kağızman Kapı içinde iç kaleye doğru 22 adım mesafede; kabrinin üç arşın derinliğinde kazılarak defnini istemiş; etrafındaki zevat da yüce şeyhin emirleri üzerine bu gün halı hazır Evliya Camii bahçesinin doğu cephesindeki eski tabutlukların yeri olan mahale defnetmişler. Zamanın geçmesi ve düşman istilâlarından bir türlü aman bulmayan Kars’ta; bu kabirde zamanın getirdiği müşkil küşa haller dolayısı ile örtülen toprak ve kül yığınları yüzünden kabri şerifleri kaybolmuş uzun yıllar belirsiz hale gelmiştir. III. Sultan Murat devrinde, Kars Osmanlılara geçtiği zaman İranlılar tarafından yıkılıp tahrib edilen Kars Kalesi burçlarının tamiri için Lala Mustafa Paşa tamirine memur edilir. Paşa Kalenin tamirine başladığı sıralarda, Asker-i şahaneden Hafız Osman isminde ehli hal bir zat, yüce şeyhi rüyasında görür. Der ki: Oğlum Hafız Osman, uzun müddetten beri toprak altında yatmaktayım, Paşana söyle kabrimi ayâna çıkarsın, okunacak fatihanlardan nasibdar olayım. Bu hal üzerine Hafız Osman uykudan uyanır. Gördüğü bu rüyaya bir türlü mana veremez. Paşaya da bir türlü cesaret edip söyleyemez. Ertesi gece aynı rüyayı tekrar görür, yine Paşaya cesaret edip söyleyemez. Üçüncü gece de yüce şeyhi aynen görür, bu defa O zat der ki: Yavrum Hafız Osman, gördüğün rüyalar (sadık) doğru rüyalardır. Yalnız makamımın nerede olduğunu evvelki rüyalarında söylememiş olduğum içindir ki seni tereddütte bırakmış oldum. Bunun için de Paşaya söylemeye cesaret edemedin. Şimdi dikkat et, tarif ediyorum. Yarın hemen Paşaya çık ve söyle. Kars Kaleiçi Mahallesi’nde Kağızman Kapısı’na girdiğinde yirmi iki adım gün batı tarafına gidersin, son adımın altında benim tabutum bulunur. Üzerimdeki toprak ve kül yığınlarını temizledikten sonra, halis topraktan üç arşın eşiniz. Sandukam meydana çıkar. Tekrar Kars kalesine doğru onsekiz adım götürür orada da üç arşın derinliğinde halis topraktan kabrimi eşer oraya defn edersiniz. Bana bir tekke olmak üzere başucumda da bir cami inşa edersiniz. Hafız Osman manevi bir vazifenin verilmesi ulî heyecanıyla uykudan sıçrayarak yanır. Paşaya rüyasını arz etmek için saray yolunu tutar. Selam ve ihtiram gösterdikten sonra görmüş olduğu rüyayı paşaya bütün teferruatıyla anlatır. Paşa da bütün dikkat ve heyecanla dinlediği samimi askerini kucaklar. Ya evladım sen de mi bu zatı ruyanda gördün? Evet oğlum bir piri fânî bana da müteaddid defalar bu hususu rüyamda buyurdularsa da se- 147 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi nin tafsilatlı rüyan gibi olmadığından büyük tereddüd ve endişe içinde idim. Bihamdillah bu telaşlı endişeden beni kurtardın. Diyerek Hafız Osmanı okşayıp, yüzünden gözünden öper ve “Evlâdım yarın bu mübarek rüyayı askerî ve mülkî bütün maiyetime ve Kars halkına bir tamimle ilân edip, işe başlayacağım” der. Ertesi gün îlân edilir. O zaman Kars’ta yirmiüç medrese vardır. Ekseriyetle camiler medrese vazifesini de içine almıştır. Yalnız Hafızlık dersine çalışan talebe adedi üçyüz, o günün yüksek tahsile devam eden talebe adedi ise üçbini aşkındır. Arabî, fârisî lisan tahsili de bu bölümde devam edermiş. Lala Mustafa Paşa’nın tamimi ertesi günü ilân edilir. İlânı duyan Kars halkı, Medreseler, Tekyeler, post-nişîn dervişan, ulema, Mülkî ve Askerî erkân bilumum halkın iştirakiyle tekbir ve tehlil getirilerek Kağızman Kapısı’na dayanırlar. Hafız Osman rüya sahibi önde olarak, tam kapının yanında Lala Mustafa Paşa’nın işaretini beklerler. Paşa işaret eder, işarete uyan Hafız Osman adımlamaya başlar, yirmi ikinci adımında; “-İşte Cenâbı Allah bilir burada olmalıdır” der. Hazirun orayı eşmeye başlarlar. Şeyh Ebû’l-Hasan Harakanî Hazretlerinin tarifi veçhile yığılan toprak (küllük) kaldırıldıktan sonra halis topraktan da iki arşın eşilir. Sonra Lala Mustafa Paşa çalışanlara şöyle bir hitabede bulunur. Aman evlatlarım durun, eşici sert aletleri kullanmayalım ve dikkatle ellerimizle eşelim. Ola ki, aletler tabuta değer, böylece bu büyük zata karşı hürmetsizlik etmiş oluruz. 148 Hürmetamiz bu hitabe karşısında çalışanlar, kazma ve kürekleri bırakarak elleriyle eşmeye başlarlar. Üç arşın tamamlanınca sumağı bir mermer tabut görünür. Tamamen zahire çıktıktan sonra Paşa cebinden ipek mendilini çıkarıp tabutun üzerini siler. Şu yazı meydana çıkar. (MENEM SEYYİD ŞEHİD ALİ İBNİ CAFER, TARİH-İ ŞEHADETİ: 425) Yine Şeyh Ebû’lHasan Harakanî Hazretlerinin emr-i âlileri üzerine, Tekbir ve tehlil getiren hafızlar, talebeler, tartı ve dükkânını kapayıp gelen dindar ahali, post-nişin dervişanlarla bilumum Kars halkı bu anı bir iştiyak içinde manevi hava yaşarlar, büyük bir vecd ile tabutu Kars kalesine doğru onsekiz adım getirip yeni eşilecek kabrin yanına koyarlar. Lala Mustafa Paşa tekrar topluluğa dönerek büyük ulemalara şu ricada bulunur. -Efendimiz hazretleri ve vüzerat-ı kiramın cesetleri diriler gibi taze durmalıdır. Müsaade buyurulsun da tabutun kapağını açıp bu büyük sultanı dünya gözümüzle ziyaret edelim der. Paşanın bu istirhamı karşısında ülema müsaade eder, tabutun kapağı açılır. Açıldığında, tabuttan gayet güzel (tıb) bir koku etrafı istiab eder. Bu koku hazirunu mest ve medhuş eder. Ruhani etkinin altında kalan topluluk hislenip ağlaşırlar. Mevlâ’ya açılan kalpler, coşkun bu tezahürat içinde tabutun içinde yatan zatı görür görmez kendilerini mana aleminin sonsuz sahillerinde zannederler. Böylece ruhani aşk ve şevk ile tekbir ve tehlilat u selâm saatlerce semâî kubbeyi çınlatır. Açılan tabutun içinde orta boylu, köserek sakallı sarışın bu zatın ter u taze yattığı görülür. Hatta arkasının desnemesi (şal hırkası) başının Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Mevlevi külâhı bile çürümemiş. Sağ bacağı ile sol bazusunun yaralarına bağlı mendillerden al kan damlamakta olduğu görülür. Bu ruhâni manzara Kars halkını o gün bir mana alemine sürükler ki, emsali belki tarihte ender vukua gelmiştir. Okurlarımız diyeceklerdir ki: Meselâ İstanbul’un fethi esnasında, Eyyub Sultan’ın kabrinin keşfi de Akşemseddin tarafından böyle olmamış mıdır? Evet ona da harika bir keramet demeyen kim? O yüce Sahabe de aynen ruhânî işaret neticesi kabrini izhar ettirmiştir. Bu ölçü tartıya gelmeyen manevi tülûattır. Şevkine erenler tadar. Kelime, cümle bu sahada cılız kalır. İfade edemez zira bu manayı: “Siz onlara ölü demeyiniz onlar diridir. Lakin siz onları diri oluşlarını bilemezsiniz” mealindeki Kur’an-ı Kerim tescil etmiştir. Bunu Kur’an’a inananlar iyi bilir. Hazret-i Şeyhin emirleri üzerine orasında da halis topraktan üç arşın derinliğinde kabri şerifleri eşilerek el-an yattığı yere defn ederler. Lala Mustafa Paşa bu vak’ayı III. Sultan Murad’a bildirir. Padişahın cevabî fermanı şöyledir.: -O yüce Sultan’a bir türbe ve civarında o türbeye tekye olmak üzere bir Cami bina kılınsın.” Lala Mustafa Paşa Padişahın gelen emri üzerine işe başlar ve emrini yerine getirir. Erzurum’da bulunan Lala Paşa Camii’nin bir mislini de halihazır camiinin yerinde yapar. Taş ve uzun minaresi yapıldığı gibi tebdil olmadan halen yıldızlarla kucaklaşmaktadır. Bir kaç yerinden Rus güllesi yiyen Gazi Minare; Şehid sebebi banisinin baş ucunda tekbir sedaları ile terütaze semaları çınlatmaktadır. Binaenaleyh, şimdiki mevcut cami sonradan yapılıp bu şekle girmiştir. Esasen aslı, yukarıda denildiği gibi Erzurum’daki Lala Mustafa Paşa Camii emsalinde olduğu, o zaman alınmış olan Kars şehir fotoğraflarından anlaşılmaktadır. İkinci kurucusu Lala Mustafa Paşa bu şehirde eski eserleri ortaya koyarak hayır sahiplerine göstermiş.1 Kale yetmiş günde bütün cephane ve levazımı ile birlikte tamamlanmış, tamir sırasında iyi kişilerden asker taifesinden Ehl-i Kur’an bir hafız rüya görüp Lala Paşa’ya şöyle anlatmış. “Harakâni derler, yerim buradadır. Alâmet ve nişanımı istersen, ayağın ucunda bir derin kuyu vardır. Onu kaz ta ki acayıbı göresin” dedi. Olan anlatılınca nice yüzbin amele tayın olunan kuyuyu eşmeye başladılar. Kuyudan dört köşe somaki bir mermer tabut görünmüş. Gaziler o kırmızı taşı okuyarak çıkarmışlar. Üzerinde güzel yazı ile yazılmış (MENEM SEYYİD ŞEHİD EBÛ’L-HASAN HARAKANÎ) Vücudu henüz ter u taze olup, bazusunun yaralı olan yerine sarılmış olan mendili ve arkasındaki yün hırkası çürümemiş halde. Sağ tarafındaki yarasından kırmızı kan sızdığı görülmüş idi. Gaziler bu hali görerek tekbir ile eşilen mezarına koyup kapamışlar. M.1604 tarihine kadar III.Sultan Murad Camii ismiyle ad almış, aynı tarihte Safili işgalinde cami ve tekke bozulmuş ve yıktırılmış. (Düşmanlar tarafından.) Ebû’l-Hasan Harakanî Hazretlerinin türbesi yanındaki kubbeli III. Sultan Murad Camii bozulup harap olduğundan 1617 yılında Sadrazam Mehmet Paşa’nın Kars’ı yeniden şenlendirip, top ve asker yollayarak burayı yeni1 Seyahatname Cilt 4, Sahife: 24 Pasaj: 2 149 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi den canlandırması üzerine on iki yıldan beri tedirgin olan Kars ahalisi de gelip, eski evlerinin imarını yaparak şenlendirirler. Türbenin kapısı üzerine duvara konulmuş bulunan kara kevek taşa beş satır halinde beş beyit yazılıdır. Birinci Ahmed’in oğlu dördüncü Sultan Murad 1623/1640 tarihinde kısa zamanda Osmanlı İmparatorluğu’na düzen vererek, Şah Abbas’ın aldığı yerlerden Bağdat-Irak Ülkeleriyle Ahıska’yı kurtarmış, Revan’ı geri almış ve Safilerle keskin bir sınır çizmiştir.2 Yukarıda Seyahatname sahibi Evliya Çelebi’nin vermiş olduğu malumat, o gün halk arasındaki bilgilerle (ufak tefek farkla) aynı manayı ifade etmektedir. İster yığılan toprak olsun, ister eşilen kuyu istenilen bilgi aşağı yukarı aynı tabloyu canlandırıyor. Buraya kadar yüce Şeyhin merkad-ı mübârekelerinin açılması ve geçirilen safhalarını nakledip, Kars’ın da tarih vechesindeki yerini kısa olarak aktarabildik. Bundan sonra diğer eserlerden zühd, takva, irfan, fazilet yönlerini sırasına göre aktarıp o büyük Okyanustan birkaç katre alıp ruhumuza sindirebilirsek ne mutlu. Eserleri Kamusu’l-â’lâm isimli eserde şu aşağıdaki bilgi verilmektedir: Aslına sadık kalmak için aynı şive ve uslubuyla alıyoruz; Ebû’l-Hasan Harakanî (Aliyyibni Câfer) Kibar-ı Meşayıhî sofiyyeden olup, Hazreti Bayezid-ı Bestamî’nin irşadiyle tenviri bâtin 2 Kars Tarihi, Cilt 1 150 etmiştir. Tabiat-ı şiiriyesi dahi olup, şu rubai cümle enfas-ı müteberrikesinden; Esrari Ezelra ne tü dâni vü ne men, Veyn harfi muâmma ne tü hâni vü ne men, Hesti ez pesi perde guftguyi men ve tû, Ger büder ber üfted ne tû mani vü ne men,3 Bugünkü İfadesi : Gönül sırrını ne sen bilirsin ne de ben O harf gizli bir muâmmadır ne sen okursun ne de ben, Perde arkasında konuşmamız vardır Eğer açıklanırsa ne sen kalırsın ne de ben. Hazret-i Şeyhin farisî lisanında bir divanı olduğunu biliyoruz. Ancak divanını ele geçirme imkanımız olmadığımızdan, bu kadarla yetinebiliyoruz. Pehlevî lisaniyle yazılmış bir çok şiirlerini de eski ûlemanın elimizdeki yazma eserlerinden öğreniyoruz. Bir Beyit Ta küber neş’eyi ba tû pet yar nebû Der küber şe ez beherit âr nebû4 Bugünkü Deyişle : Ateş perest olmayınca Mahbuba yar olamazsın Mahbubun hatırı için ateşperest olmak ar değildir. Her iki beytinde de görülen mana, aşk-ı ilâhi ve ebedî ustalıktır. İki mısralı bu beyti büyük bir teşbihle yankılanıyor. Tasavvuf’ta Hüsnü Mutlak esastır. “Mahbûb” “hüsnü mutlaka” “ismi-i 3 Kamusul âlam cilt 1 sf. 706 4 Tuhfetül Evliya (haşiye) sf 396. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi âlemdir.” “Ateşperest” “teşbih-i fihdir” İlâhî aşkla tutuşmak ve onda yok olmaktır. Hüsnü Mutlak: Güzelliğinin evveli yoktur, ezelîdir, sonu da yoktur; ebedîdir. Noksanlıklardan münezzehtir, beridir. Böyle bir Mahbûba âşık olup, aşk ateşiyle yanıp yok olmak ar değildir. Manzumelerinden maada bir de nesir eserini görüyoruz. Bu eseri de birkaç mutasavvıf tarafından tercüme edilmiş; Hicri 1190 yılında ise Balıkesir’li Uşşakî yazarlarından Selâhi efendi tarafından tercüme edilmiştir.5 Bu eseri birçok kütüphanelerden araştırmalarımıza rağmen bir yerde bulamadık. Bunlarla beraber aynı eserden alınmış bazı yazarların eserlerinden istifade etmeyi uygun bulduk. İncelediğimiz eserler arasında Feridüddin Attar’ın Tezkiretü’l-Evliya isimli eserinde; geniş bir muhteviyata sahip olduğu ve bütün meşâyıha feyz kaynağı bir eser oldu, liyakat ölçüleri dahilinde takdim edilerek anlatılıyor. Bilgeliği İslâm Meşhurları Ansiklopedisi’nde ise şu bilgileri görüyoruz; Bu hususta şeyhin ismi ve lakabı tekerrür etmesi yönünden okuyucuya ağır gelmesi düşünüldü ise de; yazılanların aslına sadık kalma yolunu seçtik. Bağışlanmamız dileğiyle. Ebû’l-Hasan Harakanî (ksv) ismi, Ali ibni Cafer’dir.6 Zamanın kutbu, devrânın Gavsi idi. Bayezid-i Bestami’nin (ks) ruhaniyetinden kemâle ermiş, yükselmiş ve mürşid olmuştur. Harakan, Bistam kasabalarından birinin adıdır. Beyazid-i Bestamî hayatta iken müritlerine 5 Kâmüs-ül KÜTÜP ve Mevzûâtil-Müellefat C. 1, S. 268. 6 İslam Meşhurları Ansiklopedisi C. 1 S. 230 Ebû’l-Hasan Harakanî Hazretlerinden haber vererek, sıfatlarının ve makamlarının yüksekliğini beyan buyurmuştur. Filhakika Ebû’l-Hasan Harakanî Hazretleri Bayezid’i rüyada gördüğünü ve irşada kavuştuğunu anlatmış, oniki sene Bayezid’in türbesine gitmiş, Ruhaniyetinden bu büyükler yolunu yani (silsiletüzzehebi) almış, onun bir halkası olmuş, bu suretle ALLAH’ û Taâla’ya âit ilim ve marifetleri kazanarak yüksek makamlara çıkmış, zamanın en yüce mürşidi olmuştur. Beyazid (ksv) hazretlerinin türbesine gittiği zaman ayak üzere durarak, ziyaretle ilgili vazifeleri yaptıktan sonra: “-Ya Rabbi Beyazidine ihsan ettiğin ma’rifet libasından bir nasib de İzzet ve Celâlin hakkı için, Ebû’l-Hasan kuluna ihsan ve ilbas eyle” diye tazarru ve yalvarmada bulunup dönerdi. Dönerken Beyâzıd’ın (ks) türbesine asla arkasını dönmezdi. Yatsı namazı ile sabah namazını orada kılar, namazdan sonra köyüne avdet ederdi, her gün bir hatmi Kur’an okur, akşamdan akşama Beyazid-i Bestami’nin ruhuna ithaf ederdi. Böylece şeyhin emri üzerine orada fatihayı şerif-i okur, Harakân’a gelinceye kadar Kur’an-ı Kerim’i hatmederdi. Oniki sene sonra Beyazid’in (ks) mânevi işareti ile irşad mesnedine erişip, büyükler yolunda neşre memur oldu. Böylece Zahiri ve Batınî ilimler kendisine açılmış oldu. Talebelerine Karşı Şefkati Tekyenişin dervişleri O’na çok bağlı olmalarından olacak ki; Dervişlerine karşı fazla şefkatli ve düşkün olduğunu birçok halleri gösteriyor. 151 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Bir gün abdest alırken kolundan aniden kan akmaya başlar, kanı durdurmaya çalışır. Abdest suyuna hizmet eden dervişi: “Aniden bu kan neden aktı? Halbuki hiçbir şeye dokunmadınız efendim” diye sorar. Şeyh tebessüm ederek cevap verir. “- Bizim dervişlerden filan kimse ormandan hayvanının sırtına yüklediği odunlarla sert bir uçurumun yanından geçerken merkebinin ayağı kaydı da neredeyse hayvanı ile birlikte uçuruma gidiyordu. Bunları kurtarmak için uğraşırken hayvanın sırtındaki odunlar koluma sürtündü. Yaralandı da ondan kan akıyor.” Diye cevap verdi. Şeyhin kerametine dervişi inanmıştı. O kaza geçiren dervişi ziyarete gider. O gün başına gelen vakayı anlatmasını ister. Derviş başına gelen kazayı şeyh hazretlerinin anlatışından farksız olarak anlatır. Ve ilâve eder: “Şayet uçurumdan yana o yardım eli gelmeseydi hayvanımla beraber mahvolurduk” Feridüddin Attar (k.s) Tezkiretü’l-Evliyâ isimli eserinde bir menkıbesini şöyle anlatır. Şeyh’in hanımı hırçın huyluydu, giden dervişlerine pek yüz vermezdi; kim kapıdan şeyhi sorarsa ona ve şeyh hazretlerine uygunsuz sözler sarf ederdi. Bir gün dervişlerinden bir grup derviş gelir korka korka kapıdan seslenirler “Efendimiz burada mıdır?” diye. Onlar yenge hanımın azarından korktukları için şimdi Efendimize de hakaret eder düşüncesiyle cevap bekledikleri sırada içerden tatlı ve gayet nezaketli bir tebessüm sesi işitirler. “- Buyurun misafirhaneye, size de kurban, Efendinize de kurban, geldiğiniz yollara da kurban olayım. Efendiniz başka bir yerde davetlidir, haber salayım şimdi gelir” der. 152 Misafir odasına alır ve hürmeten kahve getirmiş; böylece efendisi gelinceye kadar dervişler ağırlanır. Hepsi hayret içerisindedir. Efendimiz herhalde yengeyi irşad etmiş sevinci içinde iken Şeyh Hazretleri içeri girer. Ziyaretlerini yaptıktan sonra sorarlar. “Efendimiz yoksa yengemiz irşad mı oldu? Hiç bir zaman göstermediği alakayı gösterdi ve size karşı hürmetâmiz tâzimde bulundu” Şeyh hazretleri tebessüm ederek buyurdu. Allah ona rahmet etsin vefat etti bunu taze aldım. O, benim yumağımı büyütüyordu. Bu da kendi yumağını büyütüyor. Mevlâna Celâleddin-i Rumi hazretlerinin şu sözü O yüce bilgeyi ne kadar güzel tanıtıyor. “Bizim pazarımızda sattığımız mallar Ebû’lHasan Harakanî’den aldığımız mâna metaından başkası değildir. Ondan ne aldık ise irfan ilim mahfillerinde sizlere onları dağıtıyoruz. Onlardan başkası değil” Bir gönüle ram ol ki ondadır avni Hûdâ Tut aşkın dâmenini bulasın vasl-ı Hûdâ Ümmî Sinân (k.s) onların manevi şûâları karşısında şöyle der güzel şiirinde: Erenlerin sohbeti ele giresi değil, İkrar ile girenler mahrum olası değil İkrar gerek bir ere, göz açıp didâr gore Sarraf gerek cevhere, nâdân bilesi değil Bir çeşmenin başına bir destiyi koysalar Kırk yıl onda beklese kendi dolası değil Ümm-i Sinân yol ayan olubdur belli beyan Dervişlik yolu heman tac u hırkası değil Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Yavuz Selim UZGUR KARSIN MANEVİ COĞRAFYASI VE SEYYİD EBU’L-HASAN HARAKANİ (R.A) Ebu’l-Hasan Harakani, İslam ve Türk dünyasının manevi hayatında tasarrufu devam eden ve “Pir-i Harakani” namı ile yad edilen büyük Türk mutasavvıfıdır. Hazreti Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimizden, Hz. Ebubekir ve Hz. Ali Efendilerimize ulaşan Hafi ve Cehri nisbet tarikinin altın silsilesinde altıncı halkayı oluşturan kol piridir. X. yüzyılın son çeyreği ile XI. yüzyılın ilk yarısında yaşamış olan Büyük Türk Mutasavvıfıdır. Harakani’nin asıl adı Ali b. Cafer’dir.”Ebu’l Hasan ve Ebu’l Hüseyin” diye iki de künyesi vardır. Ebu’l Hasan Harakani, Horasan’da Bistam şehrinin kuzeyinde dağlık bir alanda bulunan Harakan köyünde Hicri 352(963) yılında dünyaya gelmiştir. Gençliğinde Harakan’da taşımacılık işi yaparak ailesinin geçimini sağlamıştır. Abdullahi Ensari-el Herevi tabakat’us sufi ya da O’nu asrının en büyük manevi üstadı olarak kabul ederek şöyle demiştir: “Benim şeriatta fıkıh ve tefsirde üstadlarım çoktur. Ama tasavvufta benim pirim Ebu’l-Hasan Harakani’dir. Eğer onu görmeseydim Hakikate ulaşamayacaktım.” Ebu’l Hasan Harakani Hazretleri’nin Tasavvufta bağlılığı Sultanü’lArifin Bayezid-i Bistami’yedir. Bistami Hazretleri hayatta iken Ebu’l Hasan Harakani Hazretlerinden müridanına haber vererek vasıf ve makamlarının ulviyetini beyan etmiştir. Feridüddin Attar’ın ve sahibi mesnevi Hz. Mevlana’nın beyanları üzere ;Şeyh Bayezid (V. 234) yılda bir kere Dihistan’da şehitlerin mezarlarının bulunduğu kum tepeyi ziyarete gelirdi. Harakan’dan geçerken durur ve (havayı koklayıp)bir nefes alırdı. Müridler kendisine, ”Ya üstad biz hiçbir şeyin kokusunu alamıyoruz (sen niye böyle havayı kokluyorsun ?)” dediklerinde şöyle cevap verdi. Peygamberin (Allah’ın salat ve selamı üzerine olsun) “Ben Yemen tarafından Hakk’ın kokusunu duyuyorum.” hadisi. Bayezid dedi:”Bu taraftan, Harakan köyünden bir dostun kokusu geliyor, bu köyden bir sultan gelir. Şu 153 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi kadar yıl sonra bir şah doğacak;Göklere çadır kuracak. Yüzü Hakk’ın “Gül bahçesinden gül renkli olacak”Makamda benden üç derece üstün olacak. Nedir adı? Denildi.” Adı Ali Künyesi Ebu’l Hasan’dır”dedi. Kaşı, çenesi, eşgalini anlattı. Boyunu, rengini, şeklini, saçını, yüzünü bir bir anlattı Onun ruhi hilyelerini, sıfatlarını, yolunu, yerini ve varını da gösterdi. Vaktaki Şeyh Ebu’l-Hasan(Allah ondan razı olsun) Bayezid’in kendisinden, hallerinden, haber verdiğini işitti ve Halk’tan şunu duydu:”Hasan benim müridim ve halifem olacak. Her sabah gelip türbemde ruhaniyetimden ders alacak.” dedi. Harakani Hazretleri on bir yıl müddetce Bayezid’in kabrine gider, orada sabaha kadar eli bağlı ayakta durur, şöyle dua ederdi:”Ey Bari Hüda Bayezid’e ata ve bahşettiğin hikmetten,giydirdiğin libası marifetten bir nebzede hakiri fakir kulun Ebu’l Hasan’a ihsan eyle. “Onbir yıl sonra Bayezid’in kabrinden şu nidayı işitti; “Ey Ebu’l Hasan irşad etme ve irşad için oturma vaktin geldi.” Böylece üveysi olarak irşad oldu ve yüksek makamlara ulaştı. Harakani Hazretleri kendi devrinde sufi alimler, Ebu’l Abbas Kassab gibi büyük zatlarla görüşmüş, onlardan ilim öğrenmiştir. Bayezid-i Bistami ile Ebu’l Hasan Harakani arasında üveysilik olarak nitelendirilen bu mistik aşk, şevk, ruhani heyecan daha sonra kendi tekkesinde O’na mürid olan Ebu Ali Farmedi, Ebu’l Kasım Gürkani, Yusuf Hemedani, Abdullah-i Ensari el Herevi, Ebu Said Ebu’l Hayr, Gazali ve Ebu Ali Sina gibi büyük ilim, gönül ve fen erbabını yetiştirecektir. Harakani ve İnsan Sevgisi: Allah’ın (celle celalühu) varlıklar içerisinde 154 değer vererek yaratmış olduğu varlık insandır. Yüce yaratıcı insana ruhundan ruh, güzel isimlerinden isim, mukaddes sıfatlarından da sıfat ihsan ederek insanı üstün tutmuştur. Bütün varlıkları insan için, insanıda kendisi için yaratmıştır. Hal böyle olunca insan Allah’ın hususi rahmetine mazhar olmuştur. İnsanın en büyük görevi yaratılışındaki safiyeti korumak, akıl ve melekelerini iyi kullanarak hak yolda yürümesidir. Eğer böyle yapmazsa Sıratı müstakimi kaybeder;Nefis ve şeytanın oyuncağı olarak insani haysiyetini yitirir. “And olsun ki Biz Ademoğullarına değer verdik; Onları karada ve denizde taşıdık, Onları temiz ve has şeylerle rızıklandırdık ve yarattıklarımızın pek çoğundan da üstün kıldık. “Ebu’l Hasan Harakani Hazretleri ilahi emanetin taşıyıcısı ve ahlakı Muhammediyi yaşayan ve yaşatan bir insanı kamil olarak ilahi kaynaktan aldığı ilim, feyiz ve irfanı insanların gönlüne ulaştırmıştır. Harakani, insan olgusunu her şeyden öne tutmuş ve bu yolda insanın gönlünü yüceltmek ve sevindirmek için çalışmış bir nice çileler çekmiştir. Yukarıda da arz ettiğimiz gibi O’nun bir künyeside “Ebu’l Hasen’dir.” Yani güzel ahlakın babası demektir. Harakani;,insanlarla ilgilenir, onların dertlerini dinler, sıkıntılarına çare olurdu. Dergahına gelenler arasında fark gözetmez,şöyle derdi: “Bunların gelişi Sevgiliden bize bir işaret ve haberdir” Ebu’l Abbası Kassab Hazretleri vefatından on gün önce, hizmetçisini görevlendirerek şöyle demiştir: “Harakan’a git. Orada gözlerden ırak ama zikirle nurlanmış bir kimse vardır. Adına Ebu’l Hasan derler. Ona selamımı söyle ve deki: “Bu Davulu ve bayrağı, yüce Allah’ın izni ve yardımıyla senin dergahına gönderdim. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Yeryüzü ehlini sana teslim ettim ve ben gittim.” Harakani efendimiz kendisine yüklenilen ilahi görev gereği insanı yüceltmek için üsve-i hasene (model insan) sıfatını arz etmiş,kul ile Allah arasındaki engelleri kaldırmış ve perdeyi aralamıştır. İslamı yaşayarak yaşatmış, bu yolda hilm, şefkat, Edeb uslubu ile insanları irşad etmiştir. Bu mevzuda onun müthiş sohbet ve vecizeleri vardır. Hazret buyurdular ki:”Herkes sabah kalkar. Alim ilmini arttırmak için çabalar, zahid zühdünü arttırır, tacirde ticaretinin peşindedir. Ebu’l-Hasan ise bir kardeşinin(insanın) gönlüne neşe ve yücelik ulaştırma peşindedir.” Şeyh Harakani’nin Nur’ul Ulum’u üzerinde çalışmış olan meşhur Rus Şarkiyatçı Berthels’de onun, devrin diğer sufilerinde bulunmayan önemli ve farklı bir özelliğine dikkat çekerek, bir boyutuyla tasavvufi anlayışını şu şekilde tasfir etmiştir: “Ünlü sufi Bayezid’i Bistami’nin yüce hatırası, Harakani’de Şeyhi Bayezid’in öğretilerini bütün ayrıntılarıyla ihya etme çabası uyandırdı; Bu da Harakani’nin kendi kişilik niteliklerini tamamen yitirmesiyle sonuçlandı. Fakat bunun yanında Harakani, kendi dönemi sufilerinde bulunmayan ve onu çağdaşlarından ayıran bazı özelliklere sahiptir. Harakani’nin tasavvuf anlayışında sırf kendi nefsini düşünerek onun üzerinde yoğunlaşma olgusu yoktur. Oysa ki çoğu sufilerin öne çıkan özellikleri kendilerini bulmak, benliklerini aramak ve o benliklerini külli nefiste yok etmektir. Oysa ki Harakani, evrensel (nafiz) aşkı ilan eden ve kendi varlık amacının, insanlığa hizmet olduğunu algılayan, parmakla sayılabilir sufilerden biridir. Attar’ın kendi eserine aldığı şu bir sözü, aynı konuyu işleyen birkaç risaleden daha etkilidir”: “Alim sabah kalkar ilmini arttırmak için çabalar;zahid de zühdünü arttırma peşine düşer,Ebu’l Hasan’da bir kardeşinin gönlünü mutlu etme derdindedir.” Bu tasvirlere ek olarak Şeyh Harakani, Mevlana’nın insan severlilikle ilgili o meşhur tezinin kaynağınıda işaret edercesine, insan türüne evrensel bir sevgi ve aşkı ifade eden şu sözlerin sahibidir: “Hak Teala bana öyle bir fikir verdi ki, O’nun bütün mahlukatını onda gördüm; O’nda kalıp durdum; gece gündüz O’nun meşguliyeti beni sardı, fikir basirete dönüştü;küstahlık,muhabbete dönüştü;heybet ve vakara dönüştü;O fikirle O’nun birliğini kavradım ve öyle bir mertebeye ulaştım ki fikir hikmete dönüştü. Dosdoğru yola ve halka şefkat haline dönüştü;O’nun halkına karşı kendimden daha şefkatlisini görmedim dedi.”: “Keşke bütün halkın yerine ben ölseydim de halkın ölümü tatması gerekmeseydi;” “Keşke bütün halkın hesabını benden sorsaydı da halkın kıyamette hesap vermesi gerekmeseydi;” Ve dedi: “Türkistan’dan Şam kapısına kadar birinin parmağına bir diken batarsa, o diken benim parmağıma batmıştır;Aynı şekilde Türkistan’dan Şam kapısına kadar birinin ayağı taşa çarpsa onun acısı benim acımdır; Eğer bir kalpte bir hüzün olsa o kalp benim kalbimdir.” Ebu’l Hasan Harakani ve Anadolu’nun Manevi Fütühatı Yüzyıllar boyu insanlığa hizmet edip yol gösteren büyük mutasavvıfların bir çoğu Horasan bölgesinde yetişmişlerdir. Allah yolunda hizmet için her türlü zorluğu göğüsleyen Horasan 155 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi erenleri, güzel ahlak, ilim, edep ve takva yolunda ilerleyerek doğuda ve batıda insanlığı irşad etmişlerdir. Horasan erenleri Hazreti Peygamberimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) efendimiz ve O’nun kutlu sahabesinin yolundan bir zerre dahi ayrılmadan yaşamışlardır. Ebu’l Hasan Harakani Hazretlerinin halifesi ve çağdaşı olan Ebu Said Ebu’l Hayr hazretleri bir gün meclisinde nasihat ederken,Şeyh Ebu’l Hasan Harakani’nin evladından biri orada hazır bulunuyordu. Söz arasında dedi ki:Nübüvvet çağından günümüze kadar yakalarını nefislerinden kurtaranların sayısı ancak on’lara ulaşır. Arzu ederseniz bunların isimlerini sayabilirim. Şu çağda benliğinden arınmış birisi varsa oda şu beyin pederidir, dedi ve Şeyh Ebu’l Hasan Harakani’nin oğlunu işaret etti. Sonra sözüne devam etti:Harakani (Allah ondan razı olsun)demiştir ki:”Ümmetin uleması, ulu ve yüce Allah’ın akılla tanınması lazım gelir, diye ittifak etmişlerdir. Ama Ebu’l Hasan akılla bakınca kendini bu yolda kör olarak görmüştür. Zira eğer Hak teala ona basiret vermemiş ve yol göstermemiş olsaydı, o ne görür ne de bilirdi. Biz pek çok kimsenin elinden tutup aldatan akıldan onu kurtarmış ve yola iletmişizdir.” İslamın doğuya ve batıya yayılmasında Harakani Hazretlerinin büyük hizmetleri olmuştur. İlk Müslüman Türk devletini kuran Gazneli Mahmud’da onu ziyaret edip sohbetinde bulunmuş ve feyiz almıştır. Sultan Gazneli Mahmud bir başka görüşmesinde ondan nasihat istemiştir. Şeyh dedi ki:”Şu dört şeye dikkat et, 1.Günahlardan sakın, 2. Namazını cemaatle kıl, 3. Cömert ol, 4. Mahlukata şefkatle merhamet et” 156 O’nun kutlu dergahında nice devlet ricali, ilim ehli, maneviyat önderi yetişerek insanlığa yol göstermişlerdir. Şeyh Ebu’l Hasan Harakani Hazretleri şöyle demiştir:”Yetmiş üç yıl Hakk’la yaşadım, şeriate aykırı düşen bir tek iş yapmadım, nefsime uymadım, yaptığım yolculuklarda arştan yeryüzüne kadar olan mesafeyi bir adımda aşma imkanı bana verildi. Aşk samimi, irade ihlaslı olunca hayatın meyvesi işte böyle hoş olur.” Türkiye’de Anadolu’nun İslamlaşması ve Türkleşmesi denilince ilk akla gelen Fuat Köprülü’nün “Türk edebiyatında ilk mutasavvıflar da belirttiği gibi Ömer Lütfi Barkan’ın “Kolonizatör Türk dervişleri “ adlı eserinde sistematiğini ortaya koyduğu Türk tarikatları, Anadolu’nun manevi fütühatını yapan Horasan erenlerinin kurduğu tarikatlardır. Bu fütühat, Alparslan’nın Anı ve Kars’ı (1064) yılında fethinden yaklaşık kırk yıl öncesine dayanır. Harakani Hazretleri’nin halifesi ve müridi olan Yusuf Hemedani’nin halifesi Ahmet Yesevi’den bir asır önce Harakani Hazretleri tarafından başlatılarak manevi tohumları Kars ve Anadolu topraklarına serpiştirilmiştir. Şeyh efendi dedi ki:Ebubekir Cüzfi’nin yanına gittim ve bize hadis rivayet et dedim. Bir kitap çıkardı ve şu hadisi okudu dedi :”Ulu ve yüce Allah’ın iki ordusu vardır, biri gökte, öbürü yerde. Birincisinin üniformaları yeşil, ikincisinin karargahı Horasan’dadır. Yeryüzü efendileri Horasan ordusu erenleri olup bütün yeryüzünü irşad etmek istiyorlar.” Aziz Anadolu’muzun vatan yapılmasında ceddimiz olan Horasan erenlerinin hizmetleri büyüktür. Araşatırmacılarımızın yazıp ve söyledikleri gibi Alparslan Anadolu’ya geldiğinde Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi bu topraklar maddi ve manevi olarak fethe hazır hale getirilmişti. İlahi Kelimetullah’ı elden ele, dilden dile, gönülden gönüle ulaştıran Horasan ordusu erenlerinin baş komutanı Harakani Hazretleri’dir. Çünkü; Davul ve bayrak ona teslim edilmşti. Harakani de ilk hedefte Gazneli Mahmud’a teberrük hırkasını vererek onu Hindistan’a sefere çıkarmıştır. Daha sonra Selçuklu kumandanları ve Sultanlarına, Çağrı ve Tuğrul beylere batıyı, Anadolu’yu ve Kafkasları göstermiştir. Dönemin sultanı Mesud’un saltanat konusundaki gafleti, kendisini zevklere vermesi, fesat işler yapması, babası gibi Harakani Hazretlerine teslim olmaması sonucu Selçuklular Nur-i Buhara’dan çıkıp Horasan’a inmişlerdir.Birçok olaylardan sonra Sultan Mesud onlara elçi gönderip, onları tehdit etti. Onlar da ona:”Bu iş Allah’ındır. O’nun dilediği olur” diye cevap verdiler. Şeyh Hazretleri bunu feraseti ile bilmişti. Çağrı ve Tuğrul kardeşler, Şeyhi ziyaret için geldiklerinde, Şeyh mutasavvıflardan oluşan bir toplulukla birlikte tekkede oturuyordu. İki kardeş Şeyhin önüne gelip selam verdiler, Şeyhin elini öptü ve huzurunda durdular. Şeyh bir süre başını önüne eğdi, sonra kaldırdı ve Çağrı’ya hitaben :”Biz Horasan mülkünü sana vermiş bulunuyoruz” dedi ve Peygamberimizden gelen devlet Menşuru’nu ona verdi. ”Irak mülkünüde Tuğrul’a” dedi. İki kardeş Şeyhe saygılar sunduktan sonra oradan ayrıldılar. Yine Şeyh dedi ki:”Emir Tuğrul vaktiyle buraya gelmiş ve ordugah kurmuştu. Yastığı atının eğeri, döşeği de atının çuluydu. Bu kasabaya gönderdiği bir kişi aracılığı ile :Biz garip insanlarız, Allah için gazaya çıkmışız, yolumuz buraya düştü, size misafir olduk. Bize bir miktar un gönderin diye haber salmıştı.” Buradan ayrıldıktan sonra onlar muhaliflerine şu haberi gönderdiler: Bu iş (egemenlik) ne sizin, ne de bizim, Ulu ve Yüce Allah’a aittir. O’nun dediği olur. O zaman:”Dünya devleti bu zatın eline geçecek, diye karar verdik. Şimdi bütün Horasan’ı zaptetmiş durumdadır.” Ebu’l Hasan Harakani Hazretleri Horasan, Maveraunnehir ve Anadolu’da yaşadığı, yaydığı fütüvvet ahlakı ile gönülleri feth etmişti. Büyük medeniyetimizin kurulmasında zahir ve batin cihetinden yol göstermiştir. Harakani Hazretlerinin yaşadığı yüzyılda Türklerin büyük çoğunluğu Müslüman değillerdi, Hace Ebu’l Hasan Harakani Horasan’da kurduğu ve Kars’ta(Anadolu’da) devam ettirdiği fütüvvet mektebinde yetiştirdiği alperenler, anadolu’nun bağrına İslam sancağını dikmişti. O’nun talebeleri gittikleri diyarlarda yol gösterici, fedakar, koruyucu, muallim ve örnek bir hayat yaşayan insanlar olmuşlardır. Halen bugün serhat şehir Kars’ta O’nun dergahından yayılan maneviyat dünyanın dört bir köşesinde gönüllere ulaşıp ihya etmektedir. Ebu’l Hasan Harakani Fütüvvet ve Hoşgörü Fütüvvet, gençlik demektir. Hazreti Ali ve diğer bir kısım gençlerin Asr-ı Saadetteki fedakarlık, yiğitlik ve civan mertlikleri nedeniyle kullanılan bir alem isim olmuştur. Fedakarlık, cömertlik ve hoşgörüyü ifade eder. Bu fütüvvet anlayışı Harakani’nin yaşadığı zaman ve Anadolu Selçukluları zamanında ahilik olarak sistematik hale gelmiştir. Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması, büyük medeniyetimizin kurulması ve gelişmesinde üstün gayretler göstermiştir. O’nun şu sohbetlerine kulak verelim: --Fütüvvet cennete giden yol değil Allah’a giden yoldur. --Fütüvvetin şartı üçtür. A) Cömertlik 157 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi B) Şefkat C) Halktan müstağni olmak yani içinde Allah’tan başkasına yer olan kalp, baştan başa ibadet ve taat’le dolu olsa da ölü sayılır. Çünkü;gönüllerin aydınlığı içinde halk olmayan, amellerin en güzeli de içinde mahluk fikri bulunmayanıdır. --Ben Allah(celle celalühu)’ın yarattıklarıyla hiç savaşmamak üzere barış yaptım;nefsimle de asla barışmamak üzere savaştım. Harakani Hazretleri Kars’a gelip tekkesini kurduğunda kapısının üzerine şu yazıyı yazdı:”Her kim bu dergaha gelirse, ekmeğini verin ve, inancını sormayın. Zira Allah(celle celalühu) katında ruh taşıyan herkes Ebu’l Hasan’nın sofrasında ekmeğe layıktır.” Bir grup ziyaretçi Ebu’l Hasan’nın dergahına gelirler, Harakani onları içeri alır, onların arasında bulunan bir Hristiyanda vardır. Harakani ziyaretçilere:”Önce hamama gidin, yıkanın. Çünkü;siz uzun yoldan geldiniz, sonra sohbet yaparız. “der. Hristiyan olan kişi zünnarını nerede gizliyeceğini bilemez. Harakani ona şöyle der:”Getir, bize emanet et, çünkü biz güvenilir kişileriz.”O Hristiyan, hamamdan çıktıktan sonra Müslüman olur. Harakani’nin sohbetleri, sözleri, davranışları, hareketleri kendi asrında ve kendinden sonra yaşamış olan ariflerin, ediplerin, bilginlerin, devlet ricalinin ruhlarında ve davranışlarında derin etkiler bırakmıştır. Öyle ki; bu etkiler onların fikirleri ve eserlerinde çok bariz ve şaşırtıcı bir şekilde göze çarpmaktadır. Ebu’l Hasan Harakani Hazretleri devamlı olarak etrafındakilerine civan mert veya civan merdan tabirlerini kullanarak hitab eder. Civanmertliği kendine has yolunun en üst noktası olarak bilir. O, yüksek mertebeden konu- 158 şur ve hareket ederdi. Bir arkadaşına son dönemde dedi ki:”Ben senden önce ölürsem, otuz yılda geçse, ölümün anında senin yanında hazır bulunurum” O adamın oğlu otuz yıl sonra şöyle dedi:Ölüm anında babam dedi ki:”Gel aleykeselam”, dedim ki: “Ey babam ! kimi görüyorsun ?“, dedi ki:”Bunca zaman sonrası için vaade bulunan Şeyh Ebu’l Hasan Harakani’yi. Ben korkmayayım diye burada bulunuyor. Civanmertler topluluğunda onunla birlikte.” --Bir sohbetinde şöyle dedi:”Ey Allah’ım ! Her yerde senin ve Resulunun bendesi, halkın hizmetçisiyim.” Harakani fütüvvetinin ölçüsü ve gereği olarak hizmetlerini hidayet ve rahmet uslubuyla yaparken şöyle buyurdu:”Sabahtan akşama kadar bir mümini incitmeyen kişi o gün Peygamberimizle yaşamış gibi olur;Eğer bir mümini incitirse, Allahu Teala onun o gün yaptığı ibadetleri kabul etmez. Harakani Hazretleri’nin sözleri kudsiyyet deryasından süzülüp gelmiştir. Öyle ki o sohbet ederken, arştan yere bakar, yani Haktan halka bakar. O’nun gönlünde Hak halka, halkta Hakka perde olmaz. Arifi billah Harakani, ilim ile ayanı birleştirmiş, parmakla sayılacak Horasan erenlerinden biridir. Kafkasya’nın incisi olan serhat şehrimiz Kars’ta bulunan Harakani Efendimizin kültür merkezlerinde asırlardır ilim erbabı yetişmiştir. Bunlar Anadolumuzun maddi ve manevi ihyası için gece gündüz çalışmışlardır. Anadolumuzun kutlu topraklarında binlerce evliya ve şehidimiz yatmaktadır. Kars’ta bin yıldan beridir Harakani vakfiyelerinde yüzlerce alim ve arif yetişmiştir. Onların hepsini bu Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi cirmi küçük alan yazmamız söz konusu değildir. Hazretin soyundan gelen ve Kars’ta tarihi seyir içerisinde hizmet eden ve bu topraklarda medfun olanların bazıları şunlardır. Harakani zaviyesinde bulunanlar : 1) Seyyid Mehmet Halife 2) Seyyid Ali b. Hasan 3) Seyyid Mehmet Said Halife 4) Seyyid Mehmet Halife 5) Seyyid Hafız Ebubekir Halife 6) Seyyid İbadullah Halife 7) Seyyid Hafız Ali Halife 8) Seyyid Hafız Feyzullah Halife 9) Seyyid Hafız Mehmet Halife 10) Seyyid Abdülkerim Halife 11) Seyyid Ahmet Halife 12) Seyyid Abdullah Halife 13) Seyyid Ammizade Mehmet Halife 14) Seyyid Muhammet Hamid Halife 15) Seyyid Muhammedi Karsi 16) Seyyid Yusuf Efendi Halife 17) Allame Seyyid Ali Sırrı Halife 18) Kaim Makam Seyyid Ali Efendi 19) Allame Seyyid Küçük Ahmet Efendi 20) Kale Kumandanı Celal-i Baba 21) Seyyid Haşim Konevi Hz. Kaynakça: Hücviri, Keşfül Mahcub. s. 204 Hz. Mevlana, Mesnevi ve Şerhi, c. 4 Attar, Tezkiretü’l- Evliya, s. 397, 694 M. Camii, Nefahatül Üns. s. 397 Mesnevi-yi Manevi (nşr. Nicholson, Reynold A.), Tahran 1376 hş. S. 1016 Esrarı Tevhid (M. Münevver). Ç. S. Uludağ Makamatı Şeyh Ebi Said Sure-i İsra (K. Kerim) Nefahat, Molla Camii Nurul ulum Kars, Yay. Hz. Şenol Kantarı Hadikatül Verdiye, Kahire Ahmet Hilmi Mir’at-ı Bayezid Bistami ve Ebû’l Hasan Harakani, İstanbul İbrahim Alanka, Ebû’l-Hasan Harakani, ts. (Elif matbaacılık) S. Uludağ, Ebû’l-Hasan Harakani, D.İ.A. H. Kamil Yılmaz, Altın Silsile, 2011, s. 62. Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi, 464/34/63. Bugün halen ellibeş dönüm arazi üzerinde Kars Kalesi yakınında hizmette bulunan Harakani vakfiyeleri içerisinde altı tane cami, bir kültür merkezi, Osmanlı ve Selçuklu yapıtları, bir aşevi bulunmaktadır. Fiziki olarak bu mekanların tamamı halen hizmetlerine devam etmektedirler. 159 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi 160 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Dr. Kâmil UĞURLU KARS, KÂZIM KARABEKİR VE KARAMAN Konya cihetinden Karaman’a giderken, Karaman’a 25 km. kala, yolun sağında, duvarları kayrak taşına benzer taşlarla örülmüş evler ve onların teşkil ettiği bir kasaba görülür.Çoklukla tek katlı, seyrek olarak iki katlı bu masalsı evlerin arasında bazen çağdaş zevksizliği göz önüne getiren, betondan yapılma, ne idüğü pek belli olmayan evler sıkışmıştır.Fakat onlar ihmal edilebilir seviyededir. İlk görenler buranın bir kasaba mı, köy mü, bir film platosu mu, yoksa içinde yaşanan bir yerleşim birimi mi olduğunu pek anlayamazlar. Gerçekten bir kasaba görüntüsünde olan burasının adı yakın zamanlara kadar “Kasaba” idi. Daha sonra adı Kâzım Karabekir olarak 161 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi değiştirildi. Karaman iline bağlı 3000 nüfuslu bir ilçe konumuna dönüştürüldü ve sırtını yasladığı Hacıbaba dağının emanetine teslim edildi.Hacıbaba uykuda bir yanardağdır. Burası şark cephesi serdarımız, Kâzım Karabekir Paşa’nın anasının-atasının ve kendisinin doğduğu yerdir. O kadar sakin, dingin ve düzgün bir merkezdir ki, avlulu evlerin avlu duvarları sanki bütün sesleri yutmuş gibidir. Bu kadar sakin, dingin ve sessiz bir kasabadan, Kâzım Karabekir Paşa merhum gibi coşkun, heyecanlı ve devamlı kaynayan bir yanardağın nasıl neşet ettiğine, bilmeyenler hayret ederler. Kâzım Karabekir Paşayı en yakından tanıyan insanlar Karslılardır. O kökü Karaman’da olan bir ulu ağaçtır ki, dalları, yaprakları ile İstiklâl Savaşımızda doğumuzu, Kars’ımızı gölgesine alıp savaş cehenneminde bütün buraları kavrulmaktan kurtarmıştır. Tarihin kritik dönemeçlerinde kendini gösteren bâzı kişilikler vardır. Bunlar, her türlü iddianın dışında, hayatlarıyla gidişatı değiştirirler ve sahneden çekilirler. Onların kişilik yapısından kaynaklanan ve aşırıya varan tevâzu ve iddiasızlıkları bazen gerçek sanılır ve unutulur gibi olurlar. Fakat tarih ve zaman gerçekçidir. Er veya geç, yaşananlar bir gün ortaya çıkar ve meseleler netlik kazanır. Karabekir Paşanın hayatını anlatmayacağız. Az bilinen birkaç konusundan söz edip tipik bir Karamanlı olan Paşanın birkaç özelliğini sunacağız. Askeri okullarda hep sınıf birincisi olarak okumuştur.1912 ve 1917 yılları arasında beş yıl birbiri arkasına Edirne’de Bulgar ile, Çanakkale’de Fransız ile,Bağdat cephesinde İngiliz ile ve doğuda Rus ile savaşmıştır.1918 de ise bu çabalarının karşılığını Mevlâ onu ( 3 aylık bir zamanda ) 3 bölgenin fatihi 162 şerefini vererek mükafatlandırmıştır. Erzincan, Erzurum ve Kars bu zaman içinde işgalden kurtarılmıştır. Erzurum Kongresi, İstiklâl Savaşımızın önemli noktasıdır ve Paşa bu kongreye ciddi destek vermiştir. Mütareke hükmüne rağmen, Giresun’dan Van’a kadar olan alandaki birlikleriyle silahlarını teslim etmemiş, Milli Hükümetin “ Doğu Cephesi Kumandanı” olarak Kars ve Gümrü Anlaşmalarını düşmana imzalatmıştır. Bu İstiklâl Savaşımızın resmi ilk askeri ve siyasi zaferidir. Bu zafer sebebiyle ele geçen bol cephane ve mühimmat ile düzenlediği, donattığı 3 tümenimizi batı cephesine yolladı. Sakarya ve Büyük Taarruz’a yardımcı oldu.Ve tarihin şeref listesine adını yazdırdı. Cephede düşmana bu kadar acımasız olan bir insanın, diğer tarafta “Yetimler Babası” olarak anılması, bir merhamet ve şefkat âbidesi olarak bilinmesi ve gerçekten böyle davranması çok rastlanılır bir hadise değildir. Kayıtlar sayılarını 6 bin olarak veriyorlar, daha fazla olduğunu söyleyenler de var, fakat bu rakam bile o zamanın ülke nüfusu için önemli bir sayıdır, 6 bin “şehit yavrusu ve kimsesiz çocuğu” sefâlet ve ölümden kurtarması, bunlardan bilhassa kızlardan, evlatlık verilenler için ayrı,erkekler için ayrı, resmi okullar açtırıp, onları yetiştirmesi, şartlar, zaman ve kişiler hesaba katıldıkta, olağanüstü hâdisedir ve fiziki şartlarla açıklanması zordur. O devamlı koşu günlerinde üstelik Paşa, oturup bu okullar için, dili sâde, uslubu hârika şiirler, hikâyeler,marşlar yazmış, bunların bâzılarını bestelemiş ve bu çocuklarla 1/1 ölçeğinde ilgilenmiştir ki, tarihte benzeri bir olay görülebilmez. Kendi ifadelerinden hareketle “Sarıkamış bir çocuklar ordusu kasabası haline getirildi. Burası bir bucaktı ve ahalisi olmadığın- Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi dan, Ruslardan kalan askeri binalardan yararlanıp çok şeyler yapıldı. Bu binalar, çarlığın bizden aldığı savaş tazminatı altınlarla yapılmıştı. Biz kullandık. Oralarda İbret Yeri ( tiyatro ) müze, müzik okulu,hanımlar için çocuk,doğum ve bakım kursları, spor kulüpleri,okuma salonu, okuma-yazma kursları, sinema ve film kitaplığı,ağaç bayramı,spor bayramı, kitap bayramı,atış bayramı teşkil edilerek doğudaki çocuğun benzine kan gelmesine çalıştık.” Sene 1992, lütfen dikkat buyurun. Rahmetli Paşa, bu “Şehit Yavrularının” Beden Eğitimi, temsil, okuma ve ateş denemeleri gibi yetişme ve çalışmalarını gösteren 100 pozdan fazla fotoğraflardan kart-postallar yaptırdı.Sarıkamış’tan tedarik edilen bu kartların üstünde neye ve nereye ait olduğunu yazıldıktan sonra, kolordu matbaasında basıldığı yazılıyordu ve tebrik kartı olarak kullanılıyordu.İtibar görüyordu. Arifler ve aydınlar hayır olsun diye de alıyorlardı ve dağıtıyorlardı. Yavrular için ciddi gelir sağlıyordu bu kartlar.Kartların üzerinde şunlar yazıyordu:Şark ordusunun küçük yavruları idman yaparken, yemek yerken, ilk sıhhi yardım yaparlarken, bando çalarlarken, kızak kayarlarken…gibi. İsmet Paşa bu fotoğrafları gördükten sonra Paşaya şöyle bir mektup yazdı: “ Kardeşim, senin okulların ve senin Şehit Çocuklarının menkıbelerini işiterek öğünüyor ve gurur duyuyorum. Fotoğraflar işittiklerimden daha iyi ve daha olağanüstü şeyler yaptığını gösteriyor.İçimizde senden daha olumlu ve daha payidar ve ebedi iş yapanımız var mıdır, bilemiyorum. Gürbüz akıllı ve tahsilli çocuklar geleceğimiz için güçlü bir dayanak olacaktır.İsmet. 7 mayıs 1922 Değişik alayların kurduğu okullar şu şekildeydi: 1,2,3 üncü Alaylar Sarıkamış’ta “ Bizim Çocuklar” okulunu 4,5 Alaylar Erzurum’daki okulları 6,7,8 Trabzon’daki okulları 9.Alay Kars okullarını 10.Alay Kağızman okulunu 11. Alay Beyazıt okulunu 12.Alay Iğdır okulunu 13. Alay Ardahan okulunu 14.Alay Artvin okulunu 15.Alay Rize okulunu 16.Alay Sürmene okulunu 17.Alay ise Erzincan okulunu kurdu. Paşa, kız çocukları için şöyle bir formül geliştirmiş: ( Kendi ifadesiyle) “Kız çocuklarının müfti, imam, muhtar, Belediye ve Eşraf yardımıyle evlatlık” olarak ailelere dağıttık. Himâyemizde kalanları Anaokulunda bulunduruyordum. Bunlar sosyal durumu yüksek olanların çocuklarıydı. Bu gibilerden subaylarımızla evlendirdiklerim de oldu. Kadın kursu düzenledik iki defa ve yüz ebe yetiştirdik,tasdikname verdik ve böylece yolladık. Sarıkamış’ta, ordu ve hükümet erkânının aileleri de bu kurstan geçirildi.”Sene 1922. Peyami Safa merhumu elbette tanıyorsunuz. O tarihlerde yazdığı bir risalenin başında, ( risalenin adı:Şark Cephesi Serdarımız Kâzım Karabekir Paşa ) şu ilginç saptamayı yapar ki, merhumla aynı kanaatteyiz: “ Kâzım Karabekir Paşa, Doğu İllerimizi, cüretkâr Ermeni akınlarından kurtardı.Hayalci bir unsura gerçeğin şamarını indirdi. Anadolu’da Yeni Türkiye’nin ilk Türk Zaferini yarattı. Bütün doğuya ve Türk âlemine, ilk kuruluş nefse güvenini kazandırdı. Bunlar, dünün büyük hâdiseleridir ki, hatırası hepimizin ruhlarımızda hâlâ kızgın ve sıcaktır. 163 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Kâzım Karabekir Paşa Doğu Cephesi Kumandanı ve Doğu Yetimlerinin kurtarıcısıdır. Bugün binlerce yetim Türk çocuğu, bu şefkat güneşinden ışık ve sıcaklık alıyor, eğitiliyor, bir ana ve abla yufka yürekliliğiyle büyütülüyor. O halde, pek iyi anlaşılıyor ki, bu madde ve ruh kahramanı, sevgili illerimizi küstah akımlardan nasıl kurtardı ise, yeni bir kuşağın varlığını, zekâsını ve ahlâkını da öyle kurtarmıştır. Kâzım Karabekir Paşa’da çocuk aşkı ve yetimleri esirgeme, büyük nebilerin ümmetlerine merhameti gibidir; o derecede geniş, o derecede sıcak ve o derecede yaygındır. Bu peygamberce şefkat ve merhametin sebebi kendisinden sorulduğu zaman Kâzım Karabekir Paşa hazretleri şu cevabı veriyor: - Ben de küçükken yetim kaldım. (1) Bu kadar olağanüstü vasıflara sahip kişilerin, tarihi kişiliklerin, ilerleyen zaman içinde de bu özellikleri sebebiyle hayatın üst çizgilerinde seyretmeleri beklenir ve bu durum tarih için sürpriz olmaz.Paşanın hayat çizgisi böyle devam etmemiştir. Sıradışı kişiliği ile zaman ona farklı yüzlerini göstermiş ve onu üzmüştür. 1928 yılında,yılbaşını 15 gün geçe, Erenköy’deki çok mütevâzı evin penrecesinden bakımsız bahçeye bakarken onbeş gün önce yaşadığı bir hâdiseyi şiirleştirdi ve şunları söyledi: Ancak, Kâzım Karabekir Paşa yalnızca Doğu Serdarı mıdır? Biliyoruz ki bu kahraman, Ermeni kılıcını kınına koyduktan sonra yeni ve daha büyük bir cephenin başına geçmiş, birincisinde nasıl celâdet gösterdiyse, ikincisinde de o derece fatânet ibraz etmiştir. Bu cephe Milli Eğitim cephesidir. 164 1 M.Fahrettin Kırgızoğlu.KÂZIM Karabekir Kültür Bak.1278. ( 135 ) 1990 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi İKİ DAMLA YAŞ Yetmiş lira ile Mütekaid bir adam İken,ikiz-kızım doğdu,olduk tamam! Evet,tamam… Çünki,herkes kaçıyor,benden; Ve ben de, sabahları erken Yavruların,hazırlıyorum sütlerini. Kaçıp gitti,evdekiler; Parasız kim,kimi bekler?!. “-Dedelerimden kalma,yadigâr: Bir pırlanta ile bir sâatim var. Gönderin Bedesten’e,sattırın; Bu ağır yükü, benden arttırın!” Tam bu sırada,hastalık saldırdı bize; İki yavrum’la anneleri,diz-dize, Sancılar içinde,kıvranıyorlardı; Hayatımın kalmamıştı,artık tadı. “Taş’la Sâat’i,uzattı bana; Ben de, gönderdim, “Sat-Salonu”na. Birkaç yüz lira,geldi geriye; Sıkıntıyı attık,biz ileriye!... Kalmamıştı elimde, hiç satacak. Pekiy… Ya, bu hastalara, kim bakacak?! Vejetalin eritmek-çin,sarılmıştım kepçeye; Fakat, doktor parası, hiç sığmıyordu bütçeye. Satmıştım,elimde olanı; Yemiştik,maâziden kalanı… Fakat,Refikam, Döndürürken,duvara başını, Gördüm, iki damla gözyaşını… Dedim.-Lanet olsun,böyle geçime!.. Artık,düştüm ben de, kendi içime: Kulaklarım,içimi dinliyor; Her yerim,inliyor! Gözlerim,içime bakıyor; Ve, gördüğü yeri,yakıyor!.. Kalbimi deldi,o iki damla yaş, Haksız yereydi,bu çetin savaş! Düşünüyordum,iki elimde başım; Dalmışım.bunalmışım… Seslendi Refikam: “-Paşam,Paşam!.. Nedir bu ye’sin? Nerde,her gün günkü neş’en? Hastalığım artar.seni böyle görürsem!... Bu günler de geçer,üzülme sakın; Nerdeyse gelir Doktorlar,vakıt yakın.” “-Doktorlar mı gelecek,dedin? Acı,pek acı bir şeyler,söyledin! Söylemeğe bulamıyorum mecâl: Verecek vizita param yok,İclal!..” Borç,bir felakettir şuna,buna; Giremem,bu tehlikeli oyuna. Yanıyordu,ellerimde başım. Cevap verdi, yüksek – arkadaşım: Bu,yüksek ruhlu bir Türk-Kızı’ydı, Türk varlığının,bir yıldızıydı. Bu düşüncelerim,pek kısa sürdü; Çünki, vicdanım,tamamen hürdü. Arkadaşımla,bakıştık ve gülüştük. Hemen, topladık kendimizi. Ve, düşündük, “Köylü Efendimiz”i: “Neler çekiyor? Asl-olan,onlar? Yaşamıyor mu, şerefiyle milyonlar?... Dedik; ve, Karım’la el-ele verdik; Ve, bu acı günleri, pek a’la yendik! Erenköy 15.1.1928 165 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi 166 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Yahya AKENGİN HOŞ GELİŞLER OLA Sınır şehirlerinin yazgısı farklıdır. Hem bu şehirler hem insanlarında sürekli bir teyakkuzda olma hali sezilir. Tehlikelerin ilk ayak izlerini onlar hissederler. Ayrıca hem gurbet hem sıla kapısıdırlar. O kapılardan çıkılarak gidilir yurttan uzaklara, yine o kapılardan girilerek kavuşulur sılaya. Tarihin penceresinden bakıldığında da sınır şehirleridir hem uğurlayan hem karşılayan. Hem tetiktedir, hem tedirgin bir ruh hali içindedir sınır şehirleri ve insanları. Değişişmlerin ilk ayak işaretlerine buralarda rastlanır, siyasi akımlar ve fikir dalgaları önce bu şehirleri ve insanlarını yoklar. Bazen koparılırlar ana gövdeden ve yabancılaşmakla kendini bulmak arasında bir ikileme sürüklenirler. Bu tür gelgitlerden o şehrin hem sosyal yapısı, hem mimarisi ve diğer kültürel unsurları etkilenir. Dolayısıyla buraların şehirlerinde ve insanlarının mizaçlarında bazı farklı çizgiler oluşur. Mertlik de bu çizgilerden biri olur. İki sınır şehrimizi hatırlayalım. Kars’ın, 1877-78 Türk-Rus savaşının ardından düştüğü esaret kırk yıl sürer. Balkan Savaşı’nda elden çıkan Edirne, kısa süreli de olsa bir esir şehir durumuna düşer. Böylesi bir yazgının izlenimlerinden, sürüklediği yaşantılardan türküler doğar, özlemler yeşerir, bazen de destansı kişilikler ortaya çıkar. Kısaca, kültür gelgitlerine sahne olan bu şehirlerde insanlar daha hareketli, bazen de daha kuşkucu bir yapıya girerler. Bu şehirlerin sosyolajisinin ve bu insanların duyarlılıklarının, böylesi bir tarih ikliminden etkilenmemeleri elbette düşünülemez. Diğer bir sınır şehri örneği olarak Hatay’ı düşünelim. O da gurbete düşmüş, sonra sılaya dönmüş bir şehirdir. Hatay da Türkiye şehirleri içinde kendine özgü renkler taşır. Mahalli kültür yapısıyla genel kültürümüze çeşniler katar. Toplumu ve kişileri zenginleştirme unsuru sayılabilecek bazı sentezler, işte bu sınır şehirlerinde vücüt bulur. Sınır şehri Kars’ın bu konumu da kendisine hem acılar yaşatır hem de Türk toplumu adına bazı kazanımların sahnesi olur. Kafkaslar ve ötesinde vücüt bulmuş akraba kültürler Kars üzerinden, bize ula- 167 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi şır. Mesela kaynağı Orta Asya olan âşıklık geleneğimizin uzantıları Kars da yeniden mayalanarak yurt geneline malolur. Bütün Türk illerinin ortak ereni olan Dede Korkut’un Anadolu hikayelerine mekan olan sınır şehirlerden biri de Kars’tır. Buradan Erzurum’a, Bayburt’a, Trabzon’a kadar uzanır. Bundan dolayıdır ki Kars’ta âşıklık edebiyatımızın güçlü temsilcileri yetişir, soluklu halk şiiri ölümleri boyverir. Bunlardan Çıldırlı Şenlik yurt savunması duygularına tercumanlık eden şiirler söyler. “Can sağ iken yurt vermeyiz düşmana...” haykırışı O’nundur. Bu noktada genelde çok bilinmeyen bir hususu hatırlatmak gerekiyor. Edebiyatımızın “ vatan şairi “ Namık Kemal, Kars Mutasarrıfı olan dedesinin yanında bu şehirde birbuçuk yılını geçirmiştir. Kars’ta, Vaizzade Mehmet Efendi olarak bilinen zattan divan edebiyatı dersleri almıştır. Çıldırlı Âşık Şenlik’in seslenişleri ile Namık Kemal’in vatan kasideleri arasında ki akrabalığı sezmemek mümkün değildir. “ Merkez-i hâke atsalar da bizi / Kürre-i arzı patlatır da çıkarız... “ Toprağın ortasına bile gömseler bizi, dünya yuvarlağını patlatır yine çıkarız, diye haykıran Namık Kemal’in sesi ile Âşık Şemlik’in “Can sağ iken yurt vermeyiz düşmana...” nidası, gökkubbemizde buluşur gibidir. İşte yine Namık Kemal’in doğduğu bir sınır şehri olan Tekirdağ’dan Kars’a uzanan bir şiir köprüsü çıkıyor karşımıza. 1918 yılında Ruslar’ın Kağızman’ı işgali sırasında şehit düşen Kağızmanlı Hıfzı, halk edebiyatımızın bana göre en içli ağıtlarından birini söylemiştir. Eşinin genç yaşta ölümü üzerine söylediği bu ağıt, yöre insanının derin hicranlarına da tercuman olmuştur. “ Sefil baykuş ne gezersin havada... “ diye başlayan bu şiirle, Bayburtlu Zihni’nin ağıtı arasında da bir duygu ve yazgı akrabalığı bulmak mümkündür. Bir 168 rivayete göre, Zihni’nin, nişanlısını da alıp götüren işgalcı Rusların harabeye çevirdiği memleketiyle, nişanlısının acısını terennüm eden “ Vardım ki yurdundan ayağ göçürmüş / Yavru gitmiş ıssısz kalmış otağı “ mısralarıyla başlayan bu şiiriyle Kağızmanlı Hıfzı’nın ağıtı, aynı bölgenin duygu ve kadar ortaklığını da çağrıştırır bize. Yemen türkülerimizden biri de “ Mihrali Bey Destanı ” olarak bilinir. Destanın kahramanı Karslı, Karapapak kökenli Mihrali Bey’in yöresindeki savaş serüveleri başlı başına bir destan gibidir. Esir düştüğü Rus zindanlarından, ayağında ki zincirden kurtularak kaçabilmek için topuk kemiğini keserek kaçan Mihrali Bey’in destanında ki söyleyişler de bölge insanının ruh halinin dikkate değer bir örneğidir. İndi’mola Mehrali Bey Yemen’e Kurdu mu da çadırların çimene Oğul köz düştüğü yeri yakar kime ne Yemene de benim ağam Yemen’e Burada ister istemez Erzurum’un Yemen Türküsü de tüşer akıllara. Ağamı yolladım Yemen eline Çifte tabanca bağladım beline Doyum hiç olur mu taze geline Tez gel ağam tez gel dayanamiram... Bu “ Şehrengiz “ programlarının kendi açımdan bir güzel yanı da, söz konusu edilen şehrin duygu iklimine biraz daha yakından bakma imkânını bulmak oluyor. Bir önce ki “ Bursa Şehrengiz’i” programının ardından “ Bursa’da Tarih “ şiirini –Nevzat Yalçıntaş hocamızın da teşvikleriyle –Yazma fırsatını bulmuştum. “ Kars Şehrengiz’i “ programı ise, şehre gelmeden bana bir Kars şiiri yazdırmış oldu. Sözlerimi onunla bağlıyorum. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi GİDELİM KARS’A Ne zaman duysam adını bu kadim şehrin, Tümen tümen Kafkas orduları gelir aklıma, Rüyası Kars’tı, Sarıkamış’ta üşüyen askerin, Alıp getirecekti gurbetten yurduna Karda, ormanda yankılanmış esir şehrin sesi, Bitsin artık dermiş bu zulümlü ayrılık, Ben ki vermiştim Namık Kemal’e kaside dersi, Biz ki gökkubbeyi vatan sadâsına ayırm Çıldırlı Şenlik’te bir sazdır meydan okuyan, Kağızmanlı Hıfzı’da bir derin hicran, Başında serhat hikayeleri duman duman, Destanlardır, Kars’a hal hatır soran Konaklarımda söyleşmiş, Aslılar Keremler, Ama şu sınır nöbeti yazgısı var ya, Solar gider yüreklerde, en sevdalı demler, Bazen titredir ayazları, derinlerde bir yara Yurt deyince başı yükselmiş arşa, Hoşgelişlerle mihman olmuş Kemal Paşa, Her nerede duysam adını Kars’ın, Umur görmüş alperenler gelir aklıma Gönül gönderine çekilir kale de bayrak, Dede Korkut elinde kutlu bir âsa, Yaylası cömert, kışı ak, alnı ak, “ Dadaş’a da çavuş dön geri bak... “ Halay halay türkülerle gidelim Kars’a Yahya Akengin 169 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi 170 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Yrd. Doç. Dr. Mitat DURMUŞ KARSLI HALK OZANLARININ ŞİİRLERİNDE OSMANLI ALGISI Karslı Halk Ozanlarının Şiirlerinde Osmanlı Algısı1* Mitat DURMUŞ2** “Öyle mi yar Kars’a da / Tipiyse de karsa da / Haber ver müşkül halim / Çıldır’a da Kars’a da”3 19. yüzyıl parçalanmalar, paylaşımlar ve yeni oluşumlar çağıdır. 19. yüzyıla gelinceye kadar dünya özellikle de Osmanlı coğrafyası hiç bu kadar huzursuz olmamıştır.4 1299’da küçük bir beylik olarak ortaya çıkan Osmanlı Devleti, dinamik bir yaşam algılamasına sahip olmanın sonucunda cihan devletine dönüşmeye zihinsel olarak kendini konumlandırmıştır. Geleneksel değer ve kurumların özüne zarar vermeden, karşılaştığı toplum ve devletlerin kurumsal deneyimlerinden yararlanmaya açık olması onu bir cihan devletine dönüştürmüştür. Orta Asya’dan akan göç dalgaları ile beslenen ve yenilenen bu zihinsel atılım, doğudan gelen Moğol ve Timur orduları gibi iki büyük yıkım kasırgasına rağmen üç kıtada adil ve hâkim bir devlet yapısı oluşturmasına olanak tanımıştır.5 16. yüzyılın sonlarına kadar birçok yönüyle Avrupa’dan üstün bir 1 * Karslı halk ozanlarının şiirlerine, kişisel arşivimizin dışında Kars’ta ve Kars dışında yayımlanmış süreli yayınlar ile Fahrettin Kırzıoğlu’nun Edebiyatımızda Kars adlı çalışmalarından ulaşılmıştır. (Fahrettin Kırzıoğlu’nun anne tarafından dedesi Molla Muhyiddin Efendi 93 Harbi sonrasında şehbenderin tavsiyeleri ile göç etmeyen ailelerin çocuklarını eğiten bir hoca, manevi dünyalarını şekillendiren bir imam olarak bu yıllarda Kars’ta görev yapmış ve Kars için söylenen / yazılan şiir metinlerini toplamıştır. Bu metinler, 1912’de Muhyiddin Efendinin ölümünden sonra Edebiyatımızda Kars adıyla Fahrettin Kırzıoğlu tarafından genişletilerek ve eklemeler yapılarak 1958’de yayınlanmıştır. Ancak 1912’de Muhyiddin Efendinin ölümünden sonra, ailenin Kars’ın Berdik Köyüne göç ettiğini ve Mart 1918’de Ermeni saldırılarında bu kayıt altına alınan / toplanan metinlerin önemli bir kısmının talan edilmiş olduğunu da bu vesile ile aktarmak gerekir.) 2 ** Yrd. Doç. Dr., Kafkas Üniversitesi, FEF Türk Dili ve Edebiyatı Böl., mithat.durmus@ gmail.com 3 Doğuş Dergisi, Haziran 1939 4 Ramazan Korkmaz (ve diğerleri), Yeni Türk Edebiyatı El Kitabı, Grafiker Yayınları, Ankara 2009, s. 13 5 Ramazan Korkmaz (ve diğerleri), Yeni Türk Edebiyatı El Kitabı, Grafiker Yayınları, Ankara 2009, s.14 171 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi yönetim ve kurumlar düzeneğine sahip olan Osmanlı Devleti; diplomatlar, seyyahlar, tacirler, mühtediler, mülteciler ve sığınmacılar aracılığıyla Batı’daki gelişme ve değişmeleri yakinen ve zamanında takip etmekteydi. Bernard Lewis’nin ifadesiyle; 14.ve 15. yüzyılda Osmanlılar teknik gelişmeyi bir üstünlük olarak kabul etmişlerdir.6 Bir yandan askeri yenilikler ve harp teknolojisi başta olmak üzere; haritacılık, maden işletmeciliği, eczacılık ve tıp gibi konularda bilgi edinmek için sürekli gayret gösteriyor, diğer yandan sanat ve estetik açıdan zihinsel aydınlanmada pek çok unsuru etkin kılan bir eğitim anlayışını sürdürüyordu. 7 Fatih Sultan Mehmed’in İtalyan ressam Bellini’yi İstanbul’a davet ederek portresini 6 Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara 1984, s.44 7 Ramazan Korkmaz (ve diğerleri), Yeni Türk Edebiyatı El Kitabı, Grafiker Yayınları, Ankara 2009, s.14 172 yaptırması, zihinsel aydınlanmayı sağlayan estetik kaygıdan başka bir anlam ifade etmese gerek diye düşünülmelidir. 17. yüzyıldan itibaren uzun bir süre kesintiye uğrayan bilgiye ve sanatsal duyarlılığa ulaşmadaki bu seçici ve işlevsel tavır, yenileşme çabalarının görüldüğü 19. yüzyılda, bir arayış olarak yeniden gündeme gelecek ve bu ihtiyaç biraz olsun göçmenler ve mülteciler tarafından karşılanacaktır.8 Osmanlının, devleti yöneten aklı, problem yitimine uğradığını ne yazık ki 2-3 asır sonra 19. yüzyılda fark etmeye başlar. Ancak başta da ifade ettiğimiz gibi bu yüzyıl pek çok devlet için olduğu gibi Osmanlı Devleti için de talihsizliklerin, parçalanmaların, gelecek kaygısı taşımayan devletlerin yıkıma uğradığı bir yüzyıl olur. Tarihsel yaşam, tıpkı Osmanlı’nın kuruluş ruhundaki gibi dinamik bir süreçti ve bu süreç 8 İlber Ortaylı, “Tanzimat Adamı ve Tanzimat Toplumu”, Türk Siyasal Hayatının Gelişimi, (Haz.: E. Kalaycıoğlu-A.Y. Sarıbay), Beta Yay., İst. 1986, s.74 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi köklü, ciddi, sürekli değişim ve gelişim diyalektiği üzerinde işlemekte idi. Osmanlının asıl çıkmazı, 16. yüzyılın ortalarından itibaren askeri, ilmi ve iktisadi sahalarda bozulan kurumlarına yeni bir dinamizm kazandıracak yenilik hamlesini bir türlü yapamayışında, daha da kötüsü, böyle bir hamlenin gereksizliğine inanır hale gelmesinde yatmaktaydı.9 Özellikle Osmanlı aydın ve idarecilerinin problem yitimine uğramaları, devlet sistematiğini sekteye uğratan en temel belirleyici konumundadır. Bunda etkin olan şey ise, yaklaşık dört yüz yıllık mutlak bir dünya hâkimiyetinin oluşturduğu aşırı kendine güven duygusu idi. Bu aşırı güven duygusu, onu kaygı’dan uzaklaştırarak savunma ve güvenlik reflekslerinin zayıflamasına ve bir süre sonra da felç olmasına neden olmuştur. Oysa kaygı, ontolojik anlamda insanı kuran bir itkidir; bireyin ve toplumların geleceğini biçimlendirir. Kaygılarını yitiren birey ve toplumlar, gelecek tasarlamalarını da yitirirler.10 Osmanlı Devletini gerilemeye, sonrasında da yıkıma götüren temel etken gelecek planlaması yapacak olan aydının ve sanatkârların problem yitimine uğramış olması idi. nırlandırmak durumunda kaldık. Ancak âşıklık geleneğinde Kars’ın çok önemli ve tarihi bir yere sahip olması, konumuzu yeniden sınırlandırma zorunluluğunu gerektirmiştir. Bu çalışmada Osmanlının yıkılma sürecinde bölgeyi de yakından ilgilendiren ve 93 Harbi olarak adlandırılan 1877-1878 yılları ile 1915’teki Ermenilerin Kars ve çevresindeki mezalimi ve Sarıkamış Harekatı konu edinilecektir. 93 Harbi öncesindeki halk arasında başlayan Rusların Anadolu topraklarına saldıracağı haberleri dört bir yanda konuşulurken halk ozanları; “Çok at oynatma ey dini bâtıl / Dayan ki üstüne Âl-Osman gelir. Yerinden oynayıp bütün Anadol / Bir yandan da kalkmış Hamit Han gelir.”11 Bu çalışmanın amacı, Osmanlının yıkılma sürecine nasıl geldiğini tahlil etmek değil, topraklarını kaybeden toplumun sanatkârlarının bu kayıp karşısındaki duruşunu vererek devleti sevk ve idare eden aklın, sorulama yetisini nasıl kaybettiğini gösterebilmektir. Sarayın temelleri sarsılırken saray edebiyatı ile saraya taşradan geldi deyü iletilmeyen halk sanatkârlarının / ozanlarının -toprağın 1000 yıllık sessi olaraknasıl seslendiğini ve Osmanlıyı bu yıkılma sürecinde nasıl algıladıklarını gösterebilmektir. *** Bu konu bir makalenin sınırlarını aşacağı için halk ozanlarını Karslı halk ozanları olarak sı- söylemleri ile bir karşı duruş sergilerken 24 Nisan 1877 Salı günü şafakla birlikte Ruslar savaş ilan etmeden, Arpaçay’ı geçerek Kars’a ve Çıldır’daki sınır köy, Kayabeyi, Kenarbel Köyleri üzerinden Ardahan sancağına orduları ile ansızın saldırılarda bulunur. Bu baskınlar sırasında Çıldırlı Âşık Şenlik tarafından söylenip yazdırılarak köy, kasaba ve ilçelere gönderilen ve vatan toprağının savunulmasında teşkilatlanmış olan Kars Gönüllü Atlıları ağzında şu marş vardır.12 “Ehl-i İslam olan işitsin bilsin Can sağ iken yurt vermeniz düşmana. İsterse Uruset ne ki var gelsin Can sağ iken yurt vermeniz düşmana. Kuşanın kılıcı, geyinin donu Kavga bulutları sardı her yanı Doğdu koç yiğidin şan alma günü Can sağ iken yurt vermeniz düşmana. (…) Ben-Asfer’dir bilin Urus’un aslı 9 Ramazan Korkmaz (ve diğerleri), Yeni Türk Edebiyatı El Kitabı, Grafiker Yayınları, Ankara 2009,s. 16 10 Ramazan Korkmaz (ve diğerleri), Yeni Türk Edebiyatı El Kitabı, Grafiker Yayınları, Ankara 2009,s. 17 11 Fahrettin Kırzıoğlu, Edebiyatımızda Kars, Işıl Matbaası, İst. 1958, s. 21 12 O dönemde marş gibi okunan bu şiir Kars Koçaklaması olarak bilinir. 173 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Orman yabanisi, balıkçı nesli Hınzır sürüsüne dalıp kurt misli Can sağ iken yurt vermeniz düşmana.”13 Bir yanda düzenli orduları ile ilerlemekte olan Rus orduları varken diğer yanda Kars Gönüllü Atlıların’dan oluşan bir avuç insan. Durumun nasıl sonuçlandığını Çıldır’ın ve Ardahan’ın düşüş felaketini ve Rus birliklerine yardımcı olan satgınları da anarak Âşık Şenlik durumu şöyle anlatır: “Tarih Minikiyüz Doksanüç’ünde Dinle beğim gör ki nasıl iş oldu. Münafık olanlar murada yetti Müminler ağlayıp gözyaşı oldu. (…) Hain zabitlerin işi görüldü Anahtarlar teslim oldu, verildi. Şehid hasır gibi yere serildi Cenk meydanı kızıl kanla leş oldu. Münafıklar attı namus ü ârın Kaçtık gazabından hilenin şerrin. Zenne kanayaklı Ermeniler’in Her birisi bir alıcı kuş oldu.”14 1839 Tanzimat Fermanından beri gözünü batıya çevirmiş olan Osmanlı idaresi, eksiklerini batıdan gidermeye çalışırken, topraklarının da batıya gittiğini fark etmeksizin bütün dikkatini bu yöne çevirmiştir. Doğunun durumu ise kendi kaderine bırakılmış konumdadır. Kars’ın Kaleiçi Mahallesinde doğup büyüyen Müderris Hacı Râşid Efendinin oğlu ve aynı zamanda Kars Sancağı Temyiz Meclisi Mümeyyizlerinden olan Rifat Efendi (?-1895) Kars’ın Ruslara bırakılması üzerine yazdığı mersiyede Osmanlı’nın doğuya nasıl ilgisiz kaldığını şöyle anlatır: “Garb-ı kurtarmak içün noksân- ı tedbîr ile Akd-i sulh etdik de gitti Kal’a-i Hassân-i Kars” 13 Fahrettin Kırzıoğlu, Edebiyatımızda Kars, Işıl Matbaası, İst. 1958, s. 21-22 14 Fahrettin Kırzıoğlu, Edebiyatımızda Kars, Işıl Matbaası, İst. 1958, s.27 174 9 Kasım 1877’de Rus komutan Grandük Mihail Nikolayeviç’in idaresinde kuşatılarak dövülen Kars Kalesi, 18 Kasım 1877’de Rusların eline geçer. Bundan sonra Ruslar silah arama bahanesi ile şehirde üç gün yağma ve katliam yapar. 20 Kasım’da Loris-Melikof 26 tabur ve 48 topla Kars’tan çıkıp Erzurum üzerine yürür. 31 Ocak 1878’de imzalanan Edirne Mütarekesine ekli beş maddelik “Barış Esasları”nın son maddesine göre, henüz dayanan kalelerimizden Tuna boyundaki Vidin, Rusçuk, Silistre, Razgrad ve Şumnu ile Anadolu’da Erzurum derhal Ruslara bırakılır ve ordumuz Şubat 1878’de Erzincan’a çekilir. Dolayısı ile Osmanlı’nın doğudaki sınırı bir bakıma Erzincan olur. Erzincan’ın doğusunda kalan Müslüman ahalinin durumu ise Rusların insafına bırakılmış konumdadır. Esaret yılları ya da Karagünler olarak Karslıların belleklerine yerleşen bu yıllarda Sibirya’ya sürgüne gönderilenler, kale zindanlarına atılanlar ve topraklarınterk eden aileler sayıca bir hayli fazladır.15 93 Muhacirleri ya da 93 Kars Muhacirleri adı ile bilinen bu aileler Anadolu’nun çeşitli şehirlerine yerleşirler. Ancak bölgenin halk şiirlerinde, manilerinde, ağıtlarında ve türkülerinde de görüldüğü üzere gurbet acısı ve sıla özlemi daima işlenen konuların başında gelir. Bu yıllarda Çoruma göç etmiş 93 Muhacirlerinden bir kadın ozanın cönklere geçirilen şiiri şöyledir: “ Ne yatarsın böyle gafletten uyan Bu işlere aşina ol Padişahım. Birkaç rical ile Valide Sultan Kâfir muinidir bil Padişahım. 15 Daha 1647’de Evliya Çelebi (II.332) “Kırk yedi mihrap cevâm ve mesâcidi”ni gördüğü Kars’ta bu sayı 1828’deki ilk düşüş felaketine kadar74’ü bulmuştur. 1828’de 10.000 evli, 60.000 nüfuslu olan eyalet merkezi, Kars’ın dörtte üçü yıkılıp bozulunca, nüfusu da 12.000’e düşer. Ayrıntılı bilgi için bk. Fahrettin Kırzıoğlu, Edebiyatımızda Kars, Işıl Matbaası, İst. 1958, s.63; Félix Fonton, La Russie dans l’Asie-Mineure ou Campagnes du Maréchal Paskévitch en 1828 et 1829, et Tableau du Caucase, envisagé sous le point de vue géographique, historique et politique, Leneuve, Librairie Pour L’art Militaire, Paris 1840, 621 s. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Bir haberin var mı Kars’ın halinden İçinde kalmadı kızdan, gelinden Alalım bu Kars’ı küffar elinden Dini bütün vezir sal Padişahım. Üç kız idik bir araya derildik Her birimiz Ardahan’da vurulduk Gece gündüz kementlere sarıldık Yurt bizimdir imdat kıl Padişahım. Bizler de bilmedik ne idi kusur Kız, gelin kalmadı hep oldu yesir Hayıftır düşmanda kalmasın (y)esir İslam elden gitti bil Padişahım. Girdi kâfir etrafını gezdirir Evler yağma eder, candan bezdirir Başlar defter eder, nüfus yazdırır Din bizimdir imdad kıl Padişahım. Yiğitler var düşmanları paralar Din-i Muhammed’e meydan aralar Yarın Mahşer günü senden sorarlar Bunların hesbın ver Padişahım. Çar köşeye fermanların dağılsın Buna bir tedbir kıl, derman bulunsun Şehidlerin aman kanı alınsın Ölke elden gitti bil Padişahım. (…) Eleşgert, Ardahan, Çıldır, Bayazıd Yaktı hastahanayı ol hain pelid Söyleyemem ismini ey Sultan Hamid Ahfadın alırlar, ver Padişahım.”16 Yine bu yıllara ilişkin söylenen asker türkülerini Erzurum’da Defterdarlık yapan ve Türk kültürü için son derece önemli olan Divan-ı Lügati’t Türk’ü bularak kültür hayatımıza kazandıran Diyarbakırlı Ali Emiri Efendi, 1918’de Kars’ın kurtuluşu vesilesi ile yazdığı yazıda şu asker türküsüne yer verir: “Bayraklar çekildi gelin mi sandın? Davullar çalındı düğün mü sandın? Bu yola gidenler gelür mü sandın? 16 Eşref Ertekin, “Cönklerden Derlemeler”, Çorumlu (Halkevi Dergisi), S. 17, 30 Kasım 1939 Buna Kars’ın yolu derler giden gelmedi.”17 1828’de 60.000 olan Kars nüfusu, 93 Harbinden sonra 12.000’e düşer. Susuz ilçesine bağlı Akkom Köyü halkı da topraklarından göç ederken, göç katarlarının başına Kars medreselerinde okumuş ve orta yaşlarda bulunan kudretli saz şairi Akkomlu Âşık Ceyhunî’nin geçmesini isterler. Ceyhunî o gün 8 kıtasını söylediği Muhacirlik Destanını yol boylarında muhacirlerle birlikte tekrar ede ede 28 kıtaya çıkarır. Ceyhunî, arkada bırakılanları şöyle anlatır: “Kâfirler günahtan asla sakınmaz Zihni olmayana onlar dokunmaz Minberler ağlaşır hutbe okunmaz Bu hususta nice Cumalar kaldı. (…) Muhacir sesinden tutuldu düzler Ağlayıp kör oldu çok şâhân gözler Kabirde mevtâlar Fâtiha gözler Okunmaz Kur’anlar, senâlar kaldı. (…) Ancak yâdı kaldı Kars’ın dillerde Göçlerimiz battı boyun bellerde Ara dere köyler, ara yollarda Kefensiz mübarek mevtâlar kaldı. (…) Takdir-i Ezeldir beyhûda yanma Sefil Ceyhunî’yi derdi yok sanma Sılayı terk etmek gam değil amma Türabda atalar, analar kaldı.”18 Kars’tan ayrılış ve Anadolu’nun içlerine göç yıllarca sürer. Kars’ın düşüşünden sonraki üçüncü baharda (1880) evlerini boşaltıp şehirden ayrılan ve Antep’e yerleşen Kadı Ahmet Efendi, Kars’ın ve bütün Yukarı Fırat ve Aras ile Kür boylarının en büyük evliyası olan Hasan-i Harakanî Hazretlerinin türbesini ziyaret ederken şu şiiri söyler: 17 Ali Emiri, Osmanlı Tarihi ve Edebiyatı Mecmuası, S.3, 31 Mayıs 1334, s.41 18 Fahrettin Kırzıoğlu, Edebiyatımızda Kars, Işıl Matbaası, İst. 1958, s.56-57 175 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi “Cümle mümin dara kaldı Nurlu câmin kara kaldı Yattığın Kars zâra kaldı Ağla Hasan’ül Harakanî (…) Uyan kalk yattığın yerden Kurtar bizi bu Küffârdan Deva bulmak içün derden Ağla Hasan’ül Harakanî”19 Vatan toprağından ayrılış Kars halkına öylesine ağır gelir ki ağıtlarda, türkülerde ve manilerde sıklıkla bu ayrılığa vurgu yapılır. Aşağıya alıntılayacağımız maniler bu yıllarda söylenegelmiştir. “Öyle mi yâr karka (karga) var Yağmur yağar, kar kavar Görünmez tülek, tarlan Yuvasında karka var” “Âşık der neler gördüm Taş, bağır deler gördüm Şâhânlar (şahınlar) yuvasında Serçeler konar gördüm” “Âh öyle mi yayılan Burma saçtır yayılan Ya akreptir, ya yılan Hınzırdır bu yayılan” “Öyle mi bezirgânlı Kervanın bezirgânlı Ne oldu vefalı dost Yerinde gezir kanlı” “Öyle mi karkalandı Kar yağdı, kar kalandı Karkalar laçin oldu Laçinler karkalandı.” Yörü, yörü dur dağlar Sana yağsın nur dağlar Ben kendim ağlamazdım Beni görür yurt ağlar.”1 “Öyle mi Kars’a yaz Hava bulut Kars ayaz Katip kurbanın olam Benim halim Kars’a yaz.” “Yada gidelim Ya sakin olalım ya da gidelim Zalim Moskof Kars’ı veran eyledi Bozuldu yuvamız yada gidelim.”2 19 “Ağla Hasan’ül Harakanî”, Türk Amca, S.6, Aralık 1942, s.286-287 176 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Muhacirler gittikleri yerlerde de hayattan zevk almayan bir psikoloji ile yaşarlar. Kars’ın Çalkavur Köyünden önce Erzurum’a daha sonra Erzincan’a yerleşen Redif Taburu Binbaşısı iken 1901’de emekli olan Yusuf Fedâî Efendi, 1889’da; “Yeter sâkî ne sunarsın hemân sâgâr-ı ser-şârı Ne mey gerek, ne mahbûb çünki mahcûr-i sılâyız biz. Unuttuk cümle ekdârı, felekten korkumuz yokdur Sitem, gam-kâr kılmaz derde düşmüş mübtelâyız biz.”derken, Kaleiçi Mahallesi sakinlerinden büyük oğlunu 93 Harbinde şehit veren ve küçük oğlu Ferhâd ile birlikte Erzurum’un Kavurmaçukuru bölgesine yerleşen Efkârî mahlaslı Âşık Eşref, Erzurum’dan da Sivas’a göç etmiş, gökyüzünde uçan turnalara Turnalar Destanı adı ile şiirler söylemiştir. Umudunu gökyüzüne emanet eden Âşık Eşraf turnalara şöyle seslenir: “Mevlâyı seversez beklen havada Beş-on dakka n’olur zâlim turnalar Selam söylen benden nazlı vatana Dinleyin az arzu hâlim turnalar Ne bahtiyarsınız kanat açarsız Karlı dağlar çetin beller geçersiz İstediğiz yana doğru uçarsız Garip düştüm bağlı yolum turnalar. Gider olsaz eğer Yaslı Ellere İnersiz mutlaka şişe göllere Suları şifadır can u dillere Kırıktır kanadım, kolum turnalar Size diyem yurdun nişanesi var Bakarsız bozulmuş güldânesi var Hâli virân kalmış keşânesi var Yok etmiş varını ölüm turnalar Sümbüllü dağları kana boyanmış Zümrüdî ovalar odlara yanmış Güller solmuş feryâd arşa dayanmış Dil-i bülbül dilim dilim turnalar Cennet yerinirdi o kesim yurda Şehidler yatağı vardır o yerde Ezansız câmiler ağlar seherde Budandı budağım dalım turnalar Görürsüz her yanda bin ocak sönmüş Harap olmuş bağlar virana dönmüş Nurdan eser yoktur zulümat sinmiş Dört yanını sarmış zulüm turnalar Doksanüçten beri yolu şaşırdım Girdaptayım bahr-i gâmı taşırdım Bir aslan balamı yitkin düşürdüm Revân oldu kanlı-selim turnalar Hicret unutturdu bala derdini Niceler terk etti gülşen yurdunu Gece, gündüz “vatan” zikr ü virdini Ederler, dayanmaz dilim turnalar Kars demişler anın güzel adına Tahammül eylemez gönül yâdına Mevlâm nâcî ola yete dâdına Moskof’a kalmıştır elim turnalar O Yaslı-Ellere erdiğiz vakit Iraktan kal’asın gördüğüz vakit Cayırlarda yuva kurduğuz vakit Sanıl yâda sefil hâlim turnalar Efkârî der civân canım çürüdü Kal’anın altında yuvam var idi Hayrını görmedim eller yarıdı Bize felek çaldı çalım turnalar.”20 Bu yıllara ait tarafımızca kayda geçirilmiş yaklaşık 750 şiir metni içinde Kars ve çevresinin Karagünleri ve Müslüman ahalinin içinde bulunduğu çaresizlik, yokluk, sefalet, acı ve yıkımı anlatan şiirler bir hayli fazladır. Şiir metinlerinden hareketle Osmanlı’nın bu coğrafyadaki genel durumu, idarecilerin satgınlığı, -yerel ozanların söyledikleri hariç- aydın ve sanatkârların bu coğrafyaya bakışı, ilgisizlik / vurdumduymazlık şeklinde kendisini açıkça gösterir. Bu yıllara ait Osmanlı şiir antolojilerinde kaybedilen vatan toprağı karşısında 20 Fahrettin Kırzıoğlu, Edebiyatımızda Kars, Işıl Matbaası, İst. 1958, s.72-73 177 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi sanatkârların duyarsızlaşması, siyasi ve askeri alandaki duyarsızlaşma ile aynı paralellikte seyreder. Bir coğrafyanın sesi olan halk ozanları vatan toprağına karşı kaygılarını kaybetmiş siyasi erkten umudunu keserek, daha dingin bir alana seslenme ihtiyacı hissederek yaşadıkları felaketlerin dindirilmesi için manevi bir alana yönelir. Posof’un Arela Köyünden Molla Mahmud’un cöngünde yazılı bulunan Ardahan Mersiyesi’nde bu yöneliş kendisini şöyle gösterir: “El kaldırın dua edek Devlete İslam olan kaldı gayet zahmete Yâ Rabbi düşürme bizi firkâte Meded Allah meded sen imdad eyle.” Kaloköylü Âşık Kahraman mani şeklinde söylediği aşağıdaki şiirinde Kars’ın durumunu şöyle aktarır: “Kaldı yâr od’a kaldı İşi âh, dâdâ kaldı Kars’ın dâdına yeten Bir tek ol Hüdâ kaldı.”21 İnsanoğlunun sıkıntılı zamanlarında yöneldiği o yüce var ediciye yönelim bu dönem şiir metinlerinde yoğun bir şekilde görülür. Ancak bu yöneliş mistik bir nitelik taşımaktan daha çok, umudu diri tutabilmek adınadır. Karslı halk ozanlarının bu yıllara ait şiirlerinde Osmanlı beklenen fakat bir türlü gelmek bilmeyendir. Bu noktada dikkati çeken bir başka unsur ise halk ozanlarının devleti mahkûm etmekten daha çok dönem idarecilerine öfke ile seslenmeleridir. Devlet daima kutsiyeti olan yüce bir varlı olarak görülmüş, onu sevk ve idare edenlerin birkaç rical ile Valide Sultan’dan iba21 Fahrettin Kırzıoğlu, Edebiyatımızda Kars, Işıl Matbaası, İst. 1958, s.57 178 ret olduğu için kutlu elin kendilerine ulaşmadığının bilincindedirler. Çorum’a göç eden bir kadın halk ozanı muhacirin şiirinde de “Birkaç rical ile Valide Sultan / Kâfir muinidir bil Padişahım. / Alalım bu Kars’ı küffar elinden / Dini bütün vezir sal Padişahım.” şeklinde vurgulandığı gibi devleti yöneten aklın kuşatma altında olduğuna dair kanaatler yüksek seviyededir. 93 Harbinde Batum Kumandanı Derviş Paşa ile Rusların ordusunun başındaki Kumandanı kıyaslayan Mehmed adlı halk ozanı şunları söyler: “Şirin Ardahan’ı bendetti takdir İçinde kıymetli eşyası çoktur Satan vezirlerin imanı yokdur Devletin çok hain vüzerası var.”22 Ardahan’ın düşüşünü anlatan kim tarafından söylendiği bilinmeyen ve zamanla bir türkü niteliği kazanarak aşağıya alıntıladığımız Yanar Osmanlı türküsü de beceriksiz, yeteneksiz ve satgın ordu yöneticilerine yöneltilmiş ağır dilli bir eleştiridir. “Ocaktan asılı zincirli maşa Allah’tan bulasın sen Ferik Paşa Nazlım Ardahan’ı attın ataşa Alındı Ardahan yanar Osmanlı. Osmanlı askeri er-oğlu erdir Yazık ki başında haini vardır.23 Kaptan Paşa tek mert can birden birdir Alındı Ardahan yanar Osmanlı.”24 Bu kanaatleri taşıyan halk ozanları çareyi yüce yaratıcıya başvurmakta bulur. Şiir metinlerinde sıklıkla geçen “yetiş ya Hızır, yetiş ya Muhammed, derdimize derman ol yüce Mevla” yakarışları uzun bir zaman boyunca sürer. Kars’ın içinde bulunduğu bu felaket günlerine Azerbaycan’dan 22 “93 Batum Kavgası Destanında Ardahan ile Kars”, Kars Gazetesi, 3 Nisan 1939 23 Burada yeri gelmişken bir noktanın da altını çizmekte fayda vardır. Halk ozanlarının şiirlerine sirayet eden Osmanlı algısında Rus propagandasının tesiri göz ardı edilmemelidir. 24 “Yanar Osmanlı”, Doğuş, S.3/44, Ağustos 1939, s.11-12 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi ve Gürcistan’tan ses gelmesi ne karşın, Erzincan’ın ötesinden bir türlü ses gelmez. Azerbaycan’dan Anadolu’ya maddi destekler bir şekilde ulaştırılırken, Osmanlı idaresinin bakışında bir kaçak konumunda olan Borçalı Türklerinden Mihrali Bey 400-500 atlı savaşçıyı arkasına alarak Kars’ın feryadına yetişir. Kars Atlı Gönüller Alayında Binbaşı rütbesi ile savaşan Mihrali Bey’e Gazi Ahmet Muhtar Paşa, vatan savunmasında gösterdiği yararlılıklardan dolayı Kars Cephesinde ilk defa beşinci rütbeden Mecidiye Nişanı takar. Kars’ın Susuz bucağına kayıtlı halk ozanı Sâdık, söylediği ‘Mehrali- Beğ Destanı’nda onu şöyle anlatır: Kara bulutlar içinden parlayıp, şimşek atar Gök gürülder, dolu yağar, bakarız bir gün olur. Kars, Batum, Kafkas-Eli’nden çevrilen hisârları Vuruban milli külünkle yıkarız bir gün olur. Türkiya’nın güneşinden bir kıvılcım alırız Bir cehîm olur,cihânı yıkarız bir gün olur. Anadolu’dan Hind ü Çin’e geçeriz Temür gibi Himalâya dağlarını çalkalarız bir gün olur. Dağistan, Kırım, Kazan, İran ü Turan, Kaşgar’ı İttihadın zinciri ile sıkarız bir gün olur. Türk doğarız, Türk yaşarız, Türk gezeriz her zaman Devrilen Moskof elinden çıkarız bir gün olur. Der Zülâlî, Dicle, Fırat, Ceyhun, Araslar gibi Cûş eder deryâlara hep akarız bir gün olur.”26 “Ey ağalar beyler bizim ellerde Koçaklıktan yana birdi Mehrali Cahallık eyleyip dağlarda gezdi Epey zaman kaçak durdu Mehrali (…) Kan kavga kopanda Kars’ın başına Doksanüç’te baktı yurdun işine Dört-beş yüz atlıyı yığdı peşine Moskof’un cengine girdi Mehrali Muhtar Paşa kıydı ana nişanı Başladı dökmeye hûn-i düşmanı Şanı tuttu bütün Kafkasistan’ı Koçaklardan düzdü ordu Mehrali”25 Karslı saz şairlerinin gözünde daima Âl-Osman olan kutlu devletinin eli satkınlardan arındırıldıktan kısa bir zaman sonra Kars’a ulaşır. ÂlOsman orduları henüz Kars’a gelmeden saz şairlerinin dilinde destanlar söylenmeye başlar: “Erzurum’dan çıktım muradım Kars’tır Gönlüme bin şadlık, arzuman gelir. Hasan-ı Harakani’ye müjdeler olsun Moskof’un üstüne Âl-Osman gelir.” *** Kars’ın Rus işgalinden kurtuluşundan çok fazla bir zaman geçmeden yeniden işgal yılları baş gösterir. Bu işgaller ve devamında gelen Osmanlı coğrafyasının bir bir elden çıkışı karşısında da aydın / sanatkâr duyarlılığı iyileşmez bir hastalığa dönüşmüş durumdadır. Öyle ki, 1911 Trablus Harbi’nden beri kamuoyunda sanatkârların yaşanan olaylara karşı yeterince ilgi göstermedikleri düşünülerek Harbiye Nezaretince 15 Haziran 1914 tarihinde askerin manevi gücünü artırmak amacıyla şiir yazılması ve bestelenmesi için yarışma düzenlediği görülür. 2 Haziran 1330 tarihli Tasvir-i Efkâr gazetesinde “Asker Şarkıları” başlığı altında yayımlanan kısa ilanda şöy- Anadolu’da bunlar yaşanırken İstanbul’da 23 Temmuz 1908’de Meşrutiyet ilan edilir. Meşrutiyetin ilanı Karslı halk ozanlar arasında Karagünlerin biteceği ve Rusların topraklarından çıkarılacağı umudunu yükseltir. Posof’un Suskap Köyünden olan Âşık Zülâlî umuda evrilen o günleri 1909’da İntibâhnâme adlı şiirinde şöyle dile getirir: “Biz bu zulmetler içinden çıkarız bir gün olur Şarka, Garba yıldırımlar çakarız bir gün olur. 25 Fahrettin Kırzıoğlu, Edebiyatımızda Kars, Işıl Matbaası, İst. 1958, s.39 26 Çınaraltı, S.22, 3 Ocak 1942, s.11 179 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi le denilmektedir: “Harbiye Nezareti’nden: Askerin hissiyat-ı milliye ve vataniyesini tehyic ve tebrik ve fedakârlık ve itaat faziletlerini takviye edecek umûmî şarkılar için bir müsabaka tertip edileceğinden bu gibi milli ve askerî şarkılar tanzimi ve güfteleriyle beraber mümkün olduğu halde notasının dahi nihayet-i hazirana kadar irsali ilan olunur”27 İki yıl sonraki Tanin gazetesinde yer alan bir makalede ise: “Trablus Harbi’nden beri hemen her taraftan aynı kelimelerle işittiğimiz bir şikâyet var: Sanatkârlarımız memleketin geçirdiği tarihi vakaya karşı muhafaza-i sükût ediyorlar! Filhakika şu dört beş senenin matbuatı tetkik edilecek olursa vâsî birer matba-ı heyecan olması lazım gelen mütemâdi vakayîin edebiyatımızda büyük intibalar vücuda getirmediğini görüyoruz. …. bizzat bir kısım muharrirler tarafından ilan olunan bu ihtiyaç bilhassa iki senedir hükümetçe de düşünülmeye başlanmıştır.”28 Böylesi duyarsız kalışlar doğuda Ermeni Mezalimi ve Sarıkamış Harekatı yıllarında da kendini gösterir. Kazım Karabekir Paşa’nın, Erzurum, Erzincan, Kars, Van, Gümrü ve Karakilise’de Ermeni çetelerce katledilen insanların durumu hakkında İstihbarat Şube Müdürü olan arkadaşı Seyfi Bey’e Temmuz 1918 tarihinde gönderdiği mektupta bakınız nasıl bir yakınmada bulunuyor: tin, bu zavallı Türk’ün ne bir mebusu, ne bir ayanı ne de bir gazetecisi görünmedi… (…) Şunu her an görüyorum ki, subaylarımız ve erlerimiz emselsiz fedakârlıklar yaptı… Bunlar için titremeyen kalpleri Allah titretsin.” 29 Kazım Karabekir Paşa, bölgede yaşanan olaylarla ilgili fotoğrafları İstanbul’a göndermiş, yıkılarak viraneye dönen, yığın yığın cesetlerin bulunduğu Doğu Vilayetlerinden gazetelerin neden bölgeden bahsetmediğini Abdullah Paşa’ya da sormuştur. Daha sonra aynı endişelerini Erkan-ı Harbiye Reisi Cevat Paşa’ya da anlatmış ve fikirlerini yazılı halde kendisine vermiştir. Kazım Karabekir Paşa’nın konuya ilişkin taşıdığı endişe ve duyarlılığı gazete haberlerinde göremediğimiz gibi, bunca zaman geçmiş olmasına karşın edebî metinlerde de görme olanağımız yok denecek kadar azdır. Bölge insanının tek bir sesi vardır o da halk ozanları. Bu ses Azerbaycan’da ve Gürcistan’da duyulmuş olmasına karşın İstanbul’da duyulamamıştır. Bütün bunların sebeplerini açıklamaya ihtiyaç duymayacağım zira haritamızda zaten yazmaktadır. “Gelmediniz ki dertleşelim, koca Kars Vilayeti! Bari bir gazete muharriri gelebilseydi. Ben inanıyorum ki, artık insan olduğumuzu cihana gösterebileceğiz. Fakat ne yazık! Alman ve Avusturya muharrirleri lazım geldiği gibi seyrüseferlerini yaptılar, eserlerini yazdılar, milletlerine bu ufku da seyrettirdiler de bu mille27 “Asker Şarkıları”, Tasvir-i Efkâr, S.1110, 2 Haziran 1330 / 15 Haziran 1914, s.3 28 (İmzasız), “Harp Edebiyatımız”, Tanin, s.2755, 1 Ağustos 1332 / 14 Ağustos 1916, s.1; Çakır, a.g.e., s.39 180 29 Mitat Durmuş, “Şairlerimizin Çanakkale Yenilgisi”, 18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitlerimizi Anma Günü, “Çanakkale Zaferi” Konulu Panel, Kafkas Üniversitesi Prof. Dr. Necdet Leloğlu Konferans Salonu, 18 Mart 2008, KARS Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Dr. Mustafa ÇALIK SARIKAMIŞ HAREKÂTI Osmanlı devleti , Almanya ile yapılan anlaşmanın ardından Birinci Dünya Savaşına girmek zorunda kalmıştır. Ancak Balkan Savaşlarının açtığı yaraları saramadan ve yeterince hazırlık yapma imkân ve fırsatı bulamadan girdiği bu savaşın ilerleyen dönemlerinde büyük olumsuzluklarla karşı karşıya kalmıştır. Osmanlı donanmasına bağlı Yavuz ve Midilli (tatsız bir oldu-bitti karşısında Almanya’dan satın alınmasına rağmen yine bir Alman Amiralinin emir ve idaresinde bulunan Goben ve Breslau) gemilerinin, gûya manevra ve eğitim maksadıyla çıktıkları Karadeniz’in Ku- 181 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi zeyine açılıp, Osmanlı Harbiye Nezâreti’nin ne ölçüde bilgisi altında olup olmadığı halen tartışma konusu olan bir baskınla Rus limanlarını topa tutmasının ardından, 1 Kasım 1914 günü Rus Ordusu da Osmanlı Devletinin Doğu hududunu geçerek baskın tarzında taarruza başlamıştır. Erzurum genel istikametinde ilerleyen Rus Kuvvetleri, 7-12 Kasımda Köprüköy ve 17-20 Kasımda cereyan eden Azap muharebelerini kaybederek geri çekilmek zorunda kalmıştır. Savaşın ilk aylarında elde edilen bu muvaffakiyetler, Ordunun subay ve erleri üzerinde son derece olumlu bir etki yaratmıştır. Ancak ağır zâyiât veren 3. Ordu, geri çekilen düşmanı takip edememiş; daha elverişli bir arazide toplanmak, takviye kuvvetlerinin gelmesini beklemek ve yeni bir Rus taarruzunu karşılamaya hazır olmak düşüncesiyle 8-10 kilometre kadar geri çekilmiştir. Tarihe Sarıkamış Harekâtı olarak geçen vak’anın asıl seyri bundan sonradır. Köprüköy ve Azap muharebelerinde karşılaştığımız Rus Ordusu, esasen 1914 Ekim ayı sonlarında, Tiflis Ordugâhından kaldırılarak, başta Erzurum müstahkem mevkii olmak üzere bütün Doğu Anadolu’yu işgâl etme maksadı ile Sarıkamış Karargâhına sevkedilen ordudur. Vaziyetin farkında olan Osmanlı Erkân-ı Harbiyesi ve bilhassa Başkumandan Vekili Enver Paşa’nın, Doğu Cephesinde Rusların imhâsını hedef alan büyük ölçüde kuşatıcı bir taarruza karar vermiş olması da bundan sonradır. Dolayısiyle Sarıkamış Harekâtının asıl âmilleri arasında, başta Erzurum olmak üzere Doğu Anadolu’nun Ruslara karşı savunulması baş köşeyi tutar. Harekâtın ikinci derecedeki hedefleri arasında, 93 Harbinde (1977-78 OsmanlıRus Savaşı) kaybedilen toprakların Ruslardan geri alınması fikri de elbette vardır. Enver Paşa , icrâ edilecek bir taarruzla Kars, Ardahan, Artvin ve Batum’un geri alınmasını ve müteaki- 182 ben harekâtın Kafkasya’ya aktarılmasını mümkün görüyordu. Bu gaye ile 14 Aralık 1914 ‘de İstanbul’dan Köprüköy’e gelmiş ve taarruzun bahara bırakılmasında direten 3’üncü Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa’yı görevinden alarak bu Ordunun Kumandasını doğrudan kendi üzerine almıştır; zira, Hasan İzzet Paşa’nın zannettiği gibi, Rusların bu kadar zaman yerlerinde bekleyeceklerinin hiçbir garantisi yoktu. Bütün bunlar göz önüne alındığı takdirde, “Enver Paşa’nın, savaşın Avrupa cephelerinde mevzi harbine dönüşmesi ve Galiçya’da Avusturya’lıların Ruslar karşısında zor durumda kalmaları üzerine , Alman Başkomutanlığının da etkisiyle ve müttefiklerin Avrupa’daki yükünü hafifletmek için Sarıkamış Harekâtına girişmiş olduğu” tezinin hiç de doğru olmadığı kolaylıkla anlaşılabilir. Sarıkamış kuşatma harekâtını icrâ edecek Osmanlı Üçüncü Ordusu ; 9, 10 ve 11. Kolordular ve 29. Süvari Tümeninden oluşuyordu. Cephedeki Rus mevcudu, kabaca 100.000, Üçüncü Ordunun mevcudu ise yaklaşık 76.000’i muharip olmak üzere 118.000 civarındadır. Türk Ordusu sayıca biraz daha fazla olmasına rağmen Ruslar, ağır silâh, topçu ve donatım bakımından kesin bir üstünlüğe sahiptiler. 