mekanı kavrama sürecinde algılama bileşenleri

Transkript

mekanı kavrama sürecinde algılama bileşenleri
İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Yıl: 11 Sayı: 21 Bahar 2012 / 1 s.1-10
MEKANI KAVRAMA SÜRECİNDE ALGILAMA BİLEŞENLERİ
Hale GEZER*
ÖZET
Mekan sonsuz evrenden kent ölçeğine, en küçük yaşam alanına, anne karnındaki cenine kadar indirgenebilecek her ölçekte, insanın olduğu her yerde, insanın algı bileşenlerini örgütleme duygusuyla fiziksel ve
zihinsel olarak var olur.
Fiziksel bağlamda mekan hacim ve yer duygusu; kişinin algılama kapasitesi ile bilinç ve duygu düzeyi,
yaşanan zamanın beraberinde getirdiği özelliklerle biçimlenmektedir
Mekandaki hacim değerleri ışık, doku, ses, koku gibi kişiselleşebilen öğelerle öznelleşir. Bu öznel öğelerin
bütünü ile mekanın aydınlığı, gölgesi, rengi, yüzeylerin dokusu, kokusu, tadı hissedilir, taşıdıkları anlamlarla algılanır ve beğeni ölçütleriyle değerlendirilir. Mekan bilinci nesnel öğeleri yönlendiren öznel öğelerin
birleşmesiyle oluşur ve gelişir.
Anahtar kelimeler: mekan, duyular, duygular, algılama
COMPONENTS OF PERCEPTION DURING THE PROCESS OF SPACE
PERCEPTION
ABSTRACT
Through the ability of people to organize components of perception, space exists physically and mentally
on every scale, anywhere where human beings are present -from eternal universe to cities, even the smallest
life arena- fetus in womb.
In physical context, space is shaped according to the feeling of volume and place, perception capacity of a
person, level of consciousness and emotion and also the qualities introduced by the experiences over time.
Volume values in space become subjective via elements that can be personalized such as light, tissue, sound
and smell. Through the unity of all these personalized elements the lightness, shade, color of space; the
tissue, smell and taste of surfaces are felt, they are perceived with the meanings they carry and evaluated
according to standards of taste. Space consciousness is formed and developed through the composition of
personalized elements that lead objective elements.
Key Words: space, senses, feelings, perception
*Doç. Dr., Y. Mimar halegezer2003@ gmail
1
Hale Gezer
1. GİRİŞ
İnsanoğlu, çevresini duyu organlarının kapasitesine ve çevresindeki değişkenlerin ilettiklerine bağlı olarak “seçerek” algılar. Duyularla biriktirilen ve beyne ulaşan veriler
ancak örgütlendiğinde anlamlı bir algı bütünlüğünü oluşturur. Algısal seçim sürecinde
algılamayı etkileyen değişkenler; algılayan kişiyle ve algılanan uyarıcıya bağlı olarak
değişebilmektedir. Uyarıcı ve algısal seçimi etkileyen bileşenler; kişinin algılama eşiği, çevreden gelen uyarıcıları örgütlemedeki seçiciliği ve ilgi alanları gibi parametrelerdir. Algılayıcıyla ilgili değişkenler genelde; yaşam deneyiminde birikenler ve içinde
bulunulan durumla ilgili beklentiler olmaktadır. Algılama sürecinde bilinç bütün bu
parametreleri örgütler ve anlamlandırır.
İnsan, içinde bulunduğu çevrede her şeyi kendi ölçeğiyle karşılaştırarak, ilişkilendirerek algılar ve sonunda her nesne çevreyle, bir mekanla bütünleşir Leland’ın belirttiği
gibi “… İnsanlar genetik olarak belirlenmiş bir mekan koduna sahip olmadıklarından kişisel mesafelerinin belirlenmesinde oldukça esnek olabilmektedirler” (Leland,
2006:86). Bu nedenle mekanın kabul görmüş genel veya standarda bağlanmış belirli
bir boyutsal sınırı olamaz. Ancak görsel algı sürecinde görsel imajların antropometrik
genellemeleri ile mekana ilişkin boyutlar insanın görme alanı içinde tanımlanabilir
(Gezer, 2008/7: 35).
