OFTALMOLOJI-KAPAK-2012:Layout 1

Transkript

OFTALMOLOJI-KAPAK-2012:Layout 1
TÜRK OFTALMOLOJ‹ DERNE⁄‹ E⁄‹T‹M YAYINLARI NO: 14
OFTALMOLOJİDE
MALPRAKTİS
HEKİMİN
YASAL HAK ve SORUMLULUKLARI
2012
TÜRK OFTALMOLOJİ DERNEĞİ
EĞİTİM YAYINLARI NO: 14
OFTALMOLOJİDE
MALPRAKTİS
HEKİMİN YASAL HAK ve
SORUMLULUKLARI
GALENOS YAYINEVİ
2012
Türk Oftalmoloji Derneği www.tod-net.org
Türk Oftalmoloji Derneği Eğitim Yayınları No: 14
OFTALMOLOJİDE MALPRAKTİS
HEKİMİN YASAL HAK ve SORUMLULUKLARI
5846 ve 2936 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası gereğince bu kitabın
tamamı veya bir bölümü hiçbir suretle manyetik, elektronik fotokopi vs.
yöntemlerle tekrarlanamaz, basılamaz, kopyalanamaz ve çoğaltılamaz.
2012 Birinci Baskı
BU KİTAP, TÜRK OFTALMOLOJİ DERNEĞİNİN BİR HİZMETİDİR.
YAZILARIN VE ŞEKİLLERİNİN SORUMLULUĞU İLGİLİ BÖLÜMÜN
YAZARINA AİTTİR. KAYNAK BELİRTİLEREK EĞİTİM AMAÇLI
YAYINLARDA İZİNSİZ KULLANILABİLİR. BASILI VE SANAL
ORTAMLARDA YAYINLANARAK, DAĞITILARAK,
KOPYALANARAK SATILAMAZ.
Tasarım, Kapak ve Grafik
Galenos Yayınevi Tic. Ltd. Şti.
Molla Gürani Mah. Kaçamak Sk. No: 21/1, 34093
Fındıkzade-İstanbul-Türkiye
Tel: +90 212 621 99 25 Faks: +90 212 621 99 27
E-posta: [email protected]
Baskı
Özgün Ofset Tic. Ltd. Şti. İstanbul
Tel: +90 212 280 00 09 Faks: +90 212 264 74 33
ISBN: 978-605-61013-3-5
KİTABI YAYINA HAZIRLAYANLAR
Prof. Dr. Süleyman KAYNAK, FEBO
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı, İzmir
Türk Oftalmoloji Derneği Genel Başkanı
Prof. Dr. Zeliha YAZAR
Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı, Kars
Türk Oftalmoloji Derneği Eğitim Planlama Birimi Başkanı
Sayın Meslektaşlarım,
Tarih öncesinde insanlık, hastalık ve ölüm gibi, ızdırap acı ve üzüntüye yol açan
ve kendince bilinmez olan olguların nedeninin kötü ruhlar olduğunu sanmıştır. Birçok
bilinmez doğa olayı ile bunları yine bilinmezlik perdesi altında birleştirmeye
çalışmıştır. Bilinmez kaynaklı acılar, felaketler, ölümler içiçe geçmiştir. Bu olguların
bir nedeni olmalı ve bir de çözümü olmalıydı.
Çözüm başlangıçta kendince tapınma ve adak törenleriyle üretilmeye çalışılır. Bu
toplumsal etkinlikler bir süre sonra kötü ruhları, fırtına, şimşek vb doğa olaylarının
kaynağı olan bilinmezlikleri yatıştırıp, bunların gazabından insanları korumayı
bildiğini, kimi zaman otlar, hayvan kalıntıları vb ile insanlara “iyilik” vaadinde
bulunan “büyücüler” in ortaya çıkmasına neden oldu.
Büyücüler, insanları sadece iyileştirmek için değil, aynı zamanda gerektiğinde
hasta edecek tılsım ve büyüleri de becerir, kötü talih ve hastalık ya da ölümü uzakta
tutacak maharetler gösterir, gerektiğinde çok sayıda ot ve diğer doğal malzemelerden
yararlanarak adeta yaşamsal sırların anahtarlarını keşfedip insanlara binbir çeşit ayinle
bu hizmeti sunarlardı.
Büyücü tıp dönemi çok uzun sürdü.Bunlar toplumda ayrışıp ayrı bir sınıf bile
oluşturdular.
İnsan bedenine girmiş olduğu varsayılan “kötü ruhların” değişik yollar ile
temizlenmesi, belki de cerahatin akıtılması, ya da kan akıtılarak ruhun temizlenmesi
gibi giderek cerrahi anlam taşıyan bir çok süreç te, yine arkaik dinsel ayinlerle, tedavi
ve iyileştirme süreçlerinin iç içe geçmesine yolaçmıştır. Bu noktada, yine ayrışmış bir
başka sınıf, yani din adamı, bu beden-ruh-tedavi ilişkisinden hareketle, “büyücü tıbbı”
nın yerine “ruhban tıbbının” geçmesine yol açmışlardır. Artık insanlığın sırrına vakıf
tanrılar ve onların temsilcileri olan ruhbanlar, tedaviden sorumlu oldular.
Bir insanın ya da toplumun, günahlarına karşılık, kötü ruhlar, tanrılar tarafından
yaratılıp görevlendirilir, bu yüzden salgınlar ya da hastalıklar ve kazalar olur ve
insanlar kaybedilirdi. Elbette bu durumda rahip-doktor ön plana çıkar ve olayın
yorumunu yapar, kötü ruhları kovma ayinlerinden, şeytan çıkarmaya, ya da tövbe ve
kefaret işlemlerinden, ot ve diğer doğal kaynaklı ilaçlara ve tütsülere kadar pek
uygulama ile insanların affını sağlardı.
Her ne kadar M.Ö. 1948-1905 arasında yaşamış olan Babilin 6. Kralı Hammurabi,
hazırladığı kanun serisinin 215. maddesinde “ doktor, bir operasyon veya bir göz hastalığını
tedavi ettiğinde on altın sikke ile ödüllendirilir ; ancak, hasta operasyon sırasında ölür veya
gözünü kaybederse elleri kesilir” şeklindeki ibare yeralmakta ise de, hekimin
ödüllendirilmesi ya da cezalandırılması konusu çok uzun yıllar toplumların gündemine bu
kadar net ve kesin girmemiştir. Bunun belki de en önemli nedeni hasta insan ile hekim insan
arasında hala çok büyük olan bilgi ve beceri farkı ya da asimetrisi idi.
Modern çağda, hasta- insan da, hekim-insan da bir vatandaştır. Vatandaşlıkta eşit
olan bu iki unsur, tıp bilgisi ve uygulaması anlamında çok yüksek bir
bilgi asimetrisine sahiptirler. Konuyu bilen hekim-insan, konuyu hiç bilmeyen
hasta-insan üzerinde bir “tedavi” uygulayacaktır. Sonuçta iki vatandaş taraftır ve
konuyu bilmeyen ama, doğrudan konunun öznesi olan hasta- insan’ın
bilgilendirilmesi ve korunması gerekmektedir ve hekim-insan ise uygulamalarında
sadece iyileştirmeye odaklı olmalıdır; bazı olumsuz süreçlerde de hekim- insan,
hukukun koruması altında olmalıdır.
Sağlık Hukuku bu ihtiyaçtan doğmuştur.
Tıp fakültesini bitiren hekim, tedavi özgürlüğü kazanmış olur. Bu özgürlük diploması
aracılığı ile kullanılır. Bu özgürlük tedavi amacı ve niyeti ile tıbbi kurallar ve bilimsel
veriler içinde insan vücuduna müdahele yetkisi ve mesleki özerklik kazandırmaktadır.
Açıkçası, hekimin hastaya uyguladığı tedavi aslında nerdeyse “müessir fiil” altında
özetlenecek bir uygulama olmakta, ancak bunu Hekimin mesleki özerkliğinin hukuki
dayanağı ile “tedavi “ halini alması mümkün olmaktadır.
1982-2002 arasındaki 20 yılda Türk Tabipler Birliği’ne, tabiplik uygulamaları ile
yapılan müracaatların sayısı 1521 iken sadece son 4 yılda bu sayı 956’dır. Adli Tıp
Kurumu’nun ilgili dairelerine, bu alanda yöneltilen dosya sayısı ise son 5 yıl içinde
yaklaşık olarak 20 kat artmış bulunmaktadır. Almanya’da yıllık olarak hekimler aleyhine
açılan tazminat davası sayısı yaklaşık 15-20 bin arasında seyretmektedir. Bu, Birleşik
Amerikada çok daha yüksek rakamlar ile ifade edilmektedir.
Hekimlik, doğaüstü güçlerle donanmış büyücülük ve yine aynı yoldan giden rahip
hekimlikten, uzun süre “paternal” yani baba hekimlikle devam etmiş ama artık, hekim
ve hasta, vatandaş olarak partner haline gelmiştir. Bu partnerlikte, asimetrik olarak az
bilgi sahibi olan hasta-vatandaş ne kadar bilgilendirilip korunacak ise, yine asimetrik
olarak tıbbi bilgisi çok olan hekim-vatandaş’ta diğer partnerine karşı yine
bilgilendirilip korunmalıdır.
Hekimin bu bilgilendirilmesi ve korunması sadece tıbbi boyuttaki sürekli eğitim
süreçleriyle sınırlı kalmayıp aynı zamanda hukuki kapsamında da olmak zorundadır.
Hekimlerimiz artık yaptıkları her fiilin sadece bir tıbbi işlem değil aynı zamanda
hukuki bir işlem olduğu konusunda da çok duyarlı olmak ve bir bakıma, kendilerini
hukuki olarak koruyacak tedbirleri almak üzere yeterli donanıma ve eğitime sahip
olmak zorundadırlar.
Bu nedenle Türk Oftalmoloji Derneği olarak, 23 Haziran 2012 de İzmirde yapmış
olduğumuz, TOD Eğitim ve Planlama Birimi Sempozyumu’nun konusu “Tıbbi
Malpraktis ve Hekimlik” olarak tespit edilmişti.
Bu konuda, pek çok meslektaşımız ve konuyla ilgili yetkili arkadaşlarımız emek
vererek sunumlar yaptılar. Bu kitap, bu toplantının, sunumlarının makaleler haline
getirilmiş metinlerinden oluşmaktadır.
TOD Eğitim Planlama Biriminin kuruluşundan bu yana, gösterdiği çok yüksek
performansta, görev alan geçmiş dönem başkanları merhum Dr. Ercan Öngör’ü saygıyla
anar, Dr. Sunay Duman ile şimdiki Başkanı Dr. Zeliha Yazar’a verdikleri emek ve çabalar
için teşekkür ederim. Bu kitabın hazırlanmasında çok büyük zaman ve emek harcayan
Zeliha Yazar’a bu özverisi için de ayrıca teşekkür etmek isterim.
Bu çalışmanın oluşumunda ayrıca katılım ve katkı sağlayan oftalmoloji camiamızın
konukları Dr. Erdem Özkara, Dr. Nadir Arıcan, Dr. Özer Özbek, Dr. Özgür Can,
Dr. Behiye Kazancı, Dr. Sadullah Güzel ve Selcen Güçhan’a özellikle teşekkür ederim.
Bu toplantıya maddi manevi destek veren, TOD İzmir Şube Başkanı Dr. Alp Alaluf
ve TOD İzmir Yönetim Kurulu ile TOD geçmiş dönem başkanımız Dr. Nevbahar
Tamçelik ve TOD MYK’na da şükranlarımızı sunarız.
Prof. Dr. Süleyman KAYNAK, FEBO
Türk Oftalmoloji Derneği Genel Başkanı
Merkez Yönetim Kurulu adına
ÖNSÖZ
Son yıllarda yazılı ve görsel basında hekimlerin uygulama hataları, tanı ve
tedavi komplikasyonları ile ilgili, giderek artan oranlarda haberlerin yer aldığını,
bunların bir kısmının adalete intikal ettiğini üzülerek izlemekteyiz. Bu konuda,
tahmin ettiğimizden daha fazla risk taşımakta olduğumuzu, haklarımız ve sorumluluklarımız konusunda yeterince eğitim almadığımızı düşündüğümüz için konuyu
gündeme getirmeyi uygun gördük. Bu amaçla Oftalmolojide Eğitim Buluşması
Toplantılarının yedincisini İzmir’de 23 Haziran 2011 tarihinde düzenledik.
Toplantının ana konusu olan “Oftalmolojide Malpraktis-Hekimin Yasal Hak ve
Sorumlulukları” bu kitabın da temelini oluşturmaktadır.
Oftalmolojide Eğitim Buluşması-7 Toplantısı’nda, malpraktis konusunda
araştırmaları bulunan, çalışma alanları doğrudan bu konular olup toplantılar
düzenleyen, konusunda bilinen isimler olan hukuk ve adli tıp uzmanlarını davet
ederek onların gözünden değerlendirmeler yapmayı, farklı bakış açıları yakalamayı amaçladık. Ayrıca 20 yıldır Adli Tıp Kurumu’nda malpraktis konusunda
çalışan bir adli tıp uzmanı hekim ile, konuyla ilgili doktora tezi hazırlayan, yazı ve
haber sunumları olan bir gazeteciyi de konuşma yapmak üzere davet ettik; böylece
konuyu tüm yönleri ile incelemeyi hedefledik. Daha sonra tüm konuşmacılar
sunumlarını yazılı metin haline getirdiler ve böylece kitabımız ortaya çıktı.
Bu kitap Türk Oftalmoloji Derneği (TOD) Eğitim Yayınları kapsamında yayınlanan son “basılı kitap” olma özelliğini taşımaktadır. Bundan sonra TOD kitaplarının e-kitap şeklinde olacağı TOD Merkez Yönetimi tarafından bildirilmiştir.
Kitabımız aynı zamanda “Oftalmolojide Malpraktis” alanında yayınlanan ilk
Türkçe kitap olmasıyla da ayrı bir öneme sahiptir. Konu, asistan ve uzman göz
hekimleri, hukuk ve adli tıp uzmanları ve gazeteci gözüyle teorik ve olgu sunumları şeklinde örnekler de vererek her yönüyle detaylı olarak yazılmıştır. Kitabın son
bölümünde ise Oftalmolojide Eğitim Buluşması-7 Toplantısı’nın sonuç bildirgesi
bulunmaktadır.
Toplantı programının oluşmasında emeği geçen Prof. Dr. Erdem Özkara’ya;
konunun ortaya çıkışında, kitap haline getirilmesinde bizleri yüreklendiren ve
büyük destek olan TOD Genel Başkanımız Prof. Dr. Süleyman Kaynak’a; kitabın
basımında maddi destek sağlayan Théa Pharma Firması’na, bu konuda bilgi birikimi ve deneyimlerini önce sözlü, sonra yazılı olarak paylaşan, emeklerini esirgemeyen tüm konuşmacı-yazarlara sonsuz teşekkür ve şükranlarımızı sunarız.
Yönetmeliklerin değişmesi sonucunda, kitabın bir süre sonra güncelliğini
yitirmesi ihtimali olsa da, malpraktis ve yasal haklarımız-sorumluluklarımız
konusunda her zaman başucu kitabı olma özelliğini sürdüreceğine inanıyoruz.
Kitabın hepimize yararlı olması dileğiyle saygı ve sevgilerimizi sunuyoruz.
Prof. Dr. Zeliha YAZAR
Türk Oftalmoloji Derneği Eğitim Planlama Birimi Başkanı
Birim Yürütme Kurulu adına
YAZARLAR
Yazar isimleri kitaptaki konu başlıklarına göre sıralanmıştır.
Prof. Dr. Nadir ARICAN
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı, İstanbul
Dr. Ece UZUN
Sağlık Bakanlığı İstanbul Beyoğlu Göz Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göz Kliniği,
İstanbul
Prof. Dr. Sait EĞRİLMEZ
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı, İzmir
Prof. Dr. Haluk ERTÜRK
Bursa Acıbadem Hastanesi Göz Kliniği, Bursa
Prof. Dr. Süleyman KAYNAK, FEBO
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı, İzmir
Yard. Doç. Dr. İ. Özgür CAN
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı, İzmir
Dr. Burcu KASIM
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı, Ankara
Prof. Dr. Kadircan KESKİNBORA Ph.D.
Namık Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı, Tekirdağ
Doç. Dr. Nurten ÜNLÜ
Sağlık Bakanlığı Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göz Kliniği, Ankara
Prof. Dr. Erdem ÖZKARA
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı, İzmir
Prof. Dr. Veli Özer ÖZBEK
Dokuz Eylül Ünivrsitesi Hukuk Fakültesi Ceza Hukuku Anabilim Dalı, İzmir
Uz. Dr. Sadullah GÜZEL
İstanbul Adli Tıp Kurumu - Adli Tıp Uzmanı, İstanbul
Prof. Dr. Nezir SUYUGÜL
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı, İstanbul
Yard. Doç. Dr. Behiye Eker KAZANCI
Dokuz Eylül Ünivrsitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi
Hukuku Anabilim Dalı, İzmir
Prof. Dr. Nazmi ZENGİN
Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı, Konya
Prof. Dr. Zeliha YAZAR
Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı, Kars
Ayşe Selcen GÜÇHAN, M.Sc.
İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü - Gazeteci, İstanbul
Yard. Doç. Dr. Taner GÜVEN
Bilim Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı, İstanbul
Prof. Dr. Özlem YILDIRIM
Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı, Mersin
İÇİNDEKİLER
BÖLÜM – A
HEKİMİN HAK ve SORUMLULUKLARI
1. Uzman Hekimin Yasal Hakları, Hukuki Sorumlulukları ve Aydınlatılmış Onam
Nadir ARICAN ......................................................................................................1
2. Asistan Hekimin Yasal Hakları ve Sorumlulukları
Ece UZUN................................................................................................................7
3. Hekimlik Uygulamasında, Hekim Dışı Nedenlerle Oluşan Kusurlar ve
Hekimin Sorumluluğu
Sait EĞRİLMEZ ................................................................................................12
4. Hekimlikte Hasta ile İlgili Belgelendirme Süreçleri,
Dökümantasyon ve Raporlama
Haluk ERTÜRK..................................................................................................18
5. Oftalmolojide Endikasyon Dışı İlaç Kullanımı
Süleyman KAYNAK............................................................................................21
BÖLÜM – B
TIBBİ UYGULAMA HATALARINDA DEĞERLENDİRME
1. Tibbi Uygulama Hatalariyla İlgili Tanimlar ve Kusur Oluşturan Eylemlere Örnekler
İ. Özgür CAN ....................................................................................................35
2. Asistanın Mesleki Yaşamında Malpraktise Yol Açan Süreçler
Burcu KASIM..................................................................................................... 42
3. Komplikasyon ve Malpraktisin Yönetimi
Kadircan KESKİNBORA..................................................................................45
4. Mesleki Soruşturma ve Disiplin Cezalarında Yaklaşım
Nurten ÜNLÜ .....................................................................................................62
BÖLÜM – C
Tıbbi Bilirkişilik
Erdem ÖZKARA ................................................................................................71
BÖLÜM – D
TIBBİ UYGULAMA HATALARINDA YASAL SÜREÇ
1. Tıbbi Uygulama Hatalarına İlişkin İddialarda Hukuksal Yaklaşım
Veli Özer ÖZBEK ..............................................................................................77
2. Tıbbi Uygulama Hatalarında Adli Tıp Kurumu ve Yüksek Sağlık Şurası Kararları
Sadullah GÜZEL................................................................................................91
3. Oftalmik Malpraktis Olgularından Örnekler
Nezir SUYUGÜL................................................................................................96
4. Karşılaştırmalı Hukukta Tıbbi Uygulama Hatası
Behiye Eker KAZANCI....................................................................................104
BÖLÜM – E
TIBBİ UYGULAMA HATALARINDAN KORUNMA
1. Oftalmolojide Malpraktis Nasıl Önlenebilir?
Nazmi ZENGİN ................................................................................................114
2. Malpraktisten Korunmada İhtisas Sürecinde Asistan Eğitimi Nasıl Yapılmalı?
Zeliha YAZAR ..................................................................................................121
3. Malpraktis Suçlamalarında Etkili Savunma ve Adli Tıp Uzmanının Rolü
Erdem ÖZKARA ..............................................................................................130
4. Medyada Tıbbi Uygulama Hatalarına Yaklaşım – Nasıl İşbirliği Yapılabilir ?
Ayşe Selcen GÜÇHAN....................................................................................137
5. Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası
Taner GÜVEN ..................................................................................................144
BÖLÜM – F
Oftalmolojide Malpraktis Konulu Eğitim Buluşmasının Sonuç Bildirgesi
Özlem YILDIRIM ............................................................................................163
1
BÖLÜM A: HEKİMİN HAK VE SORUMLULUKLARI
UZMAN HEKİMİN
YASAL HAKLARI
HUKUKİ SORUMLULUKLARI ve
AYDINLATILMIŞ ONAM
Prof. Dr. Nadir ARICAN
Günümüzde hak arama bilincinin gelişiyor olması, hekim hasta ilişkisi geçmişle
kıyaslandığında egemenlik anlayışının değişime uğraması ve varoluştan kaynaklanan
insan hakları temelinde hasta haklarının şekillenmesine, süreç içerisinde yasal
düzenlemelerin gerçekleşmesine de olanak sağlamıştır. Son yıllarda, haklar
temelinde öncelikli olarak hasta haklarının tartışıldığı görülmektedir. Elbette sağlık
konusunda değişen istekler, medya ve sağlığın ticari boyutu da hasta haklarının
farklı boyutlarda, zaman zaman özensiz biçimde ve hakların çatışacağı ortama da
zemin hazırlamaktadır. Etik, sosyal ve ekonomik olumsuz yaklaşımlara rağmen,
hasta haklarının ulaştığı aşama sevindiricidir. Hasta hakları çerçevesinde bu değişim
izlenirken, sağlık çalışanları ve özelinde hekim hakları açısından aynı ivme
yakalanamamış, hatta farklı açılardan değerlendirildiğinde, önemli hak kayıpları
bulunduğu, dahası hasta–hekim hakları dengesinin hekimleri defansif tıbba
yöneltecek derecede bozduğu tartışmalarına neden olmuştur. Dolayısıyla, hasta
hakları yanısıra sistemin önemli bileşeni olan mevzuat ve uygulama bakımından
ihmal edilen “sağlık çalışanları” ve “hekim hakları” nın da kapsamlı tartışılmasını
gerektirmektedir.
TTB Hekim Hakları Bildirgesinde, hekim haklarının hasta hakları kavramına
karşı geliştirilmiş haklar olmayıp, hekim haklarının hasta hakları temel alınarak
gerekçelendirilemeyeceği ve hasta haklarının getirdiği sorumlulukları azaltmayacağı
bildirilmiştir.
Yanlış bir algı biçimi ile karşıt kutuplarda olduğu ve birbirinin alanını
sınırlayan kavramlar gibi düşünülse de güncel yaklaşım, bu iki kavramı, birbirinin
karşıtı olmaktan çıkarıp süreci birlikte tamamlayan taraflar olarak tanımlanması
şeklindedir. Bu kapsamda genel hukuk çerçevesinde yasa, yönetmelik ve
tüzüklerde kısıtlı olarak yer almış olmasına rağmen alanın profesyoneli olması ve
2
UZMAN HEKİMİN YASAL HAKLARI, HUKUKİ SORUMLULUKLARI ve AYDINLATILMIŞ ONAM
humanist bir yaklaşım ile hekimlerin; nitelikli eğitim alma ve gelişmeleri takip
edebilme, "yeterli" ücret edinme, mesleki uygulamaları sırasında ise etik kuralları
gözeterek uygulamada bulunma, baskı altında olmadan mesleğini uygulayabilme,
güncel bilimsel olanaklardan yararlanma, mesleki risklerden korunma ve sağlığını
koruma, hastaya yeterli zaman ayırma, bir başka hekim ya da birime danışma,
iyileşme garantisi vermeme, tedavi yöntemini seçebilme, aydın kimliği
oluşturabilme ve bunu sürdürebilme, koşulları oluştuğunda hastayı reddetme,
tanıklıktan çekilme, medya tarafından yargısız taciz, teşhir edilmeme ve sağlık
sistemi içerisinde yönetsel sürece katılma haklarından söz edilmektedir.
TTB Hekim Hakları Bildirgesi’nde de hekim haklarını hekimin sağlık hizmeti
sunduğu kişi ve topluma karşı hakları ve sağlık hizmetini örgütleyen ve finanse eden
kurumlar ve çalıştığı kurumlara ilişkin hakları olarak iki şekide tanımlanmaktadır.
Hekimin sağlık hizmeti sunduğu kişi ve topluma karşı hakları kapsamında; tıbbi
ölçütler dışında hiçbir özellik ya da ölçüte göre ayrım yapmadan hizmet sunma,
sağlık hizmeti sunulan kişi ve yakınlarından gelebilecek istemleri, bilimsel bilgiye
uyumluluğu temelinde değerlendirerek geri çevirme hakkına sahip olduğunu, sağlık
hizmetini örgütleyen ve finanse eden kurumlar ve çalıştığı kurumlara ilişkin haklar
kapsamında da; çalışma koşullarına ilişkin, hekimlik meslek ahlakına uygun
olmayan davranışlara ortak olmayı reddetme, özlük, demokratik haklar, geri
ödeme kurumları ya da çalıştığı hastane gibi kurumların bilimsel bilgiyle
gerekçelendirilmeyen istemlerini reddetme/uygulamama hakkına, ayrıca sürekli
tıp eğitimi ve sürekli mesleki gelişim haklarının olduğunu vurgulamaktadır.
Yukarıda tanımlanan hakların -Sağlık sistemi tüm bileşenleri ile düşünüldüğündegöstermelik ya da zorlamalı değil ancak, sistemi iyileştirici-geliştirici olduğu ön
kabulü ve paydaşlara hissettirilmesi ile hekimlik uygulamalarının daha sağlıklı
olması sağlanabilecektir. Ancak, mevcut sağlık politikaları gözönüne alındığında,
hekimlik uygulamalarının bu çerçevede hakların “sağlıklı” olarak kullanılabilmesi
tartışılır durumdadır.
Hekime tanınması gereken bu haklar yanı sıra kuşkusuz hekimin de tıp
uygulamaları sırasında uyulması beklenen sorumlulukları söz konusudur. Görev ve
sorumlulukları ile ilgili önemli belgeler yasa, yönetmelik, tüzük ve bildirgeler ile
belirlenmiştir. Bu belgeler kapsamında hekimin; ceza, hukuki (tazminat
sorumluluğu), idari (657 veya 2547 kapsamında) ve mesleki sorumluluğu (TTB –
Onur Kurulu) söz konusudur. Yasal anlamda sağlık hizmeti üretirken yürürlükteki
yasal düzenlemelere, meslek etiği değerlerine ve kurallarına bağlı kalma ve güncel
bilimsel kurallarını takip ederek bunlara uyma zorunluluğu vardır. Dolayısıyla
hekimin hukuka aykırı olarak gerçekleştirdiği bir uygulamada bulunduğunda ortaya
çıkan durumdan kaynaklanan bir sorumluluğu olacaktır. Uygulamadaki yasalara
göre tıbbi uygulama hatası iddiası söz konusu olduğunda ne yazık ki sağlık
personeline özgü bir yasa kapsamında yargılama yapılamamaktadır. Bazı hukukçular
tarafından yapılan değerlendirmelerde, özel bir yasaya gerek olmadığı, genel yasalar
ve hukuk normları çerçevesinde olayların çözümlenebileceği şeklinde yaklaşım söz
konusudur. Ancak tıp biliminin kendine has özellikleri, dinamikleri ve olası tıbbi
uygulama hatasındaki olayın bileşenleri çözümü daha da karışık hale getirmektedir.
Giderek artan tıbbi uygulama hatası davaları ve özel tıp uygulamaları koşullarının
UZMAN HEKİMİN YASAL HAKLARI, HUKUKİ SORUMLULUKLARI ve AYDINLATILMIŞ ONAM
3
varlığı dikkate alındığında, ihtiyacı karşılayabilecek nitelikte ve alana özgü yasaların
çıkartılmasının sorunların çözümüne önemli katkıda bulunacağı açıktır.
Aydınlatılmış Onam
Malpraktis davalarında hekimlerin azımsanmayacak düzeyde sorumlu tutuldukları
ve araştırılması gereken bir diğer konu da kişinin ya da kanuni temsilcisinin
aydınlatılmış onamlarının alınıp alınmadığıdır. Hekimlerin mesleki uygulamalarında
olası kusur ile ilgili iddialar söz konusu olduğunda değerlendirilmesi gereken ve
uygulamayı yasalara uygun hale getiren temel koşul aydınlatılmış onam varlığıdır. Bu
kapsamda hekimlerin hasta–hekim ilişkisindeki tüm aşamalarda aydınlatma ve onam
alma yükümlülüklerini de yerine getirmeleri gerekmektedir.
Aydınlatılmış onam iyi hekimlik uygulamaları ön koşulu olarak kabul edilmektedir.
“Karar verme yeterliliğine sahip bir bireyin, kendisine uygulanacak tanı, tedavi
yöntemleri ve diğer uygulamalar konusunda tüm seçenekleri, bu yöntemlerin olası
olumlu ya da olumsuz sonuçlarına ilişkin bilgileri aldıktan sonra, yapılacak işlemlere
izin verme, kabul etme süreci (TTB Bildirgesi, 2010) ve Kaboğlu’na göre “İrade
özerkliği ilkesinin insan vücudu statüsüne uygulanması” olarak tanımlanmaktadır.
Aydınlatma: Bir konunun içeriği hakkında bilgi verme
Onam: Rıza, kişinin kendisi ile ilgili bir konuda başka bir kişinin tasarrufta
bulunmasına izin vermesi şeklinde tanımlanmaktadır.
Türkiye Biyoetik Derneği önerilerinde; aydınlatılmış onamın, tıbbi etiğin temel
ilkelerinden özerklik ilkesine dayandığını, “özerkliğin, bir kişi ya da topluluğun
kendisine ilişkin konularda, kendi değerlerine dayanarak kararlar vermek ve bunları
uygulamak üzere eylemlerde bulunma olanağı olarak tanımlamaktadır. Aydınlatılmış
onam ise, hastanın kendisine uygulanacak herhangi bir tıbbi işleme onay verebilmesi
ya da reddedebilmesi için yeterince bilgilendirilmesi sürecidir. Uygulanacak tanı
ve tedavi yöntemlerinin niteliği, beklenen yararları, olası yan etkileri, alternatif tanı
ve tedavi yöntemleri ve bunların özellikleri hastaya anlatılmalıdır. Bunun yanında,
kişinin durumu hakkında “aydınlanması” ve kendisine önerilen tıbbi girişime onay
verebilmesi için çeşitli koşullar söz konusudur. Bilgilerin uygun bir dil ile
açıklanması, bunların hasta tarafından anlaşılması, hastanın gönüllü olması ve onay
vermeye yeterli olması gerekir. Bu koşulların yerine getirilmesi, doğrudan ve/veya
dolaylı olarak hekimin sorumluluğundadır” olarak belirtmektedir.
Aydınlatılmış onamın temel bileşenleri; bilginin açıklanması sonrası, hasta
tarafından anlaşılması, verilen onamın gönüllü ve hastanın onam vermeye yeterli
olması, anlaşıldığının bilgilendirmeyi yapan tarafından denetlenmesi ve
yetkilendirmedir. Aydınlatılmış onam temelde insan onurunu ve bütünlüğünü
korumayı hedeflemektedir.
Hekimlerin tıbbi girişimlerini hukuka uygun hale getiren ana nedenlerin,
işlemden uygun bir süre önce ve karar verme yeterliliği olan hastanın aydınlatılarak
onamı alınması, girişimin hekimler tarafından (yasal olarak yetkisi olan ve ehliyetli
kişiler) yapılması ve meslek uygulamalarında yetkinlik-izin verilen alan içerisinde
olması, tıp biliminin verilerine göre gerekli ve uygun tıbbi müdahale yapılması
olarak sayıldığı göz önüne alındığında, aydınlatılmış onamın tıbbi işlemi hukuka
uygun hale getiren önde gelen unsur olduğu açıktır.
4
UZMAN HEKİMİN YASAL HAKLARI, HUKUKİ SORUMLULUKLARI ve AYDINLATILMIŞ ONAM
Aydınlatılmış onam, hekim merkezli paternalistik yaklaşım yerine, hasta
merkezli (hastanın kendisini ifade etmesine hekimle uyumunu iyi iletişim
kurulmasını hedefleyen) yaklaşım öncelik olmalıdır. Ancak, hekimlere yönelik
tazminatla ilgili dava konularının en azından bir kısmında hastayı aydınlatma ve
bilgilendirme yükümlülüğünün yerine getirilmemesi, hastanın ve yakınlarının onamı
alınmadan tedaviye başlanması ve ameliyat yapılmış olması nedeniyle yaşandığı
bilinmektedir. Öngörülemeyen ve önlenemeyen istenmeyen sonuç ve aydınlatılmış
onam varlığında ya da öngörülse bile tıbbi standartlara uygun davranılarak
önlenemeyen istenmeyen sonuç ve aydınlatılmış onam alınmış ise, bu durum
hekimi malpraktis iddialarından önemli ölçüde korumaktadır.
Etik değerler ve yasal düzenlemelere göre, ayrıca hastanın yüksek yararını
gözeterek yapılması beklenen uygulamada yaşanan bazı sorunlara ışık tutma
amacıyla bu konuda yanıtlanması gereken sorular önemlidir. Bu çerçevede,
aydınlatmayı, “kim yapmalı”, “kime, ne zaman yapılmalı”, “neleri içermeli”, “nasıl
yapılmalı” sorularına da açıklık getirilmesi gerekir.
Onam, hekim tarafından ve yeterince bilgilendirilerek alınmalıdır. Bu görev
hemşireye, hasta bakıcıya veya paramediklere bırakılamaz. Tıbbi müdahale bir
hekimler topluluğu tarafından yapılacaksa, müdahaleye katılan hekimlerden her
birinin kendi uzmanlık alanı için hastayı aydınlatması düşünülebileceği gibi, bu işi
sorumlu hekimin yapması yeterli sayılabilir. Olağan dışı koşullar ayrı olmak üzere
her girişim için ayrı onam alınmalıdır. Yasal düzenlemelerde belirtilen girişimlerde
onam mutlaka “yazılı” alınmalıdır. Sorun çıktığında hekim aydınlatılmış onamın
varlığını kanıtlamak durumundadır.
Ancak, aydınlatılmış onam formlarının olabildiğince detaylı ve ayrıntıları
düşünerek hazırlanmış olması hekimler için daha fazla koruyuculuk anlamına
gelmemektedir. Kanuni temsilciden veya mahkemeden izin alınması zaman
gerektirecek ve hastaya derhal müdahale edilmediği takdirde hayatı veya yaşamsal
organlarından birisi risk altına girecek ise, izin şartı aranmaz. Kanuni temsilci
tarafından muvafakat verilmeyen hallerde, müdahalede bulunmak tıbben gerekli ise,
velayet veya vesayet altındaki hastaya tıbbi müdahalede bulunulabilmesi için
mahkeme kararına ihtiyaç bulunmaktadır. Hekim, temsilcinin izin vermemesinin
kötü niyetine dayandığını düşünüyor ve bu durum hastanın yaşamını tehdit ediyorsa
durum adli birimlere bildirilerek izin alınmalıdır. Bunun mümkün olmaması
durumunda yalnızca yaşamı kurtarmaya yönelik girişimlerde bulunur.
TTB Meslek Etiği Kurallarının 27. maddesinde, hastanın hastalığı konusunda
bilgilendirilmek istemediğini belirtmesi halinde, hekimin bilgi vermesinin
gerekmediği, bilinçsiz durumdaki hastalar için yakınlarının bilgilendirilip
bilgilendirilmemesine hekimin karar vereceği düzenlenmiştir
Aydınlatma, hastalığın seyri ve sonuçlarını, tıbbi girişimin yararları ve olası
risklerini, varsa farklı tedavi yöntemlerini, tedavinin reddi durumunda ortaya
çıkabilecek olası sonuçları içermelidir. “Hangi oranın üstündeki risklerden söz
edilmeli” sorusunun yanıtı hastanın mesleği, yaşadığı ortam, ameliyatın riskleri,
işlemin gerçekleşeceği sağlık kuruluşu fizik altyapı gibi veriler ortaya konularak
değerlendirilmelidir.
UZMAN HEKİMİN YASAL HAKLARI, HUKUKİ SORUMLULUKLARI ve AYDINLATILMIŞ ONAM
5
Aydınlatma, hasta–hasta yakınlarının anlayabileceği tarzda–dilde, gerektiğinde
tercüman kullanarak, tıbbi terimler kullanmadan, hasta/yakınlarında şüphe ve
kararsızlık oluşturmayacak biçimde, kişilerin ruhsal durumları göz önünde
bulundurularak yapılmalıdır.
Yazılı olarak alınması gereken durumlar ilgili yasal düzenleme olmakla birlikte,
ameliyatlar, endoskopi gibi invaziv girişimler (1219 sayılı yasa), tedavinin reddi,
kabul etmeme, araştırma ve deneysel nitelikteki çalışmalarda (TCK, HHY), rahim
tahliyesi işlemlerinde (rahim tahliyesi tüzüğü), organ transplantasyonunda (2238
sayılı organ nakli yasası), genetik incelemelerde mutlaka yazılı alınmalıdır.
Hastanın anlayıp anlamadığı bilgilendirmeyi yapan tarafından denetlenmelidir.
Örneğin; yapılacak göz ameliyatı öncesi, acil durumlar dışında, hastaya gereken bilgiler
ve açıklayıcı bir form verilerek bir süre tanınmalı ve sonra hasta yeniden geldiğinde
hastanın yapılacak işlemi ve sonraki süreci anlayıp anlamadığı değerlendirilmeli
komplikasyon oranları, hastanın işine geri dönüş zamanı gibi daha ayrıntılı bilgiler daha
önceden verilmediyse tamamlanmalıdır. Ayrıca imza aşamasında bir sağlık personeli
(hemşire gibi) ortamda bulunması ve imza sürecine katılması önerilmektedir.
Bilgilendirme anında daha sonra bu duruma tanıklık edebilecek kişilerin hasta yanında
bulundurulması hekimin yararına olacaktır. Yasal yönden kısıtlılığı olmayan, herhangi
bir veli-vasi gibi yasal temsilci atanmasına gerek olmayan hastalarda hastanın süreci
anlamadığı düşünülüyorsa onamın yinelenmesi ve hastanın uygun gördüğü
(mahremiyeti bozmayacak) bir yakının da sürece dahil edilmesi önerilmektedir.
Kliniklerde aydınlatılmış onam için standart bir formun yeterli olup olmayacağı
alınan aydınlatılmış onamın kapsam ve niteliğine bağlıdır. Ancak, her uzmanlık
alanının, bu konuda yürüteceği çalışmaların ve hazırlanacak formların, o alanda
çalışan hekimlerin uygulamalarında önemli katkısı olacağı açıktır. Uzmanlık
Dernekleri aracılığı ile hekimlerin bilgilendirilmesi, formların kullanılmasına
yönelik hekimlerin teşviki bu alanda yaşanan sorunların önemli ölçüde azalmasına
neden olacaktır. (http://www.todnet.org//html/onamformlari.asp)
Hasta herhangi bir sağlık kuruluşuna başvurduğu zaman tansiyon, nabız
ölçülmesi, oksültasyon palpasyon gibi yöntemlerle muayene edilmeyi, öykü alımı,
steteskop, var otoskop vb. temel gereçlerle incelenme ve aksine bir beyanı yoksa,
ilk karşılaştığı hekimin muayenesini gönüllü olarak kabul etmiş varsayılır.
TTB bildirgelerinde, tıbbi girişimi kabul etmeyen hastalar için “Tanısal, Tedavi
Amaçlı Girişim ve Tedaviler İçin Aydınlatılmış Onam Geri Çekme Tutanağı”
kullanılabileceği belirtilmektedir.
Aydınlatma yapılmadan alınması, tüm tıbbi girişimleri kapsaması, kandırma,
baskı altında alınması, yasla düzenlemeler aykırı olduğu halde alınması, ötenazi,
rızanın geri alınması gibi durumlar söz konusu olduğunda, aydınlatılmış onamın
geçersiz olduğu kabul edilir.
Özellikle araştırma etiğinde aydınlatma ve onam önemli bir konudur. Kısıtlılar
(mahkumlar, çocuklar, loğusa-gebe-emziren kadınlar, engelliler…) için etik ilkelere
göre iyi belirlenmiş kurallar ve özel koruyucu önlemlerle olmalıdır. Ülkemizde Türk
Ceza Kanunu “tıbbi deney ve deneme” ifadeleriyle çerçeveyi çizmekte ve Klinik
Araştırmalar Yönetmeliği ise kısıtlılarda, duyarlı gruplarda yasal temsilci onayı,
reddetme durumunda kendi onamları” konularını ele almaktadır.
6
UZMAN HEKİMİN YASAL HAKLARI, HUKUKİ SORUMLULUKLARI ve AYDINLATILMIŞ ONAM
Aydınlatılmış onamın muayenenin bir parçası olduğu, hekim hasta ilişkisinin
gizliliği, hasta mahremiyetinin sağlandığı bir ortamda aydınlatma ve onam sürecinin
yaşanması gerektiği ve yapılacak müdahaleyi hukuka uygun hale getiren temel
unsurlardan olduğu unutulmamalıdır.
KAYNAKLAR
1. Altun G, Yorulmaz C. Yasal Değişiklikler Sonrası Hekim Sorumluluğu ve Malpraktis.
Trakya Univ Tıp Fak Derg., 2010; 27 Suppl 1:7-12.
2. Ates T. Hekimlerin Cezai ve Hukuki Sorumlulukları. Nobel Tıp Kitabevi, 2010, İstanbul.
3. Can İÖ, Özkara E, Can M. Yargıtayda karara bağlanan tıbbi uygulama hatası dosyalarının
değerlendirilmesi. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2011; 25(2):69-76.
4. Civaner M, Kavas V. Aydınlatılmış onam almak üzerine öneriler. Türkiye Biyoetik
Derneği Yayınları. Ocak 2007.
5. Civaner M, Yürür K, Pala K. Sağlık alanında hizmet kaynaklı zarar. İçinde: Hekimler
ne diyor. Türk Tabipleri Birliği Yayınları. Birinci Baskı, Haziran 2011, Ankara.
6. Egemen G. Hekim Hakları. Medimagazin, 2011.
7. Erdoğan N, Kara M, Hızal A, Hızal AS. Aydınlatılmış Onam: Uygulama ve Tıp Hukuku
Açısından Sorunlar. Erciyes Tıp Dergisi 2011; 33(2):165-170.
8. Hakeri H. Tıp Hukuku. 3. Baskı. Şeçkin Matbaası, 2010, Ankara,
9. Hasta Hakları Yönetmeliği, T.C. Sağlık Bakanlığı, Resmi Gazete, Tarih: 01.08.1998;
Sayı: 23420
10. http://www.todnet.org//html/onamformlari.asp. ET:2011.
11. Kaboğlu İ. Özgürlükler Hukuku. İmge Kitabevi, 2002, Ankara.
12. Klinik Araştırmalar Hakkında Yönetmelik. Resmi Gazete, Tarih: 19.08.2011; Sayı: 28030.
13. Kurtulus A, Acar K, Boz B. Hekimin Yasal Sorumlulukları. Akademik Dizayn Dergisi,
2008;2(1):10-14.
14. Özaslan A. Aydınlatılmış Onam. İçinde: Yeni Yasalar Çerçevesinde Hekimlerin Hukuki
ve Cezai Sorumluluğu, Tıbbi Malpraktis ve Adli Raporların Düzenlenmesi. Ed: Çetin
G, Yorulmaz C. İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Sürekli Tıp Eğitimi Klinikleri Semp
Dizisi, 2006; 43-55.
15. Özdemir Ç, Arıcan N. Hekimlerin yasal sorumlulukları. Journal of Academic Emergency
Medicine. 2008; 7(3):8-12.
16. Savaş H. Yargıya yansıyan tıbbi müdahale hataları. Tıbbi malpraktis. Tıbbi Davaların
Seyri ve Sonuçları. Seçkin Matbası. 2009.
17. Tababet
ve
Şuabatı
Sanatlarının
Tarz-ı
İcrasına
Dair
Kanun.
http://www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/451.html (ET: 2011).
18. TTB-UDEK Etik Çalışma Grubu. Uzmanlık Dernekleri için etik kılavuzlar.
“Aydınlatılmış Onam”, “Hasta Hakları”, “Etik Kurullar”, “Hekim Endüstri ilişkileri”.
Türk Tabipleri Birliği Yayınları, Birinci Baskı, Ağustos 2010, Ankara.
19. TTB-UDEK.
Etik Çalışma Grubu Aydınlatılmış Onam Kılavuzu, 2008.
(http://www.ttb.org.tr/udek/files/aydinlatilmisonamklavuz.pdf- ET: 2011)
20. Tuğcu H, Yorulmaz C, Koç S. Hekim Sorumluluğu ve Tıbbi Malpraktis. İçinde: Birinci
Basamakta Adli Tıp. Ed: Koç S, Can M, 2009: 9-17.
21. Türk Tabipleri Birliği Etik Kurulu. Türk Tabipleri Birliği Hekim Hakları Bildirgesi. Türk
Tabipleri Birliği Etik Bildirgeleri, Türk Tabipleri Birliği Yayınları, Birinci Baskı, Mayıs
2010, Ankara, 17-19.
BÖLÜM A: HEKİMİN HAK VE SORUMLULUKLARI
7
ASİSTAN HEKİMİN
YASAL HAKLARI ve
SORUMLULUKLARI
Dr. Ece UZUN
Günümüzde Türkiye genelinde üniversite hastanelerinde 10.000, eğitim ve araştırma
hastanelerinde 8.000 olmak üzere toplamda 18.000 asistan hekim mevcuttur.
Asistan hekimler 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, 2547 sayılı Yüksek
Öğretim Kanunu hükümlerine tabidirler. Eğitim süreçleri Tıpta Uzmanlık
Yönetmeliği ile düzenlenir. Yetki ve görevleri ise Yataklı Tedavi Kurumları İşletme
Yönetmeliği’nde belirtilmiştir.
Asistan hak ve sorumluluklarına değinen 2009 tarihli Tıpta Uzmanlık Yönetmeliği,
1928’de çıkarılan 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair
Kanuna dayanmaktadır. Cumhuriyet döneminin bu konuda ilk tüzüğü 1929 yılında
yürürlüğe girmiş, 9 klinik ve 6 laboratuvar branşı kurulmuştur. Daha sonra çıkartılan
tüzüklerde branş sayısı gitgide arttırılmış, 1962’de bu sayı 43’e ulaşmıştır. 2002 yılında
yürürlüğe giren Tıpta Uzmanlık Tüzüğü’nde uzmanlık eğitiminin planlanması,
uygulanması ve denetlenmesi ile ilgili maddelere ve Tıpta Uzmanlık Kurulu’nun
oluşum ve görevlerine yer verilmiştir. 2007’de 1219 sayılı kanunda değişiklik
yapılarak Tıpta Uzmanlık Kurulu ve uzmanlık eğitimi ile ilgili esasların yönetmelikle
belirleneceği öngörülmüştür. Günümüzde 18 Temmuz 2009’da yürürlüğe giren Tıpta
Uzmanlık Yönetmeliği geçerliliğini korumaktadır (1,2).
Bu yönetmelikte asistan hekim yani uzmanlık öğrencisi; uzmanlık ana veya
yan dallarından birinde uzman olarak yetiştirilmek amacıyla eğitim ve öğrenim
gören, araştırma ve uygulama yapan tabip olarak tanımlanmıştır. Asistan hekimin
hak ve sorumlulukları ise 26. maddede şu şekilde açıklanmıştır:
1) Uzmanlık öğrencisinin, kurum ve birimlerde eğitimin çağdaş standartlarda
verilmesinin sağlanmasını isteme hakkı vardır ve bunu sağlamak kurum amirlerinin
görevidir. Nöbet, çalışma ve eğitim odaları gibi uzmanlık eğitimi alan kişinin eğitsel
ve sosyal gereksinimlerini karşılayan altyapı kurumca sağlanır.
8
ASİSTAN HEKİMİN YASAL HAKLARI ve SORUMLULUKLARI
2) Uzmanlık öğrencileri uzmanlık eğitimi uygulamasından sayılmayan işlerde
görevlendirilemez.
3) Uzmanlık öğrencisi, eğitim sorumlusunun gözetim ve denetiminde araştırma
ve eğitim çalışmalarında ve sağlık hizmeti sunumunda görev alır, deontolojik ve
etik kurallara uyar.
Hekim hakları son 15-20 yıldır tartışılmaya başlanmıştır. Bu konu ile ilgili
hususlar, yasa, yönetmelik ve benzeri hukuksal bir belge bulunmadığı için, tıp etiği
ve deontolojisi ile ilgili belgelerde yer almaktadır. Asistan hekimler ise, Türk
Tabipler Birliği çatısı altında haklarını aramak üzere toplanmış ve Haziran 2007’de
ilk merkezi asistan örgütü olarak resmen tanınan AHEK’i (Asistan Hekimler
Eşgüdüm Kurulu) oluşturmuşlardır. Asistan hekimlerin kurultaylarında asistanlığın
tanımı, hukuki yönleri, çalışma koşulları, eğitim durumu, sağlık politikalarının
uzmanlık eğitimine etkisi gibi konular tartışılmıştır.
Türk Tabipler Birliği’nin (TTB) düzenlediği anketlerde asistan hekimlerin
çalışma ortamları ele alınmış; asistanların %39,3’ünün kilitli dolabı, %36,7’sinin
nöbet-soyunma odaları, %17’sinin dinlenme odaları ve sadece %6,6’sının araştırma
- faaliyet odası bulunduğu belirtilmiştir. Ayrıca asistanların %89’u bölümlerinde
hekimlik dışı işler yaptığını, %69’u çalışma ortamında öğretim üyeleri, uzmanlar,
kıdemli asistanlar veya diğer çalışanların baskı unsurları taşıyan sözlü ya da fiili
davranışlarına maruz kaldığını ifade etmişlerdir (3).
Asistan hekimlerin sorunlarından biri de nöbet saatlerine ilişkin herhangi bir
yasal düzenlemenin olmamasıdır. Aslında 2368 sayılı Sağlık Personelinin Tazminat
ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun ile kamu sağlık hizmetlerinde çalışan personelin
haftalık kanuni çalışma süresi 45 saat olarak düzenlenmiştir. Avrupa Birliği
Mahkemelerine yansıyan davalarda, nöbetler dahil haftalık çalışma saatlerinin en
çok 48 saat olabileceği ve bu çalışmanın her 8 veya 10 saatlik periyotlar için en az
11 saatlik dinlenmelerin planlanması gerektiği sonucuna varılmıştır.
Asistan hekimler yaşadıkları bütün bu zorlukları içeren bildirgeleri yayınlayarak
son zamanlarda Türkiye genelinde seslerini duyurmaya çalışmışlardır. Bu
bildirgelerde talep edilenler aşağıda özetlenmiştir;
l Tıpta uzmanlık eğitimine ilişkin bütün süreçlerin YÖK, TTB ve Sağlık
Bakanlığının eşit katılımıyla düzenlenmesi
l Asistan görev tanımlamasının tam olarak yapılması ve çalışma saatlerinin resmi
olarak açıklanması
l Asistan temsilciliğinin kurumsallaştırılması
l Eğitim hastanelerinin performans baskısından kurtarılması, eğiticilerin eğitim
programlarına aktif olarak katılması ve yeterlilikleri açısından denetlenmesi
l Esnek mesai saatlerine son verilmesi ve nöbet sonrası izin hakkının
kullandırılması
l Yabancı uyruklu asistan hekimlerin maaşsız ve sağlık güvencesiz
çalıştırılmasının durdurulması…
ASİSTAN HEKİMİN YASAL HAKLARI ve SORUMLULUKLARI
9
Asistan hekimlerin bu çabaları sonuç vermiş, 15 Nisan 2011’de Uzmanlık
öğrencilerinin eğitim ve çalışmaları konulu yeni bir genelge yayınlanmıştır. Bu
genelgede nöbet programlarının yeniden düzenleneceği, eğitim ve araştırma
giderlerinin karşılanması için döner sermaye bütçelerine yeteri kadar ödenek
konulacağı, asistanların bilimsel faaliyetleri ile hasta teşhis ve tedavisi ile ilgili
çalışmalar yapmak üzere komiteler oluşturulacağı, uzmanlık öğrencilerinin verilen
eğitimi ve eğitim sorumlularını yıllık olarak değerlendireceği ‘uzmanlık eğitimi
takip sisteminin’ etkinleştirileceği belirtilmiştir.
Asistan hekimlerin sorumlulukları; genel hekim sorumlulukları olan cezai,
hukuki, mesleki ve etik, idari sorumluluklar olmak üzere 4 başlık altında
incelenebilir.
Sır saklama ve aydınlatılmış onam konuları ise Türk Ceza Kanunu, Tıbbi
Deontoloji Tüzüğü, Türk Tabipler Birliği Meslek Etiği Kuralları gibi birçok yasal
düzenlemede ele alınmıştır.
Hastanın verdiği kişisel bilgiler, muayene bulguları ve tedavi sonuçları sır
niteliğindedir. Hekimin mahiyetinde çalışan asistan, stajyer, hastabakıcı, başhekim
ve idare memurlarının sır saklama yükümlülüğü hastaya karşı değil hekime karşıdır.
Çünkü hasta sırrını hekime açıklamıştır. Hastanın asistana açıkladığı sırlar
bakımından ise asistan doğrudan hastaya karşı sorumlu olur (4). Hastanın açık
onamı bulunan açıklamalar ve adli olaylar sır saklama gerektirmeyen durumlardır.
Görev esnasında hastaya karşı bir suç işlenildiği fark edilirse, vakit geçirmeden bir
üst makama veya ilgili adli makamlara haber verilmelidir, aksi takdirde 1 yıla kadar
hapis cezası söz konusudur (TCK Madde 280). Sağlık personelinin hastane
yönetimini bilgilendirmesi yeterlidir fakat bu maddede işlenen suçun şikayete bağlı
olup olmamasına ilişkin bir ayırım yapılmaması tartışılan bir konudur. Şikayete bağlı
suçlarda, örneğin darp sonucu hafif yaralanmalarda hekimlerin ihbar yükümlülüğü
bulunmamalıdır.
Hekimin gerçekleştirdiği tıbbi müdahalenin hukuka uygun hale gelebilmesi için
hastanın rızasının alınması şarttır. Rızanın, hekimin aydınlatma yükümlülüğünü
yerine getirmesinden sonra alınması gerekir. Aydınlatma yükümlüsü hekim
tarafından, asistan hekim bu yükümlülüğü yerine getirmekle görevlendirilmişse artık
asistan hekimin de hastayı aydınlatmadan sorumluluğu söz konusudur (5).
Cezai sorumluluk; Türk Ceza Kanunu’nun 22/5 hükmüne göre herkes kendi
taksirli hareketinden sorumludur.
Asistanlar (yardımcı kişi) yetkili uzman hekim kontrolünde tedavi ve ameliyat
yapabilirler. Tedavi ve ameliyata yardım edecek asistan ve diğer personelin
hatalarından, olayın özelliğine göre uzman hekim cezai açıdan sorumlu olabilir.
Yardımcının eyleminden sorumlu tutulabilmesi için; yardımcının eylemi hukuka
aykırı olmalı, eylem ile meydana gelen zarar arasında uygun nedensellik bağı
bulunmalı ve yardımcı kusurlu olmalıdır. Uygun nedensellik bağı önüne
geçilemeyen bir nedenden veya zarar görenin ya da üçüncü kişinin ağır kusuru
nedeniyle kesilecek olursa yardımcı sorumlu olmaz (6).
10
ASİSTAN HEKİMİN YASAL HAKLARI ve SORUMLULUKLARI
Ceza yargılamasında bilirkişilik görevi olan Yüksek Sağlık Şurası kararlarına
göre; Uzmanın emriyle kesilmemesi gereken damarı kesip, organın nekroze
olmasına sebep olan asistan cezai açıdan sorumsuz kabul edilmiş, uzman kusurlu
bulunmuştur. Tümörlü göz yerine sağlam gözü çıkarma olayında hem uzmana hem
asistana ağır kusur verilmiştir (6).
Hukuki sorumluluk; Hekimler yaptıkları hatalardan dolayı cezadan ayrı olmak
üzere Özel Hukuk (tazminat) yönünden de sorumlu olurlar. Özel hukukta her türlü
kusur haksız fiil sayılır ve kusurlu olduğu saptandığında hekim bu zararı ödemekle
yükümlüdür (Borçlar Kanunu Madde 41,42).
Hekim ve yardımcısı, aynı eylemden dolayı farklı hukuksal nedenlere
dayanmakla birlikte aynı kişiye karşı sorumludur. Tazminatın iki kere ödenmesi söz
konusu olmadığı için sorumlulardan birinin zararı tazmin etmesiyle birlikte diğeri
de hastaya karşı sorumluluktan kurtulur. Ancak hekim, sorumlu tutularak ödediği
tazminatı yardımcısının kusuru oranında yardımcısından isteyebilir (Borçlar Kanunu
Madde 100).
Mesleki ve etik sorumluluk; 28 Nisan 2004 tarihinde yürürlüğe giren Türk
Tabipler Birliği Disiplin Yönetmeliği, Tıbbi Deontoloji Tüzüğü başta olmak üzere
ilgili yasa, yönetmelik ve benzer belgeleri dikkate alarak, kusurlu eylemleri;
deontolojiye aykırı davranmak, yasa ve tüzüklere uymamak, haksız çıkar sağlamak,
hasta haklarını ihlal etmek olarak gruplamıştır. Bu kusurlu eylemlere karşı uyarı,
para cezası, geçici olarak meslekten men, oda bölgesinde çalışma yasağı gibi
yaptırımlar tanımlamıştır (7).
İdari sorumluluk; Kamu veya özel kurum içi yapılan soruşturmadır. 657 sayılı
Devlet Memurları Kanunu’nun 7. bölümünde disiplin cezası gerektiren fiil ve haller
ile bu fiil ve hallerde uygulanacak cezalar ele alınmıştır. Üniversitede görev yapan
akademik personel açısından, 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu önem
taşımaktadır (7).
Sonuç olarak, hekimliğin zorlu bir sürece girdiği şu dönemde asistan hekimler
de yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilinçlenmelidirler.
Asistan hekimlerin tıbbi müdahalelerinde kendilerini yasal olarak koruyabilmeleri
için tüm dikkat ve özeni göstermiş olduklarına dair her türlü yapılan işlemi kayıt
altına almaları gerekmektedir.
Bunun sağlanabilmesi için de çalışma ortamları, mesai ve nöbet saatleri
iyileştirilmelidir. Ayrıca asistan hekimlere, en temel hakları olan nitelikli ve her
branşa özel standart bir eğitim programı uygulanmalıdır.
ASİSTAN HEKİMİN YASAL HAKLARI ve SORUMLULUKLARI
11
KAYNAKLAR
1. Türk Tabipleri Birliği Ulusal Yeterlik Kurulu - Tıpta Uzmanlık Eğitiminde Rehber El
Kitabı,Tıpta Uzmanlık Tüzüğü Süreci Cumhuriyet Dönemi Tüzüklerinin Kısa Tarih,
75-85,2006.
2. Dr. Serhat Bor, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıpta Uzmanlık Yönetmeliği Sunumu,24
Ocak 2009.
3. İstanbul Tabip Odası Asistan Hekim Komisyonu, Asistan Hekimlik konulu makale,4.
Sinem Karasu, Hekimin Sır Saklama Yükümlülüğü,114-115,2009.
5. Hatice Sarıtaş, Hasta Hakları Açısından Hekim Sorumluluğu,63-64,2005.
6. Serpil Yaylacı, Özge Yücel, Hamit Hancı, Uzmanlık Öğrencisi Hekimlerin ve Aile
Hekimi Adayı Öğrencilerin Müdahalelerinden Doğan Yasal Sorumluluk, Adli Bilimler
Dergisi, 8(2):49-57,2009
7. Sermet Koç, Yasal Düzenlemeler Çerçevesinde Hekim Sorumluluğu,
Türkderm(41),2007.
12
BÖLÜM A: HEKİMİN HAK VE SORUMLULUKLARI
HEKİMLİK UYGULAMASINDA
HEKİM DIŞI NEDENLERLE
OLUŞAN KUSURLAR ve
HEKİMİN SORUMLULUĞU
Prof. Dr. Sait EĞRİLMEZ
Hekimler, sağlık hizmeti sunumunda, hem hizmet veren, hem de hizmet verirken
başka hekim ve yardımcı sağlık personelinden hizmet alan, bu anlamda işveren
konumunda da olan meslek erbaplarıdır. Tıbbi uygulama hatalarının işveren
boyutundaki sorumluluğunda, hekimin kendi tıbbi uygulamaları dışında, çalıştırdığı
kişiler, kullandığı cihaz ve sarf malzemeleri ile hizmet verdiği kuruluşa ait
sorumlulukları da bulunmaktadır.
Bu sorumlulukların anlaşılabilmesi için önce “Tıbbi Uygulama Hatası”nın
tanımlanması yararlı olacaktır. Tıbbi uygulama hataları medikal, etik ve idari kusur
ve hatalardan kaynaklanabilir.
• Tıbbi Uygulama Hatası
➢ Medikal Malpraktis
• Deneyimsizlik,
• Dikkatsiz-Özensiz Davranma,
• Yanlış Bir Uygulama Yapma,
• İhmal nedeniyle hastanın zarar görmesi
➢ Etik Malpraktis
• Deontolojik kurallara uymama
• Hasta haklarına uymama
• Etik Kuralları ihlal etme
HEKİMLİK UYGULAMASINDA, HEKİM DIŞI NEDENLERLE OLUŞAN
KUSURLAR ve HEKİMİN SORUMLULUĞU
13
➢ İdari Malpraktis
• Verilmiş görevleri yapmama
• Yetkilerini kötüye kullanma
Hekimlerin bu uygulama hatalarına ait sorumlulukları da 3 alt başlık halinde
şöyle srılanabilir:
Hekimlerin Sorumlulukları
• Ceza Sorumluluğu
➢ Adli: Görevi kötüye kullanma, yanlış yapma
➢ İdari: Görevi gerektiği kadar veya hiç yapmama
• Tazminat Sorumluluğu
➢ Personel
➢ Malzeme-Cihaz kaynaklı sorunlar
• Etik Sorumluluk
➢ Tıbbi İşlemler
➢ Bilimsel Araştırmalar-Yayınlar
Tıbbi uygulama hataları ve bu hatalara ait sorumlulukları ortaya koyduktan sonra,
hekimlik uygulamasında, hekim dışı nedenlerle oluşan kusurlar ve hekimin
sorumluluğunu temel olarak “Tazminat Sorumluluğu” içinde ele alacağımızı
bildirebiliriz. Hukukta “kusursuz sorumluluk” olarak tanımlanan bu tazminat
sorumluğunun oluşması için mutlaka bir tıbbi uygulama eylemi ve bir zarar olmalı,
ayrıca eylem ile zarar arasında da bir ilişki ya da bağ bulunmalıdır.
Tazminat Sorumluluğu
Eylem
l Zarar
l Eylem-Zarar ilişkisi
Tıbbi uygulama hatasının hekim dışı kaynakları, personel, donanım ya da sarf
malzemesinden kaynaklanabilir.
l Çalışanların (hekim dışı yardımcı sağlık personeli), bilgi-beceri, yetkinlik ve
eğitimlerinin denetlenmesindeki eksiklikler
l Cihazların arızalanma ve eskimesinden kaynaklanan kusurlar
l Malzemelerin uygunluğu ve stok yönetimindeki eksiklikler çalıştıranın
sorumluluğudur.
l Sağlık hizmeti sunumu dışında kalmakla birlikte, arşivin ve tıbbi bilgilerin
korunması ile güvenliği de sağlık kuruluşunun idarecisine düşen bir sorumluluktur.
Sistem bu bilgilerin kaybedilmesi ya da açığa çıkmasına karşı gerekli önelemlerin
alınmasını gerektirir.
l
14
HEKİMLİK UYGULAMASINDA, HEKİM DIŞI NEDENLERLE OLUŞAN
KUSURLAR ve HEKİMİN SORUMLULUĞU
Tazminatta Hedef
“Nimet külfete tabidir” atasözü, kazancın sorumluluktan muaf olmadığı anlatır.
Tazminat davaları temel olarak kaybın ekonomik açıdan telafisi amacını
taşıdığından, telafi etme kabiliyeti en yüksek olan sorumlu hedef alınır.
“Astın olduğu yerde üst yorulmaz, üstün olduğu yerde ast yolunmaz” atasözü
de bu hedef tercihinin güzel bir anlatımıdır.
Tazminat Davaları;
l Kamu hastanelerinde kurumun en üst düzey yöneticisine açılır. Bu yönetici
makam, üniversite hastaneleri için rektörlükler, bakanlık hastaneleri için Sağlık
Bakanlığı’dır.
l Özel hastanelerde
➢ Genelde hastane yönetimine,bazen kısmen hekime, kısmen hastaneye aittir. Bunu
belirleyen ise, hizmet veren hekimin, verdiği hizmeti müstakilen üstlenen ayrı bir
işletme konumunda olup olmamasına bağlıdır. Bir özel hastanenin çalışan hekimi için
tazminat yükümlüğü hastane yönetimindedir. Ancak hastanenin, söz gelimi göz kliniği,
göz hekiminin kendisine ait bir şirket (tıp veya dal merkezi) tarafından işletiliyorsa,
sorumluluk göz kliniğini işleten tıp-dal merkezinin sahibi olan hekime aittir.
Kamu Çalışanının Kusurları
Anayasa’nın 129/5. maddesine göre,
“memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri
kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanun
gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir”.
Anayasa’nın 40/3. maddesine göre,
“kişinin, resmi görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar
da, kanuna göre devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu
hakkı saklıdır”.
l Kamu hastanelerinde tazminat sorumluluğu devlete aittir.
l Ceza sorumluluğunu şahsidir. Suç oluşturan eylemi gerçekleştiren sağlık
personeli bizzat sorumlu tutulacaktır.
Ancak bu açıdan da, idarenin kusuru bulunduğu takdirde, hastane yöneticilerinin
de sorumluluğu söz konusu olabilecektir
Hasta Hakları Yönetmeliği ‘nin 43. maddesi de bu durumu tanımlar:
Sağlık Kurum ve Kuruluşlarının Sorumluluğu
“hasta haklarının ihlali halinde, personeli istihdam eden kurum ve kuruluş aleyhine
maddi veya manevi veyahut hem maddi ve hem de manevi tazminat davası açılabilir”
HEKİMLİK UYGULAMASINDA, HEKİM DIŞI NEDENLERLE OLUŞAN
KUSURLAR ve HEKİMİN SORUMLULUĞU
15
Davalı doktorun ceza mahkemesinde mahkûm edilmiş olması da tazminat
davasının hedefini değiştirmez
Somut Örnek
DHA
09.03.2011
İzmir’de katarakt ameliyatı sonrası, enfeksiyon kapma sonucu kör olma
tehlikesiyle karşı karşıya kalan 4 hasta, avukatları aracılığıyla Sağlık Bakanlığı’na
dilekçeyle başvurup ameliyatı yapan doktorla birlikte, toplam 1 milyon 200 bin TL
tazminat istedi.
….
Dört hastanın avukatı ………… dilekçesinde, "G.K. tarafından yapılan ameliyat
sonrası müvekkillerin görme yetisini tamamen kaybettiklerini, söz konusu durumun
tedavilerle dahi onarılamaz ve telafi edilemez olduğunu” söyledi.
…
“Ameliyatı yapan doktor piyasadan çekilen solusyonu kullanmıştır. Bakanlık
duyarlı davranmamıştır. Sebep ne olursa olsun bakanlık görevini yapmamıştır.
Müvekillerim de uzuv kaybı meydana gelmiştir. Bakanlık olayda ’Hizmet
kusurlu’dur" dedi.
Hastane İşleticisinin Sözleşmeden Kaynaklanan Yükümlülükleri
➢ Hastanın tedavisi
➢ Hastane bakımını sağlama, hastayı aydınlatma, sadakat ve özen gösterme,
kayda geçirme, sır saklama
➢ Özen Gösterme Borcu
• Hastanede bulunması gereken asgari unsurları bulundurmak
• Tıp bilimi ve uygulamasında ortaya çıkan yeni gelişmeleri takip ederek
hastaneyi buna uydurmak
• Yemek ve barınma hizmetlerini amaca uygun hale getirmek
• Kendini geliştirmekle yükümlüdür
Hekimin İşveren olarak Somut Organizasyon Yükümlülükleri
• Hekim dâhil bütün sağlık personelinin seçimi, denetlenmesi ve organizasyonu
➢ Hizmet içi kurslar düzenlenmek
➢ Kongrelere katılım sağlamak
➢ Bunları temin etmek için gerekli denetimleri yapmak
• Nöbetlerin iyi ayarlanması, hekimlerin üzerine çok yük yüklenmemesi ve
yorgunluk veya konsantrasyon eksikliği nedeniyle, tıbbi müdahalelerin sağlıklı
yapılmasının önündeki engellerin kaldırılması
Uzman hekimler yetki alanlarının yöneticileri ve sorumlularıdır. Oftalmoloji
uzmanları için bu alarlar:
l Göz servisi
l Göz ameliyathanesi
l Göz poliklinikleridir.
16
HEKİMLİK UYGULAMASINDA, HEKİM DIŞI NEDENLERLE OLUŞAN
KUSURLAR ve HEKİMİN SORUMLULUĞU
Yardımcı Sağlık Personeli Hizmetinin Sorumluluğu
l
Yardımcı sağlık personeli, görevini hekim emriyle ve hekim sorumluluğunda
yapar.
Emri veren hekim, sağlık personelinin kusurlarını da üstlenmiş sayılır
Hekim, emrin yaratabileceği sorunlar için önlemleri almakla yükümlüdür
Örn; FFA sırasında sağlık personeli intravenöz floresein verirken oluşacak
komplikasyon hekimin sorumluluğundadır.
l
l
l
Yardımcı Sağlık Personeli Hizmetinin Sorumluluğu
Hizmetle
Görevle
l Kurumla ilgili olduğunda, işverenin tazminat yükümlülüğü vardır.
Ancak resmi kimlikle ilgisi olmayan kusurlar kişisel kusurdur, idareye
bağlanamaz.
l
l
Cihaz ve Malzemeye Ait Sorumluluklar
Hastane Yönetimi;
l Tıbbi teknik cihazlardaki yeni gelişmeleri takip etmek, eskimiş cihazları
yenileriyle değiştirmek
l Malzeme ve stok yönetimini düzgün yapmak zorundadır.
l
Hekim, teknik alet veya gereçlerdeki eksikliklerin hastane yönetimine
bildirilmesinden sorumludur. Ancak ilgili uzmanlık alanındaki hekimin bileceği
eksiklikler, hastane yönetimine bildirilmediğinde sorumluluk hekime ait olur. Bozuk
veya eksik cihaz donanımla çalışan hekim bu durumu işverenine bildirmediğinde,
sorumlusu kendisi olacaktır. Örneğin aşağıdaki genelge, yayınlandığı günden bu
yana, tıbbi cihazların sterilizasyonu ile ilgili sorumluluğu hekim ve başhekimlere
yönlendirmiştir.
l
TIBBİ CİHAZLARIN STERİLİZASYONU HAKKINDA GENELGE
(Sayı:2011/7)
l Tıbbi malzemelerin bir kısmının tek kullanımlık, bir kısmının ise müteaddit
defalar kullanımı mümkün olacak şekilde üretildiği bilinmektedir. Gerek tek
kullanımlık gerekse çok kullanımlık olarak tasarlanan malzemelerin sağlık
kurumlarında pratikte ideal kullanım şekillerine riayet edilmeden kullanıldıkları
zaman zaman karşılaşılan bir durumdur.
l Üreticinin, tek kullanım için sağlık garantisi ile piyasaya sunduğu malzemenin,
mükerrer rutin sterilizasyon işlemi uygulanmış olsa bile, tıbbi malzemenin yapısından
kaynaklı sebeplerle ideal sterilizasyonun sağlanamadığı bilinmekte ve bunun yanında
tıbbi malzemenin fonksiyonel, fiziksel ve kimyasal özelliklerinin aynen korunduğu
garanti edilememektedir. Üretici firmalar, tıbbi malzemeleri kullanım kılavuzuna uygun
HEKİMLİK UYGULAMASINDA, HEKİM DIŞI NEDENLERLE OLUŞAN
KUSURLAR ve HEKİMİN SORUMLULUĞU
17
olarak kullanılması şartıyla ürün güvenliğini garanti etmektedir. Tıbbi malzemenin tek
kullanımlık olanlarının kullanım kılavuzuna aykırı olarak tekrar steril edilerek
kullanılması durumunda ise ortaya çıkabilecek her türlü olumsuz durum karşısında
tüm sorumluluğun ilgili hekim ve idare üzerinde olacağı açıktır.
Yönetim, organizasyonu soyut olarak belirledikten başka, somut olayda güçlükler
çıktığı takdirde müdahale de etmek durumundadır.
Bu bakımdan organizasyonun sürekli denetlenmesi ve iyi yürüyüp yürümediğinin
kontrol edilmesi gerekir.
Özet olarak;
Hekim, sağlık hizmeti verirken ona yardım eden sağlık çalışanlarının ve hizmet
sırasında kullanılan donanımın da sorumlusudur. Bu sorumluluk, çalışanları,
donanımı, mekanı ve sarf malzemelerini seçme yetkisi ile ortaya çıkmaktadır. Bu
yetki personel boyutunda genelde başhekime ait olmakla birlikte, teknik donanım
açısından çoğunlukla ilgili uzman hekime aittir. Tıbbi uygulamalarda hekimdışı
nedenlerle oluşan kusurlar, hukukun “kusursuz sorumluluk” tanımı içinde ele
alınır ve tazminat boyutuyla hekimi ve hekimin işverenini hedef alır.
KAYNAKLAR
1. Türk Ceza Kanunu. http://mevzuat.basbakanlik.gov.tr/Metin.Aspx?MevzuatKod=
1.5.5237&MevzuatIliski=0&sourceXmlSearch=türk ceza
2. Ceza Muhakemesi Kanunu. http://mevzuat.basbakanlik.gov.tr/Metin.Aspx? Mevzuat
Kod=1.5.5237&MevzuatIliski=0&sourceXmlSearch=türk ceza
3. Türk Tabipler Birliği Disiplin Yönetmeliği. www.ttb.org.tr/data/haber/nisan04/ disiplin_y.php
4. Battal Yılmaz, Açıklamalı ve İçtihatlı Hekimin Hukuki Sorumluluğu. Adalet Yayınları,
Ankara, 2007.
5. Halide Savaş. Sağlık çalışanlarının ve Sağlık Kurumlarının Tıbbi Müdahaleden Doğan
Sorumlulukları. Seçkin Yayınları, Ankara, 2007.
6. Hakan Hakeri, Tıp Hukuku, Seçkin Yayınları, Ankara, 2007.
7. Barış Erman, Ceza Hukukunda Tıbbi Müdahalelerin Hukuka Uygunluğu. Seçkin
Yayınları, Ankara, 2003.
8. Cemal Öztürkler, Hukuk Uygulamasında Tıbbi Sorumluluk Teşhis, Tedavi ve Tıbbi
Müdahalelerden Doğan Tazminat Davaları. Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2006.
9. Mehmet Ayan, Tıbbi Müdahalelerden Doğan Hukuki Sorumluluk. Kazancı Yayınları,
Ankara, 1991.
ELEKTRONİK KAYNAKLAR




http://malpraktis.net/
http://www.hekimhukuku.com/
http://www.turkhukuksitesi.com
http://portal.hakanhakeri.com/
18
BÖLÜM A: HEKİMİN HAK VE SORUMLULUKLARI
HEKİMLİKTE HASTA İLE İLGİLİ
BELGELENDİRME SÜREÇLERİ
DÖKÜMANTASYON ve
RAPORLAMA
Prof .Dr. Halûk ERTÜRK
Öncelikle “belgelendirme-dökümantasyon-raporlama” sözcükleri irdeleyelim.
