SAYI 22 - Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
Transkript
SAYI 22 - Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
Kitapseverlerin ilgisini çekebilecek kitap önerileri Satranç oyununa bu kez farklı bir açıdan bakalım... SAYFA 3'TE SAYFA 7'DE SAYFA 8'DE NEÜ Erasmus Değişim Programı ile Polonya’da eğitim gören öğrencimizden mektup var aktüel NEVŞEHİR HACI BEKTAŞ VELİ ÜNİVERSİTESİ AYLIK GAZETESİDİR OCAK-ŞUBAT 2014 Sayı: 22 Avrupa Komisyonundan üniversitemize ‘AKTS ETİKETİ’ Ödülü verildi Avrupa Komisyonunun 2013 yılında 'AKTS Etiketi' verdiği 15 Türk üniversitesinden biri olan Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, Bologna Süreci kapsamında sürdürdüğü çalışmaların bir ürünü olarak AKTS Etiketini almaya layık görüldü.Böylelikle Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, şimdiye kadar AKTS Etiketi alan 31 üniversite arasında yerini aldı. Rektörümüz Prof. Dr. Filiz Kılıç konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamada titiz, uzun soluklu ve bütün birimlerimizin koordineli çalışmaları sonucu elde edilen bu başarıdan, üniversitemiz adına büyük onur duyduğunu söyledi. Rektör Kılıç, “Uluslararasılaşma ve kalite güvencesi çalışmaları kapsamında emin adımlarla ilerleyen Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi olarak 6 yıl gibi kısa bir sürede çok ciddi gelişmeler gösterdik. Başarımız, geçen yıl olduğu gibi Avrupa Komisyonu tarafından bir kez daha onaylanmıştır. Her geçen gün başarılarına bir yenisini ekleyen Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, her alanda anılan ve örnek gösterilen bir yükseköğretim kurumu olmaya devam etmektedir” dedi. Üniversitemizin Erasmus Beyanname başvurusu kabul edildi Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, uluslararasılaşma yolunda hızla ilerliyor. Üniversitemiz Türkiye Ulusal Ajansı tarafından yürütülen ve yükseköğretim kurumlarının birbirleri ve iş dünyası ile işbirliği yapmalarını destekleyen Erasmus Plus Programından 2020 yılına kadar faydalanmaya hak kazandı. SAYFA 3'TE HABERİ SAYFA 2'DE Rektörümüz Prof. Dr. Filiz Kılıç'tan Nevşehir basın mensuplarına teşekkür Üniversitemiz Rektörü Prof. Dr. Filiz Kılıç, basın mensuplarıyla ‘2014 Yılı Basın Bilgilendirme ve Teşekkür Töreni’ toplantısında bir araya geldi. Rektör Prof. Dr. Filiz Kılıç toplantıda, kuruluşundan bu yana Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesinin tanıtılmasında göstermiş oldukları üstün katkılarından dolayı Nevşehir basın camiasına teşekkür etti. Üniversitemiz Tafana Aşçılık ve İkram Hizmetleri Uygulama Tesisleri Konferans Salonunda gerçekleştirilen toplantıya; Üniversitemiz Rektörü Prof. Dr. Filiz Kılıç, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. İsmail Bekci, Genel Sekreter Vekili Doç. Dr. Erdoğan Çiçek, Duayen Gazeteci Taner Erdoğan, Nevşehir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Muammer Başer, Kapadokya Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısı İsmail Oral, Basın ve Halkla İlişkiler Birim Koordinatörü Uzm. Mehmet Akbaş, Nevşehir’de yerel ve ulusal düzeyde yayın yapan görsel, yazılı ve internet medya kuruluşlarının temsilcilerinden oluşan yoğun bir katılım gerçekleşti. Rektörümüz Prof. Dr. Filiz Kılıç, “Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi olarak kurulduğumuz günden bu yana üniversite-şehir iş birliğine her zaman önem verdik. Çalışma azmimiz ve gayretimizde Nevşehirli hemşehrilerimizin maddi ve manevi destekleri hep yanımızda olmuştur. Şunu ifade etmek isterim ki bu güç birliğinin en önemli sacayaklarından biri şüphesiz Nevşehir Basınıdır. Basınımız, üniversitemizin öğretime başladığı 2007 yılından bugüne şehir ve üniversite arasında etkili ve doğru bir iletişim köprüsü kurarak kutsal bir görevi yerine getirmiştir ve getirmektedir. Bilinçli ve birbirinden haberdar bir toplum oluşturulmasına yönelik çabalarımızın geniş kitlelere ulaştırılmasında ve üniversitemizin tanıtılmasında basınımızın göstermiş olduğu gayretle gücümüze güç kattık” dedi. Konuşmalarının ardından basın mensuplarının sorularını cevaplandıran Rektörümüz Prof. Dr. Filiz Kılıç, Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitenin tanıtılmasında göstermiş oldukları üstün katkılarından dolayı basın mensuplarına teşekkür ederek, kendilerine günün anısına plaket ve teşekkür belgesi takdim etti. Okul çağı çocuklarının beslenmesinde nelere dikkat edilmeli? Bir çocuğun beslenmesi anne karnında başlar. Sağlıklı nesillerin yetişmesi için anne karnından başlayarak bilinçli bir şekilde çocukların beslenmesine özen gösterilmelidir. Yapılan çalışmalarda sağlıklı beslenemeyen çocukların dikkat eksikliği yaşadığı, daha yavaş algıladıkları, öğrenmede güçlük çektikleri ve okul başarılarının düştüğü tespit edilmiştir. SAYFA 4'TE NEÜ KTÜEL A vrupa Komisyonundan Üniversitemize AKTS Etiketi Ödülü Avrupa Komisyonunun 2013 yılında 'AKTS Etiketi' verdiği 15 Türk üniversitesinden biri olan Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, Bologna Süreci kapsamında sürdürdüğü çalışmaların bir ürünü olarak AKTS Etiketini almaya layık görüldü. 