PDF Versiyonu - Kahve Molası

Transkript

PDF Versiyonu - Kahve Molası
Yazýlan, Okunan, Kopyalanan, Ýletilen, Saklanýlan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete - Yýl: 2 Sayý: 445
20 Þubat 2004 - Fincanýn Ýçindekiler
■
Andaman Denizinde Kýþ Tatili -2- ... Osman Günay
KILLANMA KILAVUZU ... Ahmet Þeþen
Doðmamýþ Kýzýma Hikayeler -1- ... Beyhan Duffey
Ne karabasan ama? ... Cumhur Aydýn
AÞK KAZANMAK MIDIR, KAYBETMEK MÝ? -2- ... Gülcan Talay
KUÞAKLARIN DEÐÝÞÝMÝ VE GELECEK ÖNGÖRÜLERÝ ... Tamer Soysal
MEHMET DAYININ ELÝ OLMAK ... Asya A.
Ölüme Alýþmak ... KIRKYAMA HÝKAYE TOPLULUÐU
■
Dost Meclisi, Tadýmlýk Þiirler, Biraz Gülümseyin
■
■
■
ISSN: 1303-8923
■
Arkadaþlarýnýza önermek ister
misiniz?
■
■
■
KISAYOLLAR
SON BASKI
kahvemolasi.com
Arþivimiz
Yazarlarýmýz
Manilerimiz
Forum Alaný
Ýletiþim Platformu
Sohbet Odasý
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
Kütüphane
Kahverengi Sayfalar
FÝNCAN/SÝPARÝÞ
Medya
Ýletiþim
Reklam
Gizlilik Ýlkeleri
Kim Bu Editor?
Editör'den : Yorumluyorum!..
Merhabalar,
Bayýlýyorum sizlerin yorumlardaki atýþmalarýnýza. Ýpin ucu kaçmadýðý sürece en az yazýlarýn kendisi kadar ilginç hale gelebilen yorumlar ayrýca okunmaya deðer oluyor farkýndasýnýzdýr. Yorumlarda oluþan bu yapýnýn yazý göndermek isteyenleri þöyle bir durup düþündürdüðünü de
biliyorum. Hatta bundan için için zevkte alýyorum. Böylece yazarlarýmýz alacaklarý tepkileri de göz önüne alarak biraz daha dikkatli davranmak zorunda kalýyorlar. Haaa kalmazlarsa ne olur. Baþýmýn üzerinde yerleri olur. Yalnýz bir korkumu açýklamak istiyorum. Kahve Molasý bir aný
ya da itiraf gazetesi, sitesi olarak algýlanmaya baþlarsa üzülürüm. Oysa tam tersine, son zamanlarda çokça harika hikayeler okumaya baþladýk. Bilim kurgu yazarlarýmýz artýyor. Anýlar tabi ki olacak, zaten tüm yazýlar yaþanmýþlýklarýn süzgecinden geçerek hayat bulmuyor mu? Araya
sýkýþtýrýlan kurgularýn da gerçekmiþ gibi algýlanmasýna saygý duyuyorum ama bunu baz alarak yazara yüklenilmesine bir anlam veremiyorum. Neden yorumlara katýlmadýðým ya da bana gelen eleþtirilere cevap vermediðim konusunda zaman zaman sorulara muhatap oluyorum.
Cevabý basit aslýnda. Burada yayýnlanan her yazý öncelikle benim süzgecimden geçiyor. Evet kimisine kevgir, kimisine çay süzgeci kullanýyorum ama sonunda yayýnlanmaya deðer olduðuna karar veriyorum. Bu demektir ki benden tam puaný baþtan alýyor. Yani beðenimi söylemek
için tekrar birþeyler yazmama gerek yok. Cevap vermemeye gelince, tamamen kiþisel bir seçim. Bence vazgeçilmez bazý temel noktalara temas edilmediði sürece, polemiðe yol açmamak için sessiz kalma hakkýmý kullanýyorum. Ancak gerçekten rahatsýz olduðunuz konularý bana
özel olarak eposta ile yollarsanýz bunlara seve seve cevap vereceðimden emin olabilirsiniz.
Aslýnda birkaç laf edip gitmekti kararým ama son baktýðým yorumlarda gördüklerim bana birkaç fazladan laf söyletti. Hepinize güneþli güzel bir haftasonu dileyerek huzurlarýnýzdan ayrýlýyor, sizleri birbirinden hoþ yazýlarla baþbaþa býrakýyorum. Kalýn saðlýcakla.
Bir sonraki sayýda buluþuncaya kadar bulunduðunuz yerden bir adým öne çýkýn. Sevgiyle...
Cem Özbatur
Yukarý
KAPI KOMÞULARIMIZ
Marmaris Balýkçýsý : Osman Günay
Andaman Denizinde Kýþ Tatili
Thailand ta bazý þeyler bizim anladýðýmýz ve bildiðimizden deðiþik.. Ýnsan ne görmeden anlýyor, ne de gördükten sonra anlatabiliyor.. Garip bir his vesselam.. Senelerdir oralarý tanýyan, Thai devletinin davetlisi olarak oralara gitmiþ arkadaþlarýmýzdan biri bile, bazý þeyleri hala anlayamadýðýndan bahsetti
geçen akþam!!.. Biz de bu tarz incelikleri, oralara gittiðinizde kendi baþýnýza keþfetmelere býrakýr, bendenizin ilgisini çeken bazý özelliklere geliriz o halde...
En baþta kediler var !! Tam bir hayal kýrýklýðý.. Gitmeden "Tarihi Siyam krallýðýný ziyarete gidiyoruz" gazý var ya; sokaklar siyam kedisi dolu sanýyor insan!! Ben mi safým biraz bilmem ama, hiç de öyle deðilmiþ !! Zaten büyük kentlerde kedi falan
gözükmüyor sokakta, güneyde rastladým garip hayvancýklara.. "Allah böyle yaratmýþ" diyeceðiz amma, ben hayatýmda bu kadar çirkin kediyi bir arada görmedim.. Sýcaktan tüyler paçozlaþmýþ, kulaklar eþek kulaðý kadar, patiler ince, gözler
pörtlek, kuyruk sýçan kuyruðu sanki. Üstelik kuyruðun ucunda kemikten bir "virgül" var!! Eh, kedi dediðin güzel olmalýdýr, bizim memleketin sokak kedilerinden oraya prenses olur, hatta bizim "tuðla kedi Þero" oralarda saraya kedi kadrosuna
kabul edilir bana sorarsanýz.. Bir de bu "Siyam Kedisi" lafý nereden geliyor, kim uydurmuþ bir yakalarsam þu hayal kýrýklýðýnýn hesabýný sorarým ben ona ... Kedilerden bahsettik, haydi köpeklere de sýra gelsin.. Köpek dediðin sadece sokak
köpekleri, bir de kucakta gezen bir kaç ithal oyuncak kýlýklý yaratýk, o kadar... Sokak köpeklerinin hepsi ayný tip, kýsa bacak, bezgin ruh, uykulu surat, barýþsever ve sevgi düþkünü... O sýcakta da baþka türlü olmaz gerçekten.. Ama hayvancýklara
herkes iyi davranýyor.. Budist inanýþýnda "öldürmek" fiili iyi karþýlanmadýðý için, arabanýn camýna "çtonk!!" diye çarpan bir karýþlýk böcek bile, þöför tarafýndan durulup, el frenini çekerek, camdan nazikçe alýnýp özür dilenerek kaldýrým kenarýna
býrakýlýyor !!!
Köpek ve diðer hayvanatýn acý çektiði kadar var iklim.. Sadece kertenkele azmaný-timsah minyatürü bir tür iguana, yol kenarlarýnda, su kanallarýnýn yakýnlarýnda sýrtlarýný güneþe veriyor ki; onlar iklimden memnun görünüyor.. Bizim seyahat
"high season" da olmasýna raðmen, zaman zaman sýcak ve rutubet ruh daraltan cinstendi.. Ama her yer, dükkanlar, belediye otobüsleri, taksi, metro, pasajlar, tuvaletler bile "air-condition" lu, hani kadýrýmlar hariç klima var dersek yalan söylemiþ
olmayýz.. Hava sýcaklýðý 30 derece civarýnda dolaþýyor, gökyüzünün mavi olduðu günler pek sayýlý.. Bir pus tabakasýyla kaplý genellikle, bulut mu desem sis mi desem öyle bir þey iþte.. Tabii bu þartlardan dolayý her yer yeþil, her yer çiçek !!!
Ýnsanlar da hem çiçeði seviyorlar, hem de bitkileri hayatýn bir parçasý gibi görüyorlar.. Kocaman onlarca katlý binalarýn balkonlarý çiçeklerle, aðaçlarla dolu, dükkanlar içinde havasýz kalmýþ çiçekler-saksýlar da belli saatlerde sokaða
"havalandýrma"ya çýkartýlýyorlar.. Yaz aylarý, ki Hazirandan Ekim e kadar sürüyormuþ, rutubet daha dayanýlmaz, muson yaðmurlarý da insaný yere çakan cinsten oluyormuþ.. Ýklimin bizim dayanamayacaðýmýz cinsten olduðunu söylediler bana
açýkça.. Þehir oldukça yeþil, bir Ýstanbul lunun gýpta edeceði kadar.. O parklar, tapýnaklarýn bahçeleri, hatta sokaklar çeþit çeþit, tanýnmadýk çiçekli, koccaman aðaçlarla dolu, yapraklarý yiyesiniz gelir öyle yeþil ve taze.. Manavlarýn tezgahlarýnda
da, meyvalar çeþit çeþit, bizim memlekette tezgahlar, yeþil narenciyenin dallarý ya da defne ile süslenir ya, orada demet demet orkide koyuyorlar !!! Her aðacýn, her tarhýn da baþýnda, kafasýnda hasýr-yerel-konik þapka, elinde alet-edavat çalýþan
birileri var.. Aðacý neredeyse okþayarak, çiçeklerle konuþup, seviþerek, her yapraðý her dalý ayrý ayrý trim edip sanat eseri diye nitelenebilecek güzellikler çýkarýyorlar ortaya..
