ziraat fakültesi dergisi - Gaziosmanpaşa Üniversitesi

Transkript

ziraat fakültesi dergisi - Gaziosmanpaşa Üniversitesi
GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ
ZİRAAT FAKÜLTESİ DERGİSİ
Journal of the Agricultural Faculty
of Gaziosmanpasa University
ISSN: 1300 – 2910
CİLT: 29
SAYI: 1
YIL: 2012
Sahibi
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Adına
Prof. Dr. Güngör YILMAZ
Dekan
YAYIN KURULU
Prof. Dr. Gazanfer ERGÜNEŞ
Prof. Dr. Mehmet Ali SAKİN
Prof. Dr. Rüstem CANGİ
Doç. Dr. Hikmet GÜNAL
Doç. Dr. Nuray KIZILASLAN
YAYIN KOMİSYONU
Prof. Dr. Mehmet Ali SAKİN
Prof. Dr. Kenan YILDIZ
(Editör)
Tarla Bitkileri Bölümü
Bahçe Bitkileri Bölümü
Prof. Dr. Ebubekir ALTUNTAŞ
Biyosistem Mühendisliği Bölümü
Doç. Dr. Murat SAYILI
Tarım Ekonomisi Bölümü
Yrd. Doç. Dr. Ekrem BUHAN
Su Ürünleri Mühendisliği Bölümü
Doç. Dr. Rasim KOÇYİĞİT
Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü
Yrd. Doç. Dr. Dürdane YANAR
Bitki Koruma Bölümü
Yrd. Doç. Dr. Arda YILDIRIM
Zootekni Bölümü
Yayına Hazırlayan
Arş. Gör. Ahmet KINAY, Arş. Gör. Mahir ÖZKURT
Editör Adresi :
Prof. Dr. Mehmet Ali SAKİN
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi
60250 Taşlıçiftlik Yerleşkesi – TOKAT
Telefon : (356) 252 1616 / 2123
Faks
: (356) 252 1488
E-Posta : [email protected]
http://ziraat.gop.edu.tr/fkdergi.asp
Dizgi ve Baskı:
GOÜ Matbaası, 60250, Taşlıçiftlik Yerleşkesi – TOKAT
Prof. Dr. Zeki ACAR
HAKEM LİSTESİ
Ondokuz Mayıs Üniversitesi
Prof. Dr. Cevat AYDIN
Selçuk Üniversitesi
Prof. Dr. Ayşe GÜL
Ege Üniversitesi
Prof. Dr. Hatice GÜLEN
Uludağ Üniversitesi
Prof. Dr. Mazhar KARA
Atatürk Üniversitesi
Prof. Dr. Saliha KIRICI
Çukurova Üniversitesi
Prof. Dr. Semiha KIZILOĞLU
Atatürk Üniversitesi
Prof. Dr. Ramazan ÖZTÜRK
Ankara Üniversitesi
Prof. Dr. Süleyman SOYLU
Selçuk Üniversitesi
Prof. Dr. İsa TELCİ
Gaziosmanpaşa Üniversitesi
Prof. Dr. Halit YETİŞİR
Erciyes Üniversitesi
Doç. Dr. Uğur BİLGİLİ
Uludağ Üniversitesi
Doç. Dr. Oğuz BİLGİN
Namık Kemal Üniversitesi
Doç. Dr. Avni BİRİNCİ
Atatürk Üniversitesi
Doç. Dr. Ahmet ÇELİK
Atatürk Üniversitesi
Doç. Dr. Erdal DAĞISTAN
Mustafa Kemal Üniversitesi
Doç. Dr. Ramazan DOĞAN
Uludağ Üniversitesi
Doç. Dr. Ergin ERTAN
Adnan Menderes Üniversitesi
Doç. Dr. Erdoğan Eşref HAKKI
Selçuk Üniversitesi
Doç. Dr. Doğan IŞIK
Erciyes Üniversitesi
Doç. Dr. Diğdem KAYDAN
Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Doç. Dr. Cevriye MERT
Uludağ Üniversitesi
Doç. Dr. Zeki MUT
Bozok Üniversitesi
Doç. Dr. İskender PARMAKSIZ
Gaziosmanpaşa Üniversitesi
Doç. Dr. Şemun TAYYAR
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Doç. Dr. Nihat TURSUN
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi
Doç. Dr. Ayşe UZMAY
Ege Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Hacer ÇELİK ATEŞ
Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Harun HURMA
Namık Kemal Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Buket KARATURHAN
Ege Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Osman KILIÇ
Ondokuz Mayıs Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Alpaslan KUŞVURAN
Çankırı Karatekin Üniversitesi
GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ DERGİSİ
YAYIN VE YAZIM KURALLARI
A. YAYIN KURALLARI
1. Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisinde, tarım bilimleri alanında öncelikle
orijinal araştırmalar ile özgün derlemeler yayınlanır.
2. Dergide yayınlanacak makaleler Türkçe ve İngilizce yazılabilir.
3. İlk başvuruda eser, biri orijinal ve üçü yazar isimsiz olmak üzere toplam dört kopya halinde,
“Telif Hakkı Devri Formu’’ ile birlikte Ziraat Fakültesi Dergisi Editörlüğüne gönderilmelidir.
4. Dergiye gönderilen makaleler, değerlendirilmek üzere üç danışmana gönderilir. Danışman
görüşleri doğrultusunda makalenin yayını konusunda karar verilir.
5. Basımına karar verilen ve düzeltme için yazarına gönderilen eserde, ekleme veya çıkartma
yapılamaz.
6. Yayına kabul edilen makalelerin son şekli Ziraat Fakültesi Yayın Kurulu Başkanlığınca
değerlendirilir. Yayın süreci tamamlanan eserler geliş tarihi esas alınarak yayınlanır.
Yayınlanmayan makaleler yazarlarına iade edilmez.
7. Bir yazarın derginin aynı sayısında ilk isim olarak bir, ikinci ve diğer isim sırasında iki olmak
üzere en fazla üç eseri basılabilir.
8. Yayınlanan makalelerdeki her türlü sorumluluk yazar(lar)ına aittir.
9. Yukarıda belirtilen kurallara uymayan eserler değerlendirmeye alınmaz.
10. Yayınlatılmak istenen makaleler aşağıdaki posta ve/veya e-mail adresine gönderilmelidir.
Posta Adresi:
Prof. Dr. Mehmet Ali SAKİN
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi Editörlüğü
60250 TOKAT
E-posta adresi:
[email protected]
B. YAZIM KURALLARI
1. Dergiye gönderilecek eser, A4 boyutundaki kağıdın tek yüzüne 11 punto Times New Roman tipi
harflerle ve 1,5 satır aralıklı yazılmalıdır. Sayfa boşlukları 3’er cm olmalıdır. Makalenin her sayfası
ve satırları numaralandırılmalıdır. Makale toplam 15 sayfayı geçmemelidir.
2. Yapılan çalışma bir kurum/kuruluş tarafından desteklenmiş ya da doktora/yüksek lisans tezinden
hazırlanmış ise, bu durum ilk sayfanın altında dipnot olarak verilmelidir.
3. Yazar ad(lar)ı açık olarak yazılmalı ve herhangi bir akademik unvan belirtilmemelidir. Adresler
kelimelerin ilk harfi büyük olacak şekilde adların hemen altında yazılmalıdır.
4. Dergiye gönderilecek eser özet, abstract, giriş, materyal ve metot, bulgular ve tartışma, sonuç,
teşekkür (gerekirse) ve kaynaklar bölümlerinden oluşmalıdır. Makalelerin metin bölümlerindeki
ana başlıklar ile alt başlıklar numaralandırılmalıdır.
5. Özet ve abstract 200 kelimeyi geçmeyecek şekilde 10 punto ve 1,5 aralık ile yazılmalıdır. Türkçe
yazılan makalelerde İngilizce, İngilizce yazılan makalelerde de Türkçe özetin başına eserin başlığı
aynı dilden yazılmalıdır. Beş kelimeyi geçmeyecek şekilde Türkçe özetin altına anahtar
kelimeler, İngilizce özetin altına da keywords yazılmalıdır.
6. Eserde yararlanılan kaynaklar metin içinde yazar ve yıl esasına göre verilmelidir. Üç veya daha
fazla yazarlı kaynaklara yapılacak atıflarda, ve ark. kısaltması kullanılmalıdır. Aynı yerde birden
fazla kaynağa atıf yapılacaksa, kaynaklar tarih sırasına göre verilmelidir. Aynı yazarın aynı tarihli
birden fazla eserine atıfta bulunulacaksa, yıla bitişik biçimde ‘a, b’ şeklinde harflendirme
yapılmalıdır. Yararlanılan eserlerin tümü ‘Kaynaklar’ başlığı altında alfabetik sıraya göre
numarasız ve 9 punto olarak verilmelidir.
Yararlanılan kaynak makale ise;
Avcı, M., 1999. Arazi Toplulaştırmasında Blok Öncelik Metodunu Esas Alan Yeni Dağıtım
Modeline Yönelik Bir Yaklaşım.Türk Tarım ve Ormancılık Dergisi, 23, 451-457.
Yararlanılan kaynak kitap ise;
Düzgüneş, O., T. Kesici, O. Kavuncu ve F. Gürbüz, 1987. Araştırma ve Deneme Metotları
(İstatistik Metotları II). Ankara Üniv. Zir. Fak. Yay. No. 1021, 381 s., Ankara.
Yararlanılan kaynak kitaptan bir bölüm ise;
Ziegler, K.E. and B. Ashman, 1994. Popcorn. in: Specialty Corns. Edited Arnel R. Hallauer. Publ.
By the CRS Press, 189-223.
Yararlanılan kaynak bildiri ise;
Uzun, G., 1992. Türkiye’de Süs Bitkileri Fidanlığı Üzerinde Bir Araştırma. Türkiye I. Ulusal
Bahçe Bitkileri Kongresi, 13-16 Ekim 1992, İzmir, Cilt 2:623-628.
Anonim ise;
Anonim, 1993. Tarım istatistikleri Özeti. T.C. Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü,Yayın
No:1579, Ankara.
İnternet ortamından alınmışsa;
http://www.newscientist.com/ns/980228/features.html
olarak verilmelidir.
7. Çizelge halinde olmayan tüm görüntüler (fotoğraf, çizim, diyagram, grafik, harita vb.) şekil
olarak adlandırılmalı ve ardışık biçimde numaralandırılmalıdır. Her bir çizelge ve şekil metin
içinde uygun yerlere yerleştirilmeli, açıklama yazılarıyla bir bütün sayılıp üst ve altlarında bir satır
boşluk bırakılmalıdır.
Şekil ve çizelgeler tek sütun kullanılması halinde 15 cm’den, iki sütun olması durumunda ise 7.5
cm’den fazla olmamalıdır. Şekil isimleri şekillerin altına, çizelge isimleri ise çizelgelerin üstüne,
ilk kelimenin baş harfi büyük olacak şekilde küçük harf ve 9 punto ile yazılmalıdır. Çizelge ve
şekil içerikleri en fazla 9 punto, varsa altlarındaki açıklamalar 8 punto olmalıdır. Araştırma
sonuçlarını destekleyici nitelikteki resimler 600 dpi çözünürlüğünde ”jpg” formatında olmalıdır.
Renkli resimler yerine gri tonlu resimler tercih edilmelidir.
İÇİNDEKİLER
Sayfa No
Türkiye’de Organik Tarım ve Organik Tarıma Verilen Desteklemeler……............................................
H.KIZILASLAN, A.OLGUN
1
Tokat İli Merkez İlçede Arı Yetiştiricileri Birliği Üyelerinin Birliğe Örgütsel Bağlılıklarının Analizi...
N.KIZILASLAN, F.ADIGÜZEL
13
Çukurova Bölgesinde Bazı Kamışsı Yumak (Festuca arundinaceae Schreb.) Çeşit ve
Populasyonlarının Verim ve Kalite Özelliklerinin Belirlenmesi………………………...………………
S.ÇINAR
29
Yeni Bir Elma Anaç Aday Tipinin Ara Anaç Özelliklerinin Belirlenmesi…………………………...…
İ.K.ÖZYURT, Y.EDİZER
35
Su Basması Stresi ve Geri Kazanım Uygulamasının Bazı Taze Fasulye Genotipleri Üzerine Etkileri....
Ç.AYDOĞAN, E.TURHAN
41
Hasat Sonrası Isıl İşlem ve Depolama Uygulamalarının Patatesin Fiziko-Mekanik Özellikleri ve
Kalitesi Üzerine Etkileri…………………………………………………………………………………
S.KESİM, E.ALTUNTAŞ
53
Tokat İli Pazar İlçesi Tarla Arazilerinde Kapitalizasyon Oranının Tespiti …………………………….
İ.AVCI, M.AKAY
65
Tokat- Kazova Koşullarında Ekmeklik Buğday Çeşitlerinin (Triticum aestivum) Verim ve Diğer
Özelliklerine Ekim Zamanının Etkisi……………………………………………………………………
A.S.KIRAL, A.ÇELİK
75
Amasya İlinde Kuru Soğan Yetiştiren İşletmelerin Risk Davranışına Göre Sosyo-Ekonomik Analizi...
İ.ÇETİN, K.ESENGÜN
81
Oryza rufipogon Griff. Mitokondri Genomunun (mtDNA) In silico SSR Analizi……………………...
E.FİLİZ
93
Toprak İşleme Yöntemlerinin Buğdayda Yabancı Otlanmaya ve Verime Etkileri…………………….
H.ÖNEN, E.ÖZGÖZ, Z.ÖZER
99
Kışlık Farklı Ekim Zamanlarının Ketencik (Camelina sativa (L.) Crantz) Bitkisinin Verim ve Verim
Ögelerine Etkisi……………………………………….…………………………………………………
D.KATAR, Y.ARSLAN, İ.SUBAŞI
105
Ekmeklik Buğday(Triticum aestivum L.) Genotiplerinin Tane Verimi ve Bazı Kalite Özelliklerinin
Belirlenmesi……………………………………………………………………………………………
Y.DOĞAN, E.KENDAL
113
GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2012, 29 (1), 1-12
Türkiye’de Organik Tarım ve Organik Tarıma Verilen Desteklemeler
Halil KIZILASLAN
Ahmet OLGUN
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Tokat
Özet: Bu çalışmanın ana amacı, Türkiye’de organik tarım ve organik tarıma verilen desteklerin
incelenmesidir. Bununla birlikte, çalışmanın yan amaçları arasında, Dünya’da ve önde gelen ülkelerde
organik tarımın genel yapısının verilmesi de yer almaktadır. Türkiye ile ilgili olarak 2002-2009 döneminde
organik tarımın gelişimi ele alınmıştır. Ayrıca organik tarımın bölgesel dağılımı, bitkisel ve hayvansal ürün
üretici sayısındaki gelişmeler, organik ürün ticareti incelenmiştir. Türkiye’de organik tarıma verilen destekler
incelenirken, doğrudan ve dolaylı olarak organik tarımı etkileyen destekler ve kararlar ele alınmıştır. Sonuç
olarak, Dünya’da organik tarım alanlarının ve üretici sayısının giderek arttığı, buna karşılık Türkiye’nin ise,
organik tarım konusunda sahip olduğu potansiyeli yeterince kullanamadığına dikkat çekilerek bazı çözüm
önerilerine yer verilmiştir.
Anahtar Kelimeler: organik tarım, devlet desteği, Türkiye.
Organic Agriculture and Supports Given to Organic Agriculture in Turkey
Abstract: The main objective of this study, to examine the support given to organic agriculture and organic
farming. However, the overall structure of organic farming in the leading countries and the world are
included. Development of organic agriculture in Turkey are discussed during 2002-2009 In addition, the
regional distribution of organic farming, development in the number of product producers crop and livestock,
trade of organic products were investigated. Supports given to organic agriculture in Turkey were determined
and supports and decisions affecting the organic farming are discussed. As a result, it is understood that
number of producers and lands of organic agriculture are increasing in the world. Meanwhile, it is thought
that Turkey cannot use its potential about organic agriculture sufficiently.
Key Words: organic agriculture, government support ,Turkey
1. Giriş
Tarım, yaşamsal faaliyetler içerisinde en
vazgeçilmez
olanlardan
biridir.
Eski
dönemlerde ilkel yöntemlerle tarım yapılmakta
iken, Dünya nüfusunun artması ve teknolojinin
hızla gelişmesi neticesinde, tarımda aşırı oranda
kimyasal girdi kullanılmış, en az girdi ile en
fazla ürün alabilmek için, teknolojinin tüm
olanakları tarımsal alanlarda kullanılmıştır.
Organik tarım, bitkisel veya hayvansal
üretimi doğanın dengesini bozmadan yapmak
amacıyla uygun ekolojiler seçerek yapay
kimyasal girdi kullanmadan sadece kültürel
önlemler, biyolojik mücadele ve organik
kökenli girdiler kullanılarak yapılan bir tarım
şeklidir. Organik tarımın amacı, toprak ve su
kaynakları ile havayı kirletmeden çevre, bitki,
hayvan ve insan sağlığını korumaktır. Organik
tarımın geçmişi 20.yüzyıla dayanmaktadır.
Özellikle bu yüzyılda çevre bilinci, ozon
tabakasındaki incelme ve dünya geleceğinin
tehlikeye girmesi gibi konular önemli ölçüde
tartışılmaya başlanmıştır. Önceleri çok çeşitli
yöntemler ve teoriler geliştirilmiş, hatta bu
yöntemlere astrolojik boyutlar katılarak ay ve
yıldızların etkisini de üretime katan ekoller
ortaya çıkmıştır. Tüm bu ekoller incelendiğinde
görülen temel öğe; ekolojik dengenin
korunarak, bitkisel ve hayvansal üretimin
birlikte aile işletmeciliği şeklinde yapılması,
dolayısıyla üretimden tüketime kısa devrelerin
kurularak
kendi
kendine
yeterliliğin
sağlanmasıdır. Bu özelliği nedeni ile 1. ve 2.
Dünya savaşları arasında popüler olan organik
tarım 1950 yılından sonra Amerika Birleşik
Devletleri’nin Marshall yardımı ile önemini
yitirmiş, sağlanan ekonomik katkılar ve aşırı
desteklemeler sonucu entansif tarım süratle
yayılmış, makineleşme, kimyasal ilaç ve
gübreler ile kimyasal katkı maddeleri
kullanılmaya başlanılmıştır. 60’lı yılların
sonunda Avrupa Topluluğu’nun uyguladığı
tarımsal destekleme politikaları, 1970 de
pestisitlerin ve kimyasal gübrenin keşfi de bu
gelişmeye katkıda bulunmuştur.
Özellikle 1960’lı yıllarda başlatılan ve
adına kısaca “Yeşil Devrim” denilen tarımsal
üretim teknikleri ile verimde % 100’e varan
artışlar sağlanmıştır. Üretimdeki bu patlama,
1
Türkiye’de Organik Tarım ve Organik Tarıma Verilen Desteklemeler
yüzyılın en önemli teknolojik başarılarından
biri olarak kabul edilmektedir. Ancak,
geleneksel üretim teknikleri ekosistemin hızlı
bir şekilde bozulmasına neden olduğu için,
sürdürülemeyecek bir gelişmenin de eşiğine
gelinmiştir (Ak, 2004). Günümüzde bu
uygulamalar doğal dengenin bozulmasına olan
etkileri ve besin zinciri yoluyla insanın yanı sıra
tüm canlılara ulaşabilen yaşamsal tehlike
yaratma özellikleri ile sanayi ya da kentsel
kirlilikler kadar dikkat çekmeye başlamıştır
(Turhan, 2005).
Ortaya çıkan olumsuzluklar sonucunda,
tarımda doğanın dengesini bozmadan ürün
kalitesini yükseltmek ve güvenilir, sağlıklı
gıdalar üretmek gerekliliği anlaşılmıştır. Bu
amaçla yapılan çalışmalar neticesinde “organik
tarım” ortaya çıkmıştır.
Küresel kirliliğin artmasıyla birlikte gerek
uluslararası gerekse ulusal düzeyde organik
tarıma yönelik bir takım düzenlemeler
yapılmakta ve organik tarım üretimi artmaktadır
(İpek ve Yaşar Çil, 2010).
Bu çalışmada, Dünya’da ve Türkiye'de
genel organik üretim verileri ve üretim
düzeyleri ile ayrıca organik üretime verilen
devlet desteklemeleri hakkında bilgiler
verilmesi amaçlanmıştır.
2. DÜNYA’DA ORGANİK TARIM
Günümüzde
organik
tarım,
Dünya
genelinde pazar hacmi ve tüketim talebi gittikçe
artan bir sektör haline gelmektedir. Gelişmiş
ülkelerin tüketici, gelişmekte olan ülkelerin ise
üretici konumuna gelmeye başladıkları dikkati
çekmektedir. Dünya’da organik tarım alanında
her 100 üreticiden 34’ü Afrika’da, 29’u
Asya’da, 19’u Latin Amerika ülkelerinde, 16’sı
Avrupa’da, 1’i Kuzey Amerika ülkelerinde ve
1’i ise Avustralya’da bulunmaktadır (Şekil 1).
Şekil 1. Dünya’da Organik Üreticilerin Kıtalara Göre
Dağılımı (Anonim, 2009a)
2
Şekil 2’ye göre Dünya’daki organik tarım
ve doğal toplama alanlarının % 35’i Okyanusya
(Avustralya)’da, % 23’ü Avrupa’da, % 23’ü
Güney Amerika’da, % 9’u Asya’da, % 7’si
Kuzey Amerika’da ve % 3’ü is Afrika’dadır.
Şekil 2. Kıtalara Göre Organik Tarım ve Doğal Toplama
Alanlarının Dağılımı (Anonim, 2009a)
Dünya’da sürülebilir organik tarım
alanlarının % 45’inin tarla bitkilerine, %
34’ünün yem bitkilerine, % 5’inin proteince
zengin tarım ürünlerine, % 5’inin sebze
üretimine ve % 11’inin ise diğer bitkilere
ayrılmış olduğu Şekil 3’de dikkati çekmektedir.
Şekil 3. Dünya’da Sürülebilir Organik Tarım Alanlarının
Kullanımı (Anonim, 2009a)
Dünya’da organik olarak yetiştirilen çok
yıllık bitki alanları Şekil 4’te incelendiğinde %
25 oranında kahve, % 25 oranında zeytin, % 23
oranında sert kabuklular, % 10 oranında kakao,
% 9 oranında üzüm ve % 8 oranında ise diğer
bitkilerin yetiştirilmiş olduğu görülmektedir.
Şekil 4. Dünya’da Organik Olarak Yetiştirilen Çok Yıllık
Türler (Anonim, 2009a)
H.KIZILASLAN, A.OLGUN
2007-2008 döneminde Dünya’da organik
tarım alanında en çok büyüyen ülke 1.229.068
hektar ile Arjantin olmuştur. Arjantin’i ise
sırasıyla Falkland Adaları, İspanya, Çin,
Amerika Birleşik Devletleri, Kazakistan,
Kanada, İngiltere, Almanya ve Peru
izlemektedir (Şekil 5).
Şekil 5. 2007-2008 Yıllarında Organik Tarımda En Çok
Büyüyen Ülkeler (Anonim, 2009a)
2007 yılı itibariyle Dünya’da 141 ülkede
organik tarım yapılmakta iken, 2008 yılında bu
sayı 154 ülkeye ulaşmıştır. 2008 yılı sonu
verilerine göre Dünya’da 35 milyon hektar alan
organik standartlara göre sertifikalandırılmıştır.
Geçiş dönemi rakamları da bu alana dahildir.
Alan, 2007 yılı verileri ile karşılaştırıldığında 3
milyon hektar gibi ciddi bir artış göstermiştir.