2013 başvuru döneminde Avrupa Kredi Transfer Sistemi -AKTS Etiketi (European Credit Transfer System-ECTS Label)'ni almak için başvuran yükseköğretim kurumlarının sonuçları açıklandı. Bilindiği gibi Üniversitemiz geçen yıl da 'Diploma Eki Etiketi' ödülünü almıştı. 'AKTS' ve 'DİPLOMA EKİ ETİKETİ'; ÜNİVERSİTELER İÇİN MÜKEMMELLİK BELGESİ NİTELİĞİNDE Üniversitemizin Bologna Eşgüdüm Komisyonu (BEK), Erasmus, AKTS ve Diploma Eki Koordinatörlüğü tarafından koordine edilen ve Üniversite genelinde 2009 yılından bu yana yapılan çalışmalar sonucunda 1 Haziran 2013 tarihinde 'AKTS Etiketi'ni almak için Ulusal Ajansa müracaat edilmişti. 'AKTS Etiketi' almak için 2013 yılında Türkiye'den 26 üniversitenin yaptığı başvuruların sonuçları, 8 Temmuz 2013 tarihinde Ankara'da Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığında düzenlenen değerlendirme toplantısında açıklanmıştı. Bu tarihte açıklanan ön değerlendirme sonuçlarına göre Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Avrupa Kredi Transfer Sisteminin (AKTS) uluslararası standartlara uygun olduğu onaylanmış ve nihai değerlendirme için Türk Ulusal Ajansı tarafından Avrupa Komisyonuna gönderilmişti. Avrupa Komisyonunda bağımsız uzmanlarca yapılan değerlendirmenin sonucunda üniversitemiz diğer 15 Türk üniversitesi ile birlikte 'AKTS Etiketi' ile ödüllendirildi. Bu Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Adına Sahibi Prof. Dr. Filiz KILIÇ (Rektör) Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Prof. Dr. Çetin PEKACAR Yayın Koordinatörü Uzm. Mehmet AKBAŞ ÜNİVERSİTE 2 Rektör Prof. Dr. Filiz Kılıç: “Hayallerimizi gerçekleştirdik” ödülle birlikte Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, AKTS sistemini uygulama açısından Avrupa Komisyonu tarafından akredite edilmiş oldu. ÜNİVERSİTEMİZ AKTS ETİKETİ ALAN EN GENÇ ÜNİVERSİTE Türkiye'deki tüm üniversitelere bakıldığında Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, şimdiye kadar AKTS Etiketi alan 31 üniversite arasında yerini aldı. Rektörümüz Prof. Dr. Filiz Kılıç konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamada titiz, uzun soluklu ve bütün birimlerimizin koordineli çalışmaları sonucu elde edilen bu başarıdan, üniversitemiz adına büyük onur duyduğunu söyledi. Rektör Kılıç, daha sonra şunları söyledi: “Uluslararasılaşma ve kalite güvencesi çalışmaları NLAMA Tİ NE A E K İ T E AKTS R? GELİYO rin iversitele keti; Ün rs ti e E d S e T v AK leri ik r e iç s r ders, de aş eğitim i ile çağd rdüğü r e il d e r k gö rinin ön itimin sistemle eğ li z e k mer öğrenci ve bu ırılması yapıland vrupa Birliği in A a içerikler ınması anlamın n ta e d düzeyin ir mükemmellik gelen b r. ödülüdü kapsamında emin adımlarla ilerleyen Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi olarak 6 yıl gibi kısa bir sürede çok ciddi gelişmeler gösterdik. Başarımız, geçen yıl olduğu gibi Avrupa Komisyonu tarafından bir kez daha onaylanmıştır. Her geçen gün başarılarına bir yenisini ekleyen Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, her alanda anılan ve örnek gösterilen bir yükseköğretim kurumu olmaya devam etmektedir. Bu başarı, Görsel Yönetmen Öğr. Gör. Fadime ŞİMŞEK İŞLİYEN Haber Müdürü Uzm. Mustafa İŞLİYEN Yazı İşleri Öğr. Gör. Selçuk ULUTAŞ Uzm. Taylan VIRACA Rıza GÜNAYDIN Salim KÜRKLÜ Üniversitemiz mensuplarının ortak başarısıdır. Bu başarıda emeği geçen akademik ve idari tüm personelimizi yürekten kutluyor, başarılarımızın devamını diliyorum. Ülkem adına gurur duyarak söyleyebilirim ki 2007 yılında kurulan ve emekleme çağında olan bir üniversite olarak, bugün Avrupa’da tanınan bir üniversite durumuna geldik. Göreve geldiğimiz 2008 yılının Eylül ayından bu yana stratejik planımızda yer alan ana hedeflerimizden bir tanesi de uluslararasılaşmaktı. Hedefimiz sadece Türkiye’de değil; dünyada da tanınan bir üniversite olmaktı. Bu hedef doğrultusunda çıktığımız yolda bugünlere ulaştık. Bu sayede artık öğrencilerimiz gerek Türkiye’de gerek Avrupa’da AKTS almış bir üniversitede rahatlıkla okuyabilecek. Mezun olduktan sonra da çok önemli bir belgeyi de almış olacaklar. Türkiye’de şu anda 177 üniversite var ve bu üniversitelerden sadece 31’inin AKTS etiketi bulunmakta. Bu üniversitelerden biri de artık bizim üniversitemiz. 2007 yılında kurulan üniversiteler arasında AKTS etiketini alan tek üniversite yine bizim üniversitemiz. Biz Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi olarak artık büyük ve gelişmiş üniversiteler ile yarışıyoruz. Bir mükemmellik belgesi olan AKTS etiketi ile yıllar önce kurulan köklü üniversiteler arasında yer alarak büyük bir başarıyı elde etmiş olduk.” Haberleşme Adresi Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Rektörlüğü Basın ve Halkla İlişkiler Birimi 2000 Evler/Nevşehir www.nevsehir.edu.tr [email protected] t: 0384 228 10 33/34 f: 0384 215 30 58 2007 yılında kurulan Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, 177 üniversite arasında ‘Diploma Eki Etiketi'nden sonra Avrupa Komisyonu tarafından ‘AKTS Etiketi’ne layık görülen en genç üniversite unvanını kazandı. Böylece Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, yıllar önce kurulan köklü üniversiteler arasında yer alarak büyük bir başarı elde etmiş