2. DUYULARLA MEKAN İLİŞKİSİ
Algılamaya ilişkin ilk verileri toplayan duyuların algılama yetenekleri, kişinin fizyolojik kapasitesiyle ilgili olarak farklılık gösterebilmektedir. Beş duyu aracılığıyla
görür, duyar, tadar, koklar, dokunur ve tüm duyuların topladıklarını birbiriyle ilişkilendirerek hisseder ve kavrar. Nesneler insanın duyularla aldığı verileri gruplaştırma
ya da ayrıştırma yeteneğiyle anlam kazanırken, mekan tüm iletilerin tümüyle algılanır.
Aydınlı’nın belirttiği gibi; “Mekanın fiziksel özellikleri ile yaşamın işlevsel sürecinin,
duygusal, düşünsel davranış biçimleri arasındaki sarmal örgü ilişkisi mekan kavramına değişime açık yeni anlamlar kazandırır” (Aydınlı, 2008:158).
Leland mimariyi duyumsamayı anlatırken; mekanı algılamaya ve kavramaya ilişkin
süreci “Mimarlıktan aldığımız haz, onu algılayışımızla değerini bulur” diyerek şöyle
devam etmektedir; “Bu değer gözün ve bilincin (aklın) mimari yaşantıya ilişkin görsel veriyi nasıl algıladığı ve yorumladığıyla ilgilidir. Belki en temel kavram, bilincin
kendisine gönderilen tüm bilgilerle duyular arası iletişime bağlı olarak anlam aramaya programlı olmasıdır. Bu kuşkusuz, yaşamda kalma içgüdüsüyle bağlantılıdır. Bilinç kendisine verilen bilgiyi anlamlı bir şablon içine yerleştirmeye çalışır. Gelen veri
anlamsız olduğunda bilinç bunu tanıyamaz. Tamamıyla rastgele görsel ya da işitsel
görüngüler verildiğinde bile, bilinç daha önce depoladığı değerlendirme bilişimi temelinde bunlara bir ön yorum katar. Bu nedenle neyi algıladığımız daha önceden neyi
bildiğimize dayanmaktadır.” (Leland, 2006: 91).
Dolayısıyla, algısal mekan, kafamızın içinde taşıdığımız zihinsel harita olarak tanımlanırken, kavramsal mekan belleğimizde depolanmış bir plan olarak vardır (Leland,
2006: 75).
2
İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Yıl: 11 Sayı: 21 Bahar 2012 / 1 s.1-10
Bu bağlamda; fiziksel mekan imgelerle görülür, dokusu, kokusu, tadıyla hissedilir, sesiyle duyulur, ancak zaman süzgecinden geçirilen duygu ve deneyimlerimizle kavranır.
2.1. “İmge”yle Mekan
Görsel algılamada, ilk uyarılan organ gözdür. Görme duyusu cisimlerden yansıyan
ışığı beyindeki görme merkezine aktararak, bilinç seviyesinde bir araya toplar ve renk
algısıyla birlikte görme olayını-görsel algılamayı oluşturur.
Görünür ışıkla (380 nm-760 nm) birlikte renk algısı; cisimle görme merkezi arasındaki uzaklık ve görüş açıları, yakın yüzeylerin ilişkileri, malzeme özellikleri gibi fiziki
parametrelerle değişkenlik gösterir. Işığın azaltılması veya artırılması durumunda rengin doymuşluğunda veya türünde herhangi bir değişme olmazken, rengin ışık miktarı
değişir. Işığın, çarptığı cisimlerin ve dolayısıyla malzemenin yüzeyinin saydam, yarısaydam, opak, parlak-mat, pürüzlü-pürüzsüz olma durumuna göre, tamamı yutulabilir
(siyah yüzey olarak görülür), tamamı yansıyabilir (beyaz yüzey olarak görülür), ya da
bir kısmı yutulup, bir kısmı yansıyabilir (renkli yüzeyler görülür). Işığın ve yüzey malzemesinin yarattığı bu görsel algı, kişinin görme alanları ve uzaklıklarla da ilgilidir.