Büyüme en fazla Latin Amerika ve Avrupa’da
görülmüştür. Organik tarım alanlarının yaklaşık
üçte biri tek yıllık veya çok yıllık bitkisel
üretim alanlarından, üçte ikisi ise hayvan
otlatmasında da kullanılan yeşil alanlardan
oluşmaktadır. Arıcılık için sertifikalandırılan
alanlar dahil doğadan toplama 31,1 milyon
hektar alanı oluşturmaktadır. Organik su
ürünleri yetiştiriciliği ise 0,4 milyon hektar
alanda yapılmaktadır. Sonuç olarak Dünya’da
organik sertifika altına alınmış toplam alan 66,5
milyon
hektara
ulaşmış
bulunmaktadır
(Anonim, 2009a).
Bugün organik hayvancılıkta en önemli
ülkeler ABD ve Kanada olup, bu ülkelerde bazı
hormonların laboratuar koşullarında insan ve
hayvanlarda
kanser
oluşturabileceğinin
saptanmasından sonra özellikle organik et ve
süte olan talep artmıştır (Atasever ve Erdem,
2007).
Dünya’da organik hayvancılıkta diğer
önemli ülkeler ise; Avusturya, Danimarka,
Almanya, İngiltere, Fransa ve Arjantin olarak
sıralanabilir.
AB ülkeleri içerisinde yıllık organik süt
üretimi kapasitesi bakımından yıllık 300.000
tonluk üretim değeri ile Avusturya ve
Danimarka’nın ilk sırayı paylaştıkları Çizelge
1’de dikkati çekmektedir..
Çizelge 1. Bazı Avrupa Birliği Ülkelerinde Yıllık Organik
Süt Üretimleri (Çiçek ve Tandoğan, 2009)
Ülke
Organik Süt Üretimi (1000
Ton/Yıl)
Avusturya
300
Danimarka
300
Fransa
80
Hollanda
60
Almanya
28.5
İngiltere
20
Çizelge 2’de bazı ülkelerde yıllık bazda
hayvan başına konvansiyonel ve organik süt
verim miktarları verilmiştir. Buna göre
çizelgedeki ülkeler arasında, konvansiyonel ve
organik süt verim miktarları birbirine en yakın
ülke Almanya’dır. Danimarka ise bu konuda
Almanya’dan sonra ikinci sıradadır. Ayrıca
konvansiyonel ve organik süt verim miktarları
arasındaki farkın en yüksek olduğu ülke
ABD’dir.
Çizelge 2. Bazı Ülkelerdeki Konvansiyonel ve Organik Süt Sığırı Yetiştiriciliğinde İneklerde Süt Verimi Ortalamaları
(kg/yıl/inek) (Çiçek ve Tandoğan, 2009)
Ülke
Galler
Fransa
Almanya
İsviçre
Danimarka
Kanada
ABD
Konvansiyonel Yetiştiricilik
Organik Yetiştiricilik
Fark (%)
6188
8000
5568
5674
6929
7640
8618
5326
6226
5342
5075
6355
5936
6175
-13.93
-22.18
-4.06
-10.56
-8.28
-22.30
-28.35
3
Türkiye’de Organik Tarım ve Organik Tarıma Verilen Desteklemeler
Çizelge 3’de AB üyesi bazı ülkelerde
toplam süt sığırı varlığı içindeki organik amaçlı
yetiştirilen süt sığırı varlığı oranı verilmektedir.
Bu oran Avusturya’da % 15, İsviçre’de %
10Danimarka’da% 7 İsveç’de % 4,3,
Almanya’da % 1,2 ve Hollanda da ise%
0,5’dir.
Çizelge 3. Bazı AB Ülkelerinde Sertifikalı Organik Süt
Sığırlarının Toplam Sığır Varlığı İçindeki Oranı (Atasever
ve Erdem, 2007)
Ülke
Organik süt sığırı (%)
Avusturya
15
İsviçre
10
Danimarka
7
İsveç
4.3
Almanya
1.2
Hollanda
0.5
3. TÜRKİYE’DE ORGANİK TARIM
3.1. Türkiye’de Organik Bitkisel Üretim
Türkiye’de organik tarım faaliyetleri 1986
yılında, Avrupa’daki gelişmelerden farklı
şekilde,
ithalatçı
firmaların
istekleri
doğrultusunda ve ihracata yönelik olarak, Ege
Bölgesi’nden kuru üzüm ve kuru incir
ihracatıyla başlamıştır (Bakırcı, 2005).
Türkiye’de yıllar itibariyle organik üretim
göstergeleri Çizelge 4’den incelenebilir. 20022009 yılları arası veriler incelendiğinde, toplam
üretim alanı ve çiftçi sayısı verileri yıllar itibariyle
artış yada azalış gösterse de, 2002 yılı baz
alındığında 2009 yılında ürün sayısının yaklaşık
% 41, üretici sayısının ise, yaklaşık 2,86 kat
arttığı dikkati çekmektedir (Çizelge 4)
Yetiştiricilik yapılan tarım alanı 2002 yılında
57.365 hektar iken, 2009 yılına gelindiğinde
yaklaşık 5,68 kat artış göstererek 325.831
hektar olmuştur. Doğal toplama alanı 2002
yılında 32.462 hektar iken, 2009 yılına
gelindiğinde yaklaşık 5,41 kat artarak 175.810
hektar olmuştur. Toplam üretim alanı ise 2002
yılında 89.827 hektar iken, 2009 yılına
gelindiğinde yaklaşık 5,58 kat artış göstererek
501.641 hektar düzeyine ulaşmıştır. Türkiye’de,
2008 yılı verilerine göre ise toplam 14.926
organik üreticinin % 62,88’lik kısmını
oluşturan 9.384 üretici tam organik sertifikaya
sahip olup, % 37,12’lik kısmını oluşturan 5.542
üretici ise geçiş dönemi sertifikasına sahiptir.
Mevzuata göre, tek yıllık ürünlerde 2 yıl, çok
yıllık ürünlerde 3 yıl geçiş sürecine ihtiyaç
vardır. Bu sürecin sonunda geçiş dönemi
üreticileri organik ürün sertifikası almaya hak
kazanmaktadır (Altındişli ve Aksoy, 2010).
Yetiştiricilik
Yapılan Alan (ha)
İndeks
Doğal Toplama
Alanı (ha)
İndeks
Toplam Üretim
Alanı (ha)
İndeks
12.428
14.798
12.806
14.401
14.256
16.276
14.926
35.565
100,00
119,07
103,04
115,88
114,71
130,96
120,10
286,17
57.365
73.368
108.598
93.134
100.275
124.263
109.387
325.831
100,00
127,90
189,31
162,35
174,80
216,62
190,69
568,00
32.462
40.253
100.975
110.677
92.514
50.020
57.496
175.810
100,00
124,00
311,06
340,94
284,99
154,09
177,12
541,59
89.827
113.621
209.573
203.811
192.789
174.283
166.883
501.641
100,00
126,49
233,31
226,89
214,62
194,02
185,78
558,45
Çizelge 5incelendiğinde, Ege Bölgesi’nin
3.663 üretici ile ilk sırada yer aldığı dikkati
çekmektedir. Hemen ardından ikinci sırada ise
1.627 üretici ile Karadeniz Bölgesi, üçüncü
sırada 1.297 üretici ile Doğu Anadolu Bölgesi
gelmektedir. Son sırada ise 153 üretici ile
Güneydoğu Anadolu Bölgesi yer almaktadır.
Çizelge 5 verilerine göre, Ege Bölgesi’nin
3.663 üretici ile ilk sırada yer almaktadır.
4
310.125
323.981
378.803
421.934
458.095
568.128
530.225
983.715
İndeks
İndeks
100,00
119,33
116,00
136,67
135,33
134,00
164,67
141,33
Üretim Miktarı
(ton)
Çiftçi Sayısı
150
179
174
205
203
201
247
212
İndeks
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
Ürün Sayısı
Yıllar
Çizelge 4. Türkiye’de Yıllar itibariyle Organik Tarım Faaliyetinin Gelişimi (Anonim, 2010a)
100,00
104,47
122,15
136,05
147,71
183,19
170,97
317,20
Hemen ardından ikinci sırada ise 1.627 üretici
ile Karadeniz Bölgesi, üçüncü sırada 1.297
üretici ile Doğu Anadolu Bölgesi gelmektedir.
Son sırada ise 153 üretici ile Güneydoğu
Anadolu Bölgesi yer almaktadır. Bölgelere göre
organik üretim yapan üreticilerin oransal
dağılımı Şekil 6’da görüldüğü gibidir.
Ege Bölgesi, Türkiye’de organik tarımın
ilk olarak başladığı yöre olmakla birlikte, halen
H.KIZILASLAN, A.OLGUN
Çizelge 5. Türkiye’de 2008 Yılı Verilerine Göre Organik
Sertifikalı Üreticilerin Bölgelere Göre Dağılımı (Geçiş
Süreci Hariç) (Altındişli ve Aksoy, 2010)
Bölgeler
Üretici
Dağılım
Sayısı
(%)
Ege Bölgesi
3.663
39,03
Karadeniz Bölgesi
1.627
17,34
Doğu Anadolu Bölgesi
1.297
13,82
İç Anadolu Bölgesi
918
9,78
Marmara Bölgesi
909
9,69
Akdeniz Bölgesi
817
8,71
Güney Doğu Anadolu Bölgesi
153
1,63
Toplam
9.384
100,00
oranla beşinci sıradadır. İç Anadolu ve
Marmara Bölgeleri ise % 3’lük oranlarla son iki
sırayı paylaşmaktadır.
Çizelge 6 incelendiğinde, 2009 yılı
itibariyle Türkiye’de 81 ilin 67’sinde organik
tarım
faaliyetleri
çeşitli
seviyelerde
yürütülmekte olduğu dikkati çekmektedir.
Üretim alanı olarak ele alındığında 23.597
hektar alanla en büyük organik üretim alanı
Şanlıurfa’da bulunmaktadır. İzmir 23.356
hektar, Mersin 14.519 hektar organik üretim
alanıyla Şanlıurfa’dan sonra en büyük alana
sahip iki şehirdir (Anonim, 2009b).
Şekil 7. Türkiye’de 2008 Yılı İtibariyle Bölgelere Ait
Üretim Alanı Verileri (Anonim, 2009b)
Şekil 6. Türkiye’de 2008 Yılı İtibariyle Bölgelere Ait
Organik Üretim Yapan Üreticilerin Dağılımı
organik üretim ve ihracatının önemli kalemlerin
başında gelen kuru üzüm ve kuru incirin üretim
merkezi olması nedenleriyle organik tarımda en
önemli
bölge
konumundadır.
Organik
üreticilerinin % 39’u, organik üretim alanlarının
% 29’u Ege bölgesinde yer almaktadır
(Anonim, 2009b).
İller bazındaki organik işletme sayılarına
bakıldığında 1.156 üreticiyle İzmir’in ilk sırada
yer aldığı görülmektedir. İkinci sırada ise 897
üreticiyle Aydın, üçüncü sırada ise 869
üreticiyle Manisa gelmektedir (Anonim,
2009b). Şekil 7’de gösterilen üretim alanı
verileri incelendiğinde, % 29’luk oranla Ege
Bölgesi’nin ilk sırada geldiği görülmektedir.
İkinci sırayı % 20’lik oranla Güneydoğu
Anadolu Bölgesi almaktadır. Bu bölge, organik
üretim alanlarının % 20’sine sahip olmasına
rağmen organik işletmelerin sadece % 1’ine
sahiptir. Bölgede yer alan organik üretici başına
düşen işletmelerin büyük olması böyle bir
sonuç doğurmaktadır Üçüncülüğü ise, % 18’lik
oranlarla Akdeniz ve Doğu Anadolu Bölgeleri
paylaşmaktadır. Karadeniz Bölgesi % 9’luk
Çizelge 6 verileri incelendiğinde, 2009 yılı
itibariyle Türkiye’de 81 ilin 67’sinde organik
tarım
faaliyetleri
çeşitli
seviyelerde
yürütülmekte olup üretilen ürünler kuru meyve,
sebze, meyve, tarla bitkileri, tıbbi bitkiler ve
hayvansal ürünlerden oluşmaktadır.
Türkiye’de halen yürürlükte olan organik
tarım mevzuatının temel direği “5262 Sayılı
Organik Tarım Kanunu” olup, bu kanun
01.12.2004 tarihinde kabul edilmiş ve
03.12.2004 tarih, 25659 sayılı Resmi Gazetede
yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Ayrıca en
son 18.08.2010 tarih, 27676 sayılı Resmi
Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren
“Organik
Tarımın
Esasları
ve
Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik” ile T.C.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın konu
ile ilgili genelge ve genel yazılarının ise bu
kanunun uygulayıcısı konumunda olduğu ifade
edilebilir.
Ürün çeşitliliği açısından çoğu doğadan
toplanan tıbbi ve aromatik bitkiler 97 farklı
ürünle ilk sırada yer alırken, sebzeler 54 ürünle
2. sırada, meyveler 53 farklı ürünle 3. sırada
gelmektedir (Çizelge 7).
5
Türkiye’de Organik Tarım ve Organik Tarıma Verilen Desteklemeler
Çizelge 6. Türkiye’de 2009 Yılı İtibariyle Organik Tarım Yapılan İller Listesi (Anonim, 2010b)
Adana
Çanakkale
Kahramanmaraş
Niğde
1
18
35
52
Adıyaman
Çankırı
Karaman
Ordu
2
19
36
53
Afyonkarahisar
Çorum
Kars
Osmaniye
3
20
37
54
4
5
6
Ağrı
Amasya
Ankara
21
22
23
Denizli
Diyarbakır
Düzce
38
39
40
Kastamonu
Kayseri
Kırıkkale
55
56
57
Rize
Sakarya
Samsun
7
Antalya
24
Erzincan
41
Kırklareli
58
Sinop
8
Artvin
25
Erzurum
42
Kocaeli
59
Sivas
9
Aydın
26
Eskişehir
43
Konya
60
Şanlıurfa
10
Balıkesir
27
Gaziantep
44
Kütahya
61
Tekirdağ
11
Batman
28
Giresun
45
Malatya
62
Tokat
12
Bayburt
29
Gümüşhane
46
Manisa
63
Trabzon
13
14
15
16
Bilecik
30
31
32
33
Hatay
47
48
49
50
Mardin
64
65
66
67
Van
17
Bingöl
Bolu
Burdur
Bursa
34
Iğdır
Isparta
İstanbul
İzmir
51
Mersin
Muğla
Muş
Nevşehir
Yalova
Yozgat
Zonguldak
Çizelge 7. Türkiye’de 2008 Yılında Üretilen Organik Ürünlerin Ürün Gruplarına Göre Dağılımı (Altındişli ve Aksoy,
2010)
Organik
Geçiş Süreci
Ürün Grupları
Ürün Sayısı (adet)
%
Ürün Sayısı (adet)
%
Meyve
53
21,5
42
32,0
Sebze
54
21,8
34
26,0
Tarla Bitkileri
32
13,0
31
23,6
Tıbbi ve Aromatik Bitkiler
97
39,3
23
17,6
Diğer
11
4,4
1
0,8
Toplam
247
100,0
131
100,0
3.2. Türkiye’de Organik Hayvansal Üretim
Türkiye’de tüketicilerin önemli bir kısmının
gelir düzeyinin çok düşük olması ve henüz
geleneksel üretim şekliyle üretilen hayvansal
ürünlerin bile yeterince tüketilememesi
nedeniyle organik hayvansal ürün talebi çok
düşük düzeydedir. Türk tüketicisi üzerinde
yapılan bir araştırmaya göre; 397 tüketiciden
sadece 10’u (%2.5) organik hayvansal ürünler
tüketmeyi tercih edebileceğini bildirmiştir
(Çiçek ve Tandoğan, 2009).
Türkiye'de ekolojik hayvancılığa ilişkin
çalışmalar daha çok arıcılık üzerinde
yoğunlaşmış olup, ekolojik et ve süt üretimine
yönelik araştırmalar ise son zamanlarda önem
kazanmaya başlamıştır (Çukur ve Saner, 2005).
Türkiye’de
organik
hayvancılığın
gelişebilmesi için yem üretiminin ekim
nöbetine alınarak arttırılması ve hayvancılığa
ilişkin destek programlarının planlanması
gerekmektedir (Anonim, 2009b).
Şekil 8 incelendiğinde 2004 – 2008 yılları
6
arasındaki 5 yıllık dönemde organik
yöntemlerle hayvansal üretim yapan üretici
sayısının 2008 yılı itibariyle 31 adede ulaştığı
dikkati çekmektedir. Ancak 31 olan üretici
sayısının Türkiye gibi hayvancılık ve tarım
potansiyeli çok yüksek olan bir ülke için çok
düşük bir rakam olduğu belirtilmelidir.
Şekil 8. Türkiye’de 2004 - 2008 Yılları Arasında Organik
Hayvancılık Yapan Üretici Sayıları (2008 Yılı Verileri)
(Anonim, 2009b)
Çizelge 8’de ise, illere göre hayvansal
organik üretim yapan üretici sayısı verilmiştir.
Türkiye’de Organik Tarım ve Organik Tarıma Verilen Desteklemeler
Çizelge 8. İllere Göre Hayvansal Üretim Yapan Üretici Sayıları (2008 yılı verileri) (Anonim, 2009b)
İller
Üretici Sayısı
İller
Üretici Sayısı
1- Aydın
2- Balıkesir
2
1
7- Erzurum
8- Gümüşhane
1
13
3- Bolu
4- Bursa
1
1
9- Iğdır
10- Karaman
2
1
5- Çanakkale
5
11- Kırklareli
1
6- Elazığ
1
12- Samsun
2
Türkiye, hayvan sayısı bakımından büyük
bir potansiyele sahip olup, tavukçuluğun
tamamına yakını, süt sığırcılığının ise bir
bölümü hariç diğer hayvancılık dallarında
üretim daha çok ekstansif koşullarda
yapılmaktadır. Günümüzde Türkiye’de ekolojik
hayvancılık yapan işletme sayısı yok denecek
kadar azdır. Bununla birlikte son yıllarda Kelkit
Havzasında başlatılan ekolojik süt sığırcılığı
projesi Türkiye’de ekolojik hayvancılık
konusunda yürütülen en büyük ulusal projedir.
Ayrıca Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme
Derneği ise, ekolojik tarım turizmi konusunda
ekolojik tarım yapan çiftliklerle birlikte örnek
bir proje yürütmektedir (Ak ve Kantar, 2007).
3.3. Türkiye’de Organik Ürünlerin Ticareti
Türkiye’de üretilen organik ürünlerin %
99’u ihraç edilmekte olup, bu ürünlerin yurt dışı
pazarlarda sorunsuz dolaşabilmesi için alıcı
ülkelerin organik tarımla ilgili standartlarına
göre üretilmiş ve sertifikalandırılmış olmaları
gerekmektedir. Bu nedenle Türkiye dışındaki
mevcut belli başlı standartların iyi bilinmesi ve
bu standartlara göre üretimin başlangıçtan
itibaren yönlendirilmesi ve sertifikalandırılması,
ürünlerin pazarlanmasında farklılıklarından
kaynaklanacak sorunları ortadan kaldırmak
açısından çok önemlidir (Avcı, 2007).
İhracat tutarları incelendiğinde; ihraç
edilen organik ürün değerlerinde aşırı
dalgalanmaların olmadığı anlaşılmaktadır.
2003 yılında artış başlangıç yılına göre
%90,7’lik artış oranı ile en üst seviyededir.
Türkiye’nin 2009 yılı organik ürün ithalatı
verileri Çizelge 10’da incelendiğinde, yapılan
ithalatın ağırlıklı olarak AB ülkelerinden
gerçekleştirildiği ve AB ülkeleri dışında
Hindistan, Avustralya, Filipinler ve Çin’den
organik ürün ithalatı yapıldığı anlaşılmaktadır
Çizelge 9. Türkiye’de Yıllara Göre Organik Ürün İhracat
Verileri (Anonim, 2010d)
İndeks
YIL
TUTAR ($)
1998=100
1998
19.370.599
100,0
1999
24.563.892
126,8
2000
22.756.297
117,5
2001
27.242.407
140,6
2002
30.877.140
159,4
2003
36.932.995
190,7
2004
33.076.319
170,8
2005
26.230.259
135,4
2006
28.236.617
145,8
2007
29.359.321
151,6
2008
27.260.473
140,7
2009
27.504.928
142,0
Çizelge 11’de verilen bazı organik ve
konvansiyonel ürünlerin perakende satış
fiyatları karşılaştırıldığında, en yüksek farkın
%820 düzeyinde(8.2 katlık artış) organik salça
ile konvansiyonel salça fiyatları arasında
olduğu göze çarpmaktadır. En düşük farkın
görüldüğü organik pirinç ile konvansiyonel
pirinç fiyatları arasında ise, %155.56 düzeyinde
(1,55 katlık) artış görülmektedir.
3.4. Türkiye’de Organik Tarıma Verilen
Desteklemeler
Çevre dostu organik tarımın sürdürülebilir
ve tercih edilen bir tarım sistemi olarak
yerleşmesi için, üreticilerin bu sisteme
özendirilmesi, teşvik edilmesi, bunların
yanında ayrıca konvansiyonel tarıma göre daha
fazla kar elde etmelerinin sağlanması
gerekmektedir. Aksi halde üreticiler bu sistemi
7
Türkiye’de Organik Tarım ve Organik Tarıma Verilen Desteklemeler
Çizelge 10. Türkiye’de 2009 Yılı Organik Ürün İthalatı Verileri (Anonim, 2010c)
Ürün Kökeni
Ürün Adı
Miktarı (Kg) Statüsü(O/G)
(Bit./Hayv./Karışık)
Ahududu Reçeli
104,3
Organik
B
Ahududu ve yaban mersini reçeli
549.483
Organik
B
Ayçiçeği Çekirdeği (iç)
375
Organik
B
Ayçiçek Yağı
900
Organik
B
Ayçiçek Yağı
7.672,8
Organik
B
Balmumu
1.000
Organik
H
Bergamot Aromalı Çay
16,5
Organik
B
Brüksel Kahvaltı Çayı
51
Organik
B
Buğday çimi (toz)
156,25
Organik
B
Çikolata
4.235,9
Organik
K
Çilek Reçeli
71
Organik
B
ÇİLEK REÇELİ
1.944
Organik
B
Dilimli hıyar turşusu
1.012,5
Organik
B
Dört Kırmızı Meyve Reçeli
66,6
Organik
B
Filter coffee medium roast organic
210
Organik
B
Filtre kahve
30
Organik
B
Hindistan Cevizi Yağı
705
Organik
B
Kabak Çekirdeği (iç)
150
Organik
B
Kahve
273
Organik
B
Kahve
210
Organik
B
Kahve
1116
Organik
B
Kakao Nib
500
Organik
B
Kayısı Reçeli
73,3
Organik
B
Keten Tohumu
250
Organik
B
Portakal Reçeli
71
Organik
B
Portakal ve mürver çiçeği marmelatı 2.067,12
Organik
B
Rokfor Peyniri
210.693
Organik
H
Soya unu
100.000
Organik
B
Sürülebilir Çikolata
811,2
Organik
K
Yeşil Çay
13,2
Organik
B
Yulaf Ezmesi
350
Organik
B
Zencefilli kurabiye
2.835
Organik
B
İthal Edilen Ülke
Belçika
İsveç
Hollanda
Hollanda
Almanya
Hindistan
Belçika
Belçika
Avustralya
Almanya-Hollanda
Belçika
İsveç
İsveç
Belçika
İsveç
İsveç
Filipinler
Hollanda
Belçika
İtalya
Hollanda
Filipinler
Belçika
Hollanda
Belçika
İsveç
İsveç
Çin
Belçika
Belçika
Hollanda
İsveç
Çizelge 11. Bazı Organik ve Konvansiyonel Ürünlerin Perakende Satış Fiyatları (Anonim, 2011c)
Ürün Çeşidi
Dana Kıyma (Kg)
Tavuk (Kg)
Süt (Lt)
Yoğurt (Kg)
Beyaz Peynir (Kg)
Tereyağı (Kg)
Un (Kg)
Pirinç (Kg)
Makarna (Kg)
Siyah Zeytin (Kg)
Yumurta (30 Adet)
Portakal (Kg)
Elma (Kg)
Salça (Kg)
Havuç (Kg)
Salatalık (Kg)
Domates (Kg)
Sivri Biber (Kg)
8
Konvansiyonel Ürün
Fiyatı(TL) (1)
16,90
6,75
1,75
3,00
9,00
11,99
2,19
4,50
2,50
10,50
7,50
1,90
3,00
4,25
1,19
2,19
2,00
3,79
Organik Ürün
Fiyatı(TL) (2)
56,67
36,00
4,05
11,98
21,41
55,00
4,00
7,00
10,80
32,40
24,00
5,40
5,94
34,85
4,99
6,75
7,99
14,04
Fiyat
Farkı(TL)
39,77
29,25
2,30
8,98
12,41
43,01
1,81
2,50
8,30
21,90
16,50
3,50
2,94
30,60
3,80
4,56
5,99
10,25
2/1*100
335,33
533,33
231,43
399,33
237,89
458,72
182,65
155,56
432,00
308,57
320,00
284,21
198,00
820,00
419,33
308,22
399,50
370,45
Türkiye’de Organik Tarım ve Organik Tarıma Verilen Desteklemeler
Çizelge 12. Türkiye’de Organik Ürünler İçin Yıllar İtibariyle (DGD Ödemeleri Hariç) Dekar Başına Yapılan
Destekleme Miktarları (Anonim, 2011a)
D.G.D. ÖDEMESİ HARİCİ DEKAR BAŞINA
D.G.D. ÖDEMESİ HARİCİ DEKAR BAŞINA
YIL
YIL
ÖDENEN DESTEKLEME TUTARI
ÖDENEN DESTEKLEME TUTARI
2005
3 TL
2009
20 TL
2006
3 TL
2010
25 TL
2007
5 TL
2011
25 TL
2008
18 TL
benimsemeyecek ve sürdürmeyeceklerdir.