Hele kralýn eskiden oturduðu sarayýn (bizim Topkapý nýn muadili yani) bahçesi var ki; anlatýlacak, akla zarar vermeden bakýlacak gibi deðil.. O bahçede, 15-20 metre yükseklikteki
aðaca yaslanmýþ, upuzun bambu merdivenin tepesinde, aðaca küre þekli veren bahçývaný ve ana caddenin ortasýndaki refüjde taflanlardan budayarak imal edilmiþ, neredeyse canlanýp koþacak iki fil ve yavrusunu görmedikçe anlaþýlamayacak
durum, emin olun..
Ekselanslarýnýn þimdilerde oturduðu ev(!) de eski saraya yakýn, oldukça büyük, etrafýnda su kanalý olan, pek hoþ, pek þatafatlý bir yer.. Dünyada tahtta en uzun süre kalan kral olarak ta ünlenmiþ, "Siyam Kralý" 50 yýlý aþkýndýr tahtta..
Yetmiþlerinin ortalarýnda, yüzünden iyilik akýyor, heryerde resmi var, tüm dükkanlarda, taksilerde, yollarda reklam panolarýnda.. Halk geçerken mutlaka onlara özgü selamlarýyla eðilip krallarýný selamlýyorlar, kral de duyduðuma göre
Amerikalarda okuyup gelmiþ, "jazz" meraklýsý, senede bir, dünyadan "baba" cazcýlarý toplayýp kendi de saksafonuyla eþlik ederek müzik de yapýyormuþ !!
Bangkok oldukça büyük bir metropol.. Nüfusun yüzde onu baþkentte yaþýyor.. Nüfus 60 milyondan fazla, genellikle budistler.. Müslümanlar yüzde 2 ama, güneyde halkýn %70 i müslüman.. Biz oralardayken ufak tefek sürtüþmeler oluyordu, ama
kuþ-tavuk gribi meselesinden dolayý gündemde pek yerini alamadý.. Biz de tavuklu, ördekli malzemeleri býrakýp geri kalaný degüste ettik, bu yemek konusu oldukça zengin, üstünde durmaða deðer...
Thai mutfaðý tipik bir uzakdoðu mutfaðý, ama bana sorarsanýz en meþhuru Çin mutfaðýndan daha lezzetli.. Biraz Wietnam tadlarýný andýrýyor..Bizim damak tadýna uygunluðu tartýþma
kaldýrýrsa da; yiyen bir daha yiyor, ben bayýldým örnekse.. Ekmek hiç yok, peynir yok gibi, ana malzeme, pirinç veya "noodles", gerisi bol sebze-meyva, en çok ta balýk ve deniz
ürünleri.. Karides boy boy-çeþit çeþit, ahtapot, sübye, kalamar herþeyin içinde, yengeçler, istakozlar, midyeler-taraklar yollarda tezgahlardan taþýyor, fiyatlarý da; Ýstanbul da sokakta
lahmacun fiyatýna Bangkok ta karides yiyorsunuz, anlayýn iþte.. !!! "Sea Food" adý altýndaki lokantalarda, tezgahlardan karidesini, pavuryasýný, sübyesi-kalamarýný seçen sofraya
geçiyor, onlarca masaya sahip koca lokantalarda bile, herþey piþirilmiþ olarak 15 dakikada masanýzda.. Thai lar durmadan bir þeyler atýþtýrýyor.. Günün her saatinde sokak lokantalarý,
bizim seyyar köfteci kýlýklý mangaldan servis yapan arabalarýn yanýndaki plastik masalar týklým týklým dolu.. Hiç olmazsa sokaktan naylon torbada kavun, karpuz, mango vesaire alýp
onu geveliyorlar.. Seyyar lokantalar, evde pek yemek piþirmediklerini tahmin ettiðim ahaliye, naylon torbada "Tom yam goong" çorbasý servis edecek kadar paketleme iþini ilerletmiþ..
Naylon torbalara çorbayý, pilavý, salata ve meyva suyunu doldurup servis etmeleri bir kaç dakika sürüyor sadece..Kýzarmýþ çekirge, baharatlý sosisler, kurutulmuþ mürekkepbalýðý
ýzgarasý, fýrýnda kýrmýzý boyalý sosla piþmiþ ördek tandýrý tam Thai larýn aðýz tadý, yanýnda pirinç, üzerine meyvalarý da lüplettiler mi yemek iþi tamam oluyor.. Ama o sýcakta, herþeyin
açýkta satýldýðý, herþeyin ortada durduðu, akar suyu olmayan tezgahlardan yemek yemek her babayiðidin harcý deðil.. Biz de kendimize göre bir sistemle dükkanlarda karýn doyurduk,
hele Thai usulü servis yapan bir lokantalar var ki; sofranýn ortasýnda bir tencere, tencerede sebze suyu, alttan ýsýtmalý, kaynayýp duruyor.. Siz de ýsmarladýðýnýz yiyecekleri, (çeþitli
sebze, balýk, karides, ahtapot, otlar, midyeler, taraklar, ve daha aklýnýza ne gelirse) kaynayan tencereye funda edip sonra çubuklarla yakalayýp lüpletiyorsunuz.. Küçük kaselerde
gelen acý-tatlý ya da sirkeli-sarmýsaklý-acýlý soslarla karýþan haþlanmýþ malzemeler, yanýna pirinç de konarak pek lezzetli oluyor, giderseniz ihmal etmeyin... Bir de bu mutfaðýn
acýsýndan bahsetmek lazým.. Baharatlý olmasýnýn dýþýnda oldukça acý da yiyecekleriniz.. Ben acý seven biri olarak bile bazý seviyedeki acýlara katlanamadým.. Ama bir biberleri var ki,
insanýn aðzý, dilinin ucu ve dudaklarý yanýyor, ne gýrtlak, ne mide ve; ne de daha aþaðýlarý hiç etkilenmiyor.. Biberin cinsinden herhalde, bolca getirdim gelirken!!!
Trafik soldan, hem de Ýstanbul trafiðini aratacak cinsten kalabalýk olarak.. Biz garipler karþýdan karþýya geçerken, otomobillere binerken hep þaþýrýp ters taraflara bakýp, þöför kapýsýný zorlayanlardan olduðumuz için pek utandýk zaman zaman..
Ama Thai lar hep o meþhur gülümseme, sükunet ve dingin halleriyle rahatlatýp, selamlarýný sarkýtarak bizi gevþettiler.. Bangkok a "City of Angels" demelerinin hikmeti bu olsa gerek... Ama yine de o sýkýþýk saatlerde þeritten þerite atlayanlar,
korna çalanlar, küfür edip itiþenlere hiç rastlamadýk.. Sýkýþýk trafikte "budha" gibi durup gülümseyerek trafiðin açýlmasýný bekliyorlar, ve kimse bundan þikayet etmiyor.. Biz Marmaris te bu tür dertlerden uzak olduðumuz için, geçici sorun olarak
bakýp pek ilgilenmedik, Ýstanbullular düþünsün!!!
Trafikte iki önemli konu daha var ki tipik!! Biri "Tuk-tuk".. Tuk-tuk motorsikletten bozma, cicili-bicili boyanmýþ, orasý burasý süslü-püslü bir vasýta, eskileri bizim tripotörler gibi üç tekerlekliydi, þimdi yeni moda japon iþi minyatür kamyonetler
oluþmuþ !!.. Taksinin yarý fiyatýna yolcu taþýyýp, pazarlýk usulü geçinip gidiyorlar.. Açýk olduðu için klima yok, bir de trafikte egzoz dumaný yutma riskini alýyorsanýz pek keyifli.. Ama "tuk-tuk" daha çok tatil kasabalarýnda yararlý oluyor, þehire
uygun deðil bana sorarsanýz..Ýkinci bölüm ise pek özel, ana caddenin bazý köþelerinde motorlu gençler sýralanmýþ duruyor, üzerlerinde de bir üniforma.. Sorunca anladýk ki, sýkýþýk saatlerde acele iþi olanlar motorculara yanaþýp, arkasýna atlýyor,
kaskýný takýyor, ve trafikte araçlarýn arasýnda slalomla, olmazsa kaldýrýmdan gideceðiniz yere sizi ulaþtýrýyor... Motorcu ruhlu olduklarý için motorda arkada oturmayý bilmek lazým, irkilenler binmesin.. Ben bir yüz metre dayanýp, iþaretle "Ya ben
kullanayým, sen arkaya bin, ya da iniyorum birader !!" þeklinde motor maceramý noktaladým...