Sözlüklere baktığımızda: Belgelemek: ‘kesin dayanaklara bağlı hale getirmek,
isbatlamak, kanıtlandırmak’;
Dökümantasyon: ‘belgeleme, yapılan işin
ayrıntılarını yazarak arşivlemek’; Raporlama: ‘yazı ile bildirmek, rapor haline
getirmek, inceleme- araştırma sonucunu, düşünceleri veya tesbit edilenleri bildiren
yazı, anlatım’ ifadelerini görmekteyiz.
Bu durumda belgelemek ve dökümantasyon eş anlamlı iken, raporlamayı yetkili
yere bildirme eylemi olarak kullanmış olacağız.
Hastamızla ilgili neleri belgelendirmemiz, dökümante etmemiz gerekiyor :
1) Hastanın kişisel bilgileri,
2) Anamnez de dahil yapılan muayene ve bulgular,
3) Hastalığı ile ilgili bilgilendirme, onam alınması,
4) Yapılan tıbbi veya cerrahi müdahale,
5) Takip sonuçları...
Peki bu bilgiler neye yarar:
1) Tedavi ve takibin planlı şekilde yürütülmesine,
2) Yargıya yansıyabilme durumunda isbatlama,
3) Başka bir hekim veya kuruma başvuruda hastaya...
Tüm bu bilgiler hasta ve hekim arasında sır kabul edilir. Hastanın talebi olmasa
da gizli tutulması gerekir. Bilgilerin saklanması, tedavi eden kurum ve/veya kişinin
sorumluluğundadır. Gereken tedbirlerin alınmaması, bunun için uygun ortamın
sağlanmaması anayasal bir sorun oluşturur. Ayrıca bu bilgilerin arşivlenmesi ve gizli
tutulması kurum ve/veya kişiye özel hukuk çerçevesinde sorumluluk da yükler.
HEKİMLİKTE HASTA İLE İLGİLİ BELGELENDİRME SÜREÇLERİ
DÖKÜMANTASYON ve RAPORLAMA
19
Bu bilgiler yazılı halde hasta dosyası şeklinde arşivlenebileceği gibi elektronik
ortamda yani bilgisayarda da saklanabilir. Peki her iki ortam bahsedilen, söz konusu
olması gereken gizlilik şartlarını tam olarak yerine getirebilmektemidir? Bence
hayır. Bu bilgilere doğrudan tedavi ile ilgili olmayan birim çalışanları tarafından
rahatca ulaşılabilmektedir. Ancak meslek ve kurum etik kurallarına uygun davranma
koşulu burada önem kazanmaktadır.
Hipokrat yeminimizde de “gerek sanatımın icrası, gerek sanat icrası dışında
görüp işittiklerimden açıklanması lüzumlu olmayanları sır saklamayı bir ödev
bilerek, ifşa etmekten sakınacağım.” söylemi vardır.
Meslek sırrını açıklama suçu Türk Ceza Kanunu’na göre (Madde 198) hürriyet
aleyhine işlenen cürümler arasında yer almaktadır (3 aya kadar hapis veya 9 bin TL
ye kadar ağır nakdiye...).
Dünya Tabipler Birliğinin “Bilgisayarların Tıpta Kullanılışına İlişkin Duyuru”
başlığı ile duyuru yayınlamıştır :
1) “Ulusal tıp birlikleri hastaları ile ilgili bilgilerin kişiselliğini, güvenliğini ve
gizliliğini sağlamak için olası bütün adımları atmalıdır,”
2) “Yürütülen bir bilimsel araştırma, idari denetleme, mali denetleme, program
değerlendirme ya da benzeri bir çalışma için, hastalara ait ve gizli kalması gereken
bilgiler verildiğinde ya da aktarıldığında, verilen bilgi doğrudan ya da dolaylı
olarak kimlik içermedikce, söz konusu araştırma, denetleme, değerlendirmenin
raporuyla ya da başka herhangi bir yolla, herhangi bir hastanın kimliği şu ya da
bu biçimde açığa vurulmadıkca, bu durum gizlilikten ayrılma anlamına gelmez.”
3) “Ulusal hekim birlikleri, elektronik bilgi işlemlere ilişkin olarak, hastanın
kişisellik, güvenlik ve gizlilik haklarını zedeleyebilecek ya da ortadan kaldırabilecek
bir yasa çıkarmaya yönelik herhangi bir çabaya karşı çıkmalıdır....”
4) “Tıbbi veri bankaları, hiçbir zaman başka merkezi veri bankaları ile ilişkili
olmamalıdır.”
Dökümantasyon için Dick Brandon isimli birinin sözü : “documentation is like
sex: when it is good, it is very very good; when it is bad, it is better than nothing.”
Raporlama: Yetkili yere bildirme amaçlı belge hazırlama işlemidir.
1) Hastanın kendisi için,
2) Kurum veya sigorta şirketi için,
3) Adli makamlara bildirim,
4) Devletin sağlık kuruluşlarına bilgi iletmek için (bildirimi zorunlu hastalıklar).
Hastanın kendisi, kurumu veya sigorta şirketi için hazırlanabilecek raporda
kişinin hastalığı, uygulanan tedavi ve süreci, söz konusu ise istirahat durumu
hakkında bilgiler içerir.
Herhangi bir konumda cinayete tanık olmak, yaralanmalar, çocuk suistimali ve
bulaşıcı hastalıkların yetkili makamlara rapor edilmesi zorunluluğu vardır. Bunlar
sır saklama kavramı altında değerlendirilmemektedir. Kanun karşısında toplum
yararı bireyin yararından daha üstün tutulmaktadır.
Göz hastalıkları açısından bildirimi zorunlu hastalıklar şunlardır : AİDS, Trahom,
Şarbon ve Toxoplazmosis.
20
HEKİMLİKTE HASTA İLE İLGİLİ BELGELENDİRME SÜREÇLERİ
DÖKÜMANTASYON ve RAPORLAMA
KAYNAKLAR
1. Sert G. : Sağlık Hizmetlerinde Arşiv/Kayıtların Gizliliğinde Karşılaşılan Etik ve Yasal
Sorunlar. Tıp Etiği ve Mahremiyet Hakkı. Babil Yayınları İstanbul, 2008; Sy:169-186.
2. Güler M. : Hasta Hakları Yönetmenliği. Hekimler ve Tabip Odası Yöneticileri için
Mevzuat. Prizma Ofset, Ankara, 1999; Sy. 394-410.
3. Sert G. : Bir Hasta Hakkı Olarak Özel Yaşamın Gizliliğine Saygı. Hasta Hakları- Uluslararası
Bildirgeler ve Tıp Etiği Çerçevesinde. Babil Yayınları İstanbul, 2009; Sy: 180-205.
4. Hekimlik Yemini – Hipokrat Yemini
5. Bildirimi Zorunlu Hastalıklar – Sağlık Bakanlığı İnternet Sitesi.
21
BÖLÜM A: HEKİMİN HAK VE SORUMLULUKLARI
OFTALMOLOJİDE ENDİKASYON
DIŞI İLAÇ KULLANIMI
Prof. Dr. Süleyman KAYNAK, FEBO
Her ülkede ilaçların kullanımı konusunda, belli bir otoritenin izni gerekir. Bu
otorite kimi zaman bağımsız bir mercidir, kimi zaman da Sağlık Bakanlıklarıdır. Bu
izinle ilgili dökümana ruhsat veya etiket (label) denilmektedir. Ruhsat, ilgili ilacın
kullanımı ile ilgili temel bilimsel ölçütlere bakılarak kullanım alanını da
tanımlamaktadır. Ruhsatta esas olarak, dört ana husus özellikle belirlenmiştir. Bunlar,
ilacın kullanım alanı, kullanım yolu, kullanım dozları ve hangi yaş gruplarında
kullanımının nasıl olması gerektiğini kapsayan tanımlardır.
Endikasyon dışı ilaç kullanımı (off label drug use), asıl olarak bir ilacın ruhsatının
veriliş nedeni dışında, farklı endikasyonlarda kullanılmasıdır. Bunun yanısıra farklı
dozlarda, farklı yollarla ve farklı yaş gruplarında kullanılması da endikasyon dışı
uygulamaya girmektedir. Hatta, bir ilacın, ruhsatlı endikasyonunda ama, farklı yollarla
ve farklı dozlarda kullanılması da endikasyon dışı uygulamalara girmektedir (1).
Bu anlamda örnek vermek gerekirse, barsak metastatik kanserlerinde kullanılmak
üzere ruhsatlanmış bevacizumabın, yaşa bağlı makula dejeneresansında intravitreal
olarak kullanılması, endikasyon dışı uygulamaya en tipik örnektir. Bunun yanısıra,
örneğin triamsinolon asetonid’in steroid etkisi için örneğin diyabetik makula
ödeminde ya da üveitte kullanılması, amaç olarak aynı olsa bile, kullanım yolu
olarak intravitreal olması nedeni ile endikasyon dışı kullanıma girmektedir. Benzer
şekilde antimikrobial etkileri nedeni ile, katarakt ameliyatı sonunda ön kameraya
verilen antibiyotiklerin ya da endoftalmide intravitreal olarak yapılan
antibiyotiklerinde kullanımı endikasyon dışı uygulamadır. Kullanım şekli ve dozu
açısından da bir başka örnek ise keratitlerde kullanılan güçlendirilmiş topikal
antibiyotikler ya da trabekülektomi vb. ameliyatlarda kullanılan mitomisindir. Bu
örnekler her geçen gün yeni uygulamalar ile değişmekte ve artmaktadır.
Burada ruhsatın sınırları da önemlidir. Örneğin, ruhsatı gereği, intravitreal
uygulanabilen ve bunun dozu da belli iken, aynı uygulama yolu ve dozu ile ama ruhsatta
görünmeyen bir endikasyonda bu ilacın kullanılması da endikasyon dışı uygulamadır.
22
OFTALMOLOJİDE ENDİKASYON DIŞI İLAÇ KULLANIMI
Endikasyon dışı ilaç kullanımı, esas olarak çok hızlı değişen bilimsel veriler
ışığında, daha önceden mevcut olan ya da yeni ortaya çıkan, tedaviye yönelik
ihtiyaçların karşılanması amacı ile yapılır. Bir bakıma, burada, hekimin tedavi
gerçekleştirme kaygısı ile bilimsel verileri bir an önce kullanma çabasının
sonucunda ortaya çıkan bilimsel değişim ve uygulama hızına, ilaç endüstrisinin
ve bürokrasinin bilerek ya da bilmeyerek ayak uyduramamasından doğan bir süreç
gözü ile de bakılabilir. Zira burada, hekim tedavi etme özgürlüğünü kullanmaya
çalışırken, çok hızla değişen bilimsel verileri tek ölçüt olarak almakta, bunun
dışındaki endüstriyel, mali, idari ve hukuki süreçleri dikkate almamaktadır. Zira
ilaçlar artık birer endüstriyel üründür ve bu anlamda pazarlama stratejilerinin bir
nesnesidir. Bu ürünlerin bir maliyeti vardır ve bu maliyet kişiler ya da geri ödeme
kurumları tarafından karşılanmaktadır. Nihayet, ilaçların kullanımına ilişkin olarak
ilgili otoritelerin ruhsatlandırma zorunluluğu ve dolayısı ile idarenin hukuki
sorumlukları ve hastanın da hem ilaca ulaşma hem de ulaştığı ilacın etkinlik ve
güvenliğinden kuşku duyulmamasını gerektiren hakları vardır. Tüm bu
süreçlerinde bir yanıyla hukuki kapsamda değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu
açıdan, hekimin, bilimsel veriler ötesinde de bazı direkt ya da dolaylı sorumluklar
aldığını belirtmek gerekir.
Bazı hallerde, belli bir hastalık için her yönü ile ruhsatlandırılmış ilaçlar olmakla
birlikte, bunun yerine, ruhsatlandırılmamış ilaçların tercih edilmesi de söz konusu
olabilmektedir. Bu da yine endikasyon dışı uygulamaya girmektedir (off-off label
drug use ). Bu noktada asıl dikkat çeken konu şudur, özellikle onkoloji hastalarının
tedavisinde, aslında ruhsatlı bir çok ilaç kullanılmakla birlikte, bunların yetersiz
olduğu alanlarda ve hastalarda, ruhsatlı ilaçla birlikte ya da ruhsatlı ilacın kesilmesi
ile ruhsatsız ilaçlara geçiş gibi değişik yöntemler çok yaygın olarak kullanılmaktadır.
Dolayısı ile burada esas olarak belirleyici olan ana husus temelde tıp biliminin
getirdikleri olmaktadır.
2006 yılında yapılan bir çalışmada, Birleşik Amerikada reçeteye giren ilaçların
%21’i tamamen ruhsatsız ilaçlardan oluşmaktadır ve bunların yaklaşık %73’lük bir
kısmının da herhangi bir kanıta dayalı tıp anlamında bilimsel dayanağı yoktur (2).
Bu oran onkolojide %50’nin üzerine çıkmaktadır (3). Bu oran psikiyatristlerin ilaç
kullanımı da hesaba katıldığında %31’lere çıkmaktadır. Çocuk hastalıklarında ise
bu oranın %60’lara ulaştığı tahmin edilmektedir (4) .
Burada konu ile ilgili altı taraf vardır. Bu tarafların konumunu ayrı ayrı ele almak
ve değerlendirmek ve buna göre bir sonuca ulaşmak gerekir.
1. Hasta
2. Hekim
3. Ruhsatlandırma Otoritesi
4. Geri ödeme kurumları
5. İlaç araştırmacısı ve üretici endüstri
6. Hukuk otoritesi
OFTALMOLOJİDE ENDİKASYON DIŞI İLAÇ KULLANIMI
1.
23
HASTA ve ENDİKASYON DIŞI İLAÇ KULLANIMI
Anayasanın 2. Bölümünde 17. maddesinde, “herkes, yaşama, maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Tıbbi zorunluluklar dışında ve
kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz :rızası
olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz “denilmektedir. Buna göre hasta
olan vatandaş, tıbbi zorunluluk karşısında vücut bütünlüğüne dokunulması gereken
ama bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz bir konumdadır (5).
Burada 1.8.1998 tarihli Hasta Hakları Yönetmeliğinin 27. Maddesine göre,
endikasyon dışı uygulamaların bir bölümü, “ alışılmış olmayan tedavi usullerinin
uygulanması” başlığı ile geçen bölüme göre yorumlanabilir. Bu maddede, bilinen
klasik tedavi usullerinin hastaya faydası olmayacağının sabit olması, daha evvel
deney hayvanları üzerinde kafi derecede tecrübe edilmek ve hastanın rızası şart
koşulmaktadır. Ayrıca hastaya faydalı olacağının ve bu tedavinin bilinen klasik
tedavi usullerinden daha elverişsiz sonuç vermeyeceğinin muhtemel olması şartı da
aranmaktadır. Bu maddenin son cümlesi de tıbbi araştırmalara atıfta bulunarak,
“altıncı bölümde yer alan hükümler saklıdır “demekte ve böylece, adeta klasik tedavi
dışında tedavi yapılan hastaları altınca bölümdeki tıbbi araştırma yapılan hasta
grubu ile özdeşleştirmekte ve hastanın rızasının alınması ile “tıbbi araştırma yapılan
gönüllü” konumuna da atıfta bulunmaktadır. Altıncı bölüm ise, gönüllünün tıbbi
araştırmaya rıza göstermiş olması, ilgili tıbbi personelin sorumluluğunu ortadan
kaldırmaz demektedir (6).
Bu durumda, hekimin “tedavi” ile “ tecrübe, araştırma ve eğitim” kavramları
birbirinden ayırması ve özellikle hastalara uygulanan endikasyon dışı ilaç
uygulamalarında “tedavi” terminolojisinin kullanılması gerekir. Aksi takdirde,
hukuken, bu uygulama hasta hakları Yönetmeliği 27. Maddesi üzerinden aynı
yönetmeliğin 6. Bölümüne atıf yapılarak, “tıbbi araştırma” olarak değerlendirilerek,
hekimin çok daha ağır sorumluluklar yüklenmesi şeklindeki bir yoruma gidebilir (7).
Sağlık Bakanlığı da, zaten, endikasyon dışı ilaç kullanım kılavuzunda, Bakanlığa
bildirimi gerekenler ve gerekmeyenler diye bir ayırım yaparak, Hasta Hakları
Yönetmeliğinin 6. Bölüm ve 32. Maddesinde geçen, “Hiç kimse; Bakanlığın izni
ve kendi rızası bulunmaksızın, tecrübe, araştırma veya eğitim amaçlı hiçbir tıbbi
müdahale konusu yapılamaz “ kaydına göre, bu ilaçların Bakanlığa bildirimini de
öngörmüştür. Buradan hareketle, Bakanlık, endikasyon dışı ilaç kullanımının, önemli
bir bölümünü “tecrübe, araştırma ve eğitim “ amaçlı olarak görmektedir ve bunların
bildirimini zaten istemektedir. Bu nedenle, bildirimi zorunlu olmayan endikasyon
dışı ilaç kullanımının “tedavi” ye yönelik olduğunun, verilecek raporlarda
vurgulanması gerekir (6).
Bu noktada verilecek raporlarla ilgili olarak vurgulanması gereken diğer bir
nokta, hekimlerin rapor düzenlemesi yaparken, bu işlemin, esasta” hastanın geri
ödeme almasına yönelik” yapılan bir işlem olduğu şeklindeki yanlış kanaatleridir.
Aslında hukuken bu raporlar verildiği için geri ödeme alınmaktadır, yani, geri
24
OFTALMOLOJİDE ENDİKASYON DIŞI İLAÇ KULLANIMI
ödeme neden değil sonuçtur. Bu raporların, esas amacı ne olursa olsun, tıbbi ve
hukuki bağlayıcılığı vardır. Yani hukuken, “ben bu raporu hasta geri ödemesini alsın
diye yazdım” şeklindeki bir savunma, geri ödeme kurumları tarafından “ben, bu
rapor yazıldı diye geri ödeme yaptım “ deneceği için geçerli olmayacaktır. Önemli
olan raporun içeriğidir. Ne amaçla verildiği ikinci önemdedir.
Sonuç olarak, bu alanda, hekim, endikasyon dışı ilaç kullanımına başvuracağı
zaman, bunun özellikle tecrübe, eğitim ve araştırma amaçlı değil tedavi amaçlı
olduğunu vurgulamalı ve Bakanlıkça yayınlanmış, kullanım kılavuzuna uygun
davranmalı ve mutlaka konuyu da içerecek ve sadece tedavi amaçlı bir
aydınlatılmış onam almalıdır. Gerçektende örneğin Amerikan hukuk literatüründe
de, tedavi ile deneysel yaklaşım (tecrübe, araştırma ve eğitim), birbirinden
ayrılmıştır. Hekimin temel niyeti ve önceliği hastanın iyileşmesine yönelik bir
müdahale ise, bu “tedavi” dir. Ancak, hekimin niyeti ve önceliği, yapılan
müdahalenin, başka insanlar için nasıl sonuç vereceğine ilişkin bir hipotezi test
etmek ve çıkan sonucu genelleştirme amacı taşımakta ise, bu “tecrübe, araştırma ve
eğitim” kapsamındadır. Bu nedenle endikasyon dışı ilaç kullanımının hasta için
“tedavi” kapsamlı olması şartı vardır ve özellikle aydınlatılmış onama bu terimin
kaydedilmesi zorunludur. Burada hukuken dikkate alınması gereken bir başka unsur,
hekimin, endikasyon dışı ilaç kullanımında, bu uygulamaya bağlı özel bir maddi
çıkara (strong financial interest) sahip olmamasıdır (8).
2. HEKİM ve ENDİKASYON DIŞI İLAÇ KULLANIMI
Tıp fakültesini bitiren hekim, tedavi özgürlüğü kazanmış olur. Bu özgürlük
diploması aracılığı ile kullanılır. Bu özgürlük tedavi amacı ve niyeti ile tıbbi kurallar
ve bilimsel veriler içinde insan vücuduna müdahale yetkisi ve mesleki özerklik
kazandırmaktadır. Hekimin mesleki özerkliğinin hukuki dayanağı vardır.
Hekim özerkliğinin hukuki dayanağını esas olarak Tıbbi Deontoloji Tüzüğünün 6
ncı maddesi teşkil etmektedir. 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına
Dair Kanunun 69 uncu maddesine göre hekimler, bu kanunda açıkça gösterilmemiş
ancak benzeri kanun ve idari düzenlemelerle kendilerine tevdi edilmiş olan bütün
görevlerin ifasıyla yükümlüdür (9). Bu hüküm ışığında Tıbbi Deontoloji Tüzüğü ve
diğer idari düzenlemelerde yer alan kurallar hekimler için bağlayıcıdır. Tıbbi Deontoloji
Tüzüğünün 6’ıncı maddesine göre, hekim, sanat ve mesleğini icra ederken, hiç bir tesir
ve nüfuza kapılmaksızın, vicdani ve mesleki kanaatine göre hareket eder. Hekim,
uygulayacağı tedaviyi tayinde serbesttir (10). Bu hükümle, hekimlerin mesleklerini icra
ederken, hiçbir etki altında kalmadan, bilimsel ilkelere ve hastanın menfaatine uygun
bir biçimde vicdani kanısına göre hareket edecekleri öngörülmektedir. Hiçbir idari veya
yargısal makam, hasta ve hasta yakını dahil hiçbir kişi hekimin vereceği tedavinin ne
olması gerektiği hususunda müdahale hakkına sahip değildir.
Ancak hekimin özerkliğinin sınırı vardır. Bunlar, tıp biliminin gerekleri, yeterli bilgi
ve beceri, özen ve dikkattir. Ama en önemli sınırlardan birisi de aydınlatılmış onamdır.
OFTALMOLOJİDE ENDİKASYON DIŞI İLAÇ KULLANIMI
25
Hekimin özerkliğini sınırlandıran asıl hukuki belge aydınlatılmış onamdır. Böylece şu
husus özet olarak vurgulanabilir, tıbbi müdahalede iki taraf bir sözleşme yapmaktadır
ve bu sözleşme yetkisi, bir tarafın diploması, diğer tarafında aydınlatılmış onamı ile
olmaktadır. Dolayısı ile hekim, hastanın tedavisi açısından kendi mesleki özerkliği
çerçevesinde verdiği kararı, hastaya anlatarak, O’nun onayını alacaktır. Fakat
aydınlatılmış onam, tıbbi kurallar içinde, gereken bilgi, beceri, özen ve dikkat ile
yapılacak olağan bir uygulama için verilmekte, eğer süreçte, suç teşkil edecek bir unsur
mevcut ise, aydınlatılmış onam koruyucu olmamaktadır (11,12,13). Yani, örnek vermek
gerekirse, trafik kurallarını ihlal ederek kaza yapan birisi, benim sürücü ehliyetim var
diyerek suçtan muaf tutulamamaktadır.
Sonuç itibarı ile, hekim, endikasyon dışı bir işlem yapacak ise yukarda değinildiği
gibi, tedavi amaçlı olduğu vurgulanan ayrıntılı bir aydınlatılmış onam alarak bu
uygulamayı yapmalıdır.
3. RUHSATLANDIRMA OTORİTESİ ve ENDİKASYON DIŞI
İLAÇ KULLANIMI
Ülkemizde ruhsatlandırma otoritesi Sağlık Bakanlığıdır. Amerikada ise FDA bu
işlemi yapar. İkisinin konumu farklıdır. Ülkemizde Sağlık Bakanlığı, hem idari hem
de siyasi bir otoritedir. Ancak bunun yanısıra tıp eğitimi ve bilimsel düzlemde de otorite
olarak resmi görevler üstlenmiştir. Örneğin, ülkemizde tıp diplomalarının ve ihtisas
diplomalarının tümü, üniversiteden çıkış olsa bile Sağlık Bakanlığı tarafından verilir
ve ayrıca, Sağlık Bakanlığına bağlı hastaneler, hem hekim ve hem de diğer personelin
eğitiminden de sorumludurlar. Yani ihtisas eğitiminden hemşirelik eğitimine kadar pek
çok eğitim faaliyeti de Sağlık Bakanlığınca yerine getirilir. Ayrıca Sağlık Bakanlığı,
örneğin Türkiye Tıbbi İlaç ve Cihaz Kurumu ya da Hıfzıssıha Enstitüsü gibi organları
ile, bilimsel etkinliklerde de rol alır. İlaçların ruhsatlandırılması ve toksikolojik
incelemeler de bunların içindedir. Dolayısı ile Sağlık Bakanlığı, ülkemizde sağlık
alanında, siyasi, idari, eğitimsel ve bilimsel anlamda en önemli otorite durumundadır.
Dolayısı ile bu farklı fonksiyonlar yürütülürken belli bir konuda, bu fonksiyonların
birisi daha ön plana çıkarken, bazan bir diğeri ön plana çıkartılabilmektedir. Bu anlamda
aslında tamamen bilimsel bir fonksiyon olan ilaç ruhsatlandırılması da ülkemizde Sağlık
Bakanlığınca yapılır. Bu elbette, Sağlık Bakanlığına, yüklenmiş olduğu diğer
sorumluluklar nedeni ile ek ve dolaylı bazı sorumluluklar da yüklemektedir.
Bu nedenle de Sağlık Bakanlığı örneğin endikasyon dışı ilaç kullanımı
konusunda bir kılavuz yayınlamıştır (14). Zira bu konuda bilimsel sorumluluk
kendisinde olması nedeni ile bu sorumluluğun idari, hukuksal belki de siyasi
sorumluluğunu ortadan kaldırmak için, bilimsel olması gereken konuları da
yönetmelikler ile düzenleme yoluna gitmektedir.
Oysa, örneğin Birleşik Amerikada, devlet bütçesinden finanse edilen FDA
tamamen bağımsız bir kurumdur ve kamu adına, özerk olarak ilaç ve gıda
ruhsatlandırılmasını bilimsel organları aracılığı ile yerine getirir. İşi esasta sadece
bu konu çevresinde yoğunlaşır (15).
26
OFTALMOLOJİDE ENDİKASYON DIŞI İLAÇ KULLANIMI
Bu nedenle endikasyon dışı ilaç uygulaması konusunda da, başka ülkeler ile
farklılıklarımız vardır.
Amerikada ilaç kullanımı hekime bırakılmıştır. Bizde ise kılavuza uygun
kullanmak zorundasınızdır. FDA, ruhsatlandırma işlemini yapar. Bunun dışındaki
tıp uygulamalarına karışmaz . Bu nedenle endikasyon dışı kullanma sorumluluğu
doğrudan hekime bırakılmıştır. Hekim tıbbi ve hukuki sorumluluğu almak üzere
kendi kararı uyarınca endikasyon dışı ilaç kullanımına yönelir.
Burada Amerikan Yüksek Mahkemesi tarafından verilmiş birkaç önemli içtihat
kararına değinmek gerekir.
Bunlardan birincisi “Ne FDA ne de Federal Hükümet tıbbi uygulamaları
düzenleyemez. Ruhsatlandırılmış herhangi bir ilacın, ruhsatında belirlenmiş çerçeve
dışında kullanımı konusundaki karar, tıp pratiğine yapan yetkili hekimlere aittir” (16).
İkincisi, “endikasyon dışı ilaç kullanmak, yasaldır ve bu tür tıbbi uygulamalar
malpraktis olarak kabul edilemez” (17). Ancak aynı zamanda şu nokta da özellikle
vurgulanmaktadır, eğer endikasyon dışı ilaç uygulaması nedeni ile, bir hekimin
tedavisi sonrasında doğan herhangi bir tıbbi sorunda, mahkemeler, yine de bu ilacın
bu şekilde kullanılması için yeterli kanıt olup olmadığına bakmak ve buna göre karar
vermek durumundadırlar. Eğer eldeki bilimsel kanıt ve yayınlar yeterli değilse,
endikasyon dışı ilaç kullanımına ilişkin sorun malpraktis olarak kabul edilebilir.
Buradaki sınır, hekimler tarafından çok iyi değerlendirilmesi gereken bir sınırdır.
Dolayısı ile, kanun yapıcı, her ilacın, yetki verilmiş olsa bile hekimler tarafından
gelişigüzel kullanımını da sınırlandırmaya çalışmıştır.
Üçüncüsü, “tıbbi bilgi, buluş ve uygulamalar, FDA tarafından yapılmış
düzenlemelerin önünde gidebilir ve tıbbi gelişmeleri FDA onayından ibaret
saymamak gerekir. Bu nedenle endikasyon dışı ilaç uygulamalarından bazısı çok
özel sanatsal ve özgül (state of art) uygulamalar olup, bunların zaman içinde bir
çoğu, standart tıp uygulamaları halini alabilir” (18).
Dördüncüsü ise, endikasyon dışı ilaçların, bu kullanımına ilişkin olarak etkinlik
ve güvenlik çalışmaları yoktur. Bu tür çalışmalar genellikle dar kapsamlı, plasebo
kontrollü çalışmalardır ve çoğu defa da, FDA, bu klinik çalışmalara bakarak yeni
bir endikasyona onay vermemektedir. Zira bu tür endikasyon çalışmalarında, sadece
klinik düzeydeki çalışmaların yeterli olmadığı düşünülür. Kaldı ki FDA onay vermek
istese dahi, üretici firma hem bu çalışmaları hem de bu çalışmalar üzerinden eğer
verilmiş ise FDA onayını reddedebilir (19).
Ülkemizde, Sağlık Bakanlığı, sağlık alanında tek otorite olduğu için, ilaç
ruhsatlanması gibi aslında bilimsel bir işlem sürecinde de doğrudan yetkilidir. Bu
konu Beşeri Tıbbi Ürünler Ruhsatlandırma Yönetmeliği ile düzenlenmiştir. Ayrıca
Endikasyon Dışı İlaç Kullanım Klavuzu ile de ruhsatsız veya ruhsat dışı kullanım
alanları düzenlenmiştir. Bu kılavuzun genel bilgiler kısmının birinci maddesi
şöyledir : “Onaylı endikasyon ve standart doz dahilinde ilaçla tedavisi mümkün olan
hastalıklar için endikasyon dışı ilaç kullanımına izin verilmeyecektir. Ancak belirgin
olarak farmakoekonomik avantaj tanıyan tedavi seçeneklerinde hasta ve hekimin
OFTALMOLOJİDE ENDİKASYON DIŞI İLAÇ KULLANIMI
27
talebi değerlendirilir.” Dolayısı ile burada, hekimin ilaç kullanımı sınırlandırılmış
ve, ruhsatlı ilaçla ruhsat kurallarına uygun tedavinin mümkün olduğu hallerde,
endikasyon dışı ilaç kullanımı uygun görülmemekte, sadece “farmakoekonomik”
avantaj dikkate alınır denilmektedir. Bunun anlamı, aslında, tıbbi amaçla
sınırlandırılmış olan endikasyon dışı ilaç kullanımına, ekonomik nedenlerle izin
verilebileceği kaydedilmektedir. Bu kılavuzun 2. bölümünde göz ilaçlarına yer
verilmekte ve burada izin gerektirmeyenler başlığı altında şu ibare yer almaktadır:
“Güncel tedavi kılavuzlarına girmiş ve göz hastalıkları uzmanları tarafından standart
uygulanan tedaviler haline gelmiş, Bakanlığımızdan herhangi bir izin alınması
gerekmeyen ve Sosyal Güvenlik Kurumu, Maliye Bakanlığı tarafından geri
ödemesinin yapılabileceği uygulamalar aşağıdaki çizelgede gösterilmiştir” (14).
Burada tamamen bilimsel olarak çerçevesinin çizilmiş olması gereken ilaç kullanım
endikasyonları, idari bir düzenleme ile, bir kılavuz ile ve bakanlık yani idare
tarafından belirlenmiştir. Bilimsel bir alanın idari talimatlarla düzenlenmesin esasta
doğru olamayacağı aşikardır. Ancak Sağlık Bakanlığı hem idari hem de bilimsel
otorite konumunda olması nedeni ile bilimsel olması gereken bazı kuralları, mali
kaygılar nedeni ile idari talimatlarla yapmakta böylece bilim ile idareyi
ayıramamaktadır. Bu durumun gerek bilimsel pencereden bakıldığında ve gerekse
örneğin Amerikan Yüksek Mahkemesinin içtihatlarına ve Amerikadaki pratik
uygulamalara bakıldığında ne kadar sakıncalı bir durum olduğu anlaşılabilir. Bu
nedenle esasta, Türkiyede de, Sağlık Bakanlığının idari alanı aşmaması, bilimsel
kuralların konulması bakımından da, bağımsız bir ruhsatlandırma mekanizmasının
ve merciinin olması gerekir.
Endikasyon dışı ilaç kullanımında, (ülkemizde ruhsatlı ve onaylı endikasyonlu
uygulanan tedavi seçeneklerinin etkisiz, yetersiz olması yada yan etki nedeniyle
kullanılamadığının raporlanması halinde) denilerek, endikasyon da bildirilmesi
nedeni ile bilimsel bir alanda hekime sınırlar çizilmiş olmaktadır. Bu anlamda,
ülkemizdeki uygulama, örneğin Amerikada olduğu gibi, hekimin tedavi özerkliği
içinde yorumlanmamakta, hekimin, tedavi sınırları çizilmektedir. Bunun en önemli
nedeni, idarenin, kendisini hasta vatandaş karşısında hukuksal anlamda korumaya
çalışması olarak değerlendirilebilir. Böylece hekimin tedavi özerkliği yani yetkisi
sınırlandırılmakta ve nasıl uygulama yapması gerektiği tanımlanmakta ama
sorumluluk, rapor yazılması kuralı konarak, tümüyle hekime bırakılmaktadır.
Bu noktada hekimlerin dikkat etmesi gereken noktalar tam da buradadır .
Ülkemizde endikasyon dışı ilaç kullanımında, eldeki liste ve endikasyonlar dahilinde
bakanlığa bilgi vermek gerekmemektedir ve ödeme kurumu da belli koşullarda geri
ödeme yapabilmektedir. Ancak hekimi bağlayan iki önemli konu vardır, birincisi,
endikasyon dışı uygulamalarda farmakoekonomik ölçütlerin olması ve, endikasyon
içindeki ilaçlarla yeteri kadar yarar sağlanmadığı veya yan etki nedeniyle
kullanılamama durumunu bildiren bir rapor düzenlenmesidir. Hekimin bu hususlara
özellikle dikkat etmesi gerekmektedir çünkü tarif edilen rapor tarzı, sorumluluğu
tümüyle hekime yüklemektedir.
28
OFTALMOLOJİDE ENDİKASYON DIŞI İLAÇ KULLANIMI
4. GERİ ÖDEME KURUMLARI ve ENDİKASYON DIŞI İLAÇ
KULLANIMI
Bütün dünyada geri ödeme kurumları temel olarak iki sisteme bağlıdır. Birincisi
devlete ait güvenlik sistemi, diğeri de özel sigorta kurumlarıdır. Ülkemizde her iki sistem
de bulunmakla birlikte, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), genel sistemin çok büyük
kısmını kapsamaktadır ve özel sağlık sigortası yaklaşık olarak nüfusun %1’ini
kapsamaktadır. Bu nedenle ülkemizde geri ödeme kurumu olarak SGK tekel
durumundadır (20).
SGK, Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatlandırılmış ilaçlar arasından, tedavi
açısından önemli olduğu kabul edilenlerin geri ödemesini yapmaktadır. Bu geri ödeme
oranları %80-90 oranda olmaktadır. Endikasyon dışı ilaçların geri ödemesinde ise iki
ayrı yol uygulanmaktadır. Birincisi, ruhsatlı olan ama endikasyon dışında uygulanacak
ilaçlar ile ilgilidir. Eğer bu ilaçların kullanımının zorunlu olduğuna ilişkin bir rapor
verilmiş ise, hasta, bu rapor ve ilacın faturası ile SGK ’ya müracaat ederek parasını geri
alabilir. Bu ilaçlar eğer endikasyon dışı ilaç kullanım kılavuzundaki II bölümde
gösterilen ilaçlardan ise ve orada gösterilen ruhsata bağlı endikasyonlar dışındaki
endikasyonlarda kullanılacak ise, Sağlık Bakanlığından izin almak gerekmez (4). Eğer
bu kılavuzun gösterdiği endikasyonların da dışına çıkılacak ise, Sağlık Bakanlığından
“endikasyon dışı ilaç kullanımı talep formu” ile izin alınarak ilaç kullanılabilir ve bu
takdirde ilaç geri ödemesi SGK tarafından yapılabilir. Bu konu günlük pratikte her
zaman uygulanmasa bile, bu hastanın vatandaş olarak yasal hakkıdır ve bu hak
Anayasanın 17. maddesinden kaynağını alır. İkinci yol ise ruhsatsız ilaçlarla ilgilidir.
Bu ilaçlar yurtiçinde bulunmazlar. Yurtdışından getirilen bu ilaçlar yine kurul raporu
ile, Sağlık Bakanlığının izni ile ve Türk Eczacılar Birliğinin eliyle ithal edilerek hastaya
ulaştırılır ve SGK bunları da geri öder. Buna kişisel geri ödeme işlemi denir (21).
Sonuç olarak geri ödeme kurumu olarak Türkiyede tekel durumunda olan, SGK,
Sağlık Bakanlığının çizdiği çerçeve ve tanımladığı prosedür içinde kullanılan
endikasyon dışı ilaç uygulamalarında geri ödeme yapmaktadır.
5. İLAÇ ARAŞTIRMA ve GELİŞTİRME FİRMALARI ve
ENDİKASYON DIŞI İLAÇ KULLANIMI
İlaç endüstrisinde, bir ilacın düşünceden, hasta insana ulaşması için gereken süreç
yaklaşık olarak 10 yıl kadar sürmektedir. Molekül üzerindeki çalışmalar
tamamlandıktan sonra ki bunun süresi yoktur, preklinik ve klinik araştırma süreçleri
başlar. Bir düşünce ile yola çıkılır ve bu noktada, yani ortadaki düşünceye patent alınır.
Sonra sırası ile akut toksisite, farmakolojik formüllerin elenmesi ve kronik toksisite
evreleri uygulamaya alınır. Bu evreler yaklaşık olarak 5-6 yıl dolayında bir zaman
almaktadır. Bundan sonra klinik araştırma evresine geçilir. Burada faz 1-2-3 çalışmalar
yapılır . Bu çalışmalar ise yaklaşık olarak 4-5 yıl dolayında zaman almaktadır. Faz-1
OFTALMOLOJİDE ENDİKASYON DIŞI İLAÇ KULLANIMI
29
çalışmalar esas olarak, sağlıklı gönüllülerle yapılan, güvenlik ve uygun toksik doz
aralığının saptandığı çalışmalardır. Bu evre ortalama 1.5 yıl sürer. Toksik doz sınırları,
Faz-2a evresinde teyit edilir ve Faz-2b ‘de ise kontrollü, çift kör randomize çalışmalar
ile Faz-3’e hazırlık olabilecek veriler elde edilmeye çalışılır. Faz 2a ve Faz 2b yaklaşık
olarak her biri 1-3 yıllık dönem alarak 6 yıla kadar uzayabilir. Faz-3 a’da, ilacın tedavi
edici etkisi ve yan etkileri değerlendirilerek, yarar/zarar dengesi araştırılır ve bu
özellikleri diğer benzer moleküller ile kıyaslanmaya çalışılır. Faz 3b’de ise Faz 3a
bulgularının daha geniş gönüllü kesimlerinde yeniden ele alınması ve istatistik olarak
elde edilen verilerin güçlendirilmesi çalışması yapılır. Faz -3 çalışmalar a ve b evreleri
olarak her biri 2-5 yıl kadar süre alarak, 4 ile 10 yıl arasında bir süreyi kapsayabilir. Bu
aşamadan sonra ruhsat için başvurulur ve ruhsat sonrasında pazarlama aşaması ertesinde
de Faz-4 çalışmalara geçilerek, farmakoepidemiyolojik çalışmalar ile farmakovijilans
çalışmaları yapılmaya devam edilir. Faz 4 çalışmalar bazı ilaçlar için tekrarlanarak
devamlılık gösterebilir (22).
1975 rakamlarına göre bir molekülün, ilaç halinde hastaya sunulması için geçen
sürede yapılan ortalama harcama 138 milyon dolar iken, 2009 yılı verilerine göre
bu rakam, ilaç başına 1.5 milyar dolar ortalamaya ulaştığı düşünülmektedir ve bu
miktar her yıl ortalama %7.4 oranında artış göstermektedir (23,24).
Bu kadar büyük araştırma ve geliştirme maliyetleri ile, ilaç endüstrisi esasta
10.000 molekülle başladığı bir serüvene hastanın alacağı tek bir moleküle kadar
devam etmekte, olabildiğince hayal kırıklıklarını azaltmaya çalışmaktadır.
Bu durum, ilaç endüstrisinde, belli bir ruhsatı aldıktan sonra, aynı ilaç için tekrar
aynı aşamaları geçmek zorunda olduğu yeni bir endikasyon için, zaman , işgücü ve
para harcamaktan kaçınmaya yol açabilmektedir. Bu durum, esasında bazı hallerde,
ilaç endüstrisinin, endikasyon dışı ilaç kullanımı karşısında neden sessiz kaldığının
bir açıklamasıdır.
Endikasyon dışı ilaç kullanımında, ilacı üreten firma, yasal olarak hiçbir şekilde
pazarlama ve promosyon faaliyetlerinde bulunamaz. Bunun tek istisnası, bu firmalar,
ilgili konuda, endikasyon dışı olmasına rağmen, yapılmış ve hakemli dergilerde
yayınlanmış çalışmalar var ise, bu literatürü, hekimlere temin edebilirler. Bunun
dışında, firmanın, çıkartmış olduğu ilacın, endikasyon dışındaki kullanımı ile ilgili
hiçbir tanıtım ve pazarlama vb. şekilde tüketimini teşvik edici faaliyette bulunması
söz konusu değildir. Bu konuda hassasiyet göstermiş olan firma, hasta açısından
doğmuş herhangi bir zarara bağlı hukuki süreç ve yargılamadan muaftır ve
sorumluluk taşımaz (25).
Endikasyon dışı ilaç kullanımı ile ilgili olarak ortaya çıkan yan etkilerin veya
ilaca bağlı olduğu düşünülen tıbbi sorunların neler olduğu konusunda, hekimlerin
hasta dosyaları, üretici firma veya FDA, herhangi bir şekilde bilgi sahibi olmuş
olabilir. Eğer bu bilgi bir şekilde kamuoyuna malolursa, ilgili firmanın da bazı
sorumlulukları vardır. Örneğin ABD Kongresi böyle bir konumda, eğer herhangi
bir ilacın endikasyon dışı kullanımı, belli eşikleri aşacak derecede yaygınlaşmış ise,
bu ilacın üreticisini yararlılık ve güvenlik açısından çalışma yapması için
30
OFTALMOLOJİDE ENDİKASYON DIŞI İLAÇ KULLANIMI
zorlayabilir. Eğer Kongre tarafından yapılan bu zorlamalara rağmen, ilgili ilaç
firması, bu çalışmaları yapmayı reddederse, Kongre kararı uyarınca, firmanın, bu
ilaçla ilgili olarak endikasyon dışı kullanımdan doğan karına, devlet tarafından ceza
olarak el konabilir (25). Burada dikkat çekilmesi gereken çok önemli bir nokta,
idari ve bilimsel otoritenin burada hala hekim açısından bilimsel bir sınırlandırmaya
gitmeyerek, hekimin tedavi özgürlüğüne bir müdahale yapmayı düşünmemesidir.
6. HUKUK OTORİTELERİ ve ENDİKASYON DIŞI İLAÇ KULLANIMI
A. Genel Bilgiler:
Bu konuda ülkemizde hukuk sistemi çoğunlukla şikayete bağlı olarak çalışır.
Hasta tıbbi açıdan bir şikayet iletmek istediğinde üç şekilde bunu yapabilir:
a. Mesleki disiplin ve etik açıdan Türk Tabipler Birliği ve organlarına.
b. Kamu kurumlarında idari disiplin ve cezalandırma açısından ilgili kamu
kurumunun yönetimine.
c. Ceza ve tazminat nedenleri ile Cumhuriyet Savcılıklarına.
Hasta mesleki disiplin ve etik açıdan Türk Tabipler birliğine müracaat edebilir
ama, aslında kamu kurumlarında çalışmakta olan hekimlerin Türk Tabipler Birliğine
kaydolmak gibi bir zorunlulukları olmaması nedeni ile, eğer ilgili kamu görevlisi,
Türk Tabipler Birliği üyesi değil ise, Birlik, yazıyı, ilgili kamu kurumu amirliğine
gönderir. Kendi üyesi ise, inceleme ve soruşturma yaparak sonuca bağlar.
Kamu kurumları, kendilerine ister TTB tarafından, ister, Cumhuriyet
Savcılıklarından gelen şikayetlere ilişkin dilekçeleri ,usulüne uygun inceleme ve
soruşturmadan geçirerek, sonuçlandırır. Eğer bir yaptırım gerekmekte ise bunun
idari disiplin mevzuatı içinde yapılması uygundur ve eğer ortaya çıkacak olan suç,
adli nitelik taşıyorsa, savcılığa bildirilir.
Hasta ceza ya da tazminat nedeni ile bir müracaatta bulunmak isterse, bunu
doğrudan Cumhuriyet Savcılıklarına da yapabilir. Bu konuda ülkemizde hukuk sistemi
şikayete bağlı olarak çalıştığı için, hasta, herhangi bir yakınma ile bir makama
başvurduğunda hukuk sistemi devreye girer. Burada şikayet hastanın kendisi ya da
vekili tarafından yapılabilir. Şikayetin hangi resmi makama yapıldığı da önemli değildir.
Müracaatın yapıldığı makam, kendisinin bağlı olduğu en üst makama bu şikayeti aktarır
ve bu makam da genellikle bunu savcılığa intikal ettirmekle mükelleftir.
Savcılık bundan sonra iki yol tutar : eğer şikayetin muhatabı, devlet memuru ya
da devlete bağlı bir kurumda çalışan bir kişi ya da kişilerse, veya kurumun kendisi
ise, ilgili kuruma yazı yazarak, görevsizlik bildirir ve inceleme ve soruşturmanın
kendi disiplin amirliği içinde yapılarak sonucun bildirilmesini talep eder. Eğer devlet
memuru ya da devlet kurumu söz konusu değilse, inceleme ve soruşturmayı bizzat
yaparlar. Örneğin özel kurumlarla ilgili şikayetlerde savcılık inceleme ve
soruşturmayı kendisi başlatıp yürütür.
Savcılık burada gerek şikayete bağlı olarak ve gerekse kamuoyuna malolan
OFTALMOLOJİDE ENDİKASYON DIŞI İLAÇ KULLANIMI
31
duyumlar ile kendi takdiri ile aslında kamu adına bir inceleme ve soruşturma yapar.
Eğer bunun sonucunda şikayetin yersiz olduğuna karar verirse olay mahkemeye
intikal ettirilmez. Aksi takdirde dava açılır. Dava ceza davası olarak açılır. Eğer
hasta ayrıca, oluşan zararın maddi ve manevi bir tazminata uygun olduğunu düşünür
ve bunun tazminini isterse, ikinci bir tazminat davası da açabilir. Bu iki dava birlikte,
ya da tazminat davası daha sonra olmak üzere açılabilir.
Hasta daha sonra şikayetten vazgeçebilir. Eğer tazminat davası açmış ve sonra
vazgeçmiş ise, şikayetten vazgeçtiği için olay savcılık aşamasında olsa da dava
açılmış olsa da düşer. Eğer, ceza davası açılmış ise ve olay genellikle örneğin 20
günden daha az bir rapora müstahak bir olay ise, savcılık bu davanın geri
çekilmesine karar verebilir. Eğer daha uzun örneğin 20 günden daha uzun bir işten
olma raporuna müstahak ya da daha ağır bir zarar söz konusu ise, hasta şikayetinden
vazgeçse dahi, savcılık süreci “kamu adına zarar” nedeni ile devam ettirebilir.
B. Endikasyon Dışı İlaç Kullanımında Süreçler:
Ülkemizde, Sağlık Bakanlığı, sağlık alanında tek otorite olduğu için, ilaç
ruhsatlanması gibi aslında bilimsel bir işlem sürecinde de doğrudan yetkilidir. Bu
konu Beşeri Tıbbi Ürünler Ruhsatlandırma Yönetmeliği ile düzenlenmiştir. Ayrıca
Endikasyon Dışı İlaç Kullanım Klavuzu ile de ruhsatsız veya ruhsat dışı kullanım
alanları düzenlenmiştir. Bu kılavuzun genel bilgiler kısmının birinci maddesi
şöyledir : “Onaylı endikasyon ve standart doz dâhilinde ilaçla tedavisi mümkün
olan hastalıklar için endikasyon dışı ilaç kullanımına izin verilmeyecektir.
Ancak belirgin olarak farmakoekonomik avantaj tanıyan tedavi seçeneklerinde
hasta ve hekimin talebi değerlendirilir.” (4). Dolayısı ile burada, hekimin ilaç
kullanımı sınırlandırılmış ve, ruhsatlı ilaçla ruhsat kurallarına uygun tedavinin
mümkün olduğu hallerde, endikasyon dışı ilaç kullanımı uygun görülmemekte,
sadece “farmakoekonomik “ avantaj dikkate alınır denilmektedir. Bunun anlamı,
aslında, tıbbi amaçla sınırlandırılmış olan endikasyon dışı ilaç kullanımına,
ekonomik nedenlerle izin verilebileceği kaydedilmektedir ve burada hasta ve
hekimin talebi üzerine bu işlemin yapılacağı vurgulanmaktadır.
Bu noktada, Sağlık Bakanlığı aslında endikasyon dışı ilaç kullanımına izin
vermeyeceğini vurgulamakta ama sadece iki ön şart ileri sürmektedir :
1. Farmakoekonomik gerekçe olması .
2. Hasta ve hekimin talebinin olması.
Bu iki ön koşulda, Bakanlık tarafından bilimsel bir gerekçe aranmamakta,
ekonomik gerekçe yanı sıra hasta ve hekimin talebi aranmaktadır. Dolayısı ile, bir
yandan hekimi “kullanamazsın” diye sınırlandırırken, “eğer talep edersen”
kullanabilirsin diyerek sorumluluğu esasta hekime yıkmaktadır. Temel gerekçe
olarak da farmakoekonomik diyerek, hekimin talep etme konusunda da yolunu
çizmektedir.
Özetle bu mevzuata göre hekim endikasyon dışı ilaç kullanırken, bakanlığa şunu
demiş olmaktadır: “Ben hekim olarak endikasyon dışı ilaç kullanımını talep
ediyorum ve burada farmakoekonomik nedenlerle bunu yapıyorum”.
Endikasyon dışı ilaç kullanımında, Bakanlık ayrıca hekime sorumluluk
32
OFTALMOLOJİDE ENDİKASYON DIŞI İLAÇ KULLANIMI
yüklerken, bunu bir raporla da kesinleştirmeye çalışmaktadır . Bu aslında bir yandan
da hekimin tedavi özgürlüğü açısından da sınırlanması demektir. Bu sınırın en
belirgin yanı şu cümle ile tanımlanmaktadır: “ülkemizde ruhsatlı ve onaylı
endikasyonlu uygulanan tedavi seçeneklerinin etkisiz, yetersiz olması ya da yan etki
nedeniyle kullanılamadığının raporlanması halinde ” denilmektedir (4).
Bakanlık mevzuatına göre endikasyon dışı ilaç kullanımında, hekimi bağlayan
bazı noktalar vardır ve bunların sorumluluğu aslında hekime aittir:
1. Endikasyon dışı ilaç kullanımında farmakoekonomik gerekçe olması.
2. Hasta ve hekimin bu konuda talebi olması.
3. Bu alandaki endikasyonlu olarak uygulanan tedavi seçeneklerinin etkisiz,
yetersiz olması ya da yanetkileri nedeni ile kullanılamadığının raporlanması …
gerekmektedir.
Dolayısı ile şunun iyi bilinmesi gerekir, Sağlık Bakanlığı bazı düzenlemeler
yapmış görünse de, bu alandaki temel sorumlu hekimdir.
Bir hastalığın tedavisinde hiç ruhsatlı ilaç yok ise ve biz endikasyon dışı ilaç
kullanmayı istiyorsak, Bakanlıktan bunu talep ederek sorumluluk almaktayız,
ruhsatlı ilaç olmasına rağmen, ruhsatsız ilaç tercih etmekte isek, bu takdirde de rapor
vererek sorumluluk almaktayız. Sağlık Bakanlığı bu alanda raporu zorunlu hale
getirmek maksadı ile de bu ilaçların, raporla geri ödeme yolunu açarak, hastanın
rapor talebini yüksek tutarak hekimin sorumluluğunu bağlayıcı hale getirmektedir.
Bu konuda, 1. Bölümde raporla ilgili olarak vurgulanmış bir konuyu burada da tekrar
hatırlatmak isterim.
“Bu noktada verilecek raporlarla ilgili olarak vurgulanması gereken diğer bir
nokta, hekimlerin rapor düzenlemesi yaparken, bu işlemin, esasta” hastanın geri
ödeme almasına yönelik” yapılan bir işlem olduğu şeklindeki yanlış kanaatidir.
Aslında hukuken bu raporlar verildiği için geri ödeme alınmaktadır, yani, geri
ödeme neden değil sonuçtur. Bu raporların, esas amacı ne olursa olsun, tıbbi ve
hukuki bağlayıcılığı vardır. Yani hukuken, “ben bu raporu hasta geri ödemesini alsın
diye yazdım” şeklindeki bir savunma, geri ödeme kurumları tarafından “ben, bu
rapor yazıldı diye geri ödeme yaptım” deneceği için geçerli olmayacaktır. Önemli
olan raporun içeriğidir. Ne amaçla verildiği ikinci önemdedir.”
Endikasyon dışı ilaç kullanımında, hekim baş sorumludur. Eğer bu uygulamaya
ait bir tıbbi sorun çıkarsa, bu takdirde, çıkan sorun açısından, hukuki merciler
bilirkişi raporlarında iki noktaya bakacaklardır:
1. Bu uygulama komplikasyon mudur ?
2. Bu uygulama malpraktis midir ? (Tıbbi bilgi, beceri eksikliği, özensizlik ya
da kasıt).
Bütün hekimlik uygulamaları hastalar yönünden belirli bir risk oluşturmaktadır.
Bu riskler, hekimlik uygulamalarının doğasından kaynaklanmakta, büyük kısmı
hekim tarafından gerekli dikkat ve özen gösterilmiş olsa bile kaçınılmaz nitelik
taşımaktadır. Buradaki riskler izin verilen risk çerçevesinde kaldığı müddetçe bunun
adı komplikasyon (istenmeyen durum) olmaktadır (26). Komplikasyon olduğu
OFTALMOLOJİDE ENDİKASYON DIŞI İLAÇ KULLANIMI
33
hallerde tıbbi uygulama hatasından ve hekimin kusurundan ve dolayısıyla hekimin
ve idarenin sorumluluğundan söz edilemez. Bu nedenle tıbbi müdahalelerde izin
verilen risk ile tıbbi malpraktis ayrımı hassasiyetle yapılmalıdır (27).
“Yapılan tıbbi müdahale, klasik tıp bilgilerinde, uluslar arası literatürde
komplikasyon olarak adlandırılıyorsa ve bu müdahale tıbbın kabul ettiği normal risk
ve sapmalar çerçevesinde yapılmışsa, istenmeyen sonuçlar meydana gelse bile,
hekime sorumluluk yüklenemeyecektir. Bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ilgisizlik
nedeniyle bir hastanın zarar görmesi, hekimin tanı ve tedavide standart ve
belirlenmiş davranış biçimlerinden farklı davranması veya görev ihmali sonucu,
hastada geçici sağlık bozulmasından, ölüme kadar giden bir değişkenlikte zarar
neden olunması halinde ise malpraktis (tıbbi uygulama hatası) söz konusu olacaktır.
Zamanında fark edilmez veya fark edilmesine karşın gerekli önlemler alınmaz ya
da fark edilip önlem alınmasına karşın yerleşmiş standart tıbbi girişimde bulunulmaz
ise komplikasyon malpraktise dönüşür (27).
Komplikasyon genellikle hastaya ait koşullardan ortaya çıkan, literatürde belli
bir oranda genel bildirimi olan ve esasında beklenmemekle birlikte ayrı tedavi
yöntemleri ile tedavi planı da belli olan tıbbi sorunlar olarak değerlendirilebilir. Bu
konuda hekimin sorumluluğu olmadığına karar verilebilir. Buna karşılık,
malpraktise giren süreçler, hastaya değil, hekime ait sorunlar olup, bilirkişi bu yönde
rapor verirse, bu takdirde hekim sorumlu olur. Bu nedenle, endikasyon dışı ilaç
kullanımında, sağlık otoritesi olarak Sağlık Bakanlığının gösterdiği yöntemlere
uyulsa dahi birincil tıbbi sorumlu, hekimdir. Buna ilişkin olarak ortaya çıkan
sorunların da komplikasyon olup olmadığına şu şekilde karar verilebilir: bu ilaç
kullanılmasa idi, hasta daha iyi mi yoksa daha kötü mü olurdu? Eğer, daha kötü
olmayacak idiyse, ilaç kullanımından dolayı, bir menfaat sağlanmamıştır. Bu
nedenle, bilirkişi bunu bir komplikasyondan ziyade “bilgi eksikliği” ya da ortaya
çıkan sorunun niteliğine göre, özensizlik vb. diye yorumlayarak, hekimin sorumlu
hale gelmesine yol açabilir yani komplikasyon, bir malpraktis haline dönüşebilir.
Bu nedenle, burada bilirkişilik çok önemlidir. Bilirkişi olarak, Adli Tıp Kurumu,
Adliyelerdeki bilirkişi listesinde yer alan yetkililer ya da savcı veya hakimin tespit
ettiği bilirkişiler rapor yazabilirler. Bilirkişiler de dökümana baktıkları için, mevzuata
uygun doküman oluşturulması konusunda hiçbir ihmal yapılmamalıdır. Endikasyon
dışı ilaç uygulamalarında da en önemlisi, idari mevzuata uygun döküman
oluşturulması ve özellikle de “tedavi” amaçlı aydınlatılmış onam alınmasıdır.
Sonuç olarak, tedavi edici tababet, bir anlamda “müessir fiile” dayalı bir
meslektir ve hatta sanattır. Yani bir başka insanı,kimyasal-farmakolojik, fizik –
cerrahi ya da psikolojik vb. yollarla etkileyerek, hastalık halinin denetim altına
alınmasına çalışan bir meslektir ve bu tedavi niyetine dayalı mesleğin ayırdedici
özelliği hekimlik diploması yani tedavi etme yetkisi, tedavi etme özgürlüğü ve hekim
özerkliğidir. Bu özgürlük ve özerkliğin sınırlarının öncelikle hekimler tarafından
bilinerek sadece tıbbi anlamda değil, idari ve hukuki anlamda da net olarak
uygulanması gerekmektedir. Bu sınırların en duyarlı olduğu konulardan birisi de
endikasyon dışı ve ötesi tıbbi uygulamalardır ve bu alandaki süreçleri hekim olarak
çok yakından izlemek zorunluluğu vardır.
34
OFTALMOLOJİDE ENDİKASYON DIŞI İLAÇ KULLANIMI
KAYNAKLAR
1. Randall S. Stafford, M.D., Regulating Off-Label Drug Use — Rethinking the Role of
the FDA : N Engl J Med 2008; 358:1427-1429April 3, 2008.
2. David C. Radley, MPH; Stan N. Finkelstein, MD; Randall S. Stafford, MD, PhD Off label
Prescribing Among Office-Based Physicians : Arch Intern Med. 2006;166:1021-1026.
3. American Cancer Society : www.cancer.org/Treatment/.. ./off-label-drug-use.
4. Alicia Bazzano MD MPH; Rita Mangione-Smith MD; Matthias Schonlau PhD; Marika
Suttorp MS; Robert Brook MD ScD (2009). "Off-label prescribing to children in the
United States outpatient setting.". Ambulatory Pediatrics 9: 81-8.
5. TC Anayasası.Beta Cep Kanunları 2009.
6. Hasta Hakları Yönetmeliği 27. Madde. 01/08/1998. Yayımlandığı Resmi Gazete No:
23420.
7. Hasta Hakları Yönetmeliği İkinci Bölüm 6. Madde. 01/08/1998. Yayımlandığı Resmi
Gazete No: 23420.
8. Beck, J.M. and Azari, E.D. 1998. FDA, Off-Label Drug Use, and Informed Consent:
Debunking Myths and Misconceptions. 53 Food, Drug, Cosmetic Law Journal 71.
9. 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunun 69. maddesi
10. Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi 6 . madde : Sağlık Mevzuatı, sa. 172, Seçkin Yayınevi,
2008.
11. Hakeri, H., : Aydınlatma ve Rıza s. 103-179, Tıp hukuku, 2. Baskı, Seçkin Yay. Ankara
-2009.
12. Aydın, E. : Aydınlatılmış onam s.55-66, Tıp Etiğine Giriş. Pegem A yayınevi, Ankara
2001.
13. Kara,M.Hızal,A.,Hızal,S.A. : Aydınlatılmış Onam :İzmir Tabip Odası Yayınları, İzmir
2009.
14. İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü'nün 8 Haziran 2009 tarih ve 2009/36 sayılı genelgesi:
Endikasyon dışı ilaç kullanım klavuzuna ilişkin genelge.
15. U S Food and Drug Administration Home Page < =vspib =submit>Home Page for the
Food and Drug Administration (FDA) www.fda.gov .
16. In Buckman Co. v. Plaintiffs' Legal Comm., 531 U.S. 341, 350 (2001).
17. Femrite v. Abbott Northwestern Hospital, 568 N.W.2d 535, 542 (Minn. Ct. App. 1997).
18. Richardson v. Miller, 44 S.W.3d 1, 13, n.11 (Tenn. Ct. App. 2000).
19. Maxwell J. Mehlmann: www.thedoctorwillseeyounow. com/content/.../art1971.html).
20. https://saglik.allianz.com.tr/Pages/Pages.aspx?pg=14 –
21. eczacilar-birligi-araciligiyla-yurt-disindan-ilac-getirtme. Html
22. Dr. Selda Emre Aydıngöz Serbest Tıbbi Yazar/Editör Klinik Çalışma Dönemleri IKU
2006 15/22-26 .
23. Christopher P. Adams and Van V. Brantner : Estimating The Cost Of New Drug
Development: Is It Really $802 Million? Health Affairs,25,no.2(2006):420-428.
24. Joseph A. DiMasi, Ronald W. Hansen and Henry G. Grabowski: The price of
innovation: new estimates of drug development costs : Journal of Health Economics,
Volume 22, Issue 2, March 2003, Pages 151-185 .
25. Mehlmann,Maxwell,J.D.: Off label prescribing. http://www.aestheticmedicine. com/en/
component/content/articl e/169.
26. Çolak,A. : Nöroşirujide Malpraktis, Türk Nöroşirurji Dergisi 12: 94- 98, 2002, s.48- 52.
http://www.turkishneurosurgicalsociety. org/pdf/bulten-6.pdf
27. Birtek,F. : Tıbbi müdahaleler açısından komplikasyon- malpraktis ayırımı. İstanbul
Barosu Dergisi Yıl 2007 Sayı 5 Cilt 81. http://www.turkhukuksitesi.
com/makale_779.htm
BÖLÜM B: TIBBİ UYGULAMA HATALARINDA DEĞERLENDİRME
35
TIBBİ UYGULAMA
HATALARIYLA İLGİLİ
TANIMLAR ve KUSUR
OLUŞTURAN EYLEMLERE
ÖRNEKLER
Yard. Doç. Dr. İ. Özgür CAN
Imhotepten, Asklepion’a, Hippokratese ve de günümüze kadar tıbbi uygulamalar
devam etmekte ve bu uygulamalar sırasında olduğu iddia edilen hatalar ve
eksikliklerle ilgili olarak tartışmalar sürmektedir. Hammurabi yasalarında (Babil
kralı Hammurabi’nin sözleri ve tarihin en eski ve en iyi korunmuş yazılı kanunlarıMÖ 2000 yılları); “Bir hekim, soylu bir kişinin ameliyat ile hayatını kurtarırsa veya
göz kapağını açarda gözünü iyi ederse 10 Şekel gümüş alacaktır (Madde 215).Eğer
bir cerrah, bir bronz neşter ile bir soylu kişiye önemli bir ameliyat yapar ve hasta
ölürse veya gözüne yaptığı bir ameliyatla gözünü kaybetmesine neden olursa, eli
kesilecektir (Madde 218)” belirtilmektedir.
Tıp alanıyla ilgili uygulamalar ve sonuçlarındaki belirsizliklere dikkat çeken
araştırmacılar; “tıbbi uygulamalardaki belirsizlik faktörü” konusunu incelerken tıp
çalışmalarının aslında bir keşif süreci olduğunu, hekimlerin belirli bir olayı
öngörmeye çalışan olasılıklar üzerinde çalıştıklarını belirtmektedir (1).
Sağlık çalışanlarının; sağlık hizmeti üretirken yürürlükteki yasal düzenlemelere
uyma, sağlık hizmeti üretirken meslek etiği değerlerine ve kurallarına uyma ve sağlık
hizmeti üretirken tıp alanının güncel bilimsel kurallarına uyma sorumluluğu vardır
(2-4).
Yapması gerekeni yapmama, ihmal ya da gecikme gösterme, basit özen ve dikkat
göstermeme, tanı ve tedavi hataları, yetkisiz uygulamalar kusuru göstermekte ve bu
kusur sonucunda hastada zarar oluşursa tıbbi uygulama hatalarından söz edilmekte
ve sağlık çalışanı sorumlu tutulabilmektedir.
Tıbbi müdahalenin; Tıbbi yardım ve el atmalar, tıbbi faaliyetler, tıbbi
uygulamalar, tıbbi girişimler, hekimlerin mesleki faaliyetleri gibi başlıklarla da ele
alındığı gözlenmektedir. Tıbbi müdahalenin; “Kişileri hastalık, sakatlık ve diğer
36
TIBBİ UYGULAMA HATALARIYLA İLGİLİ TANIMLAR ve KUSUR
OLUŞTURAN EYLEMLERE ÖRNEKLER
istenmeyen tıbbi durumlardan koruma, bu durumlar oluşmuşsa tanı koyma ve tedavi
etme, iyileşmeden sonraki sosyal iyilik halinin devamını sağlama gibi sebeplerle;
konusunda eğitim almış kişiler tarafından (yasal olarak yetkisi olan ve ehliyetli
kişiler) tarafından, tıp bilimi ve tekniği çerçevesinde, rıza dahilinde gerçekleştirilen
kişinin beden ve ruh sağlığını etkileyen hareketler olduğu belirtilmektedir (1-4).
1219 sayılı yasamıza göre; Türkiye’de hekimlik yapabilmenin şartı olarak tıp
fakültesi mezunu olmak yeterlidir. 663 sayılı KHK ile de 11/4/1928 tarihli ve 1219
sayılı Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunun bazı maddeleri
değiştirilmiştir. Bu değişikliklerle, kural olarak tıp fakültesi mezunu olup hekim
olanların veya yurtdışından alınan hekimlik diploması denkliği onaylanan
hekimlerin tıbbın bütün alanlarında tıbbi müdahale yetkisine sahip olduğu kabul
edilmektedir (1219 sayılı kanun 8. Maddesi).
1219 sayılı yasaya göre de hekim diploması olanlar ile cerrahi veya alt dallarında
uzman olanların (gerekli diplomaları olmak ve onaylanmak şartıyla) cerrahi
girişimlerde bulunabileceği, küçük cerrahi girişimlerin her hekim tarafından
yapılabileceği, ancak genel ve lokal anestezi ile yapılan büyük ameliyatların
mutlaka bir uzman hekimle beraber diğer bir hekimin tarafından yapılabileceği
belirtilmektedir.
Tıbbi uygulamanın hukuka uygunluğu için;
Sağlık personeli yetkili
Aydınlatılmış onam alınmalı (İşlemden uygun bir süre önce ve karar verme
yeterliliği olan hastanın aydınlatılarak onamı alınması)
Tıp biliminin verilerine göre gerekli olmalı
Tıp biliminin verilerine göre uygun müdahale
- Özen göstermek gerektiği hukukçular tarafından kabul edilmektedir (1,3).
Tıbbi uygulama hatalarına ilişkin tanımlar;
“Bir meslek mensubunun mesleğini, toplumda mesleğin ortalama basiretli ve
saygın bir mensubunun her şart altında uygulaması gereken bilgi ve beceri ile
uygulamaması sonucu hizmetten yararlanan kişiye bir zarar vermesi.” (Black’s
Hukuk Sözlüğü),
“Hekimin tedavi sırasında standart uygulamayı yapmaması, beceri eksikliği veya
hastaya tedavi vermemesi ile oluşan zarar” (Dünya Tabipler Birliği’nin 1992
yılındaki TIPTA YANLIŞ UYGULAMA bildirgesi genel kurul kararı) (5),
“Hekimlik kötü uygulaması başlığı altında bilgisizlik, deneyimsizlik veya
ilgisizlik nedeni ile hastanın zarar görmesi” (Türk Tabipler Birliği Etik İlkeleri) (5),
Tıbbi uygulamadaki bilgi-beceri eksikliği ya da ihmal sonucu hizmet sunulan
kişi sağlığında zarar”(TTB, Tıbbi uygulama hataları bildirgesi, 2010) (5),
ABD öğretisinde ise tıbbi uygulama hatası şu şekilde tanımlanmaktadır:”tıbbi
malpraktis, sağlık mesleği mensubu tarafından işlenen ve hastaya zarar veren yahut
komplikasyona neden olan ihmali yahut icrai bir hareketi ifade eder” (6).
Tıbbi Uygulama Hatalarında Oftalmoloji
Tıbbi uygulama hatalarıyla ilgili olarak sağlık çalışanlarına ve yönetimlerine
yönelik iddiaların arttığı gözlenmektedir. ABD’de tıbbi uygulama hatalarına bağlı
ölümlerin tüm ölümler içinde 5. sırada olduğu belirtilmektedir (4).
TIBBİ UYGULAMA HATALARIYLA İLGİLİ TANIMLAR ve KUSUR
OLUŞTURAN EYLEMLERE ÖRNEKLER
37
Oftalmoloji ve tıbbi Uygulama Hataları başlığı altında “pubmed” kapsamında
bilimsel yayınlarda; oftalmoloji alanında en çok;
• Tanı hatası, patoloji hatası, cerrahi hata, hasta takibi eksikliği, iletişim eksikliği,
onam eksikliğine rastlandığı (6),
• En sık katarakt tedavisiyle ilgili iddiaların gündeme geldiği (teknik hata, postop
infeksiyon, yanlış tip boyut intraokuler lens seçimi, onam eksikliği…) (6-8),
• Tazminat istemlerine sık rastlandığı (%63) ve iddiaların en sık glokom tedavisi
ve katarakt cerrahisi, LASIK, myopi için radial keratotomy, binokuler vizyon
anomali tanısı süreçlerinde yaşanan istenmeyen olaylarla ilgili olduğu (7),
• Gecikmiş veya yanlış tedavilerin iddiaların %35’ini oluşturduğu (7),
• Bir göz uzmanının 15 yılda bir iddia ile, estetik amaçlı oftalmoloji alanı
cerrahının iki yılda bir iddia ile karşılaştığı, anestezi ilişkili olay ile ise kariyerinde
bir kez karşılaştığı (8),
• İddiaların ancak 1/3’ünün mahkemeye taşındığı (8),
• Tazminatlarda; en çok katarakt, vitroretinal cerrahi ve tıbbi retina tedavisi ilişkili
iddialara rastlandığı (9),
• Pediatrik oftalmoloji alanındaki tıbbi uygulama hatalarının en yüksek tazmin
miktarlarıyla sonuçlandığı (9), Glokom ve nörooftalmolojiyle ilgili iddiaların en çok
tazminatla sonuçlanan alanlar olduğu (9),
Ülkemizde bu konuda yapılan çalışmalarda;
• Adli Tıp Kurumu III. İhtisas kurulu verileri (2009, toplam iddia sayısı=1280,
kusurlu bulunan dosya sayısı=707) incelendiğinde; Kadın Hast. ve Doğum (n=35),
Genel Cerrahi (n=22) alanlarının ilk sıraları paylaştığı ancak oftalmoloji alanının
ilk 10 içinde olmadığı (n= 4) (10),
• Yüksek Sağlık Şurası’nın (YSŞ) 1991-2000 yılları arasında oftalmoloji alanıyla
ilgili 59 olguda (%3.85) karar verdiği, sağlık çalışanlarının kusurlu bulunma
oranlarının %37 olduğu (11),
• En sık sahte/hatalı rapor düzenlemek konusunda oftalmologların kusurlu
bulundukları, bunu katarakt cerrahisinde intraokuler lens seçilmesinde hata, glokom
cerrahisinde beceri hatalarının takip ettiği (11),
• Yüksek Yargı Kararları (Yargıtay-1973-2007; 112 olgu) arasında göz hastalıklarıyla
ilgili yargı kararlarının (%6.2) 7 olguda gözlendiği, bu hastaların altısında görmede
tamamıyla kayıp birinde ise görme fonksiyonlarında zayıflama gözlendiği (1),
• Yüksek Yargı Kararları ( Yargıtay-1978-2006 yılları) arasında tıbbi uygulama
hatalarıyla ilgili tüm tıp alanlarında verdiği kararların %93’ünün tazminat
davalarıyla ilgili olduğu, yargılama süresinin olguların yaklaşık yarısında 5 yılın
üzerinde olduğu (12),
• YSŞ tarafından görüş verilen 15 olgunun 14’ünde, ATK tarafından görüş verilen
10 olgunun ise 9’unda Yüksek Yargı Organınca bilirkişi görüşüne itibar edilmediği,
sağlık çalışanlarının büyük bölümünün yüksek yargı tarafından kusurlu bulunduğu
(12) gözlenmektedir.
T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü Hizmet
Kusuru Genelgesi (18.01.2005); ile tıbbi uygulama hatalarıyla ilgili bakanlık
aleyhine açılan hizmet kusuru davalarına dikkat çekerek aşağıda sıralanan başlıklarla
38
TIBBİ UYGULAMA HATALARIYLA İLGİLİ TANIMLAR ve KUSUR
OLUŞTURAN EYLEMLERE ÖRNEKLER
ilgili sağlık personelini ve hastane yönetimlerini özen göstermeye ve önlem almaya
çağırmaktadır.
Yanlış teşhis ve tedavi,
Ameliyat öncesi ve sonrası gelişen komplikasyonlar,
Doğum esnasında ve sonrasında gelişen komplikasyonlar,
Hastane idaresinden kaynaklanan problemler,
Hatalı enjeksiyon,
Hatalı laboratuar tetkikleri,
Poliklinik ve sevk işlemlerinde yanlış yönlendirmeler ve acil servis
hizmetlerinin yetersizliği…
Önerilen önlemler arasında; arşivleme, tıbbi kayıtları tutma, sevk usulüne uyma,
hasta haklarıyla ilgili yasal mevzuata uyma, mesleki bilgi ve beceri arttırımına
yönelik eğitim gibi öneriler yer almaktadır.
Tıbbi Uygulamadan Doğan Sorumluluk
Hastanın tanı ve tedavileri sırasında, tıbbi uygulamalarda istenmeyen olaylar ve
sonuçlarla karşılaşılabilir.
Tıbbi uygulama hatası; Uygulama sırasında öngörülebilir ve önlenebilir
nitelikteki zararlı sonuçlara neden olmaktır. Hastanın tanı ve tedavisi sırasında
standart uygulamanın yapılmaması, bilgi ve beceri eksikliği, hastaya tedavi
verilmemesi sonucu oluşan zarardır (4,5).
Komplikasyon ise; Tıbbi girişim sırasında öngörülmeyen, öngörülse bile
önlenemeyen durum, istenmeyen sonuçtur ancak bilgi ve beceri eksikliği sonucu
olmaması gerekir. Bu tanıma göre; hekimin tıbbın kabul ettiği normal risk ve sapmalar
çerçevesinde davranarak gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen ortaya çıkan
istenmeyen sonuçlardan yasal olarak sorumlu olmayacağı belirtilmektedir (4,5,13). Her
türlü tedbire rağmen kaçınılamayan ve istenmeyen sonuçlara yol açan durumdur (1-3).
Komplikasyonun yasal uygulamadaki karşılığı bazı yazarlara göre “İzin verilen risk”
olarak yorumlanmıştır (1,3). Hasta tıbbi uygulama sırasında ve sonrasında kusur
olmadan da oluşabilecek istenmeyen sonuçları, komplikasyonları bilirse ve uygulamaya
onay verirse tıbbi müdahale hukuka uygun olur.