22 Aralık 1914 – 15 Ocak 1915 tarihleri arasında cereyan eden Sarıkamış Muharebelerinde Türk ordusunun uyguladığı plan, bir kolorduyla düşmanın cepheden tesbitini, iki kolorduyla kuzey kanadından kuşatılarak bu cephenin 30–35 km kadar gerisindeki Sarıkamış’ın ele geçirilmesiyle asıl büyük Rus kuvvetlerinin imhâsını öngörüyordu. Tamamen karlarla kaplı, çok yüksek dağlık ve yolsuz bir arazide o günün şartları altında kış donatımı nisbeten zayıf yaya ve atlı birliklerle yapılan bu harekât, muhakkak ki bir hayli riski idi. Özellikle başında Miralay (Albay) Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Hâfız Hakkı (bilahare ve ölüm döşeğinde aldığı terfi ile Paşa) Bey’in bulunduğu 10. Kolordu birlikleri, Allahuekber Dağlarını aşarken çetin zorluklar ve kış şartları sebebiyle gerek asker, gerekse techizat yönünden çok zâyiât vermiştir. Nitekim, Allahuekber Dağlarını aşıncaya kadar bu birliklerden donarak ölenlerin sayısı 3.000’in üzerindedir. Sarıkamış’a girebilen 300 kişilik bir kuvvet de Ruslar tarafından geri atılmıştır. Sarıkamış kuşatma harekâtının neticesiz kalması üzerine, Türk Ordusu, taarruzdan önce işgâl etmiş olduğu Azap mevziine (Tutak-Narman Hattı) çekilmiş ve takviye kuvvetler alarak Rus taarruzlarını bu hatta karşılamaya hazırlanmıştır. Sarıkamış muharebeleri sonucunda, iki taraf da kesin bir üstünlük sağlayamamış ve bu cephedeki savaş da Avrupa’daki gibi uzun sayılabilecek bir müddet “mevzi ve siper harbi”ne dönüşmüş ve Rus kuvvetleri 1916 yılı başlarına kadar neredeyse yerlerinden kımıldayamamışlardır. Ruslar, ancak 1915 yılı güzünden itibaren Doğu cephemize çok daha büyük kuvvetler kaydırarak silâh ve sayıca nisbetsiz bir üstünlük sağladıktan sonradır ki, Üçüncü Ordu geri çekilmeye başlamış ve 1916 yılı başlarından itibaren de Doğu Anadolu, Erzincan’a kadar Rusların işgaline maruz kalmıştır. Enver Paşa, 10 Ocak 1915’de 3. Ordu Kumandanlığını Hafız Hakkı Paşaya devrederek İstanbul’a dönmüştür. Münhasıran Sarıkamış Harekâtı esnasında, yani 22 Aralık 1914 ve 15 Ocak 1915 arasındaki muharebelerde Rusların zâyiâtı 16.000 civarında, bizim zâyiâtımız ise 26.500 kadardır (ki, bizim kayıplarımıza, Rus esir kamplarında soğuk ve bakımsızlıktan ölen 5.000 askerimiz de dâhildir). Ruslar; Türk Ordusundan 200 subay ve 7.000 eri esir, 20 makineli tüfekle 30 topu da ganimet olarak almışlardır. Bizim aldığımız esir ve ganimet de Ruslarınki kadar olmasa bile küçümsenemeyecek sayı ve miktardadır (Meselâ, Oltu Boğazı’nda 1.150 kişilik tam techizatlı bir Rus alayı, Hâfız Hakkı’ya bağlı kıt’alar tarafından, bütün techizatı ve başındaki miralayla beraber, bir günlük muharebenin sonunda ve kâmilen esir alınmıştır.) Türk Ordusunun toplam kayıpları konusunda verilen ve ne yazık ki, hiçbir vesîka ile doğrulanmamış mübalâğalı rakkamlar hatâlı olduğu gibi, çoğu zaman Birinci Büyük Harp’teki Doğu Cephesinin toplam zâyiâtı ile münhasıran Sarıkamış Harekâtı esnasındaki zâyiât rakamları da birbirine karıştırılmaktadır. Aydınlar ve okur-yazar insanlar arasında dahi, dillere peleseng edilen, “Allahuekber Dağlarında, Turan emelleri uğrunda tek kurşun atamadan donarak ölen 90.000 askerimiz” sözünün hiçbir gerçek tarafı yoktur. Türkiye Cumhuriyeti Genel Kurmay Başkanlığı’nın yakın zamanlarda neşrettiği bilgilere itibar etmek gerektiğine göre, donarak ölenlerin sayısı, yukarıda ifade edildiği gibi 7.000 civarındadır. “Tek kurşun atamadan” sözü ise hem Mehmetçiğe haksızlık, hem de tarihe karşı sorumsuzluktur. Cephedeki Rus generallerinden birinin, daha sonra neşredilen hâtıralarında, “Sarıkamış’ta bizi Türklerin elinden Tanrı kurtardı” demesi bile bizlere çok şey ifade etmelidir. “Turan emelleri uğrunda…” diye başlayan ibareninse hangi emele hizmet ettiği mechûldür; zira, Sarıkamış, Erzurum’un bitişiğinde ve 93 Harbi’nde Ruslara terk etmek zorunda kaldığımız 850 senelik Türk toprağıdır; Turan’a, Orta-Asya’ya mesafesi ise Ardahan’dan, Van’dan çok daha uzundur. Sarıkamış Harekâtı ile ilgili haberler, ancak sonradan, bilhassa Harekât esnasında 9. Kolordu Kurmay Başkanı olan zâtın, Köprülülü Kaymakam (Yarbay) Şerif Beyin 1925’de neşredilen ve maalesef fâhiş hatâ ve çarpıtmalarla dolu hâtıratı ile kamuoyu gündemine geldiği için, burada olup bitenler, bilahare ve günü- 183 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi müzde de devam eden hayli farklı ve hattâ bazan birbirinin zıddı sayılabilecek kadar çelişkili değerlendirmelere konu olmuştur. Sarıkamış Kuşatma Harekâtı, esasen, düşman kuvvetlerinin arkasına düşmeyi hedef alan iyi düşünülmüş bir plana ve hareket yeteneği ile cesaret isteyen atak bir stratejiye dayanıyordu. Netice alınamayışının sebebi olarak, savaş stratejisinin evrensel anlamda mühim faktörlerinden olan “zaman ve iklim şartlarının iyi değerlendirilemediği”ni ileri sürmenin haklı ve mantıklı bir tarafı yoktur; çünkü bahis konusu zamanı seçen biz değil, o zamanki mevcut hududu 1 Kasım 1914 günü geçerek üzerimize saldıran düşmandı. Mevsim ve iklim şartları Ruslardan çok bizim aleyhimizde idi, zira, onların karargâh ve kumanda merkezi Sarıkamış’ta iken; Sarıkamış’ı kuşatmaya çalışan ve taarruzla ele geçirmek isteyen Türk Ordusununki dağdan dağa hareket halinde ve kar üstünde, tipi altında geziyordu. Harekâtın tabiatı icabı başka türlü olmasına da zaten imkân yoktu; ancak, kış ve soğuğa bizim kadar düşman askerinin de maruz kaldığını büsbütün bir kenara bırakamayız. Harekâtın başarıya ulaşamayışı ve zâyiâtın büyüklüğünde, çetin arazi ve şiddetli kış şartları ile teçhizat eksikliği ve ikmal yetersizliğinin de elbette küçümsenmeyecek bir payı vardı. Ne var ki, başarısızlığın esas âmillerini, bunlardan ziyade, Üçüncü Ordunun kumanda kademeleri arasındaki kopukluk (meselâ, 10. Kolordu Kumandanı Hâfız Hakkı’nın, Kosor Yaylası’na çıktıktan sonra Kotik-Örtülü-Bardız istikameti yerine, daha Doğuya doğru hareketle Sarıkamış’a iniş güzergâhını 100 Km. civarında uzatmak pahasına üstelik Allahuekber Dağları’na yönelmesi ve bundan Başkumandan Enver Paşa’yı haberdar bile edememesi gibi…) veya kararlaştırılan kuşatma planına aykırı vahim keyfîlikler, komuta katlarındaki bazı yetersiz subay ve kurmayların (meselâ 9. Kolordu Kumandanı Ra- 184 gıp Paşa ve Kolordu Kurmay Başkanı Kaymakam Şerif Beyin), Hasan İzzet Paşa konusunda yapıldığı gibi, vakitlice azledilmeyişi, 29. Tümen Kumandanı Miralay Arif (Baytan) gibi böyle savaşlar için fazla çekingen komutanların, muharebeler devam ederken dahi hücum emirlerini savsaklayarak, ateş hattındaki birlikleri zaman zaman yalnız bırakıp (tam ifadesiyle bir gün savaşıp bir gün istirahat vererek) taarruz planını zaafa uğratışının önüne geçilemeyişi cinsinden müşahhas hatâ ve “vazîfeyi su-i istimal” (görevi kötüye kullanma) vak’alarında aramak daha doğru olur. Sarıkamış, Türk harp tarihinin en zorlu muharebelerine sahne olmuştur. Türk ordusu, ağır şartlar altında yapılan birçok muharebede kahramanca savaşmıştır. Muharebelerin sonuna kadar direnmiş, vatanını korumak ve o kanlı boğuşmalardan galip çıkmak için sonsuz denecek bir gayret göstermiştir. Bütün bunlara rağmen netice alınamamışsa ne söylenmelidir? Sarıkamış Harekâtı, muhakkak ki bir zafer değildir, ama hezîmet de değildir; başarıya ulaşamamış olmasına rağmen şanlı ve şerefli bir “destan”dır ancak, yahut da kaderin muktezasından ibarettir; çünkü bu kadar fedakârlık ve azimle yürütülüp de bu kadar aksilik ve talihsizlikle karşılaşılan bir savaş tarihte de pek yoktur. Büyük Fransız tarihçisi Coulange’ın söylediği, “Tarih bir anlamda kazâ ve kaderden ibarettir!” sözünü, Sarıkamış Harekâtındaki kahramanlık ve fakat başarısızlıktan daha fazla haklı çıkaracak bir misali başka bir milletin tarihinde bulmak ise neredeyse imkânsızdır. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Yunus ZEYREK Karslı Türkoloji Bilgini PROF. DR. M. FAHRETTİN KIRZIOĞLU Prof. Dr. M. Fahrettin Kırzıoğlu, tarih, dil, edebiyat, folklor, etnoloji, etnografya vs. gibi Türkolojinin hemen her alanında çok başarılı çalışmalar yapmış ve eser vermiş büyük bir bilgindir. Onun en belirgin özelliklerinden biri de Karslı olması ve mahallî tarihçiliğin şaheserlerinden biri olan Kars Tarihi’ni yazmış olmasıdır. Kırzıoğlu, Birinci Dünya Savaşı’nın çetin döneminde, 10 Mart 1917 tarihinde Kars’ın Susuz ilçesine bağlı Mamaş (Kırçiçeği) kö- 185 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi deleye başladı. Baba Kırzıoğlu da bu mücadelenin içindeydi. Mehmet Derviş Efendi, yaralandı ve atından düştü. At, kanlı bir eyerle eve gelince eşinin şehit düştüğünü sanan genç anne, üzüntüden yatağa düştü ve Kars’ın kurtuluşunu göremeden vefat etti. Küçük Fahrettin, henüz on üç aylıkken öksüz kaldı. DEDE KORKUT OĞUZNÂMELERİ I-II yünde dünyaya gelmiştir. Kars’ın en eski, yerli ve okumuş ailelerinden birine mensuptur. Babası Kırzıoğlu Mehmet Derviş Efendi, annesi Hâfıza Hesna Hoca Hanımdır. Onun çocukluğunun ilk senesi, Rus İhtilâli’nin meydana getirdiği çalkantıyı fırsat bilen Ermenilerin bölgeyi kan ve ateşe verdiği hercümerç içinde geçti. Ermeniler, masum halka tahammül edilmez eza ve cefalar veriyordu. Halk teşkilâtlanarak Ermeni çetelerine karşı müca- 186 Kırzıoğlu, yıllar sonra, o günlerin Kars’ını konu alan meşhur bir tiyatro eserinin kaleme alınmasına vesile olacaktır. Necip Fâzıl Kısakürek’in 1966’da yazdığı Kanlı Sarık adlı tarihî, millî, müzikli piyes, Kars’ın 1064 Selçuklu Fethi’nden 1920’de Son Kurtuluşuna kadar tarihteki şanlı yerini ve serhat ruhunu canlandırmaktadır. Selçuklu Fethinin 902. Yıldönümünde, Kars tarihini sahneye koyma amacıyla Kars Belediyesinin teşvik ve desteği ile yazılan bu eserin konusu ve malzemesi, yazara Kırzıoğlu tarafından verilmişti.1 O zamanlar Kars, Türkiye sınırları içinde değildi. Halkımızın ’93 Harbi’ diye andığı 187778 Osmanlı-Rus Savaşıyla Çarlık Rusya’sına bırakılmıştı. Karslılar devletinden ayrı kalmış, esaret hayatına mahkûm olmuşlardı. Bu sebeple de eğitim ve bilim alanında da her şeyden mahrum kalmışlardı. Böyle bir ortamda Kırzıoğlu’nun ana dedesi olan Müderris Yemenhalifeoğlu Muhyiddin Efendi ve eşi Kıymet Hoca, millî sorumluluk duygularıyla Müslüman ahalinin kız ve erkek çocuklarını okutmuşlar; onlara dinî ve millî bilgiler vermişlerdir. Hocanın ilmî kişiliğinin başlangıcı da böyle bir ortamda şekillenmiştir. Küçük Fahrettin, önce aile içinde okutuldu, sonra da Kars Numune Mektebine verildi. 1928 yılında İsmet Paşa İlkokulunu ve 1931’de 1 Hoca, “Orta mektepten sınıf arkadaşım” dediği zamanın Belediye Başkanı Emekli Yarbay Arif Taşçı’nın maddî desteğini temin ederek Prof. Osman Turan’ın tavassutuyla Necip Fazıl’la görüşmüş, eserin tarihî ve edebî malzemesini ona vermiştir. Bu tiyatro eserindeki Kuzucu Mehmet karakteri de Hocanın babasıdır. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi yi bırakarak Kars’a döndü ve ailenin geçimine katkıda bulunmak için yeniden memuriyete başladı. Hususî Muhasebe Tahsil Müfettişi olarak Posof’a gitti. Burada on ay görev yaptı. Köy tahsildarlarını denetlemekle görevli atlı memur olarak ilçe, kasaba, köy, yayla ve kışlakları dolaştı. Bölgeden yetişen âşıkların deyiş ve hikâyeleri başta olmak üzere hayli folklor malzemesi topladı. O, bu görevi büyük bir zevkle yaptığını söylerdi. 1937 Mayıs’ında askere çağrıldı. Sarıkamış Topçu Alayında asteğmen olarak askerlik yaptı ve kıta hizmetini tamamlayarak 1938 Ekiminde terhis edildi. Kars Lisesinde Yardımcı Türkçe Öğretmenliğine başladı. Kırzıoğlu’nun Kars Tarihi kitabı. Kars Ortaokulunu bitirdi. Ücretli-yatılı öğrenci olarak Erzurum Lisesinde okudu ve buradaki hocalarından etkilendi. Genç Fahrettin, bu tesirle daha o yaşlarda Kars’ın tarih ve edebî değerlerini araştırmaya yöneldi. Kendisi bunu, ‘Dede Korkut Kitabı’yla bu yıllarda tanıştım; bu kitabın diline ve üslûbuna hayran kaldım.” diye ifade etmiştir. 1934 yılında Erzurum Lisesinden mezun olduktan sonra Maliye Tahsil Müfettişi olarak Arpaçay’da memuriyete başlayan genç Fahrettin’in bu memuriyeti bir yıl sürdü. Bu bir yıl içinde atla dolaştığı Arpaçay köylerinden, halk edebiyatıyla ilgili on üç defter dolusu derleme yaptı. 1935’te Sağlık Bakanlığı hesabına yatılı olarak İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesine girdi ve bu fakültenin FKB kısmını tamamladı. Bu sırada Kars’taki evleri soyulunca ailede geçim sıkıntısı başladı. Tıbbiyeli Fahrettin, Fakülte- Kars Lisesindeki öğretmenliği sırasında Halkevinin aylık dergisi Doğuş’un idaresini üstlendi. Posof ve Arpaçay’da derlediği halk kültürü verimlerini, bu dergide yayımlamaya başladı. Doğuş’taki yazıları ona, yurt çapında haklı bir ün kazandırdı. Zamanın ünlü kalemlerinden biri olan Nihal Atsız, Kırzıoğlu’na yazdığı 18 Teşrinisani 1939 tarihli mektubunda şunları söylemektedir: “Kardeşim Fahreddin Beğ, Mektubunuzu ve Doğuş’ları aldım. Doğuş’ları birçok Halkevleri dergilerinden daha özlü buldum. Bilhassa yazılardan çoğunun mahallî tetkiklere hasredilmiş olması, bence mecmuanızın kuvvetini teşkil eden sebeplerden biridir. Sizin yazılarınız bilhassa bu mevzular üzerinde olduğu içün sizi tebrik ederim. Hatta kabilse başka her yazıyı kaldırıp yalnız Kars ve çevresine aid yazılar koysanız daha iyi olur zannederim.” Aynı müellifin 26 Nisan 1941 tarihli mektubunda da şu ifadeler yer almaktadır: “4 Nisan tarihli mektubunuzu ve iki mecmuanızı aldım. Sağ olun. Mecmuanızı çok beğendim. Yalnız baskısı iyi değil. Muhteviyatı çok 187 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi lümünde okumaya başladı. Bir ara İstanbul Süleymaniye Kütüphanesinde memurluk da yaptı. Bu sırada Türk Yurdu dergisinde çalıştı. 1941 yılında Ülkü dergisinde çıkan Dede Korkut Kitabı’ndaki Coğrafî İsimler başlıklı incelemesiyle, ilim âleminin dikkatini çekti. Bu çalışması, 1952 yılında Dede Korkut Oğuznâmeleri-I. Kitap adıyla basılacak ve Kırzıoğlu, Dede Korkut Destanları mütehassıslarından biri sayılacaktı.2 Prof. Dr. M. Fahrettin Kırzıoğlu güzel. Konya dergisinden sonra Isparta’da çıkan Ün ve sizin Doğuş geliyor. Yalnız ciddî mahallî tetkikler neşreden bu üç dergi dışında iyiceleri var mı bilmiyorum. Fakat gördüklerim pek berbat ve hatta adi şeylerdir. Çoğunda dalkavukluk eden yazılardan başka bir şey bulamazsınız. Başında değerli ve çalışkan birisi bulunan dergiler tabii iyi oluyor. Kars’ta da siz olmasanız zannetmem ki derginiz bugünkü olgunluğu ile çıkabilsin.” Kırzıoğlu, yine bu dönemde Kars il gazetesinde birçok araştırma yazıları yayımladı. İkinci Dünya Savaşı başlayınca 1941 yılında yeniden yüksek tahsile devam etti; İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bö- 188 Kırzıoğlu, bir kitabının arka kapağına yazdığı biyografisinde şu ifadelere yer verir: “Kırzıoğlu’nun en büyük meslekî hizmeti, Dede-Korkut Oğuznâmeleri’nde geçen Kızılırmak başları ve Malatya’dan Hazar Denizi ile Kafkas Dağlarına kadarki coğrafya adlarının haritasını ilk defa yapması (1952); Oğuznâmelerin, eski Urartu (eş anlamında Armenya/Yukaru-Eller=Oğuz Elleri) ülkesinde, M.Ö. 680 yılında başlayan Türkmen/Aşkenaz sayılan Sakaların yerleşmesiyle, onların Horasan kolundan gelen Arşaklı/Partlıların (M.Ö.120 - M.Ö.35, M.S.51 - M.S.428) ve haleflerinin tarih destanları oluşunu 40 yılı aşkın bir zamandan beri türlü deliller ile yayınlarıyla, Kongre ve Sempozyumlarda isbat edegelmiş olmasıdır.”3 Gerçekten de Kırzıoğlu’nun bu çalışmaları sahanın ünlü bilginleri tarafından da övülmüştür. Bunlardan, Muharrem Ergin, Orhan Şâik Gökyay, Hüseyin Namık Orkun, M. Emin Resulzade ve Hikmet Dizdaroğlu ilk akla gelenlerdir. Bunlara yurt dışından Ettore Rossi ve Geoffrey 2 1952, Dede Korkut Oğuznâmeleri, I. Kitap, İstanbul, 132 s. Bu eser, konuyla ilgili diğer çalışmalarla birlikte 2000 yılında Dede Korkut Oğuznâmeleri I, II. (İki kitap bir arada) adıyla Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu - Atatürk Kültür Merkezi tarafından yeniden basıldı. 3 Prof. Dr. M. Fahrettin Kırzıoğlu, Bütünüyle Erzurum Kongresi, Ankara, 1993 (Arka kapak yazısı). Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi umu) kendisine Dede Korkut Adına Prof. Dr. Hamid Araslı Plaketi verilmiştir. Prof. Kırzıoğlu, Türk tarihi ve medeniyeti alanında Dede Korkut Destanları’na büyük bir önem atfediyordu. Öyle ki, Dede Korkut Oğuznâmeleri’nin Başlangıç bölümüne, “Kur’an-ı Kerim’den sonra en çok okuduğum ve her okuyuşumda heyecanlandığım Kitab-ı Dede Korkud’dur.” cümlesiyle başlamıştır. Prof. Dr. M. Fahrettin Kırzıoğlu, Konya’da meslektaşları arasında Lewis’i de ilâve edebiliriz. Lewis, “Dede Korkut Oğuznâmeleri coğrafyası üzerine en mükemmel çalışma, M. Fahrettin Kırzıoğlu’nun İstanbul’da 1952’de basılan Dede Korkut Oğuznâmeleri adlı kitabıdır.” demiştir.4 Kırzıoğlu’nun Dede Korkut Destanlarıyla ilgili çalışmaları Azerbaycan’da da yankılanmış; Azerbaycan İlimler Akademisi ve İstanbul Üniversitesi Türkiyat Enstitüsü tarafından 2126 Aralık 1998’de Bakû’de düzenlenen İkinci Milletlerarası Dede Korkut Kolokyumu’nda (İkinci Beynelxalq Dede Qorqud Kollokvi4 The Book of Dede Korkut Page: 23, (Penguin Classics)[Paperback] Anonymous (Author), Translated, wıth an ıntroductıon and notes, by Geoffrey Lewis (fırst publıshed by penguın books, 1974), Literature ısbn 014044.2987 Penguın Books Ltd. Harmondsworth, Mıddlesex, England. 1950’li yıllarda tarih öğretmenliğine paralel olarak Devlet Arşivlerinde (Hazine-i Evrak) ve kütüphanelerde araştırma ve incelemelerine devam ederek doktora çalışmasına başladı. Erzurumlu Prof. Dr. Fındıkoğlu Ziyaeddin Fahri ile de haberleşerek bir Dede Korkut Enstitüsü’nün kurulması için çaba harcadı. Nihayet bu arzusu 1973 yılında meyvesini verdi. Erzurum Atatürk Üniversitesine bağlı bir Dede Korkut Enstitüsü açıldı. Kırzıoğlu bu enstitünün, coğrafya, tarih, dil, edebiyat, sosyoloji, sanat ve etnografya ile millî töre yönlerinden yazılı ve ağızda yaşayan izleri, bilim ışığı ile aydınlığa kavuşturmaya çalışmasını; ayrıca o zamanki Sovyet rejimi hedeflerine de hizmet eden Erivan ve Tiflis’te faaliyet gösteren enstitülere muadil ve mukabil olarak bir millî kültür kalesi olarak faaliyet göstermesini arzu ediyordu. Bu enstitünün kuruluşu, Cumhuriyetimizin 50. Yıldönümü ile Kars’ın kurtuluşunun 53. Yıldönümünde başlayacak Korkut Ata Şenlikleri ile beraber yapılmıştır. Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğlu, İstanbul’dan gelen Orhan Şaik Gökyay, Ankara’dan gelen Hikmet Dizdaroğlu’nun konuşmalarıyla, zamanın vilâyet konağı karşısında bulunan ve taşınan bir okuldan boşalan iki katlı büyük bir bina Dede Korkut Enstitüsü olarak açıldı.5 Bu 5 Dr. M. Fahrettin Kırzıoğlu, Atatürk Üniversitesine Bağlı Dede Korkut Enstitüsü Kuruldu, Türk Folklor Araştırmaları Dergisi, No. 294, Ocak 1974. 189 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Kırzıoğlu, Sarıkamış Şehitliğinde bina bugün Gazi Kars Anadolu Lisesi olarak kullanılmaktadır. Atatürk Üniversitesi, 1975 yılında bu enstitünün bir numaralı yayını olarak Kırzıoğlu’nun ‘Dede Korkut Oğuznâmeleri II. Kitap’ını basmaya başladı. YÖK’ün, doktora üzeri eğitim yapmayan bir kuruluş enstitü adını alamaz kararı üzerine kitabın baskısı durduruldu ve enstitü kapandı.6 Yıllar sonra Atatürk Kültür Merkezi, Dede Korkut Oğuznâmeleri’nin iki cildini bir arada yayımlayacaktı.7 Kırzıoğlu’nu asıl meşhur eden eseri şüphesiz ki Kars Tarihi’dir. Kars Valiliği tarafından 1944 yılında açılan Kars Tarihini Yazma Müsabakası için hazırladığı eser Ankara’da tarih profesör6 Prof. Dr. M. Fahrettin Kırzıoğlu, Dede Korkut Oğuznâmeleri Coğrafyası ve Beğlerinin Tarihteki Kimlikleri, IV. Türk Dünyası Yazarlar Kurultayı-Bildiriler, Ankara, 1999, s. 231-291. 7 Prof. Dr. M. Fahrettin Kırzıoğlu, Dede Korkut Oğuznâmeleri I, II. (İki kitap bir arada) Atatürk Kültür Merkezi Yay. Ankara, 2000, 132+114 s. 190 lerinin olumlu raporunu da alarak 1953 yılında neşredildi.8 Bu kitaptaki bazı bahisler, bazı çevreler tarafından eleştirilmiş olsa da hiç kimse eleştirdiği konuda ilmî bir delil ortaya koyamamıştır. Yalnız bu hususta insaflı ifadeler de çok kullanılmıştır: “Evet, Hocanın bazı tezleri bize yabancı geliyor. Fakat o bugüne kadar hiçbir tarihçinin cesaret edemediği sahalara girmiştir.” Bu hususu bizzat sorduğumda merhum Hocamızdan şu cevabı almıştım: “Ben yazdığım bahislerin kaynaklarını veriyor ve bunları mukayese ederek bir sonuca ulaşıyor, bunları da ilmî mahfillerde, konferans ve sempozyumlarda bilim âlemine takdim ediyorum. Tabii ki hepsinin mutlak doğrular olduğu iddia edilemez. Ama hiç olmazsa bilim adamlarımız bu konulara ilgi göstermeli, çalışmalı, araştırıp incelemeli ve yeni sentezlere gitmelidir. Yoksa kıyıda köşede dedi kodu yapmak bi8 Kırzıoğlu M. Fahrettin, Kars Tarihi, I. Cilt, İstanbul, 1953,640s. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi senin kitabını uzatdığı zaman sinirden cin atına bindim. Bu ne biçim işdir ki senin kitabın çıkıyor da bana yollamıyorsun ve yer götürmez askerle gelüp Kars’ı tahrip etmemizden çekinmiyorsun… Ne günlere kaldık ey gazi hünkâr? Her ne ise şimdi bunları bırakalım da sadede gelelim. Yeni çıkan kitabının en iyi basılmış ve ciltlenmiş nüshasını derhal isderim. O gelinceye kadar uykudan mahrum kalacağımı, belki iştihadan da kesileceğimi düşünerek senden mümkün olan sür’ati rica ederim. Sen ne yapıyorsun? Kars’ın merkez-i âlem ve mihver-i âlem olduğunu isbat etdin mi?” Şüphesiz ki Kars Tarihi, yalnız Kars’ın değil, Doğu Anadolu ve Kafkasya’nın eski asırları hakkında o zamana kadar bilinmeyen birçok bahsi aydınlatmış olmanın yanı sıra bölge tarihçiliğinin de şaheseridir. Bu değerini bugün de korumaktadır. Prof. Kırzıoğlu-Y. Zeyrek, bir konferansta. lim adamına yakışmaz.” Kırzıoğlu ilmî mesaisinin büyük bir kısmını Kars ve çevresiyle ilgili araştırmalara hasretmişti. Bu çabası ilim çevrelerinin de dikkatini çekiyor hatta kendisine takılmalara sebep oluyordu. Nitekim Nihal Atsız’ın 10 Ekim 1955 tarihli mektubundaki şu espri çok anlamlıdır: “Kardeşim Kırzıoğlu, kitapçı, ister misin diye Bu hususta şunu ilâve edelim ki Kırzıoğlu’nun bu kitapta kullandığı kaynakların birçoğunu bizim tarihçiler bilmiyordu. Buna bir örnek vermek gerekirse Kuzeydoğu Anadolu ve Gürcistan’da yüzyıllarca hâkimiyet kuran ve dünya tarihinde bir rekor sahibi olan Bagratlı sülâlesi ile bunların tarihinden söz eden Kartlis Çxovreba/Gürcistan Tarihi, tarihçilerimizin hâlâ meçhulüdür. Bir hatıramı nakletmek isterim. Merhum Hocam, 1954 yılında İstanbul’da Topkapı Sarayı Revan Köşkü Kütüphanesinde foto kartlarını çıkartıp bir türlü hazırlayamadığı Sultan IV. Murad’ın Revan ve Tebriz Seferi Rûznâmesi’ni bana havale etmişti. Ben de bunu bir vazife addederek hazırladım. Kendileri bir takdim yazısı lutfettiler. Kitabı, basılması talebiyle o zamanki Türk Tarih Kurumu Yayın Kurulu Başkanı profesöre götürdüm. Şöyle bir karıştırdıktan sonra başta Hocanın takdim yazısını görünce asabileşti. Yakışıksız şeyler söyledikten sonra şunu ilâve etti: “Yunus Bey, Kırzıoğlu, Bagratlılardan bahsediyor! Böyle bir aileden ondan başka bahseden var mı? Böyle bir 191 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi ya yanaşmadılar. 2001 yılında Kültür Bakanlığının bastırdığı Tarih-i Osman Paşa da Farsçaya çevrilerek 2010 yılında Tahran’da da neşredildi. Hocam, bunları görseydi çok sevinirdi. Kırzıoğlu, Kars’ın ana yurttan ayrı düşme ve sonra da ana yurda kavuşma hengâmesini yaşayan hatta rol alan kahramanlarla bizzat görüşmüş, konuşmuş, sormuş ve bunları yazmıştır. Cumhuriyet devrinde siyasî hayata da atılan bu portreler, onun canlı kaynaklarıydı. Meselâ Kars Millî Şura Hükümeti mensuplarından başka Ardahan Mebusu Ahıskalı Osman Server Atabek, Batum Mebusları Ali Rıza Acara ile Edip Dinç, Oltu Mebusu Yasin Haşimoğlu, Kars Mebusları Fahrettin Erdoğan, Esat Oktay… Daha nice portre var ki Kırzıoğlu bunları konuşturmuş, belgelerini almış ve neşretmiştir. Millî Mücadele’de Kars adlı kitabı bu belgelerden meydana gelmektedir.9 Prof. Kırzıoğlu, bir konferansta şey yok!” Ona ne cevap verebilirdim ki… Kitabı elinden kurtarıp Kültür Bakanlığına götürdüm. Bu kitap 1999 yılında Bakanlık tarafından neşredildi; sonra da bu çeviri nüsha 2011 yılında da Tahran’da Farsçaya tercüme edilerek yayımlandı. Burada şu noktaya da temas edelim: 1998 yılında Viyana Millî Kütüphanesinden mikrofilmini getirterek basıma hazırladığım ‘Tarih-i Osman Paşa/Özdemiroğlu Osman Paşanın Kafkasya Fetihleri’ adlı kitap, Hocayı çok sevindirmişti. Kafkasya Tarihinin ana kaynaklarından biri olan bu kitabın müsveddesini karşılıklı okuyarak tashih ettik ve kendileri bu kitaba bir takriz yazdılar. Hazır nüshayı Türk Tarih Kurumuna götürdüm; türlü bahanelerle basma- 192 Kars Lisesinde Tarih Muallimi olan Kırzıoğlu, zamanın siyasî iktidarını etkileyen Samet Ağaoğlu’nun yanlış tutumu yüzünden, 1951 yılında Diyarbekir Lisesine tayin edildi. Bu şehirde, eşraf ve aydınlarla çok güzel münasebetler kuran Kırzıoğlu, çevrede sevilen ve sayılan bir kişi olarak temayüz etti. Diyarbakır Tarihi müellifi ve Diyarbakır Turizm ve Tanıtma Derneği Başkanı olan Avukat Şevket Beysanoğlu’nun uzun yıllar kendisine yazdığı mektuplar elimizdedir. Beysanoğlu (19202003) bir yazısında şu ifadelere de yer vermiştir: “Kırzıoğlu, Diyarbakır Tanıtma Derneğinin kurucu azası olarak çalışmaları, şehrin anıtları, yazıtları ve Lice, Atak, Çermik kasaba ve kaleleriyle bölge folklorunun yakından inceleyici ve araştırıcısı olarak Kara Amid dergimizde yayınladığı makaleler, bölgemiz ve millî kültürümüz için çok verimli olmuştur.” “İkinci Ali Emirî” olarak da tanınmış olan Beysanoğlu, 1957 yılında bu şehirden ayrılan Kır9 Kırzıoğlu M. Fahrettin, Millî Mücadelede Kars, I. Kitap-Belgeler, Kars’ı Tanıtma Derneği Yay. İstanbul, 1960, 80 s. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi zıoğlu ile bağını koparmamış, onu ziyaret etmiş ve devamlı mektuplaşmıştır. Bu mektuplarından birinde de onu nasıl aradığını şu cümlelerle ifade etmiştir: “Senin ayrılmanla açılan boşluk bir daha dolmayacak. Bari sık sık bize mektup yaz, bizi galeyana getir de âtıl ve bâtıl kalmaktan bizi kurtar. Derneğin faaliyetleri senin ilginle kaimdir. Alâkasız kalırsan bu dernek ölür. İtiraf edeyim ki ben bıkmış vaziyetteyim. Senin tahrik ve teşviklerine çok muhtacız.”10 Bugün ne yazık ki Diyarbekir’de ne Kırzıoğlu gibi sevilen bir âlim öğretmen ve ne de Diyarbekirli bir Şevket Beysanoğlu var! Kırzıoğlu bu şehirde görev yaptığı zaman içinde bölgenin tarih, etnoloji, etnografya ve folklorunu araştırdı. Bu araştırma ve incelemelerinin bir kısmını, Diyarbekir’de çıkarmaya başladığı Kara Amid, Dicle ve İç Oğuz dergileriyle diğer mahallî gazetelerde neşretti ve bu şehirde silinmez izler bıraktı. Kürtler üzerine yaptığı araştırma ve incelemeler konferans, makale ve kitap şeklinde bilim âlemine sunuldu. Bu incelemelerin bazı kısımları eleştirilmiş olsa da karşı çıkan tezlerin siyasî ve ön yargılı olduğu inkâr edilemez. Bu çevreler, Rus ajanlarının yazdıkları her şeye itirazsız inanırken Kırzıoğlu’nun söylediklerini soğukkanlılık ve insaf ölçüleri içinde değerlendirmeye lüzum görmemişlerdir. Kırzıoğlu, tarih kaynaklarını ve belgeleri didik didik eden bir bilim adamıydı. Buna paralel olarak soğuk savaş döneminin Rus yayılmacılığı karşısında da tavrı olan bir kişiydi. Çocukluk çağında kendisinin dünyaya geldiği yıllarda yaşanan acıları dinleye dinleye büyümüştü. O, çocukluğunda Kırk Yıllık Kara Günler denilen esaret yıllarının acılarını hem yaşamış hem de o yılları başından beri yaşayan büyüklerini dinlemiş ve etkilenmişti. Dolayısıyla 10 Beysanoğlu’nun Kırzıoğlu’na yazdığı 23.9.1958 tarihli mektuptan. Kars’ın da içinde bulunduğu coğrafyanın, başta Ruslar olmak üzere Ermeni ve Gürcü tarihlerinde ne şekilde anlatıldığını biliyor ve bu anlatıma karşı tavır alıyordu. Yani o, bunca zulme maruz kalan kendi milletine bigâne kalamazdı. Onun bu tavrı, içeride ve dışarıda birileri tarafından hazmedilemiyordu. Bilhassa başta Zülalyan olmak üzere birçok Ermeni akademisyenleri onun tezleri üzerinde tartışma yapamamışlar, işin kolayını seçerek onu milliyetçi olmakla suçlamışlardır. Sanki kendileri milliyetçi değildi. Kırzıoğlu’nun Kars’la ilgili diğer önemli bir kitabı da 1955’te çıkan 1855 Kars Zaferi’dir.11 Bu kitap, Kırım Savaşı sırasında, 1853-1856 yılları arasında cereyan eden sekizinci TürkRus savaşı sırasında Ahıska, Ardahan ve Kars çevresinde cereyan eden muharebeleri anlatmaktadır. Bu savaşı bu vukufiyetle anlatan başka bir eser olduğunu zannetmiyoruz. Ruslar, General Muraviev komutasındaki büyük bir orduyla Kars’a saldırmış, yediden yetmişe bütün Karslıların direnişiyle karşılaşmışlardı. Kaleyi ele geçiremeyen Ruslar, şehri ablukaya aldılar. Açlık, soğuk ve kolera salgınıyla bitkin düşen Karslılar, şerefli şartlarla teslim oldular. Bu eşsiz kahramanlıklar dolayısıyla devlet Kars’a Gazi unvanını verdi ve Kars madalyası çıkardı. Bu hadisenin dünyada yankılanması sonucu Kanada’da Wellington kasabasına da Kars adı verildi. Kırzıoğlu, bununla ilgili de bir broşür yayımladı.12 Kırzıoğlu, bir tarihçi olmanın yanında bir halkiyatçı olarak, bölge âşıklarının ve şairlerin manzumelerine de yer vermesi, anlatıma başka bir çeşni kazandırmış ve geniş okuyucu kitlesine nüfuz etmeyi başarmıştır. Bu vadide Edebiyatımızda Kars kitabını da zikretmeliyiz.13 Bu 11 Kırzıoğlu M. Fahrettin, 1855 Kars Zaferi, İstanbul, 1955, 232 s. 12 Dr. M. Fahrettin Kırzıoğlu, Kanada Kars’ına Armağan, Atatürk Üniversitesi Yayını, Erzurum, 1972. 193 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Prof. Kırzıoğlu bir plaket töreninde. kitap, merkezinde Kars’ın yer aldığı Kuzeydoğu Anadolu’nun 1877-78 Savaşı’ndan (93 Harbi) itibaren sahne olduğu Osmanlı-Rus savaşları sırasında yaşanan acılar ve bu ıstırapların halk şairlerinin şiirlerine yansıması şeklinde özetlenebilecek bir muhtevaya sahiptir. Bu bahiste şu hususa da işaret etmeliyiz: Kırzıoğlu’nun, 1934 yılından itibaren bölgede yaptığı resmî ve ilmî seyahatlerde topladığı halk edebiyatı malzemesi, kültür ve edebiyatımıza tarifi imkânsız ölçüde katkı sağlamıştır. Kısaca denilebilir ki, onun bu gayreti olmasaydı biz, başta Çıldırlı Şenlik, Posoflu Zülâlî ve Müdamî, Kağızmanlı Hıfzî ve Cemal Hoca, Narmanlı Sümmanî, Yusufelili Huzurî ve Bardızlı Nihanî başta olmak üzere bölge âşıklarını da bugünkü ölçüde bilemeyecek, onların eşsiz deyiş ve destanlarından mahrum kalacaktık. Müdamî, Çobanoğ13 Kırzıoğlu M. Fahrettin, Edebiyatımızda Kars, II. Kitap (1877-1921 tarihleri arasında Kars ve ilçeleri üzerine söylenip yazılmış, nazım, nesir, belge metinleri ve kısa izahları), İstanbul, 1958, 184 s. 194 lu ve Taşlıova gibi âşıklarımızı kültür dünyasıyla tanıştıran ve tanıtan da odur. Gönül ister ki bu çalışmalar, Kars Valiliği ile Kafkas Üniversitesi iş birliği ile basılarak genç nesillere sunulsun. Bu hususta bizim de elden gelen gayreti ortaya koyacağımızı ifade etmek isteriz. Biz burada merhum Kırzıoğlu’nun Kars’a dair sadece birkaç kitabından bahsettik. Onun sırf Kars’la ilgili çalışmaları esaslı bir değerlendirmeye tabi tutularak bir doktora çalışmasına konu olacak değerdedir. Bu da herhalde Kafkas Üniversitesi’ndeki arkadaşların işi olsa gerektir. Prof. Kırzıoğlu, uzun yıllar liselerde tarih öğretmenliği ve Millî Eğitim Bakanlığı merkez teşkilâtında görev yaptı. 1966’da MEB Arşiv Dairesi’nde Müdür Yardımcısı iken Türk Ansiklopedisi’nde de uzman olarak çalışıyor Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi ve bu ansiklopediye makaleler yazıyordu. Yine bu memuriyeti sırasında bir yandan da Ankara Üniversitesi DTCF’de Prof. Akdes Nimet Kurat yönetiminde doktora çalışması yapıyordu. Osmanlıların Kafkas Ellerini Fethi konulu teziyle 1967’de Tarih Doktoru oldu.14 Bu senenin sonbaharında, Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Öğretim Görevlisi olarak çalışmaya başladı. Bu arada Ermenilerin Kars ve çevresinde yerli ahaliye yaptıkları zulümleri araştırdı, inceledi; bu konuda konferanslar verdi ve makaleler yayımladı.15 1972-1973 tarihlerinde bir süre Fransa’da kaldı. Kür ve Çoruk Boylarında Kıpçaklar adlı teziyle, 18 Kasım 1975 tarihinde Orta Çağ Tarihi Doçenti oldu.16 Uzun yıllar bu fakültenin Tarih Bölümü Başkanlığını yürüttü. 1980 Kasımından itibaren altı ay Lefkoşa’da kalıp Kıbrıs’taki Türk-İslâm kitabelerini inceledi. Bu arada Lefkoşa Özel Türk Üniversitesinde İnkılâp Tarihi dersleri verdi. Kırzıoğlu, bir Orta Çağ tarihi mütehassısı olmakla beraber yakın tarihin çok önemli safhalarını da incelemiş ve gün yüzüne çıkarmıştır. Bu alanda akla ilk gelen çalışmaları Şeyh Şamil, Erzurum Kongresi ve Kâzım Karabekir üzerine yaptığı çalışmalardır. Dağıstan Türkçesiyle 1824-1855 yılları arasında yazılan ve Şeyh Şâmil’in gazalarını anlatan Tarihçe-i Gazavat-i Dağıstan, Hocanın çalışması sonucu Türk okuyucusuna ulaşmıştır.17 14 Dr. M. Fahrettin Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas Ellerini Fethi (1451-1590), A.Ü. Yay. 1. Bsk. Ankara, 1976 (2. ve 3. Bsk. Türk Tarih Kurumu 1993, 1998), 550 s. 15 Dr. Kırzıoğlu M. Fahrettin, Kars İli ve Çevresinde Ermeni Mezalimi (Belge ve risaleleri sadeleştirme, ekleme ve izahlarla) Ankara, 1970, 136 s. (Türkçe ve İngilizce, 2. bs. Ankara 1999). 16 Prof. Dr. M. Fahrettin Kırzıoğlu, Yukarı Kür ve Çoruk Boylarında Kıpçaklar, Türk Tarih Kurumu Yay. Ankara, 1992, 278 s. 17 Prof. Dr. M. Fahrettin Kırzıoğlu, Tarihçe-i (Gazavat-i) Dağıstan, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yay. İstanbul, 2000, XVII+164 s. Şark Fatihi olarak bilinen ve İstiklâl Savaşımızın zaferle sona ermesinde büyük payı olan Kâzım Karabekir’i çok severdi. Onu sağlığındayken evinde ziyaret etmiş; Karabekir ailesiyle yakın ilişkileri sonucu ailenin teveccühünü kazanmıştı. Muhtelif yayın organlarında çıkan yazıları bir tarafa, sonraki yıllarda merhum Paşayla ilgili bir de kitap yazmıştır.18 Kırzıoğlu, Paşanın 1960 yılında basılan büyük boy 1200 İstiklâl Harbimiz adlı büyük boy ve 1200 sayfalık kitabı satır satır okumuş, notlamış ve eski yazıdan aktarılırken yapılan yanlışları işaretlemiştir. Kars Kâzım Karabekir Heykelini Yaptırma Cemiyeti, 1967’de heykelin yapılması için karar almıştı. Aynı senenin 30 Ekim’inde heykelin açılacağı ve bu açılış törenine Paşanın eşi İclâl Hanımefendi de gelecekti. Bu heykel çalışmasına destek veren Kars Turizm ve Tanıtma Derneğinin Ankara Şubesi Başkanı olan Kırzıoğlu, 19 Ekim 1967’de İclâl Hanımefendi’ye bir mektup yazarak Paşanın kitabını baskıya hazırlayan hey’etin bazı okuma yanlışlarını tespit ettiğini, ikinci baskıda bunları düzeltebileceğini bildirmiştir. Meselâ Elegez dağının adı Ilgaz, Ahılkelek/Ahiliklik, Bozkuş köyü/Yüzkuş, Gez köyü/Kez, selese/ sülüse vs. gibi birçok kelime anlaşılmaz hâle getirilmişti. Yine Kırzıoğlu, bu mektubunda, Paşanın eserleri arasında yazılmamış olan fakat resmî ordu yayını olup 1919 ve 1921’de Erzurum ve Kars’ta basılan üç küçük kitabının da bulunduğunu, bunları dernek olarak basmak istediklerini bildirmiştir. Kırzıoğlu’nun bu mektubuna 23 Ekim’de cevap yazan Paşanın damadı Prof. Feyzi Feyzioğlu, “Mektubunuzun muhatabı olan aziz annemiz İclâl Karabekir, yıllar önce rahmetli paşasının yanına intikal etmiş bulunduğu için aile adına cevabı bendeniz vermek durumunda kal18 M. Fahrettin Kırzıoğlu, Kâzım Karabekir, Kültür Bakanlığı Yay. Ankara, 1991, 250 s. 195 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi li çalışmalarından biri de şüphesiz Anı Şehri Tarihi’dir.19 Ermeni, Rus ve Avrupa tarihçilerinin özel bir önem atfettikleri bu şehrin tarihiyle ilgili olarak Türk akademik çevrelerinde yapılan en ciddî çalışmayı Kırzıoğlu’nun yaptığı söylenebilir. Ama üzülerek belirtelim ki Ankara’nın doğusundan hâlâ habersiz olan entelektüel çevreler, bu konuda da Ermeni tezlerinin tesiri altındadır. http://www.ani.gov.tr adresindeki resmî web sitesinde yer alan metinler, Kırzıoğlu’nun Anı Şehri Tarihi ve konuyla ilgili diğer makaleleri ışığında yeniden düzenlemelidir. Bir zamanlar Fransız İhtilâli’nin estirdiği rüzgârla millî veya etnik değerler ön plâna çıkmış, kültürel entegrasyonu sağlayamayan devletler çatırdamaya başlamıştı. Osmanlı Devleti de bu hengâmede sarsılmış ve gidişat sona doğru yönelmişti. Maalesef günümüzde de sosyal, siyasî ve kültürel sıkıntılar yaşayan ülkelerde aynı çalkantıların yaşandığını görmekteyiz. İşte Balkanlar ve Sovyet coğrafyası… Fakat tek etnik yapıdan oluşmadığı hâlde sağlam yapısını muhafaza eden ülkeler de var. Onlar sosyal, siyasî ve kültürel ortaklığı zamanında kurmuş oldukları için bugün etnik çatışmalardan uzak yaşamaktadırlar. Kırzıoğlu, Kars Tanıtma Derneği adına 1970 yılında Kurtuluşun 50. Yıldönümü münasebetiyle ön yüzünde Paşanın portresi, arka yüzünde de Kars Kalesi bulunan bir madalya ayrıca bir de Karabekir rozeti çıkarmıştır. Ne yazık ki Türkiye, zamanında bu alanda ilmî çalışmaların önünü açamamış, bu tür çalışmalar yurt dışına kaymıştır. Emperyal milletlerin eline geçen koz, siyasî emellere alet edilmiş, Türkiye coğrafyasının parçalanmasına dönük terör faaliyetine zemin hazırlanmıştır. Türkiye’de yaşayan etnisitelerle ilgili ilk makaleleri merhum Prof. Kırzıoğlu’nun yazdığını söyleyebiliriz. Ermeniler, Gürcüler, Kürtler, Lazlar, Hemşinliler, Tahtacılar, Damal örneğinde Alevî Türkmenler, Karapapaklar, Ma- Prof. Kırzıoğlu’nun Kars’la ilgili çok önem- 19 Doç. Dr. Kırzıoğlu M. Fahrettin, Anı Şehri Tarihi, Ankara, 1982, 118 s. Anı Şehri Tarihi. dım.” diyerek hem teşekkür etmiş hem de Hocanın dileklerini kabul ettiklerini bildirmişlerdir. 196 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi navlar vs. onun ilgi alanına girmiştir. Bazı fitne çevreleri bu çalışmaları devlet plânı çerçevesinde değerlendirmiş olsa da bunun yalan olduğu bilinmektedir. Hâlbuki fitne fesat üreteceğine bu vadide samimî ilmî çalışmalar yapılsaydı bugünkü kan ve ateş olmayacak, bin yıldır aynı kültürel değerlerle kardeşçe yaşayan insanımız, ileri milletler arasında hür ve zengin bir ülkenin vatandaşları olarak yer almış olacaklardı. Merhum Prof. Kırzıoğlu’nun mümeyyiz vasıflarından biri dürüstlüğüydü. O, ilmî olduğuna inandığı gerçekleri yazar ve söylerdi. Onun kalemi, birilerini yahut bazı çevreleri memnun etmek için yazmazdı. Çalışmalarında ve fikirlerinde resmî tarih arayanlar olabilir. Fakat üniversitede okuttuğu İnkılâp Tarihi kitabını inceleyenler, onun resmî tarihçi olmadığını göreceklerdir.20 Prof. Kırzıoğlu, birçok dernek ve cemiyetin faal üyesiydi. Fakat bunlar arasında şüphesiz Türk Tarih Kurumu ayrı bir yere sahipti. Fakat Kurumun, bazı önemli kaynakları zamanında yayınlamamsından dolayı sitem ederdi. Meselâ Kuzeydoğu Anadolu ve Kafkasya tarihi açısından çok önemli gördüğü Gürcistan Tarihi ile Şerefname bunlardandır. Orijinal adı Kartlis Çxovreba (Gürcistan’ın Hayatı) olan eser, Fransız Bilgini M. Brosset tarafından Fransızca’ya çevrilip iki “Partie” hâlinde 1849 ve 1851’de Petersburg’da basılmıştı.21 Bu eser, Kırzıoğlu’nun ısrar ve gayretiyle 1950’li yıllarda İstanbul Üniversitesi tarafından H. Andreasyan’a tercüme ve daktilo ettirilmişti. Kırzıoğlu, bu eseri gözden geçirip gerekli izahları da ekleyerek yayımlamak istiyordu. Maalesef Kurum buna yanaşmadı. Hocanın ömrünün son günlerini yaşadığı bir 20 Doç. Dr. Kırzıoğlu M. Fahrettin, Türk İnkılâp Tarihi, Atatürk Üniversitesi yayını, Erzurum, 1977. 21 Brosset, M., Histoire de la Georgie, Petersbourg, 1849, 1851. zamanda, 2004 yılında bu kitabın çıktığını gördük. Türk Tarih Kurumu, sahayla alâkası olmayan bir profesöre hazırlatarak eserin bir kısmını bir cilt hâlinde yayımladı. Kitabı baskıya hazırlayan profesör, yazdığı önsözde, bu kitabın Kırzıoğlu’nun ısrarıyla basıldığını ifade etmekten kendini alamamış, dipnotlarında da sık sık Kırzıoğlu’na müracaat etmiştir. Hoca bu kitabın sadece ilk sayfalarına bakabildi! Bu kitap bu hâliyle daha önceleri çıkmış olsaydı inanıyoruz ki Hoca’nın söyleyeceği çok şey olacaktı. Biz bu kitabı okuyarak işaretledik ve notlar aldık. İlk fırsatta değerlendirmelerimizi yazacağız. Şimdilik şu kadarını söyleyelim ki bu önemli kaynak, Türk bilim dünyasına katkıda bulunmak yerine kafaları karıştıracak şekilde çıkmıştır. Meselâ bir kitapta bir yer adının yedi çeşit imlâsı olur mu? Prof. Kırzıoğlu, 1597 yılında Bitlis’te Farsça olarak yazılan ve Kürt tarihi sahasının ilk eseri olan Şerefname’nin de mutlaka yayımlanmasını arzu ediyordu. O, tercümesi Kültür Bakanlığında bekleyen ve hâlâ yayımlanmamış olan bu kaynağın tam neşriyle birçok fesat teorisinin çökeceğine inanıyordu. Prof. Kırzıoğlu, Türk bilim hayatının çok önemli şahsiyetlerinden biriydi. Türkolojinin hemen her sahasında birinci sınıf eserler vermiştir. Ömür boyunca hürmet ve minnetle andığına şahit olduğum Hocası Prof. Zeki Velidî Togan ile Doktora Hocası Prof. Akdes Nimet Kurat başta olmak üzere İbrahim Kafesoğlu, Orhan Şâik Gökyay, İsmail Hâmi Danişmend, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Osman Turan, Ahmet Caferoğlu, Şefik Can, Pertev Nailî Boratav, Faruk Sümer, Hamit Zübeyir Koşay, Cahit Öztelli, Necati Akder, Rıfkı Salim Burçak, Bekir Kütükoğlu, M. Altay Köymen, Tarık Zafer Tunaya, Nejat Diyarbekirli, Mirza Bala ve daha nice âlim, onun dost ve arkadaş çevresiydi. Kırzıoğlu, 88 yıllık hayatının hemen tamamı- 197 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi nı ilmî araştırma ve incelemelere hasretmiştir. Eserlerine ve çalıştığı sahalara bakılırsa anlaşılır ki o bu sahalarda hemen hemen tektir. Çok kimsenin dokunamadığı birçok konu, onun çalışmalarıyla gün yüzüne çıkmış veya yeni bir safhaya girmiştir. Kırzıoğlu, aynı zamanda bir arşiv uzmanı olarak divanî ve siyakat dâhil eski yazıları rahatlıkla okuyan nadir bilim adamlarından biriydi. Biz burada daha ziyade Kars’la ilgili çalışmalarına işaret ettik. Hâlbuki o yurdun değişik yerleriyle ilgili araştırmalar da yapmış, çok değer verdiği bölge tarihçiliğine eşsiz hizmetlerde bulunmuştur. Kıbrıs’tan Kafkasya’ya, Van’dan Rize’ye, Bingöl’den Malatya ve Adıyaman’a, Diyarbakır’dan Erzurum ve Gümüşhane’ye uzanan geniş coğrafya, onun çalışmalarına yansımıştır. Bu bölgenin tabii bir uzantısı olan Ahıska ve 1944 yılında sürgüne gönderilen Ahıska Türkleriyle ilgili ilk yazı da Kırzıoğlu’nun kaleminden çıkmıştır. Birkaç kitabıma takdim yazısı yazan Kırzıoğlu, kitaplarımı ve makalelerimi satır atlamadan okur ve duygularını kısa ifadelerle boşluklara yazardı. Bunlar genellikle takdir ifadeleriydi. Şimdi bu notların benim için ayrı bir değeri var. Merhum Hocamla ilgili hayli yazı yazdım ve konuşmalar yaptım. Kendileri hayattayken çıkan yazıları ve bilhassa biyografi ve bibliyografyasını okuyunca çok sevinmişti.22Bir keresinde, kaleme alıp henüz yayımlamadığım biyografisini kendisine göstermiş ve nasıl bulduğunu sormuştum. “Çok güzel olmuş evlâdım. Teşekkür ederim. Allah saadetini artırsın.” diye dua etmişti. 22 Yunus Zeyrek, Prof. Dr. M. Fahrettin Kırzıoğlu’nun Bibliyografyası, Türk Kültürü, Sayı: 480, 2003; Türk Dünyası Araştırmaları, Sayı:143, 2003. 198 2003 yılının Mart ayında kendisini ziyarete gitmiştim. Evin içinde bir şey arayarak dolanıyor, “Elimde beyaz bir zarf vardı…” diyerek aranıyordu. Beraberce aramaya koyulduk. Meğer daha önce hazırlayıp yastığının altına koymuş, sonra da unutmuş. Sonunda hatırladı, bulduk. Bu beyaz zarfın içinde 1876 tarihli Erzurum Sâlnâmesi vardı. Zarfı bana verirken, “Bak bu sana çok lâzım bir kaynaktır, bakarsın.” diyerek kitabı çıkardı, sayfaları çevirmeye başladı. Yine bir şey arıyordu. Sonunda buldu: “Burunlarından gelsin, bak şurada yazıyor; Ermenileri devlet memuru yapmışız!” dedi. Bundan beş on gün sonra bir Nisan akşamı oğlu Kürşad aradı. Kendisinin o akşam İstanbul’a döneceğini söyledi. Hocanın daktilosu arızalıymış, ona baktırmamı rica etti. Ertesi günü Hocayı ziyaret ettim. Daktilosuna baktım, sağlamdı, sadece şeridi eskimişti. 1945 yılında Ankara’da satın aldığı Swisa marka bu daktilo, neredeyse 60 seneden beri hocanın yazılarını yazıyor! Gidip bir şerit alıp getirdim ve makineye taktım. Çok memnun oldu. Bu şeridi çok zor bulmuştum. Hangi kırtasiyeciye gittimse, “Artık daktilo şeridi bulamazsın! Bizde vardı, hepsi kurudu, attık!” dediler. Nihayet Kolej Meydanında bir kırtasiyecide bulunca sevindim. Ben şerit almaya gidince o da bir kâğıda bazı şeyler yazmıştı; dönünce bana verdi. Bu kâğıtta şunlar yazılıydı: “Necip Fazıl Kısakürek-1966-Kanlı Sarık (3 Perdelik piyes) Bu yurda ilk eşik Kars! Belâlara beşik Kars! Zalim Moskof elinden, Bağrı delik deşik Kars! Kurtarıcın nerede? Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Not: Karslı şâirlerden çok örnekler -tarih sırasına göre- almıştır. Basılı nüshaya ilâvelerimle size vereceğim. Kars Belediyesinin ikrâmiyesiyle, benim tarih izahlarıma göre yazılmıştır. Ne Erzurum, ne Sıvas, ne Ankara böyle bir esere sahip olamadı. 10.IV.2003 Kırzıoğlu” Türk Yurdu ve Türk Dünyası Araştırmaları dergilerinde çıkan yazılarımı gördü, okudu ve çok sevindi. Müteakip ziyaretimde de bu yazılardan bahisle, “Yunus Bey, ne çok zahmetler ettin. Beni çok borçlandırdın...” dedi. Ben de, “Hocam, bunlar size lâyık değil. Asıl biz millet olarak size çok borçluyuz.” diye mukabele ettim. Kasımın ilk günleriydi. Gelini aradı. “Dayım sizi soruyor; bize gelmeniz mümkün mü?” diyordu. Nasıl mümkün olmaz. Hocam için günün her saatinde müsaittim... Kapıdan girdiğimde hoca beni ayakta karşıladı. Sarıldı ve alnımdan öptü. Oturduk. Hâl hatır derken, bana vermek üzere hazırladıklarını getirdi. Bunlardan birisi, son günlerde çıkan bir ansiklopedinin Ahıska’yla ilgili sayfasının fotokopisi, diğeri de Karadeniz Bölgesinin turistik değerleriyle ilgili güzel baskılı bir kitaptı. Sonra masanın üzerindeki naylon torbayı alıp içinden çerçeveli bir fotoğrafı çıkardı, bana verdi. Meğer Hoca, birkaç gün önce oğlu Kürşad’la dışarıya çıkmış, dönüşte de fotoğrafçıya girmiş. Çekildiği fotoğrafı büyüttürerek çerçeveletmiş, “Sevgili Hemşehrim Yunus Zeyrek Beğe 2.XI.2003” diye imzalamıştı. önce okuduğum bir köşe yazısını, “Bunu okumuş muydun?” diyerek uzattı. Bu yazıda Türklerin Anadolu’ya 1071’de değil 1064 yılında Kars’ın Selçuklular tarafından fethiyle girdiğinden bahsedilmekteydi. “Bu konu yeniden işlenmeli.” diye ilâve etti. Bu ziyaretin üzerinden 17 gün geçmişti. 10 Şubat Perşembe günü matbaada çıkarmakta olduğum Bizim Ahıska dergisinin ikinci sayısının son tashihlerini yapıyordum. Cep telefonum çaldı. Arayan Hocanın yeğenlerinden bir genç hanımdı. “Yunus Bey, dayımı kaybettik!” dedi. Hemen Anadolu Ajansını aradım. Bir metin fakslamamı istediler. Kısa bir haber metni yazarak hazır biyografisiyle birlikte ajansa faksladım. Sonra cenaze evine gittim. Orada kız kardeşinin müftü olan damadı vardı. Gerekli yerlere haber verildi. Doktor ve ambulans geldi. Yüzünü açtılar, baktık. Önümde 88 yıllık bir çınar yatıyordu. Bu cansız yatan, büyük âlim Kırzıoğlu’dur, diye içimden geçirdim. Ertesi gün Cuma günüydü. Hacı Bayram Camiine gittim. Hocayı sevenler oradaydı. Cuma namazını müteakip cenaze namazını kıldık. Cebeci Asrî Mezarlığında, onu son yolculuğuna uğurladık. Ebedî âlemde mekânı cennet olsun. Hocayı 2 Aralık’ta ziyarete gittiğimde yine bana bir şeyler gösterme çabası içindeydi. Âşık Dursun Cevlânî’nin 1951 yılında basılmış Kars’dan Sesler adlı küçük şiir kitabıyla yeni çıkmış Kars Folklorundan Çizgiler adlı kitabı verdi. Kars Belediye Başkanıyla ilgili bir rapor fotokopisini verirken, “Oku da biraz üzül!” dedi. Yine kendisini kaynak gösteren ve daha 199 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi 200 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Prof. Dr. Eflatun NEİMETZADE TÜRK KAFKAS İSLAM ORDUSU AZERBAYCAN’I KURTARMIŞTIR: YIL 1918” “ I. Dünya Savaşı yıllarında, Ermeniler için Kafkas üçgencinde Ermeni-Hıristiyan devleti kurmayı planlayan Rusya ve Antanta (Britanya) terör desteleri 130 bin Azerbaycan Türkünü öldürdüler ve tarihin en vahşi terör olayına imza attılar. Bu gerçekleri Türkiye’de TV kanallarında hiç kimse dile getirmiyor, resmi belgeler ve resimleri ekrana taşımaktan nedense çekiniyorlar. Tüm belge ve dokümanlar elimde vardır. 201 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Türkiye topraklarında yaşayan Ermenilerinden soruyorum, bu gerçekleri biliyorlar mı? Elbette ki, biliyorlar. Sadece kendilerini zavallı ve yazık gibi göstermeye devam ediyor, bilmiyormuş gibi maske altında saklanıyorlar. XIX. yy. Azerbaycan Türklerinin sımsıkı yaşadıkları Garabağ bölgesindeki bazı şerefsiz Azerbaycanlı “Bey” ve “Han’lar, Rusların baskısı altında topraklarını Rusya eliyle Ermenilere sattılar, komşu olalım, diye. Zaman içinde Ermeniler böylece yavaş yavaş, sonra sürü halinde Garabağ’a gelip yerleşmeye başlamışlar. Ne zaman derseniz? Türkmençay anlaşmasından hemen sonra, 1828 yılından Ermeni akını Garabağ’a başlamıştır. Daha sonra kendilerini fakir, zavallı gösteren bu zevatlar Gence’deki 20 bin kişilik Ermeni mahallesi ve Gutkaşın bölgesinde ve öteki yerleşim noktalarında Ermeniler tepeden tırnağa dek silahlandırıldılar. İngiltere ve Rusya Ermenilere silah dağıttı. Bütün bu silahlanma Azerbaycan’ın bütün illerinde olmuştur. Katı Türk düşmanları Stepan Şaumyan ve Andronik Ozanyan’ın denetiminde Ermeni terör desteleri örgütlenir ve silahlar hızla dağıtılıyordu. Fakat yerli Türklerin bundan haberleri yoktu. Plana göre soykırım aniden başlayacaktı ve Azerbaycan Türkleri her ilde, köyde, ilçe ve kasabalarda öldürülecekti. Ve Azerbaycan Türk devleti haritadan ebediyen silinecekti. Vahim plandan hiçbir Türkün haberi olmamalıydı. Talimat böyleydi. Bir tesadüf sonunda Azerbaycan il başkanlarındaki temsilciliklerde, Ermenilerin silahlanması ve Türklerin temizleneceği planı haberi duyulur ve Osmanlı Kuvvetlerine bildirilir. İşte, Ermenilerin Azerbaycan Türklerini Katliama başlamasıyla, Kafkas İslam Ordusu, kardeş Azerbaycan Türklerinin haklarını korumak için harekete geçiyor. Ve 1918 yılı 25 Mayısında, General Nuri Paşa, 202 kendine bağlı subay, teğmen ve üst düzey komutanlarını yanına alarak Musul, Tebriz, Zengezur, Ağdam, Yevlah istikametiyle Gence’ye ulaşır. Haziranın 9’da Gence’ye ulaşan Kafkas İslam Ordusu hisseleri 11-14 tarihleri arasında 20 bine ulaşan Ermeni mahalleleri, evleri tek tek dolaşarak ellerindeki silahları topladı ve Ermenilere Azerbaycan topraklarını terk etmeleri talimatı verildi. Ünlü Rus yazarı Aleksandr Puşkin güzel söylemiştir: “Sen korkaksın, sen ikiyüzlüsün, sen dolap çeviriyorsun, çünkü sen Ermenisin…” Ermeniler, Türk Silahlı Kuvvetlerin geç gelmelerinden yararlanarak Garameryem bölgesini derhal işgal ediyorlar ve Müsüslü yönüne ilerlemeye başlıyorlar, fakat kısa zamanda önleri kesiliyor ve hüsrana uğruyorlar. 18 Haziran’da Müsüslü Güney tarafından kuşatıldı ve düşmandan azat edildi. Aynı gün Kafkas İslam Ordusu erkânı-harbi reisi Nazım Bey ve Göyçaydaki 10. Kafkas Türk Alayının Kumandanı Osman Bey, firge karargâhı ile ve başkumandanlıkla razılık elde ettiler ve yukarı cephede, Göyçay etrafındaki bölgelerden Doğu’ya doğru hücum emri almış oldular. Ne yazık ki sonuç olumsuz oldu. Önemli bir noktayı vurgulamak isterim. Mart ayı sonunda Türk ordusunun Erzurum”u, Nisan”da Batum”u ele geçirmesi Azerbaycan”da ve Anadolu topraklarında husumete uğrayan ermeni çeteleri öcü sivil insanlardan almak gibi insanlık dışı katliamlara başvurdular. Bu katliamlarda daha önce de olduğu gibi yine Rusların desteğini görmüşlerdir. Mart katliamından önce Rus Milli Şurasının Kafkasya Hıristiyan halklarına serzenişinde gençlerin askeri seferberliği ilan olundu. Yalnız, Çarlık Rusya”sı dağılmış ve ordudan firar eden askerler silahlarını da Ermeni çetelerine bırakıyorlardı. Bu durum kat- Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi liamı daha da kolaylaştırdı. Bakü’de yaranmış “26 Bakü Komünnası” da genelde Bolşevik kılığında Taşnaklar’dan oluşuyordu. Komünnası başkanı ise koyu Taşnak milliyetçisi Stepan Şaumyan ermeni çetelerini Bakü”de kendi çevresine topladı. Amaç, bu kendi “Müslümansız bir şehir” yapmaktı. Çeşitli cephelerden kısa bir sürede 5 bin silahlı ermeni Bakü”ye getirildi. Kısacası Ermeniler, İngiliz ve Rusların denetiminde güzelce Bakü ve bütün illere yerleşmiş, büyük katlayama büyük hazırlık yapılıyordu. İngiliz-Ermeni işgalci kuvveleri ciddi silahlanmış, topraklarımızın her karışında meskûnlaşmışlardı. Türk-Azerbaycan birlikleri bu çatışma sırasında 122 şehit verdi, 121 asker de yaralı vardı. Savaş zamanı iki top ve silahlar düşman eline geçmiştir. Fakat geri çekilmek yoktu, düşmanı yok etmek kararı aldılar. Nitekim 27-30 Hazirandaki karşı durmada Kafkas İslam Ordusu zafer kazandı. Dikkat ederseniz, Ermeniler, Azerbaycan’ın her köy ve kasabalarına dek yerleşmişlerdi. İngilizler ve Ruslar onlara her yönden destek veriyordu. Haziranın 27’de Kafkas İslam Ordusu Cevat kazasında Salyan Neftçala çevresinde, Garabucag-Surrada da Ermeni-Bolşevik kuvvelerini geriye oturttu. Düşman her taraftan çembere alınıyor, geriye koşmaya mecbur oluyordu. Aynı gün Bığır, Haziranın 29’da Garameryem, sonra Temmuzun evvellerinde Göyçay bölgesi, Temmuzun 6’da Ağsu, 10’da Kürdemir, 14’de Kerrar, 21-25’Meysari, Medrese, Şamahı, Mereze düşman elinden alındı ve geriye yürüyüş başladı. Her köy, kasaba, ilçede saklı düşman Kafkas İslam Ordusu önünde silahlarını bırakıp geriye koşuyordu. Zaten, Ermeniler kendi başlarına savaşamazlardı, çünkü Puşkin’in de ifade ettiği gibi korkaktılar. Ermeniler İngiliz ve Rusların gölgesinde savaşıyorlardı. Salyan bölgesinde ciddi savaşları gidiyordu ve sonuçta Garakaşlı, Xıllı, sonra da Banke, bütün Neftçala düşmandan geri alındı. Ermeni çeteleri Güneye, İran’a doğru koşuyor, önlerine çıkan çocuk, ihtiyar, kadın erkek, kısacası her Türkü kurşuna diziyordu. Ben Güney bölgesinde doğulmuşumdur. Annemin babası, Ali dede (Nur içinde yaşasın) o yılları şöyle hatırlıyordu: “Bizlere acı bir haber ulaştı. Kuzeyden kuduzlaşmış Ermeniler İran’a doğru hareket halindeler, evlerinizi terk edin, dediler. Bizim Erçivan köyü İran yolunun tam üzerinde olduğundan köy halkı ayaklandı. Haber geldi ki onlar karşılarına çıkan her adamı öldürüyorlar. Telaşlandık. Derhal yorgan döşekleri, un, şeker, tuz, çeltik, yemek içmeyi öküz arabalara yükledik, çocukları da yanımıza aldık ve Kuzey Batı ormanlarına doğru hareket ettik. Hemen hemen bütün köy ormana dağıldı. Gitmeyenler de oldu, yaşlılar, hasta olanlar gitmek istemediler. Çevre ormanlarını, Savalan Dağı eteklerini iyi biliyordum, diyordu. Öyle bir uç noktaya taşındık ki, orada kurt bile bizi bulamazdı. Yeşilliklerle kapalı, sımsıkı bir köşeye yerleştik, çadırımızı kurduk. Bir hafta ormanda eli silahlı dolaştık. Sonra haber geldi ki, düşman geçip gitti. Yeniden geri döndük, acılarla karşılaştık. Vahşileşmiş Ermeni çeteleri köyde yaşlıları, hastaları yataklarında kurşuna dizmişlerdi. Ölüleri topladık, toprağa verdik. Bütün köy adamları silahlandık ve mevzilendik, düşman geri döne bilirdi. Onların yerine Kafkas İslam Ordusu geldi ve biz rahatladık. Allah Türklerden razı olsun, bizleri korudular. Türkler gelmeseydi, Azerbaycan Ermenilerin eline geçecekti, bizleri diri diri yakılacaktık…” anlatıyordu. 203 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Enver Paşa, Babası Ahmet Bey, Kardeşi Nuri (Killigil) Temmuzun 22’de demiryolu boyunca düşman mevzileri ateşe tutuldu. Sığırlı, Padar, 26’da Hacıkabul, 27’de şiddetli savaşlar artık Bakü çevresine yayılmıştı. Kurt Kapısı Bakü’nün Güney-Batı girişiydi ve Patamdarda, Bayılda çatışmalar hız almıştı. Etrafta kurşun ve mermi seslerinden halkın yaşamı hiç olmuştu. Evde de, sokakta da Ermeni çeteleri adamları öldürüyor, yakıyorlardı. Kuzey illerinde meskûnlaşmış Ermeni-İngiliz silahlı desteleri, çıkmak arzusunda değillerdi. Fakat Kafkas İslam Ordusunun gelişini duyar duymaz silahlarını bırakıp kaçanlar oluyordu. Ağustos’un 2-8 tarihleri arasında Kafkas İslam Ordusu, Gusar, Guba ve Xaçmaz’da meskûnlaşan Ermenilerin üzerine aniden harekete başladı… Azerbaycan illerinde Ermeniler kovuluyor, ellerindeki silahlar toplanırdı. 204 Ermenilerin I. Dünya Savasında Rusya tarafından Orduya alındıklarından dolayı Ruslar onlara himaye darlık ettiğini, koruduklarını makalelerimde çok yazmışımdır. Eğer tek bir kişinin bu söylediklerime itirazı var ise, ben elimdeki belgeler ile o insanın karşısına çıkmaya hazırım. Ne yazık ki bu gün Türkiye’de bazı istisnayı değerli adamlar dışında, ister basında, istese de TV Kanallarında açık şekilde Ermenilerin Azerbaycan Türklerine yaptıkları vahşice zulmünü kimse anlatamıyor. Bilmediklerinden değil, sadece Türkiye’de bazı kamu görevlerinde, ya da gazetelerde çalışan Ermeni kökenli Türk vatandaşlarından korktukları için cesaret edemiyorlar, çıkıp anlatamıyorlar. Bütün bu olayları 2007 yılında, “Cevizgabuğu” programında Hülkü Cevizoğlu ile birlikte sabahlara dek belgeleriyle masaya yatırdım ve uzun uzun anlattım. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Lütfen kimse bundan alınmasın, bu bir gerçektir. Ermenilerin, Azerbaycan’da yapmış olduğu soykırımı belgeleriyle kim, ne zaman ekrana taşımış ve konuşmuştur? Ermenilerin Azerbaycan’da yapmış olduğu katliyamları “Ankara İl Gazetesi’nde belgeleriyle seri yazılarımda dile getirmişimdir, bunu internet sitesinde okuya bilirsiniz. Sadece Guba ilinde yüz bin insan çebvre illerinden getirilerek toplu mezarlarda öldürmüşler. İlker yöntemlerle başları kesilmiş, karınları açılarak diri diri toprağa gömülmüşler. Şimdi tüm dünya insanları Guba’daki Açık Hava Müzesinde bu katliamın kanıtlarını canlı izleye bilirler. Tekrar ediyorum: Guba ilinde toplu mezarlar bulunmuştur. Haber çok tazedir, orada 100 bin insanın Ermeniler tarafından öldürüldüğü tahmin ediliyor. Kazılar hâlâ devam ediyor ve rakamlar arta da bilir. Dünyanın pek çok ülke vatandaşları, özellikle İsrail’den gelmiş konaklar dehşetle kemikleri gözleriyle görüyorlar. Acılar içinde yarılmış kafataslarına, kırılmış el, ayak kemiklerine bakmak mümkün değil. Çocuk, yaşlı, hamile kadın, genç, körpeleri öldürüp, toplu mezara itmişlerdir. Azerbaycan’ı teslim edeceğini aklının uçundan geçiremeyen, içine sindiremeyen, Antanta Ordusunun (Britanya) Bakü Temsilcisi Dentstervilin Harbi gemiyle önce Güneye, daha sonra Türkmenistan kıyılarına gidişi; uçsuz, kum tepeleri koynunda asilerce, vahşice, hünkârca ve faşistçe 26 Bakü Komissarlarınmı (bakanlarını) kurşuna dizmeyi; Büyük Britanya Ordusunun ikiyüzlü, sömürgeci ve katil yüzünü bir daha dünyaya göstermiş oldu. Osmanlı Kafkas Ordusunun Bakü’yü azat etmesiyle işi bitmedi. Bakü’den dışarıya fırlayan Ermeni-Hıristiyan terörcü kuvvetleri Azerbaycan il ve köylerinde vahim, hayallere gelmeyen yeni katliamlar yaptılar. Yaralı Ayılar gibi karşılarına çıkan her insanı, çocuğu, ihtiyarı, ha- mile kadınları sokaklarda, evlerde, tarlalarda kurşuna dizmiş, genç kızlara tecavüz etmiş, İlker yöntemle başları, elleri, ayakları kesilmiş, handeye atmışlar, toprakla kapatmışlar. Evler yakılıyor, kuyulara mermiler atılıyor, samanlar ateşe veriliyor, hayvanları bile diri diri yakmışlardır. Her kes yok ediliyor, öldürülüyordu. Bu haber Ordu Kumandanlığına ulaştı. Buna göre de İslam Kafkas Ordusu Kumandandan yeni bir emir Osmanlı Ordusuna yayınlandı. Cemil Cahid Bey’in kumandanlığı ile 5. tümen Garabağ’a, Süleyman İzzet Bey’in Kumandanlığındaki 15. tümen ise Dağıstan’ın kurtuluşu için yola düştüler. Ordu Garabağ’da zor bir düşman direnişi ile karşılaştı, fakat Osmanlı Ordusunun gücünü, azimle savaştıklarını Bakü’de gözleriyle gören asiler silahlarını bırakıyor, toz oluyordu. Fakat direnenler de oldu. Eylülün 25’den Nuri Paşa Komutasında Garabağ’a dahil olan ve sert savaşları bastıran Kafkas İslam Ordusu Ekimin 4’de Eskeran’ı, 8’de Goranboy’u, Şuşa’nı, 18’de Ağbulağ’ı, Kaladeresi’ni Ermeni (taşnak, hıncak, Bolşevik)-komunnacı kuvvelerden azat etti. Düşman büyük kayıplar verdi, savaşlarda Mehmetçiğin yine kanı aktı… Ekimin 19’da büyük savaşlardan birisi de kanlı bitti ve Akbulak etrafında Ermeni destelerinin direnişi de zaferle sonuçlandı. Savaşlarda zafer dalınca zafere ulaşan Osmanlı Ordusu çevrede korku ve dehşet yarattı, düşman Batı devletlerine müracaatta bulundu, böyle gitse Osmanlı Kafkas Ordusu tüm Kafkas’a sahiplenecektir diye, ateşkes ilan ettiler. Ermeniler, yine ikiyüzlülük sergiledi ve Batı devletleri temsilcileri önünde diz çökerek, “Aman bizi Osmanlı Ordusundan kurtarın”, dediler. 1918 yılı Ekim ayının 30’da Büyük Britanya ve Türkiye temsilcileri masaya oturmalı ol- 205 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi dular. Mundros’da, Büyük Britanya ve Türkiye temsilcileri arasında barış protokolü imzalandı ve Osmanlı Ordusu Silahlı Kuvvetlerini İran, Kilikiya, Güney Kafkas ve Dağıstan’dan çıkarmalı oldu. Nuri Paşanın bilhassa sayesinde kurulan Azerbaycan Ordusu, 1920 yılında Garabağ’ı düşmandan azat etmeyi başardı. Büyük Britanya, Rusya ve ErmenistanHıristiyan Ordularının Azerbaycan’ı işgal etme, etnik temizleme yapma planları suya düştü, niyetleri baş tutmadı. Fakat bu tarihi savaşlarda Osmanlı Ordusundaki Mehmetçiklerin kanı aktı… Azerbaycan halkı adaletli, samimi, hayırsever, barışçıl Türk insanıdır. Milletimize uzanan Osmanlının yardım ellerini hiç zaman unutamayız. Büyük kahraman Kazım Karabekir Paşanın Nahçıvan’ın Bağımsızlığı için yaptıklarını asırlar geçse bile halkınız unutamaz, onun ruhu içimizde, duygularımızda, akan kanımızda dolaşıyor. Burada hatırlatalım, Türk Ordusunun Kazım Karabekir Paşanın Kumandanlığı altındaki başka kuvvetleri de iki defa, 1918 ve 1920 yıllarında Naxçıvan’ı, Ermeni ve onların havadarlarının tecavüzünden kurtarmış Naxçıvan’ın Azerbaycan’ın terkibinde kalmasını sağlamıştır. Göstermiş olduğu kahramanlığı Naxçıvan halkı da unutmadı, Karabekir Paşanın yüce heykelinin açılış kurdelesini ise Ulu önder Haydar Aliyev’in kendisi kesmiştir. Yani, Karabekir’in ruhu ile canlı siması da her gün Naxçıvan insanları ile salamlaşır. Ulu Önderimiz Haydar Aliyev, Karabekir Paşanın heykelini yaratmakla onu Naxçıvan insanlarının ebediyen unutmamalarını da ima etmiştir. Hâlâ Halil Paşa, Cemil Paşa, Süleyman ve nice nice Paşalar da aynen ruhumuzda, canımızda kalbimizin derinliklerindedirler. Onlar bizim onurumuz, şerefimiz, namusumuzdurlar. İşte size resmi belgeler. Bunu daha önce de yazmışımdır. Türk Tarih Kurumu başkanı, Prof. Dr. Yu- 206 suf Halacoğlu “Doğu’da Ermeni çeteleri 532 bin Türkü katletti… Van’ın Ermenilerin eline geçmesinde 100 bin, Kars’ın işgalinde 20 bin Müslüman katledildi…1914’te Erivan’ın yüzde 80’i Müslüman olmuştur (Azerbaycan Türkleri idi-E. N.). Buradan ve Tiflis’ten sürülenlerin sayısı 1 milyon 300 bini buldu. Bunlardan sadece 701 bini Anadolu’ya sağ ulaşabildi… Tercihten sonra katledilen insan sayısının 410 bin olduğunu aktaran Halacoğlu, “öldürülen Müslümanlara (Azerbaycan Türklerine –E. N.) ne ad verilecek? Bunu sözde soykırım iddialarını kabul eden batı parlamentoların düşünmesi gerekir”, diye konuştu. (“Hürriyet”, 07. 01. 2008). Sayın Halacoğlu’ya teşekkür ediyorum, çünkü bu olayı ben “Cevizoğlu” programında anlattım (30 Mart 2007) ve uyduruk Ermenistan devleti Azerbaycan topraklarında kurulduğunu belgelerle masaya yatırdım. Canlı yayında belgeleri ekranda sergiledim. Tepkiyle de karşılaştım. Şimdi Halacoğlu gibi değerli tarih uzmanından da duyduğumda, içim rahatladı. Ermenistan, aslinde Azerbaycan topraklarını 1914-1921’yıllarında Rusların ve Antanta’nın yardım ve desteğiyle işgal etmiş, kendileri için devlet kurmuşlardı. Bu topraklar Azerbaycan’a ait olduğunu tarihten de biliyoruz. Haritalar, belgeler bunun kanıtıdır. Azerbaycan’da dünyaya gelen yeni kuşak, gençler, okulda okuyan şağirdler Azerbaycan’ın kurtarıcıları olan Nuru Paşa, Kazım Karabekir ve diğer Paşaların isimlerini iyi hatırlıyor ve şerefini yüce tutuyorlar. Çünkü Azerbaycan devletinin varlığı, topraklarımızda azat dolaşmağımız, bağımsız devletimize varmamız, bu yüce paşaların cesareti, mertliği ve kahramanlıkları sayesinde olmuştur. Yabancı düşmanlarımız bizleri millet olarak yok etme planını uygulayacaklardı, fakat vahim plan uygulanamadı. Kafkas İslam Ordusunun gelişi Britanya, Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Rusya (Almanya da işin içindeydi) ve Ermenistan Silahlı Kuvvetlerini ezdi, bastırdı, yok etti, diz çöktürdü, geri kalanlarını da dışarıya fırladı. Evet, biz Azerbaycan Türkleri bu tarihi olayı unutmamalıyız, unutamayız da. Azerbaycan halkının büyük oğlu, umum milli liderimiz, merhum Cumhurbaşkanı, Sayın Haydar Aliyev, 1918 yılında Azerbaycan’ın bağımsızlığı için şehit olan Mehmetçiklerin hatırasını yâd etmemiz için “Şehitler Xiyabanı”nın ta ilerisinde, “Türk Şehitleri” hatıra kompleksi inşa etmiştir. Azerbaycan’a gelen bütün Devlet Başkanları, devlet temsilcileri, diplomatları, ilk önce merhum Haydar Aliyev’in mezarını, “Şehitler Hiyabanı”nı ve “Mehmetçiklerin Mezarı”nı mutlağa ziyaret ediyorlar. Onlar bizim kanımızdır, onlar kardeşlerimizdir, onlar evlatlarımızdır ve Azerbaycan’ın bağımsızlığı yolunda canlarını ateşe atmışlardır, kahramanca şehit olmuşlardır. Allahtan onlara rahmet dilerim! Nur içinde yatsınlar. Şehitlerin kanı yerde kalmaz, onlar Azerbaycan Ordusu askerleri ile sırt sırta savaştılar, şehit düştüler… Kahramanlar ölmüyorlar, ebediyete kavuşuyorlar. Her yıl Eylülün 14’de Azerbaycanlıların ve Diğer Türk dilli Halkların Emektaşlık Merkezinde (ATHEM) Nuri Paşanın kahramanlığı sayesinde kurulan Demokratik Azerbaycan’ın Bağımsızlık günü yad ediliyor. Bu yıl yine, Kafkas İslam Ordusunun Bakü ve tüm topraklarımızı Ermeni-bolşevik birleşmelerinden azat edilmesinin 93. yılını kutlamıştır. ATHEM, Dünya Azerbaycanlıları ve Dünya Türklerinin kardeşliği, birliği ile bağlı dünyanın çeşitli şehir ve kentlerinde büyük etkinlikler yapıyordur. Almanya, Fransa Amerika dâhil pek çok devletlerin başkentlerindeki etkinliklerde, ATHEM Başkanı İlham İsmayılov, Eşbaşkan, ünlü iş adamı Prof. Dr. Akif Kerimov, Cumhurbaşkanlığı Diaspora Bölme müdürü Dr. Gafar Aliyev ve Yönetim üyeleri, içtimai hadimler ve işadamları Azerbaycan gerçeklerini dünyada tanıtıyorlar. Bu yılki etkinlikte Türkiye’nin Azerbaycan Büyükelçisi Hulusi Kılıç, müsteşarı ve devlet adamları Kafkas İslam Ordusunun Azerbaycan’ı kahramanca kurtardığından söz ettiler. Başkan İlham İsmayılov şöyle dedi: “Kafkas İslam Ordusunun Azerbaycan’a gelişi ve Ermeni-bolşevik birlikleri üzerindeki tarihi zaferi, aslinde Azerbaycan’ın Bağımsızlığının temelini koyan önemli hadisedir. Nuri Paşanın Kumandasında Bakü ve çevresindeki bütün il, kasaba, ilçe ve köyler azat edildi. Eğer Kafkas İslam Ordusunun bu tarihi zaferi gerçekleşmiş olmasaydı, o zaman Azerbaycan devletinin var oluşu mümkün olmayacaktı. Bakü azat edildikten sonra Merkeze yerleşen o zamanın Milli hükümeti, Azerbaycan Cumhuriyetinin Dünyada tanınmasını temin etti.Yani Dünyanın Azerbaycan’ı tanıması bilhassa Nuri Paşanın sayesinde olduğunu halkımız iyi biliyordur. Hepimiz Nuri Paşayı şükranla hatırlıyoruz. Onun anısına en büyük heykelin inşası için çalışmalarımız sürüyordur. Azerbaycan Cumhurbaşkanı, Sayın İlham Aliyev Azerbaycan Türkiye ilişkilerin ebediyen olduğunu her fırsatta dile getirir ve ülkelerimiz arasındaki kardeşlik bağlarının pekişmesinde müstesna hizmetleri olduğunu halkımız iyi biliyordur. Sayın İlham Aliyev’in sayesinde iki kardeş devlet başkanları Ulu Önder Haydar Aliyev’in “Aynı Millet, İki Devlet” felsefesi ufkunda kardeşlik bağlarımızın pekişmesi için her türlü çalışmalarımızı sürdürmektedir.”. Nuri Paşanın kahramanlıkla dolu hatırasını başka bir konuşmacı Dr. Gafar Aliyev şöyle ifade etti: “Bakü iki defa kaos ve uçurumun kenarından 207 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi dönmüştür. İlki Nuri Paşanın sayesinde Kafkas Türk İslam Ordusu Bakü’yü ermeni-bolşevik işgalinden azat etmiştir; ikinci defasında ise Ulu Önder 1993 yılında hakimiyyete döndükten sonra Bakü’yü vatandaş savaşından, kaos ve anarşiden kurtarmıştır”. Kafkas Türk İslam Ordusunun Azerbaycan topraklarını hilas etmesi ve Karabekir Paşanın da Nahçıvan topraklarının ermeni çetelerinden temizlemesi ile bağlı tedbirlerin her yıl yapılması büyük önem taşımaktadır. Yeni nesil, genç kuşak geçmiş tariıhlerini iyi bilecektir, iyi idrak edecektir ve kendi hilaskarlarını, yüce Paşalarını güzel tanıyacaktır. Gençlerde vatan ve toprak uğrunda kahramanca dövüşmenin ne kadar onur ve kıvanç verdiğini anlayacak, milli ruhunun pekişmesi, gençlerde vatan ve toprağın namus ve şeref olduğunu anlayacaklardır. Azerbaycan Cumhurbaşkanı, Sayın İlham Aliyev resmi olarak gittiği ülkelerin resmi devlet başkanları ve basın karşısında Azerbaycan topraklarının Ermenistan Silahlı Kuvvetleri tarafından işgal olunduğunu ifade ediyor. Konuşmalarında vurguladığı önemli nokta şudur: “Biz bütün barış ve sulh yollarını deniyoruz. Biz savaş istemiyoruz, fakat sabrın da bir sonu vardır. Ermeniler bizimle oyun oynuyorlar, verdikleri sözlere emel etmiyorlar. BM almış olduğu dört karara uymuyor, topraklarımızı işgal etmeye devam ediyor… Devletimizin Silahlı Kuvvetlere ayırdığı bütçe Ermenistan’ın yıllık bütçesinden de fazladır. Her yolu deniyoruz, gerekiyor ise savaşır, topraklarımızı işgalden kurtarırız…” Batı Azerbaycan topraklarında bin yıllardan fazla yaşayan soydaşlarımız ve Garabağ topraklarından toplam bir milyondan fazla zorla göç olunan insanlarımızın da sabrı tükenmiş durumdadır. Sadece onların güç ve sava- 208 şı sayesinde de biz topraklarımızı kurtara biliriz. Ermeniler akıllarını yitirmiş durumdalar, kiminle oynadıklarını unutuyorlar. Savaş olsa bile ortada her iki taraftan siviller, insanlar ölecekler. En çok ölen taraf yine Ermenistan olacaktır… Ermenistan’ın siyaset aktörleri bunu iyice düşünmeliler. Ermeni halkı perişan durumdadır, ülkeden kaçanların sayı her gün artıyor. Nüfusları bir milyona yaklaşmıştır. Akıllı davransalar, topraklarımızdan geri çekilseler, biz adil komşu olarak onlara gaz, petrol ve ışık da vere biliriz. Çünkü orada çocuklar, ihtiyarlar, hastalar yaşıyor. Öteki yıllarda Azerbaycan onlara her şeyi bedavaya vermiştir: ışık, gaz ve petrolü özellikle. Biz adil ve mert milletiz, hiç bir ülkenin, hiçbir komşunun topraklarında gözümüz yoktur. Gürcistan’a en düşük faizle 250 milyon dolar borç veren tek ülke yine Azerbaycan’dır. Ermenistan yine papaklarını önlerine koyup iyice düşünmeliler. 1918 yılını iyice hatırlasınlar, düşünsünler, topraklarımızdan sakince gitsinler, diyorum. Aksi halde başları bela görecektir, çünkü kendi haklı felaket ve alcık içindedir, durumları çok kötüdür. Yazık değil mi? En doğru, en adil karar bana göre topraklarımızdan çekilip gitmeleridir. Komşu gibi Azerbaycan onlara gaz da, ışık da, petrol da verecektir. Çünkü bir kere biz komşuyuz, çünkü Azerbaycan halkı adil halktır, hayırseverdir ve rehimdildir. Çünkü Azerbaycan halkı tarih boyu komşuları ile adil davranmıştır, hiçbir komşu devletlerin toprağına Ermeni cellâtları gibi göz dikmemiş, işgale kalkmamıştır, lokma ekmeğini komşularıyla hep paylaşmıştır. Tarihi belgeler bunu ispat ediyor. Biz böyle olmuşuz, şimdi de böyleyiz. Mert, cesur, hayırsever, kahraman ve adaletli halk olarak dünyada şimdi de böyle tanınıyoruz. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Doç. Dr. Vefa GULİYEVA RUS ZABİTİNİN XATİRƏLƏRİ Tverdoxlebov – çar zabiti, podpolkovnik, Ərzrum artilleriyasının rəisi, 2 – ci Ərzrum artilleriya polkunun komandiri. 2 – ci Ərzrum artilleriya polkunun vəziyyəti yaranma tarixindən 27 fevral – 12 mart 1918 – ci ilə qədər. (Türk ordusunun Ərzrumu tutduğuna qədər). (Türk arxivi, I dünya müharibəsi şkafı, 401 rəf, 1578 iş, e. 1 – 24, 1 – 67). 1917 – ci ilin dekabrın ortalarında Qafqaz rus ordusu cəbhəni Baş komandanın razılığı olmadan tərk edir. Ordu ilə birgə Ərzrum qala artilleriya alayı da getdi. Ərzrum artilleriyasından təkcə Ərzrum və Dəvə - boynu möhkəmləndirilmiş pozisiyaların zabitləri və artilleriya alayının 40 zabiti qalmışdı. 209 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Bu zabitlər məsuliyyəti dərk edərək rus əsgərlərinin atıb getdiyi topların yanında qaldılar. Qalan zabitlər getdi. Möhkəmləndirilmiş pozisiyalarda 400 – dən çox top qalmışdı. Onları çıxarmağa qüvvə yox idi, toplar beləliklə pozisiyalara, zabitlər isə toplara bağlanmışdılar və ordu komandanının əmrini gözləyirdilər. 1- ci alayın getməsi ilə 2 – ci Ərzrum artilleriya alayının yaranması üst – üstə düşdü. Ordunun cəbhəni tərk etməsi ilə əlaqədar – Ərzrumda inqilabi yolnan özünü erməni əsgərinin ittifaqı adlandırılan erməni ittifaqı yarandı. Bu ittifaq ordu komandanına yeni artilleriya alayı üçün 400 hazırlıqsız erməni əsgəri verdi. Bunların bir qismi o dəqiqə dağılmışdı, qalanları qaraula düşdü və artilleriya pozisiyasının qorunmasında iştirak etdi. Ordunun cəbhəni tərk etməsindən bir az əvvəl, Şimali Qafqazda vətəndaş müharibəsi alovlananda və Zaqafqaziya Rusiyadan ayrı düşəndə Tiflisdə özünü Zaqafqaziya Komissarlığı adlandırılan müvəqqəti hökümət yaranır. Komisarlıq bəyan edir ki, o burada müvəqqəti olaraq qayda – qanun bərpa olana qədər Rus hökümətini əvəz edir və Zaqafqaziyada Rusiyanın tərkib hissəsi olaraq qalır. 18 dekabr 1917 – ci il Dekreti ilə (qanunu ilə) Komisariat bəyan eylədi ki, dağılmış ordunun əvəzinə yenisi yaradılacaq və millətlər olan – yunan, aysar və s. korpuslar yaradılacaq. Ərzrum və Dəvə Boynunun möhkəmləndirilmiş pozisiyaların top artilleriyası hansı milli orduya aid edilənə qədər qarışıq qalacaq. Zabitlər əsasən ruslar, əsgərlər isə ermənilərdən ibarət idi. Artilleriyanın rəisi, polkun komandiri və əsas zabitlər – ruslar idi və ona görə də heç kim bu artilleriyanı erməni artilleriyası hesab edə bilməzdi. Heç kim bu artilleriyanın erməni artilleriyası olduğu haqda əmr verməmişdi, o öz əvvəlki rus adını daşıyırdı. Biz hamımız orada 210 xidmət edirdik, Rus xəzinədarlığından məvacib alırdıq, Rus ordu komandanlığına və Baş komandana tabe idik, polkun nəzdində rus kilsəsi və erməni yox rus keşişi fəaliyyət göstərirdi. Rus ordusunun cəbhəni tərk etməsindən artıq iki ay keçir. Bu vaxt ərzində yeni ordu hissələri və ya başqa millətdən olan ordu hissələri Ərzruma gəlməyib. Polkda nizam – intizama riayət olunmayıb, əsgərlər cəbhədən qaçırdılar, oğurluqla, soyğunçuluqla məşğuldular və artıq zabitlərə tabe olmaqdan imtina edirdilər. Ərzrum şəhərinin qarnizonunun rəisi polkovnik Torkom təyin edilmişdi: eşitdiyimə görə bolqar ermənisi idi. Bu ilin yanvarın ortalarında bir erməni piyada alayının bir neçə əsgəri adlı – sanlı, varlı bir Türkün evini talan edərək, özünü qətlə yetirirlər; Türkün soyadı yadımda deyil. Ordu komandiri general Odişelidze ayrı hissələrin komandirlərini yanına yığıb tələb edir ki, qatillər üç gün ərzində tapılıb məsuliyyətə cəlb olunmalıdır. Erməni zabitlərinə xüsusi qeyd edir ki, erməni əsgərlərinin belə hərəkətləri bütün erməni xalqı üçün rüsvayçılıqdır və erməni xalqının mənafeyi bu qatillərin tapılmasını tələb edir, eyni zamanda o tələb edir etdi ki, bütün bu azğınlıqlara son qoyulsun, əks təqdirdə o müsəlman əhalisinə özünü müdafiə məqsədi üçün silah paylamaq məcburiyyəti qarşısında qalacaq. Polkovnik Torkom inciyərək cavab vermişdir ki, bütün erməni xalqı belə deyil və bir neçə oğru – quldur erməni xalqı ilə eyniləşə bilməz və bütöv bir xalqın vicdanına ləkə sala bilməz. Hissə komandirləri Ordu Komandirini hərbi məhkəmə və ölüm hökmü tətbiq etməyə xahiş etdilər. Ordu Komandiri cavabında qeyd etdi ki, ölüm hökmü tətbiq etmək iqtidarında deyil. Qatillərin tapılıb tapılmadığı haqqında xəbərim yoxdur. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Yanvarın sonunda – səhv etmirəmsə ayın 25 – i, polkovnik Torkom parad keçirdib, 21 topdan atəşfəşanlıq təşkil etmişdi. O bunu əsgərlərdə ruh yüksəkliyi və güc nümayiş etməsi ilə əsaslandırmışdı. Nümayiş zamanı Ordu Komandiri general Odişelidzenin yanında o erməni dilində bir nitq də söyləmişdi. Təbii ki biz heç nə başa düşmədik. Sonra məlum oldu ki, bu nitqində polkovnik Torkom Ermənistanın muxtariyyətini, özünü isə onun hakimi elan edib. Ordu komandiri bunu bilən kimi onu Ərzrumdan xaric etdi. Bundan məlum oldu ki, hökümət ermənilərin müstəqilliyi haqqında fikri belə dəstəkləmir. Mən neçə dəfə eşitmişəm ki, Ordu komandirinin ştabında olan zabitlər dönə - dönə ermənilərə qeyd ediblər ki, ermənilərin rus ordusundan qəbul elədikləri Ərzrumun anbarlarında saxlanılan hərbi sursat heç də ermənilərə şəxsi əmlak kimi verilməyib, sadəcə olaraq başqa ordu hissələrinin olmadığı üçün müvəqqəti nəzarətə verilib. Eyni zamanda bizə məlum oldu ki, Ərzincanda ermənilər dinc sakinləri vəhşicəsinə qıraraq hücuma keçən Türk ordusundan qaçırlar. Ordu komandirinin verdiyi məlumata görə və rus zabitlərinin söhbətlərindən məlum olur ki, 800 qədər Türk öldürülüb, ermənilərdən isə Türklərin özünü müdafiə nəticəsində cəmi bir erməniyə xəsarət yetirilib. Ərzrumun yaxınlığında İlicə kəndində də dinc sakinlər öldürülmüşdülər. Fevral ayının 7 – si, günortadan sonra, mənim diqqətimi küçələrdə cərəyan edən qəribə hadisələr cəlb etdi. Milis və əsgərlər Türk kişilərini yığıb harasa aparırdılar. Mənim suallarıma cavab verdilər ki, bunları dəmiryol magistralını təmizləmək üçün aparırlar. Saat 15 – 00 da mənim alayımın rus zabiti Zipskiy mənə zəng edib dedi ki alayın yerləşdiyi yerdə erməni əsgərləri küçədən 6 Türk vətəndaşını tutaraq həyətə salıb döyürlər, güman var ki öldürəcəklər. O özü onlara kömək edə bilmir ona görə ki, ermənilər onun özünü ölüm ilə hədələyirlər, orada olan erməni zabiti əsgərlərin qarşısını almaqdan imtina etdi. Mən o dəqiqə yaxınlıqda olan üç rus zabitini götürərək Türkləri azad etməyə tələsdim. Kazarma yaxınlığında məni Zipskiy və Ərzrum şəhər idarəçiliyinin nümayəndəsi cənab Stavrovskiy qarşıladı. O da ermənilərin həbs etdiyi Türk dostunu axtarırdı. Onlar xəbər verdi ki, əsgərlərin onların həyətə daxil olmasının qarşısını alırlar. Biz kazarmaya yaxınlaşanda oradan 12 Türkün qaçıb çıxdığını gördük, onlar qorxu içində əraziyə səpələndilər. Onlardan birini biz saxladıq, lakin tərcüməçisiz onunla ünsiyyət qura bilmədik. Kazarmanın həyətinə mən maneəsiz daxil oldum. Əsgərlərdən tələb etdim ki, həbs olunan Türk sakinlərinin yerini göstərsinlər. Cavabında burada Türk sakinlərinin olmadığını eşitdim. Axtarışa başlayarkən mən hamamda 70 – dən artıq Türkün saxlandığını aşkarladım. Qısa tətqiqatdan sonra 6 nəfər əsgəri həbs edib, saxlanılanları buraxdırdım. Mən xəbər verdilər ki, bu gün kazarmanın yanında yerləşən binaların birinin damında erməni əsgəri tərəfindən tüfəngdən açılan atəşlə bir fağır, kasıb Türk dinc sakin öldürülmüşdür. Təəssüflər olsun ki, azad olunanların adları olan sənəd Türklərin Ərzrumu 27 fevralda aldıqları zaman başqa sənədlərlə birgə itirilmişdir. Bunu əhalinin köməyi ilə bərpa etmək olar, çünki indiyə kimi mən şəhərdə mənə həyatlarını qoruduğum üçün minnətdar olan çox saylı Türk sakinlərinə rast gəlirəm. Onları tərcüməçi Əli bəy Pepinov da yaxşı tanıyır, o vaxtilə cənab 211 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Stavrovskinin katibi işləyib və insanların siyahısını tərtib edib. Bizim tədqiqatımız aşkar etdi ki, bu işdə bilavasitə fəal iştirak edən proporşik milliyətcə erməni olan Karaqadayevdir. Həbs olunan Türklərin şahidliyi ilə o axtarışlara rəhbərlik edib və əsgərlərin müsadirə etdikləri əşyaları mənimsəyib. Karaqadayev o zaman həbs olundu və məhkəməyə kimi azadlıqdan məhrum edildi. Axşam Ordu komandirinə bu haqda məlumat verildi. Gün ərzində ermənilər tərəfindən şəhərdə törədilən bir neçə qətl hadisəsi qeydə alınmış və bazar yandırılmışdır. Ümumiyyətlə şəhər kənarından da Türk dinc sakinlərinin ermənilər tərəfindən öldürülməsi haqda məlumatlar daxil olurdu. Mənim sərəncamım ilə Tafta yaxınlığında bir Türkü qətlə yetirmiş erməni əsgəri həbs edilib. Şəhər komendantı təslim edilmişdi. Türklər şikayət edirdilər ki, işə göndərilənlərdən çoxsu itkin düşüb, geri qayıtmır. Türkləri azad etdiyimiz günün səhəri biz baş topçular Ordu komandirinə müraciət edib xahiş etdik ki, bizə Ərzrumu tərk etməyə icazə versin. Ermənilərin vəhşiliklərinin qabağını ala bilmirdik və öz adımızla ermənilərin azğınlıqlarını ört – basdır etmək daha bir saniyə belə istəmirdik. Ordu komandirindən biz öyrəndik ki, Türk ordusunun başçısı Bahib – paşa ona radioteleqram verib xəbərdarlıq edib ki, o Türk ordusuna Ərzincanı tutmaq və rus ordusu ilə görüşənədək irəliləməyi əmr etmişdir, ona görə ki ermənilər bu ərazilərdə vəhşiliklər edib dinc Türk əhalisini qırılar. Zaqafqaziya komissarlığı buna cavab olaraq Türkiyəyə sülh müqaviləsi bağlamağı təklif etdi. Radioteleqrafla Türk ordu komandanlığından cavab gəlir ki, onlar bu təklifi böyük 212 məmnuniyyətlə qəbul edir, lakin qərarı sonunda Türkiyə hökuməti verir və ona görə də komandanlıq rusların bu təklifini hökumətlə çatdırır. Bizim xahişimiz ilə ordu komandanlığı teleqraf ilə komissariatın sədri cənab Qeqeçkori və general Zebedinski ilə danışıqlar aparıb və cavabında erməniləri sakitləşdirmək üçün Ərzrumu doktor Zavriyev və Antranik göndərirlər; erməni milli şurasını qarşısında ultimativ tələblər qoyulub ki, bu biyarbırçılıqlara son qoyulsun, əks təqdirdə hökumətin kifayət qədər gücü var ki, bu tələbi yerinə yetirsin; və son qərar Türk hökumətindən sülh haqqında cavabı alandan sonra veriləcək, o vaxta qədər biz Ərzrumda qalmalıyıq. Sonunda deyilirdi: “Sizə və bütün zabitlərə göstərdikləri şücaətə görə dərin təşəkkürümüzü bildirir və inanırıq ki, siz və sizin bütün əməkdaşlarınız qəhrəmanlıq edib öz yerlərinizdə qalacaqsınız. Bu gün Rusiyanı yeni bəlalar gözləyir bu çox vacibdir.” Bundan sonra ordu komandanlığı hamıya öz yerində qalmağı haqqında yazılı əmr etdi. O dedi ki, onun böyük səlahiyyəti var və o bundan istifadə edərək bizim heç birimizin haqsız həlak olmasına yol verməz. Beləliklə, biz rus hökumətinin tələbi ilə Ərzrumda qalası olduq. Bu zaman məlum oldu ki, Türk hökuməti Zaqafqaziya komissarlıqla sülh danışıqları aparmağa razılıq verib; danışıqlar üçün Trapezund şəhəri seçilib. Danışıqlar fevral ayının 17 – nə təyin edilib. Ordu komandiri bizi başa saldı ki, sülh danışıqlarına qədər biz Ərzrumda qalmalıyıq. Sonra isə sülhün şərtlərindən asılı olaraq Ərzrumdan bütün toplarımızı sursatlarla birgə ya Türk ordusuna təhvil verməli və yaxud da əgər sülh danışıqları bir nəticə verməsə topları partladıb Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Ərzrumdan çıxmalıyıq, ona görə ki ordu komandiri Ərzrum yaxınlığında döyüşməyə hazırlaşmır: əgər buna ehtiyac olsa yəni nizamlı Türk ordusu hücuma keçsə bizə bir həftə ondan qabaq xəbərdarlıq edəcəklər. Ümumiyyətlə. Bizim Ərzrumda qalıb qalmadığımızı həll edənə qədər biz kürdlərdən qorunmalıyıq, ona görə ki, Türk hökuməti atəşkəsi imzalayarkən bizi xəbərdar etmişdir ki, kürdl R ona tabe deyil və onları tabe olmağa məcbur edə bilmir. Bu məqsədlə hələ yanvarın axırlarında ordu komandirinin göstərişi ilə Ərzrum – Ərzincan istiqamətinə toplar göndərilmişdir ki, kürdlərin yemək skladlarına hücumlarının qarşısı alınsın. Bu toplar əsasən ermənilərdən ibarət ordunun Ərzincandan geriyə çəkildiyi zaman çıxarıldı. 10 fevralda həmin məqsədlə Böyük – Kiramətli, Trapezund qapıları və Surb – Nişan (Əbdürrəhman – Qazi) istiqamətlərinin hərəsində iki top qoyuldu. Sonradan bu topların sayı artırıldı. Palan – Tökən tərəfdən kürdlərin hücumlarının qarşısını almaq məqsədi ilə topların Qars və Xarput qapıları arasında yerləşdirilməsi planlaşdırılmışdı. Bu toplar yalnız kürdlərə qarşı istifadə olunurdu. Onlar açıq qoyulurdu və toplar olan nizami ordu ilə döyüşə bilməzdi, ona görə ki təbiq o dəqiqə düşmən artilleriyası tərəfindən məhv edilə bilərdi. Kürdlərin hücumlarını isə çox məharətlə dəf edirdilər. Fevralın ortalarında uzaq məsafədə yerləşən toplardan qıfıllar çıxarılıb skladlara yığıldı. Palan – Tökən tərəfdən bu iş yarımçıq qaldı. Kürdlərin hücumlarını dəf etmək üçün nəzərdə tutulan səhra topları olduğu kimi qalırdı. Türk nizamlı ordusunun hücumu tezliklə gözlənilmirdi. Fevralın 12 – də vağzalda bir dəstə silahlan- mış erməni əsgəri 10 – 12 nəfər silahsız dinc əhali olan Türkü qətlə yetirdi. Bu səhnənin şahidi olan iki rus zabiti bu qətliyamın qarşısını almaq istəyəndə azğınlaşmş kütlə onları da öldürəcəkləri ilə hədələdilər. Heç kimi həbs etmək mümkün olmadı. Fevralın 13 – dən Ordu komandirinin əmri ilə Ərzrumda ölüm hökmü tətbiq etməklə, inqilab qanunlarına uyğun, səhra məhkəmələri təşkil olundu. Polkovnik Moreli Ərzrumun komendantı və tribunalın sədrini ermənilərdən təyin edib şəhərdən çıxdı. Onunla birgə artilleriyaya rəhbərlik edən general – mayor Qerasimov da Ərzrumu tərk etdiki geriyə çəkiləcək artilleriya üçün yer hazırlasın. Mən onun yerinə qaldım. Polkovnik Morelin ştabı əsasən rus zabitlərindən ibarət idi. Ştabın rəisi Şneur idi. Ordu baş komandiri Ərzrumu tərk edərkən polkovnik Morel davranışını dəyişdi. O bəyan etdi ki, Ərzrum qarnizonu sonuna kimi şəhəri müdafiə edib şəhərdən çıxmayacaq və heç bir zabit buranı tərk etməyəcək. Ordu baş komandirinin şəhəri tərk etdiyi birinci gündə polkovnik Morelin yanında keçirilən müşavirədə mən dedim ki, zabitlər arasında buranı tərk etmək istəyənlər var. Buna cavab olaraq erməni Soqomonyan hay – küy salaraq qeyd etdi ki, o, hərbi tribunalın üzvü kimi bir nəfər də olsun rus zabitini buradan buraxmayacaq və özü şəxsən bunu etmək istəyən hər bir kəsi güllələyəcək. O vurğuladı ki, Həsən – Qalada və Köprü – Köydə güclü qaravul qoyulub və ondan xüsusi kağızı olmayanları saxlayıb geri tribunala qaytaracaqlar. Mən gördüm ki, biz tələyə düşmüşük və buradan çıxmaq çox çətin olacaq. Məlum oldu ki, səhra məhkəməli daha çox azğınlaşmış ermənilərə qarşı yox rus zabitlərinə qarşı yönəlib. 213 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Şəhərdə zorakılıqlar davam edirdi. Rus zabitləri silahsız, aciz Türk əhalisinin daimi müdafiəçiləri olaraq qalırdı. Mənə tabe olan rus zabitləri güc yolu ilə küçələrdə saxlanılan və zorakılığa məruz qalan Türkləri azad edirdilər. Laboratoriya müdiri Qarayev bir dəfə küçədə Türkü soyub qaçan erməni əsgərinə atəş açmışdı. Silahsız sakinləri öldürən yaramazların mühakimə olunması yerinə yetirilmirdi. Səhra məhkəmələri erməni əsgərlərinin qorxusundan fəaliyyətsizlik göstərirdi. Səhra məhkəmələrinin işə başladığı zamandan ermənilərin söz verməsinə baxmayaraq birdənə də olsun günahkar erməni məsuliyyətə cəlb olunub asılmadı. Amma səhra məhkəmələrinin yaranması tələbini məhz ermənilər irəli sürmüşdü. Türklər deyirdilər ki, heç bir vaxt ermənilər ermənini cəzalandırmayacaqlar. Biz də görürdük ki, rusların dediyi kimi “qarğa qarğanın gözünü çıxarmaz”. Sağlam, silahı daşımağı bacaran ermənilər öz qaçan ailələrini müşahidə etməyə gedirdilər. Həbs olunmuş proporşik Karaqadayev mənim icazəm olmadan azad edilmişdi. Polkovnik Morel bunu onun günahsız olduğu ilə əsaslandırılmışdı. Ona baxmayaraq ki bizlərdən heç kim dindirilməmiş baxmayaraq ki bu hadisənin əsas şahidləri biz olmuşuq. Bundan asılı olmayaraq mən əmr etdim ki, polkovnik Aleksandrov bu işlə məşğul olsun və özü tədqiqat işi aparsın. Proporşik Karaqadayevin yenidən piyada alayına göndərilməsi haqqında vəsadət qaldırdım. Mənim tərəfimdən Taftda həbs olunmuş qatil də məhkəməyə cəlb edilməmişdir. Polkovnik Morel Ərzrumun əhalisinin üsyanından qorxurdu. müsəlman Fevralın 17 – də Ərzruma Antranik gəldi. 214 Onunla birgə zəbt olunan vilayətlərin general – komissarın köməkçisi doktor Zavriyev də gəlmişdi. Biz ermənilərin siyasi həyatıynan və tarixiynən maraqlanmadığımız üçün bilmirdik ki Antranik Türk vətəndaşıdır və Türk hökuməti tərəfindən qatil elan edilərkən ölümə məhkum edilib. Bütün bunları mən martın 7 – i Türk ordusunun baş komandanı ilə olan söhbətdən bildim. Antranik sinəsinə müqəddəs Vladimir 4, Stanislav – 2, Qeorqiy xaçı və 2 ordenləri taxılmış rus general – mayor geyimində gəlmişdi. Onunla birgə onun ştabının rəisi polkovnik Zikkeviç də gəlmişdi. Antranik gəlməmiş general Morel ondan Həsən – Qaladan aldığı teleqramı dərc etdi. Orada deyilirdi ki, onun əmri ilə Köprü – Köydə pulyomyatlar qoyulub və onlardan Ərzrumdan qaçan qorxaqlar güllələnəcəklər. Antranik gələrkən qalanın komendantı təyin edildi. Polkovnik Morel ona tabe olurdu və biz də polkovnik Morelə. Antranikin gəldiyi gün mənim zabitlərimdən bir xəbər verdi ki, Təpə - Qöy kəndində ermənilər ucdan tutma yaşından və cinsindən asılı olmayaraq bütün silahsız, dinc əhalini qırıblar. Mən həmən Antranika bu haqda xəbər verdim. Mənim yanımda o əmr verdi ki, Təpə - Qöyə iyirmi atlı göndərsinlər və günahkarları həbs etsinlər. Mən indiyə kimi bilmirəm bu əmr yerinə yetirildimi və ya yox. Polkovnik Torkom yenə də peyda oldu. Antranikdən bir neçə gün sonra Ərzruma artilleriya polkovniki milliyətcə erməni Doluxanov gəldi. Mənə elan etdilər ki, o, artilleriya inspektoru təyin edilir və məndə ona tabe oluram. Mən buna etirazımı bildirəndən sonra Doluxanovun Ərzrum qəsrinin artilleriya işinin təşkili haqqında əmr verildi. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi O vəzifəsini icra edəndən sonra Antranikin adından göstərişlər verməyə başladı. Mənim alayımın batalyon komandiri, milliyətcə erməni ştabs – kapitan Canpoladyansda mənim işlərimə qarışmaq cəhdini etdi; biləndə ki topları evakuasiya etməyə hazırlaşırlar və işıqlandırıcılar xarab olub. O dedi ki, bir dənə də olsun topun buradan çıxarılmasına yol verməyəcək. Rus zabitlərinin qalıb qalmadığın asılı olmayaraq ermənilər onsuzda qalacaqlar və toplar onlara lazım olacaq. Məlum oldu ki, ermənilər Rusiyaya xidmət etmək adı altında bütün hakimiyyəti ələ almaq, rus zabitlərini isə icraçı etmək məqsədi güdürlər. Görünürdü və hiss olunurdu ki, məsələ Rusiyanın xeyrinə yox, ermənilərin müstəqilliyini rus zabitlərinin əlləri ilə təmin etməkdən ibarətdir; lakin bunu açıq göstərməkdən çəkinirdilər, ona görə ki əks təqdirdə bütün rus zabitləri – topçular və ya onların böyük əksəriyyəti o zaman buranı tərk edərdilər, ermənilərin isə topçuları yox idi. Ermənilər topçuların pozisiyaları tərk etməsindən qorxurdular. Məsələn, 7 Qafqaz dağ divizionunun müvəqqəti komandanı kapitan Plat mənə danışmışdı ki, fevralın 7 – də Ərzrumdan Sarıqamışa dağ artilleriyasını göndərmək nəzərdə tutulurdu. Erməni rəhbərliyi bunu bilən kimi fevralın 5- də dağ divizionun komandirini həbs etdilər. Ordu komandının əmri ilə zabit azad edildi. Bundan sonra zabit üç dəfə həbs edilirdi və ermənilər dağ artilleriyası Ərzrumu tərk etsə şəhəri qana boyamaqla hədələyirdilər. Hər dəfə həbs olunan zabiti rus qərargahının zabitlərinin səyilə azad edirdilər. Ordu komandanı dağ artilleriyasını Sarıqamışa aparılması- nı dayandırdı. Bu hadisə məni 7 – ci dağ divizionunun müvəqqəti komandiri ilə yaxınlaşdırdı. Vəziyyəti belə görcək biz qərara aldıq ki, əgər ermənilər öz maraqlarına xidmət etmək məqsədi ilə rus zabitlərinə əl qaldırsalar biz bir – birimizə kömək edək. Təbii bu razılaşma məxfi xarakter daşıyırdı. Toplar, rus zabitləri bizim əlimizdə real qüvvə idi. Elə o zaman, mənim məsləhətlərimlə, kapitan Plat tabeliyində olan zabitləri öz və bizim mənzillərimizə yaxın yerləşirdi. Mən özüm polkun təşkilindən başlayaraq hər şeyi şəhərin müsəlmanlar yaşayan hissəsində yerləşən artilleriyaya yaxın cəmləşdirirdim. Antranikin Ərzruma gəlişi ilə polkovnik Morelin qərargahında sakinlərin etiraz üsyanının qaldırılması təhlükəsi artdı. Hər gün bu qorxu hissi güclənirdi. Antranikin gəldiyindən üç gün sonra polkovnik Moreldən əmr aldım ki, təcrübəli zabitlərib şəhərin müsəlman hissəsini top atəşinə tutmaq üçün toplara təyin edim və əgər üsyan başçılarının həbsi zamanı üsyan qalxsa şəhərin müsəlman hissəsi dağıdılsın. Bizim hamımıza şəhərin müsəlman hissəsindən erməni hissəsinə köçmək əmri verildi. Biz, rus zabitləri, iki il müsəlmanlar ilə çiyin – çiyin yaşayıb onlara yaxşı bələd olmuşduq və üsyanın baş verəcəyinə inanmayaraq, erməni riyakarlığını və qorxaqlığını lağa qoyurduq. Təbii ki, zabitlər şəhərə atəş açmaqdan qəti imtina etdilər və dedilər ki, burada dinc, silahsız əhaliylə, uşaq və qadınlara yox düşmənlə vuruşmaqdan ötəri xidmət edirlər. Yaranmış vəziyyətdə isə biz qorxurduq ki, ermənilər qorxudan olmayan yerdə üsyan təhlükəsi görüb atəş açmağı tələb edərlər. Şəhərin müsəlman hissəsindən bir çıxmadıq əvvəla ona görə ki, qısa bir müddətdə bu fiziki cəhətdən mümkün deyildi, ikincisi ona görə 215 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi ki, bizim buranı tərk etməmiz ermənilərin əl – ayağını açıb Ərzincan ssenarisi ilə burada qırğın törətməyə imkan yaradırdı, üçüncüsü də şəhərin erməni hissəsinə köçməyimiz bizi artıq inamımızı itirmiş ermənilərin əlində girova döndərəcəkdi. Dağ artilleriyasının zabitləri bundan imtina etdilər. son nəticədə iş ermənilərin ixtiyarına verilmişdi. Təbii, zənn olunacaq üsyan başçılarının həbsi üsyansız ötüşdü. Polkovnik Morelin şəhəri top atəşi tutmaq əmri bütün zabitləri həyəcanlandırdı və məni iclas çağırmağa təhrik etdi. Zabitlərin ümumi iclası arada bir gün fasilə olmaqla iki dəfəyə keçdi. Birinci iclasda Ərzrumun və Dəvə - Boynunun möhkəmləndirilmiş pzisiyasının artilleriyasının zabitləri bir neçə gün Ərzrumda olan iki ingilis zabiti, polkovnik Morel, polkovnik Zikkeviç, polkovnik Doluxanov (erməni) və doktor Zavriyev (erməni). İngilislər erməni təsirindən azad olan insanlar kimi dəvət olunmuşdular və buranı tərk edəndən sonra arxa cəbhə qərargahını və xarici hərbi nümayəndələrini buradakı artilleriya zabitlər cəmiyyətinin əhval – ruhiyyəsi ilə və erməni məkrli fikirləri ilə tanış edə bilərdilər. Bu çox vacib idi, ona görə ki, bizim nə poçtumuz, nə teleqrafımız var idi və mən əmin deyildim ki mənim göndərdiyim sənədlər lazımı yerlərə çatacaq. Düzü mən tam əmindim ki, onlar ünvanlarına çatmayacaq. İclasda mən yaranmış şəraiti dəqiqliyi ilə açıqladım və rus artilleriya zabitlərinin burada qalma səbəblərini aydınlaşdırdım, ermənilərin burada törətdikləri vəhşiliklərdən və özbaşınalıqlardan mənə məlum olan məlumatları çatdır- 216 dım, Nitqimin sonunda mən xüsusi vurğuladım ki, rus zabitləri Ərzrumda ona görə qalmayıblar ki, öz mundirlərilə ermənilərin dinc əhaliyə qarşı törətdikləri vəhşi, quldur əməllərini ört – basdır etsinlər; biz Rusiyaya xidmət etməkdən ötəri qalmışıq; erməni qırğınına, yırtıcılığına yox və öz təmiz adımızı ləkələməyə hazırlaşmırıq: nə qədər ki biz buradayıq, biz tələb edirik ki, erməni ağzınlıqlarına son qoyulsun, əks təqdirdə biz buranı təcili surətdə tərk etmək tələbini irəli sürəcəyik. Məndən sonra çıxış edən zabitlərin fikri mənimkilərlə üst – üstə düşdü. Cavabımda Antranik vurğuladı ki, erməni xalqı rus xalqına və Rusiyaya borcludur və o (yəni erməni xalqı) böyük rus xalqının bir hissəsidir və indi də yalnız Rusiyaya kömək məqsədi güdür, ondan ayrılmağı belə düşünmür. Bu qırğınlar ermənilərin Türklərlə apardıqları min əsirlik ədavətin nəticəsidir və bütün bu biyabırçılıqlar həmən qətiyyətlə dayandırılacaq və gələcəkdə dinc əhaliyə qarşı zorakılıq haqqında fikir belə ola bilməz və ona görə də buradadır ki, bütün bunlara son qoysun və əgər o buna nail olmasa birinci buranı tərk edəcək. Söhbət tərcüməçi vasitəsilə aparılırdı. Suala istəyənlər Ərzrumdu tərk edə bilərlərmi? Cavab verdi ki ruhən zəif olanlar Ərzrumu tərk etsələr işin xeyrinə olar və o onların getməsinə mane olmamağa çalışacaq. Polkovnik Zinkeviç bizi inandırmağa çalışırdı ki, biz rus mənafeyinə xidmət edirik və özünün də bu işə dərin inamı var. Sonunda zabitlərə bildirdilər ki, 7 – 10 gün gözləsinlər, hadisələrin necə cərəyan etməsini izləsinlər, nə dərəcədə Antranikin dedikləri əməlləri ilə üst – üstə düşəcək, sonra isə yaranmış vəziyyətə görə hərəkət etsinlər. bu iclas 20 və ya 21 fevralda keçirildi. Bundan sonra polkovnik Doluxanov mənə dedi ki, o rus zabitlərinin ermənilərə qarşı olan nifrətinə Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi məəttəl qalıb və təəccüb edir ki, niyə onlar ermənilərə nifrət eləyirlər? Bu fikri o digər zabitlərə də söyləmişdi. Antranik əmr verdi ki, hər kəs milliyyətindən asılı olmayaraq ya erməni və ya Türk, hər bir qətlə görə cavab verəcək. Şəhərdə elanlar yapışdırılmışdı və əhalini qorxmadan şəhərə çıxmağa, dükanlarını açmağa çağırırdı. Elan olunurdu ki, işə dəvət olunan Türkün təhlükəsizliyinə onu müşayət edən konvoy başı ilə cavab verəcək. O günün səhəri mən şəhər idarəetmənin qarşısında keçirdim. Mənimlə birgə mənim bir batalyon komandirim, milliyyətcə erməni ştabs – kapitan Canpoladyans da var idi. Bir dəstə elan oxuyan Türkü görcək biz dayandıq. Ştabs – kapitan yığışanlara Türk dilində başa saldı ki, müdiriyyət əlindən gələni edir ki, erməni əsgərlərinin dinc Türk sakinlərinə qarşı zorakılıqlara daha yol verilməsin və əgər əhali özü üsyan qaldırmasa onunla heç bir şey baş verməyəcək. Yığışanlar cavabında dedi ki, artıq 2 ildir ki, onlar heç bir üsyan qaldırmayıblar və qaldırmaq fikrində də deyillər. bircə istəkləri odur ki, onları, silahsız insanları incitməsinlər. Mən Canpoladyansdan xahiş etdim ki bildirsin ki, mən rus zabitiyəm, artilleriya alayının komandiriyəm və bütün rus zabitləri həmişə olduğu kimi silahsız, dinc Türk əhalisini müdafiə edib və edəcəklər və zorakılığın qarşısını almaq üçün bütün tədbirlər görülür. Dəstənin içindən təsdiqlədilər ki bu həqiqətən də belədir və 2 – 3 nəfər bildirdi ki, mən onları ölümdən qurtarmışam. Fevralın 7 – i ş – k Canpoladyans erməni komitəsinin işində iştirak etmişdir. Zabitlərin ikinci ümumi iclasında kənar adamlardan an- caq doktor Zavriyev gəlmişdi. Burada qeyd olunmuşdu ki, 2 – ci Ərzrum qəsr artilleriya alayı erməni alayı deyil, yalnız erməni əsgərləri olan alaydır. Bizlərdən heç birimiz ermənilərə muzdlu işə gəlməmişik, girmək fikrimizdə yoxdur. Erməni ordusunda xidmət etmək haqqında yazılı surətdə imza atmamışıq, kontrakta qol çəkməmişik. Hökumət dəqiq müəyyən etməlidi bu rus alayıdı yoxsa erməni. Əgər rus alayıdısa bizə rus əsgərləri göndərsinlər, ermənidirsə rus zabitlərinə icazə versinlər rus alaylarına keçsinlər Qafqaz cəbhəsində xidmət etmək istəyənləri isə hərbi müdiriyyətin sərəncamına buraxardılar. Əgər Zaqafqaziya Rusiyadan ayrılsa, söhbətlər bu haqda gedir, bizi xarici vətəndaş kimi həmən buradan çıxarmalıdırlar. Aydınlaşdırılmışdı ki, mövcud olan qanunlara əsasən hər bir zabit onun rus korpusuna keçməsi haqqında raport verməyə haqqı var. Mən elan etdim ki, əgər mənə belə sənədlər daxil olsa mən onları dayandırmadan icra etmək xahişi ilə müraciət edəcəyəm. İclasda dağ artilleriyası divizionun zabiti ştabs – kapitan Yermalov xəbər verdi ki, o yeni yaradılmış erməni divizionunda xidmət etməkdən imtina edib, istefaya getməkdən ötəri raport verib. Zabit deyir ki, onun əvvəlcə dilə tutmağa çalışırlar, lakin sonra polkovnik Morel yazılı əmr edir ki, ş – k Yermalov “uyğunsuzluğuna” görə azad edilir və başqa sözlə desək xidmətə layiq olmayan və təhlükəli olan zabit kimi ordu qərargahına göndərilir. Bundan əlavə ona əmr olunmuşdu k i, 24 saat ərzində Ərzrumu tərk etsin. Öz işini yaxşı bilən, bir neçə döyüş nişanı olan (Harpaşa) hərbi zabitlə belə rəftar etdiyinə görə şərə saldılar. Doktor Zavriyev zabitləri inandırmağa çalışırdı ki, Ərzurumda qalmaqla zabitlər rus 217 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi mənafeyinə xidmət edirlər; erməni xalqı Rusiyaya borcludur və bundan sonra da yalnız Rusiyanın himayəsi altında yaşaya bilər; ermənilər Rusiyadan ayrılmaq fikrində deyillər və erməni xalqı rus xalqının bir hissəsidir; və Rusiyanın iqtisadi və siyasi maraqları sülh müqaviləsi bağlanana qədər bizim Ərzrumda qalmağımızı tələb edir; bizim mənəvi haqqımız yoxdur ki, deyək: “Siz ermənilər və Türklər haqq – hesab çəkirsiniz. Qırın bir – birinizi, cəhənnəmə ki, bu sizin işinizdir; bizə - \ruslara bunun dəxli yoxdur.” Nəhayət, əgər biz bu qədər insanpərvəriksə və qətiyyətlə dinc sakinlərinin qırğınının qarşısını almaq tələbi ilə çıxış ediriksə onda bu insanpərvərliyin naminə biz Ərzrumda müsəlman əhalisini müdafiə etməliyik. Doktor (həkim) Zavriyevin çıxışı heç də birmənalı qarşılanmadı. O özü iclasdan sonra mənə bildirdi ki, vəziyyət gərgindir və bütün zabitlər güman var ki gedəcəklər. Gələn zabitlər şikayətlənirdilər ki, yol boyu rus zabiti nə yemək, nə də ki dincəlmək imkanı tapır; amma ermənilər üçün yemək də var, dincəlməyə isti yerdə. Fevral ayının ortalarında artilleriya zabitləri ordu qərargahının sərəncamı ilə iki vaqonetka alıb ailələrini və əşyalarının bir qismini arxa cəbhəyə (мыл) köçürtdülər. Bütün ailələrini və mallarının köçürülməsi üçün daha üç vaqonetka lazım idi. Qərargah bu haqda sərəncamı hələ Ərzrumdan köçməzdən əvvəl vermişdi. Qərargahın Ərzrumu tərk etdiyindən sonra bu vaqonetkaların ayrılması uzanırdı. Nəhayət polkovnik Zinkeviç yazılı sərəncam verdi ki, vaqonetkalar ayrılsın. Bu kağızı alarkən bu işlərə baxan erməni zabiti iki gündən sonra vaqonların nə vaxt buraxılacağı haqqında məlumat versin. Cavab verdi ki, onların böyük əksəriyyəti güclü mühafizə altında aparılacaq, qalanları isə girov qismində üsyanın qarşısını almaq məqsədi ilə saxlanılacaq. Erməni təchizat idarələrinin qeyri – qanuni hərəkətləri haqqında mənə məlumat daxil olurdu. Məsələn; əgər alayın yağ təchizatına var idisə də ona rədd cavabı verilirdi. Lakin əgər tələbnamə elektrorota üçün yazılırdı və onu Antraniklə yaxşı münasibətdə olan feldfebel almağa gedirsə yağ mütləq buraxılırdı. Ərzaq mağazasının müdiri, mənşəcə erməni olan məmur alaya (polk) qənd buraxmırdı vı bunu onunla əsaslandırırdı ki, bütün qənd ehtiyatını Antranik öz evində saxlayır və onun paylanmasına özü nəzarət edir; yazılı surətdə bunu təsdiqləmədən məmur imtina etdi. 218 Öyle mi Kars Eli'nde Çığ kopar kar selinde Bir milyon şehit yatar Mübarek Kars Eli'nde Posoflu Zülali Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Dr. Fahri VALEHOĞLU - HACILAR KIRIM SAVAŞINDA TÜRK ORDUSUNDAKİ KARAPAPAKLAR. KARS GAZİSİ – BORÇALILI HEŞİMOĞLU Kars Kalesi XIX yüzilin ortalarında Rusiya İmperiyası Balkan yarımadasında mövqelərini möhkəmləndirməyə, İstanbul və Çanaqqala boğazlarını nəzarət altına almağa, bununla da Aralıq dənizinə sərbəst çıxış yolu əldə edib Yaxın Doğuda yeni ərazilərə sahib olmağa can atırdı. Böyük Britaniya, Fransa və Türkiyə (Osmanlı) isə əksinə, Rusiyanı Qara dəniz sahillərindən sıxışdırmağa çalışırdı. Fələstindəki «Müqəddəs torpaqlar» uğrunda pravoslav və katolik ruhaniləri arasında gedən mübahisə tarixə «Kırım savaşı» və ya «Şərq müharibəsi» adı altında keçən 1853-1856-cı illər Türk-Rus savaşının başlanması üçün bəhanə oldu. 1853-cü il iyunun 26-da bağlı olan Moldaviya və Valaxiyanın işğal etdi. Buna cavab olaraq Osmanlı Dövləti oktyabrın 4-də Rusiyaya savaş elan etdi. Döyüşlər iki cəbhədə - Kırım və Qafqaz cəbhəsində cərəyan etdi. Qafqaz cəbhəsində Türk qoşunları Abdi Paşa komandanlığında Karsdan Aleksandropol (Gümrü) istiqamətində hərəkətə keçdi. Noyabrın 2-də Bayandur köyü uğrunda rusların ağır itkiləri ilə nəticələnən ilk döyüş baş verdi. 11 noyabrda Axalkələk-Çıldır yolu ilə Osmanlı ərazisinə girmək istəyən rus birliklərini sərhəddə − Çıl- 219 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Ruslara mexsus 1855 yılında Karsa hücum planı dır nahiyəsinin Kənarbel köyü yaxınlarında 1828-29-cu illər Türk-rus hərbi sonrası Borçalı və Cavaxetdən (Axalkələk bölgəsindən) köç edib Çıldır gölü sahillərindəki Göldalı (Urta), Tərəkəmə çayı (Qoçgüdən), İldırımtəpə (Rabat), Köğas, Meredis kəndlərində məskunlaşan Qarapapaq-Tərəkəmələrin Süleyman bəy başçılığındakı könüllü dəstələri qarşıladı və nizami ordunun yetişməsini gözləmədən Ardahandan gələn Hacı Hüseyn paşanın dəstəsi ilə birlikdə hücum edərək 50 rus kazakını öldürdü, 4 nəfərini isə əsir alaraq Ardahana göndərdi. Bu igidliklərinə görə Hacı Hüseyn paşaya «Mirimiran» paşalıq rütbəsi, Çıldır qarapapağı Süleyman bəyə isə «Sadiq və etibar sahibi olduğundan» Dərgahi-Ali Qapucu Başlığı rütbəsi verildi [1, s. 65-67 və 206]. 31 noyabrda isə Başgədiklərdə Osmanlılar məğlubiyyətə düçar oldu. Rus generalı M. 220 Boqdanoviç qələmə aldığı dörd cildlik Şərq müharibəsi tarixində Başgədiklər vuruşmasının nəticələrinin Güney Qafqaz bölgəsi üçün böyük əhəmiyyətə malik olduğunu qeyd edirdi [2, I cild, s. 252]. Onun sözlərinə görə rusların məğlub olacağı dəqiqəni gözləyən Qafqazın Rusiya tabeliyindəki bölgələrinin müsəlman əhalisi hər yanda üsyana qalxıb rus vilayətlərinə hücum etməyə hazır idi. «Qaçaqlıqlar (eşkiyalar) haqqında hekayələrlə tərbiyə olunmuş Qafqaz tatarlarının (Türklərinin – F.V.)» bu müharibədə tutduqları mövqeni görkəmli rus tarixçisi, bu savaşın Novorossiysk draqun (xüsusi atlı) alayının yüksək rütbəli hərbçisi qismində iştirakçısı V.Potto isə belə açıqlayırdı: «Bizim bu və ya digər məntəqədə kiçik bir uğursuzluğumuz nəinki ordumuz üçün, bütün Güney Qafqaz diyarı üçün qorxulu şəkildə əks oluna bilərdi. Biz yaxşı bilirdik ki, döyüş zəfərindən sonra türk bayraqlarının Arpaçayın sağ sahilində görünməsi Güney Qafqaz diyarının əhalisinin demək olar ki, hamısının silahlarını bizə qarşı çevirməsi üçün kifayətdir» [3, XI cild, 1860, yanvar, s. 180-181]. Başgədiklər döyüşündən sonra cəbhə bölgəsində sərt qışın düşməsi ilə əlaqədar hərbi əməliyyatlar 6 ay müddətinə dayandırıldı. Bu fasilədən rus komandanları səmərəli istifadə etməyə çalışırdılar. Onlar hər bir vəchlə Qafqaz Türklərini öz tərəflərinə çəkməyə səy göstərir və qismən istədiklərinə nail olurdular. 1854-cü ilin əvvəlində Rusiyanın Qafqaz Əlahiddə Ordusunun komandanı general V.Bebutov Türkiyədə sığınacaq tapmış qaçaqları rus ordusunda xidmət etmək şərtilə əfv edir. Bundan sonra qaçaqlardan bir neçəsi rus ordusu tərkibinə yazılırlar. Onların əksinə Borçalılı Həşimoğlu [*] və Qazax mahalının Qarapapaq köyündən olan Dəli ağa kimi məşhur qaçaqlar isə könüllü surətdə öz qan qardaşları ilə bir sırada, yəni Türk ordusu cərgələrində döyüşmək qərarına gəlirlər. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Mənbələrə istinadən deyə bilərik ki, savaşın gedişində hüdudu keçib qəfil həmlələri ilə rusları ən çox narahat edən Borçalılı Həşimoğlu və onun başçılıq etdiyi dəstə olur. Onların hücumlarının qarşısını almaq üçün Cavaxetin sərhəd kəndlərində xüsusi gözətçi postları qurulur. V. Pottonun xatirələrindən: «Xəbər yayıldı ki, Duxoboriyaya (Cavaxetin rus-duxobor kəndləri yerləşən əraziyə − F.V.) hücum gözlənilir. Bilmək lazımdır ki, sərhədə və türk gölü Çıldıra uzaq olmayan duxobor kəndləri düşmənin hücumu üçün tamamilə açıqdır. Bütün Duxoboriya boyunca qurulmuş bir neçə Don-kazak postu döyüşkən güruhun qarşısını almaq üçün kifayət deyildi. İndiki müharibənin ilk zərbələri həqiqətən Duxoboriyanın üzərinə düşdü. Bu 1853-cü ilin qışında baş verdi. Duxoborların kəndləri yandırıldı, evləri dağıdıldı…. 1855-ci ilin aprelində türklər hücumu təkrarlamaq fikrinə düşdü. Tanınmış «qaçaq» Həşimoğlu da onlarla idi. Həşimoğlu ilə − ətalətli və yuxulu türk naturası deyil, od və suyu bizim Qafqaz məktəbində keçmiş təcrübəli və dəhşətli qaçaqla isə zarafat etmək olmazdı. Deyiridlər ki, onun dəstəsində çox sayda laz, kürd, qarapapaq və ən çox da bizim müsəlman əyalətlərindən olan qaçaqlar var idi. Dəstənin toplanması barədə şayiələr sakinləri baharın əvvəlindən narahat etməyə başlamışdı. Duxoborlar öz kəndlərini dağılmağa məhkum edirdilər, ermənilər silahlansalar da, öz vardövlətlərini yerin altında gizlədirdilər. Yalnız tatarlar (Güney Qafqaz Türkləri − F.V.) bu həyəcanlı xəbəri laqeydliklə qarşılayırdılar, daha da şən idilər və öz dindaşlarına birləşmək üçün onları gözləyirdilər. Xoşbəxtlikdən türklərin niyyəti tez bilindi və onda Duxoboriyada qərar tutan Novorossiysk alayı Şestopamla Axalkələk arasındakı bütün məkanı mühafizə etmək əmrini aldı. Biz öz sayıqlığımızı ikiqat artırdıq, gündüz və özəlliklə də gecə qarovullarını gücləndirdik. Hava işıqlaşana yaxın isə eskadronlar (piyada qoşunların tərkibində süvari qoşun dəstələri – F.V.) həyəcan təbilinin çalınmasını gözləyirdilər. Çünki düşmən qəfil hücumlarını səhər açılana yaxın saatlarda etməyi xoşlayırdı. Avanpostlarda (ön gözətçi mövqelərdə) təcrübəli olduqları üçün kazakları saxlayırdıq. Məlum məntəqələrdə bir unter-ofiserdən və altı sıravidən ibarət olan böyük atlı postları (gözətçi mövqeləri) qoyuldu. Bu sıravilərdən biri həmişə at belində otururdu, qalanları isə dincəlirdi. Gecələr postlarda adamların sayı iki dəfə artırılırdı. Bu postlar kəndlərin düşmən sərhədi tərəfində yerləşən yüksəkliklərində bir-birindən elə bir məsafədə qurulmuşdur ki, tüfəng atəşi yalnız kənddə deyil, qonşu postlarda da eşidilsin və bu sonuncular bir-birlərinə şərti işarələr verməklə təhlükə siqnalını (işarəsini) bütün müdafiə xətti boyunca yaya bilsinlər. Sakinlər soyğunçuların hansı istiqamətdən gələ biləcəkləri barədə həvəslə geniş bilgilər verirdilər. Beləliklə, biz öz ətrafımızda kəsilməz piketlər zənciri qurduq. Həşimoğlu sağ olsun ki, yarı yaddan çıxmış avanpost xidmətini yenidən yadımıza salmağa məcbur etdi… Vaxt ötürdü, bununla yanaşı, Həşimoğlu bizim sərhədlərə yaxınlaşırdı. Bu «qaçaq» cürətlə bizim toxunulmaz sərhədi keçib dayandı. Birdən onu bizim avanpostların qoxusu vurdu. Həşimoğlu öz dəcəllərinə 1853-cü ildə müharibədən əvvəl düşmən qoşunlarında artilleriya atlarına böyük ehtiyac duyulurdu. Türklər bu boşluğu yerli atların cinsi alçaqboylu olduğu üçün Kiçik Asiyadakı ilxıların hesabına doldura bilmirdi. Duxobor kəndlərinə qonşuluqdakı Çıldır sancağında yaxşı bilirdilər ki, rus köçkünləri əla qoş- 221 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi quya gedən atlara sahibdirlər. Elə qarapapaqları da özünə ən çox cəlb edən bu atlar idi. tidarında olmur və Gümrüyə dönürlər. Qafqaz cəbhəsində uzunmüddətli sakitlik hökm sürür. Qarapapaqların zərbəsinə ilk olaraq Orlovka kəndi məruz qaldı. İyunun sonlarında 50 nəfərlik qarapapaq dəstəsi kordondakı (sərhəd mühafizə xəttindəki) kazakların başlarının biçinə qarışmasından faydalanaraq Orlovka kəndinə soxulub buradakı bütün atları apardı… Soyğunçuların Orlovkada törətdikləri haray-vəlvələ yaxın postlardakı kazakları ayağa qaldırdı. Onlar geri çevikcə at çapan qarapapaqları izləyən vaxt başqa bir dəstə həmin gün Troitskoye kəndinə hücum etdi… Avqustda Axalkələk nahiyəsində duxobor kəndlərinin hamısı viran edildi. Canlarını qurtaran duxoborlar Pərvana gölü sahilinə qaçıb Rodionovka və Tambovka kəndlərində müvəqqəti sığınacaq tapdılar. 1855-ci il 2 martda Kırım cəbhəsində Gözləvədə ruslar Osmanlı, Sardiniya Krallığı, Böyük Britaniya və Fransa dövlətlərinin müttəfiq ordusu qarşısında məğlub olurlar. Bu arada çar I Nikolay intihar edir və onun yerinə II Aleksandr hakimiyyətə keçir. Bundan sonra, may ayında rusların Əlahiddə Qafqaz Korpusunun komandanı vəzifəsinə təcrübəli general, 1826-28-ci illər Rusiya-İran müharibəsi zamanı rus komandan İ.Paskeviçin ordusunun qərargah rəisi, 1828-29-cu illər RusiyaOsmanlı müharibəsində qrenadyor (seçmə əsgər) briqadasının rəhbəri olmuş yeni Qafqaz canişini N.Muravyov təyin olunur. O bu savaşa dair öz xatirələrini iki cildlik «1855-ci ildə Qafqaz arxasında müharibə» adlı kitabında ifadə etmişdir. Osmanlılarda da komandan dəyişdirilir, Zərif Paşanın yerinə Şükrü Paşa təyin edilir. Ahıska hüdudlarında həyata keçirilmiş qarətlər Aleksandropol sunurlarında da təkrarlandı. Burada əsasən Arpaçay qırağındakı erməni kəndləri ziyan gördü. Qarapapaqlar kürd atlıları ilə birlikdə avqust ayı boyunca demək olar ki, hər gün hücum edib mal-qara aparır və bizim qoşunlar istifadə etməsin deyə çörək və digər taxıl məhsulları ehtiyatlarını məhv edirdilər. Aleksandropol və Ahıska hüdudlarında bizim qoşunların gücləndirilməsi buralarda qarətlərə son qoysa da, Rəvan hüdudu açıq qalırdı. Burada qarapapaqların həmlələri digər bölgələrlə müqayisədə heç də az olmayan güclə müşahidə olunurdu. Rəvan sərhəd xəttində ən çox əsasən ermənilərin yaşadığı Sürməli nahiyəsi ziyan gördü» [5, s. 54-55]. 1854-cü ilin 24 iyul tarixində Karsın Kürəkdərə kəndi ətrafında Ərzurum valisi Zərif Mustafa Paşanın ordusu ilə ruslar arasında qızğın döyüş olur. Ruslar savaş sırasında ən böyük qələbələrindən biri hesab olunan bu vuruşmadan sonra müharibəni davam etdirmək iq- 222 1855-ci il may ayının sonunda Ardahan qalası rus ordusuna təslim oldu. Bundan sonra Qafqaz cəbhəsində döyüşlər əsasən Kars üzərində gedirdi. Strateji Kars qalası rusların Ərzurum səmtinə yollarını kəsir, Türk ordusunun isə Tiflis istiqamətində yollarını açırdı. Türklər rus qoşunları qarşısına qoyulmuş əsas məqsədin Karsın işğal edilməsi olduğunu yaxşı bilirdilər və buna görə də qalanın müdafiəsini mükəmməl təşkil etmişdilər. Qaladakı istehkamların gücləndirilməsi üçün əcnəbi mühəndislər də işə cəlb olunmuşdular. Çıldır sancağının rəisi Aslan Paşanın toplayıb özü başçılıq etdiyi, əksəriyyəti Çıldır sancağı və ətraf nahiyələrin Qarapapaqlarından ibarət olan könüllülər də o zaman Karsda idilər. Karsı mühafizə edən Türk qoşunlarının qeyrinizami bölmələrinin komandanları haqqında general M.Boqdanoviç yazırdı: Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi «Türk ordusunun rəislərinə gəldikdə, heç bir təhsili olmayan, ancaq döyüşlərdə sınanmış və onu Baba Kərim adlandıran tabeçiliyində olanların sevimlisi, özünü əski türk adlandıran Ərəbistan divizyonunun komandanı (keçmiş komandanı - F. V.) Kərim paşa; fövqəladə cəsur və hər şeylə maraqlanan, əslən çərkəzlərin ubıx tayfasından olan Hüseyn paşa; qəfil hücumları, yırtıcılığı və ərazini tanımasıyla bizim sərhədyanı əyalətlər üçün olduqca təhlükəli olan Borçalı distansiyasının Türkiyəyə qaçmış keçmiş sakini Həşimoğlu onların içərisində ən yaxşıları idilər» [2, III c., s. 246]. Qafqazdakı rus ordusunun komandanı N.Muravyov isə öz əsərinin «Türk qoşunlarının rəisləri» bölməsində Karsdakı Türk qarnizonunun könüllü hissələrinin ən yaxşı komandanları arasında Kərim Paşa və çərkəz Hüseyn Paşa ilə yanaşı, əslən Malatya-Diyarbəkir yörələrindən olub «təmtərağı sevən» Hacı Teymur ağa və laz könüllülərinin başçısı Əli bəyin də olduğunu vurğulayaraq əlavə edirdi: «Nə vaxtsa türklər tərəfə qaçmış və cari müharibədə onlardan ştabs-ofiser rütbəsi almış bizim Borçalı distansiyasının (bölgəsinin) keçmiş sakini Həşimoğlu da Kars qarnizonunun şöhrətlilərindən hesab olunurdu. O mərdliyi, bacarığı və ərazini tanıması ilə məşhur olan qaçaqlar sırasına məxsus idi. Uzun muddət bizim Cənubi Qafqazın hüdudda yaşayan əhalisinin (mənbə və faktların göstərdiyi kimi, qeyritürklərin − F. V.) qənimi olubdur. Özünün çevik basqınları ilə bizim sərhəddə və ordunun arxasında peyda olub qarətlər etməsinə və əsirlər aparmasına baxmayaraq ona qarşı heç bir cəza tədbiri görülə bilmirdi. Qaçaqlıq şücaətinə dair anlayışlar, qədim zamanların cəngavərləri haqqında xalq mahnılarında tərənnüm edilən sözə və dostluğa sədaqət onun bütün Gürcüstanda tanınan adı ilə bağlı idi. Həşimoğlu bizim tatarlarla qohumluq və başqa əlaqələri olduğuna görə türklər üçün dəyərli idi» [6, I c., s. 51]. Rus qaynaqlarınca Həşimoğlunun Borçalı sakini olduğu dəfələrlə vurğulansa da, nə dəqiq hansı köydən olduğu barədə, nə də əsl adının nə olduğu barədə heç bir məlumat verilmir. Sadəcə məlum olan onun qaçaq düşməzdən əvvəl Borçalıda knyaz Orbelianinin təhkimli kəndlisi olması faktıdır [4]. Bir çox araşdırıcılar tərəfindən Türk kökənli olduqları vurğulanan Cam-Bakur (Cin-Bakur) Orbelianilərin Borçalıda Bolnis yörəsində torpaq sahələrinə malik olduğunu nəzərə alsaq, ehtimal etmək olar ki, Həşimoğlu əslən məhz Bolnis ətrafındakı köylərdən birindəndir. Bu ehtimalımızı Gürcüstan Milli Tarix Arxivində saxlanılan XIX əsr təhrir siyahılarından əldə etdiyimiz bilgilər daha da gücləndirir. Belə ki, qeyd olunan təhrir siyahılarından Bolnis yaxınlığında yerləşən, Borçalının ən böyük gürcü köyü hesab olunan və əhalisinin böyük əksərini gürcüləşmiş ermənilər təşkil edən Ratevan köyünün XIX yüzilin 20-30-cu illərinə qədər xalis Türk-Qarapapaq köyü olduğu, 1821-ci ildə köydə 22 ailənin qeydiyyata alındığı və orada Həşimoğulları (Eşimoğulları) nəslinin yaşadığı, hətta starşina (köy muxtarı) vəzifəsini də Həşimoğullarından Allahverdi adında bir şəxsin tutduğu bəlli olur [7]. Çox güman ki, bizim savaş qəhrəmanımız Həşimoğlu da Ratevanlıdır. 1855-ci il iyun ayının əvvələrində Kars rus qoşunlarının əhatəsinə düşür. Bəlgələr düşmən tərəfindən dövrəyə alınmış Karslıları ərzaqla Şürəgəl və Zərşad Qarapapaqlarının təmin etdiyini soraqlayır. Osman ağa rəhbərliyindəki Karslı gənc könüllülər dəstəsinin döyüşçüləri arasında Qarapapaqlar çoxluq təşkil edirdi [8, s. 130-131]. Karsın rus işğalında olan Azad kəndinin sakini Qarapapaq Hacı Hüseyn ağa 16 iyundan, Ramazan Bayramının ilk günündən etibarən rus ordu bölmələrinin durumu barədə Türk tərəfinə müntəzəm məlumatlar verirdi. O, 223 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Karsda ruslar lehinə cəsusluq edən 2 erməni və 1 müsəlmanın kimliklərini Türk tərəfinə bildirmiş, sonucda ruslar ondan şübhələnərək edama məhkum etmişlərsə, qaçıb canını qurtara bilmişdir. Əvəzində evi yağmalanmış, Azad kəndi isə bütünlüklə boşaldılaraq Hacıvəli kəndinə sürgün edilmişdir. Müharibə sonunda Hacı Hüseyn ağaya 5-ci rütbədən Məcidiyyə nişanı verilmiş, yardıma ehtiyacı olduğu üçün dövlət tərəfindən 25 min quruş (250 altun) məbləğində birdəfəlik yardım edilmiş, 500 quruş aylıq maaş təyin edilmişdir [1, s. 130, 221222]. Həm Muravyovun yazdıqlarından, həm də Tiflisdəki Qafqaz Arxeoqrafiya Komissiyasının topladığı sənədlərdən bəlli olur ki, «tanınmış Həşimoğlu»nun qaçaq dəstəsi 20 iyunda mühasirədə olan Kars qalasından çıxaraq Böyük Yahnı dağı yaxınlığında rus hərbi düşərgəsində mallarını satıb Gümrüyə qayıdan tacirlərə məxsus 30 içiboş yük arabasını ələ keçiribdir. 1855-ci il iyunun sonlarında rus ordusunun polkovnik İsrafil bəy Yadigarovun komandanlığındakı II Şirvan süvari-müsəlman alayı ordu komandanının düşərgəsinin yerləşdiyi Kanıköylə Gümrü arasındakı yolun təhlükəsizliyini təmin etmək üçün Oğuzlu kəndində dururdu. O sırada iyul ayının 7-dən 8-nə keçən gecə Yadigarovun müavini podpolkovnik Ömər ağa 31 nəfərlə rus gözətçi postlarını yararaq Karsa keçib Türklərə birləşmişdi. Onlardan 19-u geri qayıtsa da bu hadisə rusların onların ordusu tərkibindəki müsəlman milislərinə (könüllülərinə) qarşı onsuz da az olan güvənini daha da azaltdı. V.Pottonun qeydlərindən bir parça: «Onlarla ehtiyatlı olmaq lazımdır. Polkovnikləri Ömər bəyin bu günlərdə 12 milislə birlikdə Karsa keçməsi istər-istəməz onunla eyni xidmətdə olanları da şübhə kölgəsində qoyur» [3, XV c., 1863, mart, s. 132-133]. 224 Qarapapaq Ömər ağanın Karsa gəlişini o zamanlar Karsda işləyən xəstəxana baş həkimi Dr. Sandvit öz xatirələrində belə təsvir edirdi: «8 iyul bazar − Bu gecə təhlükə işarəsi verildi… Qarapapaq deyilən qeyri-müntəzəm Müsəlman süvarilərdən qırx nəfərin rus hizmətindən ayrılaraq bir miralay komandanlığında qaçıb gəlməsi bütün ordugahı böyük həyəcana saldı. Adı Ömər olan bu miralay gürcü (çərkəz) arxalığı geyir və bir cüt qayət gözəl apolet daşıyırdı. Müşir (marşal) Vasif Paşa onu çox səmimi qarşıladı və mirliva (tuğbay) rütbəsi verdi. O, beləcə Ömər Paşa oldu…»[1, s. 118-119]. Ömər Paşanın onunla birlikdə Türk tərəfinə keçən silahdaşlarının hamısının Həşimoğlunun dəstəsində yer aldıqları da rus hərb qaynaqlarının bizə verdiyi bilgilərdəndir [3, XI cild, 1860, yanvar, s. 180-181]. Bu savaşda iştirak edən rus zabitlərindən Rəvan dəstəsinin qərargah rəisi, polkovnik M.Lixutin də rus ordusundakı müsəlman milislərinin öz din qardaşlarına qarşı biganə olmadıqlarını xüsusi qeyd edirdi: «Soldat (rus əsgəri) və kazaklar müşahidə və faktlara əsaslanaraq belə bir nəticəyə gəlmişdilər ki, müsəlman milisləri türklərə rəhm edir və döyüş əsnasında hərdən bir gah göyə atəş açır, gah da ki, boş güllələrlə atışırdılar. Başıpozuq (qeyri-nizami Türk döyüş dəstəsinin üzvü − F.V.) kazak və yaxud soldatın əlindən yaxasını qurtaranda geyiminə və xarici görkəminə görə ermənidən ayırd edilməsi mümkün olan müsəlman milisinin himayəsi altına qaçırdı. Ermənilər müsəlmanları öldürmək üçün böyük arzu və istəkdə olsalar da, onların açıq-aşkar ölümə getməyə ruhları çatmırdı» [9, s. 110-111]. Muravyov 30 iyunda düşərgəsini Kanıköydən Kars çayının soluna, Tikmə kəndinə keçirir. Burada ona rus ordu korpusunun Güney Qafqaz - Doğu Anadolu sərhədindəki bü- Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi tün qeyri-nizami süvarilərinin rəisi generalmayor Baklanovun dəstəsi də birləşir. Bu vaxt Ərzuruma gedən əsas yollar kəsilmişdi. Karslılar Ərzurumla əlaqəni yalnız dolama yollar və cığırlar vasitəsilə saxlaya bilirdilər. Ardahan yörəsi Karsın müdafiəçilərini ərzaqla və canlı qüvvə ilə təchiz edən yeganə istiqamət idi. Bunu da kəsmək üçün Muravyov fəal tədbirlər həyata keçirir. O polkovnik UnqernŞternberqin rəhbərliyi ilə yeni çevik dəstə yaradır və Karsla Ardahanı birləşdirən yollara Axalkələk tərəfdən hücum etməyi o dəstəyə həvalə edir. Eyni zamanda Ərzurum-Kars yollarında kəşfiyyatlar aparmaq üçün polkovnik Kamkovun başçılığı altında başqa bir çevik dəstə yaradılır. Soğanlı dağlarının ətəyində dolaşan qaçaq dəstələrinə qarşı mübarizə aparmaq isə general Baklanova tapşırılır. Bölgənin işğalçılara qarşı üsyana qalxmış dinc əhalisinin sakitləşdirilməsi də rus komandanının çiyninə düşən çətin problemlərdən biri idi. Yeni formalaşdırılmış özəl çevik dəstələrin hərbi fəaliyyətlərindən bəzi məqamlar − Baklanovun Həşimoğlunu məhv etmək üçün apardığı əməliyyatlardan biri, Kamkovun günahsız insanların ölümü ilə nəticələnən vəhşi aksiyası, Unqern-Şternberqin, Yadigarovun və Baklanovun Gölə və Ardahandan Kars şəhərinə gedən yolları nəzarətdə saxlamaq üçün Məlikköydə birləşmələri Pottonun xatirələrində belə əks olunur: «2 iyulun axşamı idi… Qaranlıq düşəndə geniş çəmənlikdə dayandıq. Yaxında KarsArdahan və Kars-Oltu yolu üzərində yerləşən Susuz kəndi görünürdü. Təhlükəsiz yer deyildi. Ətrafdakı dağlarda tanınmış qaçaq Həşimoğlunun dəstəsi daldalanırdı. Bu Həşimoğlu əcayib şəxsdir. O bir neçə il demək olar ki, böyük yollarla qaçaqlıq etdiyi bizim müsəlman əyalətlərinin tatarıdır. Keçən il onu azca qaldılar tutalar. Ancaq o Türkiyəyə qaçdı, orada yeni dəstə yığdı və qışda duxoborla- rın sərhədyanı kəndlərinə cürətli hücum etdi. Düzdür, orada qışlayan Novorossiysk alayı ona öz məramını həyata keçirməyə imkan yaratmasa da, bizə sadiq olan Türkiyə ermənilərinin bir neçə kəndi yandırıldı və talan olundu. İndi onun (Həşimoğlunun - F. V.) başlıca məqsədi dinc sakinləri qiyama qaldırmaq idi. Həqiqətən, onların (əhalinin - F. V.) bir qismi öz ev-eşiyini atıb məmnuniyyətlə onun dəstəsinə qoşulurdu. Kars paşalığının bütün şimal-qərb hissəsi üsyan edirdi. Fəal tədbirlər görmək lazım gəlirdi. Bizim dəstəyə sakitlik yaratmaq və mümkün olsa, Həşimoğlunu öldürmək tapşırılmışdı. Gecə qaranlıq və soyuq idi, yağış sel kimi tökürdü…. Dan yeri ağaranda biz Ardahan tərəfdən Kars düzənliyini qapayan dağlara tərəf getdik. Həşimoğlu burada dururdu. Nizami kazakların irəli göndərilmiş güclü süvari kəşfiyyat bölükləri dindirmə zamanı şöhrətli qaçağın dəstəsinin üzvləri olduqlarını açıqlayan bir neçə silahlı adam ələ keçirdilər. Amma onlar Həşimoğlunun yuvasının yerini bilmirdilər, ya da ki, demək istəmirdilər. Biz bütün günü gəzdik və axşamüstü İncəsu çayına tərəf geri çəkildik. Sübh tezdən yenidən dağlara qalxdıq və Ardahan istiqamətinə getdik. Bizim kəşfiyyatçı süvarilər keçilməz dərələri keçib daha bir neçə evsiz adam tutdular və burada daldalanan sakinlərin mal-qarasını əllərindən aldılar. Ətraf kəndlərin bir neçə ağsaqqalı düşərgəyə gəlib öz əvvəlki məskənlərinə köçmək istəyini bildirdilər. Ağsaqqallar diyarın sakitliyinə boyun olurdular və inandırırdılar ki, Həşimoğlu dağların dərinliyinə köç edib və Ardahan-Oltu yolu arasındakı bütün məkan onun silahlı cinayətkarlarından təmizlənib. Onları əzizlədilər, mühafizə vərəqələri verdilər və hətta Həşimoğluyla vuruşmaq üçün dilə tutdular… 225 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Karsa gedən yollarda axtarış aparmaq üçün polkovnik Kamkov 200 nizami kazakla axşama yaxın (15 iyulda − F. V.) Gölə sancağına göndərildi.… İrəlidə görünən işıltılar onları dayanmağa məcbur etdi. Kəşfiyyata göndərilmiş könüllülər işığın yarıdağılmış kənddən gəldiyini və xarabalarda çox sayda silahlı adamların olduğu xəbərini gətirdilər. Kazaklar onların, təbii olaraq, Həşimoğlunun dəstələrindən biri olduğunu təsəvvür edərək bir anda kəndə hücum etdilər və bədbəxtlikdən tüfəng atəşi ilə qarşılanınca düşməni öldürməyə başladılar. Təəssüf ki, sonradan ölənlər arasında qadın və uşaqların da olduğu müəyyən edildi. Döyüş təkcə bizim qarşımızda silahsız sarınmış əsirlər duranda bitdi və türklər yalnız onda bildirdilər ki, onlar öz ailələri ilə Karsdan qaçmış dinc sakinlərdir… 24 iyulda, bizim şanlı xatirə günümüzdə Kürəkdərə vuruşmasının ildönümündə dəstədə nəhayət ki, Həşimoğlunun öldürülməsi barədə şayiələr yayıldı. Ancaq şayiələr doğru çıxmadı, çünki Həşimoğlu sağ-salamat idi, Onların yayılmasına səbəb isə polkovnik baron (qrafdan aşağı zadəgan rütbəsi − F.V.) Unqern-Şternberqin Axalkələk dəstəsinin bir hissəsi ilə Ardahanı ikinci dəfə zəbt etməsi idi. Ona görə general Baklanov Ardahan qalası ilə rabitəni açmaq üçün həmin gecə qeyrinizami süvarilərin bir hissəsi ilə Karsın şimalında yerləşən Məlikköyü tutdu. Bir az əvvəl polkovnik Yadigarov da oraya daxil olmuşdu». 1855-ci ilin iyul ayında Kars qalası çevrəsində elə bir ciddi silahlı toqquşma baş verməsə də, yörəni bürümüş üsyan dalğası zirvəyə ulaşır. V. Potto: «Qonşu qarapapaq kəndləri öz artıq yem tədarüklərini bizimlə bölüşmək arzusunda olmurdular və bu da çox vaxt bizim əsgərlərlə o kəndlərin sakinləri arasında bir tərəfdən yumruqların fəal hərəkəti, digər tərəfdən xəncərlərin hədə-qorxusu ilə nəticələnən qarşıdurmaya gətirib çıxarırdı» [3, XIX c., 1863, fevral, s. 476-483]. 226 1855-ci il payızın başlanğıcında Trabzona yardımçı Türk hərbi qüvvələri gətirilir və bu xəbər Ərzurumda olduğu kimi, uzun müddət mühasirədə olan Karslılar və Karsdakı Türk əsgərlərində də böyük ruh yüksəkliyinə səbəb olur. Bu barədə general Muravyov hərbi nazir knyaz Dolqorukova göndərdiyi rəsmi məktubunda yazırdı: «Bu xəbər Karsda 11 sentyabrda süvarilərimizin yanından sıyrıla bilmiş cəsur və tanınmış qaçaq, bizim əyalətdən çoxdan qaçmış Həşimoğlu tərəfindən yayılıb». Həmin il sentyabrın 13-də 349 gün davam edən mühasirədən sonra müttəfiq qoşunları Sevastopol şəhərini ələ keçirməyə nail olurlar. İngilis instruktor dr. Sandvit Sevastopolun fəthi xəbərini Karsa rusca bilməsindən istifadə edərək kazaklara rus ordusunun polkovniki olduğunu söyləyib, onların postlarından şəhərə adlaya bilən Aslan ağa adlı bir Güney Qafqaz Türkünün çatdırdığını bildirirdi. Kırım yarımadasındakı uğursuzluqlarının əvəzini çıxmaq məqsədilə 17 sentyabrda 50 minlik rus ordusu Muravyovun komandanlığı altında iyunun əvvəlindən mühasirədə saxladıqları Kars qalasına həlledici hücum edirlər. 7 saat yarımdan çox sürən amansız və qanlı döyüş baş verir. Ruslar ağır itkilər verərək (2278 ölü, 3823 yaralı, 961 kontuziyalı, 164 itkin düşən, cəmi 7226 nəfər) geri çəkilməyə məcbur edilirlər. Bu vuruşmada ruslar Qafqaz cəbhəsində savaş başlayandan bəri qarşılaşdıqları ən böyük məğlubiyyətə düçar olurlar. General Lixutin rusların Karsdakı yenilgilərinin əsas səbəblərindən birini ermənilərdə görürdü. O rus qoşunlarının Bəyazid həndəvərində dayandıqları günləri xatırlayarkən bu haqda yazırdı: «Mən ermənilərdən tez-tez eşidirdim: - «Hücum edin, hücum edin! Siz türkləri bir anda darmadağın edəcəksiniz! Bəyazid sizin olacaq!» Ancaq bu sözləri peyğəmbərin dedikləri kimi qəbul etmək olmazdı; onlar Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi 1855-ci il Kars hücumunun müvəffəqiyyətlə sonuclanacağına da ümid verirdilər. Amma…» [9, s. 76]. Kars vuruşmasında Türklərin qazandığı parlaq qələbədən sonra Osmanlı sultanı Məcid Kars şəhərinə «Qazi» ünvanı verir və Karslıları 3 il əsgəri xidmətdən və vergidən azad edir. 17 sentyabr gecəsində Karsın qəhrəman müdafiəsində şəhid olan Osmanlı zabitlərinə gəldikdə isə onlar arasında sinəsindən nizə ilə vurulmuş mətin Qarapapaq Türkü Borçalı Həşimoğlu da var idi [6, II c., s. 32]. «Ştabs-ofiser rütbəli tanınmış qaçaq, Borçalı distansiyasının tatarı, Güney Qafqaz diyarının Türkiyə sərhədindəki kəndlərinin qənimi Həşimoğlunun» həlak olmasını faktını rus başkomandanı generaladyutant Muravyov belə ifadə edirdi: «O Karsın girəcəyində öldürülmüşdür. Bu xəbər bizim təbəəliymizdə olanların şadlığına və sevincinə səbəb olacaq» [6, I c., s. 51]. Karsa uğursuz hücumdan sonra Muravyov şəhəri döyüşsüz, yəni blokada yolu ilə işğal etmək qərarına gəlir. Kars ətrafında hərbi əməliyyatlar dayandırılır və şəhərin mühasirəsi gücləndirilir. Uzun sürən mühasirə nəticəsində Kars şəhərində əhali aclıqdan başqa soyuq və vəbadan da əziyyət çəkirdi. Bu səbəbdən 16 noyabr 1855-ci ildə Kars döyüşsüz düşmənə təhvil verilir. Bundan sonra irimiqyaslı hərbi əməliyyatlar dayandırılır. 1855-ci ilin qışında başkomandan N.Muravyov erməni əsilli polkovnik M.Loris-Melikovu Kars paşalığı və Ərzurum paşalığının bir hissəsinin rəisi təyin etdi və ona əsasən Oltu və Gölə sancaqlarını nəzarət altında saxlamağı həvalə etdi. Mənbələrdən aydın olur ki, bundan sonra Gölə sancağında hökm sürən nisbi sakitlik 1856-cı ilin əvvəllərində Çıldırlı Aslan Paşa tərəfindən pozulur. O, qardaşı İzzət bəy və 400 nəfərlik Qarapapaq dəstəsi ilə sancağın Seynat, Horovəng və Çul-Pənək kəndlərini ələ keçirir [10]. Savaşın gedişində Qafqaz cəbhəsi ikinci dərəcəli əhəmiyyət kəsb edirdi. Burada rusların hərbi üstünlük qazanmasına baxmayaraq, əsas cəbhədə − Kırımda müttəfiq qüvvələr böyük üstünlüyə malik idilər. Ona görə də Rusiya müharibədə məğlub oldu. 30 mart 1856-cı ildə imzalanmış Paris sülh müqaviləsinə əsasən Qafqazların güneyində ruslar tərəfindən işğal olunmuş bütün ərazilər Türkiyəyə qaytarıldı, müttəfiqlər isə öz növbəsində 1855-ci ildə ələ keçirdikləri Sevastopol (Ağdiyar) şəhərini Rusiyaya qaytardılar. Kaynaklar: 1. M.F.Kırzıoğlu. “1855 Kars Zaferi”, İst., 1955. 2. M.İ.Boqdanoviç. “Vostoçnaya voyna 1853-1856 qodov”, Sankt-Peterburq, 1876. (rus dilində). 3. “Voyennıy sbornik” dərgisi (rus dilində). * Rus mənbələrində İşim-oqlı, Qeşim-oqlu kimi göstərilən bu cəsur Borçalı türkünün Həşimoğlu olduğunu təxmin etdik. ** Burada və sonrakı bütün tərcümələrdə orijinal mətnin punktuasiyasını və orfoqrafik xüsusiyyətlərini saxlamağa çalışmışıq. 4. V.A.Potto. “Blokada i şturm Karsa”/ “Russkaya starina” dergisi, 1870, II cild (rusca). 5. S.O.Kişmişev. “Voyna v Turetskoy Armenii 1877-1878 qq.”, Sankt-Peterburq, 1884 (rusca). 6. N.N.Muravyov. “Voyna za Kavkazom v 1855-om qodu”, Sankt-Peterburq, 1877 (rusca). 7. Gürcüstan Milli Tarix Arxivi, fond 254, siyahı 1, dosye # 479 və f. 254, s. 1, dosye # 686. 8. S.Dündar, H.Çetinkaya. Terekemeler (Karapapak Türkleri), Ankara, 2004. 9. M.D.Lixutin. “Russkiye v Aziatskoy Turçii v 1854 i 1855 qodax”, Sankt-Peterburq, 1865, (rusca). 10. “Kavkaz” qəzeti, 1856, 12 yanvar və Qafqaz Arxeografiya Komissiyasının bəlgələri, XI c., s. 214 (rusca). 227 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi 228 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Prof. Dr. Tina GELASHVILI GLOBAL SOSYAL – EKONOMİK PROBLEMLER VE DEVLET POLİTİKASI Yeni bin yıllık süre içinde dünyada daha önce sanayileşmiş toplumun yavaş yavaş yerleşme sürecini, toplum tarafından bilgi teknolojilerinin zirveye çıkartıldığını yaşadığımızda küreselleşme ve lokalizasyon yönleri devamlı olarak kuvvetlenmektedir. İnsanlar için iş yerlerinin açılması, refah vesaire gibi hareketler tam farklı gördürülen vazifeleri üstlenmektedir. Bütün yukarıda anılanların ayrı bir konu değil tüm dünya problemleri ile beraber görüşülmesi gerekir. Bunu bizden bazen bugün var olan yalnız bir ülkeye değil bütün dünyayı tehdit eden ekoloji dengesinin bozulması talep etmektedir. Gıda malzemelerinin temini ve farklılık gibi problemler genellikle gelişmek de olan ülke ve bölgelerin problemleridir. Yakın zamanlarda dünyada bu problemleri çözebilecek uluslararası mekanizmaların bulunması zor tahmin edilir. Dolayısıyla 229 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi çözülmenin bütün yükü milli anlamını almaktadır. Bize göre az gelişmiş ülkeler durumunu hemen iyiye çeviremezler. Dünya gıda pazarının yani ortak bir sistemin dile getirilmesi de boş bir laf olacaktır. Milli güvenlik kavramını yazılı belge haline getiren gelişmiş ülkeler gıda güvenliğine önemle dikkat çekmektedirler. Onlara göre anılan problemin çözülmesi her ülkenin siyasi ve ekonomik bağımsızlığına denk gelmekte ve gelecekte gıda sistemini elinde tutan ülke tüm siyaseti de elinde tutabilir. ( 1;55) Bilimle uğraşan ekonomistlerin dikkatini çeken önemli konulardan birisi refahın eşitlikle değerlendirilmesi konusudur. Günümüz bilim bünyesinde var olan düşüncelere göre klasik ekonomik belirtiler yani bütün milli ürünler refah seviyesini aynen belirtmemekte ve onların doğru gelişmesi için bir yön gösterici olarak kullanılması da mümkün değildir. Anılan veriler genellikle toplum için önemli olan sonuçları değil de ekonomik faaliyetlerini gösterir. Bu verilerde ekoloji sermayesinin harcanması, halkın sağlık durumu, toplumun sosyal ve psikolojik durumu vesaire tamamen gösterilmiş değildir. Ekonomistler refahın sentezini gösteren verilerin yapılmasına çok çaba gösterdiler ve güçlüklere rağmen bu iş içinde belli başlı başarılar da elde edinebildiler. Genellikle benzeri çalışmalar sentez verilerde olan, geleneksel değerlerde olan başka insana gelişme endeksi olan ( HDI)’nın gösterilmesine yönelik yapılmaktadır. Anılan endekste diğer verilerden başka ülke halkının ortalama hayat süresi ve eğitim seviyesi de belirtilmiştir. Anılan kriterler ülkenin gelişmesini gösteren sınıflamalarda önemli düzeltmeleri yapmaktadır. Örneğin 230 Srilanka ve Brezilya Devletlerini kıyasladığımızda Srilanka’da ki bütün milli ürün kişi başına 2050 ABD doları olarak, Brezilya da ise 4300 ABD doları olarak gösterilmektedir. İnsan geliştirme endeksi olan (HDI ) ye göre ise her bu iki ülke aynı seviyede bulunmaktadır. Eğer ABD bütün milli ürünlere göre dünyada birinci yeri tutuyorsa (HDI) ye göre Avustralya, Kanada ve İspanya’dan sonra 20.yerdedir. ( 2 ;67 ). Refahın daha bir alternatif sentezsel belirtisi durağan ekonomik refah endeksi olan ( ISEW) dir. Bu endeksle sadece tüketim değil dağıtma ve çevre bozulması da dikkate alınmaktadır. Anılan endekse göre 1950’li yıllardan itibaren ABD de refah seviyesi artmamaktadır ancak aynı dönemde ABD de milli ürün hemen hemen iki kat artmıştır. Birleşmiş Milletler teşkilatı istatistik dairesi dünya bankası ve BMT çevre koruma programı ( UWEP) ile birlikte milli raporlar sisteminde çevre ile kaynaklar durumunun tamamen belirtilmesi için şiddetle çalışmaktadır. Dünya kaynakları enstitüsü Endonezya Ekonomisini yeni kriterler ile değerlendirmiştir. Geleneksel kriterlerle değerlendiğinde 1971 – 1984 yıllarında bütün milli ürünleri yılda % 7 oranda artmış olarak gösteriliyordu fakat yalnız orman, petrol ve toprak gibi kaynakların kalitesinin değişiklikleri göz önüne bulundurulduğunda integralsal verilerin artışı % 4 oranına düşmüştür.( 3 : 177 ) Gelişmekte olan ülkelerde refahın genel belirleyicisi olarak gıda güvenliği ve fakirliğin aşaması sayılmaktadır. Tabidir ki gıda probleminin ve yoksulluğun tarihi kökleri var ve güçlükler meydana geldiği zaman her ülkede Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi halk sağlığı ile ülke ekonomisini idare etmek için tehlikeler yaratır. Bundan dolayı gıda konusu küresel bir anlam almıştır. Bugün dünyada her ülkenin hükümeti gıda üretimi ve dış ticareti ile çok ciddi uğraşmaktadır. Ülkelerin bir kısmının açlığına ve diğer kısmında gıdanın fazla olmasına rağmen beslenme konusu bütün insanlara has bir özelliktir. Bilim adamı ve ekonomist George Thompson en fakir ve en zengin bölgeler arasında önemli farklılığın var olduğunu tespit etmiştir. Bir kaç yıl sonra komisyon tarafından ilan edilen rakamlara göre farklılık şöyle sıralanmıştır: 1:1,4 – Almanya` da; 1:2,4- Fransa da; 1: 3,1 UK de; 1: 3,8 İtalya da; 1: 5,1 Bütün AB de . Az avantajlı olan ve AB de yaşayan insanların 1| 4 unu kapsayan bölgeler ikiye ayrılabilir. 1.Genellikle tarıma dayanan gelişmemiş köy bölgeleri. Bu bölgelerde gelir rakamı düşüktür, işsizlik oranı yüksek ve alt yapı az gelişmiştir. Anılan bölgelere Yunanistan ve Portekiz in büyük kısmı, Güney İspanya, Güney İtalya, İrlanda Kuzey İrlanda, Korsika adası ve Fransa’nın deniz ötesi kısmi dahil olmaktadır. 2.Daha önce gelişmiş ama şimdi azalmaya yönelik olan sanayi dalları, eski fabrika ve yüksek işsizlik oranında olan Belçika, Fransa’daki ve UK bölgeleri ( 4: 207) Bugünkü dünyada yaşayan milyonlarca insanın gıda kalorisi fizyolojiksel ihtiyacından daha duşüktür. Şunu da belirtmeli ki global gıda probleminin rakamlara çevrilmesi ve analizi çok zordur. Dünya çapında gıdanın ortalama normunun tespit edilmesi mümkün değil, çünkü gezegenin bölgeleri birbirinden farklıdır. FAQ ` a göre insan 24 saat içinde kendisini beslemek için 2400 kilo kaloriyi içeren gıda malzemesini tüketecektir ama Amerikalı Batı Avrupalı birçok uzmana göre normun 2700 – 3000 kilo kalori oranında olması gerekiyor. 1995 yılında ABD de neşredilen sıhhi tüketime ait devlet belgelerine göre çalışmayan bayanlar için 24 saatlik norm olarak 1600 kilo kalori, aktif çalışan erkekler için ise 2800 kalori belirlenmiştir. İnsan vücudunu gerilemeye uğratan açlık rasyonu ise 24 saat içinde 100 kilo kaloridir. Son bu oranda olan rasyon dünyada 500 den 800 milyon insan tarafından kullanılmaktadır. ( 5 ; 73) Dünyada bir milyondan fazla insan çaresiz açlık şartlarında yaşamaktadır. Yüz milyonlarca insan açlık çekmektedir. Bununla birlikte ülkeler arasında 24 saatlik kalori sağlamasında önemli farklılıkların olduğu belli olmaktadır. ( 6; 113) . 1992 yılında Rio De jenaro da düzenlenen çevre koruma ve gelişmelerine ait konferansta BMT tarafından 20 yıl süre içinde ekoloji ve ekonomide yapılan çalışmalar değerlendirilmiş durağan gelişme prensipleri işlenmiştir. En önemli prensipler gıda güvenliği, fakirliğin çözülmesi ve tarımın durağan gelişmesidir. Bu da şimdiki nesil ihtiyaçlarını gidererek gelecek nesilleri benzeri problemlerden kurtarmak anlamına gelmektedir. Kasım 1996 yılında Roma’da uluslararası gıda problemleri hakkında yapılan zirve toplantısında devlet başkanları tarafından bir açıklama kabul edilmiştir. Bize göre bu deklarasyon gıda problemleri hakkında olan devlet politikasını önemli şekilde etkileyecektir. Deklarasyona göre her insan sağlığına zarar vermeyen ve kendisine yarayan gıda tüketimine hakkı 231 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi vardır. Bütün gıda maddeleri hayat hakları ile eşitliğe uygun olmalıdır. parçalarında toprak antropegensel etkilemelere maruz kalmıştır.( 7; 70) - Gıda güvenliğine varmak ve fakirliği gidermek - Buğday ve gıda malzemeleri fiyatlarının tüketiciler için uygun olması - Devletler tarafından gıda güvenlik ve durağan gelişiminin dikkate alınması - Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında işbirliğinin yapılması - Her devlet tarafından tarım politikasının durağan prensiplere göre yapılması Antropogensel etkilemelerden hariç toprağı daima fiziksel, kimyasal ve jeolojiksel muameleler etkilemektedir. Erozyon,deflas, ve diğer sebeplerden dolayı dünyada her gün 5-6 milyon dönüm toprak kaybolmaktadır. 20. asrın sonunda toprak kaybı 10 milyon dönüme kadar ulaşmıştır. Bundan dolayıdır ki son yıllarda uluslararası toplantılarda tarıma daha fazla dikkat çekilmektedir. Kuraklık ve çölleşme fakirlik ve açlığın sebebi olarak görülür. Yeryüzünde % 70 yani 3, 6 milyar dönüm toprak bozulmuş durumdadır. Son yüz yıl sure içinde erozyondan dolayı 20 milyon metrekare toprak bozulmuştur. Bu da bugün var olan toprakların % 20 sidir. 60’lı yıllarda dünyada insan başına 1,03 dönüm toprak düşüyordu,90’lı yıllarda 0,81 dönümdür. Aynı dönemde toprağın verimliliği azalarak buğday azalmasına neden olmuş ve 650 milyon insana yetecek olan buğday ürünü kaybolmuştur. Toprak bozulma problemleri genellikle dünyanın fakir insanlarının 2/3 sinin yaşadığı Asya ve Afrika ülkelerinde vardır. Eksperlere göre bu ülkelerde 40 yıl süre içinde kişi başına düşen toprak oranı yarı yarıya düşecektir.( Şimdi bu Ülkelerde kişi başına 0,27 dönüm toprak düşmektedir.) Belgenin daha sonraki bölümünde temel savlar yer almıştır. Bunlardan en önemlisi şudur: Dünyada her ülkeyi durağan geliştirmeye kavuşturması için dünyada tescilli ve adilane ekonomik düzen kurulacaktır. Anılan düzeni kurmak için ülkeler ve bölgeler arasında işbirliklerinin kurulması mutlaka gerekir. Yukarıda söz konusu edilen konular arasında en önemli global problemler Atmosferin ekoloji – ekonomiksel durumunun tespit edilmesi, ekonomi ve ekoloji dengesine varmaktır. Yeryüzünün hızla bozulmasından dolayı tarım idaresi metotlarında ciddi değişikliklerin yapılması gerek. Son 20 yıl içerisinde tarım için kullanılan 480 milyar ton toprak kaybolmuştur. Bütün bu toprak Hindistan da tarım için kullanılan toprağın tamamına eşittir. Genellikle işlenecek topraklar ve otlakların büyük kısmı yine de bozulmak durumundadır. BDT verilerine göre çöller 120 milyon dönüme kadar artmıştır. Otlakların 1500 milyon dönümü yavaş yavaş çöllere dönmektedir. Tarım için kullanılan toprağın % 60’ında ciddi değişiklikler belli olmaktadır. Karanın bazı 232 2050 yılında ise tarım için uygun görülen toprakların sıkıntısı olan yerlerde 2 milyon insanın yaşayacağı düşünülmektedir.( 8,61). Avrupa Birliği ` TASIS ` projesinin uluslararası eksperler tarafından yapılan tavsiyelere göre ülkeler kendi halkına gıda ürünleri sağlamak için aşağıda gösterilenleri seçebilirler: Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi 1.İthal gıda siyaseti 2.İhraç gıda siyaseti 3.Karışık gıda siyaseti Bize göre yalnız ithal gıdaya yönelmek doğru değildir çünkü benzeri siyaset ülke egemenliği ve bağımsızlığı için tehlikelidir. Hem de tamamen büyük ihracatçı ülkelere bağımlı olabilir. Aynı eksperlere göre 2010 -2015 yıllarında dünyada gıda krizi beklenmektedir. Bazı ülkeler pahalı olan gıda ürünlerini satın alamıyor, dolayısıyla her ülke şimdiden beri milli sanayinin genişletilmesi için çalışacaktır. Bu husus ki dünyada gıda fiyatları gitgide artmaktadır. Ekonomik açıdan güçlü ülkeler olan örneğin Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Baltık ülkeleri kendi vatandaşları için et ve et ürünlerini tüketmek için maddi imkânlar yeterlidir. Daha zengin olan AB ülkelerinde halk tarafından ekmek ve şeker ürünleri daha az oranda tüketilmektedir. Bu ülke vatandaşları gerekli olan albümin ihtiyaçlarını tamamen karşılamaktadır. Günümüzdeki dünyada her bir ülkenin esas amaçlarından birisi ekonomik gelişimdir. Ekonominin gelişme hızı bir taraftan tabi kaynaklara ( toprak, orman, su yeraltı kaynakları) diğer taraftan kaynakları düzenle kullanabilecek hükümetin kabiliyetine bağlıdır. Bütün bunlar ülke halkının refah ve yaşam seviyesinin artmasında katkı sağlayacaktır. Bilim tarafından ülkenin petrol maddi ve iç ürünleri arasında var olan yakın ilişkileri tespit edilmiştir. Örneğin petrol olmayan bir ülke petrol sermayesinin 1\3 ne kadar iç ürünlerini üretebilir. Yani tabi kaynakların değerli ve fiziksel sermayesinin parasal değeri toplam olarak ülkede bir yıl içinde üretilen iç ürünlerinde üç kat fazla olacaktır. Gürcistan’ın 90 milyar ABD doları değerinde olan madeni kaynakları ve 30 milyar ABD doları değerinde olan iç ürün üretme potansiyeli vardır. Eğer bütün bunlara toprak orman ve diğer kaynakların değerlerini de eklersek ülke 10-12 milyon insanı geçindirebilir. Ancak şimdi bahsedilen imkânlar kullanılmış değildir. ( 11;42) Bütün yukarıda bahsedilen gıda güvenliği, fakirliğin meydandan kaldırılma konusu, ekoloji ve diğer global problemler bütün milletlerin menfaatlerini göz önünde bulundurarak dünyadaki diğer problemlerle birlikte çözülecektir. Unutmayalım ki, gıda insanların hayat kaynağı ve daimi bir şart olarak kalıcıdır. Dolayısıyla dünyadaki gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelere gıda temininde fakirliklerinin giderilmesinde ve durağan gelişmelerinde yardımcı olmalıdırlar. Ancak global bakımdan en yakın zaman içerisinde bütün bu anılanların çözülmesi beklenmiyor. Genellikle gıda teminatı ve fakirliğin giderilmesi yinede bir bölge konusu olarak kalmaktadır. Uluslararası seviyede benzeri krizlerin giderilmesine yönelik metotlar henüz o kadar kıvrak değildir. Dolayısıyla krizleri gidermek için yerel ürünler ve milli gelirlerin artmasına doğru giden ekonominin kurulması ve tarımda özel devlet politikası olan destekli programların işlenilmesi gerekir. 233 ARAZLA SÖHBET Hezin hezin ahma Araz, Kor, peşiman bahma Araz, Ayrı saldın eli elden, Yandırıban, yahma Araz. Hezin hezin aharam men, Kor, peşiman baharam men. Men mi saldım ayrılığı, Yanıban hem yaharam men. Elin elimden üzme, Araz, Ayrılığa dözme, Araz, Göz yaşını inciler tek, Boynumuza düzme, Araz. Elin elimden üzerem men, Ayrılığa dözerem men, Hudaferin kemerimdir, Gelin gedin gözlerem men. O taydasan arkadaşım, Anam, bacım, gan gardaşım, Haraydayam illerdir ki, Atam belke hicran daşın. Bahma, kükre, kişne Araz, Geç dünyanın işine Araz, Ayrılığı ne sen, ne men, Saldı yadlar, kişne Araz. Elini ver keçim Araz, Bol suyundan içim Araz, Bakı-Tebriz nisgilini Lap kökünden biçim, Araz. Meşedihanım NİMET Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Dr. İbrahim TERZİOĞLU TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ İÇERİSİNDE KARS ŞEHRİMİZİN YERİ İnsanlar yetişip büyüdükleri şehirlere benzerler. O yüzdendir ki toplumlar hangi millete mensup olurlarsa olsunlar Medine kökünden gelen medeniyetler kurma mücadelesi vermişlerdir. İnsanoğlu asırlardır keşfetmek, öğrenmek sarmalıyla gelişerek büyümüş bugün ki teknoloji çağını yakalamıştır. Bu sebepledir ki insan bildiği kadar yaşar ön görüsü ile hep bilme ve bilim peşinde koşmuştur. Bilime kavuşma ve daha müreffeh yaşama serüveni bir bakıma macerası süre gelmiştir. İşte bu macera ile de insanoğlu yaptığı kadarının belki misli fazlasını yakıp yıkmış kül eylemiştir. Eğer düşünülürse toplumlardaki iktisadi fukaralık gerçeği yansıtmamaktadır. Çünkü iktisadi yoksulluk yani fakirliğin gerçek kay- 235 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi nağı bilgi fukaralığıdır. Yaşadığımız toplumu kalkındırmak istiyorsak ve bunda samimiyse ilk yapacak iş yeni nesilleri iyi bilgili kılarak toplumsal değerleri ve içinde yaşadığı kültürün farkında olmalarını sağlamaktır. Eğer bunu sağlayamazsa üstat Necip Fazıl’ın ifadesiyle “Ceketimizin astarında kaybettiğimiz cevheri sokaklarda ararız” bu değişmez bir gerçektir. Bugün dünyamızda hak dinler veya batıl dinler diye tabir ettiğimiz din öğreticilerinin, tebliğ edicilerin ortak ve değişmeyen emirleri ya da olmasa olmazları bilmektir. O yüzden değil mi ki Kâinatın Efendisi (S.A.V)’e ilk emir “Oku” kelimesinden ibaretti. Evet, oku evet oku da neyi nasıl okuyalım. Kendi değerlerimizi okumadan, yani kendimizi keşfetmeden başkalarını mı keşfedelim. Tabii ki insan önce kendini 236 tanımalıdır, ondan sonra çevresini. Kendini tanımayan Yaradan’ını tanıyamaz. Bütün bunları neden söyledik. Tabii ki bir sebebi vardı ve olmalıda. Evet sebep… Bugün ülkemize bir göz atalım, dünyamızın en önemli medeniyetleri bu topraklarda yaşamışlar. En zengin insanlık mirası eserler her gün yanı başımızda. Bazen binlerce yıl önceki büyük bir medeniyetin saraylarının kalıntıları üzerinde hayvan otlatıyor, bazen de hiçbir şeyin farkında olmadan tozu dumana katarak basıp geçiyoruz. Bu ülke bugün 783.562 km2’dir. Acaba bu alanda yaşayan 73.722.988 kişinin yüzde kaçı bu toprakların maddi ve manevi değerlerinin farkında. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Ankara’da başkentte yaşayanları bir sorgulasak mesela; Timurlenk Tepesi neresi diye sorsak, Roma Hamamı, Ahi Şerafettin Camii, Alaaddin Camii, Ankara’nın aşağı yüzü neresi yukarı yüzü neresi, inanın bu herkesin bildiği zannedilen yerleri birçok insanımız bilmemektedir. Ben bunu çok tabii karşılıyorum biz yaştakiler ilkokula başladıkları zaman okumaya geçer geçmez bizlere ezberletircesine okutulan metinlerin başında “Ali yat yat uyu” cümlesiyle hayata ve ilme başlamışız. Yattığımız için uykudaki hayata kulaç atmış durmuşuz. Burada Ankara gerçeğinden çok ufak örneklerle yola çıktık merak etmeyiniz bütün Türkiye’de hal böyle… Hal böyle ama böyle gitmemeli. Bu ülkede yaşayan herkes yaşadı bölgeyi çok iyi öğrenmelidir. Okulların eğitim programında, köyümüzü tanıyalım, kasabamızı tanıyalım, şehrimizi tanıyalım nihayet ülkemizi tanıyalım başlıklarıyla bir yere varılmaz. Varılmamıştır da…. Daha dünkü Çanakkale Zaferinin ruhu bugünün nesline anlatılmış değil. Sarıkamış beyaz ölüm dediğimiz binlerce şehidimiz kardan kefen bürünmüşler bu hadiseleri biliyor muyuz? Sakarya Meydan Savaşı Ankara’nın burnunun dibi Polatlı’ya kadar geldi. Kaçımız gittik Polatlı’daki savaş alanlarını gezdik. Gordion nerede; Hattuşaş nerede, Kültepe, Alacahöyük nerede biliyor muyuz? Yurdun dört bir yanında milyonlarca maddi ve manevi değerlerin farkında mıyız? Acaba kendimizin farkında mıyız? Evet, ülke gerçeğinin yanında öyle bir gerçek var ki o da Anadolu’nun Kafkasya’ya açılan kapılarından en önemlisi Kars’ı ne kadar tanıyoruz. O şehirde yaşayan insanlar bu değerlerin farkında mı? Dünyanın şehir olarak en yüksek yerine kurulmuş şehirlerinin başta gelenlerindendir. Kars Kalesini yaptıran Saltuklu Veziri Firuz Akay’dan haberdar mıyız? Kümbet Camii Hıristiyan Kıpçak Türkleri yapmış olmasına rağmen şehir halkı neden hala bu eseri Ermeni eseridir diye inatla direnirler. Anı Şehrini yapanlar Kıpçak Türkleridir. Fakat Kümbet Camii gibi halk tarafından Ermenilere mal edilmiştir. Eğer bir milletin evlatları eğitilerek kendi değerlerini iyi tanırlarsa gelecek nesillerin hafızaları da kurtarmış olacaklardır. Her şeyimizi bizzat kendimiz küçümsüyoruz. Bu aşağılık duygusu öyle içimize yerleşmiş ki kendi ecdadımızın yaptığı eserleri dahi tam olarak savunamıyoruz. Acaba Paris’teki Eiffel kulesini ziyarete giden vatandaşlarımızın yüzde kaçı Mimar Sinan’ın ustalık eseri Selimiye Cami’yi Edirne’ye giderek ziyaret ettiler. İstisnalar dışında inanıyorum ki kocaman bir hiç. Ne acı kendi kültürümüz, sanatımız, mimarimiz, v.s. bir hiçler kervanına katmışız, alıp başını bir meçhule gidiyor. Kars gerçeğine gelince biz bu yüksek platoya kurulmuş, şirin şehir içinden akan Kars çayına zaman zaman bakmaktayız. Bugün ülkemizde Âşıklık geleneğini en çok yaşatan illerimizin başında gelir. Dede Korkut ilk Türk soylarından kopuz’dan nameler söylerken Anadolu’ya gelene kadar evrim geçirerek saz’a dönüştü. Kars kalesi ne kadar haşmetli ve zarifse insanı da tam tersi o kadar mütevazı ve misafirperverdir. Bugün Demir İpek Yolu olarak tabir ettiğimiz BTK (Bakü – Tiflis - Kars) demir yolu ağı öyle bir ağdır ki Pekini Londra’ya bağlayacak. Tarihi İpek Yolu tekrar hayata geçecektir. İşte Kars Kafkasya’nın kapısında bu dev projenin kalbi gibi dipdiri durmalıdır. Kars’taki maddi manevi değerler bilim insanlarının özverili çalışmalarıyla dünya insanına duyurulacaktır. Şehirdeki tarihi doku kentsel dönüşümle yeni- 237 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi den ele alınmalı. Şehir yeni baştan hayat bulmalı. Bu güzelim tarihi şehrin tarihi sit alanları ciddi çalışmalarla ayağa kalkmalıdır. Sadece Kars değil tüm şehirlerimiz ve kasabalarımız insanlık değeri olarak düşündüğümüz tarihi eserlerimize sahip çıkmalıyız. Mevlana’ya dahi ilham kaynağı olmuş. Selçuklu Sultanlarına yol göstermiş pir üstat Şehit Hasan Harakani Hz. yeni nesillere tanıtılmalıdır. Urartulardan başlayarak birçok medeniyete beşiklik yapan Kars Selçuklu, Akkoyunlu, Karakoyunlu, Osmanlı eserleriyle süslenmiş yüksek bir plato üzerinde adeta bir Selçuklu Kartalı gibi bir taraftan Ağrı’nın doruklarını gözetlerken bir taraftan da Anadolu’nun içlerine doğru süzülme hevesindedir. Kış turizmi, yayla turizmi, oryantirik sporları, doğa sporları, av sahaları ile dünyada eşine az rastlanır bir konumdadır. Kültürel değerler, örf ve ananeler tıpkı genler gibi insanla birlikte taşınır durur. İnsan hangi coğrafyaya göçerse göçsün cismani varlığıyla birlikte örfünü, sanatını, anlayışını, mantalitesini de taşır. Bu simgeler bazen bir halının deseni bazen bir çömlek ya da bakır üzerindeki damga, bazen ise bir mezar taşı stili veya yazısı olabilir. Semerkant, Kokant, Hiva, Buhara, Taşkent, Fergana, Mari, Köhne Urgenç bölgelerini gezerken dikkatimi çeken bir şey vardı. İşte o şey biz Türkler Anadolu’ya doğru gelirken tüm değerleri hiç bozmadan peşimizde taşımışız. Belki mimari üslupta başka kültürlerin karışmasıyla zamanla başka tarzlara yönelme olmuşsa da özellikle Osmanlı’da bu çok bariz görülmekte. Fakat Etnografik değerlerde yüzde bir dahi sapma olmamış. 238 Biz belki değişik coğrafyalarda kendi dar bölgemizde kendimizi başka zannedebiliriz. Diğer bölgeleri görüp şöyle azıcık dikkat kesilip baktığımız zaman hiçbir farkımızın olmadığını ve aynı pınardan beslendiğimizi görürüz. ALLI GELİN Toprak damların altında Duman tüten bacasında Bir türkü duyulur camında. Allı gelin pekte güzel, Oturmuş sofra başında. Ne güzelsin Allı Gelin Soyun acep kimdendir? Bir çift söz söyleyip bana Şu gönlümü dinlendir. Ellerine al kınalar Pek de güzel yakışmış, Oyaların perçemine Sümbül gibi karışmış. Sabah olur inek sağar Yakarsın tandırını. Atarsın hatıncağı Pişirirsin aşını. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Başındaki mor ehramı Bedenine bürürsün. Al topuklu ayaklarla Nazlı nazlı yürürsün. Vardığın çeşme başında Birçok insan görürsün. Güzelliğin gören canlar Bir kenara çekilsin. Allı gelin barkacını Şu çeşmeden doldursun. Ondan sonra bu çeşmenin Suları baldan olsun. Çeşme sorar… Be hey! Gelin sen kimsin? Görmedim sen gibi güzel, Tarifsiz peri gelin. Gelinse cevap vermekte Sessiz sessiz korkarak. Benim adım Allı Gelin Size geldim, çok uzak gurbet elden. Türk denilen bir milletin Yaşadığı o yerden. Fistanımın allığını Şu bayraktan almışam. Başımdaki oyalarım Ay – Yıldızdan çalmışam. Yüreğimdeki sevdayla Size aşık olmuşam. Sizdeki alları görüp Kendimi sizden sanmışam. Uzak diyarlardan göçüp Ben bu köyde kalmışam. Taş çeşmenin ballı suyu Şaşkın şaşkın akmakta, Canlı cansız her ne varsa Bu geline bakmakta. Gelinse boynun büküp, Öyle mahsunlanmakta. Her bakışta bir soru var Her bakışta bir merak. 239 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi 240 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Âşık Şeref TAŞLIOVA HARVARD ÜNİVERSİTESİ’NDE KONGRE VE HİKÂYE İCRASI Kars âşıklığının geçmişi, Türk’ün Asya’dan başlayan göç yolları ile bağlantılıdır. Önemli isimlerin yetiştiği “ocak” niteliğindeki Kars, tarihe “âşıklar şehri” olarak geçmiştir. 1402’lerde Karslı Baykan, 1727’lerde Karamanoğlu Ebubekir Bey’in tarihî köprüyü yaptırdığı zaman Gence’ye yanında götürdüğü Âşık Hasan, Kars’ı 8 kıtalık şiiriyle tarif eder. Şiirin iki kıtası şöyledir; 241 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Beyler tarif edem size, Lâlı gevher taşı Kars’ın. Benzer sekiz kat cennete, Hem içi hem dışı Kars’ın. … Kars Hasan’ın öz vatanı, Adlım olur kahramanı, Göğsünde yatar Harkanî, Türbedardır döşü Kars’ın. 1855’te Rusların Kars’ı işgale yöneldiği zaman, Kaleiçi Mahallesinde bulunan bir kahvede fasıl ederken heyecanla dinleyenlere seslenen Karslı Âşık Bahri, Kars’ın “ne olduğunu, ne olmayacağını” anlatmıştır; Çok öyle yan bakma Moskof sen ona, Zafer nişanıdır Kars’ın kalesi. Nice bin düşmana bozgun salmıştır, Osmanlı şanıdır Kars’ın kalesi. … Bahri her dem söyler vasfı vatandan, Bünyadına ferman gelmiş sultandan, Şenelip abadan olur her yandan, Dünya cinanıdır Kars’ın kalesi. Âşığın, sekiz kıtalık deyişi ile Karslıları galeyana getirerek bu zaferin kazanılmasında büyük faydası olmuştur. Aynı millî ruhu, Çıldırlı Âşık Şenlik’in dörtlüklerinde de görmekteyiz; 242 Ehli İslam olan işitsin bilsin, Can sağ iken yurt vermeyiz düşmana. İsterse Uruset ne ki var gelsin, Can sağ iken yurt vermeyiz düşmana. … Askerlerim bölük bölük bölünür, Sandınız mı Kars Kalesi alınır! Boz atlar üstünde kılıç çalınır, Can sağ iken yurt vermeyiz düşmana. Şenlik ne durursuz atları binin, Sıyra kılıç düşman üstüne dönün, Artacaktır şanı bu Âl’Osman’ın, Can sağ iken yurt vermeyiz düşmana. Diye haykırdığı şiirlerinin ötesinde Ardahan’da yaşanan ve “93 Kırgını” adıyla anılan 1876 savaşı için söylemiş olduğu destanın iki kıtası durumu özetler gibidir; Tarih bin iki yüz doksan üçünde, Dinle beyim gör ki nasıl iş oldu. Münafık olanlar murada yetti, Müminler ağladı gözü yaş oldu. … Fakir Şenlik gam donunu giyende, Celallenip arşı kürşü sayanda, Âl’Osman’ın şad gününü duyanda, İslam olanların gönlü hoş oldu. Uzunca bir destan olan bu şiir ile o günün acı hatıraları tarihe işlenmiştir. Âşık Şenlik, yaşadığı dönemde Karslıları yüreklendirerek daima diri tutmuştur. Bunun yanında Posoflu Zülalî ve Hanaklı Mazlumî o günleri şiirleriyle günümüze ulaştırmıştır. Kağızman bölgesi Sezaî, Cemal Hoca ve daha niceleriyle âşıklık geleneğindeki yerini almıştır. Kağızmanlı Âşık Hıfzı’nın, Türk dilinin sade örnekleriyle söylediği şiirler bugün âşıkların dilinde yaşamaktadır. Sefil Baykuş Destanı’ndan iki kıta aşağıdadır; Sefil Baykuş ne gezersin bu yerde? Yok mudur vatanın ellerin hani? Küsmüş müsün selamımı almadın? Şeyda bülbül şirin dillerin hani? … Sen de Hıfzı gibi tezden uyandın, Uyandın da taş yastığa dayandın, Aslı Kerem gibi kavruldun yandın, Yeller mi savurdu küllerin hani? Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Kars’taki âşıklık geleneğinin bir özelliği de köy düğünleridir. Köylerde âşıksız düğün yapılmazdı. Bugün bile bu gelenek devam etmektedir. Kars âşıklığının güzel dallarından birisi de müzikal bakımdan âşık havalarıdır. Geçmişten bu güne kadar Kars’ta yaşayan her âşık bu havalardan bir kısmını bilirdi. Ancak belli kurallara mutlaka uymakla birlikte herkes kendine göre icra etmiş olup halkla beraber yaşatmıştır. Bu, üzerinde önemle durulması gereken bir husustur. Çünkü dünyada seslerle günümüze ulaşan destanlar vardır. Kars’ta halk hikâyeciliği Türk âşıklık geleneğinin en zengin bölgesidir. Eskiden köylerde bir âşığın varlığı, bildiği hikâyelere göre anılır ve o düğünlere ona göre davet edilirdi. Geceleri başlayan hikâye, uzun zaman halkın kulağında yaşar ve birbirine aktarılırdı. Kars’ta günümüzde de geleneğin yaşaması en büyük arzumuzdur. Cumhuriyet döneminde Kars’ta birçok âşığın yetiştiği, yaşadığı bilinmektedir. Bu neslin çırakları da bugün ustalarından aldıklarını sürdürmektedirler. Kars’taki âşıklık geleneği, sadece Kars’ın içinde kalmayıp komşu şehirlere hatta yurt dışına taşmıştır. 1965 yılında Kars’a gelen Orhan Şaik Gökyay ve arkadaşları, âşıkları bir kahvede dinledikten sonra İstanbul’a davet etmiştir. O günden itibaren âşıklıkların Kars’ın dışına çıktığı görülmekte- 243 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi sa, Norveç, Danimarka, Lüksemburg gibi devletlerde sayısız âşık fasılları yaptık. Programlarımıza Karslılarla birlikte Türkiye’nin hemen her ilinden gelen dinleyicilere hitap ettik. Almanya’nın Marl Belediyesi’nden bir heyet 1986 yılında Kars’a gelmişti. Kars kültürüyle birlikte âşıkları hakkında Çobanoğlu Kahvesindeki programlara katılarak bilgi almışlardı. Bu ziyaretten sonra benimle Murat Çobanoğlu’nu, 1987 yılında Marl iline davet etmişlerdi. Bu resmi bir davetti. Orada yaptığımız programlar da belediyenin ve diğer resmi kurumların hazırladığı organizasyonlardı. Alman basını, yaptığımız programlara geniş şekilde yer vermişti. dir. Ayrıca Konya’da yapılan Türkiye Âşıklar Bayramına Kars’tan katılan âşıklar birçok dalda dereceler almıştır. Yurdun birçok yerinde aynı başarıları devam etmiştir. Karslı âşıklar, yurt dışında uluslararası festivallere ve programlara davet edilmişlerdir. İlerleyen yıllarda genç âşık arkadaşlarımız ve meslektaşlarımızın da yolunun sık sık düşeceği Avrupa ülkelerine ilk kez 1971 yılında gittik. Murat Çobanoğlu ve benim Almanya’ya ilk gidişimiz bu tarihe denk gelmektedir. Avrupa’da; Almanya, Hollanda, Belçika, Avusturya, Fran- 244 İngiltere’nin başkenti Londra ve Galler’de yapılan “Sınır Ötesi Hikâye Festivali”nin (International Storytelling Festival) ikisine Murat Çobanoğlu ile katıldım. 1986 yılında yapılana Prof. Dr. Ahmet Edip Uysal Hoca ile gitmiştik. Londra Üniversitesi ve Cambridge Üniversitesinde programlar yapmıştım. Anında tercümeyi de Prof. Dr. Ahmet Edip Uysal Hoca yapmıştı. İngiliz yazılı basını ve BBC televizyonu büyük ilgi göstermişti. Bu festivalin 2003 ve 2010 yıllarındaki programlarına Türkiye’den katılan tek kişiydim. Danimarka’nın Kopenhag şehrinde 21-25 Haziran 1986 tarihlerinde yapılan Vikinglerin Doğuşu Festivali’nde âşıklığın hikâye ve deyiş türünden örnekler sunmuştum. UNESCO, 1996’yı “Nasrettin Hoca Yılı” ilan etmişti. Singapur’da yapılacak programa davet edildim. Programı, Türk Büyükelçisi Oktay Özüye hazırlamıştı. ODTÜ’den Prof. Dr. Seyfi Karabaş Hoca ile 25 Ağustos 1996 tarihinde Singapur’a gittim. “Nasrettin Hoca ve Âşıklık Geleneği”ni işleyen programı uluslararası bir otelde yaptım. Ertesi gün de Singapur Üniversitesinde benzer bir fasıl gerçekleştirdim. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi 05-08 Kasım 2009 tarihlerinde Almanya’nın Aachen şehrinde gerçekleşen “13.Uluslararası Hikâye Festivali”ne katıldım. Türk Dünyasında Kırgızistan, Türkmenistan, Kazakistan gibi atayurtlarına gitmiş olmak benim için ayrı bir önem taşımaktadır. Farklı tarihlerde Cumhurbaşkanlığı ve Bakanlıklar seviyesinde giden heyetlere davetli olduğum hâlde o topraklarda programlar yaptım. Pakistan’da 2010 yılında oldukça nitelikli bir nevruz kutlaması yapılmıştı. Türkiye Cumhuriyeti Dış İşleri Bakanlığı tarafından “resmi görevlendirme” ile katılmıştım. Büyükelçimizin himayesinde hazırlanan “Türk Dünyası Nevruz Şöleni” için 18 Mart 2010 günü gerçekleşen programa, Pakistan’da bulunan resmi görevlilerle birlikte özel sektörden birçok vatandaşımız ile bir arada olma imkânı buldum. Yurt dışına çıkışımın kırkıncı yılında, benim için olduğu kadar Türk âşıklığı için de tarihî önem taşıyan bir örneği de Amerika Birleşik Devletleri ziyaretim taşımaktadır. Amerika’nın en eski yerleşim yerlerinden Boston şehrinde bulunan Harvard Üniversitesine davet edilmek oldukça anlamlıdır. Bu davetin, uluslararası bir kongre vesilesi ile gerçekleşmesi ve alanında seçkin üniversitelere mensup bilim insanları karşısında geleneği temsil etmek çok daha önem taşımaktadır. Dünyanın en iyi üniversiteleri listesinde bilindiği üzere ilk sırayı Amerika Birleşik Devletleri’nden Harvard Üniversitesi almaktadır. Harvard’ı dünyanın lideri yapan husus, sadece bilim alanındaki buluş, patent ve ürettiği konular değildir elbette. İstatistiklerde gösterildiği şekliyle, spor-kültür-sanat alanlarında gerçekleşen ders dışı faaliyetlerle de uzun yıllardan bu yana lider konumundaki bir üniversitedir. Tıp ve Hukuk fakülteleri başta olmak üzere diğer alanlarda da dünyaya önemli isimler yetiştirmiş olan üniversitenin Türk sözlü kültürü alanında çalışanların da yakından bildiği Albert Lord ve Milman Parry gibi iki büyük ismi vardır. Milman Parry ve Albert Lord’un yirminci yüzyılın ilk yarısında Balkanlarda uzun yılları alan çalışmaları “sözlü kompozisyon teorisi” <The Theory of Oral Composition> adıyla folklor alanında yeni bir yaklaşım ortaya koymuştu. Albert B. Lord tarafından 1960 yılında “The Singer of Tales” ismiyle Harvard Üniversitesi tarafından yayımlanan eser, teorinin temel kitabı olarak bugüne kadar önemini korumuştur. Dünya halkbilimi çalışmalarında kabul gören bu yaklaşımın günümüzdeki, uygulama örneklerini tespit amacıyla 03-05 Aralık 2010 tarihleri arasında uluslararası önemli bir toplantı yapıldı. “Singers & Tales in The 21St Century: The Legacies of Milman Parry and Albert Lord: An International Symposium of Scholars and Performers”. Kongrenin temel amacı, yayımlandığı 1960 yılından bu yana, Albert Lord ve Milman Parry’nin ortaya koyduğu yaklaşımın günümüzdeki uygulama örnekleri olmuştur. Yaklaşık on beş farklı ülkeden katılan bilim insanları görüşlerini paylaştılar. Mesleğimle ilgili ulusal ve uluslararası nitelikteki toplantılara aşağı yukarı 1975 yılından bu yana katılmaktayım. Bizde yapılan kongre ve sempozyumlar oldukça resmi ve aşırı ciddi bir yapı içinde geçmekteydi. Ancak Harvard’da beni şaşırtan kongrenin genel havası olmuştur. Üniversitelerine ve kariyerlerine baktığım zaman her birinin mesleğinde belli noktaya gelmiş kişilikler olduğunu gördüğüm bilim insanlarının, neşeli ve kahkahalar içinde sunum yaptıklarına şahit oldum. Üç gün boyunca yaklaşık 245 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi olarak 33 farklı ismin gerek teorik değerlendirmeler gerekse yeni bazı metin ve kaynak kişiler üzerine yaptıkları değerlendirmeler ifade ettiğim bu ortam içinde gerçekleşti. Dünya üniversitelerinden bilim insanlarının dışında, sanatçı olarak iki isim davet edilmişti. Benim dışımdaki ikinci kişi Moğolistan’dan Odhon Bayar idi. Odhon Bayar, yerel bir saz ile kendi “destan” örneklerini sundu. Ben de Çıldır Gölü Efsaneleri arasında derleyip hikâyeleştirdiğim “Bağdat ile Hafız Hikâyesi”ni anlattım. Benim yaptığım Türkçe sunumu, Harvard Üniversitesinden Tarih Bölümü öğretim üyesi Dr. Himmet Taşkömür, aynı anda İngilizceye çevirdi. Amerika’ya, Prof. Dr. Karl Reichl ile Almanya’nın Köln şehrinde buluşarak, birlikte gittik. Türkiye’de Türkoloji camiasının yakından tanıdığı ve aynı zamanda samimi bir Türk kültürü âşığı Prof. Dr. Karl Reichl ile Kırgızistan’ın Bişkek şehrinde 05 Eylül 2006 tarihinde UNESCO’nun hazırladığı “Manas Festivali”nde tanışmıştım. Festival kapsamında sempozyum yapılmaktaydı. Cengiz Aytmatov’un oturum başkanlığında gerçekleşen bölümde o anda söylediğim “doğaçlama destan” sonrasında yanıma gelerek Türk Destanları konusunda çalıştığını ifade etmişti. O günden sonra, Türk destanları konusunda görüşmeler yapmaktayız. Programım sırasında Prof. Dr. Karl Reichl de, Himmet Bey’in takıldığı veya dinleyicilerin anlamakta zorlandığı kısımlarda devreye girerek çeviriye yardımcı oldu. “Bağdat ile Hafız Hikâyesi”ni Kars Eli Dergisi’nde 1970’li yıllarda seri hâlinde yayımlamıştım. Daha sonra hikâyeyi bütün hâliyle “Âşık Şeref Taşlıova’dan Derlenen Halk Hikâyeleri” isimli proje kapsamında da anlatmıştım. Bu projede için anlattığım hikâyeler 246 Prof. Dr. Fikret Türkmen, Dr. M. Mete Taşlıova ve Nail Tan tarafından hazırlanarak Türk Dil Kurumu’nda 2008 yılında, proje ismiyle, yayımlanmıştı. Harvard Üniversitesinin salonlarında gerçekleşen programa üniversite mensupları ve öğrencilerle birlikte Türk dinleyiciler de katılmıştı. Kendisiyle 1966 yılında Orhan Şaik Gökyay Hoca’nın evinde tanıştığım Prof. Dr. Zeki Velidî Togan Hoca’nın torunu Emre Togan da katılmıştı. Değerli tarihçi Prof. Dr. Cemal Kafalı Hoca da katılacaktı ancak bir ödül töreni için Türkiye’ye dönmüştü. Programımı yaptığım günün ertesinde, kongreye katılanlarla birlikte Boston şehrinde bulunan ve “İran Kültür Evi” olarak bilinen mekâna davet edildim. Türk mutfağından yabancısı olmadığımız pirinç pilavı ve diğer İran yemekleri eşliğinde dünyanın farklı ülkelerinden katılan akademisyenlerin huzurunda kendi deyişlerimden ve şiirlerimden örnekler sundum. O ortamda, bana şu soru yöneltildi: “Dünyanın dört bir yanını gezmiş bir âşık olarak, Boston’u ve Harvard Üniversitesi’ni nasıl buldun? Boston’u ve Harvard’ı nasıl anlatırsın?” dediler. Ben de âşığın gördüğünü yine sazıyla sözüyle anlatabileceğini söyleyerek aşağıdaki şiiri o anda doğaçlama olarak kendilerine söyledim. Her bir mısranın ve dörtlüklerin sonunda anında İngilizceye tercüme edildi. Orada söylediğim şiirin metni, ses ve görüntü cihazlarıyla kaydediliyordu. Deşifre edilmiş metni aşağıdadır: Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Göz Üstüne Sanata önem verenler, Gayretiniz göz üstüne. Dünyaya fikir yoranlar, Sözüm vardır söz üstüne. Dede Korkut benim pirim, Anadolu doğum yerim, Coşar kükrer türkü derim, Dil dökerim saz üstüne. Harvard Üniversitesi, Dünyaya yayılmış sesi, Mutlu ediyor herkesi, Hız katıyor hız üstüne. Mektup yazmış David Elmer, Karl Reichl ile beraber, Her insanda ayrı hüner, Çok üstüne az üstüne. Dünyada çok yerler gezdim, Gönül eleğinden süzdüm, Destan koştum şiir yazdım, Doksan dokuz yüz üstüne. Sevgi insanlık temeli, Her yana uzanır eli, Tatlıdır âşığın dili, Haz katıyor haz üstüne. Ne güzel geldik yan yana, Örnek olalım cihana, Sevgim vardır her insana, Öz koyarım öz üstüne. ŞEREF der ki gayemiz bir, Gerçek olan rüyamız bir, Âdem Havva mayamız bir, Naz ederiz naz üstüne. Kongrenin üçüncü gününde, Prof. Dr. Karl Reichl, Türk destanlarını da ele alarak sunumunu yaptı. Kendisine, Türk Dil Kurumu’ndan çıkan ve Millî Eğitim Bakanlığı’nın yayımladığı “Âşık Şeref Taşlıova Hayatı ve Şiirleri” isimli kitapları hediye etmiştim. Tebliğini sunarken, benim kitapları akademisyenlere göstererek, kitabın içindekiler kısmı üzerinde açıklamalar yaptı. Türkçeyi bildiği için tebliğinde benim hikâyeciliğimden söz ettiğini; hikâyeci âşık sıfatıyla UNESCO tarafından “yaşayan insan hazinesi” olarak koruma altına alındığımdan söz ettiğini söyledi. Yakından görüştüğümüz için, Ardahan Üniversitesi tarafından “Onursal Bilim Doktorası” aldığımı da biliyordu. Farklı üniversitelerden gelen akademisyenler ile tercüman vasıtasıyla konuştuk; sorular sordular, ben de cevapladım. Katılanlar arasında Türk kültürü ve edebî ürünleri üzerinde çalışanlar olduğu için az çok Türkçe bilenler vardı. Onlarla daha kolay tercümansız anlaşabiliyordum. Daha sonra sahneye geçip hikâyeden sonra türkülerimden örnekler sundum. Programdan sonra Danimarka’dan gelen Prof. Dr. Minna Skafte Jensen isimli hanımefendinin; “Bu âşık dünyanın neresinde söylese, orada olup dinlemek isterim” demesi diğer akademisyenlerin dikkatini çeken bir ifadeydi. Kongrenin son gününde, Harvard Üniversitesi Kütüphanesinin “sesli ve görüntülü arşivi”nde kullanılmak üzere benimle bir röportaj yapıldı. Kütüphanenin stüdyosunda yapılan görüşmeye Dr. Himmet Taşkömür ve Peter McMurray katıldı. 247 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Sempozyuma katılan bilim adamları ve araştırmacılar aşağıdadır: John Franklin Nikolay Grinster Minna Skafte Jensen Mirsad Kunic Françoise Letoublon Olga Levaiouk Carl Lindhal Lars Lönnroth Peter McMurray Stephen Mitchell Gregory Nagy Joseph Falaky Nagy Zymer Ujkan Neziri Karl Reichl Dwight Reynolds Nicola Scaldaferri Gisli Sigurosson Anna Stavrakopoulou Lotte Tarkka Aida Vidan Ronelle Alexander Egbert Bakker Margaret Beissinger Anna Bonifazi David Bouvier Choa Gejin Olga M. Davidson Thomas A. DuBois Casey Due David Elmer John Miles Foley Susan Niditch Mary Ebbott Carlo Severi 248 New England Conservatory İngiltere Rusya Devlet Üniversitesi Rusya Güney Danimarka Üniversitesi Danimarka Tuzla Üniversitesi Bosna Hersek Stendhal Üniversitesi Fransa Washington Üniversitesi Amerika Indiana Üniversitesi Amerika Göteborgs Üniversitesi İsveç Harvard Üniversitesi Amerika Harvard Üniversitesi Amerika Harvard Üniversitesi Amerika Kaliforniya Üniversitesi Amerika Albanology Ensitüsü Kosova Bonn Üniversitesi Almanya Kaliforniya Üniversitesi Amerika Milan Üniversitesi İtalya Stavanger Üniversitesi Norveç Selanik Üniversitesi Yunanistan Helsinki Üniversitesi Finlandiya Harvard Üniversitesi Amerika Kaliforniya Üniversitesi Amerika Yale Üniversitesi Amerika Princeton Üniversitesi Amerika Heidelberg Üniversitesi Almanya Lausanne Üniversitesi İsviçre Çin Soysal Bilimler Akademisi Çin Boston Üniversitesi Amerika Pensilvanya Üniversitesi Amerika Huston Üniversitesi Amerika Harvard Üniversitesi Amerika Missouri Üniversitesi Amerika Amherst College Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Yrd. Doç. Dr. Kadir BAYRAKÇI- Yrd. Doç. Dr. Mustafa KOL Fransız Asıllı Aristokrat Félix de Fonton’un Gözüyle 1828-1829’da Kars ve Kafkasya’nın Politik, Tarihi ve Coğrafi Görünümü Kadir BAYRAKCI1*- Mustafa KOL2** Félix Fonton, Rus Dış İşleri bünyesinde danışman olarak görevli olan Pierre Fonton’un oğludur. Yazarın babası aynı zamanda, Rusya’nın Babıali nezdinde 1811, 1812 yıllarında elçilik sekreteri olarak görev yapmıştır. Dolayısıyla yazar Osmanlı’ya ve halkına yabancı değildir. Félix Fonton kitabını yazıldığı yıllarda, Rus Dış İşlerinde hesap uzmanı olarak görev yapmaktadır. Çalışmamızda Félix Fonton’un 1840’ta yayınlanan ve 1828-1829 yıllarındaki Kars ve çevresi ile İran ve Kafkasya’yı anlatan La Russie dans l’Asie-Mineure ou Campagnes du Maréchal Paskévitch en 1828 et 1829, et Tableau du Caucase, envisagé sous le point de vue Géographique, Historique et Politique3 (Anadoldaki Rus Varlığı veya Maraşal Paskeviç’in 1 * Yrd. Doç. Dr., Kafkas Üniversitesi FEF, Batı Dilleri ve Edebiyatları Böl. Fransız Dili ve Edebiyatı ABD 2 ** Yrd. Doç. Dr., Kafkas Üniversitesi FEF, Batı Dilleri ve Edebiyatları Böl. Fransız Dili ve Edebiyatı ABD 3 Leneuve, librairie pour l’art militaire, Paris 1840 249 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi 1828-1829’daki Seferleri ve Kafkasya’nın Coğrafi-Tarihi-Politik Görünümü) adlı kitabını esas alacağız. Bu çalışmada 1828-1829 yıllarında Kars Çevresi-İran-Kafkasya’nın genel görünümünü Fransız yazar Félix Fonton’un bakışıyla özetlemeye çalışacağız. Bu kitap bir haritayla birlikte askerlik sanatı üzerine kitap satan bir yayınevi tarafından basılmıştır. Kitabın birinci kısmı, Kafkas bölgesinin genel bir tablosunu çizmektedir. Yazar, bu bölümde bizlere bölgenin coğrafi yapısını, iklimini ve tarımsal üretimi hakkında bilgi vermektedir. Bununla birlikte, bu bölümde Rusya’nın bölgede ortaya çıkmasından önce buralarda yaşamış olan halklar hakkında da bilgi vermektedir. Yazar Kafkasya bölgesine genel bir bakışın ardından, bu dağlık bölgede yaşamış ve yaşamakta olan insanların izlerini sürmekte ve bunların gelenek ve görenekleriyle ilgili bilgileri istatistikî bir çalışma olarak ortaya koymaktadır.4 4 Revue Britannique ou Choix d’Articles, traduits des meilleurs 250 Bu çalışmasında yazar, Rus-Kazak kolonilerinin arazisinden, yani sınır bölgesinde yaşayan kavimlerle ilgili bilgiler vermekte ve bölgedeki Türk idari ve askeri yapısını gözler önüne sermektedir. Yazar tüm bunları yaparken, bölgenin stratejik önemi üzerinde de durmaktadır. Kitabın ikinci bölümü daha çok askeri operasyonlar hakkında bilgi vermektedir. Yazar Félix Fonton, 1828-1829’daki savaşların sebebini Türklerin entrikaları sonucu meydana gelmiş gibi gösterir. Yazarın Rusya adına çalışan bir görevli olması nedeniyle böyle bir düşüncede olması normal karşılanmalıdır. İkinci ve Üçüncü bölümlerde, Rus askerinin yetenekleri ve çok düzgün bir organizasyona sahip olduğu üzerinde durulur. Ayrıca, General Paskeviç’in saldırıları ile birlikte bir veba salgının da bölgede etkin olduğuna önemlice yer verir ve salgına karşı General Paskeviç’in hastalıkla mücadelesini de konu edinir. Bu salgınla ilgili Generalin almış olduğu sağlık tedbirleri, kitapta écrits périodiques de la Grande- Bretagne sous la direction de M. Amédée Pichot, T. 29, quatrième série, Paris, Librairie Rue Vivienne, 1840. Sayfa VII - Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi destansı bir hava ile okuyucuya aktarılmaktadır. Kitabın ve yazarının destansı kahramanı Paskeviçtir. Yazar Osmanlının bu zayıf anında bile kılıcının keskinliğinin düşmanlarını korkutmaya devam etmesine rağmen, bu bölgenin idari yapısı feodal bir görüntü arz ettiğini belirtir ve bölgedeki paşaların yarı bağımsız olduklarını ifade eder. Yazar Félix Fonton kitabına Kars’ı tanıtarak başlar. 1828-1829’da Kars’ın bir yabancı gözüyle görünümü şöyledir. Kars paşalığı: 5 sancaktan oluşmaktadır: Taht kurası, Kars’tan Sarıkamış’a kadar uzanan bölge olarak tanımlanmaktadır. Bu bölgede 111 köy, (Keçivan, 11 köy; Kağızman 16 köy; Akyaka ve çevresi (Churagel) 56 köy; Arpaçay (Zarichad) 54 köy; toplam 248 köy mevcuttur: 1828 yılı itibariyle 75 köy terk edilmiş, geri kalan 173 köyde toplam 1842 Ermeni ve 1887 Türk aile mevcuttur. Toplam 22.045 erkek nüfusu mevcuttu. Arpaçay nehri üzerinde bulunan bölgenin merkezi durumundaki Kars şehri, Erzurum yolunu savunan bir kale konumunda gösterilmiştir. Bu kalenin savunma hattı Soğanlı dağlarına kadar uzanmaktadır. Arpaçay nehri üzerinde Mazgert (Magazberth) kalesi bulunmaktadır. Bayramsu nehrinin üzerinde ise Keçivan kalesi vardır. Félix Fonton’a göre arazi hafif engebeli olmasına rağmen, bölgedeki en verimli topraklardır. Ayrıca çevre iklimlere göre daha elverişlidir. Ancak Aras nehri boyunca devam eden ve Kağızman sancağı arazisi içerisinde bulunan arazi bunun dışındadır ve buralarda sadece Soğanlı boğazı dahil odun ve kerestecilik yapılmaktadır. Bu yıllarda arazinin geri kalanı atıl durumdadır. Sırasıyla Bizans, Ermeni ve Gürcü imparatorluklarından fetih yoluyla alınan ve yukarıda bahsedilen vilayetlerdeki halkın çeşitliliği ve kökenlerine ait izler ve yaşadıkları zor- luklar 1828-1829 yılı itibari ile halen göze çarpmaktadır.5 Félix Fonton’un tanımlaması ile Kars paşalığı eski Gars eyaletini oluşturmak olup, halen Ani köyünün yakınında Cılavuz ile Arpaçay nehrinin kesiştiği yerde Antik Ani şehrinin harabelerini bulunmaktadır. Bölgedeki gelenekler hâlâ bu krallıklar başkentinin muhteşemliğinden beslenmektedir. Bu başkent 8 yüzyılda Bağratı Krallığı döneminde parlak devrini yaşamış ve Tatarların (Moğollar kastedilmektedir) istilasıyla ve şehrin talan edilmesinden sonra ihtişamı sona ermiştir. Krallıklar başkenti 14. yüzyılda korkunç bir depremle önemli derecede yıkıma uğramıştır. Farklı kralların eline geçtikten sonra, Kars nihayet Türklerin yönetimine geçmiş ve Türkler bu yıllarda şehirde yaşayan nüfusun yarısını oluşturmaktadır. Paşalık biçiminde yapılandırılan Kars şehri, surlarla çevrilerek Türkiye’nin ana geçiş ve çıkış merkezlerinden biri konumundadır. Bu durum şehre stratejik açıdan önem kazandırmıştır. Coğrafyada etkin olan ırk Türk ırkıdır. Kendisini, mantıken ülkenin fatihi gibi gören Türkler, kibirli ve kendini beğenmiş kişilerdir. Fakat dürüst olmakla beraber, inanışlarına bağlı insanlardır; duruşları ağırdır ve fazla konuşmazlar. Çünkü kendilerine itaat edileceğinden her zaman emin görünmektedirler. Bütün mesleklerde çalışıyorlar ve bu yolla ülkenin yönetiminde de söz sahibi oluyorlar. Evlerinin içinde ve giyimlerinde temiz olmaya özen gösteriyorlar ve aynı zamanda lüksü de seviyorlar. Fakat İranlılar kadar nazik olmadıkları için Fransızların Avrupa’daki konumu neyse Türklerin de Asya’da aynı konuma sahip olduklarına vurgu yapar.6 5 Fonton, age., s.187-188 6 Fonton, age., s.188-192 251 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Toplum; bey, ağa, efendi, molla ve köylüler sınıfına ayrılmıştır ve bunların içerisinden ağalar köylerin yaşlıları veya muhtarlarından oluşur. Dini kesimi oluşturanlar halkın nezdinde büyük bir itibara sahip olan efendi ve mollalardan oluşur. Bu iki kategorik sınıf imam ve yargıç görevlerini üstlenmekte olup toplum içinde saygın bir yere sahiptirler. Bu saygınlığı ahlâki yaşayışlarının düzenliliğine ve Müslümanlara karşı dürüst davranışlarına borçludurlar. Félix Fonton eserinde elden geldiğince nesnel davranmasına karşın yer yer öznel yargılarda da bulunur. Bunlardan birisi de Müslüman din adamlarının gayr-i Müslimlere karşı haksız davrandıklarına ilişkin verdiği bilgilerde kendini gösterir. Kitabın genelinden edinilen izlenim yazarın kendisinin de yüksek dini hassasiyetler taşıdığı yönündedir.7 Kars, Beyazıt ve Muş’ta bulunan Kars paşalıkları Ermenileri çok kalabalık oldukları için, daha az itaatkâr bir konumdaydılar; bazen uzlaşılmaz düşmanları olan Kürtlerin yağmalamalarına karşı ellerine silah alarak karşı gelirler. Beyazıt’ta, paşalar muhafızlarını Kürtler arasından seçerler. Bu şartlar savaşçı bir zihniyette olmalarına neden oluyordu ve bazen de bu durum Türklerin şiddetine ve zulmüne karşı koymalarını sağlıyordu. Türk bölgelerinde yaşayan Ermeniler, genel olarak İran’daki Ermenilerin yaşam şartlarından daha iyi yaşam şartlarına sahip olup Müslüman halk tarafından kendilerine, “gavur” verilmiştir.8 Fonton, eserinde bir Rus subayı olan Yarbay Kovalevski’nin Türkler hakkındaki görüşlerine de yer vererek şunları aktarır: “Yanınızda kim olursa olsun, bir köye vardığınızda, köyün reisini ya da muhtarını görürsünüz, geldiğinizi görmezden gelerek elleri arkaya bağlı ola7 Fonton, age., s.19-196 8 Fonton, age., s.195 252 rak dolaşır: eğer onu çağırırsanız size ciddi bir şekilde yaklaşır ve sorduğunuz sorulara cevap vermeye bile tenezzül etmez; fakat akşamleyin ona çay ikram ederseniz, çocuklara şekerleme verirseniz ve kimliğinizi ortaya yayarsanız, o zaman etrafınızdakiler sizi büyük bir bilgin, bir yazar ve önemli bir kişi olarak kabul etmeye başlarlar; köyün reisi kibar olamaya başlar; bu kibarlık eğer saat gibi bir nesneye sahipseniz daha da artar. Artık bütün köyde önemli bir şahsiyet olarak görünmeye başlarsınız ve köyün reisi bile sizden alçak gönüllülükle bir makam, bir madalya veya başka bir ödül alabilmek için aracı olmanızı talep eder.” Fonton, yöneticilere ilişkin olarak ise şu bilgileri verir. Devlet kademesindeki bozulma o kadar had safhaya ulaşmıştır ki, köy reisleri merkezdeki paşadan aldıkları gücü kendi vatandaşlarına baskı yapmak için kullanmaktan çekinmiyorlardı. Türk hükümeti 1.000 rublelik bir vergi istediğinde, bu vergiyi tahsil eden köy reisi bir o kadarını da kendisi için toplamaktadır. Rusların gelişiyle, bu bozuk düzen sekteye uğradı, bu durumda memurların hiç mi hiç işine gelmiyordu. Öte yandan, Gayrimüslim halk, Müslüman halka karşı baskı uygulayabileceklerini düşünmüşlerdi. Türkler aleyhine yapılan casusluk faaliyetleriyle Rus konsoloslukları dolup taşıyordu. Yerel yönetimler ise meydana gelen şiddet olaylarını engellemekte zorlanıyordu. Gayrimüslim halkın bu tepkisi doğaldı çünkü uzun süre boyunduruk altında kalmışlardı. 