Organik
tarım
faaliyetlerinin
devam
ettirilmesini sağlamak amacıyla, Dünya’da
birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de
destekleme ödemesi uygulamaları başlatılmış
ve halen devam etmektedir.
Dolaylı
olarak
organik
tarımda
kullanılabilecek bir diğer destek “Çevre Amaçlı
Tarımsal Arazilerin Korunması Programı”
(ÇATAK)’tır. Bu programda çevreyi koruyan
üretimi
yaygınlaştırmak
ve
bunu
gerçekleştirmek
isteyen
üreticilerin
de
desteklenmesi öngörülmüştür. İlk uygulamalar
Konya-Ereğli Sazlığı, Kırşehir- Seyfe Gölü,
Kayseri-Sultan Sazlığı, Isparta-Kovada Kanal
Bölgesi’nde olmuş, Çanakkale, Karaman,
Kahramanmaraş, Nevşehir, Niğde illeri de bu
kapsama alınmıştır. Programda çevre dostu
tarım teknikleri ve kültürel uygulamalara destek
sağlanmaktadır. ÇATAK programının 2010
yılından itibaren Aksaray, Burdur, Mersin,
Bilecik Adana, Denizli, Samsun, Sivas,
Amasya, Afyon illerinde ve Konya Kapalı
havzasını da içine alacak şekilde toplam 5.000
ha alanda uygulanması, daha sonraki yıllarda
tüm ülkeye yaygınlaştırılması planlanmaktadır
(Altındişli ve Aksoy, 2010).
Bu amaçla “Çevre Amaçlı Tarımsal
Arazilerin
Korunmasını
Tercih
Eden
Üreticilerin
Desteklenmesine”
İlişkin
2008/14268 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı
14.11.2008 tarihli ve 27054 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanmıştır. 2. kategori çevre
dostu
tarım
teknikleri
ve
kültürel
uygulamalarına 135 TL/da ödeme yapılması
planlanmıştır (Anonim, 2011a).
24.02.2011 tarih, 27856 sayılı ve Karar
Sayısı: 2011/1430 olan Resmi Gazetede
yayımlanarak yürürlüğe giren “2011 Yılında
Yapılacak Tarımsal Desteklemelere İlişkin
Karar” ın 7.2. nolu maddede büyükbaş,
küçükbaş hayvan, arı ve su ürünleri
yetiştiriciliğinde organik tarım yapan çiftçilere
hayvancılık desteklemelerine ilave olarak
belirlenen organik tarım destekleme ödemesi
yapılacağı ve ayrıca 7.4. nolu maddede ise
organik tarım yapanlara aşağıda belirtilen
miktarlarda destekleme ödemesi yapılacağı
belirtilmiştir.
Çizelge 13. 2011 Yılında Yapılacak Tarımsal Destekleme Tutarları (Anonim, 2011a)
Sıra No
Desteklemeler
Destekleme Miktarı
Organik Tarım (Bitkisel üretim)
25 TL/dekar
1
Organik Tarım (Hayvancılık ilave destekleme)
2
Anaç Sığır
Koyun-Keçi
Arı
Alabalık
Çipura-Levrek
T.C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı’nca hazırlanan ve 26 Şubat 2009
tarih,
27153
sayılı
Resmi
Gazetede
yayımlanarak yürürlüğe giren 2009/30 sayılı
“Organik Tarım ve İyi Tarım Uygulamaları
Destekleme Ödemesi Yapılmasına Dair Tebliğ”
ile organik tarım ve iyi tarım uygulamaları
destekleme çalışmalarında görev alacak kurum
ve kuruluşların belirlenmesi, organik tarım
112,5 TL/baş
7,5 TL/baş
3,5 TL/ kovan
0,325 TL/kg
0,425 TL/kg
ve/veya iyi tarım uygulamaları faaliyetinde
bulunan çiftçilere destekleme ödenmesi ile
ödemeye ilişkin usul ve esaslara ilişkin
mevzuat düzenlenmiştir.
Bunu takiben organik tarım yapan
çiftçilerin desteklenmesine yönelik “Çiftçi
Kayıt Sistemine Dahil Olan Çiftçilere Mazot,
Gübre ve Toprak Analizi Destekleme ödemesi
Yapılması ile Organik Tarım ve İyi Tarım
9
Türkiye’de Organik Tarım ve Organik Tarıma Verilen Desteklemeler
Uygulamalarına
Destekleme
ödemesi
Yapılmasına İlişkin 2010/118 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı” 26 Şubat 2010 tarih ve 27505
sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe
girmiştir.
Ayrıca “Organik Tarım Destekleme
ödemesi Yapılmasına Dair 2010/24 No’lu
Tebliğ” de 20 Haziran 2010 tarih ve 27617
sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe
girmiştir. Bu tebliğ ile organik tarım
destekleme çalışmalarında görev alacak kurum
ve kuruluşlar ile organik tarım faaliyetinde
bulunan
çiftçilere
destekleme
ödemesi
yapılmasına
ilişkin
usul
ve
esaslar
belirlenmiştir. Türkiye’de, organik tarımın
uygulanması ve geliştirilmesi, desteklemeler ve
teşvikler, tüketicinin bilinçlendirilmesi, organik
ürünlerin yurt içi ve yurt dışında pazarlanması,
uygulamalardaki aksaklıkların tespit edilmesi
ve bu konudaki stratejilerin belirlenmesi,
organik tarım konusunda proje önerilerinin
belirlenmesi ve araştırma önceliklerinin tespit
edilmesi hususunda çalışmalarını “Organik
Tarım
Ulusal
Yönlendirme
Komitesi”
yürütmektedir.
T.C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı’nca hazırlanan 2006-2020 Organik
Tarım Strateji Belgesi’nde belirtilen organik
tarım destekleme hedefleri şöyle sıralanmıştır:
 Organik tarımın gelişmesi için; ürüne
ve üretime yönelik destekler, konvansiyonel
tarımdan organik tarıma geçiş desteği,
pazarlamaya yönelik desteklerin sağlanması ve
Türkiye’de ekonomik gelişmede dezavantajlı
bölgelerin belirlenerek organik üretim yapan
üreticilere alan ya da üretim miktarına göre bir
destekleme verilmesi,
 Organik tarımın çevreye sağladığı
olumlu
katkılarının
çevre
programları
içerisinde ilaveten desteklenmesi,
 Organik tarım yapan üreticilerin,
kontrol ve sertifikasyon ücretleri ile analiz
ücretlerinin desteklenmesi,
 Üretim-tüketim zincirinde depolama,
paketleme, işleme ve nakliye gibi hasat sonrası
işlemlerin geliştirilmesi için teşvik ve
kredilerin verilmesi,
 Avrupa Birliği’nde olduğu gibi
Türkiye’de de organik ürünlerin pazarlanması,
üreticilerin eğitimi ve danışmanlık hizmetleri
üretici birlikleri tarafından yapılmalı ve üretici
10
birliğine bağlı üreticilerin desteklerden daha
fazla yararlanmasının sağlanması,
 Organik tarım ve gıda pazarının
geliştirilmesine
yönelik
olarak
mevcut
desteklerin mali düzenlemeler ile pekiştirilmesi
(Anonim, 2011b).
4. SONUÇ
Günümüzde Dünya nüfusu devamlı
olarak artarken, mevcut doğal kaynaklar ise
hızla tükenmektedir. Ayrıca küresel ısınma ve
çevre kirliliği oranı artmış ve doğal denge
bozulmaya başlamıştır. Bu olumsuz gelişmeler
çerçevesinde, organik tarım sisteminin, çevre
kirliliğini yavaşlatacak ve bozulmaya başlayan
doğal dengenin yeniden kurulmasına yardımcı
olacak
bir
tarımsal
sistem
olduğu
düşünülmektedir. Bu sistemin uluslararası
pazar hacminin her yıl artış göstermesi ile
organik ürün arz ve talebinin sürekli artması,
tüketici tercihlerinin ve üretici eğilimlerinin bu
yöne kaydığının açık bir göstergesidir. Zira
yakın bir gelecekte organik ürünlerin
uluslararası ticaret hacminin yaklaşık değerinin
yıllık 100 milyar $ seviyesine ulaşacağı tahmin
edilmektedir.
Bugün Dünya’da en çok organik ürün
üreten ülkeler genellikle gelişmekte olan
ülkeler iken, en çok organik ürün tüketen
ülkeler ise, genellikle gelişmiş olan ülkelerdir.
Genel olarak Türkiye’nin dünya organik tarım
ürünleri pazarındaki payı çok düşüktür.
Türkiye’nin yurtiçi üretimi dış pazar talebine
göre şekillenmektedir. Türkiye’nin organik
ihraç ürünlerinin çok az bir bölümü işlenmiş
tarım ve gıda ürünüdür. İç pazar talebi, tüketici
bilinçsizliği, tanıtım eksikliği, ürünlerin
pahalılığı,
pazarlama
problemleri
gibi
nedenlerden dolayı sınırlıdır. Diğer taraftan iç
pazarın geliştirilmesine yönelik altyapı
çalışmaları, tüketici bilinçlendirme faaliyetleri
vb. destek hizmetleri yeterli değildir.
Türkiye’nin organik ürün üretim ve
ihracat verileri incelendiğinde, sahip olduğu
potansiyeli yeterince ve etkin kullanamadığı
görülmektedir. Oysaki tarım için iklim ve
toprak
koşulları
zaten
elverişli
olan
Türkiye’nin, sahip olduğu biyolojik ve genetik
çeşitliliğin de fazla olmasından dolayı, organik
tarım sistemi için uygun bir ülke
durumundadır. Bu durumda organik üretim
H. KIZILASLAN, A. OLGUN
düzeyinin çok daha fazla artırılması, bunun
yanında tüketimin de daha çok teşvik edilmesi
gerekmektedir.
T.C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı verilerine göre, 2009 yılında 501.641
hektar alanda organik tarım yapılmakta olan
Türkiye’nin; hem iç pazarını, hem de
uluslararası pazarları göz önünde bulundurarak,
bu sektörden daha fazla söz sahibi olabilmek
için yoğun çaba göstermesi, organik tarım
ürünlerinde üretim artışı sağlaması ve etkin
ticaret politikaları geliştirmesi gerekmektedir.
Ayrıca organik tarım ürünlerinin kullanılması
konusunda gelişmiş ülkelerde olduğu gibi
tüketicilerin bilinçlendirilmesi, organik tarım
ürünlerinin rahatça satılabileceği pazarların
oluşturulması ile üretim ve satış konularında
ulusal stratejiler geliştirilmesi gerekmektedir.
Ayrıca devlet tarafından organik tarıma verilen
destekler artırılarak üreticilerin organik tarıma
dönüşümü teşvik edilmelidir. Organik tarımla
ilgili devlet, özel sektör ve sivil toplum
kuruluşlarınca araştırma, eğitim ve yayımlar
yaygınlaştırılmalıdır. Bunun sonucunda ise,
hem üretici gelirlerinin artacağı, hem de ülke
ekonomisine önemli oranda katkı sağlanacağı
düşünülmektedir.
Kaynaklar
Ak, İ., 2004. Ekolojik Tarım ve Hayvancılık.
Süleyman Demirel Üniversitesi, 490–497 s.
http://4uzbk.sdu.edu.tr/4UZBK/HBB/4UZB
K_076.pdf (Erişim: 07.11.2011)
Ak, İ., Kantar, F. 2007. Türkiye’de Ekolojik
Hayvancılık Sürdürülebilir mi?. Tüm Süt, Et
ve Damızlık Sığır Yetiştiricileri Derneği.
http://www.tusedad.org/upload/files/Ekolojik
%20%20hayvanc%C4%B1l%C4%B1k%20s
%C3%BCrd%C3%BCr%C3%BClebilir%20
mi.doc (Erişim: 14.11.2011)
Altındişli, A., Aksoy U. 2010. Organik Tarımın
Dünya’da ve Türkiye’deki Durumu, Türkiye
Ziraat Mühendisliği VII. Teknik Kongresi.
http://www.zmo.org.tr/resimler/ekler/b90614
883e606d5_ek.pdf (Erişim: 14.11.2011)
Anonim, 2009a. Ekolojik Tarım Organizasyonu
Derneği,
http://www.eto.org.tr/dunya.html
(Erişim: 15.03.2011)
Anonim, 2009b. Ekolojik Tarım Organizasyonu
Derneği, http://www.eto.org.tr/turkiye.html
(Erişim: 09.04.2011)
Anonim, 2010a. T.C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı
http://www.tarim.gov.tr/Files/Images/organik
_Tarim/2009_genelorganik_uretimverileri.do
c (Erişim: 16.03.2011)
Anonim, 2010b. T.C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı,
http://www.tarim.gov.tr/Files/images/organi
k_Tarim/2009yili_organik_tarimsal_uretim_
verileri.xls (Erişim: 07.03.2011)
Anonim, 2010c. T.C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı,
http://www.tarim.gov.tr/Files/Images/organi
k_Tarim/2009yili_ithalat_verileri.xls
(Erişim: 05.03.2011)
Anonim, 2010d. T.C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı,
http://www.tarim.gov.tr/Files/Images/organi
k_Tarim/2010yillaragore_organikurun_ihrac
atimiz.xls (Erişim: 08.02.2011)
Anonim, 2011a. T.C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı,
http://www.tarim.gov.tr/uretim/Organik_Tari
m,org_tarim_destekler.html
(Erişim:
06.03.2011)
Anonim, 2011b. T.C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı,
http://www.tarim.gov.tr/%20uretim/Organik_
Tarim,Organiktarim_Taslak_Strateji.html
(Erişim: 10.01.2011)
Anonim, 2011c. Hasad Organik Ekolojik Gıda San.
Tic.
Ltd.
Şti.,
http://www.hasadorganik.com/fiyat_listesi.a
sp
Migros
Ticaret
AŞ.,
http://www.kangurum.com.tr/kangurum3web/categoryMap.do?shopId=1
(Erişim:
11.03.2011)
Atasever, S., Erdem, H. 2007. Organik Süt
Sığırcılığının
Genel
Özellikleri
Ve
Türkiye’deki
Uygulanabilirliği.
Ondokuzmayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Dergisi,
2007.
22(3):337–342
http://www3.omu.edu.tr/anajas/pdf/22(3)/337
-342.pdf (Erişim: 12.11.2011)
Avcı, M., 2007. Organik Tarımda Sertifikasyon
Sistemi ve Belli Başlı Sertifikasyon
Standartlarının Karşılaştırılması. (Yüksek
Lisans Tezi), Ege Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü Tarımsal Yapılar ve Sulama
Anabilim Dalı. Bornova, İzmir.
Bakırcı, M., 2005. Türkiye’de Organik Tarımın
Geleceği ve Türkiye – Avrupa Birliği (AB)
Tarım Müzakerelerine Etkisi. İstanbul
Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Coğrafya
Bölümü, Coğrafya Dergisi. Sayı:13. 67 – 83
s. İstanbul.
Çiçek, H., Tandoğan, M. 2009. Organik Süt
Sığırcılığında Üretim Maliyetleri ve Karlılık
Açısından Bir Değerlendirme. Kafkas
11
Türkiye’de Organik Tarım ve Organik Tarıma Verilen Desteklemeler
Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi Dergisi
15
(1):
145–151,
2009
http://vetdergi.kafkas.edu.tr/extdocs/2009_1/
145_151.pdf (Erişim: 14.11.2011)
Çukur, F. ve Saner, G., 2005. Konvansiyonel ve
Ekolojik
Hayvancılık
Sistemlerinin
Sürdürülebilirliği ve Türkiye Üzerine Bir
Değerlendirme.
Adnan
Menderes
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi,
http://www.dergi.adu.edu.tr/ziraatdergi/sayi0
3/fcukur.pdf (Erişim: 08.11.2011) 2005;
2(1), 39 – 44 s. Aydın.
İpek, S. ve Yaşar Çil, G., 2010. Uluslararası Ticari
Boyutuyla Organik Tarım ve Devlet
Destekleri. Girişimcilik ve Kalkınma
Dergisi, (5:1), 135 – 162 s. Çanakkale.
Turhan, Ş., 2005, Tarımda Sürdürülebilirlik ve
Organik Tarım. Tarım Ekonomisi Dergisi,
Cilt:11 Sayı:1 İzmir.
10
12
GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2012, 29(1), 13-27
Tokat İli Merkez İlçede Arı Yetiştiricileri Birliği Üyelerinin Birliğe
Örgütsel Bağlılıklarının Analizi
Nuray KIZILASLAN
Faruk ADIGÜZEL
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Tokat
Özet: Tüm örgütler gibi arı yetiştiricileri birliğinin başarısının artması için örgütsel bağlılığın yüksek
düzeyde olması gerekmektedir. Örgütsel bağlılığın yüksek olması birlik üyelerinin birliklerine olan
katkılarını artıracak en önemli etkenlerden biridir. Bu çalışmada Tokat İli Arı Yetiştiricileri Birliğine üye 60
kişi ile birliklerine olan örgütsel bağlılıklarını ortaya koymak için anket uygulanmıştır. Çalışma kapsamında
örgütsel bağlılık unsurlarını içeren sorularla örgütsel bağlılık düzeyleri ortaya konarak sosyo-ekonomik,
mesleki özellikler, örgütlenme ile ilgili özellikler arasında ilişki araştırılmıştır. Yapılan Khi-Kare analizleri
sonucunda örgütsel bağlılık düzeylerinin özellikle birlik içi faaliyet ve anlayışa göre farklılık gösterdiği
belirlenmiştir. Ayrıca, örgütsel bağlılık unsurları olan; örgütsel amaç ve değerleri kabullenme ve bunlara
güçlü bir inanç duyma, örgütsel amaçların başarılması yönünde ekstra çaba gösterme ve örgüt üyeliğini
devam ettirme yönünde güçlü bir istek duyma unsurları en güçlü grup örgüte yüksek bağlılık gösteren grup
olarak belirlenmiştir. Birliğe üyelerin örgütsel bağlılıklarını artırmak için; amaç ve hedeflerin iyi
belirlenmesi, katılımcılığa cesaretlendirilmesi, şeffaf bir ortam yaratılması gerekmektedir.
Anahtar Kelimeler: Örgütsel bağlılık, örgütsel bağlılık unsurları, örgütsel bağlılık düzeyi, arı yetiştiricileri
birliği
Analysis of Organizational Commitment of Members of Tokat Central
Beekeepers Union to General Association
Abstract: As other unions, union of beekeepers should have high level of organizational commitment in
order to increase the success of organizations. Higher organizational commitment is one of the most
important factors to increase the contributions of members to their unions. In this study, a survey was applied
to 60 members of Tokat Beekeepers Union in order to demonstrate their organizational commitment.
Relations between socio-economic, occupational characteristics, organizational features were researched with
introducing levels of organizational commitment and questions covering elements of organizational
commitment within the study. As a result of chi-square analysis, organizational commitment levels vary
particularly according to the activities and understandings in the union. Moreover, the elements of
organizational commitment such as acceptance of organizational goals and values and having a strong belief
to them, to show an extra effort to achieve the organizational objectives and having a strong desire to carry
on organizational membership are determined in the most powerful group of the organization commitment as
a highest group. Well-determination of goals and objectives, encouragement for participation, creation of a
transparent environment are required to increase organizational commitment of the union members.
Keywords: Organizational commitment, elements of organizational commitment, level of organizational
commitment, union of beekeepers
1. Giriş
Bir kamu ya da özel kuruluş, kooperatif,
dernek, vakıf gibi örgütlerde çalışanların,
kurumlarına bağlılıkları ürettikleri mal ve
hizmetlerin kalitesinde, verimliliğinde ve
etkinliğinde büyük bir öneme sahiptir. İnsan
faktörü
örgütün
etkin
bir
şekilde
yürütülmesinde en önemli unsurlardandır.
İnsanın örgüte bağlılığı, örgütün amaç ve
değerlerini benimseme; örgütle ilgili her
konuda çalışmaya gönüllü olma; örgüt
yönetimine ve faaliyetlerine katılma; örgüt için
yaratıcı ve yenilikçi bir tavır sergileme ve son
olarak da örgütün bir üyesi olarak kalma
noktasında son derece güçlü bir irade ortaya
koyması, kalma isteğini sürdürmesi ile
doğrudan ilişkilidir.
Örgütsel bağlılık, örgütlerin varlıklarını
koruma uğraşlarının hem temel etkinliklerinden
hem de nihai hedeflerinden biridir. Çünkü
örgütsel bağlılığı olan bireyler daha uyumlu,
daha doyumlu, daha üretken olmakta, daha
yüksek derecede sadakat ve sorumluluk
duygusu içinde çalışmakta, örgütte daha az
maliyete neden olmaktadır (Balcı, 2003).
13
Tokat İli Merkez İlçede Arı Yetiştiricileri Birliği Üyelerinin Birliğe Örgütsel Bağlılıklarının Analizi
Örgütsel bağlılık ile ilgili olarak birçok
tanım bulunmaktadır. Grusky (1966), örgütsel
bağlılığı bireyin örgüte olan bağının gücü
olarak tanımlamıştır. İşgörenlerin işle ilgili
tutumlarından biri olan örgütsel bağlılık,
çalışanların örgüt amaç ve değerlerine yüksek
düzeyde inanması ve kabul etmesi, örgüt
amaçları için yoğun gayret sarf etme isteği; ve
örgütte kalmak ve örgüt üyeliğini sürdürmek
için duydukları güçlü bir arzu şeklinde
tanımlanmaktadır (Mowday ve Ark., 1979,).