Ancak her komplikasyonda sağlık çalışanı kusursuz sayılacak şartı yoktur.
Komplikasyonun niteliği, sıklığı, olumsuz sonucun erken fark edilebilme,
engellenebilme durumu gibi konular değerlendirilmeli ve tıbbi uygulama hatasını
değerlendiren bilirkişiler bilimsel verilere göre komplikasyonu tanımlamalıdır.
Uzmanlık dernekleri, bu konuda yol gösterici olmak amacıyla tanı-tedavi
kılavuzlar, standart yaklaşımları hazırlayabilir.
Tıbbi standart; hekimin tedavi amacına ulaşması için gerekli olan ve denenerek
ispatlanmış bulunan, hekim tecrübesi ve doğa bilimlerinin o anki ulaştığı düzey, tıp
biliminin genel olarak tanınıp kabul edilmiş kuralları, hekimlerin çoğunluğunun
aynı/benzer olaylarda birbirine benzer, uyumlu uygulamalar yapması olarak
bilinmektedir. Bu tür olgularda “yapılması gereken” ve “ameliyat tekniği ve tıbba
uygun olup olmadığı” konusunda yapılacak değerlendirme önemli olup, tıbbi
standardın önemine işaret edilmektedir (1,3). Ancak, hekimin tıbbi standarda ulaşma
39
TIBBİ UYGULAMA HATALARIYLA İLGİLİ TANIMLAR ve KUSUR
OLUŞTURAN EYLEMLERE ÖRNEKLER
olanağının da (yeterli standarda sahip hastane altyapısı, donanım) değerlendirilmesi
gereklidir (3).
Hastada oluşan zararlı sonuç öngörülemiyor ve önlenemiyorsa veya öngörülebilse
bile (hastanın yeterince aydınlatılmış, onamı alınmış olması ve uygulamada kusur
olmaması şartı ile) önlenemiyorsa bu durumun kaza ve komplikasyon başlığı altında
değerlendirilmesi gerektiği belirtilmektedir (Tablo 1) (Savaş H kitabından) (1,13,14).
Tablo 1. İstenmeyen olaylarda malpraktis-komplikasyon ayrımı1
İstenmeyen olay kusur-sorumluluk yok
İstenmeyen olay komplikasyon
kusur-sorumluluk yok
İstenmeyen olay tıbbi uygulama hatası
Kusur-sorumluluk var
Öngörülemeyen
Öngörülemeyen
hasta aydınlatılarak onamı
alınmış olmalı
Öngörülebilen
Önlenemeyen
Önlenemeyen
bilgi-beceri eksikliği
olmamalı
Önlenebilen
Herhangi bir kusur olmasa da hastane yönetimleri kusursuz sorumluluk başlığı
altında tazminatla ilgili yükümlü tutulabilirler. Hekimin tanı kusuruna rağmen
hastada bir zarar oluşmamışsa tıbbi uygulama hatası iddiasının yasal sürece
taşınması, mahkeme açılması zor görünmektedir. Örneğin bir göz hekimi, hastasına
koyduğu tanı nedeniyle ameliyat ederken tanısının yanlış olduğunu ancak gözde bir
başka hastalığın olduğunu fark eder ve ameliyatta iyileştirirse hekimin kusurundan
söz edilemez (apandisit tanısıyla ameliyata alınan hastada ülser perforasyonu
çıkması gibi). Ancak hastanın ameliyat gerektirmeyen bir hastalığı varsa ve hekim
yanlış tanı ile hastayı ameliyat ederse ve bu gereksiz bir cerrahi girişim olur ve
iddialar yasal sürece taşınabilir.
Güven ve yatay/dikey işbirliği kavramları da hukukçular tarafından ekip
çalışmasının söz konusu olduğu durumlar için araştırılması gereken bir başlık olarak
belirtilmektedir. Hekimin görev ve sorumlulukların dağıtıldığı heyetin her bir üyesi,
diğerlerinin hukuka, mesleki kurallara uygun çalıştığı inancıyla kendi
sorumluluklarını yerine getirdiği takdirde sorumlu tutulamayabilir. Ancak denetim
ve gözetim yükümlülüğü olduğu ekipteki bir kişinin zararlı sonuçlara yol açabileceği
öngörülebilir ve engellenebilir durumda ise hekim sorumlu tutulabilir (3).
İstenmeyen Sonuçlar
Tıbbi uygulama hataları/komplikasyon ayrımını bazı örnekler üzerinden
açıklamaya çalıştığımızda (14);
1. Öngörülemez, önlemi yok
Herhangi bir bilinen hastalığı, risk faktörü olmayan hastanın anestezi altında göz
ameliyatı, yatış verilen hastanın bir gün sonrası CPR rağmen ex, ani beklenmedik
ölüm.
İddia: hekim kusuru
Otopsi raporu:derin ven trombozu kaynaklı akciğer embolisi. Kusur yok.
2. Öngörülebilir, önlemi yok
Bilateral konjenital katarakt ve nistagmus
İddia; görme düzeyi ameliyat ve tedavi sonrası yeterli değil
Bilirkişi incelemesi ve Yargı kararı: Görme düzeyi zaten ileri düzeyde etkilenmiş,
tamamen iyileşme ve görme beklenemez -kusur yok.
40
TIBBİ UYGULAMA HATALARIYLA İLGİLİ TANIMLAR ve KUSUR
OLUŞTURAN EYLEMLERE ÖRNEKLER
3. Öngörülebilir, önlemi alınmaya çalışılmış
Katarakt tedavisi
İnfeksiyon ve endoftalmi, panoftalmi
Vitrektomi ve göz kaybı
İddia: hekim kusuru
Bilirkişi incelemesi ve Yargı kararı: Teşhis-tedavi doğru, komplikasyona
müdahale yeterli-kusur yok.
4. Öngörülebilir, yeterli önlem alınmamış (önlenebilir nitelikte zararlı sonuç)
Oftalmoloji; anestezi uygulaması sonrası kardiak arrest
Otopsi raporu anestezik ilaç ilişkisi
İddia: hekim kusuru
Bilirkişi incelemesi ve Yargı kararı: Ameliyat vital bulgu izlemi olmaması ve
CPR de gecikme-kusur var.
5. Beceri kusuru
Gözde arpacık (chalazion) tedavisi
İlaç enjeksiyonu, bir kısmı yanlışlıkla konjonktivaya yapılmış, 3-4 gün sonra
görme kaybı
Endoftalmi ve sonrası Panuveit tanısı, Sol göz görme kaybı-Hekim kusurlu
6. Bilirkişi incelemesi gerektirmeyebilecek durumlar
Taraf hataları (retinoblastomada yanlış taraf göz eviserasyonu)
Yabancı cisim unutulması
Ameliyat alanı dışında oluşan zararlar (Hastanın düşürülmesi) gibi (14)-İdare ve
sağlık personeli kusuru
Tıbbi uygulama hatalarına yaklaşımda;
Türk Tabipleri Birliği; hekimlere yönelik sigorta uygulamasının sakıncalarına
dikkat çekerek sağlık çalışanlarının çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve sağlık
hizmetinden kaynaklanan zararların devletçe giderilmesini önermektedir. Tıp etiği
araştırmacıları "hizmet kaynaklı zarar" gibi tanımlarla sağlık çalışanlarının bu
konuda devletin güvencesi altında olabileceklerini öne sürmektedir.
Dünya Tabipler Birliği de (önerilerinden bir bölümü);
• Toplumun ve hükümetlerin defansif tıp uygulaması konusunda uyarılması ve
önceden tespit edilemeyen durumların kötü uygulama olmadığı konusunda
uyarılmasını,
• Tıbbi kötü uygulamalar için yasa ve yöntem geliştirmeye katılınmasını,
• Avukatların bu konuda uygun olmayan istekler ve davalar için propaganda
yapmalarına karşı aktif tutum alınmasını,
• Kötü uygulama başvurularının mahkemelere gidilmeden çözülmesini
önermektedir (5).
Hastanın aydınlatılmasının öneminin vurgulandığı bir yargı kararında; “Hekimin
ve ilgili hastanenin hastalarına verdiği her türlü bilgi olmasa da, önemli olabilecek
bilgileri kayıt ve imza altına alması, …izlemi sırasında belli özelliği olan süreçlere
dair hatırlatıcı ve vurgulayıcı yönlendirmelerin hastayla olan ilişkilerin sürecini
TIBBİ UYGULAMA HATALARIYLA İLGİLİ TANIMLAR ve KUSUR
OLUŞTURAN EYLEMLERE ÖRNEKLER
41
kolaylaştıracağı, hasta ve hasta yakınlarının maddi ve manevi olarak kötü olabilecek
süreçlere kısmen hazır olmaları açısından aydınlatıcı olabileceği” belirtilmektedir.
Türk Ceza Kanunu’na göre; herkes kendi kusurundan sorumludur ve tıbbi
uygulama hatalarının ağırlıklı olarak taksir kapsamında değerlendirildiği
gözlenmektedir. Taksir; dikkat ve özen eksikliğine bağlı, sonuç öngörülmeyerek
gerçekleştirilmesi halidir. Bilinçli taksir ise; kişi öngördüğü neticeyi istememesine
karşın, neticenin meydana gelmesi halidir. Sağlık çalışanları; mesleki uygulamaları
sırasında ortaya çıkan kusur ve zararlarla ilgili olarak Türk Ceza Kanunu kapsamında,
bilinçli taksir, olası kast, kasıt gibi maddeler başlığı altında sorumlu tutulmamalıdır.
KAYNAKLAR
1. Savaş H. Yargıya Yansıyan Tıbbi Müdahale Hataları. Ankara, Seçkin yayıncılık,
2009:49,79,279-287.
2. Cetin G. Tibbi Malpraktis. Icinde: Cetin G, Yorulmaz C, (yazarlar). Yeni yasalar
cercevesinde hekimlerin hukuki ve cezai sorumlulugu, tibbi malpraktis ve adli raporlarin
duzenlenmesi. IU Cerrahpasa Tip Fakultesi Surekli Tip Egitimi Etkinlikleri Sempozyum
Dizisi, No:48, Istanbul, 2006:31-42.
3. Hakeri H. Tıp Hukuku kitabı içinde Tıbbi Müdahaleden Dolayı Hukuksal Sorumluluk
ve Malpraktis bölümleri, 3. baskı Seçkin Yayıncılık, 2010, Ankara.
4. Tuğcu H, Yorulmaz C, Koç S. Hekim Sorumluluğu ve Tıbbi Malpraktis. Birinci
Basamakta Adli Tıp Kitabı içinde. (editörler:Sermet Koç, Muhammed Can) İstanbul
Tabip Odası yayını, İstanbul, 2010:9-17.
5. http://www.ttb.org.tr/mevzuat/ (28.02.2010)
6. Mozaffarieh M, Wedrich A. Malpractice in ophthalmology. Guidelines for preventing
pitfalls. Med Law. 2006;25:257-65.
7. Anna Mavroforou and Emmanuel Michalodimitrakis. Physicians’ liability in
ophthalmology practice. Acta Ophthalmol. Scand. 2003
8. Tomkins C. Over 120 years of defending ophthalmologists. Br J Ophthalmol.
2006;90:1084-5.
9. Nadeem Ali. A decade of clinical negligence in ophthalmology. BMC Ophthalmol.
2007;7:20.
10. Şanyüz Ö, Birgen N, İçmeli Ö.S, Gökdoğan C, Yorulmaz C, Altınok A, Orhan Z. Tıbbi
Uygulamalar ile ilgili Tazminat Davalarının Uzmanlık Alanlarına Göre Dağılımının
Zorunlu Sağlık Sigorta Primlerinin Kademelendirilmesi. 9. Adli Bilimler Kongresi, 1417 Ekim 2010, İzmir. Bildiri özet kitabı:153-154
11. Koçak N, Özdemir MH, Kaynak S. O Türkiye’de Göz Hastalıkları Olgularında
Malpraktis İddialarının Değerlendirilmesi. 44. TOD Toplantısı, 2010.
12. Can İ.Ö, Özkara E, Can M. Medical Malpractice Verdicts of High Court in Turkey. The
7th Congress of the Balkan Academy of Forensic Sciences. 03-06 June, DurresALBANIA. Proceeding Book, 52 (2010).
13. Özkara E, Çoker A, Hancı İH. “Legal liability and medico-legal problems of surgeons
in Turkey(Türkiye’de genel cerrahın yasal sorumlulukları ve mediko-legal sorunları)”,
Ulus Travma Derg. 2004;10:3-10.
14. Yayci N, Uzun I, Baser L, İnanıcı MA. Genel cerrahide tıbbi uygulama hataları: 19962000 yılları arasında Adli Tıp Kurumu'na yansıyan olgular. Turkiye Klinikleri Adli Tıp
Dergisi. 2004;1:12-7.
42
BÖLÜM B: TIBBİ UYGULAMA HATALARINDA DEĞERLENDİRME
ASİSTANIN MESLEKİ
YAŞAMINDA MALPRAKTİSE
YOL AÇAN SÜREÇLER
Dr. Burcu KASIM
19.06.2002 tarihli resmi gazetede yayınlanan Tıpta Uzmanlık Tüzüğü’nün 13.
maddesine göre asistan, kurumlarındaki kadro unvanları ne olursa olsun, tıp ve diş
hekimliği uzmanlık ana veya yan dallarından birinde uzman olarak yetiştirilmek
amacıyla, bu tüzük ve özel mevzuat hükümleri çerçevesinde öğrenim, eğitim,
araştırma ve uygulama yapmak üzere atanan tıp doktoru ve diş hekimidir.
Malpraktis, Dünya Tabipler Birliği tarafından hekimin tedavi sırasında standart
güncel uygulamayı yapmaması, beceri eksikliği veya hastaya tedavi vermemesi ile
oluşan zarar olarak tanımlanmıştır.
1991’de Helms’in 1950-1986 yılları arasında asistan ve eğitim kurumunun dava
edildiği 136 olguyu değerlendirdiği çalışmada, davaların çoğunu vekalet
sorumluluğu ile ilgili sorunlar, tedavi standartları ve asistan denetimindeki sorunların
oluşturduğu, bunların yanında yasal prosedürlerdeki ve bilgilendirilmiş onam
eksikliklerinin de diğer dava konularından olduğu görülmüştür. Davaların %44’ü
asistanlar tarafından kazanılmıştır. Çalışmada, malpraktisin asistanın mesleki
hayatında önemli bir sorun olduğu vurgulanmıştır.
Tıbbi kusur, o gün için genel kabul görmüş tıbbi uygulama standartları
çerçevesinde, ortalama bilgi düzeyi, beceri, dikkat ve özene sahip bir hekimin
göstermesi gereken davranış şeklinin gösterilmemesidir. Tıbbi kusur çeşitleri;
dikkatsizlik, özen eksikliği, tedbirsizlik, meslekte acemilik ve yetersizlik, emir ve
yönetmeliklere uymamaktır. Bütün bunlar asistanın mesleki hayatında malpraktis
nedenleri olmakla beraber uzman hekimlerden farklı olarak, meslekte acemilik ve
yetersizlik ön plana çıkmaktadır. Meslekte acemilik ve yetersizlik, meslek ve sanatın
esaslarını ve klasik bilgilerini bilmemek, temel beceriden yoksun olmak olarak
tanımlanır. Buna bir örnek verecek olursak, Day ve ark. açılan 12 prematür
retinopatisi (ROP) ile ilgili malpraktis davasını değerlendirmiştir. Bu davalardan 8’i
ASİSTANIN MESLEKİ YAŞAMINDA MALPRAKTİSE YOL AÇAN SÜREÇLER
43
taburculuk sonrası takip hatası, 3’ü takip aralarının uzunluğu, 1’i retina uzmanına
yanlış refere edilmesi ve son olarak 1’i de denetimsiz asistan takibi nedeniyle
açılmıştır. Son olgudaki çocuk, ilk olarak bir 3. yıl asistanı tarafından retinopati yok
olarak, 3 hafta sonra bir diğer asistan tarafından zon 2 evre 1 ROP olarak
değerlendirilmiş ve 2 haftalık takip önerilmiştir. Başka bir hastaneye transfer edilen
çocuk, ancak 1 yıl sonra bir retina uzmanı tarafından evre 4 ROP aşamasında
değerlendirilmiştir. İlk hastanedeki iki muayenede de sorumlu uzman hekim, çocuğu
görmemesine rağmen davalı, uzman hekimdir. Dava halen karar aşamasındadır.
Bunların dışında, asistanın çalışma saatlerinin yoğunluğu, çalışma koşullarının
güçlüğü, nöbetler, düşük ücretler, tıbbi sekreterlik görevinin asistan tarafından
yapılması, hasta ve hasta yakınları tarafından ruhsal ve fiziksel şiddete maruz kalma,
sürekli değişen sağlık politikası ve yasalar, eğitim saatleri, hastabaşı eğitim ve pratik
beceri eğitiminin yetersizliği ve standardının olmaması, kongre ve bilimsel
etkinliklere katılımın yetersizliği, eğitimin değerlendirilmesi, asistan karneleri, geri
bildirim ve bitirme sınavlarının gerekli özenle yapılmaması gibi sorunlar sonucu,
malpraktis neredeyse kaçınılmaz ve dikkat edilmesi gereken bir konudur.
Bu sıkıntılara çözüm önerileri olarak, nöbet ve çalışma saatlerinin düzeltilmesi,
uygun ücretlendirme, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, yeterli sayıda personel,
asistan, eğiticinin bulunması ve en önemlisi eğitim süresi ve içeriğinin belirlenmesi,
simülasyon ve beceri laboratuvarlarının eğitim süreci içerisinde yer bulması ve
hasta-hekim ilişkisinin yasal zemininin ve niteliğinin açıkça belirlenmesi ve bunların
hekimler tarafından tam olarak bilinmesi sayılabilir.
Asistanın neden olduğu bir malpraktis durumunda sorumluluk çeşitli yasalarla
düzenlenmiştir.
Asistan hekimler, bağlı oldukları uzman hekimler bakımından “yardımcı kişi”
olarak tanımlanır. Borçlar Kanunu’nun 100. maddesine göre bir borcun ifasını veya
bir borçtan doğan bir hakkın kullanılmasını sözleşmeye uygun biçimde dahi olsa
kendisi ile birlikte yaşayan kişilere veya gözetiminde çalışan kişilere bırakan kişi,
bu kişilerin işlerini yaparken verdikleri zarardan dolayı diğer yana karşı sorumludur.
Hekim bu sorumluluktan ancak kendisi yardımcının eylemini yapsaydı kusurlu
sayılamayacağını kanıtlayarak kurtulabilir.
Hasta ile hekim arasında herhangi bir sözleşme, güven ilişkisi veya kamu hizmeti
ilişkisi yoksa, hekimin hastanın vücuduna müdahalesi haksız fiildir, Örneğin, bilinci
açık bir hastadan izin almadan stajyer hekimle birlikte müdahaleye girişiliyorsa,
haksız fiil vardır ve hekim, yardımcısının eyleminden haksız fiil hükümleri arasında
düzenlenen adam çalıştıranın sorumluluğuna göre sorumlu olur. Yardımcı ise, kendi
eyleminden haksız fiile göre sorumlu olur.
Yardımcı kişinin ceza sorumluluğuna bakıldığında, Türk Ceza Kanunu’nun 22/5
hükmüne göre, Herkes kendi taksirli hareketinden sorumlu olur ve her failin cezası
kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir. Asistanlar, yetkili uzman hekim kontrolünde tedavi
ve ameliyat yapabilirler. Ancak asistan ve diğer personelin hatalarından, olayın
44
ASİSTANIN MESLEKİ YAŞAMINDA MALPRAKTİSE YOL AÇAN SÜREÇLER
özelliğine göre, uzman hekim cezai açıdan sorumlu olabilir. Yüksek Sağlık Şurası
kararlarına göre uzmanın emriyle, kesilmemesi gereken damarı kesip damarı
besleyen organın nekroze olmasına sebep olan asistan cezai açıdan sorumsuz, uzman
kusurlu olarak sayılmış; bir başka durumda tümörlü göz yerine sağlam gözü çıkarma
olayında hem uzmana hem asistana ağır kusur verilmiştir.
Son olarak, malpraktis durumunda idarenin sorumluluğuna baktığımızda,
anayasanın 129. maddesi 5. fıkrasına göre, “Kamu görevlilerinin yetkilerini
kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine dönmek
koşuluyla yasanın gösterdiği biçim ve koşullara uygun olarak ancak idare aleyhine
açılabilir.” Hekim, kişisel olarak kamu hizmetinden doğan zarardan sorumlu
tutulmaz. Ancak, idare hastaya ödediği tazminatı hekimden kusuruna göre isteyebilir.
Sonuç olarak, malpraktis asistan eğitim süreci içerisinde karşılaşılan önemli bir
unsurdur. Yasal sorumlulukların bilinmesi, asistan eğitiminin ayrılmaz bir parçası
olarak algılanmalıdır. Bu öğretme süreci, denetim ve hasta güvenliğini aksatmayacak
risk yönetimi unsurlarını barındırmalıdır.
KAYNAKLAR
1. Helms LB, Helms CM. Forty years of litigation involving residents and their training:
II. Malpractice issues. Acad Med. 1991;66:718-25.
2. Çetin G. Tıbbi Malpraktis. İ.Ü Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri,
Yeni Yasalar Çerçevesinde Hekimlerin Hukuki ve Cezai Sorumluluğu, Tıbbi Malpraktis
ve Adli Raporların Düzenlenmesi. Sempozyum Dizisi 2006;48, s.31-42.
3. Day S, Menke AM, Abbott RL. Retinopathy of prematurity malpractice claims: the
Ophthalmic Mutual Insurance Company experience. Arch Ophthalmol. 2009;127:794-8.
4. Salim A, Teixeira PG, Chan L, et al. Impact of the 80-hour workweek on patient care at
a level 1 trauma center. Arch Surg. 2007;142:708-12; discussion 712-4.
5. Yaylacı S. Yücel Ö. Hancı İH. Uzmanlık Öğrencisi Hekimlerin ve Aile Hekimi Adayı
Öğrencilerin Müdahalelerinden Doğan Yasal Sorumluluk. Adli Bilimler Dergisi.
2009;8:49-56.
45
BÖLÜM B: TIBBİ UYGULAMA HATALARINDA DEĞERLENDİRME
KOMPLİKASYON ve
MALPRAKTİSİN YÖNETİMİ
Prof. Dr. Kadircan KESKİNBORA, Ph.D.
Bir tıbbi girişimde komplikasyon, gerekli dikkat ve özene rağmen, önlenebilir
olmayan ve tahmin edilmeyen zararlı sonucun kaçınılmaz olarak ortaya çıkması
durumudur, “kabul edilebilir risk” olarak tanımlanmaktadır; böyle durumlarda,
kusurlu davranıştan söz edilemez. Tıbbi malpraktis (hatalı uygulama) ise, tedavi
sırasında standart güncel uygulamanın yapılmaması, beceri eksikliği veya hastaya
tedavi verilmemesiyle oluşan zarar şeklinde tanımlanmaktadır; böyle durumlarda
ise kusurlu davranış söz konusudur. Komplikasyon ve malpraktis ayrımını
yapabilmek bazı durumlarda çok güç olabilmektedir.
Bu bölüm, sağlık hizmetleri sunumuyla ilgili kavramların ve kusurların
tanımlanması ve örneklenmesi, sağlık mensuplarının yükümlülük ve sorumluluklarına
değinilmesi, komplikasyon veya hatalı uygulama durumunda izlenecek yolun
tartışılması ve bu değerlendirmeler çerçevesinde bu olumsuzlukların en aza
indirilebilmesi önerilerinin sunulması amacıyla kaleme alınmıştır.
Malpraktis ve Tıbbi Malpraktis Kavramları
Malpraktis, Latince “male” ve “praxis” kelimelerinden türemiş olup, “kötü, hatalı
uygulama” anlamındadır. Uygulamada; bir meslek mensubunun, mesleğini
uyguladığı esnada ortaya çıkan hatalı, kusurlu hareketleri olarak kullanılır. Tıp
mesleği mensuplarının hatalı uygulamalarına “Tıbbi Malpraktis” denir.
Dünya Tabipler Birliği malpraktisi; “Hekimin tedavi sırasında standart güncel
uygulamayı yapmaması, beceri eksikliği veya hastaya tedavi vermemesi ile oluşan
zarar’’ şeklinde tanımlamaktadır. Tıbbi Standart kavramı ile anlatılmak istenen, “tıp
biliminin genel olarak tanınıp kabul edilmiş kuralları”, denenmiş ve bilinen temel
46
KOMPLİKASYON ve MALPRAKTİSİN YÖNETİMİ
meslek kurallarıdır. Tıp bilimince genel olarak bilinen ve tanınan bir kuralın
varlığından söz edilebilmesi için, onun hekimlerin büyük çoğunluğu tarafından aynı
veya benzer hadiselerde sürekli uygulanıyor olması gerekir. Çok sayıda farklı, hatta
çelişkili görüşün bulunduğu tıbbi uygulamalarda henüz tıbbi standardın bulunmadığı
söylenebilir (1). Standart Tıbbi Uygulamayı belirlerken hekimin her yeni yöntemi
uygulamakla yükümlü olmadığını, hekimin yükümlülüğünün yerleşmiş kuralları
uygulamak olduğunu göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Ekonomik koşullar,
malzeme eksikliği, yetersiz yatak, acil durumda boş ameliyathane bulunmaması gibi
durumlarda hekimin “standart tıbbi uygulama”yı sağlaması zorlaşır.
Tıbbi malpraktis, nadiren tek bir nedene bağlı olarak meydana gelebilmektedir.
Genellikle insan faktörü (bilgisizlik, zihinsel muhakeme hataları, el hataları,
dikkatsizlik gibi), çevresel faktörler ve tıbbi cihazlar gibi hata oluşması riskini
arttıran çeşitli faktörler mevcuttur. Tıbbi bakım, bir ekip işi olduğundan hata
oluşumunda söz konusu faktörler, genellikle iç içe geçmiş durumda karşımıza
çıkmaktadır (2).
Sözleşmeden Doğan Sorumluluk
Hekim tedavi eder, hekimin eylemi “müdahale”dir. Bu; sözle, ilaçla, neşterle
veya ışınla olabilir (1). Hasta-hekim arasında kurulan ilişki, Borçlar Kanunu 386
ve devamı olan maddelerinde düzenlenen vekalet akdi olduğu kabul edilmektedir
(3). Hasta, hekimin karşısına geçip anamnez vermeye, hekim de bu anamnezi
dinlemeye başladığından itibaren aralarında bir sözleşme imzalandığı varsayılır.
Sözleşme vekâlet sözleşmesi tarzında olup, hekim bu sözleşme ile sonucun iyi
olacağını taahhüt etmez. Ancak bu sözleşme ile hekim; hastasının sağlığını
korumak veya düzeltmek için elinden geleni yapacağına, ona özen, içten bağlılık
ve sadakat göstereceğine, tüm bilgi ve becerisini onun yararına kullanacağına,
sırlarını saklayacağına, kayıtlarını düzgün olarak tutacağına ve tedavisini
sürdüreceğine dair yükümlülük altındadır (4). Tıbbi yönden hukuki sorumluluk
ya hekim ile hasta arasındaki bir akitten ya da akit dışında bir haksız fiilden veya
vekaletsiz iş görmeden kaynaklanır. Bir hasta ile hekim arasında teşhis ve tedaviye
yönelik sözleşme ilişkisi ya bağımsız çalışan hekimle yapılan sözleşmeyle veya
hasta ile hastane arasında kurulan sözleşme gereği hastane adına ve hesabına
çalışan hekimin teşhis ve tedavi faaliyetinde bulunmasıyla kurulur. Birincisinde,
hasta ve hekim arasında vekalet ilişkisi bulunurken, ikincisinde hasta ile hastane
arasında hastaneye kabul sözleşmesi bulunur, hekim ise hastane adına ve hesabına
hareket eden yardımcı kişi durumundadır. Birinci durumda hekim sözleşme gereği,
ikinci durumda ise haksız fiil gereği sorumlu olur (5).
Bir tıbbi girişimin hukuka uygun olması için:
1. Girişimde bulunan kişinin buna yetkili olması,
2. Girişimin mesleğin gereklerine uygun yürütülmesi,
KOMPLİKASYON ve MALPRAKTİSİN YÖNETİMİ
47
3. Hastanın muayene için onayının, yapılacak her türlü diğer uygulama ve girişim
için ise bilgilendirilmiş rızası / aydınlatılmış onayının bulunması,
4. Rızanın bulunmadığı durumda genel sağlığın korunması gibi daha üstün bir
kamusal yarar olması gerekmektedir (6).
Hekim ile hasta arasında, geçerli bir sözleşme bulunmayan bazı durumlarda,
hekim vekaletsiz iş gören olarak hastanın tedavisini gerçekleştirir. Hekimin
müdahalesi, hastanın menfaatine ve onun yasaklamasına aykırı olmayan şekilde
yapıldığından, hukuka uygun vekaletsiz iş görme sayılacaktır (7). Borçlu (hekim)
zararın tazmininden ancak kusursuz olduğunu ispat etmek suretiyle kurtulabilir.
Ancak bazı istisnai hallerde sebep ilişkisi-sebep sorumluluğu nedeniyle borçlunun
(hekimin) kusuru olmasa da sorumluğu olduğu kabul edilir. Örneğin: Borçlar
Kanunu (BK) 100’maddeye göre borçlu (hekim), yardımcı kişilerin alacaklıya
(hastaya) vermiş olduğu zarardan kusur şartı aranmaksızın sorumludur. Eğer hekim
ile hasta arasındaki ilişki akde dayanmıyorsa, ilgili müdahale haksız fiil olarak
nitelendirileceği için hasta, hekimin kusurunu da ispatlamakla yükümlüdür. Burada,
hastanın hekimin tıbbi meslek kuralına aykırı davrandığını ispatlaması yeterli
olacaktır. Bu açıdan taraflar arasında sözleşme olup olmaması kusurun ispatında
pratik bir fark doğurmamaktadır (8).
Hekim ve Diğer Sağlık Personelinde Standart
Hekim, ne kadar özen, ne kadar dikkat, ne kadar beceri göstermek zorundadır?
Burada, “ortalama” bir hekimden bahsedilmektedir. Hekimden, bir olgu karşısında
en bilgili, en becerili, en özenli meslektaşının göstereceği performans değil, aynı
koşullarda, aynı uzmanlık alanındaki ortalama bir meslektaşının göstereceği
performans beklenmektedir. “ortalama” bir hekimin ne olduğu kıyaslamasını yapmak
için kullanılabilecek kesin kriterler hiçbir zaman mevcut olmayacaktır. Bu nedenle,
her uzmanlık derneği, ülkenin içinde bulunduğu olanaklar ve sağlık kuruluşlarının
şartlarını da göz önüne alarak kendi minimum standartlarını belirlemelidir.
Hekim Yükümlülükleri
Aydınlatma Yükümlülüğü: Bir hukuksal fiilin hukuka uygunluğu söz
konusuysa, fiilin geçerli olması için rıza aranıyorsa bu rızanın önceden alınması
gerekir. Rızanın geçerli olmasının ilk şartı kişinin aydınlatılmasıdır. Hekimin
aydınlatma yükümlülüğüne hukuk düzeni çeşitli işlevler yüklemiştir. Bunlardan
birincisi teşhis ve tedavinin gereği gibi yerine getirilmesi ve başarılı olmasına ilişkin
olarak hastanın bilgilendirilmesidir ki, buna tedavi ve güvenlik aydınlatması
denmektedir. Aydınlatma yükümlülüğünün ikinci işlevi ise tıbbi müdahalenin
hukuka uygunluğunu ve hastanın (ve yakınlarının da) kişilik haklarından kendi
geleceğini belirleme hakkının gerçekleşmesini sağlamaktır (9).
48
KOMPLİKASYON ve MALPRAKTİSİN YÖNETİMİ
Tedaviyi Sürdürme Yükümlülüğü: Hekimin, varsayımsal sözleşme ile
tedavisini üstlendiği hastasının bu tedavisini, tek taraflı olarak sonlandırması, bunu
hastasını bilgilendirerek yapsa bile hukuksal sorumluluk doğuracaktır. Gerekçesini
açıklayıp hastanın rızasını almalıdır. Tedavinin kısa bir süre kesilmesinin dahi tehlike
yaratacağı durumlarda, rızanın yazılı olarak alınmasında fayda vardır (2).
Kayıt Tutma Yükümlülüğü: Hekimin kayıt tutma zorunluluğu vardır. Bu
kayıtların iyi düzenlenmesi ve arşivlenmesi uygundur. Kayıtların, ayrıntılı biçimde,
tarihler belirtilerek, günlük olarak tutulması, istenen konsültasyonlarda konsültan
hekimin notlarının ve imzasının bulunması gereklidir. Önceden tutulmuş olan
kayıtların üzerine eklemeler veya değişiklikler yapılması son derece yanlış bir
harekettir; bunlar, sahtecilik olarak değerlendirilebilir. Yazılı kayıtlar kadar,
laboratuar sonuçları ve radyolojik tetkikler gibi tanı ve tedavi esnasında kullanılan
belgelerin saklanması da önemlidir. Bazı hallerde özellikle grafilerin hastaya
verilmesi gerekebilir. Bu durumda verilen grafilerin ne olduğu, kaç adet olduğu,
çekiliş tarihi ve protokol numarası yazılarak düzenlenen bir belge hastaya
imzalatılmalıdır (2).
Sır Saklama Yükümlülüğü: Hekimin hastasına karşı yükümlülüklerinden biri
de onun sırlarını saklamaktır. Mahkemede yapılan açıklamalar, sır saklama
yükümlülüğünü ihlal sayılmaz. Ancak hekim, hastasının rızası yoksa bu
açıklamaları yapmaktan çekinebilir. Bu çekinme, kendisine yasal olarak bir
sorumluluk yüklemez (2).
Sadakat ve Özen Borcu: Sadakat borcu hekimin, hastanın sağlığını korumak
için gerekli her şeyi yapması, onun menfaatine olan davranışlarda bulunması,
aleyhine zararına olacak davranıştan kaçınmasıdır. Özen borcu; hekimin gerek
teşhisi koyup bu teşhise uygun tedavi metodunu seçmesinde, gerek seçilen bu
metodun uygulanmasında dikkate alınması gereken genel bir borçtur. Hekimin özen
borcu, sadece tıp biliminin kurallarıyla sınırlı değildir. Teknik tıp kuralları ile bunları
hukuka uygun hale getiren bütün hukuk ve deontoloji kurallarının uygulanmasında
da söz konusu olan bir borçtur (9).
Komplikasyon ve Kabul Edilebilir Risk Kavramları
Sağlık mesleği, belki de en riskli mesleklerden biri olup, sağlık mesleği
mensubunun “kusur” olarak kabul edilebilecek bir hareketi olmasa bile en hafifinden
en ağırına kadar her türlü zararlı sonuç ortaya çıkabilir. Bu şekilde ortaya çıkan ve
tıbbi uygulamada “komplikasyon” adı verilen istenmeyen durumlar, hukuk açısından
da makul karşılanarak “kabul edilebilir risk” olarak nitelendirilmekte ve tıbbi
malpraktis olarak kabul edilmemektedir. Ancak burada önemli bir nokta vardır; hasta
yapılacak olan tedavi ve/veya girişimler konusunda aydınlatılırken, ortaya çıkabilecek
komplikasyonlar açısından da bilgilendirilmelidir. Bilgilendirilmiş rıza/aydınlatılmış
onay, sadece yapılan kusursuz bir işlemi hukuka uygun hale getirir; kusurlu bir işlem
karşısında hastanın hukuksal haklarını ortadan kaldırmaz (2).
KOMPLİKASYON ve MALPRAKTİSİN YÖNETİMİ
49
Kusur Kavramı
Bugün yargıya giden tıbbi uygulama hatası iddialarında “hata nedir” diye
sorduğumuzda net ve sınırları çizilmiş bir tanımın olmadığını görürüz. O yüzden de
bu olgular, herhangi bir müteahhidin yapıp sonra yıkılan binası için açılan davada
ne yapılıyorsa aynı şeylerin yapıldığı ve karara bağlandığı olgular gibi karşımıza
çıkmaktadır. En fazla şikayetin “Özen yükümlülüğünü yerine getirmemek” iddiası
ile yapıldığı dikkati çekmektedir.
Kusurun saptanmasında sadece mahkemenin saptadığı bilirkişi sistemi ile de
yetinilmemiş, taraflara “uzman görüşü” alma ve gerektiğinde kendi uzmanını mahkemede
dinletme, çapraz sorgu sistemi ile açıklama yaptırma hakkı da verilmiştir (2).
Herhangi bir tıbbi malpraktis iddiasında, kusur değerlendirilirken; sağlık
personelinin içinde bulunduğu durum ve şartlar ile olgunun kendine has özellikleri
de dikkate alınmaktadır (10). Örneğin: bir hekime zorunlu olarak olması gerekenin
çok üzerinde iş yükü yüklenmiş ise, bu hekimin standart hizmeti sunması mümkün
olmayabilir. Büyük bir şehirdeki bir sağlık kuruluşunda yaptırılan doğumdaki
sorumlulukları ile, yolları kardan kapanmış bir dağ köyünde yaptırılan doğumdaki
sorumluluklar çok farklı olacaktır. Korneayı 2 mm delmiş bir kesici alet
yaralanmasıyla, korneanın neredeyse tamamını kaplayan çok sayıda ve düzensiz
yaralanmanın sorumluluk karşılaştırmasında; tek bir delinmeyi atlayan cerrahın
sorumluluğu ile aynı bölgede çok sayıda yara ve delinme olması halinde deliklerden
bir tanesini atlayan cerrahın sorumluluğu yine farklı olacaktır.
Hastada ortaya çıkan zarara neden olan kusurlu hareket, tek bir kişinin kusuru
olabileceği gibi, birden fazla kişinin, kurumun, sistemin kusuru da olabilir. Böyle olunca;
tıbbi malpraktis olgularında kusurun tespit edilmesi hayli güçlük arz eder. Birçok kişi
ağır veya tam kusurlu olabileceği gibi, birçok kişi hafif veya az kusurlu da olabilir. Ortaya
çıkmış olan zarardan, herkes kusuru oranında sorumlu olacaktır. Eğer böyle bir
değerlendirme hatası olduysa bunun da ilk sorumlusu, konunun mantığını tam olarak
anlayamamış ve teknik bir konuda meslektaşı hakkında hatalı değerlendirme yapan ve
hukukçuyu yanlış yönlendiren bilirkişi konumundaki sağlık mensubu olacaktır (2).
Tıbbi malpraktis davalarında yaşanan önemli sıkıntılardan biri de; sağlık
kuruluşundaki bir takım eksiklerden kimin sorumlu olacağıdır. Örneğin, aspiratörün
yeterli güçle vakum yapamamasına bağlı olarak ortaya çıkan bir zararlı sonuçtan
kim sorumlu olacaktır? Hastane yönetiminin sorumlu duruma düşmesi için; (bu
örnekte) aspiratörü kullanan ekibin, aspiratörün yetersiz veya arızalı oluşu, yenisinin
alınması veya bakımının-tamiratının yapılması ile ilgili bir talebinin veya uyarısının
olması gereklidir. İspat edebilmek açısından bu tür taleplerin yazılı olarak
yapılmasında büyük yarar vardır.
Soruşturma Yöntemi
a) Kamu görevlisi olan sağlık personeli yönünden: Yetkili makamın veya itirazı
inceleyen makamın soruşturma izni vermemesi durumunda, kamu görevlisi sanık
hakkında Cumhuriyet savcısınca soruşturma yapılamaz. Ama, Cumhuriyet
Savcısının buna itiraz hakkı vardır.
50
KOMPLİKASYON ve MALPRAKTİSİN YÖNETİMİ
b) Kamu görevlisi olmayan hekimler ve diğer sağlık personeli yönünden:
Cumhuriyet Savcılığınca 5271 sayılı C.Y.Yasası hükümlerine göre doğrudan
soruşturma yapılır (11).
Sağlık personelinin kusurlu davranışını tespit edebilmek için Cumhuriyet
Başsavcılıkları ve mahkemelerin teknik görüşüne başvurdukları resmi bilirkişiler,
Adli Tıp Kurumu ve Yüksek Sağlık Şurası’dır. Bununla birlikte, Yüksek Sağlık
Şurasının son merci olmadığı ve görüşünün de bağlayıcı bulunmadığı,
mahkemelerin, uygun görecekleri bilirkişilerin görüşüne başvurma yetkilerinin de
bulunduğunu, Yüksek Sağlık Şurası ile Adli Tıp Kurumunun düzenlediği raporlar
arasında çelişki bulunması durumunda, mahkemece, dosyadaki kanıtlar ve oluş ile
uyumlu olan görüşün, hükme esas alınması gerektiğini, Adli Tıp Kurumu İhtisas
Kurullarının raporları arasında çelişki bulunduğunda Adli Tıp Kurumu Genel
Kurulundan görüş alınması gerektiğini bilmek gerekir. Kamu görevlisi olan
hekimlerin tedavi görevini yerine getirmediği iddiasıyla görevi kötüye kullanma
veya görevi ihmal suçlarından açılan davalar bakımından da Şura görüşünün
alınması gerekli görülmüştür (11).
Kusurlu Tedavi Sonucu (Taksirle) Ölüm ve Yaralamaya Neden Olma Suçu
Genel olarak, tıp mesleğini icra eden kişilerin taksirli davranışlarının temeli, tıp
mesleğinin kurallarına uymadaki özensizliğe dayanmaktadır. Türk Tabipler Birliği
Meslek Etiği Kurallarının 8. Maddesinde “Hekim, mesleğini uygularken vicdani ve
mesleki bilimsel kanaatine göre hareket eder.” hükmü yer almaktadır. Buna karşın
bir kısım kurallar ise normatif düzenlemelere değil, tıp mesleğinin ve biliminin
yüzyıllar boyunca ulaştığı ortak deneyim ve bilimsel ilkelere dayanmaktadır.
Özensiz ve dikkatsiz davranışlarıyla hastanın ölümüne veya sağlığının
kötüleşmesine yol açan hekimin veya iyileşme döneminde, zamanında ilaç
vermediği veya pansumanı yapmadığı için benzer sonuçlara yol açan hemşirenin
bu kusurlu davranışı taksirli suçtan dolayı cezalandırılmasını gerektirmektedir (11).
Uyguladığı tıbbi tedavi hukuka, tıp mesleği ve bilimine uygun olduğu takdirde,
hekim, ortaya çıkacak olumsuz neticeden sorumlu olmayacaktır. Hekim tarafından
hastaya uygulanan bir tedavi protokolünün hukuka uygun sayılabilmesi için; tıp
biliminin ve tıp mesleğinin kurallarına uygun olması zorunludur. Hasta üzerinde
uygulanan tıbbi müdahalenin, tıp bilimine ve tıp mesleğinin kurallarına uygunluğu,
tedavinin yapıldığı tarihte geçerli olan bilimsel veriler dikkate alınarak
belirlenecektir. Hekim ve diğer sağlık görevlilerinin cezai sorumluluğunun kabul
edilebilmesi için, malpraktis oluşturduğu kabul edilen kusurlu davranış ile hastada
meydana gelen ölüm veya yaralanma neticesi arasında illiyet bağının (nedensellik
ilişkisi) tespit edilmesi zorunludur. Kusurlu tıbbi girişim veya tedavi ile ölüm veya
yaralama sonucu arasında illiyet bağı yoksa ceza sorumluluğu da olmayacaktır
(11,12). Fakat Yargıtay, netice ile illiyet bağı bulunmamasına karşın, hekimin
yükümlü olduğu halde tedavi görevini hiç veya gerektiği gibi yapmaması ya da
geciktirerek yapması gibi fiillerinin görevi ihmal veya kötüye kullanma suçunu
oluşturacağını kabul etmektedir (11).
KOMPLİKASYON ve MALPRAKTİSİN YÖNETİMİ
51
Tıbbi yanılgı suç sayılır mı? Hekimin teşhis veya tedavisinde yanılmış olması
suç olarak kabul edilmeli midir? Bu sorunun cevabı somut olaya göre
değişebilecektir. Tıp biliminin ilke ve kuralları çerçevesinde hareket ettiği halde
hekimin de yanılması doğal ve meslek uygulamaları içerisindedir. Buna karşın somut
olayda hekimin yanılgısının tıp bilimi ve mesleğinin bilimsel görüş ve
uygulamalarına aykırı düşmesi durumunda bu yanılgının kötü hekimlik uygulaması
olduğu kabul edilmelidir. Yargıtay da salt tıbbi yanılgının görevi ihmal suçunu
oluşturmayacağını kabul etmiştir (11).
Göreve gelmeme, muayene etmeme veya görevi gerektiği gibi yapmama
eylemleri: Kamu görevlisi olan hekimin mesaiye veya nöbet görevine gelmemek
suretiyle ya da arandığında kendisine ulaşılamaması nedeniyle hekimlik görevini
yapmaması biçimindeki eylemler Yargıtay tarafından salt disiplin eylemi olarak
kabul edilmektedir. Kamu görevlisi olan hekimin muayene etmesi gereken bir
hastayı gördüğü veya çağrıldığı halde muayene etmemesi ya da adli göreve
çağrılmasına karşın gitmemesi yahut görevi gerektiği gibi yapmama biçimindeki
fiiller (bu fiillerin ayrıca bir neticeye yol açmaması koşuluyla) ihmal suretiyle görevi
kötüye kullanma suçunu (TCK. m.257) oluşturacaktır.
İrtikap ve Rüşvet Suçları: İrtikap Suçu ( TCK. m.250); Kamu görevlisi hekimin
acil ve zorunlu bir tedaviyi yapmak için hastayı veya hasta sahibini baskı altında
zorlayarak menfaat temin etmesi “icbar suretiyle irtikap” (TCK m.250/1) suçunu
oluşturur. Hekimin yapılacak görevin gereği olarak tedavi sağlanması gerektiği
konusunda mağduru yanıltarak yarar sağlaması durumunda ise "ikna suretiyle irtikap"
suçu (250/2) ve mağdurun hatasından yararlanarak çıkar sağlaması ise “hatadan
yararlanılarak işlenilen irtikap suçu”nu (250/3) oluşturur. Rüşvet suçu (TCK m.252);
kamu görevlisi hekimin bir muayene, tedavi veya ameliyat işlemi öncesinde, yasal
olarak yapamayacağı halde göreve aykırı olarak bu işlemi yapmak için (Örneğin: SGK
sigortası bulunmayanı SGK sigortalısıymış gibi ameliyat etmek için) mağdur ile çıkar
sağlamak üzere anlaşması halinde rüşvet suçu işlenmiş olmaktadır.
Yardımcı Personelin Ceza Sorumluluğu: Yardımcı personelin tedavi sürecinde
bağımsız olarak görev yaptıkları durumdaki sorumlulukları ile bir hekime bağlı
olarak görev yaptıkları haldeki sorumlulukları farklı olacaktır. Müstakil olarak görev
yapan yardımcı personel, görevini tıp bilimi kuralları ve görevinin gereklerine uygun
olarak yerine getirmekle ve görevini yerine getirirken dikkatli ve özenli davranmakla
yükümlüdür. Yardımcı personelin bir hekime bağlı olarak çalıştığı durumlarda
hekimin de yardımcı personelin kusurlu davranmasını önleyici tedbirleri alma ve
onu gözetme yükümlülüğü bulunmaktadır (11).
Nöbetler: Acil nöbetçi hekimin veya nöbetçi ekibin başvuran çok sayıdaki
olguya cevap verememesi sonucu hastanın kabul edilmemesi, veya zorunlu olarak
geç müdahale edilmesinden kaynaklanan sorunlar ortaya çıkmaktadır. Yeterli sayıda
nöbetçi görevlendirmeyen başhekimlik sorumlu duruma düşebilir. “icapçı uzman”
nöbetlerinde icapçı olarak nöbet tutan hekimin ulaşılabilir olması ve çağrıldığında
göreve gitmesi zorunludur (2).
52
KOMPLİKASYON ve MALPRAKTİSİN YÖNETİMİ
Kusursuz Sorumluluk: Ceza davaları şahsidir. Ancak tazminat davalarında,
müşterek ve müteselsilen bir sorumluluğun ortaya çıkabileceği de unutulmamalıdır.
Bir ameliyatta hemşirenin kusurundan ötürü bir zarar ortaya çıkmış olabilir. Ancak
bu zarardan ekibin başı olarak cerrah sorumlu tutulabilir. Bu şekildeki sorumluluğa
“Kusursuz Sorumluluk” adı verilmektedir. Böyle bir durumda kusuru olmayan ancak
müşterek/ müteselsilen sorumluluğu bulunan cerrah, tazminatı ödedikten sonra asıl
kusurlu olan personele rücû (dönme) davası açabilir (2).
Hiyerarşik Sorumluluk: Eğitim Hastanelerinde hiyerarşik bir sorumluluk söz
konusudur. Poliklinik ve servis hizmetinin verilmesi esnasında hastaya verilecek
olan sağlık hizmeti, uzman seviyesinde olmak zorundadır. Asistan hekimin
öğrenmek amacı ile girişimlere katılması, ancak uzman nezaretinde ve denetiminde
mümkün olabilecektir.
Konsültasyonlar: Acilde görevli olan genel cerrahi uzmanı, göz hastalıkları
servisinden konsültasyon istemiş ve bu servis asistanlarından biri de konsültasyona
gitmiş olsun. Böyle bir durumda oftalmolojik açıdan ortaya çıkacak olan bir
kusurdan kim sorumlu olacaktır? Asistanın sorumluluğu, ancak pratisyen hekim
kadar olacaktır. Oysa genel cerrahi uzmanı, müdavi hekim olarak
konsültasyonlardan da sorumludur (10). Böyle bir durumda başka bir uzmanlık
alanında sadece kendisi kadar yetkili birinin görüşü veya müdahalesi ile yetinmiş
olması, başlı başına bir özen kusuru olarak kabul edilecektir. Asistanın kusuru, kendi
uzmanlarını bilgilendirmesine ve onlardan ne tür direktifler aldığına göre
değişecektir. Aynı şekilde göz hastalıkları uzmanlarının sorumluluğu da asistana ne
gibi bir direktif verdiklerine bağlı olarak belirlenecektir.
Tıbbi Hata/Kusur Çeşitleri
Tanı Hataları: Hastanın hekimden ilk beklentisi, hastalığının tanısını doğru
olarak koymasıdır. Bu açıdan amaç doğrultusunda istenen tetkiklerin yeterli olması
gereklidir. Bir göz travmasında orbita grafisi çekilmemesi nedeniyle orbita
tabanındaki kırığın saptanamadan hastanın evine gönderilmesi, “eksik araştırma”ya
örnek oluşturur. Hekimlerin bazı şeyleri atlamaktan aşırı derecede ürkmeleri
nedeniyle, tetkik isteme konusunda aşırıya kaçabildikleri, tüm ülkelerde
izlenmektedir. Bu nedenle her başvuruda sıradan ve gereksiz bir sürü tetkik
istenmemelidir. İdeal olan tutum, işlemlerin her aşamasında hastanın
bilgilendirilmesidir. Hangi tetkiklerin ne amaçla yapıldığı ve ne sonuçlar elde
edildiği, anlayacağı biçimde hastaya anlatılmalıdır. Tanı aşamasında kusur olarak
nitelendirilebilecek bir nokta, gerekli olan konsültasyonların istenmemiş olmasıdır
(13). Bu durum eksik araştırma olarak kabul edilebileceği gibi, özen kusuru olarak
da kabul edilebilir.
Tedavi Hataları: Tedavi eksik veya yanlış uygulanabilir. Burada da genel
kurallardan ve standartlardan ne kadar sapılmış olduğu önemlidir. Genel olarak
hekim, tedavi yöntemini seçmekte serbesttir. Ancak bunu hastaya anlatarak ve
KOMPLİKASYON ve MALPRAKTİSİN YÖNETİMİ
53
rızasını alarak yapmalıdır. Özellikle daha az riskli yöntemler varken, daha fazla riskli
yöntemler seçilecekse, bunun gerekçeleri iyi konmalı ve hastaya da yeterli
aydınlatma yapılmalıdır. Tedavide “beceri kusurları” da ortaya çıkabilir. Ancak bir
cerrahın operasyon esnasında ortaya çıkabilecek her zarardan dolayı bu kusur türü
ile suçlanarak ceza alması söz konusu olamaz. Nitekim tıbbi malpraktis davalarında
beceri kusurlarının oranı çok yüksek değildir (2).
İletişim Hataları: Hasta ile hekimin arasında uyumlu bir ilişkinin olmaması
durumu.
Tıbbi hatalar, kaynakları yönünden; insan kaynaklı (yargı, teknik, anlatımbeklenti) teçhizat kaynaklı, sistem kaynaklı olarak da ayrılabilir (14).
Teçhizat Kaynaklı (mekanik) veya Genel Olarak Sistem Hataları: Sağlık
hizmeti sunumu oldukça karmaşık bir dizge halinde sunulur. Bu hizmetin sunulduğu
kurumlar, bünyelerindeki hizmetin kalitesini güvence altına almalıdırlar. Sağlık
hizmetinin güvenli bir hale getirilmesi Çakmakçı’ya göre bu yüzyıl tıbbının temel
sorunudur. En iyi hastanelerde bile ciddi ya da ciddi sorunlara neden olabilecek
hatalar saptanmaktadır (15). Bu hatalar (taraf, ilaç, proflaksi vb hatalar) genel olarak
sistem işleyişiyle ilgilidir.
Terk Etme ve Özen Eksikliği: Özellikle doğum olgularında malpraktis şikayeti,
çocuğun doğumundan hemen sonra hastanın tedavisinin kesildiği şeklinde terk etme
iddiasıdır. Bu iddianın esası, tıbbi özenin devam etmesinin gerekli bulunduğu bir
sırada hekimin makul bir bildirimde bulunmadan veya yerine yeterli bir tıbbi bakım
sağlayacak olan birisini bırakmadan, hekim-hasta ilişkisini kesmesine
dayanmaktadır. Mahkemeler, tedavi gereksinimi gösteren hasta şikayetlerine
gerektiği şekilde karşılık vermeyen bir hekimin sorumlu olacağını kabul etmiştir.
Hastanın durumu gerektirdiği halde hastayı başka bir hekime emanet etmeden
ayrılmak, hemşire çağırdığı halde gelmemek, hastayı gerekli acil müdahaleyi
yapmadan veya hiç muayene etmeden sevk etmek de sık rastlanan hatalardır (2).
Hekimin cezai sorumluluğunda öncelikle tıbbi müdahaleye uyan ve TCK’da suç
olarak düzenlenen hukuka aykırı hareket bulunmalıdır. Hekimin TCK sebebiyle
sorumluluğu, genel olarak yaralama kavramının unsurlarını oluşturduğu için taksirle
veya kasten yaralama olarak görülmektedir.
Taksir-Bilinçli Taksir: Taksir; gereğini yapmama, eksik yapma, kendisinden
beklenen özeni göstermemedir. Taksir, iradenin yeterli olarak kullanılmaması,
gereken dikkat ve özenin gösterilmemesi ile ortaya çıkar. Bilinçli taksirde, oluşacağı
öngörülen ancak istenmeyen sonucun oluşmayacağına çeşitli nedenlerle inanarak,
harekete devam edilip öngörülen ama istenmeyen sonuç gerçekleşir. Bilinçli taksirde
hekim, yaptığı hareketin zararlı bir sonuca yol açabileceğini öngörmesine rağmen,
“bir şey olmaz” mantığı ile bu harekete devam edecektir (14). Örneğin, hasta ısrarla
kendisinin “neredeyse tüm ağrı kesici ilaçlara karşı alerjisi olduğunu, bu ilaçlardan
herhangi birini aldığında yüzünün-gözünün şiştiğini” ifade ederken, hekimin;
“Korkma, bir şey olmaz inşallah” gibi bir yaklaşımla hiçbir önlem almadan fundus
anjiyografi uygulaması bilinçli taksir örneğidir.
54
KOMPLİKASYON ve MALPRAKTİSİN YÖNETİMİ
Kast- Olası Kast: Kast kavramı; bir suçun oluşumuna sebebiyet veren unsurların
bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir. Bir suçun oluşumuna sebebiyet veren
unsurların somut olayda gerçekleşeceğinin muhakkak, mutlak sayılması halidir.
Olası kast ise, bir suçun oluşumuna sebebiyet veren unsurların somut olayda
gerçekleşeceğinin muhtemel sayılması halidir. Fail olası kastta neticeyi öngörür ve
neticeyi açıkça istemeyip, netice gerçekleşse de fark etmez mantığı ile hareket
etmektedir (14).
İhmali Davranışla Ölüme Sebebiyet Verme: Bir sağlık kuruluşunda resmi
olarak nöbetçi olan bir hekimin, acil olarak getirilen bir hastaya, geçerli bir mazereti
olmamasına rağmen bakmak istememesi, televizyon seyrettiği odadan telefonla,
başka bir sağlık kuruluşuna götürülmesini istemesi, hastanın hayatının tehlikeye
düşebileceğini öngörmesine rağmen buna aldırmaz tarzda hareket etmesi ve hastanın
yolda ölmesi durumunda, ihmali davranıştan söz edilebilir.
Sorumluluğu Azaltan veya Ortadan Kaldıran Haller
Sorumsuzluk Anlaşması: Hekim ile hasta arasındaki ilişkinin akdi ilişkiye
dayanması halinde Borçlar Hukukunun sözleşme serbestisi prensibi kapsamında
akit ile hekimin kusurundan sorumlu olmayacağı yönünde bir hüküm düzenlenebilir.
Akit metni hazırlanırken akdin ifası sırasında meydana gelecek zararlardan sorumlu
olunmayacağını düzenleyen bu hükme Borçlar Hukukunda Sorumsuzluk Anlaşması
denilmektedir. BK m.99 ile dolaylı olarak Sorumsuzluk Anlaşmasının geçerlilik
şartları düzenlenmiştir. BK m.99/2 ile, hekimlik mesleğinin hükümet tarafından
verilen resmi belgeye dayanması sebebiyle hafif kusur yönünden ilgili hüküm
uygulanacaktır. Yardımcı şahsın fiilinden sorumlu olunmayacağı hususunda yapılan
Sorumsuzluk Anlaşmaları da BK m.99 kapsamında değerlendirilecektir (16).
Müterafık Kusur: Hastanın rızası, hastanın kusuru ve zaruret halini kapsayan
acil durumlar hekimin sorumluluk ölçüsünü azaltabilir. Tıbbi müdahaleler
bakımından, rızanın bulunması kural olarak hekimin sorumluluğunu ortadan
kaldırmayacağı gibi, tazminatta indirim sebebi de olamaz. Ancak, rızanın geçerli
olmadığı yasal olmayan kürtaj gibi durumlarda, hastanın rızası zarar görenin kusuru
kabul edilerek tazminattan indirim sebebi (BK. m.44) kabul edilebilmelidir. Çünkü
rıza burada hukuka aykırı durumun bir nedenidir (7).
Tazminat
1. Maddi Tazminat: Maddi zararın yani bir kişinin malvarlığında iradesi dışında
meydana gelen eksilmenin sorumlu olan kişi tarafından ödenmesidir (7). Maddi
tazminat davası ikame edebilmek için bazı unsurlar söz konusu olmalı ve dava
kapsamında bu unsurların varlığı ispat edilmelidir. Hukuka Aykırı Davranış, Zarar,
Kusur ve İlliyet Bağı maddi tazminat davasının unsurlarıdır. Hukuka aykırı davranış
KOMPLİKASYON ve MALPRAKTİSİN YÖNETİMİ
55
sebebiyle bir zarar meydana gelmemişse tazminat ödenmesi istenemez. Tıbbi
malpraktis eylemi kapsamında ikame edilen tazminat davalarında zararı ispat etmek
BK 42. maddesi uyarınca hastaya (davacıya) düşer. Tıbbi malpraktis eylemi
sebebiyle oluşan zararın hekimin kusuru ile meydana gelmesi gerekmektedir. İlliyet
bağı, tıbbi malpraktis davalarının en önemli unsurunu oluşturur. Hekim hukuka
aykırı davranış ile meydana gelen zarar arasında uygun illiyet bağının varlığı halinde
zarardan sorumludur. Dolayısıyla zarar hukuka aykırı davranış sebebiyle oluşmamış
ise illiyet bağından bahsedilemez ve bu nedenle hekimin tazminat yükümlülüğü söz
konusu olmayacaktır.
2. Manevi Tazminat: Manevi zarar, bir kimsenin kişilik haklarına yapılan haksız
bir saldırı nedeniyle duyduğu cismani ve manevi acı, ıstırap ve elem nedeniyle yaşama
zevkinde azalma meydana gelmesidir (7). Manevi zarar sebebiyle ödenen tazminata
ise manevi tazminat denilmektedir. Tıp hukuku kapsamında manevi zarar “hekimin
hastasına sağlık hizmeti sunmasından önceki hastanın durumu ile sağlık hizmeti
verdikten sonraki durumu arasındaki olumsuz yönde ruhsal fark ve değişikliktir.
Tazminat taleplerinde hekimin hekimlik görevini yürüttüğü sağlık kuruluşu da
hekimle birlikte sorumludur. Oysa, günden güne değişerek uygulanmaya başlayan
sağlık hizmetlerinde hekim, hasta bakımını tüm yönleri ile denetim altında tutma gücüne
sahip olamamaktadır. Yapılan tıbbi uygulamalarda öncellikle aranan hukuka aykırılık,
yasalar-yönetmeliklere uygunsuzluk, genel ahlak ve tıbbi etik kurallarına uygunsuzluk
olup olmadığıdır. Genelde, bir hekimin hareketinin özel bakım standardı ile uygunluk
gösterip göstermediğinin tespiti için bilirkişi görüşüne gerek duyulur. Tıbbi hatalarla
ilgili davalarda hekimin sorumluluğu tespit edilirken, aynı uzmanlık alanında çalışan
ve benzer koşullarda karşı karşıya kalan “ortalama nitelikteki bir hekimin yapması
gereken” davranışlar kriter olarak alınır. Hekimden beklenen, tanı ve tedavide ülkenin
sağlık ve çalışma koşullarına göre normal tedbiri göstermesidir. Gerekli dikkat ve özene
rağmen zararlı sonuç kaçınılmaz olarak ortaya çıkarsa, kusurlu davranıştan söz edilemez
(12). Hekimin önlenebilir olmayan ve tahmin edilmeyen bir sonuçtan dolayı sorumlu
tutulması hukuksal açıdan mümkün değildir. Bu ilkelere rağmen, özellikle ölümle
sonuçlanmış olaylarda ekibin tamamına yöneltilen tazminat davaları söz konusudur
(17) ve kusurla doğrudan ilişkisi olmasa bile ekibin içinde yer alan diğer hekim(ler) de
tazminata maruz kalmaktadır.
Tıbbi Malpraktiste Hekimin Disiplin Sorumluluğu
Disiplin sorumluluğu, hekimin mesleki birlik içerisinde ayrıca cezalandırılmasını
sağlayan bir kurum olup hekimin özen yükümlülüğünü arttırıcı bir etkendir. Serbest
olarak ya da özel sağlık kuruluşlarında çalışan hekimin tıbbi malpraktis sebebiyle
disiplin sorumluluğu Tabip Odası tarafından açılacak disiplin soruşturmasını ifade
etmektedir. Bu soruşturma Tabip Odası Yönetim Kurulunca resen başlatılabileceği gibi
hasta yahut yakınları tarafından Tabip Odasına yapılan bildirim ya da yakınma içeren
başvuru sonucu veya Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyinin istemi üzerine
başlatılabilir. Hekim Türk Tabipler Birliği Hekimlik Meslek Etiği Kurallarının “Disiplin
Kovuşturması” başlıklı 46. maddesi uyarınca; tıp mesleğini icra ederken mesleki
kurallara aykırı harekette bulunması nedeniyle disiplin soruşturmasına tabi tutulacaktır.
56
KOMPLİKASYON ve MALPRAKTİSİN YÖNETİMİ
Şikayet Süresi ve Zamanaşımı
Soruşturulması, kovuşturulması şikayete bağlı suçlarda, fiilin ve failin kim
olduğunun öğrenilmesi tarihinden itibaren “6 ay” içinde savcılığa şikayette
bulunulması gerekir. Bu altı aylık sürenin geçirilmesi halinde soruşturma,
kovuşturma yapılmaz (TCK m.73). Ancak önemli olan, bu sürenin başlangıcının
tespitidir (14).
Tıbbi hata davalarında zamanaşımı süreleri davanın dayandırıldığı hukuki temele
bağlı olarak değişebilir. Zamanaşımı, dava konusu hakkı ortadan kaldırmaz; ancak,
o hakkın yargı makamları önünde ileri sürülmesini engeller. Tıbbi hataların temeli,
hukuk doktrini ve uygulamasında, vekalet sözleşmesine aykırılığa dayandırıldığından
5 (beş) yıllık zamanaşımı süresi geçerlidir (14).
Tek Sorumlu Hekim mi?
Hekim, tıp hizmetini tek başına yürütemeyeceği gibi her aşamasını da denetim
altında tutma gücüne sahip değildir. Sağlık hizmeti sunumunda 40 ı aşkın meslek
grubundan hekimle en fazla birlikte çalışanı hemşirelerdir. Hemşireler ve diğer sağlık
meslekleri mensupları, sağlık bakımında bağımsız, yarı bağımlı ve bağımlı rollerini
uygulayarak ilgili yasa ve yönetmeliklerle sorumluluklarını yerine getirirler. Ancak
hukuk, yine de kusur halinde ekip başı olarak hekimi sorumlu görmektedir.
Adli Tıp Kurumu’na tıbbi uygulama hatalarıyla ilgili olarak gönderilen
dosyaların tümü 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu tarafından değerlendirilmeye başlanmıştır
(4810 sayılı yasa). 3.Adli Tıp İhtisas Kurulu’nun değerlendirmelerinde,
➢Eksik Tetkik Yapılması veya Hiç Yapılmaması,
➢ Tanının Yanlış Konması,
➢ Yanlış Tedavi Uygulanması,
➢ Takip, Dikkat, Özen Eksikliği,
➢ Yerleşik Uygulama ile Bağdaşmama,
➢ Uzmana Haber Vermemek,
➢ Sevk Hatası,
➢ Hastanın Yatırılmaması,
➢ Nöbet Sistemindeki Hatalı Uygulamalar,
➢ Hastane Şartlarının Elverişsiz Olması gibi hususların öne çıktığı belirlenmiştir (6).
Afyon ve İzmir’de peşpeşe göz endoftalmileri oldu. Afyon’da özel sağlık
kuruluşu ücretsiz göz taraması yapıp arkasından seri ameliyat yapmıştı. Sağlık
Bakanlığı bu olaydan sonra sağlık taramalarını yasakladı. Bahse konu sağlık
taramalarının iznini kim vermişti?
İzmir’deki seri infeksiyon resmi kuruluşta oluştu. Sağlık Bakanlığının toplatma
kararı aldığı solüsyonun kullanıldığının ortaya çıktığı İzmir’deki “katarakt olayı”nda;
KOMPLİKASYON ve MALPRAKTİSİN YÖNETİMİ
57
Bakanlık, 8 hastanın bir gözlerini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalmasına
doktor hatasının yol açtığına karar verdi. İnfeksiyon kaynağının tespit edilemediği
bildirilirken Bakanlık, ameliyatları yapan Op. Dr. ……..’nin hijyen konusunda
“kusurlu” olduğuna karar vererek, kademe ilerlemesinin durdurulması cezası verdi
(18). Bu olayda, toplatılması bildirilen solusyonu toplatmayıp ameliyatta
kullanılmasını önlemeyen kurum eczanesi ve yetkilileri ve onların üstleri de sorumlu
değil mi?
Sosyal Güvenlik Kurumunun Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) ile getirilen bazı
uygulamalar hasta güvenliğini riske eder hale gelmiştir. Yeri gelmişken, SUT ve
BUT kısa adlı tebliğlerin bu tebliğlerin hiyerarşik olarak üstünde olan Deontoloji
Tüzüğü ile çatıştığı konusunun ayrıca ele alınması gerektiğini de belirtelim. Son
yıllarda “Vaka Başı Ödeme”, “Tanıya Dayalı Ödeme” gibi adlarla yürürlüğe konan
sabit ödeme uygulamalarıyla, hekimler ve hastaneler, hastaya gereken tetkik ve
işlemleri yapmaktan alıkonmaktadır. Artık güvenli ve etkin olan yerine; ucuz ve
kârlı olanın tercih edilmesi istenmektedir. SUT fiyatlarınının düşük tutulması,
kurumlarda “sürümden kazanmak” anlayışının tek çıkar yol olarak benimsenmesine
yol açmaktadır. Hekimler, paket fiyatını aşmamak için yeterince tetkik ve
konsültasyon yaptırmamayı tercih etmeye zorlanmaları nedeniyle, hastaların
tedavisinde ciddi hata yapabilir hale gelmişlerdir. Ücretsiz kampanyalar, köyden
hastaneye ücretsiz servisler gibi uygulamalar, bu anlayışın bariz yansımalarıdır (19).
Basının Yaklaşımı
Hekim hatası şikayetleri son on yılda ülkemizde de çok sık duymaya
başladığımız bir kavram. Daha önce yoktu da son zamanlarda tıbbi hatalar mı
sıklaştı? Tabii ki hayır. Sebeplerden biri “Basının tıbbi uygulama hatası iddialarını
çok sevmesi”. Oysa, yargıya gidildiğinde bazı durumlarda cezayı gerektirecek bir
durum ortaya çıkmayabilmektedir. Fakat, hasta avukatları bazen öyle medyatik şov
yapıyorlar ki okurlar veya ekran başındakiler, hekimin savunması alınmadan onun
suçlu olduğuna inanmaya başlamaktalar. Bu avukatların bazıları özellikle basında
yer alabilmek için bu gibi davaları ücretsiz takip etmekteler. "İzin verilen risk" olarak
ifade edilen, tıbbın kabul ettiği normal risk ve sapmalar çerçevesinde hareketleri
dolayısıyla kötü sonuçlar meydana gelse bile hekime sorumluluk
yükletilmemektedir. Kısaca, basın bu şekilde, yargıya müdahale etmektedir (20).
Komplikasyon durumunda önemli olan hekimin bu gelişme karşısındaki duruşu ve
derhal alınması gereken tedbirleri alması ve ortaya çıkan durumu hasta veya
yakınlarıyla paylaşmasıdır (13,20,21).
Hukuk Uygulamalarında Malpraktis
Anayasa Mahkemesi emekli üyelerinden Dr. Ahmet Recai Seçkin’in, “
Yargıtay’ın Tarihçesi, Kuruluşu ve İşleyişi ” isimli eserinin bir bölümünde, hukuki
hata konusunda su hususlara değinilmiştir:
“Her insan gibi hakimler dahi yanılabilirler ve bunun sonucunda yanlış kararlar
verebilirler. Bundan başka, birkaç anlama gelebilen bir hukuk kuralının
58
KOMPLİKASYON ve MALPRAKTİSİN YÖNETİMİ
yorumlanmasında mahkemeler arasında görüş ayrılığı olabilir. Yargı kararlarının
doğru olması, bu kararlarda yanılma bulunmaması, devletin temel işlerinden olan
adalet dağıtma işinin başlıca ilkesidir. Sosyal hayatta, mahkeme aracılığı ile bir insanın
uğradığı haksızlıktan daha ağır ve derin yaralar açan hiçbir haksızlık düşünülemez.
Yanlış kararlar verilmesini önlemek düşüncesi ile, mahkeme kararlarını daha yüksek
bir mahkemeye inceletmek ve bu kararlar içinden yanlış olduğu anlaşılanların yüksek
mahkemece bozulmasını ve doğru olduğu anlaşılanların ise, doğru oldukları belirtilerek
onlar üzerindeki yanlışlık kuşkusunun (şüphesinin) kaldırılmasını sağlama yolu
benimsenmiştir. Yargıtay’ın kuruluş amacı budur” (22).
Tıp dünyası profesyonelleri, çoğunluğunun bilindiği kabul edilen ama birçoğu
da keşfedilmeyi bekleyen yüksek bilişsel yetenek kullanarak çalışırlar. Hekimler,
değişik alanların uzmanlarından oluşan bir ekibin anahtar üyesi konumundadır (14).
Hemşireler ve sayısı kırkı aşkın diğer sağlık meslekleri mensupları, sağlık
hizmetinde kimi konumda hekimden bağımsız, kimi konumda hekime yarı bağımlı
ve bağımlı rollerini uygulayarak sorumluluklarını yerine getirirler. Sağlık hizmeti,
hekimin tek başına yürüttüğü bir hizmet değildir, çok sayıda hizmet halkasının zincir
gibi ardışık sunulduğu karmaşık sistemin, her aşamasını denetleme gücü de yoktur.
Oysa hekim hukuki (tazminat) sorumluluğu kapsamında, hafif kusurundan dahi
sorumlu tutulmaktadır. Tıp hizmeti gibi belirsizliklerin yoğun olduğu özel bir alanda
kusursuz sorumluluk kabul edilemez.
Değerlendirme
Hasta, sağlık personelinin hasmı, ona zarar vermeye çalışan potansiyel bir tehlike
değildir. Sağlığı için yardımı, en üst seviyede ve şartların elverdiği en yüksek
kalitede istemek de hakkıdır. Doğal olarak bir başka hakkı da; en değerli varlığı olan
sağlığı üzerinde yapılan girişimler esnasında hata yapıldığını düşündüğünde, yasal
yollardan bunun hesabını sormak olacaktır. Bunu kabul ederek, hastalarımıza ilgili
ve özenli davranıp mesleğimizi icra etmeğe çalışmak, üzerimizdeki baskıyı daha
hafifletecek, bakış açımızı genişletecektir.
Sağlık personeli, tıbbi malpraktis davalarında meslek olarak sadece sanık veya
davalı değil, aynı zamanda bilirkişi ve uzman konumundadır. Bilirkişi görevini
yerine getirirken görevinin, meslektaşını ne korumak ne de zarar vermek değil;
bilgisi, görgüsü, tecrübesi ve vicdanı doğrultusunda doğruyu bulmak ve hukukçuya
bu doğrultuda yol göstermek olmalıdır.
Sağlık çalışanlarının büyük çoğunluğu kendileri ile ilgili yasa, tüzük ve
yönetmelikleri bilmemektedir. 3. Adli Tıp İhtisas Kurulunun tespitlerine göre,
genellikle hekimler hastalarını, tespit ettikleri tablo ve ortaya çıkabilecek sonuçları
ile ilgili olarak yeterince bilgilendirmediklerinden, müdahale sonucunda kabul
edilebilir risk sınırları içinde bir komplikasyonla karşılaşılması durumunda bile
hastalar şikayetçi olmaktadırlar (6). Eski alışkanlıklarda ısrar etmek yerine,
bunlardan kurtulmak ve günümüz gereklerine göre hareket etmek uygun hareket
tarzı olacaktır.
KOMPLİKASYON ve MALPRAKTİSİN YÖNETİMİ
59
Yukarıda tıbbi yanlış uygulamayla ilgili bilgiler, kavramlar, sağlık hizmeti
sunumunda olan ve oluşabilecek sorunlar, hekim sorumluluk ve yükümlülükleri
tartışıldı. Şimdi de tanı, tedavi, tıbbi veya cerrahi girişim nedeniyle komplikasyon
yahut tıbbi malpraktis suçlamasıyla karşı karşıya kalınması durumunda neler
yapılması gerektiği konusuna değinelim:
➢ Suçlamanın/hatanın kaynağının ne, neresi, hangi aşama, hangi araç-gereç, kim
veya kimler olduğunun tespitiyle başlanmalı.
➢ Kayıtlar dikkatle gözden geçirilmelidir. Kayıtlara ekleme, düzeltme vb (evrakta
sahtecilik) hareket yapılmamalıdır.
➢ Olayda idari kusur veya sorumluluk bulunup bulunmadığı irdelenmelidir.
➢ Olayla sonuç arasında nedensellik bağı (illiyet) sorgulanmalıdır.
➢ Bilirkişi görüşü konusunda, tarafların kendi uzmanını mahkemede dinletme,
çapraz sorgu sistemi ile açıklama yaptırma hakkı olduğu hatırlanmalıdır.
➢ Sorumluluğu azaltan hallere giren bir durum olup olmadığı irdelenmelidir.
➢ Adli tabip ile de durum tartışılmalı, danışılmalıdır.