9 Bu memleketlerin göçebe halkları arasında Karapapakları, Türkmenleri ve Kürtleri görmekteyiz. Türkmenler ve Karapapaklar sınır boyundaki Ahırkelek (Çıldır) ve Kars sancağında yaşamaktaydılar. Karapapaklar, Borçalı (Gürcistan) ve Şamşadil (Gürcistan) civarından göç 9 Fonton, age., s.196 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi etmiş olan Azerbaycan Türkleridir10. Bunlar da iki ayrı boya ayrılmaktadır. Tara Kiama (Terekeme) denilen boy, eskiden göçebeydi ancak zamanla çiftçilikle uğraşmaya başlamışlar ve yerleşik hayata geçmişlerdir. Bu boy vergi ödemez ancak savaş anında orduya toplu olarak katılır. Emir Hasanlı denilen ikinci boya mensup Karapapaklar, Hertviz (Gürcistan) yakınlarında Kür nehrinin sol kıyısında yaşarlar. Hemen hemen vahşi bir mizaca sahip olan bu boyun hiçbir komşusuyla ilişkisi yoktur. Bunlar uzun yıllar boyunca Gürcistan’ın sınır şehirlerine akınlar yaparak geçinmişlerdir. Kürtler ise büyük bir kısmı Ağrı dağı ile İran körfezi arasındaki bölgede yaşamaktadırlar. Bu bölge Kürdistan diye adlandırılsa da homojen bir bütünlük arz etmez ve bölge İran’la Türkiye arasında yer alır. Kürtler, Xenophonun Kardakes ve Romalı tarihçilerin Kordiyon diye adlandırdıkları ırktır. Hiçbir zaman bir devlet olamadılar ancak hiçbir zaman da tamamen kontrol altına alınamadılar. Bunlardan bazıları tarımla uğraşmaktadır ve hasat zamanlarında tarlalarının yakınına geçici olarak yerleşirler. Senenin kalan kısmında sürülerine bakarlar ve hayvanlarını yaylalardan ovalara sürerler; barınakları kamıştan çitlerle çevrilmiş çadırlardan oluşmaktadır ve bunları yanlarında taşırlar. Sosyal yaşam tarzları, Avrupalıların orta çağdaki sosyal yaşam tarzına benzemektedir ve bir tür feodal yapıya sahiptirler. Reisleri soylarının Nuh peygambere kadar uzandığını söylemekten hoşlanır. Kürtler uzun boylu, güçlü fakat ince yapılıdırlar. Ateşli iri gözler, yay gibi bir burun, koyu siyah saçlar, kocaman gür bıyıklar onlara kor10 Ruslara göre iki çeşit Tatar vardır: Birisi Moğollar için kullanılan Tatar ismi diğeri ise Türkler için kullanılanıdır. kunç bir görünüm verir. Gözü-pek, atik ve misafirperverdirler; ancak haydutluğa yatkındırlar. Elbiseleri Türklerinkinden, İranlılarınkinden ve Araplarınkinden farklıdır. Giysi olarak, kolları kıvrılmış kumaştan bir ceket, çok bol bir pantolon, ayaklarında ise bot veya çarık vardır. Başlarında yana yatırılmış bir sarık vardır. Bu topluluğun önde gelenleri sarıklarının içine kırmızı bir takke giyerler. Silah olarak üzerlerinde bir veya iki tabanca ile gül ağacından yapılmış bir mızrak, bir yatağan, eğerlerinin yanında taşıdıkları elle attıkları birkaç sopa bulunmaktadır. Kürtler genelde Güney’de Bağdat civarından gelen Arap atlarını ve İran’da ise Türkmenistan atlarını tercih ederler. Kürt dili doğu dillerinin hiç birisine benzememektedir. Belki Moğol-Tatar istilasından sonra Asya’da varlığını sürdürebilen dillerden birisi olabilir. İranlılar, Türkler ve Tatarlar bu dili zorlukla anlarlar. Bu dilde “ğ” sesi baskındır ve bu ses bir kelimede birkaç defa tekrarlanabiliyor. Kürtlerin önemli bir kısmı kendilerini İslam’ın Sünni mezhebine mensup olduklarını söylemelerine karşın, diğer Müslüman topluluklar tarafından kabalıklarından ve putperestlikten kalan alışkanlıklarından dolayı samimi bulmazlar. Yaklaşık beş yüz bin nüfusa sahip olan Yezidîler tamamen farklı bir inanca sahiptirler ve Hrıstiyanların ve Müslümanların amansız düşmanıdırlar. Kötü ruhlara taparlar ve onlar hakkında aşağılayıcı bir tarzda konuşmayı kabul etmezler. Yezidî ismi Hz.Ali’nin oğlu Hüseyin’i katleden Ümmeyeoğulları (Emevi halifesi) Hanedanının ikincisi olan Arap halife Yezit’ten gelmektedirler. Bu mezhebin kurucusu olan Şeyh Adi türbesi Musul’da bulunmaktadır. Yezidiler şarap ve başka alkollü içkiler içerler ve Müslümanlar tarafından dışlanmışlardır. Ne kutsal kitapları ne de din adamları vardır fakat 253 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Müslüman mollalara başvurmaktan geri kalmazlar. Kürtler kibirli ve çabuk sinirlenen bir kişiliğe sahiptirler. Savaş ve yağmacılık onların doğalarında vardır. Cesaretleri sağlam değil; bir anlık bir patlama şeklindedir. Bunların çılgın saldırıları karşısında düzenini bozan düşmanın vay haline çünkü bunların inatçı ve ateşli takibinden kurtulmak çok zordur. Bunların cesareti ve cüreti yaralılarını veya ölülerini düşman elinden almak için giriştikleri mücadelede olağanüstü bir hale dönüşür. Barbarlıklarına ve çapulculuğa olan düşkünlüklerine rağmen, Kürtler imanlarına sonsuz bir bağlılık içerisindedirler. Yaşlı birisinin vermiş olduğu güvence mektubuna sahip olan kişi, her türlü tehlikeden emin olur. Kürtler tütün yetiştirirler, meşe palamudu ve Fırat kıyılarında bulunan meşe ağaçlarından elde ettikleri odunun ticaretini yapmaktadırlar. Aynı zamanda atlarını Erzurum’da satarlar.11 254 yip savaş anında halktan oluşan bir askeri birlik oluşturmakla mükelleftirler. Bunun sonucu olarak, bazen Babıâli’nin ve Seraskerin fermanlarının hiçbir yaptırımı kalmaz. Bu itaatsizlik Yeniçeri ocağının dağıtılıp düzenli orduların kurulması sırasında da yaşanmıştır. Ahırkelek bölgesinin yöneticisi olan paşa, merkezden gelen emirleri ağırdan alarak kurmuş olduğu düzeni koruyabilmiştir. Bu itaatsizlik örnekleri Asya’nın bu bölgesinde sık sık karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca Laz ve Kürt aşiretleri tamamen bağımsız gibi düşünülebilir ve bu aşiretler kendi beylerinin bile otoritesini sarsabilirler. Bu durumun devlet yönetiminde nasıl bir istikrarsızlığa, karmaşıklığa ve yolsuzluğa yol açtığı kolaylıkla anlaşılabilir ve bu olumsuz durum nedeniyle devletin vergi gelirleri ciddi biçimde azalır. Başlıca vergiler gelir vergisi ve gayrimüslimlerden alınan haraçtır. Bunların miktarı tamamen keyfiydi. Seraskerin mali sorumlusu bir yıl boyunca harcanacak olan para miktarını önceden hesaplar. Bu hesaba göre, yılsonunda vergi oranı hesaplanarak sancaklara bağlı bulunan beyliklere bölüştürülür. Beyliklerin vergileri maliyenin kasasında biriktirilir. Bu vergi toplama şekli, halkı beylerin hırslarına teslim etmekte olup, özellikle gayrimüslimler her gün değişik ad ve şekildeki vergilerle baskı altında tutulmaktadır. Vergi yönetimi genelde katı bir şekilde Seraskerin idaresindeki maliyeden sorumlu kişinin yetkisine bırakılır. Gelirlerin bir kısmını oluşturan dolaylı vergiler, keyfi olarak dağıtılır ve oranları değiştirilir. Türk Eyaletlerinin Yönetim Biçimi Yukarı Asya bölgesi yani Ahırkelek (Çıldır), Kars, Erzurum, Muş, Trabzon, Van, Musul, Diyarbakır, Sivas ve Tokat yöresi Erzurum’daki seraskerin sınırsız yetkisiyle yönetilmektedir. Bu serasker, vergi düzenlemesi, memur ataması veya görevden alma, ordu toplama ve hatta idam kararı verme gibi geniş yetkilere sahiptir. Yukarıda saydığımız paşalıkların her birinin başında tam yetkili bir paşa bulunmaktadır, ancak önemli davalarda bu paşalar seraskerin yönetimindeki mahkemeye başvurmaktadırlar. Paşalıklar sancaklara bölünmüşlerdir ve bunların yönetimi serasker tarafından onaylanmış paşalar tarafından göreve getirilmiş prensler veya beyler tarafından yönetilmektedir. Bu yönetim miras yoluyla babadan oğula geçebilmektedir. Hâl böyle olunca, beyler yarı bağımsız halktan kendilerine itaat eden birçok insan topluluğu kurup sancaklarını keyiflerince yönetmektedirler; çok az miktarda vergi öde- İlk savaş çağrısında Lazlar, Acarlar12, Karapapaklar ve Kürtler silahlanıp savaşa gidi- 11 Fonton, age., s.200 12 Müslüman Gürcüler. Biz, Asya halklarının savaşçı zihniyetinden emin olmakla beraber bu halkların savaş dönemlerinde bitmek bilmeyen yollara başvurduğunu da bilmekteyiz. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi yorlardı; halktan toplanmış Türk askerleri de Babıali’nin emirlerine onlar kadar hızlı itaat ediyorlardı; özellikle de kâfirlere karşı savaşa katılacaklarsa buna büyük oranda önem atfediyorlardı. Bunların savaşçı ruhlarını çoğunlukla mollalar harekete geçiriyordu. Bu mollaların ateşli vaazları sık sık yönetimin yeteneksizliğini telefi ediyordu. Azıkları ve ulaşım olanakları olmadan büyük bir şevkle emirlere uyan Türk milisleri savaşa koşarak gidiyorlardı. Erzurum’da 20.000 bulan düzenli ordunun sayısı, Seraskerin az bir çabasıyla savaşa hazır 200.000 kişiye ulaşabiliyordu. Halktan toplanan bu savaşçılar, düzenli orduya mensup askerlerin bütün olanaklarına ve disiplinine sahip olmasalar da, kayda değer yetenekleri vardı. Kanaatkâr olmaları, ordunun azık sağlamadaki yetersizliğini telafi ediyordu; bunların ilk korkusuz saldırılarından sonra, onlardaki savaş yeteneğinin eksik olduğu açıkça görülmektedir. Her askerin askeri yeteneği, yetişmiş subay eksikliğini telafi ediyordu. Bu düzensiz fakat iradeli insanların anlaşmazlığı yüzünden bazen karmaşaların çıkmasına da neden olabiliyordu. Ne zaman önemli bir saldırıda başarısız olunsa, kalabalık kitle bozuluyor ve Türk milisleri ayrı ayrı gruplar halinde dağılıp, karşılarındaki topçu ateşinin yoğun saldırısı karşısında bir birlik olmaktan uzaklaşıyorlardı. Fakat bu çatışma iki düşman askerin göğüs göğse savaşmasına dönüştüğünde, çok farklı oluyordu: Türkler silah kullanmada üstün bir yeteneğe sahiptiler; aynı zamanda düşman geri çekilmeye başladığında, onları kovalarken cesurca ilerliyorlardı. Özellikle de surlar arkasında dirençliydiler. Kendisine bırakılan mevzileri korumakla görevli olduğundan atasözü haline gelmiş bir inatla savunma hattını koruyorlardı. Kanaatkâr olmaları sebebiyle, kıtlık nedir bilmeyen Türkler, atışta yaman ve ustaydılar. Yazgısına boyun eğen kişiler olmakla beraber gözü-pek bir şekilde saldırırlar ve böyle korkusuz oldukları için Türklerin müstahkem mevzilerinin kuşatılması ve onlara saldırılması intihar anlamına gelir. Ayrıca Osmanlı’nın, zamanında dünyayı korkudan titreten gücünün delilleri olan surlar, bölgede önemli bir savunma hattı olmuştur. Kıyıdan girmek ve Gori tarafından bir istila girişiminde bulunmak, Poti, Aziz Nicolas, Tsikhedevare Zigetvar (ve Batum kalelerinden dolayı imkânsızdı. Alagöz dağ sıraları üzerinde Azgur, Aziz Nicolas, Ahırkelek, Hertviz ve Akkale tabyaları bulunmaktaydı. Bu sıra dağların bitiminde ve Soğanlı geçitlerinde Kars ve Ardahan kaleleri mevcuttu. Ama günümüz Osmanlı imparatorluğunda, bu surların koruyucu vasfı biraz da olsa zayıflamıştır. Kars Kalesine Türk komutanları daha çok önem veriyorlardı ve surların içinde kalabalık bir piyade sınıfı oluşturmuşlardı. Üç bin atlı süvari, 14 savaş topu, toplam on dört bin asker mevcuttu; ve böylece bütün paşalıktan toplanan savaşçılar bir ordugâhın çekirdeğini oluşturmaktaydı. Sınırın diğer noktalarında ganimete susamış Lazlar, Karapapaklar ve Kürtler, barış zamanında bile, Somkhétie (Samketi) , Bambahi ve Şuragel (Akyaka ve çevresi) eyaletlerinde soygunculuk yapmaktaydılar. Barış zamanında bile buralara kalabalık bir çete kurarak, savaş ganimeti haklarını kullandıklarını söyleyerek talanlarını kat be kat yaparlardı. Anadolu’nun bu bölgesinde Babıâli’nin hâkimiyet biçimi yukarıda bahsettiğimiz şekildeydi. Babıâli, oradaki uygulamaları ve elindeki olanaklar sayesinde, hem Rusya’nın büyük gücüne karşı koyabiliyor, hem de bölgeyi kendi hâkimiyetinde tutarak çok hızlı başarılar elde ediyordu. 13 13 Fonton, age., s.201-207 255 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi 256 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Yrd. Doç. Dr. Levent KÜÇÜK KARS VİLAYETİNİN GAYRİMÜSLİM YÜZLERİNDEN MALAKANLAR Levent KÜÇÜK1* Molokanizm Rusların resmi yunan Katolik kilisesinden yaklaşık 300 yıl önce ayrılmaları sonrası oluşturdukları sektizmin yeni adlandırmasıdır.2 Daha çok dinsel nedenlerden doğan anlaşmazlıklar Saratof ve Dambuğ bölgelerinde yaşayan malakan topluluklarını Rus Ortodoks sınıfından ayırmaktadır. Bu toplumsal grup kendilerine daha çok İncil okuyanlar anlamına gelen gospeller denmesini tercih ederlerdi. Malakan doktrinin esası Hz. Musa’nın on emrine dayanır. Bilindiği gibi bunlardan üçüncü emir her türlü yemini, altıncı emir ise savaş ve sermaye birikimini yasaklamaktadır. O yüzden malakanlar hem savaş hemde ticari faaliyetlerden uzak durmayı bu nedenlerden dolayı tercih etmektedirler. Malakanların bütün inanç ve dinsel uygulamaları kutsal kitaba dayanır. Dinleri aslında İncil, Tevrat ve Zebur’dan meydana gelmiş bir sentezdir. kilise olarak geniş oda ve holleri dahi kabul etmektedirler. Merasim ve bayramlarını Sobranie dedikleri kiliseleri dışında evlerinde de gerçekleştirirlerdi. Ayrıca ibadet de içtenliği kutsal mekanlarının en iyi süsü olarak tanımlamaktadırlar.3 Kars bölgesinde yaşayan malakanların iki mezhepten oluştuğunu bilmekteyiz. Bunlardan birincisi Bastiyanlar, ikincisi ise Prigonlardır. Bastiyan ve Prigonlar arasındaki en önemli fark ise Bastiyanların Maksim olarak bilinen peygamberlerinin görüşlerinin kabul etmemeleri durumudur. Bu toplumsal grup geleneksel Katolik kilisesi kurallarından kendilerini uzak tutma anlayışındadırlar. Dinsel anlayışları Yahudi ve Hıristiyanlık dinlerinin karışımıdır. Her türlü dinsel merasimlere ve devlet kilisesi anlayışına karşıt bir tutumları vardır. Kars ilinde Yalınçayır, Atçılar ve Çalkavur köylerinde yerleşmiş 1 * Yrd. Doç. Dr., Ardahan Üniversitesi, Tarih Bölümü 2 Orhan Türkdoğan, Malakanların Toplumsal Yapısı, Atatürk Üniversitesi Basımevi, 1971, s.2 3 Ziyaeddin F. Fındıkoğlu, Türkiye’de Slav Göçmenleri Malakanların Toplumsal Yapısı, s. 16 257 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi olan Malakanlar Rusya’daki Çarlık döneminde oluşan baskı ve zulümden kaçarak Türkiye’ye göç eden küçük bir göçmen topluluğudur. Genellikle ticaret, tarım ve zanaatla uğraşan bu topluluk, ticari faaliyetlerini Kars ve Erzurum civarlarında yapmışlardır. 1876-77 ile 196162 yılları arasında yaklaşık olarak 80 yıllık bir süre Türkiye’de kalan Malakanlar, kendi istekleri ile Rusya ve Amerika’ya dönmüşlerdir. minde Rusların boşalttığı Kars’ın Türkiye sınırı içinde kalmış olmasıyla biraz huzura kavuşan Malakanlar başta umutlandıysalar da, bu kez burada Bolşeviklerle ilişkide olmakla suçlandılar ve 20 Ocak 1921 tarihine dek Türkiye’yi terk etmedikleri takdirde askere alınmaları meclis kararıyla sabitleşti. Çok sayıda Malakan vePrigunı Rusya’ya Rostov bölgesine taşındı.4 Çarlık Rusyası döneminde uğradıkları baskı iki temel nedene dayanmaktaydı: (1) kendilerine özgü bir Hıristiyan mezhebi olmalarına rağmen Rusya’daki Yunan kilisesinin öğretilerini benimsemeye zorlanmaları, (2) zorunlu askerlik yapmak zorunda bırakılmaları. Malakanların önde gelenleri sürekli takip altında tutulmuş, aileleri, dostları ve yurtlarından uzaklaştırılmış, bazıları Sibirya’ya ve bazıları da Kırım, Gümrü, Tiflis ve doğu Rusya’nın değişik bölgelerine dağıtılmışlardır. Bunlardan bazıları, o dönemde daha serbest ve özgür bir yaşam sürebilecekleri Osmanlı’ya göç ederek, Kars taraflarındaki bazı köylere yerleşmişlerdir. Bu bölge türk rus savaşları sırasındaki çatışmaların etkisiyle 1915 kadar nüfusunun % 1 den (yaklaşık 2500 ) daha fazlasını göç olarak vermiştir. Kars daki baızı köylerdeki kauıp yüzde 10’u geçmiştir. Ocak 1919 daki ilk kars yerel yönetim seçimlerinde her 10000 oyla bir kişinin meclis üyeliğine seçilmesi mümkündü. Toplamda 64 üye seçiminden 60 müslüman 3, rum ve 1 malakandı. Bu durumda o dönemdeki malakan nüfusunun karsIn toplam nüfusundaki oarnı 1/64 olarak oranlanabilir. Geriye dönük ilk göçler 1920 lerin ortalarında başlamış ve 1959-62 arasında kitlesel göçler olmuştur. 1970 lerde kars ve İstanbul da yaşadıkları saptanan birkaç malakan ailesi vardır.günümüzde kars da yaşayan birkaç malakanlar ailesi hala mevcuttur. 1912’de yapılan ilk göçün sonucunda güney Kaliforniya eyaletine 3500 malakan gitmiş ve bunun 1000 civarındaki kısmı San Fransisco şehrine Kars’dan giden malakanlar olmuştur. Diğer göç edenler ise Erivan, Aşkabad, ve Tiflis bölgelrinden gelmişlerdir. Yalnızca bir aile ise Bakü’den gelmiştir.5 1917 devrimi sonrasındaki belirsizlik döne- 258 Rusların Malakan diye adlandırdığı bu topluluk kendilerine Donkhaven Hıristiyanları olarak tanımlamışlardır. Aralarında zengin tüccarlar olmasına rağmen, Malakanların çoğu toprağı işleyerek ya da tamir işleri ile uğraşarak geçimlerini sağlamışlardır. Göç ederken sahip oldukları mal ve mülkü bırakmak zorunda kalan Malakanlar alışkanlıkları sayesinde, geldikleri Osmanlı’da onları işçi olarak çalıştıran Ermeni ve Türklerden çok iyi düzeyde ücret alabilmişlerdir. Malakanlar Çarların yada Rahiplerin sahip oldukları mevkilere tanrı tarafından atanmadıklarını ve atanan ikon ressamının uygun bir şekilde resmetmesine rağmen ikonların resmettikleri birey yada sahnelerin kutsallığını içermeyen ve kutsal olmayan resimler olduklarına inanmaktaydılar.6 4 Ludmila Denisenko, “Kafkasyanın Ruslaştırılması ve Malakanlar”,Toplumsal Tarih Dergisi Sayı. 187, 2009, s.65 5 John K. Berekoff, Malakans İn America, Los Angeles, California , 1969, s. 31 6 F. C. Conybeare, “ Dukhobors, Molakane, and Pryguny”,The Confession of Faith of The Spiritual Christans called Molokans, Geneva, 1862, Harward Theological Studies, X, 1921 Peges 289-291 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Giyim, kuşamları, davranışları yaşam biçimleri ve fiziksel özellikleri doğu insanlarınınkine pek benzememektedir. Oldukça hareketli olan Malakanlar çalışkan, zeki, konuksever ve tutumlu insanlardan oluşan bir topluluktur. Geniş alınlı, beyaz tenli, sarışın ve mavi gözlüdürler. Malakanlardan bahseden insanlar onlar için kuvvetli ve zor şartlara uyan bir mizaca sahip olduklarını, ayrıca adalet ve inançlarında oldukça ısrarlı davrandıklarından bahetmektedirler.7 Ayrıca Kars’ın Sarıkamış ilçesinde yaşayan küçük üniteleri ile ilgili olarak Orhan Türkdoğan araştırmaları sırasında adliye görevlilerinin malakanlar ile ilgili olarak çok şikayetçi bir topluluk oldukları yakınmalarını tespit etmiştir. Dağlık bölgelerde evleri teraslar üzerine inşa edilmiş, fakat daha müreffeh yerlerde kabataş ve pişmiş çamurdan yapılmış ve genellikle birinci katında büyük ahşap balkonlar ve kırmızı fayans dalgalı çatıları vardır. Zenginlerin evlerinde özellikle sık sık iran etkisi gösteren renkli çiniler ile süslüdür.8 Malakan evlerinin mimarisinden malakanların evlerini konfordan ziyade azami surette faydalanma esası üzerine inşa ettiklerini anlamaktayız. Evlerin duvarlarının çıplak ve süsden arınık vaziyeti dikkat çekmektedir. Evlerinde buhar ile ısıtılan hamamları mevcuttur. Ayrıca evlerinde musiki aletleri bulunmamakta ancak radyonun ise yaygın olduğunu görülmektedir.9 Malakanların Kars vilayetinde yerleşmeleri, sonrası ekonomik faaliyetlerine baktığımız zaman nalbantlık, dericilik, değirmencilik, fırıncılık gibi daha çok kendi kendilerinin ihtiyacını karşılayan geçimlik bir ekonomi gerçekleştirdiklerini görürüz.10 7 Orhan Türkdoğan, Molokanların Tarihçesi ve Türk Kültürü İçinde Molokanlar, s. 10 8 Pauline V. Young, Pilgrims of Russian Town, Chiacago , University of Chiacago Press, 1932, s. 271 9 Orhan Türkdoğan, Molokanların Tarihçesi ve Türk Kültürü İçinde Molokanlar, s. 19 10 İlber Ortaylı, “Çarlık Rusya’sı Yönetiminde Kars”, Kars ve Erzurum yörelerinde Malakan, denince akla hemen değirmencilik gelir. Malakanlar, aynı zamanda tarımla da uğraşıyorlardı. Başlıca ürettikleri bitkiler; buğday, arpa, keten, lahana, patates, ayçiçeği, soğan, tere otu, domates, salatalıktır. Tarımsal teknolojiyi yakından takip eden bu insanlar, 20. yüzyılının başından itibaren kara sabanı terk edip, makineli tarıma geçmişlerdir. Malakanların 1960 yılına kadar ülkemizde yaşayanların nüfusu hakkında verilen bilgilere göre Kars, Ağrı ve Erzurum bölgelerinde yaşayan nüfusun 1600 kişi civarında olduğu görülmektedir. Malakanlar arasında çok kuvvetli bir toplumsal bir dayanışma vardır. Bu dayanışma duygusunun kökleri, Deli Petro’nun saltanatı sırasında Rusya’nın içinde bulunduğu ekonomik, toplumsal ve siyasi sistemlerin tümüyle ilgilidir. Petro, Rusya’da, Batı Avrupa’nın reform hareketlerini zecri bir şekilde uyguladı. Kıyafetlerin değişmesi, yeni takvimin kabulü, saç ve sakalın kesilmesi, yeni kitaplara göre dua etme, yeni ayin şekli ve hükümete ağır vergi uygulaması bunlar arasındadır. Fakat halk, Çar’ın bu reform hareketlerini şüphe ile karşıladı. Muhalefette bulunanlar sürgüne ve işkenceye maruz kaldılar. İşte bu sürgün ve ıstırap hayatı Malakanları birbirine kenetledi. Bu yüzden Malakan cemaati kapalı ve kendi kendine yeten bir grup hayatı sürdürdüler.11 Pauline V. Young çalışmasının bir bölümünde malakanlardan bahsederken 1931 yılında ABD’de onların bulunduğu coğrafyanın suç oranlarındaki düşüklüğe dikkat çekmektedir. Bu durumu kültürel canlanmanın bir sonucu olarak tanımlamak yanlış olmaz sanırım.12 Osmanlı’da Milletler ve Diplomasi, İstanbul, 2008 11 Ziyaeddin F. Fındıkoğulu, age. s.12 12 Pauline V. Young, age. s.276 259 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Türkiye de malakanların yaşadıkları köylerde okul bulunmasına rağmen onların bu kurumdan etkin bir yararlanma gerçekleştirmediklerini görmekteyiz. Kapalı bir toplumsal ünite olmaları bu duruma etki etmiş olabilir. Malakan cemaati eğitimi bir değer unsuru olarak değerlendirmemektedir. Arazi yetersizliği ve iş sahasının daralması nedeniyle okula devam eden nüfuslarında bir artış gözlemlense de yine de oldukça düşük bir artış olmuştur. Orhan Türkdoğan’ın araştırması sırasında lise mezunu tek bir kişinin olmayışı durumun ne kadar ciddi olduğunu göstermektedir. BİBLİYOGRAFYA Orhan Türkdoğan, Malakanların Toplumsal Yapısı, Atatürk Üniversitesi Basımevi, Erzurum, 1971 Orhan Türkdoğan, Molokanların Tarihçesi ve Türk Kültürü İçinde Molokanlar, Atatürk Üniversitesi Basımevi, Erzurum, 1970 John K. Berekoff, Molokans İn America, Los Angeles California, 1969 İlber Ortaylı Osmanlı’da Milletler ve Diplomasi, “Çarlık Rusyası Yönetiminde Kars”, Türkiye İş Bankası yayınları, İstanbul, 2008 Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Türkiye’den Rusya’ya Giden İslav Muhacirleri, Sosyoloji Konferansları, 1962–1963, 3. Kitap, İstanbul. Şevket Aziz Kansu, “Kars İlinin yalçınlar Köyünde Yaşayan Malakanlar”, Belleten, SayıXXXV- 171, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1971 Ludmila Denisenko, “Kafkasya’nın Ruslaştırılması ve Malakanlar”, Toplumsal Tarih Der- 260 gisi, Sayı- 187, Temmuz 2009 Pauline V.Young, Pilgrims of Russian Town, Chiacago, University of Chiacago Press, 1932 F. C. Conybeare, “ Dukhobors, Molakane, and Pryguny”,The Confession of Faith of The Spiritual Christans called Molokans, Geneva, 1862, Harward Theological Studies, X, 1921 Candan Badem, Çarlık Rusya’sı Yönetiminde Kars Vilayeti, Bir Zamanlar Yayıncılık, İstanbul, 2010 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Dr. Mustafa BAŞ “TÜRKLERDE MEZAR GELENEĞİ VE İKİNCİ ŞEHİRLERİMİZ” DR. MUSTAFA BAŞ 1 “Hanginizin daha iyi iş işlediğini belirtmek için, ölümü ve dirimi (hayatı) yaratan O’dur. O, güçlüdür, bağışlayandır.” (Mülk 2) Bu ayet bu dünyanın bir imtihan alemi olduğunu öğütlemekte, dünya ile ahiret arasındaki dengenin korunması için önemli bir ip ucunu vermektedir. Bu dünya yorgunluğunu tamamlayanların ebe1 Dinler Tarihi Doktoru Diyanet İşleri Başkanlığı Başmüfettişi 261 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi di olan hayat yolculuğundaki ilk durak yerleri mezarlardır. Mezarlıklar, özellikle İslam’ın kabul edilmesinden sonra şehirleşme kültürümüzün ayrılmaz birer parçaları olmuşlardır. Bu sebeple mezarlıkar hayatın uzağında ücra sayılabilecek yerleşimden çok uzak bölgelere değil, daima göz önünde olan yerlere yapılmışlardır. Cami hazireleri, mahallenin en güzel yeri, köyün en yüksek tepesi mezarlık alanı ve türbe mekanı olarak tahsis edilmiştir. Bu insanların ölüleri ile birlikte yaşamalarını sağlamış, Hz. Peygamberin hadisinde beyan ettiği üzere ağızların tadını kaçıran ölümün hatırlanarak hayatlarına çeki düzen vermelerine aracı olmuştur. Yakınlarında hissettikleri, yolları üzerinde devamlı gördükleri, bir Fatiha okuyarak yad ettikleri bu sessiz şehrin sakinleri, hep hayatın fâniliğini, geçiciliğini hatırlatarak, kalıcı güzelliklere yönelmelerine vesile olmuştur. Mezarlıkların bu olgusu Arif Yaşar BAĞ’ın şu şiirinde çok güzel vurgulanmaktadır. Fatiha okurken gözlerim doldu Hem genç, hem ihtiyar mezar taşları Nice sevgililer, toz, toprak oldu Analar, babalar,yavrular, mezar taşları.. Kiminin başında bir çürük tahta Kiminin mermeri dört bir tarafta Hepside bir kefenle yatıyor bak, bak! İşte şu kara toprakta... Ölüler bir ayar, mezar taşları... Biliyorsan oku sende bir Fatiha Gelmeyeceksin dünyaya çünkü bir daha Yakın olmak istersen yüce Allaha(c.c.) İbret al der gibi bakar, mezar taşları.. Mezarlıklar, gösterişleri, tezyinatı, mezar taşları ve yapıları ile aynı zamanda dünyadaki varlığın ve kimliğin göstergesi ola gelmişlerdir. Bu dünyada yaşanılan hayatın nasıllığı ve niceliği ölümden sonra da anılsın diye gösterişli, 262 debdebeli olarak inşa edilmişlerdir. Bu halleri ile inşa edilen mezarlıklar, şehir yerleşiminde sessiz, fakat varlığı, taşları ve kitabelerinde yer alan ibretli sözleri ile ikinci şehirleri oluşturmuştur. Tarih boyunca büyük imparatorluklar ve devletler kurmuş olan Türk Milletinin mezar geleneği de yaşamış olduğu bölge ve kültüre göre şekillenmiştir. Göçebe kültürü ortamında Türk toplumunun ciddi mezarlıkları olmamıştır. Bu dönemde Türkler, ölülerini hayatında sevdiği önemli ve değerli eşyaları ile birlikte gömmüşlerdir. Ölünün dirildiğinde bu eşyalara ihtiyacı olacağına inanılırdı. Bu sebeple mezarların, hazine avcıları ve mezar soyguncularından korunması için ölülerini bilinmeyen ıssız yerlere ve dağ başlarına gizli olarak gömmüşlerdir. Ölülerin dağ başlarına gömülmesinin önemli etkenlerinden biri de, bu yerlerin yüceliği ile Tanrı’ya yakın yerler olarak kabul edilmesiydi. Bu dönemlerde yapılan uygulamalarla ilgili olarak bilgileri Çin kaynaklarında bulmaktayız. M.Ö. 3. yüzyılda yazılmış bir Çin kaynağından aktarılan bilgilere göre: “Hunlar ölülerini tabut içine koyarlardı. Bu tabut iki katlı olup, iç ve dış tabutlardı. Bu tabutları altın ve gümüş işlemeli kumaşlarla örterlerdi. Ağaç dikilmiş mezarları ve matem elbiseleri yoktu. Ölü ile beraber öldürülen insan sayısı yüz, hatta yüzden fazla olurdu.” Atilla’nın ölümünden sonra benzer bir uygulama yapılmıştır. Atilla’nın cansız vücudu, silahları ve kullanmadığı nişanları en içteki altından, ikincisi gümüşten, dıştaki ise demirden yapılmış üç tabuta konularak Tuna Nehrinin kollarından birine gömülmüştür. Defin töreninde bulunan herkes öldürülmüş, mezarın yeri meçhul olarak kalmıştır. Radlof Sibirya’dan isimli eserinde Altay Türklerinin de ölülerini genellikle dağ üzerinde gizli yerlere giyinik olarak gömdüklerini, yanına yol için bir torba yiyecek yerleştirdiklerini, zenginlerin ise atlarını da yanlarına göm- Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi düklerini anlatmaktadır. Türklerin mezarlarına atları ile gömülmesi uygulamasına daha erken dönemlerde de rastlanmaktadır. Yine İslam öncesi dönemlerde dışarıdan etkileşim neticesinde özellikle Kırgız Türklerinde ölü yakma geleneği göze çarpmaktadır. Kuzey Türklerinden gelen bu etkileşimin izleri Göktürk Devletinde görülmemektedir. Göktürklerin ölülerini yakmamasını aksine gömme uygulamasını eleştiren Çin İmparatoru bu eleştirisini, Türk elçisine “Artık ölülerinizi atalarınız gibi yakmıyor ve yalnızca gömüyorsunuz. Bunun için de Tanrı başınıza felaketler yağdıracaktır” sözleri ile ifade etmiştir. Göktürklerde cenaze için yapılan yuğ töreninden sonra ölünün eşyalarını ve atının yakılarak mezarında yanına konulduğu, mezar kapatılınca ölünün resmi veya heykelinin yapılarak mezar üzerine konulduğu, üzerine de öldürdüğü düşman sayısınca taş dikildiği Çin Kaynaklarında aktarılmaktadır. Göktürkler döneminde bu şekilde gömülen ölülerin mezarlarına “Bark” denilen küçük mekânlar yapmaktaydılar. Bark’ın içinde yazıtlar, Tanrı’ya verilecek kurbanlar için sunak yerleri, ölünün bir resmi ile heykeli de bulunurdu. Taştan yapılmış bu barklar, oymalarla süslenirdi. Kül-Tekin için böyle bir bark yapıldığı, Bilge Kağan’ın her gün bu barka gelerek kardeşinin resmine bakarak ağladığı kaynaklarda zikredilmektedir. Ayrıca Mezar üzerine adına Balbal denilen ağaçtan veya taştan yapılan ölüye öbür hayatında hizmet edeceğine inanılan mezar taşlarına benzer heykeller dikilmekteydi. Balbal olarak dikilen bu kişilerin ölünün hayatında iken en azılı düşmanları olduğu kitabelerden anlaşılmaktadır. Orhun kitabelerinde “Babam Kağan ilkin Baz Kağanı balbal olarak dikmiş, ben de Kırgız Kağanını balbal olarak diktim.” denilmektedir. Bir başka yerde de; “Onların alplarını öldürüp kendime balbal yaptım” ifadesi ise düş- manların mezar başına balbal yapıldığını göstermektedir. Türklerde mezar taşı olarak kullanılan en önemli figürlerden biri de koç başı mezar taşlarıdır. Koç baş figürü Altaylar’dan Anadolu’ya mezar taşlarında ve halı-kilimlerde göze çarpan bir figürdür. Anadolu’da dokunan halı ve kilimlerdeki hakim damga geleneksel olarak koç başıdır. Kars Müzesinde, Ahlat Selçuklu Mezarlıklarında, bir zamanlar Kars İli hudutlarında olan Iğdır’da, Tunceli’nin farklı yerlerinde görülen mezar taşlarındaki koç başı damgası Anadolu’ya yerleşen Türklerin Orta Asya’dan getirdikleri kültürü devam ettirdiklerinin bariz birer delilidir. Bu mezar taşlarının Akkoyunlular’la, Karakoyunlular dönemlerine ait oldukları bilinmektedir. Koç başı damgası Hunlar’dan beri kullanılan bir damga olarak mezardaki kimsenin önemli, hatta mukaddes bir kimse olduğuna delalet etmektedir. Aynı figürleri Göktürklerin kullandığı, Kül-Tiğin kitabelerinin bulunduğu yerde bir çift karşılıklı koç heykelinin avlunun girişinde durduğu bilinmektedir. Bu koç başı mezarlar, Türk mezarlarının bir özelliği olarak göç yolları boyunca dizilerek Anadolu’ya kadar uzanmıştır. Türklerin İslamiyeti kabul etmelerinden sonra eski geleneklerin farklı bir şekilde mezarlarda yaşatıldığına da şahit olmaktayız. Eski Türkler mezar başlarına dikilen ve genelde ölen kişinin düşmanının resmi olan balbalların öbür dünyada ona hizmet edeceğine inanmaktaydılar. Benzer bir şekilde de bu gün Anadolu’nun bir çok yöresinde kendilerine kutsiyet atfedilen velilere ait mezar ve türbelere bir desti ile su bırakılmakta, mezarda yatan kişinin bu su ila abdest alarak ibadetlerini yerine getirildiğine inanılmaktadır. Yakın zamana kadar yine bazı yörelerde maddi durumu iyi insanlar, mezardaki ilk gece yapılacak olan sorgunun hafif geçmesi için başlarında sabaha kadar okuyan bir 263 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi hoca bekletmekteydiler. Bu ve benzeri mezarlıklarla ilgili uygulamalar insanların farklı dini kabul etseler de geleneklerini farklılaştırarak ve yeni inançlarına adapte ederek yaşattıklarının bir göstergesidir. Bu konuda bir başka uygulamada İslam öncesi dönemde zaman zaman Türk Boylarında görülen mumyalama işlemidir. Genelde asillere ve hakanlara uygulanan mumyalama sonucunda ceset, Kurgan adı verilen mezarlara yerleştirilmekteydi. İslâmiyet’in kabulünden sonra da bu mumyalama geleneği Anadolu’da Selçukluları ile Beylikler Döneminde devam etmiştir. Bugün Amasya Müzesinde sergilenen ve o dönemin İlhanlı Beylerine ve ailelerine ait mumyalar ile Konya, Karaman, Amasya, Harput, Kemah gibi yerlerde rastlanılan mumyalanmış cesetler bunların bariz örnekleridir. Özellikle Harput’ta bulunan Arap Baba’nın mumyalanmadığı halde çürümeden bu güne kadar kaldığı halk arasında yaygın bir inanıştır. Savaş Meydanında ölen Osmanlı Sulatanlarına da gömülünceye kadar benzer tahnit işlemi yapılmıştır. Türklerde mezar kültürü yerleşik hayata geçtikten sonra bu yerleşik hayatın bir gereği olarak da varlığını devam ettirmiştir. Balbalların yerini şaşalı mezar taşları almış, Bark yerini Türbelere bırakmış, yazıtların yerine kitabeler gelmiş, resimler mezar taşlarına resmedilmiş figürlere giydirilmiştir. Şehirlerin yanında sessiz fakat kitabelerindeki yazılarla çok şeyler anlatan ikinci şehirler oluşmaya başlamıştır. Orta Asya’dan, Semerkant’tan Buhara’ya, oralardan Anadolu’ya, Balkanlar’a ve Mısır’a oluşturulan bu ikinci şehirler taşları kullanılan malzemeleri, kitabeleri, sembolleri ile aynı kültürel mirasın devamı olduklarını haykırmışlardır. Bu mirasın en can alıcı örneklerinden biridir Ahlat. Her şeyi ile bir Selçuklu Şehri olduğunu bağıran Ahlat’ta sıra sıra göze çarpan Selçuklu kümbetlerinin yanında üç metreye varan yüksekliği ile Tarihi Ahlat Mezarlığındaki me- 264 zar taşları mazinin farklı figürlerle anılmasının bir göstergesidir. Kendilerini Rahmetle andığım kıymetli Hocalarım Prof. Dr. Haluk Karamağaralı ile Prof.Dr.Beyhan Karamağaralı’nın bu tarihi mirasın hayata çıkarılmalarında büyük emekleri bulunmaktadır. Beyhan Hanım, Ahlat’ın İslam Aleminin en büyük tarihi mezarlıklarından biri olduğunu vurgulayarak, Ahlat mezar taşlarının gerek ölçü gerek muhteva bakımından bir anıt karakterinde ve Türk sanatının ve kültür tarihinin sekiz yüz yıllık belgeleri olduğunu ifade etmektedir. Aynı dönemde yapılan mezar taşları ile mukayese edildiğinde Ahlat mezar taşlarının, sayıları, abidevi karakterleri, tip ve tezyinatlarının özelliği ve tarihi önemi dolayısıyla müstesna bir yer işgal ettiğine dikkat çekmektedir. Osmanlı döneminde de aynı kültürel mirasın devamı olarak türbe ve mezarlıklar şehir kültüründe önemli bir yer işgal etmektedir. Eski dönemlerde Eyüp, Karacaahmet gibi mezarlıkların etrafında bugün bulunan yüksek duvarların olmadığı, insanların mezarlıkların arasını yol olarak kullandıkları bilinmektedir. Şehirleşmenin gereği olarak ortaya çıkan bu ikinci şehirler, taşları üzerinde bulunan yazılar ve sembolik işaretleri ile mezarda yatan kişi hakkında çeşitli bilgiler vermektedir. Mezar, şekli ve taşları ile yatan kişinin kadın, erkek yahut çocuk olduğunu ifade etmektedir. Devlet ve din adamlarının, askeri kurum mensuplarının, esnafın, sanatkarın, ilim adamlarının mezar taşları ve taşlarda kullanılan başlıklar bir birinden farklıdır. Hayatta iken kullanılan kavuk, serpuşlar ve fesler mezar taşlarında süs olarak kullanılırdı. Ayrıca mezar taşlarında kişinin hayatta iken icra ettiği mesleğe veya uğraştığı işlere ait sembollerde işlenirdi. Benzer sembolleri diğer Türk Devletlerindeki mezarlıklarda da görmek mümkündür. Azerbaycan’da mezarlıklarda ölenlerin resim- Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi lerinin mezar taşlarına işlendiği, benzer bir uygulamanın Bibi Hatun Külliyesi arkasında yer alan Semerkant mezarlığında da olduğu dikkat çekmektedir. Mezarlıkları sessizlerin ebedi dinlenme yerlerinin olduğu şehirlerin içindeki ikinci şehirler olarak nitelerken, gerçekte de şehir olarak kullanılan mekanlar olduğunu da vurgulamak isterim. Belki dünyanın farklı yerlerinde de benzer uygulamaları bulunabilir. Ancak Kahire’de, Tarihi Memluklu Mezarlığında bulunan kümbet ve türbeler, ölülerle yaşayanların hayatlarını bir arada sürdürdükleri mekanlardır. Bu bölge Mezar Şehir veya Ölüler Şehri olarak literatürde yerini bulmaktadır. Çocukluğumuzda yanından geçerken bildiğimiz bütün sureleri okuduğumuz, özellikle gece kıpırdayan yapraktan bile nem kaptığımız ve kaçarak uzaklaştığımız mezarlıklarda, lahit ile yatağı yan yana olan, lahdin üzerini masa gibi kullanan insanları, mezarlar arasında top oynayan, koşuşturan çocukları görmek doğal bir olaydır. Normal şehir düzeninde hayatın devam ettiği bu Mezar Şehirde, köşe başlarına yapılan camilerde insanlar ibadetlerini yapmakta, tarikatlar ayinlerini düzenlemekte, çıkışta da türbeler ve mezarlar arasında sessizce kaybolmaktaydılar. Televizyonlarda en heyecanlı diziler ve filmler seyredilmekte, bir arada hararetli şekilde futbol karşılaşmaları takip edilmekteydi. Tarihi Mezarlıkların bulunduğu bu bölgede, Memluklular’ın önde gelen şahsiyetleri yatmakta, evlerin çoğunluğu ‘tarihi eser’ sıfatı taşımaktadır. Aynı zamanda bölgede evlerin dışında külliyeler ve hanlar da bulunmaktadır. Memluklular’ın ihtişamlı birer sanat eseri olarak bıraktıkları bu yapılar da mezar kentin içerisinde yerleşim merkezi işlevini sürdüren yapılardır. El-Mansur Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İslam Eserleri Bölümü Başkanı Doç. Dr. Abdullah Attia; Bölgeyi Cemal Abdunnasır’ın taşradan gelen fakir Mısır’lılar için yerleşime açtığını, yerleşim sebebiyle burada sanat eserlerinin yok olma ile yüz yüze olduğunu dile getirmektedir. El-Ahbar Gazetesi Arap İlişkileri Kültür ve Sanat Departmanı Müdürü Kamil Mühimma da, burada yaşamının olumsuzluklarına dikkat çekerek, buna yanlış iskan politikasının sebep olduğunu, bütün suçlunun yönetim olmadığını, İsrail Savaşı ve onun beraberinde getirdiği nüfus hareketliliği sonucunda insanların kimi zaman mezarların üzerinde, kimi zaman da aynı odada iç içe yaşamak zorunda kaldıklarını vurgulamaktadır. Bu mezar şehirde mezarlarla iç içe yaşayan insanlar, burada yaşamaktan bir korku duymadıklarını, içerideki mezarların kendilerini rahatsız da etmediklerini vurgulamaktadırlar. Günümüzde de tarihi mezarlıklar dışında aile mezarlıkları, aynı amaç için kullanılmakta, bu mezarlıklarla ilgilenen insanlar burayı yerleşim merkezi olarak kullanmaktadırlar. Mezar Şehir, Mısır’ı ziyarete gelen gazetecilerin en çok gezdiği, kendilerine bir çok malzeme bulduğu mekanlardan da biridir. Bir gazetecinin yapmış olduğu görüşmelerde buranın sakinlerinden Osman Muhammed, evinin içinde mezar olmadığını, aslen Port Said kökenli olduğunu, haber yapıldığı tarihten 5 yıl önce buraya gelerek yerleştiğini dile getirmektedir. Bahçesinde mezar bulunan tek odalı bir yerde yaşayan 3 çocuk annesi Ayşe Halime ise, burada yaşamanın normal olduğunu, hiçbir korkusunun bulunmadığını, 6 yaşındaki oğlu Sadi ise korkmadan bahçede oynayabildiğini ifade etmektedir. Kahire’nin eski mezar geleneğinin, ölünün konduğu yerin birbirine bitişik iki oda ile çevresi duvarla çevrili açık bir avludan oluşan mekan olduğu zikredilmektedir. Gelen cenazeler inşa edilen bu mezar evlerin alt katına defnedilmektedir. İki katlı mezar evlerin inşa edil- 265 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi mesine sebep olan bu işlemle, zeminin kum olması ve devamlı kaymasının engellenmesinin amaçlandığı dile getirilmektedir. Bu yapı, aynı zamanda cenaze yakınlarının, özel günlerde geceyi burada geçirmelerine, uzun süreli tören ve ziyaretlerine de imkan sağlayıcı bir özellik taşımaktadır. Bu açıdan bakıldığında, modern dönemler öncesinde de sayıları az olmakla birlikte, mezarlık işleri ile uğraşan kimselerle bekçilerden oluşan küçük topluluğun bu mezar şehirde daima var oldukları ortaya çıkmaktadır. Modern dönemde ise maddi imkansızlıklar sebebiyle kentin diğer yerlerinde ucuz konut bulamayan farklı gruplar, var olan eski mozole ve mezarlara yerleşmişlerdir. Bir taraftan yerleştikleri yerleri elden geçirirken, diğer taraftan bu tarihi eserlerin ve mekanların duvarlarına bitişik yeni evler yaparak burayı dönüştürmeye başlamış, burayı dünyanın en gizemli ve farklı gecekondusu haline getirmiştir. Zaman içerisinde oluşan ve gittikçede yaşayan nüfus sayısının kabardığı bu mahallede, tabii olarak insanların toplumsal ihtiyaçları doğrultusunda mekanlar da ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu ihtiyaçları karşılamak için hükümetler, kamusal hizmet alanlarını, okulları, otobüs hatlarını, güvenlik için polis istasyonlarını oluşturarak burayı kent yaşamına dahil etmişlerdir. Mezarların arasında insanların oturup kahvelerini içebilecekleri mekanlar, tamirhaneler, bakkallar, berberler şehir yaşamında var olan hemen her şey bu hayata kendiliğinden dahil olmuştur. Mısır’ın imajına zarar verdiği gerekçesiyle Kahire Valiliği zaman zaman bu mezarlıkların taşınması gerektiği konusunda projeler gündeme getirmiştir. Dini çevrelerce ve Fetva Komisyonunca bu naklin, bölgede bir çok İslam büyüğünün de mezarının bulunması da dikkate alınarak dinen caiz olmadığı savunulmuştur. Sonuç olarak Türk şehir Kültürünün bir parça- 266 sı olarak var olan ikinci şehirlerimiz olan mezarlıklar, hem dünya ile ahiret arasında, hem kültürel değerlerin nesillere taşınmasında köprü olmuş, hem de Kahire örneğinde olduğu gibi gerçek anlamda da ikinci şehir olarak işlevlerine canlılar içinde devam ettirmişlerdir. Kaynakça Wilhelm Radlof, Sibirya’dan (Çev. Ahmet Temir), 1976, Ankara Prof. Dr. Bahaeddin ÖGEL, Türk Kültürünün Gelişme Çağları ,1979, Ankara Prof. Dr. Hikmet TANYU, Türklkerde Taşla İlgili İnançlar, 1987, Ankara Prof.Dr. Harun GÜNGÖR, Türk Bodun Bilimi Araştırmaları, 1998, Kayseri “http://haber.mynet.com/detay/dunya/kahiredeki-olulerkenti/173297; http://www.bakimliyiz.com/tarih/62411misir-oluler-sehri”. http://www.turkfolkloru.com/index.php?option=com_co ntent&task=view&id=69&Itemid=2 http://www.maksoy.5u.com/sosy/kocdamg.htm http://www.ahlat.gov.tr/default.asp?id=69 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Tarkan CİNEVİZ ANADOLU’YA GELEN İLK EVLİYA-ALPERENLERİNDEN EBÛ’L HASAN HARAKANİ’DEN MEVLANA’YA GİDEN YOL “ Her kim bu dergâha gelirse ekmeğini veriniz, inancını sormayınız” “ Kim hem bilim adamı hem kahraman” “ Kim kimin hocası” EBÛ’L HASAN HARAKANİ; Bakın Hazreti Mevlana aynen şöyle diyor: “Bizim pazarımızda sattığımız mallar Ebû’l-Hasan Harakanî’den aldığımız mâna metaından başkası değildir. Ondan ne aldık ise irfan ilim mahfillerinde sizlere onları dağıtıyoruz. Onlardan başkası değil.(Mevlâna Celâleddin-i Rumi ).” Hz. Mevlana’nın övgü ile bahsettiği Ebû’l Hasan El Harakanî Hazretleri, M.S. 963-1033 ( Hicri 352-425) yılları arasında yaşayan evliyanın asıl adı Ali Bin Ahmed Caferdir. Bugünkü İRAN’ın Horasan bölgesinde Bistam kasabasına bağlı Harakan köyünde doğmuştur. Hicri 352- Miladi 963 yılında fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Ebû’l Hasan küçük yaşlarında Harakan köyünde çobanlık yapmış daha sonra çiftçilikle uğraşmıştır. Gençliğinde kervanlara yük taşıyıcılığı da yapan Ebû’l Hasan kaynaklarda belirtildiğine göre kendisinden bir asır önce Horasan da yaşayan Beyazid-i Bestaminin tasavvufundan etkilenerek Bestami dergahında bir süre türbedarlık yapmıştır. Bu süre içerisinde tasavvufa erişen Ebû’l Hasan daha sonra çağının en büyük manevi şahsiyetlerinden birisi olmuştur. Horasan’dan Anadolu’ya gelen ilk Alperenler’den olup; O, Selçukluların Anadolu’ya girişini kolaylaştırmak için ilk yola koyulan Alperenler’in başında gelir. Türkmenistan’dan Anadolu’ya M.S.11.yüzyılda Selçuklu akınları sırasında ( 1018-1021) geldiği anlaşılan Ebû’l Hasan Hicri 425 Miladi 1033 yılında Kars’a 15 km. uzaklıktaki Yahnı dağının eteğinde Bi- 267 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi zans ordusu ile yapılan bir savaşta yaralanarak Kars’ta şehit olmuştur. Şahadet mertebesine erişen ilk Anadolu evliyalarından birisi olan Ebû’l Hasan için 1064 yılında Sultan Alpaslan’nın Kars’ı fethetmesinden sonra bugünkü Kaleiçi mahallesinde bir türbe yaptırılmıştır. Evliyanın Kars merkezinde Kaleiçi mahalle- 268 sindeki türbesi Ortaçağın sonlarına kadar Kars ve Doğu Anadolu’da geçen siyasi mücadele ve savaşlar sebebiyle zamanla unutulmasına yol açmıştır. Ancak 1579 yılında Osmanlı Padişahı III.Murad doğu sınırlarındaki siyasi istikrarsızlığa son vermek için Lala Mustafa Paşa komutasında gönderdiği 100 bin kişilik Osmanlı ordusu Kars’ı eyalet merkezi yapmak için başla- Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi tılan imar çalışmaları sırasında bu Anadolu evliyasına ait kabir bulunarak Ebû’l Hasan’ın ismine izafeten Evliya Camii inşa edilerek evliyanın kabri de camii bahçesindeki türbeye defnedilmiştir. Harakanî Hazretleri öyle bir hayat yaşadı ki; ölümünden çok sonra gelen Mevlana Celaleddin-i Rumi gibi birçok zat, kendisinden övgü ile bahsettiler. Gelmiş geçmiş Saygın müellifler, Ebû’l Hasan El Harakanî hazretlerini, bu fani dünyadan asırlar önce göçmüş olmasına rağmen, halen yeryüzünde söz sahibi olan beş büyük zattan biri olarak ifade ederler. Ayrıca Mevlana kaynaklarında ve Mevlana’nın kendi sohbetlerinde, Hasan Harakanî için Evliyanın büyüklerinden insanları davet eden ve kendilerine Silsile-i Aliyye adını veren büyük âlim ve velilerin altıncısı olduğu ifade edilmiştir. Ebû’l Hasan Harakanî Hazretlerinin irfani açıklamaları, “Nur’ul Ulum” isimli eserinde toplanmıştır. 70 yıllık ömrünün tamamında tasavvufunu insan sevgisi üzerine kurmuştur. “Nur’ul Ulum” adlı eserden onun “Türkmenistan’dan Şam’a kadar yaşayan birisinin eline diken batsa acısı benim acımdır” şeklindeki düşüncesinde bu muazzam insan sevgisi ifadesini bulur. Bu yazma eser tek nüsha halinde Britanya Müzesi Kütüphanesi’nde bulunuyor. Diğer yayın organları açısından; ilk kez 1914 yılında İngilizce olarak Prof. Dr. Reynold Aleyne Nicholson, “The Mystics of İslam” isimli eserinde, “Nur’ul Ulum”un bir bölümünün tercümesini, kitabının 5. bölümü olan “Veliler ve Kerametler” kısmında yayınlamıştır. Yine Rus tarihçi Vasiliy Vladimiroviç Bartols, bu eseri 1929 yılında “İran” adlı dergide Rusça olarak yayınlamıştır. Anadolu’nun Türkleşmesinde ve aydınlanmasında büyük rol oynayan Evliya Alperenlerden birisi olan , gelmiş geçmiş tüm zamanların, en büyük beş zatından biri, büyük âlim ve veli- lerin altıncısı sayılmasına rağmen, Harakanî Hazretleri çok az kişi tarafından bilinmekte ve tanınmaktadır. “ Çok ağlayın, az gülün, çok susun, az konuşun, çok verin, az yiyin, başınızı yastıktan uzak tutmaya çalışın.” MEVLANA; Bütün insanlığı barışa ve kardeşliğe çağıran büyük Türk – İslam düşünürü ve mutasavvıfı Mevlana, 1207 yılında Horasan’ın Belh kentinde dünyaya gelmiştir. Annesi Harzem Türklerinden Mü’mine Hatun, Babası Sultan-ül Ulema (Bilginler Sultanı) ünvanı ile tanınan Bahaeddin Veled’dir. Horasandaki karışıklıklar yüzünden Bahaeddin Veled 1213 yılında Belh’ten ailesi ile birlikte ayrılarak Mekke ve Medine’yi ziyaret eder, buradan Erzincan’a gelir, burada üç yıl kalır. Daha sonra Larende’ye (Karaman)’a gelerek buraya yerleşir. Selçuklu Emiri ve Larende Valisi Emir Musa Bey, O’nu şehrin dışında karşılayarak sarayına davet eder. fakat o medreseyi tercih eder, medreseye yerleşir ve daha sonra adına bir medrese yaptırılır. Gençlik yıllarını Karaman’da geçiren Mevlana 18 yaşına geldiğinde, babasının müridlerinden Semerkantlı Şerafettin LALA’nın kızı Gevher Hatun’la (1225) evlenir. Bu evlilikten kısa bir süre sonra annesi Mü’mine Hatun ve ağabeyi Muhamed Alaeddin’i kaybeder. Kabirleri Aktekke (Madar-i Mevlana) Camiindedir. Mevlananın ilk çocuğu Sultan Veled ve ikinci oğlu Alaeddin Çelebi’de Karaman’da dünyaya gelmiştir. Ünü dünyanın dört bir yanına yayılan Bahaeddin Veled’i Selçuklu Sultanı 1. Alaeddin Keykubat Konya’ya davet eder. Bahaeddin Veled Karaman da geçirdiği yedi yıldan sonra bu davet üzerine Konya’ya gelir. Hz. Mevlana Karaman’da bulunduğu yedi yıl 269 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi zarfında, burada evlenmiş, annesini ve ağabeyini Karaman’da kaybetmiş, iki çocuğu Karaman’da dünyaya gelmiştir. Sevdiği insanlar halen Karaman’ın bağrında yatmaktadır. Çok iyi bir eğitim alan Mevlana, Babasının ölümünden sonra Konya’da onun yerine geçer, artık saraylara değil gönüllere sultan olan Anadolu’da yeni bir ufuk açılmıştır. Mevlana dünyaya barış ve kardeşlik mesajları vererek kin yerine sevgiyi, savaş yerine barışı, düşmanlık yerine kardeşlik tohumlarını ekmiştir. O, zenginle yoksulu birbirinden ayırmamış, yoksulların ve yetimlerin elinden tutmuş, onlarla birlikte yemek yemiş, sofrasına davet etmiş ve sohbet etmiştir. Yaşamı boyunca, ikiyüzlülüğe karşı çıkmış, doğru bildiği yoldan ayrılmamıştır. Çağına damgasına vuran Hz. Mevlana bütün insanlığı kardeşliğe davet etmiş, ölümünden Müslümanlar, Hıristiyanlar, Museviler, O’nun tabutunu taşımak için birbirleri ile yarışmışlardır. Hz. Mevlana’ya göre tüm insanlar, Allahın bir görüntüsüdür. İnsanlar arasında ayrım yapmak Allaha saygısızlık yapmaktan başka bir şey değildir. Ömrü boyunca her dilden ve her ırktan insanı eşit tutmuş ve “Ne olursan ol yine gel” demiştir. Yıldızlara, vadilere baktım geldim Yoldan yürüdüm sulardan aktım geldim Ben Belh’de bir kutlu beşik, bir ninni Larende (Karaman)’de bir anne bıraktım geldim. 270 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Yücel FEYZİOĞLU KARS BOYLARI, HAZİNELER DİYARI... Anadolu’ya geçiş kapılarından biri Kars olduğu için gerek Orta Asya’dan gerek Kafkasya’dan gelenler burada zengin ve renkli bir kültür mirası bırakmışlar. Bunların başında da masallar, halk hikâyeleri ve destanlar gelir. Ben masalların üstünde durmak istiyorum. Çünkü bütün Türk halklarından derlediğim masalların bir bölümünün Kars’ta izi vardı. Nağıl (masal) Neneler ile Nağıl Dedeler bunları anlatmışlardı. Çocukluktan beri onların bir çoğu belleğimdeydi. 22 kitapta tamamladığım Türk Dünyası Masallarını yazarken Kars’taki masallar bana temel oluşturdu, bir stil, bir uyum, bir melodi yarattılar. Onların izinden giderek yine 8 ciltlik Anadolu ve Mezopotamya masallarını yazma şansına eriştim. Önce onlardan birkaç örnek vermek isterim: 271 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi ‘Şengülüm Mengülüm Şüngülüm.’ Bu Azerbaycan masalı kanımca akınlar ya da göçler yoluyla Avrupa’ya geçmiş, ‘Yedi Oğlak ile Kurt’, ismini alarak dünyaya yayılmış. Bir çok Türk halkı çocuğuna bu masalı anlatır, Azerbaycan ve Kars’ta çok sevilir, Türkiye’nin batısında ise batı kültüründen geldiği sanılır. Dünya çapında psikolojik etkisi olacak bir başka Kars masalı ise ne yazık ki pek bilinmez. Adı: “Ayıkulak”. Çocukluğumda amcamdan dinlemiş, ilk kez onu 1984 yılında Almanya’da yayınlamıştım. Dağıstan’daki ‘Çilbik ve Baykuş’ ile Tuva’daki ‘Beyaz Tavşan ile Kurt’ aynı masaldır. Ben çocukluğumdan biliyordum. Karaçaylar’ın ‘Tilkiden Korkan’ ile bizde anlatılan ‘Usta Nezer’ aynı masaldır. Küçükken babamdan severek dinlediğim ‘Üç Kardeş’ adlı masalı da Gagavuz Yeri’inde bulduğum ‘İvançu’nun aynısıdır... Bu örnekleri çoğaltabiliriz. İnsana Neyi Aşılar Bu Masallar? Başka yazılarda da yayınladığım iki masalımızın psikolojik tahlilini kısaca burada yapmak isterim: ‘Şengülüm Mengülüm Şüngülüm.’ Bu masal öylesine büyük bir psikolojik etki yaratmış ki; İçeriğini herkes biliyor. önce masalı özetleyim: “Bir keçi ile üç yavrusu varmış. Yavruları Şengülüm, Mengülüm, Şüngülüm: Üçüz kardeş. Keçi her sabah otlamaya giderken yavruların yanağından öper, sıkı sıkı tembihlermiş: “Menim güzel balalarım, kurt gelip sizi kandırır ha!.. Hırsız, uğursuz gelip kapıya tıklar... Sakın açmayın!” dermiş. Akşam boynuzunda ot, memesinde süt, dilinde türkü getirirmiş. Gelince evin önüne, göz atar, yabancı kimse yoksa, kapıyı tıklarmış. Üç kardeş hoplaya zıplaya kapıya gelir: 272 “Kimdir o gelen?” diye sorar, emin olunca kapıyı açarlarmış. Bir gün kurt gelmiş, ana keçiyi taklit ederek oğlakları kandırıp kapıyı açtırmış, Şüngülüm’ü kaçırıp yemiş. Diğer kardeşler iki gözü iki çeşme bacaya saklanmışlar. Ana keçi felaketi öğrenince kurdu arayıp ininde bulmuş: “Çık dışarı!” diye kavgaya çağırmış. Kurt çıkınca boynuzlarıyla karnını deşip öcünü almış. Şüngülüm de sapa sağlam kurdun karnından çıkıp annesine sarılmış, sevinçle kardeşlerine kavuşmuş...” Dünyada çok yaygın bilinen bu masal neden bu kadar etki yaratmıştır? Çünkü bu masal çocuğa ve ebeveyne umut aşılıyor. Aslında “Şüngülüm”ün kurdun karnından sağlam çıkması fantastik bir öğedir, ama çocuğa ve büyüğe: “En umutsuz anında bile çaresiz değilsin, yeter ki enseyi karartma!” diyor, onu iyimserliğe yönlendiriyor. Bu özelliğinden ötürü de bu tip edebiyata: “Aile ve çocuk edebiyatı” deniliyor. Bu kavram ülkemizde kullanılmıyor. Ayıkulak’ın ise bambaşka bir etkisi var. Masal özetle şöyle: “Padişah kızı has bahçede gezinirken bir ayı alıp onu kaçırır. Arar, tarar kızı bulamazlar. Ayı, kızı mağaraya götürür, kızın ayıdan bir oğlu dünyaya gelir. Çocuk insana, kulakları ise ayıya benzemektedir. Kız, çocuğun adını “Ayıkulak” koyar. Ayı, mağaranın önünü kaya ile kapatarak meyveler, ballar getirmeğe gider, ikisini de el bebek, gül bebek besler, korur. Ama sonuçta ayıdır. Isınmazlar ona. Ayıkulak büyüyünce mağaranın önündeki kayayı omuzlayıp devirir, annesiyle kaçıp saraya gelir. Padişah, “Ayıkulak’ın dedesi” diyecekler endişesiyle çocuğu Kervancıbaşına teslim eder: “Bunu al götür, geri dönmeyecek” der. O da yolda Ayıkulak’ı geri dönülmez kuyuya su getirmesi için indirir. Ve orada bırakıp yoluna devam eder. Ayıkulak büyük zorluk ve Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi serüvenlerden sonra geri gelmeyi başarır. Yanında da devden kurtardığı Mısır padişahının kızı vardır. Dedesi çaresiz kalıp bunlara düğün yapar. Tam düğün günü Ayı da çıkıp gelmez mi? Herkes şaşkına döner. Ayıkulak ile Annesi telaşla ayının önüne giderler. Gözleri yaşlı Ayı, oğlunun düğününe katılmak istemektedir. Anne ile oğul acırlar ve ilk kez sevgiyle ayının koluna girerler. O anda sevgi gördüğü için büyü bozulur, ayı da yakışıklı mı yakışıklı bir bey olur. O da bir şehzadedir. Ayıkulak’ın kulakları da çekilir ve gerçek insan kulağı şeklini alır, düğün salonuna birlikte yürürler... Mutluluk birkaç katlıdır...” İşte bu masal çocuklara çirkinliğin içindeki güzeli görme yeteneğini kazandırır... Güzelin içinde çirkini arayanın değil, çirkinin içinde güzeli bulanın başarılı ve mutlu olacağını dolaylı olarak bilinç altına yerleştirir. Yalnız çocukların değil, büyüklerin de bu gözle bakmaya ihtiyacı yok mu? Bu masallar artık anlatılmadığı için halkımız her şeye olumsuz bakmayı kendine iş edinmiş gibidir. Batılılar ise Grimm Kardeşlerin “Kurbağa Prens” adlı masalıyla bu açığı kapatmışlardır. Türk halklarının masallarını derlemek için 1982 yılında yola çıktığımda bu masallar kadar güzel masallara ulaşacağımı bilmiyordum. Bütün Kardeş halklardan derleyip Türkiye Türkçesi’nde yeniden yazdığım masallar hayatıma inanılmaz bir heyecan, macera ve zevk kattı. Otuz yıl, otuz gün gibi gelip geçti. Toplamı sayısı: 684. Grimm Kardeşlerin 268 masalı olduğunu düşünürseniz bizim 684 masal büyük bir sayı. Elimde daha yazılmayı bekleyen binlerce masal, 12 bin sayfalık destan ve efsane var. Bunlar, kültürümüzün zenginliğini gösteriyor. Uzun yıllar Nağıl neneler ile Nağıl Dedeler bu kültürün bir bölümünü canlı tutmuşlar. Rad- yo televizyon yaygınlaştıktan sonra ne yazık ki bunlar önemini yitirdi, etkisiz hale geldi. Son elli yılda ise bu masallardan derlemeler çok yapıldı, ama bunların üzerinde çağdaş psikolojinin ihtiyacını karşılayacak anlamda çalışmalar azdır. İlk toplu çalışma ise benim hazırladığım “Türk Dünyası Masal Dizisi”dir. Oysa böyle bir çalışmayı daha 1696’da, Fransız Charles Perrault, 1812 yılında Alman Grimm Kardeşler, 1826’da Rus Alexander N. Afanassijev, 1853’de Danimarkalı Anderson, 1890 yılında ise İngiliz Joseph Jacobs bitirip yayımlamış. Bunlar o zamandan beri dünyaya yayılmışlar. Radyo ve televizyon yayınları başlayınca batı elini çabuk tutarak bu masalları Filmler, operalar, baleler, tiyatrolar, kitaplar, CD, DVD’ler ve çizgi filmler formunda üreterek bütün dünya çocuklarını etkilemişler, bu ülkeler çocuklarımızı kendilerine sempatizan kazanmışlar. Ne yazık ki bugün çocuklarımız öz kültürlerinden kopmuştur. Okullarda bizim masalları sayın dediğimde çocuklar: “Peter Pan, Örümcek Adam, Pinokyo, Çizmeli Kedi, Bremen Mızıkacıları, Kırmızı Başlıklı Kız, Pamuk Prenses ile Yedi Cüceler,” diye sayıyorlar. “Peki, Er Tapıldı, Şirince Şeşen, Yartı Kulak, Usta Nezer, İrustu ile Akkağan, Cırttan, Püruş Batur, Cadı ile Çilbik, Çınarbay, Title ile Bitle, Murkumomo ile Çomotay, Ayıkulak, Gülnarcan, Alp ile Asamat Köprüsü, Şılk Burun ile Bılk Burun adlı masalları duydunuz mu?” diye sorduğumda öğretmenler dahil kimse evet diyemiyor. Oysa Kerem ile Aslı’yı ilk kez 800 yıl önce Genceli Nizami, Leyla ile Mecnun’u yaklaşık 500 yıl önce Fuzuli yazmamış olsalardı bunlar doğu halklarının belleğine iz salamaz, Sha- 273 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi kespeare (Şekspir) Romeo ile Juljet’i yazarken Leyla ile Mecnun’dan esinlenmezdi. Ama ne hikmetse batı hayranlığı bizde öyle bir dominant rol oynuyor ki, bu büyük hazine “Göçebe Kültürü” diye küçümseniyor, unutulmaya terk ediliyor... Goethe’nin ölmez eseri Faust, Cervantes’in Donkişot, Çaykovski’nin Kuğu Gölü Balesi’nin masalı ise, kendilerinden önce defalarca anlatılmış ve yazılmıştı. Ama onların çalışmasıyla ölümsüzlüğe ulaştılar. Bütün dünya kültürüne yerleşti. Sadece Kars’ta derlenen masal ve destanlar yeniden yazılmış olsaydı, çizgi filmleri, tiyatroları, baleleri yapılmış olsaydı, bütün Türkiye çocuklarını eğitmeye yeterdi. 274 İlk Derlemeler Benim tespitlerime göre Kars’taki ilk masal derlemeleri Arab Şemo (Doğ. 1897 SusuzKars) tarafından başlatılmış. O zaman Kars, Rus Çarlığı sınırları içindeydi. Arab Şemo (Şamilov- Şamil) St. Petersburg’da öğrenciymiş. Kars 1921 Antlaşmasıyla bize geçince o orada kalmış. Keloğlan dahil, ilk Kars masalarını o yayımlamış. Derledikleri önce Rusça basılmış, sonra Türkçe, Kürtçe, Almanca... Daha sonraki derlemeleri Pertev Naili Boratav bir ekiple başta Posoflu Âşık Müdami olmak üzere halktan 1939 -41 yıllarında yapmış. Onun arşivindeki bu masal ve halk hikayelerinin hepsi daha yayınlanmış değil. Rahmetliyi ölmeden önce evimizde eşi Hayrinüssa ablayla bir hafta kadar konuk etme şerefine ermiştik. O arşivin içinde çalışacak insanları özlüyorlardı. Benim daha çocuk yaştan okul defterime yaz- Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi dıklarımı da hesap edersek 1956-76 yılları arasında derleyip yeniden yazdığım Kars kökenli masal sayısı ise yüzden fazladır; 4 kitap tutmaktadır. Bunların bir bölümü birkaç dilde yayınlandı, özellikle Almanya’da “Sihirli Limon” ve “Keloğlan” çok yaygınlaştı. Alman eğitim bakanlığının “çocuklara fantastik dünya açan kitaplar” listesine alınarak bakan tarafından çocuklara tavsiye edildi. 4 yıl arayla ayrı partilerden seçilen iki Alman eğitim bakanı da bir genelge göndererek on bir yazarla birlikte bu masalların yazarının da okullara davet edilmesini istedi ve ben bütün Almanya’da her yıl yüze yakın okula davet edildim. Bu masalları iki dilde anlattım ve kitaplar imzaladım. Çok ilginçtir, bu masallar arasında çok güncel olanlar var ki, bu söz hazinesinin, bu kültürün az da olsa Kars’ta devam ettiğini gösteriyor. Örneğin “Keloğlan ile Kartal Abi” batı ülkelerine göçen insanlarımızın masallarıdır. Çıkış yeri yine Kars’tır. Keloğlan babasını aramaya giderken çeçil dolu bir tulum alıp Kartal Abisinin sırtına biner. Çağın hızına ayak uydurarak eşeğini geride bırakıp kartalla inanılmaz maceralar yaşayıp babasına ulaşır. Yine 1990lı yılların ortalarında Çıldır’a gitmiştim. Milli Eğitim Müdürü Ziyaettin Korkmaz: “Gel seni bir köye götüreceğim,” dedi, beni yasak bölgelerden geçirip Gürcistan sınırındaki Aktaş Köyü’ne götürdü. Âşık Hacı’ya konuk olduk. Âşık Hacı hem saz çalıyor, hem saz yapıyor hem de masal anlatıyordu. Bizi büyük bir keyifle konuk etti, kaz pişirtti. “İnşallah Yaşar” masalını anlattı, derledim. Masal, Yaşar Kemal’i anlatıyordu. O masalı “Sihirli Limon” adlı kitabımda yayımladım.” Sözün bundan sonrasını “Kuzey-Doğu Anadolu (Kars) Türk ve Kuzey Britanya Halk Edebiyatlarında Masallar” kitaplarının yazarı, önemsediğim bir bilim insanı Ahmet Ali Arslan’a bı- rakıyorum. Kendisi de Karslı ve Kars’tan 250 kadar masal derlemiş, önemli bir bölümünü yayımlamış. Ayrıca bu bölgede derlemelere katılmış insanların bir dökümünü yapmıştır. Nasıl zengin bir hazine üzerinde oturduğumuzu görmek açısından çok özet olarak bunları onun kaleminden aktarayım. Kars’ta Masal Derleyenler “... Ahmet Caferoğlu da “Doğu İllerimiz Ağızlarından Derlemeler” adlı eserini 1942 yılında yayınlamıştır. Bu eserde Kars’a ait masal sayısı çok azdır. 1965 yılında, Prof. Şükrü Elçin’in derleyip TFA’da yayımladığı Tepegöz’ün Posof Rivayeti’ni görüyoruz. Daha sonraki yıllarda Prof. Dr. Selahattin Olcay başkanlığında, Dr. Ahmet Ercilasun, Dr.Ensar Arslan’dan oluşan bir ekip kurulmuştur. Ekip, Arpaçay ilçesi sınırları içinde, Türkiye-SSCB ortak yapımı olan barajın sular altında bırakacağı 22 köyden, köy sakinleri dağılmadan folklor malzemeleri derlemişler, 1972 yılında derleme tamamlanmış, “Arpaçay Köylerinden Derlemeler” adı altında 1976 yılında yayınlanmış. 37 masal var burada. Bu masal metinleri bölgenin konuştuğu ağız özellikleri ile basılmıştır. Bu arada, Ahmet Ercilasun’un doktora çalışmasında 28 masal, 2 uzun masal tekerlemesi, 8 tane de Terekeme fıkrası yer almaktadır. Masallara, Kars Eli dergisinde de rastlamaktayız. Kasımoğlu imzası ile yayımlanan Türkülü Fıkra adlı kısa bir masal var. Yine Kars Eli dergisinde, Saim Sakaoğlu Gençlikte mi, İhtiyarlıkta mı adlı bir masal yayımlamıştır. Daha sonra, Kamber Aray’ın Iğdır Masalları başlığı altında Kars Eli dergisinde 29 ma- 275 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi sal yayımlamıştır. Bu arada Nizamettin Onk da Iğdır’dan derlemiş olduğu “Kellegöz” adlı masalı bu dergide yayımlamıştır. 1967 yılında Atatürk Üniversitesi’nde ilk defa Asım Yardım, Kars masalları üzerine bir çalışma yapmıştır. Mezuniyet tezi olan Iğdır ve Havalisine Ait Bazı Hikaye ve Masallar adını taşıyan çalışmasında 20 masalı bir araya getirmiştir. Diğer mezuniyet tezleri şöyle: 1968 yılında Ensar Aydın’ın Çıldır ve Arpaçay Terekemelerinin Halk Edebiyatı Örnekleri’nde 3 masal ve bölgenin ağız özellikleri ile derlenmiştir. Masalları anlatanlar hakkında bilgi verilmiştir. Asker Çağlar’ın, 1968 yılında Iğdır ve Havalisine Ait Bazı Halk Hikayeleri adlı bitirme tezinde 9 masal. Güner Sernikli’nin 1969 yılında Sarıkamış Masallarında Motif Araştırması adlı çalışmasında 7 masal. 1970 yılında Süleyman Aydın’ın Kağızman Folkloru’da 5 masal. 1970 yılında Turgut Öcal’ın, Iğdır Folkloru ve Etnografyası’nda 2 masal. 1970, Sedat Yurtseven Hanak Türkmenleri Ağzı adlı tezinde bir masal kullanmış. 1971, Sarıkamış Yöresi Yerli Ağzı konulu bir mezuniyet tezinde Necati Demirel, 2 masal kullanmış.” Liste uzayıp gidiyor. 1956-76 aralığında benim Kars ve Susuz bölgesinden derlediklerimi de bu sayılara katarsak koca bir listeye ulaşıyoruz. Görüldüğü gibi eğer bu masallar üzerinde yazarlarımız bir çalışama yapsaydı, yaptığımız çalışmaları TRT ve diğer kanallar film ya da çizgi filme aktarsaydı, besteciler bunları besteleseydi, oyunları, baleleri, tiyatroları yapılsaydı, batı emperyalizminin etki alanından çocuklarımızı çekip çıkarmış olurduk. Zaman yine de geçmiş değil. Ne güzel bir atasözümüz var: “Zararın neresinden dönsen kârdır.” Şimdi Kars’tan ağız tadında bir masal: Abdullah Adım da, 1970 yılında Tuzluca Folkloru adlı çalışmasına 3 masal almış. Çömlek Hırsız Olunca Yücel Feyzioğlu 1971, Orhan Aras Iğdır Aras Boyu Halk Masalları adını taşıyan çalışmada 20 masal bir araya getirmiş. 1973, Ensar Turan’ın Ardahan Folkloru ve Halk Edebiyatı’nda 7 masal var. Var varanın, sür sürenin, vay haline masalsız olanın, yalnız gezenin, yok diyenin... Bir varmış, bir yokmuş, var diyenler azmış, çok diyenler yokmuş, yok diyenler aşıp taşmış, bu masal da böyle başlamış: Koca karınlı bir çömlek, karnı geniş ağzı dar, boş karnına bakıp bakıp kalmış naçar... “Böyle boş boş oturursam kısmetim de kaçar!” demiş. Yuvarlana yuvarlana düz bir yola girmiş. Çok gitmeden bir çuvaldıza rast gelmiş. Çuvaldızın ucu iğneden ince, gövdesi parmak- 1975, İsmet Arpacı’nın Sarıkamış Hikaye ve Masalları çalışmasında 7 masal var. 1968, Hidayet Kumtepe, Iğdır Yöresi Azeri Ağzı adlı tezinde 2 masal kullanmış. 276 Daha sonra Abdullah Oktay, Tuzluca Ağzı üzerine yaptığı tezinde 4 masal kullanmış. 1970, Tunver Demirel, Iğdır Azeri Ağzı adlı çalışmasında 4 masal kullanmış. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi tan kalın, deliği ağzımdan geniş. Çömleği görünce hazırola geçmiş: “Nereye gidiyorsun a çömlek kardeş?” Çömlek: “Ceviz çalmaya,” diye karşılık vermiş. Çuvaldız: “Beni de yanına alır mısın?” diye heyecanla sormuş. “Alırım! Haydi, gir karnıma, çıkalım yola!” Çuvaldız hoplayıp çömleğin karnına girmiş. Çömlek yuvarlana yuvarlana yoluna devam etmiş. Bir yumurtaya rast gelmiş. Yumurta kocaman, içinde iki sarısı varmış, karnını taşıyamazmış. Çömleği görünce tepesinin üstüne kalkmış: “Nereye gidiyorsun a çömlek kardeş?” Çömlek: “Ceviz çalmaya, haydi sen de gel,” diye yanıt vermiş. Yumurta yuvarlanıp çömleğin karnına girmiş. Çömlek yuvarlana yuvarlana yoluna devam etmiş. Yolda bir tokmağa rast gelmiş: Tokmağın sapı ince başı kalın, üstü çıplak ayakları yalın. O da: “Nereye gidiyorsun a çömlek kardeş?” diye sormadan edememiş. Çömlek: “Ceviz çalmaya, haydi sen de gel,” diye karşılık vermiş. Tokmak bir parende atarak çömleğin karnına girmiş. Çömlek yuvarlana yuvarlana yoluna devam etmiş. Yolda bir danaya rast gelmiş: Dananın kuyruğu uzun, karnı alaca, gözleri kara, başı kocamanca: “Nereye gidiyorsun a çömlek kardeş?” diye sormuş. “Ceviz çalmaya, haydi sen de gel!” Dana, böğürerek çömleğin karnına girmiş. Çömlek yuvarlana yuvarlana yoluna devam etmiş. Gece yarısında cevizci ninenin evine gelmişler. Köpek kapıda bekliyormuş. Çömleği görünce ne insana benzetmiş, ne hayvana, aklı fena halde karışmış. Onun bu şaşkınlığından yararlanan çömlek kapıyı açıp içeri yuvarlanmış. Nine ile dede yatıyorlarmış. Hemen bir görev bölümü başlamış. Dana: “Ben pencereye çıkıp nöbet tutayım,” demiş. Tokmak kapıda beklemeğe karar vermiş. Çuvaldız duvara saplanarak evin içini gözetlemiş. Yumurta: “Ben tandıra gireyim, ekmek getireyim,” demiş. Herkes yerine yerleşmiş. Çömlek, yuvarlana yuvarlana ceviz ambarına dalmış. Şak ha şuk, şak ha şuk... Başlamış karnına ceviz doldurmaya. Meğer dede daha dalmamış uykuya. Nineyi dürtmüş: “Kadın kalk hele. Cevizi çalmaya geldiler. Ben kapıyı açayım, hırsıza yol açayım.” Kalkıp gitmiş. Nine, lambayı yakmak için elini duvara atmış, o anda çuvaldız eline batmış. “Eyvah!” demiş, çarpıldığını sanmış. Tandırdan maşayı almak için seğirtmiş, dedenin sesiyle irkilmiş. Dede: “Vurma, vurma!” diyormuş, tokmak dedeyi tokmaklıyormuş. Nine, tandıra eğilmiş, yumurta patlayıp gözlerine saçılmış, nine korkuyla pencereyi açmaya koşmuş. Elini pencereye uzatırken o edepsiz dana ninenin yüzüne bir yellenmiş, nine korkudan bayılıp düşmüş. Çömlek yuvarlanıp gelmiş, hepsi içine doluşmuş. O da yuvarlana yuvarlana kapıdan çıkmış. Cevizler ‘şak ha şuk, şak ha şuk!’ diye ses çıkarıyormuş. Dana, tokmak ve Çuvaldız cevizlere karışıyormuş. Köpek, çömleği görünce korkusunu yenmiş: “Hav hav!” diyerek çömleği kovalamış. Çömlek hızla yuvarlanmış, köşeyi dönemeyip duvara çarpmış, karnı yarılmış, cevizler ortalığa saçılmış. Çuvaldız, dana ve tokmak açıkta kalmış: “Bir daha hırsızlık mı? Aman ha! Aman ha!..” diyerek kaçışmışlar, canlarını zor kurtarmışlar. Kaynak: Ahmet Ali Arslan: “Kuzey-Doğu Anadolu (Kars) Türk ve Kuzey Britanya Halk Edebiyatlarında Masallar 2” 2. Cilt, 2000, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları- Ankara 277 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Yücel FEYZİOĞLU, çocuk yaştan beri Kars ve Anadolu’dan masallarımızı, 1982 yılından itibaren de Sovyetler Birliğine sık sık giderek Türk halklarının masallarını derledi, çağdaş psikolojinin gereklerini dikkate alarak onları yeniden yazdı. Bir bölümü Sakarya, Trabzon ve Amasya Valilikleri tarafından 2009’da, kalın bir seçki YKY tarafından yayımlanan bu kitapların 22 cildi Türk Dünyası Masalları, 8 cildi de Anadolu olmak üzere 30 kitaptan oluşmaktadır. Gerisini Kardeş Yayınlar, Almancasını ise Bessereumwelt Verlag yayımlamaktadır. Ödülleri: 1979 yılından beri çalışmaları birçok kez ödüllendirildi. Son beş ödülü sıralayalım: 2001 yılında “Göçün 40. Yılı” nedeniyle açılan yarışmada, „Anadili Gerekli mi?“ denemesiyle „Cumhuriyet Gazetesi“, birincilik ödülünü aldı. 2002, “Sihirli Limon” adlı masal kitabı Almanya – Kuzey Ren Eyaleti- Eğitim ve Bilim Bakanlığının 20 kitaplık seçkisine alınarak çocuklara ve ailelere tavsiye edildi. Yücel FEYZİOĞLU KİMDİR? 1946’da Kars’ta doğdu. “Susuz İlköğretmen Okulu”nda okudu. 1972 yılında ilk kitabından ötürü askeri mahkemede yargılanınca Almanya’ya gitmek zorunda kaldı. “Goethe Enstitüsü”nde dil eğitimi gördü. “Andersson Yazarlık Akademisi”ni bitirdi. Öğretmenlik yaptı. 1985 yılından beri serbest yazar. Evli, üç çocuk babasıdır. 278 2003, TRT İNT’in açtığı “AB/Türkiye ilişkileri” konulu yarışmada “Danışman” adlı öyküsü birinci seçildi. 2004, Keloğlan kitapları dizisi, “Çocuk Edebiyatçıları Birliği”, masal ödülünü aldı. 2011 yılı Türk Dünyasına Hizmet Ödülü de Türksav tarafından kendisine verildi. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Prof. Dr. Sırrı AKBABA KARS’TA PSİKO- SOSYAL YAPI Prof. Dr. Sırrı AKBABA1 Bir şehrin sosyal yapısı, psikolojik yapısına göre daha gözlenebilir özelliklere sahiptir. Bilim nesnellik ister, bu nedenle bilim insanı daha çok gözlenebilir özellikler ve somut olan nitelikler üzerinde araştırmalar yapmaktadır. Bu araştırmada önce Kars’ın sosyal yapısı, sonrada Psiko-Sosyal yapısı tanıtılmaya çalışılacaktır. Kars’ta Sosyal Yapı: • Kars maneviyatın zirve ismi Ebu’l Hasan Harakani Hazretlerinin yattığı şehirdir: Farkında olunmadan halk arasında tasavvufi yaşayış şeklinin olduğu, dikkatlice bakıldığında gözlenebilmektedir. Kars halkı arasında paraya (maddiyata ) tamah edenlerin ağır 1 ∗ Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölüm Başkanı Bursa / Türkiye; [email protected] 279 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi • • • • • • • 280 bir şekilde eleştirilmesi bunun bir göstergesi sayılabilir. Kars Türk şehridir. Halkın tamamına yakını müslümandır. Bu niteliğinden dolayı Kars, Türk-İslam şehirlerinin tipik özelliklerini bünyesinde barındırmaktadır. Kars halkında Türk-İslam tipi denilen; Türklükten alınan alp’lik, İslamdan alınan erenlik özelliğinin birleşimi olan alperenlik niteliği mevcuttur. Kars’ta çok sayıda Türk boyu ve az olarak da diğer etnik gruplar mevcuttur. Bu özelliği, Kars halkının hoşgörü içerisinde yaşamasına olumlu yönde katkıda bulunmuştur. Kars bir serhat şehridir. Sınırlarında Gürcistan, Ermenistan gibi farklı ülkeler bulunsa da kendi içerisinde bulunan insan grupların aynılarının o ülkelerde olduğu bilinmektedir. Örneğin Karsta bulunan Terekeme denilen Türk boyuna ait insanların büyük çoğunluğu Gürcistan ve Ermenistan’da yaşamaktadırlar. Yine Karsta yaşayan bu insanlar İran, Azerbaycan gibi diğer Müslüman ülkelerde de yaşamaktadırlar. Bu durum, Kars halkının diğer ülkeleri ve o ülke insanlarını ötekileştirmeyen bir tutuma sahip olduklarını doğurmaktadır. Kars medeniyetler şehridir. Birçok kültürü tarih içinde yaşayan Kars, her birinden bir parça almış olsa da asıl omurgasını Türkİslam medeniyetiyle oluşturmuştur. Kars göç veren bir kenttir: Göçün sosyal hareketlilik bakımından yararları olsa da nitelikli insan göçü Kars’a en büyük zararı vermiştir. Kars bir Kafkasya Şehridir: Akdeniz şehirleri birbirine ne oranda benzerse Kafkasya şehirleri de o oranda birbirine benzer. Kafkasya halkı hem köylüdür hem şehirli. Kafkasya insanı mücadeleci bir yapıya sahiptirler. Miskinlik onlar tarafından dışlanır. Düzen ve nizam da öyle… Kars Tarihi ve turistik bir şehirdir: Birçok farklı kavimlerin el değiştirdiği bu şehirde- ki Muhteşem Kars Kalesi, Volkanik Çıldır Gölü ve Antik Ani Şehri Kars’ın tarihi ve turistik bir kent olduğunun en önemli göstergeleridir. • Kars yıllarca esareti yaşamış, ancak hürriyetine kavuşmasını da başarmış bir şehirdir: Bu nedenle olsa gerek insanları en kötü şartlarda dahi ümitsizliğe kapılmamaktadırlar. Kars’ta Psiko-Sosyal Yapı Yukarıda sıralanan sosyal yapıdan hareketle Kars’ın psiko-sosyal yapısına da açıklık getirebilir: Türk-İslam şehri insanın tipik özelliği alperenliktir. Alperenler, yiğitlik ve ermişlik özelliklerini aynı bünyede yaşayabilmektedirler. Karsta yaşanmış bir örnek: Kendisine büyütmesi için verilen çocuk, ergenlik döneminde kendini büyüten bakımını üstlenen kişinin oğlunu öldürüyor. Bunu gören ölen çocuğun amcası kılıcıyla hücum edince katil genç genç, öldürdüğü gencin babasının kucağına kaçarak sığınıyor. Adam “ Dur kardeşim! bu bana babasından emanet edilmiştir öldürmene izin vermem” diyerek oğlunu katledenin öldürülmesine engel olmuştur. Bu bir ermişlik göstergesi sayılabilir. Bu ve benzeri Kars’ta yaşanmış, ermişliğe örnek gösterilebilecek bir çok olay derlenebilir. Yeri ve zamanı geldiğinde de Kars: “Can sağ iken yurt vermeyiz düşmana” diyen âşık Şenlikler yetiştirerek alp’liği gösteren bir şehir olmuştur. Karsın en büyük alpereni ise Ebul Hasan Harakani Hazretleridir. Hem evliya hem de şehit düşmüş bir yiğittir. Kars ta yapılan bir araştırmaya göre (1) farkında olunmadan Kars halkı arasında sistematik duyarsızlaştırma, saygı, şartsız kabul, saydamlık ve empati gibi psikolojik danışma ilke ve teknikleri kullanılarak insanlar birbirlerine sevgi ile davranmakta ve hoşgörülü olabilmektedirler. Hoşgörülü olma, hem Türk-İslam sen- Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi tezinin bir ürünüdür. Hem de çevresel faktörlerin etkisinin bir sonucu olarak gelişen bir niteliktir. Çok kültürlülük çoklu iletişimi, çoklu etkileşim geniş görüşlülüğü, o da hoşgörüyü doğurur. Kars Tarihten günümüze çoklu etkileşimin olduğu bir şehirdir. Bu etkileşim sonucu Kars Halkı her fikirden, her soydan ve her boydan insanı yakından tanıma fırsatı bulmuş ve bu tanımışlığın bir sonucu olarak onları kabul etme hoşgörüsüne ulaşmıştır. Yukarıda ismini anmakla şereflendiğimiz ve mutluluk duyduğumuz Ebul Hasan Harakan-i Hazretlerinin “Tüekmenistandan Şama kadar yaşayan birisinin eline diken batsa acısı benim acımdır” şeklindeki düşüncesi ise bu tanımışlığın da ötesinde, muazzam tasavvufi insan sevgisinin bir ifadesidir. Kars sosyo-kültürel yönden çok zengin ancak sosyo-ekonomik bakımdan da bir o kadar fakir şehirdir. Diğer bir ifadeyle Kars, bir zamanlar açık hava tiyatrosu, şehrin ortasında buz paten pisti, binbir gece masallarını aratmayan düğünleri, halk sohbetlerinin yapıldığı ve halk ozanlarının derin mesajlar içeren hikâyelerini anlatıp türkülerini söyledikleri âşıklar kahvehaneleri ve yetiştirmiş olduğu şair, tarihçi, savaşçı ve bilim adamları ile kültürel yönden muhteşem bir zenginliğe sahip olmuş ve halen de o zenginliğin mirasından yararlanmaktadır. Buna örnek olarak dil zenginliğini de verebiliriz. “Kars il sınırları içinde tek bir ağız değil, her biri ayrı yönden Kars sınırları dışına taşan beş ağız vardır: 1. Kars yerli ağzı, 2. Ardahan-Posof yerli ağzı, 3. Hanak Türkmenleri ağzı, 4. Kars Azerileri ağzı, 5. Kars Terekemeleri ağzı” (2). Bu ağızlarla söylenmiş sayısız hikâyeler mevcuttur. Sadece bu hikâye zenginliğini göstermesi bakımından bir kitabı(3) örnek vermek yerinde olacaktır: Bu kitapta sadece Arpaçay’ın beş köyünden hikâyeler derlenmiş, küçük puntolarla yazılarak 398 sayfaya sığdırılabilmiştir. O halde tüm Kars ili, ilçe ve köylerinden edebi eser derlemeleri yapılacak olsa, acaba kaç ciltlik kitaplar meydana gelir? Bu soruya verilecek cevap, Kars’ın sosyo-kültürel zenginliğini göstermesi bakımından çok anlamlıdır. Fakat ne yazık ki Kars, sosyo-ekonomik yönden ise Türkiye genelinde geri kalmış bir şehir konumundadır. Karsın ekonomik düzeyinin düşüklüğü birçok faktöre bağlanabilir: Fakirliğin sebepleri olarak daha çok serhat şehri oluşu, iklimin elverişsiz oluşu gösterilmektedir. Halbuki en önemli geri kalmışlık sebebi nitelikli insan göçüdür. Sosyal ve siyasi yönlerden olduğu gibi, ekonomik bakımdan da en önemli faktör insan unsurudur. Liderlik özelliklerine sahip, girişimci koordinasyonu sağlayıcı yetişmiş insanlar ülkenin batısına göç etmekte ve göçtükleri yerlerin gelişimine katkıda bulunmaktadırlar. Bu durum ülkenin batısı için bir avantaj olsa da, Kars ve diğer göç veren iller için dezavantaj oluşturmaktadır. Sonuç olarak göç ve diğer faktörlerin doğurduğu fakirlik, insan psikolojisini özgüven, girişim, özerklik gibi yönlerden menfi olarak etkilemektedir. Yukarı da açıklandığı gibi, geri kalmışlığın en önemli sebebi olarak gösterilen göç olgusunun psikolojik alt yapısını ele almak gerekmektedir. Kars’taki insanların psiko-dinamikleri incelendiğinde; göçün bilinçli bir durum olmadığı anlaşılacaktır. Dedeleri birçok zorunluluktan dolayı sürekli göç etmiş olan insanların ırksal bilinç dışında “elbet bir gün göç ederim” düşüncesi mevcuttur. Bu düşünce, nereye göç ederse etsin o kişide ölünceye kadar da devam 281 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi edecektir. Genellikle Kafkaslardan, kimileri de başka yörelerden göç ederek Kars’a yerleşmiş olan insanlara atalarından intikal eden bu ırksal bilinç dışı, onların yerleşik hayata geçişlerinin en büyük engelidir. Böyle bir engele takılan Kars halkı ne Kars’a yatırım yapabilmekte nede göç ettiği diğer şehirlere tam olarak yerleşebilmektedir. Bu durumdan en büyük zararı Kars şehri ve Kars halkı görmektedir. Bu çıkmazın en önemli çözüm yolu; Kars’ta yaşayan insanların en az beş nesil orada rahat bir şekilde ikamet etmelerini sağlamaktır. Bu, iyi birtakım yönetsel önlemlerle sağlanabilir. Çok büyük bir nüfusa sahip olmadığı için, Kars halkını göçe zorlayan ekonomik nedenler kolayca ortadan kaldırılabilir. Örneğin: Devlet güvencesinde bulunduğu halde yakın geçmişte satılan süt fabrikası, kombina gibi yöreye büyük destek olan kuruluşlar yeniden kurulabilir. Bu sadece kuru bir devletçilik anlayışı ile ifade edilmiş bir düşüncesi değil, Kars’ın bir serhat şehri oluşu nedeniyle devletinin sürekli desteğini alma ihtiyacının doğal bir sonucudur. Küçük ama hayati önemi olan bu yatırımlar, halkın Türk devletine olan güveninin devamını sağlayacaktır. Nitekim göç, büyük ölçüde bir güven arayışının ürünüdür. Kars halkının büyük bir bölümü güvenli bulamadıkları için Kafkaslardaki diğer ülke sınırlarından göç ederek gelmişlerdir. Şu anki batıya yönelik göç, yine doğudaki güvensiz ortamları bırakıp daha güvenilir yerler arama isteği ile ilişkilidir. “Kars yüksek bir plato üzerinde yer almasından dolayı kışları sert ve uzun, yazları kısa ve sıcak geçer. Bu yüzden halk iklime uygun ekonomiye yönelmiştir. Arazinin çoğunu meralar teşkil ettiğinden Halkın %70’inden fazlası hayvancılıkla uğraşmaktadır”(4). Bu uğraş bir kültürdür. Kültür, içerisinde insanların vicdan hükümlerini taşımaktadır. Örneğin Çobanlık mesleği kutsal sayılmıştır. Hayvanlar Allah(C.C) emaneti bilinmiştir. Türkiye’de hayvancılığın geliştirileceği ve marka haline getirileceği bir 282 yer varsa orası Kars şehridir. Bu nedenle göçün önlenmesi büyük ölçüde Kars ta hayvancılığın geliştirilmesine de bağlıdır. Böylece hem fakirliğin ve göçün doğurduğu psikolojik travmaların önüne geçilmiş olur hem de Kars marka şehri olarak diğer gelişmiş şehirler içerisinde yerini almış olur. Tarihi ve turistik yerleri ile zengin bir mirasa sahip olan Kars, turizmden pay alamayan bir konuma sahiptir. Bu durum büyük ölçüde turizmin halk arasında gelir kapısı olamayacağı şeklindeki bir inancından kaynaklanmıştır. Misafir perverlik Kars halkının temel değerlerinden olduğu için, bir nevi misafirden para alınmasının ayıplanması ile turizm geliri aynı kefeye konulmuştur. Böyle bir psikolojik yapının değiştirilmesi de asırlar alacağa benzer. Nitekim Kars halkının önemli bir özelliği de örf adet ve ananelerinden kolay kolay vazgeçememektir. Başta Antik Ani Şehri olmak üzere, Kars Azat Köyü, Kağızman Çamuşlu, Arpaçay Taşköprü Köyü gibi bilinen ve yüzlerce de bilinmeyen mağara ve kaya resimlerinden anlaşıldığı üzere Kars Tarih öncesi çağlardan bu yana yerleşim merkezi olmuştur. Bu özelliği Kars’ın uygarlıklar yatağı bir şehir olduğunu göstermektedir. Böyle bir mekânın çok kolayca tarihinden aldığı bilgi ve becerileri uygulamaya koyarak gelişebileceğini de söyleyebiliriz. Çünkü uygarlık tohumu mevcuttur. Sadece bu tohum yeşertilmeyi beklemektedir. Osmanlı padişahı Abdulmecit tarafından 1855’de Ruslarla yapılan savaşlarda gösterdiği kahramanlıktan dolayı Kars, Gazi ünvanını alan ilk Türk Anadolu Şehri olmuştur. Esaret altında kalmanın ne anlama geldiğini Milli Şura, Cenûb-i Garbı Kafkas Hükümeti (5) adlarıyla mahalli hükümetlerle kendi kendini yönetmenin ne olduğunu geçmişte Kars halkı tec- Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi rübe etmiştir. Kars’ın bu tecrübelerinden yerel kalkınma için yararlanmak mümkündür. Ermeni işgali altında, çetin şartlarda kendini idare etmesini bilmiş olan bu halk, bu yönetim tecrübesini fakirliği yenme, uygar bir yaşam tarzına geçme yönünde de kullanabilir. Kars’ın hem avantaj hem de dezavantajı diye değerlendirilebilecek bir özelliği, her bir kişinin kendini lider olarak görmesi, yönetilmek ten çok yönetmeye girişmesidir. Kafkaslardan göç ederek gelmiş olan Kars Halkının bu niteliği; ırkın mizacından, şehrin Kafkaslardaki konumundan ve yalnız hayatını idare ettirme zaruretinden kaynaklı bir özellik olabilir. Bu özellik her bir ferdin organizasyon, koordinasyon, iletişim, etkileme, planlama ve karar verme gibi yönetim süreçlerini yapabileceğini göstermesi bakımından yararlı, ancak herkesin yönetime talip olması sonucu çok başlılığın doğurduğu kaos bakımından da zararlı bir özelliktir. Akılcı bir yönetici, bu durumun zararlı yanını yok ederek onların liderlik özelliklerinden yararlanabilir. ğunun uygar şehri olduğu hem Türkiye’ye hem de Dünyaya tanıtılmalıdır. Kaynakça: (1) AKBABA, S. Psikolojik Danışma İlke ve Tekniklerinin Halk Arasında Kullanılışı -Kars İli Örneği-. EKEV Akademi Dergisi, yıl:8, Sayı,21, Güz 2004. (2) ERCİLASUN, A.B. Kars İli Ağızları. Türk Dil Kurumu Yayınları:797.,2002. (3) OLCAY, S., ERCİLASUN, A.B., ASLAN, E. Arpaçay Köylerinden Derlemeler. Türk Dil Kurumu Yayınları:419.,1998. (4) T.C Kars Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Tanıtıcı Broşür. (5) GÖKDEMİR, A. E. Cenûb-i Garbı Kafkas Hükümeti. Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları:111. Sonuç ve Öneriler: Kaybettikten sonra üzülmemek için, Karsa özgü zengin kültürümüz birçok etkinliklerle koruma altına alınmalı, Kars’tan batıya olan göç yukarıda yazılanlar ve burada yazılmamış olan çözüm yollarıyla önlenmeli, Kars peyniri ve balıyla marka şehirdi, bu özelliğini kaybetmek üzeredir, acil önlem alınmalı. Karsta hayvancılık ıslah, kombina, deri ve süt fabrikası gibi ürün değerlendirme kuruluşlarıyla ve diğer destek, teşviklerle geliştirilmelidir. Çıldır gölü, ani şehri, Kars Kalesi, Kuyucuk gölü ve diğer turistik yerler otel, motel, restore, çevre düzenlemeleri yapılarak gün yüzüne çıkarılmalı ve muhtelif faaliyetlerle Karsın, do- 283 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi 284 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Dr. Osman MERT KARS DOKUMALARI ÜZERİNDE YER ALAN KÜLTÜREL VE EPİGRAFİK ÖGELER Dr. Osman MERT* Giriş Milletleri tarihi bir varlık olarak oluşturan kültürel değerlerin en önemli elemanlarından biri sanat gelenekleri ve bu geleneklerden doğan estetik kriterlerdir. Yüzyıllardan beri devam eden motif, kompozisyon ve estetik kriterler toplumun inançları doğrultusunda ortaya çıkmakta ve çok az değişikliğe uğrayarak devam etmektedir.1 Kutsal alanlarda kaya üstü tasvirlerde gördüğümüz ve inanç sistemi çerçevesinde değerlendirdiğimiz pek çok figürün günümüzde halı, kilim, çul gibi dokumalar üzerinde varlığını sürdürüyor olması söz konusu dokumalara kültür açısından farklı bir boyut kazandırmaktadır. Dolayısıyla söz konusu dokumalar sadece yere serilen bir örtü olmaktan çıkmakta, Türklerin geçmişten günümüze pek çok kültürel ortak kodunu üzerinde barındıran, geçmişi günümüze, coğrafyaları birbirine bağlayan son derece değerli ögeler hâline dönüşmektedir. Türklerin inanç sistemleri çerçevesinde yaptıkları halı ve kilimlerin süslemelerinde kültürün dünyayı, hayatı, dini prensipleri algılama biçimini görmek ve estetik kriterleri takip etmek mümkündür.2 Zira Türk kültüründe tespit edilen en eski halı olarak değerlendirilen ve M.Ö. V.-III. yüzyıllara tarihlenen Pazırık halısının bir kurganda bulunması, halı üzerindeki atların kuyruklarının bağlı, yelelerinin kesik olması, halının sağ üst köşesinde hayatın bütünlüğünü, ölümden sonra da devam ettiğini simgeleyen tekerlek motifinin yer alması3, geçmişten günümüze Türk kültüründe ölünün halıya sarılararak taşınması gibi özellikler hem Pazırık halısıyla Türk kültürü ilişkisini teyit etmekte hem de halının algılanma biçiminin günümüze kadar ulaştığını göstermektedir. * Atatürk Üniversitesi Kâzım Karabekir Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü öğretim üyesi 1 Karamağaralı, B., Halı Sanatı Üzerine, Türk Soylu Halkların Halı, Kilim ve Cicim Sanatı Uluslararası Bilgi Şöleni Bildirileri, 27-31 Mayıs 1996 Kayseri, Ankara, 1998, s. 175-186. 2 Karamağaralı, B., agm. 3 Karamağaralı, B., agm. 285 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Moğolistan’da Türklere ait bir kayaüstü tasvi Üzerinde geyik ve atlı süvari tasviri bulunan Pazırık halısından bir görüntü Kars’tan üzerinde farklı hayvan türlerine ait tasvirler bulunan bir halı 286 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi 1. Kars Dokumaları Her sanat eseri meydana getirildiği coğrafyanın ve kültürün derin izlerini taşır. Anadolu’nun giriş kapısı olan Kars’ın tarihî İpek yolu üzerinde yer alması, farklı kültürlerin kavşağında bulunması, pek çok kültürün, farklı Türk boylarının bir arada yaşamasını, bölgede zengin bir kültürel birikimin oluşmasını sağlamıştır. Kars’a gelen Türk boyları bölgenin kendilerine sunduğu hammadde ile Asya’dan getirdikleri zengin dokuma kültürünü birleştirmiş ve sanat tarihi açısından son derece önemli sayılabilecek farklı dokumalar vücuda getirmişlerdir. Kars’ta halı ve kilim dışındaki dokuma türlerinden geve, zili, sumak, cecim ve çiği kilimi… de mevcuttur. 1.1. Üzerinde İnsan Motifleri Tespit Edilen Dokumalar Kars halılarının, kilimlerinin kenar kısımlarında Altay Cumhuriyetinde, Moğolistanda, Azerbaycanda, Türk kültür coğrafyasında pek çok mimari eser üzerinde örnekleriyle karşılaştığımız yanyana, el ele duran insan figürleriyle de karşılaşılmaktadır. Üzerinde insan motifleri tespit edilen bir Kars dokuması 287 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Üzerinde insan motifi tespit edilen Kars dokumalarından görüntüler 288 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi 1.2. Üzerinde Bitkisel Motifler Tespit Edilen Dokumalar Kendi inanç sistemi içinde birtakım bitkilere, çiçeklere mitolojik değer yükleyen Türk kültürü, söz konusu bitkileri, çiçekleri dokumalarda, mezar taşlarında, birtakım eşyalar üzerinde sık sık kulanmıştır. Üzerinde uzun ömrün simgesi olarak kullanılan hayat ağaçlarının yer aldığı bir Kars halısı 289 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Üzerinde çiçek tasvirleri bulunan dokuma örnekleri Çiçek motifli bir yastık 290 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi 1.3. Üzerinde Hayvan Motifleri Tespit Edilen Dokumalar Eski Türk inanç sistemine göre olağanüstü güçlerinin olduğuna inanılan ve kutsal sayılan birtakım hayvanlarla kaya üstü tasvirlerde, sancaklarda, dokumalarda, eşyalar üzerinde… karşılaşmak mümkündür. Türk kültür coğrafyasında gerek kaya üstü tasvir olarak, gerekse damga ve motif olarak geçiş sıklığı en yüksek hayvan tasviri yüceliği, erişilmez yerlere erişilebilirliği, bağımsızlığı, özgürlüğü, kararlılığı, asaleti, cesareti sembolize eden ve Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisi olduğuna inanılan dağ keçisi / tekesidir. Türk kültür coğrafyasında Moğolistan’dan Anadolu’ya, Anadolu’dan 4 Avrupa’ya kağanı temsilen veya kağana bağlılığı belirtmek amacıyla kullanılan dağ keçisi / teke motifi Kars dokumalarında da yerini almıştır: Üzerinde teke damgası tespit edilen bir Kars dokuması 4 Dağ keçisi / tekesinin Türk kültüründeki yeri ve önemi hakkında bk. Alyılmaz, Cengiz, Bir Asparagas Haber ve Kurt, Dağ Keçisi, Geyik Sembol ve Damgaları, Orkun, S. 37, İstanbul, 2001, s. 14-17; Alyılmaz, Cengiz, Orhun Yazıtlarının Bugünkü Durumu, Ankara, 2005, s. 17-21; Çay, Abdulhalûk, Anadolu’da Türk Damgası Koç Heykel-Mezar Taşları ve Türkler’de Koç-Koyun Meselesi, Ankara, 1983, s. 13-24; Esin, Emel, İslamiyetten Önceki Türk Kültür Târîhi ve İslâma Giriş, İstanbul, 1978; Graç, A. D., Voprosı Datirovki i Semantiki Drevnetyurkskih Tamgaobraznıh İzobrajeniy Gornogo Kozla, Tyurkologiçeskiy Sbornik 1972, Moskova, 1973, s. 316-333; Mannay-ool, M. H., Drevnee İzobrajenie Gornogo Kozla v Tuve, Sovetskaya Arheologiya, C. I, Moskova, 1967, s. 140-146. 291 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Türk kültüründeki önemli sembollerden biri de geyiktir. Zira, eski Türk inanışına göre geyik, Türk boyları arasında “kutsal ana” olarak kabul edilmiş ve ona olağanüstü özellikler atfedilerek saygı gösterilmiştir. Eski Türk yaşayış ve inanışında Kurt göklerin, geyik ise yer-su ruhlarının, 5 Tanrı’nın ve uzun ömrün sembolü olarak kullanılmıştır. Bir Kars dokuması üzerinde tespit edilen geyik figürleri 5 bk. Çoruhlu, Yaşar, Türk Sanatı’nda Görülen Geyik Figürlerinin Sembolizmi, Toplumsal Tarih, Haziran 1995, S. 18, İstanbul, 1995, s. 33-42; Alyılmaz, Semra, Borçalılı Bilim Adamı, Eğitimci, Şair Valeh Hacılar Hayatı-Sanatı-Şiirleri, Ankara, 2003, s. 87-95; Ögel, Bahaeddin, Türk Mitolojisi (Kaynaklar ve Açıklamaları ile Destanlar,) II, Ankara, 1995, s. 101-109; Çağatay, Saadet, Türk Halk Edebiyatında Geyiğe Dair Bazı Motifler, TDAY Belleten 1956, Ankara, 1988, s. 153-177; Roux, Jean-Paul, Türk Göçebe Sanatının Dini Bakımdan Anlamı, Türk Kültürü El Kitabı, Cb II, Kıs. 1a, İstanbul, 1972, s. 74-87; Esin, Emel, İslâmiyetten Önceki Türk Kültür Tarihi ve İslâma Giriş, İstanbul, 1978, s. 22-48. 