TÜRK BASINININ FRANSIZ İŞGALİ ALTINDAKİ MARAŞ`I İŞLEMESİ

Transkript

TÜRK BASINININ FRANSIZ İŞGALİ ALTINDAKİ MARAŞ`I İŞLEMESİ
T.C.
KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TARİH ANABİLİMDALI
TÜRK BASINININ FRANSIZ İŞGALİ ALTINDAKİ
MARAŞ’I İŞLEMESİ
(15 EYLÜL 1919-11 ŞUBAT 1920)
Hatice BAŞKAN
YÜKSEK LİSANS TEZİ
KAHRAMANMARAŞ
Eylül- 2006
KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TARİH ANABİLİMDALI
TÜRK BASINININ FRANSIZ İŞGALİ ALTINDAKİ
MARAŞ’I İŞLEMESİ (15 EYLÜL 1919-11 ŞUBAT 1920)
HATİCE BAŞKAN
ÖZET
DANIŞMAN : Memet Yetişgin
Yıl
:2006, Sayfa: 115
Jüri : Yrd. Doç. Dr. Memet Yetişgin
: Doç.Dr. Ahmet Eycil
: Yrd. Doç.Dr. Mevlüt Erdem
Bu çalışmada Türk Basın tarihi incelenerek, Millî Mücadele Dönemi Basını
içerisinde Maraş’ın İşgali araştırılmıştır. Kurtuluş Savaşı döneminde, Osmanlı
Devletinin başkentinin işgal altında olması sebebiyle uygulanan şiddetli sansürün de
etkisiyle Millî Mücadele önderlerinin insiyatifiyle taşrada millî basın ilk kez ortaya
çıkmıştır.
Bu millî basın, özellikle Sivas’ta Heyet-i Temsiliye’nin merkezi olması
sebebiyle ve bazı işgal bölgelerinde, işgal edilmesi muhtemel bölgelerde ve işgal
edilmemiş bölgelerde varlığını sürdürmüştür. Sivas’ta İrade-i Milliye Gazetesi Mustafa
Kemal Paşa’nın emriyle Heyet-i Temsiliye adına çıkarılmıştır. Heyet-i Temsiliye’nin
Ankara’ya taşınmasıyla birlikte Ankara’da Hakimiyet-i Milliye adıyla yeni bir gazete
kurulmuştur. Maraş’tan uzak yerlerde Kastamonu, Erzurum ve İzmir’de de Millî
Mücadele’yi destekleyen yayın organları varlığını sürdürmüştür. Milli basın her zaman
Maraş'ı savunmalarını desteklemiştir.
Millî basının destekçileriyle Maraş Savunmacıları hem maddi ve hem de manevi
yardımlar almıştır. Bundan dolayı Maraş'ta zaferi Türkler kazanmıştır, ki bu Mustafa
Kemal önderliğindeki Türkler'in millî mücadele sırasında kazandığı bir çok savaşlardan
biridir.
Anahtar Kelimeler: Türk Basını, Türkiye, Türkler, Maraş, Ermeniler, Osmanlı
İmparatorluğu
I
INSTITUTE OF SOCIAL SCIENCE
UNIVERSITY OF KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM
DEPARTMENT OF HISTORY
ABSTRACT
MA Thesis
THE TURKISH NEWSPAPERS’ COVERAGE OF
MARASH UNDER THE FRENCH INVASION (15
SEPTEMBER 1919 – 11 FEBRUARY 1920)
HATİCE BAŞKAN
Supervisor : Memet Yetişgin
Year : 2006, Pages:115
Jury
: Assist. Prof. Dr. Memet Yetişgin
: Asoc.Prof. Dr. Ahmet Eycil
: Assist.Prof. Dr. Mevlüt Erdem
This work focuses on the Turkish Media’s coverage of the defense of Marash
during the Turkish War of Independence. Because of the invasions of the Allias in
İstanbul, The Turkish Media was under a strict control. However the leaders of the
Turkish War of the Independence succesded in founding a national media.
The national media existed in the Center of the Heyet-i Temsiliye, Sivas, and in
other places that were either under invasion or free places. One of the first national
newspaper, İrade-i Milliye, was founded in Sivas, by the order of Mustafa Kemal Pasha.
When The Heyet-i Temsiliye moved in Ankara, a new newspaper, Hakimiyet-i Milliye,
began to be published. Kastamonu, Erzurum and Izmir were some of the cities where
newspapers in support of the National Struggle were published. The national media
always supported defenders in Marash.
With the support of the National Media, the defenders in Marash received both
the materials and emotional helps from the other parts of Turkey. Because of this, the
victory in Marash remained on the Turkish side, which was the first victory of many
wars fought by the Turks during the national struggle under the leadership of Mustafa
Kemal Pasha.
Keywords: Turkish Media, Turkey, The Turks, Marash, The Armenians, French,
Marash, The Ottoman Empire
II
ÖNSÖZ
Ondokuzuncu Yüzyılın sonu ve Yirminci Yüzyılın başından itibaren dünyada
önem kazanmaya başlayan basın-yayın Avrupa ülkelerinin gelişiminde büyük bir etkiye
sahiptir. Kamuoyu oluşturmadaki etkisi sebebiyle Birinci Dünya Savaşı sonrasında daha
da büyük bir önem arzeden basın-yayın kuruluşları ülkelerin yönetiminde padişahlar,
krallar ve başbakanlardan sonraki en etkili merciler olmuştur. Türk Kültüründe şiirlerle,
hicivlerle alışılagelen “yönetimi değerlendirme” alışkanlığı gazete ve mecmualarla yeni
bir boyut kazanmıştır. Osmanlı Devleti’nde ilk olarak Tasvir-i Efkâr ile başlayan gazete
hayatı zamanla meşrutiyet rejimini isteyecek kadar güçlenmiştir. Birinci Dünya
Savaşı’na kadar olup bitenleri, günlük hayatı pek nisbî bir biçimde ortaya koyan Türk
basın-yayını Birinci Dünya Savaşı’nın ağır yenilgisi ve ülkenin işgale uğraması
sebebiyle insanların içlerini olduğu gibi döktüğü, hatta milletin işgallere karşı
ayaklandırmaya yöneltildiği bir organ haline gelmiştir.
Mondros Ateşkesinin imzalanmasından hemen sonra gazeteler kurulmaya ve
yayın yapmaya başlamıştır. Özellikle İzmir’in işgali basında şiddetli bir tepki
görmüştür. Millî Mücadeleyi başlatanlar öncelikle işgal altında ve tehlikesinde olan
bölgelerde yayın hayatını da başlatmışlardır. İzmir’de İzmir’e Doğru, Erzurum’da
Albayrak, Sivas’ta yani Kuvay-ı Milliye’nin merkezinde Heyet-i Temsiliye Tarafından
Millî Mücadelenin resmî gazetesi olarak kurulan İrade-i Milliye savaş boyunca halkın
heyecanını artırmış, ülkede bir savunma bütünlüğü sağlamış, her bölgeden yaptığı
haberlerle her işgal bölgesine arka çıkmıştır. İşgale uğramamış olan Kastamonu’da
çıkan Açıksöz Gazetesi ise memleketin dört bir yanına uzaklardan verdiği destekle
dikkati çekmektedir. Gazetelerimizin Kurtuluş Savaşımızdaki etkisi büyüktür. Hem
işgalci devletlere halkın hissiyatını, haklılığını duyurmak açısından hem de 1. Dünya
Savaşı’nın ağır yenilgisi ve kayıplarıyla gelen üzüntülerin yarasını saracak cesaret ve
yolu gösterdiği için.
Çalıştığım tez ile bir milletin hayat kaynaklarından birinin Atatürk’ün dediği
gibi millî birlik olduğunu ve bu birliğin geniş coğrafyada ancak basın yayın yoluyla
pekişebileceği ortaya konmuştur.
Tez çalışmamda yol gösteren tez danışmanım Yrd.Doç Dr. Memet Yetişgin’e ve
mesailerini benim araştırmam için uzatan TBMM kütüphanesi mikrofilm arşivi
çalışanlarına teşekkür ederim.
III
İÇİNDEKİLER
ÖZET……………………………………………………………………………………..I
ABSTARCT…………………………………………………………………………..…II
ÖNSÖZ…………………………………………………………….……..………….…III
İÇİNDEKİLER…………………………………………………….…….…….……….IV
KISALTMALAR…………………………………………………………..…………..VI
1. GİRİŞ:I.DÜNYA SAVAŞI VE OSMANLI DEVLETİ’NİN SONU…………………1
1.2.Osmanlı Devleti’nin Paylaşımı Ve Maraş Bölgesi’nin Durumu……………...….4
1.2.1. Mondros Mütarekesi…...………………………………………….………5
1.2.2. Mustafa Kemal’in Tepkisi…………………………………..…….………5
1.2.3. Mondros Mütarekesine Göre Maraş………………………………………8
1.3. Dünya Savaşında Maraş Bölgesindeki Müslim Ve Gayr-ı Müslimlerin
Durumu……………………………………………..........................................................9
2. MARAŞ’IN İNGİLİZLER TARAFINDAN İŞGALİ……….………………….…...13
2.1. İngiliz İşgaline Karşı Dış Tepkiler……………………………………………………..14
2.2. İngilizlerin Maraş'a Gelişi……...…………………….……...…………...…….14
2.3. İngilizlerin Maraş'ta bölücü faaliyetleri………..……………….……...……. ...18
3. FRANSIZLAR’IN MARAŞ’I İŞGALİ……………………………………………...22
3.1. Fransa’nın Çukurova’daki Emelleri…………………………………...……….22
3.2. Fransızlar'ın Maraş’a Gelişi…………………………………………………….23
4. FRANSIZLAR’IN MARAŞ’I İŞGALİNE MİLLÎ BASININ YAKLAŞIMI………27
4.1. Açıksöz Gazetesi ve Açıksöz Gazetesi’nde Çıkan Haberler ……………...……26
4.2. Albayrak Gazetesi ve Albayrak Gazetesi’nde Çıkan Haberler.……..………. ..26
4.3. İrade-i Milliye Gazetesi Ve İrade-i Milliye Gazetesi’nde Çıkan Haberler……..27
4.4. Türk Dünyası Gazetesi’nde Çıkan Haberler………………………………...….29
4.5. Hakimiyet-i Milliye Gazetesi ve Hakimiyet-i Milliye Gazetesi’nde Çıkan
Haberler………………………………………………………………………………. 29
5. FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER’İN YAPTIĞI
TAŞKINLIKLAR………………………………………………………………………32
5.1. Uzunoluk Hadisesi………………………………………………………………31
5.2. Telgraf Meselesi…………………………………………………………...…...36
5.3. Bayrak Olayı…………………………………………………………………….39
6. BASININ ERMENİ, FRANSIZ MEZALİMİNE YAKLAŞIMI……………………49
6.1. Albayrak Gazetesi’nde Çıkan Haberler………………………………………... 49
6.2. Açıksöz Gazetesi’nde Çıkan Haberler ………………………………………….49
6.3. İrade-i Millîye Gazetesi’nde Çıkan Haberler …………………………………..53
6.4. Hakimiyet-i Milliye Gazetesi’nde Çıkan Haberler ……………………………..57
7. KUVAY-I MİLLİYE VE MARAŞ KUVAY-I MİLLİYE’SİNİN KARAKTERİ…60
7.1.Güney Cephesi’nde Teşkilatlanma……………………………………………...61
7.2. Maraş’ta Kuvay-ı Milliye………………………………………………………62
7.3 Maraş Müdafa-i Hukuk Cemiyeti’nin Kurulması………………………………63
IV
8. MARAŞ’TA ERMENİ, FRANSIZ VE TÜRKLER ARASINDAKİ
ÇATIŞMALAR………………………………………………………………………...72
8.1. Maraş Çevresindeki Çatışmalar………………………………………………...72
8.1.1. Ceceli Köyü’ndeki Olaylar………………………………………………...72
8.1.2. Keller’de Yaşanan Çatışmalar……………………………………………..72
8.1.3. Araptar Vakası…………………………………………………………......74
8.1.4.İlk Çatışmalardan sonra Kuvay-ı Milliye’nin ve Düşmanın Tavrı.……..….74
8.1.5.Karayılan Vakası…………….……………………………………………..76
8.2. Harp Hazırlıkları………………………………………………………………..77
8.3. Maraş Şehir Harbi’nin Başlaması…………………...………………………….78
8.4. Yirmi Bir Günlük Savaş Hadiseleri…………………………………………...81
9. BASININ MARAŞ’TAKİ BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİNİ İŞLEMESİ….……88
9.1. Amal-i Milliye Gazetesi ve Amal-ı Milliye Gazetesi’nde Çıkan Haberler…….88
9.2. Hakimiyet-i Milliye Gazetesi’nde Çıkan Haberler……………………………. 89
9.3. İrade -i Milliye Gazetesi’nde Çıkan Haberler …………………………………97
9.4. İfham Gazetesi’nde Çıkan Haberler……………………………………………98
10.ATATÜRK’ÜN MARAŞ’TAKİ OLAYLARA YAKLAŞIMI……………………99
11.MARAŞ’IN KURTULUŞU VE BUNUN BASIN TARAFINDAN İŞLENİŞİ…..103
11.1. Kurtuluş Günü……………………………………………………………...106
11.2. Maraş’ın Kurtuluşu’nun Millî Basında Yansıması…………………………107
11.2.1. Hakimiyet-i Milliye’de Çıkan Haberler.………………………………107
11.3. Maraş Olaylarının Dış Basında ve İstanbul’daki Yankıları………………. 109
12. SONUÇ…………………….……………………...………………………...……115
KAYNAKLAR
ÖZGEÇMİŞ
EKLER
V
KISALTMALAR
BEL:
Belediye
BKZ:
Bakınız
BŞK:
Başkanı
FR:
Fransız
GEN.KUR.BŞK. YAY: Genel Kurmay Yayınları
MÜD.HUK.CEM:
Müdafaa-İ Hukuk Cemiyeti
S:
Sayfa
ss.
Sayfa Sayısı
y.y:
Yayın Yılı Yok
Yay:
Yayınları
TTK:
Türk Tarih Kurumu
BOA:
Başbakanlık Osmanlı Arşivleri
VI
1.GİRİŞ: I.DÜNYA SAVAŞI VE OSMANLI DEVLETİ
HATİCE BAŞKAN
1.GİRİŞ: I.DÜNYA SAVAŞI VE OSMANLI DEVLETİ’NİN SONU
Sanayi inkılabından itibaren seri üretime geçerek Sanayi İnkılâbından itibaren
hızla sanayileşmeye başlayan Avrupa devletlerinin rekabeti sömürgecilik vasıtasıyla
Avrupa’dan uzak yerlerde sürüp gitmekteydi. 19.Y.y’ın sonuna kadar bu sömürgeler
Avrupa içi çatışmaların birer boşalım alanı olarak kullanılmıştır. 1878 Osmanlı-Rus
Savaşı ve 1908 Balkan bunalımı büyük savaşı sadece bir süre ertelemiştir (Sander,
1998:308). Avrupa Devletleri gelişen endüstrilerini artık Balkanlar ve Osmanlı üzerinde
harcayacaklardır.
Savaşın en önemli sebeplerinden birisi de emperyalistlerin Osmanlı devleti
üzerindeki mücadelesidir. Elbette Osmanlı bu durumda yenmeye hazır, bekleyen bir
devlet değil Avrupa’nın ciddi manada savaşacağı en karşı taraftır. İngiltere ile Rusya
arasındaki Boğazlar mücadelesi 1.Dünya Savaşı yaklaşırken Rusya Lehine bir
anlaşmayla sonuçlanmıştı.
Osmanlı Devleti’nin toprakları üzerindeki İngiliz-Alman mücadelesinde
İngiltere petrol yataklarını topraklarına katmak şeklinde tavır alırken, Almanya
Osmanlı’ya hükmedip Ortadoğu üzerinden İngiliz sömürgelerine ulaşmayı hedeflemişti.
Almanya Osmanlı topraklarına sahip olmaktan önce Osmanlı’yı tüm kaynaklarıyla
kullanmak ve bölgede söz sahibi olmak niyetindedir.
28 Haziran 1914 günü günü Avusturya –Macaristan veliahtı arşidük François
Ferdinand Saraybosna’da Princip adlı bir Sırplı tarafından öldürüldü. Zaten
Saraybosna’yı ilhakını kabûl ettirmek isteyen Avusturya hemen Sırbistan’a savaş ilân
etti.Rusya Sırbistan’ın Almanya da Avusturya’nın yanında yer alınca Avrupa bir hafta
içinde büyük bir Savaşa sürüklenmiştir (Armaoğlu, 1984: 100).
Rusya’nın Osmanlı üzerindeki emelleri, Avusturya’nın da Sırbistan’ın
büyümesinden çekinmesi Avusturya ile Osmanlı’yı yakınlaştırmış ve karşı bloklaşma
tamamlanmıştır.Balkan Savaşları yenilgisi Osmanlı ordusunun ıslahı için Almanya’ya
yüz verilmesine sebep olmuştur. Esasen Osmanlı Alman-İngiliz uzlaşmasına taraftar ve
her iki devlete birden dış politikasını dayamak niyetinde iken orduyu hükmü altına
almaya başlamış olan Almanya’nın Osmanlı elçisi Berlin’e gönderdiği raporda menfi
maksadı şöyle belirtir;
“Orduyu kontrol eden kuvvet Türkiye’de en büyük kudret olacaktır. Hiç bir
Alman düşmanı hükumet, ordu tarafımızdan kontrol edildikçe iktidar mevkiinde
kalamayacaktır”(Armaoğlu, 1984: 101).
Bu şartlar altında General Liman Van Sanders komutasında bir Alman askeri
heyeti 1913 kasım ayında İstanbul’a geldi.Sanders rütbesi dolayısıyla İstanbul’daki
1.kolordu komutanlığına tayin edildi.Böylelikle Türk ordusunda ilk kez bir Alman
generaline fiilen komutanlık verilmiş oldu.Rusya da bir Rus komutan’ın aynı şekilde
tayinini istedi.Fransa da körükledi bu konuda Rusya’yı .İngiltere ve Almanya’nın
itidalli tavrı olayı 1914 ocak ayında çözümledi. Fakat bu olay Alman İmparatoru
Wilhelm’in Rusya’yı ebedi düşman ilan etmesine sebep olmuş ve ikisini fiili savaş
haline götürmüştür.
Savaş başlayınca Osmanlı padişahı ve çoğu devlet adamının teamülü ile ilk
ittifak teşebbüsü İngiltere nezdinde yapıldı.Evvelce açıktan kurulmuş olan İtalyaAvusturya-Almanya ittifakına ise İtalya’nın Trablusgarb’ı işgali, Avusturya’nın da
Balkan emelleri sebebiyle soğuktu.Öyle ki 1911 ekiminde Churchil’e mektup yazan
maliye nazırı Cavit Bey red cevabı almıştı. 1913 yazında ise Bulgaristan Osmanlı’ya
teklif götürdü ve Ege Osmanlı Ege Adalarına yeniden sahip olabilmek için teklifi
1
1.GİRİŞ: I.DÜNYA SAVAŞI VE OSMANLI DEVLETİ
HATİCE BAŞKAN
kabul etti. Ancak Bulgaristan’ın Makedonya’dan toprak istemesi ve Almanya’nın da bu
ittifaka yanaşmaması sebebiyle ikinci ittifak teşebbüsü de sonuçsuz kaldı. Fransa
nezdindeki üçüncü teşebbüs Bahriye Nazırı Cemal Paşa tarafından yapılmış ve Rusya
Razı olmadığı için Fransa tarafından reddedilmiştir.
Böylece Osmanlı Devleti Almanya’nın evvelce planladığı gibi Enver Paşa liderliğindeki Türk Heyetinin de arzusuyla 27 Temmuzda Almanya ile ittifak görüşmelerine
başlamıştı. 2 Ağustos 1914’te Türk-Alman ittifakı imzalanmıştır.İtilaflarla ittifaka taraf
olan Maliye Nazırı Cavit Bey ile Bahriye Nazırı Cemal Bey dahi bu görüşmeden haberdar edilmemişler ancak ittifak imza edildikten sonra kendilerine haber
verilmiştir(Armaoğlu, 1984: 108).
Savaş başladığında ise Türk-Alman ittifakının varlığından habersiz olan itilaf
devletleri Osmanlı’nın tarafsızlığını sağlamaya çalıştılar.Osmanlı tarafsız kalırsa
Boğazlardan serbestçe geçip Rusya’ya yardım etme imkanları olacaktı.Ancak
Osmanlı’nın tarafsızlığa ileri sürdüğü hiçbir şartı da kabul etmediler. Kapitülasyonların
kaldırılması Ege Adalarının Osmanlı’ya geri verilmesi ,Mısır meselesinin çözümü gibi
toprak isteklerinin de hiç birine olumlu cevap vermediler. Bununla birlikte Osmanlı
Devleti savaş başlar başlamaz tarafsızlığını ilan etti. Ancak Ağustosun ilk haftasında
İngiliz takibine uğrayan iki Alman savaş gemisinin Çanakkale’ye sığınması bu
tarafsızlığı ortadan kaldırdı.
Osmanlı’nın gemilere el koyarak silahlarını sökmesi ve personelini de gözaltına
alması gerekirken Almanya’nın şiddetle itiraz etmesi üzerine Osmanlı Devleti gemileri
satın aldı. Gemilere Türk Bayrağı çekilerek,gemi mürettebatına
da fes
giydirildi.Gemilerin adları da Goben ve Breslav iken Yavuz ve Midilli olarak
değiştirildi. İtilaflar bu gemilerin Osmanlı Devleti tarafından satın alınmadığına yani
Osmanlı Devleti’nin tarafsızlığına inanmamışlardır (Ünal, 1998: 557).
Almanya’nın Fransa ve Rusya’ya karşı istediği başarıları hemen elde edememesi
Osmanlı’ya daha fazla baskı yapmasına yol açtı.Osmanlı Devleti de mali
imkansızlıklarını ortaya attı.Almanya da borç verdi.İstanbul’da bulunan Alman askeri
heyetinin de etkisiyle Bahriye Nazırı Enver Paşa’nın emriyle Amiral Souchon Osmanlı
Donanmasını alarak 29-30 ekim 1914 gecesi Rusya’nın Odesa ve Sivastopol
Limanlarını topa tuttu.Osmanlı savaşa katılmış oldu. 23 Kasım 1914’te Cihad-ı
mukaddes ilân edildi. Kırım, Türkistan, Hindistan, Afganistan, ve Afrika Müslümanları
hristiyan İngiltere, Fransa Ve Rusya’ya karşı savaşa çağrıldı. Doğu Anadolu ve
Kafkasya üzerinden Orta Asya Türklerinin de cihada iştirak etmesiyle Rusya’ya darbe
vurulması hedeflenmişti.İngiltere’nin Hindistan yolunu kesmek için Süveyş ve Mısır’a
karşı harekete geçilmesi ve bu cephede Sudan ve Trablusgarp Müslümanlarından destek
bekleniyordu.
Ege ve Akdeniz’deki İngiliz ve Fransız Donanmalarının hakimiyeti sebebiyle
Çanakkale’yi korumak için Trakya’da önemli bir kuvvet bırakıldı.Bu şartlar altında
başlayan savaşın daha başında Osmanlı Devleti dört cephede birden savaşmaya başladı.
İlk olarak Kafkasya Cephesi 20 aralık 1914’te başladı. Bu cephede 22 aralık
1914’ten 19 ocak 1915’e kadar devam eden taarruz yüksek dağlar, yoksulluk, soğuk,
açlık ve tifüs sebebiyle verilen 90 bin şehide rağmen devam ettiyse de başarıya
ulaşamadı. Ruslar 1916 temmuzuna kadar Erzurum,Trabzon, Erzincan ve Muş’u
aldılar. Kanal Cephesi aynı zamanda Bahriye Nazırı olan Suriye’deki Dördüncü
Ordu’nun komutanı olan Cemal Paşa şubat 1915’te Kanal’ı geçmek için deveden başka
taşıtı bulunmayan 35 bin kişilik kuvvetle (Akşin, 2000: 59) iki teşebbüste bulunduysa
da çölü aşmak mümkün olmadı ve geri dönüldü. Bu Cephedeki kuvvetlerin bir kısmı da
Çanakkale’ye alındı zaten. Irak Cephesi İngiltere tarafından 1915’te Irak petrollerini ele
2
1.GİRİŞ: I.DÜNYA SAVAŞI VE OSMANLI DEVLETİ
HATİCE BAŞKAN
geçirmek ve Rusya’yla birleşmek için açılan cephede İngiltere ve Osmanlı kısmen
kazandı ve kaybetti. Çanakkale Cephesi Müttefiklerin 19 Şubat 1915’te başladıkları
taarruz Türk’ün galibiyetiyle sonuçlandı.Hicaz-Yemen Cephesi Osmanlı’nın İngilizler
ve Mekke Emiri Şerif Hüseyin’le savaşıp kaybettiği cephedir.
Suriye-Filistin Cephesi Misak-ı Millî’nin sınırlarının belirlendiği cephe olması
bakımından ve Kurtuluş Savaşının Güney Cephesinin oluşması açısından önemli bir
cephedir. Kanal Cephesi’nin devamı olarak açılan cephede kutsal Kudüs savunulmuş ve
Yıldırım Orduları komutanı olan Mustafa Kemal’in hazırladığı cepheye İngilizler
taarruz ettiler.Bu birinci Dünya Savaşı’nın son muharebesidir.İngilizler ve Araplar
yenilmiş olarak geri çekildiler. Son yenilgiye kadar Türk Başkumandanlığı’nın
kestiremediği tehlike bir çok subay tarafından fark edilmiş, Anadolu’nun korunmasına
dair tedbirler alınmaya başlanmıştı. Bulgaristan’ın teslim olmasıyla Trakya’da da büyük
tehlike belirmişti. Öyle ki İstanbul’daki 1.Kolordu Trakya’ya gönderildi. Irak’taki
İngiliz Ordusu da 22 ekimden itibaren Musul’daki zayıf 6.Ordu’ya karşı saldırıya
geçmişti. Bu şartlar altında 26 ekimdeki son savunmanın öncesinde Başkumandanlıktan Generel Seckt 24 ekimde bir talimât verdi. 6.Ordu’nun Musul’un kuzeyinde
tutunması, Halep düşerse Mardin- Cizre hattına çekilmesi ve Ordu Karargâhı’nın
Diyarbakır’a nakledilmesi .
9. Ordu İran arazisinin boşaltıp Diza-Karadeniz arasındaki hudut kısmını
korumakla görevlendirilmişti.
Doğu Orduları Grubu Karargâhı kaldırılmıştı. Sarıkamış Faciası ,Yemen’de,
Kanal’da ve son olarak Suriye-Filistin Cephesi’nde yenilen Osmanlı Ordusu Mustafa
Kemâl Paşa’nın güneyde sağ kalan son Osmanlı Kuvvetleri’ni Halep’in kuzeyinde
toparlamasıyla 26 Ekim 1918’de İngilizleri durdurdu. Taarruz gücü olmayan bu
kuvvetler Anadolu’nun ancak o gün için saldırıdan kurtulmasını sağlamıştır. Yıldırım
Orduları grubunun uğradığı bozgun 7. Ordu’nun diğer ordularla da takviye edildiği
halde 2500 piyadeden ibaret kalmasıyla ciddi boyuttaydı.Yıldırım Ordularının kaybı 19
eylül İngiliz taarruzunun başladığı tarihten 26 Ekimdeki son muharebe gününe kadar
olan kayıpları şöyledir:
75.000 Esir
360 top ve büyük ölçüdeki malzeme ve teçhizat
800’den fazla makineli tüfek
210 kamyon
44 otomobil
89 lokomotif
468 yük ve yolcu vagonu
Böylelikle İstiklal harbinde, büyük taarruz için Türk Ordusunun elinde ancak
323 top kalmıştı (Selek, 1984: 35) .
Esas kayıp insan hayatında olmuştur. Birinci Dünya Savaşı için Osmanlı’da dört
milyona yakın insan silah altına alınmıştı. Bunlardan 555 bini cephelerde şehit düşmüş,
2 167 841 kişisi yaralanmış, 891 364’ü sakat kamış ve 129 644’ü esir düşmüştü.
Esirlikte ölenlerle birlikte şehit sayısı 600 bini aşıyordu (Tansel, cilt2, 1991: 2). Sultan
Mehmed Reşad 3 temmuz 1918’de ölünce yerine Sultan Abdülmecid’in oğullarından
Vahidüddin (Altıncı Mehmed) 4 temmuz 1918’de geçti. Kendisinden öncekinden
farklı olarak devletin durumundan haberdar olup olaylarla bizzat ilgileniyordu. Ordu
ve donanmaya bir “Hatt-ı Hümayûn” göndererek emri ve komutayı ele aldığını bildirdi.
Talât Paşa’yı görevinden azletmemişti fakat o Almanya’ya gidince hükûmet meselesi
çıkmıştı. O’nun savaş suçlusu durumunda olması sebebiyle zaten yeni bir sadrazam
3
1.GİRİŞ: I.DÜNYA SAVAŞI VE OSMANLI DEVLETİ
HATİCE BAŞKAN
düşünülüyordu. Talât Paşa kendisi de bazı isimleri öneriyordu anacak bunların çoğunu
uygun bulmayan padişah daha sonra onun adına çıkan idam kararını onaylamıştı.
Mustafa Kemal savaşın başlangıcında “Almanlar ve Almanlarla beraber olanlar
mağlup olacaktır” diye hatıralarında bahsetmiştir (Almaz, 2003: 97).
Bu dönemde Mustafa Kemâl Paşa Padişaha bir telgraf çekerek Talât Paşa’nın
çekilmesini ve O’nun yerine “Müşir Ahmed İzzet Paşa’nın getirilmesinin yerinde
olacağını belirtmiştir (Tansel,cilt1, 1991: 10). Padişah ise İzzet veya Tevfik Paşalardan
birini öneren Talât Paşa’nın dediği gibi Tevfik Paşa’ya kabineyi kurma görevini
vermiştir.
Ancak İttihatçılardan bazılarının bu kabineye girmek istemesi yüzünden
hükûmet bir türlü kurulamamıştır (Tansel, cilt1, 1991:13).
İttihatçı olmayan ve iyi devlet adamı olabilecek niteliktekilerle görüşen Tevfik
Paşa onları bu zor zamanda kabineye girmeye ikna edemedi. Budurumu takip eden
Mustafa Kemal Paşa, 14 ekim 1918’de Seryâver-i Hazret-i Şehr-yârî Nâci Beyefendi’ye
bir telgraf göndererek Osmanlı Ordularının savaş gücünü kaybetmiş olduğunu, düşman
baskısının gün geçtikçe arttığını, bu sebeple hemen barışa gidilmesi gerektiğini ,aksi
takdirde yurdun baştanbaşa kaybedilmesi ihtimali bulunduğunu belirterek sadrazamlığın
İzzet Paşa’ya verilmesini ve yeni kabineye kendisi ile birlikte Fethi,Tahsin, Rauf, Azmi,
Canbolat, Beyler’in girmesini Şeyh-ül İslâmlık makamına Hayri Efendi’nin
getirilmesini istedi ve bu isteklerinin padişaha duyurulmasını istedi (Tansel, cilt1, 1991:
15).
Mustafa Kemâl Paşa’nın bu isteklerine padişah kabul etmişti. Fakat İzzet Paşa
Mustafa Kemal’in Yıldırım Orduları Komutanlığına tayin edileceği gerekçesiyle bu
görevi reddetmişti.Ancak Padişah İzzet Paşa’yı kabineyi kurmakla görevlendirmiştir.
Alman Kumandanı Liman Von Sanders'ten Yıldırım Orduları Grup Kumandanlığını alan
Mustafa Kemal, Arap ayaklanmasını ve İngiliz baskınını Halep önlerinde durdurduğu
zaman, Araplar'ın Hatay, Adana, Mersin, Antep, Urla, Maraş üzerindeki hak iddialarını
çürütmek amacıyla merkezi Adana'da kurulmuş ilk Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nde Antep'i temsil eden eski Ticaret Bakanı Gaziantep Milletvekili Ali Cenani Bey'i yanına
çağırtır ve der ki:
"Yakında bütün bu Türk beldeleri, kendi varlıklarıyla kendilerini savunmak
zorunda kalabilirler. Bu acı akıbeti bekleyin ve hazırlıklı olun. Bir yenilgi halinde
düşmanlarımız elimizde silah bırakmazlar. Şehirlerinizdeki askerlik şubeleri emrine eldeki
silahlardan verdirteceğim. Sahip çıkın ve hazırlıklarınızı bunlara dayandırın"(Gürbüz, 1996:
50). Üzerinde önce Araplar'ın, sonra onları temsilen Fransızların, daha sonra da
Ermenilerin hak iddia ettikleri Türk şehirlerinin savunma ihtiyaç ve durumlarına göre
silah depo ettirilmesi için gizli emir verir.
İşte, bu vatan köşelerinin düşman istilası karşısında kendi öz evlatları ile
yapabildikleri savunmanın temeli, bu silahlar olmuştur (Kılıç, 2005: 7).
1.2.Osmanlı Devleti’nin Paylaşımı Ve Maraş Bölgesi’nin Durumu
Harpten ilk çıkan ittifak devleti Romanya oldu. Savaşa en son katılan Romanya
savaşın başında merkezî devletlerin işgaline uğramış, Rusya’nın 1917’de merkezî
devletlerle mütareke yapmış olması sebebiyle zor duruma düşmüş ve müttefiklerle
bağlantısı kesilince onlardan yardım alma imkanı da kalmamıştı. 1918 Mart ayında
mütarekeyi kabûl etti ve 7 Mayıs 1918’de Bükreş’te barış antlaşması imzaladı.
Ardından Avusturya-Macaristan Kralı Ferdinand İsviçre aracılığıyla 14 eylül 1918’de
Amerika’ya başvurdu. İtilâflar bu teklife şüphe ile bakıp cevap vermediler. Almanya
4
1.GİRİŞ: I.DÜNYA SAVAŞI VE OSMANLI DEVLETİ
HATİCE BAŞKAN
liderliğinde iki müttefik Almanya’nın istediği gibi birlikte hareket edip daha elverişli bir
zamanı beklediler.Fakat Bulgaristan savaş Avusturya’dan ancak iki hafta fazla
dayanabildi. 26 eylülde barış isteğinde bulunan Bulgaristan 29 eylülde mütareke
imzalayarak 1.Dünya Savaşı’ndan çekildi. Osmanlı Devleti Çarlık Rusya’sıyla girdiği
savaşı Bolşevik Rusya ile bitirmiş ve Brest Litovsk Antlaşmasını imzalayarak Doğudaki
topraklarını kurtarmış ve hatta Kafkasya’daki Ermenilerin,Gürcülerin ve Azeri
Türkleri’nin Bolşevik rejimini tanımayarak bağımsızlıklarını ilân etmeleri üzerine bu
durumdan faydalanarak Türkistan’la bağlantı kurmak ve diğer Türkistan ülkelerinin de
bağımsızlığını kazanmaları için harekete geçti.Bir yandan da Bakü petrollerinin Rusya
eline geçmemesi için uğraş veren Osmanlı Devleti 1918 Eylülünde Enver Paşa
komutası’nda Bakü’ye girdi. Osmanlı’nın bu son harekâtı gerçekten başarılı oldu ancak
Suriye-Filistin Cephesi’nde ve Irak cephesi’nde durum kötüleşmişti. Bu yüzden
Doğu’da daha ileriye doğru gidilirken, Osmanlı Devleti 30 Ekim 1918’de mütareke
imzalamak zorunda kaldı. 11 Kasım 1918’de de Almanya teslim oldu. Almanya’da
Cumhuriyet ilân edilerek sosyalist Ebert Cumhurbaşkanı oldu (Sander, 1998: 348).
1.2.1. Mondros Mütarekesi
İngiltere Hükûmeti’nin müttefiklerle anlaşarak yetkili kıldığı İngiltere Hükûmeti
Akdeniz Donanması Başkumandanı Koramiral Kalthrope hazretleri ile Osmanlı
Hükûmeti tarafından yetkisi bulunan Bahriye Nazırı Devletli Rauf Beyefendi hazretleri,
Hariciye Müsteşârı utufetli Reşat Hikmet beyefendi hazretleri, Genel Kurmay
yarbaylarından Sadullah beyefendi arasında kararlaştırılıp imzalanan mütareke
şartlarının Maraş'ı ilgilendiren maddeleri şunlardır:
Madde 4. İtilaf Hükümetlerine mensup harb esirleri ile Ermeni esirleri ve
tutukluları İstanbul'da toplanacak ve kayıtsız şartsız İtilaf Hükümetlerine teslim
olunacaktır.
Madde 7. Müttefikler, güvenliklerini tehdit edecek durum olduğunda herhangi strateji
noktasını işgal hakkına sahip olacaklardır.
Madde 10. Toros tünellerinin müttefikler tarafından işgali.
Madde 16. Hicaz'da, Asir'de, Yemen'de, Suriye'de ve Irak'da bulunan muhafız kıtaları
en yakın İtilaf Kumandanına teslim olunacaktır ve Kilikya'daki kuvvetlerin düzeni
korumak için gerekli miktardan gerisi beşinci maddedeki şartlara uyularak kararlaştırılacak şekilde geri çekilecektir.
İngiltere Kraliyet Hükümeti harp gemilerinden Limni'de Mondros limanında
demirlemiş olan Agamemnon zırhlısında 1918 senesi Ekiminin otuz birinci günü iki
nüsha olarak imza edilmiştir (Selek, 2000: 48).
1.2.2. Mustafa Kemal’in Tepkisi
Mustafa Kemâl Paşa mütarekeden sonra Adana’da ancak on gün
kalabilmişti.Yıldırım Orduları komutanı olarak İngilizlerin en güçlü kuvvetinin en
tehlikeli saldırı kapısında bulunuyordu. Başkumandan vekili Ahmet İzzet Paşa’ya
mektup yazarak aldığı ve düşündüğü tedbirleri şöyle bildirmiştir:
“Kadrosu en genç erlerden doldurulmak üzere kuvvetli bir tümen teşkili ve
jandarmanın takviyesi.
Fazla askeri malzeme ve maddelerin Toros Kuzeyine nakli ve hiçbir surette yok
edilmesine meydan vermeyecek tedbirlerin alınması.
5
1.GİRİŞ: I.DÜNYA SAVAŞI VE OSMANLI DEVLETİ
HATİCE BAŞKAN
Terhis edilecek kuvvetlerimize ait donatım, silah, cephane ve diğer araçların lüzumunda
kullanılmak üzere toplanıp saklanması için tertipler alınması.”
Mustafa Kemal Paşa, mütarekenâmedeki bir takım deyimlerin ve coğrafi
isimlerin belirsiz olduğunu anlamıştı. İngilizlerin diledikleri gibi, tefsir edebilmek için
belirsiz bıraktıkları hususların açıklanması gereğini Sadrazam ve Harbiye Nazırı İzzet
Paşa'ya yazdığı gibi, cevap beklemeden, 3 Kasım 1918'de emrindeki 2. ve 7. Ordulara
aşağıdaki emri verdi (Tansel, cilt1, 1991: 38):
1. Suriye sınırı, Suriye vilayetinin kuzey sınırı kabul edilmelidir. Bu sınır;
Lazkiye kuzeyinden, Hanşeyhun güneyinden geçerek doğuya doğru uzanır.
2. İskenderun, Antakya, Cebelseman, Katma, Kilis yöresinin Türklerle meskun olduğu
ve Halep halkının 3/2’sinin Arapça konuşan Türk olduğu her vesile ile hatırda tutulmalı
ve her davada bu esas kabul edilmelidir.
3. Mütareke şartlarında yeterli açıklık olmadığından ayrıntılı şartların yazılışına değin
karaya bir işgal kuvvet çıkartılmaması daima göz önünde bulundurulmalıdır.
4. Toros tünellerinin itilaf kıtaları tarafından muhafaza edileceği kararlaştırılmıştır. Bu
kıtanın nereden geleceği açık değildir. Adana Hat Kumandan ve Müfettişliği, bu
tüneller itilafçılar tarafından işgal edilse dahi, aynı zamanda onlarla beraber bizim
askerin dahi kalmasının teminine çalışılacağından, emrine verilen muhafız kıtaatı terhis
edilmeyecek, en genç erattan mesela 1310-1316 doğumlulardan, iyi subaylar
kumandasında, iyi kıtalar teşkiline çalışılmalı ve şimdiden vazifeleri hakkında açık talimatlar verilmelidir."
Ahmet İzzet Paşa'ya yazdığı 6.11.1918 tarihli telgrafında da şöyle diyordu:
1.Toros tünelleri işgal kuvvetinin miktarı, İngiliz Kumandanlığı tarafından
bildirilir buyuruluyor. Bu kuvvet mesela, icabında bütün Anadolu'yu hükmü altına
alacak derecede dahi olursa, müsaade edilecek midir?
2.Suriye'deki garnizonların teslimi maddesi ilerisi düşünülerek yazılmış bir maddedir,
buyuruluyor ve daha sonraki cümlelerle cephelerde bulunan kıtaların bu hususta ilgisi
olmayacağı açıklanıyor. Benim şahsi görüşlerime göre bu maddenin İngilizler
tarafından bizi iğfal için yazdırılmış olduğuna, Osmanlı delegelerinin imza ettikleri
mütareke şartlarının taraflarca başka başka kabul edildiğine şüphe kalmamıştır. Çünkü
aynı maddede cephede bulunan kuvvetlerin Suriye'de bulunmadığı düşüncesine karşı
İngilizler, 5-6 Kasım 1918 raporunda ayrıntılı olarak arzedildiği gibi, Suriye'de
bulunuyor diye 7. Ordunun teslimini teklif etmişlerdir. İcabederse bildireceği irade
buyrulan Kilikya hududunu sormaktan maksadım, bu tarihi ismi ve bunun hududunu
resmen kabul eden hükümetimizin, bu mıntıkayı gösteren İngilizce atlasta; Kilikya
mıntıkasının Doğusunda Suriye Şimal hududunun Maraş Şimalinden geçtiğini nazar-ı
dikkate alıp alınmadığını anlamaktı. Çünkü, Adana ismi yerine Kilikya tarihi ismini
kullanan İngiltere, Suriye hududunu da Kilikya kuzey hududunun doğusuna uzatmaktan
ibaret kabul ettiğine şüphe yoktur. Bu zan, Irak hududunu İngiliz Kumandanı tarafından
6. Ordu Kumandanına gönderilen haritada Siirt'ten geçtiğinin gösterilmesiyle de
doğrulanıyor. İngilizlerin birkaç günden beri İskenderun'a asker çıkartmaktan ve Halep'te milyonlarca erzak varken oradaki kuvvetlerini iaşe için erzak stoklamadan
bahsetmeleri ve İskenderun'un, Kilikya mıntıkasını gösteren haritada Suriye ve Kilikya
hudutları üzerinde bulunmasındandır. Pek ciddi ve samimi olarak arzederim ki,
mütareke şartları hakkında kötü düşünce ve anlayışları yok edecek tedbirler
alınmadıkça, orduları terhis edecek ve İngilizlerin her dediklerine boyun eğecek olursak
ihtiraslarının önüne geçmeye imkân olmayacaktır."
“Geciktiren idam olunur” kayıtlı ve aynı tarihli telgraftan:
6
1.GİRİŞ: I.DÜNYA SAVAŞI VE OSMANLI DEVLETİ
HATİCE BAŞKAN
“Sizi temin ederim ki, maksat Halep'teki İngiliz ordusunu iaşe etmek olmayıp,
İskenderun'u işgal ve İskenderun-Kırıkhan-katma yoluyla hareket ederek AntakyaDiricemal-Ahterin hattında bulunan Yedinci Ordunun çekilme yolunu kesmek ve Altıncı Orduya Musul'da yapıldığı gibi teslimden kaçınılmaz bir duruma sokmaktır.
İngilizlerin Ermeni çeteleri bugün İslahiye'de faaliyete geçirmiş olmaları da bu zanna
kuvvet verecek mahiyettedir. Yunanistan'ın faaliyet sahasına çıkarılmasını sağlamak
için İngilizlerin İskenderun'un ve İskenderun-Halep yolu üzerinde birleşmelerindeki
ilişiği anlayamadığım gibi bu husustaki hoşgörülülüğü de aksine pek zararlı görüyorum.
Bundan dolayı, durumun tarafımızdan İngiliz Suriye Ordusu Kumandanına
bildirilmesine aracı olmakta özürlüyüm. İskenderun'a her ne sebep ve bahane ile asker
çıkarmasına yeltenecek İngilizlere ateşle engel olunmasını ve Yedinci Orduya, bugün
bulunan hatta gayet zayıf bir ileri karakol tertibatı bırakarak büyük kısmını Katmaİslahiye istikametinde harekete getirip Kilikya hududu içerisine girmesini emrettim.”
Mustafa Kemal Paşa, İngilizlerin İskenderun'u da işgal etmek için yaptıkları
baskıya direnmiş, emrindeki birliklere İskenderun'a karşı yapılacak bir harekete silahla
karşı konulması emrini vermiştir. Genel karargahın bu hususta gösterdiği çekingenliği
acı acı tenkit ederek "Ateşle karşı koyma" emrini Ahmet İzzet Paşa'nın ısrarına rağmen
günlerce geri almamıştır.
Genel Karargah, Yıldırım Orduları Grubunu ve bu gruba bağlanan 2.Orduyu
lağvederek 7. Orduyu doğrudan doğruya genel Karargaha bağlamak istiyordu. Mustafa
Kemal Paşa ise 3 Kasım 1918 günlü bir şifre ile 2. ve 7. Orduların lağvı ile Kolorduların
Grubu Kumandanlığına bağlanması teklifinde bulunmuştur. Grup Karargahının lağvının
moral bakımından kötü tesir yapacağını ileri sürerek, "Yıldırım Orduları Grubu" adının
"Yıldırım Grubu" şeklinde muhafazasını rica etmişti. Genel Karargah bu görüşe
uymadığından, Mustafa Kemal Paşa İstanbul'a şu cevabı verdi:
“Bugün emrime verilmiş olan birliklerin işlerindeki selameti düşünerek, yeni
teşkilat hakkındaki Nezaret emrini tatbike mazurum. 3 Kasım 1918 tarihli maruzatım
sebebiyle Yıldırım Grubu adı altında teşkilatın tatbikine müsaade buyurulmadığı
taktirde emredilen teşkilatın tatbiki için uygun göreceğiniz zatın kumandan tayin
edilmesini rica ederim” (Almaz, 2003: 117).
Mustafa Kemâl İskenderun’un işgalini silahla önleme kararını uygulayamadı
fakat birliklerini,silah ve malzemeyi geriye çekmek imkanını buldu. 7 kasım’da
Yıldırım Orduları ve 7.Ordu karargâhının lağvedilmesi ve Mustafa Kemâl’in Harbiye
Nezareti emrine çağrılmasıyla M. Kemal Paşa grup mıntıkasını Nihat(Anılmış) Paşa’ya
teslim ederek İstanbul’a hareket etti. Bir haftalık komutanlığı süresince mütareke
sebebiyle olabilecek kötü ihtimalleri İstanbul’a bildirmiş ve itilaflara karşı güneyde bir
millî sınırın çizilmesini mecburi görmüştür (Avanas, 1992: 23). Bu maksatla Mustafa
Kemal 6.ve 7.Orduların bulunduğu hattın sınır kabul edilmesini gerektiğini İstanbul’a
bildirdi. Çünkü Özellikle İngiliz ve Franzsılar ellerindeki haritalar üzerinde cetvelle
sınır çizme eğilimindeydiler ve mütarekedeki muğlak ifadeler Mustafa Kemal’i
endişelendirmiştir.
Bu kuvvetlerin Güney Cephesi’ndeki savunmayla doğrudan bağlantısı olacaktır.
Çünkü Nihat Paşa da İngilizler’in haksız ve mütareke hükümlerine aykırı hareketlerine
karşı direniyordu. Payas-Kilis çizgisinin güneyini işgal etmiş olan İngilizler Adana
Vilâyetinin boşaltılmasını istediler.
Nihat Paşa da ordu birliklerine bu çizgiyi geçen düşmana ateş edilmesi emrini verdi.
İngilizlerin gücü karşısında direnilemeyecek ve Adana boşaltılacaktı fakat Nihat Paşa
bunu mümkün olduğu kadar geciktirdi. Bu süre içinde silah,cephane ve malzeme
gerilere taşınabilmiştir (Selek, İstanbul, 180). Nihat Paşa ayrıca bölgedeki jandarmayı
7
1.GİRİŞ: I.DÜNYA SAVAŞI VE OSMANLI DEVLETİ
HATİCE BAŞKAN
takviye etmiştir. Ordu Adana’dan çekilmeden önce 12. Kolordu ve 24.Tümenin süvari
erlerini asayişi korumak için Adana Vilâyeti emrine verdi.”Ceyhan ve İslahiye
Jandarma Süvari Alayları” adı verilen iki jandarma alayından biri Ceyhan’da diğeri de
Kilis’te bulunacaktı. Bundan başka vilayet emrine 1200 piyade eri verdi. Adana polis
kadrosuna da terhis edilen yedek subaylardan hukuk tahsili görmüş 15 kişi verdi.
Harbiye Nezareti 15 Aralık 1918’de 2.Orduyu da lağvetmiş Nihat Paşa’yı da
Adana Valiliğine tayin etmişti. Bu ordunun iki kolordusu da geçici olarak Harbiye
Nezareti’ne bağlanmıştı.
Nihat Paşa İngiliz engeli yüzünden Adana’ya gidemedi. Pozantı’da orduya ait
bazı malzemelerin kurtarılmasına çalıştı. Daha sonra Konya’ya döndü. Fakat İngilizler
Nihat Paşa’nın Konya’da olmasını bile istemiyorlardı. 2 Ocak 1919’da İngiliz Yüksek
Komiserliği Osmanlı Hükûmetinden Nihat Paşa’nın Türk Halkını teşkilâtlandırıp
silahlandırdığı, kasaba ve köylerde İslâm Cemiyetleri kurduğu gerekçesiyle azlini istedi.
Baskıya karşı koyamayan hükûmet Nihat Paşa’yı azlederek yerine Mersinli Cemal
Paşa’yı tayin etti (Selek, 2000:181).
1.2.3. Mondros Mütarekesine Göre Maraş
Osmanlı Ülkesi’nin herhangi bir kısmında herhangi bir asayişsizlik olursa,
orasının düşman devletlerce işgal edilmesi maddesi mütarekenin esasını oluşturuyordu.
Memleketin bir çok yeri bu bahane ile işgal ediliyordu.
Yıldırım Orduları Kumandanlığı’ndan Maraş Askerî Kumandanlığına gelen 15
Şubat 1919 tarihli telgrafnâmede, Maraş’taki Askerî ağırlığın Ceyhan Nehri batısı
taraflarına çekilmesi ve bu işin 22 şubattan evvel bitirilmesi emredilmişti. Şehir ve
köylerdeki hayvanlar toplatılarak, silahlarla diğer cephaneler batı köylerinden dağlık
olan Süsükürdü ve Köşürge’nin ormanlıkları arasına yerleştirildi. Halk arasında bu
mesele duyulmuştu ve gizlilik kalktığı için İngilizler Maraş’a geldiğinde haber
alabilirler diye silahlar Kayseri’ye taşındı (Selek, 2000: 24).
26 Mart 1919’da Ermeni delegasyonu isteklerini Paris Barış Konferansına
sundu. Ermenistan Cumhurbaşkanı Nubar ve M.Ahoraman Paşa görüşlerini şu şekilde
bildirdiler: Kilikya ve Anadolu’nun doğusunda altı vilâyet ile Trabzon kıyılarını da
içine alan büyük Ermenistan’ın kurulmasını ileri sürdüler.Osmanlı’dan alacakları bu
yerleri 20 yıl süre ile manda altında bırakmayı da kabûl ediyorlardı. Avrupa’nın
hedeflediği Kürdistan ile Ermenistan istekleri birbiriyle çakışıyordu. Hristiyan
Ermenileri kullanmayı Müslüman Kürtleri kullanmaktan daha kolay bir iş olarak gören
Avrupa; Ermeniler’i kendi işgal gücünün içine asker olarak almaya başladı. Ermenilerle
Kürtlere vaat edilen yelerin önemli bir kısmı da gizli anlaşmalarla Fransızlara verilmişti.
Ermenistan’ın en geniş hududu Osmanlı’dan Ruslara vaat edilen yerler olabilirdi
(Belen, 1983: 22).
İngilizler ile Fransızlar arasındaki rekâbet sebebiyle İngiltere Ermenistan ve
İstanbul’la Amerika’nın ilgilenmesini istiyordu.Amerika ise o günlerde sadece
Ermenistan'la alâkadardı. Bunda Amerika'ya gitmiş olan Ermeni diasporasının etkisi
büyüktür.Ayrıca Ermenilerin mandayı kabûl etmesi ve Güney ile Doğu Anadolu'da yer
edinecek olması Amerika’nın ilgisini çeken nokta idi.
Güney Anadolu mütarekenin ilk aylarında Çukurova ve çevresi olarak işgal
altına girdiği halde memleket sathında İzmir'in ve İstanbul'un işgali kadar dikkati
çekmemiştir. 1918 Aralık ayında İngilizler Adana'yı işgal etmişlerdi. Gelirken
Ermeniler’i de getiriyorlardı. Bölgede Fransızlar'ın eğitip silahlandırdığı Ermeniler
yüzünden Türkler için can ve mal emniyeti kalmamıştı.
8
1.GİRİŞ: I.DÜNYA SAVAŞI VE OSMANLI DEVLETİ
HATİCE BAŞKAN
İzzet Paşa’nın Sadaretten istifasının ertesi günü İskenderun’un durumunu görüşen
itilaflar ile Osmanlı arasında bir sözleşme imzalandı. Fakat 24.madde gereği 11 Kasım
1918 günü erzak ambarı önünde biriken insanların yaptığı gürültüyü bahane eden
Fransız komutan şehirdeki jandarma ve polisin de hemen şehri terk etmelerini istedi.
Onlar da hükûmetin yerlerini terk etmemeleri emrine rağmen kasabayı bıraktılar. Fakat
kaymakam ve Liman reisi İskenderun’a geri çevrildiler ve bu sefer de Fransızlarca
tutuklanarak şehirde teşhir edilip ahırda tutulduktan sonra Payas’a yollandılar (Tansel,
Cilt1, 1991: 46).
Kırıkhanda’ki silahlara da sözleşmeye aykırı olarak el koyan Fransızlar bunları
yaparken İngiliz Hükûmeti başka isteklerde bulundu.Pozantı’nın kuzeyine kadar Türk
Ordusu’nun silahlarını teslim ederek çekilmesini istedi ve bunun 15 Aralık 1918’e kadar
bitmesini istedi. Ayrıca bu kuvvetlerin terhisini de istedi. Bu mütarekeye aykırı
hükümlere karşı Osmanlı direnemiyordu.
Harbiye Nezareti’nden 2.Ordu Komutanlığına emir geldi. “Toroslar’ın
güneyinde bulunan toprakların boşaltılması, elde bulunan malzemeden
kurtarabileceklerinin şimdiden nakillerinin yapılması” istendi. Bunun için gerekli
zamanı kazanmak üzere 2.Ordu Komutanı 24 kasım 1918’de “Suriye İngiliz Ordusu
Başkumandanlığı’ndan” bazı isteklerde bulundu:
a) Türk Orduları'nın geri çekilmeleri için İstanbul ile yapılmış olan
yazışmalardan dolayı 12 günlük bir vakit kaybedilmiştir.bu sebeple birinci çekilmenin
13, ikinci çekilmenin 17, üçüncü çekilmenin de 26 aralık 1918’de yapılmasının
kabûlünü,
b) Osmanlı Orduları Filistin ve Suriye'deki savaşlarda top ve makineli
tüfeklerinin çoğunu kaybetmiş olduğu için silah bakımından şimdi çok zayıf bir
durumdadır. Elde olan top ve makineli tüfekleri de teslim etmek bir asker için pek güç
olacağına göre bu tekliften vaçgeçilmesini istedi (Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Sayı
33, Belge 825).
İngilizler bu isteklerden sadece 12 günlük zaman kaybını kabûl etmişlerdi. Bu
yüzden Toroslar’ın güneyinde çok miktarda savaş malzemesi bırakıldı (Tansel, Cilt1,
1991: 49). Bu şartlar altında İşgal başladı. 11 aralık 1918’de Fransız subayları
idaresinde “çoğu yerli kaçkın Ermenilerden oluşan Fransız askerî üniforması giymiş
“400 kişilik bir müfreze Dörtyol Kasabası’na girdi. 17 Aralık 1918’de 500 kişilik bir
Fransız birliği Mersin’e çıktı. 27 aralık 1918’de Fransız ve Ermeni askerleri Adana’ya
girdi. 27 Aralıkta Pozantı işgal edildi. Ardından da Akköprü ve Çiftehan işgal edildi
(Tansel, Cilt1, 1991: 50). Maraş ise mütareke hükümlerince İngiliz nüfuz bölgesi
olmuştu. İngilizler 22 şubat 1919 günü Maraş’a girdiler. 27 şubatta Birecik’i, 16 Martta
Hrabnaz ve Tel Ebnaz İstasyonları ile 24 Martta Urfa’yı işgal ettiler (Türk İstiklal Harbi
1 :1992: 104).
1.3. Dünya Savaşında Maraş Bölgesindeki Müslim Ve Gayr-ı Müslimlerin Durumu
Genel olarak Maraş Sancağıyla ilgili ilk nüfus verileri Halep Vilayeti
Salnâmeleridir. Salnamelere göre Halep Vilayetine Maraş Sancağında Ermeni nüfus
oldukça yoğundu. Ermeniler kendilerini kolay savunabilecekleri Toroslar’ı
yerleşmişlerdir. Kale, köy ve kasabalarını Torosların dağlık alanlarına kurmuşlardır.
Özellikle Zeytin Kazası bu nitelikte olup Ermenilerin sık sık ayaklandıkları bir merkez
olmuştur (Yetişgin, 2005: 392). 1895 ayaklanması’nda Ermeniler 20.000 Türk’ü
katletmiştir. Yabancı devletlerin müdahalesi yüzünden ayaklanma tam bastırılamayıp
9
1.GİRİŞ: I.DÜNYA SAVAŞI VE OSMANLI DEVLETİ
HATİCE BAŞKAN
asilerle Osmanlı Devleti anlaşmış ve isyancı Ermeniler yabancıların kontrolünde göç
ettirilmişlerdir.
Dahiliye Nezaretine bağlı Sicil-i Nüfus İdare-i Umumiyesi Müdüriyeti
tarafından 1318 ve 1320 tarihli “Nüfus Nizamnâmesi” gereği her vilayet, kaza ve köyde
gayr-ı Müslim’lerinde yer aldığı komisyonlar tarafından yapılmış ve 1905’te başlayıp
1914’te tamamlanmış olan nüfus istatistiğine dayanmaktadır. Bu sonuçlar daha sonra
Millî Kongre Cemiyeti tarafından 1919 yılında tüm dünyaya duyurabilmek için
Fransızca olarak yayınlanmıştır (Beyoğlu, 2003: 59).
Bölge Ermenilerin en yoğun olduğu yer ise de Maraş Sancağı içerisinde
Ermeniler toplam nüfus içinde ancak azınlık olmuştur (Yetişgin, 2005: 393).
Osmanlı Devleti’nin resmi kaynağı olan Halep Vilayeti yıllıklarına göre Birinci
Dünya Savaşı öncesi vilayette toplam 667.790 insan vardı. Bunun 49.486’sını
Gregoryen, Protestan ve Katolik Ermeni oluşturmaktaydı. Halep vilayeti içinde azınlıkta
kalan Ermeniler Maraş Sancağında da azınlık durumundaydılar.
Maraş Merkez nüfusu 1895 ile 1902 yılları arasında yapılan sayımların işlendiği
Halep yıllıklarına göre 54.000 ile 60.000 arasındadır. Bu nüfusun 37.000 ile 44.000’ı
Müslüman geri kalanı da gayr-ı Müslim azınlık idi (Yetişgin, 2005: 395).
1882’de İngiliz Dışişlerine İngiliz’lerin Anadolu’daki Başkonsolosu Albay Sir.
C. Wilson’un gönderdiği raporda Maraş Sancağının Hristiyan Nüfusu 30.492 (%21),
Yahudi 206 ve Müslüman 109.48 olarak gösterilmiştir ( Yetişgin, 2005: 395).
1918 yılındaki Amerikan verilerine göre ve 1919’daki İngiliz verilerine göre
Maraş'taki Müslümanların nüfusu 146.000 iken ,Ermenilerin nüfus nüfusu 55.000
olarak gösterilmektedir (Özdemir, 2004: 28-33).
Ermenilerin Maraş bölgesinde özellikle Zeytin’de çıkardıkları isyanda Türkleri
öldürmeleri sebebiyle Zeytin ve Maraş bölgesinden bazı zararlı Ermeniler Konya’ya
sevkedildi. Fakat burada diğer Ermenilerle birleşerek tehlike oluşturmaları dikkate
alınarak bundan sonrakilerin Halep’in güneydoğusu ile Zor ve Urfa Sancaklarına
gönderilmelerine karar verildi. Fakat bu tedbirler de işe yaramayıp saldırganlığa devam
etmelerini ve bir türlü yatışmamalarını dikkate alan Talât Paşa 6 mayıs 1914 tarihinde
Zeytun’dan Ermenilerin tamamen ihracını emretti. Ayaklanmalar diğer bölgelerde de
haddi aşınca 24 nisan 1915’te genel tehcir kanunu çıkarıldı. (Babacan, 2001:143)
1.dünya savaşı sırasında tehcire tabi tutulan Ermenilerin sayısı 8.845’tir (Halaçoğlu,
2001: 76).
Ermeni Tarihçi Basmacıyan , 1915’te Paris’te bastırdığı Ermenistan’ın bugünkü
tarihi adlı kitabında Türkiye’deki Ermeni nüfusunu 2.380.000 olarak göstermiştir
(Saral, 17).
Kevork Aslan Adındaki Ermeni tarihçisine göre 1914’te Türkiye’deki Ermeni
nüfusu 1.800.000’dir (Çizelge I. I.)
(Çizelge I. I. Kevork Aslan’a Göre 1914’teki Türkiye’de Ermeni Nüfusu Saral, 17).
Memleketler
Anadolu
Kilikya (Adana,Sis,Maraş
dolayları)
Osmanlı Devleti’nin diğer
memleketleri
Toplam
Ermeni nüfusu
920.000
180.000
700.000
1.800.000
10
1.GİRİŞ: I.DÜNYA SAVAŞI VE OSMANLI DEVLETİ
HATİCE BAŞKAN
İki Ermeni tarihçisinin iddia ettikleri rakamlar arasında 580 bin kişilik bir fark
vardır.
Önceki Ermeni verileriyle patrikhanenin verilerini ayrıca karşılaştıracak
olursak; Patrikhâne verilerinde 1914’te Osmanlı’da Ermeni nüfusu 1.915.651 olarak
gözükürken, Aslan’da 1.800.000, Basmacıyan’da 1.500.000’dir. Osmanlı Kaynaklarına
göre ise 1.229.000’dir.
22 Kanûn-î evvel 1334’te (4 ocak 1919) hükumet tehcirine tabi tutulan
Ermenilerden isteyenlerin eski yerlerine dönmeleri için kararnâme çıkarttı. 31 aralık
1918 tarihli “Dönüş Kararnâmesine göre;
“1- Sadece geri dönmek arzusunda bulunanlar sevk edilecek, bunun haricinde
kimseye dokunulmayacak.
2- Yerlerine iade edileceklerin, yollarda perişan olmamaları ve dönüş mahallerinde
mesken ve iaşe sıkıntısı çekmelerinin önlenmesi için gerekli tedbirler alınacak;
gidecekleri bölgelerin idarecileriyle irtibat sağlanıp bu konudaki tedbirler sağlandıktan
sonra sevkıyat ve geri dönüş işlemlerine başlanacaktır.
3- Bu şartlar dahilinde dönecek olanlara ev ve arazileri teslim edilecektir.
4- Yerlerine daha önce muhacir yerleştirilmiş olanların evleri tahliye edilecek.
5-Kimsenin açıkta kalmaması için geçici olarak birkaç aile bir arada, yerleştirilebilecek.
6- Kilise ve mektep gibi binalarla bunlara gelir getiren yerler, ait olduğu cemaate geri
verilecek.
7-Yetim çocuklar, istenildiği takdirde hüviyetleri dikkatlice tespit edilerek velilerine
veya cemaatlerine iade olunacak.
8- ihtida etmiş olanlar arzu ederlerse eski dinlerine dönebilecekler.
9-Mühtedî Ermeni kadınlardan,bir Müslüman ile evli bulunanlar, eski dinlerine dönme
konusunda serbest bırakılacaklar. Eski dinlerine döndükleri takdirde kocasıyla
aralarındaki nikâh bağı kendiliğinden bozulmuş olacaktır. Eski dinine dönmek
istemeyen ve kocasından ayrılmaya razı olmayanlara ait meseleler ise mahkemelerce
halledilecektir.
10- Ermeni mallarından, henüz kimsenin tasarrufunda bulunmayanlar, kendilerine
teslim edilecek; hazineye intikal edenlerin iadesi de, mal memurlarının muvafakati ile
karara bağlanacak. Bu konuda ayrıca açıklayıcı zabıtnameler hazırlanacak.
11- Muhacirlere satılan mülklerin sahipleri döndükçe, peyderpey bunlara teslim
edilecek. Bu konuda 4. madde aynen tatbik edilecek.
12- Muhacirler, ellerinde bulunan ve eski sahiplerine iade edilecek olan ev ve
dükkânlarda tamirat ve ilâveler yapmışlarsa ve arazi ve zeytinliklerde ekim yapmışlarsa,
her iki tarafın da hukuku gözetilecek.
13- Ermenilerden muhtaç olanların dönüşlerinde sevk ve iaşe masrafları, Harbiye
tahsisatından karşılanacak.
14- Şimdiye kadar ne miktar sevkıyat yapıldığının ve bundan sonra her ayın on beşinci
ve son günlerinde nerelere, ne kadar sevkıyat olduğu bildirilecek.
15- Osmanlı sınırları dışına çıkıp da geri dönmek isteyen Ermeniler, yeni bir emre kadar
kabul edilmeyecek.
Yukarıda zikredilen bu kararnamedeki hükümler, Ermenilerden başka, yerlerini terk
etmek durumunda kalan Rum muhacirlere de teşmil edilmiştir” (Halaçoğlu, 2001: 84).
Dönen Ermenilerin sayısının gidenlerden fazla olduğu görülmüştür. Ayrıca
Kilikya ve İstanbul’da göçden dönmüş ama köylerine dönmemiş Ermeni sayısı çok
fazladır. Erzurum ve Bitlis Ermenilerinin kalanı Kilikya’dadır. Bu durumu bizzat
Ermeni Patriğinin teyit ettiğine dair İngiliz istihbarat raporu mevcuttur (Özdemir, 2004:
120).
11
1.GİRİŞ: I.DÜNYA SAVAŞI VE OSMANLI DEVLETİ
HATİCE BAŞKAN
Geri dönen Ermenilerin gidenlerden çok olduğu yabancı kaynaklarca da
doğrulanan raporlardan anlaşılmaktadır. Amiral Bristol’den Amerikan Dışişleri
Bakanına gönderilen raporda Ermeni nüfusu aşağıdaki çizelge ile gösterilmiştir. Bu
çizelge TTK Kurumu tarafından yayınlanan “Ermeniler: Sürgün ve Göç” adlı kitapta
yer almıştır.
Çizelge I. 2. Adana Haçin Maraş ve Zeytun’da 1915- 1920 Yılları Arasında
Ermeni Nüfusu ve Kayıpları, ABD ARCHIVES NARA, 860j.01/341, Amiral
Bristol’den Dışişleri Bakanına. 16 Ağustos 1920)
25000
13700
30000
27700
16000
Haçin
27000
25000
14500
2000
10500
10000
2500
6 köy
4680
4680
3250
1430
1000
430
Maraş
30000
19000
11000
8000
19000
17 köy
8810
8810
5920
2890
2500
Zeytun 10000
10000
8800
1200
1200
54 köy 21000
21000
19990
1010
500
510
67030
81900
19830
195190 160490 93460
11000
34700
50000
200
5200
18000
551
25550
1000
9000
Toplam Kayıplar
55000
30000
Sürgünden Döndükten
Sonraki Kayıp
36 köy 68700
1920’de ki Sayı
20000
Diğer Yerlerden Gelenler
1919’ daki Toplam
Sayıları
Başka Yerlere Dağılanlar
Göçten Dönen
12000
Göçmeyenler
8000
Göçerken Kayıp
5000
Göçenler
17000
Nüfus 1915
25000
Adana
14500
3250
3000
22000
390
300
1500
11000
22000
1707
7627
13
8813
54
20044
34300 100500 13525 106985
Yine aynı kitapta yer alan bir başka belgede Maraş’ta savaş sonrasında Ermeni
Patrikhanesinin raporuna göre 1921’de Ermeni sayısı 10.000’dir (Özdemir, 2004: 122).
Fransızlar Maraş’ı terk ederken bu fazladan gelen Ermeni nüfusu önemli bir sorun
haline gelmişti. Maraş savaşı esnasında 1 Ocak -20 Temmuz arasında Halep’ten
gelmişken Maraş’tan giden Ermeni sayısı Fransız işgal kuvvetlerinin raporuna göre
7.987’dir (Özdemir, 2004: 132).
Bu dönemde Maraş’ta gayr-ı Müslimlere ait müesseseler şunlardı.
a) Amerikan İlmi İlahi Müessesesi
b) Amerikan Koleji
c) Alman Darüleytamı (Yetimhane)
d) İngiliz Darüleytamı
Maraş’ta Ermenilerden başka hristiyan yoktur. Dördü Ortadoks diğerleri de
Protestan ve Katolik olmak üzere 11 kilise vardı.
Ermeniler Maraş’taki ticaretin yüzde altmışına sahipti. Ayrıca o dönemde İzmir
Şark Halı Kumpanyası’nın fabrikasında da Hristiyan geç kızlar çalışmaktaydı.
Marangozluk ta yine Ermeni zenaati durumundaydı. Maraş’taki en güzel ve sağlam
binalar Ermenilere aitti (Atalay, 1980:55) .
12
MARAŞ’IN İNGİLİZLER TARAFINDAN
HATİCE BAŞKAN
2. MARAŞ’IN İNGİLİZLER TARAFINDAN İŞGALİ
1916 yazında Londra’da Türkiye'yi paylaşma planları hazırlanırken Fransız
temsilci Francois George Picot, İngiliz temsilci Sir Mark Syke’ın huzurunda, Ermeni
lider Bogos Nubar Paşa ile bir anlaşma imzalamıştır. Bu anlaşmaya göre Kilikya’da
Türklere karşı savaşmak üzere bir Ermeni lejyonu kurulacaktır.
Doğu Lejyonu denilen bu birlik, Fransa'nın Kilikya'da ileride gerçekleştirmeyi
tasarladığı Küçük Ermeni Devleti ordusunun çekirdeği olacaktır (Yurtsever, 1976: 36).