oldu. Üniversitemizin Avrupa Komisyonu tarafından AKTS Etiketi ile ödüllendirilmesi münasebetiyle üniversitemiz Tafana Tesislerinde bir tören düzenlendi. Törenin açılış konuşmasını Rektör Yardımcımız ve Bologna Eşgüdüm Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Çetin Pekacar yaptı. Prof. Dr. Pekacar, “Bologna Eşgüdüm Komisyonu bütün Türk üniversitelerinde olduğu gibi üniversitemizde de 2008 yılının sonunda kuruldu. O günler bizim için Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi’nde göreve başladığımız ilk günlerdi. O günlerde Diploma Eki Etiketi ve AKTS etiketi sahibi bir üniversite olmak bizim için adeta bir hayaldi. Ama 2009 yılında başlattığımız çalışmalar, bu hayallerimizin bugün azim ve kararlılığımızla gerçekleşmesine vesile oldu” diye konuştu. Türkiye’de bulunan 177 üniversiteden sadece 31 üniversitenin AKTS Etiketine sahip olduğunu söyleyen Rektörümüz Prof. Dr. Filiz Kılıç, 2007 yılında kurulan üniversiteler arasında ise AKTS Etiketi alan tek üniversitenin Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi olduğuna dikkat çekti. Rektörümüz konuşmasında, “Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi olarak hep birlikte çok çalıştık, gayret ettik ve en önemlisi bunu hayal ettik. Bugün bu hayallerimizi gerçekleştirdik. AKTS etiketimiz ayrıca bizim için bir yeni yıl hediyesi oldu. Bu vesile ile yeni yılınızı da en içten dileklerimle kutlarken, emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum” diye konuştu. Konuşmaların ardından Rektörümüz Prof. Dr. Filiz Kılıç’ın AKTS Etiketinin üniversitemize kazandırılmasında katkıda bulunan akademik ve idari personele teşekkür belgelerini takdimi ile devam eden tören, canlı müzik eşliğinde verilen kokteyl ile son buldu. Baskı Sevgi Ofset Basım-Yayım Matbaacılık Hizmetleri Karasoku Mh. Meydan Sk No:17 (Eski salı pazarı arkası) Nevşehir Tel: 0384 212 20 57 Gsm: 0545 858 06 50 NEÜ KTÜEL ÜNİVERSİTE 3 Üniversitemizin 2014-2020 dönemi için Erasmus Beyanname başvurusu kabul edildi N evşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, Türkiye Ulusal Ajansı tarafından yürütülen ve yükseköğretim kurumlarının birbirleri ve iş dünyası ile işbirliği yapmalarını destekleyen Erasmus Plus Programından 2020 yılına kadar faydalanmaya hak kazandı. Erasmus Plus Programına katılabilmek için giriş bileti hükmünde olan Yükseköğretim için Erasmus Beyannamesi (Erasmus Charter for Higher Education) başvurusu 2013 yılı Mayıs ayında Üniversitemiz Uluslararası İlişkiler Ofisi tarafından Türkiye Ulusal Ajansı koordinasyonunda Avrupa Komisyonu'na yapıldı. Erasmus Plus Programı farklı bir dilde eğitim görme imkânı, farklı bir kültür içerisinde yaşam imkânı, farklı işgücü piyasasında istihdam edilme imkânı ve uluslararası iletişim becerileri kazanma gibi POLONYA’DAN MEKTUP VAR... faydalar sunuyor. Bunun yanında Türkiye açısından gelen ve giden öğrencilerin birer elçi vazifesi gördükleri göz önüne alındığında, programı önemli bir iletişim aracı niteliği de taşıyor. Erasmus Plus Programı kapsamında yapılan başvurumuzun olumlu sonuçlanması ile üniversitemiz 6 yıl daha Avrupa'da akademik iş birliği faaliyetlerini sürdürmeye devam edebilecek. DUYGU ÖZTÜRK İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Bölümü Merhabalar; Arkadaşlar Nevşehir inanın çok güzel bir yer. Tarihi ve turistik yapısıyla gönüllerimizde taht kurmuş bir şehrimiz. Bu açıdan Nevşehir'de öğrenim görmek birçok avantajı beraberinde getiriyor. Bu avantajlardan biri olan üniversitemizin bize sunduğu Erasmus Değişim Programı sayesinde öğrenimimin bir bölümünü Polonya'da sürdürmekteyim. Erasmus Öğrenci Değişim Programının kişisel gelişimimize çok büyük katkısı olduğunu söyleyebilirim. Erasmus Değişim Programında zorlu ve meşakkatli bir yol sizleri bekliyor olabilir. Ancak Erasmusla birlikte elde edilen imkânlar düşünüldüğünde buna değdiğini göreceksiniz. Ben öncelikle Farabi Değişim Programı ile Eskişehir Anadolu Üniversitesi Turizm Fakültesi'nde 1 sene öğrenim gördüm. Sonra bir yıl aranın ardından Erasmus Değişim Programı ile Polonya'da Lublin'e bağlı Biala Podlaska eyaletinde Pope John Paul State College'de bir yıl öğrenim hakkı kazandım. Bu mektubumu yeni yıla ilk adım attığımız zaman dilimi içerisinde Polonya'nın başkenti Varşova'dan sizlere yazıyorum. Hepinizin yeni yılını kutlarım. Burası çok güzel. Fakat hemen herkes İngilizce konuşuyor diyemeyiz. Ama kendinize güvendiğiniz kadar İngilizce bilmeniz size burada yeterli olacaktır diye düşünüyorum. Hayata kaç kez geliyoruz ki zaten. Her gencin içinde gizlediği bir Avrupa turu hayali vardır. Bundan eminim. Biliyorum ki birçoğumuz bu konuda cesaretlendirilmeyi bekliyor. Lütfen elinizde bu fırsatınız varsa başvurun, sınavlara girin. Belki ilk seferinde olmayabilir. Biraz daha İngilizcenizin üzerine yoğunlaşarak ikinci defa deneyin. Olmadı üç. Yılmayın ve bu fırsatı kaçırmayın. Çünkü bu fırsatı bir daha bulamazsınız. Eminim üniversite öğrenimi bittikten hemen sonra hepimizi yeni ve zorlu bir yolculuk daha bekliyor. Yine eminim ki birçoğumuz zorlu sınavlarda yorulduk ve rahatlamaya ihtiyacımız var. Sizin ilacınız Farabi ve Erasmus değişim programları. Bundan