2014 Eğitim ve Öğretim Yılı

Transkript

2014 Eğitim ve Öğretim Yılı
Haziran 2014
Sayı : 15
ODTÜ GELİŞTİRME VAKFI ÖZEL LİSESİ
c
ELMA AGACI
KAPAK KONUSU
Temel bilimler ve bu alanda
yapılan çalışmalar, günlük hayatta
kullandığımız veya yararlandığımız
bir çok şeyin temelini
oluşturmaktadır. X ışınlarından
yola çıkarak, Röntgen cihazının
bulunması, ultrasonun görüntüleme
sistemlerinde kullanılması,
yarıiletkenler ve daha bir çok şey
sıralanabilir.
Bu amaçla bu sayımızda temel
bilimlerin, teknoloji ile olan
ilişkisini ve temel bilimlerin önemli
buluş ve çalışmalardaki katkısını ele
aldık.
Ayrıca bu sayımızdan itibaren
çevreye olan duyarlılığın artması
ve gereksiz kağıt tüketiminin
önlenmesi için dergimizi sadece
elektronik ortamda yayınlamaya
karar verdik.
İçinizdeki bilim aşkının ortaya
çıkması dileğiyle, iyi okumalar.
ELMA AĞACI
ODTÜ GELİŞTİRME VAKFI ÖZEL LİSESİ
ODTÜ GELİŞTİRME VAKFI
EĞİTİM HİZMETLERİ A.Ş. ADINA
Deniz Keskin
Kurucu Temsilcisi
ANKARA OKULLARI GENEL MÜDÜRÜ
Dr. Nevzat Adil
OKUL MÜDÜRÜ
Sema Aydın Keykan
YAYIN KURULU
Kimya Zümresi
GRAFİK, TASARIM
Burhan Acarsoy
YAZIM İNCELEME KURULU
Burhan Acarsoy
Hayriye Topçuoğlu
Bu dergi 2140 sayılı Tebliğler Dergisi’nde belirlenen
esaslara göre hazırlanmıştır.
Haziran 2014
“Evet; ulusumuzun siyasal, toplumsal yaşamında
ulusumuzun düşünce bakımından eğitiminde de
kılavuzumuz bilim ve fen olacaktır.”
ELMA AĞACI | SAYI: 15 | HAZİRAN 2014
İÇİNDEKİLER
KAPAK KONUSU:BİLİM VE TEKNOLOJİ
EMİNE AYBALA DENİZ, “TELEVİZYON”....................................................................6
CEYHUN ACARSOY, “ALKOLMETRE” .........................................................................8
DENİZ YILMAZ, “CERN VE CERN’ÜN HAYATA KATTIKLARI“.................................10
OYA KAPTANOĞLU, “HAYATIMIZDAKİ BİYOTEKNOLOJİ”.................................13
AYŞE MÜGE AKTAY, “3 BOYUTLU YAZICILAR ölümsüzlük mü vaat ediyor ?“
.........................................................................................................................................15
MELİS DİNÇER, “BIYOINFORMATIK”.......................................................................17
UMAY EREN ERTEKIN, “KIMYA NOBEL ÖDÜLLERINDEN SEÇMELER”.......... 20
ALP ARDA, “FEN BİLİMLERİ TELEFONLARIMIZDA”..............................................24
ELMA AĞACI | SAYI: 14 | ŞUBAT 2013
HANDE IŞIL AKÇAY, “KRİSTALOGRAFİ”.....................................................................28
DENİZ SİSO, “ İGEM : INTERNATIONAL
GENETICALLY
ENGINEERED
MACHINE ”...................................................................................................................29
UMUT BERK BİLGİÇ, “RUBİK KÜPÜ”.........................................................................32
ÇAĞLA ARDA, “TEMEL BİLİMLER UYGULAMALI KIŞ OKULU”................................34
İLTER SEZAN, “HİBRİT ARABALAR”............................................................................36
BAHADIR SEZEN, MERT AKOL, EFE OVACIK, “10.NASA INVENTION
CHALLENGE-İSTANBUL BULUŞ ŞENLİĞİ.”...............................................................38
KARİKATÜR: (ARKA KAPAK)
ELMA AĞACI | SAYI: 15 | HAZİRAN 2014
TELEVİZYON
Emine Aybala Deniz
Televizyon... Soğuk kış günlerinde ailece
karşısına kurulup kestane yerken; belki de hayatta
görme şansımızın hiç olmayacağı insanları, yerleri,
olayları evimize getiren o vazgeçilmez alet. Şimdi
gelin, onu daha yakından tanıyalım.
Televizyon kelimesi, Yunanca kökenli tele
(uzak) ve Latince kökenli visio (görüş) sözcüklerinin
birleşiminden oluşur. Türk Dil Kurumu tarafından
bu kelime, ‘‘Vericiden iletilen dalgaların görüntü
ve ses olarak görünmesini ve duyulmasını sağlayan
aygıt.’’ olarak tanımlanır. Sonradan televizyonun
Türkçe karşılığı olarak ‘göreç’ ve ‘izlengeç’ sözcükleri
türetildi, ancak tahmin edersiniz ki bu sözcükler pek
kullanılmadı.
Televizyonun adı John Logie Baird ile anılsa
da bu karmaşık aracın icadı için birden fazla zekanın
çabası gerekmiştir. Öncelikle 1839’da Edmond
Becquerel bazı metallerden yansıyan ışığın bir tür
elektrik akımı oluşturduğunu saptadı. Buradan yola
çıkarak ışığı elektriğe çeviren fotovoltaik hücreleri
icat etti. Böylece Becquerel, televizyonun icadına
giden yolda ilk adımı atmıştı. Becquerel’den sonra
6
9-D
1883’te Alman Paul Nipkow hareketli görüntüleri
tarayıp bir seri sinyale çevirecek bir makine tasarladı.
Buluşuna ‘Nipkow diski’ adı verildi. Daha sonra Rus
Nipkow Diski
bilim insanı Boris Rosing, 1907’de Nipkow diskini
kullanarak bir televizyon yaptı. Ancak yaptığı cihaz
cisimlerin yalnızca siluetlerini yansıtabiliyordu.
Sonunda İskoç elektrik mühendisi John Logie Baird,
imkansızlıklara rağmen elektriğe olan tutkusu ile
küçüklüğünden beri hayalini kurduğu görüntü ve
ses kutusunu; bir parça teneke, bir dikiş iğnesi, bir
bisküvi kutusu ve Nipkow diski ile evinin çatı katında
kurmayı başardı ve 1925 yılında ‘televisor’ adını
verdiği bu müthiş icadının patentini aldı.
Baird, televizyonu yaparken kazara 2000 volt
elektriğe maruz kaldığından neredeyse ölüyordu.
Büyüklerimiz teknolojinin zararları hakkında boşuna
o kadar öğüt vermiyorlar, değil mi?
ELMA AĞACI | SAYI: 15 | HAZİRAN 2014
1926’dan itibaren Londra’daki mağazalarda
televizyon sergilenmeye başladı. 1928 yılında Londra
ile New York arasında sinyaller başarıyla gönderildi.
ve 1929’da ise BBC, Baird ile anlaşarak düzenli
yayınlarına başladı.
Tabii
ki
günümüzdeki
televizyonlar
Baird’inkinden çok farklı. Baird’in televizyonu büyük
bir döner disk, küçücük bir ekran ve devasa bir
kutudan meydana geliyordu. Ancak daha sonra diğer
mucitler ‘katot ışın tüpü (Crookes tüpü)’ adı verilen
ve elektronlardan oluşan bir ışın demetini kullanarak
görüntü meydana getiren bir televizyon icat ettiler
ve bu icat, tüplü televizyonları evlerimize getirdi.
Tahmin edersiniz ki önceleri televizyonlar siyahbeyazdı, ancak 1950’li yıllarda renkli televizyonlar
da satışa çıktı. Ancak tüplü televizyonlar oldukça
ağırdı ve renkleri çok iyi yansıtmıyordu. Bu yüzden
1990’larda tüplü televizyonlar, yerlerini LCD (Liquid
Crystal Display) televizyonlara bıraktı ve bugün
kullandığımız ince televizyonlar ortaya çıktı.
İşte salonlarımızdaki o mütevazı kutunun
garip hikayesi… Kim bilir daha ne sayfalar
eklenecek bu hikayeye. Teknolojinin sonu yok,
öyle değil mi?
Kaynakça:
Jean-Louis Besson, Keşifler ve İcatlar, syf. 79.
Anna Claybourne, Nereden Nereye Buluşlar,
syf.47-48-49.
Google-Görseller
7
ELMA AĞACI | SAYI: 15 | HAZİRAN 2014
ALKOLMETRE
Ceyhun Acarsoy
Haz-C
“sakız çiğnemek, gayet saçma olsa da işe yaradığına inanılır.”
“üflemeden önceki 1 dakika boyunca sık sık derin nefes alarak alkolun atılan havadaki
konsantrasyonu azaltılır. üflemeden önce derin bir nefes almanız istenir o nefes de kandan alkol
alacaktır, ancak konsantrasyonu daha az olacaktır. 100 promil yerine 50 çıkabilir.”
“1 bardak suya, 1 damla amonyak, en ileri sarhoşluğu yok eder. aracınızda mutlaka domestos
bulunsun. tadını sevmezseniz sarımsak bulunsun.”
Yukarıda yazılanlar ne diye merak mı ettiniz? İTÜ sözlükte alkolmetreyi yanıltmak için yazılanlardan
birkaç alıntı. Sizce bunlar işe yarar mı?
Buna karar vermek için önce gelin alkolmetre nasıl çalışır buna bir bakalım.
Alkol ölçümünü kan veya idrardan alınan numune ile yapmak daha kesin bir sonuç verir. Ancak
bunun için her şüphelinin hastaneye sevk edilmesi gerekmektedir. Bu da pratik bir durum olmadığı
gibi maliyet açısından da bir hayli problem olmaktadır. Mobil olarak kullanılan ilk alkolmetre 1940
yılında Dr. Robert Borkenstein tarafından icat edilmiştir. Breathalyzer olarak bilinen bu cihaz
türünün ilk örneği olmuştur. Alkolmetrelerin çalışmasındaki en temel prensip vücuda alınan alkolün
bir kısmının serbest halde nefesle dışarı verilmesidir. Kanla beraber (kanda çözünmüş olarak)
ciğerlere gelen alkolün bir kısmı nefesle beraber ciğerlerden dışarı atılır. Nefesle dışarı atılan
alkolün kandaki alkole oranı yaklaşık 2100: 1 dir. Yani 2100 mL nefesteki alkol miltarı 1mL kandaki
alkol miktarına eşittir. Mobil alkolmetre
olarak
kullanılan
tüm
cihazlarda
nefesteki alkol oranı hesaplanarak
kandaki alkol oranına dönüştürülür.
Mobil alkolmetrelerin ilki breathalyzerdır.
Breathalyzer’a
üflendiğinde,
serbest
haldeki alkol, alet içerisinde bulunan
potasyum dikromat ve sülfürik asit ile
tepkimeye girerek, yandaki tepkimeyi verir.