Bununla birlikte Çukurova bölgesini mütarekeden sonra başlangıçta İngilizler'in
işgal etmesi Fransızlar'a karşı bir pazarlık konusu olarak ellerinde bulundurmak
amacıyla petrol sahası Musul vilayetiyle birlikte Kilis, Cerablus, Birecik, Urfa, Maraş
ve Ayıntap’ı da işgal etmeyi tasarlamalarından kaynaklanmıştır (Türk İstiklal Harbi 1,
1962: 77). İngilizler 22 şubat 1919’da Maraş'ı işgal etmiştir.
Paris’teki Ermeni delegasyonu başkanı Bogos Nubar Paşa ve A.Ahorian
tarafından belirtilen isteklerinde Karadeniz’den Akdeniz’e kadar uzanan bağımsız
Ermenistan ile birlikte Ermeni Hükûmetinin Amerika ve Cemiyet-i Akvam’ın kefaleti
altına konulması, bir dönem için büyük devletlerden birine mandaterlik verilerek bu
devletin 20 yıllık bir süre için Ermeni konferansı görüşüyle seçilmesi, Osmanlı
İmparatorluğunun Duyun-u Umumiyesine yani borçlarına katılmaya hazır olduklarını
bildirdiler (Akgün, 1984: 331).
Ermenilerin İngiliz desteğinde evvelce yaşadıkları yerlerde devlet kurma
çabalarında onların yabancı bir büyük devlet tarafından himaye edilmeleri gerektiği
düşüncesi yatmaktadır. Bu himaye onlara göre belli bir süre için bir Avrupa Devleti’nin
mandasını istemeye yöneltmiştir. Onların bu isteği de Ortadoğu’da hakimiyetlerini
sağlamlaştırmak isteyen İngiltere ve Fransa’nın işine gelmiştir.
İngiliz işgali devam ederken Ermeniler Amerikan veya İngiliz mandasını da
düşünmüşlerdi. Ki bu durum Çukurova Bölgesinin Fransızlar tarafından işgal edildiği
süre içinde de devam etmiştir. Kasım 1919 başlarında İngiltere Avam Kamarasında
Amerika’nın bu mandayı istememesi eleştirilmiş ve Ermenistan’ın bağımsızlığını
koruduğuna ilişkin 50 bin kişilik bir Ordu oluşturduğuna dair çıkan haberlerin
Cemiyet-i Akvam bir karar verinceye kadar teminat kabul etmişlerdir (Öztoprak, 1989:
91).
Fransız kamuoyu da güney işgal bölgesi haricinde askeri girişimi
benimsemiyordu (Öztoprak, 1989: 86).
Paris’teki Ermeni delegasyonu başkanı Bogos Nubar ve A. Aharonian tarafından
dile getirilen isteklerinde Kardeniz’den Akdeniz’e kadar uzanan bağımsız Ermenistan'la
birlikte; a)Ermeni hükumetinin Amerika ve Cemiyet-i Akvam’n kefaleti altına
konulması, b) Bir dönem için büyük devletlerden birine mandaterlik verilerek bu
devletin 20 yıllık bir süre için Ermeni konferansı görüşüyle seçilmesi, c) Osmanlı
imparatorluğunun Duyun-u Umumiyesine yani borçlarına katılmaya hazır olduklarını
belirttiler (Akgün, 1984: 333).
İngiliz başbakanı Lloyd George’un Londra Belediyesinde verdiği bir demeç
Ermenilerin meskun bulundukları memleketlerde Osmanlı İdaresine nihayet verilmesi
gerektiği düşünce Near East Gazetesi’nde yayınlanmış ve bu yayın Türk Gazetelerinde
eleştirilmişti. İngiliz Başvekilinin demecinde Osmanlı’da “azınlıkların yönetiminde
görülen düzensizliğin önceden beri anlaşıldığını ileri sürerek bu konuda önemli olanın
Türk Yönetimine geçmesi gerekenin ne olduğu üzerinde toplandığını
belirtmiştir”(Öztoprak, 1989: 62).
13
MARAŞ’IN İNGİLİZLER TARAFINDAN
HATİCE BAŞKAN
Bu tavra tepki gösteren Türk basınından İkdam Gazetesi 12 Kasım 1919
tarihindeki başyazısında İngiliz başvekilin bütün bağımsızlık fikrine karşı az çok iç
düşmanlarımızın etkisi altında kaldığını belirtiyordu. Yenigün Gazetesi ise Başvekilin
bu tavrına yine 12 kasım 1919 tarihinde bir başyazıyla cevap verdi. Yunus Nadi imzalı
yazıda Lloyd George’un demecinde duygusal bir cereyana bağlı kaldığı sonucuna
varıldı. Yenigün’ün başyazısında azınlıklarla ilgili olarak Türkler'in; gayr-ı Müslim
ekalliyetlerin hukukunu hiçbir zor kullanmaya maruz kalmadığı dönemlerde ve en
geniş manada verdiği hayretle görülecektir” şeklinde yorumlanmıştı (Öztoprak, 1989:
63).
İngiliz ileri gelenlerinden Balfour Türk Gazetelerinde 28 Kasım 1919 tarihinde
çıkmış bir demecinde; “Türk İmparatorluğu’nun sınırlarının henüz kesin bir biçimde
ortaya çıkmamış olduğunu” belirtiyordu (Öztoprak, 1989: 63). Bu söz, Türk
topraklarının mütareke şartlarında belirtilenden daha fazlasına el konulmak istendiğini
göstermektedir.
2.1. İngiliz İşgaline Karşı Dış Tepkiler
Mondros Ateşkesi’ne dayanılarak Türkiye’nin işgal edilmesine Londra’daki
Müslümanlar İsfehani’nin önderliğinde bir miting düzenleyerek tepki gösterdiler. Bu
miting Morning Post Gazetesi’nde yer almıştı. Gazeteye göre Londra’da bulunan
Müslümanların düzenlediği mitingin amacı İslâm Alemini ilgilendiren meselelere karşı
İngiltere’nin ve özellikle Barış Konferansı’na katılan devletlerin dikkatini çekmek, bu
ülkelerin İslam alemi hususunda gösterdiği kayıtsızlığı protesto etmekti. Mitinge büyük
bir katılımın olduğunu belirten gazete katılanların çoğunun da Müslüman olduğunu
yazmıştı (Akbıyık, Ankara, 50).
Ayrıca 24 aralık 1919 tarihli Times Gazetesi de Hindistan’daki Müslümanların
İngiltere başbakanına Türkiye’nin işgalini protesto için muhtıra verdiğini yazar.
Daily Telgraf Gazetesi’ne de 21 Ocak 1919’da 35 imzalı bir muhtıranın
Avrupa’da oturan Müslümanların önde gelenleri tarafından İngiltere başbakanı ve
dışişleri bakanına verildiğini yazar (Akbıyık, Ankara, 43).
2.2. İngilizlerin Maraş'a Gelişi
Mondros ateşkesine göre Maraş’ın işgal edileceğini anlayan bazı köylüler
İngilizler’in şehre giriş yapacakları Pazarcıkla narlı arasındaki Aksu köprüsünü yaktılar.
Antep’ten çıkan İngilizler yolları tamir ederek ilerlediler. Aksu’ya geldiklerinde dar bir
köprü kurarak oradan da geçip ilerlemeye devam ettiler. Beraberinde Maraş’tan ve
Zeytun’dan gitmiş Ermeniler de geliyordu ve çok taşkınlık yapıyorlardı. Şehirdeki
Ermeniler de onları karşılama hazırlığındaydılar. İngiliz kuvvetlerinin şehre girişi
sırasında Trasanta rahiplerinin bandosu ile ellerinde çiçekler olduğu halde Şeyhadil
Caddesi’nin ilerisinden onları karşıladılar. 22 şubat 1919 günü Ermeniler “Yaşasın
İngilizler, yaşasın Ermeniler, kahrolsun Türkler” diyerek avazları çıktığı kadar
bağırıyorlardı. Önde bando, arkasında Ermeniler, onların arkasında da İngiliz kuvvetleri
şehre girerken onları gören bütün Türkler ağlıyordu. Kalabalık aynı taşkınlıkla
hükûmet Caddesi’nden kuzeye doğru ilerleyip Uzunoluk’u geçerek Kışla Caddesi’ne
yürüdü. Kışlaya yönelmeye kalkan grubu gören Mülazım Teğmen Cemal kılıcını
çekmiş ve oradaki bir bölük askere silahbaşı emri vermişti. Bunu gören İngiliz
kumandanı Ermeniler'i azarlayıp yönlerini Amerikan Koleji tarafına çevirmişti. Kışlanın
14
MARAŞ’IN İNGİLİZLER TARAFINDAN
HATİCE BAŞKAN
biraz aşağısındaki bahçede (şimdiki eski Vali Konağı önündeki bahçe) çadır
kurdular.
Maraş’a gelen bu İngiliz kuvveti bir alay süvariden ibaretti
(Bağdatlı, 1974: 26). İngilizler Maraş’ta Türklerle çatışacak kadar uzun kalmasa da
bereberlerinde getirdikleri Ermeniler buradaki çatışmaların esas sebebini oluşturacaktı.
İngiliz işgal kuvvetlerinin çoğunluğu bir Hint Süvari alayından oluşuyordu.
Bazıları da Müslümandı (Karadağ, 1943: 12).
Fransızlara asker olarak yazılmış Ermenilerin bir kısmı da İngiliz kuvvetleriyle
birlikte Maraş'a gelmişlerdi. Maraş’ın merkezinden,kasabasından, köylerinden ne kadar
Ermeni gitmişse İngiliz işgali sırasında peş peşe Maraş'a geri geldiler.
Ancak gelenler daha önce yaşadıkları köy ve kasabalara değil tamamı da şehir
merkezine yerleşiyordu (Bağdatlı, 1974: 26). Dönen Ermenilerin sayısının gidenlerden
fazla olduğu görülmüştür. Ayrıca Kilikya ve İstanbul’da göçden dönmüş ama köylerine
dönememiş Ermeni sayısı çok fazladır. Erzurum ve Bitlis Ermenilerinin kalanı
Kilikya’dadır. Bu durumu bizzat Ermeni Patriğinin teyit ettiğine dair İngiliz istihbarat
raporu mevcuttur (Özdemir, 2004: 116-120).
Güney’de Dörtyol’da başlayan Fransız-Ermeni işgali esnasında yaşanan
katliamlar devam ederken bölgede Ermenilerin çoğunluk sağlaması amacıyla İtilâf
Devletleri ve Ermeni patrik vekilinin isteği ve emriyle Tokat, Amasya, Kayseri, Yozgat,
Ankara, Konya, Afyonkarahisar ve İzmir civarındaki Ermenilerden bir kısmı
Anadolu’daki millî direniş karşısında hayatlarının tehlikeye girdiğini iddia ederek
güneye Çukurova bölgesine göç etmeye başladı.bu iddiaya Erbaa’dan Dahiliye
Nezareti’ne gönderilen bir yazı ile cevap verildi.Yazıda iddianın yalan olduğu
vurgulanırken Osmanlı Hükûmeti 26 ekim 1919’da Anadolu içlerinden güneye yapılan
Ermeni göçlerinin durdurulması için bir karar çıkardı. (Tansel, İstanbul, 1991: 207)
Buna binaen Adana’ya gitmek üzere seyahat evrakı alarak Kayseri’den ayrılan bazı
Ermeni ailelerinin Niğde’den iade edildiklerini çünkü Ermeni göçlerinin Adana’da
vahim olaylar doğurduğundan göçlerin engellenmesi için isabetli tedbirler alınması
gerektiği On Beşinci Fırka Ahz-ı Asker Kalemi Riyaseti’nden Meclis-i Vükelâ
Müzakerâtına bildirilmişti (Sarınay, 2002: 84).
Osmanlı hükûmetinin kararına rağmen Ermeniler Çukurova bölgesine göç
etmeye devam ettiler.Nitekim Maraş işgalinin ikinci haftasında Erkân-ı Harbiye-i
Umûmiye Dairesi’nden Harbiye Nazırı Cemal Paşa’ya gönderilen 4500 numaralı yazıda
(Sarınay, 2002: 100) Maraş'ı işgal eden Fransız kuvvetlerinin yüzde yirmisinin Fransız
ve Cezayirli olup geri kalanının da Fransa hizmetindeki Adana Ermenileriyle Erzurum
ve civarından gelen Ermeni fedaileri olduğu bildirilir.
Ermeni patrikhanesi de itilaf devletleri temsilcilerine başvurarak Kilikya’ya göç
isteğinde bulunan Ermenilerin bu isteklerinin engellendiğini ve “taşra Ermenilerinin
hayatlarının muhafazasının gerektiğini” bildirdi.( Tansel, Cilt 2, 1991: 208).
Halbuki Osmanlı Hükûmeti Fransızlarla birlikte gelen Ermenilerin katliamlarını
Amiral Calthorpe’a şikayet etmiş o da bu şikayeti 18 aralık 1918’de General Allenby’ye
duyurmuştu. Allenby bunu dikkate almak yerine tehcir kanunuyla göçleri kabul olunan
100 bin Ermeni'nin Türkiye'ye dönmelerini emretti (Tansel, Cilt2, 1991: 206). Dörtyol
ve civarına ilk dönen 12 bin kadar Ermeni'nin giderleri de Osmanlı Maliyesine
ödettirilmiştir (Seyfeli, 1996: 400).
Bu Ermeniler; çarşı pazarda milletin hissiyatını rencide edecek tavırlarla
dolaşıyordu. Ellerinde kırbaçlar, bellerinde revolver ve kama, ayaklarında çizme,
başlarında önü sivri kasket olduğu halde gelip geçene sataşmaktaydılar. Bunlar köylere
gidip gelen Türk yolculara da saldırmaktaydılar. Issız yollarda köylülerden öldürdükleri
de olurdu. Bazı Ermeniler de Türkler aleyhine mahkemelere başvurmuşlardı. Her hangi
15
MARAŞ’IN İNGİLİZLER TARAFINDAN
HATİCE BAŞKAN
bir Türk'ün elindeki hayvanını “benimdir” diyerek sahte şahitler gösterip aldıkları
olurdu. Sürgünden evvel Türklere sattıkları malları iki şahit gösterip hükûmet
marifetiyle geri almakta ve bedellerini de vermemekte idiler.
İngilizler Ermenilerin bu tür tecavüzleri epey hoş görüp destekledikten sonra
Türklerin galeyanına sebep olabileceğini anlayıp bazı tedbirlere başvurdular.Fransa'dan
gelen asker Ermenilerin azaltılması ve Türkler'in ileri gelenlerinin sürülmesi
düşünülmüştü. Maraş mutasarrıfı Ata Bey ileri gelenlere kefil olarak buna engel
olmuş,sivri kasketliler de ortalıkta görünmez olmuşlardı (Bağdatlı, 1974: 27).
İngiliz işgali döneminde yaşanan olaylardan birisi de tehcir döneminde Maraş
‘tan Ermenilerin nakilleri sırasında Maraş mutasarrıflığında bulunmuş olan İsmail
Kemal beyle ilgilidir. İsmail kemal bey bu sırada Sivas valisi idi. Ermeniler İngilizlere
başvurarak ondan davacı oldular ve İngiliz müdahalesiyle Maraş'a getirilen İsmail
Kemal Bey tutuklanarak mahkemeye çıkartıldı. Davacıların bir iddiası da Kemal Bey’in
yaptırdığı bir çeşmeyi kiliseyi söktürüp taşlarını kullanarak yaptırdığı şeklinde idi
(Karadağ, 1943: 8). İlk duruşmada isnatların yersizliği anlaşılarak İsmail Kemal Bey
kefaletle serbest bırakıldı. Fakat Ermenilerin ona suç ortağı addettikleri Maraşlı
Çavuşemin’i oğlu ali ile birlikte Halep’e yani doğrudan İngiliz mahkemelerine
çıkmaları için sevkettirerek hapse koydurdular (Bağdatlı, 1974: 32).
Bu komitacılar İngilizler'in muvafakatiyle evvelce Müslüman olmuş Ermenilerin
de kendilerine katılması için işe koyuldular. Bulduklarını İngiliz karargâhına
görürüyorlardı. Müslümanla evlenmiş olan Ermeni kızlarını da evlerinden zorla
alınıyordu.Ermeni zenginlerinden Artin de aynı şekilde kızını kocası Hacı Mehmed’in
evinden zorla alarak yolda onu hırpalayarak götürdü.İngilizler bu vahşete de ses
çıkarmadılar.
Bu durumu Kontramiral Webb 4 mart 1919’da Hariciye Nazırı Yusuf Franko
Paşa’ya şöyle açıklamıştır: Hristiyanlıktan İslamiyete geçenleri, yani Ermeni kadın ve
çocuklarının Türk evlerinden kurtarmanın Britanya Yüksek Komiserliğinin en çetin
görevi olduğu şeklinde açıklamıştır (Tansel, cilt 2, 1991: 209).
Kadının teessürüründen öldü ve kayınpeder de bu keder yüzünden Fransız işgali
döneminde öldü (Bağdatlı, 1974: 32).
Ermeniler Hacı Mehmed’in cenazesini de borcu olduğu gerekçesiyle önünü
kesmeleri bu dönemin hadiselerinden biridir ki Ermeniler bu maksatla İngilizler
sayesinde Türkleri maddeten de zarar uğratmak istiyorlardı.
İngilizler Maraş'a geldikleri günden itibaren ihtiyaçları olan erzakı Ermeni
müteahhitlerin eliyle almaktaydılar. Ama bir gün buğday ve tahıl pazarına gelen
İngilizler Türklere ait buğday ve hububatın bedelini ödemeden gaspettiler. Başka bazı
yerlerdeki Türk ambarlarını da bularak içindeki erzakı çaldılar. Bu olaylar halk arasında
can ve mal emniyetini ihlâl eden bir muamele telakki edildi. Malları alınanların eline
belediye galeyana mani olmak için birer mazbata verdi (Bağdatlı, 1974: 33).
İşgalden sonra vaziyetin bu şekilde gerginleşmesi sebebiyle Maks Andriyo bir
yazı ile Türkler'in ileri gelenlerinden yedi kişiyi davet edip mühim meseleleri görüşmek
üzere bunların Amerikan Kolejinde toplanmalarını istedi. Çağrılanlar toplantıya
gitmeden evvel Müftünün yanında konuyu görüştüler. İngiliz karargâhı kolejin
karşısındaki İlmî İlahi mektebi idi (Amerikan Misyoner Okulu). Heyet buraya varınca
önlerine düşen bir subay onları işgal kuvvetleri komutanının ikametgâhı olan Misyoner
Mekalim’in evine götürdü. Onlardan sonra Ata Bey de geldi. Hristiyanlar ve papazlar
da vardı. Amerikalı tercüman gelenleri takdim edip şunları dedi:
16
MARAŞ’IN İNGİLİZLER TARAFINDAN
HATİCE BAŞKAN
“Maraş'ın içinde köylerinde ve kasabalarında bulunan Hristiyanlar hakkında
şimdiye kadar Osmanlı Hükümeti ve İslâm ahalisi tarafından yapılan tecavüzler sonucu
nüfusça ve malca büyük hasarlara uğratılmışlardır. Bundan böyle Türklere gerekli
nasihat ile icap edenlere tebliğde bulununuz. Türklerden hangisinde Ermenilerin emanet
mallan ve paralan varsa vakit geçirmeksizin vermelidirler. Hiçbir ferdin şahsı hukukuna
ve milliyesine müdahale ve dokunulmadan sükûnet içinde yaşamaları gereklidir.
Yayınlamış olduğum beyannameye aykırı fiil ve hareket durumunda almış olduğum
emir ve selahiyete uygun olarak lazım gelenlerin cezalandırılması için tedbirlere
başvurulacaktır. Hindistan tarafında milletin hukukunu muhafaza ve istirahatinin temini
hususunda 20 sene süren memuriyetimde cins ve mezhep ayırmadan muhtelif ırktan ve
özellikle azınlıkta olan İslamları diğerlerinin tecavüzlerinden koruyarak emre aykırı fiil
ve harekette bulunanları hemen örnek bir şekilde cezalandırdım. Karışıklığa meydan
vermedim. Burada da bir tarafı tutmayarak oradaki gibi herkesin hukukunu korumaya
ihtimamda bulunacağım. İdareci ve ileri gelenlerin adalet ve hakkaniyeti takip etmeleri
gerekli olup vazife gereği yapmaya memur bulunduğum bazı işlerin tatbik şekillerinde
ihtiyaç görüldüğü zaman kendilerine danışmak fikrindeyim”
Ali Sezai Efendi tercümana iyi tercüme etmesini tenbih edip söylenenlere tepki
gösterdi. Tepkisinde İngiliz kumandanının Hindistan’daki memuriyetleri esnasında ırk
ve mezhep ayırmadan ,sakinlerin hukukunu ve özellikle İslâmları diğer unsurlara karşı
korumasını sevindirici bulduğunu, Maraş’ta da tarafsız olarak asayişin temini
hususunda tedbir alması takdir edilecek bir insaniyet görevi olduğunu belirterek şöyle
devam etti:
“Adalet ve medeniyet tavrıdır. Bunu hürmetle karşılarız. İngiltere Devleti
medeniyetperver bir devlet olup, Osmanlı Devleti ile münasebetlerinin dostane
olduğu tarihle sabittir. Osmanlı Devletinin umumi harbe istemeyerek iştirak
ettiği bilinmektedir. Gayr-ı Müslimler hakkında Türklere isnat olunan
tecavüzlerin aşk yoktur. Maraş'ta göze çarpacak ne kadar güzel köşk, paha
biçilmez mal kıymetli bağ bahçe, bakımlı arazi varsa çoğu Hristiyanların
kullanımı altında bulunmaktadır. Onlara Osmanlı Devleti ve Türkler zulüm ve
tevüvüzlerde bulunmuş olsalardı, bugün onlar bu servet ve rahatlığa sahip
olmayacakları gibi, harap evlerde oturmaları gerekirdi. Zira bu emlak ve malları,
kendilerine gökten Hz. Mesih indirmeyip, ancak hükümetin ve milletin lütufkar
mualemelerinden ileri geldiği şüphesizdir. Hükümet dairelerinde ise
Hristiyanların müracaat ve işleri özellikle görülmektedir. Müslümanlardan
ziyade Devletin rütbe ve nişanları ile taltif kılınmakta oldukları herkesçe
bilinmektedir. Devlete riayet etmek Ermenilerin dini itikatlarından iken, nail
oldukları yüce Devletin nimetlerine rağmen, millete karşı Zeytun Ermenileri ile
birleşerek isyan etmişlerdir. Civar köylere ansızın hücum ederek, kadınları ve
çocukları katletmişler, evleri ve insanları yakmışlardır. Devletçe
cezalandırıldıkları halde, sonradan affedilmişler ve çoğunun vergileri
alınmamıştır. Devletin savaş siyaseti icabı Ermenilerin tehciri kesin emir iken,
bir kısım Türk ileri gelenlerinin himayesi ile yüzlerce Ermeni’nin Maraş'ta
kalmaları ve ellerine sermaye verilerek geçimlerinin temini sağlanmıştır.
Sevkıyatları yapılanların da pazar mahallerinde satmakta oldukları mallarını
Türkler ihtiyaçları olmadığı halde, kendilerine insani yardım ve iyilik olmak
üzere, o günün fiatına göre satın almışlar ve paralarını ödemişlerdir. Askerî
işgali müteakip geri geldiklerinde, bu yapılan iyiliklere aykırı olarak bazıları mal
17
MARAŞ’IN İNGİLİZLER TARAFINDAN
HATİCE BAŞKAN
sattıkları kimselere giderek sattıkları mallan geri istemişlerdir. Bu mallan
satmadıklarını ödünç verdiklerini iddia etmişlerdir. Aldıkları mallan geri
veren Türkler mal karşılığı ödedikleri paralarını geri alamamışlardır.
Bütün bunlara rağmen yüce Türk milleti Ermeni komşularına muhtaç
oldukları alet ve ev eşyalarını emanet olarak vermek ve diğer suretle yardımda bulunmakla insanlıklarını göstermişlerdir: Mutasarrıf Ata Bey de
kavgaya sebep olacak meyhane ve eğlence yerlerini kapattırarak
memlekette bulunan muhtelif azınlıklar lehine asayişi muhafaza etmiştir.
İşitilen haber göz ile görünen, müşahede edilen gibi olmaz. Gezip hakkaniyetle görmek gerekir. Çarşıda bir kısım dükkanların bir köşesinde
Müslüman bir adamın, diğer köşesinde Hristiyan bir şahsın ticaret ve sanatla uğraşarak, işleri ile meşgul bulundukları, bazı evlerin alt ve üst katlarında bu iki milletten kişilerin ev sahibi ve kiracı olarak bulundukları görülmektedir. İşgal kuvvetlerinizin Maraş'a girdiği sırada Ermenilerin çarşı
ve mahallelerde bir ağızdan "yaşasın Ermenistan, kahrolsun Osmanlılar ve
Türkler" diye bağırarak dolaştıklarım, Türklere ve mukaddesata karşı
sövüp saymaya devam ile çeşitli hakaretlere ve tecavüzlere kalkıştıkları
bilinmektedir. Mütecavizlere karşı İngiliz İşgal Kumandanının ırk ve mezhep ayırmaksızın takip edeceği idare kafi görülerek, Türkler tarafından
sabır ve sükunete davet edilmektedir. Onlar da olgunluklarını ve sükunetlerini muhafaza etmektedirler. Ermenilerin din ileri gelenleri ve Hristiyan din adamları saldırganların yaptıkları işlere razı olmayarak, nasihatta
bulunmuşlar ise de kabul görmemiştir. Yüzde seksen nisbetinde ekseriyeti
teşkil eden Türk Milletinin maksadı kimse ile uğraşmak olmayıp şeref ve
şanı ile uygun olarak bansın neticesini beklemektir.”
Ali Sezai Efendi’nin bu sözlerini İngiliz Kumandan doğru bulduğunu ve kabûl
ettiğini söylemiştir (Akbıyık, 1999: 23).
2.3. İngilizlerin Maraş'ta Bölücü Faaliyetleri
İngilizler mütarekeden itibaren Müdafaa-i Hukuk Dernekleri kurulduğunu
görünce buna mani olmak için Türkiye’deki Müslümanları bölme yoluna gitmiştir.
İngilizler'in bölücülük faaliyetlerinden maksatları sadece Mondrosla gelişen millî
hareketi engellemek değildi. Ayrıca Musul ve Kerkük petrol bölgelerini koruyacak
kukla bir Kürt Devleti meydana getirmektir (Akbıyık, 1999: 5). Bu faaliyetlerin
sonucunda önce İstanbul’da Kürt Komitesi kurulmuştur. Başlarında da senatör Şeyh
Abdülkadir adlı birisi vardı. Sonra da 1919 mayısında Kürt Teali Cemiyeti kurulmuştur.
Bölgedeki Kürtleri ayaklandırmak için Basra Körfezindeki Süleymaniye
Sancağında İngilizlerin siyasî temsilcisi olarak bulunan Yüzbaşı Edward Noel
görevlendirilmiştir. Noel’e göre Mustafa Kemal Paşa'nın meydana getirdiği hareket
tehlike arz ederse ona karşı Bedirhanîlerle diğer bazı Kürtler kullanılabilirdi. Bu amaçla
İstanbul'daki hükûmet bu bölgedeki vilayetlere Kürt ileri gelenlerinin vali veya
mutasarrıf olarak tayin edilmesi hususunda ikna edilmelidir. Mesela Elazığ valisi Ali
Galip Bey Sivas’a vali olarak atanmıştır. Yüzbaşı Noel Kürt Lawrensi olma yolunda
çaba göstermiştir.
Olağanüstü yetkilerle donatılmış olarak Türkiye'de bulunan Noel’in amacının
Kürtleri kullanarak Anadolu'da oluşmakta olan milliyetçi akımı boğmak olduğunu
Amerika’dan gelen Amiral Bristol de 30 eylül 1919 tarihinde Abd Dışişleri Bakanlığına
çektiği telgrafta bildirmiştir (Akbıyık, 1999: 26).
18
MARAŞ’IN İNGİLİZLER TARAFINDAN
HATİCE BAŞKAN
Noel’i engellemek için Diyarbakır'da bulunan 13. Kolordu Kumandanı Cevdet
Bey Sivas'ta bulunan 3. Kolordu Kumandanlığını uyarmıştır. Cevdet Bey Maraş'ın
İngiliz işgali altında bulunmasından ötürü Elbistan'ın stratejik durumunun Sivas,
Kayseri ve Malatya Vilâyetlerine karşı önemli olduğunu belirtmiştir. Bu yüzden İngiliz
işgalindeki Maraş'a uğrayan Edward Noel’in Elbistan yolu ile Malatya'ya geçerken
Elbistan ile Urfa arasındaki yolların krokisini alarak halk arasındaki mezhep
farklılıklarını tetkik ettiğini ve Elbistan kazasındaki dağlık köylere uğrayarak buradaki
Türk ahaliyi silahlanmaya ve isyana teşvik ettiğini bildirmiştir. Bu yüzden Elbistan'ın
durumunun özel bir önem arz ettiğinden bahisle Cevdet Bey İngilizler'in Elbistan'a
yapabilecekleri bir müdahaleyi önlemek için buraya kuvvet gönderilmesini diledi.
Ayrıca Aziziye (Pınarbaşı)’deki alaydan ya da Sivas'tan Darende ve Gürün'e de bir
kuvvet gönderilmesinin uygun olacağını bildirdi (Akbıyık, 1999: 27). Bunun için
Elbistan Asker Alma Şubesindeki subaylar köylere gönderilmeli ve halk İngilizler'in
bozguncu faaliyetlerine karşı bilinçlendirilmeli idi. Köylerdeki halka Noel’in zararlı
faaliyetleri anlatılmalıydı. Buradaki subay sayısı bu işe kafi gelmezse Malatya
civarındaki aydın subayların Elbistan Asker Alma Şubesine tayin edilmeleri gereklidir.
Edward Noel Elbistan ve Pazarcık civarında Sinemenli Aşireti Reisi Hasan oğlu
Tapo’nun yayladaki çadırına gitmiş bunların nüfuslarını kaydetmiştir.
Noel Pazarcık’tan geçerken Ermeni iddialarının başlangıç noktasına adım
attığını ifade ederek Pazarcıkta savaş öncesinde bile Ermeni nüfusunun 25 kişiyi
geçmediğini belirtiyordu. Civar köylerde de bir tek Ermeni’ye rastlamanın mümkün
olmadığını gördüğünü ve bu insanların Ermeni hakimiyetine sokulmak istenmesi hangi
adâlet kavramıyla bağdaşabilir diye Londra’ya yazmış fakat hiçbir cevap alamamıştır
(Öke, 1989: 75).
Noel ayrıca aşiretler arasındaki lehçe farklılıkları üzerinde durmuştur. Atmalı
Aşireti obasına da uğrayan Noel Yakup Paşa’nın misafiri olmuştur. Bu ziyaretler için
Noel “ziyaretlerimizle Kürt millî duygularında uyanma gerçekleşmiştir” ifadesini
kullanmıştır. (Öke, 1989: 29) Ancak bu aşiretlerin millî mücadeleye katılması bu
ifadenin yalan olduğunu göstermiştir. Özellikle Tapo Ağa’nın vatanperverliği ona
kaymakamlık verilmesi dile getirilecek kadar 13.kolordu komutanlığından Harbiye
Nezaretine çekilen telgraflarda da belirtmişti (Sarınay, 2002: 179).
Noel bu gezileri yaparken yanında İngiliz silahları ile donatılmış Diyarbakır
Kürt havalisinden yirmi kadar fedai bulunuyordu. Gittiği yerlerdeki asker alma şubeleri
Noel’e seyahat sebebini sorduğunda elçiliğin yardımı ile ve İçişleri Bakanlığı’nın
belgesi ile dolaştığını söylüyordu. (Akbıyık, 1999: 28)Noel hatta Osmanlı Ordusu’nun
İran’da bulunduğu sırada kendisinin de orada bulunduğunu , Anadolu’daki bir takım
insanların da Ermeni taraftarı olduğunu iddia edecek kadar yalancı tavırlarla Türkleri
ayrılıkçı fikirlerine ortak etmek istemiştir.
12.Kolordu Komutanlığı Halep’teki İngiliz işgal kuvvetleri komutanlığına 12
eylül 1919 tarihinde bir protesto telgrafı çekti. Protestoda Noel’in “Edward Noel'in
maiyetinde, Diyarbakırlı olup hükümetçe suçlu görülen, Cemil Paşazade Ekrem,
Bedirhanîlerden Celadet, Kamuran, Hakkari'li Abdurrahim ismindeki kişiler ve silâhlı
kişiler olduğu halde 3 Eylülde, Elbistan yolu ile Malatya'ya giderken bazı Türk köylere
ve aşiretlere silâh tedarik etmelerini ve Osmanlı Hükümetine karşı ayaklanmalarını
istediğini belirtiyor ve şu tenkitlerde bulunuyordu: Yüzbaşı Noel'in elinde Dahiliye
Nezareti Müsteşarlığından, Doğu Vilayetlerinde Mütareke hükümlerini teftişe yetkili
olduğuna dair bir belgesi var ise de bu belgede ismi Kolonel Noel olarak yazılmış ve
yanında başka kişilerin bulunacağı kaydedilmemiştir.
19
MARAŞ’IN İNGİLİZLER TARAFINDAN
HATİCE BAŞKAN
Noel Diyarbakır Vilayetinde de dolaşmış Osmanlı Hükümeti aleyhine
propagandalarda bulunmuş, hatta Milli aşireti reisi Mahmut Bey'e para teklifinde
bulunmuş (Özçelik, 2003: 67) ve bölgede kısa bir süre sonra Osmanlı memur ve
subaylarının kalmayacağını iddia etmiştir. Ancak halkın bu propagandalarına iltifat
etmemesi üzerine Edward Noel Malatya civarına gitmiş aynı propagandalara orada da
devam etmiştir. Diyarbakır Vilayetindeki hareketleri bilindiği için, Edward Noel bu
defa isini ve unvanını değiştirerek kendisine yeni bir belge uydurmuştur. Noel'in bu
faaliyetleri nezarete yazılmış, bölgede sükun ve asayişi bozan bu şahsın ve heyetin
hemen geri alınması istenilmiştir. Cevdet Bey protestosunda ayrıca, Suriye'den Türkçe
konuşanların uzaklaştırıldığını, eğer Halep'e Türklük propagandası için bir Türk subayı
gönderilse, Edward Noel'e Anadolu’da tanınan seyahat serbestisi gibi bir imkan
tanınması şöyle dursun, hemen idam edileceğinden emin olduğunu, Kolordu
mıntıkasında sükunet ve asayişinin yerinde bulunduğunu, Mütareke hükümlerinin
harfiyyen uygulandığını, eğer Mütarekenin tatbik edilip edilmediğinin araştırılması isteniliyorsa, bunun için Noel gibi siyasi propagandacıların değil, siyasetle uğraşmayan
subayların gönderilmesinin gerektiğini bildiriyor ve Noel'in bölgeden hemen geri
çekilmesini istiyordu (Albayrak Gazetesi 14 eylül 1335, sayı 27).
Noel Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bir Kürtçülük cereyanı çıkarmak
maksadıyla yanındakilerle birlikte Malatya'ya gelmiş ve bura mutasarrıfı Halil Bey
tarafından karşılanmıştır. Elazığ Valisi Ali Galip’in de oraya gelmesiyle bir araya
gelmişlerdir. Bu durumu bir tamimle bütün valiliklere bildiren Mustafa Kemal bunların
tamamının tutuklanmalarını emretmiştir (Atatürk, Cilt1: 117). Mustafa kemalin emriyle
Türk askerî birlikleri Noel’i ve maiyetindekileri Kahta’ya kadar takip etti. Ancak orada
Noel’in faaliyetlerini destekleyen Kürt aşiretinin herhangi bir saldırısına maruz
kalmamak için daha fazla ilerlemedi (Karabekir,1995: 189).
Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa 15.Kolordu Komutanlığına telgraf çekerek
Ali Galip, Malatya Mutasarrıfı Halil Bey ve Noel’in Kahta taraflarında Bedir Ağa’nın
yanına gittiklerini , aşiretlerden kuvvet toplamak suretiyle karşı bir harekâta
girişebileceklerini hatta Maraş'taki İngiliz kuvvetlerinden de faydalanabileceklerini
bildirdi. Ayrıca takipleri için 13. Kolorduya emir vererek 3.Kolordu’nun da
kuvvetlerini mümkün olduğu kadar güneye indirerek bu hainlere kıpırdanacak fırsat
verilmemesini istemiştir. Noel’in bölücülük faaliyetlerine karşı Mustafa Kemal Paşa 6
kasım 1919 tarihinde Temsil Heyeti adına kolorduluklara ve valiliklere bir yazı
göndermiştir.
Bu yazıda (Karabekir, 1995: 194) İngilizlerin teşviki ve Kürt Taavün Cemiyeti’nin propagandasıyla Kürtlerin millî hareketin karşısında olduklarına dair iddialarla
İstanbul'da propagandalar yaptıklarına dair haberler alındığını belirterek, bu hareketi
Kürt Ağa ve eşrafının hükûmet ve elçiliklere telgraf çekerek protesto etmelerini istedi
(Baykal: 47).
28 Şubat 1919’da Fransız Le Temps Gazetesi Ermenilerin, mütareke
hükümlerine aykırı bir şekilde Kilikya dedikleri bölgede Ermenistan kurma fikrini
yayınladı.
“Ermenilerin istekleri Van, Bitlis, Diyarbakır, Harput, Sivas, Erzurum, ve Trabzon
vilâyetlerini içine alıyor ve yalnızca Dicle’nin güneyindeki Kürt bölgeleriyle OrduSivas çizgisinin batısındaki Türk bölgelerini dışarıda bırakıyor. Öte yandan Ermeniler
Kilikya (Çukurova)’yı da yani Akdeniz’e kadar uzanacak, özellikle Mersin ve
İskenderun Limanlarını kapsayacak bölgeyi de istiyorlar. Böylece Ermeni Devleti
Toroslar’dan ve Sivas Yaylası’ndan itibaren Küçük Asya’nın bütün doğu kısmını işgal
etmiş bulunacak, Karadeniz ve Akdeniz’e kıyısı bulunacak.”
20
MARAŞ’IN İNGİLİZLER TARAFINDAN
HATİCE BAŞKAN
Ermeni delegeleri Karadeniz konusunda Yunan Hükûmeti ile anlaştıklarını böylece bu
isteklere Ermeniler Yunanistan'ın Trabzon'u istemeyeceğini ilâve etmektedirler. Buna
karşılık Fransa'nın tarihî bir rol oynayacağı ve bazı haklar ortaya atacağı Kilikya ve
İskenderun'a ilişkin Ermeni iddiaları ise Fransa hükumeti ile anlaşılmadan ileri
sürülüyor” (Akyüz, 2003: 48).
Bütün bu istekleri çok abartılı bulsa da Anadolu’da Ermeni devletleri kurulması
fikrini destekleyen Le Temps Ermeni nüfusun çoğunluk teşkil etmediğini kaynaklarla
belirttikten sonra Ermenilere şu tavsiyelerde bulunur (Akyüz, 1998: 128):
“Ermeni nüfusunu, yoğun bir kitle teşkil edeceği küçük bir vatanda toplamaya
mı çalışmalı yoksa her tarafta azınlıkta bulunacağı bir imparatorluk kesip biçerek bu
nüfusun dağılışını kesin bir hâle mi sokmalı? Küçük bir vatan ile geniş bir imparatorluk
fikri arasında Ermeni delegeleri dün imparatorluk lehinde konuştular. Kendi
vatandaşlarının menfaati yönünden başka bir yol seçmek düşünülebilir.”
Bir başka Fransız Gazetesi Journal des Débats Gazetesi’nde Ermeni isteklerinin
ortaya konduğu şekliyle kabûl edilemeyeceğini yazmıştır. Fransız kamuoyu aynı
dönemde Ermeni isteklerinden çok Yunanlıların batı Anadolu ve Trakya’daki isteklerini
haklı görerek desteklemektedir. Bu yüzden Ermenilerin nüfus istatistiklerini yanlış
bulurken yunanlıların Anadolu’daki nüfus verilerini tartışmasız yayınlamışlardır. Bu
tavrın sebebi Fransa’nın Çukurova bölgesinde oynayacağı tarihi bir rolü olduğuna
inanılması idi. Yani Çukurova Fransa’ya ait görülmek isteniyordu. Fransa’nın bu
görüşleri Ermenileri Fransız desteğini alabilmek için Fransa mandasını kabûl etmeye
götürmüştür.
21
FRANSIZLARIN MARAŞ’I İŞGALİ
HATİCE BAŞKAN
3. FRANSIZLAR’IN MARAŞ’I İŞGALİ
1916 yazında londra’da Türkiye'yi paylaşma hesapları yapılırken Fransa
temsilcisi George Picot, İngiliz temsilcisi Sir Mark Syke’ın huzurunda, Ermeni lider
Bogos Nubar Paşa ile bir anlaşma imzalamıştır. Bu anlaşmaya göre Kilikya’da Türklere
karşı savaşmak üzere bir Ermeni lejyonu kurulacaktır. Doğu Lejyonu denilen bu birlik,
Fransa'nın Kilikya'da ileride gerçekleştirmeyi tasarladığı Küçük Ermeni Devleti
ordusunun çekirdeği olacaktır (Yurtsever, 1976: 36).
1919 Temmuz ayında Klemanso ve Lloyd George Anlaşmasından sonra SuriyeKilikya olağanüstü komiserliği ve Doğu Orduları başkomutanlığına General
Guro(Grouaud) tayin edilmişti.
Müslümanlara hoş görünmek ve Fransız
propagandasını Türk okullarında yaptırmak için Alabay Bremond görevlendirildi (Ener,
Ankara, 14). General Guro 12 kasım 1919’da Çukurova’da teftişini bitirdi. Bremon’u
Çukurova’ya getirdiği 80 bin kadar Ermeniyle birlikte birlikte bıraktı. Ayrıca
Anadolu’nun diğer bölgelerinden de 50 bin kadar Ermeni'yi Antep, Maraş ve Zeytun’a
getirmişti (Veou, 1937: 134).
3.1. Fransa’nın Çukurova’daki Emelleri
Fransa’nın Çukurova’yı işgal etmesinin önemli bir sebebi de Çukurova’da
kurulacak bir Ermeni devleti’yle Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesini önlemek
istemesiydi. Böylelikle Suriye’deki Fransız hakimiyetine bir güvence teşkil edilecekti.
Bu konuyu dile getiren o dönemin Fransa Başbakanı Briand şunları söylemiştir:
“Adana Bölgesi ve Mersin limanıyla İskenderun, doğal ve mükemmel bir körfez
teşkil eder. Buna karşılık stratejik savunmayı sağlayacak dağlar körfezden bir hayli
uzaktır. İşte bu sebepledir ki, askerî tesir sahamızın sınırlarını, Ermenilerin rıza ve
istekleri üzerine daha ötelere götürmek istedik” (Hatipoğlu, 2003: 951). Bu sözler esas
maksadın Ermeniler eliyle Çukurova bölgesine hakim olarak işgal ettiği yerleri
korumaya almaktı.
Fransa Maraş’ı bir atlama taşı olarak görüyordu. Maraş’ı işgalin ardından
Sivas’a oradan da Samsun’a geçecek Anadolu’yu ikiye ayıracak ve Kuvay-ı Milliyeyi
tesirsiz hale getirecekti (Yurtsever, 1976: 90).
Bu şekilde Ermenilere bir Ermeni devleti kuracağını vadeden Fransa onları
kendi maksatlarına göre kullandı. Ermeniler de Franszıları kullanarak Türklere karşı kin
kusarak ve eza işlemi başlattı (Görgülü, 1985: 21). Fransa için döğüştürülecek olan
Ermeniler Ermeni lejyonu adıyla birlikler meydana getirmişlerdi. Bu gerçek savaşta
Fransızlar'ın sadece 5 bin kayıp vermesiyle ispatlıdır. Aynı savaşta Ermeniler 30 bin
Türkler ise 50 bin can vermişlerdi (Sert, 2005: 621).
Daha Fransız-İngiliz muahedesi imzalanmadan evvel Adana’yı işgal etmiş olan
Fransızlar burada katliamlar yaptıktan sonra diğer işgal bölgeleri olan İslahiye’ye 4
ocak 1919’da geçerken Cumalı ve Sarılar Türk köylerini yaktı ve çok sayıda Türk'ü
öldürdü (Tansel, Cilt I, 1999: 219).
Osmaniye’den Doktor Artin adındaki Ermeni; Maraş’taki Agop Hırlakyan’a
telgraf çekerek “sayın misafirlerimizle birlikte Maraş’tayız”demişti. Ermeniler önceden
bildikleri bu geliş için İngilizlere hazırladıklarından daha büyük bir karşılama yapmak
istemişlerdi. Terzilerini gece gündüz çalıştırmışlar ve çok sayıda Ermeni ve Fransız
bayrağı hazırlatmışlardı. Son telgrafla da hazırlıklar bitirildi. Ermeniler bu sayın
dedikleri misafirlerinin bir süre sonra Maraş’ı Ermenilere bırakıp gideceklerine
inanıyorlardı (Saral: 246). Halbuki Fransızlar Maraş’ı Ermenilere bırakmak bir yana
22
FRANSIZLARIN MARAŞ’I İŞGALİ
HATİCE BAŞKAN
daha çok destekledikleri Batı Anadolu’yu Yunanlılara bırakma işini bile
istemiyorlar hatta Ayasofya’nın Ortadokslara bırakılmasını asla kabullenmiyorlardı.
(Akyüz, 1988: 155). Bo konuda La Croix Gazetesi şöyle diyordu: “Biz anlaşmanın her
sayfasında İngiltere tarafından oyuna getirildiğimizi görmekle hayrete düşüyoruz.
Katoliklik Osmanlı egemenliği ile, ortadoksların sinsi baskısı ve Protestanların göz
boyayıp yayılma politikasından daha iyi anlaşılır” (La Croix, 1 Juliet, 1920, s1)
3.2. Fransızlar'ın Maraş’a Gelişi:
İngilizler döneminde bu hadiseler olurken İngiltere ve Fransa hükumetleri
arasında Maraş'ın el değiştirmesi hususu görüşülüyordu ve Maraş'ın Fransız nüfuz
bölgesi olmasına karar verildi. 15 Eylül 1919’da İngiliz- Fransız mukâvelesinin
imzalanması Çukurova çevresi Türk Halkını çok fazla endişelendirmiştir.Çünkü
Fransızlar Ermenilerin her taşkınlığını desteklemekteydiler ve Ermenilerin Adana-Hatay
içinde adım attığı her yerde büyük katliamlar yaşanmaktaydı. İngilizler bölgeyi
Fransızlara tümden terk ederken onların Arap memleketleri yani petrol bölgeleri
üzerindeki dikkatlerini dağılmasının sağlayacak ve bölgedeki Türkleri Fransız zulmüne
terk ederek Türkler'in de zarar görmesini sağlayacaklardı (Tansel, Cilt, 1999: 209).
Bu değişim İrade-i Milliye tarafından Fransızlar gelmeden evvel duyurulmuştu
(İrade-i Milliye Gazetesi 9 Kasım 1919).
İngilizler zaten gidecekleri için Türklere Fransızlar kadar karışmamışlardır.
Telgrafın sansürünü bazen uygulamıyorlardı (Abadie, 1993: 15). İskenderiye’den
Meguerditchian imzasıyla Ermeni millî delegasyonu başkanı Bogos Nubar Paşa’ya
yollanan çok gizli dosya’da Fransa’nın Çukurova’daki amaçları ve amacı
gerçekleştirme yolu açıklanmaktadır. Fransızların Doğu Lejyonu’nu oluşturmalarının
amacı küçük bir Ermeni Ordusu kurmak ve Kilikya topraklarında çarpışmaktı.
Kafkaslarda oluşturulan gönüllü Ermeni alayları büyük Ermenistan’ı kurmak
için çarpışırken ulusal hedefleri büyük ve küçük Ermenistan’ın kurulmasıydı (Dilan,
2005: 370).
29 Ekim 1919 çarşamba günü Yüzbaşı Julie ve ertesi günü de dört yüz Ermeni , bin
Fransız ve beş yüz Cezayirli askerle Fontaine adında bir subay geldi (Bağdatlı, 1974:
45). Maraş’ı Fransızlar'ın 412. alaydan yarım bölük ile Millî Ermeni alayının 1. taburu
ve 1.Sipahi takımı işgal etmişti. Antep ve Maraş sancakları Kilikya’daki Fransız
komutanlığına bağlı olup Kolonel Saint- Marie’nin komutasındaydı.
Julie’nin önünde ve arkasında on kadar Cezayir süvarisi,bunların arkasında iki
süngülü arasında bir Fransız bayrağı ,onu takiben sarı elbiseli demir miğfreli piyade
bölüklerini “Legion D’orient alayından bir tabur ve süvari müfrezesi”,onun ardından bir
makineli tüfek bölüğü ve ağırlıklarla Şeyhadil mevkiinden şehre girdiler. Çanakçı
Minos ile Çorbacıoğlu adlı Ermeniler 400 kadar Ermeni kızını Fransız askerlerine
sundular. Ermenlerin yol boyunca yaptıkları nümayişler hakaret dolu ve son derece
edepsizce idi.
“ Aydoğdu gün doğdu
burası Ermenistan oldu
Fransızlar yedi lokumu
…
Gibi türküler söylereyek ve camilere çan takacaklarını, Müslümanları
öldüreceklerini haykırdılar (Özalp, 1984: 21).
23
FRANSIZLARIN MARAŞ’I İŞGALİ
HATİCE BAŞKAN
Bu konularla ilgili olarak, o döneme ait resmî belgeler Başbakanlık Osmanlı
Arşivleri Daire Başkanlığı Tarafından bir Doç. Dr. Yusuf Sarınay başkanlığındaki
komisyonca transkript edilerek iki cilt halinde yayınlanmıştır.
Maraş’a Fransızlarca işgali haberleri duyulduktan sonra ve Fransızlar Maraş'a
geldikten sonra Antep’ten çekilen İngiliz kuvvetleriyle bunların yerine geçen Fransız
kuvvetleri kumandanının müştereken imzaladıkları ve Antep'te yayınladıkları
beyannameyi On Üçüncü Kolordu Kumandanlığı Erkânı-ı Harbiye Umumi Dairesi’ne
yollamış ordan da Harbiye Nazırı imzasıyla Hariciye nezaretine yollanmıştır:
“Antep Fransız Askerî Kuvvetleri Kumandanı Kaymakam Feliks Saint-Marie ve
İngiliz Askerî Kuvvetleri Kumandanı Weir tarafından ortaklaşa imzalanarak 1-11-1919
tarihinde yayınlanan beyannamede; Paris İtilâf Meclisi’nin kararıyla Antep şehrini işgal
eden İngiliz askerî kuvvetlerinin yerine Fransız askerî kuvvetleri geçeceği ve bu Fransız
askerî kuvvetinin İngiliz askerî kuvveti gibi İtilâf kuvvetleri’nin hepsinin temsilcisi olup
İngiliz askerlerinin Antebi işgal ettikleri sürece sahip oldukları görev ve yetkilerin
aynısına sahip olduğunu belirtilir. Fransızlar'ın da görevlerinin işgal ettikleri bölgede
İngiliz askerî kuvvetlerinin yaptığı gibi asayişi sürekli kılmaktan ibaret olacağını ve
ister Müslüman, ister hristiyan veya başka mezheplere tâbi olsun Antep, Maraş ve Kilis
bölgesi halkının korku ve endişeden uzak, rahatça yaşayıp işlerine devam
edebildiklerini iddia eder. Ayrıca mütarekede belirtildiği gibi işgal kuvvetlerinin işgal
ettikleri semtlerde Osmanlı Hükûmeti’ni işbaşında bırakacağını askerî kuvvetlerin
vazifesinin sadece onu kontrol etmek olduğu ve Osmanlı Hükûmetinin asayiş ve adaleti
sağladığı takdirde hükûmetin şeklinin değiştirilemeyeceği garantisini verir” (BOA, HR,
SYS. 2542-9/26-28).
Maraş Mutasarrıflığından 31 ekim 1919’da dahiliye Nezaretine gönderilen
telgrafta Maraş'a Fransız askerî kıtalarının geldiği bildirilir. Yaklaşık yarısı Ermeni ve
yarısının Fransız olan bu kuvvetin kasabaya girişi sırasında Ermeniler tarafından
taşkınca yapılan gösterilere rağmen herhangi bir olayın çıkmasına meydan verilmemiş
olduğu fakat bu durumun Müslümanları acı içinde bırakmış olduğu bu yüzden gerekli
olan etkili siyasî tedbirlerin bir an önce alınarak millet ve devlet haklarının korunması
için gereğinin yapılması ve livâ idaresi tarafından yapılacak uygulamanın açık biçimde
bildirilmesi istenmiştir. (BOA, HR, SYS. 2542-4/1, 4).
Fransızlar'ın Maraş'a geliş biçimleri Darende Kaymakamlığı’nın Dahiliye
Nezareti’ne yolladığı bir yazı ile bildirilmiştir. 13 Kasım 1919 tarihli bu yazıda İngiliz
askerlerinin yerine geçmek üzere Maraş'a gelen Fransızlar'ın 4 makineli tüfekle
geldiklerini ve Maraş'taki Ermenilerin Fransızları ellerinde bayraklar ve üzerlerinde
süslü elbiseler olmak üzere “yaşasın Kilikya, Ermenistan ! kahrolsun çekemeyenler!”
diyerek karşıladıklarını belirtmiştir. Ermeniler Fransız desteğini aldıktan sonra ertesi
gün beş Ermeni'nin hükumet dairesine giderek jandarma nöbetçisine genelevlerin ve
kızların nerede olduğunu sormuşlar ve sonra çarşıdaki bir simitçi dükkanına girip
“Türkler'in yedikleri bunlar mı” deyip simitleri ayaklarıyla çiğnediklerini yazmıştır
(BOA, HR, SYS. 2543-5/ 28).
Maraş’ın Fransızlarca işgali tüm yurtta büyük bir tepkiyle karşılanmış uzak
yakın bir çok şehirde mitingler yapılmıştı. Bu miting yapılması ve protesto telgrafları
çekilmesi emrini Mustafa Kemal vermişti. Kendisi Anadolu ve Rumeli Müdafa-i
Hukuk Cemiyeti adına bir telgraf çekmiş ve basında da yayınlanmıştı. 16 Kasım
1919’da yayınlanan protesto telgrafında Mustafa Kemal önce İngilizler tarafından
mütareke ahkamına aykırı olarak işgal edilen Maraş’ın bu sefer de yine mütarekeye
aykırı bir biçimde işgaline “Düvel-i İtilafiye milletimizi vatanımızın en güzel en güzel
parçalarından mahrum bırakmak hakkındaki mütakabil tasmimat ve tasavvurattan bir
24
FRANSIZLARIN MARAŞ’I İŞGALİ
HATİCE BAŞKAN
türlü sarf-ı nazar edemiyorlar. Osmanlı Devleti’nin yedi asırlık şaşalı bir hayat-ı
tarihiyeye, seri ve kuvvetli bir inkişafı teceddüdün bütün esbab ve anasırına malik
olduğunu nazarı dikkate almak istemiyorlar. Vatanımızdan koparılacak parçalarla
beyinlerinde tevzini menafic çalışıyorlar” (Duman, 2005: 251) şeklinde fikirlerini
belirtmiştir.
İngiliz yüksek komiserliğine çekilen telgraf sayısı 80 il ve ilçeden çekilmiş olup
mahalli cemiyetlerden çekilmiş olmasına rağmen birbirine benzemesi hususuyla millî
hareketin bütünlüğünün ve yaygınlığının ortaya çıktığı görülmüştür (Şimşir, 1992:
223). 25-16 kasım tarihleri arasında çekilen telgraflarda işgalin mütarekeye, Vilson
ilkelerine aykırı olduğu ve Ermeni zulmüne sebep olacağı belirtilmişti. Fransızlar'ın
Maraş'a gelişiyle birlikte Ermeniler siyaseti bırakarak savaşçı olmuşlardı. Ramgavar
Örgütü üyesi Telyan Ohannes, Aram Manukyanla birlikte saldırı faaliyetlerine
başlamışlardı (Sert, 2005: 620) .
25
FRANSIZLAR’IN MARAŞ’I İŞGALİNE MİLLÎ BASININ… HATİCE BAŞKAN
4. FRANSIZLAR’IN MARAŞ’I İŞGALİNE MİLLÎ BASININ YAKLAŞIMI
4.1. Açıksöz Gazetesi ve Açıksöz Gazetesi’nde Çıkan Haberler
15 Haziran 1915’te Kastamonu’da yayına başlayan gazete 16 eylül 1919’da
kuvay-ı Milliyeye katılmıştır. Gazetenin başyazarlığını önce Hüsnü Açıksöz yapmıştı,
sonradan İsmail Habip ( Sevük) devam ettirmiştir. (Özçelik, 2003: 95)
Çukurova’daki Fransız işgallerine karşı Kastamonu’da Nasrullah Meydanında
yapılan miting gazetenin 16 Kasım tarihli 21.sayısının birinci sayfasında yer almıştır.
Mitingin Gazetede yayınlanan metni şöyledir:
“Mütâreke esnasında işgal hudutları dışında bulunan Urfa, Anteb ve Maraş'ın,
esasen hukuk kaideleri ve mütareke şartlarına aykırı olarak, İngilizler tarafından işgal
edilmiş olup, iadesine intizar edilmekte iken, İngilizlerin tahliyesini müteakip
Fransızlar tarafından işgal edildiğini büyük bir teessürle halıcı aldık..." denildikten
sonra, bu haksız işgal kınanmış ve hu illerin vatanın ayrılmaz parçalan olduğu
hatırlatılarak, "..Hukuk ve istiklâlini muhafaza emrinde her türlü fedakarlığı göze almış
olan milletimiz, öz vatanını hürriyet ve medeniyet-i cihana önder olan Fransızlar
tarafından paymal edilmesi manasındaki bu hadiseyi şiddetle protesto eylemekte
olduğumuzun ve hemen tahliyesini sabırsızlıkla belemekte olduğumuzun kamuoyuna
duyurulmasını rica ederiz"
Gazete’nin 16 Kasım 1916 tarihli aynı sayısında Mustafa Kemal Paşa’nın
işgallerle ilgili protestosu da yer almıştır:
"... Urfa, Anteb ve Maraş ile Adana vilayetimizdeki büyük bir çoğunluğunu
İslam ve Türk teşkil eden en zengin topraklarımızı havza-i zülüm ve i'tisafa dahil eden
ve kuzeye yaklaşık Sivas'a kadar uzanıp bu mübarek şehirleride dahiline alarak..."
denilen yazıda, "...Milletimiz Erzurum ve Sivas Kongreleri ile kutsal haklara ve
meşruiyeti müdâfa emrindeki azim ve kararını cihana ilan eylemişti. Binânaleyh bu ve
bu gibi mevcudiyet ve istiklâl-i meşruumuza kasd eden caniyâne kararlara asla boyun
eğmiyecektir..."
Bu protestoname’ye 25 ekim- 16 Kasım 1919 tarihleri arasında güney illerin
işgali için protesto çeken illerin adları ve protesto tarihleri de eklemiştir.
4.2. Albayrak Gazetesi ve Albayrak Gazetesi’nde Çıkan Haberler
Bu gazete 1913 yılının mart ayında Erzurum’da yayına başlamıştır. Buradaki
ittihad ve Terakki Cemiyeti tarafından kurulmuş olan Gazete Rus işgali sırasında bir
süre kapanmış, 1.Dünya Savaşı’nın sonunda Rusların çekilmeleri üzerine yeniden
yayına başlamıştır.
Maraş ile ilgili olarak Fransız işgalinin ilk günlerinden itibaren yayınlarında
yazılara yer vermiş olan Albayrak’ın 6 Kasım 1919 tarihli 42.sayısının birinci
sayfasında şu ifadeler yer almıştır:
"Öz Yurdlarımız İçin" başlığını taşıyan bir yazının altında
"Adana, Maraş, Urfa, Anteb gibi Türkün öz yurtlarında sanki birtakım
emrivakiler ihdasına doğru adımlar atıldığını, kemal-i hüzün ile haber alıyoruz".
Denildikten sonra, "İnsan Hakları Beyannâmesiyle insanlığa yeni bir nur, ve hayat
bahşeden necip Fransızların, bir asır sonra bu adil ve hak yolundan rücu ile bir milletin
hakkı hürriyet ve istiklâlini sırf kuvvetle diğerine vermeğe çalışacağına inanmak, bizim
için gayri mümkündür..."
Aynı gazetenin 12 Kasım 1919 tarihli 44. sayısının 1.sayfasında ise :
26
FRANSIZLAR’IN MARAŞ’I İŞGALİNE MİLLÎ BASININ… HATİCE BAŞKAN
"Türk Varlığından Ayrılık Kabul Etmeyen Vatan Bucaklarından : İzmir, Adana, Maraş,
Anteb, Urfa..." başlığı altında, "Müştak Sadık" imzasıyla, "En büyük vazife" adını
taşıyan ve "Avrupa’nın Namerd Politikası" başlıklı makale yer almıştır.
4.3. İrade-i Milliye Gazetesi Ve İrade-i Milliye Milliye Gazetesi’nde Çıkan
Haberler
14 Eylül 1919’da Sivas’ta Heyet-i Temsiliye tarafından kurulmuştur. İstiklâl
Harbinin ilk gazetesidir. Kuvay-ı Milliye’nin yayınladığı ilk gazetedir. (Özçelik, 2003:
91) Sivas Kongresi haberlerinden başka yurdun dört bir yanından da haberler ve
yorumlar yayınlamaktaydı. Özellikle işgal bölgeleriyle ilgili olayları
mümkün
olduğunca gün be gün , en yakın günde yayınlamaktaydı. Gazete Güney İllerimizin
Fransızlar tarafından işgalini günlerce ve kapsamlı bir şekilde protesto etmiş, İtilaflara
karşı güçlü bir kamuoyu oluşturacak şekilde ciddi ve yoğun bir haber-yorum içeriği
meydana getirmiştir.
“Maraş’ta Ermeniler” İrade-i Milliye Gazetesi, 12 Nisan 1919 sayfa 2
“Maraş’ta Ermeniler envâ’-ı ni’am ve eltâfıyla perverde oldukları hükümet-i
seniyyeye ve mümessillere mürâcaat ederek İslam vatandaşlarıyla hem-dest –i vifâk
yaşayacaklarını ve hâricin iğvââtına artık dökülecek kanları olmadığını bildirmişlerdir.
Bu mürâcaatın hiçbir tazyîk neticesi olmadığına Maraş’taki Amerikalıları işhâd
etmektedirler.”
Fransızlar'ın Maraş’ı işgal etmeden önce İngiliz Fransız mukavelenamesi
imzalanır imzalanmaz Mustafa Kemal Paşa tepki göstermiştir. Çünkü Fransızlar'ın
Ermenilerle birlikte geleceğini biliyordu (Duman, 2005: 251). 16 Kasım 1919’da
Mustafa Kemal Paşa’nın bu değişime tepkisini dile getirdiği bir protestoname İrade-i
Milliye Gazetesi’nde de yayınlanmıştır:
“Protestonâme” İrade-i Milliye Gazetesi, 17 Kasım 1919 sayı 12
“İngiltere tarafından mütâreke nâmına ahkâmına muğâyir olarak işğâl
edilmişiken ahiren tahliye olunan Ayntab, Maraş ve Urfa’yı bu kerre de Fransızlar işğâl
etti. Bundan anlaşıldığına göre düvel-i i’tilâfiye milletimizi ve vatanımızın en güzel
parçalarından mahrûm bırakmak hakkındaki mütekâbil tasmîmât ve tasavvurâtdan bir
dürlü sarf-ı nazar edemiyorlar. Sulh konferansının mukarrerâtına istinâd etmeksizin
sûret-i zâhirede muvakkat ve ihtiyâtî bir işğâldir diyerek projelerini tatbik ediyorlar.
Osmanlı devletinin yedi asırlık şa’şaalı bir hayat-ı tarihiyeye ve seri’ ve kuvvetli bir
inkişâf-ı teceddüdün bütün esbâb ve anâsırına mâlik olduğnu nazar-ı dikkata almak
istemiyorlar. Vatanımızın uzviyetten koparılacak parçalarla beynlerinde tevzin-i
menâfia çalışıyorlar. Düvel-i i’tilâfiyenin harekât ve tatbikât-ı vâkıası gayr-ı insanî
olduktan başka adalet-i tabiiyyeyi ve sulh konferansında kemâl-i azamet ve haşmetle
ilân edilmiş olan esâsâtı ve Türkiye’ye bütün cihân muvâcehesinde Wilson
Prensiplerinin onikinci maddesiyle edilen va’dleri ... etmektedir. Türkiye’nin taksimine
yol bulmak emeliyle Yunanlılara işğâl ettirilen Aydın vilayetindeki kıtâl, Ermenileri alet
eden Fransızların işğâl ettiği Adana vilayetinde, Maraş, Urfa ve Ayntab’da bütün bu
siyasi haksızlıklara bir zamime teşkil ediyor. Düvel-i i’tilâfiyenin bugüne kadar yapmış
ve yapmakta olduğu muâmelât-ı hak-şikenâneyi kemâl-i şiddetle protesto eder ve
onların memleketimiz ve milletimiz içün daha insanî ve daha adaletkâr hissiyâta
27
FRANSIZLAR’IN MARAŞ’I İŞGALİNE MİLLÎ BASININ… HATİCE BAŞKAN
arzularıyla avdet etmelerini temenni ederiz. Meşrû’ feryâdımızın bütün haksızlıklara
rıza göstermeyeceklerine emin bulunduğumuz Avrupa ve Amerika milletlerine semâ’
edilmesini [duyurulmasını] isteriz.
Cemiyet-i heyet-i temsiliyesi nâmına Mustafa Kemal”.
“Mardin’de Akdedilen Miting” İrade-i Milliye Gazetesi, 3 Kasım 1919
“Milyonlarca müslümanlar ve Osmanlılar nâmına yirmibeş bin nüfusun akdettiği
mitingte Mardin Müdâfaa-i Hukku-ı Milliyesi de tercüman-ı efkâr olduğu ahalinin
teskin-i heyecânı içün mevâdd-ı âtiyeye kat’i cevâb istirhâmında bulunuyor:
1-Mütâreke ahkâmı ve prensipleri hil3afına ba’de’l-mütâreke haksız yere işğâl
edilen eczâ-yı vatandan Maraş, Urfa, Ayntab livâlarının İngiltere devlet-i fahimesi
tarafından tahliyeye başlanmasına teşekkür ederiz. Fakat Fransa hükümet-i fahimesinin
hiçbir hak ve adalete müstenid olmayarak bu livâları işğâl altına almasına teşebbüs
etmesini ise şiddetle protesto eder ve millet-i necibenin bu işğâllere karşı bi’l-fiil
müdâfaa eyliyeceğini beyân ederek bu münâsebetle haksız yere işğâl altına alınmış
olan tekmîl yerlerimizin tahliye edilmesini düvel-i muazzama-i i’tilâfiyenin adaletinden
sabırsızlıkla intizâr ve taleb eyleriz.
Yine İrade-i Millîye’de yayınlanan Adana Ahvâli Başlıklı haberde de
Ermenilerin sayılarının Fransızlar'ın gelmesiyle birlikte artığını ve Ermenilerin bölük
bölük gelmeye devam ettiğini , yakında bölgede çok büyük bir kanlı savaşın
çıkacağından bahsetmektedir.”
“Adana Ahvâli” İrade-i Milliye Gazetesi, 24 Kasım 1919
[Adana’da, Fransızların da desteğiyle Ermenilerle müslümanlar arasındaki
çatışmalar ele alınıyor.
“...vilâyât-ı şarkiyeden, Maraş, Urfa, Ayntab, ...Suriye ve Halep
istikâmetlerinden fevc fevc Ermeniler muhâceret etmekte devam ediyorlar. Adana
şehrinin...de bir Ermeni kasabası inşâsı tasavvur olunuyor ve bunun içün onbin
amelenin çalışacağı rivâyet ediliyor.
Yakında pek büyük ve kanlı iğtişâşâtın vukuu tahmin olunabilir. Avrupalıların
ittihaz edindikleri bu meslek halk arasında eski ehl-i salib hücumlarını, ehl-i salib
zihniyetlerini ihsas ediyor.
General Goron’un Beyrut’a çıktığı burada rivayet ediliyor. Adana, Ayntab,
Maraş ve Urfa havalisinde sekizbin Fransız askeri mevcut bulunduğunu söylüyorlar.
Ve bu askerin vazifesi hristiyanlık hesabına Ermenilerin burada tefevvuk ve teessüsünü
temin ve teshil etmekten ibaret olduğuna hükm ediliyor.
İngiltere-Fransa i’tilâfının son şekli memleketimizde tatbike başlanarak
müslümanların her türlü hukuk ve mukaddesâtı hristiyanlığın menâfii nâmına tahrib
edildiği günden beri bu nüfuz-ı müessir zeval bulmaya başladı.
Buralardaki ahali kendilerine yapılan mezalimin elbet bütün âlem-i İslam’da pek
mühim tesirât uyandıracağını,
binâenaleyh çarpışmaktan usanmayacaklarını
söylüyorlar.
Fransızlar Maraş, Urfa, Ayntab ve havalisini İngilizlerden teslim almışlardır.
Fransızlar son günlerde Edirne tarikiyle İstanbul’a getirmeye başladıkları askeri bahren
Beyrut’a, Mersin’e gönderiyorlar. Şimdiye kadar dört vapurla ikibin kişi Beyrut ve
Mersin’e çıkmıştır. Bu suretle kuvâ-yı lazimeyi tahşid ettikten sonra Fransızların son
28
FRANSIZLAR’IN MARAŞ’I İŞGALİNE MİLLÎ BASININ… HATİCE BAŞKAN
Fransız-İngiliz i’tilafı mucebince Diyarbakır, Malatya, Harput ve Sivas’a kadar işğale
teşebbüsleri muhtemel görülüyor.
“Adana Ahvâli” sayı 14, 1 Ekim 1919
Suriye ve Filistin’deki Ermenilerin kâmilen Adana’ya sevk edilmekte olduğu
haber alınmaktadır. Adana’ya Halep’ten tehcir suretiyle celb edilen Ermenilere mukabil
Adana’da yerleşmiş olan Kürt muhâcirleri dahi Fransızlar tarafından Mardin’e sevk
edilmişlerdir. Cebren teksif edilen gayr-i Müslim unsurlara istinat ettirilecek nüfuz-ı
siyasileri memleketin sahib-i hakikisi olan Müslümanların ne nazarla telakki
edeceklerini medeniyet âlemi düşünmelidir.
4.4. Türk Dünyası Gazetesi’nde Çıkan Haberler
“Millî Mevcudyetimize Yapılan Tecavüzlerı Protesto” Türk Dünyası Gazetesi 14
Kasım 1919 s1
“Ayntab, Maraş, Urfa’nın Fransızlar tarafından işğâli- Aydın’da Rumlar, Adana’da
Ermeniler- milletin heyecanlı bir protestosu
Dün Matbûât Cemiyetine Mustafa Kemal Paşa tarafından heyet-i temsiliye
nâmına âtideki telgrafnâme gönderilmiştir.