eminim. Arkadaşlar, size bu iki değişim programında aklınıza takılan bütün sorularda yardımcı olmaya hazırım. Sosyal paylaşım sitelerinden isteyen arkadaşlarım sorularını sorabilirler. Buraya gelecek arkadaşların grup halinde gelmeleri güvenli seyahat için çok önemli. Ama ben yalnız başvurdum. Bu bir dezavantaj olmasına rağmen ben bunu daha çok yabancı arkadaş edinerek avantaja çevirdim. Hepinize tekrardan güzel bir yıl dilerim; esen kalın. NEÜ KTÜEL SAĞLIK 4 gün jisini, n u uğ ner el Çoc unca e fiziks boy nsel ve sını i terl i n e h a i y z form için per ması u kor engeli i son ve d lenmes mlidir e bes ce ön e der Okul çağı çocuklarında beslenme Diyetisyen REYHAN UZUN B ir çocuğun beslenmesi anne karnında başlar. Sağlıklı nesillerin yetişmesi için anne karnından başlayarak bilinçli bir şekilde beslenmeye özen gösterilmeli, bu konuda özel bir çaba sarf edilmelidir. Anne hamileliği sırasında tüm besin gruplarından yeterli miktarda almalı, çocuğu doğduğunda da ayına göre beslenmesini takip etmelidir. Çocukların beslenmesi ile yetişkinlerin beslenmesi farklıdır. Yeni tomurcuklanan bir bitkiye gösterilen ilgi ile yıllarını almış bir bitkiye gösterilen ilgi aynı değildir. Çocukların gün geçtikte artan hareketlilikleri ve bununla birlikte doğan yüksek enerji ihtiyaçları göz ardı edilmemelidir. Sağlıkla ilgili birçok konuda olduğu gibi okul başarısı için de beslenmenin yeri paha biçilemezdir. Yapılan çalışmalarda sağlıklı beslenemeyen öğrencilerin dikkat eksikliği yaşadığı, daha yavaş algıladıkları, öğrenmede güçlük çektikleri ve okul başarılarının düştüğü tespit edilmiştir. Okula gitmeye başlayan çocuklar ilk kez birey olmanın farkına varırlar. Çocuk okulda beslenmesinde tek başına karar vermek zorunda kalır. Tabi ki bu durumda da yanlış beslenme alışkanlıkları gelişebilir. Çocuk gıdaları sağlıklı ve sağlıksız diye ayırabilecek bilinçte olmayabilir. Seçimlerini gıdaların renklerine, üzerindeki resimlere, çocukların gülücüklerine göre ayarlayabilir. Bu konuda da çocuğu eğitmek velilere düşüyor. Çocuklar öğün atlamamalı; günde mümkünse 3 ana 2 ara öğün şeklinde beslenmesi sağlanmalıdır. Ara öğünler, hafif, açlığını bastıracak düzeyde olurken ana öğünler dört besin grubu; süt, et, tahıl ve sebze- meyve grubundan da olacak şekilde ayarlanmalıdır. 1 bardak süt, peynirli poğaça ve meyve kahvaltı için; 1 kase yayla çorba, köfte, salata da ana öğün için örnek bir menüdür. Çocuğun gün boyunca enerjisini, zihinsel ve fiziksel performansını koruması için yeterli ve dengeli beslenmesi önemlidir. Okul çağı çocuklarının beslenmesinde kahvaltı şarttır. Bunun yanında beslenme çantası da doğru ve bilinçli hazırlanmalıdır. Çocukların beslenmesinde dört besin grubunda bulunan besinlerden yeterli miktarda alınması gerekir ki bunlar; Süt grubu: Günde 3-4 porsiyon. 1 porsiyon için; 1 su bardağı süt veya yoğurt, 2 parmak büyüklüğünde (yaklaşık 30 g) peynir Et, yumurta, kuru baklagil grubu: Günde 2-3 porsiyon. 1 porsiyon için; 1 köfte büyüklüğünde et, 4 yemek kaşığı kuru baklagil, 1 yumurta. Sebze ve meyve grubu: Günde en az 5 porsiyon. 1 porsiyon için; 1 adet orta boy portakal, 1 küçük elma, 5 adet erik, 100 ml taze sıkılmış meyve suyu, 4 yemek kaşığı sebze yemeği. Tahıl grubu: Vücut ağırlıklarına göre günde 3-6 porsiyon. 1 porsiyon için; 1 ince dilim ekmek, 2-3 kaşık pilav, makarna, erişte Okul çağı çocuklarının günde 2-3 su bardağı süt veya yoğurt, iki parmak Çocuklara günlük olarak süt ve süt grubunu tüketme alışkanlığı kazandırılmalı büyüklüğünde (yaklaşık 30 g) peynir tüketmeleri kemik ve diş sağlığı açısından son derece önemlidir. Vücudun çeşitli yerlerinde görev alan vitaminlerin alınması için her gün mevsimine göre 5 porsiyon sebze ve meyve tüketilmelidir. (1 porsiyon için: 1 küçük boy elma, 1 orta boy portakal, 1 büyük boy mandalina, 5 adet erik, 4 yemek kaşığı sebze yemeği.) Ayrıca tıpkı büyüklerde olduğu gibi çocuklarda da su tüketimine önem verilmeli ve çocuğun bu konuda bilinç kazanması sağlanmalıdır. Çocuğun büyüme ve gelişmesini takip etmek de beslenmenin kontrol basamağını oluşturur. Bir çocuk doktoruna gitmek, gerekiyorsa bir beslenme uzmanından destek almak, çocuğun sağlıklı büyüme ve gelişme göstermesinde velilere yardımcı olacaktır. Sağlıklı bir beslenmenin gereği olarak, çocuklar günde en az 5 porsiyon sebze ve meyve grubunu tüketmeliler NEÜ KTÜEL YORUM 5 “3 Aptal” Filmi ve Türk Millî Eğitiminin dili üzerine düşünceler İletişimsel Eylem Kuramı Yrd. Doç. Dr. MUSTAFA KARATAŞ Fen-Edebiyat Fakültesi ve Kurumsallaşma İdealleri B ir öğrencimin önerisiyle izlediğim 2009 Hint yapımı 3 Aptal (3 İdiots) filmi, izlediğim en ilgi çekici ve güzel filmlerden biriydi. Bütün sistemin yarış ve ezber üzerine kurulduğu Hindistan'ın en iyi mühendislik okuluna başlayan ve bu sistemi değiştirmeye çalışan bir öğrenci ile onun yakın iki arkadaşının başlarından geçen komik ve duygusal olayları konu alan bu film, eğitim ile ilgilenen herkesin izlemesi gereken bir film. Ezberci ve yarışa odaklı eğitim sisteminin eleştirisi dışında, bu filmin başka bir özelliği beni bir hayli düşündürdü. Filmdeki olaylar Hindistan'da yaşanıyor. Dolayısıyla Hint kültürüne