Çözeltideki renk değişimi sensörlerle
elektrik akımına dönüştürülerek ölçüm
8
ELMA AĞACI | SAYI: 14 | ŞUBAT 2013
yapılır. Lamba geniş band IR ışık sağlar. Bu ışık lensler aracılığıyla numune hücresinden
geçerek filtre çarkına gönderilr. Filtre çarkı ethanol moleküllerinin bağlarınına uygun daha dar
band filtreleri içerir.
A) Kızılötesi lamba
B) Nefes girişi
C) Nefes çıkışı
D) Numune hücresi
E) Lensler
F) Filtre çarkı
G) Fotosel
H) Mikro işlemci
Her filtreden geçen ışık fotosel yardımı ile elektrik akımına dönüştürülür ve mikro işlemciye iletilir.
Mikro işlemcide oluşan elektrik akımını hesaplayarak nefesteki alkol oranını gösterir.
Günümüzde en çok kullanılan mobil alkolmetreler Alcosensor olarak bilinen cihazlardır. Yurdumuzda
da bunlardan kullanılmaktadır. 11. sınıfta öğrenilen redoks tepkimeler sayesinde açığa çıkan
elektrik akımının işlemci yardımı ile nefesteki alkol oranına dönüşümü prensibine dayanır.
İki tane platin elektrot arasına geçirgen zar içerisine asit elektrolit yerleştirilmesiyle elde edilen
cihaz bir çeşit yakıt hücresi olarak da tanımlanır. Yakıt hücresine üflenen nefes, ethanol içerdiği
oranda bunu yüksetgeyerek asetik aside çevirir. Karşı elektrotta da havadaki oksijen yardımı ile
indirgenme sonucu su oluşur. Bu sırada bir elektron akımı oluşur ki cihazda bunu ölçer. Nefesteki
ethanol oranı arttıkça oluşan elektrik akımı da artar. İşlemci yardımı ile elektrik akımı nefesteki
alkol oranına dönüştürülür.
Anot tepkimesi:
CH3CH2OH(g) + H2O(l) → CH3CO2H(l) + 4H+(aq) + 4eKatot tepkimesi:
O2(g) + 4H+(aq) + 4e- → 2H2O(l)
Toplam tepkime:
CH3CH2OH(l) + O2(g) → CH3COOH(l) + H2O(l)
Alkolmetrede okunan değer 0.5 promil ve üzeri ise ehliyetiniz gitti demektir. Bu değer
50 mg alkol/100 ml kan yada 0.5 g alkol/1L kandır.
Gelelim, başta sorduğumuz soruya, alkolmetreyi yanıltabilir miyiz? Elbette hayır…. Kandaki alkol
oranını düşürmek için alkolün yakılarak enerjiye dönüşmesi gerekir ki bu işlem zaman alacaktır.
Kişinin vücut yapısına, yediğine, içtiğine bağlı olarak farklılık gösterse de hücrelerde yakmadan
alkolden kurtulamazsınız. Yapmanız gereken alkollü iken araç sürmemek, yada en iyisi hiç alkol
kullanmamaktır.
Kaynakça:
http://electronics.howstuffworks.com/gadgets/automotive/breathalyzer.htm
http://en.wikipedia.org/wiki/Breathalyzer‎
http://biltek.tubitak.gov.tr/merak_ettikleriniz/index.php?kategori_id=6&soru_id=1192
http://www.itusozluk.com/goster.php/alkol+muayenesinden+y%FDrtma+yollar%FD
9
ELMA AĞACI | SAYI: 15 | HAZİRAN 2014
Duru Utkan 9-H
CERN Avrupa Nükleer Araştırma
Merkezi anlamına gelen Fransızca “Conseil
Européen pour la Recherche Nucléaire”
sözcüklerinin kısaltmasıdır. Bu kurum, İsviçre
ve Fransa sınırında yer alan dünyanın en
büyük parçacık fiziği laboratuvarıdır. 1954
yılında 12 ülkenin katılımıyla kurulmuş olan
CERN’in günümüzde 21 asil üyesine ilaveten
Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 8 gözlemci
üyesi vardır.
CERN’de yüzlerce bina, 3000 kişilik
destek personeli ve nöbetleşe kısa süreler için
çalışan 2500 kadar fizikçi vardır. Bunlardan
100 kadarı teorik fizikçilerdir. Diğerleri ise,
teorisyenlerin fikirlerinin tecrübe edildiği deney
düzeneklerinin (mekanizmalarının) projelerini
hazırlayan, yapımını sağlayan ve deneyleri
yürüten tatbikatçılardır.
Adında var ama bu laboratuarın nükleer
enerjiyle ilgisi yok. Nükleer enerjiyle uğraşanlar
kütleden enerji elde ediyor. Bu laboratuarda tam
tersine enerjiden kütle elde edilmeye çalışılıyor.
Yaklaşık 13,7 milyar yıl önce gerçekleştiği
tahmin edilen. Büyük Patlama veya Bing Bang
denilen evrenin ortaya çıkmasına yol açan
çarpışmanın minicik bir benzerini laboratuar
10
Deniz Yılmaz 10-F
koşullarında
gerçekleştirerek
sonuçları
gözlemlenmeye çalışılıyor.
CERN’de en önemli yer, yeraltındaki
parçacık
hızlandırıcılarının,
yani
akseleratörlerin olduğu bölgedir. CERN’deki
yerin 100 metre altında, 27 kilometre
uzunluğunda tünellerde, yani parçacık
hızlandırıcısında, fizik biliminde ulaşılabilecek
en düşük ısı olarak kabul edilen -273 santigrad
derecede çalışan süper iletken mıknatıslar var.
Bu parkurdaki ortam şartları ve mıknatıslar,
atom altı parçacıklarını görmek için atomların
çarpıştırılması gereken ve dünyada başka hiçbir
yerde ulaşılamayacak hızı
sağlıyor. Fizikte standart
modelde, bu parçacıkların
114’ten 185 giga elektron
volt’a uzanan bir enerji
aralığında
yer
aldığı
tahmin ediliyor. Bu da bize
13.7 milyar yıl önce bir
patlamayla ortaya çıkan
enerji ve ardından evreni
oluşturduğu
düşünülen
ortam şartlarını yeniden
sağlıyor.
Çarpışmalar
ile bazı kısa ömürlü
garip madde biçimleri
bu arada parçacık fizikçilerinin ilgilendiği W
ve Z parçacıkları ortaya çıkarılmıştır. CERN,
Avrupa’nın fizik alanında Amerika ve Rusya ile
yarışa girmesini sağlamıştır.
Yerin altında olmasının nedeni makine
çalışırken ortaya çıkan geçici radyasyona
karşı canlıları güvende tutmaktır. Özellikle
100m kadar derin olmasının bir sebebiyse
fiyattır. Fransa’da toprak belli bir derinliğin
altında devlet malıdır ve o derinliğin altına
tünel kazmak için kimsenin mülkiyetinin
kamulaştırılması gerekmez.
ELMA AĞACI | SAYI: 15 | HAZİRAN 2014
Dünyanın en yüksek enerjili protonlarının kinetik enerjisi vızır vızır uçan bir sivrisineğin enerjisi
kadardır. CERN’ün ana amaçlarından biri hızlandırıcı ve dedektör teknolojilerini geliştirmek ve
bunları endüstriye ulaştırmaktır. Tıptan endüstriye, savunma sanayisinden temel araştırmalara
kadar pek çok alana faydası olmuştur. Bunlardan bazıları şunlardır:
İnternette sörf CERN’de doğdu
CERN’de çalışan bilim adamı Tim BernersLee CERN çalışanlarının birbiriyle daha
rahat haberleşmesini dert edinmişti. Bilim
insanlarının otomatik bilgi paylaşımı talebini
karşılamak için çalışıyordu. Ve ne olduysa
oldu, Berners-Lee 1989 yılında internetin
temeli olan world wide web’i keşfetti.
www’nin temel fikri güçlü ve kullanımının
kolay olmasıydı. Bu icat kolaylıkla
kişisel bilgisayarlar için monte edildi ve
bilgisayarlar arası ağlar, köprüler kuruldu.
Bugün internette sörfü CERN’e borçluyuz.
Tomografi olmasaydı
CERN fizikçileri ilk parçacık hızlandırıcının
inşa edilmesinden bu yana tıp alanındaki
gelişmelere katkıda bulundular. 1970’li
yıllarda
CERN,
Cenevre
Hastanesi
ile işbirliğine girerek pozitron emisyon
tomografisinin (PET) gelişmesinde rol
oynadı. PET adı verilen bu teknoloji MR ve
tomografi cihazlarının yol göstericisi oldu.
Yüzyılın deneyi için geliştirilen elektronik
teknolojisi ve LEP deneyi için geliştirilen
kristal teknolojisi MR ve tomografi
cihazlarının daha verimli olmasını sağladı.
Hazırlanış Süreci
1989’a gelindiğinde Tim Berners-Lee Avrupa
Partikül Fizik laboratuarında basit hypertext
sistemi üzerine bir çalışmaya başlamıştı.
Bu sistem sayesinde farklı yerlerde bulunan
fizik araştırmacılarını bir araya toplamayı
umuyordu. Berners-Lee’nin geliştirdiği
prototip bağlantı sistemi üç kritik parçadan
oluşuyordu; her şeyin gönderileceği bir
adres, bilgiyi iletmeye yarayan bir protokol ve
son olarak bilginin kodlandığı bir dil. BernersLee istemci tarafından gözlemlenmesi
amacıyla tüm bilgilerin sunucu üzerinde
depolanması ve yayımlanması fikriyle yeni
bir sistem geliştirdi ve bu sisteme “World
Wide Web” dedi.
Nasıl Çalışıyor?
Pet organ ve dokularda ortaya çıkan
fonksiyonel değişikleri gösteren etkinliği
kanıtlanmış bir nükleer tıp görüntüleme
tekniğidir. Bir şeker türevi olan ve pozitron
ışıması yapan flor-18 ile işaretlenmiş fdg
molekülü damar yoluyla enjekte edilerek
hastaya uygulanır.Bu da bilgisayarda
görülür ve kanser tedavisinde erken tanı
için önemlidir.
11
ELMA AĞACI | SAYI: 15 | HAZİRAN 2014
GRID (şebeke) ne işe yarayacak?
CERN yine Yüzyılın Deneyi için LHC
çarpıştırıcısında üretilen bilgiyi toplamak,
dünya genelinde depolamak ve işlemek
üzere GRID adı verilen ağ yapısını
geliştirdi. GRID dünya üzerinde yüz binlerce
bilgisayardan oluşan büyük bir veri ve işlemci
beyni. Yapmanız gereken işlemi GRID’den
sorgulayarak sonuca ulaşabiliyorsunuz. GRID
bilgisayarların hesaplama ve veri depolama
kapasitelerini CERN’in yıllık ürettiği bilgi
miktarı olan 15 milyon gigabaytı düşünerek
hayal edebiliriz.
