Gönülden Gönüle - Mustafa ÖSELMİŞ

Transkript

Gönülden Gönüle - Mustafa ÖSELMİŞ
GÖNÜLDEN
GÖNÜLE
Mustafa ÖSELMİŞ
Gönülden Gönüle
ÖNSÖZ
Allah’a hamd, Rasûlüne Salavat, Aline, Ashabına ve bütün müslümanlara selam olsun.
Yıl 1992. 27 yıl hizmetimden sonra Denizli Lisesinden emekli oldum.
Emeklilikte daha rahat daha güzel hizmet olur diye emekliliğimi istedim.
20 yıllık idarecilikten sonra, önce yurt müdürlüğü sonra iki radyo müdürlüğü yaparken ‘’Bir
konu’’ adı ile radyo sohbetlerine ve dergilerde, gazetelerde yazılar yazmaya, bu arada konferanslara
devam ettim.
Bugüne kadar 50 kitap yazdım. Hiç işin maddi yönünü düşünmedim. Çünkü ilmin ve dinin
ticareti olmaz. Benim arzum faydalı olmak ve Cenab-ı Allah’ın rızasını kazanarak rahmetle
anılmaktır.
Konuşmalarımla ve yazdıklarımla bir’atlerle, hurafelerle, itikad bozuklukları ile hep
mücadele ettim. Yılmadım, doğruları söyledim. Bir çok hayırlı hizmete vesile olmak için çalıştım.
Tehditler aldım. Emniyette, savcılıkta ve mahkemede ifadelerim alındı.
Yapılanların yansıması ve aldığım dualar, gösterilen ilgi, benim gece gündüz çalışmama
neden oldu. Kendi kendime ‘‘Mezarda yatacak vakit çok’’ dedim. Hastalıklar, ameliyatlar
çalışmama engel olmadı. Bu kitabı büyüteçle hazırladım.
Sevgili peygamberimizin: ‘‘Allah yolunda ayağı tozlananlara cehennem ateşi dokunmaz’’
müjdesi beni boş durdurmadı.
‘‘İnsanların hayırlısı, insanlara en çok faydalı olandır.’’ Hadisi, faydalı olma arzumu
kamçıladı.
Bunları övünmek ve gururlanmak için söylemiyorum. Her şeyin doğrusunu Rabbim bilir.
Benim hayat prensiplerimden biri ‘‘Allah biliyor, Allah görüyor, Allah soracak’’ olmuştur.
Hayatta hiç şahsi menfaat düşüncem ve arzum olmadı. Bütün arzum Allah rızası olmuştur.
Bugüne kadar yaptığım hizmetlerde bana maddi manevi destek olanlardan Allah razı olsun.
Dinleyicilerimiz, yaptığım sohbetlerin kalıcı olmasını ve başkalarının da faydalanmasını
istediler. Sohbetlerin bir kısmını sizlere ‘‘Gönül Sohbetleri:1’’ adı ile sunma fırsatını bana veren
Cenab-ı Allah’a hamd olsun.
Bu kitabı okuyan ve okutanlardan Allah razı olsun.
Rabbim Allah. Dinim İslam. Peygamberim Muhammed (as) diyenlere selam olsun.
Allah’ın selamı, rahmeti, ihsanı, ikramı dinleyicilerimin ve okuyucularımın üzerine olsun.
Gayret bizden, hidayet Cenab-ı Allah’tan.
Mustafa ÖSELMİŞ
2
Gönülden Gönüle
İÇİNDEKİLER
- Önsöz
1- Besmelenin Sırrı
2- Cenab-ı Allah c.c.
3- Sevgililer sevgilisi Muhammed (a.s.)
4- Tıbb-ı Nebevi
5- Çağın Hastalığı Stres
6- Kur’an-ı Kerim
7- Dinin Direği Namaz
8- Nafile Namazlar
9- Rabbe Yalvarış Dua
10- İbadetin büyüğü Zikir
11- Her Günaha Tevbe
12- Nimete Şükür
13- Belaya Sabır
14- İslam Yayılıyor
15- Küfre Götüren Haller
16- Şirk olan Davranışlar
17- Lânet lânetliler
18- Gayr-i Müslimlerle ilişkiler
19- Kalpleri Karartan Günah
20- Kötülüklerin anası Alkol
21- Yuva yıkan Kumar
22- Büyük Günahlardan Faiz
23- Allah’ın Affetmediği Zulüm
24- Ayıp örten Tesettür
25- İnsanı Alçaltan Zina
26- Helal Haram
27- Hak Sahipleri - Haklar
28- Öldüren Alışkanlık Sigara
29- Milletin Sigortası Aile
30- Boşanmalar
31- Dil denen Şey
32- Yalan - Yemin
33- Gıybet ve iftira
34- Hased Hastalığı
35- Çocuklar ve Gençlik
36- İyiliği Emretmek
37- Tebliğ görevimiz
38- Tepki toplumu olmak
39- Yardımlaşmak
40- İnsanı yaşatmak
41- Hoş görülü olmak
42- Engelliler
43- İmanda Birlik Vatanda Dirlik
3
Gönülden Gönüle
44454647484950-
Şeytanın Hile ve Tuzakları
Köpek Dostlarımız
İnsan ve Hayat
Yolculuk Nereye
Ölüm Olayı
Ölüm Ötesi
İntihar ve Sebepleri
- Yayınlanan Eserleri
4
Gönülden Gönüle
BESMELENİN
SIRRI
Eûzubillâhimineşşeytanirracim.
Bismillâhîrrahmânirrahim.
- ‘‘Lanetlenmiş, kovulmuş şeytanın şerrinden âlemlerin Rabbine sığınırım.’’
- ‘‘Rahman ve rahim olan Allah’ın adı ile başlarım.’’
Müslüman, her işinin başında, böyle der şeytanın ve evanelerinin şerrinden Allah’a sığınır. Allah’ın
koruması altına girer.
Besmele her hayrın anahtarıdır. Besmele çeken kendine hayır ve bereket kapılarını açmış olur. yer
içerken çekilen besmele, bereket kapılarını açar.
Güne besmele ile başlanırsa, o gün hayır getirir, korunma sağlar. Besmelesiz işin hayrı yoktur.
Besmelesiz hayat, Fatihasız mezara götürür.
Kur’an’da besmele:
Besmele, 19 harftir, sırlarla doludur.
Kur’an’da Tevbe sûresi hariç her sûrenin başında besmele vardır. (Enfal sûresinin devamı kabul
edildiği için besmele konmamıştır.)
Neml sûresinin 30. ayetinde besmele vardır. (Şafiler süresinin başındaki besmeleyi ayet kabul eder.)
Namazda peygamberimiz besmeleyi gizli okumuştur.
Neml sûresinin 98. ayetinde: ‘‘Kur’an okuduğun zaman o kovulmuş şeytandan Allah’a sığın’’
buyrulur.
Bir hadiste de: ‘‘Besmele Kur’an ayetlerindendir’’ buyrulur. (Ramuz el-Ehadis:57/15)
Besmeleyi terk eden, sıkıntıya düşer. Allah’ın korumasından uzak olur. Şeytan ona musallat olur.
Kur’an’da: ‘‘Allah’ı zikretmekten gafil olana, şeytanı musallat ederiz.’’ (Zuhruf:36) buyrulmuştur.
Her işin başın besmele:
İlk ayet ‘‘Allah’ın adı ile oku’’ olunca demek ki, ilk önce Allah anılacaktır.
Bir hadiste: ‘‘Besmele ile başlamayan her iş eksiktir.’’ (Hadis Ans:8/362)
Açıkça çekilmesinde sakınca olmayan her işte, her yerde besmele çekilmelidir.
5
Gönülden Gönüle
Her işinde besmele çekeni, Allah yalnız bırakmaz. Onun için besmeleyi duvalar da çerçevelerinden
çıkarıp dilimize alıştırmalı ve kalplere, gönüllere indirmeliyiz. Böyle yapmazsak asılı olduğu yerde durur
durur.
Bir hadiste: ‘‘Abdestli olmayanın namazı yoktur. Allah’ın adını anmadan abdest alanın abdesti,
abdest değildir.’’ (Hadis Ans:10/3648)
- ‘‘Kim abdest alırken Allah’ı zikrederse, bütün vücudu temizlenir. Kimde zikretmezse, sadece abdest
organları temizlenir.’’ (Age:3650)
Mimar Sinan, abdestsiz taş üstüne taş koydurmadığı için eserleri hâlâ ayakta, dimdik durmaktadır.
Bir zamanlar her işini besmele ile başlayan saliha kadına, inançsız kocası, hanımına bir kese içinde
para verir: ‘‘bunu bir yere koy’’ der. Maksadı hanımını mahcup etmektir. Kadın besmele ile bir yere koyar.
Birkaç gün sonra adam keseyi bahçedeki kuyuya atar ve o gün parayı ister. Kadın, gene besmeleyi çeker elini
uzatır. Kocası da kıskıs güler. Kadın derki, ‘‘Koyduğum yer ıslak değildi!’’ der. Allah, besmele hürmetine
kadını mahcup etmez.
Atalarımız yaramaz çocuklar için ‘‘besmelesiz’’ ifadesini kullanırlardı.
Banyoya, tuvalete girmeden bile euzübesmele unutulmamalıdır. Eşlerin ilişkisinde, çocuğun
emzirilmesinde, yatırıp-kaldırılmasında, kızgın suyu dökerken yani her işimizde besmele unutulmamalıdır.
Besmeleye önem ve saygı çok önemlidir. Biş-i Hafi, sarhoş halde yerde besmele yazılı bir kağıt bulur.
Temizleyip duvara asar.
Bir Allah dostu rüya görür: ‘‘O bizi temizledi, bizde onu temizledik’’ denilir. Bişri Hafiye bunu anlatır.
Bayılacak gibi olur. İçkiyi ve arkadaşlarını terk eder.
Yalnız her zaman besmelenin tamamı çekilmez ‘‘bismillah’’ denir. Meselâ; Kurban keserken, eşe
yaklaşırken bismillah denir. (Ramuz el-Ehadis:356/3)
Bir hadiste: ‘‘Besmele çekilerek çıkarılıp konulan elbiseyi şeytan kullanamaz.’’ (Age:216/13)
Besmele çekilmeden hasıl olan çocuğu şeytan ortak olur ve musallat olur. peygamberimize soruyorlar;
Böyle çocuğu nasıl kendi çocuklarımızdan ayırırız, ya Rasûlallah? derler.
- ‘‘Hayâ ve merhamet azlığından’’ diyor. (Age:504/4) Böyle çocuğun ne sevgisi olur. Nede saygısı
olur. Acımazsızdır. Utanması da olmaz.
Besmele şeytanı kovar:
Peygamber (as) şöyle buyurur:
- ‘‘Cinler, insanların eşya ve elbiselerini kullanırlar siz besmele çekin.’’ Cin ve şeytanın zarar
vermesinden besmele çekerek uzak kalınız.
Atalarımız: ‘‘Besmelesiz işe şeytan karışır’’ demişlerdir.
Şeytan, besmeleden, besmele çekilen ortamdan ve besmele çekenden uzak durur. Onun işine
karışmaz, onu sapıtamaz. Allah onu şeytanın eline bırakmaz.
6
Gönülden Gönüle
Şeytan, besmelesiz insanın yanında, besmelesiz evlerde; sofranda, yatakta, besmelesiz iş yerinde
eğleşir. Besmele çekilen işe karışamaz.
Herkesin bir şeytanı vardır. İnsanı yanıltıp, saptırmak için yeminlidir. Cenab-ı Allah şeytana karşı
insana ‘‘Euzu-besmele’’ gibi bir silah vermiştir. Bu silahı kullanmayanı şeytan, parmağında oynatır.
İbadetten, her hayırlı işten mahrum bırakır. İhtiyaç sahiplerine yardım ettirmez.
Besmele çekilmeden oturulan sofrada bereket olmaz. Peygamberimiz sofrada doymayan insanları
görünce: ‘‘Eğer besmele çekmiş olsaydınız, doyardınız’’ buyurur. (R.Salihin:746)
Besmelesiz kesilen hayvanın eti yenmez. (En’am:121)
Çocuklara öğretilecek ilk şeyler vardır. Bunların ilki, kelime-i tevhid ikincisi besmeledir.
Çocuk, besmelesiz yedirilip-içilmez, emzirilmez. Yatırıp kaldırılmaz. Ona biraz büyüyünce ‘‘Euzubesmele’’ öğretilmelidir. Eğer besmele çekmeden su içer, bir şey yerse ‘‘A…sen bir şey unuttun ne
unuttun?’’ denmeli. Besmele öğretilmelidir.
Büyükler, sofrada dışından besmele çekip, hem örnek olmalı, hem de hatırlatıcı olmalıdır. Sonunda
da ‘‘elhamdülillah’’ denmeli, Nimetin Rabbine şükretmesi öğretilmelidir. Küçük iken öğrenmezse sonra
besmelesiz bir ömür yaşar.
Besmelenin Gücü:
Besmele çeken Allah’ı anmış, O’na sığınmış ve yardım istemiş olur.
Besmele, her işi kolaylaştırır. Karışan, ters giden bir işimiz için ‘‘Euzu besmele çekin’’ O sıkıntı gider.
Hendek savaşında hendek kazılırken büyük bir taş çıktı kaldırılamadı, sahabe kıramadı. Peygamber
(as) balyozu aldı ‘‘Bismillah’’ deyip bir vurdu, taş parça parça oldu.
Hz. Ali (ra) demiştir ki: ‘‘Bir sıkıntıya düştüğün zaman ‘‘Bismillahirrahmanirrahim, Lâ havle velâ
kuvvete illâ billahil aliyyil azim’’ de, Allah senden belânın dilediği kadarını uzaklaştırır.’’
Besmelenin bir mucizesi de şöyle görülmüştür.
- ‘‘30 profesörden oluşan bir araştırma gurubu, Şam da üç sene besmele ile kesilen hayvan etleriyle,
besmelesiz kesilen hayvanın etleri arasında deneyler yapmıştır.
‘‘Bismillahi Allahüekber’’ sözünün et üzerindeki etkisi tam bir mucize olarak görülmüştür.
Grup adına Prof. Dr. Halid Havale, açıklama yapmış, besmelesiz kesilen hayvanların et ve dokularında
pıhtılaşmış kan, çoğalmaya müsait bakteri ve mikroplar tespit edildiğini, Besmele ile kesilen hayvan etlerinde
ise, kan, mikrop ve bakterilere rastlanmadığını ifade etmiştir.
Kur’an’da: ‘‘Allah’ın adı zikredilmeden kesilen hayvanı yemeyiniz’’ (En’am:121) buyrulmuştur. (2Haziran 2003 Yeni Asya Gazetesi)
7
Gönülden Gönüle
Besmele bazı şüpheli şeyleri helalaştırır. Şüpheli bir ikram mı oldu. veya aldığımız bir şeyde tereddüt
mü ettik, ‘‘Euzu besmele’’ çeker ‘‘Ya Rabbi, bu bana helaldir İnşallah der, yeriz. ‘‘Bana helâl tarafından
gelmiştir İnşallah’’ deriz.
Besmelesizlik, helali haram eder. Besmelesiz kesilen hayvan gibi.
Besmele çekmenin fazileti:
Besmelesiz işin hayrı yoktur. Besmele, her hayrın anahtarıdır. Besmelesiz hayat tat vermez.
Peygamberimiz (sav): ‘‘Bir kimse sabah ‘‘Eûzubillahi’s-Semîi’l-Alimi mineş-şeytânirracim’’ derse
sabahtan akşama kadar şeytandan emin olur.’’ buyurmuştur. (Ramuz el-Ehadis:433/5)
Peygamberimiz kavga eden sövüşenleri görünce:
- ‘‘Bu adam Eûzubillahi mineş-şeytanirracim’’ deseydi, öfkesi giderdi’’ diyor. (Seçme
Hadisler:125/89)
Besmelesiz evler, şeytanın barınaklarıdır. Peygamberimiz: ‘‘Bir adam evine girdiğinde ve yemek
yerken Allah’ı zikrederse, şeytan evanelerine: ‘‘Burada sizin için barınacak yer yok, yiyecek bir şeyde yok’’
der. (R.Salihin:733)
Unutulmamalıdır ki, besmelesiz hayat, fatihasız mezarlara götürür. Okunandan bir nasip alamaz.
Besmele, hayatın, sofranın, ömrün bereketidir. Bir hadiste: ‘‘Besmele ile başlamayan her iş
bereketsiz ve neticesiz kalır.’’ (Camius-sağir V/13) buyrulur.
Hayatımda şuna şahit oldum. Tek maaşlı olduğu halde, maaşını besmele ile alıp cebine koyanlar,
besmelesiz çift maaşlardan daha rahat yaşadılar, sıkıntı görmediler. Çünkü öbürlerinin cebine şeytanın eli
uzanıyordu…
Besmele ile Allah, azı çoğaltır, bereketlendirir, parası telef olmaz. Meşru olmayan yere de
harcanmaz.
Besmelesiz yiyip içmek:
Önce besmelesiz işe başlanmamalı, besmelesiz para kazanılmamalıdır.
Evde yemek pişiren, sofra kuran bacılarımız da besmelesiz iş yapmamalıdır…
Sofraya da besmelesiz oturulmamalıdır. Büyükler başlarken besmeleyi dışından çekerek
başkalarının da çekmesini sağlamalıdır. O sofraya şeytan elini uzatamaz. Şeytanın nasibi kesilmiş olur. Bir
sahabe şöyle anlatıyor.
- ‘‘Bir gün sofrada peygamber (as) dan önce bir kız elini sofraya uzattı. Peygamberimiz hemen elini
tuttu. Biri daha elini sofraya uzattı. Onunda elini tuttu. Bize dedi ki: ‘‘şeytan besmele çekilmeyen yemeği
kendine helal addeder. Yemin olsun ki, şeytanın eli kişinin eli ile birlikte avucumun içindedir.’’
Peygamberimiz bundan sonra besmele çekip yemeye başladı.’’ (B.Hadis Külliyatı:3/85)
Peygamberimizin birine tavsiyesi şöyle olmuştur.
8
Gönülden Gönüle
- ‘‘Bismillah de, sağ elinle ye ve önünden ye’’ (R.Salihin:731) işte bereketin sırrı bu. Doymanın da
sırrı bu.
Bir hadislerinde de: ‘‘Besmele çekiniz, yemeğiniz bereketli olsun’’ buyurmuştur. (Age:746)
Sofradan kalkmadan da ‘‘elhamdülillah’’ Rabbim verdiğin nimetlere şükürler olsun’’ denmelidir.
Çocuklara sofra duası öğretilmeli ve duayı onlar yapmalıdır. Çünkü Allah’a şükreden, insanlara da teşekkür
eder.
Önemli olan şu noktaya da değinelim: Marketten, kasaptan et alınıyor, tavuk alınıyor. Besmele ile
kesilip kesilmediğini bilmiyoruz. Bu durumda, bilgi noksanlığı lehte kullanılır. ‘‘Besmele çekilmiştir inşallah’’
denir, besmele çekilerek yenir.
Eğer besmele kasten terk edilmeyip unutulduysa, zaten mahsuru yoktur. Biz onu hazırlarken, yerken
besmele çeker, yeriz.
Helalliği kesin olarak bilinmeyen bir şey içinde, birde, kazancının tamamı haramdan olmayan
kimsenin ikramı içinde besmele çeker yeriz.
Besmele her zaman her yerde çekilir mi?
Ayet, hadis yazarken, söylerken besmele ihmal edilmemelidir. Hürmetsizliğe sebep olacak rastgale
yerlere de besmele, Allah’ın peygamberin adı yazılmamalıdır. Çiğneniyor, çöpe atılıyor.
Hz. Ömer anlatıyor: ‘‘Peygamberimiz yere atılmış bir kağıt gördü. O kağıdı yere atan adama sordu.
- O kağıtta ne var? dedi.
- Besmele var’’ cevabını aldı.
Peygamberimiz o kağıdı yazanı ve yere atanı kınadı ve ‘‘Allah’ın ismini yakışan yere koyun’’ buyurdu.
(Ebu Davut, Merasil:239)
Bir zamanlar bir şeyin üretimini yapan kardeşimiz, paketin üzerine kelime-i tevhit yazdırdı. Bunun
sakıncalarını anlattım, ikna olmadı. Bir Cuma günü camiden gelirken bir sarhoşun çöplüğe çişini ettiğini
gördüm. Birde ne göreyim. Kelime-i tevhit yazılı ambalaj kağıdı var. Aldım, ‘‘bunu çöplükte şu halde buldum’’
dedim.
Besmele yazılı kağıtla, tuvalete girilmez.
Birde davranışları besmele ile alakası olmayan kişilerin ticari maksatla işyerlerine besmele asması,
uygun değildir.
Besmele. Her zaman her yerde çekilmez: Meselâ;
- Mekruh, haram bir iş yapılırken,
- Tuvaletin banyonun içinde,
- Günah sayılan bir şey besmele ile işlenmez.
- Sigara, içkiye besmele çekilmez.
- Kumar ve kumar sayılan oyunlar oynarken,
- Şarkı türkü söylerken, çalgı aleti çalarken,
- Müstehcen konuşurken besmele çekilmez.
Namaza durunca 1. rekatta fatihaya ‘‘Euzu-besmele’’ ile başlanır, diğer rekatlarda fatihadan önce
sadece besmele çekilir. Sûreleri okurken besmele çekilmez.
9
Gönülden Gönüle
İmamla namaz kılan, besmele çekmez. Çünkü o okumuyor. O sadece dinler.
Besmele, çekilmeyecek yerde dil alışkanlığının dışında kasti, eğlence olsun diye, alaysı tavırla
besmele çeken imanına zarar verir.
Besmele, alaya alınmaz, besmele çekenle alay edilmez. Edilirse, dinden, imandan olunur. Çünkü
besmele ayettir.
Cünüp, hayızlı, nifaslı, Eûzu-besmele çekilir. Şeytan böylelerine musallat olacağı için, besmele
duadır, Allah’a sığınmadır. Çekilince şeytanın zarar vermesinden korununmuş olur.
Sığınma Nasıl olur?
İnsanın şeytandan, şeytanın şerrinden, şerlilerin şerrinden sığınmaya, korunmaya ihtiyacı vardır.
Allah’ın koruduğuna kimse zarar vermez. Korumadığını da kimse koruyamaz.
Şeytanın ve şeytanlaşmış insanların tuzağına düşmemek için şöyle denirse, Cenab-ı Allah onu korur.
Çünkü o kendini Allah’a emanet etmiştir. Cenab-ı Allah da emaneti zayi etmez.
Peygamberimiz (sav) Hicret sırasında evinden çıkarken, mağarada Allah’a sığındı Allah O’nu korudu.
Görmediğimiz bilmediğimiz kazalardan belâlardan Allah’a sığınmayı ihmal etmemeliyiz.
Sevdiklerimizden ayrılırken: ‘‘kendine iyi bak’’ değil, ‘‘Allah’a emanet ol’’ ‘‘Allahaısmarladık’’
demeliyiz. Birde ‘‘iyi günler’’,‘‘İyi geceler’’ deniliyor. her şeyin iyisinden hayırlısı daha hayırlıdır. ‘‘Hayırlı
günler’’ ‘‘hayırlı geceler’’ demeliyiz. ‘‘Hadi baybay’’ demek müslümana yakışmaz.
İstiaze denilen Allah’a sığınma duası şöyle
- ‘‘Eûzubillahimineşşeytanirracim. Lâ havle velâ kuvvete illâ billahil aliyyil azim’’ Böyle diyen Cenabı Allah’a sığınmış olur. O’nun korumasına girmiş olur. O artık emniyettedir.
Besmele çekmeyi unutan ne yapar?
İnsan unutkan bir varlıktır. Neleri unutmuyor ki, besmeleyi unutmasın? Ta başta Allah’a verdiği sözü
unutan, kulluğunu unutan, ölümü unutan, besmeleyi de unutuyor.
Bazı şeylerin telafisi olduğu gibi unutulan besmelenin de telafisi vardır.
Peygamberimiz (as) telafi yolunu şöyle göstermiştir.
- ‘‘Sizden kim bir şey yerse, bismillahirrahmanirrahim’’ desin. Başta bunu söylemeyi unutursa, aklına
gelince veya sonunda ‘‘bismilahi evvelihi ve ahirihi’’ desin. (R.Salihin:732+ Hadis Ans:10/398)
Bir sahabe şöyle anlatıyor:
- ‘‘Bir adam besmele çekmeden yemek yiyordu. Bir lokma kalmıştı. Onu ağzına götürürken:
‘‘Bismillahi evvelihi ve ahirihi’’ dedi ki: ‘‘Şeytan onunla birlikte yemeye devam ediyordu. O ne zamanki,
besmele çekti o zaman şeytan yediklerini bırakıp çekildi’’ buyurdu. (Hadis Ans:10/399)
10
Gönülden Gönüle
Besmele çekmeden yiyip içmeyenin şeytanı zayıf olur. Onunla her an baş edilebilir. Besmele
çekmeden yiyip içenin ise şeytanı kuvvetli olur, onunla baş edemez. Şeytan onu her konuda parmağında
oynatır. İstediği gibi yönlendirir. İstediğini yaptırır. Onu her türlü hayırdan mahrum bırakır.
Sonuç:
Süleyman Çelebi derki.
Allah âdın zikr idelim evvelâ,
Vacib oldur cümle işte her kula,
Allah adın herkim ol evvel ana,
Her işi âsan ide Allah ona.
Bir kez Allah dise aşk ile lisan,
Dökülür Cümle günah misli hazân.
İsmi pâkın pâk olur zikr eyleyen,
Her murada irişür Allah diyen.’’
Evet ‘‘Allah’’ diyen yolda kalmaz, her işi kolay olur, o her murada erişir.
Öyleyse besmele, dilimizden düşmesin sabah kalkarken besmele, yer içerken besmele, giyinirken
besmele, yola çıkarken besmele, arabanın anahtarının çevirirken besmele, inerken besmele, binerken
besmele, işyerinin kapısını açarken besmele, işe başlarken besmele, dönerken besmele, eve girerken
besmele yer içer yatarken besmele.
Besmele günlük hayatımızın her anını kapsamalıdır.
Öğrencimiz ders çalışmaya başlarken besmele çekmeli, Rabbi zidni ilmen ve fehmen (Rabbim,
anlayışımı, bilgimi arttır) Rabbi yessir vela tuassir Rabbi temmim bil hayr (Rabbim zorlaştırma, kolaylaştır.
İşimi hayırla sonuçlandır) demelidir.
Bugün inançlı başarılı doktorlarımız şifa dileyerek, besmele çekerek müdahale ediyor. Ayetel kürsi,
Yâsin okuyarak ameliyat eden doktorlarımız var. Hem kendilerine güven geliyor, hem de hastaya güven
veriyor. İşi de Allah’ın izniyle kolay ve hayırla neticeleniyor.
Allah kendini ananı mahcup etmez.
Çocuklarımızın dini hayatın içine çekilmesi çok önemli şöyle anlatılır. ‘‘Dünyaya gelmeden babasını
kaybeden bir çocuk Kur’an kursuna gider. Besmele çekmeyi öğrenir. O gece rüyasında babasını görür
resimlerinden onu tanır ve sorar:
-
Nasılsın?
Ben iyi değildim. Sen besmele çekmeyi öğrenince besmele çekince azabım hafifledi’’ der.
11
Gönülden Gönüle
Bir olayda canlı yayına katılan bir baba anne şöyle anlatmıştır: Torunum babasını hiç görmedi.
Resminden onu biliyordu. Torunumu Kur’an kursuna verdim. Hafız olduğu gün akşamı rüyasında babasını
görmüş, ‘‘Baba sen neredesin seni hiç görmüyordum ya!’’ deyince babası: ‘‘Ben azap içindeydim, sen hafız
olunca, beni azaptan kurtardın’’ sevinçli bir şekilde böyle cevap vermiş.
Rabbim evlatlarımız yüzünden hesaba çekmesin.
İmansız, ibadetsiz evlat da vermesin.
Evlatlarımız sadaka-i cariye olsun, şefaatçi olsun. İnşallah.
Böyle yapılan dualara ‘‘AMİN’’ deyip de çocuklarımızı yetiştirmeyecek olursak, bu duaların ve amin
demenin bir faydası olmaz.
Onların iyi olup olmaması ana babanın elinde olduğu için Allah çocukların hesabını ana babadan
soracak.
Bir büyüğümüz son nefesini verirken Kelime-i şehadet getirdikten sonra son sözü
‘‘Bismillahirrahmanirrahım’’ olmuş.
Rabbimiz doğru yoldan ayırmasın şeytana uydurmasın şeytanın tuzağına düşürmesin. Şeytanın
şerrinden, insan şeytanlarının şerrinden bizleri ve sizleri korusun.
..............................
....................
……….
…
12
Gönülden Gönüle
CENAB-I ALLAH
(Celle Celelüh)
Cenab-ı Allah’ı bu nesil pek tanımıyor. O’nun hakkında doğru bilgisi olmadığı gibi O’na itaat da
etmiyor. Modern hayat, insanımızı Allah’tan, dinden, peygamberden uzaklaştırıyor.
İlk yaratılışta ‘‘Ben Rabbiniz değil miyim?’’ sorusuna ‘‘Evet, sen bizim Rabbimizsin’’ ahdi unutuldu.
Gençler aralarında ve ana babalarıyla Cenab-ı Allah’ı tartışıyor. Büyüklerin bile Allah’la ilişkileri ve
Allah inançları sağlıklı değil. Akaid bilgileri zayıf. Cenab-ı Allah’a nasıl inanmalıyız? Şirk nedir? Küfre götüren
haller nelerdir? tam olarak bilinmiyor.
Bu durumdan istifade ederek haşa Cenab-ı Allah’ı, peygamber (as)’ı bile istismar edenler ve
kullananlar oluyor.
Bu, itikat bozukluğudur., Ruhsal hastalıktır. Bakır köylük, Manisalık vakadır.
Cenab-ı Allah’la ilgili iftiralar, peygamber (as)’ın istismarı, fıkıhçılara ve akaid kitaplarına göre küfre
götüren hallerdendir.
Cenab-ı Allah peygamberlerine Cebrail (as) vasıtasıyla din vahyetmiştir. Peygamberi ile
konuşmamıştır.
Cenab-ı Peygamber vefat ettiği zaman Ashabı Kiram fazlasıyla üzülmüş: ‘‘Biz onun ölümünden çok
vahyin kesildiğine ağlıyoruz’’ demişlerdir.
Allah Resûlü vefat ettikten sonra dünya ve dünya ile tasarrufu bitmiştir. Kendisinden sonra dört
halife ile bir ilişkisi, herhangi bir irtibatı olduğuna dair hiçbir kaynakta bilgi yoktur.
Varlık alemini yaratan, rızıklardan yaşatan âlemlerin Rabbi, yegane sahibi Cenab-ı ALLAH’tır.
Mülk o’nundur.O’ndan başka yaratıcı yoktur.
- ‘‘Gökleri yükseltmiş ve denge, ölçü koymuş olan Allah’tır. (Rahman:7)
- ‘‘O’nun yaratmasında hiçbir aksaklık yoktur.’’ (Mülk:3-4)
Her bir insan, Allah’a imandan sorumludur.
Kelime-i tevhid, Kelime-i şehadet Müslüman olmanın anahtarıdır.
Kur’an’da: ‘‘İşte sizin Rabbiniz Allah’tır. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, her şeyin yaratıcısıdır….’’
(En’am:102) buyrulur.
Hangi milletten, hangi inanç bölgesinden olursa olsun yaratılan varlık alemi, canlı cansız varlıkları ile
o kimseyi Allah’a götürmelidir. Çünkü Cenab-ı Allah insana akıl gibi bir yetenek vermiştir. Bu akıl nimeti
hayvanlara vermemiştir.
Eğer insan Allah’ı bulup ona inanamaz, O’na kulluk edemezse, anlamsız şeylere inanacak ve onlara
kul olacaktır. Cahiliye devrinde Araplar putlara tapmıştır. Roma’da, Yunanlılar da her şeyin bir tanrısı vardı.
Meselâ; Budistler Buda heykeline tapmaktadır.
13
Gönülden Gönüle
Bugün Allah’ın varlığına her şey şehadet ediyor, ‘‘Allah var’’ diyor.
Bir öğretmen Allah kötülüğü niye yaratmış? diye sorunca öğrenci: ‘‘Aslında soğuk diye bir şey
yoktur. Sıcağın olmaması hali vardır. Karanlık diye bir şey yoktur. Işık olmayınca karanlık olur. Aslında
kötülükte yoktur. Kötülük yapan insan vardır’’ demiştir.
Newton’a Allah var mı? demişler:
Tabiî ki var, ‘‘işte’’ demiş gece gökyüzünü göstermiştir.
Aslında insanın yapısı, aklı, ruhu, DNA’sı parmak izi, sesi hiç kimseninki bir başkasına benzememesi
başka delil aramaya gerek bırakmaz.
Dünyada kendi kendine olan hiçbir şey yoktur.
Görmediğime inanmam demek, taş cansızdır demek kadar anlamsızdır. Kör: Ben güneşi
görmüyorum, güneş yoktur derse güneş yok mu olur?
Bir ilim adamının dediği gibi nerede bir şey varsa, orada Allah vardır.
Peygamber (as)’ın davetinin özünü, Allah’a iman ve tevhid inancı teşkil eder. İnsanımıza da
filozofların haber verdiği tanrı değil. Peygamberin haber verdiği ALLAH gerekir.
Peygamberimiz bir hadislerinde şöyle buyurur:
- ‘‘Kim Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim Allah’ın kulu ve Resûlü olduğuma inanırsa, Allah
ona ebediyen cehennem ateşini haram kılmıştır.’’ (İ.Canan Hadis Ans:1/27)
Bir zamanlar bir Fransız dergisi Allah’ı kapak yapmıştı. Araştırma şöyle özetlenmiştir:
- ‘‘Uzayda ve dünyada yapılan bilimsel araştırmaların sonuçları, ister istemez Allah’a imana
zorluyor.’’
1992 de Uzay yolculuğu yapan Kazak bilim adamı:
- ‘‘Uzaya çıktığımda Allah’ın büyüklüğü karşısında titredim’’ demiştir.
Allah’a inancımız Nasıl olmalıdır?
- İman, taklid-i iman olmamalıdır.
- İmanda şüphe, eksiklik, fazlalık olmamalıdır.
- İnanan, neden inandığını ifade edecek delil göstermelidir.
Bir öğretmen arkadaşına sordum:
- Sen Allah’a inanıyor musun?
- ‘‘Evet’’ dedi. Nasıl dedim. Bana gökte uçan küçücük canlıyı gösterdi.
Birine sormuşlar Allah var mı? ‘‘Evet’’ demiş ve Hep onun dediği oluyor benim değil demiş.
14
Gönülden Gönüle
Bir öğrencime sordum.
- Allah’a inanıyor musun?
- ‘‘Evet’’ dedi.
- Delilin ne? dedim.
- ‘‘Benim varlığım’’ demişti.
- Allah’a inanan, Allah’ın zatını değil, varlığı ve yaratıcılığını düşünmelidir. Çünkü: Bizim aklımız
Allah’ın varlığını kavrayamaz.
- Allah’ın varlığı kendin dendir, evveli, sonu yoktur. Her şeyi bilir, görür, işitir.
- Allah’ın şekli yoktur. Bir yerde eğleşmez. ‘‘Gökteki Allah’’ demek doğru olmaz. O, her yerdedir.
Peygamber (as): ‘‘Allah’la ilgili ne gibi bir şekil aklınıza gelirse, Allah başkasıdır’’ demiştir.
Yunus:
‘‘Yücelerden Yücesin,
Kimse bilmez nicesin’’ demiştir.
- Allah adı, hiçbir kelimeden türememiştir. O’nun özel ismidir.
Kur’an’da: O Allah’ın eşi ve benzeri yoktur.’’ (Şura:11)
Başka konularda olduğu gibi Allah’a iman konusunda da imanı zayıf, aklı az olanlara vesvese gelir.
Böyle zamanlarda peygamberimiz vesveseye itibar etmeyip Kelime-i şehadet getirmemizi tavsiye etmiştir.
Geçmiş dönemlerde, Allah’tan şeker istetenler olurdu. Sırf Allah’ı inkâr, ahireti inkar için
maymundan geldiğimizi söyleyen hayvan azmanları olurdu.
İsmet İnönü’nün hayatta bir defa Allah’ın adını ağzına aldığı söylenir. Oda birine ‘‘Allah belânı
versin’’ demiştir, deler.
Bazıları da sadece ‘‘Allah ısmarladık’’ derken Allah’ın adını ağızlarına alır.
Hıristiyanların Teslis (üçleme) denilen bir inançları vardır. (Baba-oğul-kutsal ruh)
Yahudilerin tanrısı da yahova dır.
Allah’ı inkar eden Dehrî için İmam-ı Azam çocukken sorar.
- Bu adamı görüyor musunuz? ‘‘Evet’’ bu adamın şapkasını görüyor musunuz? ‘‘Evet’’ derler. Bu
adamın aklını görüyor musunuz? ‘‘Hayır’’ derler. ‘‘Yok ki ne göresiniz diyerek susturmuştur.
15
Gönülden Gönüle
Biliyorsunuz Hz. Ali (ra) peygamberimizi namaz kılarken gördü, çocuktu.
Hz. Ali (ra):
- Bu ne? diye sordu.
Peygamberimiz ona Allah’tan İslâm’dan namazdan bahsedince:
- ‘‘Bende Müslüman olacağım’’ demiştir.
Peygamberimiz ona:
- Babana bir danışsan, dedi. Hz. Ali şu cevabı verdi:
- Allah beni yaratırken babama mı danıştı ki, ben Allah’a inanmak için babama danışacağım!’’
Kelime-i şehadet getirip Müslüman oldu.
Kur’an Cenab-ı Allah’la ilgili şunları söyler:
Tehvid Akidesinin en özlü ve anlamlı sûre olan ihlâs sûresinde şöyle geçer:
- ‘‘Deki: O, Allah birdir. O, hiçbir şeye muhtaç değildir. Her şey O’na muhtaçtır.
O, doğmamış, doğrulmamıştır. O’nun hiçbir benzeri, eşi dengi yoktur.’’
Bakara Sûresi 255. ayette de:
- ‘‘Allah’tan başka tanrı yoktur. O, diridir. Kendisine uykuda gelmez uyuklama da. Göklerde ve
yerdekilerin hepsi O’nundur. İzni olmadan O’nun katında kim şefaat edebilir. O kullarının yaptıklarını ve
yapacaklarını bilir. O’nun bildirdiklerinin dışında insanlar hiçbir şeyi bilemezler. O, yerde ve gökte her
yerdedir. Onları görüp gözetmek, kendisine zor gelmez. O, yücedir en büyüktür.
Bu ayetlere göre Cenab-ı Allah tektir. Allahın çoğulu yoktur.
Bir hadiste:
- Kim Allah’tan başka ilâh olmadığına şehadet ederse, Allah ona cehennemi haram, cenneti vacip
kılar.’’ (B.Hadis Külliyatı:1/17)
- ‘‘Kim Rab olarak Allah’ı, din olarak İslâm’ı, peygamber olarak Muhammed’i seçerse, cennet vacip
olur.’’ (Age:1/17)
Allah Nerededir?
Zaman zaman ‘‘Gökteki Allah şahit’’ gibisi ifadeler duyarız. İslam İnancına göre; Allah mekandan
münezzehtir.
16
Gönülden Gönüle
Yunus ne güzel ifade etmiş:
- ‘‘Ne yerdesin ne gökte,
- Her yerdesin her yerde.’’
Allah ilmi ve kudreti ile her yerdedir. Yoksa, zatı ile şuradadır, denemez.
Peygamberimiz miraca Allah gökte olduğu için gök yüzüne çıkmamıştır.
Allah bir şahısta bir yerde tecelli etmez.
Turdağın’da Musa peygamber, Allah’ı görmek istemiş, görememiştir.
Allah: ‘‘Sen beni göremezsin’’ demiştir.
Bazı sapıkların: ‘‘Allah’ı görüyorum. O’nunla konuşuyor emir, alıyorum’’ demesi, İslâm inancı ile
bağdaşmaz. O zaman Allah’a şekil ve mekân yakıştırılmış olur ki, insanı küfre götürür.
Bazıları ‘‘göktekiler işime karışmazsa’’ diye konuşuyor. Bu sözde sakıncalıdır.
Cenab-ı Allah şekilden de münezzehtir. Bu konuda peygamber efendimizin bir tavsiyesi vardır.
- ‘‘Allah’ın zatını düşünmeyiniz. O’nun yarattıklarını düşününüz’’ der.
Kur’an’da: ‘‘Allah’ın hiçbir benzeri yoktur’’ (Şura:11) buyrulur.
Geçmişte tanrılarını şekillendirenler, tanrılarının putlarını dikmişlerdir. Biliyorsunuz İbrahim (as)
putları kırmıştı. Araplar Kâbe’yi 365 tane putla doldurmuşlardır. Buda’nın heykelleri dikilmiştir.
Kısacası Allah cisim ve madde olmadığı için şeklide yoktur.
Allah’tan başka yaratıcı yoktur:
Alemleri yaratan Allah’tır. Allah’tan başka yaratıcı yoktur.
Yaratmak, yoktan var etmektir. Bizim ‘‘yaratıcı, yarattı’’ dememiz doğru değildir. Bizim yaptığımız
şey var olan şey üzerinde değişiklik yapmaktır.
Yaratıcılık Allah’ın sıfatıdır. ‘‘Tabiat ana’’ demek gülünçtür. Tabiat yaratılmıştır.
Kur’an’da: ‘‘Her şeyin yaratıcısı Allah’tır.’’ (En’am:102)
Allah’ı görebilir miyiz?
- ‘‘Allah olsaydı görürdük.’’
- Madem var, haydi göster’’ diyen körler oluyor. Kendilerini yaratan, rızıklandıran yaratıcıyı ve
yaratılanları göremeyen körler oluyor.
17
Gönülden Gönüle
İnsanın var olup da göremediği o kadar çok şey var ki, belki görülenden daha çok. Böyle bir söz akla
da, ilmede aykırı bir şeydir.
Sorsak ruh, akıl, enerji, sudaki oksijen, hidrojen, teldeki enerji, havadaki azot, demirdeki kalsiyum
vs… görülen şeyler mi? Ama inanıyoruz.
Bizim gözümüzün yapısı, bazı şeyleri görmeye müsait değildir. Meselâ melek vardır. Şeytan vardır.
Ama göremeyiz. Bunlar inkâr edilebilir mi?
Kur’an’da şöyle buyruluyor:
- Ona gözler erişemez. (En’am:103)
- Musa peygamber görmek istedi. O’na: ‘‘Sen beni göremezsin’’ buyruldu. (A’raf:143)
Peygamber (as) bu konuda şöyle demiştir:
- Dünyada Allah’ı görmek hiçbir kimseye mümkün ve muvafık değildir.’’ (Hadis Ans:17/1328)
İslâm alimleri, dünyada Allah’ın görülemeyeceği konusunda ittifak etmişlerdir.
Hz. Aişe (ra) peygamberin miraçta Allah’ı gördüğünü söyleyen, yalan söylemiş olur’’ der.
Osmanlı alimlerinden Ömer Nesefi: ‘‘Allah’ı gördüğünü söyleyen sapıktır.’’ (Akaid:91)
Peygamber (as), Miraçta Cenan-ı Allah’ı baş gözü ile değil, kalp gözü ile görmüştür.
Miraçtan gelince sormuşlar:


Allah’ı gördün mü?
O bir nurdur nasıl göreyim cevabını vermiştir.
Allah’ı gördüm diyen Cenab-ı Allah’a iftira etmiş olur. (Ömer Nesefi Akaid:91-93) ‘‘Onunla
Konuştum’’ diyen Allah’a iftira etmiş olur. İslâm inancına göre imanından olur.
İmam-ı Azam ‘‘Peygamber (as) Miraçta Allah’ı kalp gözü ile görmüştür.’’(Fıkh-Ekber:154)
Allah’ı kimse rüyada da göremez.
Cenab-ı Allah’ı müminler cennette görecekler.
Kur’an’da Kıyame sûresinin 22-23-24. ayetlerinde
- ‘‘Yüzler vardır ki, o gün ışıl ışıl parlayacaktır. Rablerine bakacaklardır. Yüzlerde vardır ki, o gün
buruşacaktır.’’ buyrularak mü’min Rabbinin nur cemalini cennette görecektir.
18
Gönülden Gönüle
Peygamberimiz Ashabın:
- Allah’ın göremeyecek miyiz? Sorusuna,
- Siz Allah’ı cennete dolunayı gördüğünüz gibi göreceksiniz’’ cevabını vermiştir. (R.Salihın:1055)
Akaid kitaplarında da mü’minlerin Cenab-ı Allah’ı ancak cennette görebileceği ifade edilmiştir.
Yerde gökte ne varsa Allah’a aittir.
Cenab-ı Allah her zaman her yerde kulları ile beraberdir. ‘‘Allah kullarına şah damarından daha
yakındır.’’ (Kâf:16)
Allah her şeyi görür, bilir. Ondan gizli hiçbir şey yoktur.
Kıyamet günü kullarına soracak
- Kulum, ben hep seninleydim, ya sen kiminleydin?
Allah Resûlü: ‘‘Kişi sevdiği ile beraberdir’’ diyor.
Kur’an’da: ‘‘Firavuna tabi olanlar kıyamet günü onunla beraber hesaba çekilecektir’’ buyruluyor.
Dünyada kim kiminle beraber olursa, ahirette de onunla beraber olacaktır.
Her şeyin sahibi Allah’tır. Mülk O’nun, hüküm O’nun ve hakimiyet O’nundur.
- ‘‘Allah’ın izni olmadan ağaçtan bir yaprak düşmez.’’ Allah yüceler yücesidir.’’(Furkan:2)
Bu durumda kul Cenab-ı Allah’ın hükmüne razı olmalı, bir iş yapacağı zaman inşallah, Allah izin verirse
demelidir.
Kur’an’da şöyle bir uyarı yapılmıştır:
- ‘‘Her hangi bir şey için inşallah demeksizin. Ben onu yarın yapacağım deme!’’ (Kehf:23)
Bir şey Allah izin verirse, Allah dilerse olur. Peygamberimize bazı sorular sorulmuştu. Peygamberimiz
yarın cevap veririm dedi. İnşallah dememişti. O Cebrail’i beklerken ‘‘inşallah’’
demediği için Cebrail gelmemiştir.
Kulun Allah’a karşı vazifeleri vardır:
- Kul önce Allah’ı her şeyden çok sevmelidir. Kul Allah’ı severse, Allah da onu daha çok sever.
Sevgilerin en büyüğü Allah sevgisidir. Bu sevgi diğer sevgileri de içine alır. Allah’ı sevmeyen
peygamberi sevemez, insanı sevemez, yaratılanı yaratandan ötürü sevemez.
19
Gönülden Gönüle
Allah’ı seven Allah’a itaat eder, Emirlerini yerine getirir. Haram günah konusunda da Allah’tan
korkar. Yaptığını Allah rızası için yapar ve Allah’tan gelene râzı olur.
Allah’ı seven, verdiklerinden dolayı hamd eder, şükreder, nankörlük yapmaz.
Hz. Ali (ra) savaşta düşmanını öldüreceği anda yüzüne tükürünce öldürmekten vazgeçer. Sebebini
soranlara: ‘‘Ben onu Allah rızası için öldürecektim. Yüzüme tükürdükten sonra nefsim için öldürmüş
olurdum’’ der.
Peygamberimiz anlatır:
- ‘‘Bir adam birini ziyaret için yola çıktı. Melekler:
- Nereye?
- Falana ziyarete gidiyorum.
- Akraban mı?
- Hayır.
- Elde edeceğin bir menfaat var mı?
- Hayır ben onu Allah rızası için ziyaret ediyorum.’’
Melek ona dedi ki:
- ‘‘Sen onu nasıl seviyorsan Allah da seni öyle seviyor.’’ (Müslim, Birr:38)
Bir kutsi hadiste bildiriliyor:
- ‘‘Kulum beni sevince bende onu severim. Onu sevince onun âdeta konuşan dili, işiten kulağı, gören
gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum.’’ (Buhari Rikak:38)
Peygamberimiz: ‘‘Allah’ı kullarına sevdirin ki, Allah da sizi sevsin’’ buyurur. (Ramuz el-Ehadis:273/7)
Allah kimi sever?
- Sevenleri sever, Rızasını gözetenleri sever.
- Kulluk yapanları sever.
- Sabreden, şükredenleri sever.
- Doğruları sever.
- Günahtan, haramdan kaçınanları sever.
Peygamberimiz: ‘‘Allah’ın yanındaki sevgisini öğrenmek isteyen, Allah’ın kendi yanındaki sevgisine
baksın.’’ demiştir.
20
Gönülden Gönüle
Sevgi karşılıklı olur.
- Allah kendisini seveni korur ve korkular dan emin kılar.
Allah’ı seven peygamberi de sever. Kur’an’da:
- Resûlüm! Deki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı
bağışlasın.’’ (Al-i İmran:31) Allah seveni merhametiyle muamele eder.
Allah, ahlakı bozuk olanı, isyankarı fitne fesat çıkaranı, günaha girmekten korkmayanı, utanmayanı,
hak hukuka riayet etmeyeni sevmez.
Kimi sevmediğini peygamberimiz şöyle özetler:
- ‘‘Allah üç kişiyi gazap eder;



Tok iken yemek yiyeni,
Uykusu yokken uyuyanı,
Sebepsiz yere güleni.’’ (Ramuz el-Ehadis:267/8)
- ‘‘Allah’ın hiç sevmediği şey boşanmaktır.’’ (Age:8/2)
- Allah’ın sevmediği üç kişi şunlardır:



Mahremiyete riayet etmeyen,
Cahiliye adetlerini yaşatan,
Haksız yere kan döken.’’ (Age:8/5)
- Allah doğruyu yanlış, yanlışı doğru göstermeye çalışanı hiç sevmez.’’ (Age:8/6)
- ‘‘Kıyamet günü Allah’ın affetmeyeceği kimseler şunlardır:









Allah’a şirk koşan,
Müslüman kardeşine kin besleyen,
Zina eden,
Hırsızlık yapanı,
Akraba ilişkilerini keseni,
Gururlananı,
Haksız yere müslüman kanı dökeni,
Faiz yemekte sakınca görmeyeni,
İçki düşkünü olanı.’’
Kur’an’da Allah’ın sevmedikleri şunlardır:
- ‘‘Allah’a ve Resûlüne itaat edin. Bilin ki, Allah kafirleri sevmez.’’ (Al-i İmran:32)
- ‘‘Allah zalîmleri sevmez.’’ (Al-i İmran:57)
- ‘‘Allah hainlik edenleri sevmez.’’ (Enfal:58)
- ‘‘Allah israf edenleri sevmez.’’ (A’raf:31)
21
Gönülden Gönüle
- ‘‘Allah şımarıkları sevmez.’’ (Kasas:76)
- ‘‘Allah bozguncuları sevmez.’’ (Kasas:77)
Allah’tan korkmak her kulun vazifesidir:
Allah korkusu, tedirgin eden bir korku değildir. İnsanı kötülüklerden alıkoyan, insanı
Allah’a yaklaştıran bir korkudur.
Allah’tan korkan, başka bir korku taşımaz. Allah’tan korkmayan birçok şeyden korkar.
Peygamberimiz (sav):
- Allah korkusu, her hayrın, her iyiliğin başıdır.’’ (Ramuz el-Ehadis:277/8) der.
Kutsi Hadiste buyrulur ki:
- ‘‘İki korkuyu cem etmem. Dünyada benden korkmayanı, ahirette korkuturum. Dünyada benden korkanı
ahirette emin kılarım.’’ (Age:329/8)
Biri Hz. Ömer’e:
- Allah’tan kork ya Ömer! der. Hz. Ömer, düşer bayılır. Sararmış yüzü, kısık sesi ile:
- Ömer de kim oluyor, Allah’tan korkmayacak’’ diyor.
Hz. Ömer (ra): Çölde bir çobana rastlar. Çoban genç delikanlıdır. Ona:
- Koyunlardan birini satar mısın?
- Satamam, onlar benim değil.
- İyi ya, kurt kaptı dersin, öldü dersin.
- Diyemem.
- Efendin nereden bilecek?
- O bilmeye bilir. Ama Allah biliyor’’ diyor.
Bir gün Hz. Ömer Halife iken sokakları dolaşıyor. Bir duvarın arkasından ana ile kızın şu konuşmasını
dinliyor. Ana soruyor:
- Kızım süte su kattın mı?
- Hayır ana, Ömer ne dedi.
22
Gönülden Gönüle
- Ömer nereden görecek kızım.
- Ömer görmüyorsa, Allah da mı görmüyor.’’
Hz. Ömer (ra) Bu kızı oğlu Abdullah’la evlendirmiş. Onlardan da Ömer bin Abdul Aziz gibi bir insan
dünyaya gelmiştir.
Yusuf (as)’ın Zeliha’dan dolayı Allah korkusu, onu sultanlığa yükseltmiştir.
Allah’ı olmayanın ahlakı olmaz. Atalarımız: ‘‘Kork Allah’tan korkmayandan’’ demişlerdir.
Akif de:
Ne irfandır veren Ahlaka yükseklik ne vicdandır.
Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.
Allah’a karşı vazifelerimizden biride ana babamıza, çocuklarımıza karşı merhametli davranmaktır.
Allah’a ana babaya itaattan sonra çocuklarımızı cehennem ateşinden korumamızı emrediyor.
(Tahrim:6)
Peygamberimiz de: ‘‘çocuğun ilk sözü; ‘‘Lâ ilâhe illallah’’ olsun. 7 yaşında namazı öğretin. 10 yaşında
kılmalarını sağlayın’’ diyor.
Kur’an’da: ‘‘Allah’a kulluk edin. Şeytana kulluk etmeyin.’’(Nahl:36) Kulluk ancak Allah’a olur.
Allah’tan başkasına kulluk yapılmaz. Secde yapılmaz. Rükû yapılmaz. Allah’tan başkası için kurban kesilmez.
Allah’tan başkasından yardım istenmez.
Kur’an’da: ‘‘Ölünceye kadar Rabbine kulluk et.’’ (Hıcır:99) emri var.
Kul, Allah’a hüsnü zanda bulunmalıdır. Allah’ın rahmetinden ümit kesmemelidir.
Kul, itaat ve ibadeti terk ederek Cenab-ı Allah’la zıtlaşmamalıdır. Allah tanımazlık etmemelidir.
Unutulmak istemiyorsa kul, Allah’ı unutmamalıdır.
Kul, Allah’a güvenip dayanmalıdır.
Akif ne güzel söylemiş:
Allah’a dayan, saye sarıl, hikmete râm ol.
Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.
Bir şair de şöyle diyor.
‘‘Güvenirsen Allah’a güven.
Murat almaz yüz çeviren.’diyor.
23
Gönülden Gönüle
Rabbim bizi hatalarımızdan dolayı cezalandırmasın, rahmetinle muamele etsin. Kendisine kul,
Muhammed (as)’a ümmet olmak nasip etsin.
Allah’ın rahmeti, bereketi, ihsanı, ikramı üzerinize, üzerimize olsun.
Selam hidayete tabi olanlara.
..............................
....................
……….
…
24
Gönülden Gönüle
SEVGİLİLER SEVGİLİSİ
MUHAMMED ALEYHİSSELAM
Allah’a hamd, Resulüne salavat, Âline ashabına ve inananlara selam olsun.
‘‘Rab olarak Allah’ı, din olarak İslam’ı, peygamber olarak Muhammed’i seçtim, iman ettim’’
diyenlere selâm olsun.
Allah’a şükür Cenab-ı Allah bizi Muhammed ümmetinden yarattı. Bize O’nu rahmet, önder ve yol
gösterici olarak yarattı.
Hayat, Muhammed (as) ile güzeldir. Onsuz hayat cahiliye devri hayattır.
Cenab-ı Allah sevgililer sevgilisi Muhammed (as)’ın sünnetinden ve şefaatinden bizleri ayırmasın.
Müslüman, Muhammed (as)’a, inandığı, uyduğu, sevdiği ve andığı ölçüde müslümandır.
Muhammed (as), Resuller Resulüdür. Hatemül-Enbiya dır. Rasül-üs-sekaleyn dir. Alemlere
rahmettir. Yer yüzünde onun kadar sevilen başka bir insan yoktur.
Yahudiler ve Hıristiyanlar peygamberlerinin hiç bir şeyine sahip değildir. Hatta peygamberlerinin
Yahudiler mezarının nerede olduğunu bile bilmezler.
Şuna dikkat edelim; sevgimiz, ilgimiz kutlu doğumla sınırlı olmamalıdır. Bir gülle geçiştirilmemelidir.
Muhammed (as) Gelmezden önce, insanlık ne haldeydi.
O devrin adı, cahiliye devri idi. Sanki dünyanın zifiri karanlık gecesi idi. İnsan, puta tapıyordu.
Birbirini yiyordu. En iğrenç şeyler zevk kaynağı idi.
Vahşet, ahlaksızlık, zulüm yer yüzüne yayılmıştı.
İnsan, leş yiyor, kendi evladını kuma gömüyor. Helvadan hamurdan put yapıyor ona tapınıyor ve
acıkınca da yiyordu.
Bütün insanlık kurtarıcı bekliyordu ki. Cenab-ı Allah Muhammed (as)’ı âlemlere rahmet olarak
gönderdi.
Allah Resûlünün Dünyaya teşrifleri:
İnsanlar her kötülüğü kendi elleriyle yapıyordu. ‘‘Yer yüzünde kötülük, karada denizde yayılmıştı.’’
(Rum:41)
Hak, haklının değil, güçlünündü. Analarından hür doğan insanlar köle olmuşlardı. Pazarlarda alınır
satılırdı. Böyle bir ortamda Rabiulevvel Ayının 12. gecesi, 571 yılı, sabaha karşı güneş doğar gibi Alemlere
rahmet olarak Muhammed (as) dünyaya teşrif etti.
25
Gönülden Gönüle
Akif o anı şöyle anlatmıştır:
‘‘On dört asır evvel yine böyle bir geceydi.
Kumdan ayın on dördü bir öksüz çıkıverdi.
Lâkin, o ne hüsrandı ki, hissetmedi gözler.
Kaç bin senedir halbuki bekleşmedelerdi.’’
Dedesi o’na ‘‘Muhammed’’ adını verdi.
- ‘‘Nereden buldun bu adı’’ dediler. O şu cevabı verdi:
- ‘‘Umarım yerdekiler ve göktekiler O’nu hayırla yâd edecektir.’’
Hz. Muhammed (as)’ın geleceği biliniyor ve bekleniyordu. İsa (as): ‘‘Ahmet adında bir peygamberi
müjdeleyici olarak geldim’’ demişti. (Saff:6)
Muhammed (as)’ın gelişi, bütün insanlık için bir lütuf olmuştur.
Muhammed (as)’ın peygamber oluşu:
Bir Ramazan ayında ibadet için Hira mağarasına çıkmıştı. Cebrail (as) Ona geldi: ‘‘Seni yaratan
Rabbinin adı ile oku!’’ dedi. Muhammed (as):
- ‘‘Ben okumak bilmem’’ cevabını verdi. Bu ilk vahiydi.
Hz. Hatice’ye geldi. ‘‘Beni ört dedi’’ tirtir titriyordu. Hz. Hatice onu örttü. Cenab-ı Allah O’na: ‘‘Ey
örtüye bürünen kalk!’’ buyurdu. Zaman yatacak zaman değildi.
O, peygamberlerin sonuncusuydu. (Ahzab:40)
O, bütün insanlara peygamber olarak gönderilmiştir. O’nun peygamberliği 23 yıl sürdü. O’nun
getirdiği hükümler kıyamete kadar devam edecektir. O, kıyamet peygamberidir.
O’na çok şey söylediler ama yalancı diyemediler. O’nu gören: ‘‘Bu yüz yalan söyleyemez’’ diyordu.
Düşmanları O’na ‘‘Muhammedül-Emin’’ demiştir. Ebucehil’e:
- ‘‘Muhammed yalan söyledi mi?’’ demişler oda:
- ‘‘Vallahi o hiç yalan söylemedi’’ cevabını vermiştir.
Peygamberimizden önce peygamberliğe özenenler olmuştur. Kendisi: ‘‘Otuza yakın yalancı
peygamber çıkmadan Kıyamet kopmaz’’ buyurmuştur. (Siret Ans:6/357)
Bugüne kadar kayıtlara göre 25 kadar yalancı peygamber gelmiştir.
Abbasiler zamanında biri peygamberim der. Cazip şeyler söyler. Halife haber alır üzerine gelir.
Yalancı, haber alır. Adamlarına: ‘‘askerler gelince ellerinizi yere koyun eşek gibi anırın’’ der. Halife gelir: ‘‘Kim
26
Gönülden Gönüle
o yalancı?’’ der. Adam ortaya çıkar. Ona sen bilmez misinki, son peygamber Muhammed (as) dır. Adam der
ki: ‘‘O insan insanların peygamberiydi, ben bunların peygamberiyim’’ der., dört ayaklı anıranları gösterir.
Peygamber (as)’a suikastlar yapılmıştır:
Yahudi Lebid Bin A’sam’a paralar verdiler peygamber (as)’a büyü yaparak öldürmek istediler. Lebid,
peygamber (as) dan elde ettiği saçlarla büyü yaptı ve kuyuya attı.
Peygamber (as) çok hastalandı. Yiyip içemiyordu. Yatağa düştü. Peygamberimize:
- Ya Rasûlallah bu büyüğü yapanı teşhir etseniz rezil etseniz’’ dediler. Peygamberimiz: ‘‘Allah bana
şifa verir. Ben insanlar arasında şerri yaymak ve onlara kötülük etmek istemem’’ buyurdu. (Buhari Edep:56)
Cenab-ı Allah, Felâk Nâs sûrelerini indirdi. Hz. Ali (ra) ile bunları okuyarak büyüden kurtuldu. Lebide
zarar verme gücü varken ona zarar vermedi.
X
X
X
Hicret için Mekke’den ayrılacağı gece bir hain plân daha kuruldu. Her guruptan bir güçlü kuvvetli
kişi seçildi, evi basıldı. Yatağında öldürecekler kimin öldürdüğü belli olmayacaktı. Peygamber (as) Hz. Ali’ye
yatağına yatmasını söyleyip, aralarından Yâsin sûresini okuyarak çekip gitti.
X
X
X
Ebu Süfyan, Allah Resûlünü öldürecek kiralık kâtil aradığını ilân etti. Vahşi bir adam Medine’ye geldi.
Peygamberimizi sordu. Ona doğru gelirken peygamberimiz onu tanıdı. Bu adam kötü niyetle geliyor dedi.
Bedevi suikastçı, peygamberimizin üzerine atladı. Ashap ona mani oldu.
Peygamberimiz geliş sebebini sordu. Oda gerçeği anlattı. Peygamberimiz onu serbest bıraktı oda
Müslüman oldu.
Yahudi kadın O’na ikram ettiği oğlağı zehirlemiş, peygamberi öldürmek istemişti.
X
X
X
Hicret sırasında peygamber (as)’ı öldürene büyük ödüller kondu. Süreka güçlü bir pehlivandı.
Peygamberimize yetişti. Kılıcını sallayacağı sırada birkaç defa atı kumlara saplandı. Mesajı alan Süreka,
müslüman olup geri göndü ve gelenleri de yanlış yönlendirdi.
X
X
X
27
Gönülden Gönüle
Peygamber (as) öç alma yoluna gitmemiştir. Affederdi. O kimleri affetmemişti ki, Ebucehilin oğlu
İkrime’yi , Vahşi’yi, Hindi, kendisine eziyet edenleri bile affetmişti. Çünkü Cenab-ı Allah Ona:
- Sen af yolunu tut. İyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.’’ (A’raf:199) diye vahyetmişti.
O, rahmet peygamberiydi…
Allah Resûlü için ne dediler?
Muhammed (as)’ı gören, O’nu tanıyan, O’nu övmekten kendini alamamıştır.
Annesi Amine, ölürken: ‘‘Ne mutlu bana ki böyle bir evlat bırakıyorum’’ demiştir.
Dedesi, Muhammed adını koyunca: ‘‘O’nu gökte Hakk, yerde halk övecektir’’ demiştir.
Başta Hakk: ‘‘Habibim’’ diyerek O’nu övmüştür.
‘‘Sen olmasaydın alemleri yaratmazdım’’ buyurmuştur.
Ebu Cehil: ‘‘Sen asla yalan söylemedin ey Muhammed.’’
Tolstoy: ‘‘Hz. Muhammed, hürmet ve saygıya fazlasıyla lâyıktır.’’
Lamartin: ‘‘İnsan büyüklüğü hangi ölçü ile ölçülürse ölçülsün. Hz. Muhammed’den daha büyük bir insan
bulunmaz.’’
- ‘‘Hiç kimse Hz. Muhammed’den daha ileri adım atamaz.’’ – Goethe
∞
∞
∞
- ‘‘Hz. Muhammed Allah’ın birinci ve en büyük kuludur. Onun izinde milyonlarca insan yürüyor. Benim
senin adın silinir; fakat sonsuza kadar O, ölümsüzdür.’’ – M. Kemal
∞
∞
∞
- ‘‘Hz. Muhammed’in çağdaşları O’nda hiçbir ahlaki kusur görmediler.’’ – M. Watt
∞
∞
∞
- ‘‘Ey Muhammed! Huzurunuzda kemal-i hürmetle eğiliyorum.’’ – Bismark
Bunlara sadece bir kaç örnektir.
28
Gönülden Gönüle
Peygamber (as) insanlığa neler sundu?
Dünyada en büyük inkılâpçı Muhammed (as) dır.
23 yılda insanlığa çok şey sunmuştur.
- Cahiliye devrini kapatmış insanlığa yep yeni ufuklar açmıştır.
- İnsanı alçaltan bütün kötülüklere karşı çıkmıştır.
- ‘‘Muhammedül-Emin’’ adını alarak insanlara doğruyu güzeli öğretmiştir. ‘‘Aldatan bizden değildir.’’
demiştir.
- İnancından davasından asla taviz vermemiş, ‘‘Güneşi sağ elime ayı sol elime verseler, vallahi
davamdan vazgeçmem’’ demiştir.
- Köleliği kaldırmış; eşitlik, adalet anlayışını yerleştirmiş ‘‘Kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur’’
buyurmuştur.
- Puta tapmayı kaldırıp, tevhit inancını yerleştirmiştir. Hıristiyan alemi hâlâ teslis ile oyalanmaktadır.
- Egoizmi yıkmış ‘‘İnsanların en hayırlısı, insanlara en çok faydalı olandır’’ anlayışını yaymıştır.
‘‘Kendisi için istediğini başkası için istemedikçe hakiki mü’min olamazsınız’’ buyurmuştur.
- Cehalete karşı çıkmış, suffa okulunu açmıştır.
- İnsanları, puta tapmaktan, leş yemekten, fuhuş yapmaktan, çocuklarını öldürmekten, zayıfı
ezmekten, kan dökmekten, hayasızlıktan, ahlaksızlıktan men etmiştir.
- Onun tebliğinin özü ‘‘Müslüman ol kurtul.’’ İdi. Tebliğini kabul etmenin şartları şunlardı:
- Allah’a ortak koşmayacaksın.
- Haksız yere öldürmeyeceksin.
- Zina etmeyeceksin – iftira atmayacaksın.
- Hırsızlık yapmayacaksın’’ olmuştur.
- Bana uyacaksın.’’ diye şart koşmuştur.
- Temiz yiyip, temiz yaşamayı öğretmiştir.
- Bugün hala geçerliliğini koruyan sağlık kurallarını ortaya koymuştur.
- Kardeşliği o öğretti. Ahlakı, insanlığı o öğretti. Bugün insanlık neye sahipse hep O’nun eseridir.
Muhammed (as)’ın ahlakı nasıldı?
Cenab-ı Allah O’na: ‘‘Şüphesiz ki sen muazzam bir ahlak üzeresin’’ buyurmuştur. (Kalem:4)
Kendiside: ‘‘Ben ancak güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim’’ demiştir.
Hz. Aişe (ra) ise: ‘‘O’nun ahlakı Kur’an idi’’ demiştir.
29
Gönülden Gönüle
Hz. Ali (ra) da: ‘‘Allah Resûlü her zaman güler yüzlü idi. Yumuşak huyluydu. Katı kalpli, kavgacı, kusur
bulucu değildi. Üç şeyden uzak dururdu: Ağız kavgası, boş boğazlık ve laubalilik yapmazdı. Üç husustan
sakınırdı: ‘‘Kimseyi kötülemez, kınamaz ve kimsenin ayıbını aramazdı. Gerekirse konuşurdu. Her ihtiyaç
sahibine yardımcı olurdu. Güzel konuşmayanları dinlemezdi.’’ (Hadis Ans:5/401)
Allah Resûlü kimseye yük olmazdı. Kırıcı davranmazdı. Kur’an da: ‘‘Eğersen, kaba ve katı olsaydın,
şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi.’’ buyrulur. (Al-i İmran:159)
Onun bir adı da ‘‘Muhammedül-Emin’’ di.
Onu gören: ‘‘Bu yüz yalan söylemez’’ derdi.
Kur’an da: ‘‘And olsun O çok şefkatli ve merhametlidir.’’ (Tevbe:128) buyurarak O’nun ahlakını
Cenab-ı Allah övmüştür.
Allah Resûlünün hayat ölçüleri nelerdi?
Allah Resûlünün hayat ölçülerini şöyle özetleyebiliriz:
- Doğruluk, doğru sözlülük,
- Emaneti korumak,
- Hakka riayet,
- Sözünde durmak,
- İnsanlarla iyi geçinmek,
- Misafire ikram etmek,
- Komşu hakkını gözetmek,
- Hayâ etmek,
- Sır saklamak,
- Gizli halleri araştırmamak,
- İnsanları rencide etmemek,
Allah Resûlü:
- Övgüden hoşlanmazdı.
- Kendini üstün görmezdi.
- Sade hayat sürerdi.
- Az yer, içerdi.
- İstişare etmeye önem verirdi.
- Temizliğe dikkat ederdi.
30
Gönülden Gönüle
- Selâmlaşmaya önem verirdi.
- Herkesle iyi geçinirdi.
Allah Resûlünün konuşma tarzı neydi?
- Allah Resûlü tatlı dilli güler yüzlü idi. Onu dinleyen, bir daha dinlemek istemiştir.
- O’nun konuşması bıtkınlık vermezdi.
- Kimseyle münakaşa etmez, lânet etmez, beddua etmezdi. Kaba kırıcı konuşmazdı.
- Tane tane konuşur, bazı sözleri tekrar ederdi.
- İhtiyaç varsa konuşurdu, lüzumsuz konuşmazdı.
- Az konuşur, doğru konuşur, öz konuşurdu.
- Konuşurken Allah’ın adını anarak başlar, anarak bitirirdi.
- Gıybet etmediği gibi, edene de mani olurdu. Gıybeti edileni de müdafaa ederdi.
- Yapmadığını söylemez, söylediğini de yerine getirirdi.
- Kimsenin hatasını yüzüne vurmazdı.
- Asla yalan söylememiştir.
- Kendini üç şeyden alıkoymuştur; çekişmek, çok konuşmak ve boş konuşmak.
- Kimseye bağırıp çağırmamıştır.
- Emrederek konuşmazdı.
- Tane tane konuşurdu.
- Hiç bir zaman kahkaha ile gülmemiştir. Gülümserdi.
- Konuşurken ‘‘Efendim’’ demeyi sevmezdi. ‘‘İnsan bir münafığa ‘‘efendim’’ derse, Rabbini gazaba
getirmiş olur’’ derdi. (Ramuz el-Ehadis:56/13)
Allah Resûlünün çocuk sevgisi çok büyüktü.
Allah Resûlünün hayatında önce insan vardır. O’nun bütün gayreti insan için olmuştur. Şöyle
buyurmuştur:
- ‘‘İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır.’’
- İnsan hayatı kutsaldır. Kız çocuklarının gömülmesini ve öldürmeyi, intihar etmeyi yasaklamıştır.
- Çocuklara güzel isim verilmesini ve helâl gıda ile beslenmesini, güzel terbiye edilmesini, istemiştir.
31
Gönülden Gönüle
- Kız çocuklarının horlanmasını istememiş: ‘‘üç kızı olup da onlara güzel muamele eden, iyi terbiye
eden, cennete girecektir’’ buyurmuştur. (Tirmizi Birr:13)
- Çocukların başını okşar onlarla şakalaşırdı.
- Kızı Fatma yanına gelince, ayağa kalkar, alnından öperdi.
- Çocuklar için ‘‘konuşmaya başladıklarında onlara Lailahe illallah’ı öğretin buyururdu. (Ramuz elEhadis:33/3)
- Çocuklarınızın avretine riayet edin ve onu örtün. Zira onun avreti de büyüğün avreti gibidir. Allah
vücudunu açana rahmet gözü ile bakmaz.’’ (Age:321/6) derdi.
Enes (ra): ‘‘on yıl Allah Resûlüne hizmet etmiş ve: ‘‘Bana öf demedi. Yapmadığımı niçin yapmadın,
yaptığımı da neden böyle yaptın demedi’’ demiştir.
Peygamber (as) bir çocuğa rastlasa ona selâm verir, onun hatırını sorardı. Onlara ikramda
bulunurdu.
- Ana babalara, Allah Resûlü çocukları arasında ayrım yapmamasını, eşit davranmasını sıkı sıkı
tembih ederdi.
Bir bayram sabahı Medine’de ümmeti ile bayramlaşan Peygamberimiz bir köşede ağlamakta olan
küçük bir kız çocuğu görmüş.
Elbisesi yamalı, ayakkabıları yırtık bu kız çocuğu elleriyle yüzünü kapatmış bir şekilde ağlıyormuş.
Peygamberimiz bu küçük çocuğu o halde görünce dayanamamış ve sormuş:
‘‘Yavrucuğum bugün bayram. Bu mutlu günde neden ağlıyorsun?’’
Çocuk içini çekerek soruyu soranın kim olduğunu bilmeden cevap vermiş:
‘‘Babam geçen bayram bizimleydi. Ama şehit olduğu için artık bizimle değil. Onu çok özlüyorum.
İnsan böyle yetim kalınca elbette ağlar.’’
Peygamberimiz, küçük kızın sözlerine çok üzülmüş. Küçük kızın başını okşayarak şöyle demiş:
‘‘Gözlerinin yaşını sil yavrucuğum. Ben baban, Fatıma ablan, Ayşe de annen olsun ister misin?’’
Küçük kız bu sözleri duyunca yavaşça başını kaldırmış ve karşısında Peygamberimiz’i görünce çok şaşırmış.
Bir o kadar da sevinmiş. Başını ‘‘evet’’ anlamında sallamış ve Peygamber Efendimiz’in elini tutarak yürümeye
başlamış.
Eve geldiklerinde Hz. Fatıma ve Hz. Ayşe de bu küçük kızı çok sevmişler. Güzel ve yeni elbiseler
giydirmişler. Saçlarını taramışlar. Karnını doyurup bayram harçlığı vermişler. Sonra da oynasın diye sokağa
göndermişler. Çocuklar bu küçük yetim kızı yeni elbiseler içinde, mutlu bir şekilde görünce çok şaşırmışlar
ve sormuşlar:
‘‘Ne oldu sana böyle?’’
Küçük yetim kız cevap vermiş:
32
Gönülden Gönüle
‘‘Benim de bir babam var artık! Hem öyle bir baba ki; eşsiz, benzersiz. Böyle babası olan sevilmez
mi? Şefkatli Ayşe annem var benim. Beni seven, elbiseler giydirene Fatma ablam var. Böyle ailesi olan
sevinmez mi? Bu yüzden çok mutluyum.’’
Peygamberimiz, bir gün çarşıya çıkmış. Evine dönerken bir kenarda ağlayan bir kız çocuğuna
rastlamış. Ona neden ağladığını sormuş. Çocuk ağlayarak cevap vermiş:
‘‘Ya Rasulallah. Ben bir hizmetçiyim. Ev sahibim bana iki dirhem verip alışverişe göndermişti. Fakat
ben parayı kaybettim.’’
Sevgili Peygamberimiz cebindeki iki dirhemi hemen küçük kıza vermiş. Ama küçük kız hala
ağlıyormuş.
Peygamberimiz bunun nedenini sorunca aldığı cevap şu olmuş:
‘‘Geç kaldığım için bana kızmalarından korkuyorum.’’
Gül kokulu Efendimiz kızın elini tutmuş ve onu hizmetçilik yaptığı eve götürmüş. Kapıya gelince
‘‘Esselamü aleyküm’’ diyerek selam vermiş. Hiç ses çıkmamış.
Peygamberimiz üçüncü defa selam verdiğinde ‘‘Aleyküm selam’’ diyerek selama karşılık verenler
olmuş. Peygamber Efendimiz.
‘‘Verdiğim birinci ve ikinci selamı duymadınız mı?’’ diye sormuş.
Evin reisi ‘‘Duyduk Ya Rasulallah! Fakat bize verdiğiniz selamları artırmanızı ve güzel sesinizi biraz
daha fazla duymayı istediğimiz için birinci ve ikinci selamınıza karşılık vermedik.’’ demiş.
Peygamberimizi evlerine buyur etmişler ve ‘‘Ya Rasulallah! Buraya ziyaretinize ne vesile oldu?’’ diye
sormuşlar.
Peygamberimiz olan biteni anlatıp, küçük kızın endişesi yüzünden geldiğini söyleyince, evin reisi:
‘‘Canım yolunda feda olsun ey Allah’ın Peygamberi! Madem ki, bizim bu hizmetçi kızımız sizin buralara
gelmenize vesile oldu, Artık bizim hizmetçimiz değil, kızımızdır.’’ demiş.
el-Vadîn anlatıyor: Bir adam Rasûlallah (as)’a geldi ve şunları aktardı: ‘‘Ya Rasûlallah!
Biz cahiliye ehlinden iken putlara tapar, çocuklarımızı öldürürdük. Benim bir kız çocuğum vardı. Ona
seslendiğim zaman sevinçle yanıma gelir neşelenirdi. Yine bir gün yanıma çağırdım o da geldi. Evimin
yakınında kendimize ait bir kuyu vardı, oraya götürdüm ve kızımı kendi elimle kuyuya attım... Yavrucağızım
benim ardımdan ‘‘babacığım! babacığım!’’ diye bağırıyordu... Allah Rasûlü bu olayı dinlerken ağlıyordu.
Bedevilerden bir grup Peygamber’e gelmişlerdi; Siz çocuklarınızı öper misiniz diye sordular. Hz.
Peygamber evet deyince onlar Vallahi bir öpmeyiz dediler. Bunun üzerine Resûlallah Allah sizin gönlünüzden
merhameti söküp almışsa ben ne yapabilirim buyurdu. (İbn Mace, Edeb:3655)
33
Gönülden Gönüle
Bir gün Peygamberimiz’e Habeşistan Kralı Necaşi’den hediye olarak çok değerli bir altın yüzük
gelmiş. Sevgili Peygamberimiz de bu yüzüğü Ümame adındaki kız torununa hediye etmiş. Ümame bu
hediyeye çok sevinmiş ve bu yüzüğü değerli ve güzel bir hediye olarak saklamış.
Allah Resûlünün hayvanlara davranışı nasıldı?
Allah Resûlü: ‘‘Merhamet etmeyen, merhamet olunmaz’’ buyurmuştur.
Hayvana eziyeti, aç susuz bırakmayı, dövmeyi, fazla yük yüklemeyi, dövüştürmeyi, zararsız olanları
öldürmeyi, yasaklamıştır.
Cenab-ı Allah’ın kul hakkı ile hayvan hakkını af etmeyeceğinin önemle üzerinde durmuştur.
Bir kaç örnek verelim:
- Bir gün Ashabına.
- Size cennetlik birini göstereyim mi? demiş, Onlarda:
- Evet’’ demişlerdi.
- Şu gelen adam, bir köpek susuzluktan ölecekti ayakkabısı ile kuyudan su alıp onu ölümden
kurtardı’’ dedi.
- Bir kadın kedisini aç susuz bırakmıştır. O yüzden cehenneme gideceğini haber verdi.
- Adam, koyunu yere yatırmış, ayağı ile boynuna basmış. Koyun ona bakarken bıçağı bilemeye
başlamış. Ona peygamber (as):
- ‘‘Bıçağı daha önce bilesen olmaz mıydı. Hayvanı iki defa öldürüyorsun! demiştir.
- Peygamber (as) sabah çökmüş bir deve gördü. Akşam üstü onu ayrı vaziyette gördü.
- Bu devenin sahibi kim? diye sordu.
Sahibi bulunamadı.
Peygamberimiz öfkelendi ver
- Derdini anlatamayan bu hayvanları aç susuz bırakarak, haksızlık etmekten Allah’tan korkunuz’’
buyurdu.
- Bir deve Peygamber (as)’ı görünce inlemeye başladı gözlerinden yaşlar aktı. Peygamberimiz onu
okşadı ve;
34
Gönülden Gönüle
- Bu devenin sahibi kim? dedi. Bir genç:
- Benim’’ dedi. Peygamber (as) ona:
- Bu hayvana kötü davranmaktan, fazla yük yüklemekten dolayı Allah’tan korkmuyor musun? Bu
hayvanı Aç susuz bırakmışsın, çok yormuşsun! Diyerek azarlamıştır.
Allah Resûlü, Mekke’nin fethine on bin askerle giderken, yol kenarında yavrulamış bir köpek
görüyor. Orada çiğnemesinler diye birkaç kişiyi görevlendiriyor. Ordu zarar vermeden geçiyor.
Allah Resûlü sevgisi, merhameti sadece insanlara değil, bütün canlılara şamildir. Hatta bitkilere
ağaçlara kadar uzanmıştır.
Hz. Muhammed (as) En büyük insandır:
O’da bir insandı diyenler oluyor Evet O’da bir insandı ama insanların en büyüğü idi, insanların en
üstünü idi.
Cenab-ı Allah O’na: ‘‘Sen olmasaydın alemleri yaratmazdım’’ buyurmuştur. Yani âlemler O’nun yüzü
suyu hürmetine yaratılmıştı.
Yer yüzünde onun kadar sevilen bir başka insan olmamıştır. Allah O’nu bütün insanlığa, kıyamet
peygamberi olarak göndermiştir.
Kelime-i Şehadette Cenab-ı Allah’ın adı ile beraber anılır.
Cenab-ı Allah O’na: ‘‘Sen en büyük ahlak üzeresin’’ diye övmüştür. (Kalem:4)
Ahzab sûresi 56’da ‘‘O’na salavat getirin. Tam bir teslimiyetle selâm verin’’ diye emredilmiştir.
Muhammed sûresi 33 de O’na itaat etmeyenin amelinin boşa gideceği bildirilmiştir.
Cenab-ı Allah, O’nu övmüş ve ‘‘Habibim’’ demiştir.
Peygamber (as), Hem Nebi, hem de Rasüldür. Rasülüs-sekaleyn (cin ve insin peygamberi) dir.
O’nun peygamberliği, kıyamete kadardır. O’na şefaat hakkı verilmiştir.
Allah Resûlü, rahmet peygamberidir.
Kıyamet gününde diğer peygamberler ‘‘nefsî-nefsî’’ derken O, ‘‘ümmetî-ümmetî’’ diyecektir. Hesap,
sorgu O’nun dilemesiyle başlayacaktır.
Allah Resûlü en büyük muallimdir.
Bugün insanlık neye sahipse, bunu Allah Resûlüne borçludur. Cenab-ı Allah örnek, önder ve rehber
olarak insanlığa göndermiştir.
35
Gönülden Gönüle
Allah Resûlü, önce ashabını terbiye edip yetiştirmiştir. Tebliğciler, öğreticiler yetiştirmek için Suffayı
açmıştır. Daha sonra cahiliye insanını eğitmiş, terbiye etmiş, ‘’Yesrip’’ adı ile anılan şehri ‘‘Medine’’ yani
medeniyet şehri haline getirmiştir.
O’nun terbiye metodunun esaslarından bazıları şunlardır:
- Söylediğini, yapın dediğini bizzat yapmış ve yaşamıştır.
- İhtiyaca göre ve gerektiğinde gerekli olanı öğretmiştir.
- Yanlışı düzeltme, eksiği tamamlama ve doğruyu yerleştirme sırasını takip etmiştir.
- Söyleme yap’’ diyerek örnek olmuştur.
- Yerli yersiz konuşarak insanları bıktırmamıştır.
- Karşısındaki kişinin durumuna göre hareket etmiş, onun anlayabileceği şekilde konuşmuştur.
- İkna etme yoluna gitmiştir.
- Soru sorarak öğretme yoluna gitmiştir.
- Örnekler vererek anlatmıştır.
- Tatlı dil, güler yüzle davranmıştır.
- İşi zora sokarak değil, kolaylaştırarak ifade etmiştir.
- Konuları önemine göre ele almıştır. Konuları eksik bırakmadan anlatmıştır.
- Karşısındakini asla küçümsememiş, mahcup etmemiştir.
- Sorulan soruyu mutlaka cevaplandırmıştır.
- Yeri ve zamanı olmayan yerlerde susma yoluna gitmiştir.
- Tekrarlama metodunu kullanmıştır.
- Söylediklerinin unutulmaması için konuyu dağıtmamıştır. Bazen de söyleyeceklerini madde madde
söylemiştir.
- Emrederken, yasak koyarken kesin konuşmuştur.
- Kur’an’da olduğu gibi geçmiş olay ve toplumlardan örnekler vermiştir.
- Bazen cennetle müjdelemiş, bazen de cehennemle korkutmuştur.
- Düzeltme yaparken isim vermemiş, kimseyi rencide etmemiştir.
- Öğrenmenin bilmenin faziletlerini anlatmıştır. Okumayı teşvik etmiştir.
36
Gönülden Gönüle
Allah Resûlünün ibadet hayatı nasıldı?
Kendisine Allah’ın kulu denmesinden hoşlanmış ve Allah’a kulluk görevini hiç ihmal etmemiştir. Terk
etmemiş, unutmamış ve eksik yapmamıştır.
- ‘‘Neden bu kadar ibadet ediyorsunuz, Allah sizin günahlarınızı bağışlamıştır.’’ diyenlere:
- Rabbime şükreden bir kulda mı olmayayım? demiştir.
- İbadetin şeklinin, kalıbının bozulmaması için: ‘‘Beni nasıl namaz kılar görürseniz, sizde öyle namaz
kılın’’ derdi.
- Çok dua eder, çok şükreder, çok tövbe ederdi.
- Pazartesi, Perşembe günleri oruç tutardı.
- Kur’an dinlemeyi çok severdi.
- Teheccüt, Evvabın, kuşluk namazlarını ihmâl etmezdi.
- İbadette temizliğe ve fıkıh bilgisine çok önem vermiştir.
- Çoğu zaman ibadetini gizli yapmış: ‘‘Elimden gelse, amelimi Kiramen Katibinden gizlerdim’’
demiştir.
- O’nun ibadeti devamlı idi. ‘‘Amelin makbulü, azda olsa devamlı olanıdır’’ derdi.
- Peygamber (as) kızına: ‘‘Kızım peygamber kızıyım diye güvenme!’’ demiştir.
Sabah Hz. Fatıma’nın kapısını çalar kalkmıyor musunuz!’’ der, namaza kaldırırdı.
- Allah Resûlü namazı, ilk vaktinde kılardı. ‘‘Nerede olursanız olun. Allah’a kulluğu güzel yapın’’
derdi. O’nun son sözü; ‘‘namaza dikkat, namaza dikkat’’ olmuştur.
Allah Resûlünün günlük hayatından örnekler:
- Yeme içmelerinde; asla yemek seçmezdi.
- Yemek bulamadığı zaman bile Allah’a şükretmiştir.
- Besmelesiz iş yapmamış, besmelesiz yiyip içmemiştir.
- Hep sağ eliyle yiyip içmiştir. Önce ve sonra ellerini ağzını yıkamıştır.
- Yemeyi sıcak yemez, üflemedi. Önünden yerdi.
- Suyu üç solukta, oturarak içerdi ve şükrederdi.
- Tıka basa yemezdi. Doymadan kalkardı.
- Sofrada çok çeşit yemek bulunmazdı. İki öğün yerdi. Lokmaları küçük tutardı.
- Hiçbir şeyi israf etmezdi. Helâlden yer içerdi.
37
Gönülden Gönüle
- Altın gümüş kaplardan yiyip içmezdi.
- Bir yere dayanarak yiyip, içmezdi.
- Sadece zemzem’i ayakta içmiştir.
- Giyinirken sağdan başlardı.
- Temiz giyinirdi. Beyaz elbise tavsiye ederdi.
- İpekli giymez altın yüzük takmazdı.
- Sapsarı kıpkırmızı elbiseden hoşlanmazdı.
- Güzel kokuyu severdi.
- Gurura kibire sebep olacak giyinmekten men ederdi. Vefat ettiği gün, biri yamalı, diğeri sert
kumaştan iki elbisesi vardı.
- Hayvan derisinden elbise giymeyi men ederdi.
- Çıkardığı elbiseyi besmele ile dürer koyardı.
- Allah Resûlü, rahat yataklarda yatmamıştır.
- Yatarken okurda yatardı.
- Sağ tarafına yatardı. Yüzü koyun yatmaktan men ederdi.
- Yatarken sağ elini sağ yanağının altına koyardı.
- Düzenli yatar düzenli kalkardı.
- Tedbirli yatardı. Kapıyı kapatır, ateşi söndürürdü.
- Abdestli yatardı.
- Çok uyumazdı.
Sabahları evinden çıkarken şöyle derdi:
- ‘‘İlâhi doğru yoldan sapmaktan ve saptırılmaktan, kanmaktan ve kandırılmaktan, haksızlık
etmekten ve haksızlığa uğramaktan, saygısızlık etmekten ve saygısızlık edilmekten sana sığınırım.’’
Resûallah çevreci idi.
- O çevresiyle hep barışık yaşamıştır.
- Evini, mescidi ve çevresini hep temiz tutmuştur.
- Suyu, havayı, toprağı korumuştur.
38
Gönülden Gönüle
- Mekke, Medine çevresini harem bölge ilân etmiş burada bitkinin, hayvanların, ağaçların,
avlanmasını, öldürülmesini yasaklamıştır.
- Herkesin kapısının önünü temizlemesini istemiştir.
- Suya, ağaç, gölgeliklerine pislenmemesi için talimat vermiştir.
Bir hadislerinde ‘‘temizlik imandandır’’ buyurmuştur.
- Ağaç dikmenin, yetiştirmenin sevabından bahsetmiştir.
Allah Resûlüne karşı görevlerimiz nelerdir?
Allah Resûlü yeryüzünün en çok sevilen insanıdır. Adını duyup da derlenip toparlanıp elini kalbine
götürüp salavat getirmeyen azdır.
Çocuklarına Muhammed, Mustafa, Ahmed, Mahmud, Mehmed, koyulması ona olan sevginin
nişanıdır. Kızlarına Gül, Gülistan, Gülizar, Gülayşe, Gülsüm gibi gül ve gülden müştak isimler koyulması,
Anadolu’nun gül bahçesi haline getirilmesi Allah Resûlüne olan sevgi dendir.
Kur’an’da: ‘‘Peygamber mü’minlere kendi canlarından daha yakındır.’’ (Ahzab:6) buyrulmuştur.
Ashabı onu asla yalnız bırakmamıştır. O ne derse yapmış, O’ndan ayrılmamış, O’nunla savaşa
katılmış, O’nunla hicret etmiştir. Hatta hicret edebilmek için bütün malından vazgeçmiştir. Sevdiklerinden
vazgeçmiştir. O’nun ayağına bir diken batmasına razı olmamış. kendi canını feda etmiştir.
Savaş sonrası eşini, babasını, kardeşini ve oğlunu sormamış, analar: ‘‘Allah Resûlü Nasıl? demişler.
O’nu sormuşlardır.
Hz. Sevban Allah Resûlünün birkaç günlük ayrılığına tahammül edemeyip sararmış solmuştur.
Dönüşte Allah Resûlü:
- Hasta mısın? diye sormuş, oda:
- Hayır, senin ayrılığından cevabını vermiştir.
Allah Resûlü ‫ = َّْ ْب ْ ْ نَا ْعْ ا ْ ءْ اَمْ لَا‬kişi sevdiği ile beraberdir. buyurmuş ve Nisa 69. ayeti nazil olmuştur.
Ashabı ona çok bağlıydı.
Cenab-ı Allah O’nu sevmiş: ‘‘Habibim’’ demiş ve bize de O’nu sevmemizi emretmiştir.
Bugün bir sakal-ı şerif merasimi yapılsa, izdiham oluyor gözyaşlarıyla salavatlar getirilerek, öpüp
öpüp baş tacı yapılıyor.
Peygamber (as) ümmetini çok sevmiştir. İnananların sıkıntısı ona çok ağır gelirdi. (Tevbe:128)
Kur’an’da: ‘‘Resûlüm deki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve
günahlarınızı bağışlasın’’ (Ali İmran:31) buyrulmuştur.
39
Gönülden Gönüle
Sünnet ve Sünnete bağlılık:
Hz. Peygamberin söz, iş ve sükutlarına sünnet denir. Sünnet Kur’an dan sonra ikinci kaynaktır. Çünkü
sünnet de vahye dayanır.
Kur’an’da ‘‘O kendiliğinden konuşmaz. O’nun konuşması vahiy iledir’’ buyrulur. (Necm:3-4)
- ‘‘Peygamber size ne getirdiyse alınız neyi yasak ettiyse ondan kaçınınız.’’ (Haşr:7) diye
emredilmiştir.
Son zamanlarda misyoner mantığı ile konuşanlar oluyor:
- Peygamberin vazifesi bitmiştir.
- O’na uymak şirktir.
- O, Arapların peygamberidir.
- ‘‘Farz borcu olan sünnet kılmaz.’’ gibi sözlerle Ümmeti Muhammed’i peygamberinden koparma
gayretleridir.
- Bize Kur’an yeter deniliyor. Peygamberimiz (sav) Kur’an-ı tebliğ ve açıklayıcı olarak gönderilmiştir.
Sünnet, Kur’an’ın tefsiridir. Sünnetsiz Kur’an anlaşılmaz ve yaşanmaz. Kur’an namaz kıl’’ der. Nasıl, ne
zaman, ne kadar bunu sünnet açıklar.
Peygamberi devreden çıkarma oyunu oynanıyor. Peygamber (as)’ın emir koyma yetkisi vardır. Yırtıcı
hayvan etinin haramlığı, Neseple haram olanın sütle de haram kılınması, eşek etinin haramlığı sünnetle
olmuştur.
Sünnetsiz din olmaz. Peygamberlerinin sünnetini terk edenler, kutsal kitaplarını bile
koruyamamışlardır. Mutezile: ‘‘bize Kur’an yeter’’ demiş, sapıtmıştır. Sünneti itibar etmeyenler oyuna
gelmiş, sapıtmıştır.
Tesbihin ipi kopsa, ne olur? Tesbih 99 parça olur. Sürü çobansız bırakılsa ne olur? Sürü dağılır, kurta,
kuşa yem olur.
Peygamber (as)’a uysaydı, Ebu Cehil, Ebu Leheb belki Aşare-i mubeşşereden olurdu.
- Salebe peygamber (as)’a bağlı kalsaydı, peygamber (as) ona yazık oldu Salebeye demezdi.
- Sol elle yiyene peygamber (as) ‘‘sağ elinle ye!’’ deyince: ‘‘yiyemiyorum’’ demişti. ‘‘yiyemez ol’’
denilince adam bir daha sağ elini kullanamamıştır.
Süfyan-ı sevr-i camiden çıkarken sol ayakkabısını giymiş bir ses ‘‘öküz’’=(sevr) demişti. düştü bayıldı,
adı öküz kaldı. Neden bayıldın? dediler: ‘‘bir sünneti terkle adım öküz oldu’’ dedi.
Peygambere uymayı, Cenab-ı Allah bir çok ayette emretmiştir. Birkaç örnek:
- ‘‘Resûle itaat eden Allah’a itaat etmiş olur.’’ (Nisa:80)
- ‘‘Allah’a ve Resûlüne itaat edin. Allah yüz çeviren kafirleri sevmez.’’ (Al-i İmran:32)
- Allah’a ve Resûlüne itaat edin, amellerinizi boşa çıkarmayın’’ (Muhammed:33)
40
Gönülden Gönüle
Peygamberimizde: ‘‘Bana uyan cennete gider, bana uymayan cehenneme gider.’’ Buyurmuştur.
(R.Saliın:158)
Sünnetsizlik Allah’a isyan, Muhammed (as)’a muhalefettir. Sünnetsizlik, çıkmaz sokaktır. Sünneti
terk edeni Allah da terk eder, peygamberde. Çünkü; müslüman, sünnetlerden de sorumludur.
M.Akif: Her sabah camide birini ağlar görür, nedir bu hal! der. Adamı ben orduda komutandım.
Babam, kardeşim şehit oldu. çiftlik ev yalnız kaldı. Padişah Vahdettin’den izin istedim vermedi. Israr ettim
git öyleyse dedi. Ayrıldım o gece rüyamda Muhammed (as) orduyu teftiş ediyordu. Benim takım gelince
bunların komutanı nerde dedi? dedi. Padişahımız: ‘’O bizden azlini istedi, bizde azlettik’’ dedi. Peygamber
(as): onu bizde azlettik’’ dedi. o günden beri ben hep böyle ağlıyorum der ve ilave eder: Allah Resûlü birini
azlettiyse onun hali yaman olur’’ der.
Peygambersiz olmaz:
Peygamber (as)’a uymayanlar küfür bataklığında boğulan Ebu Cehil, Ebu Lehep gibi helâk
olacaklardır. Ebu Talip bile peygambere uymadı, kurtulamadı. Ömer, O’na uydu Cennetle müjdelendi.
Kelime-i Tevhidi, Kelime-i Şehadeti, Muhammed(as)’sız getirebilir miyiz? O’nsuz cennete girebilir
miyiz?
Mescid kuşu iken Salebe peygamberden uzaklaştı. İslam’dan da uzaklaştı.
Sünnetsiz İslam, müsteşriklerin, misyonerlerin ve İslam düşmanlarının tavsiyesidir. O’nlara göre;
- Hadislere güvenilmez.
- Hadisler uydurmadır.
- Hadisler yeniden gözden geçirilmelidir. İddialarıyla İslam’a zarar vermek istemektedirler.
Salavat ve şefaat:
Ku’an’da: ‘‘Allah, melekleri peygambere salavat getirirler. Ey iman edenler! Sizde salavat getirin ve
gönülden teslim olun.’’ (Ahzab:56) emri vardır.
Peygamberin adı anılınca ona salavat getirmeyenin burnu sürtülsün’’ diyen Cebrail’e
peygamberimiz ‘‘Amin’’ demiştir. (R.Salihin:1429)
Bir hadiste: ‘‘Ahirette Müslümanlar dan bana en yakın olanı, üzerime en çok salavat getirenidir.’’
(Tirmizi Vitir:21)
Bil hassa Cuma günleri çokça salavat getirmemiz istenmiştir.
Salavat getirmek, kişinin derecesini yükseltir. Peygamber (as)’a yaklaştırır ve peygamber (as)’ın
şefaatine nâil olmaya neden olur.
‘‘Allahümme Salli ala Muhammed’’ diyen salevat getirmiş olur.
‘‘Essalatü vesselam-ü aleyke Ya Resûllah’’ diyende O’na selâm vermiş olur.
Peygamber (as)’ın şefaati haktır. Allah O’na şefaat etme hakkı vermiştir. O’nun şefaati, şefaatini
uman sünnetini ayakta tutan ve şefaati hak edenleredir.
41
Gönülden Gönüle
Peygamberimiz: ‘‘Ümmetimden bir çok kişiye şefaat edeceğim. Bazı kimseleri de zebaniler alıp
götürecek. Ben: Allah’ım! Zebanilerin götürdükleri benim ümmetim dendir.’’ diyeceğim. Bana denilecek ki:
‘‘Senden sonra onların ne gibi bid’at işlediklerini bilmiyorsun’’ (Hadis Ans:17/398)
Allah Resûlü unutmayalım alemlere rahmet rahmet olarak gönderilmiştir. Kimlere rahmet olacaktır:
Onu gönülden seven. O’na uyan, sünnetine sarılan, salavat getiren, selam göndere, emanetlerine sahip,
çıkanlara rahmet olacak, şefaat edecektir.
Allah Resûlü Veda hutbesinde peygamberliğinin sonuna geldiğini îma etmişti. ‘‘Dininizi
tamamladım’’ ayeti de inince, Tebliğ ettim mi? deyip ‘‘evet’’ cevabını alınca, mezarlığa gitti selâm verdi:
‘‘Yakında bizde aranızda olacağız inşallah’’ dedi.
Mescide geldi, helalleşti: ‘‘Namazı Ebu Bekir kıldırsın’’ dedi.
7 dirhem parası vardı, sadaka olarak dağıttı.
Vefat edince;
Hz. Ebu Bekir (ra): ‘‘ölümünde hayatın gibi güzel’’ dedi, kendini tutamadı.
Hz. Ali (ra), dona kaldı.
Hz. Osman’ın dili tutuldu.
Hz. Ömer (ra), ölümünü kabullenemedi.
63 yaşındaydı. Hz. Ali (ra) yıkadı. Hz. Ebubekir (ra) namazı kıldırdı.
En son bize ne söyledi biliyor musunuz?
- ‘‘Namaza namaz’a dikkat edin. Elinizin altındakilere iyi muamele edin!’’ dedi.
Allah Resûlü mal olarak miras bırakmadı. Hurmalıklarını Müslümanlara vakfetti.
Onun bize mirası; ilim, edep, Kur’an ve sünnettir.
‘‘Size iki şey bırakıyorum onlara sarıldıkça yolunuzu sapıtmazsınız. Onlar: Kur’an ve sünnetimdir.’’
demiştir. Onun ifadesiyle sözlerin en güzeli, Allah’ın kelamı, yolların en güzeli Muhammed’in yoludur.’’
Essalatü vessalemü aleyke ya Resûlalah!
Essalatü vessalemü aleyke ya Habib Allah!
Essalatü vessalemü aleyke ya Seyyidel evveline vel’ahirin.
Velhamdülillahi Rabbil alemin.
..............................
....................
……….
…
42
Gönülden Gönüle
TIBB-I NEBEVİ
Peygamber (as)’ın sağlık hastalık ve tedavi konusunda yaptığı ve tavsiye ettiği uygulamalara Tıbb-ı
Nebevi denir.
Peygamber (as) bu uygulamaları yaparken ve tavsiye ederken; kendiliğinden yapmamıştır. O ilâhi
vahye göre hareket etmiştir.
Bu durumu Cenab-ı Allah şöyle haber verir.
- ‘‘O’nun bildirdikleri, vahyedilenden başkası değildir. O, kendi arzusuna göre konuşmaz.’’ (Necm:34)
- ‘‘Deki: Ben peygamberlerin ilki değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben sadece bana
vahyedilene uyarım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.’’ (Ahkaf:9)
Allah Resûlü kendisi de şu ifadede bulunmuştur: ‘‘Bana Kur’an’la beraber o kadar daha vahyedildi.’’
(Ebu Davut, Sünen:4604)
Peygamberimiz sadece kalplerin, gönüllerin değil, bedenlerin, ruhlarında tabibidir. Büyüklerimiz
sohbetlerinden önce şöyle derler: Sallüalâ tabib-i kulubüne Muhammed (Kalplerin doktoru olan
Muhammed (as)’a salavat getirin.’’
Onun için sünnette sağlık vardır. Sünnette hayat vardır. 1400 yılı aşkın zamandan beri şifanın
kaynağı olmuş, yeni buluşlara ışık tutmuştur. Bugün Allah Resûlünün açıklamaları ve ortaya koyduğu
kurallar, hâlâ geçerliliğini korumaktadır.
Peygamber (as) ‘‘dua edin, iyileşirsiniz’’ dememiş, ‘‘tedavi olun, çareler arayın’’ demiş, hasta
olanları, bitkilerden ilâçlar yapan doktora göndermiştir. Devesine okuyup üfleyene: ‘‘üfürüğüne katran
karıştır’’ demiştir.
Bir hadislerinde: ‘‘İnsanların aldandığı iki şey vardır: Sağlık ve boş vakit’’ (Buhari Rikak:1)
buyurmuştur.
Bu programda peygamber (as)’ın güncelliğini koruyan sağlıkla, tedavi ile ilgili tavsiyelerini ele
alacağız. Allah Resûlü bize her konuda önder ve rehberdir.
Bir hadislerinde şöyle buyurur:
- ‘‘Kim bilgisi olmadığı halde hekimlik yapmaya kalkışırsa, sebep olacağı zararı öder.’’ (İbni Mace,
Tıp:16)
Şöyle bir olay geçmiştir. ‘‘Sa’d bin Ebi Vakkas hastalanmıştır. Peygamber Efendimiz ziyaretine gider,
Sa’di yatakta yatar görünce ona ve yakınlarına şöyle demiştir:
- Haris b. Kerde’yi çağırın O, iyi bir hekimdir, Sad’ı tedavi etsin.’’ (Ebu Davut, Tıb:12)
Herkesin tavsiye ettiği ilâç değil. herkes değil, ehil kimseye tedavi olunması gerektiği mesajı vardır.
43
Gönülden Gönüle
Allah Resûlü her şey den önce hastalıklara neden olan her türlü kirliliğe karşı çıkmıştır. Temizliği, temiz
olmayı önermiştir.
İbadetlerin kabul edilmesinin ilk şartı maddi ve manevi temizliktir. Ruh ve beden temizliği olmadan
ibadet yapılamaz.
Peygamberimiz: ‘‘Temizlik imanın yarısıdır’’ buyurur. (Müslim Taharet:1)
Allah Resûlü ruh ve beden temizliği yanında çevre temizliğini de emretmiştir. Şöyle buyurur:
- ‘‘Allah pak ve temizdir, paklık ve temizliği sever; Kerim ve cömerttir, Kerem ve cömertliği sever. Öyle
ise avlularınızı ve boş arazilerinizi temizleyin’’ (İ.Canan Hadis Ans:10/390)
Peygamberimiz beden temizliğine çok önem vermiştir. Tırnakların kesilmesi, tıraş olunması,
yıkanılması ağız temizliği peygamberimizin tavsiyelerindendir.
Tıbb-ı Nebevi, bugünkü tıbbın gelişmesinde temel teşkil eder.
16. y.yılda Batıda yıkanma yoktu. Her türlü hastalığın sudan geldiğine inanılırdı. Kirler bıçakla kazınır,
vücut kokusunu giderebilmek için ağır kokular sürülürdü. Uzun süre vaftiz suyu gitmesin diye yıkanılmazdı.
Mendil bilinmezdi. Versay sarayında bile tuvalet yoktu.
‘‘1780’de sokaklardaki pis kokular karşısında yetkililer, Parislilerin evlerde lağım çukuru açmasını,
lazımlıkları
nı pencerelerden sokağa dökmemesi kararını aldı.’’ (Ahmet Gürkan, İslâm Kültürünün Garbı
Medenileştirmesi:71)
19.y.yılın başına kadar Batı’da hastalar lanetli kimseler olarak kabul edilmiş, şeytanla işbirliği yaptığına
inanılırdı: yakılır, öldürülür veya zincire vurulurdu.
İncil’de yıkanmamış ellerle yemek insanı kirletmez’’ (Matta:15/20) denir.
Peygamberimiz asırlar önce:
- Yemeğin bereketi yemekten önce ve sonra elleri yıkamaktır. (Tirmizi Et’ime:39)
- ‘‘Bıyıkları kısaltın, kasık kıllarını temizleyin, misvak kullanın, tırnakları kesin.’’ (Ramuz elEhadis:221/1)
- ‘‘Avlularınızı ve çevrenizi temiz tutun. Lânetli iki şeyden sakının; insanların gelip geçtiği yolları ve
gölgelikleri kirletmeyin.’’ (Müslim, Taharet:20) buyurmuştur.
X
X
X
44
Gönülden Gönüle
Peygamber (as) tedavi olmayı önermiştir:
- ‘‘Her derdin bir devası vardır.’’ (Müslim Selam:69)
- ‘‘Allah verdiği derdin devasını da yaratmıştır.’’ (Sahih-i Buhari Tec:1959)
- ‘‘Ey Allah’ın kulları, tedavi olun. Allah her hastalık için şifa yaratmıştır. İhtiyarlık ve ölüm hariç.’’
(Tirmizi Tıp:2)
X
X
X
Allah Resûlü necisle haramla tedaviyi yasaklamıştır:
- ‘‘Allah şifayı haram kıldığı şeylerde yaratmamıştır. (Buhari Eşribe:248)
- ‘‘Haramdan şifa olmaz.’’ (Müslim Eşribe:12)
- ‘‘İçki, ilâç değil hastalıktır. Deva değil derttir.’’ (Tirmizi Tıp:8)
(Alkolde, domuzda, idrarda, hayız kanında tedavi aranmaz.)
Peygamber (as) sağlık için şöyle buyurur:
- Oruç tutun sıhhat bulasanız.’’ (Müsned: 9/218)
- ‘‘Her müslümanın yedi günde yıkanması, Allah’ın onun üzerinde hakkıdır.’’(Müslim Cuma:9)
- ‘‘Seyahat edin, sağlık bulasanız.’’ (Müsned:2/380)
(Peygamberimiz, bazı hastaları yaylalara göndermiştir. Bataklıkları ağaç dikerek kurutmuştur.)
- ‘‘Tırnakları kesin ve gömün’’ (Ramuz el-Ehadis:335/4)
- ‘‘Yanıma kokmuş ağız ve sararmış dişle gelmeyin.’’ (Ramuz el-Ehadis:335/4)
- Tuvalette sağ elinizi kullanmayanız.’’ (Riyaz üs-Salihın:1680)
- ‘‘Durgun suya, yol üzerlerine ve gölgeliklere abdest bozmayın.’’ (Riyaz üs-Salihın:1803)
- ‘‘Bana ümmetimin hayır ve şer bütün amelleri arz edildi, iyi amelleri arasında rahatsızlık veren bir
şeyin yoldan atılması da vardı. Kötü amellerin arasında mescide tükürülmüş tükürük de vardı.’’ (Müslim,
Mesacid:58)
- ‘‘Sizden biri aksırdığı zaman iki avucunu yüzüne koysun ve sesinin kıssın.’’(Ebu Davut Edep:90)
(Aksırınca bir anda 80-90 milyon bakterinin metrelerce fırladığı açıklanmıştır.)
X
X
X
45
Gönülden Gönüle
Peygamberimiz (as) insanda olumsuzluklara neden olacak şeyleri yasaklamıştır:
- ‘‘Sizden biri güzel olmayan şeylerden bahsetmesin.’’ (Ebu Davut Edep:28)
- Ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi haset de iyilikleri yer bitirir.’’ (Age:44)
- ‘‘Sizden biri kendisinden üstün olan birini görünce, hemen kendinden aşağı olanlara baksın ve haline
şükretsin.’’ (Buhari, Rikak:30)
(İftira suizan, dargınlık, kin ve düşmanlık gibi olumsuz izler bırakacak, morali, sağlığı bozacak şeyleri
yasaklamıştır.)
- ‘‘Nazar haktır. Hoşunuza giden bir şey olursa, ‘‘Barekellah’’ ‘‘Maşallah’’ deyin. (Tirmizi Tıp:32)
- ‘‘Nazar değen abdest alsın.’’ (Ebu Davut Tıp:15)
- ‘‘Öfkelenen abdest alsın.’’ (Ebu Davut Edep:84)
- ‘‘Abdest aldığınızda abdest suyundan gözlerinize içiriniz.’’ (Ramuz el-Ehadis:40/2) (Kurugöz
hastalığını önler.)
- ‘‘Hastalarınızı yemeye, içmeye zorlamayın.’’ (Tirmizi Tıp:4)
- ‘‘Sinamiki (kimyon) şifadır.’’ (Ramuz el-Ehadis:259/10)
- ‘‘Süt şifadır.’’ (Age:249/13)
- ‘‘Sizden biri tek ayakkabı giyip de yürümesin. Ayakkabısının kayısı kopan, tek ayakkabı ile
yürümesin.’’ (Müslim Libas:68) (denge bozulur.)
- Çörek otu, ölümden gayri her derde devadır.’’ (Buhari Tıp:121)
- Ayaklardan şikayeti olan kına yaksın.’’ (Ebu Davut Tıp:3858)
- ‘‘Zeytin yağı yiyin’’ (İbni Mace Et’ime:34)
- ‘‘Hastalarınıza bal şerbeti içiriniz.’’ (Burahi Tıp:4)
- ‘‘İshal olana bal şerbeti içiriniz.’’ (Age:24)
- ‘‘Kuru üzüm ne güzel bir yiyecektir. Sinirleri yatıştırır, gazabı giderir. Ağız kokusunu güzelleştirir.
Balgamı keser. Sinirleri güçlendirir. Yorgunluğu giderir ve benzi düzeltir.’’ (Ramuz el-Ehadis:318/11 + 452/8)
buyurur.
Sporu tavsiye etmiş, ata binmeyi, yüzmeyi, güreşmeyi, ok atmayı, tavsiye etmiştir.
- ‘‘İki hedef arasında koşan kimsenin her adımı için bir hasene vardır.’’ (R.Salihın:259)
Yemek kabınızı köpek yalarsa, içindekini dökün, o kabı ilki toprak olmak üzere yedi defa yıkayın. Eğer
kedi yalarsa bir defa yıkayın.’’ (Buhari, Vüdu:33 + Tirmizi Taharet:68)
(Toprakla yıkayın ifadesini inceleyenler, mikrop öldürücü bakterilerin çoğunun toprakta olduğunu
tespit etmişlerdir.)
46
Gönülden Gönüle
Bunların asırlar önce tavsiye edilmesi, manidar değil midir?
Peygamber (as) Tavsiye etmekle kalamamış, bizzat yapmış ve örnek olmuştur. Ashabı kiramın
anlattığına göre Allah Resûlü, sağ tarafına yatardı. Kalbin üzerine ve yüzü koyun yatanları uyarırdı. Bu yatışın
uygun olmadığını söylerdi. (Sol tarafa yatmanın kalbi yorduğu açıklanmıştır.)
Ateist bir Prof. İnsana en uygun yatış biçimini araştırıyor. Bir gün ‘‘buldum’’ diye öğrencilerine insan
için en uygun yatış biçimini anlatıyor. Sağına yatacaksın dizlerinin arasına elini koyacaksın, sağ elini başının
altına alacaksın ve ayaklarını kıvıracaksın’’ diyor. Bir öğrenci:
- Hocam, bu yatış biçimi 1400 yıl önce İslam peygamberinin yatış tarız ve tavsiye ettiği şekil’’ diyor.
Adam donup kalıyor.
- ‘‘Bir adam yüzükoyun veya örtüsüz yatarken görürse, ayakları ile dürterler ve: ‘‘Bu Allah’ın
sevmediği bir yatıştır’’ derlerdi.’’ (Ramuz el-Ehadis: 542/3)
Yüzükoyun yatan birine Allah Rasûlü:
- ‘‘Kalk! Allah bu yatışı sevmez’’ buyurmuştur. (Riyaz üs-Salihın: 821)
- ‘‘Allah Rasûlü, sağ elini sağ yanağının altına koyar öyle uyurlardı.’’ (Ramuz el-Ehadis: 523/4)
X
X
X
Bize tedbirli yatmamızı da tavsiye etmiştir.
- ‘‘Evde yatacağınız zaman ateşi kapatın ve söndürün.’’ (Ramuz el-Ehadis:467/4)
Bir gün bir ev yanmıştı onlara:
- ‘‘Ateş size düşmandır. Uyumadan ateşi söndürün.’’ demiştir. (Riyaz üs-Salihın:161)
Allah Rasûlü, ‘‘Etrafı çevrili olmayan damda yatmayın.’’ diye tembih ederdi.
X
X
X
Allah Rasûlü bazı şeyleri de kınamış ve yasaklamıştır:
- ‘‘Yaratılışı değiştirene Allah lânet etsin.’’ (Buhari tefsir:59)
- ‘‘Allah; dövme yapana, yaptırana lanet etsin.’’ (Buhari, Libas:82)
- ‘‘Takma saç takana, taktırana, bedene dövme yapan ve yaptırana Allah lânet etsin.’’ (Ramuz elEhadis:347/8)
47
Gönülden Gönüle
- ‘‘Sırf güzelleşmek için dövme yapan ve yaptırana, yüzünden tüy yolan ve yoldurana, dişlerini
seyreltip inceltene böylece Allah’ın yarattığını değiştirenlere Allah lanet etsin.’’ (Müslim Libas:120) + (Riyaz
üs-Salihın:3/205)
- Uzun tırnaklı biri peygamber (as) ile musafaha eder. Peygamberimiz sohbetinde: ‘‘Tırnakları
yırtıcıların tırnağı gibi uzayanlar var. Diplerinde cünüplük, kir ve pislik vardır.’’ buyurur. (İbni Mâce:5/427)
X
X
X
Boş faydasız şeylerle uğraşmayı hoş görmezdi:
- ‘‘Kişinin İslâmî güzelliklerinden biri de; manasız ve faydasız, kendini ilgilendirmeyen şeyleri terk
etmesidir.’’ (Seçme Hadisler: 29/34)
- ‘‘Bir kimsenin kendini ilgilendirmeyen şeyleri terk etmesi, iyi Müslüman oluşundandır.’’ (Tirmizi,
Zühd: 11)
- ‘‘Ya hayır söyle ya da sus.’’ (Buhari Edep: 31)
- ‘‘Şüphesiz ki Allah ve Rasûlü, içkinin alınıp satılmasını, ölmüş hayvanın, domuz etinin yenmesini ve
putların satışını haram kıldı.’’ (Müslim Musâgât:71)
- İnsanın bedeninden ayrılan şu yedi şeyi gömünüz:
1. Saçı,
2. Tırnakları,
3. Kanı,
4. Adet kanını,
5. Dişi,
6. Pıhtıyı,
7. Doğum artıklarını.’’ (Ramuz el-Ehadis:549/17)
- ‘‘Sümkürdüğünüz zaman onu kaybedin. (gömün) ki, başkasına zarar vermesin.’’ (Müsned:1/179)
- ‘‘Lanete sebep olan üç yere abdest bozmaktan sakının;
1- Suya,
2- Yola,
3- Gölgeliklere.’’ (Prof.Dr.İ.Canan, Hadis Ans:10/92)
48
Gönülden Gönüle
- ‘‘Bir toplumda zina açıktan yapılırsa, o toplumda veba hastalığı ve daha önce görülmeyen
hastalıklar çıkar ve yayılır.’’ (İbn-i Mace, Fiten:10)
- ‘‘Hayızlı iken eşi ile ilişkide bulunan kimse kendisi veya çocuk cüzam olursa o kimse kendisinden
başka suçlu aramasın.’’ (Cami us-Sağır:2/168)
Peygamber (as) yakın akraba evliliklerini yasaklamıştır. ‘‘Yakın akraba ile evlenmeyin, çocuk zayıf
doğar’’ buyurmuştur. (Age:9/15)
- ‘‘İpek elbise giymeyiniz. Zira onu dünyada giyenler ahirette giyemezler.’’ (Riyaz üs Salihın:807)
Hz. Ali (ra) şöyle der:
- ‘‘Peygamber (as) bir gün bir eline ipek bir eline de altın aldı ve ‘‘Bu iki şey erkeklere haramdır.’’
buyurdu (Age:810)
Erkeklere yasaklanan şeylerden biri de altın yüzüktür. Allah Rasûlü, gümüş yüzük takarlardı.
(Ramuz el-Ehadis:550/15)
‘‘Yüzüğü sağ eline takarlardı.’’ (Age: 550/12)
Hz. Ali (ra) şöyle der:
- ‘‘Allah Rasûlü bana altın yüzük takmayı, ipek elbise giymeyi, rükû ve secde de Kur’an okumayı, sarı
renkte elbise giymeyi yasakladı.’’ (İ.Canan, Hadis Ans: 7/52)
Peygamber (as) bir adamın parmağında altın yüzük görür, onu çıkartıp fırlatır atar ve şöyle der;
- ‘‘Sizden biriniz ateşli kora koşup, onu elinde mi taşıyor? Ben size bunu haram kılmadım mı?’’
Peygamber (as) oradan ayrıldıktan sonra oradakiler yüzüğü alıp gelir, o adama derler ki:
- ‘‘Al bunu ailen için harcarsın!’’
O sahabe der ki:
- ‘‘Hayır! Peygamberin attığını vallahi almam.’’ (Riyaz üs-Salihın: 189)
- ‘‘Bir gün Ebu Bekir (ra) ın kızı Esma ince bir elbise ile Peygamber (as) ın yanına gelmişti. Peygamber
(sav) ondan yüz çevirdi ve şöyle dedi: ‘‘Ey Esma! Şüphesiz kadın erginlik çağına ulaşınca vücudunun
görünmesi uygun değildir.’’ (Ebu Davut, Libas:31)
Açık giyim, tacize, tahrike neden olur. Açıklık araştırmalara göre akıl hastalıklarına, bunamaya neden
olur.
X
X
X
49
Gönülden Gönüle
Mikroba karşı uyarmıştır ve mikrobun kaşifidir.
- ‘‘Sizden birinin yemeğine sinek düşerse, onu tamamen batırın sonra çıkarıp atın. Çünkü; sineğin
kanadının birinde (mikrop) zehir, diğer kanadında şifa (panzehir) vardır. Sinek önce (kendini korumak ve
savunmak için) zehirli kanadını batırır. (O kanadının üzerine düşer) Kendini korumak ister.’’ (Ebu Davut,
Et’ime:3944) + (Ramuz el-Ehadis:66/4)
- Hasta olan deveyi sağlam olan devenin yanına sokmayınız.’’ (Buhari Tıp:31)
- Yiyecek içecek kaplarının ağzını açık bırakmayınız.’’ (Müslim Eşribe:96)
- ‘‘Hastaya yaklaşmakta tehlike vardır.’’ (Ebu Davut: 3923)
- ‘‘Hastalığın doğrudan bulaşması yoktur.’’ (Ramuz el-Ehadis: 481/13)
- ‘‘Ya Ali, uzayan tırnaklarını kes, zira içinde zararlı yaratıklar barınır.’’ (A.Karabulut, Tıbb-ı
Nebevi:2/525)
X
X
X
Yeme içmede sebebi daha yeni yeni anlaşılan prensipler ortaya koymuş, önemli tavsiyelerde
bulunmuştur. Kur’an’da:
- Size temiz şeyler helâl kılınmıştır.’’ (Maida:5) ‘‘Temiz olan şeylerden yiyin, güzel iş yapın.’’
(Mü’minun:51) diye emredilir.
Peygamberimiz, iki öğün yemek yerdi. Karnı doymadan kalkardı. Acıkmadan yemezdi.
Allah’ın Rasûlü yemeğe bir miktar tuzla başlamıştır. Bunu bir ilim adamımız şöyle izah etmiştir:
‘‘Sefalik faz birkaç defa sidimüle edilir. Tükrük guddeleri daha fazla salgı yapar. Sindirim ve ağızdaki
karbonhidrat parçalanması daha kolay olur. Mide motilitesi artar. Pankreas ve bağırsaklar üzerinde müspet
etkiler meydana gelir.’’
‘‘Yemekten sonra alınan tuz, ağıza bol miktarda gelen pityalin ile, dişlere yapışmış olan
karbonhidratlar çözülüp eritilir ve diş çürümelerini önler. Ayrıca ağızda antiseptik özelliği gösterir.’’ (Prof.
Dr.Zeki Çıkman, Tıbbın Özü Sh.27)
- ‘‘Yemeğin bereketi önce ve sonra elleri yıkamaktır. (Tirmizi Et’ime:39)
- ‘‘Bir yere dayanarak yemek yemeyin.’’ (R.Salihın:749)
- ‘‘Yediğiniz kabı sıyırın.’’ (Age: 560/13)
- ‘‘Yiyecek içecek kaplarının ağzını örtün, su tulumlarının ağzını bağlayın.’’ (R.Salihın:22)
- ‘‘Sizden biri ayakta iken su içmesin. Bir kimse unutarak ayakta su içerse çıkarsın.’’
(Riyaz üs-Salihın:775)
50
Gönülden Gönüle
Bir hadislerinde de şunu tavsiye etmiştir:
- ‘‘Suyu üç yudumda için. İçerken Besmele çekin. İçtikten sonra da ‘Şükür elhamdülillah’ deyin’’
(Riyaz üs-Salihın: 761)
- Sizden biri bir şey içerken kabın içine solumasın.’’ (Buhari, Eşribe:25)
- ‘‘Ayakta su içmeyin. Eğer ayakta su içmenin zararını bilseydiniz içtiğiniz suyu geri çıkarırdınız.’’
(Müslim, Eşribe:116)
- ‘‘Ümmetim için çok korktuğum şey çok yemeleri ve karınlarının büyümesidir.’’
(Ramuz el-Ehadis:20/10)
- ‘‘Göbekli birine parmağı ile dürtüp: ‘‘Bu böyle olmamalı’’ demiştir.
- ‘‘Çok yiyenler ahirette aç kalacaklardır.’’ (Tirmizi Kıyamet:37)
- ‘‘Allah üç kişiyi gazap eder: Açıkmadan yiyeni, çok uyuyanı, sebepsiz yere güleni’’
(Ramuz el-Ehadis:267/8)
- ‘‘Yemeyi çok yemekten sakınınız.’’ (Age:177/2)
- ‘‘Her hastalığın başı karnı fazla doldurmaktır.’’ ‘‘Her hastalığın başı karnı fazla doldurmaktır.’’ ‘‘Her
hastalığın başı karnı fazla doldurmaktır.’’ (Age:72/10)
- ‘‘İnsanoğlu karnından daha zararlı bir kap doldurmamıştır.’’ (İbni Mace Et’ime:50)
- ‘‘Bedenlerinizi açlık ve susuzlukla zayıflatınız, etlerinizi azaltınız, yağlarınızı eritiniz böylece onları
cennette misk ve kâfur ile karıştırılmış temiz etle değiştirmiş olursunuz.’’ (Ramuz el-Ehadis:8/13)
X
X
X
Peygamber (as) misvak kullanmış ve misvak kullanmamızı istemiştir.
- ‘‘Yemekten sonra ağzınızı çalkalayın. Bu, dişlerinize sıhhat verir.’’ (Ramuz el-Ehadis:249/10)
- ‘‘Misvak ağzı ve dişleri temizler’’ (Buhari Savm:27)
- ‘‘Tırnakları kesiniz, onları gömünüz. Parmak aralarını temizleyiniz. Ağzınızı yemek artıklarından
temizleyiniz, misvaklayınız. Benim yanıma dişi sarı ve ağzı kokar halde gelmeyiniz.’’ (Ramuz el-Ehadis:335/4)
- ‘‘Eğer ümmetime zorluk verecek olmasaydı onlara her abdest alışlarında misvak kullanmalarını
emrederdim.’’ (Buhari Cuma:8)
- ‘‘Misvak hem ağız temizler hem de Hakk’ın rızasını kazandırır.’’ (Nesâi Teharet:5)
51
Gönülden Gönüle
- ‘‘Misvakta on haslet vardır:
1. Ağzı temizler,
2. Diş etlerini güçlendirir,
3. Gözü cilalar,
4. Balgamı giderir,
5. Dişin çürümesini önler,
6. Sünnete uygun olur,
7. Melekleri sevindirir,
8. Allah’ın rızasını kazandırır,
9. Hasenatı artırır,
10. Mideye sıhhat verir.’’ (Ramuz el-Ehadis:325/1)
X
X
X
Peygamber (as) kan aldırmayı tavsiye etmiştir.
- ‘‘Sıcaklar arttığında kan aldırarak sıcağın vereceği zararı önleyiniz.’’ (Ramuz el-Ehadis:71/6)
- ‘‘Hacamat hastalıklara şifâdır.’’ (Age:202/4)
- ‘‘Başı ağrıyan kan aldırsın.’’ (Müslim Selâm:71)
- ‘‘Tedavi olunuz, kan aldırınız.’’ (Age:149/6)
- ‘‘Başın ortasından kan aldırmak, deliliğe, cüzama, uyuşukluğa, baş, diş ve göz ağrılarına faydalıdır.’’
(Age:318/6)
- ‘‘Aç karnına hacamat olmak şifadır, devadır. Tok karnına hacamat olmak derttir. Ayın on yedinci
günü olmak şifadır. Salı günü olmak da beden için sıhhattir...’’ (Ramuz el-Ehadis:202/2) buyurmuştur.
Kan vermeyi de alışkanlık haline getirmeliyiz. Sağlık yönü ile çok güzel bir alışkanlık olur.
X
X
X
Hastalıklardan korunmak için Karantinayı ilk uygulayan peygamber (as) dır.
Dünya sağlık örgütü karantinayı 1952 yılında uygulamaya başlamıştır.
- ‘‘Hastalığa yakın olmakta tehlike vardır.’’ (Ebu Davut:3923)
- ‘‘Cüzzamlıdan, arslandan kaçar gibi kaçınız.’’ (Buhari Tıp:19)
52
Gönülden Gönüle
- ‘‘Hasta olan hayvanı, sağlam olan hayvanın yanına koymayınız.’’ (Buhari, Tıp:31)
- ‘‘Bir yerde veba (taun) olduğunu işitirseniz oraya gitmeyiniz. Bulunduğunuz yerde veba meydana
çıkıyorsa oradan ayrılmayınız.’’ (Buhari, Tıp:30) buyuran peygamber (as) 14 asrı aşkın bir zamanda karantina
uygulamıştır.
X
X
X
Peygamber (as) Ayakta idrar yapmayı yasaklamıştır.
Ayakta idrarını yapanın idrar sıçramalarından dolayı kabir azabı gördüğünü bildirmiştir.
Ayrıca ayakta idrar yapan erkekler prostat olurlar. Bir olaydan bahsetmek isterim:
Almanya da çalışan Türk işçisi, izne şefi ile gelir. Onu gezdirirken ihtiyacını çömelerek giderir. Bunu
gören şefi, neden çömelerek yaptığını sorar. Türk: ‘‘Peygamberimiz ayakta yapmamızı yasaklamış’’ cevabını
verir. Alman nedenini sorar ‘‘bilmiyorum’’ der.
Alman, dönünce bunu doktoruna sorar. Doktoru prostat olma riskinin azalması ile izah eder.
Tekrar doktoruna ne zamandan beri bunu bildiklerini sorar. Doktor 75 yıldan bu yana bilindiğini
söyler.
Alman vatandaşı: ‘‘Siz 75 yıldan beri biliyormuşsunuz. Halbuki İslam peygamberi 1400 yıl önce
biliyormuş ki ayakta yapmayı yasaklamış’’ der ve müslüman olur.
X
X
X
Sonuç olarak; peygamber (as) ın emir ve tavsiyeleri ile Ashab-ı kiram, sağlıklı yaşamışlardır. Bunu söyle
izah edebiliriz:
Peygamberimiz (sav) zamanında Mısır’dan bir doktor Medine’ye gelir. Hasta beklemeye başlar. Hiçbir
zaman memleketin de ki hastaları bulamaz.
Peygamberimize gelir der ki:
- Bu insanlar temizlik kurallarına uydukları ve ölçülü yiyip içtikleri için hasta olmuyorlar. Müsaade
edersen memleketime dönmek istiyorum’’ der ve Mısır’a geri gelir.
İslami ölçüler insanın sağlıklı yaşamasını sağlar. Çünkü; Allah Resûlünün davetleri, hayat verici
davetlerdir. İnsana zarar veren, insan sağlığını bozan zararlı ne varsa yasaklanmıştır.
Rabbim bizleri Resûlünün yolundan, sünnetinden ve şefaatinden mahrum etmesin. Allah Resûlünün
sünnetinde hayat vardır.
..............................
....................
……….
…
53
Gönülden Gönüle
ÇAĞIN HASTALIĞI STRES VE ÇARELERİ
Çağın gelişmeleri, ‘‘dikensiz gül olmaz’’ hesabı rahatlamanın yanında mânevi sıkıntıları da
beraberinde getirmiştir. Modern âletler, modern hayat, insanın yükünü hafifletmiş gibi görünüyorsa da bir
yandan yükünü ağırlaştırmıştır. O yüzü gülen şen şakrak insanlar, mutlu ve huzurlu aileler yoktur artık.
Büyükanne büyükbabalarla torunlar ayrılmıştır. Yaşlılar evden kovulmuş, yerlerini köpek almıştır. Bir
yastıkta ömür geçiren eşler, birkaç ay sonra boşanır hale gelmiştir.
Sevginin, dayanışmanın, paylaşmanın yerini egoizm almıştır. ‘‘ Acıma acınacak hale gelirsin.’’ ‘‘
Merhametten maraz doğar.’’ İfadeleri sıkça söylenir hale gelmiştir.
Ahlak ve maneviyatın zayıflaması, insanımızı hırçınlaştırmış, hırslandırmış ve kavgası toplum haline
getirmiştir. Acıma duygularını öldürmüş, merhametsiz hale getirmiştir.
İçinde yaşadığımız bize empoze edilen hayat tarzı, insanı bunaltmış ve dayanıksız hale getirmiş,
sabrı, hoşgörüyü unutturmuştur.
Eskisi gibi helalleşe helalleşe ‘‘üç gün yatak bir gün toprak’’ denilen ölümler azalmış, ani ölümler
almıştır.
Bir husus da dünyanın öbür ucundaki üzücü, yıkıcı, moral bozucu olaylar anında karşımıza ,
gözümüzün önüne getirilivermektedir. Aç insanlar, susuz insanlar, zulüm gören insanlar, üzerimizde
olumsuz etkilere neden olmaktadır.
Ev ortamı, iş ortamı, okul hayatı, sokaklar huzur veren yerler olmaktan çıkmıştır.
STRES NEDİR?
Her çağın bir sıkıntısı olmuş, çağımızın sıkıntısı da stres. Dünyanın her yeri felaketlerle, cinayetlerle,
intiharlarla, cinnetle kaynıyor. Her yerde öfke kaynıyor.
Öfke, kin, nefret ağızlardan taşıyor. İnsanlar beklenmedik işler yapıyor. Anında kızıyor, patlıyor.
Zayıflar, yalnızlığa terk edilmiş, ne halin varsa gör deniliyor. Eşler birbirine yabancı, pamuk ipliğiyle
birbirine bağlı.
-
‘‘ Yandım diyene ‘‘ yan ! ’’
‘‘ Öldüm diyene ‘‘ öl ! ’’ deniliyor.
Zengin, çeket yakıyor, tabak kırıyor. Birde kırdığı tabakların parasını ödüyor, çeketi
yakan garsona ücret ödüyor.
Haberler baştan sona ölümsüz, şiddetsiz geçmiyor.
54
Gönülden Gönüle
Nedir bu insanları çıldırtan stres? Stres, maneviyatın, sabrın, tevekkülün, hoş görünün ve insanlığın
bittiği yerdir.
Stres, saldırı demek, baskı demek, gerilim demek, alt üst olmak, darmadağın olmak, davranış
bozuklukları demek.
Stres, çağın korkulu bir hastalığıdır. İnsanı güçsüz çaresiz bırakır. Ayrıca birçok hastalığı tetikler.
İnsanın rûhî dengesini bozar. Psikolojik hastalıklara neden olur.
STRESİN BELİRTİLERİ NELERDİR?
-
Baş, sırt, ağrıları,
İştahsızlık,
Huzursuzluk, mutsuz hissetme,
Kusma, bulantı,
Korkular,
Unutkanlık,
Kısırlık,
Cilt bozuklukları,
Panik atak,
Merhametsizlik gibi haller, belirtilerden önemli olanlarıdır.
STRESİN SEBEPLERİ NELERDİR?
Bize olanlar, kendi elimiz yüzündendir. Sebepsiz hiç bir şey olmaz. Bize gelenler, ya iyi halimizden
mükâfattır yada kötü halimizden cezadır. İnsan, hak etmeden ne mükafata nâil olur, nede cezaya çarptırılır.
İnsanın sağlığı bozluyorsa, ağız tadı bozuluyorsa, zaafları ve hataları yüzündendir.
Başta insan kendisini tanımıyor, sorumluklarını bilmiyor. Zevki, mutluluğunu bozacak şeyler de
arıyor.
- Kadınlarda mükemmel olma, en mükemmel olma hissi ve hırsı var. Ne yapacak, ne sürecek, nasıl
giyinecek. Bu onu strese sokuyor.
Titiz olanlar var. Çamaşır suyu ile sebze yıkıyor. Sabunla ekmek yıkıyor. Eve bir
misafir gelse, halıları bıçakla kazıyor.
- Bazıları ahlakî, insanî değerlerini koruyamıyor. Mahcup olacağı, pişman olacağı işler yapıyor.
- Ölüm kaygısı olmayanlarda, ölüm korkusu var. Ona göre her şey bitecek.
- İnsanın karnı doyması ile problemlerinin biteceği inancında olanlar var. Aç karın gibi aç beyinde
zil çalıyor. Sonuç çıldırıyor.
- Aşırı istekler, aşırı arzular sık sık halılar değişecek, koltuklar değişecek, araba değişecek.
Doyumsuzluk stres yapıyor.
55
Gönülden Gönüle
- Aile bağlarının zayıflığı, yalnızlık,
- Fıtrata ters hayat ve kötü alışkanlıklar,
- Sağlığın bozulması,
- Sosyal felâketler, deprem korkusu,
- Çevrenin gürültüsü,
- Toplumdaki olumsuz etkiler, hoşa gitmeyen görüntüler,
- Yayın organların haberleri, dizilerin olumsuz etkisi,
- Ölçüsüz harcama, yerinde harcamama borçlar, geçim derdi,
- Bilhassa taklit, özenti, insanın dengesini bozuyor.
- Yalnızlık. ‘‘Durgun suda mikrop ürer’’ denmiş. İnsanın monoton hayat, ciddi meşguliyetin
olmaması,
- Yanlış eş, yanlış arkadaş ve yetiştirilmemiş evlat insanı deli ediyor.
- İnkâr hastalığı, insanın kendi gücünün üstünde bir gücün varlığını kabul etmemesi, insan yapısına
zıttır. Hayatın gerçekleri ile bağdaşmaz. Kendisinin değil, hep yaratanın dilemesinin olması onu çıldırtır.
İnanmayan, hayattan zevk almaz, işe yarar işler yapamaz. Onun için inançsızlık ruhî ve manevi
hastalıkların mikrobu olur.
- Batıl inançların insan hayatı üzerinde çok büyük olumsuz etikleri olur.
Bugüne kadar insanı mutlu etmeyen kapitalizm ve komünizm, insanların iki yakasını bir araya
getirmemiştir. Sapık dinlerde insanı tatmin etmediği için bunalımlara sebep olmuştur. Toplu intiharlar
olmuştur.
Birde büyü gibi, falcılık gibi, uğur uğursuzluk aramak gibi, bazı yerlere, kişilere kutsallık yakıştırmak
gibi hayali şeyler insanlara bir şey kazandırmamıştır. İnsanları küçültmüştür.
- İşlenen günahların insandaki etkisi, olumsuz etkiler yapar, mahcup eder, vicdan azabına sebep
olur. Kendini suçlu görür. İnsanın içini karartır.
- İffetsizlik, flört, müstehcen giyim, insan üzerinde olumsuz düşüncelere neden olur.
- Yalan söylemek, yalanların ortaya çıkma korkusu ve yalancının mumunun sönmesi,
- Şüphecilik, insanı büyük ölçüde rahatsız eder.
- Hırs insanı yer bitirir. Peygamberimiz (a.s.); ‘‘Ademoğlunun bir dere dolu altını olsa ikincisini
ister. Onun ağzını topraktan başka bir şey doldurmaz.’’ (R.Salihin:23)
Bir hadiste de; ‘‘Müslüman olup da, yeter ölçüde geçimi bulunan ve onunla yetinene ne mutlu’’
(Müslim, Zühd:2453)
Kur’an da; ‘‘Başkalarına verdiğimiz dünya malına göz dikme. Onun için sakın üzülme. İnsanlara
karşı alçak gönüllü ol.’’ (Hıcır:88)
56
Gönülden Gönüle
Peygamber (a.s.); ‘‘ Malda, yaratılışta, evlatta kendinden üstün olana değil, kendinden aşağıda
olana bak! ’’ (Seçme Hadisler:91/33)
Hırs yüzünden iç huzur sağlanamıyor. Bu yüzden kirlenme yaşanıyor. İnsan kendi kendini mutsuz
ediyor.
Hırsa kapılan, hak hukuk bilmez. Haram helal bilmez. Hep kendinin olsun, başkasının olmasın ister.
- Kibir, gösteriş, gıybet, iftira gibi kötü huyları olan önce kendi zarar görür.
- Birde öfke var ki, insan sağlığını kötü etkileyen önemli sebeplerden biridir. Bugün öfke patlaması
yaşanıyor.
Bu sebepler
nedeniyle durum hiç de iyi değil. Gün geçtikçe stres şikayetleri ve stresin sebep olduğu hastalıkların sayısı
her geçen gün artmaktadır. Daha önceki insanın derdi azdı. Şimdi dert çok. Daha önce insanı ayakta tutan,
direncini arttıran inanç ve maneviyat zayıf…
- Toplumun manzarası iyi değil. Her yönden insanlar
birbirine yabancı. Ancak birbirine menfaat bağları ile bağlı.
- Ailelerde uyum yok, problem çok. Evlilik; anlaşırsak, gittiği yere kadar yürütürüz düşüncesi ile
kuruluyor. Eşler sokakta, eğlence yerlerinde, dans salonlarında tanışmakta ve evlilik kararını kendileri
vermekte, birbirlerine ‘‘Ali, Veli, Ayşe, Fatma’’ diye hitap etmekte, kadın özgürlük peşinde.
- Hayat anlayışı, dünya görüşü insanı mutlu edecek bir anlayış değil. Dünya insanı aldatmış. Bir
çokları için maddi refah artmıştır. Ama manevi huzur azalmıştır.
Herkes stresli. Hastaneler ağzına kadar dolu. Orada da doktor stresli, hasta stresli, hasta yakını
stresli. Olmadık şeyden kavga ediliyor. İnsan sevmesi gerekeni dövüyor, öldürüyor.
İnsan fakir olabilir, işsiz olabilir, borçlu olabilir, hasta olabilir. Saymakla bitmeyen sıkıntıları olabilir.
Ne olursa olsun insan, insanlığını unutup vahşileşmemelidir.
STRESİN OLUMSUZ ETKİSİ :
Bakıyorsun, insanın dengesi bozuk, davranışları normal değil. Acımasızlık, her türlü kabalık, vahşilik
sergileniyor. Talimata uymadan çalıştırılan makine gibiyiz. Her an patlamaya hazır bomba gibiyiz. İnsan
olduğumuzun farkında değiliz. Neden? yaratanın talimatına uymuyoruz ki?
Kırıp-yığmaktan, yakıp-yıkmaktan, kavgadan itişip kakışmaktan, hoşlanıyoruz. Haberlere bakıyorsun
insanlar çıldırmış, dehşet saçıyor. Buna karşılık birde duyarsızlık, ilgisizlik var. Seyretme var insan buna da
üzülüyor.
Rasûlullâh (s.a): ‘‘-İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki o vakit müminin kalbi tuzun suda eridiği
gibi eriyecek!’’ buyurdu. ‘‘-Niçin eriyecek yâ Rasûlallah?’’ diye sorulduğunda: ‘‘-Kötülükleri görüp de onları
değiştirmeye güç yetiremediği için’’ buyurdu. (Ali el-Müttaki, Kenz, III, 686/8463)
Dünyada zulmedilen, işkence ile öldürülen müslümanları ve zulmeden zalimleri seyrediyor ve
yüreğimiz yanıyor. Ama bir şey yapamıyoruz buda bizi strese sokuyor.
Maddi ve manevî varlığa sahip olan insan, her şeyi maddi açıdan değerlendirirse, eksik iş yapmış
olur. Aç, açlığını gidermezse rahatsız olur, ruhi açlığı olanda manevî ihtiyacını gidermezse, oda rahatsız olur.
57
Gönülden Gönüle
Karınlar tok, vicdanlar, kalpler, beyinler aç. İşte stres! İnsan mutlu olmak istiyorsa, fıtrata uygun yaşamak
zorundadır. Dünya ve ahiret dengesini kurmalıdır. Ahiretsiz dünya, insanı sıkar. Her şeye manasız bakar.
Ölüp yok olacağım diye de korkular içinde yaşar.
- Stres, birçok hastalığın kaynağıdır.
- Stres, insanı çabuk yaşlandırır, ömür törpüsüdür.
- Cilt bozukluluğuna neden olur.
- Sinir, sindirim ve kan dolaşımı bozulur.
- İştah bırakmaz.
- Hiçbir şeyden zevk almamaya neden olur.
- Stres, unutkanlığa yol açar.
- Stres, şişmanlatır.
- Panik atak, stresle ortaya çıkar.
- Stres, kalp, damar rahatsızlıklarına neden olur. Damarları genişletir.
- Stres, böbrek ve safra kesesi taşları yapar.
Stres deyip geçmemek lâzım insandaki dengeleri bozar. Her şeyi alt üst eder.
STRESİN ÇARESİ NEDİR?
İnancımıza göre her derdin bir dermanı vardır. Allah dermansız dert vermemiştir. Ölümden gayri
her şeyin mutlaka dermanı vardır. ‘‘Ey Allah’ın kulları tedavi olunuz’’ diye emredilmiştir.
Manevi çareler söyle sıralanabilir;
-
Allah’a gerçek manada teslimiyet.
Dua ve ibadetlere sarılmak.
Sabretmek, kadere rıza göstermek.
Ümitsiz olmamak.
Kendinden aşağıdakilere bakıp haline şükretmek.
Aile bağlarını kuvvetlendirmek.
Cinnetin sebebi olan manevi boşluğu doldurmak.
Kendini üzecek, başını ağrıtacak iş yapmamak.
Maneviyat başta gelir. Kur’an da; Kur’an’a, ibadete yüz çevirenin sıkıntılı hayatı olacağı
bildirilmiştir. (Taha:124)
Ezân, kurtuluşa, mutluluğa davet eder. Namaz kötülüklerden alıkoyar. Oruç tutan sıhhat bulur.
Abdest alan sağlıklı olur. Dua insanın deşarj olmasını sağlar. Allah’a ahirete inanan düzenli
disiplinli yaşar.
Kur’an da: ‘‘Bilin ki, kalpler ancak Allah’a inanmakla huzur bulur.’’ (Rad:28) buyrulur.
Erzurumlu İsmail Hakkı’nın dediği gibi: ‘‘Görelim, mevlam neyler, Neylerse güzel eyler.’’ İşte bu
teslimiyet, stresten korur.
Ahiret inancı, insanı frenler iyi ve faydalı işler yaptırır.
İnsanı alçaltan, sefalete sürükleyen ne varsa, İslâm dini yasaklamıştır. İnsanların çoğu Ramazana ilgi
duyduğu için suç ve suçlu oranları yok edecek kadar azalır.
58
Gönülden Gönüle
İslâm’da faydacılık esastır. Müslüman tarif edilirken: ‘‘eliyle, diliyle kimseye zarar vermeyendir.
Kendisi için istediğini başkaları içinde isteyendir. İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır’’ diye tarif
edilmiştir.
İyi niyetli olmak insana iyiliklerin gelmesine neden olur.
İbadetler insanı rahatlatır. Tedaviyi de hızlandırır. Gandi: ‘‘Dua ve ibadet olmasaydı çıldırırdım’’
demiştir.
Kur’an da Rabbinize kulluk yapın ki, saadete ulaşasınız’’ (Hac:77) buyrulur.
İbadet ehli olan yaşlılar için ‘‘ibadet dirisi’’ denir. Atalarımız da ‘‘Nasıl zinde olmasın ki, üzerine güneş
doğmamış’’ derler.
Haline şükretmenin önemi büyüktür. Beterin beteri vardır’’ deyip haline şükretmek insanı rahatlatır.
Allah: ‘‘Şükrederseniz nimetimi arttırırım’’ buyurur. (İbrahim:7)
Sabırda çok önemlidir. ‘‘Sabırla koruk helva olur. Sabreden derviş muradına ermiş’’ denir.
Sabır insanın gücünü arttırır. Stresten korur.
Tövbe etmek, insanı vicdan azabından kurtarır. Tövbe, kurtuluş kapısıdır. Arınıp temizlenmedir.
Günahkârın psikolojisinden kurtarır.
Ahlaklı dürüst olmanın insan sağlığı ile yakından ilgisi vardır. Ahlaki kurallar, ferdin, ailenin ve
toplumun mutluluğu için konmuştur.
Ahlaksızlar sevilmezler. Onlar mutsuz, huzursuz vicdan azabı çekerler. Suçluluk psikolojisi ile
yaşarlar. Çevresi onu kırar. Yaptıkları sebebiyle yüzü kızarır. Bu durumda bunalıma düşer, intihar eder.
Çünkü manevi kirlenme insanı hayattan koparır. Yaşama şevkini kırar.
Affedici ve hoşgörülü olmak, insanı mutlu eder. Sinirlilik kızmak bağırıp çağırmak ona buna beddua
etmek lânet okumak insanı sıkıntıya sokar. Atalarımız: ‘‘Sövmekle şeytanın sayısı artar’’, ‘‘Keskin sirkenin
küpüne zararı olur’’ demişlerdir.
Gülü bırakıp dikeni görmek, bardağın dolu tarafını bırakıp boş kısmını görmek, mutsuzluk
kaynağıdır.
Yunus ne diyor: ‘‘Yaratılanı severiz yaratandan ötürü’’
Düzenli sevgi, saygıya dayanan mutlu bir aile ortamı, strese düşmeye engeldir.
Eşine, çocuklarına, baskı, korku, kavga, münakaşa ile değil sevgi ile yaklaşmak her zaman huzur
ortamı oluşturur.
İşini aşını, eşini sevmeyen mutlu olmaz. Sevgi insanın yüreğini genişletir. İnsanı insana bağlar. Çiçek
bile yerini severse, güzel açar.
03.06.1992 de İstanbul’da prof.lerin katıldığı açık oturumda; sevgi, saygı ve güvenin yitirildiği
toplumlarda rahatsızlıların arttığı, gerilimin, saldırganlığın ve egoizmin arttığı, kendini küçük görme isyan
gibi olayların sıkça görüldüğü açıklanmıştır.
59
Gönülden Gönüle
Harvard Üniversitesi, 42 yıl mezun olanlar üzerinde araştırma yapmış, mutluluğun 7 sırrını şöyle
açıklamıştır:
1234567-
Olgun davranma ve uyum.
Eğitim.
İyi evlilik.
Sigara içmeme.
Alkol içmeme.
Spor yapma.
İdeal kilo.
(19-5-2009 Yeni Şafak)
Dikkat verilirse bunlar inancımızın emrettiği şeylerdir. İnancımızla stresten korunulabileceği gibi
stres yenilmez değil, onu da yenebiliriz.
Sağlıkçılar stresi yenmek için;
-
Bir bardak ılık suda bal eritilip bir miktar limon koyup içilmesini tavsiye ediyor.
Bol bol sebze yiyerek stresin yenilebileceği tavsiye ediliyor.
Kilo yoksa, stres de yok deyip, zayıflamayı öneriyor.
Strese karşı bol bol kepekli gıdaların yenmesini tavsiye ediyor.
Geçmişin kötü anılarını çöpe atamayı öneriyor.
Sarımsakla, hurmanın sabahları alınması tavsiye ediliyor.
İşimizi, işyerimizi sevmeyi tavsiye ediyorlar. Yapılan işin angarya değil de insanlığa hizmet
olduğu düşünülmelidir. Eve iş taşınmamalıdır deniliyor.
Din büyüklerimizin de stres karşı tavsiyeleri şunlardır;
-
Önce doğru inanç sağlam itikat.
İnancının gereğini yapmak.
Üç aza dikkat etmek. (Az ye, az konuş, az uyu)
Dünyada misafir olduğunu, yolcu olduğunu unutmamak.
Elindeki nimete şükretmek, hırsa kapılmamak.
Haline razı olmak, şikayet değil, şükretmek.
İstişare etmek.
Okumak, sohbet etmek, sohbetlere katılmak.
İyilikleri sürekli arttırmak.
Kötü alışkanlıklardan uzak durmak.
Beden ve ruh sağlığını korumak.
Karnı doyururken beyni de doyurmak.
Önemsiz şeyleri dert edinmemek.
Hüsnü-zanda bulunmak.
Her şeyde bir hayır vardır demek.
Müstehcen, şiddet, karamsar yayınlar yapan televizyonlardan uzak durmak.
Boş durmamak, bir şeylerle meşgul olmak.
Fıtrata uygun davranmak.
Hayat verici davetler içeren ilâhi reçeteyi uygulamak, rehber olarak gönderilen Râsüle uymak
Üzüntü ve sıkıntılara karşı ‘‘Allah beni imtihan ediyor’’, ‘‘Buda geçer’’ deyip olayları sabırla
karşılamak.
60
Gönülden Gönüle
-
Beddua almamak, mazlumun ahını almamak.
Sonuç olarak; maddi mikrobik hastalıkların bir sebebi ve çaresi olduğu gibi manevi
hastalıklarında sebepleri vardır. Çareleri vardır.
Allahâ inanan kendini yalnız güçsüz hissetmez. Her zaman duasına cevap veren ve yardım eden
Rabbinin olduğunu bilir.
Kendini yalnız hisseden insan, çağın vebâsı olan stresten kendini koruyamaz.
Strese karşı Japonlar bağırıyor çağırıyor. Avrupalı yakıyor yıkıyor. Telefon fırlatıyor. İspanya kızgın
boğaların önünde koşuyor. Hintli ağlıyor. İsrail hep taşkınlık ve zulüm yapıyor. Araplar sırt üstü yatıyor, hep
dinleniyor. İşte böyle stres atmaya, deşarj olmaya çalışılıyor.
Bizde bir kesim stres atmak için felekten gün çalıyor. Zaman öldürüyor, gerilimi arttıran müzik
dinliyor. Alkole, sigaraya sarılıyor. Eğlence merkezlerine koşuyor, dans ediyor, çeket yakıp, tabak kırıyor,
naralar atıyor. Bunlar rahatlatıcı, dinlendirici şeyler olmuyor. Aksine stres arttırıyor.
Allah çağın vebası stresten bizleri korusun. Hepinize sağlık sıhhat ve mutluluklar dolu bir ömür,
sonunda pişman olmayacağınız bir hayat niyaz ediyorum.
Allah’a emanet olun…
..............................
....................
……….
…
61
Gönülden Gönüle
KURAN-I KERİM
Kur’an-ı Kerim, yüce Allah tarafından Cebrail (as) aracılığı ile Muhammed (as)’a ve O’nun ümmeti
ile beraber bütün insanlığa gönderilmiş son kitaptır.
23 yılda vahiy tamamlanmış 6666 ayet, 30 cüz, 114 süredir. Eşsiz bir kitaptır.
Kur’an, Arapça olarak inmiştir.
Dilimize çevrilmesine Tercüme, açıklanmasına tefsir denir.
İlk sûre Fatiha, son sûre Nas sûresidir.
En uzun sûre Bakara sûresi, en kısa sûrede Kevser sûresidir.
Kur’an’ın adları şunlardır:
- Kur’an-ı Kerim
- Mushaf
- Furkan
- Zikir
- Hüda
- Nûr
- Hakim
- Kadim
Kur’an, çağlar üstü bir kitaptır. Çağların gerisinde kalmamış, çağları arkasından sürükleyen bir
kitaptır.
Kur’an meydan okur: ‘‘Allah’ın kelamını değiştirecek kimse yoktur.’’ (En’am:34) - ‘‘Onu biz indirdik,
biz koruyacağız’’ (Hıcır:9)
Kur’an bugüne kadar hiçbir değişikliğe uğramamıştır. Kıyamete kadar hükmü bâkidir.
Kur’an, 14 asır önce son sözünü söylemiştir. Yeni yeni buluşlar yapan ilimle hiçbir zaman ters
düşmemiştir.
Münih Üniversitesi, farklı ülkelerde 42 bin Kur’an-ı karşılaştırmış, hiç bir farklılık bulunamamıştır.
Kur’an Peygamberimizin en büyük mûcizesidir ve mucizelerle doludur. Dinleyenleri, okuyanları
araştıranları hayrete düşürmekte, müslüman değilse, müslüman olmasına neden olmaktadır.
62
Gönülden Gönüle
KURAN NİÇİN İNMİŞTİR?
- Doğru yolu göstermek için. (Bakara:2)
- Doğru ile yanlışı ayırt edebilmemiz için. (Furkan:1)
- Amel edilmesi için (Nisa:105)
- Cenneti müjdelemek için. (Kehf:2)
- Azaba karşı uyarmak için (Ahkaf:12)
- İbret almamız, nasihat almamız için. (Kahf:45)
- Dünya ahiret saadetini temin için. (İsra:82)
- Okuyup sevap kazanmamız için. (İsra:106)
KUR’AN DAN BİR KAÇ UYARI:
-‘‘Her canlı ölümü tadıcıdır. Siz bir gün geri döndürüleceksiniz. (Enbiya:35)
-‘‘Ölüm anında Ey insan! Bu senin hep kaçtığın şeydi’’ denir. (Kaf:19)
-‘‘İnsan başıboş bırakılacağını mı sanır.’’ (Kıyamet:36)
-‘‘İnsan imtihana tabi tutulmadan’’ ‘‘iman ettim’’ demekle bırakılıvereceğini mi sanır?’’ (Ankebut:2)
-‘‘Siz boş yere yarattığımızı ve geri döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?’’ (Mü’minün:115)
-‘‘Biz insana şah damarından daha yakınız.’’ (Kaf:16)
-‘‘Allah’ın nimetlerini saymak isteseniz sayamazsınız.’’ (Nahl:18)
-‘‘O Allah her şeyi sizin için sizin yararınıza yaratmıştır. Düşünmez misiniz?’’ (Casiye:12)
-‘‘Biz yarattıklarımızı, oyun eğlence olsun diye yaratmadık.’’ (Duhan:38)
-‘‘Ey insan! Seni yoktan yaratan, seni ölçülü, dengeli kılan, seni en güzel biçimde yaratan, ihsanı bol
Rabbine karşı sen, aldatan nedir? (İnfitar:6-8)
KUR’AN’IN HÜKMÜ GEÇER Mİ?
Kur’an’ın hükmü, zamana göre, mekâna göre, kişilere göre değişmez, değiştirilemez. Haram her
yerde, herkese, her zaman haramdır. Bir şey haramı helalleştirmez.
Kur’an’ın hükmünü yanlış yorumlayan ve inkâr eden küfre girer.
Müslüman her zaman, her yerde, her şartlarda müslümandır.
Abbasi Halifesi Memun zamanında bir yahudi müslüman olur. Sebebini soran halifeye şöyle anlatır:
63
Gönülden Gönüle
Tevrat yazdım sattım. İncil yazdım sattım. Birde Kur’an yazdım hiçbir müslümana kabul
ettiremedim. Kur’an’ın tahrif edilemeyeceği, müslüman olmama neden oldu’’ der.
Kur’an faydalı şeyleri helal, zararlı şeyleri de haram kılmıştır. Haram kılınanların arasında bir tek
faydalı şey bulunamaz.
İnsanlık kıyamete kadar Kur’an’a muhtaçtır.
O, insanlığa son mektup, son mesajdır. Kur’an, cahiliye insanını asr-ı saadet yaşattığı gibi, Kendisine
uyanları da dünya ve ahiret saadeti yaşatacaktır.
Nasa yetkilileri: ‘‘Kur’an’ın açıkladığı gerçekleri, ilim anca çözüyor’’ demiştir.
(13-06-1989 sabah)
Müslüman olanların bazıları: ‘‘Kur’an’da hayat buldum’’ ‘‘Kur’an’la dirildim’’ demişlerdir.
Kur’an, icatlara keşiflere ve medeniyetlere ışık tutmuştur.
KUR’AN-I ÖĞRENMEK
Peygamberimiz bir gün Ashabına:
-Allah’a yakın olanlar vardır’’ dedi.
-Kimdir bunlar? denildi.
-Onlara, Kur’an ehlidir ve Allah’ın has kullarıdır.’’ Buyurdu. (İ.Canan Hadis Ans:16/513)
-‘‘Kalbinde Kur’an dan bir şey bulunmayan kişi, harap bir ev gibidir.’’ (Tirmizi:5/3079)
-‘‘En hayırlınız Kur’an-ı öğrenen ve öğreteninizdir.’’ (R.Salihin:339)
-‘‘Kur’an okuyan hata ederse, melekler onu düzeltir.’’ (Ramuz el Ehadis:57/13)
-‘‘Kalpler demir gibi paslanır’’ deyince:
-Cilası nedir ya Resûlallah? derler.
-Kur’an okumaktır’’ buyurur.
Kur’an para ile öğrenilmez, öğretilmez. Para olursa sevap olmaz. Allah:
-‘‘Ayetlerimizi az bir para ile satmayın! Azabımdan korkun.’’ (Bakara:41)
-Az bir değerle değişenler, yiyip de karınlarınıza doldurdukları ateşten başka bir şey değildir.
Kıyamet günü Allah onlarla konuşmaz. Onları temize çıkarmaz. Orada onlar için can yakıcı bir azap vardır.’’
(Bakara.174) buyurur.
64
Gönülden Gönüle
KUR’AN OKUMAK
Peygamberimiz (sav): ‘‘Evlerinizi Kur’an okuyarak nurlandırın. Bir evde Kur’an okunduğunda
melekler hazır olur, şeytanlar çekilir. Ev halkına genişlik gelir, hayrı çoğalır, şer azalır. Bir de Kur’an
okunmadığında, Orada şeytanlar hazır olur. Melekler olmaz, ev halkına darlık gelir. Hayır azalır, şer çoğalır.’’
(Ramuz el Ehadis: 196/2)
Peygamberimize sordular:
- Allah’ın en çok sevdiği amel hangisidir?
- Konup göçendir.’’
- Konup göçen kimdir? dediler.
- Kur’an-ı okuyup bitiren ve tekrar başlayandır. (Tirmizi Kıraat 4/2948)
- ‘‘Kur’an okuyunuz. Çünkü size okuduğumuz her harfi için on sevap verilir.’’ (R.Salihin:1003)
- ‘‘Kur’an okuyan kimse hata etse veya acemi olsa, melekler onun yanlışını düzeltir.’’ (Ramuz elEhadis:57/13)
- ‘‘Kur’an-ı zorla okuyana iki kat ecir vardır.’’ (R.Salihin:998)
Ku’an nasıl okunur:
- Abdestsiz okunmaz.
- Yerlere konmaz.
- Üzerine başka şey konmaz.
- Fatiha sûresi üstte olacak şekilde konur.
- Uzun sûre açık bırakılmaz.
- İçine başka şeyler konmaz.
- CD – kaset de Kur’an hükmündedir.
- Diz çökülür kıbleye dönülerek okunur.
Allah: ‘‘Kur’an’ı ağır ağır, tane tane okuyunuz.’’ (Müzzemmil 4)
Peygamberimiz: ‘‘Kur’an’ı med yaparak (uzatarak), teganni yaparak (titretme) ile okumayın.’’
(Ramuz el Ehadis: 543/19)
- ‘‘Kur’an okuyun, ağlayın, ağlayamazsanız ağlar gibi yapın’’ (Age:78/16)
65
Gönülden Gönüle
Kur’an’ın ‘’oku!’’ emrine rağmen Kur’an bilmeyen okumayan veya az okuyan bir milletiz. İslam’ın
temsilciliğini yapmış milletin torunlarına bu çok acı bir durumdur.
KUR’AN’A UYMAK:
Kur’an bize uymamız, onunla amel etmemiz için indirilmiştir.
Kur’an’a uymak emir ve yasaklarını yerine getirmek, her müslümana farzdır.
Peygamberimiz (as):
- ‘‘Allah Kur’an’a uyanları yüceltir, uymayanları da alçaltır. (Müslim:2/817)
Kur’an’da: ‘‘Kim zikrimden yüz çevirirse, ona dar bir geçim veririm. Kıyamet günüde onu. Kör olarak
haşrederim.’’ (Taha:124)
- ‘‘Kur’an’a sımsıkı sarılan ve namaz kılan, iyiliğe çağıranların mükafatını biz asla zayi etmeyiz.’’
(A’raf:170)
- ‘‘Azap gelip çatmadan Kur’an’a tabi olun.’’ (Zümer:55)
- ‘‘Mü’minler Allah’ın ayetleri hatırlatıldığı zaman, sağır ve kör gibi davranmazlar.’’ (Furkan:73)
Kur’an’ı okumaktan maksat, Cenab-ı Allah bizden ne istiyor, bize neyi emrediyor, neden men ediyor
bunu öğrenmek ve gereğini yapmaktır. Zekât ayetini okuyup, zekât vermemek, tesettür ayetini okuyup
uymamak, faiz ayetini okuyup faizi terk etmemek olmaz. O zaman Kur’an ona fayda vermemiştir.
Başkalarını Müslümanlıktan soğutmak, iğrendirmekten de sakınılmalıdır. Lod hadley: ‘‘Kur’an’a
baktım imrendim, sözde inananlar ki benim elli sene geç Müslüman olmanın müsebbibidir’’ der.
Kur’an Cenab-ı Allah’ın sağlam ipidir. Ona tutunan kurtulur. O ipe tutunmayan helâk olur.
Meselâ; Kur’an senet yapın diyor, yapmıyoruz.
- Yeryüzünün dengesini bozmayın’’ diyor, yapmıyoruz.
- Çevreyi kirletmeyin diyor, kirletiyoruz.
Kur’an okusa da Kur’an’a uymayanlar için Cenab-ı Allah:
- Bırak onları, daldıkları sapıklıkta oyalansınlar.’’ (En’am:91)
- ‘‘Ey Rabbim, kavmim Kur’an-ı büsbütün terk ettiler.’’ (Furkan:30)
Bilip okuyup da amel etmeyenler içinde: ‘‘Ciltlerle kitap taşıyan, merkebin durumu gibidir.’’
(Cuma:5)
66
Gönülden Gönüle
Bu ayeti şair nazma dökmüş:
Ne kadar alim olursan ol,
Amel etmedikçe bil ki cahilsin.
Sırtı kitap yüklü bir eşek,
Sende buna mümasilsin!’’
KUR’AN’A SAYGI:
Altın yaldızlı Kur’an sahibi olmak, Kur’an-ı işlemeli torbalara koymak, pahalı Kur’an almak önemli
değil. Kur’an-ı okumak onunla amel etmek önemli.
Osman Gaziye Kur’an’a gösterdiği saygı nedeniyle 6 asırlık imparatorluk nasip olmuştur.
Kur’an, Allah kelamıdır. Saygı ile okumak, saygı ile dinlemek gerekir. Allah: ‘‘Kur’an okununca onu
saygı ile dinleyin ve susun ki, size rahmet edilsin. (Araf:204) buyurur.
Kur’an’a temiz olanlar dokunacaktır:
- ‘‘O’na ancak temiz olanlar dokunabilir.’’ (Vakıa:79)
Kur’an yemin kitabı olarak kullanılamaz. Kur’an üzerine yemin edilmez.
(Ramuz el Ehadis:417/10)
Osmanlı alimi Ömer Nesefi, Akaid adlı eserinde:
- ‘‘Kur’an dan bir tek ayeti inkâr, Kur’an’la alay.
- Kur’an’ın bir hükmünü ayıplamak veya yanlış demek,
- Kur’an-ı pis yerlere atmak,
- Kur’an-ı değiştirmeye kalkmak,
- Kur’an-ı insan sözü saymak,
- Şakada olsa kendi sözü imiş gibi söylemek,
- Çok Kur’an okudum, faydasını görmedim’’ demek,
- Kur’an’a dil uzatmak, Ayetin anlamını değiştirmek, ona peygamber sözü demek, küçük düşürücü
tavır takınmak, küfre götürür’’ der. (Sh.214-215)
Bir zamanlar Kur’an’a saygısızlık yapıldı. Yasaklandı. Yerlere atıldı, yakıldı, suç aleti oldu. Öğrenmek,
öğretmek, okumak yasaklandı. Hatta Kur’an sayfaları kese kağıdı olarak kullanıldı.
67
Gönülden Gönüle
Çeşmelerdeki besmele yazılarına bile tahammül edilemedi. Buna ne denir acaba?
Kur’an-ı büyü malzemesi kullanmak, muska yazmak küfre götürür.
Kur’an’ın kenarlarına yazılar yazmak şu ayet sunun içindir diye yazmak hoş bir davranış değildir.
Kur’an isim kitabı değildir…
Kur’an şifre kitabı değildir. Önüne gelen yorum yapamaz.
KUR’AN ŞİFADIR HAYAT KAYNAĞIDIR:
- ‘‘Kur’an mü’minlere şifadır. Kur’an reçetedir. Kur’an şifadır, rahmettir.’’
(Yunus:57)+(İsra:82)
- ‘‘Kur’an, okuyana uyana şefaat edecektir.’’ (Müslim Misafirin 252)
- ‘‘Kur’an’a uyan kurtulur.’’ (Bakara:26)
Nice nice Müslüman olanlar: ‘‘Kur’an da hayat buldum’’ ‘‘Kur’an’la dirildim.’’ ifadelerini
kullanmışlardır.
Kur’an, yol göstericidir. Kur’an’a uyan, dünya ve ahiret saadetine kavuşur.
Ben, Kur’an-ı küçük yaşta öğrendim. Kur’an, bana da hayat verdi, arkadaşlarım dan farklı kıldı.
Kötülüğe bulaşmadım. Hep mutlu ve huzurlu bir hayat yaşadım. Allah Kur’an sayesinde bana bir çok
lütuflarda ikram ve ihsanlarda bulundu, elhamdülillah…
Okunan Kur’an’ın Sevabı Ölülere Ulaşır mı?
Kur’an, ölüye de diriye de şifadır.
Peygamberimiz, ölüler içinde dua etmiştir. Ölenlere fatiha, yasin gibi sûrelerin okunmasını tavsiye
etmiştir. Bu birazda geri kalanların görevidir. Hatim indirip ruhlarına bağışlamak asırlardan beri sürmektedir.
Osmanlıda ölülere Kur’an, yasin ve hatim okutan vakıflar kurulmuştur.
Ölüye iyi şeylerde ulaşır. Kötü şeylerde.
Mezar taşlarına yazılan ‘‘Fatiha’’ lar boşuna yazılmamıştır. Ölenlerin ardından yapılan hayır hasenat
ona ulaşır. Sadaka-i cariyeleri, devamlı ona sevap kazandırır. Ölünün borcu ödenirse, azaptan kurtulur.
Mezarlıktan geçerken 3 ihlas bir fatiha okunur.
Bir hadiste: ‘‘Ölen için yasin okunursa, azabı hafifler’’ (Ramuz el Ehadis:79/4) buyrulur.
Ölenin ardından mevlid okunur, hayır – hasenat yapılır ruhuna bağışlanır.
Ölüleri unutmak, unutturmak sapık bir düşüncedir.
68
Gönülden Gönüle
Tefsir – Tercüme okumak uygun değil midir?
Her dilde İncil neden dağıtılıyor? Bizimde Kur’an’ı bütün dünya dillerine çevirmemiz bizimde ücretsiz
dağıtmamız tebliğin bir parçası olacaktır.
- Kur’an, Cenab-ı Allah’tan mesajdır.
- Kur’an emir yasakları bildirir. Kur’an-ı anlamazsak İslami nasıl yaşarız?
Herkesin Arapça öğrenmesi, bilmesi, ayeti yorumlaması, anlaması mümkün müdür?
Osmanlıda İslam alimleri tefsir, tercüme caizdir.’’ demiştir.
(Halil Güneç, GMF.1/83 + Prof Dr.Vehbe Zuhayli, İslam fıkh. Ans:2/212)
Değişik ülkelerde dillerine çevrilen meali okuyup Müslüman olan bir çok insan vardır.
Kur’an-ı tam olarak tefsir, tercüme elbette imkansızdır. İtikadı düzgün İslâm alimlerinin yaptığı tefsir
ve tercümelere büyük ihtiyaç vardır.
Tilâvet Secdesi:
Kur’an Kerim de 14 secde ayeti geçiyor. Bunları okuyan, dinleyen secde yapar. Bu secde vaciptir.
Secdenin vacip oluşunun sebebi Kur’an da:
1- Rabbiniz secde etmenizi emrediyor.
2- Bazı ayetlerde Peygamberimizin secde ettiği bildiriliyor.
3- Bazı ayetlerde de kâfirlerin secde etmediğinden söz ediliyor. Buna göre;
- ‘‘Secde et’’ emirdir. Secde ederiz.
- Secde eden peygambere uymak vaciptir. Bizde secde ederiz.
- Kâfire muhalefet de vaciptir. Secde ederiz.
Kerahet vaktinde secde edilmez.
Niyet şarttır. Niyet edilir.
Namazda secde ayeti okunur okunmaz secdeye gidilmişse, ayrıca secde etmek gerekmez.
- Hafızlık çalışan aynı anda ne kadar tekrar ederse etsin, tek secde yeterlidir.
- Farkında olmadan okuyan dinleyen sorumlu olmaz.
- Secde ayetini okuduğunu sonra hatırlayan secde yapar. Hatırlamazsa vebal yoktur.
Secde ayetinin bulunduğu sûreler ve ayetler şunlardır:
A’raf sûresi 206. ayet
Râd sûresi 15. ayet
Nahl sûresi 50. ayet
69
Gönülden Gönüle
İsra sûresi 109. ayet
Meryem sûresi 25. ayet
Hacc sûresi 18. ayet
Furkeyn sûresi 60. ayet
Nelm sûresi 25. ayet
Secde sûresi 15. ayet
Sâd sûresi 24. ayet
Fussılet sûresi 37. ayet
Necm sûresi 62. ayet
İnşikâk sûresi 20. ayet
Alak sûresi 19. ayet
Kur’an’a karşı ne gibi görevlerimiz vardır?
- Öğrenmek, çok okumak, güzel okumak.
- Öğretmek.
- Anlamak ve yaşamak.
- Saygıda kusur etmemek.
- Hafız yetiştirilmesine önem vermek.
- Allah: ‘‘Kur’an-ı tane tane okuyun.’’ (Müzzemmil:4)
- ‘‘Kur’an okunduğu zaman onu saygı ile dinleyin ve susun ki, size rahmet edilsin.’’
(Araf:204) emrine uymak.
- Kur’an ahlakı ile ahlaklanmak, Kur’an’a karşı görevlerimiz dendir.
Allah kimseyi Kur’an sız bırakmasın.
Babalarımız dedelerimiz Kur’an hasreti çekti. Kur’an okudu diye, öğretti diye zulüm gördü. Hapse
girdi. 70’li yıllarda kitapları gömdük.
Bu nesil, Kur’an hasreti çekmedi. Allah çektirtmesin.
2007 yılında Diyanet işleri başkanı Kırım’a gidiyor. Misafir olduğu evde telaş var. Mehmet Görmez
açık olan pencereden bir bakıyor ki, birçok insan evin etrafını sarmış. Ev sahibine soruyor:
- Kim bunlar? Neden toplanmışlar?
70
Gönülden Gönüle
- Hocam, bu insanlar sizin burada olduğunuzu duymuşlar. Yanınızda Kur’an-ı Kerim olduğunu
öğrenmişler. Kur’an-ı görebilmek için göz yaşı döküyorlar. Hayatlarında hiç Kur’an görmediler’’ Rusya’da
Kur’an 70 yıl yasaktı.
Rus imparatorluğu Allahsızlık okullarının en kazı altında kaldı.
Hangi sûreleri okumak sevaptır?
Kur’an’ın her ayeti, her sûresi üstündür. Faziletlidir. Ama peygamber (as)’ın çok okuduğu ve okuyun
dediği sûreler vardır:
- ‘‘Kur’an da en büyük sûre Fatiha sûresidir.’’ (R.Salihin:349)
- ‘‘İhlas sûresi, Kur’an’ın üçte biridir.’’ (R.Salihin:350)
- ‘‘Felak-Nas sûrelerinin benzeri görülmemiştir.’’ (R.Salihin:352)
- ‘‘Mülk sûresi, okuyanı şefaat eder.’’ (Age:353)
- ‘‘Gece Bakara sûresinin son iki ayeti, okuyana kafidir.’’ (Age:253)
- ‘‘Evinizi kabre çevirmeyin. Şeytan, Bakara sûresi okunan evden kaçar.’’
(Müslim, Misafirin:212)
- ‘‘Yasin sûresi, Kur’an’ın kalbidir.’’ (Tirmizi Kur’an’ın fazileti:7)
- ‘‘Ölülerinize yasin okuyunuz.’’ (Ebu Davut Cenaiz:20)
- ‘‘Yasin ne maksatla okunursa onun içindir.
- ‘‘Ayetlerin en büyüğü Ayete’l-Kürsi dir.’’ Bu ayeti okuyandan şeytan uzaklaşır.
Zarar veremez’’ buyrulur.
- Kur’an’ın tamamını okuyup hatim yapmak en güzeli en sevaplısıdır.
Kur’an da okunmaması gereken âyet veya sûre yoktur. Bir sohbetçi kadın:
Sohbet ederken:
- Rahman sûresini okumayın’’ demiş.
- Neden? demişler.
- O sûrede kötü kadın var Kezban ‘‘tüüü…’’ demiş tükürmüş. Orada da Kezban isimli
bir bayan varmış.
Emekli müftü Selahattin Yıldız hocama gelmiş olayı anlatmış ve
- Ben adımı değiştireyim mi? demiş.
Bakın ne kadar yanlış? Sohbet yapan bilgili olmalı itikadı düzgün olmalı, atıp
71
Gönülden Gönüle
tutmamalıdır.
- Rahman, Cenab-ı Allah’ın 99 isminden biridir.
- Hatim ederken, namaz kılarken Rahman sûresini okuyor muyuz?
- Febieyyi éle-i Rabbi küme tükezziban: (Allah’ın hangi ayetini yalanlıyorsunuz)
demektir.
Size bir olay anlatayım:
‘‘İmamlık sınavında birine sormuşlar:
- Hz. Köroğlu Resûl mü Nebimi? demişler.
- Düşünmüş, kitabı yok: ‘‘Nebi’’ demiş, çıkmış. Arkadaşları sormuş:






Ne sordular?
Hz. Köroğlu Resûl mü, Nebimi? dediler, demiş.
Sen ne dedin? demişler.
Nebi ‘‘dedim’’ demiş.
Ne Nebisi eşkıya, eşkıya’’ demişler.
Bende biliyordum ama başındaki Hz. Beni yanılttı demiş.
Sohbetçi denilince herkes hoca zannediyor.
Şeyh denilince akan sular duruyor.
Rehberimiz Muhammed Mustafa (sav) dir. Biz Muhammed (as)’ın ümmetindeniz.
Kitabımız Kur’an-ı Kerim’dir. Rabbim, peygamber (as)’ın sünnetinden ve Kur’an’dan bizleri ayırmasın. Çünkü
kabirde ilk sorgu Rabbin kim? Peygamberin kim? Kitabın hangisi? diye sorulacaktır.
..............................
....................
……….
…
72
Gönülden Gönüle
EN BÜYÜK İBADET
DİNİN DİREĞİ
NAMAZ
Müslüman günde beş defa ‘‘Haydin namaza gelin, Haydin namaza gelin’’ ‘‘Haydin kurtuluşa gelin,
Haydin kurtuluşa gelin’’ denilerek namaza çağrılır.
Namaz. İslâm’ın temel şartlarındandır. En başta gelen ibadettir. Kadın-erkek her normal müslümana
farzdır. Kulluk görevidir.
Her Müslüman, yaratılışın başında Cenab-ı Allah ile yaptığı anlaşmaya sadık kalmalı Allah’ın emri
olan namazı kılmalıdır.
Namaz, Allah’ın huzuruna çıkmaktır. Allah’la olmaktır. Kul secdede Alemlerin Rabbi olan Allah’a en
yakın olduğu andır.
Namazdan önce maddi, mânevi temizlenmeden Allah’ın huzuruna çıkılmaz. Peygamber (as): ‘‘Temiz
olmayanın namazı kabul olmaz’’ buyurur. (Buhari Vudu:2)
Maddi temizlik abdestle olur. Abdeste mâni şeylerin giderilmesi ile yapılır.
Manevi temizlik ise; helâl kazanç helâl lokma ve Allah’ın razı olmadığı günahların haramların terki
ile olur. Peygamberimizin bildirdiğine göre: ‘‘Bir lokma haram yiyenin 40 gün namazı kabul olmaz.’’,
‘‘Üzerindeki elbisenin onda biri haramdan olanın ibadeti ve duası kabul olmaz.’’
Kul yalanı, günahı haramı terk etmedikçe, namazı makbul değildir.
Namaz Farz olan bir ibadettir:
Namaz dinin direğidir. Namaz olmadan iman da, dinde ayakta duramaz.
Namaz ibadetin en büyüğü, farzların başta gelenidir. Müslüman’ım diyen buluğ çağına girmiş akıllı
her müslümana farzdır.
Kur’an’da ‘‘Namaz kıl’’ (Hud:114). ‘‘Namaz kılın’’ (Bakara:43) gibi namaz kılmayı emreden birçok
ayet vardır.
Kur’an’da: ‘‘Allah size Müslüman adını verdi. Öyle ise namaz kılın’’ (Hac:78) emri müslümanın
mutlaka namaz kılması, ondan namazın mutlaka isteneceğini ifade eder.
İnanmak yaşamayı ibadet etmeyi gerektirir. Çünkü namazsız kurtuluş yoktur. Bal demekle ağız
tatlanmadığı gibi namazsız Müslümanlık olmaz.
‘‘Müslümanım’’ sözü Müslümanlığın şartlarını yerine getirmekle olur. ‘‘İnanmak’’ inandığını
yaşamakla olur. yoksa yalan olur.
Namaz önemli bir ibadettir. Miraç hediyesidir. Peygamberimiz: ‘‘Gözümün nuru namaz’’ demiştir.
Son sözleri de’’ Namaza dikkat edin!’’ olmuştur.
73
Gönülden Gönüle
Kıyamet gününde ilk sorulacak namazdır. Namaz yoksa geri kalan amellerine bakılmaz.
Bir sahabeye peygamberimiz:
-
Benden bir isteğin var mı? der. Oda:
Cennette seninle olmak isterim’’ deyince Allah Resûlü:
‘‘Öyle ise çok secde ederek bana yardımcı ol!’’ buyurur.
Peygamberimiz namaza çok önem verir, ayakları şişinceye kadar namaz kılardı.
Sakif Kabilesinden bir gurup gelir. Müslüman olmak istediklerini bildirir ama şart koşarlar:
- Bizden zekatı, cihadı isteme ve namaz bize farz olmasın’’ derler.
Peygamberimiz cevabı şu olur:
-
Namaz olmayınca din olur mu? (Ebu Davut Haraç:25)
Namaz, dinin direğidir.
Namaz olmadan Allah’ın rızası kazanılmaz. İnsanın Allah’a yaklaşabilmesi, ancak namazla olur.
Namaz, mü’minin miracıdır. Kur’an’da: ‘‘Secde et yaklaş’’ buyurur. (Alak:19)
Peygamberimiz: ‘‘Kulun Rabbine en yakın olduğu an secde anıdır.’’ (Müslim, Salat:215) buyurur.
Demek ki, insanı arındıran, yücelten kurtuluşunu sağlayan namazdır.
Cenab-ı Allah: ‘‘Sana vahyedilen kitabı oku. Namaz kıl. Muhakkak ki namaz, hayasızlıktan ve
kötülüklerden alıkor.’’ (Ankebut:45) buyurur.
Namaz kılanın beş vakti olduğu için boş vakti olmaz.
Bir genç peygamberimizin ardında namaz kılardı. Ama bazı kötülüklerde işlerdi. O’nun bu halini
peygamberimize bildirdiler. Peygamberimiz (sav):
- Onun namazı onu kötülüklerden vazgeçirecektir.’’ buyurdu.
- Kısa zaman sonra o gencin iyi haberi geldi.
En güzel Kulluk Namazla yapılır:
Cenab-ı Allah: cinleri ve insanları kulluk yapsınlar diye yarattığını bildirmiştir. Adem (as) secde etmiş,
şeytan secde etmediği için lânetlenmiş kovulmuştur.
İnsan nefsine uyup Allah’a itaat etmez, secde etmez isyan ederse, Oda firavun gibi, Ebu cehil gibi
olacaktır.
Peygamberimiz (sav): ‘‘Allah’a kulluk görevini yapanla yapmayanın durumu, ölü ile diri gibidir.’’
buyurmuştur.
74
Gönülden Gönüle
Kur’an’da Allah: ‘‘Bana kulluk et! Beni anmak için namaz kıl.’’ diye emretmiştir. (Taha:14) Namaz
kılmayanlar içinde: ‘‘Kim benim zikrim den (namazdan) yüz çevirirse onun sıkıntılı bir hayatı olur. Onu
kıyamet günü kör olarak yaratırım’’ buyurmuştur. (Taha:124)
O kul: ‘‘ben kör değilim ya Rabbi’’ deyince de. Allah ona:
- Sana ayetlerimiz geldi, ama sen onlardan yüz çevirdin, sen bizi unuttuğun için bu günde sen
unutuluyorsun’’ cevabını verecektir.’’ (Taha:125-126)
Namaz dirilmektir. Namaz kurtulmaktır:
Namaz, mü’minin nurudur. Peygamber (as) kıyamet gününde abdest ve secde nurlarından
ümmetini tanıyacak ve şefaat edecektir. Abdest ve namaz nuru olmayanları nasıl tanıyacak, nasıl şefaat
edecektir?
Bir insan, Allah’a kulluk ediyorsa, nefsine kul olmaz. Kula kul olmaz, dünya malına esir olmaz.
Namaz insana hayat verir ve faydalı hale getirir. Bugün namazla dirilen ve hayat bulan insanlar yeni
doğmuş gibi olurlar.
Peygamberimiz Bilal’e: Ezan oku, namaz kılalım da rahatlayalım’’ dermiş. (Ebu Davut Edep:78)
Peygamberimizin ifadesine göre: ‘‘Namaz şeytanın yüzünü karartır. Sadaka belini kırar. Allah için
secdeye varmak, onu kahreder.’’
Namaz kılmayan dinini ayakta tutamaz. Şeytandan korunamaz. Şeytan ona musallat olur. İslami
güzellikleri kötü gösterir. Allah’a kulluk yapmadığı için şeytana kul olur. ona hizmet eder. Şeytan istediği
şekilde kullanır.
Namaz insanı korur. Namaz kılanı melekler korur. Namaz kılanı Allah her zaman yardım eder.
Namaz, yolda koymaz.
Kur’an’da: ‘‘Ey iman edenler! Rükû edin secde edin ki kurtuluşa eresiniz.’’ (Hac:77)
- ‘‘Namaz kılın zekat verin peygambere itaat edin ki, merhametle muamele göresiniz.’’ (Nur:56)
Namaz işlenen günahları affettirir. Peygamberimiz:
- ‘‘Beş vakit namaz sebebiyle Allah günahları bağışlar.’’ (Ramuz el-Ehadis:219/4)
- ‘‘Namaz vakti bir melek: ‘‘Gelin aleyhinize yaktığınız ateşi kalkın namazla söndürün’’ diye nida
eder.’’ (B.Hadis Kulliyatı:1/933) buyurur.
Namaz kılmamak dünyada ve ahirette insanı sıkıntıya sokar Kur’an’da.
- ‘‘Müminler cehennemdekilere sorarlar.


Sizi cehenneme sokan nedir? Onlar:
Biz dünyada namaz kılanlardan değildik’’ derler. (Müddessir:40_43)
Allah’ın koruması için, kurtuluş için, imanlı ölmek için, kabrin cennet bahçesi olması için, sırattan
kolay geçmek için, peygamberin tanıması için, cennete girmek için namaz şarttır.
75
Gönülden Gönüle
İmanı zayıf olana şeytan şunları fısıldar:
- Senin işin çok, vaktin yok,
- Günde 5 vakit kıla kıla biter mi?
- Daha vakit var, daha gençsin sonra kılarsın.
- Çalışana hele bir emekli ol o zaman kılarsın.
- Allah’ın senin namazına ihtiyacımı var?
- Senin kalbin temiz, der. Şeytan onu böyle aldatır.
Dinin direği Mü’minin miracı olan namaza önem verilmelidir.
Kur’an’da ‘‘Namazı dosdoğru kılanlar var ya işte iyiliğe çağıranların ecri zayi olmaz.’’ (Araf:170)
Peygamberimizde. ‘‘Beni nasıl namaz kılar görürseniz, sizde öyle namaz kılın’’ buyuruyor. (Buhari
Ezan:18)
Namaz kılan onun hakkını vermelidir.
Bir hadiste: ‘‘Abdesti namazı, rükû ve secdesi güzel olanın günahları bağışlanır.’’ (R.Salihın:1050)
Namaz güzel kılınmazsa, tat vermez. Kılanda devamlı kılamaz. Kılsa da zevk almaz.
Kur’an’da: ‘‘Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazı ciddiye almazlar. Onlar gösteriş
yaparlar.’’ (Mâun:4-6)
İbrahim (as)’a da: ‘‘İman eden kullarıma söyle, namazı dosdoğru kılsınlar’’ (İbrahim:31)
buyrulmuştur.
Nakşibendi Hazretlerine sormuşlar:
-
Bir kul namazı nasıl huşu ile kılar? Cevap:
Dört şeyle Helal gıda, güzel abdest, ilk tekbiri alırken huzurda olduğunu bilmek, Namazdaki
halini namazdan sonrada devam ettirmek’’ demiş.
Biri namazda sakalı ile oynarken peygamberimiz. ‘‘Bunun kalbinde huşu olsaydı, elide huşu duyardı’’
der.
Bir hadislerinde: ‘‘Namazda Allah’ı görüyormuş gibi namaz kılın.’’ (Müslim İman:57) buyrulur.
Namazda Allah, ölüm, kabir, ahiret, cennet, cehennem düşünülürse, vesveseye düşülmez.
Peygamberimiz: Kıldığın namazı son namazmış gibi kıl’’ (Ramuz el-Ehadis:67/3) Kur’an’da
münafıkların namazı vaktinde kılmadıklarından bahsedilir. (Nisa:142)
Bir hadiste: ‘‘Amellerin en hayırlısı ilk vaktinde kılınan namazdır.’’ (Tirmizi, Salat:13)
76
Gönülden Gönüle
Birde bir insanın kendisinin namaz kılması yeterli değildir. Her aile reisi, aile fertlerinden
sorumludur.
AİLECEK NAMAZ KILINMALIDIR
Peygamberimiz: ‘‘Hepiniz çobansınız, güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. Aile fertlerinden de
sorulacaksınız.’’ (Buhari Cuma:11)
- ‘‘Çocuklarınıza 7 yaşında namaz öğretin.’’ (Ebu Davut Salat:26) buyurur.
Bazı aileler çocuklarından şikayet ediyor. ‘‘Kıl diyorum, kılmıyor’’ diye. Yaş geçince kılmaz tabi.
Çocuğun göbeğini camiye gömmek, okunmuş su içirmek, küçükken gösterilmeyen ilgiyi telafi etmez.
Ezan vakti yaklaşmıştı. Halife Hz. Ömer (r.a.), ağır ağır camiye gidiyordu. Bu sırada bir çocuğun süratli
adımlarla yürüdüğünü gördü. Acaba çocuğun bir ihtiyacımı vardı? Halkın dertlerine çare bulmayı kendisine
kutsal bir görev sayan Halife Hz. Ömer, çocuğa sordu:
- Yavrucuğum! Nedir bu telaşın, bir derdin mi var, niçin bu kadar hızlı gidiyorsun?
Çocuk Hz. Ömer’i tanıyamamıştı:
- Camiye gidiyorum amcacığım, diye cevap verdi.
Çocuk henüz çok küçüktü, fakat sözleri büyük insan sözleriydi!..
Bundan dolayı hayret eden Hz. Ömer, çocuğa şöyle dedi:
Yavrucuğum! Daha henüz senin yaşın küçük!.. Sana namaz farz değildir. Niçin bu kadar
telaşlanıyorsun?
Çocuk, hayret dolu bakışlarla Hz. Ömer’e baktı ve şöyle dedi:
-
Bu işin hiç küçüğü olur mu?.. Daha dün, mahallemizde bir çocuk öldü. Üstelik benden de
küçüktü. Ölüm gerçeğinin hiç küçük-büyük ayırdığı yok! En iyisi her yaşta buna hazır
bulunulmalı. Hem bu yaşta namaza alışamazsam, büyüyünce alışmam daha zor olabilir.
Bu cevap karşısında gözleri buğulanan Hz. Ömer’in ağzından şu cümleler döküldü:
-
-
Ey Rabbim! Bu çocuk ne akıllı, ne iyi çocuktur. Bu güzel sözler büyüklerin ağzından çıkmalıydı’’
diyerek ağladı. Göz yaşlarından mübarek hırkası (elbisesi) ıslandı.
Kur’an’da: ‘‘Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlardan olan cehennem
ateşinden koruyun.’’ (Tahrim:6)
- ‘‘Ailene namazı emret, kendinde sabırla devam et.’’ (Taha:132) diye emredilmiştir.
Peygamberimiz (sav) sabah kalktığı zaman eşini ve çocuklarını namaza kaldırırdı. Evli oldukları halde
Hz.Ali Hz.Fatma’nın kapısını çalar: ‘‘Namaza kalkın. Allah sizden sadece günahı gidermek ve sizi temizlemek
istiyor’’ derdi. (Tirmizi Tefsir:33)
Peygamberimiz diyor ki:
- ‘‘Gece uyanan eşini de kaldırırsa, benim ona hayır duam vardır. Allah onun hayrını versin’’ (Ramuz
el-Ehadis:290/1)
77
Gönülden Gönüle
Küçükken olursa, verilirse, büyüyünce olur. Yoksa koskoca çocuk kıble bilmez seccade bilmez.
NAMAZI TERK ETMEK KILMAMAK HAYRA ALAMET DEĞİLDİR:
Kur’an’da: ‘‘Öyle bir nesil ki, namazı bıraktılar, nefislerine ve arzularına uydular. Bu yüzden
sapıklıklarının cezasını çekecekler.’’ (Meryem: 59) deniliyor.
Peygamberimiz: ‘‘Aleyhinizde yaktığınız ateşi namazla söndürünüz.’’ (B.Hadis Külliyatı:1/933)
- ‘‘Namazı olmayanın ahirette diğer işlerine bakılmaz. (Hadis Ans:14/5067) diye bildiriliyor.
Allah soruyor: Ey insanlar! Sizi yaratan, düzgün ve dengeli kılan, her şeyini tam ve düzgün yapan,
ihsanı bol Rabbine karşı aldatan nedir?’’ (İnfitar:6-8) diye.
Namaz kaçkını biri, birine:
-
Bana öyle bir mazeret bul ki, namaz kılmayayım der. Oda:
Gayri müslim ol. ‘‘Olamam Müslümanım’’
Çocuk ol. ‘‘Olamam’’
Deli ol. ‘‘Olamam’’ öyle ise namaz kıl’’ demiş.
Namaz Niçin terk edilir?
- Şeytanın tuzağına düşen,
- Nefsine uyan,
- Namazın nasıl bir ibadet olduğunu bilmeyen,
- Namaz öğretilmemiş, öğrenmemiş olan,
- Allah’ı unutan Allah’ında unuttuğu kimse,
- Haram lokma yiyen,
- Kendisine hidayet nasip olmayan,
- İnançsız olup namaza düşman olan namazı bırakır, namaz da onu bırakır.
Hz. Ömer (ra): Namazı terk edenin İslâm’dan nasibi yoktur’’ demiştir.
Necip Fazıl: ‘‘Namazsız ebedi hayat benim olsa istemem’’ demiştir.
Büyüklerimiz: ‘‘İbadetsiz ömür verme ya Rabbi diye dua ederlerdi.’’
Peygamberimiz: ‘‘Namazı terk eden. Allah’ın korumasından çıkmış olur.’’(Ramuz el-Ehadis:467/5)
- ‘‘Parça parça edilsen de, ateşte yakılsan da sakın Allah’a şirk koşma Namazı asla terk etme! Namazı terk
eden, Allah’ın himayesinden çıkmış olur.’’ (İbni Mace, Fiten:23) buyurur.
78
Gönülden Gönüle
Namaz, kefareti olmayan bir ibadettir. Mutlaka istenecektir. Onun için oturarak, yatarak hatta göz ucu
ile kılmak müsaade edilmiştir.
Bazıları sünnet kılmıyor. Sünnetten de sorumluyuz. Değil sünnetler nafileler bile terk edilmeyecektir.
Onlar bize lazım. Bakın peygamberimiz ne diyor:
- ‘‘Kıyamet gününde kulun ilk hesaba çekileceği husus, farz namazlardır. Eğer tam olarak kılınmamış ise,
şöyle denir.’’ Bakın nafile namazları var mı? Eğer varsa, farzların eksikliğini onlarla tamamlayın.’’ (Ebu Davut
Salat:149)
Namaz küfürle arada perdedir.
Bir adama biri senin yaptığını kâfir yapmaz’’ demiş. Adam üzülmüş neden bana böyle dedin? demiş.
Cevap: ‘‘Canım senin kıldığın namazı kâfir kılar mı? olmuş.
Bir büyük zata da sormuşlar:
-
Namaz kılmayan kafir olur mu?
Olmaz olmaz ama kafirde namaz kılmaz’’ demiş.
Namaz kılmayan kafir işi işlemiş olur.
Peygamber (as): Kafirle bizim aramızdaki fark namazdır. Namazı terk eden. Kafire
benzemiştir.’’(R.Salihın:1083)
- ‘‘Namaz dinin direğidir. Küfür ile iman arasında perdedir. Namazı terk etmek bu perdeyi
kaldırmaktır.’’ (R.Salihın:1082) buyurmuştur.
Namazların kazası:
Vaktinden kılınamayan namazların kazası vardır. Bu verilen son bir fırsattır. Kaza edilirken sadece
farzlar ve vitir kılınır.
Hesap edip kılmaya başlayan bitiremeden ölse bile onun niyetinden dolayı Allah namaz dan sormaz
inşallah.
İhmalden ve gafletten dolayı kılınamayan namazlarda tevbe istiğfar edilerek kaza edilmelidir.
İş sahipleri, çalışanlara namaz fırsatı vermekle sorumludur.
Peygamberimiz (sav) bir hadislerinde. ‘‘Bir kimse namaz kılmayı unutursa, o namazı hatırlayınca
kılsın o namaz için bundan başka kefaret yoktur.’’ (Müslüm Mesacid:314) demiştir.
Sabah namazına kalkmayan o gün güneş doğduktan sonra öğle ezanına bir saat kalana kadar sünneti
ile beraber kılabilir.
79
Gönülden Gönüle
KADINLA ERKEĞİN NAMAZLARI:
- Kadın tekbir alırken ellerini omuz hizasında tutar.
- Erkek ezan okur kamet getirir.
- Rükûda erkekler sırtını düz tutar, kadın hafifçe eğilir.
- Erkekler ellerini göbeğinin altına bağlar, hanımlar göğüslerinin üzerine koyar.
- Secdede erkekler kollarını bedenden ayrı tutar, hanımlar vücuduna yapıştırır.
- Oturunca erkek sağ ayağını diker, kadın ayak sırtlarını yere koyar ve ayaklarını sağ tarafa çıkarır.
- Ayakta erkekler ayaklarını 4 parmak açar, kadınlar birleştirir.
- Erkek camide kılınca daha çok sevap alır. Kadınlar evinde kılınca daha çok sevap alır.
- Kadın imam olamaz.
- Kadına cuma, bayram, cenaze namazı sorumluluğu yoktur.
Unutma ve yanılma secdesi:
Namazda farzların terki, namazı bozar. Vacibin terki ve farzın geciktirilmesi, sehiv secde yapmayı
gerektirir.
NAMAZDA ŞU HUSUSLARA DİKKAT EDİLMELİDİR
-
Abdest çok güzel alınmalıdır.
İşimiz, aşımız, eşimiz düzgün olmalıdır.
Namazda dünya işleri olmamalıdır. Bir namazdan sonra cemaatten gözü gönlü açık biri:
 Namazımızı iade edelim’’ der. Cemaat:
 Neden? derler.
 Hoca bağda üzüm topladı’’ der.
Bir imam kardeşimiz babasının köyden gönderdiği üzümleri caminin önünde satarken, babasına
gönderme’’ diye haber salar. Sebebini soran babasına: ‘‘Namazda da üzüm satmaya başladım’’ der.
Namazdan önce kalbinde temizlenmesi lâzımdır.
- Namaz, alışkanlık olarak kılınmamalıdır.
- Bazılarına bakıp da sünnet namazlar terk edilmez. Borcu olsa da Hanefilere göre sünnetler terk
edilmez.
- Camiye gelen vakit müsait ise iki rekat mescit namazı kılmaya çalışmalıdır.
- Okuyan gençler biz misafiriz diye eve geldiklerinde seferi namaz kılıyor. Ana baba evinde seferilik
olmaz.
80
Gönülden Gönüle
- Namazlar vaktinde kılınmalıdır. Kur’an’da: ‘‘Münafıklar namaza üşenerek kalkarlar’’ (Nisa:142)
Bilhassa akşam namazının vakti dardır.
- Namazda saflar düzgün ve sık sık tutulmalıdır.
- Namazda bir hareket ayakta, rükûda, secdede üç defa tekrar ederse namaz bozulur.
Namazda başka şeyle meşgul olunmaz, başka yerlere bakılmaz, kaşınılmaz, esnenmez, namazda
esneyene şeytan güler’’ (Hadis Ans:17/291) ‘‘Namaz da uyuklamak şeytandandır.’’ (Age.292) demiştir.
- Fatihasız namaz kılınmaz. Fatiha düzgün yanlışsız okunmalıdır. Sonunda da ‘‘amin’’ denir.
- Namaz da erkekler sağ ayaklarını dikerler.
- Secde halinde 7 kemik üzerine secde edilir. Kollar yere değmez. Alın yere değmelidir.
- Namaz kılanların önünden geçilmez. Biraz namaz kılanda dikkat etmelidir.
Peygamberimiz şöyle buyurur:
- ‘‘Biriniz namaz kılan kardeşinin önünden geçmesinde nasıl bir günah olduğunu bilseydi, adımını
atmaktansa yüz yıl yerinde kalırdı. Bu onun için daha hayırlı olurdu.’’
(Hadis Ans:17/284)
- Cuma günleri son sünnet terk ediliyor. Cuma namazı 4+2+4 tür.
- Hutbe dinlenmiyor. Bir yere dayanıp uyuyanlar oluyor.
- Cemaatle namaz kılan, imamdan önce rükû ve secde yapmamalıdır.
İmam okurken o Fatiha sûre okumamalıdır. Besmele çekmemelidir. Cemaatin okuması tahrimen
mekruhtur. Peygamberimiz. ‘‘Kim imama uyarsa, imamın kıraati onunda kıraatidir.’’ (Hadis Ans:16/257)
buyurur.
- Secdede, rükûda tesbihlerin üçer defa söylenmesi gerekir. İstenirse arttırılır.
Peygamberimiz (sav) Acele namaz kılana ‘‘git namazını tekrar kıl’’ demiştir.
Güzel kılınmayan namazın eski bohça halinde yüzüne çarpılıp: ‘‘Al bu senin namazları’’ denileceğini
haber vermiştir.
- Sıkışık abdestle namaz kılınmamalıdır. Peygamberimiz: ‘‘Avcının, hamalın ve hırsızın namazı kabul
olmaz’’(Müslim Mesacid:67) buyurmuştur.
- Namaz kılan ne kadar kıldığını, ne okuduğunu bilmelidir.
- Namazdan sonra tesbih duası terk edilmemelidir. Peygamber (as): ‘‘ Her namazdan sonra 33 defa
Sübhanellah, 33 defa elhamdülillah, 33 defa Allahüekber deyiniz’’ buyurur. (R.Salihın:1148) (Müslim
Mesacid:146)
- İşyerlerinde çalışanların namaz kılmasını sağlamayan sorumlu olur. Namaza karşı olan Allah’a isyan
etmiş olur.
81
Gönülden Gönüle
- Her namazın niyeti farklıdır. Kılınışı farklıdır. Birkaç namaza birden niyet yapılıp kılınamaz. Sünnet
ve kaza beraber kılınamaz.
- Başka dilde namaz olmaz. Allah: ‘‘Kur’an’dan okuyunuz’’ peygamberimiz: ‘‘Beni nasıl namaz kılar
görürseniz, öyle namaz kılınız.’’ ‘‘Namaz da Kur’an’dan kolay geleni okuyunuz’’ buyurmuştur.’’ (Müslim
Salat:145)
Dünyanın hiçbir yerinde kendi dilinde namaz yoktur.
Din İşleri Yüksek Kurulu fetvasında:
- ‘‘Peygamberimiz namazda Kur’an okumuştur. Kur’an okumak, kitap, sünnet ve icma ile farzdır.
Kur’an peygamberimize mana olarak inmemiştir. Onun için tercüme ile namaz caiz değildir. Türkçe ibadet
caiz değildir. (11-12-1997 Zaman)
Tarihçi Cemal Kutay’ın Türkçe ezan, namaz isteğine:
- Ezan Türkçe okunsa, namaz Türkçe kılınca, namaz kılacak mısınız? diye sorarlar. Hiç ses çıkarmaz.
Bunların derdi. Üzüm yemek değil bağcıyı dövmek.
- Sandalyede namaz olmaz. Hafif rahatsızlığı olan mazeret olarak görüyor. Sandalyede namaz kılıyor.
Bu durum, 1960 da camiye sıra koyalım isteği ile başladı. Camiyi kiliseye benzeteceklerdi.
Peygamberimiz ne diyor: ‘‘Namazı ayakta kıl. Gücün yetmezse, oturarak kıl, değilse yan yatarak kıl.’’
Dört mezhebe göre taburede, sandalyede namaz yoktur. Yere oturabilen sandalyede namaz kılamaz.
Bu konuda Diyanetin sandalyede namazın olmayacağına dair fetvası vardır.
Sonuç olarak; namaz insanın hayatına canlılık katar, insanı gençleştirir. İnsanı kötülüklerden korur
‘‘Namaz dirisi’’ sözü genç ve dinç. Görünen yaşlılar için kullanılır.
Namaz kılan, Allah’ın himayesinde olur. Günahları bağışlanır. Kolay bir ölümle ölür. Gülerek Rabbinde
kavuşur. Rabbim, bize bu güzellikleri nasip et.
Allah’ın selamı üzerinize olsun.
..............................
....................
……….
…
82
Gönülden Gönüle
NAFİLE
NAMAZLAR
Namazlar; Farz, vacip, sünnet ve nafile diye dörde ayrılır.
Namaz, dinin en önemli emridir. Çünkü çok yönlü faydaları vardır.
Namaz, dinin direğidir.
Namaz, imanla küfür arasında perdedir.
Kıyamet gününde hesabı ilk sorulacak namazdır. Namaz terk edilirse, insan dinden, imandan,
Allah’tan, Resûlünden uzaklaşır gider.
Namaz ibadetini doğru dürüst yapmayan, dinin diğer emirlerinden zevk almaz. Onlardan uzaklaşır
gider, onları da yapamaz olur.
Namaz, insanı sosyalleştirir, ahlakını güzelleştirir ve insanı kötülüklerden uzaklaştırarak
Cenab-ı Allah’a yaklaştırır.
Kur’an’da: ‘‘Ey iman edenler! Namazla Allah’tan yardım isteyin.’’ (Bakara:153) buyrulur. Namaz
sebebiyle kul, Allah’ın yardımını görür, sevgisini kazanır. O kul, Allah’ın razı olduğu bir kul olur. Allah onu
sever. Sevince de ‘‘gören gözü, işiten kulağı, tutan eli ve yürüyen ayağı’’ olur.
Namaz, insanın derecesini yükseltir, insanı faydalı hale getirir. Abdest nuru, secde nuru, peygamber
(as)’ın şefaatine neden olur.
Namaz kılmamak, en büyük cezadır. Çünkü namazı terk, bir sürü belâ ve musibetlere neden olur.
Kul, kulluk görevini terk ettiği için Allah’ı terk etmiş demektir. Allah da onu terk eder. Kul, bu haliyle kulluk
defterinden silinir gider.
Namaz kılabilmek hidayet işidir. Namazı terk eden, güzel bir ölümle ölemez. Artık onun yüzünü
kıbleye çevirmenin, mezarda yüzünü kıbleye döndürmenin hiçbir anlamı olmaz. Bunun dönüşü çok zordur.
Kabirde, sıratta, mahşerde namaz o kişiyi şefaat edemez.
Allah bizlere ibadetsiz ömür vermesin. Her Müslüman kıble istikametli bir ömür geçirmelidir.
Kıblesiz geçen ömür, boşuna yaşanmış bir ömürdür. Böyle bir ömür pişmanlık vesilesi olacaktır.
NAFİLE NAMAZLAR VE FAZİLETİ
Nafile namazlar, farz, vacip ve sünnet namazların dışında Allah rızası için kılınan namazlardır.
Nafile namazlar 2 şer rekat olarak kılınır. Nafile namazları peygamberimiz kılmış ve kılın diye
tavsiye etmiştir.
Sabah namazı vaktinde, üç kerahet vaktinde, ikindi ile akşam namazı arasında, hutbe okunurken
ve farz namazın vakti daralınca nafile namazı kılınmaz.
83
Gönülden Gönüle
Mezhebimize göre bir kimsenin farz borcu olsa da sünnet namazları terk etmez. Hatta nafileleri bile
kılar, bir yandan da kaza borcunu öder. Sünnetler terk edilmez. Çünkü sünnetten de
sorumluyuz. Sünnet, mükellefin işlerindendir.
Peygamberimizin sünnetin önemini belirten sözleri şöyle:
- ‘‘Sabahın iki rekat sünneti dünyadan hayırlıdır.’’ (Müslim Salat:96)
- ‘‘İkindi namazının sünnetini kılana Allah rahmet eylesin. İkindinin sünneti, dünyadakilerden
hayırlıdır.’’ (Tirmizi, Salat:201)
- ‘‘Sünnetimi terk ederseniz, sapıttınız gitti demektir.’’ (Müslim, Mesacid:257) buyurur.
Nafile namazlar, birleştirilerek kılınmazlar. Dört mezhebin hiçbirinde tek niyetli birkaç namaz kılınır
diye bir şey yoktur. Niyet, her ibadet için farzdır. Niyet kesin ve açık yapılır.
Bir niyetle namazları birleştirmek, insanın içine sinmez. Böyle namaz kılan birine sordum: ‘‘Sen şimdi
hangi namazı kıldın? Ve içine sindi mi?’’ cevap: ‘‘sinmedi’’ oldu. Sinmediyse zaten olmaz dedim.
Nafile namazlar nasıl kurtuluşumuzu sağlayacak bakın:
- Bir kul kıyamet gününde ilk önce namazdan sorulacak. Eğer namazı tam çıkarsa, kazananlardan ve
kurtulanlardan olur. Eğer namazı eksik çıkarsa, kaybedenlerden olur. Farz namazlar eksik çıktığında Cenabı Allah: ‘‘Bakın kulumun nafile namazı var mı? der. Eksiklikler nafile namazlarla tamamlanır. Diğer amelleri
de bu tarzda hesap edilir.’’ (R.Salihin:2/398) (Tirmizi: Salat: 305) buyrularak nafilelerin önemi belirtilmiştir.
Bir Kutsi Hadiste:
- ‘‘Kulum bana farz namazlardan sonra en çok nafilelerle yaklaşır. Nafile namazları kılanları severim.
Onları sevince de, onların işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum.’’ buyrulur. (Buhari
Rikak:38)
Nafile namazları kılmanın faydaları:
-
Allah’ın rızasını kazandırır ve en güzel bir şekilde Allah’a yaklaştırır.
İbadetteki eksiklikler nafilelerle tamamlanır, hesap vermeyi kolaylaştırır. Kurtuluşumuzu sağlar.
Bol sevap kazandırır, Allah’ın yardımını sağlar.
Diğer ibadetlerden de zevk aldırır.
NAFİLE NAMAZLAR ŞUNLARDIR:
1- KUŞLUK NAMAZI:
Kuşluk kılınan namazdır. Buna Duha namazı da denir. 2-4-6-8 rekat olarak kılınabilir.
Vakti: Güneşin doğusundan bir saat sonra öğle namazına bir saat kalaya kadar kılınabilir.
Kuşluk namazı, sevabı bol bir namazdır. Bunu peygamber (as) şöyle ifade etmiştir:
84
Gönülden Gönüle
- ‘‘İki rekat kuşluk namazı Allah yolundan kabul olmuş nafile hac ve nafile umre sevabına denktir.’’
(Ramuz el-Ehadis:291/10)
- ‘‘Kuşluk vaktinde kim iki rekat namaza devam ederse, günahları deniz köpüğü kadarda olsa
mağfiret olunur.’’ (Celal Yıldırım Amellerin Fazileti: 25)
Ebu Derda (ra) şöyle demiştir:
- ‘‘Canımdan çok sevdiğim peygamberim bana yaşadığım müddetçe her ay 3 gün oruç tutmamı, vitir
namazı kılmadan yatmamamı ve kuşluk namazı kılmamı tavsiye etti.’’
X
X
X
Şakik-i Belhi şöyle demiştir.
- ‘‘Rızkın bereketini kuşluk namazında buldum.
- Münker – Nekir’e cevabı Kur’an okumakta buldum.
- Kabrin ışığını teheccüt namazında buldum.’’
X
X
X
Bir Allah dostu da dört şeyi, dört şeyde buldum:
1- Allah’ın rızasını, itaatte ve ibadette,
2- Geçim genişliğini kuşluk namazında,
3- Dinin selametini, dilin muhafazasında,
4- Kabrin aydınlığını gece namazında buldum.
X
X
X
Ebu Zer (ra)’a biri:
- Bana tavsiyede bulun’’ der. O’da:
- Bende Allah Resûlünden tavsiye istedim bana:
- ‘‘Kuşluk namazını 2 rekat kılarsan, gafillerden olmazsın. Dört rekat kılarsan, abidlerden olursun.
Altı rekat kılarsan, Allah ihtiyacını giderir. Sekiz rekat kılarsan, çok ibadet edenlerden olursun. On iki rekat
kılarsan, cennette senin için ev inşa edilir.’’ buyurdu.
85
Gönülden Gönüle
2- EVVABİN NAMAZI:
Evvabin namazı demek, seçkinlerin namazı demektir.
Evvabin namazı, akşam namazından hemen sonra kılınır.
Akşam namazından sonra Evvabin namazı tek selamla 6 rekat kılınabileceği gibi 2 şer rekatta selam
vererek de kılınabilir.
Cenab-ı Allah bu namazı kılanları bağışlayacağını bildiriyor.
Peygamberimiz (sav) de şöyle buyurur:
- ‘‘Kim akşam namazından sonra lüzumsuz bir şey konuşmadan 6 rekat evvabin namazı kılarsa, oniki
yıllık nafile ibadete denk sevap vardır.’’ (Tirmizi Salat:321) buyurarak evvabin namazı kılanların seçkinlerden
olacağını ve bağışlanacağını söyledikten sonra İsra sûresinin 25. ayetini okumuştur.
Bir hadiste: ‘‘Akşam dan sonra 6 rekat namaz kılan evvabin den sayılır.’’ buyrulmuştur. (Hamdi
Döndüren, İslam İlmihali:346)
Cenab-ı Allah Kur’an’da: ‘‘Erkek veya kadın mü’min olarak iyi amel işlerse, onu mutlaka güzel bir
hayat yaşatırız. Ve mukafatını elbette yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz.’’ (Nahl:97) buyurur.
3- TEHECCÜT NAMAZI:
Kur’an’da:
- ‘‘Rabbinin has kulları, gecelerini Rablerine secde ederek ve kıyam durarak geçirirler.’’ (Furkan:64)
‘‘Geceleri pek az uyurlar. Seher vaktinde de istiğfar ederler.’’ (Zariyat:17-18)
Kur’an’da gece namazı kılanlar bahtiyar insanlar ve Allah’ın has kulları olduklarından bahsedilir. Cenabı Allah peygamberimize: ‘‘Gecenin bir kısmında sen namaz kıl. Böylece Rabbinin seni övgüye değer bir makama
göndereceğini umabilirsin’’ diye emretmiştir. (İsra:79)
Gece namazı ile ilgili peygamber (as)’ın çok güzel müjdeleri vardır:
- ‘‘Farzlardan sonra en faziletli namaz gece namazıdır.’’ (Müslim Sıyâm:202)
- ‘‘Allah’ın rahmetinin kendisiyle olmasını isteyen gece iki rekat namaz kılsın.’’ (İ.Gazali, İhya:1/1023)
- ‘‘Allah sizden birini geceleyin uyandırırsa, Allah’ı tesbih etsin. Mağfiret dilesin. Allah onu bağışlar.
Şayet o kalkar abdest alır, namaz kılar ve Allah’ı zikrederse, dua ederse, kabul olunur.’’ (Ramuz elEhadis:48/5)
- ‘‘Mü’minin değeri teheccüd namazındadır’’ buyurmuştur. Gece teheccüd namazına eşini kaldırana
Allah rahmet etsin.’’ diye dua etmiştir. (Ramuz el-Ehadis:290/1)
- ‘‘Gece namazına devam edin, o Salih kulların adetidir.’’ (Tirmizi Davut:101)
- ‘‘Gök kapıları gece açılır. Yok mu bir şey isteyen. Yok mu dua eden. Yok mu af dileyen? denir.’’
(Ramuz el-Ehadis:64/8)
86
Gönülden Gönüle
- ‘‘Her gece bir münadi: ‘‘Gelin aleyhinize yaktığınız ateşi gece namazı ile söndürün’’ der.
(B.H.Külliyatı:1/933)
- ‘‘Bir kimse geceleyin kalkar eşini de uyandırır ve namaz kılarsa, Allah onu övdüğü kimseler arasına
yazar.’’ (R.Salihin:2/461)
Bir kutsi hadiste: ‘‘Yeryüzü halkına azap etmeyi murat ettiğimde; mescitleri tamir eden, tanzim ve
tenvir eden ve seher vaktinde istiğfar edenleri görünce onlara azap etmekten vazgeçerim’’ buyrulur.
(H.H.Erdem İlâhi Hadisler:30)
Peygamberimiz bir sahabiye: Falan gibi olma! O geceleri ibadet ederken ibadeti bırakıverdi’’
demiştir. (R.Salihin:154)
Bir Allah dostu birine sormuş ‘‘Allah seni seviyor mu? O’da: ‘‘bilmem demiş’’ Allah dostu: ‘‘Allah
seni gece huzuruna kaldırıyor mu? demiş. O kişi sormuş: ‘‘Gece namaz kılanın yüzü neden nurlu olur? Allah
dostu: ‘‘Allah ile baş başa kalır, Allah ona nazar ederde ondan’’ cevabını vermiş.
‘‘Bir Müslüman geceleyin uyanır, eşini de uyandırdıktan sonra birlikte 2 rekat gece namazı kılarsa
‘‘zikreden’’ sıfatı ile anılır ve ‘‘Allah’ı çok ananlardan yazılırlar’’ (Müslim zikir:4) (Tirmizi Deavet:4)
Gece namazı kılanın nasıl faydalanacağını da şöyle anlatır:
- ‘‘Sizden biri uyuduğu zaman şeytan onun ensesine üç düğüm atar ve ‘‘uyu’’ der. O uyanıp Allah’ın
adını anınca düğümlerden biri çözülür. Abdest aldığında ikincisi çözülür. Namaz kıldığında da üçüncüsü
çözülür, sabah neşeli kalkar, değilse morali bozuk kalkar.’’ (Buhari: Teheccüd:12 + Ramuz el-Ehadis:289-4)
Hz. Ömer (ra)’in oğlu Abdullah rüyasında cennette dolaşıyor. Bunu kardeşi Hafsa (ra)’ya anlatıyor. Hz.
Peygamber şöyle diyor:
- Ah kardeşin Abdullah bir de gece namazına kalksa!’’ Abdullah: ‘‘Ondan sonra gece namazını hiç
terk etmedim’’ diyor. (Hadis Ans: 12/357)
- ‘‘Ey insanlar! Selâmlaşınız, yemek yediriniz, insanlar uyurken geceleyin namaz kılınız ve selâmetle
cennete giriniz.’’ (R.Salihin:1171)
Hasan Basri’ye Sorarlar:
- Gece namaz kılanların yüzleri niçin güzel ve nurlu olur? cevap verir:
- Onlar Rahman ile baş başa kalmışlardır da ondan’’ der. Gece kalkanların nuru yüzlerine yansır. O
nur yüzlü insanlar, gece Allah’tan aldıkları nuru bütün gün etrafa saçarlar. Yüzleri nurludur, sözleri nurludur,
işleri nurludur.
87
Gönülden Gönüle
Gecenin bereketini bakın şu misâl ne güzel anlatıyor:
Köpekler bir doğumda yarım düzine, bir düzine yavru dünyaya getirdikleri halde fazla üremezler.
Koyunlar bir yavru, çok nadir iki yavru dünyaya getirdikleri halde, her gün kesildikleri halde, bilhassa
milyonlarca adak, kurban edildikleri halde sayıları azalmaz, aksine artar. Bunu hiç düşündünüz mü bilmem?
Bunun sebebini büyüklerimiz şöyle izah ediyor: Köpekler akşamdan uyumaz, sabah seher vakti uyur.
Koyunlar ise akşamdan uyur, Seher vakti uyanık durur. ‘‘Yerde ve gökte ne varsa Allah’ı tesbih eder.’’
Ayetinde ifade edildiği gibi Allah’ı zikrederler.
- ‘‘Gece saati Allah’a daha yakın olunan bir saattir’’ (İ.Canan Hadis Ans:17/80)
Teheccütte yapılan duanın anlamı şöyledir:
‘‘Allah’ım benim Rabbim sensin, senden başka ilah yoktur. Beni sen yarattın. Senin kulunum ben.
Gücüm yettiğince sana verdiğim söz ve ahitte duruyorum. Yaptıklarımın şerrinden sana sığınırım. Bana
verdiğin nimetleri ikrâr ve günahlarımı itiraf ederim. Beni bağışla, zira senden başka günahları bağışlayacak
yoktur.’’ (İslâm ilm. 349-350 + Buhari Deâvat:2)
Gece Kalkınca Neler Yapabiliriz?
-
Güzel bir abdest alıp, 2-4 veya 6 rekat teheccüd namazı kılarız.
Teheccüd duasını okuruz.
İsmi-i Azam duasını okuruz.
Esmaü’l-Hüsna’yı okuruz.
Yasin, Tebareke ve Fetih gibi sûreleri okuruz.
Tesbih çeker, Allah’ı zikrederiz.
Nafile namazların bilhassa gece namazının feyz ve bereketinden istifade edebilmek için;
-
Kul hakkına,
Yenilip içilenin helalliğine,
Küçük de olsa günah işlememeye dikkat edilmelidir.
Bir aile vardı çocukları ile huzurlu bir hayat yaşarlardı. İbadetlerini aksatmıyorlardı. Bir sıkıntıdan
dolayı faize bulaştılar. Huzurları kaçtı gece namazlarına kalkamaz oldular. Huyları, ahlakları değişti, çocuklar
isyankâr oldu.
4- TESBİH NAMAZI:
Tesbih namazı sevabı bol bir namaz 2+2=4 rekat kılınır. Peygamberimiz (sav) kılmış ve kılın diye
tavsiye etmiştir.
Genellikle mübarek gecelerde kılınır. Herkesin tek başına kılması zor olduğundan topluca da kılınır.
88
Gönülden Gönüle
TESBİH NAMAZININ FAZİLETİ VE KILINIŞI
Bu namaz, herhangi bir nedenle veya belirli bir zamanda kılınmaz. Kerahat vakitlerinin
dışında her zaman kılınabilir. Bilhassa mübarek gecelerde kılınırsa daha sevaptır.
Bunalımların, stres olaylarının daha fazla görüldüğü günümüzde insanın teskin edici ve
insanı arındırıp rahatlatacak dua, ibadet ve zikirlere ihtiyacı vardır.
Tesbih namazı 5 vakit namaz kılmayanları bile etkileyen, ilgisini çeken bir namazdır.
Tesbih namazı, yalnız kılınabileceği gibi cemaatle de kılınır.
Bu namazı kılarken her rekatında 75 tesbih olmak üzere toplam 300 defa
“SÜBHANELLAHİ VELHAMDÜ-LİLLAHİ VELÂ İLÂHE İLLALLAHÜ VALLAHÜ EKBER” denir.
İki rekatta selâm verilebileceği gibi dört rekat olarak da kılınabilir.
İmam-ı Gazali, İHYÂ-İ ULUM-İD-DİN adlı eserin-de (Cilt:2, Sayfa:338)
Bu namazdan bahsetmiştir. Şöyle nakleder:
“Peygamberimiz(SAV) Abbas bin Abdülmuttalib’e şöyle demiştir:
“Ey amcam! Sana bir şey vereyim mi? Sana bir şey vereyim mi? Sana bir şey vereyim mi?
Onu yaptığın takdirde Allah senin günahını evvelinden sonuna kadar affedecektir. Eskisini ve
yenisini bağışlayacaktır. İşlediğin bütün günahları bağışlayacaktır.
Dört rekat namaz kılacaksın. Her rekatta Fatiha ile bir sûre okuyacaksın. Ayrıca yetmiş beş
defa “Subhânellahi velhamdü lillâhi velâ ilahe illallahü vallahü ekber” diyeceksin. Dört rek’atte de
bunu tekrar edeceksin. (Tirmizi Vitir:19)
Eğer gücün yetiyorsa bu namazı her gün kıl. Her gün gücün yetmiyorsa her Cuma günleri
kıl. Eğer gücün buna da yetmiyorsa, ayda bir defa kıl. Eğer buna da gücün yetmiyorsa senede bir
defa mutlaka kıl.” (Bak. Prof. Dr. Hamdi Döndüren, İslâm İlmihali:351) + (Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük
İslam ilmihali:208) + (Prof. Dr. Vehbe Zuhayli, İslam Fıkhı Ans: 2/180) + (Diyanet Vakfı, ilmihali:319)
NAMAZ NASIL KILINIR?
Önce “Niyet ettim Allah rızası için tesbih namazı kılmaya” diye niyet edilir. “ALLAHÜ
EKBER” diyerek tekbir alınır. ”
Birinci Rek’at:
Sübhaneke okunur.
15 defa: “Sübhanellahi velhamdülillahi velâ ilâhe illallahü vellahü ekber.” Eüzü besmele çekilir,
Fatiha ve bir sûre okunur.
10 defa: “Sübhanellahi…….
Allahü ekber deyip rükûya varılır. Üç defa “Sübhane Rabbiyel azîm” denir.
10 defa: “Sübhanellahi…….
“Semi Allahü limen hamide rabbena lekel hamd” diyerek kalkılır.
10 defa: “Sübhanellahi…….
“Allahü ekber” diyerek secdeye varılır. Üç defa “Sübhane rabbiyel a’lâ” denir.
10 defa: “Sübhanellahi…….
“Allahü ekber” der otururuz.
10 defa: “Sübhanellahi…….
İkinci secdeye varırız. Onu da aynen tamamlarız.
“Allahü ekber” der ikinci rekate kalkarız. İkinci, üçüncü ve dördüncü rekatleri de aynen
böyle kılarız.
İkinci rekatin sonunda oturur Ettehıyyatü, Salli, Barik okuruz.
Dördüncü rekatin sonunda oturur, Ettahıyyatü – Allahümme sall, Allahümme barik,
Rabbena etine… okur selâm veririz.
Her rekatte 75, toplam 300 tesbih olmasına dikkat ederiz.
Allah kabul eder inşallah.
89
Gönülden Gönüle
5- HACET NAMAZI:
Bir beklentisi bir isteği olan yatsı namazını kıldıktan sonra iki rekat namaz kılıp Hacet duasını okur.
Bundan sonra isteği doğrultusunda dua eder.
Namazı şöyle kılar:
Birinci rekatta Fatiha ve üç Ayetel-kürsi okur.
İkinci rekatta Fatiha ve İhlas okur.
Eğer dört rekat kılacaksa;
Üçüncü rekatta Fatiha ve Felak Sûresini okur.
Dördüncü rekatta Fatiha ve Nâs Sûresini okur.
Bu namazla ilgili olarak Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurur:
- ‘‘Kimin Allah’tan bir dileği olursa iki rekat namaz kılsın sonra Allah’a dua etsin, salavat getirip, hacet
duasını okusun.’’ (Tirmizi Vitir:17) (Bak. H. Döndüren, İslam İlm: 352-353)
Zor durumda olan bir Müslüman için hacet namazı kılındıktan sonra dua edilebilir. Bunda bir sakınca
olmadığı bildirilmiştir.
Maddî, manevî sıkıntılar için can simidi bir namaz. Mutsuzluğa, huzursuzluğa karşı bir namaz.
Arz ve istekler için kılınan namaz hacet namazıdır.
6- İSTİHARE NAMAZI:
İstihare, Cenab-ı Allah’tan hayırlı olanı istemek demektir.
Nasıl hareket edileceğini, doğrusunun ne olduğunu anlamak için bir işaret beklemektir.
Peygamber (as): ‘‘Kimin Allah’tan bir dileği olursa, iki rekat namaz kılsın sonra Allah’a dua etsin.’’
(Tirmizi, Vitir:17) diye tavsiye etmiştir.
İki rekat namaz kılınır. Birinci rekâtta Fatiha ile Kâfirun sûresi, ikinci rekatta Fatiha ile İhlas sûresi
okunur. Namazdan sonra istihare duası okunur.
Bundan sonra istek doğrultusunda dua edilir. Abdestli olarak yatılır.
Beyaz ve yeşil renklerin görülmesi hayra alamet. Siyah ve kırmızı görülmesi hayırlı olmadığına
işarettir.
Sonuç elde edilmezse 7. defa tekrar edilir. Rüya ile amel edilmez ama kılınan namaz yapılan duadan
sonra alınan bir işarettir.
90
Gönülden Gönüle
7- TEVBE NAMAZI:
Günahın ardından duyulan pişmanlıktan sonra bir miktar sadaka verilir, iki rekât tevbe namazı kılınır
ve tevbe istiğfar edilir. Af olunacağı ümit edilir.
Peygamber (as): ‘‘Kul Günah işlerde sonra güzelce abdest alıp iki rekat namaz kılarsa ve Allah’tan
bağışlanmasını dilerse, Allah onu affeder’’ buyurmuştur. (Ramuz el-Ehadis:384/6)
Bundan sonra Al-i İmran sûresinin 135. ayetini okumuştur.
8- MESCİD NAMAZI: (Tahıyyatü’l Mescid)
Camiye giren kişi vakit uygunsa, iki rekat mescid namazı kılar.
Peygamber (as): ‘‘Sizden biriniz mescide girince iki rekat namaz kılmadan oturmasın.’’ (Buhari,
Salat:60)
Bu namaz mescidi selâmlamaktır.
Mescide girince oturuveren Ebu Katade’ye peygamberimiz: ‘‘İki rekat namaz kılmana ne mani
oldu?’’ demiştir. (Müslim, Misafirin:70)
9- ABDEST NAMAZI:
Abdest alan, gusleden vakit müsait ise iki rekat namaz kılar. Peygamber (as):
- ‘‘Kim güzelce abdest alıp sonra iki rekat namaz kılar ve Allah’a yönelirse, ona cennet vacip olur.
(Buhari Vudu:24)
- ‘‘Kim abdest alıp benim gibi iki rekat namaz kılarsa, günahları affolunur.’’ (İslâm ilmihali: 1/316 –
Divantaş)
10- YOLCU NAMAZI:
Bir yola gidileceği zaman iki rekat namaz kılınır. Allah’a kaza belâdan koruması, işin hayırla
sonuçlanması ve sağ salim eve dönülmesi için dua edilir.
Peygamberimiz yola çıkarken de dönüşte de iki rekat namaz kılmıştır. Sağ salim dönmek nasip eden
Allah’a hamd etmiş şükretmiştir.
11- KORKU NAMAZI:
Korku anlarında iki rekat namaz kılarak korktuğundan emin olmak için Allah’a dua edilir.
12- ŞÜKÜR NAMAZI:
Cenab-ı Allah verdiği nimetlere, bize verdiği imkânlara teşekkür için iki rekat namaz kılınır.
Ayrıca bir isteğimizin olması halinde Allah’a şükür için kılınan iki rekat namazdır.
91
Gönülden Gönüle
Enes bin Malik şöyle demiştir: ‘‘Peygamber (as) bir ihtiyacının görüldüğü hususunda müjdelenince,
hemen secdeye kapanırdı.’’ (İbn-i Mace, Salat:192)
Peygamberimiz şükür namazı kılmış ve şükür secdesinde yapmıştır.
Nimetlerine karşı Allah’a şükür kulluk borcudur. Allah’a şükreden bir uyarıdan veya bir cezadan da
kurtulmuş olur.
Soruluyor Kabir Nur namazı var mı?
Peygamberimiz (sav) dan böyle bir namaz kıldığı veya tavsiye ettiği nakledilmemiştir. İlmihal
kitaplarının hiçbirinde böyle bir namaz yer almamıştır. Dolayısıyla böyle bir namaz kılmak bid’attır.
Arzu eden iki rekat namaz kılar ve kabir azabından koru diye dua eder.
Nafile namazlarının mükafatı boldu. Sevabı da çoktur.
Rabbim her müslümana nafile namazların sevabından mahrum etmesin.
..............................
....................
……….
…
92
Gönülden Gönüle
KURTULUŞ KAPISI
DUA
Çağımız problemlerle dolu. İnsanlık kurtuluş yolu arıyor. Bulamayan bunalıma düşüyor.
İnsan hayatında zikir, şükür, dua ve ibadet olmayınca maddi problemler çekilmez hale geliyor. O
zaman kurtuluş boş vermişlikte veya intiharda aranıyor. İçine düşülen bunalım, insanı zararlı hale getiriyor,
vahşileştiriyor.
İnanan insan hamd ediyor, şükrediyor, dua ediyor ve rahatlıyor. Duayı elden bırakmayan yalnız
kalmıyor.
Rabbim kullarını sıkıntılarla imtihan ediyor. Bakalım ne yapacak diye. Peygamberler hep duaya
sarılmış, sıkıntılardan onunla kurtulmuştur. Allah’ın sevgili kulları dua ile derecelerini yükseltmiştir. Dua ile
rahatlamışlar, umduklarına dua ile kavuşmuşlardır. Sevdiklerine hep dua ile destek olmuşlardır.
Dua nedir?
- Dua, Cenab-ı Allah’tan istemektir. O’na yalvarmaktır. O’na yaklaşma yoludur.
- Dua, Allah’ın gazabından rahmetine sığınmaktır.
- Dua, Allah’ın kapısını çalmak, Allah’a iltica etmektir.
- Dua, halimizi Allah’a arz etmektir.
- Sıkıntılar dua ile aşılır. Üzüntülerden dua ile kurtuluruz. İnsanın derecesi dua ile yükselir.
- Dua, ibadettir, Allah’a kulluktur.
- Dua, belâ ateşini söndürür.
İbadetlerin kabulü için duaya ihtiyaç vardır.
Bugüne kadar herkes yaptığı duanın karşılığını almıştır. Cenab-ı Allah: ‘‘Kulum bana dua etti mi, ben
onunla olurum’’ diyor.
Kur’an’da: ‘‘Bana dua edin size karşılık vereyim.’’ (Mü’minun:60)
- ‘‘Duasız olmasaydı Allah nazarında hiçbir değerimiz olmazdı.’’(Furkan:77) buyruluyor.
Cenab-ı Allah kendisine dua edilmesinden hoşlanır. Ve dua edeni sever. Her yapılan duaya da cevap
verir.
93
Gönülden Gönüle
Dua Emirdir:
Kur’an’da: ‘‘Yalvararak gizlice dua edin. Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Azabından korkarak,
rahmetini umarak Allah’a dua edin.’’ (A’raf:55-56) diye emrediliyor.
Peygamberimiz (as): ‘‘Rabbimiz seher vakti: ‘‘Yok mu dua eden duasını kabul edeyim. Yok mu benden
affını isteyen onu af edeyim’’ buyurur. (B.Hadis Külliyatı: 5/9226) diyor.
Dua emirdir. Kula dua etmek vaciptir.
Dua İbadettir. İbadetin Özüdür:
Peygamberimiz (as):
- ‘‘Dua ibadettir.’’ (R.Salihın:1494) diyor.
Kutsi hadiste de: ‘‘Bana dua edin ki, size icabet edeyim. Bana dua etmeyi gururlarına yediremeyenler
var ya onlar alçalmış ve hakir olarak cehenneme gireceklerdir.’’ (Hadis Ans:2/464) buyruluyor.
Allah ve Resûlü dua etmemizi istiyor. Çünkü ibadetlerin kabulü için dua gerekir. Allah’ın hidayeti için
dua edilir. Duaların kabulü içinde dua edilir.
Dua belâ ateşini söndürür:
Peygamber (as) bize şöyle tavsiye etmiştir:
-
‘‘Belaya dua ile karşı koyun.’’
‘‘Dalga dalga gelen belâ ve musibetlere karşı Allah’a dua edin.’’
‘‘Duanın gelen ve gelecek olan belâya faydası vardır.’’ (Ramuz el-Ehadis: 97/10)
‘‘Dua, belâyı karşılar.’’ (Age: 207/10)
Daralan, sıkışan, zulme uğrayan dua etmeli Rabbine sığınmalıdır. ‘‘Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî
küntü minez-zâlimîn’’ Yunus (as)’ın bu duasını yapmalıdır.
Hiçbir dua karşılıksız kalmaz. Kimse dua ettim duam kabul olmadı diyemez. Dua vardır, ibadet olur.
Dua vardır, sevap kazandırır. Dua vardır, kaza belâyı önler. Dua vardır, günaha kefaret olur.
Kur’an’da: ‘‘Dua sıkıntıyı giderir’’ buyrulur. (Neml:62)
‘‘Dua etmeyen, hayırdan mahrum olur’’ denmiştir.
Dua mü’minin silahıdır.
Peygamber (as): ‘‘Dua, mü’minin silahıdır.’’ Buyurmuştur.
Bir kutsi hadiste: ‘‘Kulum bana dua edince onunla beraber olurum.’’ buyrulur. Dua eden, şerlilerin
şerrinden, düşmanın şerrinden, şeytanın şerrinden korunur.
94
Gönülden Gönüle
Cenab-ı Allah kendisine sığınanı korur emanete hıyanet etmez. ‘‘Onun gören gözü, tutan eli, yürüyen
ayağı olurum’’ buyuruyor.
Büyüklerimiz istiaze (sığınma) duasını şöyle yapmışlardır: ‘‘Eûzübillahimineşşeytanirracim.
Bismillahirrahmanirrahim. Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm.’’ Bu sığınma duasıdır.
Ayrıca Fatiha, Ayet’el kursi, İhlâs, Felâk ve Nâs sûrelerini okuyarak da Cenab-ı Allah’a sığınabiliriz.
Peygamber (as) dua eden için üç faydasını görür:
-
Ya günahları af olur,
Ya hayrı artar,
Yada sevap kazanır. (Ramuz el-Ehadis: 104/8) demiştir. Dua eden kim olursa olsun. Karşılığını
mutlaka alır.
Dua Şifa kaynağıdır.
Dua eden herkes maddi mânevi mutlaka faydasını görür.
Dua, kulun ihtiyacıdır. Dua eden, rahatlar, huzur duyar.
Dua kalbin cilasıdır. Dua kalbe sükûnet sağlar, kalbin kararmasını önler. Ümit ve kudret sağlar.
Dua eden Allah’ın korumasındadır. Onu melekler korur.
Tedavide herkes duaya sarılır. Dua edilir, dua istenir. Yalnız bazılarının yaptığı gibi her önüne gelene:
‘‘sen şu kadar şunu oku, sen şöyle şöyle de’’ denmez. Önce lâyık olmak esastır. Maneviyatı zayıf olan uygular,
zayıf olan maneviyat tamamen gider. Dua, Allah’la kul arasındadır. Allah’a kapıları kapatmış, Allah’ın terk
ettiği kulun duası kabul olmaz.
Selçuklularda, Osmanlılarda müzikle, dua ile hikaye, masal anlatmakla tedavi yoluna gidilmiş, akıl
hastaları bile sakinleştirilmiştir.
Bugünde moral gücünün kazanılması ve ayakta durulabilmesi için duaya ihtiyaç vardır. Stresin ilâcı
duadır. Dua insanı rahatlatır. İnsana huzur verir.
Dua eden manevi yardım görür. Zaferlerimiz, silah ordusunun yanında, dua ordusunun da yardımı ile
kazanılmıştır.
M. Gandi: ‘‘Dua ve ibadet olmasaydı çıldırırdım.’’ demiştir.
Bir hasta için dua, psikolojik bir destektir. Dua eden ve dua edilen hasta daha dirençli hale gelir.
Doktorların ömür biçtiği nice hasta, şaşırtıcı şekilde uzun yıllar yaşamıştır. Çünkü şifa Allah’tandır.
İnsan hayatında duanın önemi büyüktür. Dua almak da önemlidir. İnsanın başkaları için yaptığı duanın
önemi daha büyüktür. Onun için dua da bencillik olmaz. Dua, umumi olursa, daha güzel olur. Mü’minin
mü’mine yaptığı duayı Allah red etmez.
95
Gönülden Gönüle
Bedduadan kaçınmak gerekir:
Beddua, belâ istemektir. Kötülüğün gelmesini istemektir.
Kötülük isteyen, kötülük bulur. Bedduanın geri dönüşü olur.
Peygamber (as):
- ‘‘Kendi aleyhininize, evlatlarınızın ve mallarınızın aleyhine sakın beddua etmeyin.’’ (R.Salihın:1526)
- ‘‘Kendiniz için hayır dileyiniz. Zira melekler dualara ‘amin’ der.’’ (Hadis Ans:5/525)
- ‘‘Kim kendine zulmedene beddua ederse, ondan intikamını dünyada almış olur.’’ (Age:5/529)
demiştir.
Duanın kabul olduğu bir zamana rastlarsa, istenilen kötülük gerçekleşir.
Konuşurken bakın şu hataları yapıyoruz: Kör olayım. Allah belâmı versin. Allah cezamı versin. Kafir
olayım. Çocuklarımın ölüsünü göreyim. Çocuklarımın ölüsünü öpeyim. Gavurun çocuğu… gibi.
Kur’an’da: ‘‘Rabbim, bize dünyada iyilik ver, ahirette de iyilik ver bizi cehennem ateşinden koru’’
(Bakara:201) buyrularak nasıl dua edeceğimize örnektir.
Halk diline yerleşmiş bazı faydasız sözler vardır. Allah belânı versin. Lânet olsun ve sövmek veya
küfürle itham gibi. Eğer karşı taraf buna lâyık değilse, söylenilen geri döner.
Bir baba Hanbeli mezhebinin kurucusu olan Ahmet bin Hanbel’e:
- Oğlum kötü bir insan oldu. herkese kötü davranıyor, bana isyan ediyor’’ diye şikayet eder.
Ahmet bin Hanbel:
- Sen oğluna hiç beddua ettin mi? diye sorar.
Baba:
- Elbette ettim. Her kötü davranışında bastım bedduayı!’’ der.
Ahmet bin Hanbel:
- Oğlunu sen kötü etmişsin’’ cevabını verir. Bunun için bilhassa ana babanın bedduasını almamak ve
evladı için beddua etmemek gerekir.
Kime dua edilir?
İnsan önce kendisi için dua etmeli, Duasının kabulü için dua etmelidir.
Aile fertleri için hayır dua etmelidir. Hayırlı nesil istemeli, onların hayırlı insan olmaları için duaları ile
desteklemelidir.
Daha sonrada umuma dua etmelidir. Bir hadiste ‘‘Mü’min mü’mine yaptığı dua red olmaz’’
buyrulmuştur. (Hadis Ans:11/136)
96
Gönülden Gönüle
- Ölmüşler için dua edilmelidir. Kur’an’da: ‘‘Rabbim bizi, bizden önceki iman eden kardeşlerimizi affet’’
(Haşr:10)
İnançsız insan için dua edilmez, affı dilenmez. Ancak: ‘‘Ya Rabbi! bu adama hidayet et. Islah et diye
Allah’tan hidayet dilenir.
Allah’ın kullarına hayırlı insan, hayır dua eder. Hayırsız olanda beddua eder.
Kimin duası kabul olur?
Duayı yapan kişinin hayat tarzı, yiyip içmesi, iş hayatındaki davranışları çok önemlidir. Helâl yiyip
içenin, doğru dürüst davrananın, Cenab-ı Allah’a kulluk görevlerini yapanın duaları kabul olur. Yani kul Allah’ı
terk etmezse, Allah da onu terk etmez.
Kendini küçük büyük günahlardan alıkoyanın Allah duasını red etmez.
Allah’ı sevenin duası red olunmaz. ‘‘Sen Allah’ı seversen Allah seni sevmez mi?
Peygamberimiz, duası red olunmayanları şöyle sıralamıştır:
- ‘‘Üç kişinin duası kabul olur:
1- Adil yöneticinin,
2- Zulme uğrayanın,
3- İftar vakti oruçlunun.’’
X
X
X
- ‘‘Dört dua red olmaz:
1- Evine dönünceye kadar hacının duası,
2- Evine dönünceye kadar gazinin duası,
3- İyileşinceye kadar şükreden, sabreden hastanın duası,
4- Kardeşin, kardeşi için ardından yaptığı dua.’’ (Ramuz el-Ehadis:68/9)
X
X
X
- ‘‘Dört dua red olmaz:
1- Allah yolunda saf bağlandığı zaman,
97
Gönülden Gönüle
2- Yağmur yağarken,
3- Namaz dan önce ve sonra,
4- Kâbe ilk görüldüğü an.’’ (Ebu Davut Dâvât:553)
X
X
X
X
X
X
- ‘‘Üç kişinin duası red olmaz:
1- Allah’ı çok zikredenin,
2- Mazlumun,
3- Adil yöneticinin.’’
- ‘‘Üç kişinin duası kabul olur:
1- Mazlumun,
2- Misafirin,
3- Ana babanın evladına duası.’’ (Tirmizi, Birr:7)
Hayırlı evlat hayırlı dualarla yetişir. Her hayırlı sonuç hayır dua ile elde edilir.
Kimin duası kabul olmaz?
İbrahim peygamberin babası Âzer için yaptığı dua, Nuh’un inanmayan oğlu için duası, Lût’un hanımı
için duası peygamberimizin amcası Ebu Talib için duası kabul olmamıştır.
İnançsız olan için dua kabul olmaz.
Duası kabul olmayanları peygamberimiz şöyle haber vermiştir:
- Üç kişi dua eder, duası kabul olmaz.
1- Ahlaksız kadını nikahı altında tutanın,
2- Alacağı vereceği için şahit tutmayanın,
3- Ahlaksız birine malını verenin.’’ (Ramuz el-Ehadis:266/8)
X
X
X
98
Gönülden Gönüle
- ‘‘İyiliği emredip kötülükten men etmezseniz Allah size azabını gönderir. Dua ederseniz de duanız
kabul olmaz.’’ (Age:459/7)
X
X
X
- Haram yiyenin, haramdan giyinenin,
- Duasının kabul olacağına inanmayanın,
- Allah’a isyan halinde olanın,
- Ahlaksızın,
- Zalimin zulmüne devam ettikçe yaptığı duası kabul olmaz.
Hz. Ali (ra): ‘‘Allah’ın darlık ve sıkıntı anında imdadına yetişmesini isteyen kimse, bolluk ve rahat
anında çok dua etsin.’’ (Taç:5/110) demiştir.
- Kötülüklerin arttığı bir toplum Allah’ın rahmetinden mahrum olur. Duaları kabul olmaz.
Peygamberimiz der ki:
- Öyle bir zaman gelecek ki: Onların yüzleri insan yüzü, kalpleri şeytan kalbidir. Onlar:
- Kan dökücüdür.
- Çirkin hareketler yaparlar.
- Biri onlara güvense, ihanet ederler.
- Onların çocukları ahlaksız, gençleri arsızdır.
- Yaşlılar iyiliği emretmez, kötülüğü men etmez.
- Aralarında sünnet, bid’at, bid’at sünnet gibidir.
- İdareciler yanlış yapar. Bu durumda Allah onlara kötüleri musallat eder. İyileri dua eder fakat duaları
kabul olmaz.’’ (Ramuz el-Ehadis:502/11)
Duanın kabulünün şartları vardır:
Dua fiili dua ile kavli dua birleşirse, o zaman kabul olur. yani yapılan duanın hayata taşınması lâzımdır.
Sadece el, dudak hareketi değil gönlünde işin içine girmesi gerekir.
İbrahim Ethem Hz.lerine Irak halkı: ‘‘İbadetten zevk almıyoruz. Duamız kabul olmuyor neden? diye
soruyor. O da cevap veriyor.
-
Allah’a inandık diyorsunuz. O’na itaat etmiyorsunuz.
Peygamberi seviyoruz diyorsunuz sünnetine uymuyorsunuz.
99
Gönülden Gönüle
-
Başkaları ile uğraşıyor, kendinizi unutuyorsunuz.
Ölülerinizi gömüyorsunuz ibret almıyorsunuz.
Allah’ın nimetlerini yiyorsunuz, şükretmiyorsunuz.
Kur’an okuyor, O’na uymuyorsunuz.
Şeytanın düşman olduğunu biliyorsunuz, ona uymakta sakınca görmüyorsunuz.
Cennete gitmek istiyorsunuz. Cennetlik iş yapmıyorsunuz.
Cehenneme gitmek istemiyorsunuz, cehennemlik işlerden vazgeçmiyorsunuz.
Ölüm hak diyorsunuz. Ölüm ötesine hazırlanmıyorsunuz. Nasıl duanız kabul olsun? cevabını
veriyor.
Dua için zaman iyi seçilmelidir.
-
Abdestli olunmalıdır.
Allah’a hamd, Resûlüne salavat getirilmelidir.
İstenilen açık, net bilerek istenmelidir.
Riya, kaş, göz hareketlerinden kaçınılmalıdır.
Kıbleye dönülmelidir.
Bağırıp çağırılmamalıdır.
Kur’an’da şöyle uyarılar vardır:
-
Rabbine yalvararak, gizlice dua edin. Allah haddi aşanları sevmez. (A’raf:55)
Bağırıp çağıran birine peygamberimiz: Sen sağıra mı sesleniyorsun? demiştir. (R.Salihin:983)
Taşkınlık, bağırıp çağırmak, sesli ağlamak duanın adabına uymaz.
-
Allah Resûlü, Salih kimseler vesile kılınmalıdır.
Devamlı olmalıdır.
Bedduadan kaçınılmalıdır. Bedduaya ‘‘Amin’’ denmemelidir.
Farz ve nafile namazlardan sonra yapılmalıdır.
Duanın kabul edileceği ümit edilmelidir.
Dua için illâ metin aranmamalıdır.
Dua seher vaktinde, ezanla kamet arasında, secdede, Cuma günü yapılırsa, red olmayacağı
umulur. Kabe’yi ilk görünce, oruçlu iken, hasta iken, ismi azam, Esmaül Hüsna okunduktan sonra
duanın önünde engel kalmaz.
Duaya nasıl başlanır?
-
Duadan önce helâl lokma,
Bir miktar sadaka,
Günahlara pişmanlık, günahları terk,
Allah’a hamd, Resûlüne Selâm, Salavattan sonra Cenab-ı Allah’a yalvarılır.
Kul hakkı varsa, helallik alınır.
Akıl, kalp başka şeylerle uğraşmamalıdır.
Duada başkaları unutulmamalıdır.
Yaşantımız isteklerimize uygun olmalıdır.
Duada olmayacak, ön hazırlığını yapmadığımız şey istenmemelidir.
Sadece sıkışınca dua edilmemelidir.
Şartlı dua olmaz.
Bedduadan kaçınılmalıdır.
Duada acele edilmez. İstenilenin üç defa tekrarı sünnettir.
Dua eden ne istediği bilmelidir. İstediğini yalnız Allah’tan istemelidir. Türbeler dua yeri değildir.
100
Gönülden Gönüle
Kur’an’dan dua örnekleri:
Rabbimiz bize nasıl dua etmemiz gerektiğini bildirmek için dua ayetlerini indirmiştir. Bunlardan örnek
olarak birkaç örnek verelim:
- ‘‘Ya Rabbi, bize zevcelerimizden ve çocuklarımızdan gözlerimizin nuru, mü’minler olacak iyi kimseler
ihsan et.’’ (Furkan:74)
- ‘‘Allah’ım, beni namaza devam edenlerden kıl. Zürriyetimden de namaza devam edecek kimseler
yarat. Ey Rabbim, beni, anamı, babamı ve bütün mü’minleri bağışla.’’ (İbrahim:40-41)
- ‘‘Ey Rabbim, bizi yalnız sana boyun eğen Müslümanlar yap. Ve soyumuzdan yalnız sana boyun
eğenler yarat.’’ (Bakara:128)
- ‘‘Rabbim, kafirleri başımıza musallat ederek bizleri imtihan etme. Günahlarımızı bağışla
‘‘(Mümtehine:5)
- ‘‘Rabbimiz, bizi, bizden önceki iman edenleri mağfiret et.’’ (Haşr:10)
- ‘‘Ey Rabbimiz bize dünyada iyilik ver. Ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru’’
(Bakara:201)
- ‘‘Rabbimiz! Unutursak veya hataya düşersek, bizi sorumlu tutma. Ey Rabbimiz. Bizden öncekilere
yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz, bize gücümüzün yetmediği işler yükleme! Bizi affet! Bizi
bağışla! Bize acı! Sen bizim mevlamızsın. Kafirler topluluğuna karşı bize yardım et! (Bakara:286)
- ‘‘Ey Rabbimiz! İman ettik bizim günahlarımızı bağışla. Bizi ateş azabından koru.’’(Al-i İmran:16)
- ‘‘Rabbim! canımı Müslüman olarak al ve beni iyilere kat.’’ (Yusuf:101)
- ‘‘Rabbimiz, ancak sana kulluk eder. Yalnız senden medet umarız. Bize doğru yolu göster. Kendilerine
lütuf ve ihsanda bulunduğun kimselerin yoluna; gazaba uğramışların ve sapmışların yoluna değil.’’ (Fatiha:57)
- ‘‘Habibim deki: Yarattığı şeylerin şerrinden. Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden, düğümlere
üfürüp büyü yapan üfürükçülerin şerrinden ve kıskandığı vakit kıskanç kişinin şerrinden sabahın Rabbine
sığınırım.’’ (Felâk)
- ‘‘Deki: İnsanların kalplerine vesvese veren (insan Allah’ı andığında) pusuya çekilen cin ve insan
şeytanlarının şerrinden, insanların rabbine, insanların hakimine, insanların ilâhına sığınırım.’’ (Nâs)
Bazı peygamberlerin örnek duaları:
Adem (as): ‘‘Ey Rabbim, biz nefsimize zulmettik. Eğersen bize mağfiret etmezsen, acımazsan, şüphe
yok ki, hüsrana uğrayanlardan oluruz.’’ (A’raf:23)
Musa (as): ‘‘Rabbim, senden gelecek her türlü hayra muhtacım.’’ (Kasas:24)
Nuh (as): ‘‘Rabbim, beni yalanlayanlara karşı yardım et.’’ (Mü’minun:26)
101
Gönülden Gönüle
Zekeriya (as): ‘‘Rabbim, beni yalnız bırakma.’’ (Enbiya:89)
Eyyup (as): ‘‘Rabbim, yaralarıma merhamet et.’’ (Enbiya:83)
İbrahim (as): ‘‘Rabbim, beni namaza devam edenlerden eyle. Rabbim, hesap günü beni, anamı,
babamı ve bütün mü’minleri bağışla.’’ (İbrahim:40-41)
Süleyman (as): Ya Rabbi, verdiğin nimetlere şükretmemi ve razı olacağın ameller yapmamı nasip et.
Beni salih kullarının arasına kat.’’ (Neml:19)
Peygamberimiz (as)’ın dualarından örnekler:
- ‘‘Allah’ım, beni affet, doğru yola ulaştır. Bana afiyet ver. Helalinden beni rızıklandır.’’ (R.Salihın:1498)
- ‘‘Allah’ım, fena huylardan ve fena amellerden, nefsimin arzularından sana sığınırım.’’ (Age:1511)
- ‘‘Allah’ım, gözümün, kulağımın, dilimin, kalbimin ve fercimin şerrinden sana sığınırım.’’ (Age:1512)
- ‘‘Allah’ım, kabir azabından, cehennem azabından, deccal fitnesinden hayat ve ölüm fitnesinden sana
sığınırım.’’ (Hadis Ans:17/3840)
- ‘‘Allah’ım, üzüntüden, kederden, acizlikten, tembellikten, cimrilikten, korkaklıktan, borçtan, düşmanın
galip gelmesinden, yaşlılık hastalığından sana sığınırım.’’ (Nesei, İstiaze:8/257)
- ‘‘Allah’ım, verdiğin nimetin yok olmasından, sağlığımın bozulmasından, gazabından sana sığınırım.’’
(Müslim, Zikir:9)
- ‘‘Allah’ım, ateşe sebep olacak fitneden, cehennem azabından, zenginliğin ve fakirliğin şerrinden sana
sığınırım.’’ (R.Salihın:1510)
- ‘‘Allah’ım, aklımın gitmesinden ve kötü arkadaştan sana sığınırım.’’ (Age:1513)
- ‘‘Allah’ım, faydasız ilimden, ürpermeyen kalpten, kabul edilmeyen duadan, doymayan nefisten,
ayrılıktan, kötü ahlaktan sana sığınırım.’’ (Nesai Dua:263)
- ‘‘Allah’ım, beni güzel yarattığın gibi ahlakımı da güzelleştir.’’ (Müsned:1/403) gibi dua yapmıştır.
Ebu Ümame (ra):
- ‘‘Peygamber (as) bir çok dua okudu. Biz onları aklımız da tutamadık. Dedik ki:
- Ya Rasûlallah! Biz yaptığın dualardan hiçbirini aklımızda tutamadık.’’ Bize dedi ki:
- O duaların hepsini içine alan duayı size öğreteyim mi? Şöyle deyiniz buyurdu ve:
- ‘‘Allah’ım, Muhammed (as)’ın senden istediği hayırları bizde isteriz. Nelerden sana sığındıysa, bizde
onlardan sığınırız.’’ (Tirmizî Deavât:3521) deyiniz.
Yaptığımız yapacağımız amellerimiz bizim borcumuzdur. Belki amellerimiz bizi kurtarmayacak. Belki
yaptığımız dualar ve aldığımız hayır dualar bizi kurtaracak. Bize ‘‘Allah razı olsun’’ demelerden Allah razı
olacak, belki bizi onlar kurtaracak öyle ise hayır dua edelim, hayır dua almaya çalışalım.
102
Gönülden Gönüle
Sohbetimizi Mârûf Kerhî’nin duası ile bitirelim:
- ‘‘Allah’ım, Muhammed ümmetinin halini ıslah eyle.
Allah’ım, Muhammed ümmetinin sıkıntılarını gider.
Allah’ım, Muhammed ümmetine merhamed et.
(Ma’ruf Kerhi diyor ki kim bu duayı yaparsa o kimse Allah dostları arasına yazılır.)
Rabbim yaptığımız, yapacağımız dualarımızı kabul etsin.
Amellerimizi boşa çıkarmasın.
Allah’a emanet olun.
..............................
....................
……….
…
103
Gönülden Gönüle
En Büyük İbadet
ZİKİR
Zikir, Allah’ı anmak hatırlamak yâd etmektir. Zikir, Allah’ı sevmenin alâmetidir. Allah’la olmak,
Allah’la konuşmaktır.
Zikir, Allah’ın emridir. Büyük bir ibadettir.
Allah: ‘‘Beni anın, bende sizi anayım’’ buyurur.
Kur’an’da: ‘‘Allah’ı zikretmek en büyük şeydir’’ buyrulur.
Allah, sübhanallah, elhamdülillah, Allahü ekber demek, Cenab-ı Allah’ın yüceliğini, ihsanını, ikramını
hatırlamak zikirdir.
Zikir, sadece tesbih çevirmek değildir. Kalp, gönül bütün organların Allah’a teslim olması ile olur. Bir
insan Allah’ı hatırlamazsa, Allah da onu hatırlamaz. Allah’ın yanında itibarını, derecesini öğrenmek isteyen,
Allah’ın kendi yanındaki değerine, derecesine bakmalıdır.
Zikir, çeşit çeşittir. Zikrin özü ‘‘ALLAH’’ demektir. Esmaü’l-Hüsnayi okumak zikirdir. Namaz zikirdir.
Namazların ardından tesbih duası yapmak zikirdir. Dua, tövbe zikirdir. İslam’a göre yaşamak zikirdir. Faydalı,
hayırlı iş işlemek, doğru olmak zikirdir. Kur’an okumak zikirdir. Besmele çekmek, şükretmek, hamd etmek
zikirdir.
ALLAH’I ANMAK NASIL OLUR?
Kur’an’da: ‘‘Ey iman edenler! Allah’ı çokça anın’’ (Ahzab:41)
- ‘‘Onlar ayakta otururken , yan yatar halde Allah’ı zikrederler.’’ (AL-i İmran:191)
- ‘‘Beni zikredin ki, bende sizi zikredeyim. Ve bana şükrediniz, bana nankörlük yapmayınız.’’
(Bakara:152) buyrulur.
Zikir, dil ile olur: Allah’ı anmak, Kur’an okumak, hamd etmek, şükretmek gibi.
Kalp ile olur: Allah’ı gönülden çıkarmamaktır.
Beden ile olur: Bütün organların Allah’a teslimiyeti ve haramlardan, günahlardan ve şüpheli
şeylerden kaçınması ile olur.
İnsan, kulluğu, ölümü, kabri, sıratı ve mahşer günü sorguyu unutmamalıdır.
Cenab-ı Allah’ın bize ihsanı, ikramı devamlı olduğu için, bizim şükrümüzün de devamlı olması
gerekir.
Kur’an’da: ‘‘Allah’ı çok zikredin gece-gündüz onu tesbih edin.’’ (AL-i İmran:41) diye emredilir.
Şair:
Gece gündüz zikredenin,
104
Gönülden Gönüle
Yardımcısı rahmân olur,
Her yerde ‘‘Allah’’ diyenin,
Hakk derdine dermân olur.’’ diyor.
Mü’min, sabah Allah’ı anarak kalkmalı, Allah’ı anarak hazırlanmalı, evden çıkarken Fatiha, Ayete’lkursi, İhlâs, Nâs, Felâk sûrelerini okumalı, hayırlı bir gün, hayırlı iş ve helâl kazanç dilemelidir. Kendini Allah’a
emanet etmelidir. Şerden şerliden Allah’a sığınmalıdır. Kur’an’da buyrulur ki:
- ‘‘Allah’ı çokça anın ki, başarıya erişesiniz.’’ (Enfal:45)
- ‘‘Allah’ı çok anın ki, kurtuluşa erişesiniz.’’(Cuma:10)
Hz. Osman (ra): ‘‘Kalpler temiz olursa, Allah’ı zikretmekten usanmaz’’ demiştir.
Hasan-ı Basri Hz.leri: ‘‘Mânevi zevki üç şeyde arayınız; Namazda, zikirde ve Kur’an’da’’ der.
Peygamber (as) şöyle haber verir:
‘‘Zikredenleri melekler sarar.’’ (Ramuz El Ehadis: 386/9)
Peygamberimiz şöyle anlatır:
- ‘‘Allah’ın zikredenleri araştıran melekleri vardır. Zikreden bir topluluğa rastlarlarsa, aradığınız
burada der, birbirlerini çağırırlar ve zikredenleri kuşatırlar. Allah meleklerine sorar, onlarda cevap verir.
- Kulların ne yapıyor?
- Seni zikrediyorlar.
- Onlar beni gördüler mi?
- Hayır.
- Ya görselerdi ne yaparlardı?
- O zaman seni daha çok anarlardır.
- Onlar ne istiyorlar?
- Cennet.
- Onlar cenneti gördü mü?
- Hayır.
- Ya görselerdi ne yaparlardı?
- O zaman cennet için daha çok çalışırlardı.
105
Gönülden Gönüle
- Neden kaçınıyorlar?
- Cehennemden.
- Onu gördüler mi?
- Hayır.
- Ya görselerdi ne yaparlardı?
- O zaman cehennemden daha çok kaçınırlardı.
Bunun üzerine Allah (c.c):
- Sizi şahit kılıyorum. Onları affettim.
- Ya Rabbi! Onların arasında falanca günahkâr kulun da var. Bir iş için onlara uğramıştı.
- Onlarla olanı da affettim.’’ Buyurur.
ZİKİR İBADETTİR:
Kur’an’da: ‘‘Allah’ı zikretmek en büyük şeydir.’’ buyrulur. (Ankebut:45)
Peygamber (as) da: ‘‘Size amellerinizin en hayırlısını haber vereyim mi? demiş,
Ashab:
- ‘‘Evet, ya Resûlallah’’ deyince:
- ‘‘Allah’ı zikretmektir’’ (Buhari Davaat:6) demiştir.
Zikir, kula vaciptir. Kulun Allah’ı anması en başta gelen vazifelerden biridir.
Kays bin Haccac der ki:
- ‘‘Bana şeytanım göründü ve dedi ki: ‘‘Ben sana geldiğimde deve gibiydim, şimdi serçeye döndüm.
Beni zikrullah ile erittin.’’
Mevlana: ‘‘Şu konularda şu zikirleri yapın:
- Her korku için Lâilâhe illallah.
- Elem için maaşallah.
- Hamd için Elhamdülillah.
- Nimet için Eş-şükrü lillah.
- Hayret için Sübhanellah,
- Her günah için estağfirullah,
- Darlık için Hasbiyallah,
106
Gönülden Gönüle
- Kaza kader için tevekkültü alellah.
- Musibet için İnnâlillahi ve innâileyhirâciûn.
- Günahlar için Lâ havle velâ kuvvete illâ billahilaleyyil azim.’’
Bir hadiste şöyle buyrulur:
- ‘‘Kul, kendini Allah’ın azabından kurtarmada zikrullahtan daha müessir bir amel işlemiştir.’’
(İ.Canan, Hadis Ans: 6/206)
Cennete girenlerin, hiçbir şeye üzülmeyecekleri, ancak zikretmeden geçirdikleri vakitlere
üzülecekleri bildirilmiştir.
Zikir, Allah’ın sevdiği bir ibadettir. Ayetlerde Kutsi hadislerde ve peygamber (as)’ın dilinden
zikretmemiz istenmiş tavsiye edilmiş ve zikredenler övülmüştür.
Peygamber (as): ‘‘Allah yanında derecesi en yüksek amel, Allah’ı çok zikredenlerin amelidir.’’
buyurur. (Tirmizi Davaat:6)
HERŞEY ALLAH’ı ZİKREDER
Yerde gökte ne varsa, Allah’tan gafil değildir. Kur’an’da:
- ‘‘Hiçbir şey yoktur ki, Allah’ı zikretmesin. Fakat siz onların zikrini anlayamazsınız’’
(İsra:44)
- ‘‘Her şey bıkıp usanmadan gece gündüz Allah’ı zikreder.’’ (Enbiya:20)
- ‘‘Gökte yerde ne varsa, hepsi Allah’ı tesbih eder.’’ (Haşr:1)
Mezarların başına yeşillik dikilir. Yeşilin Allah’ı zikretmesindendir.
Bugün, rükû eder durumda ağaçlar vardır.
Kelime-i tevhid oluşturan ağaçlar vardır.
Mescid-i Nebevinin avlusunda Peygamberimizin dayanarak hutbe okuduğu hurma kütüğü, daha
sonra ağlamıştır.
Peygamberimizin peygamberliğini şehadet eden ağaç, yerinden sökülmüş, kelime-i şehadet
getirmiştir.
Ebu Cehil’in avucundaki taşlar kelime-i şehadet getirmiş, peygamberimizi tasdik etmiştir.
Kızıldeniz, Musa’nın adamları ile firavunun adamlarını ayırt etmiş, kapanarak onları boğmuştur.
107
Gönülden Gönüle
Üftade Hazretleri, öğrencileri ile kıra gitmiştir. Öğrencileri hocalarına renk renk çiçekler getirmiş, bir
öğrenci solmuş bir çiçek sunmuştur.
Hocası:
- Sen bunu mu buldun? Deyince
- Hangi çiçeğe elimi uzattıysam, onu Allah’ı zikreder gördüm.’’ cevabını vermiştir.
Hayvanlar da Allah’ı zikreder. Lisan-ı hâl ile her canlı Allah’ı zikreder.
Leyleklerin ‘‘Lak Lak’’ demesi, diğer canlıların çıkardıkları sesle, boşuna değildir. Biz onlara kör ve
sağırız. Sadece ne dediklerini anlayamıyoruz.
Süleyman peygamber, hayvanlarla konuşmuştur.
Bir deve, kendini eziyet eden, aç susuz bırakan sahibini ağlayarak Peygamberimize şikayet etmiştir.
Kısaca her şey Allah’ı bıkıp usanmadan zikrediyor da, ya insanoğlu ne yapıyor? Cenab-ı Allah kendini
unutanlara soruyor:
- Ey insan! Seni yaratan, dengeli kılan, ihsanı bol Rabbine karşı aldatan nedir? (İnfitar:6-8)
Kur’an’da: ‘‘Biz insana şah damarından daha yakınız’’ (Kaf:16)
Ebu Hureyre’nin (r.a.) haber verdiğine göre: Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur:
‘‘Şüphesiz Aziz ve Celil Allah şöyle buyurur: ben kulumun beni zannettiği gibiyim. Kulum beni anarken ben
muhakkak onunla beraber bulunurum. Eğer o beni gönlünde gizlice zikrederse, ben de onu gönlümde
zikrederim. Eğer o beni bir cemaat içinde zikrederse, ben de onu o cemaatten daha hayırlı bir cemaat içinde
zikrederim. Kulum bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir arşın yaklaşırım. Kulum bana bir arşın yaklaşırsa,
ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak varırım.’’ (Sahihi Müslüm, Zikir:6)
Bir kutsi hadiste: ‘‘Kulum beni andığı ve dudakları benim için kıpırdadığı an, Ben kulumla
beraberim.’’ (İ.Canan, Hadis Ans: 17/505) buyrulur.
Cenabı-ı Allah’tan, onun zikrinden uzak olan rahmetten de uzak olur.
Hicret sırasında mağaraya sığınan iki dost, kafirler kapıya kadar gelince Hz. Ebubekir (ra)
- Geldiler, ya Resûlallah!’’ demişti. peygamberimiz:
- Korkma! Allah, bizimle beraberdir’’ cevabını vermiştir. Allah, örümceye ağ örmesini, güvercine
yuva yapmasını sağladı. Kendisine güvenip dayananları kurtardı.
Yavuz Sultan Selim, son anlarını yaşıyor, bir şeyler diyordu. Hasan Can: ‘‘Padişahım Allah’la olma
zamanıdır’’ demiştir. Yavuz: ‘‘Hasan, sen beni bunca zamandır ya kiminle zannediyordun? demiş ruhunu
teslim etmiştir.
108
Gönülden Gönüle
Zikir, Allah ile beraberliktir. Kıyamet gününde Allah kuluna soracak:
- Ben hep seninleydim, ya sen kiminleydin? diyecek.
Bu soruya bizim cevabımız ne olacak? Hep seninleydim ya Rabbi, diyebilecek miyiz? Haydi söyleyin.
ZİKRETMENİN FAYDALARI:
Kur’an’da: ‘‘Allah’ı çok zikredinki, saadete erişesiniz.’’ (Cuma:10) diye bildirilmiştir.
- Zikir, nefsin arzularını kınar, insanı Allah’a yaklaştırır, Allah’ın rızasını kazandırır.
- Zikir, insanın kalbini, yüzünü nurlandırır, rızkını, arttırır. İnsana huzur verir.
- Zikir, insanı gafletten, günahlardan alıkor, üzüntüden, sıkıntıdan kurtarır. Peygamberimiz: ‘‘Zikir
şifadır’’ buyurmuştur. (Ramuz e’l-Ehadis:122/7)
- ‘‘Üzüntüsü olan bol bol lâ havle velâ kuvvete illâbillahil azim.’’ desin.
(Müslim, Zikir:13)
- Zikir, ölümü güzelleştirir, imanla gitmeyi sağlar.
Peygamber (as):
Son sözü: ‘‘Lâilahe illallah’’ olan kimse cennete girer.’’ (Buhari cenaiz:1) diye müjdelemiştir.
Ölüm, hayatın devamıdır. Hayatında zikre devam eden son anda Kelime-i Şehadet, Kelime-i Tevhit
getirmekte zorlanmaz.
- Zikir, şeytanın gücünü kırar. İnsana günah işletmez. Kur’an’da: ‘‘Kim Rabbini zikretmekten gafil
olursa, yanından ayrılmayan şeytanı ona musallat ederiz.’’ (Zuhruf:36) buyrulur.
- Zikretmek, sabırlı olmayı sağlar, stresten korur. Hele ihtiyarlar için zikir ilâç gibidir. Canı sıkılmaz,
etrafını da sıkmaz. Bir yudum su verene ‘‘Allah razı olsun’’ der dua eder.
- Kalpler zikirle huzura kavuşur. Kur’an’da: ‘‘İnanmış olanların kalpleri, Allah’ı anmakla huzura
kavuşur. Dikkat edin, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzura kavuşur.’’ (Rad:28)
Kalbin huzura kavuşması için;
- Helâl gıdaya dikkat edilmelidir.
- Sünnete, Kur’an-a bağlı hayat yaşanmalıdır.
- Nafilelere devam edilmelidir.
- Peygamber (as)’a selâm, salavat gönderilmeli,
- Her an Allah zikredilmelidir.
- Bid’at ve hurafelerden uzak durulmalıdır.
109
Gönülden Gönüle
- Allah anılınca, Allah da o kulunu anar. ‘‘Beni anın bende sizi anayım’’ buyurmuştur. (Bakara:152)
Kul Allah’ı anınca Cenab-ı Allah: ‘‘O zaman ben onun gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, yürüyen
ayağı olurum’’ diyor.
Peygamberimizin ifadesine göre:
- ‘‘İçinde Allah’ın zikredildiği evle Allah’ın zikredilmediği ev, ölü ile diri arasındaki fark gibidir.’’
(Ramuz e’l-Ehadis:391/2)
- ‘‘Kulun Allah’ın azabından kendisini kurtarmada zikirden daha etkili bir amel yoktur.’’ (İ.Canan
Hadis Ans: 6/1947) diye bildirilmiştir.
ZİKİRSİZ HAYAT:
Kur’an’da: ‘‘Allah’ı unutanlar gibi olmayın.’’ (Haşır:19)
‘‘Ey iman edenler!. Sizi mallarınız ve evlâdınız Allah’ın zikrinden alıkoymasın ve her kim, öyle
yaparsa, işte hüsrâna uğramış olanlar onlardır’’ (Munafıkun:9) ikazı yapılmıştır.
Evlat, aile ve malın çokluğu, Allah’ın zikrinden alıkoyan şeylerdir. Allah, bunlarla insanı imtihan eder.
Bir ayette de: ‘‘Kim beni anmaktan yüz çevirirse şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olur. Onu kıyamet
gününde kör olarak diriltiriz.’’ (Taha:124) uyarısı vardır.
Peygamberimiz de: ‘‘Zikirden yüz çevirenlerden Allah da yüz çevirir.’’ (R.Salihin:1449) diyor.
- ‘‘Allah’ı zikretmeden bir meclisten kalkanlar, merkep leşinden dağılmış kargalar gibidir. O meclis
onlar için pişmanlık vesilesi olacaktır.’’ (Age:838)
- ‘‘Bir yerde oturup da Allah’ı zikretmeden kalkanlar eksik iş yapmış olurlar.’’ (Age:822)
- ‘‘Elhamdülillah demek, zikirlerin ve şükürlerin başıdır. Meşru işler ‘‘Elhamdülillah’’ ile sonuçlanmazsa,
hayır ve bereketi olmaz.’’ (Ebu Davut, Edep:18)
- ‘‘Allah’a hamd’ü sena ile başlamayan her mühim işin feyzi ve bereketi olmaz.’’ (Riyaz üs Salihın:423)
- ‘‘ Allah, kulunun yemek yiyip veya su içip de şükredip hamd etmesinden razı olur.’’ (Age:1425)
buyurmuşlardır.
Kur’an’da münafıklar Allah’ı pek az anarlar.’’ (Nisa:142) buyrularak az anmanın münafıklık alameti
olduğunu bildirilmiştir.
Allah’ın adı anılmadan kesilen hayvanın eti yenmez. Ancak besmele onu helalleştirir.
Kur’an’da: ‘‘Kim zikirden yüz çevirirse, Rabbi onu gittikçe artan bir azaba uğratır.’’ (Cin:17) diye
bildirilmiştir.
- ‘‘Kalpleri Allah’ın zikrine karşı katılaşanların vay haline! İşte onlar apaçık bir sapıklı içindedir.’’
(Zümer:22)
110
Gönülden Gönüle
Bir uyarıda şöyle yapılmıştır:
- ‘‘Şeytan. Kumar ve içki ile aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah’ın zikrinden ve namazdan
alıkoymak ister.’’ (Miada:91)
Şeytana dikkat edenler de şöyle övülmüştür.
- ‘‘Öyle kimseler vardır ki. Onları ne bir ticaret, nede bir alışveriş Allah’ı anmaktan alıkoyamaz.’’ (Nur:37)
Yanlış bilgi, boş uğraş, sünnet ve Kur’an’dan uzak hayat, nasipsizlik, hidayetten mahrum olmak, insanı
zikirden alıkoyan engellerdir.
Zikirden uzaklaşan kul, kirlenir. Bunu peygamberimiz şöyle bildirmiştir.
- ‘‘Kul, hata işlediği zaman kalbinde siyah bir nokta oluşur. Şayet pişman olup tövbe ederse, kalbi
temizlenir. Eğer, günaha devam ederse, siyah nokta büyür ve bütün kalbi karartır.’’ (Tirmizi tefsir:83)
İşte o zaman kalp, Allah’ın evi olmaktan çıkar ve o kalp Allah’ı anamaz.
ZİKİRDE ADABA UYULMALIDIR:
Zikirde uyulması, dikkat edilmesi gereken hususlar vardır:
- Dil, kalp temiz olmalıdır. Mide temiz olmalıdır.
- Zikir, tefekkürle yapılmalı, dil alışkanlığı olarak yapılmamalıdır.
- Sürekli olmalıdır.
- Dünya meşguliyeti karışmamalıdır.
- Allah insana şah damarından daha yakındır. (Kaf:16) Allah gösterişi sevmez. Taşkınlığı sevmez.
Bağırıp çağırmayı, hoplayıp-zıplamayı sevmez. Saç baş yolmayı sevmez.
Şöyle buyurur:
- ‘‘Kendi kendine yalvararak ve ürpererek, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam Rabbini an,
gafillerden olma!’’ (A’raf:205)
Bir savaş öncesi sahabe bağırarak tekbir getiriyordu. Peygamberimiz onlara:
- Siz sağır ve uzakta olan Allah’a mı sesleniyorsunuz? Diye uyardı.
- Zikir içten de değil, dil söylemelidir. Lafız olarak gırtlaktan çıkmalıdır.
Bir hadiste: ‘‘En hayırlı zikir hafi (gizli) olan zikirdir.’’ (B.Hadis Külliyati:5/234)
Başkalarına günaha sokacak, fitneye sebep olacak belki de dinden çıkaracak davranışlardan
kaçınılmalıdır.
Bir bakıma ses de fitneye sebep olan şeyler arasında sayılmıştır. Ninelerimiz ağızlarına bir şey koyup
sesini değiştirmişlerdir.
111
Gönülden Gönüle
- Zikirde titremeler, bağırmalar, başkasının dikkatini çekmeler yanlıştır. Bazılarının soğumasına
sebep olur. Mayası yetersiz yoğurt gibi çalkalanmanın kaynağı yoktur. Kur’an’da kalplerin titremesinden
bahsediliyor. Vücutların değil.
- Tefle, dümbelekle, oynayarak zikir olmaz. Zikir eğlence değildir.
- Sokaklarda zikir olmaz.
- Sadece tesbih çevirmekle zikir yapılmaz. Peygamberimiz bir gün ashabına:
 Münafıklıktan Allaha sığının der.
 O nedir ya Resûlallah derler. Peygamber (as):
 Kalpte huşu olmamasına rağmen, bedende huşu görünmesidir.’’ buyurur.
- Sadece dönerek, kadınlı erkekli karışık, vücuda şiş sokarak zikir olmaz. Zikirde vücuda eziyet
vermek yoktur.
Diğer ibadetler nasıl huşu ile yapılıyorsa, zikirde önemli bir ibadettir. Huşu ile yapılmalıdır.
Peygamberimiz (sav): ‘‘Amelimi Kiramen Katibin den gizlemek mümkün olsaydı gizlerdim’’ demiştir.
- Zikir konusunda alay etmek, alaysı ifadeler kullanmak ve zikre karşı olmak fıkıh kitaplarında küfre
götüren hallerden sayılmıştır.
- Birde zikir tesbihlemi olur, tesbihsiz mi gibi tartışmalar yersizdir.
Peygamberimiz zamanında tesbih yoktur. ‘‘Parmaklarınızla sayın’’ buyurmuştur.
Sahabe taş, çekirdek kullanmıştır. Daha sonra da zeytin, hurma çekirdekleri tesbih haline getirilerek
zikirler yapılmıştır. Hiçbir İslam alimi tesbihte sakınca görmemiştir.
Tesbih saymada ve devamında da yardımcı olur. Tesbihsiz olunca farkında olmadan bırakılıverir. Bir
şey, iyi şeylere sebep oluyorsa, o şey güzeldir.
NE DİYELİMDE ZİKREDELİM?
Müslüman, yaratan yaşatan, öldürüp diriltecek olan Rabbini biran bile unutamaz. Kişi sevdiği ile
beraberdir. Allah’la olanı Allah yalnız bırakmaz.
- Euzu-Besmele çeken, şerden, şerliden kendine gelecek zarardan emin olur. Çünkü besmele
çekmekle şeytanın ve insanın şeytanlarının şerrinden Allah’a sığınmış olur.
Peygamberimiz bildirdiğine göre sabahları Eûzûbillahis-semiu’l alimimineş-şeytanirracim diye üç
defa diyen kimse akşama kadar şeytanın zarar vermesinden emin olur.
İşine, Allah’ın adını anarak şeytandan Allah’a sığınarak başlayan Allah’ın rızasına uygun yaşamaya
çalışır.
- Akşam ve sabah namazlarından sonra yedi defa: ‘‘Allahümme ecirna minennar’’ diyenin günahları
bağışlanır.
- Zikrin özür ‘‘ALLAH’’ demektir.
- Zikrin en üstünü: ‘Lâilahe illallah’’tır.
112
Gönülden Gönüle
- Miraçta İbrahim (as) peygamberimize: ‘‘Ümmetine söyle cennette fidan diksinler’’ demiş ve şöyle
dememizi tavsiye etmiştir:
‘‘ Sübhanellahi velhamdülillahi velâ ilâhe illallahü vallahü ekber velahavle velâ kuvvete illebillahil
aliyyil azım’’
- Peygamberimiz (sav) Mübarek gecelerde şu duayı tesviye etmiştir: ‘‘Allahümme inneke afüvvün
kerimin tuhıbbü’l-affe fağfü anni.’’
- Anasının, babasının, kendisinin ve bütün Müslümanların affını isteyen şu duayı yapmalıdır.
‘‘ Allahummeğfirlî veli valideye velil mü’minine yevme yegûmü’l hisab.’’
- Amel defterinin sağdan verilmesini isteyen şu duayı okumalıdır. ‘‘Estağfirullah’’ (Ramuz
el’Ehadis:396/14)
- Sıkıntısının gitmesini isteyen: ‘‘Hasbünellahü ve niğmel vekil, niğmel mevlâ ve niğme’n-nasır’’
demelidir.
- Hem dünyada hm ahirette iyilik isteyen ve cehennem azabından korunmak şu duayı çokça
okumalıdır:
‘‘Rabbenâ atinâ fiddünya haseneten ve fil ahireti haseneten ve gına azaben nar.’’
- Korunmak isteyen, Felâk ve Nâs sûrelerini okumalıdır.
- Zulümden. Zalimden korunmak, kurtulmak isteyen: ‘‘Lâ ilâhe illâ ente sübhaneke inni küntü minez
zalimin’’ duasını okumalıdır.
- Günahına tövbe etmek isteyen ‘‘Estağfirullah’’ demelidir.
- Peygamberimizin şefaatine nâil olmak isteyen salavat getirmelidir. Selâm göndermelidir.
- Hayır kapılarının kendisine açılmasını isteyen,’’ ya müfettihu’l-ebvap iftahlena hayra’l-bab’’
demelidir.
- Allah’ı bütün isimleriyle zikretmek isteyen Esmaü’l-Hüsnayı okumalıdır.
Emsaü’l-Hüsnayı okurken 99 ismin her birini söylediğimizde Allah: ‘‘buyur kulum’’ der.
Allahtan bir şey istenecekse, bundan sonra istenmelidir.
İşinin kolay olmasını ve hayırla neticenlenmesini isteyen Rabbi yessir velâ tuassir Rabbi temmim bi’lhayr.’’ demelidir.
- Allah’la konuşmak isteyen Kur’an okumalıdır.
- Allah’a teşekkür etmek isteyen: ‘‘Şükür elhamdülillah’’ demelidir.
- Peygamber (as) buyurur ki:
Kim günde yüz defa Lâ ilâhe illallâhü vahdehû Lâ şerikeleh, Lehül-mülkü ve lehül-hamdü ve hüve alâ
külli şey’in kadîr’’ derse, on köle azat etmiş, sevabı kazanır. Ayrıca ona yüz iyilik yazılır, ondan yüz kötülük
de silinir. O gün akşama kadar şeytanın şerrinden korunur. (R.Salihın:1439)
113
Gönülden Gönüle
- Peygamberimiz (sav) şöyle müjde vermiştir:
‘‘Kim sabah akşam günde yüz defa Sübhanallahi velhamdü lillahi ve lâ ilâhe illallahü vallahü ekber.
Velâ havle velâ kuvvete illa billahi’l-aliyyi’l azim’’ derse günahları deniz köpüğü kadarda olsa af olunur. Bu
Allah’ın sevdiği bir zikirdir.’’ (R.Salihın:1480)
- Sübhanellahi ve bihamdihi Sübhanellahi estağrifulallah el-azım’’ sevimli zikirlerdendir.’’
(R.Salihın:1412)
- En faziletli söz dört tanedir:




Lâ ilahe illallah
Sübhanellah
Elhamdulillah
Allahü ekber’’ (Buhari Eyman:19)
- Bir gün peygamber (as) Ashabına sorar:



Kim her gün bin iyilik kazanmak ister?
‘‘Çok zor’’ dediler. Peygamber (as):
İnsan günde yüz defa: ‘‘Sübhanellah’’ derse bir iyiliğe on misli sevap verildiğine göre ona bin
sevap yazılır ve bin günahı da silinir.’’ (Müslim, Zikir:37)
- Bir gurup kadın peygamberimize.


Ya Resûlallah zenginler zekât veriyor, sadaka veriyor, cumaya gidiyor, sevapları hep onlar
alıyor’’ deyince. Peygamber (as) onlara:
‘‘Sizde her namazdan sonra; 33 defa Sübhanellah, Elhamdülillah, Allahü ekber deyin’’
buyurur. (Buhari Ezan:155)
- ‘‘Bir gün bir zat peygamber (as)’a diyor ki:


Ya Resûlallah! bana söyleyeceğim bir zikir öğret!’’ peygamberimiz ona:
Lâ ilâhe illallahü vahdehûlâ şerikeleh. Allahummağfirlî verhamni, vehdini, verzukni’’ de diyor.
(Allah’ım, beni bağışla, bana merhamet et. Rızanı kazandıracak işler nasip et. Bana hayırlı rızık
ver.’’ (Müslim, Zikir:33) anlamında.
Netice olarak; zikir, kulluk borcumuzdur. Her fırsatta, her vesile ile Allah’ı anmalı,
gafillerden, Allah’ı unutanlardan olunmamalıdır. Allah’ı unutmak, nankörlüktür.
Rabbim, kendini anan ve anılanlardan etsin kötü ölümden koruyacak, can simidi olan zikir yapmak
nasip etsin.
Allah’a emanet olun.
..................................
....................
……….
…
114
Gönülden Gönüle
HER GÜNAHA TEVBE
Günahlarımız yüzünden zaman zaman ilâhi ikaz ve uyarılara muhatap oluyoruz.
Tevbe etmediğiniz günahlar kalplerde lekeler oluşturuyor. Tevbe edilmezse, kalpler kararır.
Unutmayalım hiçbir günah küçük görülmemelidir. Çünkü büyük günahlar her biri küçük günahlarla
başlar. Ayrıca her günahta küfre giden bir yol vardır.
Geçmişte âfât ve felâketlerle cezalandırılanlar, günahları yüzünden helâk olmuşlardır. Sosyal
felâketlere uğramamak için her günaha tevbe etmek gerekir.
Tevbe Nedir?
Tevbe, pişmanlıktır, günahlardan dönüştür.
Tevbe, Günahları terk ve Cenab-ı Allah’a hicrettir.
Tevbe yalvarıştır.
Tevbe, insanın kendini bağışlayacak bir Allah’ının olduğunu bilmesidir.
Tevbe, Allah’a söz veriştir.
Tevbe, pişmanlık, günahı terk ve bir daha günaha dönmemektir.
Tevbe, günahın yayılmasını, meşrulaşmasını önlemektir.
Niçin Tevbe?
Cenab-ı Allah tevbe edin’’ diye emrediyor. Bu durumda tevbe her müslümana vaciptir.
Şeytan, insanı saptırmaya, günah işletmeye yeminlidir. İşlenen her günaha tevbe gerekir.
Günahkâr tevbe etmezse, günahtan kopamaz. Günahtan ve günahın cezasından kurtulmak için
tevbe gerekir.
‘‘Günahkarım’’ psikolojisinden kurtulmak için tevbe edilmelidir.
Her insan imanla küfür arasında yaşar. Küfre kapı açılmasın diye tevbe edilir.
Kul günah işlediğinde kalbinde siyah nokta oluşur. Tevbe etmezse, o siyahlık kalbi karartır.
Bir meslektaşım öğrencilere hep kötü şeyler telkin ederdi. Emekli olunca felç oldu. ‘‘Geçmişe tevbe
ediyor musun? dedim. Bana: ‘‘Ah tevbe edebilsem rahatlayacağım’’ dedi. Tevbe edebilmek hidayet işidir.
En önemlisi de tevbe edememek cezadır.
Cenab-ı Allah: ‘‘Ey iman edenler! Hepiniz Allah’a tevbe edin ki, kurtuluşa eresiniz.’’ (Nur:31)
115
Gönülden Gönüle
- ‘‘Samimi tevbe ile Allah’a dönün’’ (Tahrim:8) buyurmuştur. Tevbe etmek, Allah’ın emridir. Onun
için tevbe ederiz.
Peygamber (sav): ‘‘Allah’a tevbe edin. Ondan af dileyin. Ben günde yüz kere tevbe ediyorum.’’
(Müslim, Zkir:12) Tevbe Müslüman için sünnettir. Allah Resûlü günahsız ve cennetle müjdelendiği halde
günde yüz kere tevbe ederse, biz günahkâr kullara tevbe etmek gerekmez mi?
Peygamber (as): ‘‘Her günahın ardından mutlaka tevbe edin’’ diyor. (Ramuz el-Ehadis:25/11) günah
işleyip tevbe etmemek Cenab-ı Allah’a isyandır.
Tevbe etmenin faydası:
Tevbe eden, günah kirinden temizlendiği için suçlu psikolojisinden kurtulur ve rahatlar.
Karamsarlıktan kurtulur.
Tevbe eden kimse, başka bir günaha bulaşmamak için dikkat eder.
Tevbe, insanı manen yüceltir. İnsanı Allah’a yaklaştırır. Allah’ın rahmetine kavuşturur.
Tevbe eden kulluk görevlerini daha iyi yapar. Çünkü aradaki günah perdesi kalkmıştır.
Tevbe, kötülükleri sona erdirir. ‘‘Ben Tevbe ettim’’ ‘‘Ben Allah’a söz verdim’’ diyerek kötülüklerden
uzak durur.
Tevbe eden kıyamet günü Cenab-ı Allah’ın rahmeti ile karşılaşır ve peygamberin şefaatine nâil olur.
Kimler tevbe etmelidir?
Tevbe etmek her kula vaciptir.
Tevbe edenlerin Allah kötülüklerini iyiliklere çevirir. (Furkan:70) Günah işleyip, günahlardan
kurtulmak isteyen tevbe etmelidir.
Lokman (as) oğluna: ‘‘Sakın tevbeyi geciktirme ölüm ansızın gelebilir’’ demiştir. Günahkar olarak
Allah’ın huzuruna çıkmak istemeyen tevbe eder.
Bir günahkâr Hz. Ali (ra)’a sorar:
-
Günah işledim ne yapayım?
Tevbe et.
Tevbe ettim gene günah işledim ne yapayım?
Tevbe et.
Ne zamana kadar tevbe edeyim?
Şeytan senden ümit kesinceye kadar’’ der.
Hatasız kul olmaz. Hata eden, günah işleyen herkes tevbe etmelidir.
Allah’a isyan, peygambere muhalefet halinde olan tevbe edip, hemen bu halden dönmelidir.
Tevbeyi geciktiren tevbe etmelidir.
116
Gönülden Gönüle
Tevbe edememek cezadır. Tevbe edemez hale gelmeden tevbe edilmelidir.
Günahları yüzünden Allah insanı terk etmeden kul, tevbe etmelidir.
Seriy Sakati Hazretlerinin Bağdat çarşısında bir dükkanı var. Çocuklara ders verirken Bağdat
çarşısında büyük bir yangının çıktığı, fakat onun dükkanının yanmadığı haberi gelir. O sırada ‘‘Elhamdülillah’’
der. ‘’30 yıl öyle bencil bir düşünce ile Elhamdülillah dedim diye tevbe ettim’’ der.
Günahsız insan olur mu?
Günahsız kul olmaz. Günahsız yaşanmaz. Günah, Hz. Adem’den bize mirastır.
Şair: İnsan beşer. Durmaz şaşar,
Eyler hata üçer beşer’’ demiştir.
Atalarımız: ‘‘Düşmez kalkmaz bir Allah’’ demiştir.
Eğer günahların rengi kokusu olsaydı, insanların yüzüne bakılmaz, yanlarında durulmazdı.
Herkesin noksanlıktan bir nasibi vardır. Peygamberlerin bile zelle denilen hataları vardır.
Kusursuzluk Allahâ mahsustur.
Sahabe bir hata yapsa kendini tevbe sütununa bağlar, af edildiğini hissedinceye kadar tevbe ederdi.
Hatasını şeytan inkâr etmiştir.
Kulun kendini hatasız, günahsız görmesi, ona günah olarak yeter.
‘‘Hatasız kul olmaz’’ diye bile bile günah işlemenin vebali ağırdır.
‘‘Benim günahım çok Allah beni affetmez’’ deyip tevbe edip günahtan dönmemek küfre giden
yoldur.
Hz. Peygamber (as): ‘‘Günahsız insan yoktur. Günahkarların en iyisi tevbe edendir’’ buyurur.
Hz. İsa (as) bir topluluğa rastlar, günahı sebebiyle cezalandırılacak bir insanın etrafında insanlar
toplanmıştır. Hepsinin elinde taş vardır. Hz. İsa onları vazgeçiremez. Sonunda söyle der:
- İlk taşı günahı olmayan atsın!’’
Bunun üzerine elindeki taşı bırakan oradan ayrılır.
Günahlarından dolayı üzüntü duyanlara Allah Resûlü şöyle demiştir:
-
‘‘Eğer siz günah işlemeseydiniz Allah sizi yok eder, yerinize günah işleyecek, sonrada tevbe
edecek kimseler yaratırdı.’’ (İ.Canan Hadis Ans:11/285)
117
Gönülden Gönüle
Allah’tan ümit kesilmez
Kur’an’da: ‘‘Ey günah işlemekte haddi aşanlar. Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz. Çünkü
Allah tevbe edenlerin günahlarını affeder. (Zümer:53)
Allah onu affetmez. Allah bunu affetmez. Allah beni affetmez, demenin dinimizde yeri yoktur. Ben
kötüyüm düşüncesi insanı kötü yapar. Ben günahkarım düşüncesi insanı günahkar yapar. Bugün intiharların
sebebi araştırıldığında sebep, ümitsizlik karamsarlıktır.
Bir günahkâr Musa (as)’a sorar:
- Sor bakalım Allah beni kulluk defterinden sildi mi, silmedi mi?
- Ya Rabbi, o kuluna ne cevap vereyim?
- Kulluk defterinde duruyor ama cehennemliklerin defterinde yazılı.’’ cevabını alıyor.
Adam bir nâra atar ve şükür secdesine kapanır.
- Sen cennetlik değil cehennemliklerin arasındaymışsın denir.
- Biliyorum ya kulluk defterinden silinseydim. Ben günahlardan vazgeçer tevbe ederim.
Cennetliklerin arasında yazdırırım.’’ der.
Vaktiyle doksan dokuzu kişiyi öldürmüş bir adam vardı. Bu zat yeryüzünde en büyük âlimin kim
olduğunu soruşturdu. Ona bir rahibi gösterdiler.
Adam, rahibe giderek:
- ‘‘Doksan dokuz adam öldürdüm. Tevbe etsem kabul olur mu?’’ diye sordu.
Râhibin:
- ‘‘Hayır, kabul olmaz!’’ cevabını üzerine, onu da öldürdü. Böylece öldürdüğü adamların sayısı yüz’e
ulaştı. Sonra yine yeryüzünde en büyük âlimin kim olduğunu soruşturdu. Ona bir âlimi tavsiye ettiler. Onun
yanına giderek, ‘yüz kişiyi öldürdüğünü’ söyledi ve ‘tevbesinin kabul olup olmayacağını’ sordu.
Âlim:
- ‘‘Elbette kabul olur. İnsanla tevbe arasına kim girebilir ki! Sen falan yere git. Orada Allah Teâlâ’ya
ibadet eden insanlar var. Sen de onlarla birlikte Allah’a ibadet et. Sakın memleketine dönme. Zira orası fena
bir yerdir.’’ dedi.
Adam, denilen yere gitmek üzere yola çıktı.
Yolculuğunu yarıladığında eceli geldi ve vefat etti.
Rahmet melekleri ve azap melekleri, o adamı kimin alıp götüreceği konusunda tartışmaya başladılar.
Rahmet melekleri:
- ‘‘O adam tevbe edip kalbiyle Allah’a yönelerek yola düştü’’ dediler.
Azap melekleri ise:
- ‘‘O adam hayatında hiç iyilik yapmadı ki’’ dediler.
118
Gönülden Gönüle
Bu sırada insan kılığına girmiş bir melek çıkageldi. Melekler onu aralarında hakem tayin ettiler.
Hakem olan melek:
- ‘‘Geldiği yerle gittiği yeri ölçün. Hangisine daha yakınsa, adam o tarafa aittir.’’ Dedi.
Melekler iki mesafeyi de ölçtüler. Gitmek istediği yerin daha yakın olduğunu gördüler. Bunun
üzerine onu rahmet melekleri alıp götürdü. (Buhârî, Enbiyâ:54)
Peygamber (as): ‘‘Günahlarından dolayı tevbe eden günahsız gibidir. (Ramuz el-Ehadis:196/12)
demiştir.
- ‘‘Mü’min, Allah’ın gazabını bilseydi asla cenneti ümit etmezdi. Kafir Allah’ın rahmetini bilseydi, oda
asla ümit kesmezdi.’’ buyurur. Mü’minin korku ile ümit arasında olmasını tavsiye eder.
Bir kutsi hadiste de: ‘‘Ellerini açan kulumun ellerini boş çevirmekten haya ederim’’ buyrulmuştur.
Tevbe kapısı her zaman açıktır. Kur’an’da:
- ‘‘Allah’ın rahmetinden kafirlerden başkası ümit kesmez. (Yusuf:87)
- ‘‘Sapıklardan başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez. (Hicr:56)
- ‘‘Ey kendine kötülük edip aşırı giden kullarım! Rahmetimden ümidinizi kesmeyin. Azap size
gelemden önce O’na teslim olun.’’ (Zümer:53-54)
Peygamberimiz (sav): ‘‘Allah kulunun tevbesini can gırtlağa gelmedikçe kabul eder.’’ (Tirmizi
Davat:99)
Firavun: ‘‘Musa’nın tanrısına inandım’’ demişti. Ama ölümü hissettiği için kabul olmadı.
Unutulmamalıdır ki, Allah’ın affı kulun günahından daha büyüktür.
Tevbe eden günahsız gibidir.
Şeytan dedi ki: ‘‘Son anda tevbe ederim kurtulurum.’’ Peygamberimiz üzüldü. Vahiy geldi: ‘‘Ona son
anda dönüşü unutturur ve ondan kabul etmeyiz.’’
Tevbe geciktirilmez. Ölüm döşeğinde tevbe etmek isteyen nicelerine bu nasip olmamıştır.
Kur’an’da: ‘‘Elbette Allah çokça tevbe edenleri ve temizlenenleri sever’’ (Bakara:222) buyrulur.
Tevbenin kabul olduğu belli olur mu?
Yapılan tevbeyi Allah kabul edeceğini bildirmiştir.
Eğer kul, günahlardan, boş ve namazsız şeylerden elini ayağını çektiyse, şeytanın tuzaklarına
düşmüyorsa, af olunduğu ümit edilir.
- Kul günaha meyletmiyor, nefsi arzulamıyorsa,
- Kalbinde huzur hissediyorsa,
119
Gönülden Gönüle
- İyilikten, hayırdan, ibadetten zevk alıyorsa,
- İyi insanlarla, iyi ortamlarda bulunmaktan zevk alıyorsa,
- Helal hassasiyeti varsa,
- İnsanlar ondan zarar görmüyor, iyiliğine şahitlik ediyorsa,
- Kötülüğe, kötülük işleyene kötü bakıyorsa, okulun tevbesi kabul olmuş. Günahı bağışlanmıştır,
inşallah.
Kimler Af olmaz?
- ‘‘Allah’ın rahmetinden ümit kesen affolmaz.
- Şirk koşan, tevbe etmeyen af olmaz. Peygamber (as): ‘‘Müşrik olarak öleni bir müslümanı haksız
yere öldüren hariç Allah tevbe eden günahkarları bağışlar’’ buyurur. (İ.Canan Hadis Ans:11/294)
- ‘‘Kim bir mü’mini kasten öldürürse, onun cezası ebedi kalacağı cehennemdir.’’ (Nisa:93) diye
buyrulur.
Tevbe etmeyenlerden affa uğramayacak olanları peygamber (sav) şöyle haber vermiştir.
12345678910-
Allah’a şirk koşan,
Müslüman kardeşine kin besleyen,
Zina eden,
Hırsızlık yapan,
Akraba ilişkisini kesen,
Hayat ve ihtişamına mağrur olan,
Ana babasına haksız yere isyan eden,
Haksız yere Müslüman kanı döken,
Faiz yemekte sakınca görmeyen,
Alkol düşkünü olan.’’ (Tengib ve Terhip:4/359)
Tevbenin Şartları nelerdir?
Hz. Ali (ra): ‘‘İnsanı iki şey mahveder:
1- Tevbe ederim ümidiyle günah işlemek.
2- Sonra yaparım diye tevbeyi geciktirmek’’ der.
Allah’ın rahmeti, affı tevbe etmeyen günahkarların bulunduğu kimselerin üzerine inmez. Musa
peygamber kıtlık olunca yağmur duasına çıkar, bir türlü yağmur yağmaz. Cenab-ı Allah’a:
- Ya Rabbi! Neden rahmetin inmiyor? der. Cenab-ı Allah:
- İçinizde isyankar var’’ diye vahyeder.
Lokman (as)’a sorarlar:
- Dünyanın en zelili kimdir?
120
Gönülden Gönüle
- Günahına tevbe etmeyen ve günahını hatırlayınca üzülmeyen, günahı gülerek işleyendir.’’ der.
Tevbe etmeden önce neler yapılmalıdır?
- Bir miktar sadaka verilir.
- Abdest alınır.
- Mübarek zaman ve mekan gözetilir.
- İki rekat nafile namaz kılınır.
- Peygamberimiz ve evliyaullah vesile kılınır.
- Haram lokma, haram elbise terk edilir.
- İstiğfar edilir.
- Günaha pişmanlık duyulur.
- Günah kesin olarak terk edilir. Bir daha işlememeye karar verilir ve Allah’tan af istenir.
- Üzerimizde kul hakkı varsa, o hak iade edilir. Helalık alınır.
Hz. Ali (ra): ‘‘Tevbenin 6 şartı vardır der ve sıralar:
- Geçmiş günahlara pişmanlık,
- Kazaya kalmış farzların iadesi,
- Kul hakkının iadesi,
- Günahı bir daha yapmamaya karar,
- Nefsi itaate ve ibadete boyun eğdirmek,
- Vücutta haramdan oluşan et varsa onu eritmek.’’
Nasıl Tevbe edilmelidir?
Nasıl tevbe etmemiz gerektiğini Cenab-ı Allah bize şöyle bildiriyor:
- ‘‘Ey iman edenler Nasuh (ciddi ve samimi) dönüşü olmayan bir şekilde tevbe edin.’’(Tahrim:8)
Hz. Ömer (ra): ‘‘Memeden çıkan sütün geri dönmediği gibi tevbe etmemizi öneriyor.
Nasuh tevbe, dil söylerken kalbin pişmanlık duyması ve bedenin günahtan ayrılması ile olur.
Pişmanlık yok, gözyaşı yok, böyle tevbe, tevbeye muhtaçtır.
121
Gönülden Gönüle
Bir hadiste: ‘‘Günahı terk etmeden tevbe eden Allah’la alay ediyor demektir’’ buyrulur. (Ramuz elEhadis:197/2)
Peygamberimiz: ‘‘Kim günahtan sonra pişman olur, iki rekat namaz kılar, Allah’a tevbe ederse, Allah
onu af eder.’’ (Age:384/6) müjdesini vermiştir.
Tevbe ederken korku ile ümit arasında olunmalıdır.
Tevbede göz yaşı çok önemlidir. Peygamberimiz ağlayınız, fakat şeytanın çığırtkanı olmaktan
sakınınız. Ağlamak elle, dille, olduğu zaman şeytandandır’’ buyurur. (Age:8/9)
Allah rızası için veya Allah’tan korktuğu için yaşaran gözü Allah yakmaz. Kalbin karanlığı ağlamakla
aydınlanır.
Mevlana: ‘‘Akıllılar önceden ağlar, ahmaklar sonradan ağlarlar’’ der.
Yunus ise: ‘‘Gözyaşı siler günahı
Hakka aşıkım vallahi’’ demiştir.
Bulut ağlarsa rahmet yağar. Mum ağlarsa etraf aydınlanır göz, gönül ağlarsa günahlar af olur.
Ashaptan biri peygamber (as)’ sorar:
- Cehennemden ne ile korunayım? Cevap:
- Göz yaşı ile zira Allah korkusundan dolayı ağlayan gözü cehennem ateşi yakmaz.’’(Age:243/16)
Gökten inen rahmet tohumu dirilttiği gibi gözden inen damlalarda ölü gönülleri diriltir ve günah
kirini temizler.
Tevbe etmek için namazlardan sonra, sadaka verdikten sonraki zamanlar seçilirse, cuma, kandil gibi
gün ve geceler tevbe edilirse, günahların affedileceği umulur.
Tevbe ederken bağırılıp çağrılmaz.
Günahların affı için kuldan tevbe alınmaz. Günahları affedecek de Cenab-ı Allah’tır. Cezalandıracak
da Cenab-ı Allah’tır. Allah’tan başkasından af dilenmez.,
Tevbe ederken ‘‘Lütfen, beni affet’’ ‘‘Beni dilersen, affet’’ denmez.
Tevbe her günahın ardından yapılmalı, geciktirilmemelidir. Yağmur damlaları mermeri
deler, betonu deler. Kuvvetli olduklarından değil devamlı olduklarındandır.
Dua ve tevbede metin aranmaz. Gönülden geldiği gibi, dilin döndüğü gibi yalvarılır. ‘‘Estağfirullah’’
denir. ‘‘Allah’ım beni affet’’ denir.
- ‘‘Allahümme inneke afüvvün kerimün tuhıbbül affe fa'fü anni’’ = ‘‘Allah’ım, sen kerimsin, affedicisin,
affı seversin. Beni affet’’peygamberimizin tavsiye ettiği bir duadır.
122
Gönülden Gönüle
- ‘‘Allahümmağfirli veli valideyye velil mü’minine yevme yegumü’l-hisab” = ‘‘Allah’ım, beni, anamı
babamı ve mü’minleri hesab gününde affet’’ denir. Daha şumüllü bir duadır, tevbe şeklidir.
- ‘‘Allahümme ecirna minen nâr’’ = ‘‘Allah’ım, beni cehennem ateşinden koru’’ diye yalvarabiliriz.
Günah işlemek kulun aczinin ifadesi, günahları affetmek ise Allah’ın büyüklüğünün nişanesidir.
En büyük günah olan şirk dahil tevbe edildiği takdirde Cenab-ı Allah’ın affedeceği unutulmamalıdır.
Rabbim, biz günah işleriz, hata ederiz, sen affedersin. Bizi ana babamızı ve bütün mü’minleri affet.
Şairin dili ile şöyle yalvaracağız:
Benden kaçıp sana geldim Yâ Rabbi,
Bağışla kulunun hatalarını,
Dert oldum dermana geldim Yâ Rabbi,
Bağışla kulunun hatalarını,
Kabul et ne olur dualarını…
Senden başka bir ilaha tapmadım,
Eğri, bozuk, yanlış yola sapmadım,
Helâl sayıp hiçbir günah yapmadım,
Bağışla kulunun hatalarını,
Kabul et ne olur dualarını…
Bilemedim çok sızlanıp dövündüm,
Gafletimle, nisyânımla övündüm,
“Sebekat rahmeti” dedin sevindim,
Bağışla kulunun hatalarını,
Kabul et ne olur dualarını…
Benimçün onları nârına atma,
Rahmet et, mücrimler safına katma,
Seninim! Mahşerde beni ağlatma…
Bağışla kulunun hatalarını,
Kabul et ne olur dualarını…
Hak aşkıyla yanan sîne yanar mı?
Kevser’i özleyen suyla kanar mı?
Bu dil senden başkasını anar mı?
Bağışla kulunun hatalarını,
Kabul et ne olur dualarını…
Hâbib-i Edîb’in nûru aşkına,
Ashâb-ı Güzîn nûru aşkına,
Alperen, müridin nûru aşkına
Bağışla kulunun hatalarını,
Kabul et ne olur dualarını…
..............................
....................
……….
…
123
Gönülden Gönüle
Allah’a Kulluk Görevimiz
ŞÜKÜR
Cenab-ı Allah insanı yaratmış, canlı cansız her şeyi insanın faydasına, istifadesine sunmuştur. Hiçbir
şeyi faydasız ve boşuna yaratmamıştır.
Buna karşılık da ihsanın, ikramın karşılığı olarak da kendisine kulluk etmemizi ve şükretmemizi
istemiştir.
Bir insanın sahip olduğu şeylerin Allah’tan olduğunu bilmesi ve O’na şükredip hamd etmesi, nasip
işidir, hidayet işidir. Herkes bugün nasıl insanlara teşekkür edemiyorsa, her insanda yaratan, var eden,
insanlığın istifadesine nimetler sunan Allah’a şükredemiyor.
Şükür nedir?
Şükür, nimetin sahibi olan Cenab-ı Allah’ı bilmek, nimetin ondan geldiğini kabul etmek, bunun
karşılığı O’nu anmak, O’na teşekkür etmektir. İbadette, itaatte kusur etmemektir.
Şükür, Allah’ın ihsanına nankörlük etmemektir.
Şükür, verilen nimeti israf etmemek, yerli yerinde kullanmaktır.
Şükür, nimete karşılık vermektir.
Şükür, durumdan sızlanmamak, şikayet etmemek, isyan etmemektir.
Peygamber (as)’ın şükredenlere bir müjdesi var: ‘‘Cennete ilk girecek olanlar, her durumda Allah’a
şükredenlerdir.’’
Şükür çeşitleri
Şükür, sadece bülbülün ötüşü gibi şükür, şükür demekle olmaz.
Şükür, kalp, dil ve bedenle olursa, anlamı olur. Dil söyler, organlar isyanda olursa, şükredilmiş olmaz.
Dil ile şükür: Gönülden dil ile hamd etmektir. Şükür elhamdülillah demektir.
Kalb ile şükür: Nimetin Allah’tan olduğunu bilmek, O’nu tasdik etmektir.
Bedenle Şükür: Organların yerinde kullanılması, haram kılınan şeylerden, günah olduğu bildirilen
şeylerden ve şüpheli olanlardan korunması, sakındırılmasıdır.
Ayrıca organların Allah’ın rızasına uygun kullanılmasıdır. İbadetler yoksa, itaat yoksa, dil boşuna
söyler.
Mal ile şükür: Malın şükrü, onu yerinde ölçülü kullanmaktır, israf etmemek, günah ve haram
yollarda harcamamaktır.
124
Gönülden Gönüle
Malın şükrü, sadaka ile zekat ile ve hayra harcamakla olur.
Ebû Hüreyre (r.a.)’ın rivâyet ettiği bir hadîs-i şerîfte, Peygamber (s.a.v.) Efendimizin şöyle
buyurduğunu nakledilmektedir:
‘‘İsrâiloğulları arasında, biri ala tenli (abraş), biri kel, biri de âmâ, üç kişi vardı. Allah Teâlâ onları
denemek istedi ve kendilerine bir melek gönderdi.
Melek, ala tenliye gelerek:
- ‘‘En çok istediğin şey nedir? dedi. Ala tenli:
- ‘‘Güzel (bir) renk, güzel (bir) ten ve insanların iğrendiği şu hâlin benden giderilmesi…’’ dedi. (Bu
söz üzerine) melek onu sıvazladı ve vücudundaki ala tenlilik gitti, rengi güzelleşti. Melek bu defa:
- ‘‘Peki, en çok sahip olmak istediğin mal nedir?’’ dedi. Adam:
- ‘‘Devedir.’’ dedi. Ona on aylık gebe bir deve verildi. Melek:
- ‘‘Allah sana bu deveyi bereketli kılsın.’’ diye duâ etti (ve yanından ayrıldı).
Sonra kele giderek:
- ‘‘En çok istediğin şey nedir?’’ diye sordu. Kel:
- ‘‘Güzel (bir) saç ve insanları benden uzaklaştıran şu kelliğin giderilmesi.’’ dedi. Melek onun (başını)
sıvazladı, (bir anda) kelliği kayboldu. Kendisine gür ve güzel (bir) saç verildi. Melek devamla:
- ‘‘Peki, en çok sahip olmak istediğin şey nedir?’’ diye sordu. O’da:
- ‘‘Sığır…’’ dedi. Ona da gebe bir inek verildi. Melek:
- ‘‘Allah sana bunu bereketli kılsın!’’ diye duâ ettikten sonra âmânın yanına gitti ve:
- ‘‘En çok istediğin şey nedir?’’ diye sordu. Âmâ:
- ‘‘Allah’ın gözlerimi bana geri vermesini ve insanları görmeyi çok istiyorum.’’ dedi.
Melek (onun gözlerini) sıvazladı. Allah onun gözlerini iâde etti. Bu defa melek:
- ‘‘Peki, en çok sahip olmak istediğin şey nedir?’’ diye sordu. O’da
- ‘‘Koyun…’’ dedi. Bunun üzerine ona, dölveren bir gebe koyun verildi.
Deve ve sığır yavruladı, koyun da kuzuladı. Neticede birinin vadi dolusu develeri, diğerinin vadi
dolusu sığırları, ötekinin de bir vadi dolusu koyun sürüsü oldu.
Daha sonra melek, ala tenliye, eski kılığında geldi ve:
- ‘‘Fakirim, yoluma devam edecek imkânım yok. Gitmek istediğim yere, önce Allah, sonra senin
yardımın ile ulaşabilirim. Rengini ve cildini güzelleştiren Allah aşkına, senden yolculuğumu
tamamlayabileceğim bir deve istiyorum.’’ dedi.
Adam:
125
Gönülden Gönüle
- ‘‘Mal verilecek yer çoook.’’ dedi. Melek:
- ‘‘Ben seni tanıyor gibiyim. Sen insanların kendisinden iğrendikleri, fakirken Allah’ın zengin ettiği
abraş (ala tenli) değil misin?’’ dedi. Adam :
- ‘‘Bana bu mal, atlarımdan miras kaldı.’’ dedi. Melek:
- ‘‘Eğer yalan söylüyorsan, Allah seni eski hâline çevirsin.’’ dedi ve sonra eski kılığına girip kelin
yanına gitti. Oda da abraşa söylediklerini söyledi. Kel de abraş gibi cevap verdi. Melek ona da:
- ‘‘Yalan söylüyorsun, Allah seni eski hâline çevirsin.’’ dedi. Daha sonra âmânın kılığına girip bu sefer
de onun yanına gitti ve:
- ‘‘Fakir ve yolcuyum. Yoluma devam edecek imkânım kalmadı. Bugün önce Allâh’ın, sonra da senin
yardımınla yoluma devam edeceğim. Sana gözlerini geri veren Allah aşkına, senden bir koyun istiyorum ki,
onunla yoluma devam edebileyim.’’ dedi. Bunun üzerine (eski) âmâ:
- ‘‘Ben gerçekten âmâ idim. Allah gözlerimi iâde etti. İstediğini al, istediğini bırak. Allâh’a yemin
ederim ki, bugün alacağın hiçbir şeyde sana zorluk çıkarmayacağım.’’ dedi.
Melek.
- ‘‘Malın senin olsun. Bu sizin için bir imtihandı. Allah senden râzı oldu, arkadaşlarına gazab etti.’’
cevabını verdi (ve oradan ayrıldı).’’ (Buhârî, Enbiyâ,51)
ÇOK AZ ŞÜKREDİYORUZ
Cenab-ı Allah Kur’an’da: ‘‘Kullarım arasında şükredenler pek azdır’’ buyuruyor. (Sebe:13)
Bir ayette de:
- ‘‘İnsanların çoğu şükretmez’’ buyurarak (A’raf:17) Şükretmediğimizi, çok azımızın şükrettiğinin
bildirmiştir.
İnsan, sahip olduğu nimetlerin farkında olmuyor. Bir şeyin eksikliğini veya yokluğunu çekerse,
nimetin kıymetini o zaman anlıyor.
Allah’ın nimetlerinin yokluğunu çekmeyen nimetin kıymetini bilmiyor ve şükretmiyor.
İnanç noksanlığı olan mal benim, bana babamdan, dedemden kaldı ve ben kazandım’’ diyor malı
vereni tanımıyor. Şükürsüz yaşıyor.
İmam sahibi mü’minler hep şükreden oluyor, inançta, amelde zayıf olanlar ise sızlanıp, şikayet edip
duruyor. Çünkü şükrü eda edilmeyen mal, huzur vermiyor. Şükürsüz beden mutlu olmuyor. Şükürsüz mal
insanı azdırıyor, insanın başına dertler açıyor. O insanı korumadığı için hep insan onu korumak zorunda
kalıyor. Hırs onu çok yoruyor.
Peygamberimiz (sav) şöyle buyuruyor:
- ‘‘Ademoğlunun iki dere dolu malı olsa, üçüncüsü ister. Ademoğlunun gözünü topraktan başka bir
şey doyurmaz.’’ (Buhari Terc:12/183)
126
Gönülden Gönüle
Sağlam olanımız hasta olanı, engelli olanı, organ noksanlığı olanı görünce haline şükretmiyor. Karnı
doyan aç olanı görünce haline şükretmiyor.
Şair söyle diyor:
‘‘İsteseler dünyalar karşılığı iki gözünü vermezsin.
Onu veren Allah’a niçin şükretmezsin?’’
Esas zavallılık, özürlülük elindeki nimetin şükrünü edâ edememektir.
Bir Allah dostu Basra halkına soruyor:
- Geçim konusunda ne yapıyorsunuz?
- Bulursak şükrediyoruz, bulamazsak sabrediyoruz.’’ Allah dostu:
- Basra’nın köpekleri de böyle yapıyor’’ diyor.
Müslüman her durumda şükreder. Hep kendinden aşağıdakilere bakar. Her durumda Allah’ın
kendisini imtihan ettiğini düşünür.
Önümüzde güzel bir örnek var. Hz. Aişe (ra) anlatıyor: ‘‘Allah Resûlü benden izin istedi. Sabaha kadar
ibadet etti. Secdede o kadar çok kaldı ki, endişelendim. Ona dedim ki:
- Allah senin gelmiş geçmiş bütün günahlarını affettiği halde nende kendini bu kadar harap
ediyorsun? Allah Resûlü bana:
- Allah’a şükreden bir kulda mı olmayayım!’’ dedi.
ŞÜKREDECEK ÇOK ŞEYİMİZ VAR
Cenab-ı Allah’ın üzerimizde o kadar nimeti var ki, saya saya bitiremeyiz. Şükrünü eda etmeye kalksak,
bir tanesinin şükrünü yapmış olamayız.
Allah’ın en büyük nimeti de bizi İslam fıtratı üzere Müslüman olarak yaratmış olmasıdır.
Bir gözümüzü milyon dolara satar mısınız? Diğer hangi organımızdan vazgeçebilirsiniz?
Fakat üzerimizdeki nimetleri takdir ediyor, şükrünü eda etmeyi düşünüyor muyuz? Eksik olan bir şey olsa,
onu hep düşünüyoruz. Ama var olan şeyler aklımıza gelmiyor. Şükredeceğimiz yerde sızlanıyoruz. Şikayet
ediyoruz. Gözümüz, kulağımız, dilimiz, elimiz, ayağımız hep isyanda.
Bir nefes almamızda iki nimet vardır. Aldığımıza şükür, verebildiğimize şükür gerekmez mi? Ya
alamasak, ya veremesek…
Bir bardak su içtiğinizi sonrada onu çıkaramadığınızı düşünün. Neler vermezsiniz? Ama bizden çok
şey istenmiyor. Sadece şükretmemiz isteniyor.
127
Gönülden Gönüle
Her şey bizim için yaratılmış Kur’an’da:
- ‘‘O Allah her şeyi sizin yararınıza yarattı.’’ (Hac:65)
- ‘‘Gökteki, yerdeki bütün varlıkları size yarar sağlayan, düzene koyan O Allah’tır. (Caziye:13)
- ‘‘Siz hiçbir şey bilmezken Allah sizi analarınızın karnından çıkardı. Şükredesiniz diye size kulaklar,
gözler ve kalpler verdi.’’ (Nahl:78)
- ‘‘Eğer şükrederseniz Allah sizi neden azap etsin’’ (Nisa:147) buyruluyor.
- Müslüman az olan değil, olmayan değil, haline şükretmelidir. Peygamber (as) şöyle tavsiyede
bulunur:
- ‘‘Eğer sizden biri kendisinden üstün birini görünce, hemen kendisinden aşağıda olanlara bakıp
haline şükretsin.’’ (Buhari, Rikak:30)
Hz. Ömer (ra) Kör, sağır ve cüzamlı birine rastlar, yanındakilere sorar:
-
Bu adamda Allah’ın nimetlerinden bir şey görüyor musunuz?
Hayır’’ derler. Hz. Ömer:
Görmüyor musunuz rahatça idrarını yapıyor ya!’’ der.
HERŞEYE HERHALE ŞÜKÜR GEREKİR
Nasreddin hocanın başına armut düşmüş ‘‘şükür’’ demiş. ‘‘Neye şükrettin ki’’ demişler. ‘‘Armut
yerine ya kabak düşseydi!’’ demiş.
Hoca talebeleriyle giderken balkondan üzerine kül kovası dökülmüş. Hoca hiç kızmamış ‘‘hocam, hiç
kızmadın!’’ demişler. Evet, ya kor ateş dökülseydi! demiş.
Beterin beteri vardır.
Müslüman hoşuna gitmeyen şey için: ‘‘Böylesi hayırlıdır. Bunda da hayır vardır. Biz bilmeyiz, Allah
bilir. Hayırlısı’’ demelidir. Halinden şikayetçi olmamalıdır.
Rabia Hatuna sormuşlar:
-
Allah kuldan ne zaman razı olur?
Izdırap ve acı çekerken bile nimet içindeymiş gibi şükredilince’’ der.
Bazıları, hastanın şükretmesini istemiyormuş. Şükrederse, kulum buna razı diye Allah derdini
arttırırmış, diyorlarmış.
Allah şükredenin derdini arttırırım demiyor, daha çok şükretmesine sebep olacak nimetimi arttırırım’’
diyor.
Hasta şükrederken ‘‘derdimi arttır’’ demiyor, ‘‘Halime şükür, beterinden koru’’ diyor.
128
Gönülden Gönüle
ŞÜKÜR NİMETİ ARTTIRIR
Kur’an’da: ‘‘Kim şükrederse, ancak kendi lehine şükretmiş olur. Kimde nankörlük ederse, şüphesiz ki,
Rabbin kimsenin şükrüne muhtaç değildir. O lütuf ve kerem sahibidir.’’ (Neml:40) buyrulur.
Peygamberimiz: ‘‘Nimete şükretmek, hamd etmek nimetin elden gitmesini önler’’ diye bildirmiştir.
Nankörlük ise nimetin elden gitmesine neden olur.
Şükürsüz nimet telef olur, hayretmez. Şükür eda edilen malı Cenab-ı Allah kulundan geri almaz.
Şükredip dururken Rabbim ne diye cezalandırsın?
Kur’an’da: ‘‘Şükrederseniz nimetimi arttırırım. Şükretmeyip, nankörlük ederseniz azabım şiddetlidir’’
buyurur. (İbrahim:7)
Şükrü edâ edilmeyen mal, elden çıkarken şükrü edâ edilen malı Rabbim korur. O mal da sahibini korur
ona huzur verir.
Birde yenilen içilenin helal olması için şükrünün edâ edilmesi gerekir.
ŞÜRETMEMEK NANKÖRLÜKTÜR
Cenab-ı Allah insanı söyle tarif eder:
- ‘‘…insan çok zalimdir, çok nankördür.’’ (İbrahim:34)
Allah’ın üzerimizdeki nimetlerini saymaya kalksak sayamayız. Bunca nimeti veren Allah şükretmemizi
istiyor. Kur’an’da ki emir söyle:
- ‘‘Size verilen nimetlerin temiz olanlarından yiyin ve Allah’a şükredin’’ (Bakara:172)
- ‘‘Bana şükredin nankörlük etmeyin’’ (Bakara:152)
- ‘‘Beni zikredin, bende sizi zikredeyim. Bana şükredin, nimetimi inkâr etmeyin.’’(Bakara:152)
Az şükredenlerin varlığına işaretle şöyle buyurur: ‘‘Onlardan çoğunu şükredenlerden bulamazsın.’’
(A’raf:17)
- ‘‘Kullarımdan şükredenler pek azdır.’’ (Sebe:13)
Peygamberimizin torunu Hasan (ra) Kâbe’nin örtüsüne tutunarak söyle demiştir.
- ‘‘Ya Rabbi! Nimet verdin lakin beni hakkı ile şükreden kul olarak görmedin. Belâ verdin fakat beni
belâya sabreden kul olarak bulmadın. Üstelik şükretmediğim halde nimetini almadın. Sabretmediğim halde
cezanı arttırmadın. Kerim olan Allah’ım, kereminden başka ne beklenir ya Rabbi!’’
Peygamber (as) Muaz Hazretlerine
- Ey Muaz! Her namazdan sonra: ‘‘Allah’ım, seni zikretmeme, şükretmeme, sana güzel ibadet
etmeme yardım et.’’ diye dua et.’’ şeklinde tavsiyede bulunmuştur. (Ebu Davut:1522)
Musa Peygamber Rabbine niyazda bulunuyor:
129
Gönülden Gönüle
-
Ya Rabbi, nimetin için sana nasıl şükrederim?
Onların benden olduğunu bilerek’’ cevabını almıştır.
Şükreden bir kul olmak, nimeti veren Allah’ı bilmekle olur. Bize nimet veren Allah’a şükretmeliyiz.
Çocuklarımıza şükretmeyi öğretmeliyiz. Nimet vereni tanıtmalıyız.
Diyelim ki, biri aç karnımızı doyursa, veya ihtiyacımız olan bir şeyi bize verse, ne kadar memnun
oluruz? Teşekkür üstüne teşekkür ederiz. Ya hayat boyu bizi sulayan, doyuran, her şeyi bizim için yaratıp
emrimize veren alemlerin Rabbine ne kadar teşekkür etmeliyiz hiç düşündük mü?
YİYİP İÇME ADABI
Peygamber (as) yemek yediğinde önce besmele ile başlar sonunda da: ‘‘yediren içiren ve bizi
Müslüman kılan Allah’a hamd ederim’’ derdi.
Su içtiğinde: ‘‘Rahmetiyle suyu tatlı ve içimli kılan günahlarımız nedeniyle acı kılmayan Allah’a hamd
ederim.’’
Yatarken besmele ile yatar kalkarken Allah’a hamd ederdi.
Yeni elbise giydiğinde: ‘‘Giydiren Allah’a hamd ederim’’ derdi.
Büyüklerimiz konuşmalarına Allah’a hamd Resûlüne salavat getirerek başlamışlardır. Bir hadiste:
‘‘Allah’a hamd Resûlüne salavatla başlayan kişinin duasının kabul olacağını müjdelemiştir. (Tirmizi Daavat:64)
Peygamberimizin bir adı da Ahmed’tir. Çok hamd eden demektir. Mahşer günü bütün peygamberler
hamd sancağının altında toplanacaklardır.
Müslüman yiyip içerken: ‘‘Şükür elhamdülillah’’ demelidir. Peygamberimiz hamd edilmeyen işin hayrı
yoktur’’ demiştir.
Kur’an hamd ile başlar ‘‘Elhamdülillahi Rabbil alemin’’ deriz.
Kur’an’da
- ‘‘Melekleri arşı kuşatmış, Rablerine hamd ile tesbih eder görürsün’’ (Zümer:39)
- ‘‘Allah’a hamd olsun’’ de (İsra:17) buyurarak Allah şükretmemizi, hamd etmemizi istiyor.
Bir hadislerinde Peygamber (as):
- ‘‘Kul hastalanınca, Allah iki melek gönderir: ‘‘Kulum ziyarete gelenlere ne diyor, bakın’’ der.
Eğer kul Allah’a hamd edip haline şükrediyorsa: ‘‘O kul vefat ederse, cennete koyun, değilse şifa
verin’’ buyurur. O’nun günahlarını af eder.’’ (Muvatta Ayn:5)
130
Gönülden Gönüle
ŞÜKÜR SECDESİ:
Şükür Secdesi belâ ve musibetten kurtulan bir insanın, secdeye varması, 3 defa ‘‘Sübhane Rabbiyel
a’lâ’’ deyip Cenab-ı Allah’a şükretmesidir.
Kur’an’da: ‘‘Rabbine hamd ile tesbih et. ve secde edenlerden ol.’’ buyrulur. (Nahl:98)
Bir nimete kavuşan bir belâdan kurtulan, hastalıktan iyileşen, Alemlerin Rabbi olan Allah’a secde
yaparak ham edecek şükredecektir.
KULA TEŞEKKÜR
Mevlana: ‘‘Verdiği nimet için Allah’a şükret vasıta olan insana da teşekkür et’’ der.
İnsanın gördüğü iyilikten dolayı insanlara teşekkür etmesi, medeni bir davranıştır. Aradaki sevgiyi
bağı kuvvetlendirir. Dayanışmayı arttırır. Teşekkür edilmezse, ‘‘bir teşekkür bile etmedi’’ denir ilgi alaka azalır.
Sevgi saygı azalır.
Ne derler: ‘‘Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır’’
Kula iyiliğinden dolayı bir karşılık verilir. Ona dua edilir. ‘‘Allah razı olsun’’ denir. İyiliğe cevap
verilmezse, nankörlük olur. Kabalık olur.
Kula iyiliğinden dolayı teşekkür edenin eziyeti olmaz, sıkıntı vermez. Bir bardak su verene dualar eder,
gönlünü alır. Böylece kendisini bakanları bıktırmaz.
Peygamber (as): İnsanlara teşekkür etmeyen Allah’a da teşekkür etmez.’’(Ebu Davut, Edep:11)
demiştir. İnsanlara teşekkür etmeyince. Allah’a şükredilse de şükredilmemiş olur.
Şükredelim diye Allah bize sayısız nimetler vermiştir. Bu nimetlerin biri yok olsa, geri getiremeyiz. O
nimetin yokluğu bizi üzer. Bu durumda bize düşen nankörlük yapmamak ve verene isyan etmemektir.
Cenab-ı Allah: ‘‘Nimetime şükrederseniz elbette arttırırım’’ (İbrahim:7) buyuruyor. Nimetin elinden
alınmamasını isteyen, her nimet için hamd edecek, şükredecektir. Şükür secdelerine kapanacaktır.
Bir Allah dostu şöyle der:
- ‘‘Bir nefeste iki şükür vardır. Nefesin alınmasının şükrü, verilmesinin şükrü’’ çünkü bunlardan birini
yapmasak hayat biter.
Bir Allah’ın kulu mevcut ayakkabılarını giymiş çıkarmış, hiçbirini beğenmemiş. Evden yeni ayakkabı
almak için çıkınca, iki ayağı olmayan birini görmüş, hiç şikayeti yok hayret ediyor. Ve arzusundan vazgeçip eve
dönüyor, Allah’a verdiklerinden dolayı şükrediyor.
Şükredecek o kadar çok Allah’ın üzerimizde nimeti var ki, ömür boyu şükretsek, hakkı ile şükretmiş
olamayız.
Rabbim bizi hamd eden, şükreden kullarından etsin. Rabbim hiçbir nimetinin yokluğunu çektirmesin.
..............................
....................
……….
131
Gönülden Gönüle
Allah’ın Sevdiği Amel
SABIR
Asr sûresinde Cenab-ı Allah şöyle buyurur:
- ‘‘Asra yemin ederim ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip iyi ameller
işleyenler, birbirine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.’’
Ashab-ı kiram, birbirinden ayrılırken asr sûresini okurlar ondan sonra vedalaşıp ayrılılardı.
SABIR NEDİR?
Sabır Allah’tan gelene rızadır. Böylece sabır Allah’ın rızasını kazandırır ve acıyı rahmete çevirir.
Sabır, başa gelene katlanmak, sızlanıp, şikayet etmemektir.
Sabır Allah’a itaat ta, ibadette günahlardan kaçmakta, korunmakta gösterilen direnç demektir.
Haksızlığa, zulme, küfre günaha sabredilmez. Sabır, hayırlı ve sevaplı işlerde gösterilir. Allah’ın
imtihanına karşı gösterilir.
GERÇEK SABIR NEDİR?
Gerçek sabır, ilk musibet anında, ilk belânın gelişi anında gösterilen sabırdır.
Enes bin Malik şöyle anlatır:
- ‘‘Hz. Peygamber mezarın başında ağlayan bir kadın gördü. Ona:
- ‘‘Allah’tan kork sabret’’ dedi. Kadın O’na:
- ‘‘Çek git. Benim başıma gelen musibet senin başına gelmemiştir’’ dedi.
Kadın, peygamberimizi tanımamıştı. Kadına O’nun peygamber olduğu söylenince kadın:
- ‘‘Ben seni tanıyamadım’’ dedi özür diledi.
Peygamber (as) o kadına söyle dedi:
- ‘‘Asıl sabır, musibetin ilk anında gösterilen sabırdır.’’ (R.Salihın:31) (Buhari Cenâiz:32)
Gelen Allah’tan gelmiştir, bağırıp, yaka paça yırtıp, saç baş yolup isyan ettikten sonra sabredilmiş
olmaz.
132
Gönülden Gönüle
SABIR ÇEŞİTLERİ
Bizden öncekiler, sabır üçtür demiş ve şöyle sıralamıştır.
1- Musibete Sabır: Başa gelen kazaya, belaya, yokluğa, kıtlığa, hastalığa ve her türlü sıkıntı veren şeye
sabır göstermek. Her şeyin Allah’tan geldiğini düşünmek ve Allah’ın onunla imtihana tabii tuttuğunu
kabullenmek.
2- Kullukta Sabır: Allah’a imanda, ibadette Allah’ın emirlerini yerine getirmek, yasaklarına karşı,
nefsin arzu ve isteklerine karşı direnmek, günaha harama düşmemek için gayret göstermektir.
3- Günah, haram, şüpheli olan şeylere karşı sabır: Bunlardan korunup imanı ve güzel amelleri
korumak ve imanlı gitmek için gösterilen sabır.
ALLAH SABREDENLERİN YARDIMCISIDIR
Cenab-ı Allah Asr sûresinde iman edip güzel amel işleyenleri, hakkı ve sabrı birbirine tavsiye edenleri,
zararda olan insanlardan ayrı tutmuştur.
Bakara 153. ayette de: ‘‘Sabır ve namazla Allah’tan yardım isteyin. Allah sabredenlerle beraberdir’’
buyrulmuştur.
Demek oluyor ki, sabredene, namaz kılana Cenab-ı Allah yardım edecektir. Sabredenlerle beraber
olacaktır. Onun gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olacaktır. Onu koruyacaktır.
Allah’ın kendisiyle beraber olduğu kimseye şerliler zarar verebilir mi? Şeytan sapıtalabilir mi? Onun
yâr ve yardımcısı Allah’tır.
Yardımcısı Allah olan hayatın güçlüklerini kolayca aşar, başarıya kolay ulaşır.
Yardımcısı Allah olan korkulardan emin olur. Allah’tan başkasına güvenip dayanmaz.
HERŞEY İMTİHANDIR
Müslüman her zaman her durumda sabır imtihanına tabi tutulmuştur.
Münafığın, kafirin başına gelen belâ ve musibetler, inanmadığı, ikiyüzlü davrandığı için onlara ceza
olur.
Müslümanların başına gelen, belâ ve musibetler ise sabrettiği için onun derecesini yükseltir. Sevap
kazanmalarına neden olur. Birde günahlarına kefaret olur.
Kur’an’da: ‘‘Mallarınız ve çocuklarınız sizin için birer imtihandır.’’ (Enfal:28) buyurarak. Allah malı
imtihan için verdiğini bildiriyor. Nerden kazanacak, nereye harcayacak, şükredecek mi, sadaka, zekat verecek
mi, yani malı ne yapacak… Çocuk veriyor bakalım onu nasıl yetiştirecek, cehennem ateşinden koruyacak mı,
cehennem odunu mu yapacak diye.
Bir ayette de şöyle buyruluyor:
133
Gönülden Gönüle
- ‘‘And olsun ki, sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden fakirlik ile deneriz. Ey
peygamber! Sabredenleri müjdele’’ (Bakara:155)
Bu ayete göre her şey imtihandır. Şikayet etmeyip haline razı olanlar için Allah buyuruyor ki:
- ‘‘Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O’ndan razı O’da senden razı olarak Rabbine dön. Salih kullarım
arasına katıl ve cennetime gir.’’ (Fecr:27-30)
- ‘‘Kim başına gelene rıza gösterirse, Allah ondan razı olur. Kimde rıza göstermezse, Allah’ın
gazabına uğrar.’’ (Tirmizi Zühd:57) diye bildiriyor.
Evet her şey imtihandır. Mü’min belâ ve musibete karşı sabreder. Buda geçer der. Her şey de hayır vardır.
Bunda da hayır vardır der. Olayları sabırla göğüsler.
SABREDEN PİŞMAN OLMAZ
Pişman olmamak, keşke dememek için kaybedenlerden olmamak için sabreden olmak gerekir.
‘‘Sabreden derviş muradına ermiş’’ derler. Sabır insana başarı ve zafer kapısını açar. Bilal-ı Habeşi
sabırla zulümden kurtulmuştur. Eyyüp peygamber sabrından dolayı, Allah onun için ‘‘Ne güzel kul!’’
buyurarak onu övmüştür. (Sad:44) Nice insanlar sabırla derecelerini mertebelerini yükseltmişlerdir.
Atalarımız: ‘‘Sabırla koruk helva olur’’ demişlerdir.
İki arkadaş bahse tutuşur parmaklarını birbirinin ağzına verip, kim pes edecek diye yarışırlar. Biri pes
eder. Arkadaşına sorar ‘‘sen nasıl dayandın? Galip gelen: ‘‘sen pes etmeseydin, ben pes diyecektim’’
cevabını verir.
Cenab-ı Allah: ‘‘Sabredin, Sabırda yardımlaşın’’ buyuruyor. (Al-i İmran:200) Bizden öncekiler bu
ayetin gereğini yapmış sabretmişler dayanışma göstermişler, zaferden zafere koşmuşlar. Allah dostlarına
bakın ne çileler çekmişler, ne zulümler görmüşler ama yılmamışlar sabretmişler. Bugün hep hayırla yâd
edilen kimseler olmuşlardır.
İman ettim diyen sabretmesini bilmelidir. Bir Kutsi Hadiste şöyle buyrulur:
- ‘‘Ey insanoğlu! Benden gelen razı olmayan, verdiğim belâlara sabretmeyen ve nimetime
şükretmeyen kimse, kendine benden başka Rab arasın.’’ (Marifetname:469)
Peygamber (as) mü’minin nasıl olması gerektiğini şöyle işaret eder:
- ‘‘Mü’minin durumu şöyledir. Bu hal sadece mü’minde vardır. Sevinir şükreder. Bu onun için
hayırdır. Başına bir bela gelse sabreder. Buda onun için hayırdır. Bu gıpta edilecek (imrenilecek) bir
durumdur.’’ (Müslim Zühd:64)
Unutmayalım her şeyin bir bedeli vardır. Hiçbir şey karşılıksız değildir. Ne derler: ‘‘Her nimetin bir
külfeti vardır.’’
Müslüman, başına gelen bela ve musibetleri sabırla karşılamalı. ‘‘Böylesi hayırlıymış, buda geçer’’
deyip sabretmelidir.
Dünya üzüntüsü gelir geçer. Bunlar önemli değil imanı muhafaza için sabır önemlidir.
134
Gönülden Gönüle
Peygamberimiz (sav): ‘‘Allah sevdiğine sıkıntı verir’’ demiştir.
Hz. Ali (ra) da: ‘‘Altın ateşle, kul belâ ve musibetlerle tecrübe edilir’’ demiştir.
Allah sevmediğine ceza olarak belâ musibet verir. Sevdiği kula ise sevabını arttırması, günahına
kefaret olsun diye sıkıntı verir. Peygamberlerden Allah dostlarından rahmetle andığımız büyüklerimizden
hiçbiri rahat yaşamamıştır. Birine: ‘‘biraz rahat et, rahat yaşa’’ demişler. Cevap olarak: ‘‘Ben Firavun
muyum’’ demiştir.
Doktor hastasının iyileşmesi için iğne yapar, ameliyat eder. Cenab-ı Allah’tan gelenlerde bizim
hayrımızadır.
Bir kutsi hadis de: ‘‘Gözlerini aldığım kimse sabreder, bana isyan etmezse, onun için cennetten
başka sevaba razı olmam’’ buyrulmuştur.
İbni Abbas (ra) nakleder: Peygamber (as) buyurdu ki: ‘‘Dört şey kime verilirse, dünya ve ahiret hayrı
verilmiş olur:
-
Şükreden kalp,
Zikreden dil,
Belaya sabreden beden,
İtaat eden, ihanet etmeyen eş.
İnanan için sabrın sonu selâmettir. Peygamberimizin bildirdiğine göre: ‘‘Allah, hayrını dilediği kişiyi,
sıkıntıya sokar.’’ (Buhari Merdâ:1)
Müslüman’ın bir özelliği de: ‘‘her şey de hayır vardır’’ demesidir
Allah: ‘‘Hoşlanmadığınız şey, sizin için hayırlı olabilir. Hoşlandığınız bir şey de sizin için şer olabilir.
Allah bilir, siz bilemezsiniz.’’ (Bakara:216) buyurur.
Şair:
Hak şerleri hayr eyler. zannetme ki gayr eyler.
Arif ânı seyreyler… Mevlâ görelim neyler. Neylerse güzel eyler’’ der.
Mü’min, hoşlanmadığına kızmaz, beddua etmez. Cenab-ı Allah’a havale eder. Allah’tan hayır bekler.
SABRETMENİN MÜKAFATI BÜYÜKTÜR
Sabrın sonu selamettir. Şöyle anlatılır: Timur Anadolu’da halka zulmederken Akşehir halkına bir
deve gösterir.
- Buna ihlâs sûresini ezberletin der, süre verir. Halk ne yapacağını bilemez. Nasreddin Hoca’ya
gelirler, durumunu anlatıp bir çare bulalım’’ derler.
- Hoca önde halk arkada Timur’un çadırına gelindiğinde hoca arkasına bakar ki, kimse yok. İçeriye
gire Timur’a:
135
Gönülden Gönüle
- Bize ihlâs sûresini üç günde ezberletin demişsiniz. Bize bir ay süre verin yasin sûresini ezberledim’’
der. Timur’un hoşuna gider.
Hoca geri döndüğünde halk sorar.
- Ne oldu?
- Bir ay içinde yasini ezberleteceğiz deyince, halk üzülür.
- Ne yaptın, bunun için mi sana geldik’’ derler.
Hoca halka
- Üzülmeyin sabredin bir ay doluncaya kadar ya deve ölür, yada Timur gider’’ der.
30 gün dolmadan Timur Hindistan seferine çıkar.
Belâ ve musibet anlarında inanç devreye sokulmalıdır. Etrafa sabır, tevekkül tavsiye edilmelidir.
Olaylar büyütülerek acılar arttırılmamalıdır. Dua edilip Allah’a iltica edilmelidir. Böyle yapılırsa, zahmet
rahmete dönüşür. Acılar günahlara kefaret olur. Mal telef olduysa, sadaka olur. İnsan ölürse, şehit olur.
Sabırla belâ ve musibetler hafifler. Çileler ve sıkıntılar sevaba dönüşür.
Hz. Ömer (ra) derki:
1234-
Ne zaman bir felaketle karşılaşsam, Allah bana dört nimet verir:
O felakete günahım nedeniyle uğramamam.
O felaketten daha beterine uğramamış olmam.
O felaket nedeniyle Allah’ın rızasını kaybetmemiş olmam.
O felaket nedeniyle sevap kazanmayı ummam.’’
Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig adlı eserinde şöyle der:
Eğer öfkelenirsen kendini tut. Sabırlı ol. Sabırlı olan sonunda sevinir.’’
İnsan sabrederse, bozulan işleri düzelir.
İnsan sabrederse, dilediğine kavuşur.
Eğer sıkıntıya düşen kimse sabrederse, kaybettiği huzuru tekrar elde eder.’’
Bir ayette de: ‘‘Sabredenlere yapmakta olduklarının en güzeli ile karşılık vereceğiz.’’(Nahl:96)
Peygamber (sav) şöyle buyurur:
- ‘‘Mü’minin başına ne gelirse, bunlar onun günahlarına kefarettir.’’ (Müslim Birr:52)
Kutsi hadiste:
- ‘‘Herhangi bir kulumu gözlerinden mahrum ederek belâya uğrattığım da sabrederse, gözlerinin
karşılığı olarak onu cennete koyarım.’’ (R.Salihın:34)
Bir başka kutsi hadiste de şöyle buyrulur:
- Kullarım dan birinin vücuduna, malına veya çocuğuna bir musibete uğrattığım da o bunu sabırla
karşılarsa, kıyamet günü onun için amel defteri açmaktan hayâ ederim.’’ (H.H.Erdem İlahi Hadisler:77)
136
Gönülden Gönüle
Peygamber (as)’ın bir müjdesi de şöyle:
- ‘‘Hastalık isabet eden kimse sabreder, şükrederse, günahları sonbahar yaprakları gibi dökülür.’’
(Buhari Merdâ:13)
- ‘‘Yorgunluk, hastalık, üzüntü, sıkıntıdan ayağına batan dikene kadar müslümanın başına gelen her
şeyi Allah onun hatalarını bağışlamaya vesile kılar.’’ (R.Salihın:38)
ÇOK SABIRSIZ
Bütün bu müjdelere rağmen sabırsızız. Müslümanlık lafta. Ayet bilmeyen hadis bilmeyen, dinin
emirlerini hayatında yer veremiyor.
Durmadan şikayet ediliyor. Sanki memnun olacağımız bir nimet üzerimizde yok. Sabrımız hemen
taşıveriyor. Bir şey olsa: ‘‘Sabrımı taşırma!’’ diyoruz. Basit şeylerden dolayı birbirimize tahammülümüz yok.
Sövüyor, dövüyor, öldürüveriyoruz.
Kavga edecek yer, kavga edecek şey arıyoruz. Başımıza bir şey gelse, bağırıp çağırıyor, istenmeyen
şeyler yapıyoruz.
Zulüm ve baskıya dayanmayan ilk Müslümanlardan bazıları feryat edip soruyor:
- Ya Rasûlallah ne zaman Allah’ın yardımı?
Allah Resûlü onlara:
- Sizler acele ediyor, sabretmiyorsunuz. Sizden öncekilerin maruz kaldıkları, size olanlar gibide
değildi: Ateşlerde yakıldılar, testere ile biçildiler, parça parça edildiler’’ deyince. Sabrı şükrü hatırlayıp
sakinleştiler.
‘‘Sabreden derviş, muradına ermiş’’ denir.
Kur’an’da Müslümanlar başa gelen musibetlere karşı sabırla emredilmiştir.
Rabbim sabreden mükafata nâil olan kullarından etsin.
Allah’a emanet olun.
..............................
....................
……….
…
137
Gönülden Gönüle
İSLAM YAYILIYOR
Değerli dinleyenlerim!
Allah’ın selâmı üzerinize olsun. Batı çirkin yüzünü bir daha gösterdi.
Programa başlamadan, Alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed Mustafa (sav)’e yapılan
çirkin saldırıyı şiddetle kınıyorum.
Batı dünyası, İslâm dini yayıldıkça hırçınlaşıyor, vahşileşiyor: İslâm’a, İslâm peygamberine, kur’an’a,
camiye ve müslümanlara çirkin, iğrenç saldırılarda bulunuyor.
İslâm aleyhinde Kur’an, peygamber (as) aleyhin de yazılar yazılıyor, çirkin karikatürler çiziliyor.
Domuzun üzerine Muhammed yazılıyor. Camilere domuz kafaları bırakılıyor. Çirkin yazılar yazılıyor ve
camiler yakılıyor. İşte medeni (1) Avrupa bu.
Peygamber (as)’a hakaret eden filimler çevriliyor. Papaz Kur’an yakıyor. İşte saygısız AB+ABD. bu.
Bütün bu çirkin saldırıları ve fitne hareketlerini Batılılar, Amerikalılar seyrediyor ve alkışlıyor. Tarih
boyunca İslam ülkelerindeki fitne hareketlerini batı, Amerika ve yahudiler çıkarmamışlardır.
Bugüne kadar İslam ülkelerinden başka dinlere, başkalarının inancına, kitabına, mabedine ve
peygamberine hiçbir hakaret ve saldırı olmamıştır. İman esaslarında bütün kitaplara ve bütün
peygamberlere inanırız, severiz, saygı duyarız. Asla hakaret etmeyiz.
Biz, İsa peygamberi, Musa peygamberi incitmeyi küfür sebebi sayarız.
Teslisle, Aforozla, Vaftizle alay etmeyiz.
Erkekle erkeğin nikahını kıyan, taciz, tecavüzlerde buluna papazların sapıklığını dilimize dolayıp
durmayız.
Haçlıların, din adına yaptıkları zulmü, vahşeti, hıristiyanlığa mâl etmeyiz. Dinlere, inançlara
saygısızlık etmeyiz. Bütün peygamberlere, bütün kitaplara iman, iman esaslarındandır.
Batı’nın Amerika’nın ve siyonizmin peygamber (as)’a, dinimize, Kuran’ımıza yaptığı edepsizlik, hiçbir
zaman fikir özgürlüğü ve eleştiri hürriyeti olarak kabul edilemez. Onun için bugün İslâm âlemi ayaktadır.
Her inanç gurubunun, inancına yönelik saldırılara karşı koyma hakkı vardır. Müslümanlarda inanç
değerlerine yapılan çirkin saldırılara karşı elbette savunacaktır. Fakat öldürmek, kırıp yığmak dinimizin hoş
görmediği bir davranıştır. Bundan Muhammed (as) razı olmaz.
İnancımıza Kuran’ımıza, Peygamberimize yapılan çirkin saldırıları şahsım, radyo personeli ve radyo
dinleyicileri olarak şiddetle kınıyoruz. Sözde medeni, hıristiyan alemini, insanlığa ve medeniyete davet
ediyoruz.
138
Gönülden Gönüle
İSLAM YAYILIYOR
(Bugün dünya İslâmi Nasıl tanıyor?)
Bütün dünya ülkelerinde İslâm’ın kabul görmesi, Müslüman olanların sayısının her geçen gün
artması, İslam düşmanlarını harekete geçirmiş, tedbir almaya, iftiralar atmaya yöneltmiştir.
Müslümanlar, dünyaya barbar, terörist olarak, İslâm, çağdışı bir din olarak tanıtılmaya çalışılmıştır.
İslam’ı kötü tanıtmak için iftiralar uydurulmakta. Kur’an’a, peygambere alçakça saldırılar yapılmaktadır.
Bu durumda, İslam’ı merak edenler, İslâm’ı araştırmaya başlayınca, müslüman olmaktadır. İftira,
korku, baskı İslâm’a yönelmeye neden olmuştur.
Teslime Nesrin İslâm’a iftiralar yağdıran bir kitap yazdı. Kendi köyü toptan, ayrıca 3000 İngiliz
kadınının müslüman olmasına neden oldu.
Güneş balcıkla sıvanmıyor...
Şu bir gerçek ki, İslâm’a saldıran kaybediyor. Allahsız Rus İmparatorluğu parçalanmış dağılmıştır.
Bizde de dine cephe alan kişiler, siyasiler büyümemiş hep küçülmüştür.
Salman Rüştünün yazıp çizdikleri, Batıda İslâm’a, kur’an’a ve peygamber (as)’a yaptıkları saldırı,
İslam’ın daha da yayılmasına neden olacaktır, olmaktadır.
Batının İslam düşmanlığına birkaç örnek:
- İslâmî gelişmenin önüne geçebilmek için Batı, Dine karşı Laikliği ve Kemalizmi öne sürmüş ve bu
görevi Mason localarına vermiştir.
- Haclı ordularının yerine misyoner orduları kurulmuştur. Barış gönüllüsü adı ile Anadolu âdeta işgal
edilmiştir. Misyonerler cirit atmaktadır.
- Türkiye’de İslâm’ın, Kur’an’ın öğrenilmemesi için Ezân yasaklandı. Kur’an öğrenmek öğretmek suç
sayıldı. Çeşmeler deki besmeleler bile kazındı.
Müslümanları rencide etmek için; irtica, mürteci, gerici sıfatları uyduruldu.
- İslam’a terör dini diyebilmek ve böyle kabul ettirebilmek için terörle İslam, terörle Muhammed
(as) birlikte anıldı. Amerikalı rahip Jery Falwell peygamberimize vahşi insan, savaş adamı ve terörist dedi.
(14-10-2002 Zaman)
- Amerikalı Rahip Kur’an yakmaya kalktı.
- Avrupa’da camiler yakılıp-yıkılıp Kuran’lar parçalanmıştır.
- 1997 de İngiltere’de Kur’an’a hakaret eden filmin afişleri, müslümanları ayağa kaldırmaya
yetmiştir.
- Volter, hıristiyanlığa uymayan tavırlarından dolayı Aforoz edilmişti. Ne zaman ki Peygamberimiz
aleyhinde hakaret eden bir piyes yazdı. Papa, onu aradı ‘‘sevgili evladım’’ diye mektup yazdı ve afarozu
kaldırdı.
139
Gönülden Gönüle
- Bizdeki ‘‘Türk İslamı’’, İslâm’da reform, rönesans istekleri 1999 da Süleyman Demirel’in
‘‘Kuran’dan 230 Ahkâm ayetini alalım diğerlerini çıkaralım’’ teklifi, hep Batı istekli tekliflerdir.
- Son olarak (Eylül 2012) Peygamberimiz aleyhine hakaretler içeren filim bardağı taşıran son damla
olmuştur. İslam ülkelerini ayağa kaldırmış, fitne çıkarmaya yetmiştir.
Fransa, Almanya, İsviçre, Danimarka, Amerika İslam’a saldırıda yarışıyor. En son Amerika’da filimle
devam etti.
Filmi adı:
‘‘Müslümanların masumiyeti.’’
İsviçre, minare ve ezan yasağı koydu.
Üç gün önce (19 Eylül 2012) Fransa’da gene peygamber (as)’a hakaret eden karikatürler yayınlandı.
Müslümanlar rencide ediliyordu.
Almanya çocukların sünnet olmasını yasakladı.
Amerika’da çevrilen çirkin filmin yapımcısı İsrail asıllı Amerikan vatandaşı Sam Bacı ile verdiği
demeçte: ‘‘İslam Kanserdir. Müslümanlar da yok edilmesi gereken böceklerdir. Bu filimle İslam’ın nefret
içerikli bir din olduğunu göstereceğim’’ demiştir.
Bu olaylar, önce İslâm ülkelerinde İslam peygamberinin ne kadar çok sevildiğini göstermiştir.
Filimler karikatürler Batı dünyasında da hayra vesile olacaktır inşallah İslam’a merakı arttıracak,
girenlerin sayısını arttıracaktır.
İSLAM VE PEYGAMBER DÜŞMANLIĞININ SEBEBLERİ
- Her şeyden önce bilgi noksanlığını ifade edebiliriz. Çünkü Batıda İslâm’ı araştıran, inceleyen
müslüman olmaktadır.
Hz. Ömer (ra) ‘‘Eşeğim müslüman olsa, ben müslüman olmam’’ diyordu. Ne zaman ki, Kur’an’la
tanıştı ve müslüman oldu.
- Diğer bir sebep, Ebrehe, kendi kilisesi rağbet görmeyince Kâbeye saldırdığı gibi hıristiyanların,
müslümanlığı tercih etmeleri nedeniyle, saldırılar, papazların kışkırtmaları ile olmaktadır.
- İslam ülkelerinde infiale sebep olmak ve fitne çıkararak, İslam’a ve Müslümanlara iftira atma fırsatı
yakalamak için saldırılar yapılıyor.
- Her hakaretin, her iftiranın altında İslâm’ın yayılma endişesi yatmaktadır. Tek sebep, İslam’a
yönelişleri önleme ve azaltmak için İslâm’ı karalamaktır.
Bakın, bir hıristiyan Müslüman olunca tam müslüman oluyor, bir daha geri dönmüyor.
Bir İngiliz kızı Müslüman olup, bir Türk genci ile evleniyor. Türkiye’ye geldiklerinde kayın valide
ağlamaya başlıyor. Gelin neden ağlıyorsun? deyince:
140
Gönülden Gönüle
- Niye ağlamayayım. Kendi kızlarımın başını örtemezken bir Avrupalı gelin kendi iradesiyle
Müslüman oluyor ve başını örtüyor. Bu beni çok duygulandırdı’’ diyor.
İSLAM YAYILAN TEK DİNDİR.
Her türlü olumsuz propagandalara rağmen, bütün dünyada akın akın İslâm’a koşuluyor. İngiltere’de
ulusal istatistik dairesinin verilerine göre; Bu ülkede yeni doğan çocuklara verilen Muhammed adında büyük
patlama olmuştur. Daily Mail Gazetesi ‘‘Muhammed devri başlıyor’’ başlığını atmıştır. (7-1-2005 Vakit) İki
yıl sonrası İngiltere’de Muhammed adı popüler isim olmuş, klasik İngiliz ismi olan ‘‘George’’ adını geride
bırakmıştır. 2006 da doğan 4 bin 255 çocuğa Muhammed ismi verilmiştir.(22-12-2006 Yenişafak)
Yahudililik Hıristiyanlık bozulunca, Cenab-ı Allah İslam dinini, son din olarak göndermiştir. Ve şöyle
buyurmuştur.
- Allah katında din İslam’dır.’’ (Al-i İmran:19)
- Kim İslâm’dan başka din ararsa, o din makbul değildir.’’ (Al-i İmran:85)
- Bugün dininizi tamamladım. Din olarak İslam’ı seçtim’’ (Miada:3)
Muhammed (as), Hatemü’l-Enbiya dır. İslam, kıyamet dinidir.
- ‘‘Kafirler Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. Onlar istemeseler de Allah nurunu
tamamlayacaktır.’’ (Saff:8)
İslâm akla, mantığa, ilme, çağa ve insanlığa en uygun dindir.
İnsanlık, İslâm’ın vereceği huzura muhtaçtır. Diğer inançlar, insanları tatmin etmemektedir. Maddî
refah yetmiyor, manevi huzur arayışı devam ediyor.
General Dogol, Papa’ya mektup yazıp: ‘‘İslam’ın önünü geçmeliyiz.’’ demiştir. Fransa’da artan cami
sayısı onu korkutmuştur.
Nato’da Kominizm tehlike olmaktan çıkmış, esas tehlike İslâm olmuş, hedef kızıl renk iken yeşil
olmuştur.
Washington Post gazetesi: ‘‘Rusya’da İslamiyet çığ gibi’’ başlığı ile Avrupa’nın dikkatini çekmiştir.
(26-10-1990 Zaman) Bu gün Kızıl Meydan da cami vardır.
Amerikalı araştırmacı Heldman: ‘‘Kadınlar, kurtuluşu İslâm’da arıyor. Gayr-i Meşru hayattan bıkan,
AIDS’ ten korkan, boşanmanın %60’ı geçtiği Batıda kadınlar İslam’ı seçiyor’’ diye yazmıştır. (7-3-1992 Zaman)
MİSYONER ORDULARINA RAĞMEN İSLAM YAYILIYOR
Herkesin bir hesabı var. Ama Allah’ın da bir hesabı var. Misyonerler dünyanın her tarafında yalanla,
ikramla adam kandırmaya çalışırken, İslam, Allah’ın takdiri olarak yayılıyor.
Rusya İslam düşmanı Allahsızlık okullarını kapattı 2012-2013 öğretim yılı okullara din dersi, ahlak
dersi mecburiyeti koydu.
141
Gönülden Gönüle
Romanın merkezine 30 bin m2 üzerine cami kurulmuştur.
Hıristiyanlık, batıda ve dünyada cazibesini yitirmiştir. Gençler, Hıristiyanlıkla, kilise ile alay
etmektedir. Hıristiyanlık tatmin etmiyor. İsa peygamber, hem tanrı, hem tanrının oğlu, hem de Mesih.
Günahkar doğmak, günah itirafı, vaftiz, artık mantıklı gelmiyor. Fanatikler ise, İslam’a peygambere hakaretle
bu insanları oyalamaya çalıyor.
Galler Prenssi Charles verdiği konferansta: ‘‘Ben İslam’ı inceledim. Batının İslamiyet’ten öğreneceği
çok şey var. Yüzünüzü nereye çevirirseniz çeviriniz orada Allah var’’ demiştir. (16-2-1996 Yenişafak)
Bediüzzaman Hazretleri: ‘‘Hıristiyanlık İslam’a teslim olacaktır’’ demiştir. (Sözler:644)
The Economist Dergisi: ‘‘İslam, 21. y.yıla damgasını vuracaktır’’ diye başlık atmıştır. Bu hayal değil,
temenni değildir.
Batıda İslam moda, araştıran Müslüman oluyor. Kiliseye kızan Müslüman oluyor. İslam’a yapılanları
kınayan Müslüman oluyor. Birkaç gazete haberi:
- Rusya’da Kuran-ı Kerim Rusca’ya çevrilmesiyle Rus yada 20 bin aydın Müslüman oldu.’’ (3-5-2005
Yenişafak)
Avrupa’da esen İslam rüzgarı, Rusya’yı da etkisi altına aldı. ‘‘Uzmanlara göre 2030 yılında Rusya’da
ki Müslüman nüfus, Hıristiyanları ikiye katlayacak.’’ (26-1-2007 Yenişafak)
- Çin’de ‘‘Küçük Mekke’’ adı ile İslam şehri kuruldu.
- Afrika ülkelerinde yardım kuruluşlarımız Müslüman nüfusun her gün katlanarak
Artmasına neden oluyor. Artık Afrika, Hıristiyan misyonerlere inanmıyor. Şöyle bir olay oluyor.
Afrika’da misyoner, İncil den bir bölüm okuyor. ‘‘sol yanağına tokat atana sağ yanağını çevir’’ diyor.
Bir ihtiyar yanaşıyor misyonere bir tokat atıyor. Misyonerde ona bir tokat atıyor. İhtiyar diyor ki, niye öbür
yanağını çevirmedin? Siz buraya geldiğinizde bizim topraklarımız, yer altı – yer üstü zenginliklerimiz vardı,
sizin ise dininiz, inciliniz vardı. Şimdi bizim incilimiz var sizin topraklarınız var…’’ İşte Afrika böyle fakirleşti.
Bir gazete haberi daha:
- Papazdı İslam’la şereflendi Musa adını aldı. Hidayet elçisi papazken Müslüman olan Musa Bangura
500’ü papaz, 4 bin 402 kişinin İslam’la şereflenmesi vesile oldu.
Müslümanları nasıl Hıristiyan yapacağı konusunda yıllarca eğitim alan ve bu yolda çalışan İslam’a
daha fazla dayanamadı.(25 Ağustos 2012 Akit)
NEDEN MÜSLÜMAN OLUYORLAR?
İslam, teslisten, Vaftizden, günah itirafından ve aforoz gibi şeylerden kafası karışana sığınak oluyor.
Alkolden, uyuşturucudan, fuhuştan bunalanlar İslam’da kurtuluş arıyor.
Kur’an okuyan, ezan dinleyen Müslüman oluyor. Araştıran, inceleyen Müslüman oluyor.
Hıristiyan dünyasının İslam’a yönelik yalanları, iftiraların kof çıkması, Müslümanların sayısını
arttırıyor.
142
Gönülden Gönüle
- Dinlerinde aradıklarını bulamayanlar, arayışa giriyor.
- Kilisenin, papazların yaptığı iğrenç ahlaksızlıklara kızanlar, Hıristiyanlıktan soğuyor.
- Kendi dini ile İslâm’ı kıyaslayanlar dininden vazgeçiyor.
- İslam peygamberinin yüce şahsiyetinden etkilenenler o’na hayran oluyor.
- İslam’ın, Müslüman olanlara geçmişin günahlarının af müjdesi, insanları İslam’a yöneltiyor.
Peygamber (as)’ın ‘‘Müslüman ol Kurtul!’’ daveti etkili oluyor.
- Birde; Müslüman olanların huzur duyması ve ‘‘müslüman oldum kurtuldum’’ ifadeleri etrafını
etkiliyor.
Batılı bir yazar diyor ki: ‘‘ Hıristiyanlar, alim oldukça, Hıristiyanlıkla ilgileri kesilir. Müslümanlar, cahil
oldukça Müslümanlıkla ilgileri kesilir.’’
Batının en büyük düşünürlerinden R.Garaudy, İslam’ı kabul ettikten sonra niçin İslamı seçtiğini şöyle
anlatmıştır:
- ‘‘Bütün dünya fikir ve edebiyatını inceledim. Çağların en büyük olayının İslam olduğunu gördüm.
Her doktrin, her fikir zamanla değişmiş veya yok olmuştur. Zaman içinde erimeyen, zamana hakim olan ve
zamana yön veren İslam dinidir. Onun için İslamı seçtim.’’ (N.Yüksel Gençlik Sorunları:331)
İki denizin birbirine karışmadığını bildiren ayet Kaptan Kusto’nun hayatını alt üst etmiştir.
Şimdi soruyorum İncil’in, hıristiyanlığın bir mucizesini görüp de hıristiyan olan var mı?
MÜSLÜMAN OLANLARIN BAZI İTİRAFLARI
Bugüne kadar Hıristiyanlıktan etkilendim, Hıristiyan oldum’’ diyen biri duyulmamış, görülmemiştir.
Ama Müslüman olanların çok etkili sözleri kitaplara, gazetelere, dergilere ve televizyonlara yansımıştır.
Birkaç örnek verelim:
-
Teslisi içime sindiremedim.
Kilise ve papazların hatalarından usandım.
Papazların yaptığı sapıklıklardan bıktım.
İslam aleyhindeki iftira ve yalanların ortaya çıkmasından utandım.
Misyonerlerin yalanlarına daha fazla dayanamadım.
Doğuştan günahkâr olmak beni rahatsız ediyordu. Günahın papaza anlatılması, Onunda
bağışlanması, bana gülünç geliyordu.
İslâm’daki Allah inancından etkilendim.
Müslüman oldum, hayatım değişti.
Deli dolu hayat yaşamaktan bıkmıştım.
İslâm’ın barış dini olduğunu gördüm.
Huzuru İslâm’da buldum. Yeniden doğdum.
İslam, insanlık dinidir.
İlmin yeni keşfettiği konuları Kur’an’ın, 1400 sene önce açıklamış olduğunu gördüm.
İslam’ı inceledim, Hıristiyanlıkla kıyasladım.
İçimdeki huzur arayışı İslâm’la bitti.
Ezandan çok etkilendim.
Kur’an beni büyüledi. O müthiş bir kitap!
143
Gönülden Gönüle
-
Gerçek huzuru İslâm’da buldum.
İslam’a hayran oldum.
Müslüman oldum kuş gibi hafifledim.
Hayatın anlamını İslam’da buldum.
Hayallerimi, düşüncelerimi İslam’da buldum ve İslâm’la şereflendim.
Bu ifadeler birkaç örnektir.
İNANMAYAN NİÇİN İNANMIYOR?
Bir düşünürün ifadesiyle: ‘‘İnsan, bilmediğinin düşmanıdır.’’
İslâm’a dil uzatanlar, hangi dine dil uzattıklarını bilmiyorlar.
İslam peygamberi, kendisine eziyet ve sıkıntı verenler için: ‘‘Ya Rabbi, bunları affet, bunlar
bilmiyorlar’’ diye dua etti.
Ebu Cehil avucuna taşlar almış: ‘‘Avucumda ne var bilirsen sana inanacağım’’ demişti. Peygamber
(as) Onların ne olduğunu be mi söyleyeyim, onlar mı ne olduklarını söylesinler’’ dedi. Ebu Cehil: ‘‘Onlar
söylesin’’ deyince taşlar Kelime-i Şehadet getirdiler. Ebu Cehil, taşları yere çarptı gitti.
- İnsanlık tarihi boyunca devam eden iman-küfür, hilâl-haç kavgası, din değiştirmeye engel oluyor.
- İslâm’ın yasaklarını hayat edinenler, hayatlarından vazgeçemiyor. İslâmi hayat yaşamaları
mümkün olmuyor.
- İslâm gericilik dini, irtica dini, terör dini gibi iftiralar azda olsa bilmeyenler üzerinde etkili oluyor.
Yoksa İslâm’ın yetersiz oluşu, noksan oluşu değildir. İşlerine gelmeyenler, menfaatlerine
uymayanlar, İslâm’ı içine sindiremeyenler, elbette inanmayacaklardır.
21. ASIR İSLÂM ASRI OLACAKTIR
Bunu ben söylemiyorum. Bu hayal değildir. Bir kehanette değildir. 21. asır Allah’ın izniyle İslâm asrı
olacaktır. İşte Hıristiyan aleminin korkusu budur.
Hak geldi, batıl zail olacak. Bütün batıl inançlar yok olacak, ortada İslam kalacak, bütün gönüllere
‘‘Lâ ilâhe illallah Muhammeden Resûlullah’’ yazılacak.
Bugüne kadar insanlığa kurtarıcı olarak sunulan izimler, insanları mutlu etmek şöyle dursun, kan
kusturmuştur. İki yakasını bir araya getirmemiştir. Şimdi sıra İslam’da. Kim ne derse desin. İslam 21. y.yıla
damgasını vuracaktır. İslâm, geleceğin dinidir. Kıyamete kadar bakidir.
Merhum Mehmet Akif bunu söyle ifade etmiştir:
-
‘‘Ölüler dini değil, sende bilirsin ki bu din,
Diri doğmuş, duracak dip diri, durdukça zemin.’’
İnsanlık için tek çözüm İslâm’dır. İnsanlık İslam’ın vereceği huzura muhtaçtır.
144
Gönülden Gönüle
Le Figaro gazetesi, Avrupa’nın başkenti olarak anılan Brüksel’in 20 yıl içinde İslâm kenti olacağını
yazmıştır. (22-3-2008 Yenişafak)
The Economist dergisinin yazdığına göre: ‘‘Faşizm ve Kominizim yeni yüzyılda etkisini kaybederken,
İslam 21 y.yıla damgasını vuracaktır.’’ (25-12-1994)
- Amerikalı Müslüman zenci lider. Louis Farrakhan: ‘‘Amerika için tek çözüm. İslam’dır’’ demiştir.
(19-2-1996 Akit)
- Bosnalı prof. Akif İskenderoviç: ‘‘İslam, bütün dünyaya yayılacak ve hükmedecektir’’ demiştir. (192-1996 Yenişafak)
Evet 21. asır, İslam asrı olacaktır. Yeter ki, ‘‘Müslüman’ım’’ demekle Müslüman olunmaz. İslâm’ı
yaşayalım. İslam’ı temsil edelim. Batıl dinleri için misyonerler çalışırken biz uyumayalım.
Sonuç olarak: Yeryüzünde hüsn-ü kabul gören tek din, İslâm’dır. İslâm’ın yayılışını durdurmak
istenilen ülkelerde yalanlar, iftiralar geri tepiyor.
İslâm’ın önünün kesilmemesi için bize düşen görevler vardır, meselâ;
- Önce, İslam anlayışımızı düzeltmeliyiz. ‘‘Şuna bak’’ ‘‘Şunun yaptığına bak!’’ ‘‘şunun eşine, evladına
bak!’’ dedirtmemeliyiz.
- ‘‘Müslüman’’ derken, İslam’ın neresindeyiz? Ne kadar müslümanız? İslam bizim neremizde? Buna
bakmalıyız.
- Bugüne kadar ne yaptım? Kaç insana faydam dokundu? Kaç kişiyi İslam’a ısındırdım? Allah yolunda
kaç nefes alıp verdim? Ne harcadım? gibi soruları kendimize sormalıyız.
Bir Fransız ilim adamı Müslüman oluyor ve diyor ki:
- ‘‘İslam’a baktım imrendim. Müslümanlara baktım, iğrendim. 50 yıl geç Müslüman oldum, bunun
vebali onlardır.
Müslümanlara yakınlığına bakarak bir Alman işverenine soruyorlar:
-
Niçin Müslüman olmuyorsun? Cevap:
Müslüman olsam İslâm’daki hayatı yaşamam lazım. Sizin yaşayışınıza bakıyorum, İslâmî hayat
değil.’’
Bugüne kadar İslam, daha çok yayılmadıysa bunun sebebini birazda kendimizde aramalıyız.
X
X
X
Merhum Necip Fazılın şiiriyle sohbetimizi noktalayalım:
145
Gönülden Gönüle
O’NUN ÜMMETİNDEN OL!
Beri gel, serseri yol !
O'nun Ümmetinden ol !
Sel sel kümelerle dol !
O'nun Ümmetinden ol !
Sen , hiçliğe bakan yön !
Hep sıfır, arka ve ön !
Dosdoğru Kâbe'ye dön!
O'nun Ümmetinden ol !
Gel ,dünya mundar kafes !
Gel, gırtlakta son nefes !
Gel ,Arşı arayan ses!
O'nun Ümmetinden ol !
Solmaz , solmaz; bu bir renk...
Ölmez , ölmez; bir ahenk.....
İnsanlık; hevenk hevenk,
O'nun Ümmetinden ol !
Gökte çıkıyor haber,
Geber çelik put geber !
Doğrul yeni seferber ,
O'nun Ümmetinden ol !
Selam hidayete tabi olanlara!
..............................
....................
……….
…
146
Gönülden Gönüle
KÜFÜR
KÜFRE GÖTÜREN HALLER
Küfür Ne demektir?
Küfür, bir şeyi örtmek, gizlemek ve nimete nankörlük etmek demektir.
Dinde küfür, iman esaslarını veya birini bir kaçını kabul etmemek, inkâr etmek demektir.
Dinde inkâr ve kabullenmemek en büyük günahtır. Ayette, sahih hadislerde bildirilen bir şeyi
reddetmek haramı, günahı helal saymak, dinle, dine ait şeylerle alay etmek küfürdür.
Dine inanmayan kimseye de kâfir denir.
İman yönünden insanlar; Mü’min, münafık ve kâfir diye üçe ayrılır.
Küfür, insanın dünyada ve ahirette helâk olmasına neden olan bir günahtır.
Amel iman ilişkisi:
İman ayrı amel ayrıdır. Amel, imandan sonra gelir. İmansız amel kabul olmaz, fayda da vermez.
İnanmadan yapılan amelin ahirette bir faydası yoktur.
İman, eksiklik fazlalık kabul etmez. İman, dil ile ikrar, kalp ile tasdikten ibarettir.
Amel, imandan cüz değildir. Ama iman, ameli gerektirir. Çünkü amelsiz iman nereye kadar? Amelsiz
iman korunamaz.
İman ve günah ilişkisi:
Her günah, imana zara verir. Günahkâr, günahlarının cezasını çekmeden cennete giremez.
Her günahın ardından tövbe vaciptir. Tövbe edilmeyen günah imana zarar verir. Eğer büyük günah
işler ve tövbe etmezse iman gider.
İman esaslarını inkâr etmeyen biri, günah işlerse, kafir işi işlemiş olur. Yani günahkâr olur.
Büyük günahlar nelerdir:
123456789-
Adam öldürmek,
Namuslu insana iftira,
Zina etmek,
Büyü yapmak,
Yetim malı yemek,
Müslüman olan ana babasına isyan,
Faiz yemek, kumar oynamak,
Hırsızlık yapmak,
İçki içmek.’’ Bunlar büyük günahlardır.
147
Gönülden Gönüle
Küfürle itham etmek doğrumudur?
Günah, iman sahibine zarar ve kalbini karartır. İnsanın manevi hayatına da zarar verir.
Bir insan, günah işlediği zaman günahkâr sayılır. Eğer o günahın günah olmadığını söyler ve günah
olarak kabul etmezse, küfre girer.
İslâm inancında kâfir olmayana kafir demek uygun görülmez.
Peygamber (as) şöyle der:
- ‘‘Kendisine kâfir denilen eğer kâfir ise, söz yerini bulmuştur. Eğer kafir değilse, söz geri döner.’’
(R.Salihın:1591)
Bir insanın kâfir olup olmadığını Allah bilir. Onun için ona buna kâfir demekten kaçınılmalıdır. Allah
rahmandır, rahimdir, merhameti bol olandır.
İbn-i Abidin’de şöyle demiştir:
- ‘‘Müslüman’ı küfürle itham etmek kolay bir iş değildir. Faydası da yoktur. Bir müslümanın sözü ve
hareketleri şüpheli olsa bile, tevil etmek gerekir. Tekfir edilmez.’’ (Cilt:3/258)
Günah işleyen birine beddua etmek, lânet okumak da doğru değildir. Peygamberimiz: ‘‘Müslüman,
kusur bulucu ve lânetleyici değildir’’ buyurur. (İ.Canan, Hadis Ans: 4/274)
Cenab-ı Allah kâfiri affetmez.
Dinden çıkana af dilenmez. Kur’an’da: ‘‘Onlar için af dilemek peygambere ve mü’minlere yakışmaz’’
(Tevbe:113) buyrulur.
İbrahim (as)’ın babası Azer’e,
Nuh (as)’ın oğluna,
Peygamberimizin amcası Ebu Talibe duası kabul edilmemiştir.
İnanmayan insan rahmetli diye anılmaz. Allah rahmet etsin denmez, rahmet okunmaz.
Mevlâna: ‘‘Kafire kötü gözle bakıp, kötü konuşma! Belki müslüman olarak ölür’’ demiştir.
Kafir yaşayıp müslüman olarak ölen birçok insan vardır. Allah iman nasip eder. Kul, açık olan tevbe
kapısından içeriye giriverir.
Küfürle itham edip birilerini cehenneme sokmak görevimiz değildir.
İnsanı Küfre götüren söz ve davranışlar:
İnsan diline sahip olmalı, dili ile günaha girmekten kaçınmalıdır. Öyle sözler vardır ki, insanı günaha
sokar, küfre sokar. Dinden çıkarır.
148
Gönülden Gönüle
Küfre girenin önceki yaptığı her güzel iş ve güzel amel boşuna gider. Günahları kalır. Müslüman olan
bir insanın ise, geçmiş günahları bağışlanır. Anasından doğmuş gibi tertemiz olur.
Akaid kitaplarında küfre götüren söz ve davranışlar söyle sıralanmıştır:
- Dinle alay etmek.
- Bile bile abdestsiz namaza durmak.
- Küfür ehlinin yaptığını güzel görmek, bayramlarına katılmak.
- Günahtan haramdan sevap beklemek.
- Allah’a peygambere, Kur’an’a uygun olmayan söz söylemek.
- Seninle cennete bile gitmem demek.
- Farz, vacip olan bir şeyi kabullenmemek.
- Haramı helal saymak.
- Günah olduğu kesin bildirilen bir şey için ‘‘buda mı günah olur’’ demek.
- Müslüman’a kafir demek.
- Ahireti, sorguyu, cenneti, cehennemi inkar etmek.
- Bir sözünü ‘‘kafir olayım’’ diyerek pekiştirmek. Kâfir olmaya rıza göstermek.
- Gaybı biliyorum, biliyor demek.
- Fala inanmak, fal bakmak.
- Büyü yapmak, yaptırmak, ona inanmak.
- Müslüman’a Lânet okumak beddualar etmek.
- Küfre rıza göstermek.
Herhangi bir şekilde küfre giren kimsenin:
- Bütün sevapları gider.
- İman’a bağlı olan nikâh gider.
- Kestiği hayvanın eti yenmez.
- Onunla müslüman bir kadın evlenemez.
Herhangi bir sözü ile küfre girmeyi kastetmiyor, dil alışkanlığı ile söylediyse, küfre girmez. Karşı
tarafta küfür sözü olarak anlaşılsa da küfre girmez. Kâfir işi işlemiş olur. Tevbe istiğfar eder.
149
Gönülden Gönüle
Bu durumda Hüsn-ü Zan da bulunmak lâzım. İnsanı cennete cehenneme sokmak, kulun görevi
değildir.
Cenab-ı ALLAH’LA ilgili Küfre götüren Haller:
Cenab-ı Allah’ın zatına, sıfatlarına ve şanına Lâyık olmayan sözler ve davranışlar insanı küfre götürür.
Tövbe etmedikten sonra da Allah onu affetmez.
Akaid kitaplarında şu ifadelere yer verilmiştir:
- Allah’ın affından tam emin olmak veya Rahmetinden ümit kesmek. (Yusuf:87)
- Allah’ın azabından emin olmak. (A’raf:99)
- Allah’ın emir veya yasakları ile alay etmek.
- Allah zulmediyor demek.
- Allah mallah tanımam demek. (Kızgınlık hali de olsa, şakada olsa Küfre götürür.)
- Allah’a oğul-kız isnat etmek.
- Buna Allah’ın gücü yetmez demek.
- Allah’a şekil, mekân izafe etmek.
- Allah şunu niye yarattı ki demek.
- Allah’tan korkmuyorum demek.
- Allah izin verse de vermese de ben yaparım demek.
- O’nun hakkından Allah bile gelemez demek.
- Allah’ın adaletinden şüphe etmek.
- Allah’ın nurunun kişiye yansıdığını söylemek.
- Ben Allah’ı gördüm ondan emir alıyorum demek.
- Allah nereden görecek bilecek demek.
- Allah bunca insanı nasıl diriltecek demek.
- Allah’ın eli uzundur demek, el isnat etmek.
- Allah gökte demek. Gökteki Allah demek.
- Allah falana çok veriyor, bana az veriyor, adalet mi bu demek.
- Rızkını, ecelini başkasının elinde aramak.
150
Gönülden Gönüle
- Sen beni iyileştirdin demek.
- Sen olmasaydın falan beni öldürecekti demek.
- Kişiye ‘‘Beni kurtar’’ demek. İmdat ya falan demek.
- ‘‘Beni koru’’ diyerek kula sığınmak.
- Kula kulluk yapmak.
- Allah’tan başkası için kurban kesmek.
- Burada Allah’ın yeri yok demek.
- Allah baba Allah dede demek.
- Allah gelse seni elimden alamaz demek.
- Engelli için imalât hatası demek.
- Allah benimi görüp duracak demek.
- Allah bunca insanı nasıl diriltecek, nasıl hesaba çekecek demek.
- Allah nerden bilecek demek.
- Bir farzı inkâr etmek (sen namazı boş ver kalbim temiz demek)
- Allah bizi, Allah falanı unuttu demek.
- Kahrolsun şeriat demek.
- Tövbe et diyene, ne günah işledim ki demek.
- Ahirete gidip gelen mi var? demek.
- Bir zalim için onun hakkından Allah bile gelemez demek.
- Allah’ın başka işimi kalmadı ki demek.
- Bunca namaz kıldım faydasını görmedim demek.
Peygamber (as) ile ilgili Küfre götüren haller:
- Peygamber olduğu bildirilenlinin peygamberliğini inkâr etmek.
- Peygamberin sünnetini red etmek, gerek görmemek.
- Hz. Muhammed’in son peygamber olduğuna inanmamak.
- Peygamberle alay etmek.
- Eğer peygamber doğru söylediyse demek.
- Bir hadis için çok dinledik bunları demek.
151
Gönülden Gönüle
- Peygambere delilik, sihirbazlık yakıştırmak.
- Peygamber yap dese, yapmam demek.
- Peygambere dil uzatmak sövmek. (Bu kişi mürteddir. Tövbesi kabul olmaz. Çünkü peygamber
hayatta değildir. Onunla helalleşemez.)
- Muhammed (as)’a Arapların peygamberi demek.
- Nebilik, Resullük ve peygamberlik iddiasında bulunmak.
- Peygamberin mucizelerini inkâr etmek.
- Peygambere yakışmayan bir şey söylemek.
- Peygamberin yaptığı bir şeyle alay etmek.
- Evliliğini diline dolayıp onunla alay etmek.
- Peygamberi devreden çıkarmak, Onun vazifesi bitmiştir, bize Kur’an yeter demek.
- Peygamberin şefaatini inkar etmek.
- Peygambere salavat getirmeyi kabul etmemek.
- Ben peygamberle görüşüyorum. Bize ziyarete geliyor demek.
Kur’an’ı Kerim’le ilgili küfre götüren haller:
- Kur’an’dan bir ayeti inkâr etmek.
- Kur’an’ın bir emrinin yanlış olduğunu iddia etmek.
- Kur’an’ı def, dümbelek çalarak okumak, saz çalarak okumak.
- Kur’an’a saygısız davranmak pis yerlere atmak.
- Kur’an’da geçen bir şeyi kabul etmemek.
- Kur’an’ı peygamberin uydurduğunu söylemek.
- Kur’an’a ilâve yapmak ve çıkarmak, değiştirmek.
- Alayla ve şaka ile âyet okumak.
- Ayeti kendi çıkarına uydurarak açıklamak.
- Kur’an okudum, su sûreyi okudum bana faydası dokunmadı demek.
- Kur’an bu çağa uymaz demek.
- Kur’an’a insan sözü, şeytan sözü karıştı demek.
- Kur’an okumanın faydasızlığına inanmak, ölmüşlere ulaşmaz demek.
152
Gönülden Gönüle
- Bana vahiy geliyor, bana da kitap indi demek.
- Dinine, kitabına deyip sövmek, herhangi bir şekilde dil uzatmak.
Dinle ibadetlerle ilgili Küfre götüren haller:
- Dinin kutsal saydığı bir şeyle alay etmek.
- Zikirle, zikredenle alay etmek.
- Namazla, namaz kılanla alay etmek.
- Dinin emrini veya yasağını kabul etmemek.
- Haramı yerken besmele çekmek.
- Namaz kıl diyene, kılmayacağım demek.
- Hayat boyu namaz kıl kıl biter mi? demek.
- Namazın insana ne faydası var? Ben spor yapıyorum demek.
- Kâbe’den başka bir yöne bilerek namaza durmak.
- Bilerek abdestsiz namaza durmak.
- Ezanla alay etmek.
- Ramazan geldi çattı. Su sıcakta oruç mu tutulur demek.
- Ahiret azabını, Cenneti, cehennemi, sorguyu kabul etmemek.
- Haramı günahı güzel görmek, faydalı demek.
- Orucun namazın bir faydasını görmedim demek.
- Hac döviz kaybıdır, ne gerek var, Araplara para yediriliyor demek.
- Din adamı ile sırf inanç yönünden alay etmek.
- Evliyaullaha dil uzatmak.
- Kahrolsun şeriat demek. (Şeriat, dinin emirleridir.)
- Din bize lazım değil, para lâzım demek.
- Kâfir de iyilik yapıyor, oda cennete girer demek.
- Müslüman değil misin? diyene değilim demek.
- Ey kafir diyene ‘‘efendim’’ demek.
- Şu dinde neden günah? Neden haram? demek.
- Yakını ölenin ‘‘Bula bula onumu buldun? Onu bizden niye aldın diye isyan etmek.
153
Gönülden Gönüle
- Kâfiri övmek, onun gibi olmaya razı olmak.
- Ahirete gidip gelen mi var? demek.
- Falan bana kafir ol dese olurum demek.
- Ben Allah’tan, ahiretten korkmam demek.
- Küfür ehlinin bayramına iştirak etmek.
- Küfür ehline benzemek.
- Keşke bende hıristiyan olsaydım demek.
- Hocasına imdat demesi, onun gaybı bildiğini kabul etmesi. Ölürken, kabirde mahşer yerinde
yardım edip kurtaracağını kabul etmesi.
- Dinin herhangi bir emrini değiştirmek.
Bunun gibi söz ve davranışlar insanı imandan eder. Bilerek de bilmeyerek de olsa sakınılmalıdır.
Küfre giren bir insanın Cezası Nedir?
Şirk koşmanın, herhangi bir şekilde küfre girmenin cezası ağırdır.
- Önce iman gider.
- Sonra nikâh gider.
- O güne kadar kazandığı bütün sevapları gider.
- Kâfir olduğu için ebedi cehennemlik olur.
- Kâfir olanın cenaze namazı kılınmaz. Onun için dua edilmez. ‘‘Allah rahmet etsin’’ denilmez.
- Müslüman birilerine mirasçı olamaz.
- Kestiği hayvanın eti yenmez. Unutulmaması gerekir, İmanla, nikahın şakası yoktur.
Dinden çıkan bir kimse tekrar dönmek isterse neler yapmalıdır.
- Önce pişman olması, küfrü terk etmesi gerekir.
- Gusleder.
- Kelime-i Şehadet getirir.
- Eşi razı olursa, nikâh tazeler. (Burada merasime gerek yoktur. Anasının, babasının kardeşlerinin
veya buluğ çağına girmiş çocukların yanında sen beni eşliğe kabul ediyor musun? Evet sözcükleri yeterli
olur.)
154
Gönülden Gönüle
- Tövbe istiğfar eder.
- Hacca gittiyse haccını yeniler. (Namaz ve oruçları kaza etmez.)
Son olarak;
Bilerek bilmeyerek imana zarar veren davranışlarımız olabilir. Bir sövme olayı olabilir. O’nun için
bazı hallerde nikâh tazelemekte fayda vardır. Bu şahitlerin yanında, telefonlarda olabilir. Vekil tayini ile de
olabilir.
Perşembe akşamı camide nikâh tazeleme duası yapılırdı. Eşi olmadan tek taraflı nikâh tazelenmez.
Eğer eş vekil, gönderirse, olur.
Bu devirde en önemli şey, imanı korumak, küfre ve şirk’e düşmemektir. Bu dünyadan imanla
gitmektir. Rabbim imanla gidenlerden etsin.
..............................
....................
……….
…
155
Gönülden Gönüle
ŞİRK
Konuya Hz. Peygamber (sav)’in dilinden istiğfar duasıyla başlayalım:
- ‘‘Allah’ım! Benim Rabbim sensin. Senden başka ilâh yoktur. Beni sen yarattın. Senin kulunum ben.
Gücüm yettiğince sana verdiğim söz ve ahit de duruyorum. Yaptıklarımın şerrinden sana sığınırım. Bana
verdiğin nimeti ikrar ve günahlarımı itiraf ederim. Beni bağışla. Zira senden başka günahları bağışlayacak
yoktur.’’ (Buhari Deavat:2)
X
X
X
İslâm’da imandan sonra en önemli şey, itikat düzgünlüğüdür. Çünkü Hz. Ömer’in dediği gibi:
- ‘‘Namaz kılmaktan yay gibi olsanız. Oruç tutmaktan çivi gibi olsanız, inancınız düzgün değilse,
ameliniz kabul olmaz.’’
İman-amel için en büyük tehlike ve günahların en büyüğü, Cenab-ı Allah’ın affetmediği şirktir.
Günümüzde şirke düşme tehlikesi çok. Sebebi de İslam’ın bilinmemesi ve hayatımızda yer
almamasıdır.
Din bilinmiyor. Öğrenilmek istenmiyor. Dinin emir ve yasakları kulaktan kulağa dolaşan fısıltılar
oluyor. Evlerde temel kitaplar yok. Dinî hayatı anlatan ilmihaller yok. Hadis kitapları, tercümeler, tefsirler
yok…
İtikadı bozuk insanların programları dinleniyor. Onlar da doğru yanlış demiyor. Dikkat çekmek için
atıp tutuyor. Konuşmaları Kur’an’a, peygamberin hadislerine, hak mezheplere ve güvenilir hocalarımızın
eserlerine dayanmıyor. Meseleyi bilenler: ‘‘Bu nerden çıktı?’’ demekten kendini alamıyor.
Bu devirde en önemli şey, ameli, imanı muhafaza etmek ve imanla bu dünyadan ayrılmaktır,
sanırım.
Bu günlerin kafa karıştırıcılarına işaret ederek peygamber (as) şöyle uyarıyor:
- ‘‘Bir zaman gelecek, bir gurup benim sünnetimden başka yollara tabii olacaklar ve ümmetimi başka
yollara götürecekler.’’ (Müslim:1847)
Atalarımız: ‘‘Çürük baklanın kör alıcısı olur’’ demişlerdi. Dinini sağlam kaynaklardan öğrenmeyenler,
bu sapık insanların peşinden gitmekte sakınca görmüyor.
Allah Resûlünün Müslümanları saptıranlara lâneti var. Buyuruyor ki:
- ‘‘Bir gurup gelecek; sünnetimi karalayacak ve dinin temizliğini bozacak şeyler söyleyecek. Allah’ın
meleklerin ve lânet edicilerin lâneti onların üzerine olsun.’’ (Ramuz el-Ehadis:507/5)
156
Gönülden Gönüle
ŞİRK NEDİR?
Şirk, inanç hastalığıdır. Ortak koşma demektir. Bir şeyi Allah’la paylaştırmak Allah’ın sıfatlarını
başkasından görmek Allah’ın tasarrufunda olanı başkasına yakıştırmak. Allah’tan başkasını yaratıcı görmek.
Allah’tan beklenileni başkasından beklemek. Allah’tan başkasından yardım istemek ‘‘imdat’’ demek yani
Allah’a eş ve ortak koşmaktır. Allah’a yapılması gerekeni başkasına yapmaktır.
Meselâ; Araplar, Allah’a inanmakla beraber putlara tapıyorlar onlara kurban sunuyorlar, onlardan
bir şeyler bekliyorlardı.
Bugünün insanında modern putları var. Onlara tazim ve hürmetler sunuyor, onlardan bir şeyler
bekliyor. Onlara bir şeyler arz ediyor. Çoklarının uğur eşyası var. Birçok ailelerde sıra sıra filler var. Yatırlar
birçok insanı meşgul ediyor. Medyuma danışmadan iş yapmayanlar oluyor. Falını okumadan güne
başlanmıyor.
Bazıların: ‘‘Bizi koru, kurtar, yetiş, imanla gitmemi sağla, kabirde, sıratta, mahşerde yardım et…
diyenler oluyor. Bazılarına gavs(=sığınak) gözüyle bakılıyor.
KUR’AN’DA ŞİRK:
Kur’an bizi şu ayetlerle uyarıyor.
- ‘‘Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. (Nisa:36)
- ‘‘Allah ile birlikte başka ilâh edinme! Sonra kınanmış, Allah’ın rahmetinden kovulmuş olarak
cehenneme atılırsın.’’ (İsra:39)
- ‘‘Allah’a ortak koşma! Şirk büyük bir zulümdür.’’ (Lokman:13)
- ‘‘Allah’ı bırakıp kendisine cevap veremeyecek şeylere tapandan daha sapık kim olabilir? (Ahkaf:5)
- ‘‘Allah ile birlikte başka bir tanrıya yalvarma!’’ (Kasas:88)
- ‘‘Allah’a ortak koşanın işleri mutlaka boşa gider’’ (Zümer:65)
- ‘‘Müşrikler necistir (pisliktir) (Tevbe:28)
- ‘‘Allah’ı bırakıp da fayda ve zarar vermeyen şeylere tapma! Eğer bunu yaparsan zalimlerden
olursun.’’ (Yunus:106)
- Allah ile birlikte kimseye yalvarma ve kulluk etme!’’ (Cin:18)
Kur’an’a göre;
-
Şirk en büyük günahtır.
Müşriki Allah bağışlamaz.
Şirk koşan Allah’ın rahmetinden mahrum olur.
Şirk Allah’a iftiradır.
Şirk zülümdür, sapıklıktır.
Şirk koşanın ameli boşa gider.
Şirk koşan necistir.
157
Gönülden Gönüle
Müslüman, Lâ ilâhe illallah (Allahtan başka tapınılacak, ibadet edilecek ilâh yoktur.) diyerek yola
çıkmıştır.
Peygamber (as): ‘‘Çocuklarınıza ilk önce ‘‘Lâ ilâhe illallah’ı öğretin. Ölmek üzere olana Lâ ilâhe
illallah’ı öğretin. Ölmek üzere olana Lâ ilâhe illallah’ı telkin edin.’’ (Müslim cenaiz:1) buyurarak ‘‘Lâ ilâhe
illallah’’ ile hayata başlayıp ‘‘Lâ ilâhe illallah’’ ile çene kapamamızı istemiştir.
ŞİRK ÇEŞİTLERİ:
- Allah’tan başkasına kulluk.
- Allah’tan başka ilâh ve yaratıcı tanımak.
- Allah’tan başkasından beklenti.
- Allah’a eş ortak koşmak.
- Medyumu, falcıyı, büyücüyü bir güç olarak görmek.
- Reenkarnasyona inanmak.
- Allah’tan başkasından korkmak.
- Allah’la arada aracı kabul etmek.
- Teslise inanmak.
- Allah’a yer, şekil isnat etmek.
- Allah’tan başka tanrı edinmek.
- Gaybı bildiğini iddia etmek.
- Riya (gösteriş için Allah rızasının dışında iş yapmak)
- Uğur uğursuzluk aramak.
Peygamber (as):
- ‘‘Uğursuzluk inancı, sizi yolunuzdan alıkoymasın.’’ (İ.Canan Hadis Ans:11/208)
- ‘‘Uğursuzluk çıkarmak şirktir.’’ (B.Hadis Külliyatı:4/200)
- ‘‘Kim uğursuzluk sayıp işinden kalırsa, şirk koşmuş olur.
Bir gün peygamberimiz birinin kolunda bir şey görür ve sorar:



Nedir o?
Uğurum. Bana güç ve cesaret veriyor.
Çıkar onu at. O senin ancak aczini arttırır. Şayet o, üzerinde iken ölürsen, iflah
etmezsin.’’ buyurmuştur.
- Büyü yapmak yaptırmak.
158
Gönülden Gönüle
- Tabiatçılık.
- Satanizm.
- Darwinizme inanmak.
- Puta tapmak.
- Allah’tan başkası için yemin etmek:
‘‘Kafir olayım, imansız gideyim. Şunun üzerine yemin ederim’’ demek.
Bir hadiste: ‘‘Kim Allah’tan başkası adına yemin ederse, o şirk koşmuştur’’ buyrulur. (Müslim
Nüzur:9)
- Hacerül-esvedi öpmek şirk midir? Hacer’ül-esvedi peygamberimiz öpmüştür. Bizde o öptü diye
öperiz. Yalnız o anda o taşta bir güç sezmemek ve ondan bir şey beklememek gerekir. Hz. Ömer (ra): ‘‘Ey
taş! Bilirim ki sen ne fayda verirsin nede bir zararı giderirsin. Seni peygamber öptü diye öpüyorum’’ demiştir.
- Ona buna adak adamak, Allah’tan başkası için Kurban kesmek kan akıtmak. Bunun karşılığında bir
şeyler istemek, bazı beklenti içine girmek şirktir.
- Satanizm (şeytana tapınmak) şeytana kulluk yapmak, hakimiyeti altına girip, emirlerini yerine
getirmek şirktir.
Kur’an’da:
- ‘‘Şeytana kulluktan kaçının’’ (Zümer:17)
- ‘‘Şeytanın ardına düşmeyin.’’ (En’am:142)
- ‘‘Sakın şeytanın peşinden gitmeyin. Çünkü o apaçık düşmanınızdır.’’ (Bakara:208)
- ‘‘Sakın şeytana tapmayın.’’ (Yasin:60) diye uyarmıştır.
- ‘‘Allah’tan başkasına ibadet veya ibadette gösteriş veya ibadete başkasını ortak etmek.
Bir hadiste: ‘‘Şirk gizlidir. Mesela kişi namaz kılar, namazını görenler sebebiyle güzel kılarsa, şirktir.’’
(İ.Canan Hadis Ans:17/619) buyrulur.
Bir kutsi hadiste: ‘‘Kim benim için işlediği bir amele benden başkasını ortak ederse, Ben ondan
uzağım. Yaptığı iş bana değil, ortak ettiği kimseyedir. (Age:17/618) buyrulmuştur.
Bunlar için kıyamet gününde: ‘‘Amelinin sevabını git o versin denileceği bildirilmiştir.
Şuna dikkat edilmelidir. O da: duadan sonra şunun için bunun için... deyip deyip de ve Allah rızası
için Fatiha’’ demek bölüştürmektir. Bir şey ya Allah içindir yada başkası içindir. Allah için olan başkası için,
başkası için olan Allah için olamaz.
159
Gönülden Gönüle
Mehmet Zahid Kotku, Anababa adlı eserinde şöyle der: ‘‘Sıralayıp da Allah rızasını da ekleyivermek
şirktir.’’
Bir sahabe peygamberimize gelerek:
Bir amel söyle ki, bana faydası olsun, başkalarına da faydası olsun. Aynı zamanda Allah rızası için
olsun.’’ der. Allah Resûlü:
- Bir şey ancak Allah için olur’’ demiş, zümer suresinin ikinci ayetini okumuştur.
Peygamberimiz: ‘‘Elinden gelse amelimi Kiramen-Katibinden saklardım’’ demiştir.
İbadetlerde gösteriş olmaz. Ancak yapılan iyi bir işin, güzel bir amelin başkalarına örnek olması,
onlarında yapmasının sağlanması niyetiyle, teşvik maksadı ile bazı şeyleri açıktan yapmak caiz dir’’ diyen
büyüklerimiz vardır.
ŞİRKE NASIL DÜŞÜLÜR?
Kur’an’da: ‘‘Çoğu Allah’a şirk koşarak inanır’’ buyrulur.
Peygamberimizin ifadesiyle: ‘‘Şirk, gece karanlığından siyah karıncanın ayak sesinden daha gizlidir’’
(Ramuz el-Ehadis:215/16)
İslam’dan önce insanlar Allah’la beraber putlara tapıyor, bizi Allah’a yaklaştırsın’’ diyorlardı.
Bugünde bazı müslümanlar Allah’ın rızasını kazanmak, daha çok sevap kazanmak için bilgisizlikten
kaynaklanan davranışlarda, konuşmalarda bulunabiliyor.
- Koca Allah diyor.
- Allah baba diyor.
- Kahpe felek, zalim felek diyenler oluyor.
- Allah’a yapılanı başkasına yapanlar oluyor.
- Allah’ın sıfatlarını başkasında görenler oluyor.
- Allah’tan başkasından korkanlar, Allah’tan başkasını sevenler oluyor.
- Allah’tan başkasından beklentisi olanlar oluyor.
- Allah’a yer ve şekil izafe edenler oluyor.
- Allah’tan başka yerde kurtuluş arayanlar, sığınak arayanlar oluyor.
- Allah’ı gördüğünü konuştuğunu iddia eden sapıklar oluyor.
Açıkça ifade edeyim ki, bilmemek mazeret değildir. Müslüman, imanını muhafaza için küfre götüren
halleri, günahı bilecek, şirke düşmekten sakınacaktır.
160
Gönülden Gönüle
ALLAH İNANCI NASIL OLMALIDIR?
İhlas süresinde:
- ‘‘Deki: O Allah birdir.
- Allah samedtir. (Her şey ona muhtaçtır. O hiçbir şeye muhtaç değildir.)
- O Allah doğmamıştır. Doğrulmamıştır.
- O’na hiçbir şey denk değildir.’’
X
X
X
Bakara sûresinin 255. ayetinde de Allah inancımızın nasıl olması gerektiği şöyle ifade edilmiştir.
‘‘Allah’tan başka tanrı yoktur.
- O. hayatı ezeli ve ebedi olandır.
- Her şey O’nun yaratmasıyla var olmuştur.
- O’nu ne bir uyuklama ne de uyku tutar.
- Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur.
- Onun izni olmadan kim şefaat edebilir?
- O, geçmiş ve gelecek her şeyi bilir.
- İnsanlar O’nun bildirdiğinden başka bir şey bilemezler. Allah’ın bilgisi her şeyi kapsar.
- Hiçbir şey O’na ağır gelmez.
- O, pek yüce olandır. Her şeyden büyük olandır.’’
X
X
X
Allah cisim, sûret ve şekil değildir. Biz O’nu kavrayamayız.
O’nun eşi benzeri yoktur. O, mekandan münezzehtir.
Peygamberimizin ifadesiyle: ‘‘Allah’la ilgili ne aklınıza gelirse, Allah ondan başkasıdır.’’ Yunus:
‘‘Yücelerden yücesin
Kimse bilmez nicesin’’ der.
‘‘Yaratıcı’’ Allah’tan başkası için kullanılamaz. Yaratmak, yoktan var etmektir. Biz ancak var olan
şeylerde değişiklik yapabiliriz.
161
Gönülden Gönüle
Kur’an’da: ‘‘Yaratan, var eden ve şekil veren Allah’tır. (Haşr:34)
Her insanın DNA sı, parmak izi, sesi, her kar tanesinin şeklinin farklı olması, görünen görünmeyen
şu alem, tesadüfi olabilir mi?
Biri tabiat anadan söz ediyordu. Laz arkadaşım uçan küçücük sineğe işaret ederek: ‘‘Buni babanmi
yaratti’’ dedi. Bir sessizliğe sebep oldu.
Allah’tan başka tanrı yoktur. Tanrı, çokluk ifade eder. Allah’ın yerini tutmaz. ‘‘Esma-ül Hüsna’’da tanrı
yoktur.
Süleyman Çelebi: Birdir Allah Ondan başka tanrı yoktur.’’ der.
Tanrı diyen, Allah demiş olmaz.
Kelime-i Tevhidin manası: ‘‘Allah’tan başka tanrı yoktur’’ demektir.
Kur’an’da şöyle buyrulur:
- ‘‘Allah ile birlikte başka tanrı tanıma!’’ (İsra:22)
- ‘‘Rabbiniz Allah’tır. Ondan başka tanrı yoktur.’’ (En’am:102) + (Mü’min:62)
Allah’tan başkasına yapılınca şirk olan şeyler vardır. Bunlar:
-
Kulluk,
Secde,
Yardım istemek,
Kurban kesmek,
Başkasına güvenip, dayanmak,
Ecelini, rızkını, başkasının elinde aramak, Hızır’dan, Noel babadan, yatırdan bir şeyler beklemek.
Kur’an’da: ‘‘Yardım ancak Allah’tan dır’’ (Al-i İmran:126) buyrulmuştur.
PEYGAMBERLE İLGİLİ ŞİRK
Müslümanları, peygamber (as)’ın sünnetinden, şefaatinden ayırmak, mahrum etmek, müslümanları
başsız bırakmak için kurulan tuzaklara düşmemek için çok dikkatli olunmalıdır. Çünkü peygambersiz,
sünnetsiz İslam olmaz. Kur’an anlaşılmaz, İslam yaşanmaz, istenende budur.
Ne diyorlar:
- Peygambere uymak şirktir.
Peygambere uymayı Allah emrediyor:
- ‘‘Allaha ve Resûlüne itaat edin’’ (Miada:92)
- ‘‘Allaha itaat edin peygambere itaat edin. Amellerinizi boşa çıkarmayın.’’(Muhammed:33)
Peygamberi araya Allah koymuştur. Peygambere uymamak Allah’a isyandır.
-
O’da bir insandır deniliyor.
162
Gönülden Gönüle
Evet oda bir insandı. Ama insanların en üstünü, en şereflisi, Alemlerin efendisi ve Allah’ın Habibi idi
Her şey onun yüzü suyu hürmetine yaratılmıştır. O, Alemlere rahmet olarak gönderilmiştir.
- Allah’la beraber peygamberi sevmek şirktir diyorlar. İki sevgi bir arada olmazmış.
Allah onu sevmiş ‘‘Habibim’’ demiş bize de sevin demiştir. Kelime-i Tevhitte, şehadette olduğu gibi
Allah’la peygamberi birbirinden ayıramayız.
- Sakal-ı şerifi öpmek şirktir diyorlar.
O, peygamber (as)’ın sakalıdır. Peygamberimize saygı gösterdiğimiz, hürmet ettiğimiz gibi O’na ait
sakalına da diğer kutsal emanetlere de, hırkasına da saygı duyar hürmet gösteririz. Asla o’na tapmayız. Ondan
bir şey beklemeyiz.
- Salavat-ı şerife getirmek şirktir deniyor:
Kur’anda: ‘‘Allah ve melekleri peygambere çok salavat getirirler. Ey iman edenler! Sizde o’na salavat
getirin ve tam olarak teslimiyetle selâm verin.’’ (Ahzab:56) emri vardır.
Peygamberimiz, birçok defa: ‘‘bana salavat getirin’’ demiştir.
Cebrail (as): ‘‘Adını duyup da salavat getirmeyenin burnu sürtülsün’’ demiştir.
Büyüklerimiz, salavat getirmiş ve getirmemizi tavsiye etmişlerdir. Çünkü peygamberimizin şefaatine
nâil olup, kurtulabilmek için peygamberimizi sevmek, ona uymak ve O’na salavat getirip, selam göndermek
durumundayız.
- Peygamberden şefaat istenmez diyorlar:
Kur’an’a göre peygamberimiz Cenab-ı Allah’ın izin verdiği kimselere şefaat edecektir.(Taha:109)
Peygamberimize şefaat hakkı verilmiştir. Bir hadiste: ‘‘Kıyamet günü bana şefaat hakkı verildi’’
buyurur. (Buhari:2/2224)
Peygamberin şefaat etmediği nasipsiz insandır, O’na kurtuluş yoktur.
- Ezan duası yapmak şirktir deniliyor.
Peygamberimiz: ‘‘Kim ezan duası yaparsa, o’na kıyamet günü şefaatim helal olur.’’ (Buhari Ezan:8)
buyurur.
Bugün bütün camilerimin de ezan duası yapılmaktadır. Ezanı dinleyen Müslüman ezan duası
yapmaktadır.
Bütün bunlar peygamber (as)’ı unutturmak, Müslümanları Ondan koparmak başsız bırakma
gayretleridir. Sünnet düşmanlarının tavrıdır bu tür ifadeler.
Yalnız şu ifadelerden kaçınmamız gerekir.
-
Medet ya Muhammed!
163
Gönülden Gönüle
Şefaat ey Muhammed’’ denmez. Neden çünkü yardım Allah’tan dır. Allah’ın izni olmadan kimse
şefaat edemez.
Birde peygamber Allah’ın nurundan yaratılmıştır.’’ diyenler O’nu Allah’ın bir parçasıymış gibi
gösterme hatasına düşenler oluyor.
-
KİŞİLERLE İLGİLİ ŞİRK
Papazların yetkisi, İslam’da kimsede yoktur. Papaz günah itiraf ettirir. Günah bağışlar. Dilediğini
cennete koyar. İstemediğini de aforoz edip cehenneme koyar.
İslam’da kula kulluk olmaz. Peygamber efendimiz, farklı davranılsın, hizmet edilsin, önünde eğilinsin
istememiştir.
-
Mescit yapılırken işçi gibi çalışmıştır.
Yemek hazırlanırken: ‘‘Bende odun toplayayım’’ demiştir.
‘‘Efendiniz kim’’ diyen Bizans elçisine ‘‘Efendi hizmet edendir’’ cevabını vermiştir.
Bana başkalarının krallarına yaptıklarını yapmayın demiştir.
Aşırı ilgi gösterenlere ben Allah’ın kulu ve elçisiyim. Ben Kureyşli, kuru ekmek yiyen kadının
oğluyum demiştir.
Bir hadislerinde: ‘‘İnsanların kendisi için ayakta dikilmelerinden memnun olan kimse, cehennemdeki
yerini hazırlarsın’’ buyurmuştur. (Tirmizi Adap:47)
Abdest alırken biri elbisesini tutsun, biri su döksün, biri ayağını kurulasın istememiştir. Allah Resûlü.
Allah’tan başkasından yardım istemek şirktir.
Birilerine ölürken imanlı gitmemi sağla, kabirde, sıratta, mahşer yerinde yardım et’’ demek şirktir.
Halini falana arz et, O Allah’a arz eder’’ demek şirktir.
Birilerine kayıtsız şartsız teslim olmak, falan beni iyileştirdi, falan beni kurtardı, falan olmasa
benim işim olmayacaktı’’ demek şirktir.
- Birilerini günahsız, kitabını hatasız kabul etmek şirktir.
- Övülmekten hoşlanmak, önünde eğilinsin istemek, eli öpülsün istemek, gururlanmak şirktir.
Bir büyüğümüz: ‘‘Elimi öpüp durmayın, çok tevbe etmek durumunda kalıyorum’’ demiştir. Kendini
bilen aşırılıktan rahatsız olur.
-
- Allah’ın sıfatlarını birilerine yakıştırmak.
‘‘Gavs, Gavs-ı Azam, Gavs-ı Ekber’’ demek demek şirktir. Tek sığınak Allah’tır. Büyüklük, Allah’a
mahsustur.
-
Falanın ruhu hazırdır, bizi görür, halimizi bilir, görür demek şirktir.
‘‘Falanın elini öp günahsız olursun’’ demek. Buna inanmak şirktir.
Kişiye iltica şirktir.
Peygamberimiz kızına: ‘‘Peygamber kızıyım diye güvenme’’ diyerek bize mesaj vermiştir.
Nuh (as) oğlunu, Lût (as) hanımını, İbrahim (as) babası Azeri, peygamberimiz kendisini büyüten,
koruyan Amcası Ebu Talibi kurtaramamıştır.
-
Moan tarikatı temsilcilerinde, Hindli mataşide, şifa dağıttığını söyleyen seyyid adı ile dolaşanlarda
şifa aramak şirktir. Şifa Allah’tan dır.
Kişiye secde etmek şirktir.
Birilerin gaybı gizliliği bildiğini gelecekten haber verdiğine inanmak şirktir. Gayb-ı gizliliği Allah’tan
başka kimse bilemez.
164
Gönülden Gönüle
-
Rüyada Allah’ı gördüğünü iddia etmek, konuştuğunu söylemek şirktir.
Kişiye kurban kesmek şirktir.
ÖLÜLERLE İLGİLİ ŞİRK:
Günümüzde bizi daha çok ölüler yönetiyor gibi. Ölülerle ilgili yanlışlıklar dinin önüne geçiyor.
Halbuki, ölenin dünya ile tasarrufu biter. Mezar taşına ‘‘Fatiha’’ yazılır. Yani ölen, insanlardan Fatiha
bekler, hayır hasenat bekler.
Dini bilgisi olmayanlar, ölenlerin kemiklerini sızlatacak işler yapmaktadır.
- Türbeleri tapınılacak yerler yapmak, çaput bağlamak, hurafeler işlemek,
- Ölenlerden bir şeyler istemek, bir şeyler beklemek, şifa beklemek, çocuk istemek, başarı beklemek,
evlilik istemek, oralarda kurban kesmek şirktir.
Günde beş vakit namazın her rekatın da: ‘‘iyyâke na’büdü ve iyyâke nestaîn’’ diyen Müslüman:
‘‘Ancak sana ibadet eder, ancak senden yardım umarız’’ dediği halde yardımı başka yerde arıyor.
- Falan türbeye gittim, dua ettim, kurban kestim, şunu istedim işim oldu’’ demek şirktir.
Kabirler, dua yeri, namaz yeri, istek yeri değildir. İbret alınacak yerlerdir.
Kabirlere; adak adamak, para eşya koymak, mum yakmak, çaput bağlamak, el yüz sürmek, orayı
burayı öpmek, oradan toprak almak, etrafında dönmek, eğilerek geri geri gitmek, şirk kokak davranışlardır.
Türbeler ancak ziyaret edilir, tefekkür edilir, ruhlarına bir fatiha üç ihlas okunur. Buda günaha
girmeden şirke düşmeden yapılmalıdır.
ŞİRKİN CEZASI NEDİR?
Şirkin cezası ağırdır: şirk, en büyük günahtır.
-
Şirk koşanı Allah affetmez.
Şirk koşan, Allah’ın rahmetinden mahrum olur.
Şirk koşan, Allah’a iftira etmiş olur.
Şirke düşenin imanı gider, nikâhı gider.
Şirk koşanın güzel amelleri boşa gider, günahları kalır.
Şirk koşanın cenaze namazı kılınmaz.
Şirk koşana dua edilmez.
Şirk koşan, müslümana mirasçı olamaz.
Şirk koşanın kestiği hayvanın eti yenmez.
Kur’an’da:
-
‘‘Şirk en büyük zulümdür.’’ (Lokman:13)
‘‘Allah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz.’’ (Mahl:48)
Kim Allah’a ortak koşarsa, Allah ona cenneti haram kılar, onun yeri ateştir. (Maida:72)
buyrulmuştur.
Birde müslümanın dikkat edeceği şey, müşriklere benzememektir. Allah Resûlü bize:
165
Gönülden Gönüle
-
‘‘Müşriklere benzemeyiniz.’’ (Ramuz el-Ehadis:276/16)
‘Müşriklere selâm vermeyiniz.’’ (Age:62/9)
‘‘Müşriklerden yardım istemeyeniz.’’ (Age:134/7)
Müşriklerin ikramını almayınız.’’ (Age:135/1) demiştir.
X
X
X
Peki şirkten geri dönüş yok mu? Tevbe kapısı her zaman açıktır.
-
Önce pişmanlık duyulur.
İman tazelenir. Nikah tazelenir.
Geri dönüşü olmayan tevbe ile geri dönüş olur. Çünkü şirk de bir günahtır. Her günaha tevbe
gerekir, tevbe edilir.
Rabbim şirkten ve şirket düşmekten Müslümanları korusun.Bizleri korusun. Kusurlarımız
bağışlasın. ÂMİN…
..............................
....................
……….
…
166
Gönülden Gönüle
LÂNET VE LANETLİLER
Her kesin dilinde ‘‘Lânet olsun’’, ‘‘Allah kahretsin’’, ‘‘Allah belânı versin’’
Canı sıkılan, canı yanan, kızan basıyor lâneti.
Tökezleyen, ayağına takılan taşa, sendeleyen, sebep olan çukura veryansın ediyor.
Yavrum, canım diye sevdiği evladına lânet okunuyor. Hatta lânet ölülere kadar uzanıyor.
Beddua etmek, sövmek ve lânet okumak insanı asla rahatlatmaz. Daha da kinini, öfkesini arttırır.
Daha çok strese sokar. Atalarımız: ‘‘Keskin sirkenin küpüne zararı olur’’, ‘‘sövmekle şeytanın sayısı artar’’
demişlerdir.
Lânet okumak, Allah’ın cezalandırmasını, kahretmesini istemek demektir.
İnancımızda lânet, inançsız bozguncu, fitneci, iftiracı ve yalancılar için kullanılmıştır.
Lânet okumak, tehlikeli bir iştir. Eğer lânet okunan, lânete lâyık değilse, lânet geri döner. (Ramuz elEhadis:103/12)
‘‘Kem söz sahibine aittir’’ diye bir söz vardır. İyi insan, lânet okumaz, başkalarının kötülüğünü
istemez. Beddua etmez.
‘‘Kahrolsun’’, ‘‘Lânet olsun’’ demekle karşı taraf zarar görür. Başkasını incitmek, üzmek, zarar
vermek gibi şeylerin inancımız da yeri yoktur. Kötülüğe sebep olan, mutlaka bir gün onun kahrına uğrar,
perişan olur.
Peygamberimiz (sav): ‘‘Mü’min, kusur bulucu, kaba, hayasız ve lânetleyici olmaz.’’ buyurmuştur.
(R.Salihın:274)
- ‘‘Birine Allah’ın lâneti, Allah’ın gazabı ve cehennem temennisiyle beddua etmeyin.’’ (İ.Canan, Hadis
Ans:14/533)
Lânet okumak yerine Allah’a havale etmek, ‘‘Allah ıslah etsin’’ demek daha uygun olur. Burada
yardımcı olmak, iyiliğini istemek vardır. Maksat cehenneme adam doldurmak değil cennete adam
yollamaktır, adam kazanmaktır.
Kovmak, iyiden, iyilikten mahrum etmek demek olan lânet, dinde Cenab-ı Allah’ın rahmetinden,
affından uzak kalmasını istemektir.
Müslüman’a peygamberimizin bir uyarısı var:
- ‘‘Ya hayır söyle yada sus!’’ diyor.
Allah’ın yarattıklarına lânet okumak doğru değildir. Lânetçiler için peygamberimiz (sav) şöyle
buyurur: ‘‘Lâneti çok yapanlar. Kıyamet günü şefaatçi olamazlar. Şahit de olamazlar.’’ (İ.Canan Hadis Ans:
14/532)
167
Gönülden Gönüle
Biz insanları tam olarak bilemeyiz, tanıyamayız. Onun için ileri-geri konuşmakta hata edebiliriz.
İnancımıza göre, cezasını çeken günahkara lânet okunmaz. Çünkü çekilen cezanın günaha kefaret olacağına
inanılır.
İnanan bir insanında Allah’ın rahmetinden mahrum kalması, kötülüğe uğraması istenmez.
Açıktan günah işleyene lânet okunmaz. Belki ona Allah’ın hidayeti nasip olacak bilinmez.
Ana babanın, mazlumun bedduasından ve lânetinden kaçınmak gerekir. Çünkü bunların duasını
Allah geri çevirmez.
Lânet okumak, şeytanın işini kolaylaştırmak olur.
Peygamber (as)’ın yanına içki içen birini getirirler. Gereken ceza verilir. Ashab-ı Kiram, adama lânet
okur. Bunun üzerine peygamberimiz (sav):
- ‘‘Öyle demeyin. Onun aleyhine şeytana yardımcı olmayın’’ diye uyarır.’’ (R.Salihın:241)
Müşrikler hakkında peygamberimizden beddua etmesi istendi. Müslümanların canına tak demişti.
Peygamber (as):
- ‘‘Ben lânetçi olarak gönderilmedim, rahmet olarak gönderildim’’ (Müslim Birr: 87) buyurmuştur.
Bir müslüman için lânet okumak sevaplı bir iş değildir.
Peygamberimiz: ‘‘Gücün yeterse, kimseye lânet etmek’’ buyurur.(Ramuz el-Ehadis:150/8)
- ‘‘Olgun bir müslüman kimseyi kötülemez, lânetlemez. Sözünde, işinde haddi aşmaz. Hayasızlık
etmez.’’ (R.Salihın:140)
- ‘‘Kendi aleyhinize, evlatlarınızın ve mallarınızın aleyhine sakın beddua etmeyin. Duaların kabul
olacağı ana rastlarsınız da bedduanız kabul olur.’’ (Age:3/82)
Biri devesine lânet etmiş peygamberimiz: ‘‘Devenin üzerindeki eşyalarını al, deveyi serbest bırak.
Çünkü o lânetlenmiştir’’ der. (Age:3/141)
Biri oğlundan şikayet eder. Ona:
- Sen hiç oğlun için lânet okudun, beddua ettin mi? denir. O adam:
- Etmez olur muyum, canımı sıktı bastım bedduayı sözümü dinlemedi, verdim ‘‘lanet olsun’’ dedim
der.
- Sen oğlunu kendi elinle, dilinle kötü etmişsin’’ denir.
Bir hadiste: ‘‘Kötü söz söyleyen ahlaksıza Allah buğz eder.’’ (Tirmizi Birr:61) Allah onu rezil eder.
Kutsi hadiste de: ‘‘Mahlukatıma lânetlemeyin. Yoksa lânet geri döner.’’ (40 Kutsi Hadis H.H.Erdem)
buyrulur.
Peygamber zamanında birinin eşyası çalınır. Oda çalana beddua etmeye başlar. Peygamberimiz:
Beddua ederek onun ahiretteki cezasını hafifletme.’’ buyurur. (B.H.Külliyatı: 4/275)
- ‘‘Büyük günahların büyüğünden birisi, kişinin ana babasına lânetlemesidir.’’ (Tecrid-i Sarih Terc.
8/122) Anaya babaya asla lânet okunmaz.
168
Gönülden Gönüle
Kulun güzel söylemesi, onun güzelliğindendir. Kur’an’da: ‘‘Kullarıma söyle sözün en güzelini
söylesinler. Sonra şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan apaçık düşmandır.’’ (İsra:53) diye uyarı yapılmıştır.
Kur’an ve hadislerdeki lânet kelimesi, sevmez, razı değildir manasınadır.
CENAB-I ALLAH KİMİ NİÇİN LÂNET EDER?
Kur’an’da:
- ‘‘Allah’ın lâneti, Zalimlerin üzerinedir.’’ (Hud:18)
- ‘‘İnkâr edenler ebediyen lânet içinde kalırlar. Artık ne azapları hafifler nede onların yüzüne bakılır.’’
(Bakara:162)
- ‘‘Sözlerini bozanları biz lânetledik ve kalplerini katılaştırdık.’’ (Maida:13)
- ‘‘Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalim kimdir’’ (Hud:18)
- ‘‘İndirdiğimiz açık delilleri ve hidayet yolunu göstermemizden sonra gizleyenler yokmu. İşte onlara
hem Allah hem de bütün lânet ediciler. Lânet eder.’’ (Bakara:159)
- Ahzab 60-61. ayetlerde: İkiyüzlüler, kalplerinde fuhuş düşüncesi taşıyanlar, kötü haber yayanların
lânetlendiği bildirilmiştir.
- ‘‘Bir mü’mini kasten öldüren ebedi cehennemde kalacaktır. Allah ona gazap etmiş ve lânetlemiştir.
Ona büyük azap hazırlamıştır.’’ (Nisa:93)
- ‘‘Allah’a karşı verdiği sözde durmayanlar, Allah’ın emrettiği şeyleri terk edenler, fesat çıkaranlar,
işte lânet onlar üzerinedir ve cehennem onlar içindir.’’ (Rad:25)
- ‘‘Namuslu kadına zina iftirasında bulunanlar, dünya ve ahirette lânetlenmiştir.’’ (Nur:23)
- Münafıklara, kafirlere Allah ebedi kalacakları cehennem vaat etti. Allah onlara lânet etmiştir.’’
(Tevbe:68)
- ‘‘Allah Resûlünü incitenlere Allah dünyada ve ahirette lânet etmiş ve onlar için horlayıcı bir azap
hazırlamıştır.’’ (Ahzab:57)
- ‘‘Allah şeytana: ‘‘Kıyamete kadar lânet senin üzerine olacaktır’’ demiştir. (Hıcır:35)
- ‘‘Allah şeytana uyanları da lânetlemiştir.’’ (Nisa:18)
Rahmeti bol Cenab-ı Allah şunları da lânetliyor:







Zalimleri – A’raf:44
Faiz yiyenleri – Bakara:275
Sözünde durmayanları – Maida:13
Yalancıları – Ali imran:61
Batıla tapanları – Nisa:52
Bozguncuları – Muhammed:22-23
Kötülük işleyenleri – Fetih:6
169
Gönülden Gönüle







Ebu Lehebi – Tebbet
Zina edenleri – Ahzab:60-61
Bile bile adam öldürenleri – Nisa:93
Ahdini yerine getirmeyenleri – Rad:25
Namuslu kadına iftira edenleri – Nur:23
Şeytanı ve şeytana uyanları – Hıcır:35 - Nisa:118
Peygambere dil uzatanları lânetliyor – Ahzab:57
Müslüman dikkat etmeli, lânetli iş işlemekten kaçınmalı ve lânetlilerden olmamalıdır. Lânetlilere af
dilemediği müddetçe af yoktur. Cenab-ı Allah rahmet nazarı ile bakmaz.
PEYGAMBERİN DİLİNDEN LÂNET VE LÂNETLİLER:
- ‘‘Allah, içkiye, onu yapana, yaptırana, içene, taşıyana, kendisi için taşıtana, satana, satın alana,
sunana, içene ve parasını yiyene lânet etti.’’ (Ramuz el-Ehadis:11/2)
- ‘‘Allah, üç kimseyi buğz eder:



Başa kakıcıyı,
Hırsına düşkün olanı,
Gururlananı, böbürleneni’’ (Age:93/1)
- ‘‘Faiz yiyene yedirene, faiz senedi yazana, bu senede şahit olana, dövme yapana, yaptırana,
sadakayı geciktirene lânet etmiştir.’’ (Age:4/6)
- ‘‘Allah bir kula zulmettiğinde ondan hayayı söküp alır. Ondan merhametide alır.’’(Age:23/3)
- Yalan söz. Yalan şahitliği yayıldığında, ameller bozulduğunda dilde sevgi olduğu halde kalplerde
buğuz olduğunda, sila-i rahim bittiğinde, Allah o zaman o topluluğa lânet eder. Onların kulaklarını sağır
gözlerini de kör eder.’’ (Age:54/4)
- Allah kullarına musibet murat ettiğinde: Çocuklar ölür, kadınlar doğurmaz olur. İçlerinde rahmete
lâyık kimse yoksa, başkalarına belâ gelir.’’ (Age:85/3)
- ‘‘Hayvana binen üç kişiden üçüncüsü mel’undur.’’ (lânetlenmiştir) (Age:199/4)
- ‘‘Üç kimseye lânet ederim: Zalim yönetici, fitneci, sünnetimi yıkan bid’atçi’’ (Age:267/1)
- ‘‘Evlenmeyi terk edenin üzerine Allah’ın lâneti vardır.’’ (Age:347/4)
- ‘‘Cenaze peşinden para ile ağlayana, sıla-i rahmi kesene, musibet sırasında feryat edene, dövme
yapana, yaptırana Allah lânet etsin.’’ (Age:347/6)
Peygamber (as) dövme yapmayı fıtrata vurulan leke ve fıtratı bozan müdahale kabul etmiştir.
Dövme, çok eskilere dayanan cahiliye adetidir. Sağlık açısından zararlı olduğu için dinde
yasaklanmıştır. Dövme yapan ve yaptıranın Allah’ın rahmet etmeyeceği bildirilmiştir. (Buhari, Libas:87)
Vücuda tedavi amaçlı olmayan müdahaleyi dinimiz caiz görmez.
Deri üstüne yapılan, altına su geçirmeyen dövme abdeste ve gusle manidir.
170
Gönülden Gönüle
- ‘‘Kadınlardan erkek kılığına girene erkeklerden kadın kılığına girene Allah lânet etsin.’’
(Age:347/10)
- ‘‘Allah faiz yiyene, yedirene, senedi yazana, ve zekâtı vermeyene Allah lânet etsin.’’ (Age:347/11)
- ‘‘Allah yüzünü boyayıp, kaşlarını yolana, yoldurana lânet etsin.’’ (Age:347/12)
- ‘‘Allah, hayvanın etinden diri iken kesene lânet etsin.’’ (Age:347/14)
- ‘‘Allah, ana babasına lânet edene, Allah’tan başkası için hayvan kesene, günahkârı barındırıp
himaye edene, arazinin hududunu değiştirene Allah lânet etsin.’’ (Age:347/15)
- ‘‘Beyinden başkasını efendi edinen kadına, amayı yoldan itene, hayvana tecavüz edene, Lutilik
yapana Allah lânet etsin.’’ (Age:347/16)
- ‘‘Allah saç taktırana, takana, faiz yiyene, put yapana, hırsıza Allah lânet etsin.’’ (R.Salihın:3/144)
- Allah’ın yarattığını bozana (gereksiz estetik yaptırana lânet etsin) (R.Salihın:3/205)
- ‘‘Dini mazereti olmayan kadın kocasının davetine icabet etmez ve kocasına küs olarak sabahlarsa,
melekler o kadına sabaha kadar lânet eder.’’ (R.Salihın:3/269)
- ‘‘Mezar soyana Allah lânet etsin’’ (Hadis Ans:14/551)
Bir gün peygamberimiz: ‘‘İki lânetten korkun’’ diyor. Ashabı: Nedir onlar? diye soruyor. Allah Resûlü:
- ‘‘Yollara abdest bozan, gölgeliklere abdest bozan’’ buyuruyor. (Hadis Ans:10/92)
- ‘‘Malı pahalanmasını bekleyip satmayan karaborsacı lânete uğrar.’’(Hadis Ans:17/251)
- ‘‘Lût kavminin iğrenç fiilini işleyen kimse mel’undur.’’ (Age:5/203)
- ‘‘Eşine ters yaklaşan mel’undur.’’ (Age:5/203)
- ‘‘Fitne uykudadır uyandırana lânet olsun.’’
- ‘‘Elle boşalan lânetlidir.’’
- ‘‘Müslümanları yollarda rahatsız edenlere lânet vacip olur.’’(İ.Canan Sünnette Terbiye:234)
- ‘‘Rüşvet alan veren ve aracılık edene Allah lânet etsin.’’ (F.Beşer, Fıkıh Risalesi:153)
- ‘‘Mü’mine zarar veren veya hile yapan mel’undur.’’ (Hadis Ans:16/314)
- ‘‘Hayvanı demirle dağlayan için peygamberimiz: Allah onu rahmetinden mahrum etsin. Lânet
etsin’’ buyurdu. (Müslim Libas:107)
- Ahir zamanda yönetici Allah’ın emriyle hareket etmez, halk da onu nefyetmezse Allah’ın lâneti
bunların üzerine olsun.’’ (Ramuz el-Hadis:518/7)
Hz. Enes (ra) Allah Resûlü üç kişiye lânet etti:
171
Gönülden Gönüle



İstenmediği halde yöneticilik yapanı,
Kocasını öfkelendirip geceleyen kadını,
Hayye alel felah’ı duyup ta namaza icabet etmeyen kimseyi’’(B.Hadis Külliyatı:4/377)
- ‘‘Allah rızası için dilenen mel’undur.’’
- ‘‘ Altı kişiye lânet ettim, duası kabul olan her peygamber de lânet etmiştir:
1.
2.
3.
4.
5.
6.
Allah’ın Kitabını tahrif edene,
Allah’ın kaderini yalanlayana,
Allah’ın haram kıldığını helal sayana,
Gücü ile halka musallat olana,
Allah’ın zelil kıldığını aziz, aziz kıldığını zelil kılana,
Sünnetini terk edene’’ (Büyük Hadis Külliyatı:4/270)
- ‘‘Onu bunu eğlendiren kadına, faiz yiyene hürmet olmaz. Bunların kazancı mel’undur. Bunlara
itibar edende mel’undur.’’ (Ramuz el-Ehadis:267/10)
- ‘‘Kim birini kendi isminden başka bir isimle çağırırsa, melekler ona lânet eder.’’ (Kitâbu'z-Zühd ve'rRekâik:169)
- ‘‘Sünneti öldürüp dinin temizliğini bozacak şeyler sokanlara lânet edicilerin ve meleklerin lâneti
onların üzerine olsun.’’ (Ramuz el-Ehadis:507/5)
- ‘‘Bana ve ashabına kötü söz söyleyen, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lânetine uğrasınlar.’’
(Age:86/7)
- Hz. Peygamber (as) Hutbe okurken üç defa ‘‘Amin’’ deyince Ashabı bunun sebebini sormuş. Oda
şu cevabı vermiştir:
- Bana Cebrail: ‘‘Adını duyup da üzerine salavat getirmeyenin burnu sürtülsün’’ dedi. ‘‘Amin’’ dedim.
- ‘‘Ana babasının sağlığına erişip de rızalarını kazanamayanların burnu sürtülsün’’ dedi. ‘‘Amin’’
dedim.
- ‘‘Ramazana yetişip de kurtulamayanın burnu sürtülsün’’ dedi. ‘‘Amin’’ dedim. Der.
- ‘‘Sakın rüzgara lânet etmeyin.’’ (Hadis Ans:14/542)
- ‘‘Ölüler hakkında kötü konuşmayın. Sonra dirileri üzersiniz’’ (Age:14/544)
- ‘‘Haksızlık edene lânet okuyan, beddua eden, dünyada intikamını almış olur.’’(B.H.Külliyatı:5/240)
- Rüzgar birinin eteğini savurtuyor. Oda rüzgara lânet okuyor. Peygamberimiz ona: ‘‘rüzgara lânet
etme!’’ diyor. (Age:4/276) Cenab-ı Allah’ın yarattığı hiçbir şeye lânet okunmaz. Allah’ın kullarına beddua
edilmez.
Büyüklerin Lâneti:
İmam-ı Gazali: ‘‘Kötü ortamda bulunana Allah’ın lâneti iner.’’ demiştir.
172
Gönülden Gönüle
Bir hayvanı hedef yapıp ok atana Hz. Ömer (ra): Hayvanı hedef alanı Allah lânet etsin. Peygamber
de lânet etmiştir.’’ der.
Merkez Efendi, kendisine iftira edenler için. ‘‘onmasınlar!’’ demiştir.
Osmanlı padişahları hastanede ücretsiz ilâç verilen yere: ‘‘ihtiyacı olmadan buradan ilâç alanların
Allah derdini arttırsın’ yazdırmıştır.
Fatih İstanbul’u fethedip fetih armağanı olarak camiye çevirdiği Ayasofya için: ‘‘Camimi camilikten
çıkaranlar Allah’ın, meleklerin ve bütün müslümanların lâneti uğrasınlar. Yüzlerine bakan, kendilerine şefaat
eden olmasın.’’ diye vakfiyeye yazdırmıştır.
İstanbul’da fitne çıkaran, gayri menkulleri müslüman olmayanlara satan ve dışardan medet
bekleyenler içinde: ‘‘Dilerim Allah’tan bunlar Allah’ın gazabına uğrasınlar’’ demiştir.
Tebdil-i kıyafetle bir dükkandan alışveriş etmişti. Dükkan sahibi, birazını vermiş: ‘‘kalanını komşudan
al, o siftah etmedi’’ demişti. Fatih: bu milletin ahlakını bozanlara Allah lânet etsin’’ demiştir.
Mısırlı birinden borç alınmıştı. Adam ölünce vezirin malını hazineye aktarma teklifine Yavuz Sultan
Selim şu cevabı verir: ‘‘Ölene rahmet, malına bereket, oğluna afiyet gambaza lânet.’’
Lanetten lanetlilerden uzak durulmalıdır.
Peygamberimiz zamanında şaraba düşkün biri birkaç defa cezalandırılır. Yine içmiş halini gören Hz.
Ömer (ra): ‘‘Hay kahrolası yinemi sen? deyince peygamberimiz:
- Ona lânet okuma! demiştir.
Peygamberimiz kötü ortamlarda, kötü insanlarla beraberliği yasaklamıştır.
- ‘‘İnsanları helak olan yerlere kıyamete kadar lânet yağar’’ demiş, Semud kavminin helâk olduğu
yerden hızlıca geçmiştir. Ve:
“Kendilerine zulmeden insanların eğleştiği yerlerde eğleşmeyin. Onlara dokunan azap, size de
dokunmasın. Oranın suyunu içmeyin ve abdest almayın, buranın suyu ile pişen yemeği yemeyin.” demiştir.
(Hadis Ans:6/263)
Peygamberimiz Mina’ya giderken Ebrehe’nin ordusunun helak olduğu yerde ‘‘burada eğleşmeyin’’
demiştir.
Bir hadislerinde de: ‘‘Müşriklerle beraber yaşamayın. Onlarla oturup kalkmayın kim bunu yaparsa,
onların ahlakı ile ahlaklanır onlar gibi olur.’’
Demek ki, Lânetten, Lânetli işlerden, Lânetli yerlerden uzak durulması gerekiyor.
Kardeşlerimin şu soruları kendilerine sormalarını eğer yanlış yapıyorlarsa, hatalı davranıyorlarsa,
düzeltmeleri istiyorum.
- Ben lânetli miyim?
- Lânetli iş işliyor muyum?
173
Gönülden Gönüle
- Lânetlilere ne ölçüde yakınım? Onlara tepki gösterebiliyor muyum?
- Eğer lânet ve lânetli ile bir ilişki, yakınlık varsa düzelmeyi söz veriyor musun?
Unutmayalım Cenab-ı Allah’ın rahmeti, affı bizim günahlarımızdan çok daha fazladır.
‘‘Yok mu tevbe eden onu affedeyim’’ deyip durur.
Tevbe kapısı her zaman herkese açıktır.
Kur’an’da: ‘‘Allah’ın rahmetinden kafirler ümit keser’’ buyruluyor.
Rabim razı olacağı işler yaptırsın. Razı olmadığı işlerden hepimizi korusun.
Lânetten, Lânete uğramaktan sana sığınırız Allah’ım.
..............................
....................
……….
…
174
Gönülden Gönüle
GAYRİ MÜSLİMLERLE
İLİŞKİLERİMİZ NASIL OLMALIDIR
Dünya daraldı. Farklı kültürden, farklı medeniyetten ve farklı inançtan insanlar bir arada yaşamak
durumundalar. Aynı yerde çalışıyorlar, ticarî, ahlakî, insanî ilişkiler kuruyorlar. Bu durumda bazı problemleri
yaşamak zorunda kalıyorlar. Hak doğuyor, alışveriş oluyor, evlilik yapılıyor. Bazen ilişkilerin sınırı çizilemiyor.
İnancımıza, kültürümüze uygun davranılamıyor. Günaha girenlerimiz oluyor.
Bazılarımız dini Allah’ın emrettiği şekilde değil de ortama göre veya menfaatine uyduğu şekliyle
algılıyor. Yaşayış dine uyduruluyor. Din, yaşayışa uydurulmaya çalışılıyor. Tabii bu durumda çok şey
kaybediliyor.
Adam hıristiyanmış yahudi olmak istemiş yahudiliğe giriş yok. O ırki bir din. Müslüman olmak
istemiş, Müslümanlar kötü maksat taşıdığından şüphelenmiş, yüz vermemişler. Adam: ‘‘İsa-MusaMuhammed arasında kaldım’’ demiş. Onun gibi bazı yapılan işler inanca sığmıyor. Kiminle olduğumuz
kimden yana olduğumuz belli olmuyor.
Biz şuursuz bir hayat yaşarken, dost bildiklerimiz bizi arkadan hançerliyor. İslam’a, peygamber (as)’a
saldırılıyor.
Kendimiz değil de başkası olma sevdasındayız. Taklit, özenti hastalığına tutulmuşuz. Durum bu…
Peygamber (as): ‘‘Kişi sevdiği, beraber olduğu kimse ile beraberdir. O’nunla beraber
haşrolunacaktır.’’ buyurmuştur. Bu çok önemli…
İnancımıza göre; bir müslümanla bir başkasına bakışımız aynı olamaz. Başkasını müslümana tercih
edemeyiz. Başkasına gösterdiğimiz ilgiyi müslüman dan esirgeyemeyiz. müslümanı bırakıp da başkasına şirin
görünmeye kalkar, onun yanında izzet ve şeref aramaya çalışırsak, bu hareketimizden Cenab-ı Allah asla razı
olmaz.
Gayri Müslim kimdir?
Gayr-i müslim Müslüman olmayan, imanın şartlarını, İslam’ın şartlarını ret edendir.
Gayr-i müslim, daha çok Müslümanlığı benimsememiş, Yahudi ve Hıristiyanlara da denir. Ayrıca
bunlara ehl-i kitab da denir. Tek kelimeyle gayr-i müslim, İslam’ın dışında ve karşısında olan demektir.
GAYR-İ MÜSLİMLE İLİŞKİ NASIL OLMALIDIR
Kur’an’da ve hadislerde nasıl hayat süreceğimiz, kimleri dost edineceğimiz, insanlarla ilişkilerimizin
nasıl olacağı bize bildirilmiştir.
İslam bizi şirkten, küfürden, ahlaksızlıktan ve her türlü kötü ortamlardan uzak durmayı emreder.
Ayrıca batıl dinlerde, yabancı düşünce ve ideolojilerden, yabancı âdetlerden men eder, uyarır.
Sevgili peygamberiz (sav) İsrail oğullarının bozulmasını şöyle anlatır: ‘‘İsrail oğullarından biri, günah
işleyen birine rastladı. Ona şöyle dedi.
175
Gönülden Gönüle
- Allah’tan kork. Yapmakta olduğun bu işi bırak. Zira bu sana helal değildir.’’
Ertesi gün yine aynı adamla aynı şekilde karşılaştır. Onunla yiyip içmekte, oturup kalkmakta bir
sakınca görmedi. Allah da onların kalplerini birbirine benzetti. Böylece hepsi Allah’ın lânetine uğradılar.’’
Bu konuda bize Cenab-ı Allah bakın ne emrediyor:
- ‘‘Mü’minleri bırakıp kafirleri dost edinme’’ (Al-i İmran:28)
- ‘‘Müslümanlardan başkasını dost edinme’’ (Age:118)
- ‘‘İman etmedikçe müşrik kadınla evlenmeyin!’’ (Bakara:221)
- ‘‘Ey Müslümanlar, Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin!’’ (Maida:51)
- ‘‘Ey Habibim! Her türlü mûcizeyi göstersen de onlara senin kıblene dönmezler. Sende onların
kıblesine dönecek değilsin.’’ (Bakara:145)
Peygamber (as) da diyor ki:
- ‘‘İnançsızların müşriklerin ateşi ile aydınlanmayın.’’ (Nese-i Zinet:51) (Bunun bir bedeli olur.)
- ‘‘Kim kime benzerse, oda onlardandır.’’ (Ebu Davut Libas:4)
Kalıplar benzerse, kalplerde benzer. Şekil benzerliği, iç benzerliğe götürür. Artık başkalaşma olur.
İnancımıza göre, inançsıza yardımcı olunmaz, destek verilmez. Dost olunmaz. Evlenilmez. Taviz
verilmez. Kâfire ‘‘efendim’’ denmez. Önünde eğilinmez. Eli öpülmez. Rahmetli denmez. Hazretleri denmez.
Onun emri, buyruğu altına girilmez. Onun yanında izzet aranmaz. O zaman inançsızın hâkimiyeti öne çıkar.
Gayri müslimle meşru ticaret yapılabilir. Kazancı meşru ikramı alınabilir. İslam’a ısındırabilmek için
ikramda bulunulabilir. Allah Resûlü, kalplerini İslam’a ısındırabilmek için inanmayanlara pay ayırmıştır.
Gayri müslimin ‘‘gavur’’ diyerek malına, canına zarar verilmez. Yalan söylenmez, aldatılmaz. Kul
hakkı bütün insanlar için geçerlidir. Onun emaneti varsa iade edilir.. Hz. Peygamber, hicret sırasında
müşriklerin emanetlerini bir bir geri vermiştir. ‘‘Domuzdan kıl koparmak sevaptır’’ sözü yanlıştır.
Hak sahibi ölmüş olsa bile hak mirasçısına verilecektir. Yavuz Sultan Selim, Mısır seferinde Yahudi
den aldığı borcu mirasçılarına ödemiştir. ‘‘Ödemesek’’ diyen yeniçeri ağasına: ‘‘Ölene rahmet, gabbaza
lânet’’ demiştir. Zira kıyamet gününden her hak sahibi hakkını alacaktır.
Gayri müslim tamamen terk edilmez. Ona yaklaşmak için yol aranır. Tebliğ için yaklaşılır. İnsan
olarak saygılı davranılır. Ona İslam tebliğ edilir.
Gayri müslimle yapılan anlaşmaya sadık kalınır, dürüst davranılır. Peygamber (as) zamanında
peygamberimize yardım için gelen üç Müslüman’ın yolunu müşrikler çevirir: ‘‘Nereye?’’ derler. Onlarda:
‘‘Medine’ye’’ cevabını verir. Peygamberimizin yanında geldiklerinde peygamberimiz olaydan haberi olmuş
ve onlara: ‘‘siz müşriklere savaşa katılmayacağınızı söylediniz. Sizi orduya alamam. Sözünüzde durun’’
demiştir.
176
Gönülden Gönüle
Gayri müslimle dostluk olmaz:
Dostluk, iman birliği, ideal birliği olursa kurulur. Cenab-ı Allah’ın bu konuda bize ikaz ve uyarıları
şöyledir:
- ‘‘Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla
geri durmazlar. Hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Kin ve düşmanlıkları sözlerinden bellidir. Kalplerinde
gizledikleri düşmanlık ise daha büyüktür.’’ (Al-i İmran:118)
- ‘‘Mü’minleri bırakıp da kafirleri dost edinmeyin. Onların yanında güç ve şeref mi arıyorlar. Şeref
ve izzet yalnızca Allah’a aittir.’’ (Nisa:139)
- ‘‘Mü’minler, müminleri bırakıp da kafirleri dost edinmesin. Kim bunu yaparsa, artık onun Allah
yanında hiç bir değeri yoktur...’’ (Al-i İmran:28)
- ‘‘Ey iman edenler’ yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirlerinin dostudurlar.
Birbirlerinin tarafını tutarlar. Sizden onları dost edinenler, onlardandır.’’ (Maida:51)
- ‘‘Dininizi alay ve eğlence konusu edinenlerle dost olmayın. Allahtan korkun. Eğer inanmış iseniz.’’
(Maida:57)
- ‘‘Şirk koşanlardan yüz çevir.’’ (Hıcır:94)
- ‘‘Ey iman edenler! Mü’minleri bırakıp da kafirleri dost edinmeyin. Bunu yaparak Allah’a aleyhinizde
apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?’’ (Nisa:144)
Başka inanç ve düşüncede olanlarla ilişkilerimiz konusunda peygamber (sav) bizi şu sözlerle
uyarıyor:
- ‘‘Kişi sevdiğiyle beraberdir.’’ (Elmer’u mea men ehabbe)
- ‘‘Mü’minlerden başkası ile düşüp kalkma! Yemeğini de dürüst kimseler yesin’’ (R.Salihın:365)
- ‘‘Müslüman olmayanlarla beraber yaşamayın! Onlarla oturup kalkmayın! Onlarla olan onlara
benzer.’’ (Tirmizi, Siyer:1605)
- ‘‘Kendilerine zulmeden insanların eğleştiği yerlerde eğleşmeyin. Onlara dokunan azap size de
dokunmasın. (Buhari Enbiya:7)
Benzeşme:
Osmanlının gerileme döneminde bakın neler oldu. Ne fitneler zuhur etti:
II. Mahmut kendi kıyafetini değiştirerek Batılı olma sevdasına düştü. Abdullah Cevdet, Batı’dan taze
kan getirtip Türk Milletinin kanını değiştirmeyi savundu. Talat Paşa Türk bayrağındaki hilâlin yanına haç takıp
İstanbul sokaklarında bir gurup askerle dolaşma gafletine düştü. Tanzimat Fermanında din, milliyet farkı
kaldırılıp, herkese aynı haklar tanındı. Hatta gavura ‘‘gavur’’ demek yasaklandı. Bundan yararlanan azınlıklar
‘‘Bana gavur dedi’’ diyerek ileri gelen Türkleri tedirgin etmişlerdir. Bir şikayet üzerine Galata’nın Voyvada
karakolunda tabur Ağası sinirlenmiş, Türklere:
- Söyleye söyleye dilimizde tüy bitti. Daha anlamadınız mı? Bundan böyle gavura ‘’gavur’’
denmeyecek demiştir.
177
Gönülden Gönüle
Ne kazandırdı bu sevda, bu benzeşme? Osmanlıyı bitirmiştir.
Başkalarına benzemekten son derece kaçınmamız lâzım insanın kime benzediği çok önemlidir.
Peygamber (as) ‘‘Kadına benzeyen erkeklere, erkeklere benzeyen kadınlara Allah lânet etsin’’ demiştir.
Dış benzerlik kalp benzerliğine, ruh benzerliğine ve inanç benzerliğine götürür.
Hadis açık: ‘‘Kim kime benzerse, onlardandır’’ (Ebudavut, libas:4) (Men teşebbehe bi-kavmin fehüve minhüm)
Dinimizde gayri müslimlerin âdetlerini benimsemek, onlara ait bir şeyi kutlamak imana zarar verir.
İmam-ı Rabbani: ‘‘Hinduların, Yahudi ve Hıristiyanların özel günlerine ve kutlamalarına katılmak insanı küfre
götürür’’ der.
Rabbimiz buyurur ki:
- ‘‘Allah’ın ayetlerinin inkar edildiğini yahut onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, onlar başka bir
söze, başka bir konuya geçinceye kadar kafirlerle beraber oturmayın. Yoksa sizde onlar gibi olursunuz...’’
(Nisa:140) (Tasdik etme, rıza gösterme olur.)
Peygamberimiz (sav) Tebuk seferine giderken semud kavminin helak olduğu ‘‘Hıcr’’ denilen yerden
geçerken hızlıca geçmiş ve: ‘‘kendilerine zulmedenlerin yaşadığı yerlerde eğleşmeyin. Suyundan içmeyin.
Bu sularda abdest almayın’’ demiştir.
Kabeyi yıkmak için gelen Ebrehe’nin ve ordusunun helak olduğu yerde de eğleşmemiş, hızlıca
geçmiştir.
Bir hadiste şöyle buyrulur:
- ‘‘Müslüman olmayanlarla birlikte yaşamayın onlarla oturup kalkmayın! Her kim onlarla birlikte
yaşarsa ve onların ahlakı ile ahlaklaşırsa onlar gibi olur.’’ (Tirmizi Siyer:14)
Hz. Ömer (ra): ‘‘Allah’a inanmayanların bayramlarına iştirak etmekten sakınınız’’ demiştir.
Buradan şunu anlıyoruz: Gayri müslimlerle dost olan, onlarla yaşayan, onlara benzeyen, onların
ahlakı ile ahlaklaşan kıyamet gününde onlarla beraber haşrolunacaktır. Onlarla beraber hesaba çekilecektir.
Allah ona gayr-i müslim muamelesi yapacaktır.
Gayri müslime Rahmetli denir mi? Dua edilir mi?
İnanmayan için dua edilmez. Rahmetli denmez. O’nun affı istenmez. Cenaze namazı kılınmaz. Hatta
ona da dua edip affını istemenin küfür olduğunu söyleyen alimler vardır.
Ancak yaşayan inançsızın Cenab-ı Allahtan hidayeti dilenir. Meselâ; peygamberimiz (sav) Hz.
Ömer’in hidayetini dilemiştir.
Biz inançsız için Allah hidayet etsin, Allah ıslah etsin’’ diyebiliriz. Rahmetli diyemeyiz.
Nuh Peygamber oğlu için af diledi. ‘‘Gafillerden olma’’ diye uyarıldı.
İbrahim peygamber babası Azer için af diledi, affını sağlayamadı.
178
Gönülden Gönüle
Lut peygamber hanımı için dua etti. Kabul olmadı.
Peygamberimiz Amcası Ebu Talibi elleri ile yıkadı. Ona şefaatçi olamadı.
Peygamberimiz, yaşayan inançsızlar için hidayetini istemiştir. Bizde ancak ‘‘Allah hidayet etsin’’
deriz.
Bu konudaki delilimiz Kur’an dır:
- ‘‘Cehennemlik oldukları anlaşıldıktan sonra akraba dahi olsalar, müşrikler için mağfiret dilemek,
peygambere ve müslümanlara yakışmaz.’’ (Tevbe:113)
Peygamberimiz bir münafığın cenaze namazını kılmıştı. Ayet indi: ‘‘Onlardan ölen kimsenin
namazını sakın kılma! Mezarı başında durma! Çünkü onlar, Allah’ı ve Resûlünü inkar etmişlerdir. Fasık olarak
ölmüşlerdir. (Tevbe:84)
- ‘‘Onlara ister bağışlanma dile, ister dileme. Onlar için 70 defa bağışlanma dilesende onlar asla
bağışlanmayacaktır. ‘‘Bu onların Allah’ı ve Resûlünü inkar etmelerindendir.’’(Tevbe:80)
Gayri müslimle evlilik:
Uzaklar yakın oldu. Her inançtan insanlar beraber yaşıyor. Dış ülkelerde görevli, çalışan insanımızın
sayısı çok. Bu durumda evlilikler oluyor.
Ne yazık ki, çoğu zaman evlilikler yapılırken dikkat edilmiyor, araştırılmıyor. Dinin koyduğu yasaklara
hiç uyulmuyor. Tabi rasgele bir evlilik yapıldığı için mutlu ve uzun süreli bir evlilik olmuyor. Çocuklar ne bize
benziyor, nede karşı tarafa benziyor.
İnancımızda ve kültürümüzde evliliğin şartları var.
Evliliklerde zengin aranıyor, çalışan aranıyor. Fizik, müzik aranıyor. Anahtar aranıyor. Ahlak, inanç,
namus aranmıyor. Sorulmuyor.
Bir arkadaşım, zengin ve çalışan, araba-anahtarı olan birine kızını verdi.
- ‘‘Dört ayak üstüne düştü kızın’’ dediler. Ben:
- İnancına, ahlakına baktın mı? dedim. Üzerinde duran olmadı. Bir ay sonra kızımız bavulunu alıp
baba evine döndü. Ben ne oldu? dedim.
- İnanmıyormuş, banyo yapmıyormuş, alkol alıyormuş gibi şeyler söyledi.
- Damada sormadın mı? dedim, bana:
- Sordum dedi. Ne dedi dedim?
- Sen benim ahlakımı, inancımı sormadın ki... dedi. ‘‘Ve bir yuvada böyle yıkıldı.
İslâm da denklik aranır. İnanan müslüman bir kadın, inanmayan bir erkekle evlenemez. Evlenirse
nikâh geçersizdir. Bu ateist, satanist, hıristiyan yahudi ve başka dinden biri olabilir. Bu evlilik caiz değildir.
Ateist, satanist, müşrik kadınla müslüman erkeğin evlenmesi de caiz değildir.
179
Gönülden Gönüle
Ehl-i Kitaptan bir kadınla müslüman bir erkeğin evliliği her ne kadar caiz ise de uygun görülmemiştir.
Hz. Ömer (ra), bazı müslüman erkeklerin hıristiyan kadınlarla evlenmesine razı olmamıştır.
- Caiz değil mi? denilince
- Hayır, ama huylarından, eski alışkanlıklarından, inançlarından tamamen vazgeçemeyeceklerinden
korkarım’’ cevabını vermiştir.
Hz. Ömer’in yetişecek nesil endişesi vardır. Bugünde aynı endişe mevcuttur. Yapılan evliliklerin
mahsulü olan genç, daha çok analar ilgilendiği için bize benzemiyor.
Bazıları müslüman olma şartı koşulsa da şeklen müslüman oluyorlar. Müftülükteki baş örtüsü kadar
yapmacık oluyor.
Başka dinlerden olan kadınlar eski inançlarından ahlak ve yaşayışlarından kolay kolay kopamıyorlar.
Çocukları kendi anlayışlarına göre yetiştiriyorlar.
Dikkat edilmeyen bir husus da adaylar seçilirken gençlere değil, ailelerine bakılıyor. Aile dindar, hacı,
hoca olunca çocuk da öyle zannediliyor. Burada genç daha önemli. Yuva onunla kurulacak. Burada ‘‘Ben onu
yola getiririm’’ düşüncesi yanlış oluyor. Hani ne demişler: ‘‘Kadının fendi erkeği yendi’’
Çocuklar evlerde dini eğitimle yetişmiyor. Onları diziler filimler yetiştiriyor.
JanJak Ruso: ‘‘İnanmadan da bir insanın faziletli olabileceğini zannediyordum, ne kadar çok
yanılmışım’’ diyor.
Ahlak, inanç zayıf olunca, aile yuvaları sağlam temellere oturmuyor. Sıkıntılar çekiliyor, giyim,
ibadet, çocuk yetiştirme, eve bağlılık, sadakat konularında problemler doğuyor. Sözler, davranışlar
yüzünden nikâh bile gidiyor. Neticede yuva şeklen de yıkılıyor.
Her güzellik soluyor da ahlak, inanç güzelliği solmuyor.
Bir de kadında aranan şeyler erkekte aranmıyor.
Peygamberimiz (sav) öyle buyuruyor:
- ‘‘Kadınların hayırlısını tercih edin. (Hadis Ans:17/1968)
- ‘‘Sırf güzelliği sebebiyle kadınlarla evlenmeyin. Güzelliklerinin onları alçaltmasından korkulur.
Malları sebebiyle evlenmeyin. Dindar olanlarla evlenin.’’ (Age:6570)
- ‘‘Dininden, ahlakından hoşnut olduğunuz bir erkek sizden kızınızı isterse, ona hayır demeyiniz.
Yoksa fitne ve fesat çıkar.’’
Cemaat farklılığı evliliğe mani değildir.
Ayrı mezhepten olan, kimselerin evliliği caizdir. Uyum sağlayamazlarsa, biri mezhep değiştirebilir.
Alevi ile evlilik konusu soruluyor. Alevi demek, Hz. Ali’yi ve onun ehl-i beytini çok seven, onun gibi
yaşayan kimse demektir.
180
Gönülden Gönüle
Sünni, alevi konusu, fitne konusu yapılmak, sanki ikisi birbirinden ayrıymış gibi gösterilmek isteniyor.
Bir kimse İslam’ın şartlarını, imanın şartlarını kabul ediyorsa, o Müslüman dır.
Bana iki genç geldi: ‘‘Biz evlenmek istiyoruz’’ dediler. ‘‘Hayırlı olsun’’ dedim.
Kız: ‘‘Ama bu alevi’’ dedi. Gence sordum. Sen Allah’a, peygambere, kitaba inanıyor musun? ‘‘Evet’’ dedi.
Ben: ‘‘Gidin ailelerinizle tanışın. Onların rızalarını alın. Allah mutlu etsin’’ dedim.
Bu konuda ölçü nedir. Bakalım: Kur’an ne diyor:
- ‘‘İman etmedikçe puta tapan kadınlarla evlenmeyin. İman etmedikçe puta tapan erkeklere
kızlarınızı vermeyin. Onlar cehenneme çağırır.’’ (Bakara:221)
- ‘‘Ehli kitaptan iffetli namuslu zina etmemiş, gizli dostlar edinmemiş olanlarla evlenin.’’ (Maida:5)
- ‘‘Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkası ile evlenmez. Zina eden kadınla
da ancak zina eden veya müşrik olan erkek evlenir.’’ (Nur:3)
- İnanmış kadınlar, kafir erkeklere helâl değildir. Kâfir erkek de müslüman kadınlara helal değildir.’’
(Mümtehine:10)
İnançta denklik aranmasının nedeni şudur. Bugün dinler medeniyetler çatışma halindedir. Dünyayı
hıristiyanlaştırma çalışmaları tarih boyunca haçlı orduları ile sürmüş, şimdide misyoner orduları ile devam
etmektedir.
İslam ülkeleri ehl-i kitap tarafından bölük börcük, param parça edilmek istenmektedir.
Batıda İslam korkusu vardır. Kiliselerde müslümanlar için hayır dua yapılmıyor. Bir müslüman Türk
büyüğü ölse, batıda bayram yapılmaktadır.
Dinimiz İslam, Avrupa birliğine girmemize engel gösteriliyor. Onların gözü Anadolu topraklarındadır.
Ehl-i kitabın sözüne asla güvenilmez. Onlar hiç bir zaman güçlü müslüman Türkiye istemezler.
Peygamber (sav) zamanın da müslüman olan veya İslâm dan dönmeyen müslüman kadınları
müşrikler boşanmışlardır. Bu zihniyet bazı batılılarca sürdürülmektedir. Bizde de bir zamanlar inançsız
kesim, müslüman kızlarımızla evlenip onları ortada bırakmış veya rencide etmiştir. Bugün bu tehlike geçmiş
değildir. Dikkatli olalım.
Gayri müslim eğer müslüman olursa ne yapılır?
Önce kelime-i şehadet getirerek, gusül abdesti alır, küfür kirinden temizlenir. Onun geçmiş
günahları bağışlanır.
Çok yaşlı değilse, sünnet olur. Bu benzeşme bakımından önemlidir. Hz. İbrahim 80 yaşında sünnet
olmuştur.
181
Gönülden Gönüle
Gayri müslim cennete girermi?
Cennete girmek için müslüman olmak gerekir. Ayet ve hadislere göre iman etmeyenin cennete
giremeyeceği bildirilmiştir.
Peygamber (as): ‘‘İman etmedikçe cennete giremezsiniz’’ buyurur. (Müslim İman:93)
Peygamberimizin şefaati, ümmetinedir. Cennet, iman ve amel karşılığı mükafattır.
İnanmayana ahiret sevabı olmaz.
İnsanların yaptığı işlerin mutlaka bir mükafatı vardır. Kimi dünyada, kimi ahirette, kimi de hem
dünyada hem de ahirette mükafatlandırılır.
İnançsızın yaptığı her iş dünyalıktır. Dünyada adının anılması, itibar, iltifat görmesi veya dünya
nimeti temin etmesi onun mükafatıdır. Ahirette alacağı yoktur.
Meselâ; inanmayan şehit olur mu? Hayır.
İcat, keşiflerde bulunan, insanlığa hizmet eden cennete girmeyecek mi? gibi sorular soruluyor.
Bunların durumunu Allah bilir. Birde şu var. Diyelim ki Edison’la Froid veya Darwin de bir olmaz.
Birinde insanlar yararlanmıştır. Diğeri Allah’ı inkar için elinden geleni yapmıştır.
İnanmayanın yaptıklarının boşa gideceğinin delilleri şiddetle savurduğu küle benzer. Yaptıklarından
hiçbir şey elde edemezler.’’ (İbrahim:18)
- ‘‘Onların işlerini Allah boşa çıkarır.’’ (Muhammed:1)
- ‘‘Kafir olarak ölenin işi, boşa gider. Onlar ebedi cehennemliktirler.’’ (Bakara:217)
- İşte onların ahirette ateşten başka bir şeyleri olmayacaktır. Dünyada yaptıkları da boşa gitmiştir.
(Hud:16)
İnanç açısından Gayri müslimle ilişkiler:
Dini konuda müslüman olmayanlara taviz verilmez. Onlara uyulmaz. Allah uyarıyor.
- ‘‘Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlere uyarsanız, imanınızdan sonra sizi yeniden
inkârcılığa sevk ederler’’ (Al-i İmran:100)
Ehli kitabın kitaplarına itibar edilmez. Müslüman için kaynak olmaz. Delil olmaz. Hükmü geçersizdir.
- Hz. İsa, Hz. Musa, Hz. Muhammed aynıdır denmez. Hıristiyanlığı da, yahudiliği de Allah gönderdi
biraz da onlara uysak olmaz mı? denmez.
Diğer dinlerin hükmü Allah tarafından kaldırılmış, son din İslam gönderilmiştir.
Bugün hıristiyanlık teslis inancıyla, vaftiz, aforoz ile şirk içindedir.
Geçen yıllarda kimin hıristiyan, kimin dinsiz, kimin müslüman olduğu belli olmasın diye nüfus
cüzdanlarından ‘‘din’’ kaldırılmak için büyük gayret sarf edildi. Fitne boş durmuyor.
182
Gönülden Gönüle
Bugün yahudiliğe, hıristiyanlığa ilâhi din denmez. Orta da peygamberinin getirdiği bir şey
kalmamıştır.
Cenab-ı Allah bize yahudilerle hıristiyanlarla iyi geçinin demiyor. Aksine onlara uymayın, onları dost
edinmeyin, onlara benzemeyin diye uyarıyor.
Hiçbir konuda inancımız açısından hıristiyan ve yahudilerle uyum sağlamamız mümkün değildir.
Hz. Ömer (ra) Kudüs’ün fethinde papazın ısrarına rağmen kilise de namaz kılmamıştır.
Bugün Kur’an’a peygamberimize hakaret eden, iftiralar atan, karikatürler çizen hıristiyan âlemi değil
midir?
Gayri müslimlerle ilişkilerimiz sınırlı olmalıdır. Gayri müslim diye terk edilmez. Müslüman’ın tebliğ
gibi, ilay-ı kelimetullah gibi kutsal görevleri vardır.
Rabbim bizi şöyle uyarıyor.
- ‘‘Habibim yemin olsun ki, sen ehli kitaba her türlü mucizeyi göstersen de onlar senin kıblene
dönmezler. Sende onların kıblesine dönecek değilsin. Eğersen, onların arzularına uyacak olursan, işte o
zaman sen hakkı çiğneyenlerden olursun.’’ (Bakara:145)
Al-i İmran 64. ayetine göre: Ehl-i kitap Allah’ın varlığına birliğine davet edilecektir.
- ‘‘...Ehli kitapla ancak en güzel yolla mücadele edin. Deyin ki: Bize indirilene de, size indirilene de
iman ettik. Bizim ilâhımız da sizin ilâhınızda birdir. Ve biz O’na teslim olduk.’’ (Ankebut:46) diyerek İslam’a
çağrılacaktır.
Allah yanında din İslâm’dır.
Diğer dinler neshedilmiş, hükmü kalmamıştır. Tevrat, İncil peygamberlere inen kitaplar değildir.
Yahudiler peygamberlerinin mezarının nerede olduğunu bilmezler. Peygamberlerinin âsâsına sahip
değillerdir. İki dinde tek Allah inancına sahip değillerdir.
Diğer dinlerle İslam dini arasında dağlar kadar fark vardır. Allah bizden hangi dini istiyor bakın:
Kur’an’da:
- ‘‘Allah nezdinde hak din İslam’dır.’’ (Al-i İmran:19)
- ‘‘Kim İslam dan başka din ararsa, bilsin ki, kendisinden böyle bir din asla kabul edilmeyecek ve o,
ahirette ziyan edenlerden olacaktır.’’ (Al-i İmran:85)
Ne mutlu İslam’la şereflenenlere! Ne mutlu İslam şuuru ile yaşayanlara! Ne mutlu müslüman olarak
ölebilmek için gayret gösterenlere!..
Sonuç olarak;
Müslüman’ın başkalarına şirin görünmeye ihtiyacı yoktur.
183
Gönülden Gönüle
Müslüman İslam kimliği ile iftihar etmelidir. Kendisine ‘‘Müslüman’’ denmesinden çekinmemelidir.
Ya başka bir şey derlerse, durum ne olacak?
Müslümanların şehadeti çok önemlidir. Rabbim bizi müslüman yarattın, sana şükürler olsun. Bizi
müslüman olarak yaşat ve müslümanlar olarak canımızı al!
..............................
....................
……….
…
184
Gönülden Gönüle
KALPLERİ KARARTAN
GÜNAH
Her insanın zaafları oluyor. Bilmemezlik de buna eklenince, fırsat kollayan şeytanın işi kolaylaşıyor.
Şunu kabul etmeliyiz ki:
- Dinimizi tam olarak bilmiyoruz ve yaşayamıyoruz.
- Allah’ın rahmetini, gazabını ve günahlarını yüzünden helâk olanları düşünüp ibret almıyoruz.
- Çoğumuz günahı tanımıyor, günahın yansımasını düşünmüyor.
- Şeytanın tuzaklarından habersiziz.
- Günahkârlar için hazırlanan cehennem, akıllara gelmiyor.
- Günahlar çekici, cazip nefse hoş geliyor.
- Umursamadığımız küçük günahlar, büyük günahlara götürüyor.
- Günaha düşeriz endişesi yok.
- Utanma duygusu çoğu kimsede yok.
Birde günaha iyice ısınmış, alışmışız:
- Bu zamanda böyle diyor, günahı kabulleniyoruz.
- Şartlar böyle, ne yapalım, diyoruz.
- Adet böyle, deyip geçiyoruz.
- Falan şöyle dedi böyle dedi diye kılıf arıyoruz.
- Buda mı günah olurmuş canım, diyoruz.
- El ne der? Hangi devirde yaşıyoruz’’ deyip kendimizi mazur görüyoruz.
Dine uymadığımız için bu sözlere alıştırıldık. Allah korkusu taşınmadığı için günah korkumuz
olmuyor. Ahireti düşünmüyoruz. Böylece, günah mikrop gibi çoğalıyor.
GÜNAH NEDİR?
- Günah dinimizin yasakladığı şeydir.
- Günah, dinin emrini yerine getirmemektir.
- Günah, Allah’a ve peygamberine isyan etmektir.
- İnsanı günaha götüren şeyde günahtır.
185
Gönülden Gönüle
- Günah ibadetten, iyi şeyler yapmaktan alıkoyan şeydir.
Bugünkü ortamda günaha düşmek çok basit. Günahın yaygın oluşu, günaha girmeyi kolaylaştırıyor.
Toplumda tahrik çok. Kötü örnekler çok. Günahın çeşitleri çok. Basit gibi görünen günaha götüren
sözler, davranışlar hayatın her alanında mevcut. İyi örnekler değil, kötü örnekler etkiliyor.
BÜYÜK GÜNAHLAR:
Cenab-ı Allah: ‘‘Eğer yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz.
Ve sizi şerefli bir yere koyarız.’’ (Nisa:31)
- ‘‘Ufak tefek kusurlar dışında büyük günahlardan ve edepsizliklerden kaçınanlar için Rabbinin affı
boldur.’’ (Necim:32)
Kur’an’da iman sahiplerinden bahsedilirken:
- ‘‘Büyük günah işlememekte direnirler.’’ (Vakıa:46)
- ‘‘Onlar büyük günahlardan, hayasızlıktan kaçınırlar.’’ (Şuara:37) denmiştir.
Kur’an da ki büyük günahlar:
12345678910-
Hırsızlık yapmak. (Maida:38)
Allah’a ortak koşmak. (Maida:72)
İçki, kumar, fal. (Maida:90)
Zina (İsra:32)
Cana kıymak. (İsra:33)
Ana babaya isyan. (İsra:23)
Yetim malı yemek. (Nisa:10)
Yalan (Nisa:137)
Büyü (Bakara:102)
Faiz (Bakara:275)
Peygamber (as)’ın dilinden büyük günahlar:
Peygamberimize soruyorlar. O’da cevap veriyor:
- Hangi günah büyüktür?
- Şirk koşman.
- Sonra hangisi büyüktür?
- Çocuğu öldürmek.
- Bundan sonra hangisi büyüktür?
- Komşunun namusuna göz dikmek.’’ (Tecrid-i Sarih Ter.11/38)
x
x
x
186
Gönülden Gönüle
- ‘‘Ana babayı lânetlemek’’ (Age:8/122)
x
x
x
- ‘‘En büyük günah; şirk koşmak, ana babaya sıkıntı vermek. İyi dinleyin: Birde yalandır.’’ (Age:8/68)
diyor.
x
x
x
- Şu büyük günahlardan ateşten kaçar gibi kaçının:
1- Allah’a şirk koşmak.
2- Ana babaya isyan.
3- Haksız yere cana kıymak.
4- Namuslu kadına zina iftirasında bulunmak.
5- Zina yapmak.
6- Büyü yapmak.
7- Yetim malı yemek.
8- Haramları işlemekte ileri gitmek.
9- Faiz yemek.
10- Hırsızlık yapmak.
11- İçki içmek.
12- Yalan söylemek, yalan şahitliği yapmak.
13- Yalan yere yemin etmek.’’ (Buhari Vesaya, 8/1172)
İslam büyüklerinin eserlerinde geçen büyük günahlar:
- İçki, kumar, zina,
- İsraf,
- Kibir – gururlanmak,
- Rüşvet, zulüm,
- Yalan, gıybet, iftira, suizan,
- Bid’at işlemek,
- Günah işlemekten korkmamak günahta ısrar etmek.
- Gaybı bildiğini söylemek, büyü yapmak, fala bakmak, uğur-uğursuzluk aramak, ruh çağırmak,
187
Gönülden Gönüle
- Bazı insanları günahsız saymak,
- Ölmüşlerden yardım ummak, mum yakmak, çaput bağlamak, himmet istemek.
- Allah’tan başkasından yardım ummak, başkasına yaptığı şeyi Allah’a yapmak.
- İbadeti terk etmek, geciktirmek,
- Allah’ın rahmetinden ümit kesmek, tamamen ümit var olmak.
GÜNAHI KÜÇÜK GÖRMEK DOĞRUMU?
Günah küçük görülürse, büyür. Peygamberimiz: ‘‘Günahı küçük görmekten sakının. Küçük günahlar
sahibini helâk eder.’’ (Ramuz el-Ehadis:173/9)
- ‘‘Kul günah işlediği zaman, kalbinde siyah bir nokta oluşur. Eğer tövbe ederse, o leke silinir. Tekrar
günaha dönerse, o leke büyür, kalbi karartır.’’ (Age:26/9)
Şüpheli şeylerde, küçük günahlardan kaçınılmazsa, ‘‘Küçüktü önemsemedik, büyüdü baş edemedik’’
olur.
Günah işlemek için kılıf aranırsa, günah büyür cezası da büyür.
Bir hadiste: ‘‘Kim gülerek günah işlerse, ağlayarak cehenneme girer’’ (Ramuz el-Ehadis:400/4)
Günahla övünülmez, işlenen günah başkalarına anlatılmaz. Teşhir edilip kötü örnek olunmaz. Çünkü
günah, manevi kirdir. İnsanın içini, kalbini karartır, iyi duyguları öldürür, utanma duygusunu köreltir, insanı
günahtan günaha düşürür.
Günah zehirdir. Panzehiri, pişmanlık, tövbe ve ibadetlerdir.
GÜNAHTA ISRAR ETMEK
Günah işlemekten korkulmuyor. Günahın ardından gelecek kaza belâ ve cezalardan korkulmuyor.
‘‘Günahsız kul olmaz’’ deyip günaha dalınıyor. Günahından dolayı zarar görenler unutuluyor.
Kanundan korkulduğu kadar Allah’ın kanunundan korkulmuyor. Gülerek, sırıtarak, utanmadan
günah işleniyor ve onunla övünülüyor.
Günah işlemek için kötü örnek çok. Cesaret veren şeyler çok. Kanunda suç sayılmayan günahlar çok.
Meselâ; zina:
Her gün bir yere taş atsanız, orda yakın zaman sonra taş yığını görürsünüz...
Günahta ısrar, büyük günahtır.
Bir Habeşli peygamber (as)’a gelerek soruyor:
- Ben günah işledim. Tövbe etsem af olur muyum?
- Evet’’
188
Gönülden Gönüle
- Ben o günahı işlerken Allah beni gördü mü?
- Evet’’
Bunun üzerine Habeşli öyle bir çığlık atar ki, orada ruhunu teslim ediyor.
Bir kutsi hadiste: ‘‘Günahta ısrar etmeyin. Günahta ısrar ederek tövbe etmek, yalancıların
tövbesidir.’’ (F.Yavuz. 40 Kutsi Hadis:31)
Günahı terk, en faziletli hicrettir.
Bir genç İbrahim Ethem Hazretlerine diyor ki:
- Günah işlemekten kendimi alıkoyamıyorum. Ne yapayım? İbrahim Ethem ona:
- Şartlarını yerine getirirsen, günah işleyebilirsin’’
- Nedir onlar?
1- İçinde günah işleme arzusu olunca: ‘‘Günah işlersem Allah’ın rızkını yemeyeceğim’’ de
- Ben yemeden nasıl yaşarım?
- Hem günah işleyeceksin, Allah’a isyan edeceksin, hem de o’nun verdiği rızkı yiyeceksin. Bu nasıl
olur?
2- Günah işleyeceksen Allah’ın mülkünden çık. Başka yerde günah işle. O’nun mülkünde O’na isyan
olur mu?
- Bu nasıl olur. Ben nereye giderim?
- Allah’ın mülkünde Allah’a isyan olur mu?
3- ‘‘Günah işlemek isteyince Allah’ın görmediği yerde işle!’’
- Allah’ın görmediği yer mi var? Allah’ın görmediği yer mi var?
İbrahim Ethem:
- Allah görüp dururken günah işlenir mi? Ey genç, günah işleme arzusundan vazgeç öyleyse’’ der.
Günah işlerken bazı şeyleri düşünerek günah işleyelim.
GÜNAHTAN NASIL UZAK DURULUR?
Kul büyük günahlardan kaçarsa, Allah onu koruyacak ve affedecektir. (Nisa:31 + Necm:32)
İnsan, huzura kavuşmak, huzurlu yaşamak, güzel ölümlerle ölmek ve kurtulmak isterse, günahlardan
uzak duracaktır.
Yan yana yatan ili cenaze, iki mezar düşünün; biri günahtan günaha düşmüş, biri de günahlardan
kaçınmış, siz hangisi olmak istersiniz?
189
Gönülden Gönüle
Harun Reşit, Behlül Danayı perişan halde görür. Aralarında şu konuşma geçer.
- Nereden böyle?
- Cehennemden
- Ne işin vardı?
- Ateş almaya gittim.
- Bulabildin mi?
- Hayır vermediler. Burada ateş olmaz. Herkes kendini yakacak ateşi kendi getirir’’ dediler.
Adem (as) ile eşi Havva, işledikleri bir günah yüzünden cennetten çıkarılmışlardır. Cennet
günahkarların yeri değildir.
Rasûl-i Ekrem (s.a) buyurdular:
- ‘‘Ey ümmet ve ashabım! Siz bana altı şeye riayet edeceğinize söz veriniz, ben de size cenneti
tekeffül edeyim, cennetlik olacağınıza dair size söz vereyim.
1. Konuştuğunuz zaman doğru söyleyiniz.
2. Vadettiğiniz zaman va’dinizi yerine getiriniz.
3. Size bir şey emanet edilirse onu yerine eda ediniz.
4. Cinsî uzuvlarınızı zinadan koruyunuz.
5. Gözlerinizi harama yumunuz.
6. Ellerinizi haramdan çekiniz, harama yaklaştırmayınız.
Peygamber (as), hep hatalardan Cenab-ı Allah’a sığınmıştır.
Bir insan küçük günahlardan sakınmazsa, büyükleri ile tanışır, onlardan kurtulamaz. Kirlenir.
Şüpheli şeylerden kaçınmayan, günaha düşer.
Sorguyu, suali, cenneti, cehennemi düşünen, günaha düşmez günah işemez.
İbadetlere sarılan, günah işleyecek vakit bulamaz. İbadet, onu günahtan alıkoyar. Kur’an’da:
‘‘Namaz kötülüklerden alı kor.’’ (Ankebut:45) buyruluyor.
Günahları yüzünden cezalandırılan milletler hatırda tutulursa, insan günah işleyemez.
İyi ortamlarda, iyi insanlarla beraber olmaya özen gösterenler, iyi insanların iyi etkisinde kalırlar.
Günah onlara; ulaşamaz, bulaşamaz.
Allah’tan korkan: Allah biliyor, Allah görüyor ve Allah soracak diye inananlar, günah işleme
cesaretini bulamazlar. Allah’tan utanırlar.
190
Gönülden Gönüle
Yolculuğu, âlemlerin Rabbine olan, Allah’la olduğunu düşüne, ‘‘Keşke diyeceği iş işlemez.
İşlenen günahları kiramen katibin meleklerinin yazdığını, amel defterinin önüne konulacağını
düşünen nasıl günah işlesin?
Bir büyüğümüzün ifadesiyle: ‘‘Her günahta küfre giden bir yol vardır’’ Küfre düşme korkusu, günah
işlemekten alıkoyar.
Günah işlemek için deli olmak, aptal olmak lâzım. Bir atasözü var: ‘‘Aptal cesur olur’’ diye.
GÜNAHSIZ KUL OLUR MU?
Günah, insana Adem (as) dan mirastır. Her insanın günahtan mutlaka nasibi vardır. Peygamberlerin
bile zele denilen küçük hataları olmuştur.
Şair: İnsan beşer durmaz şaşar,
Eyler hata; üçer-beşer’’ demiştir.
Atasözümüzde de: ‘‘Düşmez kalkmaz bir Allah’’ denmiştir. Kusur, insan içindir. İnsanın zaafıdır.
Benim günahım yok’’ deyip tevbeden kaçınan şeytan, huzurdan kovulmuştur.
Bir insanın günahsız görülmesi, büyük günahtır.
Bize düşen ‘‘Kul hatasız olmaz’’ deyip günaha dalmamak, günaha razı olmamaktır. Bu şekilde işlenen
günah af olmaz. yanılarak veya unutularak işlenen günah af olur.
Hata yapmak kulun aczinin ifadesi, affetmek Allah’ın büyüklüğünün nişânesidir. Onun için ‘‘günahım
çok’’ diye Allah’ın affından ümit kesilmez. Korku ile ümit arasında olunur.
Ümitsizlik içinde olan bir gurup insana peygamber (as) şöyle demiştir.
- ‘‘Eğersiz günah işlemeseydiniz, Allah sizi helâk eder ve yerinize günah işleyecek, sonrada tevbe
edecek kimseler yaratırdı.’’ (İ.Canan Hadis Ans:11/285)
Bir husus da: ‘‘Allah’ın affı bol, nasıl olsa beni af eder’’ diye şeytanın tuzağına düşülmemelidir. Allah
‘‘sakın sizi şeytan Allah’ın affına güvendirerek aldatmasın’’ diye uyarmıştır.
Cenab-ı Allah’ın bir uyarısı da günaha sebep olmama ve günahda yardımlaşmama konusudur.
‘‘Günahlardan sakınma üzerine yardımlaşın. Günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın. Allah’tan korkun.
Çünkü Allah’ın cezası çetindir.’’ (Maida:2) buyuruyor.
GÜNAH İŞLEYENE KAFİR DENİR Mİ?
Günah işleyen, herhangi bir günahı işlerse, günahkâr olur. Ama onun dinen günah ve haram
olduğunu kabul etmezse, o zaman inkâr etmiş, dinden çıkmış olur.
İnancımızda kafir olmayana ‘‘kafir’’ demek çok tehlikelidir. O zaman kafir diyenin sözü geri döner,
söyleyen kafir olur.
191
Gönülden Gönüle
Peygamberimiz (sav) şöyle buyurur:
- ‘‘Kendisine kâfir denilen, eğer kâfir ise, söz yerini bulmuştur. Eğer o kişi kâfir değilse, söz söyleyene
geri döner.’’ (R.Salihin:1591) Bakın diline sahip olamamanın cezasına...
İnancımıza göre; inkâr olayı olmayınca günah işleyen kâfir olmaz. kafir işi işlemiş olur. Kâfire
benzemiş olur. İbni Abidin’de şöyle denir:
- ‘‘Müslüman’ı küfürle itham etmek kolay bir iş değildir. Faydası da yoktur. Bir müslümanın sözü,
hareketleri şüpheli olsa bile tevil gerekir. Tekfir edilmez.’’ (Cilt:3/258)
Her günah bir değildir. Bazı günahlar vardır, günah olarak kalır. Bazı günahlar da vardır ki, sadece
işleyeni ilgilendirmez. Başka günahlara sebep olur. Başkalarına da zarar verir ve insanı küfre götüren bir iş
işleyince iman gider. İmanla beraber nikâh da gider. Birde o güne kadar yaptığı her iyilik, bütün sevaplar da
gider. Günahlar kalır. Dönse bile sevaplar geri gelmez.
ZORLAMA İLE İŞLENEN İŞTEN SORUMLULUK DOĞAR MI?
Zorla, zorlama ile işlenen günah, isteyerek, kendi iradesiyle işlenen bir günah gibi değildir.
Bunda işleyenin bir payı var mı, yok mu önemli olan budur. Karşı tarafa ümit vermiş mi? kapı
aralamış mı, tahrik etmiş mi buna bakılır.
Sonra tehdit ciddi mi, tehlike kesin mi? buda önemlidir.
Kişinin günahkâr olmaması için, tehdidin ciddi olması birde günahı işleyenin payının bulunmaması
gerekir. Taviz vermemesi gerekir.
Bu durumda böyle işlenilen günah tövbe gerekir mi? gerekir, her günaha tövbe gerekir.
Zorla işletilen günahla, isteyerek işlenen günah bir olmaz. Meselâ; zorla içki içirilen, zorla veya
aldatılarak günah işletilen,, tuzağa düşürülen için Allah sormaz inşallah. Burada zorlayan, günah işlenmesine
sebep olan sorumludur. O günahın işlenmesine sebep olan sorumludur.
GÜNAH NELERİ YOK EDER
İşlenen bir günahın etkisi, yansıması çok olur. Sadece işleyen de kalmaz. İnsanın işine, aşına,
evlatlarına yansır. Yani onlarda zarar görür.
Günah, insanı vicdanını rahatsız eder. Kalbini karartır, acıma duygusunu yok eder.
Günah, insandaki utanma duygusunu yok eder. Peygamberimiz: ‘‘Utanmıyorsan dilediğimi yap’’
buyurur.
Günah, Allah korkusu, kabir, sırat, mahşer gibi korkuları yok eder.
Günah, kıskançlık duygusunu yok eder.
Günah, kulluğu unutturur, organlarını isyan ettirir.
Günah işleyen, unutkan olur.
192
Gönülden Gönüle
Günah, iyi düşünceleri yok eder, sevapları yok eder.
Günah, insanı kara yüzlü ve merhametsiz yapar.
Günah, yuva yıkar, cinayet işletir.
Günah, âfât ve felaketlere neden olur. Kur’an’da: ‘‘İnsanların işledikleri günahlar yüzünden karada
ve denizde düzen bozuldu.’’ Buyrulur. (Rum:41)
Peygamberimiz: ‘‘Hacer ul-esved bembeyazdı. Onu insanların günahı kararttı.’’ demiştir.
Bir hadiste: ‘‘Kul, işlediği günah yüzünden rızkından mahrum olur’’ buyrulur. (Ramuz el-Ehadis:98/7)
- ‘‘Günah kalbi karartır. Her günah, siyah bir bokta oluşturur. Terk edilip tevbe edilmezse, bütün
kalbi karartır. (Age:26/9)
Kur’an’da da:
- ‘‘Onların yaptıkları günahlar kalplerinde pas oluşturur.’’ (Mutaffifin:14)
- ‘‘Onların kalplerini mühürleriz. Onlar gerçekleri görüp, işitemezler.’’ (A’raf:100)
Tarih boyunca Cenab-ı Allah günahkarları cezalandırmıştır.
Günah işleyen bir kimse güzel bir ölümle ölmez. Ahirette de vay haline!..
Hasta ziyaretine giden Malik b. Dinar, Karşılaştığı manzarayı şöyle anlatır:
- ‘‘Baktım, hastanın eceli yakın, kendisine kelime-i şehâdet arz ettim, ama ne kadar çabaladıysam,
bir türlü söyleyemedi. Durmadan:
- ‘‘On. On bir...’’ diyordu.
Sonra bana döndü. Kekeleyerek:
- ‘‘Ey üstad, önümde ateşten bir dağ var! Ne zaman kelime-i şehâdeti söylemeye teşebbüs etsem,
bu ateş bana hücum ediyor.’’ Dedi.
Arkadaşlarından, bu zâtın daha önceleri ne işle meşgûl olduğunu sordum:
- ‘‘Malını ribâya verir, faizini yer; ölçü ve tartıda da hile yapardı.’’ Dediler.’’ (Attar, s:91)
GÜNAHTAN KURTULMA YOLLARI NELERDİR?
Günahtan dönüş, önce pişmanlık, sonra terk, sonrada tevbe istiğfarla olur.
Peygamber (as): ‘‘Günahlarından dolayı tevbe eden günahsız gibidir’’ buyurur.
İbadetlere, iyiliklere sarılmak, günaha dönüşü önler. Cenab-ı Allah: ‘‘İyilikler, kötülükleri yok eder’’
buyurur. (Hud:114)
- ‘‘Namaz kötülüklerden alı kor.’’ (Ankebut:45) buyurur.
193
Gönülden Gönüle
İyi ortam, iyi arkadaş günah işleme fırsatı vermez.
Hayra vesile olan işler, şeytanın gücünü kırar.
İyilik üzerine yardımlaşmak, günaha düşmekten alıkoyar.
Ahiret inancı, insanı günah işlemekten vazgeçirir.
İnsanı mahfeden kötülükleri, günahları düşünmek, günah işlemenin anlamsızlığını düşünmek,
günah işleyenleri göz önüne getirmek, günahtan alı kor ve günahları terk etmeye vesile olur.
Bir gün peygamber Efendimiz Mescid-i Nebevî’de otururken yanına bir adam geldi ve:
‘‘Ey Allah’ın elçisi! Ben cezalandırılması gereken bir günah işledim. Cezamı ver!’’ dedi.
Peygamber Efendimiz o adam hiçbir şey söylemedi. Fakat adam az sonra istediğini tekrarladı:
‘‘Ey Allah’ın elçisi! Ben cezalandırılması gereken bir günah işledim. Cezamı ver!’’
Rasûl-i Ekrem ona yine cevap vermedi. Derken namaz vakti geldi, namaz kılındı. Günah yükünün
altında ezilen o sahâbi namazdan sonra Râsul-i Ekrem’in peşine takıldı ve istediğini tekrarladı:
‘‘Ey Allah’ın elçisi! Ben cezalandırılması gereken bir günah işledim. Cezamı ver!’’
Sevgili Peygamberimiz o zaman adama dönerek sordu:
‘‘Sen mescide gelmek üzere evinden çıkacağın zaman güzelce abdest almadın mı?’’
‘‘Aldım, Ya Rasûlallah!’’
‘‘Sonra mescide gelip bizimle birlikte namaz kılmadın mı?’’
‘‘Kıldım, Ey Allah’ın elçisi!’’
‘‘Öyleyse Allah Teâlâ senin günahını bağışlamıştır’’ (Buhârî, Hudûd 27; Müslim, Tevbe 44)
Sevgili Efendimiz bu müjdesiyle, ibadetlerin insana sevap kazandırmakla kalmayacağını,
Onların aynı zamanda günahlara da keffâret olacağını haber vermiştir.
Günahlardan kaçınmak ve korunmak mı istiyorsunuz, bilerek bilmeyerek işlediğiniz hata ve
günahlardan kurtulmak mı istiyorsunuz, ibadetlerle barışın. Namaz kılın. Sevaplı işler işleyin…
Kardeşlerinizi, evlatlarınızı, yakacağı taşlar ve insanlar olan cehennem ateşinden korumak mı
istiyorsunuz, namazla tanıştırınız. Onlara Allah’a kulluğu öğretiniz. Zira Allah’a kul olan nefsine kul olmaz.
Kula kul olmaz. Şeytanın ayak izlerini takip etmez.
Sonuç olarak;
Ne yazık ki, son zamanlarda günaha girerim, günaha sebep olurum endişesi azalmıştır. Buna sebep,
inançsızlık veya inancın, ahlak anlayışının zayıf oluşudur.
194
Gönülden Gönüle
Peygamberimizin ifadesiyle: ‘‘İçki içen, Müslüman olduğu halde içki içmez. Zina eden Müslüman
olduğu halde zina etmez. Hırsızlık yapan, Müslüman olduğu halde hırsızlık yapmaz.’’
Hak yoldan ayrılan kimse doğru dürüst iş yapamaz. Kulun günah deryasına dalması, Allah’ın okulu
terk ettiğinin ifadesidir. O kulun kulluk defterinden silindiğini gösterir.
Günah işlemek, insan fıtratına uygun değildir. Çünkü Allah insanı günah işlesin diye yaratmamıştır.
Kul, günah işlerken isyan halindedir. Onun için her insan, günah nedir? Günahın yansıması, cezası nasıldır?
Bunu öğrenmelidir. Ondan sonra işleyecekse, günah işlemelidir.
Peygamber (as):
‘‘Ette’ibü minezzenbi kemen lâ zenbeleh’’ (günahlardan dolayı tövbe eden günahsız gibidir)
buyurur. Bu bir davettir.
Birde Hz. Aişe validemize tavsiye ettiği dua çokça yapılmalıdır.
-‘‘Allahümme inneke afüvvün, kerimün, tuhıbbül affe fa’fü anni’’ (Allah’ım sen affedicisin, kerimsin,
affı seversin beni afet)
Rabbim bilerek bilmeyerek günah işlemekten bizleri korusun. İşlediğimiz günahları da bağışlasın.
Biran bile bizi nefsimizin ve şeytanın eline bırakmasın. Kıyamet gününde merhameti ile muamele ettiği
kullarından etsin. İnşallah.
..............................
....................
……….
…
195
Gönülden Gönüle
KÖTÜLÜKLERİN ANASI ALKOL
Alkol, insanlık tarihi kadar eskidir. Bütün kutsal kitaplarda alkol yasağı vardır. Sebebide alkolün
olduğu yerde güzelliklerin, huzurun, başarının olmayışıdır. Yani alkol her devirde insanlığa zarar vermiş ve
kötülüklerin anası olmuştur.
Yuva yıkmıştır. Sağlığı bozmuştur. İntihar ettirmiştir. Kazalara, cinayetlere sebep olmuştur. Tacize,
tecavüze neden olmuştur. Her türlü huzuru kaçırmıştır. İş kaybına en büyük darbe alkolden gelmiştir.
Hapishaneler alkoliklerle dolmuştur.
Fuhşun, uyuşturucunun da baş sebebi alkoldür.
Alkol, kendisini savunanları asla savunmamıştır. Alkol, insanlığın baş belâsıdır. İçeni rezil eder. Aklını
başından alır. Yapılmayacak hareketler yaptırır. Söylenmeyecek sözler söyletir. Yalnız içeni değil etrafını da
perişan eder. Sefalete sürükler.
Nasıl Başlanıyor?
Alkole başlama yaşı küçük. Çocuklar ellerinde sigara, biraz, alkol katkılı kolalar. Her yerde mevcut.
Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı Muharrem Balcı, toplumda bağımlılığın her geçen gün
arttığını belirterek ‘‘Korkun. Bir bağımlılık furyası içindeyiz. Sigara kullanma yaşı 11’e, alkol kullanma yaşı
13’e, uyuşturucu kullanma yaşı 14’e düştü’’ dedi.
Bugün bira, ticari amaçlı alkolsüz diye satılıyor. Düğünlerde, eğlencelerde hatta misafirliklere ikram
ediliyor.
Gezilerde, mezuniyet gecelerinde, doğum günlerinde gençler arası toplantılarda alkole alışılıyor.
- Ayrıca büyükler kötü örnek oluyor.
- Yapılan reklamlar olumsuz etkiliyor.
- Bazı çevrelerde içki içen genç büyüdüğü havasını atıyor.
- En etkili nedenlerden biride inancın zayıf olmasıdır.
- Bazı çevrelerde içki içmek, ilericilik, çağdaşlık ölçüsü sayılıyor. Alkol içmeyen, gerici sayılıyor. Sırf
bu nedenle devlet kademelerinde insanlar ordudan atılmıştır.
- İnsanımızın her gün gelip geçtiği yollar üzerinde meyhaneler vardır. Bakkal, ekmek satar gibi alkol
satmaktadır.
- Gençler arasında özel toplantılarda arkadaş baskısı oluyor. ‘‘Bir yudum.’’ ‘‘Bir defadan ne çıkar.’’
‘‘Benim hatırıma.’’ gibi ifadelerle alkole ilk adım atılıyor.
- Açılışlardaki ikramlar, verilen promosyonlar düzenlenen festivaller. Firmaların tanıtım adı ile
ücretsiz ikramları artık gencin önünde bir engel bırakmıyor.
196
Gönülden Gönüle
Yakın tarihte Antalya Belediye Başkanı Mustafa Akaydın her sene üst üste Bira festivali düzenlemiş,
alkol komasına girip ölen genç için: ‘‘içmesini bilmiyorsa, suç benim mi?’’ demiştir. Sorumluluğu üzerinden
atıvermiştir.
Bunların hepsi gençler için birer tuzaktır.
Ne Haldeyiz?
Okullarımızın sigara, alkol ve uyuşturucu batağında. Yapılan bir araştırmaya göre öğrencilerin %35’i
uyuşturucu. %22’si hap kullandığı ortaya çıkmıştır.
Okulların açılmasına yakın Bakan Işılay Saygın, okul önlerinde satılan simitlerin üzerine uyuşturucu
konulduğunu söyleyip aileleri uyarmıştır. (10-09-1998 Zaman)
İçkinin her türlüsü her köşe başında, genç. Her an ulaşabiliyor.
Şair bakın ne diyor:
Kitaplardan çok iskambil
Sudan çok bira şarap.
Anladınız mı şimdi,
Neden halimiz harap?
Türkiye’de içilen sütün üç katı alkol tüketildiğini biliyor musunuz? Türkiye, dünya alkol tüketiminde
üçüncü sıradadır. İslam ülkesi olan ülkemizde şarap güzelleri seçilmekte, festivaller düzenlenmektedir.
Bir zamanlar bir yetkili: ‘‘Bir milletin medeniyet seviyesi, kullandığı içkinin miktarı ile ölçülür’’ demiş,
otellerin musluklarından şarap akıtmıştı.
1997 yılında Antalya da ormancılık kongresi yapılmış, 10 günde 40 milyon liralık alkol tüketilmiştir.’’
(25-10-1997 Akit)
Okula, camiye 200 metre uzaklıkta satılması gereken alkol, caminin altındaki markette satılır hale
gelmiştir.
Alkolik bir toplum olduk; Kadın erkek, kız oğlan fark etmiyor. Hepsi elinde sigara, öbür elinde alkol
kimseden çekinmiyor.
Bakın ne hale düştük...
197
Gönülden Gönüle
DİN VE ALKOL:
Kutsal Kitabımız Kur’an, alkolü yasaklıyor:
- ‘‘Ey İman edenler, içki, kumar tapınmak için dikili taşlar ve fal okları şeytan işi pisliktir. Bunlardan
kaçınınki, kurtulasınız, şeytan, içki ve kumarla aranıza kin ve düşmanlık sokmak, sizi Allah’ı anmaktan ve
namazdan alıkoymak ister. Bunlardan vazgeçtiniz değilmi?’’ (Maida:90-91)
Bu ayetin gelişi üzerine o günkü müslümanlar ‘‘Vazgeçtik’’ deyip evlerine koşmuşlar, kadehleri
kırmışlar, küpleri kırıp dökmüşler, Mekke’nin sokaklarından içki sel gibi akmıştır.
Bu konuda Allah’ın elçisi Peygamber (as) şöyle buyurur:
- ‘‘İçki, kötülüklerin anasıdır.’’ (İbnimace, Eşribe:6)
- ‘‘İçkiden kaçının. O her türlü kötülüğün başlangıcıdır.’’ (Ramuz el-Ehadis:16/2)
- ‘‘Cebrail bana geldi. Ya Muhammed! Allah içkiyi yapana, yaptırana, taşıyana, satana, satın alana,
sunana ve içene lânet etti dedi. (Age:11/2)
- ‘‘Sarhoşluk veren ve uyuşturan her şeyden sizi men ediyorum’’ (Ebu Davut:3/329)
- ‘‘Zina eden, müslüman olduğu halde zina etmez. Hırsızlık yapan, müslüman olduğu halde hırsızlık
yapmaz. İçki içen, müslüman olduğu halde içki içmez. (İ.Canan Hadis Ans:7/276)
- ‘‘Allah’a ve ahiret gününe inanan, içki içmesin. Allah’a ve ahiret gününe inanan, içki sofrasına
oturmasın.’’ (Ramuz el-Ehadis:439/6)
- ‘‘Çoğu sarhoşluk veren şeyin azıda haramdır.’’ (Ebu Davut Eşribe:3681)
- ‘‘Üç kimse cennete giremez:
 Eşini başkasına sunan erkek.
 Kendini erkeklere benzeten kadın.
 İçki içmeye devam eden kimse.’’
- İçki şifa değil derttir.’’
Bir Allah dostu şöyle anlatır:
Yolda giderken ölmek üzeri olan birini gördüm. İmanlı gitsin diye Kelime-i Şehadet getirdim ve onun
da getirmesini bekledim. Bana: ‘‘Getiremiyorum işte!’’ dedi ve ruhunu teslim etti. Durumunu sordum. ‘’Her
zaman içki içerdi’’ dediler.
Peygamber (as) şöyle anlatır: ‘‘Bakın içki kötülüklerin anasıdır.’’ İbadetinde olan birine fahişe bir
kadın musallat olur. Adamı evine çağırır ve ona:
- ‘‘Ya benimle olursun, ya şu çocuğu öldürürsün, yada şu şarabı içersin’’ dedi.
Adam; zinayı ve cinayeti düşündü. ‘‘İçkiyi içip kurtulayım’’ dedi. Sarhoş oldu. Hem zina etti, hem de
çocuğu öldürdü. (Nese-i Eşribe:5632)
198
Gönülden Gönüle
İslam’da içki içene selâm verilmez. İçki içen ayyaşın kestiği yenmez. Alkol ticareti yapandan alışveriş
yapılmaz. Alkolik olanın ikramı yenmez. Alkol olan yerde çalışılmaz. İçki fabrikasına üzüm satılmaz. İçkili iken
ibadet yapılamaz. İçki işi yapana, işyeri ve ev kiraya verilmez. İçkili olarak ibadet yapılamaz.
İçkili olmak mazeret değildir. Kazaya ve zarara sebep olan aynen onu işlemiş gibidir.
Peygamberimiz (as) der ki: ‘‘İçki müptelası adam kabrinden şöyle kalkar: Alnında ‘‘Allah’ın
rahmetinden mahrumdur.’’ (Ramuz el-Ehadis:508/1)
- ‘‘Damarlarında içkiden bir şey varken ölen, cahiliye ölümü ile ölmüş olur. (Age:424/14)
İÇKİNİN ZARARLARI
İçki her kötülüğün anasıdır. İnsana suç işletir. Suçlu içkiye sığınır. Hakim: ‘‘Neden yaptın? der. Suçlu:
‘‘Sarhoştum bilmiyorum’’ cevabını verir.
İçki zehirdir. Peygamberimiz: İçki deva değil derttir’’ demiştir. İçkiyi savunanları içki savunmaz.
Verdiği neşe kısa zamanda kedere dönüşür.
Vücuda faydası yoktur. Ayrıca vücudun alkole ihtiyacı da yoktur. içki, her zaman içenin başını derde
sokar.
Ziya Gökalp: ‘‘Sarhoşluk, insanı aklî ve ahlakî seciyeden mahrum ederek hayvanlaştırır’’ der.
Hz. Ali (ra)’a sormuşlar:
- Müslüman olmadan içki içtin mi? demişler.
- Hayır’’ demiş.
- Neden? Herkes içiyordu.’’ demişler. O:
- Evet ama, ne hallere düştüklerini görüyordum.’’ Cevabını verir.
Emniyet ve Adalet Bakanlığının verilerine göre:
İşlenen suçların %66’sı
Trafik kazalarının %61’i
Cinayetlerin %35 ‘i
Tecavüzlerin %50’si
Boşanmaların %80’i ‘‘Alkol yüzündendir.
Boşuna ‘‘şeytan işi pislik’’ ‘‘Kötülüklerin anası denmemiştir.
199
Gönülden Gönüle
Alkol, yuvalar yıkıyor. Nice insanların hayatına mal oluyor. Nice hastalıklara sebep oluyor. İnsanın
mesleğini bitirir, sosyal ilişkilerini bozar. Şiddeti körükler. Cinayet işletir. Evde eşi ve çocukları ondan uzaktır.
Oda ev halkını tanımaz.
Şerefe diye kalkan her kadeh, insanda şeref bırakmaz. Boşalan kadehler gözyaşı ile dolar. Sokaklarda
yatıp kalkan alkoliklerin hayatı, içki içenlere örnek olmalıdır.
Geçen yıllarda bir eğlence merkezinde kadın. Alkol alıyor bir yandan soyunuyor bir yandan
yanıyorum ateşimi söndürecek yok mu? diye bağırıyor. Eşi perişan oluyor ve zorla dışarı çıkarabiliyor...
Alkol, uyuşturucu bataklığına fuhuş bataklığına sürükler. Alkol şişede durduğu gibi durmaz. İçeni
utandıran işler yaptırır.
Alkol sağlık düşmanıdır. Alkol nesli bozar. Alkolik insanların çocukları normal olmaz. Çocukların
psikolojik sorunları olur. Saldırgan olurlar. Utanma duygusu zayıf olur.
Alkol imha silahıdır. Tuzaktır. Alkol kötü emellerin silahıdır. Rusya, Amerika ve İsrail, alkol silahını
çok etkili bir şekilde kullanmıştır. Ülkeleri alkolle sersem edip kontrol altında tutmuşlar ve sömürmüşlerdir.
Düşmanlarını da uyutmuşlardır.
Az alkol faydalımı?
Peygamber (as) şöyle buyurmuş:
- ‘‘Bir gurup içkiyi kendi verdikleri isimlerle helal sayacaklar.’’(Ramuz el-Ehadis:346/10)
Zaman zaman içkiyi savunanlar oluyor. Ne diyorlar.
- İçki sağlığa faydalı.
- Böbrek taşı düşürür.
- Donmayı önler.
- İnsan vücudunun alkole ihtiyacı vardır.
- Alkol az olunca zarar vermez.
Bunlar içenlerin ifadeleridir. Birde ticari amaçlıdır. Bazıları da İslam alkolü yasaklıyor ya, sırf İslam’a
karşı davranıyorlar. Alkolü savunuyorlar.
Dünya sağlık teşkilatı, bu tür iddiaların ticari amaçlı reklâm olduğunu açıklamıştır. İçkinin az
kullanılsa da hiçbir yararının olmadığını açıklamıştır.
Alkolün azıda çoğu da zararlıdır. Alkol kullananın azda kullansa beyni küçülür, şuur kaybı olur.
Çocuklarından bile habersiz yaşar.
Alkol, dinî, ahlakî ve insanı duyguları köreltir.
Alkol, alan ana babanın çocuğu zihinsel ve bedensel zarar görür. Erkek çocuk kadınsı özellikler taşır.
200
Gönülden Gönüle
İçki nesli de bozuyor.
1940 yılında Fransa da yaşayan alkolik bir kadının 834 torunu üzerinde Paris Tıp Fakültesi araştırma
yapmış:





106’sı gayri meşru doğum yapmış.
181’i Fahihe olmuş.
142’si dilenci olmuş.
61’i akıl hastanesine düşmüş.
72’i ağır suçlar ve cinayetler işlemiş olduğu tespit edilmiştir. (Zafer Dergisi: 92/8)
Analar babalar, Allah’ın şeytan işi pislik diyerek haram kıldığı içki içerek çocuklarınızı kıymayın.
- Kimle arkadaşlık yapıyor, takip edin.
- Yalnız gezilere salmayın.
- Mezuniyet, doğum, eğlence ve kutlamalara salmayın.
- Alkole götüren kola içirmeyin. Birayı asla müsaade etmeyin.
- Alkolün perişan ettiği kişileri, aileleri örnek gösterin.
- Alkol yasağının dini yönünü anlatın.
Analar babalar:
- Alkol alana kız vermeyin.
- Genç kızlar, alkol alana ‘‘evet’’ demeyin.
Aile huzurunuz olmaz. Yuvanız yıkılır. Çocuklarınız perişan olur. Alkol alıp eşini, çocuklarını
öldürenleri, dövenleri unutmayın.
Alkol deva değil, ilaç değil derttir. Kötülüklerin anasıdır.
Hiçbir alkolik kimseye sende benim gibi ol diyemez. İnsan vücudunun alkole ihtiyacı yoktur. İnsan
vücudunun demire de ihtiyacı vardır. Ama demir yalaması, demir gevelemesi gerekmez. İnsanın ihtiyacı
olanı Cenab-ı Allah meyvelerde vermiştir.
Alkol, faydalı olsaydı, haram kılınmazdı.
Bir kadeh alkolün binden fazla beyin hücresini öldürdüğü açıklanmıştır.
Ayrıca alkol, vitamin düşmanıdır. Bir av partisinde donmamak için alkol alanlar donmuş, almayanlar
donmamıştır.
Alkolün böbrek taşı düşürdüğü yalandır. Böbrek taşı yaptığı açıklanmıştır.
Bugüne kadar alkolün faydasını kimse görmemiştir.
201
Gönülden Gönüle
Dinen alkol necistir.
Peygamber (as): ‘‘İçki şifa değil derttir’’ buyurur. (Müslim Esribe:6/1984)
İçki yasağı gelince bir sahabe sorar:
- Ya Rasülallah, Ben içkiyi ilaç olarak alıyorum’’ der.
- İçki kendisi hastalıktır. Asla deva olmaz. (Müslim Esribe:12) buyurur.
Ahlak içki ile geriler:
İçki insanı mahveder. Utanç verici işler yaptırır. Aile yuvalarını yıkar. İnsanı suça iter, hapishaneye
tıkar.
Şerefe diye başlanır. İnsanda şeref bırakmaz. Sonu pişmanlık ve rezillik olur.
Yusuf Has Hacip:
- ‘‘İçki o kadar kötüdür ki, onu içen alimler cahil olur.
Artık cahil, sarhoş olmuşsa, daha neler olur, neler’’ der.
Hz. Ömer (ra):
- ‘‘İçki insanın aklını örter. İçkinin ortaya koyduğu ayıbı hiçbir şey örtemez’’ demiştir.
Alkol, sınır tanımaz. Akıl dışı işler yaptırır.
Alkol, çağdaşlık medenilik değildir. İnsanı cahilce işler yaptırır, suç işletir. İçki ahlak düşmanıdır.
Alkol, her iyi duyguyu öldürür. İnsanı vahşileştirir.
Padişah Vahdettin’in hatıralarında okumuştum. Faytoncuya faytonu hazırla diyor acele biniyor. Hızlı
hızlı diyor. Nihayet bir eve çabucak giriyor. Biraz sonra sakince çıkıp faytona biniyor. Saraya dönüyor.
Faytoncu o sokaktan bir iş için geçerken bir cenaze çıkarılıyor. Durup soruşturuyor. Delikanlı içmiş yatalak
anasına tecavüze kalkışmış. O an da kadın ‘‘ALLAH!’’ diye bağırmış. Bir el onun boğazını sıkıp o iğrenç olayı
engellemiş.
İzmir de samimi iki arkadaş. Pikniğe gidecekler. Bunu konuşurken alkol alıyorlar. Münakaşa başlıyor.
Nereye gidecekleri konusunda anlaşamayıp biri birini öldürüyor. Pikniğe değil, biri mezara biri hapise
gidiyor.
202
Gönülden Gönüle
Alkollü yiyecek ve içecekler.
Fıkıhta bir kural vardır: ‘‘Azı haram olanın çoğu da haramdır.’’ ‘‘Harama götüren şeyde haramdır.’’
‘‘Bir şeyde şüphe varsa, o şey harama götüreceği için terk edilir.’’
Bazen haramdan kaçmak istesek de harama bulaşma olayı oluyor. Yiyecek içeceklere alkol
karıştırılıyor., domuz eti, domuz yağı karıştırılıyor. Alkollü ilaçlar var. Alkollü dondurma oluyor. Eti
güzelleştirsin diye üzerine şarap dökülüyor... vs.
Bilmeden bulaştığımız hataları Rabbim affetsin.
COLA = KOLA:
Kola içeriği nedeniyle bağımlılık yapar. Kolayı insanlığın başına bela eden Amerika süt içiyor. Bize
kola içiriyor.
Coca Cola’nın içinde neler var:
4-8-1993 tarihli hürriyet gazetesi:
107 yıllık formül çözüldü: ‘‘Kafein, kokain ve Alkol’’
Milli içeceklerimizi unuttuk kahve, ayran, süt yok artık, kola var.
- Kola, bağımlılık yapıyor.
- Gıda düşmanı, gıdaları öldürüyor.
- Kola uyuşturucudur. İmha silahı olarak kullanılmıştır. İsrail, Amerika, Rusya, kola ile insanları
uyuşturmuştur.
- Kola, alkole götürür, uyuşturucuya götürür.
- Kola, şişmanlık yapar.
- Diyetisyen Yeter Alpay: ‘‘Kola, Anemi denilen kansızlık yapar. Dişleri çürütür. Mideye zarar verir.
Çocuklarda kemik gelişimini engeller’’ demiştir. (18-2-1997 Zaman)
- Kola rengini Afrika da bir böcekten alır.
- Kola içen, içki içmiş gibi olur. İzmir’den kola getiren şoför fabrikada iki bardak kola içer. Torbalı’da
alkol kontrolünde alkollü çıkar. Yemin eder. Ben alkol almam, almadım diye.
- Ne aldın? derler.
- İki bardak kola içtim yola çıktım’’ der.
Bazı ülkeler kolayı yasaklamıştır.
- İngiltere’de kola da kanser yapıcı bir madde bulunmuştur.’’ (21-3-2004 Yenişafak)
203
Gönülden Gönüle
- Ezher Üniversitesi Coca Colayı içmeyin uyarısında bulunmuştur. (26-8-2006 Yenişafak)
- Coca Colanın bazı zamanlarda gelirini İsrail’e bağışladığı biliniyor. Meselâ;2002 Mayıs ayında geliri
İsrail’e bağışlanmıştır. (26-6-2002 Yenişafak)
BİRA
Hemen hemen her alkolik, içkiye bira ile başlar. Her bira da %25’den %18’e kadar alkol vardır da
ondan bağımlılık yapar, alkole götürür. Alkol kontrollerin de bira için herkes alkollü çıkmaktadır.
Kazaların ardında boş bira kutuları: ‘‘Bu kaza bizim eserimiz’’ diye haykırmaktadır.
Bira için söylenen yalanlar şunlardır:
- Alkolsüz,
- Güzellik maddesi,
- Faydalı,
- Böbrek taşı döker,
- Zararsızdır.
Bunlar ticari maksatlı yalan reklâmlardır. Kimse birayı meyve suyu zannetmemelidir.
Dünya sağlık teşkilatı, birayı alkollü içki saymıştır.
Alkolsüz bira olmaz. Teknik açıdan alkolsüz bira üretiminin mümkün olmadığı yetkililer tarafından
açıklanmıştır.
Yeşilay Başkanının açıklaması şöyledir:
- ‘‘Alkolsüz olduğu söylenen bira, alkollü içkilerin
yalanıdır.’’
ilk basamağıdır.Alkolsüz bira, üreticilerin
Soruyorum Bira alkolsüz ise, trafik kazalarının sonundaki boş bira şişeleri neyin nesidir? Kaza neden
olmuştur? Neden haberlerde bira şişelerinden bahsedilir.
Alkolsüz bira, Tuzaktır.
Bismark: ‘‘Bira budalalık ve tembellik kaynağıdır’’ der.
Şekspir: ‘‘Bira senin adın olmasaydı, sana şeytan derdim’’ demiştir.
(Not: Bira mayası haram vasıfta değildir. Adı bizi yanıltmasın. Eğer bira mayası başka hale
dönüştürülürse o zaman kullanılmaz.)
204
Gönülden Gönüle
KOLONYA
Kolonyaya etil alkol katılır. Daha ucuzu metil alkol katıldığı zaman çok daha zararlı hale gelir göze
kaçırıldığı zaman kör eder. İçildiği zaman öldürür. Cilde zarar verir. Çameli ilçesinde içki bulamayan iki genç
kolonya içmiş, ikisi de ölmüştü. (30-1-2000 Zaman) Aynı yıl Edirne de 3 genç kolonya içmiş ölmüştür. Hamile
kadın koklamış, bitkisel hayata girmiştir.
Alkol necistir. Bir şeye karışırsa, onu da necis yapar. Cenab-ı Allah: ‘‘Alkol içmeyin’’ değil,
‘‘kullanmayın’’ ifadesini kullanmıştır.
Bazı ıslak mendillerde alkol oluyor dikkat etmeliyiz. Alkolsüz olanların üzerinde ‘‘Alkolsüz’’ yazıyor.
ENERJİ İÇECEKLERİ
Enerji içeceklerini inceleten Konya Tüketiciler Birliği, içinde alkol ve yüksek oranda kafein olduğunu
açıklamıştır. (10-2-2005 Vakit)
ALKOLLÜ İLÂÇ
Mezheplere göre, günümüz fıkıhçılarına göre; içinde az miktarda da olsa, ilaç niyetiyle bir şey
kullanılamaz.
Alkollü bir madde ile saç parlatmak, gargara yapmak bir miktar almak, sürünmek uygun değildir.
Doktorların bazısı, vücudu ısınmayana ‘‘alkol’’ diyor. Bazısı pekmez ye diyor. İkisini de kullanan biri
bana pekmezin faydasını gördüm’’ dedi...
Peygamber (as)’a Süveyh (ra) gelerek: ‘‘İçkiyi ilâç olarak kullanabilir miyim?’’ demiş. Allah Resûlü:
‘‘O deva değil derttir. Kim ondan derman ararsa, Allah ona şifa vermesin’’ buyurmuştur. (Müslim Eşribe:12)
Alkol katkılı olan ilaçlarda alternatif aranır...
Domuz katkılı boya, ilaç kullanmamaya özen gösterilmektedir. Çamaşır yumuşatılırının bazısında
alkol var. Namaz kılanlar dikkat etsin.
İSPİRTO
Bu, alkolün bir çeşididir. Bazılarına göre ispirto, ucuz içkidir.
İspirto, alkoliğin sonudur. İş İspirtoya kaldıysa, her şey bitmiştir. Sokaklar artık onun mekanıdır.
KOZMETİKLER:
Kozmetiklerin çoğu alkol katkılıdır.
Bazı şampuanlarda, parfümlerde ve deodorantlarda alkol vardır.
205
Gönülden Gönüle
Bazı kozmetikler ceninden, kediden, maymundan, köpekten, fareden elde edilir.
Bazı kremlerde hayvan ve kürtaj plasentaları kullanılır.
Kozmetiklerin ihtiva ettiği bazı maddelerin kanser yaptığı, tümöre neden olduğu açıklanmıştır. (217-2003 Vakit) Kullananın cildi çabuk buruşur.
Alkol katkılı, domuz yağı katkılı krem ve kozmetiklerden uzak durulmalıdır.
Alkol ve alkol katkılı maddelerin yenilip, içilmesi ve kullanılmazı dinimizde yasaktır. Bunların
üretilmesi, satılması da yasaktır.
İnancımız da kötülüğe sebep olunmaz. Kötülüğe sebep olan, o kötülüğü bizzat işlemiş gibi olur. Alkol
satan bir market sahibi, Alkollünün işlediği suçtan oda sorumludur.
Alkol satan, kazancını helalden kazanmamış olur. Böyle yerlerden alışveriş etmek de sorumluluk
getirir. Çünkü kazancın nereden geldiği kadar nereye gittiği de önemlidir. Kimse destek olunduğu önemlidir.
Çünkü Allah: ‘‘Kötülükte yardımlaşmayın’’ diye emrediyor.
ALKOL NASIL ÖNLENİR? ALKOL ALAN NASIL KURTULUR?
- Her yerde satılması, içilmesi, reklâmı yapılıp teşvik edilmesi, içkinin yayılmasına neden oluyor.
- Alkole götüren kola, bira gibi şeylerin meyve suyu gibi algılanması, alkolizmi ayakta tutuyor.
- Davetlerde, eğlencelerde vazgeçilmez ikram olması ayrı bir dert...
- Büyüklerin çocuklara gençlere kötü örnek olması ne kötü.
- En büyük etkende dini duyguların zayıflaması ve ibadet alışkanlığının olmaması, alkol belâsının
yayılmasına neden oluyor. (Ramazanda Alkol tüketimi azalıyor)
- Ayrıca devlet koruma görevini yapmadığı gibi alkol fabrikası işletiyor. Bu büyük dert...
İnançla alkol arasında sıkı bir bağ vardır. İnançlı insan, alkol almaz, alanlardan uzak durur. İçki
bulunan sofraya oturmaz. İçki ikram etmez.
İslami bir hayat yaşayan, alkol almaya vakit bulur mu? Allah ne diyor: ‘‘Namaz kötülüklerden
uzaklaştırır.’’
Allah Resûlü: İçki içen, müslüman olduğu halde içki içmez. Alkol alınca iman ondan ayrılır’’ buyurur.
Sarhoşluk mazeret değildir. Söylediği bazı sözler, imanı götürür. İmanla beraber nikâh da gider.
İçki yasağı gelince müslümanlar nasıl kadehleri kırıp, küpleri devirip alkolden vazgeçtilerse, eğer bir
insan müslümansa, alkolden vazgeçmesi lazımdır. Alkole bulaşmaması gerekir.
Bugün içkinin zararlarını bilmek, içki içenlerin halini görmek ve bırakanların huzuruna şahit olmak,
akıllı bir insan için bırakma nedeni değil midir...
En önemlisi Cenab-ı Allah’ın haram kılması, bırakma nedeni olamaz mı?
206
Gönülden Gönüle
Bugüne kadar alkol alanların hep kaybettiğini gördüm; itibarını, mesleğini, işini, aşını ve eşi,
dostlarını ahiretini kaybettiğini gördüm. Sağlığını kaybettiğini gördüm.
Alkolü bırakanlarında kaybettiklerinin hepsini değilse, bir çok şeyi geri kazandıklarına şahit oldum.
Alkol alan kardeşlerimi çok şey kaybetmeden alkolü bırakmalarını tavsiye ediyorum.
Acaba diyorum, şu anda, ‘‘ben bir daha içmeyeceğim’’ diyebilecek bir baba yiğit var mı?
Rabbim Alkol belâsından içenleri kurtarsın. Ailelerimizi kurtarsın, çocuklarımızı kurtarsın. Milletimizi
kurtarsın. Zarar gören herkesi kurtarsın, inşallah.
Bugün alkol alanları da kurtarsın inşallah. Alkol alanlar şunu bilmeli ki, intihar etmek nasıl suç ise,
alkol almak da suçtur... Kimsenin Allah’ın evi olan vücudunu kirletmeye, zarar vermeye hakkı yoktur. Sosyal
ve ailevî görevlerini aksatmaya hakkı yoktur. Allah, vücudunu nerede kullandın? diye soracaktır. Enerjini
nerede harcadın diye soracaktır.
Sonra kimsenin başkalarını, komşularını ve aile fertlerini rahatsız etmeye hakkı yoktur.
Alkol alan kardeşim! Sana bir sözüm var. kötülüklerin anası olan alkolü bırak! ALLAH seni bunun için
yaratmadı.
Alkol alıp Allah’a isyan etmen. Çocuklarının rızkını alkole vermen, alkol alarak rezil olman ve
rezillikler yapman asla sana yakışmıyor.
Allah sana alkole verdiğin paranın hesabını soracak. Ne diyeceksin?
Unutma Alkollü iken veya alkol yüzünden ölürsen, inançlı gitmeyeceğini biliyor musun? Çünkü alkol
alan müslüman olduğu halde alkol almaz diyor Allah Resûlü...
..............................
....................
……….
…
207
Gönülden Gönüle
Yuva Yıkan Ocak Söndüren
KUMAR
Emek, alın teri olmadan bir şey kazandıran veya kaybettiren oyuna kumar denir.
Kumarda alın teri yok, emek yok, şans ve tesadüf vardır.
Kumarda ileriyiz. Birçok kumarhane ve kumar çeşidi var. Devlet eliyle kumar oynatılıyor. Piyango ve
benzeri oyunlar devlet politikası haline gelmiştir. Devlet gelir kapısı olarak görmektedir.
Kumarın verdiği zarar, yaptığı yıkım hiç göz önüne getirilmiyor.
İmanından şüphe etmediğimiz birçok müslümanın evinde kumar aletleri var. İşyerinde kumara
götüren oyunların aletleri var.
Lotolar, totolar, piyangolar haftalar öncesinden, aylar öncesinden insanımızın kafasını meşgul
ediyor, uykularını kaçırıyor. Çıkmayınca da bunalıma düşüyor. Haftalarca, aylarca zenginlik hayali kuruyor.
Çıkmayınca da yıkım oluyor. Milyonda bir çıkanda ortadan kayboluyor. Yuvası yıkılıyor. Hayatı değişiyor. İşte
kumarın marifeti...
Kumar Sosyal bir felakettir:
Kumar, ailelerin ve toplumun huzurunu bozan bir düşmandır. Kumarda para kaybeden için harama
gider, kazanan için haram lokma insanın mayasını bozar, ailenin huzurunu kaçırır. Nice insanlar kumar
yüzünden cinayet işlemiştir veya öldürülmüştür. Nice aileler boşanmış yuvalar yıkılmıştır. Çocuklar perişan
olmuştur.
Adam, evdeki eşyayı satıp kumar oynuyor. Ne var ne yoksa kumara yatırıyor. Hatta hanımını ortaya
koyuyor. Sonrada hanımımı ‘‘kaçırdılar’’ diye karakola başvuruyor.
Kumar, alkolü, uyuşturucuyu, sigarayı davet ediyor.
Son zamanlarda internet ortamında oynanan bahis oyunları nice insanların hayatını söndürüyor.
Nice memurlar maaşını kaptırıyor. Evini satıp kumar oynayanlar oluyor. Çoluk çocuğunun bir yaz boyu
tarladan kazancı olan alın terini bir gecede kumara yatıranlar oluyor. Borç bulan, kredi çeken, kumarda
kaybediyor. Çünkü kumarı oynayanlar kazanmaz. Oynatanlar kazanır.
Kumarın ardında rüşvet vardır. Hırsızlık vardır. İntihar vardır. Cinayet vardır. Sönen hayatlar, sönen
idealler ve sönen yuvalar vardır.
Kumar, meyveyi yiyip, yenmez hale getiren bir kurt gibidir. Yün yumağını yiyip parçalayan güve
gibidir.
Kumarda ahlak, acıma, hak hukuk anlayışı yoktur. Hile caizdir. Hile yapan açıkgöz sayılır.
Birkaç habere göz atalım:
- ‘‘Gökova’da kumar borcuna karşılık kızının istenmesine sinirlenen şahıs cinayet işledi.’’ (14-2-2004
Türkiye)
208
Gönülden Gönüle
- ‘‘Osmangazi ilçesinde kumar oynadığı arkadaşını kumar masasında bıçaklayarak öldürdü.’’ (26-102013 Akit)
- ‘‘Tartıştıkları arkadaşını 6 yerinden bıçakladı.’’ (26-10-2013 Akit)
- ‘‘1973 yılında orta yaşlı bir baba karısını kumar masasında kaybetmiş, emniyete ‘‘karımı kaçırdılar’’
diye şikayet ettikten sonra, evde intihar etmiştir.
Yıl:1969 gazetede bir aile fotoğrafı yayınlanmış, fotoğrafın altında ‘‘Kumarda karısını kaybetti’’
‘‘param yoktu karımı koydum’’ ifadelerinden sonra: ‘‘Karım evden kaçtı şikayetinde bulunduğu ifade
ediliyordu.
Kumar, sosyal yapımızı kemiren kanser gibidir. Hırs, kin ve düşmanlık duygularını besler.
Kumarlar zengin olmuş yoktur. Ama mahvolmuş insanlar, aileler vardır.
Kumar, namuslu yaşamanın, namuslu kalmanın düşmanıdır. Alın terinin helâl kazancın düşmanıdır.
Kumar oynayan memur, dürüst çalışamaz. Verimlide olamaz.
Dinimiz Ne diyor?
Kumar oynamak akıllı ve namuslu insan işi değildir. Her iyi düşünceye düşmandır. Bunun için dinimiz
kumarı ve kumara götüren her oyunu yasaklamıştır. Müslüman olan, her zaman günahtan sakınmalıdır.
Haramdan kendini korkmalıdır.
Kur’an’da:
- ‘‘Mallarınızı aranızda batıl sebeplerle yemeyin.’’ (Bakara:188)
- ‘‘Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret müstesna, mallarınızı haksız ve haram yollarla
aranızda alıp vererek yemeyin.’’ (Nisa:29) diyor.
- ‘‘Ey iman edenler! İçki içmek, kumar oynamak, putlar, fal okları şeytan işi pisliktir. Bunlardan
kaçının ki, kurtulasınız. Muhakkak ki şeytan, içki ile, kumarla aranıza düşmanlık ve kin sokmak ister. Sizi
Allah’ı anmaktan ve namaz kılmaktan alı koymak ister. Artık sakınırsınız değil mi? (Maida:90-91) diye
soruyor.
İslam’da kazanç için meşru ve helâl yol izlenecektir. Haram lokmadan kaçınılacaktır. Çünkü haram
giren vücudun ibadeti kabul olmaz.’’ Peygamber (as): ‘‘Bir lokma haram yiyenin kırk gün duası ve ibadeti
kabul olmaz’’ buyurmuştur.
Kumarın izinli olması, devlet eliyle yapılmış olması, onu müslüman için meşru kılmaz.
- ‘‘Kaybeden razı, kazanan razı’’ ifadesi haramı helâl kılmaz.
‘‘Şu oyun caizdir’’ fetvası, kumarın meşrulaştırmaz. Fetva ile haram helâlleştirilemez.
‘‘Arkadaşlar arasında vakit geçiriyoruz, eğleniyoruz. Çayına oynuyoruz’’ diyerek kumar savunulmaz.
Peygamber (as):
209
Gönülden Gönüle
- ‘‘Kim birine: ‘‘gel kumar oynayalım’’ derse, sadaka versin’’ buyurmuştur.
Fıkıhçılara göre; ‘‘Kumar oynamayı alışkanlık haline getiren kişinin adalet sıfatı kalkar ve şehadeti
kabul olmaz.’’ (V.Zuhayli, İslam Fıkhı Ans:4/374)
Necip Fazıl: ‘‘Kumar oynayanlar Allah’a inandıklarını söylerler. Allah’a inanan kumar oynamaz.’’ der.
Halil Günenç hoca: ‘‘Kumar yolu ile kazanılan para haramdır. (G.M.Fetvalar:2/197) demiştir.
Kumar oynayanın ikramı alınmaz. Kumar oynayanlar seyredilmez. Onlara selâm verilmez. Kumar
sayılan oyuna besmele çekilerek başlanmaz. İnşallah ben kazanırım’’ denmez.
Kumar parası sel gibi gelse de yel gibi gider. Atalarımız: ‘‘Haydan gelen huya gider’’ demişlerdir.
Haramdan hayır olmaz. İhtiyaç sahiplerine verilse, sevap beklenmez.
Kumar oynatmak da meşru değildir. Kumar aleti satmak, piyango bileti satmak meşru ve helâl değildir.
Kumar, mânevi duyguları öldürdüğü, aile yuvalarının ocağına incir diktiği, toplumun dinamizmini
zayıflattığı, zamanı öldürdüğü insanların arasına kin ve düşmanlık soktuğu, insanı aslı görevlerinden alıkoyduğu
için ve ahlaksızlığa temel teşkil ettiği için yasaklanmıştır.
İslâm inancına göre; kumar ve kumara götüren oyunlar eğlence sayılamaz.
Peygamber (as) ‘‘sizi Allah’ı anmaktan alıkoyan her şey haramdır.’’ (İlmihal Divantaş: 2/114) buyurur.
Kumarın hiçbir olumlu yönü yoktur.
Hz. Ömer (ra): ‘‘Çocuğun oynadığı ceviz oyununu bile yasaklamıştır. (Age:2/121)
Zaman zaman soruluyor; Oyun oynayan kahveye gidilir mi? Oyun oynayanların çayı içilir mi? diye.
Kahveler eskiden kıraathane idi. Okuma yeri idi. Sohbet yeri idi. Şimdi kumarhane, tembelhane oldu.
Kumar ve kumar sayılan oyunların oynandığı yere mecbur kalınmadıkça gitmemek uygundur.
Oynayanların çayı ve ikramını almamak gerekir. Oyun oynayanları seyretmemek gerekir.
Dinimiz günah işlenen ortamlarda ve günah işleyenlerin yanında bulunmayı hoş görmez. Allah:
‘‘Doğrularla beraber olun’’ der. (Tevbe:119)
Kumara sebep olmak, rıza göstermek, seyretmek, günaha iştiraktır. Haramı tasvip etmektir.
‘‘Biz parasına veya çayına oynamıyoruz’’ diyenler oluyor. Böyle bile olsa, dini, sosyal görevlerden alıkoyduğu,
zaman öldürdüğü için ve kumar alışkanlığı kazandıracağı için meşru değildir.
Bakın kahvelerle ilgili Mehmet Akif ne diyor:
‘‘Ne var ki şu kahvede bilmem ki sığmıyorsun eve,
Gelinde bir bakın... buyrun işte bir kahve...
Şu gördüğün yer için her ne söylersen caiz,
Ahırla farkı, o yemliklidir, bu yemliksiz.’’
210
Gönülden Gönüle
Kumar sayılan oyunlar Nelerdir?
Bazı oyunlar kumar sayılır. Bazı oyunlar da kumara götürür. Kumara götüren oyunda kumardır.
Eğer bir oyunda:
- Zaman kaybı varsa,
- Enerji boşa harcanıyorsa,
- Dini, sosyal görevleri aksatıyorsa,
- İşin içinde bahis varsa,
- Kaybeden – kazanan varsa,
- İnsanlar arasına kin ve düşmanlık sokuyorsa, oyunun adı ne olursa olsun kumardır. Cami yararına da,
Kuran kursu yararına da olsa kumardır.
Kumar sayılan oyunlar:
1- TAVLA OYNAMAK:
Tavla, oyununda bahis olmasa bile, oynayanlarda kumar tutkusunu arttırır ve kumara götürür.
Bunun yanında kötü alışkanlıklar kazandırır. Oynayanlarda kazanma ihtirası oluşturur. Zaman harcatır.
Neresinden bakarsanız bakın, görevleri unutturur. İnsan oyun için yaratılmamıştır.
Tavla ile ilgili peygamber (as)’ın hadisleri vardır:
- ‘‘Tavla oynayan Allah’a ve Resûlüne isyan etmiş olur.’’ (Divantaş İlmihali:2/118)
- ‘‘Zarla oynayıp sonra kalkıp namaz kılan kimse, irin ve domuz kanı ile abdest alıp namaz kılan
gibidir.’’ (B.Hadis Külliyatı:4/8021)
Bir evde tavla bulunduğunu haber alan peygamber (as) ev halkına:
- Eğer tavlayı evden çıkarmazsanız, ben sizi mahalleden çıkaracağım’’ diye haber göndermiştir.
(Muvatta Ru’yâ:6)
Dört mezhebe göre tavla oynamak haramdır. (B.H.Külliyatı:4/8020)
Hz. Ali (ra) Tavla oynayanları hapsetmiş ve onlara selâm vermeyi yasaklamıştır.’’ (Hadis Ans:12/134)
Tavla oynamak dört mezhebe göre yasaktır. Tavla, dört kaynaktan hepsinde yasaktır. Hakkında
hadisler vardır.
2- SATRANÇ OYUNU:
Diyanet işleri başkanlığının çıkardığı ilmihalde:
- ‘‘Eğer satranç bir oyunsa, Hz. Peygamber bu tür oyunları haram kılmıştır.’’ (2/119)
Birçok görüşe göre satranç, Kur’an’da yasaklanan kumar cinsinden bir oyundur. Maida sûresindeki
‘‘Ezlâm’’ satrancın putlarıdır’’, denmiştir.
211
Gönülden Gönüle
Hz. Ömer (ra): Satranç tavladan kötüdür’’ der.
Hz. Ali (ra) da satranç oynayanları kınamış, ‘‘siz bunun için yaratılmadınız’’ demiştir.
Ayrıca Hz. Ali (ra): ‘‘Satranç Acemlerin kumarıdır’’ demiştir.
Hz. Ömer (ra) yetim bir çocuğun eşyaları arasında satranç aletlerini görmüş, yakmıştır. İbni Abbas
(ra): Satranç helal olsaydı, yetim malını yakmazdı’’ demiştir.
Satranç konusunda mezheplerin görüşü şöyledir:
Hanefi mezhebine göre aynı tavla hükmüne tabidir.
Maliki ve Hanbeli mezheplerine göre tavladan beterdir:
İmam-ı Maliki’ye sormuşlar
- Satranç için ne dersin? demişler:
- Satranç tavla hükmündedir’’ demiştir.
Maida sûresi 91. Ayetine göre namazdan ve Allah’ı zikretmekten alıkoyan her oyuna ‘‘şeytan işi
pislik’’ denmiştir.
Şafi mezhebine göre şartlı oyun haramdır. Satranç mekruhtur. Çünkü onu oynamayı gerektiren bir
ihtiyaç yoktur. Bu bakımdan terki evladır.’’ Denmiştir. (Prof. Dr. Vehbe Zuhayli, İslam Fıkhı Ans:4/379)
İmam-ı Şafinin bir sözü de şöyle: ‘‘Satranç dindar ve ağır başlı kimselerin işi değildir.’’
Hz. Ali (ra) satranç oynayanlara: şu önünde eğildiğiniz putlara da ne oluyor?’’ demiştir. (Age:4/376)
Devamlı stranç oynayanın son anında şehadet telkin edildiği, onun ‘‘şah’’ diyerek ruhunu teslim
ettiği nakledilir.
3- Okey - Taş - Kağıt Oyunları:
Bunlarda bahis olsun olmasın. Kumar özellikleri taşıdığından dinen meşru sayılmamıştır. Her birinde
kumara götüren yönü vardır. Kötü birer alışkanlıktır.
- Lades oyununda bahis varsa,
- Yoldan geçen arabanın plakası çift mi, tek mi? veya yoldan geçen kadın mı erkek mi bahisleri bir
nevi kumardır.
Peygamber (as) şöyle buyurur:
- ‘‘Çocuğunu cevizle oynar görüp de kulağını çekmeyen ana babanın 40 gün namazı kabul olmaz.’’
(İ.Canan Hadis Ans:7/154)
212
Gönülden Gönüle
4- Ateri Oyunu:
İnsanı oyalayan ve kötü alışkanlıklar kazandıran oyunlardan biride atari oyunudur. Atari salonları
sadece zaman çalmıyor, sağlıktan da ediyor.
Bu oyunlar zekâ geliştirmez, daha çok insanı robotlaştırır. Kumara ilk adımı attırır.
Ateri için bir kumarbaz: ‘‘Vakit celladı, zihin kasabı’’ demişti.
Prof. Dr. Sefa Saygılı: ‘‘Ateri oyunları ve oyun salonları çocukların zihni tekamülüne mani olmakta,
fikri uyuşukluğa sebebiyet vermektedir. Çocuk atariye olan zaatiyeti neticesinde, etrafıyla ilgiyi kesmekte,
hatta yeme, içmeyi bile ihmal etmektedir.’’ demiştir.
(5-9-1997 Akit)
Bilgisayar oyunlarının da çocuğun sağlığı açısından zararlı olduğu açıklanmıştır. Gelişimini
engellediği tespit edilmiştir.
5 – İnternet Tuzağı:
Bugün internet üzerinden şans ve bahis oyunları oynanmaktadır. Tehlikeli boyutlara gelmiştir. Buna
sanal kumar deniliyor. Bugün 3 milyona yakın vatandaşımızın bu yolla kumar oynadığı tespit edilmiştir.
Milyon dolarlarla ifade edilen paralar dönmektedir.
Oyun sanal ama sonuç gerçek ve çok acı. Giren zor çıkar, zor kurtulur. Üye olanlar çabucak üye olur
ama çıkmak isteyenler çıkamaz. Kısa sürede bağımlı olur.
Bu tuzağa düşen elini verse, kolunu kaptırır.
6- Bilarda oyunu:
Bu oyunu vücut geliştirici olarak görenler oluyor. Saatlerce elde sopa, masanın etrafında dönmekle
vücut gelişmez. Bilakis stresli vuruşlarla vücut gelişmez. Sinirler gerilir.
Zamana ve enerji kaybına neden olur. Görevler aksar.
Çay, kahve, meşrubat ve para gibi bahis söz konusu ise direk kumar oyunu olur.
7- BORSA:
Borsa ile meşgul olanlar çalışmıyor alın teri dökmüyor. Alıyor veriyor, kazanıyor kaybediyor. Bu neye
benziyor? Kumara değil mi?
Borsayı ticaret kabul etmek de mümkün değildir. Çünkü alışverişte mal ortada olacak alan ne aldığını
bilecek, görecek. Borsada alanın elindeki kağıt bir değer sayılmaz.
Borsa bir yatırımda değildir. Paranın nereye gittiği gözle görülmez.
Borsada değer, bazı güçler tarafından yükseltilip düşürülür. Yani aldatıcıdır.
Kâr, gerçek değerlere göre uygun olmamaktadır. Aldatıcıdır.
213
Gönülden Gönüle
Caiz midir, değil midir’e gelince; Borsa mağdurları ortada iken meşrudur denemez.
Ancak helâl üretim yapan, ne yaptığı bilinen faiz işine bulaşmayan kurum ve kuruluşlara ortak
olunur, hisse senedi alınır.
Borsayı helaldir diyen bir fıkıh alimi yoktur. Sun’i düşüşler sun’i yükseltmelerle fırsatçılara gün
doğmaktadır.
Falan borsa ile uğraşıyor’’ diye birileri örnek gösterilemez. Çünkü kötü, örnek teşkil etmez.
Hepinizin tanıdığı sanatçı Orhan Gençebayla ilgili bir gazete haberini size aktarayım.
Başlık: ‘‘Servetim Borsada battı.’’
Altında da: 50 yıllık tasarrufumunun %85’i gitti.. Borsa yanlış biliniyor’’ demiş. (Haber uzun) (31-122011 Yenişafak)
Bunun gibi nicelerinin serveti meşru olmayan bir şekilde kaybediliyor. Kumar dan borsanın ne farkı
var?
8- Yarışlar:
At yarışları, hayvan dövüşleri, insani olmadığı gibi hayvana da zulümdür.
Ayrıca resmen kumardır. Oynamak da, kaybetmek de, kazanmak da kumardır.
Güreşlerde bahis varsa, oda kumardır. Buralar dan alınan paralarda helal değildir.
9- Toto – Loto:
Günlerce milyonlar zenginlik rüyaları görüyor. Hayaller kuruyor. Kaybedince de yıkılıyor, bunalıma
düşüyorlar. İnsanların sağlığı bozuluyor.
Bunlar şans oyunlarıdır. Şans oyunları ise dinimizde helâl değildir.
Din işleri yüksek kurulunun bu konuda fetvası var: ‘‘
Şans oyunlarının tamamı ve sayısal loto, dinimizde kesin olarak yasaktır.’’ (25-9-1997 Türkiye)
İnsanlar belirli olaylara ve belirli tarihlere kilitleniyor. Bundan çalışma hayatı olumsuz etkileniyor.
Kazanan da çıldırıyor. Yani sosyal yapımız sarsılıyor.
Önceki haftadan ilân edilen yüksek rakamlar, esas meselelerimizi unutturuyor. Ekmek paraları
yatırılıyor. Herkes ilân edilen rakamı konuşuyor.
Ayrıca bu toplanan paraların bir kısmı dış ülkelere, Amerika’ya, Avrupa’ya gidiyor. Buda bir kayıp
oluyor.
214
Gönülden Gönüle
10- Millî Piyango:
Piyangonun millîsi olmaz. Millî denmesi, devlet eliyle oynatılması çok acıdır.
Milyonlara ümit veriliyor, teşvik ediliyor. Sonrada 3 – 5 insan çıldırıyor, ortadan kayboluyor. Bu nasıl
iş? Neresi millî bunun?
Emek, alın teri yerine bedavacılık aşılanıyor. Sonrada kısa yoldan zengin olmanın yolları aranıyor...
İnananı da, inanmayanı da bir sürü bilet alıyor. Yok camii yaptıracak yok fakirlere yardım edecek.
Haramdan hayır olmaz. O para ile ancak tuvalet yaptırılır,’’ denmiştir.
Fıkıhçılarımıza göre ‘‘Piyango kumardır. Piyango bileti almak günahtır. O yoldan gelen para
haramdır. Helal diyen bir mezhep de yoktur.
Kur’an’da şeytan işi pislik olarak geçer. Müslüman, en büyük ikramiyenin kendisine çıkacağını bilse
bile bilet almaz. Almamalıdır.
Piyangodan zengin olmuş, piyango parası ile huzur bulmuş insan gösterilemez. İkramiye çıkanların
pek çoğu perişan olmuşlar, perişan ölmüşlerdir. Çünkü haram yaramaz ve telef olur. Haram insanın yapısını,
mayasını ve insanın inancını bozar. Hayat düzenini bozar.
Kumar Nasıl önlenir?
Mal varlığını kumarda kaybedenler, hatta taksitle mal alıp da o malla kumar oynayanlar, kumarla
perişan olan aileler ve çocuklar düşünülecek olursa, kumarın önlenme zorunluluğu ortaya çıkar.
Kumar yüzünden çocuğuna simit parası veremeyen aile reisleri biliyorum. kumar yüzünden işlenen
cinayetler oluyor, boşanan aileler oluyor.
- Önce devlet kumardan elini, ayağını çekecek.
- Emniyet, kumar hanelere sıkı denetim getirecek.
- Bahis oyunları ile ilgili reklâmlar son verilmeli, yasaklanmalı.
- Birçok şeyin önüne kanunla, yasaklar, para cezası ile geçilemiyor. O zaman kumarı ‘‘Şeytan işi
pislik’’ diye yasaklayan din iyi öğretilmeli ve iyi anlatılmalıdır.
- Kumara götüren, kazı-kazan gibi şans oyunlarından çocuklarımız korunmalı uzak tutulmalı.
- Evde kumar aletleri bulundurulmamalı.
- Ailecek oynanan bazı eğlence oyunları oynanmamalı. Evde okuma saati uygulanmalı.
- Kahvelerden kumar oyunları, kumar aletleri kaldırılmalı, tombala, poker, taş ve kağıt oyunları ile
kumar oynandığı söyleniyor.
Bakın kumar, bir toplumu kurt gibi mikrop gibi yer bitirir. Birçok oyunun bizi bitirmek için düşman
oyunu olduğunu bilmeliyiz.
Siyonist Teşkilatının Talim atının 7. Maddesi:
215
Gönülden Gönüle
- ‘‘Kalabalıkların vakitleri eğlencelerle, oyunlarla geçirilecek ve herkes düşünmekten alıkonacaktır.’’
(Kemal Yaman, İhanet plânları:165)
Başka bir talimat:
- ‘‘Gençliğin ruhunu ve maneviyatı, etrafında dönen dolaplardan haberdar olmaması için aşırı spor
eğlenceleri ve bir sürü nazariyat içinde kaybetmeliyiz.’’ (Cevat Rifat Atilhan, Gizli devlet ve Fesat
programı:69)
Bir emirde aynı kaynakta şöyle:
- ‘‘İdraklerini kullanarak, hakikate vakıf olmasınlar diye gençleri eğlenceler, oyunlar ve türlü
zevklerle oyalayacağız. (Age:82)
Soruyorum düşman oyunlarıyla ahlak bozulmuş, inanç zayıflatılmış mıdır? Maalesef EVET.
Aile yuvaları dağıtılmış; boşanmalar, cinayetler. Aile içi şiddet arttırılmış mıdır? EVET.
Geri kalmamız sağlanmış mıdır? EVET.
Çalışma, emek, alın teri yerine bedavacılık çalışmadan yaşamak düşüncesi yayılmış mıdır? EVET.
Demek ki, düşman emeline ulaşmış...
İnancımıza ideallerimize bağlı olmadığımız için düşmanın oyuncağı oluyoruz. Kedinin fare ile
oynadığı gibi düşman bizimle oynuyor. Şeytan gibi kanımıza girmiş, bizi şeytan işi pisliklerle oyalıyor.
Allah’ım sen bu Müslümanları koru.
..............................
....................
……….
…
216
Gönülden Gönüle
Yedi Günahtan biri
FAİZ
Cenab-ı Allah dini, insanın mutluluğu için göndermiş, faydalı şeylerin helâl zararlı şeylerin de haram
olduğunu bildirmiştir.
Allah’ın yasaklarından fayda umulmaz. Çünkü; yasak olan şeyler faydasız ve zararlı olduğu için
yasaklanmıştır.
Müslüman dinini ve dininin emir ve yasaklarını tartışmaz. Eğer din tartışılacak duruma getirilirse, o
zaman din bozulur. Aynı zamanda insanların itikadı bozulur.
Müslüman, Cenab-ı Allah’tan geleni tasdik eden ve teslim olan kimsedir. ‘‘Emir bu!’’ deyip boyun
eğen kimsedir.
Müslüman, menfaatine göre hareket etmez. Haramı helal saymak için kılıf aramaz. Yol aramaz.
Fetva istemez. Bahane bulmaz.
Haramlığı ve helalliği kesin, ayetle hadisle bildirilen veya hakkında icma ve kıyas olan hususlarda
ihtilaf olmaz, görüş beyan edilmez, fetva verilmez, kılıf aranmaz. Yani Alalh’ın, Resûlünün hükmünün üzerine
hüküm konmaz. Dinde emir yasak koyma yetkisi, Allah ve Resûlünündür.
Bugünkü ortamda Müslüman’ım diyen kendisine şu soruları sormalı ve cevap bulmalıdır:
- Ben samimi Müslüman mıyım? dinin koyduğu ölçülere tam olarak uyuyor muyum? Yoksa dini
dünya hayatına ve menfaatine göre değişik anlıyor ve yanlış mı yorumluyorum?
- Kur’an ve sünnet hayatımın neresinde? Benim hayat ölçülerim ne?
- İslâm, hayatımın kaçta kaçına hükmediyor?
Bu soruları kabir ve ahiret sorularından önce cevap bulabilirsek, mesele yok. Bulamazsak işimiz zor
demektir.
Bugün 7 büyük günahtan biri olan Faizi ele alacağız.
FAİZ NEDİR?
Faiz, fazlalık demektir.
Riba ayrı faiz ayrı değildir. Hınzır- Domuz nasıl aynı ise Faiz ve Riba da aynıdır.
Cenab-ı Allah, alış verişi mübah, ribayı yasaklamıştır. (Bakara:275) Riba alışveriş gibidir, diyenlerin
doğru söylemediklerini bildirmiştir.
Peygamber (as) da: ‘‘Allah riba yiyeni, yedireni, yazanı, şahidini lânetlemiştir.’’ buyurur. (İ.Canan,
Hadis Ans:308)
217
Gönülden Gönüle
DİNLERDE FAİZ:
Cenab-ı Allah faizi bütün, peygamberler vasıtasıyla gönderdiği kutsal kitaplarda faizi yasaklamıştır.
İslâm’da faiz Kur’an, sünnet, icma ve kıyasla haramdır. Helâl olan bir yönü, helâl olan bir kısmı
yoktur. Helâl olduğu bir yer ve zamanda yoktur.
Emek sarf etmeden, alın teri dökmeden başkalarının hakkı sömürüldüğü için meşru kazanç.
Olmayan faiz, dinimiz de haram kılınmıştır.
Kur’an’da faiz yasağı şöyle geçiyor:
- ‘‘Faiz yiyen kimseler, şeytan çarpmış insanın kabirden kalkışı gibi kalkar. Bu, alışveriş faiz gibidir
demeleri yüzündendir. Halbuki alışveriş helal, faiz haramdır. Kim riba helâl derse, işte onlar cehennemliktir.
Orada ebedî kalacaklardır.’’ (Bakara:275)
- ‘‘Allah faiz yolu ile geleni mahveder. Sadakaları arttırır. Allah haram yiyenle, günahkârı sevmez.’’
(Bakara:276)
- ‘‘Ey Mü’minler Allah’tan korkun. Eğer gerçek müslümansanız faizi bırakın.’’(Bakara:278)
- ‘‘Eğer faizi terk etmezseniz. Bilin ki Allah’a ve peygamberine karşı harp ilân etmiş olursunuz. Eğer
faiz alıp vermekten vazgeçerseniz, ana paranız sizindir. Böylece ne zulmetmiş, nede zulme uğramış
olursunuz.’’ (Bakara:279)
- ‘‘Ey İman edenler! Faizi katkat yemeyin. Allah’tan korkun ki, ahiret azabından kurtulasınız.’’ (Al-i
İmran:130)
- ‘‘İnsanların mallarında artış olsun diye verdiğiniz faiz, Allah katında artmaz. Allah rızası için
verdiğiniz sadaka ve zekat malı katkat arttırır.’’ (Rum:39)
Sünnette faiz şöyle geçiyor:
- ‘‘Allah, faiz yiyenlerle, kıyamet gününde konuşmaz.’’
- ‘‘Faiz 73 türlüdür. En hafifi, kişinin annesini nikâhlaması gibidir.’’ (Prof.Dr. Vehbe Zuhayli, İslam
Fıkhi Ans:5/496)
- ‘‘Allah faizi yiyene yedirene senedi yazana lânet etsin.’’ (Ramuz el-Ehadis:347/11)
- ‘‘Yedi Helâk edici şey vardır: Şirk koşmak, büyü, cinayet, yetim malı yemek, görevden kaçmak,
iffetli kadına iftira ve faiz yemek.’’ (Buhari, Vesaya:23)
- ‘‘Faizle malını arttırmaya çalışan hiç kimse yoktur ki, işinin sonu malının azalmasına sebep
olmasın.’’ (J.Canan, Hadis Ans:17/265)
Veda Hutbesin de Peygamberimiz: ‘‘Faizin her çeşidi ayağımın altındadır.’’ Demiştir. bu bize son
mesajlardan biridir.
- ‘‘Bir toplumda zina ve faiz görülmeye başlandı mı, o toplum Allah’ın gazabını hak etmiştir.’’
218
Gönülden Gönüle
Peygamber (as) miraca çıktığında gördüklerini anlatırken şöyle anlatmıştır:
- ‘‘Firavunun adamları faiz yiyenlerin karınlarının üzerinde tepiniyorlardı.’’
- Buhari den rivayet edilir ki: ‘‘Bir gece rüyamda iki kişinin gelip beni kutsal bir yere çıkardıklarını
gördüm. Birlikte yürüdük ve bir kan ırmağının yanına vardık. Irmakta bir adam ayakta duruyor, bir diğeri de
önünde bir yığın taşla nehrin kenarında bulunuyordu. Yüzünü ırmaktaki adama çevirmişti. O adam ne zaman
dışarı çıkmak istese onun ağzına bir taş atıyor ve bulunduğu yere onu geri çeviriyordu. Çıkmak için her
gelişinde ağzına bir taş atıp onu yine eski durumuna getiriyordu. Bu nedir? dedim. Melek bana: O nehirde
gördüğün adam faiz yiyendir cevabını verdi.’’
- ‘‘Miraç gecesi karınları evler gibi büyük olan bir topluluğun yanına geldim. Onların karınlarında
dışından görünen yılanlar vardı. Cebrail’e sordum:
- Kim bunlar? dedim. Cebrail (as):
- Faiz yiyenler ‘‘cevabını verdi.’’ (İbn-i Mâce, Ticaret:58)
FAİZ NEDEN YASAKTIR?
Faizin olmadığı yerde insanlar, yardımlaşma ve dayanışma içinde olurlar. Birbirinin ihsan ve
ikramından mahrum olmazlar. Herkes alın teri ile geçinir.
Faizin olduğu yerde insanlar bencil olur. Yardım ve merhamet duyguları azalır. Fakir ezilir,
sömürülür. Faiz, malın telef olmasına neden olur. Zengin-fakir arası iyice açılır. Sosyal felâketler artar.
Toplumda adalet dengesi bozulur.
İnancımızda faydalı olmak esastır. Peygamberimiz: ‘‘İnsanların en hayırlısı, insanlara en çok faydalı
olandır’’ buyurmuştur. İnsana zarar vermemek vaciptir.
Faiz, insanı bencilleştirir. Toplumda hayır, hasenat azalır. Faizde alın teri yoktur, emek yoktur, risk
yoktur. servetin belirli ellerde toplanmasına neden olur.
Birilerinin faiz yemesi, falanın faiz helal demesi, faizi meşrulaştırmaz. ‘‘Falan, yenir, alınır dedi.’’
denilerek vebalden kimse kurtulamaz.
- Faizde sakınca görmeyenler,
- Repoya para yatıranlar,
- Faiz bana haram. Ama davam için gerekli’’ diyenler.
- Faiz gelirine kâr gözü ile bakanlar oluyor.
İslam alimlerine göre; faizin azıda çoğu da her zaman, her yerde, herkese haramdır.
Kur’an’da (Nisa:160-161) Yahudilerin haramı helalaştırdığı ve faiz alıp vermelerinden dolayı helâk
olduğunu bildirmiştir.
Faiz yüzünden intihar eden, yuvası yıkılan, iflas eden, kendide etrafını da perişan olan bir çok kötü
örnek vardır.
219
Gönülden Gönüle
Faizde bereket yoktur. Hayır yoktur. Faiz yiyenin ve yedirenin organları itaat etmez. Çocukları itaat
etmez. Allah’ın emirlerine de zor boyun eğerler, ölürken de zor ölümle ölürler.
FAİZ HELÂL SAYILABİLİR Mİ?
Peygamber (sav): ‘‘Öyle bir zaman gelecek ki, faize bulaşmayan kalmayacak. Öyle ki, doğrudan
yemeyene tozu bulaşacak.’’ (Ramuz el-Ehadis:141/4) buyurmuştur.
- Bu durumda demek ki, kaçınılsa bile tozu bulaşacakmış deyip, kaçınmamak doğru değildir.
- ‘‘Bu zamanda bu şartlarda olmuyor işte’’ demek. Kurtarmaz.
- ‘‘Faiz yasağına aklım ermiyor’’ demek isyan olur. Akıl yeterli olsaydı, peygamber gelmez, kitap
gelmezdi.
- ‘‘Az bir şey den ne olur’’ denemez. Çoğu haram olanın azıda haramdır.
- ‘‘Enflasyon oranında helâldir’’ denemez. Kılıf uydurarak, bazı şeylere sığınarak haram, helâle
dönüştürülmez.
Kedi, eniğini yiyeceği zaman toza toprağa belerde yermiş. Günaha girmek, haram yemek için kılıf
aranmaz. Fetva istenmez. Ona soruyor, buna soruyor...
- ‘‘Başka gelirim yok, bankadan aldığım faizle geçiniyorum’’ diyenler oluyor. Bu durumda, iyilikler
gider. Yapılan ameller boşa gider.
Peygamber (as): ‘‘Bir lokma haram yiyenin 40 gün namazı ve duası kabul olmaz’’ buyurur.
- ‘‘Kim bir dirhem faiz yerse 33 defa zina etmiş gibi olur.’’ (Ramuz el-Ehadis:408/11) diye geçiyor.
Selahattin Yıldız hocama yaşlı amca Yeni caminin merdivenlerinde:
- 15 bin lira param var. bankaya yatırıp onunla geçinebilir miyim? dedi. Selahattin bey:
- ‘‘Sen hele o parayı ye bakalım. Faize bulaşma’’ dedi. Adam, dinlemedi. Üçgün sonra
selası verildi. Ne oldu şimdi?
Adam araba alacak kredi çekebilir miyim? diye sordu. Faize bulaşma, sabret helâlinden işte’’ dedim.
Bir hafta sonra: Allah Razı olsun faize bulaşmadan Allah araba almak nasip etti’’ dedi.
Niyet çok önemli. Niyet hayır, akıbet hayır.
- Bazıları: ‘‘Ben bankaya paramı muhafaza için yatırıyorum faizini almıyorum’’ diyor. Bunlar iki
günahı birden işliyor. Banka parayı satıyor. Birde alınmayan faizle daha da güçleniyor, onu da faizde
kullanıyor.
Merhum Elmalı Hak Dini Kur’an Dili (cilt:2/955) eserinde:
- ‘‘Her hangi bir toplumda faizsiz yaşanamayacağı hissi çoğalmaya ve faizin meşruluğuna çare
aranmaya başladı mı orada alçalma ve cahiliye devrine dönüş başlamıştır.’’ der.
220
Gönülden Gönüle
Büyüklerimiz, bankanın oturağına oturmazdı. Banka binasının gölgesinde durmazdı. Bankanın
önünden hızlıca geçerlerdi. Şimdi ömürler banka kuyruğunda geçiyor. O banka, bu banka koşturuluyor.
Haram hükmü değiştirilerek helalleştirilebilir mi?
Hakkında nâs (âyet,hadis) bulunan konularda içtihat caiz olmaz. Fetva verilerek, haram-helal
sayılamaz. Yorum yapılarak, İslâm’ın hükmü değiştirilemez. İslâm’ın hükmü, kıyamete kadar bakidir. Sonra
hiçbir mezhep imamı, faizin helal olabileceğini kabul etmemiştir.
Allah soruyor: ‘‘Yoksa Allah’ın dininde izin vermediği bir şeyi meşru kılacak ortaklarımı var? (Şurâ:21)
Hıristiyanlıkta ve Yahudilikte reformcular, rönesansçılar çıktılar. Peygamberlerinin getirdiklerini
değiştirdiler ve dinlerini bozdular. İslâm, kıyamet dinidir. Hiçbir şeyi değiştirilememiş ve
değiştirilemeyecektir.
Yahudiler, faizle ilgili hükmü değiştirdikleri için Kur’an’da lânetlenmişlerdir. ‘‘Allah’ın indirdiği ile
hükmetmeyen fasıktır, münafıktır, kafirdir’’ der, Kur’an.
Allah’ın dini değişmez. Allah’ın dinine uymayanın dini değişir. Bakara sûresindeki faiz ayetlerini
okuyacaksın ama uymayacaksın. Bu nasıl müslümanlık?
Allah’ın hükmü zamana, günün şartlarına, mekana göre değişmez. İslam çağlar üstü bir dindir.
Bana göre, sana göre, cemaate göre din olmaz. Bir şey Allah’ın kitabına peygamberin sünnetine
uymuyorsa, o şey din dışıdır.
Bazıları devlet bankası diyor. Devlet, içki fabrikası kuruyor, içki üretiyor diye içkiyi helâl mi
sayacağız? Milli piyango çekilişi yaptırıyor diye, kumarı helal mi sayacağız?
Paranın kaybı, müslümanın zararı denilerek faizin helal sayılan bir kısmı olamaz.
Bir şeyin dinde adını değiştirmekle, hükmü değişmez. Cenab-ı Allah: ‘‘Hakkı batıla karıştırmayın’’
diyor. (Bakara:42)
Müslüman, haram yemek için bahane aramaz. Enflasyon oranında faiz yemeye kalkışma. Hz.
Peygamber (as): ‘‘Ümmetim için en büyük fitne: zamana uyup, helali haram, haramı helâl saymalarıdır’’
buyurmuştur.
Ne yazık ki, kesin haram olduğu bildirilen faiz, çeşit çeşit adlarla yenilir ve tartışılır hale gelmiştir.
İslâm da enflasyon sıfır kabul edilir. Enflasyonu doğuran faizdir.
Faizin enflasyonun üstünde tadı başka, altında tadı başka değildir. Bankaya alternatifler var. Yatırım
var. Ticaret var. paranın ticareti tefeciliktir. Faizciliktir.
Müslümanı şu veya bu şekilde faize bulaştırmak insanı büyük günaha bulaştırır.
Faizin helal tarafı, haram tarafı olmaz. Bir şey haramsa, her şeyi haramdır. Ne şekilde olursa olsun
faize yönelen, onu meşru saymış olur.
Şunu belirtelim ki, bir insanın enflasyon oranında borçlanabilir. Enflasyon oranında alışveriş
yapabilir. Çünkü enflasyın düşebileceği gibi yükselebilirde. Birde karşı tarafın mağduriyetini önleme
açısından caizdir.
221
Gönülden Gönüle
Darü’l Harp bahane edilerek haram yenebilir, günah işlenebilir mi?
Daru’l-İslam, Daru’l-Harp ne demek?
Daru’l İslam: Müslümanların yaşadığı müslümanların fethettiği veya halkı kendi iradesiyle
müslüman olan yerdir.
Dar’ul-Harp: İslam hakimiyetine girmeyen yerdir.
İmam Şafiye göre: Dar’ul-İslam, bir daha dar’ul-harbe dönüşmez.
Hanefi mezhebine göre, İslâm’ın emirleri tatbik edilmeyince, emniyet ve güven kalmazsa Dar’ulİslam Dar’ul-harbe dönüşür.
Türkiye Dar’ul-İslam dır asırlarca İslâm’ın bayraktarlığını yapmış, şu anda da İslâmı temsil eden bir
ülkedir. Öyle ise dar’ul-harp bahanesi, haram yemek için kılıf olamaz.
İslam müçtehitlerine göre İslam ülkesinde haram, kafir ülkesinde de yapılması haramdır. Yani
Allah’ın haram kıldığı her yerde ve kıyamete kadar haramdır. (Halil Günenç, GM Fetvalar:2/223)
İ.Yûsuf: ‘‘Müslüman nerede olursa olsun, İslami ahkama bağlıdır’’ der.
İ.Şafi : ‘‘Bir yerin Dar’ul-harp olması, insanın haramdan korunmasına, Cuma ve bayram namazı
kılmasına mani değildir.’’
Bir müslümanın gayri müslimlere uyması, onlara benzemesi, onlar gibi yaşaması, onların yaptığını
yapması, inancına zarar verir. Çünkü uymak ve benzeşme küfre götüren hallerdendir.
Hiçbir yerde hiçbir zaman Cenab-ı Allah’ın yasakları ve haramları, müslümana helal olmaz.
Şu anda yer yüzünde Dar’ul-harp yoktur. Bir müslüman bir yeri dar’ul-harp kabul ederse, o zaman
orada cihad edecektir. Malı ile canı ile cihad etmezse, o yerden hicret edecektir.
‘‘Cihad et’’ yok. ‘‘Türkiye ye dön’’ yok. Orada rahat. Nasıl dar’ul-harp bu?
Bazı bahanelerle kimse kendini aldatmasın. Aldatan, kendini aldatır. Başkalarına faiz yedirmenin,
Cuma namazı kıldırmamanın vebâlinin altından kimse kalkamaz.
İki soru var:
- Çek kırdırmak caiz mi?
‘‘Eğer borçlu erken öderse, anlaşmalı olarak eksik öderse caizdir. Eğer üçüncü şahıs devreye girer,
eksik öderse, fark faiz olur. (H.Döndüren Ticaret İhm.604)
- Borç alan kişi borcunu verirken fazla para verse, faiz olur mu?
‘‘Aralarında fazlalık anlaşması yoksa, alacaklının da fazlalık beklentisi yoksa, bu bir ikramdır, gönül
hoşnutluğu ile verilmiştir. Faiz olmaz. Ayrıca mağduriyet varsa onu da gidermiş olur.
222
Gönülden Gönüle
FAİZ GELİRİ NE YAPILIR?
Faiz haram. Faizin getirdiği de haram. Sağladığı menfaat da haramdır.
Geliri faizden olanın ikramı alınıp, yenmez, içilmez.
Kazancının bir kısmı faiz olanın ikramı alınabilir. Çünkü şüphe ile haram kesinleşmez. ‘‘Allah’ım bana
gelen helaldendir inşallah’’ denir.
Faizden gelen para hayra harcanmaz. İhtiyaç sahiplerine verilir, sevap beklenmez.
İntikal eden miras malı faizdense, başta vebâl, o mirası bırakanındır. Mirasçı onu kurtarmak isterse,
faiz kısmını ihtiyaç sahiplerine dağıtır. Malı temizlemiş olur. Faiz olup olmadığı bilinmiyorsa, günah, mirası
bırakanındır.
- Bankadan alınan paranın faiz kısmı ihtiyaç sahiplerine verilirse, ana para helaldir. (Bakara:279)
- Faizden zekat, sadaka verilmez. Hayır yapılmaz.
- Faiz paranı ile oruç tutulmaz, hacca gidilmez.
- Bankada para bırakmak, faize bulaşmak demektir.
- Ben faiz yemem diye faiz bankada bırakılmaz.
Altmışlı yıllarda yeni yeni zengin olmuş Arap petrol şeyhlerinin durumuna düşülebilir: Onlar
harcamakla bitiremedikleri milyarlarını Dünya Bankasına yatırmışlardı. Sene sonunda banka, tahakkuk eden
faizlerini kendilerine bildirdi. Ama onlar kemal-i imanla (!) ‘‘Biz müminiz, faiz yemezük, size kalsın’’ deyince,
banka yönetim kurulu toplanıp bu biriken faizlerin ne yapılacağını tartıştı ve sonuçta Dünya Kiliseler Birliğine
verilmesine karar verdi. Oranın yetkilileri de bu paraları, Afrika’daki ve benzeri yerlerdeki insanların
Hıristiyanlaşması için harcadılar.(Yenişafak 16-5-1997)
Eğer faiz bankada bırakılacak olursa, banka güçlendirilmiş olur. O para faize verilip kim bilir kimlerin
canını yakacaktır bilinmez.
Faiz alıp vermenin, faiz yemenin Ne gibi etkisi olur?
Müslüman, haram olan bir şeyde rızık aramamalıdır. İnsanın kursağında haram olursa, o göğüs imanı
taşıyamaz. İbadet edemez, etse de kabul olmaz. Organlar isyan eder. İnsanın kalbini karartır.
Haram insanın hayatına yansır, düşüncesine yansır. İşine, eşine, aşına yansır. Evlatlarına, torunlarına
yansır. Son nefesinde imanlı gidip gitmemesine yansır.
Peygamber (as): ‘‘İnsan yediğinden ibarettir’’ der.
Faiz yiyenin yedirenin malı telef olur. Hayırlı yerlere gitmez. Evladı hayır etmez. ‘‘Haram yiyenin
hârâmi evladı olur’’ denmiştir.
223
Gönülden Gönüle
Zunnûni Mısrî şöyle der:
- ‘‘Haramla kalbi kararan kişide dört alamet bulunur:
1- İbadetin tadını duyamaz.
2- Allah korkusu hatırına gelmez.
3- Gördüklerinden ibret almaz.
4- Okuduklarını anlayamaz, kavrayamaz.’’
Hz. Ömer (ra): ‘‘Namaz kılmaktan çivi gibi olsanız. Oruç tutmaktan yay gibi olsanız, midenizde haram
lokma varsa, umduğunuza nail olamazsınız’’ der.
Sâd bin Ebi Vakkas:
- Yâ Resûlallah, bana dua et, duam kabul olsun’’ der.
Allah Resûlü ona:
- Helalinden ye, duan kabul olur.’’ buyurur.
Haramın, günahın ,insan üzerinde olumsuz etkileri olur. Meselâ Nur sûresindeki tesettür ayetlerini
okuyup da örtünmeyene, bakara süresindeki faiz ayetlerini okuyup da faiz yiyene Kur’an fayda vermiş midir?
Dünyada fayda vermediyse ahirette nasıl fayda verecektir?
Allah: ‘‘Temiz olan şeylerden yiyin, güzel işler yapın...’’ (Mü’minun:51) Yenilen içilen temiz olmazsa
işler güzel olmaz.
Faiz yiyen, yediren lânetli insan olur. (Ramuz el-Ehadis:4/6)+(459/2)
Bir dinleyicim: ‘‘Bir komşum faize bulaşmıyordu. Huzurlu bir aile yaşantısı vardı. Geceleri teheccüde
kalkıyorlardı. Faize bulaştılar Huzurları kaçtı gece namaza kalkamaz oldular. Çocukları hafızlığa çalışıyordu,
bıraktılar’’ dedi.
Faizin cezası ağırdır. Faiz yiyen kabirden şeytan çarpmış gibi kalkar.’’ (Bakara:275) Faizin bereketi
olmaz’’ (276) Faiz yiyenler lânetlidir. (Ramuz el-Ehadis:347/11)
Sabit bin Abdurahman derki:
- ‘‘Bir ülke halkı arasında şu dört şey yayılırsa, o ülke felakete uğrar.
- Eksik ölçmek, eksik tartmak, açıktan zina yapılması ve faizin yenmesi.’’
224
Gönülden Gönüle
FAİZE BULAŞMA VE FAİZDEN KURTULMA YOLLARI:
1- FİNANS KURUMLARI: Bunlar bankalara alternatif olarak kurulmuştur. Faiz
anlaşması yoktur. Bir şey vaat etmez. Emek-sermaye, kâr-zarar ortaklığına dayanır. Bu inancımıza uygundur.
Peygamberimiz zamanında bu tür ticaret yapılmıştır.
Faizci bankadan kaçınan için bir alternatiftir. Kazan gayesiyle kurulmamıştır. Onun için riske
atılmadan. Akıllıca yatırım yapılır. zarar etme riski çok azdır.
Verilen paranın faize girmemesine gelince, şu kadar kâr veririm denmiyor. ‘‘parayı çalıştırırım,
masraflarımı çıkarırım, kalanı ortaklar arasında dağıtırım. Kârda edebilirim, zararda edebilirim’’ deniyor.
Eğer şu kadar kâr veririm denirse, faize girer.
Finans kurumlarının verdiği kâr banka seviyesinde de olsa faiz değildir.
Finans kurumları, eksiklikleri ve bazı hataları ile beraber müslümanın tercihi olmalıdır.
Ortakların bilmediği konularda hata yapılıyorsa, bunun vebali onlara aittir.
Bizim bildiğimiz: Müşterinin talep ettiği malı, finans kurumu peşin olarak alıyor. Talepte bulunan
müşteriye maliyet+kârla anlaşmalı olarak taksitle satıyor. Para satmıyor.
2- VADELİ SATIŞ:
Veresiye ve vadeli alışveriş caizdir. Vadeli satışın farkı. Fiyatının fazla oluşudur. Fiyat aynı olsa satıcı
zarar görür, ticari hayatını devam ettiremez. Onun için vade farkı faize girmez. Ancak borç para alınır, fazla
ödenirse, fazlalık faiz olur. Enflasyon oranında borçlanmak caizdir.
Vade farkının caiz olması için fiyat başta belirlenmelidir. Vadeli satışta fazlalık mala yansımaz, zaman
farkına yansır.
3 – GECİKME ZAMMI:
Ödemelerde gecikmelerden doğan fazlalık, faizdir. Su, elektrik, telefon, internet ödemelerinde
ihmal gösterip zamanında ödenmezse, vergiler zamanında ödenmezse, ödenirkenki fazlalık faizdir. Faizi
sadece almak değil vermek de haramdır.
Kredi kartı borcu zamanında yatırılmazsa, ödenen fazlalık faizdir.
3- KREDİLER:
Faizi devletin alıp vermesi, faizi faiz olmaktan çıkarmaz. İşi yönetenlerin alması da kişiyi kurtarmaz.
Faize bulaşılıyorsa ortaklık sona erdirilir.
Faiz almak, vermek, yemek başkadır. Faizi inkâr etmek, haramlılığını kabul etmemek başkadır. Biri
günah biri küfürdür.
Krediler % kaç olursa olsun faizdir. Sıfır faizle kredi caizdir. Adı üstünde faizsiz kredidir.
Tasarruf, teşvik ve nemalar tek taraflı devletin kararıdır. Arada istek ve anlaşma yoktur. Helaldir.
225
Gönülden Gönüle
Teşvik kredileri, devletin verdiği bir teşviktir. Banka arada işlem yapan kurumdur. Burada alınan
masraf faiz olmaz. Yeter ki, kredi yerinde kullanılsın.
Ev kredilerine gelince bir kaide var: ‘‘İhtiyaç umumi olsun, şahsi olsun zaruret sayılır.’’
Diyanet İşleri Başkanlığının bir fetvası var: ‘‘Kiralık da olsa oturulacak ev bulunamaz ve kira
ödendiğinde asgari geçim sağlanamaz. Faizsiz borç para bulunulamaz ise, devletin verdiği kredilerden
yararlanabilir’’ diye.
Devletin konut kredisi peşin ev alamayanlaradır. İhtiyacı olmadan kredi kullanmak veya 2. ev için
kredi kullanmak, oturmak için değil de satmak için kullanmak caiz değildir.
Hayrettin Karaman hocada, dar gelirli için konut kredisi kullanımını caiz görür.
(16-03-2007 Yenişafak)
Faizli muameleden kaçınabiliyorsak, mutlaka kaçınılmalıdır. Zorunlu olarak ev almak isteyenler,
taksitle ev alma yoluna giderlerse, ödenen vade farkı olur, faiz olmaz.
BANKADAN ALINAN MAAŞA FAİZ BULAŞIR MI?
Bankadan maaş almak, faizli muamele değildir. Maaşı bankadan almak, vatandaşın tercihi değildir.
Devletin bir uygulamasıdır. Banka aracı bir kurumdur.
Maaşın zamanında ve tam olarak çekilmesi, şüpheyi giderecektir.
Eğer bankanın verdiği promosyona ihtiyaç yoksa, ihtiyaç sahiplerine, okuyan, anasız babasız
çocuklara verilirse daha uygun olur.
Faiz alıp vermek kadar aracı olmak da uygun değildir. Veren, alan, yiyen, aracılık eden hep bir
tutulmuştur. Bankanın yan kuruluşlarında çalışılabilir. Mecburen çalışanlar, başka bir iş arayışı içinde olursa,
daha huzurlu olur. Mecburen çalışana parası helâl değil denmez. O belki günaha girer ama aldığı para
emeğinin karşılığıdır.
Sonuç olarak;
Miktarı ne olursa olsun. Adına ne denirse densin, faiz bütün şekilleriyle yasaktır. Her müslümana
kıyamete kadar yasaktır.
Faiz konusunda fetva aranmaz. Faizin helal olan miktarı yoktur. Haram olan faizin helâl bir yönü
yoktur. Helâl olan yer ve zamanda yoktur. Çünkü müslüman her zaman, her yerde müslüman dır.
İnsanın hayatındaki huzur, hayatının sonunda mutlu son, düzgün yaşamasına, haramlardan,
günahlardan kaçınmasına bağlıdır. Sakınan günaha girse de Allah af eder inşallah.
226
Gönülden Gönüle
Osmanlı âlimlerinden Hamza Efendi. ‘‘Bey ve Şirâ’’ isimli risalesinde on şey son nefeste imansız
gitmeye sebep olur diyerek şöyle sıralar:
12345678910-
Allah’ın emirlerini ve yasaklarını öğrenmemek.
İmanını ehl-i sünnet itikadına göre düzeltmemek.
Allah’a ve iyilik gelmesine sebep olanlara şükretmemek.
İmansız olmaktan korkmamak.
Beş vakit namazı vaktinde kılmamak.
Dinine bağlı olan müslümanları aşağı görmek, onlara kötü sözler söylemek.
Fuhuş sözleri söylemek, yazıları yazmak, resimleri yapmak.
İnsanlara, hayvanlara, kendine zulmetmek, eziyet etmek.
Dünya malına, rütbesine, şöhretine düşkün olmak.
Faiz alıp vermek.
Temiz olarak doğan müslüman, temiz yaşamalı, temiz kalmalı ve müslüman olarak ölmek için
çalışmalıdır.
Hepinizden Allah razı olsun. Günah işlemekten, harama düşmekten sizleri ve bizleri korusun.
Allah’ın selamı üzerinize olsun.
Hoşça kalın.
..............................
....................
……….
…
227
Gönülden Gönüle
ALLAH’IN AF ETMEDİĞİ ZULÜM
Merhametin, şefkatin ve adaletin zıddı zulümdür. Haddi aşmak kötü, kırıcı davranmak, insanları
üzmek, sıkıntı vermek acı çektirmek zulümdür. Sebep olmak da zulümdür.
Zulüm, dinin haram kıldığı bir iştir. Ayrıca insanlık suçudur.
İnancımızda zarar verme, sıkıntıya sokma, bir konuda mağdur etmek, öç alma yoktur. Kötülüğe
kötülük yaraşmaz. Cenab-ı Allah’a havale edilir. Ayrıca cezalandırma Allah’a mahsustur. Öldürme yetkisi
kula ait değildir.
Zulüm, kul hakkına girer. Bunu da Allah affetmeyeceğini bildirmiştir. Bunun niçin zulmedilmediği
gibi zulme karşı olunacak ve zulme mani olunacaktır. Değilse kınanacaktır.
Zulüm Nedir?
Zulüm, haksızlık etmektir. Eziyet vermektir. Baskı yapmaktır ve adaletsizlik etmektir. Zulüm edene
zalim denir. Zulmedilene haksızlığa ve adaletsizliğe mağrur kalana da mazlum denir.
Zulüm, Kurman da 58 surede toplam 289 defa geçer.
Zalim, Allah’ın lânetlediği kimsedir. Zulmü de haram kılmıştır. Zalim cezasız kalmaz. Zalim, daha
dünyada başka bir zalimin zulmüne uğramdan ölmez. Ahiretteki cezası ise çok acıdır.
Zalim, lânetli kimsedir. Cenaba-ı Allah Kur’an da: ‘‘Allah’ın lâneti zalimlerin üzerine olsun.’’ (Araf:44)
buyurur.
Peygamber (a.s) da:
- ‘‘Altı kişiye lânet ettim ve duası kabul olan her peygamberde lânet etmiştir.
1- Allah’ın kitabını tahrif edene,
2- Allah’ın kaderini yalanlayana,
3- Allah’ın haram kıldığını helal sayana,
4- Allah’ın zelil kıldığını aziz, aziz kıldığını zelil kılana,
5- Sünnetimi terk edene,
6- Gücü ile halka musallat olup zulmedene’’
(Büyük Hadis Külliyatı:4/277) buyurmuş, haddi aşanlara lânet emiştir.
ZULÜM ÇEŞİT ÇEŞİTTİR:
Başkalarına kötü örnek olmak, kötülüğe teşvik etmek, zulme arka çıkmak, kötü çığır açmak
zulümdür.
Peygamberi (a.s) şöyle buyurur:
-
‘‘Kim iyi bir çığır açarsa, açtığı çığırın ecri ve kendisinden sonra o yolda amel
228
Gönülden Gönüle
edenlerin ecrinin bir misli (onların sevaplarından hiçbir şey eksilmeksizin) kendisinin olur. Kim de kötü bir
çığır açacak olursa, açtığı çığırın ağır günah yükü ve kendisinden sonra o çığırda iş görenlerin yüklendiği
vebâl (onların günah yüklerinden hiçbir şey eksilmeksizin) o kimsenin üzerine yükleniş olur.’’
(Müslim,c.8,s.61)
- ‘‘Zulmen öldürülen hiçbir şahıs yoktur ki, Âdem peygamberin ilk oğlu (Kabil)
üzerine, onun kanını akıtmaktan dolayı bir günah nasibi ayrılmış olmasın. Zira o adam öldürme çığırını ilk
açandır.’’ (Buhari,c.2,s.79)
Bizden öncekiler iyi eser bırakmaya dikkat ettikleri gibi kötülüğü başlatmamaya da dikkat
etmişlerdir. Tarihte ‘‘İtburnu’’ lakabıyla anılan Ahmet Paşa, işlediği bir suçtan dolayı padişahın huzurundan
kovulur ve arkasından cellat gönderilip, bulunduğu yerde öldürülmesi emredilir. Cellat, Ahmet Paşa’nın
daha evvel bir iyiliğini gördüğünden, karşılaştıklarında kaçmasını söyler. Ahmet Paşa, hayır, hayır padişahın
emrine itaat etmemek yolu benden başlamasın. Kes! diye boynunu uzatır, boynu vurulur.’’
(Ahmet Ağaoğlu Üç Medeniyet, s.129,İst.1972)
- En büyük zulüm, şirktir. Allah’a ortak koşmaktır.
- Kula zulüm, cenab-ı Allah’ın affetmediği büyük günahtır. Peygamber (a.s): ‘‘Bir
kimseye şer olarak müslüman kardeşini hor görmesi yeter.’’ (R.Salihin:276)
- ‘‘ Müslüman’ın müslümana kanı, malı, ırzı haramdır. (R.Salihin:277) Buna göre
müslüman müslümana sıkıntı vermeyecek, eziyet etmeyecek onun hiçbir şeyinde gözü olmayacaktır.
- Görevini yapmamak zulümdür. Peygamberimiz (sav): ‘‘ Allah bir kimseyi,
insanların herhangi bir işini görmeye memur ederde, o kimse Müslümanların ihtiyaçlarına karşı kapısını
kapatır, kulak asmazsa, Allah’ da kıyamet gününde onun ihtiyacına bakmaz.’’ (R.Salihin:77)
- Çocuklarının arasında sevgide, malda, davranışında eşit, adil davranmayan zalimdir.
Peygamberimiz (sav): ‘‘ Zulmederek ölene Allah cennetin kokusunu haram kılar.’’
(Tecrid-i Sarih.Ter.2177) buyurur.
-
Komşuya sıkıntı vermek, eziyet etmek zulümdür.
Peygamber (as): ‘‘Komşuya eziyet eden bana eziyet etmiş olur’’ buyurur.
(Ramuz el Ehadis:395/7)
- Hayvana eziyet zulümdür. Hayvana hiçbir şekilde eziyet edilmeyecektir. Allah’ın
Affetmediği bir hak da budur. Hayvan kıyamet gününde aynen hakkını alacaktır. Bu ödeşme den sonra
toprak olacaktır.
- Kini nedeniyle adaletsizlik yapmak zulümdür. Cenab-ı Allah: ‘‘Bir topluluğa olan
kininiz sizi adaletsizliğe sevk etmesin.’’ (Maida:8) buyurur.
229
Gönülden Gönüle
- İnsan hakkının elinden alınması, hürriyetinin kısıtlanması veya yok edilmesi
zulümdür.
- Allah’a isyan, nefse zulümdür. Kur’an da: ‘‘Allah’a karşı yalan uyduran dan daha
zalim kim olabilir? Bilin ki, Allah’ın lâneti zalimlerin üzerinedir.’’ (Hud:18)
- ‘‘Allah’ın ayetlerinden yüz çevirenden daha zalim kim olabilir.’’ (Secde:22)
- Peygambere uyamamak, nefse zulümdür. Kur’an da: ‘‘O gün zalim kimse
pişmanlıktan ellerini ısırıp; ‘‘Keşke peygamberle birlikte yol tutsaydım yazık bana! Keşke batıl yolun yolcusu
falancayı dost edinmeseydim’’ diyecek.’’ (Furkan 26-27) diye haber veriyor.
- Zulme neden olmak, zalime göz yummak, zalime arka çıkmak destek olmak
zulümdür.
- İnanca baskı zulümdür. Kur’an da: ‘‘Allah’ın mescitlerinde O’nun adının
anılmasına engel olan ve mescitlerin harap olmasına çalışandan daha zalim kim vardır? Bunlar için dünyada
rezillik, ahirette de büyük azap vardır.’’ (Bakara:114) buyrulur.
-
Mevlid okuturken, düğün yaparken çevreye rahatsızlık vermek zulümdür.
Mahkeme kararı da olsa haksız yere hak gaspı, hırsızlık, fahiş fiyat zulümdür.
‘‘Kıyamet gününde boynuzsun koyun boynuzlu koyundan hakkını alacaktır.
(Rumuz el ehadis:345/10)
Emevi Halifesi köşkünü yaparken komşu kadına ait arsaya tecavüz eder. Kadın, kadıya
durumu anlatır. Kadı atını alır heybe alır. O arsaya gider. Heybeyi toprak doldurur. Halife pencereden
bakmaktadır. Kadı:
- ‘‘Efendim biraz gelirmisiniz’’ der. Halife gelir. Heybeyi kaldırmak için yardım
ister. Kaldıramazlar. Kadı derki:
- ‘‘Efendim dünyada bir heybeyi kaldıramadık, yarın yedi kat toprağı nasıl
kaldırırsınız.’’ der, gider. Halife komşusu ile helallaşır.
-
Balkonda et kızartmak, ihtiyaç sahiplerini koklatmak zulümdür.
Bana bir zamanlar 5 yaşlarında bir çocuk getirdiler. Ana babası yok büyükannesi
bakıyormuş. Büyükanne dedi ki:



Bu çocuk akşam 4 saat ağladı ve ağlaya ağlaya uyudu.
Hayrola neden ağladı ki? dedim.
Komşu balkonda tavuk kızarttı. Oğlum tavuk yiyeceğim diye ağladı dedi.
-
‘‘İmkânı varken borcunu ödememek zulümdür. (R.Salihin:1611)
Mazlum, zalimden hakkını alacaktır. Peygamber (a.s):
 ‘‘İnsanlara dünyada haksız yere zulmedenlere Allah ahirette azap edecektir.’’ (R.Salihin
3/177)
 ‘‘Mümine zarar veren veya hile yapan melundur.’’
(1.Canan Hadis Ans:16/314)
230
Gönülden Gönüle

‘‘Kim mümine zarar verirse, Allah da onu zarara uğratır. Kim mümine eziyet ederse, Allah
da ona eziyet verir.’’ (Age:16/314) buyurur.
Mümin kardeşine iftira etmek, gıybetini yapmak, nazarı değdiği halde sakınmamak
zulümdür.
Fitne çıkarmak, sebep olmak zulümdür.


ZULMÜN SONU HÜSRANDIR
Cenab-ı Allah zalimin düşmanıdır. Mazlumun hakkını ondan alır. Kur’an da:
‘‘ Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma. Allah zalimi cezalandırmayı ahiret gününe
erteliyor.’’ (İbrahim:42)
Yusuf: 23 de zalimin iflah etmeyeceği,
-
En’am: 47 de zalimin helâk olacağı bildirilmiştir.
Atalarımız: ‘‘Alma mazlumun ahını çıkar âheste âheste’’ demişlerdir.
Kur’an da zalimlerin nasıl helâk oldukları anlatılmaktadır. Hiçbir mazlumun hakkı
zalimde kalmaz.
Şair bir zalimin ölümü üzerine:
- ‘‘Ne kendisi eyledi rahat, ne halka verdi huzur, göçtü gitti bu cihandan dayansın ehli kubur’’
demiştir.
- Bunu neden söylenmiş biliyor musunuz?
Bir zamanlar köy ağası köylüye yapmadığı kalmamış, çok çektirmiş. Zaman gelmiş, öleceğini
anlamış. Köylüye:
 Hakkınızı helal edin, öleceğim demiş,
Köylü;
 Helâl olsun demişler ama içten olmamış. İçten demediklerini bilen ağa demişki:
 Böyle olmaz. Ben ölünce beni bir ağaca asacaksınız gelen tekmeleyip hakkını helal edecek.
Köylüler: ‘‘olmaz’’ dediyse de ağa ısrar etmiş. Nihayet ağa ölmüş. Köylüler bir ağaca asıp
tekmeleyip, hakkını helal ediyormuş. Oradan geçen jandarmalar bunu görmüş. Köylüleri
nezarete atmış. Köylüler ne dediyse inandıramamış. Biri kalkmış işte bu iki mısrayı söylemiş.
Zulmün ömrü kısa olur. Zalimin kendisi de rahat yüzü görmez. Ölse de zulmü devam eder.
231
Gönülden Gönüle
ZULME KARŞI OLMAK:
Zulüm karşısında susulmaz. Zarar görmemek için zulüm önlenmeye çalışılır. Mazlum müdafaa edilir.
Zalimde terk edilir. Çünkü zalime karşı susmak, ses çıkarmamak, zalime yardım olur. Zulme rıza gösterilmiş
olur.
Peygamber (a.s): ‘‘Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır’’ buyurmuştur. Bir hadiste de:
- ‘‘Bir kimse bir zalime yardım etse, bundan vazgeçinceye kadar Allah’ın gazabındadır.’’ (Ramuz elEhadis:406/4)
Allah: ‘‘Zalime meyletmeyin sonra size de ateş dokunur.’’ uyarısında bulunmuştur. (Hud:113)
Bir gün peygamber (a.s):
-
Zalime de mazluma da yardım edin. ‘‘Ashap:
Zalime nasıl yardım edelim? derler:
Onu zulmünden vazgeçirerek’’ cevabını verir. (İ.canan hadis Ans:9/380)
Zulme rıza, zulümdür. Zulme karşı durulmazsa, zalime cesaret verir. Zulmünü arttırır.
Bununda vebâli, o zulümde payı olan herkesindir.
Bugüne kadar büyüklerin nasihati: ‘‘Zulüm etme zalimden yana olma!’’ gibi sözler olmuştur.
Zalim dost edinilmez. Zalimlerle olmak insanın inancına, ahlakına ve ahiretine zarar verir.
Kur’an da: ‘‘Kim müminleri bırakıp, zalimleri dost edinirse, Allah yanında hiçbir değeri yoktur.’’
(Nisa:28) buyrulur.
Zulme göz yummanın zalimden yana olmanın faturası ağırdır. İnsan, aleyhine de olsa, doğruluktan,
adaletten ayrılmamalıdır. Hatta haksızlık yapan en yakınları da olsa, onlara itaat etmeyecektir.
(Bak:Tevbe:23)
Sultan Mehmet, adaleti elden bırakmadığı için büyümüş, Allah O’na fetihler nasip etmiştir. Fatih
Sultan Mehmet olmuştur. Bir gün çok sevdiği Mahmut Paşa’yı vezirlikten azletmiştir. Fakat Paşa bunun
sebebini bir türlü öğrenememiştir. Bir zaman sonra tekrar göreve getirilince, sebebini sormuş, Fatih de söyle
demiştir:
- Arnavutluk’ta zulmeden bir beyin tarafı tutulmuş, eğer onun zulmünden
haberin yoksa, gafilsin. Yok haberin varsa, zulme iştirak etmişsin. Gafletle, zulümle Allah’ın kulları
yönetilmez. Vazife iyi yapılmayınca memleket imar görmez, halk refah bulmaz.’’ demiştir.
232
Gönülden Gönüle
ALLAH ZALİMİ SEVMEZ VE AFETMEZ
Bir kutsi hadiste: ‘‘Ey Kullarım! İyi bilin ki, ben zulmetmeyi kendime haram kıldım. Onu sizin aranızda
da haram kıldım. Sakın birbirinize zulüm etmeyin.’’
(İlahi Hadisler.86-H.Hüsnü Erdem) buyurur.
Zembilli Ali Efendi padişaha her görüşünde
- ‘‘Allah zalimleri sevmez’’ diye söze başlarmış.
Zulüm eden zalimi Allah, kıyamet gününde rezil eder. Kur’an da şöyle haber verilir.
- ‘‘Zalimlerin hiçbir yardımcısı yoktur.’’ (Hac:71)
- ‘‘Zalimlerin ne bir yakını, nede şefaatçisi vardır. (Mümin:18)
Peygamber (sav) şöyle buyurur:
- ‘‘Bir kimse bir mümini dünyada korkutursa Allah da o kimseyi kıyamet günü korkutur.’’ (Ramuz elEhadis:42/6)
- ‘‘Kim zulüm yaptıysa hiçbir şeyin fayda vermeyeceği günden önce helalleşin. Aksi halde zulmü
oranında Salih amelinden alınır. Şayet salih ameli yoksa, hak sahibinin günahlarından alınıp üzerine
yüklenir.’’ (R.Salihin:210)
Peygamber (a.s) cenaze için borcu var mı? diye sorar, borcu ödenmeden namazını kıldırmazdı.
- ‘‘Kim bir karış yeri haksızlıkla zabt ederse, o yer kıyamet gününde yedi kat olarak boynuna
geçirilecektir.’’ (R.Salihin:206)
Kur’an da: ‘‘O gün zalimlere özür dilemeleri hiçbir fayda sağlamaz. Artık lânet de onlarındır.’’
(Mümin:52)
MAZLUMUN AHI YERDE KALMAZ DUASI RED OLMAZ:
Zalimin zulmü hiçbir zaman karşılıksız kalmaz. Allah ona bir başka zalimi musallat eder.
Cenab-ı Allah, mazlumun hakkını zalimden alır. Züntikam dır.
Bir zamanlar adam tarlada eşini öldüreceğini söylüyor. Kadın: ‘‘Şu otlar şahit, söyler’’ diyor. Adam
kadını öldürüp gömüyor. Tekrar sevdiği ile evleniyor. Aynı tarlada çalışırken rüzgarın sürüklediği ota bakıp
gülüyor.
233
Gönülden Gönüle
Kadın neden güldüğünü sorunca, olayı anlatıyor. Zaman geçiyor geçimsizlik başlıyor. Kadın olayı
jandarmaya anlatıyor. Adam hapiste: ‘‘otlar söyler demişti’’ diye mırıldanıyor.
Bir çoban, oduna giden kadına saldırıyor, sonra öldürüp, gömüyor. Üzerinde ateş yakıp taze toprağı
kaybediyor. Bunu da bir çoban uzaktan görüyor.
Yıllar geçiyor. O dağda bir kadın öldürülüyor. Suç, o çobana atılıyor. Hapiste çoban arkadaşı ziyarete
geliyor. Ona: ‘‘Yemin ederim ben yapmadım’’ diyor. Arkadaşı: Biliyorum sen yapmadın. Hani sen yıllar önce
bir ateş yakmıştın ya, seni yakan o ateş’’ diyor.
Kur’an da: İşledikleri günahlardan dolayı zalimlerin bir kısmını diğer bir kısmının peşine takarız.’’
(En’am:130)
Şair:
Zalimin elinde birgün
Utancından gerilir yaylar,
Oklar tersine döner.
...................................
Zalimin Zulmü varsa,
Mazlumun Allah’ı var.
....................................
Alma mazlumun âhını,
Çıkar aheste aheste’’ demiş.
Bir başka şair de:
‘‘Zalim, bir zulme giriftar olur ahir,
Elbette olur ev yıkanın hanesi viran.
Büyüklerimiz: ‘‘Küfür devam eder, ama zulüm devam etmez’’ demişlerdir.
Küfrün cezası ahirettedir. Ama zulmün cezası hem dünya da hem de ahirettedir.
Zalimin uğradığı belâ, musibet ve ceza, günahlarına kefaret olmaz. O yaptığının karşılığıdır.
Mazlumun duasını Allah reddetmez. Peygamber (as): ‘‘Mazlumun duasından sakının. Çünkü o an
duasıyla Allah arasında duanın kabulüne engel bir şey yoktur. Duası kabul olur.’’ buyurur. (Buhari,
mezalim:9)
234
Gönülden Gönüle
Peygamberimiz şu üç kişinin duasını Allah’ın reddetmeyeceğini bildirir:
1- Misafirin ev sahibine duasını,
2- Anne ve babanın evladına yaptığı duayı,
3- Mazlumun zalime yaptığı duayı.
(Ebu Davut Salat:1536)
Zalime beddua etmemek onu Allah’a havale etmek gerekir. Çünkü mazlumun ahiretteki alacağı
mükafat daha önemlidir. Ahirette zalime zulmettiğinin günahları yüklenir. Günahları kalmayınca, zalimin
sevapları mazluma verilir.
Mazlum olan, zalime beddua ederse, ona söver, kötü söylerse, ahirette alacağı kalmaz.
Milli şef zamanında yatağan medresesinde okuyan çocuk, elinde Kur’an başında takke köyüne
giderken komutan çocuğu fena halde döver. Çocuk hocasına döner. Hocası sorar çocuk anlatır. Hocası ne
dedin? der. Çocuk: ‘‘Allah’’ dedim deyince hocası ‘‘eyvah’’ der. Komutan Karayük pazarına uğramış, atı
ürkmüş kasapların hayvan astığı çengele boğazından asılı kalmıştır.
X
X
X
Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri içinde şöyle anlatılır: Çeşmeye su doldurmaya
gitmiş,
atını sulayan ağa, üzerine atı sürerek onunla eğlenip, eziyet etmiş. Testi kırılmış, perişan halde geri gelmiş.
Kocası: ne bu hal demiş, o da anlatmış
- ‘‘Bir şey dedin mi? diye sormuş.
- Hayır demiş çocuk
Hoca:
- Eyvah, keşke bir şeyler deseydin’’ demiş.
Gitmişler bakmışlar ki, at ürkmüş, adam ahırın içine düşmüş, boğulmuş yüzü koyun yatıyor.
Bir hırsız bir sahabenin malını çalmıştır. Hırsıza beddua etmeye başlar. Bunu peygamberimiz işitir.
Ona derki: ‘‘Beddua ederek onun ahiretteki cezasını hafifletme.’’ (İ.Canan Hadis Ans:4/275)
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ZULÜM:
İnsanlık tarihi boyunca zulüm devam etmiştir. Hep müsamaha gösterenler çoğu
zaman, acımasızca zulme uğramışlardır.
Geçmişimiz de bizi utandıracak ne bir büyüğümüz, nede tarihin kara bir sayfası vardır. Diğer
milletlerin tarihi kara sayfalarla doludur. Çin’in, Rusya’nın, Amerika’nın, Avrupa’nın, Ermenilerin, Sırpların,
İsrail’in geçmişi ve bu günü utanç verici zulümlerle doludur.
Büyük insanlara adalet yaraşır. Adaleti elden bırakanlar helâk olmuşlardır.
235
Gönülden Gönüle
İslam, adaletle yayılmıştır. Peygamberimize suçlu bir kadın için aracı olurlar. Peygamberimiz: ‘‘Kızım
Fatıma’da olsa vallahi cezalandırırım’’ demiştir. Türk büyükleri hakim oldukları, fethettikleri yerli halka hep
sormuşlardır. ‘‘Askerlerimiz zulüm etti mi’’ hayır cevabını alınca da Allah’a şükretmişlerdir. Selçuklu adaletle
iş görmüş, Osmanlı altı asır adaletle ayakta durmuş, yabancılar Türk idaresini tercih etmişlerdir.
Batılı bir Yazar: ‘‘Türkler hiçbir zaman kimseye adaletsizlik yapmamışlardır. Fakat hep bunun kurbanı
olmuşlardır’’ der. Meselâ; Harçlılar Kudüsü alınca 70.000 müslümanı kılıçtan geçirmiş, bir sene sonra
Selahattin-, Eyyubi Kudüsü almış, bir tek hıristiyan burnu bile kanamamıştır.
Türk-İslam kültüründe insan ve insana ait değerler kutsaldır. Adalet, müsamaha kutsal kavramlar
olmuştur. Eğer zulüm olsaydı, hakimiyetleri uzun sürmez. Müslüman Türkün idaresi tercih edilmezdi.
Diğer milletler geçtikleri yerleri yakıp yıkarken, her yeri kan gölüne çevirirken müslüman askerler
hiçbir şeye zarar vermemişlerdir. Koparmak zorunda kaldıkları üzümlerin yerine fazlasıyla parasını
bağlamışlardır.
Hz. Ömer (ra): ‘‘Adalet mülkün temelidir’’ demiş. İslam dini zulmetmemeyi, adil olmayı eşit ve
merhametli davranmayı emreder.
Tarihten birkaç hadise:
- Hz. Ömer eşitliğe çok önem verirdi. Onun Devlet Başkanı olduğu sıralarda Suriye’nin ileri
gelenlerinden Cebele, hacc görevini ifaya gelmişti. Tavaf sırasında arabın biri Cebele’nin kaza ile eteğine
bastı. Cebele. Buna sinirlenerek adama bir tokat vurdu. Adam da tokata, tokatla karşılık verdi. Cebele bu
adamı Hz. Ömer’e şikayet etti.
Cebele itiraz etti:
-
Ey Ömer nasıl olur? Ben zengin ve soyluyum.
Hz. Ömer cevap verdi:
- Cahiliye çağında soylular üstündü ama, İslâm geldikten sonra bütün mü’minler eşit oldu. Nitekim
Yüce Allah şöyle buyurdu. ‘‘Allah katında sizin en değerliniz, Allah’tan en çok sakınıp iyilik
yapanlarınızdır.’’
Cebele gizlice dinden dönmüş ve Mekke yi terk etmiştir.
Selçuklu Sultanı Melik Şah’ın karşısına bir köylü çıkar ve:
- Memurlarının zulmünden bıktık’’ diye şikayet eder.
Melikşah atından iner ve:
- Yakama yapış’’ der. Köylü ‘‘olmaz’’ derse de Melikşah ısrar eder. Böylece köylü yakasından tutmuş
vaziyette saraya gelirler.
Durumu gören Nizam ül-Mülk sultana
-
Sultanım, bunu niçin yaptırdınız? demiş. Sultan da:
236
Gönülden Gönüle