Mekanın görsel algılama sürecinde renk, çok önemli bir fiziksel algılama bileşeni olmanın dışında psikolojik algılamayla ve estetik boyutuyla birlikte değerlendirilmesi
gereken mekanın en güçlü iletisi, görsel konforun yanı sıra yaşamsal konforu da etkileyen görsel algılamanın en önemli öğesidir. Renk mekanın dinamiklerini değiştirebilir;
renk yönlendirilmesi ile mekanın “doğrultulu ya da doğrultusuzluğu” vurgulanabilir,
renkle yapılan optik yanılsamalarla mekan olduğundan daha dinamik ya da durağan
hissettirilebilir.
Aynı zamanda renklerin bir arada kullanılmasında mekandaki hacimler de gerçeğinden
daha geniş, daha yüksek, daha derin, dar görülebilmektedir. Şekil 1’ de görüldüğü gibi
mekanda kırmızı renge beyazın saplanması, ya da asma tavandaki biçimler yönlenme
etkisini belirginleştirirken, mekandaki derinlik etkisini de güçlendirmektedir.
Şekil 1. Mekanda Yönlenme (Jodidio, 2007:191)
Mekanda renk tek başına bir yüzey olarak algılanmayıp yakın çevresiyle, zemin veya
tavan ile, önünde veya arkasındaki eşyalarla, yüzeylerle bir bütün halinde algılanır.
3
Hale Gezer
Bu durumda renkler birbirini etkileyerek olduklarından farklı görülebilir. Malzemenin
de saydam veya yarı saydam olma durumuna göre renklerin birbiriyle karışıp rengin
nüanslarını oluşturma durumu söz konusu olabilir (Şekil 2).
Şekil 2. Işık, Renk, Armonisi (Jeanne, 2004:43) (Mayne, 2003) (Ai:, 2000: 353)
Sıcak veya soğuk renklerin oluşturduğu armoni, bir rengin açık- koyusuyla oluşturulan
ton armonisi, kontrastların armonisi gibi armoni uygulamaları mekanı hissettirmede
etkili bir araçtır. Bu kompozisyonlar bir yandan mekanı daha hissedilir ve yaşanır yaparken, diğer yandan mekanın algılanmasında denge ve birlik unsuru oluşturur (Gezer,
2007/5:27). Birden fazla rengin bir arada kullanımında yan yana veya karşılıklı olan
renklerin seçilmesi veya koyu renklerle açık renklerin dengelenmesi, baskın renklerin
büyük yüzeylerde kullanılmaması armoniyi sağlarken, mekanı algılamada ve etkileme
düzeyinde duygularda denge ve tutarlılığı getirir.
Mekanda rengin yerine, nötrlerin kullanılması durumunda fon ve fonun önünde bulunan eşyaların birbiriyle ilişkisi önem kazanır. Beyaz, siyah, gri nötrler diğer renklerle
yan yana geldiğinde renklerin özelliklerini daha belirgin kılar ve önündeki eşyaları,
objeleri ortaya çıkarır.
Renk ve ışığın görüntüleri yaratmadaki ustalığı mekanda kullanılan objelerin ve malzemenin özelliğiyle de önem kazanır. Örneğin şeffaf ya da yansıtıcı malzemeler, aynalar, grafik imajlar mekanın algılanmasında sanal etkiler yaratabilir. Görüntüleri olduğu
gibi yansıtan aynalar insanın kendi görüntüsünü de mekana katarak, görsel algılamada
mekanla insan bağlantısını kurarken, algılanan etki, oldukça sade, aldatıcı, bazen de
çok gerçek olabilmektedir.
Bu bağlamda; mekanın duyularla okunabilirliğinde görselliğe etki eden mekanın ışığı,
rengi ve diğer görsel imgeler mekanın fiziksel varlığıyla, görünenle kavranan arasında
kurulan bağların öznel olmasıyla farklılaşmakta ve çeşitlenmektedir (Şekil 3).
4
İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Yıl: 11 Sayı: 21 Bahar 2012 / 1 s.1-10
Şekil 3. Grafik Imajlarla Yanılsamalı Görüntüler (Yelavich, 2007: 29, 441) (Einsiedel ve Thornycroft, 2007:93)
2.2. “Doku”yla Mekan
Yüzeylerin hissedilmesinde, dokunma duyusu algılama bütünlüğü içinde doğal bir reaksiyon olarak aktif hale geçer.
Bir mekanın optik dokusu büyük ölçüde görsel örüntüsüne, dokunsal dokusu ise insan
eliyle fiziksel olarak hissedilebilen öğelerine gönderme yapar (Leland, 2006: 106).