Olayın Klinik Boyutu: Bir olguda öncelikli olarak, hekimin yaptığı
uygulamanın, var olan tıbbi bilgi, beceri ve deneyim birikimi bakımından, içinde
bulunulan durum da dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Buna göre
sorulması gereken bazı temel sorular şunlardır:
1. Hekim uygun ve yeterli bir öykü aldı mı?
2. Hekim uygun ve yeterli bir fizik muayene yaptı mı?
3. Gerekli testler yapıldı mı?
3. Hekimin tanısı doğru muydu?
4. Hekimin seçtiği tedavi doğru muydu?
5. Tedavinin uygulanma süreci doğru muydu?
6. Ortaya çıkan komplikasyon önlenebilir nitelikte miydi?
7. Ortaya çıkan komplikasyonun tanısı doğru biçimde ve zamanında kondu mu?
8. Ortaya çıkan komplikasyona yönelik uygulanan tedavi planı uygun ve yeterli miydi?
Bu sorular, konunun ele alındığı ayrıntı düzeyine bağlı olarak çok fazla
artırılabilir. Burada en temel sorular tanımlanmıştır.
Tıbbi malpraktiste insana ait, çevresel etkenler, tıbbi cihazlar ve sistemden
kaynaklanan hatalar birlikte mevcut olabilir. Tıbbi bakım bir ekip işi olduğundan,
hata oluşumunda söz konusu etmenler sürekli iç içedir. Bu faktörlerin yanı sıra bazı
tedavi yöntemlerinin bilimsel gelişmelere bağlı olarak değişmesi nedeniyle, daha
önceki bir zaman diliminde yapılan uygulamaların malpraktis olarak değerlendirilmesi
de söz konusu olabilmektedir.
Öneriler
Tıbbi uygulama hataları irdelendiğinde bazı sorunların kaynağında, sistem
hataları ya da sistemin yanlış kurgulanması, yanlış işlemesi gibi sebeplerin de
bulunduğu görülmektedir. Tıbbi hataların oluşmaması için, sağlık personelini
60
KOMPLİKASYON ve MALPRAKTİSİN YÖNETİMİ
çalıştıran sistemler de (gerek devlet kurumları, gerek özel kurumlar) gerekli
önlemleri almalı; üzerlerine düşen sorumlulukları layıkıyla yerine getirmelidirler.
Zorunlu mesleki sigorta tazminat konusunda hekime yardımcı olacak gibi
görünüyorsa da, malpraktis-komplikasyon ayrımı için gerekli yasal düzenlemeler
henüz çözülmemiştir; sorunun özüne dokunulmamış, sonuçlarından işe başlanmıştır.
Bu sigorta aceleyle yasalaştırılmadan önce, komplikasyon durumunda hukukun
tutumunu netleştirmek, kusursuz sorumluluk konusunu ve zamanaşımı süresi ile
sigorta geçerlilik süresinin birbiriyle uyumlu olması konularını çözmek gerekliydi.
Bu saptamalar çerçevesindeki önerilerimiz
• Kayıtlar düzgün tutulmalı, tıbbi belgelerin ve grafilerin düzenli arşivlenmesi
sağlanmalıdır.
• Uzmanlık derneklerinin hem tıbbi malpraktisi önlemek hem de oluşan
şikayetlerde yol gösterici olması için öncelikle uzmanlık alanlarıyla ilgili standartları
tespit etmesi gerekir.
• Mezuniyet sonrası sürekli eğitim programlarıyla sağlık hukuku ve tıbbi etik
bilgi ve tutumlarının güncellenmesi sağlanmalıdır.
• Tıp eğitimi sisteminde tıp etiği ve tıp hukukunu öne çıkaran değişikliğe
gidilmelidir. Hekimlerin tıp fakültesinde aldıkları eğitimleri ve uzmanlık eğitimleri
sırasında tıbbi müdahalelerin hukuka uygunluk sınırları ile kendi hakları ve
sorumlulukları konusunda ciddi bir eğitim almaları, sağlanırsa hasta-hekim
haklarının ve ilişkilerinin dengeli bir şekilde korunacağı kanaatindeyiz.
• Ağır cerrahi girişimler dışında kalan durumlar için (ilaç yan etkileri, kas içine
injeksiyon vb) yazılı onam gerekliliği olmamalı. Pratikte bu hasta yoğunluğunda
her bir cümlemiz için yazılı onam hazırlamak ve doldurmak mümkün değildir.
Pratikte uygulanması mümkün olmayan şeylerin, hukuk tarafından da talep
edilmemesi gerekir.
• Hata raporlama sistemi geliştirilmelidir. Sağlık mensuplarının kendilerine ait
hataları veya tanığı oldukları hataları -ceza korkusu olmadan- raporlayabilmelerini
sistemleştirirsek, olası hataların azalması konusunda önemli mesafe katedileceğine
inanıyoruz.
• Tazminat miktarlarının belirlenmesi özel bir sağlık komisyonu yetkisinde
olmalı, Yargıtayın verdiği kararlarda olduğu gibi bir keyfiyet olmamalıdır.
• Yargıtay kararındaki, "Tıbbın gerek ve kurallarına uygun davranılmakla birlikte
sonuç değişmemiş ise, doktor sorumlu tutulmalıdır" şeklindeki görüş komplikasyon
kavramını ortadan kaldırmaktadır. Tıp hukukunun temel prensiplerini alt üst eden
bu görüş; tıp hukukunda “kusursuz sorumluluk”u göstermektedir, kanaatimizce tıp
hukukunda kusursuz sorumluluk hiçbir zaman kabul edilemez.
• Hekimlerin mesleklerini baskı altında icra etmesi “defansif tıp” denen ciddi bir
uygulamaya doğru yönlenmeye yol açar. Bunda asıl zararı, hastalar görecektir.
• Sağlık Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve TTB ile birlikte özel bir komisyon
kurulmalı, oluşturulan bu komisyon gözetiminde (her bir uzmanlık alanından en az
birer uzman hekim ve hukukçu tarafından oluşturulmalı) Yeni TCK tekrar (özellikle
Madde 85 – 89) gözden geçirilmelidir.
• Bu hukuksal çalışmalar genişletilebilir, “Tıp Uygulamalarına Özgü Mevzuat”
oluşturularak, bu çok özel ve kutsal alanın özel “Sağlık Hukuku” oluşturulabilir.
KOMPLİKASYON ve MALPRAKTİSİN YÖNETİMİ
61
KAYNAKLAR
1. Hakeri H. Tıp Hukuku, Ankara, Seçkin Kitabevi, 2009, s.196, 288.
2. Çetin G. Tıbbi Malpraktis. Yeni Yasalar Çerçevesinde Hekimlerin Hukuki ve Cezai
Sorumluluğu, Sempozyum Dizisi No.48, Şubat 2006, s.31-42.
3. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 18.09.2009 tarih 2008/4519 E. 2008/10750 K. Sayılı ilamı.
4. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 10.10.2006 tarih 2006/10068 E. 2006/13288 K. Sayılı ilamı
5. Doğan M. Hukuki Sorumluluk Bakımından Hekimin Kusuru ve İspatı, Erzincan Sağlık
Hukuku Sempozyumu, Yetkin Yayınları, Ankara 2007, s. 39, 51, .
6. Birgen N. Tıbbi uygulma hatalarına adli tıp açısından yaklaşım. ANKEM Derg
2006;20(Ek2):20-25.
7. Sarıtaş H. Hasta Hakları Açısından Hekimin Sorumluluğu, Ankara, Bilge Yayınevi,
2005, s.44, 132, 134,137.
8. Zeytin Z. Hasta-hekim ilişkisinde hekimin aydınlatma yükümlülüğü. Sağlık Hakkı sayı:3
Kasım2007:165-190.
9. Başpınar V. Hasta hakları açısından hekimin özen borcu. Sağlık Hakkı sayı:3
Kasım2007:191-205.
10. Kıcalıoğlu M. Hekim sorumluluğu ve Yargı kararları. A’dan Z’ye Sağlık Hukuku
Sempozyum Notları. İstanbul Barosu Yayınları, 2007, s.107-122.
11. Sümer R. Yargitay kararlari işiğinda hekimlerin ve diğer sağlik görevlilerinin cezai
sorumluluğu.
12. Hancı H. Malpraktis ve idarenin sorumluluğu. III.Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Sempozyumu
“Yüksek Riskli Hastaya Yaklaşım” Bildiri Kitabı, Ankara, 2009, s.115-126.
13. Yavuz F. Malpraktis-Komplikasyon ayırımı. A’dan Z’ye Sağlık Hukuku Sempozyum
Notları. İstanbul Barosu Yayınları, 2007, s.97-106.
14. Savaş H. Yargıya Yansıyan tıbbi müdahale Hataları. Ankara, Seçkin yayıncılık, 2011,
s.46, 73, 194, 195, 199, 222.
15. Çakmakçı M. Bir hasta hakkı olarak hasta güvenliği ve tıbbi hata. A’dan Z’ye Sağlık
Hukuku Sempozyum Notları. İstanbul Barosu Yayınları, 2007, s.168-175.
16. Oktay EA. Serbest Olarak Ya Da Özel Sağlık Kuruluşlarında Çalışan Hekimler Açısından
Tıbbi Malpraktis Ve Sonuçları. http://www.turkhukuksitesi.com/makale_1183.htm
erişim:04.06.2011.
17. Keskinbora HK, Öncel Ö. Şaşılık ameliyatı sonrası oluşan ölüm olgusunun tıbbi
deontolojik ve tıbbi etik açıdan irdelenmesi. T Oft Gaz 2005;35:334-338.
18. Coşkun N. http://haber.gazetevatan.com/katarakt-faciasinda-fatura-kesildi/373519/1/
Gundem erişim:26.4.2011.
19. Özlü T. http://www.medimagazin.com.tr/hekim/sgk/tr-tek-suclu-hastane-mi-2-1831376.html erişim:05.12.2010
20. Göksoy T. Komplikasyon mu yoksa bir hekim hatası mı? http://www.haberturk.com/
yazarlar/turgut-goksoy/212882-komplikasyon-mu-yoksa-bir-hekim-hatasi-mi
erişim:12.02.2007
21. Kök AN. Hekim sorumluluğunu tespit ve Yüksek Sağlık Şurası örnekleri. A’dan Z’ye
Sağlık Hukuku Sempozyum Notları. İstanbul Barosu Yayınları, 2007, s.61-70.
22. Savaş H. Malprktise hukuk penceresinden bakış.
http://www.hekimlericinhukuk.com/dnm/index.php?option=comcontent&view=
article&id=43:tibb-malpraktse-hukuk-penceresnden-baki&catid=30:koee-yazlar
erişim:01.06.2011.
62
BÖLÜM B: TIBBİ UYGULAMA HATALARINDA DEĞERLENDİRME
MESLEKİ SORUŞTURMA ve
DİSİPLİN CEZALARINDA
YAKLAŞIM
Doç. Dr. Nurten ÜNLÜ
Hekimlerin mesleki uygulamalardan kaynaklanan kusurlu eylemleri yalnızca
tanı ve tedavi ile sınırlı olmayıp, genel olarak mesleki alandaki tüm eylem ve
davranışları ile ilgilidir. Hekim yalnızca tanı ve tedavideki kusurları açısından değil;
aynı zamanda ve doğallıkla örneğin meslektaşları ve hastaları ile ilişkileri
bakımından da önemli sorumluklar taşımaktadır. Hatta çoğu zaman hekimlerin
mesleki alan dışındaki davranışları da, meslek ilkeleri ve etik değerler açısından
önem taşımaktadır.
Hekimin yasalar karşısındaki sorumlulukları 4 grupta toplanır:
• Cezai sorumluluk (adli yargı-ceza davası)
• Hukuki sorumluluk (adli yargı-hukuk davası)
• İdari sorumluluk (kurum içi soruşturma)
• Mesleki sorumluluk (Tabip Odası Onur Kurulu)
Cezai Sorumluluk: Cezai sorumluluk görülürse kişiye Asliye Ceza
mahkemelerinde TCK 459. madde ile yaralamaya neden olmak (3 ay-2 yıl hapis
cezası + para cezası) ve TCK 455.madde ile ölüme sebebiyetten (6 ay-10 yıl hapis
+ para cezası istemiyle) yargılama yapılır. Her iki madde de taksirli suçları içerir.
Ülkemizde bu maddelerden hüküm giyen hekimin cezası paraya çevrilip genelde
tecil edilmektedir.
Hukuki Sorumluluk: Hukuk davaları ceza davalarının sonucuna bağlı değildir
(Borçlar kanunu 53. mad.). Hekimin kusuru nedeniyle zarardan sorumlu
tutulabilmesi için, yaptığı girişim ile oluşan zarar arasında sebep-sonuç ilişkisi
bulunmalıdır. Bu duruma illiyet (nedensellik) bağı denilmektedir. Zarar, illiyet
bağının varlığının gösterilmesi ve kusurun kanıtlanması zarar görene (hasta ve
MESLEKİ SORUŞTURMA VE DİSİPLİN CEZALARINDA YAKLAŞIM
63
yakınlarına) aittir (Borçlar kanunu mad. 41). Yine borçlar kan. mad.43’e göre maddi
ve manevi tazminat söz konusudur. Maddi tazminat içinde; çalışma gücü kayıpları,
tedavi ve cenaze giderleri, destekten yoksun kalma gibi unsurlar yer alır. Manevi
tazminat ise kişinin yaşam ve sağlığı ile uğradığı kaybın yanı sıra onur, saygınlık,
sır açıklanması, özgürlüklerin kısıtlanması gibi manevi değerlerin kaybında söz
konusu olur.
İdari Soruşturma: Kamu veya özel kurum içi yapılan soruşturmadır. Devlet
memurlarını ilgilendiren temel yasa, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu
(DMK)'dur. “Disiplin” konusu; 657 sayılı yasanın 7. bölümünde (124-145.
maddeler) ele alınmıştır. Burada, disiplin kavramı ile ilgili herhangi bir tanımlama
yapılmamış; disiplin cezasını gerektiren fiil ve haller ile bu fiil ve hallerde
uygulanacak cezalara yer verilmiştir. Uyarı, maaş kesme, kademe ilerlemesinin
durdurulması, kurumdan ihraç gibi cezaları içerir.
Üniversitede görev yapan akademik personel açısından, 2547 sayılı “Yüksek
Öğretim Kanunu”(YÖK) ve bununla ilişkili olarak “Yükseköğretim Kurumları
Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliği” önem taşımaktadır.
Bu yönetmelik, 54 maddeden ibaret olup; 657 sayılı DMK’nun 124-145.maddeleri
ile paralellik göstermekle birlikte bazı önemli farklıklar da içermektedir.
Mesleki Soruşturma: Meslek örgütümüz olan Tabip Odalarının yürüttüğü
soruşturma ve yargılamalardır. Odaya üye olsun, olmasın, sivil-asker tüm hekimler
meslek örgütü tarafından sorgulanma ve yargılanmaya tabii tutulurlar.
28.04.2004 tarih ve 25446 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren
ve 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanunu’nun 59. maddesine dayanılarak
çıkartılmış olan Türk Tabipleri Birliği Disiplin Yönetmeliği, disiplin cezası verilecek
kişileri ve durumları belirlemek ve disiplin cezası verilmesinde uyulması gereken
usul ve esasları saptamak üzere hazırlanmıştır. Tabip odalarında hekimlerin mesleki
uygulamaları ile ilgili suç veya suç iddiası durumlarında “Yönetim Kurulu” ile
birlikte özellikle “Onur Kurulu” görev yapmaktadır (Madde: 9).
TTB Disiplin Yönetmeliği’nde hekimlik uygulamaları ile ilgili olarak öngörülen,
hekimlerin disiplin suçu olarak kabul edilen kusurlu eylemleri;
1. Deontolojiye aykırı davranmak,
2. Yasa ve tüzüklere uymamak,
3. Haksız çıkar sağlamak,
4. Hasta haklarını ihlal etmek şeklinde dört ana grupta ele alınmıştır
Türk Tabipleri Birliği Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nın 46. maddesine göre,
“hekimler bu kurallar bütünü hükümlerine aykırı davranışlarda bulunduklarında,
6023 Sayılı Türk Tabipleri Birliği Yasası’na göre tabip odaları yönetim kurulları
tarafından onur kurullarına sevk edilirler”.
Ayrıca Türk Tabipleri Birliği Disiplin Yönetmeliği’ne göre 3 ila 6. maddelerde
belirtilen disiplin suçlarını işleyenlere bu maddelerde belirtilen disiplin cezaları
uygulanır. Bu disiplin suç ve cezaları şunlardır:
64
MESLEKİ SORUŞTURMA VE DİSİPLİN CEZALARINDA YAKLAŞIM
Uyarma Cezası
Madde 3 - Uyarma (yazılı ihtar) cezası, hekime ve bu Yönetmelik kapsamındaki
kişilere mesleğini uygularken ve/veya meslektaşları ile olan ilişkilerinde daha özenli
tutum ve davranışlar içinde olması gerektiğinin yazı ile bildirilmesidir.
Uyarma cezası verilmesini gerektiren haller aşağıda gösterilmiştir:
a) Tabip odası veya Birlik organlarına seçilmiş olup da yasa ve yönetmeliklerin
kendisine yüklediği görevleri yapmamak,
b) Tabip odasına kayıtlı olup da mesleki faaliyetinde ortaya çıkan değişiklikleri,
değişiklik tarihinden itibaren 15 gün içinde bildirmemek,
c) Meslektaşlarına ve diğer sağlık meslek mensuplarına karşı küçük düşürücü
davranışlarda bulunmak veya kötülemek,
d) Hasta üzerindeki mesleki etkisini tıbbi amaçlar dışında kullanmak,
e) Hasta haklarına saygı göstermemek,
f) Hasta kayıtlarını usulüne uygun olarak tutmamak,
g) Hekimlik mesleğine ilişkin hukuksal düzenlemelere aykırı olmakla birlikte
aşağıda belirtilen diğer disiplin suçları arasında sayılmış haller dışında kalan, nitelik
ve ağırlık itibariyle diğer disiplin suçları arasına dâhil edilemeyen bir eylemde
bulunmak.
Para Cezası
Madde 4- Para cezası, 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanununun 39 uncu
maddesinin (b) bendinde belirtilen sınırlar dâhilindeki paranın odaya ödenmesine
dair verilecek cezadır.
Para cezasını gerektiren haller şunlardır:
a) Resmi görevi dışında hekimlik faaliyetini yürüttüğü yerin bağlı bulunduğu
odaya 30 gün içinde kayıt olmamak,
b) Tanıtım kurallarına aykırı davranmak,
c) Her türlü iletişim mecrasında reklâm amacına yönelik yazılar yazmak,
yazdırmak veya açıklamada bulunmak yahut ortağı olduğu kuruluş veya şirket
aracılığıyla bu anlamda reklâm yapılmasını sağlamak,
d) Bireysel olarak veya yöneticisi oldukları dernekler ya da çalıştıkları kurumlar
aracılığıyla ticari ürün veya hizmetin tanıtımında yer almak veya reklâmına
aracılık etmek,
e) El ilanları, tabelalar, basın ve benzeri yollarla meslektaşlar arası haksız, tıp
dışı rekabete yol açacak duyurular yapmak,
f) Meslek uygulaması sırasında veya tabip odası ile ilişkilerinde herhangi bir
şekilde haksız kazanç teminine yönelik davranışlarda bulunmak,
MESLEKİ SORUŞTURMA VE DİSİPLİN CEZALARINDA YAKLAŞIM
65
g) Tıpta Uzmanlık Tüzüğüne göre alınmış bir uzmanlık belgesi olmadan herhangi
bir biçimde uzmanmış gibi tanıtım yapmak,
h) Bilimsel araştırmalar ve eğitime yönelik şeffaf kurumsal ilişkiler dışında,
endüstri kuruluşları ile çıkar ilişkileri kurmak, Türk Tabipleri Birliği Hekim ve
İlaç Tanıtım İlkeleri’ne aykırı davranmak,
i) Meslektaşlara maddi çıkar karşılığı muayene ve tedavi için hasta göndermek,
kendisine hasta sağlaması için aracı kullanmak veya herhangi bir kişiye bu
nedenle çıkar sağlamak, hastaları zorunlu durumlar dışında kendisine, yakınına
veya ortağına ait özel sağlık kuruluşlarına yönlendirici tavır ve davranışlarda
bulunmak,
j) Türk Tabipleri Birliği veya odalarca saptanmış tabela ile ilgili kurallara
uymamak,
k) Türk Tabipleri Birliği veya odalarca saptanmış asgari ücret tarifeleri altında
ücret almak,
l) Türk Tabipleri Birliği Kanununun 5 inci maddesine uygun izin almadan
çalışmak,
m) Aidatını ve oda veya Birlik Genel Kurulu tarafından belirlenen ödentileri
haklı gerekçe olmaksızın süresinde ödememek,
n) Türk Tabipleri Birliği Kanunu’nun 10 uncu maddesinde belirtilen görevi ilgili
yıl sonuna kadar yerine getirmemek,
o) Oda veya Birlik organlarına seçilmiş üyelerin görev yapmasını engelleyici
davranışta bulunmak,
p) Hasta sevkleri, rapor, reçete vb. belgelerde usulsüz uygulamalar yapmak, sevk
belgelerine el koymak,
r) Acil durumlar dışında özel bilgi ve beceri gerektiren girişimlerde bulunarak
hastaya zarar vermek,
s) Hastanın aydınlatılmış onamını usulüne uygun almaksızın tıbbi girişimde
bulunmak,
t) Sonuçta hastanın ölümüne, sakatlığına sebep olmayıp da sağlığının kısa süreli
geçici bozulmasına yol açan tıbbi hata ve ihmalde bulunmak,
u) Adli vakaların muayenesinde ve rapor tanziminde gerekli özeni göstermemek,
v) Sorumlusu olduğu sağlık kuruluşunda hekimleri ve diğer personelini sağlık
alanı ile ilgili görev ve yetki alanı dışında çalıştırmak,
Geçici Olarak Meslekten Alıkoyma Cezası
Madde 5 - Geçici olarak meslekten alıkoyma cezası, meslek uygulamasından
15 günden 6 aya kadar süreyle alıkonulmadır.
66
MESLEKİ SORUŞTURMA VE DİSİPLİN CEZALARINDA YAKLAŞIM
Meslekten geçici olarak alıkoyma cezası alanlar, bu süre dolmadan Türkiye’nin
hiçbir yerinde özel sağlık kuruluşu açamaz ve resmi veya özel herhangi bir yerde
mesleğini uygulayamaz.
Geçici olarak meslekten alıkoyma cezasını gerektiren haller şunlardır:
a) Meslektaşlara, diğer sağlık meslek mensuplarına veya hastalara fiili saldırıda
bulunmak,
b) Meslektaşlara, diğer sağlık meslek mensuplarına veya hastalara cinsel tacizde
bulunmak,
c) Mesleğin uygulanması sırasında ve meslek sebebiyle öğrenilen hastalara ait
sırları yasal zorunluluk dışında açıklamak,
d) Birden fazla yerde muayenehane açmak veya çalıştırmak,
e) Tıpta Uzmanlık Tüzüğü’ne göre alınmış bir uzmanlık belgesi olmadan
herhangi bir biçimde uzmanmış gibi davranmak veya tanıtım yapmak suretiyle
meslek uygulamasında bulunmak,
f) Kamu kurum ve kuruluşlarının dolandırılmasına yönelik eylemlerde
bulunmak; bu amaca yönelik olarak sahte belge veya reçete düzenlemek, reçete
ve belgeler üzerinde tahrifat yapmak,
g) Gerçeğe uymayan rapor ve/veya belge vermek,
h) Hasta kayıtlarında tahrifat yapmak,
i) Bilimsel araştırma verilerini değerlendirirken ve yayına hazırlarken bilimsel
gerçekleri yansıtmamak; çalışmaya fiilen katılmamış kişilerin adlarına yayında
yer vermek, kaynak göstermeden veya izin almadan başkalarına ait verileri,
olguları veya yazılı eserleri kullanmak ve benzeri suretle bilimsel yayınlarda
yayın etiğine aykırı davranmak,
j) Muayene ve tedavi sırasında hastaların cinsiyet, ırk, milliyet, etnik köken, din
ve mezhep, ahlâki ve siyasi düşünce, kişilik, ekonomik ve sosyal durumuna göre
ayrıcalıklı uygulama yapmak,
k) Kendisine başvuran veya çalıştığı kuruma gelen acil hastaların gerekli tıbbi
tedavi veya girişimlerini başlatmamak, yapmamak ya da ilgili kuruluşlara sevkini
geciktirmek veya yapmamak,
l) Hastalıkların tanı ve tedavisinde bilimselliği henüz kanıtlanmamış ya da bilim
dışı yöntemleri uygulamak veya önermek,
m) Usulüne uygun olarak ruhsatlandırılmamış maddeleri ilaç olarak önermek,
n) İlgili hukuksal düzenlemelere aykırı olarak canlılar üzerinde deneyler yapmak,
yapılmasına destek olmak,
o) İlgili hukuksal düzenlemelerdeki sınırlar haricinde gebeliği kürtaj veya
herhangi bir yöntem ile sonlandırmak veya usule aykırı organ nakline katılmak,
p) Meslekte bilgi ve beceri yetersizliği, özen eksikliği, dikkatsizlik ve benzeri
MESLEKİ SORUŞTURMA VE DİSİPLİN CEZALARINDA YAKLAŞIM
67
kusurlardan dolayı eksik ya da yanlış tanı ve tedavide bulunarak hastaya kalıcı
zarar vermek,
r) Savcılıklar ve mahkemeler dışında kalan kişi ve kurumlardan gelen cinsel ilişki
muayene istemlerini yerine getirmek; savcılık ya da mahkeme istemi olsa dahi
ilgilinin, veli ya da vasisinin aydınlatılmış onamı olmaksızın cinsel ilişki
muayenesi yapmak,
s) Mesleksel bilgi ve becerilerini insan onuruna ters düşecek amaçlarla
kullanmak, işkence yapmak, işkenceye katılmak veya işkence olarak
nitelendirilebilecek işlem ve davranışlarda bulunmak, işkence bulgularının
tespitinde gerçeğe aykırı rapor düzenlemek,
t) Belirlenmiş tıbbi etik değerler ile Türk Tabipleri Birliği ve/veya Türkiye Büyük
Millet Meclisi tarafından benimsenen uluslararası belgeler ve kurallar dışında
davranışta bulunmak.
Oda Bölgesinde Çalışmanın Yasaklanması
Madde 6 - Oda bölgesinde çalışmanın yasaklanması, bir oda bölgesinde üç defa
meslek uygulamasından alıkoyma cezası alanların, meslek uygulamasından oda
bölgesinde sürekli olarak alıkonulmasıdır.
Hekimlerden, oda bölgesinde üç defa meslek uygulamasından alıkoyma cezası
almış olanların geçici olarak meslekten alıkoyma cezası verilecek bir durumun
tespitinde, oda bölgesinde çalışmaktan sürekli olarak alıkonulmalarına karar verilir.
Bu ceza Merkez Konseyi tarafından bütün tabip odalarına bildirilir.
Bu eylem ve durumlara nitelik ve ağırlık itibariyle benzer eylemlerde bulunanlara
da aynı türden disiplin cezaları verilir. Benzer suçun tekrarında bir üst ceza
verilebilir. Disiplin cezalarının verilmesinde eylemin veya yarattığı sonucun
ağırlığına göre onur kurulları geniş takdir hakkını kullanmakta serbesttir (md. 7).
Disiplin süreci şöyle özetlenebilir:
Disiplin işlemleri, disiplin soruşturması ve disiplin kovuşturması olarak iki
bölümdür. Disiplin soruşturması oda yönetim kurulu, disiplin kovuşturması ise onur
kurulu ve yüksek onur kurulu tarafından yürütülür. Disiplin kovuşturmasının
açılmasına veya açılmasına yer olmadığına karar verilebilmesi için oda yönetim
kurulu tarafından soruşturmanın yapılmış olması gerekir (md. 11).
Oda onur kurullarının yetki alanı bölgeleriyle sınırlıdır. Bölgeleri dışında oluşan
olaylardan bilgi edinen odalar, soruşturma açılmasına ilişkin görüşlerini Merkez
Konseyi’ne ve ilgili odaya iletmekle görevlidir. Merkez Konseyi kendiliğinden veya
kendisine ulaşan bildirim veya yakınmaları değerlendirerek ilgili bölgedeki oda
yönetim kuruluna bildirir. İlgili oda organları Merkez Konseyi’nin soruşturma
açılmasına ilişkin isteğini geciktirmeden gündemine alır (md. 9).
68
MESLEKİ SORUŞTURMA VE DİSİPLİN CEZALARINDA YAKLAŞIM
İlgili hakkında soruşturma, bildirim veya yakınma üzerine, Merkez Konseyi’nin
istemi üzerine yahut oda yönetim kurulunun gerek görmesi üzerine bildirim veya
yakınma aranmaksızın re’sen açılabilir. Merkez Konseyi, mesleğin, meslektaşların,
odaların veya Birliğin onur ve itibarını sarsıcı nitelikte bulduğu eylemde bulunanlar
ile ilgili olarak soruşturma açılmasını ilgili oda veya haklı bir sebep olması
durumunda başka bir odadan isteyebilir. Konseyin bu istemi derhal ve ivedilikle
yerine getirilir (md. 12).
Disiplin soruşturmalarında ilgiliye, üzerine atılı bulunan suç açık ve yazılı olarak
bildirilir. Yazılı savunması istenir. Savunma için tebliğden itibaren en az 15 gün süre
tanınması şarttır. Soruşturma dosyası taraflar açısından alenidir (md. 11).
Oda yönetim kurulu, bildirim veya yakınmanın yapılmasından sonra bir ay içinde
konuyu inceler. Yönetim kurulu bildirim veya yakınmayı değersiz görürse,
soruşturma açılmasına yer olmadığına dair kararını şikâyet eden tarafa bildirir.
Bildirim veya yakınma soruşturmaya değer görüldüğünde ise yönetim kurulu
aşağıdaki yollardan birini izler:
a)Yönetim Kurulu, ilgiliye yakınma veya bildirim konusunu yazılı olarak
bildirerek tebliğinden itibaren en geç 15 gün içinde savunmasını ve varsa kanıtlarını
bildirmesini ister. Bu sürenin geçmesi veya süresinde gelen yanıt ile birlikte toplanan
kanıtlardan oluşan dosyayı inceleyerek soruşturulan kişinin onur kuruluna sevk
edilip edilmeyeceğine karar verir.
b)Yönetim Kurulu, bildirim veya yakınmayı inceleyerek gerekli gördüğü
durumlarda oda üyelerinden birini veya birkaçını soruşturmacı olarak atar.
Soruşturmacı yönetim kurulu kararı ile atanır. Soruşturmacı, bu kararın örneğini
veya tarih ve sayısını, hakkında suçlamada bulunulan kişiye bildirir. Soruşturmacı
olarak atanan hekim haklı sebeplerle görevi kabul etmeyebilir. Yönetim kurulu
tarafından tabip odası sınırları içinden soruşturmacı atanması uygun görülmediği
takdirde soruşturmacı belirlenmesi Merkez Konseyi’nden istenebilir (md. 13).
Soruşturmacı, hakkında soruşturma açılan kişiye suçlamayı açık ve anlaşılır bir
biçimde yazılı ve “gizli” ibareli olarak tebliğ ederek, tebliğden itibaren 15 gün içinde
savunma yapılmasını ister. Bu süre içinde savunmasını vermeyen kişi, savunma
hakkından vazgeçmiş sayılır. Gerekli görülen durumlarda suçlanan kişinin sözlü
savunması da istenebilir.
Soruşturmacı, kişinin leh ve aleyhindeki bütün kanıtları toplamakla yükümlüdür.
Bu nedenle olayla ilgili tüm kişilerin ya da kuruluş yöneticilerinin bilgilerine
başvurabilir, resmi makamlardan belge isteyebilir, tanıkların sözlü anlatımlarına da
başvurabilir. Soruşturmacı, ilgili birimlerle yazışmasını “gizli” ibareli olarak yapar.
Soruşturmacı, suçlanan kişinin beyanının alınmasından veya bunun için
öngörülen sürenin dolmasından ve delillerin toplanmasından itibaren 20 gün içinde
soruşturma dosyasını tamamlayarak fezlekesi ile birlikte yönetim kuruluna sunar.
Fezlekede suçlama konusu olay ile lehte ve aleyhteki tüm belge ve ifadeler
tartışılır. Soruşturmacı fezlekenin sonuç bölümüne, kişinin kusurlu olup olmadığı
ve verilmesini uygun gördüğü ceza konusunda kendi kişisel yargısını da ekler. Ancak
bu yargı yönetim kurulu ve onur kurulu açısından bağlayıcı değildir.
MESLEKİ SORUŞTURMA VE DİSİPLİN CEZALARINDA YAKLAŞIM
69
Yönetim kurulu, soruşturma raporunu eksik görürse, eksikliği en çok iki ay içinde
tamamlatır.
Soruşturmanın en kısa süre içinde tamamlanması için yönetim kurulu her türlü
önlemi almak, gerektiğinde soruşturmacıyı görevden alarak yeni bir soruşturmacı
ile soruşturmayı yürütmek zorundadır (md. 14).
Yönetim kurulu, dosyayı ve raporu inceleyerek, bildirim veya yakınmada
bulunan kişi hakkında disiplin kovuşturması açılmasını gerektirecek bir nedenin
olmadığını saptadığı takdirde, disiplin kovuşturması açılmasına yer olmadığına
gerekçeli olarak karar verir. Bu kararda bildirim veya yakınmada bulunanın adı ve
adresi, suçlananın kimliği, üzerine atılan eylem, inceleme ve kanıtlar belirtilir.
Karar, hakkında soruşturma açılmış bulunan kişiye ve varsa yakınmacıya
bildirilir (md. 15).
Soruşturma veya kovuşturma açılmaması kararlarına karşı itiraz mümkündür.
İlgililer, bildirim tarihinden itibaren 15 gün içinde, oda onur kuruluna itiraz
edebilirler. İtiraz dilekçesi oda yönetim kurulu aracılığı ile oda onur kuruluna
gönderilir. Oda onur kurulu tarafından dosya üzerinde yapılacak inceleme sonunda,
yakınma, bildirim veya istem konusu incelemeye değer nitelikte görülürse, oda
yönetim kurulunun kararı kaldırılır. Oda yönetim kurulu bu karara uymak ve
soruşturmayı tamamlayarak onur kuruluna sunmak zorundadır (md. 16).
Onur Kurulu kararına karşı da itiraz olanaklıdır. Bu durumda itiraz Yüksek Onur
Kurulu’na yapılır. İtirazı oda yönetim kurulu veya ilgili kişi yapabilir. İtiraz süresi
15 gündür. Süre onur kurulu kararının yönetim kuruluna tevdiinden itibaren başlar.
Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi de, onur kurullarının kararlarına karşı, kararı
öğrendiği tarihten itibaren 15 gün içinde Yüksek Onur Kurulu’na başvurma hakkına
sahiptir. Onur kurulu kararına yapılan itiraz üzerine yönetim kurulu, öncelikle itirazın
süresinde olup olmadığını kontrol eder. İtiraz süresinde değil ise kararın kesinleşmiş
olduğu ilgililere bildirilir ve karar gereği yerine getirilir. İtiraz süresinde ise veya
karar resen Yüksek Onur Kurulu denetimine tabi ise karar ve ekleri en kısa zamanda
Yüksek Onur Kuruluna gönderilir (md. 17).
Oda onur kurulu kararının Yüksek Onur Kurulu tarafından bozulması halinde
bozma kararı, gerekçe ve gerekçeye esas ek belgelerle birlikte ilgili odaya gönderilir.
Oda yönetim kurulu bozma kararını, kararın ilgililerine (hekim, şikâyet eden, vb.)
tebliğ eder ve bozma kararına karşı diyeceklerini bildirmeleri için 15 günlük süre
verir. Sürenin geçmesi veya ilgililerinin beyanlarını sunmalarından sonra dosya oda
onur kurulu tarafından incelenip bozmaya uyularak yeni bir karar verilir ya da eski
kararda direnme kararı verilir.
Oda onur kurulu tarafından bozma kararına uyulması halinde bozma kararında
belirtilen bozma sebeplerinin ortadan kaldırılmasından sonra esas hakkında yeni bir
karar verilir. Bozma kararına karşı diretilmesi halinde, direnme gerekçelerini içeren
karar verilir.
Karar ilgililere tebliğ edilir. Karara süresinde itiraz edilmesi veya kararın
kendiliğinden Yüksek Onur Kurulu incelemesine tabi kararlardan olması halinde
karar, bozmadan sonra yapılan işlemlere ilişkin evrak ile birlikte Yüksek Onur
Kurulu’na gönderilir (md. 18).
70
MESLEKİ SORUŞTURMA VE DİSİPLİN CEZALARINDA YAKLAŞIM
Yönetmelik soruşturma zamanaşımı da belirlemiştir: Meslekten alıkoyma cezası
verilmesini gerektiren eylemlerin işlenmesinden itibaren beş yıl, diğer cezaların
verilmesini gerektiren eylemlerin işlenmesinden itibaren iki yıl içinde soruşturma
açılmasına dair yönetim kurulu kararı verilmemiş ise bu suçlarla ilgili disiplin işlemi
yapılamaz. Disiplin cezası gerektiren eylem, aynı zamanda bir suç oluşturuyor ve
bu suç için, yasa daha uzun bir zamanaşımı süresi koymuş bulunuyorsa, bu
zamanaşımı süresi uygulanır (md. 10).
Merkez Konseyi, geçici olarak meslekten alıkoyma ve oda bölgesinde çalışmanın
yasaklanması cezalarını içeren kararları, kesinleştikten sonra, cezanın uygulanması
için Sağlık Bakanlığına bildirir. Kesinleşen disiplin cezası kararları, gerekçeleriyle
birlikte ilgilinin çalıştığı kuruma bildirilir (md. 8).
Kararların infazı ise şu şekilde olur: Süresi içinde itiraz edilmeyen disiplin
cezalarından uyarma ve para cezaları kesinleşir ve derhal uygulanır. Meslekten
alıkoyma cezaları ise, itiraz edilmese bile, Yüksek Onur Kurulu’nun onama kararı
ile kesinleşir ve Sağlık Bakanlığı tarafından uygulanır. Süresi ne olursa olsun,
meslekten alıkoyma cezası alan ve bu cezası kesinleşen oda veya Birlik yönetim
organlarında görevli üyenin bu üyeliği düşer (md. 28).
Disiplin cezaları sicil dosyasına işlenir. Aynı veya benzer konuda yeniden ceza
alınmamış olması koşuluyla uyarı ve para cezaları 2 yıl sonunda sicilden silinir. Aynı
veya benzer bir eylem sebebiyle ceza alınması durumunda, ikinci verilen cezadan
sonra 4 yıl geçmedikçe ceza silinmez (md. 29).
Hekimler hakkında disiplin cezası uygulanması, haklarında ayrıca hukuki veya cezai
takibat yapılmasına engel değildir (TDN 44/2, Hekimlik Meslek Etiği Kuralları 46).
KAYNAKLAR
1.
2.
3.
4.
Yeni TCK (5237 Sayılı). http://www.ceza-bb.adalet.gov.tr/mevzuat/5237.htm
Ceza Muhakemesi Kanunu. http://www.ceza-bb.adalet.gov.tr/mevzuat/5271.htm
Borçlar Kanunu. www.mevzuat.adalet.gov.tr/.html/407.html
TTB Disiplin Yönetmeliği. http://www.istabip.org.tr/yasa/ttb.html .
71
BÖLÜM C: TIBBİ BİLİRKİŞİLİK
TIBBİ BİLİRKİŞİLİK
Prof. Dr. Erdem ÖZKARA
Ülkemizde 2005 yılında yürürlüğe giren yeni Ceza Yasası ve Ceza Muhakemeleri
Yasası beraberinde yargı sisteminde önemli bazı değişiklikleri de getirmiştir. Bu
değişikliklerden bir tanesi de bilirkişilikle ilgilidir. Yeni uygulamada eskisinden bazı
izler görülmekle birlikte birçok konunun daha netleştirildiğini ve yeni açılımların
getirildiğini görmekteyiz. Bilirkişilik hizmetleri adil yargılamayı direkt etkileyen
durumlardandır. Uygun bilirkişilerin seçimi, bilirkişinin bilimsel görüşün dışına
çıkmaması ve kanaate dayalı değil gerekçeli görüş sunması da yargılama sürecini,
dolayısıyla da tarafları etkilemektedir. Bilirkişilerin sunduğu görüşlerin
yorumlanması ise ayrı bir öneme sahiptir. Bilirkişi görüşlerinin hukukçular
tarafından anlaşılabilecek açıklıkta olması, modern-bilimsel görüş bildirme
yöntemlerine uygun olması ve kendi sınırlarının dışına çıkmaması gereklidir. Tıbbi
bilirkişi görüşlerinin alınmasında ve değerlendirilmesinde adli tıp uzmanının önemli
rolleri vardır. Bu sunumda tıbbi bilirkişilikle ilgili güncel gelişmeler, tıbbi bilirkişi
görüşlerinin doğru yorumlanması ve tıbbi bilirkişilerden optimal yararlanmak için
dikkat edilmesi gereken konular ele alınacaktır.
Öncelikle konuyu derinleştirmeden temel kavramları özellikle de bilirkişiliği
tanımlamakta yarar vardır: Adli olayların çözümünde bilgisinden yararlanılan
kişilere bilirkişi denir. Adli Tıp ise kriminal olayların çözümünde hukuka bilirkişilik
yaparak yardımcı olan bir tıp alanıdır. Bilirkişinin söz konusu olayla ilgili gereken
bilgi, donanım ve uzmanlığa sahip olması ve bu bilgilerini objektif olarak görüşüne
yansıtması gereklidir.
Adli Tıp Uzmanından Tıbbi Bilirkişilerin Seçiminde ve HukukçuBilirkişi İletişiminde de Yararlanılmalıdır
Günümüzde Hukuk, kriminal olayların aydınlatılmasında birçok alandan
bilirkişilik desteği almakta. Bunlar arasında tıbbi bilirkişilik çok önemli bir yer
72
TIBBİ BİLİRKİŞİLİK
tutmaktadır. Hekimler sıklıkla bilirkişi olarak mahkemelerin başvurduğu kişilerdir.
Ancak hekimlik mesleğinde bildiğiniz gibi bir çok alt branş söz konusu, bu seçimi
yaparken de ilgili branşın seçilmesi çok önemlidir. Bir hukukçu olarak olayla ilgili
branşı her zaman bilmek mümkün olmayabilir. Böyle durumlarda da bir adli tıp
uzmanına danışarak doğru adresi bulmak zaman kayıplarını azaltacaktır. Yalnızca
bu bile adaletin hızlanmasına önemli katkı sağlayacaktır. Ayrıca Adli Tıp Uzmanı
diğer hekimler ve hukukçuların birbirini anlayabilmesinde de çok etkilidir.
Uygulamada zaman zaman savcı, hakim ve avukatların konuyla ilgili diğer uzman
hekimlere sorunu tam olarak anlatamadıklarına veya sorduklarıyla ilgisi olmayan
yanıtlar aldıklarına tanık olmaktayız. Bu durum da hem zaman hem emek hem de
hak kaybına yol açmakta, adaleti de geciktirmektedir. Aslında tıp ve hukuk gibi iki
alanın birbirini anlaması kolay değil. Bunu şöyle açabiliriz; hukukçuların eğitimi,
bakış açısı ve diliyle tıp mensuplarınınki birbirinden çok farklıdır. Adli Tıp eğitimi
bu iki öğretiyi harmanlayarak ikisi arasında bir iletişim köprüsü kurmaktadır. Tıbbi
konularda doğru bilirkişinin seçimi ve bu bilirkişiyle iyi iletişim için de adli tıp
uzmanı çok yararlı olmaktadır.
Tıbbi Malpraktis Olgularına Yaklaşım
Sözlükte malpraktis tanımı şöyledir; “Bir meslek mensubunun mesleğini,
toplumda mesleğin ortalama basiretli ve saygın bir mensubunun her şart altında
uygulaması gereken bilgi ve beceri ile uygulamaması sonucu hizmetten yararlanan
kişiye bir zarar vermesi.” (Black’s Law Dictionary). Hekimden beklenen standart
beceri ve bilgiye sahip bir hekimin yapması gerekendir.
Hastanın tanı ve tedavisi sırasında ortaya çıkan istenmeyen durumların hepsi
malpractise veya “tıbbi hata” olarak nitelendirilmemelidir.
Tıbbi malpractise ya da tıbbi hata; “Bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ilgisizlik
nedeni ile bir hastanın zarar görmesi; hekimliğin kötü uygulaması” olarak
tanımlanmaktadır (TTB Etik İlkeleri madde 13).
Bu tanım yasadaki “tedbirsizlik, dikkatsizlik, meslek ve sanatta acemilik”
kavramlarıyla örtüşmektedir. Malpractise “Bir doktorun itinasızca veya yanlış
tedavisi” olarak da tanımlanmaktadır .
Tıbbi terminolojide sıkça kullandığımız komplikasyon “Bir hastalığın seyri
esnasında oluşan ikinci bir hastalık, mevcut hastalığa eklenen diğer bir hastalık veya
bozukluktur”. Komplikasyonun yasal uygulamadaki karşılığı bazı yazarlara göre
“İzin verilen risk” olarak yorumlanmıştır.
Bu tanıma göre; hekimin tıbbın kabul ettiği normal risk ve sapmalar çerçevesinde
davranarak gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen ortaya çıkan istenmeyen
sonuçlardan yasal olarak sorumlu olmayacağı belirtilmektedir!
Ülkemizde tıbbi işlemler sırasında neden oldukları yaralanma ve ölüme sebebiyet
TIBBİ BİLİRKİŞİLİK
73
durumlarında hekimler hakkında özel yaptırım gerektiren bir kanun henüz yoktur.
Genel olarak TCK 85 ve 89. maddeleri kullanılmaktadır. Bu maddelerde
“Taksirle bir insanın ölümüne veya yaralanmasına” yol açan kişiler hakkında cezai
yaptırımlar belirtilmektedir.
Yargıya yansıyan tıbbi malpraktis iddialarında hekimlerin bilirkişiliğinden
yararlanılmaktadır. Bu konuda görüş bildirecek hekimlerin hem CMK. nın
bilirkişilikle ilgili maddelerine uyması hem de bilirkişilikle ilgili bazı ilkeleri göz
önünde bulundurması gereklidir.
Böyle bir görevle karşılaşan hekim hastaya ait sırları hastasının onayı ve yasal
zorunluluklar olmadan açıklamamaya özen göstermeli ve kendisine mahkemece
sorulan soruları bilimsel verilerin ışığında yanıtlamalıdır.
Emin olamadığı konularda yorum yapmak yerine bilmediğini belirtmelidir.
Bilirkişilik görevi ile ilgili kurallar CMK 62-73 arasında belirtilmiştir.
Günümüzde Bilirkişi Raporu ve Uzman Bilimsel Mütalaası Kanaate
Dayalı Değil Mutlaka Gerekçeli Olmalıdır!
Bilirkişi raporunda olması gereken özellikleri ana hatlarıyla incelersek: CMK
MADDE 67 bu konudaki ana kuralları belirtmektedir. Buna göre; incelemeleri sona
erdiğinde bilirkişi yaptığı işlemleri ve vardığı sonuçları açıklayan bir raporu,
kendisinden istenen incelemeleri yaptığını ayrıca belirterek, imzalayıp ilgili mercie
verir veya gönderir. Mühür altındaki şeyler de ilgili mercie verilir veya gönderilir
ve bu husus bir tutanağa bağlanır. Bilirkişi yalnızca yanıtını bildiği soruları
açıklamalı, kendi alanı ve bilgisiyle çözülemeyecek durumlarda yorum yapmaktan
kaçınmalıdır. Başka bir deyişle “bilimsel verilerle kanıtlayamayacağı görüşleri”
belirtmemelidir. Kendi alanında halen tartışmalı olan konularda ise konuyu tüm
boyutlarıyla ele aldıktan sonra kendi görüşünü belirtmelidir.
Ayrıca bilirkişi kendi sınırlarını da iyi bilmelidir. Raporunda, yalnızca
kendisine sorulan ve yanıtlayabildiği konularda görüş belirtmeli, hâkim tarafından
yapılması gereken hukukî değerlendirmelere girmemelidir. Bilirkişi görüşünü net,
anlaşılır bir ifade ile hukukçunun anlayabileceği şekilde rapora aktarmalıdır.
Bazen rapordaki ifadenin tekrar bilirkişiden açıklaması istenmekte, bu durum da
yine zaman ve emek kaybına yol açmaktadır.
Bilirkişi Görünüşüne İtiraz Nasıl Olmalıdır?
Tarafların bilirkişi görüşüne itiraz hakkı gerçeğin ortaya çıkarılmasında çok
önemlidir. Verilen görüşün gerçeği tam olarak yansıtmadığı düşünüldüğünde başka
bilirkişilere veya aynı kişiye tekrar görüş sorulabilir. Mahkemede hakim dışındaki
kişiler, örneğin avukatlar ve savcılar da bilimsel görüş alabilir. CMK 67/6 buna
açıklık getiriyor. Buna göre; Cumhuriyet savcısı, katılan, vekili, şüpheli veya
sanık, müdafii veya kanunî temsilci, yargılama konusu olayla ilgili olarak veya
74
TIBBİ BİLİRKİŞİLİK
bilirkişi raporunun hazırlanmasında değerlendirilmek üzere ya da bilirkişi raporu
hakkında, uzmanından bilimsel mütalaa alabilirler. Sadece bu nedenle ayrıca
süre istenemez. Hatta istenirse görüş alınan uzman kişi CMK 178 uyarınca
mahkemede de dinletilebilir. Yine CMK 68. maddede bu duruma değinilmektedir.
Bilirkişi Görüşü Kanıta Dayalı Olmalıdır.
Peki Bilirkişi görüşü nasıl olmalıdır? Öncelikle bilimsel verilerle desteklenmiş,
kanıta dayalı olmalı. Belirtilen görüş yapılan bilimsel araştırmalara dayanmalı,
kanıtlanabilir olmalıdır. Bilirkişi görüşünde ikinci önemli nokta; bu görüşün
gerekçeli olması ve yararlanılan kaynakların belirtilmesidir. Böylece ortaya
konulan görüşün hangi referanslarla desteklendiği herkesçe anlaşılabilir ve ulaşılan
sonucun doğruluğu başkalarınca da kontrol edilebilir. Bilirkişi görüşünde üçüncü
önemli nokta, görüşün objektif olması, yalnızca doğruluğu kanıtlanabilir görüşlerin
belirtilmesidir. Bilirkişi kendisine başvuran kişiyle karşı taraf arasında eşit
mesafededir ve yalnızca doğru bildiklerini belirtmelidir. Yanlı olduğunda etik
ve vicdani sorumluluğun yanı sıra hem yaptığı işin ruhuna uymamış hem de yasalar
önünde sorumlu duruma düşmüş olur. Bilirkişi görüşünde son bir nokta daha
önemlidir; raporda subjektif ve kanaate dayalı yorumlara olabildiğince yer
verilmemelidir. Bilimsel destekten yoksun, olayın örgüsüne kapılarak yazılmış
raporların çok tehlikeli olacağı açıktır. Bir bilim insanı da bilimsel verilere
dayanmayan, kanıtlanamayan görüşleri savunmakta zorlanacaktır, kendi
deneyimlerine dayansa bile. Çünkü tersi deneyimleri olan meslektaşlarının
olabileceği de düşünülmelidir.
Peki kanaate dayalı yani deneyime dayalı görüşler belirtilemez mi? Bu
deneyimler bilimsel platformlarda tartışılarak karşı görüş ve eleştiriler de alınıp
geçerlilik kazandığında, başka bir deyişle genel kabul gördüğünde elbette
kullanılabilir.
Çapraz Sorgu Sisteminde Bilirkişilik
Çapraz sorgu sisteminde hem avukata hem savcıya hem de hakime oldukça fazla
iş düşüyor. Diğerine göre daha aktif ve zorlu bir süreç. Bilinen yöntemde bilirkişi
veya uzman görüşünü hazırlayıp yazılı olarak bildiriyor, istenirse mahkemede
bunları açıklıyor. Sorular belli olduğu için yanıtlayabildiği bölümleri
hazırlamak kalıyor bilirkişiye. Oysa çapraz sorgu sisteminde bilirkişiye soru soran
taraflar ve sorulacak sorular çok daha fazladır üstelik bu sorular sürece göre
değişebilmektedir. Ayrıca sistemin özelliği gereği, uzmandan kısa yanıtlar istenmesi
de işi zorlaştırmaktadır bazen tek bir cümle ile çok karmaşık soruların yanıtı
verilemeyebilir. Bu durumlarda uzman zorlama bir yanıt yerine durumun özelliğini
anlatıp mahkemeden yeterli açıklama için izin istemelidir. İşte tüm bu zorlukları
TIBBİ BİLİRKİŞİLİK
75
düşündüğümüzde o alanda çok deneyimli ve bilimsel verilere hakim olmadıkça
çapraz sorguda bilirkişilik yapmak doğru değildir. Zaten yurtdışında birçok uzmanın
da çapraz sorguda bilirkişiliği kabul etmediğini biliyoruz. Gerçekten zor bir iştir.
Ancak bu güçlüğüne rağmen, adalete yani gerçeğe ulaşma konusunda diğer
bilirkişiliğe göre bence çok daha güvenilir bir yöntemdir. Callinicus’un dediği gibi;
“Doğruyla yanlışı ayırmamızı sağlayan bilimdir.”
Hukuk Hangi Durumlarda Tibbi Bilirkişiden Yararlanmalıdır?
Madde madde özetlersek:
- İnsanı ilgilendiren her durumda hekimlerin teknik desteğinden
yararlanılmalıdır.
- Uzmanından teknik destek iyi bir savunmanın ve öne sürülen tezi kanıtlamanın
en etkili yoludur.
- Gerekçesiz ve kanıta dayanmayan her görüş tartışmaya açıktır. “Bilgi en büyük
güçtür.”
- Mahkemece atanmış bilirkişi olsa bile, bir avukat istediği olguda bir
uzmandan teknik destek alabilir. Hatta bilirkişi görüşünü de uzmanla birlikte
değerlendirebilir.
- Uzman-avukat işbirliği büyük bir teknik avantaj sağlayacaktır. Bu uygulamaya
geçmiş bazı ülkelerde ve ülkemizdeki bazı merkezlerde alınan sonuçlar yüz
güldürücüdür. Uzman-avukat işbirliği adaletin en etkin biçimde tecelli etmesine
yardımcı olmakta ayrıca bilimsel çalışan hukukçulara avantaj sağlamaktadır.
Bilirkişi Raporlarının Yorumlanması
Bilirkişi yalnızca kendisine sorulanlara yanıt veren bir uzmandır. Bilirkişi
görüşleri bazen mahkemenin çözmeye uğraştığı temel sorunu aydınlatabildiği gibi
bazen de daha önemsiz yan sorunları aydınlatmaya yönelik olabilmektedir. Bu
bağlamda olayın tüm unsurlarını birlikte değerlendirme olanağına sahip olan
mahkeme verilen bilirkişi görüşünün konunun aydınlatılmasındaki ağırlığını göz
önüne almak durumundadır. Konunun aydınlatılması için bazen başka uzmanlardan
da görüş alınması gerekebilir. Mahkeme konuyla ilgili birden fazla bilirkişi görüşüne
başvurabilir ancak konunun bütününe vakıf olması nedeniyle bu sonuçları
yorumlamak ve hükmünü verirken buna uyup uymamak kendi takdirindedir. Bilim
insanına yakışan; kanaate yani subjektif duygulara dayalı değil, kanıtlanabilir bilgiye
dayanan gerekçeli görüş sunmaktır.
76
TIBBİ BİLİRKİŞİLİK
KAYNAKLAR
1. Özkara E, Çoker A, Hancı İH. Türkiye’de genel cerrahın yasal sorumlulukları ve medikolegal sorunları. Ulusal Travma Dergisi. 2004;10:3-10.
2. Hancı İ.H. Malpraktis-Tıbbi girişimler nedeniyle hekimin ceza ve tazminat sorumluluğu.
1.baskı, Ankara: Seçkin Yayıncılık; 2002.
3. Özkara E, Hancı İH. Türkiye’de Nöroşirürjiyenin Yasal Sorumlulukları ve Medikolegal
Sorunları. Türk Nöroşirürji Dergisi. 2003;13:213-20.
4. Özkara E, Naderi S, Gündoğmuş ÜN, Arda N. Yüksek Sağlık Şurası'nda 1994-1998
Yılları Arasında İncelenen Spinal Cerrahi Malpraktis Olgularının Değerlendirilmesi.
Türk Nöroşirürji Dergisi. 2004;14:151-7.
5. Çetin G, Yorulmaz C. (Editörler). Yeni Yasalar Çerçevesinde Hekimlerin Hukuki ve
Cezai Sorumluluğu,Tıbbi Malpraktis ve Adli Raporların Düzenlenmesi. (Tıbbi uygulama
hataları ve bilirkişilik-Bölüm Yazarları: Yorulmaz C, Kır Z, Ketenci HÇ). İ.Ü Cerrahpaşa
Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri. Sempozyum Dizisi No: 48. Şubat 2006,
s.55-69.
6. Özkara E, Hakeri H, Can İÖ, Ulaş H. “Tıp ve Hukuk Boyutuyla Türk Ceza Yasasına
Göre Algılama Yeteneği Kavramı”, Adli Psikiyatri Dergisi. 2007;4:11-7.
7. Yalvaç G. TCK-CMK-CGTİK ve ilgili mevzuat. Adalet yayınları. Mayıs 2008.
8. Can İ.Ö, Özkara E, Can M. Medical Malpractice Verdicts of High Court in Turkey. The
7th Congress of the Balkan Academy of Forensic Sciences. 03-06 June, DurresALBANIA. Proceeding Book, 52 (2010).
9. Guçhan AS, Ozkara E. Approach Of Mass Media To Medical Malpractice. The 8th
Congress of the Balkan Academy of Forensic Sciences. 02-05 June, Phristina-KOSOVA.
Proceeding Book, 51 (2011).
10. Ozkara E, Kavaklı U, Akçalı Ö. Liability of Physician’s on Spinal Surgery and
Malpractice. The 8th Congress of the Balkan Academy of Forensic Sciences. 02-05 June,
Phristina-KOSOVA. Proceeding Book, 48 (2011).
77
BÖLÜM D: TIBBİ UYGULAMA HATALARINDA YASAL SÜREÇ
TIBBİ UYGULAMA HATALARINA
İLİŞKİN İDDİALARDA
HUKUKSAL YAKLAŞIM
Prof. Dr. Veli Özer ÖZBEK
Konu ceza hukuku bakımından ele alınacaktır.
Tıbbi uygulama hatalarından söz etmeden önce kısaca tıbbi uygulama hatalarının
kaynağını oluşturan tıbbi müdahale kavramının hukuki niteliğinin ceza hukuku
bakımından değerlendirilmesinin yararlı olacağını düşünmekteyiz. Zira uygulama
hatalarının esasını tıbbi müdahalenin hukuka aykırılığı oluşturmaktadır. O halde bir
tıbbi müdahalenin hangi hallerde hukuka uygun olduğunun ortaya konulması
hukuka aykırılık halleri bakımından hareket noktası olabilir.
I- Tıbbi Müdahalenin Hukuki Niteliği
Tıbbi müdahale, öteden beri hakkın kullanılması (icrası) hukuka uygunluk sebebi
içinde değerlendirilmektedir. Bu anlamda belli koşullar dâhilinde bir tıp mesleği
mensubunun tıbbi müdahale esnasında gerçekleştirmiş olduğu eylemler hukuka
aykırı kabul edilemeyecektir.
Tıbbi müdahaleyi hukuka uygun kılan hak “Bilim ve sanat hürriyeti”dir. Bu
başlığı taşıyan Anayasa m.27’ye göre “Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme
ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir.”
5237 sayılı TCK m.26/1’e göre de “Hakkını kullanan kimseye ceza verilmez.”
II- Tıbbi Müdahalenin Hukuka Uygunluğunun Şartları
Konuyla ilgili üç şartın bulunduğu kabul edilmektedir:
78
TIBBİ UYGULAMA HATALARINA İLİŞKİN İDDİALARDA HUKUKSAL YAKLAŞIM
1- Tıbbi müdahale bir sağlık personeli tarafından yapılmalıdır.
2- Aydınlatılmış rıza bulunmalıdır.
3- Tıp biliminin verilerine göre gerekli ve bu verilere uygun tıbbi müdahalede
bulunulmalıdır.
1- Tıbbi müdahale bir sağlık personeli tarafından yapılmalıdır
5237 sayılı TCK m.280’de bir tanım yapılmıştır. Buna göre “sağlık mesleği
mensubu deyiminden tabip, diş tabibi, eczacı, ebe, hemşire ve sağlık hizmeti veren
diğer kişiler anlaşılır”. Yasakoyucunun söz konusu tanımı yaparken 1219 sayılı
Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunu esas aldığı söylenebilir.
Görüldüğü üzere TCK’da sınırlı bir sayım yapılmamıştır. Ancak tanımda sağlık
personeli bakımından ortak paydanın sağlık hizmeti vermek olduğu anlaşılmaktadır.
O halde sağlık hizmeti veren kişiler sağlık mesleği mensubu olarak bir sağlık
personeli sayılır.
Öte yandan 1219 sayılı Kanuna 6.4.2011 tarih ve 6225 sayılı kanunla eklenen
ek madde 13 ile kimlerin sağlık mesleği mensubu sayılabileceklerine ilişkin önemli
bir düzenleme getirilmektedir. Hükme göre; Klinik psikolog, Fizyoterapist;
Odyolog; Diyetisyen; Dil ve konuşma terapisti; Podolog; Sağlık fizikçisi; Anestezi
teknisyeni/teknikeri; Tıbbi laboratuvar ve patoloji teknikeri; Tıbbi laboratuvar
teknisyeni; Tıbbi görüntüleme teknisyeni/teknikeri; Ağız ve diş sağlığı teknikeri;
Diş protez teknikeri; Tıbbi protez ve ortez teknisyeni/teknikeri; Ameliyathane
teknikeri; Adli tıp teknikeri; Odyometri teknikeri; Diyaliz teknikeri; Fizyoterapi
teknikeri; Perfüzyonist; Radyoterapi teknikeri; Eczane teknikeri; İş ve uğraşı terapisti
(Ergoterapist); İş ve uğraşı teknikeri (Ergoterapi teknikeri); Elektronörofizyoloji
teknikeri; Mamografi teknikeri sağlık mesleği mensubudur.
Tıpta Uzmanlığın Hekimlik Mesleğinin İcrasındaki Değeri Nedir?
Türk hukuku bakımında hekimin tıbbi müdahalede bulunabilmesi için kural
olarak uzman olması gerekmez; tıp fakültesi diplomasına sahip olması yeterlidir.
Nitekim 1219 sayılı Kanun m.8’e göre “Türkiye'de icrayı tababet için bu kanunda
gösterilen vasıfları haiz olanlar umumi surette hastalıkları tedavi hakkını haizdirler.”
Dolayısıyla hekimlik mesleğinin icrası bakımından uzmanlığı olmayan pratisyen
hekimlerin de tıbbi müdahalede bulunabilecekleri tartışılmazdır. Ancak uzmanlığı
gerektiren bir dalda uzman olmayan bir hekimin müdahalesi ve bu müdahale sonucu
kişinin ölmesi bakımından bir değerlendirmenin yapılması gerekmektedir.
Şayet zorunluluk hali söz konusuysa uzman olmayan bir hekimin icra ettiği tıbbi
müdahale bakımından eyleminin cezalandırılabilir olmadığından söz edilebilir. Bu
konuda TCK m.25’de yapılan zorunluluk hali değerlendirmelerinin göz önünde
bulundurulması yerinde olacaktır. O halde sorun tek başına hakkın kullanılması
hukuka uygunluk sebebi ile çözümlenebilir değildir.
Öte yandan zorunluluk halinin söz konusu olmadığı hallerde, sadece uzmanlık
dışı bir müdahalenin gerçekleşmesi tek başına hekimin eylemini hukuka aykırı hale
getirmemektedir. Çünkü hekimlik mesleğinin icrasını hukuka uygun kabul etmek
TIBBİ UYGULAMA HATALARINA İLİŞKİN İDDİALARDA HUKUKSAL YAKLAŞIM
79
için hekimlik sıfatının yanı sıra, uygulanan müdahalenin tıp biliminin verilerine göre
gerekli ve bu verilere uygun olması da gerekmektedir. Dolayısıyla her ne kadar
hekimlik sıfatı bakımından hukuka aykırılıktan bahsetmek güç dahi olsa, söz konusu
müdahalenin uzmanlık alan bilgisi gerektirmesi ve bu bilgi eksikliğinin ölüm
neticesine sebebiyet vermesi durumunda eylem hukuka uygun kabul edilememelidir.
Örneğin göze mercek takılmasına ilişkin tıbbi müdahale, bu alanda uzmanlığı
gerektirmektedir. Bir estetik cerrahın bu uzmanlık alanına ilişkin tanı, teşhis ve
müdahale teknikleri ile müdahale esnasında gerçekleşecek komplikasyonlarla ilgili
yeterli bilgi birikimine sahip olması beklenmez. Ancak böyle bir müdahaleye girişen
hekimin, müdahalenin uzmanlık gerektiren hususlarına ilişkin standartları da garanti
etmesi aranır. Şayet objektif olarak bu şartların yerine getirilmediği ve ölüm neticesi
ile uygulanan tıbbi müdahale arasında bir nedensellik ilişkisi kurulduğu takdirde,
uygulanan tıbbi müdahaleyi hekimlik mesleğinin icrası bağlamında hukuka uygun
kabul etmek mümkün görünememektedir.
2- Aydınlatılmış Rıza Bulunmalıdır
Dikkat edilirse tıbbi müdahalenin asıl koşulu rızanın varlığıdır. Aydınlatma ise
rızanın varlığı bakımından önkoşuldur.
Rızanın varsayılması bakımından koşullar şunlardır:
a1. Mağdurun Üzerinde Serbestçe Tasarrufta Bulunabileceği Bir Hakkın Varlığı
a2. Rızaya Ehliyet
a3. Rızanın Açıklanması
Rıza aydınlatmaya dayalı olmalıdır.
Hekimlik mesleğinin icrası çerçevesinde tıbbi müdahalelerin hukuka
uygunluğunu sağlayan bir başka özellik de hastanın uygulanacak tıbbi müdahalenin
sebepleri ve sonuçları ile ilgili aydınlatılmasıdır.
Aydınlatılmış onam veya bilgilendirilmiş rıza şu şekilde tanımlanabilir:
“Riskleri, yararları ile alternatifleri ve onların da risk ve yararlarını kapsayan
tedavi uygulamasının, hekim tarafından yeterli düzeyde ve uygun şekilde
açıklanmasından ve hasta tarafından hiçbir tereddüte yer kalmayacak şekilde
anlaşılmasından sonra, tıbbi tedavinin, uygulamanın hasta tarafından gönüllülükle
kabulüdür”.
Bir hak olarak aydınlatılmış onam veya bilgilendirilmiş rıza, Hasta Hakları
Yönetmeliği m. 15/1’de şu şekilde ifade edilmektedir:
“Hasta; sağlık durumunu, kendisine uygulanabilecek tıbbi işlemleri, bunların
faydaları ve muhtemel sakıncaları, alternatif tıbbi müdahale usulleri, tadavinin
kabul edilmemesi halinde ortaya çıkabilecek muhtemel sonuçları ve hastalığın seyri
veya neticeleri konusunda sözlü ve yazılı bilgi isteme hakkına sahiptir.”
Yine bir tanım verilmemekle birlikte Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi m.14’de
aydınlatılmış onam şu şekilde ifade edilmektedir: “… teşhise göre alınması gerekli
tedbirlerin hastaya açıkça söylenmesi lazımdır”.
TTB Meslek Etiği Kuralları m.26’da ise şu düzenleme yer almaktadır: “Hekim
hastasını hastanın sağlık durumu ve konulan tanı, önerilen tedavi yöntemini türü,
80
TIBBİ UYGULAMA HATALARINA İLİŞKİN İDDİALARDA HUKUKSAL YAKLAŞIM
başarı şansı ve süresi, tedavi yönteminin türü, başarı şansı ve süresi, tedavi
yönteminin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, verilen ilaçların kullanılışı ve olası
yan etkileri, hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda yaratacağı
sonuçlar, olası tedavi seçenekleri ve riskleri konularında aydınlatır”.
Nihayet TCK’da da konuya ilişkin düzenlemeler bulunmaktadır. TCK m. 90/2g’ye göre “Deneyin mahiyet ve sonuçları hakkında yeterli bilgilendirmeye dayalı
olarak açıklanan rızanın yazılı olması…”.
Türk hukukunda ilgilinin rızasına yönelik bilgilendirilme sürecine vurgu yapan
daha birçok düzenlemeye rastlamak mümkündür. Burada tüm bu düzenlemelere yer
verilmeyecektir. Ancak bu düzenlemelerin ortak yönleri nazarı dikkate alınarak
ilgilinin hukuka uygun rızasına yönelik bilgilendirme sürecine dair önemli bazı
noktalar özet olarak şu şekilde dile getirilebilir;
A) Hukuka uygun bir rıza, ilgilinin yukarıda ayrıntılarıyla ifade edilen koşullar
konusunda yeteri kadar aydınlatılmasından sonra alınmalıdır. Bu anlamda
aydınlatma yükümlülüğü rıza gösterilmesi beklenen müdahaleden önce yerine
getirilmelidir. Bu gereklilik Avrupa Konseyi Biyotıp Sözleşmesi m. 9’da da açıkça
ifade edilmiş, rıza alınmadan önce hastanın aydınlatılmış olması gerektiği
vurgulanmıştır.
B) İlgilinin tıbbi müdahaleye rıza göstermesi konusunda bilgilendirilmesinin
amacı, ilgilinin yani hastanın müdahaleye ikna edilmesi değildir. Bu anlamda
bilgilendirme en basit teşvikten en ağır zorlamaya kadar hiçbir şekilde bir değer
yargısı içermemeli, ilgilinin özgürce karar verme hakkına müdahalede
bulunulmamalıdır. Bu noktada aydınlatma yükümlüsüne önemli bir sorumluluk
yüklenmektedir. Çünkü sadece aydınlatma amacı gütmeyen, kişiyi uygulanması
planlanan tıbbi müdahaleye teşvik eden ve hatta zorlayan aydınlatma yükümlüsü,
ilgilinin rıza ehliyetine müdahale etmekte ve bu bağlamda alınan rızanın hukuka
uygunluğu tartışmalı hale gelmektedir. Aydınlatma yükümlüsünün rızayı etkileyici
hareketleri doğrudan olabileceği gibi, verilmesi gereken bilgileri saklama veya
dezenformasyon suretiyle yanıltma gibi dolaylı bir şekilde de
gerçekleştirilebilmektedir.
C) İlgilinin aydınlatılması sadece bir şekilde değil safhasına ve içeriğine göre
birden çok şekilde de gerçekleşebilmektedir. Örneğin ilgilinin rızasını almaktan
ziyade daha sonraki aşamalarda ilgilinin ne tür bir süreçle karşı karşıya kaldığının
ve hangi noktalarda rızasına başvurulması gerektiğinin açıklandığı aydınlatma türü
olan tedavi aydınlatması, hastanın serbest ve kendi sorumluluğunun bilincinde karar
vermesini mümkün kılmayı amaçlayan otonomi aydınlatması ve gerekli özen
gösterilmesine rağmen karşılaşılması muhtemel daimi veya geçici neticeler hakkında
bilgilendirmeyi içeren riziko aydınlatması bu değerlendirmeye örnek olarak
gösterilebilecek aydınlatma türleridir. Mağdurlar birden fazla ise her birinin rıza
beyanında bulunması gerekir.
D) Aydınlatılacak kişi, kural olarak, tıbbi müdahalenin muhatabı olan ilgili
olmalıdır. Çünkü uygulanacak bir tıbbi müdahaleye rıza gösterme hakkı, kişiye sıkı
TIBBİ UYGULAMA HATALARINA İLİŞKİN İDDİALARDA HUKUKSAL YAKLAŞIM
81
sıkıya bağlı bir haktır. Bu bağlamda rıza ehliyeti bulunan bir kişi, kendisine sunulan
bilgilerin anlamını kavrayabilecek ve bir karar verebilecek durumda olmasına
rağmen, herhangi bir yakınının bilgilendirilmesi ve ondan rıza alınması durumu
hukuka aykırılık teşkil eder. Bu noktada Hasta Hakları Yönetmeliği m.15/2 hükmü
konuya ilişkin şu yönde bir düzenleme içermektedir; “Sağlık durumu ile ilgili
gereken bilgiyi bizzat hasta veya hastanın küçük, temyiz kudretinden yoksun veya
kısıtlı olması haline velisi veya vasisi isteyebilir. Hasta, sağlık durumu hakkında
bilgi almak üzere bir başkasına da yetki verebilir. Gerek görülen hallerde yetkinin
belgelendirilmesi istenebilir.”
Hastalığın ağır ve ciddi olması bizzat hastanın aydınlatılması yükümlülüğünü
ortadan kaldırmaz.
Ancak aydınlatılacak kişi bunun anlam ve önemi kavrayabilecek akli yeteneğe
sahip değil ya da bilinci kapalı ise hasta yakınları da aydınlatılabilir. Buradaki sorun
bu halde kimin yakın olarak kabul edileceğidir. Bu halde eş, reşit çocuklar, annebaba, kardeşler şeklinde bir sıralama yapılabilir. Ancak Türk hukukunda bu konuda
açık bir düzenleme yoktur. Hemen ifade etmek gerekir ki yakın kavramına hastanın
arkadaşı, komşusu gibi kişiler de durumun özelliğine göre dahil edilebilir.
Konu Hasta Hakları Yönetmeliği m.15/2’de de yer almaktadır: “Sağlık durumu
ile ilgili gereken bilgiyi, bizzat hasta veya hastanın küçük, temyiz kudretinden yoksun
veya kısıtlı olması halinde velisi veya vasisi isteyebilir. Hasta, sağlık durumu
hakkında bilgi almak üzere bir başkasına da yetki verebilir. Gerek görülen hallerde
yetkinin belgelendirilmesi istenebilir”.
E) Aydınlatma yükümlüsü, tıbbi müdahaleyi gerçekleştirecek olan hekimdir.
Hekim bu görevi yine başka bir hekime devredebilir ancak aydınlatma
yükümlülüğünün ifa edildiğini en geç müdahale anına kadar teyid etmesi
gerekmektedir. Hemşire ya da sağlık görevlisi gibi başka bir kişi veya görevli
aydınlatma yükümlüsü olamaz. Bununla birlikte hemşirenin sorumluluk alanındaki
tıbbi müdahalelerde hemşirenin de aydınlatma yükümlülüğünün bulunduğunda
şüphe bulunmaz. Örn. Kan alımı.
F) Aydınlatmanın zamanı bakımından önem taşıyan husus şudur: Aydınlatma
kişinin normal şartlar altında yapacağı bir değerlendirmeden sonra karar verebileceği
bir ortam ve zaman dilimi öngörülerek yapılmalıdır. Aydınlatma kişiyi zor duruma
düşürecek ve kişinin sağlıklı bir karar vermesini engelleyecek şekilde
gerçekleştirilmemelidir. Bu anlamda aydınlatma bir baskı düzeyine ulaşmamalıdır.
G) Aydınlatma yükümlülüğü mutlak bir yükümlülük değildir. Zorunluluk halleri
hasıl olduğu durumda, örneğin tıbbi müdahalenin gecikmesi halinde bilinci kapalı
olan hastanın yitirilmesi söz konusuysa ve o anda herhangi bir yakınına dahi bilgi
verilme imkanı yoksa, hekim aydınlatma yükümlülüğünü bir kenara bırakıp
müdahaleyi gerçekleştirebilir. Burada ilgilinin rızasının alınmamış olması eylemi
hukuka aykırı hale getirmez.
H) Aydınlatmanın kapsamı Bu konuda değişik düzenlemeler mevcut ise de
aydınlatmanın kapsamı somut olayın özelliklerine göre ortaya konmalıdır. Burada
82
TIBBİ UYGULAMA HATALARINA İLİŞKİN İDDİALARDA HUKUKSAL YAKLAŞIM
somut hasta esas alınır. Ancak kapsam hekimin takdirine de bırakılamaz. Objektif
kıstaslar ve hasta beklentileri büyük önem taşır. Hastanın kültürel, toplumsal ve
psikolojik yapısı göz önünde bulundurulmalıdır.