292 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Üzerinde kurt başı figürü bulunan bir Kars dokuması Üzerinde kuğu tasvirleri bulunan bir Kars dokuması 293 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Üzerinde çift başlı kartal tespit edilen bir Kars dokuması Üzerinde kaplumbağa tespit edilen bir Kars dokuması Üzerinde çeşitli hayvan tasvirleri bulunan bir Kars dokuması 294 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi 1.4. Üzerinde Yıldız Tespit Edilen Dokumalar Geleneksel Türk inanç sistemine göre en büyüğün / tengrinin, dünyaya hâkim olan, göçebe ya da yarı göçebe halkların bütün faaliyetlerini direkt etkileyen, azametiyle büyüleyen, şaşırtan, korkutan gökyüzünde olduğunu varsayan Türkler, güneşe / yıldızlara da önemli mitolojik değerler yüklemişlerdir. Dolayısıyla güneş / yıldız motifi de mitolojik ögelerle kompoze edilmiş birer tablo olan dokumalarda yerini almıştır. Üzerinde yıldız tespit edilen Kars dokumalarından görüntüler 295 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi 1.5. Üzerinde Epigrafik Ögeler Tespit Edilen Dokumalar Türk yaşayış ve inanışının ürünü petroglifler tarihî süreçte yazı dilinde birim zamanda en az çaba ile en fazla mesajı iletme endişesine bağlı olarak taşıdıkları bilgiye göre çok daha ekonomik mesaj vasıtaları olan damgalara / kavramsal yazıya dönüştürülmüştür. Türk boylarının, kabilelerinin “biz” kavramına ulaşma, yabancı / öteki kültürlere ve boylara göre kendilerini tanımlama sürecinde geliştirilen ve kullanılan damgalar üstlendikleri işlev itibarıyla sosyal ve kültürel açıdan 6 son derece önemli ögelerdir . Aynı zamanda boyların bağımsızlığının ve kimliğinin de simgesi olan ve onların varlıklarını temsil eden bu damgaların bir kısmı toplum tarafından kutsal olarak 7 da algılanmıştır. Türkler’in kullandığı ilk alfabenin (Köktürk alfabesinin) harflerinin de kaynağını teşkil eden “damgalar” tarihî süreçte: Kabilenin ortak malı olan konak yerleri, yol kavşakları ve otlaklardaki taş, kaya gibi yerlerde; aileye, boya ait hayvanların işaretlenmesinde; evlerin kapı ve duvarlarında; el, yüz, pazu ve göğüse… yapılan döğmelerde; şaman davullarında; kurban olarak adanmış hayvanlarda; sınır taşlarında; nazarlık ve ziynet eşyalarında; arı kovanı ve ambarlarda; at koşum takımlarında; mühürlerde; tuğ, bayrak, sancak gibi hükümdarlık alametlerinde; otağ, taht ve saraylarda; ticarî eşyalarda ve belgelerde; heykellerde, mezar taşlarında olduğu gibi halı, 8 kilim, çul gibi dokumalarda da kullanıla gelmişlerdir. 6 bk. Mert, O., Kemaliye’de Eski Türk İzleri: Dilli Vadisindeki Petroglif ve Damgalar, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S. 34, Erzurum, 2007, s. 233-254; Mert, O., Öngöt Mezar Külliyesi ve Külliyede Bulunan Damgalar, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S. 36, Erzurum, 2007, s. 281-305. 7 bk. Karataev, O., Türk Boylarında Tamgalar ve Eski Kırgız-Oğuz Etnik Bağlantıları, Türkler, C. II, Ankara, 2002, s. 386-390. 8 Tezcan, M., Eski Türklerde Damga, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Erzurum, 1990, s. 15 -32; Gülensoy, Tuncer, Orhun’dan Anadolu’ya Türk Damgaları, İstanbul, 1989, s. 18-19; Mert, O., Öngöt Mezar Külliyesi ve Külliyede Bulunan Damgalar, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S. 36, Erzurum, 2007, s. 281-305; Mert, O., Kemaliye’de Eski Türk İzleri: Dilli Vadisindeki Petroglif ve Damgalar, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S. 34, Erzurum, 2007, s. 233-254. 296 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi 297 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi 298 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Kars dokumalarından birinde tespit edilen yönleri ve evreni temsil eden bir damganın görüntüsü Sonuç Türklerin yaşam biçimleri, inanç sistemleri, dünyayı ve ahireti algılama biçimleri ve estetik anlayışlarına dair önemli bilgileri geçmişten günümüze taşıyan dokumalar, kullanıldıkları dönemlerin kültür ve uygarlığının günümüz dünyasındaki şahitleridir. Yapıldıkları çağın dokuma teknolojisini de yansıtan dokumalar, aynı zamanda dönemlerine ait canlı türleri ve söz konusu canlıların kültür ve inanç sistemi içindeki algılanma biçimleri hakkında da değerli bilgiler sunar. Geçmişten günümüze Türk kültürünün ortak kodları içinde yer alan bu damga ve motiflerin, modern dünyada kullanım alanlarını kaybetme noktasına gelmelerine rağmen dokumalar üzerinde varlıklarını sürdürüyor olmaları dokumaların kültür içindeki önemini daha da artırmaktadır. 299 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi BİBLİYOGRAFYA AKÇORAKLI, O.-OTAR, İ., Kırım’da Tatar Damgaları, Ankara, 1996. ALYILMAZ, Cengiz, (Kök)türk Harfli Yazıtların İzinde, Ankara, 2007. ALYILMAZ, Cengiz, Gobi Çölünde ve Altay Dağlarında Kaya Üstü Tasvirler, Yeni Türkiye Dergisi, S. 46, Ankara, 2002, s. 613-615. ALYILMAZ, Cengiz, Bir Asparagas Haber ve Kurt, Dağ Keçisi, Geyik Sembol ve Damgaları, Orkun, S. 37, İstanbul, 2001, s. 14-17. BARUTÇU-ÖZÖNDER, F. S., Çankırı Folklorunda Yaşayan Şamanizm Unsurları Üzerine Görüşler: Eski Türk İnanç Sisteminde Ağaç Kültü ve Çankırı’daki İzleri, Türk Dünyası Araştırmaları, S. 16, İstanbul, 1982, s. 155-162. BAYRAM, Sadi, Vakıflar Genel Müdürlüğü Halı Müzesi’nde Bulunan Hayvan Figürlü Halılarda Ejder – Kurbağa-Akrep-Kertenkele Figürü, Kilim ve Cicim Sanatı Uluslararası Bilgi Şöleni Bildirileri, 27-31 Mayıs 1996 Kayseri, Ankara, 1998, s. 65-76. ÇAĞATAY, S., Türk Halk Edebiyatında Geyiğe Dair Bazı Motifler, TDAY Belleten, 1956, Ankara, 1988, s. 153-177. ÇAY, Abdulhalûk, Anadolu’da Türk Damgası Koç Heykel-Mezar Taşları ve Türkler’de Koç-Koyun Meselesi, Ankara, 1983. ÇETİNDAĞ, Y., Türk Kültüründe Hayvan ve Bitki Motifinin Seyri, Türkler, C. VI, Ankara, 2002, s. 171-181. ÇORUHLU, Y., Türk Sanatında Görülen Geyik Figürlerinin Sembolizmi, Toplumsal Tarih, S. 18, İstanbul, 1995, s. 33-42. ÇORUHLU, Y., Türk Sanatında Hayvan Sembolizmi, İstanbul, 1995. ESİN, Emel, İslâmiyetten Önceki Türk Kültür Tarihi ve İslâma Giriş, İstanbul, 1978. GÖRGÜNAY, Neriman, Oğuz Damgaları ve Göktürk Harflerinin El Sanatlarımızdaki İzleri, Ankara, 2002, s. 66. GÖRGÜNAY, Neriman, Altaylarda Pazırık Kurganı’ndan Çıkan Motiflerin Anadolu ve Türk Cumhuriyetlerinde Yaşayan İzlerinden Bazı Örnekler, Kilim ve Cicim Sanatı Uluslararası Bilgi Şöleni Bildirileri, 27-31 Mayıs 1996 Kayseri, Ankara, 1998, s. 137-150. GRAÇ, A. D., Voprosı Datirovki i Semantiki Drevnetyurkskih Tamgaobraznıh İzobrajeniy Gornogo Kozla, Tyurkologiçeskiy Sbornik 1972, Moskova, 1973, s. 316-333. GÜLENSOY, Tuncer, Orhun’dan Anadolu’ya Türk Damgaları, İstanbul, 1989. İNAN, A., Türk Boylarında Dağ, Ağaç (Orman) ve Pınar Kültü, Makaleler ve İncelemeler, C. II, Ankara, 1998, s. 252-259. İNAN, A., Türk Destanlarına Genel Bir Bakış, Makaleler ve İncelemeler C. I, Ankara, 1998, s. 220-237. 300 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi KALAFAT, Yaşar, Kuzey Azerbaycan – Doğu Anadolu ve Kuzey Irak’da Eski Türk Dinî İzleri – Dinî Folklorik Tabakalaşma-, Ankara, 1998. KARAMAĞARALI, B., Türk Damgalarının Devamlılığı Hakkında, Türk Dünyası Araştırmaları, III/9, 1980, s. 5-24. KARAMAĞARALI, B., Halı Sanatı Üzerine, Kilim ve Cicim Sanatı Uluslararası Bilgi Şöleni Bildirileri, 27-31 Mayıs 1996 Kayseri, Ankara, 1998, s.175-186. KARAMAĞARALI, B., Halı Sanatı Üzerine, Türk Soylu Halkların Halı, Kilim ve Cicim Sanatı Uluslararası Bilgi Şöleni Bildirileri, 27-31 Mayıs 1996 Kayseri, Ankara, 1998, s. 175-186. KARATAEV, O., Türk Boylarında Tamgalar ve Eski Kırgız-Oğuz Etnik Bağlantıları, Türkler, C. II, Ankara, 2002, s. 386-390. MERT, Osman, Kemaliye’de Eski Türk İzleri: Dilli Vadisindeki Petroglif ve Damgalar, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S. 34, Erzurum, 2007, s. 233-254. MERT, Osman, Öngöt Mezar Külliyesi ve Külliyede Bulunan Damgalar, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S. 36, Erzurum, 2007, s. 281-305. MÜLAYİM, Selçuk, Tanımsız Figürlerin İkonografisi, Kilim ve Cicim Sanatı Uluslararası Bilgi Şöleni Bildirileri, 27-31 Mayıs 1996 Kayseri, Ankara, 1998, s. 219-228. ÖGEL, Bahaeddin, Türk Mitolojisi (Kaynakları ve Açıklamaları ile Destanlar) II, Ankara, 1995. ÖGEL, Bahaeddin, İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi, Ankara, 2003. ÖZÖNDER Hasan, Türk Dokumalarındaki Motiflerin Menşe Birliği ve Türk Sanatının Sürekliliği, Kilim ve Cicim Sanatı Uluslararası Bilgi Şöleni Bildirileri, 27-31 Mayıs 1996 Kayseri, Ankara, 1998, s. 249-258. ROUX, Jean-Paul, Orta Asya Tarih ve Uygarlık, İstanbul, 2006, (Çeviren: Lale ARSLAN). TEZCAN, Mehmet, Eski Türklerde Damga, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Erzurum, 1990. TÖRBAT, Ts.-CİSKAR, P. H.-BATSÜH, D., Mongol Altaíd Pazırıkiín Bulşiíg Anh Maltan Sudalsan n’, Altaí Sudlal, Ulaanbaatar, 2005, s. 52-62. TUNA, O. Nedim, Eski Doğu Türk Yazısında Kullanılan Ligatürler ve Bunlarla İlgili Bazı Meseleler Hakkında, TDAY Belleten 1990, Ankara, 1994, s. 207-222. TÜRKMEN, F., Eski Türklerin İnançlarında Tabiat Kültü, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, İzmir, 1999, s. 175-181. VASİLYEV, Dimitri D., Merkezî Asya Göçebelerinin Sanat Geleneklerinin Türk Halıları Üzerindeki Süjelerde Yansıtılması, Kilim ve Cicim Sanatı Uluslararası Bilgi Şöleni Bildirileri, 27-31 Mayıs 1996 Kayseri, Ankara, 1998, s. 337-348. 301 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi 302 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Dr. Semra ALYILMAZ “GELME” KAVRAM İŞARETİ VE BORÇALI’DAKİ KARSLI “GELME”LER Dr. Semra ALYILMAZ* 1. “Gelme” Kavram İşareti: • “Gelme” Kavram İşaretinin Etimolojisi: “Gelme”, gel- fiil soylu anlamlı dil ögesiyle /-mA/ (-ma, me) görevli dil ögesinin / biçim biriminin birleşiminden (< gel-me) oluşan Türkçe kökenli bir kavram işaretidir. • Gel- Fiili: “Gelme”, kavram işaretinin bünyesindeki gel- (< kel-)1 fiili Eski Türkçe döneminden beri Türkçe’nin yazılı kaynaklarında yer alan en temel sözcüklerden biridir: közde yaş kelser tıda köngülte sıgıt kelser yanturu sakıntım: Göz(üm) den yaş geldiğinde engel olarak, gönl(üm)den feryat geldiğinde geri çevirerek yas tuttum. (Köl Tigin Yazıtı Kuzey Yüzü 10-11; Alyılmaz, 2005, 12). … bökünki künte ol tınlıglar kelgülük üdinte kelmediler: Bugünkü günde o canlılar gelmeleri gereken zamanda gelmediler (Altun Yaruk 19/20, Kaya, 1994, 67). köp sögütke kuş konar; körklüg kişige söz kelir; yıgaç uçunga yel tegir, körklüg kişige söz kelir: Gür söğüde kuş konar; güzel kişiye söz gelir / Ağacın ucuna yel değer; güzel kişiye söz gelir (Divan ü Lügati’t-Türk; Atalay, 1985, I, 319). bilürsen kim cehannıg meclisinde / tutar elge kadehni rast saki / sevünmek yok körüp düşmen ölüsin / keliser çün bize ol devr ayakı: Bilirsin ki cihanın meclisinde / saki kadehi elde doğru tutar. / Düşman ölüsünü görüp sevinmek olmaz; çünkü o devreden kadeh (yani ölüm) bize de bir gün gelecektir (Gülistan Tercümesi 46/a; Argunşah, 2010, 266). * Atatürk Üniversitesi Kâzım Karabekir Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü Yoncalık / Erzurum; [email protected] 1 Gel- fiilinin tarihî ve çağdaş Türk lehçe ve ağızlarında kullanımları ile ilgili ayrıntılı bilgi için ayrıca bk. Özyetgin, 2001, 510-511; Gülensoy, 2007, I, 360-361. 303 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi kim ne yerdin bolursen ve kaydan kele turursen: Kimsin? Hangi yerden olursun / nerelisin ve nereden geliyorsun? (Şecere-i Terâkime; Kargı-Ölmez, 1996, 223). kanı ögdügümüz big erenler / dünya menüm diyenler / ecel aldı yer gizledi / fani dünya kime kaldı / gelimlü gidimlü dünya / song uçı ölümlü dünya ölüm vaktı geldüginde aru imandan ayırmasun, Kadir seni. (Dede Korkut Kitabı; Ergin 1994, 243). • /-mA/ Biçim birimi: “Gelme”, kavram işaretinin oluşumunda yer alan /-mA/ (-ma, me) biçim birimi ise, aslında /-mAK/ isim-fiil / ad-fiil ekininin sonundaki K sesinin zamanla ünlüler arasında yumuşayıp kaybolması sonucunda ortaya çıkmış (/-mA/ < /-mAØ) / < /-mAK/ >) görevli bir dil ögesidir (Banguoğlu, 1998, 264; Korkmaz, 2003, 882). Bu görev ögesi fiillerin üzerlerine gelerek söz konusu fiilin / hareketin adını yapar: git- - gitme; dön- - dönme; yürü- - yürüme; sev- - sevme; bak- -bakma… gibi. Önceleri fiil adlarının yapımında kullanılan /-mA/ biçim birimi, zamanla fiillerden sıfat yapma biçim birimi işlevini yüklenmiş; daha sonra ise, (tamlanan / belirtilen ögenin düşürülmesi / kullanılmaması sonucunda) kalıcı adların, sıfatların yapımında kullanılır hâle gelmiştir: kes-me aş, tik-me neng, köçür- me oçak, bar- ma yıl; bur-ma bıyık, tak-ma bacak, yala-ma dudak, süz-me bal… ; yala-ma, sür-me, döşe-me, yağ-ma, bazla-ma, gözle-me, pastır-ma, kavur-ma, dol-ma, dondurma, kızartma… (Banguoğlu, 1998, 264; Korkmaz, 2003, 171-172). /-mA/ biçim birimi ile yapılmış adlar tıpkı diğer adlar gibi üzerlerine çokluk eklerini, yapım eklerini ve çekim eklerini… alabilmektedirler.2 “Gelme” kavram işareti de önceleri gel- fiilinin adı olarak kullanılmıştır. Söz konusu kavram işareti sonra bir adın önünde kullanılarak onun sıfatı görevini görmüş (gel-me Göher, gel-me Esed, gel-me Hesen…); zamanla da belirttiği adın işaretsiz kullanımıyla (Ø) ad olarak kullanılmaya başlanmıştır: gelme, gelmeler… • “Gelme” Kavram İşaretinin Anlamı: “Gelme” kavram işareti ölçünlü Türkiye Türkçesinin söz varlığı içinde aşağıdaki anlamlarda kullanılır: gelme: a. 1. Gelmek işi: “Ne söylense duyulur bir ürperme sesinde / Neden hayır olmasın üç beyin gelmesinde” -F. N. Çamlıbel. 2. sf. Gelmiş olan: Avrupa’dan gelme bir televizyon. 3. sf. Yetişme: İyi aileden gelme çocuk. 4. fiz. Bir ışının, kaynağından çıkarak bir ayna yüzüne veya saydam bir cismin yüzeyine erişmesi. (Akalın (vd), 2005, 742; [Akalın (vd)], [2011], http://tdkterim.gov.tr/bts/). “Gelme” sözcüğü Türkiye Türkçesi ağızlarından hareketle hazırlanan Derleme Sözlüğünde ise “göçmen” ve “göç etme”anlamlarında yer alır:3 gelme: Göçmen: (Yeniköy, * Susurluk - Balıkesir; * Akçaşehir - Bolu; Bayadı - Ordu; * Gebze - Kocaeli; * Ardanuç ve çevresi - Artvin; Mühye - Ankara; * Lüleburgaz - Kırklareli; Çor- 2 /-mA/ biçim birimi ve işlevleri hakkında ayrıntılı bilgi için bk. Hatiboğlu, 1974; Ergin, 1981; Ergin, 1993; Banguoğlu, 1998; Korkmaz, 2003, Adalı, 1979, 3 “Gelinti” kavram işareti de tıpkı “gelme” sözcüğü gibi Türkiye Türkçesi ağızlarında “göçmen” anlamında kullanılmaktadır (Bayaz (vd), 1972, 1082, 1084). 304 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi lu - Tekirdağ). (Bayaz (vd), 1972, 1082, 1084; ([Akalın (vd)], [2011], http://tdkterim.gov.tr/ ttas/?kategori=derlay&kelime). gelme: Göç etme (Çüngüş, Çermik Diyarbakır) ([Akalın (vd)], [2011], http://tdkterim.gov.tr/ ttas/?kategori=derlay&kelime). “Gelme” sözcüğü ölçünlü Azerbaycan Türkçesi ve ağızları ile Karapapak Türkçesi ve ağızlarında ise yerli olmayan, başka yerden, kenardan gelen; yad, yabancı, özge, garip anlamlarında işlek olarak kullanılmaktadır: gelme: Yerli olmayan, yad, özge yerden, kenardan gelen; yad, özge, gerip (Altaylı, 1994, I, 487; Orucov (vd) 2006, II, 231; ) 2. Borçalı’daki Karslı “Gelme”ler: Borçalı, bugün Gürcistan Cumhuriyeti sınırları içinde kalan ve yaklaşık 500. 000 Karapapak / Terekeme Türkü’nün yaşadığı tarihî Türk coğrafyasının genel adıdır. Bu bölgede bulunan tarihî eserler, arkeolojik buluntular ve yazılı kaynaklar Borçalı’nın milattan önceki dönemlerde Türk yurdu olduğunu, Saka, Bun, Hun, Kıpçak, Oğuz… soylu Türkler’in bu bölgede kaynayıp karıştıklarını, birlikte yaşadıklarını ortaya koymaktadır. (Kırzıoğlu, 1972; Kırzıoğlu, 1976; Kırzıoğlu, 1992; Kırzıoğlu, 1995; Alyılmaz, 2002; Hacılar, 2001; Hacılar, 2003; Hacılar, 2009; HacıyevValehoğlu, 2010). Karapapak / Terekeme bölgesini de gösteren harita 305 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi XIX. yüzyıla kadar Anadolu Türkleri’yle iç içe yaşayan ve Anadolu ile Kafkaslar arasında köprü görevi gören Borçalılı Karapapak Türkleri bölgenin Ruslar tarafından işgali yüzünden (tıpkı Ahıska bölgesinde yaşayan Türkler gibi) büyük sıkıntı çeker; katledilip göçe zorlanırlar. Bugün büyük bölümü Kars, Ardahan, Iğdır, Ağrı, Erzurum, Amasya, Sivas… bölgelerinde yaşayan Karapapaklar ‘ın / Terekemeler’in önemli bir bölümü anılan zulüm ve işgaller sonrasında Anadolu’ya gelmişlerdir. Ancak kanlı işgallere, katliamlara ve sürgünlere rağmen canları pahasına Ruslar’la ve onların iş birlikçileriyle mücadele ederek ata yurtlarını terk etmeyip koruyan Karapapak Türkleri bugüne kadar bölgede varlıklarını sürdürmüşlerdir. Kars ve çevresi (Ardahan, Çıldır…) Borçalı bölgesinden gelen Türkler’in kuşkusuz ki en yoğun yaşadıkları bölgelerin başında gelir. Bunda anılan bölgelerin Borçalı ile sınır olmasının yanında buralarda yaşayanların aralarında kan bağının olmasının da rolü büyüktür. Borçalı’da Kars’a hasret Fatma Nene ve torunu Türk devlet, boy ve topluluklarının Ruslar’ın egemenliği altına girip Sovyetler Birliği içinde yer almalarından sonra Anadolu’ya göç eden veya Osmanlı Devleti’nin parçalanmasından sonra Anadolu topraklarına göç etmek zorunda kalan Türkler’le ilgili pek çok araştırma ve inceleme eseri kaleme alınmıştır. Ancak Anadolu’daki topraklardan anılan topraklara gidip oralarda kalan Türk boy ve toplulukları ile ilgili eserlerin sayısı parmakla sayılacak kadar azdır. Anadolu topraklarından Borçalı’ya gidenlerle ilgili yapılan çalışmalar ise yok gibidir. Oysa Kars ve çevresinden sosyal, kültürel, ticari, askerî ve siyasi sebeplerle Borçalı bölgesine gidenlerin bölgeki Türkler’le hu- 306 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi zur içinde yaşadıkları ancak kendilerine has gelenek ve görenekleri de devam ettirdikleri bilinmektedir. Çıldırlı Âşık Şenlik gibi kimi zaman feyz almak kimi zaman da halkı eğlendirmek ve coşturmak maksadıyla gidip gelenlerin yanında Borçalı mahalını yurt edinen Anadolu Türkleri’ni Borçalılı Türkler “gelme” diye adlandırmışlardır. Çıldırlı Âşık Şenlik’in Heykeli4 Borçalı’da Dede Korkut’un, Heste Hesen’in, Şenlik’in izinde bir genç âşık Genel anlamda Kafkaslar’ın özel anlamda da Borçalı’nın tamamen Rusların egemenliği altına girmesinden sonra kimi âlim, kimi hekim, kimi asker, kimi sanatkâr, kimi tüccar, kimi de gelin 4 Çıldırlı Âşık Şenlik’in heykelinin fotografını temin ettiğim öğrencim Elif Aydemir’e ve Foto Çilem’e teşekkür ederim. 307 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi olarak Borçalı’ya gelen Karslı “Gelme”ler de (tıpkı Çıldırlı Âşık Şenlik gibi) “Al’Osman”ı istemiş; hep “Al’Osman”a (Osmanlı Devleti’ne / Osmanlı topraklarına) kavuşacakları günün özlemiyle yanıp tutuşmuş; büyük bölümü bunu görmeden ölüp gitmişlerdir: Hulusi galbinen bilsen fihrimi Men Allah’tan Al’Osman’ı isterem. Merhamet sahibi ol rahmani gani Nesli mürsel hökmü hanı isterem. Süleyman mülkünde bergarar duran Muhammet vekili makamı Nuran Hıfzının ezberi âyet-i Kur’an Selavatı ol süphanı isterem. Sultan Hamit Şah’ım şahlar serveri Dilinde selâvat zikri ezberi Kaf’tan Kaf’a zir-i zeminden beri Hükmetmeye birce onu isterem. Emr-i Hak yedinden çekilmiş kalem Varmış bir ettiğim yetişti belam Hükmünde saltanat mülkünde âlem Divanında şevket şanı isterem. Gamgündü Şenlik’in gönglünün şadı Çıhmıyor gönglünden Al’Osman adı, Gedipti dünyanın lezzeti tadı Mahşer günü bir mekânı isterem. (Âşık Şenlik; Aslan, 1975, 147). 308 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Genç yaşta kaybettiğimiz Türk dünyasının yetiştirdiği en velut araştırmacı, şair ve yazarlarından Borçalılı Ord. Prof. Dr. Valeh HACILAR (15 Nisan 1951 – ö. 23 Ocak 2010), “Gelme Göher”5 başlıklı şiirinde Kars’tan Borçalı’ya (Darvaz’a) gelin gelen “Gelme Göher”in şahsında gelmelerin yaşayışlarını, arzularını, isteklerini, özlemlerini, unutulmuşluklarını, gözden ve gönülden uzak kalışlarını, dramlarını şöyle dile getirmektedir: Göher Nene çoh oturma, Gezin yollarda yollarda. Gars düzünden Borçalı’ya İzin yollarda yollarda… Sen gelende dağlar gardı, Borçalı’da ilkbahardı. Toyun orda çalınardı, Sazın yollarda yollarda… Ehvalını biler var mı? Gözyaşını silen var mı? Yene Gars’tan gelen var mı? Gözün yollarda yollarda… “Gelme Bayram”, “Gelme Sefer”, “Gelme Esed”, “Gelme Göher”… “Gelme”ler gözden itdiler Uzun yollarda yollarda… Güneş batıb gaş garalıb, İller ötüb vaht daralıb, Fikrin Al’Osman’da galıb, Özün yollarda yollarda… Yetmişin dağlar döşünde, Seksenin bulağ başında, Dohsanın gaya gaşında Yüzün yollarda yollarda… (Valeh Hacılar; Alyılmaz, 2003, 212). 5 “Gelme Göher” şiirine konu olan Göher Nene ile ilgili olarak merhum Valeh Hacılar’la 15 Haziran 2000 tarihinde yapmış olduğum söyleşide Hacılar, ilgi çekici bilgiler aktarmış ve şunları söylemişti: “Semra, bilirsen mi bu Göher Nene, Borçalı’ya / Darvaz’a Gars’tan gelin gelmişti. Geldiyi yerleri heç vaht unudabilmirdi. Yılmadan usanmadan Gars’dan danışardı. Bezen dağlara, hündür yerlere çıhıp Gars’a doğru bahardı. Hezin hezin ağlayırdı. Yanıhlı Gars türküleri, mahnıları ohuyurdu. Gözü hemişe yollardaydı. Bizim mahalın camaatı onu çoh isdeyirdi, sevirdi. Ay Semra, bilirsen mi Göher Nene birez de geribe bir arvaddı. O kim kimle döyüşse, vuruşsa tanısa da tanımasa da güçsüz olandan yana olar öbüryle vuruşardı. Bu belke de onun yalnızlık psikolojisiyle bağlıydı / ilgiliydi”. 309 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi 80 yıl sonra Kars’taki yakını Şükrü Koçalı ile görüşürken gözyaşı döken Borçalılı / Koçalılı Karapapak Türkü Memmed Dede ve kız kardeşi Borçalı’da gözü yolda kalanlardan “Gelme Ehmed” 310 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi “Gelmeler”in torunları da tıpkı dedeleri ve nineleri gibi Borçalı’da bugün hâlâ “gelme” sıfatıyla / lakabıyla anılmakta ve gözleri yollarda Al’Osmanlı / Türkiyeli / Karslı akrabalarının ziyaretlerine “gelme”lerini beklemektedirler. Sonuç ve Öneriler: Aralarında kardeşlik ve akrabalık ilişkisi bulunanların gönülleri de akılları da sınır tanımaz. Hiçbir gümrük, hiçbir sınır da bu insanların birbirleriyle bir araya gelmelerine engel teşkil edemez. Er veya geç hem de artan ve kuvvetlenen özlem ve sevgiyle kardeşler arasındaki buluşma, kavuşma bir gün mutlaka gerçekleşir. Doğu Almanya ve Batı Almanya’nın 13 Ağustos 1961 tarihinde yapımına başlanan “Berlin Duvarı”nı / “Utanç Duvarı”nı (46 km) 1989 yılında yıkıp birleşmeleri; 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte bu birliğin içinde yer alan Türk devlet, boy ve topluluklarının hem birbirleriyle hem de Türkiye Türkleri’yle buluşmaları bunun en güzel örneklerini teşkil eder. Gerçi Türk devlet, boy ve topluluklarının birbirleriyle olan ilişkisi ne yazık ki “hasret giderme”, “akraba ziyareti”, “geçici bir kavuşma ve yakınlaşma” ölçüsünde kalmıştır. Doğu Almanya ve Batı Almanya arasındaki gibi bir kavuşma ve birleşme ise Türk devlet, boy ve toplulukları için bugün bir hayal olarak görülmektedir. Bu sebeple: 1. Türkiye Cumhuriyeti devleti ile bağımsız, özerk ve bağımlı durumdaki Türk devlet, boy ve toplulukları arasındaki ilişkiler yeniden düzenlenmeli ve iyileştirilmelidir. 2. Anadolu toprakları dışında kalan bölgelerde yaşayan Türkler’le ilgili bilimsel / akademik çalışmalara ağırlık verilmelidir. Bu bağlamda Türk Dil Kurumu Borçalı bölgesi ağızları ile ilgili derleme çalışmaları yaptırmalı; Türk Tarih Kurumu ise, Rus, Türk ve Gürcü arşiv belgelerini sistematik olarak inceletip gerekli olanları yayımlamalıdır. 3. Bugün Gürcistan sınırları içinde kalan topraklarda Anadolu Türkleri’ni yakından ilgilendiren ancak adları bilinmeyen pek çok boy ve topluluk yaşamaktadır. Karslı Gelmeler bunlardan yalnızca bir kısmını oluşturur. Karslı “Gelmeler”i, Erzurumlu “Karaçılar”ı… konu alan tezler hazırlanmalıdır. 4. Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına Gürcistan Cumhuriyeti’nde faaliyet gösteren resmî kurum ve kuruluşlar (başta T.C. Tiflis Büyükelçiliği, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı… olmak üzere ) Borçalı bölgesinde (Borçalı, Karayazı ve Başgeçit) yaşayan ve Türkiye Cumhuriyeti’ndeki milyonlarca Türk’le kardeşlik ve akrabalık bağı bulunan Karapapak / Terekeme Türkleri ile daha yakından ilgilenmelidirler. 311 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Kaynaklar: ADALI, Oya (1979), Türkiye Türkçesinde Biçim birimler, Ankara. AKALIN, Şükrü Halûk (vd), (2005), Türkçe Sözlük, Ankara, 742. [AKALIN, Şükrü Halûk (vd),)], [2011], Güncel Türkçe Sözlük, Ankara, http://tdkterim.gov.tr/bts/) ALYILMAZ, Cengiz (2005), Orhun Yazıtlarının Bugünkü Durumu, Ankara. ALYILMAZ, Semra (2002), Borçalı (Gürcistan) Karapapakları’nın (Terekemeleri’nin) Tarihine Dair, Yeni Türkiye, S. 43, Ankara, 288-291. ALYILMAZ, Semra (2003), Borçalılı Bilim Adamı, Eğitimci, Şair Valeh Hacılar Hayatı-Sanatı- Şiirleri, Ankara, 2003. ARGUNŞAH, Mustafa (2010), Kıpçaklar ve Kıpçak Türkçesi, Tarihî Türk Lehçeleri Karahanlıca, Harezmce, Kıpçakça, İstanbul, 169-299. ASLAN, Ensar (1975), Çıldırlı Âşık Şenlik Hayatı, Şiirleri ve Hikâyeleri (İnceleme-Metin-Sözlük), Ankara. ATALAY, Besim (1985), Divanü Lügat-it Tercümesi, C. I, Ankara. BAYAZ, Ayla (vd), (1972), Derleme Sözlüğü, C. VI, Ankara, 1082, 1084. ERGİN, Muharrem (1981), Azeri Türkçesi, İstanbul. ERGİN, Muharrem (1993), Türk Dil Bilgisi, İstanbul. ERGİN, Muharrem (1994), Dede Korkut Kitabı I Giriş-Metin-Faksimile, Ankara. GEMALMAZ, Efrasiyap (2010), Türkçenin Derin Yapısı, Ankara, Yayıma Hazırlayanlar: Cengiz ALYILMAZ - Osman MERT. GÜLENSOY, Tuncer (2007), Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi Sözlüğü, C. I-II, Ankara. HACILAR, Valeh (2001), Borçalı Mehralı Bey Tarihî Hegigetlerde, Tiflis. HACILAR, Valeh (2003), XIX. Yüzillikde Borçalıda Gaçaglıg Herekatı, Tiflis. HACILAR, Valeh (2009), Karapapak Türk Mitolojisinin Yapısı Üzerine Araştırmalar, Bilig, S. 49, Ankara, 83-92. HACIYEV-VALEHOĞLU, Fahri (2010), Gürcistan’da Eski Türk Yerleşim Yerleri ve Abideleri, Türk Dünyası Mimarlık ve Şehircilik Kurultayı Bildirileri, C. III, s. , Ankara, 2010, s. 205-210. HATİBOĞLU, Vecihe (1974), Türkçenin Ekleri, Ankara. KIRZIOĞLU, M. Fahrettin (1972), Dede Korkut Oğuznâmeleri Işığında Karapapaklar, Borçalı-Kazak Uruğu’nun Kür-Aras Boylarındaki 1800 Yılına Bir Bakış –Tarih, Etnoloji ve Dil Araştırmaları, Erzurum. KIRZIOĞLU, M. Fahrettin (1976), Osmanlıların Kafkas Ellerini Fethi (1451-1590), Ankara. KIRZIOĞLU, M. Fahrettin (1992), Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları’nda Kıpçaklar İlk Kıpçaklar (M.Ö. VII. M.S. VI. yy) ve Son Kıpçaklar (1118, 1195) ile Ortodoks –Kıpçak Atabekler Hükûmeti (1267-1578) (Ahıska / Çıldır Eyâleti Tarihi’nden), Ankara. KIRZIOĞLU, M. Fahrettin (1995), Hazarlar’ın Borçalı ve Kazak Boyları’ndan Oluşan Karapapaklar’da Çağımızda İnsan-Heykelli Kabirtaşı Yapma Geleneği, Türk Kültürü Araştırmaları Prof. Dr. Oktay ASLANAPA Armağanı, Ankara, 229-254. KORKMAZ, Zeynep (2003), Türkiye Türkçesi Grameri (Şekil Bilgisi), Ankara. ORUCOV (vd) (2006), Azerbaycan Dilinin İzahlı Lüğeti, C. II, 2006, 231, Yayına Hazırlayan: Ağamusa AHUNDOV. ÖLMEZ-KARGI, Zuhal (1996), Ebulgazi Bahadır Han Şecere-i Terâkime (Türkmenlerin Soykütüğü), Ankara. ÖZYETGİN, Melek (2001), Ebû Hayyân Kitâbu’l – İdrâk li Lisâni’l – Etrâk Fiil: Tarihî Karşılaştırmalı Bir Gramer ve Sözlük Denemesi, Ankara. VALEHOĞLU, Fehri (2005), Garapapagların ve Onların XIX Esr Herb Tarihi, Bakü. VALEHOĞLU, Fehri (2007), Gürcüstan Garapapaglarının Tarihine Gısa Bahış, Edebi Gürcüstan, Tiflis, 2007, 370-384. 312 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Öğr. Gör. Berna ÜRÜN KARAHAN TÜRK KÜLTÜRÜNDE “KÜLT”LER VE KARS’TAKİ YANSIMALARI Öğr. Gör. Berna ÜRÜN KARAHAN1 Giriş Kült Nedir? Kült denilince akla; din, inanç, tapma ve tapınma gibi kavramlar gelir.2 Bu inanma süreci insanlık tarihiyle ilgili bir süreçtir aynı zamanda. İnsanoğlunun yaşadığı coğrafya, kullandığı araç-gereçler, bağlı bulunduğu toplum standartları insanoğlunda bir inanç sistemi geliştirme ihtiyacı doğurmuştur. Elbette bu sistemin varlık ve kavramları insanoğlunun biraz önce saydığımız birikimleri ile adlandırılmıştır. Bu nedenle söz konusu din olduğunda ve inanç sistemini kavramlara ayırdığımızda; karşımıza, belli kültler çıkmıştır. Örneğin; “Dağ Kültü”, “Ateş/Ocak Kültü”, “Su Kültü”, “Ağaç Kültü”, “Taş Kültü” gibi. Bu kavramlar, insanoğlunun geçmişten günümüze getirdiği ve yaşattığı kavramlardır. Kült kelimesini Türkçe Sözlük şu biçimde açıklıyor; “Fr. culte a. 1. din b. Din (I). 2. din b. Yerel özellikler taşıyan dinî törenler. 3. Belli bir dönemde aşırı ilgi gören film vb.”3 Türklerin “Gök Tanrı” inanç sisteminde sahip oldukları bazı kavramlar vardır. Bunlardan en önemlileri “yer” ve “gök” kavramlarıdır. Tanrı’nın yukarıda (gökte) olduğunu düşünen Türkler her şeyin onun yaratısı olduğuna inanır, ona saygı duyarlardı. Yer ve gök iyeleri diye adlandırılan bu kavramlar onların hayatlarına da yön vermiştir. Yaşar KALAFAT, eski Türk dinini “tabiat kültleri, atalar kültleri ve Gök Tanrı” olmak üzere üçe ayırır.4 Bu üç bölümün merkezinde Tanrı vardır ve geriye kalan kavramlar yardımcı ve koruyucu iyeler olarak adlandırılır.5 Tabi bu kavramlar hem Türklerin inanç yapısı hem de yaşadıkları coğrafyada onların yaşayışına şekil vermiş olan kavramlardır. Öyle ki, Türk tarihinde bu kavramlarla ilgili birçok efsane vardır. Bu tabiat kültleriyle ilgili bilgi verdikten sonra asıl konumuza geçtik. 1 * Kafkas Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 2 ERGUN, Pervin (2004), Türk Kültüründe Ağaç, Ankara, s. 15. 3 Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara-2009, s. 1282. 4 KALAFAT, Yaşar (1990), Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri, Ankara, s. 17. 5 KALAFAT, Yaşar (2006), Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri, Ankara, s. 9. 313 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Türklerde Ağaç/Orman Kültü: Ağaç/orman Türkler için oldukça önemlidir. Türklerde “hayatın ve sonsuzluğun sembolü”6 olan ağaç/orman, kutsaldır. Türk efsanelerinde efsanelerde ağaç/orman kültü ile sıklıkla karşılaşılır. Ağaç özellikle, “şamanların/kamların davullarında”7 eksik olmayan bir unsurdur. Bu elbette Türk kültür mirasının devamıdır. Ağacın topraktaki kökleri yeri ve göklere yükselen dalları da göğü temsil eder. Ağaç kültü günümüzde bir dileğin, bir niyetin kabulü için kullanılmaktadır. İnsanlar, bir dilekte bulunacakları zaman eşarplarından, elbiselerinden bir parça bez kopararak kutsal gördükleri bir ağaca bağlar ve dilek tutarlar. Bu Türklerde ağaç kültünün günümüzde de devam ettiğinin önemli bir kanıtıdır. Bir diğer kanıt ise; bir evde bir çocuk dünyaya geldiğinde bahçeye bir ağaç dikilir. Bu ağaç doğan çocuk içindir ve ağacın onunla büyüyeceğine inanılır. Ancak, dikilen ağaçta dikkat edilen husus ağacın sağlam, dayanıklı, uzun ömürlü, bol meyveli vb. olmasıdır. Buradaki asıl mesele çocuğun karakterinin dikilen ağacın karakterine benzeyeceği düşüncesidir. Karaçay-Malkar Türkleri “Cangız Terek”8 adlı ağacı kutsal sayıp onun aracılığıyla Tanrıya seslenmişlerdir. Dede Korkut hikayelerinde de ““Basat” atam adın sorarsan kaba ağaç”9 diyerek ağacın önemini ifade etmiştir. Türklerde, değer verilen ağaçlardan biri de kayın ağacıdır. “Her şamanist ayinde bir kayın ağacı mutlaka bulunur. Şamanistlerin inançlarına göre kayın ağacı atamız Ülgen’den anamız Umay ile gökten indirilmiştir.”10 6 ALYILMAZ, Semra (2003), Borçalılı Bilim Adamı, Eğitimci, Şair Valeh Hacılar, Hayatı-Sanatı-Şiirleri, Ankara, s. 86. 7 ALYILMAZ, Semra, Age., s. 86. 8 ERGUN, Pervin (2004), Türk Kültüründe Ağaç, Ankara, s. 352. 9 İNAN, Abdülkadir (1972), Tarihte ve Bugün Şamanizm, Ankara, s. 65. 10 İNAN, Abdülkadir (1998), Makaleler ve İncelemeler, 1I. cilt, Ankara, s. 254. 314 Türklerde Dağ Kültü: Dağlar yüksekliği ve yüceliği itibarıyla yüzyıllar boyu insanları cezbetmiştir. Bu yükseklik Tanrı’ya yakınlık olarak düşünüldüğü için dağlar, insanoğlu tarafından ulu ve yüce kabul edilmişlerdir.11 İnsanoğlu dağlara sırtını dayayınca kendini güvende hissetmiştir. Ayrıca dağlardaki kutsallık buralarda yattığı düşünülen yatırlarla ilgili de olabilir.12 Mesela; Kars’ta yayla zamanı, yaylaya gidildiğinde buralardaki ziyaret yerlerine gidilir. Yaylalar yüksek yerlerde kurulur, doğal olarak bu ziyaret yerleri de yüksektedirler. Bu ziyaret yerlerini önemli kılan buralarda, önemli zatların, şehit, din adamı, alim vb. gibi insanların yattığının düşünülmesidir. Bu tip yerlerde yatırlar için dualar okunur, kurbanlar kesilir ve varsa dilekler tutulur.13 Buralar özellikle yayla döneminde oldukça kalabalık olurlar. “Teleüt, Töles ve Abakan Türkleri yakınlarında bulunan dağlardan birini tanrı, koruyucu ruh ya da büyük ata sayarlar.”14 Türklerde Su Kültü: Su kültü, her yörede farklılık gösterebilir. Su, insanoğlunun hayatının bir parçasıdır. Olmazsa olmazdır. Elbette insanoğlunun bu hayati varlıkla ilgili eskiden beri inanışlara sahip olması çok olağandır. 15 Her şeyden önce su insan vücudunun yarısında çoğunu kaplar. İnsanlık tarihi boyunca yerleşkeler çoğunlukla su kenarlarına kurulmuştur.16 Suyun bir de temizleyici, arındırıcı bir özelliği vardır. Suyun bütün kirleri (maddi-manevi), kötülükleri temizlediğine inanılır. Elbette kültürümüzde su ile ilgili ifade11 ALYILMAZ, Cengiz (2011), Ortak Türk Kültürünün ve Kimliğinin Göstergesi: Damgalar, Türk Yurdu Dergisi, Sayı:286, s. 223. 12 GÖKDAĞ Bilgehan Atsız – KURUCA Nazım (1998), Giresun’daki Eski Türk İnançlarının İzleri, Giresun Kültür Sempozyumu Bildiriler Kitabı, İstanbul, s.421-430. 13 KALAFAT, Yaşar (2009), Halk İnançlarından Mitolojiye-1, Türk Kültürlü Halklarda Halk İnançları, Ankara, s. 13. 14 İNAN, Abdülkadir (1998), Makaleler ve İncelemeler, 1I. cilt, Ankara, s. 253. 15 KALAFAT, Yaşar, Age., s. 23. 16 ÖGEL, Bahaeddin (1995), Türk Mitolojisi, II. Cilt, Ankara, s. 315. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi ler azımsanamaz derecede çoktur, “akan su kir tutmaz” gibi. Özellikle İslamiyet’e geçildikten sonra temizlik kavramının öneminin artması suyun önemini de arttırmıştır. İnsanlar ibadet etmek için abdest alırken suyu, “arı, temiz suyu” kullanırlar. Abdest alındığı sırada sadece vücuttaki kirlerin değil aynı zamanda günahların da aktığına, temizlendiğine inanılır.17 Türklerde Taş Kültü: Türklerde taş kültü denilince akla, Türk tarihinde önemli bir yere sahip olan yat (yada) taşı gelir.18 Elbette taş-kaya kültünün Türk toplumunun yaşayışında önemli bir yeri vardır. Öyle ki, bu yer isimlerine yansımıştır. “Taşlıca, Gedikkaya, Kayalık” gibi. Taş-kaya kültü ile ilgili örnekler bununla da bitmez. Örneğin; Kars Kalesinin girişinde bir türbe vardır. Bu türbenin duvar taşına insanlar dilek tutarak yerden aldıkları bir taşı sürerler. Eğer taş duvara yapışırsa dilek kabul olur, ancak yapışmaz da yere düşerse dileğin kabul olmayacağına inanılır. Bunun gibi birçok dinî inanç kavramı vardır. Türkler İslamiyet’i kabul ettikten sonra bile eski inanç izlerini devam ettirmişlerdir. Bunlar Türklerin yaşadıkları coğrafya ile ilgili olduğu kadar inanç yapılarıyla da ilgilidir. Gök Tanrı İnancı ve Şamanizm: Türkler, İslamiyet’e geçmeden önce “Gök tanrı” inancına sahiptiler. Bu inanç sistemindeki bazı özellikler İslamiyet’e çok benziyordu.19 Bu nedenle Türklerin İslamiyet’i kabulü topluluklar halinde olmuştur. Göktürk yazıtlarında kullanılan birçok ifade bu inanç sistemini destekler niteliktedir. Kitabelerde geçen “Tengri teg Tenri” ifadesi bunun en önemli örneğidir. Türklerde, Tanrı’nın şekli yoktur, Tanrı resmedilmez, tasvir edilemez bu ayıp sayılır.20 Ama 17 İNAN, Abdülkadir (1998), Makaleler ve İncelemeler, 1. cilt, Ankara, s. 492. 18 TANYU, Hikmet (2007), Türklerde Taşla İlgili İnançlar, Ankara, s. 49. 19 ERGUN, Pervin, Age, s. 346. 20 DİKİCİ, Mehmet (2005), Türklerde İnançlar ve Din, Anka- insan Tanrı’nın yarattığı en kutsal varlık olarak kendinde Tanrı’nın izlerini bulur. İnsanoğlu gibi yeryüzünde var olan her şey Tanrı tarafından yaratıldığı için kutsaldır.21 Bu yüzden “kült” kavramı dâhilinde kullanılan “tabiat kültleri” de Türklerde bu derecede önemli olmuştur. Tanrı’nın yukarıda, gökte olması nedeniyle, Türkler için “Gök” her zaman ulu ve yücedir. Göğün yüceliği mevzusu Dede Korkut kitabında “Yücelerden Yücesin”22 şeklinde geçmektedir. “Tanrı’nın/Allah’ın “Yüceler Yücesi” olduğuna inanan Türk boyları onu hep göklerde, gökyüzünde düşünmüşlerdir. Onun için de O’na “tanda/üstte/gökyüzünde bulunan” anlamına gelen Tanrı (tanrı < tan+ra) sıfatını yakıştırmışlardır.”23 Bu nedenle “Tanrı” ile ilgili bir durum ya da konuşma söz konusu olduğunda insanlar gökyüzüne bakarlar. İslâmiyet’te de dua ederken, şükür ederken ya da yardım dilerken ellerimizi göğe açar, başımızı yukarı doğru kaldırırız.24 Bunun Tanrı’ya ulaşmanın en doğru yolu olduğu düşünülebilir. Gök, Türklerde çok kutsaldı. Öyle ki yöneticilerine, kağanlarına idare etme yetisinin gökten geldiğine inanır, öyle davranırlardı.25 Elbette “Gök” Türklerde olduğu gibi birçok inanç sisteminde de kutsaldı. Farklı inançlardaki insanlar da Tanrı’nın gökte olduğuna inanıyorlardı. Bu nedenle “Gök ve Gökle ilgili kavramları” kutsal sayıyorlardı. Gökle ilgili doğa olaylarını, Tanrı ile bağdaştırır, Tanrının onları bu yolla mükafatlandırdığını ya da cezalandırdığını düşünürlerdi.26 ra, s. 374. 21 KALAFAT, Yaşar (2011), Nübüvvet Tarihi İtibariyle Türklüğün Dini Geçmişi, Ankara, s.26. 22 ÖGEL, Bahaeddin (1995), Türk Mitolojisi, II. Cilt, Ankara, s. 151. 23 ALYILMAZ, Cengiz, Age., s. 223. 24 KALAFAT, Yaşar (2009), İslamiyet ve Türk Halk İnançları, Türk Kültürlü Halklarda Halk İnançları, Ankara, s. 119. 25 DİKİCİ, Mehmet, Age., s. 374. 26 ELİADE, Mircea (2005), Dinler Tarihi İnançlar ve İbadetlerin Morfolojisi, çev. Mustafa Ünal, Konya, s. 63. 315 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Şamanizm: Gök tanrı inancı ve İslamiyet’in bazı özellikleri benzerdir. Elbette bunda kültürün payı yadsınamaz derecede önemlidir. “Stricto sensu (dar anlamda) Şamanizm tipik olarak Sibirya ve Orta Asya’ya özgü bir dinsel olgudur. Terimi bile, Rusça aracılığıyla, Tunguzca “şaman” sözcüğünden gelir. Asya’nın ortalarında ve kuzeyinde konuşulan öteki dillerde buna karşılık olan terimler şöyledir: Yakutça ojun, Moğolca bügä, bögä (buge, bü) ve udagan (karş. Buryatça udayan, Yakutça udoyan : “kadın şaman”), Türkçe-Tatarca kam (Altayca kam, gam, Moğolca kami, vb.).”27 “Şamanın sırra erme törenleri sırasında ölmesi hatta parçalanması gerekir. Ancak burada asıl benzerlik bu parçalanma ve iyileşme sürecinin “3 ile 7 gün”28 sürmesidir. Bizde cenazenin ardından verilen yemekler 3, 7, 40 ve 52’dir. Ya da şamanların rüyalarındaki hayvan simgeleri “ki şamanlar genellikle rüya aracılığıyla sırra ererler-şaman olurlar.” 29 Bizde, kurt, at, kartal, baykuş gibi hayvanların önemli olduğu bir gerçektir. Ya da “bir şaman aynı anda 5-6 öğrenci yetiştirebilir.” 30 Tıpkı bizdeki hocaların, mürit yetiştirmeleri gibi. Ya da “öğrencilerin eğitimi sırasında yalnız kalmaları gerekmesi”31, tıpkı bizdeki sufilerin çilesi gibidir. Son bir örnek daha verecek olursak, şamanın yer yer törenlerde yüzünü örtmesi, bu bizdeki inanç sisteminde sufilerin peçe takması ile benzer özelliktedir. Bizdeki örtü sadece beyaz bir örtüden oluşurken, şamanlar örtü kullandıkları gibi örtünün yerine maskede kullanabilmektedirler. Bu durum törenin özelliğine göre değişir. İki inanç arasında bu ve buna benzer birçok paralellik bulabiliriz. Anadolu’da hala yaşayan bu dinî inançlar, kültürle nesilden nesile aktarılmıştır. İnsanlar hâlâ hastalıkların tedavisi, kötü ruhlardan korun27 ELİADE, Mircea (1999), Şamanizm, Ankara, çev. İsmet Birkan, s. 22 28 ELİADE, Mircea, Age.,s.58. 29 ELİADE, Mircea, Age., s. 85. 30 ELİADE, Mircea, Age., s. 84. 31 ELİADE, Mircea, Age., s. 85. 316 mak, bereket veya dilek için hocalara ya da ocaklara giderek çare bulmaya çalışmaktadırlar. Öyle ki birçok mucizeden ve gerçekleşen dileklerden bahsedenler de azımsanamayacak derecede çoktur. İnsanlar yurt dışından bu tip mistik yerleri ve insanları ziyarete gelmektedirler. Bunun çaresizlikten mi, meraktan mı, yoksa gerçekten söylendiği gibi sağaltıcı bir yanı olduğu için mi yapıldığı bilinmemektedir. Ama bir gerçek var ki mistik güçleri olduğuna inanılan yerler ve kimseler popülerliğini her dönemde korumaktadır. İnsanların bunu yaşatmak için bir anlamda kurumlaşmış olduklarını söyleyebiliriz. Yani türbeler, ziyaret yerleri, kutsal sayılan taş ya da ağaçlar, ocaklar vb. birçok yer hâlâ işlevini sürdürmektedir. Ocak Kültü: İnsanoğlu var olduğu günden itibaren bir şeylere inanma, sığınma ihtiyacı duymuştur. Bu ihtiyaç insanoğlunun fıtratından kaynaklanır. İnsanoğlu kimi zaman ateşe, kimi zaman güneşe, kimi zaman da bir hayvana ya da insana inanmış ya da sığınmıştır. Özellikle güçsüz kaldığı durumlar karşısında bu sığınma artmış, daha da meşrulaşmıştır. İşte ocaklar bu ihtiyaçları karşılamaktadır. Eskiden ocaklar adlarını ya iyi ettikleri hastalıklardan (al ocağı, yel ocağı, nazar ocağı vb.) ya da ocağı devam ettiren kişinin adından -adına saygı için- alırlardı (Nasıl ki Şaman, İslamiyet’e geçerken dini, din adamlarına, müzisyenliği, aşıklara, hekimliği doktorlara bırakmışsa ocaklarda kendi arasında ayrılmıştır. Bunun sebebi bizce teknolojinin ve imkânların artması sonucu sağlık ve hizmet sektörlerinde meydana gelen gelişmelerdir.). Elbette bu günümüzde de devam etmektedir. İnsanların ocaklara karşı özel bir saygısı ve hürmeti söz konusudur. Birçok mucizeye, iyileşmeye veya cezalandırmaya sahne olan ocaklar günümüzde eski canlılığını yitirmeden işlevlerini devam ettirmek- Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi tedirler. Ocakların dinî boyutu kadar kültürel boyutu da çok önemlidir. Çünkü, ocak kültürü Türklerin Orta Asya’daki en eski Gök Tanrı inancından Müslümanlığa geçişe kadar yaşadıkları ve yaşattıkları kültürel ögeleri taşımaktadır. Bu ögeler İslamiyet’in kabulünden sonra insanların hayatında, günlük yaşamda devam etmektedir. Örneğin; düğün törenleri, sünnet törenleri, cenaze gibi hayatın parçası olan kavramlarda da varlıklarını sürdürmektedirler. Cenazenin ardından 3, 7, 40 ve 52. günlerde yemekler verilmesini buna örnek olarak gösterebiliriz.. Bu rakamlar vücudun çürümesini ve etin kemikten ayrılma süreçlerini temsil etmektedir. Ocak kelimesi günümüzde kullanım yerine ve türüne göre birçok anlam alır. Bu anlamlar kullanım yerine ve türüne göre değişir. Örneğin; Türkçe Sözlük’te; “1. Ateş yakmaya yarayan, pişirme, ısıtma, ısınma vb. amaçlarla kullanılan yer. 2. Şömine. … 8. Yılın birinci ayı, kânunusani: 9. tar. Yeniçeri teşkilatını oluşturan odalardan her biri. 10. mec. Ev, aile, soy: 11. hlk. Halk hekimliğinde bir önceki kuşaktan el verme suretiyle aktarılan bilgileri kullanarak belirli bir şikâyeti veya hastalığı iyileştirdiğine inanılan aile.”32 Derleme Sözlüğü’nde ise; “Ateş. (Derbent-Alaşehir-Manisa), Eski ve soylu aile (Or. Köyleri; * Maçka, - *Of, - Tr.; *Kilis - Gaz.). Dedelerden beri belirli bir hastalığı iyi ettiğine inanılan aile. ( *Keçiborlu Isp.; - Sm.; *Bor - Nğ.).33 Yani, “ocak” kelimesi gerçek anlamının dışında kullanım alanlarına göre terimleşmiştir. Örneğin; Bektaşi Ocağı, Sürmeli Dede Ocağı, vb. Burada bu kavramların dinî boyutu üzerinde durmaya çalışacağız. Anadolu insanının sahip olduğu kültürel zenginlik; geçmişten getirdiği kültürün, inanç sisteminin, coğrafi yapının mirasıdır. Bu zengin32 Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara-2009, s. 1488. 33 Derleme Sözlüğü, cilt IX, L-R. Türk Dil Kurumu Yayınları, Türk Tarih Kurumu Basımevi- Ankara, 1977, s. 3262. lik her alanda kendini gösterir ve insanlarımız tarafından yaşatılır. İşte bu mirasın önemli parçalarından biride ocaklardır. Anadolu’nun hem inanç hem de kültürel mirasının önemli parçalarından biri olan ocaklar -günümüzde teknolojinin gelişmesi ile değişime uğramış olsa bileyaşamını sürdürmektedir. Bu çalışmada, ocaklar özellikle hastaları ya da belli hastalıkları iyi etmeyi başaran aile anlamıyla ele alınmıştır. Bunlara örnek verecek olursak; -“Üçsaray Köyü, Hamza Şıh, Şah Ahmet Sultan, Seyyid Cemâl Sultan ( Kemâl Sultan) ve Koçu Baba ocakları”34 -“Bekirgil Ocağı, Kaman/Sivas, Derma Ocağı, Kaman/Sivas, Gülbahar Ocağı, Kaman/Sivas, Kırk Ocağı, Avcıpınar/Sivas.”35 -“Tahtacılar Ocağı, Adana, Mersin, Antalya, Muğla”36 vd. -“Güvenç Abdal Ocağı, Gümüşhane”37 Sürmeli Dede Ocağı: Sürmeli Dede Ocağı, Kars’ta “Ocak Kültü”nü yaşatan ve devam ettiren önemli ocaklardan biridir. Bu ocakla ilgili anlatılan efsaneler oldukça fazladır. Halk tarafından önemsenen ve saygı duyulan bu ocağı ziyaret ettik ve ocağın hâlihazırdaki temsilcisi Şeyh Hakan (K.1) ile görüşme yaptık. Bu ocağın mensupları Seyyid’dir. Kökeni Arabistan’a dayanan bir şecereleri vardır. İma- 34 KILIÇ, Filiz (2007), Eskişehir Üçsaray Köyü Hamza Şıh ( Hamza Şeyh) Ocaklılarda Semah Ritüeli, 2. Uluslararası Türk Kültür Evreninde Alevilik ve Bektaşilik, Bilgi Şöleni, Bildiri Kitabı Cilt-I, Ankara, s.1-10. 35 GÖKBEL, Ahmet (2007), Yıldızeli Yöresinde Yaşayan Aleviler Arasında Ocak ve Nazarla İlgili İnanç ve Uygulamalar, 2. Uluslararası Türk Kültür Evreninde Alevilik ve Bektaşilik, Bilgi Şöleni, Bildiri Kitabı Cilt-I, Ankara, s.659-670. 36 ÇIBLAK, Nilgün (2007), Çıblak, Tahtacılarda Ateş ve Ocak Kültü, 2. Uluslararası Türk Kültür Evreninde Alevilik ve Bektaşilik, Bilgi Şöleni, Bildiri Kitabı Cilt-I, Ankara, s.671-686. 37 KÖKEL, Coşkun (2007), Taşlıca ve Eskiköy Bağlamında Güvenç Abdal Ocağı, 2. Uluslararası Türk Kültür Evreninde Alevilik ve Bektaşilik, Bilgi Şöleni, Bildiri Kitabı Cilt-I, Ankara, s. 687-704. 317 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi mı Hüseyin oğlu Zeynel Abidin ile İmamı Hasan kızının çocuklarıdır. Sürmeli Dede’nin büyük dedesi Şeyh Mustafa Iğdır’a gelir. Evlenir ve 3 çocuğu olur. -Seyyid - Seyyidle evlenince üçten fazla çocuğu olmaz.- Şeyh Mustafa’nın iki çocuğu ölür ve geriye yalnızca bir çocuğu kalır. Ocağı devredebileceği tek çocuk. “Şeyh Mustafa bir gün oğlu ile gezmeye çıkar. Oğlunun sesi çok güzeldir. Çocuk bir taşın üstüne çıkar ve ilahi okumaya başlar. Çocuğun yüzünde bir peçe vardır. Bu sırada Şeyh Mustafa’nın hayatta kalan kardeşi de buraya gelir. Çocuğun sesinden etkilenen Şeyh Mustafa’nın kardeşi çocuğun yüzünü görmek ister. Şeyh Mustafa kardeşinin, çocuğun yüzünü görmesine müsaade etmez. Ancak, kardeşi ısrar eder. Şeyh Mustafa yine “olmaz” der. “Eğer onun yüzünü görürsen onun nuru seni, senin nazarın da onu öldürür.” der. Sonunda ısrar eden kardeşi peçeyi açar ve o nurlu yüzü görür. Çocuk ve amca eve varmadan ölürler. Şeyh Mustafa bu ocağı sürdürecek kimse kalmayınca bir akşam namaz kılar ve istiareye yatar. Rüyasında, bir kadınla yedi yetim kızını görür. Rüyada en küçük kız işaret edilir. Sonunda en küçük kızla evlenir. Bu evlilikten üç oğlu olur dedenin ve bu ocak bu şekilde devam eder. Şeyh Hakan, Sürmeli Dede’nin kardeşinin oğludur. Sürmeli Dede’nin çocukları bu ocağı devam ettirecek yetide olmadıkları ve ocak dağılma aşamasına geldiği için dede bu ocağı kardeşinin oğluna, yani Şeyh Hakan’a devretmiştir. Sürmeli Dede bu ocağı Şeyh Hakan’a devretmesi gerektiğini rüyasında görür. Yani bu gelişigüzel bir seçim değildir. Bu ocak devredilirken Sürmeli Dede, Şeyh Hakan’a asasını, takkesini ve tesbihini verir. Bunlar; ocak bir başkasına devredilirken verilmesi gereken dinî sembollerdir. Bunlar olmazsa ocağın devamından söz edilemez. Bu ocağın soyu İran’da de- 318 vam etmektedir. İran’da da bu ocağa ait bazı eşyalar bulunmaktadır. Bunlar; 6 kemer (çocuğu olmayan kadınlar için), Seyyidlik Şeceresi ( yaban keçisi derisi üstüne yazılmıştır), tesbih, kemer. Bu eşyaların İran’da dinî lider Ayetullah Humeynî zamanında devlet güvencesi altına alındığını ifade etti. İran’da Seyyid çocuklarına özel bir muamele vardır. Doğar doğmaz onlara bir ev verilir ve onların eğitimleri için çaba sarf edilir. Bizde de Osmanlı döneminde Seyyidlere bazı ayrıcalıklar tanınmıştır; bu insanların çocukları asker olmaz, medresede eğitim görürlerdi. Bu ocak birçok hastalığı iyileştirmiştir. İnsanlar, bu ocağa nazar, şifa, kötü ruhlardan arınma, çocuk sahibi olma gibi konularda yardım almak için gelirler. Şifa Allah’tandır. Biz sadece aracı olmaya çalışıyoruz. Hastaları iyi etme sürecinde, eldeki asa ile dualar okunur ve hastalıklı kişinin hasta bölgesine asa ile dokunulur. Örneğin; yüz felci geçirmiş birine asa ile dokunulup, dualar edildiğinde bu kişinin düzeldiğini ifade etti. Bu ocak oldukça bilinen bir yerdir. Öyle ki, Avusturalya’dan bile bu ocağı ziyaret edenlerin olduğunu görüşmemizde anlattı. Bu ocakla ilgili anlatılan hikâyelerden biri de şöyledir: Şeyh Hakan’ın dedesi, Şeyh Baba’nın yedi oğlu vardır. Bir gün Şeyh Baba değirmene gider, gittiği değirmenci Müslüman değildir. Değirmenci Şeyh Baba’yı kovar. Şeyh Baba inat eder, gitmez. Şeyh Baba değirmenci ile iddiaya girer; “değirmenin taşını durdurursam sen de benim arpamı öğüteceksin” der. Değirmenci, Şeyh Baba’nın bunu yapamayacağını düşünür ve hemen kabul eder. Bunun üzerine Şeyh Baba iki rekat namaz kılar ve dua ederek değirmen taşını durdurur. Değirmenci bu olaydan sonra Müslüman olur. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi O zamanlar değirmene gidiş-dönüş uzun süreleri alan bir durumdur. Şeyh Baba ertesi sabah eve döner. Gelini camdan bakıp da onun geldiğini görünce eşine seslenir: “Kalk Şeyh Baba geldi.” der. Eşi inanmaz, “Olur mu canım, o daha dün gitti bir aydan önce dönemez.” der. Kadın ısrar eder ve kalkmasını gördüğünün gerçekten Şeyh Baba olduğunu söyler. Gerçekten de gelen odur. Arpasını öğütmüş ve kısa bir sürede evine dönmüştür. Bu ocakla ilgili yaptığımız bazı görüşmelerden örnekler verelim: “Bir gün Leyla hanımın (kaynak kişi) kayınbiraderleri 2 yaşındayken ellerini merdaneli çamaşır makinesinin merdanesine kaptırıyorlar. Muzaffer ve Savaş beylerin elleri bileklerine kadar soyuluyor. Öyle ki derileri kalkıyor, hatta etleri görülüyor. Anneleri yani Leyla Hanım’ın kayınvalidesi hemen bu çocukları Sürmeli Dede ocağına, Sürmeli Dede’ye götürüyor. Sürmeli Dede okuyor, üflüyor ve çocukların elleri tamamen düzeliyor.”(K. 2) Bu ocakla ilgili anlatılan bir efsane:. “Her Perşembe günü, Sürmeli Dede’nin evine yılanlar gelirmiş. Ev toprak çatılı bir yer. Evin her odasında bir mum yanarmış ve bir kap varmış. İşte yılanlar her Perşembe bu kaplardan süt içer sonra oradan ayrılırlarmış.”(K.3) Bu Ocakla ilgili ifadelerde Eski Türk Dinî ve Şamanizm’in özelliklerinden; ocak devredilirken, asa, tesbih ve takkenin verilmesi, Seyyidlerin üç çocuğunun olması ya da yedi kızı olan bir kadın ile üç-yedi rakamlarının ifade edilmesi, rüya ritüeli ve Seyyidlerin bazılarının yüzünde peçe ile dolaşmasını gördük. Bunlar, Anadolu’da eskiden getirilen kültür mirasının hâlâ yaşandığının önemli kanıtlarıdır. Bu kanıtlar yalnızca Anadolu coğrafyasıyla sınırlı değildir. Türklerin, Orta Asya’dan itibaren taşıdıkları ve yaşattıkları bir durumdur bu. Elbette zamanla değişime uğramıştır (bunda zamanın ve dış etkenlerin etkisi büyüktür). Ancak, birçoğu günümüze değişmeden ulaşmıştır. Bu kültürel mirasın önemli temsilcilerinden biri de Gürcistan Borçalılı bilim adamı Valeh Hacılar’dır. Valeh Hacılar’ın, Herşenin Ocağı adlı eserinde Anadolu’da yaşayan bu kültlerin ve kültürel mirasın örneklerini kolaylıkla bulmaktayız. “Herşenin Ocağı” on beş şiirden oluşan bir eserdir. Burada Valeh Hacılar’ın ninesi Fatma Hanım’ın anlatımıyla verilen bir hikâye anlatılmaktadır. Burada, “ocak kültünün” ve kültürel özelliklerin en güzel örneklerini görüyoruz. Ocak, denince akla gelen; saygı, huzur, şifa gibi kavramları bu şiirlerde bulabiliyoruz. Ocak kültünün önemli bir örneği ve devamı olan bu örnekler, zamana ve mesafeye rağmen yaşayışın ve inanışların benzerliğini, kültürel mirasın devamlılığını temsil etmektedir. Türklerde ocak/ateş kültü önemli bir yere sahiptir. Ateş, şamanizmde de önemlidir. Ateşin koruyucu bir yanı olduğuna inanılır. Bizde de ateş/ ocak önemlidir. İnsanlar ona saygı gösterirler. Ateşe tükürmek, ateşi su ile söndürmek hakarettir bu yapılmaz. Günümüzde de bu gelenekler devam etmektedir. Şimdi “Herşenin Ocağı” adlı eserdeki ocak kültü ve yaşayan ortak kültürle ilgili örneklere bakalım. Herşenin ocağı bir and yéridi, Herşenin ocağı – inam ocağı, Tanrı hikmetidi, ilahi sirdi, Qedimlerden gelir sesi, sorağı. Ağbirçek neneler and içen zaman “Herşenin ocağı haqqı”-dédiler “Her onu tanıyan, ona tapınan İtirmez halalı, haqqı”-dédiler. 319 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi de edemeyeceğimiz kadar çok, ancak birkaçını örnek verebildik. Şiir boyunca, su kültü, ağaç kültü, ateş/ocak kültü, Hıdırellez, geyik/ceylan motifi ve bunlara benzer kavramlarla karşılaşmaktayız. Sonuç: Nezir de, niyaz da yérini tapar Zikr éder ocağı göyde melekler. Sınmış könülleri yamayar yapar, Burda qebul olar cümle dilekler. Fikri dağlar aşıb düzler dolaşdı, Gösterib Herşenin ocaq yérini Menim Fatma nenem béle danışdı Darvaz deresinin şah eserini.38 Bu şiirde ocak kültünün güzel örnekleri vardır. Herşenin Ocağı’nın dinî bir boyut kazandığı ve insanların bu yere saygı gösterdikleri anlatılıyor. Hatta bu ocak o denli değerli ki insanlar bu ocak üzerine yeminler edebiliyorlar. Biz Sürmeli Dede Ocağı’nda da aynı durumu gözlemledik. Sürmeli Dede Ocağı’na insanlar büyük bir saygı duyuyor, aynı zamanda bu ocak üzerine yeminler ediyor, efsaneler anlatıyorlar. Eserin tamamında mitolojik ögelere ve dinî kavramlara rastlamaktayız. Bunlar, burada ifa38 ALYILMAZ, Semra, Age, s. 82-83. 320 Din, kültür, medeniyet ve yaşanmışlıklar bir araya geldiğinde bir milletin geçmişini oluşturuyorlar. Elbette bu geçmiş geleceğin üzerine kurulduğu bir sac ayağı gibidir. Geçmişte ne kadar sağlam kurulmuşsa bir medeniyet, gelecekte de o denli sağlam yaşar. Bu birikimin geleceğe aktarılması geleneklerle mümkündür. İşte bu geleneklerin, gelişen teknoloji ve artan eğitim düzeyine rağmen halâ yaşayan en canlı örneklerinden biri ocaklardır. Birçok kültürel ögeyi içinde barındıran ocaklar insanların var oldukları günden itibaren ihtiyaç duydukları yerler olmuştur. Bu yerlerde yaşayan mistik ögeler hâlâ saygı ve ilgi görmektedir. Günümüzde dahi anlatılan efsaneler bunun kanıtıdır. Herşenin Ocağı ve Sürmeli Dede Ocağı her ikisi de aynı amaca hizmet etmişlerdir. İnsanların iyi ve mutlu olması. Bu iki ocağın en önemli benzerliği budur. Orta Asya’dan bu topraklara kadar uzanan bir kültürel miras ve bunu yaşatan bir millet. Her ne kadar mesafeler uzak olsa da yaşantılar, beklentiler, sevinç ve hüzünler aynı. Bu mirasın devamını sağlamak, kültürel zenginliklerimize sahip çıkmak görevimizdir. Kültürel mirasımızın korunması, yaşatılması ve nesilden nesile aktarımı için daha çok çalışmak gerekir. Özellikle Kars bu anlamda çok ihmal edilmiştir. Kültürel değerlerimizin ve varlıklarımızın farkında olmalı; bunları insanlara doğru bir şekilde anlatmalıyız. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Kaynakça ALYILMAZ, Cengiz (2011), Ortak Türk Kültürünün ve Kimliğinin Göstergesi: Damgalar, Türk Yurdu Dergisi, Sayı:286, s. 223. ALYILMAZ, Semra (2003), Borçalılı Bilim Adamı, Eğitimci, Şair Valeh Hacılar, HayatıSanatı-Şiirleri, Ankara. ÇIBLAK, Nilgün (2007), Tahtacılarda Ateş ve Ocak Kültü, 2. Uluslararası Türk Kültür Evreninde Alevilik ve Bektaşilik, Bilgi Şöleni, Bildiri Kitabı Cilt-I, Ankara. DİKİCİ, Mehmet (2005), Türklerde İnançlar ve Din, Ankara. ERGUN, Pervin (2004), Türk Kültüründe Ağaç, Ankara. ELİADE, Mircea (2005), Dinler Tarihi İnançlar ve İbadetlerin Morfolojisi, çev. Mustafa Ünal, Konya. ELİADE, Mircea (1999), Şamanizm, Ankara, çev. İsmet Birkan. GÖKBEL, Ahmet (2007), Yıldızeli Yöresinde Yaşayan Aleviler Arasında Ocak ve Nazarla İlgili İnanç ve Uygulamalar, 2. Uluslararası Türk Kültür Evreninde Alevilik ve Bektaşilik, Bilgi Şöleni, Bildiri Kitabı Cilt-I, Ankara. GÖKDAĞ Bilgehan Atsız - KURUCA Nazım (1998), Giresun’daki Eski Türk İnançlarının İzleri, Giresun Kültür Sempozyumu Bildiriler Kitabı, İstanbul. İNAN, Abdülkadir (1998), Makaleler ve İncelemeler, 1. cilt, Ankara. İNAN, Abdülkadir (1998), Makaleler ve İncelemeler, II. cilt, Ankara. İNAN, Abdülkadir (1972), Tarihte ve Bugün Şamanizm, Ankara. KALAFAT, Yaşar (1990), Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri, Ankara. KALAFAT, Yaşar (2006), Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri, Ankara. KALAFAT, Yaşar (2009), Halk İnançlarından Mitolojiye-1, Türk Kültürlü Halklarda Halk İnançları, Ankara. KALAFAT, Yaşar (2009), İslamiyet ve Türk Halk İnançları, Türk Kültürlü Halklarda Halk İnançları, Ankara. KALAFAT, Yaşar (2011), Nübüvvet Tarihi İtibariyle Türklüğün Dini Geçmişi, Ankara. KILIÇ, Filiz (2007), Eskişehir Üçsaray Köyü Hamza Şıh ( Hamza Şeyh) Ocaklılarda Semah Ritüeli, 2. Uluslar arası Türk Kültür Evreninde Alevilik ve Bektaşilik, Bilgi Şöleni, Bildiri Kitabı Cilt-I, Ankara. KÖKEL, Coşkun (2007), Taşlıca ve Eskiköy Bağlamında Güvenç Abdal Ocağı, 2. Uluslar arası Türk Kültür Evreninde Alevilik ve Bektaşilik, Bilgi Şöleni, Bildiri Kitabı Cilt-I, Ankara. ÖGEL, Bahaeddin (1995), Türk Mitolojisi, II. Cilt, Ankara. TANYU, Hikmet (2007), Türklerde Taşla İlgili İnançlar, Ankara. Derleme Sözlüğü, cilt IX, L-R. Türk Dil Kurumu Yayınları, Türk Tarih Kurumu Basımevi- Ankara, 1977. Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara-2009. Sözlü Bilgi Kaynakları: Kaynak kişilerle ilgili bilgiler, “adı-soyadı, doğum yılı ve yeri, öğrenim durumu ve mesleği” sıralamasına göre verilmiştir. K. 1. (Seyyid) Hakan Ocak, 1968 doğumlu, lise mezunu, serbest meslek. K. 2. Leyla Karahan, 1974 doğumlu, ortaokul mezunu, ev hanımı. K. 3. Neşe Ürün, 1964 doğumlu, ilkokul mezunu, ev hanımı. 321 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi 322 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Majitov NİYAZ BAŞKURTLARIN ORTA ASIR ŞEHĺRLERĺ* Gűney Ural arkiolojisi için Başkurt ortaçağ kentleri sorunu yenidir, ama karmaşıklığı, çözme yolları ile Kuzey Avrasya’nın eski ve ortaçağ kentlerinin yeri ve rolü hakkındaki küresel bir sorun ayrılmaz bir parçasıdır. Konuya tarihsel bir bakış araştırmacı düşüncesini ilk net olarak Moskova Devlet Űniversitesinin ünlü tarihçi profesörű L.R. Kızlasov’un “Orta ve Kuzey Asya’nın kentsel uygarlığı” (Moskova, 2006) kitabına gőtűrmekte. Yazar kitapta bu geniş bir bölgenin halk tarihında şehirlerin rolű hakkında modern anlayışı incelemeye ve değerlendirmeye ciddi önem veriyor. Bu konuyu araştırmaya tüm hayatını vermiş ve Dünyada, Rus biliminde de XVI asır Moskova Devletine girene kadar Kűzey Asya halklarına ilkel avcılık, balıkçılık ve çiftlik hayvanları ile arkaik bir yaşam şekli karakterize edilmiş. Bu kavrama gore bőyle bir halkın kentsel uygarlığı olan devleti olamazdı (1). Bőyle bir geri ekonomili ve sosyal hayatlı halklar arasına Dűnya edebiyatinde atalarının göçebe yaşam tarzı hakkında görüş olan başkurtlar da girmiş. Bu bildirim XIII asır ortasında Batı Avrupa’dan Orta Asya’ya seyahat eden G. Rubruk’un günlüklerinne geliyor. Onun yolu Aşağı Volga bozkırları üzerinden geçmiş, Başkurtlar ile konuşmamış, ama diğer insanların ağzından duyduğu şu bilgileri bıraktı: paskatirlar (Başkurtlar) – “hiçbir şehiri olmayan çobanlar” (2). Avrupalının sadece değer insanların ağzından duyduğu bilgiler temelindeki fikri olmasına rağmen, ortaçağ Başkurt yaşamı, sosyal ve siyasal yaşamı hakkında bu açıklama, edebiyate sıkıca girmiş ve bir çalışmadan başkasına dolaşıyor. Çoban- Başkurtlar hakkındaki sonuçlar IX-X asır Arap ve Avrupalı yazarların yazılarında Başkurt ülkelerindeki şehirler, onların arasındaki yol mesafeleri ve değer coğrafi oryantasyon hakkında kesin bilgiler olduğu zaman ortaya çıkmış ve Kabul * metinde orta çağ şehirleri modern şehirlerinden farklı oldugu ve anlam farklığı olduğu için kale kelimesini de kullandık. 323 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi edilmiş. Bu kaynakların orijinali bize ulaşmadığını söylemeliyiz, ancak onlar sistematize edildi, yeni veri ile desteklendi, XII asırın űnlű Arap coğrafyacı al-ĺdrisi haritaları da dahil. Yakın geçmişte modern okuyucu bu değerli eseri Jobert’in Fransızca çevirisi yardımıyla tanıdı (3); 2006 y. o tam yorumu ile, Ǐ.G. Konovalova yazarlık altında yayınlandı (4). IX-XII asır Başkurtların sosyo-ekonomik, kültürel ve siyasi yaşam üzerindeki tüm kaynaklardan el-Idrisi’nin denilen yazısı en kapsamlı çalışma olarak sayılabilir. Mesela, orada Namcan kentinin binden fazla kişisinin kent yakınlarında bulunan bakır cevherlerinde çalışması, erimiş bakırı Harzemşah ve Çaç şehirlerine gőtűrmeleri sőyleniliyor. Bu mesaj Başkurtlar ve Orta Asya halkları arasında, o zaman kervan ticaretinin olmasını gösteriyor, onun güvenliği devlet düzeyinde sağlananmıştır. Bu kentin halkı hakkında Hazarlara kadar “sallara tilki, kunduz derileri yükliyorlar ve Volga’dan aşağı yűzműşler” ve onları rekabetçi fiyatlarla satıyorlar diyerek yazılmış. Nadzhman kenti gelişen bir kent olarak karakterize ediliyor; kendi hanı var ve hanı gücü babadan oğula geçer. Ǐ.G. Konovalova Namcan şehrin sebepsiz zengin bakır madenlerli Ural nehrinin başında olmasını lokalize etmiyor. Sık sık tüccarlar ve gezginlerr gelen Gürhan şehri hakkında daha ilginç bilgiler var. onun da kendi hanı olmuş, Ona mevcut çok sayıda askeri, teçhizat ve silah, bir sürü kaleleri, geniş ekili arazileri vardı. Bu ülkede el sanatları ve öğelerden günlük ihtiyaçlar için gerekli olan şeyleri daha eyerler ve silahlar - böyle mükemmel ve harika şeyleri Türklerin başka herhangi bir ülkesinde yapmamışlar. Kaynaklar Karukiya şehri “ahşap binalarlı ve keçe çadırdan yapılmış güzel şehir diyerek anlatıyor. Genellikle topraklarına kadar on 324 altı geçişleri olan Bulgarlar saldırıyor ve onlar ezelden beri sürekli birbirleriyle savaşıyorlar”. Kastr ve Mastr şehirleri Başkurt ülkelerinin kenarında yerleşmiş olmalı. Bu fikire şu karakterizasyon öneriyor: “onların boyutları büyük değil ve tüccarlar nadiren ziyaret ediyorlar” (5). Bize şunu vurgulamamız uygun olur: Güney Ural’ın (VIII-X asır) erken ortaçağ mezar höyükleri zengin malzemeleri Güney Ural kabilelerin ekonomik yakın ve güney komşuları ile ticari ilişkilerinin varlığı hakkında yazılı kaynaklarda verilen bilgilerin güvenilirliğini göstermek için hizmet edebilir. Onlarda çok ithal takı şeyler, onlar sayısında Sasani gümüş tabağı ve Harzemşah ipeği var. Bazı mezarlarda (mesela X asır Yamaşi Tausk höyüğű ) bu ipeğin dört çeşitinin bulunması söylenilmeli. “Başkurtların şehri olamayan” önyargılı fikir yıllardır hedeflenen ortaçağ kentlerini aramaya ve őğrenmeye engel oldu. Ancak XX asırın 50-60 yy keşif alan çalışma işleri Güney Ural’da Ortaçağın güçlü kültürel ve savunma sistemi gelişmiş yüzlerce kaleler olduğunu ortaya çıkardı. Olgusal malzeme bazı arkeologların fikrince onların büyük şehirler sıralaması olabileceği sonucuna getirdi. Bu kalelerin kent kültür merkezi olarak işlevsel amacını kendiismi belirtmesi ilginç: Yerel Başkurt nüfusűne kala-taw (şehir-dağ) veya han-kala (han şehri) olarak bilinir. Bu varsayım birincil araştırma sırasında ortaya çıkan Ufa-II kalesi malzemeleri üzerinde parlak onay aldı. O 1956 yılında açıldı, Ufa şehrinin merkezinde bulunuyor ve son altı yıl yoğun araştırılıyor. Anıtın bilimsel çalışmasını başlatma imkanı kentin güney bölgesini rekonstre etme, harap konut ve eski binaları yıkma ve kişileri yeni ilçelerde yerleştirme ile ilgili olarak meydana geldi. Bizim kazılar kalenin güçlü bir kültürel bazen Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi 4 metre ve daha fazla ulaşan katmanlarıa sahip olduğunu ortaya koydular. Geniş ve derin hendek kalmış ve 11 metre genişliğindeki kale duvarı. İzlenim kale duvarının temeli kil ile dolu birkaç satır keresteden oluştuğunu meydana gelir. Kale duvarı ve diğer şeylerin inşaatında yaygın olarak ham kil gibi yapı malzemesi kullanılmıştır. 3-5 cm ile 20 cm ya da fazla kil katmanları ahşap döşeme katmanlar, kömür ve diğer malzemeler ile karışıyor ve korunmuş in siti duvarın oluşturuyor. Tuğla kerpiç dekullanmışlar. Kalenin bazı alanlarında kültürel katmanlar var. Güney Ural’da ham kil kullanma ilk defa ortaya çıktığını vurgulanmalıyız. Bu, bizce, Güney-Ural bölgesinin orman ve orman-bozkır bölgelerinin nüfusű için tipik değildir ve buraya güney bőlgelerdeki (Kazakistan, Orta Asya) kabilelerden getirilmiş. Belki onlar kentin kuruluşunun başlatanlardır. Kazıda dikdörtgen ve çadır şekilli konut, bakır ve demir eritme fırınları, altından ve diğer malzemelerden takı yapma için büyük kuyumcu izleri ortaya çıktı. Ortalama genişliği 2metreden 2,5 metre olan sokak için ahşap döşeme sansasyon olarak Kabul ediliyor. Bu döşemelerin araştırılan toplam uzunluğu yaklaşık 20 metre. Onlar bir tek kesişen sokaklarda dőşelmişler ve kesinlikle Güney Ural Başkurtları ortaçağ medeniyetinin önemli özellikleri arasında yer alıyor ve yine ilk kez Ufa-II kalesinde belirtilen. Bizim gözlemlerimize göre, bu sokak köprülerinin tarihi en geç X yüzyıldır. Malzeme zengin ve çeşitli ve Güney Ural bölgesi V-XVI asır kabilelerinin maddi kültürűn de gősteriyor. Özellikle Ural yeşiminden yapılan bıyıklı erkek minyatür heykel figüri kırığını ve güney bőlgelerden getirilen çeşitli ürünleri, takı ve seramik eşyaları ayırmalıyız. Biz buluntuları stratigrafik ve tipolojik bőlme gelecekte kalelerin apaçık kronolojik aşamalarını meydana getireceğine inanıyoruz. Arkeolog için sikkeler bulma (M.Ö. V, XIV asır) tam belli tarihli VII, VIII, IX-X daha sonraki asırların eşyaları önemli kriterlerdir. Başkurdistan Cumhuriyeti Bilimler Akademisi arkeolojik kazı çalışmaları sonuçlarını objektif araştırmak ve değerlendirmek için Rus Bilimler Akademisi Arkeoloji Enstitüsünden ve, Tataristan Cumhuriyeti Bilimler Akademisi Tarih Enstitüsünden yüksek nitelikli uzmanlarından o,luşan bir komisyon göndermelerini istedi. Rusya’nın önde gelen 4 bilim adamından oluşan komite dikkatle kazı malzemelerini őğrenerek Ufa-II kalesinin orijinal anıtsal mimarli önemli bir ticaret, ekonomik ve kültürel merkez olduğunu belirledi. Burada yukarıda belirtilen Uzman Konsey’in çözünürlükten alıntı getirmek artık olmaz: “ Ufa-II kalesi eşsiz bir arkeolojik anıttır, onun değerini şüphesiz bir hendek ardında bulunan mezarlık ile bağlantsı arttırmakta. Kalenin dairesel katmanı 4 m, bu Doğu Avrupa’daki diğer benzeri kalelerdenonu ayırıyor. Devamlı yaşamın sürekliği burada ortaçağ dönemi boyunca (MŐ I-II bin )oluşmuş sayısız kültürel yataklarının oluşum sırası ile belgeleniyor. Kültür tabakasının iyi gőrűnmesi uzun tarihli bu kentin tüm aşamalarını takip ettirebiliyor. Anıtın kesintisiz stratigrafisi kronolojik kronolojik aşamalarının kesin seçim için nadir bir fırsat yaratır, yerleşim planlaması ve savunma sisteminin rekonstrüksiyonunu sağlar… Böylece, Danışma Kurulu üyeleri M.Ö. IV-XV/XVI asırlara ait Ufa-II kalesinin yüksek bilimsel ve kültürel önemini şüphesiz kabul ediyor. Ufa-II kalesi yüzyıllardır büyük kale, idari, ticari, el sanatları merkezi olan, Ural-Volga bölgesi tarihinin en önemli noktalarından biridir. Bu yerde, kültür tabakasının korunması ve gücű ve organik maddeler ve bulgular sayesinde Ortaçağın yerel tarihsel őzellikleri yansıtılıyor”. Belgenin doğruluğunu resmen Rusya Ǐlimler Akademisi Arkeoloji Enstitüsü Müdürü N.A Makarov Başkurdistan Cumhuriyeti Hükümeti ve Başkurdistan Cumhuriyeti Bilimler Akademisine yazan mektubu ile de teyit etti (5). 325 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Ufa-II kalesinin sosyo-kültürel belirlenmesi açısından aşağıdaki gerçekler ilginçtir: onun çevresiçinde benzeri daha 6 kale, 10’dan fazla köy ve höyüklerden oluşan büyük bir nekropol var. Ama Ufa-II antik kenti - en büyük ve merkezi anıttır. Birlikte tek bir yerleşimci şehir kurdular. O ilk kez XIV – XV asır başı Arap yazarı İbni Haldun belirten Bashkerti (Başkort) şehri ile özdeş (6). XIV- XVI asır Batı Avrupa haritacıları onu Ufa nehrine yakın yerelleştirilmesine, yani modern Ufa şehiri yerinde yerelleşmesini anlatıyorlar (7). XVI-XVIII asır Rus ve Başkurt kaynaklarda Ǐmen-kala(Meşe şehir) isimli bu şehir Başkurt hanları ve Nogay valilerinin şehri olarak belirtiliyor. Bu şehir VI-VII asırda da Başkurt taşımış bu fikri ispatlayan argümanlar var. Birçok IX-X asır Arap yazarları yazılarında Bütün Güney Ural bir Başkurt ülkesi olarak tanımlana ana nüfusu Başkurtla). Böyle önemli bir genel tarihsel kavramlar yüzyıllar boyunca oluşuyor ve onaylanıyor. Bu nedenle bize gőre sürecin başlangıç aşaması kesinlikle V-VII yüzyıllara geliyor. Başkenti Başkeridir. önde etnopolitik güç Orta Asya güneyinden gelen Başkurt kabileleri taşınmış olabilir. Bozkır Avrasya Türk halkları için büyükşehirleri önde gelen etniğin adıyla adamayı kabul edilmiş (mesela Suvar, Bulgar, Bilyar şehirleri)ve Başkurtlar da bu geleneği takip etmiş olabilirler. Tabii ki bu konuyu yeni kaynaklar ile daha fazla incelemek gerekmektedir. Burada sadece Ahmet Zeki Velidi Togan Başkurt halkının oluşumunda OrtaAsya’nın güney bölgelerinden göç eden Başkurt kabileleri bir rol oynayabileceğine emin olduğunu sőyleyebiliriz (9). Ufa-II hakkındaki informasyonlar sanki fikrini desteklemek için yeni malzemedir. Zamanında Ahmet Zeki Velidi Togan’ın bu görüşün kuvvetle akademik R.G. Kuzeyev – Güney Ural’da eski Başkurt etniği orijinal kavramı yazarı tarafından desteklenmiştir. Ona gőre bu süreç- 326 te merkezi bir olay Orta Asya güney bölgelerinden Başkurt boylarının(badcgardlar - badcgurdlar) gőç etmesi ve Ural Dağları’nın her iki yamaçlarında yerleşmesidir (10). Bugüne kadar bu görüşü destekleyecek hiçbir kesin arkeolojik kanıt olmadı bu nedenle, yazar bu mesajını yorumlamamış. Şimdi sıvı kildan yapılan kültürel katmanlarlı Ufa-II kalesi güney bozkırlardan (Kazakistan, Orta Asya, Ǐran) gelen göçmenler tarafından kurulduğu billi olunca, bu yabancılarda Başkurt (Seçenekleri: badcgardlar, badcgurdlar) kabilelerini görmek için her türlü sebep var. Onların buraya geliş zamanı belli değildir ama aşağıda getirilen belge bu olay VII yüzyıla kadar olduğunu gösterir. Bu tür kaynaklara VII yüzyıl Çinli yazarı mesajı Güney Ural bozkırlarında ba-şu kili kabileleri yaşadığı hakkında mesajı ve bu etnonim modern Çinli uzmanlara göre Başkurt kelimesinin Çince versiyonu. Güney Ural’ın bu grup Başkurtları yerel kabileler (Bahmutinlar, turbaslinlar, bakallar, selençaşevlar v.s.) ile aktif iletişime girebilmiş ve kendi devletlerini oluşturmuşlar demeye türlü sebep var. Modern Ufa kenti toprağında erken Başkurt devletini kültürel-politik, ticaret ve el sanati merkezi (başkent) Ufa-II kalesi olduğunu tahmin edebiliriz. Bu genç Başkurt Devlet Birinci ve İkinci Türk hanlığı, devletler, Hazarlar, Oğuz, Kimaks, Volga Bulgarları ve diğerleri gibi güçlü komşularla yakın ortamda yaşamışlar. Şu gerçeği çekti. Bu karmaşık politik-askeri ve sosyoekonomik ortamda Başkurtlar IX-X yüzyıllara kadar GüneyUral bölgesinde yakın ve uzak komşulara Başkurt anlamını (Başkurt halkı) ve Başkurt ülkesini yaya ve benimseyebilmiş. Sonuç gösteriyor: Başkurtlar komşular tehditine karşı özerkliği koruya ve ve siyasi ve bölgesel, sosyo-ekonomik ve kültürel gelişme nispeten de yüksek bir seviyede sağlaya, hem de tüm Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi nüfusun konsolidasyonunu başarabilmiş. Bu süreçte muhtemelen faktörler görevini Güney Ural toprağının her zaman kabileler göç eden bozkırlarından uzaklığı yaptı ve doğa ve iklimin uygun olmasıdır. Edebiyat 1. Kızlasov L.R. Orta ve Kuzey Asya’nın kentsel uygarlığı. – Moskova, 2006. 2. Plano Carpini ve Rubruk’un Doğu űlkelerine Seyahatleri. – Moskova, 1957. – 122 s. 3. Gaubert Amadee. Geographie d Edrisi. – Paris, 1840. 4. Konovalova Ǐ.G. el-Idrisi ülkeler ve halkları üzerinde: metin ve çeviri. – Moskova, 2006. 5. aynı yazıda. 6. Majitov N.A., Sungatov F.A., Sultanova A.N. Başkurdistan başkenti - Ufa şehrinin ortaçağ zamanı tarihi // Başkurdistan Arşivi. – Ufa, 2007. №1. – S.32-33; Majitov N.A., Sungatov F.A., Sultanova A.N. Eski Ufa Hazineleri…S. 47-49. 7. kaynaklarında Altın Orda. Cilt I. Arap ve Fars kaynakları. – Moskova, 2003. – S.169. 8. Rıçkov P.Ǐ. Orenburg eyaleti Topografyası. – Ufa, 1999. – S.264; Trepalov V.V. Nogay Ordası Tarihi. – Moskova, 2002. – S. 205, 210 v.s. 9. Ahmet Zeki Velidi Togan. Başkurtların tarihi. – Ufa, 1994. 10-11s. Kuzeyev R.G. Başkurt halkının kökeni. 10. – Moskova, 1974. – S. 129-141 v.s. 327 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi 328 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Yrd. Doç. Dr. Cavit YEŞİLYURT RAKAMLARIN DİLİYLE KARS: Çeşitli İstatistik Verilerle Durum Tespiti ve Geleceğe Işık Tutma Cavit YEŞİLYURT1 1. Yerleşim ve Ulaşım Kars ili Türkiye’nin Doğu Anadolu Bölgesi’nde yer almaktadır. Batısında Erzurum, kuzeyinde Ardahan, güneyinde Iğdır ve Ağrı illeri doğusunda ise Ermenistan yer almaktadır. Bütünüyle Hazar Denizi ana havzasına ait olan il, batı-doğu doğrultusunda akan nehirleri ile geniş bir plato özelliği taşımaktadır. Platolar, il yüzölçümünün %51’ine karşılık gelir. Bölgenin en geniş ovası olan Kars Ovası, 2 bin 500 kilometrekarelik alanı ile il yüzölçümünün %19’unu teşkil eder. Tarihi İpek Yolu’nun önemli geçiş noktalarından biri olan Kars, Yontma Taş Çağı’ndan beri kesintisiz bir yerleşim merkezidir. Ayrıca Kafkaslardan Anadolu’ya açılan önemli bir kapıdır2. Kaynak: TÜİK, Türkiye İstatistik Yıllığı, 2010 1 Yrd. Doç. Dr. , Kafkas Üniversitesi İİBF Öğretim Üyesi. 2 Kars Gezi Rehberi, Temmuz 2010. 329 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Kars iline ulaşım kara, hava ve demir yolu ile yapılmaktadır. Hava yolu ile Ankara, İstanbul ve İzmir’e direk uçuşla mevcuttur. Kars-İstanbul treni ile yolcu ve yük taşımacılığı yapılmaktadır. Yapımı devam eden Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu projesi Türkiye-Orta Asya ticaretinin önemini artıracaktır. Yurt içi bazı merkezlere olan kara yolu uzaklıkları ise şöyledir: 2. Nüfus ve Nüfus Hareketleri Nüfusu 301.766, rakımı 1768 m dir. Alan büyüklüğü (göl dâhil) 10.139,09 km2 , iller arası alan büyüklüğü sırası 28, belediye sayısı 10, ilçe sayısı 8, köy sayısı 381 dir. Kaynak: TÜİK Şehir, belde ve köy nüfusları-2010 330 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Kuzeydoğu Anadolu’da Iğdır ili hariç nüfus artış hızı negatiftir. 1990-2000 yıllarında Kars ilinde de binde 20.92 lik nüfus azalması olmuştur. 2007-2010 yılları arasındaki nüfus hareketliliği ise aşağıdaki gibi olmuştur. 2000 ve 2010 verilerine göre nüfus yoğunluğu ve şehir ve köy nüfusu dağılımı aşağıdaki gibidir. 331 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi 3. Eğitim 332 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Bazı eğitim verilerine göre durum şöyledir: 333 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi 334 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Kafkas Üniversitesi 1992 yılında 3837 sayılı yasa ile kurulmuş, daha sonra bünyesinde bulundurduğu Artvin, Ardahan ve Iğdır illerindeki Fakülte, Yüksek Okul ve Meslek Yüksek Okullarının temel alınması ile bu illerde üniversite açılmasına kaynaklık etmiştir. Kafkas Üniversitesi halen, 7 fakülte, 1 devlet konservatuarı, 3 yüksek okul, 5 meslek yüksek okulu, 3 enstitü ve 11 araştırma ve uygulama merkezi ile faaliyetlerini sürdürmektedir. Kafkas Üniversitesinde, 2010-2011 eğitim öğretim yılında ön lisans, lisans ve lisansüstü 11.572 öğrenci eğitim görmüştür. 2011-2012 eğitim öğretim döneminde ek yerleştirmeden gelecek öğrenciler hariç yaklaşık 12.790 öğrenci eğitim görecektir. Üniversite bu faaliyetlerini, 10’u sözleşmeli yabancı uyruklu, 524’ü kadrolu olmak üzere toplam 534 Akademik, 33’ü daimi işçi olmak üzere toplam 433 idari personeli, 120 temizlik görevlisi ve 65 güvenlik görevlisi ile yürütmektedir3. 4. Sosyal ve Ekonomik Durum Başta Kafkas Üniversitesi 11.572 öğrencisi ve 1152 çalışanı ile Kars’ın sosyal ve ekonomik canlılığına önemli katkı sunmaktadır. Şehir merkezinde biri Kars ve Kafkas Üniversitesi Vakfına ait olmak üzere 3 özel ilköğretim okulu bulunmaktadır. Üniversitesi, ortaöğretim kurumları, kamu ve özel ilköğretim kurumları ve çeşitli dershane ve kursları ile eğitim camiası şehrin, kültürel, ekonomik ve sosyal hayatında önemli bir yer tutmaktadır. Şehir merkezinde bir yem fabrikası, bir çimento fabrikası bir de şeker fabrikası faaliyetlerini sürdürmektedir. Ayrıca küçük ölçekli gıda ve hayvancılık faaliyetleri de şehrin ekonomisinde önemli bir yer tutmaktadır. Bu faaliyetlerin başında kaşar, gravyer peynirleri gelmektedir. Arıcılık ve bal üretimi de şehrin önemli ekonomik faaliyetleri arasındadır. Ayrıca şehrin önemli simgelerinde biri olan kaz üretimi de az da olsa şehrin ekonomik faaliyetleri arasında yer almaktadır. Şehir 3 Kafkas Üniversitesi Basın ve Halkla ilişkiler birimi, 15.09.2011. 335 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi merkezinde perakende kaz satışlarının yanı sıra çeşitli lokanta ve restoranlarda sonbahar ve kış aylarında kaz servisleri yapılmaktadır. Şehirde sadece kaz üzerine çalışan kazevleri de mevcuttur. 5. Turizm Serhat şehri Kars kültürel yönden köklü temellere dayanmaktadır. M.Ö. 9000 yılına kadar uzanan tarihi miras üzerinde birçok uygarlıklar hüküm sürmüştür. Bu uygarlıkların izlerinden bazılarını günümüzde de görmek mümkündür. Anı Antik Şehri, Kars Kalesi, 12 Havariler Kilisesi (Kümbet Camii), Ebul-Hasan Harakani Türbesi ve Evliya Camii, Büyük Katedral (Fethiye Camii) bunlardan bazılarıdır. Bu ve benzeri eserleri ile Kars, tarih ve inanç turizminin önemli yerlerinden biridir. Kış sporları ve kış turizmi bakımından Türkiye’nin birinci dereceden öncelikli beş merkezinden biri olan Kars-Sarıkamış Kayak Merkezi, çevresi ünlü sarıçam ormanları ile kaplı, 2200-2900 metre yükseklik gösteren bir plato üzerinde yer almaktadır. Sarıkamış Kayak Merkezi, Kars’a 54, Erzurum’a 153 km uzaklıkta olup Kars Hava Alanına 40 dakika mesafededir. Nazım imar planları Turizm Bakanlığı’nca hazırlanan Sarıkamış Kayak Merkezi toplam olarak 15000 kayakçı/gün potansiyel kullanım kapasitesine sahiptir. İlçe merkezinin güneydoğusunda Cıbıl tepe (2200-2634 m), batısında Süphan Dağı (2200-2900 m), doğusunda ise Ağbaba (22002810 m) kayak alanları mevcuttur. Cıbıl tepe kayak alanında biri 1437 m, diğeri 1807 m uzunluğunda iki telesiyej tesisi vardır4. 1998 yılı itibari ile 250 yatak kapasiteli 3 adet tesis vardır. Yapımı devam eden 3 adet daha otelin tamamlanması ile yatak kapasitesi ilçede 1 224 olacaktır. Ayrıca Kars merkezde hizmet veren iki adet turistik otel mevcuttur. Sarıkamış Kayak Merkezinden bir görüntü 4 Kars Valiliği, www.kars.gov.tr 336 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Normal kış koşullarında yılda ortalama 4 ay, 8 ile 100 cm karla kaplı tesislerde en uygun kayak mevsimi 10 Aralık-10 Nisan tarihleridir. 6. Sonuç ve Öneriler Kars ilinin sanayi kesimi, Ülkenin Gayri Safi Yurtiçi Hâsılasından binde 6 pay almaktadır. Faal nüfusun yaklaşık % 3’ü sanayi sektöründe istihdam edilmektedir. İlin ekonomisi büyük oranda tahıl tarımı ve geleneksel mera hayvancılığına dayalıdır. Bunun sonucu olarak nüfusun ağırlıklı kesimi kırsal kesimde yaşamaktadır. İlde geçimini tarım ve hayvancılıkla sağlayanların oranı %77,4 tür. Tarım ve hayvancılıkla yapılan üretimler daha çok küçük çaplı ve aile işyerleri şeklindedir. Bu işyerlerinin birleşerek büyük işletmeler olması İl ekonomisine ve de Ülke ekonomisine katkı sunacaktır. Bu konuda, Ülkenin en önde gelen Veteriner Fakülteleri arasında yer alan Kars Veteriner Fakültesinin yol göstericiliğinde ve girişimci-üniversite işbirliği ile daha modern işletmeler kurulabilir. Ekonomisi tarım ve hayvancılığa bu denli bağlı olan Kars’ta bir Ziraat Fakültesinin kurulması da yerinde olacaktır. İl ekonomisinin önemli paydaşlarından biri olan Kafkas Üniversitesinin, ilin ve ülkenin ihtiyaçları doğrultusunda büyüyüp gelişmesi Kars’a, eğitim, bilim, araştırma katkılarının yanı sıra il ekonomisinin canlılığına da önemli katkı sağlayacaktır. İlin potansiyeli olan inanç, doğa ve kış turizminin daha da geliştirilmesi ve ulusal ve uluslar arası tanıtımının iyi yapılmasıyla turizm gelirleri de hem il ekonomisine hem de ülke ekonomisine önemli girdiler sağlayabilecektir. KAYNAKÇA 1. 2. 3. 4. 5. Türkiye İstatistik Kurumu Kars Gezi Rehberi Kars Valiliği verileri (Web Sayfasından) Kars Belediyesi verileri (Web Sayfasından) Kafkas Üniversitesi Basın ve Halkla İlişkiler Birimi 337 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi 338 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Gençay AKGÜL ÇILDIR (ARDAHAN) VE ÇEVRESİNDE BULUNAN BAZI DOĞAL BİTKİLERİN YEREL ADLARI VE ETNOBOTANİK ÖZELLİKLERİ * Gençay AKGÜL1 Özet Bu çalışmada Çıldır (Ardahan) ve çevresinden toplanan bazı doğal bitkilerin yerel adları ve halk arasındaki kullanılışları verilmiştir. Toplanan bitkilerin değerlendirilmesi ile toplam 28 familyaya ait 65 tür tespit edilmiştir. Türlerin Latince adından sonra, yerel adları, toplayıcı adı ve numaraları alfabetik sıra ile verilmiştir. Bunların altında bitkinin kullanılan kısımları ve kullanım şekli belirtilmiştir. Bu türlerden bir tanesi Usneaceae (Lichenes) familyasına ait olup, bölgede yaygın olması nedeniyle bitki listesine dahil edilmiştir. Bulduru Sözcükleri: Etnobotanik, Çıldır, Ardahan, Türkiye. Local Names and Ethnobotonical Features of Some Wild Plants of Çıldır (Ardahan) and Its Vicinity Abstract In thıs study, the local names and the ethnobotanical features of some wild plants in the people whıch was collected from Çıldır (Ardahan) and its environment are given. By the evaluating plant specimens, the collected 65 species belonging to 28 families are determined. The name of collector, code numbers and the local names of the species are given with order of alphabetical system. Under the names of the species, used parts and usage of them in the people are mentioned. One of them is belonging to Usneaceae (Lichenes) which is widespread in the regions. Key Words : Ethnobotany, Çıldır, Ardahan, Turkıye. * Bu makale daha önce OT Sistematik Botanik Dergisi’nde yayımlanmıştır.( Y.2008, Cilt 14, S.1, s.75-88, Ankara.) 339 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Giriş Doğu Anadolu bölgesinde, özellikle Kuzeydoğu Anadolu’da yaşayan halkın büyük bölümü tarım ve hayvancılıkla uğraşmaktadır. Arazinin yüksekliği ve yaylacılığa uygun olması nedeniyle birçok köy ve kasabada eskiden beri yaylalıklara gitme alışkanlığı hala devam etmektedir. Bu bölgelerde bitki çeşitliliğinin fazla olması da halkın bitkilere olan yakınlığını artırmaktadır. Eskiden beri bitkilerin halk tarafından hangi hastalığa iyi geldiğinin bilinmesi ve onların hastaların iyileştirilmesinde kullanılması, uzun denemeler sonucu mümkün olmuştur. Ayrıca hayvan hastalıklarında bitkilerden yararlanılması da bu denemeleri bilgi birikimine dönüştürmüştür. Bu da hemen her köyde halk hekimi olarak bilinen kişilerin ortaya çıkmasının nedenlerinden biri olmuştur. Bu zengin kültür miraslarından bir kısmı Avrupa’ya da aktarılmıştır (1). Ayrıca Türk tıbbı 16. yüzyıla kadar zamanında geçerli olan en bilimsel temellere dayandırılmıştır (2). Bugün tedavi amacıyla kullanılan tıbbi bitkilerin toplamı 20.000 civarındadır. Ancak bu gerçek miktarı göstermemektedir (3). Çünkü bu durum gün geçtikçe artış göstermektedir. Türkiye için 140 olarak verilen tıbbi bitki miktarı bugün en az 500’dür. Son yıllarda başta Avrupa ve Amerika’da biyolojik kökenli ilaçlara yönelişin artması, bu konuda birçok yayının ortaya çıkmasına yol açmıştır (4). Bitkilere verilen adlar, halk arasında kullanılan, yöresel dil ile yakından ilgilidir. Bitkilerin Türkçe adları, bölgelere göre büyük değişiklikler göstermektedir (5). Şüphesiz bu durum kültür ile de yakından ilgilidir. Anadolu’nun kültürel zenginliği nedeniyle bu durum ilçe ve köylerde birinden diğerine farklılık göstermektedir. Bu yüzden halk kültürüne yakın olan özellikle etnobotanikle ilgili araştırmalarda, köyle- 340 rin de dikkate alınması, araştırma sonuçlarının doğruluğu açısından önemlidir. Çünkü bir bitkinin yerel adı bölgeler ve iller arasında değişiklik gösterdiği gibi, ilçeler hatta çoğu zaman köyler arasında bile farklılık göstermektedir. Türkiye’nin tıbbi bitki yönünden en iyi araştırılmış bölgesi Kuzey Doğu Anadolu’dur. Bu bölge sırasıyla Baytop (6), Yıldırımlı (7), Öztürk ve Özçelik (8), Özçelik vd. (9), Tatlı (10), Altan vd. (11) ve Zeybek (12) tarafından gezilmiş ve tıbbi bitkileri hakkında yayınlar yapılmıştır. Ayrıca Doğu Anadolu Bölgesi Türkiye’nin en çok faydalı bitki ihtiva eden bölgesidir. Bu bölgede yetişen mazı, çöven, meyan kökü, sumak gibi daha birçok bitki ülkemizin dışsatım ürünleri arasında önemli bir yere sahiptir. (12). Araştırma alanı ve çevresinde daha önce bitkilerin yerel adları ve etnobotanik özellikleri hakkında bir çalışma yapılmamıştır. Bu nedenle bu araştırmada özellikle sınır bölgesinde bulunan alanlardaki bitkilerin tespiti ve etnobotanik değerlerinin ortaya çıkarılması da ayrıca amaçlanmıştır. Materyal ve Yöntem Bu araştırma 1995-1996-1997 ve 2005 tarihlerinde Ardahan, Çıldır ilçesi ve köylerinde (Aşık Şenlik, Aş.Cambaz, Eşmepınar, Güvenocak, Karakale, Kenarbel, Öncül, Taşdeğirmen, Yk. Cambaz) yapılan floristik çalışmalar sırasında gerçekleştirilmiştir. Çalışma boyunca yörede yaşayan halktan, toplanan bitkilerin yerel adları ve kullanımları hakkında bilgiler edinilmiştir. Toplanan bitki örneklerinin teşhisi başta Flora of Turkey (13, 14, 15) olmak üzere yakın komşu ülke floralarından (16, 17, 18) da yararlanılarak yapılmıştır. Bitki listesindeki familyalar kolaylık sağlaması açısından, alfabetik olarak sıralanmıştır. Bulgular bölümünde bitkinin familyası, latince Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi adından sonra yerel adları parantez içinde ve altı çizili olarak, toplayıcı adı ile numaraları da birlikte verilmiştir. Bitkilerin etnobotanik özellikleri ise türün adı altında ayrıca verilmiştir. Aynı yerel adlı bitkilerin ikinci yazılan taksonu uygun şekilde kısaltılarak verilmiştir. Taksonlara ait dubletler yeni kurulan Kafkas Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Herbaryumu ve Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Herbaryumu (GAZI)’undadır. Bulgular Çalışma alanı olan Çıldır ilçesi ve çevresinin yüksekliği 1800 m’den başlayarak 2300 m’ye kadar çıkmaktadır. Alan iki fitocoğrafik bölge (Avrupa Sibirya ve İran Turan) arasında geçiş özelliğinde bir alan olduğundan, bitki çeşitliliği bakımından oldukça zenginlik göstermektedir. Araştırma sırasında yörede doğal olarak yetişen bazı bitkilerin (otsu, çalımsı ve ağaçsı) tıbbi, gıda ve ekonomik amaçlı kullanıldıkları belirlenmiştir. Yörede değişik amaçlarla kullanılan bitkilerin yerel adları ve etnobotanik özellikleri şu şekildedir: Apiaceae Eryngium giganteum Bieb. (Gökdiken), Akgül 2917. Bitki çiçekte iken toprak üstü kısımları toplanıp, kurutulur. Kuruyan kısımlar el değirmeni ile toz haline getirilip, cerehatli (iltihaplı) yaraların üzerine sargı yapılarak tedavisinde kullanılmaktadır. Chaerophyllum macrospermum (Sprengel) Fisch. & Mey., Akgül 1612. Chaerophyllum karsianum Kit-Tan & Ocakverdi (Kımı, Özek), Akgül 1609. Yeşil haldeyken bölge halkı tarafından sebze olarak bolca tüketilen bitkinin, özellikle toprak altı gövdesi toplanıp, turşusu yapılır ve kış aylarında tüketilir. Bitkinin sonbaharda toplanan kök yumrularından (tetro, adol) buğday kıtlı- ğı zamanlarında ekmek yapıldığı bildirilmiştir. Ayrıca gövdeler taze iken toplanır ve kabukları soyulup, tuzlanarak yenilmektedir. Anthriscus nemorosa (Bieb.) Sprengel (Deli kımı), Akgül 1607. Bitkinin yaprakları özellikle kümes hayvanları tarafından yenildiğinde ayaklarının geçici olarak felç olduğu bildirilmiştir. Foeniculum vulgare Miller (Mayasıl otu), Akgül 2004. Bitkinin ilk yaprakları çıktığı zaman toplanarak kurutulur. Suda kaynatılarak halk arasında mayasıl hastalığı olarak bilinen rahatsızlık için kullanılmaktadır. Asteraceae Inula oculus-christi L. (Yara otu), Akgül 1989. Bitkinin yaprakları çiçeklenmeden önce toplanarak tazeyken yaralanan ve özellikle kesilen kısımları iyileştirmek için yara üstüne direk yaprak sarılır ve tedavi oluncaya kadar tekrarlanmaktadır. Helichrysum plicatum DC. subsp. plicatum (Yayla çiçeği, Sarıçiçek), Akgül 1867. Çiçekler toplanarak kurutulur ve çay şeklinde demlenerek içilmektedir. Böbrekler için faydalı olduğu bildirilen bitkinin evlerde süs olarak bulundurulduğu bildirilmiştir. Achillea millelifolium L. subsp. millelifolium (Hırpkesti), Akgül 1873. Bitkinin çiçekleri kurutularak aniden olan karın ağrılarında çay şeklinde demlenip, içilmektedir. Özellikle dış kanamalarda, kanayan bölgenin üzerine çiçekler toz haline getirilerek yakı yapılıp, iyileşmesi sağlanmaktadır. Artemisia absinthium L. (Yavşan, Parlak ot, Bitotu), Akgül 1991. Bitki çiçekte iken toplanıp, kurumadan evlerde bulunan bit ve pire gibi haşereleri kaçırıcı olarak kullanılmaktadır. Ayrıca nefes darlığı için koklanıp, çayı yapılarak içilir. Nefes açıcı ve rahatlatıcı özelliği olduğu bildirilmiştir. Arctium platylepis (Boiss. & Bal.) Sosn. ex Grossh. (Halemhort), Akgül 1884. 