Diğer bir tanıma göre örgütsel bağlılık, birey ve
örgüt arasında algılanan uyumun bir fonksiyonu
şeklinde ifade edilmektedir (Bateman and
Strasser, 1984). Kiesler, Sakumura ve
Salancik’e göre ise örgütsel bağlılık, bireylerin
bağlılık tutumlarının sonucunda ortaya çıkan
davranışsal eylemlerdir (Reichers, 1985). Balay
(2000), örgütsel bağlılığı, bireyin örgütteki
yatırımları, tutumsal nitelikteki bir bağlılıkla
sonuçlanan davranışlara yönelimi ve örgütün
amaç ve değerler sistemiyle özdeşleşmesi
olarak, Özsoy (2004) ise, örgütsel bağlılığı,
bireyin örgüt çıkarlarını kendi çıkarlarından
üstün görmesi olarak tanımlamıştır.
Örgütsel bağlılık literatüründe üç farklı
bağlılık unsuru bulunmaktadır. Bunlar duygusal
(affective), sürekli (continuance) ve normatif
(normative) bağlılıktır (Allen and Meyer,
1990). Duygusal bağlılık, insanları örgüte
duygusal olarak bağlayan ve bu örgütün üyesi
olmaktan dolayı memnun olmalarını sağlayan,
bireysel ve örgütsel değerler arasındaki bir
uzlaşmadan ortaya çıkar. Normatif bağlılık,
kendini kuruma adamayı ve sadakati teşvik
eden bir kültür içinde sosyalleşme sağlaması
nedeniyle, kurum ve örgütlere bağlı ve sadık
olma eğilimine vurgu yapar (Wiener, 1982).
Sürekli bağlılık ise, örgütte çalışanın yapmış
olduğu kişisel yatırımlar nedeniyle bu örgütte
kalma isteğinden kaynaklanmaktadır. Bu
yatırımlar; mesai arkadaşlarıyla yakın sosyal
ilişkiler, emeklilik hakları, kıdem, kariyer ve bir
örgütte uzun yıllar çalışmaktan dolayı elde
edilen özel yeteneklerdir. Bundan başka bu
bağlılığa başka bir yerde daha iyi iş olanakları
elde etme noktasındaki belirsizlikler de katkıda
bulunur. Bu üç bağlılık unsuru, çalışanları bir
örgüte bağlayan ve onların ayrılma ya da kalma
kararlarını etkileyen bir psikolojik durumu
yansıtır (Obeng and Ugboro, 2003). Duygusal
14
bağlılığa sahip olan bir kimse örgütte kalmak
istediğini, süreklilik bağlılığına sahip olan
kimse örgütte kalması gerektiğini ve normatif
bağlılığa sahip olan kimse ise örgütte kalmak
zorunda olduğunu düşünür (Allen and Meyer,
1990).
Örgütsel bağlılığın bu üç unsurunu bazı
yazarlar aynı mantıksal çerçeve içinde farklı
ifadelerle açıklamışlardır (Porter, Steers,
Mowday, Boulian, 1974). Buna göre üç unsur;
- örgütsel amaç ve değerleri kabullenme
ve bunlara güçlü bir inanç duyma,
- örgütsel amaçların başarılması yönünde
ekstra çaba gösterme,
- örgüt üyeliğini devam ettirme yönünde
güçlü bir istek duyma.
Buradan örgütsel bağlılığın, bireylerin
örgütte kalmak istemeleri, örgütün tüm
etkinliği, çıkarı ve başarısı ile kimliklenme,
örgüte karşı olan sadakat tutumu ve çalıştığı
örgütün başarılı olabilmesi için gösterdiği ilgi
olduğu anlaşılmaktadır. Bu ilginin artması
örgütü de aynı düzeyde güçlendirmektedir.
Çalışanları örgüte bağlayacak pek çok
etmen olmakla birlikte; ücret, prim gibi maddi
çıkarlar, örgütsel kültür ve liderlik, özel yaşamiş yaşamı arasındaki denge, bireysel özellikler,
genel yönetim politikaları, işyerindeki eğitim ve
gelişme olanakları gibi konular bu noktada
önemli olmaktadır (Stum, 1999).
Özellikle kırsal alanda, en önemli
sorunlardan biri olan örgütlenmenin gerekliliği
yıllardan beri sürekli gündemde yerini almış,
ancak
tam
anlamıyla
örgütlenme
sağlanamamıştır. Örgütlü bir toplum olamama
noktasında birçok faktör etkilidir. Bu
faktörlerin birçoğunu içerisine alan en önemli
faktör örgütsel bağlılığın zayıf olmasıdır.
Güven
ortamının
oluşturulamaması,
olumsuz geçmiş deneyimler, sürekli farklılaşan
bireysel ihtiyaçlar, örgüt yönetiminde katılımcı
olamama, yönetim ve yönetim kurulunun örgüt
üyelerince seçilememesi, örgüt faaliyetleri ile
ilgili bilgi eksikliği, örgütü bağımsız bir kurum
olarak
görmeme,
demokratikleşmenin
sağlanamaması (Kızılaslan ve ark., 1996),
örgütlenmeye yönelik yayım çalışmalarının
eksikliği (Kızılaslan, 1997), artan rekabet gibi
nedenlerle üyeleri örgütte tutmak ve bağlılığı
artırmak giderek zorlaşmaktadır. Bu da örgütün
faaliyetlerini yürütememe, nitelikli işgücü
N.KIZILASLAN, F.ADIGÜZEL
arzındaki yetersizlikler ve sonuçta yüksek
maliyetler getirmektedir. Bu bağlamda, örgüte
üye olan bireylerin örgütsel bağlılıklarının
arttırılması, onların örgüte bağlanmasını
etkileyecek unsurların belirlenmesi önemli hale
gelmektedir.
Bu çalışmada Tokat İli Arı Yetiştiricileri
Birliği üyeleriyle anket çalışması yapılarak
örgütsel bağlılık düzeyleri ortaya konulmuş ve
örgütsel bağlılıklarına etki eden faktörler
belirlenmiştir. Bu bağlamda, çalışmanın amacı;
Tokat İli Merkez İlçede arı yetiştiricileri
birliğine üye arıcıların sosyo-ekonomik
özelliklerini ve arıcılık faaliyetlerine ilişkin
bilgilerini ortaya koyarak örgütsel bağlılık ile
ilişkisini araştırmaktır.
mevcut yönetimi tanıma durumları, birlik
faaliyetlerinden
haberdar
olma,
birlik
toplantılarına
katılma,
birliğin
eğitim
faaliyetlerine katılma ve birliğin diğer üyelerini
tanıma vb. gibi) ile birliğe örgütsel bağlılıkları
arasında bir ilişki olup olmadığı yapılan khikare analizleri ile belirlenmiştir (Gujarati,1995;
Mirer, 1995).
Khi-kare testleri ile ölçülen ilişkilerin
anlamlı olduğu durumlarda ise bu ilişkinin ne
oranda güçlü olduğunu test etmek amacı ile
Kontingenz (Coefficient of Contingency) yani
bağımlılık katsayısı kullanılmıştır (Düzgüneş ve
ark.,1983). Bu katsayı ilişkinin anlamlı olduğu
durumlarda
bağımlılığın
derecesini
göstermektedir.
2. MATERYAL VE YÖNTEM
Araştırmanın ana materyalini, Tokat İli Arı
Yetiştiricileri Birliği’ne kayıtlı üyelerle yapılan
anketlerden sağlanan veriler oluşturmaktadır.
Birlik kayıtlarından 206 üyesinin bulunduğu
öğrenilmiştir. Birliğin Merkez İlçe bazında ise
67 üyesi olduğu tespit edilmiştir. Anketin
uygulanması aşamasında 7 üyenin anket
yapılmasına istekli olmaması sonucunda 2011
yılı Nisan-Haziran aylarında Tokat İli Merkez
İlçedeki birlik üyesi 60 arıcıdan araştırmanın
materyali sağlanmıştır. Bu verilerin yanı sıra,
araştırma konusu ile ilgili olarak daha önce
yapılmış olan çalışmalardan da yararlanılmıştır.
Üyelerin birliğe örgütsel bağlılıklarını
ölçmek amacıyla üyelere örgütsel bağlılık
unsurlarını içeren sorular yöneltilmiş, bu
sorulara verilen cevaplar puanlanarak örgütsel
bağlılık düzeyleri oluşturulmuştur. Buna ilişkin
sorular ve puanları ekte verilmiştir. Örgütsel
bağlılık düzeyi için düşük, orta ve yüksek
bağlılık düzeyi olmak üzere üç grup
oluşturulmuş ve bu düzeylere göre sosyoekonomik, mesleki özellikler; arıcılıkla ilgili
faaliyetler; arıcıların örgütlenmeyle ve arıcılar
birliği ile ilgili bilgileri; örgütsel bağlılık
unsurları arasındaki ilişkiler irdelenmiştir.
Arıcıların bazı sosyo-ekonomik ve mesleki
özellikleri (yaşları, eğitim durumları, faaliyet
alanları, arıcılık deneyimleri, kovan sayıları,
ana arı üretme durumları, arıcılık şekli, birliğe
üyelik süreleri, arıcıların diğer tarımsal
örgütlere üyelik durumları, birlik yönetiminde
görev alma, birlik aidatını yüksek bulma,
3. ARAŞTIRMA BULGULARI
3.1. Arıcıların Sosyo-Ekonomik Özellikleri
Ankete katılan arıcıların sosyo-ekonomik
özelliklerine ilişkin bilgiler Çizelge 1’de
verilmiştir. Arıcıların tamamı erkektir. Ankete
katılan arıcılar yaş grupları itibariyle 3 gruba
ayrılmıştır. Genel itibariyle arıcıların %36.67’si
25 ve 49 yaş, %35.00’i 50 ile 59 yaş ve
%28.33’ü 60 ve 74 yaş aralığındadırlar. Kişiler
ortalama olarak 51.70 yaşındadırlar.
Arıcıların eğitim durumları incelendiğinde,
genel itibariyle kişilerin yaklaşık yarısı
(%48.33) üniversite mezunu durumundadırlar.
Ayrıca, genel itibariyle arıcıların %26.67’si
ilkokul, %25.00’i yüksekokul, %23.33’ü lisans,
%18.33’ü lise, %5.00’i ortaokul mezunu olup,
%1.67’si ise okur-yazar durumdadırlar.
Ankete katılan arıcıların hemen hemen
tamamı evlidir. Evli olan arıcıların eşlerinin
eğitim durumları
incelendiğinde,
genel
itibariyle çoğunluğunun (%60.35) ilkokul
mezunu olduğu saptanmıştır. Genel olarak
arıcıların eşlerinin %8.62’si çok düşük bir
düzeyde üniversite mezunu durumundadırlar.
Arıcıların eşlerinin %87.93 ile büyük
çoğunluğu çalışmamaktadırlar.
Ankete katılan arıcılar ailelerindeki birey
sayıları itibariyle üç gruba ayrılmıştır. Genel
itibariyle, kişilerin yaklaşık yarısı (%46.67)
kalabalık bir aile yapısına sahip olup, arıcıların
%20.00’si ise çekirdek aile durumundadırlar.
Genel ortalamada ailedeki birey sayısı 4.38 kişi
olarak hesap edilmiştir. Örgütsel bağlılık
grupları bakımından incelendiğinde ise, düşük
15
Tokat İli Merkez İlçede Arı Yetiştiricileri Birliği Üyelerinin Birliğe Örgütsel Bağlılıklarının Analizi
düzeyde örgütsel bağlılıkları olan arıcılar
%52.63 ile en yüksek oranla en kalabalık aile
yapısına sahip durumdadırlar.
Ailelerde
çalışan
birey
sayıları
incelendiğinde genel ortalamada kişilerin
%50.00’sinin ailesinde 2 ve yukarı sayıda
kişinin
çalıştığı
belirlenmiştir.
Genel
ortalamada ailelerde 1.68 kişinin çalıştığı
saptanmıştır.
Arıcıların ailesinde başka bir tarımsal
örgüte ortak aile bireyi oranı %6.67’dir.
Ailelerdeki bu kişilerin %75.00’inin Tarım
Kredi Kooperatifi’ne, %25.00’inin ise bir
Kalkınma Kooperatifine ortak oldukları tespit
edilmiştir. Yüksek düzeyde örgütsel bağlılık
gösteren üyelerin aile bireylerinden herhangi
birinde bir örgüte aidiyetlik olmaması dikkat
çekicidir.
Ankete katılan kişilerin genel itibariyle
%86.67’si gibi büyük bir çoğunluğu şehirde
ikamet etmelerine karşın, ancak %13.33’ü
köyde yaşamaktadırlar.
Köyde ikamet eden kişilerin tamamı
şehirle bağlantıları olduğunu ifade etmiştir.
Genel olarak birlik toplantılarına katılma
(%75), şehirde evinin bulunması (%50), birlik
yönetiminde
bulunma
(%25),
şehirde
çocuklarının
bulunması
(%25),
birlik
faaliyetlerine aktif katılma (%25), şehirde
akrabalarının bulunması (%25) ve gelir
sağladığı evinin bulunması (%12.50) gibi
nedenlerle şehirle bağlantılarının olduğunu
belirtmişlerdir. Üyelerden orta ve yüksek
bağlılık gösterenlerin şehirle bağlantılarında
birlik çalışmalarına ve toplantılarına katılma,
yönetimde görevli olma gibi örgüte yönelik
faaliyetlerinin de olduğu görülmektedir. Düşük
örgütsel bağlılık gösteren üyelerin örgüt
yönünden yalnızca birliğin toplantılarına
katılmak için şehirle bağlantıları olduğu
gözlemlenmiştir. Köyde yaşayan bu kişilerin
genel itibariyle %50.00’sinin en yüksek oranla
haftada 2-3 kez şehre gittikleri tespit edilmiştir.
Kişilerin şehre gidiş nedenlerinin %62.50 ile
resmi işler, %50.00 ile hastalık ve ilaç alma,
%50.00 ile gıda ve giyim ihtiyaçlarını
karşılama, %37.50 ile birlik faaliyetlerine
katılma, %37.50 ile tarımsal ürün pazarlamak
ve %37.50 ile akraba, eş, dost ziyareti olduğu
belirlenirken, kişilerin %12.50’si ise belli bir
amaç olmadan şehre gittiklerini söylemişlerdir.
1416
Ankete katılan arıcıların %91.67 gibi
büyük çoğunluğunun belli bir sosyal
güvencesinin olduğu belirlenmiştir. Bir sosyal
güvenceye sahip olan arıcıların %60.00 ile
emekli sandığı, %25.46 ile SSK, %7.27 ile
Bağ-Kur ve %7.27 Tarım Bağ-Kur’lusu
oldukları belirlenmiştir.
Bu araştırmada bulunan sosyo-ekonomik
özelliklerine ilişkin sonuçların paralelinde;
Oliver (1990), demografik faktörlerin örgütsel
bağlılık üzerindeki etkilerinin nispi olarak daha
az; örgütsel ödüller ve iş değerlerinin ise,
örgütsel bağlılıkla daha güçlü bir ilişki içinde
olduğunu gözlemlemiştir.
Bununla beraber bazı araştırmalarda;
bayan personelin baylara göre (Mcclurg, 1999);
daha düşük eğitimlilerin eğitimlilere göre
(Allen and Meyer, 1990; Mcclurg, 1999), yaşlı
personelin gençlere göre, örgütte uzun yıllar
geçiren personelin yeni olanlara göre, evlilerin
bekarlara göre (Benkhoff, 1997) örgüte daha
fazla bağlı oldukları görülmüştür. Ancak,
demografik faktörlerle örgütsel bağlılık
arasındaki ilişkinin dolaylı olduğu ve (örgütsel
değerlerle ödüller kontrol altına alındığında)
ortadan kalktığı ifade edilmektedir (Meyer and
Allen, 1991).
3.2. Arıcıların Arıcılık Faaliyetleri
Ankete katılan arıcıların arıcılıkla ilgili
faaliyetleri
Çizelge
2’de
sunulmuştur.
Çizelgede görüldüğü üzere, arıcıların genel
itibariyle %61.67’si sadece arıcılık faaliyeti
yapmaktadır. Örgütsel bağlılık düzeyinin
faaliyet alanı ile ilişkisi bulunmamıştır. Ancak,
Mathieu ve Zajac (1990), örgütsel bağlılıkla
faaliyet alanının doğrudan ilişkili olduğunu test
etmişlerdir.
Arıcılar mesleki deneyimleri itibariyle üç
gruba ayrılmışlardır. Genel olarak arıcıların
%40.00’ı en yüksek oranla 15 ile 29 yıl arası
arıcılık deneyimine sahiptirler. Kişilerin
ortalama arıcılık deneyimleri 21.10 yıl olarak
hesaplanmıştır.
Ayrıca tarımsal faaliyetlerdeki deneyimleri
ortalama 22.91 yıl olarak tespit edilmiştir.
Dolayısıyla
tarımsal
faaliyetlere
başladıklarından beri arıcılık faaliyetlerine de
başladıkları söylenebilir.
Ankete katılan bireylerin çoğunluğu
(%91.67) langstroth tipi kovan kullanmaktadır.
N.KIZILASLAN, F.ADIGÜZEL
Çizelge 1. Arıcıların Sosyo-Ekonomik Özellikleri (%)
Özellikler
Yaş (yıl)
Eğitim
Durumu
Medeni
Durum
Eşin Eğitim
Durumu
Eşin Çalışma
Durumu
Ailedeki Birey
Sayısı (kişi)
Çalışan Birey
Sayısı (kişi)
Ailede
Tarımsal
Örgüt Üyeliği
Üye Olunan
Kuruluş
İkamet Yeri
Şehirle
Bağlantı
Durumu
Şehre Gidiş
Sıklığı
Sosyal
Güvence
Durumu
1. Grup (Düşük)
31.58
52.63
15.79
49.26
X2 = 5.639
Okur-yazar
0.00
İlkokul
26.32
Ortaokul
0.00
Lise
10.53
Yüksekokul
21.05
Lisans
42.10
Bekâr
5.26
Evli
94.74
Okur-yazar değil
0.00
Okur-yazar
11.11
İlkokul
50.00
Ortaokul
11.11
Lise
22.22
Yüksekokul
0.00
Lisans
5.56
Evet
11.11
Hayır
88.89
4
47.37
5-+
52.63
Ortalama Birey Sayısı
5.00
X2 = 0.830
1
52.63
2-5
47.37
Ortalama Çalışan
1.79
Sayısı
Evet
10.53
2. Grup (Orta)
32.00
32.00
36.00
52.84
P = 0.228
4.00
24.00
8.00
20.00
28.00
16.00
4.00
96.00
12.50
4.17
70.83
4.17
0.00
4.17
4.16
8.33
91.67
52.00
48.00
4.36
P = 0.660
40.00
60.00
3. Grup (Yüksek)
50.00
18.75
31.25
52.82
df = 4
0.00
31.25
6.25
25.00
25.00
12.50
0.00
100.00
0.00
18.75
56.25
6.25
6.25
0.00
12.50
18.75
81.25
62.50
37.50
3.69
df = 2
62.50
37.50
1.80
1.38
8.00
0.00
89.47
92.00
100.00
100.00
50.00
0.00
0.00
10.53
89.47
100.00
50.00
16.00
84.00
100.00
0.00
12.50
87.50
100.00
Hayır
0.00
0.00
0.00
Haftada 2-3 Kez
Haftada bir
15 Günde bir
Evet
0.00
0.00
100.00
89.47
100.00
0.00
0.00
96.00
0.00
50.00
50.00
87.50
Hayır
10.53
4.00
12.50
33.33
0.00
8.33
58.34
14.29
7.14
14.29
64.28
25 – 49
50 – 59
60 – 74
Yaş Ortalaması
Hayır
Tarım Kredi
Kooperatifi
Kalkınma Kooperatifi
Köy
Şehir
Evet
SSK
23.53
Bağ-Kur
17.65
Bağ-Kur (Tarım)
0.00
Emekli Sandığı
58.82
*Birden fazla cevap verildiğinden, toplam %100’ü geçmektedir.
Sosyal
Güvence Şekli
Kişiler sahip oldukları kovan sayıları üç
grupta incelenmiştir. Genel olarak bireylerin
%38.34’ü 50 ile 75 adet arası kovana
sahiplerken, kişilerin %33.33’ü 49 kovandan az
GENEL
36.67
35.00
28.33
51.70
1.67
26.67
5.00
18.33
25.00
23.33
3.33
96.67
5.17
10.34
60.35
6.90
8.62
1.72
6.90
12.07
87.93
53.33
46.67
4.38
50.00
50.00
1.68
6.67
93.33
75.00
25.00
13.33
86.67
100.00
0.00
50.00
12.50
37.50
91.67
8.33
25.46
7.27
7.27
60.00
sayıda kovana ve %28.33’ü ise 75’ten fazla
sayıda kovana sahiptirler. Ortalama kovan
sayıları 64.25 kovandır.
17
Tokat İli Merkez İlçede Arı Yetiştiricileri Birliği Üyelerinin Birliğe Örgütsel Bağlılıklarının Analizi
Birliğe üye arıcıların çoğunluğu (%68.33)
ana arı yetiştirmedikleri ifade ederlerken,
kişilerin %31.67’sinin ise ana arı yetiştirdiği
belirlenmiştir. Arıcıların %80.00’i ana arı
temininde
birliğin
rolünün
olmadığını
söylemişlerdir. Arıcıların %53.33’ü sabit
arıcılık şeklinde üretim yaparlarken, %46.67’si
ise gezginci arıcılık yapmaktadırlar. Örgütsel
bağlılık grupları itibariyle ise; 1. gruptaki
arıcıların %52.63’ü, 2. gruptakilerin %48.00’i
ve 3. gruptakilerin ise %62.50’si sabit arıcılık
yapmaktadırlar.
Yer tespitinde birliğin rolünün olmadığını
söyleyen kişilerin oranı genel olarak %98.33
olarak hesaplanmıştır. Üretim için birliğin
etkisinin olduğunu ifade edenlerin tamamı
birliğin yer tespitinde kiralamaya aracılık
yaptığını söylemişlerdir. Üreticiler arıcılık
ürünlerini çeşitli şekillerde pazarlamaktadırlar.
Öyle ki, arıcıların %93.33’ü il içine, %51.67’si
il dışına ve %3.33’ü ise yurt dışına ürünlerini
pazarladıkları saptanmıştır.
Ankete katılan arıcıların satış yerleri
incelendiğinde;
genel
olarak
%88.33’ü
doğrudan tüketiciye, %16.67’si marketlere,
%21.67’si toptancılara ve %1.67’si ise eş, dost,
akrabaya ürün satışlarını gerçekleştirdikleri
tespit edilmiştir. Örgütsel bağlılık grupları
itibariyle doğrudan tüketiciye satış şekli
sırasıyla %84.21, %92.00 ve %87.50 ile en
yüksek oranlarla en çok tercih edilen satış şekli
olarak belirlenmiştir.
Arıcıların tamamına yakını (%93.33) birlik
aracılığı ile ürün pazarlamadıklarını ifade
ederlerken, %6.67’si ise ürünlerini birlik
kanalıyla pazarladıklarını söylemişlerdir. Düşük
düzeyde örgütsel bağlılık gösteren üreticilerin
hiçbiri birliği bu amaçla tercih etmemiştir.
Ürünlerini birlik aracılığıyla pazarlayan
üreticilerin tamamı pazarlamada kolaylık
sağlaması nedeniyle birliği tercih etmektedir.
Pazarlama konusunda birliği tercih etmeyen
arıcılar ise ürün miktarlarının az olmasını
gerekçe göstermektedir.
Arıcılar birliğin arıcılık ürünlerini satın
alma ya da pazar bulma konusunda yeterli
düzeyde olmadığını düşünmektedirler. Öyle ki,
genel olarak arıcıların (%90.00) birliği bu
konuda yetersiz buldukları belirlenmiştir.