Sivas 11 Teşrin-i sâni – Ingilizler tarafından mütarekenâme ahkâmına muğâyir
olarak işğâl edilmiş iken ahiren tahliye olunan Ayntab, Maraş, Urfa’yı bu defa da
Fransızlar işğâl etti. Bundan anlaşıldığına göre düvel-i i’tilâfiye milletimizi, vatanımızın
en güzel parçalarından mahrûm bırakmak hakkındaki mükâbil tasavvurâtdan bir dürlü
sarf-ı nazar edemiyorlar ve sulh konferansının mukarrerâtına intizâr etmeksizin sûret-i
zâhirede muvakkat ve ihtiyâtî bir işğâldir diyerek projelerini tatbik ediyorlar. Osmanlı
devletinin yedi asırlık şa’şaalı bir hayat-ı tarihiyeye seri’ ve kuvvetli bir inkişâf ve
teceddüdün bütün esbâb ve anâsırına mâlik olduğunu nazar-ı dikkata almak
istemiyorlar. Vatanımızın vücudundan koparılacak parçalarla beynlerinde tevzin-i
menâfie çalışıyorlar. Düvel-i i’tilâfiyenin harekât ve tatbikât-ı vâkıası gayr-ı insanî
olduktan başka hak ve adaleti ve sulh konferansında kemâl-i azamet ve haşmetle i’lân
edilmiş olan esâsâtı ve Türkiye’ye bütün cihân muvâcehesinde Wilson Prensiplerinin
onikinci maddesiyle edilen va’dleri ihmal etmektedir.”
4.5. Hakimiyet-i Milliye Gazetesi ve Hakimiyet-i Milliye Gazetesi’nde Çıkan
Haberler
Maraş’ta yaşanan Uzunoluk hadisesi’ni Pazarcıktan gelen bir protesto telgrafını
yayınlayarak duyurmuştur. Bu telgraf Millî Kongre Cemiyeti mensuplarına ulaştırılmak
üzere yollanmış ve gazetede de yayınlanmıştır.
“Pazarcığın Protesto Telgrafı” Hakimiyet-ı Milliye Gazetesi 15 Aralık 1919
Mıllı Kongre Riyâsetıne “Fransız kuvâ-yı işğâliye kumandanları ahkâm-ı mütârekeyi
muhil her gün bir hatve daha tecavüz eyliyor. Maraş işğâlinin birinci günü muhadderât-ı
İslamiyeye [İslami örtü ve örtülülere] tecavüz edildi. Depolardaki esliha ve bombalar
Ermeni vatandaşlarımıza tevzi olundu. Geceleri polis ve jandarma devriyelerimiz
29
FRANSIZLAR’IN MARAŞ’I İŞGALİNE MİLLÎ BASININ… HATİCE BAŞKAN
öldürüldü. Aşiret reisleri para ve rütbe ile iğfale, ihtilale, isyana davet olunarak beyne’lanâsır tohum-ı nifak ve kıtal ekilmeğe başlandı. Kanun ve hükümet her dakika bir
müdâhaleye uğradı. Zâde-i teşvikleri olan...havsala-i sabr u tahammül ihata edemez
oldu. Bu defa da Maraş’a gelen bir Fransız cenerali cesim toplar getireceğini, hükümete
vaz’-ı yed edeceğini, bir takım adamların habis ve nefy edileceğini beyan etti.
Istanbul’da Fransız favka’l-âde komiserliği tararfından hükümet-i metbuası nâmına
hâriciye nâzırımıza Maraş, Ayntab, Urfa livalarının işğâli sırf bir karakol tebdili
makamında olduğunu ve işğâlin muvakkat bir mahiyette bulunduğunu beyan etmiş ve
bu beyanat mesned ittihaz olunmuş iken hergün memlekete asker, top, mitralyöz ...
götürüyorlar. Halbuki ... biz İslamlar hiç sir tecavüz perverde etmediğimiz gibi bütün
anasır beyninde mütemadi bir râbıta-i ittihad ve imtizâc hükümferma iken tecavüzatın
tevalisi, sevkiyatın temadisi ve beyne’l-anasır nifak ve ihtilale karşı ba’de ma lâkayd
kalmakta mazurdur. Biz şimdiye kadar Ingiltere, Amerika, Fransa ve İtalya’nın masum
ve necib milletlerinin şeref ve namusları namına verilen mevâid-i kaviyyeye i’timâden
sükûnetle muamele etmştik. Fakat yapılan tecavüzler hudud-ı tahammülümüzü geçiyor.
Tevali eden müdahaleler vicda-ı umumiyi tazyik ediyor. Cihan-ı medeniyet mülkümüzü
harâbezâra çevirmek, masum ve mazlum mezarına döndürmek, ... insaniyet bir levha-i
cinayata şahid olmak istemiyor ise ey hak ve adaletin menbaı olan vicdan-ı umumi-i
beşer, bu mezalim-i vicdansâza nihayet veriniz. Aksi takdirde … son varlığımızı
vermekten ve kanlarımızı isâra hazırlanmış … Işbu protestomuzun birer sûreti Beyrut’ta
bulunan Fransız cenerali Goro’ya, bir nüshası Adana işğâl kumandanlığına, bir nüshası
da i’tilâf mümessillerine verilmiştir.
Eşraftan Batumlu Ali, Pazarcık mutemedi Veli, Atmalı aşireti reisi Paşa, Belediye Reisi
Hacı Mehmed, Şerbeti aşireti reisi Tabo, mücâhidînden ….”
30
FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER
5.FRANSIZ
İŞGALİNDEKİ
TAŞKINLIKLAR
MARAŞ’TA
HATİCE BAŞKAN
ERMENİLER’İN
YAPTIĞI
5.1. Uzunoluk Hadisesi
Ermenilerin taşkınlıkları Fransızlar'ın gelmesiyle iyice artmıştı ki daha
Fransızlar'ın gelişinden iki gün sonra Fransız askerleri ve onları gezdirmek niyetiyle
Fransız askerî üniforması giymiş Ermeniler çarşıya çıktı. Kilikya hükumetinin
kurulduğunu ilân etmeye başladılar. Buna tahammül edemeyen Türk halkından bazısı
çarşı karakol amiri Komser Cemil vasıtasıyla taşkınlıkların engelenmesi için Mutasarrıf
Ata Bey’e haber yolladılar. Ata Bey ise bu müracatı yapanları hadise çıkarmamaları için
tevkif ettirdi (Özalp, 1984: 22). Bu sırada Ermeniler yeni bir Fransız kuvvetinin daha
De Fontaine komutasında dört yüz Ermeni, bin Fransız beş yüz Cezayirli ile gelmesiyle
(30 ekim 1919) şımarmışlardı. Çarşıda önlerine gelen Türk'e sataştılar, hakaret ettiler
hatta hükumet binası önüne geldiklerinde kapıdaki nöbetçiye sataşıp genelev sordular.
Hükûmeti tahkir eden laflar ettiler ve ordan geçmekte olan bir posta müvezzinini
dövdüler. Çarşıda yaptıklarına karşılık bir engelle karşılaşmamışlardı. Bu yüzden
kışlaya dönerken iyice saldırganlaştılar. Kışla yolunda Uzunoluk’tan geçerken bir
kadına sataştılar. Akşam üzeri gerçekleşen olayda Uzunoluk Çarsısı’nın köprüye yakın
bir yerde bir Çavuşlu Mahallesi’nden olup değirmenden gelmekte olan ve kucağında iki
yaşında bir çocuk bulunan Elbistanlı Asaf’ın karısı Elife’ye musallat olarak dinine
küfreden Ermeni “daha yüzün kapalı mı kalacak?” diyerek yüz peçesini alıp götürür
(BOA, HR, SYS. 2543-7/10, 30, 72). Durumu gören Türklerden bazıları hemen taşlarla
mücadeleye girişmişler Ermeniler de bunlara silahla kullanmaya kalkmış o sırada henüz
şehri terk etmemiş olan İngiliz süvarilerinin yetişmesi ile olay son bulmuştu. Polis
Memuru Sabri Efendi olayı araştırmak üzere Uzunoluk çarşısına geldiğinde yani yarım
saat kadar sonra Ermeniler gelerek aynı yerde ikinci bir hadise çıkarırlar. Fransız
elbiseli Ermeniler hamamdan çıkan kadınlara yanaşarak “burası artık Türkler'in
değildir,Fransız memleketinde peçe ile gezilmez” diyerek birinin peçesini yırtar (Özalp,
1984: 23). Bu İngiliz işgalinin ilk gününden beri beklenen olayların öncüsü oldu
(Tansel, cilt2,1991: 210). Çünkü peçesi yırtılan kadın bayılmış, diğerleri de bağırmaya
başlamışlardı. Hadiseyi Kel Hancı’nın kahvesinden seyreden Türkler hemen gelerek
müdahalede bulundular. Fransız ve Ermenilere nasihat ederek yollarına doğru dürüst
gitmelerini söyleyen Çakmakçı Said ve Caffarkabuloğlu Osman düşman kurşunu ve
dipçiğiyle ağır yaralandı.çakmakçı Said’in yarası ağır olup yere düşünce Uzunoluk
Camii’nin altmışlık müezzini Hacı Sütçü İmam başından beri koruduğu soğukkanlılığını
bozarak geldi ve Karadağ tabancısını peçe yırtan ve Çakmakçı Said’i yaralayan
Ermeni'ye doğrulttu.
“Durun bire densizler! Durun bre köpek soyları namus günüdür” dedi ve silahını
ateşledi. Diğer Ermeniler kaçışırken silah sesine İngiliz ve Fransız devriyleri
geldi.Yaralı Ermeni'yi otomobille kışlaya götürdüler.
Ermeniler yaralılarını kışlaya götürüken sağa sola ateş ediyorlardı bu sırada
medrese üzerinde bulunan Zülfikâr Çavuşoğlu Hüseyin’i şehit ettiler. Hüseyin Maraş
Kurtuluş Savaşı’nın ilk şehididir. Sütçü İmam ise Nalbant Bekir’den emanet aldığı at
ile uzaklaştı. Bu at ile Ahır Dağı’nı aşarken Süleymanlı’dan Maraş’a gelmekte olan bir
Fransız müfrezesiyle İncebel’de karşılaştı. Olaydan haberleri olmayan Franzsılar Hacı
Sütçü’nün tabancasını alıp kendisini bıraktı. Sütçü İmam yoluna devam ederek
Bertiz’in Ağabeyli Köyündeki Bayezid Oğlu Muharrem’in yanına gitti (Özalp, 1984:
24).
31
FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER
HATİCE BAŞKAN
Osmanlı Resmî Belgelerinde konuyla ilgili soruşturma fezlekesi suretinde aynı
konu şu şekilde geçer:
“Necib oğlu Derviş Efendi'nin evinin önünde yine bir Ermeni neferi
hayvanlarına bakmak üzere sokağa çıkmış olan Begtutiye mahallesinden
Gülekci Halil'in karısı elli yaşındaki Fatma'ya tecavüz ve hakaret ederek
yüzünün peçesini alıp yırtmış ve başından çarşafını arkaya atarak "Artık
biz geldik, hürriyet oldu, daha mı böyle gezeceksiniz?" diye sövüp
saymıştır. Polis Sabri Efendi kadının yere yıkıldığını ve tecavüz eden
neferin elinde de bıçak olduğunu görür görmez derhal oraya giderek
çıkması muhtemel olan bir olayın önüne geçmeye çalışmıştır.
Bahsedilen Ermeni neferi polis efendiye de cebinden çıkardığı revolveri
göstermiş ise de şımarmıştır. Orada bulunan sekiz-on kadar Ermeni
gönüllüsünden bazısı tecavüz eden askere yardım ederken içlerinden
birisi de engel olmak istemiş ve hatta engel olmak isteyen asker gerek
halk ve gerek polis efendiye karşı neferin tecavüzünden dolayı özür
dileyerek tecavüz edenlerin subayları aracılığıyla cezalandırılmasını
sağlayacağını söylemiş ve oradan ayrılmışlardır. Ermeni gönüllülerinin
toplu olarak yollarına devam ettikleri ve polis efendinin de tecavüze
uğrayan Fatma'yı alıp hükümete gittiği sırada çarşıda tekrar kavga
çıkmış, silahların sıkılıp, kötü olayların çıktığı anlaşılmıştır. Bu
olayların sebebi araştırıldığında aslında sarhoş olan Ermeni askerlerinin
polisten ayrılıp yollarına gittikleri sırada din ve imana küfrettikleri, hatta
o sırada dükkanın dışarısında bulunan (Sütçü Hacı İmam) adındaki
kişinin kendi aralarından geçmiş olduğu bahanesiyle ona da saldırdıkları
ve bunun üzerine hemen aynı mevkide Müslüman kadınlardan ikisine
yapılan haksız saldırılardan fevkalade üzgün olan Müslüman halkın
Hacı İmam'in sözlerinden etkilenerek Ermeni askerlerini arkadan takip
ettikleri ve onlara yetiştikten sonra birbirleriyle kavgaya başladıkları
bildirilmiştir. Ermeni askerlerden biri belinden çıkardığı manevra
kayısıyla Hacı İmam'ı yaralayıp diğer arkadaşlarının da silah atmaya
başlamaları üzerine halk tekrar geriye kaçmıştır. O sırada yemek için
evine gitmekte olan jandarma Nebi oğlu Mehmed'e rastlayan Ermeniler
onu sağ gözünün üstünden yaralayıp, kasaturasını almışlar ve hiçbir
şeyden haberi olmayıp çeltik işinden gelmekte olan Restebaiye mahallesinden Sakar Kıyalı oğlu Keto Osmanı feci şekilde revolver kurşunuyla
yüzünden ve Çavuşlu mahallesi camii civarında karşılaştıkları Zülfikâr
oğlu Hüseyin Çavuş'u kayış ve kamçılarla yaralamışlardır. Çarşıdan
gelmekte olan üç Ermeni askerinin de kahveden evine gitmekte olan
Çavuşlu mahallesinden Çakmakçı oğlu Said'e üç defa revolverle ateş
ettikleri ve mermilerin ikisinin boşa gidip birinin sırtına isabet ederek ön
tarafından çıktığı ve kamçı ile de yüzünden yaraladıkları anlaşılmıştır.
Uzunoluk Camii hizasında ise bir Ermeni neferi yaralanmıştır. Yaralanma şekline
gelince; yukarıda ismi geçen Sütçü Hacı İmam'ın bahsedilen camiin merdiveninde
bekleyerek oradan geçmekte olan iki Ermeni askerinden birisini silah sıkarak öldürdüğü
söylenmektedir. Soruşturma sırasında katil olduğu anlaşılan Hacı İmam'a silahın
Reşbaiye Mahallesi'nden İmam Bey tarafından verildiği ve Uzunoluk'dan Cephaneağası
oğlu Hasan ve Göde Ali ve Toros ve Kel Ali adındaki kişilerin de kışkırtıcı oldukları
iddia edilmiş ise de İmam Bey'e bu
32
FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER
HATİCE BAŞKAN
şekilde silah verildiğine dair hiçbir şahidin şehadetine ve bu hususta
açık bir ifadeye rastlanmamıştır. Ancak şahitlerden Kahveci Kigork
öldürme olayından önce silahsız olarak İmam Bey'in Orman Dairesi
olarak kabul edilen dairenin avlusuna girdiğini ve sonra oradan silahlı
çıktığım söylerken, bahsedilen kapıya bitişik olan dükkanın sahibi
Samuel adlı kişi de Hacı İmam'ın asla bahsedilen dairenin avlusuna
girmediği, yukarıdan gelerek doğruca camiiye girdiğini söyleyerek
diğerine zıt ifadelerde bulunmuşlardır. Hacı İmam'ın daire avlusunun
içerisine girdiği farz edilse bile bahsedilen yerde İmanı Bey'in doğrudan
doğruya müştemilatından olmayıp Orman İdaresi'nin avlusu
bulunmaktadır. Olay sırasında daire müdürü içerde olup, dövülen
jandarma Mehmed ile beraber daha bir takını kişiler korunmak için
içeriye girmişlerdir. O sırada İmam Bey'in de namaz kılmak için camide
bulunduğunun anlaşılması üzerine İmam Bey tarafından silah verilmesi
olayı ispatlanamamıştır” (BOA, HR, SYS. 2543-7/10, 30, 72).
Diğerleri için olduğu iddia olunan tahrike gelince: Bunlardan Toros adlı şahıs o
gün kuşluk vakti dükkanında bulunduğu sırada birkaç Ermeni askeri gelmiş, içlerinden
birisi beşer guruşa üç aded tütün paketi aldıktan sonra kendisinden yirmi guruş daha
madeni para alarak yerine on guruşa tedavül eden bir İngiliz kağıt parası vermişlerdir.
Sonunda birçok uğraşının ardından yirmi guruş madeni akçeyi geri alarak yerine
Osmanlı kağıt parası vermek suretiyle aralarındaki çekişme çözülmüş ve bu şekilde uygunsuz durumun devamından kaçınmak için saat yedide dükkanını kapayarak, evine
gidip bir daha çıkmamıştır. Cephane ağasının oğlu Ha-san'da saldırıya uğrayan kadını
Polis Sabri Efendi ile beraber hükümete götürmüş, olay mahallinde kesinlikle
bulunmadığı anlaşılmıştır. Göde Ali ile Kel Ali'nin de öldürme ve bozgunculuğa
yönelik söz ve davranışa cüret ettikleri ispatlanamamıştır (Akbıyık, 1999: 126).
Maraş’ta kadınlara sarkıntılıkla başlayan Uzunoluk Olayı’nın benzeri Kayabaşı
Mahalesi’nde de yaşanmıştır. Maraş’ın Bertiz Köyünden Rençber Ali kızı Hurşit
adındaki bir kadının anlattıklarına böyle bir sarkıntılık onun da başına gelmiştir. Hurşit
Hanım’ın anlattığına göre Uzunoluk’ta yaşanan saldırıyla aynı gün bacısı Hayriye’yi
almak için Kayabaşı Mahallesi’ne gitmiş onu evinden alarak beraber yola çıkmışlar,
caminin alt yanından geçerken Fransız ya da Ermeni olduğunu bilmediği birisi yollarını
kesmiş, başörtüsünü çekmiş ve onu korkutmak istemiştir. Ancak Hurşit Kadın
korkmadan “senin kurşunun bana değmez” diyerek kaçmış , arkasından ateş edilmiş ise
de kendisine isabet etmemiştir (Akbıyık, 1999: 129). Uzunoluk’taki hadiseden bir gün
sonra 31 ekim 1919’da İngiliz Generali Vuağer ile Kaymakam Sent Mari devir teslim
için Maraş’a geldiler ve Maraş’ı Fransız komutanına devrettiler. Yaralanan Ermeni de o
gün öldü ve büyük bir törenle Kale dibindeki kilisede gömdüler. Üç gün çan çaldığı ve
bir manga askerin ölüyü beklediği söylenir (Özalp, 2002: 24). Uzunoluk’taki olaydan
sonra her tarafta Sütçü Hacı İmam'ı arayan Ermeniler onu bulamadılar. Fakat
Karaküçük Zeytinliği yanından geçen Antep yolu üzerinde bulundu bir Türk gencinin
bedeni bulundu. Elleri arakadan bağlı halde, boğazı , kulakları, burnu kesilmiş ve bütün
azaları bedeninden ayrılmış olarak bulunan kişinin O’nun dayısı oğlu Atoluğu
Mahallesinden Tiyeklioğlu Kadir olduğu anlaşıldı. Bu olay Ermenilerin Sütçü İmam’a
düşmanlığının bir sonucu olarak bilindi. Bu cesedin birkaç cepheden resmini çekmek
isteyenlere Mutasarrıf Ata Bey “isyan mı çıkaracaksınız” diyerek mani oldu (Özalp,
Ankara, 24). Bununla birlikte Maraş mutasarrıflığından Dahiliye Nezaretine ertesi gün
telgraf çekilerek Ermeni saldırganlıkları anlatılmıştır. Telgrafta Maraş'a gelen Fransız
33
FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER
HATİCE BAŞKAN
kıtalarının yüzde doksanının Ermeni askerleri olduğu bunların memlekete gelir
gelmez Müslüman ahaliye karşı adeta düşman vaziyeti almış olduklarından bahisle bazı
Ermeni askerlerin hükumet kapısındaki nöbetçiye hücum etmek,diğer taraftan yollarda
rastladıkları polis memurunu ve Müslüman ahaliyi dövmek, aşağılamak ve Müslüman
kadınların yüzlerini zorla açtırmak gibi kötü davranışlara cüret ettiklerini bildirir. Yine
Ermenilerin akşam üzeri çakmakçı Saidle Sütçü’yü döverek kurşunla yaraladıklarını ve
kasaba civarındaki bir Müslüman'ı feci bir şekilde öldürdüklerini izah eder. Fransız
kumandanlığının böyle durumların tekrar etmeyeceğine dair vaade bulunduğunu ancak
Ermeni askerlerin değiştirilmedikçe korkunun giderilmesinin imkansız olup daha kötü
durumların ortaya çıkacağının anlaşıldığı ve Ermeni askerlerinin mutlaka değiştirilmesi
yoluna gidilmesi ve neticenin bildirilmesini ister. (BOA, HR, SYS. 2543-1/13-16).
Aynı gün Şeyhadil’de gezerken arkadaşlarından biraz geri kalan Nasıroğlu
Mehmed silahlı Ermeniler tarafından başı pala ile kesilerek öldürüldü. Olayı gören
arkadaşları silahsız olduklarından kaçarak bunu halka anlatmışlardır.
Bir başka yerde Küçük Çavuşlu Restabaiye Camii’nde ezan okunurken
yanındaki arkadaşına “eşek anırıyor git te torbasını geçir başına “ der ve bunu duyan
Demirci Ahmed Ermeni'nin ağzını burnunu kırdı. Fransız subaylarının müdahalesi ve
Ermeni'yi uyarmaları üzerine olayın büyümesi o sırada önlendi fakat o gece bir muhacir
şehit edildi (Özalp, 1984: 25).
Üst üste gelen bu olaylar sebebiyle şehrin ileri gelenleri ve memurlardan 11 kişi
2 kasım 1919’da imzaladıkları bir protestonâmeyi Antep'teki Fransız Komutanlığına
telgraf çektiler.2 kasım 1918 tarihli telgraf :
“Sekiz aylık bir İngiliz işgalinden sonra memleket Fransız işgaline
uğradı.
İngilizlerin işgali esnasında millî ve dinî duyguları incitecek mahiyette
hiçbir olay olmamıştır. Bütün cihan malûm olan Fransız adâlet ve
medeniyetine dayanan bizleri kalblerimizde bu işgal dolayısıyla hiçbir
değişiklik olmadı. Fakat çoğunluğunu Adana ve civarı Ermenilerinin
teşkil ettiği işgal kıtaları geldiklerinin ertesi gününden itibaren
Müslüman hakkında büyük bir düşmanlık duygusu göstermekten
çekinmediler. Bunların yapmaktan utanmadıkları işler polis raporuyla
sabit olduğu gibi Fransız ve İngiliz kumandanları tarafından gözle
görülmüştür. Yapmaktan utanmadıkları işler şunlarıdır :
a) Ermeniler sokak ve çarşılardan geçerlerken rastladıkları
Müslümanların dinlerine sövmektedirler. Bunlar arasında, kıyafetlinin
hürmete lâyık olmasına rağmen bir hoca tecavüze uğramıştır.
b) Uzunoluk hamamı dolayında toplanan silahlı Ermeniler, zavallı
Müslüman kadınlarının çarşaflarım sırtlarından almaya yeltenmişlerdir.
Bunların imdadına koşan Hacı İmam, Sait Efendi. Caffar Kabuloğlu
Osman adında üç Müslüman bunlar tarafından dipçikle ve kurşunla ağır
surette yaralandılar.
Aynı zamanda medrese
üzerine ateş
ederek Zülfikâr Çavuşoğlu
Hüseyin'i şehit ettiler.
c) Müslümanları öldürüp kadınlarını alacaklarını kışla yolu üzerinde
bağıra bağıra duyurdular.
ç) Tarafınızdan verilen teminatın hemen sonunda bir müslüman muhaciri alçakcasına
öldürüldü. Ezici bir çoğunluğun aşağısında kaldıklarını ve kendilerine lâzım olan dersi
verecek bir kuvvet ve kudrette bulunmadığımızı bilen bu canavarlar, dini ve millî
34
FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER
HATİCE BAŞKAN
duygularımız hududunu geçerek
Müslümanlarm öldürülmesini ihraç
edecek, hoşa gitmeyecek işlerin meydana gelmesine hizmet ediyorlar.
Lâkin bunlara rağmen Müslümanlar soğuk kanlılığı muhafaza ederek
misillemeye yapmaya tenezzül etmediler. Biz güvenliği tamamıyla
kurmakla
beraber sözü geçen olayların kaynaşma doğuracağını
mahallî hükümetle işgal kuvvetleri komutanlığına haber verdik.”
Kumandan verdiği cevapta utanç duyduğunu belirtmekle beraber bir
daha bu gibi olayların tekrarlanmayacağını da bildiriyordu.
Böyle söylenmesine rağmen işgal birlikleri arasında bulunan Ermeniler,
yine cinayet işliyorlardı. Bu çeşit olaylar her gün tekerrür edip duruyordu.
Bundan başka Müslüman ahalinin namus ve haysiyetinin emniyet
altında olmadığını düşünmek hakkım haiz olduğumuzu derin saygıyla
arz ederiz.
Şer'i ve mantıkî olan isteklerimiz dikkate alınmadığı takdirde
masumluğumuzu ve şikâyetlerimizi yüksek meclise duyuracağız.
Cevabınızı bekliyoruz
îmza eşraf ve Memurlar” (Özalp, 1984: 27).
Bu protestoya karşılık İngiliz ve Fransız kumandanlarının müşterek imzasını
taşıyan bir beyanname Ulu Camii’nin kapısına asılır.Beyanname şöyleydi “memlekette
asayiş muhafaza ve adalet tatbik edildikçe Türk mahalli heyetine ilişilmeyeceğini ve
askerî değişiklerin siyasî değişiklikler sayılması lazım gelmeyeceğini mezalim ve
facialara sebebiyet veren kumandanın azil edildiğini. Fransızlar'ın bu havalide
bulunmalarının işgal manasına olmayıp Ermeni mezalimin engel olmak için buralarda
olduklarını ileri sürüyorlardı.
Bu olayların ertesinde 3 kasım 1919’da Fransızlar Ermenilere silah dağıtımına
başladılar. Başlangıçta Türkler'in dikkatini çekmemek için tedbir alıp nakliyatta
kullanacakları Ermeniler'i Türk askeri kılığına sokmuşlardı. Silah sevkiyâtı Ermenilerin
toplu bulundukları yerlere akşam ile yatsı vakti arasında yapılıyordu. Bu tedbrilere
rağmen onları fark eden Türkleri öldürdüler. Kışladan kalkan Kümbet ve Kuyucak’a
gitmekte olan nakliyatçılar Çiçekli mahallesi’nden geçerek Haydarlı Camii yanına
varmışlardı. Oradan geçmekte olan Türkler bunların Ermeni olduklarını fark ettiler. O
sırada da ordan geçmekte olan polis memuru Suphi’ye durumu izah ile ikaz ettiler.
Suphi Ermenilere yaklaşarak görüşmek isteyince Ermeniler onu ayağından yaraladılar.
Polis Suphi’nin yaralanması üzerine Ermenilerden bir kısmı kaçıp bir kısmı yollarına
devam ettiler.
Geriye kaçanlar Çiçekli Mahallesi’ndeki göçmenlerin evlerinin yanından geçerken o
evlerden birinde oturan ve o saatte komşuya gitmekte olan Aşık Mustafa oğlu Ökkeş’i
görmüşler ve kendilerini tanıyarak oradaki Türklere haber verir diye O’nu şehit
etmişlerdir.haydarlı Camii yanındaki yoldan kaçmış olan Ermeniler kendilerine ağır
gelen bazı silahları bırakmışlardı. Bu silahların numaralarından Türklere ait mavzerler
olduğu ve kışladan alındığı anlaşılmıştır. İngiliz işgali döneminde bu silahlar Türk
Askerlik Şubesinin murakabesinde olmak üzere muhafaza altına alınıp kışlanın
kapısına Türk ve İngiliz ortak mührü konmuştu. Fransızlar ise bu mührü kırarak
silahları Ermenilere dağıtmışlardı (Bağdatlı, 1974: 50).
Uzunoluk’taki hadise ve sonrasındaki Ermeni taşkınlıkları Osmanlı Hükumetine
yansımış ve Dahiliye Nezareti Emniyeti Umumiye Müdiriyeti’nden Hariciye Nezaretine
30 Kasım 1919 tarihinde yazılan bir yazı ile bildirilmişti. Ekimin otuz birinci günü
35
FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER
HATİCE BAŞKAN
Maraş Kasabasının Uzunoluk çarşısında Fransız işgal kıtaları içerisinde bulunan
Ermeni askerleri tarafından ahali ve İslâm kadınlarına karşı yapılan taarruz ve saldırılar
hakkında liva savcısı ile jandarma tabur kumandanı ve polis komiserinden oluşan bir
heyet tarafından yapılan tahkikat neticesinde ve yine kasımın yedinci günü akşamı
alaturka saat ile Maraş'ın Seksanlar Mahallesi’nden devriye memurlarından polis Suphi
Efendi’nin yaralanmasına ve yine aynı gece saat üç civarında Aşık Mustafaoğlu
Ökkeş’in sözü edilen askerler tarafından öldürülmelerine dair, savcılıktan verilip adı
geçen mutasarrıflıktan gönderilen üç ayrı fezlekeye binaen Fransız Askerî
Kumandanlığı nezdinde teşebbüste bulunulduğu belirtilir. Aynı yazıda Ermeni askerini
yaralayıp öldürdüğü anlaşılan Hacı İmam hakkında sıkı takibe girişildiği bilinmektedir.
Bilindiği üzere Fransız askerlerinin Adana'yı işgal ettiklerinde beraber getirdikleri
Ermeniler tarafından İslam ahaliye karşı bir takım tecavüzlerde bulunulmasından dolayı
nezaretçe gerekenler nezdinde lazım gelen teşebbüslerde bulunulmuştu. Bildirilen
duruma nazaran Ermenilerin Maraş’ta da aynı işi yapmaları ve yerli Ermeni ahaliyi
teşvik ederek üzücü olaylar çıkmasına yol açmaları muhtemel olduğundan Hariciye
Nezareti'ne tarafından gerekli teşebbüslerde bulunularak sözü edilen askerlerin
bölgeden uzaklaştırılmalarının sağlanması ve sonucunun haber verilmesi istenir (BOA,
HR, SYS. 2543-7/10, 30, 72). Bu Ermenilere silah dağıtılmasıyla ilgili olaylar daha
sonra İrade-i Milliye Gazetesi’nde yer almıştır (İrade-i Milliye Gazetesi 23 şubat 1920
sayfa 2).
5 Kasım 1919’da Fransızlar Antep ve Maraş Sancaklarını Kilikya’ya bağlayarak
Kaymakam Flay Saint Mari’nin emir ve komutasına vererek şehre çok miktarda
cephane ve asker gönderdiler.
Aynı tarihlerde Süleymanlı’daki Ermeni murahhası Elbistan'daki Türkler'in bir
toplantı yaparak önce Süleymanlı’ya sonra da Maraş'a saldırmak için hazırlık yaptığını
işgal komutanlığına ihbar etti (Özalp, 1984: 28).
5.2. Telgraf Meselesi
İngilizler Maraş'ı işgal eder etmez telgrafhaneye el koymuşlardı. Fransızlar ise
daha fazla sansür getirdiler Sivas'tan Pazarcık'a gönderilen Kılıç Ali ile Mustafa
Kemal’in irtibatı zorluklarla mümkün olabiliyordu. Muharebe memurlarından açık
gözlü olanlar Fransız sansürünü atlatıp telgraf çekebiliyorlardı. Bu her zaman mümkün
olmadığından Başka yöntemler de geliştirdiler. Mesela memurlardan İsmail Pazarcık
memuru Sezai ile makine başında görüşerek Kılıç Ali ile arada şifre ve parola
muhaberatı sağlıyordu.Bunlar bülbül, kanarya, fasulye, kabak gibi adlarla birbirlerini
buluyorlar ve söyleyeceklerini söylüyorlardı. Maraş telgrafhanesinde haberleşme
imkanı bulunmadığı zaman ise İsmail şehrin uygun bir yerindeki telgraf teline telefon
makinesi bağlayarak Kılıç Ali ile görüşüyordu. Bu konuşma da şifreliydi. Çünkü
Fransızlar da bu konuşmayı dinleyip telefonun yerini de bulmaya çalışıyorlardı. Bunun
için de tedbir alan İsmail Maraş'tan Kılıç Ali’ye “falanca yerdeki telgraf teline bağlanan
makine ile falan saatte size söyleyeceğim var” diyerek Fransızlar'ın dikkati oraya çekilip
ordan uzak bir yerde görüşme yapılıyordu.
Bu müşkül ve tehlikeli durumdan kurtulmak için yakın köylerden birine telgraf
makinesi kurulması düşünüldü. Önce Sarıçukur’a telgraf makinasi kuruldu.Fakat bu
köy Maraş'a çok yakın olduğundan Ermenilerin Fransızlara haber vermesi ihtimali
düşünülüp sonradan maksutlu Köyüne telgraf ve telefon makinesi kuruldu. Muharebe
36
FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER
HATİCE BAŞKAN
memurlarından açıkta bulunan Celal harp başlayıncaya kadar haberleşmeyi temin
etmiştir. Sivas'tan gelen teller Maksutlu yolu ile Pazarcık'a gönderiliyor ve Maraş'a
posta yapılıyordu. Maraş'tan gönderilen ve Pazarcıktan gönderilen teller de aynı şekilde
Sivas'a telleniyordu. Yine fırsat buldukça Maraş Kılıç Ali ve maksutlu ile doğrudan
telefon görüşmesi yapıyordu. Maraş’ta harp başlayınca muhabere memuru İsmail
maksutluya gönderildi (Bağdatlı, 1974: 52).
Olaylar bu şekilde devam ederken Erkan-ı Harbiye- i Umumiye Dairesi’ne 5
Kasım 1919 ve 9 kasım 1919 tarihli gönderilen yazılarda Fransız kıtalarının yüzde
yirmisinin Fransız ve Cezayirli olduğu, geri kalanının da Adana’dan ve Erzurum’dan
gelen Ermeniler olup bunların Müslüman kadınlara saldırdıkları, bu yüzden ahali ile
aralarında çatışmalar olduğu anlatılır ve mutasarrıfın pasip olduğu, dükkanların
tamamen kapalı bulunduğunu ve halkın heyecan içersinde olduğu açıklanır. Ayrıca
Fransız askerlerinin kendilerinin gidip yerlerine Amerikan askerlerinin geleceğini,
kendilerinin de Sivas ve Malatya taraflarına gideceğini söyledikleri yazılmıştır (BOA,
HR, SYS. 2543-1/13-6).
Fransızlar'ın söylentilerde o dönemde Amerikalı King-Crane heyetinin ve
Amerikalı General Harbord’un içlerinde Robert Koleji Türkçe öğretmeni Hüseyin
Bey’in de olduğu bir ekiple Anadolu’yu gezerek edindiği izlenim ağır işgal şartları
sebebiyle Mustafa Kemal’e Amerikan Mandasından bahsetmiş olmasının etkisi olabilir.
Bu general kurulması muhtemel bir Ermenistan üzerinde Amerikan mandasının uygun
olup olmadığını incelemek için gönderilmiştir (Ayışığı, 2004: 88). Fakat General
Harbord Mustafa Kemal’le görüşerek Amerikan mandasına nasıl bakıldığını da öğrenip
ondan gereken cevabı almıştı.
Bununla birlikte Amerikan mandasının Türkiye üzerinde uygulanması isteği
Amerika’da gittikçe artmaya başladı. Bunda Amerika’ya gitmiş olan Ermenilerin ve
Yahudilerin etkisi olması muhtemeldir. Çünkü Harbord İstanbul’daki hahambaşı ile de
nasıl bir Türkiye istedikleri konusunda mütalaa yapmıştır.Türkiyeye tatbik edilecek
mandanın hangi devlete ait olmasını istediklerini sormuştur (Ayışığı, 2004: 81).
Amerikan gazetelerinden Newyork Times 18 ekim 1919’da 2 kasım 1919’da
yayınladığı bir yazıda şöyle der: “Morgenthau Türkiye'de Manda Yönetimine Taraftar."
Yazıda Amerika birleşik devletlerinin eski Türkiye büyükelçisi Henry Morgenthau,
demokrasinin canlı bir örneğini meydana getirecek büyük bir Amerikan merkezinin
İstanbul’ da kurulmasını öneriyor. Morgenthau şöyle öneriyor:
“Herkes İstanbul'un ileride yeni tartışmalara yol açmayacak bir yönetime
kavuşmasını istiyor. Bu istek ancak bir amerikan mandasının kurulmasıyla
gerçekleşebilir.”
“Amerika halkının ilgisini ve yaratıcı gücünü bu davaya çekebilmek için kendi
ülkemizdeki demokrasinin canlı bir modelini İstanbul'da kurmak zorundayız.”
“Manda yönetimi otuz yıl kadar sürebilir. İstanbul'un yeniden yapımı için üç ila
dört milyon tutarında bir yatırımın gerekli olacağı sanılmaktadır. Amerika birleşik
devletleri garantisi altında çıkartılacak Türkiye tahvilleri bu sorunu kolaylıkla
çözümleyebilecektir.”
Aynı gazete 12 aralık 1919 tarihli sayısında “Türkiye İçin Tek Bir Manda
İsteniyor” şeklinde başlık atarak o günkü ve gelecekteki niyeti ortaya koymaktadır.
“Herhangi bir mandater devletin, halen Türkiye'de mevcut kargaşalığa son verecek bir
düzen kurabilmesi için Türkçe konuşulan bütün bölgeleri yönetimi altına alması
zorunludur. İstanbul ve çevresi, Asya Türkiye'si, Ermenistan, Kafkasya bölgesindeki
Gürcistan Azerbaycan ve Rusya Ermenistan’ı manda yönetiminin kapsamı içine
alınmalı İmparatorluğun Arapça konuşulan kesimleri ise dışarıda bırakılmalıdır.
37
FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER
HATİCE BAŞKAN
(Newyork Times, 18 October 1919, Ulagay: 55) İstanbul, Newyork ve Tiflis’ten
sonra dünyadaki en önemli Ermeni şehridir. Bu nedenle Ermenistan’a yarar sağlayacak
bir manda yönetiminin İstanbul’u mutlaka kapsaması gerekmektedir” (Newyork Times,
2 November 1919, Ulagay: 55)
Halkın tepkisinin daha ciddi eylemlere dönüşmesi ihtimalinden çekinen
Fransızlar Ermeni askerleri başka yerlere naklederek yerlerine Müslüman askerler
getirmek istediklerini hükûmete sözlü olarak bildirdiler.
Ahali galeyana ramak kalmış bir durumdaydı. Geceleyin bazı mahallelerden
tüfek sesi geliyordu. Geceleyin mahallelerden tüfek sesi geliyordu. 8 Kasımda Fırka
Kumandanı sıfatıyla Adana'dan Maraş'a gelmiş olan Kaymakam Yarbay Bravmond’un
maiyetinde bir tabur Tunuslu süvari de vardı. Dedikleri önceden gelen Cezayirlilerden
başka Tunuslu Müslüman askerler de getirmişlerdi. Fakat Ermeniler'i nakledeceklerine
dair sözlerini tutmadılar. Onları sadece bir süreliğine çarşı-pazara salmayıp kışlada
tutuyorlardı (Bağdatlı, 1974: 50).
Bu duruma rağmen Ermeniler Fransızlara güvenerek her türlü saldırganlığı
yapmaya devam ettiler. Öyle ki yollarda oynayan çocukları dövüp onlardan rakı
bulmalarını istiyorlardı. Bağıra bağıra gezinerek çirkin şarkılar söylüyorlardı.
“arasadan gireri karıları yiyerek
gelinleri sararık kızları bizim” diyerek Türklerle alay edip onları tahrik
ediyorlardı.
Ahali Antep'teki Fransız komutanlığına bir protesto daha gönderdi. 8 kasım
1919 tarihinde Kastamonu havalisi kumandanlığına Erkan-ı Harbiye-i Umumi
Dairesi’ne On üçüncü Kolordu Kumandanlığından gelen şifreli telgrafta;
“Pazarcıktan özel olarak Maraş'a gönderilen bir kişinin verdiği haberlere göre
Fransızlar'ın bin kadar kuvveti olduğunu ve bunun bir kısmının kışlada bir kısmının da
kolejde ikamet ettiklerini, askerin yüzde yirmisinin Cezayirli, yüzde sekseninin de
Ermeni olduğunu söylemiştir. Maraş Müslüman ahalisinin de korkudan dükkanlarını
tamamen kapattığını bildirmiştir” (BOA, HR, SYS. 2542-9/34,37).
Türkler'in müracatına Antep'ten İngiliz Fransız komutanlarının müşterek
imzaladıkları bir beyanname ile cevap geldi. 10 kasım 1919’da Ulu Cami kapısına
asılarak ilân edilen beyannamede; memlekette asayiş muhafaza ve adalet tatbik
edildikçe Türk Hükûmeti mahalline ilişilmeyeceği ve askeri değişikliklerin siyasi
değişiklik manasına gelmeyeceği duyuruldu (Bağdatlı, 1974: 52).
13-14 Kasım gecesi Mercimektepe tarafından 40-50 el silah sesi duyuldu.bunun üzerine
hükümetin inzibat kuvvetleri tepeye doğru hareket etti. Bu sefer onların üzerine ateş
açıldı. Türk devriyesi karşılık verince ateş edenler kışlaya doğru kaçtılar. Bunu yapan
Ermenilerin maksatlarının şehirde asayişi bozarak bunun da sebebinin Türkler olduğunu
iddia edip Fransız komutanının tedbir almasını istediler. Yani mahalli idareyi Fransız
işgal kuvvetlerinin ele almasını diliyorlardı. Bu olaydan sonra Fransız komutanının
teklifiyle Fransız ve Türk devrilerinin birleştirilerek birlikte dolaşmalarına karar verildi.
Böylelikle şehirde birkaç gün sakin geçti. Ardından da olayla ilgili tahkikat yapmak
için Fransızların Osmaniye askerî mutasarrıfı Andre Maraş'a gönderildi. Evvelce
anlaştığı Osmaniyeli Çerkezlerle birlikte Osmaniye’den Maraş'a gelen Andre Ermeni
zenginlerden Agop Hırlakyan’ın evinde iki gün misafir oldu. Hırlakyan Andre’nin
yanındaki Çerkezlerle de anlaşarak o daha Maraş'tan ayrılmadan bir telgraf uydurup
altını da Maraş eşrafı diye imzalayarak ertesi günü Fransa hariciye nezaretine
çekmişlerdi. Telgrafta Osmaniye Güvernörü Mösyö Andre, temiz kalpli, pak ruhlu,
yüksek seciyeli, bir insan olduğu, buradaki temasımızla anlaşıldığından Maraş
güvernörlüğünün de kendisine verilmesi….” isteniyordu (Bağdatlı, 1974: 53). Yani
38
FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER
HATİCE BAŞKAN
Andre’den Ermenilerin rahat hareket etmelerine müsaade edeceği sözünü almış
oldukları belliydi.
Mustafa Kemal de bu telgraf olayını duyunca Maraş mutasarrıfını muaheze
etmiştir. Maraş askerî komutanlığının Andre’ye verilmesi Türkleri çok rahatsız etti.
5.3. Bayrak Olayı
21 Kasım 1919’da bir Fransız subayı Türk jandarmasının Fransız komutanlığı
emrine verilmesini ve maaşlarına yapılacak zammı bildirmek için hükumete geldi.
Kapıda asılı gördüğü bayrağa da itiraz etti. Karargahına döndüğünde durumu
komutanına söylemiş sonra da mutasarrıf Ata Beyin evine giderek hükumet ve kaledeki
bayrağın indirilmesi emrini söylemiştir. Ata Bey ise bayrağın o anda indirilmesinin
halkın tepkisine sebep olacağını söyleyerek Fransız subayı göndermiştir. Fransız subayı
kısa süre sonra tekrar gelerek “kumandan bayrağın şimdi indirilmesini istiyor, aksi
halde mesuliyet sizi bulacak” şeklinde tehdit etti. Ata Bey de vakit akşama yaklaştığı
için halkın dikkatini çekmeyeceğini düşünerek jandarma komutanına bayrağı
indirmesini emretti. Akşam üzeri inen bayrak halkın gözünden hiç te kaçmadı (Özalp,
1984:32). 22 kasımda Fransızlar bir daha Türk bayrağının kaleye çekilemeyeceğini
söyleyerek evvelce yayınladıkları beyannameye ters düşerek Maraş topraklarından
bizzat kalıcı olmaya geldiklerini açıkça belli ettiler. Fakat mahalli hükumet bayrak
çekmemeyi Osmanlı hakimiyetinin sona ermesi olarak kabul ettiğinden direnip bu isteği
yerine getirmediler. Fransızlar da durumu üst makamlara bildirdiklerini, cevap
gelinceye kadar Türk bayrağının kaleye çekilebileceğini kabul ettiler.
Bu konularla ilgili olaylar Başbakanlık Osmanlı Arşivleri Daire Başkanlığı’nda
İsa Özkul yönetimindeki komisyon tarafından transkript edilerek “Arşiv Belgelerine
Göre Kafkaslar Ve Anadolu’da Ermeni Mezalimi” adıyla dört cilt halinde
yayınlanmıştır.
Bu ilk bayrak indirme teşebbüsü esnasında arbede çıkmış ve hükumette görevli
jandarma tüfekçisi Sadullah Efendi şehid olmuştur. Olay İstanbul’a yansımış 20 kasım
1919’da Harbiye Nezareti’ de bunu Hariciye nezaretine bildirmiştir:
Fransız Ordusuna Bağlı Olarak Maraş'a Giren Ermenilerin Yakın Köylerdeki
Müslüman Halka Saldırılarda Bulundukları başlığıyla İstanbul’da dile getirilen olay şu
şekilde yazılmıştır:
“Maraş'ı işgal eden Fransızların, hükümet konağından Osmanlı sancağını
indirmek istemeleri üzerine çıkan olaylarda bir jandarmanın şehid edildiği; Adana'da üç
kişinin bir Ermeni askeri tarafından katledilip, üç Müslümanın da trenden atılmak
suretiyle öldürüldüğü; Ulukışla yakınlarındaki Lefkere köyüne gelen Fransız ordusuna
bağlı Ermeni askerlerinin köyün erkeklerini yaralayıp kadınlardan bazılarına tecavüz
ettikleri; Ömerli köyü yakınlarında da yedi kişinin gözleri oyularak süngülendiği” (26 S.
1338, 20.XI. 1919).
Ayrıca aynı konu Harbiye Nezareti’nden Hariciye Nezaretine de bildirilerek
tedbir alınması istenmiştir.
“Hâriciye Nezâret-i Celîlesine Devletlü efendim hazretleri
İstihbârât-ı muhtelife hulâsası ber-vech-i zîr arz olunur:
1- Mar'aş'ı işgal eden Fransızlar şehir etrafında tahkimat
yapmışlardır. Ve yolunu tarassud etdirmekdedirler. Mar'aş Hükümet
Konağı'ndan sancağını indirmek istemişler ise de muvaffak olamamışlar
ve bu esnasında jandarma tüfengçisi Sadullah Efendi şehîd olmuşdur.
39
FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER
HATİCE BAŞKAN
2- Adana'da Fransız Administratörünün tercümanı Kemâl, Evkaf
Müdîri Polis Cemâl efendiler bir Ermeni nefer tarafından
katledilmişlerdir, len avdet eden altı neferden ikisiyle bir Müslüman
bakkal trenden suretiyle itlaf edilmişlerdir.
3- Ulukışla şarkındaki Koçak karyesi civarında Lefkeni
[Lefkere] köyüne 55 gecesi gelen Fransız Ermeni askerleri köyün
erkeklerini darb ve kadınların bir kısmının ırzlarına tecâvüz etmişlerdir.
Ömerli karyesi civarında bir kişinin gözleri oyularak süngülenmişlerdir.
4- Zaho ve Musul havalisinden İngilizlerin çekileceği hakkında
alınan 9 Teşrîn-i Sânî sene [1335 târihine kadar te'eyyüd etmemişdir. Ol
emr ü ferman hazret-i men-lehü'1-emrindir.
20 Ocak 1919” (BOA. HR. SYS. 206- 1/163).
24 Kasım 1919 Adana’daki Fransız komutanı Albay Browmond’dan Atabey’e,
Beyazıdzâde Abdülkadir Paşaya, Şükrü Beye, Kadızade Hacı Hasan Efendi’ye bir
telgraf geldi.
Telgrafta Cebelibereket Komutanı Andre’nin komutasına Maraş
güvernörlüğününde sivil valiliği verildiğini, yanında Cebelibereket Mutasarrıfı Hüsnü
Bey, Dörtyol Müftüsü Mustafa Remzi Efendi, Cebelibereket Eşrafından Hacı Hasan Ve
Topal Ahmed Ağa’nın bulunduğu bir heyet ile Maraş'a geleceğini akşam yemeğini
Abdülkadir Paşa’nın konağında yedikten sonra Hırlaklar’a misafir olacağını bildirerek
onu güzel ağırlamalarını tavsiye etti (Özalp, 1984: 33).
Aynı gün Andre de Ermeni ileri gelenlerinden Stepan Aghazarian, Antepli Ağap
Ketenjion, Fırıslı Kirkor ve Setrak Hırlakyan’a telgraf çekerek kendisini Türkoğlu’nda
karşılamalarını emretti.
26 Kasım 1919’da Çarşamba günü Andre büyük bir merasimle karşılandı. Trasanta
Fransız marşları ve Ermeni erkeklerinin intikam şiirleriyle şehre girdi. Yanında
Osmaniye eşraf ve memurları, bir bölük süvari vardı.Bunlar Osmaniye ahalisinden
yüksek maaş teklif ettikleri, Fransızlara çalışan jandarma milisleri idi. Tabur
kumandanı binbaşı Sıtkı, bölük Komutanı Amasyalı Yüzbaşı Mithat, Takım Komutanı
Teğmen Kanadı. Bunlar arasında Göksunlu birkaç Çerkez de vardı. Fakat Göksunlu
Çerkezlerin tamamına yakını Millî mücadelede yer almıştır. işgalci Fransızlar
karşılayıcı Ermeniler, şehrin bazı ileri gelenleri ve memurları ile birlikte hükumetin
önüne geldiler. Hepsi birden hükumet binasına girmeye niyetliydiler. Fakat bölük
komutanı nöbetçi olan Göllülü Yusuf Çavuş’a evvelce tenbihte bulunmuştu. Yusuf
Çavuş süngüsünü kalabalığa doğrultarak Andre ve tercümanından başka kimsenin
giremeyeceğini sert bir dille inatla ihtar etti. Yol boyunca Türklere küfrederek oraya
kadar gelen Ermeniler ses çıkarmadı .Sadece Andre ile tercümanı girdi. Andre
kendisini güvernör sıfatıyla takdim etti fakat Mutasarrıf Ata Bey onu bu sıfatla kabul
edemeyeceğini söyledi. Tartışma yaşandı. Sonunda Andre’nin beraberinde getirdiği
jandarmalardan piyade olanlarını hükumete, süvari olanlarının da kaleye
yerleştirilmesine hükumette kendisine iki oda ayrılmasına bu odaların da belediyece
döşenmesine karar karar verildi. Konuşma bayarak meselesine geldi. Andre kaleye
Türk bayrağı çekilmemesini istedi. Mutasarrfı kabul edemeyeceğini söyledi ve Andre
sinirli bir biçimde hükumetten ayrıldı.
Andre’nin mütareke hükümlerine ve evvelce İngiliz-Fransız ortak
beyannemesine göre aykırı olan bu hareketi Mutasarrıf tarafından İstanbul'a bildirilmiş
, Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Dâiresi Şube: 2 tarafından da Fransız General Franchet
D 'Esperey 'e rahatsızlık duyulan durumlar bildirilmiştir. Belgedeki ifadeler şöyledir:
“Son günlerde Fransız birlikleri tarafından işgal edilen Antep, Urfa ve
çevresinde bazı Fransız subaylarının hükümet işlerine müdahaleye başladıkları ve
40
FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER
HATİCE BAŞKAN
mütarekenin sözde herhangi bir ekinin dördüncü maddesine göre polis ve jandarmanın
emirleri altında bulunduğunu söz konusu ederek bu teşkilatı kendilerinin yapmayı
düşündükleri alınan haberlerden anlaşılmıştır.Bu sebeple müdahalelerin daha bir iki
safhasını da izninizle arz ediyorum. Meselâ:
1- Yüzbaşı Mösyö Andre Maraş'ta mutasarrıfın makamına oturmuştur.
2- Urfa jandarma kumandanı yerinden zorla uzaklaştırılmıştır.
3- Antep'te Fransızlar jandarma ve polisin kendi emirlerinde bulunduğundan söz
etmişlerdir.
4- Cerablus Fransız Kumandanı Albay Kapiterel Birecik'e gelerek memurların
maaşlarının artırılacağını, durumlarının düzeltileceğini ve her konuda kendilerine
başvurulmasını söylemiştir.
5- Kilis'e gelen Fransız askerleri bazı malzemeleri alıp el koymuşlar ve askerlik
dairesinde görevli subayı görev mahallinden kovmuşlardır.
Bunlar dışında cereyan eden olaylar tarafınızca da bilinmektedir. Mütarekenin herhangi
bir eki yoktur, hiçbir zaman da olmamıştır. Bugün yürürlükte ve geçerli olan tek
anlaşma belgesi ilk imzalanmış olan mütarekeden ibarettir. Bunun da hiçbir maddesinde
söz konusu olayları haklı gösterebilecek bir kayıt yoktur. Ayrıca şunu da arz etmeyi bir
vazife biliyorum: Mütarekenin başından beri bu bölgede bulunan İngilizlerin mülkî
idare işlerine kesinlikle müdahale etmemeleriyle son Fransız memurlarının belirtilen
hareketleri ikisi arasında zararımıza büyük bir fark olduğu fikrini kamuoyunda bile
uyandırmıştır. Her konuda olduğu gibi bu maruzatımın da önemle dikkate alınacağını
ümit eder bu vesileyle saygılarımı sunarım” (BOA. HR.SYS. 2543-7/43-45)
Osmaniye’den gelenlerin bir kısmı Çuhadar Hacı Mehmed’in evine diğerleri de
katolik Ermenilerden Agop ve Kevork Ağa’nın evine gittiler. O gece Bayezidzâde’nin
evinde Andre’nin şerefine bir ziyafet verildi. Bu ziyafete şehrin ileri gelenleri de
davetliydi ama onlardan kimse gitmedi. 27 Kasım 1919 günü binbaşı Sıtkı, atlı
jandarmaları kaleye yerleştirdi. Hükûmet konağındaki baytara ve nafia müdürüne ait
odalar boşaltılıp belediye tarafından Andre için donatıldı. Yeni gelen sivil vali Andre
şehrin ulema ve eşrafına birer tezkere çıkartarak onları Kadir Paşa konağına davet etti.
Çağrılanlar bundan memnun olmayarak önce Boğazkesen Camii’nde toplandılar. 21
Kasım günü indirilen bayrak meselesi yüzünden çağrıldıklarına karar vererek davete
gitmediler.Güvernör Andre üniformalı halde, yanında tercümanı Vahan jandarma tabur
komutanı Sıtkı, Yüzbaşı Mithat, Osmanlı nişanlarını takınmış olan Agop Hırlakyan,
oğlu Osep ve Setraktan oluşan bir heyetle önlerinde ve arkalarında yirmi beşer süvari ile
birlikte Kadir Paşa Konağına geldi. Fakat bekledikleri Türklerden kimseyi görmediler.
Onları toplantı için geç saatlere kadar beklediler. Andre çok kızdı. Ev sahibi de ondan
özür dileyerek alafranga saat ile alaturka saat arasındaki fark yüzünden böyle olduğunu,
gerçekte bir kasıt olmadığını söyledi. Andre tehditkâr bir dille toplantının cumartesi
günü yani iki gün sonra belediye binasında yapılmasını ve yeni davetiyeler yazılmasını
emretti (Özalp, 1984: 35).
Buradan sonra Andre Hırlakların evinde Kalemel Brovmond şerefine verilen ziyafete
gitti. Müzik çalıp içki içilen ziyafette Andre baloyu açmak için Osep’in kızı olan
Ermenistan’ın müstakbel prensesi olarak görülen Helenayı dansa davet etti. Helena
dansı reddetti.Buna sinirlenen Andre sebebini sordu. Helena; “pencereden görünen Türk
bayrağını gösterdi ( Dinamo, 1967: 235) ve sizinle dans etmekten mazurum çünkü
kendimi halâ esaret ve zillet içinde yaşayan bir kadın olarak görüyorum, kalesinde Türk
bayrağı dalgalanan Fransızlar'ın hakim olduklarını ,bizim emniyet ve hürriyet içinde
yaşadığımızı nasıl düşünebiliyorsunuz?” dedi.
Bunun üzerine orada bulunan
Browmond kaledeki bayrağı sordu, binbaşı Sıtkı da tekrar açılmış olduğunu söyleyince
41
FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER
HATİCE BAŞKAN
kaledeki Türk bayrağının hemen indirilip yerine Fransız bayrağı çekilmesini emretti.
İşgalimiz altında bulunan bir memlekette başka milletin bayrağı bulunamaz dedi.Bu
emri duyan Helena komutanla dans etti (Özalp, 1984: 36). Bu emir üzerine Sıtkı bir
haber göndererek kaledeki Türk bayrağını indirtti. Bayrağın indirilmesine mani
olamayan ve üzüntüyle seyreden beş ihtiyar Türk asker hemen mahallelere dağılarak
ahaliye vaziyeti bildirdiler. 28 kasım 1919 Cuma günü evleri kale çevresinde olanlar
kaledeki bayrağı göremeyince büyük bir üzüntü ve heyecan yaşamaya başladılar. Evi
kalenin karşısında olan ve ilk tepkiyi gösteren Avukat Kısakürek Mehmed Ali o gece
yedi nüsha şeklinde bir beyannâmeyi ikisini kendisi, beşini de oğlu Şahap Ulu Cami,
Sarayaltı, Çarşıbaşı gibi şehrin merkezî yerlerine bıraktılar. Cuma namazı için camiye
erken saatlerden itibaren gelenler bu beyannâmeyi okudular.Beyannâme şöyledir:
“Alemi İslama Hitab:
Ey milleti necibe-i Osmaniye, vaktine hazır ol. Bin üç yüz küsur seneden beri
Hazreti Allah'ı ve Peygamberi zişanını hizmetinle razı ettiğin bir din ölüyor. Yine
ecdadının kanı pahasına feth ettiği bir kalenin burcu barusundaki Al Sancağın bugün
Fransızlar tarafından indirilip yerine kendi bandıraları konuldu. Şimdi acaba bunu
yerine koyacak sende birkaç yüz İslam gayreti hiç mi yok. İğtisaş arzu etmeyelim.
Yalnız pür vekar ve azamet olarak ol Al Sancağımızı geri yerine koyalım. Tekrar
kemali mehabetle yerlerimize avdet edelim. Korkma, korkma seni buradaki bir kaç
Fransız kuvveti kıramaz. Sen mütevekkilen Alellah kendi mevcudiyetini gösterecek
olursan değil birkaç Fransız kuvveti hatta bütün Fransız milleti kıramaz. Buna emin ol
(Karadağ, Mersin,18).
Şöyle bilmek lazım ki muzaffer bir kalemizin üzerinde bir yabancı bayrağın
dalgalanmasıyla kılacağın namaz sakattır. Haydi haydi vakit tamam burada göstereceğin
fedakârlık Kâbe yolunda yeşil sancağın gölgesinde can vermeye benzer. Ey Ulu
Müslüman”
28 Kasım 1919 (Dinamo, 1967: 236).
Cemaat hareketlenmeye başladı. Bu sırada Fransız komutanından vaize mektup
getiren Ermeni mektubu vermek için cami avlusuna girince birisi “Ermeni bomba
atıyor” diye bağırdı. Cemaat iyice telaşa düştü.Evliya Efendi Ermeni'yi yakalayarak
Çarşı Karakoluna götürdü. Ermeni getirmiş olduğu mektubu Evliya Efendiye verdi.
Ermeniler o gün için camiye bomba atmadılar fakat daha sonra bunu yapacaklardır.
(Tansel, 1999: 141) O gün olaylar yaşayan Hüsameddin Karadağ’ın anlattığına göre
Cuma namazı esnasında şu şekilde gelişti:
“Cuma namazının vakti ermişti, Ulu cami hıncahınç dolmuştu. Osmaniye’den
gelenlerin de bazıları camide idi. Ben de birinci safta vaiz kürsüsünün önünde
bulunuyordum. Ezan okundu, sünnetler kılındı, hatip minbere çıktı, ikinci ezan okundu,
hatip hutbeye başladı. Elhamdülillah der demez dışarıda bir gürültü koptu, bu gürültü
içeriye de geçti, (bayraksız namaz kılınmaz) sesleri duyuldu. Cemaat camiyi
boşaltmaya başladı. Biz de herkes gibi ayakkabılarımızı alarak kendilerimizi dışarı attık.
Bu esnada minberdeki tarihi Sancak omuzlanarak götürülüyordu. Artık camide kimse
kalmamıştı. Havluda beli iki kat olmuş bir ihtiyar: (Haydin babam din gavgasıdır bu)
diyerek elleriyle halkı ileriye doğru yürütmeye çalışıyordu. Halkın Ulu camiden
sancağı alarak başlayan kıyamı derhal her tarafa yayıldı dükkânlar bir anda kapandı.
Ermeniler büyük bir korku içinde evlerine kapandılar.
Ulu camiden halk Kaleye doğru yürüdü, kalenin kapıları Guvernörün
jandarmaları tarafından kapanmış idi. Halk Kale duvarlarına tırmandılar ve Kaleye
girdiler. Kapılar da açıldı. Meydan gazilerle doldu. Al sancak yerine çekildi. Birkaç el
42
FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER
HATİCE BAŞKAN
tabanca da atılarak Bayrak selamlandı” (Karadağ, Mersin, 19). Burçları ilke kez aşarak
kaleye bayrağı diken kişi Onbaşı Osman (Erşen) idi ( Akbıyık, 1999: 140).
Kaledeki iş bittikten sonra halk Hükümet konağına yöneldi. Mütasarrıf Ata beye
Fransızların hükümetimize ve bayrağımıza hiçbir suretle müdahalelerini kabul
edemeyecekleri söylenildi. Guvenörün tercümanı ve muavini Vahan ismindeki bir
ermeni de tahkikat için oraya gelmişti. Bu sırada kendisine Pazarcıktan haber geldi.
Pazarcık’ta Tapo Ağa’ya mevki ve para teklifiyle giden Ermeni Ohannes’ı (Maraş
Mebusu Agop Hırlakyan’ın oğlu) Tapo Ağa’nın yakalayıp müfrezesiyle birlikte Kılıç
Ali Bey’e teslim ettiği haberi (Kılıç, 2005: 88) ve Göksun’daki Sinemenli aşiretinden de
küfür cevapları gelmişti. Vahan halka: (Bu çaput parçasından ne çıkar?) diye Türk
Bayrağını tahkire başlaması üzerine halk tarafından dövüldü ve tabancası müsadere
edildi. Jandarma Yüzbaşısı Mahmud beyin yardımıyla canını kurtararak çekilip gitti.
Fransızlar Kaleye Türk Bayrağı'nın çekilmesine mani olmak istedilerse de yine
Fransız bayrağı çekilmemişti. Fakat halk buna boyun eğseydi Fransız bayrağının da
çekileceğine şüphe yok idi (Karadağ, 1943: 20).
Andre, Osmaniye’den beraber getirdiği jandarmaya halkı ezdirmek istediyse de
bizim jandarmanın müdahalesi engel oldu.Andre çekip gitti halk Mutasarrıf Ata Bey'e
şu ültimatonu verdi:
1. Fransız Güvernörü hükümetten çıkarılacak
2 . Bayrak cuma günleri Kaleye ve Konağa çekilecek
3 . Fransız jandarmaları hükümeti terkedecek.
Eğer bu istediklerimizi yapabilecek iktidarda değilseniz biz yapacağımızı biliriz diye
de tehdid ettiler. Mutasarrafın teminatı üzerine dağıldılar.
Bu günkü olaylar çeşitli eserlerde başka şekillerde kayıt edilmektedir.
“Heyeti Temsiliye Reisi Aslan Bey. “Fransızlar Cuma günü bayrağın kaleye
çekilmeyeceğini ilân ettiler Arkadaşları topladım.. Gece sabaha kadar “Akacak kanın
mesulü Fransızlardır” yazdık köşe ve camilere yapıştırdık. Öğleden ünce Ulu Cami’ye
gelerek, sancağı istedim, Hoca vermek istemedi. Zorlayınca sancağı getirdiler ve bende
Allah’ını seven sancağın altına gelsin dedim, halkın bir kısmı teklifimi kabul etti, hep
birlikte kaleye hücum ettik bayrağı kaleye çektikten sonra hükümet binasını bastık tutuklanmış bir çok Türk'ü kurtardık...”diyor (Özalp, 1984: 41).
The Lions Of Marash isimli eserde “28 Kasım 1919 Cuma sabahı Türk Avukatı
M. Ali kalede Türk amblemin yerine Fransız bayrağının dalgalandığını görünce hayret
etti. Oturdu Müslüman arkadaşlarına beyanname yazdı. “Bu yanlışlığı düzeltmek için
kan akmağa değer” diyen yazıyı çoğaltarak Ulu Camii'de dağıttılar. Binden fazla bir
kalabalık Türk Bayrağı dalgalanıncaya kadar ibadet etmemeye karar aldı. Sessizce
kaleye tırmanarak kale kapısındaki nöbetçiye ateş ederek Fransız bayrağını yırtarak
yerine Türk bayrağını çekerler” şeklinde geçer.
Tarihçi Redan'ın iddiasına göre ise «Fransız Bayrağı kaleye -bu olaydan- daha
önce çekilmiştir. Çünkü bu bir askerî gelenektir... Cuma nünü gece yarısı Doktor
Mustafa yirmi kadar atlı ile işgal edilmemiş olan kaleye tırmanır ve her iki Türk
Bayrağını ve dinî amblemi asar sonra havaya ateş ederek kaybolur” (Özalp, 1984: 41).
Bir başka Fransız kaynağı ise Elbistan Kuvvetlerinin dörtnala gelip kapatılması
ihmal edilen kapılardan şehre girdiklerini sokaklara daldıklarını, bir ara kaleye
tırmandıklarını, kalenin direğine bir Türk Bayrağı ile bir de altın işlemeli yazılar
bulunan yeşil bir bayrak çektiklerini yazmaktadır ( Véou, 1937: 34).
Burada anlatılandan çıkan sonuç Andre’nin Kaledeki bayrağı indirmeye kalkmış
olması Elbistan’daki Kuvay-ı Milliye’yi harekete geçirmiş ve adeta baskın yaparak
Bayrağı ve yeşil sancağı dikmişlerdir. Bu olayın Ulucami’deki vaazla aynı gün ve aynı
43
FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER
HATİCE BAŞKAN
anda gerçekleşmiş olması da muhtemeldir. Camiden çıkanlar Elbistan’dan gelenlerle
birlikte kaleye çıkmışlardır.
Akşam üzeri bu ültimatomu alan Andre yolda rastladığı Kaymakam Abdullah
Bey’ i de yanına alarak olayı tahkik için hükumete geldi. Sert tartışmalardan sonra
ertesi toplantı yapılması kararlaştırıldı (Karadağ, 1943: 20).
Bu olay Antep’ten İstanbul’a tegrafla bildirildi.
“Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Dâiresi Şube: 2
On Üçüncü Kolordu Kumandanlığı 'nın 3/4 Aralık 1919 tarihli şifre
suretidir.
Maraş olayları hakkında Antep Kalemi'nden alınan bilgilerin özeti aşağıdadır:
a- Kasım ayının yirmi beşinci günü Osmaniye Guvernörü
Yüzbaşı Andre Maraş'a gelmiş, eşraftan Kadri [Kadir] Paşa oğlu Şükrü
ve İhsi beylerle bütün Hıristiyanlar tarafından karşılanmış ve Kadir
Paşa'nın evine misafir olmuştur. Andre ertesi gün görüşmek üzere
mutasarrıfı davet etmişse de mutasarrıf gitmemiş, mutasarrıfla ortak
görev yapacaklarını bildirmiştir. Mutasarrıfın kabul etmemesi üzerine
Andre durumu Antep'teki kaymakam Felix Sainte Marie'e yazmışsa da
ne cevap verildiği bilinmemektedir. 27 Kasım 1919'da Kadir Paşa ile
Şükrü Bey mutasarrıfa "Biz seni istemiyoruz" diyerek işten el
çektirirler. Yerine Andre oturur. İstihbarata göre mutasarrıfın bunlarla
arası acıkmış. Fakat mutasarrıf haklıymış. Yaptıklarına bakılırsa
milletin, hükümetin şerefini koruyan vakur, cesur ve müteşebbis bir
kişiymiş.
b- 28 Kasım 1919 Cuma günü Maraş halkı mutasarrıfın böyle
işten el çektirilmesi ve kaleye Fransız bandırasının açılması üzerine
Cuma namazından sonra toplanıp kaleye giderek Fransız bayrağını
indirmişler ve yerine Osmanlı bayrağını çekmişlerdir. Daha sonra
"Yaşasın Osmanlı Hükümeti, yaşasın İslam halifeliği, kahrolsun Kadir
Paşa ve Şükrü Bey" e bağırarak hükümete gelmişler ve Andre'ye "Biz
seni istemiyoruz" diyerek mutasarrıfı makamına oturtmuşlardır.
"Mutasarrıf ancak padişah ve halifenin emriyle azlolunur, başka kimseyi
tanımayız" demişlerdir.
Ahali mutasarrıfın emri üzerine dağılmış, mutasarrıf vazifesine
devam etmiştir. Andre ahaliye hitap etmek istemişse de reddetmişler,
"Biz seni tanımayız." demişlerdir. Bu hadise Fransızlan ve Ermenileri
pek derin etkilemiştir.
c- Fransızlar bu olaydan bir hafta kadar önce Çerkeş ve İslam
muhacirlerinden oluşan yüz kadar Suriye jandarmasını Osmaniye'den
Maraş'a getirmişlerdir. Haksız olan işgale ilâve olarak bu uygulama
asayişi
ihlal ve hükümetin iç işlerine müdahaledir (BOA, HR. SYS. 2543-7/33,34).
Olay ayrıca Bab-ı Ali’ye Diyarbakır’dan bir mektupla bildirilmiş ordan da
Hariciye Nezaretine haber edilmişir:
“Bâb-ı Alî Sadâret-i Uzmâ Mektûbî Kalemi 380
Hariciye Nezareti 'ne
Maraş ve çevresinin Fransızlar tarafından işgali ve Fransız işgal
kuvvetleri içerisinde bulunan Ermeni askerlerinin Müslüman kadınlara
ve İslam’ın kutsal değerlerine tecavüzleri dolayısıyla Diyarbakır âlim,
ayan ve eşrafı tarafından çekilen telgraf suretinin gönderildiğini içeren
44
FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER
HATİCE BAŞKAN
Harbiye Nezareti'nden gelen tezkire ekleriyle beraber Meclis-i
Vükelâ'da okunmuş; yapılan bu saldırının Fransız subayları tarafından
Zeytun ve civarında bulunan Ermenilerin silahlandırıldıklarına dair
ihbarların dikkate değer ve önemli olduğu, İslâm ahalinin dinî ve millî
duygularını rencide eden bu gibi üzücü hareketlerin vahim sonuçlar
doğuracağı açık olduğundan bu yolda İtilaf Devletleri temsilcilerinin
dikkatleri çekilerek adı geçen bölgede Fransız kuvvetleri arasında
bulunan Ermenilerin çıkarılması ve tahrik edici uygulama ve
davranışlara son verilmesi yoluna gidilmesi ve yapılan girişimlerin
neticesinin bildirilmesi hususunun Nezarete sözlü tebliği uygun
görülmüştür. Sözü edilen telgrafın sureti de ekte gönderilmiş
olduğundan, gereğinin yapılması için tezkiremiz yazılmıştır.