dair pek çok unsur görülebiliyor; ancak filmde dikkat çeken ve ağır basan kültür İngiliz kültürü! Çünkü Hindistan eski bir İngiliz sömürgesi. Bu nedenle özellikle eğitim, tam bir İngiliz eğitimi görünümünde. İnsanların hem günlük hayatta kullandıkları dil hem de eğitim dili İngilizce. Bir Hint aksanıyla konuşulmaya çalışılan İngilizce, tüm Hint hayatının dili olmuş. Fakültenin adı, derslerin adı, sınavlar vb. her şey İngilizce, doğal olarak. Hindistan'ın gerçekte olan sömürge durumu, filme aynen yansıtılmış ve filmin dili İngilizce olmuş. Filmde, Hintlilerin ana dili olan Hintçenin sadece duygusal bir ödül töreninde kullanıldığı görülüyor. Bütün bunları izleyince ister istemez Türkiye'yi düşündüm. Ülkemdeki gidişat da pek farklı değil, maalesef: Markalarımız, tabelalarımız hatta, şarkılarımız, ninnilerimiz, türkülerimiz, şakalarımız dahi İngilizce oldu! Eğitimin dili ise birçok özel okulda ve üniversitede İngilizce. Eğitim dilinin İngilizce olduğu bir üniversitede Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü sayfasında bakın ne yazıyor: “Üniversitesitemiz İngilizce eğitim veren bir üniversite olmakla birlikte, bölümümüz derslerinin çoğunluğu, dayanılan malzeme nedeniyle Türkçe yürütülmektedir.” Bu neyin açıklaması? Ne yapmalıyız, alkışlayalım mı? Ya da bu bir özürse, kimden dilenmiştir? Ülkemdeki yabancı kökenli okullarda İngiliz veya Amerikan kültürü hükmünü sürüyor: Örneğin, bu okullarda Cadılar Bayramı kutlanıyor! Tüm öğrencileri Türk olan bu okullara o gün herkes cadı kıyafetiyle gidiyor! Steve Jobs'ın ölümünün ardından helva döktürerek kendilerince sentez yapmaya çalışıyorlar! Mustafa Kemal Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi, İngilizce olarak duvarlarda boy gösteriyor! Bu tür okullarda “ana dili Türkçe Uzm. MEHMET AKBAŞ olan İngiliz görünümlü, İngilizce öğretmenleri” çocuklara sabah kalktıklarında annelerine “Good morning momy” demeleri gerektiğini anlatıyor! Bazı üniversitelerin, bazı bölümlerinde “sözde” ve “görüntüde” İngilizce eğitim veriliyor ve ders programları da buna uygun olarak hazırlanıyor. 1. Sınıf öğrencilerinin almakla yükümlü oldukları bir ders dikkatimi çekiyor: “Turkish 1” (Türk Dili 1!) Akademik atamalardaki İngilizce şartı, istenen puan, yayın dili sorunu, İngilizce yayınların puan değerinin fazlalığı ve daha niceleri… Temelde, dünyanın ekonomik düzeninden kaynaklanan, yani bilgiyi üreten, pazarlayan ve satanın dili olan İngilizcenin güçlenmesi, etki alanını gittikçe genişletmesi, elbette, bir süre sonra özenti sürecini de başlatmıştır. Bunun en somut göstergesi, Türklerin kendi dilini İngilizce karşısında değersiz görmeye başlamasıdır. “İçinizdeki tarzanı öldürün!” başlıklı İngilizce kursu reklamını başka türlü nasıl yorumlayabiliriz ki! Bütün bunlar aklıma, 1934-1938 yılları arasında İngiliz Hint Hükümeti Konseyi üyesi olan Thomas Macaulay'ın şu sözünü getirdi: “Sınırlı imkânlarımızla, bütün insanları Hintlileri eğitmeye kalkmak imkânsız. Biz, şu anda, bizimle yönettiğimiz milyonlarca kişi Hintli arasında tercüman olabilecek bir sınıf oluşturmak için elimizden gelenin en iyisini yapmalıyız. Kan ve renk bakımından Hintli; ama düşünce, ahlâk ve zekâ bakımından İngiliz bir sınıf.” Türkiye'de eğitim sistemi, sığ siyasî tartışmaların içine hapsedilmemeli “öz”, yani “millî” bir eğitimin nasıl olması gerektiği konusu ıskalanmamalı. Söz konusu olan “millî” bir eğitim ise hareket noktası elbette Türk milleti olmalı, eğitim Türk milletinin düşünce dünyasına ve kültürel yapısına göre planlanmalıdır. İşte bunun olabilmesi için elbette ki tüm sistemin merkezinde Türkçe olmalıdır. Kısacası, ne olunacağına artık karar verilmelidir: Tüm varlığı ve görünümüyle Türk mü, yoksa Türk görünümlü Amerikalı mı? (Hoş, görüntü de bozuluyor ya, neyse!) Hindistan gerçeği beni kaygılandırıyor ve korkuyorum. Yaradanıma sığınıyor ve yakarıyorum: Kurumsallaşma ideallerine katkı sağlamak adına konuya sadece idari bilimsel açıdan değil; sosyal bilimlerin gerekli tüm disiplinlerinin katkıları ile çok boyutlu bir açıdan bakabilmenin daha işlevsel olacağını varsaymaktayız. Örneğin, toplumsal yaşam dinamiklerini dilbilimsel kavramlarla açıklama çabası olarak görebileceğimiz ünlü düşünür Jürgen Habermas'ın “İdeal Konuşma” olarak da kavramsallaştırdığı İletişimsel Eylem Kuramı bu konuda anlamlıdır. Habermas'a göre toplumun(toplumun alt birimleri topluluklar; kurumlar, kuruluşlar da dahil edilebilir) varoluş, yaşam ve tekamül dünyası, bir anlamda toplumun dilbilimsel yapılanışıdır. Toplumsal alan dilbilimsel bir mantıkla işlediğinden, toplumsal eylemin kuralları da dilbilimin dolayısıyla iletişimin kuralları olarak okunabilir. Özneleri durumlar hakkında ideal uzlaşma sağlamaya doğru yönlendireceği varsayılan gerçek bir iletişimsel eylemin gerçekleşmesi durumunda toplumsal alandaki bir çok sorun da çözülebilir. Habermas'a göre, günümüz toplumlarında yaşanan İletişimsel Eylemler bir çok nedenle tahrif (çarpıtılmış) edilmiştir. Böylesi tahrif edilmiş iletişim ortamlarında ise rasyonel olarak hakikate ulaşmak da güçleşir. Günümüzde çoğu toplumlarda argümanların ve durumların meşrulaştırılması daha çok gerçeğin