Bu çerçevede riskin ağırlığı da aydınlatmanın kapsamını belirlemek bakımından
bir ölçü olarak kullanılabilir. Buna göre risk ne kadar ağırsa aydınlatmanın kapsamı
da genişler.
Öte yandan Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi m.14/2’de
“… teşhise göre alınması gereken tedbirlerin hastaya açıkça söylenmesi lazımdır”
hükmüne yer verilirken Hasta Hakları Yönetmeliği m.31’de
“Hastanın veya kanuni temsilcisinin tıbbi müdahalenin konusu ve sonuçları
hakkında bilgilendirilip aydınlatılması esastır” denilmektedir.
Hekimlik Meslek Etiği Kuralları m.26’ya göre hekim hastasını şu hususlarda
aydınlatmalıdır:
- Hastanın sağlık durumu ve konulan tanı
- Önerilen tedavi yönteminin türü,
- Başarı şansı ve süresi,
- Tedavi yönteminin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler
- Verilen ilaçların kullanılışı ve olası yan etkileri
- Hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı
sonuçlar
- Verilen olası tedavi seçenekleri ve riskler.
I-) Aydınlatmanın Şekli: Bu konuda bir şekil belirlemek her durumun özelliği
farklı olduğundan mümkün değildir. Ancak buradaki sorun ispat güçlüğüdür. Doktor
hastayı aydınlattığını nasıl ispatlayacaktır? Tanık yeterli olacak mıdır? Her ne kadar
aydınlatma bir şekil şartına bağlanmamış ise de olası ispat güçlüklerini ortadan
kaldırmak bakımından aydınlatmanın durumun özelliğini ortaya koyan bir şekle
bağlanması herkim bakımından yararlı olacaktır. Ancak bunun bir form haline
getirilmesi de her durumun özelliği farklı olacağından yerinde değildir. Kaldı ki bir
formun varlığı ayrıca sözlü olarak aydınlatma yükümünü ortadan kaldırmaz. Aksi
halde formun şeklen imzalanmış olması aslında aydınlatma olmadan var olarak
kabulünü sonuçlayabilir. Bu ise önemli bir ispat güçlüğü yaratır.
3- Tıp Biliminin Verilerine Göre Gerekli ve Bu Verilere Uygun Tıbbi
Müdahale
Tıbbi Müdahalenin Gerekliliği/ Zorunluluğundan Ne Anlaşılmalıdır?
(Endikasyon)
Hekimlik mesleğinin icrası çerçevesinde uygulanan tıbbi müdahaleyi hukuka
uygun kılan bir başka unsur da müdahalenin tıbbi açıdan gerekli/ zorunlu olması ve
ulaşılması amaçlanan netice için uygun tanı, teşhis ve müdahale yöntemlerin
izlenmiş olmasıdır.
TIBBİ UYGULAMA HATALARINA İLİŞKİN İDDİALARDA HUKUKSAL YAKLAŞIM
83
Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi m. 13/3’e göre, bir hekim teşhis, tedavi ve
korunmak amaçlarını gütmeksizin, hastanın istekleri doğrultusunda ve sair
nedenlerle, akli ve bedeni direncini azaltacak herhangi bir şey yapamaz.
Yine Hasta Hakları Yönetmeliği m.12’de düzenlenen tıbbi gereklilikler dışında
müdahale yasağına göre, “teşhis, tedavi veya korunma maksadı olmaksızın, ölüme
veya hayati tehlikeye yol açabilecek veya vücut bütünlüğünü ihlal edebilecek veya
akli veya bedeni mukavemeti azalta bilecek hiçbir şey yapılamaz ve talep edilemez”.
Bunların yanında hekimin geniş anlamda tıbbi müdahaleyi gerçekleştirdiği
durumda mesleki özen yükümlülüğünün de gereklerini yerine getirmesi
beklenmektedir.
III- Türk Ceza Hukuku Mevzuatında Göz Doktorunu İlgilendiren
Suçlar
1- Kasten öldürme –yaralama suçları (TCK
2- Kasten Öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi
3- Taksirle öldürme ve yaralama suçları
4- Netice sebebiyle ağırlaşmış yaralama
5- İnsan üzerinde deney ve deneme
6- Organ veya doku ticareti suçu
7- Verileri hukuka aykırı olarak verme (Sır saklama yükümlülüğünün ihlali)
8- Belgede sahtecilik suçu
9- İrtikap suçu
10- Görevi kötüye kullanma suçu
11- Suçu bildirmeme suçu
IV- Tıbbi Hata (Malpraktis) Halleri
Uygulamada tıbbi hata halleri genellikle taksirle öldürme ve yaralama suçları
bakımından karşımıza çıkar.
Hemen ifade etmek gerekir ki rızanın (aydınlatılmış onam) varlığı her zaman
hekimin sorunluluğunu ortadan kaldırmaz ve eylemi tıbbi hata olmaktan çıkarmaz.
Bu anlamda aydınlatma ve rıza, hekimin eyleminin hukuka uygun sayılabilmesi için
gerekli ama yeterli değildir. Bu nedenle aydınlatma ve rıza eylemin hukuka uygun
sayılabilmesinin önkoşulu şeklinde ifade edilmektedir. Hekim eyleminde kusurlu
ise ki bu genellikle taksir şeklinde karşımıza çıkar hekim rıza olsa da sorumluluktan
kurtulmaz. Bu durum taşıma ruhsatlı tabancaya benzetilir. Ruhsatlı tabanca
yanlışlıkla ateş alırsa taşıyan sorumludur.
O halde hekimin bu şekilde sorumluluğuna yol açan taksir nedir? Kısaca ele
almak faydalı olacaktır.
84
TIBBİ UYGULAMA HATALARINA İLİŞKİN İDDİALARDA HUKUKSAL YAKLAŞIM
A. Taksir Kavramı
Kişinin istememekle beraber kendisinden beklenen ve göstermek zorunda olduğu
özeni göstermemek suretiyle suç tipinde belirtilen neticenin gerçekleşmesi haline
taksir denir: FAİL GEREKEN ÖZENİ GÖSTERSEYDİ, NETİCE
GERÇEKLEŞMEYECEKTİ! Fail suçu işlemek istememektedir; ama hukuk
düzeninin gereklerine de aldırmamaktadır.
B. Taksirin Tanımı
5237 s. TCK taksiri, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir
davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek
gerçekleştirilmesi (m. 22/2) şeklinde tanımlamıştır. Taksirin esası öngörebilme
olanağına rağmen failin toplumsal düzeni ilgilendiren zararlı ya da tehlikeli
neticeleri öngörmemesi veya öngördüğü halde neticeyi önlememesidir.
C. Taksirin Unsurları
Taksirin unsurları şunlardır:
1. Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması
2. Hareketin iradi- ancak neticenin iradi olmaması
3. Özen yükümlülüğünün yerine getirilmemiş olması
4. Neticenin öngörülebilir olması
5. Hareket ile netice arasında nedensellik bağının varlığı
D. Taksirin Şekilleri
TCK m. 85/1 “Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi” cezalandırılır
hükmünü getirmekte ve taksirin ne şekilde ortaya çıkacağı konusunda bir
düzenlemeye yer vermemektedir. Gerek m. 22 ve gerekse m. 85’in gerekçesinde bu
konuya ilişkin bir açıklama bulunmamaktadır.
TCK bu konuda özen yükümlülüğü kavramını getirmiş bulunmaktadır. Buna
göre taksirin ne şekilde ortaya çıktığı objektif özen yükümlülüğü hakkında yapılacak
olan bir değerlendirmeyle belirlenecektir. Objektif özen yükümlülüğünün iki
kaynağı bulunur: hukuki normlar ve ortak tecrübe. Gerçekten, söz konusu özen
yükümlülüğünün ihlali ortak tecrübenin yüklediği görev icrai ya da ihmali bir
hareketle ortaya çıkabileceği gibi, belli bir mesleğin yerine getirilmesine ilişkin
yazılı ya da örf ve âdete dayanan kurallara aykırı davranıştan veya belli bir faaliyeti
düzene sokmak amacıyla konulmuş kurallara aykırılıktan da meydana gelmiş
olabilir. O halde, taksirin şekilleri konusunda daha önceki yasa döneminde yapılan
açıklamalar geçerliliğini korumaya devam etmektedir.
• Tedbirsizlik: Ortak tecrübenin yüklediği tedbir görevini ihlal ederek belli bir
neticenin gerçekleşmesine engel olabilecek tedbirleri almamak tedbirsizliği
oluşturur. O halde tedbirsizlik İHMALİ BİR HAREKETTİR. Buradaki ihmali
hareket ortak tecrübenin yüklediği tedbir görevinin ihlalidir.
• Dikkatsizlik: Ortak tecrübenin yüklediği dikkat ve özen görevine aykırı olarak
İCRAİ BİR HAREKETle ortaya çıkan davranış şeklidir.
TIBBİ UYGULAMA HATALARINA İLİŞKİN İDDİALARDA HUKUKSAL YAKLAŞIM
85
• Meslek ve sanatta acemilik: Belirli bir meslek mensubunun yasa, nizam, örf
ve adet kuralları gereğince icra ettiği meslek veya sanatla ilgili sahip olması gereken
bilgilere sahip olmamasıdır. O halde meslek ve sanatta acemilik ancak belli bir
meslek ve sanatı icraya yetkili olanlar tarafından işlenebilir. Bu sıfatı taşımıyorsa
artık tedbirsizlik, dikkatsizlik ya da nizam emir talimata riayetsizlikten söz edilir.
Örneğin, eczacının kendi teşhisi ile verdiği ilaçtan hastanın ölmesi halinde artık
tedbirsizlik-dikkatsizlik veya emir ve talimatlara aykırılık vardır. Bununla birlikte
ilacı doktor verseydi meslek ve sanatta acemilikten bahsedebilirdik.
MESLEKİ CÜRET de meslek ve sanatta acemilik kavramına dahildir. Örneğin,
operatörün hiç mutat olmayan yeni bir ameliyat yöntemini denemesi; eczacının
reçetede yazan ilaçla aynı etkiye sahip olduğunu söyleyerek başka bir ilacı vermesi
ve hastanın ölmesi gibi.
• Nizamat evamir ve talimatlara riayetsizlik: Nizamat evamir ve talimatlara
riayetsizlik, bireysel ya da sosyal bir faaliyeti düzene sokmak amacıyla yetkili
merciler tarafından konulmuş kurallara aykırılığı ifade eden taksir şeklidir. Bu
kuralları koyan organ bakımından bir fark gözetilmez; resmi bir makam olabileceği
gibi, özel kişiler de olabilir. Örneğin, sürücü ehliyeti olmayan kişinin yol açtığı trafik
kazası.
Ancak taksirin şekilleri bunlarla sınırlı değildir. İhtiyatsızlık (önlem almamak),
basiretsizlik (neticeyi görmeye çalışmamak), üşengeçlik (işin gereğini yapmamak)
gibi haller de taksir biçimleridir.
Konunun Tıp Hukuku Bakımından Ortaya Koyduğu Özellik
Tıbbi Standart
Tıbbi standart hekimin tedavi amacına ulaşması için gerekli olan ve denenerek
ispatlanmış bulunan hekim tecrübesi, bilimin o an için ulaştığı seviye şeklinde ifade
edilebilir. O halde tıp bilimince genel kabul gören kurallar tıbbi standartları oluşturur.
Bu konuda mahkemeler bilirkişilere başvurmak suretiyle müdahalenin tıbbi
standartlara uygun olup olmadığına karar vermektedir.
Ancak söz konusu standardın bulunulan zaman, yer ve olanaklara göre
belirlenmesinin zorunlu olduğuna dikkat çekilmelidir. Bu hal neticenin fail
tarafından öngörülebilir olup olmadığı noktasında hakim için önemli bir kıstas
olacaktır. Zira özen yükümlülüğü objektif, öngörülebilirlik sübjektif bir nitelik taşır.
Tıp bilimi sürekli değişim ve gelişim gösterdiğinden yeni yöntemlerin
uygulanması tıbbi standarttan sapma bakımından gerekli olabilir. Ancak bu konuda
Biyotıp Sözl. m.15 ve Tıbbi Deontoloji Niz. m.10 hatırlanmalıdır. Dolayısıyla
standart dışı uygulamalar tıbbi hata içinde değerlendirilebilir.
E. Bilinçli Taksir-Bilinçsiz Taksir
Bilinçsiz taksir, failin öngörülebilir neticeyi öngörmemesidir. Taksirin asıl şekli
budur. Fail özen yükümlülüğünü ihlal etmiş, öngörülebilir neticeyi öngörmemiştir.
86
TIBBİ UYGULAMA HATALARINA İLİŞKİN İDDİALARDA HUKUKSAL YAKLAŞIM
Fail özen gösterseydi neticeyi öngörebilecek, netice meydana gelmeyebilecekti!
Nitekim TCK m. 22/1’de yer alan tanım taksirin bu şeklini ifade etmektedir.
5237 s. TCK 765 sayılı TCK’dan farklı olarak bilinçli taksiri de tanımlamaktadır.
Buna göre “Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana
gelmesi halinde bilinçli taksir vardır” (TCK m.22/3). Bununla birlikte, taksirin bu
şekli bilinçsiz taksire göre daha yoğun bir kusurluluk şekli oluşturduğundan cezası
ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.
TCK’da bilinçli taksire bağlanan sonuçları şu şekilde sıralamak mümkündür:
1- Bilinçli taksirin varlığı halinde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına
kadar artırılır (TCK m.22/3).
2- Taksirli hareket sonucu neden olunan neticenin, münhasıran failin kişisel ve
ailevi durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak
derecede mağdur olmasına yol açtığı hallerde eylemin bilinçli taksirle işlenmiş
olması durumundan faile ceza verilir ve fakat cezası yarıdan altıda bire kadar
indirilebilir (TCK m.22/6).
3- Taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli de olsa; bu
ceza, diğer koşulların varlığı halinde adli para cezasına çevrilebilir ise de bilinçli
taksirin varlığı durumunda hapis cezası uzun süreli ise adli para cezasına çevrilemez.
Konunun Tıp Hukuku Bakımından Ortaya Çıkardığı Sorun
Tıbbi hatalar bakımından bilinçli taksirin ortaya koyduğu sakınca hekimin
müdahale öncesi neticeyi öngörebilir olduğu ve her durumda bilinçli taksir ile
hareket etmiş sayılabileceğidir. Gerçekten hekim tedavi uygular iken genellikle olası
neticeleri öngörür ve tedaviyi buna göre uygular. Bilinçli taksir öngörülebilir
neticenin fail tarafından öngörülmesi ve fakat istenmemesi şeklinde tanımlandığında
hekimlerin tüm müdahalelerinin şayet taksirle yarala ya da öldürme şeklinde
nitelenmesi söz konusu ise hemen devreye girecek olan düşünce bilinçli taksir
olacaktır. Bu halde de bilinçli taksire kanunun bağladığı ağır sonuçların hekime de
uygulanması riski ortaya çıkacaktır.
Tıbbi Hata Örnekleri
Teşhis hatası
Tedavi hatası
Müdahale yapmamak
Eksik ön muayene yetersiz öykü
Teşhis için gerekli tetkiklerin yapılmaması
Yanlış tedavi yöntemi uygulama
TIBBİ UYGULAMA HATALARINA İLİŞKİN İDDİALARDA HUKUKSAL YAKLAŞIM
87
Kontrol ve gözetim hatası
Tedavi sonrası teşhis ve tedavi hataları
Yanlış ilaç/hasta karıştırma
Ölçüsüz tıbbi müdahale
Komplikasyonun fark edilmemesi
Hatalı ameliyat tekniği
Alet kullanımında hata
Sevk yapmama, uzmana geç gönderme
Hijyen kurallara uymama
Organizasyon kusuru
Üstlenme kusur
Tedavi sonrası yükümlülüklere uymama
V- Uygulamadan Örnekler
-IHastane acil servisinde nöbetçi hekim olarak görevli bulunan sanık Taner'in
mağdurun kolundaki çatlağı gösterir röntgen grafisini aynı gün poliklinikte nöbetçi
bulunan radyoloji uzman hekime incelettirerek görüşünü alma durumunda olup
olmadığı ve buna bağlı olarak mağdurun tıbbi rahatsızlığının teşhis ve tedavisinde
gerekli mesleki özeni gösterip göstermediği hususlarında sağlık şurası ya da Adli
Tıp Kurumundan görüş alınmadan eksik soruşturmayla hüküm kurulması, Yasaya
aykırı ve katılan Mustafa'nın temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde
görüldüğünden HÜKMÜN BOZULMASINA karar verildi. (4. CD., 18.7.2005,
2003/15317, 2005/9505)
-IIOlayda davacılar ölenin eşi, çocukları ve kardeşleri konumundaki kişilerdir.
Ölenin şikayetleri yaşamsal öneme sahip şikayetler olmadığı gibi, ameliyatın yüksek
risk içerdiği konusunda bir saptama da uzmanlarınca yapılmamıştır. Durum böyle
iken ölümle sonuçlanması pek muhtemel olmayan bir ameliyat sonucunda ölüm
gerçekleşmiş ve bu durum davacılarda büyük ölçüde elem ve ızdıraba sebebiyet
vermiştir. Davacılarda uyandırılan güvene uygun bir dikkat ve özenin gösterilmesi
halinde ölüm riskinin olmayacağı bir ameliyatta hastanın kaybının onun
yakınlarında manevi yıkım oluşturması olağandır.
Olayın meydana gelmesinde ameliyat sırasında zarar gören arteri zamanında
fark edip onaramayan ameliyat ekip sorumlusu Dr. B. Y. in 4/8 oranında kusurlu
bulunmuş, kalan 4/8 kusur oranı ise kötü tesadüf olarak nitelendirilmiştir. Bu
sorumlulukta B. Y. ile birlikte diğer davalı şirkete ait hastanenin de adam kullanan
ve işleten sıfatıyla müştereken ve müteselsilen sorumluluğunun bulunduğu açıktır.
Zira, Özel Hastahane işleteni, öncelikle tacir sıfatıyla basiretli bir tacir gibi
davranması gereği yanında, yaptığı hizmetin yaşama hakkını yakından ilgilendiren
88
TIBBİ UYGULAMA HATALARINA İLİŞKİN İDDİALARDA HUKUKSAL YAKLAŞIM
kamusal nitelik taşıyan sağlık hizmeti olması nedeniyle de hastanın ve özel
durumlarda yakınlarının zarar görmemesi için gerekli olan sadakat ve özeni
göstermek durumundadır. Bu özen, başta doktor ve diğer yardımcı personeli seçme
ve denetleme açısından yüksek oranda gösterilmeli, diğer şartların hazırlanmasında
da aynı ilke unutulmamalıdır. (HGK, 23.6.2004, 13-291/370).
-IIIBilirkişi raporları arasında çelişki vardır. Sanığın, doğum safhasında gerekli
mesleki özeni gösterip göstermediği, yapılması gereken işlemler konusunda bir
savsamanın bulunup bulunmadığı, bulunduğu saptandığı takdirde de yükletilen
savsama niteliğindeki eylemler ile bebekte ortaya çıkan tıbbı sorunlar ve
sonucunda meydana gelen ölüm arasında bir nedensellik bağı ve sanığa
atfedilebilecek bir kusur bulunup bulunmadığı, sanığın kendisine yasal normlar
çerçevesinde yükletilen sorumluluklarını yerine getirmesi durumunda dahi aynı
sonuçların gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinin belirlenmesi açısından dosya ile
birlikte ilgili tüm raporlar ile hastane kayıt ve belgeleri gönderilmek suretiyle Yüksek
Sağlık Şurasından görüş alınması ve sonucuna göre sanığın hukuksal durumunun
belirlenmesi gerekir. (4.CD., 12.7.2006, 2004/10373, 2006/13795).
-IVKatılan Ayşe Zobuoğlu’nun yatırıldığı doğum servisinde görevli sanık hekimin
gerekli ilgiyi göstermediğinin iddia edilmesi, hazırlıkta görevlendirilen üç kişilik
bilirkişi raporunda hastanın yatırılmasından sonra çok geç girişimde bulunulduğu,
doğum sırasında çocuk hekimi bulundurulmadığı, bebeğin postpartum takibi ile
ilgili eksiklik bulunduğu sonucuna varılması, 3.7.2001 tarihli muhakkik raporunda
sanığın NST bilgisinin yetersiz bulunduğunun belirtilmesi, yargılama aşamasında
bilirkişi olarak görevlendirilen Adli Tıp Uzmanının raporunda ise küçükte tespit
edilen beyin hasarı ile doğum yönetimi arasında nedensellik bağı kurulamadığı ve
sanığa atfedilebilecek kusur bulunmadığı belirtilmiş olup önceki bilirkişi raporu
ile arasında çelişki bulunduğunun anlaşılması karşısında; sanığın, doğum
safhasında gerekli mesleki özeni gösterip göstermediği, yapılması gereken işlemler
konusunda bir savsamanın bulunup bulunmadığı, bulunduğu saptandığı takdirde
de yükletilen savsama niteliğindeki eylemler ile bebekte ortaya çıkan tıbbı sorunlar
ve sonucunda meydana gelen ölüm arasında bir nedensellik bağı ve sanığa
atfedilebilecek bir kusur bulunup bulunmadığı, sanığın kendisine yasal normlar
çerçevesinde yükletilen sorumluluklarını yerine getirmesi durumunda dahi aynı
sonuçların gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinin belirlenmesi açısından dosya ile
birlikte ilgili tüm raporlar ile hastane kayıt ve belgeleri gönderilmek suretiyle Yüksek
Sağlık Şurasından görüş alınması ve sonucuna göre sanığın hukuksal durumunun
belirlenmesi gerekirken, eksik soruşturma ve yetersiz gerekçeyle beraat kararı
verilmesi, yasaya aykırıdır (4.CD., 12.7.2006, 2004/10373, 2006/13795).
-VGöz doktoru olan sanığın, hastaları özel klinikte muayene ettikten sonra görev
yaptığı resmi hastanede protokol defterine kaydederek özel muayene sonuçlarına
göre reçetelerini düzenlemekten ibaret eylemi zincirleme görevi kötüye kullanma
suçunu oluşturur. (11.CD., 14.11.2007, 2006/8473, 2007/7935)
TIBBİ UYGULAMA HATALARINA İLİŞKİN İDDİALARDA HUKUKSAL YAKLAŞIM
89
KAYNAKLAR
1. Artuk Mehmet Emin / Gökcen Ahmet/Yenidünya Caner, Ceza Hukuku Genel Hükümler,
3.bası, Ankara 2007.
2. Baumann Jürgen/Weber Ulrich/Mitsch Wolfgang, Strafrecht Allgemeiner Teil, Bielefeld
2003.
3. Centel Nur/Zafer Hamide/Çakmut Özlem; Türk Ceza Hukukuna Giriş, 7. Baskı, İstanbul
2011.
4. Demirbaş Timur, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 5. Bası, Ankara 2007.
5. Dönmezer Sulhi / Erman Sahir; Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku Genel Kısım, C.I,
Ondördüncü Bası, Beta Yayınları, İstanbul – 1997.
6. Erem Faruk, Ümanist Doktrin Açısından Türk Ceza Hukuku, C.I, Genel Hükümler,
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, Sekizinci Baskı, Ankara.
7. Freund Georg, Strafrecht Allgemeiner Teil, 2.Auflage, Berlin 2009.Gropp Walter,
Strafrecht Allgemeiner Teil, 2. Aufl., Berlin Heidelberg New York 2001.
8. Hafızoğulları Zeki, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2008.
9. Hakeri Hakan, Tıpı Hukuku, Ankara 2010.
10. Hakeri Hakan; Ceza Hukuku Genel Hükümler, 13. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara –
2012.
11. İçel Kayıhan, Ceza Hukukunda Taksirden Doğan Sübjektif Sorumluluk, İstanbul 1987.
12. İçel Kayıhan/ Evik, A. Hakan, Ceza Hukuku Genel Hükümler 2. Kitap, 4. Bası, İstanbul
2007.
13. İçel Kayıhan / Özgenç İzzet / Sözüer Âdem / Mahmutoğlu Fatih Selami / Ünver Yener;
Suç Teorisi. (Suç Kavramına İlişkin Genel Bilgiler, Suçun Yapısal Unsurları, Suçun
Özel Oluşum Biçimleri, 2. Kitap), İstanbul – 1999.
14. Jescheck Hans-Heınrıch; Alman Ceza Hukukuna Giriş Kusur İlkesi – Ceza Hukukunun
Sınırları, (SİEBER ULRİCH), (Tercüme Eden: Feridun YENİSEY). Beta Yayınevi,
İstanbul – 2007.Kanbur Mehmet Nihat; Türk Ceza Kanunu Hükümleri Çerçevesinde
Hekimin ve Diğer Sağlık Personelinin Hukuki Sorumluluğuna İlişkin Genel
Değerlendirme, in. Türkiye Acil Tıp Dergisi, 9:1, Mart–2009, s.41–51. (Hekimin ve
Diğer Sağlık Personelinin Hukuki Sorumluluğu…).
15. http://www.trjemergmed.com/jvi.asp?pdir=tatd&plng=tur&un=TATD-08208&look4=
16. Koca Mahmut/Üzülmez İlhan; Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 4.bası, Ankara
2011.
17. Mitsch Wolfgang, Fahrlassigkeit und Straftatsystem, JUS 2001.
18. Morkel Dan W., Abgrenzung zwischen vorsaetzlicher und fahlaessiger Straftat, NStZ
1981, Heft 6.
19. Önder Ayhan, Ceza Hukuku Genel Hükümler, C. II-III, İstanbul 1992.
20. Özbek Veli Özer, 5237 sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu’nun Teşebbüs ve Kusurluluğa
İlişkin Hükümlerinin Değerlendirilmesi, Kazancı Hukuk, İşletme ve Maliye Bilimleri
Hakemli Dergi, S.5; Ocak 2005.
21. Özbek Veli Özer/Kanbur Mehmet Nihat/ Doğan Koray/ Bacaksız Pınar/ Tepe İlker, Türk
Ceza Hukuku Genel Hükümler,, 3. Bası, Ankara 2012.
22. Özbek Veli Özer/Kanbur Mehmet Nihat/ Doğan Koray/ Bacaksız Pınar/ Tepe İlker, TCK
İzmir Şerhi, Yeni Türk Ceza Kanununun Anlamı, (Açıklamalı – Gerekçeli – İçtihatlı),
C:1, 4.bası, Ankara, 2010.
23. Özgenç İzzet, Bilinçli Taksir, Özek’e Armağan, İstanbul 2004, s. 697 vd.
24. Özgenç İzzet, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 6.Baskı, Ankara 2011.
90
TIBBİ UYGULAMA HATALARINA İLİŞKİN İDDİALARDA HUKUKSAL YAKLAŞIM
25. Sokullu-Akıncı Füsun, Ceza Hukukunda Kusurluluk, Ceza Hukuku Günleri, 70. Yılında
Türk Ceza Kanunu-Genel Hükümler, 26-27 Mart 1997, İstanbul 1998.
26. Soyaslan Doğan, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. Bası, Ankara 2005.
27. Şen Ersan, Yeni Türk Ceza Kanunu Yorumu, C.I, Sitanbul 2006.
28. Toroslu Nevzat, Ceza Hukuku Genel Kısım, Ankara – 2007.Ünver, Yener, TCK’da
Kusurluluk, in: CHD, Sayı: 1, Ankara 2006.
29. Ünver Yener; Tıbbi Uygulama Hataları (Mal Praktis), Komplikasyon ve Sağlık
Mensuplarının Sorumluluğu; Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları Yayın
No:16, İstanbul–2008,
30. Wessels Johannes/Beulke Werner, Strafrecht Allgemeiner Teil, Die Straftat und ihr
Aufbau; Heilderberg 2007.
31. Yüce Turhan Tufan, Ceza Hukuku Dersleri, C. 1, Manisa 1982.
91
BÖLÜM D: TIBBİ UYGULAMA HATALARINDA YASAL SÜREÇ
TIBBİ UYGULAMA
HATALARINDA
ADLİ TIP KURUMU ve YÜKSEK
SAĞLIK ŞURASI KARARLARI
Uz. Dr. Sadullah GÜZEL
Tıbbi uygulama hatalarında bilirkişi olarak görev yapan Yüksek Sağlık Şurası
ve Adli Tıp Kurumu yasalarla kurulmuş ve çalışma esasları yönetmeliklerle
belirlenmiş kuruluşlardır.
Yüksek Sağlık Şurası
1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun, 1593
sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanunu ve 181 sayılı Sağlık Bakanlığı’nın Teşkilat ve
Görevlerine Dair Kanun Hükmünde Kararname’nin ilgili hükümlerine göre faaliyet
göstermektedir.
1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun (1928)
Madde 75: Tababet ve şuabatı sanatlarının icrasından mütevellit ceraimde
mahkemelerin muvafık görecekleri muhteberin rey ve mütalaasına müracaat
hakkındaki serbestileri baki kalmak şartıyle meclisi alii sıhhinin mütalaası istifsar
edilir. (Kanunun bu maddesi Anayasa Mahkemesi’nin 03.06.2010 tarihli kararı
ile iptal edilmiştir.)
1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanunu (1930) Madde 10: Sıhhat ve İçtimai
Muavenet Vekaletince tevdi edilecek yüksek sıhhi ve içtimai meseleler hakkında
rey ve mütaalasını beyan ve sıhhi ve içtimai hizmet ve muavenetlere ait kanun,
nizamname ve talimatnameleri birinci derecede tetkik eylemek ve tababet ve şubeleri
sanatlarını ifadan mütevellit adli meselelerde ihtibar vazifeleriyle mükellef olmak
üzere bir Yüksek Sıhhat Şurası teşkil olunmuştur.
Sağlık Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname (13.12.1983) Madde 31: Bakanlıkça verilecek önemli sağlık konuları
92
TIBBİ UYGULAMA HATALARINDA ADLİ TIP KURUMU VE
YÜKSEK SAĞLIK ŞURASI KARARLARI
hakkında görüş bildirmek ve tababet şubeleri sanatlarını ifadan doğan adli konularda
görüş vermek üzere 11 üyeli bir Yüksek Sağlık Şurası kurulmuştur.
Şura üyeleri Sağlık Bakanınca ülkede sağlık hizmetleri veya eserleri ile tanınmış
kişiler arasından seçilir.
Bakanlık Müsteşarı, Temel Sağlık ve Tedavi Hizmetleri Genel Müdürleri ile 1.
Hukuk Müşaviri kurulun tabii üyeleridir.
Seçim yolu ile Şura üyesi olanların görev süresi 1 yıldır.
Yüksek Sağlık Şurası yılda en az bir kere toplanır. Bakanlık lüzum gördüğü
hallerde Şura’yı toplantıya çağırabilir.
2-3 Aralık 2004 tarihli toplantıda alınan karar gereği her ayın ilk Perşembe ve
Cuma günleri toplanmaktadır.
11-12 Mayıs 2006 tarihli toplantıda, Ceza Mahkemelerine açılmış davalar
haricinde şura kararı istenilmemesi ile ilgili tavsiye kararı alınmıştır.
18.07.2007 tarihli Yönerge ile Şura’ya bağlı Danışma Kurulları ve İhtisas
Komisyonları kurulmuştur.
Adli Tıp Kurumu
14.04.1982 tarih, 2659 sayılı kanun (Değişiklik: 19.02.2003 tarih, 4810 sayı)
Madde 1: Adalet işlerinde bilirkişilik görevi yapmak, adli tıp uzmanlığı ve yan dal
uzmanlığı programları ile görev alanına giren konularda diğer adli bilimler
alanlarında sempozyum, konferans ve benzeri etkinlikler düzenlemek ve bunlara
ilişkin eğitim programları uygulamak üzere Adalet Bakanlığı’na bağlı Adli Tıp
Kurumu kurulmuştur.
Kuruma Dahil Birimler:
Adli Tıp Kurumu Başkanlığı
Adli Tıp Başkanlar Kurulu
Adli Tıp Genel Kurulu
Adli Tıp İhtisas Kurulları (6 adet)
Adli Tıp İhtisas Daireleri (6 adet)
Adli Tıp Kurumu Grup Başkanlıkları
Adli Tıp Şube Müdürlükleri’dir.
Adli Tıp Genel Kurulu; Adli Tıp Kurumu Başkanının başkanlığında, adli tıp
ihtisas kurulları başkan ve üyelerinden oluşur.
3. Adli Tıp İhtisas Kurulu; Bir başkan ve Adli Tıp Uzmanı iki üye ile; birer
Ortopedi ve Travmatoloji, Genel Cerrahi, Nöroloji, İç Hastalıkları, Çocuk Sağlığı
ve Hastalıkları, Göğüs Hastalıkları ve Enfeksiyon Hastalıkları uzmanlarından oluşur.
TIBBİ UYGULAMA HATALARINDA ADLİ TIP KURUMU VE
YÜKSEK SAĞLIK ŞURASI KARARLARI
93
Çalışma Esasları
Genel Kurula İhtisas Kurulları başkan ve üyelerinin en az üçte ikisinin katılımı
zorunludur.
Kararlar çoğunlukla alınır. Eşitlik halinde başkanın bulunduğu taraf oy çokluğu
sağlamış sayılır.
İncelenecek konunun uzman üyesi bulunmadıkça o konuda müzakere açılamaz.
Oylamada çekimser oy kullanılamaz ve yazısız, gerekçesiz muhalefet kabul
edilmez.
Adli Tıp İhtisas Kurulları başkanın başkanlığında işin niteliğine göre en az 4 üye
ile toplanır ve oy çokluğu ile karar alır. Tetkik edilecek konu ilgili uzman üye
bulunmadıkça müzakere edilemez. Konuyla ilgili o kurulda bulunmayan, diğer
kurullarda bulunan uzmanlar davet edilebilir. Uzmanlar toplantıya katılır ve oy
kullanırlar.
Genel Kurul ve İhtisas Kurulları inceledikleri konularla ilgili olarak Adli Tıp
Kurumu’nda bulunmayan tıp ve diğer uzmanlık dallarında Adli Tıp Kurumu
dışından uzmanların bilirkişi olarak davet edilmesine karar verebilirler. Uzman
kişiler oy hakları olmamakla beraber görüşlerini bir raporla bildirirler.
Atama Esasları:
Adli Tıp Kurumu Başkanı, başkan yardımcıları, adli tıp ihtisas kurulları başkan
ve üyeleri, Adalet Bakanının inhası üzerine uzman elemanlar veya üniversitelerin
ilgili fakülte öğretim üyeleri veya yardımcıları arasından müşterek kararnameyle
atanırlar.
Adli Tıp Kurumu-Yüksek Sağlık Şurası Kararları Arasında Çelişki
İki adli tıp uzmanı arkadaşım ile birlikte yaptığımız bir çalışmada, (Adli Tıp Kurumu
İhtisas Kurulları ile Yüksek Sağlık Şurası Raporları Arasında Çelişki Bulunan ve Adli
Tıp Genel Kurulunda Görüşülen Malpraktis Olgularının İncelenmesi; Güzel S., Yavuz
M. S., Aşırdizer M., Adli Tıp Bülteni, 2002; 7(1): 14-20.
Beş yıllık süre içerisinde Adli Tıp Genel Kurulunda görüşülen tıbbi uygulama
hatası olgularının %73’ünde Yüksek Sağlık Şurası-Adli Tıp İhtisas Kurulu raporları
arasında çelişki bulunduğu saptanmıştır.
Bu olgularda Adli Tıp Genel Kurulu, İhtisas Kurulu raporları ile aynı doğrultuda
karar vermiştir.
Sadece İhtisas Kurulu raporu bulunan olgularda, Adli Tıp Genel Kurulu %70
oranında İhtisas Kurulu raporları ile aynı doğrultuda karar vermiştir.
Bu çalışmada raporlar arasında yüksek oranda ortaya çıkan çelişki
nedenleri;
Yüksek Sağlık Şurası’nın yıllardır Adli Tıp Uzmanı üyesinin olmaması,
94
TIBBİ UYGULAMA HATALARINDA ADLİ TIP KURUMU VE
YÜKSEK SAĞLIK ŞURASI KARARLARI
Yüksek Sağlık Şurası’nda bürokratların tabii üye olarak yer alması,
Yüksek Sağlık Şurası’nda seçilmiş üyelerin her yıl değişebilmesi,
Adli Tıp İhtisas Kurullarında ve Genel Kurulda bazı uzmanlık dallarında tek üye
bulunması,
Her iki kurumdaki yoğun iş yükü olarak değerlendirilmiştir.
Uzmanlık dallarına göre olguların dağılımı;
Kadın hastalıkları ve Doğum %27
Ortopedi ve Travmatoloji
%16.2
Genel Cerrahi
%13.6
Anestezi ve Reanimasyon
%10.8
Pratisyen
%10.8
Çocuk Cerrahisi
%5.4
Göz-KBB- İç Hastalıkları (her biri) %2.7 olarak bulunmuştur.
Tabloda görüldüğü şekilde, olguların büyük bir kısmının büyük cerrahi dallarına
ait olduğu saptanmıştır. Göz Hastalıklarının da aralarında bulunduğu küçük cerrahi
dallarına ait olgu sayısı oldukça azdır.
Tıbbi uygulama hatası bulunduğu iddiasıyla açılan gerek ceza, gerekse tazminat
davaları son yıllarda çok büyük artış göstermektedir.
Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu’na gönderilen olgular özellikle 2005 yılından sonra
her yıl %100’e yakın artış göstermiştir.
Gelen dosyalar içinde, Devlet Hastaneleri 1. sırada (%52.7), Özel Hastaneler
2.sırada (%16.4), Üniversite Hastaneleri 3. sırada (%9.3) yer almaktadır.
Gerek Adli Tıp Kurumu’na, gerekse Yüksek Sağlık Şurası’na gelen yaklaşık
her 4 olgudan ancak 1’ inde sağlık personeli kusurlu bulunmaktadır.
Yüksek Sağlık Şurası:
3. İhtisas Kurulu:
Kusur yok
% 57
Kusur yok
% 51.6
Kusur var
% 28
Kusur var
% 28.8
Görüş bildirilemeyen
% 15
Görüş bildirilemeyen
% 19.6
Kusur Dağılımı:
Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu’nda değerlendirilen ve sağlık personeli kusurlu
bulunan olgularda kusur gerekçeleri,
Tanı yetersizliği
%51.6
(eksik araştırma, yanlış değerlendirme)
Tedavi ve Takip yetersizliği
%38.5
(araç ve metod seçimi, hatalı tedavi ve ilaç
kullanımı, takipte özensizlik)
Diğer
%9.9
(aydınlatılmış onam olmaması, bozuk cihaz,kalitesiz materyal vb. )
olarak değerlendirilmiştir.
TIBBİ UYGULAMA HATALARINDA ADLİ TIP KURUMU VE
YÜKSEK SAĞLIK ŞURASI KARARLARI
95
İstanbul Tabip Odası’na yansıyan tıbbi uygulama hatası iddiası bulunan olguların
değerlendirilmesinde; hasta ile daha iyi iletişim kuran, hastalığı ile ilgili gerekli
bilgiyi veren ve aydınlatılmış onam konusunda titiz davranan hekimleri, hastaların
%55 oranında daha az şikayet ettikleri belirlenmiştir.
KAYNAKLAR
1. 1219 Sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun, 14.04.1928 tarih,
863 sayılı Resmi Gazete,
2. 1593 Sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanunu, 06.05.1930 tarih, 1489 sayılı Resmi Gazete,
3. Sağlık Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname,
13.12.1983 tarih, 181 sayılı Resmi Gazete,
4. 2659 Sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu, 14.04.1982 tarih, 17670 sayılı Resmi Gazete,
5. Adli Tıp Kurumu Kanunu’nda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, 19.02.2003 tarih,
25031 sayılı Resmi Gazete,
6. Anayasa Mahkemesi, 03.06.2010 tarih, 2010/79 sayılı karar, 22.10.2010 tarih, 27737
sayılı Resmi Gazete,
7. Güzel S., Yavuz M. S., Aşırdizer M., Adli Tıp Kurumu İhtisas Kurulları ile Yüksek Sağlık
Şurası Raporları Arasında Çelişki Bulunan ve Adli Tıp Genel Kurulunda Görüşülen
Malpraktis Olgularının İncelenmesi; Adli Tıp Bülteni, 2002; sayı 7(1),
8. Yorulmaz C., İstanbul Tabip Odası’na Yansıyan Hekim Hatası İddiası Bulunan Olguların
Adli Tıp Açısından Değerlendirilmesi; Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Adli Tıp
Enstitüsü, 2005;
9. Özkaya N., Yılmaz R., Özkaya H., Can M., Pakiş I., Yıldırım A., Elmas İ., Tıbbi
Uygulama Hatası İddiası ile Adli Tıp Kurumu’na gönderilen 0-18 Yaş Grubu Olguların
değerlendirilmesi; Türk Pediatri Arşivi, 2011; Cilt 46, Sayı 2,
10. Can İ.Ö., Özkara E., Can M., Yargıtay’da Karara Bağlanan Tıbbi Uygulama Hatası
Dosyalarının Değerlendirilmesi; Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2011;
Cilt 25, sayı 2.
96
BÖLÜM D: TIBBİ UYGULAMA HATALARINDA YASAL SÜREÇ
OFTALMİK MALPRAKTİS
OLGULARINDAN ÖRNEKLER
Prof. Dr. Nezir SUYUGÜL
Özellikle son 10 yıl içinde görsel ve yazılı medyada artan biçimde hekimlere ait
malpraktis (MP) haberleri görülmektedir. Bu haberlerin tıbbi, yasal, psikolojik,
sosyal ve tazminatla ilgili sonuçlar oluşturması kaçınılmazdır. Eğer bir malpraktis
ortaya çıkarsa mağdur olan hasta, kendine tıbbi işlem yapan hekimi ve/veya sağlık
kurumunu dava edecektir. Böyle bir davanın iki sonucu olabilir. Birincisi hekimin
uyguladığı işlem tıp kurallarına uygundur (bilirkişi incelemesine göre) ortaya çıkan
istenmeyen durum bir komplikasyondur. İşlemi yapan hekim kusursuzdur. Ancak
yine de hasta mağdur olmuştur, bir maluliyet ortaya çıkmıştır. Kişinin psikolojisi
bozulmuştur, hekime ve/veya sağlık kuruluşuna karşı olumsuz bir kanaat oluşmuştur.
İkincisi, hekimin yaptığı tıbbi-cerrahi işlem tıp kurallarına uygun değildir (doğal
olarak bilirkişi raporuna göre) ve hekim kusurlu bulunmuştur. Mağdur olan hasta
bu kez de hekimi (ve/veya sağlık kurumunu) dava eder. Bu durumda hasta,
maluliyetinin saptanmasını ister. Derecesine göre uygun bir tazminat talep eder.
Yargılama sonunda mağdurun yaşına ve mesleğine göre belirli bir parasal tazminat
ödenmesi karara bağlanır.
Mahkemenin verdiği bu kararla dava sonuçlanmaz. Hekimin bu karara itiraz
hakkı bulunmaktadır. Kararın kendisine tebliğ edilmesinden sonra hekim (veya
sağlık kuruluşu) yasal süre içinde dava sonucuna itiraz ederek bir üst mahkemede
(Yargıtay Hukuk Dairesi’nde) kararı temyiz eder. Bu süreç davanın sonuçlanmasını
oldukça uzatır. Abartılı gelmesin ama nihai kararın oluşması 8-10 yıl sürebilir.
2011 yılına kadar hekimler kendilerini malpraktis davalarına karşı güvence
altına almak için ihtiyari (isteğe bağlı) olarak yaptıkları tıbbi-cerrahi işlemlerin
olumsuz sonuçlarına göre mesleki sorumluluk (malpraktis) sigortası yaptırıyorlardı.
Özellikle vitreo-retinal cerrahi ile uğraşanlar. 2011 yılında çıkan bir yasa ile mesleki
sorumluluk (malpraktis) sigortası mecburi (zorunlu) hale geldi. Bu yasaya göre
hekimler mesleki branşlara göre sınıflandırılarak minimum oranda mesleki
OFTALMİK MALPRAKTİS OLGULARINDAN ÖRNEKLER
97
sorumluluk sigortası yaptırmak zorundadırlar. İsteyen hekim bu sorumluluk
kapsamını genişleterek, yani daha yüksek sigorta primi ödeyerek, kendini olası
malpraktis davalarına karşı tahakkuk edecek yüksek tazminat oranına göre
güvenceye alabilir.
Yazılı medyanın (basının) gazete ve dergilerdeki bazı haberlerine birlikte göz
atalım.
- Katarakt ameliyatı gözden ediyordu (özel bir hastanede arka arkaya yapılan 5
katarakt ameliyatından sonra ortaya çıkan endoftalmi nedeniyle)
- Şifa garantisi verilemez, bu yasaktır (yani hastaya ameliyattan sonra gözlük
takmayacaksın, gözlükten kurtulacaksın, yada ameliyattan sonra daha önce sürekli
kullandığın ilaçları artık kullanmayacaksın, glokom ameliyatından sonra)
- Yargıtaydan emsal karar, hekimin ameliyattan önce/sonra aldığı bıçak parası
için (2011 yılından önce verilen bu yargıtay kararında hekimin aldığı bu paranın
rüşvet değil, görevi kötüye kullanma olarak değerlendirilmişti. Ancak 2011 yılında
çıkarılan yeni yasa ile bu durumun rüşvet kapsamından değerlendirilmesi gerektiği
kabul edilerek böylesi vak’alarda ceza arttırıldı, hekime hapis cezası öngörüldü).
- Yargıtayın aydınlatma konusundaki son kararı ve bu kararın sonuçları (Hekimin
hastasına yaptığı herhangi bir tıbbi/cerrahi işlemden önce hastasını bilgilendirmesi
gerekmektedir. Hekimin yaptığı bilgilendirme sözlü değil yazılı olmalıdır. Dava söz
konusu olduğunda hekimin aydınlatılmış onay aldığına dair ispat yükümlülüğü
bulunmaktadır. Yani hastanın bilgilendirilmesini yazılı yapacak, hekim bu belgeden
bir nüshasını saklayacak ve gerektiğinde dava açıldığında kendisini savunmak için
mahkemeye ibraz edecektir).
- Yargıtaydan botoks kararı (yazılı aydınlatmaya vurgu yapılarak bunu yapmadan
botoks uygulayan ve istenmeyen bir sonuçla karşılaşan hekimi kusurlu bulmuştur).
- Adli Tıp Vakfına göre hekimler kusurlu (mahkemenin dava dosyasını
göndererek aldığı bilirkişi raporunun haberleştirilmesi)
- Sağlık Şurası kararı: Bebeğin ölümü herkesi yakar (ölümle sonuçlanan
olaylarda sadece hekim değil tedavide katkısı olan tüm ekibin sorumlu olabileceğine
ait bir haber)
- Doktoru şikayet ettiler: Bira ile tedavi karakolluk oldu (metil alkol
zehirlenmesinde hastaya bira içirilerek etil alkolle tedavi edilmeye çalışıldığına ait
basına akseden yanlış bir haber).
- Malpraktis öyküleri: Ölüme hekimin ihmali mi yol açtı? (Hekimin tek başına
veya ekibiyle birlikte suçlandığı bir haber).
- Ankara Bölge İdare Mahkemesi: Tabip odası memur hekime ceza veremez
(Bilirkişi olarak tabip odasının değerlendirmesine göre “meslekten men” cezası
verilen hekimin açtığı karşı davanın mahkemesince verilen kararı).
- Hasta dosyasına sonradan evrak eklemekle suçlanmıştı (hekimin hastasına
uyguladığı tıbbi/cerrahi işlemde eksik bıraktığı bir uygulamanın belgesini tıbbi
dosyasının içine sonradan koymasıyla ilgili bir haber. Eğer doğru ise hekim kusurlu,
üstelik bilirkişiyi dolayısıyla mahkemeyi yanıltan bu durum artık bir kusur değil
suç olarak değerlendirilir).
98
OFTALMİK MALPRAKTİS OLGULARINDAN ÖRNEKLER
- Vücutta unutulan cerrahi aletleri saptamak (eğer bir cerrahi işlem sonrası
vücutta bir alet veya gazlı bez unutulmuşsa, bu durum saptanmış ve de unutulan
cisim ikinci bir cerrahi işlemle çıkarılmışsa, reddedilemeyecek bir hekim kusuru,
malpraktis, var demektir).
- Malpraktis davalarında hukuki süreç ve hak arama yolları (hukukçular
tarafından kaleme alınan bu yazıda mağdur olan hastaların hangi yollarla haklarını
arayacağı ve hukuki sürecin serüveni anlatılmaktadır).
Yukarıdaki haberler bundan sonra da gerek görsel gerekse yazılı medyada
çıkmaya devam edecektir. İdeal olan, bu haberlerin hiç çıkmaması. Ancak bu
olanaklı değil. O zaman sağlık çalışanlarının amacı bu haberlerin sayısını en aza
indirmek olmalıdır.
Resmi bilirkişilik kurumu olarak Adli Tıp, 3.cü İhtisas Kurulu diğer görevlerinin
yanında hekim kusurları davalarına da bakmakta ve konu ile ilgili yorum-raporlar
(mütalaa’lar) vermektedir. Eğer sorulan hekim kusuru branşında bir üye 3.cü İhtisas
Kurulunda bulunmuyorsa, örneğin KBB, plastik cerrahi veya göz gibi, bu uzmanlık
dalına ait üye hangi kurulda bulunuyorsa, o üye 3.cü ihtisas kuruluna davet edilir.
Adı geçen dosya 3.cü ihtisas kurulunda birlikte incelenir. Gerekirse mağdur-hasta
kurula çağrılarak muayene edilir. Böylece oluşturulan dava hakkındaki kanaat davet
edilen misafir üye de imzaya katılmak suretiyle yorum-rapor yani 3.cü kurul
mütaalası düzenlenerek ilgili mahkemesine gönderilir.
1997-2010 yılları arasında (14 yıl) 3.cü İhtisas Kuruluna gelen dosyaların sayısal
dökümü Tablo 1’de gösterilmiştir.
Tablo 1. 1997-2010 yılları arasında (14 yıl) 3.cü ihtisas kuruluna gelen dava dosyaları
1- Toplam 117.947 adet dosya gelmiştir.
2- Göz dosyası adedi: 269 (%0,23) (onbinde 23)
3- Kusurlu dosya sayısı: 36
4- Kurum kusuru: 7
5- Hekim kusuru : 29 (~ yılda 2 kusurlu dosya)
Oftalmolojik malpraktis dosyaları içinde tanısal yöntemlere ait hekim kusur olup
olmadığı sorulan dosya mevcut değildir. Sorulan dosyaların çoğu cerrahi girişim
geçiren hastalara aittir. Tablo 2’de göz cerrahisi uygulanan ve buna bağlı olarak
ortaya çıkan malpraktis (hekim kusuru) bulunan olguların dökümü görülmektedir.
Tablo 2. Göz cerrahisi uygulanan olgular
1- FAKO cerrahisi
2- LASIK cerrahisi
3- Plastik cerrahi
4- Vitreoretinal cerrahi
5- Glokom cerrahisi
6- Şaşılık cerrahisi
7- GİYC + perforasyon
: 88 olguda
: 19 olguda
: 15 olguda
: 5 olguda
: 5 olgu
: 4 olguda
: 2 olguda
11 MP
3 MP
3 MP
2 MP
1 MP
4 MP
2 MP
OFTALMİK MALPRAKTİS OLGULARINDAN ÖRNEKLER
99
Oftalmoloji dışındaki branşların yaptıkları malpraktis olguları Tablo 3’de
gösterilmiştir. Tablodan da görüleceği gibi deviasyon ve paranazal sinüs cerrahisi
uygulayan KBB uzmanları ameliyatları sırasında medial veya alt duvardan orbitaya
girerek göz dışı adaleleri veya optik siniri zedeleyerek gözde arızalara neden olmakta
ve hekim kusuruna yol açmaktadırlar. 2.ci sırayı ROP hastalarını erken dönemde
göz hekimlerine yönlendirmeyen pediatrik yoğun bakım hekimleri almaktadır.
Tablo 3. Göz branşı dışındaki hekim kusurları
1- KBB
2- Pediatri (ROP)
3- Yoğun bakım
: 7 olguda 3 MP (şaşılık,o.atrofi)
: 5 olguda 3 MP (göze geç sevk)
: 5 olguda 1 MP (hastanın gözüne monitör düşmüş,
göz perforasyonu) (kurum kusurlu)
4- Plastik cerrahi
: 2 olguda 2 MP (yüz felci, taraf hatası)
5- Klinik mikrobiyoloji: 1 olguda 1 MP (Tbc-etambutol-toksik optik nöropati)
Taraf Hatası
Uluslararası bir ortopedi yayını olan “Journal of Bone and Joint Surgery”
dergisinin yaptığı bir araştırma 1995 yılında yayımlanmıştır. Yazarlar değişik
branşlara ait 110.000 cerrahi girişimi incelemişler ve şu sonuçlara varmışlardır.
Yazarlar çift organ olan branşlarda taraf hatası (sağı-sola karıştırma gibi),
nöroşirürjide ise seviye hatası araştırması yapmışlardır. Sonuçlar Tablo 4’de
gösterilmiştir. Göz branşının çok az taraf hatası yapması memnuniyet vericidir.
Tablo 4. Çift organlarda taraf hatası
Taraf hatası
%68 Ortopedi
%15 Üroloji
%3-4 KBB ve göz
Sağlam tarafa TOTİ ameliyatı
Sağlam tarafa şaşılık ameliyatı
Sağlam tarafa ptosis ameliyatı (seviye hatası, Nöroşirürji, bel fıtığı, L1-L2 yerine L2-L3 disk)
Hard Stop Not Heart Stop
Göz gibi çift organı olan branşlarda (KBB, Üroloji, Ortopedi, kadın-doğum,
toraks cerrahisi vb) ameliyatı planlanan hastalara özel bir önem vermek
gerekmektedir. Bilhassa çift organlardan birinde tümör varsa ve o organ alınacaksa
(enükleasyon, nefrektomi, lobektomi, orşidektomi, ooferektomi vb).
Şaşılık, dakriyosistorinostomi, enükleasyon, ptosis, katarakt, glokom, vitrektomi
vb gibi ameliyatlarda, cerrahi girişim uygulanacak tarafın (sağ yada sol) kaşının
üzerine silinmez mürekkep içeren bir kalemle (x) işareti konulmalı ve göz rondelle
kapatılmalıdır. Bu önlemleri almış olmamıza karşın yine de serviste ameliyathaneye
giderken son bir kez kontrol edilmelidir. Hasta ameliyathaneye girince genel anestezi
100
OFTALMİK MALPRAKTİS OLGULARINDAN ÖRNEKLER
verilmeden, hastanın gözü steril örtü ile kapatılmadan önce yeniden muayene edilip
hangi gözün ameliyat edileceğine emin olunmalıdır. Ameliyat edilecek göz tarafının
belirlenmesinde bir hata olasılığı varsa ameliyathanede bulunan, teknik personel,
asistan doktor, anestezi ekibinden bir kişi, teknisyen veya hekim ve ameliyatı
izlemeye gelen bir göz hekimi tarafından taraf uyarısı yapılabilir. Böyle bir uyarı
asla olumsuz bir eylem olarak karşılanmamalı, hatta teşekkür edilmelidir. Eğer bir
göz içi tümörü nedeniyle enükleasyon yapılacaksa, cerrahi girişini uygulayacak
hekimin ameliyat edeceği taraftan emin olabilmesi için son kez fundus muayenesi
yapmasında sayısız yararlar vardır (Özellikle hasta açısından, tabii ki hekim
açısından) Bir iki dakika sürecek böyle bir muayene hekimi ömür boyu pişmanlıktan
kurtarır. Böyle bir durumda tazminatın lafı bile edilemez. O nedenle kalbiniz
duracağına ameliyat dursun (Hard stop not heart stop).
Genel Malpraktis Durumu
Göz dışındaki branşlarda oftalmolojinin karşılaştırmasını yapmak için 1997-2010
arasında rastgele iki yıl seçildi (2004 ve 2005 yılları) ve bu yıllar içinde 3.cü ihtisas
kuruluna gönderilen “hekim hatası (malpraktis) sorulan dosyalar ve hekim hatası
bulunan dosyaların dökümü yapılarak genel anlamda oftalmolojik malpraktisin yeri
belirlenmeye çalışıldı. Bu sonuca ulaşabilmek için adı geçen yıllardaki yaklaşık
15.000 dosya tarafımdan tek tek incelendi. Elde edilen sonuçlar Tablo 5 ve Tablo
6’da gösterilmiştir. Göz hekimi kusuru sorulan dosya çok olmasına karşın (gelen
dosyaların %5’i) göz hekimi kusuru bulunan dosyaların sayısı oldukça azdı. Her iki
tabloda da ilk 4 sıranın aynı olması ilginçtir. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde
de kadın-doğum branşı ilk sıradadır.
Simülasyon
Hekim kusuru söz konusu olduğunda mağdur (?) hastanın alacağı tazminat önem
kazanmaktadır. Bu nedenle göz gibi sübjektif verileri olan organların bilirkişi
Tablo 5. 3.İhtisas kuruluna hekim hatası sorulan dosyaların branşlara göre dağılımı (2004-2005)
1- Kadın - Doğum
2- Genel Cerrahi
3- Ortopedi
4- Pediatri
5- GÖZ HASTALIKLARI
6- Göğüs Kalp Damar C.
7- Nöroşirurji
8- Dahiliye
9- KBB
10-Plastik Cerrahi
%25.0
%12.0
%7.9
%6.1
%5.0
%4.8
%4.5
%4.1
%2.2
%1.8
OFTALMİK MALPRAKTİS OLGULARINDAN ÖRNEKLER
101
tarafından fonksiyonları saptanırken hasta tarafından bilirkişiyi aldatmaya yönelik
bazı girişimler olabilir. Simülasyon oranlarının, cinsiyete ve yıllara göre dağılımı
Tablo 7 ve Tablo 8’de gösterilmiştir. Yaklaşık her 10 hastadan biri simülasyon
yapmakta ve cinsiyet farkı görülmemektedir. Simülasyon yapan hasta sayısı yıllar
içinde artmaktadır.
Tablo 6. Hekim hatası bulunan dosyaların branşlara göre dağılımı (2004-2005)
1- Kadın - Doğum
2- Genel Cerrahi
3- Ortopedi
4- Pediatri
5- Nöroşirurji
6- Dahiliye
7- Diş Hekimliği
8- Anestezi
9- Pratisyen Hekim
10-GÖZ HASTALIKLARI
%23.8
%14.6
%8.8
%5.4
%4.6
%4.6
%4.2
%2.3
%2.3
%1.9
Tablo 7. Bilirkişiyi yanıltmaya yönelik simülasyon olguları (1997-2003)
Erkeklerde
Kadınlarda
Anlamlılık (p)
%11.4
%13.4
p<0.08 (anlamsız)
Tablo 8. Yıllara göre simülasyon sayısı
Yıllar
1997-1998
2002-2003
Khi-kare testi (p<0.001)
Son yıllarda ~ 2.5 kat artış gözlendi (anlamlı)
33 simulasyon
79 simulasyon
102
OFTALMİK MALPRAKTİS OLGULARINDAN ÖRNEKLER
Tablo 9. 1997-2010 yılları arasında oftalmik malpraktis dosyalarının dağılım
70
Dosya ve mp adedi
60
50
40
30
20
10
0
1997
98
99
2000
1
Dava dosyası sayısı
2
3
4
5
6
7
8
9
2010
Hekim kusuru dosya sayısı
Malpraktise yol açmamak için hekimin alması gereken önlemler:
1- Hastanın ayrıntılı anamnezini almak ve rutin muayeneyi yapmak
2- Gerekli testleri de uygulayarak doğru tanıyı koymak
3- Hastaya tanıyı bildirerek gerekli tedavi seçeneklerini anlatmak
4- Hastanın tanı ve tedaviyi kabul etmesinden sonra aydınlatılmış onam belgesi
almak
5- Tedaviyi dikkatle uygulamak
6- Tedavi sonrası iyi bir takip yapmak
hekimi ve hastayı olası kötü sonuçlardan koruyacaktır.
OFTALMİK MALPRAKTİS OLGULARINDAN ÖRNEKLER
103
KAYNAKLAR
1. Kök N. Tıbbi uygulama hatalarında bilirkişilik, Yüksek Sağlık Şurası kararlarının analizi.
10.cu Ulusal Adli Tıp Günleri, Antalya, 2003.
2. Lancton A van C. Introduction to legal issues, Principles and practice of ophthalmology,
Eds. Albert-Jackobiec, Vol 5, pp:3784-6, Saunders, 1999.
3. Gülhan Y. Bilgilendirme ve bilgilendirilmiş onam, Sendrom, 2001, 13: 91 – 94.
4. Lancton A van C, Medical records, Principles and practice of ophthalmology, Eds. AlbertJackobiec, Vol.5, pp:3795-7, Saunders, 1999.
5. Lee PP, Medico-Legal Issues in glaucoma, Chan Med & Grant’s Glaucoma Eds; Epstein
DL, Allingham RR, & Schmann JS, 4 th Ed, 1997, pp:648-654, William & Wilkins.
6. Lancton A van C, Medical malpractice, Principles and practice of ophthalmology,
Eds.Albert-Jackobiec, Vol.5, pp:3797-3800, Saunders, 1999.
7. Göçmen E. Hekim, ne zaman yenilikleri uygulamakla yükümlü? Cumhuriyet Bilim
Teknik Dergisi, 2004, 914:21.
8. Kayabeyoğlu İ. Tıbbi uygulama hataları, Sendrom, 2002, 14: 104-120.
9. Korkut M, Suyugül N, Devranoğlu İ, Korkut S. Unexpected events during nasal cavity
and paranasal sinus surgery: Malpractice or complications, 5 cases presentation, Forensic
Science International Ed. Saukko P, Suppl. 1, 2003, 136: 331, Elsevier.
10. Suyugül N. Travmatik göz lezyonlarının adli tıbbi açıdan değerlendirilmesi, İstanbul
Üniversitesi, Adli Tıp Enstitüsü Müdürlüğü, Tıp Bilimleri Anabilim Dalı, İstanbul 2005,
Doktora Tezi.
104
BÖLÜM D: TIBBİ UYGULAMA HATALARINDA YASAL SÜREÇ
KARŞILAŞTIRMALI HUKUKTA
TIBBİ UYGULAMA HATASI
Yard. Doç. Dr. Behiye EKER-KAZANCI
1. Genel Olarak
Günümüzde hekimler ve hukukçuların üzerinde ortak olarak tartıştığı ve
gündemden düşmeyen konu hekimin hukuki sorumluluğudur. Hekimler meslekleri
gereğince kişilerin vücut bütünlüğüne yönelik müdahalelerde bulunmaktadır.
Hekimin hangi hareketi yapması durumunda hukuka uygun davranmış olacağı,
hangi hareketinin ise cezalandırılması gerektiği ceza hukukçularının temel tartışma
konusunu oluşturmaktadır (1).
Hekimlerin gerçekleştirmiş olduğu tıbbi müdahale ceza kanunundaki çeşitli suç
tiplerine vücut verebilmektedir (2). Türk hukukunda genel kabul gören görüş
hekimlerin eylemlerinin yaralama suçu çerçevesinde değerlendirilmesidir. Ancak
burada karşımıza bir sorun ortaya çıkmaktadır. Zira her tıbbi müdahale kendiliğinden
kasten yaralama olarak kabul edildiğinde görevi insanları sağlığına kavuşturmak
olan hekimleri, ceza almaktan kurtarabilmek için bir ya da birden fazla hukuka
uygunluk sebebinin bulunması zorunludur. Bu çerçevede Karşılaştırmalı hukukun
incelenmesi Türk hukukuna da ışık tutacaktır.
Karşılaştırmalı hukuka baktığımızda genel olarak mağdurun rızası hukuka
uygunluk sebebiyle hekimlerin müdahalelerinin cezalandırılmaması yoluna
gidildiğini görmekteyiz. Çalışmamızın bundan sonraki bölümlerinde bazı ülkelerde
hekimin sorumluluğunun ne şekilde düzenlendiğini ortaya koymaya çalışacağız.
1Bkz. Bayraktar, s. 9 vd.; Çakmut, s. 10 vd.; Keskin Kiziroğlu, s. 209 vd.; Koca, s. 159 vd.;
Ünver, s. 227 vd. ; Yokuş-Sevük, s. 221 vd.
2Bunların arasında en önde gelenler taksirle yaralama, kasten yaralama, taksirle öldürme, kasten
öldürme, çcocuk düşürtme, intihara yardım, özgürlüğü kısıtlama, vs…dir.
KARŞILAŞTIRMALI HUKUKTA TIBBİ UYGULAMA HATASI
105
2. Karşılaştırmalı Hukukta Tıbbi Uygulama Hatalarının
Değerlendirilmesi
A) Amerika Birleşik Devletleri
ABD hukukunda genel olarak her türlü yanlış uygulamayı ifade etmek üzere
malpraktis terimi kullanılmaktadır. Tıbbi hatalı uygulamaları ifade etmek için ise
“medical malpractice”deyimi tercih edilmektedir.
ABD Hukukunda esas itibariyle tıbbi malpraktise ilişkin iki basamaklı bir
düzenleme bulunmaktadır. Bunlardan ilki federal düzeydedir. Bunun yanında ikinci
olarak eyaletler düzeyinde bazı düzenlemeler de bulunmaktadır. Bu çerçevede son
yıllarda her eyaletin kendi malpraktis yasasını yaptığı da gözlemlenmektedir.
ABD’de Federal Düzenlemelerden § 2458a uyarınca malpraktis
- Doktor
- Diş Hekimi
- Hemşire
- Eczacı
- Paramedik
- Diğer yardımcı tıp mesleği mensupları (kanunda örnek olarak diş teknikerleri,
hemşire yardımcıları ve terapistler sayılmıştır) tarafından işlenen fiilleri ifade etmektedir.
Bu çerçevede sözü edilen bu kişiler tarafından işlenen bir fiilin tıbbi malpraktis
sayılabilmesi için öncelikle (ölümü de kapsayacak şekilde) kişisel zararın sözkonusu
olması ve bu zararın failin hukuka aykırı veya kusurlu davranışından yahut
ihmalinden kaynaklanmış olması gerekir.
ABD öğretisinde de tıbbi malpraktis çeşitli şekillerde tanımlanmaktadır. Bu
tanımlarda bir tanesi şu şekildedir. “Tıbbi malpraktis, sağlık mesleği mensubu
tarafından işlenen ve hastaya zarar veren yahut komplikasyona neden olan ihmali
yahut icrai bir hareketi ifade eder”.
Bu tanımdan yola çıkarak tıbbi malpraktisin unsurları aşağıdaki gibi ortaya
konabilmektedir.
a) Sağlık hizmeti sağlamakla yükümlü bir kişi olmalı,
b) Bu hizmetin sağlanmasında standartlara uyulmamış olmalı,
c) Standartlara uymayan uygulama yahut ihmal hastaya zarar vermiş olmalıdır.
Dolayısıyla tıbbi standartlara uymayan bir uygulama yukarıdaki unsurları
taşıyorsa ABD hukuku uyarınca tıbbi malpraktis olarak adlandırılabilmektedir.
Bunun yanında ABD Federal Düzenleme § 30510 uyarınca, tıbbi uygulamayı
bizzat yapan hekim yanında onun yardımcıları ve gerektiğinde hastanenin de
tazminat sorumluluğu da doğabilmektedir.
Bu çerçevede ABD’ de gerçekleştirilen tıbbi Malpraktis yargılamalarında da kararın
önemli ölçüde bilirkişilerin görüşlerine bağlı olduğu kabul edilmektedir. Zira hakimin
tıbbi konulara ilişkin tek başına değerlendirme yapması beklenemeyeceği için çoğu
durumda tıp konusunda uzman bilirkişilerin görüşleri ile bağlı kalmaktadır. Bu
çerçevede tıbbi malpraktis konusunda bilirkişilik özel bir önem arzetmektedir (3).
3Polat, s. 117.
106
KARŞILAŞTIRMALI HUKUKTA TIBBİ UYGULAMA HATASI
ABD hukukuna baktığımızda tıbbi Malpraktis fiillerine yaptırım olarak kanunlarda
genellikle tazminata sorumluluğunun bulunduğunu görmekteyiz. Ancak bunun yanında
elbette ki ceza sorumluluğu da bulunmaktadır. Yapılan malpraktis yasalarında ülke
genelinde malpraktisin söz konusu olduğu durumlarda ödenecek tazminatın üst sınırı
250.000 Dolar olarak belirlendiği görülmektedir. Bu çerçevede ABD tıbbi malpraktis
sonucunda hükmedilen tazminat ile ilgili olarak mesleki sorumluluk sigortasının yaygın
olduğu ve bazı eyaletlerde zorunlu tutulduğu hatırlanmalıdır (4).
Ceza sorumluluğu konusunda bir inceleme yapıldığında tıbbi malpraktisi
oluşturan eylemlerin, meydana gelen neticeye göre, her eyaletteki yaralama ve
öldürmeye ilişkin hükümler çerçevesinde ayrıca ceza mahkemesi tarafından
değerlendirildiği görülmektedir.
ABD’de hatalı tıbbi uygulamalarla ilgili kararlara bakıldığında bu tarz fiillerin
müessir fiil(kasten yaralama) olarak değerlendirildiğini görüyoruz (5). Örneğin
Federal Mahkemenin Kararlarında kişiye iğne yapılması veya hekim olmayan biri
tarafından uygulanan ve zararlı sonuç veren merhem tedavisi kasten yaralama suçu
olarak değerlendirilmiştir. Bu çerçevede eylemin kasten yaralama olarak
değerlendirilmesi için uygulanan şiddetin mağdurun acı çekmesine veya sağlığının
bozulmasına yol açması da aranmamaktadır (6).
ABD hukukunda kasten yaralamayı oluşturan eylemler battery ve assault
kelimeleri ile ifade edilmektedir. Bu çerçevede Battery suçuna baktığımızda bir
kişinin bir diğerine karşı hukuka aykırı güç kullanması olarak tanımlandığını
görüyoruz. Assault ise bir kişinin bir diğerine fiziksel şiddet uygulaması olarak
tanımlanmaktadır. Bu anlamda Kara Avrupası’nda hakaret, ırza tasaddi, özgürlüğü
kısıtlama, cebir- tehdit olarak nitelenecek bazı eylemler de kasten yaralama
çerçevesinde değerlendirilebilmektedir. Örneğin ABD hukukunda “bir kişinin
vücuduna, rızası hilafına, kötü niyetle veya insan onuruna yakışmayacak şekilde
dokunulması” da kasten yaralama suçu çerçevesinde değerlendirilmektedir (7).
ABD hukukunda hekimin yapmış olduğu müdahale her ne kadar yukarıda
belirttiğimiz üzere kasten yaralama suçunu oluştursa da bu hareketin mağdurun
rızası hukuka uygunluk sebebi nedeniyle suç oluşturmayacağı anlayışı hakimdir.
Ancak mağdurun rızasının hukuka aykırılığı kaldırabilmesi için de mutlaka hekim
tarafından yeterli aydınlatmanın yapılması aranmaktadır.
Aydınlatmanın geçerli sayılabilmesi için özellikle cerrahi müdahalelerde asıl
sorumlu hekimin aydınlatmayı yapması gerekmektedir (8). Özellikle bu konuda asıl
sorumlu olan hekimin kendisini müdahaleden önce hastaya bizzat tanıtması gerektiği
belirtilmektedir (9).
Aydınlatmanın ne ölçüde yapılması gerektiği konusunda ise eyaletlerde farklı
görüşlerin bulunduğu görülmektedir. Çoğunluk görüş “mantıklı bir hasta açısından
önemli noktaların” belirtilmesi, ancak hastanın özel durumunun da dikkate alınması
gerektiği yönündedir. Diğer bir görüş ise “profesyonel bir hekimin özen yükümüne
uygun davranması” ölçütünün kullanması gerektiği yönündedir (10).
4Bu çerçevede ABD’ de her 8 hekimden biri tazminata mahkûm olmuştur.( Amerikan Tıp Birliği
– AMA). Bununla bağlantılı olarak Hekimlerin emeklilik yaş ortalaması hızla düşmektedir. (AMA)
Hekimler risk almamak için riskli hastadan kaçmaktadır (AMA) Artan sigorta maliyetleri tedavi
giderlerine yansımaktadır (AMA)
5Hakeri, s. 275.
6Erman, s. 62.
7Erman, s. 32.
107
KARŞILAŞTIRMALI HUKUKTA TIBBİ UYGULAMA HATASI
Aydınlatma hususunda Federal Yüksek Mahkeme Canterbury v. Spence
davasında daha sonra ülke çapında geçerli olarak kabul edilecek aydınlatılmış onam
kriterlerini ortaya koymuştur. Bunlar kriterler şöyledir:
- Her yetişkinin kendi bedeninin akıbetini belirleme hakkı vardır (11). Dolayısıyla
doktor tıbbi müdahaleye ilişkin esasları ve tüm riskleri açıklamakla yetinmelidir.
Tavsiyede bulunamaz.
- Hastaya açıklanmayan bir husustan dolayı meydana gelen komplikasyonlardan
hekim sorumludur (12).
ABD uygulamasında küçüklere yapılacak müdahalelerde veli ya da vasinin rıza
göstermekten kaçınması durumlarında, küçüğün “ihmal edilmiş çocuk” olarak kabul
edildiği ve hakim tarafından kendisine derhal bir vasi atandığı görülmektedir (13). Örneğin
Yehova Şahitlerinin çocuğa kan verilmesine rıza göstermemesi durumunda (14)…
Hastanın tedaviyi kesme isteği konusunda da çeşitli eyaletlerde farklı
düzenlemeler bulunmaktadır. Örneğin Kaliforniya Doğal Ölüm Yasası, hastaların
gerek hastalık çıktıktan sonra, gerekse sağlıklıyken hazırladıkları bir belgeyle,
hekime hastalığın ileri aşamalarında yaşamını yapay yoldan sürdürecek önlemlerin
kesilmesi yolunda direktif verebilecekleri kabul edilmektedir (15). Bazı eyaletlerde
de, seçimlerini belirtemeyecek durumda olan hastaların, önceden saptadıkları bir
vekil yoluyla bu hakkı kullanmalarına izin veren düzenlemeler de mevcuttur (16).
Tedaviyi ret kişinin özerkliği ve kendi geleceğini belirleme hakkı çerçevesinde
değerlendirilmektedir. Bir kimse tedavi istemiyorsa hekimin onu zorla tedavi etme
yetkisi bulunmamaktadır (17) .
B) İngiltere
Diğer dünya ülkelerinde olduğu gibi İngiltere’de de tıbbi hata uygulamalarına
rastlanmaktadır. İngiltere’de Sağlık hizmeti büyük ölçüde devlet tarafından
karşılanmaktadır. Bu amaçla Ulusal Sağlık Hizmetleri (USH) adı altında bir kurum
hizmet vermektedir (18).
İngiltere’de tıbbi uygulama hataları ile ilgili şaşırtıcı derecede az bilgi
bulunmaktadır. Bu çerçeve bilgi sahibi olmamıza yarayan üç ana veri kaynağı
bulunmaktadır. Bunlar:
1. Bazı sağlık hizmeti kalite araştırmaları
2. Şikayette bulunan hastalardan toplanan bilgiler
3. UHS uzmanlarına yapılan şikayetler
8Bkz. Erman, s. 103,
Öztürkler, s. 48 vd.
9Erman, s. 108.
10Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Prince, s. 107 vd.
11Erman, s. 62.
12Bu konuda Vermont Yüksek Mahkemesinin bir kararı dikkat çekicidir. Buna göre “Bacağına
takılan cihazın dayanma sınırları e taşıyacağı yük ile kemikler tam iyileşmeden tazyik yapılmaması
konusunda hastası uyarmayan hekim, hastanın daha tam iyileşmeden ağırlık taşıyan gereç
olmaksızın yürümesi nedeniyle kalça kemiğini ikinci kez kırması nedeniyle kusurlu bulunmuştur.
Bkz. Öztürkler, s. 139.
108
KARŞILAŞTIRMALI HUKUKTA TIBBİ UYGULAMA HATASI
Yine konuyla ilgili olarak İngiltere’de yapılan bir araştırmada birçok hastanın
böyle bir hataya maruz kaldıklarını anlamadıkları için mahkemeye başvurmadıkları
sonucu çıkmıştır. Bir diğer neden de yargılama giderlerinin çok olmasıdır. (öyle ki,
insanlar dava açmak için evlerini ipotek ettirmek zorunda kalabilmektedirler)
İngiltere’ de tıbbi hata nedeniyle açılan davaların büyük çoğunluğunun çocuklarla
ilgili olduğu görülmektedir. Bunun nedeni ise çocuklarla ilgili davaların devlet
tarafından üstlenilmesidir. Bunun dışındaki vakalarda bireylerin dava masrafları
nedeniyle dava açmaktan çekindikleri gözlemlenmiştir.