Mekanda her yüzey dokunularak hissedilir, mekan yüzeylerle okunur. Mekanlardaki
yüzeylerin dokuları mekanı anlatan görsel ve nesnel unsurlardır. Doku, mekanın görsel
değerlerine büyük ölçüde etki ederken, mekan- yüzey-malzeme ilişkisini karakterize
eden aynı anda iki duyguyu yani; görme ve dokunma duygularını harekete geçiren
uyarıcı bir iletişim elemanıdır (Gezer, 2007/6:35).
Algılama sürecinde yüzeylere, hacimlere dokunma isteğinin neredeyse reflekse dönmesi, insanın mekanla bağ kurma isteğindendir. Örneğin I.M. Pei’ye ait olan Washington DC’de ki National Gallery’nin sivri köşesinin yüzeyi, 1978’den bu yana dokunulmaktan kirlenip, kararmıştır.
Mekan içinde doku yüzey kalitesinden öte, o mekanı meydana getiren parçaların, kullanılan malzemelerin üç boyutlu örgüsüdür. Örneğin belirgin yüzey dokusuna sahip
bir malzemenin dokusu, malzemenin görsel dinamiklerini verirken, bu dinamikler mekan-malzeme-kişisel algılama deneyimlerine göre mekana değişebilen anlamlar katar
(Gezer, 2008: 9) (Şekil 4).
Doku, malzemenin ışıklılık, hafiflik, sıcaklık, soğukluk, uzaklık ve yakınlık ifadeleri
veren özellikleriyle malzemenin yüzeysel imajı olarak kalmayıp, zihinde bilgi birikimi, kültürle anlamlandırılan ve bu bağlamda öznel olan iletilerdir.
5
Hale Gezer
Şekil 4. Işık, doku etkisi (Archiworld, 2007:39, Brownell, 2006: 111) (Yelavich,
2007: 31)
2.3. “Koku”yla Mekan
Koku beyindeki koku merkezine ulaştığında beyin daha önceki deneyimlerle kazanılmış olan şifrelere dayanarak o kokuyu tanır. Beyin, duygular ve hafızayla birlikte
bütün bir sistem olarak çalışır. Bu nedenle, genellikle alınan bir kokuyla, bu kokuya
ilişkin biriken deneyimler anımsanır.
Koku, insanların üzerine sinen ve o insanı çağrıştıran, ona gönderme yapan bir uyaran
olduğu gibi mekanlarda da mekanı özel kılan bir uyarıcıdır. Şehirlerden odalara kadar
her mekan belli bir kokuyla beyne kazınırken, çoğu zaman koku mekan ve mekanın
kullanıcıları hakkında bilgi verir ve mekanla insan arasında bir arayüz oluşturur.
Her şehrin, her bölgenin kendine ait kokusu vardır. Avrupa caddelerinin kahve kokusu,
Champs-Elysées’in parfüm, İstanbul Balık pazarının kokoreç kokusu gibi… Bir sahil
yürüyüşünde hissedilen yosun kokusu, Çin mahallesinin keskin kokusu, Kaş’ın çiçek,
Karabük’ün Demir- Çelik fabrikasının genzi yakan asit kokusu, İzmir’in körfez kokusu gibi her mekanın kendine ait, içine sinmiş, onu hissedilir kılan bir kokusu vardır
ve bu kokuyla mekan, anıların peşine düşüldüğünde burnun direğini sızlatacak kadar
yakın hissedilir. Baharat kokulu Mısır Çarşısı çekici, cazibeli bir dost; dezenfektan
kokulu hastaneler, varlığı istenen ama görülmesi arzu edilmeyen kötü gün dostu, fesleğen, taze çiçek, çay, kahve, kek kokulu balkonlar sıcacık kucaklayan dost, sahaflar
akıl danışılan bilge dost, kahveler sıkıntıların paylaşıldığı sırdaş dost, boya kokan resim atölyeleri avangart dost, ahşap evler anılardan çıkıp gelen eski bir dost oluverir
biranda. Ya da keskin bir naftalin kokusu ile geçmişin terk edilmişlerine dönülüp, eski,
geçen zamanlar anımsanırken, kış zamanları yaşanır yaz günlerinde.
