âşık ismail azeri

Transkript

âşık ismail azeri
Iğdır Sevdası
ÂŞIK İSMAİL AZERİ
Yaşamın tekdüzeliği âşığın ruhunu karartır; insanların anlaşılmaz kapris ve özlemleri
ilmik olur boğazına geçer, nefesini keser. Elindeki sazı tıngırdatınca, ancak o zaman, özgürlüğüne kavuşur, gönlü şelâle gibi akar, olaylar
kelimelere kavuşur, kanatlanıp uçar...
Iğdır nice âşıkları kucağına bastı; nicesine sırrını açtı... Âşık İsmail Azeri de işte
onlardan birisidir.
Hayatım
Âşık İsmail Azeri
1928 Tebriz doğumluyum. Birinci Dünya
Savaşı sırasında güvenlik nedeniyle İran’a gitmiş olan ailem 1938 yılında tekrar Türkiye’ye geri döndü.
İlk gençliğimden beri saza ve söze gönül bağlamış birisiyim. Bugün
“Iğdırlı âşık” unvanıyla televizyon ve radyo programlarına davet ediliyor,
hatta Avrupa ve Amerika’ya konser vermeye gidiyorum. Sevgili Iğdırımızı
tanıtma şansına sahip olmaktan dolayı son derece mutluyum.
1955 yılından beri İstanbul Zeytinburnu’nda ikâmet etmekteyim.
Nezer Oğlu Âşık Abbas (1870-1950)
Iğdır toprağının yetiştirmiş olduğu en büyük âşık, hiç şüphesiz Âşık
Abbas’tır. Azerbaycan doğumlu âşık, yaşamının büyük kısmını Iğdır’da geçirmiş, vefat ettiği zaman da buraya gömülmüştür. Ancak üzülerek söylemeliyim ki, bu değerli sanatçı hakkında ne bir derleme ne de bir kitap çalışması
yapılmış, tamamen unutulmaya terk edilmiştir. Bugün, Âşık Abbas’ın Iğdır
Söğütlü Mahallesindeki mezarı, ihmal edilmiş ve baş taşı bile olmayan harabe
halde bu buruk gerçeği gözler önüne sermektedir.
16-17 yaşlarında delikanlı olarak olan Âşık Abbas’ın -o zamanlar 75
yaşında- yanından ayrılmıyor, sözlerini not ediyor, yazıya döküyordum. Ancak tüm çabama rağmen, bu büyük ozanın birçok değerli mısrası hiçbir zaman
yazı dilinde yaşama şansı bulamadı.
Ozan, gençlik yıllarında Karapapak kökenli Âşık Şenlik’le de atışmaya girmişti, ancak haksızlığa uğramış, Azeri kökenli olduğundan “tarihi
atışmadan” mağlup ayrılmak zorunda bırakılmıştı.
Karapapak (Terekeme) ve Azeri lehçeleri arasında az bir fark vardır.
Örneğin Âşık Şenlik bir şiirinde şöyle der:
487
İsmail Azeri
Aya oğul, koyun gibi malama
Eğer usta değilsen duvarları malama.
Bu mısradaki “Aya oğul” kelimesi Karapapak lehçesinin bir ifade
tarzıdır.
Büyük ozan Âşık Abbas’ın ağzından, Azeri lehçesiyle söylenmiş iki
dörtlük:
Deli gönül seyran bağı gezerken
Muhabbet kaynağın gül aldı getti
Min sevda düşmüştü menim başıma
Seher erken çağı yel aldı getti.
***
Deli gönül gel aldama bu fani dünyaya sen
Ne aldanıp körolupsan beyhuda binayar sen
Bir gün olur sindin (yaş) geçer ecel seni kesteder
Ruhumuz pervaz eyleyer gidersen tenahiye sen
Âşık nedir?
Âşık; eline sazı aldığı zaman, gönlünde kopan fırtınaları , dudaklarından çağlayan gibi dökülen mısraları, ögür şekilde çalıp söyleyendir. Eğer o
anda bir kayıt makinesi ya da not alan birisi yoksa bir âşığın kendi sözlerini
tekrar etmesi mümkün değildir. Bir örnek vermek gerekirse, madem ki Iğdır’la ilgili bir kitap çalışması içindesin, bir âşık olarak bu çalışmayı doğaçlama
besteyle şöyle selamlamak isterim:
Yaz Mücahit’im yaz
Elinde kalem dilinde kültür
Yaz Mücahit’im yaz.
Iğdır tarihini anlat dünyalar duysun
Elinde kalemin, kalemdar olsun
Öğle bir cihetle yaz ki söz söze uysun
Yaz Mücahit’im yaz dünyalar duysun.!
Senin soyunu bilirim akar suyundan
Dede baban Karakuyu köyünden
Êlatlar (aşiretler) gelirdi senin yolundan
Yaz oğlum yaz asaleti de yaz.
488
Iğdır Sevdası
Kerem Bey, Abdürrezak Bey senin soyundur
O gördüğün dağlar senin köyündür
Dağda meleşen koyunlar senin koyunundur
Yaz oğlum yaz çobanları da yaz.