4 Aralık 1919
Sadrazam Adına
Müsteşar Rıfat
Suret
“Mütarekenin ardından birer bahane ile her tarafı sayısız İslamî abideyle
dolu bir İslam yurdu olan Anadolu'nun ve özellikle vilayetimize yakın
bölgelerinin geçici kaydıyla işgalini ve son olarak da Fransızlar
tarafından Maraş, Antep ve Urfa livalarının işgal edilmesini millî hukukumuza tecavüz sayarak protesto ediyoruz. Bin üç yüz yıllık İslamî hayatını yer yer binlerce dinî müessese ve irfan yuvasıyla isbat eden, mevcut arazi ve mülklerin tamamına sahip olduğu resmî kayıtlarla sabit olan
Müslümanların, azınlıkların haklarını mütarekeden sonra da aynen gözettiklerim göstermiş olmalarına rağmen bunların özgürlük sağlanması
gibi akıl ve mantığa aykırı bahanelerle orada masum Müslümanları verilen sözün aksine imha edecek işgallere devam etmeleri Müslümanların
kalplerini cidden yaralamaktadır. Maraş'ta Fransız askerleri arasında
bulunan Ermeni fedailerinin Müslüman kadınlara tecavüzleri; Maraş ve
Antep'te Fransız subaylarının, asırlardan beri gölgesinde yaşamakla gurur duyduğumuz, bir zamanlar bugünkü galiplerin bile hürmet ettiği
Osmanlı sancağını bazı resmî binalardan indirmeye teşebbüs etmesi,
aldığımız haberlere göre; Maraş'a giden Fransız subaylarının Zeytun ve
civarı Ermenilerini silahlandırmaları millî ve dinî haysiyetimize cidden
dokunmaktadır. Bu durum Fransızların nüfuz bölgelerine almak istedik
yerlerde izleyecekleri siyasete ve unsurlar arasında ayrılık çıkarmaya
yönelik hareketlere başlangıç teşkil ettiğinden bu siyaset, medeniyet
insanlıkla bağdaşmamaktadır. İstihbaratımız açıkça çeşitli şekil ve
maksatlarla büyük bir Ermenistan kurulmaya çalışıldığını gösteriyor.
Asır dan beri bütün yabancıların ve gayrimüslimlerin serbest yaşadığı ve
rahat ticaret yaptıkları yer vatanımızdır. Bir takım gizli emellere
dayanılarak siyasî tahrikler yapılmazsa hiçbir zaman unsurlar arasında
çekiş meydana gelmez. Gayrimüslim ve yabancılar daima biz
Müslümanlardan hürmet görür. Her ne şekilde olursa olsun yabancıların
idaresini gerçekte Ermenistan kurulmasına yardımcı gördüğümüzden
ıslah edilmiş yerlerin hemen tahliyesini ister, nüfuz bölgesi bahanesiyle
işgali muhtemel yerlere yabancı ayağını bastırmamak için her
fedakarlığa hazır olduğumuzu arz ederiz. Dünya barışı için esas olarak
45
FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER
HATİCE BAŞKAN
kabul edilen Wilson prensiplerine dayanarak çoğunluğun hakkının
azınlığa feda ettirilmemesini rica ederiz. Aksi halde biz dedeler
torunlarının nefret ve lanetle bakmalarına
maruz
olarak
yaşamaktansa ölmeyi tercih ederiz. Müslümanlığın yüce bir şekilde
devamı uğruna şimdiye kadar ölüme daima koşarak gitmiş olan biz
Diyarbakırlılar bu defa da ölmeye hazırız. Bütün İslam dünyasının
mukadderatını ve sorumluluğunu elinde bu duran şu anki hükümetin
anlayışından buna benzer gereksiz işgallere verilmesi yolunda acilen
gereğini yapmalarını saygılarımızla rica ediyor neticeyi ekliyoruz (BOA,
HR. SYS. 2543-2/13-16).
Bu gün Islahiye tarafından Maraş'a gelmekte olan bir Fransız müfrezesi
Türkoğlu’nun 15 km.güneyinde imha edildi. Yüzbaşı Andre’ye Albay Flye Saint Marie
telgraf çekerek Antebe gelmesini emretti (Özalp, 1984: 41).
29 Kasım 1919 cumartesi günü şehirdeki durumu görmek için tercümanı ile
çarşıya indi. Andre şaşkındı.Çünkü daha Maraş'a geldiği gün Ermeniler Türkler'in
kullandıkları çakmaklı tüfekleri göstererek “ellerindeki tüfekler bundandır ,başka bir
şeyleri yok. Cuma günleri hepsi camiye dolar basar öldürürsünüz” diye anlatmışlardı. O
gün dükkanlar açılmış ve halktaki heyecan devam ediyordu. Nakip Camii önündeki taş
üzerinde oturmakta olan Aşık oğlu Hasan’ın yanına yaklaştı.Onunla konuşmaya
çalıştı.Ona Maraş'taki ordunun komutanı olduğunu söyleyerek Maraş'a mektepler açıp
memleketlerini güzelleştireceğini söyledi. Cevap olarak ta onların ne olduğunu
bildiğini söyleyen Hüseyin onları Cebelibereketten bildiklerini ekledi. Komutan sormak
istediği esas mevzuya gelerek bir bez parçası için bu kadar gürültü kopardıklarını ,yarın
kullanacakları top tüfeğe karşı ne yapacaklarını sordu ve çocuklarına acımıyor musunuz
şeklinde ilave etti. Aldığı cevap şöyle oldu:
“Ben anamdan doğdum kale de bayrağımı gördüm. Ve şimdiye kadar da
görüyordum. Onu görmemek için, ya kör olmalı yahut ölmeliyim. Her gün ölmektense
bir defa ölmek yeğdir. Hem bayrak için ölmek Her Türk için şereftir. Yalnız ben değil
çoluk, çocuk kadın, Erkek Büyük, Küçük her Maraşlı Türk'ün Cuma sabahı yatağından
kalkar kalkmaz ilk bakacağı yer kaledir, ilk göreceği şeyde Bayraktır. Yaşamakta
olduklarına bu bir alamettir. Onu görmekle göğüsleri kabarır görmezlerse öldüklerine
hükmederler.”
“Aşıklıoğlu Hasan koynundan deste çıra çıkardı. Bu küçük çapta bir kundaktı
içi.: Gayzım Komutanının yüzüne püskürerek : «Buna görüyor musun dedi. Bundan
hepimizde birer deste ver Bir gün seni yakmak için Maraş'ın yanması gerekirse
evlerimizi hep birden tutuşturalım diye hazırladık çoluk-çocuğa gelince, merak etme
onu da düşündük dedi, Aşık oğlu doğruldu belinden bir hançer çıkardı. Gencin bu
hareketi mitolojideki bir yunan gencinin tavrını hatırlattı. Şöyle yazmıştı genç levhaya “
savaş alanında ölenlere ne mutlu ! Onlar hiç olmazsa köleliğin acısını hiç tatmadılar”
( Tankut, 1944: 26).
Andre başka bir şey söyleyemedi çarşıya doğru yürüdü gitti. Çarşıda karşılaştığı
bîr köylüyü durdurdu.
_Hükümetiniz bizden ödünç para almıştı, geri vermedi. Bizde buraları isledik
paramıza mukabil. Hükümetiniz razı oldu. onun için geldik paramızı çıkarıncaya kadar.
_Bu sizin alışverişiniz doğru değildir. Hükümet kimin malını satıyor? Yahut
rehin veriyor? Biz bu hususta kendisine vekalet vermedik. Burası bizimdir. Sen git
paranı hükümetten iste. Biz malımıza sahibiz, diye cevap verdi. Andre halkın halet-i
ruhiyesini anlamış olarak başkasıyla konuşmaya gerek görmedi ve karargâhına döndü.
46
FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER
HATİCE BAŞKAN
Cumartesi günü yapılması kararlaştırılan toplantının davet tezkeresi
Mutasarrıf’tan geldiği için ve belediyede olacağı için çağrılanlar toplantıya geldiler.
Belediye reisi mutasarrıfa hazır olunduğunu haber etti. Andre kendisi istemiş olmasına
rağmen Ermenilerin tesiri altında kalarak halkın ayağına gitmeyeceğini onların
hükumete gelmelerini istedi. Belediyede toplananalar da hükumete gitmeyi istemeyince
Mutasarrıfın çabalarıyla iki tarafın mutasarrıfın kendi evinde toplanmasına karar verildi.
Maraşlılar, Osmaniye’den gelenler, Ermeni ileri gelenleri ve Andre mutasarrıfın evine
gelince Andre konuşmaya başladı. Türklerden bir kısmı oturmuş bir kısmı ayakta
kalmıştı.Tercümanın aktardığı Andre’nin sözlerine Hoca Sezai karşılık veriyordu.
Andre “ben memleketin umranına ve ahalinin servet ve medeniyetine çalışacak ve
hakkınızda lütûf ile muamele edecektim. Meydanda hiçbir sebep yokken dünkü gün
kıtaatımızın bulunduğu kaleye hücumla işgal kuvvetimiz aleyhinde kıyamda
bulundunuz. Ben soğukkanlılıkla hareket ettim ,mülayemet gösterdim. Fiili
tecavüzünüze karşı o zaman askere emretseydim gelenleri mitralyöz ateşine tutmuş
olsalardı, binlercesi ölecek ve yaralanacaktı” diyerek önce sağ,sonra sol elini uzattı; “şu
elim lütûf şu elim kuvvet” dedi. “Hangisine sarılıyorsunuz? Maksadınız af ve lütûf
dilemek mi? Yoksa mücadele mi? ” diye sordu.
Ali Sezai_ Sizden evvel gelmiş olan İngiliz işgal kuvveti hükumet ilerine müdahale
etmemiş, millî ve dinî alâmetimiz olan sancağımıza el uzatmamıştı. İngilizlerle
mübadelenizden sonra İngiliz kumandanı ile müşterek imzanız altında neşrettiğiniz
beyannâmede sizin de aynı vazifeyi ifa edeceğinizi ve hükûmete müdahalede
bulunmayacağınızı bildirmiştiniz.
Şimdi beyannâme hilafına hareket ettiniz.
Sancağımızı yerinden kaldırmak istediniz.
Andre _ İşgal kuvvetimizin bulunduğu yerde başka devlet bandırasının bulunması
usûlsüzdür. Kalede jandarmalarımız vardı. Hükumetteki bandranın kalmasında beis
görmemiştik, bundan mutasarrıf Ata Bey’in de haberi vardı, halka anlatmalıydı.
Anlatmamış mesuliyet kendisine aittir.
Ali Sezai _ Sebebi zahiri sizsiniz, Mutasarrıf Bey değildir. Kuvve-i işgaliyeniz
meyanındaki Ermenilerin tecavüzleri tahammül edilmez hale geldi. Buranın Türklerini
Adana ve Osmaniye havalisinin adamlarıyla kıyas etmeyiniz. Bunlar dinî ve millî
mukaddesatlarına ve an’anelerine tecavüz vuku’unda, hayatlarını hakir görürler. Cesur,
gayyûr ve dindar kimselerdir. Adana ve civarında bir seneden beri Ermenilerin Türkler
ve İslamlar hakkında yaptıkları zulümler kulaklarımızı doldurmuştur.
Andre sessizce_ Sancağın dinî an’aneden olduğunu bilmemiştik. Dedi ve heyet dağıldı
(Bağdatlı, 1974: 66).
Toplantı devam ederken Andre teslimiyet beklediği bir başka hususta da şiddetli
bir red cevabı almıştı. Andre’nin Maraş'a gelirken beraberinde getirdiği bazı
Osmaniyeliler ilçelere mektuplar yazarak işgal kuvvetine sadakat ve hizmet etmeye
iknaya çalışmışlardı. Özellikle Göksun ve Süleymanlı Çerkezleri ile, Pazarcık
Kürtleri’nden ümit beklenip buna ikna edilmeye çalışılmıştı.Bunlara para mükafatı ve
bir kısmına da memuriyetler vaad edilmişti. Bu mektuplardaki rüşvet teklifleri
Süleymanlı ve Göksun’dan lanetle,nefretle karşılandığı belirtiliyordu. Pazarcık’a giden
ve Atmalı Aşireti reisi Yakup Hamdi’ye ve Sinamili Aşireti reisi Tapo’ya para götüren
ve Fransız işgalini kabûl etmesi karşılığında onlara jandarma komutanı olacağını müjde
olarak haber veren Agop Hırlakyan’ın damadı Karlozoğlu Osep’in (Kılıç Ali’nin
bildirdiğine göre Ohannes) de Yakup Hamdi (ya da jandarma komutanı Ramazan)
tarafından yakalanıp Kuvay-ı Milliye’ye teslim edildiği haberi de o anda alındı.
Halkın Andre’yi bu şekilde hükumetten uzaklaşmasının ardından “Yaşasın
Osmanlı hükümeti, yaşasın Hilâfet-i İslamiye” sadâlarıyla hissiyât-ı diniye ve
47
FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER
HATİCE BAŞKAN
vataniyelerini i’lân etmiş olduklarını 13 Ekim 1919 tarihli İrade-i Milliye gazetesinin
haberinden öğreniyoruz. Andre Maraş'ı teslim almanın zorluğunu anlamıştı. Ertesi günü
Maraş'tan ayrıldı. Ayrılırken yanında getirdiği eşini bile bırakır. Kendisi Antebe
jandarmaları da Osmaniye’ye gitmişti. Antep'te birkaç gün kalıp Adana’ya gitti.
Kendisiyle beraber Osmaniye’den getirdiği Maraşlı Osmaniye Mutasarrıfı, Osmaniye
Müftüsü ve diğer Osmaniye havalisi adamları da birkaç gün daha kalıp Osmaniye’ye
döndüler. Andre’nin eşi de iki gün sonra Adana’ya döner.
Mutasarrfı Ata Bey de dahiliye nezaretine 1 Aralık 1919’da durumu bildiren,
Fransızları şikayet eden bir telgraf çeker:
“Dahiliye Nezaretine
Maraş'ta daireyi Hükümete, Kaleye Cuma günleri keşidesi mutad olan
Bayrağımızın erazii meşğuleden olması dolayısile badema keşide
edilmemesi Fransız kıtaat kumandanlığından bildirilmesi üzerine bu
bapta vaki olan teşebbüs ve muhabere neticesinde mezkûr Sancağın
keşidesi temin ve keyfiyet evvelce arzedilmiş idi. Ahiren Maraş'a
bilvürud Cebelibereket ve Maraş Sancakları Guvernörü sıfatile daire-i
hükümette müttehiden çalışacağını beyan ve hükümetten daire tahsisini
talep eden Cebelübereket Guvernör Militeri kapiten Andre bu sancak
mes'elesini tekrar etmiş ve vaki olan teşebbüsata rağmen giden Cuma
günü yalnız hükümete Bayrak keşide ettirip Kaleye keşide olunmamış
idi. Bu hal galeyanı ahaliyi badi olarak cuma namazı vaktinde Camii
kebirde toplanan cemaati islamiye mimberdeki Sancağı müsteshaben
Kaleye azimetle Bayrağımızı keşide etmekle beraber oradan Hükümet
dairesine gelerek kuvve-i işgaliyenin hükümetimize ve Bayrağımıza
hiçbir müdahalesini kabul etmiyeceklerini ve ancak evvelce yerlerinde
bulunan İngilizlerin vaziyetinde kabul edebilecekleri hakkında tezahürat
ve temenniyatta bulunmuşlardır. Bu yüzden memleket ve ahalide pek
ziyade galeyan ve heyecan hasıl olmuş ise de müctemüne her güna
nasiyihi lazıme icrasile dağılmış ve hamdolsun muhilli asayiş bir hal ve
hareket vukuuna meydan verilmemiş ve işbu tezahüratın Boğazkesen
Cami derununde başlayup harice çıkmış olması cihetile kuvve-i işğaliye
tarafından da sükûnetle takip olunarak onlar tarafından da bir hadise ika
edilmemiştir. Binaan aleyh Fransız kuvvei işgaliyesi badema İngilizler
gibi hareket edeceklerini ve hükümete müdaheleden sarfı nazar
eylediklerini beyan etmekte bulunmuş ise de bunların aksi surette
hareketle. Adana tarafları gibi umumi idarei mülkiye ve maliyesine
müdahalesi halinde galeyanın teskinine imkân bulunmayacağı işbu
hadise ile tahakkuk etmiş ve mülhakatta (ile bağlı ilçelerde) da aynı
galeyan hasıl olarak makine başında lazım gelenlere nesayih ve teminat
itasiyle galeyan teskin edilmiş ve keyfiyetten esbabı mucibesile kuvvei
işgaliye kumandanı da haberdar olmuştur. Maahaza aksi hal vukua
gelmemek üzre canibi samilerinden teşebbüsatı siyasetin ifasını,
selameti memleket ve maslahat namına istirham eyler ve mumaileyh
Gııvernörün ahaliye propaganda yaptırmak üzere Cebelibereket
Mutasarrıfı ile Belediye Reisini ve Meclis azalarıyla bazı eşraf,
mütehayyizan ve Dörtyol Müftüsünü beraberce Maraş'a getirmiş
olduğunu berayi malumat arz eylerim.
l Aralık 1919
Mutasarrıf Ata”
48
FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER
HATİCE BAŞKAN
(BOA, HR. SYS. 2543-7/33,34)
Kılıç Ali Paşa kendi hatırlarında anlattığına göre Maraş ve Antep havalisi Umum
Kuva-yı Milliye Komutanı olarak ilk bildirisini bundan sonra yayınladı. Bildiride
Fransızlar'ın işgaline ses çıkarmayacak olursak Anadolu’muzun en güzel yerlerini işgal
ve istilaya devam edeceklerini belirtip teşkilatlanmanın tamamlanmasını, kendilerine
gösterilecek yerde toplanmalarını ve gayretlerini göstermelerini bildirdi. Kendisinin de
bütün gücüyle yanlarında olduğunu ilan etti.
Halk ise Elbistan’taki Mustafa Kemalin yolladığı Kılıç Ali’den onun bir Kuvay-ı
Milliye gücü oluşturduğundan haberdar olarak harekete geçmek için Sivas’taki Heyet-i
Temsiliye ile doğrudan temasa geçmek ihtiyacını hissediyordu. Mustafa Kemal’in
direktiflerinin mutasarrfılığa gelmiş olduğuna inanıyorlardı. Telgraf memurları da bu
telgrafları sansürden kaçırmış ya da işgal altında olmayan yakın posta merkezlerinden
birisi de bu telgrafları mutasarrıflığa getirmiş olabilirdi. Üstelik Sivas Kongresi’nin
safhalarını ve neticelerini soranlar emir ve talimat gelmişse isteyenler oluyordu. Millî
mücadelenin başarılı olacağına belki de pek inanmayan Mutasarrıfın gelen telgrafları
hasır altı ettiğinden şüpheleniyordu. Halk Maraş'ta yaşanacak millî teşebbüsün bir
dayanağı olması gerektiğine inanıyor ve buna ihtiyaç hissediyordu (Bağdatlı, 1974: 67).
Pazarcık jandarma komutanı o sırada Elbistan’da bulunan Kılıç Ali’ye telefon
ederek Kılıç Ali derhal Pazarcığa geçerek hazırlıklara başladı (Özalp, 1984: 47).
Bayrak olayı büyük bir çatışmanın başlayacağı manasına geliyordu ve harp hazırlıkları
yapılmaya başlandı.
Yakup Hamdi’yi yani Paşa Yakup’u millî kuvvetler tarafına celbetti. Bir
danışma meclisi kurmak için civar vilayetlerden murahhas istedi. Yedek subay Teğmen
Hayri Efendi’yi Ufacıklı Mevkiine, Yedek Subay Abdullah Efendi’yi de aşağı
Pazarcık’a göndererek teşkilât oluşturmalarını emretti (Bağdatlı, 1974: 48).
5 aralık 1919’da Ulu Cami’nde bir miting tertip edildi. Ermenilerin ve
Fransızlar'ın yaptıkları ve son olaylar protesto edilerek İstanbul Hariciye Nezareti'ne
aracılığıyla Amerika, Fransa ve İtalya siyasi temsilcilerine gönderildi:
“İstanbul Hariciye Nezareti aracılığıyla İngiltere, Amerika, Fransa ve
İtalya siyasî temsilcilerine:
Büyük hükümet ve milletlerin namus ve şereflerine güvenerek
imzalamayı uygun bulduğumuz mütareke hükümlerim müttefiklerin
bazıları fiilen ihlal etmekte ve anavatanımızda işgal sahasını sürekli
genişletmektedirler. İşgal altına alınan yerlerde bütün Ermeniler
alışıldığı üzere kandırılmakta ve desteklenmekte, kadınlara, çocuklara,
ihtiyarlara varıncaya kadar hepsi bomba ve silahlarla donatılıp,
silahlandırılmaktadır. Ermeni vatandaşlarımızın yüzde doksanı bu gibi
durumlardan tamamıyla nefret etmesine rağmen aralarında her zaman
varlığı eksik olmayan ve millî felaketlerine kendi kendine ve tek başına
sebebiyet veren maceracı, hunhar komitelerle işgal kuvvetlerine mensup
bazı resmî kişilerin tehdit ve baskısından bütün Ermeniler
etkilenmişlerdir. Kendi kötülüklerinin sonucu olarak insanlık dünyasının
gözünde hem bizi hem kendilerini pek acınacak bir vaziyette bırakan
Ermeni vatandaşlarımızla biz Türk ve Müslümanlar doğrudan doğruya
anlaşmak ve ortak yaralarımızı yine yardım ve samimi duygularla
karşılıklı sarmakla tedavi yollarını aramaya kesin bir şekilde
calışmışızdır. Bu yüksek ve insanî amacımızın ve meydana gelmesi hiç
bir zaman diğerlerinin ihtiraslarından doğacak müdahale hileleriyle
mümkün olamayacak ve aksine böyle bir müdahale gerek Ermenilere
49
FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER
HATİCE BAŞKAN
gerekse Türklere huzur ve mutluluk yerine felaket getirecektir.
Efendiler! Sulh Konferansınca imparatorluğumuzun mukadderatı tayin
edilmişse bu kararlan bize tebliğden çekinmeyiniz. Çünkü
yetkililerinizin mukaddesatımız hakkında bütün aleme ilan ettikleri
esasları, adalet ve hakkaniyetten ayrılınmayacağı vaadini, yani hâlâ
necip ve muazzam milletlerinizin şeref ve namusları adına verilmiş senet
hükmünde görüyoruz. Halbuki sakin ve ölçülülükle karışık olan bu
anlayış ve görüşe aldanmakta bulunduğumuzu yüzümüze karşı
haykırmaktadırlar. Nitekim Fransız işgal kuvvetleri kumandanları
tarafından müştereken imzalanıp bildirilen ve bütün bağlı olan yerlere
ilan edilen resmî beyannamede son işgalin, İngiliz işgali gibi geçici
mahiyette olduğu, padişahın hükümranlık haklarına her anlamda
gelebilecek zarardan korunacağı ve kendilerinin hiç bir yönden hükümet
işlerine müdahale etmeyecekleri hakkında üç gün evvel verilen
güvenceye rağmen üç gün sonra millî bağımsızlık ve namusumuzun
gerçek sembolü olan hükümet binalarımızı resmî olmaktan çıkarılıp
yerlerine Fransız bayrağının çekilmesi, aynı zamanda idarî işlere el
koymak maksadıyla Fransız memurlarına tahsis edilmek üzere hükümet
konağında daire ayrılması gibi son saldırgan hareketlerle daha önceden
verilen güvenceler yok sayılmış ve doğal olarak Müslüman Türk ulusu
da bu gibi hakaretlere karşı kayıtsız kalamamıştır. Nitekim sancağımız
hakkında reva görülmek istenilen hakaretin cevabını hayat ve bağımsızlık hakkının ne olduğunu anlayan milletlere yakışacak bir yurtseverlik ve kesinlikle vermekte zerre kadar tereddüd göstermemiştir. Bundan böyle de bu gibi hakaretle dolu saldırgan davranışlara, şiddetine ve
kapsamına uygun olarak millî varlık ve hayatiyetini savunmaya kesin
şekilde kararlıdır. Millî gurur ve olgunluğa sahip, çağdaş bir sosyal heyetin red, hakaret, varlığın korunması ve hayat yolunda göstermeğe
mecbur kalacağı her türlü hayatî davranışın mazur ve isabetli görülmesi
tabiidir. Bundan dolayı yönetimi altında bulunan mazlum ve mağlup
milletlere serbestlik ve gelişme hakkı sağlamış, esir ve güçsüz
hükümdarlara merhamet ve yardım kanatlarını açmak şeklinde
yüceliğini göstermiş olan bir milletin beka ve bağımsızlık hakkına saygı
gösterilerek tecavüzlere artık son verilmesini, aksi takdirde ortaya
çıkacak kötü sonuçlardan sorumlulukla biz Türk milleti asla alakadar
olamayacağımıza dair dün bütün kaza ahalisinden oluşan on beş bin
kişinin katılımı ile gerçekleşen mitingde alınan kararlan son kez ve kesin
bir dille sunuyoruz.”
Miting Heyeti Adına Maraş-Elbistan Teşkilât-ı Milliye Reisi Mehmed
Doktor Mustafa,
Muallim Hayrullah
(BOA, HR. SYS. 2543-2/23,28).
Düzenlenen Miting aynı zamanda İrade-i Milliye Gazetesi’nde “Elbistan Mitingi
Münâsebetiyle” Başlığı Altında 29 Ekim 1919 Tarihinde Yayınlanmıştır:
“1 Aralık 1919 ‘da ise General Keret adındaki Fransız komutanı Antebe gelerek
Maraş-Antep Dairey-i askeriyesi ile Urfa-Cereblus Daireyi Askeriyesini içine alan Şark
Mıntıkaları Kumandanlığını üzerine aldı ve şu beyannameyi yayınladı:
İlân
“Fransa Cumhuriyeti Hükümetinin Suriye ve Kilikya komiseri ve şark ordusu
başkumandanı Ferik General emriyle Antep. Maraş ve Urfa sancaklarında ki Fransız
50
FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER
HATİCE BAŞKAN
kıta'atının kumandanlığını deruhte ediyorum. Padişah ile olan itilâfı binean
Fransa Cumhuriyet Hükümeti Suriye, Kilikya ve Şimal çevresinde buluna yerlerde bu
gündem itibaren vesayet yapmaya başlıyor. Cins ve din gözetmeksizin bütün ahali
satvet-i zaferle galib silahlarımızın himayesi altındadır. Biz herkesin dinine ve malına
ve Osmanlı Devleti'nin Kanunlarına hürmet edeceğiz. Uzun harp senelerinden sonra
sulh ve çalışma devresi gelmiştir. Namuslu insanlar Fransa’nın yanında yer aldılar”
l Aralık 1919 Aintap
Qurette
(Özalp, 1984: 50).
13 aralık 1919 tarihinde Maraş'ın işgal komutanlığını alan Keret te asayaişi
sağlayamayacaktır. Aslında sağlamak gibi bir niyeti de yoktur. Onun amacı illa ki
mraşaı Fransız idaresine katmak idi. Ermeniler'i de bu amaçla kullanacaktır.
1 Ocak günü eski mebus Ermeni Agop Hırlakyan’ın evi projektör ile
aydınlatılarak koruma altına alındı.Türklere dışarıdan gelebilecek yardımalara karşı
Elbistan yolu gözetim altında tutulmaya başlandı. Halep’ten dahi Maraş’a yardıma
amacıyla iki araba silah gönderilmişti. Ama bu silahlar Ermenilerin ihbar etmesi üzerine
Fransızlar tarafından gaspedildi.
51
BASININ ERMENİ, FRANSIZ MEZALİMİNE
HATİCE BAŞKAN
6. BASININ ERMENİ, FRANSIZ MEZALİMİNE YAKLAŞIMI.
6.1. Albayrak Gazetesi’nde Çıkan Haberler
Erzrurum’da yayınlanan gazete Maraş işgalinin ilk gününden itibaren tepkisini
göstermiş ve Ermeni- Fransız kuvvetlerinin yaptıkları saldırıları da kamuoyuna
aktarmaya devam etmiştir.
Bu gazete özellikle beş mısralık bir şiiri sürekli yayınlamıştır:
“Vatan tubasında, mukaddes bir dal ,
Şarkî Anadolu İslam ocağı,
Ellere verilmez canan kucağı,
Adana,Urfa’yı unutmak muhal,
Hatırdan çıkar mı Maraş illeri”
Bu satırla birlikte bir de şu başlık sürekli yayınlanmıştır:
“Türk varlığından ayrılık kabul etmeyen vatan bucaklarından İzmir, Adana,
Maraş, Urfa, Anteb! (Albayrak , Ekim 1919 – Mart-1920,sayı 42-78)
6.2. Açıksöz Gazetesi’nde Çıkan Haberler
Maraş'ın kendi imkanlarıyla şehri savunmaya başladıkları haberini duyan
Kastamonu Açıksöz Gazetesi Nasrullah Camiinde toplandıkları sırada Hatiplerden Hacı
Mümin Efendi olayı halka bir kez daha izah etmiş ve acilen Maraş'a bin lira
gönderileceğini söylemiştir( Söylemez: 22).
Açıksöz Gazetesi 8 Şubat 1920 Gazete’nin “Maraş Yanıyor” başlıklı yazısı
şöyledir:
“Evvelki gün Müdafa-i Hukuk Başkanlığından gelen bir telgrafta, Maraş'ın
Fransız ordusu müzaheretine mazhar olan Ermeni çeteleri tarafından yakıldığını ve
İslâm ahalisinin de nefislerini müdafa için altı gündür uğraştığını bildiriyorlardı. Bunu
işiten halk, Nasrullah camiî şerifinde toplanarak mazlum dindaşlarımızın bu suretle
öldürülmelerini lanetlerle yad ederek göz yaşı dökmüş ve Kastamonu'nun vakur,
coşkulu hatibi Muhterem Hacı Mü'nıin Efendi Hazretlerinin bir hitabesiyle meselenin
en acıklı noktalarına müttâlî olmuştur. Aşağıdaki telgraf î'tilaf mümessillerine
gönderildiği gibi biçare Maraşlıların acil ihtiyaçlarını karşılamak üzere şimdilik bin lira
takdim olunacağı da bildirilmiştir.”
Bunun altında gazetede Kastamonuluların telgrafına yer verilmişti. Telgraf
Kastamonu’ya Elbistan Müdafa-i Hukuk Cemiyeti’nden gönderilmişti. Telgraf aynen
şöyledir:
“Derseâdet'de Sadâret-i âzimeye ve Amerika, İngiltere, İtalya, Fransa
mümessilleri hazretlerine :
Elbistan'dan aldığımız telgraflardan Maraş'ın kan ve ateşler içinde olduğunu anladık.
Bugün cami ve meydanlarda toplanan biz Kastamonu halkı bu felaket haberini
kalbimizin bütün nefret ve dehsetiyle protesto eyleriz. Muhterem mümessil efendiler!
oradaki din kardaşlarımızın Müslüman ve insan olmaktan başka ne kabahati vardır?
Asırlardan beri dinlerine, milletlerine riayet ve kendilerini merhametli kanatlarımız
altında koruduğumuz Ermeniler, şimdi orada medeniyetin önderleri olan Fransız
milletinin askerlerinin yardımı ve desteği ile kendi efendi ve hamileri olan Müslümanlar
üzerine atılmış vahşi canavarlar gibi öldürme ve yağma ile oralara bir mahşer-i kıtal
haline getirmişlerdir. Size sorarız ey medeni milletin muhterem mümessilleri! İslâm
tarihinde bunun bir misali var mıdır? Biz tarihin huzuruna açık alınla çıktık ve daima
52
BASININ ERMENİ, FRANSIZ MEZALİMİNE
HATİCE BAŞKAN
açık alınla geziyoruz. Bizim de yüz binlerce hristiyan vatandaşlarımız var. Hiç birine bir
tecavüz, en ufak bir taarruz vâki oluyor mu? Lâkin efendiler İslâm'ın sabır ve
tahammülü artık tükenmiştir. Avrupa Müslümanlar hakkında zaman zaman reva
gördüğü bu vahşete son vermelidir. Müslümanlar hiç bir zaman intikam duygusu
gütmezler. Ara sıra vukua gelen olaylar müdafaa maksadıyla olmuştur. Müslümanlar
daima taarruzaâta maruz kalmıştır. Biz tarihten korkarız, fakat efendiler her şeyin de bir
haddi vardır. Eğer bu zulüm ve fenalığın önü alınmazsa Tarihin bütün mes'uliyetini
Avrupa'nın uhdesine bırakarak artık hareketimizde tamamen serbest olduğumuzu beyan
ve ilân ile şu kararımızın muhterem hükümetinize tebliğini istirham ve takdim-i ihtiram
eyleriz.”
Kastmanoluluların bu tavrı Türk Milleti’nin bir bütün halinde vatan ve millet
aşkı ile coşmuş olduğunu ve Kastamonu, İzmir, Maraş'ta aynı düşüncenin hakim
bulunduğunu göstermiştir (Söylemez: 23 ).
Açıksöz Gazetesi toplanan paranın Maraş halkına verilmek üzere Elbistan’daki
Ziraat Bankası şubesine yatırıldığını, aynı gün bu yardım sebebiyle Elbistan Merkez
Heyetince Kastamonu Merkez Heyeti’ne bir teşekkür telgrafı çekildiğini yazmıştır
(Akbıyık, 1999: 293).
6.3. İrade-i Millîye Gazetesi’nde Çıkan Haberler
14 Eylül 1919’da Sivas’ta Heyet-i Temsiliye adına kurulmuştur. Milli
mücadelenin ilk gazetesidir. Gazete Sivas Kongresi’nin haberlerini vermekten başka
yurdun dört bir yanındaki olaylarla ilgilenmiştir ( Özçelik, 2003: 91).
Gazete Fransız General’in yayınladığı beyanname ile ilgili olarak bunun hilafına bir
yazı yayınlamıştır:
“Maraşlıların Mukarrerâtı” sayı 17, 22 Aralık 1919
Üç gün mukaddem Maraş’a gelen Fransız cenerali Doko celb eylediği eşrâf ve
rüesâ-ı me’mûrîn-i mahalliyeye hitâben vukubulan beyânâtında Fransa kuvvet ve
kudret-i askeriyesinden bahisle ... ve izzet-i nefs-i millimizin bu vesile ile tahkir
edildiğine muttali olan umum kaza ahalisi bu gün azim ve heyecan ... Mukarrerât-ı
âtiyenin ... iblâğına me’zun bulunduğumuzu arz ile kesb-i fahr eyleriz.
Evvelen-Mütarekeden sonra namus-ı devletimizin hüccet-i katiyesi olan şerait
ve mukarrerât-ı resmiyeyi ayaklarınız altında çiğneyerek bilâ sebeb işğal ettiğiniz Izmir
ve Adana vilayetleriyle Maraş, Ayntab, Urfa müstakil ...yedi asırdan beri câmia-i
Osmaniyeye merbûtiyetle müftehir Türk ve Islam ahali ile meskûn anavatanımızın ve
mübarek aksamı cebren ve kahren ahar bir hükümetin boyunduruğuna girmeyecektir.
Sâniyen- Izzet-i nefs-i millisini en muazzam milletler kadar müdrik ve rüşd ve
kemal-i siyasîsine yedi yüz senelik hâkimiyeti şâhid Islam ve Türk, milleti top, tüfenk,
tayyare gibi vesâit-i imhâiyenizden hiçbiri ile sükût ve arz-ı teslimiyete icbâr
edemeyecektir.
Sâlisen Sulh konferansınca devlet-i metbûa-i Osmaniyemizin hudud ve
mukadderât-ı âtiyesi taayyün etmezden taht-ı işğâle alınan memleketlerimizde
sancağımızı tahkir, jandarma teşkilatına … umûr-ı hükümete müdâhale gibi her nevi
muhill-i haysiyet ve istiklâl teşebbüsât tecâvüzkârâne bütün vesâitimizle red edilecektir.
Râbian- Birkaç müfrit ve serseri hristiyan efradından başka Müslim ve gayr-i müslim
hiçbir vatandaşın kalbinde câmia-i Osmaniyeden maada bir gûna his ve emel
53
BASININ ERMENİ, FRANSIZ MEZALİMİNE
HATİCE BAŞKAN
câygir olmadığı hakikatını ceneral Doko girişeceği istediği kanlı tecrübeden sonra
tamamen teslim ve itirafa mecbur kalacaktır.
Elbistan’da Maraş işgali sebebiyle düzenlenen miting İrade-i Milliye’nin 29 Aralık
tarihli nüshasında yer almıştır.
“Elbistan Mitingi Münâsebetiyle” 29 Aralık 1919
Altıyüz küsür senelik tarih-i mevcûdiyet ve istiklâlimizi tetkik edenler bu
milletin seciyesindeki hutût-ı sâbiteyi azm ve irâdesindeki kat’iyeti takdir ederler.
Daha düne kadar her zerre-i hâki ecdâdının evlad ve ahfâdının hûn-ı hamiyetiyle
yoğrulmuş, asırlardan beri temellük bayrağı ve istiklâl sancağı temevvüc etmiş ve el-ân
bir ekseriyet-i kâhire ile sâhiib olmuş bulunduğu Adana, Urfa, Ayntab, Maraş gibi
lâyenfek eczâ-yı vatanı hiçbir sebeb-i ma’kûl ve mantikîye istinâd etmeyerek haksız
yere işğâl eden bir Fransız milletinin ceneralinden bu tarz-ı tahakkümü hangi hakka
istinâd ettirdiğini bir dürlü aklımıza sığdıramadık ve asabiyet-i milliyemizle te’lîf
edemedik.
Evet hak kuvvetin karşısında mevcudiyetini muvakkaten gizler. Fakat kuvvete
istinad eden hakların polat mevcudiyetlerine çarpan kuvvetler ne kadar kavi ve bî-emân
olsalar da dağılmaya, parçalanmaya mahkûmdur.
Fransız milletinin aklı başında olması lazım gelen bir ceneralin bu hakikatı derk
ve teyakkun etmesi lazımdır.
General bilmelidir ki hiçbir kuyûd ve uhûda müstenid olmayarak haksız yere
işğâl ettiği eczâ-yı vatanda ve karşısında hakkına sahip, azim ve idaresinde sâbit bir
müslüman ve Türk milleti vardır. Kuru tehditlerin beyhûde yaygaraların hiçbir kıymet-i
maddiye ve ma’neviyesi olamayacağını ve bu gibi hareketlerin hiçbir hak tevlid
etmeyeceği hakikatını ceneral cenapları anlamalıdır.
Evet, biz cihân harbinde mağlup ve zaif düştük. Bunu mu’terifiz, herhangi bir
milletin tarihinde bu gibi vakâyi’ pek müteaddid ve tabiidir. Hayat-ı mazimiz pür-şan u
şeref bu cilvelerle doludur.
Fakat mağlubiyet, mahkumiyet ve esâret değildir ve olamaz.
Ceneral Derko’nun kuvvetlice Fransız milletinin kudret-i askeriye ve vesâit-i
tahribiyesi belki vatanımızın bir kısmını istilâya ve o kısmındaki milletimizi imhâya
kâfidir:
Ve bununla hall-i mes’ele edilebileceği kanâatı mevcûd ise bu doğru olabilir.
Halbu ki emir ber akistir. Biz Müslüman ve Türkler hiçbir millete karşı izhâr-ı husûmet
etmediğimiz gibi istilâ emelimiz de yoktur ve olamaz. Buna mukâbil bir hakkımız
vardır ki ona da kimseyi müdâhale ettirmemek ve vâki olacak tecâvüzâta karşı da son
kozumuzu oynamaktır. Bu takdirde ya şerefle tarihe intikâl eder veyahut hakk-ı hayat ve
istiklâlimizi te’min ederek yaşarız.
Mütârekeden bu güne kadar cereyân eden vukûât ve haksızlıklar bu millette bu zihniyeti
pek haklı olarak ihzar etmiştir. Ve bugünün en yüksek ideali bundan ibarettir.
Hakkımız pek açık ve sarihtir. Şimdiye kadar hiçbir sebeb-i hakiki ve mantikîye
müstenid olmayarak haksız yere işğâl olunan aksâm-ı vatan yed-i ecânibden tahlîs
edilecektir. İşte o zaman bir sulh u müsâlemet-i umûmiye kâbil olabilmek imkânı
tahassul edecektir.
Geçen nüshamızda mukarrerat-ı kat’iyelerini neşr ettiğimiz Elbistan’daki din ve
ırkdâşlarımızın mitingi bu hakikatı olanca vuzûh ve kat’iyetle ve bütün Anadolu ve
Rumeli ahali-i İslâmiyesinin ve bi’l-hâssa Sivaslıların kanâat ve efkârına tercüman
54
BASININ ERMENİ, FRANSIZ MEZALİMİNE
HATİCE BAŞKAN
olarak cihâna i’lân ve izhâr etti. Ve bu meyânda Maraş’taki Fransız cenerali Doko
cenâblarına da iblâğ eyledi.
Bu vesile ile ümit ediyoruz ki atılan hatvelerin ta’kip edilen hatt-ı hareketlerin
hata olduğu anlaşılır da hakk-ı hayat ve istiklâli içün fedâ-yı mevcûdiyete azm etmiş
olan bir milletin eczâ-yı vatanından herhangi bir kısmının velev muvakkaten işğâl ve
tefrikine imkân mevcûd olmadığı hakikatı bir kat daha tavazzuh ve tebellür eder. Ve bu
sûretle medeniyet nâmına iddiâ-yı nisbet eden haksızlar beşeriyeti, onu bir kan ve ateş
sahasına sevk etmekten tevakki ederler.
“Vatanperver Maraşlılar” 12 Ocak 1920
Maraş ahalisinin fevka’l-âde ğaleyânda oldukları ve haklarını silahla müdâfaa
edeceklerini i’lân ettikleri haber alınmıştır.
çoluk çocuklarıyla kâmilen Zeytun’a götürdükleri ve bu bîçârelerden hiçbir ferdin geri
gelmediği mevsûkan anlaşılmıştır.
“Türk Ve Ermeni İ’tilâfına Dâir” 19 Nisan 1920 , s 4
Maraş Ermeni Katolik murahhası serpiskopos ve Ermeni Protestan reis-i rûhânîsi
ve mu’teberân-ı cemâatdan Abraham Hırlakyan ve sâire imzâlarıyla verilen istid’â sûreti
ber-vech-i âtidir:
Asırlardan beru her türlü hukûka mazhariyetle şu topraklarda kendileriyle
birlikte mes’ûdâne imrâr-ı hayât edegeldiğimiz müslüman vatandaşlarımızla son
zamanlarda te’sirât-ı hâriciyeye kapılan bazı bedhâhânın ilkâât-ı iftirâk-cûyânesi
yüzünden hâsıl olan nifâk ve şikâk maa’t-teessüf iki unsur arasında envâ’-ı mücâdele
ve mukâteleyi intâc ve cümleyi müteessir ve dilhûn etmekle beraber metbû’-ı
mufahhamımız padişahımız efendimiz hakkındaki râbıta-i kaviyyemizi ve gerekse bu
tohrakta İslâm ve Türk vatandâşlarımızla beraber ile’n-nihâye yaşamak ve ölmek
emrindeki azmimiz kat’iyyen haleldâr edilmemiştir. Buradaki Amerikalı muhiblerimizi
de işhâd edebileceğimiz vechile bu ciheti hiçbir kuvvetin taht-ı te’sirinde olmaksızın
maa’l-iftihâr arz eder ve vatan-ı azizimizin selâmet ve saâdet-i âtiyesi içün İslâm
vatandâşlarımızla hem dest-i vifâk olarak çalışmak hususundaki emel ve arzu-yı umûmi
ve kat’imizi nazar-ı dikkata alarak her iki unsur arasında ihtilâfât ve sû-i tefehhümâtın
tamamen izâlesiyle muhâdenet-i sâbıkamızın iâdesi milletimiz hakkında bir kat daha
uluvv-i cenâb ve şefkat gösterilmesini ve işbu arizamızın sûretlerinin telgrafla üçüncü
kolordu kumandanlığına ve Ankara Hey’et-i Temsiliyesi vâsıtasıyla İtalya mümessiline
iblâğ buyurulmasını öteden beri envâ’-ı ni’am ve eltâfıyla perverde eyleriz. Ol bâbda
irâde efendim hasretlerinindir.
Ermeni murahhası Haçator Vartabet, Ermeni Katalik murahhası Avedis serpiskopos,
Abraham Hırlakyan, Şükrü Efteryan, Ermeni Protestan reis-i rûhânîsi Abraham,
Muradyan Ohanis, Bedros Derağob Mütceryan, Ağon Kalemciyan, Kirikor Şavaderyan,
Kenayicyan Krikor, Yamukyan Krikor, Dacad Dakyan.
“Maraş Ve Ayntab Arasındaki (Arabdar) Vak’asına Âid” İrade-i Milliye Gazetesi, 22
Nisan -19 Nisan 1920 sayfa 1
Kâri’lerimiz iki Fransız zâbitinin de imzâlarıyla musaddak zîrde muharrer
vesîkada okuyacakları vecihle işğâl altında bulunan dindâşlarımız bayağı ve vahşî bir
his, kin ve taassubla ayaklar altında çiğnenmekte, mukaddesâtı telvîs edilmektedir.
55
BASININ ERMENİ, FRANSIZ MEZALİMİNE
HATİCE BAŞKAN
Şarklıların hasâil-i fıtriyesinden olan müsafirperverlik ruhuna yaraşır hüsn-i
kabule mükâfaten âsâyişi takrir maksadıyla muakkatan geldiklerini söyleyen
medenilerin hareketleri bir ibret ve intibâh gözüyle okunulmalıdır!
“Mâh-ı hâl-i rûmînin onikinci pazartesi günü sabahleyin Islahiye civârında
Hurşid Ağanın köyüne gitmek üzere Ayntab’dan hareket eden topçu ve mitralyozdan
mürekkeb takriben yediyüz kişilik büyük bir Fransız kıtası büyük Arabdâr karyesine
muvâsalatda ahali-i karyeden darb ve tahkir etmekle beraber eşyâ-yı beytiyelerini
yağma ve ğârât ettikleri ve korkarak dağlara iltica eden ahali-i kurâ üzerine top ve
mitralyoz ateşi açtıkları ve bombardıman el-ân devam etmekte olduğu istihbâr olunması
üzerine Ayntab meclis-i idâre ve cemâat-ı islâmiyesi ile bi’l-müzâkere Mutasarrıf Celâl
Beyin riyâseti tahtında mahall-i mezkûre bir heyet-i nâsiha gönderilmesine karar
verilmiş ve Ayntab’da mukim Franzsız kumandanı Kolonel Neyl Sentmari cenâblarının
bi’z-zât bu heyet meyânında bulunması arzu edilmiş ve keyfiyet Mutasarrıf Bey
tarafından mîr-i mûmâileyhe...
“Elbistan Haberleri” İrade-i Milliye Gazetesi, 19 Ocak 1920
4 Kanun-ı sani 336 tarihinde Maraş’tan üçyüz nefer, üç top mitralyözden
mürekkeb Islahiye cihetine hareket eden Fransız kuvveti Ceceli ve Sarılar karyelerini
ihrâk ve ahaliden bir çok kimsenin şehid edildiği anlaşılmaktadır.
Netice-i muhârebede düşmandan seksen esir alındığı mütebâkisinin imhâ
edildiği düşmanın beş yaralısı Maraş’a götürüldüğü esirler Pazarcık’a sevk edilmiştir.
Elbistan ve Maraş yolu üzerinde Maraş’a sekiz kilometre mesâfede İncebil
mevkiinde süngü ile fecî’ bir sûrette iki İslâmın şehîd edildiği görülmüştür.
Zeytun Ermenileri tarafından Zeytun civârındaki Ilıca’da yıkanmakta olan
Zeytun müfrezesinden üç jandarmayı bastırarak Zeytun içerisine götürüp haps ettikleri
aynı günde Zeytun nâhiyesi müdürü Hasan Efendi ve karakol kumandanı Mustafa
Çavuş Ermeniler tarafından dâirelerinde götürüldüğü bunlardan üç jandarma ve iki
tahsildârın tevkif edildikleri Zeytunlu Eramik hanesinden dıvar delinerek firâr ettikleri
ifâdelerinden anlaşılmışsa da müdir ve çavuşun hayat ve mematından şimdiye kadar bir
taraftan ma’lûmât elde edilemediği yine aynı günde elli kadar müsellah Ermeni çetesi
Zeytun’un birbuçuk saat mesâfede şarkta bulunan Dünükleri basarak mevcûd olan oniki
İslâm hânesini çoluk çocuklarıyla kâmilen Zeytun’a götürdükleri ve bu bîçârelerden
hiçbir ferdin geri gelmediği mevsûkan anlaşılmıştır.
“Zulümdide Maraş’ın Fezleke-i Vekâyii” İrade-i Milliye Gazetesi, 23 Şubat 1920 s2
-Vekâyi-i ahîreden mukaddemNakl-i sükkân muamelesine tâbi tutulan Ermeniler akib-i mütârekede peyderpey avdete
başlamış ve haklarında hertürlü muâvenet icrâ edilerek huzur ve emniyet-i umûmiyeleri
taht-ı te’mine alınmış olduğu ve üç ay sonra şerâit-i mütâreke hilâfında te’min-i âsâyiş
bahanesiyle livâmıza gelerek sekiz mâh kadar kalan İngiliz kuvve-i işğâliyesi bile
şikâyetimizi nazar-ı takdire alarak umûr-ı hükümet ve millete kat’iyen müdâhale
etmemiş oldukları halde kuvve-i mezkûreyi istihlâf eden Fransız kuvve-i işğâliyesi
Fransız koruması altında gizlediği bir takım ermeni çetelerini beraberinde getirip her
türlü kavâid ve zavâbıt-ı askeriyeden vâreste bir halde çarşı ve sokaklarda gezmelerine
ve böyle millet işlerini Fransız sıfat-ı askeriyesinde görmeğe te’min-i firâk eylemek
isteyen fesedenin müslümanların hissiyâtını rencide edecek nümâyişlere tasaddi
eylemelerine ve hatta Ermeni efrâdının kavlen ve fiilen vuku bulan taadiyât ve
56
BASININ ERMENİ, FRANSIZ MEZALİMİNE
HATİCE BAŞKAN
tecâvüzât namus-şikenâne ve tâkatgüdazânesine ahali-i İslâmiye tarafından
fevka’l-gâye sabır ve tahammül gösterildiği İngilizler tarafından da takdir olunarak
memleketten müfârakatları sırasında İngiliz kuvve-i işğâliye kumandanının eşrâf ve
a’yân-ı memleketi nezdine da’vetle gâyet memnuniyetkârâne bir tarzda beyân-ı vedâ’ ve
Fransız kuvve-i işğâliyesi kumandanının da izhâr-ı temenniyât eylediği bir zamanda
Fransızlar hodgâmâne ... hallere devam ile yoldan geçen kadınların peçelerini kaldırmak
ve yeni (?) İslamı alenen şehid etmek ve bir taraftan depoda bulunan esliha ve cebhâne
ve bombaları kendi devriyelerinin himâyesi altında Ermenilere tevzî’ ve nakliyâtını
te’min etmek ve buna şâhid olan Osmanlı devriyesi üzerine ateş açarak polis
me’murunu cerh ve berber Ökkeş bi’z-zât Fransız irtibât zâbiti tarafından katl
edilmiştir. Depodaki eslihanın sûret-i tevzî’i Ayntab’dan gelen hey’et-i tahkikiyenin
netice-i tahkikâtıyla ve merkûm berber Ökkeş’in keyfiyet-i katli de zâbit-i mûmâ ileyhin
i’tirâfıyla tahakkuk eylemiştir. Fransız kuvve-i işğâliyesi Ermenileri İslâmlar aleyhinde
teslîh ve teşvîkle beraber bir taraftan anâsır-ı Osmâniyeyi……
Temsil Heyet’i’nin yayın organı olan İrade-i Millîye gazetesi’nde yayınlanan Maraş
haberlerinde hususi muhabirimizden mektup başlığıyla verilen haberde özellikle Kilikya
denilen yerin Ermenilerle alakalı olmadığı ve Osmanlılar ile Türkler tarafından da
Ermenilerden alınmış olmadığını izah edilmektedir. Fransızların her husuta mahalli
yönetime müdahaleye başladığını hatta Maraş mutasarrfını görevden el çektirip yerine
Andre’yi tayin etmek istediklerini ve kaleye de Fransız bayrağı çekmiş olduklarını
yazar. Ahalinin ise Cuma namazından sonra kaleye giderek Fransız bayrağını indirip
Osmanlı bayrağını çekmiş olduklarını yazar.
“Adana, Maraş Ve Havâlisi” İrade-i Milliye Gazetesi, 10 Aralık 1919, s2
Maraş’ta yaşanan bayrak olayını haber veren gazete Çukurova Bölgesinin Ermenilikle
ilgisi olmadığını yazar.
“Muhâbir-i Mahsûsumuzun Mektubundan
Adana ahvâli başladığından beri hiçbir eser-i salâh görünmeksizin devam ediyor.
Adana’da Fransız me’muru Ermeni taraftarlığını açıktan açığa itiraf ediyor.
Kilikya dediğimiz Adana ve havâlisi Ermenilikle münasebetdâr değildir.
Osmanlılar ve Türkler tarafından Ermenilerden de alınmış değildir. Şu halde burasının
Ermenistan olması zâten mevzu-ı bahis olamaz ki
Urfa, Maraş ve havâlisinden gelen haberler dahi Fransızların her hususta umûr-ı
dâhiliyeye müdâhaleye başladıkları merkezindedir. Maraş mutasarrıfını işinden el
çektirerek yerine Osmaniye güvernörü yüzbaşı Andre’yi ta’yin etmek istemişler ve
kaleye Fransız bayrağı çekmişlerdir. Fakat ahali Cuma namazından sonra müçtemian
kaleye giderek Fransız bayrağını indirmişler, yerine Osmanlı bayrağını çekmişler ve
Andre’yi mutasarrıflık makâmından kaldırıp yerine mutasarrıfı ik’âd eylemişlerdir. Ve
mutasarrıf ancak padişah ve halifenin emriyle azl ve nasb olunacağını, başka kimseyi
tanımayacaklarını söyleyerek “Yaşasın Osmanlı hükümeti, yaşasın hilâfet-i İslamiye”
sadâlarıyla hissiyât-ı diniye ve vataniyelerini i’lân etmişlerdir.
Her tarafta tebârüz ve teheyyüc eden hissiyât-ı vataniyeye karşı yanlış bir siyâset
ta’kib edilerek tedâbîr-i zecriyeye tevessül olunması bu hissiyâtın bir kat daha
feverânına sebebiyet verecektir.”
57
BASININ ERMENİ, FRANSIZ MEZALİMİNE
HATİCE BAŞKAN
6.4.Hakimiyet-i Milliye Gazetesi’nde Çıkan Haberler
Hakimiyet-i Milliye Gazetesi bayrak olayıyla alakalı olarak tercüman Vahan’ın
darp edildiğini yazar.
“Fransızların harekâtında oldukça tebeddül his olunmakla beraber mezâlime
nihayet verilmiş değildir. Yalnız vâki olan tebeddül Ermenilere karşı evvelki kadar
mümâşâtkâr görünmemek, ve Kilikya’da Ermenistan hayallerini daha fazla
okşamaktadır. Ahalinin gördükleri mezâlime karşı ahval-i ruhiyelerinde tabii olarak
hasıl olan gerginliği Fransızlar Adana’da kuvâ-yı milliye teşkilâtının propagandasına atf
ederek tevkifatı teşdid ettiler. Bilhassa Silifke ahalisine karşı pek ziyade şiddet ve zulüm
icrâ edilmektedir.
Maraş mutasarrıf muavini olan Vahan isminde bir Ermeniyi Maraşlılar darb ve
tard etmişlerdir. Ahali kâmilen müsellahdır. Hakimiyetlerini muhafaza ve müdafaa içün
fedakârlıkların en son derecesini göze almışlardır.”
“Adana, Maraş Ahvâli” Hakimiyet-i Milliye Gazetesi, 13 Aralık1919
Fransızların harekâtında oldukça tebeddül his olunmakla beraber mezâlime
nihayet verilmiş değildir. Yalnız vâki olan tebeddül Ermenilere karşı evvelki kadar
mümâşâtkâr görünmemek, ve Klikya’da Ermenistan hayallerini daha fazla
okşamaktadır. Ahalinin gördükleri mezâlime karşı ahval-i ruhiyelerinde tabii olarak
hasıl olan gerginliği Fransızlar Adana’da kuvâ-yı milliye teşkilâtının propagandasına atf
ederek tevkifatı teşdid ettiler. Bilhassa Silifke ahalisine karşı pek ziyade şiddet ve zulüm
icrâ edilmektedir. ...
Maraş mutasarrıf muavini olan Vahan isminde bir Ermeniyi maraşlılar darb ve
tard etmişlerdir. Ahali kâmilen müsellahdır. Hakimetlerini muhafaza ve müdafaa içün
fedakârlıkların en son derecesini göze almışlardır.
Urfa jandarma tabur kumandanı binbaşı Rıza Bey ve Suruç kazası jandarma
kumandanı mülazım Hüseyin Pertev Efendi, Fransız âmâline hidmet etmediklerinden
dolayı tevkif edilerek mahfuzan sevk edilmekte iken Ali Rıza Bey firâra muvaffak
olmuş, Hüseyin Pertev Efendinin nereye götürüldüğü mechul bulunmuştur.
Adana 1700, Mersin’de 3000 kişilik kuvvet vardır. Şimendifer hattı boyunda,
Ayntab, Maraş ve Urfa’da takriben 4000 nefer mevcuttur.
Maraş’ta şehir içi harbi başlamadan Evvelki olayları protesto eden Antep
Cemiyet-i İslamiyesi Reisi Edip Bey’in telgrafı sonradan 3 mart 1920’de Hakimiyet-i
Milliye’de “Maraş” başlığıyla yayınlanmıştır.
“Maraş” Hakimiyet-i Milliye Gazetesi, 3 Mart 1920 Sayfa3
“Mütâreke ahkamı hilafında işğal olunan memleketlerimiz fecâyi ve mehalikin envaına
maruz bulunmaktadır. Buralarda temin-i âsâyiş ve muhafaza-i sükun bahanesiyle
bulundurulan ecnebi kuvvet huzur ve emniyet nâmına ne varsa kâmilen selb etmiştir.
Hıssiyat-ı diniye ve milliyemiz hakkında beşeriyet vazifelerinin en ibtidaisi bile nisyan
olunmaktadır. Piiş-i ihtiramında iki milyon kanını akıttığı bayrağımız mevaki-i
resmiyeden indirilmek isteniyor. Ayntab, Maraş, Urfa ve Kilis’de muhadderât-ı
İslamiye sokaklarda mükerrer ve mütevali tecavüzlere uğruyor. Askeri binalar önünde
genç İslam yavrucuklar bilâ hürmet süngüleniyor. Garibdar, Eymalı (Imalı) Ceceli,
İloğlu, Karalar ve Sarılar ve sâir İslam köyleri ihrak ediliyor. Hükümete her an
58
BASININ ERMENİ, FRANSIZ MEZALİMİNE
HATİCE BAŞKAN
tecavüzün müessif bir neticesi olarak masum Maraş kızları alevler içinde bir
yığın enkaz haline geliyor. Bu şehirde kırk müslüman kadınını hamamdan çırıl çıplak
çıkarılarak esir alıyor. Müslüman müteneffizanı hayyen derileri soyularak uzuvları
koparılarak dürlü vahşet ile itlaf olunuyor. Ahaliyi son derecede tazyik ve bundan
mütevellid ye’s halleri her tarafta kanlı müsâdemeler ihdas eyliyor. Evsiz ve yurtsuz
kalan çocuk ve kadından mürekkeb insan sürüleri kar altında çamurlar içinde aç ve
perişan sürüne sürüne canlarına feciâne bir surette hatime veriliyor. Harb-i umumide en
çok ezilen bu yerler âlemin nimet-i sulha kavuşmuş olmasına rağmen asker sevkiyatı
mühimmat ve bomba takallübatı top mitralyöz sadaları karşısında mütemadiyen inliyor.
Ermeniler teslih edilerek İslamlar üzerine saldırılıyor ve islamların gayz ve nefreti
bunlar üzerine celb ve davet olunuyor. Muhafaza-i âsâyiş ve icra-yı ma’delet acaba bu
mudur? Ve böyle midir? Her milletin hürmet ve tebcillere layık göründüğü bir zamanda
bizim çıkardığımız Türk ve Müslüman âvâze-i tazallumü neden hiçbir yerde semâ’-ı
dikkat ve ma’delet bulamıyor? Akvamın selamet noktasını tarihin ezeli şehadeti önünde
medeni Avrupa neden susuyor ve gayr-ı tabii, gayr-ı muhik bir işğal keyfiyetinin
devamındaki ısrarıyla bilâ ârâm kanımızın akmasına şehirlerimizin yanmasına
köylerimizin yerlere geçmesine ne sebebden nazar-ı bî kaydî ile bakıyor? İşğal altında
olmayan Sıvas, Kayseri, Nığde ve sâire gibi yerlerde müslim, gayr-ı müslimlerin
oralarda nâil olduğu emn u i’timad üç bedbaht livada dahi takrir-i sükunun işğalin
ref’ine vâbeste olduğunu canlı bir surette gösteriyor. Bütün milel-i muhtelife
misyonlarının şahidi olduğu bu hakikatı görmemek hakikat ve fazilet perdesi altında
harisâne emeller getirldiğini gayr-ı meşru maksadlar takib edildiğini isbat eder. Medeni
Avrupa vicdanı Amerika’dan Büyük Lui’nin muazzez vatanı olan Fransa’nın ananevi
hiss-i insaniyet ve mürüvvetinden hükümet-i seniyyemizin teşebbüsat-ı müsmire ve
ciddiyesinden şu bitmez tükenmez mezalim ve fecâyie sebebiyet veren kanlı hareket ve
müdahalelerin hemen tevkifiyle beraber sefalet ve felaketten halâsımızın yegâne çaresi
olmak üzere haksız fuzuli ve tevili kâbil olmayan bir işğalin ref’i vicdan-ı beşer
muvacehesinde hak, adalet ve fazilet nâmına kemal-i şiddetle talep eyleriz.
Ayntab Cemiyet-i İslamiyesi
Edib”
59
KUVAY-I MİLLİYE VE MARAŞ KUVAY-I MİLLİYE’Sİ
HATİCE BAŞKAN
7. KUVAY-I MİLLİYE VE MARAŞ KUVAY-I MİLLİYE’SİNİN KARAKTERİ.
Mustafa Kemal Paşa önderliğinde açılan Sivas Kongresi’nde Çukurova önemli
bir yer tuttu. Burada bir gübey cephesi oluşturulmak istendi. Burada bir Kuvay-ı
Milliye teşkilatı kurmak için tecrübeli subaylar görevlendirildi. Bu subaylar Topçu
Binbaşısı Kemal ile, Yüzbaşı Osman Nuri Beylerdi. Bunlar ellerinde Mustafa Kemal
imzalı bir beyanname ile göreve başladılar.
Mustafa Kemal’in Evrek Belediye Başkanına gönderdiği 1 kasım 1919 tarihli
beyannamede Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Temsiliyesi Kilikya
Kuvay-ı Milliye Komutanlığına Binbaşı Kemal Bey’i tayin ve Muavinliğine Osman
Bey’i tayin edildiği ve bunların mücadele boyunca Kozanoğlu Doğan ve Aydınoğlu
Tufan Bey takma adlarını taşıyacağı belirtilmişti (Toros, 2001: 77).
Kılıç Ali 1.Dünya Savaşı’nda Azerbaycan’da bulunuyordu. Mondros
imzalandığında Bakü’de bulunuyordu. Asıl adı Üsteğmen Asaf idi. Hiç yenilmeden
yenilmişlerin kaderini paylaşan Türk subay ve askerleri içleri kan ağlayarak bir Türk
toprağı olan Azerbaycan’dan ayrılmış ve tutsak Türkiye’nin içine dağılmışlardı.
Azerbaycan’daki Türk Ordusu’nun komutanı Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa’ydı.
Ahmet İzzet Paşa ordunun terhisi ve silahların bırakılması için Nuri Paşa’yı sıkıştırdığı
halde o buna kulak asmıyor. Enver Paşa’dan daha önce aldığı buyruğa göre davranarak
onun gelmesini bekliyordu. henüz abisiyle üzerinde anlaştığı Anadolu’nun kurtuluş
savaşı için kimseye bir şey söylemiyor, ordunun terhis edilmesini önlemek işin başka
nedenlere dayandırıyordu. Ona göre her ihtimal için Türk Milleti’nin elinde terhis
edilmemiş tam kadrolu bir Ordu bulunmalıydı.
Kılıç Ali’nin Maraş'a gönderilmiş olması o günü yaşayanlar tarafından
kendilerini son derece cesaretlendiren bir olay olarak tanımlanmıştır. O’nun şehirde
başlayan Ermeni saldırılarından yüreklerine korku düşen halktaki tesiri gerçekten
çoktur. Bir yere bağlı olarak arakalarında bir merkezin gücünü hissetmek Maraş’ı
cesaretlendirmiş ve teşkilatlanabilmek için gerekli azmi bulmuşlardır. O günü
yaşayanlardan Battal Çırak Bayrak olayından sonra gelişen olayları şöyle anlatıyor
(Görgülü, 1989: 57)
“Ondan sonra hükümete çıktılar. O zamanda Fransız kumandan hükümete
gelmiş, bir oda vereceksiniz diye konuşurlarken o kumandan Bir Ermeni ve bir Çerkez
muavini vardı onun, birde gümüş kama ile fors yapıyordu, kendi kendine ve onda
toplayıp dövdüler hükümet içinde, onun kamasını da aldılar sonra dağıldılar.
İçimize korku düştü şaşırıyoruz. Yüreğimizi korku sardı, ne yapacağız hükümet yok
askerimiz yok. Mustafa Kemal Paşa bu sırada Kılıç Ali diye bir zatı göndermiş.
Maraş'a kumandan diye rütbesini de bilmeyiz. Bu Fransızların Türklere yaptığı hakaret
karşısında Kılıç Ali Paşa Fransız komutanına bir protesto gönderiyor. Müslümanlara yapılan eziyetten hakaretten kadınların çarşaflarının açılmasından adamların
vurulmasından hatta bugünde bir adamı Kayabaşı mahallinde öldürdüler. Aşık Mustafa
oğlu Ökkeş isimli bir adam, geceleyin kapısının önünden delikanlıyı yakalıyorlar. Genç
o zaman belki yaşı 20-22 civarında henüz asker olmamış. O falan gece evinin önünde
öldürdüler. Buna varıncaya kadar Kılıç Ali Paşa protestoyu anlatıyor. Fransızlara,
istiyorsanız Maraş'ın önündeki ovayı asker çadırı ile doldurayım. Çekip askeri
götüreyim oraya. Bunu duyunca bizde cesaretlendik. Ondan birkaç gün sonra Kılıç
Ali'nin askeri perişanmış, erzak giyecek ayakkabı lazım, her mahalleden toplama
yaptılar. Çarık, çorap, mintan, don, gömlek, zahire her mahalleden katırlara yüklediler
gitti. Bizim mahallemiz Çukuroba mahallesi, ayrı o zaman Kayabaşı .mahallesinden, bir
tane katırlı mahalleden Pınarbaşıoğlu Ahmet isminde bir genç, katırı var. Çukuroba
60
KUVAY-I MİLLİYE VE MARAŞ KUVAY-I MİLLİYE’Sİ
HATİCE BAŞKAN
mahallesin halkından toplanan eşya bir yük oldu. Çarık, çorap, mintan, don, gömlek,
biraz erzak o çocukta götürdü. O çocukta geri geldi, sorduk, Ahmet asker var mı? O,
Kılıç Ali Paşanın 10 Tabur. askeri var. Dağlar dolmuş oturacak yer yok. Biz bunu
duyunca, ben ve bilumum Türkler bir güce sahip olduk. Yüreklerimiz kabardı. Korku
birden kalktı. Bundan da bir hafta 10 gün sonra ikindi zamanı Maraş'ın batı tarafında
Derece denen yerde bir patlama oldu. Artık ne oldu bilmem harp başladı” (Görgülü,
1985: 58).
Diye devam eden Battal Çırak’ın özelikle Kılıç Ali’nin askerlerinin dağı taşı
doldurduğu sözünden anlaşılacağı üzere özellikle geçit yerlerindeki köylerde ve
yollarda millî müfrezelerin yerleşmiş olduğu ve her adımdaki yerleşimlere kadar Millî
Teşkilatlanmanın sağlandığı manasına gelmektedir.
7.1.Güney Cephesi’nde Teşkilatlanma
Mustafa Kemal 10 ekim 1919’da Sivas'a geldi.16 ekim 1919’da Sivas’ta
komutanlar toplantısı yapıldı. Bu toplantı 26 ekime kadar sürdü. Mustafa Kemal paşa
güney cephesiyle ilgili çalışmaları yapmak üzere 20.Kolordu Kumandanı Ali Fuat
Paşa’yı görevlendirdi. Ali Fuat Paşa mevcut duruma göre bir rapor hazırladı:
l-Onbirinci Tümen Kumandanı , Kayseri İli Ahzı Asker Reisi, millî mıntıkaları
dahilindeki millî teşkilâtın büyümesine çalışacaklardır. Millî müfrezelerin Kilikya'nın
işgal mıntıkasına girmesiyle kuvvetlenecek mahalli teşkilatiyle icrasına başlanacak olan
harekâta ayrıca yardımda bulunacaklardır. Tayin olunan miktardaki silâh, cephane
vesaireyi gösterilen mahallere naklettireceklerdir. Eğer ecnebi kuvvetleri
teşebbüslerimize takaddüm edecek olurlarsa bunların ileri hareketlerinin durdurabilmek
için gereken tedbirler alınacaktır.
2. Kilikya'nın kurtuluş harekâtını Topçu Bnb. Kemal Bey maiyetiyle birlikte
doğrudan doğruya idare edecektir. Kemal Bey'in idare edeceği mıntıka ikiye ayrılmış,
şarktakine piyade Ybz. Osman ve garptekine de Yzb. Ratip Beyler kumandan tayin
edilmişlerdir.
3- Kemal , Osman ve Ratip Beylerin maiyetindeki teşekkül edecek olan kadrolar
tamamlanır tamamlanmaz kumandanlar işgal mıntıkalarına gizlice girecekler ve
oralardaki hazırlıklarını ikmâl ettikten sonra harekete geçeceklerdir.