Din meselesi pek önemli anlaþýlan hayatlarýnda.. Belki budist olmalarýndan, belki doðu anlayýþýndan karar veremedim ama, o kadar önemli olan din, yaþama müdahale etmiyor.. Hayatýn içine karýþmýþ, eli "bond" çantalý Thai iþadamý, turuncu
harmaniyeli "monk" rahibi, ya öðrenci, ya da bar kýzý olsun, hepsi; tapýnaðýn önünden geçerken içtenliði kilometrelerden anlaþýlacak bir selam sarkýtýyorlar tapýnaðýn patronu(!) "budha" ya.. Sonra da yola devam.. Herþeyin bir "budha" sý var,
çocuklarýn, bekarlarýn, balýkçýlarýn, þöförlerin, kadýnlarýn.. Küçük aðaçtan oyma heykelcikler dükkanlarýn kapýsýný, otomobillerin dikiz aynalarýný, evlerin en özel köþelerini süslüyor.. Þimdi benim minübüste de bir þöför budha sý var, onlar kadar
zarif olmasa da reveransým, ben de kendimce "iyi yolculuklar" dileklerimi onunla paylaþýyorum...
Tapýnaklar pek sýk karþýlaþtýðýmýz bir Thailand manzarasý.. Tümü süslü püslü, hatta "süperþarje" bile desem olacak.. Hepsinde yerler mermer, renkler canlý, her köþede altýn varak,
heykeller resimler de naif, ayrýntýcý, ama bambaþka hikayeler anlatýyorlar!! Kötü maymunlarla, ejderha kýlýklý, üç-beþ hayvan kokteyli canavarlar "kötü adamlar" rolünde, esas çocuk
kral ve sevgilisi "dünyalar güzeli cillop prenses" ve de baþlarý sýkýþýnca yardýmcý olan budha kadrosuyla "iyiler"i oluþturuyor.. Hikayeler mutlu sonlu, kahramanlýk ve aþk hikayeleri
olmasýna raðmen pek bizimkilere benzemiyor!!.. Her tapýnakta da ziyaretçi dolu, yoldan geçerken bile, bir uðrayýp, kapýdan iki tütsü ile biraz meyva-çiçek falan alýyorlar, girip zarif
reveransý attýrdýktan sonra, tütsüleri yakýyor, saygýyla meyva-çiçek nevalesini yüksekçe bir yere koyuyor, geri geri gelerek bizdeki secde durumunu andýran bir þekilde dua ediyor..
Bütün bu seramoni, bir-iki dakika gibi bir zamanda "þip-þak" sona ermesine karþýn, alýþkanlýktan ya da zorunluluktan yapýlmýþ gibi deðil; aksine saygý, ümit ve keyfi bir arada
barýndýran bir ruh halini yansýtýyor.. Ayrýca her evin bir köþesinde mumlar-tütsüler yanan, budha heykeli, bir rahip veya kralýn resmi olan, çiçeklerle süslü bir küçük "tapýnakçýk" var..
Sokaklarda, evlerin önünde, her köþede, barlarýn giriþinde bile "tapýnakçýk"tan geçilmiyor, bu da dinin hayatlarýndaki önemini belirten saðlam bir veri olsa gerek.. Bazý tuhaf, bizim
uzaðýmýzdaki adetleri de yok deðil hani!! Phuket te bir tapýnaðýn bahçesinde aval-aval oraya buraya bakarken, bir cayýrtýdýr koptu.. Biz de "Yaw bomba mý, makinalý mý, terör mü, kan
davasý mý?" þeklinde yüreklerimiz hoplamýþken anladýk ki; küçük bir sarnýç, ya da bir hücreye benzer kapalý bir yere, sýra sýra çatapatlarý atýp bir tür "mum dikme" yapýyorlar, o mistik
havaya ters ama, ne diyelim, "hikmetinden sual olunmaz"!!!
Thailand dan döner dönmez en çok sorulan kadýnlar.. Hele erkekler pek merakla soruyor.. Halbuki yine baþa döneceðiz, anlatýlmaz, yaþamak lazým.. Önce kadýnlarýn hepsi, ya da
büyük çoðunluðu güzel, baþtan söyleyeyim.. Fazla kilosu olan yok, pehriz yapan da..Yüzleri ve ifadelerini birbirinden pek ayýramasak da, içtenlik ve doðallýk pek hoþ bir hava veriyor
hepsine ayrý ayrý.. Ufak tefek, ayrýca zarif ve narinler yapý olarak.. Saçlardan bahsetmek lazým ki; onlarca pek önemli galiba.. Ben genelde kadýnda uzun saçý pek sevmem.. Ama Thai
kadýnlarýnýn saçlarýna diyecek yok!! Bizim görmeðe alýþtýðýmýz "gölgeli boyalý sarýþýn" ya da "akide þekeri kýrmýzýsý kýzýl" la kýsýtlý saçlardan sonra hiç boyasýz, hepsi þampuan reklamý
gibi bellerine kadar simsiyah, ne olduðunu anlayamadýðým, ama pek güzel kokan saçlara diyecek bir þey kalmýyor.. Zaten kadýn erkek hepsi pek temiz, pek tertipli, pek düzenli
insanlar, ne ter kokana, ne bakýmsýzýna, ne de yakýþmamýþ bir þeyler giyene rastlamadýk.. Sokakta inþaatta çalýþan, sýrtýndaki küfeyle toprak taþýyan hanýmýn pedikürlü-ojeli ayaklarý sandaletinden gözüküyordu, gözlerimle þahidim... Etrafta zaten bir kadýn egemenliði var, adamlar biraz "fiþten çekilmiþ
elektro gitar" gibi, pek sesleri çýkmýyor.. Dükkanlarda, lokantalarda, barlarda, tüm çalýþanlar kadýn, adamlardan sadece þöför ve sokakta hanutçu çýkýyor.. Kadýn erkek pek sigara ve içki içen yok.. Durmadan meyva suyu içiyor, bir de plastik torbadan "milk shake".. Bir yandan da kikirdiyorlar yabancý beyaz
erkek görünce, nazikçe de asýlýyorlar, belki bir içki ýsmarlar, ya da "eskort" istersiniz diye..
Masaj iþi pek acaip, benim favorim, otelin olduðu sokakta, kocaman vitrinli bir salon, masaj masasýna uzanýyor, hem yoldan gelen geçene bakýyorsun, hem de çýtýr bir Thai sana geleneði 2000 yýl eskiye dayanan bir masaj yapýyor.. Bir kaç çeþidi olan masaj zaman zaman seks çaðrýþtýran yerlere taþýnsa
da, "Türk hamamý" isimli yerlerde olaný hariç, hiç bir yerde taciz ya da rahatsýz edilme yaþamadýk !! Ayak masajý, geleneksel Thai masajý, çeþitli bitkisel yaðlarla masajlar pek rahatlatýcý, insanýn ruhunu mýncýklýyorlarmýþ gibi oluyor desem olacak hani !!! Sistem pek oturmuþ, bir masajcý ancak bir kaç sene
kursa-okula giderek yetiþiyor.. Ýþin aslý da vücuda bazý noktalara baský ve gergi uygulamak, fýrsatý bulursanýz kaçýrmayýn, tavsiye ederim.. O çoðu pek minyon,pek ufak tefek masajcý yavrular, eli koluyla, ayaðý bacaðýyla, sizi þekilden þekile sokuyor, bizim onlar gibi esnek olmayan vücudumuzu
yumuþatmaða çalýþýyor.. O harcanan efor, kýzcaðýzýn terler içinde kalmasýna yol açýyor, yine de o gülümseme, o nezaket ve yumuþaklýk hiç kaybolmuyor..
Lisan tuhaf, bir kere size o kadar yabancý ki; ben üç beþ lisandan pat-küt bir þeyler çakarým, bir ikisini de fena konuþmam. Hangi lisan konuþulsa aradan bir iki kelime çeker çýkarýr, hiç olmazsa konuyu, ya da eðilimi anlarsýnýz ki; bu Thailand da mümkün deðil.. Ne aradan kelime çýkarabiliyor, ne de
vurgulardan gidiþatý anlayabiliyosunuz.. Üstelik ses konusunda da bir acaiplik var, "r" harfi-sesi Thai lisanýnda yok!!! Herkes çat-pat ingilizce biliyor ama, anlamýyor, anlatamýyor.. Çünkü "r" harfi olmadan olmuyor.. Bir gün daha önceden gittigim Bangkok Hard Rock Café ye gitmeyi planlýyoruz, civarýnda
olduðumuzu bildiðim halde çýkaramýyorum.. Rockçu tiþotu giymiþ bir gence, sonra taksi þöförüne soruyoruz, kimse bir þey anlamýyor.. Sonunda aldýðýmýz dersleri akla getirip birine yanaþýyorum, ve aynen "Wel-iz hald lok kafe?" diyorum, hemen tarifi alýyor, elimizle koymuþ gibi buluyoruz.. Anlamadýklarý
gibi söyleyemiyorlar da, ama anlaþmak kolay, zaten hepsi mutlu ve karmaþýk olmayan insanlar, mutluluðun ana kuralý da basit ve huzurlu bir yaþam deðil mi ??
Hepinize gezmeli tozmalý, aklýnýzýn açýk, ruhunuzun huzurlu, saðlýðýnýzýn da fiþek gibi olduðu günler dilerim..