Iğdır ovası bereket ovasıdır, bitmez
Öyle bir duman çıkmış ki boşuna tütmez
Kalem defter bunlara yetmez
Yaz oğlum yaz tarihleri de yaz
Em kılama bejin wek
Çawe reşe, çawe belek
Kurmanç yeke, Xudê yek
Yaz oğlim yaz hepsini yaz.
Âşık Yaycılı Muharrem
Bir âşık kendisine sorulan soruya şiirle karşılık verir.
Bir gün bir yabancı Karakala harabelerindeki “Eli” isimli kutsal yeri
ziyaret etmek için yola çıkmıştı. Yolu üzerindeki Âşık Yaycılı Muharrem’in
evine misafir olmuş. Yabancı konuk bir ara, “Karakale neresidir?” diye sorunca, âşığımız duvardaki sazı eline alıp şöyle tıngırdatmış:
Geldik oturdux yan yana
Dönesen o yan bu yana
Biraz Kiti’den o yana, Sürmeliden bu yana
Getsen ora Karakala’dır
Âşıkların sazındadı
Tarihlerin özündedi
“Eşşek Meydanı” düzündedi
Getsen ora Karakala’dı
Çobanlar koyun yayarlar
Koyunlar kuzu doğarlar
Analar katıx yayarlar
İşte Karakala oradadır
Karakala’dan bir su çıkar
Alt yanı Aras’a akar
489
İsmail Azeri
Ruslar oradan baxar
İşte Karakala oradadı
Eli gelmiş gece yatmış
Ocax yapmış duman tütmüş
Eli bir kayaya çarpmış
İşte orası Karakala’dı
Sakın inançsız gitme ora
Taşlar vardır sıra sıra
Kendini vurma duvara
Ziyaret et işte Eli orasıdır
Âşık Muharrem’in oyu
Heç değişmemiştir huyu
Meni sorarasan Evci köyü
İşte Karakala orasıdır
Âşık Deryami (Ali Erdoğan)
(Aşağıdaki bilgiler, Ali Aydın ve İsmail Azeri’nin birlikte katılımıyla
derlenmiştir. Mücahit)
Âşık Deryami aslen Artvin’in Şavşat ilçesindendi. 15 yıl kadar Iğdır’da -Akerdeoncu Lâtif’in evinde kalarak- ikâmet etti. Bir ara karısıyla şiddetli
bir geçimsizlik yaşamış, sinirlerine hakim olamayıp evde yangın çıkarmış,
karısı da, Deryami’yi mahkemeye vermişti.
Mahkeme salonunda hakim, Deryami’den açıklama isteyince, o da şu
dörtlükle cevap vermişti:
Hakim Bey usta vardır, gerek yıkık duvarları örmesin
Çoban vardır, yayla diye koyunları sürmesin
Hakim Bey haber verin memlekete
Bele avratlar Cennete girerse kocaları girmesin
Deryami, talihsiz şekilde bir gün çıkan tartışma yüzünden karısını
boğarak öldürdü. 15 yıl ceza aldı.
Cezaevinden çıktıktan sonra eski bir Ford kamyonet satın alıp, Adapazarı tren istasyonuna yakın bir yeri kendisine mesken edindi; kamyonetin
içinde yatıp kalkarak yoksul ve perişan hayatını devam ettirdi. 1999 yılında
vefat etti.
Deryami çok güçlü bir âşıktı. Posof’lu Âşık Müdami ile beraber meclisleri dolaşır, televizyon ve sinemanın olmadığı o yıllarda yegâne eğlence
490
Iğdır Sevdası
olarak halkın gönlünü mutlu ederdi. Mecit Hun da, çok sevdiği Deryami’nin
meclisinden eksik olmaz, bazen de onun şiirlerine gazetesinde yer verirdi.
Iğdır’ın en zor yılı: 1919 (Kaça-Kaç)
Dostlarım bana Iğdır’ın tarihini sordukları zaman onlara şu şiirle karşılık veririm Tarih 1919’da
Çok yaman kırdılar bizi
Ermeniler Van’da, Oba’da
Çok yaman kırdılar bizi
Kaçamadık dağa taşa
İran’a getmiştik koşa koşa
İşi verdiler yoxuşa
Çok yaman kırdılar bizi
Onda silah bizde yaba
Neylesin ihtiyar baba
Gözyaşı dökmüştü anam
Yollarda kırdılar bizi
Doldu dere tepe doldu
Çoksu acından öldü
Yokuşa vurdu yoruldu
Ölmeden öldürdü bizi
Ermeni’de vicdan yoxtu
Onların karnı toxtu
Çünkü bizde silah yoxtu
Silahınan kırdılar bizi
Belleri götürdük boşa
Biz yorulduk koşa koşa
Önümüzü verdiler taşa
Başımızdan kırdılar bizi
İsmail’im esir düştüm
Evlenmedik kısır düştük
Biz İran’a da esir düştük
Her yerde kırdılar bizi
491