Kanserli hücreye PROTON bombası
CERN elbetteki radyasyonun kullanımında
da bir numara. Ve bu teknolojisini kanser
tedavisine de aktardı. Linak Booster (Libo) adı
verilen radyasyon derin kanserli hücrelerin
tedavisinde kullanılıyor. 15 metreye kadar
gidebilen 30-70 MeV gücündeki siklotronlar
kanserli hücrelere gönderildiğinde yok
edilmesine yardımcı oluyor. Bu keşif de
yine protonların hızlandırılmasıyla ortaya
çıktı. Nükleer tıpta da göz tedavisinde
protonlar kullanılıyor. Bunların da CERN’de
keşfedildiğini hatırlatmak yersiz.
Nasıl Bir Buluş?
Bu
modelde
dünya
üzerinde
milyonlarca
bilgisayar
birbirine
bağlanarak süper bir bilgisayar
oluşturuluyor. İsteyen herkes bu süper
bilgisayarın gücünü kullanabiliyor.
Bu buluş sayesinde internet katbekat
hızlı hale gelecek.
Nasıl uygulanıyor?
Yaklaşık bir Amerikan futbolu stadyumu
uzunluğundaki devasa mıknatıslardan
oluşan bir tünelin içinde bir protonlar ışını
hedefine doğru hızla ilerliyor. Saniyeden
daha küçük bir zaman aralığında, hidrojen
atomlarının çekirdeğinden arındırılmış ve
250 milyon voltun üzerindeki bir enerjiyle
ivmelendirilmiş bu süper- yüklü atom
altı parçacıklar; öldürücü bir isabetlilikle
hedeflerini vuruyorlar.
Kaynakça:
http://www.radikal.com.tr/ekonomi/cern_nelere_kadirsin-1110177
http://info.cern.ch/Proposal.html
http://en.m.wikipedia.org/
http://www.uralakbulut.com.tr/wp-content/uploads/2009/11/CERN-NED%C4%B0R-NE-ZAMAN-VEN%C4%B0%C3%87%C4%B0N-KURULDU-A%C4%9EUSTOS-2012.pdf
http://home.web.cern.ch/about
http://en.wikipedia.org/wiki/CERN
http://www.vadiajans.com/img/slayt/slayt1.jpg
12
ELMA AĞACI | SAYI: 15 | HAZİRAN 2014
Oya Kaptanoğlu
Bitki, hayvan veya mikroorganizmaların
tamamı ya da bir parçası kullanılarak
yeni bir organizma (bitki, hayvan ya da
mikroorganizma) elde etmek veya var olan
bir organizmanın genetik yapısında arzu
edilen yönde değişiklikler meydana getirmek
amacı ile kullanılan yöntemlerin tamamına
BİYOTEKNOLOJİ denilmektedir. Bunları
gerçekleştirebilmek için gerekli teknoloji ve
araçlarının neler olduğuna baktığımızda;
biyolojik işleme teknolojileri, rekombinant
DNA teknolojisi, monoklonal antikorlar,
protein mühendisliği, nanobiyoteknoloji,
mikroyongalar
(mikroarrays)
gibi
uygulamalarla karşılaşmaktayız.
• Sağlık
• Gıda/yem
• Endüstriyel
• Hastalık tanısı
• Tedavi edici moleküller
• Çevre temizliği
Sağlık uygulamaları alanında; tanı, tedavi,
kişiye özel ilaçlar, koruyucular, aşı, antibiyotik,
kanser tedavi molekülleri, yenilebilir aşıları
olduğunu görmekteyiz.
10-C
İnsanlardaki uygulamalar; tedavi edici
moleküller, problemlere yeni çözümler,
hastalık
tanısı,
hastalıklarınız
ve
geçirebileceklerinizin belirlenmesi, gen
terapisi vb.
Gelecek yıllarda yapılacak tedaviler;
* Kişiye özel tedaviler;
• Özel ilaçlar (farmakogenomik)
• Gen terapisi (hastalıkların tedavisi)
*Protein eksikliklerine bağlı bazı hastalıkların
tedavisinde bu proteinlere özgü genler,
• Klonlanır.
• Bakteriye aktarılır.
• Üretilir, izole edilir ve sağlık ürünü haline
getirilir.
Aşağıdaki tabloda bazı ürünler ve
kullanım alanları verilmiştir.
Ürün
Insülin
Interferon
Interlökin
Büyüme Hormonu
Nöroaktif proteinler
Kullanım
Diyabet
Kanser
Kanser
Cücelik
Ağrı
13
ELMA AĞACI | SAYI: 15 | HAZİRAN 2014
* Sağlık ile ilgili biyoteknolojik ürünler:
• Aşılar – herpes, hepatit C, AIDS, malaria
• Diş çürümesi –Streptococcus mutantlarının
değiştirilmesi
• Yenilebilir aşılar (hepatit, ishal, malarya …)
Endüstriyel Biyoteknoloji ve Uygulamaları;
• Biyo-katalizler,
• Biyo-yakıtlar,
• Yeşil plastikler,
• Nanoteknoloji ve çevre biyoteknolojisi.
Gıda Biyoteknolojisi;
• Ham materyal işlemenin iyileştirilmesi,
• Gıda işleme ve gıda güvenliği testleri.
Tarımsal Üretimdeki Uygulamalar;
• Tahıl biyoteknolojisi,
• Orman biyoteknolojisi,
• Su kültürleri,
• Hayvan biyoteknolojisi.
14
Tarımda biyoteknolojinin kullanımı
•Bitki ve hayvanların yeni çeşitlerinin
oluşturulması
•Bitki ve hayvanların yaşamsal işlevlerinin
geliştirilmesi
•Doğal biyolojik işlemlerden ürün üretilmesi
•Gıdaların çeşit ve kalitesinin iyileştirilmesi
Tüm bu faydaların yanı sıra elbette bu
ürünlerin kullanımında birtakım çekinceler de
mevcuttur. Genel olarak bakıldığında bunların;
çeşitli belirsizliklerin varlığı, yeni yaşam
formlarındaki olası tehlikeler, organizmanın
doğal hali ile korunma çabası, sağlıksız besin
kullanım riski, etiketlemelerdeki eksikler,
bilgi eksikliği ve etik gibi konular olduğunu
görmekteyiz.
Umarız bilimin ışığında, gerçekten
insanoğlunun yararı için yapılacak olan bu
türlü uygulamalar ile daha ferah ve sağlıklı bir
hayatı yakalama fırsatı bulabiliriz.
ELMA AĞACI | SAYI: 15 | HAZİRAN 2014
Ayşe Müge Aktay 9-G
Sadece bir saniyeliğine gözlerinizi kapatın
ve geçmişte yaşadığınızı hayal edin. Daha gen
denilen bir şeyin varlığının hatta hücrenin bile
bilinmediği o zamanlara bir yolculuk yapmaya ne
dersiniz ? Aslında çok da uzak değil, sadece 156
yıl öncesinden bahsediyorum. Mesela kendinizi
Robert Hooke’un yanında farz edin, elinde basit
bir mikroskop ölü bir mantar dokusunu incelerken
kim bilir aklında ne çok soru vardı. Hücre denilen
bir şey var mıydı gerçekten? Peki ya insanlar,
onlarda mı hücrelerden oluşmaktaydı? O öyle
düşünürken siz onun kulağına sadece 156 yıl
sonra o hücredeki DNA’lardan alınan genlerin
kopyalanmasıyla bir makine tarafından insan
organı üretilebileceğini söyleseniz, öylece donup
kalırdı herhalde. Oysa ki, artık bu bir gerçek.
3B yazıcılar sayesinde silah, roket parçaları
vb. üretiminden sonra ilk kez organ üretimi de
denendi. Bu gelişmeler ülkemizde çok ilgi görmese
de dünya buna ikinci bir sanayi devrimi gözüyle
bakmakta. Bir de çoğu kişinin aklındaki soru var
tabi “ölümsüzlük de mümkün mü ?”. Evet neden
olmasın, bu yazıcılar sayesinde belki de ilerde
vurulmadığın ya da trafik kazası gibi nedenlerle
ölmediğin sürece ölümsüzlük mümkün de olabilir.
İsterseniz bu yazıcıların işlevlerinden biraz
daha bahsedelim. Tabi bu öyle düşündüğünüz
gibi küçük bir yazıcıdan ziyade bambaşka bir
şey, adeta küçük bir fabrika! 3B yazıcılarla
basılan ilk insan organı olan yapay kulaklar,
suda çözünmeyen hidrojel ve gümüş nano
15
ELMA AĞACI | SAYI: 15 | HAZİRAN 2014
parçacıklar kullanılarak üretildi. Ne yazık
ki, bu yapay kulakları insan vücudunda
kullanmak henüz mümkün değil çünkü sinir
hücrelerine ve damarlara bağlanamıyorlar.
Bunun için de tabii ki biraz daha süre gerekli.
Ancak, insanlar kulakta sınırlı kalmayıp bir çok
organın üretimine başlamış durumda, örneğin
daha geçenlerde Sabancı Üniversitesi’nin 3B
veya organ yapılacaksa bu damar dokusunu
oluşturmamız gerekiyor. Bu nedenle ilk önce
damarla başladık ama ilerleyen aşamalarda,
amacımız diğer doku ve organları üretmek”
dedi ve şunları ekleyerek devam etti “En başta
hayvan hücreleri kullanıyorduk, şimdi insan
hücreleri kullanıyoruz. Hücreler zayıf olduğu
için desteklenmesi gerekiyor. Doğrudan medikal
görüntülerden elde ettiğimiz birebir üç
boyutlu yapının aynısını yapmamız
lazım. Bunun için bilgisayar ortamında
programlarla hesaplamalar yaptık.
Böylece
hücreleri
destekleyecek
yapılarla beraber üç boyutlu yapı yaptık.
Bu bizim bildiğimiz kadarıyla dünyada
bir ilk”.
Projenin bundan sonraki en önemli
hedefi, 3B yazıcı ile hastanın kendi
normal hücrelerini ve kök hücrelerini
kullanarak, gereken doku hatta organın
bire bir kopyasını üretebilmek. Böylece
hastanın kendi hücreleri ile üretilen
yazıcılarla ilk aort dokusunu ürettiğini öğrendik. yapay doku ve organı hastanın vücudunun
Bu konuda üniversitenin Mühendislik ve Doğa reddetmesi gibi bir durumu ortadan kaldırmak.