Osman Günay
[email protected]
Arkadaþýna Öner
Yorum Oku / Yaz
Yukarý
Eniþte'den Eriþte'ler : Ahmet Þeþen
KILLANMA KILAVUZU
Elinizde bir kýlavuz olmasýna gerek kalmadan kullanabileceðiniz þeyler de elbette vardýr. Elektronik alet gibi konularda kesinlikle gereksinim duyduðunuz kýlavuz kitapçýklar bazen saç baþ yoldursa da bu iþi Japonlarýn pek güzel yaptýðýný hemen hemen hepimiz biliriz. Adamlar tüm detaylarý önceden
görebilmiþler ve buna ait bir doküman hazýrlama gereði düþünmüþler. Kullandýðýmýz birçok mal ya da üründe ne yazýk ki bir Kullanma Kýlavuzu bulunmamaktadýr. Hissiyatýnýza göre hareket edersiniz çoðu zaman, hatta bu durum damarlarýnýzdaki asil kanda dahi mevcuttur.
Hiç unutmam, 1992 model Toyota Corolla'm var idi pek severdim. Hatta satmaya bile kýyamamýþtým. Birgün araba çalýþmýyor... Delireceðim... Sabah getirip park etmiþim, koca otoparkta ne ola ki ? Biliyorum bazen araçlarýn yerini deðiþtirmek zorunda kalýyor Noramin Ýþ Merkezi görevlileri. Ama
hatýrlamýyorum ki sabah nereye park ettim ? Neyse, yine de görevliye sordum dangalakça da olsa ( Dangalakça bir soru sorarsanýz emin olunuz ki dangalakça bir cevap alýrsýnýz ! )... Aðzýmýn payýný alýnca düþünmeye baþladým, aklýma Japonlar geldi, açtým torpido gözünü ve o ana kadar hiç ihtiyacýný
duymadýðým Kullanma Kýlavuzu'nu okumaya baþladým. Ýþte benim konu : "Motorunuz çalýþmýyorsa...". O deðil, bu deðil derken, "motorunuzu boðmuþ olabilirsiniz, 60 sn. gaz pedalýna basýn, sonra ayaðýnýzý çekin, çalýþtýrýn, çalýþmazsa hiç ...ýçýnýzý yýrtmadan yetkili servisi arayýn, bu konu sizi aþar..!".
Denedim, þraaaaakkkk çalýþtý... Saðolasýn Toyotasan Hocam ya..! Meðerse, otoparka yeni bir görevli gelmiþ ve benim Toyota ile antreman yapmýþ, bu arada da motoru boðmuþ, iyi mi ?
Pek severim simiti çýtýr çýtýr. Hele yanýnda gravyer peynir olursa deðmeyin gitsin keyfime. Saðolsun Edi'nin evinin yakýnlarýnda bir "Odun Fýrýný" varmýþ, nefis oluyor simitleri inanýn. Dedim yanýna gravyer peyniri de alayým, hem ekonomi olsun, hem yerli malý yurdun malý kullanayým. Neyse efendim aldým
geldim simidimin yanýna. Bir yüzünde jelatin üzerinde marka vs.vs. kaðýt var ve kýrmýzý bir uç. Aman dikkat, sanýrsýnýz o kýrmýzý ucu çekince cýýýýýýýýrrrt jelatin soyulacak ve elinizde üçgen peyniriniz tüm çýplaklýðý ile ortaya çýkacak. Hikaye...! Çýkmaz kardeþim, ters tarafa hareket ediyor bu salak kýrmýzý þey..
Yahu, neden jelatinin üstündeki kaðýda yöneliyorsun, kenara git be kardeþim, hay .......... Sonuçta kýrmýzý ucu býrakýp eliniz yapýþ yapýþ bir þekilde diðer adý üçgen olan gravyer peynirinizi 5-6 parça halinde soyabiliyorsunuz. Çok basit görünümlü, Kullanma Kýlavuzu gerektirmez peyniriniz ne yazýk o kýrmýzý
þeyle açýlamýyor. Peki neden dikkatimizi çekecek þekilde kýrmýzý ? Ayný renk yapsana jelatinle kardeþim, nasýlsa bir halta yaramýyor, ben de baþtan paþa paþa býçak kullanayým, "Nasýl açýlýr acaba bu peynir ?" biçiminde beyin hücrelerimi zorlayayým ?
Ya raký þiþesinin kapaðýna ne demeli ? Çeviriyorsun sola doðru, heyhat açýlmaz, alttaki parça da dönmeye baþlar. Kullanma Kýlavuzu versen rezil olursun : "Lütfen kapaðý sola doðru çeviriniz, çýýýýt ve de pýssst edince kapak elinizde olacak !" derseniz þayet, kesinlikle bir cümle daha eklemek zorunda
kalýrsýnýz : "Ýnat edip alttaki parça ile birlikte dönmeye kalkarsa, derhal kesici bir alet alýn ve kapak ile o gýcýk þeyin iliþkisini tatlý tatlý kesin". Niye tatlý ? Bakýnýz yeni bir açýklama : "Eðer, hoyrat davranýrsanýz, açtýðýnýz kapak tekrar kapatýlabilemez de ondan..!". Yalama olmuþtur, siz siz olun, biten raký
þiþesini atmayýn, eðer kapaðý doðru düzgün çalýþýyorsa, saklayýn bir kenara, ne olur ne olmaz... Kesici alete de lütfen dikkat edin, 2 kadeh raký içeceðim diye 3 dikiþ attýrmanýza hiç gerek yok parmaðýnýza akþam akþam... Biralara yeni moda çevir aç kapak yaptýlar, breee zýndýklar hiç düþünmezler ki
açacak satýcýlarý ne halt edecek ? Ben yine de çevir kapak bile olsa arslanlar gibi açacaðýmý kullanýyorum, üstüme iyilik saðlýk... Eskiden açacaksýz günlerde az mý þiþe ucu parçalamýþtým duvara, taþa vuracam diye..! Bir de diþleriyle açabilenler var ki en iyisi bunlardan hiç söz etmemek.
Sonuçta; Kullanma Kýlavuzu olsun ya da olmasýn bir Kýllanma Kýlavuzu her zaman ve her yerde vardýr.
[email protected]
Arkadaþýna Öner
Yorum Oku / Yaz
Yukarý
Arap olayým ben de kahveciyim... : Beyhan Duffey
Doðmamýþ Kýzýma Hikayeler -1Bir varmýþ bir yokmuþ benim güzel kýzým.. Evvel zaman içinde, kalbur zaman içinde, develer tellal pireler berber iken dünyanýn güzel bir noktasýnda güzel bir ülke ve o ülkenin de güzel insanlarý varmýþ....
Daha teknoloji diye birþey ortalarda yokken bu ülkenin insanlarý da tanýmadýklarý, hatta varlýðýndan bile haberdar olmadýklarý baþka ülkelerden bihaber huzur içinde yaþayýp giderlermiþ. Bu huzur çok sürmemis elbet. Insanlýk tarihinin her döneminde ortaya çýkan savaþ tacirleri ve kan emici vampirler o
zamanlar da mevcutmuþ ve nihayet bu güzel ülkenin yüreði iyilik dolu insanlarý da bu vahþi canavarla istemeseler de karþýlaþmýþlar. Þimdiki koþullarýmýzla tanýmlayacak olursak "cahil" olan bu halk da diðer halklar gibi, bu güçlü canavarla baþedememisler. Çünkü aralarýnda o canavara inanmayanlar
olduðu gibi inananlar da çýkmýþ ve o halk bir bütünün parçasý olamadýðý için parçalanmak ve bu canavara yenilmek zorunda kalmýþ. Aslýnda bütün bu olanlar yalnýzca bu küçük ülke için deðil ayný zamanlarda yaþayan her halk için geçerli olmuþ. Aradaki tek fark bu canavarla baþetmenin deðiiik yollarý ve
bunun getirdiði olumlu-olumsuz sonuçlarmýþ...
Þimdi biz býrakalým diðer ülkelerin geliþimini, gelelim bizim hikayesini anlatacaðýmýz ülkeye... Bu ülke bu ülke olmadan önce, zorba bir halkýn baský, zulüm ve iþkenceleri sonucu kendi barýþcýl dinini unutmak ve bu din toplumunun dayattýðý dini kabullenmek zorunda kalmýþ. Hatta bu ülke yüzyýllar geçtikce
iþi o kadar azýtmýþ ki kraldan çok kralcý kesilip o dinin neredeyse savunucusu, sözcüsü haline gelmiþ. Sonra da topraklarýna sahip olmuþ büyük bir imparatorluðun içinde yüzyýllarca yaþamýþ.
Bu imparatorluðun içinde çok da huzurla yaþamayan bu ülke halký da diðer halklar gibi bir an önce özgürleþmek ve bu baský ve zulümden kurtulmak istiyormuþ. Her ne kadar bu imparatorluk yakým, yýkým, talan üzerine kurulmuþ ve bunca yüzyýllar yaþamýþsa da bir iyi tarafý varmýþ ki imparatorluðun içinde
her türlü din ve mezhepten insan topluluklarý birarada barýþ içinde sayýlabilecek koþullarda yaþamýþ. Yýllar geçip de egemen güçlerin þekli ve coðrafyasý deðiþmeye baþlayýnca bu imparatorluk da yýkýlýp yokolmaya mecbur kalmýþ. Yöneticilerinin þahsi menfaatleri uðruna sahip çýkamadýðý her türlü deðeri
yitirmiþ ve bölünerek yokolmuþ. Ýþte bu imparatorluðun son baþkenti ve elde kalan son topraklarý da bizim masalýmýza konu olmuþ...
Ýmparator güçlenmekte olan diðer ülkelere daha fazla dayanamamýþ ve paçasýný kurtarmak uðruna egemen güçler ne istiyorsa kabul etmiþ. Tabii egemen güçlerin isteði diðer masallarda olduðu gibi padiþahýn kýzýyla evlenmek deðilmiþ. Onlar daha fazlasýný, hep fazlasýný istiyorlarmýþ...