Birliğin arıcılık ürünlerini değerlendirdiğini
düşünen kişilerin %66.67’si birliğin sunduğu
18
fiyatı kabul ettiklerini, %50.00’si ise piyasa
fiyatları
ile
birliğin sunduğu
şartları
karşılaştırarak
değerlendirme
yaptıklarını
söylemişlerdir.
Ankete katılan arıcıların üretim faaliyetleri
ile ilgili olarak çeşitli sorunlarla karşılaştıkları
tespit edilmiştir. Arıcılar üretimle ilgili olarak;
kovanların bırakıldığı yöredeki insanların
arıların çevreye zarar verdiğini düşünmeleri,
arıcılar tarafından genç arı ile çalışmanın
öneminin yeterince bilinmemesi, il dışından
gelen
gezginci
arıcılardan
olumsuz
etkilenmeleri, konaklama yerinin bulunması ve
ulaşımı konusunda sıkıntı yaşamaları, arıcılık
girdilerinin pahalı olması gibi sorunlarla
karşılaştıklarını ifade etmişlerdir. Üreticiler
katkısız bal üretimi yaptıklarını ancak bunun
tüketiciler
tarafından
pahalı
bulunması
nedeniyle yeterince tercih edilmediğinin
bilinmesi, bal fiyatlarının dalgalı bir seyir
izlemesi ve düşük seviyelerde olması, piyasada
merdiven altı ve düşük kalite üretim yapılması
nedeniyle haksız rekabete uğrama, tüketicinin
kaliteli balı tanıma ve bal tüketimi konusunda
yeterince bilinçli olmaması, bal satışı yapılan
tüccarların balın bedelini zamanında veya hiç
ödememeleri, ürünleri paketleme aşamasında
standart oluşturamama, birliğin ürünlerin
pazarlanması konusunda aktif olmaması,
tüketicilerin arıcılara güven duymaması, il
dışından gelen arıcıların ürün fiyatlarını
olumsuz etkilemeleri ürünlerinin pazarlanması
konusunda karşılaştıkları sorunlar olduğunu
söylemişlerdir.
Ayrıca, ankete katılan kişilerin tarımsal
ilaçlama nedeniyle sorun yaşadıkları, amatör
arıcıların hastalık ve zararlıları tanımamaları
nedeniyle bilinçsiz ilaçlama yaptıkları, yörede
Amerikan yavru çürüklüğü hastalığının ve eşek
arıları, varroa zararlısı ve ayıların sorun teşkil
ettiği, gezginci arıcılardan kaynaklanan
hastalıklarla karşılaştıkları tespit edilmiştir.
Bunun yanında arıcıların, hastalık ve zararlılar
konusunda bilgi paylaşımı için ilgili kurum ve
kuruluşlarca ön ayak olunmasını, devlet
tarafından arıcılara ciddi bir destekleme
politikası geliştirilmesini, pazarlama başta
olmak üzere örgütsel desteğin üreticilere
sunulmasını, birlik yöneticilerinin yeterli
tecrübe ve bilgi birikimine sahip olmalarını
istedikleri belirlenmiştir.
N.KIZILASLAN, F.ADIGÜZEL
Çizelge 2. Arıcıların Arıcılık Faaliyetleri (%)
Özellikler
Sadece Arıcılık
Faaliyet Alanı
Mesleki
Deneyim (yıl)
Kullanılan
Kovan Tipi
Toplam Kovan
Sayısı (adet)
Ana Arı
Yetiştirme
Ana Arı
Temininde Birlik
Rolü
Arıcılık Şekli
Yer Tespitinde
Birlik Rolü
Ürün
Pazarlama Yeri*
Satış
Yapılan Yer*
Birlik
Aracılığıyla
Pazarlama
Yapma
Birliğin Arıcılık
Ürünlerini Satın
Alma ve/veya
Pazar Bulma
Durumu
Tarım ve Arıcılık
X2 = 0.052
< 15
15 – 29
30 ≥
Ortalama Deneyim
X2 = 3.491
Tarımsal Faaliyetler (Ort.)
Arıcılıkta
Langstroth
1. Grup
(Düşük)
2. Grup
(Orta)
3. Grup
(Yüksek)
GENEL
63.16
60.00
62.50
61.67
36.84
40.00
P = 0.974
26.32
40.00
37.50
df = 2
25.00
38.33
47.36
26.32
22.89
P = 0.479
29.29
40.00
20.00
18.32
40.00
28.33
21.10
21.00
31.25
43.75
23.31
df = 4
18.67
94.74
92.00
87.50
31.67
22.91
91.67
Dadant
5.26
8.00
12.50
≤ 49
47.37
20.00
37.50
31.58
48.00
55.42
74.68
P = 0.392
31.25
58.44
df = 4
38.34
64.25
36.00
31.25
31.67
73.68
64.00
P = 0.791
68.75
df = 2
68.33
20.00
50 – 75
Kovan Ortalaması
X2 = 4.107
Evet
26.32
Hayır
X2 = 0.470
8.33
33.33
Var
10.53
20.00
31.25
Yok
89.47
80.00
68.75
Gezgin Arıcılık
47.37
52.00
37.50
46.67
52.63
48.00
P = 0.660
62.50
df = 2
53.33
Sabit Arıcılık
X2 = 0.830
80.00
Var
0.00
0.00
6.25
1.67
98.33
93.33
Yok
100.00
100.00
93.75
İl İçi
89.47
96.00
93.75
İl Dışı
Yurt Dışı
26.32
0.00
52.00
4.00
81.25
6.25
Toptancılar
21.05
20.00
25.00
Marketler
Doğrudan Tüketiciye
Eş, Dost, Akraba
21.05
84.21
0.00
12.00
92.00
0.00
18.75
87.50
6.25
Evet
0.00
4.00
18.75
Hayır
100.00
96.00
81.25
Evet
0.00
0.00
37.50
Hayır
100.00
100.00
62.50
51.67
3.33
21.67
16.67
88.33
1.67
6.67
93.33
10.00
90.00
*Birden fazla cevap verildiğinden, toplam %100’ü geçmektedir.
3.3. Arıcıların Örgütlenme Bilgileri
Ankete katılan arıcıların örgütlenmeye
ilişkin bilgileri Çizelge 3’de verilmiştir. Genel
olarak arıcıların yaklaşık yarısının (%41.67)
başka bir tarımsal kuruluşa üye olduğu
belirlenmiştir. Örgütsel bağlılık grupları
bakımından incelendiğinde; düşük örgütsel
bağlılık gösteren arıcıların %36.84’ü, orta
örgütsel bağlılık gösterenlerin %28.00’i ve
yüksek örgütsel bağlılık gösterenlerin ise
%68.75’i arıcılar birliği haricinde başka bir
19
Tokat İli Merkez İlçede Arı Yetiştiricileri Birliği Üyelerinin Birliğe Örgütsel Bağlılıklarının Analizi
tarımsal kuruluşa üye durumundadır. Arıcıların
başka bir tarımsal kuruluşa üye olmaları ile
örgütsel bağlılıkları arasında istatistiksel olarak
%5 önem düzeyinde anlamlı bir ilişkinin
olduğu belirlenmiş olup, bu iki değişken
arasındaki ilişki için saptanan bağımlılık
katsayısı 0.32 olarak hesaplanmıştır. Bu durum,
yani başka örgütlere üyelik örgütsel bağlılık
olgu ve bilinciyle açıklanabilir. Yüksek örgütsel
bağlılık arıcıların diğer tarımsal kuruluşlara üye
olmasında etkilidir.
Üye olunan tarımsal kuruluşlar genel
itibariyle %84.00 ile ziraat odası, %20.00 ile
Tarım Kredi Kooperatifi, %8.00 ile Sulama
Birliği ve %4.00 ile tarımsal kalkınma
kooperatifi olarak belirlenmiştir. Arıcıların
birliğe üyelikleri ortalama 5.85 yıl olarak
hesaplanmıştır.
Ankete katılan kişiler çeşitli nedenlerle
birliğe üye olduklarını söylemişlerdir. Öyle ki,
genel olarak arıcıların %75.00’i devlet
desteklemelerinden faydalanma, %55.00’i
ürünlerini pazarlamada kolaylık sağlayacağını
düşünme, %48.00’i arıcılık girdilerini daha
ucuza temin edebilme, %45.00’i teknik destek
sağlama, %30.00’u birliğin ürün işleme için
tesis açabilmesi, %28.33’ü arıcılık için bazı
konularda zorunluluk olması ve %16.67’si ise
birlik yönetiminde görev almayı isteme
nedenleri ile birliğe üye olduklarını ifade
etmişlerdir.
Genel olarak üyelerin %36.67’si üyelik
aidatını yüksek bulurlarken, örgütsel bağlılık
grupları bakımından incelendiğinde ise, 1. Grup
arıcıların %57.89’u, 2. Grup arıcıların
%36.00’sı ve 3. Grup arıcıların ise %12.50’si
üyelik aidatını yüksek bulmuşlardır. Üyelik
aidatını yüksek bulan arıcıların örgütsel
bağlılığı düşük düzeydedir. Arıcıların birliğin
üyelik aidatını yüksek bulmaları ile örgütsel
bağlılıkları arasında istatistiksel olarak %5
önem düzeyinde anlamlı bir ilişki vardır ve
örgütsel bağlılığın birlik aidatını yüksek bulma
ilişkisi için belirlenen bağımlılık katsayısı
0.34’tür. Bu örgütsel bağlılık grupları
bakımından farklılıkların üyelik aidatında da
olduğunu göstermektedir.
Arıcıların genel olarak %13.33’ünün
yönetimde görev aldığı belirlenmiştir. Örgütsel
bağlılık gruplarına göre yönetimde görev alan
arıcıların
en
fazla
yüksek
bağlılık
20
gösterenlerden olduğu görülmektedir. Genel
itibariyle kişilerin %37.50’si en yüksek oranla 1
ve 4 dönem bu görevi yaptıkları, üstlenilen
görev olarak ise %37.50 ile denetleme kurulu
üyeliği, %37.50 ile yönetim kurulu üyeliği ve
%25.00 ile başkan ya da başkan yardımcılığı
görevlerini yerine getirdikleri tespit edilmiştir.
Ayrıca başkan ve başkan yardımcısı olan
arıcıların örgütsel bağlılığı yüksek bulunmuştur.
Ankete katılan arıcıların genel itibariyle
%6.67’si şu anda birlik yönetiminde
bulunmaktadırlar.
Arıcıların %80.00’i mevcut yönetimi
tanıdığını ifade etmişlerdir. Kişilerin mevcut
yönetimi tanımaları ile örgütsel bağlılıkları
arasında istatistiksel olarak %10 önem
düzeyinde anlamlı bir ilişki bulunmaktadır.
Mevcut yönetimi ağırlıklı olarak yüksek
örgütsel bağlılık gösteren arıcılar tanımaktadır.
Örgütsel bağlılığın mevcut yönetimi tanıma ile
ilişkisi için belirlenen bağımlılık katsayısı 0.29
olarak hesaplanmıştır.
Arıcıların yaklaşık yarısı (%51.67) birliğin
faaliyetlerinden
haberdar
olduklarını
söylemişlerdir. Genel olarak bu faaliyetler
içerisinde ilk sırayı %61.29 ile ana arı temini
alırken, bunu %51.61 ile kredi ve teşvik
sağlama, %48.39 ile arıcılık girdileri temini,
%25.81 ile veterinerlik ve danışmanlık
hizmetleri sağlama, %22.58 ile eğitim
hizmetleri, %16.13 ile ürün değerlendirme ve
pazarlama faaliyetleri izlemektedir. Arıcıların
birlik faaliyetlerinden haberdar olmaları ile
örgütsel bağlılıkları istatistiksel olarak %1
önem düzeyinde anlamlı bir ilişki olduğu
belirlenmiş ve buna ilişkin bağımlılık katsayısı
0.51
olarak
hesaplanmıştır.
Birlik
faaliyetlerinden haberdar olan arıcıların yüksek
örgütsel bağlılık gösteren bireyler olduğu
anlaşılmıştır.
Arıcıların %58.33’ü birlik toplantılarına
katıldıklarını söylemişlerdir. Örgütsel bağlılık
grupları itibariyle ise sırasıyla arıcıların
%26.32’si, %72.00’i ve %75.00’i birlik
toplantılarına katılmaktadırlar. Arıcıların birlik
toplantılarına katılmaları ile örgütsel bağlılıkları
arasında istatistiksel olarak %5 önem düzeyinde
anlamlı bir ilişki bulunmaktadır ve bu farklılık
orta ve yüksek örgütsel bağlılık gösterenlerden
kaynaklanmaktadır. İlişki derecesini ölçen
bağımlılık katsayısı 0.40'dır.
N.KIZILASLAN, F.ADIGÜZEL
Çizelge 3. Arıcıların Örgütlenme İle İlgili Bilgileri (%)
1. Grup
(Düşük)
Var
36.84
Tarımsal
Kuruluş Üyelik
Yok
63.16
Durumu
X2 = 6.932
P = 0.031
Tarım Kredi Kooperatifi
28.57
Üye Olunan
Tarımsal Kalkınma Kooperatifi
14.29
Tarımsal
Sulama Birliği
14.29
Kuruluşlar*
Ziraat Odası
71.43
<5
57.89
5≥
42.11
Üyelik Süresi
(yıl)
Ortalama Üyelik Süresi
5.42
X2 = 2.509
P = 0.285
Evet
57.89
Üyelik Aidatını
Hayır
42.11
Yüksek Bulma
X2 = 7.716
P = 0.021
Evet
15.79
Yönetimde
Görev Alma
Hayır
84.21
Durumu
X2 = 1.121
P = 0.571
Başkan/Başkan Yardımcısı
0.00
Üstlenilen
Denetleme Kurulu Üyesi
33.33
Görev
Yönetim Kurulu Üyesi
66.67
Evet
5.26
Şu Anda
Yönetimde
Hayır
94.74
Olma
X2 = 1.121
P = 0.543
Evet
63.16
Mevcut
Yönetimi
Hayır
36.84
Tanıma Durumu
X2 = 5.509
P = 0.064
Evet
15.79
Birlik
Faaliyetlerinden
Hayır
84.21
Haberdar Olma
X2 = 21.142
P = 0.000
Evet
26.32
Toplantılara
Katılma
Hayır
73.68
Durumu
X2 = 11.763
P = 0.003
Evet
57.89
Üyelikten
Hayır
42.11
Çıkmayı İsteme
X2 = 25.053
P = 0.000
Evet
5.26
Eğitim
Faaliyetlerine
Hayır
94.74
Katılma
X2 = 14.158
P = 0.001
Çok Azını
63.16
Azını
15.79
Çoğunu
15.79
Birlik Üyelerini
Tanıma Durumu
Tamamını
0.00
Sadece Yönetim ve Çalışanlar
5.26
X2 = 18.368
P = 0.019
*Birden fazla cevap verildiğinden, toplam %100’ü geçmektedir.
Özellikler
Ankete katılan arıcıların %20.00’si
üyelikten çıkmayı istediklerini ifade ederlerken,
bunun nedenlerinin birlik faaliyetlerinin
yetersizliği (%66.67), üyelik aidatlarını yüksek
bulma (%50.00), birliğin diğer üyeleri ile
iletişim kuramama (%16.67) ve yönetime
güven duymama (%8.33) olduğu tespit
edilmiştir. Üyelikten çıkma isteğinde olan
arıcıların düşük düzeyde örgütsel bağlılık
gösterdiği görülmektedir. Arıcıların üyelikten
2. Grup
(Orta)
28.00
72.00
df = 2
14.29
0.00
14.29
85.71
44.00
56.00
5.96
36.00
64.00
df = 2
8.00
92.00
0.00
50.00
50.00
4.00
96.00
84.00
16.00
df = 2
52.00
48.00
df = 2
72.00
28.00
df = 2
4.00
96.00
df = 2
4.00
96.00
df = 2
36.00
20.00
40.00
0.00
4.00
df = 2
3. Grup
(Yüksek)
68.75
31.25
CC = 0.32
18.18
0.00
0.00
90.91
31.25
68.75
6.19
df = 2
12.50
87.50
CC = 0.34
18.75
81.25
df = 2
66.67
33.33
0.00
12.50
87.50
df = 2
93.75
6.25
CC = 0.29
93.75
6.25
CC = 0.51
75.00
25.00
CC = 0.40
0.00
100.00
CC = 0.54
43.75
56.25
CC = 0.44
0.00
37.50
43.75
6.25
12.50
CC = 0.48
GENEL
41.67
58.33
20.00
4.00
8.00
84.00
45.00
55.00
5.85
36.67
63.33
13.33
86.67
25.00
37.50
37.50
6.67
93.33
80.00
20.00
51.67
48.33
58.33
41.67
20.00
80.00
15.00
85.00
35.00
23.33
33.33
1.67
6.67
çıkma istekleri ile örgütsel bağlılıkları arasında
istatistiksel olarak %1 önem düzeyinde anlamlı
bir ilişkinin olduğu belirlenmiş olup, bu iki
değişken arasındaki ilişki için saptanan
bağımlılık katsayısı 0.54 olarak hesaplanmıştır.
Birliğin eğitim faaliyetlerine genel olarak
arıcıların %15.00’inin katıldığı belirlenmiştir.
Kişilerin
birliğin
eğitim
faaliyetlerine
katılmaları ile örgütsel bağlılıkları arasında
istatistiksel olarak %5 önem düzeyinde anlamlı
21
Tokat İli Merkez İlçede Arı Yetiştiricileri Birliği Üyelerinin Birliğe Örgütsel Bağlılıklarının Analizi
bir ilişki olduğu belirlenmiş olup, bu iki
değişken arasındaki ilişki için saptanan
bağımlılık katsayısı 0.44’tür. Birliğin eğitim
faaliyetlerine en fazla yüksek örgütsel bağlılık
gösteren arıcıların katıldığı gözlemlenmektedir.
Ankete katılan arıcıların birliğin diğer
üyelerini tanıma durumları incelendiğinde;
genel olarak arıcıların %35.00’i çok azını,
%33.33’ü çoğunu, %23.33 azını ve %1.67’si ise
tamamını tanıdığı ifade ederlerken, %6.67’si ise
sadece yönetimi ve çalışanları tanıdıklarını
belirtmişlerdir. Arıcıların birliğin diğer
üyelerini tanımaları ile örgütsel bağlılıkları
arasında %5 düzeyinde istatistiksel açıdan bir
ilişki söz konusudur ve buna ilişkin bağımlılık
katsayısı 0.48 olarak hesaplanmıştır. Örgütsel
bağlılık düzeyi arttıkça birlik üyelerini tanıma
artmaktadır.
3.4. Arıcıların Örgütsel Bağlılık Unsurları
Örgüt ve çalışanlar arasındaki ilişkinin
odağını örgütsel bağlılık oluşturmaktadır.
Örgütlerin içerisinde bulunduğu, şiddetli
rekabet, küçülerek büyüme, şirket evlilikleri,
verimsizlik gibi pek çok problemden
kurtulabilmelerinde örgütsel bağlılık hayli
önem kazanmaktadır. Zira örgütler eskiden
olduğundan çok daha fazla örgüt-çalışan
bütünleşmesine
ihtiyaç
duymaktadır.
Çalışanların hedef ve değerleriyle örgütün
hedef ve değerlerinin bütünleşmesi, örgüt
yararına gönüllü olarak fazladan çaba sarf etme
ve örgüt üyeliğinin devamını isteme anlamına
gelen bağlılık pek çok problemi kendiliğinden
çözüme kavuşturacak ve örgütlerin rekabet
ortamında bir adım öne çıkmalarına neden
olacaktır (Gül, 2002).
Bu bölümde örgütsel bağlılığın üç unsuru
olan; örgütsel amaç ve değerleri kabullenme ve
bunlara güçlü bir inanç duyma; örgütsel
amaçların başarılması yönünde ekstra çaba
gösterme; örgüt üyeliğini devam ettirme
yönünde güçlü bir istek duyma unsurlarını
içeren sorular sınıflandırılarak düşük, orta ve
yüksek örgütsel bağlılık gösteren arıcılar
bakımından incelenmiştir.
Ankete katılan arıcıların örgütsel bağlılık
unsurları Çizelge 4’de verilmiştir. Çizelgeden
görüleceği üzere, mevcut yönetimin demokratik
koşullarda işbaşına geldiğine inanan kişilerin
oranı genel ortalamada %71.67 olarak
22
bulunmuştur. Ayrıca, yüksek düzeyde örgütsel
bağlılık gösteren arıcıların bu duruma inanma
oranı (%100.00) en yüksek düzeydedir.
Genel olarak arıcıların yarısı (%48.33)
mevcut yönetimin üyeler arasında adaleti
sağladığı ve ayırım yapmadığına inandıkları
tespit edilmiştir. Düşük örgütsel bağlılık
gösteren arıcıların sadece %10.53’ü bu duruma
inandıklarını ifade etmişlerdir.
Yönetimin üyelere olumlu tutum ve
davranış sergilediğine inananların oranı
%66.67 olarak saptanmıştır. Buna inananlar
daha çok orta ve yüksek örgütsel bağlılık
gösteren gruplardır.
Ankete katılan arıcıların genel olarak
%28.33’ü birliğin arıcılık problemlerine çözüm
aradığını ve bulduğunu belirtirlerken, düşük
örgütsel bağlılık gösteren kişilerin ise %5.26
oranında çok düşük düzeyde bu görüşe
katıldıkları bulunmuştur.
Arıcıların birliğin amaç ve değerlerine
inananların oranı genel olarak %71.67 olarak
bulunmuş, yüksek düzeyde örgütsel bağlılık
gösteren kişilerin tamamının birliğin amaç ve
değerlerine inandıkları tespit edilmiştir.
Birliğin amaç ve değerlerini kabul etme
konusunda da aynı durum söz konusudur. Birlik
üyelerinin genel olarak yaklaşık yarısı (%48.33)
birlik yönetiminin ve çalışanlarının arıcılık ve
kooperatifçilik konularında yeterli tecrübeye
sahip olduklarını düşünmektedirler.
Genel olarak yönetim kurulunda alınan
kararlardan haberdar olan arıcıların oranı
%38.33’dür. Yüksek düzeyde örgütsel bağlılık
gösteren arıcıların %62.50’si alınan kararlardan
haberdardır. Yönetim kurulunda alınan kararları
genel olarak örgütsel bağlılık gösteren
bireylerin
%90’ı
yönetimden
talep
etmemektedir. Bu arıcıların yönetimi çok iyi bir
şekilde izleyip değerlendiremedikleri anlamını
taşıyabilir. Farkındalık ancak önemli bir sorunla
karşılaşıldığında ortaya çıkarsa örgütsel
bağlılığın zayıflamasına yol açabilir.
Arıcıların %30.00’unun çok düşük
düzeylerde birliğin mali konularından haberdar
oldukları saptanmıştır. Bu oran düşük düzeyde
örgütsel bağlılık gösteren arıcılarda %5.26 iken,
yüksek örgütsel bağlılığa sahip bireylerde dahi
%56.25’tir. Ankete katılan üyelerin birliğin
mali konularından haberdar olmamalarına
paralel olarak bu konuda yönetimden herhangi
N.KIZILASLAN, F.ADIGÜZEL
bir talepte de bulunmadıkları (%85.00)
belirlenmiştir. Mali konularda birliğin Şeffaflık
ilkesini benimsemesi örgütsel bağlılığın devamı
açısından zorunlu görülmektedir.
Birliğin
Genel
Kurul
ve
diğer
toplantılarına katılımın genel itibariyle yüksek
olduğu (%75.00) tespit edilmiştir.
Birlik
toplantılarında
görüş
beyan
edenlerin oranı ise %58.33 oranındadır.
Arıcıların
yarısı
birlik
toplantılarında
görüşlerinin yönetim ve diğer üyeler tarafından
önemsendiğini
düşünmektedirler.