80’li yıllardan sonra İngiltere’de malpraktis davalarında büyük bir artış
yaşanmıştır. Hatta davalar o kadar artmıştır ki doktorlar kendilerine karşı açılan
davalardan kendi maaşlarıyla kurtulamadıkları için devlet, USH bünyesinde çalışan
doktorların faaliyetlerinden doğan sorumluluğu üstlenmeye karar vermiş ve tazminat
maliyetini paylaştırmak için bir havuz sistemi bile düzenlenmiştir.
İngiltere’de son yıllarda kamuoyunda tıp dünyasına olan güvenin çok fazla
sarsıldığı görülmekte. Bunun nedenleri arasında, insanların tıp alanında eskiye
oranla çok daha fazla bilgilendirmeye maruz kalmaları (tv-internet vs…) ve
hükümetin saygın birkaç tıp kuruluşu hakkında tıbbi uygulama hatası nedeniyle
almış olduğu tedbir kararları gösterilmektedir.
İngiliz hukukunda da hekimlerin hastaya yönelik eylemleri, kanundaki kasten
yaralama suçu gibi birçok suç tipine uymaktadır (19). Ancak İngiliz hukukunda da
hekimlerin tedavi amaçlı müdahalelerinin mağdurun rızası çerçevesinde hukuka
uygun olarak kabul edildiği görülmektedir. Bu itibarla hekimin tedavi amacıyla
gerçekleştirmiş olduğu eylemler nedeniyle sorumluluktan kurtulabilmesi için
öncelikle hastanın müdahaleye rıza göstermiş olması aranmaktadır.
Bu anlamda hastanın özerkliği (otonomi) kavramı İngiliz hukukunda çok önem
taşımaktadır. Yüksek Mahkemenin Sheffield’de 1993 yılında 93 kişinin öldüğü ve
pek çok kişinin de yaralandığı futbol stadı kazasında yapılan tedaviler nedeniyle
açılan davada vermiş olduğu karar en güzel örneği oluşturmaktadır. Mahkemenin
kararına göre “sağlam akla ve bilince sahip olan bir yetişkine kendi izni olmadan
tıbbi tedavi uygulama, hem haksız fiildir, hem de müessir fiil suçu teşkil eden kanun
dışı bir harekettir. Böyle bir şahıs tedavi olmayı reddetme konusunda tamamen
özgürdür. Bunun sonucu ölüm olsa bile”(20).
İngiliz Hukukuna göre mağdurun rızası her ne kadar hekimin tedavi nedeniyle
sorumluluğunu ortadan kaldırsa bile uygun ve yeterli bilgi verilmediği sürece, hasta
uygun şekilde bilgilendirilmiş sayılmayacaktır ve bu koşullarda alınan rıza da geçerli
kabul edilemez. Bu rızaya dayanarak müdahalede bulunan doktor malpraktis
davasıyla karşılaşabilir.
13Erman, s. 88. Bu çerçevede belirtmek gerekir ki, ABD’de 18 yaşına yakın çocuklara tıbbi
müdahalelere rıza vermek konusunda her geçen gün daha fazla hak tanınmaktadır. Bkz. Hakeri,
Hakan, Tıp Hukuku, Ankara 2007, s. 154; s. 161.
14Öztürkler, s. 69.
15Bafra, s. 617; Özsunay, s. 50, Erman, s. 160.
16Özsunay, Ergun, Hayatın Başlangıcı ve Sonuna İlişkin En Önemli Hukuksal Sorunlar,
Davran Armağanı, İstanbul 1998, s.49.
17İnceoğlu, s. 113.
18Bkz. Polat, s. 119 vd.
KARŞILAŞTIRMALI HUKUKTA TIBBİ UYGULAMA HATASI
109
Bu çerçevede İngiltere’de çeşitli içtihatlarda doktorun bilgilendirme yapma
zorunluluğunun sınırları da tartışılmıştır. İlk olması bakımından Blom ve Sidaway
(1985) davaları önem taşımaktadır (21). Bu kararlarda doktor tarafından hastanın
kafasını karıştıracak bazı bilgilerin verilmeyebileceğinden, hastanın iyiliği için
gerekli olan müdahalelerin rıza olmasa da yapılabileceğinden bahsedilmektedir.
Ancak daha sonraları pek çok dava görülmüş ve sonucunda şu anda İngiliz içtihat
ve doktrininde kabul gören görüş ortaya çıkmıştır. (Gold v. Haringey (1987); Rogers
v Whittaker (1993); Smith v. Tonbrigge Wells (1994); Bolitho v. City& Hackney
(1998); Chester v Afshar (2004))
Buna göre hukuka uygun bir rıza ancak TAM BİLGİLENDİRMEYİ içeren
rızadır. Doktor her şeyi hastaya söylemek zorundadır. Bu itibarla hekimlerin yapmış
oldukları müdahaleler nedeniyle sorumluluktan kurtulabilmek için yapılan
müdahalenin tüm detayları konusunda hastayı bilgilendirerek tercihi hastaya
bırakmaları gerekmektedir. Hasta kendi özerkliği çerçevesinde tedaviyi kabul etmek
veya reddetmek konusunda tamamen özgür bırakılmalıdır.
İngiliz hukukunda tıbbi müdahalelere rıza gösterme ehliyetinin “planlanan
müdahaleye ilişkin bilgileri anlayabilen, önerilen müdahalenin avantaj ve
dezavantajlarını tartabilen ve bu şekilde kararını verebilen kimselerde” bulunduğu
kabul edilmektedir. Bu nedenle de küçüklerin gösterdiği rıza değersiz sayılmaktadır
(22). Ancak bununla birlikte İngiltere’ de hekimlere 16 yaşın üzerindeki çocuklara
ebeveynlerinin rızası olmadan tıbbi müdahalede bulunma hakkının verildiği de
belirtilmelidir (23).
C. Almanya
Alman Hasta hakları derneğinin yapmış olduğu araştırmanın sonuçlarına göre
Almanya'da, tıp alanında her sene, 25 000 kişi, tıbbi yanlış uygulamalar sebebiyle
ölmektedir. Yine aynı araştırmaya göre 10 000 kişi servislerdeki hijyen
eksikliğinden, 6000 kişi ya yanlış ilaç verilmesinden ya da hiç ilaç verilmemesinden,
2000 kişi gereksiz ya da ilgisiz röntgen istemlerinin sonrasında bunun yarattığı
zararlı etkilerden, 7000 kişi ise sıklıkla, anestezi, kadın doğum, cerrahi ve ortopedi
uzmanlık alanlarında gerçekleşen tıbbi yanlış uygulama hatalarından dolayı hayatını
kaybetmektedir. Bu da Almanya’ da hekimlere karşı tıbbi uygulama hatası nedeniyle
açılan tazminat davalarında bir artışa sebebiyet vermektedir (24).
Bu konuda ilginç bir örnek olarak hekimlere mali sorumluluk sigortası yapan bir
sigorta şirketi 24 milyon euroluk prim topladığını, buna karşılık toplam 31 milyon
Euro tazminat ödediğini belirttiği gösterilebilir (25).
Alman Hukukunda da hekimler tarafından yapılan tıbbi müdahalelerin, genel
olarak kasten yaralama suç tipi çerçevesinde değerlendirildiği görülmektedir (26).
Alman Federal Mahkemesine göre “organizmaya doğrudan ve bedensel olarak etki
eden her türlü müdahale kasten yaralama suç tipini oluşturmaktadır. Bu müdahale
sonucunda iyileştirici bir etki gerçekleşmesi, hukuksal değerin zedelendiği gerçeğini
değiştirmez, ancak bu hukuka uygunluk değerlendirmesinde dikkate alınır”(27).
Bununla birlikte elbette ki, koşullarını taşıması şartıyla bu müdahaleler, hastanın
bu konuda göstermiş olduğu geçerli rızası mevcutsa, hukuka uygun kabul
edilmektedir (28). Bununla ilgili olarak yine Alman Federal Mahkemesinin bir
19Rosenau, s. 49.
20Bkz. Erman, s. 169.
110
KARŞILAŞTIRMALI HUKUKTA TIBBİ UYGULAMA HATASI
kararına göre “Gerçi hasta bir insanı olanak ölçüsünde iyileştirmek hekimin en asil
hakkı ve görevidir. Ancak bu hak ve görev, insanın bedeni üzerindeki ilke olarak
serbest karar verme hakkında kendi sınırını bulur” (29).
Alman hukukuna göre tıbbi müdahalenin hukuka uygun kabul edilebilmesi için
bazı koşulların bir arada bulunması gerekir (30).
Bunlar:
- Müdahalenin bir hekim tarafından yapılması,
- Hastanın müdahale konusunda aydınlatılıp rızasının alınması,
- Müdahalenin Tıp Biliminin gereklerine uygun yapılmasıdır
Alman Hukukunda hekimin ayrıntılı bir aydınlatma yükümlülüğünün olduğu
kabul edilmektedir (31). Hastanın kendi geleceğini belirleme hakkına saygı
gösterilmesi çok önem taşımaktadır. Bu nedenle hastanın karar verme özgürlüğünü
kullanmasına olanak sağlanmalıdır.
Bu konuyla ilgili olarak mahkeme kararına konu olan bir olay şöyle gelişmiştir.
Ameliyattan uzun bir süre sonra da acıların devam edeceği hatta ameliyat öncesine
göre daha şiddetli olabileceğinin açıklanmaması, hastanın ameliyat için vermiş
olduğu rızanın geçersiz kabul edilmesini sonuçlamıştır.
Yine Mahkeme başka bir kararında Megacillin forte enjeksiyonu sonrasında araç
üzerindeki kontrolü kaybederek ağaca çarpan kişi %0.04 oranında sözkonusu olabilecek
bu durum hakkında aydınlatılmadığı iddiasıyla dava açmış ve mahkeme hekimin eksik
aydınlatması nedeniyle yüklü bir tazminata hükmetmiştir (LG Konstanz 72).
Aydınlatma yükümlülüğü hekime aittir. Hastanın karar vermesinin güç olduğu
ağır ameliyatlarda bizzat ameliyatı yürütecek operatör hekimin aydınlatmayı
gerçekleştirmesi gerekir.
Kural olarak aydınlatma ameliyattan bir gün öncesinden daha geç
yapılmamalıdır. Mahkeme ameliyat öncesindeki akşam yapılan aydınlatmayı yetersiz
bulmuştur (32). Federal mahkeme tıbbi müdahaleye rıza gösterecek kişi bakımından
reşit olmayı değil, biyolojik, psikolojik ve sosyolojik ölçülere göre olgunluk düzeyini
sağlamayı aramaktadır. (Küçüğün müdahalenin anlam ve sonucunu anlayabilecek
olgunlukta olmasını aramaktadır) (BGH, 72).
Yine Alman Federal Mahkemesinin bu konudaki bir kararına göre “Hasta rıza
konusunda karar verirken çeşitli telkin ve baskıların etkisi altında olmamalıdır”. Bu
çerçevede mahkeme Nazi dönemindeki toplama kamplarında ahlak suçlarından
hüküm giymiş bulunan hükümlülerin cezalarının azaltılacağı ya da kaldırılacağı
düşüncesiyle hadım edilmeyi kabul etmeleri olayındaki rızayı geçerli saymamış,
baskı altında verilmiş olması nedeniyle kasten müessir fiil suçunu hukuka uygun
hale getirmeyeceğine hükmetmiştir (33).
21Ayrıntılı bilgi için bkz. Biggs, s. 56.
22Halliday/Witteck, JZ 2002, s. 756.
23Hakeri, s. 154.
24Bkz. http://www.patienten-verband.de/25000.htm
25Hakeri, s. 30
26Rossenau, s. 49 vd.
27Bu çerçevede Alman hukukunda yapılan bu müdahalelerin tipe uygun olmaması nedeniyle
kasten yaralama suçunu oluşturmayacağı da savunulmaktadır. Bkz. Hirsch, s. 588.
28Hakeri, s. 281.
29Karar için bkz. BGH, 28.11.1957, 4 StR 525/57, NJW 1958, s. 267; Erman, s. 62.
30Hakeri, s. 94.
KARŞILAŞTIRMALI HUKUKTA TIBBİ UYGULAMA HATASI
111
Dolayısıyla belirtmek gerekir ki, Alman Hukukunda rızanın tıbbi müdahaleleri
hukuka uygun hale getirebilmesi için, tamamen özgür iradeyle ve tam aydınlatılmış
bilgilere dayanarak verilmesi gerekmektedir (34).
D. Avusturya
Avusturya hukukunda da tıbbi müdahalenin hukuka uygun sayılması için
aydınlatılmış rızanın alınması gerekmektedir. Rızanın bulunmaması fiili hukuka
aykırı hale getirecektir.
Rıza ve aydınlatma yükümlülüğü ile ilgili düzenlemeler Almanya’dakine
paraleldir. Ancak bir farkla Avusturya Ceza Kanunu rızasız tıbbi müdahaleyi özel
bir suç tipi olarak düzenlemiştir. Buna göre:
“her kim bir başkasına, rızası olmaksızın tıp biliminin kurallarına uygun olarak
da olsa, tıbbi müdahalede bulunursa cezalandırılır. Fail, kendisine müdahalede
bulunulan kişinin yaşamının veya sağlığının tehlikede olduğu kanısından hareket
ederek rıza almamışsa, ancak böyle bir tehlikenin bulunmaması ve bu durumun
gerekli özen gösterildiğinde anlaşılabilecek nitelikte olması halinde cezalandırılır.”
Kanun koyucu hastanın kendi geleceğini tayin hakkı bakımından gösterdiği
hassasiyet nedeniyle bu tarz fiilleri kasten yaralama suçundan farklı bir suç tipi
içerisinde düzenlemiştir (35). Bu suç tipi ile kasten yaralama arasında özel genel
norm ilişkisi bulunmaktadır.
Avusturya Hukukuna göre aydınlatılması gereken kişi hastanın bizzat kendisidir.
Bu çerçevede Mahkeme 16 yaşındaki gencin ameliyatı için sadece ebeveynden rıza
alınması ve gencin aydınlatılmaması olayında hekimi kusurlu bulmuştur (36).
E. İsviçre
İsviçre Hukukuna göre de her tıbbi müdahale ceza kanundaki kasten yaralama
suçunu oluşturan bir eylemdir (37). Müdahalenin amacı ya da sonucu onun tipe
uygunluğunu ortadan kaldırmaz. Bu gibi eylemlerin cezasız kalabilmesi için özel
bir hukuka uygunluk haline ihtiyaç vardır. Bu çerçevede hastanın rızasının varlığı
fiili suç olmaktan çıkaracaktır (Mağdurun rızası).
Rıza gösterecek olan kimse bizzat hastanın kendisidir. Hastanın yaşının küçük
olması önemli değil. Normalde temyiz kudreti bakımından 16 yaş sınır olarak kabul
edilirken, tıbbi müdahaleye rıza bakımından 12 yaş sınır kabul edilmektedir.
Bununla birlikte kişinin yaşamını etkileyebilecek tıbbi müdahaleler bakımından bu
sınırın yukarı çekilebileceği belirtilmektedir (38).
Aydınlatma yükümlülüğü bakımından Almanya ile benzer düzenlemeler
mevcuttur.
31Hakeri, s. 103 vd.; Erman, s. 99 vd.
32OLG Köln, VersR 1992, s. 754. bkz. Hakeri, s. 130.
33BGH, 27.4.1953, 1 StR 689/52, BGHSt 4, s. 113 vd. Erman, s. 98.
34Taupitz, s. 43 vd.
35Bkz. Hakeri, s. 288.
36Hakeri, s. 128.
37Erman, s. 32.
112
KARŞILAŞTIRMALI HUKUKTA TIBBİ UYGULAMA HATASI
F. Japonya
Japonya’da tıbbi uygulama hataları için hukuki ve cezai sorumluluk mevcuttur
dolayısıyla hastaların bu yollara gidebilmesi imkan dâhilindedir. Bununla birlikte ceza
davaları ancak çok bariz tıbbi hata uygulamalarının bulunduğu olaylarda hükümle
sonuçlandırılmaktadır. Son elli yılda açılan ceza davası 100’ü geçmemektedir. Bu
yargılamalar neticesinde hükmedilen ceza miktarı ise Maksimum 5 yıldır.
Japonya’da da her türlü tıbbi müdahale kasten yaralama olarak kabul
edilmektedir. Ancak bu durum Japon ceza kanunundaki kasten yaralamanın
tanımlanış şeklinden kaynaklanmaktadır (39).
Genel olarak bakıldığından tıbbi hata uygulamalarına bağlı dava sayısı batıya göre
çok düşük kalmaktadır. Bunun nedeni Japon insanının kültürel yapısında ve çatışmaları
mahkeme yerine uzlaşma yoluyla çözümleme geleneğinde görülmektedir (40).
Sonuç
Karşılaştırmalı hukuka baktığımızda genel olarak hekimlerin yapmış oldukları
eylemlerin ceza kanunlarındaki çeşitli suç tiplerine uydukları görülmektedir. Bu suç
tipleri de genel olarak değerlendirildiğinde kasten yaralama, taksirle yaralama, kasten
öldürme, taksirle öldürme gibi suçlar oluşabilecektir. Ancak tüm hukuklarda hekimin
tedavi amaçlı müdahalesinin bazı hukuka uygunluk sebepleri uygulanarak
cezalandırılmadığını görmekteyiz. Genel olarak kabul gören mağdurun rızası hukuka
uygunluk sebebiyle hekimlerin müdahalelerine izin verilmesidir. Bu çerçevede hekimin
tedavi amaçlı müdahalesinin hukuka uygun sayılabilmesi için mağdurun buna rıza
göstermesi gerekmektedir. Ancak bu rızanın nasıl alındığı önemlidir. Tıp hukukunda
aydınlatılmış onam adı verilen ve kapsamlı bir bilgilendirmeyi içeren aydınlatmadan
sonra hastanın göstermiş olduğu rıza çerçevesinde yapılan müdahaleler hukuka uygun
hale gelecektir. Ancak bu rıza da tek başına yeterli olmamaktadır. Bunun yanında genel
olarak tüm hukuklarda kabul edilen müdahalenin yetkili bir hekim tarafından yapılması
ve tıp biliminin kurallarına uygun bir müdahalenin bulunmasının zorunlu olmasıdır.
Eğer hekim tıp biliminin kurallarına uygun bir müdahale gerçekleştirmemiş ise hastanın
aydınlatılmış onamı bulunsa bile sorumluluğu doğacaktır. Bu çerçevede çeşitli hukuk
sistemlerinde çeşitli suçlar gündeme gelebilecektir. Örneğin eğer hekim bilerek tıp
biliminin kurallarına aykırı davranmış ise kasten yaralama, bu konuda tedbirsiz ve
dikkatsiz davranmış ise taksirle yaralama gündeme gelebilmektedir.
38Erman, s. 87.
39Erman, s. 30.
40Polat, s.
KARŞILAŞTIRMALI HUKUKTA TIBBİ UYGULAMA HATASI
113
KAYNAKLAR
1. Bafra J. Hukuki Açıdan Ötanezi, Argumentum, y. 3, S. 34, s. 616 vd.
2. Bayraktar K. Hekimin Tedavi Nedeniyle Cezai Sorumluluğu, İstanbul 1972. Biggs H,
Aydınlatma ve Sır Saklama Yükümlülüğü: Uygulama ve Malpraktis, Sağlık Hukuku
Kurultayı, 1-3 Kasım 2007, Ankara 2009, s. 53-64.
3. Çakmut ÖY. Tıbbi Müdahaleye Rızanın Ceza Hukuku Açısından İncelenmesi, İstanbul 2002.
4. Erman B. Tıbbi Müdahalelerin Hukuka Uygunluğu, Ankara 2003. Hakeri H. Tıp Hukuku,
Ankara 2007.
5. Halliday S, Witteck L. Nichtaufnahme und Abbruch einer medizinischen Behandlung
am Lebendsende in Deutschland und England, JZ 2002, s. 752 vd.
6. Hirsch HJ. Müessir Fiil Hükümlerinin Reformu, Çev. Yener Ünver, İn: Ceza Hukuku
Reformu- Sempozyum, 20-23 Ekim 1999, İstanbul 2001, s. 588 vd. İnceoğlu S, Ölme
Hakkı (Ötanazi), İstanbul 1999.
7. Keskin KS. Gebeliğe Son Verilmesi, Sterilizasyon, Kastrasyon gibi Müdahalelerin Türk
Ceza Hukuku Bakımından Değerlendirilmesi, Sağlık Hukuku ve Yeni Türk Ceza
Kanunundaki Düzenlemeler, İstanbul 2007, s. 209-216.
8. Koca, Mahmut, Yeni Türk Ceza Kanununda Hekimler Hakkında Uygulancak Yaptırımlar,
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2. Türk-Alman Tıp Hukuku
Sempozyumu Sayısı, C. III, S. 2, 2006, s. 159-184.
9. Özsunay E. Hayatın Başlangıcı ve Sonuna İlişkin En Önemli Hukuksal Sorunlar, Davran
Armağanı, İstanbul 1998.
10. Öztürkler C. Hukuk Uygulamasında Tıbbi Sorumluluk, Teşhis, Tedavi ve Tıbbi
Müdahaleden Doğan Tazminat Davaları, Ankara 2006.
11. Prince D. Liability of Prescription Drug and Medical Device Manufacturars Under U.S
Law, in: Uluslararası I. Sağlık Hukuku Sempozyumu, İstanbul 2011, s. 107 vd.
12. Rosenau H. Rıza Gösterme Ehliyetine Sahip Olmayanlarda Aydınlatma ve Rıza, Çev.
Yıldız AK, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2. Türk-Alman Tıp Hukuku
Sempozyumu Sayısı, C. III, S. 2, 2006, s. 49-58.
13. Taupitz J. Das Selbstbestimmungrecht des Patienten: Aktuelle Kontrversen im deutschen
Recht, Türk Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Araştırmaları Yıllığı, S. 1, No. 1, Ekim 2008,
İstanbul 2009, s. 43-52.
14. Ünver Y. Türk Tıp Hukukunda Rıza, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2.
Türk-Alman Tıp Hukuku Sempozyumu Sayısı, C. III, S. 2, 2006, s. 227-288.
15. Yokuş SH. Sağlık Hakkı Kapsamında Yapılan Müdahalelerin Türk Ceza Hukukunda
Hukuka Uygunluğunu Sağlayan Hükümler, Sağlık Hukuku ve Yeni Türk Ceza
Kanunundaki Düzenlemeler, İstanbul 2007, s. 221- 243.
114
BÖLÜM E: TIBBİ UYGULAMA HATALARINDAN KORUNMA
OFTALMOLOJİDE MALPRAKTİS
NASIL ÖNLENEBİLİR?
Prof. Dr. Nazmi ZENGİN
Hata yapmak insan doğasının özelliğidir. “Hatasız kul olmaz”, “beşer, şaşar” gibi
atasözlerimiz bu gerçeğin veciz biçimde ifadeleridir. İnsanın doğasını değiştiremeyiz
ama insanı eğitebilir, bilinçlendirebilir, sistemi ve çalışma ortamını iyileştirerek
hataları en aza indirebiliriz.
Ülkemizde ve dünyada tıbbi malpraktisin teknik bilgi ve uygulama
eksikliklerinden çok sağlık hizmetinin verilmesi sırasında bazı ilkelerin göz ardı
edilmesine bağlı olarak ortaya çıktığı belirlenmiştir. Bu yazıda söz konusu ilkeler
genç meslektaşlarımıza ışık tutacak öneriler biçiminde kısaca gözden geçirilecektir.
Hastanın Onamını Alın
Hastanın yapılacak işleme onam vermesi biz hekimlerin yaptığı uygulamaların
yasalar önünde meşru olabilmesi için en temel gerekliliklerdendir.
Onamın geçerli olması için hastanın bilgilendirilmesi, herhangi bir etki ya da
baskı altında kalmadan karar vermesi ve onam verme yeterliliğine sahip olması,
yani 18 yaşının üzerinde, akli melekelerinin sağlam ve bilincinin açık olması gerekir.
Hekimler arasında zaman zaman onam almanın daha sonra yapılacak her işlemi
meşru kıldığı, onam alınmışsa hekimin tıbbi uygulamalarla ilişkili olarak hiçbir şeyden
sorumlu tutulamayacağı gibi bir yanlış anlamayla karşılaşabiliyoruz. Onam almak
hekimi sorumluluktan kurtarmaz, izinsiz olarak hastanın vücut bütünlüğünü bozmaktan
yargılanmanızı ve onam almamaktan dolayı ayrıca cezalandırılmanızı önler.
Onam almak hasta ya da yakınına onam belgesi imzalattırmaktan ibaret değildir.
Ülkemizde çoğunlukla uzmanlık derneklerince hazırlanmış ve matbu hale getirilmiş
olan onam belgelerinin imzalattırılması hekimlik mesleği etik kurallarının
gerektirdiği bir sürecin son aşaması olduğunu asla unutmamak gerekir.
OFTALMOLOJİDE MALPRAKTİS NASIL ÖNLENEBİLİR?
115
Hastayı Bilgilendirin
Hastayı bilgilendirmek onamın geçerli olmasının temel koşullarından biridir.
Bilgilendirme sıradan bir bilgi aktarımı, bazı yazılı belgelerin okunması ya da
okutturulması veya görsel materyalin izlettirilmesinden ibaret değildir. Hastanın
bunları anlaması, soruları varsa cevaplarını alması, hekimle tartışması gerekir. Ancak
bu şekilde bilgilendirilme “aydınlatılma” düzeyine ulaşabilir.
Bilgilendirme sürecinde hastaya tanısı, tedavi seçenekleri, nelerin yapılacağı,
neden yapılacağı, nasıl yapılacağı, ne gibi sonuçları olacağı ve izleme süreci
konusunda hastanın anlayabileceği biçimde bilgi verilmelidir. Bu sırada olası
olumsuz sonuçlar hastaya uygun bir dille anlatılmalı, hem riskleri hem de bardağın
dolu tarafını görmesini sağlanmalıdır.
Günümüzde yazılı ve görsel medya yapılan reklam amaçlı yayınlarla hasta
beklentileri çok yüksek düzeylere çıkarılmaktadır. Bilgilendirme sürecinde hastalığın
seyri ve tedavinin sonuçlarıyla ilgili gerçekler hastaya açıklıkla ve örnekleriyle
anlatılmalıdır.
İyi İletişim Kurun
Tüm hayatımızda olduğu gibi hastalarımızla ilişkilerimizde de iletişimin rolü
büyüktür. İletişimin sadece mesajımızı doğru biçimde iletmekten ibaret olmadığını,
iletişimde dinlemenin konuşmaktan, doğru sorular sormanın cevaplar vermekten
daha önemli olduğunu asla unutmamalıyız.
Bir diğer konu iletişimin sadece dille sağlanmadığıdır. Hastalarla ilişkilerimizde
beden diline özellikle dikkat etmemiz gerekir. Büyüklenen, kibirli bir tutum
sergilemek en ufak bir olumsuz sonuç ortaya çıktığında hastayı malpraktis
suçlamasıyla dava açmaya kışkırtmak demektir.
Hekim-hasta ilişkisinde dokunmanın çok özel bir yeri vardır. Hastalarla el
sıkışmak dokunmanın en sık kullanılan biçimlerinden biridir. Göz hekimleri olarak
hastaların göz kapaklarına dokunmamız, göz kapağını çevirip arkasına bakmamız
hastalarca kendilerine gösterdiğimiz ilgi ve ihtimamın bir belirtisi olarak algılanır.
Biz hekimler genellikle hastalıkların maddi sonuçlarını daha fazla dikkate alan,
duygusal sonuçları hastanın kendi kendine baş edebileceği sorunlar olarak gören bir
yapıya sahibiz. Halbuki hastanın iyileşme sürecinde duygularının çok büyük bir yeri
vardır: Duygularını dikkate almadığımızda hastanın tedavi sürecini başlatmamız
mümkün değildir.
Belgeleyin
Belgelemek bizim yasalar önündeki en önemli savunma aracımızdır. Bir hekim
herhangi bir yasal süreç olmasa dahi hastasının durumuyla ilgili her türlü gelişmeyi
daha sonra yaptıklarını hatırlayabilmek ya da hastayı başka bir hekime devrederken
116
OFTALMOLOJİDE MALPRAKTİS NASIL ÖNLENEBİLİR?
gerekli bilgileri eksiksiz aktarabilmek amacıyla yazarak kayda geçirir. Son yıllarda
geri ödeme kurumlarına yapılanların kanıtlanması, hastaların sağlık kayıtlarının
tutulması ve hukuki merciler istediğinde sunulabilmesi de belgelemeye özel bir
önem kazandırmıştır.
Belgelerde hastanın preoperatif durumu, ameliyat notu, varsa ameliyat sırasında ya
da sonrasında ortaya çıkan komplikasyon(lar), postoperatif durum ve izlem sürecine
ait bilgiler bulunmalıdır. Belgelerin zaman geçirilmeden hazırlanması, okunaklı
yazılması, müphem ifadelerden kaçınılması, gerekiyorsa çizimlerle, fotograf vb. görsel
materyalle desteklenmesi gerekir. Son yıllarda hastalar ve hekimler arasında telefonla
ya da e-posta ile de iletişimin arttığı da bir gerçektir. Bu tür iletişim araçlarıyla alınan
ya da verilen bilgiler de olabildiğince kayıt altına alınmalıdır.
Belgelerde silinti-karalama ya da sonradan ekleme yapılmaması çok önemlidir.
Bu durumda olası malpraktisten ayrı olarak bir de çok ağır bir suç olan evrakta
sahtecilikten de yargılanmak söz konusudur.
Unutmayın, hukuksal süreçlerde YAZILMAMIŞ=YAPILMAMIŞ olarak
değerlendirilecektir.
Bilgi ve Deneyimleri Paylaşın, Değerlendirme Yapın
“Suçla ve cezalandır” anlayışının hakim olduğu ülkemizde hataların gizlenmesi
yönünde bir eğilim vardır. Halbuki hatalar bir kaynak olarak görülmeli, bunlar
paylaşılarak hem aynı hataların tekrarlanmaması için değişik çözüm önerileri
alınmalı hem de aynı hatayı başkalarının yapmasını önüne geçilmelidir. Unutmayın,
en büyük hata size bir şey öğretmeyen hatadır.
Kuşkusuz hataları açıklamak kolay değildir, bu zorluk anonim bildirim
sistemleriyle aşılabilir. Bilgisayar teknolojilerinin gelişmesi ve internet ortamı bu
açıdan büyük kolaylıklar sunmaktadır. Her kurum kendi şartları çerçevesinde bu
kolaylıklardan yararlanmalıdır.
İster çok sayıda hekimin çalıştığı hastanelerde ya da eğitim kurumlarında isterse
bireysel olarak çalışalım belgelerimiz sistematik olarak değerlendirmenin sayısız
yararları vardır. Bu tür değerlendirmeler komplikasyonların tekrarını önler, eğitim
ihtiyaçlarını ortaya koyar, hasta güvenliği sorunlarını açığa çıkarır.
Değerlendirmelerin sadece hekimler arasında yapılması sistem sorunlarını
çözmeyecektir, bu nedenle hizmet süreçlerine katılan herkesin katılımını sağlamak,
görüş ve önerilerini almak, aksaklıkları düzeltmeye yönelik adımların kararlarını
hep birlikte almak çok önemlidir.
Hastayı Bir Bütün Olarak Değerlendirin
Uzmanlaşmanın artmasıyla birlikte hekimlerin hastanın sadece kendi branşlarını
ilgilendiren yakınmalarıyla ilgilenmeye başladıkları bir gerçektir. Hekimliğin
“hastalık yoktur, hasta vardır” ilkemizle açıkça çelişen bu durum hastanın bir bütün
OFTALMOLOJİDE MALPRAKTİS NASIL ÖNLENEBİLİR?
117
olarak değerlendirilmesinin önünde önemli bir engeldir. Kuşkusuz bizler göz
hekimiyiz ve en yetkin olduğumuz alan göz hastalıklarıdır, ama bizler aynı zamanda
birer pratisyen hekimiz de. Yasalar karşısında hastanın tüm hastalıklarından bir
pratisyen hekimden beklenen ölçüde sorumlu olmaya devam ediyoruz. Bunu göz
önünde bulundurarak hastanın genel durumunu değerlendirmeli, gerekirse
konsültasyonlar isteyerek diğer uzmanlık dallarının görüşlerini almalı ya da hastayı
o hekimlere devretmeliyiz.
Hastanın bir bütün olarak değerlendirilmesi sadece tıbbi açıdan ele alınmamalıdır.
Hastanın kişilik yapısı, iletişim sorunları, sosyal ve ekonomik durumu da
malpraktisin ortaya çıkması ya da bir dava sürecinin başlaması açısından oldukça
önemlidir.
Komplikasyonların Malpraksite Dönüşebileceğini Untmayın
Birçok hekim tıbbi işlemler sonucunda ortaya çıkan olumsuz durumların tümünü
komplikasyon olarak niteleme eğilimindedir. Komplikasyon ve malpraktisin
tanımlarına ve aradaki farklara bu kitabın başka bölümlerinde değinildiği için burada
sadece komplikasyonun hangi durumlarda malpraktise dönüşeceğinden
bahsedilecektir.
1. Önlemini almadığınız komplikasyonlar malpraktistir- Komplikasyonların
bazıları öngörülebilir. Örneğin endoftalmi bu tür bir komplikasyondur. Sterilizasyon
koşullarına dikkat edilmemesi ve antibiyotik profilaksisi yapılmaması bu
komplikasyonu malpraktise dönüştürür.
2. Fark edilmeyen komplikasyonlar malpraktistir- Katarakt ameliyatlarından sonra
göz içi basıncında yükselme bir komplikasyondur, ancak hekim düzenli göz içi basıncı
ölçümü yaparak bu kompliksyonu fark etmezse, bu malpraktis olarak değerlendirilir.
3. İyi yönetilmeyen komplikasyonlar malpraktistir- Ptozis ameliyatlarından sonra
lagoftalmi görülmesi bir komplikasyondur. Cerrah bu durumu fark etmiş ama
lagoftalmi keratiti gelişemesi için gerekenleri yapmamışsa, burada da
komplikasyonun malprakitse dönüşmesi söz konusu olur.
4. Tekrarlayan komplikasyonlar malpraktistir- Komplikasyonların her uzmanlık
dalının genel kabul gören kitaplarında yazılı belli görülme oranları vardır. Bir
hekimin elinde bu oranlardan daha sık komplikasyon görülüyorsa, bunu artık
komplikasyon olarak değerlendirmek mümkün değildir.
Hastaya tatmin edici biçimde açıklamadığınız komplikasyon size malpraktis
davası açılmasıyla sonlanabilir. Bu nedenle komplikasyonlar gizlenmemeli, hastaya
anlatılarak daha ilk aşamada dava süreçlerinin önüne geçilmelidir.
Zamanı İyi Değerlendirin
Ülkemizdeki her hekim büyük bir zaman azlığı sıkıntısı çekmektedir. Ne yazık
ki Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği her hastaya muayene için 20 dakika süre
118
OFTALMOLOJİDE MALPRAKTİS NASIL ÖNLENEBİLİR?
ayırma kuralını hasta yoğunluğu nedeniyle henüz uygulayamıyoruz. Ameliyat
sayılarımız çok, nöbetlerimiz sıktır. Bu durum yorgunluğa, aceleciliğe, iletişim
bozukluklarına ve eğitim aktivitelerine zaman ayıramama gibi birçok malpraktis
olgusunun temelinde yatan kök nedenlere kapı aralamaktadır. Bu nedenle hepimizin
birer zaman yönetimi uzmanı olması gerekmektedir. Bu konuda asistanlık sürecinde
verilecek eğitimin rolü büyük olacaktır.
Eğitin-Eğitilin
Hekim olarak hepimiz birer eğiticiyiz. İşe kendi eğitimimizden başlamalıyız.
Çalıştığımız kurumların özelliklerine göre öğrenci eğitimi, asistan eğitimi gibi
görevler de üstlenebiliriz. Diğer sağlık çalışanlarının eğitimi de bizlere düşer. Sağlık
personeline yönelik eğitimin sadece konferans tarzı bilgilendirmeler değil bizzat
uygulamalı olması, malumat artışını değil olumlu yönde tutum ve davranış
değişikliğine yol açmayı hedeflemesi gerekir.
Bizim genellikle göz ardı ettiğimiz bir başka eğitim başlığı da “halk eğitimi”dir.
Ne yazık ki basında sıkça görülen birçok meslektaşımız halkı sağlık hizmetlerinin
gerçekleri konusunda değil kendi uyguladıkları pahalı, bazen bilimsel açıdan
sorgulanabilir tekniklerin ayrıntıları konusunda eğitmektedirler.
Sistemi/Çalışma Ortamını Sorgulayın/Düzeltin
Son yıllarda sağlık alanındaki karar ve yönetim süreçlerindeki rolümüz giderek
azalmakla birlikte hekimler olarak hala sağlık sisteminde oldukça önemli bir
konumda bulunuyoruz. Bu konum bize bir yandan sistemi ve çalışma ortamını
sorgulama imkanını verirken öte yandan da bunları düzeltme ya da düzeltmeye
çabalama sorumluluğunu yüklüyor.
Malpraktis ortamı işyerlerinin fiziki yapısı kadar idari ve finansal yapısıyla da ilişkili
olabilir. Örneğin dış ortamdan yeterince izole edilmemiş bir ameliyathanede her an bir
malpraktis olgusuyla karşı karşıya kalabiliriz. Aynı biçimde ameliyathaneye kimlerin
ve hangi koşullarda girebileceği ve çalışabileceği konusunda idare bir düzenleme
yapmamış, bu ve benzeri konularda politikalar geliştirmemiş, protokoller uygulamaya
koymamışsa malpraktise açık bir sistem söz konusudur.
İşyerlerinde liderlik çok önemli bir konudur. Sağlık kuruluşlarında lider
geleneksel olarak hekimlerdir ancak son yıllarda bu konum önemli ölçüde aşınmaya
uğramış, hekimler herhangi bir teknik personele indirgenmeye başlanmıştır.
Hekimlerin hastane yönetimi, hasta güvenliği ve kalite gibi konularda liderlik
etmeleri malpraktisin önlenebilmesi için hayati öneme sahiptir.
Sağlık kuruluşlarında yetersiz otomasyon, yetersiz, eksik ya da bozuk cihazlar
gibi teknik eksiklikler de malpraktise neden olabilir. Bu konulardaki eksiklikleri
mutlaka zamanında saptamalı ve hızlı bir biçimde yetkililere iletmeliyiz. İleride
doğabilecek olumsuz durumları göz önüne alarak buradaki iletişimin yazılı olmasına
özellikle dikkat etmek gerekir.
OFTALMOLOJİDE MALPRAKTİS NASIL ÖNLENEBİLİR?
119
Kendinizi Bilin
Kendini bilmek önemli bir insani meziyettir. Burada söz konusu edeceğimiz tıbbi
bakımdan yeteneklerin, neyin yapılıp neyin yapılamayacağının bilgisidir. Alınan
eğitim, daha önce benzer olgulardan alınan sonuçlar ve komplikasyonlarla başa
çıkma yetisi bize yol gösterici olacaktır. Böylece yasal herhangi bir engel olmasa
bile bazı olgulara el atmamak bizi olası malpraktis davalarından uzak tutacaktır.
Sevk Etmekten Çekinmeyin
Son yüzyılda tıpta yaşanan gelişmeler her hekim kendi uzmanlık alanındaki her
hastalığı tedavi edebilme, her ameliyatı yapabilme durumundan uzaklaştırmıştır. Bu
nedenle, tanı ve tedavi süreçlerinin herhangi bir aşamasında hastaya yeterince
yardımcı olamayacağınızı düşündüğünüzde hastayı bir başka meslektaşınıza sek
etmekten çekinmemek gerekir. Uygun bir sevk hekimin saygınlığını azaltmaz aksine
arttırır. Uygun zamanda uygun hekime sevk komplikasyonun malpraktise
dönüşmemesi için çok önemli bir silahtır.
Kuşkusuz hasta sevkinin de etik ve hukuk açısından hem sevk edene hem de
sevk edilene bazı sorumluluklar getirdiğini unutmamak gerekir. Sevk eden hekimin
sevk edilen kişinin konuyla ilgili deneyiminden emin olması, sevk öncesinde irtibat
kurarak hasta hakkında bilgilendirmesi; sevk edilen kişinin de sevk eden hekimi
kötüleme ya da aşağılama gibi etik dışı yollara asla sapmaması, sevk eden kişiyi
olabildiğince onore etmeye çabalaması gereklidir.
Hasta Güvenliği ve Kalite Çalışmalarına Önem Verin
Malpraktis üreten bu ortamın değiştirilmesinde hasta güvenliği ve kalite çalışmalarının
büyük etkisi vardır. Ülkemizde ne yazık ki bu çalışmalar sadece hastane idarelerinin,
çoğunlukla hemşire ve yardımcı sağlık personeli üzerinden yürüttüğü çalışmalar olarak
algılanmış, hekimler kendilerini konunun dışında görme eğiliminde olmuşlardır. Halbuki
tıbbi hataların büyük çoğunluğu hekimlerin kişisel yetersizliklerinden çok sistemdeki
eksikliklerden kaynaklanmakta ve malpraktis davaları kusur diğer meslek gruplarında
olsa dahi sıklıkla hekimler aleyhine açılmaktadır. Hekimlerin hasta güvenliği ve kalite
çalışmalarına aktif olarak katılmaları, hatta sağlık ekibinin doğal lideri olarak bu
konulardaki çalışmalara da liderlik etmeleri şarttır.
Dönüşüme Hazır Olun
Sağlık hizmetleri zaman içinde dönüşüme uğramıştır. Bunlardan belki de en
önemlisi Batlamyus’un dünya merkezli evren düşüncesinin yerini Kopernik’in
geliştirdiği sistemde güneş merkezli evren düşüncesinin alması gibi klasik hekim
merkezli sağlık sisteminin yerini hasta merkezli bir sağlık sisteminin almasıdır. Biz
hekimlerin bu yeni anlayışa, çekincelerimizi saklı tutarak ve mesleki değerlerimizi
koruyarak, dahil olmamız kaçınılmazdır. Bu nedenle kendimizi, ekibimizi,
kurumumuzu ve mesleğimizi çağın gereklerine uygun biçimde dönüştürmeliyiz.
120
OFTALMOLOJİDE MALPRAKTİS NASIL ÖNLENEBİLİR?
KAYNAKLAR
1. Abbott RL. Medical malpractice predictors and risk factors for ophthalmologists
performing LASIK and PRK surgery. Trans Am Ophthalmol Soc. 2003;101:239-74.
2. Ali N. A decade of clinical negligence in ophthalmology. BMC Ophthalmol. 2007;7:20.
3. Anderson RE. Medical Malpractice- A Physician’s Sourcebook. Humana Pres, N Jersey: 2005.
4. Aydın E. Tıp Etiği. Güneş Kitabevi Yayınları, Ankara: 2006.
5. Desmond J, Copeland LR. Günümüz Hastasıyla İletişim. (Çev. Yamaç D, Tekin E) Efil
Yayınevi, Ankara: 2010.
6. Hakeri H. Tıp Hukuku. Seçkin Yayıncılık, Ankara: 2007.
7. Hancı İH. Malpraktis. Seçkin Yayıncılık, Ankara: 2005.
8. Kirkner RM. How to Manage Your Malpractice Risks. http://www.revophth.
com/index.asp?page=1_14128.htm, Erişim tarihi: 06.09.2009
9. Kohn LT, Corrigan JM, Donaldson MS. To Err Is Human: Building a Safer Health
System. National Academy Press, Washington DC: 2000.
10. Kraushar MF. Risk Prevention in Ophthalmology. Springer, 2008.
11. Kraushar MF, Steinberg JA. Informed consent: surrender salvation? Arch Ophthalmol.
1986;104:352-5.
12. Mozaffarieh M, Wedrich A. Malpractice in ophthalmology: guidelines for preventing
pitfalls. Med Law. 2006;25:257-65.
13. Murphy J. The center of the universe: A closer look at a patient-centric care model. J
Healthc Inf Manag. 2008;22:6-7.
14. O’Connell D, Keller VK. Communication: A risk management tool. JCOM 1999;6:35–8.
15. Savaş H. Yargıya Yansıyan Tıbbi Müdahale Hataları. Seçkin Yayıncılık, Ankara: 2011.
16. Simon JW, Ngo Y, Khan S, Strogatz D. Surgical confusions in ophthalmology. Arch
Ophthalmol. 2007;125:1515-22.
17. Troxel DB. Do health system errors cause medical malpractice claims? Group Practice
J 56: 311–9, 2008.
18. Veatch RM. Biyoetiğin temelleri. (Çev. Güven T.) Mega Basım, İstanbul: 2010.
19. Virshup BB, Oppenberg AA, Coleman MM. Strategic risk management: Reducing
malpractice claims through more effective patient-doctor communication. Am J Med
Qual. 1999;14:153-9.
121
BÖLÜM E: TIBBİ UYGULAMA HATALARINDAN KORUNMA
MALPRAKTİSTEN
KORUNMADA İHTİSAS
SÜRECİNDE ASİSTAN EĞİTİMİ
NASIL YAPILMALI?
Prof. Dr. Zeliha YAZAR
Yurdumuzda Uzmanlık Eğitimi “1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının
Tarzı İcrasına Dair Kanun”a ve “Tababet Uzmanlık Tüzüğü”ne göre yapılmaktadır.
Tüzük 1928 yılında yürürlüğe girmiş, zamanla gereksinimlere göre çeşitli
düzenlemelere uğramıştır. Son yapılan yedinci düzenleme 2002 yılında
gerçekleştirilmiştir. Ayrıca “Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi
Yönetmeliği” hazırlanarak 18 Temmuz 2009 yılında 27292 sayılı Resmi Gazetede
yayınlanmış (Karar sayısı: 2009/15153) ve uygulamaya konmuştur. Yönetmeliğin
amacı Tıpta Uzmanlık Kurulu’nun ve uzmanlık eğitimi ile ilgili komisyonların
çalışma usul ve esaslarını düzenlemektir.
Tıpta Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği’nin 25. maddesi “Çekirdek Eğitim
Müfredatı” ve “Genişletilmiş Eğitim Müfredatı” ile ilgilidir. Çekirdek Eğitim
Müfredatı’na göre Uzmanlık Eğitimi ihtiyaçların değerlendirme sonuçlarına
dayanır. Belirlenen ihtiyaçları karşılayacak amaç ve hedefler ile bunları
gerçekleştirecek asgari bilgi, beceri ve tutum kazandırmaya yönelik eğitim
etkinliklerini içerir. Tıpta Uzmanlık Kurulu tarafından hazırlanır veya hazırlattırılır;
gereksinim duyulduğunda güncellenerek elektronik ağ ortamında ilan edilir.
Genişletilmiş eğitim müfredatı ise ilgili birimler tarafından hazırlanır, yıllık olarak
güncellenir, Kurula bildirilir ve elektronik ağ ortamında ilan edilir.
Tıpta Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği’ne göre yurdumuzda uzmanlık eğitimi ile
ilgili esasları üç kurum düzenler.
1- TIPTA UZMANLIK KURULU
Görevi “Tıpta Uzmanlık Eğitimi” verme kapasite ve donanımına sahip
kurumlara eğitim yetkisi vermek veya önceden bu yetkiye sahip olmasına rağmen
122
MALPRAKTİSTEN KORUNMADA İHTİSAS SÜRECİNDE
ASİSTAN EĞİTİMİ NASIL YAPILMALI?
görevini yerine getiremeyen kurumların eğitim yetkisini kaldırmaktır. Tıpta
Uzmanlık Kurulu (TUK) Sağlık Bakanlığı'nın sürekli kurulu niteliğini taşımakta ve
aşağıdaki üyelerden oluşmaktadır:
• Bakanlık müsteşarı
• İlgili genel müdür
• Birinci Hukuk müşaviri
• Eğitim Hastanelerinden Bakanlığın seçeceği 5 üye (biri diş hekimi)
• Tıp Fakültelerinden 4 üye
• Diş Hekimliği Fakültelerinden Yüksek Öğrenim Kurulu’nun seçeceği birer üye
2- EĞİTİM KURUMLARINI DEĞERLENDİRME KOMİSYONU
Görevi Tıpta Uzmanlık Dalları’nda eğitim ve müfredat asgari niteliklerini ve
standartlarını belirlemek, Tıpta Uzmanlık Eğitimi veren kurumlarda bu nitelik ve
standartların devam etmekte olduğunu denetlemektir. Tıpta Uzmanlık Kurulu’na
bağlı olarak çalışır.
3- UZMANLIK DALLARI EĞİTİM VE MÜFREDAT KOMİSYONLARI
Tıpta Uzmanlık Dalları’nın her biri için ayrı ayrı kurulan komisyonların görevi,
ilgili Uzmanlık Dalı’na ait müfredatı ve eğitim yol haritasını belirlemektir. Tıpta
Uzmanlık Kurulu’na bağlı olarak çalışır.
Göz Hastalıkları uzmanlık alanında ilk olarak 2003 yılında “Göz Hastalıkları
AnaBilim Dalı Eğitim ve Müfredat Komisyonu” kurulmuştur. Komisyon Türk
Oftalmoloji Derneği Eğitim Planlama Birimi üyesi ve aynı zamanda Üniversite
Anabilim Dalı öğretim üyesi veya Eğitim ve Araştırma Hastanesi klinik şefi olan 9
kişiden oluşmuştur. Komisyonun hazırladığı “Göz Hastalıkları Eğitim ve Müfredat
Programı” ile yurdumuzda ilk kez “Göz Hastalıkları Uzmanlık Öğrencisi/
Asistanı”nın uzmanlık eğitimi boyunca alması gereken teorik ve pratik eğitim
standartları belirlenmiştir. Bu rapor halen TOD-NET Eğitim Planlama Birimi web
sayfasında yer almaktadır. http://www.todnet.org/html/todnet.asp?a=egt
Daha sonra 2009 yılında tıpta uzmanlık eğitimi veren 94 uzmanlık alanının
standartlarını, çekirdek müfredatlarını ve rotasyonlarını belirlemek amacıyla “Sağlık
Bakanlığı Sağlık Eğitimi Genel Müdürlüğü Göz Hastalıkları Uzmanlık Alanı
Standart, Müfredat, Rotasyon Komisyonu” kurulmuştur. Komisyonun amacı
Tıpta Uzmanlık Kurulu Müfredat Oluşturma Sistemi (TUKMOS) şeklinde
isimlendirilen sanal bir platform yazılımı oluşturmaktır.
Günümüz bilgilerine göre “Uzmanlık Eğitimi”nde klasik ve yenilikçi yaklaşım
olarak iki farklı yöntem uygulanmaktadır.
MALPRAKTİSTEN KORUNMADA İHTİSAS SÜRECİNDE
ASİSTAN EĞİTİMİ NASIL YAPILMALI?
123
Klasik yaklaşımda:
- Hizmet daha ön plandadır.
- Öğrenme aktiviteleri klinik uygulama içindeki süreçlerdir.
- Eğiticiler hizmet yönelimlidirler.
- Klinik içinde öğrenme ortamları yapılandırılmamıştır.
- Aynı eğitimi veren farklı kurumların kaynakları farklı durumlardadır.
Yenilikçi yaklaşımda ise:
- Hizmet ve eğitim eş önemdedir.
- Hedefler tanımlanmıştır
- Öğrenme aktiviteleri ile klinik uygulamalar eşleştirilmiştir.
- Değerlendirme, öğrencinin hedeflenen görevi yerine getirirken göz önüne aldığı
profesyonel davranışların ölçümü ile yapılır.
Sağlık Bakanlığı Sağlık Eğitimi Genel Müdürlüğü Göz Hastalıkları Uzmanlık
Alanı Standart, Müfredat, Rotasyon Komisyonu (TUKMOS) “yenilikçi yaklaşımla”
uzmanlık eğitimi programı hazırlamayı prensip edinmiştir. Komisyonun görevi Göz
Hastalıkları Uzmanlık alanında görev listesi, görev analizi, öğrenim hedefleri,
yöntemleri (rotasyon dahil), kaynakları ve ölçme değerlendirme yönteminden oluşan
çekirdek müfredatı belirlemesidir. Müfredat komisyonunun, çalışmalarını bitirdiği
çekirdek müfredatı Tıpta Uzmanlık Kurulu’na sunması hedeflenmiştir.
Tıpta Uzmanlık Kurulu 11 üyeden oluşan TUKMOS Göz Hastalıkları Uzmanlık
Alanı Standart, Müfredat, Rotasyon komisyon üyelerini seçmişler, komisyon üyeleri
9 danışman üye seçerek ve ayrıca TOD Birim Temsilcileri, Türk Oftalmoloji Yeterlik
Kurulu (TOYK) Başkanı, TOYK Eğitim Programını Geliştirme Komisyonu Üyeleri
ile birlikte "Müfredat Hazırlama Çalıştay Grubu" oluşturarak çalışmalarına
başlamışlardır. Öncelikle Optik – Refraksiyon, Kontakt Lens, Az Görenlere Yardım,
Katarakt Cerrahisi, Refraktif Cerrahi, Kornea ve Eksternal Hastalıklar, Glokom,
Pediatrik Oftalmoloji ve Şaşılık, Nörooftalmoloji, Oküloplastik Cerrahi ve Orbita,
Oküler Onkoloji, Oftalmik Histopatoloji, Tıbbi Retina, Üveitler, Vitreoretinal
124
MALPRAKTİSTEN KORUNMADA İHTİSAS SÜRECİNDE
ASİSTAN EĞİTİMİ NASIL YAPILMALI?
Hastalıklar, Sürekli Mesleki Gelişim, Profesyonellik, Etik ve Oftalmolojide
Medikolegal görev grupları oluşturulmuştur. Türk Oftalmoloji Derneği (TOD) üyesi
ve yurdumuzda bulunan üniversite anabilim dalı öğretim üyeleri ile eğitim ve
araştırma hastaneleri eğitim görevlilerinden oluşan komisyon üyeleri ve danışmanlar,
ayrıca TOD’un 16 alt biriminin “eğitim temsilcileri”nden de görüş almışlardır.
Bundan başka International Council of Ophthalmology (ICO) Asistan Eğitimi
Müfredat Programı, Academia Ophthalmologica Internationalis’in hazırladığı
“Uluslararası Oftalmoloji Stratejik Stratejik Planı ve 2003 yılında düzenlenen TOD
Asistan Eğitimi Müfredat Programı'ndan da yararlanılmıştır.
Öncelikle diğer uzmanlık alanlarıyla birlikte TUKMOS hakkında toplu eğitim,
sonra “Göz Hastalıkları” alanına özel çalıştay programlarıyla eğitim yapılmıştır.
Daha sonra çeşitli çalıştaylarla komisyon müfredat programı hazırlıklarına
başlamıştır. Müfredat çalışmalarının 6 basamakta tamamlanması planlanmaktadır.
Bu planlama birbiriyle ilişkilendirilmiş “Program Geliştirme Basamakları”nı
kapsamaktadır. Bu basamaklar şunlardır:
1- İş Analizi ve Genel Gereksinimlerin Belirlenmesi
2- Hedef Kitlenin Öğrenim Gereksinimlerinin Belirlenmesi
3- Amaç ve Öğrenim Hedeflerinin Belirlenmesi
4- Eğitim Yöntemleri ve İçerik Geliştirme
5- Eğitimin Uygulanması
6- Ölçme Değerlendirme
TUKMOS Müfredat Hazırlama Basamaklarında ilk olarak “İş Analizi ve Genel
Gereksinimlerin Belirlenmesi” ile “Hedef Kitlenin Öğrenim Gereksinimlerinin
Belirlenmesi” programa alınmış olup, bunu “Amaç ve Öğrenim Hedeflerinin
Belirlenmesi”nin takip etmesi ve diğer basamakların da 3. hedef olarak gündeme
alınması planlanmaktadır. Her basamakta önce görev listesi oluşturulmakta ve bir Göz
Hastalıkları Uzmanı’nın hangi görevleri olduğu listelenmektedir. İkinci adımda görev
grubu belirlenerek Göz Hastalıkları Uzmanı’nın görevlerinin nasıl gruplandırılacağı
tespit edilmektedir. Sonraki basamak olan görev analizinde ise, bu görevleri yerine
getirmek için izlenecek adımlar belirlenmekte ve sonra kıdeme göre öğrenim hedefleri
ortaya konmaktadır. Görev analizindeki her bir basamağın yapılabilmesi için nelerin
bilinmesi, becerilmesi veya ne gibi tutumların sergilemesi (bilgi, beceri, tutum)
gerektiği sorularına cevap bulunmaktadır. Son basamakta ise bu bilgi ve becerilerin
nasıl ve hangi yöntemle (rotasyon dahil) öğretileceği belirlenmektedir.
Programın ilk basamakları olan müfredat taslaklarının hazırlanması 2010 yılında
tamamlanmıştır. Müfredatın diğer basamakları için eğitim programları ve komisyon
çalışmaları devam etmektedir. Programın tümünün 6 yılda tamamlanması
planlanmaktadır. Tıpta Uzmanlık Kurulu müfredatın tamamlanmasından sonra, koşullar
dikkate alınarak, en geç 2 yılda bir müfredatta güncelleme yapılmasını öngörmektedir.
MALPRAKTİSTEN KORUNMADA İHTİSAS SÜRECİNDE
ASİSTAN EĞİTİMİ NASIL YAPILMALI?
125
“Uzmanlık Eğitimi” boyunca amaçlanan “Genel Öğrenim Hedefleri” şöyledir:
• Öğrenim hedefi bir eğitim programının en küçük ve temel parçasıdır.
• Değişen ve gelişen tıbbi bilginin eğitim programına yansıtılacağı yapı taşlarıdır
• Öğrenim hedeflerinin düzeyleri asistanlık yıllarına göre farklılaştırılmalı
• Kıdemsiz ve kıdemli asistanların hangi yöntemle eğitim alacakları ve hangi
yöntem ile değerlendirilecekleri belirlenmelidir.
Kaynak standardizasyonu sağlanmalıdır. Belirlenen kaynaklar:
• Eğitici
• Donanım
• Mekan
• Zaman
• Hasta (hasta sayısı ve sorun çeşitliliği)
• Sürekli ve çok yönlü değerlendirme yapılmalıdır.
• Değerlendirme gelişime ve öğrenmeye katkı sağlamalıdır.
Tıbbi Etik konusunda asistana verilmesi gereken öğrenim hedefleri şunlardır:
• İnsanın yaşamını ve sağlığını korumalı.
• Uluslararası insan hakları sözleşmelerine uymalı.
• Sağlık hizmetine erişimi kolaylaştırmalı.
• Sağlık hizmetini iyileştirici düzenlemeler yapabilmeli.
• Hekim-Hasta ilişkisinde hasta haklarına saygılı davranış göstermeli.
o İnsan - Hasta onurunu gözetmeli.
o Özerklik ilkesini uygulamalı.
o Toplumsal adalet ilkesinden hareket etmeli.
o Hasta özerkliğine, hastanın bilgilenme hakkına saygı göstermeli.
o Hastalardan edinilen bilgilerin gizliliğine özen göstermeli.
o Aydınlatılmış onam formlarını açıklamalı, okumalı, anlaşıldıktan sonra
hasta ve yakınının onayını almalı.
• Mesleki sorumluluk ve yükümlülüklerini yerine getirmeli.
o Mesleki yeterliğini taahhüt etmeli.
• Meslek ahlakının evrensel değerlerini gözetmeli.
o Hekimlik meslek onurunu korumalı.
o Mesleki bağımsızlığı korumalı.
o Hekimlik meslek haklarını savunmalı.
o Mesleğine ticari bir görünüm vermemeli, yasaklara uymalı.
o Tanı ve tedavide bilimsel olmayan yöntemleri uygulamamalı.
o Endüstri ile ilişkilerinde çıkar sağlamamalı.
o Yetkinliği dışında faaliyette bulunmamalı.
o Hekim-Hekim ilişkisini önemsemeli ve saygılı davranmalı.
126
MALPRAKTİSTEN KORUNMADA İHTİSAS SÜRECİNDE
ASİSTAN EĞİTİMİ NASIL YAPILMALI?
o Mesleki dayanışmayı desteklemeli.
o Mesleki gelişimine özen göstermeli.
o Tıbbi araştırma ve yayın yapabilmeli.
• Problemleri yönetmeli.
o Hasta ile çatışmayı önlemeli.
o Etik sorunları çözümlemeli.
o Araştırma ve yayın etiği ile ilgili sorunları çözümlemeli.
• Toplumun mesleğine verdiği değerleri önemsemeli.
o İlişkilerinde özenli davranmalı.
o Hastanın saygısını ve güvenini kazanabilmeli.
• Mesleki gelişimleri takip etmeli.
• Çağdaş hekim modeli sergilemeli.
Profesyonellik konusunda asistana verilmesi gereken öğrenim hedefleri şunlardır:
• Kaynakları etkin ve tutumlu kullanmalı.
• Hasta haklarını gözetmeli.
• Sağlık ekibini yönetmeli.
• Yaşam boyu öğrenme gayretinde olmalı.
• Bilimsel bir araştırmayı planlayıp yürütmeli.
• Mesleki yükümlülüklerini yerine getirmeli.
• Hastaya tam ve doğru tanı koymalı, uygun tedavi uygulamalı.
• Hastaları takip etmeli.
• Göz sağlığını koruyucu tedbirler almalı.
• Tıbbi bilgiyi uygulamayı yönetmeli.
• Sorumlu davranış göstermeli.
• Mesleki yeterlik alanlarını yönetmeli.
• Profesyonelliğin esaslarını yerine getirmeli.
• Bireyin iyiliğine ve onuruna saygı göstermeli.
• Topluma saygı ve sadakat göstermeli.
• Mesleki zorunluluklara kendini adamalı.
• Görevini kötüye kullanmamalı.
• Ön yargılı olmamalı.
• Çıkar çatışmasına girmemeli, önce hastaların ve toplumun çıkarlarını
düşünmeli.
• Daima dürüst, saygılı ve şefkatli olmalı.
• Yaş, cins, kültür, etnik köken ve din ayrımcılığı yapmamalı.
Medikolegal Sorunlar konusunda, uzmanlık eğitimini tamamlamadan önce,
asistana verilmesi gereken öğrenim hedefleri şunlardır:
• Mesleki Hukuk Mevzuat bilgisini arşivlemeli.
• Soruşturmalar ile ilgili mevzuat bilgisini arşivlemeli.
MALPRAKTİSTEN KORUNMADA İHTİSAS SÜRECİNDE
ASİSTAN EĞİTİMİ NASIL YAPILMALI?
127
• İdari cezalarla ilgili mevzuat bilgisini arşivlemeli.
• Haksız fiil ilişkisinden doğan sorumlulukları yönetmeli.
o Hatalı tıbbi tedavi unsurlarını göz önünde bulundurmalı.
o Hastanın bakım ve takibinin yapılmamasının malpraktis olduğunu göz
önünde bulundurmalı.
o Tıbbi aletlerin bakım eksikliğinin, sterilizasyon eksikliklerini kurum
kusuru olduğunu bilmeli.
o Haksız fiilin unsurlarını ve yükleyeceği sorumlulukları göz önünde
bulundurmalı.
• Tazminat davalarında mahkeme bilgisini yönetmeli.
o Davada tarafları ayırabilmeli.
o Sulh Hukuk ve Asliye Hukuk Mahkemelerinin yetki alanlarını ayırt
etmeli.
o İspat hakkında taraflara düşen görevleri ayırt etmeli.
o Zarar tespiti usulünü tarif etmeli.
o Tazminat davalarında mahkeme kararlarının birbirini etkileme güçlerini
ayırt etmeli.
• Bilirkişi inceleme raporu düzenleyecek kurum ve kişilerle ilgili bilgiyi
yönetmeli.
o Bilirkişi inceleme raporu düzenleyecek kurumların işlevlerini ayırt etmeli.
o Bilirkişilik yapmalı.
o Bilirkişi raporlarının mahkemeleri bağlayıcı gücünü ayırt etmeli.
• Hekim cezai sorumluluğunun esaslarını yönetmeli.
o Aydınlatılmış onam formuna karşılıklı imzalar atılmalı
o Ceza hukukunun meslekle ilgili mevzuat düzenlemelerini arşivlemeli.
o Suçun maddi /manevi unsurlarını göz önünde bulundurmalı.
o Kusur derecelerini sınıflamalı.
o Ceza sorumluluğunu kaldıran/azaltan durumları araştırmalı.
o Vekalet sözleşmesinin ihlal durumlarını göz önünde bulundurmalı.
• Medikolegal sorunlardan korunmayı bilmeli.
o Hekimlerin mevzuatla düzenlenmiş yetkilerini kullanmalı,
sorumluluklarını taşımalı.
o Hekimlik meslek etiği kurallarını uygulamalı ve sorumluluk taşımalı.
o Hasta hakları konusunda hukuk düzenlemelerini uygulamalı.
o Mesleki uygulamalarını hukuka uygun yapmalı.
o Belgeleri korumalı, bu belgelerde tahrifat yapılmayacağını bilmeli.
• Travmalı ağır ve acil olguları yönetmeli, sorumluluğunu bilmeli.
• Oküler travmalı hastanın klinik değerlendirmesini yapmalı, kayıt tutma ve belge
arşivlemesini, adli olgu prosedürünü yönetmeli.
• Adli Raporlarda işlevsel değerlendirmeyi bilmeli.
• Adli raporlarda müdahele ve yaşam kavramına göre sınıflamayı yönetmeli,
sabit arazları bilmeli, işlevsel değerlendirmeyi öğrenmeli.
• Adli Raporların resmi kayıtlarını düzenlemeli.
128
MALPRAKTİSTEN KORUNMADA İHTİSAS SÜRECİNDE
ASİSTAN EĞİTİMİ NASIL YAPILMALI?
• Oküler travmalı hastada bilirkişilik görevini yönetmeli.
• Oküler travmatolojide Sağlık Kurulu mevzuatını ve malpraktis konularını takip
etmeli.
Sonuç
Uzmanlık Eğitimi boyunca her asistana Optik – Refraksiyon, Kontakt Lens, Az
Görenlere Yardım, Katarakt Cerrahisi, Refraktif Cerrahi, Kornea ve Eksternal
Hastalıklar, Glokom, Pediatrik Oftalmoloji ve Şaşılık, Nörooftalmoloji, Oküloplastik
Cerrahi ve Orbita, Oküler Onkoloji, Oftalmik Histopatoloji, Tıbbi Retina, Üveitler
ve Vitreoretinal Hastalıklar konularında eğitim verilmesi zaten gerekliliktir. Ancak
bu konuların yanısıra, yukarıda detaylarından bahsedilen Tıbbi Etik, Profesyonellik
ve Oftalmolojide Medikolegal sorunlar konularında da eğitim verilmesi
malpraktisten korunmada son derece önemli ve zorunludur.
KAYNAKLAR
1219 Sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun, 14.04.1928 tarih, 863
sayılı Resmi Gazete. http://www. mevzuat.adalet.gov.tr/html/451.htm
l2009/15153 Karar sayılı Yönetmelik, 18.08.2009 tarih, 27292 sayılı Resmi Gazete.http://www.
resmigazete.gov.tr/main.aspx?home=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2009/08/
20090810.htm
American Medical Association. Section II. Essentials of accredited residencies in graduate medical
education: Institutional and program requirements. In Graduate Medical Education Directory,
1998-1999. Chicago, III.: American Medical Association; 1998. p. 25-341.
Andrew G. Lee, MD: Teaching & assessing professionalism: the roles of zero tolerance &
external data driven outcome measures. On Behalf of The International Council of
Ophthalmology (ICO) Oral presentation in ICO Program Directors Course, 2010
Clark JM, Houston TK, Kolodner K, Branch WT Jr, Levine R, Kern DE. Teaching the teachers:
a national survey of faculty development in departments of medicine of U. S. teaching
hospital. J Gen Intern Med. 2004;19:205-14.
Dr. F. Serdar GÜREL (T.C. Sağlık Bakanlığı Eğitim Danışmanı): Uzmanlık Eğitiminde
Müfredat Geliştirme Sunumu, TUKMOS Toplantısı, Antalya, 2010
European Academy of Teachers in General Practice–eudract 2005: Introduction to the
EURACT Educational Agenda. http://www.med.utu.fi/yleislaak/agenda.pdf
Harden RM. Trends and the future of postgraduate medical education. Emerg Med J.2006;
23: 798-802
http://malpraktis.net/
http://www.hekimhukuku.com/
http://www.todnet.org/
International Council of Ophthalmology/ International Federation of Ophthalmological
Societies. ICO International Clinical Guidelines. www.icoph.org/, www.icoph.org/guide,
http://www.icoph.org/refocusing_education/educational_programs/residency.html
MALPRAKTİSTEN KORUNMADA İHTİSAS SÜRECİNDE
ASİSTAN EĞİTİMİ NASIL YAPILMALI?
129
Johns Hopkins University School of Medicine, Faculty Development Program for Clinical
Educators, www.hopkinsmedicine.org/institute_excellence_education/pdf/ Teaching%
20Skills.pdf
Johns Hopkins Wilmer Ophthalmology Residency Program of the Wilmer Eye
Institute/GBMChttp://www.hopkinsmedicine.org/bin/y/l/ClinicianScientist
TrainingProgramWebPage.pdf
h t t p : / / w w w. h o p k i n s m e d i c i n e . o rg / w i l m e r / e d u c a t i o n / r e s i d e n c y / Tr a i n i n g
ProgramWebPage.pdf
Kern DE, Thomas PA, Howard DM, Bass EB. Curriculum Development for Medical
Education: A Six-Step Approach. Baltimore: Johns Hopkins University Press, 1998.
Kirkner RM. How to Manage Your Malpractice Risks.Review of Ophthalmol e-pub 2009
http://www.revophth.com/content/d/features/i/1220/c/22979/
Mozaffarieh M, Wedrich A. Malpractice in ophthalmology: guidelines for preventing pitfalls.
Med Law 25: 257–65, 2006.
Özcan Demirel: Kuramdan uygulamaya eğitimde program geliştirme. Pegem A Yayıncılık,
14. basım. 2010.
Principles and Guidelines of a Curriculum for Education of the Ophthalmic Specialist.
Presented by International Task Force on Resident and Specialist Education in
Ophthalmology. On Behalf of The International Council of Ophthalmology (ICO). Suppl:
4, Vol:223, p:1-38, 2006.
Ratnapalan S, Hilliard RI. Needs Assessment in Postgraduate Medical Education: A Review.
Med Educ Online. 2002;7:8. http://www.med-ed-online.org
TTB-UDEK Ulusal Yeterlik Kurululu Çalıştayı: Uzmanlık Eğitiminde Program Geliştirme
ve Ölçme-Değerlendirme. Türk Tabipleri Birliği Yayınları,Birinci Baskı: Ekim 2008,
İstanbul
Wright SM. Carrese JA. Serving as a physician role model for a diverse population of medical
learners. Acad Med. 2003;78(6):623-8.
Yaylacı S,Yücel Ö, Hancı H: Uzmanlık öğrencisi hekimlerin ve aile hekimi adayı öğrencilerin
müdahalelerinden doğan yasal sorumluluk. Adli Bilimler Dergisi 8:(2); 49-56, 2009.
130
BÖLÜM E: TIBBİ UYGULAMA HATALARINDAN KORUNMA
MALPRAKTİS
SUÇLAMALARINDA
ETKİLİ SAVUNMA ve
ADLİ TIP UZMANININ ROLÜ
Prof. Dr. Erdem ÖZKARA
“Hataları tartışmak bir kültürdür ve insanlığın gelişimi buna bağlıdır.”
Başlıklar
• Terminoloji
• Tıbbi uygulama hatalarında süreç nasıldır?
• Adli Tıp görüşü neden önemlidir?
• Etkili savunma için gerekenler
Terminoloji
Sözlükte malpraktis tanımı şöyledir; “Bir meslek mensubunun mesleğini,
toplumda mesleğin ortalama basiretli ve saygın bir mensubunun her şart altında
uygulaması gereken bilgi ve beceri ile uygulamaması sonucu hizmetten yararlanan
kişiye bir zarar vermesi” (Black’s Law Dictionary).
Hastanın tanı ve tedavisi sırasında ortaya çıkan istenmeyen durumların hepsi
malpractise veya “tıbbi hata” olarak nitelendirilmemelidir.
Tıbbi malpractise ya da tıbbi hata; “Bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ilgisizlik
nedeni ile bir hastanın zarar görmesi; hekimliğin kötü uygulaması” olarak
tanımlanmaktadır (TTB Etik İlkeleri madde 13).
Bu tanım yasadaki “tedbirsizlik, dikkatsizlik, meslek ve sanatta acemilik”
kavramlarıyla örtüşmektedir. Malpractise “Bir doktorun itinasızca veya yanlış
tedavisi” olarak da tanımlanmaktadır.
MALPRAKTİS SUÇLAMALARINDA ETKİLİ SAVUNMA ve ADLİ TIP UZMANININ ROLÜ
131
Tıbbi terminolojide sıkça kullandığımız komplikasyon “Bir hastalığın seyri
esnasında oluşan ikinci bir hastalık, mevcut hastalığa eklenen diğer bir hastalık veya
bozukluktur”. Komplikasyonun yasal uygulamadaki karşılığı bazı yazarlara göre
“İzin verilen risk” olarak yorumlanmıştır.
Bu tanıma göre; hekimin tıbbın kabul ettiği normal risk ve sapmalar çerçevesinde
davranarak gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen ortaya çıkan istenmeyen
sonuçlardan yasal olarak sorumlu olmayacağı belirtilmektedir.
Tıbbi Uygulama Hatalarında Süreç Nasıldır?
Tıbbi Uygulama Hatalarıyla ilgili yasal prosedür:
• Ülkemizde tıbbi işlemler sırasında neden oldukları yaralanma ve ölüme
sebebiyet durumlarında, hekimler hakkında özel yaptırım gerektiren bir kanun henüz
yoktur.
• Genel olarak hekimler de diğer meslek erbabının yargılandıkları TCK 85(36yıl) ve 89(3ay-1yıl). maddeleri uyarınca yargılanmaktadır (“Taksirle bir insanın
ölümüne veya yaralanmasına neden olmak”).
• İstisna olarak hukukçuların farklı yorumları da mevcuttur(Olası kasıt, bilinçli
taksir, ihmal suretiyle öldürme vb)…
Tıbbi Uygulama Hatasının (Malpraktis) sonuçları:
• Tıbbi Uygulama Hatasında hekimin hukuki (tazminat) sorumluluğu: Para
cezası.
• Tıbbi uygulama hatasında hekimin ceza sorumluluğu: Hapis cezası
• Diğer: İdari cezalar, Prestij kaybı, motivasyon kaybı,…
Tıbbi Uygulama Hatalarıyla ilgili yasal prosedürde güncel gelişmeler:
• Haziran 2010 tarihine kadar 1219 sayılı yasa(75.md) uyarınca sağlık çalışanları
Ceza Mahkemelerinde yargılanırsa mutlaka Yüksek Sağlık Şurası’nın görüşüne
başvurulması gerekiyordu. Ancak bu madde iptal edildi.
• Artık üniversiteler, Adli Tıp Kurumu ve uzmanlık dernekleri bilirkişilikte ön
plana çıkacaktır.
• Yargılama süreci hızlanacaktır.
Sağlık Bakanlığı Yeni Teşkilat Yapısı (663 sayılı kararname-Ekim 2011):
• Genel Müdürlükler değişiyor.
• İlçe Sağlık Müdürlükleri Kuruluyor.
• Kamu Hastane Birlikleri Geliyor.
• Devlet Hastaneleri Özelleşme Sürecine Giriyor.