Ýþte bu noktada hikayemizin kahramaný, kahramanlar kahramaný sarý saçlý mavi gözlü kahramanýmýz çýkmýþ ortaya. Bu öyle bir kahramanmýþ ki, o güne kadar onun gibisi hiç çýkmamýþ. Hatta o güne kadar kimsenin anlamýný dahi bilmediði, bilenlerin de sürekli hasýraltý ettiði "özgürlük", "baðýmsýzlýk",
"demokrasi", "insan haklarý" gibi þeylerden sözederek sallamýþ düþman üstüne kýlýcýný. O topraklar ki, dünyadan bihaber fakir halkýnýn emekleriyle ayakta durabiliyormuþ. Kulaktan kulaða, kentten kente, köyden köye haber uçurmus barýþ kuþlarý. Saçlarý altýn sarýsý bir kahraman halktan medet umuyor,
onlardan "baðýmsýzlýk" için kendine destek vermelerini istiyormuþ. Kara kaþlý, kara gözlü bu yüreði iyilik dolu insanlar yüzünü bile görmedikleri bu altýn saçlý kahramana yürekten destek olmuþlar. Kundaktaki bebelerin kursaðýndan kestiklerini, gerdekteki gelinlerin bileðinden incecik bileziklerini, daðdaki
çobanýn heybesinden kuru ekmeðini, cephede "baðýmsýzlýk" için savaþan askerlere göndermiþler. Daha býyýðý terlememiþ gençler, düþmanla vuruþabilecek güçte olan yaþlýlar silah kuþanýp cepheye gitmiþ. Analar, gelinler arkalarýndan hiç aðlamamýþ. Çünkü onlar da bilmiþ bu bir "baðýmsýzlýk, özgürlük"
savaþý. Cepheye gidenin arkasýndan aðlanmaz. . Aðýt yakýlmaz. Vatan uðruna þehit olmuþsa bu onurlarýn en yücesidir. Gelecek kuþaklarýn esenliðidir. Analar bacýlar da ekmek etmiþler tandýrlarda, gece gündüz. Dönmemiþ cepheden er kiþiler, dönememiþ. Analar da kuþanýp kaðnýya öküzleri, yükleyip
kuru ekmekleri vurmuþlar cephenin yolunu.
Yýllar yýllar sürmüþ savaþ. Sarý saçlý kahraman da fakir halk da yýlmamýþ, yenilmemiþ düþmana. Düþman pazarlýða oturmuþ; "bak þu kýsmý verirsen sana özgürlük...". Kahramaný da halký da prim vermemiþ bu aç kurtlara...
Çok zaiyat verilmiþ, çok analar oðulsuz, gelinler kocasýz, bebeler babasýz kalmýþ ama bir damla gözyaþý düþmemiþ kimseciklerin gözünden. Çünkü uðrunda savaþtýklarý þeye yani "özgürlüklerine" kavuþmuþlar güzel kýzým... Biliyor musun asýl hikaye iþte bu noktadan sonra baþlýyor. Hadi kapama gözlerini
de dinle... Daha küçücüksün, uyumak için önünde çoook zaman var..
Sarý saçlý kahraman halkýyla birlik olup kazandýðý bu zaferin sonucunda çeþitli yenilikler yapmak ve halkýný bilinçlendirmek için sývamýþ kollarýný. Önce dil devrimi yapmýþ. Yazmasý, okumasý bir zor olan dil yerine pýrýl pýrýl harfler armaðan etmiþ. Bu harfler ki dünyanýn yarýsý tarafýndan kullanýlýyormuþ. En
ücra köþelere bile haber salmýþ, ahýrýnda ineðini saðan analar da öðrenecek bunu. Okuyacak yazacak demiþ. Kendi de baþöðretmenlik etmiþ, öncü olmuþ. Dinlemez olur mu köylü de bu kahramanýn sözünü. Aðzýndan çýkacak her kelimeye tapar olmuþ bu mavi gözlü devin. Okuma yazma kurslarý açýlmýþ,
mürekkep yalamýþ herkes bir diðerinin gönüllü öðretmeni olmuþ. Sonralarý sýrça köþklerinden çýkmayacak bu ülke yöneticilerinin aksine bütün ülkeyi baþtan baþa dolaþmýþ sarý saçlý kahraman. Kalkýnmaya önce buralardan baþlayacaðýz demiþ. Dil devrimi devrimlerin en yücesi olmuþ tabii. Çünkü onu
baþka devrimler de izlemiþ. Halk fakir ama mutluymuþ. Fakir ama güçlüymüþ. Fakir ama onurluymuþ... Günlerden bir gün bu sarý saçlý kahraman gencecik bir yaþta amansýz bir hastalýða yakalanarak ve bütün bir halký gözyaþýna boðarak göçüp gitmiþ bu diyardan. Arkasýnda da hep onurla hatýrlanacak
iþler býrakarak. Halký yas tutmuþ, gözyaþlarý sel olmuþ akmýþ ülkenin doðusundan batýsýna, kuzeyinden güneyine. O gitmeden önce demiþ ki halkýna, arkamdan aðlamayýn, yas tutmayýn, beni kahramanlaþtýrýp, putlaþtýrmayýn. Yeni kahramanlar, yeni yürekler çýkarýn. Bu güzel ülkeyi hep birlikte kurduk,
kurda kuþa yem etmeyin...
Sanki aksini söylemiþ gibi olmuþ herþey. Onun gibi bir kahraman daha yetiþemediði gibi onun imar edip býraktýklarýný da bir bir yýkar olmuþ içerdeki güçler. Aslýnda dýþardaki güçlerle iþbirliði içinde olduklarý için deðilmiþ bütün bu yaptýklarý yanlýþlar. Ýnsani zaaflarýna kul olmuþlar. Ýktidar sevdalýsý olmuþlar.
Daha çok þeye kendi adlarýna sahip olmak istemiþler. Ýktidarý halk için deðil daha çok kendileri ve yakýn çevrelerini kalkýndýrmak için istemiþler. Evet demokratik yollarla seçilmiþler ama seçildikten sonra da tahtlarýna kurulup halka kan kusturmuþ, önlerinde el pençe divan durur hale getirmiþler. Halk önce
seçmiþ, sonra seçtiðinden korkmuþ, sonra da ona tapmýþ. Çaresiz. Ve kimsecikler anlayamamýþ bu guzelim halktan nasýl böyle yaratýklarýn çýkabileceðini. Çýkmýþ iþte...
Hikayenin diger kýsmýna geçmeden önce küçük bir kahve molasýna ne dersin kýzým ?
Sürecek...
Beyhan DUFFEY - Cidde / Suudi Arabistan
[email protected]
Arkadaþýna Öner
Yorum Oku / Yaz
Yukarý
Ankara'dan : Cumhur Aydýn
Ne karabasan ama?
Yine Ankara Kare Kitabevi konuklarýndan Murathan Mungan'ýn geçen haftaki söyleþisinden usumda takýlý kalan þu sözleri ekranýn önüne geçince beni býrakmadý.
Mungan edebiyatta son yirmi yýlýn en önemli yitiðinin 'okur' olduðunu belirtirken, 'Aslýnda okur var da yok.' dedi. Þöyle sürdürdü konuþmasýný Murathan Mungan, ülke adý vermeden. Sanki 'Yeni Dünya Düzeni'ni kast ederek. 'Okur var ama okur deðil. Gazeteciler var ama onlar gazeteci deðil. Yöneticiler
var ama onlar da yönetici deðil.'
Bunlara sizler de bir sanatçý tesbiti deyip geçebilirsiniz.
'Bizi ilgilendirmiyor.' diye düþünebilirsiniz.
Ya þu sýralar çevremizde olup bitenler...
Kýbrýs'ta birden çözüme yaklaþývermek.
Yerel Yönetimler Yasa taslaðýnýn Meclis'te görüþülmeye baþlanmasý.
Bir ay sonraki yerel seçime dünyaya yeni model olarak sunulan 'ýlýmlý müslüman' bir parti iktidarý ile gidilmesi.
Muhalif yayýnlarýyla öne çýkan gazete ve televizyonlarýn sansürlenmesi.
Türkiye'nin sunulan pembe ekonomik tabloya karþýn, Irak, Arjantin ve Venezüella'dan sonra dünyada iþ yapýlacak en riskli 4. ülke olarak ilan edilmesi.
Amerika'nýn 'Büyük Ortadoðu Planý' çerçevesinde Türkiye'yi 'cephe ülkesi' olarak tanýmlamasý.
Avrupa Birliði'nin lider ülkesi Almanya politikacýlarýnýn Türkiye'ye ancak 'farklý bir üyelik' önerilebileceðinin açýklamalarý.
Yunanistan'ýn Kýbrýs'tan sonra 'çözüm'sýrasýnýn Ege'ye geldiðini açýklamasý.
Listeyi daha da uzatabilirsiniz...
Ýþte bu karmakarýþýk gündemde hemen her alanda bilime ve üretime sýrt çevirmiþ bir hayali ülke düþünün.
Vatandaþý var ama onlar aslýnda 'vatandaþ'deðil.
Politikalarý var ama onlar aslýnda 'politika' deðil.
Siyasetçileri var ama onlar aslýnda 'siyasetçi' deðil.
Yöneticileri var ama onlar aslýnda 'yönetici' deðil.
Tanrý esirgesin. Ya sahiden bu tesbitler bizim ülkemiz için gerçek olsaydý?