Bilimleri Fakültesi Üretim Sistemleri Programı Bunlara ek olarak bir çok organın yanı sıra, bir
Öğretim Üyesi Bahattin Koç, “Aort dokusu böbrek bile üretildi. Ne kadar garip söylemesi,
üzerinde çalışmamızın iki nedeni var. Aort, “böbrek üretildi”. Üstelik bir çok insan böbrek
insan vücudunda bulunan en büyük damar. nakli için beklerken... Anlayacağınız sadece
Diğer damarlar gibi bir yerden alıp implant insanı tanrılaştırmakla da kalmayan bu makineler
etmek mümkün değil. Çünkü insanda bir bir çok insanın da umudu oldu.
tane. İkincisi ise doku mühendisliğinde doku
Kaynakça:
http://www.ntvmsnbc.
com/id/25498402
http://www.cnnturk.
com/ekonomi/genel/dunyada-tarihi-kirilma
16
ELMA AĞACI | SAYI: 15 | HAZİRAN 2014
Biyoinformatik
Melis Dinçer 10-C
Biyoinformatik, biyolojinin
çeşitli dalları, ama özellikle
moleküler biyoloji ile bilgisayar
teknolojisini ve bununla ilişkili
veri işleme aygıtlarını bünyesinde
barındıran bilimsel disiplin. Bir diğer
tanımla, karmaşık biyolojik verilerin
derlenmesi ve analiz edilmesi
bilimidir.
HAYATIMIZA GİRİŞİ
1960’larda
başlayan
bilgisayar uygulamalarının biyolojide
kullanılması girişimi, her iki alandaki
teknolojik gelişime paralel olarak
hızla ilerlemiş ve böylelikle ortaya
çıkan Biyoinformatik dalı bugün en
popüler akademik ve endüstriyel
sektörlerin başına geçmiştir.
Bilgisayarların
moleküler
biyolojide kullanımı üç boyutlu
moleküler yapıların grafik temsili,
moleküler dizilimler ve üç boyutlu
moleküler
yapı
veritabanları
oluşturulması ile başlamıştır.Kısa
sürede çok yüksek miktarlarda veri
üreten, endüstri düzeyinde gen
ekspresyonu, protein-protein ilişkisi,biyolojik olarak aktif molekül araştırmaları, bakteri, maya, hayvan ve
insan genom projeleri gibi biyolojik deneylerin doğurduğu talep sonucunda, bu alandaki bilişim uygulamaları
neredeyse takip edilemez bir hızda gelişmiştir. Biyoinformatik dalının ayrı bir (disiplinlerarası) bilim dalı olarak
tanınması da son 10 yılda gerçekleşmiştir.
17
ELMA AĞACI | SAYI: 15 | HAZİRAN 2014
ÇALIŞMA ALANLARI
Biyoinformatik
genel
olarak
biyolojik
problemlerin
çözümünde
bilişim
teknolojilerinin
kullanılması
olarak tanımlanabilir. En dar tanımı
ile genomik sekansları destekleyen
biyolojik veritabanlarının oluşturulması ve
işletilmesi, en geniş tanımı ile de mevcut
tüm bilgisayar uygulamalarının biyolojik
problemlerin çözümünde kullanılması
olarak anlaşılır.
18
Biyoinformatik modern biyolojinin iki
temel bilgi akışını kapsar:
1.Genetik bilgi akışı:
Bir organizmanın DNA’sı incelenerek
özelliklerinin belirlenmesinden,incelenen bu
organizma türünün oluşturduğu toplulukların
karakteristik özelliklerine kadar olan bilgi
akışı.Elde edilen DNA bilgisi tekrar genetik
havuzun tanımlanması için kullanılır.
2.Deneysel bilgi akışı:
Biyolojik olaylar gözlenerek elde edilen bilgi,
açıklayıcı modeller ile tarif edilir, daha sonra
bu modellerin doğruluğu yeni deneyler ile
test edilir.
Son
yirmi yılda temel biyolojik
araştımaların klinik tıp uygulamaları ve klinik
tıp bilgi sistemleri üzerindeki etkisi daha
da belirleyici olmuş ve bugün yeni kuşak
epidemiyolojik, tanı, teşhiş ve tedavi amaçlı
modüllerin ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Biyoinformatik
çalışmalar
temel
bilimsel araştırmalara yönelik görünmekle
beraber önümüzdeki on yıl içinde kilinik
bilişim için vazgeçilmez olacaktır. Örneğin
hastaların medikal formlarında giderek
artan bir sıklıkla DNA dizilim bilgileri yer
almaya başlayacaktır. Bugün ABD’de bazı
sigorta şirketleri, risk primleri belirlenirken
mevcut genetik tarama test sonuçlarını talep
edebilmektedir. Biyoinformatik araştırmalar
için geliştirilen algoritmaların çok yakında
klinik bilişim sistemlerine entegre olması
beklenmektedir.
ELMA AĞACI | SAYI: 15 | HAZİRAN 2014
METODOLOJİK ÇALIŞMALAR
1. DNA sıra ve dizilimi araştırmaları
2. Protein sıra ve dizilimi araştırmaları
3. Makromoleküler yapıların (DNA,RNA,protein) üç boyutlu dizilim araştırmaları
4. Küçük moleküllerin (potansiyel terapötik maddeler, aktif peptidler, ribozimler vs.)
ligandlarıyla etkileşiminin araştırılması
5. Heterojen biyolojik veritabanlarının entegrasyonu
6. Biyolojik enformasyonun paylaşımının kolaylaştırılması
7. Bilgisayar ile otomize edilmiş veri analizi ve iletimi
8. Etkileşimde bulunan gen ürünleri için bilgi ağları oluşturulması
9. Kimyasal reaksiyonlardan hücrelerarası iletişime kadar pek çok biyolojik faaliyet sürecinin
simülasyonu
10. Büyük çaplı biyolojik deneylerden (GENOM projeleri gibi) çıkan sonuçların analizi
BİYOLOJİK ÇALIŞMALAR
1. Protein yapı ve fonksiyonun belirlenmesi
2. Herhangi bir biyolojik fonksiyonu arttıran ya da engelleyen küçük moleküllerin
tasarlanması
3. Karmaşık genetik fonksiyon ya da regülasyon faaliyetlerinin tanımlanması
4. Tıbbi ya da endüstriyel amaçlı yeni makromoleküller üretmek
5. Genetik faktörlerin hastalık yatkınlığına etkilerini ortaya çıkarmak
19
ELMA AĞACI | SAYI: 15 | HAZİRAN 2014
KİMYA NOBEL
ÖDÜLLERİNDEN SEÇMELER
Umay Eren Ertekin 10-D
1901 yılından beri verilen kimya
Nobel ödülleri hızla gelişen ve çok büyük
yenilikler yaşayan kimyanın bir göstergesi
olmuştur. Özellikle de son yüzyıldan beri
kimya birçok açıdan en önemli çağlarından
birini yaşamakta. Verilmiş olan en önemli
Nobel ödüllerine ve gelişmelere birlikte
bakalım.
Ernest Rutherford’a 1908 yılında
radyoaktivite üzerindeki çalışmaları için
bir Nobel ödülü verildi. Derslerimizden
Rutherford’u ünlü ‘gold foil experiment’ı
ve atomik modeli ile biliriz aslında, ancak
Ernest Rutherford
kendisi deneyini 1909 yılında yapmadan
önce de nükleer fizik ve kimyada büyük
bir öncü olmuştur. Kendisi belki de en
bilinen çalışmalarını Nobel ödülünü
kazandıktan sonra yapan tek kişidir!
Rutherford çalışmalarıyla alfa, beta ve
gamma ışınları terimlerini icad etmiş,
radyoaktif elementlerin başka elementlere
20
dönüştüğünü kesin olarak ispatlamış ve ‘halflife’ fikirini oluşturmuştur; Rutherford’un büyük
bir keşfi, radyoaktif maddelerin kütleden
bağımsız olarak hep aynı oran ve zamanda
bozunduklarıdır.
Rutherford’un
dönemi
nükleer
çalışmaların altın çağıydı; Thomson, Bohr,
Geiger gibi büyük bilim insanları hep birbirlerine
çok yakın zamanlarda yaşamışlardı. Döneme
damgasına vuran ve günümüzde dahi bir idol
olan Marie Curie de 1911
yılında
radyoaktivite
üzerindeki çalışmalarıyla
Nobel ödülü kazanmıştır.
Fizik dalında da Nobel
kazanmasıyla
Curie
tarihteki iki Nobel kazanan
ilk kişidir. Radyum ve
polonyum elementlerini
keşfetmiş, bu elementleri
elde etmek için yeni
teknikler
geliştirmiş
Marie Curie
ve
radyoaktivitenin
kaynağının
doğrudan
atomlarda
olduğunu
öne
sürmüştür.
Radyoaktivite kelimesini de kendisi icatetmiştir!
Bu alandaki kayda değer bir başka çalışma
ise Frederick Soddy’nin yaptığı ve 1921 yılında
bir Nobel ödülü kazandığı çalışmadır. Soddy,
radyoaktivitenin atomik boyutta kaynağına
bakmış ve izotop kavramının gelişmesine büyük
ölçekte katkıda bulunmuştur.
1918 yılında Fritz Haber, amonyakın
elementlerinden sentezlenmesi için geliştirdiği
metod sayesinde Nobel ödülü kazanmıştır.
Bu çok önemli bir keşifti ve günümüzde bile
kullanılmaktadır. Amonyak, sentezlenmesi kolay
olmayan ancak gübreler, ilaçlar, patlayıcılar ve
boyalar gibi birçok önemli bileşiğin üretiminde
kullanılan bir maddedir. Haber’in tekniğini
oluşturması ve sonraki yıllarda da bu tekniğin
ELMA AĞACI | SAYI: 15 | HAZİRAN 2014
Otto
Hahn
1944
geliştirilmesi ile amonyumun sentezi büyük
çapta yapılabiliyordu. Günümüzde bu yöntem
ile üretilen gübre dünyadaki insanların üçte biri
için besin sağlamaktadır!
Marie Curie’nin en büyük kızı Irène
Joliot-Curie ve kocası Frédéric Joliot, 1935
yılında suni radyoaktiviteyi keşfetmeleriyle
Nobel ödülü kazanmışlardır. Joliot-Curie,
atomların alfa parçacıkları ile bombardıman
edilerek radyoaktif hale getirilebileceklerini
bulmuştur. Bu, o dönem için yepyeni bir fikirdi.
Peter Debye, 1936 yılında dipol
kavramını oluşturmasıyla ödüllendirilmiştir.
Dipol momenti, polar maddelerde görülen
önemli bir etkileşimdir ve maddelerin yapısı
bazında önemli bir etkendir. Suyun en
önemli özelliklerinden biri polarlığıdır. Eğer
su dipol özelliği
taşımasaydı iyi bir
çözücü olmaz, oda
sıcaklığında
sıvı
halde bulunmazdı.
Kışın su kaynakları
bir buz tabakası
oluşturmaktansa
tamamen donar, su
canlıları için yaşam
göllerde mümkün
olmazdı!
Kimya ve fizik için
dönüm
noktası
olan bir gelişme
Peter Debye
fizyonun keşfiydi.
yılında bu buluşu için kimya Nobel ödülü
kazanmıştır; ancak, birlikte çalıştığı Lise
Meitner’in ödüle dahil edilmemesi şaşırtıcı
olmuştur. Fizyonun keşfinin büyük bir sonucu
nükleer enerjinin ve istenilen izotopların elde
edilmesi için yeni bir yöntemin gelişmesi
oldu, ancak nükleer silahların geliştirilmesi
gibi olumsuz bir sonucu da olduğu kuşkusuz.