Önemsenmediğini düşünen üyelerin oranının da
%50.00 olması daha çok düşük örgütsel bağlılık
gösterenlerden kaynaklanmaktadır. Yapılan bir
araştırmada çalışanların kararlara katılımına
izin verme ve iş güvenliğini sağlama gibi
örgütsel faktörlerin bağlılığı arttırdığı ifade
edilmektedir (Moorhead and Griffin, 1992).
Ankete katılan arıcıların genel olarak
%71.67’si birliğin sorunlarını kendi sorunları
olarak gördüklerini söylemişlerdir. Orta ve
yüksek örgütsel bağlılık gösteren arıcıların
oranı bu konuda daha fazladır. Arıcıların
yalnızca %13.33’ü birlikle ilgili bir işte görev
aldıklarını belirtmişlerdir.
Arıcıların Genel Kurul ve diğer toplantılar
ile kendi ihtiyaçlarını karşılama haricinde
birlikte zaman geçirme durumları düşük
(%13.33) düzeydedir. Düşük düzeyde örgütsel
bağlılık gösteren arıcılarda bu oran %5.26, orta
düzeyde örgütsel bağlılık gösterenlerde %4.00
olarak hesaplanmıştır.
Arıcıların genel olarak %58.33’ünün
birliğin diğer üyeleri ile arıcılık faaliyetleri ile
ilgili sorunları paylaştıkları ve beraber çözümler
geliştirmeye çalıştıkları tespit edilmiştir. Bu
durum yüksek düzeyde örgütsel bağlılık
gösteren arıcılarda %87.50 ile en yüksek
düzeydedir.
Ankete katılan arıcıların genel olarak
%80.00’inin birliğin diğer üyeleri ile arıcılık
üretim ve pazarlaması (birlikte üretim yapma ve
pazarlama, ana arı ihtiyacını karşılama, arıcılık
girdileri alım satımı vb.) konularında birlikte
çalışmayı tercih etmedikleri saptanmıştır.
Arıcıların birlikte hareket etmekle arıcılık
kazancını
artıracaklarını
düşünmedikleri
(%83.33) belirlenmiştir. Birliğin üretim ve
pazarlama konusunda üyeleriyle birlikte hareket
etme bilincini geliştirmesi, bu noktada sorunu
çözmesi gerekmektedir. Piyasaya birlik olarak
daha güçlü satıcı konumunda girerek
gerektiğinde riskin kaldırılması yönünde
sözleşmeli
üretim
yaparak
gelirlerinin
artırılabileceği yönünde motive edilmeleri
sağlanmalıdır.
Arıcıların çoğunluğu (%73.33) birlikten
çıkmanın
kendilerine
büyük
zararlar
vermeyeceğini düşünmektedirler. Bu oran
düşük düzeyde örgütsel bağlılık gösteren
arıcılarda %89.47 olarak hesaplanmıştır.
Bireylerin %36.67’si birlik üyeliğinden
ayrıldıklarında
suçluluk
duyabileceklerini
belirtmişlerdir.
Birlikle ilgili işleri yapmaktan memnun
olanların
oranı
ise
%56.67
olarak
hesaplanmıştır. Birlik üyeliğini devam ettirme
ve çaba gösterme konusunda arıcıların istekli
(%66.67) oldukları ifade edilebilir. Yapılan bazı
araştırmalarda, iş tatmini ile örgütsel bağlılık
arasında güçlü bir ilişki bulunmaktadır
(Fletcher and Williams, 1996; Ketchand and
Strawser, 2001). İş tatmininin artması örgütsel
bağlılıkta da bir artışa neden olmuştur (Testa,
2001). Ancak bu iki kavram arasında herhangi
bir ilişkinin olmadığını söyleyenler de vardır
(Yousef, 2000).
Birlik üyeliğini devam ettirme ve çaba
göstermelerinin yanında birliğin tasfiyesi
durumunda
arıcıların
hareket
tarzları
sorulmuştur. Genel olarak arıcıların %36.67’si
herhangi bir şey yapmayacağını, %56.66’sı
bireysel olarak veya yönetim ve diğer ortaklarla
çalışarak çözüm yolları arayacağını, %6.67’si
ise bireysel veya diğer ortaklarla birlikte maddi
destek sağlamaya çalışacağını ifade etmişlerdir.
Düşük düzeyde örgütsel bağlılık gösteren
arıcıların %68.42’si bu durumda herhangi bir
şey yapmayacağını vurgulamışlardır.
Arıcıların genel olarak %26.67’si birliğin
eğitim faaliyetlerinden haberdar olduklarını
belirtmişlerdir.
Arıcıların
%68.33’ü
birlikten
beklentilerinin çok azını karşıladıklarını ifade
ederlerken, %16.67’si beklentilerinin çoğunu
karşıladıklarını belirtmişlerdir. Ankete katılan
arıcıların yaklaşık yarısının (%48.33) birliğin
verdiği
hizmetlerin
zamanla
geliştiğini
düşündükleri saptanmıştır. Düşük düzeyde
örgütsel bağlılık gösteren arıcılarda bu durum
%15.79 ile en düşük düzeydedir.
23
Tokat İli Merkez İlçede Arı Yetiştiricileri Birliği Üyelerinin Birliğe Örgütsel Bağlılıklarının Analizi
Çizelge 4. Arıcıların Örgütsel Bağlılık Unsurları (%)
Unsurlar
A-Örgütsel Amaç ve Değerleri Kabullenme ve
Bunlara Güçlü Bir İnanç Duyma
Evet
Mevcut Yönetimin Demokratik Koşullarda
İş Başına Geldiğine İnanma
Hayır
Evet
Mevcut Yönetimin Üyeler Arasında Adaleti
Sağladığına ve Ayırım Yapmadığına İnanma
Hayır
Evet
Yönetimin Üyelere Olumlu Tutum ve Davranış
Sergilediğini Düşünme
Hayır
Evet
Birliğin Arıcılık Problemlerin Çözüm Aradığını ve
Bulduğunu Düşünme
Hayır
Evet
Birliğin Amaç ve Değerlerine İnanma
Hayır
Evet
Birliğin Amaçlarını Kabul Etme Durumu
Hayır
Evet
Birlik Yönetiminin Yeterli Tecrübeye
Sahip Olduğunu Düşünme Durumu
Hayır
Evet
Yönetim Kurulunda Alınan Kararlardan
Haberdar Olma
Hayır
Evet
Yönetim Kurulunda Alınan Kararları Yönetimden
Talep Etme
Hayır
Evet
Birliğin Mali Durumundan Haberdar Olma
Hayır
Evet
Birlik Mali Durumu Hakkında Yönetimden
Bilgi Talep Etme Durumu
Hayır
B- Örgütsel Amaçların Başarılması
Yönünde Ekstra Çaba Gösterme
Birliğin Genel Kurul ve Diğer Toplantılarından
Haberdar Olma ve Katılma
Birlik Toplantılarında Görüş Beyan Etme
Toplantılarda Sunulan Görüşlerin Yönetim ve
Üyelerce Önemsendiğini Düşünme
Birliğin Sorunlarını Kendi Sorunları
Olarak Görme Durumu
Birlikle İlgili Herhangi Bir İşte Görev Alma
Arıcılar Birliğinde Zaman Geçirme Durumu
Birliğin Diğer Üyeleri İle Sorunları
Paylaşma ve Çözüm Arama Durumu
Birlik Üyeleri İle Üretim ve Pazarlama
Konularında Birlikte Çalışma
Evet
Hayır
Evet
Hayır
Evet
Hayır
Evet
Hayır
Evet
Hayır
Evet
Hayır
Evet
Hayır
Evet
Hayır
C- Örgüt Üyeliğini Devam Ettirme
Yönünde Güçlü Bir İstek Duyma
Birlikten Çıkmanın Kendisine Büyük
Zararlar Vereceğini Düşünme
Üyelikten Ayrıldığında Suçluluk
Duyacağını Düşünme Durumu
Birlikle İlgili İşleri Yapmaktan
Memnun Olma
Birlik Üyeliğini Devam Ettirmede Çaba Gösterme
ve İstek Duyma
Birliğin Eğitim Faaliyetlerinden
Haberdar Olma
Birlikten Beklentilerin Karşılanma Durumu
Birliğin Verdiği Hizmetlerin Zamanla
Geliştiğini Düşünme Durumu
24
Evet
Hayır
Evet
Hayır
Evet
Hayır
Evet
Hayır
Evet
Hayır
Hiçbirini
Çok Azını
Çoğunu
Tamamını
Evet
Hayır
1. Grup
(Düşük)
2. Grup
(Orta)
3. Grup
(Yüksek)
GENEL
36.84
63.16
10.53
89.47
31.58
68.42
5.26
94.74
36.84
63.16
31.58
68.42
10.53
89.47
0.00
100.00
10.53
89.47
5.26
94.74
15.79
84.21
80.00
20.00
64.00
36.00
80.00
20.00
32.00
68.00
80.00
20.00
84.00
16.00
56.00
44.00
52.00
48.00
16.00
84.00
32.00
68.00
16.00
84.00
100.00
0.00
68.75
31.25
87.50
12.50
50.00
50.00
100.00
0.00
100.00
0.00
81.25
18.75
62.50
37.50
0.00
100.00
56.25
43.75
12.50
87.50
71.67
28.33
48.33
51.67
66.67
33.33
28.33
71.67
71.67
28.33
71.67
28.33
48.33
51.67
38.33
61.67
10.00
90.00
30.00
70.00
15.00
85.00
1. Grup
(Düşük)
2. Grup
(Orta)
3. Grup
(Yüksek)
GENEL
57.89
42.11
26.32
73.68
5.26
94.74
42.11
57.89
0.00
100.00
5.26
94.74
42.11
57.89
15.79
84.21
80.00
20.00
68.00
32.00
64.00
36.00
84.00
16.00
12.00
88.00
4.00
96.00
52.00
48.00
16.00
84.00
87.50
12.50
81.25
18.75
81.25
18.75
87.50
12.50
31.25
68.75
37.50
62.50
87.50
12.50
31.25
68.75
75.00
25.00
58.33
41.67
50.00
50.00
71.67
28.33
13.33
86.67
13.33
86.67
58.33
41.67
20.00
80.00
1. Grup
(Düşük)
2. Grup
(Orta)
3. Grup
(Yüksek)
GENEL
10.53
89.47
21.05
78.95
21.05
78.95
36.84
63.16
21.05
78.95
36.84
63.16
0.00
0.00
15.79
84.21
20.00
80.00
28.00
72.00
60.00
40.00
80.00
20.00
8.00
92.00
16.00
68.00
16.00
0.00
36.00
64.00
56.25
43.75
68.75
31.25
93.75
6.25
81.25
18.75
62.50
37.50
0.00
75.00
18.75
6.25
87.50
12.50
26.67
73.33
36.67
63.33
56.67
43.33
66.67
33.33
26.67
73.33
18.33
68.33
11.67
1.67
43.33
56.67
N.KIZILASLAN, F.ADIGÜZEL
Buradan elde edilen sonuçlar, birliğe karşı
yüksek düzeyde bağlılık gösteren üyelerin
örgütü kabullenme, inanç duyma, başarısı için
çaba gösterme, sürdürülebilirliğini sağlama
yönünde istek duyma konularında daha fazla
eğilimli olduklarını göstermektedir. Bu da
özellikle örgütlerin başarısı, sürdürülebilir
olması bakımından birliğe yalnızca üye olmak
değil, önemli düzeyde bağlılığı dolayısıyla
güçlü bir inanç, benimseme ve istekliliği
beraberinde getirmektedir. Tüm üyelerde
oluşacak
bu
güçlü
bağlılık
birliğin
yaşamasında,
devamlılığında,
başarısında
istikrarlı bir gelişim ve değişimi de yaratacaktır.
Türkiye’de yapılan bir araştırmaya göre,
toplulukçu kültürün etkisi altındaki insanlar
örgütsel bağlılıklarını belirleyen faktörlerden
etkilenmektedir. Sonuçlara göre, kişinin
ailesinin kuruluştan ayrılmasını onaylayıp
onaylamadığı, kuruluş içerisinde gelişen
ilişkileri bozmama, çalışma grubuna ve
işverenin koruyuculuğuna sadakat gösterme ve
grup için kendinden fedakarlıkta bulunma (daha
iyi maddi olanaklar için başka bir işyerine
gitmemek) gibi grup normları kişilerin örgütsel
bağlılıklarını etkilemektedir. Ayrıca Türk
çalışanları belirsizlik ve değişimden fazla
hoşlanmadıkları için örgütlerine bir tür
süreklilik bağlılığı hissetmektedirler (Wasti,
2000).
4. SONUÇ
Bu araştırmada,
oluşturulan örgütsel
bağlılık
düzeylerinin
sosyo-ekonomik
özellikler, arıcılık faaliyetlerine ilişkin bilgiler,
örgütlenme ve arıcılar birliği ile ilgili bilgiler ve
örgütsel bağlılık unsurları ile ilişkili olup
olmadığı
araştırılmıştır.
Yapılan
analiz
sonuçlarına göre, örgütsel bağlılık düzeyleri;
tarımsal kuruluşlara üyelik durumu, üyelik
aidatını yüksek bulma, mevcut yönetimi tanıma
durumu, birlik faaliyetlerinden haberdar olma,
toplantılara
katılma
durumu,
eğitim
faaliyetlerine katılma durumu, üyelikten çıkma
istekleri, birlik üyelerini tanıma durumlarına
göre bir farklılık göstermektedir.
Örgütsel bağlılık unsurları olan; örgütsel
amaç ve değerleri kabullenme ve bunlara güçlü
bir inanç duyma, örgütsel amaçların başarılması
yönünde ekstra çaba gösterme ve örgüt
üyeliğini devam ettirme yönünde güçlü bir istek
duyma unsurları en güçlü grup örgüte yüksek
bağlılık gösteren grup olarak belirlenmiştir. Bu
sonuç, üyelerin örgüte olan katkıların
artmasında etken olan önemli faktörlerden
birinin, içinde bulundukları örgütlerine karşı
hissetmiş oldukları bağlılıkları olduğunu
göstermektedir. Örgütsel başarıda bu çok
önemlidir. Bu bağlılık birlikleri ile olumlu
ilişkiler kurmalarına ve üyeliklerini daha uzun
süre
devam
ettirmelerini
beraberinde
getirmektedir. Özellikle birlik başkanı ve
yönetimine örgütsel bağlılığı oluşturma,
sürdürme ve geliştirme yönünde önemli
görevler düşmektedir. Burada üzerinde
durulması gereken en önemli nokta insana
yapılacak yatırımdır.
“İnsan Kaynağı”nın, birliğin örgütsel
amaçları doğrultusunda yönlendirilebilmesi
için, üyelerin birlik yönetiminin demokratik ve
eşit olduğunu benimsemesi ve inanması,
birliğin toplantılarına katılarak düşüncelerini
aktarma ve kararlarda aktif yer alma, birlik
üyeleriyle beraber hareket etme, birlikte yapılan
ya da yapılacak her türlü faaliyetlerle ilgili bilgi
eksikliğinin
giderilmesi,
beklentilerin
karşılanması
gibi
iş
tatminlerini,
motivasyonlarını ve örgüte bağlılıklarını artırıcı
faaliyetler içerisine girilmesi gerekmektedir. Bu
tür uygulamalar, kişinin birliğe yani örgütüne
karşı geliştirdiği tutumda olumlu yansımalar
meydana getirecektir.
Kaynaklar
Allen, N.J. And Meyer, J.P. 1990. The Measurement And
Antecedents Of Affective, Continuance And
Normative Commitment To The Organization,
Journal of Occupational Psychology, Vol.63,1-18.
Balay, R. 2000. Yönetici ve Öğretmenlerde Örgütsel
Bağlılık, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.
Balcı, A. 2003. Örgütsel Sosyalleşme Kuram Strateji ve
Taktikler, Ankara: Pegem A Yayıncılık.
Bateman, T. S. And Strasser, S. 1984. “A Longitudinal
Antecedents of Organizational Commitment”,
Academy of Management Journal, Vol:27, No:1, pp.
95-112.
Benkhoff, B. 1997. Disentangling organizational
commitment, Personel Review, Vol. 26, No.1/2,
114-131.
Düzgüneş, O., Kesici, T., Gürbüz, F., 1983. İstatistik
Metotları I, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Yayınları: 861, Ders Kitabı: 229, Ankara.
Fletcher, C. and Williams, R., 1996. Performance
management, job satisfaction and organization
commitment, British Journal of Management, Vol.
7, 169-179.
25
Tokat İli Merkez İlçede Arı Yetiştiricileri Birliği Üyelerinin Birliğe Örgütsel Bağlılıklarının Analizi
Grusky.. 1966. “Career Mobility And Organizational
Stum, David L. 1999. Workforce Commitment: Strategies
Commitment”. Administrative Science Quarterly.
For The New Work Order, Strategy& Leadership,
Vol.10, No.4,PP.488-503.
Vol. 27, Num. 1, Jan-Feb, 5-7.
Gujarati, D. N. 1995. Basic Econometrics. 3rd Edition,
Testa, M.R., 2001. Organizational commitment, job
McGraw-Hill, Inc., New York.
satisfaction, and effort in the service environment,
Gül, H. 2002. “Örgütsel Bağlılık Yaklaşımlarının
The Journal of Psychology, 135 (2), 226-236.
Mukayesesi ve Değerlendirmesi”, Ege Academic
Yousef, D.A., 2000. Organizational commitment: a
Review, Cilt.2, Sayı.1, s.37-55.
mediator of the relationships of leadership behavior
Ketchand A.A. and Strawser, J.R., 2001. Multiple
with job satisfaction and performance in a nondimensions
of
organizational
commitment:
western country, Journal of Managerial Psychology,
implications
for
future
accounting
Vol. 15, No. 1, 6-28.
research,Behavioral Research In Accounting, Vol.
Wasti, S.A., 2000. Örgütsel bağlılığı belirleyen evrensel
13, 221-244.
ve kültürel etmenler: Türk kültürüne bir bakış , Ed.:
Kızılaslan, N., Gürler, A.Z., Kızılaslan, H. 1996.
Zeynep AKCAN, Türkiye’de Yönetim, Liderlik ve
“Türkiye’de
Tarım
Kredi
Kooperatiflerinde
İnsan Kaynakları Uygulamaları, Türk Psikologlar
Kooperatif Ortak İlişkilerinin Değerlendirilmesi
Derneği Yayınları, Ankara, 201-224.
(Tokat İli Örneği)”. Türkiye 2. Tarım Ekonomisi
Wiener, Y. 1982. Commitment İn Organization A
Kongresi, 4-6 Eylül 1996, Cilt.2, Adana.
Normative View, Academy Of Management Review,
Kızılaslan, N. 1997. “Tokat İli Merkez İlçede Tarımsal
Vol. 7, No. 3, 418-428.
Kalkınma Kooperatiflerine Katılımı Etkileyen
Sosyo-Ekonomik Faktörler Üzerine Bir Araştırma”
EK
Basılmamış
Doktora
Tezi,
Gaziosmanpaşa
Örgütsel Bağlılık İndeksi
Puan
Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Tokat.
1- Başka bir tarımsal örgüte üye olma durumu
Mathieu, J.E. ve Zajac, D.A. 1990. A Review And MetaEvet, üye
1
Analysis Of The Antecedents, Corralates And
Hayır, üye değil
0
Consequences Of Organizational Commitment,
2- Birliğe kaç yıldır üye olunduğu
Psychological Bullettin, vol:108, 2: 171-194.
Birliğe 1 yıldan az
Mcclurg, L.N., 1999. Organizational commitment in the
süredir üye
0
temporary-help service industry, Journal of Applied
Birliğe 2-5 yıldır üye
1
Management Studies, Vol. 8, No. 1, 5-26.
Birliğe 5 yıldan daha
Meyer, J.P. and Allen, N.J., 1991. A three-component
fazla süre ile üye
2
conceptualization of organizational commitment, 3- Birlik tarafından alınan üye giriş ücreti ve aidatını yüksek
Human Resource Management Review, Vol. 1, bulma durumu
Num.1, 61-89.
Evet, yüksek
0
Mirer, T. W. 1995. Economic Statistics And
Hayır, yüksek değil
1
Econometrics. 3rd Edition, Prentice Hall, Inc., New
4- Birlik yönetimini tanıma durumu
Jersey.
Evet, tanıyor
1
Moorhead, G. and Griffin, R.W. 1992. Organizational
Hayır, tanımıyor
0
behavior, Third Edition, Houghton Mifflin Comp.,
5- Mevcut yönetimin demokratik koşullarda iş başına
Boston.
geldiğine inanma durumu
Mowday, R., Steers, R. And Porter, L. 1979. “The
Evet, inanıyor
1
Measurement Of Organizational Commitment,
Hayır, inanmıyor
0
Journal Of Vocational Behavior, Vol.14, pp. 2246- Mevcut yönetimin üyeler arasında adaleti sağladığı ve
247.
ayırım yapmadığına inanma durumu
Obeng, K. and Ugboro, I. 2003. Organizational
Evet, inanıyor
1
Commitment Among Public Transit Employees: An
Hayır, inanmıyor
0
Assessment Study, Journal Of the Transportation
7- Birlik yöneticilerinin üyelere olumlu tutum ve
Research Forum, Vol. 57, No. 2, Spring, 83-98.
davranışlar sergilediklerini düşünme durumu
Oliver, N. 1990. Work Rewards, Work Values And
Evet, sergiliyorlar
1
Organizational Commitment In An EmployeeHayır, sergilemiyorlar
0
Owned Firm: Evidence From The U.K., Human
8- Birliğin arıcılıkla ilgili üyelerin sorunlarına çözüm
Relations, Vol:43, 6: 513-526.
aradığını ve/veya bulduğunu düşünme durumu
Özsoy, A.S. 2004. Bir Yüksekokul Çalışanlarının Kuruma
Evet, çözüm arıyorlar
1
Bağlılık Durumlarının İncelenmesi, Cilt. 6. Sayı:2.
Hayır, aramıyorlar
0
S. 13-19.
9- Birliğin Genel Kurul veya diğer toplantılarından
Porter, L., Steers, R., Mowday, R., Boulian, P. 1974.
haberdar olma durumu
“Organizational Commitment, Job Satisfaction, And
Evet, haberdar
1
Turnover Among Psychiatric Technicians”, Journal
Hayır, haberdar değil
0
Of Applied Psychology, Vol. 59, No 5, S. 603-609
10- Birliğin Genel Kurul ve diğer toplantılarına katılma
Reichers,
A.
E.
1985.
“A
Review
And
durumu
Reconceptualization
Of
Organizational
Evet, toplantılara katılıyor
1
Commitment”, Academy Of Management Review,
Hayır, katılmıyor
0
Vol:10, No:3, 465-476.