Ne karabasan ama?
Cumhur
[email protected]
Arkadaþýna Öner
Yorum Oku / Yaz
Yukarý
Kahvecigillerden : Gülcan Talay
AÞK KAZANMAK MIDIR, KAYBETMEK MÝ? -2Taksiye bindiðinde kalbinin hýzlý hýzlý çarpmasýna engel olamýyordu hala. Ýlk kez buluþurcasýna bu heyecanýnýn nedenini anlayamadý. Uzun zaman olmuþtu böyle hissetmeyeli. Ýlk kez, vapurda elini tuttuðunda bu kadar heyecanlandýðýný hatýrladý. Ýskelede indi ve Ýbrahim' in arkasýndan usulca yaklaþýp;
- Bil bakalým, ben kimim ?
- Hayatýmýn anlamý, biricik aþkýmsýn.
Sarýldýlar birbirlerine, dudaklarýna kondurulmuþ küçük bir buse eþliðinde. Jetonlarý atýp, Kadýköy vapuruna bindiler. Burcu; bu özel günün anýsýna bir tek gül olsun alacaðýný düþünmüþtü. Ama Ýbrahim' in elinde ne bir çiçek, ne de bir paket vardý. Beklediði gibi olmadý. Zaten, Ýbrahim bu konularda ince biri
deðildi ona göre. En son doðum gününde bile bir hediye almamýþ olmasýna raðmen, Burcu bunu umursamamýþtý. Umursamadýðý o kadar çok özel gün vardý ki hayatlarýnda... Ama bu kez umursadý. Aklý durmuþtu. " Bu kadar düþüncesiz olamaz" diye düþünürken hep susmuþtu.
- Neyin var. Konuþmuyorsun?
Burcu "Yok bir þeyim" dedi soðuk bir sesle. Sustu, sustu ve yine sustu. Konuþmadan indiler vapurdan. Yine sustu...
- Seni anlamýyorum. Dün ne kadar mutlu bir gün geçirmiþtik. Bugün surat asýyorsun bana. Ne oldu bir günde.
Bir þey demek istemiyordu. Ne demeliydi ki " bana hediye almadýðýn için moralim bozuldu" mu diyecekti. Böyle düþündüðü için kendinden utandý. Ama yinede üzüntüsünü saklayamadý. Bu kez umursamaz davranamadý. Çok kýrýlmýþtý.
- Bir þey demeyecek misin? Konuþ lütfen. Susma... Lütfen!!
- Sen hala anlamadýysan, diyecek bir sözüm yok benim...Eve gitmek istiyorum.
- Hepsi bu mu? Neyi anlamalýyým? Yine ne yaptým?
- Sana sadece þunu diyeceðim... Eve gittiðinde ablana sor lütfen, bir bayan sevdiðinden ne bekler diye. Bugün neden suratým asýk, o zaman umarým anlarsýn... Bu arada bu senin için.
Göz nuruyla ördüðü hýrkayý uzatýp, yaklaþmakta olan taksiye el edip, bindi arabaya. Öyle suskun, vedasýz... Binlerce düþünceler arasýnda boðulmuþ bir þekilde giderken, yolun ne kadar sürdüðünün farkýnda bile deðildi.
Nihayet sevgililer gününün üstünden bir hafta geçmiþti. Hiç aramadý Ýbrahim, o da aramadý. Ýkisi de çok inatçýydý. Bir hafta sonra bir mesaj geldi telefonuna. Cevaplamadý...Okumadan sildi. Ardýndan iþ telefonu çaldý defalarca, açmadý... Sekretere "Sizinle görüþmek istemiyor" demesini tembihledi... Cep
telefonu çaldý, yine kapattý. Ardýndan kaç kýsa mesaj geldi, yine cevaplamadý...Yine okumadan sildi. Demiþti, açýklama yapmayacaktý... Bu kez evet demeyecekti. Ýki yýl emek verdiði, bitmemesi için tüm hatalarý görmezden geldiði iliþkisini bitirmiþti sonunda. Ne kalmýþtý elinde?... Kocaman bir hiç.
Gözlerinden yaþlar süzülmeye baþladýðýnda, odasýnýn kapýsýný açan Kývanç' tý.
- Ýyi misin? Neyin var.
- Bir baþlangýcýn, bitiþini kutluyorum. Gel lütfen.
Kývanç' ýn ýsrarýna dayanamayýp anlattý, olan biteni. O da Burcu adýna üzülmüþtü, ama içinden sevinç çýðlýklarý atmak istedi " Üzülme lütfen. Sana yeteri kadar deðer verememiþse bu onun kaybý" derken.
Burcu iliþkiyi kendi bitirmesine raðmen, ayrýlýk acýsýný kalbinden atamýyordu. Bu yüzünden kafasýný daðýtmak, bir þeylerle uðraþmak için kursa yazýldý. Hafta sonlarýnda yalnýzlýk hissetmeyecek, böylece ayrýlýk bunalýmlarýný çabuk atlatacaktý. Kursta ikinci haftasýydý... Dersten çýktýðýnda telefonu çaldý:
- Merhaba ben Kývanç. Kadýköy' deyim. Çýkýþta bir kahve içeriz diye düþünmüþtüm. Ne dersin?
- Olabilir. Bir dersim daha var yalnýz. Yarým saat sonra olabilir mi?
- Tamam. Seni alýrým kurstan... Görüþürüz.
Bahçelievler' de oturmuyor muydu Kývanç ?. Kadýköy' de ne iþi vardý, þaþýrdý... "Nasýlsa görünce öðrenirim" diye düþünerek derse girdi.
Kursun asansöründen çýktýðýnda, Kývanç karþýsýnda bir buket kýr çiçeði ile bekliyordu. Þaþkýnlýðý daha da arttý. Bu da ne demekti þimdi. Kývanç, Burcu' nun gözlerinden anlamýþ olacak ki kafasýndaki soruyu, sormadan cevapladý.
- Kýr çiçeklerini çok sevdiðini söylemiþtin geçenlerde. Görünce seni hatýrlattýlar bana, almak istedim. Umarým münasebetsiz bir hareket olarak karþýlamazsýn.
- Hayýr, çok incesin. Teþekkür ederim. Sadece þaþýrdým biraz. Çiçek almaya pek alýþkýn deðilim biliyorsun.
Yan yana yürüyerek Burcu' nun çok sevdiði bir cafeye doðru ilerlediler. Kahvelerini içerlerken bol bol sohbet edip, komik hikayelerine güldüler.
Burcu iþ yerindeki atýþmalarý çoktan unutmuþtu. Diðer hafta sonlarýnda Burcu' nun gittiði kursun kapýsý, Kývanç tarafýnda aþýndýrýlmaya devam etti. Zamanla Kývanç ile yan yana iken, geçmiþten gelen bir dost sýcaklýðý hissetti. "Ýyi dostluklar, demek kavgayla baþlar" diye düþündü. Zamanla kendini onun
yanýnda güvende ve çok mutlu hissettiðini fark etti. Kývanç " Seni seviyorum. Gözlerini ilk gördüðüm andan beri." itirafýnda bulunurken, Burcu, kendisinin de dostluktan öte bir þeyler hissettiðini o an fark etti. Kývanç patronun odasýnda ilk gördüðü an aþýk olmuþtu Burcu' ya. Kahretmiþti geçen zaman
zarfýnda bir sevgilisi olduðu için. Bu yüzden ister istemez, çoðu zaman asabi davranmýþtý. Burcu da, bu kadar kolay aþýk olabildiðine inanamýyordu hala... Hem de yeni bir iliþkiyi bitirmiþken. Öyle bir duygu boþluðunda yakalanmýþtý ki ona, karþý koyamadý. O güne kadar tatmadýðý hisleri hissetmiþti
yanýnda. En önemlisi; önemsendiðini her an hissetmek hoþuna gitti. Kývanç çok ince, hassas bir adamdý. Burcu' yu kýrmamak için elinden geleni yapýyor. Onun her þeyiyle ilgileniyordu. Burcu bu hassas, yakýþýklý adamýn mavi gözlerinin esiri olmaktan kaçamadý. Yakalanmýþtý artýk... Kaçýþ yok... Býraktý
kendini maviliklerine.
Ýliþkileri nasýl baþladý? Ne zaman delice aþýk oldular, anlayamadý. Her þey çok hýzlý yaþanmaya baþlamýþtý. Teni tenine deðdiðinde ise, içi ürperdi... Ses etmedi. Alýþkýn deðildi sevgisini bu kadar yakýndan hissetmeye. Dudaklarý buluþtuðu her an, kalp atýþý hýzlanýyor, vücudundaki bütün kanlar beynine
hücum ediyor, baþý dönüyordu. Yapma diyemedi... Karþý koyamadý. Geceyi Kývanç' ýn evinde geçirmiþti. Sabah uyandýðýnda piþman olacaktý belki, ama buna deðer diye düþündü. Arkasý Sonra...