341 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Özel bir tada sahip olan bitkinin gövdesi çiçeklenmeden hemen önce kesilerek kabukları soyulup, salata olarak yenilir. Bitkinin iştah açıcı olduğu bildirilmiştir. Circium caucasicum (Adams) Petrak, C. lappaceum (Bieb.) Fischer subsp. tenuilobium (C. Koch ) Davis & Parris (Kobuk), Akgül 1986. Bitkinin gövde kısımları henüz çiçeklenmede iken çıkarılarak, lezzetinden dolayı iştahla yenilmektedir. İştah açıcı olduğu bildirilmiştir. Echinops pungens Trautv. (Topuz), Akgül Başcıktaki çiçek ekseni ve sap kısmı soyularak, lezzetli olduğundan dolayı yenilmektedir. Cichorium intybus L. (Karamuk), Akgül 2126. Bitkinin kökleri toplanıp, kurutularak mide ağrısı için çay olarak içilmektedir. Tragopogon aureus Boiss. (Yemlik), Akgül 1565. Bölgedeki tarlalık alanlarda bolca bulunan bitki çiçeklenmeden önce yeşil haldeyken toplanıp, tuzlanarak iştah açıcı özelliğinden dolayı sebze olarak yenilmektedir. Özellikle kaz besiciliğinde çok tercih edilmektedir. Boraginaceae Alkanna cordifolia Tausch. (Havaciva), Akgül 1624. Bitkinin kök kısmı çıkarılır, toprakları temizlenir ve kabuklu olarak tereyağının içine konularak güneşte bekletilir. Hazırlanan bu karışımdan müzmin/iyileşmeyen yaralara sürülmektedir. Brassicaceae Capsella bursa-pastoris (L.) Medik ( Döğmeç), Akgül 1488. Lezzetinden dolayı çiğ olarak yenildiği gibi, salata olarak ta tüketilmektedir. Özellikle ağrılar için çayı yapılmaktadır. Ayrıca tulum peyniri içine katılarak lezzeti artırıcı olarak kullanılmaktadır. Hesperis matronalis L. subsp. matronalis (Akşam yıldızı), Akgül 1649. Bitki hoş kokulu ve güzel görünüşünden dolayı 342 bahçelerde süs olarak ekilmektedir. Sisimbrium elatum Koch (Süpürge), Akgül 1839. Bitki çiçekte iken toplanarak kurutulup, süpürge yapılarak ev temizliğinde kullanılmaktadır. Descurainia sophia (L.) Webb ex Prantl. (Süpürge otu), Akgül 1525. Dayanıklılığından dolayı bitkinin gövdeleri çiçekten meyvaya geçerken toplanarak kurutulur ve süpürge yapılarak ev temizliğenda kullanılmaktadır. Caprifoliaceae Viburnum lantana L. (Katkat, Garmoşa), Akgül 1364. Meyvaların rengi olgunlaşıp, siyaha dönünce yenilmektedir. Çalımsı formda olan bitkinin gövdeleri düzgünce kesilip, değişik boyutlarda sepetler yapılarak kullanılmaktadır. Ayrıca bitkinin gövdeleri kabuklu olarak yakılıp, külleri siğiller üzerine sürülmektedir. Caryophyllaceae Holosteum marginatum C.A. Meyer (Gelin parmağı), Akgül 1758. Bitki çiçek açmadan önce toplanır ve kavurması yapılarak yenilir. Tadının güzelliğinden dolayı bu adı almıştır. Yörede yaygın olarak toplandığından topluluklarına nadir rastlanmaktadır. Chenopodiaceae Chenopodium foliosum (Moench) Aschers (Kaz ayağı), Akgül 2156. Tadının ekşiliğinden dolayı salata olarak tüketilmektedir. Tadı ekşimsi olup, özellikle taze haldeyken yenilmektedir. Chenopodium album L. subsp. album var. album (İt üzümü), Akgül 2072. Evlerin kenarlarında ve damlarında bol olup, bazı hayvanlar tarafından yenildiği bildirilmiştir. İdrar yolları için faydalı olduğundan dolayı meyvaları taze olarak yenilmektedir. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Crassulaceae Sempervivum minus Turril var. minus (At dişi, Çoban ekmeği), Akgül 2038. Bitkinin susuzluğu giderici ve iştah açıcı özelliği nedeniyle özellikle çobanlar tarafından taze olarak yenilmektedir. Cyperaceae Carex nigra (L.) Reichard subsp. dacica (Heuffel) Soo’ (Cil), Akgül 1713. Bölgede sulu çayırlarda yaygın olarak bulunur. Halk tarafından gövdesi çekilerek hasır ve süs eşyası yapımında kullanılmaktadır. Dipsacaceae Cephalaria procera Fisch. & Lall. (Gevrek), Akgül 2020. Bitkinin çiçekleri toplanarak kurutulur ve kanayan bölgelere, vücudun dış tarafından sargılar şeklinde yapılarak kanamanın durdurulmasına çalışılır. Ayrıca karın ağrısında çiçekleri kaynatılarak suyu balla tatlandırılıp, içilmektedir. Euphorbiaceae Euphorbia macroclada Boiss. (Sütlüce), Akgül 1462. Bitki özsuyu özellikle diş çekimlerinde, dişlerin kolayca çıkması için çekimden bir süre önce çekilecek dişin üzerine konulmaktadır. Fabaceae Astragalus cicer L. (Kara yonca), Akgül 2150. Bölgenin kayalık, çayırlaşmış alanlarında bulunan bitki, biçimi yapılarak kurutulup, hayvanların et ve süt verimini artırmak için yemlemede öncelikle tercih edilmektedir. Lathyrus rotundifolius Willd. subsp. miniatus (Bieb. ex Stev.) (Keçi memesi), Akgül 2104. Bitki çiçekte iken yeşil aksamı ve kökte bulunan yumrulu yapılar sütlü ve lezzetli olduğundan dolayı yenilmektedir. Sindirim sisteminde rahatlatıcı etki yaptığı bildirilmiştir. Pisum sativum L. subsp.elatius (Bieb.) Aschers & Graebn var. elatius (Külül, Küşne), Akgül 2007. Bitki çiçekte iken yeşil olan tüm kısımları sebze olarak tüketilir. Meyvaları suyla ıslatılarak yenilmektedir. Ayrıca tohumları hayvanların süt verimini artırmak için ıslatılarak yemlemede kullanılmaktadır. Ononis spinosa L. subsp. leiosperma (Boiss.) Sirj. (Kayışkıran), Akgül 1822. Bitkinin yaprak ve çiçekleri yara iyi edici ve idrar artırıcı olarak kurutulup, toz halinde ve çay olarak kullanılmaktadır. Gentianaceae Gentiana gelida Bieb. (Gelinotu), Akgül 2157. Bitkinin kurumuş olan çiçek ve gövdeleri toplanarak tıbbi özelliğinden dolayı ağrılarda kullanılmaktadır. Hyperiaceae Hypericum armenum Jaub. & Spach (Kılıç otu, Kaymak çiçeği), Akgül 1964. Bitkinin çiçek kısmı hoş kokuludur. Toplandıktan sonra demetler halinde kurutularak çayı yapılmaktadır. Baş ağrılarında kokusu burna çekildiğinde ağrıyı anında dindirdiği bildirilmiştir. Mide yanmalarına iyi geldiği bildirilmiştir. Lamiaceae Lamium album L., (Beyaz ballıbaba) Akgül 1504. Bitkinin özellikle çiçek kısımları kurutularak çayı içilmektedir. Bitki çayının yorgunluklara ve ağrılara karşı iyi geldiği bildirilmiştir. Ayrıca bitkinin toprak üstü kısımları sıcak suda haşlanarak varisli bacaklara ve ağrılı bölgelere sarılarak tedavisinde kullanmaktadır. Sideritis montana L. subsp. montana (Dağ çayı), Akgül 1827. Çiçekleriyle beraber toplanan bitkinin toprak üstü kısımları kurutulduktan sonra çayı yapılarak içilmektedir. 343 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Nepeta racemosa Lam. (Aşotu), Akgül 1459. Bitkinin yaprakları kurutulduktan sonra el değirmeninde çekilerek toz haline getirildikten sonra sebze ve çorbalara katılmaktadır. Ayrıca yapraklarından çay yapılarak içilmektedir. Thymus transcaucasicus Ronninger Akgül 1206, T. praecox subsp. grossheimii var. grossheimii, (Kekotu) Akgül 1162. Bitki çiçekte iken toplanıp, kurutularak toz haline getirilir, çorbalar başta olmak üzere et türünden yapılan yemekler ve diğerleri için baharat olarak kullanılır. Toplanan toprak üstü kısımlar çay olarak ta mide ağrılarını gidermek için içilmektedir. Mentha longifolia (L.) Hudson subsp. longifolia Akgül 2143, subsp. noeana (Boiss. Ex Briq) Briq. (Yarpuz), Akgül 2011. Yaprakları salata olarak yenilir. Ayrıca kurutularak nezle ve grip gibi soğuk algınlıkları ile mide üşütmeleri ve ağrıları için limonla birlikte kaynatılarak içilmektedir. Liliaceae Lilium monadelphum Bieb. var. szovitzianum (Fischer & Ave’-Lall.) (Kokarot), Akgül 1580. Gösterişli çiçekleri nedeniyle ve keskin kokulu olduğundan dolayı bitki bolca toplanıp, kokusu için evlerde süs olarak bulundurulmaktadır. Colchicum szovitzii Fisch. & Mey. (İmambaşı), Akgül 1311. Bitki soğanlarıyla beraber tıbbi özelliğinden dolayı toplandığı bildirilmiştir. Bazı bölgelerde soğan kısmının yenildiği bildirilmiştir. Malvaceae Malva neglecta Wallr. (Gortgort, Gorgodan), Akgül 2147. Özellikle taze iken yenilmektedir. Bitkinin toprak üstü kısımları kurutularak çorbası yapılmaktadır. Göğüs yumuşatıcı ve damar açıcı etkileri olduğu bildirilmiştir. 344 Plantaginaceae Plantago major L. subsp. major (Bağa yaprağı, Yara otu/yarpağı), Akgül 2176. Yapraklar taze halde müzmin yaralar üzerine sarılarak tedavi edilir. Ayrıca yapraklar taze iken boğaz rahatsızlıkları (bademcik, farenjit vb.) için ağızda çiğnenerek suyu boğaza akıtılır ve rahatsızlık geçinceye kadar böylece devam edilmektedir. Poaceae Elymus farctus (Viv.) Runemark ex Melderis subsp. farctus var factus (Delice, Cicora), Akgül 1894. Ekin tarlalarında ve çayıra yakın olan tarla kenarlarında bolca bulunan bitkinin tıbbi önemi olduğu bildirilmiştir. Phragmites austuralis (Cav.) Trin. ex. Steudel (Gamış), Akgül 2045. Bitki biçimi yapılarak kurutulur ve hasır yapımında ve damların örtülmesinde kullanılır. Ayrıca ince bitki gövdelerinin geçmişte sigara tiryakileri tarafından tütün olarak içildiği bildirilmiştir. Polygonaceae Polygonum cognatum Meissn. (Kuş ekmeği), Akgül 2043. Lezzetinden dolayı özellikle kuş, ördek ve kaz ile küçükbaş hayvanların tercih ettikleri bitkiyi yöre halkı taze iken salata olarak tüketmektedir. Ayrıca mide ve barsak sistemine faydalı olduğu bildirilmiştir. Bu nedenle ilkbaharda taze bitkinin çorbası yapılarak yenilmektedir. Rumex patientia L.(Evelik), Akgül 1783. Baharda tarlalardan toplanıp, kurutularak çorbası yapılır. Bitkinin taze yapraklarından da sarma yapılmaktadır. Mide ve barsak için yumuşatıcı etkisi olduğu bildirilmiştir. Meyvaları çay şeklinde demlenerek içilir. Bitkinin köklerinden elde edilen sarı boya ile yün iplikleri boyanmaktadır. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Primulaceae Primula veris L. subsp. macrocalyx (Bunge) Ludi (Nevruz otu, Nevruz çiçeği), Akgül 1327. Bitki hoş kokusu ve dekoratif özelliğinden dolayı süs olarak evlerde bulundurulmaktadır. Ayrıca tıbbi öneme de sahip olduğu bildirilmiştir. Ranunculaceae Caltha polypetala (Mayıs çiçeği), Akgül 1512. Mayıs ayı içinde çiçekli bitkinin taze olarak yaprakları ve gövdesi kavurma yapılarak, lezzetle yenilmektedir. Rosaceae Spiraea hypericifolia L.(Tubulga, Cebli), Akgül 1363. Çalımsı yapıda olan bitkiden özellikle süs eşyası yapılır. Yün çırpmak için sopa ve değişik ebatta sepetler yapılmaktadır. Rubus saxatilis L. (Horoz gözü), Akgül 2002. Bitkinin meyvaları serinletici etkisinden dolayı taze iken yenilmektedir. Rubus idaeus L. (Horoz gözü), Akgül 2000. Bitkinin meyvaları taze iken yenilir. Ayrıca meyvalar toplanıp reçeli yapılır. Mide için faydalı olduğu bildirilmiştir. Kökleri sökülerek kurutulup, çay olarak içilir ve saç dökülmesini önlemek için kaynatılarak suyu ile saçlar yıkanır. Saç beyazlanmalarını önlemede etkili olduğu da belirtilmiştir. Fragaria viridis Duchesne (Çiyelem), Akgül 1352. Sebze olarak yenen bitkinin meyvelerinden reçel yapılmaktadır. Reçelinin mideye rahatlatıcı etki ettiği bildirilmiştir. Rosa pimpinellifolia L. (Kara kuşburnu), Akgül 1171. Meyvaları toplanarak yenilir. Gövdesi sepet yapımında kullanılır ve kökler kurutulup, soğuk algınlıklarında çay olarak içilmektedir. Rosa canina L. (Kırmızı kuşburnu), Akgül 2140. Bitkinin meyvaları toplanarak reçeli yapılır. Mide ülseri ve gastrit gibi vakalarda tedavi edici olarak sabahları aç karnına yenilir. Gövdesi kesilerek, sepet yapımında kullanılır. Ayrıca meyvaları kurutularak, özellikle kış aylarında nezle ve grip için çay şeklinde içilmektedir. Cotoneaster integerrimus Medik, (Çalğı), Akgül 1021. Bitkinin gövdesi bükülmeye karşı dayanıklı olduğundan sepet ve süpürge yapımında kullanılır. Meyvaları yenilir. Kış mevsiminde bitki üzerinde kalan meyvaların kuş, tilki ve tavşanlar tarafından yenildiği bildirilmiştir. Sorbus aucuparia L., (Dil buran, Cinav), Akgül 1172. Meyvaları süs olarak evlere asılır. Ayrıca meyvaların iştah açıcı özelliğinden dolayı reçeli yapılmaktadır. Ağaç üzerinde kalan meyvalar kış aylarında özellikle kuşlar tarafından yenilmektedir. Ayrıca gövdesinden çobanlar için sopa yapılmaktadır. Salicaceae Populus tremula L., (Karakavak), Akgül 2182. Genç dallar yaygın olarak tarımsal aletler ve süs eşyalarının yapımında kullanılmaktadır. Taze fidanlar özellikle dallı şekilde kesilerek hoş kokusundan dolayı evlerin girişlerinde bulundurulmaktadır. Scrophulaciaceae Verbascum georgicum Bentham, (Öküz kuyruğu), Akgül 1854. Çiçeklenmeden önce ve henüz çiçeklenme zamanında gövde ve taban yaprakları toplanarak tıbbi öneminden dolayı kullanılmaktadır. Pedicularis caucasica Bieb. ( Kesger ot), Akgül 1351. Bitki çiçeklerinin balözü emilip, yenilir. Bitkinin tıbbı özelliklere sahip olduğu bildirilmiştir. 345 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Solanaceae Hyoscyamus niger L., (Deli badad, Badbada), Akgül 1527. Bitkinin çiçeklerindeki balözü kısmı emilir. Yaprakları vücuttaki ağrıyan bölgelere sıcak su ile ıslatılarak, özellikle romatizmalı bölgelerin (genellikle bacakların) üzerine bir sargı bezi ile sarılır. Bitkinin zehirli olduğu bildirilmiştir. Urticaceae Urtica dioica L., (Isırgan otu, Cin car), Akgül 2048. Yaygın şekilde taze şekilde tuzlanarak veya çorbası yapılarak yenilmektedir. Romatizmalı ağrılarda bitkinin toprak üstü kısımları çıplak olarak ağrıyan yerlere vurulur. Bu işlem birkaç kez tekrar edilerek hastalığın iyileşmesine çalışılır. Ayrıca yapraklar kurutularak kışlık olarak saklanıp, kış aylarında çorbası yapılır. Taze yaprakların civciv yemlerine katıldığı bildirilmiştir. Lichenes Usneaceae Ramalina siliquosa (Huds.) A.L.. Sm. (Gozgoz), Akgül 2188. Taşlar üzerinden toplanan bitkinin talleri ıslatılarak veya taş üzerinde tükürükle ıslatılarak ezilip, kına şeklinde ellere yakılmaktadır. Ayrıca halı, kilim, kazak, çorap v.b. gibi eşyaların ipliklerinin boyanmasında kullanılmaktadır. Cilt çatlaklıklarında tedavi edici olarak kullanıldığı bildirilmiştir. Tartışma ve Sonuç Araştırma sonucu tespit edilen 28 familyaya ait 65 türün familya düzeyindeki dağılımı şu şekildedir: Asteraceae 10, Rosaceae 8, Lamiaceae 6, Fabaceae 5, Brassicaceae 5’tir. Kalan 21 tür ise diğer 23 familyaya aittir. Çalışma alanından toplanan 65 doğal bitki genel olarak tıbbi ve gıda amaçlı kullanılmaktadır. Tespit edilen bitkilerin 25’i tıbbi (ilaç), 24’ü ye- 346 nen, 7’si ev aletleri yapımı ve 4’ü ise süs bitkisi olarak kullanılmaktadır. Kalan diğer türler de (süs eşyalarının boyanması ve kına gibi) değişik amaçlarla kullanılmaktadır. Araştırma sonucu elde edilen veriler bölgede yapılan diğer çalışmalarla (6, 7, 8, 9, 10, 11, 12) karşılaştırılmıştır. Bitkilerin yaygın olarak tıbbi (tedavi), gıda ve boyar madde gibi amaçlarla kullanımının bölge halkı arasında da büyük oranda benzerlik gösterdiği görülmektedir. Ancak bitkilerin yerel adlarında az da olsa yöresel değişiklikler gösterdiği tespit edilmiştir. Karşılaştırma sonucu Lathyrus rotundifolius subsp. miniatus (Keçimemesi), Eryngium giganteum (Gökdiken), Arctium platylepis (Halemhort), Malva neglecta (Gortgort, Gorgodan), Viburnum lantana (Katkat, Garmoşa), Hypericum armenum (Kılıç otu, Kaymak çiçeği)’un diğer bölgelerden farklı yöresel adlarda olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca bölge halkı hala çevresinde bulunan tıbbi ve ekonomik değeri olan doğal bitkileri bulundukları çevreden ilkbahardan sonbahara kadar toplamaktadır. Yemlik (Tragopogon aureus), kuşekmeği (Polygonum cognatum), gelinparmağı (Holosteum marginatum), özek (kımı) (Chaerophyllum macrospermum, Chaerophyllum karsianum), kobuk (Circium caucasicum, C. lappaceum subsp. tenuilobium), evelik (Rumex patientia) gibi türlerle çiyelem (Fragaria viridis), horozgözü (Rubus saxatilis, Rubus idaeus) gibi bitkilerin meyvaları toplanıp taze olarak tüketildiği gibi, bazıları da (evelik gibi) kışlık olarak tüketilmek üzere toplanıp, kurutulmaktadır. Son yıllarda özellikle (Rosa canina) kuşburnu, kekotu (Thymus transcaucasicus, T. praecox subsp. grossheimii var. grossheimii), yarpuz (Mentha longifolia subsp. longifolia, subsp. noeana) ve cincar (Urtica dioica) gibi türlerin toplanmasında artış gözlenmiştir. Özellikle cincar (ısırgan) tohumu bolca Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi toplanarak balla karıştırılıp, yenilmektedir. Yakın geçmişte çalğı (Cotoneaster integerrimus), tubulga (Spiraea hypericifolia), süpürge (Sisimbrium elatum, Descurainia sophia), garmoşa (Viburnum lantana), cil (Viburnum lantana) ve gamış (Phragmites austuralis) gibi ev eşyalarının yapımında kullanılan türler fazla miktarda toplanırken, günümüzde bu gelenekten söz etmek oldukça zordur. KAYNAKLAR 1. STOYANOV, N., Şifalı Bitkiler (Bitkilerden Nasıl Faydalanalım), Kipaş Dağıtım, Ankara, 1980, (Çeviri: Basri Makaklı). 2. ŞEVKİ, O., Türk Tababeti Tarihi, Kültür Bakanlığı, Kaynak Eserleri, No:53, Ankara,1991. 3. BAYTOP, T., Türkiye’de Bitkilerle Tedavi, İstanbul Üniv. Yayınları No:3255, Eczacılık Fakültesi Yayınları, No: 40, İstanbul, 1984. 4. BAYTOP, T., Türkiye’nin Tıbbi Ve Zehirli Bitkileri, İstanbul, 1963. 5. BAYTOP, T., Türkiye Bitki Adları Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yayınları: 578, Ankara, 1994. 6. BAYTOP, A., Bitkilerimizin Yerli Adları, Doğa Türk botanik Dergisi, Ankara, 1988. 7. YILDIRIMLI, Ş., Munzur Dağlarının ( Erzincan-Tunceli ) ağaç ve çalı türleri ile bunların kullanım değerleri, OT Sistematik Botanik Dergisi, 1:1, 23-40, Ankara, 1994. 8. ÖZTÜRK, M., ÖZÇELİK, H., Doğu Anadolu’nun Faydalı Bitkileri (Useful Plants of East Anatolian), SİSKAV, Ankara, 1991. 9. ÖZÇELİK, H. AY, G., ÖZTÜRK, M., Doğu ve Güney Doğu Anadolu’nun Ekonomik Yönden Önemli Bazı Bitkileri, X. Ulusal Biyoloji Kongresi, Erzurum, 1990. 10. TATLI, A., Erzurum Bölgesinin Yaygın Çayır Ve Mera Bitkileri (Important Range Plants of Erzurum Province), Birleşmiş Milletler Gıda Ve Tarım Örgütü (Food And Agriculture Organization of The United Nations ), Ankara, 1988. 11. ALTAN, Y., UĞURLU, E., GÜCEL, S., Şenkaya (Erzurum) ve Çevresinin Etnobotanik Özellikleri, 1. Uluslar arası Ehrami Karaçam ve Doğal Çevreyi Koruma Sempozyumu (International Symposium on Protection of Natural Environment and Ehrami Karaçam), Kütahya, 1999. 12. ZEYBEK, N., Türkiye’nin Tıbbi Bitkileri, I. Kuzey-Doğu Anadolu “ Pontus “ Bölgesi, İzmir, 1960. 13. DAVİS, P. H., Flora of Turkey and the East Aegean Islands, Vol. 1-9, Edinburgh, 1965- 1988. 14. DAVİS, P.H., MİLL, R. R., TAN, K., Flora of Turkey And The East Aegean Islands, 10 (suppl.), Edinburgh, 1988. 15. GÜNER, A., ÖZHATAY, N., EKİM, T., BAŞER, K. H. C., Flora of Turkey and The East Aegean Islands, 11 (suppl.), Edinburgh, 2000. 16. K OMAROV, B.L., et. al., Flora of U.S.S.R., Vol. L-XXLV, Leningrat et MOSCOV, 1934-1964. 17. EVAN, G., TOWNSEND, C.C., Flora of Iraq, 1-3, Baghdad, 1974. 18. HEYWOOD, V. H., TUTIN, G. T., BURGERS, N. A., et. al., Flora Europaea, 1-5, Cambridge Univ. Pres, 1964-1981. 347 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Aman Aras, han Aras, Bingöl’den kalkan Aras Al başımdan sevdanı, Hazar’da çalkan Aras 348 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Hayati ÇELENK DSİ 24. BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ FAALİYETLERİ Bölgemiz su ve toprak kaynakları yönüyle Türkiye genelinde oldukça zengin bir yöreyi temsil etmektedir. Bölge Müdürlüğümüz sınırları içerisinde Kars, Iğdır ve Ardahan illeri bulunmakta olup bu illerin toplam yıllık yerüstü su potansiyeli 2.974 hm3, yeraltı su potansiyeli ise 204 hm3’tür. Bölgemizin DSİ etütlerine göre toprak kaynakları potansiyeli: DSİ’ce etüt edilen arazi 567.655 ha Sulamaya elverişli arazi 487.226 ha Ekonomik olarak sulanabilir arazi miktarı 276.245 ha DSİ’ce bu güne kadar 80.645 ha arazi sulamaya açılmış bulunmaktadır. Bölgenin Hidroelektrik enerji potansiyeli; 1.310 MW kurulu güç ile 3.902 GWh/yıl enerji üretimidir. 28,73 MW kurulu gücü işletmeye girmiş olup 89,10 GWh/yıl enerji üretilmektedir. KARS İLİ PROJELERİ İNŞAATI DEVAM EDEN BÜYÜK SU İŞLERİ FAALİYETLERİ 1-) Kars Selim Projesi: Proje kapsamında bulunan Bayburt Barajında depolanan su ile Selim Ovasında 5.237 ha arazinin sulanması ve Kars İlinin 2050 yılına kadar içme ve kullanma suyunun temin edilmesi hedeflenmiştir. Bayburt Barajı İnşaatı: Baraj inşaatında 10.10.2008 tarihinde su tutulmuş olup 17.01.2009 tarihi itibariyle yapılan törenle açılışı yapılmıştır. Barajda sağ sahil yan vadi kaçaklarını önleyebilmek amacıyla sağ sahil gövde kret ucundan sağ seddeye kadar 500 m uzunluğunda 80 m derinliğinde bir enjeksiyon perdesi oluşturulacak olup ek enjeksiyonun 0-350 arası tamamlanmış ve 350-500 arasında ise çalışmalar devam etmektedir. 349 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Bayburt Barajı Sulaması Yenileme ve İkmal İnşaatı: Sulamanın daha önceki ihaleler kapsamında % 26’lık kısmı tamamlanmıştır. Bu işin ihalesi 15.02.2011 tarihinde yapılmış ve sözleşmesi imzalanmış olup inşaat çalışmaları devam etmektedir. 2-) Çıldır II. Merhale Projesi: Çıldır gölü ayağından Carcı Regülatörü ile alınan su ile Arpaçay ve Susuz İlçelerinde toplam 14.400 ha tarım arazisinin sulanmasıdır. Daha önceki yıllarda 3.000 ha’lık alan sulamaya açılmıştır. Arpaçay Ovası Sulaması II. Kısım İnşaatı ile 11.400 ha alan sulanacaktır. Arpaçay Ovası Sulaması II. Kısım İnşaatı: 2010 yılı sonu itibariyle toplam 4.100 ha alan sulamaya açılmıştır. Kazı ve beton çalışmaları devam etmektedir. Toplulaştırma kapsamında olması işin faydaya dönüşmesini engellemektedir. 3-) Kars İçmesuyu Projesi: Bayburt Barajında tutulan suyun 10,32 milyon m3lük bölümüyle Kars ilinin 2050 yılına kadar içme suyu ihtiyacının karşılanması hedeflenmektedir. Kars İçmesuyu Arıtma Tesisi İnşaatı: Proje kapsamındaki diğer bir iş olan Kars içmesuyu Arıtma Tesisi, Kars Çakmak Tepe DM2 deposunun güneybatısında 1.842 m rakımlı mevkide projelendirilmiştir. Arıtma tesisinin tasfiye kapasitesi 22.000 m3/gün’dür. Arıtma tesisinde arıtılacak olan ham su 180 m’lik çelik boru ile şehrin ana deposuna (DM2) verilecektir. İşin sözleşmesi 28.04.2010 tarihinde imzalanmıştır. Proses ünitelerde beton imalatlarının yaklaşık %40’ı tamamlanmış olup elektromekanik ekipmanların temin-test çalışmaları devam etmektedir. 4-) Kars Çayı Havzası I. Merhale Projesi Kars Barajından iletim tüneli ve iletim kanalı ile alınan suyla Kars Merkez Akyaka, Arpa- 350 çay, Digor ve Susuz ilçelerine bağlı köy yerleşimlerine ait 47.578 ha tarım arazisinin borulu şebeke ile cazibeli olarak sulanması sağlanacaktır. Ayrıca Kars Barajından alınacak su ile 2,24 megawatt kurulu gücündeki Çatma HES ile yıllık 9,76 milyon kilowatsaat hidroelektrik enerji üretilmesi planlanmaktadır. Kars Barajı İnşaatı: Barajın yüksekliği talvegten 47,5 m olup, baraj Zonlu kil çekirdekli toprak dolgu tipinde olup toplam depolama hacmi 182,07 hm3’dür. İşin sözleşmesi 11.11.2010 tarihinde Ünal İnş. Tic. A. Ş. ile imzalanmış ve 2011 yılında işe fiilen başlanmıştır. Bugüne kadar; Dolusavak 1. kademe kazısı ile gövde sıyırma kazılarının büyük bir kısmı, derivasyon tüneli kazıları, giriş-çıkış portal kazıları tamamlanmış olup betonlama çalışmalarına başlanmıştır. Branşman tüneli kazılarına ise devam edilmektedir. 5-) Iğdır Projesi: Güven Regülatörü İkmali: Ermenistan Cumhuriyeti tarafına 27 m3/s debi ve Arpaçay Barajındaki ½ su hakkının korunmasının teminini sağlarken Türkiye Cumhuriyeti tarafında 1 m3/s kapasiteli su alma yapısı ile ½ su alma hakkını koruyacak 80 m3/s kapasiteli çakıl geçidi yapımını kapsamaktadır. Yapı iki ülke arasındaki anlaşmalara göre sınırda eşit tesisler ilkesi doğrultusunda değerlendirilmektedir. İşin ihalesi 06.07.2011 tarihinde yapılmış olup 05.08.2011 tarihinde yüklenici ile sözleşme imzalanmıştır. ETÜT PROJE FAALİYETLERİ 1-) Kars Barajı Sulaması Revizyonu ve Dolaylı-Varlı Barajları Planlama Mühendislik Hizmetleri: Kars Barajı Sulaması için 39.368 ha planlama revizyonu ile Dolaylı ve Varlı Barajla- Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi rı için 13.192 ha sulama sahasının planlaması ve 22 köye içmesuyu temini hedeflenmektedir. Kars Barajı Sulaması Planlama Raporu Mayıs2011’de onaylanmıştır. 2-) Kars-Aras Nehri ile Yan Derelerinin Yerleşim Yerleri ile Arazilerinin Taşkından Korunması Master Plan Raporu Hazırlanması: Kağızman ve Tuzluca olmak üzere 2 ilçe merkezi ve 53 köy yerleşim yeri ile tarım arazileri taşkından korunması hedeflenmektedir. 2011-Eylül ayı itibarı ile Bölge Müdürlüğümüze teslim edilen 4 adet köyün raporlarının incelenmesi tamamlanmış, kalan işlerin harita alımları devam etmektedir. 3-) Kars Sarıkamış 7 Kasım Göleti Proje Yapımı: Sarıkamış İlçesine İçmesuyu temin etmek maksatlı göletin uygulama projeleri yapımı işi 2011 yılı ek yatırım programına alınmıştır. İşin ön yeterlilik ihalesi 23.08.2011 tarihinde yapılmış olup ihale süreci devam etmektedir. HİDROELEKTRİK ENERJİ FAALİYETLERİ 1-) 1966 yılında İşletmeye alınan Telek HES’in Kurulu Gücü 0,1 MW olup ortalama 0,30 GWh enerji üretilmektedir. 2-) 1949 yılında işletmeye alınan Dereiçi HES’in Kurulu Gücü 0,4 MW olup ortalama 1 GWh enerji üretilmektedir. 3-) 1975 yılında işletmeye alınan Çıldır I HES’in Kurulu Gücü 15,36 MW olup, ortalama 31 GWh enerji üretilmektedir. ARDAHAN İLİ PROJELERİ ETÜT PROJE FAALİYETLERİ 1-) Kura Projesi Master Plan Mühendislik Hizmetleri İşi: 23.02.1998 tarihinde Temel Su Uluslararası Mühendislik Hizmetleri A.Ş. firmasına ihale edilmiş ve 14.01.2001 tamamlanmıştır. İş kapsamında 19.147 ha Ardahan Ovası Sulaması ile 309,95 GWh/yıl enerji üretim kapasiteli Beşikkaya Barajı ve Kura Enerji Kademeleri, Köroğlu Barajı (4628 sayılı Kanun kapsamında inşaat aşamasında), Burmadere Barajı (planlama aşamasında), Gürtürk Barajı (Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Hükümeti arasında ortak proje-ön inceleme aşamasında), Kayabeyi Barajı (4628 sayılı Kanun kapsamında inşaat aşamasında) ile 23.157 ha tarım arazisini kapsayan Göle Ovası Sulaması ve Altınbulak Barajı, Karasu Barajı ile Durançam Barajı’nın ön inceleme master plan projeleri çalışılarak tamamlanmıştır. 2-) Kura Projesi Ardahan, Göle ve Hanak Ovaları Sulamaları Planlama Mühendislik Hizmetleri İşi: 19.147 ha Ardahan Ovası, 23.157 ha Göle Ovası, 2.800 ha Hanak Ovasının drenaj mühendislik hizmetleri planlama işi olup işin ihale hazırlık çalışmaları devam etmekte olup 2011 yılı içerisinde ihalesi yapılacaktır. 3-) Ardahan Ovası Yeraltısuyu Planlama (Hidrojeolojik Etüt) Raporu Yapılması ve Yaptırılması: Drenaj alanı 2.210 km2, ova alanı 93 km2 olan Ardahan Ovasında hidrojeolojik yapının ortaya konması amacı ile toplanan tüm jeolojik, hidrojeolojik, hidrolojik ve hidrokimyasal potansiyelinin belirlenebilmesi işi 13.06.2011 tarihinde belli istekliler arasında ihalesi yapılmış, iki adet döküman alınmış, ancak katılım olmadığından ihale iptal edilmiştir. 11.07.2011 tari- 351 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi hinde tekrar pazarlık usulüyle ihalesi yapılmış, ancak bir adet başvuru zarfı teslim alınmış ve ihale evraklarındaki istekliye ait başvuru belgelerinin fotokopi olması, aslı gibidir ibaresi taşımaması ve istekliye ait iş deneyim belgesinin bulunmamamsı gibi nedenlerden dolayı ihale başvurusu reddedilmiştir. Bu sebeplerden ihaleye gerekli şartları sağlayan başvuru olmadığından ihalesi yapılamamıştır. IĞDIR İLİ PROJELERİ İNŞAATI TAMAMLANAN BÜYÜK SU İŞLERİ FAALİYETLERİ 1-) Iğdır Projesi Iğdır Ovası Sulaması Yenileme İnşaatı: 2010 yılı sonu itibariyle iş tamamlanmış olup toplam 10.019 ha alandaki şebeke yenilenmiştir. İNŞAATI DEVAM EDEN BÜYÜK SU İŞLERİ FAALİYETLERİ 1-) Iğdır Aşağı Karasu Taşkın Koruma ve Sınır Güvenliği: Iğdır ili Aralık İlçesinin 15 km doğusunda yer alan Dil Ovası Bölgesinin güneyinde bulunan bu proje ile sınırda güvenlik amaçlı 25.498 m uzunluğunda, 6 m genişliğinde, 3 m yüksekliğinde bir sedde teşkil edilmesi hedeflenmektedir. İşin ihalesi 26.08.2011 tarihinde yapılmış olup ihale süreci devam etmektedir. 2-) Iğdır Aras Taşkın Koruma Seddeleri İkmali: Bu işte “Iğdır Ovası Sulaması Yenileme İnşaatı” kapsamında yapılamayan toplam 3.990 m topuklu taş tahkimatlı sedde inşaatının yapılması hedeflenmektedir. İşin ihalesi 27.08.2011 tarihinde yapılmış olup sözleşmeye davet yapılmıştır. 3-) Iğdır Karakoyunlu Sulaması İnşaatı: Bu proje ile Y-102 yedek kanalının km: 13+100 352 noktasından alınan 1,12 m3/s debi ile daha önce ana kanal ile yedek kanalları yapılan şebekenin tersiyerlerinin arazi toplulaştırmasına göre klasik sistem olarak inşaatının yapılması ile 1.100 ha sahanın sulanması amaçlanmaktadır. İşin proje yapımı çalışmaları tamamlanmış ancak toplulaştırma projeleri henüz Tarım reformu Genel Müdürlüğünce tamamlanmamıştır. ETÜT PROJE FAALİYETLERİ 1-) Iğdır İçmesuyu Planlama işi ile Tuzluca Projesi Ünlendi Barajı Planlama Revizyonu Mühendislik Hizmetleri: İşin ihalesi 09.12.2009 tarihinde yapılmış ve 13.01.2010 tarihinde sözleşme imzalanmıştır. Proje kapsamında Iğdır ili ve ilçelerinin içme suyu ihtiyacının karşılanması için Tuzluca Projesi Ünlendi Barajı Planlaması revize edilecektir. Su Hakları Ara Raporu, ÇED Raporu, Planlama Ara Raporu, Mühendislik Jeolojisi Planlama Raporu, Su Hakları Revize Planlama Raporu ile Nihai ÇED Raporu ise 2011 yılı içerisinde tamamlanması hedeflenmiştir. 2-) Iğdır Ovası Sulaması Doğu Iğdır İletim Kanalı Proje Yapımı: İşletmede olan Iğdır Ovası Sulaması Doğu Iğdır iletim kanalındaki tahrip olmuş olan kanalların rehabilite proje yapımı işi 15.03.2011 yılında ihale edilmiş ve 14.04.2011 tarihinde sözleşme imzalanmış olup işin yıl içinde tamamlanması hedeflenmektedir. HİDROELEKTRİK ENERJİ FAALİYETLERİ 1-) 1965 yılında işletmeye alınan Kiti HES’in Kurulu Gücü 2,76 MW olup, ortalama 12 GWh enerji üretilmektedir. 2-) 2002 yılında işletmeye alınan Gaziler HES’in Kurulu Gücü 10,15 MW olup, ortalama 46 GWh enerji üretilmektedir. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Dr. Metin TÜRKER * TARIM REFORMU UYGULAMALARI VE KIRSAL KALKINMA ÜZERİNE ETKİLERİ 1. GİRİŞ Dünya nüfusu hızla artarken göçler ve sanayileşmeye ile birlikte hızla artan düzensiz kentleşmeler; barınma, beslenme, eğitim, ulaşım, sağlık gibi pek çok sorunları da beraberinde getirmektedir. Bu sorunlar sadece kentleri tehdit eden sorunlar olmamakla birlikte büyük oranda kırsaldan göçen insanların kentlerde neden olduğu sorunlar, kırsalda da başka sorunların tetikleyicisi olabilmektedir. Bu nedenle tüm kalkınma plan ve stratejilerinde kırsal alan ve kentsel alanın birlikte değerlendirilmesi ve geliştirilmesi gerekmektedir. Dünyada nüfus hareketi, kırsaldan kentlere, az gelişmiş bölgelerden büyük kentlere doğru olmaktadır. Kentleşme Son 50 yılda hızlı bir gelişme göstermiştir. Örneğin, ABD, Almanya, Hollanda, Fransa İngiltere gibi gelişmiş ülkelerde kentleşme oranı % 80’lerde iken Latin Amerika’da % 70, Afrika’da % 50 ve Türkiye’de ise % 75’ler düzeyindedir. 1950 yılında dünyada, nüfusu 1 milyondan fazla 86 kent var iken bu sayı 2008 yılında 400’e ulaşmıştır. Bu kentleşme hızı ile 2015 yılında nüfusu 1 milyonu aşan kent sayısının 500’ü aşması beklenmektedir. Bugün dünya’da kent nüfusu 3.2 milyar civarındadır. 2050 yılında yaklaşık 10 milyara ulaşması beklenen dünya nüfusunun % 95’inin kentlerde yaşamaya başlayacağı tahmin edilmektedir. Hızlı nüfus artışının gıda talebi ile tarıma dayalı sanayinin hammadde ihtiyacının da her geçen gün artması kırsal alanların yeniden düzenlenmesi ve cazibesinin artırılması zorunluluğunu ortaya çıkarmaktadır. Nüfusumuzun % 25’i kırsalda yaşamakta % 100 ünü beslemektedir. Tarım başta kırsal istihdam ve gıda güvenliği olmak üzere, sanayiye hammadde temini, ihracat kaynağı gibi pek çok açıdan önemi her geçen gün artan iktisadi bir sektördür. Küresel ısınma ve kuraklıkla ilgili gelecekteki senaryolar dikkate alındığında toprak ve su gibi doğal kaynakların korunması ve verimli kullanılmasına yönelik tedbirlerin öncelikle alınması zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. (*) Zir. Yük. Müh., Genel Müdür Yardımcısı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, 2011 [email protected] 353 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Ülkemizdeki 3.1 milyon tarım işletmesi 22 milyon parsel üzerinde tarım yapmaktadır. İşletme arazileri miras yoluyla parçalanmakta, küçülmekte ve ekonomik olarak üretim yapmayı zorlaştırmaktadır. Bu nedenle kırsalda verimliliği artıracak ve kırsal kalkınmayı sağlayacak tarım reformu uygulamaları hayati önem taşımaktadır. 2. TARIM REFORMUNUN TANIMI Tarım Reformu; tarımın bünyesindeki yapısal sorunların çözülmesi ile teknolojik gelişme ve iktisadi verimliliği dikkate alan, çiftçi gelirlerinin yükseltilmesini amaçlayan tedbirlerin bütünü olarak ifade edilebilir. 3. TARIM REFORMU UYGULAMALARI 3.1. Arazi Kullanım Planlaması Yeryüzünde tarımsal üretimle birlikte, sanayi tesisleri, yerleşimler, ulaşım, sulama, eğitim, rekreasyon tesisleri gibi tüm faaliyetler arz üzerinde yapılmakta ve gelişmesi daha fazla arazi talebini doğurmaktadır. Bunun için arazilerin mevcut kullanımları ile gelecekteki kullanımlarının önceden planlanması gerekmektedir. Arazi Kullanım Planları ile araziye yönelik gelecekteki kullanım talepleri dikkate alınarak, en uygun kullanım şekillerinin belirlenmesi ve koruma-kullanma dengesinin kurulması amaçlanmaktadır. Arazi kullanım planları hazırla- .Çizelge 1. Tarım Reformu Uygulamaları Arazi ve Tarımsal Altyapı Hizmetleri • • • • • • • • Toprak Etüt ve Haritalama Arazi Kullanım Planlaması Toprak Dağıtımı, Arazi Toplulaştırması Sulama ve TİGH Köy İmar Planlaması İçmesuyu, Kanalizasyon tesisleri Destek Tedbirler • • • • + • • Finansman, Pazarlama, Eğitim, T A R I M Ürün ve yatırım Destekleri, = REFORMU Örgütlenme Tamamlayıcı hizmetler Tarım reformu, tarımsal üretimin artırılması için alınabilecek bütün önlemleri kapsamaktadır. Yani tarımsal mekanizasyon, kredi kolaylıkları, tarımsal vergiler, pazarlama eğitimi, iyi tohum, sulama, gübreleme v.b. alanlarda alınabilecek tüm tedbirler böyle bir reform kavramının içine girmektedir (Aksoy 1984) 354 nırken, toprak, topografya, iklim, yerleşim ve sanayi özellikleri ve projeksiyonları ile kurum ve kuruluş talepleri gibi pek çok faktör dikkate alınmaktadır. Toprakların arazi kullanım kabiliyet sınıflarına göre kullanılması zorunluluk arz etmektedir. Aksi takdirde verimli topraklar tarım dışı amaçlarla kullanılarak yok olmakta, gıda güvenliğimiz ve kırsal kalkınma tehdit edilmektedir. Özellikler I, II, III ve IV. Sınıf sulu ta- Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi rım arazilerinde kanaletlerin toplanması, imar ve sanayi alanlarına dönüştürülmesi, amacı dışında kullanılması bir çok sorunu da beraberinde getirmektedir. İyi hazırlanmış arazi kullanım planları toprak ve su kaynaklarının korunması ve verimli kullanılması açısından da önemli bir araçtır. Toprak-su, bitki ve iklim açısından en uygun üretim ve kullanım alanlarının belirlenmesi hem ekonomik açıdan hem de sürdürülebilirlik açısından önemlidir. Uydu görüntüleri ve son teknolojiler kullanılarak arazi talep eden tüm kurumlarla iş birliği yapılarak hazırlanacak planlar yanlış kullanımların önlediği gibi kurumların arazi ile ilgili hizmetlerini de izlenebilir hale getirmektedir. da değerlendirilmektedir. Kamu kurumlarından gelen arazi taleplerinin tarım dışı kullanımları ile ilgili çalışmalar yapılmaktadır. Tarım Reformu Genel Müdürlüğü tarafından bugüne kadar 1.783.000 hektar alanda arazi kullanım planlaması çalışmaları tamamlanmış olup 1.3 milyon ha alanda da çalışmalar devam etmektedir(TRGM 2011). 3.2. Arazi Toplulaştırması ve Tarla İçi Geliştirme Hizmetleri (TİGH) Ülkemizde tarım sektörünün yapısal sorunlarının başında işletme ölçeğinin küçük, arazilerin parçalı ve dağınık olması gelmektedir. Kırsal alanda arazilerin parçalanmasının çeşitli nedenleri bulunmaktadır. Bunlardan bazıları; Arazi Kullanım Planları ile ülkesel ve bölgesel doğal kaynaklarının rasyonel olarak kullanılmasını sağlamak için; tarımsal üretim, sanayi, rekreasyon, şehirsel yerleşim ve turizm gibi araziye yönelik faaliyetler bir ile ara- -Miras ve intikal yoluyla parçalanmalar, -Hisseli ve bölünerek yapılan satışlar, -Sulama, karayolları ve demiryolları gibi tarım arazilerinden geçen kamu yatırımları, -Sermaye ve işgücü yetersizliğinden dolayı yapılan kısmi kiracılık ve ortakçılık, Şekil 1. Arazinin mevcut kullanımı Potansiyel kullanımı 355 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi -Sel, Taşkın ve heyelan gibi doğal afetler sayılabilir.. 3.1 milyon tarım işletmesinin bulunduğu ülkemizde ortalama işletme büyüklüğü 61 dekar olup işletmelerin büyük çoğunluğu geçimlik aile işletmesidir. 200 dekarın üzerinde arazisi olan işletmelerin oranı % 6 dır. Tarım arazilerinin küçük, parçalı ve dağınık olması, sulama şebekesi ve ulaşım ağından yeterince faydalanılamaması sulama işletmeciliğini zorlaştırmakta, su ve toprak kaynaklarından beklenen faydaların gerçekleşmesini güçleştirmek- Şekil 2. Toplulaştırma öncesi durum 356 tedir. Bu durum özellikle işgücü, sermaye ve üretim kayıplarının artmasına yol açmaktadır. Tarım arazilerinin küçük ve şekillerinin bozuk olması başta makine ve işgücü kayıplarını artırmaktadır. Örneğin traktörle işlemeye uygun arazi büyüklüğünün en az 20 da olması gerektiği dikkate alınırsa işletme arazilerinin % 90’ının ekonomik olarak traktörle işlemeye uygun olmadığı görülmektedir. Ayrıca, sulama alanlarında parsellerin yarısından fazlasının yasal yolu yoktur. Parsellerin yarısının da sulama kanalına doğrudan erişimi Toplulaştırma sonrası parsel yapısı Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi bulunmamaktadır, Bu durum parsellere ulaşım ve sulama etkinliğini zorlaştırmakta, sınır anlaşmazlıklarına ve sosyal huzursuzlara yol açmaktadır. Arazi toplulaştırması düşünülmeden yapılan sulama ve drenaj projeleri hem yapısal sorunları daha da artırmakta hem de yatırım maliyetlerini artırarak kaynak israfına yol açmaktadır. Ülkemizde 8.5 milyon ha olan ekonomik sulanabilir arazinin 5,4 milyon hektarı sulamaya açılmış olup bunun 1.141.000 hektarında toplulaştırma (% 13)yapılabilmiştir. Çizelge 2. Sulamaya Açılan Alanlar (DSİ 2010) Sulama Alanı DSİ Sulamaları Mülga KHGM Halk Sulamaları Toplam Alan (Milyon hektar) 3.3 1.1 1.0 5.4 Oran (%) 61 21 18 100 Türkiye’de 1950’den bu yana DSİ ve Mülga KHGM tarafından değişik ölçeklerde 9000’in üzerinde sulama projesi tamamlanmıştır. Devlet tarafından sulama açılan 4,3 milyon hektar alanın 2 milyon hektarında (DSİ) sulama sonuçları izlenmektedir. Değerlendirmelere göre; Sulama oranı % 55, Sulama Randımanı % 40’lardadır(DSİ 2010). Sulama Oran ve Randımanları düşüktür. Bunda sulama alanındaki arazilerin küçük, parçalı ve dağınık olmasının payı önemli bir etkendir. Sulama, kırsal kalkınmanın itici gücüdür. Her sulama projesi aynı zamanda bir kırsal kalkınma projesidir. Kuru şartlarda Hububat-Nadas sistemi ile arazilerini işleyen çiftçiler sulama imkanlarının gelmesi ile her yıl tarlasını eke- bilmekte, ürün çeşitliliği artmakta, verim 2-5 kat artarken, tarıma dayalı sanayi gelişme imkanı bulmaktadır. Gıda üretiminin 2/3’ü sulanan alanlardan karşılanmaktadır. Ülkemizde arazi toplulaştırması, çiftçiler ve kamu yatırımları açısından da büyük önem taşımaktadır. Toplulaştırma sonrası parseller büyümekte, tarım teknikleri ve sulama metotlarının uygulanması kolaylaşmakta, parsel sayısı (% 40) azalmakta, parsel büyüklüğü (% 80) artmakta, her parsel yola ve sulama kanalına kavuşmakta, işletme merkezi ile parseller arasındaki mesafeler azalmakta, (50 TL/ha yakıt tasarrufu), sulama oran ve randımanları atmakta sınır anlaşmazlıkları giderilmekte, sosyal huzur sağlamaktadır. Toplulaştırma ile ürün verimlerinde çiftçi gelirlerinde önemli artışlar sağlanmaktadır. Arazi toplulaştırması sulama ve ulaşım gibi kamu yatırımlarında yatırım maliyetlerinin azaltılması ve yatırımların hızlandırılmasında da önemli bir araçtır. Özellikle toplulaştırmalı planlanan ve uygulanan yatırımlarda ortak kullanım alanı kesintileri(maksimum % 10), hazine arazileri ile takas, fiziki yatırımlardan tasarruf ve daha az kamulaştırma gibi nedenlerden dolayı yatırımlarda % 40’lara varan oranlarda tasarrufu sağlanabilmektedir. Uydu verileri ve en son hesaplama teknolojileri kullanılarak yapılan çalışmaya göre ülkemizde toplulaştırması yapılabilecek arazi miktarı 14 milyon ha olarak hesaplanmıştır. Bunun 8.5 milyon ha’ı sulu ve 5.5 milyon ha’ı da kuru alanları oluşturmaktadır. 357 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Çizelge3. Türkiye’de Arazi Toplulaştırması Yapılacak alanlar(2010) Konu 1 2 3 4 5 Alan (Hektar) Toplam toplulaştırma alanı Sulu tarım alanı Kuru tarım alanı Toplulaştırılan alan(1961-2010) Devam eden toplulaştırma alanı (2011) 2010-2014 TRGM Stratejik Plan hedefi 2014 Sonrası toplulaştırılacak alan Kaynak: TRGM 2011 Ülkemizde arazi toplulaştırması çalışmalarına 1961 yılında Mülga Toprak-Su Genel Müdürlüğünce Konya’da başlanmıştır. Mülga Toprak-su, Mülga Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve Tarım Reformu Genel Müdürlüğü olarak bugüne kadar toplam 1.141.000 hektar alanın toplulaştırması tamamlanmıştır. 14.000.000 8.500.000 5.500.000 1.141.000 2.438.000 5.700.000 4.766.000 3.3. Sulama ve Tarlaiçi Geliştirme Hizmetleri (TİGH) Arazi toplulaştırması ile dağınık parseller birleştirilmekte, her parsel yola ve sulama kanalına kavuşturulmaktadır. Böylece % 50 düzeyinde olan sulama oranları % 80’lerin üzerine yükseltilebilmektedir. Ülkemizde arazi toplulaştırması çalışmalarına son yıllarda hız verilmiştir. 1961-2002 Yılları arasında(41 yıl) 450.000 hektar (% 40) 2003-2010 Yılları arasında(6 yıl) 691.000 hektar (% 60) TOPLAM GAP Eylem Planı (2008-2012) kapsamında GAP illerinde DSİ Sulama projelerine paralel olarak 1 428 köyde yaklaşık 2 milyon 61 bin hektar alanda Arazi Toplulaştırması yapılması görevi Genel Müdürlüğümüze verilmiştir. Çalışmalar DSİ sulama projeleri ile koordineli olarak devam etmektedir. KOP, DAP ve diğer bölgelerde olmak üzere yılda 1 milyon ha alanda toplulaştırma başlatılmış ve 2023 yılına kadar tüm ülkede 1. Kuşak arazi toplulaştırmasının tamamlanması hedeflenmiştir. 358 1.141.000 hektar (% 100) Arazi toplulaştırmasının modern sulama projeleri ile birlikte eş zamanlı yapılması gereklidir. Bu gün sulanan tarım alanlarının; % 92’si salma sulama, %7’si yağmurlama ve %1’i de damla sulama ile sulanmaktadır(TUİK 2001). Büyük oranda salma sulama yapılması, su kayıplarını artırmakta, sulama oranı ve randımanını düşürmektedir. Toplulaştırma ve modern sulama şebekelerinin yanında tarla içi sulama sistemlerinde de yağmurlama ve damlama sulama sistemlerinin uygulanması bitki, toprak ve topografya şartları- Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi na bağlı olmak üzere % 30-80 oranında su tasarrufu sağlanabilmektedir. Özet olarak ülkemizde sınırlı olan ve her geçen gün daha fazla önem kazanan suyun verimli bir şekilde kullanılması ve sürdürülebilir yönetiminin sağlanabilmesi için arazi toplulaştırması ile birlikte modern sulama sistemlerinin yaygınlaştırılması zorunluluk arz etmektedir. 3.4. Çiftçiyi topraklandırma ve rekabet güçlerini artırma Kırsal alanda yürütülen tarım reformu uygulamalarından birisi de topraksız ve az topraklı çiftçilerin topraklandırılması çalışmalarıdır. Medeni kanun değişiklik yapılarak kırsaldaki işletmelerin yeter gelirli zirai aile işletmeleri kurabilecek büyüklükte (norm arazi) topraklandırılmaları ile rekabet güçlerinin artırılmasına yönelik çalışmalar kırsal kalkınma ve gıda güvenliği açısından da büyük önem taşımaktadır. Bakanlar kurulu kararı ile uygulama alanı ilan edilen yerlerde dağıtıma konu olan arazi büyüklükleri iklim, toprak, işletme ve bölge özellikleri göz önünde bulundurularak kuru ve sulu arazi (Norm arazi) olarak tespit edilmekte ve 4 yıl ödemesiz 10 yıl, faizsiz taksitle çiftçilere dağıtılmaktadır. Bugüne kadar 11 ilde 170 köyde 861 714 dekar hazine arazisi 12981 çiftçi ailesine dağıtılmıştır. 440.000 dekar hazine arazisinin dağıtımına devam edilmektedir. 3.5. Köy İmar Planlaması ve altyapı hizmetleri ölçüsünde en iyi çözüm yolarını bulmak için onaylanmış plandır. Eğitim alanları, spor alanları, sağlık ocağı ortak tesileri için yer ayrılabilmekte ve içmeuyu ve kanalizasyonu ile birlikte Kırsalın cazibesinin artırılması mümkün olabilmektedir. 4. TARIM REFORMU UYGULAMALARININ KIRSAL KALKINMA İÇİN ÖNEMİ Tarım reformu uygulamalarındaki amaç tarımsal altyapı sorunlarını çözerek tarım işletmelerin gelirlerini artırmak ve kalkınmalarını sağlamaktır. Kırsal alanda temel kaynak toprak ve kaynaklarıdır. Sulanan alanlar yeni ürün çeşitleri ile birlikte verimi ve geliri yüksek ürünler için fırsat alanlarıdır. Bitkisel üretim yanında meraların bol olduğu bölgelerde hayvancılığın geliştirilmesi, yem bitkisi üretiminin bol olduğu yerlerde de kültür hayvancılığının yapılması, arıcılık, sebzecilik, meyvecilik, el sanatları gibi yerel ve bölgesel özelliklere göre gelir getirici faaliyetlerle çeşitlendirilmesi kırsal kalkınma projelerinin öncelikleri arasında yer almaktadır. Tarım reformu uygulamaları kırsal kalkınmanın sağlanması için gerekli temel düzenlemeleri ve uygulamaları içermektedir. Bu nedenle kırsal kalkınma; kırsalda mevcut olan toprak, su ve gelir getirici faaliyetler gibi potansiyel kaynakların geliştirilmesi ile faydalananlarının artırılmasını içeren bir dizi süreci ve faaliyetleri içermektedir. Köy İmar planı, yerleşim alanındaki insanların sağlığını korumak, sosyal ve kültürel gereksinimlerini, iyi yaşama düzenini, çalışma koşullarını ve güvenliğini sağlamak amacıyla oturma, çalışma, dinlenme, ulaşım gibi işlevler arasında var olan ve sağlanabilecek imkanlar 359 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Şekil 3. Kırsal Kalkınma Altyapı, Üretim ve Geliştirme İlişkisi Kırsal kalkınmada kırsal altyapının geliştirilmesi ve potansiyel üretim kaynaklarına uygun hale getirilmesinin yanında hedef odaklı (Pazar, Sanayi ve İhracat) üretimin yaygınlaştırılması gerekmektedir. arazilerin üretim kapasiteleri ile birlikte sermaye kıymetlerini de artırmaktadır. Düzgün şekilli, yola ve sulamaya erişim sorunu olmayan büyük parseller sözleşmeli tarım için cazip olmakta ve kira gelirlerini yükseltmektedir. Her sulama projesi aynı zamanda bir kırsal kalkınma projesidir. Kuruda hububat nadas sistemi ile tarım yapana işletmeler 50 TL/ da gelir elde ederken, sulama ile şekerpancarı, pamuk, patates, fasulye, mısır, ayçiçeği, domatesi, yonca gibi geliri yüksek ürünlerle gelirini 6 kat artırarak 300 TL/da a çıkarabilmektedir. Yonca üretimi ile hayvancılığı geliştirebilmektedir. Üretim potansiyeli yüksek olan yerlerde temel sorun üretilen ürünlerin pazarlanmasında yaşanmaktadır. Bu nedenle örgütlenme, ürünlerin işlenmesi, standardizasyonu, ambalajlanması ve değerlendirilmesi büyük önem taşımaktadır. Arazi toplulaştırmasının modern sulama sistemleri ile birlikte planlanması ve yapılması 360 Kırsal kalkınma projeleri ile kırsalda kişi başına belirli refah düzeyini yakalamak hedeflenmektedir. Toplumun ekonomik ve sosyal yapılarındaki değişiklikler, toplam yatırım artışı (sermaye oluşumu), daha yüksek verimlilik ve tam istihdam, kişi başına düşen reel gelir artı- Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi şı gibi kriterler de kalkınmanın varlığını göstermektedir. 5. ARDAHAN - KARS - ARTVİN KIRSAL KALKINMA PROJESİ Ülkemizde son yıllarda bölgesel ve yerel pek çok entegre kırsal kalkınma projeleri uygulanmaya başlanmıştır. Ulusal bütçe katkıları ile birlikte AB, IFAD, Dünya Bankası, FAO, UNDP ve JICA gibi dış finans kaynaklı kredi ve hibelerin kullanıldığı bu tür projelerin çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Proje Karakteristikleri 1 Proje Adı 2 Amaç 3 Proje Süresi 4 Proje Uygulamaları 5 Finans Kaynağı ve Yatırım Tutarı 6 Proje Bileşenleri 7 2011 Bütçesi Ardahan, Kars ve Artvin Kırsal Kalkınma Projesi; Uluslar arası Tarımsal Kalkınma Fonu(IFAD) ve Hazine Müsteşarlığı arasında 12 Nisan 2010 tarihinde ikraz anlaşması imzalanmış ve 7 Mayıs 2010 tarih ve 2010/424 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe girmiştir. Proje kapsamında; •Proje illerinde görev alacak personel belirlenmiş ve 2011 yılında faaliyetlerin gerçekleştirileceği ilçe ve köylerin seçimi tanımlanmıştır. •19 Nisan 2010 tarihinde Kars İlinde Proje ile ilgili bilgilendirme toplantısı yapılmıştır. •Proje Uygulama Rehberi ve Yıllık Çalışma Planı ve Bütçesi hazırlanarak onaylanmıştır. Ardağan, Kars, Artvin Kırsal Kalkınma Projesi Ardahan, Kars ve Artvin illerinde tarımsal üretimde gelişme sağlayarak kırsal yoksulluğun azaltmak; - Kırsal üreticilerin (kadın, erkek) gelirlerini artırmak, - Bu üreticilerin üretim ve ticaret kapasitelerini geliştirmek 2010 -2015 - Hayvancılık faaliyetleri için toplam 7 ilçede (Ardahan 3,Kars 3, ve Artvin 1 ilçe), - Bitkisel üretim faaliyetleri için 3 ilçe (Ardahan 1,Kars 1 ve Artvin”de)olmak üzere 10 ilçede,160 köyde gerçekleştirilecektir. - İFAD Kredisi : 19,2 Milyon ABD Doları - İç kaynak : 3,2 Milyon ABD Doları - Faydalanıcı Katkısı : 4.0 Milyon ABD Doları TOPLAM : 26,4 Milyon ABD Doları 1. Küçük Üretici ve Tarım Dışı İşletme Yatırımları - Hayvansal Üretim Uygulamalarının ve Yen Tabanın İyileştirilmesi - Meyve-Sebze Üretiminin İyileştirilmesi - Tarım Dışı İstihdam Alanlarının Desteklenmesi 2. Köy Altyapı Yatırımları 3. Kurumsal Güçlendirme ve Proje Yönetimi - Kurumsal Güçlendirme ve Kırsal Halkın Bilinçlendirilmesi - Proje Yönetimi 600.000 TL (iç kaynak 150.000 TL, dış kaynak 450.000 TL) 361 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi •Hazine tarafından Merkez Bankası nezdinde proje özel hesabı açılmış ve proje uygulamalarına esas olmak üzere UNDP ile hizmet anlaşması 16.12.2010 tarihinde imzalanmış ve proje faaliyetlerinde kullanılmak üzere 2010 yılı ödeneğinden 1.000.000 ABD doları Bütçenin UNDP’ye aktarımı gerçekleştirilmiştir. •28 Şubat - 3 Mart 2011 tarihlerinde İl müdürleri ve projede görev alacak tüm personelle Antalya’da “Proje Başlangıç ve Bilgilendirme“ toplantısı yapılmıştır. Toplantıda proje hakkında genel bilgiler verilmiş, proje bileşenleri, organizasyon ve uygulama, projenin finansmanı, satın alma prosedürleri hakkında detaylı bilgiler verilmiştir. •Proje başlangıcında proje kapsamındaki köylerde “Proje Base-line Çalışması” yapılmıştır. •2011 sonbaharında örnek demonstrasyonlar için planlama çalışması yapılmış ve proje bütçesinden tohumluk alımları yapılmıştır. •İllerin ihtiyaç duyduğu ofis, araç ve ekipmanların satın alımı yapılmış ve illere gönderilmiştir. •Proje yönetim biriminde istihdam edilmek üzere Proje Koordinatörü, Satın alma ve Finans görevlisinin işe alımı yapılmış ve görevine başlamıştır. Saha mühendisi alımı çalışmaları devam etmektedir. •Taslak Eş Finansman Klavuzu hazırlanmış ve onay için İFAD’a gönderilmiştir. •2012 bütçe çalışmaları devam etmektedir. 2011 YILINDA YAPILACAK ÇALIŞMALAR •Ardahan ilinde yapılacak Hayvan Pazarının inşaatı için gerekli projenin ihalesine çıkılacaktır. •2011 yılı faaliyetleri kapsamında hayvansal üretimde verim artışı ve pazarlama, kırsal altyapı eksikliklerinin giderilmesi, bahçe bitkileri 362 üretimlerinin geliştirilmesi, pazarlama, kurumsal kapasitenin güçlendirilmesi faaliyetleri yürütülecektir. Bu kapsamda; -Hayvan barınaklarının iyileştirilmesi -Yem bitkisi üretiminin geliştirilmesi -Sebze ve meyve üretiminin geliştirilmesi, -Mera yollarının ve hayvan içme sularının iyileştirilmesi, -Kanalizasyon, sulama vb kırsal altyapıların iyileştirilmesi, -Ardahan ve Artvin illerinde bir hayvan pazarının kurulması, -Artvin ilinde Sebze Üreticileri Birliği’nin desteklenmesi, -Proje personeli ve çiftçilere yönelik eğitim çalışmaları gerçekleştirilecektir. 6. SONUÇ VE ÖNERİLER Ülkemizde tarım toprak ve su kaynaklarının korunarak geliştirilmesi ve faydalarının artırılması için toprağın verimli bir şekilde işletilmesi, tarımsal üretimin artırılması, üretilen ürünlerin pazarlanması, değerlendirilmesi ve milli ekonomiye katkısının artırılmasını sağlayacak bir tarımsal yapının kurulması büyük önem taşımaktadır. Bu amaçla; Ekonomik işletmeye elvermeyecek şekilde parçalanmış tarım arazisini mümkün olduğu kadar genişleterek toplulaştırmak, yaşayabilir ve rekabetçi işletmeler kurulmasını sağlamak, marjinal işletmeleri ekonomik işletmeler haline getirecek önlemler almak, Medeni kanundaki gerekli değişikliğin yapılarak tarım işletmelerinin optimum büyüklüğün altına düşecek şekilde parçalanmalarını önlemek, Tarım işletmelerinde ölçek sorununun çözümüne yönelik çalışmalar yapmak. Sulama alanlarında sulama ve üretim verimlili- Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi ği artırıcı tedbirler almak. İşletmelerin rekabet güçlerini artırıcı çalışmalar yapmak Toprak-insan ilişkilerinin özellikler taşıdığı yörelerde ekonominin ve toplumun ihtiyaçlarına göre düzenlemeler yapmak, bu yörelerde ekonomik, sosyal, ve kültürel gelişmeleri hızlandırmak. Tarıma dayalı sanayi özendirerek istihdam sağlamak, Yerel ve bölgesel nitelikli entegre kırsal kalkınma projeleri ile üretim imkanlarını artırmak, üreticileri tarım ve tarım dışı gelir kaynakları ile desteklemek, eğitim, sağlık, ulaşım ve güvenlik sorunlarının çözümü ile yaşam alanlarının cazibesini artırmak sürdürülebilir bir tarım sektörü için de büyük önem taşımaktadır. KAYNAKLAR • AKSOY,S.,1984. Tarım Hukuku, A.Ü.Ziraat Fakültesi Yay.No:907, Ders Kitabı:254, Ankara, s.263 • DSİ 2010, Faaliyet Sonuçları Raporu • ÖZKAYA E., 2008. Tarım Reformu Çalışmalarının Uygulama Alanlarında Kırsal Kalkınmaya Etkileri, Yüksek Lisans Dönem Projesi, AÜ. Fen Bil.Enst. • TUIK 2001, Genel Tarım Sayımı Sonuçları • TRGM, 2011, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2010 Faaliyet Sonuçları Raporu 363 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi 364 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Doç. Dr. Erdoğan ALTINKAYNAK GENERAL DOKTOR YAKOV KEFELİNİN ANILARINDA KARSIN YENİDEN İNŞASI VEYA ONARIMI DOÇ. DR. Erdoğan ALTINKAYNAK1 General Dr. Yakov Kefeli, Kırım Karay Türklerindendir. Çarlık dönemi Rus Ordusunda Tabip olarak görev yapmış, pek çok savaşa girmiş, Ekim ihtilali ile birlikte Odesa’da kurulan Cumhuriyette bakanlık görevi üstlenmiş, İhtilalcıların Odesa’yı almalarıyla buradan ayrılarak önce İstanbul’a ve oradan da Fransa’ya geçmiştir. Kars’tan sonra Trabzon’da da işgal ordularının belediye başkanı olarak görev yapmıştır. Amiral Kolçak ile de bir tanışıklığı vardır. Biz bu aıları, onun ahfadından olan ve Fransa’da yaşayan Michael Kefeli’den, Kırım’da yapılan bir Karay toplantısına katıldığımızda aldık. Dr. Kefeli’nin Trabzondaki yıllarına mahsus anılarını Rusca olarak Kırım’da, Tasa Palkanova tarafından tez hazırlanmıştır. Trabzon’daki yıllarına ait anıları Türkiye Türkçesine çevirerek Trabzon’daki Türk Ocağının düzenlediği sempozyumda sunmuştuk. Burada, aslında bir tebliğ sunmuyoruz. Bu yüzden anıları olduğu gibi Türkiye Türkçesi ile aktarıyoruz. Her halde, pek çok sosyal ilimler disiplin dalında bu anılar kaynaklık edecektir. ANILAR Gece treni ile ben Kars’a yola çıktım ve 1916 yılının 5 Şubatı dünyadaki en sıkıcı şehirlerin birine geldim. Hava çok ayazdı ama gökyüzü açık ve güneşli idi. Bu, Kars ikliminin özelliği. Şehrin rakımı Ermeni platosunda 6000 futtu. Yükseklikte yerleştiğinden dolayı kışlar çok serttir ama daha çok sıfır altında olan zaman gecedir. Gündüz dağ güneşinin parlak nurları altında kar erimeye başlıyor. Yollarda buzlanma, burası için sıradan bir olay. Güney Rusya’da II. Katerina ve Potemkin tarafından kurulan şehirlerde olduğu gibi geniş ve düzgün yerleşmiş biçimde. Şehrin planı galiba, Rus-Türk Savaşı zamanında General Loris-Melnikov tarafından alınınca Ruslar tarafından yapılmıştı. 1 Ardahan Ünv., İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi, THB. Öğretim Üyesi. [email protected] 365 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi İstasyondan şehre, askeri hastanelerin yerleştiği kışlalar arasından su yolları ile çevrilmiş şoseden gitmek zorunda kaldık. Galiba burası şehrin en güzel kısmı idi. Ondan sonra yol şehrin merkezine doğru saptı ve biz geniş kare biçimindeki meydana geldik. Meydandan biz sağa saptık ve bir dağ çayı olan Kars Çayı’naı’na doğru inen ana caddeye çıktık. Cadde şose şeklindeydi ama neredeyse iki yıl süren savaş sırasında şehirden geçen çok sayıda askeri yük araçlarından dolayı çukur çukur olmuştu. Üç-beş mahalleden oluşan bu caddede birkaç iki katlı ev ve sağ tarafta bir üç katlı ev vardı. Sonuncusunda şehrin en iyi oteli yerleşmişti. Ben orada kaldım. Tren istasyonundan otele kadar giden yolun üzerinde tek bir ağaca, tek bir çalıya rastlamadım. Üzerimi değiştirip General A.V. Şvarts’ın yanına gittim. Arabacım ana caddeden, daha Roma imparatorluğu döneminde inşa edilen, eski köprüye doğru indi. Sağda, dağın eteğinde, biraz yüksekte büyük olmayan ve Türkler döneminden kalan bir şehir göründü. O Asya rengini ve dar sokaklarını korumuştu. Burada eskiden savaş başlayınca Türkiye’ye kaçan yerli Müslümanlar oturuyormuş. Onların harabe olmuş haneleri boştu. Ana cadde Kars Çayı’na kadar gelen yerde çayın her iki tarafından 150–200 metre yükseklikte olan kayalık başlıyordu. Orada eski Türk küçük kaleleri ve yeni Rus bataryaları bulunuyordu. Uzun taş köprüden benim arabacı Kars Çayı’nın sol kıyısına geçti ve sağa, gürültülü akan dağ çayının hemen kıyısında duran, neredeyse bir grup taş binaya doğru yöneldi. Çay boyunca solda ve biraz yüksekte kubbeleri daire şeklindeki cam pencerelerle dolu taştan birkaç Türk hamamı göründü. Çayın sol tarafından uçurum boyunca yükseğe tırmanan ve onun en son noktasına çıkan şose gidiyordu. O, kalenin mühendislik ve topçu ko- 366 mutanlıkları yanından geçip, yazın masalsı güzelliği ile göz kamaştıran yaban gelinciklerinden oluşan halıyla kaplı düzlüğün, geniş, açık, alanına doğru gidiyordu. Dar dağ boğazında rüzgâr esiyor ve bir karanlık hüküm sürüyordu. Hızlı akan Kars Çayı şoseye su sıçratıyordu. Nemliydi ve hiç iç açıcı değildi. Şaşırdım ama kalenin kumandanının evi (aynı zamanda o, Kars bölgesinin genel valisi de idi), karargâhı ve kalenin bütün idaresi burada bulunmaktaydı. Birkaç dakika sonra artık kale kumandanı ve genel valinin evindeydim. Generalin odasına girdiğimde Aleksey Vladimiroviç battaniyelere sarılı bir şekilde koltukta oturuyordu. Görünüşe bakılırsa hasta ve zayıf düşmüştü. Antonina Vasilyevna (generalin eşi) odaya alırken uyarmıştı: Aloşa hasta, lütfen 10–15 dakikadan fazla, işlerle yormayınız.” Bu yüzden selam verip onun benim ailem ve yolculuğum hakkında sorularından sonra hemen dinlemeye başladım. Sevimli Aleksey Vladimiroviç, zayıf sesiyle bana şunları anlattı: —Büyük prens tarafından, Kars’ı, bütün Kafkasya Ordusunun güvenebileceği I. sınıf modern bir kale yapmam emredildi. Bunun için 9 milyon ruble para verildi. (1915 yılı sonu için bu büyük paraydı) Bütün işler bir inşaat döneminde yapılmalıydı. Yani mümkün olduğu kadar acil olmalıydı. Çünkü Kars’ta inşaat dönemi iklim şartlarına göre nisanda başlayıp ekimde bitmekteydi. “ - Şehirde tifüs hastalığı var. Geçen sene kolera ve lekeli humma vardı. Su kemerleri yok, yollar taşla örtülü değil, alt yapı yok. Şehir olacak kalenin merkezi sıhhiye açısından I. sınıf kaleye ve ona harcanan paralara uygun olmalı. Ben bu büyük ve önemli işe sizi görevlendirmek istiyorum. Size hemen bugün kalmanız için oda verecekler, telefon bağlayacaklar, araba, yazılarınızı yazan bir sekreter ve nöbetçi verecekler. Benim adımla askeri valiye ve başka yöneticilere gidin. Kars’ı Rusya’ya bağlama Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi döneminden beri Rus idaresi burada ne yapmayı planlıyordu bir öğrenin ve sizin fikrinize göre neler yapılmalı bana anlatın. Unutmayınız, zaman çok az. Ekim sonuna kadar ancak. Her yerde benim adımla hareket ediniz. Biliyor olmalısınız, Yevgeniy Konstantinoviç Nojin buralarda ve askeri vali karşısında özel sorunlar memuru görevinde.” —Evet, evet ben onunla yazıştım ve derhal onun yanına gideceğim diye yanıtladım. Kumandanın evinden direk Y. K. Nojin’in yanına gittim ve o ev ayarlayıncaya kadar beni yanına aldı. Nojin ile ben ve General Şvarts Port-Artur’da kuşatma sırasında tanışmıştık. Yevgeniy Konstantinoviç Moskova’daki “Russkoye slovo” (Rus Sözü) gazetesinin askeri muhabiri idi. Rus-Japon savaşı bitince biz hepimiz Petersburg’ta otururken bir birimizle görüşmeye de devam ettik. Aleksey Vladimiroviç Nojin’le iyi münasebetteydi. Şvarts, ilk karısı vefat edince Port-Artur konusunda doktora tezi yazıyordu ve sık sık öğle yemeğine Port-Artur’da beraber olduğu insanları, beni ve Nojin’i de çağırıyordu. Şvarts’ın öğle yemeğinde kıvamına gelen Y. K. Nojin ile arkadaşlığımız Kars’ta görevli olduğum sürece bana çok yararlı oldu. Hasta general ve Nojin hariç Kars’ta kimseyi tanımıyordum. Aleksey Vladimiroviç’in hasta olması sebebiyle beni yeni yerde yönlendiren tek kişi Nojin idi. O, Kars’a Şvarts’ın daveti üzerine ancak bir ay önce gelmiş olsa da etrafı ve şehirdeki en önemli simaları çok iyi biliyordu. Ayrıca, Askeri Vali General Suşinskiy’i de iyi biliyordu. Onun yanında özel sorunlar memuru görevi yapmaktaydı. Benim için bu çok önemliydi çünkü şehir askeri vali emrindeydi. General Suşinskiy 60 yaşları civarında, bütün hayatını Kafkasya’da askeri halk idaresinde görevli olarak yaşayan bir ihtiyardı. Çok durgun, yaşlı, pek faal olmayan yorgun bir bekârdı. Bu terk edilen yörelere de, savaşın hazırladığı yeni hayata da ayak uyduramayan kişi, tam bir ilçe bürokratı olarak, eski düzenle uyuşmayan yapılanma reformlarını yönetemezdi. Ayrıca bölgenin ve Kars gibi bir şehrin çok sınırlı maddi kaynakları vardı. Şehrin Gürcü polis müdürü, vilayet sekreteri görevinde, çok dar bir eğitimli (galiba lise öncesi) 50 yaşları civarında, aynı zaman Kars şehrinin başkanı da gibiydi. Onun idaresinde yönetim olarak mı yoksa şehir meclisi olarak mı, iki tane daha yerli insan vardı. Biri eğitimi kısıtlı olan yerli Rum idi, diğerini de ancak bir ara görmüştüm. Askeri valinin yardımcısı Albay Şmerling Kafkasya civarı askeri halk yönetimi memurları arasında pek sık rastlanmayan bilgin biriydi. Bölgeyi ve burada faaliyet verenleri çok iyi biliyordu ve modern çağa ve insanlara çok kolay uyum sağlayan ve valiye de etkisi olan biriydi. Ama bugüne kadar bu bölge ve şehir için hiçbir yenilik aramamış ve pasif bir şekilde günlük hayatla ilgili şeyleri ancak yapabilmişti. Ama gerekirse kaçınılmaz yenilikler yoluna da girebilirdi ve bu yeniliklere ihtiyar valiyi de çekebilirdi. Nojin tarafından Kars’ın önemli yöneticileri için verilen karakteristik tanımlama böyleydi işte. Bu insanlarla yakından tanışıp birlikte çalışacaktım. Kars’a kısa bir zaman için General Şvarts’ın şahsi daveti üzerine gelmiştim. Ve tamamen gönüllü olarak onun emrinde, Petersburg’ta şehir idaresinde çalıştığımdan dolayı bana pek yabancı olmayan şehri yenileme alanında çalışmak için. Deniz bakanlığı bu kararı resmi bir şekilde beni Şvarts yanına göndererek iyice sabitlemiş oldu. Genel valinin kanunlara dayalı görevlerinden dolayı, General 367 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Şvarts’ın emrine değil de General Suşinskiy’in emrine gireceğim gibi görünüyordu. Belki de şehrin polis müdürünün… Çünkü o şehir başkanı gibi görülüyordu. Böyle bir durum benim General Şvarts ile çalışma isteğime ve Deniz Bakanlığında ve Petersburg şehir idaresinde kayıtlı olan görevlerime de ters düşmekten ziyade General Şvarts’ın bana yüklediği görevin çözümlenmesi için de sonuçsuz olabilirdi. Çünkü belediyenin içinde bulunduğu durum ortadaydı. Ne kendi görevleri ve haklarında zayıf kalan Askeri Vali Suşinskiy ile ne hâkimiyeti ve teknik kabiliyeti güçlü olan ve iyi bir maddi duruma sahip olan Genel Vali Şvarst ile ne de hiçbir etkisi olmayan polis müdürü ile: hiç birisiyle hiçbir şey yapamazdım. Tek dayanağım, iyi niyet, bana sıhhi açılardan deniz bakanlığınca verilen görevlerden edindiğim teknik donanım ve tecrübem (Port-Artur’dan sonra). Durum hiç iç açıcı değildi. Bana General Şvarts’ın verdiği yetkiyi kullanarak müdürleri ziyaret etmek ve general adıyla iş yapmak, yapılacak işin özünü ve Kars bölgesinin müdürlerini de tanımak adına, ilk önce askeri valiye gittim. Askeri vali, rutubetli, soğuk ve rüzgâra açık dağ boğazında devletin verdiği askeri tip bir evde oturan kumandandan farklı olarak fevkalade yeni bir evde, güneşi her yönden gören çok büyük odaları olan bir sarayda yaşıyordu. Askeri valinin bu sarayı şehrin iyi bir yerindeydi. Evin bir tarafı geniş, şehre paralel giden bir vadi önünde dik bir uçurumun üzerinde asılı duruyordu. Evin mobilyaları evin yeniliğine uygun ve saray havasını andırıyordu. Büyük salonun ortasına, askeri valinin, pencereleri vadiye bakan ve güneş alan çalışma odası karşında, kocaman, güzel bir halı seriliydi. 368 Vali ile ilk konuşmalarımızdan anladığım kadarıyla (ben daha çok susup dinlemeyi tercih ettim) onun yeni kumandanın düşünceleri ile pek memnun olmadığını anladım. Yapılacak işlerin sırasında çıkacak belediye ve hukukla ilgili zorluklar konusunda da beni uyardı. Çok zamana ve paraya ihtiyaç olacağını da söyledi. Kendini şehir başkanı olarak göstermeye çalışan şehrin polis müdürü cahilliği, eski kafalılığı ile beni iyice üzdü. Şehrin bütçesi ile ilgili soru verince garip özellikleri ortaya çıktı. Aktifler 200 bin rubleden aşkındı. Bu barış döneminde böyle bir küçük şehir için iyi paraydı. İş için lazım olacak paraları konuşmaya başlayınca da, onların, aktiflerin yarısına bile gelmediği açıklandı. Bu çok garip bir bürokratik özellikten doğan bir durumdu: bütçenin aktiflerine, neredeyse 1877–1878 Rus-Türk savaşı zamanından, Kars’ın Rusya’ya bağlanmasından, toplu olarak kalan borç kalıntıları dâhil edilmişti. Kurmaca gelirleri çıkarıp bütçeyi gerçek çerçeveye sokma cesaretini hiçbir iktidar göze alamamıştı işte. Benim illa da ziyaret etmem gereken üçüncü insan, bölge tıp müfettişi idi. Ben ondan iyi duruma getirmem gereken şehirdeki genel sıhhi vaziyetle ilgili daha çok sıhhi teknik bilgi almayı planlıyordum. Ama tıp müfettişi Gogol tipli biri çıktı. Eski tozlu dosyalarla dolu kocaman odada, küçük bir masa başında rengi solmuş, uzun, kirli, demir düğmeli bir kaftan giyen Ermeni asıllı bir ihtiyar oturuyordu. O çok nezaketli bir şekilde beni karşılayıp karşısına oturttu. O’nun dış görünümüne şaşırmıştım. Kel kafalı ve eski tıraşlı yüzünde iki kocaman kalın etli kulak belirgin görünüyordu. Sıhhiye kısmı ile ilgili inşaat işleri konusunda hiçbir açık ve düzgün fikre kavuşamadım. Bütün bilgi, şehirdeki bulaşıcı, salgın hastalıklardan ibaret idi. Ama buna da pek inanamıyor- Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi dum çünkü şehirde iyi yapılan bir sıhhi kontrol yoktu. İhtiyar çok konuşuyordu, ihtiyarlara özgü bir şekilde mülayimdi ve iyi kalpli bir amca gibi görünüyordu ki ben daha fazla onu yormamak için kafamdaki soru işaretleri ile askeri vali yardımcısına gitmeye karar verdim. Nojin onu çok övmüştü. Albay Şmerling bana beni ilgilendiren sorunlarla ilgili daha açık ve düzgün bilgi verdi. O sadece günümüzdeki durumu değil geçmişteki durumları da işi iyi bilen biri olarak açıklığa kavuşturup anlattı. Albay Şmerling şehir merkezinde güzel bir evde kalıyordu. Odadaki mobilya çok ilginçti. Bunlar orijinal Kürt halısından yapılan paravanalar idi. Bayağı bir sert yünden dokunan ama güzel, Doğuya özgü desenli, koyu mat renge boyanan halı, insan boyundan azıcık kısa idi ve dallardan oluşan iskelete yaslandırılmıştı. Bu paravanlar toplanınca dik şekilde koyuluyor ve dalgalandırılıp açılıyordu. Yani uzununa dik duran halıdan bir paravana ortaya çıkıyor ve o, odayı çok konforlu bir biçimde yarım kapalı köşelere bölüyordu. Avrupa için yabancı olan bu tip mobilyayı ben ilk kez Albay Şmerling’in evinde gördüm. Aynı paravandan kendime de almak istemiştim ama savaş, bölgedeki günlük hayatın ihtiyaçlarını arka plana atmıştı. 1916 yılının şubatında böyle mobilyayı bulmak artık imkânsızdı. Savaş yıllarında kale idaresi yerli halktan dominant olduğu için şehirdeki sıhhiye işleri de kale işleri ile görülmekteydi. Önce kale mühendislerinin müdüründe, sonra da kale doktorunda oldum. İkisi de ihtiyar ve bu bölgenin, Kars şehrinin eski sakinlerindendi. Birincisi, askeri mühendis, ünlü bir tarihçinin soyadını taşıyordu. General Kostomarov aşırı bürokrat biriydi ve Petersburg’taki askeri ku- ruldan izin almadan (bunun için de yıllar gerekiyordu) kale ve su kemerinde küçük bir değişikliğin bile yapılmasını mümkün bulmuyordu. Kars gibi bir kasabada yirmi yıla yakın bir süre hizmet eden ve çok ağırdan düşünüp taşınan biriydi o. İkinci şahıs, doktor, çok güzel bir arabada gezen ve ne şehirle ne de onun hijyen durumu ile ilgilenmeyen bir ihtiyardı. Sadece kaledeki hastaneye bakıyordu ve yeni işlere pek girişmek istemiyordu. Onlardan aldığım bilgiler yine de benim için çok yararlı oldu. Teknisyen, mühendis ve uzman doktorun verdiği fazladan bilgi olarak, bana verilen görev de, savaş döneminde, resmen onların elindeydi. Şehrin sıhhiye durumu ile ilgili hemfikir olan yerli yöneticilerin genel bilgileri çok açıktı. Ama bu olanlardan kimse kendini suçlu bulmuyordu. Bence kimse şahsen suçlu da değildi. Belge ve bulguları öğrenince bunun doğru olduğu kanaatine vardım. Suç, bölge ve devlet idaresindeydi. Çünkü onlar bu bölgede otuz yılı aşkın bir süre belediye düzenini, çok basit ve polisiye bürokrasisi düzeyinde tutuyorlardı. Gördüğümün sonuçları hiç de iç açıcı değildi. Önümüzde çok zorlu bir iş vardı. Bu işin zorluğunu ve kısa süre içine sığmasını tahmin etmek zordu. Özellikle bütün işin generalin dediği gibi nisandan ekime kadar bitmesi gerektiği düşünüldüğünde… Hangi teknik personel yapacak bu işi, hiç bilemiyordum. Elde olan kadroyu teknik uzmanlıktan geçirmek ve aralarından ekip elemanlarını iyi seçmek zorundaydık. Genel valinin elinde olan parasal ve teknik durum da tarafımca bilinmiyordu. Yevgeniy Konstantinoviç Nojin tarafından verilen idare kadrosunun karakteristiği şah- 369 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi si tanışmam sırasında kanıtlanmış oldu. Albay Şmerling hariç, pek iç açıcı değildi. İdareciler arasındaki idari oran da pek iyi değildi. Kısa bir süre içinde yapılması gereken işlerin boyutu ve silik hatları; tam bir idare, teknik donanım ve büyük paralar istiyordu. Gün gibi açıktı, eğer geniş yetkiye sahip kumandan ve genel vali bu işleri kendi ellerine almazlarsa başka yerli idare (vali, polis müdürü, tıp müfettişi) bu işin altından kalkamazdı. Sadece işi bilmedikleri için değil, geniş yetkiye sahip olmadıkları için de… Fakat beni daha çok başka bir şey yormaktaydı. Bu işin içinde haklarım ne kadar olacak ve gelecekte, Kars’ta sağlıklı bir sıhhiye oluşturacak olan orkestrada üstlenmem gereken rol ne olacak? İlk 10 dakikalık görüşme sırasında hasta General Şvarts bütün görevi benim üstlenmem gerekeceğini anlatmaya çalıştı. Yerli idarecilere beni teknik bilgi toplamak için gönderdi ve gelecek yaz için ne yapmamız gerektiği hususunda bir rapor bekliyordu. Tabii en olumlu cevabı ancak mühendislerle görüşünce verebilirdim. Fakat bu kadar idareciyi tanıyınca artık anladım ki bu kadar kısa bir süre içinde bu işi başarabilmek için yerli idarenin elinden hakları almam veya onların emri altına girmem gerekiyordu. İlki gibi ikinci sorun da çözülemezse General Şvarts’ın verdiği görevden çekilmem gerekiyordu. Başka yol görmüyordum. General Swarts, Kars Kalesinin ve bölgesinin genel valisi sorumluluğu haricinde, Kars Kalesinin inşaatından da sorumluydu, bunu söylemeyi unutmuşum. Bu yüzden inşaat işleri diğer iki görevden ayrılmış gibiydi. 370 Savaş durumuna uygulanan bu düzen, inşaatçının fonksiyonlarını, savaş dönemi dışında bile bağımsız kıldığını da göz önünde bulundurmuştu galiba. Cephedeki olayların gelişmesiyle göründü ki görevlerin böyle geniş şekilde ayrılması uygulama açısından daha uygundu. Nojin ile oluşan durumu çok tartıştık ve o, benim fikrimi de önemseyerek onlara karşı çok iyi bir çözüm gösterdi. Vali-General karşısında kalem odası vardı ve o, tek memur ve iki yazıcıdan oluşmaktaydı. Bu kalem odasının görevi, çok az sayıda bölgeden çıkış ve girişlere izin vermekten ibaretti. Nojin bana Genel vali karşında da Kars şehrini yenilemek için aynı kalem odasını uygulamayı tavsiye etti. Ben bu konuyu General Swarts’a bildirmeli ve onun yönetimini de kendim yapmalıydım. Bu iş için para ayrılmasına gerek yoktu. (Maaşımı Deniz Bakanlığından alıyordum). General-Vali de savaş durumunda bu gibi emirleri vermeye yetkiliydi. Genel valinin Kars şehrini yenileme projesinde kalem odası müdürü olmam beni doğrudan General Şvarts’ın emrine verip, başka yerli, hem askeri ve hem de sivil idarecilerden biraz uzak düşürmekteydi. Kimsenin müdürü de değildim aynı zamanda. Bir program dâhilindeki görevim General-Valinin karargâhı ve kale kumandanının bu sorunla ilgili müdürü olmaktı. Geçici olarak askeri vali ve polis müdürü (sivil taraftan) ile kale doktoru ve kale mühendislerinin denetleyiciliğiydi (askeri taraftan). Ama en önemlisi, karargâhın müdürü gibi bir görevi, yakında yapılacak işleri belirlemem ve gerçekleştirmem gereken mühendislik güçlerine de uygulamalıydım. Onların sıhhi ve teknik durumunu projelendirme, sonra da hazır olan yapıları kullanım için kale, vilayet ve şehir ida- Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi recilerine aktarılması, kısaca hepsinin sorumluluğu üzerimdeydi. Tıbbi, teknik ve maddi konuların tamamı General-Valiye benim aracılığımla bildirilmeliydi. Generalin emirleri de yerel idarecilere tarafımca iletilecekti. Böylece kimsenin haysiyeti bundan incinmeyecekti. Kars’a geldiğimin 3. gününde yine General Svarts’a gittim. O hala hastaydı. İşle ilgili kısa tuttuğum rapordan sonra genel vali (ve komutan), Nojin ile yaptığımız projeyi imzaladı. Proje, bizim tasarladığımız kalem odası ve oraya müdür olarak atanmam ile ilgiliydi. Karar, Kars bölgesinin yerel basınında yayınlandı ve göreve geldim. Erzurum’un alınmasından sonra General Şvarts Kars’taki üç zor görevin haricinde Erzurum kalesinin inşaatından da sorumlu kılındı. Daha sonra General Lyahov’un Trabzon’u alması ile sağlamlaştırılmış Trabzon bölgesinin inşaatından da o sorumlu oldu ki bu artık onun sorumluluğunda olan üçüncü kale idi ve sonrasında o oraya taşındı. Fakat kısa bir süre sonra üç kaenin yapımı sorumluluğunu üstünde tutan General, Kars Bölgesindeki Valilik ve Kalenin sorumluluğundan alınarak, Trabzon’a Denetleyici ve Trabzon Vilayetinin General-Valisi olarak atandı. Bu zorluk şöyle açıklanabilir: Erzurum’u aldıktan sonra Kars’ı sağlamlaştırma işlerini yavaşlatmak lazımdı; çünkü o işler artık acil ve önemli değildi. Hele Trabzon alındıktan sonra bu işler ikinci veya hatta üçüncü plana atıldı. Bunun yerine Trabzon ve Erzurum’un sağlamlaştırılması günün en önemli maddesi olmuştu. Daha sonra General Yudeniç’in Türk cephesindeki başarılarına ve bundan sonraki planla- rına göre Erzurum’un da Trabzon’un da sağlamlaştırılması hususundaki işler zayıflamaya başladı. Daha çok yol sorunları gündeme geldi. Çünkü o dönemin askeri olaylarını anlatan tarihi araştırmalardan da anladığımız kadarıyla Yudeniç, hücuma hazırlanıyordu. Yolların durumu ve yeni yolların yapılması Kafkasya cephesinde en güncel sorunlardan biri olmuştu. General Şvarts’ın verdiği görevler, bu düğümün çözülmesinde beni zor durumda bıraktı. Bu yüzden Nojin ile yaptığımız plana önem veriyorum. Sonraları üstlendiğim görev için önemli bir adım attım. Şehrin sağlamlaştırılmasını denetlemek ve koordine etmek için inşaat komitesi kurdum. Şimdi, 30 yıl gibi bir zaman geçince, bunların hepsi çok net ve basit gibi görünüyor. Ama o zamanlar bir kördüğümdü. Ama bundan buradaki insanların da, bana güvenen General Şvarts’ın da minnetlerini alarak başarıyla ve şerefimle çıkmıştım. İnsanlar Kars’ın Rusya’ya geçmesinden sonraki 30 yıl içinde yapılamayan şeylerin General Şvarts’ın sayesinde 1 sezonda yapıldığını söylüyorlardı. Bu övgülerin bir kısmı da bana idi. General işin teknik kısmını Kars kalesinin inşaatından sorumlu biri olarak Tiflis’ten gönderilen mühendis ekipten ikisine teslim etti. Yapılacak işlerin kesin planı ve teknik projeleri netleşene kadar bu ekiplerden sadece 8–10 kişi mühendis olarak çalışıyordu. Önce, o zamanlar Kafkasya cephesinde yeni oluşan ilçe mühendislik ve inşaat ekiplerinin ne olduğunu anlatayım. Bunlar, teknik gücün, donanımın ve işçi gücünün zenginliğine göre tam bir mühendis alaylarıydı. Ben III. ekibi çok yakından tanıyorum. Onun 371 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi yöneticisi 40 yaşları civarında olan çok bilgili ve tecrübeli, ilk görevlendirme için enerji dolu mühendis Nikolay Timofeyeviç Ternavskiy idi. O ve onun ekibi vatanı, kendi askeri idarecileri ve toplumsal organizasyonlara karşı, yüklendikleri görevi tam manasıyla başarmışlardı. Her ekipte 4–5 tane tam çalışma yaşında olan ve pratik tecrübeye sahip mühendis (burada onlara “diploma” derler) bulunuyordu. Onlar çok çeşitli uzmanlığa sahipti. Ama bu köstek değil destek oluyordu ekibin yaptığı işe. Uzmanlık alanları genişliyordu. Ekip içinde 10–20 kadar teknisyen ve bir o kadar da demirbaş işçi vardı. Onlar da tecrübeliydi. Bunun gibi başarılı yapılmış insan seçimiyle ilçe işlerinde çalışmanın askerlik hizmetine denk tutulması ve artık askere alınmamaları gerektiğini anlatıyorlardı. 1915 yılının sonunda Kafkasya cephesi için ekipler oluşturulduğunda, daha çok orta yaş erler alındığı için, insanlar er olmaktansa subay olmayı ve kendi uzmanlığında çalışmayı tercih ediyorlardı. Bence bu askeriyenin faydasına olan ve başarmak için yapılan bir işti. İşçiler çeşit çeşitti. Ama emrimize gelen ekiplerdeki 1.500 er menonit (dini inançlarına göre savaşta öldürülmeyi kafalarına takmayan almanlar)2, iyi ahlaklı, bilgili ve gelişmiş insanlardı. Alt ve orta personelde bazen tek başına çalışmayı seven mühendis ve teknisyenler de vardı. Bazen de mühendislikle hiç alakası olmayan uzmanlıklar da vardı: botanik, bahçıvan, gazeteci vb. Onlar da amaca uygun çalıştırıldılar. Sonra, bizim inşaatta artık sadece bir tane inşaat ekibi kalınca, (üç kişi) general, gönüllü olarak yerli halklardan (Ermeni ve Gürcü) 4 mü2 . Yazarın notu. 372 hendis daha almayı uygun gördü. Rus mühendisler de alındı. Bu yüzden bizdeki mühendis sayısı hep 8 – 10 kadar olacaktı. Kanal kazmak için işçi gücüne 1500 kişinin daha katılması kararlaştırıldı. Esir Türklerden (Hepsi Mezopotamyalı Arap’tı ve hiçbiri Türkçe tek bir kelime bilmiyordular.) ve serbest olanlardan da işçi tutuluyordu (özellikle köprü uzmanları). Yük arabalarını kullanmaları için genellikle, uzun zamandır Kafkasya’da yaşayan Malokanlara müracaat ediliyor ve onlardan alınıyordu. Ben artık birçok yakın ve sempatik çalışanın isimlerini unuttum. Mühendis Ternovskiy’in yakın yardımcısı Tiflis şehir başkanının ağabeyi Leon İvanoviç Hatisov idi ve eğitimini Almanya’da almıştı. O bizim aile arkadaşımız oldu. Nadir bulunan kültürlü ve çok dürüst bir adamdı. Ufak boylu, esmerdi. Yengeç gibi pörtlek gözleri vardı. Çok sakin ve cana yakındı. Çirkinliğine bakılmaksızın herkes onu sever ve ona saygı duyardı. 1917 yılının ortalarında devrimden sonra ekip Trabzon’da çalışırken Mühendis Hatisov Ternavskiy’den III. inşaat mühendislik ekibi müdürlüğü görevini aldı. Bir de mühendis Çheidze’yi hatırlıyorum. Uzun kollu ve bacaklı, uzun boyunlu ve saçları yele gibi olan küçük kafalı, hantal, klasik Gürcü aksanlı… Hitaplarında her zaman nazik ve asildi. Her zaman kendini bir centilmen gibi tutardı ki bu da Gürcü usulüydü. Kendisinden her nerdeyse iki kat küçük karısı –genç ve güzel bir bayan- mütevazılığı ve zarafetiyle yerli bayanlardan kolayca ayırt ediliyordu. Burada, Paris’te şimdi bir “ticari mühendis” yaşıyor: Karma (galiba Estonyalı idi). Kendisi de III. ekibin personelindendi. Karma, dilbi- Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi limci ve gazeteciydi. Görünümü ve hitap şekliyle Batı Avrupalıya benziyordu. Ebediyen aklımda kalacak biri daha var. İletişim yolları mühendisi (soyadını tamamen unuttum). O şehrin kalkındırılmasında kısa süre görev alan II. ekiptendi. Onu Kiev’deki 1918 yazında Getman dönemindeki tesadüfî karşılaşmamızdan hatırlıyorum. Odesa’dan Kiev’e, Ukrayna Deniz Bakanlığınca, askeri hizmet tüzüğü oluşturma heyetine çağrılmıştım. Tesadüfen orda, Kresşatik’te bu mühendise rastladım. Karşılaştığımızda birbirimizi hemen tanıdık ve beni yakınlarda oturan akrabalarına davet etti. Meğer bu daireyi Rus İmparatorluğunun eski devlet kurulu başkanı Kulomzin kiralıyormuş. Orda gördüğüm manzara beni derinden etkilemiştir. Asil ihtiyar Kulomzin kısa süre önce çok önemli yerdeyken, dengesiz yeni iktidardan kaçarak, yanında hiçbir kadın olmadan, elinde küçük torunları ile bu küçük daireye sığınmıştı. Oğlu, bir asilzade olsa da bu fakir durumda çocuklara bakmak, çamaşırları yıkamak, yemek yapmak zorundaydı. Ama hiç biri bundan dolayı en ufak şikâyet veya hoşnutsuzluk bildirmiyordu. Bu kadar yüksekten düşüp de acılara göğüs germe yeteneği ancak gerçek aristokratlara özgüydü. Sadece kan ve iktidardan dolayı aristokrat değil, ruhları aristokrat olanlara! Bizim mühendis de görünümü ile asilzade bir Rus… Ruhu ve dış görünümü ile kendi akrabalarına çok benzemekteydi. Ekipler bütün demirbaşı ve paraları Zemgor’dan alıyordu. Bu yüzden askeri işler ve görevlerin hesabını Zemgor’a veriyorlardı. Bu durum, askeri müdürlerin işlerini kolaylaştırıyordu. Teknik kontrol ve iş emrinde bulunma dışında bir sorumluluk üstlenmiyorlardı. Bizim inşaat işimiz sorumluluk açısından daha zordu. Çünkü maddi kaynak, yapının karakterine göre birkaç misli de olabilirdi. General Şvarts’ın görevlendirmesiyle, telefon ve otomobilleri yoğun bir şekilde kullanarak, suyolu ve kanalın eski projelerini hızlıca buldum ve gereken diğer tüm yapılacak işlerle ilgili önemli bilgiyi topladım. Bilgileri topladıktan sonra bir bakış açısı geliştirdim ve hafiften bir plan çizdim. Tabii teknik imkânlar ve verilen paralarla onu gerçekleştirmek mümkün olursa! General de bana katılıyordu. Çünkü yaptığımız işin savaş sonrası dönemde de kullanılması gerektiğini düşünüyorduk. Kars, askeri açıdan Kafkasya’nın dayanak noktası olarak bu kadar kötü durumda bırakılamazdı. Yerel yetkililere çizdiğim planı tanıtmak ve onların da fikrini almak için General beni, bütün ilgili kişileri ve mühendisleri onun önderliğindeki toplantıya çağırmakla görevlendirdi. Toplantıda general durumu ve hedefleri belirledi. Kimse itiraz etmedi. Herkesi birlik ve bütünlük içinde çalışmaya davet etti. Çünkü bütün iş bir seferde bitmeliydi. Toplantının en önemli maddeleri, içme suyu, bataklığın kurutulması ve çöp ve pisliğin atılması idi. Mümkün olsaydı aynı inşaat sezonunda ağaçlandırma, sokakların genişletilmesi ve kanalizasyon da yapılacaktı. Bunun haricinde sağlık bakanlığı ile birlikte halkın tifo ve kolera gibi hastalıklara karşı aşılandırılması çalışmalarına da katılmalıydım. Mühendislerin görevi gruplara dağılmak ve her sorunu ayrı olarak inceleyip belgelerle ve yerinde elemelerle değerlendirme yapıp, acilen bildirmekti. General, toplantıdakilere benim bu işteki rolümü bildirdi ve her zaman göreve hazır olduğunu duyurdu. O zamanlarda bana eskiden kaldığım otelin karşısında şehrin merkezinde bir daire verildi. İki odalı, sokağa bakan balkonu, girişi, mutfağı ve avluya çıkan verandası vardı. Penceresi so- 373 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi kağa bakan büyük odayı ofis işlerine ayırdım. Kendim diğerine yerleştim. Kalem odasında, başında Alman asıllı yazıcı (sekreter) olan bir telefon vardı. Diğer masanın başında ben oturuyordum. Birkaç sandalye ve başka hiçbir şey yoktu. Evrak dolabımız bile yoktu. Buna gerek de yoktu çünkü telefon ve otomobil yazışmaların yerini almıştı. Sekreter geceleri kalem odasında yatıyordu. Daha sonraki tüm toplantılar bu kalem odasında geçecekti. Aynı odada, iş başına geldiğimizde, Kars şehrinin kalkındırılması ile ilgili inşaat komitesinin toplantısı da gerçekleşti. Bürokrasi makinesini bu şekilde hafifletmiş olduk. Ama hayat bu odada sabah 6’dan gece yarısı 1’e kadar hararetli geçiyordu. 40 yıllık Kars hâkimiyeti boyunca yerel Rus yönetimi bu bölgenin sıhhiye açıdan kalkınması için, hiç birisi hayata geçirilmeyen onlarca karar ve plan yapmıştı. Hükümetler buna sebep olarak yüksek maddi ihtiyaçları ve bürokratik engelleri gösteriyordu. İnisiyatif bildiren idareci de çeşitli resmi yazışmalara yıllarını harcadıktan sonra ya istifa ediyor veya başka yere tayini çıkıp gidiyordu. İşler iyice sarpa sarıyor, durum hem teknik hem yasal açıdan değişiyordu. Yeni başlangıç için yine bir sürü yıl, yazışmaya gidiyordu. Projeler birikiyordu ama hayata geçmiyordu. Ayrı şahısların denemeleri, üstlerinin engellerine takılıyordu. Şehrin sıhhiye ile ilgili başlıca problemlerini gözden geçirelim. Sakinler suyu bulanık Kars Çayı’ndan alıyordu. Su, şehrin içinden geçiyordu. Bu çay yazın kuruyor, kışın da taşacak kadar bollaşıyor ama 374 rengi de çikolata renginde oluyordu. Şehrin üst tarafından bu çaya kirli sular ve pislik dökülüyordu. Sakalar birkaç yüz metre aşağıdan suyu kepçelerle doldurup şehre getiriyordu. İşte şehrin su ihtiyacı bu kadar kritik durumdaydı. Askeri kanat su ihtiyacını karşılamak için kalkınma programına destek verdi. Bu doğrultuda kalenin içinden askeri su geçişi yapıldı. Kars Çayı kıyısında su depo yeri kazıldı. Su doğal kum filtresinden sonra 200 m yüksekteki Karadağ tepesindeki havuza, petrolle çalışan pompalarla kaldırılıyordu. Bu havuzun hacmi günlük 25 bin varildi Motor özel bir odada filtre yakınında saklanıyordu. Başında 1 kişi vardı ve 5–6 saat içinde günlük rezervi iyice doldurabiliyordu. Filtreler İngiliz yapımıydı. İyi sonuç veriyordu. Kale ve Askeri birlik su ihtiyacını buradan karşılıyordu. Ama sivil halk kimseyi ilgilendirmiyordu. Meğer şehir suyu için de, yerel Rus yönetimince hazırlanan ve suyu Kars civarının uzağındaki çok güzel bir kaynaktan getirmeyi planlayan proje varmış. Bu kaynağın suyu, uzmanlar tarafından değerlerine göre incelenmiş ve çok sağlıklı bulunmuştu ama o çok uzaktaydı. Şehirden 10 mil uzaklıkta. Bunu bir sezonda yapmak mümkün değildi. Zaten yeterince boru ve araba bulmak da savaş durumunda neredeyse imkânsızdı. Şehrin ikinci kanayan yarası, bataklıktı. Çünkü içindeki çöplerden dolayı çok kokuyordu. Kars Çayı’nın sağ kıyısında, Karadağ ve istasyon arasında yaklaşık 1 km² lik bir alçaltı vardı. Baharda tepelerden eriyen kar suları buraya dökülüyordu ve su çıkışı olmadığı için yaz boyunca orda kalıp, kokuya neden oluyordu. Kars Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi şehri de adını bu bataklıktan alıyor. Kars, Gürcüce “kokan” anlamına geliyor. Bu bataklık askeriyle birlikte buradan geçen Çariçe Tamara döneminden beri biliniyordu. Türkler şehirdeki hâkimiyetleri döneminde burayı kurutmak istemişler. Ama nehrin kıyısını yükseltmeye çalışmaları sonuç vermemiş. Su bu bariyerleri aşıyor ve hatta yıkıyordu. Bataklık yaz sonuna kadar bile kalıyordu. Sadece çok sıcak dönemlerde kuruyabiliyordu. Bundan sonra Türkler tarafından yazın bataklığı kurutma amacıyla yapılan primitif kanal pek önemli olmamış. Çünkü bataklık olan yer çok alçaktı. Türklerin bir teknik hatası vardı. Onlar suyun sadece nehirden geldiğini sanıyordu. Hâlbuki ikinci neden eriyen kar sularıydı ve bu daha güçlü bir etkendi. Rus hükümetinin bataklığı kurutmak için iki projesi vardı. İkisi de zamanında iyi incelenmiş idi. Projeleri henüz görmedim ama kesin varlıklarından kısa sürede haberdar oldum. (Yerel idarece). Şehirdeki hiçbir cadde taşla örtülü değildi. Sadece terminalden Sarıkamış’taki askeri şoseye giden iki yol vardı ki bu yollar da arabaların geçmesiyle bozulmuş ve askeri araçların geçişini zorlaştırmıştı. Yolların bu durumda olması, şehir civarında taş ve kumun az olmasından kaynaklanıyordu. Bir başka sorun da kanalizasyonun yokluğuydu. Yapımı çok pahalıydı ve ancak iyi bir su sistemiyle direkt bağlantısı olduğu zaman yapılabilirdi. Ayrıca yöntemlerin bir hatası (suçu) daha vardı. Pislikler Kars Çayı’na atılıyordu. Üstelik şehirden yukarıda kalan alana, hatta askeri suyolunun üstüne… Gerçi bunu da “daha kısa ve kolay” oluyor diye açıklıyordular. Bahar ve Güz aylarında hızlı akıntı bunu örtbas ediyordu ama bu, yazın hem askerler hem yerli halk için tam bir hastalık kaynağı oluyordu. Şehirdeki bitki eksikliği ne vatandaşın ne askeriyenin umurundaydı. Kışın çok sert, yazın da kuru yakıcı hava şehirde bitki örtüsünün olmayışının nedeniydi. Ama şehre yeni gelenleri buradaki bitki yokluğu şaşırtıyordu. Bunun nedeni sorulduğunda, yerli insanlar diyordu ki “taş ve bazalt’tan oluşan topraklar ağaçlandırmayı engelliyor. Suni yolla ekimler ise başarısız oluyor, fidanlar 1-2 yılda ölüyor, tutmuyor.” Şehirde ağaç olan tek yer Kars Çayı’nın küçük bir adası idi. Bu adacıkta bir restoran (lokanta) vardı ve insanlar sıcak yaz günlerinde buraya, şehir bulvarına gidermiş gibi geliyorlardı. Çok güzel kebaplar vardı. Aşçı eti bir şişe sarıp çeviriyordu ve ince ince dilimleyip tabakla (soğan ve dereotu ile) servis ediyordu. Kafkas şarabı da buna eşlik ediyordu. Halk için şehir hastanesi yoktu ama askeri hastaneler çoktu. Karşılaşmak ve çalışmak zorunda olduğum insanlar ve durumlar böyleydi. Kars’a geldiğim ilk günlerden itibaren şahsıma verilen araba, telefon ve sekreter sayesinde tüm bu durumları birkaç gün içinde, hiçbir yazışma olmadan doğrudan görüşmelerle aştım. Doktorluktaki 7 yıllık tecrübem ve başkentteki çalışmalardan dolayı sağlık konusu beni pek zor durumda bırakmasa da, daha önce hiç su geçidi yaptırmamıştım. Caddeleri taşlattırmamıştım ve kanal kazdırmamıştım. Bu yüzden alay ve dedikodu konusu olmamak için susuyor ve dinliyordum. Soru sorduğumdaysa bunu sadece general adına yapıyordum. 375 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Yetkili kişilere karşı ise - hepsi benden büyüktüler (ben 40’lardaydım)- alçakgönüllü idim. Ama tavizde vermiyordum. Çünkü genel vali tarafından atanmıştım. Bu beni ilk zamanlarda tenkitlerden kurtardı. Ben denizciydim. Kars’taki piyade işleri bana garip geliyordu. Şahsımda, birinin mevkisine konmak isteyen birini görmüyorlar, sadece geçici görevli biri olarak kabul ediyorlardı. Uzman diye biliyorlardı herhalde. Yetkili kişilerin bana saygısını bununla da açıklayabilirim. Genellikle başkentten gelen mühendis ve yurtdışı eğitimli mühendislerden oluşan Zemgor’un ekibi iş başına koyuldu. Ekiplerdeki mühendisler de benim kadar iyi görevlendirilmişti. Onların otomobilleri, çizimcileri, teknisyenleri, yer ölçücüleri ve gereken araçları vardı. General Şvarts’ın büyüleyici tavrı herkesin arasında çalışmaya elverişli iyi ilişkiler kurdurdu. Birkaç gün içinde her başlangıcın karakteri ve hacmi kendini gösterdi. Her şey aynen kolay ya da aynen zor demek doğru olmazdı. İşi belirledikten ve onunla ilgili olarak tartıştıktan sonra her konuda generali bilgilendiriyordum. Her başlangıcı ayrı ayrı açıklayacağım. Savaş öncesi şehirden 10 mil uzaklıktaki kaynaktan düşünülen su kemeri planını inceleyince ve bu kaynağı da görünce anladık ki savaş zamanında bu kadar büyük bir yapıyı yapmak imkânsız. Tabii kaynak çok güçlü ve çok güzeldi. Kars Çayı’ndan başka, şehre yakın bir su kaynağı daha yoktu. Bu yüzden gözlerimizi yine günümüzdeki kalede mevcut olan su geçidine çevirdik. Kalenin filtreleme kısmındaki suyun çok kirli olduğu incelemelerle anlaşıldı. Suyun santimetre küpünde 200 bin bakteri vardı. Karadağ tepesindeki havuz 25 bin varil (kova) su depoluyordu. Ama onu dolduran motor günde sade- 376 ce 6 saat çalışabiliyordu. Bu durumda sudan sorumlu mühendis Ternavskiy’in aklına, kaledeki suyun halka da aktarılmasıyla ilgili bir proje geldi. Bu durumda yapılabilenleri şöyle görüyordu; 1)Kars Çayı’nın kıyısındaki su alma deposunu temizlemek. 