• Madde 22: (Uzlaştırma Komisyonu) Bakanlığın sürekli kurulları:
132
MALPRAKTİS SUÇLAMALARINDA ETKİLİ SAVUNMA ve ADLİ TIP UZMANININ ROLÜ
-Yüksek Sağlık Şurası,
-Tıpta Uzmanlık Kurulu,
-Sağlık Meslekler Kurulu olarak düzenlenmiştir...
http://www.turksagliksen.org.tr/haberler/1306-manset-ustu/9579-saglikbakanliginda-neler-degisecek-.html
663 Sayılı KHK…
• Sağlık Meslekleri Kurulu
• MADDE 23- (1) Sağlık mesleklerinde eğitim müfredatı, meslekî alan ve dal
belirlemesi gibi meslekî düzenlemelerde ve istihdam planlamalarında görüş
bildirmek, meslekî yeterlilik değerlendirmesi yapmak, meslekî müeyyide
uygulamak, etik ilkeleri belirlemek ve uyumu denetlemek üzere Sağlık Meslekleri
Kurulu teşkil olunmuştur.
•
e) Meslekten geçici veya sürekli men etmeye karar vermek. *
Sağlık çalışanının yaptığı uygulamadan sorumlu tutulması:
- Hukuka aykırı olarak gerçekleşen kusurlu bir uygulama varsa
- Bu uygulama yasada suç olarak tanımlanmışsa
- Sonucunda zarar meydana gelmişse
- Sorumlu tutulur.
Sorumluluk türleri: Ceza, tazminat, idari, mesleki yaptırımlar…
Güven ilkesi
Tıbbi uygulama hatalarını değerlendirirken hukukçuların dikkate aldığı önemli
bir kuraldır.
• Görev ve sorumlulukların dağıtıldığı heyetin her bir üyesi, diğerlerinin hukuka,
mesleki kurallara uygun çalıştığı inancıyla kendi sorumluluklarını yerine getirdiği
takdirde taksirin varlığından bahsedilemeyeceği için cezaen sorumlu
tutulamayacaktır.*
• İstisna: -Failin hiyerarşik-hukuksal konumu dolayısıyla denetim ve gözetim
yükümlülüğü varsa. –Kişilerin hatalı davranışlarının tehlikeye ve zararlı sonuçlara
yol açabileceği öngörülebilir ve engellenebilir ise.
• *Centel N, Zafer H, Çakmut Ö. Türk Ceza Hukukuna Giriş. İstanbul, Beta Yay.
2005, s. 411. Mantovanni. s.353
Tıbbi Malpraktis Olgu Örnekleri
İspanya Örneği:
*-Menéndez-de-Lucas JA, Luque-Mialdea F, Molina-Seoane V. Ophthalmology
complaints in Spain. Arch Soc Esp Oftalmol. 2009 Sep;84(9):459-68.
İspanya’da son 9 yılda Oftalmolojiyle ilgili yargıya yansıyan 90 malpraktis
iddiası olan dosya incelenmiş.
MALPRAKTİS SUÇLAMALARINDA ETKİLİ SAVUNMA ve ADLİ TIP UZMANININ ROLÜ
133
Percentages for each sub-speciality
Ophthalmological
emergencies
9%
Glaucoma
3%
Cataract
33%
Miscellaneous
10%
Retina
13%
Eye plastic surgery
14%
Refractive
18%
Olguların İlgili Alt Branşlara Göre Dağılımı(n=90*)
Komplikasyon oluştuğunda, hastalar bunu tıbbi malpraktis olarak değerlendirme
eğilimindedir. Bu yüzden olguların büyük çoğunluğunda(%82) uzman raporları
olayı aydınlatma ve hekimin suçsuzluğunu belgeler nitelikte(olumlu) bulunmuştur.
Göz Hekimleri Neden Mahkemeye Verilmiş?
Olguların %26’sında oftalmoloğun suçlanmasının arkasında bir başka doktorun
yönlendirmesi veya negatif propagandası mevcutmuş. Bunun yanı sıra tıbbi
belgelerin ve aydınlatılmış onamın eksikliği etkiliymiş.Hekimin sonuca ilişkin
garanti vermesi de hastaları mahkemeye gitmeye yönlendirmiş. Hastaların daha
detaylı bilgilendirilmesiyle şikayetler önlenebilir sonucuna varılmış.
Yargıtay Verileri
- Can İ.Ö, Özkara E, Can M. Medical Malpractice Verdicts of High Court in
Turkey. The 7th Congress of the Balkan Academy of Forensic Sciences. 03-06 June,
Durres-ALBANIA. Proceeding Book, 52 (2010).
Bu çalışmada Türkiye’de 1978-2006 yılları arasında Yargıtay’a intikal etmiş 30
olgunun dosyaları retrospektif olarak incelenmiştir.Yargılama süresi olguların
yaklaşık yarısında (n=16) 5 yıldan kısaymış, diğerlerinde süre 5 yılın üzerindeymiş.
%97’sinde sağlık çalışanı hatalı bulunmuş.
134
MALPRAKTİS SUÇLAMALARINDA ETKİLİ SAVUNMA ve ADLİ TIP UZMANININ ROLÜ
Branşlara Göre Dağılım
4
4
4
6
2
10
General Surgery
Gynecology and Obstetrics
Orthopedics
Anaesthesiology
Pediatrics
Otorhinolaryngology
Hatalı işlemlere göre dağılım:
Sorumluluk sebebi
Yanlış Tedavi
İhmal
Bakım ve izlemde özensizlik
Yanlış teşhis
Total
Number of Verdict of High Court
n
%
14
47
4
13
10
33
2
7
30
100
Malpraktisle suçlanıldığında Savunma için Öneriler
Adli Tıp Görüşü Neden Önemlidir?
Birçok olguda Adli Tıp Kurumundan veya Üniversitelerdeki Adli Tıp Anabilim
Dallarından görüş istenmektedir. Bu olguların değerlendirilmesinde adli tıp
uzmanlarının göz önüne aldığı bazı temel ilkeleri anımsatmakta yarar vardır. Adli
Tıp görüşü hem resmi bilirkişilikte hem de uzman bilimsel görüşte(Alternatif
rapor) çok önemli hatta belirleyici niteliktedir. İlgili uzmanla birlikte hazırlanan
bilimsel rapor olayın aydınlatılmasında çok önemli bir kanıt gibi değerlidir. Ayrıca
MALPRAKTİS SUÇLAMALARINDA ETKİLİ SAVUNMA ve ADLİ TIP UZMANININ ROLÜ
135
adli tıp uzmanı hukukçuların sorularını anlamada ve yargı için önemli olan
noktaları vurgulamada diğer uzmanlara da yol gösterici olmaktadır.
Olguların Adli Tıpta değerlendirilmesinde temel ilkeler:
•
Ortada bir zarar var mı?
• Komplikasyon ise zamanında farkedilmiş mi? Farkedilince gereken yapılmış mı?
• Kusur varsa bile hemen müdahale edilmiş mi?
• Eldeki olanaklar önemli. Olanağı yoksa kullanamaz.
• Tıbbi belge ve kayıt tutma çok önemli.
Adli Tıp; hukuk ile tıp gibi iki büyük bilim alanının temel terminolojisini bilen
ve iki alan arasında adeta tercüman olan bir daldır.
Uzmandan bilimsel görüş alınırken mutlaka ADLİ TIP UZMANI ile DİĞER
BRANŞ UZMANI BİRLİKTE ÇALIŞMALIDIR. AKSİ HALDE
HUKUKÇULAR VERİLEN GÖRÜŞÜ ANLAMAYACAKTIR!
Bilirkişi raporu, Uzman Mütalaası (CMK Md 67/6. – HMK Md 293)
• Cumhuriyet savcısı, katılan, vekili, şüpheli veya sanık, müdafii veya kanunî
temsilci, yargılama konusu olayla ilgili olarak veya bilirkişi raporunun
hazırlanmasında değerlendirilmek üzere ya da bilirkişi raporu hakkında,
uzmanından bilimsel mütalaa alabilirler.
• Buna ALTERNATİF RAPOR da diyebiliriz. Tıbbi malpraktis iddialarında tıbbi
bilirkişi raporları süreci belirleyici niteliktedir. Ancak her raporda olduğu gibi bunun
da yansız, bilimsel verilere dayalı olması zorunludur. Taraflı ve bilimsellikten uzak
görüşler yazan kişiyi yasal olarak zor durumda bırakabilir(TCK 276 uyarınca yanlı
bilirkişilik hapisle cezalandırılmaktadır).
Malpraktis İddiasından Korunmak İçin:
Ülkemizde adli nitelik kazanan bir çok olguda aydınlatılmış onam eksikliği
olduğu bildirilmiştir. Bu nedenle hastalar aydınlatılarak, aydınlatılmış onam
belgelendirilmelidir.
Yapılan bütün işlemler(istenen tetkikler de) belgelendirilmelidir. Okunabilen
yazıyla. Özellikle Cerrahi işlemlerde istenmeyen sonuçların ve komplikasyonların
önlenebilmesi için sıkı bir standardizasyon önerilmektedir.
Sonuç ve Öneriler
Tıbbi malpraktis iddialarında uzman-avukat işbirliği büyük bir teknik avantaj
sağlayacaktır. Avukatın da uzmanlık alanı önemlidir. Aldığı bilirkişi görüşünü nasıl
değerlendireceğini bilmeyen avukatla başarılı sonuç alınamaz.
Tıbbi bilirkişiler görüşlerini, mahkemeye aktarırken adli tıp uzmanından destek almalılar.
Bu hem süreci hızlandıracak hem de gereksiz yan yollara sapılmasını önleyecektir.
Malpraktis idiasına karşı savunma hazırlanırken meslektaşlarınızın vereceği
uzman görüşü en büyük belirleyicilerdendir. Uzmanlık dernekleri bu konuda daha
aktif rol üstlenebilir.
136
MALPRAKTİS SUÇLAMALARINDA ETKİLİ SAVUNMA ve ADLİ TIP UZMANININ ROLÜ
KAYNAKLAR
1. Özkara E, Çoker A, Hancı İH. “Legal liability and medico-legal problems of surgeons
in Turkey(Türkiye’de genel cerrahın yasal sorumlulukları ve mediko-legal sorunları)”,
Ulus Travma Derg. 2004;10:3-10.
2. Özkara E, Arısoy Y, Özbek VÖ, “Çehrede Sabit Eser Kararı Hukukçuların Değil
Hekimlerin İşidir!-Editöre mektup”, Adli Bilimler Dergisi. 2003;2:6-7.
3. Özkara E, Hancı İH. “Türkiye’de Acil Hekiminin Yasal sorumlulukları”, SSK Tepecik
Eğitim Hastanesi Dergisi. 2003;13(:129-137.
4. Ozdemir MH, Ergönen TA, Can IO. Medical malpractice claims involving children.
Forensic Sci Int. 2009;191:80-5. Epub 2009 Aug 20.
5. CMK. 62-73.
6. Can İ.Ö, Özkara E, Can M. Medical Malpractice Verdicts of High Court in Turkey. The
7th Congress of the Balkan Academy of Forensic Sciences. 03-06 June, DurresALBANIA. Proceeding Book, 52 (2010).
7. Şanyüz Ö, Birgen N, İçmeli Ö.S, Gökdoğan C, Yorulmaz C, Altınok A, Orhan Z. Tıbbi
Uygulamalar ile ilgili Tazminat Davalarının Uzmanlık Alanlarına Göre Dağılımınun
Zorunlu Sağlık Sigorta Primlerinin Kademelendirilmesi. 9. Adli Bilimler Kongresi, 1417 Ekim 2010, İzmir. Bildiri özet kitabı:153-154.
8. 01.06.2005 tarihli ve 25832 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Ceza Muhakemesinde
Beden Muayenesi, Genetik İncelemeler ve Fizik Kimliğin Tespiti Hakkında Yönetmelik.
9. T. C. SAĞLIK BAKANLIĞI Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü. Adli tabiplik
hizmetlerinin yürütülmesinde uyulacak esaslar(Genelge). 22.09.2005
10. Menéndez-de-Lucas JA, Luque-Mialdea F, Molina-Seoane V. Ophthalmology complaints
in Spain. Arch Soc Esp Oftalmol. 2009;84:459-68.
137
BÖLÜM E: TIBBİ UYGULAMA HATALARINDAN KORUNMA
MEDYADA TIBBİ
UYGULAMA HATALARINA
YAKLAŞIM:
NASIL İŞBİRLİĞİ YAPILABİLİR?
Ayşe Selcen GÜÇHAN, M.Sc.
Kitle medyası, 4. kuvvet olarak kabul edilmekte ve kamuoyunu bilgilendirmenin
yanı sıra, sıklıkla yönlendirmektedir. Medyanın kamuoyu oluşturma gücünü tıbbi
uygulama hatası haberlerinde de görmekteyiz. Ancak medyada çıkan tıbbi uygulama
hatası haberlerinin bir çoğunun da 'medyatik uygulama hatası' olduğu
anlaşılmaktadır.
Hekimlerle kitle medyasının işbirliğini sağlamak için öncelikle hekimlerin
medyanın işleyişini anlaması ve haberi 'basılmaya değer' haber yapan kriterleri
tanıması gereklidir. Medyanın payına düşen en mühim görev ise, sağlık haberciliği
eğitimine ve medya etiğine sahip muhabirler yetiştirmek, bu vasıflara sahip
gazetecilerle çalışmaktır.
Ancak bu şekilde bu iki mühim alan, medya ve tıp, uyum içinde ve birbirinin
ayağına basmadan çalışabilir.
1. Kitle İletişimi ve Medyanın Gücü
Ne zaman 24 saati medya iletişim araçlarından uzak geçirdiniz? Gazete
okumamış, televizyon seyretmemiş, radyodan haberleri dinlememiş olabilirsiniz.
Ya cep telefonunuz?
Bir cep telefonu aslında bir kitle iletişim aracı olarak kabul edilmez. Çünkü alıcı
tek kişidir. Oysa kitle iletişimi tanımına baktığımız zaman, alıcının bir grup insan
olduğunu görürüz. Oysa artık internet erişiminin de telefonların bir parçası
olmasıyla, cep telefonları reklam verenler için çok daha önemli bir mecra haline
gelecek ve böylelikle birkaç yıl içinde cep telefonlarını da kitle iletişim araçları
arasında kabul etmeye başlayacağız.
138
MEDYADA TIBBİ UYGULAMA HATALARINA YAKLAŞIM: NASIL İŞBİRLİĞİ YAPILABİLİR?
Kitle iletişimi sürecini tanımlamak için akademisyenlerin kullandığı iletişim
modelinde altı anahtar terim bulunur: gönderici, mesaj, alıcı, araç (kanal), geri
bildirim ve parazit.
Kitle iletişiminde, gönderici (yani kaynak) mesajı araca yerleştirir. Araç yani
kanal, İngilizce medium kelimesiyle ifade edilir. Medium, ‘ortadaki, ortadan,
merkez’ gibi anlamlara gelen Latince medius kelimesinden gelmektedir ve medya
(media) kelimesi medium kelimesinin çoğuludur.
Örneğin, bir medya kuruluşu (gönderici), haberi (mesajı) araca (gazeteye)
yerleştirir. Araç mesajı dağıtır. Siz okuyucu (alıcı) gazeteyi elinize alıp
okuduğunuzda mesajı almış olursunuz. Geri bildiriminizi ise o haberin hayatınıza
yansıyan değişikliklerinde, okuyucu mektubu, mesaj gibi iletilerle de görebiliriz.
Parazit ise, temiz bir kitle iletişiminin bozulmasına sebep olabilen kayma, gürültü
gibi etkenlerdir (1).
En az iki kişi arasındaki iletişimde, mesajın algılanış biçimlerinin ve geri
bildiriminin (feed back) alışverişi de söz konusudur. Kitlesel iletişimde, geri bildirim
sınırlıdır. Medyada sunulan mesajlar, sınırı önceden kesin olarak tasarlanamayan
ve birbirinden çok farklı özellikler taşıyan alıcılara ulaşır.
Ancak bazı durumlarda, mesajla ilgili geri bildirimleri anlamak veya ölçmek
mümkün olmaktadır. Örneğin, Avustralya ve Yeni Zelanda’da ‘sigarayla ilişkili göz
hastalıkları’ konusunda toplum bilincini arttırmak için kitle medyası vasıtasıyla
yapılan kampanyalar başarılı olmuştur (2).
Bir başka çalışmada, Campinas Eyalet Universitesi Oftalmoloji Bölümü
(UNICAMP) tarafından 1986 ve 1995 yılları arasında 74 farklı bölgede sürdürülen
bir katarakt projesinde kitle medyasından yararlanılmış ve televizyon haberleri,
radyo anonsları ve gazeteler içinde dağıtılan broşürler yardımıyla 60,404 kişi kendi
kendini kontrol etmiştir (3).
‘Hastalarının Gözlerinden Oftalmologlar’ adlı bir çalışma ise hastaların %80’inin
tıbbi bilgisinin kitle medyasına dayandığını ve sadece %20’sinin doktorlarının
önerilerinden öğrendiğini ortaya koymuştur (4).
Dünyanın önde gelen sosyal psikologlarından William McGuire ‘Büyük Medya
Etkisi Efsanesi’ (The Myth of Massive Media Impact (5)) adlı önemli makalesinde
kitle medyasının nasıl düşündüğümüz ve nasıl yaşadığımız konularında önemli
etkileri olsa da, bu konulardaki medya ikna ediciliğinin nerdeyse hiç araştırmalarla
belgelenmediğini anlatmıştı. Uzun yıllar boyunca, medya konusunda araştırma
yapan uzmanlar, kitle medyasının toplumun davranışlarındaki ikna edici rolünün
uzun süreli etkilerini belgelemenin zor olduğu söylemişlerdir. Bunun sebebi belki
de medyanın günlük hayatımızın ayrılmaz bir parçası olması sebebiyle etkilerini
incelemenin zorlaşmış olmasıdır. Bir parçası olduğumuz toplumun etkileriyle
medyanın üzerimizdeki etkilerinin birbirinden ayırmak zor olsa da, toplumu bir
seviyede şekillendiren medya değil mi zaten?
Medyanın gücünü tartışmak yerine, kabul edip, medyanın sağlıkla ilgili
haberlerinin ve kampanyalarının etkisini incelemek daha somut bir tavır olacaktır.
MEDYADA TIBBİ UYGULAMA HATALARINA YAKLAŞIM: NASIL İŞBİRLİĞİ YAPILABİLİR?
139
Kitle medyası, yıllardır, televizyon, radyo, gazete ve dergi gibi araçlarında sağlık
konusunda kampanyalara yer vermektedir. Alıcının bu mesajlara maruz kalması
genellikle pasif bir yolla olmaktadır. Sigara, alkol ve diğer uyuşturucuların kullanımı,
kalp krizi için risk faktörleri, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, yol ve sürüş güvenliği,
kanser taramaları ve önlemesi, kan ve organ bağışı gibi çeşitli sağlıkla ilgili
davranışlar konusunda kitle medyası kampanyalar yapmaktadır. Birçok araştırmacı,
medyanın sağlık kampanyalarıyla toplumda olumlu davranış değişikliklerine sebep
olduğunu ve sağlıkla ilgili olumsuz davranış değişikliklerini de engellediğini ölçmüş
ve bildirmiştir (6-11). Ancak bu davranış değişikliklerini uzun süreli ölçmek her
sağlık kampanyası için mümkün olmadığından, bu davranış değişiklikleri bir yıla
kadar olan kısa süreler ölçülmüş ve medyanın olumlu yönde etkili olabildiği ortaya
konulmuştur.
Kitle medyasının başarılı yani etkili olduğu sağlık kampanyaları olduğu gibi,
etkisiz kaldığı sağlık kampanyaları da uzmanlar tarafından tartışılmış, araştırılmış
ve ortaya konulmuştur. Medyadaki sağlıkla ilgili kampanyalar hakkında
söylenebilecek en kesin veri, herhalde daha doğru bilgiye sahip olduklarıdır.
Kıyasladığımız konu medyada yer alan sağlık haberleri olunca, uzmanlar tarafından
veya uzmanlardan sağlanan bilgilerle hazırlanan ve doğru bilgiyi aktarma amacıyla
sunulan sağlık kampanyaları, toplum üzerinde fazla etkileri olmasa da, daha doğru
yolda kabul edilebilir.
Medyadaki sağlık kampanyalarının büyük vaadi, sağlık konusunda doğru
tanımlanmış davranış modellerini içeren mesajları, zaman içinde, büyük alıcılara
ulaştırmaktır. Medya kuruluşlarının kendi hazırladıkları haberler için aynı şeyi
söylemek kolay olmayabilir.
2. Tıbbi Uygulama Hatası Haberleri Medyatik Uygulama Hatalarına
Dönerse Ne Yapılmalı?
Toplum her zaman sağlıkla ilgili konularda bu kadar ilgili değildi. 1968’de, sadece
on kişiden biri sağlık haberlerine önem verdiğini söylerken, otuz yıl sonra, bu rakam
yükselmiş ve her iki kişiden biri sağlık haberlerini takip ettiğini söylemiştir (12).
Halkın sağlıkla ilgili kaygısı ve sağlık haberlerine ilgisi arttıkça, sağlık
muhabirlerinin da sayısı çoğalmıştır. Ancak ülkemizdeki sağlık muhabirlerinin
nerdeyse tamamı alaylıdır, yani sağlık hakkındaki temel bilgilerini röportaj
yaptıkları doktorlardan, görüş aldıkları uzmanlardan edinmişlerdir. Bunun sebebi
de, ülkemizde son yıllara kadar gazetecilik bölümlerinde sağlık muhabirliği adı
altında bir dersin olmamasıdır.
Sıklıkla altını çizdiğim gibi, medyaya hakim olmak istiyorsanız, öncelikle
medyanın işleyişine hakim olmalısınız. Tabii medya kuruluşlarının bir ticari şirket
oldukları, dolayısıyla haberlerin ilgi çekici olmasının satışa yönelik bir kaygı taşıdığı
bilgisi de tekrar hatırlanmalıdır.
Birçok sağlık haberi, tıp dergilerinde yayınlanan bilimsel çalışmalardan
140
MEDYADA TIBBİ UYGULAMA HATALARINA YAKLAŞIM: NASIL İŞBİRLİĞİ YAPILABİLİR?
hazırlanmaktadır. Gazeteciler, yayına veya basıma haber hazırladıkları kısıtlı süre
içinde, uzun bir bilimsel makaleyi herkesin anlayacağı bir seviyeye getirmek ve
onun gündelik hayatla bağını kurarak haber değeri taşır hale getirmekle yükümlüler.
Böylelikle bazı bilimsel ifadeler, araştırmanın bazı kısımları çıkartılabilir ve
kısaltılabilir. Ancak sağlık haberlerindeki hataların, eksiklerin sebebi sadece
gazetecinin kısıtlı zaman içinde orijinal çalışmayı kısaltıp, herkese yönelik bir haber
şekline getirme telaşı değildir. Muhabir haberi hazırlama aşamasında araştırmakta
olduğu sağlık konusunun topluma yarar ve zararlarını özellikle sorgulamalıdırlar
çünkü okuyucu/izleyici haberdeki ‘‘mucize’’ bilgiyi sorgulamadan almakta ve
hayatında uygulamaktadır.
Birer ticari şirket olan medya kuruluşları satış yapmak ve para kazanmak
zorundadır. Bu sebeple birçok haber türü gibi, sağlık haberleri de satışa yönelik
olarak bu ‘cafcaflı’ ambalaja bürünmek ve ‘sözde’ yeni buluş eksenine
yerleştirilmektedir.
2000 yılında sağlık haberlerinin izleyiciler üzerindeki etkisini ölçen bir çalışma
bu alandaki diğer çalışmalarla paralel bulgulara ulaşmıştır; izleyicinin sağlık
bilgisinin seviyesi ne olursa olsun, sağlık haberlerini takip ettiğini ve gazetecilerin
haberi yazmakta kullandığı haber değerini oluşturan ‘‘yenilik’’, ‘‘sıra dışılık’’ gibi
öğelerin hepsine ilgi gösterdiğini saptamıştır (13).
Medyada yer alan sağlık kampanyalarında hedeflenen doğru yerleştirme
amacıyla ters düşen bir başka şey, televizyondaki sağlıkla ilgili ‘şov’lardır. Medya
istemeden de olsa ortalama izleyici üzerinde, bu sağlık programları sayesinde kötü
bir etkiye sahip olabilmektedir. Çünkü bu programlar ve burada sunulan bilgiler
‘yanlış bilgilendirme’ olabileceği gibi, sağlıkla ilgili doğru alışkanlık yerleştirme
amacı taşımayabiliyor.
İzleyici ve okuyucu olarak, medyayla olan bu iletişimde alıcı tarafta olanlar için
yapılması ilk sırada olan şey, muhabirin yapması gerekeni yapmaktır! Yani haberi
veya edindiği bilgiyi kontrol etmek ve başka uzmanlara ve başka kaynaklara
danışarak sonra uygulamaya geçirmek.
Medyayla olan kitle iletişiminde haber kaynağı veya haberin kaynağı olarak yer
alırsanız, yapmanız gerekenlerin başında medyanın işleyişini hatırlamak ve kanuni
haklarını bilmek gelmektedir.
Eğer siz haber kaynağı olarak bir gazetecinin telefon ederek, röportaj yaparak
görüş aldığı bir uzmansanız, doğru bilgiyi kısa zamanda ve akıcı, herkesin
anlayacağı bir dilde vermelisiniz. Haberin kaynağı olan bir uzmansanız, yani
mesleğinizdeki bir uygulama hatanız sebebiyle haber konusu olmuşsanız, haber sizin
bilginiz dışında yapılmışsa, hukuki işleyiş uygunsa, siz de medya çalışanlarına bilgi
vermelisiniz. Doğru kaynaktan bilgi gelmediği müddetçe, gazeteci o bilgiyi elde
etmek için her tür kaynağa ulaşmayı deneyecektir.
Medyatik malpraktisin (uygulama hatası) bazı durumlarda, haberin esas konusu
olan kişinin, kurumun, kuruluşun geri planda, suskun veya geç kalması sebebiyle
ortaya çıktığını görmekteyiz.
‘‘Kötü uygulama hakkında iyi haber yapamayız’’ diyen gazeteci Edward R.
MEDYADA TIBBİ UYGULAMA HATALARINA YAKLAŞIM: NASIL İŞBİRLİĞİ YAPILABİLİR?
141
Murrow çok önemli bir sebep-sonuç ilişkisine değinmiştir. Tıbbi uygulama hataları
olmasaydı, medyanın bu konudaki haberleri de olmayacaktı. Örneğin aydınlatılmış
onam konusunda hastanın daha iyi ‘aydınlatılması’ gerekiyor. Bazen hasta onama
dahil bir komplikasyon sebebiyle kendini hukuki olarak haklı ve alacaklı kabul edip
harekete geçebiliyor ve destek için de kitle medyasını peşinden sürükleyebiliyor.
Nasıl ki tıbbi uygulama hatalarının azaltılması ve hata sonrasında dava oranının
düşürülmesi için doktor-hasta iletişimin önemli olduğunu sürekli konuşuyoruz, tıbbi
uygulama hataları konusunda yapılan haberlerin doğru yayınlanması veya medyatik
uygulama hatası haberlerin yayınlanmaması için doktor-gazeteci iletişiminin de ne
kadar önemli olduğu hatırlamalıyız.
3. Haber Sizsiniz! / Haber Sizseniz... / Habersizseniz?
Kitle Medyası Hata yaparsa?
Telefonda veya yüz yüze röportajda verdiğiniz bilgiler haberin içinde yanlış
ifadelerle kullanılırsa? Sizin bilginiz dışında, hakkınızda haklı veya haksız sebeplerle
rahatsız edici, suçlayıcı veya rencide edici haber yapılırsa?
Haber Sizsiniz!
Bir gazeteciyle görüşürken nelere dikkat etmelisiniz? Öncelikle siz de kendinizi
gazeteci gibi hissetmeli ve hazırlıklarını yapmalısınız. Yanınızda bir kayıt cihazı
bulundurup röportajı kaydetmek, yazılı olarak vermeniz gereken bilgiler ve belgeler
konusunda mutlaka yedekleri hazırlayıp gazeteciye onları teslim etmek, iki tarafın
zamanını da etkili kullanmak adını, tüm akademik bilginizi akıtmadan, sadece
sorulara kısa, anlaşılır ve hızlı yanıt vermek, bir uzman olarak görüş bildirdiğini
unutmadan ‘‘ben/şahsen’’ ifadelerinden kaçınmak ve gazetecinin sizinle görüşmeye
hazırlandığı gibi sizin de gazeteci, haberleri ve çalıştığı medya kuruluşu gibi
konularda bilgi sahibi olmaya hazırlanmanız gibi aşamalar sizi kesinlikle medya
konusunda daha profesyonel kılacaktır. Kişisel olarak bir basın danışmanıyla
çalışmanız masraflı olabilir ancak bir kuruluş olarak medyayla doğru ve etkili
ilişkiler kurabilmek için kendi bünyenizde çalışan veya kuruluşunuza dışarıdan
destek sağlayan bir basın danışmanına kesinlikle ihtiyacınız vardır.
Haber Sizseniz...
Tıbbi bir uygulama hatası konusunda haber olmuşsanız ve haberler size sorulmadan
yapılmışsa... Tabii ki öncelikli olarak haberi hazırlayan gazeteciyi arayarak kendi
görüşünüzü bildirebilirsiniz. Yayın grubunun idari kadrosundaki daha yüksek seviyeden
bir kişiyi aramak yerine, ilgili gazeteciyi aramak daha doğru bir ilk tercih olacaktır.
Sonuçta, haberin doğru olması için bütün tarafların görüşüne ihtiyaç vardır.
Tıbbi uygulama hatası yapmadığınız halde, haksız yere haber olmuşsanız, haberi
yapan kuruluşun veya gazete ve derginin sorumlu müdürünü arayarak durumu
açıklayabilir, bir düzeltme metni hazırlayarak gönderebilir ve ‘‘cevap ve düzeltme
hakkınızı kullandığınızı’’ belirterek yayınlanmasını talep edebilirsiniz.
Hakkınızda yapılan haberler haklı yere hazırlanmışsa, ancak yine de rencide edici
142
MEDYADA TIBBİ UYGULAMA HATALARINA YAKLAŞIM: NASIL İŞBİRLİĞİ YAPILABİLİR?
bir tavrı varsa, kişisel haklarınızı korumak için hukuki süreci başlatmanız gerekebilir.
Habersizseniz?
Peki tüm bu hatalı veya rencide edici haberlerin yayınlanmasından sonra neler
yapabilirsiniz bilmiyorsanız...
Anayasa’nın 32. maddesinde düzenlendiği şekliyle, ‘‘Düzeltme ve cevap hakkı
ancak kişilerin haysiyet ve şereflerine dokunulması veya kendileriyle ilgili gerçeğe
aykırı yayınlar yapılması hallerinde tanınır ve kanunla düzenlenir’’.
Cevap ve düzeltme hakkı (tekzip), yalan veya kişilik haklarını ihlal eden haber,
makale ve yayınların düzeltilmesini sağlayan bir hukuk yoludur. Tekzip hakkının
doğması için, haberin kişinin ‘‘şeref ve haysiyetini ihlal edici veya kişiyle ilgili
gerçeğe aykırı’’ nitelikte olması (Basın Kanunu, 14. Madde) ve yayının/basılmış
eserlerin, herkesin görebileceği yerlerde sergilenmesi, dağıtılması, dinletilmesi ve
satışa sunulması gerekmektedir.
Böyle bir durumda karşı karşıya kaldığınızda, öncelikli olarak kendiniz bir
düzeltme metni hazırlayabilir ve hukuki süreci başlatmadan ilgili gazetenin veya
derginin sorumlu müdürüne ulaşarak ‘‘cevap ve düzeltme hakkınızı kullandığınızı’’
söyleyerek yayınlanmasını talep edebilirsiniz. Yayınlanmaması halinde, hukuki
olarak harekete geçmeniz de ilk aşamada bu metnin yayınlanmasını sağlayacaktır.
Anayasa’nın 32. maddesinin işaret ettiği, düzeltme ve cevap hakkını düzenleyen
kanunlar şunlardır:
* 5187 sayılı Basın Kanunu 14. maddesi,
* 6112 sayılı Türkiye Radyo ve Televizyon Kanunu 18. maddesi,
* 3984 sayılı Radyo ve Televizyon Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun’un
28. maddesi.
Son Söz...
Günümüzde 4. kuvvet kabul edilen kitle medyası, yüzyıllardır övgülere de,
eleştirilere de hedef olmuştur. Medya araçlarını etkin kullanabilmek için, medyanın
işleyişini anlamak ve her bir medya kuruluşunun ticari bir şirket olduğu gerçeğini
her daim hatırlamak gereklidir. Medyanın flaşlarına maruz kalanların keşfettiği kitle
medyasının tek anahtarı şudur: ‘‘Medyayı kontrol eden, zihinleri de kontrol eder.’’
 ‘‘Gazetelerde tek güvenilecek bölüm ilanlardır’’.
Thomas Jefferson, 1743- 1826, Amerika Birleşik Devletleri 3. Başkanı
 “ Onurlu bir adamın nasıl olup da biraz tiksinti duymadan bir gazeteyi
eline alabildiğini anlayamıyorum.’’
Charles Baudelaire, 1821-1867, Fransız şair ve yazar
 ‘‘Halkın bitmek bilmez bir her şeyi bilme merakı var. Bilinmeye değer
şeyleri değil. Gazeteciler de, bunun farkında oldukları için, tam bir esnaf
havasında, bu ihtiyacı karşılamaktadırlar.’’
Oscar Wilde, İrlandalı yazar ve şair, 1854-1990
 ‘‘Gazete okumazsanız, bilgilendirilmemiş olursunuz; gazete
okursanız, yanlış bilgilendirilmiş olursunuz.’’
Mark Twain, 1835-1910, Amerikalı yazar
 ‘‘Medya günümüzde kötü gazetecilik anlamına gelen bir kelimedir.’’
MEDYADA TIBBİ UYGULAMA HATALARINA YAKLAŞIM: NASIL İŞBİRLİĞİ YAPILABİLİR?
143
Graham Green, 1904-1991, İngiliz yazar ve gazeteci
 ‘‘Bütün medya araçları hayatımızı yapay algılar ve keyfi değerlerle
doldurmak için varlar.’’
Marshall McLuhan, 1911-1980, Kanadalı iletişim teorisyeni
 ‘‘Medya dünya üzerindeki en güçlü kuruluş. Masumu suçlu ve suçluyu
masum yapma güçleri var. Ve buna güç deniyor çünkü medya kitlelerin
zihnini kontrol ediyor.’’
Malcolm X, 1925-1965, Amerikalı lider
 ‘‘Gazetecilikle bir adamı ezebilirsiniz.’’
William Randolph Hearst, 1863-1951, Amerikalı medya patronu
 ‘‘Medyadan nefret etmeyin, medyaya dönüşün.’’
Jello Biafra, 1958-, Amerikalı sanatçı
KAYNAKLAR
1. Biagi, S. (2006) Media/Impact: An Introduction to Mass Media, pp. 2-28, Cengage
Learning, Belmont, USA.
2. Chapman, S. (2005) Cigarette pack warning: it can send you blind! British Journal of
Ophthalmology: 7 June.
3. Eduardo Leite Arieta C, Nicolini Delgado AM, José NK, Temporini ER, Alves MR, de
Carvalho Moreira Filho D. ‘‘Refractive errors and cataract as causes of visual impairment
in Brazil’’ Ophthalmic Epidemiol. 2003;10:15-22.
4. Derk BA, Dapić NK, Milinković B, Loncar VL, Mijić V. Ophthalmologist In Patients’
Eyes. Coll Antropol. 2005;29 Suppl 1:85-9.
5. McGuire WJ. “The Myth of Massive Media Impact: Savagings and Salvagings”, Public
Communication and Behavior 1986, pp. 173-257.
6. Wakefield MA, Loken B, Hornik RC. Use of Mass Media Campaigns to Change Health
Behaviour. Lancet. 2010;376:1261-71.
7. Haug, M. Do Campaigns Really Change Behavior? New Understanding of the
Behavioral Effects of Advertising, Political Campaigns and Health Campaings. 2003.
8. Randolph W, Viswanath K. Lessons learned from public health mass media campaigns:
Marketing health in a crowded media world. Annu Rev Public Health. 2004;25:419-37.
9. Snyder, L.B. How effective are mediated health campaigns? In Rice, R.E. and Atkin,
C.K. (Eds.), Public Communication Campaigns. Third Edition. Sage, Thousand Oaks.
(2001) pp. 181-190.
10. Snyder LB. Health communication campaigns and their impact on behavior. J Nutr Educ
Behav. 2007;39(2 Suppl):S32-40.
11. Snyder LB, Hamilton MA, Mitchell EW, Kiwanuka-Tondo J, Fleming-Milici F, Proctor
D. A meta-analysis of the effect of mediated health communication campaigns on
behaviour change in the United States. J Health Commun. 2004;9 Suppl 1:71-96.
12. Le Fanu, J. (1999) The Rise and Fall of Modern Medicine, p.28, Little Brown, UK.
13. Cooper CP, Roter DL. (2000) "If It Bleeds It Leads"? Attributes of TV Health News Stories
144
BÖLÜM E: TIBBİ UYGULAMA HATALARINDAN KORUNMA
TIBBİ KÖTÜ UYGULAMAYA
İLİŞKİN ZORUNLU
MALİ SORUMLULUK
SİGORTASI
Yard. Doç. Dr. Taner GÜVEN
That Drive Viewer Attention, Public Health Reports, July/August 2000:volume 11.
Tıbbi uygulama hatalarının sonucunda doğan zararların tazmini konusundaki
anlayış ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Çoğu ülkede amaç zarar gören
kişinin zararını karşılamak iken bazı ülkelerde tazminat tutarı sorumluyu
cezalandırmak için bir araç olarak da görülmektedir. Tazminat sisteminin bir ceza
olarak caydırıcılığını kabul eden ülkelerin öncülüğünü A.B.D. yapmıştır (1).
Günümüzde ise bu sistem en yoğun eleştiriyi yine A.B.D. ‘nin kendi içinden almakta
ve değiştirilmesi için yoğun kampanyalar düzenlenmektedir (2,3). Hekimin veya
sağlık kuruluşunun kusuruna bağlı olarak tazminat “cezasına” karar veren batı
ülkeleri A.B.D., Almanya ve İtalya’dır. Bu sistemin başlıca handikapı olarak kusura
dayanmayan komplikasyonlar sonucu mağdur olmuş kişilerin zararlarının
karşılanmaması gösterilmektedir.
İkinci önemli konuda, caydırıcı tazminat sisteminde tıbbi uygulama hatası sonucu
tahakkuk eden para miktarının ancak yarısı mağdurun eline geçmektedir. Diğer yarısı
hukuk sistemi içerisinde kaybedilmektedir (4). Bu kayba alternatif yaratabilmek için
tahkim sistemi oluşturulmuş fakat zaman içinde tahkim siteminin kaybı daha da
arttırdığı görülmüştür. A.B.D’de incelenen zaman aralığında 20.000 başvurudan
ancak 247’si tahkim ile çözülebilmiştir. Diğer olgular için yargı masraflarına bir de
tahkim ücretleri eklenmiştir (5). Türkiye’de de 5684 sayılı kanunun 30. Maddesi
çerçevesinde sadece üye şirketler hakkındaki şikayetler için başvurulabilen Sigorta
Tahkim Komisyonu kurulmuştur. Bu komisyona başvuruda bulunmak için
http://www.sigortatahkim.org/webdev/ internet adresinden temin edilebilen başvuru
formu ve gerekli evrak ile birlikte aşağıdaki ücretlerin yatırıldığını gösteren bir
makbuz göndermek yeterlidir. Bu komisyonun çalışmaları ile ilgili henüz bir
TIBBİ KÖTÜ UYGULAMAYA İLİŞKİN ZORUNLU MALİ SORUMLULUK SİGORTASI
Uyuşmazlığa Konu Miktar (TL)
0 - 5.000
5.001 - 15.000
15.001 ve üzeri
145
Başvuru Ücreti (TL)
35
100
250
çalışma yapılmamıştır.
Kusura dayanmayan sadece mağdurun gördüğü zararı karşılamaya yönelik
sistemlerin uygulandığı başlıca batı kanadı ülkeleri ise İsveç, Yeni Zelanda ve
İngiltere’dir. Bu ülkelerde tıbbi uygulama hatalarında sistem kaynaklı sağlık
maliyetlerinin %50 civarında daha az olduğu bildirilmektedir (6). Malpraktis nedeni
ile oluşan zararların finansmanı konusu da ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir.
İngiltere, Yeni Zelanda ve İsveç’te tamamen kamu kuruluşları tarafından
karşılanırken, Fransa ve Avustralya’da karma sistemler yürürlüktedir. A.B.D.’de ise
sadece özel sigorta şirketleri tarafından karşılanmaktadır. 2010 yılı itibari ile
Türkiye’de de finansman sorumluluğu sadece özel sigorta şirketlerine yüklenilmiştir.
A.B.D’lerinde 1970’lerden beri büyük mali krizlere sebep olan ve halen alternatif
üretilmeye çalışılan tüm finansmanı özel sigortalara bırakma sisteminin niçin
Türkiye’de de yürürlüğe sokulduğu bilinmemektedir (7-9). Örnek alınan A.B.D.’de
sistemin mevcut sonuçlarına yüzeyel bir bakışla bile gördüğümüz tablo hiçte yüz
güldürücü değildir. 45 ila 55 Milyar $ arası kayıp bildirilmektedir. Bu rakam sağlık
bütçesinin %2,4’üne denk gelmektedir (10). PriceWaterhouseCoopers verilerine
göre ise mali kayıp 200 Milyar $ civarındadır (11). Tutarlar bu kadar yüksek olunca
sac ayaklarını avukatlar, özel bilirkişiler, hastalar ve doktorların oluşturduğu kendi
“dava açma ve uzlaşma sektörünü (pazarını)” yaratmaktadır.
A.B.D.’de Tüm hekimlerin %42’si dava edilmiş ve bunların %20’si iki veya daha
fazla kere sanık sandalyesine oturmuştur. 55 Yaş üstü hekimlerin %61’i, 55 yaş üstü
cerrahların ise %90’nı dava süreci yaşamıştır. Üstelik yapılan tıbbi uygulama hatası
bildirimlerinin %90’nın mahkeme tarafından kabul edilmemesine veya uzlaşma ile
çözülmüş olmasına rağmen bu oranlar gerçekleşmiştir (12).
Türkiye’de de 2005 yılında kabul edilen, ağırlıklı olarak Almanya’dan olmakla
birlikte birkaç farklı ülkeden bire bir tercüme edilmiş olan ceza kanunun yürürlüğe
girmesi ile malpraktis davalarına artan bir ilgi gözlenmektedir. Yeni ceza kanunun
taksirli suçlar için getirdiği kavramlar ve ceza artırımları ardından 2006 yılında
mesuliyet sigortalarına Hekim klozu ilave edilmesinin artan bu ilgide rolü olduğu
düşünülmektedir. Ertem ve arkadaşları en yüksek tirajlı 18 gazete’nin arşivlerini
taramışlar ve 2000-2004 yılları arasındaki 5 yılda malpraktis ile ilgili 54 haber
yapıldığını, 2005 ile 2007 yılları arasındaki 3 yılda ise bu sayının 118 olarak
gerçekleştiğini bulmuşlardır.
Temmuz 2010 tarihinden itibaren Türkiye’de Hekimlerin mesleklerini icra
ederken sebep olabilecekleri maddi veya manevi zararların tazminini üstlenecek
mali mesuliyet poliçesi satın alınması zorunluluğu getirilmiştir. Tüm özel sigorta
poliçeleri Hazine Müsteşarlığı tarafından belirlenen genel şartlar çerçevesinde
düzenlenir. Rekabetçi piyasa şartlarında sigorta ettiren veya sigortalı ile sigorta
146
TIBBİ KÖTÜ UYGULAMAYA İLİŞKİN ZORUNLU MALİ SORUMLULUK SİGORTASI
şirketi arasında genel şartlar ile çelişmemek ve sigortalı aleyhine olmamak koşulu
ile özel şartlar belirlenebilir. Öncelikle genel şartları ele alarak pratiğe yansımalarının
nasıl olabileceği konusunu tartışmak istiyoruz.
Genel Şartlarda sigorta poliçesi yürürlükte iken meydana gelecek tıbbi uygulama
hatalarının (sigortacı dili ile bundan sonra “hasar” olarak anılacaktır.) teminat
kapsamı içinde sayılması için aşağıdaki ibareler konulmuştur.
Hekim Poliçede belirtilen mesleki faaliyeti icra ederken, poliçe tarihinden önceki
on yıllık dönemde veya sözleşme süresi içindeki mesleki faaliyeti nedeni ile verdiği
zararlara bağlı olarak sözleşme süresi içinde kendisine yapılan tazminat taleplerine
ve bu taleple bağlantılı yargılama giderleri ile hükmolunacak faize karşı, poliçede
belirlenen limitler dahilinde teminat sağlar. Ancak on yıllık dönemin başlangıcı 30
Temmuz 2009’u geçemez. Bir aydan fazla sigortasız kalınan dönemlerde meydana
gelen olaylara bağlı olarak sigortalı dönemlerde yapılan ihbarlar için sigorta
koruması yoktur. Hekimin mesleki faaliyetine son vermesi halinde iki yıl içinde
ortaya çıkabilecek tazminat talepleri teminat dahilindedir. Hekimlerin bu kurallardan
mağdur olacağı açıktır. Pek çok hekim’in primleri çalıştığı kurum tarafından
ödemekte veya maaşından kesilmektedir. Bu kurumun bir aydan fazla prim
ödememesi halinde hekim korumasız kalmaktadır. On yıllık süre 2009 yılına
yönelik ekstra süreyi saymaz isek ancak sigortalı olduğu zamanlar için işlemektedir.
Primleri çalıştıkları kurumlar tarafından yatırılan hekimler için sigortasız oldukları
zamana ait tazminat talepleri söz konusu kuruma yönlendirilmelidir. Poliçede yazılı
iki yıllık zaman aşımı süresi mevcut kanunlardaki 10 yıllık zaman aşımının çok
altındadır ve hak kaybına yol açmaktadır. Yani tıbbi hatadan kaynaklanan zararı
için kişi on yıl içinde dava açma hakkına sahipken, olayın meydana geldiği yılda
satın almış olduğunuz poliçe sizi ancak iki yıl korumaktadır. Siz priminizi ödeyerek
görevinizi yerine getirmiş olduğunuz halde sigorta şirketi görevi olan maddi
korumayı yerine getirmeyecektir.
Hekim bu durumu önleyebilmek için ne yapabilir:
- Poliçe satın alınırken veya şirket değiştirilirken mesleki faaliyet sona erdikten
sonraki koruma süresinin özel şart ile 10 seneye çıkartılması, sigorta şirketleri
arasında rekabet konusu haline getirilebilir.
- Hekim yaptığı uygulama sonucunda uygulama hatası oluşup, oluşmadığını veya
kendisine yönelik şikayetin yargıya yansıma şansını genellikle bilmektedir. Böyle bir
durum meydana geldiği zaman kişinin dava açmasını beklemeden ve savunma
psikolojisi içine girmeden olayı tüm detay ve evrak suretlerini ekleyerek anlattığı hasar
ihbar belgesini, iadeli-taahhütlü mektup veya noter kanalı ile sigorta şirketine
ulaştırmalıdır. Sonrasında sigorta şirketinin ek belge talepleri olursa bunları da mümkün
olan en kısa zaman içinde yine resmi kanallardan sigorta şirketine göndermeli ve kendi
adına açılan “muallak hasar dosyasının” numarasının kendisine resmi kanalla
iletilmesini istemelidir. Bu işlemler yapılır ise sigorta şirketi ilgili “hasarı” mağdurun
hukuki ilişki süresinin bitimine kadar teminat altında tutmakla yükümlü olacaktır.
Sigorta şirketleri bu yolu “riziko” gerçekleşme şartını kişinin kendisinden
tazminat talebinde bulunulduğunu öğrendiği an olarak tanımlayıp kapatmaya
TIBBİ KÖTÜ UYGULAMAYA İLİŞKİN ZORUNLU MALİ SORUMLULUK SİGORTASI
147
çalışmışlardır. Muallak hasar (Outstanding Loss) tanımı meydana gelmiş ve sigorta
şirketi tarafından bilinen bir hasara ilişkin olarak yapıldığı için, genel şartlarda
yapılmış olan riziko tanımlaması hasar ihbarı yolu ile zaman aşımının 10 seneye
çıkartılmasını önlememektedir.
Genel Şartlardaki Teminat Dışı Halleri
(Sigortanın Karşılamayacağı Durumlar)
Sigortalının, poliçede belirlenmiş ve sınırları hukuk kuralları veya etik kurallar
ile tespit edilen mesleki faaliyetleri dışında gerçekleşmiş tazminat talepleri:
Kendi iş yerinin sahibi sayılan özel muayenehane ve aile hekimlerini
ilgilendirmektedir. Hastanın iş yeri dahilinde düşüp bacağını kırması gibi kusursuz
sorumluluğunu doğuran durumları karşılamamaktadır. Ayrıca genel 3. Şahıs
mesuliyet sigortası yaptırması gerekmektedir. Diğer meslek mensupları tek poliçe
ile hem mesleki faaliyetlerinden hem de kusursuz sorumluluk ilkesinden oluşan
hasarlarını teminat altına alabildiğinden, eşitlik ilkesine aykırı olduğunu ve
düzeltilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Mesleki faaliyet sırasında kasten sebep olunan zararlar:
Bu madde cinsel taciz, kötü muamele, hakaret gibi kötü uygulama iddiaları
karşısında hekimi teminatsız bırakmaktadır. Halbuki bu tarz iddiaların genelde tüm
hekimler ama özel olarak Psikiyatristler için mesleki risk olduğu açıktır. Dava
açıldığında, hekim beraat etse de yüksek tutarda avukatlık masrafları oluşmaktadır.
Maddenin hukuki masraflar açısından mesleğin doğasından kaynaklanan
sorumluluklara ait riskleri dışlayacak şekilde ayrıntılı hale getirilmesi gerekmektedir.
Sigortalı veya çalıştırdığı kişilerin alkol, uyuşturucu veya narkotik madde
etkisinde olması:
Tıbbi uygulama hataları, trafik kazaları gibi kolluk kuvvetlerinin süratle
müdahale ettiği durumlar değildir. Bu gibi iddialar maddenin kan seviyesinin ölçümü
gibi somut delillere dayanarak değil şahit marifeti ile dile getirilecektir. “Laboratuar
tetkiki ile somut olarak saptanması halinde” ibaresinin eklenmesi veya tamamen
kaldırılması gerekmektedir. Aksi takdirde hekim mağduriyetine yol açacağı
öngörülmektedir.
İnsani görevin yerine getirilmesi hariç, sigortalının, sigorta primine destek
veren kuruluşların sorumluluk alanı dışındaki faaliyetlerden kaynaklanan
tazminat talepleri:
Bu madde tam gün ile ilgili düzenlemelere koşut olarak 28 Ağustos 2012
tarihinde yürürlüğe konmuştur fakat üç husus göz ardı edilmiştir. Birincisi Sosyal
Güvenlik Kurumu ile anlaşmalı olup olmamalarına göre hekimlerin mesul
müdürlük onayı ile birden fazla özel hastanede çalışabilmeleridir. İkincisi ise öğretim
üyeleri part-time çalışma düzenini tercih ederek mesleklerini saat 17:00 ‘den sonra
serbest olarak icra edebilmektedirler. Bu durumda olan hekimler yaptıkları iş ve
148
TIBBİ KÖTÜ UYGULAMAYA İLİŞKİN ZORUNLU MALİ SORUMLULUK SİGORTASI
meslek, dolayısı ile de risk aynı olduğu halde birden fazla poliçe satın almak veya
kadrolu olarak çalıştıkları kurumun prim desteğinden yoksun kalmak zorunda
kalacaklardır. Üçüncüsü primi peşin olarak ödenmiş birisinin poliçe yılı içinde
kurum değiştirdiğinde tekrar poliçe tanzim etmesi gerekecek olmasıdır. Diğer
mesleklerin hiç birinde böyle bir şart olmadığına göre söz konusu madde yüzünden
zarara uğrayacak hekimin anayasadaki eşitlik maddesine aykırı olduğu gerekçesi
ile dava açması gerekecektir. Bu durumlara mahal vermemek için tamamen
kaldırılması veya ayrıntılı hale getirilmesi gerekmektedir.
İdari ve adli para cezaları dahil her tür ceza ve cezai şartlar:
Bu madde mali sorumluluğu değil ceza hukukunu ilgilendirdiğinden ve cezai
mesuliyetin bireysel olmasından hareketle değiştirilmesi hukuken mümkün
görülmemektedir.
Her türlü deneyden kaynaklanan tazminat talepleri:
Bu madde özellikle Üniversite öğretim üyelerini teminatsız bırakmaktadır.
Pozisyonlarının doğası gereği deneysel çalışmalar yapmak zorunda olan hekimler
prim ödedikleri halde mesleki risklerinin tamamını teminat altına alamamaktadırlar.
Bu madde etik kurul izni alınmamış deneylerden kaynaklanan tazminat talepleri
olarak değiştirilmelidir.
Tarife (Prim Oluşturma Esasları)
- Zorunlu sigorta olduğu için primler hazine müsteşarlığı tarafından
belirlenmektedir. İlk olması sebebi ile sadece alt yapı maliyetleri göz önüne alınarak
görece düşük primler belirlenmiştir. Süreç içinde hasarlar artıkça primler de artacak
ve büyük ihtimal ile zorunlu trafik sigortasında olduğu gibi serbest tarifeye
geçilecektir. Tıbbi uygulama hatalarını sadece özel sigortacılık marifeti ile finanse
eden diğer ülke olan A.B.D.’de primler kriz yaratacak seviyede yüksektir (13).
- Primler risk gruplarına göre belirlenmiştir. Risk grupları ayrı bir konu başlığı
olarak ele alınacaktır.
- Primlerin peşin ödenmesi genel şart olarak verilmiştir. Halbuki diğer sigorta
çeşitlerinde taksitlendirilebilmektedir.
- Hasarsızlık durumunda takip eden seneler için %20 indirim verilmektedir.
(Diğer sigorta çeşitlerinde hasarsızlık indirimleri kademeli olarak %45’e kadar
artabilmektedir.)
- Hasar gerçekleşmesi durumunda ise takip eden senelerde poliçenin %50
zamlanması söz konusudur. İndirim oranı ile zam oranı arasındaki farkla açık olarak
sigorta şirketleri kayırılmaktadır.
Risk Grupları
Pratisyen hekim 2. Risk gurubu kabul edilmiştir. Acil Tıp uzmanı ise 4. Risk
gurubu kabul edilmiştir. Türkiye şartlarında acil servislerde çoğunlukla pratisyen
hekimlerin çalıştığı göz ardı edilmiştir.
TIBBİ KÖTÜ UYGULAMAYA İLİŞKİN ZORUNLU MALİ SORUMLULUK SİGORTASI
149
Sivil psikiyatr 3. Gurupken askeri psikiyatr 2. Gurup kabul edilmiştir.
Algoloji uzmanı 3. Gurupken, aynı işlemleri yapmaya yetkili anestezi uzmanı
4. Gurup’a dahil edilmiştir.
Yukarıda sayılan örneklerden risk gruplarının Türkiye şartlarına uygun ve özenli
hazırlanmadığı anlaşılmaktadır. Yeniden düzenlenmesine ihtiyaç vardır.
Rizikonun Gerçekleşmesi (Hekimin Kendisinden Tazminat Talep
Edildiğini Öğrendiği An)
Sigortacının bilgisi ve yazılı muvafakatı olması koşulu ile sigortalı tarafından
ödeme yapılması. Genel şartlardaki en önemli maddelerden birisidir. Hekime; dava
açılmadan mağdurla uzlaşarak ceza davasından kurtulma ve mesleki ününü devam
ettirebilme şansı tanır. Türkiye’deki sigorta şirketleri sağlık çalışanının hakkı
olmasına rağmen bu maddeyi işletmemektedirler. Alınan otomatik cevap dava
sonucunun beklenmesi olmaktadır. Sistem hekimin sigorta şirketinin onayı olmadan
uzlaşmasının önünü de tıkadığı için, hekimin davayı kesinlikle kaybedeceğine ve
takdir edilecek tazminat ile yargılama giderlerinin uzlaşılan rakamın üstünde
olacağına dair sigorta şirketini ikna etmesi gerekmektedir. Bunun için de hekimler
sistemi iyi bilen aracılara ihtiyaç duyacaklardır. Sigorta şirketlerinin uzlaşmaya
yanaşmamasının sebebi ise Amerikan Tıp Birliğinin verilerine göre dava yolu ile
oluşan tazminatlar olay başına 200 bin $’a mal olurken uzlaşma yolu ile ödenen
tazminatların olay başına 375 bin $’a mal olmasıdır (14).
Rizikonun Gerçekleşmesi Durumunda Hekimin Yapması Gerekenler
- Haberdar olduğu andan itibaren rizikonun gerçekleştiğini, derhal
sigortacıya ihbar etmek,
- Sigortalının sorumluluğunu gerektirecek olayları 10 gün içinde sigortacıya
bildirmek: Oluşan malpraktisi sigorta şirketine ihbar ederek 10 yıllık dava zaman
aşımı süresini garanti altına almak isteyen hekimlere karşı konulmuştur. Sigortacı
10 gün içinde bildirim yapılmadığını ileri sürerek zaman aşımına sokabilecektir.
Hekimlerin ihbarda bulunurken; “ riskin gerçekleştiğinden son on gün içinde
haberdar olduğu “ ibaresini ihbar mektubuna muhakkak eklemesi gerekmektedir.
- Sigorta sözleşmesi yokmuş gibi gerekli her türlü önlemi almak ve bu amaçla
sigortacı tarafından verilecek mesleki faaliyet dışındaki sigortacılıkla ilgili makul
talimatlara uymak,
- Sigortacının talebi üzerine, olayın ve zararın nedeni ile hangi hal ve şartlar
altında gerçekleştiğinin ve sonuçlarının tespitine; tazminat yükümlülüğü ve miktarı
ile rücu hakkının kullanılmasına yarayacak, elde edilmesi mümkün bilgi ve belgeleri
gecikmeksizin vermek
- Sigortacının yazılı onayı olmadıkça, sorumluluğu veya tazminat talebini
kısmen veya tamamen kabul etmemek, ödeme taahhüdünde bulunmamak,
150
TIBBİ KÖTÜ UYGULAMAYA İLİŞKİN ZORUNLU MALİ SORUMLULUK SİGORTASI
zarar görenlere herhangi bir tazminat ödemesinde bulunmamak (sigortacının
yazılı onayını almadan hekim mağdura ödeme yaparsa sigortacıdan hiçbir
şekilde geri ödeme talep edemez.)
- Zarardan dolayı, dava yolu ile veya başka yollarla bir tazminat talebi karşısında
kaldığı veya aleyhine cezai kovuşturmaya geçildiği hallerde, durumdan sigortacıyı
derhal haberdar etmek ve tazminat talebine ve cezai kovuşturmaya ilişkin olarak
almış olduğu ihbarname, davetiye ve benzeri tüm belgeleri gecikmeksizin
sigortacıya vermek zorundadır.
- Hekim yukarıda sayılan yükümlülüklerine uymaz ise sigortacının
tazminatı ödememe hakkı doğar.
Doğru Beyan Yükümlülüğü
[Azami İyi Niyet; (Utmost Goodfaith) Prensibi]
-Sigorta konusu ile ilgili başka sigorta sözleşmesi varsa bunları sigortacıya
bildirmelidir.
-Sigortalı ve sigorta ettirenin herhangi bir konuda beyanı yanlış veya eksik ise
ve bu durum, sigortacının sözleşmeyi yapmaması veya daha ağır şartlarla yapmasına
neden oluyorsa, sigortacı durumu öğrendiği tarihten itibaren 15 gün içinde
sözleşmeden cayabilir veya sözleşmeyi yürürlükte tutarak aynı süre içinde prim
farkını talep edebilir. Prim farkı 10 gün içinde kabul edilmez ise sözleşmeden
cayılmış sayılır.
-Sigortacı sigorta ettirene, cevaplaması için sorular içeren bir liste vermişse,
sunulan listede yer alan sorular dışında kalan hususlara ilişkin olarak sigorta ettirene
hiçbir sorumluluk yüklenemez, meğerki, sigorta ettiren önemli bir hususu kötü
niyetle saklamış olsun. (Poliçe satın alırken doldurulan bilgi formunun bir kopyasını
saklamak gerekir).
-Bildirilmeyen veya yanlış bildirilen bir hususun ya da olgunun gerçek durumu
sigortacı tarafından biliniyorsa, sigortacı beyan yükümlülüğünün ihlal edilmiş
olduğunu ileri sürerek sözleşmeden cayamaz. İspat yükü sigorta ettirene aittir.
Genel Şartlar Diğer Konular
- “Sigortacı sözleşmenin süresi içinde rizikonun gerçekleşmesi veya mevcut
durumun ağırlaşması ihtimalini ya da sözleşmede riziko ağırlaşması olarak kabul
edilebilecek olayların varlığını öğrendiği takdirde, bu tarihten itibaren bir ay içinde
sözleşmeyi feshedebilir.” İbaresi sigortacıya mutlak güç vermektedir. Bu maddenin
genel şartlardan mutlaka kaldırılması gerekmektedir. Bu madde ileride bir hekim
mağdurlar ordusu yaratabilecek potansiyeldedir.
-Uzmanlık öğrencisi uzmanlık eğitimine başladığı andan itibaren eğitimine
başladığı dalın risk gurubuna dahil olmaktadır. Kamu kuruluşlarında primin yarısını
hekimler kendileri ödediklerinden uzmanlık öğrencileri hocaları ile aynı primi
TIBBİ KÖTÜ UYGULAMAYA İLİŞKİN ZORUNLU MALİ SORUMLULUK SİGORTASI
151
ödemek zorunda kalmakta ve ciddi gelir kaybına uğramaktadırlar. Ya profesör ile
asistan arasında aldıkları maaş ve döner sermaye katkı tutarları arasında bir fark
olmamalı yahut bu mümkün değil ise asistan primlerinin tamamı kurum tarafından
karşılanmalıdır.
-Grup sigortası şeklinde yapılamaz ilkesi sağlık çalışanları arasındaki eşitliği
bozmaktadır. Özel kurumlar primleri kendileri ödediğinden yüzlerce kişi adına
konuşmakta ve özel şartlarda çalışanları için ciddi avantajlar sağlayabilmektedirler.
Özel Kurumlar; kağıt üzerinde öyle gözükmese bile pratikte grup sigortası
yaptırmaktadırlar. Kamu kurumlarında veya kendi hesaplarına çalışan hekimler bu
avantajdan faydalanamamaktadır.
-Hekimler zorunlu sigorta teminatlarının yetmeyeceğini düşünerek ayrıca isteğe
bağlı (ihtiyari) sigorta da yaptırmak istiyorlar ise oluşacak tazminatın iki poliçeleri
arasında prim oranına bağlı olarak bölüneceğini unutmamalılar. (Yani zorunlu
sigortanın teminatı yetmez ise ihtiyari sigorta devreye girmiyor ikisi aynı anda
devreye giriyor.) Bu sebeple hasar ihbarı yaparken her iki poliçesine birden ve eğer
farklı şirketlerdense muhakkak diğer şirketi ve poliçe numarasını bildirerek
yapmalılar yoksa şirketler kendileri öğrendiklerinde kötü niyet olarak değerlendirip.
Ödemede sorun yaratabilirler.
-Sağlık çalışanının risk durumu değişir ise sigorta şirketine 8 gün içinde
bildirmek zorundadır. Örnek: Uzmanlık öğrenciliğine başlaması, kamu sağlığı
merkezinde çalışırken acil servise tayin olması gibi… Eğer bildirmez ise sigorta
şirketi oluşacak tazminatı ödememe veya prim farkı oranına göre düşük ödeme
hakkına sahip olacaktır.
EK-1 Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları
EK-2 19 Temmuz 2011 tarihli Tebliğ
EK-3 28 Ağustos 2012 tarihli Tebliğ
152
TIBBİ KÖTÜ UYGULAMAYA İLİŞKİN ZORUNLU MALİ SORUMLULUK SİGORTASI
KAYNAKLAR
1. The Value of Liability in Medical Malpractice; White M.J. ; Health Affairs ; 75-87 Fall
1994.
2. Erratum; Rosenzweig S., Levinson W., ; JGIM ; v:8 N:7 ; 404
3. Medical Malpractice: The Current Reform Proposals; Danzon P.M. ; JGIM ; V:10-N:4;
234-236
4. Claims, errors, and compensation payments in medical malpractice litigation.; Studdert
DM, Mello MM, Gawande AA, Gandhi TK, Kachalia A, Yoon C, Puopolo AL, Brennan
TA; N Engl J Med. 2006 May 11;354(19):2024-33.
5. The Unrealised Potential of Malpractice Arbitration; Metzlaff T.B. ; Wake Forrest Law
Review ; Vol : 31; 203-230; 1996
6. Effects of the medical liability system in Australia, the UK, and the USA. ; Kessler DP,
Summerton N, Graham JR; Lancet. 2006 Jul 15;368(9531):240-6.
7. Legislative Response to the Medical Malpractice Insurance Crisis: Constitutional
Implications ; Redish, Martin H. ; 55 Tex. L. Rev. 759 (1976-1977)
8. State Responses to the Malpractice Insurance "Crisis" of the 1970s: An Empirical
Assessment ; Frank A. Sloan ; Journal of Health Politics, Policy and Law 1985 9(4):629646.
9. Medical Malpractice İnsurance and Health Reform; Fernandez B., Webel B., Chu V.S.,
April 20101 ; http://healthcarereform.procon.org/sourcefiles/medical-malpracticeinsurance-health-reform-crs-2010.pdf (17/01/2011 tarihinde alıntılandı).
10. Malpractice Litigation, Defensive Medicine Cost Less Than Thought Robert Lowes
Health Affairs. 2010;29(9):1569-1577.
11. The Facts about Medical Malpractice Liability Costs ; Lawrence J. McQuillan and
Hovannes Abramyan ; PRI ; Vol: 7 No: 10 ; Oct. 2009.
12. Malpractice Threat to Physicians Pervasive, AMA Study Finds ; Mark Crane ;
http://www.medscape.com/viewarticle/726376 (17/01/2011 tarihinde alıntılandı).
13. Changes in physician supply and scope of practice during a malpractice crisis: evidence
from Pennsylvania. Mello MM, Studdert DM, Schumi J, Brennan TA, Sage WM. Health
Aff (Millwood). 2007 May-Jun;26(3):
14. http://www.ama-assn.org/ama1/pub/upload/mm/363/prp-201001-claim-freq.pdf
(19/01/2011 tarihinde alıntılanmıştır.)
TIBBİ KÖTÜ UYGULAMAYA İLİŞKİN ZORUNLU MALİ SORUMLULUK SİGORTASI
153
EK-1
TIBBİ KÖTÜ UYGULAMAYA İLİŞKİN ZORUNLU MALİ SORUMLULUK
SİGORTASI GENEL ŞARTLARI
Resmi Gazete Tarihi: 21.07.2010 Resmi Gazete No: 27648 Yürürlük Tarihi: 30.07.2010
A. SİGORTANIN KAPSAMI
A.1. Sigortanın Konusu
(Değişik: RG,19.07.2011-27999, Yürürlük:30.07.2011) Bu sigorta sözleşmesi ile 1219 sayılı
Kanunun Ek 12 nci maddesi çerçevesinde, serbest ya da kamu veya özel sağlık kurum ve
kuruluşlarında çalışan tabipler, diş tabipleri ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanların
poliçede belirtilen mesleki faaliyeti ifa ederken, sözleşme tarihinden önceki on yıllık dönemdeki
veya sözleşme süresi içinde mesleki faaliyeti nedeniyle verdiği zararlara bağlı olarak sözleşme
süresi içinde kendisine yapılan tazminat taleplerine ve bu taleple bağlantılı yargılama giderleri
ile hükmolunacak faize karşı poliçede belirlenen limitler dahilinde teminat sağlar. Ancak on yıllık
dönemin başlangıcı 30 Temmuz 2009’u geçemez ve bir aydan fazla sigortasız kalınan dönemlerde
meydana gelen olaylara bağlı olarak sigortalı dönemlerde yapılan ihbarlar için sigorta koruması
yoktur.Sigortalının Mesleki faaliyete son vermesi halinde, birinci paragraftaki teminata ek olarak,
son sigorta sözleşmesi dönemindeki mesleki faaliyetinden dolayı sözleşmenin bitiş tarihinden iki
yıl sonrasına kadar ortaya çıkabilecek talepler de teminat dahilindedir.
A.2. Sigortanın Coğrafi Sınırı
Bu sigorta, sigortalının Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde ifa ettiği mesleki faaliyetler için
geçerlidir.
A.3. Teminat Dışında Kalan Haller
Aşağıdaki hâller teminat kapsamı dışındadır:
a) Sigortalının, poliçede belirlenmiş ve sınırları hukuk kuralları veya etik kurallar ile tespit
edilen mesleki faaliyeti dışındaki faaliyetlerinden kaynaklanan tazminat talepleri,
b) Mesleki faaliyetin ifası sırasında sigortalı tarafından kasten sebep olunan her tür olay ile
davranışları,
c) Sigortalı veya çalıştırdığı kişilerin, poliçede belirtilen mesleki faaliyeti ifa ederken alkol,
uyuşturucu ya da narkotik maddelerin tesiri altında bulunması sonucunda meydana gelen olaylar,
ç) İdarî ve adlî para cezaları dahil her tür ceza ve cezai şartlar,
d) (Ek Bent: RG,19.07.2011-27999, Yürürlük:30.07.2011) Her türlü deneyden kaynaklanan
tazminat talepleri.
A.4. Sigortanın Başlangıcı ve Sonu
Sigorta, poliçede başlama ve sona erme tarihleri olarak yazılan günlerde, aksi
kararlaştırılmadıkça, Türkiye saati ile öğlen saat 12.00’de başlar ve öğlen saat 12.00’de sona erer.
B. ZARAR VE TAZMİNAT
B.1. Rizikonun Gerçekleşmesi
(Değişik: RG,19.07.2011-27999, Yürürlük:30.07.2011) Sigorta sözleşmesinin konusuna
ilişkin olarak sigortalının kendisine tazminat talebinde bulunulduğunu öğrendiği anda riziko
gerçekleşmiş sayılır.
154
TIBBİ KÖTÜ UYGULAMAYA İLİŞKİN ZORUNLU MALİ SORUMLULUK SİGORTASI
B.2. Rizikoya İlişkin Olarak Sigorta Ettirenin ve Sigortalının Yükümlülükleri
Sigortalı ve sigorta ettiren, aşağıdaki hususları yerine getirmekle yükümlüdür:
a) Haberdar olduğu andan itibaren rizikonun gerçekleştiğini, beş gün içinde sigortacıya ihbar
etmek,
b) Sigorta sözleşmesi yokmuş gibi gerekli her türlü önlemi almak ve bu amaçla sigortacı
tarafından verilecek mesleki faaliyet dışındaki sigortacılıkla ilgili makul talimatlara uymak,
c) Sigortacının talebi üzerine, olayın ve zararın nedeni ile hangi hâl ve şartlar altında
gerçekleştiğinin ve sonuçlarının tespitine; tazminat yükümlülüğü ve miktarı ile rücu hakkının
kullanılmasına yarayacak, elde edilmesi mümkün bilgi ve belgeleri gecikmeksizin vermek,
ç) Sigortacının yazılı onayı olmadıkça, sorumluluğu veya tazminat talebini kısmen veya
tamamen kabul etmemek, ödeme taahhüdünde bulunmamak, zarar görenlere herhangi bir
tazminat ödemesinde bulunmamak;
d) Zarardan dolayı, dava yolu ile veya başka yollarla bir tazminat talebi karşısında kaldığı
veya aleyhine cezai kovuşturmaya geçildiği hâllerde, durumdan sigortacıyı derhal haberdar etmek
ve tazminat talebine ve cezai kovuşturmaya ilişkin olarak almış olduğu ihbarname, davetiye ve
benzeri tüm belgeleri gecikmeksizin sigortacıya vermek,
e) Sigorta konusu ile ilgili başka sigorta sözleşmesi varsa bunları sigortacıya bildirmek.
B.3. Tazminat ve Ödenmesi
Rizikonun gerçekleşmesi hâlinde, özel durumlar hariç olmak üzere, hangi belgelerin
istenileceği poliçe ekinde açık ve anlaşılır şekilde yer almak zorundadır. Sigortacı, talep edilen
tazminat ve giderleri, hak sahibinin tazminata konu olay ve zarara ilişkin tespit tutanağını veya
bilirkişi raporunu ve poliçe ekinde de yer alan diğer gerekli belgeleri eksiksiz olarak şirketin
merkez veya kuruluşlarına ilettiği tarihten itibaren on beş iş günü içinde gerekli incelemeleri
tamamlayıp sözleşmeye aykırı olmayan zararlara ilişkin tazminatı öder.
B.4. Halefiyet
Sigortacı, ödediği tazminat tutarınca, hukuken sigortalının yerine geçer.
C. ÇEŞİTLİ HÜKÜMLER
C.1. Sigorta Priminin Ödenmesi ve Sigortacının Sorumluluğunun Başlaması
Sigortacının sorumluluğu, primin ödenmesi ile başlar. Aksi kararlaştırılmadıkça, primin
ödenmemesi hâlinde, poliçe teslim edilmiş olsa dahi sigortacının sorumluluğu başlamaz ve bu
şart poliçeye yazılır.
Prim ödemede temerrüde düşülmesi hâlinde Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır.
C.2. Sigortalı veSigorta Ettirenin Sözleşme Yapıldığı Sırada Beyan Yükümlülüğü
Sigortacı sigorta sözleşmesini, sigorta ettirenin veya bilgisinin olması durumunda sigortalının
beyanı ve varsa teklifname ve eklerinde yazılı sorulara verdiği cevaplara dayanarak yapar.
Sigortalı ve sigorta ettirenin beyanı yanlış veya eksik ise ve bu durum, sigortacının sözleşmeyi
yapmaması veya daha ağır şartlarla yapmasına neden oluyorsa, sigortacı durumu öğrendiği
tarihten itibaren bir ay içinde sözleşmeden cayabilir veya sözleşmeyi yürürlükte tutarak aynı süre
içinde prim farkını talep edebilir.
TIBBİ KÖTÜ UYGULAMAYA İLİŞKİN ZORUNLU MALİ SORUMLULUK SİGORTASI
155
Sigorta ettiren, talep edilen prim farkını kabul ettiğini sekiz gün içinde bildirmediği takdirde
sözleşmeden cayılmış olur. Ancak, prim farkının kabul edilmemesi nedeniyle sözleşmeden
cayılması, sigortacının gerçeğe aykırı veya eksik beyanı öğrendiği tarihten itibaren bir aylık süre
içinde gerçekleşmek durumundadır.
Sigortalı vesigorta ettirenin kasıtlı davrandığının anlaşılması hâlinde sigortacı, sözleşmeden
cayabilir ve gün esasına dayanarak hesap edilen prime hak kazanır.
C.3. Sözleşmenin Devamı Sırasındaki Beyan Yükümlülüğü
Sözleşmenin devamı sırasında sigortacının izni olmadan rizikoya etki edici nitelikte değişiklik
yapılması hâlinde sigorta ettiren veya sigortalı durumu sekiz gün içinde sigortacıya bildirmekle
yükümlüdür.
Durumun sigortacı tarafından öğrenilmesinden sonra, değişiklik, sigortacının sözleşmeyi
yapmamasını veya daha ağır şartlarla yapmasını gerektiren hâllerden ise sigortacı, sekiz gün
içinde sözleşmeyi fesheder veya prim farkını talep etmek suretiyle sözleşmeyi yürürlükte tutar.
Sigorta ettiren, talep edilen prim farkını kabul ettiğini sekiz gün içinde bildirmediği takdirde
sözleşme feshedilmiş olur.
Feshin hüküm ifade ettiği tarihe kadar geçen sürenin primi, gün esası üzerinden hesap edilir
ve fazlası geri verilir.Süresinde kullanılmayan fesih veya prim farkını talep etme hakkı düşer.
Rizikodaki değişikliği öğrenen sigortacı, sigorta hükmünün devamına razı olduğunu gösteren
bir harekette bulunursa fesih ve prim talep hakkı düşer.
Değişiklik, rizikoyu hafifletici nitelikte ve daha az prim uygulamasını gerektirir hâllerden
ise; sigortacı, bu değişikliğin yapıldığı tarihten sözleşmenin sona ermesine kadar geçecek süre
için gün esasına göre hesap edilecek prim farkını sigorta ettirene geri verir.