çarpıtıldığı hayal-kurgularla sağlanmaktadır. Bu tür çarpıtılmış hayal-kurgular ise rasyonel olmayan “Sahte bir Gerçeklik” ve “Sahte Bir Kamuoyu/Fikir Birliği” üretimine katkı sağlar. Gerçek manada bir kamuoyu/fikir birliği oluşumuna ise Habermas, hayal-kurgularla sağlanmaya çalışılan söylem sırasında değil; "İdeal Konuşma Koşulu" durumunda ulaşılabileceğini ileri sürer. Habermas'a göre, psikanalizle yapılan “doktor hasta diyalogu” (hakem huzurunda yapılan yüzleştirme türü eylemler de dahil edilebilir) bu tür bir İdeal Konuşma durumunun prototipidir. İdeal konuşma durumunda söyleme katılanlar; gerçekliğin olduğu gibi yansıtılmasına önemli derecede katkı sağlarlar. Bu noktada Habermas, “söylem etiği” denilen bir tür ahlakı da devreye sokar. Böylece çeşitli toplumsal alanlarda hayal-kurgularla sağlanmaya çalışılan “Sahte Gerçeklik”ten uzak hakikate dayalı bir “Gerçeklik” inşası sağlanabilir. İdeal Konuşma durumunun prototipinde ortaya çıkan "ideal konuşma koşulu"nun; “söylem etiği” de göz önüne alınarak tüm toplumun, toplumun alt birimleri olan toplulukların; kurumlar ve kuruluşların “gündelik hayatlarına” yayılabildiğinde ise; bu alanlardaki bir çok temel sorunun çözümüne katkı sağlayabileceği öngörülebilir. YARARLANILAN KAYNAKLAR “Güzel Allah'ım! Bu millet tarihte çok çekti. Bir de İngilizce film çekmesin!” Habermas, Jürgen (2001) İletişimsel Eylem Kuramı, Çev. Mustafa Tüzel, Kabalcı Yayınevi, İstanbul Köker, Eser (1998) Politikanın İletişimi İletişimin Politikası, Vadi Yayınları, Ankara NEÜ KTÜEL GEZİ 6 Çin izlenimleri-II Yrd. Doç. Dr. ELİF EREN GÜLTEKİN Güzel Sanatlar Fakültesi H er ne kadar Şanghay Çin ekonomisinin kalbi olsa da bir seramikçinin kalbi Jingdezhen için çarpıyor. Jingdezhen'de yer gök porselen… Dükkânların isimlerinin yazılı olduğu tabelalar porselen tabaklarla süslenmiş. Çöp kutluları, aydınlatma direkleri, saksılar hepsi porselenden… Boyunuzdan uzun onlarca porselen vazoyu trafikte yol alan kamyonetlerde görmeniz de çok olağan bir şey… Toprak kaplar, her daim insan hayatının bir parçası olarak düşünülmüştür ve insanlar nereye yerleşmişse orada toprak kapları üretmişlerdir. Toprak kaplardan farklı bir kimyasal bileşime sahip porselen ise Çin'de icat edilmiştir. Çin, Dünya'da porselenin anavatanı olarak bilinmektedir ve VIII. yüzyıldan beri ürettiği porselenleri ihraç etmektedir. İlk kez Sui ve Tang hanedanlarında (581-907) çok sert beyaz bünyeye sahip aynı zamanda ışık geçirgenliği de olan seramik malzeme yani porselen üretilmeye başlamıştır. X-XIII. yüzyıllarda porselen pişirim fırınları Çin'in hem kuzeyine hem de güney kısmına yayılmıştır. XIII. yüzyılın sonunda Marco Polo, o zaman Batıda bilinmeyen bu özel malzemeyi deniz kabuğu Jingdezhen Seramik Enstitisü'nün bahçesindeki bu heykel porselen aşkını yansıtıyor. Heykelin bir elinde kitap, bir elinde porselen vazo bulunuyor (porcellana) ile kıyaslayarak ilk tanımlayandır ve kendisinin tanımlaması malzemenin ismi haline gelmiştir. Porselende sır altında mavi rengin kullanılmaya başlanmasıyla Yuan hanedanlığında (1217-1368) Jingdezhen şehri seçkin bir porselen üretim merkezi haline gelmiştir. Jingdezhen, bu konumunu Ming (1368-1644) ve Qing (1644-1911) hanedanlıkları sırasında da korumuştur. Bu süreçte porselenin sır altı ve sır üstü dekorları geliştirilmiş, dekorlar daha önce hiç olmadığı kadar zenginleşmiş ve renkli hale gelmiştir. Her yılın ekim ayında Büyük Çin Müzesi, düzenlenen seramik fuarı kapsamında firmalara ev sahipliği yapıyor. Işık geçirgenliği, porselen üreten tüm firmaların size ürünlerini sunarken gösterdikleri bir özellik… Porselen sofra eşyalarından aydınlatma için kullanılan abajurlara kadar pek çok üründe bunu görebilirsiniz. Fuarda sanatsal amaçla yapılmış objelere ve porselen karolara yapılmış resimlere de rastlayabilirsiniz. Fuar girişinde sizi karşılayan porselen ejderhayı unutmamak lazım… Jingdezhen Seramik Enstitisü'nün bahçesindeki heykel de porselen aşkını yansıtıyor. Heykelin bir elinde kitap, bir elinde porselen vazo bulunuyor. Enstitünün binasına girdiğinizde de duvardaki panoda porselen yapım süreçlerini görebilirsiniz. Jingdezhen'in şehir merkezine 8 km uzaklıkta Fu Liang antik kentini de gezebilirsiniz. Görmek isteyenlere “1000 yıl için bir gün” şeklinde tanıtılan antik kent, 817 yılında inşa edilmiş. Görkemli antik kapısına, kentin tarihi ve kültürel gelişiminin işlendiği taşlarla döşenmiş olduğu bir yolla ulaşıyorsunuz. Antik yolda bulunan şeftali ve yarasa, kent girişindeki duvarda da yer alıyor. Şeftali ve yarasının hayaletleri uzaklaştırdığına inanıyorlar. Kentin içinde de yönetim merkezini, ünlü sanatçıların ulusal karakteristikleri eserlerinde yansıtarak oluşturdukları porselen müzesini, 2004 yılında tamamlanan ve 1000 yıllık geçmişi temsil eden porselen sunağı da görme imkânı buluyorsunuz. Hayatımda bir arada görmediğim miktarda ve çeşitteki porseleni arkamda bırakıp Jingdezhen'den ayrılmak benim için zor olsa da Dünya'nın yedi harikasından biri olan Çin Seddi'ni göreceğim için heyecanlıydım. Önümüzdeki sayıda Pekin ile görüşmek üzere… YARARLANILAN KAYNAKLAR “Ancient Chinese Ceramics Gallery Book”, Shanghai