26
N.KIZILASLAN, F.ADIGÜZEL
11- Birliğin toplantılarında her türlü konuda görüş beyan
etme durumu
Evet, görüş beyan ediyor
1
Hayır, etmiyor
0
12- Birliğin sorunlarını kendi sorunu olarak görme
durumu
Evet, görüyor
1
Hayır, görmüyor
0
13- Toplantılarda sunulan görüş ve önerilerin yönetim ve
diğer üyeler tarafından önemsendiğini düşünme durumu
Evet, önemseniyor
1
Hayır, önemsenmiyor
0
14- Birlik üyeliğinden çıkmayı düşünme durumu
Evet, düşünüyor
0
Hayır, düşünmüyor
1
15- Birlikten sağlanıldığı düşünülen faydalar göz önüne
alındığında, üyelikten çıkmanın üyeye ve yapılan arıcılık
faaliyetine büyük zararlar vereceğini düşünme durumu
Evet, zarar verir
1
Hayır, zarar vermez
0
16- Üyelikten ayrıldığında suçluluk duyma durumu
Evet, suçluluk duyar
1
Hayır, suçluluk duymaz
0
17- Birliğin amaç ve değerlerine inanma durumu
Evet, inanıyor
1
Hayır, inanmıyor
0
18- Birliğin amaçlarını kabul etme durumu
Evet, kabul ediyor
1
Hayır, kabul etmiyor
0
19- Birlik ile ilgili herhangi bir işte görev alma durumu
Evet, görev alıyor
1
Hayır, görev almıyor
0
20- Birlik ile ilgili işleri yapmaktan memnun olma durumu
Evet, memnun
1
Hayır, memnun değil
0
21- Birlikteki üyeliğin sürdürülmesi yönünde çaba ve
isteğin olma durumu
Evet, var
1
Hayır, yok
0
22- Yönetim Kurulu Başkanı ve üyelerinin mesleki
konularda ve kooperatifçilik anlamında yeterli derecede
tecrübe sahibi olduğuna inanma durumu
Evet, inanıyor
1
Hayır, inanmıyor
0
23- Yönetim Kurulunda alınan kararlarından bilgi sahibi
olma durumu
Evet, bilgi sahibi
1
Hayır, bilgi sahibi değil
0
24- Alınan kararlar konusunda bilgi edinmek için
yönetimden talepte bulunma durumu
Evet, talepte bulunuyor
1
Hayır, talepte bulunmuyor
0
25- Birliğin ürünlerin pazarlamasında etkin olduğunu
düşünme durumu
Evet, pazarlamada etkin
1
Hayır, etkin değil
0
26- Birliğin finansal zorluklar nedeniyle tasfiyesi gündeme
geldiği durumda davranış tarzı
Herhangi bir şey yapmam.
0
Bireysel olarak veya yönetim
ve diğer ortaklarla çalışarak
çözüm yolları ararım.
1
Bireysel veya diğer ortaklarla
birlikte maddi destek
sağlamaya çalışırım.
1
27- Birliğin kâr zarar durumu gibi mali konularda bilgi
sahibi olma durumu
Evet, bilgi sahibi
1
Hayır, bilgi sahibi değil
0
28- Birliğin mali konuları hakkında yönetimden bilgi talep
etme durumu
Evet, talep ediyor
1
Hayır, talep etmiyor
0
29- Genel Kurul başta olmak üzere yönetim tarafından
yapılan toplantılar ile kendi ihtiyaçları haricinde birlikte
zamanını geçirme durumu
Evet, zaman geçiriyor
1
Hayır, zaman geçirmiyor
0
30- Birliğin mesleki ve kooperatifçilik konularında eğitim
çalışmalarında etkin olduğunu düşünme durumu
Evet, etkin
1
Hayır, etkin değil
0
31- Birliğin mesleki ve kooperatifçilik konularında yaptığı
eğitim çalışmalarına katılma durumu
Evet, katılıyor
1
Hayır, katılmıyor
0
32- Birliğin üyelerini ne kadarının tanındığı
Çok Azını
0
Sadece Yönetim ve Çalışan
0
Azını
1
Çoğunu
2
Tamamını
3
33- Birliğin diğer üyeleri ile arıcılık faaliyetleri ile ilgili
sorunları paylaşma ve beraber çözümler geliştirmeye
çalışma durumu
Evet, çalışıyor
1
Hayır, çalışmıyor
0
34- Birliğin diğer üyeleri ile arıcılık üretim ve pazarlaması
(birlikte üretim yapma ve pazarlama, ana arı ihtiyacını
karşılama, arıcılık girdileri alım satımı vb.) konularında
birlikte hareket etme durumu
Evet, birlikte hareket ediyor
1
Hayır, hareket etmiyor
0
35- Diğer üyelerle birlikte hareket etmenin üretim
kazancına etkisi
Evet, birlikte hareket etmek
çalışmak kazancımı artırır
1
Hayır, birlikte hareket etmek
kazancımı azaltır
0
36- Birliğe üye olduktan sonra birlikten beklentilerin
karşılanma durumu
Hiçbiri karşılanmadı
0
Çok azı karşılandı
1
Çoğu karşılandı
2
Tamamı karşılandı
3
37- Birliğin verdiği hizmetlerde yıllar itibariyle bir gelişme
olduğunu düşünme durumu
Evet, gelişme oldu
1
Hayır, gelişme olmadı
0
Düşük düzeyde örgütsel bağlılık:
Orta düzeyde örgütsel bağlılık:
Yüksek düzeyde örgütsel bağlılık:
0 – 14 puan
15 – 24 puan
25 – 42 puan
25
27
GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2012, 29 (1), 29–33
Çukurova Bölgesinde Bazı Kamışsı Yumak (Festuca arundinaceae Schreb.)
Çeşit ve Populasyonlarının Verim ve Kalite Özelliklerinin Belirlenmesi
Selahattin ÇINAR
Doğu Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü, Adana
Özet: Bu araştırma, Çukurova Bölgesinde bazı kamışsı yumak çeşit ve populasyonlarının verim ve kalite
özelliklerinin belirlenmesi amacıyla 2009–2011 yılları arasında Doğu Akdeniz Tarımsal Araştırma
Enstitüsü’nde tesadüf blokları deneme desenine göre dört tekrarlamalı olarak yürütülmüştür. Araştırmada
kamışsı yumağa ait üç çeşit ve iki populasyonun, kuru madde verimi, ham protein oranı, ADF, NDF, SKMO
ve NYD değeri incelenmiştir. Araştırma sonuçları, Eta ve Hykor çeşitlerinin bölge için uygun çeşitler
olduğunu, bu çeşitlerin bölgede mera tesislerinde kullanılabileceğini göstermiştir.
Anahtar Kelimeler: Kamışsı yumak, verim, kalite
Determination of Yield and Quality Characteristics of Some Cultivars and
Populations of Tall Fescue (Festuca arundinaceae Schreb.) in Çukurova Region
Abstract: This study was conducted to determine the yield and quality characteristics of some tall fescue
cultivars and populations during the years of 2009-2011 at the East Mediterranean Agricultural Research
Institute. The field experiment was arranged in a randomized complete block design with four replications.
In the research, dry matter yields, contents of crude protein, ADF, NDF and DDM as well as RFV of three
cultivars and two populations of tall fescue were studied. It was concluded that Eta and Hykor cultivars could
be used successfully in the pasture establishment under Çukurova Conditions.
Keywords: Tall fescue, yield, quality
1.Giriş
Bugün hayvancılığımızın en önemli
sorunlarından birini yem üretimi konusu
oluşturmaktadır.
Tarımsal
kaynaklarımız
incelendiğinde üretim kaynakları içinde hayvan
yemi olarak çayır-meralarımızın çok büyük
önem taşıdığı, dolayısıyla hayvancılığımızın
esas itibariyle doğal meralara dayalı bir
hayvancılık olduğu ortaya çıkmaktadır.
Ülkemiz yüzeyinin 14.6 mil.ha’ını (TUİK,
2011) kaplayan ve hayvan varlığımızın yem
ihtiyacının önemli bir kısmını karşılayan bu
doğal
kaynaklarımız,
yüzyıllardan
beri
sürdürülen her türlü teknikten uzak bir kullanım
sonucu dejenere olmuş ve verimleri azalmıştır.
Uygun olmayan kullanımlar sonucunda
büyük çoğunluğu bozulan ülkemiz meralarının
verim potansiyelleri ve üretilen otun kalitesi
düşmüştür
(Gökkuş,
1991).
Ülkemiz
meralarında olduğu gibi, bölgedeki meraların
kullanımında da herhangi bir amenajman
ilkesine uyulmaması; kontrolsüz, erken, geç ve
ağır şekilde otlatılan bu alanların bozulmasına
neden olmuştur (Tükel ve Hatipoğlu, 1997).
Bozulan mera alanlarının ıslahında doğal
tohumlama, üstten tohumlama veya yeniden
mera
tesisi
ile
başarılı
sonuçlar
alınabilmektedir. Mera tesisinde verim ve
kalitenin arttırılmasında en önemli ve öncelikli
husus kullanılacak uygun bitki tür ve
çeşitlerinin belirlenmesidir (Valentine, 1989).
Mera tesislerinde botanik kompozisyonun
esasını oluşturan buğdaygil ve baklagiller, yem
açısından birbirlerini tamamlama özelliği
taşımaktadırlar. Buğdaygiller karbonhidrat,
baklagiller ise protein bakımından zengin
olduklarından, karışımlardan elde edilen
yemler, hayvanların beslenmesi
açısından
denge
oluşturmaktadır.
Buğdaygillerden
kamışsı
yumak (Festuca
arundinaceae
Schreb.), kuvvetli gelişmesi, verimliliği, geniş
adaptasyon yeteneği ile iyi bir mera bitkisidir
(Açıkgöz, 2001). Nemli bölgelerde iyi gelişir ve
toprak neminin yeterli olması durumunda
yüksek yaz sıcaklıklarında gelişme göstererek
yeşil kalır, sürekli otlatmaya dayanıklıdır
(Buckner, 1985). Rohweder ve Keuren (1985),
kamışsı yumağın ABD’nin güney kesimlerinde
kışlık meraların temel buğdaygil yembitkisi
olduğunu, Evers ve ark (1993) kamışsı yumak
çeşitlerinin domuz ayrığı ve çokyıllık çime göre
29
Çukurova Bölgesinde Bazı Kamışsı Yumak (Festuca arundinaceae Schreb.) Çeşit ve Populasyonlarının
Verim ve Kalite Özelliklerinin Belirlenmesi
yaz sıcaklık ve kuraklığına daha dirençli
olduğunu, Sağlamtimur
ve ark., (1986),
kamışsı yumak, domuz ayrığı, rodos otu ve
yüksek otlak ayrığının, Taşkın (1975), Avcı
(2000) ve Çınar ve ark., (2009) kamışsı
yumağın Çukurova Bölgesi’nde mera tesisinde
kullanılabilecek
bir
tür
olduğunu
belirtmişlerdir. Araştırma ile Çukurova Bölgesi
taban
koşullarında,
mera
tesisinde
kullanılabilecek bazı kamışsı yumak çeşit ve
populasyonlarının verim ve kalitelerinin
belirlenmesi amaçlanmıştır.
2. Materyal ve Metot
2.1. Materyal
Araştırma; 2009-2011 yılları arasında
Doğu
Akdeniz
Tarımsal
Araştırma
Enstitüsü’nde yürütülmüştür. Araştırmada
kamışsı yumağın Eta, Hykor ve Fuego çeşitleri
ile P1 ve P2 populasyonları incelenmiştir.
Araştırmada kullanılan tohumlar Ege Tarımsal
Araştırma Enstitüsünden temin edilmiştir.
Araştırma alanının toprakları, Seyhan
nehrinin taşkınlarıyla getirilip depolanan ince
tekstürlü, yaşlı nehir terası toprakları olup,
arıklı serisindendir. Topoğrafyası düz ve düze
yakın konumludur. AC horizonlu olan bu
topraklar oldukça yüksek oranda kil ve kireç
içeriğine sahiptir. Profillerinde az da olsa kireç
hareketi görülmektedir. Katyon değişim
kapasiteleri
23-25
me/100g.
arasında
değişmekte olup, bu topraklarda smektit ve
kaolinit grubu kil mineralleri baskın kil tipini
oluşturmaktadır. Profildeki kil miktarı % 1.25
civarındadır (Dinç ve ark, 1995).
Araştırma
alanından alınan toprak
numunelerinde yapılan kimyasal analiz
sonuçlarına göre; organik madde bakımından
zayıf (%1.3), kireç yönünden zengin (% 17.6)
olduğu (Madran, 1991), toprak PH’sının hafif
alkali (% 7.9) tepkimeli, tuzluluk yönünden çok
düşük (% 0.07) (Dinç ve ark., 1995) ve mikro
elementler yönünden (Zn, Fe, Cu, ve Mn) ise
bitki beslemesi açısından yeterli düzeylerde
bulunduğu anlaşılmıştır (Zabunoğlu ve Karaçal,
1986). Genelde derinlere (0-20, 20-40, 40-60
cm.) inildikçe organik madde oranı ile mikro
elementlerden Fe ve Mn miktarlarının azalma
yönünde ( sırasıyla Fe; 4.67, 4.37, 3.26 ppm,
Mn; 3.40, 3.16, 2.35 ppm), kireç ve tuz
30
yüzdeleri ile pH’nın artış yönünde bir seyir
takip ettiği (sırasıyla kireç; %16.33, 17.56,
21.90, tuz; % 0.05, 0.07, 0.08) Zn ve Cu
miktarlarının aynı düzeylerde kaldığı, özellikle
40-60 cm’lik toprak derinliğinde kireç
birikiminin olduğu ortaya çıkmıştır.
Araştırma alanının iklim değerlerine göre;
araştırma yıllarında ortalama sıcaklıklar ( 20.1,
19.3 °C) , uzun yıllar (1975-2010) ortalama
sıcaklıklarının( 19.0°C)
üzerinde seyretmiş,
2010 yılı (500.6 mm) uzun yıllar ortalamasına
göre (647.1 mm) daha kurak, 2011 yılı ise
(687.7 mm) uzun yıllar ortalamasına göre
(647.1) daha yağışlı bir yıl olmuştur (Anonim
2011) .
2.2. Metot
Deneme 4 tekrarlamalı tesadüf blokları
deneme desenine göre 2009 yılı sonbaharında
kurulmuştur.
Ekim
öncesinde
deneme
parsellerine 10 kg/da saf azot, 10 kg/da saf
fosfor uygulanmıştır. Ekimde parsellere 2 kg/da
gelecek şekilde hesaplanmıştır. Her parsel 8
sıradan oluşmuş, sıra arası 30 cm, parsel boyu 5
m. olarak tutulmuştur (Ayan ve Acar 2009).
Denemede ot hasadı, parsellerdeki
bitkilerde salkımların görülmeye başladığı
dönemde yapılmıştır (Ayan ve Acar, 2009). Her
iki deneme yılında da iki biçim alınmıştır.
Kenar iki sıra ve parselin başından ve sonundan
0.5 m biçilip atıldıktan sonra kalan 8 m2’lik
kısımdan kısımdan 500 g yaş ot örneği kuru
madde tayini için kurutulmuştur. Her parselden
alınan 500 g yeşil ot örneği 60 ºC’de sabit
ağırlığa gelinceye kadar kurutulmuş ve hassas
terazide
tartılmıştır.
Bu
değerlerden
faydalanılarak dekara kuru madde verimleri
hesaplanmıştır (Sleugh ve ark., 2000). Kuru otta
ham protein, ADF ve NDF oranları, C-0904FEHay and Fresh Forage kalibrasyonu kullanılarak
The Foss XDS NIRS (Near İnfrared
Reflectance Spectroscopy) (Hoy ve ark., 2002)
analiz cihazıyla saptanmıştır.
Sindirilebilir kuru madde oranı ve nispi
yem değeri (NYD), ADF ve NDF sonuçları
kullanılarak Sheaffer ve ark., (1995) tarafından
açıklanan aşağıdaki eşitlikten yararlanarak
hesaplanmıştır.
Sindirilebilir Kuru Madde Oranı (SKMO)
=88.9-(0.779x%ADF)
S.ÇINAR
Kuru Madde Tüketimi (KMT) =
120/(%NDF)
Nispi Yem Değeri = (SKMO x KMT)/1.29
Kuru madde verimleri iki yıl iki biçim,
kalite özellikleri ise bir yıl (denemenin ikinci
yılı) iki biçim ortalaması üzerinden yapılmıştır.
Denemede saptanan kuru madde verimi,
ham protein oranı, ADF, NDF SKMO ve NYD
değerlerine
MSTAT-C
istatistik
paket
programından yararlanılarak varyans analizi
uygulanmıştır. Varyans analizi sonuçlarına göre
istatistiksel olarak önemli çıkan karakter
ortalamaları Duncan (P ≤0.05), yıl ortalamaları
ise LSD (P ≤0.05) testi ile karşılaştırılmıştır
(Düzgüneş ve ark. 1987).
3. Bulgular ve Tartışma
3.1. Kuru Madde Verimi (kg/da)
Kuru madde verimine uygulanan varyans
analizi sonuçlarına göre, incelenen çeşit ve
populasyonların kuru madde verimleri arasında
istatistiki
olarak
önemli
farklılıklar
bulunmuştur. Ayrıca yıllar da kuru madde
verimlerinde önemli farklılıklar oluşturmuştur.
Kuru madde verimleri ve oluşan gruplar
Çizelge 1’de görülmektedir.
Çizelge 1’de görüldüğü üzere kuru madde
verimleri birinci yılda 520.0 kg/da ile 652.3
kg/da arasında değişmiş ve bu değişim
istatistikî olarak önemli bulunmuştur. Eta çeşidi
ve P1 populasyonunda diğer çeşit ve
populasyonlardan daha yüksek kuru madde
verimi belirlenmiştir. En düşük verim ise 520,0
kg/da ile P2 populasyonundan elde edilmiştir.
Denemenin
ikinci
yılında
da
çeşit/populasyonlar arasında kuru madde verimi
bakımından istatistiki bir fark ortaya çıkmış ve
verimler 512.0 kg/da ile 647.4 kg/da arasında
değişmiştir. En yüksek verim 647.4 kg/da ile
Hykor çeşidinde, en düşük verim 512.0 kg/da
ile P2 populasyonunda saptanmıştır. İki yıllık
ortalama kuru madde verimlerinde Eta
çeşidinde diğer çeşit ve populasyonlardan
istatistiki olarak daha yüksek, Fuego çeşidinde
ise P2 populasyonu dışında kalan diğer çeşit ve
populasyonlardan daha düşük kuru madde
verimi saptanmıştır.
Denemede ikinci yıl verimleri (545.2
kg/da) birinci yıl verimlerine (595.7 kg/da) göre
istatistiksel olarak daha düşüktür. Biçim
sayısının artışı, yüksek yaz sıcaklıkları toplam
üretimi azaltmaktadır (Baytekin ve Gül, 2009).
Casler ve Drolsom (1984), kamışsı
yumakta kuru madde verimini 821 kg/da,
Buckner (1985), lokasyonlara bağlı olarak 2601000 kg/da, Sheaffer ve Marten (1986), 705
kg/da, Read ve Walker (1992), 593 kg/da, Evers
ve ark., (1993), 294-569 kg/da, Aydın ve ark.,
(1994), 1020.4 kg/da, Avcı (2000), 446.3 kg/da,
Kuşvuran ve Tansı (2003), 702 kg/da, Çınar ve
ark., (2009), Amalia çeşidinde 555.2 kg/da,
Apache çeşidinde 506.8 kg/da olarak
bildirmişlerdir. Verim farklılıklarının ekoloji,
çeşit
ve
uygulama
farklılıklarından
kaynaklandığını söyleyebiliriz.
3.2. Ham protein Oranı, ADF, NDF, SKMO
ve NYD
HPO, ADF, NDF, SKMO ve NYD
değerlerine
uygulanan
varyans
analizi
sonuçlarına göre incelenen çeşit/populasyonlar
HPO, ADF, NDF, SKMO ve NYD değerlerinde
istatistiki
olarak
önemli
farklılıklar
oluşturmuştur. Saptanan HPO, ADF, NDF,
SKMO ve NYD ortalamaları ve oluşan gruplar
Çizelge 2’de verilmiştir.
Çizelge 2’de görüldüğü üzere ham protein
oranları % 11.50-12.36 arasında değişmiştir. Bu
Çizelge 1. Bazı kamışsı yumak çeşit ve populasyonlarının kuru madde verimi ortalamaları (kg/da)
Yıllar
Çeşit/Populasyon
2010
2011
Ortalama
Eta
652.3 a*
595.9 b
624.1 a
Hykor
558.1 c
647.4 a
602.7 b
Fuego
607.4 b
447.5 d
527.4 d
P1
640.7 a
523.3 c
582.0 c
P2
520.0 d
512.0 c
516.0 d
Ort.
595.7 A+
545.2 B
570.4
*) Aynı sütün içerisinde benzer harf ile gösterilen ortalamalar P≤0.05 hata sınırları içerisinde Duncan testine göre
birbirinden istatistiksel olarak farksızdır.
+) Aynı satır içerisinde benzer harf ile gösterilen ortalamalar P≤0.05 hata sınırları içerisinde LSD testine göre birbirinden
istatistiksel olarak farksızdır.
31
Çukurova Bölgesinde Bazı Kamışsı Yumak (Festuca arundinaceae Schreb.) Çeşit ve Populasyonlarının
Verim ve Kalite Özelliklerinin Belirlenmesi
Çizelge 2. Bazı kamışsı yumak çeşit/populasyonlarının HPO, ADF, NDF, SKMO ve NYD ortalamaları
Çeşit/Populasyon
HPO (%)
ADF (%)
NDF (%)
SKMO (%)
NYD
Eta
12.36 a*
31.7 bc
60.2 b
64.4 a
99.2 c
Hykor
11.99 a
31.8 bc
59.9 b
64.4 a
100.0 a
Fuego
11.50 b
32.3 ab
61.3 a
63.7 b
96.6 e
P1
12.00 a
31.6 c
60.0 b
64.3 a
99.7 b
P2
11.90 a
32.7 a
60.2 b
63.5 b
97.9 d
Ort.
11.95
32.0
60.3
64.1
98.7
*) Aynı sütün içerisinde benzer harf ile gösterilen ortalamalar P≤0.05 hata sınırları içerisinde Duncan testine göre
birbirinden istatistiksel olarak farksızdır.
değişim istatistiki olarak önemli bulunmuştur.
Ham protein oranı en yüksek Eta çeşidinde
(%12.36), en düşük ise Fuego çeşidinde (%
11.50) saptanmıştır. ADF oranları % 31.6-32.7
arasında değişmiş ve bu değişim istatistiki
olarak önemli bulunmuştur. En düşük ADF
oranı % 31.6 ile P1 populasyonunda, en yüksek
ADF oranı ise % 32.7 ile P2 populasyonunda
belirlenmiştir. NDF oranları % 59.9-61.3
arasında değişmiştir. Fuego çeşidinde istatistiki
olarak en yüksek NDF oranı saptanırken bu
çeşit dışında kalan diğer çeşit ve populasyonlar
aynı grup içerisinde yer almışlardır. Fuego
çeşidi ve P2 populasyonu diğer çeşit ve
populasyonlara göre istatistiki olarak daha
düşük SKMO’ya sahiptir. SKMO,
ADF
oranlarından hesaplanan ve ADF oranları ile
negatif ilişkide olan bir veri olmasından dolayı
ADF oranları yüksek olan çeşit ve
populasyonların SKMO’sı düşük olması
beklenen bir sonuçtur. Hykor çeşidinin NYD
oranı diğer çeşit ve
populasyonların
NYD’sinden istatistiki olarak daha yüksek
saptanmıştır. Düşük ADF ve NDF oranları ve
yüksek SKMO’dan yüksek NYD hesaplanması
beklenen bir sonuçtur.
Sheaffer ve Marten (1986), kamışsı
yumakta HPO, NDF ve SKMO’yu sırasıyla %
13.9, % 59.6 ve % 67.1, Evers ve ark., (1993),
dönemlere göre değişmekle birlikte kamışsı
yumakta HPO’yu % 7.7-16.8, Aydın ve ark.
(1994) kamışsı yumakta HPO’yu % 6.81,
Macadam ve ark., (1997), kamışsı yumakta
HPO, ADF ve NDF oranlarını sırasıyla % 13.9,
% 33.0 ve % 53.9, Açıkgöz (2001), dönemlere
göre değişmekle birlikte kamışsı yumakta
HPO’yu % 11.8-19.3, Avcı (2000), kamışsı
yumakta HPO, ADF ve NDF oranlarını
sırasıyla % 11.2, % 44.1 ve % 74.3, Kuşvuran
ve Tansı (2003), kamışsı yumakta HPO’yu %
15.8 olarak bildirmişlerdir.