2)İngiliz filtrelerini Amerikan filtreleriyle değiştirmek. 3)Kara-Dağ’ın tepesinde betondan ve 80 bin varil kapasiteli yeni kazılmış, üzeri betonlanmış depo yapmak. 4)Motoru, iki depoyu da dolduracak ve bütün gün çalışacak şekilde yenilemek (ki zor değildi). 5)Büyük depodan şehre boru hattı döşemek. 6)Bunu 10 tane ayrı kola ayırıp şehrin çeşitli mahallelerine yaymak. 7)Sonlarına vana koyup bunları kulübelerle kapatmak. Bu çok iyi bir plan değildi ama savaş zamanında ve ayrıca kısa süre içinde gerçekleşebilen tek (alternatifsiz) plan idi. Savaş halinde bu gibi projenin tek sorunu suyun temizlik garantisi vermemesiydi. Çünkü filtreleme sistemi kirli idi. Bu yüzden Kars Çayı’nın suyu temiz ve tatlı olamazdı. Belki de bakteriler konusunda tehlikeli bile olmaya devam ederdi. Çünkü filtreler kolayca kirleniyordu ve onları temizlemek çok zordu. Durumu yine bir tesadüf kurtardı. Tiflis’te, bütün cephe şehirlerinde suları klorlayarak içme suyunun kalitesini yükseltmek amaçlı bir sosyal toplum oluşmuştu. Biz de bu toplumun kimya uzmanını çağırdık. Ona göre sorun kolay halledilecekti. Ayrıca Mühendis Ternavskiy’in kale su kemerini yerli halk açısından yeniden gözden geçirmek düşüncesi de iyi bir fikirdi. Kars Çayı’nın klorlanmış suyu daha lezzetli ve temiz olmazdı tabii ama en azından tifo ve kolera bakterilerinden arınmış olurdu. Kale su sisteminin yeniden inşası ve klorlan- Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi ma sayesinde sadece şehir değil askeri kısım da suyun tehlikesiz olması konusunda rahatlayacaktı. General Şvarts adına böyle bir şeyin mümkün olduğu konusunda mühendislerin denetleyicisi General Kostamarov’u bilgilendirdiğimde, bunun için Petersburg’daki askeri birlikten izin alınması gerektiğini söyledi. Bunu General Şvarts’a söylediğimde dedi ki “Başka yolu yoksa ben, kale kumandanı ve savaş zamanının tek yetkilisi olarak izin veriyorum”. Bu iş teknik açıdan ince ve zordu. Bölgenin rölyefi yeniden çekildi ve eski projeler tekrar gözden geçirildi. Savaş öncesi döneme ait iki projeden biri muhteşemdi. Kars Çayı, üzerindeki tek ve Roma devrinden kalma köprüden başlayarak dar dağ boğazına girip, keskin bir şekilde dönemeç alarak aşağıya doğru hızlı bir biçimde akıyordu. Onun akışı şehir bataklığına paraleldi. Ama onları Karadağ’ın sırtı ayırıyordu. Köprüden iki mil uzaklıkta çayın su seviyesi bataklığın dibinden daha alçak oluyordu. Bu yüzden projeye göre Karadağ’dan, bataklıktan Kars Çayı’na doğru bir tünel kazma işi düşünülüyordu. Bununla sorun radikal bir şekilde çözülüyordu. Verimli toprağından dolayı bataklık çukurluğunda, şehrin merkezinde olacak bir şekilde bahçe yapmak planlanıyordu. Tünel kazma işi bataklığı kurutma işinden daha zor olmayacaktı. Fakat onun için şimdi bulamayacağımız özel aletler lazımdı. Ayrıca tünel kazma işi savaş döneminde bir sezondan daha uzun süren bir iş olacaktı. Çok muhteşem olan bu projeden, bu yüzden vazgeçmek zorunda kaldık. İkinci proje ise yerleşke yapılandırmasının çok titiz bir biçimde incelenmesi sonucunda yapılmıştı. Bataklığı besleyen iki kaynak vardı. Küçük olanı, baharda çayı taşıyıp çukurluğa yükseliyordu ve çukurluğu iyice dolduruyordu. Çukurluk burada çay kıyısından daha alçak seviyedeydi. Büyük kaynağı ise, bataklığı çevreleyen uzaktaki dağ tepeleriydi. Bataklığın alçak kısmına inmeden sular dar dağ boğazından geçiyordu. Bu boğaz, karların eridiği mevsimde bütün dağ çaylarını kendinde topluyordu. İkinci proje iki amaç belirlemekteydi. Çayın kıyısını yükseltme (bu zor değildi) ve dağ boğazında toplanan dağ çaylarının suyunu özel kanal ile Kars Çayı’na yöneltip Roma köprüsü yanında onları serbest bırakmak. Kanal neredeyse 4 mil uzunlukta olmalıydı ve Karadağ sırtından, bataklığın dibinden daha yüksek bir seviyede geçmeliydi. Kanal projesini incelerken yerleşkenin yapılandırmasını iyice incelemek şarttı. Bu yüzden karların erimesi döneminde suların nereden geldiği ile ilgili yerleşkenin çekimleri yeniden yapıldı ve yapılacak olan kanalın yolu incelendi. Barış döneminde kanal projesini hazırlayan uzmanın bir hata yapmış olduğu ortaya çıktı. Bu yüzden su tamamıyla Kars çayına götürülemez ve çukurluğu kısmen yine doldurmuş olurdu. Bu hatanın bulunması bizim mühendisleri önce çok endişelendirdi. Onlar kanalın yapımı imkânsız diye korkuyorlardı ama kısa süre sonra iyi bir çözüm buldular. Ben bu işin bütün detaylarını unuttum artık. 377 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Projeye bizim mühendislerin uyguladığı değişiklikler yardımıyla, Karadağ yamacından açılan kanal belirlenen amaç doğrultusunda hizmet edebilirdi. Bu ikinci proje kısa bir süre içinde yapılabilecekti. En zor iş, yeri kazanlara düşmekteydi. Yumuşak toprak alınmalıydı. Uzun uzun düşündükten sonra mühendisler ve general bu ikinci projede durdular. Yer kazma işi için birkaç bin esir Türk isteyecek oldular. Daha sonra bu amaç için 1.500 esir Arap kökenli Türk eri gönderilmişti. Yerli idarecilerin şehir civarında yolları taşla örtmek için en önemli olan iki malzemenin -granit ve kumun- olmaması hususunda verdikleri bilgiler doğrultusunda bizim mühendisler Kars civarında bir araştırma yaptı. Granit hiçbir yerde yoktu. İnşaat için yerli halk kumu genelde Kars çayı yatağından alıyordu ama bu ancak yaz mevsiminde çay kuruyunca mümkündü. Çayda kum azdı. Hatta, şehirdeki iki ana yolun taşlanması için bile yetmezdi. En önemlisi de yaza kadar bekleyecek zaman yoktu. Granit aramaları sırasında özel bir bazalt bulunmuştu. Mühendislerin görüşüne bakarsak o granit yerine geçebilirdi ve Kars civarında çok miktardaydı. Aramalar sırasında, şehrin hemen yanında, Sarıkamış’a giden askeri şose yanında kullanılmamakta olan bir Türk mezarlığında tesadüfen kum da bulunmuştu ama kızıl balçıkla karışıktı. Ölenlerin huzurunu bozmak olur mu diye uzun uzun tereddüt ettik. Sonunda, yakınlarda başka hiçbir kum kaynağı olmadığından dolayı bu 378 kaynağı kullanmaya karar verdik. Ayrıca uzmanlar kızıl balçık karışımı kumun yolların taşlanması için çok elverişli olduğunu söylediler. Taşlamayı bazalttan ve tesadüfen bulunan bu kumdan yapacak olduğumuzdan, kaldırım tipi hususunu düşünmek zorunda kaldık. Tiflis’e özgü kaldırım taşları, Petersburg kaldırım taşlamaları gibi örnek sayılamazdı. Bu yüzden ben memleketimde Nikolayev şehrinde (Karadeniz’de) gördüğüm taşlama tipini önerdim. Nikolayev kaldırımlarının taşlanması Odesa’dakilere benziyordu. Sokağın enine uzun boyuyla sıralanmış kaba şekilde işlenmiş paralel yüzler, gizli toprak yatağının üzerine dökülmüş kum üzerine koyulmaktaydılar. Kaldırımın kenarları 22 cm. yükseklikte granit bordürlerle çitliydi ve bu, kaldırımları yaya yollarından çok belirgin bir şekilde ayırmaktaydı. Nikolayev’de sokaklardaki yaya yolları çok genişti ve birçok sokak da dörder sıra ağaçla örtülüydü. Yani kaldırımın her iki tarafında ikişer sıra ağaç vardı. Yüksek granit bordürler, birinciden sokak yokuşundan yağmur ve kar suların iyice akmasını sağlıyor; ikinciden kaldırımın kirlenmesini önlüyor; yani yük arabalarının iyi havada kaldırımdan yaya yoluna geçmesini engelliyor ve böylece sokaklarda toz oluşmasına engel oluyordu. Nikolayev şehrinin kaldırımları hakkında teknik bilgi almayı daha hızlandırmak için Nikolayev şehrinin başkanına bir telgraf yolladım. Bu telgrafta Kars bölgesi genel valisi adına acele bu bilgilerin lazım olduğunu bildirdim ve onun göndereceği cevap telgrafın da ücretini ödedim. İki gün sonra Şehir idaresi üyesi Mühendis Menkin imzası ile cevap geldi. O, lisede okuduğum yıllardaki arkadaşımdı. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Alman asıllı Rus Menkin, çok iyi bir insan ve arkadaş, devrimden sonra Amerika’ya iltica etmişti ve İstanbul’dan geçerken bizim eve uğramıştı. Nikolayev’de yaşadığı yıllarda, rahmetli karımı da tanıyordu. Nikolayev şehri hakkında da birkaç söz söylemek istiyorum. Ben bu şehri daha hiçbir kaldırımı taşlanmamış hali ile hatırlıyorum. Çok geniş ve biraz çukurlu bir alanı vardı, caddeleri düz ve genişti. Orada bazen birkaç gün esen çok şiddetli rüzgârda öyle bir toz olurdu ki yazın caddenin diğer tarafını değil, pencerenizin önünden geçen insanları bile göremezdiniz. Geniş meydanlarda hortum gibi göğe kadar yükselen toz sütunları dururdu. Çarşıda batıl inançları kuvvetli olan kasaplar bu hortumun içine bıçaklarını atarlardı ki kara ruhları kessin diye. Buldukları bıçak kanlı olduğunda kara ruhun öldürüldüğüne inanırlardı. Bu gibi batıl inançların kurbanları sık mı olurdu, sunağa kimler getirilmekteydi, bu hususta bir şey diyemem. Belki de bıçağa denk gelenler eşekler ve domuzlardı. Çünkü onlar her zaman Askeri çarşı karşısındaki meydanda bolca bulunurdu. Fakat kurbanların sadece dört ayaklı hayvanların olduğunu da söylemek belki pek doğru olmaz. Kış mevsiminde yaya yolu olmayan, taşlanmayan caddelerden dize kadar cıvık ve yapışkan balçığa batmadan geçilmiyordu. Bazen iletişim tamamen kopardı. Ne insanlar ne de atlar dayanabilirdi bu duruma. Denizciler, şehrin aristokratları, tüm Petersburglular diyorlardı ki Nikolayev kışın göl, yazın çöl. Şehrin şansına olacak, başkanlığına mütevazı ama çok çalışkan Datsenko getirildi. Ben onu hala hatırlıyorum: dedem (Sakızcı) ile iyi iliş- kileri vardı ve ona sık gelirdi. Datsenko, idareden, yurt dışına götürülmekte olan buğday üzerinden limana giden yolları düzeltmek için pay isteyip şehri güzelleştirdi. 10–15 yıl sonra şehir tanınmaz halde güzelleşti. Şehrin dörtte üç kısmı taşlanmış, yarısında da caddeler her iki taraftan ikişer sıra akasyalarla yeşillendirilmişti. Yaya yolları seramikle döşenmişti. Yürürken sanki ağaç tünelinden geçiliyordu. Böyle taşlama ve yeşillendirme sayesinde Nikolayev şehri göl olmaktan da çöl olmaktan da kurtulmuştu. Kars’ı da Nikolayev’e benzer bir şehir olarak görmek istiyorduk. Şehri yenileştirme işleri projeleri tamamlanmaya başlayınca, onların dökümünü de düzenledik. Şehri yenileştirme işleri tam olarak askeri olmadığı için Zemgor hesabına yapılabilirdi. Bazıları için ise yüksek yönetimden özel kredi istendi. Bütün düşünülenleri üstlenme adına 450 bin ruble lazım olacağı ortaya çıkınca General Şvarts bana telefon açtı ve dedi: “Büyük Prens’e benim adımdan bir rapor hazırlayınız. Fakat yarım sayfayı geçmesin. Akşam Tiflis’e gidip o raporu General Yanuşkeviç’e vereceksiniz. Durumu sözlü olarak izah etmeye de hazır bulununuz fakat 10–12 dakikadan fazla sürmeyecek şekilde olsun. O sizi sabah 10’da kabul edecek ve dikkatlice dinleyecektir.” Raporu General Şvarts’a imzalaması için getirdiğimde o, şöyle dedi: “Değiştirmeye gerek yok ama General Yanuşeviç’e sözlü olarak söyleyin, hesapta olmayan kalemler için 50 bin ruble daha istiyorum.” Akşam treni ile Tiflis’e gittim. Sabah ise Kafkasya cephesi karargâhındaydım. Beni General 379 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Yanuşeviç’in odasına geçirdiler. O resmi ve nazik bir şekilde oturmamı istedi ve dedi: Şehri yenilendirme ve yapılandırma konusunda herkes hemfikir idi. “Sizi dinliyorum.” 10 dakika süren rapordan sonra ben General Şvarts’ın sözlü ricasını da ekledim. “Tamam, bugün bu raporla Büyük Prens’e gideceğim. Yarın cevap için uğrayınız.” dedi. Kars şehrinin yenileştirmesi için nelerin yapılması gerektiği tam olarak açıklanınca detaylı planları hazırlama suretiyle onların yapımına geçmemiz kararı alınmıştı. Sabah yine karargâha geldim. General Yanuşkeviç elinde evrak çantası ile gitmekteydi. Hemen el işareti ile beni de arkasına alarak yürürken dedi: “Büyük Prens General Şvarts’ın istediği her şeyi onayladı. Paralar bugün transfer edilecek. Aleksey Vladimiroviç’e selamımı iletiniz.” İşte en zor sorunların birisi olan para bulma işi böyle kolay ve çabuk halledildi. Geniş çapta belirlediğimiz cetvel ve detaylı planları, hızla hazırlanan işlerin gerçekleşme imkânı açığa kavuşunca, General Şvarts, yerli idareleri ve mühendisleri çağırdığı ikinci genel toplantıyı düzenlememi emretti. Herkes kalem odasında toplanınca general bana telefon açtı ve kendisini pekiyi hissetmediğini, bu yüzden de gelemeyeceğini (her zaman hafifçe hasta olurdu) söyledi ve onun yerine toplantıyı benim yönetmemi, yerli idarecilere işlerin planını anlatıp onların fikrini öğrenmemi istedi. Bütün yerli idareciler derece konusunda benden daha yüksek oldukları için kendi rolümü ve mühendislerin rolünü, hastalanan kale kumandanı ve genel vali adına raporlarla sınırlı tuttum. Toplantı başkansız ve bayağı bir güzel geçti. Kale ve bölge mevki sahipleri kendileri de anlamadılar sopayı kimin eline alması gerektiğini ve sopaya kimse uzanamadı. 380 İlk iş olarak caddeleri taşlamaya başladık. Sonra, neredeyse aynı zamanda suyolu işine ve ağaçlandırmaya giriştik. Neredeyse bahar gelmekteydi. Şehirden geçen iki ana yolu taşlamaya başladık. İki ana yol da tren istasyonundan ve Tiflis’ten gelen askeri kara yoldan Kars Çayı’nın arkasındaki Sarıkamış’a giden diğer askeri karayoluna kadar şehrin ortasından geçmekteydi. İyi taşlama uzmanları bulmak zordu. Zemgor’un çalışkan insanlarla kaynayan III. mühendislik inşaatçılık ekibinde bu işin de uzmanları bulundu. İyi bir Rus uzman ekibi de Kuzey Kafkasya’dan telgraf ile çağırılmıştı. Caddenin her iki tarafında aynı zamanda kaldırım yatağı için çeşitli yerlerde toprak kazmaya ve açık kariyerden kum taşımaya başladılar. Kum şehre pek uzak mesafe değildi, yollar da düzgündü. Taş ile iş daha zordu. Yolların kenarında birkaç taş kırma yeri belirlemek lazımdı, kayaların patlatılması ve kaldırım için işe yarayan taşların yerinde işlenmesi gerekiyordu. Bariyerler için de pek büyük olmayan levhalar lazımdı. Taşlamayı tek bir gün bile geciktirmemek için Karadağ’ın altındaki terk edilmiş Müslüman yerleşkesinin evlerini sökmeye başladık. Bu evlerin duvarları kaldırım için yararlı bulunan bazalttan yapılmıştı. İlk olarak bu taşları bu amaçla kullandık. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Zemgor’un iki ekibinden birisi daha projeler hazırlanma aşamasında iken General Şvarts tarafından Erzurum’u sağlamlaştırmak için gönderilmişti. Bu yüzden Kars’ı yenileme işleri sadece III. ekibin elinde kaldı. Başlanan ve belirlenen bütün işleri yapmak için bu ekibin personeli yetmeyecekti. Bu yüzden III. ekibin 4–5 mühendisi yanına, yine o kadar mühendisi çevreden, askeri duruma göre davet etme kararı aldık. III. ekibin elinde yükleri taşımak için araçların yetersiz olmasından dolayı Malokan yük arabalarını da kiraladık. İşçi olarak 1.500’e yakın menonit askere ek olarak yine bu kadar sayıda esir Türkleri gönderdiler. Kiralanan bütün yük araçları, asker ve esirlerle, yüksek ve orta teknik personel dahil olmak üzere Kars’ı yenileme işinde çalışanların sayısı bir ara 3.500 kişi olmuştu. Kısmen Zemgor hesabına yapılan, kısmen de Tiflis askeri idaresine ödenen işlere verilen kredilerin karışıklığından dolayı ve işin başka ufak tefek teknik tarafları ile ve maliye tarafından kontrol kaynaklarından dolayı inşaat komitesi kurma kararı aldık. Benim tavsiyem ile Komite başkanı olarak askeri vali yardımcısı Albay Şmerling belirlendi. Başkanın yardımcısı olarak da genel valinin kalem odası müdürü, yani ben belirlendim. Üyeler ise III. ekip mühendisi Ternavskiy ve başka yapıların başına getirilen mühendislerdi. Önce İnşaat komitesi başkanı olarak general beni belirlemek istedi. Ben bunu yapmamasını rica ettim. Çünkü tanımadığım bir şehirde maliye işlerinden korkuyordum. Ben General Şvarts’a bu iş için en iyi aday olarak Albay Şmerling’i teklif etmiştim. Bu komitenin oluşumu, sonrası için de çok önemliydi. General Şvarts hastalığından dolayı izin aldı (mayıs ayında diye hatırlıyorum) sonra da bir daha Kars’a dönmedi, Trabzon’da görevlendirildi. Fakat Kars kalesinin inşa müdürü olmaya de- vam etti. Son olaydan dolayı kalem odası müdürü olarak ben de, Zemgor’un III. ekibi de ve bizim inşaat komitesi de General Şvarts’ın emrinde kaldık. Böylece yeni yerli idareden kurtulmuş olduk. Şahsen benim için inşaat komitesinin kurulması çok önemliydi. Çünkü bütün gelen mal ile ilgili sözleşmeler, kiralama ile ilgili hesaplar (onlar General Şvarts’ın emri olamıyordu çünkü o çok uzaktaydı artık ve Trabzon ile iletişimi zordu), bunların hepsi Albay Şmerling’in elindeydi. O yerli biriydi, tam bir idareciydi ve kişiliğiyle de bu göreve çok yakışıyordu. Ben ise işlerin para ile ilgili olan kısmından kaçmayı uygun gördüm. General Şvarts gittiği zamana kadar düşünülen bütün projeler hazırdı, teknik roller de belirlenmişti. Ancak işin yapımı ve oraya harcanan paralar artık kontrol edilmeliydi. Bu iş de inşaat komitesine verilmişti. Bunlar bana bir imkân sunuyordu: General Şvarts bizim inşaat ile bağlantısını kaybetseydi veya yerli idarecilerin emrine geçmiş olsaydım her an bu işten uzaklaştırılabilirdim. Bu sayede başladığım geniş işlerin kuyruğunu da arkamda bırakmamış oluyordum. General Şvarts Kars’ta hep hastalanıyordu. Nisanda, yani geldiğinden 4 ay sonra tedavi için izin almak zorunda kaldı. Bence o, rutubetli ve soğuk bir evde yaşadığı için hep hasta oluyordu. Generali uğurlarken şaka gibi bir olayı hatırlıyorum. General ile aynı vagonda ben de Tiflis’e, Petersburg’tan yanıma gelen eşimi ve oğlumu karşılamaya gidiyordum. Generalin eşi Antonina Vasilyevna Şvarts vagonun penceresi yanında durmuş, uğurlamaya gelenlerle vedalaşırken, ben de onun arkasında duruyor ve uzaklaşan istasyon peronuna bakıyordum. 381 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi “Bakar mısınız, ne kadar da yakışıklı bu subay.” diye generalin karısı baş işareti ile generale selam veren genç bir subayı gösterdi. Ben baktım ve gördüm ki bu topçu Baboviç, benim kuzenim. Askeri liseden direk Kars kalesi topçuluğuna görevlendirilmişti. “Bu benim kuzenim,” dedim. “Sahi mi? Siz bize burada kuzeniniz olduğunu söylememiştiniz. Çok yakışıklıymış.” O gerçekten de çok yakışıklıydı ve bu güzelliği ona annesinden miras almıştı. Kars’ta, daha sonra Tiflis’te bayanların bütün ilgisini çekerdi. Şvarts beni, işlerin yürüyüşüyle ilgili olarak rapor vermem için Trabzon’a çağırıyordu. Mayıstan ağustos sonuna kadar 4–5 kez, bazen mühendis Ternavskiy ile beraber Trabzon’a gittim. O bizim inşaatın başmühendisi idi. Gidip gelişlerim denizaltı gemilerinden dolayı tehlikeliydi. Bu yolculuklarımın ikisi ayrı hatıralarımda tasvir edilmişti. General Şvarst’ın bir daha Kars’a dönmeyeceği açıklanınca onun yerine kale kumandanı ve genel vali olarak topçu General Makeyev getirildi. O çok mütevazı ve göze görünmez bir adamdı. Ben onun emrinde olmasam da birkaç kez iş için yanına gitmiştim ve o, şehirdeki inşaata olumlu bakarak bize hiçbir şekilde engel olmadı. Bu sevimli insanla daha sonra 1920 yılında İstanbul’da görüşmek nasip oldu. Ben o zamanlar merkezin sıhhiye müfettişi idim. Avrupa’ya giderken bana uğramıştı ve Kırım’ın General Vrangel tarafından savunması ile ilgili birçok ilginç olay anlatmıştı. Makeyev Perekop koltuğundaki kaleleri idare ediyordu fakat idare ile anlaşamadığı için yurt dışına gitmek zorunda kalmıştı. O zaman o söylemişti ki Perekop kuzeyden Bolşevikle- 382 re dayanamayacak ve bu iş yakında bitecek. Üç ay sonra her şey onun dediği gibi oldu. General Şvarts Tiflis’e gittikten hemen sonra Y. K. Nojin askeri vali Suşinskiy tarafından Kars şehrinin polis müdürü olarak atandı. Daha önce yazdığım gibi ondan önce bu görevde bir Gürcü bulunmaktaydı. Bizim inşaat için bu görevlendirme çok iyi oldu. Polis bölümünün de bize yardımcı olması işimizin daha aktif ve kolaylaşmasına neden oldu. Fakat, zeki ve vali ile iyi anlaşan Nojin’in polis müdürü olarak pek başarılı olamayışını hiç beklemiyorduk. O sık sık alkol içmeye başladı. Hatta bazen kavga ediyor, kendinden geçiyordu. Askeri işlerin ve aile işlerinin yolunda gitmemesi onu iyice sarsmıştı. Memleketinin geleceği için de hiçbir çıkış yolu görmüyordu. İşin organizasyonu bittikten ve yaz geldikten sonra rolüm epey azaldı. General Şvarts beni daha sık rapor vermek için Trabzon’a çağırmaya başladı. Bunun dışında biz çevreye çıkmaya başladık. Ani’yi ziyaret, Tiflis’e kamyonla yolculuk, Sarıkamış’ı inceleme, Aygır gölüne gidişi ve deniz kenarından yolculukları, “II. Leksandr”ın helak olmasını ve arabada Batum’dan Kars’a olan büyük geziyi özel olarak yazmıştım. General Şvarts gittikten sonra yanıma Petersburg’tan eşim ve oğlum geldi. Haziranda, tatilde ise eşimin ilk evliliğinden olma üniversitede öğrenci kızları da gelmişti. Mühendisler çevresinde biz daha iyi bir aile hayatı yaşadık. Yaz ve güz içinde iş nedeniyle beş kere Tiflis’e ve bir o kadar da Trabzon’a gittim. Temmuz ortalarında General Şvarts’tan Trabzon’a Büyük Prens Nikolay Nikolayeviç’e şahsen rapor vermek üzere gelmemi emreden telgrafını aldım Bu raporda Kars şehrinin yenilenmesi ile ilgili olarak yapılan işlerin yürümesini anlatmak zorundaydım. İşlerin gidişini daha iyi bilmek için ve rapo- Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi ru hazırlamak için mühendisleri topladım. Bu zamana kadar Kars’ta yapılması gereken bütün işlere girişilmişti. Bazıları bitmişti, diğerleri bitmek üzereydi, en zor olanları da devam ediyordu. İşlerin durumu hakkında yapılanları sayalım. Su kemeri işinin yarısından fazlası yapılmıştı. Filtrelerden suyu Karadağ’a getiren, petrolle çalışan motor değiştirilmişti ve artık gün boyu durmadan çalışıyordu. Bu motor 25 bin yerine 110 bin varil su veriyordu kale havuzuna. Eski havuz yanına yapılan yeni havuza da 80 bin kova su veriliyordu. Orası şehir sakinleri için yapılmıştı. Havuzdan şehirdeki su kulübelerine boru döşemesi işi tam kıvamındaydı. Caddedeki kanallar planlanan uzunlukta ve hazırdı. Boruların döşenmesi şimdilik, Karadağ eteğinde bitmekteydi. Kars çayı civarındaki su kemeri filtreleri temizlenmiş, tamir edilmiş ve onların filtre tabakası eski İngiliz filtrelerin kalınlığından Amerikan kalınlığına dönüştürülmüştü. Bu iki nedenden dolayı yapılmıştı. Filtre araçların yetersizliği ve Kars Çayı’nda yazın su en az seviyedeyken bile filtreleme sisteminden eskisine göre 5 kat daha fazla su geçmesi için. Filtreleri temizlerken onların yıllardır kirli kalmasından dolayı incelememiz sonucunda, yukarıda da bildirdiğim gibi bir santimetreküp suda 200 bin bakteri bulunmuştu. Filtrelerin tamiratından sonra bakteri sayısı epey azaldı fakat su hala içmek için pek uygun sayılamıyordu. Bundan dolayı yukarıda bildirdiğimiz suyu klorlama yöntemine başvurduk. Bu nedenle motora akan suyu klorla karıştırmak için özel bir alet takılmıştı. Ağaçlandırma çoktan bitmişti ve çok başarılıydı. Caddelerin her iki tarafına dikilen gü- müş rengi kavak ağaçları iyi tutmuştu ve bol yaprak açmıştı. Dikilen üç yaşında birkaç bin ağacın hepsi, ağaçtan koruma kafesi içine alınmıştı. Böyle bir süs beklemeyen ve kendi topraklarında ağaçların tutmasına da pek inanmayan yerli halk, bu ağaçları özel olarak koruyordu. 1917 yılı yazında Tiflis’te bulunduğumda duymuştum, devrim dönemi yıkıklara rağmen ağaçlar iyi büyüyordu. Evlerinin önündeki ağaçları halkın kendi suluyormuş. Acaba şimdi, Türk hâkimiyetinde hala var mıdır o ağaçlar? Şimdi onlar 30 yaşlarında, ilk “büyük devrim” muharipleri olmalılar. Şehrin her iki ucuna yük arabalarının serbest geçebilmesi için iki paralel ana yol, taşla ve halı gibi kalın tabaka kumla örtülmüştü ve üzerinden geçmek henüz yasaktı. İki hafta kadar zaman taşlar öylesine kalmalıydı ki aralarına kum dolmalıydı. Kum bu kaldırımların halısıydı sanki ve koruma altında olan yeni aletin kılıfıydı. Güzel kaldırımlı ve ağaçlandırılmış, geniş panelleri kibar bariyerlerle ayrılan caddelerin dış görünümü muhteşemdi. Tek şüphemiz, kaldırımların dayanıklılığıydı çünkü onlar granit ile değil, bazaltla taşlanmıştı. Ayrıca temiz kumla da değil kızıl balçık karışımı kumla yapılmıştı. Bunlar hepsi öngörülmüştü. Tek bir sezon içinde başlayıp bitmesi gereken işlerin acilliği ve Kars civarında granitin bulunmaması, hatta temiz kumun bile ancak Kars Çayı yatağında olması ve temmuzdan önce alınamaması ve onun da fazla olmaması, savaş zamanı içinde bizim mühendisleri çok çabuk ve çok güzel yapılan bu son seçime zorlamıştı. Herhalde bu kaldırımlar sırf bazalttan yapılmış kaldırımlardan daha dayanıklı ve rahat olmalıydı. Kaleyi sağlamlaştırmanın bitişinde şehir, dış görünümüyle ve sıhhiye anlamında I. sınıf kalelerle aynı sırada olacaktı. 383 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Bulaşıcı hastalıklarla mücadele etmek için yerli halkın çoğuna aşı yapılmıştı (tifüsten ve koleradan). Bunun için Kars’a Tiflis’ten bu işin uzmanı Profesör Şirokogorov çağrılmıştı. O herkesi topladığı tiyatro sahnesinde önce bilgilendirme amaçlı konuşma yaptı, sonra askeri vali general Suşinskiy’e, bana ve bazı ünlü yerli insanlara aşı yapıldı. İhtiyar General Suşinskiy de, ben de aşıdan sonra 2–3 gün yatakta kalacak kadar hastalandık. Suşinskiy bunu asla affedememişti. Fakat bu adım yapılmasaydı medeni durumu pek yüksek seviyede olmayan yerli halk (daha çok Ermeniler ve Hıristiyanlar) aşılanmayı kabul etmezdi. Biz yerli halka birkaç bin aşı yaptık. Şehir iki ya da üç bölüme bölünmüş, bulaşıcı hastalığa yakalanan insanları kontrol etmek için sıhhiye doktorları belirlenmişti. Bataklığı kurutma amaçlı kanal kazma işleri ilerliyordu. Teknik yönden de, yapılacak işin zorluğu yönünden de, işçiler ve maliyet yönünden de şehri yenileme işlerinde kanal işi en zor işti. Sadece yer kazma işlerinde çalışan esir Araplar hariç bu iş için “Malokan” yük arabaları da inşaat malzemeleri ve toprağı taşımak için işe koyulmuştu. Esir Araplar Zemgor’un III. ekibine verilmişti. Onlara çok kötü yemek verdikleri ve esirlere yemek vermek için bu ekipte bulunan Ermenilerin Türkiye’de olan Türk ve Ermeniler arasındaki katliamdan dolayı onlara kötü davrandıkları hususunu duymuştum. Personelin hiç beklemediği bir gün, ekip müdürü mühendis N. T. Ternavskiy ile asker koğuşlarına, esirlerin durumlarını sormak için ziyarete gittik. 384 Hiçbir Arap asıllı Türk askerinin Türkçe tek kelime bile bilmediği ortaya çıktı. Ermeniler aracılığı ile biz aralarında iki erbaş Türkün olduğunu öğrendik ki bunların yardımıyla Araplarla anlaşabilirdik. Bütün Arap askerler Mezopotamya’dan, şimdiki Irak’tandı. Erbaşlarla iyi kötü Türkçe anlaştım. Benim Karaim dilim (Polovets şivesi) Osmanlıcaya çok yakındı. Kötü olan hiçbir şey yoktu. Erbaş Türkler Arapça’yı kötü anlıyor ve konuşuyordu. Ama bizler esirlere karşı çok mülayim olmaya çalışıyorduk böylece onlara cesaret verir ve Rus iktidarına saygı duydururuz diye düşünüyorduk. N.T.Ternavskiy onların koğuşu ve yemeği konusunda daha titiz olmaya çalışıyordu. Türk hâkimiyeti milli ve dini konularda çok hoşgörülüydü. Ne dilini ne de dinini zorla kabul ettirtmiyordu. Ben bunu Kafkasya’da da Türkiye’de de gördüm. Türkler için önemli olan iktidarlarının zayıflamaması idi. İşte o zaman merhamet nedir bilmezlerdi. Esir Araplar çalışırken çok güzel türkü söylerlerdi. Bu gönlü okşayan doğu türkülerini çok severdim. Kulağıma hiç yabancı gelmiyordu oSavaş döneminde şehrin altyapısı yapılamayacağı için bunun, yerleşke topografisine ve jeolojisine uygun planını ancak yapabiliyorduk. Bu işlere de başlamıştık. Altyapı prensibi kararlaştırılmıştı. Toprağın incelenmesi yapılmış ve yerleşke çekimleri tamamlanmıştı. Altyapı planı hazırlanmaktaydı. Büyük Prens’e götürecek çok güzel haberler vardı. General Şvarts’ın olmamasına rağmen Kars’ta işler çok güzel yürümekteydi. Bizim ilk görüşmemizde 1916 yılının 5 Şubatında Aleksey Vladimiroviç tarafından bana yüklenen görev tamamıyla gerçekleşmek üzereydi. Ben de eski Port-Artur ve Petersburg arka- Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi daşımın güvenini, umduğumdan fazlasıyla yerine getirmiştim. Ama yine de Büyük Prens Nikolay Nikolayeviç’in (boyu ile bile gerçekten büyük olan) sert ifadeli yüzünü görmek istemiyordum. Kendim de aceleye getirmemek için yapılan işleri her şeyiyle gözden bir daha geçirmiştim. Ancak, gerçekten geç kaldım ve Trabzon’a ertesi gün geldiğimde Başkomutan artık oradan ayrılmıştı. Gecikmek için iki nedenim oldu. Tiflis’e Kars’tan demir yolu ile değil de kamyonla gittim. Bu, zamanı ikiye katladı çünkü tecrübesiz şoförlerin benzini bitti. Batum’a gelince vapuru bir günden fazla beklemek zorunda kaldım çünkü önceki vapur yeni gitmişti. Ailemle kamyonla Kars’tan Tiflis’e yaptığım ve gecikmeme neden olan çok ilginç, maceralarla ve tesirlerle dolu bu yolculuktan sonra Trabzon’a geldiğimde bu artık üçüncü ya da dördüncü seferdi ve Aleksey Vladimiroviç gecikmemden dolayı biraz kızmış gibi hareket yaptı. Kars’taki işler konusunda Büyük Prens’e kendisinin rapor verdiğini söyledi. Büyük Prens’in de sonuçlardan çok memnun kaldığını da ekledi. Bundan sonra General Şvarts bana Deniz Kuvvetleri Karargâhından aldığı telgrafı gösterdi. Onun adına gelen telgrafta hizmetimden dolayı çar buyruğu ile benim ödül olarak “Kolejskiy Sovetnik” derecesine layık bulunduğum yazıyordu. General Şvarts bana direk “Statskiy Sovetnik” derecesini verdi. Benim için bu derecenin pek önemi yoktu çünkü ben bütün dönemlerimi doktor olarak geçirmiştim. Petersburg dışında bir görev almış olsaydım zaten bu dereceyi direk almış olurdum. Ama yine de hizmetimin ödüle layık bulunması onurumu okşadı. Antonina Vasilyevna benim için özel olarak Batum’dan apoletler istetti ve Aleksey Vladimiroviç ile beraber onları üniformama diktirdiler. Sonra ben tekrar, her zaman olduğu gibi Trabzon’dan deniz yoluyla Batum’a ve oradan da karayoluyla Kars’a döndüm. Bir inşaat sezonu içinde 1916 yılının 5 Şubatından (benim Kars’a geliş tarihim) aynı yılın 1 Ekimine kadar Kars’ta yolları taşlandırma, sokakları ağaçlandırma, suyolu geçirme, sıhhiye işleri, yerli halkı aşılandırma gibi işler tamamlanmıştı. Bunun dışında şehrin geleceğini düşünerek taş kırma yerleri yapıldı, kum bariyerleri oluşturuldu. Şehrin gelecek alt yapısı planı da tamamlanmıştı. Ama onun yapılması ancak savaş sonrası mümkün olabilirdi. Bitmemiş olarak bataklığı kurutma amaçlı kanal kalmıştı. Bir uçtan bir uca uzunlamasına 4 mil kadar kazılmıştı. Çukurun derinleştiği yerlere taş kenarları da yapılmıştı. Sadece gelecek bahar karların erimesiyle suyun Kars Çayı’na geçirilmesi ve böylece şehirdeki çukuru su basmaması için yatağını kaplama işi kalmıştı. Bu da yapılamıyordu. Askeri idareciler Kars’taki işlerden soğumaya başladılar çünkü diğer Türk cephelerinde askeri operasyonlar çok başarılı olmaya başlamıştı. Hatta artık çimento ve işçi bulmamız bile zordu. Tabi General Şvarts hala Kars’ta olsaydı, belki bu çıkmazdan da bir çıkış yolu bulunurdu. Şimdi, Sovyetler Birliğinde söylendiği gibi “Plan tek bir sezonda ve yüzde yüz yapıldı.” diyemeyiz. İşte taşra ama yine de stratejik açıdan önemli olan bir şehir için buna benzer bir şeyi başardık. Ama ne yazık ki bu şehir artık Rusya’nın elinden çıkmıştı. Galiba eylül ayındaydı, general tarafından Trabzon’a, orada kale doktoru olarak görev almam için çağırılmıştım ve bir daha Kars’a dönmedim. 385 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Artık 30 yıl sonra ben kendimi sorguluyorum. Nasıl bu kadar gözü kara biri olabildim ve hiçbir işe yaramayan bir doktor olarak (hem teknik olarak, hem gönülden) bu kadar büyük çapta yapılan inşaat işlerinde bu kadar başarılı bir teşkilatçı olabildim? “Amerikan” hızı ile bana yüklenen görevi nasıl böyle bitirebildim? Tabii bende her zaman lider ve teşkilatçı ruhu vardı. Bunu Port-Artur’da filoda görev yaptığım zaman da (kendine yardım, hazır sargılar ve onların bütün filo için fabrikası), kale savunma cephesinde de (sıhhiye ekipleri, yaralıları koydan taşımak için yüzen araçlar, yaralılar için yaylı taşıtlar, sargı yapma noktaları ve yaralıları otomatik seçme) göstermiştim. Ayrıca her zaman mühendislikle ilgili işler ilgimi çekmiştir. Çocukluğumdan hatırlıyorum bizim eve ustalar gelirdi. Sıvacılar, marangozlar, kaldırım taşlayanlar, yer kazanlar ve taşçılar (babamın müstakil evi vardı iki ek yapı ile)… O gün benim için bayram gibi olurdu. Kilerin yapımı, fosseptik çukuru kazma işi veya yerlerin boyanması… Hepsine ben de katılırdım. Dedemin üç evi vardı. Bütün mesleklerden iyi anlardı. Orada da çok ilginç şeyler görmüştüm. Ayrıca evimizin karşısındaki caddenin taşlanması beni heyecanlandırmıştı. İşin bütün devreleri gözümün önünde yapılmıştı. Liseden mezun olduğumda mühendis olmayı çok istiyordum. Gözlerimin yaralanması ve ameliyatım sınavlara hazırlanmama engel oldu. Diplomamın çok güzel olması ise Askeri-Tıp Akademisi’ni kazanmam için bir teşvik oldu. O zaman orada akrabamızdan biri de okumaktaydı. İnşaata doğuştan bir meylim vardı. Fakat Kars’taki başarıyı farklı anlatmak lazımdı. 1) General Şvarts’ın Büyük Prens’in gözünde şahsi otoritesi ve Başkumandanın ona olan özel güveni. 386 2) Aleksey Vladimiroviç’in bana olan sıra dışı güveni ve benim gibi bir teşkilatçıyı takdir etmesi. 450 bin ruble kredinin en kısa sürede alınması, Zemgor’un bitmez tükenmez paraları ve başka krediler bu işin temelini sağlamlaştırmıştı. Hukuki-idari durum, rahmetli Nojin’in bana ve General Şvarts’a olan dostluğu beni neredeyse işin müdürü yapmış ve böyle karanlık bir şehirde her an önümüze çıkabilecek entrikaları, şikâyetleri ve dedikoduları ortadan kaldırmış oldu. Dikkate alınması gereken, 40 yaşımda olmama rağmen ben hala ast doktordum. Yerli generaller içinde en genci bendim, bu ortama yabancı biriydim (denizci) ve milletimle de yabancıydım (Karaim). Hatta Yahudi demek bile kolaydı, “Trabzon Epope”sinde bana etnograf ve arkeoloji uzmanı Mintslov, anlayamadığım bir kıskançlıktan dolayı öyle demişti. Başarımın ikinci nedeni, III. ekibin müdürü Nikolay Timofeyeviç Ternavskiy’in kişiliğiydi. Çok tecrübeli, düşünceli, dürüsttü ve ben de hiç şüphesiz generalin emanet ettiği güvenilir birini tanıyan biri olarak desteklerini almış, iyiliklerini görmüştüm. Onu karşımda bir engel olarak görmemem bile çok büyük bir kolaylıktı. Onunla bize verilen önemli bir devlet işinde, her zaman, işle ilgili bir ortamda ve ilişkide bulunuyorduk. Bu işi ikimiz de bütün gücümüzü vererek, alnımızın akı ile yaptık ve o kısa dönemde çok başarılı olduk. Başarımızın üçüncü faktörü ise generalin yapacağı işler için Zemgor ekibini görevlendirmesi idi. Önce iki ekip, sonra tek III. olanı. Bunlar gerçekten mühendis alayları idi. Hepsinde çok değerli, her uzmanlıktan mühendis kadro- Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi su vardı. Onların “başkent” mühendisleri olması da işlerinde çok iyi uzman olduklarını göstermekteydi. Karanlık bir şehir için bu tam bir hazineydi. Böyle mühendisleri Kars’a hiçbir paraya getiremezdik. Bu erleri askeriyeden uzaklaştırmak, onları muhteşem askeri mühendisler yapmıştı. Mühendisler hariç orada ormancılar, bahçıvanlar, kimyagerler; kısaca teknik bilgi ve tecrübenin gerçek olimpiyatı vardı. Şahsımın en büyük eksikliği kararsızlık ve ayrıca benim için yeni ve zor sorunlarda uğraşmaktı. Eksikliğimi General Şvarts ve mühendis Ternavskiy tamamlıyorlardı. İnisiyatif bendeydi ama benim planım en doğru ve iyi olanıdır diye karar alma konusuna gelince kararsızdım. Çünkü ben mühendis değildim. Başkalarına güvenmek zorundaydım. Bu yüzden yapacağımız işlerin planını çizerken sık sık mühendisleri topluyordum ve fikirleri kıyaslayarak aldığımız kararın hem sağlık bilgisi, hem teknik, hem de demirbaş gibi konularda doğru olduğundan emin oluyordum. le güçlerin bir arada ahenkli olmasıyla anlatılmalıdır. Bazen kendime soruyorum, acaba bu işler, bu gibi insanların ve durumların bir araya gelmediği durumlarda bu kadar hızla yapılabilir miydi? Tabii bu gibi büyük işlerin askeri ve siyasi önemi tarafına hiç dokunmuyorum. Bu, yüksek askeri idare işi… Kars, eğer olabilirse, Kafkasya cephesinin güvenilir direği olmalı idi. Tabii bu işler hem önemliydi hem de acildi. 1) Kars kale kumandanı ve genel valisi Büyük Prens’in güvendiği enerji dolu ve yetenekli General Şvarts olmasaydı? (Bence, General Şvarts’a böyle bir güven duyan Büyük Prens gibi biri olmasaydı, bu imkânsızdı.) 2) Bizim inşaatın emri altında mühendislik inşaat ekipleri olmasaydı… (Bence ne Kars’ta ne de bütün Kafkasya’da biz bunlar gibi uzman mühendisleri ve gereken sayıda teknisyen ve işçileri bulamazdık ve işler yine yapılamazdı.) 3) Genel valinin kalem odası müdürü olarak ben değil de başka biri görevlendirilmiş olsaydı inşaatın acilliği ve kalitesi düşer miydi? Benim tek ve en yüksek müdürüm General Şvarts idi. Onun Kars’tan hastalığı nedeniyle izne ayrılıp hemen yeni görevi Trabzon’a başlamasına kadar bütün işlerin planı çizilmiş ve projeleri kabul olmuştu. Yerli teknisyen müdürlere danışmaktan çekiniyordum. Kırılmalarına ve şahsi tartışmalara neden olmak istemiyordum. Kars’ın yenilenmesi ile ilgili kalem odamdan rapor alınca, general askeri vali, kale mühendisleri müdürü ve kale doktoru ile de kendi görüşüyordu. Ona kimse “hayır” diyemiyordu çünkü o teknik güven tarafından da generaldi. Eğer general tarafından benim kadar güvenilir başka biri olsaydı o da tabii ki benim yaptığım işi benden daha kötü yapmazdı. Asla… Yapılması gereken inşaatların yapılması, böy- Bu idari yapı “Amerikan” hızlılığı ile Kafkas- Ama General Şvarts kısa bir süre içinde Kars’tan gittiği için ve işin en büyük kısmı o gittikten sonra yapıldığı için bence bu işleri başka bir kalem odası müdürü zor yapardı. Bu yüzden benim ve rahmetli Nojin’in en önemli işi, Kars şehrini yenilemek için kalem odası oluşturup bu işi, işe yaramaz yerli idarecilerin elinden alıp onu general A.V.Şvarts’ın eline vermiş olmamızdı. 387 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi ya cephesinin desteği olan Kars şehrini yenilemede belirgin bir rol oynadı. Biz unutulduktan sonra da onun kitapları daha çok uzun yıllar okunacak… Birkaç (sekiz) ay içinde Kars’ta olduğum dönemde, ben hiçbir yere misafir gitmedim; kulüplere, gösterilere de gitmedim. Benim için en büyük zevk, araba ile taş kırılan yerlere gidip binlerce esir Arap’ın, uzun hava türküler söyleyerek kanal kazmalarını denetlemek ve işçilerin kaldırımları taşlamalarına bakmaktı. Nisan sonunda Tiflis’e gitmeden önce General Şvarts öğle yemeğine davet etti. Başka hiçbir misafirin olmadığı yemekten sonra kendi çalışma odasına gizli bir konuşma yapmak üzere çağırdı. İşin para durumu benim ilgimi hiç çekmiyordu. Kars’ta benim katıldığım ve benim planımla yapılan maliyeti milyon rubleyi (1916 yılı çar rublesi) aşan iş yapılıp bitmişti. Oysa ben filodan sadece ast doktor maaşı alıyordum. Ben de General Şvarts da bunu unutuyorduk. Ancak rahmetli karım Petersburg’tan gönderdiği mektuplarında benim Kars’a gitmemin parasal durumumuzu çok zayıflattığını yazıyordu. Çünkü benim maaşımla artık iki eve bakılamıyordu. Bir keresinde bir ödenekten 700–800 ruble artmıştı. Rum müteahhit ben Trabzon’a giderken generale şunları söylememi istedi. Tabii ki o kendi şehri için bedava çalışacak ama bu fazlalık ancak onun tasarruftaki yeteneğinden dolayı böyle çıktı. Eğer general gerçekten de onun yaptıklarına değer veriyorsa ve bunu bir türlü gösterebilirse tabii ki o da çok sevinecekti. Ancak o zaman General Şvarts insanların hayatında paranın ne kadar önemli olduğunu hatırlamış oldu ve bu artan paraları Rum müteahhit, Ternavskiy ve benim, aramızda paylaşmamızı istedi. Rum ayrıca bir de madalya aldı. Bunları yazmak zorunda kalıyorum çünkü benim ve General Şvarts’ın adı R.Mintslov adlı bir Rus yazarı tarafından basında karalanmıştı. 388 Meğer Aleksey Vladimirpviç Tiflis’te Büyük Prens’e İstanbul’u hızlı ve kolay fethetme planını anlatmak istiyormuş. Bu planla ilgili bana da bir şeyler danışmak istiyordu. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Mehmet Ali KAHRAMAN* KARS’TA MEKÂNSAL PLANLAMA VE KENTSEL DÖNÜŞÜM UYGULAMALARI ÜZERİNE Giriş Kalkınma açısından yerelin somut bilgisinin doğru analiz edilmesi ve bu analizin yerel kalkınma ve kentlinin yaşam kalitesine anlamlı şekilde aktarımı için ana aktörlerin rollerini daha etkin oynaması elzemdir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olarak, Kars ilini çok boyutlu etüd ederek yıllardır birikmiş sorunları bütüncül ve proaktif yaklaşımlarla ele almak öncelikli hedefimiz olmuştur. Bu kapsamda, tebliğ’in ilk bölümünde bölge ve kent ölçeğinde Kars kenti etüd edilecek, ikinci bölümde kentin gelişimine yönelik olarak kısa, orta ve uzun vadede stratejiler ortaya konulacak ve son bölümde ise Kars ili özelinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığının somut proje önerileri detaylandırılacaktır. Son altı ayda yayımlanan kanun hükmünde kararnameler ile Türkiye’de kalkınma politikalarının, kentsel ve bölgesel politikaların, yasal çerçevenin ve kurumsal yapılanmanın dönüşümü gerçekleştirilmiştir. Kamu yönetiminde büyük dönüşümlerin yaşandığı bir dönemde gerçekleştirilen bu yapılanma ile merkezde çerçeve çizme rolünün yanında yerelde de yol göstericiliği ön planda tutularak oluşturulan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın 644 sayılı KHK ile yeni görevleri kapsamında ülke ölçeğinden başlayarak tüm planlama kademelerinde etkin bir rol üstlenmiş ve çalışmalara başlanmıştır. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, planlama ile ilgili olarak yeni bir anlayışıyla kentsel ve kırsal alanlarda yaşam kalitesini arttırarak sağlıklı, güvenli ve sürdürülebilir mekânsal gelişmeyi sağlamayı temel hedef olarak koymaktadır. Bakanlık, fiziksel planlama ve yapılaşma konusundaki düzenlemeleri ve standartları geliştirecek, Kalkınma Bakanlığıyla birlikte kalkınma politikalarına uygun ulusal ve bölgesel nitelikli mekânsal gelişme stratejileri hazırlayacaktır. Çevreye ilişkin düzenlemeler, işlemler ve denetimler de Bakanlığımız tarafından planlara uyumlu şekilde yürütülecek ve bu sayede, korumakullanma dengesi de en iyi şekilde gözetilecektir. *T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Mekânsal Planlama Genel Müdürü 389 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Bu kapsamda temel hedef; Şehirlerimizi sosyal, kültürel, teknik ve ekonomik boyutlarıyla bir bütün olarak değerlendirerek; kent planlama ve kentsel tasarım projeleri sürdürülebilir ve yaşam kalitesi yüksek mekanlar yaratmaktır. müzde tek bir merkezi örgütün yalnız bırakılmaması bilinciyle Bakanlığımız kalkınmanın mekânsal ayağında proaktif bir rol üstlenmiştir. Şehirlerimize yönelik olarak; Bölgesinde önemli bir geçiş noktası olan Kars ili konumu itibariyle ana kapı (gateway) olarak nitelendirilmeli ve geliştirilecek mekânsal stratejilerde sosyal ekonomik ve kültürel boyutları ile kurgulanmalıdır. Çünkü kent ile ilgili olarak, sanayisindeki gelişme potansiyeli, ulaşım bağlantısının uluslararası yollar üzerinde olması ve faal bir sınır kapısına sahip olmasından dolayı ulusal ve uluslararası düzeyde ilişkiler ile bağlantılı olarak gelişme potansiyellerinin ortaya konulması gerekmektedir. ● Önümüzdeki dönemde kontrollü kentleşmeyi teşvik etmek ve Kentlileşmeyi desteklemek, ● Ayrıca gecekondu bölgelerini ıslah etmek, kentlerde eskimiş ve afete riskli alanlardaki yapı stokumuzu planlı, kapsamlı ve ekonomik şekilde için kentsel dönüşüm projeleri ile gerçekleştirmek, ● Şehirlerimizi kendi finansman dinamikleriyle kentsel sorunlarını çözmek, ● Kentsel dönüşüm projeleri ile kentlerin, kentsel estetiği, mekansal kaliteyi, kültürel değerleri ve çevresel duyarlılığı üst seviyeye çıkarmak için kentsel tasarım projelerini gerçekleştirmek öncelikli hedeflerimiz olarak belirlenmiştir. Bu hedefler kapsamında Bakanlığımız kentlerimizde öncelikle afet riskli alanlarda ve imara aykırı yapılaşmaların olduğu bölgelerde kentsel dönüşüm uygulamalarını Ağustos 2011 tarihi itibarıyla başlatmıştır. Yerel ve bölgesel kalkınmayı sağlamanın ve yönetmenin günü- 390 Bölge ve Kent Ölçeğinde Kars ili Bakanlığımız tarafından Kars ilini de içine alan Ardahan, Kars, Iğdır, Ağrı planlama bölgesi 1/100000 ölçekli Çevre düzeni planlama çalışması son aşamasına getirilmiştir. Bu planda ilin vizyonu “kültür ve turizm anlamında markalaşmayı sağlamış, lojistik merkez olma konusunda hizmet verebilecek ve bölgesinde merkez kent olma” olarak belirlenmiştir. Kars kentinin tüm bölge kentleri gibi kırsal yönü ağır basan bir imajı vardır. % 42 lik oranı ile Kars kentleşmesi Türkiye ortalamasının altındadır. Bunun sebebi yörenin tarımsal ve Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi hayvansal kaynaklı bir ekonomik kaynağa sahip olmasından kaynaklanmaktadır. Bakanlık olarak birincil stratejik kararımız Kars’ın kentsel karakterini ön plana çıkaran stratejiler çerçevesinde alt ölçekli uygulamaları hayata geçirmek olacaktır. Bu çerçevede, Kars kent merkezinin kolay erişilebilirliği, tarihi kent dokusu, turizm değerleri ve Kafkas Üniversitesinin varlığı Bakanlığımızın uygulamalarını kolaylaştırıcı ve çarpan etkisi yaratacak bir durum yaratmaktadır. Kars merkezine yönelik olarak, kentin havaalanı yönünde gelişimini sağlamak, kentte yoksunluğu hissedilen temalı park, fuar alanı, turizm tesis alanı ve bölgesel ve kentsel düzeyde spor alanları planlanmıştır. Ülkemizde kentsel yerleşmelerin mekânsal yaşam kalitelerinin artırılmasını, ekonomik ve toplumsal yapının güçlenmesini, mekânsal planlama sisteminin yeniden yapılandırılmasını sağlamak amacıyla hazırlanan ve ulusal düzeyde bir strateji dokümanı olan Kentsel Gelişme Stratejisi ve Eylem Planını (KENTGES) yürütmek, koordine etmek ve uygulanmasını izlemek, uygulanmasına yönelik gerekli modelleri ortaya koymak, eylemlerden sorumlu kurumlarla ve yerel yönetimlerle her türlü işbirliğini geliştirmek, eylemlerin hayata geçirilmesine yönelik proje geliştirmek, geliştirilenlere destek olmak Bakanlığımızın öncelikli çalışmalarındandır. Kars ili Bakanlığımız tarafından hazırlanmış olan KENTGES Strateji belgesinin uygulama ve izleme sürecinde de yakından izlenmekte ve temelde var olan teknik, kapasite ve fiziki eksiklikleri belirlenerek bu veriler üzerinden kentin sorunlarına çözüm arayışları konusunda pilot bölge olarak seçilme konusunda aday gösterilmiştir. 3700 hektarlık kentsel yerleşim alanı büyüklüğüne sahip olmasına karşın mevcut aktif ye- şil alan miktarı 8.5 hektarda kalmıştır. Bu kapsamda, KENTGES projesinin eylemlerinin hayata geçirilmeye başlanması ve kent merkezinde yapılması planlanan kentsel dönüşüm uygulamaları ile mevcut yeşil alan miktarının artırılmasına katkıda bulunulacaktır. Belediyenin imar planına esas olmak üzere 1999 yılından sonra yapılmış jeolojik etüd veya mikrobölgeleme etüdü ve Belediyece mevcut yapıların risklerinin belirlenmesine yönelik bir çalışma veya Risk Sakınım Planı-Risk Yönetim çalışması olmadığı tespit edilmiş ve Afet, Risk Yönetimi ve Zarar Azaltma konularında ortak çalışmalar yürütülebileceği tespit edilmiştir. KARS’ın Marka Değerinin Yükseltilmesi Küreselleşen yenidünya düzeninde kentlerin yeni yapısı ve rolleri, her kent için farklı süreçlerde belirmekte ve belirlenmektedir. Kentler, Dünya kenti veya marka kent tipolojisini bir hedef olarak ele almaktadırlar. Ancak burada temel kavram küreselleşme beklentisinin yerel dinamiklerden bağımsız düşünülemeyeceğidir. Bu nedenle kentler, coğrafi konumları, doğal, kültürel ve tarihsel değerleri gibi yerel kimlik öğeleri yanında sosyo – ekonomik ve siyasi politikalar gibi kentsel kalkınma öğeleri ile dünya kenti vizyonuna ulaşabileceklerdir. Kars, son yıllarda sadece hayvancılık sektörün de değil kültür turizminde ve bilim alanlarında da önemli ölçüde yatırımlar ve atılımlar gerçekleştirilmektedir. Ayrıca, Kars kenti; küreselleşen dünya düzeni içerisinde marka kent olma vizyonuna ulaşabilmek için sahip olduğu tarihi ve kültürel değerlerini komşu diğer şehirlerle birlikte değerlendirebilmelidir. Marka kent vizyonu için kentin geleceğini belirleyen stratejilerin kentsel ve kültürel odaklı ele alınması zorunludur. 391 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olarak, Kars özelinde Medeniyetlerin bugüne taşıdığı zengin kültürel, sosyal ve mimari mirası zenginleştirmeyi hedeflemekteyiz. Bu kapsamda, ülke ölçeğinden başlamak üzere bölge, kent ve yerel düzeyde uzun, orta ve kısa vadeli stratejiler geliştirilmesi gereği ortaya çıkmıştır. Bu kapsamda Kars ili için belirlenen Kentsel Stratejiler; 1. Kars, Uluslararası ilişkilerinin ulaşım (Karayolu ve hava limanları) ve iletişimini kuran önemli bir merkez potansiyelindedir. Bu potansiyel değerlendirilmelidir. (Türkiye’nin doğuya açılım Kapısı - gateway) 2. Karsın dünya ülkeleri arasındaki ulaşım ve iletişim altyapısı güçlendirilmelidir. (Ulaşım ve teknik altyapısı güçlendirilmiş bir kent) 3. Kars, kendi iç dinamikleri ile hayvancılık yanında kültür, tarih ve üniversite sektörlerinde ihtisaslaşmalıdır. (Ekonomisi güçlü bir kent) 4. Kars’ın kültürel ve çevresel zenginlikleri kent markası ve imajı oluşturulması ve gelişti- rilmesi amacıyla korunmalıdır. (tarihi - kültürel mirası korunmuş bir kent) 5. Kars kentsel yerleşmesinin ekolojik, sosyal ve ekonomik yönden kaliteye ulaşmalıdır. (Kentsel yaşam kalitesi yükseltilmiş bir kent) 6. Kars’ın küresel düzlemde cazip bir merkez olduğu imajının verilebilmesi için kültür, sanat ve festivaller organize edilmelidir. (Uluslararası kültürel organizasyonların yapıldığı bir kent) 7. Karsta uluslararası fuar, kongre ve bilimsel araştırmalar için gerekli altyapı oluşturulmalıdır. (Bilimsel çalışmaların üretildiği bir kent) Kentsel Dönüşüm Projeleri Kentsel dönüşüm projeleri, “yaşanabilir sağlıklı kentlerin oluşturulması” genel hedefiyle birlikte; ● Doğal afetlerle doğrudan etkilenecek olan sakıncalı alanlarda yer seçmiş konut veya başka kullanım alanlarının dönüştürülmesi, Eski Vali Konağı / Tarih Müzesi Eski Belediye Binası /Kars Belediyesi Binası Ordu Caddesi ve Yakın Çevresi Kentsel Dönüşüm Alanı 392 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi ● İmara aykırı yapılaşmış alanların dönüştürülmesi, ● Kent içinde kalan kullanımı sakıncalı çalışma alanlarının dönüştürülmesi, ● Kent içinde niteliksiz, sağlıksız alanların ve yaşanabilir kent standartları dışında kalan alanların dönüştürülmesi, ● İşlevini yitirmiş kentsel mekânların dönüştürülmesi ● Kentin kimliğini oluşturan tarihi mekânların canlandırılarak ve korunarak dönüştürülmesi konularını içerir. Kars’ta kentsel dönüşüme ilişkin yapılan ön değerlendirme çalışmasında şu temel sorunlar saptanmıştır. • Ekonomik ve sosyal bozulma nedeniyle kentsel mekanlar çöküntü alanı haline gelmiş, • Kentin hızla büyüyen, değişen ve bozulan dokusunda ortaya çıkan yeni fiziksel, toplumsal, ekonomik, çevresel ve altyapısal ihtiyaçlara göre, kent parçalarının yeniden geliştirilememiş, • Kentte daha önce kullanılmış ve atıl olan alanların kullanılmamasıdır. Bu bağlamda Kars’ta belirlenen öneri kentsel dönüşüm alanları şunlardır; Fethiye Camii 1985 Tarihi Dokunun restorasyonu yönelik kentsel dönüşüm projeleri; Ordu Caddesi ve Yakın Çevresi Kentsel Dönüşüm Alanı Fiziksel bozulmanın başladığı, ancak özgün niteliğini henüz kaybetmemiş olan eski kent parçalarının eski haline kavuşturulmasına yönelik kentsel dönüşüm uygulama alanıdır. Alanda Baltık mimarisinin önemli yapıları bulunmaktadır. Eski Belediye Binası, Eski Vali Konağı, Eski Adliye Binası, Eski Orduevi Binası, Baro Binası, Nurettin Ayyılmaz Evi, Fethiye Metan Evi, Beşir Karahan Evi, Belediye Kadın Sığınma Evi gibi yapıların geçmişlerindeki kullanımları dikkat edilerek müze, yönetim yapıları, butik otel – pansiyon, yöresel ürünlerin satıldığı ticaret birimleri, konut gibi yeni işlevlendirmeler belirlenmelidir. Yeni işlevlendirmeler doğrultuda restore edilmesi, sokak sağlıklaştırması, bahçe düzenlemesi gibi çalışmalar ile kentsel yaşama katılması gerekir. İşlevsel yenilemeye yönelik kentsel dönüşüm projeleri Fethiye Camii ve Çevresi Kentsel Dönüşüm Alanı Eski Devlet Hastanesi ve satadyum 393 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Eski devlet hastanesi yapısı ile stadyumun taşınacak olması nedeniyle alan, işlevini yitirmiş ve atıl olan kentsel mekânın kentsel dönüşümünü ele almaktadır. 19. Yüzyıl sonlarında Ruslar tarafından Baltık mimari tarzında kilise olarak yaptırılmış olan Fethiye Camii alanın simgesel yapısıdır. Bina Cumhuriyetin ilk yıllarında spor salonu olarak kullanılmış ve 1985 yılında camiye çevrilmiştir. Fethiye Camii ve çevresi kentsel dönüşüm alanının yeniden işlevlendirilmesinde kent parkı, tören alanı, açık hava spor alanları, otopark alanları, kent müzesi, ticaret gibi kullanımlar belirlenmelidir. Terminal ve Çevresi Kentsel Dönüşüm Alanı Terminal ile küçük sanayi sitesi ve çevresi kent içinde niteliksiz, sağlıksız alanlar ve yaşanabilir kent standartları dışında kalan bir alandır. Bu bölgedeki kentsel doku, fiziki ve işlevsel açıdan bozulmuş ve çöküntü bölgesi haline gelmiştir. Bu alanda yeni bir dokunun yaratılması ve mevcudun iyileştirilerek kentsel yaşam mekânı oluşturulmalıdır. Terminal Terminal ve Çevresi Kentsel Dönüşüm Alanı 394 Terminal çevresi Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Atatürk Mahallesi Kentsel Dönüşüm Alanı Atatürk Mahallesi Kentsel mekânın sağlıklaştırılmasına yönelik kentsel dönüşüm projeleri; narak kentlinin rekreasyon ve kültür turizmine yönelik çalışmalar yapılmalıdır. Atatürk Mahallesi Kentsel Dönüşüm Alanı Sonuç Kars Kalesinin bulunduğu tepenin güney yamaçlarında yer alan yapıların niteliksiz ve sağlıksız olması yanında heyelan riski de bulunmaktadır. Ayrıca bu bölge yaşanabilir kent standartları dışında kalan bir alandır. Bu bölgede yaşam kalitesi yüksek yeni bir kentsel doku yaratılmalıdır. Sonuç olarak Bakanlığımızın genelde temel hedefi, yazıda açıklanan öncelikler ve hedefler doğrultusunda, kentlerimizin yaşam kalitesinin yükseltilmesi, koruma-kullanma dengesi gözetilecek şekilde kentlerimizin potansiyellerinin ortaya çıkarılmasına yönelik projeler yukarıda açıklanmıştır. Bir kentin marka kent olabilmesi için kentin potansiyelleri değerlendirilmeli ve aynı zamanda çevrenin, sürdürülebilir kentleşmesi ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda korunmasını sağlanmalıdır. Kale ve Kars Çayı Kentsel Dönüşüm Alanı Kars kentinin en önemli imgelerinden birisi olan Kars Kalesi ve Kars Çayı, tarihi ve kültürel önemeni yanında kentlinin rekreasyon ihtiyacını sağlayacak önemli bir yeşil doku potansiyeli sunmaktadır. Ayrıca alanda Ebul Hasan Harakan-i Türbesi, Beylerbeyi Sarayı, Hamamlar ve Osmanlı Sivil Mimari yapıları ile inanç turizminin destekleyecek bir potansiyele sahiptir. Alanın tüm bu potansiyeli dikkate alı- Kars özelinde ise, Kars ilinin kentsel ve mekânsal gelişmesinde acil ihtiyaca haiz alan ve konu başlıklarında somut projeler ile kentsel yaşama kalitesini artırılmalıdır. Kars Kentinde yapılması düşünülen kentsel dönüşüm projeleri saptanırken ve uygulamaya geçirilmesinde şu hususlara dikkat edilmelidir. Bunlar; 395 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Ebul Hasan Harakan-i Türbesi ● Yerleşim alanı genelinde yaşanan afet benzeri acil durumlar veya analitik etütler sonucu ortaya çıkan ekonomik, sosyal ve fiziksel kentsel sorunlara yönelik çalışmalar yapılması ve belirlenen sorunların önceliklendirilmesi, ● Kentsel dönüşüm alanının belirlenme ölçütlerinin (plan kararları, yerleşme bütünü ilişkisi, analiz ve senteze dayalı sonuçlar, sorunlar, kısıtlar ve potansiyellerin) belirlenmesi, ● Proje alanında dönüşümden etkilenecek olan tarafların durumu (kullanıcı, mülk sahipleri, yerel yönetimler, STK’lar) ve beklenti ve gereksinimlerinin belirlenmesi ● Ve en önemlisi merkezi hükümet ile yerel yönetimin işbirliği halinde uyumlu bir şekilde çalışması zorunludur. 396 Taş köprü ve Kars Kalesi Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Ahmet Haluk KARABEL KARS’TA MODERN TOPLU KONUT İDARESİ (TOKİ) UYGULAMALARI GİRİŞ Malumlarınız olduğu üzere, Toplu Konut İdaresi, DPT ve TÜİK verilerine göre ülkemizde 2 - 2,5 milyon olduğu tahmin edilen acil konut ihtiyacının %5 ila %10’nu karşılamak hedefiyle, 58.,59. ve 60. Hükümet Programları ve Acil Eylem Planı doğrultusunda, 2011 yılsonu için 500 bin konutluk bir projeksiyonu hazırlanmış, 2011 yılın Haziran ayı ortalarında bu hedef başarıyla tamamlanmıştır. TOKİ, konut seferberliği kapsamında son 8,5 yıl içinde, sosyal donatı ve teknik altyapıları ile birlikte 81 il, 800 ilçe ve 2.131 şantiyede, 375 bini bitirilme aşamasında olan 515.000 konut ve sosyal donatıya ilaveten, Sayın Başbakanımızın açıklaması ve desteğiyle 2023 sonu itibarıyla yeni 500 bin konutluk proje hedefimiz belirlenmiştir. 397 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi çevrelerimizi daha sağlıklı, güvenilir ve yaşanabilir yapmaktır. Bu anlamda ülkemizde daha çağdaş yaşam çevreleri oluşturma yönündeki gayretimiz diğer illerimizde olduğu gibi Kars ilimizde de titizlikle sürdürülmektedir. 5 KARS İLİ ŞEHİRCİLİK DENEYİMİ Bu rakam, 100 bini aşkın nüfuslu 20 adet şehir demektir. 58., 59. ve 60. Hükümetlerin Programı ve Acil Eylem Planlarında deklare ettiği “Planlı Kentleşme ve Konut Üretim Seferberliği” kapsamında 2011 yılı sonu için deklare edilmiş olan 500 bin konutluk üretim projeksiyonu çerçevesinde, özellikle piyasa koşullarında konut sahibi olamayan dar ve orta gelirli vatandaşlarımıza yönelik 81 ilimizde uygulamalarını hızla sürdürmekte, bu yılın 2011 Haziran ayı ortasında bahse konu üretim hedefini yakalamış ve bu başarılı üretim performansını takiben Sayın Başbakanımızın desteğiyle 2023 yılının sonuna kadar yeni bir 500 bin konutun üretimi ve sunumu için görevlendirilmiştir. TOKİ, son 8,5 yıl içinde, sosyal donatı ve teknik altyapıları ile birlikte 81 il, 800 ilçe ve 2.056 şantiyede, 371 bini bitirilme aşamasında olan toplam 510 bin konut rakamına ulaşmıştır. Diğer bir ifadeyle, bu rakam, 100 bini aşkın nüfuslu 20 adet şehir demektir. Faaliyetlerimiz ülkemizde 2 - 2,5 milyon olduğu tahmin edilen acil konut ihtiyacının %5 ila %10’nu karşılamak, kentleşen dünyada yaşam 398 Rakımı bakımından Türkiye’nin en yüksek il merkezi olan Kars, köyleri ile birlikte nüfusu yüz bini aşan şehirlerimizden birisidir. 2010 Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi ile açıklanan 31 Aralık 2010 rakamlarına göre; Kars ilinin Şehir merkezi;123.552, toplam nüfusu 301.766’dır. İl merkezinde kültürel farklılıklardan ve zenginliklerden bahsetmek mümkündür. M.Ö. 9000 yılına kadar uzanan tarihi geçmişi üzerinde birçok uygarlıkları hüküm sürmüştür. Bu tarihsel ve kültürel köklü özellikleri Kars’ı Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 2023 yılı için Türkiye Turizm Stratejisi 2023 ve Turizm Stratejisi Eylem Planı kapsamına alınan 15 il merkezinden birisi yapmıştır. Bu proje ile hedeflenen, il merkezlerini “Kültür Turizmi Geliştirilecek Marka Kentler” ilan edip gelişmelerini sağlamaktır. Tarihte şehircilik uygulaması ve mimari yapılarıyla özgün bir yapı sergileyen Kars ilimizde, ilk imar çalışmaları 1579 yılında başlatılmış, kent düzeni 1890 yılında Hollanda’dan gelen mimarlar ile yeniden oluşturulmuştur. Taş işçiliği yerel ustalar tarafından kente getirilmiş, kentteki mimari ağırlıklı olarak Orta Rusya ve Avrupa etkisinde gelişmiştir. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Türkiye’de tüm kentlerin çağdaş anlamda bir imar planı disiplinine kavuşabilmeleri, Avrupa kentlerinden ortalama 100 yıl sonra ancak Cumhuriyet Dönemi’nde mümkün olabilmişken, Kars’ın kent planı 19. yüzyıl sonlarında yapılmıştır ve ülkemizdeki tek örnek olması açısından büyük önem taşımaktadır. 2000’li yıllardan itibaren artmaya başlayan kentteki koruma bilincinin yerel yönetimlerin başlattığı projelerle geliştiği izlenmekte, başarılı uygulamalarla kentin mekânsal gelişiminin güvence altına alındığı görülmektedir. Tabii ki, bu anlamda sivil toplum kuruluşlarının, yerel halkın, siyasilerin kent yönetimine ve kentin geleceği ile ilgili sürece aktif olarak katılımlarının sağlanması önemlidir. 5 KARS İLİNDE TOKİ UYGULAMALARI İdaremiz bu zengin özellikleri olan il bütününde bugüne kadar (Ekim 2011 tarihi itibarıyla); yoksul, dar, orta gelir grubuna yönelik sosyal konut projeleri, afet uygulama projeleri, gecekondu dönüşüm projelerinden oluşan konut uygulamalarımız kapsamındaki vatandaşlarımıza yönelik olarak 14 şantiyede başlatılan ve 1248 adeti tamamlanmış olan 1920 adet konut, 672 adeti devam eden ve 608 adeti proje ve ihale aşamasında olan toplam 12.134 kişilik nüfusa karşılık gelen 2528 adet konut uygulamasının yanı sıra, projelerin gereği olan ve kurumlarca talep edilen sosyal donatı, ticari merkezler ve yörenin iklim koşullarına uygun çevre düzenlemesi projelerini de gerçekleştirmektedir. Kars ilimizde Toplu Konut İdaresi (TOKİ) olarak 14 şantiyede toplam 1.920 adet konut. Bu kapsamda 3 adet ilköğretim okulu, 1 lise, 1 kreş, 3 cami, 5 spor salonu, 2 adet ticaret merkezi, yönetim merkezi, 300 kişilik pansiyon, 2 adet sağlık ocağıocağı, 1 adet hastane, 2 adet karakol, ısı merkezi, engelsiz yaşam merkezi, lazerli tank atış eğitim simülatörü ve sosyal tesisi uygulamaları yapılmaktadır. 1920 konutun 1248 adedinin inşaatı tamamlanmıştır. Bununla birlikte 48 yataklı bir huzurevi ve 200 yataklı Devlet Hastanesi de ihale ve proje aşamasındadır. İdaremizce proje ve ihale çalışmaları devam eden 608 konut ile birlikte Kars’ta toplam 2528 konut sayısına ulaşılacaktır. Kars ilimizde Kars Belediyemizle yapılan Protokol ile 2005 yılında başlatılan kentsel dönüşüm projemiz çerçevesinde; Kars Merkez Kentsel Yenileme (Gecekondu Dönüşüm) Projesi kapsamında Yenimahalle 1. Bölgede 224, 2. Bölgede 528 adet olmak üzere toplam 752 konut yapılmıştır. Sosyal donatı olarak; ticaret merkezi, sağlık ocağı, camii, şadırvan, kreş ve İlköğretim Okulu yapılmıştır. Protokol çerçevesinde 752 konutun yapımı tamamlanmış ve Belediye mülkiyetindeki taşınmazların İdaremize devrine karşılık olarak 347 konut fiili olarak teslim edilmiştir. 23.05.2011 tarihli Protokol ile Atatürk ve Bayrampaşa Mahallelerinde yaklaşık 30 hektarlık alanda başlatılan Kars Merkez Atatürk ve Bayrampaşa Mahallesi Kentsel Yenileme (Gecekondu Dönüşüm) Projesi kapsamında hak sahipliği tespit ve değerleme çalışmaları tamamlanmış olup, vaziyet planı ve mimari projelerin Belediye tarafından tanzim edilerek İdaremize iletilmesinden sonra fizibilite çalışmalarına göre 10 katlı çıkan bloklar Başbakanımızın 399 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi uyarısı ile 6 kata düşürülmüş, buna göre fizibilite raporu yeniden yapılmıştır. Proje alanında ilk konut ihalesinin yapılması için teknik çalışmalar başlatılmıştır. Kars’ta TOKİ tarafından bugüne kadar başlattığımız uygulamaların toplam yatırım bedeli yaklaşık 134 Milyon TL.’dir. 5 GECEKONDU DÖNÜŞÜM Ülkemizde gecekondu ve kaçak yapılaşma sorununun sadece yerel yönetimlerin gayretleriyle çözülemeyeceği açıktır. Doğal afet riskini de dikkate aldığımızda TOKİ olarak uygulamasını yaptığımız “kentsel dönüşüm” modelinin konut ve kentleşme politikalarında gündemimizin başında olmasının gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Bu anlamda yerel yönetimlerle işbirliği yapılarak Kentsel Dönüşüm Projelerinin yaygınlaştırılarak uygulanması ve kentsel dönüşüm için yeni kaynakların aktif hale getirilmesinin önemi karşımızdaaşikardırdır. İdaremiz, Sayın Başbakanımızın 2023 sonu itibarıyla belirlediği 500 bin konutluk proje hedefimiz içinde öncelikli konuların başında gelen kentsel dönüşüm uygulamalarıyla, şehirlerimizi, kasabalarımızı ve köylerimizi kaçak yapılardan, salaş yapılardan, gecekondulardan ve depreme dayanıksız yapılardan arındırmayı sürdürecektir. Bu kapsamda Kars ilimizde de kentin mevcut kaynaklarının, altyapı ve yatırımlarının verimli biçimde kullanılmasını sağlamak ve kentin uzun vadeli planlar çerçevesinde gelişimini 400 kontrol etmek yönünde kentsel dönüşümün etkili bir araç olabileceğine inanıyoruz. 5 SÜRDÜRÜLEBİLİR KENTLEŞME Bugün, dünya nüfusunun yarısı kentlerde yaşamaktadır. 2025’ten 2030’a kadar, yıllık global büyümenin %1,5’ta kalması beklenmekte olup bunun anlamı, yüzyılın ortasına kadar (2050) kentsel nüfuslarının %61’e ulaşacağıdır. Dünyada ve ülkemizde, son 35 yılda yaşanan göçün büyüklüğü, değişen gündelik hayatın ihtiyaçlarıyla birleşince bildiğimiz “kent” tanımı da değişmektedir. Bildiğimiz “Kentleşme” tanımı da artık değişmektedir: Göçle kentlere gelenler yapısal dönüşüm geçirmediği gibi kırda var olan değerleri ve yaşam biçimlerini aynen sürdürmektedirler. Bu ne demektir: Kırsal ile kentsel olan arasındaki bilinen belirgin sınırlar kaybolmaktadır. Birleşmiş Milletler ilk kez 1987 yılında “Sürdürülebilir Kalkınma” tarifini ortaya atmış, bu şekilde gündemimize giren sürdürülebilirlik kavramı pek çok tartışmayı da beraberinde gündeme getirmiştir. Bu kavram bilahare kent ile ilişkilendirilmiş ve günümüzde “kentsel gelişmenin sürdürülebilir olması” ile mevcut kentsel alanların kişiler tarafından talep edilen ve gelecek için de arzu edilmesi tahmin edilen yaşam kalitesinde işlevlerine devam etmesi şeklinde yorumlanmıştır. Kentleşme, ekonomik ve toplumsal değişim sürecinin bir boyutudur. Metropolitan kentlerdeki dönüşüm, yapısal, sosyo-ekonomik, yönetsel ve fiziksel değişkenlerin etkileşimi sonucu gerçekleşmektedir. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Sağlıklı ve sürdürülebilir kentleşmenin sağlanabilmesi için kentsel alanın toplumun arzu ettiği yaşam kalitesi düzeylerinde işlevlerini sürdürmeye devam etmesi gerekmektedir. Bu noktada, “Marka Kentleri” ve “Kentsel Ölçekte Markalaşma Stratejisi” oluşturulması önemsenmelidir. TOKİ’nin de katkılarıyla, Kars Belediyesinin de, ‘marka şehir’ olma yolunda emin adımlarla ilerlediği izlenmektedir. Kültür ve Turizm Bakanlığımızın da çalışmaları ile Kars’ın marka kent olma çalışmaları içinde bir “Marka Kent Eylem Planı”nın olduğu ve özellikle kentin zengin kültürel, doğal ve tarihi özelliklerinin bu çalışmalar kapsamında tanıtımının öne çıkarılması memnuniyet vericidir. Zira, “marka kent olmak” strateji, yöntem ve tekniklerin kentler için kullanılması anlamına gelir. Kentsel ölçekte markalaşmaya yönelik öngörülere ulaşmak ve öngörülen kısa ve orta vadeli faaliyetleri uygulamak için markalaşması öngörülen her şehrin markalaşmasının önünü açmak ve markalaşan şehrin ülke ekonomisine katkısını arttırmak için doğru politikalar üretmek üzere eylem planlarının hazırlanması markalaşma çalışmalarının ön koşuludur. mü için de İdaremiz mevcut potansiyeli ve kurumsal deneyimini projelere yansıtacak, karşılaşılan sorunlar ayrıntılı bir şekilde incelenecek, her konut programı titizlikle ele alınacaktır. Ana gündemimiz ulusal yaşam kalitemizin iyileştirilmesidir. Bu gündem içinde; politika üreten, karar veren ve uygulamayı yapan tüm aktörlerin işbirliği içinde, yapıcı bir bakış açısıyla gayret göstermeleri gerekmektedir. Bu anlamda, tekrar bu sempozyumun düzenlenmesinde emek veren ilgililere teşekkür ediyor, Sayın Valimiz ve Belediye Başkanımıza saygılarımı ve şükranlarımı sunuyor, bu organizasyonların verimli sonuçları itibariyle tekrarını diliyorum. SONUÇ OLARAK; Sözlerimin sonunda İdaremizce Kars ilimiz için TOKİ tarafından başlatılan yatırımlar ile konut ve kentleşmeye ilişkin üretilen sürdürülebilir çözümlerin, Belediyemiz ve Kars halkımızın desteğiyle birlikte sürdürülecektir. Ülkemizin gelecekteki ana uygulama ekseni olacak kentsel, gecekondu ve deprem dönüşü- 401 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi 402 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Yrd. Doç. Dr. Ahmet Ali ASLAN KARS VE ARDAHAN YÖRESİNDE YEMEĞİ YAPILAN VE İLAÇ OLARAK KULLANILAN YABAN OTLARI Canlı varlıkların yaşadıkları toprakları, su kaynaklarını, sulak arazileri ve sonunda çalı gölgeliklerini terk edip başka diyarlara göçüp gitmelerinin ve biz insanlara göre, kaybolmalarının mutlak sebepleri vardır. Kars ve Ardahan topraklarında yüz yıllardır yaşayan yaban bitkileri, ilaç bitkileri ve yemeği yapılabilen, hatta çiğ olarak da yenilebilen otlar, yaşadığı bu yaylaların, bu toprakların hayat şifrelerini, gizli bilgilerini bünyesinde saklayan birer sır dolu kitap olarak dikkate alınmalıdır. Eğer bu toprakların sahip olduğu bilgiler kaybolursa, sonunda sözü edilen topraklar üzerinde yaşayan insanlar da kaybolur. Kars ve Ardahan yaylalarında, yakın ve uzak çevrelerinde yetişen yaban çiçeklerinin ve yenilen yaban otlarının yok olmasına göz yumulursa, o zaman önce bal yapan arılar kaybolur. Eğer arılar kaybolursa, bu başta Ardahan ve Kars olmak üzere besin zincirine bağlı yaşamak mecburiyetinde olan canlı varlıkların sonu olur. Yaşadığımız son yıllarda, Amerika’da milyonlarca arı kolonisi tamamen yok olmuştur. Bunun arkasından yaban çiçekleri açmamış, arılar bal yapamamış, meyve ağaçları bar vermemiştir. Albert Einshtein’in ölmeden önce: “Eğer arı kolonileri yeryüzünden tamamen yok olursa, onu takip eden dört yıl, insanlığın felaketi olacaktır” demiştir. Amerika’da resmi dairelerin ve resmi makamların yaptığı açıklamalara göre, yabanda gezen arıların % 90’ı tamamen yok olmuştur. Yapılan akademik araştırmalar,1 Hollanda ve Britanya’da mevcut arı kolonilerinin %80 tamamen kaybolduğunu kaydediyor. Hatta Britanya’da hiç arı kalmadığı rapor edilmiştir. Aynı akademik çalışmalara göre, arılar vasıtasıyla tozlaşan yaban çiçeklerinin miktarı %70 azalmıştır ve çiçek açmamıştır. Bu böyle devam ederse, bunu büyük bir kıtlığın takip edeceğinden endişe edilmektedir. Arıcılıkla uğraşan önemli bir merkez olarak, Kars ve Ardahan’ın bu konuyu ciddi olarak düşünmeğe başlaması ve gereken tedbirleri alması gerektir diye düşünüyoruz. Arıların toplu olarak yok olması sadece Amerika’da, İngiltere’de ve Hollanda’da olmamış, Çin ve Japonya’da da arı milyonlarca arı kovanı ölmüş ve toplu olarak arıların yok olduğu ve öldüğü kaydedil1 www.targethealth.com 04. 10. 2011 12:05 403 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi miştir. Konuya ciddiyetle yaklaşan Birleşmiş Milletler Teşkilatı dünya çapında arı kolonilerinin yok olmasının sebeplerinin araştırılmasını bilim adamlarından kurulu bir araştırma grubuna havale etmiştir. Bilim adamlarından oluşan bu grubun yapmış olduğu araştırmanın sonuçları Birleşmiş Milletler Teşkilatının 10 Mart 2011 tarihinde resmen açıklanmıştır. Arı kolonilerinin sözü edilen ülkeler başta olmak üzere dünya çapında yok olmasının sebeplerini kısmen de olsa öğrendiklerini açıklayan BM yetkilileri durumu şöyle izah etmiştir: Arı kovanlarına musallat olan “mum güvesi”ni yok etmek için kullanılan haşere ilaçlarının arıların hafızasını sildiğini, yemeden ve içmeden kesilen arıların savunma sistemlerinin çökerek öldükleri anlaşılmıştır.” 2 Yeri gelmişken Kıta Amerika’sında tarihte olup-bitenlere bizlere ders olması bakımından kısaca göz atmanın faydalı olacağına inanıyoruz. Kıta Amerika’sının kendine has problemleri kıtanın kendisi kadar büyüktür. 1492’de Kristof Kolomb’un sonradan adına “Amerika” denen Yerli “Kızılderili” topraklarına ayak basmasından sonra kıtaya Avrupa’dan büyük insan kütleleri göç etmeye başladılar. Avrupa’dan “Yeni Dünya” ya gelen göçmenler, ilk önce ayak bastıkları yeni topraklarda, o toprakların eski sahibi olan Yerli Kızılderili kabilelerini yok ettiler. Yerli Kızılderililere ait olan ne varsa hepsini toprağın üstünden “silmek” ve “temizlemek” isteyen bu işgalci Avrupalı göçmenler, bunu yaparken kendilerinin bu kıta üzerindeki geleceklerini de tahrip ettiklerinin farkında değillerdi. İşgalci göçmenler hatalarının farkına çok geç vardılar. Ciddi araştırmalarıyla tanınan uluslar arası demografların ve nüfus hareketleri ilmi ile ilgilenen kuruluşların en iyimser tahminlerine göre, Kristof Kolomb’un 1492’ de Amerika Kıtasına ayak basmadan önce Yerli Kızılderililerinin kıtadaki nüfusu 30 milyondu. Bu Yerli Kızılderili nüfusu Avrupalı göçmenler tarafından yok edilmiştir. Yerli Kızılderililer yok olurken, kocaman Kıtada yetişen yenilebilir yaban otları ve ilaç bitkileri hakkındaki bilgileri de kendileriyle birlikte “kara toprağın” altına götürdüler. Kızılderililer okuma-yazma bilmiyorlardı. Yaşlı Yerli Kızılderililer bildiklerini dededen-toruna sözlü gelenek yoluyla aktarıyorlardı. Kars’ta ve Ardahan’da da aynısı olmadı mı? Savaşların ve kıtlık yıllarının aramızdan aldığı ninelerimizin ve dedelerimizin yenilebilir otlar ve ilaç bitkileri hakkındaki bildikleri, torunlarına aktarılamadan kendileriyle beraber yok oldu. Bugün elide ne kalmışsa kayıt altına alınmalıdır ve gençlere, toprağın üstündeki bilgilerin nasıl korunup saklanacağı öğretilmelidir. Kars, Ardahan, Arpaçay, Çıldır, Sarıkamış, Kağızman, Tuzluca ve Iğdır’da, tabiatı tanıma konusunda “Dede-Torun” münasebetleri oldukça derin tarihî izler taşımaktadır. Dedem Gökçe Veli Aslan’la aramızda geçen “Dede-Torun” yakınlığından söz etmek isterdim: Sarıkamış - Karaurgan 1954 Dedem Gökçe Veli Aslan elimden tutar, beni evimizden çok da uzakta olmayan kırlara, çayırlara ve “göze” dediğimiz kaynak sularının başına götürürdü. Babam o zamanlar Sarıkamış’ın Karaurgan nahiyesinde PTT müdürüydü. Bana yenecek yaban otlarını gösterir, onların kökünü yerden söker ve kaynak suyuyla yıkadıktan sonra, kemik saplı Sürmene bıçağıyla soyar, yarısını önce kendi yer, diğer yarısını da bana verirdi. Dedemin bana verdiği yaban otlarını ve köklerini 2 UN Report on Global Honeybee Deaths, New York, 1. March, 2011 404 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi hiç tereddüt etmeden yerdim. Dedeme güvenim sonsuzdu. Bana göre, o her şeyi bilir ve ne yaparsa doğru yapardı. Dedemin bana ilk öğrettiği yenilebilen yaban bitkisi “Medik”ti. Çayırlıklarda olurdu. Baharda toprağın üzerinde görünürdü. Hafif dikenliydi. Söküldüğünde 6-7 tane küçük parmağım kalınlığında fildişi renginde kök ortaya çıkardı. İnanılmaz derecede lezzetli ve kendisine has çok güzel iştah açan bir kokusu vardı. Sonbaharda ise bu dikenimsi medik yeraltındaki köklerini kaybeder, gücünü toprağın üstündeki kısmına verirdi. sonbaharda dedem onu topraktan söker, bıçağıyla başındaki dikenleri temizler ve ortaya ceviz büyüklüğünde yenilen lezzetli bir yumru çıkardı. Baharda adı “medik” olan bu yaban bitkisinin, Sonbaharda adı “gobuk” olurdu.3 Dedem o zaman bana bir düzineden fazla yenilebilen yaban bitkisi öğretmişti. Bana öğrettiği yenilen yaban bitkilerinin başında: - Yemlik - Medik - Kangal dikeni - Su teresi - Kuşekmeği - Boğa dikeni - Kar çiçeği (kökü) - Çiğdem (kökü) - Yarpuz - Kekire - Kuzukulağı - Kuşburnu - Yaban armudu - Yaban lalesi: Bunun büyük kapsülü olurdu. Dedem dış kabuğunu soyar atar, bana iç çekirdeklerinin olduğu etli kısmını verirdi. Kendi de yerdi. - Bıdbıd dediğimiz “Gelincik”, gelirdi. Yabanda yetişen ilaç bitkileri ve yenilen yaban otlarının insanlar tarafından kullanılması yeni değildir. “Tarihin en erken çağlarından beri yabanda biten bitkiler insanlar tarafından sığınacak bir yer inşasından tutun da, yiyecek gıda ve hastalandığında onlardan ilaç yapımına kadar kullanılmıştır. Yaban bitkilerinin ilaç olarak kullanılmasının tarihi, en az insanlığın sahip olduğu medeniyetin tarihi kadar gerilere gider ve bir o kadar eskidir. İlaç bitkilerinin insanlar tarafından kullanılmasının tarihi, MÖ 2200 yılına ait Sümer tabletlerinde yer alan belgelere kadar uzanır. MÖ 5. yüzyılda Yunanlı hekim Hipokrat 400 ilaç bitkisinden oluşan eserini doktorların istifadesine sunmuştur. Ondan sonra gelen Dioscorides MS 1. yüzyılda hazırladığı eserinde 600 ilaç bitkisinin insanların hastalıklarının tedavisinde nasıl kullanılacağını anlatmıştır. Dioscorides’in bu eseri De Materia Medica adıyla hala kullanılmaktadır.”4 Dünyanın ünlü hekimleri arasında yer alan ve ilaç bitkilerini bundan 911 yıl önce, Arap dilinde 3 1979 yılında Pamir yaylasına (4250m) yaptığımız saha araştırmasında Kırgız Türklerinin de aynı yaban bitkilerini tıpkı dedemin 1954 yılında yaptığı gibi bıçakla dikenlerini temizleyip yediklerini ve gobuğa, “Biyimçek”, mediğe, “Çemirçek” ve dikenin tamamına ise “Kerretikan” dediklerini yerinde tespit etmiştik. 4 www. motherherbs.com 28. 09. 2011 10:45 405 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi yazdığı iki ciltten oluşan El-Kânûn Fi’t-Tıbb5 adlı eseriyle Avrupa ülkelerinin hepsinde tıp okullarında ilk sırayı alan İbn-i Sina 938 yılında doğmuştur. Annesi Buharalı Yıldız Hatun, babası Belh’li Sina Oğlu Abdullah’tır. 21. Haziran.1037 tarihinde vefat etmiştir. Onun iki ciltten oluşan bu muhteşem eseri, ölümünden sonra miladi 1100 yılında Latinceye tercüme edilmiştir. Sonra sırasıyla, İngilizce, İspanyolca ve Portekizceye ve onların ardından Fransızca ve Almancaya tercüme edilmiş ve tıp okullarında ana ders kitabı olarak okutulmuştur. Deneylere ve elde edilen bulgulara dayalı tıbbi vakalarla ilgili teşhis ve tedaviye öncülük eden ilk tıp kitabı “The Canon of Medicine” (Tıbbın Kanunu) adlı esridir.6 Bu kitap aynı zamanda hastaya kesin teşhis koyulmadan önce gereken önemli testlerin mutlaka yapılması gerektiğini,7 ve yeni üretilmiş bir ilacın tedavi maksadıyla doğrudan doğruya hastaya verilmeden önce kesinlikle uyulması gereken kural ve prensipleri ortaya koyan,8 son olarak tıbbi vakaların modern yöntemlerle izlenmesinin prensiplerini kuran ilk tıp kitabıdır.9 İbn-i Sina’nın bu eserinde bugün Kars ve Ardahan yöresinde ilaç bitkisi olarak kullandığımız, aynı zamanda yemeğini yaptığımız birçok yaban bitkisi yer almaktadır. Bugün Kars ve Ardahan yöresinde ilaç olarak kullanmamızın yanı sıra yemeğini yaptığımız Isırgan Otu (Urtica dioica), İbn-i Sina’nın El-Kânûn Fi’t-Tıbb adlı eserinin II. Cildinde (Arapça)Ancura; (Urtica urens, L) olarak yer almaktadır.10 Tarihi önemi göz önünde bulundurarak, İbn-i Sina’nın eserinde yer alan ısırgan otu ile ilgili notları olduğu gibi buraya alınmıştır: ANCURA ( Isırgan Otu; Urtica urens) Genel Nitelikler: Isırgan Otunun tohumlarının rengi pırasa tohumunun rengine benzer, fakat daha ufak ve daha parlaktır, onun gibi uzun değildir, kısadır. O dalayıcıdır, bağırsaklarda bile yanma ve kaşıntı yapar. Yapısı: Isırgan otu ve tohumu üçüncü derece başına kadar sıcaktır ve üçüncü derece kurudur. Tohumu ikinci derece kurudur ve tohumunun kuruluğu daha azdır. Etkileri: Kuvvetli çekici, yara yapıcı ve kuvvetli yakıcıdır. Onun için (hekimler) , ısıtıcı etkisinin fazla olmadığını, fakat arasına girerek, dokuyu şişirme kuvveti olduğunu ve gerilme, kabarma yaptığını söylemişlerdir. Yaralarda yakıcı özellik göstermez. Etki olarak, pişirilen ısırgan otunun etkisi kalmaz. Şişler ve İltihaplı Yaralar: Sirke ile merhem, uygulandığı bölgede dübeyle denen çıban ve urları patlatıp deler; onları tedavi eder; iyileştirir. Onun tohumu kanserli urlara iyi gelir. Aynı şekilde, onun külleri kanserli urlara iyi gelir. 5 İbn-i Sina, El-Kânûn Fi’t-Tıbb, I. Ve II. Cilt, (Tercüme: Esin Kahya) , Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1995. 6 Jonhatan D. Eldredge, “the Randomised Controlled Trial Design: Unrecognized Opportunities for Health Sciences Librarionship”, Health Information and Libraries Journal, No: 20, 2003, p: 34-44. 7 Walter J. Daly and D. Craig Brater, “Medival Contributions to the Search for Truth in Clinical Medicine,” Perspectives in Biology and Medicine, John Hopkins University Pres, meriland, No: 43, 2000, p: 530-540. 8 D. Craig Brater and Walter D. Daly, “Clinical Pharmacology in the Middle Ages: Principles that Presage the 21.th Century”, Clinical Pharmacology and Therapeutics, No: 67, 2000, p: 447-450. 9 David W. Tschanz, MSPH, Ph. D., “Arab Roots of European Medicine”, The Journal of the Gulf Hearth Association, No: 4, 2003. p: 69-81. 10 İbn-i Sina, El-Kânûn Fi’t-Tıbb, II. Cilt, Ankara, 2009, s: 97-99 406 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Cerahat ve Yaralar: Külü tuzla karıştırılırsa, köpek ısırıklarından meydana gelen kötü huylu yaralara ve urlara iyi gelir. Hareket Organları: Tuzlu merhem yapılırsa eklemin yenilenmesinde yararlı olur. Baş Organları: Isırgan Otu yaprakları iyice dövülüp, burun deliklerine tatbik edilirse, burun kanamasını durdurur, kuvvetlice temizleyerek, burun tıkanıklıklarını açar. Isırgan otu tohumu ile diş etleri ovulsa, dişler dökülür ve bu ot kulak arkasında oluşan urlar üzerine merhem şeklinde uygulanır. Bu ura kabakulak adı verilir. Solunum ve Göğüs Organları: Eğer o arpa suyu ile kaynatılıp içilirse, göğse iyi gelir, temizler, rahatlatır. Yine ısırgan otu yaprakları arpa suyu ile pişirilirse, göğüsteki dolgunluk veren mukoz salgının atılmasında yararlı olur. Isırgan otu tohumu astım ve nefes darlığını giderir ve zatülcenbi tedavi eder. Dışarı Atan Organlar: Isırgan otu şurupla içilirse cinsel heyecanı artırır ve tahrik eder; rahim ağzını açar; spermlerin rahim içine ulaşmasına engel olur; aynı şekilde yumurta ve soğanla karıştırılıp yenirse, yine aynı etki görülür. Eğer sarı sakızla birlikte ovül şeklinde kullanılırsa, regli söktürür, döl yatağını açar, aynı zamanda sarı sakızla pişirilip içilirse, aynı etkiyi gösterir. Isırgan otu yaprağı merhem şeklinde rahime uygulandığında yerinden çıkmış rahimi yerine iter, normal şeklini almasına yardımcı olur (prolopsus uteri)Biriken balgamı, hıltarın atılmasını sağlar. Bütün hıltarın atılması ısırgan otunun ishal sebebi etkisiyle olmaz. Isırgan otu yağının ishal etkisi yabani safranın ishal etkisinden daha fazladır. Sedef tuzuyla ısırgan otu yaprağı pişirilirse kabızlığı yumuşatır. Şayet bağırsaklarda ishal etkisi göstermesi istenirse, ısırgan otu tohumu iyice dövüldükten sonra şurupla karıştırılıp içilirse, iyi gelir. Isırgan otu şurubu içilip, daha sonra gül yağı içilmelidir. Böylece boğazı yakması önlenmiş, boğazdaki yakıcı ve dağlayıcı etkisi bertaraf edilmiş olur. Isırgan otu, bazen balla fitil yapılarak, zararlı hıltların atılmasında kullanılır. 11 “Her kitabın kendine özgü bir gayesi ve kendi kaderi vardır.”12 Bu söz, Amerika Kızılderililerinin tarihten bu güne kadar kullanmış ve kullanmakta oldukları ilaç bitkileriyle ilgili kitabını yazmak için 1964 yılından 1993 yılına kadar Kanada ve Amerika kıtasında 300 bin kilometre yol kat eden Alma R. Hutchens’e aittir. Bir akademik araştırma yapmak için ömrünün 30 yılını dağ-bayır demeden yollarda geçirmiştir. Bugün buna cesaret edebilecek kaç bilim adamı çıkabilir? Alma R. Hutchens eserinin bir yerinde, “Amerika Kızılderililerinin karşılaştıkları zorluklar ve problemler her gün Amerika ve dünya basınında yer almaktadır. Bu durum, dünyanın dikkatini Amerika Yerli Kızılderililerinin tarihi, kültürü, sanatına olduğu kadar Amerika Kızılderililerinin ilaç bitkilerine de çekmektedir.”13 İbn-i Sina’nın eserinde zamanımızdan 911 yıl önce yer alan “ısırgan”ın (Nettle- Urtica dioica, L) Amerika Yerli Kızılderililerinin ilaç bitkileri kitabında14 da yer alması ve aynı hastalıklar için ilaç ve aynı zamanda yemeğinin yapılması düşündürücüdür. Bu eserde 206 Kızılderili ilaç bitkisi yer almaktadır. Kars ve Ardahan yöresinde ilaç bitkisi olarak kullanılan ve yemeği yapılan yaban otlarının çoğunun bu 206 Kızılderili ilaç bitkisi arasında yer almış olduğu bu makalenin yazarı tararından tespit edilmiştir. 11 Ibn-i Sina, a. g. e. s: 97-99 12 Alma R. Hutchens, Indian Herbology of North America, Boston, 1993, p:XIII. 13 a. g. e. p: XIII. 14 a. g. e. p:204-206 407 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi 1985 yılından sonra Amerika’da beklenmedik bir pazar hareketi gerçekleşti. Bundan 200 yıl önce yasaklanan ve tamamen resmi kuruluşların gündeminden düşen ilaç bitkilerinin kanuni olarak kullanılmasına yeniden izin verildi. Bu ilaç bitkilerinden yapılan haplar ilaç bitkileri satan mağazaların raflarını doldurmaya başladı. Sonra bu ilaç bitkilerine bir kanuni standart getirildi. İçinde barındırdıkları bitki özleri her yaştan insanın vücudunun kabul edebileceği bir seviyeye çekildi. Yazar, o zamanlar Amerika’da yaşıyor ve gelişmeleri yakinen takip ediyordu. Amerika’dan bir yıllığına Özbekistan’a giden yazar, ve orada sadece bir yaban otu üzerinde yaptığı araştırma sonunda o yaban bitkisi, Capparis spinosa, (Kaperi) o yılın sonunda Avrupa’ya ihraç edilmeye başlandı. Her yıl bu yaban bitkisinin Avrupa’ya ihracından, Özbekistan’a 12 milyon USD döviz girmektedir. Bu proje başarıyla tamamlandıktan sonra yazar Amerika’ya geri döndü. Amerika ile İngiltere ilaç bitkileri konusunda beraber çalışmaya başladılar. Amerika Britanya’nın bu konudaki tarihi deneyiminden yararlanmaya başladı. İngilizlerin bu konuda büyük bilgi birikimine sahip olan Andrew Chevallier Amerikalılarla işbirliği yaparak ciddi bir esere imza attı. Andrew Chevallier, geçmişte ancak hayallerini süsleyen rüya projesinin gerçekleşmesinden oldukça memnundu. Başta Amerikan ve İngilizlerin yüzyıllar sonra tekrar tarihi günlere geri dönmesini şu sözlerle dile getirmekten mutluydu: İlaç bitkilerinin hastalıkları iyileştirmek için kullanılmasına kesintisiz olarak 200 yıl ara verilmesinden sonra beklenmedik bir anda yaban bitkileri yeniden ilaç olarak kullanılmaya başlandı. Üçüncü dünya ülkelerinde bu süre içerisinde hiç ara verilmeyen ilaç bitkileri gelişmiş ülkelerde yaşayan ve müzmin stresten, hava kirliliğinin, ilerleyen sanayi kollarının yarattığı rahatsız ortamdan vücutlarını ve sağlıklarını korumak isteyen insanlar, yeniden yabanda biten otları ve ilaç bitkilerini kullanmaya başladılar. Mevcut istatistikler Avrupa, Amerika ve Avustralya’da hasta olan insanlar bu konuda eğitim almış uzmanlara danışarak büyük-anneleri ve hatta büyük-büyükannelerinin zamanında kullanmış oldukları ilaç bitkilerini kullanmağa başlamışlardır. İlaç bitkilerinin kullanılması Avrupa Birliğinde de serbest bırakılınca, sadece Almanya’da 1993 yılı içerisinde dükkân ve eczanelerde serbest veya reçeteyle satılan ilaç bitkileri ve ürünlerinin pazar payı 3 milyar dolara ulaşmıştır.15 Amerika Kıtasında ve Avrupa’da bütün insanların inanılmaz bir süratle ilaç bitkilerine yönelmesi, üretici firmaları ve fabrikaları doğada serbest olarak yetişen doğal yaban bitkilerine yöneltti. Özellikle kökleri için toplanan yaban bitkilerinin soyu hızla tükenerek bugün soyu tehlike altına girmiştir. Andrew Chevallier bu konuda şunları kaydetmektedir: Amerikan ginsengi, (Panax quinquefolium) Amerika Kıtasının Doğu ve Kuzey eyaletlerinin ormanlık arazilerinde doğal olarak yetişmektedir. Amerikan ginsenginin kökünün bir kilosu 1100 USD’na çıkınca, şimdi bu yaban bitkisinin soyu Amerika Kıtasında yok olma noktasına gelmiştir. 16 15 Andrew Chevallier, The Encyclopedia of Medicinal Plants, Boston, 1993, p: 6. 16 a. g. e. p: 6 408 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Amerika kıtasına Avrupa’dan göç ederek, kıtanın asıl sahipleri olarak bilinen ve kabul edilen Yerli Kızılderili kabilelerini yok edip, Kızılderililere ait ne varsa hepsini kıtadan silen “beyaz”lar, on binlerce yıldır doğal olarak beslenen ve hayatlarını devam ettiren, Kızılderililere “hayat veren” kaynakları kuruttular. Amerika Kızılderililerinden Chippewa (Çippava) Kızılderililerinin hayatlarını devam ettirmeleri için yabandan derledikleri çiğ olarak yenilen ve yemeği yapılan yaban otları, yaban meyveleri, ağaç kabuklarını nasıl toplayıp, nasıl kurutup kışa sakladıklarını anlatan, Amerika’nın resmi kuruluşlarının hazırladığı ve Washington D. C. Federal hükümetine sunduğu ve 1928 yılında yayınlanan “Fourty-Fourt Annual Report of the Bureau of American Ethnology” (Amerika Etnografya Bürosunun 44. Yıllık Raporu) nda şunlar kaydedilmektedir: “Kızılderililerin yabandan toplayıp kurutarak kış aylarında kullanılmak üzere sakladıkları gıda maddelerinin başında ‘yaban pirinci’ ağaçlardan süzüp sonra öz suyunu kaynatarak elde ettikleri ‘pekmez’ ve yabandan avlayıp tütsüleyerek kurutup sakladıkları ‘yaban ördeği’ eti ve onun yağı gelmektedir. Bu gıda maddelerinin bütün gıda maddelerinin başında olduğunu müşahede ettik”17 Amerika yerli Kızılderilileri, Kristof Kolomb kıtaya ayak basmadan önce, yani 1492 ye kadar, kendi hayatlarını yabandan topladıkları otlar, meyveler, ağaç kabukları, çiçeklerle ve bitkilerle devam ettiriyorlardı. Dikkatimizi çeken ve bizleri meraklandıran konu, Kristof Kolomb’un Amerika’ya ayak basmadan önce, adına sonradan “Amerika” denen toprakların asıl sahibi olan Yerlilerin ilaç olarak kullanıp, yemek olarak çocukları, torunları ve ailesiyle birlikte sofralarında tükettikleri ısırgan otunun, bu tarihi olaydan 400 yıl önce İbn-i Sina tarafından yazılan ve Avrupa’da Latinceye tercüme edilen El- Kânûn Fi’t-Tıbb kitabında yer almış olmasıdır. Bu kitapta yer alan ısırgan otu, dünyanın sayılı kuruluşları tarafından da akademik çalışmalara konu edinilmiş ve sağlık konusunda dünyanın en ciddi ve otorite sahibi ve merkezi Cenevre’de olan, Dünya Sağlık Teşkilatı WHO (World Health Organization, Monographs on Selected Medicinal Plants başlıklı 3 ciltten oluşan Uluslararası bir bilim kurulu tarafından hazırlanıp yayınlanan raporunun 2. Cildinde, 1100 yılında Avrupa’da Latinceye tercüme edilerek Tıp Okullarında ders kitabı olarak okutulan İbn-i Sina’nın kitabında yer alan “ısırgan Otu”na yer vermiş ve onu akademik araştırmaya tabi tutarak sonuçlarını da yine aynı ciltte yayınlamıştır.18 Amerika’nın, ilaç bitkileri ve yabanda yaşayan ve insan sağlığı için önemli olan yaban otları üzerine ciddi araştırmalar yapan üniversite ve kuruluşları da Isırgan otu üzerinde derin araştırmalara yer vermişler ve bu otu kitaplarına almışlardır. Isırgan üzerine akademik araştırmalarını yürütüp değerli sonuçlara ulaşan bilim adamlarının başında Melvin R. Gilmore ve eseri gelmektedir.19 Samuel Thayer, saha araştırmaları arasında geniş yer verdiği Isırgan’ı önde gelen ilaç ve yemeği yapılan yaban otları arasında göstermektedir.20Lee Alllen Peterson da Isırgan Otu’na büyük önem vererek araştırmalarını başarıyla sonuçlandıran Amerikalı bilim adamları arasında yerini almış- 17 Frances Densmore, How Indian Use Plants for Food, Medicine and Crafts, ( Kızılderililerin Yaban Bitkilerinden Gıda, İlaç Üretmeleri ve Elişleri Yapmalarının Yolları) NY, 1974, p: 306. 