Kokunun mekanda yer alması, XVI yüzyıldadır. 1549 Haziranında, Paris’te Catherine
de Medicis’e verilen ziyafette, “salona güzel kokulu ince otlar serpme”ye özen gösterilmiştir. Bu geleneğin uzun yıllar sürdüğü, 1581-1582’de resmedilen tablodan, parke
döşemenin üzerindeki serpilmiş çiçeklerden anlaşılmaktadır. 1615 yıllarında, kırsal
dekorasyonda, oda döşemesine biberiye, nane, menekşe, yabani mercan köşk, lavanta
gibi bitkilerin serilmesi bilinen uygulamalardır (Braudel, 1993:256).
Koku mekanla hep vardır, ama yaşanmışlıkların ama yapay oluşturulanların kokusudur, mekana sinen. Kırsal bölgelerin evleri, kurutulan tarhana, baharat, salça, pastırma,
6
İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Yıl: 11 Sayı: 21 Bahar 2012 / 1 s.1-10
turşu, börek, gözleme yani tümüyle mutfak kokarken, şehir evlerinde bu kokular yerini
oda parfümlerine, bin bir çeşit tütsü ve başköşeye konan kokulu mumlara, doğal çiçeklere, su içine konan gül yapraklarına, çekmecelere, torbalara yerleştirilen sabun ve
lavantaların kokularına bırakmaktadır. Kimi mobilyalarda ıhlamur, at kestanesi, iğde
gibi kokulu ağaçların tercih edilmesi mekanda özellikli bir koku istenmesindendir.
2.4. “Tat”la Mekan
Mekanların kokusu gibi tadı da vardır. Fizyolojik verilerin kaydedildiği zihinde tatlar
da yer ederek, algının ikinci süreci olan zihinsel süreçte hatırlanarak mekanı sürekli olarak hissedilir hale getirir. Soğuk odaların sıcak kavrulmuş kestanesi, patlamış mısırı o
mekanın tadı olurken, balkonların tadı ise içilen bir bardak demli çayla çıkarılır. Şehir
ölçeğinde ise bu yazıya sığmayacak kadar şehirle bütünleşmiş tatlar ve yıllardır sadece
bir “tat” la markalaşmış pastane, kahve ve lokantalar bulunmaktadır. Afyon’un kaymağı ve “İkbal”i, Bursa’nın İskender kebabı, Trabzon’un ekmeği, Safranbolu’nun safranlı
muhallebisi ve lokumu, Kanlıca’nın yoğurdu, Moda’nın dondurması, İzmir’in kumrusu,
Ayvalığın tostu, sakızlı dondurması, Mardin’in kaburga dolması, badem şekeri, kahvesi, Ege’nin dibek kahvesi, Adapazarı’nın ıslama, İnegöl’ün, Sultanahmet’in köftesi gibi
mutlaka zihnimizde tatlarıyla iz bırakmış yerler vardır. Gidilmese bile zihne kazınmış
tatlar o mekanları bilinç düzeyinde sürekli canlı tutar. O mekanda var olduğu bilinen tatlar mekanları çekici kılar. Yorgun, sıkıntılı bir günün ardından damak tadına göre pişirilen kahve ve yanındaki çikolata ya da bir gün öncesinden pişirilip de buzdolabına konan
yemek çoğu zaman evlere koşturularak gidilmesinin nedeni olabilmektedir.
Gidilmesi istenmeyen mekanlar için kullanılan “o mekanın hiç tadı tuzu yok” deyimi
gerçekte mekanın koku, tat algısıyla kurulan ilişkisini kısaca özetlemektedir.
2.5. “Ses”le Mekan
Ses hareket halindeki havadır; havadaki basınç dalgalarının ardışıklığıdır. Ses dalgalarının yayılmak için bir ortama ve sesi üreten objelere gereksinimi vardır. Dolayısıyla
sesin değişimlerini belirleyen hacimler ve yüzeyler olmaktadır. Ses hacimler tarafından özellikli hale gelirken her mekan da kendi sesiyle farklılaşır. Leland kitabında,
mimarlığın işitsel algısının mimarlığın görsel algısı tarafından neredeyse bütünüyle
baskılanmış olduğunu ifade etse bile, mimariyi “işitmek”ten söz etmektedir (Leland,
2006: 137).