1954 ve 1966 yıllarında ödül
kazanmış olan Linus Pauling ve Robert S.
Mulliken, moleküler bağlar üzerinde çok
mühim çalışmalar yapmışlardır. Pauling,
elektronegativite fikrini ilk ortaya atandır,
rezonans kavramının gelişmesinde büyük
katkılarda bulunmuş, proteinlerde α-helix
yapısı hakkında araştırmalar yapmıştır.
Mulliken de Pauling’in bazı fikirlerini
Linus Pauling
21
ELMA AĞACI | SAYI: 15 | HAZİRAN 2014
geliştirmiş ve genişletmiştir. Bu iki bilim insanı
günümüzde kimyasal bağlar hakkındaki
bilgilerimizin temel kaynaklarındandır.
Tarih, arkeoloji ve dünyamız hakkındaki
bilgilerimiz açısından büyük bir buluş ise
Willard Frank Libby’nin sayesinde 1960 yılında
ödüllendirildiği karbon-14 tarihleme yöntemidir.
Bu yöntemde, ilk olarak toprağın altından
çıkarılan bir organik veya jeolojik objenin içerdiği
karbon-14 izotopunun miktarı ölçülür. Sonra
da objenin oluşumunun başında atmosferden
içine alacağı karbon-14 miktarı bilindiğinden,
ve de karbon-14 izotopunun zaman içinde
bozunma hızı sabit olduğundan, objenin yaşı
hesaplanabilir. Karbon-14 tarihleme yöntemi en
iyi 50 000 yıldan genç ve organik maddelerde
çalışır, ancak karbon-14 yönteminden yola
çıkarak başka izotopları kullanan yöntemler
geliştirilmiş ve günümüzde kullanılmaktadır.
Tarihte hayatı boyunca iki kere kimya
alanında Nobel ödülü kazanmış tek bilim
insanı Frederick Sanger’dır. Sanger, 1958
yılında proteinlerin içerdikleri amino asitlerin
belirlenmesi ve sıralanması için geliştirdiği
orijinal yöntem için, 1980 yılında da nükleik
asitlerdeki nükleotidlerin sekanslanması için
geliştirilen bir yöntem için Walter Gilbert ile
birlikte ödül kazanmıştır. Sanger, ilk ödülü
için sekansladığı insulin proteini ile bir
proteinin yapısını tamamıyla sekanslayan ilk
kişidir.
Yakın zamanda gerçekleşmiş olan
büyük bir keşif Robert F. Curl Jr., Sir Harold
W. Kroto, ve Richard E. Smalley’in fullerenleri
bulması oldu. Bu bilim insanları çalışmaları
için 1996 yılında kimya dalında Nobel ödülü
kazandılar. Fullerenler, karbon elementinin
allotroplarından biridir. Farklı fullerenlerin
küresel veya tüp şeklinde olmalarıyla doğan
önemli özellikleri vardır; en önemli özellikleri
çok yüksek dayanıklılıkları, sertlikleri, iletken
olmaları ve nanoteknoloji kapsamındaki
büyük potansiyalleridir. İlk sentetik
nanomakinalar fullerenler ile yapılmıştır;
örneğin, iç içe geçmiş dönebilen
nanotüpler ile moleküler boyutta bir
motor yapılabilmiştir. Nanoteknoloji
fullerenlerin keşfinden beri altın çağını
yaşamakta, ve nanoteknolojinin birçok
alanda, tıptan kozmetiğe, büyük
gelişmeler sağlama potansiyeli var.
2011 yılında Dan Shechtman
kuasikristaller adı verilen
yapıların
22
ELMA AĞACI | SAYI: 15 | HAZİRAN 2014
nobel prize 1996_fullerenes
olduğunu kanıtlayarak kimya Nobel ödülüne
hak kazandı. Kuasikristallerin normal kristal
yapılardan farkı, yapılarının periyodik
olmaması, yani kesin olarak tekrarlanan
şekiller içermemesidir. Örneğin, bazı
kuasikristaller pentagon veya dekagonal
şekillerin tekrarlanması ile oluşmuştur ve
bu yapılar boşluk bırakmadan bir kristal
yapısı oluştursa da şekiller arasındaki
tekrarlanma mükemmel değildir ve çoğu
kez çok karmaşıktır. Halen çok yeni bir keşif
olan kuasikristaller gelecekte görülmemiş
özellikleri keşfedilerek hayatımızda büyük
fark yaratabilirler.
Gelecekte özellikle bilgisayar teknolojileri
ve dijital modelleme konularında büyük
gelişmeler bekleniyor. Bu yıl da Martin
Karplus, Michael Levitt ve Arieh Warshel’e
verilmiş olan ödül geliştirdikleri kimya
bilgisayar simulasyon programları içindi.
Karmaşık tepkimelerin veya birleşmiş
kuantum etkilerin en iyi gözlemleme
şansımız bilgisayar simulasyonları ile,
günümüzde dijital modellemeler klasik
deneyler kadar önem taşıyor. Nanoteknoloji,
ilaç tasarımı ve materyel mühendisliği gibi
hızla gelişen başka alanlanlarda birlikte
gelecekte kesinlikle birçok büyük ve
heyecan verici gelişmelerin olacağından
emin olabiliriz.
Quasicrystal
Kaynakça
“Carbon Nanotube.” Wikipedia. Wikimedia Foundation, 12 June 2013. Web. 10 Dec. 2013. <http://en.wikipedia.
org/wiki/Carbon_nanotube>.
“Haber Process.” Princeton University, n.d. Web. 08 Dec. 2013. <http://www.princeton.edu/~achaney/tmve/
wiki100k/docs/Haber_process.html>.
Kuban, Glen. “How Fossils Are Dated.” K-Paleo. Glen Kuban, n.d. Web. 10 Dec. 2013. <http://paleo.cc/kpaleo/
fossdate.htm>.
“Linus Pauling Biography.” Linus Pauling Institute at Oregon State University. Oregon State University, n.d. Web.
10 Dec. 2013. <http://lpi.oregonstate.edu/lpbio/lpbio2.html>.
“List of Nobel Laureates in Chemistry.” Wikipedia. Wikimedia Foundation, 12 Feb. 2013. Web. 10 Dec. 2013.
<http://en.wikipedia.org/wiki/List_of_Nobel_laureates_in_Chemistry>.
“Marie Curie.” Wikipedia. Wikimedia Foundation, 12 May 2013. Web. 08 Dec. 2013. <http://en.wikipedia.org/
wiki/Marie_Curie>.
Steinhardt, Paul J. “Quasicrystals.” Quasicrystals. Princeton University, n.d. Web. 10 Dec. 2013. <http://wwwphy.
princeton.edu/~steinh/quasicrystals.html>.
“The Nobel Prize in Chemistry: The Development of Modern Chemistry”. Nobelprize.org. Nobel Media AB 2013.
Web. 9 Dec 2013. <http://www.nobelprize.org/nobel_prizes/themes/chemistry/malmstrom/index.html>
“Water Molecule.” World of Molecules. World of Molecules, n.d. Web. 10 Dec. 2013. <http://www.worldofmolecules.
com/water/water1.htm>.
23
ELMA AĞACI | SAYI: 15 | HAZİRAN 2014
Fen Bilimleri
Telefonlarımızda
Alp Kaan Kutay 10-C
Günümüzde bilim öğrenmenin tek yolu, üniversitelerde hayatımızın en güzel yıllarını sınıflarda
ders dinleyerek geçirmekten ibaret değildir. Hepimizin sahip olduğu akıllı telefonlar sayesinde
bilim öğrenmek eskisine göre çok daha kolay bir hale geldi. Elimizdeki telefonların kendi uygulama mağazaları içinde yüzlerce hatta binlerce bilimle ilgili uygulama yazıldı. Bunların hepsi
parmağımızın sadece bir dokunuş uzağında. Ücretli veya ücretsiz olan bu uygulamalar bilimle
ilgilenen herkes için faydalı olabilir.
OzAtlas
Avustralya’nın
biyoçeşitliliği
hakkında
araştırmacıların kafasındaki düşünceyi
netleştirmek ve merak eden herkesin
merakını gidermek için yapılmış bu
uygulama
içerisinde,
Avusturalya’da
yaşayan bitki, hayvan ve mikroorganizmalar
hakkında kullanıcılar bilgi alabilir. Mesela
bir kuş türünün bir fotoğrafına bakarken
bilimsel adlarını ve nerelerde görüldüğünü
harita üzerinden görebilirler.
Bu uygulamada ökaryot bir hücrenin oksijenli
solunum, mitoz, mayoz, fotosentez ve
salgılama gibi aktivitelerin öğretilmesinin yanı
sıra animasyonlarda bulunduran uygulamada
her konunun sonunda da 5 tane sorudan
oluşan bir quiz vardır. İsteyen bir videodan
isteyen de yazılmış olan yerleri okuyarak
konuyu çalışabilir.
24
ELMA AĞACI | SAYI: 15 | HAZİRAN 2014
Mitosis
İsminden de anlaşılacağı üzere bu uygulama
ökaryot bir hücrede mitoz bölünmenin
nasıl gerçekleştiğini interaktif görüntülerle
anlatmaktadır. Mitozun hangi evresini
isterseniz onu sesli bir şekilde anlatıyor ve
anlattıktan sonra yazı olan kısmın üstündeki
hücre modelinden anlattığı olayı yapmanızı
istiyor. Sonra isterseniz mitoz bilginizi bir dizi
soruyla test edebilirsiniz.
Plant Histology
Bu uygulama bitki hücrelerinde gerçekleşen
mitoz ve mayoz bölünmeler hakkında hem
bilgi vermektedir hem de bölünme esnasında
bir hücrenin mikroskop altındaki görüntüsünü
verip onun hangi evrede olduğunu sorarak
daha önceden öğrenilenlerin pekişmesine
yardımcı olmaktadır.
Human 5. Anatomy
Bir insanın vücudundaki sinir, sindirim,
salgı, üreme sistemlerini ve ayrıca
kaslarla kemikleri öğrenmek için ideal
olan bu uygulama hem öğretiyor hem de
eğlendiriyor. Sonra ise öğrendiklerinizi test
etmek için de bir bölümü bulunmakta.
25
ELMA AĞACI | SAYI: 15 | HAZİRAN 2014
Science Glossary
Bilimle ilgisi olan herkes için yararlı olan bu uygulamada bilimle ilgili kelimelerin tanımlarıyla
beraber olmasının yanı sıra bilime geçmişte katkısı bulunmuş bilim insanlarının kısa biyografileri
de bulunmakta.
iElements-Periodic Table Of Elements
Adından da anlaşılacağı üzere bu uygulamada
periyodik tablodaki elementleri inceleyebilirsiniz.
Bir elementin üstüne tıklayıp “more info”
tuşuna basarsanız o element hakkında
aklınıza gelebilecek her bilgiye ulaşabilirsiniz.
Yoğunluğundan erime, kaynama noktalarına
kadar her bilgi her element için mevcuttur.