4- Kurtuluş harekâtına birden ve her taraftan başlayabilmek için, hazırlıkların ne
zaman ikmâl edileceği Ankara'da bana bildirilecektir.
5- XII. Kolordu mıntıkasına ait olan vazifede XX. Kolordu'ya devredilmiştir.
6- Tekmil Kolorduların hazırlayacakları millî teşkilât ve harekât Kuvay-ı Millîye
Umum Kumandanı olarak tarafımdan idare edilecektir.
Sivas'taki kumandanlar toplantısında Ali Fuat Paşa'nın planı aynen kabul edilmiş ve
kendisi de Batı Anadolu Umum Kuvay-ı Milli kumandanlığı'na atanmıştır. (7 Ekim
1919).
Bu arada Kozan’daki işgal yüzünden Develi'ye sığınan 400 Kozanlı'nın ileri gelenleri
Mustafa Kemal Paşa ile 24 ekim 1919’da bir görüşme yaptılar. Görüşmede Yüzbaşı
Osman Bey'in de tasdiklediği mezalimler anlatılınca Adana ve çevresiyle ilgili bir
toplantı yapılması kararlaştırıldı. Heyet-i Temsiliye 30 ekim 1919 günü Sivas Lisesi
salonunda toplanarak Hulusi Kurdoğlu, Halil Topaloğlu ve Mustafa Faik Efendi’den
oluşan Kozan Heyetini dinledi. Heyet silah ve cephane imkanı olmayan Kozanlı'nın
düşmana karşı koymak istediğini belirtti. Heyeti Temsiliye bundan memnun olarak
bölgede teşkilât kurulmasına karar verdi. Topçu Binbaşı Kemal Bey Kilikya Kuvay-ı
Milliye kumandanlığına atandı. Piyade Yüzbaşı Osman Bey onun yardımcısı oldu.
61
KUVAY-I MİLLİYE VE MARAŞ KUVAY-I MİLLİYE’Sİ
HATİCE BAŞKAN
Binbaşı Kemal Bey Kozanoğlu Doğan ve Yüzbaşı Osman Bey de Aydınoğlu
Tufan kod adları ile Sivas'ta göreve başladılar.
Adana Bölgesi Kuvay-ı Milliye kumandanlığına Edirneli Ratıp Bey atandı.
Kozan’a da jandarma kumandanı Ali Saip Bey atandı.Fransızlar ondan şüphelenince
Urfa’ya tayin edildi. Silifke için de Emin Aslan Bey vazifelendirildi. Daha sonra
Heyet-i Temsiliye Yüzbaşı Salim ve üsteğmen Asâf’ı Maraş Bölgesi Kuvay-ı Milliye
teşkilatını kurmakla vazifelendirdi. Böylelikle güney cephesi düzene girmiş oldu.
Mustafa Kemal Güney Cephesini Develi’den yönetmekteydi. Develi'ye geçerek harita
üzerinde harekat düzeni hakkında Binbaşı Kemal Bey ve Yüzbaşı Osman Bey'e bilgi
verdi. Onlara şu emirleri verdi:
"Kilikya'da Millî Teşkilât'ı yapmak, Aydınlı Aşireti'nin Develi ilçesindeki 5000
kişilik silâhlı kuvvetlerile ve ayrıca Niğde'deki 11. Tümen Kumandan Vekili Yarbay
Mümtaz Bey'in emre hazır olduğunu bildirdiği 1500'er mevcutlu millî müfreze ile
birleştirilerek İslam halka pek fazla zulüm ve işkence yapmakta olan Hacın kasabasında
toplanan Ermeni kuvvetlerine taarruz etmek, Haçin'in zaptından sonra Kilikya'nın her
tarafında millî teşkilâtı genişleterek Fransız kuvvetlerini güneye atmak ve AdanaMersin-İslahiye hattının kuzeyinde demiryoluna hakim bir durum almaktır." Ayrıca
verdiği talimatta da;
1- Halkın kendi içerisindeki istiklâl aşkı ile kalkınması,
2- Teşkilâtın kongrede tespit edilen nizamnameye görev yapılması,
3- Karaisalı taraflarında toplanacak büyük bir kuvvetin Adana istikametine yapacağı
hareketle Adana'yı zaptediği gibi, Fransızları denize dökeceğini,
4- Sivas'tan hareketlerinin belli olmaması için ismen ve kıyafet değiştirilmesini emretti.
Kozanlılar Heyet-i Temsiliye ile görüştükten sonra Kayseri'de Kemal (Doğan) ve
Osman (Tufan) Beyleri beklemek üzere Sivas'tan ayrıldılar (Gürbüz, 1996: 131).
7.2. Maraş’ta Kuvay-ı Milliye
İstanbul ise İngilizler'in sıkıştırmasına daha fazla dayanamadı. Nuri Paşa’nın
elindeki görevin gitmesi söz konusu olunca o ordunun terhisine razı oldu . Ama bu
terhisten sonra sadece gönüllü olan subaylardan ve erattan bir birlik kurmaya karar
vermişti. Bu yeni kurulacak olan ordunun çekirdeğinde yer almak isteyenleri ayırmaya
başlamıştı. Pek çok er ve subay bu çekirdek orduya koşmuştu. Ama İzzet Paşa tam
terhis istiyordu. Yani tüm subaylar Başkente İstanbul’a dönecekti. Burası da zaten
İngilizlerin denetiminde dışarı çıkmak isteyenlerin sıkı denetime tabi tutuldukları bir
yerdi artık. Terhis buyruğuna uymayanların asi ilân edileceği emri alınınca bütün subay
ve komutanlar İstanbul’a giden vapura binmek Batum’a geldiler. Üsteğmen Asâf ile
Süvari Yüzbaşısı Salim Beyler burada arkadaş oldular (Dinamo, 1967: 15).
İstanbul’a indiklerinde hür bıraktıkları memleketi esir bulmuşlardı. Sivas
Kongresi de başlamıştı. Vatanseverler her tehlikeye meydan okuyarak Sivas’a
gidiyordu.Yüzbaşı Salim ve Üsteğmen Asâf ta Sivas’a gidecek ve Mustafa Kemal’e
katılacaklardı. Önce askerlikten istifa ettiler. Kılıklarını değiştirerek Bandırmaya gitmek
üzere bir Yörük vapuruna bindiler (Dinamo, 1967: 226). Onların Bandırmaya varışları,
İstanbul’dan çıkışları hiç te kolay olmadı. İngilizler özellikle subayları çok sıkı
denetliyorlardı. Bu şekilde askerlerin İstanbul’dan Anadolu’ya geçmesi için kurulmuş
olan gizli bir örgüt vardı. Mim Mim grubu. Bu örgüt aynı Anadolu’ya geçecek olan
vatanperverlere Millî Mücadeleye dahil olduğu manasında gizli bir göreve memur
edildiklerine dair bir kimlik ve bir de kartpostal veriliyordu.
62
KUVAY-I MİLLİYE VE MARAŞ KUVAY-I MİLLİYE’Sİ
HATİCE BAŞKAN
Üzeri mühürlü olan bu kimlik küçüktü ve eğer yakalanma söz konusu olursa
derhal ağza alınıp yutulacaktı ve görevliye de kartpostal gösterilecekti (Şapolyo,
1967:13). Dr. Rıza Nur Bey’in hatırlarında ise Karakol Cemiyeti’nden bahsederek “bu
Cemiyet Anadolu’ya adam kaçırmak, millete ümit vermek gibi bazı hizmetler yapıyordu
(Tevetoğlu, 1988: 32).
Bu yolla önce Bandırma’ya ardından Balıkesir’e vardılar. Buranın denetimi
Kuvay-ı Milliye polisinin elindeydi.
Tümen komutanı kazım Özalp Beyle görüşmek istediklerini söylediler. Onunla
görüşüp ertesi günü Akhisar’a geçtiler. Burada milis kumandanı Mahmud Celâl Beyle
konuştular. Sonra Salihli Cephesi’nden ve Afyonkarahisar’dan
sahte kimlikle
Eskişehir’e geçtiler. Eskişehir Ali Fuat Paşa'nın siyasî çabalarıyla İngiliz işgalinden
kurtulmuştu bu yüzden sakindi. Buradan da Ankara'ya vardılar. Onlar geldikten iki gün
sonra Ali Fuat Paşa cepheden yenmiş olarak Ankara'ya geldi onunla tanışıp 28 ekim
1919’da birlikte Sivas'a geçtiler. Orada tanıştıkları Mustafa Kemalle sabaha kadar
konuştular.onlara istedikleri gibi silahlı mücadele görevi verildi. Bu görev Maraş ve
Antep'in Fransızlardan kurtarılmasıdır (Dinamo, 1967: 230) .
7.3. Maraş Müdafa-ı Hukuk Cemiyeti’nin Kurulması
Asâf Bey'in ünvanı Kılıç Ali idi. Bu onun kod adı oldu. Salim Bey de Toroslar’a
uygun biçimde Yörük Selim kod adını alarak vazifelerine doğru yola çıktı. Kılıç Ali ve
Yörük Selim Kayseri üzerinden görev yerlerine doğru giderken Pınarbaşılı yirmi kadar
Kuvay-ı Millîyeci ile arkadaş oldular. Bunlar başları kalpaklı ve göğüsleri armalıydı.
Ordan güneye doğru ilerleyip yollardaki köyleri de teşkilâtlandırmışlardı. 21 Kasım
1919’da Pazarcık'a vardılar. Maraş'taki Arslan Bey'i çağırarak mevcut durumu
görüştüler.
Maraş halkı Ulu Cami’de miting yapıp protesto etmişti.( Dinamo, 1967: 237)
Maraş'taki teşkilatlanma Fransızlar'ın Maraş'a gelmesinden iki günce Doktor
Mustafa’nın ilk savunma toplantısını Ulu Cami’de tertip etmesiyle başlar.(Karadağ,
Mersin, 4) Bayrak olayındaki başarı da sadece bir galeyan hadisesi değil planlı bir
savunma başlangıcıdır. Bayrağın bağımsızlığı temsil ettiğini bilen iki taraf ta bayrak ile
ciddiyetlerini ortaya koymuştur.Bayrağı koruyan millet vatanlarını vermeyeceklerini ve
bayrağı koydurmak istemeyen işgalciler de kesinlikle yerleşmeci niyetli olduklarını
ortaya koymuşlardır. Esas çatışma da bundan sonra başlayacaktır.
Üst üste yaşanan olaylar, Ermenilerin saldırganlıkları ve Fransızlar'ın kalıcı
olmak niyetinde olmalarının anlaşılması halkı teşkilâtlanmaya, tedbir almaya yöneltti.
Sivas mütarekenin uygulanmasından itibaren ve özellikle Fransız işgalinden itibaren
Maraş’la yakından ilgileniyor ve teşkilatlanma için emriler gönderiyordu. 11 eylül
1919 tarihli ve 8 ekim 1919 tarihli beyannameleri Mutasarrıf Ata Bey’den sordular. Ata
Bey Sivas’ı pek önemsemediği için baştan savma cevaplar verdi.
31 Kasım Pazar gecesi şehrin bazı mahallelerini temsil eden bazı kişiler Çiçekli
Camisi’ndeki Vezir Mehmed’in hücresinde bir kandil etrafında toplandılar. Teşkilata
alınacaklara ettirilecek yemin suretini hazırladılar.
2 Aralık 1919’da Kısakürek Mehmed Ali Bey’in el yazısı ile çıkardığı “Maraş”
isimli gazetesinin ilk sayısı halka dağıtıldı.15-20 gün arayla çıkan gazetenin inkılapçı
imzalı ve siyasî başlıklı bir başmakalesi vardı. Tek bir nüshasını bulabildiğimiz bu
gazete millî ruh ve heyecanı ayakta tutmak, Türkiye ve Maraş'ın vaziyetini halka
açıklamayı amaçlayan bu gazetenin bir köşesinde de okuyanların çoğaltarak
arkadaşlarına dağıtmaları isteniyordu. Gazete Maraş işgali ve Mücadelesini Altın Ordu
63
KUVAY-I MİLLİYE VE MARAŞ KUVAY-I MİLLİYE’Sİ
HATİCE BAŞKAN
başlıklı edebi bir makaleyle yorumlamıştır. İstihbarat kısmında Maraş'ta o
günlerde yaşanan olaylar yazılmaktaydı. Değişik ve belirsiz bir yazı ile gazeteleri yazan
Kısakürek Mehmed kendi çocuklarına dağıttırır veya kendisi kalabalık yerlere bırakırdı
(Bağdatlı, 1974: 70).
Çiçekli Caminde toplananlar ertesi günü Veli Efendi oğlu Ziya’nın evine
geldiler. Toplantıda 35 kişi olacaktı.Fakat aralarında İngiliz Muhipler Cemiyetine
Mensup kişiler de bulunduğu için maksadı açıklamadılar. Mevlût okuyup şerbet içip
dağıldılar(Özalp, 1984: 52).
Bu toplantıya katılanlardan tespit edilebilenler şunlardır: Velief Oğlu Ziya ,
Muhasebe-i Hususiye Memuru Ferruh, Veziroğlu Mehmed, Şişman H.Ahmed, Başkatip
Rıza, Cerrahoğlu Zekeriya, Karcıyahyaoğlu Hacı, Sandaloğlu Osman.
Aynı gün yatsı namazından sonra yine Ziya Efendi’nin evinde toplandılar. Bu
toplantıda bütün mahallelerde teşkilât oluşturulması kararlaştırıldı. Mutasarrıf Ata
Bey’de bulunan Sivas Kongresi ile ilgili vesikaların alınması için Evkaf Müdürü Evliya
Efendi görevlendirildi. Topucu Faik ve Göksunlu Komser Çerkez tarafından hazırlanan
talimatnâme okundu düzeltme ve değişiklikler yapıldı, diğer mahallelere dağıtılmak
üzere çoğaltıldı. Ertesi gün Evliya Efendi mutasarrıftan Sivas’tan gönderilmiş olan
evrakları istedi. Belediyeye gönderildiğini öğrenip Belediye Kâtibi Afşaroğlu
Hüseyin’den alarak heyete teslim etti.
Teşkilatlanma kararı sadece Çiçekli Mahallesinde değil başka yerlerde de
alınmış ve toplantılar başlamıştı. Hatuniye ve Şekerli Mahallesi’ndekiler Çiçekli’den
habersiz olarak Hoca Refet Efendi ve Şeyh Ali Sezai Efendilerin gayretiyle Şekerli
Medresesi’ndeki Ali Sezai Efendi’nin hücresinde toplanmaya başladılar. Bu heyet
bazen de Hacı Nuri Bey’in evinde toplanıyordu. İlyas Efendi zâde Refet Efendi’nin
başkanlığında Karaküçük Hacı Mustafa, Kısakürek Hacı, Belediye Başkanı Bekir Sıtkı,
Kocabaşzade Hacı Naci, ve Ahmet, Şişmanzade Arif, Kısakürek Mümtaz, Çanak-oğlu
Hüseyin, Çuhadar Hacı Mehmet Dedezade Mehmet, Besenbeyzade Hacı Nuri,
Hancızade Hafız Ali, Kilisli oğlu Nedim, Fatmalıoğlu Derviş. Hacıoğlu Hoca Ali
Hüdayi Tahsin Mühendis Abdullâtif Beylerden müteşekkil Müteşebbis Heyeti meydana
getirdiler (Özalp, 1984: 53).
Her iki heyet te işi çok gizli tutuyordu. Karakız Zeki’nin evinde toplanan
Kayabaşı Heyeti, Şekerli'de bir teşkilât kurulduğu haberini alınca , teşkilât mührünün
Çuhadaroğlu Hacı Mehmed’den alınması için Kuruşçu oğlu Ali Paşa, Zahocaoğlu
Duran, Veziroğlu Ökkeş ve Jandarma Durdu Çavuş’u görevlendirdiler. Çuhadar’ın
evine giden bu dört kişi Şekerli toplantısına giden Hacı Mehmed’le yolda karşılaşıp
mührü ondan aldılar. Teşkilatlanmada ilk adımı atmış olan Kayabaşı Heyeti genelde
genç atılgan ve pek zengin olmayanlardan oluşurken , Şekerli Heyeti çoğu varlıklı,yaşlıbaşlı ,sözü geçen kimselerdi (Bağdatlı, 1974: 70).
Çuhadar geri evine döndü ve kayabaşı heyeti de durumu Şekerli’ye bildirmek üzere
Kuruşçuoğlu Ali Paşa ile Karakız Zeki’yi gönderdi. Hacı Nuri Beyin evinde ki heyet
toplantısına giren Karakız ve Kuruşcuoğlu “Kayabaşı Heyetinden geliyoruz, biz
cemiyeti teşkil ettik ve merkez heyetine ait olan mührü de teslim aldık size
Kayabaşılılardan selam getirdik.Elbirliği ve işbirliği isteğimizi bildiriyoruz” dediler.
Şekerli Heyeti mensupları arasında bu konu tartışıldı. Hacı Bey ve arkadaşları Bolşevik
cereyanından bahsederek tehlike karşısında bölünme yüzünden tehlikeyi unutma
durumuna düşüleceğini anlattı.Bunda Bolşevik Rusya’nın itilafların karşısında olması
sebebiyle onlara karşı destek alınabilecek bir güç olduğunu düşünenlerin var olduğunu
anlıyoruz. Amerikan basını Türkiye’de Bolşevikliğin yer bulacağını sık sık yazması bu
gerçeği nispeten yansıtmakta fakat Sovyetlere karşı savaşan Enver Paşa’yı dahi
64
KUVAY-I MİLLİYE VE MARAŞ KUVAY-I MİLLİYE’Sİ
HATİCE BAŞKAN
Bolşevik olarak ( Newyork Times,11 March, 1919, Ulagay: 43) yazması aşırı abarttığını
gösterir. Kayabaşındakilerin beli başlı kimseler olmadığı şeklinde bir söz atılınca
ortaya içlerinden birisi; “Köye kurd saldırmıştır. Buna karşı koymak hepimizin
borcudur. Falan kel, filan kör, falan züğürt, filan topal diyecek sıra değildir. Elbirliği
lâzım, bu yapılırsa kazanılır” diyerek tartışmaya son vermiştir. Böylelikle birleşmeye
razı olundu (Bağdatlı, 1974: 71).
Bu olaylar gizlilik içinde yürütüldüyse de Ermeniler şüphelendi ve Fransızlara
ihbar ettiler. Şüpheli gördüklerini Fransa hakkında kötü konuşmak suçundan yakalayıp
kışlaya götürüp dövdüler fakat bir şey öğrenemediler (Özalp, 1984: 54).
Bu günlerde Fransız kumandanlığı tarafından 150 altın lira Maraş Belediye
Reisine getirilerek, Türklerden fakir olanlara dağıtılması istenmiştir. Belediye Reisi
buna vasıta olmaya yetkisi olmadığını belirterek müftüye gitmelerini tavsiye etmiştir.
Müftüye gittiklerinde ise “halkın fukarası bizce belli değildir, mensup oldukları
mahalleler ihtiyar heyetlerince belli olur “ dedi (Bağdatlı, 1974: 70).
Bunların ardında Ermenilerin silahlandırılması hız kazanmıştı. Şehre silah ve
mühimmat gelmesi de hızlanmıştı. Halkın iyice farkında olduğu bu durumlar vaziyetin
ciddi olduğu manasına geliyordu. Teşkilatlanma hız kazandı. Birlik kararının
alınmasının ertesi günü Kayabaşı heyetinin Çiçekli Medresesi’ndeki toplantısına Şekerli
teşekkülünden Refet, Dedeoğlu Mehmed, Hüdayi Tahsin katıldılar.kayabaşı heyeti
ikinci teşekkülden kendilerine katılma talep etti. Şekerli heyeti de kabul etti.cemiyetin
nizamnâmesi yeniden okunup teşkilât yeniden düzenlendi. Merkez Heyeti seçildi. Semt
şubelerinin reisleri ve azaları belirlendi.
Her şubenin maiyetine bir ihtiyat zabiti (yedek subay), bir çavuş ve dört tane
talimli nefer tahsis edildi. Köylerde de teşkilât oluşturmak gerektiğine karar verildi
(Bağdatlı, 1974: 73).
Sonraki gün Çiçekli’de Merkez Heyeti toplandı. Bir seçim yapıldı.Arslan Bey
reis,Kâtip Faik, veznedâr Hacı Nuri, azalar da Refet ,Hafız Ali, Evliya, Fatmalıoğlu
Derviş, Belediye Reisi Hacı Sıtkı, Kısakürek Mümtaz, Mühendis Abdüllâtif,ihtiyat
zabitlerinden Adanalı Hasan seçildiler. Kendilerine karargâh olarak Ulucami’yi
seçmişlerdi. Böylelikle Maraş'ta Müdafa-i Hukuk Cemiyeti kurulmuş oldu. Cemiyetin
semt yöneticiler ise şöyle belirlenmişti:
Bölgeler ve Reisleri
1 - Çavuşlu; Çuhadarzade Hacı Mustafa Efendi
2 - Bektutîye : Sermüsevvit Ahmet Efendi
3 - Restaaiye; Baba Haliîzade Ahmet Efendi
4 - Acemli: Evkaf Müdürü Evliya Efendi
5 - Kayabaşı; Tapu Memuru Faik Efendi
6 - Divanlı; Hasan Nebil Bey
7 - Ekmekçi; Sapsız Hacı Efendi
8 -Cığcığı (Nahırönü); Muhacir Memuru Nasrullah Efendi
9 - Alemli. Zülkadir oğlu Süleyman Bey.
10- Hatuniye( Şekerli); Ali Sezai Efendi
Maraş teşkilatının çevre teşkilatı için de görevlendirmeler yapıldı. Vezir Hoca,
Mazmanoğlu Mustafa, Fatmalı oğlu Derviş, Karakız oğlu Muhiddin, Muharrem
Bayazıt, Veli Efendi oğlu Ziya, Kâtip Hayri Abidin Hacı Yüzbaşıoğlu, Nahiye Müdürü
Nuri, Zülkadiroğlu Süleyman Bey, Zafer Bayazıt ta bu işte görev aldılar. Köylerde
meydana getirilen Kuvay-ı Milliye örgütleri mensupları Maraş Keşfili Camii’nde and
içtiler (Dinamo, 1967: 237).
65
KUVAY-I MİLLİYE VE MARAŞ KUVAY-I MİLLİYE’Sİ
HATİCE BAŞKAN
Tüccardan Beşen Bey Zade Hacı Nuri Bey Merkez Heyeti’nin veznedarı olarak
toplanan zahireleri bölgenin merkezinde kurulan gizli depolarda muhafaza ediyordu.
Para ve yiyecek cihetiyle herkes hissesine düşeni itirazsız, seve seve getirip teslim
ediyordu. Çuhadar Zade Hacı Mehmed bir defada beş yüz altın vermek suretiyle dikkat
çeken bir hamiyet göstermişti (Karadağ, 1943: 26).
Maraşlılar bu şekilde teşkilatlanırken Fransızlar Sivas’ı etkisiz hale getirmeyi
düşündü. Bunun için inceleme yapmak üzere Kozan da bulunan subayları mösyö
Tayar’ı Pınarbaşı mevkiine gönderdi. Ermeniler Kuvay-ı Milliye’ye karşı Türkiye
genelinde de teşkilatlanmaya gitmişlerdi.hem de Kuvay-ı Milliye’nin merkezin en yakın
yerde. Türkler buna karşı tedbir almaya çalıştılar. Develi’de Topal Tevfik adında yarı
Türk yarı Ermeni olup Türkleri sevmeyen birisini korkutarak kendi yanlarına çekip
ondan bazı bilgiler öğrendiler. Buna göre Ermenilerin Develi’de kongre tertipledikleri
ortaya çıktı. Fransa’da kurulup İstanbul’da teşkilatlanan Ermeni Fedâkaran Cemiyeti
(Aksayın Müyütün) Anadolu’da da teşkilatlanıp Develi’ye gelmişti. Burada Fransız
korumasında Adana, Kozan, Haçin’den de azaların geldiği bir kongre yapılmıştı. Papaz
burada Sevr Muahedesiyle meydana gelen Ermenistan’ın kurulmasına hız verilmesi için
Ermenilerin silahlı mücadeleye başlaması gerektiğini belirtmişti. Bir kısmı işi daha sıkı
tutmak ve kuvvetlenmekten bahsederken, bir kısmı da Osmanlıların tarihte defalarca
yıkılmaları vaki haline geldiği halde dirildiğinden bahsederek Ermenilerin başına yeni
bir felaketin geleceğinden korktuklarını belirtmişlerdi. Papaz bütün Ermeniler'i
Fransızlar'ın edeceği yardımlara dair maddi deliller gösterip ikna etmişti (Gürbüz, 1996:
139).
Sivas’tan da Maraş Türk halkı için bazı talimatlar geldi ki bunun en önemlisi
göçün yasak olduğu ve arazi ve mülk satışının sadece Türklere yapılacağı ve
yabancılarla hristiyanların araziye sahip olmalarına kesinlikle meydan verilmemesi
şeklinde idi. Diğer talimatlar ise;
1- Müslümanlar arasında gayet samimi birlik ve beraberlik tesisine çalışılacak ve
herkes birbirine, millî maksatlar uğruna malen ve manen yardım etmekle mecbur
tutulacaktır. Köyler ve nahiyelerde, yardım sandıkları meydana getirilerek millet uğruna
çalışan personele ve ailelerine yardım yapılacaktır.
2- Millî maksatlara hizmet etmeye muktedir, ülkü sahibi öğretmenler seçilerek,
okullar açılmasına önem verilecektir.
3- Gayri Müslim unsurlara, sıkı bir boykot tatbik olunacak ve alış veriş
Müslümanlar arasında yapılacaktır.
4- Millî birlik için büyük bir dikkatle çalışacak ve bu maksatlara ihanet edenler
cezalandırılacaktır.
5- Jandarma, polis, orman ve köy bekçileri ve her türlü müessesede kolculuk
gibi hizmetlerde, Müslümanların kullanılması sağlanacaktır. Zabıta kuvveti demek olan
bu personelin, mutlaka sıkı disiplin altında tutulması lazımdır.
6- Teşkilâta memur, başkan ve personelin emniyetle çalışmaları için, gerekli
emniyet Tedbirleri alınmalı ve şahsî dokunulmazlıkları sağlanmalıdır. Bu cümleden
olarak, teşkilâta fiilen karşı gelen nüfuzlu şahısların vücutlarının ortadan kaldırılmasına
çalışılacaktır.
7- Milli teşkilâtın idaresi mutlaka ordu subay ve astsubaylarının ve özellikle başkanlıkta
büyük hizmete muktedir ve tecrübeli ve diğer vatansever kişilerin eline verilmeli ve bu
maksatla kolordu mıntıkalarından, seçilerek gönderilmelidir (Gürbüz, 1996: 122).
Yenicekale’nin Nahiye Müdürü Nuri Bey batı köyleri teşkilatında uğraş
veriyordu. Bayezidoğlu Zafer ve Muharrem Beyler Bertiz’den 400 kadar çete
66
KUVAY-I MİLLİYE VE MARAŞ KUVAY-I MİLLİYE’Sİ
HATİCE BAŞKAN
toplayarak Türkoğlu’na indiler. İaşelerini de Fatmalıoğlu Derviş temin ediyordu.
Muallim Hayrullah Elbistan’dan ayrılıp yol boyunca bir çok köyde teşkilât kurarak
Pazarcığa geldi. Köylerde kurulan çeteler köylerdeki Ermenilerin Müslümanlara zarar
vermesini engellemiş ve onların örgütlenmesine de mani olmuşlardı (Özalp, 1984: 57).
Ermeniler ise Türkler'in teşkilatlanmasının farkında olarak Maraş çevresindeki köylere
çaşıtlar gönderip takip etmeye başladılar. Bertiz’deki teşkilatlanmayı öğrenmek için
bez alış verişi yapan bir Ermeni'yi görevlendirdiler. Bu Ermeni Bertizli Türkler
tarafından öldürüldü.
Afşin’de bir mahalle kadar Ermeni vardı. Fransızlar Maraş'ı işgal edince Ermeni
zenginlerinden Mekenos çarşıda Hacı Emminin fırını önünde Afşin ileri gelenlerini
topladı. Halka hakaretler ederek konuştu ve sonunda da hepinizi astıracağım diye tehdit
etti. Bunun üzerine orada bulunan Hamiş Mehmed ve Fahın oğlu Ermeni'yi dövdüler.
Bunlar otuz kişilik bir çete toplayıp şehir içi muharebelerinde şehre gelmişlerdir.
Maraş'ta şehir içi ve çevresi teşkilatlanması tamamlanınca “Heyet-i
Merkeziye’ye ve hükumete başvuruldu, vatanın kurtulması için her türlü mücadeleye
hazır olunduğu bildirildi. Bununla birlikte Maraş'ın bağlı bulunduğu kolordunun askerî
yardımı imkansızdı (Özalp, 1984: 58). Elindeki imkanları Kılıç Ali ile göndermişti
zaten. Mehmed Kozanoğlu Bey'in müfrezesi de kılıç alinin buyruğundaydı (Dinamo,
1967: 238). Ali Fuat Paşa 4 aralık 1919’da Ankara'ya hareket etti. Diğer komutanları
da Kayseri’deki toplantıya çağırdı. Kilikya örgütünün çok büyük olması sebebiyle
yönetim bakımında doğu be batı olarak ikiye ayrıldı. Doğu Kilikya Kumandanlığına
Tufan Bey, Batı Kilikya Kumandanlığı'na da Yüzbaşı Ratıp Bey atanarak her ikisi de
Doğan Bey'e bağlandı.
Heyet-i Temsiliye’de yeni bir askerî örgütlenmeye giderek:
1. Batıda: Batı Anadolu Umum Kuvay-ı Milliye Kumandanlı'ğı. Kumandanı Ali
Fuat Paşa;
2. İran'dan Fırat nehrinin doğusuna kadar olan sahada Elcezire Cephesi
Kumandanlığı. Kumandanı Nihat Paşa;
3. Fırat nehrinin baüsından Antalya civarına kadar (Adana, Niğde, Kayseri,
Kozan, Cebelibereket, Maraş ve Antep İlleri) olan sahada da Adana Cephesi
Kumandanlığı kurulmuş ve kumandanlığı'na da Albay Selahattin Adil Bey atanarak
emir ve komuta zinciri tamamlandı (Gürbüz, 1996: 140).
Maraş İstiklâl Harbinde, diğer bölgeler ve şehirler halkı gibi, Kuvay-ı Milliye'yi kendi
bünyesinde teşkil etmişti. Diğer yerlere olduğu gibi, buraya da askerî yardım yapılması,
hükümetin içinde bulunduğu politik durumdan ötürü mümkün olmuyordu. Esasen terhis
edilmiş ve memleketin muhtelif yerlerine dağılmış, mevcutları ve birlikleri azalmış olan
bölgede ki asker'i birlikler hangi hadiseye yardım edeceğini kestiremez bir hale
gelmişti. Bunu yapmak istemesine rağmen elinde yeter kuvvet ve malzemesi de yoktu
(Özalp, 1996: 59). 6 Aralıkta Mutasarrıf Ata Bey Niğde mebusu seçilmişti. Yerine
Tahrirat müdürü Cevdet Bey’i vekil olarak bırakıp Göksun’a gitti. Jandarma komutanı
Mahmud Bey’in ise gizli bir deposu vardı. Bu depoda İngiliz ve Fransızlardan
saklanmış 850 kadar silah ile 1000 sandık Rus cephanesi vardı. Mahmud Bey teşkilât
reisi Arslan Bey’e cebren alıyor gibi davranarak silahları almalarını ve gerekirse
kendisinin sahte muhalefet gösterirse dövülmesini hatta elini kolunu bağlamalarını
istedi. Bu şekilde ilk gecede 460 mavzer aşırılarak şubelere dağıtıldı (Bağdatlı, 1974:
77). Daha önce tabur kumandanı İsmail Hakkı Beyin engeliyle o güne kadar halka
dağıtılmamış olan silahlar Mahmud Bey’in mesuliyeti üzerine almasıyla devriye gezen
Türk jandarmalar eliyle dağıtılmaya başlandı. Her silah için de yüzer tane fişenk
veriliyordu. Mahmud Beyin bu davranışı çok takdir edilmişti. Bu bin
67
KUVAY-I MİLLİYE VE MARAŞ KUVAY-I MİLLİYE’Sİ
HATİCE BAŞKAN
sandık Rus cephanesinin 300 sandığı savaş esnasında kullanılmış geri kalanı da savaştan
sonra orduya teslim edilmiştir. Esas lazım olan Alman ve Türk fişenkleri depoda az
olduğu için savaş sırasında ciddi sıkıntı çekilmiştir. Kışla yanındaki silah deposuna
İngilizler el koymuş buradaki silahların mekanizma ve kapakları İngilizler tarafından
alınarak Halep’e gönderilmişti.
Türkler kıt imkanlarla teşkilatlanmaya çalışırken Fransızlar da kendi silahları ve
el koydukları Türk silahlarıyla Ermeniler'i silahlandırmaya hız verdiler (Karadağ, 1943:
27).
Andre’nin yerine Maraş'a gelen General Keret bayrak olayı ile Türkler lehine
dönen vaziyeti değiştirmek için gönderilmişti. Keret 15 aralık1919’da Maraş'a geldi.
Mutasarrıf vekilini, memurları ve Maraş'ın ileri gelenlerini karargâha davet etti.
Hükumet konağında toplanılarak hep birlikte karargâha gittiler. Generalin yanında
Antep kumandanı Miralay Sent Mari de vardır.
Keret Maraş, Antep ve Urfa Sancaklarının asayişinin teminine memur olduğunu,
Fransız Devletinin bir çok müstemlekeleri olduğu için araziye ihtiyacı olmadığını,
Osmanlı devleti ile birlikte çalışarak yollar yapacaklarını gerekli yerlere para
harcayacaklarını, memurların maaşlarını artıracaklarını, memurların refah ve
saadetlerini temin edeceklerini, her halde paraya ve Fransa devleti gibi bir mandaya
ihtiyacımız olduğunu, hükumetle işbirliği yapmaktan maksat mülkiye işlerine karışmak
olmayıp ancak bütün dairelerin işlerini kontrol ve adaleti tevzi etmek üzere bir
yardımdan ibaret olacağını, altı tabur askerle bir batarya ağır top ve iki tayyare
getireceğini,asayişi de temin edeceğini ve şu halde Fransızlardan korkulmağa da bir
sebep olmadığını ve şimdi Anteb’e döneceğini iki üç gün sonra miralayı göndererek işe
başlayacağını beyan etti.
Generalin sözleri bittikten sonra Şeyh Ali Sezai Efendi sağ elinde tesbihi olduğu
halde ileriye geçti ve Generale karşı:
“Memleketin asayişi yerinde olup yettiği kadar jandarması da olduğunu Fransız
kuvvetinin günden güne artırılması Türkleri tethiş ettiğini, Ermenileri şımarttığını, memurların maaşları dolgun olup azlığından şikâyet eden olmadığını, buralarının Kilikya
çevresine dahil olmadığını, Hükümetin adalet tevzi ettiğini, Manda kabul veya ademi
kabulü ise Hükümeti merkeziyeye ait olduğundan hiç bir suretle iş birliğine lüzum
olmadığını, bu halin ve işgalin esasen mütareke hükümlerine de aykırı olduğunu
söyledi.”
Uzun uzadıya süren bir çok münakaşalardan sonra (sulhun neticesine kadar
İngiliz işgal kuvvetinin önce burada tatbik ettikleri vaz'iyet ve hareketten başka ahvale
muvafakat edilemeyeceği) cevabı verilerek geri dönüldü. Şeyh Ali Sezai Efendinin
sözleri fasılasız olarak devam ettikçe Generalin kızgınlığı arttı ve ikindi vakti miralay
ile birlikte otomobille Anteb’e gitti.
Generalin gelişiyle Maraşlıların işlerinin zorlaşacağı belli oluyordu. Her gün
asker, mühimmat, top getirmeleri ve tayyare hangarı teşebbüsünde bulunmaları
maksatlarını zorla yaptırmak niyetinde olduklarını gösteriyordu. Keret yapılan görüşme
mutasarrıf vekili Cevdet Bey tarafından 16 aralık 1919’da Dahiliye Nezaretine
bildirilerek gerekli tedbirlerin alınmasını istirham etti. Kaleye ve hükumete kendi
bayraklarını çekememişlerdi fakat Fransızlar askerlerini koydukları kışlaya ve Latin
Kilisesine Fransız bayrağı çekmişlerdi. Maraş peyderpey giden askerleri de Ermeniler
tarafından karşılanmakta idi (Karadağ, 1943: 29).
28 Kasım günü kaledeki bayrağın indirilmesi üzerine 1000 kişi kadar bir kuvvetle
kaleye yürüyen Maraşlılar Fransız bayrağını ve Fransız kuvvetlerini indirerek
68
KUVAY-I MİLLİYE VE MARAŞ KUVAY-I MİLLİYE’Sİ
HATİCE BAŞKAN
Türk Bayrağını çekti. Bu bayrak olayından sonra Maraşlılar 29 kasım 1919’da
Müdafa-i Hukuk Cemiyeti’ni resmen kurarak kurtuluş planını hazırladılar (Belen, 1983:
156).
Halk Elbistan’taki Mustafa Kemalin yolladığı Kılıç Ali’den onun bir Kuvay-ı
Milliye gücü oluşturduğundan haberdar olarak harekete geçmek için Sivas’taki Heyet-i
Temsiliye ile doğrudan temasa geçmek ihtiyacını hissediyordu. Mustafa Kemal’in
direktiflerinin mutasarrfılığa gelmiş olduğuna inanıyorlardı. Telgraf memurları da bu
telgrafları sansürden kaçırmış ya da işgal altında olmayan yakın posta merkezlerinden
birisi de bu telgrafları mutasarrıflığa getirmiş olabilirdi. Üstelik Sivas Kongresi’nin
safhalarını ve neticelerini soranlar emir ve talimat gelmişse isteyenler oluyordu. Millî
mücadelenin başarılı olacağına belki de pek inanmayan Mutasarrıfın gelen telgrafları
hasır altı ettiğinden şüpheleniyordu. Halk Maraş'ta yaşanacak millî teşebbüsün bir
dayanağı olması gerektiğine inanıyor ve buna ihtiyaç hissediyordu (Bağdatlı, 1974: 67).
5 aralık 1919’da Ulu Cami’nde bir miting tertip edildi Ermenilerin ve Fransızlar'ın
yaptıkları ve son olaylar protesto edilerek İstanbul Hariciye Nezareti'ne aracılığıyla
Amerika , Fransa ve İtalya siyasi temsilcilerine gönderildi (BOA, HR, SYS. 2543-2/2328).
Teşkilatlanmak için Sivas’tan gönderildiği bilinen 11 eylül 1919 ve 8 eylül 1919
tarihli iki beyannameyi Mutasarrıf Ata Bey’den istediler. Tüm
yurda
gönderilen
nizamname şöyledir:
“Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Teşkilât Nizamnamesine lahikadır.
Yalnız alâkadarane mahsus ve mahremdir.
1. İstiklâllerini muhafaza uğrunda teşekkül ve taazzuv etmiş olan Millî
Kuvvetler her türlü müdahale ve tecavüzden masundur. Devlet ve
milletin mukadderatında iradei millîye amil ve kâkimdir. Ordu, Makamı
muallâi Hilâfetin masuniyetini dahi kâfil olan işbu iradei millîyenin tâbi
ve hadimidir.
2. Ordu, bir tecavüz vukuunda plânına tevfikan harekâtını idare
edeceğinden ayrıca bervechiâtî teşkilât yapılır.
3. Teşkilâtı Millîyemizle Ordu arasındaki irtibatı Heyeti Temsiliye
muhafaza eder. Ancak bir tehlike ânında her merkez, mücavirinde
bulunan kıt'a kumandçınlarile dahi irtibatta bulunur.
4. Millî Müfrezeler
Millî Müfrezeler, Müdafaai Hukuk Cemiyetinin Heyeti İdare ve Heyeti
Merkeziyeleri tarafından teşkil olunur. Bu hususta icabeden muaveneti
Ahzı Asker Rüesası ve Mıntaka Kumandanları ifa ederler. Bu teşkilâtta
atideki hususat nazarı dikkata alınır:
a) Anasırı gaynmüslimenin kesreti;
b) Harekâtı Ihtilâliyede mahsûs kuvvetleri;
c) Sırf soygunculuk ve intikamcıhk ve saire gibi esbab ile ikaı cinayet ve
icrai şekavet eyleyen Müslim ve gayrimüslim çetelerin azlığı ve
çokluğu.
5. Millî Müfrezeler sabit ve seyyar olmak üzere iki türlüdür.
Umumiyetle mücadele ve emniyet ve asayişi temin ve idame, icabında
Ordunun harekâtını teshil maksadile Seyyar Müfrezeler teşkil olunur.
Bundan başka eşkıyanın taarruzundan ve anasırı gaynmüslimenin ihtilâl
ve tecavüzatmdan kasaba ve köyleri muhafaza ve müdafaa için mahalle,
köy ve mıntakalarda sabit müfrezeler vücude getirilir. 6. Seyyar
Müfrezeler, silâh altında ifai vazife eden efrattan maada bütün milletin
eli silâh tutan gençlerden teşkil olunur. Bir tehlike ânında vuku
69
KUVAY-I MİLLİYE VE MARAŞ KUVAY-I MİLLİYE’Sİ
HATİCE BAŞKAN
bulacak davet üzerine Orduyu seferber edecek olanlar Orduya iltihak
eder.
Mütebaki kuvvet mahallî tehlikelere karşı olup bunlara lüzumunda
makinalıtüfek ve top dahi ilhak
olunur. Efradın muharebe görmüş olması müraccahtır.
Emir ve
zapturapta kadir maharetli müfrezeler, şekavetkâr bir kuvvet olmayup selâmeti mülk ve millete vakfı hizmet ve
hayat etmiş kanaatkar, hamiyetperver
zevattan mürekkeb olmalıdır. Müfrezelerin teşkili ve emri
kumanda ve idaresi tıbkı askerî manga, takım
; ve bölük gibidir.
Mükâfat, mücazat dahi tıbkı askerlikteki gibi olur.
7.Müfrezeler yalnız mıntakalarında değil ledilicap mücavir mıntaka
müfrezelerile tevhidi mesai için diğer mıntakalara da geçerler.
Bu vezaif mahallî Heyeti İdare ve Merkeziyelerin emrile olur. Ancak
ahvali mühimmede müfrezeler, kendiliklerinden muavenete koşmakla
mükelleftirler. Yalnız bu halde, mensub oldukları Heyeti İdare ve
merkezleri haberdar ederler. Mühim görülen mevakiye icabında bir kıt'ai
askeriye dahi kuvveülzahir olarak gönderilir.
8. Vilâyet Heyeti Merkeziyelerile Heyeti Temsiliye lüzum gördüğü
mmtakaların müfrezelerini muhatarada bulunan her hangi bir mücavir
mıntakaya sevk ve cem ile ifayi vazifeye davet edebilir. Bu halde
mmtakalar kendilerine mensub müfrezelerin noksanlarını ikmal ve
sevketmekle mükelleftir.
Kolorduların işbu talimata ve evvelce verilen plâna nazaran Millî
Kuvvetleri hemen teşkil ve harekete hazır bulundurmaları lâzımdır.
Bununla beraber Maraşta başlamış olan müsademenin tamamiyle
lehimizde neticelenmesi fevkalâde mühim olduğundan şimdiden 3.
Kolordunun Maraşa her hususta muavenet etmesini rica ve sair
Kolorduların da evvelce tahsis kılınan işgal mıntakalarında seri ve
kuvvetli bir müsellâh teşkilât vücude getirebilmeleri için şimdiden
oralardaki teşkilâtın himayesi maksadiyle işgal mıntakasına Millî
Müfrezeler izam etmelerini ve bu hususta son derece himmet
buyurulması bilhassa rica olunur.
Mustafa Kemal”
(Harp Tarihi Vesikaları, 1919-1922, cilt 2, Ankara, Vesika no:1)
31 Kasım gecesi Çiçekli Camiindeki Vezir Mehmed’in hücresinde toplandılar.
Teşkilata alınacaklara ettirilecek yemin sureti hazırladılar. Teşkilât için bazı kişiler
geceleyin evlerinden çağrılarak Kuran ve silah üzerine Keşfili Camiinde yemin ettirildi
(Özalp, 1984: 51). Yemin sureti şu şekilde idi:
“Milletin ve vatanın selameti, uğrunda can feda edeceğime, meşru millî
teşkilatımıza karşı hainlik edenlerin velev öz kardeşimiz olsa dahi idamına vesair
salkıyacağıma vallah billahi”
2 Aralık 1919’da Kısakürek Mehmed Ali Bey’in 15 günde bir el yazısı ile yazıp
çıkardığı “Maraş” adlı gazetesi’nin ilk sayısı ahaliye dağıtıldı. Millî ruh ve heyacanı
ayakta tutmak ,Türkiye ve mahallin vaziyetini açıklamak gayesini güden bu gazetenin
bir köşesinde okuyanların teksir ederek arkadaşlarına dağıtmaları isteniyordu.
70
KUVAY-I MİLLİYE VE MARAŞ KUVAY-I MİLLİYE’Sİ
HATİCE BAŞKAN
Çiçekli Caminde toplananlar bir gün sonra öğleden sonra Veli Efendioğlu
Ziya’nın evine geldiler. Toplantı 35 kişi olacakken aralarında İngiliz Muhipler
Cemiyetine mensup kişiler de bulunduğu için maksatlarını açıklamadılar, mevlût
okuyup, şerbet içip dağıldılar (Özalp, 1984: 52). Aynı gün yatsıdan sonra yine Ziya
Efendi’nin evinde toplandılar. Bu toplantıda bütün mahallelerde teşkilât yapılması
kararlaştırıldı. Mutasarrıf Ata Bey’de bulunan Sivas Kongresi ile ilgili vesikaların
alınması için Evkâf Müdürü Evliya Efendi vazifelendirildi. Topcu Faik ve Göksunlu
Komser Çerkes Aslan Bey tarafından hazırlanan talimatnâme okundu, düzeltildi, diğer
mahallelere dağıtılmak üzere çoğaltıldı (Özalp, 1984: 30).
Ertesi gün Evliya Efendi Mutasarrıftan Sivas'tan gönderilen evrakları istedi.
Mutasarrıf Belediye’ye gönderdiğini söyleyince Belediye’ye gidip Belediye katibi
Afşaroğlu Hüseyin’den alarak Heyet’e teslim etti. Bir de bu teşkilatlanmadan habersiz
olarak Hatuniye ve Şekerli Mahallesindekiler Hoca Refet Efendi ve Mevlevi Şeyhi
Sezai Efendilerin gayreti ile Şeyh Ali Sezai Efendi’nin hücresinde toplanmaya
başladılar. Bazen de Hacı Nuri Bey’in evinde toplanmaya başladılar. İlyas Efendizade
Refet Efendi’nin başkanlığında bir Heyet meydana getirdiler. Her iki teşkilât ta çok gizli
hareket ediyordu. Karakız Zeki’nin evinde toplanan Kayabaşı Heyeti Şekerli’de bir
teşkilât kurulduğu haberini alınca Teşkilât mührünün Çuhadaroğlu Hacı Mehmed’den
alınması için Kuruşçuoğlu Ali Paşa, Zalhocağlu Duran Veziroğlu Ökkeş ve jandarma
Durdu Çavuş görevlendirildiler. Çuhadar’ın evine giden bu dört kişi yolda Hacı
Mehmedle karşılaştılar ve mührü iyilikle aldılar. Çuhadar geri evine döndü. Mühür
kayabaşı heyetine teslim ettiler. Vaziyeti Şekerli heyetine bildirmek için Kuruşçuoğlu
Ali Paşa ile Karakız Zeki Şekerli Heyetine gönderildi. Hacı Nuri Bey’in evindeki heyet
toplantısına girerek “Kayabaşı Heyetinden geliyoruz, biz cemiyeti teşkil ettik ve merkez
heyetine ait olan mührü de teslim aldık, size Kayabaşılılardan selam getirdik Elbirliği ve
işbirliği isteğimizi bildiriyoruz” dediler (Özalp, 1984: 54). Şekerli Heyeti kendi
arasında bir süre görüştüler. Hacı Bey ve arkadaşları Bolşevik tehlikesinden bahisle
endişelerini dile getirdiler. “İçlerinden birisi ise; “ köye kurt saldırmıştır, buna karşı
koymak hepimizin borcudur. Falan Kel, falan kör, falan züğürt, falan topal diyecek sıra
değildir, elbirliği lazım. Bu yapılırsa kazanılır sözleri üzerine birleşmeye razı oldular.
Ertesi gün Kayabaşı Heyetinin toplantı yapacağı Çiçekli medresesine Refet Hoca’nın,
Hüdayi Tahsin’in ve Dedeoğlu Mehmed’in gönderilmesine karar verdiler. Bu
toplantılarda gizliliğe çok dikkat edilmesine rağmen Ermeniler şüphelendiler ve
Franzsılara ihbarda bulundular.Fransızlar da şüpheli gördüklerini “Fransızlar aleyhinde
konuşmak” suçundan kışlaya götürerek dövdüler fakat bir ipucu ele geçiremediler
Özalp, 1984: 54). İki heyetin birleşmesiyle Maraş’ta Müdafa-i Hukuk Cemiyeti
kuruldu. Çiçekli’de yapılan toplantıda başkanlığa Arslan Bey, ikinci Başkanlığa Refet
Hoca, Katipliğe Faik, veznedarlığa Hacı Nuri seçildi.
Fransız Komutanın Türklere karşı yayınladığı düşmanca beyanname besledikleri
duyguları ortaya koyuyordu. Bu beyannamedeki emirlere itaat istemekle birlikte
Fransızlar Türklerle bir çatışmaya girileceğini bilerek Maraş'a devamlı takviye birlikler
getirdiler. Türkler de onların maksadını sezmiş olduklarından yani sonradan gelen
birliklerin çatışma için geldiğini bildiklerinden tedbir almaya çalışmışlardı. Buna binaen
7 ocak 1920’de İslahiye’den Maraş'a hareket eden bir Fransız birliğini epeyce
hırpalamışlardı (Tansel, cilt 3, 1991: 194).
20 Ocak 1920 günü Öğretmen Hafız Veliyüddin ve din adamı Mustafa Efendilerin
öldürülmeleri çatışmaları başlatatacaktır (Belen, 1983: 156).
71
MARAŞ’TA ERMENİ, FRANSIZ VE TÜRKLER
HATİCE BAŞKAN
8. MARAŞ’TA ERMENİ, FRANSIZ VE TÜRKLER ARASINDAKİ
ÇATIŞMALAR
8.1. Maraş Çevresindeki Çatışmalar
8.1.1. Ceceli Köyü’ndeki Olaylar:
Maraş'a hareket edecek olan Fransız kuvvetinin ağırlığını ve gücünü tespit etmek
üzere Müdafa-i Hukuk Cemiyeti tarafından sözde ticaret amacıyla bir adam
gönderilmişti. Bunlar da civar köylerdeki gizli postaları haberdar edecekti. Bunlar da
yakın köylere haber edecekti. Bu şekilde İslahiye’den Maraş’a kadar arasındaki herkes
haberdar edilmiş olacaktı.Düşmanın Bababurnundan ileriye bırakılmayacağı kararı
alınmıştı. Bir gün Ceceli Köyünü işgal etmiş olan Fransızlar'a birkaç el ateş edildi
(Bağdatlı, 1974: 82). Kimse ölmemişti ama Fransızlar öfkelendi. Bu olay üzerine Keret
bir tehdit beyannamesi yayınladı.
Beyannamade:
“Maraş ile İslahiye arasında bir taş atılırsa tüfekle, bir tüfek atılırsa topla
mukabele edeceğim. Bir Fransız neferi öldürülürse , Maraş eşrafından lâlettayin iki kişi
idam edeceğim” diyordu” (Bağdatlı, 1974: 82).
Buna Türkler de bir protesto ile mukabele etti. Franzsıca bilen Nafia Mühendisi
Abdüllâtif Cemiyet tarafından Franzsılarla konuşmaya gönderildi. O kendini bilmeyen
birkaç cahilin yolda yolakta yapacakları hareketin mesuliyetinin şehre ait olamayacağı
söyledi ( Bağdatlı, 1974: 82).
Bundan sonra Ceceli önünde ve Bababurnu berisinde Maraş'a gelmekte olan
Fransız kıtalarına Muallim Hayrullah ve Benli Ökkeş Çeteleri taarruz etmişti.
Fransızlar da toplu halde Ceceli Köyüne saldırdılar, köyü yaktılar, hayvanları ve
eşyalarını yağma ettiler.
8.1.2. Keller’de Yaşanan Çatışmalar
Ceceli’deki olaylar üzerine Türkler Bababurnu yolunu kapattı. Bazyezidoğlu
Muharrem ve Zafer Beylere talimat verildi. Bunlar çeteleri ile Keller (İl-oğlu) Köyünün
arkasına indiler. Bir yandan da Yakup Hamdi ve Atmalı Aşireti silahları ile Dehliz
Mevkiinden ilerledi. Onlar ilerlerken İslahiyeden Maraş'a bir Fransız Taburu geliyordu.
Bu tabur ağır makineli tüfeklerle ve toplarla teçhiz edilmişti (Bağdatlı, 1974: 82).
İşte Maraş'ta Fransız- Türk çatışması esasen 7 ocak 1920’de İslahiyeden Maraş'a
hareket eden bir Fransız birliğinin hırpalanmasıyla başlamıştır (Tansel, cilt3, 1991:
194).
Bu çatışma o günkü adıyla İl-oğlu ya da Eloğlunda bugünkü Türkoğlu’nda
yaşanmıştır. İslâhiye’den Maraş'a gitmekte olan bir Fransız Senegal taburu Eloğlu
mıntıkasında milli kuvvetler tarafından silâhla karşılanmış tabur iki günlük çetin bir çete
savaşından ve bir hayli ölü ve yaralı verdikten sonra Maraş'a girebilmiştir (Ünler, 1969:
28).
Önce Zafer ve muharrem Beyler çetesi karşı koymaya çalışmış,Muallim fakat
düşmanın Keller’e girip yağma etmesini ve Türkleri evlerinden atmalarını
önleyememişlerdi. Hayrullah Çetesi onlara yetişmişti .Tanış Tepesi’ndeki Fransız öncü
kuvvetleriyle çatışmaya girişti çatışmada çeteleri cesaretlendirmek için yüksek bir
kayaya çıktı fakat kayayı kendisine siper etme teklifine aldırmadığı için bacağından
yaralandı ve Pazarcık’a nakledildi ( Bağdatlı, 1974: 83).
72
MARAŞ’TA ERMENİ, FRANSIZ VE TÜRKLER
HATİCE BAŞKAN
Bu arada Zafer ve Muharrem Beylerin taarruzundan kaçıp Keller’e giren
Fransızları kurtarmak için Maraş’tan bir kıta gönderilecektir.
Maraş’tan bir heyet te nasihat bahanesiyle ve Keret’in Maraş'ta hareket
egeçmesini engellemek maksadıyla Keret’ten iltimas alınarak İl-oğluna gönderildi.
Onlardan önce Tanıştepe çarpışmasını duyan Keret tarafından bir binbaşı komutasında
bir imdat kuvveti yola çıkarılmıştı. Fransızlar'ın bir kilometre arkasında giden heyet İloğlu’nda bu kuvvetle görüştü. Bu heyet Mutasarrıf Vekili Cevdet Bey’in teklifleriyle
Belediye Reisi Bekir Sıtkı, Jandarma Komutanı Binbaşı İsmail Hakkı, Mühendis
Abdüllâtif , Hocalardan Refet, Müderris Hafız Ali, Kocabaşzâde Hacı Naci, Dedezâde
Mehmed Hilmi Bey (Karadağ, 1943: 33), Karaküçük Hacı Mustafa, Vezir Mehmed ,
Şerefoğlu Hasan, Kısakürek Ahmet Efendilerden mürekkep bir heyet idi (Bağdatlı,
1974: 83).
İmdat Kuvveti bu heyetten ateşin kestirilmesinin sağlanmasını istediyse de savaş
yapanların dağlara sığınan ahaliden ibaret olduğu kendilerine beyan edildi (Karadağ,
Mersin, 33). Bir yandan da heyet tarafından Muharrem ve Zafer Bey çetelerine ateş
etmemeleri ve geri çekilmeleri işaret edilmişti ki böylelikle Fransız kuvveti
Kellerdekileri alarak Maraş'a yollarına devam ettiler (Bağdatlı, 34). Heyet te geceyi
Şerefoğlu Köyünde geçirip oradan Maraş'a varmıştı (Karadağ, 1943: 33).
Bu olay Keller ve civarındaki çeteleri üzmüştü. Onlara ağır gelen bu olayın
etkilerini azaltmak için Maraş Cemiyet Merkezi tedbir düşündü. Maraş’tan bazı kişileri
oraya gönderdi. Bu kişiler dikkat çekmemek için şehirden tek tek çıkıyordu. Her giden
önce Araplar Köyüne varıyor orda Türkoğlu Mustafa Çavuş’un evinde kalıyor, arkadan
gelenleri bekliyordu. Gidenler Karaküçük Hacı Mustafa, Hoca Ali Sezai, Vazir Ahmet,
Alçıoğlu Mehmed, Muhasebe Başkâtibi Remzi, Mahkeme Başkâtibi Rıza, İshak Oğlu
Durdu, Urfalı Nuri ve Kısakürek Mukbin adındaki kişilerdi. Hepsi Çavuş’un evinde
birleştikten sonra Çeteler için hediyeler de getiren heyet Fransızlar'ın Keller ve
Ceceli’de yaptıkları zulmü tahkik edecekler, zarar ve ziyanı yazacaklar Kısakürek
Mukbin’in götürdüğü makine ile fotoğraf ta çekeceklerdi. İlk olarak çetelerin gönlünün
alınması için Zafer Ve Muharem Beylerin bulunduğu Orçan Banısı (kışlak)’na
(bugünkü Orçan Köyü diğer adıyla Uzunsöğüt Köyü) vardılar. Onlarla görüşüp
hediyelerini verdiler. Yapılacaklar hakkında izahat verdiler. Birinci geceyi Orçan’da
geçiren heyet sonra Keller’e geçerek Fransızlar'ın bazı evleri yıktıklarını, ağaçları
yaktıklarını, köylülerin hububatlarını hayvan gübreliklerine döktüklerini, Kuran-ı
Kerimleri parçaladıkları ve birçok hayvanı da öldürdüklerini gördüler. İkinci geceyi de
orada geçirip oradan Ceceli’ye geçtiler. Ceceli’nin evlerinin tamamen yıkılmış ve
halkın hayvanlar ile erzak ve eşyalarının da tamamen alındığını gördüler. Cecelililer
yalnızca canlarını kurtarabilmişti (Bağdatlı, 1974: 84).
Heyet mezalimi tespit ederek fotoğraflar çekerek tahkikatı tamamlamıştı.
Üçüncü geceyi de Şerefoğlu’nda geçirip Maraş'a vardılar (Karadağ, 1943: 34). Çekilen
fotoğraflar çoğaltılarak birer tane gazetelere ve birer tanesi de Mustafa Kemal’e
gönderilmişti.
13 ocak 1920’de Karadağ’a göre 14 ocak 1920’de bir zabıt varakası tanzim
eylediler (Karadağ 1943: 34). Tahkikatın sonucuna göre 23 köylü şehit edilmişti.
Yakılan ev sayısı 35, öldürülen koyun sayısı 400, yağma edilen çoğu koyun olmak
üzere hayvan sayısı 2500 idi. Ve daha bir çok ev eşyası ile erzak ta çalınmıştı. Toplam
olarak (10.128.000) kuruşluk maddi zarar tespit edilmişti (Bağdatlı, 1974: 85).
Bütün bu saldırganlıklarına rağmen Maraş'a gelen Fransızlar
bu yoldan
geçemez oldular. Belpınar ve Çakmak tarafından Gavur Gölünün batısından
Hacıbebekli, Şerefoğlu Köyleri yolu ile gelmeye başladılar.
73
MARAŞ’TA ERMENİ, FRANSIZ VE TÜRKLER
HATİCE BAŞKAN
11-1-1920’deki olay Maraş Müdafa-i Hukuk Cemiyeti tarafından Sivas'a haber
edilmişti. Mustafa Kemal de Harbiye Nezaretine bir şifre göndererek Maraş - İslahiye
yolu üzerindeki Şerefoğlu, Gölpınar, İloğlu, Ceceli, Sarılar, Şekerobası köylerini topla
bombardıman ettiklerini , İloğlu köyünün basıldığını, Ermenilerin kilisede toplandığı,
Çukuroba mahallesindeki Câmi-i şerif içine bomba atmak üzere saklanmış olan üç
Ermeni derdest edildiği, bu esnada oradan geçen üç Fransız süvari neferinin ezan-ı
Muhammedi okuyan müezzine iki el silâh attığı, Bababurnu'nda Fransızların sekiz yüz
kadar kuvvetleriyle ahaliyi feci, surette katletmekte olduklarını ayrıntısıyla bildirmiştir.
(Kahramanmaraş 1.Kurtuluş Savaşı Sempozyumu, Kahramanmaraş, 11 Ocak 1920
Tarihli Telgraf)
Mutasarrıf Vekili Cevdet Bey durumun iyice hassaslaştığını görerek ileride
çıkabilecek bir mesuliyetten sakınmak için Dahiliye Vekaletine görevden çekilmek
istediğini bildirdi fakat hiçbir netice alamadı (Karadağ, 1943: 35).
8.3. Araptar Vakası
12. Ocak. 1920 de bir dağ topçu takımı ile takviye edilmiş iki Fransız bölüğü
Sakçagöz'e gitmek üzere Antepten hareket etmişti. Geceyi Büyük Araptar köyünde
geçiren bu kol, karlı kış gününde köy halkını evlerinden zorla çıkarmış, ev eşyalarını
yağma etmişler, kümes hayvanlarını kesmişler, kadınlara sarkıntılık yapmışlardı. Köy
halkı köyü bırakarak dağlara iltica etmiş, Boyno obasında Boyno oğlu Memik ağaya,
Çavdar ağaya, Güce köyünde Ahmet ve Mehmet kâhyalara haber uçurmuşlardı.
Sabahleyin Sakçagöz istikametinde yürüyüşe geçen Fransız kolu Araptar’a 2-3 km.
mesafede, Çatal Mazı denilen dar boğazda, Memik ve Çavdar ağalarla, Ahmet ve
Mehmet Kâhyaların kumandanlığındaki çevre köyler halkının silâhlı baskınına uğradı.
Sisli bir havada başlıyan silâhlı çatışma sonunda Fransızların büyük bir kısmı öldürüldü,
geri kalanlar canlarını güçlükle kurtardılar. Bu haber Türkleri sevindirdiği kadar
Fransızları şaşırttı. Fransız komutanının çetelerin tenkili yolundaki isteğine karşı,
köylüye reva görülen vahşice davranışların hesabı soruldu. Hadisenin yerinde sorulup
incelenmesi için Jandarma Bölük Komutanı ile Fransız subaylarından bir heyet olay
yerine gönderildi. Fransız askerlerinin alçakça davranışlarının hadiseye sebep olduğu
anlaşıldı, îşgal komutanlığı yeis ve hiddetinden çırpınmaları ve dövünmeleriyle başbaşa
kaldı (Ünler, 1963: 28).
Arapdar Vakası Kılıç Ali tarafından 16 ocak 1920’de rapor edilmiş ve raporda
Fransızlar'ın çatışmalarda 50 ölü ve bir o kadar da yaralı verdiklerini ve yaralılar
arasında bir de subayın bulunduğunu yazdı. Millî kuvvetlerin ise bu çatışmalarda hiç
kaybının olmadığı belirtiliyordu. (Özalp, 1984: 82).
8.1.4. İlk Çatışmalardan sonra Kuvay-ı Milliye’nin ve Düşmanın Tavrı
Bu olaylar sebebiyle Mustafa Kemal Heyet-i Temsiliye namına Müdafa-i Hukuk
Cemiyetlerine düşmanla yapılan çatışmalarda Fransızlar'ın öldürüldüğü ve silahlarının
ele geçirildiğine dair müjdeli telgraf yayınlamıştır.
16 Ocak 1920 Cuma günü Türk ileri gelenleri Ulucami’de bir toplantı yaparak
Ermeni ileri gelenleri de davet ettiler. Ermeniler misafir olarak karşılanmış ve çay dahi
ikram edilmişti. Onlara Türk hemşehrileriyle birleşerek Fransızlar'a karşı birlikte
mücadele etmeyi teklif ettiler. Fransızları birlikte şehirden atıp sonsuz bir kardeşlik
içinde yaşama dileklerini söylediler. Türkler'in bu teklifi Ermeniler tarafından kabul
edilmedi. Sonradan bu yolun seçtikleri yoldan çok daha akıllıca bir yol olduğunu
74
MARAŞ’TA ERMENİ, FRANSIZ VE TÜRKLER
HATİCE BAŞKAN
davetliler arasında bulunan Abraham Hartunian da kabullenmiştir. Eğer Türkler'in
dostluk teklifini kabul etselerdi en azında hayatta kalabilirdik diyerek serzenişte
bulunan Hartunian o dönemdeki düşüncelerini şöyle açıklar:
“Böyle bir yolu kabul etseydik kurtarıcı ordumuzu kendimizin yaralayacağını
düşünerek reddettik ve toplantı dağıldı” (Hartunian, 1968: 133) Ulucami’deki çağrıdan
sonra Vali Ata Bey de Ermeniler'i davet etti.Ermeniler onun da bu barışçı tavrını dahi “
sinsi ve aldatıcı bir kibarlıkla bütün Ermeni liderleri veda etmek için çağırdı biçiminde
yorumlamışlardır. Ermeniler Ata Bey Bey’in bütün Türkleri örgütleyip şehri öyle terk
ettiğini ileri sürmüşlerdir (Hartunian, 1968: 133). 17 Ocak cumartesi günü de yerine
Tahrirat Müdürü , Kilis’ten ünlü birisi olan Muhammed Bey’i atayarak şehri terk etti.
17 Ocak 1920’de Maraş- Antep yolunun kapanması sebebiyle Keret Mutasarrıf
Vekili Cevdet Bey’e baskı yaparak Pazarcık Kaymakamına şu emri verdirdi:
“Pazarcıkta toplanan eşkiyayı teşkil maksadıyla hareketi askeriye yapılcaktır.
Ahalinin iş ve güçleriyle meşgul olmasını temin ediniz” (Özalp, 1984: 82).
Kılıç Ali Paşa’nın hatıralarında kaymakama verilen emirde doğruda Kılıç
Ali’nin adının geçtiği yazar. “Eşkiyadan Kılıç Ali Bey’i cezalandırmak amacıyla ,Türk
jandarmasıyla ortaklaşa bir Fransız kuvveti gönderileceği , halkın işiyle gücüyle meşgul
olması ve heyecana kapılmaması, amacın asayişin sağlanması olduğu” şeklindeki
Fransız emirnamesine Kılıç Ali Keret’i telefona çağırarak cevap vermiştir. bu
telefondaki cevapta (Özalp, 1984: 82) ya da yayınladığı bildiride Kılıç Ali “ eşkıya gibi
gösterilmek istenen kuvvetin, haksız işgaller karşısında hürriyet ve bağımsızlığını
mutlaka elde etmek için silaha sarılmış bir millet olduğunu, Pazarcık'a gönderilecek
Fransız kuvvetinin tek bir askerden bile ibaret olsa mutlaka kurşun ile karşılanacağı”
şeklinde bir ihtarname idi ( Kılıç, 2005: 90). Kılıç Ali’yi yakalamak için atlı müfreze
gönderildi. Bu müfreze Doğanlı Mevkiinde Paşa Ağa’nın kuvvetleri tarafından
tutulunca geri çekilmeye mecbur kaldı. Bunun üzerine bir Fransız taburu dağ yolundan,
iki süvari bölüğü de Güneyden Pazarcık üzerine yürüyüşe geçti. Amaçları yollardaki
millî kuvvetleri ortadan kaldırmaktı. Yakup Hamdi düşman kuvvetlerinin Ermeni
klavuzlarla birlikte Pazarcık'a yöneldiklerini telefonla Kılıç Ali'ye bildirdi. Kılıç Ali
makineli tüfek zabiti mülazım ihsanı da yanına alarak pazarcığın bir kilometre
batısındaki Hacı Ahmed Mevkiindeki taşlıklar arasında pusu kurdu. Yakup Hamdi
kuvvetleri de Pazarcık yolundan beş kilometre güneyini tuttu. Ali Rıza Pişkin
Müfrezesi Aksu köprüsü civarına yerleşti. Harabe Köyü civarına da emniyet
düşüncesiyle bir müfreze gönderildi. Kılıç Ali bu görevli müfrezelere şu emri gönderdi:
“Pazarcığı işgal etmek maksadıyla Maraş'tan hareket eden Fransız kıtalarını
bütün kuvvetinizle imha edeceksiniz.Bir tek Fransız askerinin mıntıkanızı geçmesi
mesuliyetinizi mücibdir”(Özalp, 1984: 85).
Ali Rıza Pişkin kumandasında Aksu Köprüsü civarından bekleyen çeteler
düşman süvarisini püskürtmüşler, Harabe Köyü civarında çok sayıda ölü verdirmişlerdi.
Bunlardan kaçabilenler Tomsuklu Karakoluna doğru ilerlemekte iken Hasan Efe’nin
kumanda ettiği seksen kişilik Kuvay-ı Millîye ile karşılaşmış ve yine çok sayıda ölü ile
yaralı vererek perişan bir halde Maraş'a geçebilmişlerdi.
Bu hezimet düşmanın sinirlerini çok bozmuştu. öyle ki Pazarcıktan Maraş
yakınlarına kadar bütün sahanın Kuvay-ı Millîye ile dolu olduğu kanaati uyanmıştı.
Aksu köprüsü batısındaki bu ilk müsademede düşman askerleri arasında bulunan iki
Müslüman Cezayirli Narlı Köyüne kaçmışlardı. Oradan Yakup Hamdi eliyle Kılıç
Ali’ye gönderilen bu askerler bu süvari kuvvetinin ardından bir de piyade kuvveti
çıkacağı bilgisini vererek Kuvay-ı Millîye'ye yardımcı olmuşlardır (Bağdatlı, 1974: 88).
75
MARAŞ’TA ERMENİ, FRANSIZ VE TÜRKLER
HATİCE BAŞKAN
Maraşta bunlar yaşanırken Fransızlar Ermenileri gözden çıkarmayı çoktan
tasarlamışlardı. Nitekim ocak ayının daha ilk günlerinde Fransız komutanı general
Gouraud , Paris’e telgraflar çekerek ermeni lejyonunun dağıtılmasını , bu lejyona
sarfedilen para ve emeklere yazık olduğunu bildirmiş ancak Fransız Başbakanı
Clemenceau’yu ikna edememiştir. Clemenceau da 17 ocak 1978’de başbakanlık
seçimini kaybederek istifa etmiştir.