Gülcan Talay
Arkadaþýna Öner
Yorum Oku / Yaz
Yukarý
KONTRA MÝZANA : Tamer Soysal
KUÞAKLARIN DEÐÝÞÝMÝ VE GELECEK ÖNGÖRÜLERÝ
Alvin Toffler "3 dalga teorisine" göre toplumlarý 3 aþamada inceliyor. Birinci dalga Tarým toplumu, ikinci dalga Sanayi Toplumu ve üçüncü ve son aþama ise Bilgi Toplumu olarak. Geçmiþte yaþayan kuþaklarý zamanýnýn olay ve konjonktüründen ayrý düþünmeye imkan yok. Bu yüzden gelecek bilimciler
tarafýndan 20.yy'da yaþayan toplumlara yaþadýklarý dönemlere göre isimler bulunarak çeþitlik ve farklýlýk oluþturulmaya çalýþýlmýþ Örneðin yüzyýlýn ilk kuþaðý yüzyýlýn baþýndan I.Dünya Savaþýna kadar olan "Büyük Deðiþim Kuþaðý." Bu kuþak deðiþim döneminin kuþaðý.. 1965 ile 1977 arasýnda doðan
kuþak 'X kuþaðý' diye adlandýrýlýyor. Bu kuþak tam bir ara kuþak ve deðiþen dünya dinamiklerine karþý ekonomik sorunlarla yüzyüze gelmiþ, toplumsal sýkýntýlarý göðüslemiþ ve teknoloji ve yenilikle pek alakasý olmayan bir kuþak.
1977 ile 1994 arasýnda doðan kuþak ise 'Y kuþaðý' diye adlandýrýlýyor. Bu kuþak PC lerin ve GSM lerin oluþtuðu yýllarýn kuþaklarý. Teknoloji dostu ve küreselleþme kuþaðý çocuklarý. Bu kuþak materyalist deðil, yenilikçi, sürü psikolojisine uymayý reddediyor. Fikir sahibiler. Serin duruþlarý var. Aileye önem
veriyorlar.
1994 ile 2003 arasýnda doðan kuþak ise 'Milenyum kuþaðý' diye isimlendirilmiþ. Ýnternet çocuklarý, teknoloji dostu, þýmarýk ve zor beðenen bir kuþak.
2003 ve sonrasý doðumlular ise 'Z kuþaðý' diye nitelendiriliyor. Bu kuþak enformasyon ve internetin çocuklarý.. Gizemli çünkü henüz belirsiz.. ( Bknz.Tempo Dergisi: 7-13 Aðustos 2003 )
Geleceðin neler getireceði, yeni geliþmelerin toplumlarýn geliþiminde nasýl deðiþiklikler yaratacaðý Toffler, Peter Drucker, Francis Fukuyama, Samuel Huntington, Yevgeni Zamyatin, Edward de Bono gibi Batýlý düþünürlerin hayli yoðun çalýþmalar yaptýklarý bir alan.. Bu kuþak meselesi de bu baðlamda ele
alýnan bir konu..
Toffler'un ifadesiyle bilgi çaðýndayýz ama artýk bilgi çaðý ifadesi de zamanýmýzý tanýmlamada yetersiz bir kavram haline gelmiþ. Adeta enformatik bir kasýrga çaðý yaþýyoruz. Bilgiye ulaþmak çok kolay. Ama bu kasýrga içinde bizi deðerlerimizden koparmadan, iç huzurumuzu, doðallýðýmýzý yitirmeden - þayet
kaldý ise - doðru bilgiye ulaþmanýn zorluðu bir büyük problem olarak ortaya çýkýyor. Herþeyin tüketime tabi olduðu bir dünyada deðerleri yitirmemek ve doðru þeyleri okumayý baþarabilmek.. Bir kaos düzeni hakim, küreselleþtirilme adý ile hayatýmýza empoze edilen yýðýnca þey arasýnda bizden sonraki
kuþaklarýn nasýl özellikler göstereceði bizim tavýr ve kararlýðýmýza baðlý olarak deðiþecek..
Bir baþka açýdan dünyanýn gidiþatý, gerçekleþen deðiþiklikler ve toplumun bunlara vereceði tepkiler 'Z kuþaðýnýn' nasýllýðýný ortaya koyacak.
* Dünya genelinde iþgücünün üçte biri iþsiz gelir daðýlýmý ise daha da bozuluyor. Tepedeki %20'lik nüfus kesimiyle, en dipteki %20'lik nüfus arasýndaki fark 74 kata ulaþýyor. 1960'da bu fark 30 kattý. Dünyada 2.8 milyar insan günde 2 dolarýn altýnda bir gelirle yaþýyor
* ABD dünyada %5 nüfus payýyla; kaynaklarýn %21'ini alýyor.
* Geliþmiþ ülkelerin üretimi artýþý ABD'nin 2000 yýlýndaki üretim çýktýsý, 1000'li yýllardan 57 kat daha iyi durumda. "3.Dünya ülkeleri" klasik ürünlerde yoðunlaþmaya devam ediyor. ABD, 1975'de dünya tekstil üretiminin %20'sini gerçekleþtirirken, bugünkü payý %12'lerde, Çin ayný dönemde bu sektörde %10
olan payýný %100 oranýnda arttýrdý. 1975-1995 döneminde klasik sektörlerde mal üretimi arttýran tek bir G-7 üyesi yok. Çin ve Hindistan ise doðuda hýzla büyüyen ve kalkýnan iki devlet. Çin son yýllarýn en çok büyüme hýzýna sahip ülkesi. Hindistan ise biliþim sektöründe liderliðe oynuyor. 2001 yýlýnda
Hindistan 8 milyar dolarlýk yazýlým ihracatý yaparken, bilgi teknolojileri pazarý büyüklüðü de yine 2001 yýlýnda 13.5 milyar dolar.
Bütün bunlar olurken bir yandan da internet ve enformasyon çaðýnýn getirdiði kaotik ortam var. Kiþisel bilgiler artýk korunmuyor. Kiþisel bilgilerimize uzanmak artýk istihbarat örgütlerine gerek kalmadan mümkün hale geldi. Empoze edilen küreselleþmiþ imgeler.. Bütün bunlar arasýnda
sorgulayamayan ve sýkýþan birey.. Oysa gelecek bilimciler geleceði þekillendirecek temel olgunun birey ve bireyin yaratýcý düþünceleri olacaðýný belirtiyorlar. Kaotik ortamda sýkýþan birey nasýl tepki verecek? Ýnternetten sonra, Dünya Toplumlarý üzerinde sýçratýcý etkisi olan yeni buluþlar
ortaya çýkacak mý? Örneðin; Stephen Hawking "Zamanýn Kýsa Tarihi" adlý eserinde zamanda yolculuðun mümkün olmadýðýný söylese de onun California Institute of Tecnology'deki yakýn dostu Kip Thorne 1994'de yayýnlanan "Kara Delikler ve Zaman Boþluklarý" isimli kitabýnda Einstein'in varlýðýný
öngördüðü varsayýmsal uzay boþluklarý olarak solucan deliklerinden bahsetmiþ ve eðer uzayda boþluklar var ise zamanda da boþluklar olmalýdýr savýyla zamanda yolculuðun mümkün olabildiðini ancak bu boþluklarýn atomdan milyar kere daha küçük ve hayal edilemeyecek kadar kýsa süre ile var
olduðunu dolayýsýyla bu delikleri yakalayýp insan geçecek geniþliðe getirerek zamanda yolculuk yapmanýn çok zor olacaðýný belirtmiþtir. Yani gelecekte zamanda yolculuk, ýþýnlama yolu ile yolculuk gibi yeni buluþlarýn ortaya çýkmasý kuþaklar üzerinde doðrudan etkili olacaktýr.
Ýnsanlar tarafýndan yapýlmýþ makinelerin, insan gibi yaratýcý zekaya sahip olarak, transformasyon kaabiliyetine sahip olmasý yani kendi kendine yeni mekanizmalar oluþturmayý baþarabilmesi anlamýna gelen "Yapay Zeka" kavramýndaki geliþmeler de geleceði etkileyebilecek önemli kavramlardan.
Kimilerine göre yapay zeka kavramýnýn geliþmesi ile insanýn kopyasý robotlar üretilecek ve bu robotlar kendi kendilerini üreterek çoðalacaklar ve insanlýðýn sonunu getirecekler. Tabii, bu düþünce fazlasýyla kurgusal. Makinenin ya da bilgisayarýn ürettiði son çýktý enformasyondur. Enformasyon, bilgiden
farklýdýr, enformasyon bilginin içeriðidir, kendisi deðil. Bilgi (knowledge), olmadan enformasyonda mevcut olan potansiyel, bilgiye dönüþemez. Makinelerin insanlar gibi hissetiklerini düþünsek dahi, bu süreç insandaki bilgisel süreçten farklý bir fiziksel süreçtir. Bu süreç teorik olarak, insandaki bütün bilginin
keþfedilmesiyle ve makineye aktarýlabilmesiyle saðlanabilir. Ancak insan daha tamamen keþfedilememiþtir. Prof. Ahmet Ýnam'a göre, insan bilgisinin tümü açýk bir bilgiyse (explicit knowledge), yani bildiðimiz herþey açýk seçik formüle edilebilirse, bunun kopyasý da yapýlabilir. Ancak Prof. Ýnam'a göre
insanýn daima bildiðini sandýðýndan ve farkýnda olduðundan fazlasýný bildiði örtük bilgi (tacit knowledge) den oluþur. Örtük bilgi kodlanamaz bilgi olduðundan, herhangi bir makine diline dökülmesi oldukça güçtür. Çünkü örtük bilgiyi ne denli açýk kýlarsak kýlalým, týpký iki gerçek sayý arasýndaki sonsuz
gerçek sayýnýn olmasý gibi, insan beyninde asla açýk kýlýnmamýþ bazý bilgiler kalacaktýr. Ýnsan beyni gibi milyarlarca hücreden oluþan bir yapýnýn çözülerek, makineye aktarýlacak þematiðe getirilmesi gerçekten zor görünüyor. Belki nanoteknoloji, bu konuda bilimadamlarýna bir ýþýk þimdilik.