Işıkyıldız’ın da belirttiği gibi; Friedric von Schelling (1805), “Mimarlık donmuş müziktir” derken mimariyle sesi ilişkilendirmiş, Steen Eiler Rasmussen (1994) ise, kitabının ‘Mimariyi İşitmek’ adlı bölümünde mimarinin biçimlendirilmesi ve malzemesiyle
işitilebildiğini anlatmıştır: “Çoğu kimse, büyük olasılıkla, mimarinin ses çıkarmadığını, bu yüzden de işitilemeyeceğini söyleyecektir. Fakat mimari aynı şekilde ışık da
çıkarmaz ama yine de görülebilir. Onun yansıttığı ışık görülür ve böylece biçim ve
malzemesi hakkında bir izlenim edinilir. Aynı şekilde mimarinin yansıttığı ses de duyabilir. Bu ses yansımaları biçim ve malzeme hakkında izlenim uyandırır ve farklı
biçimdeki odalar, farklı malzemeler, sesi farklı yansıtırlar (Rasmussen, 1994: 188)”
(Işıkyıldız, 2000).
7
Hale Gezer
Mekanın iç sesinin sustuğu, derin sessizliğin hakim olduğu mekanlar da vardır. Kiliselerde ya da büyük boşluklarda algılanan derin sessizlikler genel olarak yalnızlığı,
ölümü hissettirir ve sessizliğe saygılı olmayı anımsatır. Çoğu zaman mekanın sessizliği insanı kendi iç sesine döndürmektedir ki algılama eşiğindeki bu durum algının
psikolojik yönünü yaşatmaktadır.
Düşük düzeyli sesler üzerine yapılan çalışmalarda bilimsel akustik ölçümler, masif
çok tabakalı duvarlar, döşemeler ve tavanlara sahip dış çevreden yalıtılmış özel odalarda yapılmaktadır; bu türden yankısız odalarda üretilen tüm ses anında soğurulur;
yankılanım zamanı mutlak sıfırdır. Bu odada kısa bir süre kalan kişi sesin yokluğu
nedeniyle paniğe kapılmakta, bir süre sonra kalp ve nabız atışlarının kafasının içinde
yankılandığını duymaktadır (Leland, 2006: 138).
Sesler mekanlarda, mekanın boyutlarına, kullanılan malzemenin niteliğine göre değişirken, bu aynı olmama durumu mekana ait bir iç sesin olduğu gerçeğidir aslında.
Akılda kalan o iç sesle mekanlarla iletişim kurulur.
Mimarinin biçimleri mimarinin sesini duyurmada en yetkin öğedir. Örneğin kubbeler,
kubbeli tonozlar, yivler, nişler akustik açıdan mekanda önemli mimari elemanlardır.
Bu yapısal unsurlar yeni ve özel ses odakları oluşturabilmektedir.
Mimarinin biçimlerinden başka hacimlerde kullanılan renkler de seslenir. Kırmızılar,
pembeler halk diliyle “avaz avaz” ya da “ciyak ciyak” bağırır. Mekanlarda renklerin iç
titreşimleri ses olup, onlara kulak verilmesini ister.
Mekanlar sesleri değiştirip, kendine ait iç sesiyle seslenirken, yapay olarak üretilen
seslerle de bu mekanların sesi özelleştirilir. Mekanla ilk tanışmayı sağlayan kapı zillerinin sesi, mekanın dış dünyaya kendini tanıttığı özel iletisidir ve mekandan aldığımız bu ilk ileti mekanın kullanıcılarının özelliğini yansıtan bir ipucudur genellikle.
Kimi ev metalin tok sesinin kararlığıyla, kimisi kuş sesleriyle karşılarken misafirini,
Anadolu’nun evlerinde kapı tokmaklarının seslerine göre mekanın iç düzeni sağlanır.