8.1.5. Karayılan Vakası
18 Ocak 1920’de Kılıç Ali Bey Pazarcık’a hem Antep hem de Maraş'tan iki ayrı
kuvvet sevkedilebileceği ihtimaline karşı Maraş-Pazarcık yolu üzerindeki MaraşDehliz noktasını tuttu. Bir tek Fransız’ın bile Pazarcık sınırından geçebilmesinin büyük
sorumluluk olduğunu hatırlatmış olan Kılıç Ali’nin bu uyarısı millî kahramanlar
tarafından ciddiyetle dikkate alındı ve 18 Ocakta Maraş’tan Dehliz’e, 19 ocakta
Antep'ten Aksu civarına ilerlemekte olan düşman müfrezesi ağır kayıplar verdi. 70-80
kişilik piyade müfrezesi de Karayılan müfrezesi tarafından tamamen yok edildi. Ki bu
olay Antep- Maraş karayolu üzerinde, Fransız birliklerine en öldürücü darbeyi 20 ocak
1920’de vuran olay olmuştur. Karayılan namlı Mulla adlı kişi Antep’ten Maraş’a doğru
çok önemli bir nakliye kolunun harekete geçeceğini haber alır. Bu nakliye kolunu
Karabıyıklı denilen mevkide karşılamayı kararlaştırdı.
Bu mevkide Antep-Maraş Şosesi’ne tamamen hakim elverişli tepeler vardı.
Düşmanın sayı ve silah üstünlüğünü bir baskınla hiçe indirmek için bu mevki seçilmişti.
İki gün içinde Elif Köyü bir karargâha dönmüştü. Civar köylerden gelen çetelerle
birlikte 80 kişilik bir kuvvetle Karayılan Aksu-Karabıyıklı Mevkiine hareket etti
(Solmaz, 1963: 25). Başlangıçta Türkler'in ateşiyle şaşkınlığa uğrayan Fransızlar harp
nizamında genişleyerek Türklere ateş ettiler. Karşılıklı ateşin ardından Karayılan 15
arkadaşı gizlilikle hareket ederek ile Fransızların içlerine hücumla 2 makineli tüfek ve 4
Tunusluyu esir almış, Tunuslulara makineli tüfeği zorla tepeye çıkartmış kurdurmuş ve
Fransızlar üzerine ateş açtırmıştı. Makineli tüfek ateşi de başlayınca sağ kalan
Fransızlar teslim oldular. Fransızlardan bir tek kişi dahi kaçmağa muvaffak olamamıştı.
50 Fransız askeri teslim olmuş, elliye yakın Fransız cesedini Derbent deresine köylüler
taşımışlardı, ceset kokusundan Derbent deresinden günlerce geçilememişti (Solmaz,
1963: 25). Karayılan, Maraş’ın ve Pazarcığın Fransızlardan kurtuluşuna kadar esirleri
muhafaza etti Karayılan, Kilis-Antep Şosa’sı Savaşlarına çetesi ile gitmezden önce,
esirlerin çoğunu Pazarcık ilçesi kaymakam vekili muhacir Ali efendiye teslim etti.
Antep'te bulunan Fransız birlikleri de Maraş’a gitmeye bir daha teşebbüs edemediler.
Karabıyıklı baskını neticesinde Maraş-Antep karayolunun mühim kısmı tamamen
Türklerin eline geçti. Kuvayı Milliyecilerin Antep şehri ile Antep - Kilis yolu üzerinde
faaliyetlerini artırmaları kolaylaşmış oldu. Karabıyıklı baskını, Türk Kurtuluş savaşının
ilk ve kati zaferidir. Bu zaferi; çavuş rütbesindeki bir köylünün idaresinde, Türk
köylüsü kazanmıştır (Solmaz, 1963: 26). Böylelikle Antep'teki Fransız işgal
komutanlığı, Maraş'taki birliklerine hiçbir yardımda bulunamadığı gibi Maraş'ta cereyan
eden olayları öğrenmeye bile imkan bulaşmamıştır Ama Antepliler kuvvet, cephane ve
erzak göndererek Maraş'a yardımda bulunmuşlardır (Ünler, 1969: 29).
18 Ocak Pazar günü Ermeniler Bütün kiliseleri doldurdular. Onlar kendileri için
kati olan ölüm tehlikesine rağmen şehirde 6 bin Fransız kuvetinin olduğunu ve her
tarafa topların yerleştirilmiş bulunduğunu bunlarla birlikte altı yüz cesur Ermeni
gönüllüsünün kendilerini koruduğunu düşünüyorlardı. Ertesi gün 19 Ocak 1919’da
76
MARAŞ’TA ERMENİ, FRANSIZ VE TÜRKLER
HATİCE BAŞKAN
Ermeniler Noel kutlaması yaptılar. Bu Noel’i her zamankinden daha fazla bir
sevinçle kutladılar (Hartunian, 1968: 134) .
Fransızlar 19 ocak 1920 günü Maraş'ta örfî idare ilân ettiler ve gece sokağa
çıkma yasağı getirdiler. Türkler'in elinde bulunan kaleyi işgal etmek istedilerse de
Evliya Efendi’nin gayreti buna engel oldu (Özalp, 1984: 85).
Karabıyıklı baskınından iki gün sonra Maraş şehrinde savaş başlayacaktır.
8.2. Harp Hazırlıkları
Kılıç Ali Bey tarafından hem Mustafa Kemal paşaya hem de 3.kolordu komutanı
Selahattin Bey'e yazılan olaylar için Mustafa Kemal Heyet-i Temsiliye Reisi olarak
“yürütmekte olduğun kahramanca hareket takdirle karşılanmıştır. Başarıların devamını
dilerim” şeklinde tebriklerini iletiyordu. Selahhattin Bey ise sürekli Kılıç Ali Bey’i
soğukkanlılığa davet ederek destekliyordu. O saldırıya geçilmemesini, zorunlu
durumlarda bile ateşle değil , düşmanın silahlarını toplayarak karşılık verilmesini
öğütlüyordu.Elbistan’daki kolordudan tek bir fişek bile alınamamıştı o tarihe kadar.
Yardım çağrılarına kuru bir cevap bile verilmemişti. Kılıç. Ali Bey Selahattin Bey'in
farklı öğütlerine rağmen teşkilatlara Fransızlara nerede rastlanırsa rastlansın taarruz
edilmesi emrini veriyordu ( Kılıç, 2005: 91) .
19 Ocakta Keret Mutasarrıf Vekili Cevdet Bey’i karargâhına davet etti. Hükûmet
işlerinde Fransızlar'ın bulunması için ve her daireyi göz altında tutmak üzere
Adana'dan getirdiği Binabşı Morbiyo’yi güvernör tayin ettiğini söyleyip hükumetten iki
odanın hemen boşaltılmasını istedi. Morbiyo’nun bugünden göreve başlamasını
emrediyordu. Cevdet Bey ise Fransızlar tarafından bazı köylerde askerî harekat
yapıldığı , bütün Ermenilerin şımardığı, böyle bir bir günde bunun tatbikinin halinin
galeyanına sebep olacağını ileri sürdü. Cevdet Bey bunun Mütareke şartlarına da ters
olduğunu beyan ederken Keret “ ben emrediyorum, sen sonra nereye yazarsan yaz “
şeklinde tavır koyar.
Cevdet Bey’in Keretle görüşmesi hemen duyuldu. Memleketin ileri gelenleri
hemen Mutasarrıflığa gittiler. Fransızlar'ın hükûmet işlerine karışmak istemeleri, burayı
Kilikya dedikleri yere bağlamak ve Türkleri ezmek fikrine dayandığından asla kabûl
edilmemesi , yalnız İngilizler'in önce tatbik ettikleri dairede işgallerine razı olacaklarını
ve aksi halde her türlü felakete katlanacaklarını açıkladılar Fransız Binbaşı Morbiyo o
gün hükûmete gelmedi. Onun işe başlaması şehrin ileri gelenlerinin yarın toplanmasına
ve onlarla görüşülmesinin sonrasına bırakıldı (Karadağ, 1943: 36). Kazanılacak zaman
içinde halkın Fransız Hükûmeti kabul etmeyeceği Fransızlar bilse de ertesi günü
çağrılan ileri gelenleri alıkoymaları niyetlerinin halkı önderlerinden ayırarak millî
hareketi çökertmek olduğu ortaya çıktı.
Bu teşkilatlandırma ve silahlandırma çalışmaları devam ederken General Keret
karargâhını 20 ocak 1920’de Maraş'a nakletti. 20 Ocak Salı günü Fransız Generali bütün
memurların görevlerine son verilmesini ve bütün devlet binalarının bölümlerinin ona
teslim edilmesini emretti. Türk yetkililer buna hiçbir cevap vermedi (Hartunian, 1968:
134). Bu tarih güney cephesinde savaşın resmen başladığı tarihtir ve 20 ekim 1921’e
kadar yani Ankara Antlaşmasına kadar devam edecektir. 20 ocak 1921’de uyandırılan
savaşın ilk ateşi kısa sürede diğer yerlere de sıçradı (İlter, 2005: 36).
20 ocakta karargâhını Antep'ten Maraş'a nakleden Keret savaş hazırlıklarını
hızlandırdı. Ermeniler aileleriyle birlikte kiliselere toplanıyordu. Keret bir bildiri
yayınlayarak gün batımından sonra şehre girecek herkesin sorgusuz sualsiz kurşuna
dizileceğini ilân etti ( Kılıç, 2005: 91).
77
MARAŞ’TA ERMENİ, FRANSIZ VE TÜRKLER
HATİCE BAŞKAN
20 Ocak salı günü Morbiyo öğleden evvel hükumete geldi. Halkı temsilen bazı
ileri gelenler de gelmişlerdi. Morbiyo bunlara hükumete iştirakten maksadının burayı,
Kilikya gibi bir idareye tabi tutmak olmadığını ,sadece asayişi temin etmek olduğunu
söyleyerek Maraş'ın başka türlü idare edileceğini, General Keret’in de emrinin bu yönde
olduğunu ve bundan korkulmaması gerektiğini anlattı.
Türkler ise Türk Köylerine tecavüz eden , halkı katleden Ermenilerin Maraş'tan
atılması ile asayişin mümkün olacağını söyleyerek İngilizlerin vaziyetinden başka hiçbir
türlü idareye razı olmayacaklarını aksi halde kan döküleceğini beyan ettiler. Morbiyo
herkesin ellerini sıkarak oradan ayrıldı ve Keret’in karargahına gitti. Bir daha da
gelmedi (Karadağ, 1943: 37).
Artık savaşın şehir içinde başlaması an meselesiydi. Keret Maraş'ın içinde 4000
kişilik bir kuvvet toplamıştı. Buna güvenerek baskıyı artırıyordu. Bugün çarşılan kapalı
idi. Herkes gelen onca Fransız kuvvetinden yaşanan çatışmalardan harbin kopmasını
bekliyordu çünkü.
21 ocak Çarşamba 1920 günü öğleden sonra Keret mutasarrıf Vekili ile daire
reislerini , Belediye Reisini ve şehrin ileri gelenlerini karargâha davet etti. Davete
Mutasarrıf Vekili Cevdet Bey, Jandarma Komutanı Binbaşı İsmail Hakkı, Komiser
Cemil, Belediye Reisi Bekir Sıtkı, Mühendis Abdüllâtif, Beyazid Zâde Mehmed, Müftü
Hacı Mehmed Tevfik, Eytam Müdürü Refet, Karaküçük Zâde Hacı Mustafa, Hafız Ali,
Şişman Zâde Arif, Kocabaş Zâde Hacı Nuri Bey ve Efendiler karargâha gittiler.
Hepsinin adı tek soruldu ve Keret içindekileri dökmeye başladı.
Pazarcık’taki Kılıç Ali’nin amirane tavır ve tehdit telgrafları sebebiyle oraya
asker sevkedildiğini, Maraş'a gelmekte olan bir kaça araba mühimmatın yolda
gaspedilerek, muhafızlardan bazılarının da öldürülmüş olduğunu bu yoldaki mesuliyetin
tarafınıza terettüp edeceğini beyan ve tahkir edici bazı laflar sarf etti (Karadağ, Mersin,
39). Müftü Rafet Bey ise Fransız işgalinin haksız olduğunu Kılıç Ali’nin ortadan
kaldırılması gerekiyorsa bunu kendisinin gidip yapması gerektiğini söyleyince de
toplantıyı terk etmiş kapıdaki görevlilere içeridekilerden bazılarının tutuklu olduğunu
bildirmiştir (Kılıç, 2005: 92).
Sözü bittikten sonra tutuklanmasını emrettiği kişiler şunlardır:
Mutasarrıf Vekili Cevdet, Jandarma İsmail Hakkı, Mühendis Abdüllatif, Belediye Reisi
Bekir Sıtkı Beylerle Kocabaş Nuri ve Şişman Arif Efendileri alıkoyarak diğerlerini
bıraktı. Onlara gidip ahaliyi teskin etmelerini söyledi. Fakat Türkler milletin burada
kalanları soracağını ve bu olayın galeyana sebebiyet vereceğini anlatmaya çalıştıysa da
_ Onlar sonra gönderilir, siz durmayın gidin şeklinde cevap ile gönderildiler.
Oradan ayrılanlar dışarı çıktıklarında karargâhın etrafına makineli tüfenklerin
yerleştirilmiş ve askerlerin vaz'iyeti harbiye almış olduklarını gördüler (Karadağ, 1943:
39).
8.3. Maraş Şehir Harbi’nin Başlaması
Karargâha giden adamlardan bazılarının orada tevkif edildikleri derhal
memleketin her tarafında duyuldu. Üç dört günden beri çarşılar kapalı olduğundan halk
sokak başlarında topluca duruyorlardı. Saat sekize doğru silahlar patlamaya başladı.
Artık meseleyi Türk’ün kahramanlığı, türkün fedakârlığı ve onun silahları halledecekti.
Keret’in bu hareketi , ileri gelenlerin karargâha çağrılmış ya da götürülmüş haberi
hususi bir süvari ile Yakup Hamdiye uçurulmuş o da derhal telefonla Kılıç Ali’ye
bildirmişti. Çünkü Keret bir gün önce telgraf tellerini kesmiş ve Maraş’la telefon
haberleşmesi yapılamaz olmuştu (Bağdatlı, 1974: 92).
78
MARAŞ’TA ERMENİ, FRANSIZ VE TÜRKLER
HATİCE BAŞKAN
20 Ocak 1920’de Maraş adeta terkedilmiş bir şehir görünümündeydi. Şehirdeki
tek hayat belirtisi bir sıra silahlı Türk'ün şehrin kalbinde bulunan duvarlarla çevrilmiş
kaleye doğru dik bir patikadan çıkmalarıydı ( Kerr, 1973: 3).
Fransız karargahı Amerikan Kolejinde şehre hakim bir yerde idi. Fransız
kuvvetleri Şehir iğinde kiliselere, hanlara, Ermeni mekteplerine ve Ermenilere ait büyük
binalara yerleştirilmiş idi. Fransızlar yalnız Şehrin ortasında ve her tarafa hakim olan
Kaleye asker koyamamışlardı. Eğer Kaleyi de işgal edebilmiş olsalardı Türklerin
durumları çok fena olurdu.
Fransızların Kaleyi işgallerine meydan vermemek için daha önce Kaleye milli
bir müfreze yerleştirilmiş idi. Bu müfreze Kalenin meydanlığında gündüzleri
'Fransızların gözü önünde millî elbiseleriyle talimler yaparlardı. Hatta bir gün Kaleyi
gezmek isteyen Fransız kumandanı kapıdaki nöbetçiler tarafından içeri sokulmadığından geri dönmüş ve kendisinin Mevki kumandanı olduğu halda Kaleye girmesi
engellendiğinden dolayı hükümete giderek şikâyette bulunmuştur (Karadağ, 1943: 93) .
Tutuklama olayının ardından Kılıç Ali bütün kuvvetiyle Maraş'a geldi. Savaşı
yaşamış olanlardan Adil Bağdatlı’ya göre Kılıç Ali ancak savaşın üçüncü günü
gelebilmişti Maraş’a ve karargâhını da şehrin doğusunda 10 dakika mesafede bulunan
Arapkirli Çiftliğine kurdu. Gelirken dört yüz kadar mevcutla hareket etmişti.
Pazarcıktan makineli tüfekleri ve cephaneleri ile esas maiyetini ve millî kuvvetleri
almıştı. Dehlizden de bir kısım kuvvetleri ayırıp Yakup Hamdi’yi de bunlara beraber
almıştı. Yusuf Hacılı Köyü yolundan giderek Harabe’deki Beşenli ve Yusuf Hacılı
kuvvetlerini de getirmişti (Bağdatlı, 1974: 102).
Kanlarının son damlasına kadar çarpışacaklarına ve Fransızları Maraş'tan
kesinlikle atacaklarına dair bir bildiri yayınladı. İtilaf Devletlerine ve Amerika'ya
halkın tepkisini belirten protesto telgrafları çektirdi. Fransız General Keret’e de bir
ültimatom verdi. Ültimatom aynen şöyledir:
“Kumandan Efendi! Askerlerinize derhal ateş kestirmez ve haksız olarak işgal
ettiğiniz topraklarımızı yirmi dört saat içinde terk etmezseniz, sizi kuşatmış olan
Müslüman savaşçıların şiddetli saldırılarına maruz kalacaksınız. Dökülecek kandan siz
sorumlu olacaksınız. Önerimi kabûl ettiğiniz takdirde hiçbir saldırıya uğramadan
ülkemizden çıkmanızı sağlayacağımı garanti ediyorum
Umumî İslâm Mücahitleri Reisi Kılıç Ali”
(Kılıç, 2005: 93).
Bu ültimatomla bağımsızlığı barışla isteyen bir zihniyet ortaya konmuştur. Geldiğinde
ateş içinde bulduğu Maraş’ın Türklerine de bir beyanname yayınladı:
“Memleketi kurtarmak, düşmanla göğüs göğse çarpışmak için şehre girdim.
Düşmanı şehirden çıkaracağız. Allah’ın inayeti bizimle beraberdir” (Bağdatlı, 1974:
102).
Kılıç Ali Derdimend denilen yerde siper kazdırıp şehrin sıkışık yerlerine de
yardım gönderdi. Pazarcık Jandarma Komutanı Ramazan ile küçük ve büyük Ahmed
Çavuşlar evvelce Doğu cephesinde çalışıp ordan da Kayabaşı semtine gönderilmişlerdi.
Elbistan’a evvelce gitmiş olan Maraşlılardan doktor Mustafa çok gayret ediyordu:
Doktor Mustafa bir ara Gürün’e de gitmiş ve orada Sivas'tan gelmiş olan Selahhattin
Paşa ile de görüşerek Heyet-i Temsiliye hakkında bilgi edinmişti. Mustafa Kemal’le
muhaberenin daha kolay temin için de Sarıçukur’daki telgraf makinesi Maksutluya
taşınmıştı.
Maraş'ta harp başlayınca Fransız işgaliyle Elbistan’a gitmiş olan ileri
gelenlerden Eczacı Lütfi kuvvet toplamak üzere Bertiz’e yollanmış, diğerleri de
Maraş'a gelerek her biri kendi semtindeki cephelere katılmışlardır. Doktor Mustafa da
79
MARAŞ’TA ERMENİ, FRANSIZ VE TÜRKLER
HATİCE BAŞKAN
Maraş'ın batısındaki Cancık Mevkiine gelmişti. Türkoğlu’ndaki Bayezitoğlu
Muharem ve Zafer Beyler de maiyetleriyle Batı cephesine katıldılar. Eczacı Lütfi
Bertiz’den topladığı kuvvetlerle Ahır Dağı’ndan inmiş ve bu kuvvetin bir kısmı ile
kendisi Batı Cephesine katılmış, diğer Kısmı da Kılıç Ali maiyetine girmiş olan
Pazarcık Jandarma Komutanı Ramazan emrine girdi. Kılıç Ali Yakup Hamdi Bey’in
geri kalan kuvvetini de Maraş’a yönelterek karargâhını şehre daha yakın olan
Haznedarlıya nakletti. Şehrin Güneydoğusunda kendi semtinde çalışmakta olan
Süleyman Dulkadir de Kılıç Ali kuvvetleri ile birleşti. Cephelerin bu şekilde
hazırlanması sürecinde düşman çok saldırgandı ve çok zarar verdi. Hakim tepelerde
bulunmaları sebebiyle özellikle şehir dışındaki kuvvetlerimize ve şehirde Türkler'in
toplu halde bulundukları semtlere mermi ve bomba yağıyordu.Türkler bu ortamda siper
usûlünü tatbik etmeye çalışıyorlardı. Bir yandan da doğu, batı ve kuzeyden çevrilmiş
olan düşmanı çemberden çıkarmak istemiyorlardı.
O günleri anlatan Karadağ savaş evveli durumu şöyle izah eder:
“Fransızların yerleştikleri yerlerde makineli ve otomatik tüfenkleri var idi. Bir
bataryadan ibaret olan dağ toplan da Kışlada bulunuyordu. Cephaneleri bol idi. Ancak
işin nereye varacağını ve ne hale gireceğini tahmin ve takdir edemedikleri için
yiyecekleri az idi. Muntazam Fransız kuvvetlerinden başka - Fransızlar tarafından
teslih edilmiş olan idik Ermeniler (yerli) de büyük bir yekûn tutuyordu. Zeytin
Ermenileri de bunların ihtiyatları mesabesinde olarak Zeytinde bekliyorlardı. Türkler'in
cephanesi ise Jandarma dairesinden dağıtılan 850 Silah ile bazılarının kendi paraları ile
oradan buradan tedarik eylemiş oldukları silahlardan ibaret idi.Savaş esnasında
Mülâzım Hamdi efendi kumandasında iki makineli Tüfenk ile iki tane de adi dağ topu
millî kuvvetlere iltihak etmişti. Ancak topların mermileri bozuk çıkmıştı. Bu sebeple
toplardan istifade edilmemişti. Maraşta silah patlar patlamaz Şehir etrafındaki ulusal
kuvvetlerin de çarçabuk Maraş’a yetişebilmeleri imkânı de hazırlanmış idi” ( Karadağ,
1943: 40). Türk Kuvay-ı Millîyesi askerlerinin üzerinde üniforma yoktu. Onların hepsi
tüfek fişeklerinin bandelaarsını omuzlarının üzerinde ve göğüslerine çapraz olarak
taşıyorlardı (Kerr, 1973: 3).
Türk Kuvva-yi Millîyesinin Karargâhi Bayezitli mahallesinde hükümet konağı
civarında Kâtip zade Mehmed Efendinin evinin alt katında kurulmuş idi. Hey'eti
Merkeziye Reisi Arslan Bey kumandayı eline almış harekâtı buradan idare ediyordu.
İcabatı harbiye burada düşünülüyor, kararlar burada alınıyor, emir buradan veriliyordu,
Burası âdeta bir harp karargâhı halini almıştı. Burası karınca yuvası gibi kayniyor, bir
çok kimseler buraya girip çıkıyordu. Bunların kimisi rapor veya haber getiriyor, kimisi
emir götürüyor, kimisi cephane alıyordu. Mehmed Efendi’nin bu evi büyük ve tarihsel
bir yer olmuştu (Karadağ, 1943: 41). Arslan Bey her geleni dinliyor, herkese söz yetiştiriyordu. Vahim anlarda önemli durumlarda sabır ve metanet tavsiye eder,
maneviyatı zayıf olanlara taze bir ruh, taze bir kuvvet ve cesaret verirdi. Savaşın son
günlerine doğru Fransızlara bir imdad kuvveti gelmiş ve durumları biraz düzelmişti.
Bundan bazılarının maneviyatı bozulmuştu. Bir gün Mutasarrıf vekili Cevdet bey
yanında iki adam olduğu halda içeri girdi. Arslan Beyle aralarında şu muhavere oldu :
_ Arslan bey ne yapıyorsun, vaziyet fenadır.
_ Ne yapalım sonuna kadar devam edeceğiz.
_ Burada bu kadar çoluk çocuk ,sonra bunları keserler.
_ Biz onlarınkini o kadar kestik, biraz da onlar bizimkini kessinler.
_ Öyle ise ben karışmam.
_ Sen karışma.
80
MARAŞ’TA ERMENİ, FRANSIZ VE TÜRKLER
HATİCE BAŞKAN
Bu muhavere üzerine Cevdet Bey geldiği gibi geri gitti. Fransızlar bu
kadar faik ve muntazam kuvvetlere,toplara, mitralyozlara malik olduğu halda hiç bir
yerde taarruza.girişememiş idi. Her cephede müdafaa vaziyetinde kalmıştı. Fransız
kuvvetleri şurada burada dağınık bir halda kalmıştı. Türklerin taarruz vasıtalarından
birisi de yangın çıkarmak idi. Gerekli olan yerlere ateş verilerek düşman mevzileri
düşürülüyordu idi. Bu arada bir çok Türklerin evleri de yanıyordu. Fakat kimse
müteessir olmuyordu. Çünkü amaç düşmanı yok etmek idi. Düşmanı yok etmek için
kendi eliyle kendi evini ateşleyenler oluyordu. Telgrafhane Bertizin Maksudlu köyüne
kaldırılmış idi. Tel muhaberatı bu merkez vasıtasıyla her tarafla temin edilmiş idi
(Karadağ, 1943: 42).
8.4.Yirmi Bir Günlük Savaş Hadiseleri
21 Ocak 1920 Çarşamba. Savaşın ilk günüdür. Silah patlar patlamaz Fransızlar
şehrin her tarafına makineli tüfenk ateşi açtılar. Topları Ahır dağı ile etrafta bulunan
yolları bombardımana başladı. Ateş gece Saat dokuza kadar sürdü. Sabaha yakın 1-2
Saat sükûnet buldu ise de fecirle beraber bombardıman yine başladı
Bu gün akşamdan sonra bir Fransız -müfrezesi çarşıdan Kışlaya doğru giderken
Restebaiye camisinde-ki müfrezenin ateşiyle karşılaştı, atada şiddetli bir müsademe
oldu. Bir iki Cezayirli telef oldu. Arabalarını bırakarak kaçtılar.
Yine bu ilk gece evine gitmekte olan Ceza Reisi Cemil Bey sokakta şehid düştü.
Cenazesi bir kaç gün sokak ortasında kaldı. Onun gözü yaşlı anası da evinde şehit
edildi..Aynı gün içinde Talaskaçı Hacı Ali de şehit edildi. Üzümsuyu Mehmed Agah
Efendi Kapalı Çarşıdan evine kaçarken Taşhan’ın kapısındaki nöbetçi Fransızlar
tarafından esir edildi. Daha önce esir alınan Dikeç Hayri ve Kadıoğlu Musa’nın yanına
koyularak hepsine işkence yapılmaya başlandı. Cezayirli bir Müslüman askerin
yardımıyla kurtulan Musa’nın anlattığına göre; Üzümsuyu Mehmed ve Agâh Efendiye
işkence yapılmış kulakları ve burunları kesildikten sonra Arasa Han’ın kapısına el ve
ayaklarından çarmıha gerilen Üzümsuyu “hangi düvel-i muazzamata esir olmuş bir
milleti böyle işkence ile öldürmek var” deyince oradaki Ermeniler Üzümsuyu
Üzümsuyu bu 1311 ile 1324’ün intikamıdır “ diyerek gözlerinden çivilemişler aynısını
Dikeç Hayri’ye de yaparak ölülerini sokağa atmışlardır (Özalp, 1984: 96).
Aynı gün Kırklar Kilisesi’ndeki düşman askerleri tarafından Kaltakçı Halil
adındaki bir Türk yakalanarak kilisede üç gün işkence edildikten sonra boğazlanmış ve
sokağa atılmıştır. Abarabaşı Kilise arkasındaki evlerden birinde kira ile oturmakta olan
orta mektep din dersleri muallimi Hafız Veliddin’in evine o gün akşamdan sonra giren
Ermeniler O’nu feci bir şekilde şehit etmişlerdir (Bağdatlı, 1974: 98).
Kiliselerin her birinin Fransız askeri emrindeki birer karargâha dönüştürülmüş
olduğu Abraham Hartunian’ın hatıralarında anlatılmaktadır.
Hartunian’a göre Maraş'ta onlar için yedi güvenli askeri merkez vardı. 1.
Amerikan Kız Koleji , 2. Alman Yetimhanesi, 3.Alman Hastanesi, 4. Ermeni Katolik
Kilisesi, 5. Latin Manastırı 6.40 Çocuk Gregoryan Kilisesi, 7. İlk Ermeni Evangelist
Kilisesi(Hartunian’ın Kilisesi). Savaş başlamadan önce o sırada Maraş’ta bulunan
Ermenilerin yarısı bu kiliselere yerleşmişlerdi. Ermenilerden sadece 2500’ü kendi
kiliseleri olan Kutsal Bakire Kilisesine toplanmışlardı (Hartunian, 1968: 134).
Ulemadan Edikli Oğlu Mustafa Efendi de savaşın ilk günü birkaç arkadaşı ile
Maraş'a gelmek üzere yola çıkmıştı. Bütün harp müddetince hiçbir yerde görülememişti.
Harp bittikten sonra da bulunmamıştır. Naşı bulunamamış olan Mustafa Efendi’nin
arkadaşları onun Kapuçam’daki düşman kuvveti tarafından şehid edildiğini
81
MARAŞ’TA ERMENİ, FRANSIZ VE TÜRKLER
HATİCE BAŞKAN
anlatmışlardır. Arkadaşları hocanın yaşlılığı sebebiyle kaçmadığını ve düşman
tarafından tecavüz edilip öldürüldüğünü açıklamışlardır ( Bağdatlı, 1974: 98).
Bundan başka şehrin hakim noktaları, giriş- çıkışı ve sokak başları ellerinde olan
düşmanlar savaşın daha ilk gününde çarşıyı da ellerine almışlardı. Kırklar kilisesindeki
birlikler dükkanların aralarını açmışlar ve etrafta bulunan hanlar vesair binalardaki
kuvvetleriyle birleştirmişlerdi.
Çarşıya hakim olan düşman Türk dükkanlarını
yağmalayıp Türkler'in mallarını çalmışlardı (Bağdatlı, 1974: 98).
Hartunian savaş başlar başlamaz Türkler'in çılgınca savaştığını , bir çok
Ermeni'nin ,emzikli Ermeni bebeklerin bile katlediğini, sokakların cesetlerle dolduğunu
anlatırken tek bir isim bile zikretmemekle aslında Türkler'in değil Ermenilerin katliam
yaptığını da ortaya koymaktadır. Türk kaynakları çok sayıda Türk’ün adlarıyla ve nasıl
katlediğini ayrıntsıyla anlatarak gerçekleri daha ispatlı olarak ortaya koymaktadır.
Yine savaşı yaşamış olan Hartunain’ın bahsettiği Ermeni kadınların çıplak
olarak kapılarda çarmıha gerildiği ve bunun yere sabitlenerek kıvranmaya bırakılmış
çocuklarının gözleri önünde yapıldığı olaylarında bunu yaşayan tek bir kadın ya da
çocuk adı zikredilmiştir. Ki bunlar kiliselere gitmemiş olan az sayıdaki Ermeniler imiş.
Zengin Ermenilerin bununla ilgili tek bir fotoğraf, belge ve ad vermemeleri
yazdıklarının tamamen yalan olduğunu göstermektedir.
Hapishanede bulunan mapusların hepsi salıverildi. Çünkü onlar da biz de vatan
savunmasına katılmak istiyoruz diye istek bildirmişlerdi (Bağdatlı, 1974: 100).
Ahaliyi savaştan vazgeçirmek maksadıyla karargâhta mevkuf bulunan
Mutasarrıf vekili Cevdet Bey salıverildi. Cevdet bey elinde bir beyaz bayrak olduğu
halde korku ve halecan içinde beri keçeye geçmeye muvaffak oldu (Özalp, Ankara, 90).
Kılıç Ali’nin verdiği süre dolduğu halde Fransızlar teslim belirtisi göstermeyince
Antep’ten gelen takviye birliklerini engellemek için bir müfreze yolladı. Bu müfreze
Antep- Maraş yolu üzerindeki köprüleri tahrip etti. Aksu Köprüsünü korumakla görevli
Fransız müfrezesini tamamen imha etti (Kılıç, 2005: 93). Fransız müfrezesinin imha
haberi İstanbul’a kadar ulaşmıştı. Ayrıca köprüden başka telgraf telleri de kesilmişti. Bu
şekilde Antep’ten Maraş'a gitmeye çalışan kuvvetlerin engellenmesiyle meşgul olan bir
birlikte “Maraş'a Kuvay-ı İmdadiye” adıyla Maraş'a birlik gönderiyor ve de Fransızlar'ın
Antep'ten Maraş'a yolladığı takviye kuvvetlerine pusu kuruyordu (Gömeç, 1989: 28).
Mercimektepe’ye taarruzlar yapılıyordu bazen. Türkoğlu Mustafa Çavuş
Çeteleri ile Nedirli Köylülerinin Mercimektepe’ye yaptıkları hücumlar başarıyla
sonuçlanmıştı. Oradaki düşman bu hücuma dayanamayarak büyük kayıplar vermiş ve
kalanı da kaçarak harbin daha ikinci günü Tekke Kilisesi’ndeki arkadaşlarına
katılmışlardı. Dikilitaş’taki düşman karargâhı olan Alman Çiftliğine de Dulkadir
Süleyman Bey Çeteleri taarruz etmiş harbin üçüncü günü de buradaki düşman
püskürtülerek çiftlik binası yakılmıştır. Bu taarruzda Peynirdereli Hacı şehit düşmüştür
(Bağdatlı, 1974: 104).
23 ocak Cuma. Antep caddesinden Maraş’a gelmekte olan bir düşman kolu
Şeyh Adil mevkiinde Alemli idare hey'eti tarafından kurulan pusuya düşürüldü.
Bunlardan 12 tanesi esir edildi gerisi öldürüldü. Silah ve eşyaları alındı. Esirlerden birisinin Maraşlı bir Ermeni olduğu anlaşılmakla derhal idam edildi (Karadağ, 1943: 43).
Top mermileri, bombalar , makineli tüfek ve mavzer kurşunları şehrin içindeki
Türkler'in üzerine yağıyordu. Bunlar şehir dışını da taradıklarından şehre yarım saatlik
yerlere kadar kimse gidip gelemiyordu. Düşman sadece kuzeydeki Bertiz Kuvveti ile
cephe vaziyetindeydi. Onlarla cephe harbi yaparken şehir içinde Türkler'in yaşadığı
semtlere kurşun yağdırıyordu (Bağdatlı, 1974: 99).
82
MARAŞ’TA ERMENİ, FRANSIZ VE TÜRKLER
HATİCE BAŞKAN
Türkler ilk günlerde birbirilerinden haberdar olamadılar. Teşkilât bağlantı
sağlayamadı. Siperdekiler yalnız kaldı. Bir semt veya mahalleden diğerine erzak bile
nakledilemedi. Birinci gün şaşkınlıkla geçti ve çok şehid verildi. Buna rağmen
maneviyat hiç bozulmamış ve alınan tedbirlerle işler düzelmeye başlamıştır. Talimat
tebliğ etmek , cepheler ve siperlere haber , cephane ve erzak götürmek için fedailere
ihtiyaç vardı. Bu konuda küçükler büyüklerden daha çabuk başarılı oluyorlardı. Tabi on
yaşından büyük olmaları kaydıyla. Bu vazifeyle büyükler de meşgul olmaya başlamıştı.
Fakat bu da yeterli olmadı. Evlerin aralarındaki duvarlarda delikler açılmaya başlandı.
Bitişik olmayan evlerin aralarında bulunan bahçe, yok, arsa gibi bir boşluk varsa
bunlarda yarılıp açılan hendeklerle bağlantı sağlanıyordu. Birbirine bitişik binalar
arasında yapılan bu birleşmeye her semt ve mahallede aynı anda başlanması ve
gösterilen gayret sayesinde , şehrin bir ucundan her yöne gidebilme imkanı doğmuş ve
nakliyat imkanı sağlanmıştır (Bağdatlı, 1974: 99).
Hızlı ve kesin bir başarı için bu da yeterli görülmedi ve yangın çıkarılmasına
karar verildi. Bununla düşman mevzii arasındaki engeli kaldırmak, yangını düşman
mevkiinde de çıkararak tutunmasına mani olmak, yaklaşılması mümkün olmayan
düşman mevziine sızmak için ve iki düşman mevziinin irtibatını engellemek için ise bu
mevzilerin civarındaki veya arasındaki evlerin ve mahallelerin yakılması icap ediyordu.
Bu durumda çok zaman Türklere ait evlerin yakılması söz konusu oluyordu. Bunu fark
eden ya da kendisine izah edilen ev sahibi bizzat kendi eliyle evini ateşe veriyordu.
Bazen küçükler bu işi daha iyi beceriyor ve bazen de para ile bu iş illa
yaptırılıyordu (Bağdatlı, 1974: 100).
İlk günden itibaren evlerini delik deşik ederek yol açan Türkler mukavemetten
taarruz vaziyetine geçmişlerdi. Türkler'in zenginleri önceden anbarlarını cemiyete
teslim etmişlerdi. Bu defada evlerinde olan her şeyi çetelerin iaşesi için meydana
çıkardılar. Muhafazalı yerlerde kazanlar kaynatılmaya başlandı. Kadınlar ve çocuklar
çetelere yiyecek yetiştiriyorlardı. Bombacı Ahmet ve Kazoğlan adındaki iki küçük ,
kaledeki mücahidlere mühimmat ve erzak götürmekle ünlenmişlerdi (Bağdatlı, 1974:
104).
Kadınların ve çocukların başardıkları işler ve istiklâldeki mucizevi etkilerini
anlatan Maraş Yollarında adlı kitabında bir tablo çizer:
“Bu tabloda yurt ve hürriyet aşkının kadın ruhuna bürünmüş ince
ve kibar bir manzara seyrettik. Hesaplı özverinin en temizi, kendinden
geçmenin en bilinçlisi bu tabloda idi. Gençler bu büyüklüğü o derme
çatma sahneye asıl doldurdular. Biz o hudutsuzluğu havsalamıza nasıl
sığdırdık hâlâ bilemiyorum.
Mahallenin ortasında büyük bir taş yapının delik ve yarıkları mazgallanmış,
içine her çeşitten ateşli araçlar yerleştirilerek berkitlenmiştir (tahkim edilmiş).
Sığınanlar hem kalabalık (merhametsiz) kimselerdir. Üstün ateşlerine güvenerek,
durmadan can, mal yakıyorlar. Beş on delikanlı karşılarındaki bir eve girdi. Onları
susturmağa çalışıyor. Fakat neye yarar? Bizim taraf açıktadır. Düşmanın kurşunu boşa
gitmiyor. Çok yaralı, çok ölü veriyoruz. Hem şu köşe başındaki pembe ev yok mu?
İşte o hain pembe ev yalnız ateş alanımızı daraltmakla kalmıyor artıkla bizi bir de
açıkta savaşmağa mecbur ediyor. Çete Başkanı ah o pembe ev, demeye kalmadı kapıda
bir kadın göründü. Bu kadın çok gençti bir ocak kurduğu, vakitli bir evin Bayanı
olduğu da çok belli idi. Üzerinde ölüm, dirim anlarının büyük kararına ermişlere has
deruni bir dingi aynı zamanda yine o anların ateşli dirikliği vardı. Bu
83
MARAŞ’TA ERMENİ, FRANSIZ VE TÜRKLER
HATİCE BAŞKAN
kadın çok gençti bir ocak kurduğu, vakitli bir evin Bayanı olduğu da çok belli idi.
Üzerinde ölüm, dirim anlarının büyük kararına ermişlere has deruni bir dingi aynı
zamanda yine o anların ateşli dirikliği vardı. Sesi odanın içinde bir tabanca gibi patladı.
Yiğitler dedi. Karşınızdaki şu pembe ev benimdir. Görüyorum ki ateşinize engel
oluyor. Ben kendim yakmak istedim, tutuşturucu her şeyi hazırladım. Çocukları azıttım.
Fakat ateşlemeyi beceremedim. Kadın bir lahza sustu. Sonra yalvaran bir sesle:
_ Ne olur? Biriniz göze alsa da evime kadar gitse dedi. Bir elinde bir
ibrik petrol vardı. İkinci elinin avucunda başka bir şey sıkıyordu. Petrol
ibriğini uzattı. Genç bakışlar genç kadının alevli gözlerinde toplandı. O
anda kulaklarında beyinleri burgulıyan bir uğultu başladı. Bu uğultuyu
hepsi birden anladı: Ölüm bir ölüm aşığı çağrıyordu. Ey en tatlı çağrı!
(davet) sen insanları hürriyete kavuşturan göksel bir sedasın. Çocuklar
hep birden ibriğe uzandılar. Bu ölüm sonuçlu işi hiç biri başkasına
bırakmak istemiyordu.
Fakat Çete Başkanı bırakır mı? însan istediği yola ölemez, herkes
ödevlendiği yerde ölecektir, ibriği ilk kapan Ökkeş dışarı fırladı. Başkan
komuta ediyor. Gençle ateş ediyor. Beş on dakika içinde evi yanan
kahraman Zeliha Hanım evi yakan gence 10 altın verilmesini istedi.
Ama evi yakmayı başaran genç Ökkeş evin heryanını ateşlemeden
çıkmak istememiş ve düşman ateşine uğramıştı. Zeliha Hanımla göz
göze geldiğinde Ökkeş şehit oldu” (Tankut, 1944: 31).
Mesela Abarabaşı Kilisesinin Şark kapısı önündeki Ermeni evleri karargâh ile
kilisenin bağlantısını sağlamaktaydı. Düşman karargâhtan buraya gelirken Araplarkozu
denilen yerdeki Ermeni evlerine kadar hiç zorluk çekmiyordu. Bu evlerin güneyinden
Kilise kapısı önündeki evlere kadar olan yolu da düşman ele geçirebilirdi. Bu yol
üzerinde sadece Eczacı Lütfi’nin evindeki kuvvetlerimiz yola hakimdi. Kayabaşılılar
karargahla bağlantısını kesmek istedikleri Manastırın önündeki evlerin yakılması
gerektiğini düşündüleri. Çok mustahkem olan evlerin yanına varmak tehlikeli
olduğundan bunların doğusundaki Karakızoğullarının evleri vardı ve bu evi Karakız
Muhittin ve Zeki para vererek bir teneke gaz getirttiler. Evin eşyası tamamiyle
duruyordu. Gazı kendi eliyle vinin tahta döşemelerine boşalttı ve ateşledi. Alevler önce
komşulara ordan da kilise önündeki içinde düşman kuvveti bulunan Ermeni evlerine
ulaştı hepsini yaktı. Böylelikle bu cihetten tazyik ve gözetleme imkanı elde etmişlerdi.
İkinci yangın kışla önündeki Çikolarla Pınarbaşı’ndaki ecnebi müesseseleri
yakınlarındaki Türkler'in evinden çıkmıştır. Yangın sadece Türkler tarafından değil
düşman tarafından da çıkarılıyordu. Türkler savaşmak ve savunma hattı oluşturmak
için yakarken düşman şehri harap etmek , yok etmek , zarar vermek için yakıyordu.
Çoğu zaman atılan mermiler yangına sebep oluyordu. Harbin ikinci günü Çikolar’ın
evleri Kışla yanında olduğu için, Pınarbaşı’ndakiler ise Ermenilerin toplu olarak
bulundukları evlerin yakınında olduğu için Türkler'in bu evleri siper yapma ihtimalini
düşünerek Ermeniler tarafından yakılmıştır (Bağdatlı, 1974: 101).
Aynı gün Kuytul Mahallesi başındaki alacacı Orçanik’in evi de düşman
kuvvetinin bulunduğu hakim ve sağlam bir nokta olduğundan o semtteki millî
kuvvetlerin başında bulunan Abdullah Çavuş tarafından yakılmıştır. Abdullah Çavuş
kurşun yağmuru altında burayı bizzat kundaklamak cesaretini göstermiştir.
“24 ocak günü muharebe devam ediyor. Bir çok yerlerde yangınlar çıktı
katliâmdan korkan halk müdafaaya devam ediyor. Bu günkü tarihle Dahiliye Neza-
84
MARAŞ’TA ERMENİ, FRANSIZ VE TÜRKLER
HATİCE BAŞKAN
retinden sureti aşağıya yazılı bir tel alındı. Maraş Mutasarrıflığına Eyaleti şarkiye
kumandanı sıfatıyla Maraş’a gelmiş olan Fransız Generali Keret tarafından kontrol
memuru olarak gönderilen bir Fransız Binbaşısının umumî hükümete müdahale tarzında
vukubulan teklifinin kabul edilmeyeceğine eşrafı mahalliyeden verilen cevap üzerine
karargâhtan şehre mitralyoz ve top ateşi tevcih olunarak bir takım fecayi vuku-bulmuş
olduğunun haber alındığı Sivas Vilâyetinden bildiriliyor.Vak'anın mahiyet ve derecesi
hakkında acilen izahat itasıyla. beraber meni vukuu için ne gibi tedabir ittihaz
olunduğunun inhası.
24 ocak 1920
Nazır Namına Keşfi”( Karadağ, 1943: 44)
Böylelikle Maraş'a el konulması Osmanlı Hükûmeti tarafından da kabul
edilmemiş oluyordu.
Bunlar olurken Mustafa Kemal Paşa da 13.kolordu Komutanı Cevdet Paşa’ya
telgraf çekerek Fransız Ermeni tecavüzlerinden ve halkın feci vaziyetinden bahisle
bunun için 20.Kolordunun müfrezelerinin harekete geçirileceğini belirtmiştir. Hatta
Fransızların mukavemet edemeyeceğini bilerek Fransız Komutanlarına bir nota
verilmesini emretmiştir. (Gkb, Harp Tarihi Encümeni –Arşiv Vesika no:1, no:68)
25 Ocak 1920’de İslahiye- Maraş Yolu üzerinden güçlü bir Fransız Birliğinin
gelmekte olduğunu gören Kılıç Ali buna karşı koyabilecek silah gücü olmadığından
yanında bulundurduğu iki hafif makineliyi, düşmanın geleceği alana hakim olan
Haznedarlı Camii’nin önüne yerleştirdi. Belli etmeden toparladığı kuvvetlerin bir
bölümünü şehrin doğu tarafındaki şose girişinin iki yanına , Zeytinlik ve Şeyhadil
Mezarlığının yanına mevzilendirdi. Posta görevi için bulundurduğu Kürt süvarilerden
bir kısmını da ilerlemekte olan düşmanın arkasına düşecek şekilde Haznedarlı’nın
kuzey sırtlarına yolladı. Bunlar varlıklarını düşmana belli etmeyeceklerdi. Böylelikle
şehrin girişine kadar direnişle karşılaşmayan Fransızlara ani baskın yapılmıştı.
Bozguna uğrayan ve şaşkınlık içinde kalan Fransızlar
gerideki süvarilerin de
katılmasıyla iyice perişan olmuş ve imha edilmişti (Kılıç, 2005: 93). Böylelikle harbin
dördüncü günü Şeyhadil Karakolu’ndaki düşman tamamen imha edilmiş oldu.
Türkler bazı siper ve mazgallara da kadın askerler yerleştirmişlerdir. (Bağdatlı,
104) O günlerde Maraş son karara varan bir halk kitlesi idi. Var olmak için yok olmaya
karar vermişlerdi. O günler insanların kendilerin geldikleri gerçek benliklerine erdikleri
gündür. Türk Milleti’nin öz malı olan gelenekler o zaman yüze çıkar. Yapma takma
görenekler iğreti alışkanlıklar o zaman silinir ortadan kalkar. O gün herkes tanıdık
kardeş, bacı olmuştu. Birbirine yabancı kimse kalmamıştı. Peçeli, çarşaflı kadınlar o
gün kendilerini erkekten ayıran her farkı yok etmiş olarak gergefi ve tığı bırakıp silaha
sarılmıştı (Tankut, 1944: 33).
Maraş’ın bedesten, han, mektep, medrese gibi sağlam taş yapıları vardı ve bunlar
düşman eline geçmişti o işgal günlerinde. Taş yapıları yıkıcı ve yakıcı hiçbir şey
etkilemiyordu. Türkler bu yapıların damlarına tırmandılar ve gaz tenekelerini, barut
fıçılarını çıkardılar. Bacalardan içeriye ateş attılar. Bu işte kendileri de öldüler ve
düşmana da zarar verdiler. Bu kadar tehlikeli bir işi nasıl yaptıklarını sağ kalanların
kendileri de tam hatırlayamayan Maraşlıların bu düşman karargâhını yakma işi akıl
ölçüsüne sığmayan kahramanlıklardandı (Tankut, 1944: 37).
29 Ocak1920. Kışladan şehre iki üç nöbet top, mitralyoz ve bomba ateşi açıldı.
Yangılar devam ediyordu. Dumanlar her taraftan görünüyordu.(Karadağ, Mersin, 45)
Mustafa Kemal Paşa 29 Ocak 1919’da Maraş’taki Fransız ve Ermeni zulümlerini
protesto ederek şu telgrafı yayınlamıştır. “Maraş’ta Fransız ve Ermeniler tarafından
Müslümanların katliamı insanlığı tedhiş edecek surette devam ediyor. Her tarafta derhal
85
MARAŞ’TA ERMENİ, FRANSIZ VE TÜRKLER
HATİCE BAŞKAN
mitingler yapılarak Hükûmeti Merkeziye’ye ve ecnebi mümessillerine bu mezalime bir
nihayet verilmesi için müracaat olunması ve bilfiil müdafaa ile meşgul olan Maraşlı
dindaşlarımızın yapılan teşebbüsattan doğrudan doğruya haberdar edilmesi ehemmiyetle
rica olunur” (Duman, 2005: 254).
1 Şubat 336. Fransızlar çarşıya ateş verdiler. Dükkânların çoğu yandı. Çarşı
içinde bulunan Belediye dairesiyle Mevlevi dergâhı' de bu arada yandı. Sokak
muharebelerinden dereler cesetle doldu (Karadağ, 1943: 45).
1 şubat günü 3 kolordu komutanı Selahattin tarafından 15 kolordu komutanlığına
Maraş’ta devam etmekte olan savaşla ilgili bir rapor gönderilmiştir:
“Adi ateşli toplar da ateşe başlamıştı. Bir kilisenin de muhterik olduğu ve
Amerikan koleji misyonlerlerinden duyulan bir söylentiye göre Keret eğer muvaffak
olmazsa intihar edecekti. Ahalinin büyük bir gayretle şehri savunmakta olduğunu fakat
Fransızlar'ın takviye kuvvetlerle geleceğini haber almışlardı. Urfa tarafında başlayan
millî hareketin ise Maraş'a bir tesiri yardımı olamayacağı görüşü 15.kolorduya
bildirilmişti. Anteplilerin ise Sivas'tan kuvvet istemekte olup Maraş savunmasına
katılma imkanlarını olmadığı belirtiliyordu. Kayseri tarafında mevcut kuvvetin tesirinin
ise kestirilemediğini belirten Selahattin düzenli Ordu kurulsa bile Maraş'ın münferiden
kalması gerekmektedir şeklindeki beyanatına 3 Kolordu Komutanı Kazım Karabekir
Paşa Maraş ve havalisinde meydana gelen olayları dikkatle takip ettiğini ve namus
müdafaası gözüyle baktığını ve bu yüzden Maraş'taki savunmayı maddeten takviye
edilmesi için uğraş verdiği şeklinde cevaplamıştır” (Karabekir, 1995: 987).
Bu telgrafa Heyet-i Temsiliye’den gelen cevapta Mustafa Kemal Karabekir Paşa
ile aynı fikirde olduğunu beyan ederek tedabir ittihaz edildiğini bildirmiştir. (Karabekir,
1995: 989)
2 Şubat 1920 günü Şehrin her tarafı şiddetle bombardıman edildi. Kiliselerdeki,
Ermeniler de Türklere mitralyoz ve bomba ateşi açtılar. Yanan büyük Ermeni evlerinde
ateş içinde patlayan bombaların sesleri her taraftan duyuluyordu.
3 Şubat 1920 günü Kışladan iki nöbet top ve mitralyoz ateşi açıldı. Sokak
muharebeleri ve yangın devam etti. Bir kaç cami ve kilise daha yandı (Karadağ, 1943:
45).
Antep Kuvay-ı Milliye Komutanı Şahin Bey 2 şubat 1920’de Fransız Komutana
bir mektup gönderdi. Mektupta Maraş isyanının Ermenilerle Türkler arasında nifak
tohumu eken General Keret’in hilekârlığı neticesinde olduğunu yazıyor ve Fransızlar'ın
asayişi muhafaza etmek ve dört Amerikalının ölmesine mani olmak hususunda
yetersizlik gösterdiğini yazmıştır (Abadi, 1923: 35).
4 Şubat 1920 günü Fransızlar şehrin her tarafını bombaladılar ettiler, bir çok
evler ve bedesten yandı. Kuvva-i milliye Kumandanlarından Maraş Evkaf Memuru
Evliya Efendi. Sokak muharebelerinde şehid oldu.
5 Şubat 1920 günü Fransızlar kışladan iki üç nöbet şiddetli top ve Mitralyoz
ateşi açtılar. Kiliselerden de bomba ve kursun yağdırdılar (Karadağ, 1943: 45).
6 Şubat 1920 günü Bu gün Saat dörtte İslahiye cihetinden bir Fransız Tayyaresi
geldi. Şehrin üstünde iki tur yaptı. Muhtelif yerlere bir şeyler attıktan sonra geri gitti.
Attığı eşya arasında Şark ordusu erkânı harbiyesinden Maraş Fransız kumandanlığına
hitaben yazılmış bir kaç satırlık bir şifre ile yerden Tayyarelere işaret vermek için
yapılmış talimatname-ve bu talimatnamenin tatbikatı için beyaz ve mavi renkli bir kaç
arşınlık. bezler var idi. Bunlar bizim tarafa düşmüş ve elimize geçmiş idi.
Tayyare akşam üstü tekrar geldi. Her taraftan atılan kursularla karşılandı. Piyade
kurşunlarının Tayyareye bir tesiri olmayacağı biliniyordu. Bununla beraber Tayyarenin
86
MARAŞ’TA ERMENİ, FRANSIZ VE TÜRKLER
HATİCE BAŞKAN
başımız üstünde dolaşmasına tahammül edemeyen halk asabını hiç olmazsa bu suretle
teskin ediyordu. Tayyare bir iki tur yaptıktan sonra gitti.
Ahali ile Fransızlar arasında tavassuta müheyya olduğuna dair Amerikalilerden bir
mektup geldi.
7 Şubat 1920 günü. Bu gün sabahtan beri İslahiye; istikametinden uzaklardan
top sesleri geliyordu. Bu sesler Fransızlara bir imdad kuvvetinin gelmekte olduğunu
anlatıyordu. Baba burnunu tutmaya memur millî müfreze oradan çekilmiş idi. Bu
kuvvet ikindi vakti Maraş ovasına vasıl oldu. Erkenez Suyu kenarında Maraşa beş
kilometrelik bir mesafede karargâh kurdu. Çadırlar kurulduğu, ateşler yakıldığı
görülüyordu, İslahiye caddesi üzerinde bir çok insan ve hayvanlar görülüyordu.
Bu kuvvet Miralay Norman’ın komutasında 300 Piyade ile bir dağ bataryasından
ibaret idi. Norman; Erkenez kenarında iner inmez getirmiş olduğu dört dağ topundan
ikisini Hazinedarlı cihetine diğer ikisini de Mercimektepe cihetinde (Şehrin batı tarafı)
tevcih ederek her iki tarafı bombardımana başladı. Normanın topları durmaksızın ateş
püskürüyordu. Fakat evlerde yaptığı ulak tefek tahribattan başka hiç bir tesir
olmuyordu. Kışladaki toplar da bunlara ilaveten şehrin her tarafına ateş saçıyordu. Bu
bombardıman esnasında Askerlik Şubesi ve Muhasebe-i Hususiye dairesi kısmen harap
oldular.
8 şubat 1920’de Norman’ın Askerleri şiddetli bir topçu ateşinden sonra
Mercimek tepeye taarruz ettiler. Fransızlar Mercimek tepeyi tuttular. Buradan şehrin
batı tarafındaki Karamanlı ve Mağaralı Mahallerinin arkasından sarkmaya başladılar.
Norman’ın bu hareketinden Kışladaki mahsur Fransız Generali ile irtibat tesis etmek
istediği anlaşılıyordu.
Norman Mercimek tepeyi işgal ettikten sonra top ve mitralyozleri buraya yerleştirdi.
Şehri bombardımana başladı. Ağırlıkları yine Erkenez suyu kenarında duruyordu.
Norman kuvvetinin gelmesi ve Mercimek tepeyi tutması bazı kimselerin manevi
kuvvetlerini kırdı. Bundan dolayı Fransızların bir huruç hareketi neticesinde şehirde
katliâm yapmaları gibi elim bir vaz'iyetin hasıl olabileceği endişesiyle bu gibiler
ailelerini şehirden çıkarmayı düşündüler. Bununla beraber bunun da önüne geldi
(Karadağ, 1943: 47).
9 Şubat 1920 Eski ve yeni Fransız topları bu gün de şehri bombalamaya devam
etliler. Bombardımana en çok Fransızların çekilme yolu üzerinde bulunan Bayezitli ve
Mağralı mahalleleri maruz kalıyordu. Bu mahalleleri ateş altında almalarından Fransızların kaçmak fikrinde oldukları anlaşılıyordu. Cephelerdeki millî kuvvetler yine
müdafaada devam ve sebat ediyorlardı (Karadağ, 1943: 50).
87
BASININ MARAŞ’TAKİ BAĞIMSIZLIK
HATİCE BAŞKAN
9. BASININ MARAŞ’TAKİ BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİNİ İŞLEMESİ
20 Ocak’ta savaş başladığı günden itibaren İrade-i Milliye ve Hakimiyeti Milliye
başta olmak üzere Maraş’ta yaşanan şehir savaşının ayrıntıları yer almaya başlamıştır.
Bu gazetelerde çıkan haberler Türkiye’nin diğer bir ucunda da kamuoyu meydana
getirerek hem yardım sağlamak hem de Fransız ve Ermeni işgallerinin haksızlığını,
kötülüğünü göstermekti.
O günlerde yaşanan olaylarla ilgili olarak gazetelerde çıkan haberler şunlardır:
9.1. Amal-i Milliye Gazetesi ve Amal-ı Milliye Gazetesi’nde Çıkan Haberler.
Bu gazete o dönemde Maraş’ta çıktığı bilinen tek gazetedir. İmtiyaz sahibi Hacı
Nuri’dir “Haftada iki defa Maraş'ta intişar eyleyen siyasi millî bir gazetedir” şeklinde
üst yazısı vardır. Bugün tek bir nüshası mevcuttur. Bu nüshada Maraş işgalinin ve
Maraşlıların kazandığı zaferin işlendiği uzun bir makale vardır. Makalede Milli
Mücadeleyi gerçekleştirenler “Altın Ordu” olarak nitelendirilmiştir. Daha önceki Türk
tarihiyle de olay bağdaştırılmıştır.
“Altın Ordu, Amal-i Milliye 29 Nisan 1920- 11 Nisan 1921, s 1,2,3
Tarihin hicra avamin sahifelerinde yad ve takdirden mahrum ebikse ve yetim bir
devir vardır. Kuşerler fetheden, tacdarlar esir eden mahuz kainatı tebdil ederek adular
tarihinde bir devr-ı mahsus teşkil eden Türk istilây-ı cihanatı, ihdas ve idare eyleyen ,
ilahların, hakanların cihan idaresi o azim istilacı Altınordu…
İşte bu devr-i şahametin ünvanı zay olmuştu. Şarktan Garba, Garptan Cenuba
bütün dünyaya koşuşan cihan cihan mevcut milletlerin bütün gelecek nesillerini imha
imha eyleyerek bir sayfa cevadat meydana getiren Türk istilası cihanın tufan zayi hayat
siyarı pür azamet ve haysiyet. Altınordu tarihin bir şahanı zivakârıdır.
Beş asırdan beri kınına girmeyen Türk kılıncı cihan harbinden sonra da tam bir
sükûn ve istirahate sokulamadı ve yine yeşil sevgili beldelerimizi intisabın hilafına istila
ve işgal eyleyen miskin ve adi düşmanların sinesine, ihtiramlarına tevciye olundu kılınç.
Devr-i hamasetdarın bir yadigarı şaşadarı olan olan kılınç aziz yurdumuzun istihalası
için ne mübarek ve metin bir vasıta şecaati olmuştur. Şehirden şehre cepheden cepheye
düşmandan düşmana saldıran her darbesinde adûnun bir noktasını başından kopartan bu
kutsî altun bu timsali şecaat Haydar-ı(Hz. Ali r.a) Bî Bende’nin hürmet ve bî takdirdir.
Türk Milleti İslam Ümmeti ne velûd ne içli bir sahne-i hayattır. Kemiklerden
ka’la gövdelerden siper kanlardan çağlayan meydana getiren Türk fedakârlığı ne bitmez
bir menba ne tükenmez bir hayat imiş Ya Rabbi.
Kafkasya’nın Semavi şahikâlarında, Galiçya’nın kar berfi altında, Sina’nın ateşi
altında, nihayet Irak’ın sahrayı devri devranında beş sene adam peşinde koşuşan,
boğuşan ve savaşan Türk evlatları bu gün de vatan için , din ve millet için, cephe cephe,
siper siper koşuyor. Harpten harbe, düşmandan düşmana saldırıyor. Yirmi asır evvelki
Altınordu’nun bugünkü şekli işte. Yirmi asır evvelki Türklüğün kahraman evlatları,
tarihin bir tekrarı o vakıanın bir devr-i daim olunduğunu ne beliğ bir ispat etmektedir.
Allah diyerek yatağına dayanan Türkler bugün hayat ya da ölüm diyerek
kılınçlarını sıyırmış zafer veya hiç diyerek düşmana hücum etmiştir. Kuvay-ı Millîye .
Bugünün altın Ordusu aziz ve mübarek yurdumuzun hala sekkarı olan bu kitabeye
hatıra-ı imtida daima tebcil, daima hürmet ve şükran ile yad eylemelidir.
88
BASININ MARAŞ’TAKİ BAĞIMSIZLIK
HATİCE BAŞKAN
Avam Karmasının yirmi beş tarihli celsesinde Türkiye sulhu hakkında cereyan
eden bir münakaşa esnasında Luyed-ı cürus tarafında irad eyleyen noktanın İstanbul
meselesi, Makam-ı Hilafet ve Ermeni meselesine ait kısmı aynen atide ma’ruddur.
Dikkat dikkat sadaları mamafiye ümid eder , buna lüzum kalmayacaktır. Öyle
zannediyorum ki dersaadetin işgaliyle burada inhaz olunan tedabirde hiss-i intihac hasıl
olacaktır. Ermenistan meselesinde uğranılan müşkilat Ermenilerin mutad vilayetlerde
dağınık bir halde yaşmalarından ileri geliyor. Denilebilir ki Ermeniler Türkiye’nin
ancak bir kısmında ekseriyettedirler.
Kilikya gibi yerler Daire-ı Umuma tarikiyle Ermenistan idaresine katiyen ilkhak
olunamaz. Kilikya’da Ermeniler pek ziyade ekalliyettedirler. Zannediyorum ki Kilikya
asla mallarının aid-ı nüfuzu Ermenilerden üç dört misli fazladır. Tanzim olunan
istinsikalara göre urada 547 İslam, 140 Ermeni , 470 Rum, ….1000 sakindir. Mistir
Eskut İslamlar ile hristiyanlar arasında böyle bir münasebetsizlik mevcdiyetine hiç
ihtimal vermiyorum.
Mıstır Curuç “demin zikrettiğim rakamlar Kilikya’da Kuvay-ı eşkiyamızda
birlikte bulunmuş olan İngiliz zabitinin tarafından tahtiz ve tasdik eylenmiştir. Eğer bu
rakamlar yanlış zannediyorum ki demin zikrettiğim zabitler buna nazar-ı dikkatı
celbedeceklerdi. Sanırım ki Ermenilerin Kilikya’da çoğunlukta olduklarını inkar
etmeyeceksiniz.böyle olmasa idi Kilikya’da vaziyeti tanzim ve tayin etmeye güç
olmayacaktı.”
9.2. Hakimiyet-i Milliye Gazetesi’nde Çıkan Haberler
Maraş’ta şehir harbinin başladığı gün Zeytin’de yaptıkları katliamların haberini
veren Maraş ve Havalisi başlıklı yazı
“Maraş Ve Havalisi” Hakimiyeti Milliye Gazetesi, 20 Ocak 1920
“Maraş, Ayntab, Pazarcık ve havalisinde ahali-i müslime, kâmilen müttehid ve
müsellah bir kitle halinde her türlü mukâvemete karar vermişlerdir. Fransızlar ise cebir
ve şiddeti artırmak sûretiyle toprağını müdâfaa hiss-i tabiisini imhâ edeceklerine zâhib
oluyorlar. Islahiye sırtlarında birkaç köyü tahrib sûretiyle yaptıkları hareket, ahali
arasında çok mühim aksülameller tevlit etmiştir. Imalı (Eymalı) karyesinde giriştikleri
bir taarruzda ahali derhal müdafaa-i nefse kıyam ederek Fransız müfrezesinin
silahlarını, cephanesini, esterlerini almışlar ve iki toplarını tahrib etmişlerdir. Bir
taraftan da hukuklarına tecavüz edilmemesini ve taarruzda devam olunursa mukâbelede
musır bulunduklarını bildirerek Fransızların çekilip gitmelerine intizar eylemişler, fakat
Fransızlar yeniden takviye kıtaâtı getirerek müsâdemeye devam etmişlerdir. Civar
köylerden de toplanan kuvâ-yı milliye ile müsâdeme kesb-i şiddet etmiş, 70 Fransız
neferi imhâ olunmuş, iki top, iki mitralyöz, oniki yük cephane, iki sandık top mermisi,
iki yüz tüfenk, ikiyüz hayvan ahali tarafından iğtinam edilmiştir.
Yavaş yavaş Anadolu’da ateş ve kan Izmir cephelerinden atlayarak şarka doğru
sirayet etmiş bulunuyor. Bu harekât devam eder ise neticenin ne olacağını kimse
kestiremez.
Zeytun Ermenilerinin civarlarındaki Müslüman köylerinden halkı tehcire kıyam ettikleri
ve Zeytun hükmet dairesinden nahiye müdürü Hasan Efnedi ile karakol çavuşu
Mustafa’yı dağa kaldırdıkları, Dönekli karyesinden aldıkları oniki hane halkını da ne
89
BASININ MARAŞ’TAKİ BAĞIMSIZLIK
HATİCE BAŞKAN
yaptıklarına dair malumat olmadığı ve nahiye müdürü ile karakol çavuşunun da hayat
ve mematı mechul bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu ahval bu şımarık unsurun pek elim
âkibetlere namzed olduğunu göstermekte ve bu âkibetleri ihzar edenler de bugünkü
hâmileri olan Fransızlardan başka kimse olmadığının hatırlarda tutulması icab
etmektedir.
Zeytun Ermenileriyle Kitmanlı aşireti arasında müsâdemât başlamıştır.
Ayın sekizinde akşam üzeri Maraş’ın Çukuroba Mahallesindeki cami-i şerife
giren üç Ermeni bomba atmağa teşebbüs etmişlerdir. Fakat muvaffak olamamışlardır.
Aynı zamanda cami kapısından geçen üç Fransız askeri de minarede ezan okuyan
müezzine iki el silah endaht etmişlerdir. İşte serbesti-i edyânın vâzıı olan medenî
Fransa! Maraş’taki Ermeni gençlerini teslih ve bunlardan sekizyüz kadarını kışlada
ta’lim ve müslüman mahallesindeki Ermenileri kiliselere nakil gibi istihzârât yakında
Maraş ahali-i müslimesine bir sû-i kasd yapılacağını ihsas etmektedir. Fakat ahali her
ihtimale karşı şimdilik muhafaza-i sükut eylemektedir.
Gruptan sonra şehre giren halkın bilâ suâl kurşuna dizileceği i’lân edilmiştir.
Bunlardan anlaşıldığına göre müslümanlarla Ermeniler arasında bir müsâdeme ve
mukâtelenin bütün esbâb-ı rûhiyesini ihzâr ile iştiğal eden Fransızlar, bu kıtalin
arkasında halaskâr ve medeniyetperver bir vaz’-ı hulûl ile o havaliye
yerleşebileceklerini tahmin etmektedirler. Meselenin iç yüzü budur.”
22 Ocak 1919 tarihli “Adana, Urfa, Maraş ve Ayntab ahvali” başlığı altında
Fransızlar'ın Adana ve Antep'teki durumlarından bahsederek Maraş’ta Zeytin’de yapılan
saldırılardan bahsedilmiştir.
“Adana, Urfa, Maraş Ve Ayntab Ahvali” Hakimiyeti Milliye Gazetesi, 22 Ocak 1920
Ceneral Goro’nun Beyrut’a götürdüğü kuvâ-yı işğâliyeden kısm-ı a’zamı
Mersin’e celb edilmiştir. Adana’daki Fransız fırkası sâbittir. ..Ayntab’da Ceneral Kerat
neşrettiği beyannamede zât-ı şâhâne ile bi’l-ittifak Kilikya ve şark arazisi ile Suriye’nin
Fransa himayesine verildiğini, herkesin Fransız silahlarına hürmet ederek işiyle gücüyle
meşğul olması lazım geldiğni i’lân etmiştir.
Ahali zât-ı hazret-i padişahînin ve makam-ı akdes-i hilafetin hukukuna tecavüz
edilmek suretiyle yapılan bu bühtandan müteessir ve müteneffirdir. Fransızların hakk-ı
işğallerini kabul ettirmek maksadıyla tevessül ettikleri bu hilekârane iğfalata hiç kimse
kapılmamaktadır.
Ermeni faaliyeti oldukça azalmış olmakla beraber tazyikat ve mezalim devam
etmektedir. Zeytun Ermenileri, Zeytun’daki jandarmalarla Zeytun cenubunda kâin dört
köy ahalisinin silahlarını almışlar ve on beş nefer Müslümanı Zeytun’a götürmüşlerdir.
Hadise hakkında tedabir-i lazime ittihaz edilmiştir.”
24 Ocak 1920 Tarihli sayıda “Maraş ve havalisindeki harekât-ı vahşiyâne”
başlığı altında Maraş, İzmir bölgesindeki işgalcilerin tavırlarını harekatı vahşiyane
olarak nitelendirmiş ve bunlar devam ederken milletin tatlı hülyalara dalmayacağını
belirtmiştir.
“Maraş Ve Havalisindeki Hareket-i Vahşiyâne” Hakimiyeti Milliye Gazetesi, 24 Ocak
1920
…olmasaydı bu rivayatın hüsn-i teviliyle sinirlere biraz sükun gelmesi ihtimali vardı.
Fakat İzmir’de, Maraş’ta, Adana’da katl ve fecâyi devam etmekte iken tatlı hülyalara
kendimizi müstaid göremiyoruz. Yalnız bizi memnun eden bir şey varsa vaziyet-i
90
BASININ MARAŞ’TAKİ BAĞIMSIZLIK
HATİCE BAŞKAN
umumiyenin bundan üç ay evvelki edvâr-ı felâkete nisbetle çok ümid bahş olmasıdır.
Biz bu ümidi en ziyade kendimizden, kendi vicdanımızdan ve kendi fedakârlığımızdan
alıyoruz.”
29 Ocak 1920 tarihli sayıda Maraş’ın dışarıdan gelen takviye düşman kuvvetiyle
bombardımana tabi tutulduğu ve daha önce yaşanan Arabdar vakasından
bahsetmektedir. Maraş’ta çarpışan kuvvetlerden Kahraman diye bahseden gazete şehir
içindeki harbin ayrıntılarına kadar yer vermiştir.