26
HudsonAlpha iCell
Bu
uygulamayı
açtığınızda
karşınıza
inceleyebileceğiniz 3 tür hücre çıkıyor:
Hayvan, bakteri ve bitki. Bu üç tür hücrenin
her biri için organellerin sizin seçeceğiniz
düzeyde açıklamaları bulunuyor. Hücreye
yakınlaştıp uzaklaştırabileceğiniz, organelleri
inceleyebileceğiniz interaktif bir hücre modeli de
var.
ELMA AĞACI | SAYI: 15 | HAZİRAN 2014
3D Brain
Bu uygulamada beyinin tüm bölümlerini inceleyebileceğiniz interaktif bir beyin modeli karşınıza
çıkıyor. Beyinin loblarının nerede olduklarını görüp onlar hakkında bilgi sahibi olabileceğiniz ve
kimlerin üstünde araştırma yapıp neler bulduklarını öğrenebileceğiniz bir kısım da var.
Video Biology
George Wolfe tarafından anlatılan birçok
biyoloji konusunun bulunduğu videoların
olduğu uygulamada 5 ila 20 dakika
arasındaki eğitici videolar var. İnternet
üzerinden izleyebileceğiniz bu videoların
altlarında o derste ne anlatıldığının bir
özeti de bulunmakta.
27
ELMA AĞACI | SAYI: 15 | HAZİRAN 2014
KRİSTALOGRAFİ
Hande Işıl Akçay 10-F
Kristalografi, kristalleşmiş maddeleri
ve bu maddelerin oluşumuna, yapısına,
geometrik, fiziksel ve kimyasal özelliklerine
ilişkin
yasaları
inceleyen
bilimdir.
Mineralojinin, katılar fiziğinin ve kimyasının
ve gereç biliminin de temelidir. Minerallerin
şekillerini inceler. X ışınları ile yapılan yapı
incelemelerinde, atom veya moleküllerin, üç
boyutlu olarak dizilimlerini inceler. Mineral
kristallerinde fizikokimyasal olarak, atom ve
moleküller belirli bir düzen içinde bulunurlar.
Kristal ortamlar homojen ve anizotroptur, yani
özellikleri kristalin bütün yüzeyinde aynıdır
ve doğrultuya bağlıdır. Şekilsiz yani amorf
kristallerde veya minerallerde, atom veya
moleküller rastgele bir dizilme gösterirler.
Mineraller oluşum esnasında katılaşırken
uygun şartlarda düzgün yüzeyli, düzenli
geometrik şekiller gösterirler.
Ulusal Kristalografi Derneği 2001
yılında Ankara’da kurulmuştur ve Avrupa
Kristalografi Derneği’nin (ECA) üyesidir.
Kristalografi alanında akademik ve endüstriyel
faaliyetlerde bulunan 150’nin üzerindeki
üyesiyle ülkemizi bu alanda yurtdışında da
temsil etmektedir.
28
Ulusal Kristalografi Derneği’nin temel amaçları,
gençlerin kristalografi alanındaki araştırma ve
eğitimlerinin desteklenmesi, çalışmalarında
x-ışını tekniklerine ihtiyaç duyan farklı
disiplinlerden
araştırmacılarla
işbirliğinin
kurulması, Türkiye’de Kristalografi biliminin
anlaşılması, gelişmesi ve yaygınlaşmasına
katkı yapmak, bu alanda bilimsel etkinliklerde
bulunmaktır. Kristalografi atomik ve moleküler
yapıyı inceler. Kristalograflar, bir malzeme
içerisindeki atomların nasıl düzenlendiğini
bularak bu malzemelerin atomik yapısı ile
özellikleri arasındaki ilişkiyi anlamaya çalışırlar.
Kristalografinin doğuşu kabul edilen,
x-ışınlarının keşfedilmesi nedeni ile verilen ilk
Nobel Ödülü’nün üzerinden 100 yıl geçmesi
bağlamında, Temmuz 2012 Birleşmiş Milletler
Genel Kurulu’nda 2014 yılı, Dünya Kristalografi
Yılı olarak kabul edilmiştir.
KAYNAKÇA:
http://www.ukd.org.tr/
http://tr.wikipedia.org/wiki/Kristalografi
ELMA AĞACI | SAYI: 15 | HAZİRAN 2014
IGEM
“INTERNATIONAL GENETICALLY
ENGINEERED MACHINE” YARIŞMASI
Sentetik biyoloji yeni fonksiyonel
biyolojik sistemler dizayn etmek ve bunları
canlı sistemlere entegre etmek amacıyla
ortaya çıkan biyolojinin alt dallarından biridir.
Sentetik biyoloji terimi ilk defa 1974 yılında
Waclaw Szybalski tarafından kullanılmıştır.
Bu alan mühendislik ile biyolojiyi birleştirir.
Enerji ve gıda üretimini sağlamayı, insan
sağlığının ve çevrenin korunmasını amaçlar.
iGEM (International Genetically Engineered
Machine) ise takımların sentetik biyoloji
üzerine çalışarak tasarladıkları projelerle
yarıştıkları bir organizasyondur. Bu üç
günlük organizasyon 2003 yılında MIT’de
(Massachusetts Institute of Technology)
başlatılmıştır. Buna göre her takıma yazın
başında projelerinde kullanabilmeleri için
standart bazı biyolojik parçalar (kitler)
gönderilmektedir. Böylece bütün yarışmacı
takımların
bu
standart
malzemeleri
Deniz Siso
12-A
kullandığından emin olunur ve bu sayede
bazı okulların imkanlarının kısıtlı olmasından
dolayı ortaya çıkan dezavantajları ve
haksızlıkları ortadan kaldırmış olarak, adil ve
çekişmeli bir yarışma ortamı hazırlanmaktır.
Okullarında bu kitleri kullanarak çalışan
takımlar yeni biyolojik sistemler kurarlar ve
canlı sistemlerde çalışmalarını sağlarlar.
Bu anlamda iGEM’in proje dizayn etme ve
yarıştırma formatı motive edici ve etkili bir
öğretme metodu olmuştur. iGEM, şu anda
dünya çapındaki en geniş kapsamlı sentetik
biyoloji organizasyonudur. 2011 yılına kadar
yalnızca üniversiteleri kapsar halde olan
iGEM, 2011 yılından itibaren liseli öğrencilerin
de katılımına açılmıştır.
2004 iGEM yarışması beş Amerikan
üniversitesinin -Boston University, Caltech,
MIT, Princeton, the University of Texaskatılımıyla yapılmıştır. Ardından yarışma 2005
yılından itibaren her yaz organize edilmeye
başlanmıştır.
Kapsamını
ise
100’den
29
ELMA AĞACI | SAYI: 15 | HAZİRAN 2014
fazla üniversite ve 26 farklı ülkeye kadar
genişletmiştir.
Geçen senelerde yapılmış projelerden
biri “arsenic biodetector”dü. Bu projenin amacı
arsenik konsantrasyonuna göre pH değişikliği
yaratan ve böylece arsenik konsantrasyonunu
belirleyen bir biyosensör yapmaktı. Takımın
amacı gelişmemiş ülkelerde sulardaki arsenik
miktarını ölçmeye yardımcı olmaktı ve yapılan
aracın ekonomik, kolay taşınabilir ve kolay
kullanılabilir olmasıydı. Başka bir önemli projesi
olan takım ise Heidelberg’di. Bu takım hem
bir proje yapmıştı hem de kendilerini toplumu
sentetik biyoloji hakkında bilgilendirmeye
adamışlardı. Bir başka örnek ise “E Chromi”
projesiydi. Cambridge takımının bu projesi
ise yine bir biyosensördü. Bu takım farklı
pigmentler üreten bir bakteri dizayn ederek
farklı renkler elde etmeyi başarmışlardı.
iGEM’in birçok etkileyici yönü vardır.
İlk olarak, iGEM’e katılarak biyolojik sistemler
tasarlamak için takım halinde çalışan lise ve
üniversitelerdeki öğrenciler biyoteknolojiye
ilgi duymaya başlamışlardır. Ayrıca gençler,
yeni ve yaratıcı fikirler üretebilen genetik
mühendisler olabileceklerini göstermişlerdir. Bu
30
yaratıcı fikirlerle oluşturdukları bazı başarılı
çalışmaların örnekleri muz gibi kokan, çevreyi
kirleten maddeleri algılayan ve gökkuşağı
renklerinde pigmentler üreten “Escherichia coli”
bakterisidir. Bunun dışında, iGEM’in standart
biyolojik kısımlar üzerinde çalışmalar yapılarak
yürütülmesi bu organizasyonu daha etkili
kılmıştır. Buna göre yarışmanın başında iGEM
öğrencilerinin ellerine mevcut olan en iyi kitler
ulaşır ve bu öğrenciler kendi istedikleri parçalarla
kitleri birleştirerek yeni parçalar oluştururlar.
Gelecekteki öğrenciler de önceki öğrenciler
tarafından oluşturulmuş parçaların üzerinde
kendi projelerini geliştirebilirler. Bu sayede
şu anda iGEM öğrencilerinin kullanabileceği
binlerce yeni parça mevcuttur.
Ödüller, en başarılı olarak görülen ve özel
olarak seçilen belli takımlara verilse de belirli
şartları karşılayan herhangi bir iGEM takımı altın
madalya kazanabilmektedir. Ayrıca takımlar
yarışmadan önce madalya almak için gerekli
olan koşullar hakkında bilgilendirilir; böylece her
takım değerlendirmenin neye göre olacağını bilir.
Bunun dışında, başka bir iGEM takımına yardım
eden veya mevcut kit parçalarını geliştiren iGEM
takımları da ödüllendirilmektedir. Her bölümde
ELMA AĞACI | SAYI: 15 | HAZİRAN 2014
(yemek, enerji, çevre gibi) en iyi projeler
seçilmekte ve bu projelere ödül verilmektedir.
En değerli görülen ödül ise “BioBrick” ödülünü
kazanan takıma verilen “Grand Prize” ödülüdür.
Kazanan takım bu ödülü bir yıllığına taşır
ve ardından sonraki yıl aynı ödülü kazanan
takıma aktarır.
iGEM bir çok yönden başarılı olmuş
olsa da bazı zorluklarla karşılaşmaktadır.
Öncelikle, kendi kaynaklarını bulup iGEM’in
katılım ücreti dahil projelerini yaparkenki
tüm masrafları karşılamak takımların kendi
sorumluluklarıdır. Burada sorun iGEM’in
uluslararası doğasından kaynaklanmaktadır.
Her ülkenin masrafları karşılama biçimi
değişmektedir. Ayrıca birçok öğrenci yarışmayı
çok ciddiye almaktadır. Bu nedenle takımları
finalist listesine giremediğinde öğrenciler büyük
hayal kırıklıkları yaşamaktadır. Bunun dışında
iGEM’e çok zaman harcanması gerektiği için
takımlar birlikte çok fazla zaman geçirmektedir
ve bu da takım içinde huzursuzlukların
çıkmasına ve takım üyelerinin ilişkilerini
olumsuz etkilenmesine sebep olmaktadır.