Museum “Visitor Guide to National Porcelain Museum Adrien Dubouché Limoges”, Text by Céline Paul, Preface by Chantal Meslin-Perrier, Éditions Artlys (Director: Denis Kilian, Editor: Karine Barou, Graphic design and conception: Catherine Enault, Production: Pierre Kegels), Printed on Bouaye By Print Ouest, 2010. http://www.flgxy.com NEÜ KTÜEL KÜLTÜR-SANAT 7 Kopuz teriminin ortaya çıkışı hakkında Doç. Dr. MEHMET ÇERİBAŞ Fen-Edebiyat Fakültesi Oku-yorum *Kırgız Türkçesinden Türkiye Türkçesine çevrilmiştir K opuz, dünyadaki en eski müzik aletlerinden biridir. Tarihi kaynaklar, kopuzun Yenisey Kırgızları arasında da iki bin yıldan beri kullanılan ve çalınan müzik aleti olduğuna işaret etmektedir. Bu konuda “Alaca Karga Üstündeki Sohbet” adlı kitapta şu bilgiler bulunmaktadır: “Han sülalesi döneminde Hunların Tanrıkut'una (Kağan) eş olarak verilen Van Ciyacun, babasının sarayına döndüğünde kopuzu da yanında getirir. Oradakiler bu nedir diye sorduklarında Ciyacun da “hunbuz” diye cevap verir. Fakat daha sonraki tarihçiler Ciyacun'un söylediği bu sözün “hunbuzi (tam olarak benzemiyor anlamında)” şeklinde söylenilen söz olduğunu, bu sözün esasta “hunbusi” şeklinde söylenmesi gerektiğini ve komuz (Kırgız Türkçesinde komuz, Türkiye Türkçesinde kopuz) sözünün de buradan bozulduğunu iddia ederler. Bu konuda yazılmış diğer bir kaynak olan “İpek Yolundaki Müzik Aletleri Üzerine Araştırmalar” başlıklı kitapta ise başka bir rivayet anlatılmaktadır. Bu rivayete göre Van Ciyacun, Hun sarayına eş olarak verildiğinde yanında çalgı aletini de getirir. Ciyacun, uzun zaman bu aleti çalarak kendisini eğlendirir; ancak alet zamanla eskimeye yüz tutar ve çalınamaz hale gelir. Bu durum karşısında çok üzülen Van Ciyacun'un başına sürekli ağrılar saplanmaya başlar. Bunu öğrenen Tanrıkut (Kağan), bu çalgı aletini yapabilecek bütün ustaları ülkesine davet eder. Ustalar Ciyacun'a gerekli müzik aletini yapmaya çalışsalar da tam olarak bu işi halledemezler. Ustaların yaptığı çalgı aletini gören Van Ciyacun “hunbusi” sözünü kullanarak gülmeye başlar. Fakat Ciyacun'u anlamayan Hunlar, bu çalgı aletinin adı “hunbusi” olsa gerek diyerek alete bu ismi verirler. Dünyadaki en eski müzik aletlerinden biri de ‘kopuz’dur. Kopuz en az iki bin yıldır Türk boyları tarafından çalgı aleti olarak bilinmektedir Beynimiz bizimle nasıl kafa buluyor? Çin yıllıklarında kopuz sözünün Müslümanlar (Türkler) tarafından kullanıldığından bahsedilmektedir Doğu Türkistan'ın Sincan bölgesinde, Turfan şehrinin batı tarafında bulunan 9. yüzyıla ait bir kaya resminde, bir çocuğun elinde bir müzik aletiyle çalgı çaldığına tesadüf edilmiştir. Bu aletin kopuz olduğu tahmin edilmektedir. Japonyalı müzikolog Linçansan, “Doğu Asya Çalgı Aletleri” başlıklı çalışmasında, Kırgızların kopuzu hediye olarak Tan sülalesine gönderdiğini, Tan sülalesinin de bu aleti yine hediye olarak Japonya'ya verdiklerini, Japoncada yaşayan ve vurmalı çalgı anlamına gelen “koto” sözünün esasta “kopuz” sözünden bozulduğunu iddia etmektedir. “Büyük Çin Sülalesinde Hediyeleşme Töreni” adlı çalışmada da Çin imparatoru Liyanlun'un Türklerin isyanını bastırdıktan sonra Kırgızların Çin sarayına gönderdiği hediyeler arasında iki tip kopuz olduğundan bahsedilmektedir. Bu kopuzlardan biri iki üç kıllı (üç telli), diğeri ise dört kıllı (dört telli)'dir. “Denk Güçler Arasındaki Dört Vaka” adlı kitapta dört telli kopuzun Kırgızlar arasında “Mongul Kopuz” olarak adlandırıldığı kayıtlıdır. Çin yıllıklarında kopuz sözünden bahsedilirken bu sözün Müslümanlar (Türkler) tarafından kullanılan bir söz olduğu, “Milli Müzik Zenginlikleri” adlı eserde ise, Naşı adlı topluluğun Şıngıma adlı bir çalgı aletinin olduğu (bu söz eski bir ezginin de adıdır), bu çalgı aletinin Kuzeyli Hunlar ve Kırgızların kopuzu ile aynı olduğundan bahsedilmektedir. Canguancan tarafından yazılan “Kırgızların Gelenekleri” adlı kitapta ise kopuz sözünün Kırgız ağızlarında yaşayan “ku oz” sözlerinden müteşekkil olduğu, bu sözün ise şumduktuu ün (heyecan verici, şaşırtıcı ses) anlamına geldiği ileri sürülmektedir. Yukarıdaki kaynaklara dayanarak söylersek kopuzun çalgı aleti olarak Türk boyları arasında en az iki bin yıldır bilindiği, Türklere komşu birçok ülkenin de bu sözü kendi dillerine katarak kullandığı, sözün Hunlar ve Kırgızlar tarafından kullanılıyor olmasının bu çalgı aletinin Türklere özgü olduğuna hiçbir şüphe bırakmadığını ortaya koymaktadır. YARARLANILAN KAYNAKLAR Cumakadır Cakıp, “Komuz Sözünün Cazma Tarıhtagı İzigi”, Ala-Too Jurnalı (Tarıh, Sancıra, El Kazınasınan) (haz: K. Cusupov, E. Kılıçev,v.d.), Bişkek, 1997, s. 222, 223. ‘Beyninize ne kadar güvenebilirsiniz?’ ya da ‘ne kadar güvenmelisiniz?’ Başına Buyruk Beyin işte bu soruların peşine düşüyor. Amerikalı Psikiyatr Cordelia Fine tarafından kaleme alınan kitap, farklı bölüm başlıkları altında ilerliyor ve her bölümde beynin farklı bir yönüne vurgu yapıyor. Yazar, ortaya koyduğu her savı, deneysel çalışmalar ile destekleyerek okuru ikna etmeye çalışıyor. Sizi sıkmadan beyninizin delhizlerinde şaşırtıcı ve sürükleyici bir yolculuğa çıkaran bu kitabı okuduktan sonra gündelik hayata ilişkin olaylar karşısındaki tutumlarınızı ve karar alma mekanizmanızı nelerin etkilediğini ve tetiklediğini daha net görebileceksiniz. Mutfağa sosyo-kültürel bir bakış... Sofralarınızı süsleyen yemeklere hiç bu açıdan bakmamıştınız. Hayati Beşerli ‘Yemek Sosyolojisi’ adını verdiği kitabında okuru, yemeklere ve mutfağa sosyolojik bir bakış açısı ile yaklaşmaya çağırıyor. Kitap birbirinden farklı besinlerin tarihine uzanıyor ve zaman içindeki statüsel sıçramalarına mercek tutuyor. Bu kitapla birlikte yemekler bu kez sofralara değil kültürel alanlara taşınıyor. NEÜ OCAK-ŞUBAT 2014 Sayı:22 aktüel KÜLTÜR&SANAT B ugüne kadar en fazla ilgi çeken ve hakkında çok şey yazılan tek oyun Satranç oyunu olsa gerekir. Oyunun bugünkü adını alması, 1400 yıl kadar önce Hindistan'da "dört silah" anlamına gelen, Şaturanga sözcüğüne dayanır. O zamanki Hint ordusu dört bölümden oluşmaktaydı. Filler, savaş arabaları, süvari ve piyade (bugün fil, kale, at ve piyon diyoruz). İlginçtir ki, başlangıçta, şah ve vezir savaş güçlerinden sayılmıyordu. Daha sonra şaturanga oyunu, Hindistan'dan İran'a geçmiştir ve sonra Arap orduları 1000 yıl kadar önce onu Avrupa'ya getirmişlerdir. Şaturanga önce şaturang ve sonra şah (Farsça kral) adını almıştır. Araplar ise Şatranj ve al-şah-mat demişlerdir. Türkçe satranç sözcüğü Arapça Şatranj'dan alınmıştır. Bu gün oynanan satranç, 16.yüzyılda başlamıştır. Arap ve Avrupa el yazması kitaplardan sonra, İspanyol Lucena'nın ilk basılı satranç kitabında (1497) satrancın o zamanki yeni kuralları açıklanmıştır. O zamandan bugüne kadar, satranç oyununun kuralları değişmeden bugüne kadar gelmiştir. Peki satranç gerçekten turnuvalarda gördüğümüz gibi katı kuralları olan bir oyun mudur sizce? Kesinlikle değildir… Kimi zaman arkadaşlar arasında çeşitli taktikler uygulayarak rakibi kandırma çabası, kimi zaman gerçekten ciddi stratejilerin denendiği rakibi güçsüz bırakma çabasıdır. Sonuç ne olursa olsun iki rakip birbirini tebrik Satranca farklı bir bakış... Yrd. Doç. Dr. ZAHİDE BAYER ÖZTÜRK Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi ederek ayrılır masadan tıpkı başarılar dileyerek oyuna başladıkları gibi. Bu oyunu en güzel yapan şey budur belki de. Birçok turnuvalar ve maçlar düzenlenir de siz hiç duydunuz mu: bir rakibin diğerini yaraladığını ya da oyuncuları destekleyenlerin birbiriyle tartıştığını… Yumruklar, küfürler değil, sadece hamleler konuşur Satrançta yenilginin tek sorumlusu oyuncunun kendisidir; kazandığında tek kahramanın yine kendisi olduğu gibi. Satrançta en önemli şey, gözle gördüğünü beyinle birleştirerek doğru hamleyi yapabilmektir. Aslında satranç, bir oyuncunun kendi savaş alanını seçmesi ve bunun için hazırlanma çabasıdır. Tıpkı hayat gibi… Her birimiz farklı farklı sınavları geçebilmek için hazırlanıyoruz, kendimize göre stratejiler-taktikler geliştiriyoruz. Zayıf yönlerimizi kuvvetlendirmeye çalışıyor ve belirli bir hedefe yönelirken risk almayı da göze alıyoruz. Ancak sınavı ya da oyunu doğru planı yapan, irade gücünü kullanıp olası veriler üzerinde yoğunlaşan ve buna göre “mantık” ve “sağduyu” hamlelerini kullanan kazanıyor. Bazen rakibi yenebilmek için en sevdiğimizi (vezirimizi) feda edebiliyoruz, ya da önemsemediğimiz bir ders (piyon) yüzünden koskoca bir yılı tekrarlamak zorunda kalabiliyoruz. Çoğu zaman kaybettiklerimiz, kazandıklarımızdan daha çok şey öğretiyor bize. Doğru düşündüğümüzü sandığımız bazı kararlarımızın (hamlelerimiz) sonucunda mat olabiliyoruz. Satrancın bu hayatımıza yansıyan yönlerini keşfettiğimizde onu sadece bir oyun olarak yorumlamanın dışında pek çok şey görüyoruz… Nitekim satranç üzerine söylenen bazı özlü sözlerde de bunu görmek mümkündür. Satrancın neyi ifade ettiğine dair özlü sözlerden birinde Karpov “Satranç herşeydir; sanat, bilim ve spor” derken David Bronstein “Satrancın esası onun ne olduğunu düşünmektir”, demiştir, Tarrasch ise “Satranç, aşk ve müzik gibidir insanı mutlu yapar” demiştir. Hayata dair satrancı ifade eden birkaç söz ise şöyle: Keres “Yaşım arttıkça piyonlara da daha çok değer vermeye başladım.” derken, Byron “Hayat satranç için çok kısadır”demiştir. Satranç oyununu diğer oyunlardan farklı kılan belki de onun bir kişisel gelişim aracı olarak düşünülebilmesidir. Bu oyun, kişiliği ve karakteri olumlu yönde etkiler, planlı hareket etmenin ve “kendine güvenme” duygusunun gerekliliğini kavratır. Konulara karşı hem şüpheci bir yaklaşımı benimsetir, hem de mücadeleci bir ruh yapısı ile başarıya ulaşma yolunda yepyeni hedefler gösterir. Satranç, sabırlı olmayı öğretir, sosyal çevrenin zenginleşmesine de yardımcı olur. Kurallara uymayı, dostça oynamayı, kaybetmeyi kabullenmeyi, kazananı kutlamayı öğretir. Öğrencileri ezberci zihniyetten arındırdığı gibi öğrenmek üzerine olan tutumları üzerinde de pozitif etkilidir. Hepinize çözebilmeyi başaracağınız, düzeni-çevreyisabrınızı sorgulayabileceğiniz ve zorlu mücadelelerden doğru hamlelerle sıyrılıp başarıya ulaşacağınız güzel bir hayat (oyunlar) diliyorum… YARARLANILAN KAYNAKLAR http://www.tsf.org.tr/federasyon/tarihce http://www.sonsuz.us/blog/satrancin-32-yarari http://www.sonsuz.us/forum/satranc/satranc-ve-ruh