“Maraş’ta Müsâdeme” Hakimiyeti Milliye Gazetesi, 29 Ocak 1920
Maraş ve havalisinde Fransızların öteden beri enzâr-ı umumiyeye koyduğumuz
istihzârât-ı hâinânesi, nihayet faaliyete inkilab etmiştir. Yirmi kadar top, bir çok
makinalı tüfenk ve Ermeni efrad ile Maraş’a bağteten taarruz ederek ahali-i mazlumeyi
katl-i âma, ve şehre gelip gidenleri bil-hücum itlafa başlamaları üzerine ahali derhal
müdafaa-i nefse teşebbüs ederek silah depolarına hücum ve hapıshaneyi tahliye
etmişler, müsademeye başlamışlardır. Müsademe şehir içinde kırk sekiz saattan beri
devam etmekte ve civarındaki bütün Müslümanlar koşup iştirak eylemekte, aşâirin de
iltihakıyla hareketin umumileşmek istidâdı görülmektedir.
Suçatı ve Ahırdağı, Ermeni Mezarlığı, Kayabaşı cihetlerinde Fransızlar ve
Ermeniler perişan edilmiştir. Bir hayli şüheda varsa da bunlara mütekâbil Fransız ve
Ermenilerin kâmilen imhâ edilmekte oldukları anlaşılmaktadır.
Bundan bir hafta evvel esasen civar köylerde müsâdemât eksik olmuyordu.
Sebebi de Fransız ve Ermenilerin o havalide dolaştırdıkları müfrezeler tarafından icra
edilen şenaattir. Mesela Ayntab’dan Maraş istikametine Kanun-ı sâninin 13’ünde
hareket eden dört yüz kişilik Ermeni ve Fransız efradı, altı mitralyöz ve dört top ile
Arabdar karyesine gelerek gece ahali-i müslimeye taarruz etmişlerdi. Fransızlar köyde
on beş kadına fiil-i şeni’ icrâ etmişler, iki kadını itlâf ve bir hayli hayvânât imhâ
eylemişlerdir. Birçok hanelerin kapılarını kırıp eşyayı yağma ve tahribden de
çekinmemişlerdir. Ertesi günü başlayan müsâdeme öğleye doğru kesb-i şiddet ederek
ahali-i İslamiyeden bir şehid iki mecrûh, Fransızlardan da yüz maktûl ve mikdarı gayr-ı
muayyen mecrûh ile neticelenmiş ve iki mitralyöz iğtinâm edilmiş, beş nefer esir
olunmuştur.
İşte bu gibi vukuât bir haftadan beri devam etmekte ve ahali-i İslamiye mecbûr
olmadıkça silaha sarılmaktan içtinab ederek protestolarla ve hükümete müracaatlarla
vatanlarının, canlarının, ırzlarının masuniyetine çalışmakta idi. Şimdi Maraş şehrine
hücum ederek açıkça katl-i âma başlamış olmaları zâten müteheyyiç olan ahalinin en
tabii ve hulkî sevk-i tabiisini tahrik etmiş, herkes müdafaaya kıyâm eylemiştir.
Müsâdemenin alacağı netice, ve kıtâlin kesb edeceği vüs’at ma’lûm değildir.
Teşebbüsât-ı siyâsiyenin semeredâr olub olmadığını anlamak üzere bir müddet intizâr
vaziyeti artık muhaldir. Bu katl-i âm karşısında bütün o havali müslümanlarının kıyâm-ı
umumisi men’ edilemez.
Bu kadar vahşiyâne tecavüzlere karşı hukuk-ı meşrualarını müdafaa, her milletin
hakkıdır ve en gayr-ı kâbil-i i’tirâz hakkıdır. Bu uğurda rahmet-i Rahman’a kavuşacak
dindaşlarımız, yalnız hayatta kalan kardeşlerinin değil, belki bütün yirminci asır
insaniyetinin hâfıza-i ihtiramında müebbeden yaşayacaktır. Yaptıkları mücâhede namus,
hayat ve istiklâl mücahedesidir.
Bu nevi mücahedâtın kudsiyetini inkar edecek insan, beşeriyet arasında yer bulamaz.
Kahraman Maraşlı kadeşlerimize metanet ve muvaffakiyet temenni eder ve
91
BASININ MARAŞ’TAKİ BAĞIMSIZLIK
HATİCE BAŞKAN
yarın ihtimal bütün Türkiye’nin ve bütün âlem-i Islam’ın bu mücahedâta iştirak etmesi
müsteb’ad olmadığını tekrar eyleriz.”
2 Şubat 1919’da yaşanan katliamlardan bahseden gazete Maraş ileri gelenleri
tarafından itilaf devletleri makamlarını muahatap alan ve intikam yemini içeren telgrafı
da yayınlamıştır.
“Maraş Müsâdemesi” Hakimiyeti Milliye Gazetesi, 2 Şubat 1920
Maraş müsâdemesinin esbabı hakkında tafsilat-ı mütemmime alınmıştır. Hâdise, Fransız
cenerali Keret tarafından mutasarrıf ve eşrâf-ı beldenin tevkifi üzerine zuhur etmiştir.
Memlekette en büyük hükümet memurînin ve başlıca rüesa-yı Islamiyenin tevkifi,
Fransız hâkimiyetinin fiilen tesisi endişesini tevlid etmiş, ve bittabi ahalinin fevkalâde
galeyanını mucip olmuştur. Bu galeyanı gören ceneral kasaba üzerine top ve makine
tüfenk ile ateş etmeğe başlamıştır. Bunun üzerine şehirde bulunan ve kilise ile Ermeni
hanelerinde evvelce ahz-ı mevki etmiş olan dört yüz kadar asker kıyafetinde Fransız
elbiseli canavar – bunlara Fransız diyemiyoruz, dilimiz varmıyor – mitralyöz ve tüfenk
ateşiyle iştirak etmişler, kışladan da cil topları bombardıman açmıştır. Civar köylerden
yetişen ahali, şehir civarında pusu kuran Ermenilerle müsâdemeye mecbur olmuş,
dâhilde bulunan zavallılar da ellerine geçirebildikleri silahla hayatlarını katl-i âmdan
muhafazaya gayret etmişlerdir. Bu müsâdemât hâlâ devam etmektedir. Kasaba hâricinde
bulunan Fransız ve Ermeni kıtaâtı kasabaya hücum ediyorlar, ahali ihzar ettikleri
siperlerden müdafaa eyliyor.
Hâdise bütün o havalideki kuvâ-yı milliyeyi tahrik etmiş, ateşin günden güne
tevessü edeceği tahmin edilmekte bulunmuştur. Memurînden ceza reisi şehid olmuştur.
Ahaliden vuku bulan zâyiatın miktarı malum değildir. Ermenilerden ve Fransızlardan
külliyetli telefât vardır. Maraşlıların feci bir telgrafını derc ediyoruz:
Efendiler nihayet felaket-i milliyemiz tahakkuk ediyor. Kızıl medeniliğinizin
pişuvası hükmünde olarak eline umumi bir hüccet-i vekalet verdiğiniz anlaşılan
Fransızların, bu efendilerin Kilikya’da kuvve-i icraiyeleri mesabesinde bulunan canacar
tabiatlı Ermenilerin topları, mitralyözleri, bombaları altında Anavatanımızın en güzel
parçalarından zavallı Maraşımız üç gündür kan ve ateş içindedir. Siz medeniyet nâmı
verdiğiniz bu kanlı oyunlarda en mükemmel vesâit-i tahrib ve helakinizle istediğiniz
kadar devam ediniz. Biz de her vecihle noksan vesâitimizle bir Allah’ımıza güvenerek
açılan mücahede-i hayatiyeden asla geri durmayacağız. Çünki biz zi’l-intikam ve
seriu’l-hisâb olan bir allah’ın vücuduna kâiliz, O Allah’a fart-ı imanımızdır ki bizi, bizi
değilse evladımızı, evladımız da değilse mutlaka ahfadımızı katil ve zalimlerin kızıl
pençelerinden kurtaracaktır. Şimdiye kadar yalvardık, ağladık, hakk-ı meşruumuzu
istedik, Türk ve Müslüman ahalimizin azim ve iman-ı katisini belki yüzlerce protestolar
ile binlerce şekil ve mahiyette son ve kati bir lisanla defeatla bildirdik. Fakat siz
efendiler, bunca rica ve müracaatımıza omuz silkmekten başka hiçbir ehemmiyet atf
etmediğiniz ahalisi hemen kâmilen Türk ve Müslüman olmaktan başka günahı olmayan
Maraş’ın bugün üç gündür Fransızların top şarepnelleri altında düçar olduğu mezâlim
ve fecâyi listesini Mabud-ı mutlakına arz ve takdim etmek üzere Arş-ı a’lâya yükselen
yangın dumanlarını mazlum ve o belalarını bizzat dinlemeğe tenezzül etmezsiniz. Fakat
beis yok, bu fecâyiin sizlerden intikamını alacak bir Allah ve hesabını sorup bîtarafâne
hüküm ve kanaatını bildirecek bir tarih bir de vicdan-ı pâk-ı âlem vardır. Işte o kadar
efendiler.
Ulemadan Süleyman, muhasebecilikten mütekaid Mustafa, ulemadan Ömer
Lutfi, müderris Mustafa, Tufuçzâde Salih, İsmet, Sabri, Mustafa,
92
BASININ MARAŞ’TAKİ BAĞIMSIZLIK
HATİCE BAŞKAN
umum mülteciler nâmına Kadızâde Fehmi, dava vekili Hasan, Kalarzâde Avni, Hacı
Hakkı, nakşibendi şeyhi Hacı Mustafa Ali, Saletzâde Mehmed, Vehbizâde Hasib.”
6 Şubat 1919 tarihli Hakimiyet-iMilliye’nin 3.sayfasında Maraş Ahvali başlıklı
haberde şehir içindeki harpten bahsedilerek hangi semtin kimin elinde olduğunu, ayrıca
Maraş ve Antep’teki mücadelenin Adana ve Mersin’de uyandırdığı heyecandan
bahsedilmiştir. Ayrıca ayrılıkçı Kürt Kulübünin istifaya mecbur edildiği yazmaktadır.
“Maraş Ahvâli” Hakimiyeti Milliye Gazetesi, 6 Şubat 1920 Sayfa3
“Maraş kasabası dâhilinde Ermeni ve Fransız askerleri tarafından mukâteleye
başlanması üzerine açılan muharebe bütün şiddetle devam etmektedir. Şehrin Etoluk,
Torak, Kuyucak, Çarşı mahallâtı kâmilen, Çarşıbaşı ile Hatuniye Mahallesi kısmen
tathir edilmiştir. Diğer mahallâtta pek fedâkârâne müdafaa yapılmaktadır. Şehir
etrafındaki hâkim nikât kâmilen ahalinin elindedir. Istirdad edilen mahallelere
muntazam karakollar ikame olunarak emniyet ve inzibat tertibatı alınmıştır. Kasaba
ahalisi sonuna kadar sebat ve mukavemet ederek ya kurtulmak ya büsbütün mahvolmak
azmindedirler. Bu şiddet-i azim Fransızları pek ziyade telaşa düşürmüştür. Hususiyle
Ermeniler kapandıkları kilise, mekteb ve hanelerden müsademeye iştirak etmekte, fakat
dışarı çıkamamaktadırlar.
Kasaba, Fransız toplarının ikâ’ ettiği hariklerden dolayı kesif bir duman
tabakasıyla muhattır. Kasabaya hâriçten yetişen imdad kuvvetlerini kasaba kenarından
teb’id içün açılan top ve mitralyöz ateşinin şiddetine rağmen, kesif bir kitle halinde
halinde hareket eden halk bir çok şehid, mecruh vererek kasabaya sokulmuşlar ve hakim
noktaları tutmuşlardır. Hususiyle Pazarcık mıntıkasındaki köylüler, top ve mitralyöz
ateşleri arasında bilâ fütur davul çalarak kasabaya vâsıl olmuşlardır. Maraş’ta akan
masum müslümanların kanı Fransız tarih-i medeniyetini ve yirminci asır insaniyetinin
vicdanını müebbed bir reng-i hicab içinde bırakacak, ve ahlâf hep bu kırmızı rengin
sıkletini ellerinde ve vicdanlarında his edeceklerdir. Fedakâr ve kahraman
kardeşlerimizi, gösterdikleri besalet ve vatanperverlikten dolayı ruhumuzla tebrik
ederek adalet-i ilahiyenin kendileri içün en büyük medar-ı muvaffakiyet olduğunu bir
daha tekrar ederiz.”
“Adana Ahvâli” Hakimiyeti Milliye Gazetesi, 6 Şubat Sayfa3
Adana, Haçin, Mersin ve havalisinde Maraş, Ayntab taraflarından gelen haberlerin
uyandırdığı müdhiş bir heyecan hükümfermadır. Fransızların büyük bir telaş içinde
aylardan beri takip ettikleri yanlış siyasetin bugünkü kanlı ve elim neticesi karşısında,
çırpınıp durmaları müslüman ahalinin Maraş’ta boğazlanmaya niyet edilip müdafaa-i
hayata sevk edilen kardeşleriyle ihtimal aynı âkibet ve mecburiyete düşmeleri ihtimalin
verdiği bir heyecan içinde istihzârâtta bulunmaları bu havaliyi de pek yakında bazı
ahval-i fevkalâdeye namzet göstermektedir.
Ermenilerin Fransızlar tarafından celb ve cem’ edilerek Maraş üzerine sevk
edilmek üzere talim ve tensik olunmaktadırlar. Fart-ı heyecan ile karibu’l-vuku bir
katl-i âm ihtimalini derpiş eden ahali-i Müslime müdafaa içün müheyyâdır. Ermenilerin
Adana civarındaki köylerde, hususiyle Haçin kazası mıntıkasında çete halinde
taarruzları emniyet ve âsâyişi tehlikede bırakmaktadır. Haçin kadısı ile tahrirat kâtibini
dahi Adana’ya gelmekte iken pusuya düşürerek katle teşebbüs etmişlerse de bin
müşkilat ile firara muvaffak olmuşlardır. Kadı kurtulmuştur. Fakat tahirarat kâtibi
93
BASININ MARAŞ’TAKİ BAĞIMSIZLIK
HATİCE BAŞKAN
ağzından girerek yanağından çıkan bir kurşun ile mecruhtur. Haçin’e avdete mecbir
olmuştur.
“Urfa Ve Kürdıstan Ahvâli” Hakimiyeti Milliye Gazetesi, 6 Şubat Sayfa3
“Urfa’da dahi Maraş müsademesinin tevlid ettiği fevkalâde heyecan hergün daha
ziyade şiddet peyda ederek Fransıızlara karşı korkunç bir kin ve nefret galeyanı şeklinde
tezahür etmektedir. Bütün Urfa livasında Maraş müsademesine iştirak ederek orada
müdafaa-i memleket içün mücahedatta bulunan vatanperverlere muavenet etmek
emelleri halkı tahirik ediyor. Fevc fevc kuvâ-yı milliye hazırlanmaktadır. Maraş’ta
yakılan zulüm ateşinin tevessü-i dâire etmesinden korkulmaktadır. Urfa adliyesinin
teftişi vazifesiyle Habib Efendi nâmına bir Süryani Fransızlar tarafından memuren
buraya gelmiştir. Aslen Diyar-ı Bekirli olan bu zâtın asıl vazifesi Fransız efkârına
hizmet etmeyen memurları tebdil ederek yerlerine gayr-ı Müslimleri yerleştirmek ve
kendilerine mensup eşhasın cürümlerini setretmektir.
Siirt Kürt Kulübü Heyet-i İdaresi istifaya mecbur edilmek suretiyle kulüp
kâmilen dağıtılmıştır. Kürt kardeşlerimizin memleketlerimizi umumiyetle müdahale-i
ecanibden tahlise matuf olan fayide Anadolu ile birlikte hareket ettiklerinin bundan
daha bariz bir delili olamaz. Şerif Paşa ile Kürt Teâvün Cemiyetinin iftirakcûyâne
tasavvurat ve teşebbüsatını öteden beri takbih eden ve ahval-i hususiyelerinin istilzam
ettiği müsaadat dâhilinde terakki ve inkişaf edebilmeleri ancak Devlet-i Osmaniyeye
merbutiyetlerinin muhafaza ve idamesiyle mümkin bulunduğunu hakkıyla takdir
eyleyen bu güzide ve cesur vatandaşlarımızın kıymetli müzaheretinden müteşekkiriz.
(Diğer doğu vilayetlerinden destek protestoları söz konusu ediliyor)
Müslimiye ile Anze arasında şimendifer hattı Anze urbanı tarafından tahrib
edilmiştir. Anze aşiretinin öteden beri Suriye ve Irak üzerinde ve daha şimalde Urfa,
Maraş ve havalisinde birleşmek isteyen Fransız kuvvetlerine karşı müdafaa hissiyle
faaliyete geçeceği haber alınmakta idi.
Aynı gün yine 3.sayfada yayınlanan Maraş Müsademesi Bütün Şiddetiyle devam
etmektedir başlıklı yazı Maraş'taki çatışmalardan bahsetmekte Fransız askerinin
yorgunluğunun göze çarptığını ve Keret’in Amerikan misyonerlerine sığındığını
bildirmekte , bir yandan da şehir içine Elbistan’dan, Çardak’tan, Göksun ve
havalisinden yardımcı birlikler gelmekte olduğunu yazmaktadır.”
“Maraş Müsâdemesi” Hakimiyeti Milliye Gazetesi, 6 Şubat 1920 Sayfa4
“Maraş müsâdemesi bütün şiddetiyle devam etmektedir. Her taraftan ihata
edilmiş bir vaziyette kalan Fransız kuvvetleri yorgunluk âsârı göstermekte, ve
peyderpey şehrin en hâkim mahallâtı ahalinin eline geçmektedir. Ermeni komitecilerle
Fransız cenerali Keret Amerikan kolejine iltica ederek taarruzdan müdafaaya
geçmişlerdir.
Fransızlar top ateşiyle ikâ’ ettikleri harikler şehrin kısm-ı a’zamını harap etmiş, ve
yangın hâlâ bütün şiddetiyle devam etmekte bulunmuştur. Şehrin kısm-ı garbisi, ve
şimali kâmilen düşmandan tathir edilmiştir. Elbistan’dan, Çardak’tan, Göksun ve
havalisinden, civardaki aşiretlerden Maraş’a imdad edilmek üzere büyük bir galeyan
içinde ahali kuvvetleri hazırlanmışlar ve hareket etmişlerdir. Evvelki nüshamızda daima
tekrar ettiğimiz vech ile müsâdeme mevzii bir müdafaamahiyetinde kalmayarak tevessü
etmek istidadını göstermiştir. Acemi Paşa ve Anze aşâiri, Milli aşiretleri bu müdhiş kıtal
karşısında muhafaza-i sükunet edemeyerek Maraş’ı kurtarmak emeliyle taarruza
94
BASININ MARAŞ’TAKİ BAĞIMSIZLIK
HATİCE BAŞKAN
geçmişlerdir. Belediye dairesiyle civarındaki haneler ve dükkanlar tamamen muhterik
olmuştur. Ahali kuvvetlerinin ateşleri arasında top sarine de… tesadüf etmekte olmasına
nazaran ahalinin top elde ettikleri istidlal olunmaktadır. Birkaç makinalı tüfenk ateşı de
duyulmaktadır. Elde edilen makinalı tüfenkleri kullanmak üzere köylerde makinalı
tüfenk bölüklerinden terhis edilmiş efrad taharri edilerek şehre kuvâ-yı milliye arasına
getirilmektedir. Civar kıtalardan bazı makinalı tüfenk efradının firar ederek Maraş’a
gittikleri anlaşılmıştır. Bunlar arasında esasen Maraşlı ve oraya civar karyeler
ahalisinden olanları topraklarının ve ırz ve nâmusların müdafaası içün her türlü
fedakârlığı göze alarak kıtalardan firar edip kuvâ-yı milliyeye iltihak etmekten hiçbir
kuvvetin men edemeyeceği tabiidir.
Bu musâdeme, onbeş günden beri Avrupa’nın en medenî bir devletinin
memurları tarafından açılmak suretiyle devam edip gidiyor. Ve nâ-hak yer binlerce
masumun kanı sel gibi akıyor. Kadim bir kasaba bu yüzden harabezâra dönmüş, birçok
hanumanlar sönmüştür. Bu kadar fenalıkların sebebi ise ne kadar feci: Fransa’nın
yerleşmek istemesi... Ceneral Keret’in muharebeyi bu kadar idame ettirmekten, ve
devlet-i metbuasının, o medenî Fransa’nın da bu mukâteleyi men’ etmek içün henüz
vicdanını faaliyete sevk etmemiş bulunmasından maksadı ne olabilir, bir dürlü idrak
edemiyoruz. Ahali Fransızları ve onları teşvik etmek suretiyle bu felaket vücuda
getirmiş olan Ermenileri kâmilen imha ve kasabadan tard etmeğe muvaffak olmadıkça
teslim-i silah etmemeğe yemin etmiştir. Bu kadar kuvvetli bir azim ve iman ile hareket
eden bir milleti esir edebilecek kuvvet yoktur. Şüphesiz Fransızlar da bunu bilirler. Şu
halde şehri terk ederek mukateleye nihayet vermek Fransız ceneralin onbeş günden beri
idrak edemediği bir vazifedir. Bu yalnız insaniyet ve medeniyet vazifesi değil, aynı
zamanda Fransa devletinin menafiine ve şark üzerinde idame ettirmek istediği nüfuz-ı
müstakbeline râci bir suyaset vazifesidir. Daima uluvv-ı cenab ile kâim olan
kahramanlık hissiyatından bahs etmeyelim. Çünkü son muharebede Avrupa
devletlerinden hiç birinde bu hissiyatı görmedik. Binaenaleyh General Keret’in bu
vezâif-i mühimmeyi nazar-ı dikkata almaması pek ziyade câlib-i dikkat olsa gerektir.
Eğer General Keret, şehrin Fransızlar tarafından terki hristiyan ahalinin kâmilen
katl-i âmına sebebiyet vereceğinden korkuyor, ve müsâdemeyi böyle bir hiss-i himaye
ile devam ettirmeye mecburiyet görüyorsa Fransız kuvvetinin oradan çekilmesi
kararlaştırıldıktan sonra hükümete müracaat etmek suretiyle bu meselenin halli
mümkindir.
Velhâsıl onbeş günden beri devam eden ve bugünkü vaziyet ile hukukunu ve
hürriyetini müdafaa edecek bir millete cebren tahakküm edilemeyeceğini kâfi derecede
kanla isbat etmiş olan bu mukatele hakkında tedâbir-i seria ittihaz olunmazsa Izmir gibi
ve ondan çok kanlı bir cephenin Maraş’da da açılması men olunamayacak ve civar
çöllere kadar sirayet eden heyecanın koşturup getireceği milli kuvvetlerle büyük bir
muharebe cephesi vücuda gelerek gerek Fransızlar, gerek o havalide sâkin ve hiyanet ve
cinayetleri Avrupa’nın da gözleri önünde sâbit olan Ermeniler içün çok vahim
vaziyetler tahaddüs edecektir. Hususiyle Maraş hâdisesi, Urfa’da, Adana’da, Diyar-ı
bekir ve havalisinde Ermenilerin aylardan beri yaptıkları istihzarât ile zâten heyecana
gelmiş olan halk üzerinde pek elim bir tesir yapmıştır. Korkulur ki bütün bu havalide
faaliyete inkılab edecek bir feveran Anadolu’nun bu aksamını baştan başa kan ve ateş
içinde bırakmasın. Böyle bir vaziyet karşısında Anadolu’nun içerilerine kadar bütün
milleti, oralarda boğazlanan kardeşlerinin imdadına koşmak içün fedakârlıklar
göstermekten hiç kimsenin men’e muktedir olamaması pek muhtemeldir.
Bu haberin altında da Fransızlara erzak taşıyan kuvvetlerinin, Maraş'a
giremeden Antep'ten Karabıyıklı kuvvetlerince etkisiz hale getirildiği yazar.”
95
BASININ MARAŞ’TAKİ BAĞIMSIZLIK
HATİCE BAŞKAN
“Aşâır Hâl-i Kıyamda” Hakimiyeti Milliye Gazetesi, 6 Şubat 1920 sayfa4
“Anze aşâiri Maraş müsâdemesi ve Fransız istilası haberlerinden müteessiren
seferber olmuşlardır. Bunların mühim bir pîşdar kuvvetleri Urfa, Maraş ve havalisine
takarrub etmekte olduğu haber alınmıştır.
Urfa, Ayntab ve Maraş arasında bütün yollar, müsellah milli kuvvetlerle mâlidir.
Ayntab’dan Maraş’a gönderilen bir Fransız erzak kafilesi Karabıyıklı ile Totum
(Dudum) arasında ahali tarafından hücuma uğramış ve erzak iğtinam edilmiş, ondört
muhafız itlaf olunmuştur.”
6 şubat 1919 tarihli Hakimiyet-ı Milliye’nin 4.sayfasında Maraş’ta yaşananların
diğer bölgelerdeki bazı aşiretleri etkileyerek işgalcilere daha büyük bir düşman gözüyle
bakmalarına sebep olduğu yorumu yapılmaktadır. haberin altında da kahraman bir
hanım başlığıyla kayabaşı mahallesinde elinde silahla düşmana ateş ettiği yazıyor(6
şubat 1920 sayfa 4).
“Maraş müsademesi gerek Anze ve gerek Ammar, Milli, İbn Reşid gibi diğer
büyük aşiretler nezdinde ecnebi işğal kuvvetlerine karşı düşmanlık husule
getirmektedir. Bu tecavüzlere Müslümanları imha içün tertib edilmiş yeni bir ehl-i salib
tuzağı nazarıyla bakıyorlar. Ve bu defa bütün Islamiyetin tahlis-i saati geldiğni
söylüyorlar.”
“Kahraman Bir Hanım” Hakimiyeti Milliye Gazetesi, 6 Şubat 1920 sayfa4
“Maraş’ın Kayabaşı Mahallesinde sâkin Bitlis defterdanın haremi hanım,
Maraş’ta Avrupalıların ve yerli Ermenilerin iştirakiyle açılan mukatelede birçok
müslüman hanımlarının sönmekte olmasından ve zavallı müslüman ailelerinin her nevi
tecavüz ve taarruz altında kan dökmeğe mecbur olmasından mütevellid ifrat-ı teessürle
hanesinden açtığı mazgallardan İslam mahallâtına hücum eden düşman üzerine ateş
açarak sabahtan akşama kadar müsademe etmiş ve sekiz kişiyi telef etmeğe ve bir hayli
mecruh verdirmeğe muvaffak olmuştur. Akşam üzeri karanlıktan bilistifade erkek
elbisesiyle hanesini terk etmiş ve kemal-i celadetle mücahidîn-i Islamiye safları arasına
karışarak Maraşlı kardeşlerimizin teşkil ettiği âbide-i hamiyyet ve besaleti tetvic
eylemiştir. ... bu ulvi ve fedakâr kahramanını kuvâ-yı milliyenin bu büyük ve mukaddes
hemşiresini bütün mevcudiyetimizle tebcil ederiz. “
16 şubat 1919 günü yayınlanan haberde Maraş’ta yaşananların tesirinden
bahsedilmiştir. Müslümanların gözünde düşmanın niyetinin Müslümanları yok etmek
olduğunun anlaşıldığı izah edilmiştir. Bu haber yayınlandığında Maraş müsademesi
bitmişti, haber birkaç gün sonra son günlerde yaşanan Fransız top ve mitralyöz
saldırılarından bahisle “Maraş’tan eser kalmadığını” yazmaktadır.
“Maraş Hadisesinin Te’sırâtı” Hakimiyeti Milliye Gazetesi, 16 Şubat 1920 Sayfa3
“Maraş müsâdemesi Anadolu’nun hemen her tarafında şedid bir teessür hâsıl etmiştir.
Hâdisenin bütün safahâtı büyük bir endişe ve merak ile takip olunmaktadır. Bazı
mahallerde Maraşlılara imdad ve muavenet içün millî kuvvetler sevk ve i’zamına
teşebbüs olunmuş ise de şimdilik buna lüzum olmadığı tefhim edilerek bin müşkilat ile
teskin-i galeyana muvaffakiyet hâsıl olmuştur. Zâten hâl-i teheyyüc ve kıyamda bulunan
Anadolu efkârının böyle sergüzeşt-cûyâne hareket ile büsbütün hâl-i feverâna
96
BASININ MARAŞ’TAKİ BAĞIMSIZLIK
HATİCE BAŞKAN
getirilmekte olması herhalde muvâfık değildir. Icab eden teşebbüsât-ı siyasiyede
bulunulması zamanı artık gelmiştir,zan ediyoruz.
Antalya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti reisi Müftü Yusuf Talat ve bütün ahali
nâmına belediye reisi Hasan imzasıyla aldığımız telgraf bu hususta bir fikir verebilir:
Maraş’ta on günden beri Fransız ve Ermenilerin top ve mitralyöz ateşleriyle
oradaki Islamları imha etmekte oldukları ve bu kanlı müsâdemenin lâ yenkati’ devam
etmekte bulunduğu, Maraş’tan eser kalmadığı haber alındı. Müslümanlar din
kardeşlerinin şu suretle mahvedilmesine asla tahammül edemeyecekleri gibi bu hal
şüphesiz avâkısb-ı elimeyi intac edeceğinden insaniyet ve medeniyet ile kat’iyen kâbil-i
te’lif görülemeyen bu muameleyi şiddetle protesto ederiz. Kanaatımıza göre Islamların,
daha doğrusu Müslüman nâmı altında yaşayanların kürre-i arzdan kaldırılmasına karar
verildiği anlaşılıyor. Bu suretle imha edilmekten ise namus ve şeref-i millimizi
muhafaza ederek ölmeğe ahd u peyman ettiğimizi beyan ederiz.”
9.3. İrade -i Milliye Gazetesi’nde Çıkan Haberler
12 Ocak 1920 tarihli İrade-i Milliye’de Maraşlıların galeyanda oldukları yazıyordu.
“Vatanperver Maraşlılar” İrade -i Milliye Gazetesi, 12 Ocak 1920 sayfa3
“Maraş ahalisinin fevka’l-âde ğaleyânda oldukları ve haklarını silahla müdâfaa
edeceklerini i’lân ettikleri haber alınmıştır.”
9 şubat 1920 tarihli İrade-i Milliye’nin pazartesi günkü birinci sayfasında Maraş’taki
katliam sebebiyle yardım isteniyordu.
“Müslümanlar Maraş’a İmdâd!...” İrade -i Milliye Gazetesi, 9 Şubat 1920 Sayfa 1
“Maraş muhâbirimizden
Vaziyette fevka’l-âde bir tebeddül yoktur, kuvâ-yı milliye taarruza geçerek Kevtit
(Kötit) kilisesini iskât etmiştir. Kilise civârındaki hânelere ilticâ eden düşmanla
müsâdemede serdârân-ı mücâhidînden Evliya Efendizâde Evliya Efendi maiyetiyle
düşmanın mütehassın oldukları mevâkii muhâsara ederek muvaffakiyetle taarruz
harekâtına devam etmekte iken kendisi ve birkaç mücâhid şehid olmuşdur. Evliya
Efendinin şehâdeti büyük zâyiattandır. Bütün efrâd-ı İslâmiyenin şehid-i mağfûrun
rûhuna Fâtiha ithâf etmelerini ricâ ederiz.
Taarruza şiddetle devâm edilmektedir. Divaniye, Kanlıdere , Çarşıbaşı
mahallelerinde düşman tarafından hâneleri yaktırılmakta ve bir çok binâlar muhterik
olmuştur.
Maraş’taki din ve ırkdâşlarımıza revâ görülen mezâlim ve hunharlığa nihâyet
vermek üzere civarından koşan kuvâ-yı milliyeye sarf edilmek içün teberru’ edilen
mebâliğin mikdarı zîrde mündericdir.
800000 guruş madeni para Elbistan
110000 guruş madeni para
112000 guruş madeni para Gürün,
100000 guruş evrâk-ı nakdiye Kastamonu vilayetinden kabul ve irsal edilmiş
olduğu Sivas vilayetinin bu hususta milli bir sandık vücuda getirerek hertürlü sarfiyat ve
sevkiyatı deruhde eylediği ve bütün mülhekâtın bu hususta hummalı faâliyetle
çalışmakta oldukları maa’l-mesâr haber alınmıştır.
97
BASININ MARAŞ’TAKİ BAĞIMSIZLIK
HATİCE BAŞKAN
Âlem-i medeniyet ve beşeriyet içün ebedi bir şeyn-i hacâlet ıtlâkına sezâ Maraş
fecâyiinin serzede-i zuhûru esbâbı umûm milletçe ma’lûmdur. Bu bâbda Maraş
Müdâfaa-i Hukûk heyet-i merkeziyesinden alınan telgraf sûreti aynen zîre nakl
edilmiştir:
“Fransız Generali Kermet’in umûr-ı hükümete müdâhalesi eşrâf-ı belde ile
rüesâ-yı hükümeti tevkif, Müslümanları Ermeni çeteleriyle ittifâk ederek katl-i âma
kıyâmı üzerine namus-ı millîsini muhâfazaya azm eden ahali derhal silahlarına sarılarak
onbeş gündür fedâkârâne mükâvemet etmektedir. Din kardeşlerimize karşı ibzâl
buyurulan hamiyetkârâne muâvenetlere teşekkürler olunur, düşman kuvvetinin fâikiyet
ve techizâtının kesretine rağmen Allah’a istinâden yakın vakitte düşmanın imhâ
edileceği muhakkak ve hak ve hukukumuzu düşmanlara tanıtacağımızı arz ve tebşir
ederiz.”
9.4. İfham Gazetesi’nde Çıkan Haberler
Osmanlı’nın bir parçası olduğu vurgulanan Maraş’taki Fransız işgal ve
saldırılarının en şiddetli son üç gününü anlatan” Maraşımız için” başlığıyla altında
haber olarak verilen bir telgraf İfham Gazetesi’nde Şubat 1920 sayfa3’te yayınlanmıştır.
“Maraşımız Içün
Aldığımız Telgraflar:
Vatan-ı Osmaniyenin bir cüz-i lâ yenfekki olan Maraş’ın da işğâl edildiğni ve
ekseriyeti Ermenilerden mürekkeb olan Fransız kuvvetleri tarafından top ve mitralyöz
ateşleriyle ahali-i islamiyenin katl ve imhasına ve şehrin tahrib edilmekte olduğunu
kemal-i teessürle haber aldık. Yunan mezâlimi ile pençeleşmekte olan bir Denizli
ahalisi ve milletimizin diğer bir kısmı üzerinde cereyan eden haksızlığa karşı lâkayd
kalamayarak kemal-i esef ve teessürle hak ve insaniyet uğrunda mesâi-i cemilesine
muntazır olduğumuz Fransızlardan hiç de beklenilmeyen bu hareketi bazı ...nın eseri-i
tezvir ve mel’aneti olarak telakki ve fecâyi-i ma’rûzaya derhal nihayet verilmesine
delâlet-i asilânelerini rica ederiz efendim.
Belediye reisi Tevfik, Denizli müftüsü Ahmed Hulusi.
Vatan-ı muazzez-i Osmaniyenin eczâ-yı asliyesinden ve ekseriyet-i müslime-i
ahalisi Türk olan Maraş’ın mütarekenâme şerâitine muhalif olarak işğâliyle iktifa
edilmeyerek Fransız elbisesini iksa eden Ermeniler tarafından İslamların katl-i âm
edildiği haberi bütün livamızı eşk-rîz-i mâtem eyledi. Pişuvâ-yı insaniyet olan düvel-i
muazzama-i i’tilâfiyenin rızası hilafına bazı mucib-i nefret hiss-i insaniyetten mahrum
memurların irtikâbından çekinmedikleri şu cinayet-i azime müsebbiblerinin tecziyesiyle
artık bilâ insaf irâka edilmekte olan masum İslam kanından keff-i yed olunmasını zât-ı
fahimânelerinden istirhâm eyleriz.
Müctemi’ heyet nâmına müfti-i belde vekili belediye reisi Ahmed, Müdafaa-i
Hukuk Cemiyeti Reisi Doktor Fuad.”
98
ATATÜRK’ÜN MARAŞ’TAKİ OLAYLARA YAKLAŞIMI
HATİCE BAŞKAN
10. ATATÜRK’ÜN MARAŞ’TAKİ OLAYLARA YAKLAŞIMI
Mustafa Kemal Paşa Suriye Filistin Cephesi’nde Yıldırım Orduları Grup
Komutanı iken mütareke imzalanır imzalanmaz Çukurova’nın işgal edilmesi ihtimalini
göz önünde bulundurarak tedbir almıştır. İstanbul’a yazdığı mektupta endişesini açıkça
dile getirerek yapılması gerekenleri izah etmiştir. Ahmet İzzet Paşaya yazdığı
mektup’ta ;
“Kadrosu en genç erlerden doldurulmak üzere kuvvetli bir tümen teşkili ve
jandarmanın takviyesi.”
“Fazla askeri malzeme ve maddelerin Toros Kuzeyine nakli ve hiçbir surette yok
edilmesine meydan vermeyecek tedbirlerin alınması” (Osmanlı Devleti’nin Paylaşımı
Ve Maraş Bölgesi’nin Durumu, I. Bölüm: 4). dileğinde bulunması düşman saldırısının
en güçlü olduğu kapıda bulunan Mustafa Kemalin geleceği görerek mütareke
uygulanmaya başlamadan bir savunma hattı oluşturmaya ve teşkilatlanmaya çalıştığını
göstermektedir.
Ahmet İzzet Paşa’ya yazdığı 6.11.1918 tarihli telgrafında da yine mütareke
hükümlerinin açık olmadığı kanısında olduğunu belirterek şöyle diyordu:
“1.Toros tünelleri işgal kuvvetinin miktarı, İngiliz Kumandanlığı tarafından
bildirilir buyuruluyor. Bu kuvvet mesela, icabında bütün Anadolu'yu hükmü altına
alacak derecede dahi olursa, müsaade edilecek midir?
2. Suriye'deki garnizonların teslimi maddesi ilerisi düşünülerek yazılmış bir
maddedir, buyuruluyor ve daha sonraki cümlelerle cephelerde bulunan kıtaların bu
hususta ilgisi olmayacağı açıklanıyor. Benim şahsi görüşlerime göre bu maddenin İngilizler tarafından bizi iğfal için yazdırılmış olduğuna, Osmanlı delegelerinin imza
ettikleri mütareke şartlarının taraflarca başka başka kabul edildiğine şüphe kalmamıştır.
İcabederse bildireceği irade buyrulan Kilikya hududunu sormaktan maksadım, bu tarihi
ismi ve bunun hududunu resmen kabul eden hükümetimizin, bu mıntıkayı gösteren
İngilizce atlasta; Kilikya mıntıkasının Doğusunda Suriye Şimal hududunun Maraş
Şimalinden geçtiğini nazar-ı dikkate alıp alınmadığını anlamaktı. Çünkü, Adana ismi
yerine Kilikya tarihi ismini kullanan İngiltere, Suriye hududunu da Kilikya kuzey
hududunun doğusuna uzatmaktan ibaret kabul ettiğine şüphe yoktur.”
Mustafa Kemal’e göre İngilizlerin Ermeni çeteleri bugün İslahiye'de faaliyete
geçirmiş olmaları da bu zanna kuvvet verecek mahiyettedir (Osmanlı Devleti’nin
Paylaşımı Ve Maraş Bölgesi’nin Durumu, 4).
Mütareke imzalandığında bu şekilde Çukurova bölgesiyle ilgili fikirlerini beyan
eden Mustafa Kemal Paşa 9.Ordu Müfettişi olarak atandığı dönemde de Maraşla
ilgilenmiştir. Maraş’ın bu müfettişlik kapsamında olup olmadığı İçişleri Bakanlığı
tarafından Dışişleri Bakanlığına sorulmuş ve cevaben Dışişleri Bakanlığın bunun
belirlenmesinin içişleri bakanlığı emrinde olduğunu belirtmiştir. (Gen. Kur. Atase Yay.,
Atatürk’ün Samsun’a Çıkışı Ve Kurtuluş Savaşı’nın Başlatılmasına Dair Belgeler: 74)
Böylelikle Maraş Mutasarrıflığının Mustafa Kemal’den gelecek emirleri dikkate alması
sağlanmak istenmiştir.
Mondros Ateşkesinden sonra tanınmış devlet adamlarının önderliğinde kurulmuş olan
Kilikyalılar Cemiyeti 1 Aralık 1918’de resmiyet kazandı ve Sivas Kongresi’nden sonra
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Kilikya Şubesi olarak devam etti.
Mustafa Kemal Paşa 22 ekim 1919’da Amasya’da iken Fransız saldırısından dolayı
kaçan Kozan Heyeti Sivas’a geldi Adana işgal idaresinin zulmünden bahsederek o
cepheye de el uzatılmasını isteyen Kozan Heyeti Halil Topaloğlu, Dava Vekili Mustafa
ve Kurtoğlu Hulusi Efendilerden oluşuyordu. Adana’daki Fransız vahşetini ayrıntısıyla
99
ATATÜRK’ÜN MARAŞ’TAKİ OLAYLARA YAKLAŞIMI
HATİCE BAŞKAN
dinleyen Mustafa Kemal Bir gün sonra Doğan Eğreti takma adıyla Binbaşı Kemal Bey’i
Kilikya Kuvay- ı Milliye Komutanlığına atayacaktır. Kemal Bey ile yardımcısı Yüzbaşı
Osman Nuri Paşa’ya şu emirleri verir:
1- Sivas'tan hareketiniz belli olmayacak.
2- Kıyafetleriniz değiştirilecek.
3- Sivas Kongresi kararlarına uygun teşkilât yapılacak.
4- Halk, bu teşkilâtı içten benimseyecek.
5- Teşkilât işgal bölgesinde kurulup genişletilecek,
6- Karaisalı'da toplanacak büyük bir kuvvet Fransızları Adana'dan kovacak.
20.Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa bölgenin genişliği sebebiyle tek elden idare
edilemeyeceğini söyleyince Doğu Ve Batı Kilikya Cephesi kuruldu ve Osman Nuri
Bey Maraş’ı içine alan Doğu Kilikya Cephesi’nin komutanı oldu (Toros, 2001: 30).
9 Kasım 1919 tarihinde Mustafa Kemal tarafından bu konuyla ilgili olarak
Antep, Adana, Sis, Mersin, Cebelibereket Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerine Sivas'tan
çekilen telgraf şöyledir:
“Evvelce mütareke mevadd-ı hilâfına olarak İngilizler tarafından işgal olunan
Antep, Maraş ve havalisi tesellüm suretiyle Fransızlar tarafından işgal olunmak üzere
tahliye olundu. Buraları elyevm Fransızların taht-ı işgalindedir. Hükümet, bu mevaki
ahalisinin hukukunu ayaklar altına alan işgal-i mezkûru hükûmat-ı muhtelife nezdinde
protesto etmekle beraber Türk hükümetinin velev en küçük parçasının olsun
kendisinden nez'edilemiyeceğini muazzam mitingler suretiyle cihana ilâna başladılar.
Binaenaleyh Türk hükümeti aksamından olan işbu mevakiin Fransızlar tarafından
işgalinin bilumum memurin-i hükümetle müdafa-i hukuk heyet-i merkeziyeleri ve
belediye reisleri tarafından efkâr-ı umumiye ve Amerika nezdinde protesto edilmesi ve
bu haksızlığın tashihinin talep olunması tamimen tebliğ olunur. “
9 Teşrinsani 1335
Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyeti Kısm-ı İcrai Reisi Mustafa Kemal
İngilizlerin işgali döneminde Maraş ve güneydoğu Anadolu Bölgesinde
İngilizlerin gösterdikleri bölücü faaliyetlere karşı çok ciddi ve hızlı tedbirler almış olan
Mustafa Kemal Noel’in ve yanındaki işbirlikçilerin tutuklanması emrini çıkartmıştır.
Sadece bölücülerin değil, onların hedefi olan Kürtler de uyarılmış ve Noel’in
faaliyetlerine karşı onların Avrupa Devlet temsilciliklerine ve elçiliklere Türklerle
ayrılmaz olduklarına dair protesto telgrafları çekmelerini istemiştir. Bu bağlamda
Mardin’deki Abdülkadir Bey evinde yöredeki aşiret reislerini, Kaldeli ve Yakubî
rahiplerini toplayarak Osmanlı’ya bağlılık yemini edilerek durum Bab-ı Ali’ye de
bildirilmişti (Öke, 1989: 48).
Mustafa Kemal işgaller karşısında Türk Milletini bir konuda çok kabahatli
görmüştür. Bundan bahsederken özellikle Çukurova Bölgesiyle ve Ermenilerle ilgili
olarak şu ifadeyi kullanmıştır:
“Efendiler, hiçbir millet, milletimizden ziyade ecnebi unsurların itikadat ve adatma
riayet etmemiştir. Hatta denilebilir ki edyani saire erbainin dinine ve milletine riayetkar
olan yegâne millet bizim milletimizdir. Milletimizin pek büyük bir kabahati vardı. Fakat
Efendiler ... Her halde âlemde bir hak vardır. Ve kuvvetin fevkindedir. Şu kadar ki
milletin hukukunu müdrik olup müdafaa ve muhafazası emrinde her türlü fedakârlığa
müheyya olduğuna dair âleme bir kanaat vermek lazım gelir. İşte düşmanlarımızın bu
hareketi, milletimizi idrakten ve hissi fedâkâriden mahrum zannettiklerinden olmuştur.
Fakat doğrusunu söylemek lâzım gelirse mütarekeden beri birbirini velyeden
hükümetlerimizin memleketin maruz kaldığı haksızlıklara karşı kusurlu ve akılsızca
hareket aleyhimizdeki yanlış fikirleri teyide medar olmuştur.
100
ATATÜRK’ÜN MARAŞ’TAKİ OLAYLARA YAKLAŞIMI
HATİCE BAŞKAN
Meselâ Tevfik Paşa vatanımızın bir kısmını Ermenistan'a verilmesinde bir beis
görmemekte idi. Ferit Paşa beyanatı Tesmiyesinde vilâyatı şarkıyede vâsi bir
Ermenistan muhtariyetinden bahsettiği gibi Paris'te de cenup hududumuzun Toros
olabileceğini söylemişti. Toros'un cenubunda Arapça konuşulduğunu zannediyor. Ve
Toros'tan ta Antakya'ya kadar olan mıntakanın Türklerle meskûn ve bin seneden beri
Türk ile yoğrulmuş olduğunu bilmiyordu” ( Duman, 2005: 250).
Bu şekilde Türk milletinin en büyük hatasının hükumetin icratıyla Avrupa’nın
namusuna itimat etmek olduğunu belirtmiştir. Hatta Türk Milleti’nin bu kabahati
yüzünden kendi kıymetini, mahiyetini ve faziletini unutmuş hale gelmiş olduğu
uyarısında bulunmuştur (Duman, 2005: 251) .
Mustafa Kemal Maraş'ın Fransızlar
tarafından işgalinden önce onların
gelmemesi çaba göstermiş ve İrade-i Milliye Gazetesi’nde de yayınlanan protestolar
çekmiş ve bütün Türkiye’ye de elçiliklere protesto çekmeleri için emir vermiştir.
Sivas Kongresi’nde Çukurova büyük bir öneme sahipti. Hem son İngilizlerin son
saldırı kapısı olduğundan hem de burada bir Ermenistan kurulmak istendiğinden ve
buna bağlı olarak dışarıdan ve Türkiye’nin diğer bölgelerinden buraya Ermeni iskanı
yapıldığından bölge için ciddi endişeler taşınmaktaydı. İşte bu yüzden düşmanın Kilikya
adını vermiş olduğu Çukurova Bölgesi’nde bir Güney Cephesi oluşturulmasına karar
verilerek milis örgütler kurulmaya başlandı. Bunun için Mustafa Kemal Paşa tarafından
yıllarca onun maiyetinde bulunmuş olan tecrübeli subaylardan Topçu Binbaşısı Kemal
ile Yüzbaşı Osman Nuri Beyler görevlendirildi. Bunlar ellerinde Müdafaa-i Hukuk
Cemiyet-i Heyet-i Temsiliyesi namına Mustafa Kemal imzalı Sivas’ta yazılmış 1
Kasım 1919 tarihli mektup olmak üzere yola çıkmışlardır. Bu Mustafa Kemal
tarafından Everek Belediye başkanına (Osman Bey) gönderilmiş mektupta şunlar
yazıyordu:
Sivas 1.11.1335(1919)
“Anadolu ve Rumeli Müdafaa- Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi, Kilikya
Kuvay-ı Milliye Kumandanlığına Binbaşı Kemal Bey’i tayin ve muavinliğine Osman
Bey’i tefrik eylemiştir. Millî vazifelerinin devamı müddetince Kemal Bey (Kozanoğlu
Doğan Bey), Osman Bey (Aydınoğlu Tufan Bey) takma adlarını taşıyacaklardır. Millî
görevlerinde tarafınızdan her suretle yardım ve destek olunmasını önemle rica eyleriz.
Anadolu Ve Rumeli Müdafaa-İ Hukuk
Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi Namına
Mustafa Kemal”
(Toros, 2001: 77).
Kozan, Feke, Maraş, İslahiye, Osmaniye yöresi Şarki Kilikya Cephesi olarak
Kemal Doğan Bey ile Osman Tufan Bey’in bölgesiydi. Batı Kilikya Komutanı ise ünlü
aşiret Reisi Ali Ratıp Bey yani takma adıyla Tekelioğlu Sinan Bey idi (Toros, 2001:
78).
Fransızlar'ın işgalinin ilk günlerinde 6 kasım 1919’da Mustafa Kemal Paşa Erzurum
Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ne yolladığı bir telgrafta; “esasen hukuk kaidelerine ve
mütareke şartlarına aykırı olarak işgal edilmiş bulunan Urfa, Maraş ve Antep'in bu kere
İngilizler'in tahliyesiyle Fransızlar tarafından işgal edilmesi üzerine, hükûmetimiz bu
haksız hareketi itilaf devletleri nezdinde protesto etmiş ve adı geçen yerlerdeki halk da
büyük mitinglerle Osmanlı Vatanından ayrılmalarının mümkün olmadığını dünyaya
ilâna başlamışlardır. Binaenaleyh, bütün Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyetleri,
Belediye Başkanlıkları, Osmanlı Memleketi parçalarından olan bu yerlerin , bu defa da
Fransızlar tarafından işgal edilmekte olduğunu telgrafnâmelerle İtilaf Devletleri
mümessillerine, Avrupa ve Amerika kamuoyuna bildirerek,
101
ATATÜRK’ÜN MARAŞ’TAKİ OLAYLARA YAKLAŞIMI
HATİCE BAŞKAN
protestolarda bulunulması ve bu haksızlığın düzeltilmesini kesin olarak istemleri
gerektiğini tamim ederim” ( Özçelik, 2003: 86).
Yine Mustafa Kemal Paşa ile Adana Fransız Başadministratörü Bremond
arasında bölge ile ilgili olarak telgraf yazışmaları yapılmıştır. Yazışmalar Merkezi
Beyrut’ta bulunan Fransız Şark Orduları Başkomutanının bilgisi altında yapılan
görüşmeler Ekim ayının son günlerinde oldu. İşgal Bölgeleri ve yapılan protestolarla
ilgiliydi (Toros, 2001: 85). Bremond’un 29 Ekim 1919 tarihli telgrafına Mustafa Kemal
30 Ekim’de yani Maraş’a Fransız’ların geldiği gün cevap verdi. Bu yazışmalar Fransız
kaynaklarında da yer almıştır. Mustafa Kemal Bremond’a verdiği cevapta kamuoyunun
yatışması için Urfa, Antep, Maraş’ı işgal etme fikrinin tekzip edilmesini istemiştir.
Çukurova işgalinin de geçici olduğunun ilân edilmesini belirtmiştir (Véou, 1937: 86).
Maraş Fransızlar tarafından işgal edildikten sonra 16 kasım 1919 tarihinde
Mustafa Kemal Paşa tarafından Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyeti Temsiliyesi adına açık bir protesto bildirisi yayınlayarak millî basına da vermiştir.
İrade-i Milliye’de de yayınlanmış olan bu protestoname Millî Mücadelenin güney
Cephesi için en kapsamlı ve etkili protesto olmuştur. Burada mütareke ahkamına aykırı
olarak yapılan işgalerin aynı zamanda Vilson ilkelerine de ters düştüğünü beyan eder.
Bağımsızlık için ise milletin her türlü fedakarlığa hazır olduğunu , milletimizin
bölünme-parçalanma ya da esarete asla izin vermeyeceğini bu tehlikelere karşı bütün
maddi ve manevi varlığımızla savunmada ve yüce bir beraberlik halinde olduğumuzu
İtilaf Devletlerine duyurmuştur (İrade-i Milliye Gazetesi, 17.11.1919, no:12, s,1).
Bir süre sonra Maraş’a Doğu Kilikya Cephesi dahilinde Üsteğmen Asâf ve
Yüzbaşı Salim Beyler teşkilatlanma için gönderilmişlerdir. Onların görevlendirilmeleri
ve her an Mustafa Kemal’e bilgi verir durumda olmaları Mustafa Kemal Paşa’nın
Maraş’taki olayları günlük takip ederek gerekli talimatları verdiği görülmektedir.
102
MARAŞ’IN KURTULUŞU VE BUNUN BASIN
HATİCE BAŞKAN
11. MARAŞ’IN KURTULUŞU VE BUNUN BASIN TARAFINDAN İŞLENİŞİ
10/1/336 Salı Fransız kuvvetleri şehri, hükümet Konağıyla millî binaları
aralıksız olarak sürekli şekilde bombardıman ettiler Efradı milliye yerlerinde sebat ve
müdafaada devam ettiler. Yeniden bir çok yangınlar çıktı. Pek çok evler kül haline
geldi. Mercimek tepesindeki toplar Bayezitli mahallesini akşama kadar Fasılasız olarak
bombardıman etti.
Maraş’a yapılan bu saldırılar Meclis-i Mebusan’da da görüşülerek gerekli
tedbirlerin alınması istenmiştir. Öncelikle konuyla ilgili olarak gelen telgrafların
değerlendirilmesi de yapılmıştır. Elbistan’dan gelmiş olan Doktor Mustafa Efendi
şehrin duçar olduğu acınacak hallerden müteessir olarak bazı kimselerle müşavere
neticesine işin. sulhen bitirilmesi çaresini düşünmek emeliyle kendisini kuvvayi işğaliye
kumandanı ile gülüştürmek üzere Amerikalılara mektup yazmış ve bunlardan muvafık
cevap almış olduğunu beyan ederek Alman hastanesine gideceğini söylemiş. Doktorun
bu hareketi her ne kadar şahsine ait ise de Fransızların bunu resmi bir müracaat
suretinde telakki eyleyecekleri tabii görülmekle Hey'eti Merkeziyece Fransızlarla
temasına izin verilmedi.
Doktor akşamdan sonra yanında fener taşıyan bir arkadaşı olduğu halde Alman
hastahanesine doğru yollanmıştır. Doktorun
Fransızlar
tarafına
hareket
eylediğinin Hey'eti Merkeziyece duyulması üzerine geçmesine mümanaat edilmesi, ısrar
eylediği takdirde vurulması yolunda Restebaiye hey'etine emir verildi ise de bu emir
yerine varıncaya kadar Doktor hududu aşmış ve Alman hastahanesine doğru yol almıştı
(Karadağ, 1943: 47). Türk kaynağına göre ise Fransızlar bu gece Mirastan kaçmak
hareketleri ile meşgul olduklarından Doktor General ile görüşemeyerek hastahanede
kalmış ve arkadaşıyla birlikte Ermeniler tarafından orada öldürülmüştür. Bir rivayete
göre de Generalin yanından dönerken hastahane yakınında şehid olmuştur. Her ne
suretle, olursa olsun Doktorun kendi başına giriştiği bu teşebbüs kendi hayatının
sönmesine sebep olmuştur. Doktor Mustafa Efendiye General tarafından yazılmış olan
mektubun sureti aşağıda yazılmıştır. Bu mektuptan anlaşılacağı üzere General
Doktorun bu teşebbüsünü umuri nedamet ve teslimiyeti suretinde telakki etmişti
(Karadağ , 1943: 49).
Doktor Mustata Efendiye;
“Maraş’ta derakap iadei asayiş etmek kabiliyetinden hariç bulunduğunuzu anlayarak
aşakırımı bu gün Maraş haricine götürmek mecburiyetinde bulunuyorum. İslahiye
cihetinde temini asayiş edeceklerdir. Yakında geri geleceğim. Bu gün akşamı
mükalaememizi tasdik edip mükâleme neticesinde talep ederim
1. Maraş şehrinin temamen teslimi şöyle ki Osmanlı Bayrağı kalkıp yerine beyaz bayrak
çekilecek.
2. Türk ve Ermeni eşrafile beraher hükümet muvakkate teşkil etmek, mezkûr hükümetle
mükâlemeye gireceğim.
3. Maraş dahilinde 48 Saat zarfında ateşi durdurmak.
4. Bütün cephaneyi, mitralyözleri, top ve her nevi eslihayi kabil ise bir an evvel teslim
ettirmek.
Tarafımdan 11 şubat 1920 saat yediden itibaren hiç bir top ve silah atılmayacak.
Burada bulunan Fransız ve Amerikalılara olan hürmet mukabilinde götürdüğüm emanet
halinde olan eşhasa, iyi hareket edilecektir.
Hükümetim kemali adaletle Maraş şehrinin testimi hakkında olan şeraiti tertip edecektir.
Cevabınızı Doktor Vilson’a verirsiniz. Mumaileyh bana gönderin.
Maraş’ta metruk kalıp emrimi almıyan asakire emrimin tebliğini rica ederim”
103
MARAŞ’IN KURTULUŞU VE BUNUN BASIN
HATİCE BAŞKAN
Erazil Şarkiye Kumandanı General Keret (Karadağ, Mersin, 50).
Bir Ermeni kaynağı Doktor Mustafa’nın işgalcilerle görüşmesinde onun Fransız
generale bombardımanı durdurması için yalvardığını iddia etse de aynı kaynakta
generalin verdiği cevabın Türkler'in beklediğinden farklı olması bu iddiayı
doğrulamamaktadır: “General Türklerle müzakerenin başlaması yerine o akşam
askerleriyle birlikte şehri terk etmek için emir aldığını söyledi. Sonra da doktoru
Fransızların ayrılmasından faydalanıp Ermenilere zarar vermemesi hususunda uyardı.
Kaynağın bu şekilde belirtmesine rağmen Ermenilerin çocuklarının harbin başında
Fransızlarca rehin alınmış olduğu göz önüne alındığında Fransızlar'ın geride
bırakacakları Ermeniler'i hiç te düşünmediği ortaya çıkmaktadır. Fransız general
Ermenilerin yanında belki bunu söylemiş bile olsa Ermenilerin de inanmadığı gerçektir
ki Doktor Mustafa ve yanındaki bayrağı taşıyan Türk bir Ermeni tarafından vurularak
şehit edildi. Ermenilere göre doktoru ve arkadaşını şehit eden Ermeni, farkında olmadan
büyük bir felaketi önledi” (Kerr, 1973: 413). Doktor Mustafa Ermeniler tarafından
görüşmeden dönerken ya da döndükten sonra öldürüldü. Öldürenler Hınçak örgütüne
mensup Ermeni doktor Artin ile Eczacı Leon’dur. Doktor Mustafa ile birlikte şehit
edilen Türk Balcıoğlı Ali idi (Bağdatlılar, 1974: 120).
Son gün Maraş’taki Kuvay-ı Milliye büyük zayiata uğramış, yeni kuvvetler
dışarıdan gelmekte ise de onlar gelene kadar dayanamayacaklardı. Maraş’a top
gönderilmesine dair III. Kolordu uğraşıyordu. Maraşlıların en önemli eksiği top idi
çünkü. Maraş’ta mermi bile tükenmişti ( Akbıyık, 1999: 233).
Ermeniler
ise
Fransızlar'ın
Maraş'tan
çekileceği
korkusuyla
saldırganlaşmışlardı. Kümbet Mahallesindeki Ermeniler Fransız saldırılarına katılarak
cami ile birlikte bütün mahalleyi ataşe verdiler. Ama mahalle daha önce Türkler
tarafından boşaltılmış olduğundan Türkleri burada katledemediler. Öğleye doğru önce
latin kilisesi’ndeki Fransızlar çekilme hazırlığına başladılar. Ermeniler onlara nereye
gideceklerini sorduklarında ise yeni gelen kuvvetlerle yer değiştireceklerini söylediler.
Bir Fransız yüzbaşısından gerçeği öğrenen Ermeniler iyice korkmaya başladı (Kerr,
1973: 411). yine aynı Ermeni kaynağına göre Fransızlar şehir içinden çekilirken fazla
ses çıkmaması için katırlarının ayaklarını keçelerle sardılar. Fazla yüklerini attılar,
seyyar mutfaklarını bile yaktılar. El bombalarını ve makineli tüfek mitralyözlerini imha
ettiler (Kerr, 1973: 412).
Bununla birlikte Maraş'ta kalıp savunmayı düşünen General Keret , Binbaşı
Corneloup’un kuvvetlerini 13,5 bölükten itibaren cepheyi bırakarak geri çekilmesi
üzerine kendisi de Maraş'ı terk etme kararı aldı. Maraş'ta kalan birliklerin komutasını
Yarbay Thibault’a verdi. Geri kalan birliklerin generalden izinsiz hareket etmeyecekleri
emri verilerek geri çekilme emri gece uygulamaya kondu. Çekilen birlikler yanlarına
silah, cephane aldı ve götüremeyecekleri eşyalarını da imha ettiler. Yaralılarını
Amerikan heyetine bıraktılar. Yaralılarına Doktor Vilson bakıyordu.
Son olarak Fransızlar Maraş'tan çekilmeden önce Türkleri yanıltmak için ateş
yaktılar (Boudiére, Paris, 160). Latin kilisesindeki Fransız askerleri de kışlaya ulaşınca
saat 21’e doğru yola çıktılar.
Keret Aksu Köprüsü’nde karargâh kurmuş olan Normand’la görüştükten sonra çekilme
kararı almıştır. Şehirden ilk ayrılan Keret oldu. Thibault’u de yaralıların sevkiyle
görevlendirdi. ardından o da çekilecekti. Son olarak General’in vereceği ışıklı mermi
işaretiyle harekete geçecekti (Veou, 1937: 172). Bu hesap 10-11 şubat gecesi
uygulanmaya başlandı. Saat 21’e doğru Keret çekildi, 23’te aydınlatma fişeği atıldı.
Geri çekilmeyi maskelemek için hep birden şehre ateş açtılar. 11 şubat sabah saat ikide
keretve maiyeti Normand’ın kampında toplandı. Saat 3:30’da hareket emri verildi.
104
MARAŞ’IN KURTULUŞU VE BUNUN BASIN
HATİCE BAŞKAN
75’lik bataryalardan her biri çekilmeden çnce ateş etmek için gözcü kalmıştı.
Bunlar da yola çıktı. Fransız taburları İslahiye yönünde yürümeye başladı.geride yanan
şehri gören Fransızlar büyük cami ve Türk kışlasının da Ermeniler tarafından yakılmış
olduğunu gördüler. Fransızlar kaçarken Türklere hala 11 şubat 1920 öğle saatine doğru
teslim olmaları çağrısı gönderiyorlardı (Akbıyık, 1999: 235). Bu saatin Fransızlar'ın il
dışına çıkış saatleri olduğu anlaşıldı.
Bu günlerde Maraş’ta benzeri görülmemiş derecede kar yağmış ve ardından
gayet sert poyraz esmiş olduğundan çok kuru bir soğuk var idi. Fransızlar yiyecek ve
yakacak yönünden büyük bir sıkıntı içinde idiler. Hayvanların bir kısmını de başı boş
salıvermişlerdi.
Gece yarısından sonra kışlada bir patlamadan sonra yargın başladı. Bundan
Fransızların kaçmakta oldukları anlaşıldı. Fransızların toplarıyla birlikte Şehrin şimali
garbisindeki bağlar içinden çekilerek Mercimek tepe üzerinden ovaya inmiş oldukları
ve götüremeyecekleri eşya ve mühimmatlarını da kışla ile birlikte ateşlemiş oldukları
anlaşıldı.
İki tarafın 10 Şubattaki durumlarına bakıldığında savaş başlamazdan önce
Maraş’ta toplanmış olan Fransız askerlerinin Kiliselerde, büyük binalarda, hanlarda
Amerikan yurtlarında ve kışlada yerleştirilmişlerdi.Silâh patlayınca Ermeniler de
Fransızların bulundukları yerlere sığınmış ve onlarla birlik olarak Türklere karşı silah
kullanmağa başlamışlardı. Yirmi bir gün süren bu ulusal savaş esnasında Âğdere,
Kaledibi, Şekerdere, Tekke, Kırklar, Kümbet ve Protestan kiliseleri ile Hanlar ve diğer
binalar tek tek düşürülmüş içlerindeki Fransız veya Ermenilerden kaçabilenler diğer
yerlere sığınmış ve kurtulmuşlar idi. Kaçamayanlar ise yok edilmişlerdi.
Norman kuvvetinin gelmesi üzerine çarşılarda ve diğer dağınık yerlerde
bulunan Fransız ve Ermeniler hemen bu kuvvete iltihak eylemişlerdi. Savaş durumu
günden güne Türkler için müsait bir şekil almış idi. Şehir içinde duvarlar delinerek
evden eve irtibat yollan açılmış ve sokakların çoğu Türkler için tehlikesizce geçilir
bir hale gelmişti.
Fransızların en
kuvvetli müfrezeleri
Abarabaşı ve Katolik
kiliseleriyle yetimhanede ve kışlada mahsur
bir
halde kalmışlardı. Fransızlar
çarşılardaki umum dükkânları iç içe delerek irtibat yollan kurmuş ve kaldırım
taşlarını
sökerek caddenin muhtelif yerlerinde siperler meydana getirmişlerdi.
Dükkânların bu suretle delinip yol halini alması önce Fransızlar sonra da Türkler
tarafından yağma edilmesine sebep olmuştur.
Fransızlarla beraber Ermenilerden de çok kimseler İslahiye’ye doğru
kaçmışlardı. Soğuğun şiddetinden bunların bir çoğu de yollarda donup kalmışlardır
(Karadağ, 1943: 50).
Fransızlar tevkif eylemiş oldukları beş kişiyi hareketlerinden bir gün önce karargâhtan
Mercimek tepeye sevk etmişler ve ertesi gün de beraber götürmüşlerdi. Kışlık ve
yolculuk için gerekli olan eşyalardan yoksun olan bu Türkler çok büyük eziyetler
çekmişlerdir. Jandarma Kumandanı Binbaşı İsmail Hakkı Bey dipçik darbelerine
rağmen yürümeğe mecali kalmamıştı. Norman ile birlikte Adana’dan Binbaşı İlhami
bey namında bir eski Osmanlı Binbaşısı gelmişti. İlhami Bey İsmail Hakkı Beyin sınıf
arkadaşı imiş, İsmail Hakkı Beyi görünce tanımış ve onun şefaati ile götürülmekten vaz
geçilerek yolda bırakılmıştır. İsmail Hakkı bey ertesi gün Fransızları takip için
Maraş’tan çıkan efradı milliye tarafından yolda karlar içinde bulunmuştur. Hemen
Maraşa kaldırılmış ise de el ve ayaklan donmuş olduğundan kurtulamayarak 22 Şubat’ta
vefat etmiştir. Bunlardan Mühendis Abdullatif Bey bir yıl sonra İskenderun yolundan
kaçarak Maraş’a gelmiş diğerleri ise Fransızlarla yapılan uzlaşmadan sonra serbest
105
MARAŞ’IN KURTULUŞU VE BUNUN BASIN
HATİCE BAŞKAN
bırakılmışlardı. 23 Aralık 1921 Pazar günü bunlar Maraş’a geldiler ve bütün halk
tarafından şan ile karşılandılar.
Fransızlar İngilizler tarafından kendilerine teslim edilmiş olan depodaki umum
silahları tahrip ederek kullanılmaz bir hale getirmişlerdi, cephaneleri depoya taşıyarak
bütün fişenkleri kasaturalarla doğramışlardı. Bu silahların çoğu yeni Alman mavzeri ile
muaddel martin tüfekler idi. Mekanizma ve kapakları İngilizler tarafından alınarak
Halebe gönderilmiş idi. Fransızlar de bunların ağaç ve demir parçalarını tahrip
etmişlerdi. Bununle beraber ele geçen bu enkaz ahaliye dağıtılmış idi. Maraş’ın tüfekçi
ustaları martinlere kapak yaparak işe yarar bir hale getirmişlerdi (Karadağ, 1943: 54).
11.1. Kurtuluş Günü
11 Şubat 1920 Çarşamba günü Fransızların Maraş'tan tan çekilmekte ve kaçmakta
oldukları daha geceleyin şehrin her bucağına yayıldı ve duyuldu. Sabah olunca herkes
seviniyor, herkesin yüzü gülüyordu. Halk birbirini tebrik ediyor. Allah’ın lütuf ve
yardımıyla nail oldukları bu muvaffakiyetten dolayı Allah’a şükürle ediliyordu. Bir
kısım halk Sancağı alıp Heyet-i Merkeziyeye gidiyor, heyeti selamlıyordu.
Memleketin her tarafında büyük tezahhürat yapılıyordu. Fransızların Maraş'a
geldiklerinin ertesi günü bir Ermeni askerini vurarak Bertiz'e gitmiş olan Sütçü Hacı
İmam Ermenilerin en büyük zenginleri olan Hırlakiyan Ağop Ağa'nın başını bir
mızrağın ucunda gezdiyordu. Bu gün yine bir tayyare gelerek Maraş üstünde biraz
dolaştıktan sonra geri gitti. Fransızların çekilip gitmiş olmalarına rağmen Abarabaşı
Kilisesinde toplanmış olan Ermeniler herhalde korktuklarından yine ateş etmekte devam
ediyorlardı.
Amerikalılar beyaz bayrakla Hey'eti Merkeziye’ye giderek Ermeniler hakkında
af talebinde bulundular.
Doktor Mustafa efendi ile arkadaşının cenazeleri Alman hastahanesinden
kaldırılarak Kurra Efendi mezarlığına gömüldü.
Amerikalıların tavassutundan bir iki gün sonra kiliselerdeki Ermeniler silahlarını teslim
ederek Millî Türk hükümetinin şefkat ve merhametine sığındılar. Harp esnasında şurada
burada perakende suretiyle toplanıp hapishanede saklanan 400 kadar Ermeni de
Amerikalılara teslim edildi.
Yirmi bir gün süren Millî mücadele burada muhtasaran yazıldı, bunun tafsilati
ayrıca büyük bir kitap teşkil edecek mahiyette olup Türk istiklal savaşında altın
yazılarla yazılmaya değer hadiselerdendir (Karadağ ,1943: 56).
Maraş muharebesinden sonra Millî kuvvetlerin mevcudiyeti ve kuvveti fransızlar
nazarında tecelli etmiş ve en sonunda uzlaşmaya varmıştır. Maraş 11 Şubat 336
tarihinden itibaren tekrar ve ebedi olarak kendi mucahedesiyle ana vatana kavuşmuştur.