ODTÜ’nün de iGEM takımı vardır.
2007’den beri ülkemizi iGEM’de temsil eden
bu takım, 2012 yılında insanlar ve birçok canlı
için zararlı olan CO gazını bitkilerin fotosentez
yaparken kullandığı karbondisoksit (CO2)
gazına çeviren bir canlının genini başka bir
canlıya aktarmayı başarmışlardır. Bu şekilde
karbonmonoksiti
karbondioksite
çeviren
bir sistem yapmışlardır. Bu proje ile iGEM
Amsterdam ayağında Bronz madalyaya layık
görülmüşlerdir. ODTÜ iGEM 2013 Takımı ise
bitkilerin polenleşmesinde büyük bir role sahip
olan arıların böcek ilaçlarındaki kimyasallar
ve besleyici olmayan gıdalarla beslenmeleri
nedeniyle ölmelerini engellemeye ve bu
sorunu çözmeye odaklı “Bee Subtilis” diye
adlandırdıkları bir proje yapmışlardır. Bu
projede arıların midesinde arılarla beraber
yaşayan bakterileri
kullanmışlardır. Bu
bakteriler üzerinde dizayn ettikleri biyolojik
sistem ile arıların kimyasallara karşı dirençli
hale gelmelerini sağlamayı amaçlamışlardır.
Başka bir sistem olarak da iGEM ODTÜ takımı
arıların midesinde arılar için gerekli ve doğal
olan fakat maaliyeti fazla olduğu için yemlerine
katılmayan bir besini üreten biyolojik bir sistem
geliştirmişlerdir. Ayrıca bu bakterilerin arı
dışında yaşamamalarını sağlayacak bir sistem
kurmuşlardır. Bu proje ile “METU-Turkey” Takımı,
11-13 Ekim 2013 tarihleri arasında Fransa’nın
Lyon kentinde gerçekleştirilen iGEM Avrupa
Şampiyonası’nda altın madalya kazanmıştır.
2007 yılından bu yana Orta Doğu Teknik
Üniversitesi öğrencileri, iGEM yarışmasında
toplamda 4 bronz, 3 gümüş ve 1 altın madalya
kazanmıştır.
Okulumuzun da bu sene kurulmuş olan
bir iGEM kulübü ve bu kulüpten oluşan bir iGEM
takımı bulunmaktadır. Bu sene ODTÜ Geliştirme
Vakfı Lisesi’ni ilk defa iGEM yarışmasında
temsil edecek olan bu takım “METU-Turkey”
takımından teknik ve teorik destek almaktadır.
iGEM, biyoteknolojiyi destekleyen ve aynı
zamanda sentetik biyoloji konusunda öncülük
eden uluslararası bir organizasyon olmayı
başarmıştır. Sentetik biyolojiye büyük katkılar
sağlamış ve sağlamaktadır. Bu anlamda çok
önemli, prestijli ve başarılı bir organizasyondur.
Kaynakça:
Christina D Smolke, Nature Biotechnology,
“Building outside of the box: iGEM and the
BioBricks Foundation”, 1099-1100-1101-1102,
Volume 27, Number 12, December 2009
http://2012.igem.org/Team:Fatih-Medical/
Survey_TR
http://www.metu.edu.tr/tr/duyuru/odtu-igemtakimi-igem-avrupa-sampiyonasinda-altinmadalya
http://metuigem.com/
http://igem.org/Main_Page
http://2013.igem.org/Main_Page
http://en.wikipedia.org/wiki/International_
Genetically_Engineered_Machine
31
ELMA AĞACI | SAYI: 15 | HAZİRAN 2014
Rubik Küpü
Yüzyılın Bulmacasının Matematiği
Umut Berk Bilgiç 11-C
Hepimizin tanıdığı bu oyuncak, 1974 yılında
Hollandalı heykeltıraş, tasarımcı ve mimar
Prof. Ernő Rubik tarafından icat edildi. İlk
başta “Magic Cube” adı altında piyasaya
çıkan bu oyuncak, insanlık tarihinin en çok
satan, en çok tüketici ve inovasyon ödülüne
sahip bulmacasıdır. Günümüz verilerine göre
450 milyondan fazla satılan bu oyuncağı
bilmeyen yoktur diyebiliriz.
Crazy Copter Cube
Günümüzde en çok tanınan modeli üç
katmanlı ya da genel adıyla “standart” küptür.
Fakat çok farklı modeller de vardır. Küpler 3
boyutlu eksenlerdeki parça sayılarına göre
ayrılırlar. Örneğin standart küp “3x3x3”lük bir
küptür. 2x2x2, 4x4x4, 11x11x11 hatta 2x2x4
gibi boy ve şekillerde de küpler vardır.
32
ELMA AĞACI | SAYI: 15 | HAZİRAN 2014
Oyuncak olmasının yanı sıra, insanlar bu
işi yarışma konusu da yapmışlardır. İlk
defa Budapeşte’de düzenlenen yarışmanın
birincisi, Jury Froeschl, 3x3x3’lük bir küpü
yaklaşık 39 saniyede çözerek zamanının
dünya rekorunu kırmış oldu. Günümüzde tek
çözüm rekoru 5.55 saniye ile Mats Valk’a aittir.
Başka bir rekor ise lakabı “Master” olan Feliks
Zemdegs’e aittir. Zemdegs, 3x3x3’lük küpü
ortalama 6.24 saniyede çözerek 5 çözüm
ortalaması rekorunu kırmıştır.
Rubik Küpünün başka bir can alıcı noktası
ise arkasında yatan matematiktir. Bir 3x3x3
küpün alabileceği farklı kombinasyonları
hesaplayabiliriz. Zor görünüyor olsa da,
aslında oldukça basit. İlk başta hangi parçaların
hareket edebilir olduğunu düşünmeliyiz. Bir
standart küpte 20 oynayabilen parça vardır.
Bunların 8’i köşe, 12’si kenar parçalarıdır.
Her 8 köşe 8! şekilde yer değiştirebilir, ve her
yer değiştirme için köşenin 3 olası rotasyonu
vardır. Bu da 83 farklı kombinasyon daha
demektir.
Kenar parçaları ise iki yüzden oluşur. Her kenar
parçası 12! şekilde yer değiştirebilir ve her
yer değiştirme için kenarın iki farklı rotasyonu
mevcuttur. Bu da 122 farklı kombinasyonu
daha eklememiz gerektiği anlamına gelir.
Fakat çözülebilir bir Rubik küpünde köşe
rotasyonlarının sadece üçte biri, kenar
rotasyonlarının da iki de biri doğrudur ve bu
kenarların köşelerle doğru şekilde eşleşmesi
gerektiğini düşünürsek, köşe ve kenar arası
bütün eşleşmelerinin sadece yarısı doğrudur
diyebiliriz.
Başka ilginç bir bilgi ise, bir MIT araştırmasına
dayanmaktadır. Bu 4,3 x 1019 olasılıktan
çözmesi en çok hareket gerektiren yani teorik
olarak çözülmesi en zor durumun çözülmesi
20 hareket gerektiriyor, bu durumu çözen
hareket dizisine ise “God’s Algorithm” ya da
“Tanrı’nın Algoritması” adı verilmiştir.
Eğer 7x7x7’lik bir küpü ele alırsak ve her
bir farklı yüzünü bir atom ile simgeleseydik,
bütün çözümleri barındırmak için ne bir, ne
on, ne de yüz.. Tam tamına 1080 evrene
ihtiyacımız olurdu! Çünkü 7x7x7’lik bir küpte
tam tamına 19 x 10160 tane olası kombinasyon
mevcuttur.
Prof. Rubik, bu küpü üniversite öğrencilerine
3 boyutu açıklamak için yaratmıştı, fakat
evrenler dolusu kombinasyonları insanların
avuçlarına taşıyacağını kim bilebilirdi?
Formüle edersek 3x3x3’lük bir Rubik küpünün
parçalanmadan alabileceği bütün olası farklı
durumların sayısı:
33
ELMA AĞACI | SAYI: 15 | HAZİRAN 2014
Temel Bilimler Uygulamalı Kış Okulu
Öykü Çağla Arda
Kış okulu denilince öğrencilerin aklında
yoğunlaştırılmış bir program görüntüsü
oluşuyor. Dolayısıyla tatilinin bir haftasını
böyle bir programa ayıracak olma
düşüncesi öğrenciyi sürecin asıl getirilerini
ve içeriğini doğru olarak kavramaktan
uzaklaştırıyor,
eğlenceli
kısımlarını
kaçırmasına neden oluyor. Fakat kış
okulu, ismi ilk duyulduğunda akılda
oluşan o kalıplaşmış yoğun ve belki de
bunaltıcı bir sisteme dayalı olan eğitimden
oldukça uzakta bir deneyim yaşamanızı
sağlıyor. Getireceği faydalarını anlamak,
içerisinde yer almadan pek de mümkün
olmayacağı gibi, edindiğim bir haftalık
tecrübeye dayanarak sizlere kesinlikle
bilime ilgi duyan öğrencilerin yer almak
isteyeceği türden bir program olduğunu
söyleyebilirim.
Bu programda üniversitede öğrenimine
devam eden öğrenciler ve bu öğrencilere
34
10-D
ders anlatan üniversite hocalarıyla birebir iletişim
kurma fırsatı yakalıyorsunuz. İlk dersimizde
yapılan tanıtım sunumu sırasında en çok
dikkatimi çeken şey, bütün öğretim görevlilerinin
herkes tarafından ünü ve başarısı bilinen
yerlerde eğitimlerini tamamlayıp master ve
doktora yapmış olmalarıydı. Kendilerinden ders
dinleyebilmek, sunum sırasında ve sonrasında
aklımıza takılanları sorma şansı elde etmek ve
laboratuvarlarda bizlere eşlik etmeleri oldukça
yararlıydı.
Laboratuvarlarda yapılan deneylerde ise derslere
kıyasla daha aktif olarak yer aldık. Çünkü işlemin
hazırlanış ve yapılış sürecini bizzat kendimiz
yürüttük. Bizlere verilen yönergelerden ve görevli
kişilerin anlatımlarından yola çıkarak öncelikle
malzemelerimizi temin ettik, daha sonra gerekli
sıvıları tüplere veya beherlere yerleştirdik,
ardından da istenilen reaksiyonun gerçekleşmesi
için gerekli adımları uyguladık. Bu deneyler
sırasında herkesin en çok zevk aldığı kısım renk
ELMA AĞACI | SAYI: 15 | HAZİRAN 2014
değişimleri ve gösteri deneyleri olmuştur diye
tahmin ediyorum. Okulda öğrendiklerimizden
yola çıkarak deney basamaklarıyla ilgili yorum
yapabildiğimiz yerler geldiğinde de herkesin
yüzünde oluşan gülümsemeyi atlamamak lazım
tabii.