18 World Health Organization, WHO Monographs on Selected Medicinal Plants, Geneva, II. Vol. 1999, p: 329-341. 19 Melvin R. Gilmore, Uses of Plants by Indians of the Missouri River Region, University of Nebraska, Lincoln and London, 1991, p: 25. 20 Samuel Thayer, The Forager’s Harvest, Edible Wild Plants, Wisconsen, 2006, p: 170-176. 409 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi tır. Isırgan onun hayatını kurtarmıştır.21Thomas S. Elias ve Peter A. Dykeman’ın ortaklaşa hazırladıkları eser bu sahanın el kitabı olarak bilinmektedir ve bu araştırmacılar da ısırgan otu’na büyük yer ayırmışlardır.22 Bradford Angier aralarında ısırgan otunun da bulunduğu Yenilebilen Yaban Bitkileri üzerine yaptığı araştırmasını 1974 yılında yayınladı, bu kitap 1996 yılına kadar 15 baskı yaptı.23 Günümüzde insanlar ilaç bitkilerini kullanarak sağlıklı yaşamanın mümkün olacağına inanıyorlar ve bunu yaşayarak birebir hayata uyguluyorlar. Doğadan zamanında ve mevsiminde kurallarına göre toplanarak kurutulan ilaç bitkilerinin, doğal ve katıksız, olması büyük değer kazanmış durumda. Bu doğal ilaç bitkilerinin, suni yollarla üretilen sentetik ilaçlara kıyasla daha saf ve daha az tehlikeli olduğuna inananlar giderek çoğalmaktadır. İnsanlar, doğal yolla tabiattan toplanarak kullanılan ilaç bitkilerini kullandıklarında bunların kendi vücutlarında birikmiş zehirli maddeleri dışarı attığını ve bunu hissettiklerini kaydediyorlar. Bunu deneyen insanların, bu gerçeği kabullenmiş oldukları ve bundan vazgeçmek istemediklerini ısrarla belirtiyorlar. Belki bu ilaç bitkileri, kimyasal bileşenlerle hazırlanmış ilaçlar kadar kısa sürede tesirini göstermiyor ama, vücut kendisini doğa ile uyumlu bir zemine oturtturuyor. Bunların yanı sıra, insanlar, kimyasal ilaçların doğal yolla hazırlanmış insan sağlığı için yararlı gıdalara destek preparatlarından daha çok yan tesir yarattıklarını yaşadıklarını anlatarak dile getiriyorlar. Çoğu kimyasal ilaçların her hastalığı kesin olarak iyileştirmediğini, yarattıkları yan tesirlerle insanların çoğunu sakat bıraktıklarına inanıyorlar. Kimyasal yolla ilaç üreten şirketlerin ve fabrikaların bütün çabalarına rağmen, bitkisel ilaçlar, “ilaçlara destek gıda maddeleri” adı altında kanuni olarak eczanelerde serbestçe satılmaktadır. İlaç bitkileri bu yolla bile olsa, 200 yıl sonra tekrar dünyanın dört bir yanında ve ülkemizde halkın desteğini kazanmış görülüyor. Samuel Thayer yaşadıklarını kitabında naklederken, “Doğa bilimiyle uzaktan yakından ilgisi ve bu konuda derin bilgisi olmayan aileler bile, kendi bahçelerinde yetişen ve ilgili bilimsel kitaplarda hakkında yeterli bilgi olan yaban bitkilerini koparıyor, yıkıyor ve ağzına basıp yiyor,”24şeklinde açıklamasıyla, insanların bu ilaç bitkilerinin 200 yıl önce yasaklanmasından ve bu yasağın kırılıp, kaldırılmasından sonra, sanki yasaklanan serbestlik yaban bitkilerinin değil de, kendi hürriyet ve bağımsızlıklarıymış gibi davrandıklarına dikkat çekiyor. Kars ve Ardahan yöresinde olduğu kadar Kars’ın diğer kaza ve köylerinde de doğal olarak özellikle baharda tarlalardan toplanan ve “pencer”25 olarak adlanan yaban otlarından çok lezzetli ve hoş kokulu yemekler yapılır. Özellikle Arpaçay, Koçköyü, Akyaka ve Sosgert’te yemeklerin tadını bozduğu söylenerek “salça” koyulmadan yapılan yaban otlu yemeklere renginden dolayı “Bozaş” denilmektedir. Bu yemeklerden birkaçına tebliğimizde yer vermeyi maksada uygun bulduk. 21 Lee Allen peterson, Edible Wild Plants, NY, 1977, p:150. 22 Thomas S. Elias and Peter A. Dykeman, Edible Wild Plants. A North American Field Guide, NY, 1982, p: 79. 23 Bradford Angier, Field Guide to Edible Wild Plants, Pennsylvania, 1996, p:152-153. 24 Samuel Thayer, The Forager’s Harvest, Edible Wild Plants, Wisconsen, 2006, p: 2 25 Kars, Ardahan, Arpaçay, Çıldır, Sarıkamış ve Iğdır’da bahar gelince toprak “nefeslenmeye” ve bunun arkasından ve yenilen yaban otları tarlalarda görülmeğe başlar. Kuşeppeği, Yemlik, Gımı, Türpek, ,Kelemenkeşir, Gazayağı, Evelik, Gızılpencer kadınlar tarafından toplanan yaban otlarının başında gelir. Bunların hepsine birden “pencer” denir. AAAslan / Ardahan Üniversitesi. 410 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi KARS VE ARDAHAN YÖRESİNDE YEMEĞİ YAPILAN YABAN BİTKİLERİ ISIRGAN Urtica dioica, L (Isırgan otu, Gicişken, Dalagan, Dala diken, Cızlagan, Cincar, Yıgınç) Yumurtalı Isırgan Yemeği Malzemeler: 1000 gr ısırgan otu, 1 baş kuru soğan, 1 yemek kaşığı tereyağı, 3 adet yumurta, yarım çorba kaşığı tuz, 1 tatlı kaşığı kırmızı pul biber. Hazırlanışı: Toplanan ısırgan otu tuzlu suda 5 dakika dinlendirildikten sonra süzülür ve durulanır, ısırgan otu ince ince doğranır. 1000gr. Isırgan otu için 4 litre su önceden kaynatılır ve kıyılmış ısırgan otu su kaynayınca içine atılır ve 7 dakika kaynatılır. Isırgan otu sonra ateşten alınarak suyu süzülür, soğuması için biraz beklenir ıspanakta olduğu gibi ısırgan otunun suyu sıkılır. Bir baş kuru soğan doğranır ve tereyağı ile tencerede pembeleşinceye kadar kavrulur, içine 3 yumurta kırılır. Tuz, kırmızı pul biber ilave edilir. Yumurtalar içinde pişinceye kadar tekrar kaynamaya bırakılır. Sıkılmış ısırgan otu ilave edilir, iyice karıştırıldıktan sonra sıcak olarak servis yapılır. Sütlü Isırgan Aşı Malzemeler: 1000gr. Isırgan otu, 2 su bardağı süt, 2 orta boy kuru soğan, 1 yemek kaşığı tereyağı, 1 çay bardağı pirinç, 2 çay bardağı mısır unu, yeteri kadar tuz, karabiber, 1 çay kaşığı kekik. Hazırlanışı: Tuzlu suda 5 dakika bekletilen ısırgan otu durulanıp ince ince kıyıldıktan sonra bir derin tencereye konur ve üzerine çıkıncaya kadar su konur, 5 dakika kaynadıktan sonra süzülür. Isırgan otu soğuduktan sonra ıspanak gibi sıkılarak bir kapta bekletilir. Soğanlar tereyağında pembeleşinceye kadar kavrulduktan sonra pirinç ilave edilir, bir dakika karıştırıldıktan sonra sıkılmış ısırgan otu ilave edilir. Biraz daha ateşte tutulduktan sonra üzerine süt ilave edilir. Isırgan otu süt ilave edildikten sonra kısık ateşte kaynayana kadar ocakta tutulur. Sonra üzerine un, karabiber, tuz ve kekik ilave edilerek bir müddet daha karıştırmaya devam edilir. İki dakika daha ateşte karıştırıldıktan sonra sıcak olarak servis yapılır. Etli Isırgan Otu Yemeği Malzemeler: 1000gr. Isırgan otu, 5oogr. Kuşbaşı kuzu eti, 50 gr. Tereyağı, 2 adet yetişkin domates, 1 baş orta boy kuru soğan, yeteri kadar tuz, kırmızı pul biber, 1 çay kaşığı kekik. Hazırlanışı: Isırgan otu 5 dakika tuzlu suda dinlendirilip durulandıktan sonra kıyılır. Başka bir tencerede soğan tereyağı ile pembeleşinceye kadar kavrulur, domates, kırmızı pul biber ve kekik ilave edilir. Bunun üzerine kuşbaşı et ve yeteri kadar su ilave edilerek 20 dakika pişirilir. Daha sonra kıyılmış ısırgan otu ve tuz ilave edilir ve 10 dakika daha kaynamaya bırakılır. Ateşten indirilir ve sıcak olarak servis yapılır. 411 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Isırgan Otu Çorbası Malzemeler: 1000gr. Isırgan otu, 500gr. Dana kıyması, 2 baş soğan, yeteri kadar tuz, karabiber ve 1 çay kaşığı kekik, 1 çay bardağı pirinç, 50gr. Tereyağı, 1 çay kaşığı kekik. Hazırlanışı: Soğan yağda pembeleşinceye kadar kavrulur, kıyma ilave edilir. Sonra 3 su bardağı su ve pirinç ilave edilir. Pirinç kıymayla birlikte pişmeye bırakılır. Isırgan otu tuzlu suda 5 dakika bekletilip süzüldükten ve durulandıktan sonra ince ince doğranır. Başka bir tencere içine 4 su bardağı su konur. Kaynadığında içine doğranmış ısırgan ilave edilir ve kaynamaya bırakılır. Sonra tuz, karabiber ve kekik ilave edilir. Bu karışım daha önce hazırlanan kıyma ve pirincin üzerinedökülür. 15 dakika daha kaynaması beklenir. Çorba sıcak olarak servis yapılır. HOROZİBİĞİ Amaranthus retroflexsus, L (Horozibiği, Tüylü Horozibiği, Kırmızı Köklü Horozibiği, Kızıl Bacaklı Ot) Horozibiği Gözlemesi Malzemeler: 1000gr. Taze horozibiği yaprağı ve yenilebilecek kadar genç sürgünleri, 100gr. Tereyağı, bir yemek kaşığı domates salçası, 2 adet yumurta, bir baş orta boy kuru soğan, yeteri kadar tuz, karabiber, 1 çay kaşığı kekik, bir tatlı kaşığı kırmızı pul biber. Hamurun malzemeleri: 1000gr. un, yeteri kadar hamur mayası ve tuz. İçin Hazırlanışı: 1000gr. Taze horozibiği otu bir yemek kaşığı tuz atılarak derin bir kapta hazırlanan tuzlu suda 5 dakika dinlendirilir, süzülür, durulanır ve ince ince kıyılarak kaynar suda 6 dakika haşlanır. Ayrı bir tencerede kıyılmış soğan 100gr tereyağı ile pembeleşinceye kadar kavrulur, üzerine salça ve baharat katılır ve iyice karışması sağlanır. Daha sonra haşlanmış ve sıkılmış horozibiği de bu tencereye atılarak 6 dakika kadar kısık ateşte kavrulur. Bunun üzerine 2 yumurta kırılır ve yumurtalar pişinceye kadar kavurmaya devam edilir. Yeterince kavrulan horozibiği ateşten indirilir ve soğumaya bırakılır. Hamurun hazırlanışı: 1000gr. un içerisine yeteri kadar maya koyulduktan sonra, tuz ilave edilir ve yeterince suyla yoğrulur. Hazırlanan hamur birer yumruk büyüklüğünde kündelere ayrılır. Hamur kündeleri oklava ile açılarak yufka haline getirilir. Bu yufkanın yarısına hazırlanmış ve soğumaya bırakılmış iç malzemeden konur ve diğer yarısının üzerine katlanır. Yarım ay şeklini alan gözlemeler daha önceden ısıtılmış sacın üzerinde iki tarafı da tamamen kızarıncaya kadar pişirilir. Sıcak olarak servis yapılır. Horozibiği Boranası Malzemeler: 1000gr. taze ve genç horozibiği otu yaprağı, dört diş sarımsak, 1000gr. yoğurt, yarım yemek kaşığı tuz. Hazırlanışı: Tuzlu suda 5 dakika bekletildikten sonra süzülüp durulanan horozibiği yaprakları ince bir şekilde kıyılır. Tencereye koyulur, tuz atılarak hafif ateşte karıştırılır. Piştikten sonra ocaktan indirilip soğumaya bırakılır. Dört diş sarımsak soyularak dövülür ve 1000gr yoğurtla ka- 412 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi rıştırılır. Sarımsaklı yoğurt, tenceredeki pişmiş horozibiğinin üzerine dökülür, karıştırılarak servis yapılır. Tamamı olmasa bile, Kars ve Ardahan yöresinde ilaç olarak kullanılan ve yemeği yapılan yaban otları ve bitkilerinden bazılarının listesini aşağıda takdim edilmiştir. Bu konuda Ardahan Üniversitesinin hazırlamış olduğu projeleri sırasıyla zamanı geldiğinde yerine getirilecektir. KARS VE ARDAHAN YÖRESİNDE YEMEĞİ YAPILAN VE İLAÇ BİTKİSİ OLARAK KULLANILAN YABAN OTLARI Türkçesi Ebegümeci Horoz ibiği Kadın tuzluğu Çoban çantası Akça kayın Dulavrat otu Kuşdili Hindiba Yapışkan ot Devetabanı Karahindiba Boğa dikeni At kuyruğu Ardıç Meyan kökü Sığırkuyruğu Isırgan Yulaf Bağa yaprağı Kırmızı yonca Kuzukulağı Evelik Kekotu Su teresi Söğüt Latincesi Malva sylvestris Amarantus hypochondriacus Berberis vulgaris Capsella bursa pastoris Betula alba Arctium lappa Stellaria media Chicorium intybus Galium aparine Tussilago farfara Taraxacum officinale Eryngium aquaticum Equisetum arvense Junniperus communis Glycyrrhiza glabra Verbascum thapsus Urtica dioica Avena sativa Plantago major Trifolium pratense Rumex acetosella Rumex crispus Thymus vulgaris Nasturtium officinalis Salix alba İngilizcesi Common mallow Amaranthus Barberry Shepherd’s purse Birch Burdock Chickweed Chicory Cleavers Coltsfoot Dandelion Seaholy Horse tail Juniper Licorice Mullein Nettle Oats Plantain Red clover Sorrel Yellow dock Thyme Water cress White willow 413 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Ak yavşan Nergis Deve dikeni Papatya Kırmızı alıç Çomakotu Kuzukıran Andız kökü Merze Karaağaç Kedi otu Hatıt Mısır püskülü Kanteper Tarhun Kuşkonmaz Semizotu Lahana Kaperi Eşek marulu Bal kabağı Selvi kozalağı Verem otu Yabani çilek Zeyrek Dut Reyhan Zeytin yaprağı Üzerlik Börülce Boyacı otu Keçi memesi Kuşeppeği Çoban çiçeği İtburnu 414 Achillea millefolium Calendula officinalis Sliybum marianum Chamomilla recutita Cratagus oxyacantha Gentiana lutea Hypericum perforatum Inula helenium Ocimum sanctum Ulmus rubra Valeriana officinalis Vitex agnus-castus Zea mays Althaea officinalis Artemisia dracunculus Asparagus officinalis Portulaca oleracea Brassica oleracea Capparis spinosa Carduus benedictus Cucurbita pepo Cupressus sempervirens Cuscuta epithymum Fragaria vesca Linum usitatissimum Morus alba Ocimum basilicum Olea europaea Peganum harmala Phaseolus vulgaris Phytolacce decandra Polygonum albinum Polygonum cognatum Primula veris Rosa canina Yarrow Pot marigold Milk thistle German chamomile Hawthorn Gentian St. John’s wort Elecampane Holy basil Slipery elm Valerian Chaste tree Corn silk Marsh malloww Tarragon Asparagus Purslane Cabbage Caper Holy thistle Poumpkin Cypress Dodder Wild strawberry Flax seed White mulberry Sweet basil Olive leaves Harmala French bean Pokeweed Alpine knotweed Knotgrass Cowslip Dogrose Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Ahududu yaprağı Hatın tırnağı Tekesakalı Hercai menekşe Ökse otu Kekire Medik Işkın Çaşır Çiriş Hasır otu Kara diken Kuzu yatağı Hardal Lilipar Hatın parmağı Camışkulağı Karabaş otu- Kondar Rubus idaeus Sempervivum teetorum Tragopogon pratensis Viola tricolor Viscum album Angelica sylvestris Cirsium acaule Rheum ribes Ferula meifolia Allium tricoccum Typha latifolia Carduus nutans Chenopodium album Barbarea vulgaris Caltha polypetala Polygonum persicaria Sedum telephium Thymbra spicata Raspberry leaves Hen-and-chicks Goat’s beard Heartsease Mistletoe Wild angelica Dwarf thistle Syrian rubarb ? Wild leek Cattail Bull thistle Lamb’s quarters Winter cress Marsh marigold Lady’s thumb Live forever Black thyme Hasta olan insanlar birebir denedikleri konuda tecrübe sahibi oldukları için onları bu kanaat ve inançlarından vazgeçirmek ve caydırmak kolay görünmüyor. Amerika, Avrupa, Japonya, Hindistan ve Çin’de durum aynen böyledir. İnsan vücudu, kimyasal maddeleri kullanarak doğal olmayan yollarla üretilmiş ilaçlar yerine, doğal bitki ve çiçeklerden elde edilmiş insanın yaratılıştan doğasıyla uyumlu vitamin ve destek ürünlerinden kullanarak kendisini daha çabuk toparlayıp, hastalığından kurtulmaktadır. On binlerce yıldır, etrafımızdaki ağaçlar, bitkiler ve doğal çiçekler, otlar, yaban hayatıyla yan yana uyum içinde yaşadık ve hala bu ilişkiyi devam ettiriyoruz. Hem fiziki ve hem de psikolojik olarak sözü edilen bu canlı organizmalarla, meyve ağaçları, sebze tarlaları ile yan yana yaşadık. Dünyanın en değerli ağrı kesici ilacı olan aspirin, zaman zaman altına sırt üstü uzanıp, gölgesinde dinlendiğimiz söğüt ağacı (Salix alba, L), içerisindeki “Salisik asit”ten elde edildiğini aklımıza bile getirmemişiz. Vücudumuz, fiziki olduğu kadar, ruhen de, psikolojik bir rahatlık içerisinde söğüt ağacıyla uyum sağlamış olduğu için onun altına, gölgesine girdiğimizde huzur buluruz. Ondan korkmayız ve o söğütten bize bir zarar gelmeyeceğini biliriz. Psikolojik rahatlıktan kastımız budur. İster istemez aklımıza bir soru geliyor; acaba yediklerimiz bir gıda mı, yoksa bir ilaç mı? Yediğimiz gıdaların arasına bir hat çekip, onları bir-birinden ayırmak oldukça zor bir iştir. Şimdi kendi kendimize soralım; çorbalarımızda, yemeklerimizde, günlük hayatımızda en çok tükettiğimiz limon, soğan ve yulaf gıda mıdır, yoksa birer ilaç mıdır? Bunun cevabı basit olarak; “Her ikisidir”. 415 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Gıda olarak tükettiğimiz limon (Citrus limon, L) aslında bir ilaçtır. İnsan vücudunun mikrop saldırılarına karşı ve enfeksiyonlara karşı dinamizmini ve direnmesini sağlayan bir ilaçtır. Oysa biz limonu hep gıda olarak biliyoruz ve onu bir gıda olarak tüketiyoruz. Kuru soğan (Allium cepa, L)… Onsuz yemek yapmamız, salatamızdan tat ve lezzet almamız neredeyse imkânsızdır. Oysa soğan bir ilaçtır. Ciğerlerimizdeki, bronşlarımızdaki iltihabı soğan temizler.26 Özellikle İngilizlerin sabah kahvaltısında vazgeçemedikleri ve ailecek sıcak sütle karıştırıp yedikleri Yulaf (Avena sativa, L) da aslına bakarsanız bir ilaçtır. Hasta olduğumuzda bizi içten yiyip bitiren mikroplara ve bakterilere karşı vücudumuzun direncini ve mücadele azmini artırır. Hasta olan organlarımızın bir an önce kendisini toparlayıp, vücudumuzun güçlenip tekrar ayağa kalkmasını, değersiz bilip, atlarımıza yem olarak verdiğimiz Yulaf sağlar. MÖ 1200 yılında yaşamış hekim “Aesculapius of Thassaly” /Taselyalı Aesculapius) un meşhur bir sözü vardır, “Hastaları tedavi için ilk önce telkin, sonra ilaç bitkileri ve en son neştere başvurulmalıdır.”27 Dünyanın dört bir yanında bitkilerden ve yaban otlarından istifade ederek hastalarını birçok hastalıklardan koruyan ve onların bozulmuş sağlıklarını yeniden eski haline kavuşturan yaban otlarıyla tedavi uzmanlarının uyguladıkları tedavi yöntemleri birbirinden farklı olsa da, insan vücudunun bu uygulanan ilaç bitkilerine tepkisi pek de farklı değildir. Dünyanın farklı kıtalarında ve ülkelerinde kullanılan ilaç bitkilerinin insanların vücudundaki çeşitli sistemler üzerine etkisi farklılıklar gösterir. İnsanın hastalanan birbirinden farklı organları ve sistemlerinin yeniden eski sağlıklı durumuna kavuşturulması için farklı ilaç bitkileri kullanılmaktadır. 28 Sindirim, Solunum ve Kan dolaşımı: Bir insanın beslenmesinin kalitesini yükseltmek için takip edilecek en iyi yöntem; her şeyden önce o insanın sağlıklı bir vücuda sahip olmasıyla başlar. Amerika’da çok yaygın bir atasözü var: “Sen ne ile besleniyorsan, sen osun.” Oysa ilaç bitkileri ve yenilebilen yaban otlarıyla beslenen insanlar şunu söylüyorlar: “Sen yediğin besin maddelerinden hangisini hazmediyorsan, sen osun.”İlaç bitkileri sadece insanların beslenmesini temin etmekle kalmaz, aynı zamanda insanların sindirim sistemini de güçlendirir. Aynı zamanda insanların yediklerinin midede süratle hazmedilmesi işlemini ve gereken besinlerin vücut tarafından sindirilmesini de yine insanların aldıkları ilaç bitkileri ve yedikleri yaban otları sağlar.29 Vücudun gereken fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için, tabiri caizse, başka bir “besine” ihtiyaç vardır ve o besin oksijendir. Akciğerler ve solunum sistemi bazı ilaç bitkileri sayesinde sakin26 Kanı inceltir, damarlarımızda kolayca akmasını sağlar. Deniz seviyesinden 2000 metre yükseklikteki platolarda yaşayan insanların yıl boyu bol soğan tüketmelerinin sebebi budur. Yazar, 1979 yılında “Dünyanın Damı” olarak adlandırılan deniz seviyesinden 4250 metre yükseklikte bulunan Pamir Platosunda 45 gün kalmış ve sabah- öğle ve akşam olmak üzere günde 3 kuru soğan tüketmiştir. Dağcılık kampının doktorları kanın incelip damarlarda akış hızı normale dönünce yazara, 6300m ye çıkmasına izin vermiştir. AAAslan. 27 Andrew Chevallier, The Encyclopedia of Medical Plants, Boston, 1996, p: 4 28 A. Chevallier, a. g. e. p: 12 29 A. Chevallier, a. g. e. p:12 416 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi ler ve bu arada bronşlar ve akciğerlerdeki kaslar rahat bir şekilde insanların solumasını sağlar.30 Herhangi bir besin maddesi veya ilaç alındığında insan vücudunda mevcut olan tahminen üç trilyon hücreye taşınır. Bir insan vücudunda bulunan kan dolaşım sistemi insan vücudunda sonsuz denecek kadar farklı görevi yerine getirecek bir yapıya sahiptir. İlaç bitkileri insan vücudundaki inanılması zor bir şekilde yardım eder. Bazı ilaç bitkileri kanın insan vücudunun tamamına yayılmasını sağlarken, ilaç bitkilerinin bir kısmı kalbin kan pompalamasını daha da düzenli yerine getirmesini sağlar. Bazı ilaç bitkileri ise, damarların iç çeperlerindeki arterlerin rahatlamasını ve kan basıncının düşmesini sağlamış olur.31 Vücutta Birikmiş Zehirli Maddelerin Atılması ve Cildin Temizlenmesi: Kan dolaşımı vasıtasıyla besinlerin kan hücrelerine ulaşmasının ardından bu sefer hücrelerde birikmiş olan atık maddelerin geri taşınması gerekmektedir. Etraf ve muhitimizdeki hava kirliliğinden kaynaklanan etrafımızı saran kirli havayı soluduğumuzda vücudumuza giren zehirli maddeler vücudumuzda birikir ve hastalanmamıza sebep olur. Kullandığımız bazı ilaç bitkileri vücudumuzda biriken ve bizleri hasta eden zehirli maddelerin idrar yoluyla dışarı atılmasına yardım eder. Yabanda yetişen ilaç bitkileri âleminde vücutta biriken zehirli maddeleri dışarı atan ilaç bitkilerinin en iyisi, İngiltere ve Amerika’da “Burdock”, Türkiye’de ise, “Dulavrat Otu”, bunun yanında; Pıtrak, Dulkarı Gömleği, Hanım Yaması, Ulu Avrat Otu, Galabak, Bal Dikeni olarak da bilinen Arctium lappa, L. adlı bitkidir. Avrupa ülkelerinde ve Çin’de çok yaygın olarak kullanılan bu ilaç bitkisi vücutta biriken, tabiri caizse, “zehir yükünü” vücuttan idrar yoluyla dışarı atar. Bunun yanında, zehirli maddelerin vücutta zarar vermiş olduğu dokuları yeniden onarır, dokuların eski sağlıklı haline kavuşmasını sağlar.32 Dulavrat otu, Avrupa ülkeleri ve Çin’de çok yaygın olarak zehirli maddelerin vücuttan atılmasının yanı sıra ciltte oluşan iltihaplı sivilceler, çıban ve şişlikleri, müzmin cilt problemlerinin halledilmesinde kullanılır. Dulavrat otunun, yaprakları, sürgünleri, tohumları ve kökü ilaç olarak kullanılır. Özellikle kökü, insan vücudunda birikmiş ve dışarı zor atılabilen “ağır metaller”in kandan ayrılarak idrarla dışarı atılmasını temin eder. Dulavrat otunda, bilim âleminin “Good chemicals” (İyi Kimyasal Maddeler) dediği; arctiopicrin; arktiin; tanin; polyacetylenes; volatile oil (uçucu yağlar); inulin (%45); sesquiterpene maddeleri vardır. 33 Dulavrat otunun en önemli özellikleri: Temizleyici ve arındırıcıdır. İdrarı artırır. Antibiyotiktir. Antiseptiktir. Dulavrat otu üzerinde ciddi akademik ve klinik araştırmalar yapılmıştır. 1967 yılında Almanya’da, 1986 yılında ise Japonya’da Dulavrat otu üzerinde yapılan bilimsel araştırmalar sonunda Dulavrat otunun özellikle taze köklerinde bulunan polyacetylenss maddesinin güçlü antibiyotik etkisinin olduğu kesinlikle tespit edilmiştir. Yapılan çeşitli akademik ve klinik araştırmaların neticesinde Dulavrat otunun anti bakteriyel, anti fungal, özelliklere sahip olduğu ayrıca idrarı artırdığı , “hypoglycemic” yani kandaki yüksek şeker seviyesini düşürdüğü tespit edilmiş30 A. Chevallier, a. g. e. p:12 31 A. Chevallier, a. g. e. p: 12 32 A. Cheavllier, a. g. e. p: 12 33 A Chevallier, a. g. e. p: 12. 417 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi tir. Bütün bunların yanı sıra Dulavrat otunun “anti tümör” özelliği de araştırmalar sonunda ortaya çıkmıştır. İçinde barındırdığı arktiin maddesi, adalelerin sakinleşmesi ve gevşemesini sağlamaktadır. N. Culpeper 34 eserinde “özellikle Dulavrat otunun tohumları böbrekteki taşları parçalar ve idrarla dışarı atar,” şeklinde bir reçeteye yer vermektedir. 35 Etrafında dolandığımız yaban bitkilerinin ve dağ çiçeklerinin hepsinin bir tarihi görevi, tarihin süreci içinde çizilmiş bir yolu ve kaderi vardır. Bazen biz onların bilerek veya bilmeyerek başına basıp yatırırız, bazen onlar başımızdan basıp bizi, yatak-yorgan yere seren mikrop ve bakterilerden, minicik güçleriyle tutup kurtarırlar. KAYNAKLAR VE NOTLAR 1979 yılında Pamir yaylasına (4250m) yaptığımız saha araştırmasında Kırgız Türklerinin de aynı yaban bitkilerini tıpkı dedemin 1954 yılında yaptığı gibi bıçakla dikenlerini temizleyip yediklerini ve gobuğa, “Biyimçek”, mediğe, “Çemirçek” ve dikenin tamamına ise “Kerretikan” dediklerini yerinde tespit etmiştik. 1 2 www. motherherbs.com 28. 09. 2011 10:45 İbn-i Sina, El-Kânûn Fi’t-Tıbb, I. Ve II. Cilt, (Tercüme: Esin Kahya) , Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1995. 3 4 İbn-i Sina, El-Kânûn Fi’t-Tıbb, II. Cilt, Ankara, 2009, s: 97-99 5 Ibn-i Sina, a. g. e. s: 97-99 6 Alma R. Hutchens, Indian Herbology of North America, Boston, 1993, p:XIII. 7 a. g. e. p: XIII. 8 a. g. e. p:204-206 9 Andrew Chevallier, The Encyclopedia of Medicinal Plants, Boston, 1993, p: 6. 10 a. g. e. p: 6 11 Frances Densmore, How Indian Use Plants for Food, Medicine and Crafts, NY, 1974, p: 306. World Health Organization, WHO Monographs on Selected Medicinal Plants, Geneva, II. Vol. 1999, p: 329-341. 12 Melvin R. Gilmore, Uses of Plants by Indians of the Missouri River Region, University of Nebraska, Lincoln and London, 1991, p: 25. 13 14 Samuel Thayer, The Forager’s Harvest, Edible Wild Plants, Wisconsen, 2006, p: 170-176. 15 Lee Allen peterson, Edible Wild Plants, NY, 1977, p:150. 34 N. Culpeper, The English Phytiaian Enlarged, London, 1653. 35 Anrew Chevallier, The Encyclopedia of Medicinal Plants, Boston, 1996, p: 62 418 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Thomas S. Elias and Peter A. Dykeman, Edible Wild Plants. A North American Field Guide, NY, 1982, p: 79. 16 17 Bradford Angier, Field Guide to Edible Wild Plants, Pennsylvania, 1996, p:152-153. 18 Samuel Thayer, The Forager’s Harvest, Edible Wild Plants, Wisconsen, 2006, p: 2 Jonhatan D. Eldredge, “the Randomised Controlled Trial Design: Unrecognized Opportunities for Health Sciences Librarionship”, Health Information and Libraries Journal, No: 20, 2003, p: 34-44. 19 Walter J. Daly and D. Craig Brater, “Medival Contributions to the Search for Truth in Clinical Medicine,” Perspectives in Biology and Medicine, John Hopkins University Pres, meriland, No: 43, 2000, p: 530-540. 20 D. Craig Brater and Walter D. Daly, “Clinical Pharmacology in the Middle Ages: Principles that Presage the 21.th Century”, Clinical Pharmacology and Therapeutics, No: 67, 2000, p: 447-450. 21 David W. Tschanz, MSPH, Ph. D., “Arab Roots of European Medicine”, The Journal of the Gulf Hearth Association, No: 4, 2003. p: 69-81. 22 23 N. Culpeper, The English Phytiaian Enlarged, London, 1653. 24 Anrew Chevallier, The Encyclopedia of Medicinal Plants, Boston, 1996, p: 62 25 www.targethealth.com 26 UN Report on Global Honeybee Deaths, New York, 1. March, 2011 04. 10. 2011 12:05 419 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi 420 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Doç. Dr. Ali BORAN ORTA ASYA’DAN ANADOLU’YA, ANADOLU’DAN ÜÇ KITAYA TÜRK KALELERİ ÖZET İnsanlığın ortak ürünlerinden belki de en önemli yapı tasarımı olarak karşımıza çıkan kaleler, XX. yüzyıla kadar önemini hep kurumuştur. Kentleri, yol güzergâhlarını, limanları ve sınırları koruyan kaleler, Türkler açısından ayrı bir öneme sahiptir. Yaptığımız araştırma sonunda sadece Anadolu’da 1000’e yakın kale olduğunu tespit edilmiştir. Bu kalelerin büyük çoğunluğu Türkler tarafında kullanılmıştır. Hunlar’dan Osmanlı Devleti sonuna kadarki uzun bir tarih ve geniş bir coğrafya içinde Türkler kale mimarîsinde önemli gelişme göstermişlerdir. Bu gelişme askerî açıdan Türklere büyük başarılar getirmiş ve üç kıtayı yönetmişlerdir. Bu anlayış Göktürk , Uygur, Karahanlı, Gazneli, Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Devletinin batılılaşması sürecine kadar sürmüştür. Bu Bağlamda Orta Asya’dan Anadolu’ya, Anadolu’dan da üç kıtada yüzlerce kale inşa edilerek medeniyet tarihine Türkler önemli bir katkı daha sağlamıştır. Anahtar kelimeler: Kale, Türk, Savunma, İç Kale, Dış Kale, Tabya, Selçuklu, Osmanlı İlk çağdan günümüze kadar Türk sanatı kendine özgün özelliğini kurumuş ve dünya sanatı içinde de daima önemli bir yere sahip olmuştur. Öz Türkçe’de kıla = kütle ve kalav = kârgir anlamlarında kullanılan kale, Azerice’de “gala”, Başkurtçe’de “nığıtma”, Kazakça’da “korğan”, Kırgızca’da “çep” şeklinde söylenmektedir. Türkler İslâmiyet’i kabul etmeden önce kale yerine “balık” kelimesini de kullanmışlardır. İslâmiyet’i kabulden sonra balık yerine kale sözcüğü yaygınlaşmıştır. Karahanlı Türkleri ile Oğuz Türkleri ise “Balık” kelimesi yerine “Kent” sözünü kullanmışlardır. Kaşgarlı Mahmud, balık sözünün bu mânâsını bilmekte ve onun İslâmiyet’ten önce Türkler tarafından şehir ve kale anlamında kullanıldığı söylenmektedir. Kale kelimesinin kökü olan ve Arapça “ka-le’a” fiilinden gelen “kal” mastarı, “bir şeyi kökünden sökmek” manasına gelmektedir. “Kulâ’a” ve “Kullâ’a” kelimeleri “tepe gibi yüksek olan şey” anlamı taşımaktadır. Tarih boyunca kaleler, genellikle şehirlerin etrafı, yol kavşağı, önemli yere giden ana yol, geçit yeri, dağlar arasındaki boğaz, denize uzanan burun, kıyıdan az uzaktaki adalar, köprü başları, denizlerin boğaz- 421 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi ları gibi stratejik yerlerde, arazinin tabii özelliklerinden de yararlanılarak inşâ edilmiştir. Kaleler yapılırken kolay ve az sayıda bir kuvvetle savunulabilmesi, gerektiğinde içeridekilerin dışarı çıkabilmesi için bir bölümün olması, uzun süre kuşatmalara dayanabilmesi, kalenin birkaç yönünün tabii şekilde korunması gibi unsurlar göz önünde tutularak inşâ edilmişlerdir. Kaleler çoğunlukla sürekli kalın bir duvar (sur, beden) ve duvar boyunca dizilen aralıklı burçlardan oluşmaktadır. Duvarlar genellikle taş, kimi zaman da tuğladan yapılır ve Horasan harcıyla örülür. Burçlar birbirini görebilecek ve korunabilecek biçimde konumlanırlar. Kale duvarlarının üstü, savunanların her yere yetişebilmelerini sağlamak amacıyla düz yapılır ve bu düzlüğe “seğirdim yeri” denir. Duvar üstünde “barbata” denen mazgallı bir korkuluk yer almaktadır. Kayalık tepelerdekiler hâriç, genellikle duvarların alt kısımlarında içi su dolu savunma hendeği bulunur. Kalenin girişini korumak ve hendek üzerinden geçişi sağlamak için iner-kalkar ahşap bir köprü yapılır. Kale duvarlarının hemen önündeki toprak banda “tahte’l-kal’a (tahtakale)” denir. Bazı kale duvarlarının üst bölümlerinde “senkendaz” veya “küluhendaz” denen ve alt bölümlerindeki deliklerden taş, kaynar su vb atılarak duvar diplerinin korunduğu ahşap ya da taş çıkmalar yapılmıştır. Kale mimarîsinin en önemli bölümü, kule veya burçlardır. Kulelerden birisi diğerlerinden yüksek ve sağlam tutulur. Bu kuleye balâhisar veya baş kule denilmiştir. Yiyecek ambarı, sarnıçlar ve koğuşlar kalelerde bulunması gereken bölümlerdir. Kaleler, genellikle iç kale, dış kale, şehristan ve ahmedek gibi bölümlerden oluşmaktadır. Ahmedek ve dış kale, bazı kalelerde bulunmamaktadır. Bunun yerine kale, sadece iç kale bölümünden ibaret olabilmektedir. İç kale; surlarla çevrili bir kentin en yüksek yerinde hükümdarın, beyin ya da komutanın oturmasına ayrılmış, en son savunma yeri olan kale bölümüne denir. Surlarla çevrili iç kalede, yönetici sarayı, beylerin konutları, darphâne, tutu- 422 kevi ve ibadethâne (câmi-kilise) gibi yapılar yer almaktadır. Kentin asıl bölümünü oluşturan şehristan (şehir), ticaret ve konut alanlarını, dînî ve diğer kamu yapılarını içine alan bölüme denmektedir. Kentin asıl bölümünü oluşturan şehrin etrafını çeviren sura da dış kale adı verilmektedir. Bir surla çevrili Türk kentlerinin şehristan bölümünde; mahalleler, çıkmaz sokaklar, saray, kamu yapıları, meydan, ulu câmi, vakıf kurumları ve pazar yerleri gibi bölümler genellikle yer almaktadır. Kalelerin tamiri yakın zamana kadar devam etmiştir. Bu bağlamda burada kalelerin inşâ tarihine ya da köklü tamiratına göre bir sınıflama yoluna gidilerek dönem tasnifi yapılmıştır. ORTA ASYA (Hun, Göktürk, Uygur ve Büyük Selçuklu Dönemi) Moğolistan’da yapılan arkeolojik kazılar sonucunda Hunlar’ın bazı şehirlerinin etrafının surlarla çevrili olduğu ortaya çıkmıştır. Göktürkler döneminde, 629 yılında Hnen-Çanğ Çin’den Hindistan’a giderken I- Gu Şehri’nde çöl kesiminde beş kule görmüştür. Bunlar yolun güvenliğine sağlayan askerî karakol niteliğindeki kalelerdir.Çu ve Talas bölgesindeki en eski yerleşme yerleri ve şehirlerinin Türkler ve Soğdaklar’ın ortaklaşa kurdukları ve bu şehirlerin etrafının surlarla çevrili olduğu anlaşılmaktadır. Göktürk döneminde Çu Havzası’nda As Bara önemli bir şehirdir. Şehirlerde önce evlerin yapılması, sonra zamanla etrafı tümseklerle çevrilmesi, daha sonra da tümseklerin yerini duvarların alması şeklinde oluşmuştur. Karahanlılara kadar şehirlerin genel ortak yönleri, dörtgen şeklinde küçük iç kalelerin olması ve ayrıca şehrin etrafının da surlarla çevrilmesidir. Surların etrafında bazen de hendek yer almaktadır. Bazı şehirlerin iç kalelerinin de etrafı hendekle çevrilerek koruması güçlendirilmiştir. Karahanlılar’da ise iç ve dış sur şeklinde iki surla oluştuğu dikkati çekmektedir. Akbeşim Şehri: Dış kale, iç kale ve şehristan Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi bölümlerinden oluşan bir şehirdir. Türklerin yerleşim alanlarının en eskilerinden biridir. Şehir planlaması olarak planlı bir uygulama göze çarpmaktadır. Şırdak Bek Kalesi: Tiyan-Şan Dağları eteklerinde Isık-Göl’ün güneybatı yönünde uzanan, kervan yollarının kesiştiği yerde şehrin etrafını çeviren kale, dikdörtgen planlıdır. Köşelerde yuvarlak kulelerle tahkim edilen kalenin tek girişi mevcuttur. Kırgız Bahadır’ın kurduğu şehrin boyutları 117x120 m.dir. XVIII. yüzyıla kadar kullanılan kalenin yüksekliği 6 m.yi bulmaktadır. Malzemesi sıkıştırılmış pahsadır. Dıştan hendekle çevrilidir. Kara Hoça (İdikut): Doğu Türkistan’daki Uygur şehirlerinin başında gelmektedir. Şehrin etrafını çeviren surlar dörtgen planlıdır. Surlarda sırlı tuğla ile süslemeler mevcuttur. Köşelerde yuvarlak çok sayıdaki burçlarla surlar güçlendirilmiştir.Uygur şehirlerinden Kara-Hoca (İdikut) şehri, dış kale, iç kale ve şehristan bölümlerinden oluşmaktadır. Dış kale dikdörtgen planlı olup iki taraftan korunaklı giriş kapıları bulunmaktadır. Kalenin malzemesi sıkıştırılmış topraktandır. Bu dönemde daha pek çok kale-şehir modeli görülmektedir. Türkmenler “Gala” olarak adlandırdıkları kaleleri iki şekilde yapmışlar ve “Ul galalar” (Büyük kaleler) ve “Kiçi galalar” (Küçük kaleler) diye de isimlendirmişlerdir. Türkmen kalelerinin formları dörtgen ya da çokgen planlıdır. Kale duvarları yüksek ve kapalıdır. “Gala garımı” şeklinde adlandırılan hendek uzunlamasına kazılmıştır. Kalede kerpiç (pahsa), taş ve tuğla malzeme kullanılmıştır. Merv’de “bişen kerpiç” tuğla malzemeden daha fazla yararlanılmıştır. Toprak dökülerek yapılmış kale içindeki bölümde “Erk” (iç kale) denilen kısım yer almaktadır. Türkmen boylarının hepsi kendi kalelerini yapmışlarıdır. Bunların pek çoğu küçük kalelerdir. Obalarda boylar genellikle ayrı ayrı yaşadıkları için, kalelerin adları boyların isimleri ile bağlantılı olmaktadır. Eskiden gelen kale yapımcılığı geleneğinde, ailelerin kendi avlusunun (mülkünün) etrafında yaptığı duvarların dış cephesi kaleleri hatırlatmaktadır. Bu duvarlar aniden baskın olduğu zamanlarda kale görevi görmektedir. Bu şekildeki avluların örnekleri Ersarı, Halaç, Teke ve diğer boyları tarafından diğer Türk bölgelerinde de uygulanmıştır. Sultan (Soltan) Kalesi (Türkmenistan): Aşkabad - Çarçev demiryolu üzerindeki Merv şehrinin tarihi M.Ö. VI- IV yy.’a kadar inmektedir. Sultan Alpaslan Merv’de tahta çıkmış, Sultan Sancar zamanında burası başkent yapılmıştır. Sultan Alparslan döneminde yapımına (1063-1072) başlanan kale, Sultan Melikşah (1072-1092) zamanında devam etmiş ve Sultan Sancar (1118-1157) döneminde de tamamlanmıştır. Şehrin etrafını çeviren kale 374 hektarlık bir alanı kaplamaktadır. Düzgün olmayan dörtgen planlı, surlarda 200’e yakın burçla tahkim edilmiş ve kerpiç malzeme kullanılmıştır (Resim:1). Günümüzde yıkık durumda ve Sultan Kale’nin yakınında küçük ve Büyük Kız Kaleleri ile Şaim Kalesi vardır. Küçük ve Büyük Kız kaleleri küçük ölçekli ve dikdörtgen planlı olup yine kerpiç malzemeden inşâ edilmiştir. Merv’de Sultan Kale’den başka Erk Gala (Erk Kale), Gevir Gala (Gevir Kale), Ahdullah Han Gala (Abdullah Han Kale) ve Bayramlı Han Gala (Bayramlı Han Kale) vardır. Abdullah Han Kale (Türkmenistan): Yeni Merv’de, 1407-1409 yıllarında inşâ edilmiştir. Dıştan hendekle çevrili kale, yine dıştan 44 423 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi tane kule ile de desteklenmiştir. Kalenin doğu, batı ve güney duvarlarında üç kapı açılmış, kerpiç malzeme kullanılmıştır. Bölgenin en önemli kalelerinden olan bu kale, dikdörtgen planlı ve kalın surları kerpiç malzemedendir. Buhara Kalesi (Özbekistan) : Şehrin etrafını çeviren kalenin yapım tarihi bilinmemektedir. Halk arasındaki efsaneye göre Alp Er Tonga tarafından yapılmış ve Cengiz Han orduları tarafından yıkılmıştır. Burada hükümdar sarayı, câmiler, türbeler ve kuyumcu atölyeleri vardır. Hive Kalesi (Özbekistan) : Özbekistan’ın kuzeyindeki bu şehrin etrafını çeviren kale, Amuderya’nın aşağı kesimindeki Harezm bölgesindedir. Kale Harzemşahlar, Moğollar ve Özbek İlbars Hânedanlığı dönemlerinde kullanılmıştır. Orta Asya’nın en sulu tarım havzasına sahip olan kent, her dönemde önemini korumuştur. İç ve dış kaleden oluşan ve kerpiç malzemeden yapılan kale, Han döneminde yoğunlukla kullanılmıştır. ANADOLU, ORTADOĞU, KUZEY AFRİKA, KAFKASYA VE BALKANLAR ( BÜYÜK SELÇUKLU, ANADOLU SELÇUKLU, BEYLİKLER VE OSMANLI DÖNEMİ) Türkler, Anadolu’ya geldikleri zaman eski çağlardan kalma çoğu sağlam vaziyette pek çok kale ile karşılaşmışlardır. Günümüze kadar gelebilen kalelerin çoğu tamir edilerek, bazı bölümler eklenmiş ve Türkler tarafından kullanılmıştır. Kaleler, yörenin iklim ve topografya özelliğine en iyi biçimde uydurularak şekillendirilmiştir. Türklerin Anadolu’ya yerleşmesi yalnızca ülkenin nüfus yapısını değil, yerleşme sistemini de köklü biçimde değiştirmiştir. Bununla birlikte, söz konusu değişimin ilk dönemi konusunda pek az şey bilinmektedir. 1071’den önce başlayan Türk akınları ülkenin en batısına dek uzanmış ve Süleyman Şah İznik’i başkent yapmışsa da, bu aşamada Türklerin yerleşme sistemi ve kentler üzerinde dolayısıyla kalelerde önemli değişiklik yapıp yapmadıkları belli değildir. 424 Anadolu’da Türkler tarafından alınan yörelerde XII. yüzyıl öncesine ait fazla bir yapıyla karşılaşılmaması da bu döneme kadar Türkler’in savaşlarla uğraştıklarını göstermektedir. XI. yüzyıldan itibaren Anadolu’da Türk yerleşmeleri hızlı bir biçimde başlamış, XIII. yüzyıl sonunda da tamamlanmıştır. Bizans döneminde Anadolu’nun yol güzergâhlarına ve deniz kenarlarına kaleler inşâ edilmiştir. Türkler Anadolu’ya geldikleri zaman Orta Asya’da da alışık oldukları kale mimarîsi ile karşılaşmışlarıdır. Anadolu’nun Türkleşmesinde fethedilen bölgelerdeki kalelerin önemli bir rolü vardır. Kalelerin alınması ile Türk iskanı bakımından yeni bir oluşum başlıyor ve her kaleye yeteri kadar asker koymak gerekiyordu. Böylece beylerin gücü ve ileriye gitme olanağı azalıyordu ve beyler bir ölçüde o bölgede kalıyorlardı. Saltuk Bey’in Erzurum yöresinde, Artuk Bey’in Diyarbakır ve Mardin yöresinde hüküm sürmesi buna örnek olarak verilebilir. Türk güçleri kalelerde aileleri ile beraber kalmışlar ve kale-şehir öğesi de böylece gelişmeye başlamıştır. Fethedilen kalelere bazı eklemeler yapmışlar yada kendi teknikleri ve mimarî geleneklerine göre Türkler yeniden inşa etmişlerdir. Anadolu Selçuklu döneminde Anadolu imar edilmiştir. Bu imar faaliyetinde yerel Türk beyleri de önemli bir yere sahiptir. Anadolu Selçuklu sultanı Alâaddin Keykubad zamanında diğer mimarî eserlerde olduğu gibi kale inşâsında da zirveye ulaşılmıştır. Bu dönemde Konya dış kalesinin yapımı (1221), Sivas surlarının tamiri (1224), aynı yıl Kayseri iç kalesinin inşası, 1225’te Antalya iç kalesinin yapımı, 12271229’da Alanya iç ve dış kalelerinin yapımı, 1226’da Alanya Kızıl Kule’nin tamamlanması ve 1231 yılında Kâhta Kalesi’nin tamiri gibi örnekler verilebilir. Ayrıca iç kalesi olmayan kalelere iç kale eklenmiş; kale câmii, hamam ve diğer ihtiyaçları karşılamak için de çeşitli yapılar yapılagelmiştir. Anadolu’da Türkler yeni yerleşim yerlerinin yanına kaleler kurmuşlardır. Kalenin geliri yakın köylerden sağlanmıştır. Babadan oğula geçen bu düzenleme- Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi yi, Selçuklu’dan Osmanlı’ya kadar kalelerde görmek mümkündür. Ardahan Kalesi: Şehir merkezinde Kura Nehri’nin kenarında Büyük Selçuklu döneminde Sultan Alparslan zamanında yapılmış olmalıdır. Kale içindeki mescit ve hamamın 1068 tarihinde Sultan Alparslan tarafından yaptırıldığı bilindiğinden, kale de bu tarihler arasında inşâ edilmiş olmalıdır. Kânûnî Sultan Süleyman zamanında (1555-1556) yeniden inşâ edilen kale dikdörtgen bir plana sahiptir. Kale çokgen planlı kulelerle desteklenmiş olup, içinde kale mescidi ile hamam mevcuttur. Günümüzde ise askerî kışla olarak kullanılmaktadır. Kars Kalesi: Şehrin kuzeyindeki yalçın tepe üzerinde yer alan iç kale ile tepenin eteğindeki dış kaleden oluşmaktadır. İç kale, Karadağ tepesinin şekline göre yapılmıştır. Selçuklu döneminde XI. yy.da yeniden yapılan kale, Osmanlı zamanında Kânûnî Sultan Süleyman’ın emriyle Kars Kalesi’nin 1548’de tamir edilmesinden kısa bir süre sonra. Safevîler tarafından yeniden yıkılmıştır. Sultan III. Murad zamanında (1579) yenilenen kale, bugünkü hâlini o dönemdeki onarımdan almıştır. Dış kale ve iç kaleden oluşan Kars Kalesi’nden günümüze, iç kale sağlam olarak gelmiş, dış kaleden ise fazla bir şey ulaşmamıştır. İç kale doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen bir plana sahip olup, beş kat surla çevrilmiş ve iki giriş kapısı mevcuttur. Ayrıca iç kalede bir mescid ve türbe bulunmaktadır. Erzurum Kalesi: Doğu Anadolu Bölgesi’nin yüksek ovalarından biri olan Erzurum ovasının güneydoğusunda kurulan şehrin etrafını dış kale çevirmektedir. İpek Yolu (Kervan Yolu) üzerinde yer alması, Roma ve Bizans dönemlerinde uç şehir olması gibi özelliklerinden dolayı önemli bir yerleşim yeri konumundadır. Doğudan Anadolu içlerine açılan önemli bir merkezdir. Dış kale şehrin topografyasına uygun şekilde yapılmıştır. İç kale şehrin ortasındaki tepede düzgün olmayan dikdörtgen planlı olarak kurulmuştur. Erzurum Kalesi’nin ilk inşaat tarihi tartışmalıdır. Ancak M.Ö. I. binde yapıldığı genel olarak kabul edilmektedir. 1048’de hasar gören kale, 1080 yılında kurulan Saltukoğulları tarafından yeniden yapılmıştır. 1514 yılında Osmanlı topraklarına katılmıştır. Kânûnî Sultan Süleyman’ın I.-II. İran seferleri (1534-1548) sırasında Erzurum Kalesi iki kez tamir geçirmiştir. 4 Temmuz 1827’de Erzurum’u işgal eden Ruslar, dış kalenin taşlarını sökerek “Rus Kalesi” denilen yeni bir kale yapmışlardır. 1853 Kırım Harbi öncesi Erzurum Tabyaları’nın yapımında da Erzurum dış kalesinin taşları kullanılmıştır. 1867-1874 yıllarında kale tekrar onartılmış, ancak I. Dünya Savaşı’nda Ruslar’ın işgâline maruz kaldığından günümüze çok az iz kalmıştır. İç kale ise, günümüze sağlam olarak gelmiş ve 1976 yılında da bir tamir geçirmiştir. Dış kalede Tebriz Kapı, Kars Kapı ve Erzurum Kapı vardır. Diyarbakır Kalesi: Dicle Nehri’nin batı ucunda, Karacadağ’a kadar uzanan geniş Bazalt Yaylası’nın üzerinde kurulmuştur. Dicle Vadisi’nden 100 m. yükseklikte olup, arazinin doğal yapısı, kalenin şeklini sınırlamaktadır. Arazinin topografyasına uygun olarak yapılan Diyarbakır Kalesi, köşeleri yuvarlatılmış dikdörtgen biçiminde bir plan göstermektedir. Dış kale, 1.3 x 1.7 km.lik düz bir alanı kaplamaktadır. Dış kalenin önemli kapıları ise Dağ Kapı (kuzeyde), Mardin Kapı (güneybatıda), Urfa Kapı (batıda), Yeni Kapı (doğuda)dır. Hz. Ömer döneminde İyaz b. Ganem tarafından 639 da İslâm topraklarına katılmıştır. 899 yılında Abbâsîler tarafından surlar yeniden yaptırılmış, 1011 yılında ise Mervânîler surları tamir ettirmiştir. Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah döneminde onarılan kalenin üzerine tamir kitâbesi konulmuştur. Nisanoğulları (1142-1183), Artukoğulları (1183-1232), Eyyûbîler (1232-1240), Anadolu Selçukluları (1240-1302), Akkoyunlular (1401-1507) ve 1515 tarihinden sonra da Osmanlı döneminde kale çeşitli tamirler görmüştür. 1524-1526 tarihleri arasında Kânûnî Sultan Süleyman tarafından iç kale genişletilerek bugünkü hâlini almıştır. Osmanlı döneminde kalede ilâveler, yeni yapılar ve onarımlar yapılmıştır. 1815 yılında dış kale ve iç kale 425 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi onarılmış, Cumhuriyet döneminde de küçük tâmiratlar geçirmiştir. Tamamına yakın kısmı günümüze ulaşan kalelerin başında gelmektedir. Gaziantep Kalesi: Anadolu’yu Mezopotamya ve Mısır’a bağlayan yolların merkezindeki Gaziantep, bu önemini Osmanlı’nın sonuna kadar hep korumuştur. Şehrin ortasındaki tepe üzerine Bizans İmparatoru Justianos tarafından 527565 tarihinde inşâ ettirilmiştir. 1481’de Mısır Sultanı Kayıtbay kaleyi onarttırmış, giriş kapısındaki kitâbeye göre de 1557’de Kânûnî Sultan Süleyman döneminde yeniden tamir görmüştür. Dâire planlı kalede 36 kule ve burç vardır. Burçlar ve kuleler, kare ve çokgen planlıdır. Giriş, kuzeybatıdaki kulenin içinden ve asma merdivenle sağlanmaktadır. Yapının etrafını çeviren hendek günümüzde mevcut değildir. Kalede düzgün kesme taş malzeme kullanılmış olup, içinde dehlizler, gizli yol, câmi ve hamam kalıntıları vardır. Halep Kalesi: İç Kale, Halep’in en önemli tarihi ve mimari yapısıdır. 1986 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası koruma listesine alınmıştır. Kale, yuvarlak planda olup alt kısım 450 m. uzunluğunda 325 m. Genişliğinde, üst taraf ise 285 m. x 165 m. ölçülerinde, yüksekliği de 50 m.dir. Kale doğal bir tepe üstündeki Neo-Hitit akropolisi olarak inşa edilmiş ve zirai alanları koruma ve kuşatma amacıyla stratejik konumundan dolayı askeri kale olarak kurulmuştur. Eskiçağdan kalma oval bir höyüğün üzerinde kurulan iç kale, ilk defa Hamdani Seyfuddevle zamanında yapılmış, Nureddin 426 Mahmut bin Zengi surları takviye ederek bazı burç ve kuleler eklemiştir. En görkemli şekline Eyyûbi Melik Zahir Gazi zamanında ulaşan iç kale, Hulagu ve Timur’un tahriplerinden sora tekrar İnşa edilmiş, son olarak Memlûklü sultanı Kansu el-Gavri tarafından (1501–1517) yeniden elden geçirilmiştir. Düzgün bir plan sergilemeyen iç kale ile bünyesindeki saray ve diğer hizmet binaları, mimari bağlantılarını üze rinde yer aldıkları yığma tepenin oval yapısına uydurmuşlardır. İç kalenin en dikkat çekici bölümü güneybatıdaki büyük burçlarla birleşen ana girişidir. Zengi döneminin (1209) eseri olan ve birkaç kez onarım geçirmesine rağmen özgün yapısını koruyan bu bölüm, iki burç arasına yerleştirilen giriş kapısı ile buraya ulaşan rampalı bir köprüden oluşmaktadır. Büyük ve geniş giriş burcunun altında yer alan kapıdan itibaren, aşağıya doğru meyilli bir şekilde kurulan köprü, kaleyi kuşatan hendeğin üzerin den geçerek aşağıda diğer bir savunma kulesinde son bulmaktadır. Giriş burcundan daha küçük ölçekte, kaleden bağımsız bu ön kuleden başlayan ikinci köprü de kent ile irtibatı sağlamaktadır. Kale içindeki yapılar arasında saray, iki cami (mescit), iki hamam, hanlar, evler, gözetleme kuleleri, Osmanlı Kışlası, yönetici ve muhafız askerlerin kaldığı değişik plan ve boyutta çok sayıda oda yer almaktadır. Yapıların onarımı günümüzde devam etmektedir. Urfa Kalesi: Şehrin güneybatısındaki Damlacık Dağı’nın kuzey eteğindeki tepede, iç kale ile şehri kuşatan dış kaleden oluşmaktadır. Hz. İbrahim’in ateşe atıldığı mancınıklar hâlen iç Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi nin şekline göre yapılmıştır. kalede durmaktadır. İç kalenin M.Ö. IV. yüzyılda Abgarlar tarafından yapıldığı ve daha sonraki dönemlerde ve özellikle Haçlı Seferleri sırasında oldukça önem kazandığı anlaşılmaktadır. Akkoyunlu Uzun Hasan ve 1516’da Osmanlılar’ın eline geçmesinin ardından tamir edilerek kullanılmıştır. İç kale tepenin topografyasına uygun olarak yapılmış, doğu ve güney kısmındaki kayalar kesilerek hendek hâline getirilmiştir. 25 burçla tahkim edilen iç kalede cam, cephânelik, erzak ambarları, sarnıçlar bulunmaktadır. Dış kale dikdörtgen planlıdır. Bey Kapısı, Samsad Kapısı ve Harran Kapısı vardır. Duvarlarda Selçuklu ve Akkoyunlu dönemine ait kitâbeler mevcuttur. Urfa kalesi Türkiye’deki en önemli kaleler arasında yer almaktadır. Hasankeyf Kalesi: Dicle Irmağı’nın güneyinde 100 m yükseklikteki bir kaya kütlesi üzerinde bulunan ve Roma döneminde İran sınırını kontrol altında tutan iç kale, Diyarbakır’ı Cizre’ye bağlayan önemli kara ve su yolu üzerinde bulunmaktadır. Hasankeyf Kalesi’nin iç kale niteliğinde olduğu, kalenin eteğinde oturan halk için bir dış kale yapılmadığı anlaşılmaktadır. Bölgenin Türkler tarafından fethinden sonra kalenin surları yeniden yapılmış, şehirdeki yapılar ise tamir görmüştür. Kale doğal bir korumaya sahip, dört taraftan dik yamaçlara kaya kütlesinin üzerinde bulunmaktadır. İç kaleye iki patika yoldan çıkılmaktadır. İki çıkış yolu da kale kapılarıyla kontrol altına alınmıştır. Eski Hasankeyf şehrinin bulunduğu doğal tepe üzerinde yer almaktadır. Düzgün bir plan göstermeyen Hasankeyf iç kalesi, kaya kütlesi- Mardin Kalesi: Anadolu’dan Bağdat’a uzanan yolun üzerinde ve Mezopotamya yerleşim bölgelerine açılması gibi, konumundan dolayı Ortaçağda önemli ticaret yollarının kavşağındadır. Kalenin uzunluğu 800 m, genişliği 30 ile 150 m. arasında değişmektedir. Kale, doğal kayalığın şekline göre inşâ edilmiştir. Mardin Kalesi’nin 1108’den sonra da Artuklular’ın hâkimiyeti görülmektedir. Bu dönemde kale içinde imar faâliyetlerinde bulunulmuş ve surları da tamir edilmiştir. Mardin Kalesi, 14021432 tarihleri arasında Karakoyunlular’ın, 1432-1514 yıllarında da Akkoyunlular’ın egemenliği altında kalmıştır. Akkoyunlular zamanında surlar tamir görmüş ve bir de câmi yaptırılmıştır. Osmanlı döneminde ise 1549-1550 ve 1574 tarihlerinde kale tamir görmüştür. XVIII. yüzyılın ortalarında iç kale ve dış kaledeki yerleşmeler terk edilmeye başlanmış, XIX. yüzyılda da iç kale tamamen boşaltılmıştır. İç kale surlarının taşları ev yapımında kullanılmak üzere sökülmüştür. Maraş Kalesi: Maraş’ın ortasında, yığma bir tepe üzerine Hititler zamanında (M.Ö. 16601190) yaptırılmıştır. Kahramanmaraş Güneydoğu Anadolu’yu batıya; Doğu Anadolu’yu güneye bağlayan bir yerdeki kale, dikdörtgen plana sahiptir. Dulkadiroğulları’nın (13371522) hâkimiyeti döneminde kale tamir görmüş ve bugün mevcut olmayan kitâbeye göre Osmanlılar zamanında 1509 yılında yeniden tamir ettirilmiştir. Konya Kalesi: Konya iç kalesinde yapılan kazılar sonucunda kalenin tarihinin M.Ö. 2000’e kadar indiği tespit edilmiştir. Roma ve Bizans devrinde yapılan iç kale, 1173 tarihinde II. Kılıç Arslan ve III. Kılıç Arslan (1203) zamanındaki tamir ve eklemelerle son şeklini almıştır. I. Alâaddin Keykubad tahta geçince iç kalenin dışardan gelen saldırılara, sel ve iç tehlikelere karşı şehri koruyamayacağı için dış kalenin yapımını 1221 emretmiştir. Aynı yıl içinde 140 burç, 140 bey tarafından yaptırılmıştır. Şehrin 427 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi 428 etrafını çeviren dış kalede Lârende, Telli, Aksaray, Çeşme, Ayas, Ertaş, Lâdik, Sille, İstanbul, Antalya, Yeni Kapı kapıları bulunmaktadır. Ayrıca surlarda 140 burç ve yüzeylerde kabartmalar yer almaktadır. Fatih Sultan Mehmed, Konya’yı Osmanlı topraklarına kattıktan sonra, iç ve dış kaleyi tamir ettirmiştir. 1589 yılında da III. Murad tarafından da tekrar onartılmıştır. XVIII. yüzyılda kale önemini yitirmiş, bu tarihten sonra da dış kale yıkılmaya başlamıştır. 1896 yılında iç kalenin surları tamamen yıkılmıştır. Bugün iç kalenin batı eteklerinde yer yer kalıntılar görülmekte ve dış kale surlarından ise hiçbir şey kalmamıştır. döneminde kalede inşâ faâliyetlerinin devam ettiği görülmektedir. 1955 yılında da kalede onarım yapılmıştır. Günümüze sağlam şekilde ulaşan Türk kalelerinin en önemlilerinden biri durumundadır. Alâiyye Kalesi, kuleler, tersane, şehristan ve iç kale bölümlerinden oluşmaktadır. Kalenin kuleleri, Konya kalesinin kuleleriyle aynı sayıda olup, yapım teknikleri bakımından da benzerlikler göstermektedir. Alanya kalesi: Kale, denize uzanan Kandeleri Burnu üstündedir. Denizden yüksekliği 260 m.yi geçmektedir. Kalenin inşâ edildiği dağlık burun 800 m2’yi geçmektedir. Surların uzunluğu 7 km.yi bulmaktadır. Alanya, Kıbrıs Krallığı’na bağlı iken 618 (1217-18) yılında Alâaddin Keykubad tarafından Selçuklu topraklarına katılmıştır. İlk olarak Roma döneminde inşâ edilen kale, Alâaddin Keykubad burayı fethettiğinde yıkık durumdadır. Sultan, Alâiyye’yi alır almaz kalenin yapımını da başlamıştır. Kaleyi 623-629 (12261232) tarihleri arasında Mimar Ebu Ali Halebî el-Kitâbî’ye inşâ ettirmiştir. Kale, 1293 yılında Karamanoğulları’nın egemenliğine girmiş, 1427’de de Memlûklüler’in eline geçmiştir. Gedik Ahmed Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu savaşsız Alanya’yı Osmanlı topraklarına katmıştır 876 (1471). Kânûnî Sultan Süleyman Ankara Kalesi: Ankara iç kalesinin yapılış tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Kentte askerî garnizon kuran Hititler ya da Frigya Kralı Midas (M.Ö. VII. yy.da) tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır. Dış kale, Bizans İmparatoru Constantin tarafından 668’de yeniden yaptırılmıştır. 1073’te Selçuklular’ın, 1101’de de Haçlılar’ın eline geçmiş, 1227 yılında yeniden Anadolu Selçukluları’nın hâkimiyeti altına girmiştir. Alâaddin Keykubad kaleyi tamir ettirmiştir. Yapının kuzeybatı kapısındaki kitâbede (Bend Deresi tarafındaki) 1249 yılında Selçuklu Sultanı II. Keykâvus’un kaleyi tamir ettirdiği ve bazı eklemeler yaptırdığı yazılıdır. Osmanlı Devleti zamanında da kale önemini korumuş, bu dönemde fazla bir ilâve ve tamir olmamıştır. Cenab Ahmed Paşa, Celâli İsyanı’ndan korunmak için dış kaleyi tahkim ettirmiştir. Ankara Kalesi, iç kale ve şehri ku- Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi şatan dış surlardan oluşmaktadır. Dış surlar, kuzey-güney doğrultusunda uzanmaktadır. 20 kulesi bulunan dış kaleden günümüzde çok az şey kalmıştır. İç kale, güney ve batı sur duvarları bir dik açı yapmaktadır. Doğu duvarı tepenin topografyasına göre düzenlenmiştir. Doğu, batı ve güney duvarlarında 15-20 m.de bir 42 tane beşgen kule yerleştirilmiştir.130 x 330 m. boyutlarında 43.000 m2’lik bir alanı kaplayan iç kale, dikdörtgen planlı ve dört katlıdır. İç kalenin güneydoğu köşesinde Doğu Kalesi, kuzeydoğu köşesinde ise kalenin en yüksek yeri olan Ak Kale (Ali Taşı) bulunmaktadır. Dış surlarda güneyde Hisar Kapı ve Zindan Kapı, kuzeydoğu köşesinde Parmak Kapı, batıda Genç Kapısı yer almaktadır.Ankara Kalesi, tarih boyunca değişik amaçlarla kullanılmıştır. Savunma işlevinin yanı sıra, zindan, devlete ait önemli vesikaların ve belgelerin konulduğu, değerli eşyâların ve paraların saklandığı bir yer olarak iç kale işleviyle örtüştüğü görülmektedir. Divriği Kalesi: Toroslar’ın kuzeydoğuya açılan ve Doğu Anadolu dağlarıyla birleşen kollarının belirdiği dağlık bir alanda, Fırat nehrinin kollarından biri olan Çaltı ırmağı ile birleşen derenin yamacında, kayalıklar üzerinde kurulmuştur. Çaltı ırmağından 200 m. yükseklikteki kalenin genişliği 1.5 km.yi bulmaktadır. Batı ve güney cepheleri hâriç, diğer cepheler sarp kayalıklar ve uçurumlar ile Çaltı vâdisine inmektedir. Divriği Kalesi’nin inşâ tarihi bilinmemektedir. VII. yüzyılda yapıldığı ve 1142’den önce harap halde bulunduğu bilinen Divriği Kalesi, bu tarihten sonra Mengücekoğulları tarafından yeniden inşâ edilmiştir. Kale 1236-1237 ve 1252 tarihlerinde de tamir görmüştür. 1276-1277 yıllarındaki İlhanlı istîlâsı sırasında Abala Han’ın verdiği emirle kale temelinden yıkılmıştır. Divriği Kalesi sırasıyla Eretnalılar, Memlûklüler (1391) Osmanlı Devleti ve tekrar Memlûklüler (1401) egemenliğinde kaldıktan sonra, 1514 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından kesin olarak Osmanlı topraklarına katılmıştır. XVII. yüzyılın başında harap haldeki Divriği Kalesi, E. Çelebi’nin gezisi esnasında (1649) sağlam bir yapı durumundadır. Daha sonraki yıllarda kale terkedilmiş, günümüzde iç kalenin surlarının büyük kısmı yok olmuştur. Kayalık üzerinde kurulan kalenin düzgün bir planı yoktur. İç kale ve dış kale bölümlerinden oluşmakta ve bugünkü hâliyle Mengücekoğulları’nın bölgede yaptığı en önemli kalelerin başında gelmektedir. İki kapısı bulunan iç kalenin duvarlarında düzgün kesme taş malzeme kullanılmıştır. Sinop Kalesi: Şehrin eski mahallesinde, deniz kenarındaki kale, Pontuslar zamanında M.Ö. 72 yapılmıştır. Bölgenin Türkler tarafından fethinin ardından İzzettin Keykâvus zamanında 1215 de Mimar Ebu Ali Halebî el-Kitâbî tarafından yeniden inşa edilmiştir. İki bölüm halindeki iç kale Türk kale mimarîsinin şaheseridir. Güneydeki bölümde hapishane kısmı, asma köprü vardır. Kuzeydeki kısım ise şehri denizden gelecek saldırılara karşı korumaktadır. Sinop kalesi aynı zamanda ipek yolunun önemli noktalarından biridir. Kayseri Kalesi: Erciyes Dağı’nın eteğinde, düz bir arazi üzerine kurulmuş ve ilk zamanlardan itibaren önemli bir kale durumundadır. İç ve dış kale bölümlerinden oluşan Kayseri Kalesi, genel hatlarıyla üçgen bir plan göstermektedir. Şehrin etrafını kuşatan dış kale surlarında yedi tane kapı açılmış, bu surlardan fazla bir şey günümüze ulaşamamıştır. Kayseri İç Kalesi’nin ilk inşasının Roma ve Bizans döneminde yapıldığı belirtilmekte ise de Sultan Alâaddin Keykubad zamanında 1224 senesinde inşâ edildiği anlaşılmaktadır. Alâaddin Keykubad adına da bir kale kitâbesi mevcuttur. İç kale Anadolu Selçuklu kale mimarîsinin en önemli yapısındandır. 1466’da Fatih Sultan Mehmed Konya ve Kayseri’yi Osmanlı topraklarına katmış ve iç kaleyi tamir ettirmiştir. XVIII. yüzyılda iç kalede bazı eklemeler yapılmış, XIX. yüzyılın sonunda da kale büyük hasar görmüştür. 1975’lerde başlayan tamirat 1988’de bitirilmiştir. Onarımı tamamlanan iç kale, 1988’den itibaren çarşı haline getirilmiştir. Asıl giriş bölümü kuzeybatı tarafta, iki 429 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi yanı aslan kabartmalı kapıdan sağlanmaktadır. İç kale düzgün olmayan dörtgen planlıdır. Kale çokgen ve kare burçlarla tahkim edilmiş ve seğirdim yeri yapıyı baştan sona dolaşmaktadır. Surlarda düzgün kesme taş malzeme kullanılmıştır. Osmanlı Dönemi: Anadolu’nun fethinin ardından Selçuklu ve beylikler tarafında yapılan kaleler Osmanlı Devleti zamanında da artarak devam etmiştir. Anadolu Selçuklu dönemindeki kale faâliyetleriyle Anadolu, Osmanlı zamanında da üç kıtaya açılmıştır. Çünkü XIX yüzyıla kadar bölgelerin kesin fethi, kalelerin alınmasıyla sağlanmıştır. Osmanlı döneminde ilk yapılan kale, Osman Gazi’nin Bursa’nın fethi sırasında (1314) doğuda Kaplıca Kapısı’nda, batıda dağın eteğinde Balabancık’taki Balabancık Hisarı’dır. Bu iki kale, Bursa Kalesi’ni fethin öncesinde gözetleme ve Bursa’nın fethini hızlandırma amacına yöneliktir. Bu tarihten önce bir kale inşâ edilip edilmediğini şimdiki bilgiler ışığında bilemiyoruz. Osmanlı Devleti zamanında, önceki dönemlere ait kentlerin büyük çoğunluğu kullanılmıştır. Kenti çeviren kaleler ise garnizon ve yöneticilerin kalmaları amacıyla iç kaleye dönüştürülmüştür. İstanbul, Ankara ve İznik gibi kentlerin surları kendi sınırını hiç aşamamış ve eski önemini Osmanlı döneminde koruyamamıştır. Zaten bu surların koruma işlevi yoktur. Aksine düzen içinde ayak bağı olmuşlardır. Surlarla korunan bir kenti gereksiz kılan şey, ülke sınırları içindeki uzak kentler için sağlanmış güvenlik düzeni ve savaşmaya alışık bir ordu tarafından belirlenmiş askerî koşullardır. Merkezî yönetim surlarla çevrilmiş kentlere fazla güvenmemiştir. Profesyonel ordu ile güvenliği sağlamıştır. Öte yandan kent dokusunun düşük yoğunluğu ve kent dışı varoşların ise çok yaygın olması mantıklı bir kent suru yapımını zor, hatta imkânsız kılmıştır. Osmanlı Devleti, gerçek savunma sistemi çok büyük olmayan ve çoğunlukla şehir dışında stratejik önemi olan yerler ile limanları korumak için kaleler yapmıştır. Bunların pek çoğu XVI. yy dan önce inşâ edilmişlerdir. İstanbul’un fethi öncesinde yapılan Boğaziçi ve Çanakkale 430 Boğazı’ndaki kaleler Osmanlı kalelerinin şaheserlerindendir. Osmanlı Devleti Anadolu’daki birçok şehri Celâlî isyanları, Ruslar ve İranlılar ile devamlı anlaşmazlık içinde olmaları gibi nedenlerle kent surları korunmuş, bir kısım surlar yeniden yapılmış ve iç kaleler tahkim edilmiştir. Amasya, Ankara, Bursa, Yarhisar, İznik, Edirne, Diyarbakır, Gaziantep, Giresun, Kayseri, Silifke, Kastamonu, Hatay, Konya, Kütahya, Manisa, Rize, Sinop, Hoşap, Kâhta, Maraş, Van ve Kars gibi şehirlerde eski surların korunduğu ve yer yer yenilendiği anlaşılmaktadır. Anadolu Hisarı: İstanbul Boğazı’nın en dar yerinde, İstanbul’u fethetmek isteyen Yıldırım Bâyezîd, Göksu deresi ağzında, kayalık üzerinde 797 (1394-1395) tarihinde bir kale yaptırmıştır. Yıldırım Bâyezîd bu kaleyi bir garnizon olarak kullanmış ve İstanbul üzerinde baskı sağlamıştır. Fatih Sultan Mehmed 1452’de Avrupa yakasında Rumeli Hisarı’nı yaptırırken, Anadolu Hisarı’nın deniz tarafına hisarpeçe inşâ ettirmiştir. İstanbul’un fethinden sonra asıl fonksiyonunu yitiren Anadolu Hisarı, XVII ve XVIII. yüzyıllarda Karadeniz’den gelen akınların durdurulmasında rol oynamıştır. 1825’e kadar sağlam olan kalenin 1830’dan sonra hisarpeçelerin bazı bölümleri yıktırılmıştır. 1926 ve 1965 yılında tamir gören kale günümüzde müze olarak kullanılmaktadır. Anadolu Hisarı düzgün olmayan dikdörtgen planlıdır. Düzgün kesme taş malzemeden yapılan kale, Türk mimarlığının önemli bir eseridir Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi Rumeli Hisarı: İstanbul Boğazı’nın en dar yerinde, Anadolu Hisarı’nın karşısında Rumeli yakasında yer almaktadır. İstanbul’un fethinden önce Anadolu Hisarı’nın karşısında, İstanbul’un kuşatılması sırasında, boğazın kontrolünü sağlamak amacıyla Fatih Sultan Mehmed tarafından 1452 Mart’ında bizzat Fatih Sultan Mehmed Han’ın da bulunması ile inşaat başlatılmıştır. Dört ay gibi kısa bir süre içerisinde Mimar Müslihiddin’in yönetiminde kale tamamlanmıştır. 1460 ve 1464 yıllarındaki depremde hasar görmesi üzerine Fatih Sultan Mehmed tarafından tamir edilmiştir. 1510, 1773 ve 1794 tarihinde de yeniden tamir görmüştür. 1918 tarihinde de İsviçreli mimar tarafından restorasyona tâbi tutulmuştur. 1955 yılında esaslı bir tamir görmüş olup, 1958’de de müze haline dönüştürülmüştür. Rumeli Hisarı’nın bulunduğu yer, deniz kıyısından batıya doğru yükselerek dikleşen kayalıklar iki tepe oluşturur. Tepedeki iki büyük kule ve sahilde bir kuleyle üçgen gibi görünmesine karşın düzgün bir plan göstermemektedir. Batıdaki kara bölümünün savunmasına büyük önem verilmiştir. Beş kapısı bulunan Rumeli Hisarının surlarını ilk yapıldığı tarihte deniz suları dövmekte iken günümüzde karada kalmıştır. Yedikule Hisarı: Başkule olarak da isimlendirilen Yedikule, Bizans İmparatoru I. Theodosrus tarafından 390 yılında, imparatorların savaş dönüşünde şehre girdikleri kapı (Zafer Takı) olarak yapılmış ve 1453’de Fatih Sultan Mehmed tarafından İstanbul ile beraber fethedilmiştir. Fetih sırasında belirli kısmı yıkılan Yedikule, 14571458 yıllarında tamir edildikten sonra savunma amacıyla kullanılmıştır. Bu tamir esnasında beş kule olan kaleye iki kule daha eklenmesiyle Yedikule ismini almıştır. Düz bir arazi üzerinde inşa edilen Yedikule Hisarı, beşgen bir plana sahip olup, üçgen şeklindeki köşelerde büyük kule ile her kolda birer yarım yuvarlak burçlarla tahliye edilmiştir. Surların kalınlığı 5 m, yüksekliği 14 m.yi bulmaktadır. Fatih Sultan Mehmed zamanındaki tamirde bir mescid ve çeşme eklenmiştir. İç kale halini alan Yedikule Hisarı’na Fatih döneminde devlet hazinesi konmuştur. III. Selim döneminde hapishane hüviyetinden çıkmış, 1895 yılında Müzeler Müdürlüğü’ne bağlanarak bir müzeye çevrilmiştir. Kale-i Sultâniye ve Kilitbahir Kaleleri: Fatih Sultan Mehmed tarafından Çanakkale Boğazı’nı kontrol altında tutabilmek için Anadolu ve Rumeli yakalarında kale yapımına başlanmıştır. Anadolu yarımadasının batıya doğru çıkıntı teşkil eden Biga bölgesi ile Gelibolu yarımadası arasında uzanarak Ege ve Marmara denizini birleştiren en dar yerinde, Rumeli sahilinde Kilitbahir Kalesi; Anadolu yakasında da Sultan Kalesini inşa ettirmiştir. Bu kalenin Fatih Sultan Mehmed’in emriyle Yakup Paşa tarafından 1463-1464 yıllarında yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Kale-i Sultânî (Sultan Kale) nin iki tarafı denize, bir tarafı da karaya bakmaktadır. Kale kareye yakın bir plan göstermektedir. Dış kale ve iç kale bölümlerinden oluşan kalede iki câmi ve cephânelik bulunmaktadır. Kânûnî Sultan Süleyman tarafından 1551 yılında tamir ettirilmiştir. Sultan II. Selim zamanında eklemeler yapılmıştır. XIX. yüzyılda tahrip olan kalenin 431 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi deniz tarafındaki dış suru ile burçları Sultan Abdülaziz devrinde (1863) yıktırılmıştır. Yıktırılan kısımlara toprak tabyalar eklenmiştir. I. Dünya Savaşı sırasında kale geniş ölçüde tahrip edilmiş, 1968 yılından sonra ise yeniden tamir görmüştür. Sultan Kale’ye karşı dağ eteğinde yapılan Kilitbahir Kalesi üçgen biçimli, üçgen yapraklı yonca biçiminde bir duvarla çevrilmiştir. İç kalenin etrafı alçak bir duvar çevirmektedir. Kalenin etrafında suyunu denizden alan geniş bir hendek vardır. Kaleye kuzeyden hendek üzerine inen ahşap bir köprüden girilmekte iken günümüzde yok olmuştur. Fatih Sultan Mehmed devrinde başlayan kale yapımı, Kânûnî Sultan Süleyman dönemi sonuna kadar sürmüştür. Özelliklede bu iki padişah döneminde kale yapımının zirvede olduğu bir dönemdir. Osmanlı toprağı içinde stratejik öneme sahip pek çok kale tamir edilmiş ya yeniden inşa edilmiş yada yapılmıştır. Özi Kalesi (Kırım): Kale Dinyeper ve Dinyester ırmakları arasında kalan bölgenin kontrolünü sağlamaktadır. Kırım yarım adasını kontrol altında tutan ve uç nokta konumundaki kale, stratejik açıdan Osmanlı Devleti’nin kuzey Karadeniz’deki en önemli savunma yapılarının başında gelmektedir. Osmanlı Devleti, Özi Kalesi’ni Karadeniz’in ve Tuna yollarının kilidi olarak gördüğü için her dönemde büyük önem vermiştir.Kale, Gedik Ahmet Paşa tarafından Osmanlı topraklarına 1475 yılında katılmasının ardından Mengi giray tarafından “Kara Kirman” adıyla 1492 de inşa edilmiştir.Yukarı, Orta ve Aşağı kale şeklinde üç bölüm halindedir.Yukarı kale dörtgen planlı ve etrafı hendekle çevrilidir. Aşağı kale Hasan Paşa tarafından 1626-1627 yıllarında yapılmıştır. Küçük Hasan Paşa Kalesi (Kırım): Özi Kalesi’nin güneyinde, Hasan Paşa tarafından 1626’da, Özi nehrinin kenarında yedi ayda tamamlanmıştır. Dikdörtgen planlı kalenin surlarında taş malzeme kullanılmıştır. 432 Kefe Kalesi (Kırım): Kale, Kırım’ın en önemli liman kenti olan Kefe Limanı’nı korumaktadır. Fatih Sultan Mehmed, Karadeniz’i bir Türk gölü haline getirmeyi amaçlıyordu. 1475 yılında Gedik Ahmed Paşa komutasındaki bir donanma ile Kefe ve Kırım fethedilmiştir. Kefe, Osmanlı Devleti’nin fetih yıllarından itibaren Kırım Hanlığı’nı kontrol ettiği bir üssü durumuna gelmiştir. Bu şehir aynı zamanda bir şehzade sancağı durumundadır. Kuşbakışı olarak bir hilâli andıran ve iç ve dış kale bölümlerinden oluşan kale, Karadeniz sahilinde, körfez limanın batısı ve güneyi arasında, deniz kenarından Yapraklı denilen dağın tepesine kadar topografyaya uygun olarak yapılmıştır. İsmail Kalesi (Ukrayna): Tuna Nehri üzerindeki kale, III. Selim zamanında 1794-1795 yıllarında yeniden yapılarak bu ismi almıştır. Günümüze kadar ulaşmayan kalenin içinde han, 8 câmi ve 4 mezarlık vardı. San’a Kalesi (Yemen): Yemen’in başkenti Sana’daki kale, şehrin etrafını kuşatmaktadır. Osmanlı Devletinin Yemen’i 1536 da almasının ardından kale yenilenmiştir.Kale şehrin topografyasına göre yapılmış olup düzgün bir plan göstermez. Surlarda düzgün kesme taş malzeme kullanılmıştır. Selçuk Kalesi: Selçuk yerleşim yerinin kuzeybatısında, Ayasoluğ tepesi olarak bilinen yerde, Küçük Menderes delta ovasının güneydoğusundaki bir tepe üzerinde, Ege bölgesini iç bölgelere bağlayan önemli bir kavşaktadır. Ovadan yaklaşık 100 m.lik bir yüksekliği vardır. 1090’da kale Türkler’in eline geçmiş, 1097’de de Bizanslılar tekrar geri almışlardır. Menteşe Beyliği tarafından 1304 yılında tekrar Türk hâkimiyeti altına alınan kale, 1309’da da Aydınoğlu Mehmed Bey tarafından Aydınoğulları toprağına katılmıştır. Bu dönemde kale tamir edilmiş ve bir câmi yaptırılmıştır. Aydınoğulları burayı deniz seferi ve ticareti için önemli bir liman şehri olarak kullanmışlardır. Yıldırım Bâyezîd zamanında (1389-1390) Selçuk Kalesi Osmanlı toprağına katılmış ise de 1402 Ankara Savaşı’ndan sonra tekrar Aydınoğulları’nın Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi eline geçmiştir. II. Murad, 1425 yılında bölgeyi Osmanlı topraklarına katmıştır. Selçuk kalesi, Beylikler ve Osmanlı döneminde önemli bir üs durumundadır. Fatih ve Kânûnî Sultan Süleyman döneminde kaleye büyük bir önem verildiği anlaşılmaktadır. Çeşme Kalesi: Urla yarımadasının batı ucunda, bu yarımadanın karşısındaki Sakız Adasına en yakın olduğu yerdeki kale, II. Bâyezîd tarafından 1508 tarihinde Mehmed bin Ahmed bin Muallim isimli mimara yaptırmıştır. Çeşme Kalesi, 1770 yılındaki deniz savaşında ve 1821-1828 tarihleri arasındaki Yunan isyanında büyük bir işlev görmüş ve bu tarihlerde hasar görmüştür. XIX. yüzyıldan sonra kale, askerî özelliğini yitirmiştir. 17 Mayıs 1919’dan 18 Eylül 1922’ye kadar Yunan işgâline mâruz kalmıştır. 1950’den sonra ise tamir edilmiştir. Kalenin en alçak yeri sahil şeridinde, en yüksek yerinin yüksekliği 38 m. olan meyilli bir arazi üzerinde kurulmuştur. Böylece bütün burç ve mazgalları, seğirdim yollarıyla batı yönünde limana hâkimdir. Doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen bir plan göstermekte olan Çeşme Kalesi, Anadolu’da Türkler’in yaptığı önemli kalelerdendir. İçinde câmi, sarnıç ve çeşme bulunmaktadır. Van Kalesi: Van ovasının ortasında yükselen yalçın kayalığın üzerine kurulan iç kale ile bunun güneyindeki dış kaleden oluşan Van Kalesi, Çaldıran savaşından (1514) sonra ve I. İran seferi esnasında (1534) alınmışsa da sonradan tekrar Safevîler’in eline geçmiştir. Osmanlı Devleti’nin II. İran seferinde (1548) Van Kalesi Osmanlı top- raklarına katılmıştır. Kânûnî Sultan Süleyman tarafından iç kale tamir ettirilmiştir. 1548 tarihindeki tamirden sonra Osmanlı kalesi özelliği kazanmıştır. İran’la ilişkilerde bu kale önemli görevler üslenmiştir. Silistre Kalesi (Bulgaristan) : Tuna nehri üzerinde, nehre dökülen ırmaklardan biri etrafında Yıldırım Bâyezîd tarafından kurulmuştur. İki kapısı ve 11 kulesi bulunan kalede Yıldırım Bâyezîd adına bir de câmi vardır. Üsküb Kalesi: Sultan II. Murad tarafından 1446 yılında tamir edilerek kullanılan kale, Vardar nehrinin kıyısında, şehrin batı tarafında ve Yahudi Mahallesi ile Pazar Mahallesi arasındadır. Üsküb’ün ortasındaki kale, beşgen planlı olup, çok sayıda burcu vardır. Yalçın kayalığın ortasında yer almakta olup, bölgeyi kontrol etmektedir. Bugün kaleden birkaç sur kalıntısı kalmıştır. Koca Sinan Paşa Kalesi (Kırım): Kosova’nın eski Kakanik kentindeki kaleyi Koca Sinan Paşa 1594 yılında yaptırmıştır. Kakanik vâdisinin girişinde ve Lepenats deresinin sağ tarafındaki kale, taş malzemeden yapılmıştır. Yol güzergâhını kontrol altında tutan yapı, II. Dünya Savaşı’nın ardından motel hâline dönüştürülerek büyük kısmı yıkılmıştır. Prizren Kalesi (Kosova): Kosova’nın Prizren kentindeki kale Roma döneminde yapılmış, Osmanlı zamanında da yenilenmiştir. Prizren’in güneydoğusunda Bistriça vâdisinin sol tarafındaki tepede yer almaktadır. Moloz taşla yapılan kale, 1798 ve 1831’de tamir görmüştür. OsmanlıAvusturya savaşlarında önemli rol üstlenen kale, günümüzde harap durumdadır. Dıraç Kalesi (Arnavutluk): Adriyatik Denizi’nin kenarındaki limanın güvenliğini sağlamak için kurulan kaleyi 1501-1502 yılında Osmanlı Devleti yeniden inşâ etmiştir. Kale düzgün olmayan dikdörtgen planı, başkulesi, seyirdim yeri ve burçları ile XVI. yy Mora’daki kalelerle ve Fatih dönemi Çanakkale Boğazı’ndaki kalelerle malzeme, işçilik ve işlev olarak çağdaştır. 433 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi Ebubekir Kalesi (Mısır): Osmanlı Devleti’nin Mısır’ı fethinin ardından İskenderiye’nin doğusunda, Ebubekir’de 1527-1528 yılında inşâ edilmiş olan kale, Ebubekir limanını kontrol altında tutmaktadır. Sekizgen planlı ve etrafı hendekle çevrilidir. Ecyad Kalesi ( Suudi Arabistan): Kale, Hira Nur Dağı’nın tam karşısında, Kabe’nin güneybatısında, Mekke’ye güneyden yani Yemen’den gelen ana yolu kontrol altında tutan ve aynı zamanda Kabe’nin olası bir saldırı ve karışıklık anında kolluk kuvvetlerinin hazır bulunduğu bir iç kaledir. Kale, sıra dağların bittiği noktada, üç yönü kontrol altında tutar konumda, tepenin topografyasına uygun olarak inşa edilmiştir. Kalenin ilk inşa tarihi hakkında hiçbir bilgi ve belge bulunmamaktadır. Kalenin işlevi ve konumu nedeni ile erken tarihlerden itibaren kullanılmış olmalıdır. Daha sonra Memluklu döneminde Mekke ve Medine’deki eserler tamir edilmiş ve yeni eserler yapılmıştır. Kalenin bu dönemde tamir edildiği yada yenilendiği sanılmaktadır. Osmanlı Devleti’nin bölgeye hakimiyetinin ardından pek çok eserle birlikte bu kalede tamir veya yeniden yapılmış olmalıdır. Kanunu Sultan Süleyman Han’ın emri ile Mimar Sinan Kabe’de ek bölümler e,inşa etmiş ve pek çok eserin restorasyonunu yapmıştır. Kabe’nin tam karşısındaki bu kalede bu dönemde tahkim edilmesi muhtemeldir. Zaman içinde hasar gören kale II. Mahmut zamanında 1762-1765’ lerde yenilenmiştir.1800 - 1805 tarihlerinde Vahhabi baskını sırasında pek çok Osmanlı eseri yıkılmış yada tahrip olmuştur. II. Abdülhamit’in emri ile Osman Paşa tarafından kalenin 1301 / 1881 de tamir edildiğini Eyüp Sabri Paşa’nın Mir’at-ül Harameyn, İstanbul, 1303 / 1884 adlı eserde bahsedilmektedir. Osmanlı Devleti kutsal toprakları korumak için İmparatorluk yıkılıncaya kadar her türlü yatırımı ve fedakarlığı yapmıştır. Kutsal topraklara en fazla saldırının olabileceği açık denizleri yani Hint Okyanusu kontrol etmek için 434 Yemen topraklarını her ne pahasına olursa olsun elinde tutmuştur. Hint Okyanusu aracılığı ile gelebilecek bu akınları önlemek için Yemen’den başlayarak savunma sistemini kurmuştur. Ecyad Kalesi işlev bakımından iç kale tipinde olup, Osmanlı kaleleri içinde önemli bir yere sahiptir. Düzgün kesme taş malzemeden, dağın konumuna göre inşa edilmiş, surlar yer yer payanda ve köşe kuleleri ile desteklenmiş ve aşağıdan yukarıya doğru genişleyerek ve yükselen bir mimariye sahiptir. Kalenin içindeki diğer bölümler hakkında Suudi Arabistan yetkililerin katı tutumu nedeni ile hiçbir bilgiye sahip değiliz. 1800- 1805 yılında Vahabi saldırıları sonucunda pek çok Osmanlı eseri yok edilmiş, 4-7 Ocak 2002 yılında yapılacak otele yer bulunamadığı bahanesi ile yerle bir edilmiştir. Zigetvar Kalesi (Macaristan): 1566 yılında Kânûnî’nin katıldığı son seferde, Kânûnî’nin ölümünde sonra kale fethedilmiştir. Kale, kareye yakın dikdörtgen planlı, dört köşede birer burç ve etrafında da hendek yer almaktadır. Estergon Kalesi (Macaristan): Tuna nehri kenarındaki kale Osmanlı döneminde onarılarak kullanılmıştır. Kaleye yeni eklemelerle Osmanlı kalesi haline gelmiştir. Kanija Kalesi (Macaristan): Kale Sultan III. Murad zamanında alınmıştır. Gölün ortasında bulunan kalenin dört tarafında da birer tabya yer almaktadır. Osmanlı Devleti’nin batıdaki sınır kalelerinin en önemlisidir. İçinde üç câmi vardır. XIX. yy.’ın başlarından itibaren sanayinin gelişmesiyle birlikte topların hem güçleri, hem de atış menzili artmıştır. Çok kuvvetli topların gülleleriyle parçalanan kale ve surların taşları adeta şarapnel tesiri göstererek kaledeki kimseler için daha tehlikeli olmaktadır. Kale mimarîsinde en büyük değişiklik, topçuluğun gelişmesi sonucu olmuştur. Böylece Yeni Çağ içinde kale yapımı, yüksek surların yerine alçak surların inşâsı tarzında bir gelişme göstererek, top atışlarına hedef olmaktan çıkmıştır. Osmanlı devrinde bu yeni Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi kaleleri yapmak üzere II. Mustafa tarafından Fransa’dan Macar asıllı askerî mühendis François Baron de Tott getirilerek, İstanbul ve Çanakkale Boğazı’ndaki kalelerin tahkîmâtı, bu yeni sistemlere göre yaptırılmıştır. Bu sebeple XIX. yy.’ın başlarından itibaren top güllelerine taş duvardan daha dayanıklı ve önünde geniş bir hendeği bulunan toprak yığınlarından meydana getirilmiş bir tahkîmat şekli denilebilecek tabyalar yapılmaya başlanmıştır. Tabyalar, düşmanın saldıracağı taraftan 5-10 m. kalınlığında bir toprak yığınıyla takviye edilmişlerdir. Yarı yüksekliğe kadar toprak içine gömülü olarak yapılan bu tabyalar, üstten ve üç taraftan kalın bir toprak örtü ile kaplanması sebebiyle uzaktan hemen hemen hiç görünmezler. Böylece tabyalar hem düşman gözünden saklanmakta, hem de topçu ateşinden korunmaktadır. Genel olarak bir tabya, cephesi düşmanın geliş yönünün ters tarafında kalan ve kalın bir toprak tabakasıyla örtülmüş yan yana odalardan oluşmaktadır. Askerin talim ve toplanma yeri olarak kullanılan geniş bir dış avlunun bir kenarında sıralanan bu odalar kışla, revir, cephanelik, depo olarak kullanılmaktadır. Tabyayı meydana getiren bu binalar, dışardan bir hendekle çevrilmişlerdir. Tabyalarda arazi durumuna göre iç ve dış avludan biri veya ikisi bulunmaktadır. Osmanlı Devleti 93 Harbinden önce Rusya’ya karşı doğuda Erzurum, Kars, Ardahan, batıda Tuna boyundaki Şumnu, Silistre, Varna, Rusçuk, Vidin ve Plevne’de pek çok tabya yaptırılmıştır. Daha sonra Edirne ve Ege Denizi üzerinden gelebilecek bir tehlikeye karşı da Çanakkale Boğazı’nın iki yakası tabya ile takviye edilmiştir. Uçak ve tank gibi tahrip gücü yüksek olan yeni savaş araçlarının icadıyla birlikte bu tabyalar önemini kaybetmişlerdir. de savunma hendeği ile güneyde ön siper yer almaktadır. Erzurum Azîziye Tabyaları: Kars yolunun geçtiği Hamam deresini tutmak için yapılan bu üç tabya, “C” şeklinde bir plan üzerine yerleştirilmiştir. Sultan Abdülaziz tarafından 1867-1872 tarihinde yapılmıştır. Erzurum’da bu tabyalardan başka 18 tabya daha Osmanlı döneminde inşâ edilmiştir. SONUÇ İnsanlığın ortak ürünlerinden belki de en önemli yapı tasarımı olarak karşımıza çıkan kaleler, XX. yüzyıla kadar önemini hep kurumuştur. Kentleri, yol güzergâhlarını, limanları ve sınırları koruyan kaleler, Türkler açısından ayrı bir öneme sahiptir. Yaptığımız araştırma sonunda sadece Anadolu’da 1000’e yakın kale olduğunu tesbit ettik. Bu kalelerin büyük çoğunluğu Türkler tarafında kullanılmıştır. XIX. yy.da ateşli silahların önem kazanması üzerine yeni bir gelişme gösteren kaleler, XX. yüzyılda modern imkânlar ile de önemini yitirmiş ve yeni kale yapımına gerek kalmamıştır. Göktürk döneminden Osmanlı Devleti’nin sonuna kadar kale mimarisi Türk sanatında önemli yere sahiptir. Bu Bağlamda Orta Asya’dan Anadolu’ya Anadolu’dan da üç kıtada yüzlerce kale inşa ederek medeniyet tarihine Türkler önemli bir katkı daha sağlamıştır. Ramazan Tabyası: Ardahan’ın kuzeyinde Kura Nehri’nin batısında tepede, Osmanlı – Rus savaşı öncesinde 1877 – 1878 de yapılmış olan bu tabya, Batum, Ahıska, Kars ve Erzurum yollarını kontrol altında tutmaktadır. Genel plan olarak “U” şeklinde ve doğu batı ucunda üçer, kuzey yönünde ise altı hücre vardır. Tabyanın çevresin- 435 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi KAYNAKÇA • “Orta Asya’dan Anadolu’ya Türk Kaleleri”, Prof. Dr. Nejat Diyarbekirli’ye Armağan, Ankara, 2006, s. 275 – 288 isimli yayınımından yararlandım. • Ahmet Bican Ercilasun vd, Karşılaştırmalı Türk Lehçeleri Sözlüğü, I, Ankara, 1991, s. 428. • Balık: Kale, şehir İslâmlık’tan önce Türklerce kullanılmış, Çağatayca’da ise balik olarak isimlendirilmiştir. • Bkz; DivanüLügati’t-Türk Dizini, ( Çev: Besim Atalay), Ankara , 1996, s. 5. • Faruk Sümer, Eski Türklerde Şehircilik, Ankara, 1994, s. 1. • Kalelerle ilgili ayıntılı bilgi için bkz.: O. Piper, Burgenkunde, München, 1912, s. 10-12; S. Tay, The History of Fortification, London, 1954, s. 20-30; A. Gabriel, La Cité de Rbodes, Paris, 1921-1922, s. 50; a.mlf., İstanbul Türk Kaleleri (Çev: A. Ilgaz), İstanbul, 1941, s. 177; İ. Utkular, Çanakkale Boğazında Fatih Kaleleri, İstanbul, 1953; M. Wiener, Burger Der Kreuzritter, Berlin, 1966, 85; M. Murtaza ez-Zebîdî, Tâcü’l Arûs, V, Mısır, 1306, s. 479-480; O. Zirojevic, “Palanka”, Studia Balcanica, no: 3, 1970, s. 173-180, F.C.E. Winter, Greek Fortification, London, 1971, s. 4778; C. E. Arseven, “Kale”, Sanat Ansiklopedisi, II, 1993, 908; N. Sevgen, Anadolu Kaleleri, I, Ankara, 1959, 5; M. Streeck, “Kale”, İslâm Ansiklopedisi, VI, İstanbul, 1993, 124; V. Barthold, “Farsça’da Ark-Erk (Kal’e), (Citadel)”, Belleten, XIII/50, 1949, 327; S. Eyice, “Kale”, Türk Ansiklopedisi, XXI, Ankara, 1974, 137; N. Djelloul, “Les Fortifications de Bizerte l’Epoque Ottomane”, Arab Hictorial Rewiev For Ottoman Studies, 7-8, Zağvan, 1993, 163-204; a.mlf., Les fortification Côtieres Ottomane de la Regence de Tunis (XVI e-XIX 2 Siécles), Zağvan, 1995, 10-30; 436 M. Z. Pakalın, “Kale”, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, II, İstanbul, 1993, 143-144; A. Ödekan, “Kale”, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, II, İstanbul, 1997, 932; Tuncer Baykara, Türkiye’nin Sosyal ve İktisadi Tarihi, Ankara, s. 60-69; A. Boran, Anadolu’daki İç Kale Câmi ve Mescidleri, Ankara, 2001, s. 10; a.mlf., “Osmanlı Dönemi Kale Mimarîsi”, Osmanlı, 10, Ankara, 1999, s. 347-363; D. Hasol, Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü, İstanbul, 1990, 261; M. Sözen - U. Tanyeli, Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul, 1986, 120; Muhammed Mamedov – Ruslan Muradov, The Architecture of Turkmenistan, A Concise History, Mockba, 1980; E. Kluckert, “Le Château Fort au Moyen Âge, Chevalerie et Cultire de Cour”, L’art Gothique, Paris, 1999, 240-242; B. Borngasser, “Les Châteaux et L’hérésie Catheres en France Méridionale”, L’art Gothique, Paris 1999, 116-118; Y. Attagarriev - O. Berdiev vd, Türkmenistan’ın Arjitectura Yadigarları, Leningrad, 1974, 100; Erol Yıldır, Kuzey Kafkasya’da Vaynah Kule Mimarîsi, İstanbul, 1997, 14; Kemal Gökan, “Kıbrıs’ın Kaleleri, Gezi, 13, İstanbul, 1998, s. 78-93; Kakacan Bayramov, “Türkmen Kaleleri”, II. Müzecilik Seminer Bildirileri, 19-23 Eylül 1994, İstanbul, 1995, s. 116; N. Çam, “Osmanlı Tabyaları”, Osmanlı, 10, Ankara, 1999, s 343-346 Georgina Herrmann, Monuments of Merv Trachtional Buildings of the Kaarakum, London, 1999; Ali Boran “Osmanlı Dönemi Kale Mimarisi”, Osmanlı, 10, Ank., 1999, s. 347– 363; a.mlf.; “The Architectural Style of Castles During The Ottoman Period”, The Great Ottoman, Turkish Civilisation, IV, Ankara, 2000, s. 346–363; a.mlf. “Orta Asya’dan Anadolu’ya Türk Kaleleri”, Prof. Dr. Nejat Diyarbekirli’ye Armağan, Ankara, 2006, s. 275 – 288; • M. Cezar, Anadolu Öncesi Türklerde Şehir ve Mimarlık, İstanbul, 1971, s. 73. • Cezar, a.g.e., 74; K. Rheidt, “Kent mi Köy mü ? Orta ve Geç Bizans Anadolu’sunda Konut ve Yerleşme”, Tarihten Günümüze Anadolu’da Konut ve Yerleşme, İstanbul, 1997, 221. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi • K. Bayramov, a.g.e., 116; Yaşar Çoruhlu, “Sultan Sancar Türbesi’nin İçinde Bulunduğu Tarihi Doku”, Uluslararası Dördüncü Türk Kültürü Kongresi Bildirileri, 4-7 Kasım 1997, Ankara, 1999, s. 194-204. • Herrmann, a.g.e., s. 14-15 • G. Ramazanoğlu, Orta Asya’da Türk Mimarîsi, Ankara, 1998, 237. • N. Kaşıkcı – H. Yılmaz, Orta Asya - Anadolu Göç Coğrafyası, İz Bırakanlar, Ankara, 1999, s. 164. • Tuncer Baykara, Türkiye’nin Sosyal ve İktisadi Tarihi (XI-XIV. Yüzyıllar), Ankara, s. 61, a.mlf, “Osmanlı Devleti Şehirli Bir Devlet midir?”, Osmanlı, 5, 1999, s. 528-529. • Kemal Özergin, Anadolu Selcuklularından Alâaddin Keykubad I. Dönemi Kitâbeleri, (İ. Ü. Edebiyat Fak.Tarih Bölümü Basılmamış Mezuniyet Tezi), İstanbul, 1955, s. 6-18. • H. Gündoğdu, Kaleler ve Kuleler Kenti Ardahan, Ankara, 2000, s. 39-42; P. Tuğlacı, Osmanlı Şehirleri,İstanbul, 1985, s. 31; E. Çelebi, Seyahatname (Çev: M. Çelik), C. II, s. 322; Sevgen, a.g.e., s. 5 • Sevgen, a.g.e., 192; a.mlf., “Kars Kalesi”, Pirelli, 10 va.; Tuğlacı,a.g.e.,s 202. • H. Gündoğdu, Şehr-i Mübarek Erzurum, Ankara, 1989, 137; Sevgen, a.g.e. s. 104. • Sevgen, a.g.e., 113; Beygu, a.g.e., 26; H. Karpuz, “Erzurum ve Çevresindeki Bazı Selçuklu Kaleleri”, I.-II. • Millî Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Semineri Bildirileri, Konya, 1993, 158; D. Kınık, “Erzurum”, • Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, I, İstanbul, 1997, 549-550. • B. Darkot, “Diyarbakır”, İslâm Ansiklopedisi, III, 602; S. Savcı, “Diyarbakır İç Kalesi”, Karacadağ, V, 52, • Diyarbakır, 1942, 461; N. Sevgen, “Diyarbakır Kalesi”, TTOKB, 74, 1948; B. Gunkut, Diyarbekir Tarihi, 1937, • 30 vd.; M. Sözen, Diyarbakır’da Türk Mimarîsi, İstanbul, 1971, 15; S. Çetintaş, “Diyarbakır Kalesi”, KaraAmid, II, 1972, 87; Gabriel, “Mardin ve Diyarbakır Vilayetlerinde İcra Olunmuş Bir Arkeologya Seyahati Hakkında Rapor”, Türk Tarih Etnoğrafya Dergisi, I, 1933, 134 vd.; M. V. Berchem - J. Strzgowski, Amida,Paris, 1910, 7-28; Sözen, a.g.e., 20; Sevgen, a.g.e., 93;, 2325; İ. Yılmazçelik, XIX. Yüzyılın İlk Yarısında • Diyarbakır (1790-1840), Ankara, 1955, 20; Ş. Beysanoğlu, Diyarbakır Tarihi, I-II, Ankara, 1996, 132-441. • Yurt Ansiklopedisi, “Gaziantep”, IV, İstanbul, 1982, s. 2969-3073. • Van Max Berchem , Inscriptions Arabes de Syrie, Caire, 1897; a.mlf., Syrie du Sud, I-IV, Kahire, 1922; J. Sauvaget, “Inventaire des Monuments Musulmans de la Ville d’Alep”, Revue des Etudes Islamiques, 1931, s. 59-114; ; a.mlf., “Halab” Encyclopaedia of Islam, 3, s. 85–90; a.mlf., “Aleppo (Halab)”, Historic Cities of the Islamic World (Ed.C. Edmund Bosworth), Leiden – Boston, 2007; Ernst Herzfeld, Inscriptions et Monuments d’Alep, Cairo, 1954-1955; M. Meinecke, Die Mamlukische Architectur in Agypten und Syrien, I-II, Glückstadt, 1992; R. Burns, Monuments of Syria, London, 1992; André Raymond, “Signes Urbains et Étude de la Population des Grandes Villes Arabes à L’époque Ottomane,” Bulletin d’Études Orientales, 27, 1974, s. 183–193 Talip Yazıcı, “Halep”, DİA, 15, İstanbul, 1997, s. 239 – 248; Abdülkâdir er- Reyhâvî, , El Imâretü’l Arabiyyetü’l İslâmiyy, el-Hasâisuhâ ve Âsâruhâ fî Suriye, Dımaşk, 1999; B. Ma- 437 Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI GaziKars Şehrengizi rino, “Les Territoires des Villes dans la Syrie Ottomane (XVI.-XVIII. Siécle)”, Bulletin d’Etudes Orientales, LII, Damas, 2000, 263278; A. Uluçam,“Halep’te Türk Kültür Varlığı”, Anadolu’da Doğdu (60.Yaşında Fahri IŞIK’a Armağan), İstanbul 2004, s. 777-790; Julia Gonnella, “Halep”, İslam Sanatı ve Mimarisi ( Ed. Markus Hattstein- Peter Delius), İstanbul, 2007, s.172-181; Cengiz EROĞLU -Murat BABUÇOĞLU- Mehmet KÖÇER, Osmanlı Vilayet Salnamelerinde Halep, Ankara, 2007, s. 80 - 108. • M. Sözen, Anadolu’da Akkoyunlu Mimarîsi; İstanbul, 1981, s. 191. • H. Yurttaş, Hasankeyf Yapılarının Sanat Tarihimizdeki Yeri, I, (A. Ü. Sosyal Bil. Ens. Arkeoloji ve Sanat Tarihi Anabilim Dalı, Basılmamış Doktora Tezi), Erzurum, 235 vd.; Gabriel, a.g.e.(1940), 59 –60, 305; a.mlf., • “Hasankeyf ve Tarihi Köprü”, (Trc.: N. Akurt), Karayolları Belleteni, 172, Ankara, 1964, 23 vd.; C. Cahan,“Contribution a L’Histoire du Diyar Bakr au Qatorzieme Siecle”, Journal Asitatique, 245, Paris, 1955, 67 vd. • Ara Altun, Mardin’de Türk Devri Mimarîsi, İstanbul, 1971, 16-29; A. Gabriel, Voyages Archéologiques Dans LaTurqie Orientale, I, Paris, 1940, 12. • Hamza Gündoğdu, Dulkadirli Beyliği Mimarîsi, Ankara, 1986, s. 75; Sevgen, a.g.e., s. 257. 438 Ankara, 1952, 29. • I. N. Sevgen, a.g.e., 35 vd.; T. Hacıhamidoğlu, “Alanya Selçuklu Kalesi”, Antalya I. Selçuklu Eserleri Semineri (22-23 Mayıs), 1984, 1986, 32; S. Lloyd - D. S. Rice, Alanya (Alaiyya), (N. Sinemoğlu), Ankara, 1989, 2 va.; E. Merçil, “Alaiyye Beyliği”, DİA, II, İstanbul, 1989, 332 va. • H. Akgün, “Ankara Kalesi”, Amfora, I, Nisan, 1993, 12; A. Erzen, İlk Çağda Ankara, TTK, 93. • Evliyâ Çelebi, a.g.e., II, 713. • M.V. Berchem-H. Edhem, Materiaux Pour Un Carpus İnscriptionion Arabicorum, I, Tıbkı Basım, Kahire,1910, 86; N. Sakaoğlu, Türk Anadolu’da Mengücek Oğulları, İstanbul, 1971, 113 vd; E. Çelebi, III, 167. • V. M. Ramsay, Anadolu’nun Tarihî Coğrafyası (çev. • M. Pektaş), İstanbul, 1960, 27; Sevgen, a.g.e., s. 290;Turan, a.g.e., s. 131, 302. • A. Gabriel, Kayseri Türk Anıtları, (Çev.: A. A. Tütenk), Ankara, 1954, 35; a.mlf., Monuments Turcs • D’Anatolie, Kayseri, Niğde, İstanbul, 1, 1930, 23 va; M. Akok, “Kayseri Şehri Tarihi İç Kalesi”, Türk Arkeoloji Dergisi, XXVIII-2, Ankara, 1976, 10 vd.; Sevgen, a.g.e., 210. • M. Akok, “Konya Şehri İçindeki Alâeddin Tepesinde Türk Tarih Kurumu Adına Yapılan Arkeolojik KazılarınMimarî Buluntuları”, Belleten, XXXIX, 154, Ankara, 1975, 217 vd. • Ayverdi, Osmanlı Mi’mârîsinin İlk Devri, I, İstanbul, 1966, I, 501 vd.; Gabriel, a.g.e., 45 vd.; Goodwin, a.g.e.,102; Sevgen, a.g.e., 47 vd; S. Eyice, “Anadolu Hisarı”, DİA, III, 1991, 147 va.; E. Çelebi, a.g.e., I, 354; İ. Hakkı • M. Önder, Mevlânâ Şehri Konya, Ankara, 1971, 53 vd.; T. Baykara, Türkiye Selçukluları Devrinde Konya,Ankara, 1985, 32; F. N. Uzluk, Anadolu Selçukluları Devleti Tarihi, III, • Konyalı, Âbideleri ve Kitâbeleriyle Üsküdar Tarihi, I, İstanbul 1997, 20 vd; W. Müller - Viener, BildelexikonZur Topographie İstanbuls, 1977, 332-333. Uluslararası Kaşgar’dan Endülüs’e TÜRK - İSLÂM ŞEHİRLERİ SEMPOZYUMLARI İPEK YOLU MEDENİYETLERİ 29-31 EKİM 2011 / KARS GaziKars Şehrengizi • A. Gabriel, a.g.e., 49 vd.; a.mlf., Rumeli Hisarı, (Çev.: F. Karatay), İstanbul, 1959, 101 vd.; Sevgen, a.g.e., 271vd.; Ayverdi, a.g.e., 626; H. Dağtekin, “Rumeli Hisarı, Hisar Bahçesinde Yaptığım Kazı”, Türk Tarih Kongresi, V, Ankara, 1967, 329 vd.; O. Aslanapa, Osmanlı Devri Mimarîsi, İstanbul, 1991, 537; M. Önder, • Türkiye Şaheserleri, 73; S. Eyice, “Rumeli Hisarı”, İ.A,, IX, 773 vd; Müller - Viener, a.g.e., 335-336 • H. Ethem, Yedikule Hisarı, İstanbul, 1932, 8 vd.; H. V. Yenisoğancı - N. Bayraktar, Yedikule Hi