Harp halinin başlaması üzerine Livanın her tarafından bölük bölük kuvvetler
gelerek mücadeleye iştirak eylemişlerdir. Şehrin her tarafında kazananlar kurulmuş
yemekler pişiriliyordu. Dışardan gelen bu mucahidlere her gün sabah akşam yemek
yediriliyordu. Maraş’ın büyük nineleri camilerde kurulmuş olan bu millet
mülhaklarında Mucahidlere ekmek ve yemek hazırlıyorlardı. Yorulmak bilmeyen bu
ninelerin hizmetleri de ayrıca takdir ve kendileri tebcil olunur.
Fransızların çekilmelerinden ve Ermenilerin de Millî hükümete dehalet
eylemelerinden sonra memlekette sükûnet çarçabuk yerine geldi. Memurlar işlerinin
başlarına geçtiler, alış veriş ve normal hayat yine başladı, bir yandan yurtsuz kalanlar
yerleştirildi. Düşkünlere yardımlar yapıldı.
106
MARAŞ’IN KURTULUŞU VE BUNUN BASIN
HATİCE BAŞKAN
11.2. Maraş’ın Kurtuluşu’nun Millî Basında Yansıması:
11.2.1. Hakimiyet-i Milliye’de Çıkan Haberler
Hakimiyet-i Milliye Gazetesi Maraş’taki savaşın sonucunu “Maraş'ın Tahliyesi”
başlığıyla 16 şubat 1919’da vermiştir. Gazete Maraş'ın gördüğü yardımlara rağmen çok
muhtaç ve perişan halde olduğunu da duyurmuştur.
“Maraş’ın Tahliyesi” Hakimiyet-i Milliye Gazetesi ,16 Şubat 1920 S4
Maraş’ta Fransızların Ermenilerle müştereken icra ettikleri katl-iâmlardan
mütevellid olup yirmi gündür devam eden müsâdeme nihayet Fransızların şehri tahliye
edip çekilmeleriyle nihayet bulmuştur. Fransızlar çekilip gittikten sonra şehirde derhal
emniyet ve âsâyiş temin edilmiş, fakat şehir, o güzel tarihi şehir, bir harabeden ibaret
kalmıştır. Bî-çâre Maraşlılar memleketlerinin muhafazası uğrunda döktükleri kanın
yumuşattığı topraklarda telafi-i zayiat içün etrafından bir çok yardım görmekte olmakla
beraber oldukça sefil ve perişan bir vaziyettedirler.
Esnâ-yı tahliyede şehirde bırakılan binbeşyüz Ermeninin silahları alınmış,
kendileri muhafaza altına vaz’ edilmiştir. Sıvas vilayeti bütün mülhakatıyla Maraş’ta
muhtaç ve perişan kalan ailelerin tehvin-i iztirab ve ihtiyacı içün iâne cem’ine
mübâşeret etmiştir.”
21 Şubat 1919 günkü Hakimiyet-i Milliye’nin 4.sayfasında “ Maraş’ta vaziyet”
başlığıyla Maraş'tan haberler verilmeye devam edilmiştir. Bu yazıda Ermenilerin
itirafıyla Fransızlar'ın Ermeniler'i kullandığı açıklanmıştır.
“Maraş’ta Vaziyet” Hakimiyet-i Milliye Gazetesi, 21 Şubat 1920, Sayfa3
“Maraş’ın Fransızlar tarafından tahliyesi üzerine şehirde derhal sükun ve âsâyiş
takrir edilmiş ise de memleketin manzara-i perişanisi acınacak bir şekildedir. Kasabanın
nısfı yanmıştır. Bir sülüsü de Fransızlar tarafından endaht edilen top mermilerinin
tahribatına hedef olarak harabeye dönmüştür. Ahali memleketlerini kurtardıklarından
dolayı mağrur ve mes’ud, fakat uğradıkları zayiat ve yirmi günü tecavüz eden
müsâdeme ve müsâraanın verdiği yorgunluk içinde bîtâb ve perişandır. Şımdiye kadar
ahaliden ikiyüz kadan şehid, beşyüz mecruh sebt-i defter edilmiştir. Mecrûhîn uçları
kesik kurşunlarla yaralanmış olduklarından cerihalar ağırdır. Mecrûhîn kasabanın şark
ve garb mahallâtı içün küşâd ettirilen iki hastahâneye toplattırılmakta oralarda tedavisi
hususunda Amerika Salib-i Ahmer heyetinin gösterdiği muâvenet halkın hiss-i
müntedarisini celb etmektedir.
Müsellahan müsâdemeye iştirak etmek suretiyle cinayet ve redâet-i
ahlâkiyelerini bir kere daha isbat etmiş olan Ermeniler, ahalinin galiz ve husumetine,
galeyan-ı intikamcûyânesine rağmen kuvâ-yı milliyenin muhafazası altında ve kanunun
himayesindedir.
Latin kilisesi reis-i ruhanisi nâmına rahib Malcano, Ermeni milletinden
Çorbaciyan Karabet, Ermeni murahhası Haçador, Ermeni katolik murahhası Avadis,
Ohanis Muradyan, serrahib Keradkin ve sair Ermeni muteberanı taarfından dâhiliye
nezâretine, Patrikhâneye, i’tilaf devletleri mümessillerine çekilen bir telgrafnâmede
Fransızların Maraş’a gelir gelmez cebren bazı hâne ve kiliseleri işğal eyledikleri ve
Ermeni gençlerinden bazılarını zor ve tehdid ile teslih ve Islamlar aleyhine teşvik
107
MARAŞ’IN KURTULUŞU VE BUNUN BASIN
HATİCE BAŞKAN
ettikleri ve Türklere karşı hissiyat-ı dostânelerini izhâr edenleri tehdid ve habs
eyledikleri ve bir kısmını da beraber götürdükleri ve memleketi ateşe yakarak binlerce
Ermeninin kanına girdikleri ve Fransızlar çekildikten sonra can ve mal, ırz ve namus
hususunda her türlü masuniyet ve istirahatları taht-ı bulunduğu bildirilmiştir.
Maraş şehrinin telafi-i mâfâta efkar bulabilmesi içün bazı mahallerde bütün
milletin yekvücud olarak Izmir ve Maraş havalisinde harap olan yerleri yeniden ihya
etmek ve yeni bir memleket vücuda getirerek gösterilen galeyan-ı vatanperverânenin
hatıra-i kudsiyeti tarihe böyle birer âbide ile tesbit etmek tasavvurları hâsıl olmuştur.
Maraş’tan firar eden Fransız kuvvetleri esnâ-yı ric’atda yol üzerinde takibe
uğrayarak ikiyüz maktul bırakmışlardır.”
Maraş’ın kurtuluş haberi tüm yurtta büyük bir yankı yaptı ve Kuvay-ı Milliye’ye
olan inanç arttı. Sivas’ın çabalarının büyük katkısı olan Maraş zaferi hakkında Mustafa
Kemal Paşa’nın 17'de Fırkalara kadar tamim olunan şifresi şöyledir:
“Ankara
15/16.2.1336
15. Kolordu Kumandanlığı'na,
Maraş muvaffakiyetinden dolayı bilhassa zât-ı âlilerini ve bu hususta hidemat-ı
fedakârane ve vatanperveraneleri sebkeden bilcümle arkadaşları tebrik ve vatan
uğrundaki vücahedemizin an karip kamilen muvaffakiyetpezir olmasını temenni eyleriz.
Küçük Maraş ve civarında hasıl olan vaziyet sebebiyle hatıra olarak âtideki
mütalâatımızı arz ve tatbikini rica ederiz. Atiyen vaziyet-i siyasiye her an olursa olsun
Fransızlar ve Ermeniler Maraş civarındaki mağlûbiyetlerini tamire çalışacakları şüphesizdir, İslahiye ve havalisinde kuvvetli bulunmanın ehemmiyeti Maraş
müsademesinde de anlaşılmıştır. Yani vaktiyle İslahiye civarında mümkün olup
kuvvetli bir teşkilât yapabilse idik, Fransızlar Maraş'a kolay kolay kuvve-i imdadiye
gönderemeyerek Maraş'da onca kan dökülmez idi. Bugün İslâhiye'nin diğer bir nokta-i
nazardan ehemmiyeti tezahür etmiştir. Bu da bizimle tevhid-i hareket etmek hususunda
her vakit müracatta bulunmuş olan Halep ve Şam Kuva-yı Milliyesinin İslahiye
vasıtasivle teessüs edecek muharebata onları zamanında haberdar ederek muavenetlerini
temin edebilmektir, İslahiye ve havalisine hâkim olmaktan maksadımız Bahçe, İlpmar
ile Antep arasındaki dağlık mıntıka ile Karasu tarafından kuvvetli bir teşkilât yapmaktır.
Hiç şüphe yoktur ki bu sayede islahiye ile Adana, Halep ve Maraş arasındaki Boğaz ve
geçitlere hâkim olarak bu sahada hareket edebilecek işgal kuvvetlerini tehdit altında
bulundurmak ve garp-şark işgal mıntıkalarının muvasalasını katedebilmek mümkün
olabilecektir. Mütalâaet-ı anifeyi Maraş ve havalisindeki Ermenilere âtiyen ve
hâkimiyeti temin edebilmek için Maraş'la Pazarcık, Antep'teki teşkilâtı takviye etmekle
beraber düşmanın... olan bir avdet-i taarruziyesine mâni olabilmek için birinci hat olan
Bahçe ve İlpınar'm şarkında dağlar ve ikinci hat olarak Gavur dağı gölü tarafında ve
üçüncü hat olarak Maraş cenubundaki boğazda kuvvetli millî müfrezeler teşkil ve
bunların başına en muktedir arkadaşların tâyinine ve bu teşkilât hitam bulur bulmaz
Karasu tarafeynindeki dağlarda millî müfrezeler teşkiline başlanmasını tavsiye ederiz.
2- Bize evvelce müracaat etmiş olan Halep teşkilât-ı milliye riyaseti ile Şam'da bulunan
Suriye ve Filistin Müdafaa-i Kuva-yı Osmaniye Hey'et-i Umûrniyye ve Gönüllü Kahire
Fırkası ve Amman Çerkeş Fırkası Kumandanı Şefik Bey'e muhtelif vasıtalarla
göndermiş olduğumuz talimatın âtideki hülâsasının Maraş üzerindeki Halep'de Erkân-ı
Harp Kaymakamı Şakir Nimet Bey'e gönderilmesini ve neticeden malûmat verilmesini
istirham ederiz.
Suret
108
MARAŞ’IN KURTULUŞU VE BUNUN BASIN
HATİCE BAŞKAN
Halep'de Teşkilât-ı Milliyye Riyasetine, Suriye ve Filistin Müdafaa-i Kuva-yı Osmaniye
Hey'et-i Umûmiye Riyasetine:
Osmaniye, Bahçe, Maraş, Urfa, cihetlerinde pek mühim muvaffakiyetler istihsal
eyledik. Harekâtımıza devam etmekteyiz. Mektubunuzda Suriye, Irak ve Türk C. K.
S...ların tâhlis ederek bir konfederasyon teşkil eylemek veyahut âtiyen kararlaştırılacak
tarzda bir irtibat tesis eylemek üzere müttehiden hareket etmesi bildirilmiş ve biz de bu
teklifatınızı kabul ederek mufassal talimat göndermiştik. Bunların vusulüne dair henüz
bir malûmat almadığımızdan Maraş üzerinden daha çabuk vasıl olabileceğini düşünerek
mezkûr talimat hülâsasını muhtasaran bervech-i âti arzederiz. Havran, Şam ve Baalbek
civarındaki kuvvetleri toplayıp Zidaniye boğazında her nevi istilâ ordusuna karşı
müdafaa etmek Amn ve Mercan kuvvetleriyle düşmanın Say da, Beyrut'tan içeriye vuku
bulacak harekâtını tehdit etmek Beyrut, Trablusşam dahilinde isyan çıkararak işgal
kuvvetlerinin dahile ilerlemelerini menetmek Humus... Şam'a karşı müdafaa etmekle
beraber Zidaniye'ye muavenet olunmasını temin etmek yukarıdaki tarif eylediğimiz
harekâtın zamanı, hazırlıklarınızın derecesine tabi ise de Türk, Arap milletleri arasına
girmiş olan Fransız Ermeni işgal kuvvetlerini se-rian bertaraf ederek emin bir surette
sizlerle irtibat tesisi ve tevhid-i hareketin temini mülâhazasiyle harekete başladığımızdan bilâ ifate-i vakit Halep, Hama kuvvetlerinin bervech-i âti hareketini
lüzumlu görürüz. Bu kuvvetler, Hama, Halep, Lazkiye ve İskenderun'a karşı temin ettikten sonra kısm-ı küllî ile İslahiye ve ikinci derece kuvvetlerle Antep, Osmaniye
istikametlerinde hareket ile düşmanı iz'aca devamı pek mühimdir. Yakında muvaffakiyetli haberlerinize intizar eylediğimizi arz ile takdim-i ihtiramat eyleriz efendim.
Mustafa Kemal
20. Kolordu Kumandan Vekili Mahmut”
11.3. Maraş Olaylarının Dış Basında ve İstanbul’daki Yankıları
Türk Kurtuluş Savaşı ve özellikle Franzsılarca işgal edilen Güney illeriyle
ilgilenmişlerdir. Her ne kadar bu konu Fransız basını için Almanya sorunundan sonra
gelmekteyse de bu cepheden yenilgi haberleri gelmeye başladıkça Fransız Hükûmeti
Fransız basını tarafından eleştirilere uğramıştır. Bira yandan da Fransız basını mali
sıkıntılar içerisinde olup kendilerine en çok parayı veren devletlere sütunlarını
açıyorlardı. , hatta paralarını vermeyen devlete karşı yayın yapma tehdidinde
bulunuyorlardı. Bu konuda Fransız L’Humanite Gazetesi Mart 1920’de şöyle yazmıştı:
“Barış Konferansı’nın çalıştığı 1919 yılında Fransız basını üzerine bir çok devletten
altın yağdı…”özellikle Yunanlıların bazı Fransız gazetelerine çok fazla para akıttığı
bilinmektedir” ( Akyüz, 1988: 65).
Fransız Gazetesi Le Matin’den alıntı yapan Anadolu’da Yeni Gün Gazetesi şunu
yazmıştır: “Le Matin Fransayı o ana kadar izlediği politikadan vazgeçmeye davet
etmekte , bu yanlış politikanın Türk Milliyetçiliğini kabarttığını , Türkleri Bolşeviklerin
kucağına ittiğini , bundan sonraki zaman kaybının Fransa'nın Doğu’yu kaybetmesi
demek olacağını belirtmektedir” (Anadolu’da Yeni Gün Gazetesi , 7 ocak 1921).
Bir başka Fransız gazetesi de Anadolu’da Yeni Gün Gazetesinin 10 ocak 1920 tarihli
aktarımıyla şöyle demektedir: “Fransa'nın Türklere karşı tutumunun Türkleri
bolşeviklere yaklaştırdığını, Türk Milliyetçilerinin Araplarla anlaştığını ve bunun
sonunda da Fransa’yı Doğu’da bir Asya fırtınasının beklediğini belirtip önlem
alınmasını önermektedir. Sevr’i Fransız çıkarlarına uygun bulmamaktadır. Çünkü
Fransa'nın himaye ettiği Araplar da, komşusu olması gereken Türkler de Fransa’ya
109
MARAŞ’IN KURTULUŞU VE BUNUN BASIN
HATİCE BAŞKAN
düşmandı. Türklerle dolu olan Kilikya’nın işgali yanlıştı. “Yunan çıkarlarını savunmak
Fransız çıkarları ile çelişmekteydi” (Gülmez, 1999: 109).
Fransız gazeteleri ısrarla Kuvay-ı Milliyecileri Sovyet işbirlikçisi olarak görmüş ve
bütün yorumlarını da bu yönde yapmıştır. Onların korkuları Türk Milliyetçilerinin
Sovyetlerle birleşme ihtimalidir.
Bunu gösteren Anadolu’da Yeni Gün Gazetesinin Fransız basınından aktarımlarıdır.
Mesela 7 şubat 1921 tarihli bir yazıda şöyle denmektedir: “Türk milliyetçilerinin
düşmanı Yunanistan, dostu Sovyetler'dir. Düşmanı Yunanistan'ı destekleyen, dostu
Sovyetler'le propaganda yapmaması şartıyla anlaşmaya çalışan İngiltere'nin Doğu
siyaseti; Konstantin'in Yunanistan'ını Boğazlar ve Doğu Akdeniz'de destekleme ve
koruma, Boğazlar ve Doğu Akdeniz'de egemen olma, Filistin'de Yahudi devleti kurma,
Faysal ve Hicazlılar'ı teşvik etme, Yunanlılar'ı Türkler'e karşı kullanma, İstanbul'u
Ankara Hükümeti'ne karşı yöneltme, Bolşevikler'le İslâm Asya'sını paylaşma, İrak'ı
işgal etme ve İran'da nüfuz kurma esaslarına dayanmaktadır. Bunun içindir ki,
Kilikya'da savaşan Türkler, Bolşevikler'den aldıkları silâhların yanında deniz yoluyla da
İtalya dahil bir çok ülkeden silâh almakta ve bunu İngiliz gemileri engellememektedir.
Öyleyse yapılacak iş, Kilikya'yı boşaltmak, Kuzey Suriye'deki işgal alanını sınırlandırmak ve Ankara ile aracısız bir antlaşma imzalamak gerekmektedir” Gülmez,
1999: 110).
22 şubat 1921 tarihli Anadolu’da Yeni Gün’ de verilen Journal des Debats’tan
aktarma bir başka Fransız fikri de şöyledir: “Fransa kendi Doğu siyasetini kendisi
belirlemelidir”(Gülmez, 1999: 110).
Maraş’ın kurtuluşu Meclis-i Mebusan’da görüşülmüştür. Maraş’ta 12 bin Ermeni’nin
imha edildiği iddiaları ve hükumete Avrupa’dan çekilen telgraflarla ilgili olarak bir
oturum yapılmıştır. Bu oturumun tutanaklarından İstanbul’un olaylardan haberi olduğu,
şehrin yandığı, Müslimlerden üç yüz kadar kişinin can verdiğini , Fransızlar'ın şehir
dışından top attıklarını anlatarak olayı bir ihtilal olarak nitelendirmiştir (Meclis-i Ayan
Zabıt Ceridesi, 16.İnikat, 4 mart 1920 Perşembe,sayfa 179).
Avrupa’dan gelen telgraflardan güya Maraş cihetinde 12 bin kadar Ermeni'nin katl
ve imha edildiği bildirilerek İngiltere’den aleyhimize gayet muzır cereyanlar tevlidine
çalışıldığı anlaşılmıştır. Hiçbir Osmanlı kendi halinde duran ahaliye zulüm ve teaddiyi
tecviz eylemez ve ahkâm-ı diniyyemiz adem-i tecavüzü amirdir.
Fevkalade mucib-i esef olan işbu şayianın hakikat ve mahiyetinin tavazzuhu elzem
ve ehemdir. Muhtelit bir heyet-i tahkikiyyenin müsaraaten mahallince icray-ı tahkikat
eylemesi ve netice-i tahkikata nazaran , faillerin şiddetle tecziyesi esbabının istikmalini
Hükûmeti Seniyyeden talep ederiz.
Mehmed Fuad
Ali Rıza
Mahmud”
Şeklindeki beyanı sunan Rıza Paşa(Ferik) Abdurrahman Şeref Efendi’den(Şura-i
Devlet Reis Vekili) izahatta bulunmasını istemiştir.
Abdurrahman Şeref Efendi buna cevap vermiştir. Cevabı şöyledir:
“Bir kere Maraş ve civarında Ermeni kıtali olduğunun ve öyle binlerce Ermeni
itlaf edildiğinin asıl ve esası yoktur. Maraş beldesinde cereyan eden vaka-i ihtilaliyye
on-on iki gün kadar sürdü.vaka esnasında memleketin bir kısmı yandı , Maraş ahalisinin
bir kısmı mevasız kaldı. Oradaki adedi nüfusu layikiyle bilmiyorum maktulinin ve
meskensiz kalan ahalinin miktarını da bilmiyorum. Fakat her gün gelen resmî cetveller
vardır, bunlara nazaran iki üç yüz kişi de bu ihtilâl esnasında öldü. Bu iki-üç yüz kişi
içinde Müslim de var, Ermeni de vardır karışıktır. Kasabaya hariçten top, mitralyöz
110
MARAŞ’IN KURTULUŞU VE BUNUN BASIN
HATİCE BAŞKAN
atılıyor . ahali de heyecandan birbirini öldürüyordu. Mamafih zayiatın miktarı binlerce
değil bir iki yüz kişiden ibarettir. İzam ettikleri gibi değildir.
Rıza Paşa(Ferik) : Bunların tarihi vuku nedir efendim?
Abdurrahman Şeref Efendi : Vaka tarihi vukuundan itibaren on –on iki gün sürdü, biteli
de 15 gün kadar oluyor.
Seyit Bey: İbtidası bir ay evvel demek?
Abdurrahman Şeref Efendi: (Şûra-yi Devlet Reis Vekili) — Sonra bir iki günden beri
gayet bedhahane bir surette işa'a edilen bu Ermeni kıtalinin aslı olmadığını Hükümetçe
hiç olmazsa yerli gazetelerle tekzib edelim dedik. Hükümetin yazdığı tekzibnameyi
sansür, gazetelerden çıkarmış diye işittim. Hatta yine işittim ki, yalnız bir gazete bu tekzibnarneyi neşretmiş, o gazeteyi de kapatmışlar.
MAHMUT PAŞA — Doğru...
AZARYAN EFENDi — Efendi Hazretlerinin izahatından bir şey anlamadım. «Kıtal
olmam'.ş» buyuruyorlar; fakat ne olmuş onu söylemediler. «Bir vak'a oldu»
buyuruyorlar; fakat ne olmuş onu söylemediler. «Bir vak'a oldu» 'buyuruyorlar. Vak'a
nedir? Kim gelmiş, ne olmuş, yüz kişi ölmüş, bin kişi yaralanmış... O vak'ayı şimdiye
kadar izah buyur-madılar. Lütfen bunu da izah buyuracak olurlar ise, kanaat hâsıl olur.
«Miîralyöz ateşi olmuş» deniliyor. Neden böyle bir hal olmuş? Bu vak'a neden ve nasıl
başlamış? Bunları anlasak iyi olur.
ABDURRAHMAN ŞEREF EFENDİ (Şûra-yı Devlet Reis Vekili) — Maraş Vak'ası
nasıl başlamış ve neden başlamış bilmiyorum. Başladığından iki, üç gün sonra
Hükümete, «Yetişiniz, biz burada birbirimizi boğuyoruz» tarzında peyapey haberler,
feryatlar gelmeye başladı. Bir yangın elbet bir kıvılcımdan zuhur eder. O kıvılcımın da
ne olduğunu bilmiyorum. Vak'a memlekette Fransız Kuvve-i işgaliyye-sine karşı bir
isyan şeklinde başlamıştır. Birtakım Ermeni efradı, Fransız elbise-i askeriyyesi tahtında
birkaç yüz kişi.
MEHMET FUAT PAŞA (Müşir) — iki alay...
ABDURRAHMAN ŞEREF EFENDİ (Şûra-yı Devlet Reis Vekili) — Miktarını
bilmiyorum. Fakat bir hayli Ermeni efradı Fransız asâ!kir-i nizâmiyyesi meyansna ithal
edilmiştir. Beldede biraz da Fransız askeri var idi. Ahali-i îslânıiyye ile bunlar birbirlerine girmişlerdir. Beldenin içinde yangın zuhur etmiş ve kıtal de olmuştur. Hariçten
Fransız kııva-yı mun-tazaması tarafından toplarla, mitralyözlerle şehir dö vülmüşlür!
Bunları işittik. Hükümet oraya bir tahkik hey'eti göndermeyi düşündü, en müstail
mülkiye müfettişlerinden birini oraya göndermeye karar verdik. Pakat yol kapalı
olduğundan gideemdi, avdet etti. Kıtal denilen hâdise her ihtilâl esnasında vuku bulandan başka bir mahiyeti haiz değildir. Böyle bir hâl her ihtilâlde melhuzdur, bildiğim
budur. Başka türlü, başka bir mahiyette kıtal yoktur. Sonra mesele bitti. Fransız askeri
çekildi, Ermenilerin bir miktarı da beraber gittiler. Ondan sonra Hükümet-i mahalliyye
«Burada 8 000 kadar Ermeni var. Kiliselere ve manastırlara iltica ettiler. Şimdi galeyan
var, sokağa çıkmaları bile caiz değildir. Erza'ktan da sıkıntı çekiyoruz.» diye istanbul'a
haberler verdi. Etraftan erza'k yetiştirilmesi ve bu mültecilerin mal ve canlarının her
türlü tehlikeden masun kalması için Hükümet-i merkeziyye evâmir-i kat'iyye ve şedide
îta etti. Orada Hükümet mümessili olan zat, bir tek Mutasarrıf Vekili idi. Ne jandarma
kumandanı, ne başka bir memur yoktu. Kimini hapsetmişler, kimisi kaçmış, kimisi
ölmüştü. Binaenaleyh mutasarrıf vekiline vak'a teps olduktan sonra kimsenin kılma bir
hala getirilmemesi ve gelen erzak ve zehairin Müslim, Ermeni, herkese seyyanen ve
kemâl-i adaletle tevzi edilmesi hakkında evâmir-i ekîde ve şedîde verdik. Aldığımız
cevaplar sükûnetbahştır. Civar mahallerden erzak yetiştirilmiştir. «Sükûnet hâsıl oldu,
mucib-i endişe bir şey katmadı» tarzında malûmatlar teakub etti. Bu bab-daki malûmat-ı
111
MARAŞ’IN KURTULUŞU VE BUNUN BASIN
HATİCE BAŞKAN
rahkikiyye bundan ibarettir. Evvelce söylediğim gibi vak'ansn sebeb-i hudusu hakkında
malumatım yoktur.
AZARYAN EFENDİ — Asıl ehemmiyeti olan da budur.
RIZA PAŞA (Ferik) — Efendi Hazretlerinden müsaade buyurulursa, küçük bir sual
sorayım. «Fransız kuva-yı askeriyyesi Maraş'ı terketti» buyuruldu. Ter-kederkeriL
vazife-i asayişi kime terketti? Orada başka bir kuvvet var mıydı, yoksa Kuva-yı
işgaliyye mukavemet görünce hemen çekildi ve hiçbir şeyi nazar-ı itibara almadı mı?
OSMAN PAŞA (Müşîr) — Kuva-yı Milliyye’ye terketmiş.
ABDURRA'HMAN ŞEREF EFENDİ (Şûra-yı Devlet Reis Vekili) — Maraş'a Kuva-yı
Milliye bölükleri, taburları gelmişti Urban, aşair ve saire de geldi. Onun üzerine
Kolordu Kumandanına, bir kıt'a-i askeriyye sevkederek asayişi temin etmesi için emir
verildi. Kumandan da hemen seksen, doksan kişilik bir müfreze-i askeriyye şevketti. Ve
o müfreze-i as keriyye hemen vak'anın hitanııyla beraber Maraş'a yetişti.
RIZA TEVFİK BEY — Keşke vak'adan evvel ye-tişseydi...
AZARYAN EFENDİ — Her halde efendim, memleketin müdafaasında vazifedar
olmayan, memur olmayan bilmediğimiz birtakım kuvvetler orada teraküm ediyor.
Birden bire müfrezeler hâsıl oluyor, âşair geliyor, bunlar yerin altından çıkar gibi, nasıl
geliyor? Efendim, bendeniz meseleyi pek o kadar sade görmüyorum. Bunlar anlaşılmak
lâzım gelir. «Müzakere kâfi» sesleri)
REİS — Müzakere kâfi mi efendim («Kâfi» sesleri)
RIZA TEVFİK BEY — Bir şey anlaşılm'adı efendim. Bu kadarını hep biliyoruz.
RIZA PAŞA (Ferik) — Tabiî takririmiz Hükümete havale edilecek, değil mi efendim?
REİS — Evet.
RIZA TEVFİK BEY — Edilsin efendim. Meselenin asıl esbabı iyi tahkik edilsin.
Avrupalılar ihtilâlâ-tm esbabından dolayı bizi mesul tutuyorlar. Ve bu mesuliyet de
büyüktür. Diyorlar ki : «Asıl Hükümet, vazifesini yapacak Hükümet, vazifesini
yapamıyor. Hariçten birtakım kuvvetler var. İş karmakarışık oluyor ve siz işi
yapamıyorsunuz» ve bunun neticesinde de fena bir mânâ çıkarıyorlar. Siz «idareye
muktedir değilsiniz» diyorlar. Bendeniz, ondan korkarım. Hükümet bunun esbabını
gayet vazıh olarak söylesin. Hani Hükümet gelecekse, vazifesidir. Bunu takip etsin,
söylesin.
ABDURRAHMAN ŞEREF EFENDİ (Şûra-yı Devlet Reis Vekili) — Maraş;
Hükümetin taht-ı idaresinde değil idi. Fransız kuva-yı askeriyyesinin işgali altında
bulunan bir kıt'a idi. Binaenaleyh Hükümet, önada cereyan eden idareden mess'ut
değildir. Haberi de yoktur. Orada bir mutasarrıf vekili var idi, vak'anm hudusundan
ancak iki, üç gün sonra Hükümet-i merkeziyyeye malumat vâsıl olmuştur. Bâzı yerlerde
telgraf telleri bile kesilmiştir. Binaenaleyh, Hükümetin Maraş vukuatı hakkında ne
sun'u, ne de malumat ve ilmi vardır. Hükümet doğrudan doğruya kendi taht-ı idaresinde
olan kıtaatın mesuliyetini deruhde etmiştir.
AZARYAN EFENDİ — Mutasarrıf orada ne yapıyor efendim?
ABDURRAHMAN ŞEREF EFENDİ (Şûra-yı Devlet Reis Vekili) — Mutasarrıf orada
resmen ve ismen duruyor idi. Adana'da bir valimiz, İzmir'de de
bir vali vekilimiz vardır. Onlar da oralarda duruyorlar.
RIZA TEVFİK BEY — En iyisi, alacağımız malumata göre mütalâiatımızı söylemektir.
Şimdi müzakere kâfidir efendim. Yalnız istirham ederiz ki, Hükümet, bunun ciddiyetini
nazar-ı dikkate alsın. Kendisini mes'ul tutmaya hakkımız yok, fakat bize lütfen izahat
versin. Meseleyi anlayalım ki, biz de ona göre müdafaa edelim. Bunun menfaat ve
mazarratında hep müşterekiz. İstirhamımız budur.
REİS — Bu teklif muvafık mı? (Muvafık» sesleri)
112
MARAŞ’IN KURTULUŞU VE BUNUN BASIN
HATİCE BAŞKAN
Ruznamemizde başka bir şey yok. Medis-i Mebusan’a evrak gelirse, Pazartesi günü
içtima edelim.
RIZA PAŞA (Ferik) — Encümenlerde evrak var, rica ederiz, Encümenler içtima ederek
müzakerelerini ikmal etsin. O evrakı çıkarsın.
AZARYAN EFENDİ - Eğer Hükümetten izahat, yani malumat istenecek ise, vakit
kaybetmeye lüzum yoktur. Hükümet Cumartesi günü teşrif buyursalar da, meseleyi
hallersek, Buhran-ı Vükelâ zuhur etmiş diyorlar. Gazetelerde öyle bir şey görüyoruz.
Aslı, esası var mı bilmiyoruz? Her halde Vükelâyı fiham hazeratı Cumartesi günü için
davet buyurursa muvafık olur zannederim.
REİS — Biz gün tâyin edemeyiz efendim. Ne günü geleceklerini kendileri bilirler.
RİFAT BEY — Rıza Paşa Hazretleri, «Encümenlerde bulunan evrak hazırlansın»
buyurdular. Encümenlerde evrak-ı müterakime yoktur.
REİS — O halde Pazartesi günü içtima ederiz.
Meclis hitam buldu.
Hitam-ı İnikad Saat : 4.25”
Osmanlı Meclis-i Mebusan’ında bu şekilde görüşülen
konu Azaryan’ın tepkilerine rağmen şehirde yaşanan olaylarla ilgili bir gayrete
girmeyeceğini ,çünkü şehrin Fransız işgalinde olduğunu belirterek oturuma son
vermiştir.
Maraş’ın kurtuluşunu Mustafa Kemal Paşa Fransızlar'a karşı gerilla harbi
stratejisi ile stratejik savunma olarak nitelendirilmiştir.(Yurddaş, 1982: 145)
Maraş’ın kurtuluşu diğer bölgelerin kurtuluşuna manevi olarak ve başarılan bir
savaş taktiği örneği olarak askeri açıdan fayda sağlamıştır. Aynı zamanda
düşmanlarımızın kendilerini bilmesini ve Türk topraklarını kolayca ele
geçiremeyeceklerini anlmaları bakımından da mühimdir. Nitekim Maraş harbini
yaşamış olan Fransızlar'ın başbakanı Briand Lloyd George ‘un Mustafa kemalin gücünü
mübalağa etmek yolundaki sözlerine karşılık güney Cephesi’ndeki Türk kahramanlığını
anlatarak kendilerinin Türk direnişini sindirmeyi başaramadığını nakleder. “Fransız
birliklerinin yerinde yunan birlikleri olsa ne olurdu, merak ediyorum sözleriyle güçlü
Fransız askerlerinin yenilgiye uğramışken yunanlıların perişan olacağını anlatmak
istemiştir. Fransız başbakanı bu yenilginin aslında Fransız birlikleri içerisinde bulunan
Ermeniler ve Senegalliler yüzünden olduğunu da ima etmiştir. Yoksa güney
Cephesi’ndeki birlikler arasında çok iyi Fransız askerleri olduğunu söylemiştir.
(Feyzioğlu, 1982: 100)
İlk Ermeni kafilesi kendilerine tahsis edilen jandarmaların korumasında bin dört
yüz çocuk ve kalabalık bir ekip olarak şehirden ayrılmışlardır. Kendilerine verilen
canlarına dokunulmama sözüne rağmen (Yetişgin, Ankara,, Ermenilerin Maraş'tan
Ayrılmaları, 79) işgal süresi boyunca Türkler’e yaptıkları eziyetleri göz önüne alarak
ve belki de başka yerleri ele geçirmeyi hesaplayarak şehirden ayrılmayı daha uygun
bulmuşlardır.Nitekim Maraş'tan ayrılıp Antep yoluna girdiklerinde yolu tutmuşlardır.
Bu kafile jandarmalara rağmen Aksu’yu geçerken silahlı ve maskeli kişilerce
durdurulmuş ve mallarına el konulmuştur. İki jandarma ise şehit edilmiştir.( Yetişgin,
2004: 79)
Fransızlar'ın çekilmesiyle birlikte Maraş’taki Ermenilerin savaş sırasındaki
kayıplarının 6 ile 9 bin arasında olduğu 3 bin kadarı da Fransız ordusuyla birlikte
İslahiye’ye gitmiştir. Bundan sonra şehirden kalan 10 bin kadar Ermeni'ni Amerikalı
misyoner öğretmen, doktor gözetiminde güven içerisinde yaşayıp Fransızlar'ın 20 ekim
1921’de TBMM ile imzaladığı Ankara Anlaşmasının ardından şehirden ayrılmaya karar
vermişlerdir (Yetişgin, 2005: 403).
113
MARAŞ’IN KURTULUŞU VE BUNUN BASIN
HATİCE BAŞKAN
Dünya tarihi içinde “mazlum milletlerin emperyalizme karşı başkaldırması”
(Kaymaz, 1976: 601) olan Türk Kurtuluş Savaşı’nın ilk zaferi Maraş Savunması
olmuştur.
Maraş savunmasının haklılığını, Fransız tecavüzlerini ve halkın karşı koyuşunu
Heyet-ı Temsiliye’de’de anlatan Mustafa Kemal Paşa Kilikya Meselesini Fransızlar'ın
gördüğü gibi değil tamamen bir Türkiye meselesi olarak gördüğünü izah etmiştir
(Mustafa Kemal Paşa’nın Gizli Celse’ de 24 Nisan 1920 “Ahvali Dahiliye Hakkında”
verdiği beyanatı, TBMM Gizli Celse Zabıtları, Cilt1: 6).
114
SONUÇ
HATİCE BAŞKAN
13. SONUÇ
Sonuç olarak incelediğimiz gazeteler Millî Mücadelede Maraş Savunması için
önemli kaynaklardandır. Olayların günlük olarak basına yansıması sonucu oluşan ciddi
kamuoyu desteği Maraşlıların gücünün bir parçası olmuştur. Semt semt teşkilatlanırken
Mustafa Kemal önderliğindeki Heyet-i Temsiliye’den gelen nizamnâmenin esas alınmış
olması Maraşlıların sırtlarını Sivas’a dayamaktan son derece memnun olduklarını
göstermiştir. O günlerde Millî Mücadele’nin merkezi olan Sivas sadece yolladığı
subaylar ile değil aynı zamanda İrade-i Milliye Gazetesi’nde Maraş işgali hakkında
detaylı haber yazmak suretiyle de büyük bir destek vermiştir. Bayrak Olayı’na
gösterilen şiddetli tepkiden, Maraş’tan Fransızlar'a çekilen Ermeni telgraflarına kadar
Mustafa Kemal’in gösterdiği tepkiye Maraş işgal döneminin her adımının Sivas’tan
bizzat Mustafa Kemal tarafından dikkatle takip edildiğini ortaya koymuştur. Mustafa
Kemal’in her vilayete emir göndererek Maraş işgali için protesto telgrafları çektirmesi
ve bunların tamamının İrade-i Millîye Gazetesi’nde yayınlanmış olması Maraş’ta
zaferin Türkler tarafından kazanılmasına büyük katkı sağlamıştır.
Resmi olarak Sivas'tan desteğini alan Maraş uzaklardan ateş içinde yanan
İzmir’den ve Ermeni saldırganlığını çok iyi bilen Erzurum’dan da basın desteği
görmüştür. Bütün bunlar Maraş Savunması’nın sıradan bir galeyan hareketi değil
vatanın bütün sathına yayılan bir savunma içgüdüsüne bağlı olarak merkezî direnişin
adeta bir kolu olmuştur.
Maraş'ta işgale karşı kazanılan zafer, adeta Millî Mücadelenin ilk zaferi olarak
ortaya çıkmıştır. Maraş’ta kazanılan bu zafer, savaş sırasında destek veren gazeteler
tarafından kutlanmıştır. Kastamonu’da yayın yapan Açıksöz ve Albayrak
Gazeteleri’ndeki bu ilk zafer haberleri özellikle Yunan işgaline karşı milletin metanetini
ve zafere olan inançlarını artırmıştır.
115
KAYNAKLAR
ABADİE, 1923, Türk Verdün’ü Gazi Antep’in Dört Muhasarası, Dersaadet
Matbaası, İstanbul, 103s.
AFYONCU, E., 2001, Ermeni Meselesi üzerine Araştırmalar, TATAV Yayınları,
İstanbul, 210s.
AKBIYIK, Y., 1999, Millî Mücadelede Güney Cephesi, Maraş, Atatürk Araştırma
Merkezi, Ankara, 454s.
AKGÜN, S., 1984, Kurtuluş Savaşı Başlangıcında Türk Ermeni İlişkilerinde
ABD’nin Rolü, Tarih Boyunca Türkler'in Ermeni Toplumu İle İlişkileri
AKŞİN, S., 2000, Türkiye Tarihi Cilt4, Cem Yayınevi, 633s.
AKYÜZ, Y., 2003, Kurtuluş Savaşımız ve Fransa’da Ermeni Propagandası, Bilim
ve Aklın Aydınlığında Eğitim, 4 (38). ss.47-50.
AKYÜZ, Y.,1988, Türk Kurtuluş Savaşı ve Fransız Kamuoyu , T.T.K, Ankara,
406s.
ALMAZ, A., 2003, Atatürk’ün Hatıraları : Büyük Gazi’nin Hatırat Sahifeleri, Oku
Yayınları, İstanbul, 216s.
ARMAOĞLU, F.,1984, 20.Yüzyıl Siyasi Tarihi, Türkiye İş Bankası Yayınları,
Ankara, 851s.
ATATÜRK, M., K., Nutuk, İstanbul, Cilt I, M.E.B. Yayınevi, 432s.
Atatürk’ün Samsun’a Çıkışı Ve Kurtuluş Savaşı’nın Başlatılmasına Dair Belgeler,
Gen. Kur. Atase Yay., Belge No: 19
AYIŞIĞI, M., 2004, Kurtuluş Savaşı Sırasında Türkiye’ye gelen Amerikan
Heyetleri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara,256s.
BABACAN, H., 2001, Ermeni Meselesi Üzerine Araştırmalar, Tatav Yayınları,
İstanbul, ss.133-166.
BAĞDATLI, A., 1974, Uzunoluk, Kervan Yayınları,Toker Matbaası, [y.y.], 148s.
BELEN, F., 1983, Türk Kurtuluş Savaşı, Başbakanlık Basımevi, Ankara, 559s.
BEYOĞLU, S., 2003, Osmanlı Devleti’nde Ermeni Sorunu, Bilim ve Aklın
Aydınlığında Eğitim, 4 (38). ss.55-59.
BOUDIÉRE, G., 1978, Notes Sur La Campagne De Syre-Cilicie.L’affaire De Maraş
(Janvier- Fevrıer 1920, Turcica, Ix, Paris, Ss155-175.
ÇALIK, R., 2004, Alman Basınında Millî Mücadele ve Mustafa Kemal Paşa 19191923 , Yayla Yayınları, Özkan Matbaacılık, Ankara , 343s.
DİLAN, H., 2005, Fransız Diplomatik Belgelerinde Ermeni Olayları (1914-1918) =
Les Evenements Armeniens Dans Les Documents Diplomatiques Français
(1914-1918) , TTK Yayınları, Ankara,Cilt 1, 417s.
DİNAMO, H., İ., 1967, Kutsal İsyan, May Yayınları, İstanbul, 413s.
DUMAN, S., 2005, Millî Mücadele Döneminde Dış Etkiler ve Mustafa Kemal’in
Tepkisi, Berikan Yayınları, Ankara, 384s.
ENER, K., 1996, Çukurova Kurtuluş Savaşı’nda Adana Cephesi, Kültür Bakanlığı
Yayınları, Ankara, 259s.
FEYZİOĞLU, T., 1982, “Millî Kurtuluş Önderi M. Kemal Atatürk Ve Milletlerarası
Alanda Etkisi”, Büyük Zafer Ve Sonuçları 60. Yıldönümü Toplantısı Bildirileri,
Boğaziçi Ü. Yay., 91-121Ss.
GKB, HARP TARİHİ ENCÜMENİ , Arşiv Vesika No:1
GÖMEÇ, S., 1989, Milli Mücadelede Gaziantep, Kültür Bakanlığı Yayınları, Mas
Matbaası, Ankara, IX+11s.
GÖRGÜLÜ, İ., 1985, Ana Hatlarıyla Türk İstiklâl Harbi, Kastaş Yay., İstanbul,
189+10s.
GÜLMEZ, N., 1999, Kurtuluş Savaşı’nda Anadolu’da Yeni Gün, AKDTYK
Atatürk Araştırma Merkezi , Ankara, 675s.
GÜRBÜZ, C., 1996, Milli Mücadele Develi ve Ermeniler, Kültür Bakanlığı
Yayınları, Ankara, 284s.
HALAÇOĞLU, Y., 2001, Ermeni Tehciri e Gerçekler, TTK Yay., Ankara, X+
106s.
HARTUNİAN, A., A., 1968, Neither To Laugh Nor To Weep, Yayınlayan Beacon
Press, Boston, 206s.
HATİPOĞLU, S., 2003, “Çukurova’da Fransız Ermeni İşbirliği”, Belleten , Cilt
LXVI(247), Ttk Yay, 943-965ss.
İLTER, E., 2005, Türkiye’de Sosyalist Ermenilerin Silahlanma Faaliyetleri Ve Milli
Mücadelede Ermeniler, Turhan Kitabevi, Ankara, XII+242s.
İSTEMİ, S., 1958, Madalyalı Şehir, Dağarcık Çocuk yayınları, Tan Matbaası,
İstanbul, 48s.
KAHVECİ, M., E., 1986, “Maraş'taki Fransız ve Ermeni İşbirliği”, Kahramanmaraş
1.Kurtuluş Savaşı Sempozyumu, Kahramanmaraş Belediyesi Yayınları, 10-11
Şubat,
KANDEMİR, F., 1964, Milli Mücadele Başlangıcında Mustafa Kemal Arkadaşları
Ve Karşısındakiler, Ercan Matbaası , İstanbul, 200s.
KARABEKİR, K., 1985, İstiklal Harbimiz, Emre Yay. İstanbul, 537s.
KARADAĞ, H.,1943, Millî Mücadelede Maraş, Mersin, 66s.
KAYMAZ, N., 1976, Türk Kurtuluş Savaşının Tarihsel Konumu Ve Niteliği,
Belleten, Cilt XV, Sayı 157-160, Ss599-616.
KERR, S., E., 1973, The Lions Of Maraş Personal Experiens With Amerikan Near
East Relief 1919-1922, State University Of Newyork Press, Albany
KILIÇ, A., 2005, Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç Ali’nin Anıları, Türkiye İş Bankası
Yayınları, İstanbul, 794s.
KILIÇ, D., 2003, 1915’TE Sevk ve İskân Edilmeyen Ermeniler, Bilim ve Aklın
Aydınlığında Eğitim, 4 (38)., Ss.110-114.
MECLİS-İ AYAN ZABIT CERİDESİ, 16.İnikat, 4 mart 1920 Perşembe,sayfa 179
ÖKE, M., K., 1989, İngiliz Ajanı Binbaşı E. W. C. Noel'in Kürdistan Misyonu,
Boğaziçi Yayınları ,İstanbul, VII+132 s.
ÖZALP, Y. 1984, Mustafa Kemal ve Milli Mücadelenin İlk Zaferi, Semih Ofset
Matbaacılık , Ankara ,358s.
ÖZÇELİK, İ., 2003, Milli Mücadele’de Güney Cephesi : Urfa : 30 Ekim 1918-11
Temmuz 1920, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 332s.
ÖZDEMİR, H., 2004, Ermeniler: Sürgün ve Göç, Türk Tarih Kurumu Basımevi,
Ankara, X+223s.
ÖZKUL, İ., 1995, Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslar Ve Anadolu’da Ermeni
Mezalimi 1, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara,
452s.
ÖZKUL, İ., 1997, Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslar Ve Anadolu’da Ermeni
Mezalimi 3, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara,
475s.
ÖZTOPRAK, İ., 1981, Kurtuluş Savaşında Türk Basını (Mayıs 1919-Temmuz
1921), Tisa Matbaası, Ankara, XIV+435s.
ÖZTOPRAK, İ., 1989, Türk ve Batı Kamuoyunda Milli Mücadele, Türk Tarih
Kurumu, Ankara, 272s.
SANDER, O., 1998, Siyasi Tarih İlkçağlardan 1918’e, İmge Kitabevi, Ankara,
375s.
SARAL, H.,A., ty, Ermeni Meselesi , IX+507s.
SARINAY, Y., 2002, Proje Yöneticisi, Osmanlı Belgelerinde Ermeni Fransız
İlişkileri 1918-1919, Ankara, XV+527s.
SELEK, S., 2000, “Anadolu İhtilali”, Kastaş Yayınları, İstanbul, 400s.
Sempozyumu ,Düzenleyen Atatürk Üniversitesi Sağlık-Kültür- Spor Dairesi,
Erzurum. 9.Oturum, ss331-346.
SERT, S., 2005, Haçin Ölüm Kampı, Kum Saati Yayınları, İstanbul, 651s.
SEYFELİ, E., 1996, “Millî Mücadelenin İlk Kurşunu”, Atatürk Araştırma Merkezi
Yüksek Kurumu Dergisi, Cilt XII(35) , Ankara, ss140-151)
SOLMAZ, M., 1963, Karayılan, Işık Matbaası, 60s.
SONYEL, S., 1973, Mudanya Bırakışmasının Ellinci Yıldönümü, Belleten, Cilt
XXXVII(145-148), TTK, Yay., Ankara, ss 95-111
SÖYLEMEZ, F., 1987, Açıksöz gazetesinin Milli Mücadele'ye Katkısı, Ankara,
103s.
SÜSLÜ, A., 1986, Bir Gaziden Maraş mücadelesi, Kahramanmaraş 1.Kurtuluş
Savaşı Sempozyumu, Kahramanmaraş Belediyesi Yayınları, 10-11 Şubat,
55-60 Ss.
ŞAMSUTDİNOV, M., A., 1999, çev: Ataol Behramoğlu, Mondros’tan Lozan’a
Türkiye Ulusal Kurtuluş
Savaşı tarihi 1918 - 1923, Doğan Kitapçılık,
İstanbul, 367s.
ŞAPOLYO, E., B., 1967, Mustafa Kemal Paşa ve Millî Mücadelenin İç Alemi,
İnkilap ve Aka Kitabevleri, Hamle Matbaası, İstanbul, 206s.
ŞEHİDOĞLU, S., 1975, Millî Mücadelenin maddi dayanakları, Ofset Matbaacılık,
220s.
ŞİMŞİR, B., 1992, İngiliz belgelerinde Atatürk British documents on Atatürk:
1919-1938, TTK. Yay., Yayınları, Ankara, 502s.
TAMER, A., 2004, İrade-i Milliye : Ulusal Mücadelenin İlk Resmi Yayın Organı,
Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı Yayınları , İstanbul, 248s.
TANKUT, H., R., 1944, Maraş Yollarında, Recep Ulusoğlu Basımevi, 135s.
TANSEL, S., 1991, Mondras’tan Mudanya’ya Kadar, M.E.B Yayınları, İstanbul,
Cilt I, 320s.
TANSEL, S., 1991, Mondras’tan Mudanya’ya Kadar, M.E.B Yayınları, İstanbul,
Cilt III, 279s.
TANSEL, S., 1991, Mondras’tan Mudanya’ya Kadar, M.E.B. Yayınları, İstanbul,
Cilt II, 256s.
TBMM Gizli Celse Zabıtları, Cilt1, s6.
TEVETOĞLU, F., 1988, Millî Mücadele Yıllarındaki Kuruluşlar,Türk Tarih
Kurumu Basımevi, Ankara, X+284s.
TOROS, T., 2001, Kurtuluş Savaşında Çukurova, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara,
XVII+417s.
TUFAN, O., 1998, Osman tufan Paşa’nın Kurtuluş Savaşı Hatıraları , Arma
Yayınları, İstanbul, 128s.
TÜRK İSTİKLÂL HARBİ I, 1992, Genelkurmay Yayınevi, Ankara, 287s.
ULAGAY, O, Amerikan Basınında Türk Kurtuluş Savaşı, 319s.
URSAVAŞ, A., S., 2000, Kilikya Dramı Ve Urfa’nın Kurtuluş Savaşları,
Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara,
164s.
ÜNAL, T., 1998, Türk Siyasi Tarihi, Kamer Yay., İstanbul, 768s.
ÜNLER, A., N., 1969, Türk’ün Kurtuluş Savaşı’nda Gaziantep Savunması,
Kardeşler Matbaacılık ,İstanbul , 304s.
VÉOU, P., D., 1937, La Passion de Cilicie 1919-1922, Librairie Orientaliste Paul
Geuthner Paris, 393s.
YAVİ, E., 2003, 1856-1923 Emperyalizm Kıskacında Türkler Ermeniler
Kürtler,Yazıcı Basım-Yayıncılık, İzmir, 391s.
YETİŞGİN, M., 2004: Maraş’ta Ermeni Nüfusu: “Osmanlı Son Dönemi Mütareke
Ve Millî Mücadele Yılları”, Osmanlı Tarihi Araştırma Ve Uygulama
Merkezi Dergisi, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, sayı 17’den Ayrı
Basım, 387-408ss.
YETİŞGİN, M., “Ermenilerin Maraş’tan Ayrılmaları”, Atatürk Araştırma Merkezi
Dergisi, Ankara, 2004, 65-81ss.
YURDDAŞ, E., 1982, “Atatürk’ün Askeri Dehası”, Büyük Zafer Ve Sonuçları 60.
Yıldönümü Toplantısı Bildirileri, Boğaziçi Ü. Yay., 152-162ss.
YURTSEVER, R., 1976, Türk Devrimi ve Kurtuluş Savaşı, Genelkurmay Basımevi,
Ankara, 58s.
ÖZGEÇMİŞ
1978 Yılında Kahramanmaraş’ta doğdu. Kahramanmaraş Fatih
İlkokulu(1985-1989), Kahramanmaraş Ortaokulu(1989-1993), Kahramanmaraş Anadolu Öğretmen Lisesi’ni bitirdi (1993-1996). 1996’ta başladığı
Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Tarih Eğitimi Bölümünü 4. Yılın
sonunda 2000’de başarıyla bitirdi. 2001 Yılında K.S.Ü. Sosyal Bilimler
Enstitüsü Tarih Anabilim Dalında “Türk Basınının Fransız İşgali
Döneminde (15 Eylül 1919-11 Şubat 1920) Maraş’ı İşlemesi” konusunda
Yüksek Lisans Tezi çalışmasını yapmıştır.
2000 Yılında Kahramanmaraş Kurtuluş İlköğretim Okulunda
sosyal bilgiler öğretmenliği olarak başladığı meslek hayatına İmam Hatip
Lisesi’nde tarih öğretmeni olarak devam etmektedir.
Hakimiyet-i Milliye Pazarcığın Protesto Telgrafı 10 aralık 1919
Millî Kongre Rıyâsetine “Fransız kuvâ-yı işğâliye kumandanları ahkâm-ı mütârekeyi
muhil her gün bir hatve daha tecavüz eyliyor. Maraş işğâlinin birinci günü muhadderât-ı
İslamiyeye [İslami örtü ve örtülülere] tecavüz edildi. Depolardaki esliha ve bombalar
Ermeni vatandaşlarımıza tevzi olundu. Geceleri polis ve jandarma devriyelerimiz
öldürüldü. Aşiret reisleri para ve rütbe ile iğfale, ihtilale, isyana davet olunarak beyne’lanâsır tohum-ı nifak ve kıtal ekilmeğe başlandı. Kanun ve hükümet her dakika bir
müdâhaleye uğradı. Zâde-i teşvikleri olan...havsala-i sabr u tahammül ihata edemez
oldu. Bu defa da Maraş’a gelen bir Fransız cenerali cesim toplar getireceğini, hükümete
vaz’-ı yed edeceğini, bir takım adamların habis ve nefy edileceğini beyan etti.
Istanbul’da Fransız favka’l-âde komiserliği tararfından hükümet-i metbuası nâmına
hâriciye nâzırımıza Maraş, Ayntab, Urfa livalarının işğâli sırf bir karakol tebdili
makamında olduğunu ve işğâlin muvakkat bir mahiyette bulunduğunu beyan etmiş ve
bu beyanat mesned ittihaz olunmuş iken hergün memlekete asker, top, mitralyöz ...
götürüyorlar. Halbuki ... biz İslamlar hiç sir tecavüz perverde etmediğimiz gibi bütün
anasır beyninde mütemadi bir râbıta-i ittihad ve imtizâc hükümferma iken tecavüzatın
tevalisi, sevkiyatın temadisi ve beyne’l-anasır nifak ve ihtilale karşı ba’de ma lâkayd
kalmakta mazurdur. Biz şimdiye kadar Ingiltere, Amerika, Fransa ve İtalya’nın masum
ve necib milletlerinin şeref ve namusları namına verilen mevâid-i kaviyyeye i’timâden
sükûnetle muamele etmştik. Fakat yapılan tecavüzler hudud-ı tahammülümüzü geçiyor.
Tevali eden müdahaleler vicda-ı umumiyi tazyik ediyor. Cihan-ı medeniyet mülkümüzü
harâbezâra çevirmek, masum ve mazlum mezarına döndürmek, ... insaniyet bir levha-i
cinayata şahid olmak istemiyor ise ey hak ve adaletin menbaı olan vicdan-ı umumi-i
beşer, bu mezalim-i vicdansâza nihayet veriniz. Aksi takdirde … son varlığımızı
vermekten ve kanlarımızı isâra hazırlanmış … Işbu protestomuzun birer sûreti Beyrut’ta
bulunan Fransız cenerali Goro’ya, bir nüshası Adana işğâl kumandanlığına, bir nüshası
da i’tilâf mümessillerine verilmiştir.
Eşraftan Batumlu Ali, Pazarcık mutemedi Veli, Atmalı aşireti reisi Paşa, Belediye Reisi
Hacı Mehmed, Şerbeti aşireti reisi Tabo, mücâhidînden ….”
Elbistan Mitingi Münâsebetiyle İrade-i Milliye Gazetesi 29 Aralık 1919 sayfa1
Altıyüz küsür senelik tarih-i mevcûdiyet ve istiklâlimizi tetkik edenler bu milletin
seciyesindeki hutût-ı sâbiteyi azm ve irâdesindeki kat’iyeti takdir ederler.
Daha düne kadar her zerre-i hâki ecdâdının evlad ve ahfâdının hûn-ı hamiyetiyle
yoğrulmuş, asırlardan beri temellük bayrağı ve istiklâl sancağı temevvüc etmiş ve el-ân bir
ekseriyet-i kâhire ile sâhiib olmuş bulunduğu Adana, Urfa, Ayntab, Maraş gibi lâyenfek eczâyı vatanı hiçbir sebeb-i ma’kûl ve mantikîye istinâd etmeyerek haksız yere işğâl eden bir
Fransız milletinin ceneralinden bu tarz-ı tahakkümü hangi hakka istinâd ettirdiğini bir dürlü
aklımıza sığdıramadık ve asabiyet-i milliyemizle te’lîf edemedik.
Evet hak kuvvetin karşısında mevcudiyetini muvakkaten gizler. Fakat kuvvete istinad
eden hakların polat mevcudiyetlerine çarpan kuvvetler ne kadar kavi ve bî-emân olsalar da
dağılmaya, parçalanmaya mahkûmdur.
Fransız milletinin aklı başında olması lazım gelen bir ceneralin bu hakikatı derk ve
teyakkun etmesi lazımdır.
General bilmelidir ki hiçbir kuyûd ve uhûda müstenid olmayarak haksız yere işğâl
ettiği eczâ-yı vatanda ve karşısında hakkına sahip, azim ve idaresinde sâbit bir müslüman ve
Türk milleti vardır. Kuru tehditlerin beyhûde yaygaraların hiçbir kıymet-i maddiye ve
ma’neviyesi olamayacağını ve bu gibi hareketlerin hiçbir hak tevlid etmeyeceği hakikatını
ceneral cenapları anlamalıdır.
Evet, biz cihân harbinde mağlup ve zaif düştük. Bunu mu’terifiz, herhangi bir milletin
tarihinde bu gibi vakâyi’ pek müteaddid ve tabiidir. Hayat-ı mazimiz pür-şan u şeref bu
cilvelerle doludur.
Fakat mağlubiyet, mahkumiyet ve esâret değildir ve olamaz.
Ceneral Derko’nun kuvvetlice Fransız milletinin kudret-i askeriye ve vesâit-i
tahribiyesi belki vatanımızın bir kısmını istilâya ve o kısmındaki milletimizi imhâya kâfidir:
Ve bununla hall-i mes’ele edilebileceği kanâatı mevcûd ise bu doğru olabilir. Halbu ki
emir ber akistir. Biz Müslüman ve Türkler hiçbir millete karşı izhâr-ı husûmet etmediğimiz
gibi istilâ emelimiz de yoktur ve olamaz. Buna mukâbil bir hakkımız vardır ki ona da kimseyi
müdâhale ettirmemek ve vâki olacak tecâvüzâta karşı da son kozumuzu oynamaktır. Bu
takdirde ya şerefle tarihe intikâl eder veyahut hakk-ı hayat ve istiklâlimizi te’min ederek
yaşarız.
Mütârekeden bu güne kadar cereyân eden vukûât ve haksızlıklar bu millette bu zihniyeti pek
haklı olarak ihzar etmiştir. Ve bugünün en yüksek ideali bundan ibarettir. Hakkımız pek açık
ve sarihtir. Şimdiye kadar hiçbir sebeb-i hakiki ve mantikîye müstenid olmayarak haksız yere
işğâl olunan aksâm-ı vatan yed-i ecânibden tahlîs edilecektir. İşte o zaman bir sulh u
müsâlemet-i umûmiye kâbil olabilmek imkânı tahassul edecektir.
Geçen nüshamızda mukarrerat-ı kat’iyelerini neşr ettiğimiz Elbistan’daki din ve
ırkdâşlarımızın mitingi bu hakikatı olanca vuzûh ve kat’iyetle ve bütün Anadolu ve Rumeli
ahali-i İslâmiyesinin ve bi’l-hâssa Sivaslıların kanâat ve efkârına tercüman olarak cihâna i’lân
ve izhâr etti. Ve bu meyânda Maraş’taki Fransız cenerali Doko cenâblarına da iblâğ eyledi.
Bu vesile ile ümit ediyoruz ki atılan hatvelerin ta’kip edilen hatt-ı hareketlerin hata
olduğu anlaşılır da hakk-ı hayat ve istiklâli içün fedâ-yı mevcûdiyete azm etmiş olan bir
milletin eczâ-yı vatanından herhangi bir kısmının velev muvakkaten işğâl ve tefrikine imkân
mevcûd olmadığı hakikatı bir kat daha tavazzuh ve tebellür eder. Ve bu sûretle medeniyet
nâmına iddiâ-yı nisbet eden haksızlar beşeriyeti, onu bir kan ve ateş sahasına sevk etmekten
tevakki ederler.
Zulümdide Maraş’ın Fezleke-i Vekâyii 23 Şubat 1920 sayfa2 İrade-i
Milliye
-Vekâyi-i ahîreden mukaddemNakl-i sükkân muamelesine tâbi tutulan Ermeniler akib-i mütârekede peyderpey
avdete başlamış ve haklarında hertürlü muâvenet icrâ edilerek huzur ve emniyet-i
umûmiyeleri taht-ı te’mine alınmış olduğu ve üç ay sonra şerâit-i mütâreke hilâfında te’min-i
âsâyiş bahanesiyle livâmıza gelerek sekiz mâh kadar kalan İngiliz kuvve-i işğâliyesi bile
şikâyetimizi nazar-ı takdire alarak umûr-ı hükümet ve millete kat’iyen müdâhale etmemiş
oldukları halde kuvve-i mezkûreyi istihlâf eden Fransız kuvve-i işğâliyesi Fransız koruması
altında gizlediği bir takım ermeni çetelerini beraberinde getirip her türlü kavâid ve zavâbıt-ı
askeriyeden vâreste bir halde çarşı ve sokaklarda gezmelerine ve böyle millet işlerini Fransız
sıfat-ı askeriyesinde görmeğe te’min-i firâk eylemek isteyen fesedenin müslümanların
hissiyâtını rencide edecek nümâyişlere tasaddi eylemelerine ve hatta Ermeni efrâdının kavlen
ve fiilen vuku bulan taadiyât ve tecâvüzât namus-şikenâne ve tâkatgüdazânesine ahali-i
İslâmiye tarafından fevka’l-gâye sabır ve tahammül gösterildiği İngilizler tarafından da takdir
olunarak memleketten müfârakatları sırasında İngiliz kuvve-i işğâliye kumandanının eşrâf ve
a’yân-ı memleketi nezdine da’vetle gâyet memnuniyetkârâne bir tarzda beyân-ı vedâ’ ve
Fransız kuvve-i işğâliyesi kumandanının da izhâr-ı temenniyât eylediği bir zamanda
Fransızlar hodgâmâne ... hallere devam ile yoldan geçen kadınların peçelerini kaldırmak ve
yeni (?) İslamı alenen şehid etmek ve bir taraftan depoda bulunan esliha ve cebhâne ve
bombaları kendi devriyelerinin himâyesi altında Ermenilere tevzî’ ve nakliyâtını te’min etmek
ve buna şâhid olan Osmanlı devriyesi üzerine ateş açarak polis me’murunu cerh ve berber
Ökkeş bi’z-zât Fransız irtibât zâbiti tarafından katl edilmiştir. Depodaki eslihanın sûret-i
tevzî’i Ayntab’dan gelen hey’et-i tahkikiyenin netice-i tahkikâtıyla ve merkûm berber
Ökkeş’in keyfiyet-i katli de zâbit-i mûmâ ileyhin i’tirâfıyla tahakkuk eylemiştir. Fransız
kuvve-i işğâliyesi Ermenileri İslâmlar aleyhinde teslîh ve teşvîkle beraber bir taraftan anâsır-ı
Osmâniyeyi……
“Altın Ordu, Amal-i Milliye 29 Nisan 1920- 11 Nisan 1921, s 1,2,3
Tarihin hicra avamin sahifelerinde yad ve takdirden mahrum ebikse ve yetim bir
devir vardır. Kuşerler fetheden, tacdarlar esir eden mahuz kainatı tebdil ederek adular
tarihinde bir devr-ı mahsus teşkil eden Türk istilây-ı cihanatı, ihdas ve idare eyleyen ,
ilahların, hakanların cihan idaresi o azim istilacı Altınordu…
İşte bu devr-i şahametin ünvanı zay olmuştu. Şarktan Garba, Garptan Cenuba
bütün dünyaya koşuşan cihan cihan mevcut milletlerin bütün gelecek nesillerini imha
imha eyleyerek bir sayfa cevadat meydana getiren Türk istilası cihanın tufan zayi hayat
siyarı pür azamet ve haysiyet. Altınordu tarihin bir şahanı zivakârıdır.
Beş asırdan beri kınına girmeyen Türk kılıncı cihan harbinden sonra da tam bir
sükûn ve istirahate sokulamadı ve yine yeşil sevgili beldelerimizi intisabın hilafına istila
ve işgal eyleyen miskin ve adi düşmanların sinesine, ihtiramlarına tevciye olundu kılınç.
Devr-i hamasetdarın bir yadigarı şaşadarı olan olan kılınç aziz yurdumuzun istihalası
için ne mübarek ve metin bir vasıta şecaati olmuştur. Şehirden şehre cepheden cepheye
düşmandan düşmana saldıran her darbesinde adûnun bir noktasını başından kopartan bu
kutsî altun bu timsali şecaat Haydar-ı(Hz. Ali r.a) Bî Bende’nin hürmet ve bî takdirdir.
Türk Milleti İslam Ümmeti ne velûd ne içli bir sahne-i hayattır. Kemiklerden
ka’la gövdelerden siper kanlardan çağlayan meydana getiren Türk fedakârlığı ne bitmez
bir menba ne tükenmez bir hayat imiş Ya Rabbi.
Kafkasya’nın Semavi şahikâlarında, Galiçya’nın kar berfi altında, Sina’nın ateşi
altında, nihayet Irak’ın sahrayı devri devranında beş sene adam peşinde koşuşan,
boğuşan ve savaşan Türk evlatları bu gün de vatan için , din ve millet için, cephe cephe,
siper siper koşuyor. Harpten harbe, düşmandan düşmana saldırıyor. Yirmi asır evvelki
Altınordu’nun bugünkü şekli işte. Yirmi asır evvelki Türklüğün kahraman evlatları,
tarihin bir tekrarı o vakıanın bir devr-ı daim olunduğunu ne beliğ bir ispat etmektedir.
Allah diyerek yatağına dayanan Türkler bugün hayat ya da ölüm diyerek
kılınçlarını sıyırmış zafer veya hiç diyerek düşmana hücum etmiştir. Kuvay-ı Millîye .
Bugünün altın Ordusu aziz ve mübarek yurdumuzun hala sekkarı olan bu kitabeye
hatıra-ı imtida daima tebcil, daima hürmet ve şükran ile yad eylemelidir.
Avam Karmasının yirmi beş tarihli celsesinde Türkiye sulhu hakkında cereyan
eden bir münakaşa esnasında Luyed-ı cürus tarafında irad eyleyen noktanın İstanbul
meselesi, Makam-ı Hilafet ve Ermeni meselesine ait kısmı aynen atide ma’ruddur.
Dikkat dikkat sadaları mamafiye ümid eder , buna lüzum kalmayacaktır. Öyle
zannediyorum ki dersaadetin işgaliyle burada inhaz olunan tedabirde hiss-i intihac hasıl
olacaktır. Ermenistan meselesinde uğranılan müşkilat Ermenilerin mutad vilayetlerde
dağınık bir halde yaşmalarından ileri geliyor. Denilebilir ki Ermeniler Türkiye’nin
ancak bir kısmında ekseriyettedirler.
Kilikya gibi yerler Daire-ı Umuma tarikiyle Ermenistan idaresine katiyen ilkhak
olunamaz. Kilikya’da Ermeniler pek ziyade ekalliyettedirler. Zannediyorum ki Kilikya
asla mallarının aid-ı nüfuzu Ermenilerden üç dört misli fazladır. Tanzim olunan
istinsikalara göre urada 547 İslam, 140 Ermeni , 470 Rum, ….1000 sakindir. Mistir
Eskut İslamlar ile hristiyanlar arasında böyle bir münasebetsizlik mevcdiyetine hiç
ihtimal vermiyorum.
Mıstır Curuç “demin zikrettiğim rakamlar Kilikya’da Kuvay-ı eşkiyamızda
birlikte bulunmuş olan İngiliz zabitinin tarafından tahtiz ve tasdik eylenmiştir. Eğer bu
rakamlar yanlış zannediyorum ki demin zikrettiğim zabitler buna nazar-ı dikkatı
celbedeceklerdi. Sanırım ki Ermenilerin Kilikya’da çoğunlukta olduklarını inkar
etmeyeceksiniz.böyle olmasa idi Kilikya’da vaziyeti tanzim ve tayin etmeye güç
olmayacaktı.”
“Millî Mevcudyetimize Yapılan Tecavüzlerı Protesto” Türk Dünyası Gazetesi 14
Kasım 1919 s1
“Ayntab, Maraş, Urfa’nın Fransızlar tarafından işğâli- Aydın’da Rumlar, Adana’da
Ermeniler- milletin heyecanlı bir protestosu
Dün Matbûât Cemiyetine Mustafa Kemal Paşa tarafından heyet-i temsiliye
nâmına âtideki telgrafnâme gönderilmiştir.
Sivas 11 Teşrin-i sâni – Ingilizler tarafından mütarekenâme ahkâmına muğâyir
olarak işğâl edilmiş iken ahiren tahliye olunan Ayntab, Maraş, Urfa’yı bu defa da
Fransızlar işğâl etti. Bundan anlaşıldığına göre düvel-i i’tilâfiye milletimizi, vatanımızın
en güzel parçalarından mahrûm bırakmak hakkındaki mükâbil tasavvurâtdan bir dürlü
sarf-ı nazar edemiyorlar ve sulh konferansının mukarrerâtına intizâr etmeksizin sûret-i
zâhirede muvakkat ve ihtiyâtî bir işğâldir diyerek projelerini tatbik ediyorlar. Osmanlı
devletinin yedi asırlık şa’şaalı bir hayat-ı tarihiyeye seri’ ve kuvvetli bir inkişâf ve
teceddüdün bütün esbâb ve anâsırına mâlik olduğunu nazar-ı dikkata almak
istemiyorlar. Vatanımızın vücudundan koparılacak parçalarla beynlerinde tevzin-i
menâfie çalışıyorlar. Düvel-i i’tilâfiyenin harekât ve tatbikât-ı vâkıası gayr-ı insanî
olduktan başka hak ve adaleti ve sulh konferansında kemâl-i azamet ve haşmetle i’lân
edilmiş olan esâsâtı ve Türkiye’ye bütün cihân muvâcehesinde Wilson Prensiplerinin
onikinci maddesiyle edilen va’dleri ihmal etmektedir.”

Benzer belgeler