Laboratuvar saatleri ve seminerler sırasında
sabun yapımından DNA yürütmeye, ışık
spektroskopisinden yeşil kimyaya, organik
kimyadan
kuantum
kimyasına
kadar
üniversitede öğretilen birçok dersi ve bu
derslerle ilgili yapılan birçok uygulamayı tanıma
şansı bulduk. Tüm bunların yanı sıra şehir
dışından gelen arkadaşlarımızla da bu deneyimi
paylaşabilmek, içinde bulunduğumuz ortamı
Senfoni orkestrasını dinleme, ODTÜ müzesini
gezme, oyun oynama gibi imkanlar bulduk. Ve
bu sürecin sonunda edindiğimiz güzel anılar
adına düzenlediğimiz yemekte gördük ki, şehir
dışından gelen arkadaşlarımız ve bizler, yaşça
büyük olan üniversite öğrencilerinden hem bir
şeyler öğrenmiş hem de onlarla kaliteli vakit
geçirebilmiştik.
Kısacası bizlerin fikirlerine göre, tatilinizin bir
haftasını bu programa ayırmış olmak sizin için
bir kayıp olmayacak. Hem sosyalleşme için
hem de bilim için çeşitli konularda kendinizi
geliştirebileceğiniz
ve
arkanıza
dönüp
baktığınızda “iyi ki katılmışım” diyebileceğiniz
bir fırsatla tanışacaksınız. Bizleri bu fırsatla
tanıştıran Biyoloji öğretmenimiz Tuğba İnanç
Gök’e, ODTÜ Kimya Topluluğuna ve İGEM
öğrencilerine çok teşekkür ederiz. Umarım
bir gün siz de kış okulu ailesinin bir parçası
olup edindiğimiz güzel deneyimlere ortaklık
edersiniz...
daha eğlenceli ve ilgi çekici kıldı. Öğrenmeye
meraklı fakat konu hakkında bir o kadar bilgisiz
sayılan bizler, birbirimizden güven alarak
yaptığımız her şeyi sorguladık ve kavramaya
çalıştık. Bu sayede bizlere öğretilenler daha da
kalıcı oldu.
Program bitimindeki faaliyetlerin ise sosyal
bir ortamın oluşmasında büyük rolü vardı.
35
ELMA AĞACI | SAYI: 15 | HAZİRAN 2014
HİBRİT ARABALAR
İlter Sezan 9-E
Günümüzde yakıt fiyatları gün geçtikçe artıyor. Dizel olsun, benzinli olsun, otomobil almak
isteyenler araçların yakıt özelliklerine dikkat ediyorlar. Artık yakıt tasarrufu için küçük araçlar
tercih edilmeye başlandı bile. Ayrıca otomobil teknolojisi de günden güne gelişiyor. Daha
fazla yakıt tüketen araçlar sera gazları üreterek çevreye zarar veriyor. Şirketler, daha az yakıt
tüketen ve çevre dostu olan motorlar üretmek amacıyla, hibrit denilen bir teknoloji geliştirmeye
başladılar. Türkçede melez anlamına gelen hibrit (hybrid), elektrik ve benzin birleşiminden
oluşan motorlara sahip araçlar için kullanılan bir kelimedir.
36
ELMA AĞACI | SAYI: 15 | HAZİRAN 2014
Birinci nesil hibrit arabalarda bulunan elektrik motoru, benzinli motorun devri düştüğünde
devreye giriyordu. Bundan dolayı yakıttan tasarruf ediliyordu. Bu sistem sayesinde, özellikle
sıkışık trafikte tüketilen yakıt ve üretilen sera gazı miktarı sıfırlanıyordu. Yeni hibrit sistemlerinde
ise, elektrik motoru, benzinli motor daha yüksek devir yaparken bile devreye girebiliyor.
Dolayısıyla %30 civarında enerji tasarrufu sağlanıyor. Günümüzde, benzinli hibrit arabaları
piyasada görmemiz ise mümkün. Hibrit arabalar, elektrikli arabalara geçişi kolaylaştıracak bir
sistem gibi görünüyor.
Honda’nın Civic ve Insight modelleri, Toyota’nın Prius modeli, RX 400h, Audi’nin A6L
e-tron modeli, Hyundai’nin Sonata Hybrid modeli bu tür araçlara örneklerdendir. Şirketler
bu konuda da rekabete gireceğinden yeni modellerin gelmesi beklenmektedir.
37
ELMA AĞACI | SAYI: 15 | HAZİRAN 2014
Hibrit arabaların çalışma ilkesi şu şekildedir:
Otomobilin benzinli motoru, araba kalkarken
yani yeni çalışmaya başlarken ve yüksek
hızda giderken kullanılıyor. Yani 0-12 km/h
ve 80 km/h ve üstü hızlarda benzinli motor
devrede oluyor. Elektrik motoru ise bu
12 km/h ve 80 km/h hızlarındaki aralıkta
kullanılıyor.
Hibrit arabaların birçok avantajı vardır.
Bunlardan birkaçı:
• Hibrit arabalar düşük kullanım maaliyeti
ve yüksek performansı birleştirir.
• Hibrit araçlarda benzinli motor, kalkma
zamanında ve yüksek hızlarda elektrik
motoruna destek olur.
• Aynı boyutlarıyla karşılaştırıldıklarında,
hibrit araçların kullanım maliyeti daha
düşüktür.
• Elektrikli motorlar kalkışlar için ek güç
sağlar.
• Hibrit araçlar tükettiği yakıt ve saldığı CO2
miktarından dolayı çevre dostudur.
Kaynakça
http://tr.wikipedia.org/wiki/Hibrit_(otomobil)
http://en.wikipedia.org/wiki/Hybrid_vehicle
http://hybrid.nedir.com/
http://www.bilgiustam.com/hybrid-hibritmotor-nedir/
http://www.teknoseyir.com/31887/hibridotomobil-nedir-nasil-calisir-avantajlarinedir/
38
10.İSTANBUL
BULUŞ
ŞENLİĞİ
Bahadır Sezen
Mert Akol
Efe Ovacık
Her sene olduğu gibi bu sene de
yarışmaya katılmaya karar verdik.Ben, Mert ve
Levent. Bu seneki yarışmanın kuralları şöyleydi:
Bir golf topunu bir piramidin tepesindeki deliğe
5 m uzaklıktan en kısa sürede gönderecek bir
cihaz yapmaktı.
Beraber düşünüp yaptığımız ilk tasarım
bir ay sürdü. İlk tasarımımızın atış denemelerinin
olduğu dönemde, grupça aldığımız karar ile
Levent gruptan ayrıldı ve Efe aramıza katıldı.
Efe geldikten kısa bir süre sonra tasarladığımız
ilk cihazın atış denelerinden aldığımız yetersiz
sonuçlar nedeniyle, tasarımımızı geliştirerek
daha iyi bir cihaz yaptık. İlk cihazın değişmesinin
nedeni, atış hızı ve kurallara uygunluk açısından
yeterli olmamasıydı. Bu cihazda 4 parça ahşap
rayın arasında hareket eden PVC borunun
ucuna top yerleştirdikten sonra ahşap ile PVC
arasında gerilen lastiğin PVC boruyu ittirerek
topun piramide doğru yuvarlanmasını sağladık.
Yetersiz olduğunu düşündüğümüz şey ise PVC
borunun topun yuvarlandığı düzeyden yüksek
olması nedeniyle, topun yuvarlanmak yerine
sekerek gidiyor olmasıydı. Süre ve yön açısından
bizi yavaşlatacağını düşündüğümüzden dolayı
ikinci tasarımımızı yaptık. Bu tasarımda, ahşap
platformun üzerindeki iki ahşap ray arasında
hareket eden tahta çubuk kullandık. Bu sayede
topun başlangıcından itibaren yerde kalmasını
sağladık ve kurallara uygun olarak daha hızlı ve
isabetli atışlar yaptık. Atışlar sırasında aletin kendi
ivmesi nedeniyle olduğu yerden ileri kaymasını
engellemek amacıyla platformun altına kaydırmaz
kauçuklar koyduk ve cihazın üzerine ilave ağırlıklar
yerleştirdik. Ancak bunlar cihazın kaymasını
engellemedi. Daha sonra ikinci tasarımı daha
kaliteli ve pürüzsüz malzemeler ile tekrar yaptık.
Böylece tasarımımız son halini almış oldu. Atışlar
ile ilgili gerekli ayarlamaları yaptıktan sonra bu
tasarımla İstanbul’a gitmeye hazırdık.
Hepimiz çok heyecanlıydık ama aramızda
en heyecanlı olan Burhan Hoca’ydı. Yarışma tarihi
geldi. Gece 12 de yola çıktık. Sabah İstanbul’da
yarışmanın yapıldığı Bilgi Üniversitesine ulaştık.
Yarışmadan önce yarış alanında diğer takımların
yaptığı cihazları görünce çok şaşırdık. Çünkü
yarışmanın kurallarının aksine bu cihazlar topu bizim
gibi yerden atmak yerine havadan fırlatıyorlardı.
Buna rağmen hakemler olması gereken kuralları
uygulamadılar ve havadan atışa izin verdiler.
Bu durum bizim için çok büyük bir dezavantajdı.
Çok üzüldük ve hayal kırıklığına uğradık. Ancak
elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışacaktık.
Yarışmaya başladıktan sonra yapılan atışlar
sırasında alınan dereceler bizi motive etti, çünkü
havadan atmak gibi büyük bir avantaja sahip
olmalarına rağmen, bizim denemelerimizde
kaydettiğimiz sürelere yakın sonuçlar ortaya
çıkıyordu. Ayrıca hakemlerin süreyi bilimsel bir
temele dayanmadan sadece kendi ellerindeki
kronometrelerle ölçmeleri tam anlamıyla adil bir
yarışma olmasını engelliyordu.
Sıra bize geldiğinde çok heyecanlıydık.
Yine de en heyecanlımız Burhan Hoca’ydı.
Hakemler ODTÜ Kolejinin atış yapacağını
söylediğinde salonda bir sessizlik oluştu. Seyirciler
ve diğer takımlar atışımızı dikkatle izliyordu.
Buradan bu yarışmada ODTÜ Kolejinin saygın bir
rol kazandığını fark ettik. Burhan Hoca daha da
heyecanlandı. Atış yaptıktan sonra ikinci sıraya
yerleştik. Bu sene de ikinci olmamıza rağmen bu
bizi sevindirdi çünkü bizi geçen takım kural dışı
ve havadan atış yapmıştı. İkincilik kupamızı aldık.
Kural dışı atış yapan bir takımın itirazları, sonucu
değiştirmedi. Kendi emeğimizin ürünü bir cihazla
yarışarak ikinci olmak bizi çok gururlandırdı. Daha
sonra yola çıktık ve Ankara’ya döndük.

Benzer belgeler

2015 Eğitim ve Öğretim Yılı

2015 Eğitim ve Öğretim Yılı önlenmesi için dergimizi sadece elektronik ortamda yayınlamaya karar verdik. İçinizdeki bilim aşkının ortaya çıkması dileğiyle, iyi okumalar.

Detaylı