Ünlü Matematikçi ve Modern Mantýðýn Kurucusu Kurt Gödel'in teoremine göre "Bir seviyeden daha karmaþýk olan her tutarlý formel sistem için ispatlanamayan ama doðru olan bir takým önermeler vardýr." Anlaþýlmasý gerçekten güç. Zaten bu konuda Bertrand Russell'dan baþlayan tartýþma pek
çok felsefeci ve matematikçiyi tartýþmanýn içine sokmuþ. Gödel'e göre mantýkta bir önerme ya yanlýþ ya doðrudur. Örneðin "insan bir aðaçtýr" önermesi þeklindeki 'A' önermesi yanlýþtýr. Bunun karþýtý anti-A ise doðrudur. Yani "insan bir aðaç deðildir."Gödel daha sonra mantýk ilmini temelinden sarsacak bir
þey yaptý. Bir 'G' önermesi yaptý. Öyle bir 'A' önermesi bulunabilir ki ne 'A' ne de 'anti-A' önermesi doðru olacaktýr. Sonra matematikçi Gödel 'G' önermesine karþýlýk gelen sayýyý hesapladý. Bu sayýnýn iki tamsayýnýn çarpýmý olduðunu gösterdi. Bunun anlamý matematikte daima gösterilemeyen gerçekler
olacaðýydý. Modern terimlerle söylenirse, bir bilgisayara hayal edilebilecek bütün bilgiler verilse bile bilgisayar bazý problemleri asla çözemeyecektir.1 Yani bir formen mantýða sahip bilgisayarlara, insan beyninin bütün sýrlarý çözülerek, bütün veriler yüklense dahi bilgisayarýn hiçbir zaman bilemeyeceði
doðrular olacaktýr.
Ýnsanlýk neden hep geliþmeye aç ve neden hep sürekli bilimsel arayýþlar içinde hayatýný geçiriyor? Hayatý romanlara konu olacak ve bir süre önce Ahmet Altan'ýn Kahve Molasýnda çok da güzel bir yazý dizisi ile anlattýðý 'Yalnýz Bombacý' lakaplý Theodore Kaczynski, bu konularda son derece aykýrý
düþüncelere sahip. Kaczynski'ye göre "Çaðdaþ insanýn eli kolu bir kurallar ve düzenlemeler aðýyla baðlanmýþtýr. Bu durum teknolojik açýdan ilerlemiþ toplumlarda gerekli ve kaçýnýlmazdýr. Sistem iþleyebilmek için insan davranýþlarýný sýký sýkýya düzenlemek zorundadýr. Sistem insanlarý
davranýþ kalýplarýna çok uzak biçimde davranmaya zorlamaktadýr. Örneðin, sistemin bilim adamlarýna, matematikçilere, mühendislere ihtiyacý vardýr. Onlarsýz iþleyemez. Bu yüzden çocuklara bu alanlarda yükselmeleri için aðýr baskýlar uygulanýyor. Teknolojik toplum küçük, baðýmsýz
parçalara bölünemez; çünkü üretim çok sayýda insanýn iþbirliðine dayanýr. Bireyler hayatlarýný etkileyen kararlara müdahele etmekten acizdir ve bunu teknoloji toplumunda çözmenin yolu yoktur. Sistem insani ihtiyaçlarý doyurmak için varolmaz, varolamaz. Aksine, sistemin
ihtiyaçlarýna uymak üzere düzenlenmesi gereken insan davranýþýdýr. Sistemde etkin olan ideolojiler deðil, teknik gerekliliklerdir. Sistem insanlara gýda saðlýyor, çünkü herkes açlýktan ölseydi sistem iþlemezdi. Asýl önemli olan insanýn ihtiyaçlarý deðil, sistemin ihtiyaçlarýdýr."
Sesini duyurmak için çeþitli bombalama olaylarý gerçekleþtirdiðini söyleyen ve "Yüzyýlýn Arifesinde Ani Bir Manifesto: Endüstriyel Sistem Yýkýlmalýdýr" adlý bir manifesto2 yazan Kaczynski, daha sonra 1978 ile 1995 yýllarý arasýnda 3 kiþinin ölümü ve 20'den fazla kiþinin yaralanmasýna sebep olmaktan suçlu
bulunarak cezaevine konulmuþtur.
Prof. Ahmet Ýnam'ýn da yapay zeka ve robotlar konusunda hayli düþündürücü bir tesbiti var: "Makinelerden insan yapma sorunuyda uðraþýrken, diðer yandan çaðýmýzdaki çoðu insan zaten makine haline gelmiþ durumda. Bireyselliðiyle birlikte kendine özgü davranýþ ve farklýlýklarýný yitirmiþ
birçok insan, önceden kestirilebilir davranýþlarda bulunuyor. Bu durumda, bu insanlarýn benzerini yapmak da gitgide kolaylaþýyor. Dolayýsýyla günün birinde insaný simüle etmeye gerek kalmayacak, çünkü insanlar robotlaþacak ve böylece Ýnsanla makine arasýnda fark kalmayacak
diye de düþünülebilir. Bu da problemin ahlaki boyutunu gösteren, çok önemli bir nokta. "
Gelecek Bilim (fütüroloji-Futurology), tüm disiplinlerin verilerini kullanarak, daha çok kurgusal nitelikte ve insanlýðýn geçmiþteki bütün o birikimini de esas alarak, gelecek ile ilgili strateji çalýþmalar yapan bir bilim dalý. Bilim dalý diyorum çünkü artýk sadece Batý'da deðil, Asya ve Afrika'da toplam 430
üniversitede "Fütüroloji/Futurizm" kürsüleri kurulmuþtur. Türkiye'de ise bu konulara iliþkin ne devletin, ne üniversitelerin ne de insanlarýn bir ilgisi maalesef ki yok.
Bunca þeyin gerçekleþtiði, deðiþtiði bir ortamda Türkiye Devletinin ve entellektüellerinin de bu konularda da öngörüleri olmalý, ciddi çalýþmalar yapmalýdýrlar. Toplum yapýlarýnýn üzerinde etkili olan ve toplumsal dönüþümü gerçekleþtirecek bu geliþmelere karþý duyarsýz olmak, toplumu dönüþümden öte bir
kiþiliksizliðe mahkum edebilir. Peter Drucker "Geleceði tahmin etmenin en iyi yolu, onu yaratmaktýr" diyor. Onun için bizde geleceðimizi yaratmanýnýn yollarýný, pek çok psikolojik ve elektromanyetik etkileþim aracý içinde araþtýrmayý baþarabilmeliyiz. Hem de bir an evvel..
1
Gödel teoremi hakkýnda ayrýntýlý bilgi için bknz. http://www.biltek.tubitak.gov.tr/dergi/00/subat/godel.pdf
2 Sevgili
Ahmet Altan "Zavallý Bir Yokoluþ" adlý yazý dizisinde bu manifestoya çok güzel bir þekilde temas etmiþtir. Bknz. http://www.kahvemolasi.com/xfiles/ozel/zavalli.asp
Tamer Soysal
[email protected]
Arkadaþýna Öner
Yorum Oku / Yaz
Yukarý
Misafir Kahveci : Asya A.
MEHMET DAYININ ELÝ OLMAK
Bu baþlýðý yazmanýn sorumluluðunu, hiç untmamak dileðiyle-niyetiyle, anlatacý aldý sazý eline..., baþladý...
... Vaktin bir zamanýn da þimdi, týp dilinde PARKÝNSON diye anýlan, bir nedenden ötürü, hatýrlayamadýðý adýný, aklýnýn oyun_u nedenleriyle; hiç unutmadýðý, o anýRanalana raðmen duygularýyla, aþýk olmuþ Ayyy Parçasý bir huriye. Henüz göðüsleri tomurcuklanmamýþ, kalçasýna irinler oturmamýþ... (Kutsal
kitaptan alýntý... biraz defor-me iyle), o dilber’e! Mehmet Dayý tam on ikiden vurulmuþ, hem günd ü hem gece gözüyle...
Sýrf, diþil yüzü baskýn diye, onu kýçýndan vurmak isteyenlere döndü yüzünü AYPARÇASIN’a.... Ap---ýþýp kalakaldýlar köyün yür
m
O
M
m m
m
m
m
M
m
m
m
m
m
m
m
m
m
m
m
m G
M
m
m
m
m
Ö
m
m
m
m
M
G
m
m
m
m
m
m
m m
m
m
m
m
m
m
m
m
m
m
K RKYAMA H KAYELER
Ö m
m
KMKYHT
m
G
m
M
m
m
m
G
m
m
m
m
m m
m
m
m
m
m
m
m
m m
m
m
m
m
m
m
m
m
m
G
m
m
O
m
m
m
m
m
m
m
m
m
m
m
O
m
m
m
m
m
O
m
m
G
m
O
m
m
m
m
m
m
M
m
m
m
m
m
m m
Dos Mec s
e
m
m
m m
m
m
m
m
m
m
m
m
m
m
m
mm
m
m
m
m
m
m
m
m
m
m
m
m
m
G
m
Tad m k Þ
m
m
m
m
m
m
O
m
m
m
Ö m
m
m
m
m
m m
m
m
O
O
m
m
m
m
Ö
m
m
m
m
m
m
m
m
m
M
G m
B az Gü ümsey n
m
m
m
m
m
m
m