Örneğin Mardin’in taş evlerinin bazılarında tokmaktaki halka sayısı fazladır; kapıya
gelen kadınsa küçük olanı çalar ve böylece evin içindekilere gelenin kadın olduğunu
anlatır. Gelen erkekse kalın sesli tokmağı vurur aynasına (tokmağın göbek kısmı) ve
ev halkı kapıyı tokmağın sesine göre açar. Gece kalın sesli tokmak çalınırsa kapıyı
evin erkeği, ince sesli tokmaktan ses gelirse kapıyı evin kadını açar (Noyan, 2008:209)
Malzeme üzerinde biriktirdikleri ya da geri döndürdükleriyle mekanda seslenirken,
mekanı hissedilir kılan başka sesler de olabilir doğal olarak; tavanarası sesleri, ahşabı
yiyen kurtların sesi, ya da menteşesi nedeniyle oluşan kapı sesleri, üzerine bastıkça
gıcırdayan parkenin sesi gibi… Belki rahatsız edici, belki de paylaşımı hissedilir kılan,
çevrenin algılanmasını sağlayan sesler…
Mekanda duyulan bir ses, ya da sessizlik kişiyi geçmişte yaşanan başka mekanlara, zamanlara gönderir çoğu kez. Bütün algılananlar bütünleşir bir anda kokusuyla, tadıyla,
sesiyle. Aslında ses, koku, tat, doku mekanı yanlarında taşımaktadır. Hemen herkesin
kokusu ve sesiyle unutamadığı bilincine çakılmış ve belki de bünyesine işlemiş bir
8
İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Yıl: 11 Sayı: 21 Bahar 2012 / 1 s.1-10
mekanı vardır mutlaka (Gezer, 2008/7:41).
3. DUYGULARLA MEKAN
Mimaride mekan güçlü bir davranış şekillendiricidir. İnsanların kişisel mekan anlayışı
daha çok kültürel olarak belirlenmekte ve çocuklukta yerleşmektedir (Leland, 2006:
86).
Winston Churchill bunu çok iyi anladığını 1943’de Avam Kamarası’nda yaptığı konuşmada açıkça ortaya koymuştur: “Önce biz yapılarımızı şekillendiriyoruz, daha sonra da onlar bizi şekillendiriyor” (Leland, 2006: 76).
Algılama mekanizması beş duyumuzla dışarının verilerini toplamakla kalmayıp, “zaman”, “süreklilik”, “farkındalık”, “idrak” gibi psikolojik etki mekanizmaları da kullanılır. Mekanın tanımlamasında pisişik değerlendirmeler, “kültürel birikimler ve deneyimler, ekonomik, işlevsel sosyal ve kültürel eğilimler” bulunmaktadır.
Duyuların algılama sürecindeki eylemler birbirinden ayrılamadığı gibi, ardışık olarak
gelişen zihinsel algılama süreci de duyusal algılamadan ayrılamaz. Zihinsel süreçte,
kişi mekana ilişkin zihninde kalan bilgilerle sürekli olarak mekanı yaşayabilir. Bu süreçte kişi geçmiş mekan deneyimlerini, zamanı kullanır. Bu deneyim zaman kavramına, mekanın kullanıcısının psikolojisine bağlı olarak değişir ve gelişir.
Mekan algılanırken mekana ait biriktirilen bilgiler tazelenmiş olur. Kısa bir süre sonra kişi kendine yakın gelen kodları mekanla ilişkilendirme yoluna gider. Dolayısıyla
mekanı algılamada fark etme yeteneği sadece “dikkat”le ilgili değil, fark edilebilecek
şeyleri “görebilme” ile ilgilidir (Şekil 5).
Şekil 5. Mekanın “Görülebilir”Liğini Sağlayan Yapısal Ögeler (Jodidio, 2004:125)
İnsan mekan duygusunu nereye giderse gitsin hissetmek ister. Çünkü cenin durumundan ölümüne kadar mekanların içindedir. Bu onun korunma, barınma isteğiyle paralel
gelişen bir duygudur. Eğer söz konusu olan kendi yaşadığı mekansa; o mekan aslında
duvarlarıyla, tavanıyla, döşemesiyle kendini sıcacık kucaklayan, “biricik”liğinin dış
benliğidir. Biricikliği mekanla arasına korkular koyabilir. Örneğin; mekanın boyutlarıyla ilgili olarak boşlukların yarattığı etki (agorafobi), darlık-korkusu (klostrofobi), 9
Hale Gezer
mekanın kötü bakışlardan, nazar, uğursuzluk ve şansızlıklardan etkileneceği korkusu
gibi.