Sigortacının sözleşmeyi bu değişiklere göre yapmamasını veya daha ağır şartlarla yapmasını
gerektiren hâllerde:
a) Sigortacı durumu öğrenmeden önce,
b) Sigortacının fesih ihbarında bulunabileceği süre içinde,
c) Fesih ihbarının hüküm ifade etmesi için geçecek süre içinde, riziko gerçekleşirse, sigortacı,
tazminatı tahakkuk ettirilen prim ile tahakkuk ettirilmesi gereken prim arasındaki orana göre öder.
C.4. Sigorta Ettirenin ve Sigortalının Durumu
Bu genel şartlarda düzenlenen sigorta ettirenin borç ve yükümlülüklerinin sigortalı tarafından
veya sigortalıya yüklenen yükümlülüklerin sigorta ettiren tarafından yerine getirilmesi hâllerinde,
borç ve yükümlülükler, ifa edilmiş sayılır. Ancak sigortacının sırf bu nedenle durumunun
ağırlaştığını ileri sürerek itiraz etme hakkı saklıdır.
C.5. Tebliğ ve İhbarlar
Sigortalının ve sigorta ettirenin bildirimleri, sigorta şirketinin merkezine veya sigorta
sözleşmesine aracılık eden acenteye yapılır.
Sigortacının bildirimleri de sigortalıya karşı yapılacaksa sigortalının, sigorta ettirene karşı
yapılacaksa sigorta ettirenin son bildirilen adresine noter eliyle veya taahhütlü mektupla yapılır.
Taraflara imza karşılığı elden verilen mektup veya telgrafla yapılan bildirimler de taahhütlü
mektup hükmündedir.Güvenli elektronik imza kullanılarak elektronik ortamda yapılan ve
sigortacıya, sigortalıya ve sigorta ettirene ulaştığı kanıtlanabilen bildirimler de geçerli sayılır.
156
TIBBİ KÖTÜ UYGULAMAYA İLİŞKİN ZORUNLU MALİ SORUMLULUK SİGORTASI
C.6. Mesleki Faaliyete Son Verilmesi
Poliçede tanımlanan mesleki faaliyete son verilmesi hâlinde sigorta sözleşmesi sona erer ve
işlemeyen günlere ait prim sigorta ettirene iade edilir.
C.7. Ticari ve Mesleki Sırların Saklı Tutulması
Sigortacı ve sigortacı adına hareket edenler bu sözleşmenin yapılması dolayısıyla sigortalıya
ve sigorta ettirene ilişkin öğreneceği sırların saklı tutulmamasından doğacak zararlardan
sorumludur.
C.8. Yetkili Mahkeme
Sigorta sözleşmesinden doğan anlaşmazlıklar nedeniyle sigortacı aleyhine açılacak davalarda
yetkili mahkeme, sigorta şirketinin merkezinin veya sigorta sözleşmesine aracılık yapan acentenin
ikametgahının bulunduğu yerdeki, sigortalı veyasigorta ettiren aleyhine açılacak davalarda ise
davalının ikametgahının bulunduğu yerdeki mahkemedir.
C.9. Zamanaşımı
Sigorta sözleşmesinden doğan bütün talepler iki yılda zaman aşımına uğrar.
C.10. Özel Şartlar
Taraflar, sigorta ettiren ve sigortalının aleyhine olmamak üzere özel şartlar kararlaştırabilir.
EK-2
19 Temmuz 2011 SALI
Resmî Gazete
TEBLİĞ
Başbakan Yardımcılığı ile Sağlık Bakanlığından:
Sayı : 27999
TIBBİ KÖTÜ UYGULAMAYA İLİŞKİN ZORUNLU MALİ SORUMLULUK
SİGORTASINDA KURUM KATKISINA İLİŞKİN USUL VE ESASLARA DAİR TEBLİĞ
İLE YAYIMLANAN TARİFE VE TALİMAT İLE GENEL ŞARTLAR’DA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA İLİŞKİN TEBLİĞ
MADDE 1- 21 Temmuz 2010 tarih ve 27648 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Tıbbi Kötü
Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasında Kurum Katkısına İlişkin Usul ve
Esaslara Dair 2010/1 sayılı Tebliğ ile yayımlanan “Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali
Sorumluluk Sigortası Tarife ve Talimatı”nın;
a) A.Tarife başlıklı bölümünün 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“1. Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasında her bir olay için
azami teminat tutarı 400.000 TL’dir. Her durumda sözleşme kapsamında ödenecek tazminat
miktarı 1.800.000 TL’yi aşamaz.”
b) A.Tarife başlıklı bölümünün 4 üncü maddesinin üçüncü fıkrasına, “...herhangi bir”
ifadesinden sonra gelmek üzere “ihbar ya da” ifadesi, fıkranın sonuna, son cümle olarak “İhbarın
gerçekleştiği ancak tazminatın ödenmediği durumlarda herhangi bir indirim veya zam
uygulanmaz.” ifadesi eklenmiştir.
TIBBİ KÖTÜ UYGULAMAYA İLİŞKİN ZORUNLU MALİ SORUMLULUK SİGORTASI
157
c) Ek-1’inde yer alan “Risk Grupları Tablosu”nda aşağıdaki değişiklikler yapılmıştır.
- 69 kod numaralı “Pedodonti” uzmanlık dalının adı “Çocuk Diş Hekimliği” olarak
değiştirilmiştir.
- 79 kod numaralı “Sitoloji (Sitopatoloji)” uzmanlık dalının risk grubu 1. Grup olarak
değiştirilmiştir.
- 90 kod numaralı “Tıbbi Parazitoloji(Parazitoloji)” uzmanlık dalının risk grubu 1.Grup olarak
değiştirilmiştir.
- 96 kod numarasıyla 3.Risk Grubunda yer almak üzere “Restoratif Diş Tedavisi” uzmanlık
dalı eklenmiştir.
- 97 kod numarasıyla 2. Risk Grubunda yer almak üzere “Ağız-Diş-Çene Radyolojisi”
uzmanlık dalı eklenmiştir.
- 98 kod numarası ile 2. Risk Grubunda yer almak üzere “Gelişimsel Pediatri” uzmanlık dalı
eklenmiştir.
MADDE 2- 21 Temmuz 2010 tarih ve 27648 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Tıbbi Kötü
Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasında Kurum Katkısına İlişkin Usul ve
Esaslara Dair 2010/1 sayılı Tebliğ ile yayımlanan “Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali
Sorumluluk Sigortası Genel Şartları”nın;
a) A. Sigortanın Kapsamı bölümünde yer alan “A.1. Sigortanın Konusu” başlıklı madde
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Bu sigorta sözleşmesi, 1219 sayılı Kanunun Ek 12 nci maddesi çerçevesinde, serbest ya da
kamu veya özel sağlık kurum ve kuruluşlarında çalışan tabipler, diş tabipleri ve tıpta uzmanlık
mevzuatına göre uzman olanların poliçede belirtilen mesleki faaliyeti ifa ederken, sözleşme
tarihinden önceki on yıllık dönemdeki veya sözleşme süresi içindeki mesleki faaliyeti nedeniyle
verdiği zararlara bağlı olarak sözleşme süresi içinde kendisine yapılan tazminat taleplerine ve bu
taleple bağlantılı yargılama giderleri ile hükmolunacak faize karşı, poliçede belirlenen limitler
dahilinde teminat sağlar. Ancak on yıllık dönemin başlangıcı 30 Temmuz 2009’u geçemez ve bir
aydan fazla sigortasız kalınan dönemlerde meydana gelen olaylara bağlı olarak sigortalı
dönemlerde yapılan ihbarlar için sigorta koruması yoktur.
Sigortalının mesleki faaliyete son vermesi halinde, birinci paragraftaki teminata ek olarak,
son sigorta sözleşmesi dönemindeki mesleki faaliyetinden dolayı sözleşmenin bitiş tarihinden iki
yıl sonrasına kadar ortaya çıkabilecek talepler de teminat dahilindedir.”
b) A. Sigortanın Kapsamı bölümünde yer alan “A.3. Teminat Dışında Kalan Haller” başlıklı
maddeye aşağıda yer alan (d) fıkrası eklenmiştir. “d) Her türlü deneyden kaynaklanan tazminat
talepleri.”
c) B. Zarar ve Tazminat bölümünde yer alan “B.l. Rizikonun Gerçekleşmesi” başlıklı madde
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Sigorta sözleşmesinin konusuna ilişkin olarak sigortalının kendisine tazminat talebinde
bulunulduğunu öğrendiği anda riziko gerçekleşmiş sayılır.”
MADDE 3- Bu Tebliğ 30/7/2011 tarihinde yürürlüğe girer.
MADDE 4- Bu Tebliğ hükümlerini Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan ve Sağlık
Bakanı yürütür.
158
TIBBİ KÖTÜ UYGULAMAYA İLİŞKİN ZORUNLU MALİ SORUMLULUK SİGORTASI
EK-3
28 Ağustos 2012 SALI
Resmî Gazete
Sayı : 28395
TEBLİĞ
Başbakanlık (Hazine Müsteşarlığı) ile Sağlık Bakanlığından:
TIBBİ KÖTÜ UYGULAMAYA İLİŞKİN ZORUNLU MALİ SORUMLULUK
SİGORTASINDA KURUM KATKISINA İLİŞKİN USUL VE ESASLARA DAİR TEBLİĞ
(TEBLİĞ NO: 2010/1)’DE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR TEBLİĞ
MADDE 1- 21/7/2010 tarihli ve 27648 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Tıbbi Kötü
Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasında Kurum Katkısına İlişkin Usul ve
Esaslara Dair Tebliğ (Tebliğ No: 2010/1)’in ekinde yer alan “Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin
Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları” aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“A. SİGORTANIN KAPSAMI
A.1. Sigortanın Konusu
Bu sigorta sözleşmesi, 1219 sayılı Kanunun Ek 12 nci maddesi çerçevesinde, serbest ya da
kamu veya özel sağlık kurum ve kuruluşlarında çalışan tabipler, diş tabipleri ve tıpta uzmanlık
mevzuatına göre uzman olanların poliçede belirtilen mesleki faaliyeti ifa ederken, sözleşme
tarihinden önceki on yıllık dönemdeki veya sözleşme süresi içinde mesleki faaliyeti nedeniyle
verdiği zararlara bağlı olarak sözleşme süresi içinde kendisine yapılan tazminat taleplerine, bu
taleple bağlantılı yargılama giderleri ile hükmolunacak faize ve sigortalı aleyhine ileri sürülen
tazminat talebine ilişkin makul giderlere karşı poliçede belirlenen limitler dahilinde teminat sağlar.
Ancak on yıllık dönemin başlangıcı 30 Temmuz 2009’u geçemez ve bir aydan fazla sigortasız
kalınan dönemlerde meydana gelen olaylara bağlı olarak sigortalı dönemlerde yapılan ihbarlar
için sigorta koruması yoktur.
Sigortalının mesleki faaliyete son vermesi halinde, birinci paragraftaki teminata ek olarak,
son sigorta sözleşmesi dönemindeki mesleki faaliyetinden dolayı sözleşmenin bitiş tarihinden iki
yıl sonrasına kadar ortaya çıkabilecek talepler de teminat dahilindedir.
A.2. Sigortanın Coğrafi Sınırı
Bu sigorta, sigortalının Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde ifa ettiği mesleki faaliyetler için
geçerlidir.
A.3. Teminat Dışında Kalan Haller
Aşağıdaki hâller teminat kapsamı dışındadır:
a) Sigortalının, poliçede belirlenmiş ve sınırları hukuk kuralları veya etik kurallar ile tespit
edilen mesleki faaliyeti dışındaki faaliyetlerinden kaynaklanan tazminat talepleri,
b) Mesleki faaliyetin ifası sırasında sigortalı tarafından kasten sebep olunan her tür olay ile
davranışları,
TIBBİ KÖTÜ UYGULAMAYA İLİŞKİN ZORUNLU MALİ SORUMLULUK SİGORTASI
159
c) Sigortalı veya çalıştırdığı kişilerin, poliçede belirtilen mesleki faaliyeti ifa ederken alkol,
uyuşturucu ya da narkotik maddelerin tesiri altında bulunması sonucunda meydana gelen olaylar,
ç) İnsani görevin yerine getirilmesi hariç, sigortalının, sigorta primine destek veren
kuruluşların sorumluluk alanı dışındaki faaliyetlerinden kaynaklanan tazminat talepleri,
d) İdarî ve adlî para cezaları dahil her tür ceza ve cezai şartlar,
e) Her türlü deneyden kaynaklanan tazminat talepleri.
A.4. Sigortanın Başlangıcı ve Sonu
Sigorta, poliçede başlama ve sona erme tarihleri olarak yazılan günlerde, aksi
kararlaştırılmadıkça, Türkiye saati ile öğlen saat 12.00’de başlar ve öğlen saat 12.00’de sona erer.
B. ZARAR VE TAZMİNAT
B.1. Rizikonun Gerçekleşmesi
Sigorta sözleşmesinin konusuna ilişkin olarak sigortalının kendisine tazminat talebinde
bulunulduğunu öğrendiği ya da zarar görenin doğrudan doğruya sigortacıya başvurduğu anda
riziko gerçekleşmiş sayılır.
B.2. Rizikoya İlişkin Olarak Sigorta Ettirenin Yükümlülükleri
Sigorta ettiren, aşağıdaki hususları yerine getirmekle yükümlüdür:
a) Haberdar olduğu andan itibaren rizikonun gerçekleştiğini derhal sigortacıya bildirmek,
b) Sigortalının sorumluluğunu gerektirecek olayları, on gün içinde, sigortacıya bildirmek,
c) Sigorta sözleşmesi yokmuş gibi, imkanları ölçüsünde zararın önlenmesi, azaltılması ve
artmasının önlenmesi için gerekli her türlü önlemi almak ve bu amaçla sigortacı tarafından
verilecek mesleki faaliyet dışındaki sigortacılıkla ilgili makul talimatlara uymak,
ç) Sigortacının talebi üzerine, olayın ve zararın nedeni ile hangi hâl ve şartlar altında
gerçekleştiğinin ve sonuçlarının tespitine; tazminat yükümlülüğü ve miktarı ile rücu hakkının
kullanılmasına yarayacak, elde edilmesi mümkün bilgi ve belgeleri makul sürede vermek,
d) Zarardan dolayı, dava yolu ile veya başka yollarla bir tazminat talebi karşısında kaldığı
veya aleyhine cezai kovuşturmaya geçildiği hâllerde, durumdan sigortacıyı derhal haberdar etmek
ve tazminat talebine ve cezai kovuşturmaya ilişkin olarak almış olduğu ihbarname, davetiye ve
benzeri tüm belgeleri gecikmeksizin sigortacıya vermek,
e) Sigorta konusu ile ilgili başka sigorta sözleşmesi varsa bunları sigortacıya bildirmek.
B.3. Rizikoya İlişkin Olarak Sigortacının Hak, Borç ve Yükümlülükleri
B.3.1. Giderlerin Ödenmesi
Sigortacı, zararı önleme, azaltma, artmasına engel olma ve rücu haklarının korunmasına
yönelik sigortalının yaptığı makul giderleri, bunlar faydasız kalmış olsalar bile, sigorta
tazminatından ayrı olarak tazmin eder.
Sigortacı, sigorta ettirenin istemi üzerine giderlerin karşılanması amacıyla gerekli tutarı avans
olarak ödemek zorundadır.
B.3.2. Tazminata İlişkin Avans Verilmesi
160
TIBBİ KÖTÜ UYGULAMAYA İLİŞKİN ZORUNLU MALİ SORUMLULUK SİGORTASI
Sigortacı, sigortalının talebi üzerine, tazminat talebine ilişkin giderler için avans vermek
zorundadır.
B.3.3. Tazminatın Ödenmesi
Rizikonun gerçekleşmesi hâlinde, özel durumlar hariç olmak üzere, hangi belgelerin
istenileceği poliçe ekinde açık ve anlaşılır şekilde yer almak zorundadır.
Sigorta tazminatı, rizikonun gerçekleşmesini müteakip ve rizikoyla ilgili belgelerin sigortacıya
verilmesinden sonra sigortacının edimine ilişkin araştırmaları bitince ve her hâlde rizikonun
gerçekleştiğine ilişkin bildirimin yapılmasından kırkbeş gün sonra muaccel olur. Sigortacıya
yüklenemeyen bir kusurdan dolayı inceleme gecikmişse süre işlemez.
Araştırmalar, rizikonun gerçekleştiğine ilişkin bildirimin yapılmasından ya da zarar görenin
doğrudan sigortacıya başvurmasından başlayarak üç ay içinde tamamlanamamışsa; sigortacı,
tazminattan mahsup edilmek üzere, tarafların mutabakatı veya anlaşmazlık hâlinde mahkemece
yaptırılacak ön ekspertiz sonucuna göre süratle tespit edilecek hasar miktarının en az yüzde ellisini
avans olarak öder.
Borç muaccel olunca, sigortacı ihtara gerek kalmaksızın temerrüde düşer.
Sigortacının temerrüt faizi ödeme borcundan kurtulmasını öngören sözleşme hükümleri
geçersizdir.
B.3.4. Sigortalıya Yardım
Sigortacı, sigortalı tarafından usulüne uygun olarak bildirimde bulunulması ya da zarar gören
tarafından kendisine doğrudan talepte bulunulmasından itibaren beş gün içinde, zarara uğrayanın
istemleriyle ilgili olarak ve sigortalının adına, fakat sorumluluk ve tüm giderler kendisine ait
olmak üzere, gerekli hukuki işlemlerin gerçekleştirilip, kararların alınmasını ve ayrıca savunmaya
yardımda bulunmayı üstlenip üstlenmeyeceğini sigortalıya bildirir. Bu sürenin sonuna kadar
yapılması zorunlu işlemleri sigortalı yürütür. Sigortacı yaptığı işlemlerde sigortalının hak ve
menfaatlerini gözetir.
Sigortacı bildirimde bulunmamışsa, sigortalı aleyhine kesinleşen tazminatı öder. Ancak,
sigortalının sigortacının onayını almadan yaptığı sulh sözleşmesi, bildirimden itibaren onbeş gün
içinde onay verilmemişse, sigortacıya karşı geçersizdir; sigortacı haklı olmayan sebeplerle sulhe
onay vermekten kaçınamaz.
B.3.5. Sigortacının Zarar Görenden Bilgi Alma Hakkı
Sigortacı, zarara sebep olan olayın ve zarar miktarının belirlenmesi amacıyla, zarar görenden
bilgi isteyebilir. Zarar gören, sağlanması ihtimali bulunan ve istenilmesi haklı görülebilecek ilgili
tüm belgeleri sigortacıya vermek zorundadır. Zarar görenin bu zorunluluğa uymaması hâlinde,
durumun zarar görene yazılı bildirilmiş olması kaydıyla, sigortacının sorumluluğu, zorunluluk
yerine getirilmiş olsaydı ödemek zorunda kalacağı miktarla sınırlıdır.
B.3.6. Zarar Görenle İlişkide İfa Yükümlülüğü
Sigortacı, sigortalıya karşı ifa borcundan tamamen veya kısmen kurtulmuş olsa da, zarar
gören bakımından ifa borcu, zorunlu sigorta miktarına kadar devam eder.
Sigorta ilişkisinin sona ermesi, zarar görene karşı ancak, sigortacının sözleşmenin sona
erdiğini veya ereceğini yetkili mercilere bildirmesinden bir ay sonra hüküm doğurur.
Zarar, sosyal güvenlik kurumları tarafından karşılandığı ölçüde sigortacının sorumluluğu sona
erer.
TIBBİ KÖTÜ UYGULAMAYA İLİŞKİN ZORUNLU MALİ SORUMLULUK SİGORTASI
161
B.4. Halefiyet
Sigortacı, ödediği tazminat tutarınca, hukuken sigortalının yerine geçer.
B.5. Doğrudan Dava Hakkı
Zarar gören, uğradığı zararın sigorta bedeline kadar olan kısmının tazminini, sigorta sözleşmesi
için geçerli zamanaşımı süresi içinde kalmak şartıyla, doğrudan sigortacıdan isteyebilir.
C. ÇEŞİTLİ HÜKÜMLER
C.1. Sigorta Priminin Ödenmesi ve Sigortacının Sorumluluğunun Başlaması
Sigortacının sorumluluğu, primin ödenmesi ile başlar. Aksi kararlaştırılmadıkça, primin
ödenmemesi hâlinde, poliçe teslim edilmiş olsa dahi sigortacının sorumluluğu başlamaz ve bu
şart poliçeye yazılır.
C.2. Sigortalı ve Sigorta Ettirenin Sözleşme Yapıldığı Sırada Beyan Yükümlülüğü
Sigorta ettiren sözleşmenin yapılması sırasında bildiği veya bilmesi gereken tüm önemli
hususları sigortacıya bildirmekle yükümlüdür. Sigortacıya bildirilmeyen, eksik veya yanlış
bildirilen hususlar, sözleşmenin değişik şartlarda yapılmasını gerektirecek nitelikte ise, önemli
kabul edilir. Sigortacı tarafından yazılı veya sözlü olarak sorulan hususlar, aksi ispat edilinceye
kadar önemli sayılır.
Sigortacı sigorta ettirene, cevaplaması için sorular içeren bir liste vermişse, sunulan listede
yer alan sorular dışında kalan hususlara ilişkin olarak sigorta ettirene hiçbir sorumluluk
yüklenemez; meğerki, sigorta ettiren önemli bir hususu kötü niyetle saklamış olsun.
Sigortacı için önemli olan bir husus bildirilmemiş veya yanlış bildirilmiş olduğu takdirde,
sigortacı onbeş gün içinde sözleşmeden cayabilir veya prim farkı isteyebilir. İstenilen prim
farkının on gün içinde kabul edilmemesi hâlinde, sözleşmeden cayılmış kabul olunur. Önemli
hususun sigorta ettirenin kusuru sonucu öğrenilememiş olması veya sigorta ettiren tarafından
önemli sayılmaması durumu değiştirmez. Ancak, bildirilmeyen veya yanlış bildirilen bir hususun
ya da olgunun gerçek durumu sigortacı tarafından biliniyorsa, sigortacı beyan yükümlülüğünün
ihlal edilmiş olduğunu ileri sürerek sözleşmeden cayamaz. İspat yükü sigorta ettirene aittir.
Sigortacı, cayma hakkının kullanılmasından açıkça veya zımnen vazgeçmişse veya caymaya
yol açan ihlale kendisi sebebiyet vermişse ya da sorularından bazıları cevapsız bırakıldığı hâlde
sözleşmeyi yapmışsa sözleşmeden cayamaz.
Cayma hâlinde, sigorta ettiren kasıtlı ise, sigortacı rizikoyu taşıdığı süreye ait primlere hak kazanır.
C.3. Sözleşmenin Devamı Sırasındaki Beyan Yükümlülüğü
Sigorta ettiren, sözleşmenin yapılmasından sonra, sigortacının izni olmadan rizikoyu veya
mevcut durumu ağırlaştırarak tazminat tutarının artmasını etkileyici davranış ve işlemlerde
bulunamaz.
Sigorta ettiren veya onun izniyle başkası, rizikonun gerçekleşme ihtimalini artırıcı veya mevcut
durumu ağırlaştırıcı işlemlerde bulunursa yahut sözleşme yapılırken açıkça riziko ağırlaşması olarak
kabul edilmiş bulunan hususlardan biri gerçekleşirse derhâl; bu işlemler bilgisi dışında yapılmışsa,
bu hususu öğrendiği tarihten itibaren en geç on gün içinde durumu sigortacıya bildirir.
Sigortacı sözleşmenin süresi içinde, rizikonun gerçekleşmesi veya mevcut durumun
ağırlaşması ihtimalini ya da sözleşmede riziko ağırlaşması olarak kabul edilebilecek olayların
varlığını öğrendiği takdirde, bu tarihten itibaren bir ay içinde sözleşmeyi feshedebilir veya prim
farkı isteyebilir. Farkın on gün içinde kabul edilmemesi hâlinde sözleşme feshedilmiş sayılır.
Meğer ki, rizikonun artmasına, sigortacının menfaatiyle ilişkili bir husus ya da sigortacının
162
TIBBİ KÖTÜ UYGULAMAYA İLİŞKİN ZORUNLU MALİ SORUMLULUK SİGORTASI
sorumlu olduğu bir olay veya insanî bir görevin yerine getirilmesi sebep olmasın.
Sigortacı, rizikonun gerçekleşmesinden önce, sigorta ettirenin beyan yükümlülüğünü kasıtlı
olarak ihlal ettiğini öğrenince, birinci fıkraya göre sözleşmeyi feshetse bile, değişikliğin meydana
geldiği sigorta dönemine ait prime hak kazanır.
C.4. Sigorta Ettirenin ve Sigortalının Durumu
Sigorta ettirenin bilgisine ve davranışına hukuki sonuç bağlanan durumlarda, sigortadan
haberi olması şartı ile sigortalının da lehtarın bilgisi ve davranışı da dikkate alınır.
C.5. Tebliğ ve İhbarlar
Sigortalının ve sigorta ettirenin bildirimleri, sigorta şirketinin merkezine veya sigorta
sözleşmesi yapan ya da yapılmasına aracılık eden acenteye yapılır.
Sigortacının bildirimleri de sigortalıya karşı yapılacaksa sigortalının, sigorta ettirene karşı
yapılacaksa sigorta ettirenin son bildirilen adresine noter eliyle veya taahhütlü mektupla yapılır.
Taraflara imza karşılığı elden verilen mektup veya telgrafla yapılan bildirimler de taahhütlü
mektup hükmündedir.
Güvenli elektronik imza kullanılarak elektronik ortamda yapılan ve sigortacıya, sigortalıya
ve sigorta ettirene ulaştığı kanıtlanabilen bildirimler de geçerli sayılır.
C.6. Sigorta Sözleşmesinin Son Bulması
Sigorta sözleşmesi; poliçede tanımlanan mesleki faaliyete son verilmesi, sigortacının iflası,
sözleşmenin feshi ve sözleşmeden cayılma hâllerinde son bulur.
Mevzuattan kaynaklanan özel hükümler saklı kalmak kaydıyla sözleşmenin son bulması
durumunda işlemeyen günlere ait prim sigorta ettirene iade olunur.
C.7. Özel Fesih Nedenleri
Sigorta ettiren, sigortacının sorumluluğu başlamadan önce, kararlaştırılmış primin yarısını
ödeyerek sözleşmeden cayabilir.
Sigortacının, konkordato ilan etmesi, ilgili sigorta dalına ilişkin ruhsatının iptal edilmesi veya
sözleşme yapma yetkisinin kaldırılması gibi hâllerde; sigorta ettiren, bu olguları öğrendiği tarihten
itibaren bir ay içinde sigorta sözleşmesini feshedebilir.
Sigorta ettiren, aciz hâline düşen veya hakkında yapılan takip semeresiz kalan sigortacıdan,
taahhüdünün yerine getirileceğine ilişkin teminat isteyebilir. Bu istemden itibaren bir hafta içinde
teminat verilmemiş ise sigorta ettiren sözleşmeyi feshedebilir.
C.8. Ticari ve Mesleki Sırların Saklı Tutulması
Sigortacı ve sigortacı adına hareket edenler bu sözleşmenin yapılması dolayısıyla sigortalıya ve
sigorta ettirene ilişkin öğreneceği sırların saklı tutulmamasından doğacak zararlardan sorumludur.
C.9. Zamanaşımı
Sigorta sözleşmesinden doğan bütün istemler, alacağın muaccel olduğu tarihten başlayarak
iki yıl ve sigorta tazminatına ilişkin istemler her hâlde rizikonun gerçekleştiği tarihten itibaren
on yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.
C.10. Özel Şartlar
Taraflar, sigorta ettiren ve sigortalının aleyhine olmamak üzere özel şartlar kararlaştırabilir.”
MADDE 2- Bu Tebliğ yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
MADDE 3- Bu Tebliğ hükümlerini Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan ile Sağlık
Bakanı yürütür.
163
BÖLÜM F
OFTALMOLOJİDE
MALPRAKTİS KONULU
EĞİTİM BULUŞMASININ
SONUÇ BİLDİRGESİ
Prof. Dr. Özlem YILDIRIM
Hekimin Hak ve Sorumlulukları
Günümüzde, hekim hasta ilişkisi, hasta haklarının yanı sıra sistemde önemli bir
bileşen olan “hekim hakları”nın da tartışılmasını gerektirmektedir.
Güncel yaklaşım, bu iki kavramı birbirinin karşıtı olmaktan çıkarıp, süreci
birlikte tamamlayan taraflar olarak tanımlanması şeklindedir. Bu kapsamda
genel hukuk çerçevesinde, yasa, yönetmelik ve tüzüklerde kısıtlı olarak yer almış
olmasına rağmen alanın profesyoneli olması ve humanist bir yaklaşım ile
hekimlerin;
3 Nitelikli eğitim alma ve gelişmeleri takip edebilme
3 "Yeterli" ücret edinme
3 Meslek uygulamaları sırasında
• Etik kuralları gözeterek uygulamada bulunma
• Baskı altında olmadan mesleğini uygulayabilme
• Güncel bilimsel olanaklardan yararlanma
• Mesleki risklerden korunma ve sağlığını koruma
• Hastaya yeterli zaman ayırma
• Bir başka hekim ya da birime danışma
• İyileşme garantisi vermeme
• Tedavi yöntemini seçebilme
3 Aydın kimliği oluşturabilme ve bunu sürdürebilme
3 Koşulları oluştuğunda hastayı reddetme
3 Tanıklıktan çekilme
164
OFTALMOLOJİDE MALPRAKTİS KONULU EĞİTİM BULUŞMASININ SONUÇ BİLDİRGESİ
3 Medya tarafından yargısız taciz, teşhir edilmeme ve
3 Sağlık sistemi içerisinde yönetsel sürece katılma haklarından söz edilebilir.
Yukarıda tanımlanan hakların, göstermelik ya da zorlamalı değil, sistemi
iyileştirici-geliştirici olduğunun paydaşlara hissettirilmesi yoluyla gereğince
uygulanması hekimlik uygulamalarının daha sağlıklı olmasını sağlayacaktır.
Hekime tanınması gereken bu hakların yanı sıra kuşkusuz hekimin de tıp
uygulamaları sırasında uyması beklenen sorumlulukları söz konusudur. Hekimin
görev ve sorumlulukları, yasa, yönetmelik, tüzük ve bildirgeler ile belirlenmiştir.
Bu belgeler kapsamında hekimin; cezai, hukuki, idari ve mesleki sorumlulukları
söz konusudur. Bu nedenle, hekimlerin sağlıkla ilgili kanun, yönetmelik, yönerge
ve diğer mevzuatı okuması ve bilmesi gerekir. Zira, kanunu bilmemek suç halinde
mazeret olarak kabul edilmemektedir Yasal anlamda sağlık hizmeti üretirken
hekimlerin, yürürlükteki yasal düzenlemelere, meslek etiği değerlerine ve kurallarına
bağlı kalma ve güncel bilimsel kuralları takip ederek bunlara uyma zorunluluğu
vardır. Dolayısıyla hekim hukuka aykırı bir uygulamada bulunduğunda, ortaya
çıkan durumdan kaynaklanan bir sorumluluğa sahip olacaktır. Uygulamadaki
yasalara göre tıbbi bir uygulama hatası iddiası söz konusu olduğunda, sağlık
personeline özgü bir yasa kapsamında yargılama yapılamamaktadır. Giderek
artan tıbbi uygulama hatası davaları ve özel tıp uygulamaları koşullarının varlığı
dikkate alındığında, ihtiyacı karşılayabilecek nitelikte ve alana özgü yasaların
çıkartılmasının sorunların çözümüne önemli katkıda bulunacağı açıktır.
Malpraktis davalarında hekimlerin azımsanmayacak düzeyde sorumlu
tutuldukları bir ortamda araştırılması gereken bir diğer konu da kişinin ya da
kanuni temsilcisinin aydınlatılmış onamlarının alınıp alınmadığıdır. Hekimlerin
mesleki uygulamalarında olası kusur ile ilgili iddialar söz konusu olduğunda
değerlendirilmesi gereken ve uygulamayı yasalara uygun hale getiren temel
koşul aydınlatılmış onam varlığıdır. Bu kapsamda hekimlerin hasta–hekim
ilişkisinin tüm aşamalarında aydınlatma ve onam alma yükümlülüklerini de
yerine getirmeleri gerekmektedir.
Genel olarak hekimin hak ve sorumluluklarını asistan hekimler yönünden
irdeleyecek olursak;
3 Hekimliğin zorlu bir sürece girdiği şu dönemde asistan hekimler de yasal hak
ve sorumlulukları konusunda bilinçlenmelidirler.
3 Öncelikle hekimlerin nitelikli bir eğitim görme hakkı olmalıdır. Eğitim
hastaneleri performans baskısından kurtarılmalı, “Uzmanlık Eğitimi Takip
Sistemi’ etkinleştirilerek eğiticilerin eğitim programlarına aktif olarak katılması
ve yeterlilikleri açısından denetlenmesi sağlanmalıdır.
3 Döner sermaye kaynaklarından, kongre ve eğitim programlarına asistan
katılımının ücretsiz sağlanabilmesi için, yeterli bütçe ayrılmalıdır.
3 Asistan görev tanımlaması tam olarak yapılmalı ve çalışma saatleri resmi
olarak açıklanmalıdır.
3 Yardımcı sağlık personeli sayı ve kalitesi arttırılarak yönetmelikte de
belirtildiği gibi asistan hekimler hekimlik dışı işlerde kullanılmamalıdır.
3 Hasta ve hasta yakını kaynaklı şiddetin önüne geçebilmek için gerekli tedbirler
OFTALMOLOJİDE MALPRAKTİS KONULU EĞİTİM BULUŞMASININ SONUÇ BİLDİRGESİ
165
(güvenlik sistemlerinin arttırılması, yasal yaptırımlarla ilgili bilgilendirme
afişleri gibi) alınmalıdır.
3 Asistan temsilcilikleri yaygınlaşmalı ve yapılan toplantılarda alınan kararlar
tıpta uzmanlık eğitiminin kurallarını belirleyen Sağlık Bakanlığı’nca dikkate
alınmalıdır.
3 Asistan hekimlerin tıbbi müdahalelerinde kendilerini yasal olarak
koruyabilmeleri için tüm dikkat ve özeni göstermiş olduklarına dair her türlü
yapılan işlemi kayıt altına almaları gerekmektedir.
3 Birçok davaya konu olan ve genelde asistan hekimlerin görevlendirildiği
aydınlatılmış onam alınması hakkında, uzmanlık eğitiminin başında asistanlara
detaylı bilgilendirme yapılmalıdır.
3 Asistan hekimler mesleki, etik ve idari sorumluluklarının da bilincinde
olmalıdırlar.
Hekim, sağlık personeli de dahil olmak üzere kendisine yardım eden her çalışanın
kusurundan sorumludur. Onların kusursuz hizmet sunabilmeleri için eğitim,
donanım, denetim ve organizasyonu yerine getirmek hekimin sorumluluğundadır.
Tıbbi cihazların arızalarının sağlık hizmetini etkilemeyecek şekilde giderilmesi,
eskilerin yenilenmesi ilgili hekimin sorumluluğundadır. Malzeme ve stok
yönetimindeki aksamalar başhekimliğe iletilmediği müddetçe uzman hekim
tarafından üstlenilmiş sayılır.
Hekimin sorumlulukları arasında bir diğer önemli başlık; hastanın kişisel
bilgilerini, anamnez ve muayene bulgularını, hastalığı ile ilgili onam formlarını,
yapılan tıbbi veya cerrahi müdahale ve takip sonuçlarını belgelendirmek, dokümante
etmektir. Tüm bu bilgiler hasta ve hekim arasında sır kabul edilmeli, hastanın talebi
olmasa da gizli tutulmalıdır. Ayrıca hekim, gerektiğinde hastanın kendisi, kurum,
sigorta şirketi ya da adli makamlar için rapor hazırlama ya da bildirimi zorunlu
hastalıkları rapor etmekle de yükümlüdür.
Günümüzde hekimlik pratiği açısından önemli bir sorun haline gelen endikasyon
dışı ilaç kullanımı konusunda Sağlık Bakanlığı bazı düzenlemeler yapmış görünse
de, bu alandaki temel sorumlu hekimdir. Endikasyon dışı ilaç uygulamalarında
hekime düşen en önemli görev, idari mevzuata uygun doküman oluşturulması ve
özellikle de “tedavi “ amaçlı olduğunun vurgulandığı aydınlatılmış onam alınmasıdır.
Tedavi edici tababet, bir anlamda “ müessir fiile “ dayalı bir meslektir ve hatta
sanattır. Yani hekimlik bir başka insanı, kimyasal-farmakolojik, fizik, cerrahi ya da
psikolojik vb. yollarla etkileyerek, hastalık halinin denetim altına alınmasına çalışan
bir meslektir. Tedavi niyetine dayalı hekimlik mesleğinin ayırt edici özelliği
hekimlik diploması yani tedavi etme yetkisi, tedavi etme özgürlüğü ve hekim
özerkliğidir. Bu özgürlük ve özerkliğin sınırlarının öncelikle hekimler tarafından
bilinerek sadece tıbbi anlamda değil, idari ve hukuki anlamda da net olarak
uygulanması gerekmektedir. Bu sınırların en duyarlı olduğu konulardan birisi de
endikasyon dışı ve ötesi tıbbi uygulamalardır ve bu alandaki süreçleri hekim olarak
çok yakından izleme zorunluluğu vardır.
166
OFTALMOLOJİDE MALPRAKTİS KONULU EĞİTİM BULUŞMASININ SONUÇ BİLDİRGESİ
Tıbbi Uygulama Hatalarında Değerlendirme
Tüm tıbbi girişimler belli bir risk taşımaktadır. “İzin verilen risk”in tıbbi karşılığı
“Komplikasyon” dur. Bir başka deyişle, tıbbi girişim sırasında öngörülmeyen,
öngörülse bile tüm çabalara rağmen önlenemeyen durum, bilgi ve beceri eksikliği
sonucu oluşmayan zarar, tıbbi uygulama hatası değil komplikasyondur. Tıbbi
kusur ise, o gün için genel kabul görmüş tıbbi uygulama standartları çerçevesinde
ortalama bilgi düzeyi, beceri, dikkat ve özene sahip bir hekimin göstermesi gereken
davranış şeklinin gösterilmemesidir. Tıbbi kusur çeşitleri dikkatsizlik, özen eksikliği,
tedbirsizlik, meslekte acemilik ve yetersizlik, emir ve yönetmeliklere uymamaktır.
Bütün bunlar tüm hekimlerin mesleki hayatında malpraktis nedenleri olmakla beraber,
asistan hekimler için uzman hekimlerden farklı olarak meslekte acemilik ve
yetersizlik ön plana çıkmaktadır. Meslekte acemilik ve yetersizlik, meslek ve sanatın
esaslarını ve klasik bilgilerini bilmemek, temel beceriden yoksun olmak olarak
tanımlanmaktadır. Asistan hekimlerin çalışma saatlerinin yoğunluğu, çalışma
koşullarının güçlüğü, nöbetler, düşük ücretler, tıbbi sekreterlik görevinin asistan
tarafından yapılması, hasta ve hasta yakınları tarafından ruhsal ve fiziksel şiddete
maruz kalma, sürekli değişen sağlık politikası ve yasalar, eğitim saatleri, hasta başı
eğitim ve pratik beceri eğitiminin yetersizliği ve standardının olmaması, kongre ve
bilimsel etkinliklere katılımın yetersizliği, eğitimin değerlendirilmesi, asistan
karneleri, geri bildirim ve bitirme sınavlarının gerekli özenle yapılmaması gibi
sorunlar malpraktisi neredeyse kaçınılmaz ve dikkat edilmesi gereken çok ciddi bir
sorun haline getirmiştir. Asistan hekimler, yetkili uzman hekim kontrolünde tedavi
ve ameliyat yapabilirler. Ancak, asistan ve diğer personelin hatalarından, olayın
özelliğine göre, cezai açıdan uzman hekim sorumlu olabilir. Görüldüğü gibi,
malpraktis, asistan hekim eğitim süreci içerisinde de karşılaşılan önemli bir sorundur.
Bu konuda yasal sorumluluklar bilinmeli, malpraktis asistan hekim eğitiminin
ayrılmaz parçası olarak algılanmalı ve öğretme sürecinde denetim, hasta güvenliğini
aksatmayacak risk yönetimi unsurlarını barındırmalıdır.
Kötü uygulamalar dışında oluşmuş tıbbi hatalar konusunda hekimlere sahip
çıkılmalı, avukatların bu konuda uygun olmayan istekler ve davalar için propaganda
yapmalarına karşı aktif tutum alınmalı, malpraktis iddialarının mahkemelere
gidilmeden çözülmesi için yaratıcı yöntemler bulunmalı ve tıbbi uygulama hatalarının
değerlendirilmesi için yasa ve yöntem geliştirilmelidir. TTB’nin önerdiği üzere, sağlık
çalışanlarının çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve sağlık hizmetinden
kaynaklanan zararların devletçe giderilmesi uygun bir yol olacaktır.
Sağlık çalışanları; mesleki uygulamaları sırasında ortaya çıkan kusur ve
zararlarla ilgili olarak Türk Ceza Kanunu kapsamında, bilinçli taksir, olası kast,
kasıt gibi maddeler başlığı altında yargılanmamalıdır.
Hekim, meslek pratiği ve icrası sırasında bilerek veya dikkatsizlikle ya da ihmal
yoluyla hastalarına verdiği zarardan, hekimlikle ilgili yasalardaki kurallara
uymamaktan, teşhis ve tedavide gerekli en son bilimsel yöntemleri
uygulamamaktan, mesleğindeki acemiliğinden dolayı sorumlu tutulur. Hekimin
sorumluluğu 4 ana başlıkta incelenir.
OFTALMOLOJİDE MALPRAKTİS KONULU EĞİTİM BULUŞMASININ SONUÇ BİLDİRGESİ
167
3 Cezai sorumluluk (adli yargı-ceza davası)
3 Hukuki sorumluluk (adli yargı-ceza davası)
3 İdari sorumluluk (kurum içi soruşturma)
3Mesleki sorumluluk (Tabip Odası Onur Kurulu)
Kamu kurumlarında görevli hekimlerin, idareyi ilgilendiren konular dışındaki
mesleki ve etik davranışlarından doğan sorunları mesleki sorumluluk olarak
tanımlanır. Mesleki sorumlulukla Tabip Odaları Onur Kurulları ilgilenir. Bu sistem,
28.4.2004 tarih, 25446 sayılı TTB Disiplin Yönetmeliği’ne göre çalışmaktadır.
Odaya üye olsun, olmasın, sivil-asker tüm hekimler meslek örgütü tarafından
sorgulanma ve yargılanmaya tabii tutulurlar. Mesleki soruşturma kapsamındaki
suçlar;
3 Deontolojiye aykırı davranmak,
3 Yasa ve tüzüklere uymamak,
3 Haksız çıkar sağlamak,
3 Hasta haklarını ihlal etmektir.
Kusurlu eylemlere karşı;
3 Uyarı
3 Para
3 Geçici olarak meslekten men (15 gün-6 ay)
3 Oda bölgesinde çalışmanın yasaklanması cezası verilir. Üç kez meslekten
men cezası alan bir hekim o bölge içinde hekimlik yapamaz.
Tıbbi Uygulama Hatalarında Yasal Süreç
Tıbbi uygulama hataları bakımından ceza hukukunda karşımıza çıkan ilk sorun,
eylemin hukuka uygun olup olmadığının belirlenmesidir. Bu çerçevede ceza
hukukunda incelenen husus öncelikle eylemin hakkın icrası olarak nitelenen
hekimlik mesleğinin icrası hukuka uygunluk sebebinin ve yine bu çerçevede ilgilinin
rızası olarak nitelenen aydınlatılmış onamın bulunup bulunmadığıdır. Dolayısıyla
konu, ceza hukukunda iki farklı hukuka uygunluk çerçevesinde çözümlenmelidir.
Her iki hukukun uygunluk sebebi bulunmuş olsa bile hekimin sorumluluğu ortadan
kalkmış olmaz. Hekimin eylemi bakımından kusurlu olup olmadığı da araştırılır.
Genel olarak hekimlerin yapmış oldukları eylemlerin ceza kanunlarındaki çeşitli
suç tiplerine uydukları görülmektedir. Bu suç tipleri de genel olarak
değerlendirildiğinde, kasten yaralama, taksirle yaralama, kasten öldürme, taksirle
öldürme gibi suçlardır. Ancak tüm hukuklarda, hekimin tedavi amaçlı müdahalesinin
bazı hukuka uygunluk sebepleri uygulanarak cezalandırılmadığını görmekteyiz.
Genel olarak kabul gören, mağdurun rızası, hukuka uygunluk sebebiyle hekimlerin
müdahalelerine izin verilmesidir. Bu çerçevede hekimin tedavi amaçlı
müdahalesinin hukuka uygun sayılabilmesi için mağdurun buna rıza göstermesi
gerekmektedir. Ancak bu rızanın nasıl alındığı önemlidir. Tıp hukukunda
168
OFTALMOLOJİDE MALPRAKTİS KONULU EĞİTİM BULUŞMASININ SONUÇ BİLDİRGESİ
aydınlatılmış onam adı verilen ve kapsamlı bir bilgilendirmeyi içeren aydınlatmadan
sonra hastanın göstermiş olduğu rıza çerçevesinde yapılan müdahaleler hukuka
uygun hale gelecektir. Ancak bu rıza da tek başına yeterli olmamaktadır. Bunun
yanında genel olarak tüm hukuklarda kabul edilen, müdahalenin yetkili bir hekim
tarafından yapılması ve tıp biliminin kurallarına uygun bir müdahalede
bulunulmasının zorunlu olmasıdır. Eğer hekim tıp biliminin kurallarına uygun bir
müdahale gerçekleştirmemiş ise, hastanın aydınlatılmış onamı bulunsa bile
sorumluluğu doğacaktır. Bu çerçevede de çeşitli hukuk sistemlerinde çeşitli suçlar
gündeme gelebilecektir. Örneğin, eğer hekim bilerek tıp biliminin kurallarına aykırı
davranmış ise kasten yaralama, bu konuda tedbirsiz ve dikkatsiz davranmış ise
taksirle yaralama gündeme gelebilmektedir.
Özellikle 2007 yılına kadar Adli Tıp Kurumu ile Yüksek Sağlık Şurası Kararları
arasında yüksek oranda çelişki gözlenmiştir. Tıbbi uygulama hatası adli ve tıbbi bir
konu olmasına rağmen, Yüksek Sağlık Şurasında uzun bir süreden beri adli tıp
uzmanı üye bulunmamaktadır. Adli Tıp İhtisas Kurullarında ve Genel Kurulda bazı
uzmanlık dallarında tek üyenin bulunması malpraktis olgularında eleştirilere yol
açmaktadır. Gerek Yüksek Sağlık Şurası'na, gerekse Adli Tıp Kurumu'na gelen
malpraktis olgularında, hekimler %50'nin üzerinde bir oranda kusursuz
bulunmaktadır. Özellikle 2005 yılından sonra Adli Tıp Kurumu'na gelen malpraktis
olgularında yıllık %100 artış gözlenmiştir.
Tıbbi Uygulama Hatalarından Korunma
Oftalmolojide malpraktisin önlenebilmesi için temel kural, bilgilendirilmişlik,
özgürlük ve yeterlilik ilkelerine uyulmuş aydınlatılmış onam formu alınmasıdır.
Ancak onam almak hekimi ceza almaktan kurtarmaz sadece onam almamaktan
dolayı ceza almayı engeller. Onam alınmadan önce, hastayla iyi bir iletişimin
kurulması, hastanın tanı, tedavi seçenekleri ve izlem süreci konusunda yeterince
bilgilendirilmesi gerekmektedir. Yazılmamış her bilgi yapılmamış sayılacağından,
preoperatif ve postoperatif durum, ameliyat notu, komplikasyonlar ve izlem süreci
kayıt altına alınmalıdır. Kayıtlarda müphem ifadelere yer verilmemeli, belge
üzerinde değişiklik yapılmamalıdır.
2009 yılında Resmi Gazetede yayınlanan Tıpta Uzmanlık Eğitimi
Yönetmeliğinde uzmanlık eğitimine klasik yaklaşım sergilenmekte ve hizmet ön
planda tutulmaktadır. Öğrenme aktiviteleri klinik uygulama içindeki süreçler olarak
kabul edilmektedir. Uzmanlık eğitimine yenilikçi yaklaşımda ise hizmet ve eğitim
eş önemde tutulmakta, öğrenme aktiviteleri ile klinik uygulamalar eşleştirilmektedir.
Bu amaçla Kasım 2009’da Tıpta Uzmanlık Kurulu Müfredat Oluşturma Sistemi
(TUKMOS) olarak adlandırılan sanal bir platform yazılımı oluşturulmaya
başlanmıştır. Bu sistemin içinde Sağlık Bakanlığı Sağlık Eğitimi Genel Müdürlüğü
Göz Hastalıkları Uzmanlık Alanı Standart Müfredat ve Rotasyon Komisyonu
kurulmuştur. TUKMOS Göz Komisyonu oftalmolojinin temel birimlerinin yanı sıra
sürekli mesleki gelişim, profesyonellik, etik ve oftalmolojide medikolegal sorunlar
konularında da öğrenim hedefleri koymuştur. Bu hedefler arasında özellikle
OFTALMOLOJİDE MALPRAKTİS KONULU EĞİTİM BULUŞMASININ SONUÇ BİLDİRGESİ
169
medikolegal sorunlar başlığı altında malpraktisten korunma amaçlı ayrı bölümler
hazırlanmıştır. Komisyon çalışmaları devam etmekte olup Sağlık Bakanlığı
tarafından tüm tıp alanlarında çalışmalar tamamlandıktan sonra yürürlüğe
konacaktır.
Malpraktis iddiasından korunmak için; yapılan bütün işlemler (istenen tetkikler
de) belgelendirilmelidir. Kanıtlanmayan işlemlerin doğruluğu iddia edilemez.
Özellikle cerrahi işlemlerde istenmeyen sonuçların ve komplikasyonların
önlenebilmesi için sıkı bir standardizasyon önerilmektedir. Bunu yapacak olan da
meslek örgütleridir.
Malpraktis suçlamalarına karşı etkili savunmada meslektaşlarından ve adli tıp
uzmanlarından yararlanmak hekimin savunmadaki en önemli silahıdır. Mahkemece
atanmış bilirkişi olsa bile, CMK 67. maddesi uyarınca taraflar istediği olguda bir
uzmandan teknik destek ve görüş alabilir.
Tıbbi bilirkişiler görüşlerini, mahkemeye aktarırken adli tıp uzmanından destek
almalıdırlar. Bu hem süreci hızlandıracak hem de gereksiz yan yollara sapılmasını
önleyecektir.
Kanaate dayalı bilirkişilik dönemi bitmiş, artık kanıta dayalı, gerekçeli bilirkişilik
dönemi başlamıştır.
Kitle medyası, dördüncü kuvvet olarak kabul edilmekte ve kamuoyunu
bilgilendirmenin yanı sıra, sıklıkla yönlendirmektedir. Medyanın kamuoyu
oluşturma gücünü tıbbi malpraktis haberlerinde de görmekteyiz. Ancak medyada
çıkan tıbbi malpraktis haberlerinin birçoğunun ''medyatik malpraktis'' olduğu
anlaşılmaktadır.
Hekimlerle kitle medyasının işbirliğini sağlamak için öncelikle hekimlerin
medyanın işleyişini anlaması ve haberi “basılmaya değer” yapan kriterleri tanıması
gereklidir. Medyanın payına düşen en önemli görev ise, sağlık haberciliği eğitimine
ve medya etiğine sahip muhabirler yetiştirmek, bu vasıflara sahip gazetecilerle
çalışmaktır. Ancak bu şekilde bu iki önemli alan, medya ve tıp, uyum içinde ve
birbirinin ayağına basmadan çalışabilir.
Malpraktis konusundaki tazminatların tamamen özel sigortaya havale edilmesi,
aynı zorunlu trafik sigortasında olduğu gibi suistimale kapı aralayacak ve bu alanda
sektörleşmeye yol açacaktır. Özel sigorta şirketlerinin hasar prim dengesi ve teknik
kar hesapları nedeni ile hekimler mağdur olacaktır. Çözüm tamamen hatalı olan
sistemin terk edilerek İskandinav modelinin uygulanmasıdır.
Sonuç olarak Malpraktisi önlemek için;
3 Kayıtlar düzgün tutulmalı, tıbbi belgelerin ve grafilerin düzgün arşivlenmesi
sağlanmalıdır.
3 Uzmanlık derneklerinin, hem malpraktisi önlemek, hem de oluşan şikayetlerde
yol gösterici olmak üzere, öncelikle uzmanlık alanlarıyla ilgili standartları tespit
etmesi gerekmektedir.
170
OFTALMOLOJİDE MALPRAKTİS KONULU EĞİTİM BULUŞMASININ SONUÇ BİLDİRGESİ
3 Mezuniyet sonrası sürekli eğitim programlarıyla bilgi ve tutumların
güncellenmesi sağlanmalıdır.
3 Tıp eğitimi sisteminde tıp etiği ve tıp hukukunu öne çıkaran değişikliğe
gidilmelidir.
3 Hekim, tıp hizmetini tek başına yürütemeyeceği gibi her aşamasını da
denetim altında tutma gücüne sahip değildir. Sağlık alanında tanımlanan
sayısı kırkı aşkın meslek vardır.
Zorunlu mesleki sigorta aceleyle yasalaştırılmadan önce, komplikasyon
durumunda hukukun tutumunu netleştirmek, kusursuz sorumluluk konusunu
çözmek gereklidir.
3 Sağlık Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve TTB ile birlikte özel bir komisyon
kurulmalı, oluşturulan bu komisyon gözetiminde Yeni TCK tekrar gözden
geçirilmelidir. Bu hukuksal çalışmalar genişletilerek Tıp Uygulamalarına Özgü
mevzuat oluşturularak bu çok özel ve kutsal alanın özel “Sağlık Hukuku”
oluşturulmalıdır.
171
Dizin
DİZİN
A
Bilgilendirilmiş Onam 42, 103
ABD 29, 36, 105, 106, 107, 108,
Bilgilendirme 4, 5, 18, 80, 97, 103, 109,
115, 140, 165
Adli Tıp Kurumu 33, 37, 41, 50, 56, 91,
92, 93, 94, 95, 131, 168,
AHEK 8
Alkol 97, 139, 147, 153, 159
Arşivleme 38
Asistan 7, 8, 9, 10, 11, 42, 43, 44, 52,
100, 118, 121, 122, 123, 124, 125, 126,
127, 128, 129, 151, 164, 165, 166,
Asistan Hekim 7, 9, 11, 166,
Asistan Hekimler
Eşgüdüm Kurulu 8
Avrupa Konseyi Biyotıp
Sözleşmesi 80
Avusturya 111
Bilgisayarların Tıpta Kullanılışına
İlişkin Duyuru 19
Bilim ve Sanat Hürriyeti 77
Bilinçli Taksir 41, 53, 85, 86, 89, 131,
166
Bilinçsiz Taksir 85
Bilirkişi 32, 33, 37, 39, 40, 49, 55, 58, 59,
71, 72, 73, 74, 75, 88, 91, 93, 96, 97, 100,
127, 135, 154, 169,
Bilirkişi Raporu 73, 74, 88, 135,
Bilirkişilik 10, 33, 71, 72, 73, 74, 75, 76,
92, 98, 103, 105, 127, 128, 135, 169
Borçlar Kanunu 10, 43, 46, 47, 62, 63,
70, 154
Aydınlatılacak Kişi 80, 81,
Aydınlatılmış Onam 3, 4, 5, 6, 9, 24, 25,
33, 34, 36, 79, 83, 94, 95, 102, 107, 112,
125, 127, 135, 141, 164, 165, 168,
Aydınlatılmış Rıza 78, 79
Aydınlatma Yükümlülüğü 47, 61, 80, 81,
110, 111, †170
Aydınlatma Yükümlüsü 9, 80, 81
Aydınlatmanın Kapsamı 81, 82,
Aydınlatmanın Şekli 82
Aydınlatmanın Zamanı 81
B
Belgeleme 18
Belgelemek 18, 115
C
Ceza Muhakemesi Kanunu 17, 70,
Ceza Sorumluluğu 13, 50, 51, 106, 131
Cezai Sorumluluk 9, 62, 112, 167
Ç
Çalışma Süresi 8
Çalışmanın Yasaklanması 67, 70, 167
Çapraz Sorgu 49, 59, 74
Çekirdek Eğitim Müfredatı 121
D
Deontoloji Tüzüğü 9, 10, 24, 57
Devlet Memurları Kanunu 7, 10, 63,
172
Dizin
Dikkatsizlik 42, 46, 66, 72, 84, 85, 130,
166,
Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Eğitim
Disiplin Suçu 63
Göz Hastalıkları Eğitim ve Müfredat
Dökümantasyon 18, 19, 20
E
Eğitici 125
ve Müfredat Komisyonu 122
Programı 122
Göz Hastalıkları Uzmanlık Alanı 122,
123, 168
Göz Hastalıkları Uzmanlık
Öğrencisi 122
Eğitim 2, 7, 8, 9, 10, 23, 24, 25, 36, 38,
42, 43, 44, 52, 60, 92, 116, 118, 119, 121,
122, 123, 124, 125, 128, 132, 136, 163,
164, 165, 166, 167, 168, 169, 170
H
Eğitim Kurumlarını Değerlendirme
Komisyonu 122
Haber Kaynağı 140
Eğitim Müfredatı 121, 132
Eğitim Planlama Birimi 122
Haber 9, 17, 56, 61, 97, 137, 140, 141,
142, 145
Hak 1, 7, 10, 12, 18, 21, 28, 72, 77, 79,
98, 108, 110, 146, 154, 155, 159, 160,
161, 162, 163, 164
Eksik Araştırma 52, 94
Haklar 1, 2
Endikasyon 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27,
28, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 82, 165
Haksız Fiil 10, 43, 46, 47, 127
Endikasyon Dışı 21, 22, 23, 24, 25, 26,
27, 28, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 165
Hasta Hakları 1, 6, 11, 14, 20, 23, 33, 61,
79, 81, 82, 83, 109, 127
Etik 1, 2, 4, 5, 6, 8, 9, 10, 12, 13, 19, 20,
30, 36, 55, 60, 61, 62, 67, 72, 74, 114,
119, 124, 125, 126, 128, 130, 132, 147,
148, 153, 158, 163, 165, 167, 168
Hasta Hakları Yönetmeliği 6, 14, 23, 33,
79, 81, 82, 83
Evrakta Sahtecilik 59
Hasta Güvenliği 61, 116, 118, 119
Hata 37, 46, 49, 52, 56, 57, 58, 59, 60,
61, 65, 72, 83, 85, 86, 87, 100, 107, 108,
112, 114, 116, 130, 141
Hatalı Uygulama 45
F
Hekim Hakları 1, 2, 6, 8, 163
Farmakoekonomik 27, 31, 32
Hekim Hasta İlişkisi 1, 163
Farmakovijilans 29
Hekim Kusuru 39, 40, 98, 100, 102
FDA 25, 26, 29, 33, 34
Hekimlik 2, 3, 8, 11, 12, 13, 14, 15, 16,
17, 20, 33, 36, 51, 54, 55, 63, 64, 70, 72,
78, 79, 82, 114, 125, 127, 164, 165, 167
G
Gazete 6, 33, 63, 95, 97, 128, 136, 137,
139, 141, 142, 145, 153, 156, 157, 158
Genel Öğrenim Hedefleri 125
Genelge 9, 16, 34, 136
Genişletilmiş Eğitim Müfredatı 121,
Görev Analizi 123
Görev Listesi 123, 124
Hekimlik Mesleğinin İcrası 78, 79, 82,
167
Hekimlik Meslek Etiği Kuralları 63, 70,
82
Hukuka Uygunluk 60, 77, 78, 104, 106,
109, 111, 112, 167
Hukuki Sorumluluk 10, 17, 46, 61, 62,
167
173
Dizin
I-İ
ICO 124, 128, 129
Kusursuz Sorumluluk 13, 17, 39, 52, 58,
60, 147, 170
İdari Malpraktis 13
İdari Sorumluluk 10, 62, 167
M
İhtisas Kurulu 37, 56, 92, 93, 94, 98
Malpraktis 3, 4, 6, 12, 13, 17, 26, 32, 36,
39, 41, 42, 43, 44, 45, 46, 48, 49, 50, 53,
55, 57, 58, 59, 60, 61, 72, 73, 76, 83, 93,
95, 96, 97, 98, 99, 100, 101, 102, 103,
105, 106, 108, 113, †114, 115, 116, 117,
118, 119, 120, 127, 128,, 130, 131, 132,
133, 134, 135, 136, 145, †162, 163, 164,
165, 166, 167, 168, 169
İlaç Endüstrisi 29
İletişim 4, 37, 53, 64, 72, 95, 115, 116,
117, 118, 120, 137, 138, 143
İletişim Hataları 53
İlgilinin Rızası 167
İngiltere 107, 108, 109, 145
International Council Of
Ophthalmology 124, 128, 129
Medikal Malpraktis 12
İstenmeyen Sonuç 4, 53
Medikolegal 76, 124, 126, 127, 128, 168,
169
İsviçre 111
Medya Etkisi 138
Medyatik Malpraktis 169
K
Mesai 8, 10
Kalite 107, 118, 119
Meslek Etiği Kuralları 9, 63, 70, 79, 82
Kasıt 32, 41, 131, 166
Meslek Sırrı 19
Kast 41, 54, 166
Meslek ve Sanatta Acemilik 72, 85, 130
Kasten yaralama 53, 104, 106, 108, 109,
110, 111, 112, 167, 168
Mesleki Cüret 85
Kayıt Tutma Yükümlülüğü 48
Mesleki Sorumluluk 62, 96, 106, 125,
167
Kaynak Standardizasyonu 125
Mesleki Sorumluluk Sigortası 96
Kitle İletişimi 137, 138
Mesleki ve Etik Sorumluluk 10
Kitle Medyası 137, 138, 139, 141, 142,
169
Meslekte Acemilik ve Yetersizlik 42, 166
Kılavuz 25, 27
Komisyon 60, 122, 123, 124, 169, 170
Komplikasyon 5, 16, 32, 33, 38, 39, 45,
46, 47, 48, 49, 50, 51, 52, 53, 54, 55, 56,
57, 58, 59, 60, 61, 72, 90, 116, 117, 131,
133, 135, 141, 166, 170
Konsültasyon 52, 57
Kötü Uygulama 40, 140, 147
Kurum Kusuru 98
Kusur 3, 10, 12, 35, 36, 37, 38, 39, 40,
41, 42, 44, 47, 48, 49, 52, 53, 54, 56, 59,
87, 88, 89, 94, 97, 98, 119, 127, 135, 164,
166
Meslekten Alıkoyma Cezası 65, 67, 70
Müdahale 3, 4, 6, 17, 18, 23, 24, 36, 38,
40, 41, 46, 47, 51, 57, 58, 61, 77, 78, 79,
80, 81, 82, 83, 86, 87, 104, 106, 109, 110,
111, 112, 120, 135, 147, 165, 168
Müfredat 122, 123, 124, 128, 168
Müterafık Kusur 54
N
Nizamat Evamir ve Talimatlara
Riayetsizlik 85
Nöbet 7, 8, 9, 10, 43, 51, 56
Nöbet Saatleri 10
174
O
Oda Bölgesinde Çalışmanın
Yasaklanması 67, 70, 167
Oftalmolojide Malpraktis 115, 116, 117,
118, 119, 164, 165
Onam 1, 2, 3, 4, 5, 6, 9, 18, 24, 25, 33,
34, 36, 37, 42, 60, 79, 83, 94, 95, 102,
103, 107, 112, 114, 125, 127, 135, 141,
164, 165, 168
Onay 3, 26, 38, 97, 160
Otonomi Aydınlatması 80
Ö
Öğrenim Hedefleri 123, 124, 125, 126,
168
Öğrenme Aktiviteleri 123, 168
41, 54, 166
Özen Yükümlülüğü 84, 85
Dizin
S
Sadakat ve Özen Borcu 48
Sağlık Bakanlığı 6, 14, 15, 20, 23, 25,
26, 27, 28, 31, 32, 56, 60, 70, 91, 95, 122,
123, 128, 131, 165, 168, 169, 170
Sağlık Haberciliği 137, 169
Sağlık Hizmeti 2, 8, 12, 13, 17, 35, 52,
53, 55, 56, 58, 59, 78, 88, 105, 107, 164
Sağlık Kampanyası 139
Sağlık Mesleği Mensubu 36, 78, 105
Sağlık Personeli 5, 13, 14, 16, 36, 49,
50, 58, 78, 94, 119, 164, 165
Sevk 38, 53, 56, 63, 65, 68, 87, 99, 119
SGK 28, 51, 61
Sigorta 19, 28, 40, 41, 60, 97, 109, 136,
144, 145, 146, 147, 148, 149, 150, 151,
153, 154, 155, 156, 157, 158, 159, 160,
161, 162, 165, 169, 170
Şikayet 30, 56, 95, 97
P
Simülasyon 43, 100, 101
Para Cezası 10, 62, 64
Sistem 13, 28, 53, 59, 116, 118, 144, 145,
149, 167
Plasebo 26
Poliçe 146, 147, 148, 150, 151, 154, 160,
161
Sistem Hataları 53, 59
Prim 109, 146, 148, 150, 151, 154, 155,
156, 161, 162, 169
Sır Saklama 9, 11, 15, 19, 48, 83, 113
Profesyonellik 124, 126, 128, 168
Sorumluluk 9, 10, 11, 13, 14, 16, 17, 18,
25, 27, 29, 32, 38, 39, 41, 43, 44, 46, 48,
49, 52, 54, 57, 58, 59, 60, 61, 62, 80, 81,
89, 96, 97, 106, 109, 112, 113, 125, 127,
145, 146, 147, 148, 149, 150, 151, 152,
153, 154, 155, 156, 157, 158, 159, 160,
161, 167, 170
R
Raporlama 18, 19, 20, 60
Resmi Gazete 6, 33, 63, 95, 128, 153
Riziko Aydınlatması 80
Rıza 3, 23, 34, 36, 47, 48, 54, 78, 79, 80,
81, 83, 107, 108, 109, 110, 111, 112, 113,
167, 168
Sır 9, 11, 15, 18, 19, 48, 63, 83, 113, 165
Sır Saklama Yükümlülüğü 9, 11, 48, 113
Soruşturma 30, 31, 49, 50, 55, 56, 62,
63, 64, 65, 66, 67, 68, 69, 70, 88, 167
Rızaya Ehliyet 79
Sözleşme 25, 43, 46, 47, 48, 54, 146,
153, 154, 155, 156, 157, 158, 160, 161,
162
Ruhsat 21, 26, 27, 29, 31
Standart Tıbbi Uygulama 46
Rızanın Açıklanması 79
Sürekli Mesleki Gelişim 124, 168
175
Dizin
T
Tababet 6, 7, 24, 33, 34, 36, 78, 91, 92,
95, 121, 128, 165
Tababet Uzmanlık Tüzüğü 121
49, 53, 55, 58, 59, 61, 72, 73, 76, 105,
106, 132, 133, 135, 169,
Tıbbi Müdahale 3, 4, 6, 23, 38, 41, 61,
77, 78, 79, 87, 104, 111, 112, 120
Tababet ve Şuabatı Sanʼatlarının Tarzı
İcrasına Dair Kanun 91, 95, 121, 128
Tıbbi Müdahalenin Gerekliliği 82
Taksir 41, 53, 83, 84, 85, 86, 89, 166
Tıbbi Uygulama 2, 6, 12, 13, 35, 36, 37,
38, 39, 40, 41, 42, 46, 49, 56, 57, 59, 76,
77, 90, 91, 93, 94, 95, 103, 105, 107, 108,
109, 112, 130, 137, 139, 141, 144, 145,
146, 147, 148, 164, 166, 167, 168
Taksirin Unsurları 84
Taksirle Öldürme 83, 112, 167
Tanı Hataları 52
Taraf Hatası 99
Tarife 148, 156
Tazminat 2, 8, 10, 13, 14, 15, 16, 17, 30,
31, 37, 41, 44, 52, 54, 55, 58, 60, 63, 76,
94, 96, 97, 100, 105, 106, 108, 109, 113,
127, 136, 144, 146, 147, 148, 149, 150,
153, 154, 156, 157, 158, 159, 160, 161
Tıbbi Standart 45, 85
Tıbbi Uygulama Hataları 12, 13, 36, 37,
39, 41, 59, 76, 90, 103, 107, 112, 141,
147, 167
Tıbbi Uygulama Hatası 2, 6, 12, 36, 38,
39, 49, 57, 93, 94, 95, 108, 109, 137, 139,
141, 144, 145, 164, 166, 168
Tıp Etiği 8, 20, 60, 61, 113, 120, 170
Tazminat Sorumluluğu 2, 13, 14, 76,
105
Tıp Hukuku 6, 17, 34, 41, 55, 61, 85, 86,
113, 120
TCK 5, 9, 51, 53, 56, 60, 62, 70, 73, 76,
77, 78, 80, 83, 84, 86, 89, 90, 131, 135,
170
Tıpta Uzmanlık Eğitimi 121, 122, 168
Tedavi Aydınlatması 80
Tedavi Hataları 35, 52, 87
Tıpta Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği 121
Tıpta Uzmanlık Kurulu 7, 121, 122, 123,
168
Tedavi Özgürlüğü 24, 32
Tıpta Uzmanlık Kurulu Müfredat
Oluşturma Sistemi 122, 168
Tedaviyi Sürdürme Yükümlülüğü 48
Tıpta Uzmanlık Tüzüğü 7, 11, 42, 66
Tedbirsizlik 42, 72, 84, 85, 130, 166
Tıpta Uzmanlık Yönetmeliği 7, 11
Tekzip 142
Toksisite 28
Televizyon 54, 137, 138, 139, 142
TTB 1, 2, 3, 4, 5, 6, 8, 17, 30, 36, 41, 60,
63, 70, 72, 79, 129, 130, 166, 167, 170
Tıbbi Bilirkişilik 71
Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi 34, 79,
82, 83
TUK 122
Tıbbi Deontoloji Tüzüğü 9, 10, 24
Tıbbi Etik 55, 60, 61, 67, 125, 128
Türk Ceza Kanunu 5, 9, 17, 19, 41, 43,
89, 90, 166
Tıbbi Girişim 38, 50, 166
Türk Oftalmoloji Derneği 122, 124
Tıbbi Hata 52, 56, 61, 65, 72, 83, 85, 86,
107, 108, 112, 130
U
Tıbbi Kusur 42, 166
Tıbbi Malpraktis 6, 36, 41, 44, 45, 46, 48,
TUKMOS 122, 123, 124, 168
Uluslararası Oftalmoloji Stratejik
Planı 124
176
Dizin
Uyarma Cezası 64
Yaralamaya Neden Olma 50
Uzman Görüşü 49, 135
Yardımcı Kişi 9, 43, 46
Uzmanlık Dalları Eğitim ve Müfredat
Komisyonları 122
Yargıtay 37, 50, 51, 57, 58, 60, 61, 95,
96, 97, 133
Uzmanlık Eğitimi 7, 8, 9, 121, 122, 123,
125, 128, 164, 168
Yasal Hak 10, 164
Yataklı Tedavi Kurumları İşletme
Yönetmeliği 7
Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği 121
Uzmanlık öğrencisi 7, 8, 11, 44, 122,
150
Yöntem 40, 66, 122, 125, 166
V
Yüksek Sağlık Şurası 10, 37, 44, 50, 61,
76, 91, 92, 93, 94, 95, 103, 168
Vekalet Sorumluluğu 42
Vekâlet Sözleşmesi 46
Y
Yan Etki 27, 32
Yaralama 50, 53, 83, 104, 106, 108, 109,
111, 112, 167, 168
Yüksek Öğretim Kanunu 7, 10, 63
Yükümlülük 45, 46, 81
Z
Zaman Yönetimi 118
Zamanaşımı 56, 60, 70, 156, 161, 162
Zorunluluk Hali 1
TÜRK OFTALMOLOJ‹ DERNE⁄‹ E⁄‹T‹M YAYINLARI
Gönül isterdi ki, bu kitabın arka kapağındaki ilk yazı, artık aramızda olmayan Eğitim
Planlama Birimi’nin kurucusu Prof .Dr. Ercan ÖNGÖR hocama ait olsun.Bu vesileyle hocamın
aziz hatırası önünde özlemle ve hürmetle eğiliyorum.
Eğitim Planlama Birimi 1995 yılında yapılanmasını tamamlamış, 2003 yılından bu yana da
ulusal düzeyde “Oftalmolojide Eğitim Buluşması” Toplantıları düzenlemektedir.
Malpraktis konuları özellikle 2000’li yıllarda tıp camiasının gündeminde yoğun şekilde yer almaya
başlamış, kamuoyundaki yanlış algılamalarla hekimlerin başını ağrıtacak hale gelmiştir. Hekimlerin
artık yasal hak ve sorumluluklarını çok iyi bilmeleri gerekmektedir. O nedenle uzmanlık eğitimi
müfredat programlarında, etik-medikolegal-profesyonellik konularına da yer verilmeye başlanmıştır.
Bu kitabın içeriğindeki yazılar 2011 yılında düzenlenen 7. Oftalmolojide Eğitim Buluşması
Toplantısında konuşma görevi üstlenmiş olan değerli meslektaşlarımız ve değerli konuk
konuşmacılarımız tarafından kaleme alınmıştır. Emekleri nedeniyle bütün yazarlara yürekten
teşekkür etmek isterim. İleride bu kitabın E-Kitap versiyonu devreye girdiğinde kuşkusuz en çok
güncellemeye ihtiyaç duyulacak en çok okunacak kitaplardan biri olacaktır.
Mevcut hali ile bu kitap, gerek mesleğe yeni başlayan ve gerekse deneyimli meslektaşlarımız için
yol gösterici olarak önemli bir boşluğu dolduracak, konunun değişimlere açık olması nedeniyle, ileride
E-Kitap versiyonlarını da yakından takip etmeleri gerekecektir. Yararlı olması dileklerimle.
Dr. Sunay DUMAN
1995-2006 Dönemi Eğitim Planlama Birimi Sekreteri
2006-2010 Dönemi Eğitim Planlama Birimi Başkanı
Türk Oftalmoloji Derneği Eğitim Yayınları’nın son basılı kitabı olan bu eser 2011 yılında
İzmir’de gerçekleştirilen Oftalmolojide Eğitim Buluşması-7 Toplantısı’nın konu başlıklarından
hazırlanmıştır. Eğitim Planlama Birimi’nin aktif üyeleri, malpraktis konusuyla yakından ilgilenen ve
toplantılar düzenleyen hukuk ve adli tıp uzmanları, Göz Hastalıkları ihtisası yapmakta olan iki
asistanımız ve bir gazeteciden oluşan toplantı konuşmacıları, anlattıkları konuları genişleterek yazılı
metin haline getirmişlerdir. Kitapta yasal haklarımız, sorumluluklarımız ve malpraktisle ilgili genel
bilgilerin yanı sıra oftalmolojide malpraktis konuları ve örnekleri de detaylarıyla işlenmiştir.
Günümüz koşullarında hekim ve hastaların yasal hakları ve sorumluluklarının, ilgili yasal
düzenlemelerin ve yaptırımların iyi bilinmesinin, tıp ile hukuk arasındaki bağlantının önemi
giderek artmaktadır. Kitabın tüm oftalmologlara tıbbi malpraktis, yasal haklarımız ve
sorumluluklarımız konusunda sağlam bir temel bilgi oluşturacağına inanıyorum. Bu özgün
eserimiz, oftalmolojide malpraktis konusunda yayınlanan ilk kitap olma özelliğini taşımaktadır.
Konuyla ilgili bilgilerini, deneyimlerini bizlerle paylaşan ve emeklerini esirgemeyen tüm yazarlara,
yayınlanmasını ve meslektaşlarımıza ulaşmasını sağlayan Türk Oftalmoloji Derneği Genel Başkanı ve
Merkez Yönetim Kurulu’na teşekkür ediyor, kitabın hepimize yararlı olmasını gönülden diliyorum.
Prof.Dr. Zeliha YAZAR
TOD Eğitim Planlama Birimi 2006-2010 Dönemi Sekreteri
TOD Eğitim Planlama Birimi 2010-2012 Dönemi Başkanı
ISBN: 978-605-61013-3-5

Benzer belgeler