Bu adam bizim memurlarımızdan şikayetçi, zulüm gördüğünü söylüyor. Beni kıyamette
Allah’ın huzuruna bu şekilde götürme hakkına sahip, orada verecek hesabım olmayabilir.’’
cevabını vermiştir.
X
X
X
Yavuz Sultan Selim, Mısır seferine giderken mola veri. Halkın bağ ve bahçelerinden geçmiş olan askere:
-
Canım meyve istedi’’ der. Asker: ‘‘Padişahımız bizi haramimi zanneder’’ cevabını verince Yavuz:
Eğer bir tek elma, bir armut ve bir salkım üzüm koparılmış olsaydı vallahi Mısır seferinden
vazgeçecektim. Çünkü Allah haram yiyen askere zafer nasip etmez demiştir.
Yolda bir gayri müslimden ödünç para alınır. Dönüşte öldüğü anlaşılır. Evlatları zengindir. Vezir
paranın hazineye aktarılmasını teklif edince Yavuz: ‘‘Ölene rahmet, malına bereket, çocuklarına sıhhat
afiyet. Zalime lânet der, teklifi red eder.
X
X
X
Zulüm ile öldürülen müslüman şehittir.
Atalarımız: ‘‘Zulüm ile âbâd olanın âhiri berbat olur’’ demişlerdir.
Peygamberimiz de: ‘‘Müslüman müslümanın kardeşidir asla ona zulmetmez.’’ buyurmuştur.
Peygamberimiz bir duasın da: ‘‘Allah’ım zulüm etmekten, zulme uğramaktan sana sığınırım.’’
demiştir.
Zulme uğrayan zulümle öldürülen müslümanlar için dua edelim.
Allah hepinize rahmeti ile muamele etsin.
..............................
....................
……….
…
237
Gönülden Gönüle
TESETTÜR
AYIP ÖRTER
Cenab-ı Allah ilk insan Adem (as) ile Havva validemizi yarattı. Onları cennetine koydu. Ve onlara
edep yerlerini örtünmelerini emretti.
Şeytan onlarla uğraşıyordu. Çünkü Allah’a isyan ettirmek için yemin etmişti.
Bir yolunu bulup Adem’le Havva’ya yaklaştı. Onları aldattı, edep yerlerini açtırdı. Böylece onların
cennetten kovulmalarını sağladı.
Bu durumu Cenab-ı Allah bize şöyle bildirip bizi de şeytanın kandırmaması için uyardı:
- ‘‘Ey Ademoğulları! Şeytan ana ve babanızı, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini
soyarak cennetten çıkardığı gibi sizde aldatmasın. Onlar sizi göremeyeceğiniz yerden görürler. Biz şeytanları
inanmayanların dostları kıldık.’’ (A’raf:27)
Adem’le Havva’dan doğan insanlar medenileştikçe daha çok örtündüler. Gene de insanlar edep
yerlerini tam olarak örtmüyorlardı. Cenab-ı Allah İslam dinini gönderdi. Kur’an-ı vahyetti. Kur’an’da Allah
inananların tam olarak örtünmelerini istiyor ve şöyle emrediyordu.
‘‘O nerden çıktı? Kur’an’da örtünme yok,’’ diyenler, bakın Allah ne diyor:
- ‘‘Ey Ademoğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek elbiseler yarattık.’’ (A’raf:26)
- ‘‘...ziynet yerlerini el yüz müstesna açmasınlar. Başörtülerini omuzlarına indirsinler...’’ (Nur:31)
- ‘‘...açılıp saçılıp sokağa çıkmayın.’’ (Ahzap:33)
- ‘‘Müslüman kadınlar örtülerini sımsıkı örtsünler.’’ (Ahzap:59)
- ‘‘Nikaha ümitleri kalmayan hayızdan, çocuktan kesilmiş kadınlar ziynet yerlerini göstermesinler.’’
(Nur:60) buyuruyor.
Ne yazık ki son zamanlarda geri gidiş cahiliye devrine dönüş başladı.
Örtünmek, canlılar arasında insana mahsus bir özelliktir. Allah hayvanları tüyleri ile örtmüştür.
Bir kesim, kendine güvensizlik ve zaafları yüzünden, güzel görünme arzusuyla açılıp-saçılmaktadır.
Kadını açmak için modacılar elinden geleni yapıyor. Müslüman Türk kadınını açmak , aileyi, ahlakı
ve nesli bozmak için düşman boş durmuyor.
Düğünler, davetler, gezmeler, açınmak ve soyunmak için bahane oluyor. Hele yaz mevsimi, oluyor
günah mevsimi.
İsteyen, istediği kadar açınma hürriyetine sahip Ama eşarp hürriyeti yok. Eşarbı beline, boynuna
takmak moda başına bağladığın zaman simge, irtica alameti sayılıyor.
Örtünmek Allah’ın emridir. Örtünen Allah’ın emri diye örtünür. Diğer dinlerde de ‘‘örtün’’ emri
vardır. Meselâ; Tevrat’ta şöyle denir:
238
Gönülden Gönüle
- ‘‘Başı açık dua eden kadın başını küçük düşürür. Kadın örtünmüyorsa, saçı kesilsin. Bu, kadına
ayıpsa, başını örtsün.’’ (çıkış:28/42 + Levililer:18/6)
Bazı cahiliye alışkanlıkları devam ediyordu. İleri gelen sahabeler bilhassa Hz. Ömer rahatsızlık
duyuyorlardı. Bir gün Zeynep binti Cahş, düğünde oynayıp açılmıştı. Bunun üzerine Ahzab suresinin 33. ayeti
nâzil oldu. Cenabı-ı Allah ne emrediyordu:
- ‘‘Evlerinizde oturun cahiliye devrinde olduğu gibi açılıp saçılmayın...’’
Hazret-i Âişe’nin yanına, Şamlı kadınlardan bir grup gelmişti. Hazret-i Âişe:
- ‘‘Sizler herhâlde, hanımları hamamlara giren (orada tesettüre dikkat etmeyen) bölgedensiniz!’’
dedi. Kadınlar; ‘‘Evet!’’ diye cevap verdiler. Hazret-i Âişe:
- ‘‘Ama ben, Rasûlullâh’ın; ‘‘Elbisesini evinin hâricinde bir yerde çıkaran (yani tesettüre dikkat
etmeyen) her kadın, mutlakâ Allah ile kendi arasındaki perdeyi yırtmış olur.’’ Buyurduğunu işittim.’’ dedi.
(Ebû Dâvûd, Hammâm, 1/4010; Tirmizî, Edeb, 43/2804)
Peygamber (as) bir gece kalkıyor: ‘‘Sübhanellah! Bu gece ne fitneler nazil oldu, Ne hazinelerde açıldı.
Müslüman kadınlarını uyandırınız. Dünyada nice giyinik kadınlar vardır ki, ahirette çıplak olacaklardır.’’
(R.Salihın:1664) buyurarak ince, kısa ve açık giyinmenin örtünmek olmadığını bildirmiştir.
Peygamber (as) çocuklar içinde şöyle buyurmuştur.
- ‘‘Çocuğunuzun örtünmesine dikkat edin. Onu örtün zira onun avreti de büyüğün avreti gibidir.’’
(Ramuz el-Ehadis:321/6)
Bir gün Hz. Peygamberin yanına Hz. Ebubekir’in kızı Esma, ince ve kısa bir elbise ile gelmişti.
Peygamber ondan yüz çevirdi ve ‘‘Ey Esma! Kadın ergenlik çağına yaklaşınca, onun yüz ve ellerinin dışındaki
yerlerini göstermesi uygun olmaz,’’ demiştir. (Ebu Davut, Libas:31)
Çocuklar ve gençler için, bırak hevesini alsın. ‘‘O daha genç, sonra örtünür’’ demek yanlıştır.
Küçükten olmazsa tam örtünme olmuyor. Çokları artık kefenle örtünüyor. Şu bir gerçek ki, küçükken
utanması olmayanın büyüğünce utanması olmuyor.
Utanma duygusu:
İnsanda diğer canlılarda olmayan utanma duygusu vardır. Bu duygunun iffetin, namusun
korunmasında büyük bir rolü vardır. Sık sık rastlanan namusluluk iddiaları ‘‘Sen kalbe bak’’ ifadeleri,
namuslu olmak için yeterli değildir. Namuslu görünmek başka şey, namuslu olmak başka şeydir. Kısa eteği
asılıp durmak namus riyakârlığından başka bir şey değildir.
239
Gönülden Gönüle
Rasûlullah bir gün zekât olarak toplanan koyunların yanına gitmişti. Koyunların yanında, onlara
bakmak üzere ücret mukâbili tutulmuş olan bir çoban bulunuyordu. Efendimiz, çobanın orada yarı çıplak
vaziyette dolaştığını görünce hemen yanına çağırdı ve:
- ‘‘Bizim için kaç gün çalıştın, bizde ne kadar alacağın var?!’’ diye sordu.
(Peygamber Efendimizin bu suâli üzerine) işten uzaklaştırılacağını anlayan çoban, büyük bir endişe
içerisinde:
- ‘‘Niçin yâ Rasûlâllah? Yoksa hayvanların bakımını ve gözetimini güzel yapamıyor muyum?’’ diye
sordu.
Allah Rasûlü ise, (îmandan bir şûbe olan hayâ hakkındaki hassâsiyetini şu sözleriyle ifâde etti):
- ‘‘Hayır, ondan değil! Lâkin ben, aramızda çalışan insanların yalnız kaldıklarında bile, Allah Teâlâ’dan
hayâ eden kişiler olmasını arzu ediyorum! Yalnız kaldığında Allah Teâlâ’dan
hayâ etmeyen kişinin yaptığı işi istemiyorum!’’(Bkz. Beyhakî, Şuab, X, 196/7370; Mervezî, Tâzîmü Kadri’s-Salâh, II, 836)
Peygamber (sav): ‘‘Haya imandandır’’ (Buhari İman:2)
- ‘‘Haya, hayır getirir’’
- ‘‘Utanmıyorsan dilediğini yap’’ buyurur.
İman varsa, haya vardır, utanma vardır. İman olmadan ne ar olur ne hayâ olur. Açık giyinen için
eskiden ‘‘ar damarı çatlamış’’ derlerdi. Hz. Ömer’in bir sözü var: ‘‘Hayası gidenin kalbi ölür.’’
Cenab-ı Allah hayasız olanı cezalandırır. Hayâsı olanın cezasını, ya erteler yada affeder. Hayasız
olanın sıkıntılı bir hayatı olur. Her türlü kötülüğe bulaşmaktan korkmaz. Pislik her an üzerine gelir.
Hayasız olan başkalarına hayasızlık telkin eder. Bazı sümüklü böcekler, örtülü olanlara ‘‘kara Fatma’’
diyor. Bu ne? Sen nasıl durabiliyorsun? Seni görünce bana fenalık basıyor. Biraz çağdaş olun’’ gibi aşağılayıcı
sözler sarf ediliyor. Kendisine saygısı olmayanın başkalarına saygısı olmuyor.
Açıklık çağdaşlık mı? Medenilik mi?
Açıklığın ne medeniyetle nede çağdaşlıkla ilgisi vardır. Bilakis insanlar medenileştikçe
örtünmüşlerdir. Elbise ve örtünme insanlığın en güzel buluşlarındandır.
Kadının açık vücudunu medeniliğin ölçüsü saymak kadına hakarettir. Kadını fiziği ile, sesi ile ile
cinselliği ile sermaye yapanlar. Kadının en büyük düşmanıdır.
Medeniyet, kadının çıplak vücudundan doğmamıştır. Açıklığın, çağdaşlıkla, medenilikle uzaktan
yakından ilgisi yoktur. Açıklık geriye gidiştir.
Açıklığı medenilik sayacak olursak, vücudunun ancak bir kısmını örtebilen taş devri insanının da ha
medeni olduğunu kabul etmek gerekmez mi?
Açıklık hürriyet de değildir. Edepsizliğin hürriyeti olmaz. Açıklık hürriyet değil esarettir.
240
Gönülden Gönüle
Örtünmeyi çağdışı gibi bakanlara ‘‘bu ne böyle!’’ dediğimiz zaman Dedem hoca idi, babam hacı idi,
anam başını örterdi diye savunuyorlar. Dedenin hocalığı, babanın hacılığı, ninenin başını örtmesi kimseyi
kurtarmaz.
Kadın çağdaşlık adına, özgürlük adına, fitnecilere, istismarcılara kanmamalıdır. Kadının çıplak
vücudu istismar ediliyor. Reklâmlar bile tiksinti veren hale gelmiştir.
Kendisine yönelik tahriklere kapılan kadınlar, barda, pavyonda, umumhanede, fuhuş sektörünün
elinde sıcak aile ortamının özlemini çekmektedirler.
Teşhircilik kadını alçaltır:
Kendini bilen normal bir kadın, asla vücudunu sergileyip, teşhir etmez.
İffeti, namusu beden korur. Bedenin teşhiri seks mesajı verir: tacize, tecavüze kapı aralar. İffetsizlik
çağrısı yapar.
Sokaklarımızın açık hava plajı haline geldiğini büyüklerimiz görmüş olsaydı, şehitlerimiz görmüş
olsaydı ne derlerdi biliyor musun? ‘‘Edep ya hu!’’ derlerdi.
Teşhirciliğe soyunan ilk gün biraz irkilir, birazda utanır. Daha sonra ne irkilir ne de utanır. Öyle alışır
ki, her gün daha da açınır. Açındıkça güzel olduğunu zanneder. Kendisine şehvetle bakanları hayranlıkla
bakıyor zanneder.
Teşhircilik onun için ne tuzaklar kurar onu bilemez.
Çıplaklığın sonu bunalımdır. İffetsizliğin bedeli ağırdır.
ÇIPLAKLIK MODASI
Çıplaklık modası aldı yürüdü
Yatak odasında gezer gibiyiz
Ar, haya ufkunu duman bürüdü
Gaflet denizinde yüzer gibiyiz
Caddeler, plajlar çıplakla dolu
Görmüyor gözümüz ne sağı ne solu
Çıplaklık sanki, kurtuluş yolu
Her an kuyumuzu kazar gibiyiz
Soyunmuş en fazla tahsilli kızlar
Böyle geçmeliymiş baharlar, yazlar
241
Gönülden Gönüle
Gördükçe bunları yüreğim sızlar
Herkese açıldık, Pazar gibiyiz
Asrilik diyorlar bunun adına
Bakmazmış erkekler kıza kadına
Doyamadık çıplaklığın tadına
Kendi kendimize kızar gibiyiz
Asrilik bumudur a iki gözüm
Kalmadı sokağa çıkacak yüzüm
Batmasın kimseye gerçektir sözüm
TÜRK’ün ahlakını bozar gibiyiz
Ayrıldık ne yazık bir nurlu izden
Yabancılar daha kapalı bizden
Esiyor bu rüzgar hangi denizden
Buz üstüne yazı yazar gibiyiz
Alırsak soyunup bu türlü hava
Yıkılır elbette sayısız yuva
Ayıp ne kelime, günah ne dava
Bu sözlere dudak büker gibiyiz
Herkes diyor; Bu ne iş, nasıl hareket
Çıplaklar kampına döndü memleket
Felakettir billahi bunun sonu felaket
Bugünden yarını sezer gibiyiz.
Ahmet Osman ÖNCÜ
Kovuldu ülkeden ar, namus haya
Asrileştik güya, uyduk modaya
Beden açık, yüz yedi kat boya
Surat dinsiz, tarak deli, ayna cılk
242
Gönülden Gönüle
Kollar açık, etek dizde
Gençler zağar oldu izde
Medeniyet budur bizde
Güler misin ağlar mısın?
Kiraz güzeli, karpuz güzeli, kabak güzeli, domates güzeli, hıyar güzeli ve kainat güzeli seçiyoruz
derken Müslüman Türk kızını soydular, Ahlakımızı yıktılar, ailelerimizi yıktılar.
Meşhur İngiliz Misyoner Zavimer’in şu sözlerine bakın:
‘‘Bir bardak içki ve bir çıplak dansözün, Muhammed’in dinine uyanlarda yapacağı tahribatı, bin top
yapamaz. O halde müslümanları alkol ve fuhuş bataklığında boğmaya çalışınız’’ (7-5-96 Yenişafak)
3. Siyon protokollerinde: Müslümanları spor, sanat, güzellik yarışmaları gibi çeşitli müsabakalara
katılmaya çağıracağız’’ denmiştir.
1920’de Afife Jale, ilk sahneye çıkarıldı. Göklere çıkardılar şöhret yaptılar. Kısa zaman sonra Bakırköy
akıl hastanesinde acı çekerek öldü.
İlk güzellik yarışması 1929’da Cumhuriyet Gazetesi tarafından düzenlendi. Feriha Tevfik birinci
seçildi.
1930’da Naside Saffet, seçildi.
1932’de Kerime Halis Türkiye güzeli seçilip Belçika’ya gönderildi. Birinci seçildi. Juri Başkanı şöyle
konuştu:
‘‘Sayın Juri üyeleri Bugün Avrupa, Hıristiyanlığın Zaferini kutluyoruz. İslâm artık bitmiştir. Artık Türk
güzeli mayo ile aramızdadır. Ondan daha güzeli varmış, yokmuş önemli değil, onu birinci seçeceğiz. Bir
zamanlar Fransa’da ki dansa müdahale eden Kanuni’nin torunu, mayo ile önümüzdedir. Türk kızını dünya
güzeli olarak seçerken kadehlerimizi Avrupa’nın zaferi için kaldırıyoruz’’ (5-7-96 Yenişafak)
Ne olur bu bir çirkinliktir. Yavrularımızı soyarak, hataların büyüğünü işlemeyelim.
Acınmanın olumsuz etkileri:
Kadın, milletin anasıdır. Kadının ahlakı bozulmadan milletin ahlakı bozulmaz. Onun için millet
düşmanlarının hedefi kadındır.
Ahlakı zayıf, inancı zayıf kadın ilgi görmek için açınır. Eğer şehvet dolu bakışları iltifat sayacak olursak
o zaman saldırılar. Tacizler, tecavüzler artar. Çünkü açıklık, kadına namuslu görünümü vermez. Ayrıca bütün
gözlerin eşinde, kızında olmasını isteyen erkek de namuslu bir erkek değildir.
Açıklık karşı tarafa yanlış mesajlar verir. Buda kötülüğe davettir.
243
Gönülden Gönüle
Teşhircilik, tahrik eder. Ona başka gözle bakılır. J.J.Ruso şöyle der: ‘‘Babamın saatine hayrandım. Bir
gün temizlemek için içini açtığını görünce artık ona hayranlığım kalmadı. Saat gözümde basit bir alet oldu.’’
der.
Mektuplar okunduysa, yeri çöp sepetidir.
Açınan bir kanının utanma duygusu azalır. Onun için yapılmaması gereken şeyler yapar.
Açıklık, bakan ve baktıranda hafıza zayıflığına neden olur. İki tarafta da ruh sağlığını bozar. Huzur ve
mutluluğu engeldir.
Giyim karşı tarafa çok şey söyler. Giyim insanın kimliğidir. İnsanın inancının, hayat anlayışının
aynasıdır.
‘‘çıplak geldik, çıplak gideceğiz’’ diyerek açıklığı savunanlar, kaybedecek bir şeyleri olmayanlardır.
Sosyologlara ve psikologlara göre açıklık, rahatsızlık verici ve rahatsız edici bir durumdur.
Dinin açıklığı yasaklayıp, örtünmeyi emretmesinde büyük hikmetler vardır.
Giyinmek insanı korur. Kabuğun meyveyi koruduğu gibi korur. Giyim, insan fıtratına en uygun
olanıdır. Kötü bakışlardan, kötü niyetlerden korur.
Bugüne kadar müstehcen giyinen artist, dansözlerin sonu ya intihar yada kötü ölümlerle ölmüştür.
Bugüne kadar güzel şeyler, kadının çıplak vücudundan doğmamıştır. Aksine açıklık insanı alçaktır.
Basitleştirir. Peygamberin ifadesiyle: ‘‘Edepsizlik hangi şeye girerse, onu ayıplı kılar.’’
Açıklığı sanat olarak görenlere diyorum ki. Açıklığın çirkinliğini sanat örtemez. Sanatta güzellik
vardır. Açıklıkta ilkellik vardır. Size derim ki, bir tavuğun tüylerini yolun. Önceki hali ile sonraki hali ne ise
örtünmekle açınmak da odur.
Deniliyor ki, gizli olana ilgi daha çok olur. Bu züğürt tesellisidir. Bir pencereye perde çekilmiş,
panjurlar inmiş, bir pencere de açık hangisi ilgi çeker? söyleyin.
Suç ve suçlu oranını arttırdığı için bazı ülkelerde plaj kıyafeti ile dolaşmak, yazılı başında müstehcen
resimler yasaklanmıştır.
Kendini teşhir eden kadın evlilik için güven vermez. O, herkese açık olan kapı gibidir.
Örtü Korur:
Güzel kadın, açınıp-saçılan kadın değildir. Açınmakla güzellik olmaz. Güzel kadın, kendini teşhir
etmez. Modanın, modacının esiri olmaz.
Örtü, kadına itibar kazandırır. Ciddi görünüm verir. Hiçbir ciddi erkek, kendini teşhir eden kadına ilgi
duymaz. Çünkü açıklık güzel kadını bile çirkinleştirir. Açık kadın, göze ve nefse hoş görünüp, müşteriyi tatmin
etmeyen bir pazar gibidir.
Açınan kadının ruhunda güvensizlik vardır. Doyumsuzluk vardır. Böyle kadın, evliliği uzun süre
götüremez. Sağlam karakterli nesiller yetiştiremez. Bugün açıklığın yaygın olduğu toplumlarda aile bitmiştir.
Sapık ilişkiler yayılmıştır.
244
Gönülden Gönüle
Eşi, kızı açık giyinen erkeklere söylüyorum. Bir kadının acınması başkalarına güzel görünme ve
başkalarını etkileme, dikkatini çekme arzusundan kaynaklanır. Bir kadının kendini teşhir etmesi, karşı tarafı
gıdıklar. Aklına kötü şeyler getirir.
İffetli kadın, kendini vitrin eşyası gibi teşhir etme ihtiyacı duymaz. Kadın örtünmelidir. Kadın anadır,
eli öpülecek varlıktır. Cennet anaların ayağı altındadır. Kadın, iffetini koruduğu müddetçe mutluluk kaynağı
olacaktır.
Örtü, kadını korur. Kabuğun meyveyi koruduğu gibi korur Kabuğu soyulmuş meyvenin gıdası gider,
rengi bozulur, tadı bozulur ve çürür.
Kadın, manevi değerlerinden yoksun bırakılmamalıdır. Kadın manevi değerlere sahip olursa, kendini
korur, ailesini korur, iffetini korur. Kadın zarar görürse, çok şey zarar görür.
Cenab-ı Allah kadının zarar görmemesi için şöyle emrediyor:
‘‘Kadınlara elbiselerini giymelerini söyle. Bu onların tanınıp, eza edilmemeleri için daha uygundur.’’
(Ahzap:59)
Bir genç İzmir’de kalabalık bir caddede bir kadını öpmüştü. Mahkemede: ‘‘Kendime hâkim
olamadım,’’ diye ifade vermiş. ‘‘Ayıp değil mi?’’ diyen hakime ‘‘O günkü kıyafeti ile gelsin,’’ demişti. İkinci
mahkemede, o günkü kıyafeti ile gelen kadına hâkim: ‘‘Ben ne diyeyim kızım,’’ diyerek genci bırakmıştı.
Kur’an’da: ‘‘Evlerinizde oturun. Cahiliye kadınlarının kırıla döküle, süslerini göstere göstere
yürüyüşü gibi yürümeyin.’’ (Ahzap:33)
‘‘Mü’min kadınlara, erkeklere söyle gözlerini harama bakmaktan sakındırsınlar, ırzlarını korusunlar,
ziynetlerini açıp göstermesinler, başörtülerini yakaların üstünü örtecek şekilde örtsünler.’’ (Nur:30-31)
buyruluyor.
Örtü nasıl olmalıdır?
Kadın, modacının öngördüğü şekli değil, kadınlık onuruna yakışanı tercih etmelidir. Allah’ın emrine
kulak vermelidir.
Bir kötülüğü meşrulaştıran o yolda kötü çığır açan, açtığı çığırda gidenlerin vebalini de yüklenir.
Onun için kötü örnek olunmamalıdır. Maymunvari taklitten kaçınılmalıdır.
- Örtü, bütün vücudu örtmelidir. Allah: ‘‘Cahiliye devrinde olduğu gibi açılıp saçılmayın.’’ (Ahzab: 33)
- ‘‘Habibim, hanımlarına, kızlarına ve müslüman kadınlarına söyle dışarıya çıktıkları zaman dış
örtülerini üzerlerine alsınlar. Bu onların tanınmaması ve incitilmemesi için en uygun olanıdır...’’ (Ahzab:59)
- Elbise, dikkat çekici ve çok süslü olmamalıdır.
- Elbise, vücut hatlarını belli etmemelidir.
245
Gönülden Gönüle
‘‘Mü’min kadınlar ziynetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini yakalarının üzerine kadar örtsünler’’
(Nur:31) buyrulur. Yani saç, boyun, kulak ver gerdan görünmeyecektir.
- Elbise, ince kısa olmamalıdır.
- Gurur elbisesi olmamalıdır.
- Temiz helâlden kazanılmış olmalıdır.
- İffetsizlik mesajı vermemelidir.
- Üzerinde kötülüğü akla getiren kötü resim ve yazılar bulunmamalıdır. Öyle elbiseler oluyor ki,
‘‘Kahrolsun’’,‘‘ölüm’’,‘‘sadece bir gece’’,‘‘Şeytan’’,‘‘Beni takip et.’’,‘‘Beni öp’’, ‘‘Bana dokun’’ manalarına
gelen yazılar oluyor. Kocaman resimler oluyor.
- Karşı cinsin elbisesine benzememelidir. Elbisenin, insanın kişiliği duygu ve düşünceleri üzerinde
büyük etkisi olur. Kadınla erkeği ilk bakışta birbirinden ayıran özellik, giyimleridir.
Ciddi bir insan, karşı cinse benzeme arzusu taşımaz. Karşı cince benzeme çabası çirkindir.
Yaşlı bir kadın uzun saçlı kız görünümlü gence:
- ‘‘Kızım’’ der.
- ‘‘Ben kız değilim’’ cevabını verir. Yaşlı kadın:
- ‘‘Pek de erken evlenmişsin’’ deyince genç:
- ‘‘Ben evli değilim’’ der. Nine:
- ‘‘Vah vah genç yaşta dul mu kaldın’’ diyerek üzüntüsünü belirtir.
Bilhassa çocukların yetiştirilmesinde giyimlerine, terbiyelerine çok dikkat edilmeli. Kız, kız gibi,
oğlan, erkek gibi yetiştirilmelidir. Uzun saçlı, küpeli erkek olmaz.
Peygamber (as) şöyle buyurur:
- ‘‘Kadına benzeyen erkeğe benzeyen kadına Allah lanet etsin.’’ (R.Salihın:1663)
- ‘‘Allah üç kişiye rahmet nazarı ile bakmaz:
1- Ana babasına isyan eden evlada,
2- Eşini kıskanmayan kocaya,
3- Erkeklere benzeyen kadına, kadına benzeyen erkeğe’’ (Ahmet ibn Hanbel:11/134)
246
Gönülden Gönüle
Başörtüsü
Başörtüsü, inanan kadının dinî sembolüdür. Allah şöyle emrediyor.
- ‘‘Mü’min kadınlar ziynetlerini, (Ziynet taktığı yerlerini) teşhir etmesinler. Baş örtülerini yakalarının
üzerine kadar örtsünler.’’ (Nur:31)
Bugüne kadar incilin emrini yerine getirdi diye cezalandırılan hiçbir hıristiyan yoktur. fakat inancı
gereği başını örttü diye görevine son verilen, eşi görevden alınan, okuma hakkı elinden alınan, en tabi
haklarından mahrum edilen hakaret edilen, mağdur edilen, sağlık hizmeti bile alamayan bir çok müslüman
kadını vardır.
Yasaklarla kadının inancı, onuru çiğnenmiştir. Yasak yüzünden kızlarımız dış ülkelere okumaya
gitmişlerdir.
‘‘Haydi kızlar okula’’ kampanyası devam ederken, Doğu ve güney doğuda kapılar çalınınca, aşiret
liderleri: ‘‘Siz baş örtüsü yasağını kaldırın, bizde kızlarımızı okula gönderelim’’ cevabını vermişlerdir.
Baş örtüsü yasağı hiçbir yerde yokken laikliğe aykırı denilerek, laikliğe aykırı bir şekilde zorlamalar
yapılmıştır.
Başı açık olan bir kadını örtünmeye zorlamak ne kadar kanunsuz ve ahlaksızca bir iş ise, başı örtülü
bir kadını da başını açması için zorlamak o kadar kanunsuz ve o kadar ahlaksızlıktır. İnanç ve hayat tarzına
dayatma olmaz.
Hiç unutmadığım şeyler var. Kızlarımızın okul kaplarındaki ağlamaları, 65 yaşında yazar Afet Ilgaz’ın
Türk Müziği konserine alınmaması, başı örtülü diye yaşlı bir kadının hastaneye alınmaması, öldükten sonra
peruklu fotoğrafının hali... Süleyman Demirel’in: ‘‘Baş örtülüler Arabistana’’ demesi, koskoca rektörlerin
dersleri bırakıp baş örtüsü ile uğraşmaları... Seçimden seçime bazı partilerin çarşaf açılımı yapıp, çarşafı
ayaklarına dolamaları. Okulda birinci geldiği halde sahneye çağrılmayan, ödülü verilmeyen başarılı
kızlarımız, başı örtülü diye kütüphane kapısında ağlayan yavrularımız... aklımdan hiç çıkmıyor.
Merve Kavakcı’nın TBM Meclisinden utanç veren kinle kovulması, bu milletin hafızasında taptaze
durmaktadır.
Şair ‘‘Alma Mazlumun ahını çıkar aheste aheste’’ demiştir.
Hiçbir zulüm ebedi değildir.
Bu zulümler neye yaramıştır. Soruyorum. Zulme karşı durmayıp ‘‘okuyacaklarsa, açıversinler’’
diyenler, gencecik kızlarımıza zulmedenler söyleyin ne kazandınız?
Bir hadis var: ‘‘Güçsüzün incitilmesinden dolayı hakkını alamadığı toplum yücelemez.’’ (İbni Mace
Sadakat:17) Zamanında alınamayan haklar bir gün mutlaka alınacaktır.
İslâm tarihinde ilk savaş baş örtüsü yüzünden çıkmıştır. Olay söyle olmuştur:
- Bir müslüman kadını bazı şeyler satmak ve almak için yahudilerin pazarına gitmiştir.
Malını satar ve bir yahudinin kuyumcu dükkanına alışveriş için girer. Orada yahudi kuyumcu kadının baş
örtüsünü çekip alır ve yırtar. Kadın feryat eder. Oradan geçmekte olan bir müslüman kuyumcuyu öldürür.
247
Gönülden Gönüle
Oradaki yahudilerde o müslümanı öldürür. Bunu duyan peygamberimiz. O yahudileri yakalatır ve
Medine’den sürüp çıkarır.
Milli mücadelemizde, baş örtüsüne el uzatan Fransız askerine Sütçü İmamın sıktığı kurşunla
başlamıştır.
İnsanlık ayıbı olarak devam ede gelen bu zulmün bitmesi dileklerimle...
Mehmet Akif diyor ki:
Kızımın iffeti batmakta rezilin gözüne,
Acırım tükrüğe billahi, tükürsem yüzüne!’’
Arif Nihat Asya da şöyle haykırıyor:
Ne demekmiş yasak!
İşiniz mi kalmadı yapacak!
Ne diye karışırsınız saçımıza başımıza!
Siz bizden değilsiniz. Tanımıyoruz hiçbirinizi.
Çekin başımızdan ellerinizi.
Ninemizin başında taşıdığı hatırasıdır bu.
Dediniz: çıkacak başınızdan örtünüz!
Alın öyleyse, onunla yüzünüzü örtünüz!
Rabbim, bize iffetli nesiller nasip etsin. Ar, haya duygularımızı almasın.
Allah’ın selamı üzerinize olsun.
..............................
....................
……….
…
248
Gönülden Gönüle
KADIN - ERKEK İLİŞKİLERİ
ZİNA
Zaman çok değişti, ortalık karışık. Bazı çevrelerde, ‘‘Namus bekçisi değiliz’’ diyor, yürüyor. İffetli
olmak, bakirelik kusur sayılıyor. Bir kesim de flört arkadaşı olmamasını noksanlık sayılıyor.
Şairin dediği gibi
‘‘Devrin ahlakına insan şaşıyor,
Bekâlar evliler gibi yaşıyor.’’
Ortaöğretimdeki kızlarımız, üniversiteli ağabeylerinin koltuğunun altında geziyor.
Fazilet, meziyet, iffet, sadece isim olarak kaldı. Eskiden insanlar namusu üzerine yemin ederdi.
Ekmek çarpsın’’ derdi ve yeminler tutulurdu. Şimdi namus da ekmek de ayaklar altında.
Ar-haya duyguları öldü. Utanmazlık aldı başını gidiyor. Nefisler tatmin ediliyor. Taciz, tecavüzler
arttı. Sokaklar kötü kadınlarla dolu ihanetler arttı. Yasak olan ilişkiler, normal arkadaşlık oluyor. Telefon,
internet yolu ile istenmeyen ilişkiler hızla yayıldı.
Müstehcenlik her yere sokuldu. Gazeteler, dergiler pis koku salıyor, etrafı kirletiyor.
Bu yozlaşmanın içinde süt çocukları şekerle aldatılıp tecavüze uğruyor, yatalak ninelerin hayatları
boyunca korudukları namusları zorla kirletiliyor. Gazeteler ‘‘canavar anne, günah çocuğunu boğdu’’ diye
manşet atıyor. Mahkemelerimiz, bebek, zina davaları ile meşgul...
Sabah’tan okuyoruz. İlk eşinden üç çocuğu olan Emine Çelik (36), sekiz yıl önce eşinden ayrılıp
Mehmet Çelik’le evleniyor. Ondan da iki çocuğu doğuyor. Fakat Mehmet Çelik’le üvey kızı Pınar karı koca
hayatı yaşamaya başlıyorlar. Adana’nın Ceyhan ilçesinde. Talihsiz anne Emine’nin hakimden istediği şu
‘‘Hakim bey, kızım kocamdan hamile. Ne olur, Mehmet Çelik’i benden boşayın ki kızımla evlensin. Yoksa
doğacak çocukları ‘gayrimeşru’ damgası yiyecek.’’ (14-8-1992 Zaman)
Hürriyet gazetesi 2 Temmuz günü attığı başlıkta şu haberi veriyor: ‘‘Hızlı kaynana damadını kaçırdı’’
İzmit’te 38 yaşındaki kaynana, imam nikahıyla evli kızının kocası ile kaçıyor’’ haber bu.
Bu hale neden düştük? Bugün bu sorunun cevabını bulmaya çalışacağız.
ZİNA NEDİR?
Cenab-ı Allah’ın yasakladığı nikâh dışı bir ilişkidir, Zina kendisine helâl olmayana bakmaktır,
dokunmaktır, beraber olmaktır.
X
X
X
249
Gönülden Gönüle
Zina çeşit çeşittir:
- Boş düşenlerin, anlaşmalıda olsa boşanıp beraber yaşayanların ilişkisi zinadır.
- Dinden çıkıp küfre girenin eşi ile ilişkisi zinadır.
- Gizli nikâh, nikâh değildir. İlişki zinadır.
- Evlenme niyeti olanların nikâh öncesi ilişkileri zinadır.
- Kokular sürünerek kadının teşhirciliği zinadır.
- Nifas, ay halinde eşi ile ilişki zinadır.
(İlk haftalarca cezası, 4 gram altın son zamanlarda 2 gram altındır.)
Bakara Sûresi 222. ayette hayızlı nifaslı kadınlara yaklaşılması yasaklanıyor Ayrıca ters ilişkide
yasaklanıyor.
- Anlaşmalı beraberlik (Muta nikahı) zinadır.
- Anlaşmalı süreli beraberlik zinadır.
- Gizli nikâh zinadır. Nikahta ilân, şahit, varsa eşin ve çocukların rızası, Mihir ve Adalet şartı vardır.
- Üzerinde nikah olan kadının başkası ile beraberliği zinadır.
- Müslüman olmayan bir erkekle kadının evliliği zinadır.
- Hayvanla ilişki zina hükmündedir.
Kur’an’ın ifadesiyle:
- ‘‘Kulak, göz, gönül yaptığı işlerden sorumludur.’’ ( İsra:36)
- ‘‘Zinaya yaklaşmayın.’’ (En’am:151) Burada ‘‘yaklaşmayın’’ diyor ‘‘yapmayın’’ değil. zinaya götüren
öpmeyi, dokunmayı, bakmayı, yasaklıyor. Bir hadiste:
- ‘‘Gözlerin zinası bakmak, ellerin zinası dokunmak, ayakların zinası kötü düşünce ile kadının
ardından yürümek veya onunla beraber yürümektir.’’ buyruluyor. (Kalplerin keşfi:145)
Bir başka hadiste de peygamber (as): ‘‘Gözün zinası bakmak, kulağın zinası dinlemek, elin zinası
tutmak, ayağın zinası yürümek, nefsin zinası arzulamaktır.’’ (Buhâri, İsti’zân:12)
Dokunmak, zinaya götürür. Peygamber (as) hiçbir kadınla tokalaşmamıştır. Biat alan kadınlar: ‘‘Sen
bizim elimizi tutmadan ya!’’ deyince kadınlara: ‘‘Ben hiçbir kadının elini tutmam’’ cevabını vermiştir. Bakın
fıkıhçılar ne diyor:
Prof. Dr. Hamdi DÖNDÜREN Hoca Efendi’ye ‘‘tokalaşmak caiz mi?’’ diye sormuşlar. Şu cevabı
vermiş:
- ‘‘Hz. Peygamber, erkeklerle tokalaştığı halde kadınlarla asla tokalaşmamıştır ve ‘‘
250
Gönülden Gönüle
Ben kadınlarla tokalaşmam’’ demiştir’’ demiştir.’’ (Aile İlmihali:572)
Peygamberimize biri geliyor, soruyor: ‘‘Karşılaştığımız kişinin önünde eğilebilir miyiz?
- ‘‘Hayır’’ cevabını alıyor. Tekrar soruyor:
- ‘‘Sarılıp öpebilir miyiz?’’
- ‘‘Hayır’’ cevabını alıyor. Tekrar soruyor:
- ‘‘Musafaha yapabilir miyiz?’’ diyor. Peygamberimiz ona:
- ‘‘Uygunsa evet’’ cevabını veriyor.’’ (Tirmizi, İst’zan:31)
Öpmek, öpüşmek için bahane aranıyor. Birde kimin kimin elini öptüğü belli olmuyor.
Bir adam Peygamber’e sorar:
- Ya Rasûlallah! Bizden biri bir başkasının önünde eğilebilir mi?
- Hayır
- Elini öpebilir mi?
- Hayır
- Elini tutup musafaha edebilir mi?
- Uygunsa evet (R.Salihın:2/892)
Prof. Dr. Faruk BAŞER: (Kadınlara özel fetvalar: 77-78 şöyle der)
‘‘El öpme dinin emir değildir, örf meselesidir. Ama yine de mahremiyeti varsa el öpülmez. Erkek ne
kadar yaşlı olursa olsun, onun elini bir kadın öpemez’’
‘‘İslam’da kadın ve erkeğin birbirine bakması yasaktır. (Nur:30-31) Bakma yasak olduğuna göre
dokunmakta yasaktır.’’ (Halil GÜNENÇ, Günümüz Meselelerine Fetvalar:164)
İslam’da bir şey günaha götürecek ise, o da günahtır.
Prof. Dr. İbrahim CANAN şöyle diyor: ‘‘Bir insan, şefkatle evladının dışında kimse ile sarılıp
öpüşemez’’ diyor. (Hadis Ans:3/9) ‘‘Ayrıca musafaha vardır, sarılma yoktur.’’ -9/421
Bakmak, zinaya götürür. Göz bakmaktan alıkonmazsa, kalp kötülükten korunmaz. Diğer organlara
sahip olunamaz.
251
Gönülden Gönüle
Bakmak, cinsel duyguyu harekete geçirir. Büyük yangınlar küçük kıvılcımlardan meydana gelir. Göz
insanı aldatır. Sonrada şeytan devreye girer.
‘‘Güzele bakmak sevap’’ denmiş evet sevap, Cenab-ı Allah’ın yarattığı ne kadar güzel şeyler var!
Onlara bakıp ibret Almak Allah’ın kudretini müşahede etmek sevaptır.
Kadına bakmaya, gözün pasını silmek diyenler oluyor. Hiç de öyle değil insan günah işlediği zaman
kalbinde siyah nokta oluşur. Günaha devam ederse kalp kararır. Birde göz resim çeker. Çektiği resmi kalbe
yerleştirir. Kalp çör çöple dolarsa, yani kirlenirse, o kalp Allah’ın evi olmaktan çıkar.
Bir husus da bakmaktan daha çok baktırmak, bakılmasına sebep olmak da günahtır. Kendi günahı
ile beraber, baktırdığının günahı kadar daha günah işlemiş olur.
Cenab-ı Allah Kur’an’da söyle buyurur:
- ‘‘Allah gözlerin hâin bakışını bilir.’’ (Mü’min:19)
- ‘‘Mü’min erkekler ve Mü’min kadınlar, gözlerini harama bakmaktan sakındırsınlar.’’ (Nur:30-31)
Bir Kutsi hadiste:
- ‘‘Namahreme bakmak, iblisin oklarından bir oktur. Kim benden korkarak onu terk ederse, zevkine
bedel. Ona öyle bir iman veririm ki, onu kalbinde hisseder. (Hasan Hüsnü Erdem. İlahi Hadisler:28)
buyruluyor.
Bakma hastalığımızdan vazgeçip, gözü gönlü korumaya almadan kalpteki iman güçlü olmaz.
Peygamber (as) şöyle buyurur:
- ‘‘Bakmak şeytanın zehirli oklarındandır.’’ (İ.Canan Hadis Ans:2/213)
- ‘‘Gözünü kapadığın müddetçe fercin zina etmez.’’ (Age:2/213)
- ‘‘Hz. Ali (ra)’a: ‘‘Ya Ali! ilk bakışını bakış izlemesin. Birincisi sendendir. Diğerleri şeytandandır.’’
(Tirmizi Edep:28) demiştir.
- ‘‘Yol kenarlarına oturmayın’’ Ashab:
- Oralarda işimizi görüyoruz. Peygamber (as):
- Öyleyse yolun hakkını veriniz.
- Yolun hakkı nedir?
- Selamlaşmak ve gözü harama bakmaktan sakındırmaktır.’’ (Hamdi Döndüren Aile İlmihali:67)
- ‘‘Kadın kokular sürünerek topluluğu uğrarsa, oda zâniyedir.’’ (Ramuz el-Ehadis:341/6)
Bir şeyi görmemek mümkün değil. Görmemek için kör olmak lâzım. Onun için diyebilirim ki, görmek
başka, bakmak başkadır.
Bazı şeylerin esprisi, şakası olmaz. Bazıları diyor ki, ben bakınca gözümü çekmeyi veriyorum.’’ Bu
söz şeytanî bir sözdür.
252
Gönülden Gönüle
Konuşmak, beraber olmak insanı günaha bulaştırır. Peygamberimiz (sav): ‘‘Sakın bir erkek yanında
mahremi olmadan bir kadınla yalnız kalmasın. Çünkü üçüncüsü şeytan olur’’ buyurur. (İ.Canan, Hadis
Ans:9/467)
Manevi ablalık, ağabeylik, kardeşlik olmaz. Ders alma, kurs alma durumlarında nice utanç verici
şeyler olmuştur. Nice yuvalar yıkılmıştır. Nice namuslar kirlenmiştir.
Âmâ olan ümmü mektumun oğlu ile eve gelen peygamberimiz hanımına yan odaya geçmesini
istemiş oda: ‘‘O ama’’ deyince, sendemi âmâsın? demiştir.
Cenab-ı Allah müslüman hanımlarını şöyle uyarıyor.
- ‘‘... Eğer Allahtan korkuyorsanız yabancı erkeklere karşı çekici bir edâ ile konuşmayın. Sonra
kalbinde kötülük olan kimse, ümide kapılır...’’ (Ahzab:32)
Konuşmak gibi dinlemek de, insanda kötü duygular uyandırır.
Ters ilişki zinadır. Peygamber (as): ‘‘Ümmetim için en korktuğum şey Lût kavminin yaptığı işi
yapmalarıdır’’ buyurmuştur.
- ‘‘Lût kavminin iğrenç fiilini işleyen kimse mel’undur.’’ (Hadis Ans:5/203) demiştir.
- ‘‘Ters ilişkide bulunana Allah rahmet nazarıyla bakmaz.’’ (Age:5/204)
Geçmişte Lût kavmini Cenab-ı Allah bu çirkin isten dolayı helâk etmiştir. (Bak. Hud:77-83 + Hicr:67-74)
- Sevicilik – lezbiyenlik zinâdır.
- Elle boşalma, günaha düşme korkusu yoksa, dört mezhebe göre günahtır.
X
X
X
Dinimiz Zinaya düşmemek için tedbir almıştır:
- Önce zinaya götüren yolları tıkamıştır.
- İffetli davranmayı emreder. İffetini koruyanlara cennet vaat eder. İffetsizliğe neden olabilecek
davranışları yasaklamıştır. (Mü’minun:5)
- Taciz ve tecavüze neden olacak müstehcen giyinmeyi ve teşhirciliği yasaklar.
- İffetini namusunu koruyanların bağışlanacağı bildirilmiştir. (Ahzab:35)
Peygamber (as): ‘‘Bana altı şeyi garanti edin. Bende sizi cennete girmenizi garanti edeyim:
123456-
Konuştuğunuzda doğru söyleyin.
Söz verdiğinizde sözünüzü yerine getirin.
Size emanet edilince hâinlik etmeyin.
Günah işlemeyin.
Harama bakmayın.
Harama dokunmayın.’’ (Müsned: V/323)
X
X
X
253
Gönülden Gönüle
Zinanın sebepleri neler olabilir?
- Ruh kirliliği, nefse düşkünlük, ahlak zayıflığı,
- Tahrikler, medyanın tutumu,
- Müstehcen giyim,
- Cinsel özgürlük istekleri,
- Flört etmek,
- Dans ve çılgın eğlenceler,
- Moda hastalığı,
- Alkol, uyuşturucu gibi alışkanlıklar zina sebebi sayılabilir.
X
X
X
Zinanın sebep olduğu hastalılar vardır.
Bu konuda peygamber (sav) şöyle buyurur:
- ‘‘Bir toplumda zina yayılırsa, o toplumda tâun (veba) hastalığı ve daha önce görülmeyen
hastalıklar çıkar, yayılır.’’ (İbni Mâce, Fiten:10/4019)
- Zina. Allah’ın gazabına ve felâketlere sebep olur.
- Yuva yıkar, cinayetlere sebep olur.
- Ahlaki dengeyi bozar, cinnet ve deliliğe sebep olur.
- Nesli bozar.
- Yüzdeki nuru alır, Vücutta lekeler oluşur.
- Doğacak çocuklar isyankâr ve geri zekâlı olur.
- Ölüm güzel halde gelmez. İmanlı ölmeye manidir.
- Zina yapan insan, hep suçluluk psikoloji ile yaşar.
- Zina bel soğukluğu, Firengi, kara ölüm AIDS gibi hastalıklara neden olur.
X
X
X
Zinanın olumsuz etkileri olur:
- Her yasak, olumsuzluklar getirir. Topluma kötülükler olarak yansır. Toplumda iffetli olanların
namus emniyeti kalmaz.
254
Gönülden Gönüle
- Zina, çağdaş hayatın çürük meyveleridir.
Şair: ‘‘Bu ne hazin ağaçtır, bütün ufkumu tutmuş,
Kökü iffet, dalları taklit, meyvesi fuhuş’’ diyor.
- Bugünkü hayat, her eldeki telefon, internet, sosyal medya, birbirini tanımayan insanları anında
tanıştırıyor, buluşturuyor. O diziler, filimler gençleri batağa itiyor, ‘‘Sende böyle yap’’ telkininde bulunuyor.
- Zina, toplumun alçalmasına nede olur. Felaketten felakete sürükler.
Hz. Ebu Bekir (ra): ‘‘İçinde fuhuş yapılan bir topluma Allah umumi belâ verir’’ der.
- Zina, sadece kadının ayıbı, günahı değildir. O bir ateştir. İki tarafı da yakar. Yangın topluma da sızar.
Bedelini aileler öder. Toplum öder.
- Cenab-ı Allah: ‘‘Zinaya yaklaşmayın. Zira o, hayasızlıktır ve çok kötü bir yoldur’’ (İsra:32)
diye uyarır.
- Hûd sûresinde, A’raf sûresinde zina suçu işleyenlerin helâk oldukları anlatılır.
Furkan sûresinde: ‘‘Allah’ın has kulları zina etmezler. Bunu yapan cezasını bulur. Kıyamet günü
cezası kat kat arttırılır. O azapta alçaltılmış olarak devamlı kalır.’’ (Ayet:68-69) buyrulur.
Bu konuda peygamberimiz şöyle buyurur:
- ‘‘Gök kapıları gece yarısı açılır: ‘‘Dua eden var mı kabul olsun. Bir şey isteyen var mı verilsin. Var mı
belâya uğrayan kurtulsun.’’ Denilir. Her müslümanın duası kabul olunur. Yalnız zina yapılmasına önayak olan
kadın hariç’’ (Ramuz el-Ehadis:255/8)
Ümmü Seleme (ra) peygamber (as)’a
-
Aramızda iyiler varken demi helâk oluruz? der.
Evet, zina artarsa.’’ (Muvatta Kalem:22) buyurur.
- ‘‘7 Kat yer 7 kat gök zina eden yaşlıya lânet eder. Zina edenlerin kokusu cehennem halkını rahatsız
eder.’’ (Ramuz el-Ehadis:160/11)
- ‘‘Bir yerde zina ve faiz yayılırsa, o yer halkı Allah’ın azabını hak etmiş olur.’’(Age:53/17)
- ‘‘Bir yerde zina yapanlar çoğalırsa, orada ölümler artar.’’ (Muvatta:2/460)
- ‘‘Erkekler ve kadınlar birbirleri ile yetinirse tarumar olurlar’’ (İ.Canan Hadis Ans:7/276)
- ‘‘Allah şu kimsenin yüzüne bakmaz:
1.
2.
3.
4.
5.
Eli ile nikahlananın.
Livata yapan yaptıranın.
İçkiye düşkün olanın.
Ana babasını dövenin.
Komşusuna eziyet edenin.
255
Gönülden Gönüle
6. Komşusu ile zina edenin’’ (Ramuz el-Ehadis:296/2)
Miraç dönüşü Allah Resûlü söyle anlatmıştır:
- ‘‘Fırın gibi bir yere geldik. İçerden çığlıklar geliyordu. İçerde çıplak kadın ve erkekler vardı. Alevler
onları yakıyordu. ‘‘Bunlar kim?’’ diye sordum. Cebrail: ‘‘Bunlar zina edenlerdir’’ cevabını verdi.’’ (İ.Canan
Hadis Ans:3/428)
Namuslu kadına zina iftirasında bulunmak büyük günahtır, cezası da ağırdır. (Nur:4)
Nur:23-24’te: ‘‘Zina iftirasında bulunan kimse dünya ve ahirette lânetlenmiştir. Onlar için büyük
azab vardır.’’ buyrulur.
Dünyadaki zararlarından ve ahiretteki azabından korunmak gerekmektedir.
X
X
X
Korunma yolları neler olabilir?
Allah: ‘‘Gerçek mü’minler iffetini korur’’ (Mü’minun:5)
- ‘‘Gerçek mü’minler zina etmezler.’’ (Furkan:65)
- ‘‘Evlenme imkânı olmayanlar, iffetlerini korusunlar.’’ (Nur:33) diye emrediyor.
Peygamber (as)’da: ‘‘Kim, dilini, cinsel organını haramdan korumaya bana söz verirse, ben ona
cennet için kefil olurum.’’ (R.Salihın:1542)
- ‘‘Haramdan korunmak için evlenen kimseye Allah’ın yardımı hak olur’’(Ramuz el-Ehadis:276/2)
- ‘‘Çocuk evlenecek yaşa gelince, imkânı olan onu hemen evlendirsin. Yoksa, çocuğun işlediği günahtan
ana baba sorumlu olur.’’ (Ramuz el-Ehadis:411/7)
Günahtan korunmanın bir yolu da evlenmektir.
Peygamberimiz: ‘‘Evliliğe gücü yeten evlensin. Zina evlenmek gözü haramdan korur, zinadan alıkor.
Evlenmeye gücü yetmeyen de oruç tutsun. Çünkü oruç şehveti kırar.’’ (Seçme Hadisler:174/65)
- Zina eden, mü’min olduğu halde zina etmez.’’ (Müslim:1/24)
Peygamber (as), Müslüman olup biad alanlardan şu konularda söz alırdı:
-
Şirk koşmamaya,
Hırsızlık yapmamaya,
Kız çocuklarını öldürmemeye,
Zina etmemeye söz verir misin’’ der, onu öyle İslâm’a kabul ederdi. (Ramuz el-Ehadis:6/3)
X
X
X
256
Gönülden Gönüle
Fuhşa karşı tedbir almak mümkündür.
- Gençlere çocuklara utanma duygusu, namus, iffet anlayışı vermekle işe başlanmalıdır.
- Aile olarak dini hayat yaşanırsa, çocuk da büyüklerini örnek alır.
- Çocuklar ve gençler fuhuş tuzaklarından haberdar edilip korunursa, çocuk kötülüğe bulaşmaz.
- Giyim kuşam, kötü niyetli olanların dikkatini çeker.
- Flört ve kız erkek arkadaşları gençlerin yavaş yavaş tuzağa düşmesine neden olur.
- İnternet ve telefonlar yerinde kullanılırsa, insan zarar görmez.
- Eşler evi, eşini, çocuklarını ihmal etmezlerse, ihanet olmaz. Ayrıca ihânetin eşe yansıması olur.
Peygamber (as): ‘‘Başkalarının iffetine dokunmayın ki, kendi eşleriniz, kızlarınız iffetli kalsınlar’’
buyurmuştur. (Seçme hadisler:143/111)
- Dinimiz kadın kocasına karşı süslenmesini emrediyor. Eşler isterlerse, birbirinin cinsi arzularını
azaltıp onu dışa itmeyebilir.
- İyi ortamlarda, iyi insanlarda oturup kalkmak çok önemlidir. Hayırlı komşular edinmek, insanın
korunmasını sağlar.
- Müstehcen film, dizi ve neşriyattan uzak durmak.
- Geçmişte Cenab-ı Allah’ın ahlaksızları yüzünden toplumları; lût kavmini, pompei halkını, aşk
gemisindekileri cezalandırdığını düşünmek caydırıcı olur diye düşünüyorum
Her günaha tevbe vaciptir.
Günahkarlar için tevbe kapısı açık. Pişman olup, tevbe edeni ve bir daha günah işlemeyeni Allah af
eder inşallah.
İnsan isterse korunur, alçaltıcı duruma düşmez. Bakın size iki olay anlatayım.
Bir genç Peygamber (as)’a geliyor Zina yapmak istediğini söylüyor. Allah Resûlü: ‘‘Bu işi ananla,
kardeşinle, teyzenle, halanla yapılmasını ister misin diye soruyor. Genç: ‘‘Hayır’’ diyor. Peygamberimiz
öyleyse bu işi sende başkası ile yapma!’’ diyor. Genç: ‘‘Vazgeçtim ya Rasûllallah’’ diyor.
Kur’an’da Yusuf (as)’ın kendini nasıl koruduğu anlatılır.
Peygamberimiz şöyle bir olay anlatır:
- Yağan yağmurlar nedeniyle üç kişi mağarada sıkışık alır. Seller mağaranın çıkışını koca bir kaya ile
kapatmıştır. Açılma imkanı yoktur. Biri dua edelim der. Ve Ana babasına olan hizmetini dile getirip dua
ediyor. Diğeri çalıştırdığı işçinin kalan ücretini bir koyun alıyor. Yıllar sonra gelen işçiye sürüyü teslim ediyor.
bunu söyleyip dua ediyor. Kaya iki duada da biraz aralanıyor. Üçüncü ihtiyacından dolayı muhtaç olan kadına
zina teklif ediyor. Mecbur kalan kadın titremeye başlıyor. Neden titriyorsun? deyince ‘‘Allah’tan
korkuyorum’’ cevabını alıyor. O zaman: ‘‘Sen yoksul halinde Allah’tan korkarsında bana bunca ikram ve
ihsanda bulunan Allah’tan ben neden korkmam deyip vazgeçiyor. Bunu anlatıp dua ediyor. kaya
çıkabilecekleri kadar açılıyor.’’
257
Gönülden Gönüle
Bir olayda bir kadın göz koyduğu bir erkeği ikna edemeyince: ‘‘Annem hasta kaldıramadım, yardım
eder misin ? diyerek içeriye alıyor. Adam meseleyi anlayınca yalvarıyor olmuyor. Diyor ki, tamam. Ben etek
tıraşı olmam bana makine verir misin? diyor. Banyoya giriyor, kaşını, saçını kazıyıp geliyor. O halini gören
kadın: ‘‘Defol!’’ der. Kapıyı açar. Adam: ‘‘Şükür beni kurtardın Allah’ım! der, Allah’a şükreder. Şimdi fırsat
aranıyor, bu işin peşinde koşuluyor.
Günah işlemek, işlememek insanın kendi elindedir. Onun için yaptıklarından sorumludur. İnsan,
eline, beline, diline sahip olursa, asla utanç duyacağı hallere düşmez.
Peygamberimiz (sav): ‘‘Öyle bir zaman gelecek, zina o kadar çoğalacak ki, ortalıkta bu işi yapanlara:
‘‘Bu işi biraz gizli yapsanız’’ diyebileceklerdir’’ diyor. böyle bir ortamda tepki göstermeyen oda aynı suçu
işlemiş gibi olacak, ceza toptan herkse isabet edecektir.’’ buyuruyor.
Cenab-ı Allah bu lânetli pis işten hepimizi korusun.
..............................
....................
……….
…
258
Gönülden Gönüle
HARAM-HELAL
Haram, helal ve ikisi arasındaki şüpheli şeyler konumuz.
Haramın, helalin harman olduğu bir dönemdeyiz. Kazancımızın yediğimizin içtiğimizin helalden mi
haramdan mı olduğunu bilmiyoruz. Pek umursayan da yok zaten.
Dikkatsizliğimiz nedeniyle elindeki helali haramlaştıranlarımızda var.
Bir damla zemzem bir sürahi suyu nasıl zemzemleştiriyorsa, bir kaşık yoğurt nasıl bir tencere sütü
değiştiriveriyorsa, azıcık haram da eldeki helali haramlaştırıverir, dikkat etmezsek.
Bazılarının aklı haramda, beli haramda. İnanç zayıf, ahlak zayıf çabucak harama meylediliyor.
Piyango, loto, toto ümit oluyor.
Kazanmak için yalana hileye başvuruluyor.
Helâlden gelmesine dikkat ediliyor, nereye gittiğine aldırış edilmiyor.
Evdeki helal eş bırakılıyor, önüne gelenle düşüp kalkan tercih ediliyor. İkinci evlilik düşünülüyor.
Allah’tan hayırlısını, helalini istiyoruz, dua ediyoruz. Harcarken helal ve hayırlı yere harcamıyoruz.
Kılıf aranıyor. Ona buna soruluyor, acaba lehimize bir fetva alabilir miyiz? Menfaatimize uyacak, helal olanı
haramlaştırmak için fetva arıyoruz kılıf arıyoruz.
Sıkıntısız, zahmetsiz cennet istiyoruz. Ama cehenneme giden yoldan, cehenneme götüren işlerden
ayrılamıyoruz.
Pişman oluyoruz, tövbe ediyoruz, fakat günah’ın cazibesinden kendimizi kurtaramıyoruz. Manzara
bu…
Haram Helal Nedir?
Helal, Dinin yapılmasında, yenmesinde, içilmesinde sakınca görmediği, yapın dediği, zararsız ve
faydalı olan şeydir. Allah’ın razı olduğu şeydir.
Haram, dinde yapılması sakıncalı görülen, zararlı ve dinin yapmayın dediği şeydir. Allah’ın razı
olmadığı şey.
Helal ile haramın arasında birde şüpheli şeyler vardır. Eğer bunlardan kaçınılmazsa harama düşülür.
Tartışmalı olan şeyler şüpheli şeylerdir.
Cenab-ı Allah Kur’an’da:
- Ey insanlar! Yeryüzünde bulunanların helâl ve temiz olanlarından yiyin, şeytanın peşine düşmeyin.
Şeytan sizin açık düşmanınızdır.’’ (Bakara:168)
259
Gönülden Gönüle
- Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin. Eğer siz yalnız Allah’a kulluk
ediyorsanız. Ona şükredin. Bakara:172)
- Ey iman edenler! Temiz olan şeylerden yiyin, güzel işler yapın. Ben sizin yaptıklarınızı hakkı ile
biliyorum.’’ (Mü’minun:51) (Helal yemeyen temiz iş, yararlı iş yapamaz)
Allah Resûlü bize şunu haber veriyor:
- ‘‘Öyle bir zaman gelecek ki, kişi helalden mi, haramdan mı kazandığına aldırış etmeyecek.’’ (Buhari,
Büyû:7)
‘‘Haram, helal ver Allah’ım, kulun durmaz yer Allah’ım’’ oluyor.
Helâl ile haramın özellikleri:
-
Haram ve helâl kılma yetkisi Allah’a ve Resûlüne aittir.
Haram, bir şeyin çirkin ve zararlı oluşundandır. Helal ise, güzel ve faydalıdır.
Haram, helalleştirilemez. Helalde haramlaştırılamaz.
Harama götüren şeyde haramdır.
Haram, her yerde her zaman herkese haramdır.
Çoğu haram olanın azıda haramdır.
Hakkında ayet hadis olan şeylerde kıyas yapılmaz.
Zaman, şartlar haramı helâl kılmaz.
Harama sebep ve vasıta olmak da haramdır.
Her haramda küfre giden bir yol vardır.
Helale haram karışırsa, onu da haramlaştırılır.
Bir hadiste söyle buyruluyor:
‘‘Helal kılınan kıyamete kadar helâl, haram kılınan da kıyamete kadar haramdır.’’ (Ramuz elEhadis:495/8)
Zaman ve şartlara göre dinin emirleri değişmez, değiştirilemez.
Bir şey neden haram kılınmıştır!
Haramda ölçü şudur:
- Bir şey zararlı ise veya zararı faydasından fazla ise o şey haram kılınmıştır.
Kur’an’da: ‘‘Peygamber onlara iyiliği emreder, kötülükten men eder. Onlara temiz şeyleri helal, pis
şeyleri de haram kılar’’ (A’raf:157)
İslam’da ulu orta emir yasak yoktur. Emir ve yasaklar da fayda ve zarar söz konusudur.
- Dinde sağlığın, bedenin, aklın, canın, malın ve neslin korunması esastır.
- Görüntüsü, kokusu çirkin olan şey, haram kılınmıştır.
- Fert, aile ve toplumun korunması esas alınmıştır.
260
Gönülden Gönüle
Yersiz bir emir olmadığı gibi anlamsız bir yasak da yoktur.
Haram-helal kılma yetkisi kimin?
Bir şeyi haram veya helal kılma yetkisi Cenab-ı Allah’a ve O’nun Resûlüne aittir.
Bazı şeyleri bahane ederek; devir, şartlar diyerek haramlaştırma ve helalleştirme yetkimiz yoktur.
Dine müdahale edemeyiz. Ayetle, hadislerle verilen hüküm, fetva ile değiştirilemez.
Bir hadiste buyrulur ki:
- ‘‘Ümmetim yetmiş fırkaya ayrılır. En fenası dini işlerde kendi fikri ile karar verir de haramı helal,
helali haram sayar.’’ (Ramuz el-Ehadis:256/4)
- ‘‘Kur’an’ın haram kıldığını helal sayan, Kur’an’a inanmamıştır.’’ (Hadis Ans:2/142)
- ‘‘Allah’ın kitabında helal kılınan, kıyamete kadar helaldir. Haram kıldığı da kıyamete kadar
haramdır.’’ (Ramuz el-Ehadis:495/8) değiştirilemez buyurur.
- Şûra sûresi 21 de Allah soruyor: ‘‘Yoksa Allah’ın izin vermediği bir dini getiren ortaklarımı var?
diyor.
Bugün bazı şeyler helalleştirilmeye çalışılıyor: Domuzu da Allah yarattı deniliyor. Alkole başka adlar
verilerek, faizi, enflasyon oranı şartlar gibi kılıf bulunuyor. Kumar’a eğlence deniliyor.
Bir müslümanın, haram olan şeyi yemesi, içmesi ve kullanmasına asla izin yoktur. Yani Allah razı
olmaz.
Ciddi tehdit, hayati tehlike, zorunluluk ve mecburiyet doğurduysa, bunun sınırı vardır. (Nahl:106 Bakara:173)
Haram veya başkasının hakkı, hakim kararı ile helal olmaz.
Hak iadesi olmadan konuşmada veya Musalla taşında helal et, helal olsun sözü, haramı
helalleştirmez.
Şüpheli Şeyler:
Müslüman’ın, günaha, harama ve şüpheli şeylere karşı hassasiyeti olmalıdır. Her zaman ‘‘günaha
düşerim, harama düşerim’’ endişesi taşımalıdır. Çünkü şeytan insana şüpheli şeylerle yaklaşır ve onu
harama sürükler şüpheli şeyleri güzel gösterir.
Sâd (ra) peygamber (as)’a:
- Benim için dua etki, duam kabul olsun.’’ diyor.
Peygamber (as):
261
Gönülden Gönüle
- O halde yediğine, içtiğine dikkat et. Helalden ye. O zaman duan kabul olur.’’ buyurur.
Haram ve günah küçük görülmemelidir. Bundan ne çıkar denmemelidir. Her günahın ardında
cehenneme giden bir yol vardır. Ayrıca her küçük günah kalpte siyah bir nokta oluşturur.
Allah Resûlü (sav)’ın emri var:
- Şüpheli olanı bırak. Şüphe vermeyene bak.’’ (Riyaz üs-Salihın:593)
Yiyecek-içeceklerde Haram olanlar:
- Allah’ın adı anılmadan kesilen hayvan eti. (En’am:118-121)
- Leş kan, domuz eti. (En’am:145)
- Allah dan başkası adına kesilen hayvan eti. (Maida:3+ Nahl:145)
- Hayvanın tenasül organı, ödü, kanı, idrarı, hayaları, midesinde olanlar, bezeleri yenmez.
- Suda boğulan, yırtıcı hayvanlar, leş yiyenler, istiridye, ıstakoz, midye, yengeç, timsah, salyangoz,
kaplumbağa, kirpi, fare, akrep, yılan, kurbağa, köstebek, kurt, tilki, kedi, köpek, arslan, sırtlan, fil, gelincik,
sincap, maymun, domuz, at, eşek eti yenmez.
- Pis kokan, pis görünen her şey haramdır.
- Zehirlenen veya hastalıktan ölen balık yenmez.
- Alkol, uyuşturucu, meşrubat, ilâç alkol katkılı ise,
- Sağlığa zarar veren her şey,
- Başkasının hakkı olan şey,
- Kaçak, buluntu, hırsızlık olan şey,
- Ateistin kestiği hayvanın eti,
- Sigara, nargile içmek, haram olan şeylerdendir.
İnsan ne yediğini ne içtiğini araştırmazsa, harama düşer. Bugün helâl-haram hassasiyeti çok
azalmıştır.
Allah, haramla uğraşmayı, yiyip içmeyi yasaklamıştır. Haramda menfaat aranmaz. Şifa aranmaz.
Allah haramda şifa yaratmamıştır. Haramdan gıda da olmaz. Çünkü haramın etkisi, yansıması olumsuz olur.
İnsanın mayasını bozar, insanı azdırır, isyan ettirir. İnsanın organları itaat etmez, evladı itaat etmez.
Peygamber (as): Haramın bitirdiği et, cehenneme lâyıktır.’’ (Ramuz el-Ehadis:409/4) demiştir.
262
Gönülden Gönüle
Hz. Ebu Bekir (ra) bazen hizmetlisinin ikramını alırdı. Bir gün hizmetlisi ikramda bulundu ve dedi ki:
O yediğin cahiliye devrinde falcılıktan kazandığım paradandı. Hz. Ebu Bekir (ra) yediğini kustuktan sonra:
‘‘Yazıklar olsun, neredeyse beni helak edecektin’’ demiştir.
Karacaoğlan şöyle demiş:
- ‘‘Bu dünyada âdemoğluyum dersin.
Helali, haramı durmayıp yersin.
Yeme el malını er geç verirsin.
İğneden ipliğe sorulur bir gün.’’
Unutmayalım Allah biliyor, Allah görüyor. Allah soracak.
Kutsi hadiste söyle buyruluyor:
- Vücudunu helal şeylerle besle. Eğer işini dürüst yaparsan Cennete girmeyi hak edersin. Zira
cennete haramla beslenen vücut giremez.’’ (Ramuz el-Ehadis:495/815)
Haram yiyenin ibadeti kabul olmaz. Duası kabul olmaz. Peygamberimizin bildirdiğine göre;
- ‘‘Bir lokma haram yiyenin 40 gün namazı kabul olmaz.’’
- ‘‘Üzerindeki elbisenin ondan biri haramdan olanın o elbise ile kıldığı namaz kabul olmaz.’’
Bir günde bir adama bakıp şöyle demiştir:
- ‘‘Allah yolunda sefer yapmış, üstü başı tozlu adam ellerini açmış: ‘‘Ya Rabbi!’’ diye yalvarıyor. Halbuki
yediği haram, içtiği haram, duası nasıl kabul olur? (Riyaz’üs-Salihin:1883)
Haram-Helal müslümanın en temel meselesi olmalıdır. Çünkü haram lokma ile ilgili dinimizin çok ciddi
uyarıları vardır.
Allah’ın bir sevgili kulu şöyle diyor:
- ‘‘Ben kimin helal, kimin haram yediğini anlarım.’’
- Bunu nasıl anlarsın? denilince:
- Boş şeyler söylüyor, boş işlerle uğraşıyorsa, bu onun yediği gıdadan kaynaklanır. Kimde iyi şeylerle
meşgul oluyorsa buda onun yediği gıdadandır’’ der.
Peygamber (as): ‘‘İnsan yediğinden ibarettir’’ buyurur.
263
Gönülden Gönüle
İnançta haram olanlar nelerdir?
İtikat düzgünlüğü ancak helal şeylerle elde edilir.
1- Bid’at işlemek; dinde olmayan bir şeyi yapmak.
2- Ruh göçüne inanmak.
3- Galibten haber vermek: İslam’da:
- ‘‘Gaybı Alalh’tan başka kimse bilmez.’’ (Neml:65)
- ‘‘Gaibten haber veren insanın kırk gün namazı kabul olmaz’’ (Hadis)
- Gaibten haber veren, Kur’an’ı inkâr etmiş olur.’’ (Hadis)
4- Sihir-büyü yapmak, yaptırmak: Kur’an’da şöyle buyrulur:
- ‘‘Onların yaptığı büyücü hilesidir. Büyücü ise nereye varsa ne yapsa iflah olmaz’’(Taha:69)
Bunlardan korunmak için Cenab-ı Allah, Nâs ve Felâk sûrelerini indirmiştir.
5- Nazardan korunmak için at nalı, kemik ve kurşun dökme gibi yollarla korunmaya
çalışmak, Allah’tan başkasından korunma istemek.
6789101112-
Allah’a yapılanı başkasına yaparak ve Allah’tan istenileni başkasından isteyerek ortak koşmak.
Uğur uğursuzluk saymak ve uğur uğursuzluk aramak.
Fala bakmak, fala inanmak, baktırmak.
Irkçı düşünce taşımak
Haram ve günahları inkâr etmek.
Allah’tan başka tanrı edinmek.
Dinin yasakladığı şeyleri yapmak, yemek, içmek gibi.
Bedende haram olan şeyler nelerdir?
-
Bedeni haram gıda ile beslemek,
Bıyıkları kazımak, kaş yolmak, diş seyreltmek, dövme yaptırmak,
Süs için peruk takmak,
Estetik yaptırmak,
Kadının koku sürünerek, sokağa çıkması, saçlarını iyice kısaltması, deve hörgücü gibi yapması,
Kadının ve erkeğin yüz kızartıcı şeyler yapması, vücuda eziyet vermesi, ölüm orucu tutması ve
intihar etmesi,
İffet ve namusun kirletilmesi,
Alay etme, kaba davranma, kötü zan, gıybet, iftira ve her türlü ahlaksızlık,
Yuva yıkmak, malını israf etmek ve batıl inançlar taşımak, kötü örnek olmak,
Yalandan, gösterişten kaçınmamak,
Günah sayılan şeylerden kaçınmamak, Allah’a isyan içinde olmak,
Erkeğin altın kullanması, ipek giymesi,
Erkeğin kadına, kadının erkeğe benzemesi, bedende yasak olan şeylerdendir.
Birde alınan yeni giysilerin yıkanması tavsiye ediliyor. Çünkü kıyafetler birçok üretim
aşamasından geçmektedir. Kirli yerlerle temas edebiliyor, kimyasal artıklar kalabiliyor.
264
Gönülden Gönüle
Evde haram olan şeyler nelerdir?
-
Evde haram olan, günah sayılan şeylerin bulundurulması,
Haram kılınan veya şüpheli olan şeylerin yenilip içilmesi; içki içilmesi, kumar oynanması,
Evde nikâhsız yaşanması,
Lüzumsuz resim ve heykellerin bulunması, uğur fillerinin bulundurulması,
Evin içinde kedi, köpek, yılan, maymun, timsah gibi hayvanların beslenmesi,
Evde herhangi bir şeyin israf edilmesi,
Kaçak su, elektrik kullanılması. Kaçak su ile abdest olmaz, gusül olmaz. Elektrik kaçaksa, ibadet
olmaz. Dolayısıyla huzur olmaz. O evde güzel ölümle de ölünmez.
Evde komşuları rahatsız etmek, uykusunu rahatını bozmak, üzerine sofra bezi, halı silkelemek.
Evde müstehcen dolaşmak,
Cünüplüğü geciktirmek,
Evin günah ve isyan evi olması evde helal olmayan şeylerdir.
Eğlence ve oyunda helal olmayan şeyler:
Meşru olmayan eğlence şekilleri; nefse hitap eden, zamanı israf eden, kötülüğe götüren, kötülüğü
akla getiren, kötü söz içeren eğlence ve oyunlar.
-
Alkol, uyuşturucu kullanılan eğlence,
İnsanî, ahlakî, ailevî görevleri aksatan eğlence,
Manevî duyguları körelten eğlence,
Ceket yakılıp, tabak kırılan eğlence,
Hayvan dövüştürülerek yapılan eğlenceler,
Tavla, kağıt gibi oyunlar,
Meşru olmayan sporlar. Birliği bozan, dirliği bozan, kin nefret tohumları atan oyunlar.
İki yabancı insanın dansı uygun değildir.
Ticarette haram olan şeyler nelerdir?
-
Helal olmayan her türlü kazanç,
Meslek meşru olmalıdır; Dansözlük, şarkıcılık, fuhuş kumar, meyhane gibi yerlerden kazanılan
para,
Büyüden, faldan kazanılan para,
Fahiş fiyattan kazanılan para,
Buluntu, soygun, gasp, gibi yollarla elde edilen para,
Faizden, tefecilikten elde edilen para,
Rüşvetten elde edilen,
Domuzdan, uyuşturucudan gelen para,
Kumar aleti, müstehcen elbise satışından elde edilen,
Yalanla elde edilen, hileli yollarla kazanılan,
Alın teri dökmeden, emek çekmeden elde edilen,
Hasta olmadığı halde rapor alanın raporlu günlerindeki maaşı,
Besmelesiz, ibadetsiz çalışırken elde edilen, Cuma günü Cuma saati mükellef erkeğin kazancı,
Uygun olmayan yerlerde çalışanın kazancı,
Yıkıcı, müstehcen basın yolu ile kazanılan,
Kaçakçının kazancı
İnsana ait kanın, saçın, organın satışından elde edilen para meşru kazanç değildir.
265
Gönülden Gönüle
Bir esnaf bana:
-
‘‘Ben namazı birinci safta kılıyorum’’ dedi.
‘‘Kazancın helal olduktan sonra hangi safta namaz kılarsan kıl’’ dedim.
(Fiyatları biraz uçuktu)
Birde parayı helalden kazanmaktan, helale harcamak daha zordur. Helalden gelmeyen, helale ve
hayra gitmez.
Hayatta bazı haram olan şeyler:
- Her an imtihandayız. Haramla burun burunayız. Biri çalıyor, yalanla, dolanla, yeminle sahip olmaya
çalışıyor. Biride bulduğunun sahibini arıyor.
Geçen gün bulduğu 800 bin lirayı ‘‘Alın terim değil’’ diye emniyete götüren bir garibanın haberini
okumuştum.
Dikkat edelim
-
Hak edilmemiş hiçbir şey helal olmaz.
Kazancı haram olanın ikramı yenmez. Mirası temizlenmedikçe helal olmaz.
Kaynağı şüpheli olan şey yenmez, içilmez, kullanılmaz.
Meşru olmayan yerden alışveriş helal olmaz.
Şans oyunları oynamak, o yolda para almak helal olmaz.
Ölenin maaşı, boşanmış gibi görünerek alınan maaş helal değildir.
İhtiyacı olmadan yardım almak helal değildir.
‘‘Müslüman malı ortak’’ anlayışı ile hak gasbı yapmak helal değildir.
Meşru iş yapmayanla ilişkilerimiz son derece dikkat edilmelidir.
Cenabı-ı Allah: ‘‘Doğrularla beraber olsun.’’ (Tevbe:119)
- ‘‘İyilikte yardımlaşın, kötülükte değil’’ diye emrediyor.
- Kötüye, kötülüğe destek olunmaz. İşyeri kiraya verilmez, ev kiraya verilmez. Kötülüğe sebep
olunmaz. Ortak olunmaz.
Geçen bizim bakkal alkol satmaya başladı. Satmasan iyi olur. kazancını haram etme. Müşteri
kaybedersin gibi şeyler söyledim. Satmaya devam etti alışverişi kestim. (Adam cumadan çıkıyor, alkol
satandan ekmek alıp gidiyor.)
- ‘‘Ucuz’’ bahane olmaz. Aynı fiyata başka yerde de bulunabilir.
- Eğer bir gayri meşruluk bir kötülük sonradan ortaya çıktıysa ilişki kesilir. Ortaklık varsa sona
erdirilir. Malın kusurunu söylemeden satan ortağından İmam-ı Azam Hazretleri ayrılmış aldığı parayı da
ihtiyaç sahiplerine dağıtmıştır.
Bağdat’ta koyun çalındığını duyan İmam-ı Azam Ebu Hanife, bir koyunun ömrünü sorup 20 yıl çalıntı
hayvanın etini yerim diye koyun eti alıp yememiştir.
266
Gönülden Gönüle
Büyüklerimiz komşunun ekininden yiyen ineğin sütünü 3 gün yere sağar, bayat yumurtayı pazara
götürüp satmazdı.
Eğer bir harama düşmemek için kaçınırsak, istemeyerek düştüğümüz hataları Cenab-ı Allah
affedecektir.
Haramın etkisi yansıması olur mu?
Bir defa ‘‘Haydan gelen huya gider’’ denmiştir. Haram her zaman telef olur. İşe yaramaz, meşru yere
gitmez hayra da gitmez. Huzurda vermez.
Peygamberimiz: ‘‘İnsan yediğinden ibarettir’’ buyurur.
Birde şu var ki her günahın mutlaka bir yansıma olur.
Peygamber (as):
- Başkalarının iffetine dokunmayınız ki kendi hanımlarınız, kızlarınız iffetli kalsın’’ buyurur.
Bir sütçü her sabah bir eve süt getirir. Kadın kabı uzatır, sütçü sütü koyar. Bir gün sütçü kadının elini
tutar. Tutar ama süt kabını da kadın sütçünün başına indirir.
Akşam kadın sarraf kocasına:
- Söyle bakalım, bugün ne halt işledin de sütçü benim elimi tuttu? der.
(Sarraf altın bilezik alan genç bayanın elini şehvetle tutmuştur) işte bir yansıma!..
Bugün birçok ihanet, karşılık oluyor.
Çalma kapını çalarlar kapını’’ denir.
Atasözü: ‘‘yuva yıkanın yuvası yıkılır’’
Atalarımız da: ‘‘Haram yiyenin harami evladı olur’’ ‘‘Sütü bozuk’’
‘‘Dedesi koruk yemiş, torununun dişi uyuşmuş’’ demişlerdir.
Bazı günahlar insanın işine, eşine, evladına yansır. Başkasına zarar verenin kendi de yakınlarda zarar
görür.
Allah şöyle buyurur:
- ‘‘İnsanların işledikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu.’’ (Rum:41)
- ‘‘Başınıza gelen musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir.’’ (Şûra:30)
- ‘‘İşlenen kötülükler kalbi karartır’’ (Mutaffifin:14)
267
Gönülden Gönüle
Haram insanın vücuduna girdimi maya bozulur, olumsuz şeyler akla gelir ve insan ibadetten soğur.
Kanuninin bir sözü var. ‘‘Kursağında haram lokma olanlara Allah zafer nasip etmez.’’
Ademle Havva yasak meyveyi yedikten sonra cennette kalamamıştır.
Bir atasözümüzde: ‘‘Haram yiyenin hârâmî evladı olur’’ denmiştir.
Şeyh Vefa hazretleri’nin oğlunun Sâkilerin su tulumlarını şiş ile delip seyretmesi, şikayete mûcip
olmuştu. Kendisinde bir hata bulamayan baba, eşine bir hatasının olup olmadığını sormuş, günler sonra
kadın, çocuğa hamile iken fakir komşusunun masanın üzerinde duran portakalla nefsini köreltmesi için örgü
şişini batırıp emmesini hatırlamıştır. Vefâ hazretleri:
- İşte portakala batırılan şiş, şimdi tulumlara batırılmıştır’’ diyerek olayı izah etmiştir.
Hamile anneler, haram helal ana karnında başlar, dikkat edin. Sonra neden böyle oldu demeyin.
Bir hadiste de Hz. Peygamber şöyle buyurur:
-
‘‘Bir lokma haram yiyenin kırk gün duası ve namazı kabul olmaz’’ (Ramûz-el-Ehadis:409/4)
Haram yiyip içenin haramla işi olanın duası ve ibadeti kabul olmaz. Hayır yapsa, yaptığı hayrın sevabı
olmaz.
Bir hadislerinde de: ‘‘Kim bir elbiseyi 10 dirheme alır da, içinde bir dirhem haram bulunursa, elbise
adamın sırtında oldukça onun namazını Allah kabul etmez’’ buyurur (İhya:4/125)
Peygamberin haber verdiğine göre: ‘‘Bir kimse haram malla hac eder de ‘‘Lebbeyk Allahümme
lebbeyk’’ derse , Allah ona: ‘‘Sana lebbeyk de yok, haccın da geri çevrilmiştir’’ der. (Ramuz-el-Ehadis:418/6)
Temizlenmeye gitmeden insan kendini temizlemelidir.
Hz. Peygamber (sav), Hz. Enes’e: ‘‘Ey Enes! Helâl kazan! Duan kabul olunur. Zira kişi, ağzına haram
bir lokma götürürse, kırk gün duası kabul olmaz.’’ Tavsiyesinde bulunmuştur.
Bir defasında da Allah Resûlü şöyle demiştir.
‘‘Allah yolunda sefer yapmış, üstü başı tozlu adam, ellerini açmış; ‘‘Ya rab! Ya rab! diye yalvarıyor,
halbuki, yediği içtiği haram duası nasıl kabul olunur’’ (Riyazüs-Salihîn:1883)
İmam-ı Azam Hazretleri: ‘‘Mideye giren lokmanın helâl mi, haram mı olduğu bilinmedikçe, ibadet
ne kadar çok olursa olsun hükmü yoktur’’ demiştir.
Haram, malın bereketini alır. Hatta malın telef olmasına neden olur. (Rum:39)
Haram kılınmış domuz etini yiyenin karakteri bozulur, huyu değişir. Ölümü zor olur. Belki imanla
gidemez.
268
Gönülden Gönüle
Birde iyi yönde yansıma olur.
Atalarımız: ‘‘Haram yemedim ki, karnım ağrısın.’’ ‘‘Helal süt emmiş’’ derler.
İmam-ı Azamın babası Sabit bin Hürmüz suyun getirdiği bir elmayı ısırdım diye bahçe sahibine
hizmetten sonra helalleşmiş. Ebu Hanife gibi bir evladı olmuştur.
Hz. Ömer zamanında. Duvarın arkasından süte su katmaya razı olmayan kızdan, Ömer bin Abdülaziz
gibi hayırlı insan dünyaya gelmiştir. Hayırlı evlat helal gıdaya bağlıdır.
Dindeki ihlas helal lokmaya, ibadetteki huşu, helal lokmaya bağlıdır. Hayattaki huzur, ölüm anı
hayırlı son ve ahirette kurtuluş, helal lokmaya bağlıdır. Namazdaki vesvese duyulmaması, helal lokmaya
helal kazanca bağlıdır.
Haramın tasfiyesi olur mu?
Önce günahtan, haramdan kaçınmak, korunmak, her müslümana farzdır. Kaçınılmayacak olursa,
haram insanın mayasını bozar, organlarını isyan ettirir, evladını isyan ettirir. İnsanı Allah’a isyan ettirir. Yani
hayatın tadını bozar.
Ebû Bekir Sıddîk (r.a.) kölesi kendisine yiyecek ikram etti. Sonra da:
- ‘‘Yediğin şeyin ne olduğunu biliyor musun?’’ diye sordu.
Ebû Bekir (r.a.):
- ‘‘Hayır bilmiyorum. Nedir söyle bakalım?’’ diyerek onun açıklamasını istedi.
Köle:
‘‘Falcılıktan anlamadığım hâlde câhiliye devrinde falcılık yaparak bir adamı aldatmıştım. Bugün
onunla karşılaştık. Adam o yaptığım işe karşılık size ikram ettiğim bu yiyeceği verdi’’, deyince
Hz. Ebû Bekir (r.a.), parmağını boğazına götürerek (tüm eziyetine rağmen) yediklerinin hepsini
çıkardı. (Buhârî, Menâkıbu’l-Ensar:26)
Diğer bir rivâyete göre köle:
-
-
‘‘Bir komla için bu kadar eziyete değer miydi?’’ dediğinde Hz. Sıddîk:
‘‘Canımın çıkacağını bilsem bile, yine de o lokmayı çıkarırdım.’’ cevâbını verdi. (Ahmed b.
Abdullâh et-Taberî, er-Riyâdu’n-Nadra. II, 140-141)
İki soru var unutmuyorum:
-
16 yaşındaki Vanlı kardeş: ‘‘Şef namaz kılmamıza müsaade etmiyor. Ona hediye versem rüşvete
girer mi?
-
Genç bir kızımız: ‘‘Bizim ev yapılırken demircide çalışan tanıdığımız, tartılan demiri az göstermiş.
Şimdi babam ölüm döşeğinde ama ölemiyor. Ne yapayım?
Adam ölecek, evlatları soruyor:
- En helâl malın hangisi ondan sadaka verelim’’ diyor.
Adam düşünmüş ve cevap vermiş:
269
Gönülden Gönüle
-
En helali Kara öküz dür’’ demiş ve devam etmiş’’ Onu çalarken çok sıkıntı çektim, ter döktüm.
Öküzü gece çaldım elimden kaçtı. Gece kara, öküz kara, ara Allah ara… buluncaya kadar çok
uğraştım.’’ Sadakayı ondan verin.
Şu yanlışların içindeyiz: Çalıp çarpmayı kâr biliyoruz.
-
Müslüman malı ortak, göz hakkı var’’ diyoruz.
İhtiyaçtan dolayı yapıyorum.’’ (Mazeret değil.)
Niyetim kötü değil. (İyi niyet haramı helal yapmaz.)
Ona soruluyor, başkasına soruluyor, menfaate uygun fetva aranıyor. (Fetva, haramı helâl
kılmaz)
Ölüm döşeğinde veya fırsatını bulup veya musalla taşında helalleşiveririm diye düşünüyoruz.
Hak iadesi olmadan helalleşme olmaz.
Karşı taraf neyi helâl ettiğini bilmeden hak helal olmaz. Kimse kendini aldatmasın.
Helalleşiveririm düşüncesi ile yenilen hak helal olmaz.
Yasaklanmış olan veya meşru olmayan bir yolla elde edilen şey haramdır. Yenmez, içilmez,
kullanılmaz.
Meşru yerde çalışmayan, başka bir iş aramakla, meşru olmayan kazançtan kurtulabilir.
Zekatı verilmemiş maldan zekat verilerek mal temizlenir. Miras malının zekatı verilmediyse, mirasçı
vebalden kurtulmak ve kurtarmak için zekatı verir.
Gasp, hırsızlık, faiz, kumar, fuhuş gibi meşru olmayan yollarla elde edilen malın tamamının elden
çıkarılması veya hak sahibinde iadesi gerekir.
Hak etmeden kazanılmış malın hak edilmeyen miktarının iadesi veya ihtiyaç sahiplerine dağıtılması
gerekir.
Hak sahibi ölmüş, helalleşme ve iade imkânı yoksa, o mal hak sahibinin hayrına dağıtılır. Veya
mirasçısına verilir.
Mala karışan haramın miktarı tam bilinemiyorsa, vicdanın kabul edeceği miktar, ihtiyaç sahiplerine
dağıtılır, hak sahibi biliniyorsa, iade edilir, helallaşılır.
Hak, toplumun ise, o zaman o mal toplum yararına çalışan bir kuruma verilir.
Hak iadesi hiçbir şekilde mümkün olmazsa, Allah: ‘‘Kul hakkıyla huzuruma gelme’’ diyor. Orada
helalleşme zor.
Peki ne yapılabilir?
- Ölmüşse, ruhuna, sağ ise, ruhaniyetine bir şeyler okunup bağışlanır.
Şöyle dua edilebilir: ‘‘Ya Rabbi, Kıyamet gününde hak sahipleri yakama yapıştığı zaman onları
memnun ederek onları benden razı et’’ (Umulur ki Cenab-ı Allah onu bağışlayarak veya mükafatlandırarak
razı eder.)
270
Gönülden Gönüle
Bakın hakla, haramla hiçbir yere varılmıyor. Temiz yaşayın ki, temiz kalasınız. Helal yeme, haramdan
kaçma hassasiyeti olan kimse iki cihan saadetine erişir.
..............................
....................
……….
…
271
Gönülden Gönüle
HAKLAR
HAK NEDİR?
Hak, doğru, doğruluk, adalet, görev, pay, hisse anlamlarına gelir.
Hakk, var olan, varlığında şüphe olmayan, varlık alemini var eden, mülk sahibi olan Cenab-ı Allah’ın
sıfatıdır.
Hakk, kuranda 221 defa geçer.
HAK GÖZETMEK
Bugün hak hukukun gözetilmediği zaman diliminde yaşıyoruz. Allah Resûlü şöyle haber vermiştir:
- ‘‘Öyle bir zaman gelecek ki, kişi kazandığının, yiyip içtiğinin nereden geldiğine, haramdan mı,
helalden mı olduğuna bakmayacaktır.’’
- ‘‘Vücudunun senin üzerin de hakkı vardır. Ailenin senin üzerinde hakkı vardır. Misafirin senin
üzerinde hakkı vardır. Her hak sahibinin hakkını ver.’’ (Buhari Edep:84)
- ‘‘Kıyamet gününde her hak, sahiplerine geri verilecektir. Boynuzlu koyundan boynuzsuz koyun
öcünü alacaktır.’’ (Müslim, Birr:60)
- ‘‘Sizin en hayırlınız, borcunu en güzel şekilde ödeyendir.’’ ‘‘Borcunu ödeme imkanı varken
zamanında ödemeyen zalimdir.’’
Biri çalışanın ücretini ödemedi. Ona ödemesini söyledim ödemedi. Dedim ki:
- Git seni mahkemeye vereceğim de’’ Gitti: ‘‘Mahkemeye vereceğim’’ deyince ödedi. Allah’tan değil
mahkemeden korktu.
Peygamber (as): ‘‘Vallahi bir müslüman hakkını gasp edene Allah cehennemi vacip, cenneti haram
kılar.’’
- Ya Resûlallah! O şey küçük bir şey olsa damı? denince:
- Misvak ağacının bir dalı bile olsa’’ buyurur. (Müslim İman:218)
Haktan korktuğu için atalarımız, çürük yumurtasını pazara götürmemiştir. Komşunun ekinden yiyen
ineğin üç gün sütünü yere sağmıştır.
Allah Resûlü şöyle buyurur:
- ‘‘Kim bir karış toprağı haksızlıkla gasp ederse, o yer kıyamet gününde yedi kat olarak boynuna
geçecektir. (R.Salihin:206)
- ‘‘Kim bir müslümanın hakkını yemin ederek ele geçirirse, Allah ona Cehennemi vacip kılar. Cenneti
de haram kılar. Oradakilerden biri:
- Az bir şey olsa damı? deyince Allah Resûlü:
272
Gönülden Gönüle
- Misvak ağacından bir çubuk da olsa’’ (R.Salihin:214) cevabını verir.
Atalarımız: ‘‘Ağlayanın malı, gülene yaramaz’’ demişlerdir.
Günümüzde hak gaspı, açık gözlük, akıllılık olarak değerlendiriliyor.
Hak yiyen, güzel bir ölümle ölmez.
Hz. Ömer (ra): ‘‘Harama düşeriz diye helallerin onda dokuzunu terk ederdik’’ demiştir.
Kul hakkı ile cennete girilmez. Hak yiyen, ateş yemiş olur. Herkes ateşi bu dünyadan götürür.
Bacım soruyordu:
Bizim ev yapılırken demirci de akrabamız vardı. Alınan demiri az gösterdi. Babam ölürken çok çekti.
Ben bu evde oturmak istemiyorum. Ne yapabilirim?
Musalla taşında komşusu için geçen gün adam: ‘‘Ben hakkımı helal etmiyorum. Benim 30 hayvanımı
zehirlendi’ dedi.
Hak yiyenin organları kendisine itaat etmez. Evladı itaat etmez. Hak yiyenin ibadeti kabul olmaz.
Peygamberimiz (sav): ‘‘Haramın bitirdiği et, cehenneme layıktır’’ demiştir. (R.Salihin:1883)
Cenab-ı Allah’ın affetmeyeceği hak, kul hakkıdır. Hayvan hakkıdır.
Kulun üzerinde en önemli üç hak vardır;
1- Allah’ın hakkı
2- Kul hakkı
3- Hayvan hakkı. Cenab-ı Allah kendi hakkını affedebilir. Ama kul ve hayvan hakkını affetmez. ‘‘Kul ve
hayvan hakkı ile gelmeyin’’ buyurur.
Allah’ın elçisi: Bir lokma kul hakkı yiyenin kırk gün namazı, duası kabul olmaz. (R.Salihin:1883)
Müslüman her konuda hak gözetmelidir. Kendisinde olan bir hal ile kimseye rahatsızlık
vermemelidir. Bu, sigara, ter kokusu olabilir, ağız kokusu olabilir. Görünüm olabilir.
Bir hususu hatırlatmak istiyorum: Müslüman, istediğini istediği gibi yapmaz. Düğün yaparken,
Mevlit okuturken başkalarına rahatsızlık vermekle hak geçer. Hasta olur, uyuyacak bebek olur. Gece çalışan
biri olur. Mahallemizde bir düğün vardı. Sabah erkenden müzik başladı tam dört saat kitap çalışması
yapamadım.
Alt komşumuz rahatsız olmasın diye evde ses çıkaran terlik giyilmemiştir. Çocuklarımdan bir
komşum rahatsız olmamıştır. Beş tane torunumun gelip gittiğinden komşularımın haberi olmamıştır.
273
Gönülden Gönüle
Peygamber (as)’ın ifadesiyle, hakla, hayırlı insan olunmaz. Hayırlı iş de yapılmaz. Sevabı olmaz.
Peygamberimiz zamanında savaşa gidilecek, peygamberimiz: ‘‘Üzerinde kul hakkı olan bu savaş
katılmasın’’ diyor. Biri: ‘‘Komşumun bahçesindeki ağacın dibine abdest bozmuştum’’ deyince
peygamberimiz ona, kolundan tutup kenara çekmiş: ‘‘Sen şöyle dur’’ diyerek onu geri çekmiştir.
DİLENMEKTE HAKKA TECAVÜZ VARDIR.
Sürekli dilenen hak gaspı yapmış olur. Gerçek ihtiyaç sahiplerinin hakkına tecavüz
etmiş olur.
Ayrıca kendisini ihtiyaç sahibi, sakat, hasta göstererek yalan söylemiş olur ki, yalan büyük
günahlardandır.
‘‘Allah rızası için’’ diyerek Allah’ın adını istismar etmiş olur. Halkın merhamet duygularını sömürmüş
olur. Topladığı para ona helal olmaz.
El emeği olmadığı için aldığı helâl olmaz. Çoğu çalışabilecek durumda veya zengin olduğundan
hayâlarından dolayı dilenemeyenlerin hakkını gasp etmiş olur.
Apartmanları olanlar oluyor. Özel son model arabaları, bankada bol miktarda birikimleri olanlar
oluyor. Para verirken dikkatli olunmalıdır.
Peygamber (sav) buyuruyor ki,
- ‘‘Dilenmekten sakınanı Allah başkalarına muhtaç olmaktan kurtarır.’’ (Buhari Zekat:18)
Allah Resûlünün bildirdiğine göre: dilenenler kıyamet gününde Allah’ın huzuruna yüzlerinde et ve
deri olmadığı halde geleceklerdir.
GÜNÜMÜZÜN HAK ANLAYIŞI
Günümüzün insanın hak hukuk gözetmiyor gelsin de nasıl gelirse gelsin. Bir deyim var: ‘‘Haram helal
ver Allah’ım, kulum durmaz, yer Allah’ım diye.
Paramızı nereden geldiğine bakmadığımız gibi, nereye gittiğine de bakmıyoruz. Dikkat ediyorum,
haramdan gelen hayra gitmiyor. Yan yana iki bakkal biri alkol satıyor, diğeri satmıyor. Camiden gelirken alkol
satandan ekmeğini alıyor, evinin yolunu tutuyor. Oldu mu?
Sarhoşun yaptığı kazadan sebep olduğu cinayetten alkol satan kadar, oradan ekmek alanda
sorumludur.
Allah’tan korkmayan dikkatli yaşamıyor. Allah’tan korkmayan, kuldan da çekinmiyor.
Günümüzde çalmak, hile yapmak, kaçak su, elektrik kullanmak, kuyruklarda sırayı bozmak, trafikte
kurallara uymamak, rüşvetle iş görmek gibi hakka tecavüzler arttı. Ölenin maaşı alınıyor.
Göz hakkı var. Müslüman malı ortak kılıfları ile hak yemek meşrulaştırılıyor. Ondan sonra ele gelen
yeniyor, dile gelen söyleniyor. Halbuki insanın insana kanı, canı, namusu ve malı haramdır.
274
Gönülden Gönüle
Karacaoğlan şöyle der:
‘‘Bu dünyada âdem oğluyum dersin.
Haramı helali durmayıp yersin.
Yeme el malını, er geç verirsin.
İğneden ipliğe sorulur bir gün.’’
Yalandan boşanarak babasından dolayı maaş alan binlerce insan var. Ölsün yetim hakkı yiyor. Tüyü
bitmemiş çocukların hakkını yiyor.
Ticaret hayatında dürüst davranılmıyor.
Behlül Dânâ bir gün Harun Reşid’den bir vazife ister. Harun Reşid de ona çarşı-Pazar ağalığını
(denetimini) verir.
Behlül hemen işe koyulur. İlk olarak bir fırtına gider. Birkaç ekmek tartar. Hepsi normal ağırlığından
noksan gelir. Fırıncıya dönüp:
-‘‘Hayatından memnun musun, geçinebiliyor musun, çoluk-çocuğun ağız tadıyla yaşayıp gidiyor
mu?’’ diye sorar.
Fırıncı ise bütün sorulara menfî cevap verir. Hayatta memnun olduğu bir şey yoktur.
Behlül bir şey demeden ayrılır ve bir başka fırına geçer. Orada da birkaç ekmek tartar ve görür ki
bütün ekmekler normal gramajından fazla geliyor. Aynı soruları bu fırının sahibine de sorar ve bütün
sorulara müspet cevap alır. Yani fırıncı gâyet huzurludur.
Bundan sonra başka bir yere uğramadan doğru Harun Reşid’in huzuruna çıkıp başka bir vazife ister.
Harun Reşid:
-‘‘Behlül, daha yeni vazife verdik sana, ne çabuk bıktın?’’ deyince Behlül şu îzahî yapar:
-‘‘Efendim, çarşı-pazarın ağası varmış. Benden önce ekmekleri de tartmış, vicdanları da. Buna göre
herkes zâten hesabını ödeyip duruyor. Kimi yaptığı işte hak-hukuk gözetmediğinden fıskı-fücur içinde.
Bundan dolayı huzursuz, bereketsiz. Kimi de yaptığı işi salih amel gibi yaptığından huzurlu, mutlu, bereketli.
Bana ihtiyaç kalmamış...’’
Bakın su üç kelimeyi unutmayın: ‘‘Allah biliyor Allah görüyor. Allah soracak!’’
Adam hak yiyor ve ‘‘hakkını helal et’’ deyiveririm’’ düşüncesi taşıyor. Öyle hak helal olmaz.
Hak yemenin, çalıp çırpmanın açık gözlük, kabadayılık olduğu zannediliyor. Bir gence mesleğin ne,
ne iş yapıyorsun? diye sordum ‘‘tokatçı’’ dedi. Ne o? dedim. ‘‘Çarpıcı’’ dedi. Hırsızlık meslek olmuş.
275
Gönülden Gönüle
Hak yemeyi kâr biliyoruz. Eskiden birbiri ile iş yapanlar, dürüst davranır ve helalleşerek ayrılırdı.
Şimdi herkes birbirini aldatmaya çalışıyor. Hepimiz duymuşuzdur. Öncekiler üç gün, yatak dördüncü gün
toprak derler. O üç günü helâlleşmek için isterlerdi.
Hakkın, işimize eşimize evlatlarımıza yansıması olduğunu unutmayalım.
Atalarımız: ‘‘Haram yiyenin harami evladı olur’’ ‘‘Dede koruk yemiş torunun dişi uyuşmuş’’ ‘‘Alma
mazlumun ahını çıkar aheste aheste demişlerdir.
Hz. Ömer zamanında süte su katmayan kızdan Ömer bin Abdülaziz gibi bir büyük zat dünyaya
gelmiştir.
Suyun getirdiği elmayı sehven ısırdığı için suyu takip edip helalleşen İmam-ı Azamın babası, İmam-ı
Azam gibi bir evlada sahip olmuştur.
Atalarımız, yaramaz insanlara: ‘‘Sütü sümüğü bozuk’’ demişlerdir.
Şeyh Vefa Hazretlerinin oğlu, annesi birkaç damla izinsiz portakal suyu emdi diye su tulumlarını
delmekten zevk almıştır.
Bir kadın her gün kapıdan süt alır. Bir gün sütçü kadının elini tutmuştur. Kadın, akşam eve gelen
sarraf eşine sert bir şekilde: Söyle bugün ne halt işledin de sütçü benim elimi tuttu? demiştir. Sarraf bilezik
alan kadının elini iyi niyetle tutmamıştır.
Yavuz Sultan Selim, Mısır seferine giderken halkın bağ ve bahçelerinden geçtikten sonra mola
vermiş ve askerlerin bir şey koparıp koparmadığını araştırdıktan sonra şöyle demiştir.
-Askerlerim! Eğer halkın bağ ve bahçelerinden bir armut, bir elma, bir çiklim üzüm koparmış
olsaydınız vallahi Mısır seferinden vazgeçecektim. Çünkü haram yiyen askere Allah zafer nasip etmez.’’
Osmanlı orduları, mecburen kopardıkları üzüm salkımlarının yerine değerinden çok para çıkınları
asmış ve zaferden zafere koşmuştur.
HAK SAHİPLERİ KİMLERDİR?
1- Cenab-ı Allah’ın hakkı, hakların başında gelir. Çünkü bizi yaratan, yaşatan, her şeyi bizim
istifademize sunan o’dur. Bunun için şükretmek, zikretmek, kulluk yapmak görevimizdir.
-Allah’a inanmak,
-Emirlerine uymak, yasaklarından kaçınmak kulluk görevimizdir.
276
Gönülden Gönüle
Başlangıçta Allah: ‘‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim? demişti. biz: ‘‘Evet sen bizim
Rabbimizsin’’ diyerek bir anlaşma yapmıştık. Söz vermiştik.’’ (A’raf:172)
Bugün kaç kişi sözünde duruyor. Kaç kişi kulluk yapıyor?
Bakın Kur’an da Allah bu durumda bize ne diyor:
‘‘Ey iman edenler! Sakın bile bile Allah’a Peygambere hainlik etmeyin. Aranızdaki emanetlere de
hıyanet etmeyin.’’ (Enfal:27)
2- İnsanın kendine karşı vazifeleri vardır. Nefsinin bedeninin İnsanda hakkı vardır.
-İnsan, beden ve ruh sağlığını koruyacaktır.
-Beden temiz tutulacaktır.
-Yüzü kızartan ahlaksızlıklardan uzak durulacaktır.
-Beden, helâl gıda ile beslenecektir.
-Aç, susuz bırakılmayacaktır.
-Hastalıklardan korunduğu gibi, ahiret azabından da korunacaktır.
-Alkol, sigara, uyuşturucu gibi zararlı alışkanlıklardan uzak durulacaktır.
-İffet, namus korunacaktır.
-Nefsin çirkin arzuları ile beden kirletilmeyecektir.
-Beden, kendini huzura kavuşturacak, ruhunu besleyecek manevi gıdalardan mahrum
bırakılmayacaktır.
3- Kul hakkı, kaçınılması gereken bir haktır. İlahi affın dışında bırakılan haktır. Son derece kaçınılması
gerekir.
Peygamber (as) müşriklerin işi azıttığı bir zaman da bir hıristiyanın hakkını gasp eden Ebu Cehilin
kapısını yumruklamış hıristiyanın hakkını alıncaya kadar kapıdan ayrılmamıştır...
Genç iken mazlumların hakkını savunan Hılful Fudula üye olmuştur.
Hicret sırasında emanetleri birbir sahiplerine iade etmiştir. Hakka riayeti nedeniyle ‘‘Muhammedü’l
Emin’’ adını almıştır.
277
Gönülden Gönüle
İnsanın vazgeçilmez hakları vardır:
-Hayat hakkı: Ana karnında ceninin bile hakları vardır. Öldürülmesi cinayettir. (Maida:32)
-İnsanın namusu kutsaldır. (İsra:32)
-Adalet eşitlik hakkı (Nisa:135, Maida:8, Hucurat:13) vardır.
-Mal güvenliği hakkı gibi hakları vardır.
Peygamberimiz şöyle diyor:
‘‘Müslümanın müslüman üzerindeki hakkı:
123456-
Karşılaştığında selâm vermek,
Olumlu davetine icabet etmek,
Nasihat isterse nasihat vermek,
Aksırınca hamd ederse, şükrederse, ‘‘Yerhamükellah’’ demek,
Hastalanırsa, ziyaret etmek,
Ölürse cenazesine katılmaktır.’’ (Müslim:7/53
Hak nasıl ne zaman doğar?
-Bizden öncekiler alış veriş için, içini gösteren file kullanmazlardı.
-Balkonda et kızartmazlardı. (Bir çocuk komşu et kızartırken 4 saat ağlaya ağlaya uyuyup kaldığını
anlattılar)
Torunum ana okulunda iken 24 kasım münasebetiyle okulda konuşma yapmam istendi.
Çıkışta torunum Beyazıt’a çikolata uzattım. Almadı sonra sordum neden almadın?
- Alsaydım serviste arkadaşlarım görür canları isterdi. Geçen bir arkadaş serviste yedi benim canım
istedi’’ dedi.
- Bize elimize bir şey verip sokağa salmazlardı.
- Kamuya ait mala. Zarar vermekten.
- Yalan söylemekten, sözünde durmamaktan...
- Hırsızlık yapmaktan,
- Eziyet etmek sıkıntı vermekten, hakaretten...
- Başkalarının gizli hallerini araştırmaktan,
- Kaçak su, elektrik kullanmaktan, kaçınırlardı.
- Buluntu malın iade edilmemesinden,
- Vergi kaçırmaktan,
- Yalan ve hile ile, mahkeme kararı ile elde edilen şeyden,
278
Gönülden Gönüle
- Başkasının sırasını almaktan,
- Sigortasız işçi çalıştırmaktan,
- Çalışanın emeğinin karşılığını vermemekten,
- İş verene karşı dürüst olmamaktan,
- Evlatlar arası adaletsizlikten,
- Ölenin maaşını almaktan,
- Rüşvetle menfaat temininden,
- Devletin, hakimin suçluyu affetmesinden,
- Sui zandan, iftiradan, gıybetten,
- İhtiyacı, yokken dilenmekten,
- Nazarı değenin kaçınmamasından,
- Zekat vermemekten (Zariyat:19)
- Borcunu imkanı varken geciktirmesinden, son derece kaçınılırdı.
Diğer hak sahibi kimseler:
a) Ana baba: İnsanın üzerinde en büyük hak sahibi ana babadır. Bu hak ödenebilecek bir
hak değildir. Aynen onların yaptığını yapmak mümkün mü?
Onlar insanın ya cenneti yada cehennemi olacaktır. Cennet, ananın ayağı altındadır.
Allah’ın rızası babanın rızasındadır. buyrulur.
Ana babasının hakkına riayet etmeyenin Cenab-ı Allah kıyamet günü yüzüne bakmaz.
b) Eşin eş üzerinde hakkı:
Cenab-ı Allah: ‘‘Kadınlarınızla iyi geçinin’’ (Nisa:19)
- ‘‘Siz onlar için bir elbise, onlarda sizin için bir elbisedir.’’ (Bakara:187)
Bir hadiste: ‘‘Kadının kocası üzerinde hakkı vardır.’’ (Buhari savm:55)
Erkek, kadının zaruri ihtiyaçlarını karşılamakla sorumludur. Onu Allah adına almıştır.
Onun namusunu, canını koruyacaktır. Eşinin sırlarını gizli tutacaktır.
Kadın da kadınlık görevini, evinin hizmetini yapacak, namusunu, iffetini, aile şerefini koruyacaktır.
279
Gönülden Gönüle
c) Çocuklar hak sahibidir:
Hep ana baba hakkı deriz. Çocuğun hakkı yok mu? Olmaz mı? Meselâ;
- Çocuk doğunca sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet, getirmek,
- Güzel bir isim koymak. Dinini öğretmek,
- 7 yaşında namazı öğretmek, 10 yaşında kılmasını sağlamak,
- Helâl gıda ile beslemek,
- Güzel şekilde terbiye etmek,
- Güzel örnek olmak, çocukların haklarındandır.
Allah, çocuklarla ana babayı imtihan eder. Hesabını da onlardan sorar. Emaneti ne
yaptın? der.
Biri Hz. Ömer’e oğlundan şikayet eder. Çocuğu dinleyen halife adama evladını terbiye ettin mi? Ona
dinini öğrettin mi? diye sorar ‘‘Hayır’’ cevabını aldıktan sonra:
- İyi ki başını yarmamış’’ der.
d) Akraba hakkı:
Cenab-ı Allah: ‘‘Akrabaya hakkını Ver’’ diye emreder. (Rum:38, İsra:26)
Peygamber (as): ‘‘Allah’a ve ahiret gününe inanan akrabasını görüp gözetsin’’ der. (R.Salihin:312)
Akraba ziyareti vacip olan ziyaretlerdendir.
Akraba görüp gözetilecektir.
e) YAŞLILAR hak sahibidir.
Peygamber (as): ‘‘Yaşlıları, düşkünleri gözetin. Onların sayesinde yardım
görürsünüz.’’ (R.Salihin:314)
Yaşlılara saygı göstermek, onların ihtiyacını gidermek, gönüllerini almak, hayır dualarını almak
borcumuzdur.
Bir hadiste: Yaşlılığı sebebiyle ona ikramda bulunana Allah da yaşlılığın da ona ikramda bulunacak
kimseler halk eder’’ buyrulur. (Tirmizi Birr:75)
f)
Komşu hak sahibidir.
Komşu ile ilgilenmemek, ona sıkıntı vermek, komşu hakkına girer. Komşu, komşunun
ırzından, namusundan sorumludur.
280
Gönülden Gönüle
Peygamberimiz: ‘‘Komşusu açken tok yatan olgun Müslüman değildir’’ buyurmuştur.
Komşu, komşunun sırlarını gizleyecektir. Ayıbını örtecektir.
Peygamberimiz: ‘‘Komşusu şerrinden emin olmayan, vallahi cennete giremez’’ (Buhari Edep:31)
- ‘‘Allah’a ve ahiret gününe inanan komşusuna hürmet etsin’’ (Buhari Edep:31)
- Çorba pişirdiğin zaman suyunu çok koy. Komşunu gözet’’ (Müslim Birr:142) buyurmuştur.
Çağdaş yaşamda komşu yok. Komşu hakkı yok. Komşu ziyareti yok ne yazık ki. Ölüyor haberimiz
olmuyor.
Abbasi halifesi saray yaptırırken komşu kadının bahçesine tecavüz ediyor. Kadın ne yapsın? Kadıya
gidiyor, durumu anlatıp, şikayet ediyor. Kadı ne yapsın? Bir eşek alıyor, sırtına heybe koyuyor. Kadının
bahçesine geliyor. Heybeyi toprakla dolduruyor. Pencereden bakmakta olan halifeye: ‘‘biraz gelir misin?
diyor. Halife geliyor, şu heybeyi kaldırıverir misin? diyor. Yükleniyorlar. Kaldıramıyorlar. Kadı diyor ki:
‘‘Efendim şu toprak dolu heybeyi kaldıramadınız, Kıyamet günü yedi kat olarak boynunuza geçirilince ne
yapacaksınız?
g) Yetimle hak sahibidir.
Hakkını yiyenlerin mahşerde yakasına yapışacaktır.
Allah: - ‘‘Yetimin malını yemeyin.’’ (Nisa:2)
- ‘‘Yetimi sakın ezme!’’ (Duha:9) buyurur.
h) Dullar hak sahibidir:
Burada şunu ifade edeyim. Maaş almak için sahte boşanma, gerçek boşanmadır. Yapılan ilişki
zinadır. Gizli nikâh olmaz.
Sahte boşanma ile alınan para, helal değildir. Bu durumda o kadın, fakir, yetim hakkı yemiş olur.
I)
Misafir hak sahibidir:
Peygamber (as): ‘‘Allah’a ve ahiret gününe inanan, misafire ikram etsin.’’ (Buhari Edep:85) buyurur.
Misafir, Tanrı misafiridir. Misafirin yaptığı dua red olmaz.
Bir hadiste: ‘‘Misafirlik üç gündür.üç günden fazlası külfettir. (Buhari Edep:85) Buna göre misafirin
ev sahibine sıkıntı vermemesi lâzımdır.
i)
İşçi hak sahibidir:
Peygamber (as): ‘‘İşçinin ücretini alnının teri kurumadan ödeyiniz. İşçinin ücretini
tam ödemeyen kıyamet günü Allah’ı karşısında bulacaktır.’’ (Divantaş-ilmihal 2/336)
281
Gönülden Gönüle
- İşçinin hakkı tam ve zamanın da verilmelidir.
- Verilen ücret onun geçimini sağlamalıdır.
- Sosyal güvenceleri sağlanmalıdır.
- Gücünün üstünde yük yüklenmeyecektir.
- İbadetini yapma fırsatı verilecektir.
Cenab-ı Allah: ‘‘Elinizin altındakilere iyi muamele edin’’ diyor. (Nisa:36)
Emeğinin karşılığını tam alamayan, kıyamet gününde hakkını vermeyenin yakasına yapışacaktır,
hakkını alacaktır.
j)
İşverenin hakkı vardır:
- Çalışan, anlaşmaya sadık kalacaktır.
- Güvenilir olacaktır. (Kasas:26)
- Çalıştığı yere zarar vermeyecektir.
- Yaptığı güzel yapacak tam yapacak ve aldığı ücreti hak edecektir. (Bakara:195)
- İşverene karşı dürüst olacaktır.
- Çalıştığı kimselerle iyi geçinecektir.
- İşi aksatmayacak ve aksatılmasına sebep olmayacaktır.
- Hasta olmadan rapor alırsa, aldığı ücreti hak etmemiş olur.
İşçi ile işveren biri birinin veli nimetidir. Biri olmadan diğeri düşünülemez.
4- Ölülerde Hak sahibidir.
-Borçları ödenir.
-Vasiyeti yerine getirilir.
-Kabri ziyaret edilir.
-Ardından hayır dua edilir, sadaka verilir, ruhuna fatiha, yâsin, hatim okunur.
-Yapılan ibadetin sevabı bağışlanır.
-Kötü yaşayışla kemikleri sızlatılmaz.
282
Gönülden Gönüle
Kasten öldürüleninde hakkı vardır.
Kur’an da Cenab-ı Allah:
-‘‘Kim haksız yere bir cana kıyarsa, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir canı kurtarırsa,
bütün insanları kurtarmış gibi olur.’’ (Maida:32)
-‘‘Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı...’’ (Bakara:178) Bu ayette bağışlama
yetkisi öldürülenin velisine ait olduğu, isterse diyete razı olabileceği bildirilmiştir. Ayrıca cezada haddi
aşılamayacağı vurgulanmıştır.
-Ey Akıl sahipleri, kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki suç işlemekten sakınırsınız.’’ (Bakara:179)
Yani cezanın ölüm olması bir çok insanı öldürmekten vazgeçirecektir.
Meselâ; Osmanlı da zina yapana recim cezası vardır. Osmanlı tarihinde bir defa uygulanmıştır.
Birini kasten öldüren için idam, adalettir. Bu gün eline silah alan 3-5 kişiyi öldürüyor. 3-5 yıl yatıp
çıkıyor. Çıkma olmasa suç azalacaktır.
İnsan hayatı kutsaldır. Kimsenin kimseyi öldürme hakkı yoktur. Adam öldürenin hakkı oluyor da
öldürülenin hakkı olmaz mı?
Ayrıca af yetkisi devletin olamaz. Diyelim ki, bir sapık küçük çocuğu aldattı, ırzına geçti ve öldürdü
3-5 yıl yatıp çıkması, o çocuğun yakınlarının gözü önünde gerine gerine gezmesi, adalet midir?
Bir zamanlar bir sapık, bir kadına tecavüz eder. Birkaç yıl sonra kadın adamı çarşıda görür karakola
koşar:
- Falan adam hapisten kaçmış!’’ der.
- O kaçmadı, af çıktı!’’ derler. Kadın:
- O sapık, o af edenin mi ırzına geçti ki, af etsin! der ve karakoldan ayrılır.
Sonuç olarak; cinayet işleyenin adil bir şekilde cezalandırılmaması, cinayetlerin
artmasına ve kan davalarının devamına neden olmaz mı?
Suçluyu cezalandırmak, hak iadesidir.
5- Hayvanlarda hak sahibidir:
Hayvan hakkı, kul hakkı kadar önemlidir. Çünkü dünyada hayvanla helalleşme olamaz. Cenab-ı Allah
da: ‘‘Hayvan hakkı ile gelmeyin’’ diyor.
- Hayvan aç susuz bırakılamaz.
- Fazla yük yüklenmez.
- Dövülmez, dövüştürülmez.
- Keserken acı çektirilmez.
283
Gönülden Gönüle
- İşkence edilmez.
- Canlı canlı yem olarak kullanılmaz.
- Hedef olarak ateş edilmez.
Hayvana karşı merhametli olunacaktır.
Kanuni: Karıncaları öldürmek için fetva istediği Ebussuud Efendiye:
- ‘‘Dırahta ger ziyan etse karınca, zarar var mıdır ânı kırınca’’ demiş oda:
- ‘‘Yarın Hakk’ın divanına varınca, Süleyman dan hakkını alır karınca’’ cevabını verir. Boynuzsuz
koyun boynuzlu koyundan öcünü alacaktır. Hayvan kıyamet gününde kendisine yapılanı aynen yapacak ve
toprak olacaktır.
Hak sahibiyle helalleşme nasıl olur?
Allah hakkının ödenmesi, emir ve yasaklarına itaat etmek, tövbe ve istiğfar etmekle olur.
Hayvanla helalleşme, dünyada olmaz. Ahirette hayvan intikamını alacak ödeşme öyle olacaktır.
İnsanla helalleşme daha kolaydır.
93 yaşında dayım anlatmıştı.
-‘‘Çocuktum toprakla oynuyordum. Biri gelip elindeki inciri gösterip ‘‘aç ağzını’’dedi. Kendi ağzına
attı geçti, içim gitti o anı hiç unutmuyorum.’’
Musalla taşında cenaze namazı kılınır. Hoca Helallik ister. ‘‘Helal olsun’’ derler. Biri eğilir: ‘‘Benim
hakkım ne olacak?..der.
Üzerinde kul hakkı olan kimse, bu hakkı öderken kendini aldatmamalıdır. Ayrılırken hakkını helal et,
derim ‘‘helal olsun’’ der, kurtulurum veya ölürken helalleşiveririm veya musalla taşında hoca ‘‘haklarınızı
helal edin’’ der. Helal olsun denir, kurtulurum diye düşünmemelidir.
Dünyaya helalleşmek isteyen ne yapar?
İhmal, inkâr unutulan ve herhangi bir şekilde ödenememiş haktan kurtulmak için o zamanki
değerden helalleşilir. Mesela 10 yıl önceki borç için 10 yıl önceki altın değerinden borç miktarı hesap edilir.
Hakkın helal olması için sadece tövbe etmek de yeterli değildir.
- Üzerinde kul hakkı olan, hak sahibini biliyorsa ve o sağ ise hakkını götürüp vererek helalleşir.
Hak sahibini bilmiyorsa, araştırır. Bulamazsa, o şeyi ihtiyaç sahiplerine, hak sahibi adına verir.
Allah’tan af diler. Hak sahibi ölmüş ise, mirasçılarına verir, onlarla helalleşir.
Dünyada helalleşme olmazsa, iş ahirete kalır. O zaman o helalleşme da peygamberimizin ifade ettiği
gibi müflis duruma düşülür. Yani sevaplar hak sahiplerine gider. Yetmezse hak sahiplerinin günahı alınır.
-Hak sahiplerinden kurtulmanın bir yolu da. Hayır yapıp, Kur’an okuyup, hak sahiplerinin ruhuna
bağışlamaktır.
284
Gönülden Gönüle
Şöyle dua edilir: ‘‘Ya Rabbi! Falan kulunu haberdar et. Benden razı olsun. Onu benden razı et. Ya
Rabbi! Hak sahipleri ile karşılaşınca, onlara lütuf ve ihsanlarda bulunarak, onları benden razı et, benim
kurtuluşumu sağla.’’
Unutulmamalıdır ki, Allah görüyor, Allah biliyor, Allah soracak. Hiçbir hak dünyadaki gibi ört bas
edilemeyecek.
Abdullah b. Dinar Şöyle anlatır:
Halife Ömer’le Mekke’ye giderken yolda bir çobana rastladık. Halife dedi ki:
-Ey çoban bir kuzu sat. Çoban:
-Bunlar benim değil, efendim dedi. Ömer:
-Daha iyi ya kurt yedi dersin, deyince. Çoban:
-Allah’a ne derim? deyince Ömer (ra) ağladı onu hürriyetine kavuşturdu.
Peygamber (as) son günlerini yaşıyordu. Müslümanlarla helalleşmek istedi. (Hakkınızı helal edin
deyivermedi) şöyle dedi:
-Ey Müslümanlar! Sizden ayrılma vaktim geldi. Sizden birinizin sırtına vurmuşsam, işte sırtım gelsin
vursun. Birinizin malını almışsam, gelsin alsın. Darılır diye düşünen olursa, alsa darılmam. Gelin hakkı olan
hakkını alsın veya helâl etsin. Rabbimin yanına kul hakkı olmadan varmak istiyorum.’’
Sonuç Olarak;
Hakka riayet etmeyen helak olur. Hak yiyen ateş yemiş olur.
Hak yiyenin ibadeti kabul olmaz.
Hak yiyen, huzurlu yaşayamaz. Huzursuzluk eşine, işine, sağlığına ve evlatlarına yansır.
Hak yiyen hayırlı hizmet göremez. Güzel ölümle ölmez. ‘‘Yatak yorgan yırtar’’ derler.
Aldatan, kendini aldatır. Haramla beslenen vücudun organları insana yâr olmaz.
Düşünün ‘‘Ah!’’ diyenin, ağlayanın hakkı, insanı güldürür mü?
Herkes bu dünyadan kendini yakacak ateşi kendi götürecektir.
..............................
....................
……….
…
285
Gönülden Gönüle
ÖLDÜREN ALIŞKANLIK
SİGARA
Sigaraya Nasıl Başlanıyor?
Sigara alışkanlığı zor kazanılan bir alışkanlıktır. Çünkü güzel değildir, tatlı değildir, zevk değildir, zehirdir.
Öksüre öksüre kazanılır.
Çocuklarda büyüne gösterisi, arkadaşlarına karşı poz atma arzusu vardır.
Kızlarda, kadınlarda kadın-erkek eşitliği ve özgürlük ifadesi ile içilir.
İkramcı bir toplum oluşumuz ve büyüklerin kötü örnek olması sigaraya başlama nedenleri oluyor.
Hiçbir kimse sigaraya ihtiyaçtan dolayı başlamaz insan vücudunun sigara nikotine ihtiyacı yoktur.
İçmeyenler için bir eksiklik değildir.
Bazı kesimlerde sigara bazen neşe kaynağı, bazen de dert ortağı olarak görülüyor, sevinende içiyor,
üzülende içiyor. Hele ana baba sigara içiyor, çocuk da onları görüyorsa, tiryaki evlat yetiştiriliyor demektir.
Çocuk ana baba içtiği için içer, birde dumanına alıştığı için içer. Hele hele çocuğun arkadaşları sigara içiyorsa, o
çocuğun içmemesi mucize olur.
Özetle bir gencin sigaraya başlama nedenleri şunlardır:
 Özenti, dikkat çekmek,
 Arkadaş etkisi,
 Hava atma arzusu,
 Merak,
 Yasağa, baskıya tepki,
 Ana babanın ilgisizliği gibi nedenlerle sigaraya başlanıyor.
Sigara, aslında alışkanlık yapacak güzel bir şey değildir. Pis kokar, çocuklar çabuk
Etkilenir.
Sigara içme yaş 9-10 yaşlarına kadar inmiştir. Çoluk çocuk, kız erkek tiryaki. Kızlar, kadınlar daha çok
içiyor. Hiç de ellerine yakışmıyor. O nazik bedenlerini zehirliyorlar. Onlar daha çok zarar görüyor.
Araştırmalara göre dünyada erkeklerin %47’si, kadınların %20’si sigara içiyor. Bizde ise erkeklerin
%60’sı, kadınların %30’u sigara içiyor. Yani bu kadar insan ölümün pençesinde demektir.
Ana Babaya Düşen Görev:
Sigaraya daha çok küçük yaşta başlanıyor. Bunun için ana babaya büyük görev düşüyor...
Çocukların evde kibrit, çakmakla oynamaları ve sigara denemeleri yüzünden yangınların üçte birinin
sigaradan çıktığı açıklanmıştır.
Bu konuda ana baba neler yapabilir?
- Evde sigara bulundurmamalı ve içerek örnek olmamalıdır. Yani çocuk sigara görmemeli, içeni
seyretmemelidir.
- Çocuk sigara almaya gönderilmemelidir.
286
Gönülden Gönüle
- Çocuğa sigaranın zararı anlatılmamalıdır.
- Çocuk sigaraya yakın olursa, her an içmeye istekli ve meyilli olur.
- İçen ana babanın öğüdünün hiç faydası olmaz. ‘‘Sen niye içiyorsun?’’ der.
Ayet: ‘‘Yapmadığını niçin söylüyorsun’’
- Sigara içen çocuğa görmemezlikten gelinmemelidir.
- Ana baba çocuğa vereceği harçlığı ölçülü vermelidir.
Çocuğa iyi örnek olmak, sigara içerek çocuğa zarar vermemek çok önemlidir.
Kötü kokusu ve sebep olduğu yangınlar nedeniyle 4. Murat sigara içmeyi suç saymış ve yasaklamıştır.
Sigaranın birçok zamanının ortaya çıkması, bu yüzden hastalıkların ve ölenlerin çokluğu nedeniyle
hükümet kısmen kapalı yerlerde sigara içimine yasak getirmiş, Alo 171 sigara bırakma hattı kurmuş, Ayrıca
telefonla arayarak sigarayı bırakmada yardımcı olmaya çalışmaktadır.
Bu vesile ile sigaranın zararlarından kurtulanların sayısı çok olmuştur.
Hani baytar hayvanın hasta olmaması ve iyi olması için aşı, iğne yaparken bir direnme oluyor ya onun
gibi yasağa direnenler oluyor. Hele yasağı hükümet icraatı olarak gören bazıları bırakmamakta inat ediyor.
İnadına içiyor.
Hiç unutmam yasak başladığında ‘‘para benim, beden benim, başkası ne karışır’’ diyen bir esnaf vardı.
‘‘Biz dostuz o beni bırakmaz, ben onu bırakmam’’ diyordu. Bir ay sonra kanser oldu ve öldü.
Sigara dost değildir. Düşmandır. İçenlere ve içmeyenlere zarar veren düşmandır. Ana karnındaki çocuğa
zarar veren düşmandır. Ana babalar sigara içerek çocuklarını zehirlememelidir.
Çocuklara da bir görev düşüyor. Sigara içen ana babalarına sarıldıkları zaman: ‘‘çok kötü kokuyorsun’’
demeli sigara içememelerini söylemelidir.
Sigara öldürür:
Sigara ölümün adresidir. Azar azar ölümüm adı sigaradır. Sigara alkolden de tehlikelidir.
Sigara, tuzağına düşürdüğünü yarı yolda bırakır. Sigara ile dostluk olmaz.
Sigaradan yılda yüz binlerce insan ölüyor. Her içen, onlardan biri olabilir. Sizde olabilirsiniz.
Savaşları atom bombaları, tarihte sigara kadar insan öldürmemiştir. Soruyorum:
- Çekilen her nefesin beyinde 50 bin hücreyi öldürdüğünü biliyor musunuz?
- Her yıl Türkiye de 20 bin kadar pasif içicinin yani hiç sigara içmediği halde, sigara dan öldüğünü biliyor
musunuz?
- Çekilen her nefesin ömürden dakikaları çaldığını, içicinin ömründen 20-25 yılı çaldığını biliyor
musunuz? Hele kadının ömrünün sigara ile daha çok kısaldığını biliyor musunuz?
- Sigara yol açtığı ölümlerin trafik kazalarında ölenlerin sayısından daha fazla olduğunu biliyor
musunuz? Sigaradan öleni seyrettiniz mi?
287
Gönülden Gönüle
- Sigaradan ölenin intihar ederek öldüğünü biliyor musunuz?
- Bütün bunlara rağmen siz hâlâ sigara içmeye devam mı ediyorsunuz?
Sigara düşmandır. Dert almaz, üzüntü gidermez. Öldürür. Problemi , stresi arttırır. Siz hâlâ kendinizi
aldatmaya devam mı edeceksiniz? Bir sigaranın ömürden 5 dakika çaldığını bile bile içecek misiniz?
Sigaranın Zararlarından bazıları:
Sigaranın zararlarını uzmanlar saymakla bitiremiyor.
Sigaranın bedeli çok ağır. Parmakları, kolları, ayakları kesilmiş bir çok tiryaki var.
- Ev işyeri ve orman yangınlarının çoğu sigaradan ortaya çıkmıştır.
- 20 yıl içende, 7 kilo katran biriktiği ortaya çıkmıştır.
- Son olarak sigaranın insanın DNA’sını bozduğu tespit edilmiştir.
- Baş belâsı sigaranın kanser, bronşit, felç ve kalp krizleri gibi hastalıklara yol açtığı gibi, iş kazalarını da
tetiklediği ortaya çıkmıştır.
Sigara içen. İçtiği sigaranın maddi manevi ve sağlık yönünden zararlarını biliyor mu acaba?
- Sigara dumanında: Nikotin, katran, kanser yapan arsenik polonium, kükürt, nefes darlığı ve kansızlığa
yol açan halsizlik sebebi karbon monoksit ve 4000 zararlı madde bulunmaktadır.
Sigara şu hastalıklara sebep olur:
- İştahı keser, sindirimi güçleştirir.
- Uyku düzenini bozar.
- Vereme, bronşite yol açar.
- Boğaz, cilt, akciğer dudak kanserine yol açar.
- Dişleri bozar, ağız kokusu yapar.
- Hafızayı zayıflatır.
- Sinirleri tahrip eder.
- Görme bozukluğuna sebep olur.
- İradeyi zayıflatır.
- Dinamizmi zayıflatır.
- Kemik erimesine neden olur.
- DNA’yı değiştirir.
- Felç,
- Böbrek iltihabı,
288
Gönülden Gönüle
- Kalp damar sertliği,
- Düşük, kısırlık gibi rahatsızlıklara neden olur.
Sigaradan en çok etkilenen organlar şunlardır:
Akciğer, kalp, beyin, ağız, boğaz, burun, kemikler, damarlar ve cilt.
Sigaranın bir tek faydası vardır. Sigara içen ihtiyarlamaz. Genç yaşta ölür. Soruyorum:
- Sigaranın yol açtığı bu zararlara rağmen sigarayı içmekte ısrar mı edeceksiniz?
- Sigara, alkolden, uyuşturucudan daha tehlikeli olduğu ve 15 kat daha fazla ölümlere sebep olduğu
halde siz sigara içmeye devam mı edeceksiniz?
- Sigara içenler, çocuklarınızın sigara içmiş gibi zehirlendiğini bildiğiniz halde çocuklarınızı zehirlemeye
devam mı edeceksiniz?
- Sigara içen kadınların çocuklarında zekâ geriliği ve sakatlık oranı %65 olduğu açıklandığı halde, siz
sigarayı bırakmayacak mısınız?
- Sigaradan sakat kalanları ve ölenleri görüp durduğunuz halde ne cesaretle sigara içiyorsunuz?
Sigaranın yolcu ettiği kimselerden mi olmak istiyorsunuz?
- Bir tek sigara hayatınızdan 5 dakika çaldığı halde, intihar mı etmek istiyorsunuz?
- Hiç çocuklarınızı, yakınlarınızı neden düşünmüyorsunuz? Cevap verin.
Sigara içmeyen de Zarar görüyor:
İçmeyenler bilhassa çocuklar ve kadınlar sigaranın masum kurbanlarıdır. Sigara dumanına maruz kalan
çocuklar ve kadınlarda bronşit ve zatürre görülür. Ayrıca kulak enfeksiyonuna ve işitme kaybına neden olur.
Sigara savunma sistemini çökerttiği için kadınlar ve çocuklar sigara içmiş gibi zarar görür. İçen gibi aynı
hastalıklara maruz kalır.
Sigara gebeliği önler, hamilenin düşük yapmasına neden olur.
Hamile kadın sigara içiyorsa, çocuk zayıf doğar. Sakat doğar, çocuk da zekâ geriliği olur. Kadın zor
doğum yapar. Bebek, ana karnın da yeterince beslenemez. Böylece çocuğun hasta olma riski artar.
Hamileyken sigara içen annelerin çocuklarının oksijensiz kalmaları nedeniyle büyüyünce isyankar
olduğu belirtilmiştir. Bu açıklamayı Amerikalı Doktor Alan Leshner yapmıştır.
(03-09-2000 Vakit)
Sigara içilen ortamlarda bulunan, sigara içenlerin yakınları zarar görür. Çocukları zehirlemeye hakkımız
yok.
Bir doktor hastasına:
- Çocuğunun sağlığı için sigarayı bırakmalısın’’ der. Kadın: ‘‘Ben sigara içmiyorum’’ cevabını verir.
Doktor:
- Öyle ise evde sigara içen biri var o sigarayı bıraksın’’ der.
289
Gönülden Gönüle
Demek ki sigara, içen yalnız kendisine zarar vermiyor. Çevresine de zarar veriyor. Kimsenin kimseye
insanlık açısından, hukuk açısından ve din açısından zarar verme hakkı yoktur.
‘‘Ben evin içinde içmiyorum, dışarı da içiyorum’’ denilerek sorumluluktan kimse kurtulamaz. İnsanın
nefesinden, elbisesinden ve vücudundan çocukları ve yakınları zarar görür. Zarar vermekten de vebâl doğar.
Çocuk sakat olursa, vebâl doğmaz mı?
Bir uyarı:
‘‘Çocuklu evde balkonda dahi sigara içmeyin’’
Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr.
Neşe Dursunoğlu, çocukların bulunduğu evlerde sigara içmenin çok riskli olduğunu belirterek. ‘‘Ailelere
sesleniyorum, balkonda dahi olsa sigara içmeyim. Sigara dumanı yürür gelir çocuğun ciğerlerini bulur’’ dedi.
Dursunoğlu, sigaranın sadece solunumla ilgili bir zararının bulunduğuna, ilişkin genel bir yanılgı
bulunduğunu, bu bağımlılık türünün cilt kırışıklıklarına, tırnaklarda sararmaya, erken yaşlanmaya, gözde
katarakta, dişlerde sararmaya, saç dökülmelerine ve üreme fonksiyonlarında bozulmaya sebep olabileceğini ve
akciğer kanserinin ispatlanan en büyük sebebinin sigara olduğunu söyledi. (03-01-2013 Akit)
Sigara Konusunda Dinin Hükmü Nedir?
Sigara, insan için zaruri ihtiyaç değildir.
Sigara, sonradan ortaya çıktığı için Kur’an’da ve Hadislerde yer almaz. Bu sigaranın yasak olmadığını
göstermez. Sigarada haramlık vardır. Bu haramlık, Kur’an ve sünnette yok ama İslam’ın diğer kaynakları var
icma, kıyas var icma ve kıyas yolu ile sigaranın haram olduğu kabul edilmiştir.
Kur’an’da emrediliyor:
- ‘‘Kendinizi öldürmeyin.’’ (Nisa:29)
- Kendi elinizle Kendinizi tehlikeye atmayın.’’ (Bakara:195)
Sigara, öldüren bir zehirdir. Nice insan sigara yüzünden ölmekte veya sakat kalmaktadır.
Kimse: ‘‘ben içerim, vücut benim’’ diyemez. Vücut bir emanettir. Onu kirletmeye kimsenin hakkı
yoktur. o vücudun görevleri vardır.
Geçmişte: ‘‘ister fakir ol, ister fukara, yak yemeğin üstüne bir sigara’’ denir di. Haramlığı bilinmezdi.
Helal diyen olmazdı da mekruh denirdi. Tahrimen mi mekruh, Tenzihen mi mekruh diye tartışılırdı.
Verdiği zararlar tıbben ortaya çıkınca ilim adamlarımız ve din adamlarımız, haramlığında ittifak ettiler.
İslâm da yasağın ölçüsü ne? Zarardır. Bir şey doğrudan veya dolaylı yönden zarar veriyorsa, o şey
yasaktır. Haramdır. Sigarada bir tek fayda yoktur.
Bugün alkol verdiği zararlardan dolayı haramdır. İlim adamlarına göre sigarada en az alkol kadar
zararlıdır. Kıyas yolu ile din alimlerimiz sigarayı alkole benzetmiş ve haram hükmünü vermişlerdir.
Bugün tütün ekmek bile meşru değildir. Çünkü zarara sebep olmaktadır. Şarap fabrikasına üzüm
yetiştirmek gibidir.
290
Gönülden Gönüle
Satışı da caiz değildir. Çünkü kötülüğe âlet olma ve sebep olma vardır. Cenab-ı Allah: ‘‘iyilikte
yardımlaşın, kötülükte yardımlaşmayın’’ diye emrediyor.
Peygamber (as) şöyle buyuruyor:
- ‘‘Sararmış diş ile kokmuş ağızla yanıma gelmeyin.’’
- ‘‘Kim bir müslümana eziyet ederse, bana eziyet etmiş olur.’’
- Soğan, sarımsak yiyen mescidimize gelmesin. İnsanlara eziyet veren, meleklerde eziyet
verir.’’ (Müslim:5/49)
- Sarhoşluk veren, uyuşturan her şeyden men ediyorum.’’ (Ebu Davut:3/329)
Bazı İslam alimlerine göre: sigara içene abesle iştigal ettiği için selam verilmez.
Fıkıh alimlerine göre bir şeyin haramlığında ölçüler şunlardır:
1- Küllü müskirin haramün: her uyuşturan haramdır. Sigara uyuşturur. Üst üste iki sigara içenin başı döner
sarhoş olur.
Nikotin, keyif verir. Alışkanlık yapar.
2- Küllü Müsrifün haramün: Her israf haramdır. Sigara ihtiyaç değildir. Dumanını yel alır, parasını el alır.
Niceleri çocuklarının rızkını sigaraya vermektedir. Para iyi yerlere gitmelidir.
3- Küllü Habisün haramün: Her kötü kokan haramdır. Sigara kokusu içene de etraftakilere de bulunan
ortama da kötü kokar. Kül tablası gibi kokar. Otopsi yapan bir savcı: ‘‘Tiryakileri otopsi yaparken içinin
de dışının da leş gibi koktuğunu gördüm.’’dedi.
Cenaze yıkayan bir hoca efendi: ‘‘Tiryakileri yıkamak rahatsız ediyor. O koku ile Allah’ın
huzuruna gidiyor. Halbuki yanındaki melekler bile rahatsız olur.’’ demişti. Yanında
eğleşmez’’ diye ilave etmiştir.
4- Külli Müziin haramün: Her eziyet veren şey haramdır. Bugün sigaranın verdiği eziyet ve
sıkıntıyı başka birşey vermiyor.
Devrimizin fıkıhçıları Ne diyor:
Prof. Dr. Hayrettin Karaman:
- ‘‘Sigara içen, kendine, etrafına zarar verir ve israf etmektedir. Bunun için sigaraya haram diyoruz.
Prof. Dr. Hamdi Döndüren:
- ‘‘Sigara keyif verir ve bağımlılık yapar zararı ortadadır. Bunun için sigaranın haramlığı kesindir.’’ (İslam
İlmihali:661) der.
Türk Diyanet Vakfı yayını ilmihal:2/69
- ‘‘Tıp ilmi sigaranın zararını şüphe ve tereddütlü olmaktan çıkarmıştır. Sigara dinen
haramdır.’’
Prof. Dr. Faruk Beşer:
- ‘‘Sigara israftır zararlıdır. Abesle iştigaldir. İslam da zarar vermemek esastır. Sigara
haramdır.’’ (Fıkhın penceresinden Hayatımız.137) der.
291
Gönülden Gönüle
Yusuf El Kardavi:
- ‘‘Müslüman’ın kendisine zarar veren şeyleri kullanması, yemesi, içmesi caiz değildir. İsraf
ve sağlık açısından sigara haramdır.’’ (02-06-1996 zaman) demiştir.
Halil Gürenç:
- ‘‘Sigara zararlı olduğu ve ev halkının nafakasının sigaraya verilip onların mağdur
edilmesinden dolayı sigara haramdır.’’ (G.M.Fetvalar 1/229-240)
Kuzey Amerika Tıp Birliği üyesi Dr. İftehar Hüseyin:
- ‘‘Sigara İslami ölçüler içerisinde müslümana yakışır bir nesne değildir. Sigara alkolden
daha tehlikelidir.’’ der.
Sigaradan Nasıl Kurtuluruz?
İnsan sigaraya kendi arzusu ile başladığı gibi kendi kararı ile bırakır. Değilse, iş zorlaşır.
- Ramazan, sigarasız da olunabileceğini gösterir.
- Kısmi yasak bir fırsat sayılmalıdır.
- Zararlarını düşünmek, zarar görenleri düşünmek,
- İnancımızın acısından bilgi edinmek, bırakmak için güzel bir nedendir.
Sigarayı bırakmak için çok neden var:
- Sigara hasta ediyor, öldürüyor, sakat bırakıyor
- Sigara içen 10 yılda bir ev parasını yakıp duman ediyor.
- Sigara açıklamalara göre:4 bin çeşit zarar ihtiva ediyor.
- Sigara verilen para ile hayırlı bir iş yapılabilir...
- Sigara içen çok sevdiği evlatlarının zehirlediğini düşünmelidir.
Yeşilay’ın ‘‘Sigara Raporu’’ adlı kitabında sigarayı bırakan da ne gibi
değişiklikler olur?
- İştah artar.
- Uyku düzene girer.
- Sindirim normale döner.
- Enfarktüs riski azalır.
- Yorgunluk azalır.
- Kansere tutulma riski azalır.
- Sinirlilik yok olur, neşe gelir.
- Görme güç artar.
- Cinsel güç artar.
- Maddi zarar yok olur. (Sh.147)
Sigaraya sadece para harcanmıyor. Zamanda harcanıyor, enerjide harcanıyor. Harcanan bu
zaman ve para, nerelerde kullanılamaz ki...
1)
2)
3)
4)
5)
Bir anket düzenleniyor ve şu cevaplar alınıyor:
Sigara içenlerden ‘‘Faydalı ve güzel bir şey yapıyorum’’ diye memnun olan var mı?
Cevap: YOOOOK
Sigara’yı bırakanlar içinde ‘‘Keşke sigarayı bırakmasaydım’’diye pişman olan var mı?
Cevap: YOOOOK
Çocuklarını, sevdiklerini toplayıp ‘‘Sigarayı mutlaka siz de için’’ diye tavsiye eden var mı?
Cevap: YOOOOK
İnananlar her şeye Besmele ile başlar. Besmele çekerek sigara içmeye başlayan var mı?
Cevap: YOOOOK
Kendisini sigaraya veya başka kötü bir şeye alıştıran kişi için; ‘‘Allah rahmet eylesin. Bana
büyük bir iyiliği vardır. Beni sigaraya o alıştırmıştı’’ diye rahmet okuyan var mı?
Cevap: YOOOOK
292
Gönülden Gönüle
İnsan hayatında inanç kadar etkili, yaptırım gücü olan başka bir şey yoktur. onun için
sigara inanç yönü ile değerlendirilmelidir. Dinde haram mı? Haram. Bitti.
Sonuç:
Yetkililer sigaranın zararından bahsettikçe, sigara paketindeki uyarılara rağmen, ölenleri,
sakat kalanları gördükçe inat edenler, ahmak otunu tüttürenler ısrarla içmeye devam ediyor.
Bazılarını nasihat etkilemiyor. Onların ibret alma yetenekleri de zayıflamış oluyor...
Bir büyüğümüz: ‘‘Sigara içip o yüzden ölen intihar etmiş suçu işlemiş olur’’ dedi.
Bir doktor: ‘‘Sigara içeni tedavi etmek istemiyorum. Çünkü o zaten ölmek istiyor, niye vakit
kaybedeyim’’ demişti.
Sigarayı daha çok problemli insanlar içiyor. Haramlığını düşünmeyen, inancı zayıf kimseler
içiyor. Etrafındaki insanları sevmeyenler içiyor.
Eğer sigarayı bırakmadan, sigara, içeni bırakacak olursa, artık o iflah etmiyor.’’ Zararın
neresinden dönülürse kârdır.’’ Unutulmayacak güzel bir sözdür.
Sigara tutsaklığı, irade zayıflığından oluyor. Yoksa aklı iradesi yerinde bir insan kendine ve
etrafına bile bile zarar vermez.
Unutmayalım sigara ihtiyaç değildir. İçen çok şey kaybeder. İçmeyen içinde eksiklik
değildir.
Sigara bağımlı olanlara Allah acısın ve kurtarsın.
293
Gönülden Gönüle
Konumuzu bir şiirle bitirelim:
Gençliğe güvenip içme sigara,
Açar bedeninde onulmaz yara.
Ummadık bir anda düşürür dara,
İçmeyin dostlarım, içmen sigara.
Tarlada yeşildir, pakette sarı,
Her yudumda alır, sanki efkârı.
Ne sağlık bırakır ne alın teri,
İçmeyin dostlarım, içmen sigara.
Açta pakete bak, tam yirmi adet,
Zehirden bekleme bir nebze medet.
Kalbe zarar verir, kansere davet.
İçmeyin dostlarım, içmen sigara.
Köşeye sıkışmış, sakin, biçare,
Ne dosta benziyor, ne sadık yâre
Yokluğunda yalvartır düşmana.
İçmeyin dostlarım, içmen sigara.
İlk zamanlar varamazsın farkına.
Öyle taş koyar ki hayat çarkına.
Hasret bıraktırır ev ve barkına,
İçmeyin dostlarım, içmen sigara.
Gerçeği gör artık, yok onun tadı.
Gönlünden şilinsin sigara adı.
Bir zamanlar dosttu, o çirkef cadı.
İçmeyin dostlarım, içmen sigara.
O kadar içtim de görmedim fayda.
Düzenim bozuldu, ok çıktı yayda.
Vücut harap oldu, gönül hay hayda,
İçmeyin dostlarım, içmen sigara.
Söz, nasihat değil arif olana,
Aklı ile doğru yolu bulana,
Kem sözüm olamaz bana gülene,
İçmeyin dostlarım, içmen sigara.
(Cemal Şirin)
..................................
....................
……….
…
294
Gönülden Gönüle
GÜNÜMÜZDE AİLE VE
AİLENİN ÖNEMİ
Aile, kutsal bir birlik, milletlerin sigortası, kadınlar ve çocukların sığınağı, insanların mutlu oldukları
birliktir.
Eskiden anne, baba, büyükanne, büyükbaba, çocuklar ve kardeşlerden oluşurdu. Şimdi aile küçüldü.
İki insandan oluşuyor, varsa çocuklar, birde köpek!
Büyükanne, büyükbaba, kayınvalide, kayınpedere ailede yer kalmadı.
Gelin, kayınvalide, kayınpeder istemiyor. Ben hizmetçi miyim? diyor.
Fırtınalar hortumlar ailenin çatısını, bacasını alıp götürdü.
Toplumun temel taşı yuvalarımız tehlike sinyalleri veriyor. Aile anlamını kaybetti.
- Kadın hak ve özgürlük peşinde, reislik kavgası yapıyor.
- Genç hayatı hayal ettiği gibi yaşıyor.
- Beyefendinin gözü dışarı da 2. eş moda oldu.
- Evde bir bebek, bir köpek anlayışı hakim, ana baba evlat kahrı çekmek istemiyor. Evlat da ana baba
kahrı çekemiyor. Huzur duysun diye huzur evlerine gönderiyor.
- Ailede saygı, sevgi, itaat azaldı. İhanetler yalanlar arttı. Sen ben kavgalarının alanı oldu. Birbirlerini
Ali, Veli, Ayşe, Fatma diye çağırıyorlar.
- Ailelere girmemesi gereken alkol, kumar, ihanet girdi.
- Ailede acımasızlık, şiddet öğreten televizyon kanalları, ahlaksızlıkları kolaylaştıran internet, söz
sahibi.
X
X
X
Sağlam olan Türk ailelerini temelden sarsmak için düşmanın üç hedefi var: Aile + Gençlik + Din.
Neden? Bu üç şey? İnsanı aileyi ve toplumu ayakta tutan şeylerde ondan.
Milli istihbarat Teşkilatı tarafından ele geçirilen ihanet planında aile, hedef seçilmiştir.
Gizli talimatlara göre;
- ‘‘Genç nesilleri ahlâka aykırı telkinlerle ifsad ediniz’’
- ‘‘Aile hayatını yıkınız’’
- ‘‘Sanatı zayıflatınız, edebiyatı müstehcen ve şehevi bir hale sokunuz’’
295
Gönülden Gönüle
- Türk milletini ahlâk, milliyet, din ve gelenekleri bakımından çürütünüz; zinayı ve ahlâksızlıkları
teşvik ediniz. (İhanet plânları-Kemal Yaman) (Gizli Devlet ve Fesat Programı Cevat Rifat Atilhan)
Mustafa Necati Özfatura’nın bir makalesinde okumuştum. ‘‘Siyonizmin yan kuruluşu olan ve
merkezi New York’ta bulunan ‘‘Dünya Milletlerini Tanıma Enstitüsü’nün 1987 Genel Kurulu’nun
Türkiye’deki sağlam aile yapısını yıkmak için medya ve bilhassa TV yayınlarıyla Türk Ahlâkının çökertilmesi
kararı alınmıştır. Ve bu karar basın, film, tiyatro ve bilhassa bazı özel TV’lerce icra edilecektir.’’
Aile son kalemizdir. O yıkılırsa, millet olarak altında kalırız. Milleti aile korur. Kadını çocuğu ailenin
sıcak ortamı korur.
Son zamanlarda kadını koruma yasaları çıkarıldı. Önce aileyi koruma yasaları çıkarılmalıydı. Aile
korunmadan kadın nasıl korunur?
Televizyonlardaki gelin kaynana proğramları, yarışmaları ve dizileri, aile ortamına gerginlikten başka
bir şey yansıtmamıştır.
Çocuklar aileleri ile uyuşamıyor, aileden çabuk kopuyor. Onun için aile küçüldü, sorunlar büyüdü.
Gelinin ilk şartı, kayınvalide istememesi oluyor.
Evliliğe itibar etmeyen Romalılar, Lût kavmi helak oldu. Bugün batı perişan.
Aile, insanın yaşayabileceği en güzel ortam, insanın korunabileceği en güzel sığınak. Bize zarar
vermek isteyenlerin iki hedefi var; gençlik ve aile. Aileler işgal ve tehdit altında. Yıkmak için ne lazımsa
yapılıyor. Evlilik dışı ilişkiler körükleniyor. Geçindiremezsin, çocukları yetiştiremezsin endişesi ve bu
toplumda evlenilecek doğru dürüst insan yok düşüncesi empoze ediliyor.
Genç ve kadın evden koparılmaya çalışılıyor.
Kadın, hak, eşitlik, özgürlük fitneleri ile evden soğutuluyor, sokağa dökülüyor.
Metres hayatı serbest, dini nikaha hapis cezası var.
Kısacası bugün ailelerde ahlaki ve manevi değerlere önem verilmiyor. Eğer bu iki şeyi aileye
kazandıracak olursak yuvalar yıkılmayacaktır.
Batı, aileyi ve çocukları kaybettiği için bitme noktasına gelmiştir.
EVLİLİĞE NASIL GİDİLMELİDİR?
Hazırlık olmadan hayatta hiçbir işe başlanmaz, başlanırsa yürümez.
Evlenecek gençler önce iyi seçilmelidir.
Yuva kuracak gençler iyi yetiştirilmelidir. Evin ve evliliğin yükünü taşıyabilecek şekilde
yetiştirilmelidir. Kız, ütü yapmasını, çorba pişirmesini beceremezse, erkek, evin giderini, kazanmasını ve
harcamasını bilmezse, bu evlilik devam etmez.
İki taraf da iffetli ve namuslu gençler olursa, problemleri çözmekte zorlanmazlar.
Evlilik helal süt emen gençlerin işidir.
296
Gönülden Gönüle
X
X
X
Uygun evlilik için şartlar vardır. Bu şartlara uyulursa, uzun ömürlü yuvalar kurulmuş olur. Bunlar:
- Kadının mehir hakkı vardır.
- İki şahitle nikah kıyılır.
- Nikah ilân edilir.
Yani:
- Nikahta gizlilik olmaz.
- Zorlama olmaz.
- Beşikte, büluğ öncesi nikâh olmaz.
- Şartlı nikah kıyılmaz.
- Arada denklik gözetilir.
X
X
X
Nikâha üç yoldan gidiliyor:
1- Görücü usulü ile: Bu lâzımdır ama son karar değildir.
2- Gençlerin kendi kararı ile: Buda gereklidir, ama yeterli olmuyor. Aşkın gözü kördür. Kusurları
göstermiyor. Karar verdikleri yerde evlilik bitiyor.
3- Flörtle: ‘‘Tanışırlar, Anlaşırlarsa evlenirler’’ deniliyor. Bu anlayış evliliğe götüren sağlıklı bir yol
değildir.
Burada kötüler örnek alınıyor. Flört arkadaşından eş olmaz. Flört geride karanlık noktalar bırakır,
istenmeyen görüntüler bırakır. Kurulan yuvada şüphe hakim olur.
Nikahsız beraberlik metres hayatıdır. Flörtle kurulan evlilikte ilk akla gelen ayrılma olur.
Flört, insandaki iffet ve namus anlayışını, utanmayı yok eder.
Flörtün sınırı yoktur. Rus yazarı tolstoy’un kızı erkek arkadaşı ile çıkmak için izin ister, hayır cevabını
alır. Erkek arkadaşı devreye girer oda hayır cevabını alır ve: ‘‘Bize güvenmiyor musunuz? Sorusuna: ‘‘İkinize
de güveniyorum. Ama ikiniz bir arada olunca ikinize de güvenemiyorum’’ cevabını verir.
Peygamber (as): ‘‘İki cins beraber olunca üçüncüsü şeytan olur’’ buyurur.
Flört arkadaşlığının bir zararı da unutulmamasıdır. İnsanın karşısına bir resimle bir mektupla veya
herhangi bir şekilde çıkıvermesidir. Buda ağız tadını bozar.
Bir emniyet müdürünün şu ifadesini unutmam: ‘‘Kafelerde, diskolarda evli kadınlara rastlıyoruz. Eski
arkadaşlıklarını unutamıyorlar. Yuva yıkılmasın diye açıklamıyoruz’’
297
Gönülden Gönüle
Günahın altından mutluluk çıkmaz. Flört edenler birbirinden çabuk bıkar ve hemen başka flörtler
başlar.
Flört insana günahkâr duygusu verir. Vicdanı huzurlu olmaz. Flört zinaya götürür, fuhşun
yayılmasına neden olur. Araştırmalar göstermiştir ki flört evliliklerinde geçimsizlik, dayak, cinayet ve
boşanma daha çok görülür.
Flörtün meyveleri acıdır, çürüktür. Bu meyveleri batı bizden önce topladı. Şimdi ne evlilik bağı kaldı
ne aile kaldı, ne de evlat kaldı.
Bir zamanlar bizim çağdaşları çileden çıkaracak yemin töreni yapılmıştı, onun haberini de verelim:
‘‘Florida şehrinde yüz bin kişi futbol sahasında toplanmış; evlilik öncesi cinsi ilişkide bulunmamaya,
flört etmemeye yemin etmişlerdir. Yemin metni şöyledir. ‘‘Allah’ım, kendim ve ailem huzurunda hayat
arkadaşımı bulup onunla nikâhlanıp evleninceye kadar temiz kalacağıma yemin ederim.’’(25.06.1994
Zaman)
Flörtün evlenmek için gerekli olduğunu savunanlar oluyor. Bu yanlıştır. Flörtle gidilen evlilik, sağlam
temellere oturmadığı için uzun ömürlü olmaz. Flörte alışan nikâhtan sıkılır. Flörtle evlenenler eşine
güvenemez, her an başkası ile de olabileceğini düşünür.
Flört, metrese hayatıdır. Nikâhsız evliliktir. Flört sonu ortada kalanlar ya kötü yola düşer ya da intihar
ederler. Kirlendiği için başkası ile de mutlu olamazlar.
Flörtte sadece cinsellik vardır. Kullanılmışlık vardır. Flört; taciz, tecavüz olaylarını da artırmakta,
cinayetlere sebep olmaktadır.
Flört dinen meşru değildir. Zina sayılır. Flörtün çürük meyvelerini Avrupa, Amerika toplamıştır.
4- Son zamanların evlilik yollarından biride: İnternette sohbet ortamlarında eş
aranıyor. Televizyonda evlilik programları yapılıyor. Böyle temelsiz evlilik olmaz. Bu tür evlilikler, ailenin
kutsallığını ayağa düşürüyor. Böyle kurulan ailelerde sevgi saygı olmaz. Çabuk kurulur, çabuk yıkılır. Patlıcan,
kabak alır gibi eş alınmaz.
Mutlu ve uzun ömürlü aile yuvaları, ahlak güzelliği, inanç güzelliği aramadan kurulamaz. Sadece
fiziki güzellik aranırsa, o güzellik bir gün solar. Evliliğe aşkla flörtle gidilirse, bu evlilikte sevgi, saygı, bağlılık
olmaz. Bugünkü evlikler gibi ömrü kısa olur.
EŞ SEÇİMİNDE NELERE DİKKAT EDİLMELİDİR?
Herhangi bir şey alırken gösterilen hassasiyet, sarf edilen gayret, eş alırken nedense gösterilmiyor.
Akıl mantıkla değil, nefsin tercihi ile seçim yapılıyor.
Nikah öncesi bu insan benim ömrüm boyunca eşim olur mu? Benim yükümü taşır mı? Ailenin,
çocukların anası (babası) olur mu? Benim namusumu korur mu? denmiyor.
‘‘Mutluluk için sûret önemli değil, siret önemlidir’ derler. Peygamber (as) da: ‘‘Allah sûretlerinize
bakmaz, kalplerinize bakar’’ buyurur. (İbn-i Mace:4143)
298
Gönülden Gönüle
Gözü kapalı evlilik olmaz. Maddiyat güzellik ölçü olmaz. Ölçü, müzik, fizik olursa, kimya çabuk
bozulur.
Peygamber (as): ‘‘Kendinize denk olanlarla evlenin. Kendinize denk olanların kızını isteyin’’
buyuruyor. (Hadis Ans:17/209)
Denklik şu konularda aranacaktır:
- İnançta ve ahlakta,
- Güzellikte, yaşta, boyda, ilimde,
- Zenginlikte,
- İş ve meslekte,
Peygamber (as)’ın bir uyarısı da şöyle: ‘‘Dininden, ahlakından memnun olduğunuz biri sizden kız
isterse, verin yoksa fitne olur.’’
Eş gerçekçi ölçülerle seçilmelidir. Öğretmen Ahmet arkadaşım odama geldi neşeliydi. Hayrola
dedim. ‘‘Kızı verdim’’ dedi. Araştırdın mı? dedim. ‘‘O da öğretmen, arabası var, evi var’’ dedi. ‘‘Keşke
araştırılsaydı’’ dedim. Aradan bir ay geçmedi, bu defa üzgündü. ‘‘Hayrola dedim. Neresi hayırlı kız bavulunu
aldı akşam geldi’’ dedi.
Oğlan Ateistmiş. Sormadın mı? Niye söylemedin demedin mi? Sordum. Bana ‘‘Sen bana ne
olduğumu sordun mu? Neyin var ? dedin’’ cevabını verdi dedi.
Peygamberimizi yakın zamanda görmediği bir sahabeye;
- Evlendin mi? der.
- Evleneceğim.
- Gördün, konuştun mu? der.
- Hayır.
- Git gör konuş sonra karar ver’’ diye tavsiyede bulunur.
Sokrat: ‘‘İşine, aşına, eşine dikkat et. Eşin iyi çıkarsa mutlu olursun. Kötü çıkarsa filozof olur, kara
kara düşünürsün’’ demiş.
Eş seçiminde karşı tarafın ailesi de çok önemlidir. İyi aileler, tuğlaları birbirine bağlayan beton rolü
oynar.
Halife Hz. Ömer Camiye giderken bir duvarın arkasından şu konuşmayı dinler:
- Kızım süte su kattın mı?
- Hayır anne.
299
Gönülden Gönüle
- Kat kızım.
- Anne, Ömer ne dedi?
- Ömer nereden bilecek kızım?
- Ömer bilmiyor, görmüyorsa, Allah damı görmüyor, bilmiyor?
Hz. Ömer bu kızla oğlu Abdullah’ı evlendirir. Onlardan dünya tarihinde unutulmayan Ömer bin
Abdulaziz gibi hayırlı bir evlat dünyaya gelmiştir.
Hayırlı ve faydalı nesiller, ahlaki güzel, inançlı kimselerden dünyaya gelmiştir.
Önemli olan baştan yanlış karar vermemektir. Birçok genç sokakta internette bulduğunu aynı yerde
kaybediyor ve ‘‘Keşke anamı babamı dinleseydim’’ diyor. Pişman oluyor. Ama ne fayda...
İhanetle karşılasan, ‘‘keşke dindar olanla evlenseydim’’ diyor. Ama faydası yok.
NİŞANDA VE DÜĞÜNLERDE YAPILAN HATALAR:
Nişan nedir? Nişan, tanıma devresidir. Mutlaka evlenilecekmiş gibi davranılıyor.
Nişan devresi uzatılıyor. O zaman istenmeyen davranışlar, söylenmemesi gerek sözler olur. Yeni
istekler çoğalıyor.
Nişan, sanki nikah gibi kabul ediliyor. Sınırsız davranışlar nişanı sonlandırıyor.
Nişanda nikah kıyılmaya kalkışılıyor. Günaha girmesinler deniliyor. Ama böyle günaha giriliyor. Nişan
bozuluyor. Nikâh kalıyor. Erkek boşamazsa, kadına nikah üstüne nikah olmaz.
Çare; nişanda dini nikâh kaydırmamak, kıydırıldıysa, bacımız nikah şartı olarak, üstüme başka kadın
istemem boşama hakkı istiyorum’’ demelidir. (Nisa:128’e göre)
Nişan gürültülü, patırtılı oluyor, ağır masraflar yapılıyor. Tarafları üzecek, soğutacak istekler oluyor.
Nişanda işlenen günahların nikâhla silineceği anlayışı yanlıştır. Böyle bir düşünce ile hareket
edilmemelidir.
Nişan, ne kadar külfetsiz ve sade olursa, evliliğe o kadar sıkıntısız götürür.
Düğünler için böyle olmamalı dediğimiz yanlışları kendimiz yapıyoruz. Kötü örnek oluyor. Kötü çığır
açıyoruz.
Düğünler, inancımıza kültürümüze ve geleneklerimize uygun olmuyor.
Salonda, sokakta taşkınlıklar yapılıyor. Çevreye rahatsızlık veriliyor.
İsraf diz boyu oluyor. Bir hadiste: ‘‘Bereketi en çok olan düğün, külfeti en az olan düğündür.’’
(Müsned:6/82) denmiştir.
İçki almaya, içmeye, içirmeye zorlamalar olur. Bir hadiste: ‘‘Sakın içki buluna sofraya
oturmayın.’’(Tirmizi Edep:43) diye emrediliyor.
300
Gönülden Gönüle
Milli eğlence ve oyunlar varken; şarkıcı, dansöz, dans tercih ediliyor.
Bazı düğünlerde ceket yakılıyor, tabaklar kırılıyor ve üzerinde sarhoşlar tepiniyor.
Düğünler güç gösterici haline dönüşüyor. Kötü mesajlar veriliyor. Evlenmek isteyen dar gelirliler
biraz düşünüyor. Evlenmeye cesaret edemiyor.
Düğün yaparken günaha giriliyor, başkaları da günaha sokuluyor.
Aileye sağlam adımlarla gidilmiyor. Aile sağlam temellere oturmuyor. Şerle başlayan şerle devam
ediyor. Hani gömleğin ilk düğmesi yanlış düğmelenirse, hepsi yanlış olur. Yapılan yanlışlıklarda devam edip
gidiyor.
EVLİLİĞİN ÖNEMİ
Evlilik, iki cins arasında bir çok şeyin paylaşımı konusunda yapılan bir anlaşmadır.
Nikah ve evlilik, canlılar arasında sadece insana has bir özelliktir.
Nikah ve evlilik, kutsal olan şeylerdir.
Evlilik düşüncesi insanlarda çok erken yaşlarda başlar. Şahitler huzurunda, nikah masasında evlilik
başlar.
Küçük yaşta çeyiz hazırlıkları başlar. Aileler çocuklarının evliliği için birikimler yapar, hazırlıklar
yapar.
Burada şunu ifade etmek isterim ki, bu hazırlıklar yapılırken çocuklar, bazı ailelerde unutuluyor.
Yetiştirilmiyor evliliğe hazırlanmıyor. Evliliği yürütebilmesi için bilgi verilmiyor, beceri kazandırılmıyor.
Gencin ilgi alanı müzik, fizik oluyor.
Hz. Peygamber (sav): ‘‘Evlenin, evlendirin, nikah benim sünnetimdir’’ diyor.
- ‘‘Sizden evlenmeye gücü yeten evlensin’’ diyor. (Buhari Nikah:3)
- ‘‘Kim evlenirse dininin yarısını tamamlamış olur. Evlilik, gözü haramdan korur, iffetli kalmayı
sağlar’’ buyurur.
Toplumun kokuşup, yıkılmaması için evlilik sigortadır. Aileyi koruyamamış toplumlar ayakta
duramamıştır.
Bazı kimseler geçim sıkıntısı çekerim aileyi ayakta tutamam. Bazıları bu ortamda çocukları
yetiştiremem. Bazıları da bugünkü ortamda kime güveneyim, şu insanlarla evlenilir mi? diyerek evlilikten
kaçınıyorlar. Bazı kimselerde evliliğe ihtiyaç duymuyor. Bu durum, insan fıtratına da aykırı, milli
menfaatlerimizle de uyuşmuyor.
Evlenen bir kimse;
- Allah’ın ve peygamberin emrine uygun hareket etmiş olur.
- Evlenen bir kimse, günahtan korunur, iffetini korur.
301
Gönülden Gönüle
- Topluma hayırlı nesiller yetiştirme imkanını bulur.
- Çocuk vefat etse, şefaatçi olur, büyüse, insanın sigortası olur. Hayırlı kimse sadakai cariye olur.
- Evli kimsenin eve ve çocuklarına harcadığı para sadaka sevabı kazandırır.
- Evlenen kimse neslinin ve milletinin devamını sağlamış olur.
- En önemlisi evlenen mutlu olur. Bekarlık sultanlık değildir.
Meşru olmayan evlilikler:
1)
2)
3)
4)
5)
6)
7)
8)
9)
10)
11)
12)
13)
14)
15)
16)
17)
18)
Aralarında kan bağı bulunanların evliliği, (Nisa:23)
Aralarında süt bağı bulunanların evliliği,
Buluğ çağına gelmeyenlerin evliliği,
Akıl hastalarının evliliği,
Aralarında denklik bulunmayanların evliliği,
Baskı ve zorlama ile yapılan evlilik,
Görevini yapamayan özürlünün evliliği,
Nikâhlı kadının evliliği, (Nisa:24)
İddeti dolmayan kadının evliliği, (Bakara:234+235)
Adaleti yerine getiremeyecek erkeğin ikinci evliliği, (Nisa:3)
Aynı cinsten olanların evliliği,
Müşrikle evlilik, (Bakara:221)
Zina eden kimse ile evlilik, (Maida:5) (Nur:3) (Nur:26)
Müslüman kadının Müslüman olmayanla evliliği, (Bakara:221) (Mümtehıne:10)
Ailesini geçindiremeyecek, zalimle evlilik,
Üçlü boşamadan sonra aynı kişilerin evliliği, (Bakara:230)
İki kız kardeşim aynı erkekle evliliği,
Çocuğun sağlığı açısından akraba evliliğinden de kaçınılmalıdır.
EŞLERİN GÖREVLERİ VE BEKLENTİLERİ
Ailede herkesin hakları vardır. Görev ve sorumlulukları vardır. Herkes üzerine düşeni yaparsa, aile
düzeni bozulmaz. Görevler aksamadığı müddetçe aile yuvası ayakta durur. Değilse, o kadar çabuk yıkılır ki,
aile fertleri enkazın altında kalır. Erkek perişan olur. Kadın, sıcak aile ortamından uzaklaşınca bihaller olur.
Çocuklar ise en çok acıyı çeker. kötü yollara düşer. Milletin ise geleceği kararır.
X
X
X
Aile ortamında eşler birbirinden ne bekler?
- Sevgi saygı anlayış ve hoşgörü bekler.
- Eve bağlılık bekler, ihanet istemezler.
- Münakaşa, inatlaşma istemezler,
- Başkaları ile kıyaslansınlar istemezler,
- Yersiz kıskançlık istemezler,
302
Gönülden Gönüle
- Kararlar beraber alınsın isterler,
- Evin sorumlulukları paylaşılsın isterler,
- Aile sırlarının dışa çıkarılmasından hoşlanmazlar.
- Bütçeyi sarsacak aşırı istek ve masraflardan hoşlanmazlar.
- Hakaret, küçümsemeden hoşlanmazlar.
- İçki, kumar, kötü arkadaş huzursuzluk verir. Yanlış ilişki istemezler.
X
X
X
Aile yuvaları nasıl ayakta tutulur?
Aile yuvası, dargınlık, küslük ve savaş alanı olursa, aile elden gider.
Aile yuvasını ayakta tutmak için aşk yetmez. Bir makinede her parça, her vida görev yaparsa, o alet
öyle çalışır, verimli olur.
Görev ve sorumlulukların yerine getirilmesi ve beklentilerin yerine getirilmesi, aileyi ayakta
tutacaktır.
Problemler karşısında eşlerin anlayışlı, sabırlı davranmaları, herhangi bir durumda özür
dileyebilmeleri ve empati, aileyi yıkımdan kurtaracaktır.
Bir evde ana baba, kaynana, kayınpeder bulunması bir nimettir. Onlarla istişare olur. Onlar tehlikeyi
tecrübeleri ile erken sezer. Herhangi bir anlaşamamazlık halinde onlar devreye girer. Sizin problemimiz bu
mu? öyle şey olmaz. deyivermeleri yeter.
Aileyi güven ve sadakat ayakta tutar. Empati ve paylaşma eşleri birbirine bağlar.
İçki, kumar, ihanet yuvanın düşmanıdır.
Sonuç olarak; aile kutsaldır. Milletin varlığı için sigortadır.
Rabbim bizlere mutlu aileler, iffetli eşler ve hayırlı nesiller nasip etsin.
..............................
....................
……….
…
303
Gönülden Gönüle
BOŞANMA
BOŞANMA NEDİR
Boşanmak, ömür boyu diye yola çıkan, mutluyuz diye yola çıkan eşlerin yoldan dönmeleri, evlilikten
caymalarıdır.
Bazen bu evlilik, yıl dönümünü kutlamadan gerçekleşmektedir.
Hakim soruyor: Neden? cevap:
- Şiddetli geçimsizlik. (Anlatılanlar hepsi hiç, incir çekirdeğini doldurmayacak şeyler)
Bizi yetiştiren insanlar Allah’ın emaneti olarak aldığı eşinin ve nikahın üzerine titrerdi. Aynı yastıkta
60 – 70 – 80 yıl baş koyardı. Onları ancak ölüm ayırırdı.
Boşanmak Allah’ın en sevmediği bir iştir.
Aile açısından da basit bir olay değildir. Yuvanın yıkılmasıdır. Aile fertlerinin en kaz altında kalışıdır.
Eylül ayı idi öğretmen bir talebeme:
-
Yeni öğretim yılı hayırlı olsun’’ dedim.
Neresi hayırlı hocam 2800 öğrenciden 750 öğrenci boşanmış ailelerin çocukları’’ demişti.
X
X
X
Boşanmak kimseyi mutlu etmez.
Ayrılanların sonu hiç de iyi olmuyor. Çocuklar ortada kalıyor. Ana baba şefkatinden ve
korumasından mahrum her türlü kötülüğe açık kalıyor.
Kadın dul duruma düşüyor. Kadın evlense bile dengi ile evlenemiyor. Ya kuma durumuna düşüyor,
yada yaşlı biri tarafından hizmetçi olarak alınıyor. Kadın sıcak aile ortamından ayrılınca, kırık kalpli kadınlar,
psikolojik rahatsızlıklar çekiyor. Bir araştırmaya göre kalp krizi riski artıyor.
Eşlerinden boşanan ve yalnız yaşayan kadınların kalp krizi geçirme riski daha yüksek..
Teksas Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre, eşleriyle kavga eden kadınlar değil, kocasından
boşanan kırık kalpli kadınların kalp krizi geçirme riski yüzde 60…
Uzmanlar, boşanmış on bin kadın ve erkekle anket yaptı. Araştırma sonuçlarına göre, boşanan
kadınların %11.6’sı kalp krizi geçirirken, erkeklerin de %10.7’sinin kalp rahatsızlığı geçirdiği belirlendi.
Uzmanlar, ikinci bir evlilik yapsa dahî, önceki mutsuz birlikteliğinde yaşadığı sorunlar nedeniyle kalp krizi
geçirme riskinin ortadan kalkmadığını söylüyor. (Bugün, 08.08.2006)
Erkek açısından da iyi olmuyor. Erkek boşta kalıyor. Bir bakıma rezil oluyor. Eski eşine dönüp
birleşmek istiyor, kadın ‘‘hayır!’’ deyince kurşun yağdırıyor, defalarca bıçaklıyor. Bunun haberlerini her gün
okuyor ve duyuyoruz.
304
Gönülden Gönüle
X
X
X
Vebalsiz boşanma olur mu?
-
Cinsel hayata mani bir özür,
Kocanın evi terk etmesi (kadın 4 ay 10 gün bekler.)
Ömür boyu veya ağır hapis,
Haksız kötü muamele, şiddet,
Zina, ihanet,
Dinden çıkma, din değiştirme,
Haklı bir sebeple iki tarafın rızası ile,
Hastalık haline gelen yersiz kıskançlıklar,
Kocanın kadını Allah’a kulluktan alıkoyması gibi sebeplerle boşanılırsa, vebalsiz boşanma olur.
X
X
X
Kadının dinen boşama hakkı var mıdır?
Dini nikâh kıyılırken erkeğin tam güven vermemesi halinde kadın, nikâh şartı olarak bazı isteklerde
bulunup, şartlar koşabilir. Meselâ;
1- Üzerime başka bir kadın istemem.
2- Seni boşama hakkı istiyorum’’ diyebilir. Geçerli bir durumda da boşayabilir. (Nisa:21)
Boşanma sözcükleri Nelerdir:
o
o
o
o
o
o
Seni boşadım, boşuyorum, boşsun, boş ol.
Şu tarihte, şu olaydan sonra boşsun.
Boşanma niyetiyle ‘‘Defol git’’,‘‘Ananın evine git’’
Şöyle olursa, benden boşsun, serbestsin.
Sen bana haramsın, haram ol.
Dine, Allah’a, peygambere, kitaba, namaza sövmek, dil uzatmak, alay etmek nikâhı da imanı da
götürür.
Birinci ve ikinci boşamadan nikah kıyılarak dönülebilir. Üç boşama olduysa, nikâhla alay etmenin
cezası olarak dönmenin şartı ağırdır.
Boşama niyeti yoksa gönülden geçirme ile tehdit ve zorlama ile boşama olmaz.
Nikah imana bağlıdır. İkisinin de şakası yoktur.
Boşanmaya yemin eden, yemin kefareti verir.
Sinirlilik, sarhoşluk hali mazeret değildir.
İçten geçirme ile boşama olmaz.
305
Gönülden Gönüle
BOŞANMANIN SEBEPLERİ NELER OLUYOR
- Evliliği huzurlu ve uzun süreli devam ettirebilmek için eşin iyi seçilmesi lazım. Sokakta bulunan
sokakta kaybedilir. İnternette, evlendirme programlarında evliliğin ömrü kısa, meyvesi çürük olur.
- Bazı insanlar evleniyor ama eski alışkanlıklarını ve arkadaşlarını unutamıyor. Öyle devam etsin
istiyor.
- Yuva yıkan şeyler çoğaldı ve çağdaşlık ilân edildi.
- İnsanı zapt eden günah haram duyguları unutuldu. Atalarımız: Kadını er değil, ar zapt eder’’
derlerdi. Peygamber (as). ‘‘Utanmıyorsan dilediğini yap’’ der.
- Geçimsizliklerin sebebi araştırılmıyor. Eşler kendi hatalarına bakmıyor ve problemleri çözme
yoluna gitmiyor. ‘‘Bize büyü yaptılar’’ deyip, ona buna suç atıyor.
- Boşanmalar kolaylaştı. Ayrılmayı durduracak engeller ortadan kalktı. Ana baba ‘‘durun!’’ derdi,
evde onlar yok. Eskiden sabır, hoşgörü ve sorumluluk duyguları vardı, şimdi mâneviyat yok. İnanç yok.
- Eskiden ihanet bilinmiyordu. İffetsizlikten korkulurdu. Şimdi müstehcenlik, dost edinme, çağdaşlık
oldu. Flört serbest. İnternet gibi insanları çabuk birleştiren bir araç var. İhanetleri arttırdı.
- Şimdiki evliliklerde aşk var, sevgi yok. Aşkın gözü kör, kusurları göstermiyor.
- Bazı şeyler erkeğe mubahmış gibi görülüyor. ‘‘O erkek’’ deniliyor. Bir şey erkeğe yasaksa, kadına
da yasaktır.
- Kadının iş hayatına atılması geçimsizlikleri arttırdı. Çalışan kadın daha çok boşanıyor. İş arkadaşlığı,
hayat arkadaşını unutturuyor.
- Boşanmalar neredeyse evliliklerden fazla neden? Flört etme, nikahsız yaşama daha kolay.
- Nişandaki, düğündeki israf ve diğer hatalar unutulmuyor, sürdürülüp gidiyor.
- Eşler arası hak, özgürlük, eşitlik, reislik kavgaları münakaşalar, inatlaşmalar aile yuvasını temelden
sarsıyor. Münakaşa edebe uygun olmuyor; ihanetler yağdırılıyor, kırıcı davranılıyor.
- Fakirlik boşanma sebeplerinin çok azını teşkil ediyor. Daha çok zenginler boşanıyor.
Modernleşme ve çağdaşlaşma modası, boşanmaları arttırıyor.
- Müslüman aile yapısını bırakıp batı aile yapısını tercih ediyor bize uymuyor. Kendi gelenek
göreneklerimiz, kendi inanç ve kültürümüz terk edilince, zevksiz bir evlilik zoraki sun’i beraberlik oluyor.
- Bir evde sen – ben, benim senin gibi fikir ayrılığı, inanç ayrılığı olunca evlilik yürümüyor.
- Eşin güler yüzü, tatlı dili görülmüyorsa, kaba davranılıyorsa, eşe kötü adlar sıfatlar yakıştırılıyorsa,
bu evlilik sürmez.
- Eşler birbirinden özür dilemesini, bilmiyorsa, kadın gözyaşını silah olarak kullanıyorsa, erkek sık sık
boşanmakla tehdit ediyorsa, o evde beraberliğin tadı olmaz.
- Boşluk, sabırsızlık, şükürsüzlük ve ibadetsizlik, nikahlı yaşamayı sıkıyor.
306
Gönülden Gönüle
- Kredi kartının ölçüsüz, sınırsız kullanılması, birikmiş borçlar, yatırılmayan makbuzlar sıkıntı
doğuruyor.
- Maneviyatsızlık, gayrimeşru ilişkilere götürüyor. İkinci bir kapı açtırıyor, gizli nikah kıydırılıyor. Bu
nikah geçerli değildir. Nikahın şartları var.
1- Mazeret olacak,
2- Hanım, çocuklar rıza gösterecek,
3- İlân olacak,
4- Eşler arasında her türlü adalet olacak,
5- Nikah gizli, şartlı, geçici nikah olmaz,
- Boşanma nedenlerinin başında medya geliyor. Evlere cep telefonları girdi, internet girdi.
Televizyon girdi, müstehcen dergi ve gazeteler girdi. Her an aile yuvalarını tehdit ediyor.
Mesajlaşılı veriyor, tıklanı veriliyor.
Televizyon ve diziler kötü örnekler sunuyor. Cinsellik, şehvet, ihanet, müstehcenlik, ortak konu.
Bunlar utanmayı yok ediyor, sapık düşünceler akla getiriyor. Taciz, tecavüz olaylarını arttırıyor.
Ahlakı yıkıyor. Ahlakla beraber yuvayı yıkıyor.
Medya, bizi değerlerimizden koparıyor. Yabancıların yozlaşmış kokuşmuş değerlerini diretiyor.
Nikahsız metres hayatını telkin ediyor, bu hayatı özendiriyor. Namustan, edepten, insanlıktan nasibi
olmayanlar, örnek diye sunuluyor. Müstehcenliğin teşhiri yapılıyor. Bu durumda kimliğini kişiliğini
kazanamamış gençler nasıl dayanır?
Bir örnek vermek istiyorum. Erzurum da bir otelde 2003 yılında fuhuş yapan bir kadın 3 ayda 1335
kişi ile beraber oluyor. Kadının AIDS’li olduğu anlaşılıyor. Kadınla beraber olanlar kadını görsün ve tedavi
olsunlar diye kadının resmi belirli yerlere asılıyor. Mahalli gazetelere veriliyor.
Bizim medya ayaya kalkıyor:
-
Bu insan haklarına aykırıdır.
Kadın teşhir edilemez. Yaygaraları yapıyor. Peki 1335 kişi tedavi olmazsa ne olacak, ailesi
çocukları ne olacak? İşte bizim medya!
Sosyal Ekonomik Araştırmalar Merkezi (SEKAM) Savrulan Dünyada Aile Konulu Sempozyum
düzenlenmiş ve sonuç bildirisinde şöyle denilmiştir: (6 Nisan 2011 Yeni Akit)
‘‘Ailenin bölünmesi, parçalanması, tek ebeveynli ailelerin giderek artması, boşanma oranlarının
yükselmesi, evlilik dışı beraberliklerin çoğalması, nesebi gayr-i sahih çocukların artması, kültürel ve ahlaki
değerlerde yozlaşma, suç oranlarının artması, uyuşturucu kullanımı, bireysel ve toplumsal şiddetin
yaygınlaşması, kimlik bunalımı, psikolojik rahatsızlıklar, tatminsizlik vb. gibi bireyi ve toplumu tehdit eden
problemler giderek artmaktadır. Türkiye ise modern zihniyetten ve yaşama biçiminden aldığı paya paralel
bu ve benzeri problemleri her geçen gün artan bir ivmeyle yaşamaktadır.’’
307
Gönülden Gönüle
Farklı numaralı ayakkabı giyilse, rahat edilir mi? İnanç kültür farklılıkları da insanı sıkar.
‘‘Ömür boyu evet!’’ diyenler birkaç ay sonra şiddetli geçimsizlik sebebiyle mahkeme yoluna üşüyor.
Adam bahçede yüzüğünü arıyormuş. ‘‘Nerede kaybettin?’’ demişler. ‘‘Evde’’ demiş. ‘‘Neden evde
aramıyorsun?’’ demişler. ‘‘Ev karanlık da…’’ demiş.
KİMLER BOŞANIYOR?
- Boşanma olaylarında en çok evliliğe hazırlanmamış gençler, hem daha çok hem de çok çabuk
boşanıyorlar. Evin düzenini kuramıyorlar.
- Evliliğe kendi kendilerine karar vermiş, ölçü tanımayan gençler, gene kendileri boşanmaya karar
veriyor. Kendim ettim kendim buldum oluyor.
- Dayak kadını canından bezdiriyor. Boşanmayı akla getiriyor. Bir insan dövülüp dursun istemez.
Kadının yakınları da buna tahammül edemez.
- Ailelerimizin ihanetlere, yalanlara, aldatmalara tahammülü olmuyor.
Bazen bu intikam duyguları ile karşı tarafa da yansıyor.
- Atalarımız: ‘‘Yuvayı dişi kuş yapar’’ demiş. Ama yuvayı dişi kuş da yıkabiliyor. Evde boşluk,
televizyon dizileri, gezip tozmalar, kadını değiştirebiliyor.
- Evde kaynana gelin geçimsizlikleri, ‘‘Ben mi o mu’’ inatlaşmaları, yuva yıkıyor. Kaynananın
müdahalesi veya istenmemesi yıkılışı kolaylaştırıyor.
Kaynana gelinine ilk gün: ‘‘Bak ben gülü yakama takarsam yanına gelme. Eğer kulağıma takarsam
neşeliyim demektir’’ diyor. Sınır koymak istiyor.
Gelin hiç aldırmıyor ve: ‘‘Ben kumandayı alır televizyonun karşısına otururum, sen gülü nerene
takarsan tak’’ diyor. İşte durum bu…
- Mahremiyete riayet edilmemesi, komşu, arkadaş, senli benli olunması, ihanete götürüyor veya
şüphe ve kıskançlık duygularını harekete geçiriyor. Sonuç mağlum…
- Özel kurslar, ayrı cinsten sekreterler arasına şeytan giriyor. Ateşle barut bir arada durmuyor. Çünkü
iki cins her zaman birbirini arzular.
- Erkeğin alkol, kumar nedeniyle evin ihtiyaçlarını karşılayamaması boşanma nedeni olabiliyor.
- Çalışan kadın iş hayatına atılması para kazanması, arkadaşlar edinmesi, aileden soğumasına neden
oluyor.
Çalışma hayatında kadın, birçok şeyle karşılaşabiliyor, iş arkadaşlığı, evlilik düşmanı. Hele kapalı
yerlerde çalışan erkek kadın birbirini ayartabiliyor.
Bazı şeylere dikkat edilmezse, giyim, davranışlar, karşı tarafa mesaj olarak gidiyor. Kapı aralanmış
oluyor. Karşı taraf tahrik edilmiş oluyor.
308
Gönülden Gönüle
Bir bayan telefonda:
- Aynı yerde çalıştığım akrabam durup dururken beni öptü. Bunda benim günahım var mı? diyordu.
Kadın çalışmasın demiyoruz. Çalışsın, uygun kişilerle, uygun ortamlarda çalışsın. Bazen kadın ne
kadar kendini korursa korusun karşı tarafın tuzağına düşebilir.
Bugün çalışan kadınlar daha çok boşanıyor. Araştırmalara göre boşanma davalarını açan kadınların
%80’ni çalışan kadınlar olduğu açıklanmıştır. (1-12-2003 – Türkiye)
A.B.D. de yapılan bir araştırmaya göre: İş arkadaşlığının evliliklerin düşmanı olduğu açıklanmıştır. 7
yıl süren bir araştırma Wall Street Journal gazetesinden yayınlanmış ve ‘‘iş yerinde karşı cinsten çok sayıda
kişi bulunması, evliliklerin %70 oranında bozulmasına yol açıyor.’’ denmiştir. (15-11-2003 Vakit)
Bugün internet hiç birbirini görmeyen ve tanımayan insanları buluşturuyor. Böylece yuvalar
yıkılıyor.
Bugün en çok boşanma nedeni denkliğin aranmamasıdır. Ölçü fizik, müzik oluyor. Ön planda aşk
oluyor, o da karın doyurmuyor.
KADIN NEDEN DÖVÜLÜR?
Dayak, değil kadına hayvana bile atılmaz. Dayak, cahil insan işi ve cahiliye adetidir.
Bazıları kadın milleti değil mi? deyip kadını farklı, aşağı bir varlık olarak görüyor. Başarısızlığını,
beceriksizliğini kadından çıkarıyor. ‘‘Eşeğinden alamayan semerinden alır’’ derler ya işte buda böyle.
Dayak atmayı kahramanlık gibi görenler oluyor. Ailede dayakla otorite kurmak istiyorlar. ‘‘Kadının
sırtından dayağı, kucağından çocuğu eksik etmeyeceksin’’ diyerek bıyık buruyorlar.
Bu kabalık karşısında şiddet gören kadın rezil oluyor. Gittiği karakolda şikayetçi bile olamıyor. ‘‘Kocam
değil mi, döverde severde’’ deyip, şerrinden korktuğu koca evine dönüyor.
Bu konuda peygamber (as) diyor ki:
- ‘‘Kadınları döven erkekler, hayırlı kimseler değildir.’’ (R.Salihin:320)
- Ne oluyor beylere ki, hanımlarını köle gibi dövüyorlar, eşek gibi dövdükten sonra akşam yanlarına
yatmak olacak şey mi? (Buhari, Nikah:93)
- ‘‘Kimse hanımına buğzetmesin. Zira hoşlanmadığı huyları varsa, ona karşılık memnun olacağı
huyları da vardır. (R.SAlihın:273) buyuruyor.
Kadın suçlu olsa bile, onu dövmek cezalandırmak kocanın hakkı değildir.
Peygamber efendimiz, bir gün: ‘‘İnsanların en kötüsü (şerlisi), ailesine (hanımına, çocuklarına) sıkıntı
verendir.’’ buyurdu.
Ashab-ı Kiram sorar: ‘‘Aileye sıkıntı vermek, nasıl olur ya Rasulallah?’’
309
Gönülden Gönüle
Peygamberimiz cevaben şöyle buyurur: ‘‘Kişi, eve geldiğinde, hanımı ürperir, çocuğu korkar, aile
efradı üzülür, aile reisi evden çıktığı zaman hanımı ve çocukları rahatlar, sevinirse aileye sıkıntı vermiş olur.
Bunu yapan da insanların en şerlisidir.’’
Geçimsizliklerin sebeplerinden biride kötülüklerin anası olan alkoldür. Öyle aileler var ki ekmek
parası oluyor alkol parası. Alkol alan her fenalığı yapabiliyor; dövüyor, öldürüyor.
Aslında kadına şiddet erkeklik değil ürkekliktir.
BOŞANANLARIN SAYISI AZALTABİLİR Mİ?
Bugün nice kavgalar önlenebiliyor. Nice dargınlar barıştırılabiliyor. İstendikten sonra iki insan
aralarındaki soğukluğu giderebiliriz. Veya devreye girilir araları bulunabilir.
Cenab-ı Allah: ‘‘Karı kocanın arasının açılmasından korkarsınız iki tarafın ailesinden birer hakem
gönderin. Bunlar barıştırmak isterlerse, Allah onların aralarını bulur. Allah her şeyi bilen ve her şeyden
haberdar olandır.’’ (Nisa:35) buyurur.
Demek ki, araya girmek, barıştırmak dinimizin bir emridir.
Şimdi ne oluyor iki gencin kavgasına aileler karışıyor.’’ Bırak şunu’’ deniliyor. Baba, sofrada yer mi
yok gel diye evin kapısını açıyor.
Eskiden: ‘‘Kapıdan kovsalar bacadan gir’’ ‘‘Ölün çıksın o evden’’ ‘‘Senin ananda babanda bu, evin
bu’’ derlerdi. Aileler uzun ömürlü olurdu.
Dinimiz evliliği teşvik etmiş (Nisâ:3, 24) karşılıklı haklara riayet edilmesini (Bakara:228, 233), iyi
geçinilmesini, evlilik bağının korunmasını, geçimsizlik söz konusu olduğundan hoşgörülü olunmasını,
hakemler vasıtasıyla eşlerin aralarının bulunmasını (Nisâ: 19,34-35,37) geçinme imkânı kalmadığından
güzellikle evliliğin sona erdirilmesini istemiştir. (Talâk:6-7,12)
Peygamberimizin ifadesine göre: ‘‘Allah’ın hiç sevmediği helâl, boşanmaktır.’’ (Ramuz el-Ehadis:8/2)
- ‘‘Birbirinin yüzüne sevgi ve şefaatle bakan eşlere Allah rahmet nazarı ile bakar.’’ (Age:1/99)
- ‘‘Üç kişiyi Cehennem ateşi yakmaz; kocasına itaat eden kadını, ana babaya hürmet eden evladı,
eşinin kıskançlığını sabreden kadını.’’ (Age:267/5)
- ‘‘Kişinin ailesini ihmal etmesi, ona günah olarak yeter.’’ (R.Salihin:293)
Dinimizin koyduğu kurallar vardır. Onları uyulursa problem yok denecek kadar az olur. Eşler birbirini
Allah için sever, Allah için katlanırsa İslam, insanı güzel huylu yapar. Sabrı, şükrü öğretir. Namaz oruç
kötülüklerden uzaklaştırır. Helal lokma eve huzur ve mutluluk verir. Yuva yıkan zina, onlardan uzak olur.
Zinaya götüren davranışlardan günah diye kaçılır.
Gençlere kusurları hoş görmek, özür dileye bilmek ve empati yapmak öğretilirse, ev kavga alanı
olmaz.
310
Gönülden Gönüle
Bu işte benim payım yok mu? Benim hiç mi hatam yok’’ denilebiliyorsa, dargınlığa, kavgaya gerek
kalmaz.
Kavga tek taraflı olmaz. İki taraf zıtlaşır, atışır ve birbirine sataşırsa o zaman kavga olur. Eşlerden biri
cevap vermez, susarsa, ne kavga olur nede dövüş.
Geçmişin olaylarını, hatalarını öne sürüp durmak, pişmiş aşa su katar. ‘‘Kol kırılır yen içinde’’ derler.
Aile sırları dışarı vurulmazsa, problemleri zaman halleder.
Eşler mantıklı davranır, şüphe uyandıracak hareketlerden kaçınır, dürüst ve namuslu yaşarlarsa,
yuvayı kim yıkabilir? Unutmamak gerekir ki, aileyi inançlı ve namuslu insanlar ayakta tutar.
Bir önemli husus da şu veya bu nedenle hanım ve çocuklar ihmal ediliyor. Evin ihtiyacı karşılanmıyor.
Hizmet diye bazı insanlar yanlış yönlendiriliyor. Hatta ana baba bile terk edilebiliyor. Halbuki Allah’a
kulluktan sonra ana baba, eş evlat hizmeti gelir.
Diline eline sahip olamayan eşler oluyor. Kutsal değerlere sövenler oluyor. ‘‘Allah’ına, kitabına’’ diye
başlıyor. Eşinin namazına, örtüsüne saldırıyor. Bakın imanla nikahın şakası olmaz. Dini değerlere sövmek
insanı küfre götürür; ne iman kalır nede nikah. Bazıları boşama sözcüklerini sık sık kullanıyor. O farkında
değil, nikah gidiyor, nikaha bağlı olan imanda gidiyor. Nikah tazelenmeden o kişiler beraber olamaz.
Burada tavsiye edeceğim bir şey var. Kusursuz insan olmaz. Bilerek bilmeyerek hatalar yapılıyor.
Hem nikahı tazeleme, hem de aile bağlarını kuvvetlendirme açısından ana baba kardeş veya yetişkin
çocukların yanında: ‘‘Ben seni seviyorum, sen benim eşimsin, sende beni eş olarak kabul ediyor musun?
denilince, ‘‘evet’’ sözcüğü ile nikah tazelenmiş olur. Merasime, hocaya gerek kalmaz.
Boşanmak isteyenler kendini hep haklı görebilir. Sebep de bir hiç olabilir. Yakın arkadaşların veya
aile fertlerinin iki tarafı dinleyip, sonrada bir araya getirip:
- ‘‘Sebep bu mu? Bunun için boşanılır mı? dense, inanıyorum iş orada biter. Bu yolla bir çok aile
yuvasını kurtardığım için biliyorum.
Aile yuvalarının yıkılmasında, evli bir insana musallat olan namussuzlar rol oynuyor. Ayartıyor.
Bu çok büyük bir günahtır. Ayrılma olayında yer gök titrer. Boşanma Allah’ın sevmediği bir olaydır.
Yuva yıkanın yuvası yıkılır. ‘‘Men Dakka dukka’’ derler. ‘‘Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste’’
denmiştir. Allah bir zalimi ona musallat eder.
Yapılan işlerin bir yansıması bir karşılığı vardır. Cenab-ı Allah: ‘‘Başınıza gelenler yaptıklarınız
yüzündendir.’’ buyurur.
Peygamberi (sav) de: ‘‘Başkalarının iffetine namusuna dokumayın ki kendi kızlarınız ve hanımlarınız
namuslu kalsın’’ buyurmuştur. (Seçme Hadisler: 143/11)
Şöyle güzel bir örnek var. Bey sarraf, hanım evde eve her gün sütçü, süt getiriyor. Hanım kabı
uzatıyor, sütçü sütü katıp gidiyor. Bir gün sütçü kadının elini tutuyor. Kadın süt kabını adamın suratına
indiriyor. Akşam kadın soruyor: Bey bugün ne halt ettin ki, her zamanki sütçü benim elimi tuttu? diyor. O
gün bey, bilezik alan bir bayanın elini kötü niyetle tuttuğunu hatırlıyor.
İyilik de iyilik olarak yapana, yapanın yakınlarına yansır. Kötülük de kötülük olarak yansır.
311
Gönülden Gönüle
Ailedeki problemlerin çözümü daha çok dinidir. İnanan insan karşı tarafa zarar vermez. Allah’ın
emaneti olarak almıştır, onu incitmez. İslami olmayan hayat ve çözüm aileyi kurtarmaz.
Sonuç olarak, hatalar tamir edilebilir. Özür dileme hatanın tekrar edilmemesi ve hatanın yüze
vurulup durulmaması ortamın yumuşamasına neden olur.
Kurulan yuvaları devam ettirmek, sabırla ve anlayışla daha kolay olur.
Rabbim, insanımızı korusun, ailelerimizi korusun. Ailelerimize hayırlı nesiller yetiştirmek nasip etsin.
..............................
....................
……….
…
312
Gönülden Gönüle
DİL DENEN ŞEY
Son zamanlarda bize bir şeyler oluyor; tatlı dilimize, güler yüzümüze bir şeyler oluyor. Çok değiştik
yüzler gülmüyor, diller güzel ve tatlı söylemiyor.
Bazı şeyler gibi konuşmanın da tatı kaçtı.
Halbuki peygamber (as) bize: ‘‘Tatlı söz sadakadır. Yarım hurma ile de olsa ateşten korunun. Bunu
bulamazsanız tatlı sözle ateşten korunun’’ diye tavsiyede bulunmuştur. (Buhari, Zekat:10)
DİL DENEN ŞEY:
Dil, yerinde güzel ve ölçülü kullandıkça çok faydalı, değilse, faydasızdır. Bilen için kılıçtan keskindir.
Dil, rezilde eder vezirde eder.
Peygamber (as)’a sormuşlar:
- Ya Rasûlallah, benim için en çok korktuğun şey nedir?
Allah Resûlü dilini tutup: ‘‘İşte budur’’ diye cevap vermiştir. (İ.Canan, Hadis Ans:16/339)
Dilin şerrinden sakınmak, dile sahip olmak gerekir.
Diline sahip olamayan biri: ‘‘Ah dilim, seni dilim dilim dilseydim’’ demiş.
Peygamberimiz şöyle dua etmiştir: ‘‘Allah’ım, kulağımın, gözümün, dilimin, kalbimin ve cinsel
organımın şerrinden sana sığınırım.’’
Bir hadislerinde de: ‘‘Kim dilini iffet ve namusunu koruma sözü verirse, ben ona cennet için kefilim’’
buyurmuştur. (Buhari, Rikak:23)
Atalarımız: ‘‘Eline, beline, diline sahip ol!’’ demişlerdir. Zaten ne gelirse insana bunlardan gelir.
Diline sahip olmayan cennete gidemez. Peygamberimiz (sav) bize şunları tavsiye etmiştir.
- ‘‘Bir yerde konuşulanlar emanettir.’’
- ‘‘İnsanın her işittiğini başına söylemesi, ona günah olarak yeter.’’
- ‘‘İnsanın kendini ilgilendirmeyen şeyi terk etmesi, onun iyi Müslüman olmasındandır.’’
- ‘‘Müslüman, başkalarının elinden dilinden emin olduğu kimsedir.’’
Yersiz konuşan, her zaman başını derde sokar. Aynı zamanda fitneye sebep olur.
Boş söz, boşuna ömür tüketmektir. Yerinde, zamanında konuşan, ayıbını örtmüş olur. Çünkü çok
konuşan, yersiz konuşan, çok hata yapar, işe yalan karışır.
Atalarımız insanın çektiği dilinin belâsıdır’’ demişlerdir.
Cenab-ı Allah insana iki göz, iki kulak bir ağız vermiştir.
313
Gönülden Gönüle
Dilin muhafazası çok önemlidir. Atalarımız: ‘‘Bülbülün çektiği dilinin belâsıdır’’ der.
Dünyada huzurlu yaşamak, ahirette kolay hesap vermek isteyen, dilini:
- Boş manasız sözlerden,
- Yalandan,
- Gıybetten,
- İftiradan,
- Münakaşadan,
- Küfürden muhafaza etmelidir. Etmezse bunlar insanı çirkinleştirir. Dil güzelse insanı güzelleştirir.
DİLİN AFETLERİ NELERDİR?
Diğer yaralar geçerde dil yarası geçmez. Pişmanlıkların çoğuna sebep, dildir. Dil yüzünden nice
başlar gitmiş, nice cinayetler işlenmiş, niceleri sıkıntıya düşmüştür. Utanmalar, pişmanlıklar dil yüzündendir.
Şair şöyle der:
- ‘‘Bana benden olur her ne olursa,
Başım rahat eder, dilim durursa.’’
Konuşurken nelere dikkat etmeliyiz?
- Boş konuşmak, manasız konuşmak, çok konuşmaktan dilimizi alıkoymalıyız.
- Başkasının sözünü kesmemeliyiz.
- Kendimizi övmemeliyiz.
- Alaydan, yalandan, bedduadan ve lânetten uzak durmalıyız.
- İftiradan, gıybetten, laf taşımaktan, sır ifşasından kaçınmalıyız.
- Kötü sözden, müstehcen konuşmaktan uzak durmalıyız.
- Günah da, sevap da gizlidir. İşlenilen günahın ifşasından kaçınılmalı, yayılmasından
korunulmalıdır.
- Bağırıp çağırmak, kaba konuşmak, rencide etmek mü’mine yakışmaz.
- Dil bize Allah’ın bir nimetidir. İyi ve faydalı yerde kullanılmalıdır.
LÂNET - BED’DUA - KÖTÜ SÖZ MÜSTEHCEN İFADE
Günümüzde her şeye lânet okunuyor. Lânet edilmeyecek şeye lânet yağdırılıyor. İki sözün biri lânet
olsun oluyor.
314
Gönülden Gönüle
Lânet olsun demekle hiçbir şey kahrolmaz. Lânet okuyarak rahatlamak isteyen, daha çok strese
girer.
Birde lânetin, bedduanın geri dönüşü olduğu unutulmamalıdır.
Birine Allah belânı versin denmez. Eğer karşıdaki lânetli değilse, belâya, bedduaya lâyık değilse, söz
söyleyene döner. O zaman söyleyen zarar görür.
Peygamber (as):
- Kendisine hayırdan başka bir şeyle dua etmeyin. Çünkü melekler duanıza amin eder.’’
Çocuğuna lânet okuyan, beddua eden, çocuğunu kendisi kötü etmiş olur.
Yaygın olan bir sözde: ‘‘Gavurun çocuğu’’ sözüdür. Bunu söyleyen ana baba, küfre rıza göstermiş
olur.
Peygamberimiz (sav): ‘‘Müslüman kusur bulucu, lânetleyici değildir’’ buyurur. (Hadis Ans:4/274)
- ‘‘Mü’min lânetleyici olamaz.’’ (Tirmizi Birr:48)
Esas olan hayır dua etmek ve hayır dua almaktır.
Biri devesine ‘‘Allah lânet etsin’’ diyor. Bunu duyan peygamberimiz ona:
- Deveden in. Lânetlenmiş deve ile bize refakat etme!’’ diyor. (Müslim, Birr:82)
‘‘Kötü söz sahibine aittir’’ derler. Müslüman için iman, edeptir. Bunun için şöyle denmiştir:
Edep iledir Kemal-i Âdem,
Edep iledir nizam-ı âlem.’’
Peygamberimiz: ‘‘Özür dilemek zorunda kalacağın sözü söyleme’’ (İbn-i Mace Züht:15)
- ‘‘Müstehcen konuşmak münafıklıktır.’’ (Tirmizi Birr:80)
- ‘‘Allah yanında en kötü kimse ağzının bozukluğundan dolayı insanların kendisi ile konuşmayı ve
görüşmeyi terk ettiği kimsedir.’’ (Buhari Edep:48) demiştir.
Söz günahsız ve ayıpsız olmalıdır. Yunus derki:
Kirli elbiseler kirini,
Su ile yıkamak gerek.
Sözün kiri yıkansa gitmez,
Yane etmek gerek?’’
Her şey gibi günümüzde dilde kirlendi.
Atıp tutmak, yapmadığını, yapmayacağını söylemek yalancıların başvurduğu söz oluyor.
315
Gönülden Gönüle
Söze başlayan ‘‘atıyorum’’ diye söze başlıyor.
Cenab-ı Allah Kur’an’da:
- ‘‘Dosdoğru söz söyleyin.’’ (Ahzab:70)
- Yapmadığını söyleyene!’’ (Bakara:44)
- Yapmadığını niçin söylüyorsun?’’ (Saff:2) diyor.
Şair: Laf ile verir dünyaya nizamat,
Bin türlü teseyyüp bulunur hanelerin de.’’
İnsan söylediğinden sorumludur. Kur’an’da:
-
‘‘İyice bilmediğin şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz, kalp, yaptıklarından sorumludur.’’
(İsra:36)
‘‘İnsanlar iyi kötü ne söylerse yanında ki melekler tesbit eder, kaybeder.’’ (Kaf:18) uyarıları
yapılmıştır.
Bazen zarar veren şakalar yapılıyor. Şakanın bir sınırı olmalıdır. Şakaya yalan karıştırılmamalıdır.
Alay gibi, küçük görme, kötü gösterme gibi şakalar yapılmamalıdır.
GÜNLÜK HAYATIMIZDA SÖYLENEN BAZI YANLIŞ SÖZLER:
-
Ortalık bozuk.
Ele geleni ye dile geleni söyle.
Yandım diyene yan, öldüm diyene öl’’ de.
Onunla cehenneme bile giderim.
Kırk gün günahkar, bir gün tövbekar ol.
Görmedim, duymadım, bilmiyorum.
Neme lazım.
Ahirete gidip gelen mi var.
Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.
Körün yanında kör ol.
Üzümü ye bağını sorma.
İyilik yaptığının şerrinden korun.
Akara, kokara bakma, cebine girene bak.
Bal tutan parmağını yalar.
Hastaya bakmaktansa, hasta olmak iyidir.
Haram helal ver Allah’ım kulun durmaz yer Allah’ım.
Şartlar böyle ne yapalım?
Acıma, acınacak hale gelirsin.
Merhametten maraz doğar.
Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın.
Adamakla tükenmez, ödemekle tükenir.
Her koyun kendi bacağından asılır.
Bunlar ve bunlara benzeyen sözler hastalıklı sözlerdir. Müslüman’a yakışmaz. Bir hastalık da çok
konuşmak, lüzumsuz konuşmaktır. Kimseye faydası olmayan konuşma yapmaktır.
316
Gönülden Gönüle
Şöyle denmiş: ‘‘Mü’min az söz eder, çok iş yapar,
Münafık çok lâf eder az iş yapar.’’
Çok konuşan çok hata eder. Çok hata eden, ise çok günaha girer. Peygamberimiz bunu söyle ifade
eder: ‘‘İnsanların hatalarının çoğu dilindendir.’’ (Ramuz el-Ehadis:80/5)
- ‘‘Ölenin sözü ile ameli tartılır sözü amelinden çok olanın ameli kabul edilmez.’’ (Age:379/11)
Müstehcen konuşup, onu bunu güldürmeye eğlendirmeye çalışan kimseler günaha girmekten başka
bir iş yapmamış olur.
Gerçek mü’minler için Kur’an’da: ‘‘Onlar ki boş ve faydasız şeylerden çekinirler’’ (Mü’minun:3)
- ‘‘Onlar yalan, boş söz işittiklerinde savuşup giderler.’’ (Kasas:55) diye övülmüştür.
En güzeli ya hayır söylemek, yada susmaktır. Az yemek, az uyumak, az konuşmaktır.
Ne derler: ‘‘Çok mal haramsız, çok laf yalansız olmaz.’’
Atalarımız: ‘‘Karnını, fercini ve dini koruyan her şeyini korumuş olur’’ der.
GÜZEL KONUŞMAK:
Allah Kur’an’da: ‘‘Sözü, gönül alıcı şekilde söyleyin’’ (İsra:23) ‘‘Sözü güzel, anlaşılır söyleyin.’’ (İsra:28)
buyurur.
Konuşmanın güzel olması için konuşmaya besmele ile başlayıp hamd ile bitirmek ‘‘inşallah’’ demek,
güzel bir şey görünce, güzel bir şeyden bahsederken nazar değmemesi için ‘‘İnşallah’’ ‘‘maşallah’’
‘‘bârekellah’’ demek, kelimeleri, konuları güzel seçmek, konuşmayı güzelleştirecektir.
Peygamberimiz: ‘‘Bazı kelimeler sihirlidir’’ der. (Buhari, Tıp:51)
Allah Kur’an’da: ‘‘İnsanlara güzel söz söyleyin.’’ (Bakara:83)
- ‘‘Güzel söz ve bağışlama eziyete sebep olan sadakadan hayırlıdır.’’ (Bakara:263)
Peygamberimizde: ‘‘Allah’a ve ahiret gününe inanan, ya hayır söylesin, yada sussun.’’ (Buhari İlim:38)
buyurur.
Buna göre söz güzel olmalı Yunus:
Söz ola kese savaşı
Söz ola kestire başı
Söz ola ağulu aşı
Bal ile yağ ide bir söz’’ demiştir.
Söz açık, anlaşılır, karşıdakinin durumuna göre söylenirse boşuna söylenmemiş olur.
317
Gönülden Gönüle
Sözü güzel söylemek vaciptir. Peygamberimiz zamanında bir cenaze geçer. Oradakiler onun hakkında
güzel şeyler söylerler. Peygamberimiz ‘‘vacip oldu’’ der. Bir cenaze daha geçer, onun hakkında iyi şeyler
söylenmez peygamberimiz (sav) ‘‘vacip oldu’’ der.
- Ne vacip oldu Ya Rasûlalllah? denir. Peygamber (as) Birinden iyi olarak bahsettiniz ona cennet vacip
oldu. Birinden de kötü bahsettiniz ona da cehennem vacip oldu der. (R.Salihin:954)
Demek ki, insanların şehadeti, güzel konuşması, hayırla yad etmesi çok önemlidir.
ÖLÇÜLÜ KONUŞMAK DOĞRU KONUŞMAK
Sözün güzel ve etkili olması için ölçülü olmalı, söz doğru söylenmelidir. Yalandan uzak olmalıdır.
Çünkü yalan sözün ömrü az olur. hem de karşı tarafı etkilemez.
Kur’an’da: ‘‘Sözün doğrusunu söyleyin’’ buyrulmuştur. (Nisa:9)
Yalandan kaçınıldığı gibi yeminden de kaçınılmalıdır. İkide bir valla-billa demek insana karşı güveni
sarsar. Doğru söze yalan ve yemin gerekmez. Daha çok yalan söyleyen, yalanını yeminle pekiştirmek ister.
Birde övgüde, yergide ölçüyü kaçırmamak gerekir. Sevdiğini göklere çıkarmak, sevmediğini yerden
yere vurmak, İslam ahlakına sığmaz.
Bir yanlış davranışımız oluyor. Meselâ; bir şeyi alırken yeriyoruz onu değersizleştiriyoruz. Ama
satarken ondan iyisi olmuyor. Kusurlu mal, ne olup da kusursuz oluveriyor?
Müslüman, her zaman her yerde dürüst davranmalıdır. Aleyhine de olsa doğru konuşmalı, doğru
hareket etmelidir.
YERİNDE KONUŞMAK AZ KONUŞMAK
Yerinde konuşulacak yerde konuşmak, konuşulmayacak yerde konuşmamak susmak, her zaman
güzeldir. O zaman insanın başı ağrımaz.
Hz. EbuBekir (ra): ‘‘Ne söylediğini, kime söylediğini ve ne zaman söylediğini iyi düşün’’ der.
Atalarımız: Düşünmeden konuşan, nişan almadan ateş eden avcıya benzer’’ demişlerdir.
Mevlana da: ‘‘Körler çarşısında ayna satma, sağırlar çarşısında gazel okuma’’ der.
İki şey insanın basitliğini gösterir söylenecek yerde susmak, susulacak yerde konuşmak.
Şair: Biliyorsan konuş ibret alsınlar,
Bilmiyorsan sus insan sansınlar’’ der.
İnsan önce düşünmeli, sonra konuşmalıdır. Sonra pişman olacağı sözü söylememelidir.
İnsan ne çekerse dili yüzünden çeker. Ne demişler: ‘‘Çok konuşan çok hata yapar.’’
Atalarımız ne güzel söylemiş: ‘‘Bazen sağır, bazen kör, bazen de dilsiz ol.’’ O zaman duyulmaması
gerekeni duymaz, görülmemesi gerekeni görmez, söylenmemesi gerekeni söylememiş oluruz.
‘‘Söz gümüşse, sukut altındır’’ sözü çok güzel meseleyi anlatıyor. Hz. Ali (ra) da:
-
‘‘Neden söyledim diye pişman olacağına ne söyleyeyim diye düşün’’ demiştir.
318
Gönülden Gönüle
Az konuşmak her zaman güzeldir. Çok konuşup, sözü başkalarına bırakmayan kimselerden herkes
uzak durur.
Bir büyüğe sormuşlar:
- Sözün fazlası mı, yemeğin fazlası mı zararlıdır? demişler. O zat:
- Elbette sözün fazlası zararlıdır’’ demiş. Çünkü fazla yemeğin sıkıntısı geçicidir. Fazla sözün sıkıntısı
ise uzun sürer’’ demiş.
Çok konuşmak dilin hastalıklarındandır. Dil insanı maskara eder.
Söz, dudak sınırını aştı mı insanı esir alır. Dili yüzünden nice insanlar zarar görmüştür.
Peygamberimize sormuşlar:
- Hangi amel daha hayırlıdır?
- Müslüman’ın elinden ve dilinden zarar görmediği kimsenin amelidir.’’ Cevabını vermiştir. (Buhari,
İman:5)
Peygamberimiz (sav): İnsana her işittiğini söylemesi ona günah olarak yeter’’ ‘‘İnsanın kendini
ilgilendirmeyen şeyleri terk etmesi iyi Müslüman oluşundandır’’ buyurmuştur.
Ancak haksızlığa, zalime ve zulmüne karşı susulmaz. Bir hadiste: ‘‘Haksızlık karşısında susan dilsiz
şeytandır’’ buyrulur.
Peygamberimize
- Kurtuluş yolu nedir? diye soruyorlar oda:
- Dili muhafaza et’’ cevabını veriyor. (R.Salihin:107)
Allah Resûlü, müslümanı şöyle tarif etmiştir:
- ‘‘Elinden dilinden başkalarının emin olduğu kimsedir.’’ (R.Salihin.1512)
Dili kötü alışkanlıklardan korumak, diline sahip olmak, güzel şeyler söylemek, tatlı söylemek insanın
ahlakının güzelliğinden ve iyi insan oluşundandır.
Rabbim, dilimizin ve diğer organlarımızın şerrinde korusun. Sizleri ve bizleri peygamber ahlakı ile
ahlaklandırsın. Bize güzel kul olmak, Muhammed (as)’a layık ümmet olmak nasip etsin.
..............................
....................
……….
…
319
Gönülden Gönüle
YALAN ve YEMİN
Yalan, doğrunun, gerçeğin zıddıdır. Dinimizde büyük günahlardan sayılır. Çünkü söyleyeni küçültür,
söylenmesiyle büyük zararlara neden olur.
Söyleyene başta hoş gelir, menfaatine gibi görünür, nefsini okşar ama sonu yakan bir ateş olur.
Yalan, insanımız arasında yaygın bir hastalık haline gelmiştir. Yalan söyleniyor ve söyletiliyor.
Yalansız zaman geçmiyor. Yalansız, hilesiz iş yapılmıyor. Yeminsiz zaten konuşulmuyor. Verilen söz, edilen
yeminler unutuluyor. ‘‘Atıyorum’’ diye bir başlanıyor. Artık yalanlar, yeminler birbirini kovalıyor. Atılıp
tutuluyor.
Lokman (a.s) oğluna: ‘‘Oğlum yalandan sakın yalan, serçe eti kadar tatlıdır. Ondan pek az insan
kurtulabilir’’ demiştir.
Bir gün Cebrail (a.s), Peygamber (a.s)’a gelerek:
Ya Resülallah! ‘‘Allah Cafer-i Tayyarin dört hasletinden dolayı ondan razı’’ deyince,
peygamberimiz Cafer’e bunların neler olduğunu sormuş, o da;
1- Asla içki içmedim. Çünkü içki benim ihtiyacım olan aklı gideriyor.
2- Asla puta tapma ahmaklığında bulunmadım. Çünkü onun ne bir faydası nede bir zararı var.
3- Ailemin iffetli ve temiz kalması için asla zina etmedim.
4- Hiçbir zaman yalan söylemedim. Çünkü bana da yalan söylenmesini istemedim. demiştir.
Günümüzde yalanla menfaat temin etme düşüncesi hakim: işte bu felaket getiriyor.
-
Kazanca zarar veriyor, mala zarar veriyor. Peygamberimizin duası var. ‘‘Gerçeği gizleyerek yapılan alış
verişin bereketini, hayrını Allah yok etsin.’’ (Buhari Buyü:26)
Atalarımız, Hile ile iş gören mihnet ile can verir’’ demişlerdir.
Cenab-ı Allah:
- ‘‘Ölçtüğünüz zaman tam ölçün, doğru terazi ile tartın…’’(İsra:35)
- ‘‘Dosdoğru ol!’’ (Hud:112)
Peygamberimiz (a.s) de:
-
‘‘Yalan ve yemin kazancın bereketini giderir.’’ (Müsned:11/235)
‘‘Verdiğiniz sözde durun. Kimseyi aldatmayın. Aldatan bizden değildir.’’
(Müslim iman:164)
‘‘Güvenilir doğru tüccar peygamberlerle sıdıklarla, şehitlerle ve Salihlerle beraber
haşrolunacaktır.’’ (Tirmizi Buyü:4) buyurur.
Siyasetçiliği, yalanlarla halkı kandıran kişi olarak düşünüyoruz. Bugüne kadar atıp
-
tutma vaad ve sözünde durmama olarak devam etmiş gelmiştir.
Allah: ‘‘söz verdiğinizde onu yerine getiriniz.’’ Diye emrediyor. (Nahl:91)
Peygamberimiz (a.s):
- Münafığın alameti üçtür; söylediği zaman yalan söyler, vaad ederse, sözünü yerine getirmez.
Kendisine bir şey emanet edildiği zaman ona ihanet eder. O adam, namaz kılsa da oruç tutsa da kendisinin
müslüman olduğunu söylerse de münafıktır.’’ (Buhari-Müslim)
320
Gönülden Gönüle
Müslüman yalan söylemez
Allah Kur’an da:
- ‘‘Doğru söz söyleyin.’’ (Ahzab:70)
- ‘‘Yalan sözden sakının.’’ (Hac:30)
- ‘‘Yalancı için elem verici bir azap vardır.’’ (Bakara:10)
Yalancının itibarı olmaz. Mumu yatsıya kadar yanar. Kazancı helal olmaz. Ona
güvenilemez.
Yalan ancak fitneyi önlemde, zulme haksızlığa mâni olmada, bir müslümanı kötülükten alıkoymada,
dargınları barıştırmada, düşmanı yanıltmada, yuvanın yıkılmasını önlemede ufak tefek zararsız yalanlar
söylenebilir.
Genelde mümkün mertebe yalandan uzak durmaya çalışılmalıdır. Peygamber (a.s):
-
‘‘Her şeyi söylemek, insana yalan olarak yeter.’’ (R.Salihin 1577)
‘‘Yalan yere yemin edene cehennem vacip olur.’’ (Age:1745)
‘‘Yalan kötülüğe, kötülük cehenneme götürür. İnsan yalan söyleye söyleye nihayet Allah
yanında yalancılar defterine yazılır.’’ (Age:1571)
Bir adam peygamber (a.s)’a:
-
‘‘Ya Rasulallah üç günahı işlemeden duramıyorum; zina, içki, yalan.’’ Peygamberimiz ona:
Yalanı benim için terk edermisin? der. O da:
‘‘Ederim Ya Resulallah’’ cevabını verir.
Bir kötülük yapacağı zaman peygambere verdiği söz aklına gelir. Ya Allah Rasulü ‘‘nasıl gidiyor’’
derse, ne cevap veririm diye günahlardan uzak durur. Hepsini terk ediyor.
Ah bizde yalanı bir terk edebilsek. İçimizde dışımızda hiçbir kir kalmaz.
Kendinde olmayanla övünmek yalandır. Yapmadığını söylemek yalandır:
Ziya paşa:
‘‘Lâf ile verir dünyaya nizamât. Bin türlü teseyyüp bulunur hanelerinde’’ der. İnsan önce
kendisini düzeltmeli, yapmadığını başkasına söylememelidir. Cenab-ı Allah uyarıyor.
- ‘‘Yapmadığını niye söylüyorsun? Yapmayacağınızı söylemeniz Allah katında büyük nefretle
karşılanır.’’ (Saff:2-3)
Fatih Sultan Mehmet, kale kapılarının geceleri kimseye açılmamasını söyler. Bir gün tebdil-i kıyafetle
teftişten dönerken gece nöbetçiye kapıyı açmasını söyler. Bekçi açmaz. Fatih ısrar eder. Bekçi: ‘‘Kendiniz
uymayacaktınız da bu emri niye verdin öyleyse? der.
-
321
Gönülden Gönüle
Reşat paşa, milli mücadelede bir tepeyi yarım saat içinde alacağını merkeze bildirir. Yarım saat
dolunca kafasına bir kurşun sıkar. ‘‘Sözümü yerine getiremedim’’ diye not bırakır. Halbuki 5 dakika sonra o
tepe alınmıştır.
İftira yalandır:
İftira bir insanda bulunmayan bir şeyi ona isnat etmektir. Yapmadığını bir insana yakıştırmaktır.
İftirada yalan vardır, düşmanlık vardır, zarar görme, mahrum olma vardır.
İftira, dilde yanan bir ateştir. Dinimiz de iftira büyük günahlardandır. Dinde Hüsn-ü zanda
bulunulacak, her işitilen söylenmeyecek, iyice bilmediğin bir şeyin ardına düşülmeyecektir.
İftira çok kolay atılır ama zor temizlenir.
Kur’an da:
‘‘Ey iman edenler! Zandan sakının zannın bir kısmı günahtır. Birbirimizin kusurunu
araştırmayın.’’ (Hücunat:12)
Bir hadiste de:
-
-
‘‘Kötü zandan sakının çünkü zan, sözlerin en yalanıdır.’’ (Buhari edep:1993)
İftira tövbesi şöyle olur:
-
Önce iftira terk edilir.
Pişmanlık duyularak tövbe edilir.
İftiranın zararı giderilir.
İftirayı duyanlara gerçek anlatılır.
İftira atılandan özür dilenir ve helallaşılır.
Eğer iftira atılan öldüyse, onun için hayır yapılır, ona bağışlanır. Ona dua edilir.
O zaman belki ahirette hakkını helal eder.
En kolay ibadet, susmaktır. Susmak, insanı yalandan, gıybetten, iftiradan, kötü söz söylemekten
alıkoyan diline sahip olma halidir.
Müslüman ya hayır söylemeli yada susmalıdır.
Şakada yalan vardır:
Şaka, çirkin bir huydur. Ciddi insan işi değildir. Şaka maddi, manevi zararlara neden olur.
Şaka yapan yalana bulaşır. Düşmanlığa üzüntüye kırgınlığa neden olur.
Bir hadiste:
-
‘‘Yazıklar olsun o kimseye ki insanları güldürmek için konuşur ve yalan söyler.
Yazık, yazık ona’’ (Seçme Hadisler:52)
322
Gönülden Gönüle
Şöyle bir fıkra anlatılır:
Kendisini babayiğit sayan bir adam yolda giderken ensesinde bir tokatın şakladığını ıstırapla
hissederek geriye döner.
-
-
Vay! Bana ha! Diye mukabeleye davranırken bir de ne görsün? Meğer ensesine şamarı vuran
dev gibi kocaman bir kabadayı değil mi? Şaşalayarak sorar:
Bana bak, ciddi mi vurdun şaka mı?
İri kıyım pehlivan kestirip atar.
Ciddi vurdum ne olacak?
Ha şöyle söyle. Şakaya hiç tahammülüm yoktur; der ve pişkince yoluna devam eder.
Peygamber (a.s) şöyle buyurur:
-
‘‘Bir müslümanın başka bir müslümanı korkutması helal olmaz.’’(İ.Canan, Hadis Kül:15/55)
‘‘Kul şaka da olsa yalan söylemeyi, haklı da olsa münakaşa etmeyi bırakmadıkça, iyi bir mümin
olamaz.’’ (Age:15/52)
‘‘Bir kimsenin kendini ilgilendirmeyen şeyi terk etmesi, iyi bir mümin oluşundandır.’’ (Tirmizi,
Zühd:11)
Yeminde yalan vardır:
Müslüman doğru yada olsa, yemin etmez. Yemin etse, yemini bozmaz, yerine getirir.
Kur’an da ‘‘Yeminlerinizi bozmayınız’’ diye emrediliyor. (Nahl:91)
Yemini bozan kefaret öder. Nasıl öder:
-
10 fakiri doyurur veya orta halli giydirir.
Üç gün oruç tutar. (Maida:89)
Peygamberimiz ‘‘Esrağfirullah’’ diyerek yemin ederdi. (Hadis Ans:16/214)
Bizim çocuklarımız ‘‘Allah bir’’ derlerdi. Olmayacak bir şeye yemin olmaz ‘‘Namaz
kılmamaya, içki içmeye, yemin ederim’’ denmez.
Karşı taraf yemini ne maksatta ve nasıl anlarsa, yemin odur. Ayak kaldırmak,
yalancılıktır. Dilimizi yemin alışkanlığından alıkoymalıyız. İki de bir yemin edilmez.
Yemin, Vallahi, Billahi, Tallahidir. Namusum üzerine demek yemin sayılmaz. Yemin, Allah adına
yapılır.
Müslüman olarak ölmek ve Müslüman olarak kabre girme endişesi olan, yalan yere yeminden, yalan
şahitliğinden, yeminle hak gaspından kaçınmalıdır.
323
Gönülden Gönüle
Peygamberimiz hayatında hiç yemin etmemiş. Yalan söylememiştir. Onu gören ‘‘Buyüz yalan
söylemez’’ demiş. Ona ‘‘Muhammedül’l-emin adını vermişlerdi.
Ebucehil bile: ‘‘Muhammed biliyorum hiç yalan söylemedi’’ demiştir.
Peygamberimiz: Allah’a ahirete inanan yalan söylemesin. Yalan yere yemin etmesin’’ uyarından
bulunmuştur.
Yalan, insanın şeytanlaşmasıdır. Şeytan olmasaydı yalan nedir bilmezdi. İlk Adem (a.s),ı şeytan
kandırmıştır. İlk yalanı şeytan söylemiştir. Yalanla cennetten çıkmasını sağlamıştır.
Yalan dilin afetlerindendir:
Atalarımız: ‘‘Eline, beline, diline sahip ol’’ derlerdi.
Peygamberimiz müslümanı tarif ederken: ‘‘Elinden dilinden başkalarının emin olduğu kimsedir.’’
(R.Salihin:1512) diye tarif etmiştir.
Birde: ‘‘Allah’a ve ahiret gününe inanan ya hayır söylesin yada sussun’’ buyurmuştur.
Bir hadiste de: ‘‘ iki çene, iki bacak arası için garanti verene, cennet için kefilim.’’ (Age:1513)
demiştir.
Yalan, yemin dilin afetlerindendir. Bunların hepsi tespit ediliyor. Kur’an da: ‘‘İnsanın bütün
söyledikleri yanında bulunan yazıcı melekler tarafından tespit edilmektedir.’’ (Kaf:18) buyrulur.
Söz yalansız, yeminsiz olursa, o zaman güzel olur. Bazıları haklıda olsa, haksızda olsa, basıyor yemini.
Yalandan da kendini alamıyor; vara yoğa yemin ediyor.
İnsan, söylediği şeyden sorumludur. Dil alışkanlığı olarak yapılan yeminlerden belki Allah sormaz
ama her yeminde kefaret vardır. Her yalanda da günah vardır.
Yalan, doğru insan işi değildir. Yalan, münafıklık alâmetidir. Allah (c.c.): ‘‘Yalancıların vay haline!’’
buyuruyor. (Mürselat:19)
Günlük hayatta vazgeçemediğimiz yalanlarımız:
Yalan, bulaşıcı hastalık gibidir. Birine söylerseniz oda başkalarına yalan söyler. Hiç yalan
söylemeyen: ‘‘atıyorum’’ diye başlıyor, vara yoğa atıp tutuyor. Hele bazıları desteksiz atıyor.
‘‘Yemin olsun’’ deniliyor, yemin yerine gelmiyor. ‘‘Valla billa’’ dilden düşmüyor.
Doğru söze yemin gerekmez ama yalan yemin zincirin halkaları gibi uzayıp gidiyor.
324
Gönülden Gönüle
Günlük yalanlar dan bazı örnekler verelim:
-
İ
Ben seni çok seviyorum , seni çok özledim.
Olur, hallederiz.
Ben seni çok aradım.
Gece gündüz seni düşünüyorum.
Yarın gelirim, ararım, görüşürüz.
Bende tam seni arayacaktım.
Sen meleksin, melek.
Ben sana hayranım.
Senin eline kimse su dökemez.
Bu en iyisidir.
Tem sana göre.
Ben hiç yalan söylemem.
Efendim dışarıda, efendim toplantıda.
Sen çok iyi bir insansın.
Sen iste, ben yaparım.
Üzülme, biz yok muyuz.
Yok, olsa canım fedâ.
Seni çok bekledim.
Keşke dün gelseydin, biraz önce olsaydı.
Ben sana güveniyorum, senden başkasına güvenmem.
Bak Allah şahidim. Ben evde yokum.
Ben şöyle ettim, böyle ettim.
Senden bahsedeceğim.
Geleceğim… gibi doğru olmayan sözler yalana girer.
İşimiz yalan dolan. Menfaatimiz için gurubumuz için yalan yollara baş vuruyoruz.
Rüya gördüm deyip bir şeyler uydurmak atıp tutmak yalan olur.
Peygamberimizi, İslam büyüklerini işin içine karıştırmak yalan olur.
Peygamberimizin adını kullanmak o’nu istismar etmek yalan olur. Peygamberle
istişare ediyorum. Bize şöyle dedi, bizi ziyaret etti gibi sözler söylemek itikat bozukluğundandır. Birilerini
belki etkileye bilirisiniz ama yalan gibi büyük günah işlemiş olursunuz.
Müslüman yalan söylemez. Münafık yalan söyler. Yalan söylemek kadar yalanı tasdik
etmek, yalancısın yanında olmak aynı günahı işlemektir.
Ahde vefa gerek:
Allah bizi yarattı ve: ‘‘Ben sizin Rabbiniz değimliyim? Dedi. Biz ‘‘Evet, sen bizim
Rabbimizsin’’ cevabını verdik.
Bize dedi ki Allah: ‘‘Bana verdiğiniz sözü tutun.’’ (Enam:152) Ardından buyurdu ki:
-
‘‘Ahde vefa gösterin. Doğrusu verilen sözde sorumluluk vardır.’’ (İsra:34)
325
Gönülden Gönüle
Vadinde durmayıp dönen içinde:
buyurdu.
‘‘İpi eğirip iyice büktükten sonra, çözüp bozan kadına benzemeyin.’’ (Nahl:92)
Biz insanlar Allah’a verdiğimiz sözde duramadık. Onun için Allah’ın kullarına verdiğimiz, sözleri vaat
ettiğimiz şeyleri, hatta imzaladığımız çekleri, senetleri unutuveriyoruz.
Atalarımız: ‘‘Ölmek var dönmek yok’’ der. Sözü senet sayılırdı.
Bugünün insanı sözünün eri değil. Bir ihtiyar bir olay üzerine: ‘‘şimdi senet mi yapılıyor’’ demişti.
Senet yapılıyor ama gene ödenmiyor dedim. ‘‘Vah vah! demekten kendini alamadı.
Müslümanın sözü senet olmalı. Kişinin hakiki müslüman olup olmadığı sözünde durup durmadığın
dan anlaşılır.
Mehmet Akif, Hasan Basri Çantay ile bir yerde buluşmayı kararlaştırırlar. Akif denilen yere önce
gelir. Yağan yağmurun altında saatlerce bekler. Hasan Basri yağmur yağıyor nasıl olsa gelmez, düşüncesiyle
randevu yerine gelmez. Akif, sözünde durmadı diye uzun zaman arkadaşıyla konuşmamıştır.
İnancımızda Kültürümüzde doğruluk esastır:
Kur’an da: ‘‘Ey iman edenler! Allah’tan korkunuz ve doğrularla beraber olunuz!’’ (Tevbe:119)
- ‘‘Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!’’ (Hud:112)
Peygamberimiz (s.a.v): ‘‘Doğruluğa sarılın, doğruluk, hayra götürür. Hayırda cennete
götürür. Kişi, doğru hareket ede ede Allah yanında doğrular defterine yazılır. Yalan, kötülüğe götürürür.
Kötülük de Cehenneme götürü. Kişi yalan söyleye söyleye Allah karında yalancılar defterine yazılır.’’
- ‘‘ Allah’a inandım de, dosdoğru ol!’’ (Müslimi İman:62)
Kur’an da: ‘‘Allah doğrularla beraberdir.’’ (Bakara:153) buyrulur.
Şairde şöyle demiştir:
‘‘İnsana sadakat yaraşır, görse de ikrah yardımcısıdır doğruların Hz. Allah.’’
Deveye: ‘‘Boynun eğri’’ demişler. Nerem doğru ki? Cevabını vermiş. Doğrular azaldı.
Doğruluk, enayilik olarak değerlendirilir oldu.
Kur’an da: ‘‘Rabbim Allah’’ deyip doğru yoldan ayrılmayanlara melekler gelir:
-
‘‘Korkmayın, üzülmeyin vaat olunduğunuz cennetle sevinin. Biz sizin koruyucularınız. Cennette
istediğiniz her şeyi bulacaksınız. Bu size Allah’ın ikramıdır’’ derler. (Fussılat:30-32)
326
Gönülden Gönüle
Ebu Zeri Gıffari şöyle demiştir:
İhtiyaç sahiplerini sev.
Dünya işlerinde kendinden üstte olanlara bak.
Akrabalarınla ilişkiyi kesme.
Lâ havle velâ kuvvete illâ billah. Sözünü çok söyle.
İnsanlardan bir şey isteme.
Allah yolunda kınayanın kınamasından çekinme.
Acıda olsa doğruyu söyle. ‘‘Peygamberimiz bana bunları tavsiye etti. Hep bunlara uydum, aksine
bir şey yapmadım.
Peygamber (a.s) miraca çıktığında yalan söyleyenlerin dillerinin koparılarak azap
-
gördüklerini haber vermiştir.
Rabbim yalandan, yalancıdan bizleri korusun.
..............................
....................
……….
…
327
Gönülden Gönüle
Huyların en Kötüsü
GIYBET VE İFTİRA
Gıybet kanser gibi bir hastalıktır. Ne yazık ki bu hastalık çok yaygın. Gıybet etmeden, gıybet edenleri
dinlemeden durulamıyor. Çekiştirmek, kusur aramak, iftira atmak, herkese bulaşmış. İnsanlar bu hastalıktan
kendini alamıyor. Gıybetten, iftiradan zevk alıyor. Davası için bunları meşru sayıyor.
Gıybet nedir?
Gıybet, karşı tarafın işitince üzüleceği bir kusurunu ardından başkalarına söylemektir.
Bu, sözle de olsa, işaretle de olsa, imâ ile de olsa, dinimizde günahtır. Hem de büyük günahlardandır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) bir defasında Ashabına:
Gıybet nedir bilir misiniz? diye sordu. Ashabı:
Allah ve Resûlü daha iyi bilir, dediler.
‘‘(Mü’min) kardeşini, onun hoşlanmadığı şekilde anmandır’’ diye tarif etti.
Kardeşimde dediğim özellik varsa ne buyurusunuz? denilmesi üzerine:
‘‘Eğer dediğin sıfat kardeşinde varsa işte o zaman gıybet olur. Yoksa, ona iftira etmiş olursun’’
buyurdu. (Riyazü’s Sâlihîn, III/109-10)
Gıybetin günah olduğundan bahsedip, ikaz edildiği zaman, gıybet etmeye alışmış olanlar:
- Söylediklerim yalan değil ki...’’ diyerek kendini savunuyor.
Söylediğin yalan olsa, o zaman iftira olur. denilice, kabullenemiyor..
Bakın, Hz. Aişe (ra) birisi için: ‘‘Ne kadar kısa boylu!’’ diyor. Onu peygamberimiz şöyle ikaz ediyor:
- Ya Aişe öyle bir söz söyledin ki, denize düşmüş olsaydı denizi bulandırırdı.’’
Bir defasında da bir kadın için eteği kısa demişti de peygamberimiz, Hz. Aişe validemizi uyarmış:
‘‘Kardeşinin gıybetini etme!’’ buyurmuşlardı.
Gıybet etmek kadar gıybet edilmesine sebep olmak da günahtır. Dinlemek de günahtır.
Geçen gün bir soru soruldu:
- Sohbet eden hoca hanım: ‘‘Karnınıza tabak koyun, gören gıybetinizi yapsın günahınızı alsın’’ dedi.
Bu doğrumu?
Burada gıybete sebep olmak, gıybet ettirmek bir günah, ikinci günah da gıybet edenin günahı kadar
daha günaha girilmiş olur.
Bu olayda günah alma diye bir şey yok. Günaha sebep olanın günaha girmesi var.
328
Gönülden Gönüle
Cenab-ı Allah bu çirkin huyu şöyle yasaklıyor:
- ‘‘Arkadan çekiştirmeyi el, kaş, göz işareti ile eğlenmeyi ve ayıplanmayı âdet edinen kişinin vay
haline!’’ (Hümeze:1)
Bu ayete göre gıybet sadece dil ile olmuyor. Büyüklerimiz, içinden geçirmeyi bile tehlikeli
görmüşlerdir.
Gıybete sebep olan davranışları dinimiz yasaklamıştır. Bu sebeplerin başında; kötü ahlak yatar.
Dargınlık, düşmanlık ve çekememezlik gibi sebepler vardır.
Gıybet, toplumda huzura kardeşliğe engeldir. İnsanları birbirine düşürür. Fitneye sebep olur. Çünkü
gıybet, kötülemek arzusundan kaynaklanır.
Bu sebeple peygamberimiz: ‘‘Ara bozmak için laf getirip götüren, cennete giremez.’’
- ‘‘Kim dilini ve tenasül organını korumayı bana söz verirse, ben ona cennete girmesine kefil
olurum.’’ buyurmuşlardır.
Gıybetin zararı, iki kişi arasında kalmaz. Zararı umumi’dir. Gıybet, sevgi saygı ve güven duygularını
sarsar, düşmanlıklara sebep olur. Toplumda fitne çıkmasına sebep olur.
Gıybet ölü eti yemektir:
Kur’an da müslümanlar şu şekilde uyarılmıştır.
- ‘‘Bir kısmınız başkalarının gıybetini yapmasın. Sizden biriniz ölmüş kardeşinin etini yemek ister mi?
Bundan tiksindiniz değil mi?’’ (Hücürat:12)
Peygamberimiz şöyle anlatır: Miraca çıktığım da bir topluluk tırnakları ile yüzlerini tırmalıyorlardı.
Kimler olduğunu sordum: Cibril bana:
- Bunlar gıybet edip insanların etini yiyenlerdir’’ cevabını verdi. (Hadis Ans:12/123)
Bir gün Hz. Ömer, Hz. Ebubekir (ra) ve Peygamber (as) ile giderken:
- Falan çok uyuyor’’ derler.
Biraz sonra peygamber (as) dan yiyecek isterler. Peygamberimiz onlara:
- Siz biraz önce kardeşinizin etini yediniz’’ buyurdular.
Peygamber (as) Gıybetten sakınınız. Çünkü onda üç afet vardır:
- Gıybet edenin duası kabul olmaz.
- Yaptığı hayır kabul olmaz.
- Gıybet edende günahlar birikir.’’ buyurarak gıybetin ne kadar kötü olduğunu ifade etmiştir.
329
Gönülden Gönüle
Gıybet günah almak, sevap vermektir:
Nakledildiğine göre; gıybet eden şu cezalarla cezalandırılır:
- Rahmetten uzak olur.
- Melekler ondan uzak durur.
- İyi amellerini yok eder.
- Allah ona gazap eder.
- Ölümü acılı ve zor olur.
- Kabir azabı şiddetli olur.
- Cennete giremez.’’
Hasan Basri’ye biri: ‘‘falan senin dedikodunu yaptı’’ der. Bunun üzerine Hasan Başri bir tabak tatlıyı
ona gönderir ve duydum ki, sen benim günahımı almış sevaplarını vermişin’’ der.
Risale-i Kuşeyride geçiyor: ‘‘Kula kıyamet günü amel defteri verilir. Açar içinde hiç bir şey göremez.
Bunun üzerine:
- Benim namazım, orucum, diğer ibadetlerim nerede? der.’’ Ona söyle denilir.
- Senin amellerin, gıybetini yaptığın kimselere verildi.’’
Peygamber (as) bir mezar göstererek gıybet ettiği için kabir azabı gördüğünü
söylemiştir.
Gıybet edenler, Allah’ın rahmetinden mahrum olurlar. Musa (as) zamanında defalarca yağmur
duasına çıkıldığı halde yağmaz.
Musa (as): Yarabbi! Neden yağmıyor? diye niyazda bulunur.
Aldığı cevap:
- Duanız nasıl kabul olsun içinizde işi gücü dedikodu olan biri var.’’ Musa (as) sorar:
- Kim o ya Rabbi? onu aramızdan çıkaralım da duamız kabul olsun? der.
Cenab-ı Allah:
- Ya Musa bana dedikodumu ettirmek istiyorsun? Git, falan yerde o kişi öldü, cenazesini kaldır.’’
buyurur.
Musa (as) varır üç cenaze var. Onları kaldırır.
Sadi Şirazi söyle anlatır.
- Geceleri babamla kalkar, teheccüt namazı kılardım. Bir gün babama:
330
Gönülden Gönüle
- Baba bak! Herkes uyuyor’’ dedim. Bana:
Keşke sende kalkmasaydın’’ dedi der.
-
Bir gün peygamberimiz Ashabına:
- Müflis kimdir? diye sorar.
Ashab-ı Kiram çeşitli cevaplar verir. Peygamber (as) Hayır müflis, Kıyamet gününde sevaplarla gelir.
Sevapları, hakkına tecavüz ettiği, gıybetini yaptığı, iftira ettiği, incittiği kimselere verilir. Sevabı biter, karşı
tarafın günahı ona verilir. İşte müflis budur’’ buyurur.
İnsan ya hayır söylemeli yada susmalıdır.
İnsan, hissî hareket ettiği için gıybet etmekten ve gıybet edenleri dinlemekten kendini alamıyor.
Kur’an da: ‘‘Onların fısıldaşmalarının çoğunda hayır yoktur.’’ (Nisa:114) buyrulur.
- ‘‘Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü; kulak, göz ve gönül, bunların hepsi
ondan sorumludur.’’ (İsra:36)
Bir Sahabe peygamberimize şöyle der:
- Ya Resûlallah! Bana bir dua öğret.’’ Oda;
- Allah’ım,
kulağımın, dilimin, kalbimin, tenasül organımın şerrinden sana sığınırım’’ de buyurur. (R.Salihin:1512)
Allah’ın elçisi: bize şunu tavsiye ediyor:
- ‘‘Allah’a ve ahiret gününe inanan ya hayır söylesin yada sussun.’’ (R.Salihin:1540)
kardeşinin ayıbını örterse, Allah da onun dünya ve ahirette ayıbını örter.’’(Müslim, Zikir:38)
- ‘‘Kim bir
- ‘‘Kişi kardeşinin arkasından hoşlanmayacağı şekilde konuşup gıybet etmesin.’’(Ebu Davut Edep:35)
Peygamberimiz, arkasından konuşarak başkasının haysiyetini zedeleyen kimselerin cehennemde
tırnakları ile yüzlerini parçalayarak ceza göreceklerini haber vermiştir.
Gıybet Ne zaman Caiz olur?
Gıybetin caiz olduğu yer ve zaman vardır:
123456-
Bir kişiyi kötü ve kötülükten alıkoymak
Kötü biri ile ortaklığı, evliliği önlemek için.
İsim vermeden örnek vermek için.
Zulmü önlemek için.
Bozguncuyu, fitneciyi tanıtmak için.
Başkalarının öğüt alması için.
331
Gönülden Gönüle
7- Gencin korunması için; ana babaya onun durumunu anlatmak, gıybet olmaz. Fakat burada gıybeti
edilenin ismini vermemek gerekir. Değilse, fitneye sebep olunmuş olur.
Gıybet edene tavrımız ne olmalıdır?
Gıybetten kaçınıldığı gibi gıybet edenden de kaçınmak lâzımdır.
Büyüklerimiz, gıybet edeni ziyaretten kaçınırlardı; Ya gitmezler yada kalkar giderlerdi.
Bir ziyafetten dönen kişi, Allah dostlarından birine
- Falan senin için söyle diyor’’ der.
Allah dostu, ziyafette neler yedin?
- Şunu şunu… diye sıralar. Adam:
- Bunları karnın aldı da o adamın söyledikleri karnına sığmadı mı? der, dinlemez çekip gider.
- Gıybet etmek nasıl günahsa, dinlemek de, tasdik etmek de, sessiz kalmak da aynen onun gibi
günahtır.
Müslüman, gıybet edeni görünce dinlememelidir. Karşı çıkmalıdır. Susturmalıdır. Susturamazsa,
orayı terk etmelidir. Birde gıybet edileni savunmalıdır. Bir hadiste:
- ‘‘Bir kimse kardeşinin ırz ve şerefini çekiştirene karşı onu savunursa, Allah kıyamet gününde onu
cehennemden uzaklaştırır’’ buyurur. (Tirmizi Birr:20)
Peygamberimiz (sav): ‘‘Kimin yanında Müslüman kardeşinin gıybeti yapılırda gücü yettiği halde
gıybetin yapılmasını engel olmazsa veya onu savunmazsa, Allah o kimseyi dünyada da ahirette de rezil eder’’
buyurmuştur. (Tebarani, Mu’cemü’l Kebir 19/419)
Demek ki: ‘‘Hakikat karşısında susan dilsiz şeytandır.’’ Gıybetçi dinlenmeyecektir. Gıybeti yapılanda
savunulacaktır. İlgisiz kalmak, gıybete ortak olmaktır.
Gıybetin tövbesi Nasıl olur?
Gıybet, eden kimse, günah işlemiştir, günahkârdır. Günahtan kurtulmak için tövbe etmesi gerekir.
Bunda yalnız Allah’tan af dilemek yetmez. Kul hakkı da vardır. Onun için kul ille de helâlleşmek gerekir.
Hz. Aişe (ra) bir kadın için ‘‘kısa etekli demişti’’ peygamber (as): ‘‘Gıybet ettin git ondan helallik işte’’
demiştir.
Gıybetten kurtulmak için çaba sarf etmek gerekir. Bunun için; kitap okunmalı, sohbetlere
katılınmalı, gıybetin ne tür bir günah olduğu tebliğ edilmeli, gıybetin kabirde, ahirette ne tür cezalara neden
olacağı anlatılmalı, boş şeylerle ve başkaları ile uğraşma yerine kendi günah ve hataları düşünülmelidir.
Gıybet etmekle kul hakkı doğar. Buda ancak kulla helâlleşme ile af olur. Gıybet eden, gıybetini
yaptığı kişiye, gıybeti duyanlara durumu anlatır helâllik ister.
332
Gönülden Gönüle
Eğer gıybeti yapılan ölmüş veya ulaşılamazsa onun adına hayır hasenat yapar o’na bağışlar. Allah’tan
affını ister. İş ahirete kalırsa, kabirde azaba neden olur. Ahirette de sevapları alınıp gıybet edilene verilir.
Sevaplar yetmezse karşı tarafın günahları ona verilir.
Gıybeti edilen o yüzden mağdur olduysa, telafi yoluna gidilir.
Kötü huylardan biri Sui zandır:
Kur’an da: ‘‘Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmi günahtır. Birbirinizin
kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerini arkasından çekiştirmesin. Kim ölü kardeşinin etini yemekten
hoşlanır? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir. Çok
esirgeyicidir.’’ (Hücürat:12) buyrulur.
Sui zanda günah vardır, gıybet vardır, iftira vardır.
Hz. Ömer (ra) diyor ki: ‘‘peygamber (as) ile beraberdik yanımızdan bir cenaze geçti. Oradakiler onun
iyiliklerinden bahsettiler. Peygamber (as) ‘‘Vacip oldu’’ dedi.
Daha sonra bir cenazede geçti. Onun kötülüklerinden bahsettiler, ona da ‘‘Vacip oldu dediniz,
neden? Allah Resûlü:
- Birinin iyiliğine şehadet ettiniz. Ona cennet vacip oldu. Diğerinin kötülüğünden bahsedildi, ona da
cehennem vacip oldu’’ buyurdu.
Bir kutsi hadiste: ‘‘Ben kulumun zannına göreyim’’ buyrulmuştur. Onun için hüsn-ü zanda
bulunulmalıdır.
Müslüman;
- Kişileri değil, kötülüğü eleştirmelidir.
- Arkadan değil. Yüze konuşmalıdır.
- Rencide etmeden, mahcup etmeden uyarmalıdır.
- İyi niyetle hareket etmelidir.
Hüsn-ü zanda bulunmak, insanın ahlakının güzelliğindendir. Ayrıca İmanının güzelliğindendir.
Ayıp araştırmak:
Kur’an da: Kusur arayan, laf getirip götürene boyun eğme!’’ (Kalem:11)
- ‘‘Bir topluluk bir topluluğu alaya almasın birbirinize lakap takmayın.’’(Kalem:11)
Hatasından dolayı başkalarını kınayan, kınanır. Ayıplayan, ayıplanır. Kusur örtenin kusuru örtülür.
Peygamberimiz (sav):
- ‘‘Hatasından dolayı, birini ayıplayan kimse o günahı işlemeden ölmez.’’ (Tirmizi Kıyamet:53)
333
Gönülden Gönüle
- Müslüman ayıp örter. Peygamberimiz (sav):
- ‘‘Kim başkasının ayıbını örterse, kıyamet günü Allah’ta onun ayıbını örter.’’ (R.Salihin:239) der.
İnsanların gizli hallerini araştırmak, inancımızda günahtır.
Peygamberimizin bildirdiğine göre: ‘‘Bir kimseye şer olarak müslüman kardeşini küçük görmesi
yeter.’’ (R.Salihin:3/156)
Cenab-ı Allah bize şöyle emrediyor:
- ‘‘Ey iman edenler, bir topluluk başka bir toplulukla alay etmesin. Olur ki, alay edilenler, onlardan
belki daha hayırlıdır… Birbirinize kötü lakap takmayın…’’ (Hücurat:11)
Laf getirip götürmek basit insan işidir:
Laf getirip götürenler, mikrop taşıyan sineklere benzer. Kendilerine asla güvenilmez. İnsanların
arasına fitne sokan şer insanlardır.
Koğuculuk en çirkin huylardandır.
Peygamberimiz (as): ‘‘Koğuculuk yapan kimse cennete giremez.’’ (Buhari Edep:50) der.
Cenab-ı Allah: ‘‘Ayıp araştıran koğuculuk yapana ilgi duyma’’ diye emrediyor. (Kalem:11)
Netice olarak gıybet, iftira, sui zan, ayıp araştırmak, laf getirip götürmek ve başkasıyla alay etmek,
olgun Müslüman işi değildir. Bunlar masum görünümlü günahlardır.
İftira yanan ateştir.
İftira, bir insanda bulunmayan bir şeyi, yapmadığı bir işi, ona yakıştırmaktır. Onun hakkında yalan
söylemektir.
İftira, çekememezlikten kaynaklanan kötüleme, karalama, küçültme ve kirletme silahıdır. Topluma,
kişilere ve ailelere verdiği zarar nedeniyle dinimiz kesin olarak yasaklamıştır. İnsanın iffet ve namusuna dil
uzatmak, yedi büyük günahtan sayılmıştır.
Kur’an da suçsuza suç atmak apaçık bir günahtır.’’ (Nisa:112) buyrulur.
- ‘‘İffetli kadına zina iftirasında bulunanın cezalandırılmasını, şahitliğinin kabul edilmesini, onların
yoldan çıkmış kimseler olduğu bildirilmiştir.’’ (Nur:4) Ayrıca bu kimselerin lânetlenmiş kimseler olduğu ve
büyük azaba uğrayacakları haber verilmiştir.’’ (Nur:23-24)
- ‘‘İnananları yapmadıkları bir işten dolayı incitenler şüphesiz iftira etmiş olurlar. Onlar apaçık günah
işlemiş olurlar.’’ (Ahzab:58)
İftirada büyük hak doğar. Çabuk atılır, çok zor temizlenir. Onun için bilinmeyen, olmadık konularda
konuşmak doğru değildir.
Allah: ‘‘Zandan sakının zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın.’’ (Hücunat:12)
diye emreder.
334
Gönülden Gönüle
Peygamber (as) da : ‘‘Kötü zandan sakının. Çünkü zan, sözlerin en yalanıdır.’’ (Buhari Edep:1993)
Önemli bir dikkat edilecek husus da iftira atılmasına sebep olacak şeylerden kaçınılmasıdır. Böyle
bir kapıyı aralamak suça ortak olmaktır.
- Bir kişi, kadınla şüphe uyandıracak şekilde konuşuyordu. Hz. Ömer, onun yanına varıp, öfkeli
şekilde bakınca o kişi dedi ki:
- Bu benim hanımımdır.
Hz. Ömer o zaman buyurdu ki:
- Peki hanımın ise ne diye üzerine şüphe çekecek şekilde konuşuyorsunuz?
Peygamber efendimiz, hanımı ile konuşurken, oradan geçenlere buyurdu ki:
- Bu benim zevcemdir.
- Yâ Resûlallah, sizden de mi şüphe edilir dediler.
- Kan, insanın damarlarında dolaştığı gibi, şeytanda insana nüfûz eder, kalbine şüphe sokar.’’
buyurdu.
İftira tövbesi olur mu? Olursa Nasıl olur?
İftira, büyük bir günahtır. Öyleyse, tövbe gerekir.
Önce iftira suçu kesin olarak terk edilir, sonra pişman olunur.
Kul hakkına neden olduğu için iftira atılanla helâlleşmek gerekir.
Durum iftira atılana ve duyanlara açıklanır. İftiraya uğrayanın mağduriyeti giderilir, özür dilenir
helallik istenir.
Eğer iftira atılan öldüyse, onun için hayır yapılır ona bağışlanır ve günahlarının affı için dua edilir.
Belki ahirette affeder.
Bundan sonra Allah’ın affı için tövbe ve istiğfar edilir.
En büyük iftira Allah ve Resûlüne atılan iftiradır.
‘‘Ben Allah’ı gördüm. Allah’la konuştum, Allah’tan emir aldım, emir alıyorum. Allah bana şöyle
dedi.’’ demek akaid kitaplarında küfre götüren hallerden olduğu bildirilmiştir.
Birde Allah ve Resûlünü görüyorum, o’nunla her zaman istişare ediyorum, toplantılarımıza Allah
Resûlü gelir gibi ifadeler ne maksatla söylenirse söylensin Allah Resûlüne iftira edilmiş olur.
Hz. Ömer, Hz. Ebubekir, Hz. Ali, Hz. Osman (ra) veya falanca namaza kaldırıyor gibi ifadeler yalan ve
iftira kokan ifadelerdir.
335
Gönülden Gönüle
Davası için ona buna dil uzatmak, çamur atmak, İslamî, insanî ve ahlakî değildir. İftiradır. Davası için
her şeyi mübah görmek, İslam’ın neresinde var?
Rabbim şerden, şerliden, iftiralardan, gıybetten, sui zandan bizleri korusun. Müslüman
kardeşlerimizi korusun.
Allah’a emanet olun.
Allah’ın selamı üzerinize olsun.
..............................
....................
……….
…
336
Gönülden Gönüle
HASED HASTALIĞI
Hased (kıskançlık) insanı ve içinde bulunduğu toplumu huzursuz eden, maddi ve manevi kayıplara
neden olan bir hastalıktır. Kurdun ağacı yiyip bitirdiği gibi toplumu yiyip kurutur.
Hased, bencillik hastalığıdır. Hasedci, başkalarının sahip olduğu şeyleri çekemeyip, yalnız kendisinin
olmasını ister. Bu egoizm hastalığıdır ki, inançta da, ahlakta da yeri olmayan bir hastalıktır.
Hasedin olumlu ve insan yararına olan bir yönü yoktur. Bunun için dinimiz hasedin günah olduğunu
bildirmiştir.
HASED NEDİR?
Haset, doğuştan gelen kötü bir ahlaktır. Terbiye edilmezse, ‘‘benim’’ isteği, kıskançlık duygularına
dönüşür. Eğitimsizlik ve inançsızlıkla zararlı hale gelir.
Eğer çocuk eğitilecek olursa, paylaşmacı, dayanışmacı ve yardımsever olur. Kendisinde olanın
başkasında da olmasını ister. Böylece faydalı insan olur.
Hased, başkalarının elindekini istememektir. Benim olsun, onun olmasın. Veya benim yok onun da
olmasın düşüncesidir.
Hasedcilik, kadere, inanmamaktır. Cenab-ı Allah’ın taksimine razı olmamaktır.
Bazı sebeplerle Cenab-ı Allah istediğini istediğine verir, istediği kadar verir. Bazılarına vermez.
Bazılarına da az verir. Bazılarına imtihan için verir veya vermez. Veya ceza için verir veya vermez. Şükredecek
mi, sabredecek mi ona bakar.
Hased Allah’ın bu taksimine rıza göstermemek ve Allah’a isyan etmektir.
HASED OLGUN İNSAN VASFI DEĞİLDİR
Hased, kötü huylardandır. Başkasının iyiliğini istememektir. Hep kendi çıkarını düşünmektir.
İman sahibi olgun insan, peygamberimizin ifadesiyle: ‘‘Kendisi için istediğini başkaları içinde
istemedikçe olgun müslüman olunmaz.’’
Hased, müslümanın vasfı değil, münafığın ve kâfirin vasfıdır.
Kur’an’da:
- ‘‘İnsan tahammülsüz hırslı aceleci, sabırsız yaratılmıştır. Başına bir felâket gelince feryat eder.
Başına hayır kondumu kıskanç, cimri kesilir.’’ (Meariç:19-20) buyrularak aslında insanın ne şekilde
yaratıldığını haber verir.
Bu ayette geçen vasıflar müslümanın vasfı değildir.
Müslümanın vasfını peygamber (as) şöyle ifade etmiştir:
337
Gönülden Gönüle
- ‘‘Allah’a yemin ederim ki, iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe olgun
müslüman olamazsınız. Ey Allah’ın kulları! Birbirinize hased etmeyiniz. Kardeş olunuz. Müslüman,
müslümana karşı parçaların birbirini tamamlayan bina gibidir. Birbirini sevmekte, birbirine merhamet
etmekte, birbirini korumakta müslümanlar bir vücut gibidir. Vücudun herhangi bir organı rahatsız olursa,
bütün vücut rahatsız olur.’’
Peygamberimiz müslümanı tarif ederken: ‘‘Müslümanı başkalarının elinden dilinden emin olduğu
kimsedir’’ diye tarif etmiştir.
Eğer bir müslümanın sahip olduğu şeyler Allah’ın lütfu, ihsanı, ikramı ise veya okulun çalışması,
iktisadı, yeteneği karşılığı verilmişse, neden hased edilsin. Veya okulu azdırması için verildiyse hased
etmenin anlamı yoktur.
İnsanı cennetlik yapanda ahlakıdır, güzel huylarıdır. Cehennemlik yapanda ahlakıdır, kötü huylarıdır.
Enes b. Malike peygamber (as) şöyle demiştir:
- Ya Enes! Hiçbir akşam yatağına girdiğinde ve sabahladığında Müslümanlar dan kimseye karşı içinde
kin ve hased bulunmasın. İşte bu benim sünnetimdir. Benim sünnetimi yerine getiren kimse, beni sevmiş
olur. Beni sevende cennette benimle beraberdir.’’
Peygamberimiz burada kinle, hasetle cennete girilemeyeceğini ifade etmiştir. Zira kin gibi hased gibi
kötü huylar insanı cehenneme sürükler. Hased, insanın dünyadan ahirete götürdüğü bir ateştir. Orada onu
yakacaktır.
HASED EDEN GÜNAH İŞLEMİŞ OLUR
İnsan haset etmekle karşısındakine madden mânen zarar vermiş olur. İnancımızda müslümanın
müslümana zarar vermesi günahtır. Onu bir şeyden mahrum etmesi, onu incitmesi ise haramdır.
Hz. Ali (ra): Hased, helak edici bir hastalık gibidir. Hased eden daima hastalıklıdır’’ der.
Hased eden Allah’ın taksimatına rıza göstermediği için Allah’a karşı günah işlemiş olur.
Allah dostları hased eden kimseyi;
- Allah’ın başkasına ihsanını çekememek,
- Allah’ın taksimatını beğenmemek,
- Allah’ın kullarına ikramını kıskanmak,
- Başkasının zelil ve perişan olmasını istemek,
- Şeytanın tuzak kurmasına âlet olmak yönü ile Allah’a isyan etmiş, günah işlemiş sayarlar.
Semerkandi Hazretleri şöyle der:
Üç insanın duaları kabul olmaz.
338
Gönülden Gönüle
- Haram yiyenin.
- Gıybet edenin.
- Kalbinden kin ve hased bulunanın.’’
Yer yüzünden ilk kan hased yüzünden dökülmüştür. Şeytan hased yüzünden lânetlenmiştir.
İnsanı rahatsız eden, acı çektiren nazar değmesi hasetten kaynaklanmaktadır. Nazarı değen insan,
bile bile nazarının değmesine aldırmıyorsa, günaha girer. Nazarı değen kimsenin nazarının değmemesi için
hased ederek bakmaması gerekir. Bakarken de: ‘‘Maşallah’’ ‘‘Barek Allah’’, ‘‘Allah nazardan saklasın’’ gibi
ifadeler kullanması gerekir.
Hased çekememezliktir. Kıskançlıktır. Başkasının iyiliğini istememektir. Elindeki olanın elinden
gitmesi demektir. Buda İslam ahlakı ile asla bağdaşmaz.
HASEDİN ZARARLARI
İnancımıza göre hased, kötü bir duygu, ruhi bir hastalıktır. Kanser gibi hased, insanı yiyip bitirir. İnsanın
huzurunu kaçırır, insanî duygularını köreltir. İnsanda hayırda bırakmaz, sevap da bırakmaz. İnsanı insana düşman
eder. Toplumda sevginin, saygının kardeşliğinin yerini düşmanlık alır.
Hased, insanın ruh sağlığını da bozar. Kendisine zararı olmayanın sıkıntıya düşmesini üzüntü
çekmesini ister. Onun sıkıntıya düşmesi ile sevinir.Bu insan hasta değil de nedir?
Aslında hased eden, hased etmekle bir şey elde edemez. Kendi kendine zarar verir. Atalarımız bunu:
‘‘İstemeyenin ne oğlu olur nede kızı’’ diyerek ne güzel ifade etmişlerdir.
Peygamber (as) Ashabına:
- ‘‘Sizden öncekilerin hastalığı korkarım, ümmetime de isabet edecek’’ der. Ashabı sorar:
- O milletlerin hastalığı ne idi ya Rasûlallah? Peygamber (as):
- Azmak, şımarmak, övünmek, yalnız dünya için didinmek ve hased etmek’’ buyurur.
Bir gün de Ashabına:
- ‘‘Üç şey bütün hastalıkların aslıdır’’ der. Ve sıralar:
1- Kibir: İblisi Adem’e secde ettirmemiştir.
2- Hırs: Adem’i yasak meyveyi yedirmiştir.
3- Hased: Kabil’i Habil’i öldürtmüştür.’’
Semerkandi Hazretleri hasedin zararlarını şöyle sıralamıştır:
- Hased edenin üzüntüsü bitmez.
339
Gönülden Gönüle
- Hased insanı her an günaha sokar, sevaplarını da yok eder.
- Hased eden kınanır, sevilmez.
- Hased eden, Allah’ın gazabına uğrar.
- Allah hased edene yardım ve ihsan kapılarını kapatır.
Hased, yanan bir atşetir. Bunu peygamber (as) şöyle ifade etmiştir:
- ‘‘Ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi hased de güzel amelleri yiyip bitirir.’’(Ebu Davud Edep:44)
Hased, insanı dünyada mutlu etmez. Ahirette ise sevapsız bırakır, insanın cehennem ateşinde
yanmasına neden olur.
Bir hadiste:
- ‘‘İmanla hased, mü’min kulun kalbinde bir arada bulunmaz.’’ buyrulmuştur.
Hased iyi olmanın iyilik yapmanın yollarını tıkar. Kazanılan iyiliklerden bile mahrum bırakır.
Peygamberimizin ifadesiyle ‘‘İnsanlar birbirlerine hased etmedikleri müddetçe hayır devam eder.’’
Peygamberimiz, mutlu olmanın huzurlu yaşamanın yolunu şöyle göstermiştir:
- ‘‘Sizden daha varlıklı, sizden daha üstün olanlara bakıp mutsuz, huzursuz olacağınıza sizden daha
aşağıda ve daha yoksul olanlara bakıp halinize şükrediniz.’’
Haline şükretmeyen, devamlı kendini kötü hisseder bencil olur. Kıskanç olur. Kindar olur.
Başkalarına iyilik istemediği içinde kendine iyilik dokunmaz.
Dindar olan kimse ise, kindar olmaz.
Gıpta caiz midir?
Haset, kıskanmaktır. Gıpta ise imrenmektir. Hased ile gıpta biribirine karıştırılmamalıdır.
Gıpta başkalarının sahip olduğu nimetin onun elinde kalmasını istemekle beraber ayni şeyin
kendisinde de olmasını arzu etmek istemek demektir.
Gıpta, imrenmek demektir. İnancımızda başkasındaki iyi ahlaka, iyi amellere imrenin onun gibi
olmaya ve ondan daha iyi olmaya imrenmek caizdir. Burada kıskançlık yoktur. Başkasının zararını isteme
yoktur.
Dinimizde hayırda yarışma vardır. ‘‘Hayırda yardımlaşma vardır. Bu anlayışla insandaki kıskançlık
gibi Kötü huy, iyiliğe faydacılığa kanalize edilmiş olur.
Bu konuda peygamber (sav) şöyle buyurur:
- ‘‘Ancak iki kişiye hased (gıpta) edilir. Biri Allah Kur’an öğrenmesini nasip etmiş; oda gece gündüz
bununla meşgul olur. Diğeri, Allah kendisine mal vermiş oda bunu devamlı Allah rızası için Allah yolunda
sarf eder.’’
340
Gönülden Gönüle
İbni Mace’nin rivayet ettiği diğer hadiste de:
- ‘‘İki kişiye hased edilebilir; biri Allah’ın verdiği malı Allah yolunda harcayan, diğeri de Allah’ın
verdiği ilimle amel eden ve onu başkalarına öğreten.’’ (Seçme Hadisler: 75-76)
Bu hadislere göre müslüman ibadette, hayırda, İslam’ı yaşamakta gıpta edecek ve imrenerek daha iyi
olmakta istek ve arzu taşıyacaktır. Hased etmeyecektir. Çünkü hasetçi şerli insandır.
Müslüman’ın hasetçiye tavrının Kur’an’da Cenab-ı Allah nasıl olması gerektiğini Felâk sûresinde
bildirmiştir.
Felâk ve Nâs sürelerine koruyucu anlamında muavvizeteyn denir. Aynı zamanda bu sûrelerle şerden
şerlilerden, büyücünün şerrinden, hasetçinin şerrinden Allah’a sığınılır:
Bu iki sûre nâzil olduktan sonra peygamber (as) bunları hep okumuş ve bunlarla Allah’a sığınmıştır.
Cenab-ı Allah Kur’an’ın son iki sûresinde şöyle dua etmemizi ve kendisine sığınmamızı istemiştir.
- ‘‘Deki: Yarattığı şeylerin şerrinden, gece karanlığının şerrinden, büyücülerin şerrinden, kıskanç
kişinin şerrinden, sabahın Rabbine sığınırım.’’ (Felâk sûresi)
- ‘‘Deki: İnsanların kalplerine vesvese sokan (İnsan Allah’ı anınca) pusuya çekilen cin ve insan
şeytanın şerrinden Alemlerin Rabbine sığınırım.’’ (Nâs sûresi)
Sonuç olarak;
Hased, sonuçta bir çok ahlaksızlıklara neden olur.
Meselâ; kıskançlığa, iftiraya, dedikoduya,
sui zana ve zarar vermeye sebep olur.
Büyüklerimizin eselerinde kötü huylar sayılırken hased, ilk sıralarda yerini almıştır.
İnsan yaptıklarından sorumludur. Göz, kulak, kalp ve bütün organlar sorumludur.
Hz. Yusuf’u kardeşleri kıskançlık yüzünden kuyuya attıkları gibi hasetçi en yakınlarına bile zarar
vermekten çekinmez. Hasetçide merhamet duygusu da zayıf olur. Çünkü peygamber (as):
‘‘Bir insanın kalbinde iman ile hased bir arada bulunmaz’’ demiştir. (Nesâi, Cihad:8)
Bunun için hased, müslümanın vasıflarından değildir.
Rabbim bizleri kötü huylardan arındırsın. Bizi cennete götürecek huylar nasip etsin. Bütün şerlerden,
şerlilerden, yüreğinde hased duyguları taşıyanlardan korusun.
Allah’a emanet olun.
Allah’ın selamı üzerinize olsun.
..............................
....................
……….
…
341
Gönülden Gönüle
ÇOCUKLARIMIZ VE GENÇLİĞİMİZ
Çocuğun Eğitimi:
Çocuk, insanın küçüğüdür. Cenab-ı Allah canlıları yaratırken bütün kötü huyları diğer canlılara
vermiş, iyi huyları da insana ayırmıştır. Eğer insan eğitilmeyecek ve terbiye edilmeyecek olursa, hayvani
huylu bir varlık olur.
İnsanın faydalı hale gelebilmesi için eğitilip, terbiye edilmesi lâzımdır.
Bugün eğitilmemiş, güzel terbiye edilmemiş kimseler, suç işleyen, kaba, kırıcı, merhametsiz kimseler
olarak, akla hayale gelmedik işler yapmaktadır. Yaptığı işlere şaşıp, bu nasıl olur, nasıl yapılır? denmektedir.
Böylelerinden değil insanlar, hayvanlar bile zarar görüyor.
Şair şöyle bir ifade kullanmış:
‘‘Yılan mısın, kimi görsen sokuyorsun,
Baykuş musun, nere konsan yıkıyorsun! demiş.
İnsan küçükken den terbiye edilir. Atalarımız: ‘‘Ağaç yaşken eğilir’’ demişlerdir. Hatta terbiye ana
karnında başlar. Ananın yediğinin, yaptığının dinlediği müziğin çocuk üzerinde olumlu, olumsuz etkileri olur.
Helal gıda ile beslenen çocukla, haramla beslenenin farklı olduğu görülmektedir. Atalarımız: ‘‘Haram
yiyenin hârâmi: evladı olur.’’ Gıdanın yansımasının olduğu ifade edilmiştir. Ne derler: Dede koruk yemiş,
torunun dişi uyuşmuş’’
Haram insanın mayasını bozar. Şöyle anlatılır. İstanbul’un bir semtine adı verilen Şeyh Vefa’nın bir
oğlu vardır. En büyük zevki şişle sucuların tulumlarını delip arabadan fışkırmasını seyreder. Şeyh Vefa
Hazretlerine sucular şikayetçi olurlar.
Şeyh Vefa, hayret eder. Bu çocuğu haramda yedirmedim ama neden? diye düşünür. Hanımına sorar,
cevap bulamazlar.
Gece hanım türter: Bey ben bir şey hatırladım’’ der ve anlatır: ‘‘Ben hamile iken komşumuza
gitmiştim. Komşum mutfağa gidince masada duran portakala elimdeki örgü şişini batırıp emdim...’’
İşte tulumlara batırılan şiş o şiştir.
‘‘Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur’’ derler.
Beşikteki ninnilerin bile çocuk üzerinde etkisi büyüktür. Çocuğun ilk duyduğu seslerden biri ezan
sesi olsun diye çocuğu sağ kulağına ezan, sol kulağına kâmet getirilir ve adı ile çağrılır.
Çocuk eğitimi ile ilgili bir konferans verilmektedir. Bir anne merak eder, sorar:
- Efendim, benim bir çocuğum var ne zaman terbiye edeyim? der. Konferans veren sorar:
- Çocuğunuz kaç yaşında? Anne:
- Beş yaşında’’ der. Konferans verenin cevabı şöyle olur:
342
Gönülden Gönüle
- Beş yıl gecikmişsiniz derhal eve dönün, geçmişi telafi etmeye çalışın!’’
Çocuğa küçük yaşta ne verilirse, kalıcı olur. Sonradan eğik fidanı doğrultmaya kalkışılırsa, fidan
düzelmez, kırılır.
Kur’an’da çocukların emanet olduğu, emanete hainlik edilmemesi emredilmiştir. Çocukların imtihan
konusu olduğu haber verilmiştir. ‘‘Çocuklarınız sizin için bir imtihandır.’’ (Teğabün:15) buyrulmuştur. Tahrim
suresinin 6. Âyetinde de: ‘‘Kendinizi ve aile fertlerini yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.’’ emri
vardır.
Bugün bu uyarılara zamanında dikkat etmeyen nice aileler vardır ki, evladından şikayet etmektedir.
Hatta kendi evladına beddua etmektedir.
Ana babanın en önemli vazifesi, hayırlı ve faydalı, ölürse yerin kalırsa elin beğeneceği, sadakai cariye
olacak, lânet değil rahmet okuyacak evlat yetiştirmektir. Evladını iyi yetiştirmeyen, onun acısını ilk kendi
çekecektir.
Radyoda sığınma evinden 3 amcayı yayına aldım. Babalar günüydü. Program yaptık. Program boyunca
ağladılar. Kendilerini bakmayan evlatlarından yakındılar. Dedim ki: ‘‘Siz haklısınız da bu evlatlarınızı kim
yetiştirdi. Siz nasıl bir evlat olsun istediniz de onlar olmadı..?’’
Onlar ömür boyu çekecekleri acıyı hak etmiş, kendilerini yakan ateşi kendileri yakmışlardı. Başka nasıl
olacaktı ki...
Peygamberimiz: ‘‘Çocuklarınıza hoş muamele de bulunun ve onları güzel terbiye edin?’’ (Seçme
hadisler: 164/45) diye emrediyor.
Rasûlallah (sav) çocuklara küçük yaştan itibaren dinlerinin öğretilmesini emretmiştir:
- ‘‘Çocuklarınız konuşmaya başladığında onlara ‘‘Lâilahe illallah’’ demeyi öğretin.’’ (Ramuz el-Ehadis:
33/3)
- ‘‘Yedi yaşına çocuklarınıza namaz kılmalarını emredin. On yaşında kılmak istemezlerse gerekirse
dövün. Aynı zamanda yataklarını ayırın.’’ (Riyaz üs-Salihın: 299)
Çocuğun iyi insan iyi vatandaş olarak yetişmesi için dini terbiyeye ihtiyacı vardır.
- ‘‘İslâm’ı öğrenmek için Rasûlallah’a bir heyet gelmişti. Yirmi gün kadar kaldılar, gidecekleri zaman
onlara şöyle dedi: ‘‘Ailenize dönün, onlara dinlerini anlatın ve namazı öğretin.’’ (Buhari Ezan: 18)
ÇOCUĞUN NE GİBİ HAKLARI VARDIR?
Hep ana baba haklarından bahsedilir. Fakat çocuğun ana baba üzerindeki hakları hep unutulur. O
yüzdendir ki, bazı aileler, çocuğu önemsemez ve onları yetiştirip faydalı hale getiremez.
Şair: ‘‘Kim demiş çocuk küçük şey!
Belki en büyük şey!’’ demiştir.
343
Gönülden Gönüle
Allah, her ana babayı çocuğundan sorumlu tutmuştur. Her ana baba çocuğun hesabını vermeden
kendi hesabını veremeyecektir.
Evlat, ana babanın ya cenneti olacak, yada cehennemi olacaktır.
Evlat iyi yetiştirildiyse, ana babanın dünyada sigortası, ahiret içinde sadakai cariye olacaktır.
Evladının yaptığı güzel şeylerden sevap alıp duracaktır.
Yetiştirilmemiş, hayırsız evlat ise, kıyamete kadar ana babanın kemiklerini sızlatıp duracak ve onun
yaptığı her yanlışın sıkıntısını ana baba çekecektir.
Yetiştirilmiş, hayırlı evlat ana baba hakkına riayet eder. Onlara hep rahmet okur, dua eder. Hayır
yapıp ruhuna bağışlar.
Çocuğun ana baba üzerindeki ana haklarını şöyle sıralayabiliriz:
1- Ana karnında ve daha sonra helâl gıda ile beslenmesi çocuğun hakkıdır. Çünkü haram
Çocuğun mayasını bozar. Hayatına olumsuz yansır, Haramî olur.
2Güzel bir isim verilmesi, çocuğun hakkıdır. Kötü isimden çocuk etkilenir. Peygamber (as),
rastladığı kötü isimleri değiştirmiştir. Kıyamet gününde çağrılacağı ismin güzel olmasını öğütlemiştir.
3Güzel bir terbiye edilmesi çocuğun hakkıdır. Peygamber (as): ‘‘Baba, çocuğuna güzel
terbiyeden daha güzel bir şey vermiş olamaz.’’ buyurur.
İnsanın eti yenmez, derisi giyilmez. İnsanın güzel ahlakından başka nesi vardır?
Güzel ahlaklı evladın, ana baba mürüvvetini görür. Başkalarının da şikayet kaynağı olmaz.
4-
Çocuğa dinini öğretmek ana babanın en önemli görevidir.
Doğumdan sonra sağ kulağına ezan sol kulağına kamet getirilmesi, 7 yaşında namaz öğretilmesi ve
kılmalarının sağlanması, peygamber (as)’ın emridir.
Bugün öyle evlatlar var ki, ana babasının cenaze namazını kılmıyor. Başkaları kılsında
götürüp, gömeyim diye cami avlusunda bekliyor. Mezarı başında Fatiha okuyup dua edemiyor...
Bir baba, ‘‘oğlum beni dövüyor diye Hz. Ömer’e şikayet ediyor. Hz. Ömer (ra) çocuğu çağırıyor:
- Babanı dövmeye utanmıyor musun? Baban senden şikayetçi diyor.’’ Çocuk:
- Efendim benim hiç hakkım yok mu? diye soruyor. Cevap:
- Var olmaz mı? oluyor. O zaman çocuk:
- Babam anamla evlenirken bir mecusinin kızını almış, benim adımı karaböcek koymuş, beni iyi
terbiye etmemiş ve bana dinimi öğretmedi’’ diyor.
344
Gönülden Gönüle
Bunun üzerine Hz. Ömer babayı çağırıyor:
- Bu çocuğun dedikleri doğrumu? diyor. Adam:
- Evet’’ deyince Hz. Ömer (ra):
- Birde oğlundan şikayet ediyorsun. İyi ki başını yarmamış’’ diyor.
5- Çocuğu okutmak, meslek sahibi yapmak ana babanın görevidir.
6- İyi bir kimse ile evlendirmek de ana babanın önemli bir görevidir.
7- İmkân oldukça sahip çıkmak, görüp - gözetmekle görev devam eder.
8- Ana babanın çocuğa iyi bir örnek olmak görevleri arasındadır. Çocuk için en iyi örnek
ana babasıdır. Çocuk kazandıklarını ana babasından görerek kazanır. Ana baba çocuğunun nasıl olmasını
istiyorsa, kendisi öyle olmalıdır. Peygamberimiz: ‘‘Söyleme yap!’’ demiştir. Cenab-ı Allah da ‘‘yapmadığını
niye söylüyorsun?’’ diyor.
Nasreddin Hoca, bahçeyi alt üst eden buzağıyı bırakıp takılı olan anası ineği dövmeye başlıyor:
- Bahçeye zarar veren yavrusu, sen neden ineği dövüyorsun? diyorlar.
- Tamam ama bu inek olmasa bu yaramazlığı kimden öğrenecekti? diyor.
9- Çocuğun dövülmesi uygun değildir. Dayağın terbiyede yeri yoktur. Dayak çocuğu
arsız, yalancı ve intikamcı yapar. Çocuk, yediği dayağı unutmaz. Sıra ona gelince iade eder.
Bir dükkandan adam paraşüt alırken:
- Açılmazsa? diyor. Satıcı:
- Efendim açılmazsa, getirin değiştiririz’’ diyor.
Bir dahası olmayan, geri dönüşü, telafisi olmayan işlerden biride evlat yetiştirmektir. Zamanında,
yaşına göre ne yapıldıysa, o devam eder.
Her yaşın bir terbiyesi vardır. Terbiye, ihmal edip, edip de sonra verilecek bir şey değildir. Güzel
çocuğun güzel gençliği olur. Güzel gençliği olanın güzel adamlığı olur. Onunda güzel bir ihtiyarlığı ve güzel
bir ölümü olur. Atalarımız: ‘‘7 sinde ne ise 70 inde de odur’’ demiştir.
ÇOCUKLARIMIZI BEKLEYEN TEHLİKELER:
Bugün çocuklarımızın tuzakları çok. Bunlardan bazılarını şöyle sıralayalım:
- İnancımıza kültürümüze ve benliğimize uymayan eğitim sistemleri. Bugüne kadar denemediğimiz
eğitim sistemi yok. Sonra her hükümete ve her bakana göre sistem değişikliği ile çocuklar kobay olarak
kullanılıyor.
345
Gönülden Gönüle
Adam iki evliymiş biri yaşlı, biri gençmiş. Gencin yanına gitse, beyaz saçları yolarmış. Yaşlının yanına
gitse siyah kılları yolarmış derken adam kel kalmış......
- Taciz, tecavüz olayları, organ mafyası...
- Kötü arkadaş ve kötü alışkanlıklar...
- Çete gurupları...
- Evden, aileden koparan ideolojiler...
- Çocuğun tanımadığı misyonerler, Satanistler, Ateistler...
- İnternet, elden düşmeyen telefon...
- Sıcak aile ilgisi olmadığı için çocuk aileden uzaklaşıyor. Emniyetle adliye ile erken tanışıyor.
Çocuk bir kere suç işledi mi artık suç makinesi oluyor.
Bir defa suça bulaştırılıyor ondan sonra istemese de suç işletiliyor.
- Çocuklar, özgürlük peşinde. Her şeyin özgürlüğünü istiyor. Çocuk cinsel özgürlük istiyor. Arkadaş
ediniyor, aşık oluyor.
- Çocuk, şiddet yanlısı, acıma duygusu yok, isyankâr. Ana babası dahil hiç acımadan öldürüyor...
- Çok erken yaşlarda sigara ile alkol ile uyuşturucu ile tanışıyor.
- Çocuk, tanımadığı kimselerle mesajlaşıyor, arkadaşlık yapıyor. Flört ediyor. Kürtaj oluyor...
- Dolmuşta, otobüste yolda çocukların konuşmaları, davranışları, giyimleri büyükleri utandırıyor.
- Kişilik kazandırılmadığı için; evde ana baba, okulda öğretmen, sokakta vatandaş şikayetci oluyor.
- Toplum yapısı, fıtrata uygun olmadığından çocuk, sokağın, medyanın, her türlü ahlaksızlığın ve
idealsizliğin tehdidi altında, Gençliğin alarm veren çığlıklarına kulak tıkanırsa,geleceğimiz elden gidecektir.
Haç takan bir öğrencinin velisini çağırdım. Çocuk hac’ı çıkarmamakta direndi. Para kazanayım
derken evladını kaybeden baba: ‘‘Kalkmak istiyorum, kalkamıyorum hocam!’’ demiş, kalkmak için kendinde
güç bulamamıştı.
Bir İngiliz Prof. yıllarca Türkiye’de çalışmış bir gün meslektaşlarına şöyle soru yöneltmiş:
- Türk çocuklarına bakıyorum çok zeki. Tanrı aşkına söyleyin bu zeki çocuklardan şu farklı gençleri
nasıl elde ediyorsunuz?
Bir profesörümüz de yıllarca Fransa’da çalışmış. Fransız gençliğini filme almış,
emekli oluca, işte Fransız gençliği demek için bir üniversitemize gelmiş, üniversiteden ayrılırken filimleri çöp
kutusuna bırakmış çıkmış. Bakın’’işte Fransız gençliği’’ diyememiş!..
Genç motorla gidiyor. Bir harlatıyor, önde yaşlı bir teyzeyi fark ediyor. Yandan vurup çantasını
düşürüyor. Ardına bakmadan giderken kendini toparlayan teyze:
- Düşürdün, düşürdün’’ diyor.
346
Gönülden Gönüle
Genç motordan ne düştü diye bakıyor, bir şey göremiyor, yola devam ediyor. Yaşlı kadın tekrar:
- Düşürdün, düşürdün’’ diyor.
Genç tekrar bakıyor, tebessüm ediyor. Yaşlı kadın:
- Düşürdün, düşürdün, ahlakını düşürdün, insanlığını düşürdün’’ diyor...
X
X
X
Genç, korunması lazım. Gencinde kendini koruması lâzım.
Gencin eğitiminde, korunmasında aile meşgul, bu işi okula bırakıyor. Okul, dışında sokağa bırakıyor.
Böylece çocuğu sokak yetiştirip, şekillendiriyor. Çocuk sokakta, kafede, orada burada kaybolup gidiyor.
Çocuk, ailenin ihmâlinin kurbanı oluyor.
Okul idealist insan yetiştirmeye müsait değil. Doktor olacak, mühendis olacak. Başka ideal
verilmiyor...
Gencin büyük bölümü alkol, uyuşturucu ve fuhuş batağında çırpınıyor.
Genç, ayağı kayıp gece nehre düşmüş. Nehirde çırpınırken bekçi bağırmış: Çık oradan! Burada
yüzmenin yasak olduğunu bilmiyor musun? Genç bağırmış. ‘‘Ben yüzmüyorum, boğuluyorum.’’ Bekçi: O
başka öyleyse’’ deyip çekip gitmiş...
Gençliğe kimlik, kişilik kazandırılmalıdır. Genci koruyacak sıcak ve sorumlu aile yuvalarıdır.
Gençlik, kendini modaya , taklide kurban ediyor. Milli ve mânevi değerlerimizden yoksun. Batı
gençliğine özeniyor.
Genç, sorumlulukları olduğunu bilmiyor. Çünkü ona anlatılmıyor.
Çare; bugünkü yeni neslin inanmaya ve korunmaya ihtiyacı vardır. Allah, insanların mutlu olmaları
için din göndermiştir. İnsan üzerinde toplumda din kadar etkili bir güç yoktur. Dinsiz toplumlar dağılmaya,
yıkılmaya mecburdur. İşte dinsizlik üzerine kurulan Rus İmparatorluğu güzel bir örnektir. Açtığı Ahlaksızlık
okullarının altında kalmıştır. Dine, dindara karşı olan partiler hep cüce kalmıştır.
DİNDAR BİR NESİL
Bugüne kadar dindar bir neslin yetiştirilmesi istenmemiş, hatta böyle bir neslin yetişmemesi için her
çareye başvurulmuştur.
1840’lı yıllarda Ahmet Hamdi Akseki’nin ‘‘peygamberimiz Hz. Muhammed’’ adlı kitabının basılmasına
izin verilmemiştir. Nedenini sorunca aldığı cevap, matbuat genel müdürü tarafından bildirilmiştir. Yıl 1943
Nedim Tör:
- Memleketimizde gençler için dini bir ortam oluşmasına taraftar değiliz.’’
O yıllarda dinin, Kur’an-ın öğrenilmesi, öğretilmesi suçtur. Çeşmelerdeki besmeleler bile kazınmıştır.
İbadet hayatından uzaklaştırmak için ezan, namaz Türkçeye çevrilmiştir.
347
Gönülden Gönüle
1969 da Denizli Lisesine atandım. Din dersi, program dışı, isteğe bağlıydı. Bütün engeller çıkarılıyor,
ders yapmamam için ne lazımsa yapılıyordu...
Bugün ne çekiyorsak temelinde inançsızlık ve acımasızlık yatmıyor mu?
Alkol, uyuşturucu, kumar, fuhuş bataklığında kimler var? Emniyeti, adliyeyi kimler meşgul ediyor?
Dindardan niye korkuluyor? Dindar ne demek? Dine bağlı, dinin emirlerini yerine getiren, dinin
yasakladığı kötü şeylerden uzak duran demek, değil mi?
İnsan, hesabını vermeyeceği bir işi yapar mı? yapar. Allah’ı, ahireti yok sayan nasıl yaşar?
Menfaatine uygun, nefsine hoş gelen her şeyi yapar mı? yapar.
Gençler misyonerlerin tuzağına mı düşsün isteniyor. Ateist, Satanist olsun mu isteniyor. İnsana bir
din lâzımdır. Siz öğretmezseniz, ona sahip çıkan birileri olur. PKK’lı gençlere İslâm’dan koparmak için dinle,
ibadetlerle alay ettiriliyor. İşte senin dinin Zerdüştlük deniliyor.
Dindar genç , her kötülükten uzak durur, hak gözetir. Kimseye zarar vermek istemez. 26 yıl lisede
görev yaptım. Dindar aile çocukları hiç problem olmazlardı.
Yıllar önce Başbağlar katliamında PKK lı bir genç ateş emri verilince ateş etmekte tereddüt ediyor.
Sorguya çekildiğinde şu cevabı veriyor:
- İlk okulu bitirince bir yıl kadar İ.H.Lisesinde okumuştum. Bir öğretmen Allah’ın ‘‘Bir insanı öldüren,
bütün insanları öldürmüş gibidir.’’ diye emrettiğini söylemişti, tereddüdümün sebebi bu!...’’ cevabını verir.
Aşılanan ağaçla, aşılanmayan, ilaçlanmayan ağacın meyveleri bir olmaz. Biri iyi, biri kurtlu olur...
İnançlı ile, inançsız bir olmaz. Biri çalar biri bulduğunun sahibini arar.
Atalarımız: ‘‘Kork Allah’tan korkmayandan’’ demiş.
İnanan şehit olmak ister, inanmayan şehit olmak ister mi?
İnanmayan ana baba tanır mı? İnanan cenneti ana baba rızasında aramaz mı?
Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı (TESEV) nın İ.H.Liler üzerinde yaptığı araştırma sonuçları
gerçekleri ortaya koyması bakımından önemli. Araştırma sonucu şöyle:







İmam-Hatip Lisesi öğrencileri arasında suç işleme oranı, diğer ortaöğretim kurumlarına
oranla yok denecek kadar düşük.
Ortaöğrenimde toplumsal bir sorun haline gelen uyuşturucu ve alkol kullanımına,
İmam-Hatip Lisesi öğrencileri arasında hemen hemen hiç rastlanmıyor.
İmam-Hatip Lisesi öğrencileri, aldıkları eğitim sebebiyle, toplumla barışık bir kitle oluşturuyor.
Din eğitimi, sağlıklı bir müfredat çerçevesinde aldıkları için, İHL öğrencileri, yanlış ve aşırı dini
eğitimlere yönelmiyor.
Diğer liselerde okunan derslerin yanı sıra dini müfredatı da okumaları, ruhsal yapılarının daha
sağlıklı ve dengeli olmasına yardım ediyor.
İHL’lerde, öğretmen-öğrenci ilişkileri, çatışmadan çok, saygı, sevgi ve dayanışma anlayışı
çerçevesinde gelişiyor.
Araştırmalar, bu okullardaki öğrencilerin, aile bağlarının güçlü olduğunu gösteriyor.
348
Gönülden Gönüle


Banka hortumlama ve diğer organize suçlarda, İmam-Hatip kökenli yönetici ve işadamlarının
adı geçmiyor.
Kamu görevinde de, hem toplumla ilişkilerde hem de işlerin hakkaniyetle yürütülmesinde
İmam-Hatip kökenliler başarılı bulunuyor. (09-02-2012 Akit)
J.J. Ruso ‘‘Emil’’ adlı eserinde: ‘‘İnanmadan da bir insanın ahlaklı ve faziletli olabileceğini
zannediyordum, ne kadar yanılmışım’’ der.
Peygamber (sav) Ailelerin temelinin sağlam olması için şöyle tavsiyede bulunur: ‘‘Kadınları sırf
güzelliği için nikahlamayın. Güzellikleri onları aldatabilir. Sırf malları içinde nikahlamayın. Malları onları
azdırabilir. Siz dindar olanla nikâhlanın, mutlu olursunuz.!!
Bir hadislerinde de şöyle buyurur:
- Ahir zamanda ana babaları yüzünden vah, vah, yazık o evlatların haline! Oradakiler:
- İnançsız ana babalardan mı? diye sorunca, peygamberimiz:
- Hayır, mü’min ana babaları onlara kıydı. Onlara dinlerini öğretmedi’’ buyuruyor.
Osman Gazi’nin Orhan gaziye son ikazı şu olmuştur:
- ‘‘Dini gayreti olmayanları ve sefih hayat yaşayanları devlet işlerine yaklaştırma!’’
ANA BABA NASIL KÖTÜ EVLAT YETİŞTİRİR?
- İlgisizlik, ihmal,
- Yanlış eğitim ve terbiye,
- Kötü örnek olmak,
- Kaba kırıcı olmak. Dövmek,
- İyiyi kötüyü tanıtıp, öğretmemek,
- Çocuğu Televizyona, internete teslim etmek,
- Çocuğa hakaret ve beddua etmekle istenmeyen evlat yetiştirilmiş olur.
Adam hocaya gelmiş ve: ‘‘Oğlum kötü bir insan. İstenmeyen şeyler yapıyor... diye şikayet ediyor. Hoca
soruyor:
- Oğluna hiç beddua ettin mi? diyor. Adam:
- Etmez olur muyum. O beni üzdükçe: ‘‘Sana lânet olsun’’ ‘‘Allah belânı versin’’ dedim.’’ Deyince.
Hoca:
- Oğluna sen kötülüğü istemişsin, sen kötü etmişsin.’’ cevabını vermiş.
Peygamberimiz: ‘‘Cenab-ı Allah ana babanın duasını red etmez’’ buyurur.
- Çocuğa ihtiyacı olan din duygusu verilmezse çocuk susuz bırakılan çiçek gibi açmaz, kurur gider.
349
Gönülden Gönüle
Allah’ı cezalandırıcı değil, affedici, ancak kötüleri cezalandırıcı, sadece cehennem değil cennetinde
olduğu, kabir azap yeri değil iyilerin istirahat yeri, cennet bahçelerinden bir bahçe olduğu, hayatta insanın
yaptığı şeylerin yazıldığı ve iyi-kötü ne varsa hesaba çekileceği, güzelce anlatılırsa, iyi ve faydalı insanlar
yetişecektir.
Hz. Ömer zamanında duvarın ardından bir ses: ‘‘Süte su kat’’
- Hayır anne, Ömer ne dedi? ‘‘Ömer nerden bilecek, görecek?’’ ‘‘Ömer görmüyorsa, Allah damı
görmüyor anne!
Hz. Ömer o kızı oğlu Abdullah’a alıyor ve ondan Ömer b.Abdul Aziz gibi muhterem bir insan dünyaya
geliyor.
Hz. Ömer Medine yolunda bir çoban çocuk görüyor. Ona: bu koyunlardan birini bana sat’’
diyor. Çocuk: ‘‘Koyunlar benim değil, satamam’’ diyor. Ömer (ra): Daha iyiya kayboldu, kurt yedi’’
dersin.’’ Çocuk: ‘‘Sahibine öyle derimde Allah’a ne derim? diye cevap veriyor.
Tekstilde çalışan 16 yaşındaki Mehmet bana soruyor:
- Hocam sef namaz kılmamız için izin vermiyor. Ben ona hediyeler versem, namaz için izin istesem,
Rüşvet olur mu? diyor.
İşte inancın, işte din eğitiminin gücü! İnsanı ne hale getiriyor bakın?
İnsan üzerinde dinden daha etkili bir güç yoktur. Din:
- Adil, eşit davrandırır, menfaatinden fedakârlık ettirir.
- Cebindeki parayı yardım, sadaka, zekat diye verdirir.
- Rahatını, istirahatını terk ettirir, Allah rızası diye iş yaptırır.
- Herkes uyurken kaldırır, namaz kıldırır.
- Ağustosun sıcağında oruç tutturur. Nefsi istediği halde yiyip içirmez.
- Dürüst davrandırır, başkalarının hak ve hukukunu gözettirir.
- Kurtlar, kuşlar, insanlar yesin diye, yetiştiğini göremeyeceği fidanı diktirir.
- Herkesin iyiliği için çalışmak zorunda olduğu düşüncesini verir.
- İhtiyaç sahiplerini düşündürür, hamallık yaptırır.
- Bulduğunun sahibini arattırır.
- Aleyhine de oldu doğru söylettirir.
- Kimsenin görmediği zamanlarda ve yerlerde bile korkuları vardır.
350
Gönülden Gönüle
Soruyorum, bunları başka hangi güç yaptırır?
Din, kin tutturmaz, gıybet ettirmez, iftira attırmaz. ‘‘Dinim böyle emrediyor’’ der. Allah’ın ayetleri
okunduğu zaman inananların kalpleri titrer, kendilerine gelirler.
Hiç unutmam yıl 1968 Kayseride Kayserispor – Sivasspor karşılaşmasında 40 kişi canından oldu. 39
kişi Sivaslı idi. Sivas ayaklandı, Kayseriye yöneldi. Emniyet kuvvetleri, jandarma durduramadı. Vali megafonu
aldı, nafile. Sivas müftüsü megafonla Kur’an’dan iki ayet okudu. O kalabalık önce durdu. Sonra geri döndü.
Çok kötü şeyler olacaktı, olmadı.
Sonuç olarak;
‘‘Gençtir hayatını yaşasın’’ dersek yavrularımız elden gider. Çocuk hayatı sokakta, alkolde, kumarda,
sapık ilişkilerde görmesin.
Geçen yıl ailenin sahip olamadığı 27 bin çocuğun kaybolduğu açıklanmıştır. İlgisiz kalınırsa, çocuk
kurda-kuşa yem olur. Hayırlı evlat kendiliğinden yetişmez. Çocuk ilgi ister, aşı ister, sevgi ister.
Çocuk ilgi ister. Maneviyat ister. Maneviyat verilmezse, acımasız, merhametsiz, sorumsuz olur.
Kendisiyle alay edilen, önemsenmeyen çocuk çekingen olur.
Her an tenkit edilen, baskı uygulanan çocuk suçluluk hisseder.
Kendisine güvenilmeyen çocuk yalancı sahtekâr olur. Kimseye güvenmez.
Çocuğa dürüst davranılmazsa, çocuk dürüst bir kimse olmaz.
Tek kelimeyle: ne tohumu atarsan toprak onu bitirir. Çocuk da öyledir. Ne verirsek, onu alır nasıl
örnek olursak, öyle olur.
Amerika’da elektrikli sandalyede idama mahkum edilen suçluya:
- Söyleyecek son bir sözün var mı? denir.
Adam gazetecilere, televizyonculara ve hapishane görevlilerine baktıktan sonra şöyle der:
- Eğer bana çocukluğumda bu kadar ilgi gösterilmiş olsaydı, bugün burada olmazdım. Bu sandalyede
oturmazdım.’’
Unutmayalım, analar, babalar, eğitimciler, toplumu şekillendiren medya mensupları, bu toplum sizin
eserimiz olacak.
Yeni neslin iyi insan, iyi vatandaş olmasını niyaz ediyorum Cenab-ı Allah’tan.
..............................
....................
……….
…
351
Gönülden Gönüle
İYİLİĞİ EMRETMEK
KÖTÜLÜKTEN SAKINDIRMAK
Müslüman’ın vazgeçilmez görevlerinden biride, iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmaktır.
Kur’an’da müslüman, insanları Allah’a çağıran, hayırlı iş yapan kimse olarak tanımlanmış ve şöyle
buyrulmuştur: ‘‘İnsanları Hakk’a çağıran, iyi iş yapan ve ‘‘Ben Müslümanlardanım diyenden kimin sözü daha
güzeldir?’’ (Fussilat:33)
- ‘‘Siz insanlar için hayırlı kimselersiniz. İyiliği emredip kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız.’’ (Al-i
İmran:110)
- ‘‘Sizden hayra çağıran iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulursun işte kurtuluşa
erenler onlardır.’’ (Al-i İmran:104)
- ‘‘O kimseler ki kendilerini yer yüzünde iktidara getirdiğimizde; namazı dosdoğru kılarlar, zekatı
verirler, iyiliği emredip kötülükten sakındırırlar’’ (Hac:41)
- ‘‘Müslüman kadınlar ve müslüman erkekler birbirlerinin yardımcılarıdır. Onlar iyiliği emrederler
kötülükten alıkorlar...’’ (Tevbe:71)
Bu ayetlerden anlıyoruz ki, Cenab-ı Allah iyiliği emretme, kötülükten alıkoyma görevini bize
yüklemiştir.
İyi bir geleceği, aydınlık bir ortamı şüphesiz iyi eğitilmiş, iyi yetiştirilmiş insanlar hazırlar.
İyi insanların yetişmesi de iyiliğin emredilmesi, öğütlenmesi, kötülüğün yasaklanması ve kötülükten
sakındırılması ile mümkündür.
İyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak da her müslümanın görevidir. Bu görev yapılmayacak
olursa, insanların ağzının tadı bozulur, toplumun düzeni yıkılır. Kötülükler hayat hakkı bulur, meşrulaşır.
Sevgili Peygamberimiz: ‘‘Allah’a yemin ederim ki, ya iyiliği emreder ve kötülükten menedersiniz,
yada Allah size azap gönderir. Sonra Allah, yalvarırsınız da yalvarmanızı kabul etmez.’’
Başka bir hadislerinde de: ‘‘Ya iyiliği emreder kötülükten vaz geçirirsiniz, yada geçmiş topluluklar
gibi helâk olursunuz’’ buyurarak bizi uyarmıştır.
Bir hadislerinde de: ‘‘İyiliği emretmeyen, kötülükten men etmeyen bizden değildir’’ buyurur.
(Seçme Hadisler:218/35)
- ‘‘Benim ümmetimi, Zalime ‘‘Zalim’’ demeye çekinir gördüğünüzde onların işi bitmiştir.’’
- ‘‘Kötülerle kim eliyle cihad ederse mü’mindir. Dili ile mücadele eden mü’mindir. Kalbiyle cihad
eden mü’mindir. Bundan sonra imandan hardal tanesi kadar yoktur.’’
- ‘‘Kim İslam’da güzel bir çığır açarsa hem (kendi yaptığının) sevabını, hem de kendisinden sonra o
işi yapanların sevaplarını alır. Üstelik onların sevaplarından da birşey eksilmez. Kimde kötü bir çığır açarsa,
hem (kendi yaptığının) günahını, hem de kendisinden sonrakilerin günahlarını yüklenir; onların
günahlarından da birşey eksilmez.’’(Müslim, Zekât,69)
352
Gönülden Gönüle
Rasûlullâh –sallallâhu aleyhi ve sellem-:




‘‘İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki o vakit müminin kalbi tuzun suda eridiği gibi
eriyecek!’’ buyurdu.
‘‘Niçin eriyecek yâ Rasûlallah?’’ diye sorulduğunda:
‘‘Kötülükleri görüp de onları değiştirmeye güç yetiremediği için’’ buyurdu.
(Ali el-Müttaki, Kenz, III,686/8463)
‘‘Kötülüğü görüp de üzülmeyen hakiki mü’min değildir.
İmam-ı Gazali Hazretleri şöyle demiştir:
‘‘İyiliği emretmek, kötülükten men etmek görevini özürsüz yapmayan kimse Allah’a asi olmuş olur.
Çünkü Cenab-ı Allah: ‘‘Sizden insanları iyiliğe davet eden, kötülüklerden men eden bir topluluk bulursun’’
ayeti ile emretmektedir.’’
HERKESİN SORUMLULUKLARI VARDIR
Tek başına ferdin iyiliği başkalarına yansımadıkça pek işe yaramaz. Çünkü kültürümüzde,
inancımızda tek başına huzur, tek başına kurtuluş yoktur.
‘‘Ortalık bozuk’’,‘‘Zaman kötü’’,‘‘Zaman, şartlar bunu gerektiriyor ne yapayım?’’, ‘‘Aman benden
olmasın, her koyun kendi bacağından asılır’’ diyerek kabuğuna çekilmek olmaz. İnsan, inancını koruyacaktır.
Kendini koruyacaktır. Çocuklarını koruyacaktır, çevresini koruyacaktır, koruma yollarını arayacaktır.
Camide ön safta oturup’’ Ya Rabbi Müslümanlara yardım et’’ duasını yapıp veya ‘‘âmin’’ deyip
camiden çıkınca topluma karışıvermeyelim. Başkalarının yaptıkları hataları, yanlışlıkları aynen yapmayalım.
Allah rızası için çalışanlara, koşturanlara ‘‘İnşallah, Maşallah, Allah muvaffak etsin’’ deyip geçme gafletine
düşmeyelim.
İnsanın kendisinin iyi olması kurtuluşu için yetmez. Başkalarından da sorumludur.
Canlılar içinde yaptıklarının farkına varan ve yaptıklarından sorumlu olan tek varlık insandır. Bunun
için insan, hayatının sonunda yaptıklarının ve yapamadıklarının bir bir hesabını verecektir.
Sorumsuz, başı boş insan yoktur. Herkesin kendine göre sorumlulukları vardır. İlme, yaşa, yetkiye
ve maddi varlığa göre sorumluluklar değişir. Yaşadığı hayattan, içinde bulunduğu çağdan elinin
altındakilerden, etrafında olup bitenden her insan sorumludur.
Bir kötülük varsa herkesin bu kötülükten ufak tefek sorumlulukları vardır. Bakın, Mevlana, idam
edilmiş birini görür. ayaklarına sarılır, beni bağışla der. Ben seninle ilgilenmedim, seni bulsam, seninle
ilgilensem sen bu hale gelmezdin, diyerek ağlar.
Ayrıca insan sadece kendi yükünü taşımaz. Allah’ın bildirdiğine göre kendi yükü yanında daha
nicelerinin de yükünü taşır. Sorumlulukların süresi, sınırı da yoktur. ‘‘Ben şimdiye kadar çok çalıştım’’, biraz
da başkaları çalışsın’’,‘‘Ben artık emekli bir insanım’’, ‘‘Ben ne yapabilirim?’’,‘‘Dünyayı ben mi
düzelteceğim?’’,‘‘Benim gücüm yetmez’’ bu ve buna benzer sözler kimseyi kurtarmaz.
353
Gönülden Gönüle
Peygamberimiz: ‘‘Allah’ın en çok sevdiği iş, azda olsa sürekli olanıdır’’ buyurmuştur. İnsan
yaptıklarının bazısının değil, hayatının bir kısmının değil hepsinin hesabını verecektir.
Abdurrahman b. Avf, 90 yaşında Kars’ta, Ebu Eyyüp el-Ensari Hazretleri İstanbul surları önünde şehit
düşmüştür.
Ben şunu şunu yaptım, biraz da başkaları yapsın’’ diyemeyiz. Hiçbir sorumluluk geçici görev değildir.
Bizim, ailemizin, içinde doğup büyüdüğümüz milletimizin milli, dini ve insanî değerleri vardır. Onları
korumak, yüceltmek hepimizin, herkesin görevidir.
İlk vahiy geldikten sonra Cebrail ayrılır ayrılmaz Peygamberimizin vücudundan ter boşanır. Bu
haliyle tebliğ için evden çıkmak isteyince Hz. Hatice:
- Biraz dinlenseniz’’ deyince Peygamberimiz, telaşlı haliyle:
- Dinlenmek için vakit yok’’ diyerek davete başlar. Davasından hiçbir şekilde vazgeçmez, taviz de
vermez. İyice sıkıştırıldığı bir gün:
- ‘‘Vallahi güneşi sağ elime ayı da sol elime verseler bu davamdan asla vaz geçmem’’ cevabını verir.
Durum bizim için de böyle. Yatmak için, istirahat için mezarda vakit çok.
Halk dilinde bir ifade var: ‘‘Kokmaz, bulaşmaz’’ diye. İnancımızda vazife olan şeyler yapılmalıdır.
Etkisiz, tepkisiz, sorumsuz müslüman olmaz. İslami temsil yoksa, emir ve görevler yerine getirilmiyorsa, sen
nasıl müslümansın? Sen ne işe yararsın? demezler mi?
Allah Resûlü: ‘‘Allah’a yemin ederim ki, ya iyiliği emreder, kötülükten alıkorsunuz yada Allah size
azap gönderir. Siz azaptan kurtulmak için dua edersiniz de duanız kabul olmaz.’’ (Tirmizi, Fiten:9) diyor.
Merhum Akif şöyle diyor:
Emr-i bil mâruf imiş ihvan-ı İslam’ın işi,
Nehye dermiş bir fenalık görse, kardeş kardeşi.’’
Silahlı bir adam Peygamberimize gelerek:
- Size yardım olarak savaşayım mı, yoksa müslüman mı olayı? Der.
Peygamberimiz:
- Müslüman ol, ondan sonra savaş’’ deyince o adam, müslüman olur, savaşa başlar başlamaz da
şehit olur. Bunun üzerine Peygamberimiz şöyle buyurur:
- Az iş yaptı, çok ecir kazandı.’’ (Riyaz üs-Salihın:1315)
354
Gönülden Gönüle
İYİLİĞİ YAYMAK
Rabbimiz emrediyor:
- ‘‘Sen af yolunu tut. İyiliği emret. Cahillerden yüz çevir.’’ (A’raf:199)
- ‘‘O, mü’minler ki, iyiliği emrederler, kötülükten men ederler’’ (Hac:41)
Lokman 17 de iyiliğin emredilmesinin değerli bir iş olduğu bildirilmiştir.
- ‘‘Uygun olanı emreden, fenalığı yasaklayan ve Allah’ın yasaklarını koruyan mü’minleri müjdele.’’
(Tevbe:112)
- Sizler insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; İyiliği emreder, kötülükten men
eder ve Allah’a inanırsınız’’ (Al-i İmran:10)
Peygamber (as) diyor ki:
- ‘‘Benden önce peygamberlerin sevenleri onların sünnetini yerine getirmişlerdir. Peygamberlerinin
ardından kötüler zuhur etmiştir. Bunlar peygamberlerin yapmadığını söyleyip, kendilerine emredilmeyeni
yapmışlardır. Kim bu kimselerle eliyle mücadele ederse, mü’mindir. Kim kalbiyle mücadele ederse, o da
mü’mindir. Bunun gerisinde artık zerre miktarı iman yoktur.’’ (Müslim, İman:80)
KÖTÜLÜKTEN MEN ETMEMEK
Peygamber (as): Allah’a yemin ederim ki. Hakk adına insanları kötülükten men etmezseniz. Allah’ın
rızasını kazanamazsınız.’’ (İ.Canan Hadis Ans:1/235)
Hz. Ebu Bekir (ra), son anlarında ileri gelenleri toplamış, onlara şunları söylemiştir: Hiçbir belâ ve
Musibet, sizi dininizin emirlerini yerine getirmekten alıkoymasın.’’
Bir hadiste buyrulmuştur ki: ‘‘Üzerine düşen sözü söylemeyene Cenab-ı Allah soracak:
- Niye söylemedin? O kişi:
- Söylememi falan korku engelledi’’ Allah (c.c):
- Ondan değil de benden korkman gerekmez miydi?’’ diyecek (İ.Canan Hadis Ans:17/554)
Peygamberimiz der ki:
- ‘‘Bir adam kıyamet günü birinin yakasına yapışır. O:
- Sen kimsin? Ne diye yakama yapışıyorsun? der. O’da:
- Sen beni bir kötülük üzerine gördün de, beni alıkoymadın, men etmedin.’’ cevabını verir.
Bu nasıl olur? Ayıp olmuyor mu? Bu sana yakışıyor mu? Sen kendine zarar veriyorsun. Aileni, ana
babanı düşün... gibi sözler etkili olacaktır.
355
Gönülden Gönüle
Peygamberimizin hanımı Hz. Zeynep anlatıyor:
- Bir gün Peygamber, benzi sararmış bir halde benim yanıma girdi ver:
- Allah’tan başka ilâh yoktur. Yaklaşan büyük şer yüzünden Araplara pek yazık olacak’’ buyurdu.
- İçimizde iyiler olduğu halde de mi felakete uğrarız? Dedim.
- Fenalıklar çoğalırsa evet, cevabını verdi.’’ (Riyaz üs-Salihın:187)
Fenalıkların çoğalmaması için ne yapmamız gerektiğini Peygamberimiz şöyle belirtmiştir: ‘‘Sizden
biriniz bir kötülük görürse eliyle yok etsin. Buna gücü yetmezse dili ile yok etsin. Buna da gücü yetmezse
kalbi ile buğzetsin. Bu ise imanın en zayıf halidir.’’
İnancımızda pasif yaşamak yoktur. Haksızlığı görüp susmak, kötülüklere göz yummak,
duymamazlıktan gelmek, zalimin zulmüne boyun eğmek ve kötülüklere karşı çıkmamak Allah’ın gazabını
gerektirir.
Kendimiz kötülüklere tepki gösterdiğimiz gibi eşimizi, dostumuzu ve yakınlarımızı da tepki göstermeye
davet etmeliyiz. Hatta gelecek endişesi taşıyan herkesi göreve davet etmeliyiz. Kötüyü kötülüğünden
vazgeçirmeyenin kötülüğe iştirak etmiş olacağını söylemeliyiz.
Ayrıca bizim vasıtamızla birinin iyi olması, hayırlı bir olaydır. Çünkü Peygamberimiz: ‘‘Bir iyiliğe
sebep olan kimse, o iyiliği bizzat işlemiş gibidir.’’ Buyurmuştur.
ÇIĞIR AÇMAK ÖRNEK OLMAK
Kur’an’da:
‘‘Kim iyi bir işe aracılık ederse, onun da o işten bir nasibi olur. Kim kötü bir işe aracılık ederse, onunda
ondan bir nasibi olur, payı olur. Allah her şeyin karşılığını vericidir.’’ (Nisa:85)
Peygamber (as) da:
- ‘‘İyi bir çığır açan kimseye o çığırın sevabı verileceği gibi, o yolda gidenlerin sevabıda verilir. Onların
sevabından bir şey eksilmez. Kötü çığır açan kimseye açtığı çığırın günahı yüklenir. Kendinden sonra o yolda
güdenlerin günahı da yüklenir ve onların günahından da bir şey eksilmez.’’ (R.Salihın:170)
- ‘‘Başkalarını, doğruluğa çağırana, kendisine uyanların sevabı kadar sevap verilir. Sapıklığa çağıran
kimseye de, ona uyanların günahı kadar günah verilir. (R.Salihın:173)
- ‘‘Bir iyiliğe vesile olan, onu bizzat işlemiş gibidir.’’ (Tirmizi, İlim:14)
- ‘‘Kim bir adam öldürürse, onun günahı kadar Adem’in ilk oğluna ayrılır. Çünkü o, adam öldürme
çığırını başlatmıştır.’’ (R.Salihın:171) (Bak: Madia 27-32)
İmam-ı Gazali şöyle der: Kalp (sahte) olan bir dirhemi infak etmek, yüz dirhemi çalmaktan daha
beterdir. (İhya:4/59)
Tarihte ‘‘it burnu’’ lakabı ile anılan Ahmet Paşa, işlediği bir suçtan dolayı görevden alınır. Ardından
cellat gönderilip, öldürülmesi emredilir. Cellat, bir iyiliğini gördüğü için kaçmasını söyler. Ahmet Paşa: ‘‘Hayır
356
Gönülden Gönüle
padişahın emrine itaatsizlik yolu benimle başlamasın’’ der ve boynunu uzatır. (Ahmet Ağaoğlu, üç
medeniyet 129, ist. 1972)
Çığır açmaktaki sevap ve hata, iyi örnek olmak veya kötü örnek olmamakla da hakedilir.
ÖĞÜT VERMEK NASİHAT ETMEK
Cenab-ı Allah: ‘‘Öğüt fayda verir’’ (Zariyat:55)
Enfal sûresinin 73. Ayetine göre; iyilikte yardımlaşılacaktır. ‘‘Kafirler birbirlerinin yardımcılarıdır.
Eğersiz bunu yapmazsanız yeryüzünde fitne ve fesat olur.’’ buyrulmuştur.
Peygamber (sav): ‘‘Din nasihattir.’’
- ‘‘Mü’minler birbirini yıkayan iki el gibidir. Zalime de mazluma da yardım edin. Ashab:
- Zalime nasıl yardım edelim? Ya Rasûlallah?
- Zulmünden vazgeçirerek!’’ buyurur.
Asr sûresinde Rabbimiz şöyle buyurur:
- ‘‘Asra yemin ederim ki, insan gerçekten zarardadır. Ancak iman edenler, iyi işler yapanlar birbirine
hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.’’
Ashab-ı Kiramdan Ebu’d-Derdu Hazretleri, bir gün bir gurup insana rastlar, birini vurup lânetliyorlar.
- Ne oluyor? Diye sorar. Onlarda:
- Bu adam günahkâr’’ derler. Ebu Derda (ra):
- Eğer bu adam bir kuyuya düşmüş olsa, günahkâr diye çıkarmaz mıydınız? der.
- O halde günah kuyusuna düşmüş bu adamı niye dövüyorsunuz? Ona kötü söylemeyin, öğüt verin.
Yaptığının yanlış olduğunu anlatın, onun elinden tutup günah kuyusundan çıkarın.’’ der.
- Sen ona kızmıyor musun? derler. O da:
- Ben ona değil işlediği günaha kızıyorum. O günahı terk ederse, benim kardeşimdir’’ der.
Öğüt vermekte en etkili şey örnek olmak ve söylediğini yapmaktır.
Cenab-ı Allah: ‘‘Başkalarına iyiliği tavsiye edip kendinizi unutur musunuz? (Bakara:44)
- ‘‘Yapmadığınızı niçin söylersiniz?’’ (Saff:2) der.
İnsan nefsinden ve çevresinde yapmadığını, yaşamadığını başkalarına söylememelidir.
357
Gönülden Gönüle
Şair:
Laf ile verir dünyaya nizâmât
Bin türlü teseyyüp bulunur hanelerinde’’
Peygamber (as) Miraçta, makasla dudağı kesilenleri görür, Cebrail’e sorar:
- Kim bunlar? Cebrail (as):
- Bunlar Dünyada başkalarına iyilik emreden fakat kendisi yapmayanlardır’’ der.
Ehadis:392/13)
(Ramuz el-
NEME LAZIMCILIK YOK
Bazıları, kötü ve kötülerle karşılaşınca: ‘‘neme lâzım’’,‘‘ Bana ne’’,‘‘Her koyun kendi bacağından asılır.’’ ‘‘Bir
benimle mi olacak’’ , ‘‘gemisini kurtaran kaptan’’. ‘‘Kaçanın anası ağlamamış’’ gibi yanlış sözlerle kendini sorumsuz
zannediyorlar, sorulmayacaklarını sanıyorlar.
Maidâ 2: ‘‘İyilikte yardımlaşın günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın.’’
Enfal 39: ‘‘Yeryüzünde fitne kalmayıncaya, din tamamıyla Allah’ın oluncaya kadar uğraşın’’
emri var.
Bir hadiste de: ‘‘Allah yolunda ayağı tozlananlara Cehennem ateşi haramdır’’ (B.Hadis Külliyatı:
3/6091) müjdesi verilmiştir.
Bazı kardeşlerimizde: ‘‘Sen mi düzelteceksin, sana mı kaldı...’’ gibi ifadelerle karşılaşılıyor.
Böyle söyleyenlere Hasan-ı Basri Hazretleri şöyle demiştir: ‘‘Bu teklifi, lânetli şeytan yapar. İyiliği
emretmek, kötülükten men etmek kapısını kapatmak ister.’’
Kur’an’da iyiliği emretmek kötülükten sakındırmak görevini yapmadıkları için Davut ve İsa’nın diliyle
lânet okunduğu bildirilir. (Maida:78) Bu ayetin nüzul sebebini peygamberimiz (sav) söyle bildirmiştir:
‘‘İsrailoğulları arasında kötülükler yayılınca, Biri bir başkasını günah işlerken görür. Ona: ‘‘Yapma,
etme’’ derdi fakat ertesi gün o adamla oturur, kalkar, yer, içerdi. Onu kötülükten men etmezdi. Allah onları
birbirine benzetti.’’ Ya zalime engel olursunuz ve kötülüğü önlersiniz, yada bu hal, sizin başınıza da gelir’’
demiştir.
Bazıları benim işim çok, ben emekliyim, yaşlandım artık gibi bahanelerle hizmetten kaçıyor. Allah’ın
emrinden kaçıyor. Kaçmak, helâk sebebidir.
Hz. Ali (ra) şöyle diyor:
- Sizden evvelkiler iyiliği emredip kötülükten sakındırmadıkları için helâk oldular. Onların başına
gelenler, sizin başınıza gelmeden iyiliği emredip, kötülükten sakındırınız’’ demiştir.
358
Gönülden Gönüle
İnsanın korunması esastır.
İnsanın korunması en önemli işlerden biridir. Her an artan suç ve suçluya karşı ilgisiz kalınamaz.
İnsan önce kendini korumalı, sonra çocuklarını korumalı, aile yuvasını korumalı ve elinden geldiğince
ulaşabildiği insanları korumalıdır.
Tuzağa düşürülmüş, kötü muameleye uğramış bir kadının feryadına kulak verelim. Kadın, fuhuş
çetesinin eline düşmüş kadın, yazıp bir yayın organına gönderdiği mektupta şöyle feryat ediyor:
- ‘‘İnsanlar! Müslümanlar! Neredesiniz? Masum insanlar için tuzak kuruyorlar. Çocuk denecek yaşta
kızları pazarlıyorlar. Zorla çalıştırıyorlar. Orada uyuşturucu veriyorlar. Neredesiniz insanlar! Neredesiniz
Müslümanlar! İmdat!.. (22-6-2004 Zaman)
Allah soruyor: ‘‘Zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz. Size ne oldu ki’’
(Nisa:75)
Tahrim Sûresi 6. ayette; ‘‘Kendinizi çocukları ve elinizin altında bulunanları koruyun’’ diye
emrediliyor.
Soruyorum korunduk ve koruduk mu?
Bir toplumda namuslular, namussuzlar kadar cesur olmazsa, fitne çoğalacaktır. Ahlaksızlıklar
artacaktır. Kötü halimiz kader değildir. İnsanlar kaderini kendi hazırlarlar.
Sevgili peygamberimiz, genç yaşta haksızlığa kötülüğe karşı kurulan Hılful Fudul cemiyetine
girmiştir. Haksızlığa uğrayan bir hıristiyanın şikayeti üzerine Ebu Cehil’in kapısını yumruklamış, hak yerine
buluncaya kadar kapıdan ayrılmamıştır.
İLAHİ İKAZLARA KULAK VERELİM
Her an, her gün bize birçok ilâhi ikazlar oluyor. Buna çoğumuz aldırmıyoruz. İyi olduğunu iddia eden
de aldırmıyor, kötü olanımız da aldırmıyor. Kimse başımıza gelenlere, olanlara neden, niçin? Demiyor,
çaresine bakmıyor. İlâhi ikaza sebep olan davranışlara devam ediyor.
Acaba bunca felâket neden? Neden buna mâruz kalıyoruz? düşünülmüyor. Sosyal felâket deyip
geçiyoruz. Hiçbir şey yaşayışımızla, düşündüklerimizle bağlantı kurulmuyor.
Hiç bir felâket sebepsiz değildir. Kul azmayınca Allah yazmaz. Aslında her şey de alınacak bir ders
vardır, bir uyarı vardır. Unutmayalım her olay bizden kaynaklanır. Hayatta hep hatalarımızın,
eksikliklerimizin karşılığı, hak ettiğimiz şey bizi bulur.
Şair: ‘‘Kuluna zulmeder mi hiç Hüdâsı,
Kulun çektiği kendi cezası.’’ demiştir.
Yunus Sûresinin 44. Âyetinde de: ‘‘Allah kimseye zulmetmez, insan kendi kendine
zulmeder’’ buyrulmuştur.
Hz. Ebu Bekir (ra): ‘‘Cihadı terk eden toplumu Allah zelil eder’’ demiştir. Bize emredilenleri
umursamazsak zelil oluruz. Hatalarımızı düzeltmezsek, sorumluluklarımızı yerine getirmezsek, inancımızı
yaşamaz ve yaşanması için çalışmazsak ilâhi ikazlar başımızdan eksik olmaz.
359
Gönülden Gönüle
İlâhi uyarılara kulak verip kendimizi değiştirmezsek, başkalarını değiştirmezsek musibetlerden
kurtulamayız.
Bilelim ki, karşı olmadığımız her kötülük bir gün mutlaka bize, yakınlarımıza acı verecektir.
Sohbetimizi Hikmet Dinç’in şiiriyle son verelim.
İnsanımızı aldatanları,
Her şeyi haber yapanları,
Vatandaşı ağlatanları,
Nefretle kınıyoruz.
Uykularımızı bölenleri,
Duygularımızı sömürenleri,
Beyinlerimizi kemirenleri,
Şiddetle kınıyoruz.
Ahlaksızlığa soyunanları,
Eyyamcılıkta kalanları,
Riyakarlık yapanları,
Hiddetle kınıyoruz.
Tiraj düşkünü basını,
Şansçılar furyasını,
Ortaçağ kafasını,
Hayretle kınıyoruz.
Sözde aydın kafaları,
Siz sömürgeci babaları,
Siz çifte standartçıları,
Esefle kınıyoruz.
Yeter artık gerçeğe dönün.
Biraz olsun doğruyu görün.
Bıktık bu yalanlardan her gün.
Yoksa sizi hep, hep kınıyoruz.
..............................
....................
……….
…
360
Gönülden Gönüle
UNUTULAN
TEBLİĞ GÖREVİMİZ
İslam’ın 5 şartının, İmanın 6 şartının ötesinde müslüman kalmak için daha birçok şartlar vardır.
Müslüman olmanın gerektirdiği işler vardır. Bunlardan vazgeçilmez olanlardan biri, yüce Allah’ın adını,
dinini, hakkı, doğruyu tebliğ etmektir.
Bu, üzerimize borç olan bir görevdir.
İyi insan iyi evlât iyi vatandaş tebliğ ile yetişir. İyi ortam ancak tebliğ ile hazırlanır. Kendisine tebliğ
edilmemiş insan, isyan eder, hainlik eder. Faydalı iş işlemez.
X
X
X
İnsanın yol gösterilmeye her zaman ihtiyacı vardır. Cenab-ı Allah insanı yaratmış ama başıboş
bırakmamıştır. Uyarıcı peygamberler göndermiştir. Ana babaya ve ilim adamlarına da tebliğ görevi
vermiştir.
Cenab-ı Allah: ‘‘Biz seni insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik...’’ (Sebe:28)
buyurmuştur.
Her müslüman tebliğ ve irşat görevi olduğunu asla unutmamalıdır. Müslüman olmanın bir bedeli
vardır. Bazı şeyleri göze alacaktır. Zahmete katlanacaktır.
Yeryüzünde olan biten her şeyden müslüman olarak sorumluluğumuz vardır. Bir kötülüğe elle, dille
ulaşılamıyorsa, kalben buğzetmek gerekir. Oda imanın en zayıf noktasıdır.
X
X
X
Düşünülürse kötülüklerde hepimizin az çok payı vardır. En azından ilgisiz kalmak, ihmâl etmek
hatamız vardır.
Mevlâna, idam edilmiş birini görür. ayaklarına sarılarak ağlamaya başlar ve: ‘‘Beni affet, beni affet.
Eğer ben seni araştırsaydım, sana öğüt verir, görevimi yapardım. Sende bu cezayı görecek suçu işlemezdin’’
der.
Bugün yanlış yapanlardan, bugünün gençliğinden dolaylı olarak hepimiz suçlu değil miyiz?
Vazifemizi tam olarak yaptığımızı söyleyebilir miyiz? Kendimizi temize çıkarabilir miyiz?
Peygamber (as) şöyle anlatıyor:
Kıyamet gününde bir adam bir adamın yakasına yapışır.
- Sen kimsin, ne diye yakama yapışıyorsun? der. Oda:
- Sen beni kötü durumda gördün de beni uyarmadın, o kötülükten alıkoymadın!’’ der.
361
Gönülden Gönüle
Bir kör, ev için açılan temel çukuruna düşme ihtimali varken siz seyreder, oda düşer, ölürse bunda
cinayet vardır. İnsan sorumsuz değildir.
X
X
X
Müşrikler peygamber (as)’ı görevinden alıkoymak için bir sürü cazip tekliflerde bulundular. Bir sonuç
alamadılar. Amcası Ebu Talibe başvurdular. Onun ağzı ile tekliflerini yenilediler. Peygamber efendimiz:
- ‘‘Lev vazaus’şemse fiyemini ve kameri fişimali Vallahi materektü heze’l-emr’’ (Yani Amca sen ne
diyorsun? Vallahi güneşi sağ elime, ayı da sol elime verseler, bu davamdan vazgeçmem) cevabını verdi.
Davasından asla vaz geçmedi. Uyarıcılık ve tebliğ görevini sürdürdü. İşte biz bugün bunun için müslümanız
elhamdülillah. Yoksa İslam nasıl yayılacaktı?
X
X
X
İslam’ın temsil edilmesi ve tebliğ edilmesi çok sevaplı bir iştir.
Bu işin ihmali yoktur. Emekliliği yoktur.
Ama ağaç kesermiş, balta az keser olmuş, oda işi bırakmayı düşünmüş. Biri ona ‘‘Balta körelmiştir,
onu bile’’ demiş. Adam, baltayı bileyince çok ağaç keser olmuş. Engellerin ortadan kaldırılması gerekir. Bu
hizmeti biz çok yaptık, yaşlandık, biraz da başkaları yapısını yok bu işin.
Bu işin emekliliği yok. Emeklilikte daha güzel hizmetler var...
Ben çekiniyorum’’ ifadesi yanlış. ‘‘Korkusundan dolayı iş yapmayana Cenab-ı Allah: ‘‘Benden
korkmalı değil miydin? Diyecek.
Cenab-ı Allah bize şu ayetle bir görev veriyor:
- ‘‘İnsanları Allah’a çağıran, iyi iş yapan ve ‘Ben Müslümanlardanım’ diyenden kimin sözü daha
güzeldir?’’ ( Fussılat:33)
İlk vahiy gelince Allah Resulü korku ve heyecanla yatağında yatarken ‘‘Kalk uyar!’’ emri üzerine
yatağından fırlayıp kalktı. Tebliğe hazırlanırken Hz. Hatice (ra) ona: ‘‘Biraz dinlensen!’’ deyince peygamber
(as): ‘‘Dinlenecek vakit mi var?’’ deyip tebliğe koyulmuştu.
Allah’ın adının yer yüzüne yayılması her şeyden önemliydi.
Tarih boyunca müslümanların yaptığı savaşların gayesi, imhâ, sömürü değildi. Atlarımız ‘‘İlay-ı
kelimetullah için rahat yataklarında yatmamışlardı. Bize ne oldu böyle..?
Büyüklerimiz Allah’ın adını yeryüzüne yaymak için canı ile malı ile cihad etmişlerdi. Diyar diyar
yeryüzünü dolaşmışlardı. Kıtalara hükmetmişlerdi.
Abdurrahman bin Avf 93 yaşında Allah’ın dinini yayma uğruna Kars’ta şehit düşmüştü. Yine Ebu
Eyyûb el-ensari Hazretleri 90 yaşında İstanbul’un surların önünde şehit düşmüştü.
362
Gönülden Gönüle
Allah Resûlü bir sahabeyi Çin’e göndermişti. Bir Müddet sonra: ‘‘Allah Resûlünü özledim, görüp
geleyim’’ demiş. Aylarca yolculuktan sonra Medine’ye ulaşmış, Allah Resûlünün vefat haberini öğrenince:
‘‘Allah Resûlü beni Çin’e tebliğ için gönderdi’’ deyip geri dönmüş, orada vefat etmiştir.
X
X
X
İnancımızda ‘‘neme lâzım’’ , ‘‘Bana ne’’ yoktur.
Allah Resûlü, Muaz’ı Yemene vali olarak gönderirken, atın üzerindeki Muaz, yanında yürüyen Allah
Resûlüne:
- Ben insem, siz binseniz veya bende sizin yanınızda yürüsem!’’ deyince Allah Resûlü:
- Ey Muaz! Ben bu adımlarımın Allah yolunda atılan adımlar olmasını arzu ediyorum. Allah yolunda
adımım çoğalsın’’ demiştir. hiç düşündük mü bizim adımlarımız niçin, nereye?
Allah soruyor: Feeyne Tezhebûn? Nereye? diyor.
X
X
X
Behlül dana hataları görünce hata sahiplerini uyarırmış. Hoşlanmayanlar Behlül’ü Harun Reşide
şikayet etmiş.
- Bize karışmasın. Her koyun kendi bacağından aşılır, demişler. Harun Reşit, Behlül’ü azarlamış.
Behlül,evine gelip, bir koyunu kesip bacağından bahçesine asmış. Birkaç gün sonra kokmaya
başlamış. Komşular, yoldan geçenler rahatsız olmuş. Durum Harun Reşide iletilmiş. Behlül’ü çağırıp sormuş
neden böyle yaptın? Behlül cevap vermiş:
- Kendi bacağından asılan koyunun etrafını rahatsız edeceğini anlatmak için’’ demiş.
Tebliğ görevini yapmayan toplumlarda kötülükler, huzursuzluklar artmış ve çeşitli belâ ve
musibetlerle cezalandırılmışladır. Zarar, umûmi olur.
Peygamber (as): ‘‘İyilik hakim kılınmazsa, Allah o yer halkına şerlileri musallat eder’’ (Ramuz elEhadis:502/11) buyurur. Şerlilerle baş edemiyoruz işte...
Cenab-ı Allah: ‘‘Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış, en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, ve
kötülükten men edersiniz...’’ buyurur. (Al-i İmran:110)
Hani gerçekten böyle miyiz..? Yoksa O ümmet biz değil miyiz.
X
X
X
İnsana hizmet Hakk’a hizmettir.
Bizans elçisi gelmiş; taht, taç bulamamış.
363
Gönülden Gönüle
- Efendimiz kim? demişti.
- Oradakilere ikramda bulunan Allah Resûlü: ‘‘Esseyyidü hadimuküm’’ (Efendi hizmet edendir)
cevabını vermiştir.
Oruçlulara hizmet edenler için peygamber (as):
- ‘‘Bugün oruç tutmayanlar, oruç tutanlardan daha fazla kazandı’’ demiştir.
Hakimü’l-harameyn (Mekke ve Medine’nin hakimi) diye hutbe okuyan imama, oturduğu hasır
üstünde: ‘‘Hakım’ül harameyn değil, Hadimü’l-harameyn’’ (Mekke ve Medine’nin hizmetkarı) cevabını
veren Yavuz Sultan Selim, insana hizmetin efendilik olduğunu ifade etmiştir.
X
X
X
İnsanların inanması için, düzelmesi için sebep olmak vasıta olmak büyük bir iştir. Sevabı da çoktur.
Önemli olan hayra vesile olmaktır. Niyet hayır olursa, akıbet de hayır olur.
Bir zamanlar yolculuk sırasında bir benzinlikte durduk:
- Mescidiniz var mı? dedik.
- Yok.’’ dediler.
- Biz benzinde alacaktık’’, dedik ayrıldık.
Biray sonra oradan geçerken bir kenara Mescid yapılmış olduğunu gördük.
İnsan isterse şerre, isterse de hayra sebep olabilir. İyilikler onun için sadaka-i cariye olurken
kötülüklerde günaha girip durmasına sebep olur.
Bir sözle, bir hareketle veya örnek olarak hayra vesile olmak mümkündür.
Kur’an’da:
- Sizden hayra çağıran iyiliği emredip kötülüğü men eden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa
erenlerdir.’’ (Al-i İmran:104) Müfessirler bu görevin her müslümana farz-ı kifaye olduğunu belirtmişlerdir.
Kendisi yapmayanlarında yapanlara destek olması gerekir.
Allah:
- ‘‘Kim iyi bir işe aracılık ederse, onunda o işten bir payı olur. Kim kötü bir işe aracılık ederse, onun
da o işten bir payı olur. Allah her şeyin karşılığını vericidir. (Nisa:85) buyurur.
- Kafir olanlar birbirlerinin yardımcılarıdır. Eğer siz, birbirinizin yardımcısı olmazsanız, yeryüzünde
fitne ve fesat çıkar.’’ (Enfal:73) Bunu yapabiliyor muyuz?
364
Gönülden Gönüle
Peygamber (as): ‘‘Bir iyiliğe delâlet eden, sebep olan o iyiliği bizzat işlemiş gibidir.’’
‘‘Hidayete davet edene, kendisine uyanların sevabı kadar sevap verilir. Onların sevabından da bir şey
eksilmez.’’ (Müslim İlim:16) buyurur.
- Bir gün Hz. Ali’ye: ‘‘Allah’a yemin ederim ki Allah’ın senin vasıtanla bir kişiyi hidayet edip, doğru
yola iletmesi, senin için kızıl develerin olmasından ve bunların sadaka vermenden hayırlıdır’’ diyor. (Buhari,
Ashabın faziletleri:9)
X
X
X
Buradaki bizim arzu ve gayretlerimiz yemin ederim ki vasıta olmak, çığır açmak ve Allah rızası içindir.
Burada size bir haberi nakletmek istiyorum.
Papazken müslüman olan papaz, Musa adını almış 500’ü papaz 4 bin 402 kişinin İslam’a girmesine
sebep olmuştur. (25 Ağus.2012 - Akit) İşte hidayet ve hidayete sebep olmak budur...
X
X
X
Öğüt vermek nasihat etmek hem görev, hem de sevaplı işlerdendir.
Cenab-ı Allah: ‘‘Sen öğüt ver. Çünkü öğüt, müminlere fayda verir’’ (Zariyat:55)
Allah Resûlü: ‘‘Din nasihat tır’’ (Tirmizi Birr:17) buyurur.
Zor olan görevlerden biride budur.
Cenab-ı Allah: ‘‘Sen onlara yumuşak davrandın, Şayet sen, kaba ve katı yürekli olsaydın, şüphesiz
etrafından dağılıp giderlerdi...’’ (Al-i İmran:159)
Peygamber (sav): Yumuşak davranmayan hayırdan mahrum olur’’ (Müslim Birr:74)
Öğüt vermede kabalığa, katılığa, sertliğe, bedduaya asla yer yoktur.
Tebliğin özü, samimiyettir, gayrettir. İlahî rıza arzusudur. Tebliği görev bilmektir. Görevi düzgün
yapmaktır. Önce kendini düzeltmektir.
Hz. Süleyman’ın (a.s.) tahtına ters yönden esen rüzgâra Hz. Süleyman:
- ‘‘Neden böyle esip bizi rahatsız ediyorsun’’ dedi. Rüzgâr;
- ‘‘Ey Süleyman! Asıl sen doğruluktan ayrılma! Sen doğru oldukça ben ters esemem!’’ karşılığını
verdi.
Sonra Hz. Süleyman bir baktı ki, başındaki tacı da eğilmiş. Tam 8 defa tacını düzeltti ama her
seferinde taç kendiliğinden eğiliyordu. Sonunda taç şöyle dedi:
365
Gönülden Gönüle
- ‘‘Beyhûde gayreti bırak! Beni yüz kere de doğrultsan, sen doğrulmadıkça ben de doğrulmam!’’
Bunun üzerine Hz. Süleyman kendi kalbine nazar etti ve gördü ki, orada bir eğrilik var. Hemen tevbe edip
onu doğrulttu. Bundan sonra başındaki taç düzeldi.
İnsan önce kendini düzeltmelidir.
İnsan başkalarına öğüt vermeden işe kendinden başlamalıdır. Sonra yakınlarından başlamalıdır.
Cenab-ı Allah peygamberimize: ‘‘Kalk, uyar’’ (Müddessir:2)
- ‘‘En yakınlarını uyar, ikaz et!’’ (Şuara:214) diye emrediyor.
Bize de: ‘‘Ey iman edenler evlatlarınızı, yakacağı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden
koruyun’’ (Tahrim:6) diyor. Koruyor muyuz?
Bu uyarma nasıl olur? Kuru sözle olmaz. Sözün amelle desteklenmesi lâzım. Söz ozaman etkili olur.
Kur’an’da bir ikaz var: ‘‘Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? (Saff:2)
‘‘Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah yanında büyük bir nefretle karşılanır.’’ (Saff:3) deniliyor.
X
X
X
Tebliğ, yaşamakla olur:
Peygamber (as): ‘‘Söyleme yap!’’ buyuruyor.
‘‘Lafla peynir gemisi yürümez’’ demiş atalarımız.
Şair: Laf ile verir dünyaya nizamât,
Bin türlü teseyyüp bulunur hanelerinde’’ demiş
Etkili olmanın yolunu Cenab-ı Allah şöyle gösteriyor:
- ‘‘Ailene namazı emret. Kendinde sabırla namaza devam et...’’ (Taha:132) Sen kılmazsan ev halkı
kılar mı? Sen örnek olmazsan çoluk çocuk yapar mı? yapmaz.
Peygamber (as) anlatıyor:
- ‘‘Kıyamet gününde bir adam bağırsakları dışarıda dolap beygiri gibi dönerken, onu görenler tanırlar
ve:
- Sen bize iyiliği emreden, kötülükten men eden falan değil misin? derler. O’da:
- Evet. Ama size yapın dediğimi yapmazdım. Yapmayın dediğimi de yapardım’’ der.
X
X
X
366
Gönülden Gönüle
Tebliği yanlış yapmamak gerekir.
Atalarımız: ‘‘Yolu iyi bilen yorulmaz’’ demişlerdir.
Yarım doktor candan eder. Yarım hoca dinden eder’’ denmiştir.
Yine atalarımız: ‘‘Dağ adamı hasta eder sağ adamı’’ , ‘‘Rehberi karga olanın burnu pislikten
kurtulmaz’’ demişlerdir.
Bu konuda da Rabbim bize yol gösteriyor:
- Rabbinin yoluna güzel sözle çağır...’’ (Nahl:125)
- Kötülüğü en güzel tutumla sav’’ (Mü’minun:96)
- Kötülüğü en güzel şekilde önle’’ (Fussılat:34)
- İnsan kullarıma söyle: en güzel şekilde konuşsunlar’’ (İsra:53)
- Musa peygambere de: ‘‘Firavuna güzel söz söyle’’ (Taha:44)
Bir hadiste de: ‘‘Allah’a ve ahirete inanan, ya hayır söylesin yada sussun’’ (Tirmizi Kıyamet:51)
buyrulur.
X
X
X
Peygamber (as)’ın tebliğ metodu nasıldı?
Onun tebliğinin özü: ‘‘Müslüman ol, Kurtul!’’ Şeklinde idi. Peygamber (as):
- Karşısındaki insanın durumuna göre hareket ederdi.
- Tedricen, yavaş yavaş, ihtiyaca göre konuşurdu.
- Her fırsatı değerlendirirdi.
- Zorluk çıkarmazdı: ‘‘Kolaylaştırınız güçleştirmeyiniz. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.’’ (Buhari İlim:11)
buyururdu.
- İlâhî azaba karşı uyarırdı.
- Örnek olur, önce kendisi yapardı. ‘‘Söyleme yap’’ derdi.
- Boş söz söylemezdi. (Geçmiş olayları, tekrar tekrar anlatmak yerine yeni mesajlar vermek gerekir.)
- Uygun zamanı kollardı, az, öz konuşur, bıktırmazdı.
- Daha çok namaz öncesi ve namaz sonrası konuşurdu.
- Ehli suffada tebliğciler yetiştirir her bir tarafa gönderirdi.
367
Gönülden Gönüle
- Herkesin anlayacağı dili kullanırdı.
- Kişileri kırmadan, utandırmadan konuşurdu. ‘‘Bazıları şöyle şöyle yapıyor’’ derdi.
- Son derece sabırlı davranır ve fedakârlık gösterirdi.
Bir gün bir gençle arasında şöyle bir konuşma geçmiştir:
- Zina etmek istiyorum.
- Bu işin annenle yapılmasını ister misin?
- Hayır
- Kimse bu işin annesiyle yapılmasını istemez.
- Peki kız kardeşinle yapılmasını ister misin?
- Hayır
- Kimse istemez.
- Teyzenle, halanla yapılmasını ister misin?
- Hayır
- ‘‘Allah’ım bu gencin kalbini temizle’’ diye dua etmiş, genç: ‘‘Zina etmekten vazgeçtim ya
Rasûallah!’’ demiştir.
X
X
X
Hidayetin Allah’tan olduğunu unutmamalıyız. Yapılacak neyse yapılır, Allah’ın hidayet etmesi için
dua edilip, iş Cenab-ı Allah’a havale edilir.
İbrahim peygamber ikramı ihsanı bol olan bir peygamberdir. Put perestler bir gün ikramını aldıktan
sonra, ikramın devamı için:
- Bizden bir isteğin var mı? derler. İbrahim (as):
- Var, benim için bir defa Rabbime secde edin’’ der.
Olur mu, olmaz mı tartışmalarından sonra: ‘‘Bir defa ediverelim’’ derler. Secdeye kapanırlar. Bu
sırada İbrahim (as):
- ‘‘Allah’ım, benden bu kadar. Hidayet senden, bunları hidayet et’’ der.
Cenabı-ı Allah’ın hidayeti yetişir, secdeden kalkan ‘‘Senin Rabbine inandım’’ diye kalkar.
Ebu Talibin son anlarında Allah Resûlü:
- Lâ ilâhe illallah de, senin için şahitlik edeyim’’ demiş Ebu Talip:
368
Gönülden Gönüle
- Derim ama Kureyş korkudan böyle yaptı’’ derler. Cevabını vermiştir. Bunun üzerine Cenab-ı Allah:
- ‘‘Sen istediğini hidayete erdiremezsin. Ancak Allah dilediğine hidayet verir’’ mealindeki ayeti
indirdi. (Kasas:56)
Peygamber (as) Ebu Cehile de aynı teklifte bulunmuş, oda red etmiştir. Hidayet nasip olmamıştır.
Programı bir hadis-ş şerifle bitirelim.
- ‘‘Bir ok yüzünden Cenab-ı Allah iç kişiye sevap verir.
1- Oku yapana 2- Okun atılması için hazır edene
3- Oku atana’’
Herkesin yapabileceği bir iş mutlaka vardır. Herkes elinden geleni yapmak zorundadır.
Tebliğ yapana tebliğ için ortam hazırlayana ve tebliğin yapılması için maddi manevi destek olana
Cenab-ı Allah sevap yazacaktır.
Şöyle anlatırlar:
Bir kurbağa Nil Nehrinden ağzına su almış gidiyormuş, sormuşlar:
- Nereye böyle?
- Duydum ki Nemrut İbrahim peygamberi ateşe atmış o ateşi söndürmeye gidiyorum.’’
Gülmüşler:
- Burası ile varacağın yer nerede sen biliyor musun? Diyelim ki vardın. Ağzındaki su ile o büyük ateşi
nasıl söndüreceksin?
Kurbağa:
- Bu sözü Allah aşkına siz mi söylüyorsunuz? Oraya varamasam da, o ateşi söndüremesem de bu
yolda da mı ölemem!’’ demiş.
Bomboş yaşayıp, pisi pisine ölmek var. Birde dolu dolu yaşamak, insanların hayırlılarından olmak
var. Ne dersiniz? Hangisini yapalım?
Rabbim şuurlu yaşayan, hidayete eren ve hidayete ermeye vesile olanlardan etsin.
Üstad Necip Fazıl’ın ifadesiyle biz görevimizi yapalım da utanan biz olmayalım:
369
Gönülden Gönüle
Tohum saç, bitmezse toprak utansın!
Hedefe varmayan mızrak utansın!
Hey gidi küheylan, koşmana bak sen!
Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!
Eski çınar şimdi noel ağacı;
Dallarda iğreti yaprak utansın!
Ustada kalırsa bu öksüz yapı,
Onu sürdürmeyen çırak utansın!
Ölümden ilerde varış dediğin,
Geride ne varsa bırak utansın!
Ey binbir tanede solmayan tek renk;
Bayraklaşamıyorsan bayrak utansın!
X
X
X
Evet biz vazifemizi yapalım, yapmayan utansın. Biz uyaralım, uyanmayan utansın.
Biz öğüt verelim almayan utansın.
..............................
....................
……….
…
370
Gönülden Gönüle
TEPKİ TOPLUMU OLMAK
Her toplumun korunması gereken millî, manevi değerleri vardır. Onları koruyup yüceltemeyen
toplumlar varlığını koruyamamıştır.
Suskunluk, nemelazımcılık toplumların benliğini yitirmesine inancından kültüründen kaçar hale
gelmesine neden olmuştur.
Bugüne kadar milli ve manevi varlığımıza yapılan saldırılara, ecdadımızın karşı koyması bugünkü
varlığımızı sağlamıştır.
Son zamanlarda yapılan saldırılara seyretmemiz ise, toplumu duyarsız, sessiz, içip içip tabakların
üstünde tepindiren, ceket yakan hayat anlayışına sebep olmuştur.
Vücuda giren mikroba karşı vücut savunma yapamazsa, o vücut hastalanır, belki de ölür.
Neme lazımcılık ve tepkisizlik hastalığına tutulursak elde bir şey kalmaz. Kadın namusunu
savunmazsa namus elden gider.
Cenab-ı Allah kıyamet gününde kuluna soracak:
- Kötülüğü gördüğün halde ona karşı çıkmana engel ne vardı? Kul diyecek ki:
- Falandan korktum.’’ Allah ona diyecek ki:
- Benden korkman gerekmez miydi.’’ (İlahi Hadisler:33)
Kur’an’a göre;
İnsan ölürken Melekler kendine yazık edene:
- Ne işle meşguldün? diyecekler. Onlar:
- Ne yapalım çaresizdik’’ deyince. Melekler:
- Allah’ın arzı geniş değil miydi.’’ derler. İşte onların yeri cehennemdir. Orası ne kötü bir gidiş
yeridir.’’ (Nisan:97) diye haber verilmiştir.
TEPKİ NEDİR?
Tepki, kızgınlıkla yapılan bir hareket değildir. Karşı tarafa zarar vermek de değildir.
Tepki, kabullenmemek, benimsememek ve gerçeği savunmaktır.
Tepki, ilgisiz kalmamak, pasif, pısırık olmamaktır.
Tepki, görevdir. Sorumluluktur. Sahip çıkmaktır.
Peygamberimiz şöyle buyurur:
371
Gönülden Gönüle
‘‘İnsanlar zalimi görürler de onların zulmetmesine mani olmazlarsa, Allah’ın bütün insanları azaba
uğratması yakındır.’’ (Riyaz üs-Salihin:195)
Bu konuda unutulmayacak örnekler vardır. Meselâ. Nuh Aleyhisselâm’ın kavmi helâk olacaktır.
Melekler:
- Ya Rabbi! Aralarında iyiler de var. Onlar da mı helâk olacak?
Deyince, Allah şöyle buyurur:
- Evet onlar kötülüklere ve kötülere karşı çıkmadılar.’’
Peygamberimiz Yahudilerin nasıl bozulduğunu da şöyle anlatır: ‘‘Önce kötülere karşı çıkanlar, kısa
süre sonra onlarla beraber oldular, onlarla yiyip içtiler ve Allah hepsinin kalplerini birbirine benzetti.’’
Uhud savaşında peygamberimizin dişi kırılıp, kanlar içinde kaldığı zaman Mus’ab (Allah O’ndan razı
olsun) bütün var gücüyle Peygamberi korumaya çalışırken büyük yaralar almış, ellerini kaybetmiş, yarım
kalan kolları ile yüzünü kapatmıştır. Daha sonra bu hali Peygamberimiz: ‘‘Mus’ab Allah’ın Resûlünü gereği
gibi koruyamadık, Allah’ın huzuruna nasıl çıkar ve ne cevap veririm diye yüzünü saklıyordu’’ diyerek
anlatmıştır.
Ya şimdi biz O’nun bize getirdiklerini, bize bıraktıklarını lâyıkı ile koruyabiliyor muyuz? Sövenlere,
siyenlere, dil uzatanlara gereken tepkiyi gösterebiliyor muyuz? Bunun hesabını nasıl, hangi yüzle vereceğiz?
İnsanın kendisinin ailesinin ve çevresinin iyi olması, kurtuluş için yeterli değildir. Tek başına kurtuluş
olmaz. ‘‘Gemisini kurtaran kaptan’’ düşüncesi İslâmî değildir. İyilik, başkalarına da yansırsa, o zaman iyi olur.
Şu hastalıklı sözlere dikkat:
‘‘Ortalık kötü’’,‘‘Zaman bunu gerektiriyor’’,‘‘Aman benden olmasın’’,‘‘Her koyun kendi bacağından
asılır’’,‘‘Bir ben mi’’,‘‘Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’’ deyip, etliye sütlüye karışmayıp kabuğuna
çekilmek Allah yanında insanı sorumlu kılar.
‘‘Ya Rabbi! Müslümanlara yardım et’’ duasını ‘‘Amin’’ deyip, ‘‘Haydi Müslümanlara yardım et’’
denilince, bin bir dereden su getirmek, müslümanca bir davranış olamaz.
Tepki göstermek inancımızın gereğidir. Tepkide üzerimize borç olan bir davranıştır.
Ortalık toz duman, biz seyrediyoruz. Kör, sağır, dilsiz olmak, inancımızla bağdaşmaz.
Tepki gösterilmeyen şey, tasvip edilmiş olur. Ona hayat hakkı verilmiş olur. Şikayet etmek, acizliktir.
Cayır cayır kaşınmanın ne bite ne pireye çaresi vardır.
Ne diyor. Mehmet Akif şöyle haykırıyor:
‘‘Bana ne dedikçe bozuldu çarkın,
İşgale uğradı evinle barkın.
Yeter yattığınız, ayağa kalkın,
372
Gönülden Gönüle
Dermanınız mı yok ölümüsünüz?’’
Sütçü İmam, düşman işgali altındaki Maraş halkına: ‘‘Size Cuma namazı kıldırmıyorum’’ demiştir.
Sebebini soranlara Fransız bayrağı dalgalandıkça siz esir sayılırsınız’’ cevabını vermiş, bacılarımızın örtüsüne
uzanan ellere ilk kurşunu sıkıp tepki göstermiş, halkında tepki göstermesini sağlamıştır.
Mehmet Akif, Anadolu’yu karış karış dolaşmış, milli ve manevi varlığımızın düşman tasallutundan
kurtarılması, ırzımızın ve namusumuzun savunulması için Anadolu insanını ayağa kaldırmıştır.
Denizli’mizde Ahmet Hulusi Efendi, halkın yaklaşan Yunanlıya karşı çıkmasını istemiş, ‘‘silahımız
yok’’ diyenlere ‘‘taş atacak eliniz demi yok’’ cevabını vermiştir. Böylece başlayan milli mücadele hareketi
içinde her aileden şehit değil, şehitler verilmiş, yokluk, çaresizlik içinde bile düşmana teslim olunmamıştır.
Milli Mücadele günleri, çeşmede su dolduran kadın, gelenlere aldırmaz. Biri ‘‘Ne zamandan beri
kadınlar erkeklerden kaçmaz oldu?’’ der. Kadın: ‘‘Vatan işgal altında, erkekler vatan savunmasında. Burada
benim gibi kadınlar ve senin gibi kadın kılıklı erkekler kaldı’’ cevabını verir.
NELERE TEPKİ?
Olan ve olacak her olumsuzluktan, herkesin az veya çok sorumluluk payı vardır.
Kur’an’da: ‘‘Müslümanlar arasında kötülüğün, ahlaksızlığın yayılmasını arzu edenlere dünya ve
ahirette can yakıcı azap vardır’’ diye bildiriliyor. (Nur:19)
Peygamber (as): ‘‘İyiyi kötü, kötüyü iyi gördüğünüzde haliniz nice olur’’ diyor. (B.Hadis
Külliyatı:7908)
- ‘‘Bir müslümanın yanında bir müslüman, alçaltılıp da ona yardım etmeye gücü yettiği halde
müdahale etmezse, Allah onu kıyamette bütün mahlukatın huzurunda alçaltır.’’ (Age:7909)
- ‘‘İnsanlar zalimi görüp de zulme mani olmazlarsa, Allah’ın azabı yakındır.’’ (R.Salihın:195)
Bugün insanımız, aile yapımız, değerlerimiz büyük zarar görüyor. Aile yuvalarını yıkan, gençliği
yozlaştıran her şeye tepki gösterilmelidir.
- Ahlakı bozan müstehcenliği alevlendiren yayın basın organlarına almamakla, seyretmemekle tepki
gerekiyor.
Bir İrlandalı Amerika’da müstehcen gazete çıkarıyor. Halk almıyor 3 gün sonra 4. gazete çıkmıyor.
- Bölücülük oyunlarına karşı uyanık olmak, birleştirici olmak gerekir.
- Her türlü fitne hareketlerine karşı olmak gerekiyor.
Bir hadiste: ‘‘Zalime de mazluma da yardım edin.’’
- Mazluma anladık, zalime nasıl yardım edelim?
373
Gönülden Gönüle
- Onu zulmünden vaz geçirerek’’ buyruluyor.
İngiltere’de hayat kadınlarının mesken tuttuğu bir mahallede Müslümanlar köşe başlarına otururlar.
Müşteri olarak gelen arabaların fotoğrafını çekiyormuş gibi yaparlar. Müşteriler çekinir, gelmez. O kadınlar
da oradan taşınırlar…
Kötülerle ve kötülüklerle mücadele etmenin yoları vardır.
Bugün alkol satıp; cinayetlere, kazalara aile yuvalarının yıkılmasına, çocukların öksüz, yetim
kalmasına sebep olan dükkanlara tepki, alışveriş yapmamak gibi bir yol izlenir. Değilse sorumluluk doğar.
NASIL TEPKİ?
Kızmak, şikayet çare değil. ‘‘Sövmekle şeytanın sayısı artar’’ denmiştir.
Geminin batmasını istemiyorsak, gemiyi deldirtmemeliyiz, değil mi?
Tepki gösterirken, fitneye sebep olmamak esastır.’’
Peygamber (as): ‘‘Ya hayır söyle yada sus!’’ buyurur. (Tirmizi Kıyamet:51)
Şikayet etmek, lânet okumak, öfkelenmek, bunlar acizlerin işidir. Kötü gidişata ‘‘dur’’ demenin yolu
bu değildir.
Her şey için yapılabilecek mutlak bir çare vardır. Herkesinde durumuna göre yapabileceği bir şey
mutlaka vardır.
Bir örnek:

Diyarbakır’da 7 Nisan’da yapılması planlanan Dünya Medeniyetler Kraliçesi adlı ‘çirkin yarışma’
bölge halkından ve STK’lardan gelen tepkiler üzerine iptal edildi. Yarışmanın peygamberler şehri
Diyarbakır’da hem de Kutlu Doğum ayı içerisinde yapılmasının planlanması mütedeyyin halkın
tepkisini çekmişti. (5 Nisan 2013 Akit)
Tepki işe yaramış, yarışma iptal edilmiştir.
Tepki gösterilmezse, şikayet konuları artar. Tepki, mutlaka meşru olmalıdır. Medenî olmalıdır,
hukuka uygun olmalıdır. Vur deyince öldürüp de suçlu duruma düşülmemelidir.
Sadece her şeye tepki insanı olmak, meseleyi çözmez. Birazda etki insanı olmak gerekir. Tepkinin
fitneye değil, hayra vesile olması lâzımdır.
Küçük suça büyük ceza kesmek, kötülüğü büyütür, fitneye sebep olur.
İmam-ı Gazali şöyle der: Bir yerde kötülük bulunduğu takdirde onu gidermek mümkün olmazsa,
oraya gitmek, orada bulunmak doğru değildir. Çünkü orada bulunanlara lânet yağar. (İhya:2/395)
374
Gönülden Gönüle
Bazı şeylere direk müdahale etmek yanlıştır. Şerlerinden sakınmak Cenab-ı Allah’a havale etmek en
güzel yoldur. Bakın bir zamanlar Yatağan Medresesinde okuyan genç köyüne giderken başında tekke
torbasında Kur’an olduğu için jandarma komutanı, evirip çevirip döver. Çocuk, perişan halde hocasına gelir.
Hocası sorar:
- Ne oldu? Çocuk cevap verir:
- Komutan beni dövdü.
- Beddua ettin mi? çocuk:
- Hayır, yalnız sen bilirsin Ya Rabbi ‘‘dedim.’’ der.
Hocası:
-
Eyvah! der. Birkaç saat sonra Karayük pazarında at ürkmüş, üstündekinin de danaların asıldığı
kasap çengellerine boğazından takılıp kaldığı haberi gelir.
Bugün birçok şey için elde şikayet hatları var. Alo polis, Alo jandarma, Alo zabıta, Alo RTÜK. Ne
yapabilirim, elden ne gelir mazereti yok. Çekinmek seyretmek veya bana ne demek, ben mi düzelteceğim?
demek insanı vebal altına sokar ve suca ortak durumuna düşürür.
Türk atasözleri arasında ‘‘oturak olmayasuz’’ diye bir söz var. İşe yaramaz olmamak lazım.
Şöyle anlatırlar: İstiklâl savaşı sonrası bir gazi köyüne döner. Daha önce yaralanıp köye dönen
arkadaşı ile buluşur. Şehit olan arkadaşlarına ziyarete giderler. Gezerlerken arkadaşı bir mezar gösterir.’’ Bu
vurdu’’, bir mezar daha gösterir. ‘‘Bu da vuruldu’’ der. İki mezarın başında da okurlar, ruhlarına bağışlarlar.
Bir başkası için de ‘‘Bu ne vurdu, ne de vuruldu. Bu kaçtı’’ der. Onun da mezarını tepip, üzerine… ederler.
Acı bir gerçeği bir daha hatırlatmak isterim. İngiltere’de Volter’in Peygamberimizle alay eden piyesi
oynayacaktır. Biletler satılır. Abdulhamid Han, piyesin oynatılmamasını ister, cihad-ı Ekber ilân ederim, der.
İngilizler oynatmaya cesaret edemezler. Piyes Fransa’da oynatılmak istenir. Abdulhamid Han, derhal onlara
da oynatmamaları için haber yollar. Piyesin oynatılmasını savaş sebebi sayacağını bildirir. Biletlerin satılmış
olmasına rağmen Fransızlar da oynatma cesaretini gösteremezler. Hem de Osmanlı’nın hasta ilân edildiği,
en zayıf döneminde!..
İslâm tarihinde ders alacağımız bir olay vardır. Şöyle cereyan etmiştir: Peygamber Efendimiz,
Abdullah b. Revaha’nın bir askeri birlikle beraber sefere çıkmasını söyler.
O gün Cuma olduğu için Abdullah, arkadaşları ile beraber yola çıkmamış, kendi kendine:
- ‘‘Biraz ağır davranır, Allah’ın Resûlü ile beraber Cuma namazını kılarım, sonra onlara yetişirim.’’
diye düşünür.
Cumadan sonra Peygamberimiz onu görünce:
- Niçin arkadaşlarınla birlikte gitmedin? diye sormuş Abdullah da:
- Seninle Cuma namazını kılmak istedim, nasıl olsa onlara yetişirim’’ cevabını verince, Allah’ın Resûlü
şöyle buyurmuştur:
- Yeryüzündeki her şeyi Allah yolunda infak etmiş olsaydın, yine de onlarla beraber erken çıkmanın
sevabını elde edemezdin.’’
375
Gönülden Gönüle
Tepki göstermek, benimsemediğini, karşı olduğunu ifade etmek önemli bir görev olduğu gibi aynı
zamanda insanı sorumluluktan kurtaracak, beklide sevap kazandıracak bir davranıştır.
Peygamber Efendimiz bir hadislerinde de:
- ‘‘Kim zehirli alaca keleri bir vuruşta öldürürse yüz iyilik yazılır. İkinci vuruşta öldüren için birinciden
daha az, üçüncü vuruşta öldürene de ikinciden daha az sevap yazılır.’’ (Riyaz üs-Salihın:1896) buyurarak
alınacak sevabın, zararlıya gösterilecek tepki ölçüsünde olacağını ifade etmiştir.
SORUMLUYUZ:
Fert olarak, toplum olarak ve millet olarak savunmamız, korumamız gereken değerler vardır. İki
asırdan beri özümüzden, kökümüzden koparılmak isteniyoruz. İnancımız, ahlakımız, ailelerimiz ve
gençlerimiz gibi koruyacağımız şeyler var. Herkesin yaşına, ilmine, makamına, maddi varlığına göre derece
derece sorumluluklarımız var.
Cenab-ı Allah uyarıyor: ‘‘İnsanlar ‘‘inandık’’ demeleri ile kendi hallerine bırakılacaklarını mı, sorguya
çekilmeyeceklerini mi sanıyorlar?’’ (Ankebut:2)
Herkes yaptığından ve yapmadığından sorumludur. Her şeyin hesabını iğneden ipliğe verecektir.
Yapılacak iş çok insan, hayatının bir kısmının hesabını vermeyecek. Hayatının her anının hesabını
verecek. Ben yaşlıyım, ben emekliyim yok.
İnancımızda da ihmâl yoktur, tembellik yoktur, vurdum duymazlık, nemelâzımcılık yoktur. Görev
vardır, sorumluluklar vardır.
Bir büyüğümüze sormuşlar:
- Kıyamet alâmetlerinin başı nedir?
- Neme lâzım!’ demiş.
İnancımızın zayıflamasıyla karşı çıkma, tepki gösterme gücümüz de cesaretimiz de zayıflamıştır.
Onlara karşı hissiz tavrımız, bunun en belirgin göstergesidir.
Başkaları rezaletler üretirken müslüman, faziletler üretmeye mecburdur. Birileri üzümden şarap
yaparken müslüman üzümden pekmez yapılabileceğini göstermelidir.
Kur’an’da: ‘‘Müşrikler hoşlanmasa da Allah, dinini bütün dinlere üstün kılmak için Resûlünü hak din
ile gönderdi’’ (Tevbe:33) buyrulur.
376
Gönülden Gönüle
TEPKİSİZ TOPLUM OLDUK
- Bilhassa son zamanlarda tepkisiz, uyuşmuş toplum haline geldik. Ahlakımıza, inancımıza,
kültürümüze yapılan saldırıları, atılan iftiraları sadece seyrediyoruz.
‘‘Bana ne’’ diyor, ‘‘Ben mi düzelteceğim’’,‘‘Bana dokunmayan yılan binyıl yaşasın’’, ‘‘Her koyun
kendi bacağından asılır’’ deyip çoğumuz köşesine, kabuğuna çekiliyor.
Toplum olarak da nemelâzımcı olduk. Uyuşukluk, pasiflik, ürkeklik, çekingenlik, korkaklık
vasıflarımız oldu. İnsanımızı kazancından, çıkarlarından başka bir şey kolay kolay ilgilendirmiyor.
Adamın takımına, partisine laf etsen kıyamet kopuyor, inancına, ahlakına sövsen hakaret etse, gıgı
çıkmıyor.
Bekâretin aranmaması için 3-5 kokana sokaklarda pankart açıyor. Homoseksüeller sokaklarda nikâh
hakkı istiyor. Başörtü düşmanı sokakta eşarp yırtıyor ve çiğniyor. Kime ne?..
Büyük bir kesimin sayısı ve gücü üstün olduğu halde seyretmekten başka bir şey yapmıyor. Onun
hiçbir istediği yok. Tepkisizlik hastası olmuş.
Aranmayan hak zayıftır, elde edilemez...
Yeryüzüne sığmayan ecdadın torunları uyuşturuldu.
Macarlar öldürdüğü Türk askerinin atına binmek isterler binemezler. İğdiş ederler, ondan sonra
önüne gelen biner.
Sinirler duyarlılığını kaybedince insan felç olur. Duyarlılığını kaybeden insanların oluşturduğu
Toplumlarda yok olmaya yüz tutar.
Halk ağır şartlar ileri süren Timura gitmek için Nasreddin hocayı da davet etmişler. Kabul etmiş.
Timurun çadırının kapısına gelince tek hoca kalmış. Bugünkü halimiz bu. İnşallah, Maşallah ortada
kimsecikler yok.
Allah Resûlü:
- ‘‘Bir kötülük gördüğü halde üzülmeyen zarar görür’’ diyor. (İ.Canan, Hadis Ans:1/95)
- ‘‘İyiyi kötü, Kötüyü iyi gördüğünüzde haliniz nice olur’’ diyor. (B.Hadis Ans: 7908)
- ‘‘İnsanlar zulmü görürde, zulme mani olmazlarsa, oradakilerin azaba uğraması pek yakındır’’ diyor.
(R.Salihın:195)
Hayır sever bir adam İstanbul’da çeşme yaptırmış üzerine de ‘‘Müslümanlar içemez’’ diye yazdırmış.
‘‘Ayıp sana! Hem hayır yapıyorsun hem de Müslümanlar içemez yazdırıyorsun’’ demişler. Bu ne demek
diyenlere, ‘‘üç isteğim olacak yerine getirirseniz açıklarım’’ demiş.
1- Kilisede papazı tutuklayın. Tutuklamışlar Hıristiyanlar karşı çıkmış karakola kadar gelmişler.
Papazlarını almadan gitmemişler.
2- Havrada hahamı tutuklayın, Yahudiler karşı çıkmış, karakola gelmişler. Hahamı almadan
gitmemişler.
377
Gönülden Gönüle
3- Camide imamı tutuklayın demiş tutuklamışlar. Cemaat birbirlerinin yüzüne bakmışlar, birini öne
geçirip namazlarını kılmışlar, evine giden gitmiş, işine giden gitmiş. Kimse nedir, imam nerede
diye arayıp sormamış. Adam: ‘‘İşte cevabı’’ demiş.
Şu andaki durum inanıyorum bundan farklı değil.
Bakın Peygamber (as) ne diyor:
- ‘‘Sizden kim bir kötülük görürse, seyirci kalmayıp onu eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmezse, dili ile
düzeltsin. Buna da gücü yetmezse kalbi ile buğz etsin. Bu imanın en zayıf noktasıdır’’ (İ.Canan Hadis
Ans:1/89)
Haklılar, haksızlar kadar, namuslular, namussuzlar kadar cesur olmazsa, hak da korunamaz, namus
da korunamaz.
Ne demiş atalarımız:
Mert çıkmazsa meydana,
Nâmert çıkar merdâna!’’
Bakın bir zamanlar Amerika’da fuhşu önlemek için dernek kurulur. Bir sene sonra yapılan genel
kurulda fahişeler derneği ele geçirir.
Hz. Ömer (ra) şöyle dua etmiştir:
- ‘‘Zındıkların atılganlığından, müslümanların uyuşukluğundan sana sığınırım Allahım!’’
Uykuyu, gezip tozmayı, para kazanmayı, başına buyruk yaşamayı, yiyip içmeyi çok seviyoruz.
Fedakarlığı sevmiyoruz. İşte bu çok kötü...
TEPKİSİZLİK CEZAYI GEREKTİRİR:
İyide, kötüde döner dolaşır sahibine ulaşır; işine aşına ve evladına yansır.
Yaptıklarımız veya yapılmasına sebep olduklarımız, ya mükafat olarak veya ceza olarak bize
dönecektir.
Tepki toplumu olmazsak, kötülüklerin karşısına çıkmazsak ilâhi ikazlar, belâ ve musibetler
kaçınılmaz olur.
Hiçbir musibet boşuna değildir. Kul azmayınca Allah yazmaz.
Şair şöyle diyor: ‘‘Kula hiç zulmeder mi Hüdâsı,
Kulun çektiği kendi cezası.’’
378
Gönülden Gönüle
Kur’anda: ‘‘Allah kimseye zulmetmez. İnsan kendi kendine zulmeder.’’ Buyrulmuştur. (Yunus:44)
Peygamber (as)’ın şu uyarılarına kulak verelim:
- ‘‘Bir yerde günah işlenir. İşlemeyenler, günah işleyenlerden daha güçlü ve daha çok oldukları halde
o kötülüğü engel olmazlarsa, Allah hepsini birden cezalandırır.’’(Ebu Davut, Melahim:17)
Peygamberimizin hanımı Zeynep (ra): ‘‘Peygamberin benzi sararmış halde geldi ve dedi ki:
‘‘Allah’tan başka ilah yoktur. Yaklaşan büyük şer yüzünden insanlara yazık olacak’’ Dedim ki:
- İçimizde iyiler olduğu halde mi ya Rasûlallah!
- Fenalık çoğalırsa, evet.’’ (R.Salihın:187) ‘‘Azap top yekün isabet eder. Fakat daha sonra iyiler
Allah’ın rahmetine, affına kavuşurlar’’ (Ramuz el-Ehadis:54/2-3) buyurdu. O iyi olanların suçu ne? diyenlere
de böyle bir açıklama yapmıştır.
SONUÇ:
Din, Ahlak, vatan, millet düşmanları, Ateistler, misyonerler ve bütün şer kuvvetleri harı harıl
çalışırken yatılmaz.
Şer güçler önce nabız ölçerler, tepki görmezlerse, yapacaklarını yaparlar... Aleyhimizde yakılan;
Fitne ateşini el birlik söndürmeye çalışalım. Komşunun evi yanıyorsa, bizimki de yanacaktır,
yanmasa bile zarar görecektir. Fitne ateşi herkesi yakmadan, menfaatlerin, gurup taassubunun üstünde
‘‘Müslümanım’’ diyen herkese büyük görevler düşüyor.
Hiçbir zaman çareler bitmez. Her şeyin mutlaka bir çaresi vardır. Bizim dertlerimizin,
problemlerimizin de çareleri vardır. Eli kalem tutan kalemi ile, ağzına söz yakışan dili ile, telefonla, telgrafla,
mektupla, maddi ve manevi gücümüzle, bize karşı olana el birlik karşı olalım ki, varlığımız sürsün, milletimiz
var olsun.
Şimdi konumuzla ilgili iki şairimizin bize seslenişine kulak verelim:
‘‘İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal:
Hamallık ki, sonunda ne rütbe var, nede mal.’’
‘‘Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, son Peygamber kılavuz!’’
‘‘Yol O’nun, varlık O’nun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk Sakarya!..’’
N.F.Kısakürek
379
Gönülden Gönüle
‘‘Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak...
Alçak bir ölüm varsa, eminim budur ancak!
Dünyada inanmam, hani görsem de gözümle:
İmanı olan kimse gebermez bu ölümle.
Ey dipdiri meyyit, ‘‘İki el bir baş içindir’’,
Davransana... Ellerde senin, baş da senindir.
His yok, hareket yok, acı yok... Leş mi kesildin?
Hayret veriyorsun bana... Sen böyle değildin.
Âlemde ziya kalmasa, halk etmelisin, halk.
Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk.
M.A.Ersoy
Bugün İslâm alemi koruması gerekeni koruyamadığı, sahip çıkması gerekeni sahip çıkmadığı ve
‘‘Müslümanlar kardeştir’’ ilâhi buyruğa kulak vermediği için mazlum durumdadır.
Rabbim İslâm alemini içine düştüğü gafletten kurtarsın.
..............................
....................
……….
…
380
Gönülden Gönüle
YARDIMLAŞMA DAYANIŞMA
İnfak (yardım) Kur’an’da 200 ayette geçer. İnfak, malın ve canın Allah’a adanmasındır.
Yüce dinimiz vaad etmemiş, sadece tavsiye etmemiş, emretmiştir. Hiç bir dinde hiçbir ideolojide
yardım farz kılınmamıştır. O dinin ve ideolojinin insanları hayırda yarışmamışlardır.
İslam kadar insanın korunmasına önem veren başka bir din yoktur. Sebilleri, sadaka taşlarını,
vakıfları başka bir dinde, ideolojide görmek mümkün değildir.
Dinimiz, ihtiyaç sahiplerini kendi haline bırakmamış, ‘‘ne halin varsa gör’’ dememiştir. Yardımı
emretmiş. Zekâtı farz kılmış, sadakayı tavsiye etmiştir. Sırf Allah rızası için verene ‘‘sen ver ben sana
vereyim’’ denmiş, bire ondan bire 700 misline kadar sevap verileceği müjdelenmiştir.’’ Merhamet eden
merhamet olunur’’ buyrulmuştur.
Bir hadiste de: ‘‘Kim bir insanın sıkıntısını giderirse, kıyamet gününde Allah da onun sıkıntısını
giderir’’ buyrulmuştur.
Peygamberimiz diyor ki:
- Kıyamet günü Allah soracak
- Benim için ne getirdin? Kul:
- Namaz oruç... diye sıralayacak. Allah:
- Bunlar senin için. Sen benim için ne getirdin?
- Senin için ne getirebilirdim ya Rabbi!
- Benim kullarım için yapılan, benim için di’’ buyuracak.
Peygamberimiz, veren elin alan elden her zaman üstün olduğunu bildirmiştir. (Buhari Zekat:18)
Mal mülk, devre mülk gibidir. Kısa süre istifade edersin bir başkasına bırakırsın. Ama hesabı senden
sorulur.
Bir kutsi hadiste: Ey Ademoğlu infak etki, sana da infak edilsin.’’ (R.Salihın:551)
- ‘‘Ey Ademoğlu! Kesenin ağzını bağlama seninde rızkın bağlanmasın. Sayarak verme sana da sayılır.
Malını kapama, sana da rızık kapıları kapatılır.’’(R.Salihın:361) buyrulmuştur.
Allah verenden yanadır. Verene verir.
Bugün dünyada milyonlarca insan açlık çekmekte dir. Böyle bir durumda insanın korunması esastır.
Bugün dünyada 1 milyar insan aç. Buna karşılık 1,5 milyar insan obez. Buna BM. Gıda örgütü şöyle bir çare
önermiştir: ‘‘Böceklerin besin değeri yüksek, böcek yesinler!’’ (14-5-2013 Yenişafak)
Selçuklu Sultanı Melik Şah, yoksullar için epey para ayırır. Harbiye Nazırı:
- Bu para ile Bizans surları aşılır. Konstantiniyye fethedilir, müjdeye mazhar olunur.’’ deyince
Melikşah:
381
Gönülden Gönüle
- İnsanın korunması Bizans surlarının aşılmasın dan daha önemlidir’’ cevabını verir.
İnancımızda paylaşmak, faydalı olmak emredilmiştir.
Üzüntüler, sıkıntılar paylaşılırsa, azalır. Ne derler lafla peynir gemisi yürümez. ‘‘Geçmiş olsun, vah
vah yazık’’ demenin faydası yoktur.
Kültürümüzde paylaşmak esastır:
- Ev yapana, düğün edene Allah yardım eder.
- İhtiyaç sahibinin, imdat diyenin yardımına koşulur.
- Bencil davranılmaz.
- Cennete yalnız girilmez. Yalnız girmek isteyen, zaten cennetlik değildir.
- Sizin ihtiyacınız olmayan şeye başkasının ihtiyacı olabilir. Senin için eski olan, başkası için yeni
olabilir. Onun yeri çöplük değildir...
Peygamberimiz: ‘‘İnsanların en hayırlısı insanlara en çok yardım edendir’’ buyurur.
Sıkıntı anında peygamber (as) ortaya bir sergi serer; herkes nesi varsa koyar ve eşit olarak
paylaştırırmış. (R.Salihın:570)
Mülk, emanet, mülk Allah’ın. Ondan ihtiyaç sahiplerinin hakkını ayırmayan, yani faydalandırmayan
Allah yanında sorumlu olur. Malı temizlenmediği için Allah korusun telef olur.
Osmanlıda sadaka taşları vardı. Sabah namazından sonra oyuğa o gün ne verecekse, zengin verir,
fakirde o gün ne kadar ihtiyacı varsa alır, gerisini koyardı. Başka bir ihtiyaç sahibine bırakırdı. Bu yardımlarda
ırk, din, gözetilmez, her ihtiyaç sahibi nasiplenirdi.
Osmanlı’nın yardım eli her ihtiyaç sahibine, hayvanlara, ağaçlara kadar uzanırdı, Yaralı leylekler için
hastaneler vardı. Bursa’da söke’de göç edemeyen zayıf, sakat leylekler için Gurubâ-i Laklakan açılmıştı.
Bir hadiste: ‘‘Zalime de mazluma da yardım edin.
- Mazluma yardımı anladık zalime nasıl yardım edelim? denir. Onu zulmünden vaz geçirecek’’
buyrulur.
Yardımlar, sadakalar Kazayı belâyı def eder, ömrü uzatır:
Hûd süresi 114. ayetinde: ‘‘İyilikler, kötülükleri götürür’’ buyrulur.
Peygamber (as) da:
- ‘‘Sadaka, kabir azabını söndürür. Mü’min kıyamet gününde sadakasının gölgesinde gölgelenir.’’
(Ramuz el-Ehadis:103/9)
- ‘‘Sadaka, fena ölümden korur.’’ (Age:103/5)
382
Gönülden Gönüle
- ‘‘Sadaka, belâyı def eder.’’ (Age:249/11)
- ‘‘Sadaka verin. Hastalarınızı sadaka ile tedavi edin. Sadaka hastalığı ve bêlayı defeder.’’ (Age:252/4)
- ‘‘Sadaka verin. Sadakada cehennemden azad vardır.’’ (Age:252/3)
- ‘‘Sadaka kazayı defeder.’’ (Age:275/7)
Dilenci bile isterken ‘‘başın gözün sadakası’’ der.
Tevbe sûresinin 3. ayetinde sadakanın malı temizlediği bildirilir.
Sadaka günahları temizler. Tövbe etmeden sadaka verilip af dilenirse, Rabbimiz affeder. Dua eden,
duaların kabulü için sadaka verip Allah’tan isterse, Allah ona dilediğini verir.
Yalnız sadakayı gönülden vermek lâzım. Cenab-ı Allah Hâbil ile Kâbil’in sadakalarının birini kabul
etmiş, gönülden olmayanı kabul etmemiştir.
Sadaka, ömrü uzatır. Cenab-ı Allah: ‘‘Malınızdan ne harcarsanız kendi yararınızadır.’’ (Bakara:272)
Hayrımı sonra yaparım diye geri bırakmamak gerekir. Ben öldükten sonra hayrımı yaparlar.’’ diye
düşünmek yanlıştır. Ölüm anında ‘‘şunu şuraya bunu buraya verin’’ demek yanlıştır. Çünkü o anda o mal
mirasçıların olacaktır. İnsan hayrını sağken ve kendi eli ile yapmalıdır.
Peygamberimiz (sav) can boğaza gelip de; ‘‘Falana şu kadar, falana bu kadar’’ deme zaten o mal
varislerin olmuştur. İkazında bulunur. (Buhari Zekat:11)
Sadaka malı arttırır:
Sadaka malı arttırır. Cimrilik ise, malın telef olmasına neden olur.
Kur’an’da: ‘‘Allah yolunda mallarını harcayanların misali, 7 başak bitiren dane gibidir. Her başakta
100 dane vardır. Allah dilediğine katkat fazlasını verir.’’ (Bakara:261)
Peygamber (as): ‘‘Her sabah iki melek iner. Biri: ‘‘Ya Rab infâk edenin malının yerine fazlasını ver.
Diğeri de: Ya Rab! Sadaka vermeyenin malını telef et’’ der.
- ‘‘Hiçbir sadaka malı eksiltir olmadı. (Ramuz el-Ehadis:389/2)
- ‘‘İnsan verdikçe Allah da ona verir.’’ (R.Salihın:577)
Bir lokantacı günde on fakiri doyururdu. Niye böyle yapıyorsun? dedim. Ben verdikçe Allah bana
veriyor da ondan’’ dedi. Sebe-39: ‘‘Sen ver bende sana vereyim.’’
Fakir fukaradan kaçan birilerinin bahçelerinin nasıl yanıp kavrulduğunu Kalem sûresi:17-33.
ayetlerinde Cenab-ı Allah bize misal verir.
Cimrinin malı telef olur.
Bir hadiste: ‘‘Kesenin ağzını sıkma! Allah da sana sıkar. (Buhari Zekat:21)
383
Gönülden Gönüle
- ‘‘İnfak et. Paranı sayıp durma. Sonra sana da sayı ile verilir. Paranı saklama, sonra senden de
saklanır.’’ (Müslim Zekat:88)
- ‘‘Dünyada varlığı çok olanlar Ahirette sevapları az olanlardır. Yalnız etrafına bir şeyler verenler
hariç. Fakat onlarda ne kadar azdır.’’ (Müslim Zekat:32)
Mal emanettir, elden çıkmadan ihtiyaç sahiplerine ulaşmalıdır. Atalarımız: Sona kalan dona kalır’’
demişlerdir.
Peygamberimiz: ‘‘İyi işler yapmakta acele ediniz.’’ (R.Salihın:93) tavsiyesinde bulunuyor.
Cömert olmak gerekir. Kur’an’da: ‘‘Elini boynuna bağlama. Cimri olma. Büsbütün de saçıp savurma.
İsraf etme sonra kınanmışlardan olursun.’’ (İsra:29)
- ‘‘O Cehennem çukuruna düşünce onu malı kurtaramayacak.’’ (Leyl:11) diye haber veriliyor.
Allah kıyamet gününde soracak:
- Bu sıkıntıdan kurtulmak için dünyada bütün malını verir miydin? Kul:
- ‘‘Verirdim’’ diyecek. Allah:
- Biz senden daha azını istemiştik.’’ diyecek.
Kur’an’da: ‘‘Cimrilik yaptıkları şey, kıyamet gününde boyunlarına dolanacak’’ (Al-i İmran:180)
- ‘‘Kendiniz için önden gönderdiğiniz her şeyi Allah katında bulacaksınız.’’ (Bakara:110) buyrulur.
Peygamber (as) yarım hurma ile de olsa, ateşten korunmaya çalışın.’’ (R.Salihın:139) demiştir.
Her zaman cömert kazanır. Cimri olan kaybeder.
Mülk Cenab-ı Allah’ın. Yunus der ki:
- ‘‘Mal sahibi mülk sahibi,
Hani bunun ilk sahibi.
Oda yalan, buda yalan,
Var sende biraz oyalan.’’
Mal, emanet verilmiştir. Bakalım nerden elde edecek, nereye harcayacak diye. Rabbim onunla bizi
imtihan etmektedir.
Fakire verilen bir lokma, sahibine şöyle dermiş:
- ‘‘Azdım beni çoğalttın.
- Küçüktüm beni büyüttün.
- Sana düşmandım beni dost edindin.
384
Gönülden Gönüle
- Fani idim beni ebedi kıldın.
- Sen beni koruyordun, bundan sonra ben seni koruyacağım.’’
Hz. Ali (ra): Yuh sana ey para! Elden çıkmadıkça faydan dokunmuyor’’ demiştir.
Hz. Ebu Bekir (ra): Cimri 7 Şeyden kurtulamaz:
- Ya ölür. Hayırsızın biri ona varis olur.
- Ya Allah zalim birini ona musallat eder.
- Ya şehveti onu azdırır, malı telef olur.
- Ya uygunsuz bir yatırım yapar, malı telef olur.
- Ya malı yanar veya çalınır.
- Ya amansız hastalığa tutulur, malını ona harcar.
- Yada malını bir yere gömer orada unutur.’’
Mal ne işe yarar?
- Allah rızasını kazanmaya,
- Fakirin gönlünü almaya,
- Toplumda denge sağlamaya,
- Kötülükleri önlemeye,
- Sadaka, zekat emrini yerine getirmeye ve Cenneti kazanmaya yarar.
İhtiyacı olanlara yardım etmek müslüman olmanın İslâm kardeşliğinin bir gereğidir.
Kur’an’da: ‘‘Dini yalanlayanı gördün mü? İşte yo yetimi itip kakar, yoksulu doyurmaz.’’ (Maun
sûresi:1-3)
Kur’an’da:
- ‘‘Sevdiğiniz şeylerden Allah için harcamadıkça, hayra erişemezsiniz.’’(Al-i İmran:92)
Müslüman bu ayete göre sevdiği malını Allah için harcar.
Mal mülkle bizi Allah imtihan ediyor:
Kur’an’da: ‘‘Mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır.’’ (Tagabün:15)
385
Gönülden Gönüle
Çocuklarımızı iyi yetiştirmemiz lâzım. ‘‘Yakacağı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyun’’
uyarısını unutmamız lazım. (Tahrim:6)
Bir hadiste:
- ‘‘İnsan öldüğü zaman amel defteri kapanır. Üç kimse bundan müstesnadır:
- Sadaka-i cariye sahibi olanlar.
- Topluma yararlı eser bırakanlar.
- Kendilerine dua eden hayırlı evlat yetiştirenler.’’ (Tirmizi Ahkam:36) buyrulur.
Çocuklarınızı iyi yetiştirirseniz hayırlı insan, hayırlı evlat olur. Değilse çapulcu olur. Acımasız merhametsiz
olur.
Zengin ama cimri olan birine bir fakir gelir:
- Bana bir ayran içir, der. Oda:
- Git su iç, der.
- Çok su içtim canım ayran istiyor, der.
- Git su iç dedim ya! diye azarlar. Nihayet bakmış. Adam ısrarlı. Bir ayran içirip savmış.
O gece rüyasında cennete girmiş. Burada her şey var.’’ diyerek meleklerden bir şeyler istemiş.
Melekler sadece bir bardak ayran getirmişler. Başka şeylerde istemiş. Melekler:
- Burada her şey bulunmaz herkes dünyadan kendi getirir. Sen sadece bir bardak ayran
göndermişsin’’ derler. ‘‘İnsan ne yaptıysa onu karşısında bulacak’’ (Kehf:46)
Atalarımız: ‘‘Ne verirsen elinle o gider seninle’’ derdi.
Peygamberimiz (sav) şöyle anlatır:
- ‘‘Alatenli, kel, kör üç kişi vardı. Allah bunları imtihan için bir melek gönderdi. Melek alatenliye geldi.
- Ne istiyorsun? Benden bu halin gitmesini cevabını aldı. Melek onu iyileştirdi. Ve Ne istersin? dedi
oda develerim olsun isterim dedi. Ona develer verildi.
Melek, kel olanın yanına geldi. Ona da ne istersin? dedi o kelliğinin gitmesini istedi. Başka ne
istersin? dedi oda ineklerim olsun isterim dedi. Kellik gitti inekler geldi.
Sıra köre geldi. Ona da Ne istersin? gözlerim açılsın isterim, başka koyunlarım olsun’’ dedi. Körlük
iyi oldu, koyunlar verildi.
Bunların malları arttı. Zengin oldular. Melek ihtiyaç sahi kıyafetinde geldi.
Birinden bir deve istedi çok ihtiyacı olduğunu bildirdi. Adam: ‘‘Verilmesi gereken yer çok’’
dedi. Melek geçmişini hatırlattı. Adam bu mal bana dedelerimden dedi, vermedi. Melek: ‘‘Yalan söylüyorsan
Allah seni eski haline çevirsin’’ dedi. O eski haline döndü.
386
Gönülden Gönüle
Melek, kelin yanına gitti bir ineğe ihtiyacı olduğunu söyledi. Oda Alatenli gibi konuştu, vermedi.
Melek yalan söylüyorsan Allah seni eski haline döndürsün’’ dedi. Kel oldu, malı telef oldu.
Sıra köre geldi. Ona eski halini hatırlatıp ondan bir koyun istedi. O adam: ‘‘Ben kördüm. Allah benim
gözlerimi iyileştirdi. İstediğini seç al dedi. Melek malın senin olsun. Allah senden razı olsun’’ dedi.
(R.Salihın:65)
İyilik yapmak yeterli olmaz. Bir insan hayır işlese hayırda en öne geçse, yetmez. Kendisinin iyi olması
gerekir. Hayır hasenatın üstünde iyi olmak, iyi niyet taşımak gelir. En önemlisi de çocuklarına iyi örnek
olmaktır ki, onları sadaka-i cariye haline getirir.
Varlık sahibi her insan sorumludur. İlgisiz kalamaz:
Çocuk ölsün de yiyeyim diye bekleyen Akbabanın resmini çekip Avrupa’da ödül alan gazeteci,
çıldırarak ölmüştür.
Bugün türedi zenginlerin eğlence çılgınları, onları asla mutlu etmemektedir.
Sokakta kıvranan terk edilmiş ihtiyarı görmeyen kedi, köpek sevdalıları, insanlığını kaybetmiştir.
Biz böyle değildik! Bize ne oldu? Ne oldu söyleyeyim: İnancımızı kaybettik ondan.
Komşu ölüyor, aylar sonra kokusundan rahatsız olan komşu, kapısını çalıyor. Bu insanlık ayıbıdır.
Allah ne diyor: Benden korkun. Herkes yarın için ne hazırladığına baksın.’’ (Haşr:18)
Bir tarafta aç insanlar, diğer tarafta obez, yerinden kalkamayanlar. Hani hayırda yarışan dedelerin
torunları nerede?
‘‘Hayır işlerinde yarışın’’ emrine göre (Bakara:48) dedelerimiz, evlenemeyenleri evlendirecek,
borçluların borcunu ödeyecek, hizmetçilerin verdiği zararları karşılayacak, ölmüşlere yasin, hatim okutan,
ağaç diken ve ağaçları bakan, ücretsiz tedavi ve ilaç tedarik eden, sokaktaki tükürüklerin üzerine kireç tozu,
kömür yozu atan vakıflar kurmuşlardı.
Bir ayette: ‘‘Allah’a borç verecek yok mu?’’ (Bakara:245) buyruluyor...
Bu işte merhametli olmak esastır. Kur’an’ın emri:
- ‘‘Mü’minlere merhamet kanadını indir.’’(Fetih:29) Zevk uğruna, eğlence uğruna, gösteriş uğruna
servetler harcayanlar, ihtiyaç sahiplerini göremiyor. Onun için gökten bize Allah’ın rahmeti inmiyor: afât
felâket oluyor.
Ensarla muhacirlerin kardeşliğini unuttuk.
Huzeyfet’ü-l Adevinin Yermuk savaşındaki şu sözlerini sanki hiç duymadık.
- ‘‘Elimde su matrası, Amcaoğlumu arıyorum. Yaralılar arasında onu gördüm matrayı uzattım. Bir
‘‘Ah!’’ sesi işitti. Suyu ona götürmemi söyledi. Ona koştum, suyu uzattım, tam içecekti ‘‘su’’ diye bir inilti
387
Gönülden Gönüle
duydu. Suyu ona götürmemi istedi. Ona koştum ruhunu teslim etti. Geriye döndüm. O yaralıda şehit
olmuştu. Amcaoğluna koştum oda şehitlik mertebesine yükselmişti. Su elimde kaldı.’’
İnsanların hayırlısı kimdir? Allah Resûlü cevap veriyor: ‘‘İnsanların en hayırlısı, insanlara en çok
faydalı olandır.’’
Yardım etmek zordur. Peygamberimiz: ‘‘Mü’min, musibet anında mü’min kardeşini yalnız bırakmaz
diyor. (Hadis Ans:9/375)
- ‘‘Bir adam yardım edeceği bir şeyi 70 şeytanın dişinden kurtarmadan veremez’’ (Ramuz elEhadis:485/12) diyor.
Yardımla mal eksilmez:
Cenab-ı Allah: ‘‘Kim bir iyilik yaparsa, ona o yaptığı iyiliğin on katı vardır.’’ (En’am:160)
- ‘‘Sadakaları Allah alır.’’ (Tevbe:104)
- ‘‘Ey iman edenler! Siz yardım ederseniz, Allah da size yardım eder, ayağınızı kaydırmaz.’’ (Muhammet:7)
- Sen ver, sana verilir.’’ (Sebe:39)
Cömertlik, meyve veren bir ağaç gibidir.
Peygamber (as): ‘‘Sadaka vermekle o kulun malı eksilme.’’ (Tirmizi, Zühd:17)
- ‘‘Kim Müslüman kardeşinin ihtiyacını karşılamaya devam ettikçe, Allah da onun ihtiyacını görmeye
devam eder.’’ (Müslim Birr:15) buyurur.
Yardım, malı temizler zararlı tarafını gidermiş olur. Asma budanırsa bol üzüm verir.
Kur’an’da: ‘‘Allah yolunda mallarını harcayanların 7 başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta 100
dane vardır. Allah dilediğine katkat fazlasını verir.’’ (Bakara:261)
Yardımın Önemi:
Yardım müslüman olmanın şartlarından biridir. Kur’an’da Müslüman dan şöyle bahsedilir: ‘‘O
kimseler ki, mallarını gece gündüz gizli ve açık hayra sarf ederler. Onların mükafatını Rableri verecektir.
Onlara korku yoktur, üzüntüde çekmezler. (Bakara:274)
Peygamberimiz: ‘‘Yarım hurma ile de olsa ateşten korunun’’ (Buhari edep:34)
Yardım, Allah’ın emrettiği gibi iyi niyetle olmalıdır. Belki bir camiyi yaptırandan oraya 3 tığla veren
daha fazla sevap kazanacaktır. Belki fakirin: ‘‘bende olsa bende versem’’ arzusu, veren kadar sevap
kazandıracaktır. Birde yardımda yardımcı olmak, sebep olmak vardır. Oda yardım eden kadar sevap kazanır.
Az çok önemli değildir. Önemli olan, nefsin cimriliğinden kurtularak imkânı ölçüsünde verebilmektir.
Biri, Ya Resûlallah 10 dirhemim vardı, 1 dirhem sadaka verdim.’’ Diğeri 100 dirhemim vardı, 10
dirhem sadaka verdim.’’ Üçüncüsü 1000 dirhemim vardı, 100 dirhem sadaka verdim’’ dedi. Peygamberimiz:
‘‘Hepiniz sevapta eşitsiniz. Sizler; sahip olduğunuzun onda birini vermişsiniz’’ buyurur.
388
Gönülden Gönüle
Biri peygamberimize geliyor.
- Ben ölümü hiç sevmiyorum’’ diyor.
- Malın var mı? diye peygamber (as) soruyor. O:
- O maldan ahiret için harca, o zaman ahirete meylin artar. Çünkü insan malının olduğu yerden
ayrılmak istemez.’’ Diyor.
Allah soracak
- Ben hastalandım halimi niye sormadın? Kul:
- Falan Kulum hasta idi onu ziyaret etseydin, beni ziyaret etmiş olacaktır.
- Ben susadım bana neden su vermedin? diyecek. Kul:
- Ben nasıl sana su verebilirdim? diyecek. Allah:
- Falan kulum susamıştı, ona su verseydin, bana vermiş olacaktın.’’
- Ben açıktım, benim karnımı neden doyurmadın? Kul:
- Ben seni nasıl doyurabilirdim? diyecek.
- Falan kulum acıkmıştı, onu doyursaydın beni doyurmuş olacaktın’’ buyuracak Cenab-ı Allah.
Kur’an’da: Verdiğinin kat kat fazlasını kendisine ödemesi için Allah’a borç verecek yok mu?’’
(Bakara:245) diyor.
Yardım, insanı borçtan cimrilikten kurtarır.
Yardım Allah’ın nimetlerine şükürdür.
Yardım insanı en hayırlılardan yapar.
Kime yardım yapılmalıdır:
Dilenmeyi meslek haline getiren, ihtiyaç sahiplerinin hakkını gasp eden dilenciye verirken biraz
düşünülmelidir. Akşama kadar kaç kapı dolaşacak? Kaç kişiye el açacak?
Dilencinin kazancı helal değil. O zaman verilen yerini bulmuş mudur. Zekât, sadaka verilmiş olur mu?
Kur’an’a göre yardım, utançlarından dolayı dolaşmayan, iffetlerinden dolayı isteyemeyen, yüzsüzlük
etmeyen gizli fakirlere verilecektir. (Bakara:273)
- Yardım ihtiyaç sahibi yakınlardan ve komşudan başlanmalıdır. Zengin komşuya tuz ekmek
dağıtılıyor. Bu yardım olmaz.
Bakmak zorunda olduğuna verilen yardım değil, görevdir.
- Sigara içen, alkol kullanan, kumar oynayana verilen para yardım olmaz. Sigara, alkol, kumar parası
olur. Öyleyse yardımlar düzgün yaşayanlara Allah’ını, peygamberini bilenlere yapılırsa, yerini bulmuş olur.
389
Gönülden Gönüle
- Okuyana, hasta olana, borçlu olana yardım edilir.
Kur’an’da: ‘‘Eğer borçlu darlık içindeyse, ona eli genişleyince kadar mühlet verin. Eğer bilirseniz
alacağınızı sadaka olarak bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır.’’ (Bakara:280)
Peygamberimiz alacağında kolaylık gösterenlere Allah rahmet etsin.’’ (Buhari Buyû:16) diye dua
etmiştir.
Borçluda varken geciktirmemelidir. Bir hadiste:
- ‘‘İmkanı varken borcunu geciktiren zalimdir. Zalimin düşmanıda Allah’tır.’’ buyrulur.
Peygamberimiz diyor ki:
- ‘‘Yol üzerinde müslümanları rahatsız eden şeyi kaldıranı cennet nimetleri içinde gördüm’’
(R.Salihın:127)
- ‘‘Kim Kardeşinin ırzını müdafaa ederse, Allah kıyamet günü ondan ateşi uzaklaştırır.’’ (Tirmizi Birr:20)
Nasıl Yardım?
Yardım gizli yapılır. Riyaya kaçmadan, onur kırmadan bir hediyeleşme gibi yapılırsa, daha başka olur.
- Sağ elin verdiğini sol el görmeyecek’’ der. Atalarımız.
Akşam karanlığında sadaka taşları ile veren belli değil, alan belli değil öyle yaparlardı. Kapılar akşam
karanlığında çalınırdı.
- Yardımın gizli verilirse, daha hayırlı olduğu bildirilmiştir. (Bakara:271)
Ancak örnek olmak teşvik etmek düşüncesi ile açıktan verilebilir.
- Dua isteme, dua alma karşılığı yardım olmaz.
- Yardım helâl maldan, helâl kazançtan yapılır. Haramdan hayır olmaz. ‘‘Ben aldığım faizi hayra
dağıtıyorum’’ demek gülünç bir şey ‘‘Ben almıyorum bankada bırakıyorum’’ demek iki günahı birden
işlediğinin itirafıdır.
- Yardım ne maksatla, kime, nereye verildiyse oraya harcamak zorunludur.
- İşe yaramayacak şeyden hayır olmaz.
Yapılan yardıma ihtiyaç yoksa, hayır olmaz. Verilen yardım kutularında diyelim ki, kahve var. adam
kahveden nefret ediyor...
Adam yolcu. Öyle susamış ki, bir kapıyı çalmış çocuk çıkmış.
- Bir bardak su verir misin? demiş. Çocuk:
- Bir bakraç ayran getirmiş. Adam içmiş, içmiş...
- Oğlum annen kızmasın? demiş. Çocuk:
390
Gönülden Gönüle
- Yok amca bir bu ayranı dökecektik içine fare düşmüştü’’ demiş.
Adam elindeki kabı yere çarpmış, toprak çömlek kırılmış. Çocuk:
- Anne, amca ayranı içti köpeğin yalağını da kırdı’’ demiş.
Yardım başa kakılmamalıdır.
Şiddetli bir yağmur yağarken çoban arkadaşını kepeneğin altına almış. Çoban ikide bir benim
kepenek olmasa ıslanırdın değil mi? dermiş. Adam, kendini yağmur birikintilerinin içine atmış, bir sağa bir
sola yuvarlanıp: ‘‘Bu kadar da ıslanmazdım değil mi demiş. Allah: ‘‘Başa kakma incitme’’ diyor.
- Kaşıkla verip, sapı ile göz çıkarılmamalıdır.
- Bir menfaat umarak yardım yapılmamalıdır.
- Yardım bir yere yığılmamalı. Değişik yerlere verilmelidir. Çünkü Allah’ın hangisini kabul edeceğini
bilemeyiz.
- Yardım, Allah’ın ihsanına, ikramına denk olmalıdır.
Para; kedi, köpek parası olmamalı, önce insan. Allah neden köpek beslemedin diye sormaz. Niye aç
kulumu doyurmadın? diye sorar.
..............................
....................
……….
…
391
Gönülden Gönüle
İNSANI YAŞATMAK
İnancımız gereği yardımlaşmayı, dayanışmayı seven bir milletiz. İnsanı seven, insana yardımı kutsal
sayan milli kültürümüz var.
İnsan, inancımızda yeryüzünün halifesidir. Bütün canlılardan üstün yaratılmıştır. hatta bazı insanlar
bazı meleklerden üstündür.
İnsanı severiz, yaratandan ötürü.
İnancımız, insana, Allah’ın kullarına yardımı emreder. Bir insanı diriltmeyi bütün insanları diriltmek,
bir insanı öldürmeyi de bütün insanları öldürmek olarak kabul eder. (Maida:33)
Başkalarına yardım etmek, insanların acısını dindirip ihtiyacını gidermek, yani insanlara faydalı
olmak, inancımızın ve kültürümüzün gereğidir.
Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig adlı eserinde;
- ‘‘Allah’ım kullarına faydalı ol. Faydalı olan kimselere ancak insan denir’’ der.
Peygamber (as) bir hadisinde de şöyle buyurur: ‘‘İnsanların en hayırlısı, insanlara en çok faydalı
olandır.’’ (Camiu’s-Sağır:4044)
Demek ki, insanlara faydalı olmak esastır. Atalarımız insan yararına vakıflar kurmuşlardır. Her ihtiyaç
sahibinin hatta hayvanların bile ihtiyacını karşılamışlardır.
İnancımızda insan kutsaldır. Hayatı kutsaldır. İnsana ait ne varsa kutsaldır.
Denilebilir ki, insan, Allah’ın insana emanetidir. Bunun için insan korunacak insana
yardım edilecekti.
Peygamber (as): ‘‘Merhamet etmeyene merhamet edilmez.’’
- ‘‘Dünyada insanların ihtiyacını giderenin kıyamet gününde Allah da ihtiyacını giderir.’’ (Müslim,
Birr:58)
Atalarımız da:
- ‘‘Yardım edene yardım edilir.’’
- ‘‘Bugün bana ise, yarın sana’’ demişlerdir.
Dinimizin emrine göre insanlara zarar vermemek, faydalı olmak, ihtiyacını gidermek
vaciptir.
392
Gönülden Gönüle
Peygamber (as) müslümanı tanımlarken: ‘‘Kendisi için istediğini başkası içinde isteyen, kendisi için
istemediğini başkası içinde istemeyen kimsedir’’ diye tanımlamıştır.
Bunun için Hz. Ömer (ra)’ın şöyle dua ettiği nakledilir: ‘‘Allah’ım, vücudumu öyle büyüt, öyle büyüt
ve cehenneme koy ki, başkalarına yer kalmasın.’’
Cenab-ı Allah ümmet-i Muhammedi şöyle tanımlıyor. ‘‘Siz insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en
hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah’a inanırsınız.’’ (AL-i İmran:110)
Kıyamet gününde Allah soracak:
- Benim için ne yaptın? Kul:
- ‘‘Namaz, oruç, haç, zekât’’ diye sayıp dökecek. Allah:
- Bunlar senin için. Sen benim için ne yaptın? diyecek. Kul:
- Senin için ne yapabilirdim ya Rabbi? diyecek. Allah:
- İhtiyaç sahibi kullarımın ihtiyacını giderseydin, onları benim için yapmış olacaktın’’
cevabını verecek.
Bir kutsi Hadiste de şöyle buyruluyor:
Allah kuluna diyecek ki:
- Susadım, bana su vermedin, neden? Kul:
- Ya Rabbi! Sen nasıl susarsın. Ben sana nasıl su verebilirdim? Allah:
- Falan kulum susamıştı, ona su vermedin. Eğer ona su verseydin bana vermiş olacaktın.’’
- Açıktım karnımı doyurmadın, neden? Kul:
- Sen nasıl acıkırsın? Seni nasıl doyurabilirdim? diyecek. Allah:
- Falan kulum acıkmıştı, onu doyurmadın. Onu doyursaydın beni doyurmuş olacaktın’’
Tekrar:
- Hastalandım ziyaretime gelmedin, neden? Kul:
- Ya Rabbi, sen nasıl olurda hastalanırsın? Seni nasıl ziyaret edebilirdim? diyecek.
Allah:
- Falan kulum hastalanmıştı da, onu ziyaret etmedin. Onu ziyaret etseydin beni ziyaret etmiş
olacaktın. ‘‘Cevabını verecek.
393
Gönülden Gönüle
Buradan anlıyoruz ki, acılar Allah rızası için paylaşılacaktır. Allah’ın kullarının ihtiyacı giderilecektir.
KAN VERMENİN ÖNEMİ
Kan hayat demektir. Her an her insana lazım olabilir. Kanın insanda başka temin etme yolu da
yoktur. Bu bakımdan kan arayana, kan ihtiyacı olana ilgisiz kalmak olmaz. Kan verilir. Kan alınır. Böylece
insan sağlığına kavuşur.
Duyulan anonslara kulak tıkayanın da bir gün kana ihtiyacı olabilir. Onun olmazsa sevdiği bir insanın
ihtiyacı olabilir.
Toplum olarak, kan vermenin önemini kavramış değiliz. Eğer bir insan kan kaybından hayatını
kaybederse, bunda duyanların, bilenlerin vebâli vardır.
İnsanın başka ihtiyaçları geciktirilebilir. Ama kan öyle değil, o hayati bir konudur. Geç kalınırsa,
insanın hayatına mâl olur.
Bir insanın kana ihtiyacı varsa, can çekişiyor demektir. Bu durumda da ilgisiz kalınmaz. O durumda
bizde, bizim yakınımızda olabilir.
Cenab-ı Allah: ‘‘Kim bir insanı yaşatırsa, bütün insanları yaşatmış gibi olur.’’ (Maida:33)
buyurmuştur.
KAN VERMENİN SAĞLIK AÇISINDAN ÖNEMİ
Kan vermekle kana ihtiyacı olanın ihtiyacı giderilmiş olur. Yakınları sevindirilmiş olur. Veren içinde
sağlık yönü ile fayda sağlanmış ve faydalı iş yaptığı için sevap kazanmış olur.
Kan veren, canlılık kazanır. Tansiyon ve baş ağrısı gibi şikayetler azalır. Kan temizlenmiş olur. Kan
basıncı azalır.
Peygamber (as) ‘‘Kan vermekte şifa vardır. Tedavi olduğunuz şeylerin en hayırlısı kan aldırmaktır.’’
buyurmuştur. (Ramuz el-Ehadis: 146/6+201/13+453/3)
Sağlıklı olmak için peygamberimiz kan vermeyi tavsiye etmiştir. Baş ağrısından şikayet edene ‘‘kan
aldır’’ tavsiyesinde bulunmuştur. (Müslim, Selam:71)
Bir hadislerinde de şöyle buyurur:
-‘‘Baştan kan aldırmak (hacamat) yedi derde şifadır; cinnet, baş ağrısı, cüzzam, uyuklama, diş ağrısı
ve baş dönmesi’’ (Ramuz el-EHadis: 201/13)
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesinden Prof.Dr.Gürbüz Gedik oğlu’nun açıklamasına göre: ‘‘Kan
veren migrenden kurtuluyor,’’ demiştir.
Ayrıca kan bağışlamak kalbi güçlendirir. Kemik iliğinin yağlanmasını önler. Kan veren. Kalp krizine
karşı direnç kazanır.
394
Gönülden Gönüle
Kan vermek kanı temizler ve yeniler kan veren canlılık kazanır. Yani insan sağlığı açısından yararlıdır.
KİMİN KANI KİME?
Sağlık açısından kimlerin kanının alınması uygun değildir?
- Yaşlının,
- Zayıfın,
- Sigara, alkol, uyuşturucu kullananın,
- Hamile, âdetli ve loğusalı bayanın,
- Hastanın,
- Kansız olanın,
- Bulaşıcı hastalığı olanın, (AİDS’li, Frengıli)
- Fuhuş yapanın,
- Yediği içtiği helal olmayanın (Çünkü insan yediğinden, içtiğinden ibarettir’’ diye bir hadis vardır.)
- Ahlakı, huyu bozuk, dengesiz olanın, (Kanın insan karakteri üzerinde etkisi büyüktür. Kanla sadece
hastalık geçmez huyda geçer. Fransa’da yapılan bir araştırmaya göre; alkolik fahişe bir kadından doğan
nesiller incelenmiş, doğru dürüst insan çıkmamıştır.’’
Peygamberimiz bir hadislerinde: ‘‘Fahişeye çocuğu emzirtmeyin’’ buyurur.)
Ayrıca ahlakı, huyu bozuk, uygunsuz birine de kan vermemek uygundur. Çünkü ona hayat veriyoruz.
İnsanlara zarar verirse, vicdanımız sızlar. Cenab-ı Allah: ‘‘İyilikte yardımlaşın, kötülükte yardımlaşmayın’’
diye emrediyor. Peygamber (as) da: Bir şeye sebep olan onu bizzat işlemiş gibidir’’ buyurur.)
Fıkıhta şöyle bir kaide vardır. ‘‘Zaruretler mahsurlu şeyleri mubah kılar’’ diye mecburiyet varsa
almakta vermekte vebâl olmaz inşallah.
- Dikkat edilecek bir husus da bazıları geçimini kan satarak sağlıyor. Kan tacirliği yapıyor.
Kan yapıcı ilâçlar kullanılıyor. Şarap içiliyor. Kanı sulandırıyor. Elinde bir radyo meyhanede eğleşiyor.
Bunlardan kaçınılmalıdır. Kan verme süresi en az iki aydır. Üç günde kan verilmez. Kanda bulunması gereken
değerler eksik olursa, bu, alan içinde veren içinde zararlı olur.
KAN ALMA VERMEDE NELERE DİKKAT EDİNMELİDİR:
Atalarımız: ‘‘Kan çeker’’. ‘‘Kanı bozuk’’, ‘‘sütü bozuk’’, ‘‘sümüğü bozuk’’ gibi ifadeler kullanmışlardır.
Kanla nasıl bazı hastalıklar geçiyorsa, bazı huylarında geçtiği tespit edilmiştir.
395
Gönülden Gönüle
Sağlık için alkolsüz, nikotinsiz, helal lokma yiyenin kanı uygundur. Kalp kanın merkezidir. Bir hadiste
şöyle buyrulur: ‘‘Günah işleyenin kalbinde siyah bir nokta oluşur. Tövbe edip vazgeçerse, o siyahlık silinir.
Yoksa o nokta büyür, kalbi karartır.
Kur’an’da da ‘‘Günah ve haram onların içini karartır.’’ (Mutaffifin:14) buyrulmuştur.
Meselâ cünüp iken bir insanın kanı daha koyu ve pistir.
Her ay kan almak durumunda olan bir dinleyicim şöyle diyordu: ‘‘Yaramaz, huysuz birinin kanını
aldığım zaman hırçınlaşıyorum. Temiz, helâl lokma yiyenin kanını aldığımda sakinleşiyorum, huzurlu
oluyorum.’’
İslâm Dergisinde okumuştum. Mısır’da bir doktor hastasına kan veriyor. Adam hırsızlık yapmak
istiyor ve bazı şeyler çalıyor. Yakalanıyor. Hırsızlığa, meylinin tedaviden sonra olduğunu düşünüyor. Ve kanın
kimden olduğunu araştırıyor; karşısına bir hırsız çıkıyor. Bunun üzerine doktorunu mahkemeye veriyor ve
tazminat alıyor.
Haramın insanın mayasını bozduğunu çok şahit olmuşuzdur. Atalarımız: ‘‘Haram yiyenin harami
evladı olur’’ ‘‘Dede koruk yemiş torunun dişi uyuşmuş’’ demiştir. Bu sözler yansımayı ifade eder.
Kanla geçen hastalıklar vardır. (Sarılık, AİDS, sıtma, grip, kızamık gibi hastalıklar) Bunun için kan
sağlıklı insandan alınmalıdır.
Bana şöyle sorular geldi:
- Kocama kan verdim. Benim evliliğim ne olacak?
- Kan kardeşi olduğum arkadaşımla nişanlandım, yanlış mı?
- Tanımadığıma kan verdim, acilmiş mesul olur muyum?
- Kan vererek geçiniyorum, kan bulup komisyon alıyorum helal mi? gibi.
Kan vermekle kanları karıştırmakla kardeş olunmaz. Kanı süte benzetemeyiz. Süt iki yaşına kadar
aynı anadan emildiyse, süt kardeşi olunur.
Kan vermek, kan almak evliliğe mani değildir. Birde kan verip kan almak kadınla erkek arasındaki
mahremiyeti ortadan kaldırmaz.
Atalarımız: ‘‘Denize düşen yılana sarılır’’ demişlerdir. İnsan bir anda kan tacirlerinin eline düşmekten
sakınmalıdır.
İslâm da kan alımı satımı meşru değildir. İnsan ve insana ait her şeyin alınıp satılması haramdır. İnsan
saçı, kanı, organı satılıp alınamaz. Kan organ ancak bağışlanabilir.
Bazı sakıncaları önlemek için en doğru yol nedir?
KAN BAĞI AİLESİ OLUŞTURMAK’ tır.
Cemaat içinde, sitede, akrabalar arasında, arkadaşlar arasında kan guruplarını, isim, telefon ve
adreslerini belirten bir liste düzenlenmesi yeterli olacaktır.
396
Gönülden Gönüle
Kan ihtiyacı olan televizyon-televizyon, radyo-radyo dolaşıp anons yaptırma ihtiyacı
duymayacaktır.Anında ihtiyaç karşılanacak. Bilinmeyen kan yerine, ücretle kan alma yerine güvenilir kan
temin edilmiş olacaktır. Herkes herkese kan vermiyor. Tanıdık olursa, tereddüt edilmiyor. Bu endişede
giderilmiş olur.
İhtiyaç duyduğunuzda temiz. Alkolsüz, nikotinsiz ve helâl lokma yiyenin kanını almak. Ayrıca iyi
niyetli, iyi huylu, kötü alışkanlıkları olmayan birinden kan almak veya kan vermek istemez misiniz?
Unutmayın hastalık kaza geliyorum demiyor. Onun için kan bağı Ailesi kurmak ihmal edilmemelidir.
ORGAN BAĞIŞI
Organ bağışı, kan bağışı gibi hatta ondan da önemlidir.
Bazıları, kötü insana fırsat vermek, kötülüğe sebep olmak olur düşüncesiyle bağış yapmıyor
vebâlinden korkuyor. ‘‘Organım kabirde, ahirette azap görür’’ diyor. Ölüm ötesi azap bedene değil ruhadır.
Çünkü günahkar kişidir. Organ değildir. Verilen organ toprak olacaktır.
Bu konuda iki görüş vardır. Geçmişte bunun tartışması yapılmıştır.
Birinci gurup derki: ‘‘Organların sorumluluğu vardır. Kıyamet günü şahitlik yapacaklardır. Ahirette
dirilme ve hesap sorma cismani olacaktır. Dünyada yaşadığı haliyle hesaba çekilecektir. Duruma göre
mükafatlandırılacak veya cezalandırılacaktır. Çürümesi, yanması, parçalanması kıyamet günündeki hesaba
engel değildir.
Kur’an’da: ‘‘İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı sanır? Evet bizim onun
parmak uçlarını bile aynen eski haline getirmeye gücümüz yeter.’’ (Kıyame:3-4) buyrulur.
Peygamberde: ‘‘Ölünün kemiğini kırmak, diri iken kemiğini kırmak gibidir.’’
(Ebu Davut Cengiz: 60) demiştir, derler.
İkinci gurup da: ‘‘Sorumlu ve suçlu olan organ değildir. İnsan, iradesi ile hareket eder, karar verir,
organını da kullanır.
Bir insanın günahkâr olması organ nakline engel değildir’’ derler. Organ günah taşımaz derler.
Tereddüde gerek olmadığına dair fıkıh alimlerinin fetvaları vardır.
Bu konuda Diyanet işleri başkanı Mehmet Görmez: ‘‘Organ başının büyük sadaka olduğunu
söylemiştir. Ayrıca bu konuda Din işleri yüksek kurulunun fetvası vardır. ‘‘Zaruret halinde, organı alınan
kişinin ölmüş olması, verenin ve alanın rızasının bulunması, güvenilir doktorun tavsiyesi ve hiç bir ücretin
alınmaması şartı ile organ ve doku naklinin yapılabileceği ifade edilmiştir.
Bunca insan hayattan kopmuş, acı çekmekte, hatta sıra beklerken hayatını kaybederken organ
bağışı beklenilen düzeyde değildir.
397
Gönülden Gönüle
‘‘Bunun ona, yarın bana’’ düşüncesiyle organ bağışı yaygınlaştırılmalıdır. Teşvik edilmelidir,
ödüllendirilmelidir.
ORGAN NAKLİ NE ZAMAN NASIL OLUR?
İnancımız, kültürümüz yardımlaşmayı, dayanışmayı emreder. Faydalı olmanın mükafatından
bahseder. Başkalarına iyilik yapana bire ondan bire 700 misline kadar sevap vaat eder. Yardım edenin
yardım göreceğini vaat eder.
İhtiyaç giderenin ihtiyacının giderileceğini, acıyana acınacağını müjdeler. Bir insana hayat vermenin
bütün insanlarda hayat vermek olduğunu bildirir.
Organ, insanî duygu ve zaruretten dolayı bağışlanır ve nakledilir.
Organ naklinde keyfilik olmaz. Yani varken yenilme olmaz. İhtiyaç yokken nakletme olmaz.
Organ canlıdan alınmaz. Yaşama ümidi kalmayınca yani beyin ölümü gerçekleştikten sonra alınır.
Yani: ölüm gerçekleşecek, izin olacak, zaruret olacak ve ehil doktor olacak.
Birde para olayının olmaması halinde organ nakli caizdir. Çünkü insana ait bir organın ticareti helâl
olmaz.
Bazı hallerde canlıdan nakil caiz görülmüştür. Bunda rıza esastır. O zaman deri, kas, damar
nakledilebilir. Böbrek nakledilebilir.
Şu hususa dikkat çekmek isterim. Allah’ın yarattığını bozmaktan sakınmak gerekir. Yani keyfi
estetikten kaçınılmalıdır.
Kur’an’da Allah c.c. ‘‘İnsanı güzel biçimde yarattık’’ (Tin:4) buyuruyor ve insana soruyor:
- ‘‘Ey iman edenler! Seni yaratıp, düzgün ve dengeli kılan, seni istediği şekilde biçimlendiren, ihsanı
bol Rabbine karşı seni aldatan nedir? (İnfitar: 6-8)
Ayrıca şeytanın saptırmasına karşı da uyarıyor.
- ‘‘Şeytan dedi ki, kullarını muhakkak saptıracağım. Onları boş kuruntulara boğacağım. Onlara
emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler’’ (Nisa:119)
Bu nasıl olacak?
- Fıtrata kara leke olan dövme yaptırmak,
- Takma saç taktırmak,
- Yüzden tüy yolmak,
- Dişleri seyretmek,
- Zaruret yokken estetik yaptırmak,
- Cinsiyet değiştirmek gibi.
398
Gönülden Gönüle
İnsan vücudunda değişikliklerin ve organ naklinin insan kişiliği üzerinde değişikliklere sebep olduğu
tespit edilmiştir.
Karşı cinse benzeyenler, altın yüzük takan erkekler, ipek giyenlerde kişilikleri üzerinde karakter
değişmeleri tespit edilmiştir.
İNSANIN ÖLÜMÜNE SEBEP OLMAK
Bir insanın herhangi bir şekilde ölümüne sebep olmak, bizzat onu öldürmek gibidir.
Araplar kız çocuklarını öldürdükleri için Kur’an’da kınanmıştır.
- Ana babaların dikkatsizliği ve ihmali sonucu ölen çocuklar,
- Cami önlerine bırakılan ve terk edilen çocuklar,
- Engelli çocukların, herhangi bir şekilde ölümü,
- Tedavi görürken ümit kesilince tedavinin durdurulması,
- Kürtaj yolu ile ölüm,
- Yaşlılara ötenazi uygulanması bunların hepsi cinayettir.
Her insanın yaşam hakkı vardır. Bu hakkın birinin elinden alınması cinayettir.
Organ naklinde organ mafyasına dikkat etmek gerekir. Bu yolla ücret karşılığı nakil caiz değildir.
Ancak kan verenin yol ücreti veya çalışmaktan kaldıysa o günkü yevmiyesi ödenebilir.
Kan ihtiyacı olanları, organ bekleyenleri iyi anlamalıyız. Onları ‘‘imalat hatası’’ gözü ile değil veya
Allah’ın cezalandırdığı kimse olarak değil, bizim için imtihan sebebi olarak görmeliyiz.
Rabbim kimseye organ noksanlığı vermesin. Sağlıklı ömür nasip etsin inşallah.
..............................
....................
……….
…
399
Gönülden Gönüle
MUSAMAHA
(Hoşgörü)
Hoşgörü ne demektir?
Hoşgörü, bir kusurun, bir hatanın affedilmesi, yanlış bir şeyin bağışlanması demektir. İslâm’da buna
müsamaha denir. İnsanların kusurları ile kabul edilmesi, yani toleranslı olunmasıdır.
Tabiî ki, her hata, her kusur bağışlanacak diye bir şey olmaz. Cenab-ı Allah bile bazı günahları af
eder, bazı günahları affetmez.
Hoşgörünün de bir sınırı vardır. Ufak tefek hatalar büyütülerek kişinin yüzüne vurulmaz. Mahcup
edilmez, sabır ve anlayış gösterilerek düzelme, hatasından vazgeçme fırsatı verilir.
Meselâ; dini konularda bizim müsamaha göstermemiz olamaz, çünkü dinin emir ve yasaklarını
koyan Cenab-ı Allah’tır. Peygambere hakaret edeni biz affedemeyiz.
Kul hakkında tecavüz edeni kula zarar vereni devlet dâhil kimse affedemez. Suç, kula karşı
işlenmiştir. Onu ancak mağdur olan af edebilir.
Başkalarına karşı, topluma karşı işlenen suçları affetmek, bağışlamak yetkisi, başkalarına ait değildir.
Onu bağışlarsa, hak sahibi, mağdur olanlar bağışlar.
Bizim dinimiz hoşgörü dinidir. Peygamberimiz hoşgörünün şefkat ve merhametin en güzel örneğidir.
Peygamber (as) kendine yapılanları hoşgörü ile karşılaşmıştır. Müslümanlara yapılanı aynı şekilde
davranmamıştır.
İnancımıza göre; ahlâksızlık, zulüm, şiddet asla hoş görülmez. Peygamberimiz bir hıristiyan'ın
hakkını gasp eden Ebu Cehilin kapısını yumruklamış ve ondan hıristiyanın hakkını almadan kapısından
ayrılmamıştır.
Allah Rasûlü: ‘‘Haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır’’ buyurmuştur.
Bir hadislerinde de: ‘‘Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz’’ buyurur.
(Buhari ilim:11)
İslam hoşgörü dinidir:
Cenab-ı Allah Kur’an da şöyle buyurur.
‘‘Af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir.’’ (Araf:199)
‘‘İyilik ve takva hususunda birbirinizle yardımlaşınız’’ (Maide:2)
‘‘Dinde zorlama yoktur.’’ (Bakara:256)
400
Gönülden Gönüle
‘‘Eğersen kaba, katı yürekli olsaydın, yanından dağılıverirlerdi.’’ (Ali İmran:159)
Peygamberimiz (sav) düşmanlarına bile hep müsamaha ile davranmıştır. Esirlere, kölelere kötü
muamele yapmamış yaptırmamıştır.
İslam, zorlama ve baskı dini değildir. Buna Hz. Ömer (ra) dan güzel bir örnek vardır:
Kudüsün fethinden sonra Hz. Ömer (ra) Kudüs’e hizmetlisi ile nöbetleşe deveye binerek gitmişti.
Kudüs’e girerken deveye binme sırası hizmetlisindeydi. Hz. Ömer papazla görüşürken namaz vakti gelmişti.
Papaz namazını kilisede kılabileceğini söyleyince Hz. Ömer, red etmiş ve demişti ki: Benden sonra
Müslümanlar halife burada namaz kıldı diye kiliseyi camiye çevirmek isteyebilirler. Siz zor durumda
kalırsınız’’ dedi.
Hz. Ömer’in zeki çalışkan bir hizmetlisi vardı. Müslüman değildi. Hz. Ömer onun müslüman
olmasını çok istiyordu. Ona sordu:
-
Benden memnun musun?
Evet
Ahlakımı nasıl buluyorsun?
Çok güzel.
Bendeki bu güzellik dinimdendir. Müslüman olur musun, çok sevinirim’’ demiş. Hizmetlisi:
Eğer beni zorlarsan müslüman olurum. Zorlamıyorsan bırak atalarımın dininde kalmak
istiyorum’’ demiş.
Hz. Ömer de:
-
Benim dinimde zorlama yoktur. Kendi dininde kalabilirsin’’ demiştir.
Hoşgörülü Olmak:
Hor görmekten hoş görmek çok daha yapıcı olur. Çeşitli ırktan, renkten, dinden
insanlar aynı toprakları paylaşıyoruz. Ayrı mezheplerden, ayrı tarikatlardan insanlarla, iç içe yaşıyoruz. Hep
kusur görür, hoş görmezsek, bu hayat çekilmez. Toplumda huzur olmaz. Fitne çıkar.
Ne diyor Yunus:
‘‘Gelin birlik olalım,
İşi kolay kılalım,
Sevelim, sevilelim,
Dünya kimseye kalmaz.’’
401
Gönülden Gönüle
Hz. Mevlana: ‘‘Hep kusur arayan dost bulamaz’’ der. Birliğin, beraberliğin, kardeşliğin gerçekleşmesi
bazı şeylerden fedakârlık etmekle mümkündür.
Mevlana, sevgi ve hoşgörü konusunda sergilenmesi gereken cömert tavrı şu sözleriyle dile
getirmektedir. ‘‘Şefkat ve merhamette güneş gibi ol, başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol,
cömertlikte ve yardım etmede akarsu gibi ol, hiddet ve asabiyette ölü gibi ol. Tevazu ve alçak gönüllülükte
toprak gibi ol, ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.’’
Mevlana’nın, bütün insanları kucaklayan şu sözleri evrensel niteliktedir:
‘‘Gel, gel, ne olursan ol yine gel. İster kâfir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel. Bizim
dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir. Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel..’’
Hoşgörüde empati gerekir. ‘‘Ben olsaydım’’, ‘‘Bana yapılsaydı’’şeklinde düşünülmesi, insanın
kendisini başkasının yerine koyması, toplumda insanın daha güzel, daha yapıcı ve olumlu davranmasına
neden olur.
Cenab-ı Allah çok merhamet edici çok bağışlayıcıdır. Hoş görüp, af edeni çok sever. Allah tövbeleri
kabul eder, günahları ve kusurları örter.
Peygamber (as) Mekke’nin fethinde İslam’ın ve müslümanların azılı düşmanlarını bile affetmiştir.
Hz. Hamza’yı vahşice katleden vahşi’ye sadece ‘‘gözüme fazla görünme!’’ demiştir.
Yunus: ‘‘Yaratılanı severiz yaratandan ötürü’’ diyor.
Allah Resûlünün bir ölçüsü var: ‘‘Kendisi için istediğini başkaları için de istemedikçe, olgun
müslüman olamazsınız’’ buyurmuştur.
Hoşgörü insan, mutlu olur. Kızan, öfkelenen, kavgası insan ise mutsuz olur. Kırıcı söz, insandan
huzur ve mutluluğu alıp götürür. Öfke, şiddet oluşturur. Nice aile yuvaları öfke ile yanmıştır. Nice kanlar
öfke ile akmıştır.
Hoşgörüsüzlük, karşı tarafı olumsuz etkiler, onun kötü olmasına neden olur.
Musa (a.s.), bir gün Allahü Teâlâ’ya:
- Ya Rabbi, senin katında en aziz (şerefli ve değerli) kul kimdir? diye sormuştu.
Allah Teâlâ cevaben buyurdu ki:
- İntikam almaya gücü ve fırsatı olduğu halde, affedip bağışlayan kimsedir.
Affedici, yumuşak huylu olmak, hem ruha, hem bedene, hem de kalbe iyi gelir. Affetmek, insanı
kalp, sindirim, sinir ve psikolojik hastalıklara karşı korur.
Eğitimde terbiyede aile hayatında kızmanın öfkenin yeri yoktur.
402
Gönülden Gönüle
Hz. Ali (ra) söyle der:
İşlerin en güç olanı şunlar:
-
Her yerde doğruyu söylemek.
Gizli yerde nefsi kötülükten alıkoymak.
Sıkıntı anında cömertlik.
Sinirli anda hoş görüp affetmek.
Hatasız kul olmaz. Hatasız kul aramak hatadır.
Şair: ‘‘İnsan beşer, durmaz şaşar,
Eyler hata üçer beşer.’’ demiştir.
Olgun insan, başkalarının ayıbını görmek yerine kendi kusurlarını görür.
Peygamber (as) şöyle buyurur:
-
‘‘Bir kimse, bir kardeşini kusurundan dolayı ayıplarsa, kendisi de o hatayı işlemeden ölmez.’’
(Tirmizi Kıyame 4/2620)
‘‘Öfke şeytandan dır.’’ (Ebu Davut Edep:4)
‘‘Gerçek pehlivan, öfkelendiği zaman öfkesini yenendir.’’(Müslim Birr:106)
Ebu Derda (ra) Peygamber (as)’a:
- Bana cennete girmem hususunda bir şey öğret’’ der.
- Öfkelenme’’ buyurur Allah Resûlü.
Ebu Derda tekrar:
-
Bana cennete götürecek bir şey söyle’’ der.
Öfkelenme!’’ buyurur Allah Resûlü.
Peygamberimiz: ‘‘Ben, haklı olduğu halde çekişmeyi bırakan kimse için cennete
kefilim’’ diyor.
Cenab-ı Allah Kur’an da öfkesini yenenler için:
-
‘‘Hiddetini yenenlere ve insanların suçunu bağışlayanlara cennet hazırlanmıştır. Allah iyilik
yapanları sever.’’(AL-i İmran:134)
‘‘Her kim zulme katlanır, öç almayıp bağışlarsa, işte bu davranış büyüklerin
davranışıdır.’’(Şura:43) O kimsenin Allah yanında bir değerinin olduğunu bildiriyor.
Dinden, dindarlıktan uzaklaşıldığı ölçüde merhametten de, hoşgörüden de uzaklaşıldı.
403
Gönülden Gönüle
İnsanlar kavgacı oldu, acımasız oldu. En ufak bir şey, kavga, cinayet sebebi oluyor. Herkes hırçın, insanlar
kendi kendilerini sıkıntıya sokuyor. İnsanlar halbuki hoşgörülü oluverse, her gergin ortam yumuşayı verir.
İnsanlar daha dostça ve daha huzurlu yaşarlar.
İnsan kızmak isterse, çok sebep vardır. Kızılacak yerde hoşgörülü olunuverse, insanın yüreği
genişler, yüzler güler, huzur ortamı oluşur.
Şefkat merhamet peygamberi (sav) huzurun, güzelliğin yolunu şöyle göstermiştir: ‘‘Benim yanımda
en sevimliniz, ahlakça en güzel olan ve etrafındakilerle hoş geçinendir ki, onlar herkesi sever, herkesle hoş
geçinendir ki, onlar herkesi sever, herkes de onları sever. Benim yanımda en sevimsizleriniz, koğuculuk
yapan, dostların arasını açan ve temiz kimselerde kusur arayanlarınızdır.’’ (Seçme Hadisler:11)
- ‘‘Merhamet edin ki, merhamet olunasınız. Affediniz ki, Allah’ın affına mazhar
olasınız’’ diye tavsiye ediyor. Allah Resûlü.
Merhamet eğitimi görmemiş insan yontulmamış kütüğe benzer.
Bazıları ‘‘acıma, acınacak hale gelirsin’’,‘‘merhametten maraz doğar’’ derler. Bu, merhametsizliğin
ifadesidir.
Cenab-ı Allah Peygamberimize: ‘‘Habibim biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik’’
(Enbiya:107) diyor.
Allah’ın Habibim dediği Allah Resûlü: ‘‘Ben lânetçi olarak değil, rahmet olarak gönderildim’’
buyurur. (Müslim Birr:87)
Kendini Mekke’den sürüp çıkaranları, Müslümanları zulmedenleri bile af etmiş: ‘‘Allah’ım! Sen
onları affet. Çünkü onlar bilmiyorlar’’ demiştir.
Peygamberimiz kendisine taşlayanları affetmiş:
-
‘‘Yarabbi onlar bilmiyorlar, onları affet demiştir. Müslümanlara zulmedenler için beddua etmesi
istenince. ‘‘Ben Lanet peygamberi değil rahmet peygamberiyim demiştir.
Lanet olsun. Kahrolsun, boynu altında kalsın, ölsün, gebersin... Bu peygamber ümmetine
yakışmaz.
Mekke’yi fetheden Allah resulü kimsenin canına malına dokundurmamış, umumi af ilan etmiştir.
Allah Kur’an da merhametle muameleyi emreder. Bugün manevi noksanlık, şiddet üretiyorlar.
Cinayetler çığ gibi artıyor. Eşini, ana babasını, çocuklarını, arkadaşını hatta hiç tanımadığı kimseleri
acımadan öldürüyor. Pişman olmadığını söylüyor. Bu maneviyat noksanlığındandır.
Televizyonlar, gazeteler şiddet öğretiyor, şiddet üretiliyor. Haberler. Filimler, diziler şiddeti
körüklüyor. Belgesellerde yırtıcı hayvanların avlarını parçalamasını defalarca göstermek, insanlarda acıma
duygusunu öldürüyor.
404
Gönülden Gönüle
Merhamet, temiz insanların ziynetidir. İnançlı insan kimseyi incitmez, kimseye zarar vermez.
İnsanlara şefkat ve merhametle muamele ederiz. İhtiyaç sahiplerini görüp gözetir.
Merhametli insan, kendini sorumlu hisseder.
Hz. Ali (ra): ‘‘Kendi hakkında nasıl Allah’ın af ve müsamahasını dilersen. Sen de başkalarından af ve
müsamahanı esirgeme’’ der.
Önemli olan gülün yanındaki dikeni değil, gülü görebilmektir. Başkalarının ayıbını görmek yerine
kendi kusurlarını görebilmektir. Bundan sonra yapıcılık söz konusu olur.
Sağlıklı olmak için affedici olmak gerekir. Ne demişler: ‘‘Affet uzun yaşa!’’
Cenab-ı Allah Kur’an da:
-
Sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir.’’(A’raf:199)
Kim sabreder, affederse, şüphesiz bu hareketi, yapılmaya değer işlerdendir.’’ (Şura:43 buyurur.
İnancımızda ayıp arama kusur bulma ve yüzüne vurma yoktur. Ayıp arayan göz, güzellik göremez.
Peygamberimiz hata işleyen birini görse, onun yüzüne bir şey demezdi. Hep beraber olunduğu bir zaman
‘‘şöyle, şöyle hata yapanlar oluyor’’ der. Umumun üzerinden konuşarak hatayı düzeltirdi.
Bir hadiste:
-
‘‘Kim dünyada birinin ayıbını örterse, kıyamet gününde Allah da onun ayıbını örter.’’
(R.Salihin:128)
‘‘Bir kimseye şer olarak müslüman kardeşine hakâret etmesi kâfidir. (R.Salihin:1605) der.
Ebu Derda (ra), günah işlemiş, bunun içinde halkın kınamasına hedef olmuş birine rastladı.
Oradakilere:
-
Günah işleyen bu adamı kuyuya düşmüş bulsaydınız Onu oradan çıkarmaz mıydınız? der.
Oradakiler:
Evet, derler.
O halde ona buğz etmeyin’’ der.
Sen ona kızmıyor musun? derler. Ebu Derda (ra):
Ben işlediği günaha buğz ederim. O günahı bıraktığı anda benim kardeşimdir.’’ cevabını verir.
Cenab-ı Allah Kur’an da: ‘‘Kötülüğü en güzel şekilde sav’’ (Mü’min:96) Müslümanlardan
bahsederken de: ‘‘Öfkelendiklerinde, öfkelerini yenip, bağışlarlar’’ (Şura:37) buyurur.
Allah (cc) hataları araştırmayı, yüze vurmayı sevmez. Allah her birimizin günahlarını yaptığı hataları
yüzümüze vursaydı, kimin yüzüne bakılırdı? Hatalarımızın, günahlarımızın rengi olsaydı, hangi yüz
kararmazdı? Hatalar günahlar koksaydı, kimin yanında durulurdu? söyleyin.
‘‘Hoş söz bir sadakadır.’’ buyuran Allah Resulü’nden birkaç örnek verelim:
Hz. Enes şöyle der:
-
‘‘Peygambere on yıl hizmet ettim bana bir defa olsun ‘‘of’’’ demedi. Nenden böyle yaptın’’ diye
azarlamadı’’ der.
405
Gönülden Gönüle
İslam Peygamberi, Halid Bin Velid’i harp için değil, İslam’ı anlatmak için bir kabileye göndermişti.
Halid Bin Velid ve arkadaşının kılıç kullandığı duyan İslam Peygamberi, kıbleye dönerek: ‘‘Ya Rabbi! Halid’in
yaptığından beriyim! ‘‘sözünü üç defa tekrar etmiş, daha sonra olay mahalline Hz. Ali’yi göndererek yalnız
insanların değil öldürülen hayvanların da diyetini vermiştir.
X
X
X
Bir bedevi, mescidin avlusuna idrarını yapmıştı. Peygamberimiz müdahaleye yer vermeden bir kova
su istemiş üzerine dökerek meseleyi kapatmıştır.
X
X
X
Bir gün bir bedevi, peygamberin elbisesini şiddetle çekerek: ‘‘Develerime buğday yükle!’’ demişti.
Ashap dan bazıları, bu kaba davranış için bedeviden özür dilemesini istedi. Bedevi özür dilemedi. Allah
Resulü: ‘‘Bu adamın devesinin birine hurma birine de buğday yükleyin’’ buyurur. (Buhari Edep:1)
X
X
X
Peygamber (as) Ashabı ile bir arada iken yellenme olayı olur. Namaz vakti yakındır. Kimin yellendiği
belli olmasın diye ‘‘Kim deve eti yediyse abdest alsın’’ der. Herkes deve eti yemiştir:
-
Hepimiz yedik’’ derler.
Öyleyse hepiniz alın’’ buyurur.
X
X
X
Büceyr (ra) müslüman olmamış, İslam, müslümanlar ve peygamberimiz hakkında ileri geri konuşan
Kâb için af dileğinde bulunur.
-
Kâb gelse, onu da affeder misin? dedi.
Evet’’ buyurdu.
Büceyr (ra) Kâb’e haber saldı. Kâb koşarak geldi. Allah: Resulü’nün yanına geldi. Peygamberimiz onu
affetti. O da müslüman oldu. Sonra kaside okudu. Peygamber (as) kasideyi sevdi ve üzerindeki bürdeyi
(hırkayı) Kâb’e hediye etti. O kasideye Kaside-i Bürde dendi.
406
Gönülden Gönüle
Müslüman Türkler de hoşgörü:
İnancımızda ve kültürümüzde insan, kutsal bir varlıktır. Ve Allah’ın emanetidir. Atalarımız: ‘‘Kemliğe
kemlikle muamele edilme’’ demişler, bütün insanlara merhametle, adaletle muamele etmişlerdi.
Çeşmelerinden Müslüman Türk’lerin atlarının şu içmedikçe, kendilerine huzur ve adaletin
gelmeyeceğine inanan yabancılar, Türk idaresini tercih etmişlerdir. Kardinal Külahı yerine Türk sarığı görmek
istemişlerdir.
Malazgirt’te Alp Arslan, Romen Diyojeni affetmişti. O’nu kendi halkı gözlerini oyup öldürmüştür.
Selçuklularda Osmanlılarda hoşgörü hakim olmuş kimse zulüm görmemişti. Onun için uzun süre
ayakta kalmışlardır. İnsanlığa mutlu dönemler yaşatmışlardır.
Şunu belirtmek gerekir ki, bu müsamahalar hep tek taraflı yürümüştür. Hiç bir anlaşmada müslüman
Türkler tarafından bozulmamıştır. Fırsatını bulunca düşman yapacağı her türlü hainliği göstermişlerdir.
Papazlar bile yaptıkları yeminleri bozarak haçlı orduları düzenlemiştir.
Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u kuşattığı sırada Bizans idaresinin insanlık dışı uygulamasından iyice
usanmış olan Hıristiyan halk: ‘‘Kardinal külahı görmektense, Osmanlı sarığını tercih ederiz’’ diyorlardı.
X
X
X
Atalarımızın idaresi hakkında Lehliler: ‘‘Türk atları Vistül’den su içmeyince bize adalet yoktur.’’
demişlerdir.
X
X
X
İç ve dış düşmanların sürdürdüğü ihanetler sonunda Türk askerleri geri çekilmek zorunda kalınca
Polonya halkı askerlerimizin atlarının ayaklarını öperek: ‘‘Adil Türkler ne olur bizi bırakıp gitmeyin’’ diyerek
çığlıklar atmışlardır. Bazıları da: ‘‘Burayı fethetmeyi, Allah Müslüman Türklere tekrar nasip etsin’’ diye dua
etmişlerdir.
X
X
X
İkinci dünya savaşının son günleri yaklaşırken 1944’te Roman Diktatörü General Antonesku,
Ankara’ya gizli bir haber göndererek:
407
Gönülden Gönüle
‘‘Türk orduları Romanya’yı işgal etsin. Bükreş’te hakiki fatihler gibi karşılanacaklardır. Ruslar
topraklarımıza girerlerse bir daha çıkmazlar. Başta Türkiye olmak üzere bütün dünyanın başına dert olurlar’’
diye yazmıştır.
X
X
X
1971 Aralık’ta İsrail’in işgal ettiği topraklarda perişan bir hale düşen Araplar, bir Türk gazetecisine:
‘‘Keşke Osmanlı hakimiyetinde yaşasaydık’’ demiştir.
X
X
X
9-1-1974 tarihinde Uganda devlet başkanı ‘‘Türkler, sıcak, imanlı ve kuvvetli kucaklarını yıllar yılı
ezilen, hor görülen siyah Müslümanlara açmalıdır’’ şeklinde konuşmuştur.
X
X
X
Selçuklu devrinin başından beri, Türk hakimiyetinde cami, kilise havra yan yana bulunuyordu.
‘‘Hıristiyan azınlıklar Selçuklu devleti hudutları içinde Müslümanlarla her ne kadar aynı haklara sahip
olmamışlarsa da hiçbir zaman Bizans’ta olduğu gibi dinsiz avına tabi tutulmamışlardır. İdareleri altındaki
Rum ve Ermenilerin hiçbir dini inancına karışmayan Türkler, büyük bir tolerans göstermişlerdir.’’
X
X
X
Fransız tarihçisi Albert Malet’in ifadesiyle:
‘‘Türkler 17. Asra kadar, iki yüz sene Avrupa için devamlı bir tehlike oldular. Macaristan’ı fethettiler,
Viyana’ya kadar ilerlediler, orayı da kuşattılar. Bununla beraber, Türkler yendikleri milletlere dinlerini,
kanunlarını, adaletlerini ve dinlerini kabul ettirmek için zorlamadılar. Onları kendi bünyelerinde eritmeyi ve
hepsini tek millet haline getirmeyi denemediler. Yalnız hükümetleri yıkmakla ve vergi almakla kaldılar.
Onların kiliselerini, okullarını, dillerini, yaşayışlarını ve kanunlarını olduğu gibi bıraktılar.’’
Eğer Müslüman dedelerimiz müsamahalı davranmasaydı. Avrupa’da hıristiyan mı kalırdı.
Bugünkü huzursuzluklarımızın sebebi birbirimizi hoş değil, hor görmemizdir. Birde İslam ahlakına
sahip olmayışımızdır.
408
Gönülden Gönüle
Son zamanlarda:
İşin acı tarafı çocuklarımıza, ailemize ve yakınlarımıza hoşgörülü değiliz. Ama başkalarına kibarız. Af
ediciyiz hoş görülüyüz.
Müslüman’a karşı öfkeliyiz, kindarız. Yahudi’ye hıristiyan’a karşı sınırsız hoşgörülüyüz.
Müslüman dan yana değiliz. İslam düşmanlarıyla aynı saftayız. Buna asla Cenab-ı Allah razı olmaz.
Kur’an da: ‘‘Müminler kardeştir.’’
-
‘‘Kıyamet gününde firavunu adamlarıyla beraber hesaba çağırırız’’ buyrulur.
Peygamber (as) da: ‘‘Kişi sevdiğiyle beraberdir. Kimi seviyorsa onunla beraber haşrolunacaktır.’’
diye haber veriyor.
Dünya’da kim kimi severse, kiminle olursa kime hizmet ederse kıyamet gününde onunla beraber
olacaktır.
Rabbim, haktan yana, haklıdan yana ve müslüman dan yana olanlardan etsin.
..............................
....................
……….
…
409
Gönülden Gönüle
ENGELLİLER
İki gün önce (5-Mart-2014) günü haberleri seyrederken; yürekleri burkan, vicdanları sızlatan, ahlak
dışı, insanlık dışı bir olayı seyrettik. Olay şu:
Biraz yaşlıca bir âmâyı üç genç yol gösteriyoruz, yardım ediyoruz diye ana yoldan ara yola götürüyor.
Ne yi var, nesi yok almak istiyorlar. Âmâ vatandaşımız direniyor. İçlerinden biri dayanak ayakta durduğu
bastonuna bir tepik atıyor. Âmâ yere yığılıyor. O yerde yatarken cebindekileri alıyor. Bir kahraman gibi
oradan uzaklaşıyor.
Ardından bu insan mı diye baktım. Şekli insana benziyordu, ama yaptığı vahşi hayvan işiydi. Gece
uyuyamadım.
Şunu da ilâve edeyim. Bu haberin ardından iki engelli kardeşimin akülü arabasının çalındığı haberi
vardı.
Tek tesellim, insanî duygularını kaybetmiş, Cenab-ı Allah’ın ‘Belhüm adel’’ (Hayvandan aşağı) dediği
bu insanlar kıyamet günü karşılaşacak. Bu defa onlar kör olacak. Zulmedilen, aynısını yapacak. Böyle bir
ödeşme olacak.
İnsanımız kapak topluyor, araba alıyor, nerede görürse, işini bırakıp yardımcı oluyor. Acımasız,
vicdansız, ahlaksız ve Allahsız olanlar vahşilik sergiliyor.
Şair böyleleri için şöyle demiş:
-
‘‘Yılan mısın, kimi görsen sokuyorsun?
Baykuş musun nereye konsan yıkıyorsun?
X
X
X
‘‘Ne kendisi eyledi rahat, ne halka verdi huzur,
Göçtü gitti bu cihandan dayansı ehl-i Kubur.’’
3- Aralık Dünya Özürlüler Günü olarak ilân edilmiştir. Gün ilân etmek yeterli değildir.
Bedensel zihinsel rahatsızlığı olan, ihtiyaçlarını karşılamada güçlük çeken insanlara engelli denir.
Türkiye’de 10 milyona yakın engelli vardır. Sayı her an değişebilir. Beklenmedik anda en sağlıklı
insan, bir anda engelli hale gelebilir. Birden hastalanır. Aniden kaza geçirir, engelli olur. Onun için: ‘‘İnsan
ne oldum dememeli, ne olacağım demeli’’ derler.
İhtiyar, elden ayaktan düşmüş, işini görmekten âciz analar, babalar, büyükanne, büyükbabalarda
engelli sınıfından sayılır. Onların yeri huzur evi değildir.
410
Gönülden Gönüle
Herkes Engelli Olabilir:
İnsan her an hastalıklarla, kazalarla, belâlarla karşılaşabilir. Hatta öyle i, cenazeye giderken cenazesi
gelebilir.
İnsanların bazıları sağlıklı, bazıları da engelli olduğu halde hayatını sürdürmektedir. Şu andan sapa
sağlam olanın anında sakat kalmayacağına dair elinde garantisi yoktur. Bir anda başını bir şey düşer, ayağı
burkulur. Araba kaza geçirir veya birden rahatsız olur, kendini acilde bulur. Onun için Engellilerle
ilişkilerimizde empati yapmalıyız. Bende bunun gibi, hatta bundan daha kötü olabilir, şeklinde düşünmeliyiz.
Meselâ; gözleri görmeyeni anlamak için bir müddet gözümüzü kapatarak durabilir, yürüyebiliriz.
Engelliler en çok empati yapılmamasına ‘‘sen engellisin, bunu yapamazsın’’ denmesine ve
horlanmasına çok kızarlar. Kendilerine fırsat verilmesini isterler.
Engelliler şunu bilirse, isyan etmez daha sıkıntısız, üzüntüsüz yaşarlar. Nedir o? Her noksanlık,
sakatlık bir imtihan sebebidir. Eğer sabredilir, beterin beteri vardır denirse, engellilik günaha kefarettir.
Engelliye müjdeler vardır. Bu konuda peygamber (as) şöyle buyurur:
Bir Müslüman isabet etmiş herhangi bir hastalık, dert, hüzün ve hatta gam yoktur ki, Allah (c.c.)
bunu onun hataları için keffaret kılmış olmasın! (Müslim Birr, 52) ‘‘Allah, batan bir diken de dahil olmak
üzere, başına gelen her bir musibet sebebiyle Müslüman’ın hatalarını (günahlarını) örtmekle kalmaz, onu
bir derece de yükseltir.’’ (Müslim, Birr, 46-47)
Günümüzde Engelliler:
Bugün ne yazık ki, bazı insanî duygular biraz yozlaşmıştır. Bunu ifade eden; ‘‘Merhametten maraz
doğar.’’ ‘‘Acıma, acınacak hale gelirsin’’,‘‘Düşene birde sen vur.’’ ‘‘Öldüm diyene Öl de!’’,‘‘Yandım diyene
yan de!’’ gibi. İnanç ve kültürümüzle bağdaşmayan ifadeler sıksık söylenir ve duyulur olmuştur.
Hırsız, azıcık bir menfaat için öldürmekte veya sakat bırakmaktadır. Depremde duvar altında
kurtulmayı bekleyen kadının bir bilezik için eli kesilmektedir.
Halbuki Osmanlıda engellilere özel ilgi gösterilmiştir, onlara özel tedavi yöntemleri uygulanmıştır.
Avrupa’da zihinsel engellilerin içine şeytan girmiş diye zincire vurulurken bizde özel hastaneler açılmış
müzikle, masal anlatılarak dua ettirilerek, şefkat ve merhametle tedavi yoluna gidilmiştir.
Dedelerimiz, özürlüler için vakıflar kurmuştur. Hatta göç edemeyen özürlü leylekler için bile
Bursa’da, Ödemişte bazı bölgelerde Gureba-i Laklakan (Leylekler hastanesi) adı ile vakıflar kurulmuştur.
Görme engelliler için vakıflar kurmuşlardır. Ayrıca onları birer meslek sahibi etmişler, toplumda
onlara yer vermişlerdir. Onların hafız olmasını, camilerde müezzin olmalarını sağlamışlardır.
Sağırları mahkemelerde çalıştırmışlardır. Sarayda sağır ve dilsizler çalıştırılırdı.
1889 da dilsizler için okul açılmıştır. Abdulhamid, işitme engelliler için okul açmıştır.
Ahilik teşkilatı, engellilerin tedavisi ve geçimini temin için özel gayretler göstermiştir.
Savaşlarda eli ayağını kaybedenlere protez takılır, hayattan kopması, başkalarına muhtaç olması
önlenirdi.
411
Gönülden Gönüle
Engelliler bazı sorunlarını kendi çabaları ile aşabilirler. Önemli olan engelliye engel olmamaktır.
Bugün yol yapılıyor, merdiven yapılıyor, cami yapılıyor, devlet binaları yapılıyor, engelli düşünülmüyor.
Son zamanlarda taşıma araçlarında, resmi binaların girişinde, cami girişlerinde ve hastanelerde
engellilerin düşünülmesi, güzel bir gelişmedir.
Bazı yerlerde engelliye engel çıkaran kurumlara ceza kesilmesi, engelliye devlet elinin uzanması
sevindiricidir.
Son zamanlarda zenginlerimiz, engelliler için eskiye nazaran daha duyarlıdır. İnsanımız daha
saygılıdır.
Asıl engelli, bir konuda bir şey yapamayan, önünde engel olan ve kendisine sen engellisin bunu
yapamazsın denilendir.
Bir gün Hz. Aişe (ra) birinden bahsederken
- ‘‘Kısa boylu’’ diye söz etmişti. Peygamber (sav): ‘‘Öyle deme, ya Aişe!’’ diyerek onun kusuru ile
anılmasını istememiştir.
İslâm inancında insanlar renginden, kusurundan, engelli oluşundan dolayı kınanamazlar, hor
görülemezler, her hangi bir hakkından da mahrum edilemezler, Her insan gibi engellilerinde hakları vardır.
Engelli, o halini kendi istememiştir. Kendisinin tercihi değildir.
Bu arada şunu ifade edeyim ki, Engelliye Allah’ın cezalandırdığı kimse olarak bakılmamalıdır. Bizde
bir engelli olabilirdik.
Birde engelli, durumunu istismar ederek dilenciliği meslek edinmemelidir. Bizlere düşende bir
engelliyi dilenmeye mecbur etmemektir. Ona yardımcı olup, ihtiyacını karşılamaktır. Onun için yardımlarda
engelliler öncelikle düşünülmelidir.
Bazı insanlar, engellinin durumuna göre hele cahil kesimlerde alay ediyor. Ona lakâp takıyor.
Engellinin üzüleceği adlarla çağırıyor.
‘‘Kör bilmem kim, Topal falan, sakat, sağır, deli gibi engellinin özrü ile onu anıyor.
Bu saygısızlıktır, cahilliktir.
Peygamber (as): ‘‘Bir kusurundan dolayı bir insan, birini kınarsa, o hal başına gelmeden ölmez.’’
buyurmuştur.
Sahabeden Üsame (ra)’ın babası şöyle anlatmıştır:
Biz Allah Resûlünün ardında namaz kılarken görme özürlü biri, çukura düştü. Bazıları
ona güldü. Bunun üzerine Resûlullah: ‘‘yeniden abdest alıp namazı tekrar kılmamızı emretti, der.’’
Bazı sakatlıklar hem bizim için hem de engelli için imtihandır:
Cenabı-ı Allah kullarını açlıkla, azlıkla, çoklukla, hastalıkla, organ noksanlığı ile imtihan eder. Hatta
kullarını kullarla imtihan eder.
412
Gönülden Gönüle
Allah, kullarını yaratırken imtihan için yaratmıştır. Bakalım ne yapacaklar, ne yapmayacaklar diye
imtihana tabi tutar.
Engelli olmak ceza değil. Allah’ın rızasını kazandıracak bir fırsattır. İnsanın kendisi, evladı, kardeşi, ana
babası veya bir başka engelli olabilir. Bu bir imtihandır.
Allah’ım, ne günah işledim ki, bu başıma geldi? denmemelidir. Falanı Allah şunun için cezalandırdı
denmemelidir.
Engelli, halini şükredecek. Beterin beteri var. Kendinden aşağıdakilere bakıp haline şükredecek,
Allah’ın kendisini imtihan ettiğini düşünecek Allah’ın rızasını kazanacak, imtihanı kazanacak. İşte bunu fırsata
dönüştürecektir.
Engelli yakını, ‘‘Allah beni bununla imtihan ediyor’’ diyerek ona hizmet edecek Allah’ın rızasını
kazanacak. Cenneti kazanacak. Engelli, onun içinde fırsat olacaktır.
İmtihan ağır olduğu ölçüde mükafatı da büyük olacaktır.
Engellilerle toplumda imtihan olur. Engelliyi hor gören, itip kakan büyük günaha girmiş olur.
Bir kutsi hadiste Cenab-ı Allah:
- ‘‘Kulumun iki gözünü almakla imtihan ederim. Kulum, mükafatını alacağı inancı ile sabrederse, onu
cennet ile mükafatlandırırım.’’ (Tirmizi Zühd:58) müjdesini vermiştir.
Engelliler Konusunda Kur’an ikaz ediyor:
Peygamberimiz (sav) şöyle buyurur:
- ‘‘Cenab-ı Allah sizin şeklinize, sûretlerinize bakmaz, sizin kalplerinize bakar.’’
- İnsanın vücudu özürlü olabilir yeter ki, gönlü, kalbi özürlü olmasın.
Cenab-ı Allah ahirette herkesi 33 yaşında, sağlıklı ve eşit yaratacaktır. Dünyadaki bu hal, geçicidir.
Yalnız Tâhâ sûresinde (124-126) kendisini anmayanları, kulluk etmeyenleri, dünyada sıkıntılı bir hayattan
sonra ahirette kör olarak yaratacağını bildiriyor. O, neden kör yaratıldığını sorunca, ona: ‘‘sen bizi unuttun,
bizde seni unuttuk’’ diyeceğini bildiriyor.
Peygamberimiz Zamanında Kureyşin büyükleri peygamberimize geldiklerinde fakir Müslümanları
yanlarında istemiyorlardı. Peygamberimiz Müslümanları dışarı çıkarmak istedi. Bunun üzerine Cenab-ı Allah
peygamberimizi şöyle uyardı:
- ‘‘Rablerinin rızasını isteyerek sabah-akşam O’na yalvaranları kovma! Onlardan sana biri sorumluluk,
sendende onlara bir sorumluluk yoktur. Onları kovup da zalimlerden olma!’’ (Enam:52)
Bir uyarıda şöyle oldu: Peygamberimiz (sav) Kureyşin ileri gelenlerine İslam’ı anlatıyordu. Bu arada
Abdullah b. Ümmü Mektum. Kör olduğu için durumdan habersiz, peygamberimize;
- ‘‘Ya Rasûlallah Allah’ın sana öğrettiklerinden bana da öğret’’ dedi. Abdullah tekrar seslendi. Bu
arada Kureyşin ileri gelenleri kalkıp gittiler.
- Cenab-ı Allah onu şöyle uyardı:
413
Gönülden Gönüle
- ‘‘Peygamber, Amânın kendisine gelmesinden dolayı yüzünü ekşitti ve çevirdi. Resulüm! O’nun halini
sana kim bildirdi. Belki o temizlenecek yahut öğüt alacak da öğüt ona fayda verecek’’ (Abe:1-4)
Kur’an’da ki bu uyarılar aslında bizim içindir.
Peygamberimizin Engellilere davranışı:
Peygamber (as) Engellilerle ilgilenmiş, onlara değer vermiş, onları evlendirmiş, iş imkânları sağlamış,
onları eğitmiş, onları bir kenara itmemiştir. Onlarla her zaman ilgilenmiştir. Onlara önemli görevler vermiştir.
Peygamber (as) Engellilerle alay edilmesine hor görülmesine müsaade etmemiştir. Bilakis onlara
yardım etmeyi teşvik etmiştir.
Bir hadislerinde: ‘‘Bir âmâyı kırk adım götürene cennet vacip olur.’’ buyurmuş, engelliye yardım
edene, cennet vaat etmiştir.
Doğuştan engelli olduğu için çölde insanlardan uzak yaşamayı tercih eden Zahir İbni Haram,
insanların yanına gelince utanır, sıkılırdı. Onun için çölde, yaşardı.
Peygamberimiz (sav) Zahir’le devamlı ilgilenmiş ona çölde bulunan bazı otları ve bitkileri toplayıp
pazara göndermesini istemiştir. Onu topluma kazandırmak ve ihtiyacını gidermesi için topladıklarını
sattırmıştır. Zahire satarken de ona yardımcı olmuştur. Böylece hayata küsmesini önlemiştir.
X
X
X
Peygamber (sav) Abdullah Ümmü Mektum’u Mescid-i Nebevide müezzin olarak görevlendirmiştir.
Şehir dışına çıktığında 13 defa kendi yerine vekil bırakmış, namazları o kıldırmıştır.
X
X
X
Peygamber (as), ortopedik özürlü olmasına rağmen Muaz bin Cebel’i Yemen’e vali olarak
görevlendirmiştir. Onu ata bindirdikten sonrada bir müddet onunla yürümüştür.
X
X
X
Allah Resûlü engellilerin camiye gelmelerini ısrarla istemesinin sebebi, onların toplumdan
dışlanmamasıdır. Onların yalnız kalmamasıdır. Toplumdan kopmamalarıdır.
X
X
X
Bilal-i Habeşi’yi annesi sebebiyle renginden dolayı diline dolayan Ebu Zer’i, peygamberimiz ‘‘sende
hâlâ cahiliye adetleri var’’ diyerek ikaz etmiştir.
414
Gönülden Gönüle
X
X
X
Bir gün Hz. Aişe validemiz Hz. Safiye’nin boyunun kısalığı diline dolamış, ondan bahsetmişti. Hz.
Peygamber, Hz. Aişe’ye:
- Öyle bir söz söyledin ki, eğer söz denize karışmış olsaydı, denizi karıştırırdı diyerek uyarmıştır.
X
X
X
Peygamberimiz (as) İtban bin Malik’i, engelli olmasına rağmen imamlık yaptırmıştır. Amr bin Kays’ı
bir defasında Mekke’de yerine vekil bırakmıştır. Değer vermiştir.
Bizimde Engellilere karşı görevlerimiz vardır.
Engelli insanlarda hak sahibidir. Onlarda herkes gibi insandır.
Ashabdan bir sahabe peygamberimize:
- ‘‘Ya Rasûlallah! siz beni belki değersiz buluyorsunuz ama ben evlenmek istiyorum’’ demişti.
Engelinden dolayı insanların kendisini hor gördüğünü düşünüyordu. Peygamber (as) ona: ‘‘Hayır sen Allah
katında kesinlikle değersiz değilsin’’ diyerek onun gönlünü almıştır.
Engellilerin de eğitim, çalışma, evlenme gibi hakları vardır.
Engelliler tabii haklarından mahrum edilmezlerse, topluma yük olmaktan kurtulur, faydalı insan olur.
En azından yükü azalır.
Engelli olduğu halde nice ilim sahibi, buluş sahibi, insanlık yararına çalışan nice insanlar var. Belirli
dallarda başarılar göstererek ödül alanlar var.
Toplumda sağlıklı insanların yanında elbette engelliler de olacaktır. Onları asla hor, hakir
görmemeliyiz. Onlara şefkatle, merhametle muamele etmeliyiz. Bizden bir şey isterlerse,
seve seve yerine getirmeliyiz. Kendilerini idare edebilmeleri için yardımcı olmalıyız. Böylece
onların başkalarına el açmamalarına, dilenmemelerini sağlamalıyız.
Bakın bize Cenab-ı Allah ne buyuruyor:
- ‘‘Âmâya güçlük yoktur. Topala güçlük yoktur. Hastaya güçlük yoktur. (Bunlara yapamayacağı görev
vermeyin. Eğer verilen görevi onlar yapamazlarsa, bundan dolayı sorumlu olmazlar.) (Nur:61)
Engelliler, insanlık, görevlerimizi hatırlatmak için, Allah’ın rızasını ve sevap kazanmak için, bizim
önümüze çıkarılmış fırsatlardır. Onlar sayesinde şükrederiz. Onlar sayesinde sağlığımızın kıymetini biliriz.
Onlara yaptığımız görevden dolayı mutlu oluruz. Buna karşılık Allah da bize faydası dokunacak insanlar halk
eder.
415
Gönülden Gönüle
Engelliye kusurlu gözü ile bakılmamalıdır.
Engelli, suçundan, günahından dolayı cezalandırılan insan değildir.
Engelli yakını, olanlara acıma duygusu ile değil, sakat gözü ile değil şefkatle merhametle muamele
etmelidir. Onları imtihan sebebi olarak görmelilerdir.
Engellilere, ‘‘bir şey beceremiyorsun.’’ ‘‘Kendi işini kendin gör’’ , ‘‘bıktım, yoruldum artık’’
Gibi kırıcı sözler söylenmemelidir. Sabır gösterilirse, iyiliğe nâil olunur.
Doğuştan, bir kaza, bir hastalık sonucu engelli hale geleni, eşi, çocukları, ana babası veya kardeşleri
terk etmemelidir. Unutulmamalıdır ki; her insanın başına her türlü kaza belâ gelebilir.
Sosyal hayatta onlar için engeller kaldırılmalıdır. İş imkânı sağlanamayanlara maaş bağlanmalı,
zorunlu ihtiyaçlarını ücretsiz elde edebilmelidir.
Barınmaları konusunda kolaylık sağlanmalıdır. Çözüm bekleyen problemleri çözülmelidir.
İnanç, insanı sıkıntılı hayattan kurtarır. Bunda da vardır bir hayır, hayırlısı, Allah’tan gelene ne denir
ki, dedirtir. Sabrettirir. Yani inanç, insanın yükünü hafifletir. İnanan insan, sızlanmaz, şikayet etmez, daha
doğrusu isyan etmez. Bunun için onlara dinimiz güzel anlatılmalı ve onlar dini hayatın içine çekilmelidir. O
zaman ümitsizliğe, karamsarlığa düşmezler kendilerini sıkmadıkları gibi etrafını da sıkmazlar, bezdirmezler.
Peygamberimiz engellilerin camiye gelmelerini istemiştir. Çünkü; dini emirlerden onlarda
sorumludur.
Bugün sadaka olan sevaplı işler çoktur. Peygamberimiz ‘‘güler yüz sadakadır’’ diyor. Bir hadislerinde
de:
- ‘‘Köre eşlik edip yol göstermek, yardıma muhtaç özürlülere yardım etmek, sağır ve dilsizlere muhtaç
oldukları bilgileri anlamalarında yardımcı olmak, Allah’ın rızasına erdiren hayırlı amellerdendir.’’ (Müsned,
5/169)
İnancımıza göre; aramızdaki çocuklar, yetimler, öksüzler, ihtiyarlar ve muhtaç kimseler sebebiyle
Allah’ın rızasına ve ikramına kavuşuruz.
Sevgili peygamberimiz (sav) şöyle buyurur:
- ‘‘Siz ancak içinizdeki zayıflarınız ve ihtiyarlarınız yüzünden rızıklandırılırsınız’’ (Buhari, Cihad:76)
Anadolu’muzda bir âdet vardır. Yağmur duasına çıkılacağı zaman yeni doğmuş kuzular, çocuklar,
zihinsel, bedensel engelliler unutulmaz. Onlar yüzü suyu hürmetine dua edilir.
Engellilere nasıl davranılması gerektiğini bilirsek, hayat çekilmez olmaktan çıkar. Bu konuda hem
engelli olanlar hem de insanımız eğitilmelidir. Okullara hayat dersi konmalıdır. İnsanî, ahlakî davranışlar
öğretilmelidir.
Bugün kör bir insanı yerlerde sürükleyen ve cebindeki ekmek parasını alıp giden hayvanı, bu eğitim
sistemi yetiştirmiştir.
Akülü arabası çalınan engelli, yatalak kardeşimiz şöyle diyordu: ‘‘Allah’tan da korkmuyorlar.’’
416
Gönülden Gönüle
İnsanımıza şu üç kelimeyi öğretsek, bir çok problem kendiliğinden çözülecektir. Nedir o üç kelime
‘‘Allah görüyor, Allah biliyor ve Allah soracak.
Rabbim kimseye organ noksanlığı vermesin. Aklımızı almasın, gözümüzün nurunu almasın. Elimizin
ayağımızın canını almasın.
Engelli olan kardeşlerime ve yakınlarına sabır versin. Allah yardımcıları olsun. çektikleri eziyetler
günahlarına keffaret olsun. Ahirette mükafatları cennet olsun.
Allah’ın selâmı üzerinize olsun.
..............................
....................
……….
…
417
Gönülden Gönüle
İMANDA BİRLİK VATANDA DİRLİK
İnananların huzuru mutluluğu için yüce dinimiz müslümanı müslümanın kardeşi ilân etmiştir.
Dinimiz, Müslümanlar arasındaki İslam kardeşliğini yıkacak fitne ve nifakı körükleyici, yalandan,
iftiradan, hasetten, gıybetten ne varsa her olumsuzluğu yasaklamıştır.
Peygamber (as) şöyle buyurmuştur:
- ‘‘Ey Müslümanlar! Birbirinize haset etmeyiniz. Alışverişte birbirinizi aldatmayınız. Birbirinize dargın
durmayınız. Birbirinizden yüz çevirmeyiniz. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olunuz. Müslüman müslümanın
kardeşidir. Ona zulmetmez. Onu yardımsız bırakmaz. Ona hor bakmaz.’’ (Buhari Mezalim:3)
Allah Resûlünün bu ifadeleri Müslümanları uyarmak için çok önemlidir. Çünkü insanımız üzerinde
asırlardan beri bölüp parçalama, birbirine düşürme ve yok etme oyunları oynanmaktadır.
Düşman, aynı inançta, aynı kültüre sahip aynı vatanda yaşayan insanımızı birbirine düşman ediyor.
Böl, parçala yut oyunu oynuyor.
Geçmişte zaman zaman milletimizi zaafa uğratan güçler bugünde aynı fitnenin peşindedir.
Türkiye’de iyi şeyler mi oluyor, hemen harekete geçiliyor.
İnandım diyen herkes kardeştir:
İslâm kardeşliği Allah eksenli bir kardeşliktir. Yapılan her şey Allah rızası için yapılır. Bunun İslam
tarihinde en güzel örnekleri vardır.
İslâm peygamberi, ırkçılığı yasaklamıştır. Vedâ hutbesinde kimsenin kimseye renginden,
milletinden, soy sopundan dolayı üstünlüğü olmadığını ve Müslümanların kardeş olduğunu ilân etmiştir.
Peygamber (as) Ensarla muhacirleri kardeş yapmıştır. Acıları, sevinçleri paylaşmayı öğretmiştir.
‘‘Komşusu aç iken tok yatan olgun Müslüman değildir’’ demiştir.
‘‘İnsanlar tarağın dişleri gibi eşittir.’’ Buyurarak köle-efendi farkını kaldırmış. Kız çocuklarını diri diri
toprağa gömülmekten kurtarmıştır.
Ebu Zer (ra) Bilal-i Habeşi’ye ‘‘siyah kadının oğlu’’ demişti. Peygamberimiz Ebu Zer’e:
- Sende hala cahiliye devri kalıntısı var. Bilal-i annesiyle mi ayıplıyorsun?’’ demişti.
Bunun üzerine Ebu Zer, Bilâl den özür dilemiş, yüzünü yere koyarak ‘‘ayağınla yüzüme basmazsan
vallahi başımı yerden kaldırmam demiştir.
Yermük savaşında ki gösterilen kardeşlik düşüncesi tarihte bir daha tekrar etmemiştir.
Peygamberimiz zamanında hıristiyanlar, yahudiler, put perestler o kadar çok uğraşmalarına
rağmen Müslümanların arasına ayrılık tohumunu atamadı. Fitne ateşini yakamadı.
Ku’an: ‘‘Toptan Allah’ın ipine sarılın, parçalanıp ayrılmayın.’’ (Al-i İmran 103) diyor.
418
Gönülden Gönüle
-
‘‘Müslümanlar kardeştir.’’ (Hücurat:10) diyor.
Peygamber (as) da:
- ‘‘Ey Allah’ın kulları! Kardeş olunuz’’ (Buhari Nikah:45)
- ‘‘Hiçbiriniz kendi nefsi için istediğini, mü’min kardeşi için de istemedikçe, tam mü’min olmaz’’
(Buhari, İman:7) diye bildirmiştir.
- ‘‘Benden sonra birbirinizin boynunu vurarak küfre dönmeyin.’’ (Buhari)
- Müslüman’a sövmek fasıklıktır. Onunla çarpışmak küfürdür.’’ (Buhari) demiştir.
Kardeşlik, cennet kapılarını açar, cehennem kapılarını da kapatır. Huzur verir, mutluluk verir, kuvvet
verir.
Müslüman müslümanı terk etmez.
Kur’an’da ayrılık, düşmanlık kınanmış, dargın olanların arasının düzeltilmesi emredilmiştir. (Enfal:1 +
Hücurat:10)
Müslüman, müslümana buğz etmeyecektir. Sırt çevirmeyecektir. İlgiyi kesmeyecektir. ‘‘Müslüman’ın
müslümana üç günden fazla dargın durması, onu terk etmesi, ona selam vermemesi helâl olmaz.’’
Allah ne diyor: ‘‘Mü’min, müminleri bırakıp kafirleri dost edinmez. Böyle yapanın Allah yanında hiçbir
değeri yoktur.’’ (Al-i İmran:28)
Birbirine amansız düşman olan Evs ve Hazreç kabilelerini Al-i İmran 3. ayetinde kardeş olmaları
emredildi. Bu iki kabile kardeş oldular. Düşmanlıkları bir tarafa bıraktılar.
Aynı şeylere inanan insanlar birbirlerini nasıl terk eder?
Halife Hz. Ebu Bekir zamanında kuraklık ve kıtlık olmuştu. O sırada Hz. Osman (ra) Şam’dan büyük
bir Kervanla bol miktarda buğday getirmişti. Tüccarlar Hz. Osman’a geldiler %3 verelim %5 verelim gibi
tekliflerde bulundular. Hz. Osman bütün teklifleri red etti ve:
-
Ben daha fazla ücret verene satacağım’’ dedi.
Bundan fazla sana veren olmaz, kime vereceksin? dediler. Hz. Osman (ra):
Ben 1’e 10’dan 1’e 700 misline kadar veren Cenab-ı Allah’a vereceğim’’ dedi. Buğdayları
Müslümanlara dağıttı. Hatta bazı develerini de kesip aç olanlara verdi.
Hz. Ebu Bekir (ra) Müslüman olduğunda çok zengindi. 40.000 milyar civarında parası
vardı. Bu varlığını fakir Müslümanlar ve inanan kölelerin kurtarılması için harcamıştır.
İnsan inanınca ve sevince neler olur, neler!.. Peygamberimiz şöyle diyor:
- ‘‘İslam cemaatinden bir karış ayrılan kimse, İslam bağını koparmış olur.’’ (Ebu Davut:4/241)
419
Gönülden Gönüle
- ‘‘İsrail oğulları 71 fırkaya bölündü. Ümmetim 72 fırkaya ayrılacaktır. Biri hariç hepsi ateştedir.
(İ.Canan Hadis Ans:551)
Bir Kimse, Muhammed ümmetinden ayrılıp: ‘‘fırka-i naciye benim’’ der, diğer kardeşlerini hor
görürse, bu İslâmî ölçülere uymaz.
Müslüman müslümanı yardımsız bırakmaz:
Cenab-ı Allah uyarıyor: ‘‘Eğer birbirinizle yardımlaşmazsanız, yer yüzünde fitne fesat yayılır.’’
(Enfal:73)
İyi günde de, kötü günde de, bil hassa sıkıntılı anlarda Müslüman, müslümanın yardımcısı olmalıdır.
Müslüman: ‘‘merhametten maraz doğar’’ demez. ‘‘Yardım etme! Yardım alacak hale gelirsin’’ demez.
Müslüman müslümana zarar vermez. Müslüman’ın zarar görmesine de göz yummaz.
Şu anda müslümanın müslümanı terk etmesinin cezasını çekiyoruz. Spor, ayrılık nedeni oluyor. Parti
düşmanlık nedeni oluyor. Irkçılık kardeşliğimize zarar veriyor.
Müslüman Müslüman’a Zulmetmez:
Hz. Ömer (ra) şehit edildiği sırada sorar:
- Beni kim vurdu?
- Ebu Lü’lü derler.
Bunun üzerine:
-
Ya Rabbî sana şükürler olsun ki, beni bir Müslüman vurmadı, diyerek Allah’a şükretmiştir.
Müslüman müslümana kaba davranmaz. Saldırgan olmaz, zarar vermez ve hiçbir şekilde incitmez,
zulmetmez. Çünkü zulüm büyük günahtır. Zalimin düşmanı da Allah’tır.
Peygamberimiz Müslüman’ı nasıl tarif etmiştir: ‘‘Müslüman o kimsedir ki, diğer Müslümanların
elinden dilinden emin oldukları kimsedir.’’
- Bir hadislerinde de: ‘‘İnsanların en hayırlısı insanlara en çok faydalı olandır.’’
- Bir kutsi hadiste şöyle buyrulur:

‘‘Rahmetime mazhar olmak isteyen kimse, yarattıklarıma şefkat ve merhametle muamele
etsin. Kim benim kullarıma düşmanlık ederse, ben ona harp açarım.’’
Peygamberimiz, mazlumun yanında olmak için Hılfu’l-Fudul’a üye olmuştur.
Birinin hakkını gasp eden Ebu Cehil’in kapısını yumruklamış, mazlumun hakkını almadan
ayrılmamıştır.
420
Gönülden Gönüle
Peygamber (as) zalime de mazluma da yardım edin’’ deyince:
Mazluma yardımı anladık, zalime nasıl yardım edelim? Diye soruyorlar.
Peygamberimiz (sav):
- Onu zulmünden vazgeçirerek’’ buyurur. (Hadis Ans: 9/380)
Peygamberimiz (sav): ‘‘Müslüman, müslümanın kardeşidir. Ona hainlik etmez. Yalan söylemez. Onu
terk etmez. Müslümanın ırzı malı kanı müslümana haramdır. Bir müslümanın kardeşine hakaret etmesi,
günah olarak ona yeter.’’ (Buhari Mezalim:3) buyurmuştur.
- ‘‘Allah’ın kullarına eziyet etmeyin, ayıplamayın. Gizli hallerini araştırmayın. Kim kardeşinin ayıbını
ararsa, Allah’ta onun ayıbını ortaya çıkarır. Hatta evinden çıkmasa da onu rezil eder.’’ (Ramuz el-Ehadis:
465/4)
- ‘‘Bir kimse bir müslümanı dünyada korkutursa, Allah’da kıyamet gününde onun korkusunu artırır.’’
(Ramuz el-Ehadis:421/6) (üzerse, üzüntüsünü arttırır.)
Müslüman Müslümanla çekişmez.
Kur’an’da: ‘‘İnsan, pek çok şeyde tartışmaya düşkündür’’ (Kehf:54) buyrulmuştur.
Peygamberimiz de: ‘‘Allah’a göre insanların en şerlisi, edepsizce çekişip tartışandır’’ diyor.
Bir hadiste de: ‘‘Haklı olsan bile çekişmeyi bırak.’’
Müslüman, dilini müslümanlar aleyhinde kullanmaktan kaçınmalıdır. ‘‘Ya hayır söylemeli, yada
susmalıdır.’’
Vefat eden bir müslüman için bile iyiliğine şehadet edilmeli, iyi şeyleri söylenmelidir.
Müslüman dilini dedikodu etmekten, iftira etmekten, kötü zandan sakındırmalıdır. Lânetten,
sövmekten alıkoymalıdır. Yalandan, yeminden uzak durmalıdır. Başkalarına küfürle itham etmekten
sakınmalıdır. Müslüman’ın aforoz yetkisi yoktur, tebliğ görevi vardır.
Cenab-ı Allah: ‘‘İnsanları arkadan çekiştiren, gözle, kaşla alay edenlerin vay haline!’’ (Hümeze:1)
- ‘‘Onların fısıldaşmalarının bir çoğunda hayır yoktur. Ancak bir sadaka, yahut bir iyilik, yahut da
insanların arasını düzeltmek isteyenin fısıldaması hariç’’ (Nisa:114)
- ‘‘Allah’a ve Resûlüne itaat edin birbirinizle çekişmeyin. Sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz
gider.’’ (Enfal:46)
İki avcı gitmiş bir kayanın üzerinde dinlenirken uzakta dereden bir tilki geçmiş. Biri:
- Kuyruğu suya değdi. Öbürü değmedi. Değdi değmedi, darılmışlar. Yıllar sonra biri bunları
barıştırmış. Birinin ilk sözü: ‘‘sen ne dersen de ama o tilkinin kuyruğu suya değmişti’’ demiş. Değdi, değmedi
tekrar darılmışlar. Müslümanların işi böyle olmamalı.
421
Gönülden Gönüle
Müslüman Müslüman’a darılmaz
Cenab-ı Allah şöyle emrediyor: ‘‘Şüphesiz müslümanlar kardeştir. Öyle ise dargın olan
kardeşlerinizin arasını düzeltin.’’ (Hucürat:10)
Dargınlık, helâl olmayan şey. Peygamberimiz ‘‘İnsanların arasını bulmak için. Aslı olmayan hayırlı söz
söyleyen yalan söylemiş olmaz.’’ (Tecrid-i Sarih Terc.8/111) demiştir.
Peygamber (as) bakın ne diyor:
‘‘Yalana üç yerde ruhsat vardır:
1- Savaşta düşmana karşı,
2- Dargınları barıştırmak da,
3- Kadınla kocanın arasını bulmada’’ (Müslüm Birr:101) zararsız yalan söylenebilir.
Veda Hutbesinin önünde neler vardı:
12345678-
İnsan haklarına saygı,
Zulmedilmemesi, zulme boyun eğilmemesi,
Kan davalarının kaldırılması,
Faizin her çeşidinin yasaklanması,
Kadın haklarının çiğnenmemesi,
Kur’an’a ve sünnete uyulması,
İnsanın zulmetmemesi ve zulme uğramaması,
Müslümanların kardeş olduğu’’ Konuları vardı.
Müslüman müslüman kardeşini sever
Müslümanlar birbirini sevmekte, acımakta bir vücut gibi olmalıdır. Bir motor her parçası yerinde ve
tam olarak çalışırsa, iş görür. parçalardan biri marifet bendedir’’ derse, olmaz.
Bir gün peygamberimiz ashabına:
- ‘‘Allah’a yemin ederim ki, iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş
olamazsınız’’ demiştir.
Bir hadislerinde de: ‘‘Hiçbiriniz kendisi için istediğini, Mü’min kardeşi içinde istemedikçe olgun
mü’min olamaz.’’
- Sırri Sakatî çarşıda dükkanı yanmadığı için 30 yıl tövbe ettiği söylenir. Senin ki yanmadı denince
sevinmiştir.
Müslümanlar ayrılığa düşmemeli, Kırgınlıkları sen-ben, bizden-sizden dedikodularını bir tarafa
bırakmalıdır. Müslümanlar, birbirini tamamlayan parçalardır. Bir organın rahatsız olmasıyla nasıl bir vücut
rahatsız oluyorsa, bir müslümanın rahatsızlığı başkalarını rahatsız etmelidir.
Camiler paylaşılırsa, cemaatler birbirine düşerse, birlik olmayınca dirlik olmaz.
Dünyada müslüman kardeşinin kederini giderip, sevincini paylaşanın Allah’ta ahirette onun kederini
giderir.
Kalpler caminin dışında da birleşmelidir. Ayrılık olmamalıdır. Omuz omuza olunmalıdır.
422
Gönülden Gönüle
İbni Sina’nın bir sözü var:
- En büyük azap, cennette yalnız kalmaktır. Cennete yalnız girmek isteyene, zaten cennetlik değildir’’
diye.
Parça parça, gurup gurup olan mü’minleri Allah istemiyor: ‘‘ Dinlerini parçalayan, bölük bölük olanlardan
olmayın. Bunlardan her gurup kendilerinde olan ile böbürlenmektedir.’’ (Rum:32)
Bir gün peygamberimiz, müslümanları gurup gurup ayrılıp oturduklarını görmüş: ‘‘Bana ne oluyor
ki, sizi fırka fırka görüyorum?’’ demiştir.
Düşmanın arzusu bölmek parçalamak ve yutmaktır. Bir toplum içinde tefrikadan daha büyük felâket
olmaz.
Mehmet Akif şöyle der:
Girmeden tefrika bir millete düşman giremez.
Toplu vurdukça yürekler top onu sindiremez.
Birlikte rahmet ayrılıkta azap vardır:
Peygamberimiz zamanında Evs ve Hazreç kabilesini birbirine düşman eden yahudi Şeş bin Kays, koyu
müslüman görünümü ile müslümanları düşman etmiştir.
Abdullah bin Ubey: ‘‘Allah Resûlünü dinleyin’’ derdi. Ama münafıkların başıydı.
Müslümanların huzurunu bozmak için su uyuyor, düşman uyumuyor.
Şöyle anlatırlar:
Adam ölüyor. Melekler onu Cennete götürmek için geliyor. Adam cennetten önce cehennemi
görmek istiyor. Cehennemde bir sofra görüyor. Her türlü yiyecek var ama sofrada herkes mutsuz, karınları
da aç. Sebebi de kaşıkların sapları uzun ve bileklerin bağlı. Herkes ağzına götürmek istiyor ama götüremiyor.
Cennete giriyor aynı sofra, aynı kaşıklar, aynı yiyecekler. Ama herkesin karnı tok ve mutlu. Sebebi
herkes kendini düşünmüyor. Kaşığı karşıdakine uzatıyor, oda karşısındakilere uzatıyor, kimse aç değil, mutlu
olduğunu görüyor.
İslam toplumu paylaşmacı olmalıdır. Mezhep, tarikat, takım ve siyaset ayrılık sebebi olmamalıdır.
Mimar Sinan çıraklarına icazet verecektir. Onlara çatıda bulunduğu bir sırada:
- Gidin, her biriniz aşağıdan işe yaramayan bir taş getirin, der.
Hepsi giderler, biri hariç her biri elinde bir taşla döner. Onlara sorar:
- Sen bu taşı niye getirdin?
423
Gönülden Gönüle
- Yuvarlak.
- Sen niye getirdin?
- Çürük...Her biri bunun gibi cevaplar verir. Sıra eli boş gelene gelir. Ona da sorar:
- Sen niye eli boş geldin? Hiç bulamadın mı?
- Taş çok ama, işe yaramayan bir taş bulamadım. Hepsinin yapıda bir yerinin olduğunu gördüm, der.
Müslümanlar da böyledir. Her birinin hayatta yeri ve görevi vardır. Bunun için müslümanlar, birbirini
tamamlayan vücudun organları gibi olmalıdır.
Asırlara direnen kaleler var. sıra sıra taşlarla ayakta duruyor. Aradaki bir sıra ben çekiliyorum’’ dese
kale ayakta durabilir mi?
Çatıyı ayakta tutan direklerden biri ben bu birlikten ayrılıyorum. Ben sizinle olmayacağım dese çatı
yerinde durabilir mi?
İşte İslam birliği de böyledir.
Irkçılık İslâm kardeşliğime engeldir.
Aynı dili konuşan, ortak milli kültüre bağlı, aralarında milî ve manevî bağlar bulunan, aynı toprak
üzerinde yaşayan, kader birliği yapmış insanlara millet denir.
Her insan Adem (as) ile Havva validemizden gelir. Allah: ‘‘Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden
yarattık’’ (Hücurat:13) buyurur.
Irkçılık, insanların birbirine üstün oldukları düşüncesine dayandığı için ihtilafa, fitneye neden olur.
Selçukluda Osmanlı’da ırk ayrımı olmamış: ‘‘Yaratılanı severiz, yaratandan ötürü’’ düşüncesi hakim
olduğu için her yönden büyük olmuşlardır.
Milliyetçilikle ırkçılığı karıştırmamak gerekir. Biri birlik, biri ayrımcılıktır.
Peygamberimiz Vedâ Hutbesinde kimsenin kimseye üstünlüğünün olmadığını söylemiştir. Çünkü
ırkçılık, kardeşliğe birliğe mânidir. Düşmanlık sebebidir. Irkçılık yüzünden nice savaşlar olmuştur.
Bölünmeler olmuştur.
Irk, insanın kendi tercihi değildir.
Dinimiz İslâm kardeşliğinden başka bir yakınlığı, iman-küfür ayrılığından başka bir ayrımı kabul
etmez. Irkçılığı, soy-sopla öğünmeyi cahiliye âdeti kabul eder.
Kan bağından önce iman bağı önce gelir. İbrahim (as) putperest Azer’in oğludur. Nuh (as) ’a
inanmayan oğlu için: ‘‘O senin ailenden değildir.’’ (Hud Suresi:45-46) uyarısı yapılmıştır.
Kur’an’da: ‘‘Ey iman edenler! Babalarınızı ve kardeşlerinizi eğer küfrü sevip imana tercih ediyorlarsa,
veliler edinmeyin. Kim onların velilikleri altına girerse, onlar zalimlerdir.’’ (Tevbe:23)
Peygamberimiz (sav) bakın ne diyor:
424
Gönülden Gönüle
- ‘‘Irkçılık uğruna çarpışan, bu uğurda ölende, öldüren de bizden değildir’’ (Ebu Davut Edep:121)
Peygamberimize oruç tutsa da namaz kılsa damı? denmiş ‘‘Evet’’ cevabını vermiştir.
Yanlış anlaşılmasın. İnsan milletini, hısım akrabasını tabiî ki sevecektir. İslâm, sıla-i rahme büyük
önem vermiştir. İnsan, gerekirse, milleti uğruna şehit olacaktır.
İslam, soyu, nesebi inkar etmez.
Peygamberimize sordular:
-
Kişinin soyunu, ırkını sevmesi ırkçılık mıdır?
Hayır ancak kişinin soyuna, ırkına zulüm üzerinde yardım etmesi ırkçılıktır’’ buyurur. (İbn-i
Mace:3449)
Irkı ile övünenler için Allah Resûlü:
- ‘‘Hepiniz Adem’in neslindensiniz, Adem ise topraktandır. Bir kısım insan cehennem
kömürü olan kimselerle iftihar ederler, övünürler. İşte bunlar, ya bu övünmeden vazgeçerler yada Allah
nezdinde pisliği burunlarıyla yuvarlayan mayıs böceklerinden daha değersiz olurlar.’’ demiştir. (İ.Canan
Hadis Ans:4/259)
İmam-ı Şafi: ‘‘Irkçılık yapan büyük günah işlemiş olduğundan şahitliği kabul olmaz’’ der.
İran asıllı bir sahabe Ebû Ukbe (ra) şöyle anlatır: ‘‘Uhut harbinde savaştım. Bir putpereste:
‘‘Ben İranlı bir yiğidim al bakalım’’ deyip kılıcımı salladım. Beni duyan peygamberim bana:
- Niçin öyle söyledin? ‘‘Ben Müslüman bir gencim demedin?’’ dedi. Der.
Irkçılık uzlaşma, birleşme değil, ayrılık sebebi, farklı davranma nedenidir. Kur’an’da
bir millete olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sürüklenmesin’’ buyrulur. (Miada:8)
Her ırkta, her renkte insanların hepsini Allah yaratmıştır. Hepside Allah’ın kuludur.
Bugün düşmanın kaşıdığı en büyük yara ırkçılıktır. Malazgirt’te, Çanakkale’de, Milli Mücadelede
ırkçılık var mıydı? Düşman şimdi ırkçılık belâsı ile bizi bölmeye çalışıyor. Aynı Allah’a inanan aynı
peygambere, aynı kitaba inanan, yıllarca kardeşçe yaşamış insanımızı bölmeye çalışmaktadır. Batı, milletleri
zaafa uğratmak hatta yok etmek için ırkçılık fitnesine başvuruyor. Bu batının ezeli fitnesidir. Hatta Osmanlı
İmparatorluğu ırkçılık oyunu ile zaafa uğratılmıştır.
İnancımızda Allah nezdinde üstünlük, imandadır, ameldedir, takva iledir.
Peygamberimizin yanına gelen kadın heyecanlanmış ve titremeye başlamıştı. Allah Resûlü ona:
- Sakin ol, ben Kureyşli kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum’’ demiştir.
Kur’an’da: ‘‘Allah yanında en değerliniz, Allah’tan en çok korkanınızdır’’ (Hücürat:13) buyrulur.
Şeyh Sadi Şirazi Gülistan’da:
- Gül dikenden, İbrahim Azer’den olmuştur.’’ der.
425
Gönülden Gönüle
Şair de:
İnsanın şerefi, ilim ve edep dir.
Sanma ki şeref, mal ve nesepledir’’ diyor.
Kıyamet gününde ırk sorulmayacak, ameller sorulacak. ‘‘Kime mensup, kimin oğlusun?
denmeyecek. ‘‘Er kişi niyetine’’ diye namazın kılınacak.
Kur’an’da: ‘‘Sûra üflendiğinde aralarındaki soy yakınlığı hiçbir fayda vermez. Birbirleri ile
yardımlaşamazlar. Birbirlerine hiçbir şey soramazlar.’’ (Mü’min:101) diye bildirilmiştir.
Üstünlük, asalet faziletten gelir. Üstün ırk yoktur. Faziletli insan faziletli toplum vardır.
Şair: ‘‘Edep iledir, Kemali âdem,
Edep iledir, nizam-ı âlem,
Edep bir tâç imiş nur-u Hüda’dan
Giy otâcı emin ol her belâdan.’’ diyor.
Düşman Güçlü Müslüman birliği istemez:
İslâm’a, Müslüman’a karşı olan kafirler ve ideolojiler hep müslümanları nasıl bölebiliriz, onlara nasıl
hakim olabiliriz diye imhâ plânları hazırlamışlardır. Bakın İslâm ülkelerine; bir araya gelebiliyorlar mı?
Böylemi olmalı?
Muaviye ile Hz. Ali (ra), karşı karşıya getiren cihan imparatorluğunu parçalayan düşman, hiç bir
dönemde müslümanların kardeşliğine müsaade etmemiştir. Oynanan oyunlara tarih şahittir.
Ne zaman müslüman Türkiye uyandı birbirine sarıldı, düşman hemen harekete geçmiş fitne ateşini
tutuşturmuştur.
Kur’an’da: Müslüman’a nasıl emrediliyor:
- ‘‘Kafirler birbirlerinin yardımcılarıdır. Eğersiz birbirinizin yardımcıları olmazsanız aranızda fitne ve
fesat çıkar (Enfal:73) uyarısı vardır.
- ‘‘Öyle bir fitneden sakının ki, içinizden yalnız zulmedenlere isabet etmez...’’ (Enfal:25)
- ‘‘Allah’a ve Resûlüne itaat ediniz. Birbirinizle uğraşmayınız. Yoksa kuvvetinizi kaybederiniz’’ (Enfal:46)
Peygamberimiz: ‘‘Size ayrılıp dağılmaktan sakınmanızı tavsiye ederim. Çünkü şeytan yalnıza daha yakın
olur. Toplumdan uzak olur. Kim cennetlik olmayı istiyorsa, toplulukla olmaya çalışsın.’’ (Tirmizi Fiten:4/2254)
426
Gönülden Gönüle
Atalarımız: ‘‘Birlik imandandır, ayrılık şeytandandır’’ demişlerdi.
Uyanalım, düşman oyunlarına gelmeyelim. Onlara bizim iyiliğimizi düşünmezler, istemezler.
Eğer bu milletin kardeşliğine bir zarar gelirse, buzdan herkes zarar görür.
Gemi batırılırsa, batıranda gemidekilerde batar.
Allah içimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helâk etmesin.
..............................
....................
……….
…
427
Gönülden Gönüle
ŞEYTANIN HİLE VE TUZAKLARI
Konumuz, çocuk, genç, yaşlı herkese korku salan şeytan.
Köpekten korkan insanın salgıladığı kokudan sonra köpek korkana nasıl saldırırsa, şeytanda
kendisinden korkanlara hep korku vermiştir. Onun peşini bırakmamıştır.
Şeytandan korunmayan, şeytana kapı açan, her zaman şeytandan zarar görmüştür.
Biz bu sohbetimizde şeytanın istediğine zarar veremeyeceğini, şeytana karşı çaresiz olmadığımızı
anlatmaya çalışacağız.
Ayrıca şeytanın nasıl bir düşman olduğunu korunma yollarını dile getireceğiz. Manevî boşluk
nedeniyle şeytanın tuzağına düşenlerden bahsedeceğiz.
ŞEYTAN NASIL BİR VARLIKTIR?
Şeytan, ilahi rahmetten nasipsiz lânetli, kovulmuş bir varlıktır. Halk arasında güçlü bir varlık olmadığı
halde korkutan, zarar veren bir varlık olarak bilinir.
Cenab-ı Allah ‘‘Adem’e boyun eğin dediği halde şeytan boyun eğmeyip isyan etmiş, üstünlük
taslamıştır, ‘‘Ben ateşten yaratıldım. Adem ise topraktan yaratıldı’’demiştir. Cenab-ı Allah: ‘‘sen aşağılık bir
varlıksın defol git’’ diye kovmuştur. (A’raf:11-13)
Kur’an, zehirli ateşten yaratıldığını bildirir. (Hıcr:27) Cenab-ı Allah insanı topraktan, melekleri
nurdan, şeytanı da ateşten yaratmıştır.
Şeytanın eli ayağı vardır. Peygamber (as) ‘‘şeytan sol eliyle yer’’ buyurur.
Şeytan, insanları sapıtacağını dair yemin etmiş, Cenab-ı Allah’da tövbe ettikleri müddetçe
affedeceğini vaad etmiştir. Şeytan, son ana kadar mühlet istemiş, buda ona verilmiştir. (A’raf:14-15)
Şeytan, Peygamber (as)’ın bildirdiğine göre ‘‘Kemik, gübre ve üzerine besmele çekilmemiş şeyleri
yer. (Ramuz el-Ehadis:396/9+102/5)
Birde israf edilen şeyleri yer, onlarla güçlenir. İsraf edenler, şeytanla baş edemezler.
Peygamberimizin ifadesine göre;
- ‘‘Şeytan Allah’a sorar,
- Benim kitabım ne?
- Senin kitabın dövmedir.
- Yemeğim nedir?
- Üzerine besmele çekilmeyen şeydir.
- İçeceğim nedir?
428
Gönülden Gönüle
- İçkidir.
- Evim neresidir?
- Evin hamam, tuzağın kötü kadın, çağırıcın çalgı, eğleşeceğin yerler, çarşı-pazardır.’’ (Ramuz elEhadis:332/4) denmiştir.
Herkesin bir şeytanı vardır. İnsanı sapıtmak için önünde, ardında, sağında, solunda dolaşır durur.
Peygamberimiz: ‘‘Şeytan insanın içinde kanın dolaştığı gibi dolaşır’’ buyurmuştur.
Hz. Aişe validemiz, peygamberimizi kıskanmıştı.
Peygamberimiz ona:
-
‘‘Sana şeytanın gelmiş olmalı’’ demiştir.
Şeytanın sembolleri nelerdir?
Şeytanla ilgili figürler; kedi, kan içen insan, boynuzlu şeytan, kuru kafa, yıldız, siyah
elbise ve vahşeti ifade eden resimlerdir.
Satanistlerin sloganı ‘‘Ataist olma, satanist ol’’ ‘‘Vur kır öldür. Bunu yapamazsan
kendini öldür’’ şeklindedir.
Şeytan nerelerde eğleşir?
Şeytan, daha çok tuvalette, banyoda, çöplüklerde, kuytu yerlerde, çarşıda pazarda, besmelesiz
yerlerde, kumar, içki, fuhuş ortamlarında, ibadet yapılmayan, Kur’an okunmayan evlerde, köpek bulunan
evlerde, sövüp, lânet okuyanların yanında, cünüp, abdestsiz gezenlerin yanında, yalnız olan kadın ve erkeğin
arasında eğleşir, üçüncüsü olur.
Şeytan, Kur’an okunan yerden kaçar. (Ramuz el-Ehadis:467/10) Namaz kılanlardan ‘‘Belimi kırdın’’
der uzaklaşır. Ezan sesinden kaçar. (Age:102/7)
Bir Allah dostuna şöyle demiştir.
- ‘‘Senin yanına geldiğimde deve gibiydim. Namazla, ibadetle beni erittin, zayıf ve güçsüz kaldım.’’
Şeytan hangi şekillere girer, nasıl görünür?
Şeytan, her yerde her zaman değişik şekillerde insanın karşısına çıkabilir.
Daha çok şeytan, kedi, köpek, keçi, yılan şekline girer. Adem’le Havva’yı yılan şeklinde kandırmıştır.
Şeytan, kötü insan şekline de girer. Ancak peygamberimiz ‘‘benim şeklime giremez’’ demiştir.
429
Gönülden Gönüle
Şeytanın dostları kimlerdir?
Şeytanın telkinlerine açık olan, şeytana uyanlar, şeytanın dostlarıdır. Şeytan abdestsiz, ibadetsiz,
besmelesiz insanları pek çok sever ve onlardan ayrılmaz. Onlara istediğini yaptırır.
Adamın biri şeytanı görüyor. Şeytan, bazı insanlara yular takmakla meşgul. Ona diyor ki: ‘‘Benim
yularım var mı?’’ Şeytan ona: ‘‘sana yulara ne gerek var, sen her zaman benim peşimdesin’’ diyor.
Biri de şeytanı görmek istemiş, şeytan ona görünmüş. Şeytana: ‘‘Benim kaç yıl ömrüm var?’’ demiş.
Şeytan 40 yıl’’ demiş. Adam: ‘’20 yıl istediğim gibi yaşarım 20 yılda ibadet ederim’’ diye düşünmüş.
Fakat 19 yıl sonra ölüm döşeğin de şeytan onu aldatınca ‘‘Hani benim 40 yıl ömrüm vardı?’’ demiş.
Şeytan: ‘‘Ben seni aldattım demiş.
Bir gün şeytan peygamberimize: ‘‘Son anda bende Kelime-i şehadet getirir kurtulurum’’ deyince
peygamberimiz çok üzülmüş. Cenab-ı Allah: ‘‘Habibim sen üzülme o anda biz ona Kelime-i Şehadeti
unutturur, söyletmeyiz’’ buyurmuş.
Bu konuda peygamber (as): ‘‘İnsan nasıl yaşarsa öyle ölür, nasıl ölürse öyle haşrolunur’’ buyurmuştur.
O, - Benim kalbim temiz.
- Allah’ın ibadete ihtiyacımı var.
- Benim işim çok.
- Çalışmak da ibadettir’’ diye telkinde bulunur.
Şeytan, tehlikeli işler yaptırır. Utanacağı pişman olacağı günahlar işletir. Faydasız, boş işler yaptırır.
Allah’a kulluğu bıraktırır. İnsanı nefsine kul eder. Kula kul eder. Kediye, köpeğe kul eder. Onların hizmetin de
kullanır.
Şeytana kapı aralayan, ona fırsat veren, memnun eden şeytanın dostudur.
Kur’an’da
- ‘‘Kim Rahmanı zikretmekten gafil olursa, yanından ayrılmayan şeytanı ona musallat ederiz. O şeytan
onu doğru yoldan alıkor da onlar kendilerini doğru yolda olduklarını sanır.’’ (Zuhruf:36-37)
Bir ayette de: ‘‘saçıp savuranlar, şeytanın dostlarıdır.’’ (İsra:27) buyrulur.
Peygamber (as) da: ‘‘Bir genç kızla bir genç erkeği beraber gördüm. Fakat onları şeytandan emin
görmedim.’’ (Ramuz el-Ehadis:287/5) buyurmuştur.
Peygamber (as) soruyor şeytan cevap veriyor:
- Senin dostların kimlerdir?
- Adaletle hükmetmeyen zalim,
430
Gönülden Gönüle
- Kibirli zengin,
- Aldatan satıcı,
- İçki içen,
- Müslümanların arasını açan fitneci,
- Gösterişe düşkün riyakâr,
- Hak yiyen,
- Namazı kılmayan, ağırdan alan,
- Zekatı vermeyen zengin,
- Öleceğini düşünmeyen, habire mal toplayan kimse’’ der.
Atalarımız: ‘‘Şeytanın dostluğu darağacına kadardır’’ demiştir. İnsanı aldatır, suyunu ısıtıvermez.
Şeytan inancı zayıf ameli zayıf kimselere yaklaşır. ‘‘İsraf edenlerle yer içer. Besmelesizlerin yanında
güçlenir.
Şeytan, dost gibi görünür en büyük kötülüğü yapar. Son anda bile imansız göndermeye çalışır.
‘‘İmanla Kur’an’la’’ diye dua boşuna değildir.
Hocam rahmetli son anlarında birden doğrulur:
-
Defol, beni bir bardak su ile mi kandıracaksın’’ der ve ruhunu teslim eder.
1997 yılında biri ağır trafik kazası geçirir. Doktor ‘‘Bunun işi bitmiş’’ der, morga
kaldırılır. Fakat adamın şuuru açıktır. O sırada biri yanına gelir. Buz gibi bir bardak su uzatır. ‘‘Ver imanını al
suyu’’ der. Meseleyi bilen inançlı biridir, direnir, şeytana kanmaz. Nihayet, adamın yaşayacak ömrü varmış,
kendine gelir. Başından geçeni bu şekilde anlatmıştır.
Şeytan istediğini Zarar verebilir mi?
Şeytanın tuzak kurma, aldatma, kandırma ve isyan ettirme, küfre düşürme, günah işletme gücü
vardır.
Şeytan buna rağmen Cenab-ı Allah’a sığınana, şeytana kapı aralamayana, ümit vermeyene, şeytani
işler yapmayana asla zarar vermez.
Yeni dine girenle, yeni ibadete başlayanla, yeni örtünenle, caydırmak için çok uğraşır. Eğer kararlı
davranırlarsa, ümidini kesip ondan ayrılır.
İnançsız, inancı zayıf, ameli olmayanla şeytan niye uğraşsın, onu ne yapsın?...
Şeytan, günah işleyen, haram yiyenle vakit kaybetmez…
431
Gönülden Gönüle
Şeytan, çocuklara, hayızlı, nifaslı bayanlara çok yaklaşır. Akli dengesi bozuk olanlara hep istediği gibi
yönlendirir. Dini bilgisi zayıf olanların hep kafalarını karıştırır, düşünce bulanıklığı verir.
İtikadı düzgün ameli güzel olanlara zarar veremez. Hep onlardan uzak durur.
Allah, insanı şeytanın eline bırakmamıştır. Şeytan, insana telkinlerde bulunur. Kötülüğü güzel
gösterir. Zorlayamaz.
Cenab-ı Allah: ‘‘Kullarım üzerinde şeytanın hakimiyeti yoktur. ancak azgınlardan ona uyanlar
müstesna!’’ (Hıcır:42)
- ‘‘Biz şeytanı inanmayanların dostları kıldık’’ (A’raf:27)
- Müşriklerin arkadaşı şeytan der ki: ‘‘Rabbim, ben onu azdırmadım o kendisi derin bir sapıklık
içindeydi.’’ (Kâf:27)
- ‘‘Şeytanın kurduğu düzen zayıftır.’’ (Nisa:76)
- ‘‘Kıyamet günü şeytan diyecek ki: Benim size karşı gücüm yoktu. Ben sizi inkâra çağırdım, sizde
benim davetime koşuverdiniz. Siz suçu kendiniz de arayın’’ (İbrahim:22)
- ‘‘Benim ihlaslı kullarım üzerinde senin hiç bir ağırlığın olmayacaktır. Onları koruyucu olarak Rabbin
yeter. (İsra:65)
- Şeytan günaha, iftiraya düşkün olanlara musalla olur. (Şuara:221) buyurur.
Allah izin vermedikten sonra şeytan, insana zarar veremez. İnsanı saptıramaz. İmanını alamaz. Ancak
telkin eder, vesvese verir, kötülüğü güzel ve cazip gösterir.
Neler Telkin eder?
İnsan, şeytanı dinlerse, şeytan ona çok şeyler söyler. Bazıları, ‘‘şeytan diyor ki’’ der. Söyleyeceğini
söyler. İnsanı kızdırır, sövdürür, lânet okutur. İnsanı şeytan, günaha inkara davet eder. Günah işletir, birde
Allah’ın rahmetinden ümit kestirir.
Şeytan tuzak kurar zayıf olanları o tuzağa düşürür.
Şeytan şöyle der: ‘‘Kandırdığım kimseler için:
- Malı helal olmayan şekilde edinmesine çalışırım.
- Parasını helal olmayan yere harcatmaya çalışırım.
- Mala karşı aşırı sevgi veririm ki, onu hayra harcamasın.’’ (Ramuz el-Ehadis:332/3)
Kur’an’da
- ‘‘Şeytan sizi fakirlikle korkutur size cimriliği telkin eder.’’ (Bakara:268)
432
Gönülden Gönüle
- ‘‘Şeytan, içki kumarla aranıza kin ve düşmanlık sokmak sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak
ister.’’ (Maida:91)
Şeytan, Abdulkadir Geylani Hazretlerine:
- ‘‘Ey kulum sen iyice olgunlaştın senden ibadet sorumluluğunu kaldırdım. Nefsinle uğraşmaktan
vazgeç’’ der. Geylani Hz.leri der ki:
- Ey iblis defol! Allah peygamberden bu sorumluluğu kaldırmamıştır. Benden mi kaldıracak!’’
Şeytan daima kötülüğü telkin eder. Peygamber (as) şöyle demiştir.
- ‘‘İçinizden hayra davet eden bir ses duyarsanız bilin ki, o meleğin sesidir. Ona uyunuz. İçinizden
şerre davet eden bir ses duyarsanız bilin ki o şeytanın davetidir. Ona uymayınız.’’
Şeytanın görevi nedir?
Şeytan, izine çıkmaz. Tatil yapmaz. Her an her yerde.
- Allah’a isyana çağırır.
- İmandan, nikahtan eder.
- Bid’at ve hurafeler işletir.
- Büyük günah işletemezse, küçük günahlarla oyalar durur.
- Haramı, günahı güzel gösterir.
- Boş faydasız işler yaptırır.
- İbadetten, sevaplı işlerden alıkor.
- ‘‘Daha gençsin’’ der. İbadetten alıkor. Allah: ‘‘şeytan sizi aldatır, ateş ehlinden olmaya çağırır’’
(Fatır:6) buyurur.
- Müslümanlar arasına fitne sokar.
- İnsanı üç şeyle avlar denmiştir:
1- İşlenilen ameli büyütür.
2- Kendini beğendirir.
3- Günahı unutturur.
- Şeytan. Ahireti, sorguyu unutturur.
- Şeytan, insana iyi şeyleri göstermez. Hayırdan sevaptan alıkor. Cehennem ehlinden olmaya çağırır.
433
Gönülden Gönüle
Şeytan nasıl bir insan tipi ister?
Şeytan, samimi, doğru dürüst, itikadı düzgün, ameli güzel insana tahammül edemez.
- ‘‘İnandım’’ diyen, inancını yaşamayan,
- Allah’a kulluktan zevk almayan,
- Allah’ın, Resûlünün sünnetine uymayan,
- İmanın esaslarında şüpheleri olan,
- İslam’ın şartı beş diyen ve bunları yerine getirmeyen, kafası karışık, şuuru bozuk tip ister.
- Müslümanlarla kavgalı olan,
- Harama kılıf bulup, helal sayan,
- Telkinlerine uyan,
- Kur’an okuyan Kur’an’a uymayan,
- Cennete girmek isteyen fakat kendini cennete götürecek iş yapmayan tip ister.
Şeytan insanın düşmanıdır.
Cenab-ı Allah; Şöyle buyurur:
- ‘‘Sakın şeytanın peşinden gitmeyin. Çünkü o apaçık düşmanınızdır.’’ (Bakara:208) diye bizi
uyarmıştır.
Şeytan, Cenab-ı Allah’a ‘‘Kullarını azdıracağım’’ diye yemin etmiştir. Cenab-ı Allah’da:
- ‘‘Kim şeytanı dost edinirse, bilsin ki, şeytan onu saptıracak ve cehennem ateşine sürükleyecektir.’’
(Hac:5)
- ‘‘Kullarıma söyle! Sözün en güzelini söylesinler. Sonra şeytan aralarını bozar. Çünkü o insanın apaçık
düşmanıdır.’’ (İsra:53)
- ‘‘Şeytan, etkisi altına aldığı yandaşlarını Allah’ı anmayı unutturdu. Şeytanın yandaşları hep
kayıptadır.’’ (Mücadele:19)
- ‘‘Şeytan sizin düşmanınızdır. Sizde onu düşman bilin. O kendi taraftarlarını cehennem ehlinden
olmaya çağırır.’’ (Fatır:6)
Şeytan, insanın kötülüğünü ister. Önce kötülüğe çağırır, davetine uyanları kötülük işletri. Sonra da
yapayalnız bırakır.
Şeytanın tuzağına düşen Mevlana’nın dediği gibi kendine yazık etmiş olur.
Şeytan, kalbe kötü şeyler atar, akla kötü şeyler getirir. İnsana tuzaklar kurar.
Şeytanın insana en büyük kötülüklerinden biri de insana vesvese vermesidir. Birçok konuda vesvese
verir.
434
Gönülden Gönüle
Vesvese şeytandandır.
Şeytan, vesvese vererek insanı çileden çıkarı, insanlığını unutturur. Dünyasını altüst eder.
Vesvese, şeytanın en büyük tuzağıdır. Dini hayatı olmayanı âdeta oynatır.
Önce imanî konularda vesvese verir. İnancı tam, inancını hayatına taşıyana şeytan vesvese veremez.
Peygamber (as): Bir vesvese örneğini şöyle verir.
- ‘‘Sizden birine şeytan gelir. İçinizden sorar:



Seni kim yarattı?
Allah dersiniz.
Peki Allah’ı kim yarattı? der. Böyle durumda ‘‘Ementü Billahi ve Resulihi’’ deyin. O,
durmaz kaçar.’’ (Ramuz el-Ehadis102/8)
- Şeytan, Namaz da çok vesvese verir. Abdest tam mı değil mi? Kaç rekât kıldım? Namazım oldu mu?
Ne okudum? gibi. Eğer abdest namaz da vesvese veremezse, acele ettirir, zevksiz namaz kıldırır.
- Kul, şeytanın vesvesine kulak vermez. ‘‘Biz ibadet etmekle, namaz kılmakla mükellefiz’’ derse,
şeytan onun yakasını bırakır.
- Şeytan, ahiret, kabir hakkında sorular sordurur. Tartışmalar yaptırır.
- Şeytan, Allah’ın affına güvendirerek günah işletir. Sonra da Allah seni affetmez der. Ümit kestirir.
- Şeytan insana eşi hakkında şüphe verir. Yuva yıkar, cinayet işletir.
- Abdestte, gusülde vesvese verir.
- Yiyecek-içecek konularında vesvese verir. Ekmeyi sabunla yıkatır.
- Yediğim, içtiğim helal mi? haram mı? içinde ne var? gibi vesveseler verir.
Çare Ne?
Önce sağlam bilgi, sağlam iman, düzgün itikad, vesveseyi önler.
Vazifemiz, emri yerine getirmek, ibadeti ihlasla yapmak, yapılan işten şüphe duymamak vesveseye
yer bırakmaz.
- Helâl lokma vesveseyi önler.
Allah ne diyor:
- ‘‘Kuşkulananlardan olma!’’ (Bakara:147)
- ‘‘Şüphecilerden olma!’’(AL-i İmran:60)
- ‘‘Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa, hemen Allah’a sığın’’ (Fussılat:36)
- Vesvese önemsenmezse, yapılan iş sağlam yapılırsa, şeytan ümidini keser.
435
Gönülden Gönüle
- Nâs, Felâk sürelerini okumak ve dua etmek şeytanın vesvesesinden, şerrinden Allah’a sığınmak
vesveseden koruyacaktır.
- İbadetlere sarılmak, strese, vesveseye çaredir.
Cenab-ı Allah kullarını bakın nasıl uyarıyor:
Şeytan insanı sapıtmak için yeminlidir. İnsanı sapıtmak için fırsat kollar, insanın peşini hiç bırakmaz.
Hele biraz zayıf görürse...
Peygamberimiz: ‘‘Şeytan insanoğlunun damarlarında kan gibi dolaşır. Peşini bırakmaz.’’ buyurur.
(Ramuz el-Ehadis:102/1)
Kul, Allah’a: Beni şeytan aldattı diyemeyecek. Özür beyan edemeyecektir. Çünkü Cenab-ı Allah
insanoğlunu uyarmıştır. ‘‘Aldanmasaydın!’’ Ben seni uyarmadım mı? diyecektir.
Bir kaç uyarı şöyledir:
- ‘‘Şeytanın peşine düşmeyin O sizin düşmanınızdır. O size kötülüğü, çirkini emreder.’’ (Bakara:168)
- ‘‘Sakın şeytanın peşinden gitmeyin’’ (Bakara:208)
- ‘‘Şeytanın adımlarını takip etmeyin. O size yüzünüzün kızaracağı şeyleri emreder.’’ (Nur:21)
- ‘‘Sakın sizi şeytan Allah’ın affına güvendirerek kandırmasın. Dünya ile sizi aldatmasın.’’ (Lokman:33)
Kıyamet günü şöyle diyecek:
- ‘‘Şeytan sizi ateş ehlinden olmaya çağırır’’ (Fatır:6)
- ‘‘Şeytana tapmayın o sizin düşmanınızdır (Yasin:60) demedim mi?
Bu uyarılara kulak asmayan, şeytanın hile ve tuzaklarını bilmeyen, onun tuzağına düşer.
Şeytana karşı çaresiz değiliz:
Hayrı şerri yaratan Allah’tır. Hür iradesiyle hayra da şerre de yönelen insanın kendisidir.
Kur’an’da: ‘‘Allah kimseye zulmetmez. İnsanlar kendi kendilerine zulmederler.’’ (Yunus:44)
Şeytan zorla sapıtamaz. Her insanı kandıramaz. Allah insanı şeytanın önüne bırakıvermemiştir.
Şeytanın hakimiyeti, şeytana uyan, onu dost edinen ve ona tapanlaradır. İman sahipleri için şeytanın hilesi
zayıftır. (Nisa:76)
İman sahibinin ‘‘Euzu-besmele’’ gibi bir silahı vardır. Namaz gibi kalkanı vardır.
Bir hadiste: ‘‘Namaz, şeytanın yüzünü karartır. Sadaka belini kırar. Allah için sevmek ve salih amel
kökünü kazır. Bunları yaparsanız şeytan sizden uzak durur.’’ (Ramuz el-Ehadis:218/8) buyrulmuştur.
436
Gönülden Gönüle
Şeytandan korunma yolları:
İnsan, şeytana ve insan şeytanlarına karşı çaresiz değildir. Tedbir alır, uyanık durursa, şeytan insana
hiçbir şekilde zarar veremez.
‘‘Lânet olsun’’, ‘‘gözü kör olsun’’ ‘‘Kahrolsun’’ demekle şeytan kahrolmaz. Atalarımız: ‘‘sövmekle
şeytanın sayısı artar’’ demişlerdir.
Bir hoca efendi şeytana meydan okuyarak: ‘‘Haydi gel, gücün yetiyorsa, bana zarar ver’’ diyerek bize
güzel bir ders vermiştir.
Şeytandan korunmak için çareler:
- İslam’ca yaşamak.
- Yalnız yaşamamak.
- Abdestli olmak, cünüp gezmemek.
- Besmelesiz iş yapmamak
- ‘‘Bir zaman gelecek şeytan insanların evlatlarına ortak olacak’’ der. Ashab-ı Kiram sorar:
- O zaman evlatlarımızı onun evladından nasıl ayırt edebileceğiz?
Peygamberimiz:
- Hayâ ve merhamet azlığından anlarsınız’’ buyurur. (Ramuz el-Ehadis:504/4)
Atalarımız:
- ‘‘Besmelesiz işe şeytan karışır’’ demiştir.
Bil hassa çocuklarını yatırırken, kaldırırken, emzirirken anaların besmeleyi ihmal etmemeleri çok
önemlidir.
Yıkanması gereken anneler, çocuğu emzirmesi gerekiyorsa, meme uçlarını yıkarlarsa iyi olur.
- İbadetli bir hayat yaşamak, Kur’an okumak.
- Allah’a sığınmak. Kur’an’da: ‘‘Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa. hemen
Allah’a sığın’’ buyrulur. (Fussılat:36)
- ‘‘Eğer şeytanın fitlemesi seni dürterse hemen Allah’a sığın’’ (A’raf:200) buyrulur.
Nâs, Felâk, Ayetel Kursi, Fatiha gibi sûreleri okumak korunmak çok önemlidir.
Bilhassa istiâze (sığınma) duasını okumak çok etkili olur. ‘‘Eûzubillahimineşşeytanirracim Lâ havle
velâ kuvvete illâ billahil aliyyil azim’’ diyen Allah’a sığınmış olur. Allah’a sığınana ve Allahın koruduğuna
kimse zarar veremez.
437
Gönülden Gönüle
- Bir önemli husus da şeytana kapı aralayıp işini kolaylaştırmamaktır. Kötü düşünüp kötü işler
yapanların şeytan ortağı olur.
Son olarak; bir hususa işaret etmek istiyorum. Ne yazık ki, Müslümanlar kendilerini yaratan yaşatan
Allah’a taparken, kulluk yaparken, hidayet nasip olmayanlar, Allah’a kul olamayınca şeytana tapmakta,
şeytana kul olmaktadır.
Şeytana kulluk da ahlak, namus ve bütün kutsal değerler red edilir. Şeytanı memnun edebilmek için
kedi, keçi ve insan kurban edilir.
Şeytanın kullarına emri şudur: ‘‘Vur, kır, öldür. Satanist intiharı görev bilir. Uyuşturucu, alkol alarak
ayinler yaparlar.
Dine, dini değerlere saldırmak görevleridir. Böylece bu yolla da dinsizlik yayılmak istenir.
Genç neden satanist olur?
- Din eğitimi ve dini bilgi yetersizliği varsa,
- Yanlış arkadaş ve kötü ortamlarda,
- Ailenin ilgisizliği,
- Kötü alışkanlıklar,
- Psikolojik rahatsızlıklar,
- Sapık eğlenceler, satanizmin eğlence gibi gösterilmesi gibi nedenler gençleri satanizme itiyor.
Psikologlara göre satanist belirtileri şunlardır:
- Din, ahlak kurallarına karşı olmak,
- Aileye, topluma isyan etmek,
- Alkol, uyuşturucu ve eğlence düşkünlüğü,
- Şüphe ve güvensizlik,
- Satanizmin sembollerini çizmek, üzerinde taşımak satanizmin belirtileridir.
Allah gençlerimizi bu sapıklıktan korusun. Şeytana değil Allah’a kul olanlardan etsin.
Şeytanın şerrinden de hepimizi korusun.
..................................
....................
……….
…
438
Gönülden Gönüle
HAYVAN DOSTLARIMIZ
(KÖPEK)
Son zamanlarda kıyamet alameti olarak bazı şeyler öne çıktı. Bunlardan biri, insanın efendisi olan
köpek, çocuğu unutturdu. İnsanı kul köle edindi. İnsanî ve kulluk görevlerinden alıkoydu.
Yıllar önce milli yapımızı ve ideallerimizi bozmak, yozlaştırmak için, müslüman Türk milletine
yakışmayan görüntü oluşturabilmek için misyonerler tarafından müslüman, Türk ailelerine köpekler hediye
edildi. İlâcı ile, maması ile Pazar oluşturuldu. Dağlarımıza da birer çift domuz bırakıldı. Müslümanlar bunlarla
uğraşsın dursun denildi.
Böylece batının bir hastalığı daha bize bulaştırıldı. Köpek severler çoğaldı. Köpekler sokaklarda insan
gezdirmeye, insanlar köpek gezdirmeye başladı. Bazı aileler çocuk istemedi köpek edindi, çocuk gezdirmedi,
köpek gezdirdi. Bazı aileler de: ‘‘bir bebek bir köpek’’ dedi. Lüks arabalar köpek taşır oldu. Köpek efendi,
villalara yerleşti. Bazı çevrelerde köpek, dokunulmazlığı olan varlık haline geldi. Köpekler âdeta kutsallaştı,
Hindistan’daki inekler haline geldi.
Bugün ihtiyaç sahibi, ilgiye muhtaç insanlar unutulurken köpek saltanatı yayıldı. Evlerde yaşlı ana
babaya yer kalmadı, onlar bakım evlerine, acizler yurduna gönderilirken köpekler başköşede onların yerini
aldı...
Köpekler için terzi, berber, bakıcı, veteriner, köpek bakım evleri, oteller yapıldı. Ölünce de masraflı
mezarlara gömüldüler. Sahibi ölen köpek mirasa kondu.
KÖPEK SEVERLİK NASIL SEVGİ?
Milli özelliğimizi bozmak için sürdürülen yıkım hareketi ahlaki, millî ve manevî değerlerimiz üzerinde
büyük tahribat yapmıştır. Bu inkâr edilemez.
Sebil toplumu iken rezil toplum haline gelişimiz insan severlikten köpek severliğe gelişimizden sonra
olmuştur. Köpeğin maması Avrupa’dan getirilirken, insanımız için ‘‘Acıma, acınacak hale gelirsin’’ denmiştir.
Eğer bir kuduz köpek öldürülür veya bir insanı parçalarsa, bazı hayvan sever dernekler ayağa
kalkıyor. Köpeğin ısırdığı insan unutuluyor, köpeğin ölüsü başında yas tutuluyor, sloganlar atılıyor.
Fakirlerin ilâç almak için giremediği eczaneler, köpek mamaları ile dolu.
Fakirler, fakirliğinden değil, köpek kadar itibar görmediğinden utanıyor.
Bazı ailelerde köpek, aile fertlerinden biri oldu. Evine bir öksüz, bir yetim alıp sofrasına
oturtmayanlar, köpekle beraber yer içer, yatıp kalkar hale geldi. Bir ideali olmayan köpek edindi.
Köpek çocukla beraber yaşıyor. Köpeğe ayrılan zaman, çocuğa ayrılan zamandan daha çok oluyor.
Bir bayan öğretmen: ‘‘Ben çocuğumu yıkamadım. Ama köpeğimi her hafta yıkarım’’ demiştir. Ona:
‘‘yaşlanınca sizinle hangisinin ilgilenmesini bekliyorsunuz? demiştim.
439
Gönülden Gönüle
Köpek beslemek, medenilik ve çağdaşlık ölçüsü sayılıyor. Bir zamanlar bir komşum vardı. İki tane
köpek besliyordu. Birine: ‘‘oğlum’’ diğerine de ‘‘kızım’’ diyordu. Okula giden bir çocuk bir gün köpeğini
korkuttu diye güzel bir dayak yemişti.
Sevgileri, ilgileri köpeğe yönelen kişiler, insanı sevemiyorlar, insanla ilgilenemiyorlar. Yıllar önce
Uşak – Afyon yolunda kaza geçirmiştik; ölüler, yaralılar yolda serilmişti. Arabalarında koca koca köpekler
olan iki araba yaklaştı. Ağır yaralıları hastaneye götürmesi istendiğinde dönüp bakmadılar. Bir kenardan yol
bulup basıp gittiler.
Bu ne sevgi Allah’ım! Köpekler için güzellik yarışmaları düzenleniyor. Köpekler kucaklarda,
arabalarda gezdiriliyor. Hayvanları sevmeyelim demiyorum. Sevelim ama ‘‘önce insan’’ diyelim önce insanı
sevelim. İnsan seven hayvanı da sever. Ama hayvan seven insanı sevemiyor.
Bugün evde kedi, köpek, kuş, yılan, maymun, timsah, balık beslemenin maliyeti epey yüksek.
Neredeyse normal bir aileyi geçindirecek durumdadır. İnsanî görevler kulluk görevleri aksıyor., ciddi işler
unutuluyor. Para boşuna gidiyor, zaman boşuna gidiyor.
Gazetede okumuştum. Edirneli H.Y. köpeğini öyle seviyormuş ki, onun için muazzam bir mezar
yaptırmış. Onu hatırlayınca ağlıyormuş, onun mezarına gidip dua ediyormuş.
(27-11-1996 Zaman)
Bakın ne hale gelmişiz. O adama sorsak, köpeğine yaptığını anana babana yaptın mı? ona verdiğin
hizmeti bir Allah’ın kuluna verdin mi? Cevap hayır olacaktır.
Bir insanın maddî ve manevî gücünün nereye gittiği çok önemlidir. Eskiden büyüklerimizin bir
beddua şekli vardı. ‘‘Paran köpek parası olsun’’ derlerdi. Şimdi paralar köpeğe gidiyor.
Köpek sevgisinin bir sınırı olur. Aynı evi aynı sofra, aynı yatak paylaşılacak ölçüde sevgi olmaz. Bugün
insanlığından uzaklaşmış bazıları açlıktan ölürken bu sevgi nasıl sevgi Allah’ım!
Bu sevgi bize Batıdan gelmişti. Köpekler Batının en kutsal ve en mutlu yaratıklarıdır. Batıda köpek
saltanatı vardır. Batıla köpek severlik, insanları yalnızlığa itmiş, aileleri kısırlaştırarak yıkmıştır. Aileler artık
çocuk istemez, köpek ister duruma gelmiştir.
Almanya’da din dersi öğretmenliği yapan bir arkadaşımın müşahedelerinden bir misal.
Derler ki, üst katta yalnız yaşayan bir kadıncağızdan başka bir kimse yoktur. Seni rahatsız eden
olmaz, bu katı tut.. O da tutar. Ancak geceleri üst katta konuşmalar, çocuk sevmelerine benzeyen sohbetler
işiten öğretmen şaşırıp arkadaşlarına sorar.
Onlar şöyle derler:
- Senin işittiğin konuşmalar yaşlı kadının işten gelince köpeğiyle yaptığı sohbettir. Kadın gündüz işte
iken köpeğini içeriye hapseder. Gece gelince onu sever, karnını doyurur, üstünü başını temizler. Senin
duyduğun sesler köpeğiyle olan konuşmalardır. Yoksa biri yoktur yanında derler.
- Peki bu kadının oğlu, kızı yok mu?
440
Gönülden Gönüle
- Var olmasına var da, nerede, nasıl yaşadıklarını o da bilmez. Onlar, kim bilir genç hayatını ne türlü
eğlence ve alışkanlıklar içinde yaşamaktalar. Yaşlı anne babayı, yaşayışlarına engel gördüklerinden ilgilerini
kesmiş bulunmaktalar...
Batı, köpek delisidir. Servetler köpeklere harcanır. Köpek sevgisi yüzünden bazı sapık ilişkiler
yayılmış, aile bağları bile kopmuştur. Yaşlılara yaşlıların çocuklara göstermesi gereken sevgi, saygı, şefkat
gösterilmez olmuştur. İnsanlarda acıma duygusu köreldiğinden batı insanı, Amerikalılar acımasızdır. Onun
için açlığa, sefalete katliamlara duyarsız kalmaktadırlar.
Halbuki çocuk, evliliğin meyvesidir. Ailenin temelidir. Çocuk mutluluk kaynağıdır. Milletin
geleceğinin teminatıdır. Ölümden sonrada evlat sadaka-i cariye olacaktır. Onun için kucağı köpekli kadın
değil, kucağı bebekli kadın geleceğin annesidir.
Bir hadiste şöyle buyrulur: ‘‘Kıyamet yaklaştığı zaman evlat beslemektense köpek beslemek daha
iyidir denir.’’ (Tıbb-ı Nebevi:1/179)
Ailelerde çocuğunu yetiştirmeyen, çocuğuna güvenmeyen aileler köpeğe yönelmektedir. Köpek için
‘‘canım’’ ‘‘herşeyim’’ ‘‘Biricik varlığım’’ ifadeleri kullanılmaktadır. Köpek severlik, kıyamet
alametlerindendir.
KÖPEK HASTALIK TAŞIR
Köpek, bazılarına sevimli gelebilir. Ama köpek pistir. Dinen necistir: çevreyi kirletir, etrafına hastalık
taşır. Yırtıcı bir hayvandır.
Köpek, leş yer, pislik yer, fare yer, böcek yer. Köpek, dışkılığını yalar. Salyası pistir. Karnında oluşan
kurtçukları dışkılığından ağzı yolu ile yediği, yaladığı yerlere bırakır. Bilhassa evde çocuk varsa, önce onun
hayatı tehlikededir. Çocuklar ve yenilip içilen şeyler ve kaplar köpeklerden, kedilerden uzak tutulmalıdır.
Köpek, önüne gelen yere çişini yapar.
Bir iç hastalıkları mütehassi bana: ‘‘Bir hastam gelse önce soruyorum evde kedi, köpek var mı? diye
çünkü kist hastalığı ve tirişinler köpeklerden kedilerden geçiyor’’ demişti.
Ayrıca göz kızarması, ateşli hastalıklar kedilerden, köpeklerden geçiyor.
Kediler, köpekler devamlı kontrol altında da olsa, temiz ve iyide bakılsa, gene de hastalık bulaştırma
riski fazladır.
- Köpekler ve kediler bağırsak enfeksiyonlarına sebep olur. Ana karnındaki çocuklara bile hastalık
bulaştırma riski fazladır.
Sağlıkçıların uyarılarına göre evde beslenen hayvanlarda bulunan pek çok mikrop, uyuzdan, karın
ağrısına, ishalden kuduza, zekâ geriliğine hatta ölümcül hastalıklara yol açtığı belirtilmiştir.
Demek ki, evdeki hayvan dostlarımız bizim için, bilhassa çocuklarımız için dost değildir. Gözlemlere
göre köpekle beraber büyüyen çocuklar, köpek gibi tepkiler verdiği görülmüştür. Saldırganlıkta göstermiştir.
Ne demişler: ‘‘İtle yatan bitle kalkar.’’ ‘‘ Sarı öküzün yanında duran, ya huyundan, yada tüyünden alır.’’
441
Gönülden Gönüle
Kutadgu Biligde: ‘‘Arslanlar köpeklere rehber olursa köpekler arslanlaşır. Köpekler arslanlara rehber
olursa, arslanlar köpekleşir’’ deniliyor.
Evdeki hayvanlar, başıboş dolaşanlar insanlarda şark çıbanından, kalp hastalıklarına kadar birçok
hastalığa neden olduğu açıklanmıştır.
Köpek ısırmalarında kuduz gibi kötü bir hastalığa neden olmaktadır.
Kedilerde Fiv virüsü. AIDS virüsü riski olduğu açıklanmıştır. (3-6-1997 Yenişafak)
Aile Ansiklopedisinden bir bilgi aktaralım:
- ‘‘Köpek ve kedinin dışkısı ile parazitler çıkar. Etrafa yayılır. Aynı zamanda hayvanın tüyleri arasına
girer. Ondan beraber olduğu çocuğa geçer. Karnına giren karaciğere, akciğere, beyne ve göz gibi hayati
önem taşıyan organlara yayılır.’’ (Cilt 2 Sayfa:107)
Kedi ve köpeklerden şerit kurdu geçer. Kedi köpekle beraber olanlarda sivilceler oluşur. Vücutta
şişkinlikler oluşur.
Kısacası sağlık için çocukların sağlıklı büyümeleri için kedi ve köpeklerin oturduğumuz, yemek
yediğimiz ve yattığımız evin içine sokulmaması gerekir.
Hayvanlardan geçen kuduzla ilgili kısa bir bilgi verecek olursak.
-Kedi, köpek cırmalamaları ve ısırmalarında mutlaka hastaneye başvurulmalıdır.
-Kuş kafeslerinden savrulan toz ve kepekten, tüyden uzak durulmalıdır.
-Hayvanların aşılanması ve serbest bırakılmaması gerekir.
-Kuduz olma ihtimali olan hayvanın ısırdığı yere bal şerbeti içilmelidir. Isırılan yerden kan
çekilmelidir. (Tıbb-ı Nebevi Ans:2/421)
Kuduz hastalığı, sadece ısırma yolu ile değil, salya ile de bulaşır. Köpeğin yalaması ile de geçer.
Kuduz olan hayvan nasıl bilinir?
-Sudan korkar. Gözleri kızarıktır. Dili, kulakları sarkık olur.
-Salyası akar, beli kamburlaşır, başı eğik olur.
-Sarhoş gibi sallanır, kuyruğunu ayaklarının arasına alır, korkak davranır ve saldırır.
-Kuduz kedi-köpek, yemez-içmez.
Böyle bir hayvan görüldüğünde korunulmalı, etraf uyarılmalı ve zabıta aranmalıdır.
442
Gönülden Gönüle
İNANÇ ACISINDAN KÖPEK
İslâm Dininde ihtiyaç olmadan köpek beslemek caiz değildir.
Müşrikler peygamber (as)’a soru sormuşlar oda: ‘‘yarın cevap veririm’’ demişti. Vahiy meleği
gelmedi. Daha sonra neden gelmediğini sordu. Cebrail (as):
- Biz köpek ve resim bulunan eve girmeyiz. Cevabını verdi. (R.Salihin:227)
Peygamber (as) şöyle buyurur.
- ‘‘Kim av çoban ve ziraat köpeği dışında köpek edinirse, her gün için sevabından iki ölçek eksilir.’’
(R.Salihin:233)
- ‘‘Köpek bir yemek kabını yalarsa, o yemeği dökün o kabı da önce toprakla olmak üzere yedi defa
yıkayın’’ (Tirmizi Taharet:91)
- ‘‘Yanlarında lüzumsuz köpek bulunan yolculara rahmet melekleri arkadaşlık etmez. (R.Salihin:233)
İnancımızda ihtiyaç olmadan köpek beslemek israftır. İhtiyaç sahipleri ondan daha önce gelir.
Dört mezhebe göre: köpek necistir. İslam fıkhına göre köpeğe değen el yıkanmalıdır. Şöyle bir olay
olmuştur.
Akşemseddin’in babası vefat etmiş, defnedildiği günün ertesi, vardıklarında köpek kabrini açmıştır.
Akşemseddin’in babası Şeyh Hamza, köpeğin boğazını sıkıp öldürmüştür. Köpek ölmüş, Hamza Efendinin eli
dışarıda dır. Köpeğe değdi diye eli yıkanır yıkanmaz el mezarın içine çekilir. (Evliyalar Ans:2/411)
Av için, tarla, bağ, bahçe için çobanlık için, bilhassa polis köpeklerinin beslenmesi alınıp satılması
caizdir.
Zevk için kedi, köpek, kuş, yılan, timsah, maymun gibi hayvanlar için para harcamak, zaman
harcamak caiz görülmemiştir.
İncil’de: ‘‘Mukaddes olanı köpeklere vermeyin’’ denmiştir. (Matta 7/6)
İhtiyaç olmadan köpek beslemek insanı hayatın gayesinden uzaklaştırır. Sosyal görevleri aksatır.
Kulluk görevi aksar. Avcı nişan almış, ceylan ona: Allah seni bunun için mi yarattı demiş... Avcı ateş
edememiştir.
Bir hadiste: ‘‘Allah’ın kulunu terk ettiğinin alâmeli, o kulun boş şeylerle uğraşmasıdır’’ buyrulur.
Geçen bir bacı telefonda soruyordu:
- Komşumuzun köpekleri vardı. Hep onlarla vakit geçirirdi. Şimdi ölüyor. Yasin okumak istedim. Ama
köpek gibi hırlıyordu. Okuyamadım. Ne yapayım!’’
Hayvanları öldürmek caiz mi?
Hayvanı da Allah yaratmıştır. Hiçbir hayvan boşuna yaratılmamıştır.
443
Gönülden Gönüle
Hayvanlara iyi davranılması emredilmiştir. Onlara eziyet edilmeyecek, aç susuz bırakılmayacak,
dövülmeyecek, dövüştürülmeyecektir. Kurbanlık hayvana bıçak gösterilmeyecek gözleri bağlanacak, acı
çektirilmeden kesilecektir.
Cenab-ı Allah hayvan hakkını affetmeyeceğini bildirmiştir. Hatta hayvan hakkı insan hakkı ile bir
tutulmuştur.
Peygamberimiz bir köpeği susuzluktan kurtaranın cennetlik, bir kediyi hapsedip açsusuz bırakanın
da cehennemlik olduğunu bildirmiştir. Mekke’nin fethine giderken yolda yavrulamış bir köpeğin zarar
görmemesi için başına askerlerden zarar görmesin diye nöbetçi dikmiştir.
Atalarımız hayvanlar için vakıf kurmuş hastane kurmuştur. Hasta leyleklerden göç edemeyenler için
‘‘guraba-i Laklakan’’ adı ile Bursa’da, Söke’de barınaklar yapmıştır.
Cenab-ı Allah köpeği yaratmış, insanın emrine vermiştir. İnsanı köpeğin hizmetine değil. Bizim
derdimiz önce insan. Kuduz köpeğin ölüsü değil. Onun parçaladığı çocuk, bizim derdimiz.
Zararlı hayvanlar öldürülür, insanlara zarar vermesi önlenir. Yalnız acı çektirilmez.
Peygamber (as) şöyle buyurur:
- ‘‘Beş sınıf hayvan vardır ki: bunlar ihramlı iken de öldürülür; Yılan, akrep, alaca karga, fare ve kuduz
hayvan.’’ (Tıbb-ı Nebevi Ans: 2/420)
İnsan sağlığı her şeyin üstündedir. Köpek öldürülecekse, köpek olduğu için değil, kuduz olduğu için
öldürülür. İnsanlara zarar vermemesi için öldürülür. Keyfi hayvan öldürülmez. Hayvan nişan alınıp, hedef
alınıp ateş edilmez.
Sonuç:
Kedi, köpek, yılan, maymun, timsah gibi hayvanları beslemek faydasız işlerdendir.
Köpeğe aşırı yakınlık insandan uzaklaşmanın görüntüsüdür. İnsanı sevememe noktasına gelindiğini
gösterir.
Allah insanı, neden kedi, köpek gibi hayvan beslemedin diye sormayacaktır. Bir kuşun bile yemi,
ilâcı, aşısı, bakımı ihtiyaç sahibi bir ailenin günlük ihtiyacını karşılaya bilir. Köpeğin maması, ilâcı, kuaför
masrafı, bir çocuk okutabilir. Dikkat edelim.
- Kedi-köpek, hizmet ettiğimiz efendimiz olmasın.
- Paramız, kedi-köpek parası olmasın.
- Zamanımız kuşla geçmesin, köpek gezdirmekle hebâ olmasın. O güzel ömrümüz kedi köpekle
tükenmesin.
- Allah Resûlü: ‘‘İnsanların en hayırlısı, insanlara en çok faydalı olandır’’ diyor. Bizim göremediğimiz
ihtiyaç sahipleri pek çok...
Hayvan besleyene onlarla vakit geçirene sorsak;
444
Gönülden Gönüle
- Bugün hangi kulluk görevini yaptın?
- Ailevi görevlerden hangilerini yaptın?
- Bugün duasını aldığın biri oldu mu?
- Köpeğe verdiğin hizmeti hangi ihtiyaç sahibine verdin? Haydi cevap ver desek, ne der acaba? Allah
insanı boş şeylerle uğraştırmasın. Yapıp da faydasını göreceğimiz çok güzel şeyler var...
..............................
....................
……….
…
445
Gönülden Gönüle
İNSAN VE HAYAT
Dünya ve içindekiler yaratıldıktan sonra sıra insanın yaratılmasına gelmişti. Cenab-ı Allah meleklere
dedi ki:
- Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.
Melekler:
- Bizler sana ibadet ve itaat edip dururken yeryüzünde fesat çıkaracak, kan dökecek birini mi
yaratacaksın? dediler.
Allah da onlara:
- ‘‘Sizin bilmediğinizi ben bilirim’’ dedi. (Bakara:30)
İlk insana ve ilk peygamber Adem (as)’ı yarattı. Ondan da Havva validemizi yarattı. Diğer insanlarda
onlardan dünyaya geldi. (Nisa:1)
Adem ile Havva yaratıldıktan sonra Cennete konuldu. ‘‘Şeytan senin için ve eşin için büyük
düşmandır.’’ Diye de uyardı. (Taha:117)
Fakat şeytan emre uymadığı için kovulmuştu. O’da insanları saptıracağım diye yemin etmişti.
Nihayet onları kandırdı. (A’raf:20-22)
Cenab-ı Allah da işledikleri günah yüzünden cennetten çıkardı. Yer yüzüne indirdi.(A’raf:24)
Şeytan’da Cennette idi. Meleklerin hocası idi ve ateşten yaratılmıştı. İtaatsizliği yüzünden cennetten
kovuldu. (A’raf:13)
Artık yeryüzünde insanla uğraşacaktı. Cenab-ı Allah insanları uyardı, dedi ki:
- ‘‘Ey Ademoğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek elbise, süslenecek giysi yarattık. Şeytan ana
babanızın ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de
aldatmasın.’’ (A’raf:26-27)
Allah insanı diğer canlılardan üstün ve farklı yaratmıştır. İnsan diğer canlılar gibi et ve kemikten
ibaret değildir. Ona ruh gibi, akıl gibi bir nimet vermiştir. Bununla insan isterse, bazı meleklerden bile üstün
duruma gelebilir. İsterse de ‘‘Belhüm adel’’ denilen hayvanlardan da aşağı duruma düşebilir. Aziz olmak da,
zelil olmak da insanın elindedir.
Yılan suyu ne yapar? Zehir yapar? Ya koyun ne yapar? O da süt yapar. İnsanlarda böyledir...
Allah (cc) her şeyi insan yararına yaratmış ve insanın emrine vermiştir. ‘‘Gökte ve yerde ne varsa,
hepsini sizin için yarattık’’ buyurur. (Bakara:29)
İnsan bazı zaaflarla yaratılmıştır. Mesela hırsına düşkündür. Nankördür. İsyankardır. Beni Allah
yarattı, bunca nimetler verdi. Buna karşılık benden istekleri var demez. Her şeyi ben yarattım, gururuna
kapılır. Halbuki insan acizdir. Evveli bir damla su, sonu da toprak olmaktır.
‘‘Çıkmışsa ilâhi emir bahane bol,
446
Gönülden Gönüle
Toprakta başlar, toprakta biter bu yol.’’
İnsanın yaratılış sebebi imtihandır. (İnsan:2) ‘‘Bilin ki; çocuklarınız, mallarınız imtihan sebebidir.’’
(En’fal:28) buyrulmuştur. Şöyle bir soru soralım: İmtihanda olduğunun farkında olan kaç kişi var? Kaç kişi
imtihandaymış gibi davranıyor?
Birde şunu unutmamak gerekir ki, insan hayvan azmanı değildir. Ne ana tarafından nede baba
tarafından hayvandan gelmemiştir. Sırf Cenab-ı Allah’ı inkâr için Darwin nazariyesini sürdürenler var. Hala
hayvan soyundan hayvan olduklarını iddia edenler var.
Cenab-ı Allah her insanı İslâm fıtratı üzerine yaratmıştır. Bazılarına Cenab-ı Allah ihsanda, lütuf da
bulunmuş, hidayet nasip etmiştir. Bazıları da bundan mahrum kalmıştır.
İnsan başıboş değildir. Hayatın bir gayesi vardır. Bir ömür geçirip kurtulamamak mezarlıkta yatıp da
fatihalardan istifade edememek acıdır. Fırsatlar yaz bulutu gibi gelip geçiveriyor. Fırsatları iyi
değerlendirmek gerekir. Yoksa kaçırılan hiçbir fırsat geri getirilemiyor. İnsan ah, vah, keşke deyip pişmanlık
duyduğu zaman ona şöyle denilecek ‘‘İşte bu senin öteden beri kaçırdığın şeydir.’’ (Kaf:19)
Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşanıyor. Allah:
- ‘‘Her canlı ölümü tadacak’’ diyor. Hayat geçici ve sayılı günler. Dünya misafirhane. Dünya yalan,
mal emanet, Azrail peşimizde. 100 yıl yaşayan insana sorun bakalım ne diyecek? Nuh (as) 900 yüz yılın
sonunda şöyle demiş: ‘‘Dünyayı iki kapılı bir han buldum, birinden girdim diğerinden çıkıyorum’’
X
X
X
Ölüm herkesi eşit yapar.
Ölüm, şan, şöhret, makam, zenginlik, büyüklük, küçüklük demez herkesi eşit yapar.
Şair ne güzel söylemiş
- ‘‘Yoklansın kafası mezarda her ölenin.
Farkı var mı bakalım hükümdarla kölenin.’’
Ölüm her kapıyı kapatır. Tek iyilik kapısını kapatmaz. Er de, generalde musalla taşında namazı
kılınırken ‘‘er kişi niyetine denir. İkisi de tek kefen götürür. Ölüm beylik, paşalık, erlik, zengin fakir her insanı
eşit yapar.
Bazılarının selası verilirken ‘‘.... eşrafından’’ diye veriliyor. Şu veya bu aileden gelmek, birilerinin
yakını olmak, zengin olmak bunlar boş şeyler. Yalan, dolan, oyalan. İşte işin aslı bu.
Mezarın masraflı ve gösterişli olması, mezar taşına yazılanlar önemli değil önemli olan mezarın
içidir. Nasıl yaşayıp nasıl yaşandığı, nasıl öldüğü ve neler götürdüğü önemlidir.
Acaba kabir cennet bahçelerinden bir bahçemi yoksa cehennem çukurlarından bir çukur mu?
Önemli olan budur.
447
Gönülden Gönüle
X
X
X
Hayatın sonu ölümdür.
Kur’an’da: ‘‘Her canlı ölümü tadıcıdır’’ diye insan uyarılmıştır. (Al-i İmran:185)
Yunus da:
‘‘İşte bu söze Hakk tanıktır.
Can bu gövdede konuktur.
Bir gün ola çıka gider,
Kafesten kuş uçmuş gibi’’ diyor.
Necip Fazıl da:
‘‘Şu geçeni durdursam, çekip eteğinden,
Soru versem: Haberin var mı öleceğinden’’
Bugün ayağımızın altında olan toprak yarın üstümüzde olacak.
Her gün omuzlarda ölümü aklına getirmeyen, ölmeyecekmiş gibi yaşayan ve ahiret hazırlığı
yapmayanların cenazesini taşıyoruz. Demek ki, herkes ölüyor. Vakti saati gelince biz de öleceğiz. Onun için
ölüm gelmeden, hayat sermayesini boşuna harcamamak gerekir. İnsan yaşadığı hâl üzere ölecektir. O hal
üzerede dirilecektir.
‘‘Kendine yazık edenler, ellerini çırpıp keşke peygamberle birlikte yol tutsaydım, Eyvah! Yazıklar
olsun bana! Keşke falanı dost edinmeseydim’’ diyecek. (Furkan:27-28)
Çocukken birbirimize sorardık: ‘‘Az yaşa, çok yaşa, bir gün gelir başa’’ cevap: ölüm olurdu. Şimdi
büyüdük bu gerçeği çoklarımız unuttu.
Yalnız ölüm çeşit çeşit, iyi halde de gelir, kötü halde de gelir. Hak yolda da gelir, sapıklık içinde,
günah işlerken de gelir. Önemli olan müslüman olarak yaşayıp, müslüman olarak ölmek ve Müslüman olarak
hesaba çekilmektir.
X
X
X
Ölümden ölenden ibret alınmalıdır.
Peygamber (as): ‘‘Ölmeden önce ölünüz’’
- ‘‘Eğer hayvanlar ölüm hakkında insanların bildiğini bilseydi, onlardan semiz et yiyemezdiniz’’ der.
448
Gönülden Gönüle
Azrail (as) her an peşimizde. Her gün ölüm tehlikesi geçiriyoruz. Sık sık ölenleri görüyoruz. Her
attığımız adım bizi ölüme yaklaştırıyor. Geçen zaman aleyhimize işliyor.
Mezar taşlarında ölenlerin bize mesajlarını okuyor; anlamıyoruz, dinlemiyoruz. Ölüm sohbetlerini
yapıyor veya dinliyoruz hiç değişmiyoruz.
Öleni gören, gözünü, çenesini kapayan ve mezara indiren samimi söylüyorum ibret almıyor. Alınsa
böyle olmaz.
Mezarlıktan geçen, mezar ziyareti yapan ‘‘bizde yanınıza geleceğiz’’ demiyor. Onlar bizi bekliyor.
Morgdan dönenler oluyor. Açılan mezarlar oluyor. Değişiklikleri görüyor, bizde hiçbir değişiklik
olmuyor.
Ne olacak bizim halimiz böyle?
Kanuni avucu dışarı da, ibreti âlem için cenazesinin taşınmasını vaziyet etmiştir.
Selahaddin-i Eyyubi, ölümünden sonra şöyle denmesini istiyor:
- ‘‘Ey ahali! Ülkeler, servetler sahibi Selahaddini Eyyubi yalancı dünyadan ebedi aleme üzerindeki
kefenden başka bir şey götüremiyor, ibret alın!’’
Bir gün Hz. Ömer Peygamberimize:
- Bana nasihat et’’ diyor. Peygamberimiz:
- Elmevtü vâizan ya Ömer!’’ (Nasihat olarak ölüm sana yeter) buyuruyor.
Bunun üzerine belirli zamanlarda kendisine ölümü hatırlatacak birini tutuyor. Bir müddet sonra:
‘‘Artık gelme saçım, sakalım ağardı’’ diyor.
Saçın, sakalın ağarması, ölümün habercisidir.
Yakup Peygamber Azrail’e:
- Canımı almaya gelmeden haber ver’’ demiş.
Bir gün Azrail canını almaya gelmiş. Yakup (as):
- Hani haber verecektin? Demiş. Azrail (as):
- Verdim, bak saçın ağardı. Saklın ağardı.’’ demiş.
Ders isteyen, ibret almak isteyene ölüm yeter. Bir Anne şöyle diyordu:
- Beş yaşında çocuğum öldü. Dini hayatım yoktu önce örtündüm namaza başladım.’’
Hz. Ömer (ra) camiye giderken yanından bir çocuk koşarak geçer. Hz. Ömer onu durdurup sorar:
- Nereye böyle?
449
Gönülden Gönüle
- Camiye, ezan okunacak.
- Sen daha çocuksun.
- Öyle deme amca, dün bir arkadaşım öldü. Onu gömüp geldiler. Ölüm bu, ne zaman geleceği hiç
belli olmaz.’’ deyip koşmaya devam ediyor;
Ölmeden uyanalım. Biz şimdi uykudayız. Ölünce uyanmadan, şimdi uyanalım.
X
X
X
Mutlak yolculuğa hazır mıyız?
Dünyada belirli bir zaman kaldıktan sonra insan esas evine götürülecek. Orada ebedi kalacak Tabi
ki, bir günlük yere hazırlıksız gidilmiyor. Ahiret yolculuğu için hazırlık gerekir.
Kefen almak, mezar satın alıp kazdırmak, ben ölünce şöyle yapın, böyle yapın demek Ahiret hazırlığı
değildir.
Ölüm unutulmamalıdır. Ölüm dünya ile bağları bıçak gibi keser.
Kur’an’da Hadislerde haber verilenlere bakılmıyor. O yüzden ahiret endişesi de olmuyor. Eğer kabrin
içini görseydik sıratı, sorguyu görseydik herhalde böyle yaşamazdık. Peygamberimiz: ‘Benim bildiğimi
bilseydiniz az güler çok ağlardınız.’’ demiştir.
Allah: ‘‘Yolculuk nereye diye hiç düşünmezler mi?’’ diyor. (Yasin:68) soruyor.
Allah bizden ahirete hazırlanmamızı istiyor:
- ‘‘Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve herkes yarına ne hazırladığına baksın.’’ (Haşr:18) diyor.
Ölüm yok olmak değil. Ölüm hayatın bir devamı. Hayatta iken ne yaptıysan, neye sebep olduysan o
senin kârın.
Hayat bize
: ömrünü güzel yaşa değerlendir.
Bir ses bize
: Sakın hazırlıksız ölme!
Yaşlılık bize
: Geri dönüşün yok, hazırlıksız gitme!
Kabir bize
: Ne getirdin!
Bir ses bize
: Gel bakalım diyecek, sorular soracak.
Allah soracak
: ‘‘Ey kulum, dünyada ben hep seninleydin. Ya sen kiminleydin? diyecek.
Biri peygamberimize:
- Ben ölümü neden hiç sevmiyorum? der.
Peygamber (as):
- Malın var mı?
450
Gönülden Gönüle
- Var.
- Öyle ise ondan ahiret için harca. Göreceksin ondan sonra ölmekten korkmayacaksın’’ buyurur.
Ne var ne yok dünya için oluyor.
Camiye dirisi değil, ölüsü geliyor.
Hayatın sonunda ah vah etmek boşa geçen ömre ağlamak fayda vermez. Bizim için ağlayanlarında
bize faydası olmaz.
Bir dinleyicim telefonda soruyordu.
- Son anında ölecek olanın başında ne okunur, ne yapılır?
- Yakınları yok mu? dedim.
- Var, dedi.
- Okusunlar, Kur’an okusunlar, Yâsin okusunlar’’ dedim.
- Bilmiyorlar’’ dedi.
- Yolcunun durumu nasıl? dedim.
- Yüzü simsiyah oldu. Oh, ah diyor, başka bir şey demiyor.’’ dedi.
Yolculuğumuz böyle olmasın.
Çanakkale’de ağır yaralanan Muzaffer komutan son nefesini verecek yanındakine:
- Kıble ne tarafta diyor. Yüzünü kıbleye çeviriyor. Ruhunu teslim ediyor.
Kıblesiz bir hayat için mazeretler üretiyoruz. İşim çok, vaktim yok.. vb.
Kurtuluşumuz için Cenab-ı Allah bize her fırsatı vermiştir. Kimseye götüremeyeceği yükü
yüklememiştir. Gücü yetmeyeceği şeyden sorumlu tutmamıştır.
Buna rağmen kimi pişmanlığını dile getirecek, kimi geri dönmek isteyecek, kimi keşke toprak
olsaydım’’ diyecek.
Ahireti unutana, terk edene dünya hayatı ve dünya varlığı pişmanlık vesilesi olacaktır.
‘‘Bir zaman gelecek ümmetim 5 şeyi sevecek 5 şeyi unutacak:
- Dünyayı sevip ahireti unutacak,
- Hayatı sevip ölümü unutacak,
- Saray ve köşkleri sevip. Kabri unutacak.
- Malı sevip hesabı unutacak.
- Yaratılanı sevip yaratanı unutacaklar.’’ diyor. Allah Resûlü.
İnsan mezarı kendine hazırlamamalı, kendini mezara hazırlamalıdır.
451
Gönülden Gönüle
Unutmamanız gereken iki şey söylemek istiyorum:
- Nereye gidiyoruz. Neler götürüyoruz?
- Allah biliyor, Allah görüyor, Allah soracak.
Dünyanın geçici ahiret hayatının devamlı olduğunu unutmamalıyız. Ona göre yaşamalıyız.
Bir gün, Abdullah b. Mes’ûd, Hz. Peygamber’in bir hasır üzerinde yattığını, hasırın izinin de onun
mübarek yüzüne çıktığını gördü. Hemen, ‘‘Anam babam sana feda olsun yâ Resûlallah! Keşke bize haber
verseydin de hasırın üzerine seni koruyacak bir şey serseydik.’’ dedi. Allah Resûlü (s.a.v.) ise, dünya
hayatında kendisini yalnızca garip bir yolcu olarak tanımlayan şu sözleri söyledi: ‘‘Benim dünya rahatlığı ile
işim yok. Ben dünyada, bir ağacın altında bir süre gölgelenen ve sonra oradan ayrılarak yoluna devam
eden binitli bir yolcu gibiyim.’’ (İbn Mâce, Zühd, 3)
Mutlu sona Nasıl gidilir?
Bizden önceki insanlar kurtulmak için ölülerini yakmışlar. Bazıları, güzel mezarlar yapmış mal varlığı,
yiyecek, içecekle beraber gömmüşler. Bazıları bozulmasın diye mumyalamışlardır.
Kurtuluş Allah’a ve Resûlüne uymakla olur. Kur’an kurtuluş reçetesidir. Muhammed (as)
İnsanlara kurtuluş yolunu göstermiş, cahiliye insanını asr-ı saadet yaşatmıştır. Onun için insanlığa rehber
olarak gönderilen Muhammed (as)’a uymadan, O’nu önder, rehber edinmeden kurtuluş yoktur.
Hayatı güzelleştirmeden ölümü güzelleştiremeyiz.
Lokman (as) oğluna kurtuluş yolunu gösterirken şunları söylemiştir.
12345-
Fercini, dilini, kabini muhafaza et.
Günahtan, haramdan kendini koru.
Gözünü harama bakmaktan koru.
Daima Allah’ı zikret, ölümü unutma.
Yaptığın iyilikleri unut, kötülükleri ise unutma.’’
Kurtuluş ucuz değil.
X
X
X
Her insanın bazı korkuları olmalıdır.
Korkusu olmayan yanlış yapar. Atalarımız: ‘‘Kork Allah’tan korkmayandan’’ demiştir. Korkmayan
korku verir.
Hayatın sonunda korkmak pişman olmak istemeyen şu korku ve endişeler içinde olmalıdır.
Birine sormuşlar:
-
Bir daha dünyaya gelsen nasıl bir hayat yaşamak istersin?
452
Gönülden Gönüle
Cevap vermiş:
-
Bi dahası yok ki.’’ demiş.
Son pişmanlık fayda vermez. Çünkü; iş işten geçmiştir. Korkuları endişeleri olmayan bir gün mutlaka
‘‘Keşke’’ diyecektir. Buda telafisi olmayan bir pişmanlık olur.
Nelerden korkulmalıdır:
123456789-
İmanı koruyamamaktan, günaha şirke düşmekten korkmalıdır.
İmanlı mı, imansız mı giderim endişesi için de olmalıdır. Kötü ölmekten korkmalıdır.
Amellerinin boşa gitmesinden korkmalıdır.
Kabir endişesi taşımalı. Kabrim cennet bahçesi mi olacak, cehennem çukurumu olacak demelidir.
Beni kurtaracak can simidim var mı? Güvencim ne? demelidir.
Amel defterim sağdan mı, soldan mı? endişesini taşımalıdır.
Sırattaki durakları geçebilecek miyim. Yoksa, aşağımı düşerim korkusu içinde olmalıdır.
Mahşer günü halim nice olur. Şefaat, rahmet nasip olur mu? Endişesi taşımalıdır.
Acaba Allah’ın unuttuğu terk ettiği boş ve manasız şeylerle mi oyalanıyorum. Yoksa Rabbinim
razı olduğu bir kumluyum? demelidir.
10- Yolum nereye? Cennete mi Cehenneme mi? diyerek kendini sorgulamalıdır.
Böylece hesaba çekilmeden kendimizi hesaba çekmeliyiz.
X
X
X
Allah Resûlü bize ‘’öyle bir zaman gelecek ki’’ diye başlayıp şu uyarılarda bulunmuştur:
1- ‘‘Öyle bir zaman gelecek ki, üç şey az bulunacak,
- Helal para,
- Gerçek dost,
- Yaşatılan sünnet.’’
2- ‘‘Öyle bir zaman gelecek ki, Kıyamet yaklaştığında helal haram fetvaların insanların istediği gibi
verilir.’’ (Ramuz el-ehadis:448/10)
3- ‘‘Bir zaman gelecek, şeytan insan evlatlarına ortak olacak. Ashab:
- Buda mı olacak? Nasıl ayırt ederiz? diyorlar:
- Haya ve merhamet azlığından.’’ (Age:504/4) cevabını veriyor.
4- Kıyamet yaklaştığında;
- Taylasan giyilmesi çoğalır.
- Zengine malı için saygı duyulur.
- Fuhuş yayılır. Gayri meşru çocuk çoğalır.
453
Gönülden Gönüle
- Çocuklar emreder.
- Kadınların sayısı artar.
- Yöneten zulmeder.
- Eksik ölçü ve tartı yapılır.
- Köpek sevgisi, çocuk sevgisinin önüne geçer.
- Büyüğe hürmet, küçüğe merhamet azalır.
- Ortalıkta kadın erkek ilişki kurar.
- İnsanların en iyi görüneni kötülüğü görür. Onlara müdahale etmez.’’ (Age:33/7)
5- ‘‘Öyle bir zaman gelecek ki; öldüren öldürdüğünü, öldürülende niçin öldürüldüğünü bilmeyecek.’’
(Müslim Fiten:56)
6- İnsanların üzerine öyle bir zaman gelecek ki, o vakit mü’minin kalbi tuzun suda eridiği gibi eriyecek
- Niçin ya Rasûlallah? diyenlere
- Kötülükleri görüp de onları yok etmeye güç yetiremediği için’’ buyurur.
7- ‘‘Öyle bir zaman gelecek ki o zaman şu üç şeyden daha kıymetli birşey olmayacaktır:
Helal para, can u gönülden arkadaşlık yapılacak bir kardeş ve kendisiyle amel edilecek bir
sünnet.”(Heysemî,I,172)
8- Öyle bir zaman gelecek ki, kişi helâlden mi haramdan mı kazandığına aldırmayacak!” (Buharî, Büyû; 7)
9- Ebu Said el- Hudrî’den rivayet edildiğine göre Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve selemşöyle buyurmuştur:
‘‘Aranızda öyle bir grup ortaya çıkacaktır ki, namazınızı onların namazları, oruçlarınızı onların
oruçları ve diğer amellerinizi de onların amelleri yanında az göreceksiniz. onlar Kur’ân okurlar, fakat
okudukları boğazlarından aşağı geçmez. onlar okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkarlar...” (Buhârî, Fedâilü’lKur’ân, 36)
10-‘‘Öyle bir zaman gelecek ki okuma meraklı kurrâ çoğalacak; fakîhler ise azalacak ve bu sûretle
ilim çekilip alınacak. Daha sonra öyle bir zaman gelecek ki insanların okudukları boğazlarından aşağı
geçmeyecek.” (Hakim, Müstedrek, V, 504)
11-‘‘Şiddetli bir şekilde yaklaşan fitne sebebiyle vay insanların hâline. İnsanlar mü’min olarak
sabahlar da akşam kâfir oluverirler. İnsanlar dinlerini küçük dünya menfaati karşılığı değiştiriverirler. İşte öyle
zamanda dinlerinde sâbit kalabilenler ellerinde kor ateşi tutanlar gibidirler.” (Müslim, İman 186)
454
Gönülden Gönüle
12-‘‘Öyle bir zaman gelecek ki bütün insanlar ribâ ile iş yapacak. Ondan sakınanlar dahi tozuna
bulaşmak durumunda kalacaklar.” (İbnu Mâce, Ticârât 58)
13-‘‘Öyle bir zaman gelecek ki doğru söyleyenler yalanlanacak, yalancılar ise doğrulanacak. Güvenilir
kimseler hain sayılacak, hâinlere güvenilecek. İnsanlardan şâhidlik etmeleri istenmediği halde şâhidlik
edecekler, yemin etmeleri istenmediği halde yemin edecekler,” (Taberâni, XXIII, 314)
14-‘‘Öyle bir zaman gelecek ki insanlar iyiliği özendirmeyecek, kötülükten de sakındırmayacaklar.”
(Heysemî, Mecmauz-zevâid, VII, 280)
15-‘‘Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki kişi bir kabre uğrayıp üzerine abanarak: ‘Keşke
bu kabrin içinde ben olsaydım’ demedikçe kıyamet kopmaz. Hâlbuki bu sözü ona söyleten din değil, belâ
olacaktır.’’ (Buhârî, Fiten, 22)
16-Öyle bir zamanın geleceği, insanların kalplerinin dünya sevgisi ile dolacağı, cihadı zarar olarak
görüp zekat vermeyi altından kalkılması zor bir borç olarak görecekleri bildirilir. (Ali el-Müttaki, kenz, III,
236/6322)
17-Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: ‘‘Rasûlullah –sallallâhu aleyhi ve selem- bir gün:
‘‘-Bana kaç Müslüman olduğunu sayıverin’’ buyurdular. Biz:
‘‘- Ey Allah’ın Rasûlü! Bizim sayımız altı-yediyüze ulaşmış olduğu halde, hakkımızda korku mu
taşıyorsunuz?’’ dedik.
‘‘-Siz bilemezsiniz, (çokluğunuza rağmen) imtihan olunabilirsiniz!’’ Gerçekten öyle (belaya maruz kalıp
imtihan olunduk ki, içimizden namazını gizlice kılanlar oldu.’’(Buhari, Cihad:181)
18- Beş şey vardır ki, onlarla mübtelâ olacağınız zaman Ben sizlerin o şeylere erişmenizden Allâh’a
sığınırım. Onlar şunlardır:
1- Bir milletin içinde zina, fuhuş ortaya çıkıp nihayet o millet bu suçu alenî olarak işlediğinde,
mutlaka içlerinde taun hastalığı ve onlardan önce gelip-geçmiş milletlerde vuku bulmamış
hastalıklar yayılır.
2- Ölçü ve tartıyı eksik yapan her millet mutlaka kıtlık, geçim sıkıntısı ve başlarındaki
hükümdarların zulmü ile cezalandırılırlar.
3- Mallarının zekâtını vermekten kaçan her millet mutlaka yağmurdan menedilir (kuraklık cezası
ile cezalandırılır) ve hayvanları olmasa (Allâh hayvanlara acımasa) onlara yağmur yağdırmaz.
4- Allâh’ın ahdini (emirlerini) ve Rasûlün sünnetini terk eden her milletin başına mutlaka Allâh
kendilerinden olmayan düşmanı musallat eder ve düşman o milletin elindeki-avucundakilerin bir
kısmını alır.
5- İmamları (yâni devlet adamları) Allâh’ın Kitabı ile amel etmeyip Allâh’ın indirdiği hükümlerden
işlerine geleni seçtikçe Allâh onların hesabını kendi aralarında görür.” (İbn-i Mâce, Fiten, 22)
455
Gönülden Gönüle
- ‘‘Bir adamın camiden geçip iki rekat namaz kılmaması, tanıdığından başkasına selâm vermemesi ve
gencin yaşlı kimseyi işinde kullanması, kıyamet alâmetlerindendir.’’
(Ramuz el-Ehadis:448/5)
- ‘‘Kıyamet yaklaşınca zaman daralır’’, fitne ve fesat artar, öldürme olayları artar.’’ (Buhari, Edep:39)
Böyle zamanlar gelmeden fırsatları iyi değerlendirmeliyiz. Bir ömür geçirip de sonunda pişman
olanlardan olmamalıyız.
Peygamber (as) şöyle haber veriyor:
-
‘‘Kıyamet günü insan şu beş şeyin hesabını vermeden Rabbinin huzurundan ayrılmaz.
1- Ömrünü nerede tükettiğinden,
2- Gençliğini nerede geçirdiğinden,
3- Malını nereden kazandığından,
4- Malını nerede harcadığından,
5- Bildiğiyle amel edip etmediğinden.’’ (Tirmizi, Kıyamet:1)
İnsan hayatı dolu dolu, her şeyi yerli yerince geçirmeden insanın kurtulması zordur. Eğer güzel bir
hayat yaşanırsa, hayatın hesabı kolay verilecektir. Kabirde, sıratta ve mahşer günü hiçbir sıkıntı
çekilmeyecektir. İşte o gün onlar için bayramdır.
Rabbim bize dünyada da ahirette de nice bayramlara kavuştursun.
Allah’ın selamı, hidayeti ve rahmeti üzerinize olsun.
..............................
....................
……….
…
456
Gönülden Gönüle
FEEYNE TEZHEBÛN
YOLCULUK NEREYE!
HİÇ DÜŞÜNDÜNMÜ?
‘‘Ana karnından geldik pazara,
Bir kefen aldık gidiyoruz mezara’’ işte yolculuğumuz.
Doğumla ölüm arasında sınırlı bir hayatımız olacak, mezar taşımıza ‘‘Doğdu-öldü’’ yazılacak. Hayat
bu iki kelimenin arası kadar olacak.
Allah bizi niçin yarattı hiç düşündün mü?
Cebrail (as) peygamberimize gelerek: ‘‘Ya Muhammed! Ne kadar yaşarsan yaşa, bir gün öleceksin.
Neyi seversen sev. Bir gün ondan ayrılacaksın. Ne yaparsan yap, bir gün onun hesabını vereceksin’’ demiştir.
Başı boş değiliz. Bütün hayatımız filme alınıyor. Yazıcı Melekler her şeyimizi yazıyor. Yaptığımız hiçbir
şeyi itiraz edemeyeceğiz…
Hayatın hesabını vermek bir bakıma çok kolay, kurtulmak çok kolay. Bir bakıma da hesabı vermek
çok zor.
Bu hayat, ebedi hayatı kazanmak için bir fırsat.
Müslüman olmak, ‘‘Müslüman’ım’’ demek bir şeyler yapmayı ve farklı yaşamayı gerektiriyor.
Cenab-ı Allah: ‘‘Kıyamet günü dünyada yararlandığınız nimetlerden elbette, elbette hesaba
çekileceksiniz.’’ diye bildiriyor. (Tekasür:8)
Allah senden neler istedi hiç düşündün mü?
Allah bizden verdiklerinin karşılığını istiyor. Bu sabah amel defterini nasıl ne ile açtın? O deftere
neler yazdırdın? Yeni bir güne başlatan Allah’a şükrettin mi? kulluğunu edâ ettin mi? Şairin ifadesiyle:
‘‘Dünyayı verseler iki gözünü vermezsin,
O iki gözün için neden şükretmezsin?’’
Allah’ın nimetlerini sayabilir misin? Onlar için ne yaptın?
- Yaşadığın hayattan memnun musun? Allah razı olur mu?
- 24 saatin kaç dakikasını Cenab-ı Allah’a ayırıyorsunuz?
- İslâm, hayatımızın neresinde? Kur’an neresinde? Allah neresinde?
457
Gönülden Gönüle
- Cenab-ı Allah sık sık bizi uyarıyor. Çeşitli şeylerle imtihan ediyor. Bunları değerlendire biliyor
musun. Yoksa boş mu veriyorsun?
- Her gün beş defa Cenab-ı Allah: ‘‘Hayyeal es-salah (haydin namaza) Hayyaal el-felâh (Haydin
kurtuluşa) Essalatü hayrun minen nevm (Namaz uykudan hayırlıdır) bunu duydun mu? Buna uydun mu?
Namaz imanla küfür arasında perdedir biliyormusun? Yoksa genemi şeytana aldandın?
Sonra keşke demek, pişman olmak fayda vermez bilmiyor musun?
Ömür kaç saat? Dünya misafirhane, sen misafirsin, yolcusun, sahip olduğun şeyler emanet, biliyor
musun?
Kur’an’a göre Müslümanın öncelikleri vardır. Bunları hiç duydun mu? Ne diyor Kur’an bak:
- ‘‘Ey iman edenler Allah’tan korkun ve herkes yarın ne hazırladığına baksın. Allah’tan korkun çünkü
Allah yaptıklarınızdan haberdardır.’’ (Haşr:18)
- ‘‘Ey insanlar, size ahiret daha hayırlı ve daha devamlı olduğu halde, dünya hayatını tercih
ediyorsunuz.’’ (A’la:16-17)
- ‘‘Dünya hayatı oyundan eğlenceden ibarettir. Ahiret hayatı ise ebedidir. Keşke bilselerdi.’’
(Ankebut:64)
- ‘‘Siz, doğrusu çabucak geçen dünya hayatını seviyorsunuz. Ahireti unutuyorsunuz.’’ (Kıyame:2021)
- ‘‘Siz boş yere yaratıldığınızı, gerçekten diriltilmeyeceğinizi mi sanıyorsunuz? (Mü’minun:115)
Müslüman’ın bazı korkuları olmalı değil mi?
Korkusu olmayan yanlış yapar, korkmayan korkutulur.
Kur’an’da: ‘‘Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da unuttuğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan
çıkan kimselerdir.’’ (Haşr:19) buyrulur.
Allah’ı unutan unutulur.
Bir hadiste. ‘‘Beklemekte olduğunuz 7 şey için acele ediniz:
- Unutturan fakirlik,
- Azdırıcı zenginlik,
- Hayatın tadını kaçıran hastalık,
- Bunaklık veren ihtiyarlık,
- Ani ölüm,
- Sapıtan Deccal,
- Gelecek olan kıyamet.’’ (Ramuz el-Ehadis:243/1)
458
Gönülden Gönüle
İnsan bunlara hazır olmazsa, kaybedenlerden olacaktır.
Müslüman,
- İmanını kaybetmekten korkmalıdır.
- Günaha girmekten,
- Şeytanın tuzağına düşmekten,
- İmansız gitmekten,
- Ahireti unutmaktan korkmalıdır. Sonra ah vah etmenin, keşke demenin hiç faydası olmaz.
Şu kadar ömrün kaldı deseler. Ne yaparsın, nasıl davranırsın?
İnanıyorum, bugüne kadar yapmadıklarını yapmaya kalkarsın. Unuttuklarını hatırlarsın. Halbuki senin
ömrün denilenden belki çok daha kısa, bunu biliyor musun? Şimdi niye öyle davranmıyorsun?
Bir anket yapmışlar;
-
İki günlük ömrün kaldı. Ne yaparsın? diye sormuşlar.
%75’i namaz kılarım dua ederim’’ demiş.
Unutulmaması gereken neleri unuttuk bakın:
Bize lazım olan birçok şeyi unuttuk, yitirdik veya bitirdik.
Başta Cenab-ı Allah’a verdiğimiz sözü unuttuk. ‘‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim’’
sorusuna ‘‘evet’’ demiş bir anlaşma yapmıştık, unuttuk.
- İnsanlığı unuttuk.
- Müslümanlığı unuttuk.
- Yaratanı unuttuk.
- Ölümü, sorguyu, suali unuttuk.
- İktisadı unuttuk, israf ediyoruz.
- Hak hukuku unuttuk.
- Helali, haramı unuttuk.
- Saygıyı, sevgiyi, hoşgörüyü unuttuk.
- Utanmayı unuttuk.
- Belâ ve musibetlere karşı sabrı unuttuk.
- Hactan döndük, gereğini unuttuk.
459
Gönülden Gönüle
- Tebliği, tepkiyi unuttuk.
- İşlenilen her günah için tövbeyi unuttuk.
- Sıkıldık, mahrum olduk. Duayı unuttuk.
- Verdiğimiz sözü yerine getirmeyi unuttuk.
- Bizim üzerimizde hakkı olanları unuttuk.
- Borçlandık, borcumuzu unuttuk.
- İhtiyaç sahiplerini, komşumuzu unuttuk.
- İşimiz çoktu, namazı unuttuk.
- Kedi-köpek sevdik, insanı unuttuk.
- Ölenleri gördük, öleceğimizi unuttuk.
- Unuttuk, unuttuk sorumluluklarımızı unuttuk. Neticede unuttuğumuzu da unuttuk.
YOLCULUK NEREYE..?
Cenab-ı Allah Kur’an’da soruyor: ‘‘Feeynetezhebûn’’ yolculuk nereye? diye soruyor. Yolculuğun
nereye...?
Ölümden, kıyametten kaçıp kurtulma imkânı yok. Kur’an soruyor: Dehşeti her şeyi kaplayan kıyamet
gününün haberi sana gelmedi mi? (Gasiye:1)
Soru devam ediyor:
- ‘‘Nasıl olur da kıyamet haberi gelmemiş gibi davranabilirisin?
Nasıl olurda fani dünyanın peşinden koşabilirsiniz. Nasıl olurda ömrünü gafletle geçirebilirsin?
Müslüman’ın kıyamet endişesinin olması lâzımdır.
- Nasıl imanlı ölebilirim?
- Nasıl bir kabir hayatım olur?
- Kabirden nasıl ne şekilde kalkarım?
-Sıratı nasıl geçerim?
- Mahşer yerinde hesabımı nasıl veririm?
- Son durak cennet mi, cehennem mi olur? demeli ve bu korku ile yaşamalıdır.
Öldükten sonra Cenab-ı Allah yaptığın her amelini önüne koyacak. Beğendin mi? diyecek.
‘‘Beğenmedim. Beni geri gönder de, rızana uygun yaşayayım.’’ Deme şansın var mı? Geri gelebilir misin?
460
Gönülden Gönüle
Ölüm, her an soruyor: Ölmeye hazır mısın? diyor.
Bir arkadaşım son günlerine bana şöyle demiş ve ağlamıştı: ‘‘Ölüme hazır değilim. Çocuklarımı iyi
yetiştiremedim. Allah’ın huzuruna çıkmaya yüzüm yok. Öbür tarafa bir şey götüremiyorum.’’
Sen ölüme hazır mısın? Hesap vermeye hazır mısın? Orada ihtiyacın olan şeylerden neler
götürüyorsun? Hazırlık ne âlemde hiç baktın mı?...
Hayatında kaç defa: ‘‘Allah biliyor. Allah görüyor, Allah soracak dedin? Ona göre davrandın?
O dehşet gününde senin elinden tutacak, seni sıkıntıdan kurtaracak ‘‘sen beni kurtarmıştın!’’
diyecek bir amelin var mı?
Senin peygamberin ‘‘Mûtû entemûtü’’ (Ölmeden önce ölün) demişti. Sen ölmeden öldün mü?
Ölecek gibi yaşadın mı?
‘‘Bana öğüt ver ya Rasûlallah’’ diyen Hz. Ömer’e Allah’ın elçisi: ‘‘Elmevtü vâizan ya Ömer!’’ (Ölüm
sana öğüt olarak, ders olacak yeter) demişti. Hz. Ömer, kendisine günün belirli saatlerinde gelip: ‘‘Öleceksin
ya Ömer!’’ diyen adama: ‘‘gelme artık saçıma, sakalıma ak düştü. Onlar bana ölümü hatırlatıyor’’ demişti.
Sen yaşından, başından ders alıyor musun? Yoksa yaşını gizliyor, saçını sakalını boyayıp geçiştiriveriyor
musun?
Peygamber (as): ‘‘Nasıl yaşarsanız, öyle ölürsünüz, Nasıl ölürseniz öyle haşrolursunuz’’
buyurmuş. Ölümün ve ahiretin dünya hayatının devamı olacağını haber vermiştir. Sen ölümümün ve
ahiretinin nasıl olmasını istiyorsun? Öyle yaşıyor musun?
Şeytan, Peygamber Efendimize gelip:
- Son anda bende Kelime-i Şehadet getirir, kurtulurum’’ demiş. Peygamberimiz çok üzülmüştü.
Cenab-ı Allah: ‘‘Üzülme Habibim, O anda biz ona şehadet getirmeyi unuttururuz.’’ diyerek teselli etti. Yoksa
sen işi son anamı bıraktın? ‘‘Kalanlar bir helva dağıtır, birde mevlit okutur, böylece işi kurtarırım’’ diye mi
düşünüyorsun? Ya şeytanın tuzağına düşersen?...
Ölüme hazır olmayı, mezar satın almak olarak mı biliyorsun?
Bu dünyada olduğu gibi ölümden sonra gizleme yok, ört baş etme yok. Her şey filme alınıyor. Amel
defteri önüne konacak. Organların şahitlik yapacak. İtiraz edemeyeceksin.
Sen önden gidenlere ağlama. Onlar için yas tutma. Onlar, hayatın kiri olan günahlardan senden önce
kurtuldular. Onların günahı senden az olacak. Halbuki sen günahlarla kirlenmeye devam ediyorsun. Sen
kendine ağlamalısın.
Ölenler için kazılan mezarları görüyorsun. Daracık, karanlık yerde yataksız, yorgansız yatacaklar.
Mezar kapatılınca karanlık olacak. Bundan ürperiyorsan, kabrini cennet bahçesine çevirecek ameller
işlemelisin. Sana ışık olacak işler yapmalısın. Yılanlar çıyanlar seni yememeli, toprak seni yememeli…
461
Gönülden Gönüle
Ölüm hak bunu biliyor musun?
Yatağan mezarlığının kapısında şu mısralar var:
‘‘Çıkmışsa ilahi emir bahane bol.’’
‘‘Toprakta başlar, toprakta biter bu yol.’’
Bir şair de şöyle demiş:
‘‘Ölüm gelmiş cihana,
Baş ağrısı bahane!’’
Cengiz Han ölürken: ‘‘Artık rüya bitti’’ demiş.
Peygamberimiz de: ‘‘İnsan uykuda dır, ölünce uyanır’’ buyurmuştur.
Cenab-ı Allah: ‘‘Küllü nefsin zêigatül-mevt’’ (Her nefis ölümü tadıcıdır) diye uyarmış.
Ölüm hak, ölmeyecekmiş gibi yaşıyoruz. Ölenler için ‘‘cennet mekan’’,‘‘rahmetli’’ diyoruz. Kabirde
yüzünü kıbleye çeviriyoruz. Acaba cennetlik olmak ve rahmetli olmak için çalışıyor muyuz?
‘‘Ana karnından geldik pazara,
Bir kefen aldık gidiyoruz mezara!
Yolcuyuz, yolcuyuz, yolcu…
Cebrail (as) Peygamber (as)’a geliyor diyor ki:
- ‘‘Ya Muhammed! Ne kadar yaşarsan yaşa bir gün öleceksin.
- Neyi seversen sev bir gün mutlaka ayrılacaksın.
- Ney yaparsan yap mutlaka onun karşılığını göreceksin.’’
Unutmayalım. Hepimiz ölümü tadacağız. Tek başımıza hesap vereceğiz. Bunun için son nefes endişesi
taşımalıyız. Melekler canımızı iyi halde alması için çalışmalıyız. Son sözümüzün Lâ ilâhe illallah olması için
yaşamalıyız. Şeytanın kandırmaması için dua etmeliyiz.
Berâ (ra)’dan: Allah Resûlü ile bir cenazede idim. Allah Resûlü kabrin kenarına oturdu. Ağladı. Öyle
ki, gözyaşları toprağı ıslattı. Ve dedi ki:
- Ey kardeşlerim! Hepinizin başına gelecek olan ölüme iyi hazırlanın.’’ (İbni Mace Zühd:19)
Dünyanın hesabını çok iyi yapıyoruz. İş ahirete gelince ihmal ediyoruz. Dünya mâmur, ahiret perişan
olduğu için ölmek istemiyoruz, ölümden çok korkuyoruz. Gene de ahiret için iş yapmıyoruz.
462
Gönülden Gönüle
Ne diyor Allah Resûlü:
‘‘Bir zaman gelecek, ümmetim beş şeyi sevip beş şeyi unutacaklar:
12345-
Dünyayı sevip, ahireti unutacaklar.
Hayatı sevip, ölümü unutacaklar.
Saray ve köşkleri sevip kabri unutacaklar.
Malı sevip, hesabı unutacaklar.
Yaratılanı sevip yaratanı unutacaklar.’’
İnkârcılardan, ihmalcilerden ve unutanlardan olmazsak, yaşadığımız hayattan pişmanlık
duymayız, kurtulanlardan oluruz.
Ölüm gelip çattığı zaman, nasıl davranacaksın. ‘‘Ayrılmak mı, kabul edeceksin, kavuşmak mı? Ölüme
hazır mı olacaksın? Yoksa daha çok işim vardı mı diyeceksin? Nasıl tahmin ediyorsun, imanını son anda
kurtarabilecek misin? söyle.
Ölüm anında dilin damağın kuruduğu anda şeytanın sunduğu, billurlaşan soğuk suyu red edebilecek
misin?
Melekler ümüğünü sıktığı anda; ne işle meşguldün, hayatını nasıl yaşadın? Dedikleri anda ne cevap
vermeyi düşünüyorsun?
Cenazemiz kalktı, ardınızdan neler denmesini istersiniz? Çünkü insanların şehadeti çok önemli. Bir
cenaze geçerken iyiliklerinden bahsedilir. Allah Resûlü ‘‘vacip oldu’’ der. Başka bir cenaze geçerken, onu da
kötülükleri ile anarlar. Bunu duyan Rasûlullah (sav): ‘‘vacip oldu’’ der. Ne vacip oldu? denilince de ‘‘Birine
cennet birine cehennem vacip oldu’’ buyurur.
Musalla taşına yattığımızda namazımız kılınacak Hoca soracak: Hakkınızı helâl ediyor musunuz?
Oradakilerin gönülden ‘‘helâl olsun’’ diyeceklerini mi zannediyorsun? Yoksa bazılarının susacağını mı
zannediyorsun? İyi insandı mı diyecekler, yoksa kurtulduk mu diyecekler. Ne diyorsun?
Kabre girmeyi hiç düşündün mü?
Kabir azap yeridir. Sorgu-sual yeridir. Ölenler için ‘‘Ebedi istirahatgahına çekildi.’’ deniliyor. Orası
istirahat yeri değil.
Kötülükler için cehenneme açılan bir pencere den pis kokular, kızgın alevler gelir. Bugüne kadar
kabirlerden nice iniltiler, çığlıklar duyulmuştur. Bazı kabirlerin açılması ile cesetlerde korkunç azap izleri
görülmüştür.
Peygamber (as) Miraca çıktığında nice nice azap görenleri görmüştür ve Ashabına anlatmıştır.
İki mezar gösterip; ‘‘bunlar azap görüyorlar, biri idrar sıçramalarından, biride onun bunun
dedikodusunu yapmaktan’’ buyurmuştur.
Konya’da mezardan ses geldi diye iki günlük mezar açılmış, Hasan Zâde’nin morarmış, azap izleri
görülen cesedi ile karşılaşılmıştır. (20-4-2003 Zaman)
Bir sahabe Allah Resûlüne soruyor; oda cevap veriyor:
463
Gönülden Gönüle
-
Mezardakiler bizi duyar mı? Allah Resûlü:
Duyarlar ama cevap veremezler.’’ diyor.
Ah o mezardakilerin, başlarında dikilen taşların bize neler söylediklerini, ne gibi ikazlarda
Bulunduklarını bir duyabilsek, bir görebilsek!
İlçeye kaymakam olarak gelen genç, ileri gelenleri ziyaret eder. Şurada da bir ihtiyar var derler. Bir
kulübeye varırlar. Kaymakamın girip çıkması bir olur. içerisi karanlıktır, aynı zamanda dardır. İçerden ihtiyar
seslenir: ‘‘Gel evlat gel! Ölünce buradan daha karanlık ve dar yere gireceksin’’ der.
Gözlerimizi kapadığımız an kısa bir yolculuk başlayacak. Feryatlar kopacak. Hoca efendi abdest
aldıracak. Sevdiklerimiz musalla taşına getirecekler. Sevenler son görevlerini yapıp namazı kılacaklar, bize
dua edecekler. Tekrar omuzlarına alacaklar. Halimiz iyi ise ‘‘beni çabuk götürün’’ diyeceğiz. Eğer kendimize
yazık ettiysek ‘‘beni götürmeyin!’’ diye yalvaracağız. Nihayet bizi esas yerimiz olan kabre koyacaklar.
Sevdiklerimiz geri dönecek, amelimiz bizimle kalacak. O kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçe olacak,
yada cehennem çukurlarından bir çukur olacak. Hangisi olsun?.. Ama lafla olmuyor işte.
Bak şimdi fırsat var. Bırak kâfir işlerini, bırak münafık anlayışını. Ancak hayatın Müslümancası ile
cennet bahçesine girebilirsin.
Sen kabre konulunca neler olacak biliyor musun?
Münker Nekir gelecek:
-
Rabbin kim?
Peygamberin kim?
Dinin ne?
Kitabın hangisi?
Kıblen neresi? Sorularını soracak. İnanan, inancını yaşayan doğru cevap verecek, değilse,
bilmiyorum’’ diyecek. Sen ne yapacaksın? Ne düşünüyorsun?
Kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçe yada cehennem çukurlarından bir çukur olacak. Dar olacak,
karanlık olacak. Nasıl olması için çalışıyorsun? Yoksa hiç umursamıyor musun?
Kabirde rahmet meleklerimi gelsin istersin. Azap meleklerimi? Bunun için neler yapıyorsun?
Kabre konulan, cennet deki veya cehennem deki yerini görüp duracak. Sen hangisini görmek istersin?
Cenaze kabre konulduğu zaman kabir ona: ‘‘Bana ne getirdin?’’ diyecek. Hazırlıksız gelene: ‘‘yazıklar
olsun sana, ne diye beni düşünmedin? deyip. Sıkmaya başlayacak. Sen nasıl karşılanmak istersin? Şu ana
kadar, neler yaptın, hiç düşündün mü?
Kabirden hesap vermek için kalkarken, bazılarının alnında durumuna göre bazı yazılar olacak. Sen
alnında ne yazsın istersin?
464
Gönülden Gönüle
Sırat köprüsünden nasıl geçmeyi düşünüyorsun?
Sırat köprüsü, cehennemin üzerinde kurulu bir köprü. Kıldan ince, kılıçtan keskin, herkesin ameline
göre daralıp genişleyecek.
Köprünün üzerinde;
-
İman durağı var.
Namaz durağı var.
Oruç durağı var.
Zekat durağı var.
Hac durağı var.
Gusül durağı var.
Ana baba hakkı durağı var. Bu duraklarda hesabını veremeyen, ayağı kayıp cehenneme düşecek.
Sırat köprüsünden nasıl geçmeyi düşünüyoruz?
Herkes o gün mahşer yerinde toplanacak.
Bazıları amel defterini sağdan bazıları soldan alacak. Herkese karne verilecek ‘‘Al oku!’’
denilecek. Amel defterinde neler okumak istersin? Şimdi o deftere neler yazdırıyorsan? Onu göreceksin.
Kıyamet gününün dehşetini görenler yakınlarından kaçacak, hamile kadın çocuğunu düşürecek.
Bazıları her şeyin hesabının sorulduğunu, hak sahiplerinin hakkını aldığını görünce: ya Rabbi! Beni geri döndür
de yapmadıklarımı yapayım, eksik bıraktıklarımı tamamlayayım’’ diyecek. Ona:
- El en = Şimdimi aklın başına geldi. Sana o kadar fırsat verilmedi mi? denilecek.
Kıyamet gününde peygamber (as) müminleri abdest, namaz nurlarından tanıyacak. Sünnetine
uyanlara, şefaat, umanlara şefaat edecek. Acaba seni, beni nereden nasıl tanıyacak dersiniz.
Nasıl umuyorsunuz; Cenab-ı Allah bizi rahmeti ile mi karşılayacak, azabı ile mi karşılayacak?
Şu anda yolculuk nereye? Cennete mi, cehenneme mi? Ne dersiniz? Cennet ucuz değil.
İnsanlar dünyaya kiminle oldular, kime uydularsa onunla çağrılacaklar. Allah Firavunu adamları ile
çağırırken, peygamberimizi de ümmeti ile çağıracak. Kimin peşinden gitmeyi istersiniz?
Kıyamet gününde Müslümanlar Cenab-ı Allah’ı apaçık görürken, bazı yüzler O’nu göremeyip
somurtacak. Rabbimizi görmeye hazır mıyız?
Kıyamet gününde malımızın hesabını verebilecek miyiz? Nereden kazandın? Nereye harcadın?
Ömrünü nasıl, nerelerde geçirdin? sorularına cevabımız hazır mı?
Boynuzsuz koyunun, boynuzlu koyundan hakkını aldığı bir zamanda kul hakkından nasıl
kurtulabileceğiz?
465
Gönülden Gönüle
Şimdi herkes kendine sorsun:
-
O güne hazır mıyım?
O gün hesabımı verebilecek miyim?
Bana emanet edilenlerin hesabını verebilecek miyim?
Allah (cc). Soruyor:
- ‘‘O dehşet gününün haberi sana gelmedi mi? O gün bazı yüzler zelildir, durmadan boşuna çırpınır.
Kızgın ateşe girer. Onlara kaynar su içirilir. Onlar için kuru dikenden başka yiyecek yoktur.
O gün bazıları da mutludur. Dünyadaki hazırlıkların dan dolayı memnun olmuşlardır. Onlar
cennetliktirler.’’ (Gaşiye:1-11)
Cenab-ı Allah yine uyarıyor:
- ‘‘Kıyamet gününe, kendini kınayan nefse yemin olsun. Diriltilip hesaba çekileceksiniz.
- İnsan, kemiklerinin bir araya getirilip diriltmeyeceğimizi mi sanır?
Biz onun parmak uçlarını bile aynen eski haline getiririz. Fakat insan, kıyamet ne zamanmış diye sorar.
İşte göz kamaştığı, ay tutulduğu, güneşle ay bir araya getirildiği zaman.
Ogün insan kaçacak yer neresidir diye soracaktır. Hayır kaçıp sığınacak yer yok. O gün varıp durulacak
sadece Rabbin huzurudur. O gün insana ileri götürdüğü ve geri bıraktığı ne varsa bildirilir. Artık insan
kendisinin şahididir.’’ (Kıyame:1-14)
- ‘‘Güneş katlanıp dürüldüğün de. Yıldızlar kararıp döküldüğünde. Dağlar yürütüldüğünde.
Vahşi hayvanlar bir araya getirildiğinde. Denizler kaynatıldığında. Ruhlar bedenleri ile birleştirildiğinde. Diri
diri toprağa gömülen kıza: hangi günahtan öldürüldüğü sorulduğunda. Amel defterleri açıldığında. Cehennem
tutuşturulduğunda. Kişi neler getirdiğini görecek. (Tekvir:1…14)
X
X
X
- ‘‘Hesap günü huzura alınırsınız. Amel defteri sağından verilen: ‘‘ben hesap sorulacağını biliyorum’’
der. Onun yeri cennettir. Bu onun iyi amellerinin karşılığıdır.
Kitabı soldan verilenler: ‘‘Keşke ölüm her şeyi bitirseydi’’ der. Malım, saltanatım, bana fayda vermedi’’
der.
Onun için ‘‘Ellerini boynuna bağlayın. Cehennem ateşine atın, o Allah’a inanmamıştı. Yoksulu
doyurmaya teşvik etmedi. Onun burada dostu yoktur. Onun kanlı irinden başka yiyeceği de yoktur…’’
(Hakka:18-37)
Hesap günü hesabını verenler Allah’ın rahmetiyle karşılaşacaklar. Allah onlara lütuflarda, ihsanlarda
bulunacak. Cennetle mükafatlandıracaktır.
466
Gönülden Gönüle
Hesabını veremeyenler de cehenneme atılacaklar. Orada kan irin ve kızgın su yiyip içeceklerdir. Orası
onlar için ceza yeri olacaktır.
Peygamber (as) şöyle diyor:
- Başka hiçbir gölgenin olmadığı kıyamet gününde Allah 7 sınıf insanı arşın gölgesinde barındıracaktır’’
buyurarak 7 güzel insandan bahsediyor.
1- Adaletli yönetici
2- Rabbine kulluk yaparak, temiz hayat yaşayan genç
3- Kalbi camilere bağlı olan insan.
4- Birbirini Allah için seven, Allah için bir araya gelen ve Allah için ayrılan iki insan.
5- güzel bir kadının gayri meşru teklifine: ‘‘Ben Allah’tan korkarım’’ diyen, ret eden yiğit insan.
6- Sağ elinin verdiğini sol eli görmeyecek kadar gizlilik içinde infak eden zengin.
7- Tenhada Allah için gözyaşı döken insan.
İstersek bizde bu güzel insanlardan biri olabiliriz.
Son olarak Soruyorum:
- Yolculuk nereye? Cennete mi, Cehenneme mi? Bu yaşadığınız hayat sizi nereye götürür?
Hiç değişmeyi ve değiştirmeyi düşündün mü? Sana derim ki, değişme zamanıdır.
Cenab-ı Allah yâr ve yardımcımız olsun. İki cihanda yüzümüzü güldürsün.
..............................
....................
……….
…
467
Gönülden Gönüle
ÖLÜM OLAYI
(Hepimiz Ahiret Yolcusuyuz)
Yolcuyuz yolcu Ana karnından geldik pazara bir kefen aldık gidiyoruz mezara. Bu dünyada seferiyiz.
Ahiret yolcusuyuz.
Herkes ölecek her canlı ölümü tadacak. Ölümü bu dünyadan ayrılış değil, ebediyete yolculuk
görmeliyiz. Onun için bu hayatı güzelleştirmeliyiz ki, ölümümüz güzel olsun.
Ne diyor Allah Resûlü:
- ‘‘Dikkatli olun, cennete götüren ameller engelli, sarp yol gibi meşakkatlidir. Cehenneme götüren
ameller ise düz yol gibi kolaydır.’’
Çoklarımızın dünya ile ilgili işlerimiz çok iyi, ahirete yönelik işlerimiz ise çok zayıf. ‘‘Allah’’ demeye
vakit bile olmuyor.
Ölenler, mezara koyup geldiğimiz yakınlarımız bize ders olmuyor.
Şimdi biz konuşuyoruz. Ölüm susuyor. Yakında ölüm konuşacak biz susacağız. Ölüm dünya ile olan
bağımızı bıçak gibi kesecek.
Ölüm, uyanıştır. Ölüm, ebedileşmektir. Dünya hayatı bir rüyadır. İnsan ölümle uykudan uyanır. Rüya
işte o zaman biter.
Bu dünyaya gelen kalıyor mu? giden geliyor mu? Herkes orada memnun olduğu için mi gelmiyor.
Yoksa, bırakılmıyor mu?
Şair ne diyor:
- ‘‘Kimseler geldi, neler istediler,
Hepside dünyayı bırakıp gittiler.
Sen hiç gitmeyeceksin değil mi?
Ya işte! O gidenlerde senin gibiydiler.’’
Hiç ölen bir insanı gördünüz mü? Aç gözleri kapanmış, düşük çenesi bağlanmış, dünyada işi bitmiş,
suyu sıkılmış limon gibi vücudu sararmış. Dünyaya sığmayan önce tabuda ardından da iki metrelik kapısı
penceresi olmayan mezara razı. Eli ayağı bağlı teslim alınmış.
Cebrail (as) peygamber efendimizi şöyle uyarmıştır:
- ‘‘Ya Muhammed! Dilediğin kadar yaşa bir gün öleceksin. İstediğini sev bir gün ondan ayrılacaksın.
Dilediğini yap. Onun hesabını mutlaka vereceksin.’’ (Ramuz el-Ehadis:331/9)
Vakti saati gelince her canlı ölümü tadacak.
468
Gönülden Gönüle
‘‘Çile şairimiz Necip Fazıl Kısakürek’in de içinde bulunduğu bir uçak, Yeşilköy Havaalanı’ndan
kalktıktan kısa bir zaman sonra arızalanır ve geri döner.
Havaalanındakiler merakla, ‘‘Ne oldu, nasıl oldu?’’ diye sorarlar.
Şâirin cevabı her zamanki gibi hem teslimiyetçi hem de hikmetlidir.
‘‘Ahirete kabul etmediler, geri döndük!’’
Cenab-ı Allah da bizi şöyle uyarıyor:
- ‘‘Her canlı ölümü tadacak.’’ (Ankebut:57)
- ‘‘Nerede olursanız olun ölüm size ulaşır. Sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile.’’ (Nisa:78)
Firavun ölmemek için sağlam kaleler yaptırdı. Orada yaşıyordu. Ecel gelince anahtar deliğinden
giren bir sinek, burnundan girip beynine yerleşti.
Bir mezarlığın kapısında şu mısralar vardı:
- ‘‘Çıkmışsa ilahi emir bahane bol,
Toprakta başlar toprakta biter bu yol.
Necip Fazıl da:
- ‘‘Minarede “ölü var!” diye bir acı salâ…
Er kişi niyetine saf saf namaz… Ne âlâ!
Böyledir de ölüme kimse inanmaz hâlâ!
Ne tabutu taşıyan, ne de toprağı kazan…
Ömür kısa, ömür sayılı günler. Her atılan adım insanı ölüme götürecek mezar taşına ‘‘Doğdu öldü’’
yazılacak ömür bu iki kelime arası hayat.
Yola çıkış ana rahmi, son durak mezar. Bu yolculuğun dünya kısmı. Bu dünyadan maddi sadece
kefen, manevi günah-sevap yolcunun götürebileceği eşyası da bu.
İnsanın bu dünyada nasıl ne kadar yaşadığı önemli değil, neler yaptığı önemlidir.
İnsan, son anda şeytanla bir daha karşılaşacak. Bu son karşılaşmada onunla iman kavgası yapacak.
Yanıp kavrulduğu anda bir bardak suyu uzatıp: ‘‘Ver imanını al suyu’’ diyerek, kurtuluş vaad edecek. Bazıları
imanını kaptıracak, bazıları defol bir bardak su ile benimi kandıracaksın diyecek.
Yıkanıp dünya kirinden arınınca yolculuk musalla taşına. Kılınan namazdan sonra yolculuk mezara.
Orada dünya dostlarından da ayrıldıktan sonra kabir hayatı başlayacak. Ruh ise Berzah aleminde yerini
alacak.
469
Gönülden Gönüle
Eğer yolculuk için hazırlık yapıldıysa, kabir hayatı güzel geçer. Hazırlıksız gidildiyse kabir azabı başlar.
Ölümün Şekli Zamanı Önemli mi?
Her insan için bir ömür biçilmiştir. O an gelince ölüm olayı olur. Hiç bir ölüm ani olmaz veya vakitsiz
öldü, daha gençti denmez. Ölüm ne zaman olursa olsun, ne şekilde olursa olsun, Azrail’in son gelişidir.
Ecel ne öne alınır nede geri bırakılır. Kimse kimseye ömürde veremez.
Kişinin ölüm zamanı da önemli değildir. Cuma günü öldü. Kadir gecesinde öldü. Ne mübarek
insanmış. İyi de tanınmazdı ama Allah’ın sevgili kuluymuş denmez.
Ömür ne zaman biterse, insan o zaman emaneti teslim eder.
Ölümün zamanının şeklinin tartışılması yerine hayatı dolu dolu yaşamak, ahiret hazırlığı yapmaktır.
Boşmu gitti, dolumu gitti, önemli olan budur. İmanlımı gitti imansız mı gitti mesele budur.
Birde cenaze merasiminin kalabalık olup olmaması, mezar toprağının artıp artmaması, insanları
meşgul ediyor.
Falanın yanına yakınına gömüldü, konuşmaları oluyor.
Bu durumlara göre cennetlik, cehennemlik yorumları yapılıyor, Bunlar yanlış.
Ayrıca acı çekerek, sıkıntılı ölümü de kötüye yorumlamamak gerekir.
Abdul Kadir Geylani Hazretleri son anda biraz sıkıntı çeker. kötüye yorumlayanlar olur.
Talebelerinden biride bu duruma çok üzülmüştür.
Bir gece hocasını rüyasında görür ve sorar:
- Hocam son andaki sıkıntın neydi? Hocası:
- Azıcık bir günahım varmış melekler: ‘‘Biraz sıkıntı verelim de ondan da kurtulsun’’ dediler. Cevabını
verir.
Ömer bin Abdülaziz hocasını son anından yüzünü kıbleye çevirmek ister. Hocası ona:
- Ben hayatımda yüzümü kıbleye çevirmediysem ölürken veya mezarda yüzümü kıbleye çevirseniz
bana ne faydası olur? der.
Ölüm istenir mi? Arzu edilir mi?
Ölüm arzulanmaz. Ne olursa olsun insan yaşamanın yollarını aramalıdır.
Bir kötülüğe bulaşmış ise düzelip tövbe etmek yoluna gitmelidir. Eğer iyi bir hayat yaşıyorsa
iyiliklerini arttırmalıdır.
Hayatta her şey bir imtihandır. Hayatın acılarına katlanamayıp hayatına son veren, büyük suç işlemiş
olur. Başkalarına da kötü örnek olmuş olur. Yani kötü çığır açmış olur.
470
Gönülden Gönüle
Canı Allah verir Allah alır.
Adam canından bezmiş sırtındaki yükü indirip derki: ‘‘Ya Rabbi canımı al artık’’ Azrail’i karşısında
görünce de: ‘‘Yükümü kaldırmada yardım et de gideyim’’ der.
Ölümü arzulamak İslam inancına göre suçtur. Cenab-ı Allah Kur’an’da: ‘‘Ölümü temenni etmeyeniz’’
buyurur.
Peygamber (as) da:
- ‘‘Sizden biriniz ölümü temenni etmesin zira ölünce ameli kesilir. Mü’minin yaşaması hayrını
arttırır.’’ (R.Salihın:587)
- ‘‘Sizden biri hastalığından dolayı ölümü istemesin. Şöyle desin: ‘‘Allah’ım, yaşamam benim için
hayırlı ise beni yaşat. Ölmek benim için hayırlı ise beni öldür.’’ (V.Zuhayli İslam Fıkhı Ans:3/13)
Ölüm istenmez. Allah’tan hayırlı ömür istenir. İnsan ölümü istese de vakti saati gelmediyse ölmez.
(A’raf:34 + Münafıkın:11)
Önemli bir husus da ecel onun bunun elinde aranmamalıdır. Falan beni öldürecek’’ veya Falan beni
ölümden kurtardı’’ demek yanlış olur.
Kur’an’da: ‘‘Hiç kimse yoktur ki; ölümü Allah’ın iznine bağlı olmasın. Ölüm belli bir süreye göre
yazılmıştır.’’ (Al-i İmran:145) buyrulur.
‘‘Şöyle olsaydı, ölmezdi’’ demek doğru değildir. Birde birileri için ölünü göreyim, geber bedduası
İslam inancıyla bağdaşmaz.
İnsan nasıl olsa eninde sonunda ölecek ölümü temenni değil, hayatı güzelleştirmek gaye olmalı.
Temelin arkadaşı ölecek biraz teselli et demişler.
- ‘‘Hiç üzülme nasıl olsa öleceksin’’ demiş.
Ölüm Yok Olmak Değildir:
Kimse sorulmaz demesin. Kimse yaptığım yanıma kâr kalır diye düşünmesin. Hiç bir şey gizli
kalmayacak.
Ölüm yok olmak değil, ölüm uykudan uyanmaktır. Yalan dünyadan gerçek hayata geçiştir.
Ölüm, ruha değil bedenedir. İnsanın ölümü uykudan uyanmak atılan danenin çıkışı, son bahardan
sonra diriliş gibidir.
Öldükten sonra her şeyin biteceğini zannedenler ‘‘Ben öldükten sonra beni çöplüğe atıversinler’’
diyor.
Kur’an’da: öldükten sonra elbette dirileceksiniz’’ buyuruyor. Başlangıçta yoktan var eden Allah
öldükten sonra elbette diriltilecektir.’’ (Hud:7)
- ‘‘Hanginizin daha güzel iş yapacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattık.’’ (Mülk:12)
471
Gönülden Gönüle
Öldükten sonra hayvanlar bile diriltilecek, haklarını aldıktan sonra, boynuzsuz koyun boynuzlu
koyundan hakkını aldıktan sonra yok olacaklar.
Yok olmak olsaydı. Hayatın, iyilik yapmanın iyi olmanın ne anlamı kalırdı?
Cenab-ı Allah diyor ki: Öyle bir günden sakının ki, o gün Allah’a döndürüleceksiniz. Sonra herkese
kazandığı tastamam verilecek.’’ (Bakara:281)
Ölenin dünya ile ilişkisi tamamen bitmez:
Ölen için matem tutmak, ölümünden sonra isyan derecesine varan hareket etmek, yanlış şeyler
söylemek doğru değildir.
Ölen için sabır gösterilir. Allah’ın hükmüne rıza gösterilir.
Taşkınlıklar ölene de zarar verir. Aşırı övgülerde azap görmesine neden olur. Melekler: ‘‘Ya sen
demek böyle miydin’’ deyip azap eder.
Bir hadiste:
- ‘‘Ölü kendisi için ağlandığı ve feryat edildiği müddetçe azap olunur.’’ (R.Salihin:1680)
- ‘‘Hepimiz Allah içiniz. Allah’a dönücüyüz’’ dememiz emredilmiştir.
Ölenin ardından kötü şeyler söylemek de doğru değildir. Ölen hayırla yâd edilmelidir. Rahmet
dilenmelidir.
Peygamberimiz zamanında bir cenaze geçerken aleyhinde konuşulur. Peygamberimiz (sav) ‘‘vacip
oldu’’ der. Başka bir cenaze geçerken lehinde konuşulur. Peygamberimiz ‘‘vacip oldu’’ der. ‘‘Ne vacip oldu
ya Rasulallah!’’ derler. Birine cennet birine de cehennem vacip oldu’’ der. (R.Salihın:954)
- Ölüye sövmeyin, ayıplarını söylemeyin’’ (Age:1595) buyurur.
Öleni Allah teslim almıştır. O’nu Allah’a havale etmek en doğrusudur. Ardından konuşup gıybetini
yapmak, günahını almak yanlıştır.
Ölenin ardından iyilik de ulaşır. Kötülük de ulaşır.
Ölüm anı yapılacak işler:
Hz. Yusuf (as) şöyle dua etmiştir:
- ‘‘Rabbim, beni müslüman olarak canımı al ve beni salihler arasına kat’’ (Yusuf:101)
Her Müslüman’ın görevi imanla çene kapamak olmalıdır. Yanındakilerin de o anda şehadet getirmek
tevhid getirmek ve onun da getirmesini sağlamak görevidir.
Peygamber (as):
- ‘Son sözü ‘‘Lâ ilâhe illallah’’ olan cennete girer.’’ (Müslim Cenaiz:2)
472
Gönülden Gönüle
- ‘‘Ölüm halinde bulunana ‘‘Lâ ilâhe illallah’’ demeyi tavsiye edin.’’ (R.Salihın:922) diye tavsiyede
bulunmuştur.
- Ölüm döşeğinde iken yanında taşkınlık yapılmamalıdır.
- Ziyaretler sıkıcı olmamalı, ölenden ölümden bahsedilmemelidir.
- Ölene borçları sorulmalı,
- Vasiyeti öğrenilmeli,
- Ölenin gözü kapatılır, çenesi bağlanır, elleri, ayakları toplanır.
- Son anlarında su verilir, dudakları ıslatılır.
- Cenazeyi defnetmek, mü’minin mü’mine görevidir.
- Cenazeyi bekletmek, çok uzaklara götürmek hoş görülmemiştir.
- Ölen için dua edilir, Yâsin okunur.
- Ölen için bid’atlar dan kaçınılmalıdır. 7. 40. 52. Gün diye bir şey yoktur.
- Mevlid okutmak dinin bir emri değildir.
Cenazenin üzerine Kur’an koymak, nutuk söylemek, fotoğraf dağıtmak, bando çalmak, çelenk
göndermek, tekbir girmek, slogan atmak, korna çalmak, ağıtlar yapmak, ölüden bir parça alı koymak gibi
şeyler bid’attır.
- Alkışla cenaze kaldırılmaz.
Cenaze gömüldükten sonra
- Ölenin vasiyeti varsa yerine getirilir.
- Kula borçları varsa ödenir, helallaşılır.
Peygamber (as) ölenin kul hakkı borcu varsa ödenmeden namazını kıldırmazdı.
- Oruç borcu varsa, yemin keffareti varsa, ödenir. Adak borcu varsa ödenir.
- Onun namına hayır yapılır.
- Kur’an okunur dua edilir.
- Ölü helvası diye bir şey yoktur.
- Kemiklerini sızlatacak, azabına neden olacak işler yapılmamalı, bilakis hayrına vesile olacak işler
yapılmalıdır.
- Zaman zaman kabri ziyaret edilmelidir.
473
Gönülden Gönüle
- İslam’da devir ıskat yoktur. Bir miktar paranın ‘‘kabultü veheptü’’ diyerek elden ele dolaştırılması
ile borç ödenmez.
Zekat vermediyse ödenir.
Oruç borcu varsa, fidye verilir.
Yemin keffareti varsa fidye verilir.
Adak borcu varsa ödenir.
Namaz borcu ancak son anlarında kılamadığı borçlar ödenir. (Namazın fidyesi yoktur.)
Ölen için Ne okunur, ona ulaşır mı?
Okumanın, dua etmenin hayır yapıp bağışlamanın belirli zamanı yoktur. Ne yapılacaksa biran önce
yapılmalı, varsa kabir azabı azaltılmalı veya kaldırılmalıdır.
Kabirde azap varsa 7. 40. 52. gün veya yıl dönümü beklenir mi? Kabir de ateş varsa, biran önce
söndürülmelidir.
- Ölen için Yâsin, hatim, Fatiha okunup bağışlanır.
- Günahlarının affı için dua edilir.
- Hayır hasenat yapıp ruhuna bağışlanır.
- Borcu varsa ödenir.
- Keffaretleri adağı varsa yerine getirilir.
Peygamber (as) şöyle bildirir:
- ‘‘Ademoğlu ölünce ameli kesilir. Ancak üç şey hariç:
- Devam eden sadaka,
- Faydalanılan ilim,
- Dua eden hayırlı evlat’’ (R.Salihin:953)
Kur’an’da: ‘‘İyilikler kötülükleri yok eder.’’ (Hud:114) buyrulmuştur.
Cenaze namazı, dualar hep ölüye ulaşır yapılan iyilik de, kötülük de ölüye ulaşır. Bir kötülük
başlattıysa, kötülüğe sebep olduysa, onun günahı da ölene ulaşır durur.
Mezar taşına ‘‘Fatiha’’ yazılır ki, gören Fatiha okusun da o mezardaki istifade etsin.
Peygamber (as) ‘‘ölülerinize Yâsin okuyun’’ ‘‘Ölene Yâsin okunursa azabı hafifler’’ buyurmuştur.
Cenab-ı Allah: şöyle dua etmemizi istemiştir.
- ‘‘Rabbim, bizi ve bizden önceki iman sahiplerini bağışla!’’ (Haşr:10)
474
Gönülden Gönüle
Bir ayette de peygamber (as)’a salavat getirmemiz isteniyor. (Ahzab:56)
Bu ayet ve hadislere göre ölenin ardından yapılanlar ona ulaşır.
Dünyada herkes için yazıcı melekler var. Bunlar iyi kötü ne varsa amel defterine yazıyorlar. Hesap
günü açılacak, sağdan alanlar olacak soldan alanlar olacak.
Hayırlı, sevaplı işler yapanların amel defteri kapanmayacak. İstenirse öldükten sonrada sevap
kazanmanın yolları vardır.
Enes bin Mâlik (r.a.) dan rivâyet olundu: "Yedi şey vardır ki onu yapanlar öldükten sonrada sevap alırlar.
1- Bir mescid yaptıran kimse; İçinde namaz kılındığı müddetçe sevap kazanır.
2- Bir su akıtan kimse; Oradan su aktığı ve insanlar içtiği müddetçe sevap kazanır.
3- Bir Mushafi güzelce yazan kimse, o Mushaf okunduğu müddetçe sevap kazanır.
4- Suyundan istifade etmek için bir kuyu kazdıran, o kuyu durduğu müddetçe sevap kazanır.
5- Bir ağaç diken kimse, meyvesinden insanlar ve hayvanlar yediği müddetçe sevap kazanır.
6- Bir ilim öğrenip onu öğreten de sevap elde eder.
7- Öldükten sonra kendisine istiğfar ve duâ eden bir evlat bırakan kimse de sevap kazanır.
Evlat, babası kendisine Kur'ân-ı Kerîm ve ilim öğretmiş salih bir evlat olursa, çocuğun sevabından hiçbir
şey eksilmeksizin sevabın bir misli anne ve babasına da verilir. Şayet baba evladına Kur’ân-ı Kerîm öğretmez,
bilakis kötü şeyleri öğretirce, çocuğun günahından hiçbir şey eksilmeden günahın bir misli babasına da yazılır.
Rabbim güzel ölümlerle ölmek nasip etsin.
Son anda şeytanın tuzağına düşmekten de korusun inşallah.
..............................
....................
……….
…
475
Gönülden Gönüle
ÖLÜM ÖTESİ HAYAT
Ahiret hayatı, dünya hayatının sonu, hem de ebedi hayatın başlangıcıdır.
Kur’an’da: ‘‘Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, derin
bir sapıklığa düşmüş olur.’’(Nisâ:136) Ahiret hayatına iman, iman esaslarındandır. İnanmayan küfre girer.
Fani olan dünya hayatının bitiminde ebedi ahiret hayatı başlar.
Cenab-ı Allah dünya hayatı için: ‘‘Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret
hayatına gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi.’’ (Ankebut:64)
Dünya hayatı sayılı günlerdir. Yaşlanan dünya, sona doğru gitmektedir.
Bugüne kadar bazı ideolojiler, ahiret hayatını inkâra çalışmışlardır. Ahireti yok edememişler,
kendileri yok olmuştur. Darwinizm, kominizm Allah’ın, ahiretin yokluğunu inandıramamıştır. Satanizm ve
Ateizmin modası geçmiştir.
İlkel insanlar bile mezara eşyaları ile gömülmüş kabre kalkıp gidecek gibi oturtulmuşlar kabri bir
dinlenme yeri kabul etmişlerdir. İnsanların yakılması bile ahiret hayatına inançtandır.
Ahiret hayatı Kabir hayatından Haşr, mizan, sırat, cennet veya cehennemden ibarettir.
Ahiret, son, son durak, dünyanın sonu manasına gelir. Ahiret hayatının sonu yoktur.
Kur’an’da Cenab-ı Allah’ın huzuruna çıkıp hesap vermeyi yalan sayanların ahirette hüsrana
uğrayacakları haber verilmiştir. (İsra:98 - A’raf:51 – En’am:27+31)
İnkarcılar, gerçekle karşılaşınca geri dönmek için Allah’a yalvaracaklardır. Onlara ‘‘Şimdi mi aklınız
başınıza geldi?’’ denilecektir.
Kıyamet alametleri Nelerdir?
Kıyamet alameti olarak zaman değişecek, insanlar değişecek, güzelliklerin doğruların yerini olumsuz
ve yalanlar alacak işte o zaman kıyamet kopacak her şey alt üst olacak, bütün canlılar ölecek.
Kur’an’da: ‘‘Kıyamet günü mutlaka gelecektir. Ondan hiçbir şüphe yoktur. Lakin insanların çoğu
inanmazlar.’’ (Mü’minun:59) buyrulur.
Kıyamet ne zaman, nasıl bunu ancak Cenab-ı Allah bilir. Kur’an’da: ‘‘İnsanlar sana kıyametin
zamanını soruyorlar: De ki O’nun bilgisi Allah katındadır. Ne bilirsin belki de zamanı yakındır.’’ (Ahzab:63)
- ‘‘Onun bilgisi Allah’a aittir. O ansızın geliverir.’’ (A’raf:187)
Peygamberimize biri soruyor:
- Kıyamet ne zaman kopacak?
Namaz kılınacağı için peygamberimiz cevap vermemiş, namazdan sonra:
- O kıyameti soran nerede? dedi. Biri:
476
Gönülden Gönüle
- Benim ya Resûlallah, ben sormuştum’’ dedi.
Peygamberimiz ona:
- Sen kıyametin ne zaman kopacağını bırak, sen kıyamet için ne hazırladın? dedi. O kişi:
- Fazla bir hazırlığım yok. Ama Allah’ı ve Resûlünü çok seviyorum’’ cevabını verdi.
Peygamber (as):
- ‘‘Kişi sevdiği ile beraberdir’’ buyurdu.
Kıyamet küçük alametlerini peygamber (as) şöyle sıralamıştır:
- Ahir zaman peygamberinin gelişi,
- Alkolün yayılması,
- Zinanın yayılması,
- Ana baba evladın hizmetçisi olması,
- İsrafın, yalanın yayılması,
- Gasp ve cinayetin yayılması,
- Kumarın artıp yayılması,
- Haramın helal sayılması,
- Rüşvetin yayılması, adaletin kalkması,
- Saygı ve sevginin kalkması,
- Dünya hırsının artması,
- Ehliyetsiz kimselerin başa geçmesi,
- Canlıların farklı doğurması,
- Dinin kazanç kaynağı olması,
- Ölümlerin artması,
- Faizin yayılması,
- Kadınla erkeğin birbirine benzemesi,
- Fitne olaylarının artması,
- Utanma duygusunun kalkması,
- Acıma, merhamet duygusunun kalkması,
- Bid’atların çoğalması,
- Köpek beslemenin, çocuk beslemekten daha kolay olması,
477
Gönülden Gönüle
- Helal kazancın, gerçek dostun ve amel edilen sünnetin kalmaması,
X
X
X
Büyük alametlerden de Allah Resûlü şöyle bahsetmiştir:
- ‘‘On alamet olmadan kıyamet gelmez:
1- Duman,
2- Dabbetü’l - arz,
3- Deccal,
4- Güneşin batıdan doğması,
5- Yer çöküntüsü,
6- İsa peygamberin gelmesi,
(Hz. İsa neler yapacak?
- Haçı, putu kıracak,
- Domuzu öldürecek,
- Allah’a kulluğa çağıracak,
- Zulmü kaldıracak,
- Bereket getirecek,
- Barış ortamı sağlayacak,
- Deccali öldürecek,
- Yecüc – mecüc için dua edecek Allah onları helâk edecek.)
7- Yecüc – mecücün çıkması,
8- Ateş çıkması,
9- Yer sarsıntıları,
10- Kabeyi yıkmaya gelen ordunun helâk olması.’’ (Ramuz el-Ehadis:100/5)
O gün Neler neler olacak?
- ‘‘O gün insanlar kaçacak yer neresidir? diye soracak’’ (Hac:1-2)
478
Gönülden Gönüle
- O gün kişi kardeşinden annesinden babasından eşinden ve çocuklarından kaçacak. O gün herkesin
kedine yetip artacak bir derdi vardır. Ogün bir takım yüzler gülecek, bir takım yüzlerde üzüntüden kapkara
kesilecek’’ (Abese:34-42)
- O gün emzikli kadın çocuğunu unutur. Hamile kadın, çocuğunu düşürür.’’ (Hac:5)
- O gün gökyüzü yarılacak, yıldızlar dökülecek, denizler birbirine karışacak kabirler içindekileri
dışarıya fırlatacak (İnfitar:1-5)
- O gün inkarcılar keşke toprak olsaydım’’ diyecek. (Nebe:40)
- O gün herkese amel defteri bazılarına sağından, bazılarına solundan verilecek: ‘‘Oku kitabını’’
denilecek.
KABİR HAYATI
Kabir ahirete açılan kapıdır. Ahiret yolculuğu için ilk duraktır.
Ölüm yok olmak değildir. İnsan ölünce, hayat kabirde devam edecek, kabir ahiret hayatı için
bekleme yeridir.
Kabirde beden çürür aslına döner. Ruh yaşar. Kabir bazıları için istirahat yeri, bazıları için azap
yeridir.
Kabre konulunca Münker – Nekir gelir. Sorar:
- Rabbin kim?
- Peygamberin kim?
- Kitabın hangisi?
- Dinin Ne?
Dünyada bunları tanıyanlar kolayca cevap verir, başına buyruk yaşayanlar ‘‘bilmiyorum’’ der. Onlar
için azap başlar.
Peygamberimiz:
- ‘‘Kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçe yada cehennem çukurlarından bir çukurdur’’
buyurmuştur. (Tirmizi Zühd:4)
İnançsızlar günahkarlar için Kur’an’da:
- ‘‘Onlar sabah akşam ateşe sokulurlar’’ (Mümin:46) diye haber verilmiştir.
Ziyaret edenlerden, selâm verenlerden, fatiha, yasin okuyanlardan Kabirdekinin haberi olur.
Kabirde azap, beden değil ruhadır. Korkulu rüya gören gibi. Bazen ibretlik bedene yansıyan azap da
olmuştur.
Kabirde melekler sorar: Ne getirdin?
479
Gönülden Gönüle
Kabir sorar: Ne ile geldin?
Kabire insan kefen ve amelinden başka bir şey götüremez.
Kabirde hayat vardır. Bir hadiste: ‘‘Kabre konulan, birer birer terk edenlerin ayak seslerini duyar’’
(Buhari Cenaiz)
Selâm verilince selâmı alırlar.
Telkin niye yapılır? sorulan sorular için hatırlatmadır.
Peygamberimize: ‘‘Kabirdeki bizi duyar mı? derler: ‘‘Sizin beni duyduğunuz gibi’’ der. (Müslim,
Cennet:77) cevabını verir.
Peygamber (as)
- ‘‘Kim kabirde işi kurtardı, arkası iyidir. Kimde kabirde işi kurtaramadı gerisi kötüdür. (Ramuz elEhadis:105/12)
- ‘‘Öldükten sonra karşılaşacağınız hali görseydiniz, asla isteyerek yiyemez – içemezdiniz. Evlerinize
giremez dağlara çıkar, ağlardınız.’’ (Age:357/6)
Kabir azabı inkar edilemez. Peygamber (as) iki kabir göstererek; birinin gıybetten, diğerinin de idrar
sıçmalarından dolayı azap gördüğünü bildirmiştir.
Peygamberimizin dualarından biride: ‘‘Allah’ın kabir azabından, cehennem azabından sana sığınırı’’
şeklindeydi.
Peygamberimiz bir cenazeyi gömdükten sonra şöyle demiştir: ‘‘Kardeşinizin affı için dua edin o şimdi
hesaba çekilecektir.’’ (Ebu Davut Cenaiz:69)
- ‘‘Kabirde ölü boğulmak üzere olan kimseye benzer. Herkesten dua bekler. Dua edilirse, sevinir’’
(Ramuz el-Ehadis:368/10)
- ‘‘Yasin ölünün azabını hafifletir.’’ (Age:79/4)
Dikkat edilirse mezar taşları ve mezarlar geride kalanlara çok şeyler söyler.
Bir hadiste: ‘‘Kabirleri ziyaret ediniz. Çünkü size ahireti hatırlatır.’’ (İbni Mace Cenaiz:47)
Kabir satın almak, kefeni hazırlamak, ahiret hazırlığı değildir.
KABİRDEN DİRİLİŞ
Sûra üflenecek ‘‘Kalkın!’’ emri verilecek herkes uykudan uyanır gibi mezarından kalkacak.
Peygamberimiz: Her kul öldüğü hal üzere dirilecek’’ (B.Hadis Külliyatı: 5/384)
Yoktan var eden Allah, yeniden insanları diriltecek bazıları mezardan alnında yazılar olduğu halde
kalkacak. İlkbaharda yeryüzünü dirilttiği gibi insanları da diriltecek (Rum:50) Toprağa atılan tohumu dirilttiği
gibi diriltecek.
480
Gönülden Gönüle
- ‘‘İçki içen alnında ‘‘Allah’ın rahmetinden mahrumdur’’ Faiz yiyen ‘‘Allah’ın yanında hiç değeri
yoktur’’ İnkarcı alnında ‘‘kafir’’ yazılı olarak kalkar.’’ (Ramuz el-Ehadis:508/1) buyrulur.
Sonra insanlar amel defterlerini alıp sırat köprüsüne yönelecekler.
Sırat, cehennemin üzerinde kurulu bir köprüdür. Herkes bu köprüden geçecektir. Kıldan ince kılıçtan
keskin diye tarif edilir. İyiler kuş gibi geçip gidecek, kötüler ise cehenneme düşeceklerdir.
Kur’an’da herkesin bu köprüden geçeceği haber verilmiştir. (Meryem:71)
Sırattan geçerken yedi yerde herkesin hesaba çekileceği bildirilmiştir:
- İman durağında imandan,
- Namaz durağında namazdan,
- Zekât durağında zekâttan,
- Oruç durağında oruçtan,
- Hac durağında hacdan,
- Bir durakta da cünüplükten,
- Son durakta da ana baba hakkından.’’ (Mehmet Zahid Kodku, Akaid:35) hesap verilecek.
MAHŞER VE SORGU:
Dirildikten sonra hayvanlar dahil bütün canlılar, bir arada toplanacaktır. Hayvanlar kendilerine
yapılanı yapacak haklarını alacak ve toprak olacaklardır.
Her insan hayatından hayatının her zerresinden bir bir hesaba çekilecektir. Bu hesapta hile yok,
gizleme yok, torpil yok. İnsanın organları şahitlik edecek, inkârda yok. (Nur:24)
Melekler insanın her hareketini yazıyor, filme alıyor.
Öncelikle beş şeyin sorgulanması yapılacak:
- Hayatını nerelerde ve nasıl geçirdin?
- Bilgini nerelerde kullandın?
- Malını nereden kazandın?
- Malını nereye harcadın?
- Gençliğini, sağlığını nerelerde yıprattın?’’ (Tirmizi Kıyamet:2532) diye sorulacak.
481
Gönülden Gönüle
- ‘‘Cenab-ı Allah azabı en hafif olana soracak:
- Dünyada herşey senin olsaydı şu azaptan kurtulmak için onları verir miydin? O kişi:
- Evet’’ der. O’na denilir ki:
- Senden çok daha azı istenmişti. (İ.Canan Hadis Ans:14/223)
Allah’ın emrettiği şeylerin bir bir hesabı sorulacak.
Hayatın hesabını vermeden kimse mahşer yerinden ayrılmayacak.
Her hak sahibi hakkını alacak. Bildiğiniz gibi.
Kul ve hayvan hakkını Allah affetmiyor. Hayvanlar kendine yapılan haksızlıkları aynen yapacak
ödeşilecek.
Kula gelince hak sahibi hakkını karşı taraftan sevap olarak alacak. Karşı tarafın sevapları kalmayınca,
hak sahibinin günahları karşı tarafa verilecek helalleşme böyle olacak.
Kur’an’da şöyle haber veriliyor.
- ‘‘Biz kıyamet günü adalet terazileri kurarız. Kimseye hiçbir şekilde haksızlık edilmez. Yapılan iş
hardal tanesi karda olsa, onu getirir. Hesap soran biz herkese yeteriz.’’ (Enbiya:47)
Kur’an haber veriyor:
- ‘‘Amel defteri sağ tarafından verilenler kolay bir şekilde hesaba çekilir ve sevinçli olarak ailelerinin
yanına dönerler. Amel defteri sol tarafından verilenler, derhal yok olmak isterler. Ve alevli ateşe girerler.’’
(İnşikak:7-12)
HZ. PEYGAMBERİN ŞEFAATİ NASIL OLACAK
Diğer peygamberlerin nefsî nefsî dediği bir zamanda peygamber (as) ümmetini dileyecek.
Peygamber (as) şefaat peygamberidir. O’nun şefaati umanlara ve hak edenleredir. Peygamberimiz
şefaati yalanlayan O’na nâil olmaz. buyurmuştur. Buna göre peygamberin şefaati, O’na inananlaradır.
Kur’an’da: ‘‘Allah’ın hoşnut olduğu kimselere şefaat vardır’’ buyrulur. (Enbiya:28)
Allah’ın izin vermediği ve peygamber sünnetini ihya etmeyene şefaat yoktur. Namazın, orucun,
Kur’an’ın şefaat etmediğine peygamber (as)’ın şefaati de yoktur.
Şefaate nail olabilmek için:
- İman etmiş olmak,
- Şefaati hak etmek,
- Şefaate lâyık olmak,
- Şefaati ummak ve inanmak gerekir.
482
Gönülden Gönüle
Bir gün peygamberimiz Ashabına şöyle diyor:
- ‘‘Kıyamet gününde ümmetime şefaat edeceğim. Ben şefaat ederken zebaniler ümmetimden
bazılarını alıp alıp cehenneme götürecek. Ben: ‘‘Ya Rabbi, onlar benim ümmetimden’’ diyeceğim. Bana:
‘‘Senden sonra onların neler yaptığını sen bir bilsen!’’ denilecek.
- ‘‘Kıyamet gününde dinde değişiklik yapana (bid’at işleyene) benden uzak dur’’ diyeceğim’’
buyuruyor. (B.Hadis Külliyatı: 5/392)
ALLAH’I KİMLER GÖRECEK
Bizim gözümüz dünyada birçok şeyi görmeye müsait değildir.
Kur’an’da: ‘‘Ona gözler erişemez’’ (En’am:103) buyrulur. Çünkü Cenab-ı Allah şekilden, mekândan
münezzehtir.
Mü’minler Cenab-ı Allah’ı ancak cennette göreceklerdir.
Kafirler kör olarak yaratılacakları için Allah’ı ahirette de göremeyeceklerdir. (Taha:124-127)
Bir soru üzerine peygamberimiz: ‘‘Siz ahirette dolunayı gördüğünüz gibi Allah’ı göreceksiniz’’
(R.Salihin:1055) demiştir.
Peygamberimiz miraçtan dönünce:
- Allah’ı gördün mü? diye sordular. O’da:
- Allah’ı dünyada görmek hiç kimseye mümkün ve muvafık değildir’’ cevabını verdi. (Hadis
Ans:17/1328)
Musa peygamber görmek istedi: ‘‘Allah ‘‘Sen beni göremezsin’’ buyurdu. (A’raf:143)
Kur’an’da: ‘‘Kıyamet gününde bazı yüzler parlak olduğu halde Rablerine bakacaklardır. Bazı yüzlerde
somurtacaklardır’’ buyruluyor. (Kıyamet:22-24)
Allah’ı gördüğünü onunla konuştuğunu söyleyenin küfre gireceği Akaid kitaplarında bildirilmiştir.
(Ömer Nesefi, Akaid: 90-91-211)
YOLUN SONU CENNET VEYA CEHENNEM
Nuh (as) ölürken: ‘‘Dünyayı iki kapılı bir han buldum birinden girdim diğerinden çıkıyorum’’ demiştir.
Hayatın sonunda cennetlik işler yapan cennete, cehennemlik işler işleyenlerde cehenneme
gidecekler.
Cennet, mü’minler için mükafatlandırma yeri, cehennemde günahkârlar için cezalandırma yeridir.
Kur’an’da: ‘‘İman edip iyi ve yararlı işler yapan kimseler, cennetlik olanlardır. Onlar orada ebedi
kalacaklardır.’’ (Bakara:82)
- ‘‘Orada onlar için diledikleri her şey vardır. Fazlası da vardır.’’ (Kaf:35) buyrulur.
483
Gönülden Gönüle
Her insanın hem cennette, hem de cehennemde yeri vardır. İnsan nereyi isterse, hangisinin yoluna
düşerse, oraya gider.
Cennet ve cehennem şu anda mevcuttu. Peygamber (as) Miraçta cenneti de cehennem ehlini de
görmüştür.
Bir delilde Adem (as) yaratılınca cennete girmiştir.
Cehennemde kafirler için hazırlanmıştır. (Al-i İmran:131)
Cehennem ehli neler yiyecekler?
Kur’an’da cehennem ehlinin yiyeceklerinden şöyle söz edilir.
- ‘‘Zakkum ağacı, cehennem ehlinin yiyeceğidir.’’ Maden eriğini zebaniler başından aşağı döker.’’
(Duhan: 43-50)
- ‘‘Günahkârlar kanlı irinden başka bir şey yemezler.’’ (Hakka:36-37)
- ‘‘Cehennemdekiler, kaynar su ve irin tadarlar’’ (Nebe:27)
Cenab-ı Allah kıyamet günü kulun önüne kötü amellerini koyacak ve soracak:
- Beğendin mi? Kul:
- Hayır’’ diyecek. Allah:
- Senin beğenmediğini ben nasıl beğeneyim’’ diyecek.
Peygamberimizin haber verdiğine göre:
- ‘‘Cehennem ehli, cennetteki yerini görür ve: Keşke Allah bana da hidayet verseydi de bende orada
olsaydım’’ der. Cennet ehlide Cehennemdeki yerini görür. ‘‘Ya Allah bana hidayet vermeseydi, halim ne
olurdu? der. Şükreder.’’(Ramuz el-Ehadis:342/1)
Cennete kimlerin gireceğini peygamberimiz haber vermiş, Kur’an haber vermiştir.
- ‘‘Bana cennete girecek kişiler arz edildi:
- Şehit,
- İffetini koruyan,
- Kulluğunu güzel yapan.’’ (İ.Canan Hadis Ans: 14/269)
- İman edip iyi davranışlarda bulunanlar. (Bakara:25)
- Kim Allah’a ve peygambere itaat ederse, (Nisa:13)
- Rabbim Allah deyip dosdoğru yaşayanlar. (Ahkaf:13-14)
- Kendi canları çekmesine rağmen yemeğini yoksula, yetime yedirenler. (İnsan:8)
- Sevdiği şeylerden Allah yolunda harcayanlar. (Al-i İmran:92)
- Allah’ın huzuruna iyilikle gelenler. (En’am:160)
484
Gönülden Gönüle
- Mü’minûn sûresinde:
- İnananlar,
- Namazlarını huşu ile kılanlar,
- Boş şeylerden yüze çevirenler,
- Zekatını verenler,
- İffetini koruyanlar,
- Emaneti koruyanlar,
- Akdini yerine getirenler, cennete gireceklerdir.
Peygamberimiz (sav)
- ‘‘Bana uyan cennete girer’’ (Hadis Ans:12/436)
- ‘‘Sözü güzel söyle, selâmı açıktan ver. Akrabayı yokla. Gece herkes uyurken namaz kıl ve selâmetle
cennete gir.’’ (Ramuz el-Ehadis:72/14)
- ‘‘İnsanları en çok cennete Allah korkusu ve güzel ahlak sokar: (Age:80/31)
- ‘‘Cennete ilk girecek olanlardan biri, doğru tüccardır’’ (Age:161/1)
- ‘‘Rab olarak Allah’ı, din olarak İslâmı, peygamber olarak Hz. Muhammed (sav)’i seçtim, beğendim
diyenden daha güzel sözlü kimdir? O cenneti hak etmiştir.’’ (Ebu Dabut, Vitir:26)
- Kulumu gözlerinden mahrum ettiğim zaman kulum şikayet etmez. Sabrederse, iki gözüne bedel
ona cennet var.’’ (R.Salihin:3319)
- Cennete merhametliler girer.’’ (Ramuz el-Ehadis:458/6)
- Doğruluk hayra yöneltir. İyilik de cennete iletir.’’ (Buhari edep:69)
- Allah yolunda ayağı tozlananlara Cehennem ateşi dokunmaz. (Buhari Cihad:16) buyrulmuştur.
Görülüyor ki, ayet ve hadislerde bildirildiği gibi Cennetlik olmak da kolay Cehennemlik olmak da
kolaydır.
İnsan hangi yola düşerse sonunda arzu ettiği yere ulaşır.
Rabbim cennet ehlinden olmak nasip etsin. Cehennemden ve cehennem azabından korusun.
Rabbim hepinizi rahmeti ile muamele etsin. İnşallah.
..............................
....................
……….
…
485
Gönülden Gönüle
İNTİHAR VE SEBEPLER
İnsan, felaketlere sıkıntılara karşı koyma gücünü yitirdi. İnancı zayıf tehlikeyi, sıkıntıyı savamıyor.
Öfkeyi yenemiyor, hep içine atıyor. Neticede intihar ederek kurtulacağını zannediyor.
Bir kısım insan da var ki, şov yapıyor meşhur olmak dikkat çekmek istiyor.
Bazıları da sıkıntıya girince başı sıkışınca, borcu, derdi artınca dama çıkıyor, ağaca çıkıyor. Pazarlık
etmeye başlıyor, problemlerini çözmek istiyor.
En büyük problem ise manevi açlıktır.
İntihar, problemi çözmez, problemleri arttırır. Sıkıntı yaratır.
İntihar olaylarını ballandıra ballandıra anlatan, çekimler yapıp yayınlayan medya, intiharı
körüklüyor. Adeta ‘‘sende intihar et’’ diyor. İntiharı akla getiriyor. Etrafa toplananlar sanki bir kahramanı
seyrediyor. ‘‘Atla, atla’’ diyor.
İnsanımızın cinleri tepesinde, en ufak bir şeyde tepesi atıyor.
Aile dağılmış, sorumluluk yok.
İntihara götürecek ahlaksızlıklar çok yaygın. İçki, kumar, fuhuş, flört, uyuşturucu intihar ettiriyor.
Bire eskiden insanlar dara düşenle, ahlaksızlık bataklığında boğulanla, ihtiyaç sahibi ile yakından
ilgilenir, ihtiyacını giderir, onun elinden tutardı. Şimdi bu ilgi yok. ‘‘Ne halin varsa gör’’ deniliyor.
Bir husus da toplumda bunalımı depresyonu arttıran müstehcenlik, teşhircilik var. bu nedenle adına
sanatçı denilen bir çok insanın intiharını gazetelerde okuyor, ekranlarda seyrediyoruz.
Kalbi kararanın içi daralır. Allah’ı, ahlakı olmayan, neye kime tutunsun?
Şu bir gerçektir ki, inanan kimseler ve ailelerde intihar düşünülmez. Çünkü inanç intihar ettirecek
sebebe müsaade etmez, o ortamı oluşturmaz.
Bizde ilk intihar Tanzimat döneminde görülmüştür. Türklerin din değiştirmesi teklifinde bulunan
Beşir Fuat, bileklerini keserek intihar etmiştir. Irkçılığı savunan Ziya Gökalp otel odasında intihar etmiştir.
Daha sonra inancımız dan, kültürümüzden uzaklaşıldıkça intihar olayları artmıştır. Bir de yıkılan
dağılan aileler intiharları arttırmıştır.
İNTİHAR NEDİR?
İntihar, insanın çeşitli yollarla kendi canına kıyması, hayatına son vermesidir. İntihar, başka bir insanı
öldürmek gibi suçtur. Cinayettir. Cenab-ı Allah’ın verdiği en büyük nimet olan hayata son vermektir.
İntihar, sadece ölümle sonuçlanan bir olay değildir. İntihar, kişiyi, çevresini etkilemekle beraber
toplumu da etkileyen sosyal bir olaydır. Her gün intiharlar artıyor.
Aslında intihar düşüncesi ölüm isteğinin değil, yardım isteğinin bir başka şeklidir.
486
Gönülden Gönüle
İhtiyarlık, hastalık, acılar, Allah’ın bir imtihanıdır.
Acı çekmek bahane olmaz. İnsanın ister kendisi, isterse acısına son verme niyetiyle birilerine
yardımcı olmaya kalkışması, intihardır, cinayettir.
Yaşlının, hastanın ölümünü kolaylaştırmak, insanî görev değil, cinayettir. Hiçbir şey öldürme sebebi
olamaz.
Alkol almak, bu yüzden ölmek intihardır.
Sigara yüzünden ölmek, intihardır.
Trafik kurallarına uymayıp hayatını kaybeden intihar etmiş olur.
Meselâ; perhiz yapmamak, ilâç kullanmamak tedavi olmamak ve ölmek intihar suçu işlemek olur.
Bir insanı intihar etme noktasına getirmek cinayettir. Ne şekilde olursa olsun, bir insanın intihar
etmesine sebep olmak intihara ortak olmaktır.
Kürtaj yolu ile ana karnında canlanmış çocuğun alınması cinayettir.
İNTİHAR SUÇTUR:
Cenab-ı Allah: Doğrusu biz yaratırız, biz öldürürüz dönüş bizedir. (Kaf:44)
- ‘‘Kendinizi öldürmeyiniz’’ (Nisa:29)
- ‘‘Kendinizi öldürmeyiniz. Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz.’’ (Zümer:53)
- ‘‘Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayınız.’’ (Bakara:195) buyurur.
Bu ayetlere göre intihar yasaklanmıştır.
Bu konuda peygamber (as) şöyle buyurur:
- ‘‘Sizden önce biri vardı. Vücudunda yarası vardı. Acısına dayanamayıp bıçakla kendini öldürdü.
Allah: ‘‘Kulum ölümü temenni ederek önüme geçti. Bende ona cenneti haram kıldım’’ buyurdu. (Tecrid-i
Sarih Terc:9/192)
Bir hadislerinde de sizden biriniz başına gelen bir belâdan dolayı sakın ölümü istemesin. Söyle desin:
‘‘Allah’ım, benim için yaşamak hayırlı olduğu müddetçe beni yaşat. Ölüm benim için hayırlı olduğu zaman
beni öldür, desin.’’ (Müslim, Zikir:10)
Cenab-ı Allah inananlar için: ‘‘Onlar önceden yaptıklarından dolayı ölümü asla temenni etmezler’’
(Cuma:7) buyurur. Bu durumda inanan pişman olacak, tövbe edecek, temizlenecektir. Yaşayacak, sevaplı
işler yapacak ‘‘iyilikler kötülükleri giderir.’’ (Hud:114) bol sevap kazanacak günahtan kurtulacaktır.
İnsan yaşayacaktır. Etrafını yalnız, yardıma muhtaç bırakmayacaktır. Kötü örnek olmayacaktır.
Ailesine , topluma görevlerini yapacaktır. Bunlardan kaçar intihar ederse, büyük günah işlemiş olur.
487
Gönülden Gönüle
İNSAN KUTSAL BİR VARLIKTIR
Cenab-ı Allah insanı en güzel biçimde yaratmış ve yeryüzünün halifesi kılmıştır. Meleklere ve cinlere
insana secde etmesini emretmiştir.
İnsan kutsaldır, canı kutsaldır, malı kutsaldır, ırzı namusu kutsaldır. İnsana ait ne varsa kutsaldır.
İnsan iyide olsa, yaşayacak iyiliklerini arttıracak kötüde olsa, yaşayacak düzelme, telafi etme
imkanını bulacaktır.
Adamın biri yaşamaktan bıkmış sırtındaki yükü dinlenme taşına koymuş: ‘‘Allah’ım, şu canımı alda
kurtulayım’’ demiş. Karşısında Azrail görünmüş. Hemen kendini toplayıp: ‘‘Şu yükümü kaldırıver de yoluma
devam ederim’’ demiş.
Hayat, Allah’ın bir emanetidir. Vücut, Allah’ın bir emanetidir.
İnsan, hayatına son verme hakkına sahip değildir. İntihar aciz kimselerin düşüncesidir. Kendine,
yakınlarına değer vermeyenlerin başvurduğu bir şeydir.
Bir genç ‘‘insan ölürken ne hisseder acaba? Diye merak edip intihar etmiş. Mesele ölmekse, o bir
gün nasıl olsa gerçekleşecek. İşte insanlığını anlayamamış, kutsallığını kazanamamış kimsenin merakı!..
İNSAN NEDEN İNTİHAR EDER?
İntiharların birçok sebepleri vardır. Basına yansıyan bazı nedenlere bakalım:
- Çift süren adam, öküzler doğru gitmiyor diye kendini armut ağacının dalına asmış.
- Genç, insan ölürken ne hisseder diye kendini asmış.
- Kaymakam Saadet Zinciri Kurbanı (6-1-2005 Vakit)
- Bir çocuk gelin ölü bulundu. 14 yaşındaki gelin kendini astı. (8.Haz.2013 Yenişafak)
- Manevi boşluk yüzünden dünyada her 40 saniyede biri intihar ediyor’’ (2-2-2005 Vakit)
- Okulunu bitiremeyen üniversiteli genç, ölü bulundu.’’ (29-11-2001 Türkiye)
- Kanserden kaybettiği eşinin acısına dayanamayan ruh doktoru intihar etti.’’(17-8-1996 Türkiye)
kardeş birer yıl ara ile intihar etti.’’ (18-1-1998 Türkiye)
-
- Ailevi nedenler yüzünden banka müdiresi intihar etti.’’ (15-2-1994 Türkiye)
- İşsiz genç intihar etti.’’ (14-5-1997 Türkiye)
- Ana baba ayrılığı intihar ettirdi.’’ (22-8-1997 Türkiye)
- Borcunu ödeyemedi intihar etti.’’
- Yakalandığı hastalık yüzünden intihar etti.
- Araba markası yüzünden intihar etti.
- Bu akşam ölürüm şarkısı yüzünden intihar etti.
488
Üç
Gönülden Gönüle
- Barış Manço’nun ölümü ile bunalıma giren genç, tarım ilâcı içerek intihar etti.(6-2-1999 Türkiye)
Bize ne oluyor? Yeniye kadar insanlığa hayat veren dedelerin torunlarına neler oluyor?
Medya intiharı tırmandırıyor. İnsanî ölçüler, insani değerleri, ahlaki meziyetleri öldüren medya
intiharları artıyor, verdiği intihar haberlerini ballandıra ballandıra anlatıyor. Haberler ilgi uyandırıyor, intiharı
akla getiriyor. Tepesi atan, canı sıkılan bir yerlere çıkıyor. Aynı haber günlerce temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp
milletin önüne konuluyor. İntihar eden adeta bir kahraman gibi sunuluyor. Bazılarını da özendiriyor.
İNANÇ BOŞLUĞU
İnanç, ölmeyi değil, yaşamayı gerektirir. Güzel şeyler yapmayı emreden. Allah’a inanan, karamsar
olmaz. Ümitsiz olmaz. İnananın yapacak işleri olur. İdealleri vardır.
İnanç ölmeyi, öldürmeyi yasaklar.
Manevi değerler insanı stresten bunalımdan korur, insanın direncini arttırır, insana güç verir.
Manevi yönü olan intihara götürecek iş yapmaz ve o kişi asla intihar etmez.
Rüşvet alıp, bir kişiyi de öldüren bir görevli şöyle demişti: ‘‘İzmir’de intihar edecektim. Ancak o
sırada okunan ezanla bu fikrimden vazgeçtim.’’
Dinin insan üzerinde önemi ve etkisi çok büyüktür.
Kur’an’da Rabbimiz şöyle dua etmemizi istiyor:
- ‘‘Ey gökleri ve yeri yaratan! Sen dünya ve ahirette benim sahibimsin. Benim canımı müslüman
olacak al! Beni iyilerle beraber haşret.’’ (Yusuf:101)
Günah işleyen kullarına da:
- ‘‘Ey haddi aşanlar! Rahmetimden ümit kesmeyin (Zümer:53) diye emreder.
Peygamberimizde şöyle buyurur:
- ‘‘Kim kendini yüksekten atarak intihar ederse, cehennemlik olur. Orada ebedi olarak kendisini
yüksekten atar. Kim öldürücü bir şey içerek intihar ederse, sonsuza kadar o zehiri içer, kimde kesici bir aletle
intihar ederse, onunla kendine zarar verir durur.’’ (Müslim iman:175)
İnanç kadar insan üzerinde başka bir güç yok. ‘‘Ankara Üniversitesi bünyesinde oluşturulan intihar
kriz merkezi tarafından yapılan bir araştırmada intihar olaylarında intiharın sebepleri arasında birinci sırayı
maneviyatsızlığın olduğu belirtilmiştir.
Türkiye’deki intihar olaylarının diğer ülkelere göre az oluşunun sebebini Devlet istatistik Enstitüsü
İslâm dini olarak göstermiştir.
Danimarka’da yayınlanan bir derginin yaptığı araştırmaya göre insanın kendisine zarar veren
davranışlar dahil bütün yanlış davranışların İslam dini tarafından yasaklandığı için suç ve intihar olaylarının
müslümanlar arasında az görüldüğüne dikkat çekilmiştir.’’ (20-3-1993 Zaman)
489
Gönülden Gönüle
En büyük intihar nedeni inanç boşluğudur. İnancı olmayanlar veya zayıf olanlar intihara daha çok
meyletmektedirler.
İslam dininin intiharı yasaklaması, intihar edenin cezasının ağır olduğunu bildirmesi, caydırıcı
olmaktadır.
İNTİHARIN DİĞER BAZI SEBEPLERİ
- İnanç sapıklığı, başta gelen nedenlerden biridir. Bunların örnekleri çoktur. Amerika’da (29-031997) de lüks villalarda yaşayan 21 kadın 18 erkek güneş tarikatına mensup 39 kişi topluca intihar etmiştir.
5-10-1994 te aynı yerde aynı tarikattan 50 kişi intihar etmiştir.
1995 yılında Fransa’da 16 tarikat mensubu ölü bulunmuştur.
Ayrıca şeytana tapanlar tarikatına mensup gençler intihar ediyor. Şeytan onlara: ‘‘Vur, kır, öldür.
Vurup, kırıp, öldüremezsen kendini öldür’’ emrini veriyor. Kendilerini öldürmeyi görev biliyorlar.
- Yapılan araştırmalara göre intiharın belli başlı sebepleri şöyle sıralanmıştır:
1- İnanç boşluğu,
2- Yanlış evlilikler,
3- Karma eğitim sistemi,
4- Erken yaşta flört, (intihar edenlerin çoğu bakire çıkmamıştır.)
- Filmler, diziler, müstehcenlik ve verdiği mesajlar intiharın şeklini ve modelini yaygınlaştırmaktadır.
- Evden kaçmaların çoğu intihara neden oluyor.
- İhanetler gizli ilişkiler,
- İffetsizlik, namusunu koruyamama, başkalarının yüzüne bakacak yüzün kalmaması,
- Alkol, kumar,
- Borç geçim darlığı,
- Hayatı anlamsız bulmak, hayattan zevk almama,
- Aile içi baskı ve geçimsizlikler. Saygı sevginin olmayışı,
- Yakınının ölümü,
- Kalıcı hastalıklar,
- Kimlik krizi kimliğini, kişiliğini bulamama, yozlaşma,
- Ahlaki çöküntü,
- Yalnızlık, mutsuzluk,
490
Gönülden Gönüle
- Aşırı sıcaklar, iş yoğunluğu, aşırı hırs,
- Kötü alışkanlıklar,
- Toplumda dayanışmanın olmaması,
- İlgi çekme arzusu,
- Rüşvet, kumar,
- Tuttuğu futbol takımın yenilmesi, bazıları için intihar sebebi oluyor.
- Yağmurun yağmamasına kızan çiftçi, yağmurun çok yağmasına kızan çiftçi intihara meyledebiliyor.
- Yakınından intikam almak isteyen.
- Alçaklık kompleksine giren, kendisini çirkin bulan, intiharı düşünüyor.
- Bir hedefi, ideali olmayan için hayatın bir anlamı olmuyor.
- Problemlerini aşamayan, zayıf inançlı, zayıf iradeli olanlar kurtuluşu ölümde arıyor.
- Açlık grevinde ölmek intihardır.
- Öleyim diye ilâç kullanmamak intikamdır.
İNTİHAR ÇÖZÜM DEĞİLDİR. KURTULUŞDA DEĞİLDİR.
İnsanın hata etme zaafı vardır. Hata eder. Hatadan döneceği veya telafi edeceği yerde intiharı
seçmesi onu kurtarmaz.
İnancımızda tövbe kapısı her zaman herkese açıktır. Hata edenin tövbe etmesi tavsiye edilir.
İntihar eden için intihar çözüm değildir. Bilakis problemleri arttırır.
İntihara neden olan ahlaksızlıkların, maneviyatsızlıkların önüne geçilmesi yerine, intiharı önleme
merkezleri, intiharı önlemez.
Çiçeği susuz bıraktınız, ne olur? Çiçek ölmez mi? çözüm, dengeli insan yetiştirmektir. Karnı tok beyni
aç! Nereye kadar? Bu fakirlikten çok zenginlik intihar ettiriyor.
İnsanın dinin vereceği huzura ihtiyacı vardır. Çünkü insan diğer canlılar gibi karnı doyunca
problemleri bitmiyor.
İnancı insan hayatından çıkarırsanız, İnsan, neye sahip kılarsanız kılın insan çıldırır.
İnancı olan insan, hırslanmaz. Kendinden aşağıdakilere bakar haline şükreder. Allah’ın verdiği
nimetlere yetinir, onlarla mutlu olur.
İnanan insan, rezil olacağı, utanacağı iş işlenmez.
Acı çeken insan, bununla Allah’ın imtihan ettiğini, çekilen acıların günahlara kefaret olduğunu
düşünür.
491
Gönülden Gönüle
İslam dini intihar edeni ebedi cehennem azabı ile korkutur.
İslam kardeşliği, yardımı, derdi paylaşmayı emreder. İnsanı insandan sorumlu tutar.
Çözüm aile bağlarını güçlendirmek, çocuğu, genci ve kadını aile ocağının sıcak havasında korumaktır.
Boşanmış dağılmış aile fertleri daha çok intihara meyleder.
Manevi açlıktan dolayı ‘‘İmdat!’’ diyene zamanında yetişemezseniz, cenazesini kaldırırsınız.
Size başımdan geçen iki olayı nakledeyim:
Bir gün radyoya bir bayan geldi, selâm verdi, oturdu.
- Beni tanıdınız mı? diye sordu.
- Kusura bakmayın tanıyamadım’’ dedim.
- Ben 1975 yılında öğrencinizdim. Mezun oldum. Bir gün intihar etmeye karar verdim. Bir şeyler
yazmak için kağıt ararken bana verdiğiniz ‘‘Manevi Burhan’’ adlı kitap elime geçti. Okumamıştım okudum.
Önce örtündüm ve namaz kılmaya başladım. Kısa sürede hayatım değişti. Yavaş yavaş benden kaynaklanan
problemler bitti. Aile hayatımız normale döndü. Şimdi çocuklarımla, eşimle çok mutluyum. Size teşekküre
geldim.’’ dedi. (Yıl 1995)
Bir cumartesi ‘‘Bir konu’’ adlı proğramda intihar konusunu işledim. Proğramdan sonra bir telefon
geldi. Eşi tarafından terk edilmiş başka bir kadınla yaşayan bir öğrencimin eşi. Anlattıkları aynen şöyle:
Proğramlarınızı hiç kaçırmam. Radyoyu açtım. O gün intihar edeceğim. Yuvam yıkıldı, onurum kırıldı.
Konu intihar. Hem dinliyorum, hem ipi ayarlıyorum, çatıya çıkıp intihar edeceğim. İpi aldım, geri döndüm
radyoyu biraz daha dinledim. Gene iği aldım merdivenden döndüm. Üçüncü defa kararlıydım.
Peygamberimizin bir hadisi naklettiniz yere oturdum. İp elimde. O hadisi duyduktan sonra cesaretim kırıldı.
Vazgeçtim dedi. Ağlayarak telefonu kapattı.
İNTİHAR EDENİN CENAZE NAMAZI KILINIR MI?
Dinimizde intihar, cinayet sayılmış büyük günah olduğu bildirilmiştir. Ölüm istenmeyecektir. İnsan
iyide olsa yaşayacak kötüde olsa yaşayacaktır. İyi ise iyiliklerini arttıracak, kötü ise, kötülüklerinden vaz
geçecek, kurtulacaktır.
İnanan Allah’tan gelene rıza gösterecek, isyan etmeyecektir. Hayırda, şerde Allah’tan. Biz neyin
hayırlı, neyin şer olduğunu bilemeyiz. Allah: ‘‘Müslümanlar olarak can verin’’ diye emrediyor. ‘‘Sakın ölümü
temenni etmeyin, kendinizi öldürmeyin’’ diye emrediyor.
Peygamberimiz intihar eden biri için ‘‘Ben onun için cenaze namazı kıldırmam’’ demiş. (İ.Canan
Hadis Ans:13/4937)
Halk arasında intihar edenin cenaze namazı kılınmaz denir. Peygamberimiz caydırmak için bunu
söylemiş, bize kıldırmayın’’ dememiştir.
Hanefi mezhebine göre intihar eden günah işlemiştir. Günah onu dinden çıkarmaz, namazı kılınır.
492
Gönülden Gönüle
İntihar küfür sebebi değildir. İnkâr değildir, şirk değildir. Diğer günahlar gibi bir günahtır.
Fıkıhçılarımıza göre de günahkar sayılır namazı kılınır. Affı için dua edilir.
Kendini bilmez bir şekilde hastalığı nedeniyle intihar eden, günahkâr sayılmaz.
Biz Allah’ın kimi af edeceğini kimi etmeyeceğini de bilemeyiz. Onun için ileri geri fazla
konuşulmamalıdır.
Ayrıca intihar eden için cehennemlik demek de doğru olmaz. Bilemediğimiz bir konu iyiliğine
konuşmak daha uygun olur. En azından üzüntülü olan yakınlarına moral olur. Namazı kılınmasa yıkım olur.
Cenaze namazı duadır. Rabbim dilerse kabul eder, dilerse etmez.
ÖTE NAZİ CAİZ Mİ?
Ötenazi, yunanca kolay ölüm demekti. Yabancı ülkelerden bu yaygın. İnsanı görev kabul ediliyor.
İnancımızda savaş ve nefsi müdafaa dışında insan öldürmek en büyük günahlardan biridir.
Her insanın yaşama hakkı vardır. Bu hakkını ihlali cinayettir. İnancımızda yaşlılık hastalık, sakatlık
öldürme sebebi olamaz.
Kim yaşlanınca, hastalanınca, kendisinin öldürülmesini ister?
Yaşlılar hastalar, bizim dua ağacımızdır. Onların rızasını kazanarak, onlara hizmet ederek borcumuzu
ödemiş oluruz. Allah’ın rızasını kazanmış oluruz. O zaman Allah da bizi bakacak insanlar halk eder.
Bazı aileler ‘‘ölsün gebersin’’ diyerek ihtiyarları kendi haline bırakıyor. Tedavi ettirmiyor. Eğer
ilgisizlikten ölürse, cinayet işlemiş oluruz. Allah da bir zalimi başımıza musallat eder. Biz nasıl davranırsak,
çocuklarımızda, torunlarımızda bize aynı şekilde davranacaktır. Bu ilahi adalettir.
Canı Allah verir, Allah alır. Kur’an’da: ‘‘İyilikte yardımlaşın kötülükte yardımlaşmayın’’ diye emrediyor.
Sonuç olarak; intihar istenmez, ölüm temenni edilmez: Ölümü temenni yerine ölüm ötesi için
hazırlanılmalıdır.
Rabbim, bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver.
Rabbim, canımızı Müslümanlar olarak al.
Allah’ın rahmeti üzerinize olsun.
..............................
....................
……….
…
493

Benzer belgeler