4. SONUÇ
Mekanlar nesnel hacimlerken, duyular ve duygularla öznelleşir. Odun ateşiyle yanan
sobalı mekanların çıra ve sobanın üzerinde kızartılan ekmekle anımsanan kokusu, ateşin ısısı, odunun çıtırtısı, mekanda o an yaşanmasa bile algısal göndermeler yoluyla
çok yakında hissedilebilir. Algı mekanizması duyu organlarının gördükleri, işittikleri,
tattıkları, kokladıkları, dokunduklarıyla uyarılırken, mekan, bu bileşenlerin birbirleriyle zihinde kurulan ilişkilerin anlamlı bütünlüğü ile algılanır. Mekandan alınan uyarıların özellikleri kişisel psikoloji ve deneyimlerle ilişkili olarak ayrılmakta, yorumlanmakta, anlamlandırılmaktadır. Bu bağlamda bütün duyuların hissettiği öğeler aracılığıyla yeni imgelerle “mekanlar sürekli farklılaşmakta”, duyu organları ve duyularla
kurulan köprünün altından ne kadar çok “su” geçerse, algı deneyimlerimiz de o kadar
gelişmekte, mekanlar bu yaşanmışlığın bilgisi desteğiyle daha fazla hissedilmektedir.
KAYNAKÇA
[ai:] International Interior Design.(2000). Kore: A&C Publising Group.
Archiworld (2007). Etet, Emerging Talents-Emerging Technologies Architects, Kore: Archiworld.
Aydınlı, S. (2008). “Mekan”dan “Mekansal”a:Mekanın Zamansallığı/Zamanın Mekansallığı.. Şentürk, A.,
Ural, Ş., BERBER, Ö., ve SÖNMEZ, F. U. (Editörler) Zaman- Mekan (150-161). İstanbul:YEM Yayın.
Braudel, F. (1993). Mübadele Oyunları, Maddi Uygarlık Ekonomi ve Kapitalizm XV-XVIII. Yüzyıllar,
1.Cilt. Ankara: Gece Yayınları.
Brownell B. (2006). Transmaterial. NY: Princeton Architectural Press.
Einsiedel Von A. Ve Thornycroft J. (2005). Dream Homes. Londra: Merrell Press.
Gezer, H. (2008, Ekim). Malzeme İle İç Mimaride Yaratılan
namikler. İç Mimarlık 1.Ulusal Kongr., Bildiri Kitabı, MSGSÜ Yayını 1.1-12
Di-
Gezer, H. (2008). Mekan Ve Mekanın Algılanması. Mimarlıkta Malzeme, 7, İstanbul: TMMOB Mimarlar
Odası Yayını, 33-42.
Gezer, H. (2007). Doku- Mozaikte Bir Yerde, Mimarlıkta Malzeme. 6, İstanbul: TMMOB Mimarlar Odası
Yayını, 35-45.
Gezer, H. (2007). Ritim Ve Süreklilik. Mimarlıkta Malzeme. 5, İstanbul: TMMOB Mimarlar Odası Yayını,
22-28.
Işıkyıldız T. (2000, Temmuz), Müzik ve Yansımalar, Yansıdığı Mekânın Bir Ürünü Olarak Müzik, <www.
turkmusikisi.com/makaleler/mekanmuzikyansimalar.htm> (2009, Ekim 9)
Jeanne, K. (2004). Color İn Three-Dimensional Design. New York: McGraw-Hill.
Jodidio, P. (2004) Architecture Now 3, İtalya: Taschen Gmbh.
Jodidio, P. (2007). Architecture Now 2, Singapur: Taschen Gmbh,
Leland, R. M. (2006). Mimarlığın Öyküsü, Ögeleri Ve Anlamı (Çev. Ergün Akça). İstanbul: Kabalcı Yayınevi.
Mayne, T. (2003). Morphosis. New York: Phadion.
Noyan, S. (2008). Mardin. Ankara: Bizim Basım Evi.
Yelavich, S. (2007). Contemporary World Interiors. Çin: Phaidon Press Limited.
10

Benzer belgeler

mimariyi yaşamak - İstanbul Ticaret Üniversitesi

mimariyi yaşamak - İstanbul Ticaret Üniversitesi Aydınlı’nın belirttiği gibi; “Mekanın fiziksel özellikleri ile yaşamın işlevsel sürecinin, duygusal, düşünsel davranış biçimleri arasındaki sarmal örgü ilişkisi mekan kavramına değişime açık yeni a...

Detaylı