32
Elde ettiğimiz bulgular, yukarıda belirtilen
bazı bulgular ile uyumlu iken bazı bulgular ile
uyumsuzluk göstermiştir. Bulgular arasındaki
bu farklılığın araştırmalarda kullanılan çeşit ve
populasyonların, iklim faktörleri ve biçim
zamanları ve dönemlerinin farklılığından
kaynaklandığını
söylemek
mümkündür.
Nitekim Linn ve Martin (1999), bitki tür ve
çeşitlerinin yem kalitesi bakımından büyük
değişkenlik gösterdiğini, sıcaklık, ışık ve yağış
gibi çevresel faktörler ve iklim şartlarının
gelişme
boyunca
ve
hasatta
kaliteyi
etkileyebildiğini, Belyea ve ark. (1999), yemin
içeriğinin
yıllar
itibariyle
değiştiğini
bildirmişlerdir.
4. Sonuç
Sonuç olarak; en yüksek kuru madde
verimi, ham protein oranı ve SKMO Eta
çeşidinde, en yüksek NYD Hykor çeşidinde, en
yüksek ADF oranı P2 populasyonunda ve NDF
oranı ise Fuego çeşidinde saptanmıştır. Buna
göre Eta ve Hykor çeşidinin bölge için uygun
çeşitler olduğu, P1 populasyonunun ise bölge
için ümitvar olduğu, bu çeşitlerin bölgede mera
tesislerinde kullanılabileceği söylenebilir.
Kaynaklar
Açıkgöz, E., 2001. Yem Bitkileri. Uludağ Üni. Zir.
Fak. Tarla Bit. Böl. Uludağ Üni. Basımevi,
3.baskı. Bursa. 584 s.
Anonim, 2011. Meteorological data for Adana,
www.wunderground.com.
Avcı, M., 2000. Çukurova’da Geçici Yapay Mera
Kurma Amacıyla Yetiştirilebilecek Kışlık Çok
Yıllık Buğdaygil+Baklagil Yem Bitkileri
Karışımlarının
Saptanması
(basılmamış
doktora tezi). Ç.Ü.Fen Bilimleri Enstitüsü,
Adana
Ayan, İ., ve Z. Acar, 2009. Yumak Türleri, Salkım
Otu, Tilki Kuyruğu ve Kelpkuyruğu,
Buğdaygil ve Diğer
Familyalardan Yem
Bitkileri, (Avcıoğlu, R., Hatipoğlu, R.,
S.ÇINAR
Karadağ,Y Edit.) Cilt III. TÜGEM, Emre
Basımevi, İzmir, s: 617-630
Aydın, İ., Z. Acar ve İ. Erden, 1994. Samsun
Koşullarında Bazı Çokyıllık Buğdaygil
Yembitkileri Üzerinde Verim ve Adaptasyon
Çalışmaları. OMÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 9
(3) : 31-39
Baytekin, H. ve Gül, İ., 2009. Yem Bitkilerinde
Hasat, Kuru Ot Verimi ve Depolama Yem
Bitkileri, (Avcıoğlu, R., Hatipoğlu, R.,
Karadağ,Y Editör) Cilt III. TÜGEM, Emre
Basımevi, İzmir, (2009), s: 121-141
Belyea, R., R.Rrestrepo, F.Martz, and M. Ellersieck,
1999. Effect of Year and Cutting on Equations
for Estimating Net Energy of Alfalfa. Journal
of Dairy Science, 82(9),1943-1949.
Buckner, R.C., 1985. The Fescues. (E. Heath, F.
Barns, S. Metcalfe eds.). Forages, Iowa State
University Press, Iowa, s. 233-240.
Casler, M.D. and Drolsom, P.N., 1984. Yield
Testing Cool-Season Forage Grasses in Pure
Stands v.s. Binary Mixtures with Alfalfa. Crop
Scince. 24: 453-456.
Çınar, S., M. Avcı, R. Hatipoğlu ve S.Kızıl
Aydemir, 2009. Çukurova Bölgesinde Mera
Karışımlarında Kullanılabilecek Bazı Çok
Yıllık
Baklagil
ve
Buğdaygillerin
Performanslarının Belirlenmesi. Türkiye VIII.
Tarla Bitkileri Kongresi, 19-22 Ekim 2009,
Hatay, Cilt II: 907-910
Dinç, U., Sarı, M., Şenol, S., Kapur, S., Sayın, M.,
Çavuşgil, V., Derici, R., Gök, M., Aydın, M.,
Ekinci, H., Ağca, N. Ve Schlıchtıng, E., 1995.
Çukurova Bölgesi Toprakları. Yardımcı Ders
Kitabı, No 26, 2. Baskı, Ç.Ü. Zir. Fak. Adana.
Düzgüneş O, Kesici T, Kavuncu O, Gürbüz F.,
1987. Araştırma ve deneme metodları, Ankara
Üniv. Zir. Fak. Yayınları, No: 295, Ankara.
Evers, G.W., M. Gabrysch, and C.R.Tackett, 1993.
Performance of Cool-Season Perennial Grasses
on Poorly
Drained Clay Soils. Forage
Research in Texas, PR-5080, s. 6-9.
Gökkuş, A., 1991. Doğu ve Güney Doğu Anadolu
Bölgeleri Çayır Mera ve Yem Bitkileri ve
Hayvancılığı Geliştirme Projesi Eğitim
Semineri. 20-22 Şubat 1991, Erzurum
Hoy, M.D., K.J. Moore, J.R. George and
E.C.Brummer, 2002. Alfalfa yield and quality
as influenced by establishment method.
Agronomy Journal 94: 617-620.
Kuşvuran, A. ve, V. Tansı 2003. Çukurova
Koşullarında farklı buğdaygil yembitkisi biçim
sıklığının bazı vejetatif ve generatif özelliklere
etkisinin saptanması, Çukurova Üniversitesi,
Ziraat Fakültesi Dergisi 18 (1): 45-54.
Linn,J.G., and N.P.Martın, 1999. Forage Quality
Tests And Interpretations,
www.extension.umn.edu/distribution/livestock
systems/ID2637.html
MACADAM, J.W., WHITESIDES, R.E.,WINGER,
M.B., and BUFFER S., 1997. Pasture Species
for Grazing-Based Dairy Production Under
Irrigation in the Intermountain West.
Proceedings of the XVIII. International
Grassland Congress, Canada, s. 99-100.
Madran, N., 1991. Yeni Tarım Klavuzu. Hacettepe
Taş Kitapçılık Ltd. Ankara
Read, J.B. ve Walker, D.W., 1992. Performance of
Tall Fescue Cultivars Under two Different
Harvest Regimes. Forage Research in Teksas.
PR-5024 s. 29-31.
Rohweder, D.A. ve Keuren, R.W., 1985. Permanent
Pastures (E. Heath, F. Barnes, S. Metcalfe
eds.). Forages, Iowa State University Press,
Iowa, s. 487-495.
Sağlamtimur, T., H. Gülcan, T. Tükel, A. E.
Anlarsal, V. Tansı ve R. Hatipoğlu 1986.
Çukurova Koşullarında Yembitkisi Adaptasyon
denemeleri, 1. Buğdaygil Yembitkileri,
Çukurova Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Dergisi
1 (3): 26-36.
Sheaffer, C.C. and G.C. Marten, 1986. Effect of
Mefluidide on Cool-Season Perennial Grass
Forage Yield and Quality. Agronomy Journal,
78:75-79.
Sheaffer, C. C., M. A. Peterson, M. Mccalın,
J.J.Volene,
J.H.Cherney,
K.D.Johnson,
W.T.Woodward ve D.R.Vıands,1995. Acid
Detergent Fiber, Neutral Detergent Fiber
Concentration and Relative Feed Value, North
American Alfalfa İmprovement Conference,
Minneapolis
Sleugh, B., Moore, K.J., George, J.R. ve Brummer,
E.C., 2000. Binary Legume – Grass Mixtures
Improve Forage Yield, Quality, and Seasonal
Distribution, Agronomy Journal, :92, 24-29
Taşkın, S., 1975. Çukurova’da Çayır Mera ve Yem
Bitkileri Adaptasyonu. T.C. Köy İşleri
Bakanlığı, Topraksu Genel Müdürlüğü, Tarsus
Bölge
Topraksu
Araştırma
Enstitüsü
Müdürlüğü Yayınları, No: 69. Tarsus.
TUİK, 2011. www.tuik.gov.tr
Tükel, T., ve R.Hatipoğlu, 1997. Çayır Mera
Amenajmanı. Çukurova Üni. Ziraat. Fak. Ofset
Atölyesi, Adana, 152s.
Valentine J.F. 1989. Range Development and
Improvements (3rd Ed.) Academic Press Inc.,
San Diego, California, 524 p.
Zabunoğlu, S., ve Karaçal, İ., 1986. Gübreler ve
Gübreleme. Ankara Üni. Zir. Fak. Yay. No:
993, Ders Kitabı, 293. Ankara.
33
GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2012, 29(1), 35-39
Yeni Bir Elma Anaç Aday Tipinin Ara Anaç Özelliklerinin Belirlenmesi
İbrahim Kürşat ÖZYURT1
1
Yemliha EDİZER2
Orta Karadeniz Geçit Kuşağı Tarımsal Araştırma İstasyonu Müdürlüğü,Tokat
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü, Tokat
2
Özet: Deneme 2001 yılında kurulmuş, gözlemler ve ölçümler 2002 ve 2003 yıllarında alınmıştır. İlk yıl Yer
Elması tipi, M9 ve MM106 anaçları; MM111 anacı üzerine aşılanmıştır. İkinci yıl bu kombinasyonlar üzerine
yalnızca Granny Smith elma çeşidi aşılanmıştır. Yapılan gözlemlere göre aşı tutma oranı MM111/YE’da %85,
MM111/M9’da %68 ve MM111/MM106’da %45 olarak bulunmuştur. İkinci yıl gözlemlerine göre YE/GS,
M9/GS ve MM106/GS kombinasyonlarındaki aşı tutma oranları ise sırası ile %61, %81 ve %50 olarak
belirlenmiştir. Diğer yandan bu ara anaçlar üzerine aşılanan Granny Smith elma çeşidinin yıllık sürgünlerinin
çapı sırasıyla 1,02 cm, 1,03 cm, 1,10 cm ve sürgün uzunluğu ise 84,4 cm, 74,27 cm ve 93,6 cm olarak
belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Yer Elması Tipi, Ara Anaç, Anaç, Granny Smith
Indentifying the Interstock Specifications of a New Apple Rootstock Candidate
Type
Abstract: The Experimental parcels were set in 2001 years. The observations and measurement were found
during 2 years (2002 and 2003). Yer Elması type, M9 and MM106 rootstocks are grafted onto MM111
rootstock in first year. In second year, Granny Smith apple variety is grafted onto these inter-stock. According
to observations, the grafting ratio were found 85% (MM111/Yer Elması), 68% (MM111/M9) and 45%
(MM111/MM106) in first year and second year, 61% (Yer Elması/Granny Smith), 81% (M9/Granny Smith)
and 50% (MM106/Granny Smith) respectively. Otherwise, the some characteristics of shoot were investigated.
The shoot diameter which Granny Smith apple variety is grafted onto Yer Elması, M9 and MM106 inter-stock
was found, as cm, 1,02, 1,03 and 1,10, respectively. On the other hand, shoot length was found, as cm, 84,4,
74,27 and 93,6, respectively.
Key words : Yer Elması Type, Inter-Stock, Rootstock, Granny Smith
1. Giriş
Elma Rosales takımının Rosaceae
familyasının Pomoidea alt familyasından
Malus cinsine aittir. Ilıman iklim meyveleri
arasında yer alan elmanın yetiştiriciliğine ait
bilgiler oldukça eskidir (Anonim, 1995) .
Elmanın anavatanının Anadolu’yu da içine
alan Güney Kafkaslar olduğu tahmin
edilmektedir (Soylu, 2003). Dünya üzerinde
en çok yetiştiriciliği yapılan ılıman iklim
meyve türü elmadır (Anonim, 2009).
Meyve
yetiştiriciliğinde
kullanılan
anaçlar, çoğaltma şekillerine göre generatif
(çöğür) ve vejetatif (klon) anaçlar olarak iki
ana grup altında incelenmektedir. Çöğür
anaçları aynı ağacın tohumlarından elde
edilmiş olsalar bile, yabancı döllenmeden
dolayı morfolojik, fizyolojik, kimyasal ve
kalıtsal yapı bakımından ne birbirlerine, ne de
ana
ve
tozlayıcı
bitkiye
benzerlik
göstermektedir. Aynı farklılık bu anaçlara
aşılanmış çeşitlerle kurulan bahçelerde de
görülmektedir (Yapıcı, 1992).
Bununla
birlikte, elma yetiştiriciliğinde M9, M27,
M26, M7 ve MM106 gibi zayıf gelişim
gücündeki klon anaçlarının kullanılması
sayesinde, dikimin ilk yıllarından itibaren
artan bir şekilde kaliteli ve bol meyve
alınabilmekte; budama, ilaçlama, seyreltme ve
hasat gibi kültürel işlemler daha kolaylıkla
gerçekleştirilmektedir (Seferoğlu ve ark.,
2006).
Bodurlaştırma etkisi olan bazı anaçların
ara anaç olarak kullanılması bazı bitkilerde
başarılı sonuç vermektedir. Bodur anaç veya
ara anaçların bodurluk etkilerinin, köklere
oksin akışının kontrol edilmesi ile ilgili
olabileceği sanılmaktadır (Simon, 1987).
Çöğür anacı ile çeşidin arasına ara anaç olarak
aşılanan parça; anacın etkisini engellemekte
ve
çeşidi
kendi
özelliklerine
göre
etkilemektedir. Ara anaç meyvede, gelişme
kuvveti, verim, renk, dona ve hastalıklara
dayanım, uyuşma gibi faktörleri etkileyebilir
(Köksal, 1979).
Dana ve ark. (1962), ara anacın
bodurlaştırma etkisini tespit etmek amacıyla
35
Yeni Bir Elma Anaç Aday Tipinin Ara Anaç Özelliklerinin Belirlenmesi
yürüttükleri çalışmada, bazı elma çeşitleri ile
anaçları arasında çeşitli testler yapmışlar,
kuvvetli gelişen bir elma anacı olan Virginia
Crab ile Golden elması arasında Clark Dwarf
(M8) bodur anacı kullanıldığı zaman meydana
gelen anaçların, Virginia Crab anacı üzerinde
kendi ara anacına aşılı Golden elması
ağaçlarına nazaran daha az gelişme
gösterdiğini tespit etmişlerdir (Özçağıran,
1974).
Tokat İli yerel meyve tiplerinden birisi
olan Yer Elması, bodurluk özelliği gösteren
ve bu bakımdan araştırcıların dikkatini çeken
bir materyaldir. Ekonomik rekabetin giderek
artması nedeniyle, ülkeler sahip oldukları
varlıkları ayrıntılı bir şekilde araştırmak ve
bu kaynakları ekonomisine artı değer olarak
kazandırmanın yollarını bulmak zorundadır.
Aksi takdirde dışa bağımlılık kaçınılmaz
hale gelir. Bu bağlamda gen kaynakları
konumunda olan yerel meyve tiplerinin ıslah
edilerek
yerli
standart
anaçların
oluşturulması ayrıca önem kazanmaktadır.
Bu amaçla yürütülen bu çalışma ile, bodurluk
özelliği gösteren Yer Elması tipinin ve M9 ile
MM106 klon anaçlarının, ara anaç olarak
kullanıldığında, üzerine aşılandığı kuvetli
anaca ve üzerine aşılanan çeşide olan etkileri
gelişme kuvvetleri bakımından incelenmiştir.
2. Materyal ve Yöntem
2.1. Materyal
Araştırma 2001-2003 yılları arasında
Mülga Tokat Meyvecilik Üretme İstasyonu
Müdürlüğü deneme arazisinde yürütülmüştür.
Çalışmada anaç olarak MM111, ara anaç
olarak M9 ve MM106 anaçları ile Tokat İli
yerel elma tiplerinden birisi olan Yer Elması
(YE) tipi; çeşit olarak ise Granny Smith
kullanılmıştır. M9, MM106 ve MM111
anaçları ile Granny Smith çeşidine ait
kalemler Meyvecilik Üretme İstasyonu
Müdürlüğü’nden, Yer Elması tipi ise Amasya
İli’ne bağlı Kızılca Köyü’ndeki üretici
bahçesinden temin edilmiştir.
2.2. Yöntem
Deneme 3 tekerrürlü tesadüf blokları
deneme desenine göre her tekerrürde 10 adet
bitki
olacak
şekilde
kurulmuş
ve
değerlendirilmiştir. Anaç olarak kullanılan
MM 111’ler deneme desenine uygun olarak
dikilmiş, üzerlerine ara anaç olarak Yer
Elması, M9 ve MM106 ve ara anaçların
üzerine de çeşit olarak Granny Smith çeşidi
durgun göz aşısı yöntemi ile aşılanmıştır.
Çalışma süresince yapılan uygulamalar ve
tarihlerinin yer aldığı çalışma takvimi Çizelge
1’de verilmiştir. MM111’lerin çapları,
toprağın 5 cm yukarısından 30 günde bir kez;
YE, M9 ve MM106 ve Granny Smith’lerin
çapları ise aşı yerinin 5 cm yukarısından 15
günde bir kez olmak üzere kumpas
kullanılarak ölçülmüş ve elde edilen değerler
cm olarak kaydedilmiştir. MM111 anaçlarının
başlangıç çap değerleri eşit olmadığı için
ölçüm yapılan yılın son ölçülen değerinden,
başlangıç değeri çıkarılarak cm gelişimi
hesaplanmıştır. YE, M9, MM106 ve Granny
Smith’lerin sürgün uzunlukları şerit metre
kullanılarak 15 gün ara ile ölçülüp elde edilen
değerler cm olarak kaydedilmiştir.
Ara
anaçlar ve çeşitte aşı tutum oranlarının
belirlenmesi
için
ayrı
bir
parsel
oluşturulmuştur (Atlıhan 1993; Ferre ve
Schmid, 1987). Elde edilen
verilerin
Çizelge 1. Çalışma takvimi
Sra No
Uygulama
Tarih
1
MM 111 anaçlarının deneme desenine göre dikilmesi.
27.02.2001
2
05.09.2001
3
MM111 anaçları üzerine Yer Elması tipi ve M9 ile MM106 anaçlarına ait
gözlerin ara anaç olarak aşılanması.
Üzerinde ara anaçlar aşılı olan MM111’lerin ilk çap ölçümü.
4
Ara anaçların ilk sürgün ölçümü.
11.04.2002
5
Ara anaçların ilk çap ölçümü.
26.04.2002
6
Ara anaçlar üzerine Granny Smith çeşidine ait gözlerin aşılanması.
05.09.2002
7
Üzerinde ara anaçlar ve çeşit bulunan MM111’lerin ilk çap ölçümü.
01.05.2003
8
Çeşidin ( Granny Smith ) ilk sürgün ölçümü.
11.05.2003
9
Çeşidin ( Granny Smith ) ilk çap ölçümü.
26.05.2003
36
26.03.2002
İ.K.ÖZYURT, Y.EDİZER
değerlendirilmesinde
TARIST
programı kullanılmıştır.
istatistik
3. Araştırma Bulguları ve Tartışma
Araştırma süresince incelenen MM111,
M9, MM106 anaçlarına ve Yer Elması tipine
ait ortalama sürgün uzunluğu ve çap kalınlığı
değerleri, Çizelge 2’de verilmiştir.
Çizelge 2. incelendiğinde; Üzerinde ara
anaç aşılı MM111 anaçlarının ortalama çap
değişim değerleri istatistiksel olarak 0,01
düzeyinde önemli bulunmuştur. Ortalama
değişim değerleri; MM111/YE kombinasyonu
için 0,69 cm olurken, MM111/M9 ve
MM111/MM106
kombinasyonları
için
sırasıyla 0,67 ve 0,85 cm olmuştur. Üzerinde
ara anaç ve çeşit aşılı olan MM111
anaçlarının performansları incelendiğinde,
MM111/YE/GS kombinasyonundaki ortalama
çap değişim değeri 0,20 cm olurken,
Çizelge 2. Denemede yapılan ölçüm ve değerlendirmeler
Üzerinde ara anaç aşılı MM111 anaçlarının ortalama çap değişim değerleri (cm)
Anaç Kombinasyonları
Ortalama
MM111/YE
0,69 b
MM111/M9
0,67 b
MM111/MM106
0,85 a
Faktör (LSD): 0,069*
Üzerinde ara anaç ve çeşit aşılı MM111 anaçlarının ortalama çap değişim değerleri (cm)
Anaç Kombinasyonları
Ortalama
MM111/YE/GS
0,20 b
MM111/M9/GS
0,23 b
MM111/MM106/GS
0,30 a
Faktör (LSD): 0,042*
YE, M9 ve MM106 ara anaçlarının ortalama sürgün uzunluğu ölçüm değerleri (cm)
Anaç Kombinasyonları
Ortalama
MM111/YE
65,69 b
MM111/M9
75,18 b
MM111/MM106
121,06 a
Faktör (LSD): 10,301*
YE, M9 ve MM106 ara anaçlarının ortalama çap ölçüm değerleri (cm)
Anaç Kombinasyonları
Ortalama
MM111/YE
1,24 b
MM111/M9
1,30 b
MM111/MM106
1,54 a
Faktör (LSD): 0,186*
Granny Smith elma çeşidinin ortalama sürgün uzunluğu ölçüm değerleri (cm)
Anaç Kombinasyonları
Ortalama
MM111/YE/GS
84,40
MM111/M9/GS
74,27
MM111/MM106/GS
93,60
Faktör (LSD): 29,798
Granny Smith elma çeşidinin ortalama çap ölçüm değerleri (cm)
Anaç Kombinasyonları
Ortalama
MM111/YE/GS
1,02
MM111/M9/GS
1,03
MM111/MM106GS
1,10
Faktör (LSD): 0,127
* Yapılan varyans analizi sonucu elde edilen değerler 0,01 düzeyinde önemlidir
37
Yeni Bir Elma Anaç Aday Tipinin Ara Anaç Özelliklerinin Belirlenmesi
MM111/M9/GS ve MM111/ MM106/GS
kombinasyonlarındaki çap değişim değerleri
sırasıyla 0,23 ve 0,30 cm olmuştur. Yapılan
istatistiksel değerlendirmede anaç-ara anaççeşit arasındaki etkileşimin 0,01 düzeyinde
önemli olduğu belirlenmiştir.
Ara anaç olarak kullanılan YE, M9 ve
MM106 materyallerinin MM111 anacı
üzerindeki gelişim seyri gözlendiğinde; 1,54
cm çap kalınlığı ve 121,06 cm sürgün
uzunluğu ile en fazla gelişimi MM106 klon
anacı göstermiştir. Bunu 1,30 cm çap kalınlığı
ve 75,18 cm boy uzunluğu ile M9 klon anacı
takip etmiş ve en az gelişimi ise 1,24 cm çap
kalınlığı ve 65,69 cm boy uzunluğu ile YE
tipi göstermiştir. Ara anaçların sürgün ve çap
gelişim
değerleri
yapılan
istatistiksel
analizlerde 0,01 düzeyinde önemli çıkmıştır.
MM111 anaçları çöğür anaçlarının %90’ı
kadar gelişim gösterirler. M9 anacının
büyüklüğü çöğür anacının yaklaşık %25-35’i
kadardır. MM106 anacı ise çöğür anacı
üzerindeki
ağaçların
%60-75’i
kadar
büyüklükte ağaçlar meydana getirirler
(Anonim, 1995). Çalışmada her iki yılın
ölçümlerinde de YE tipinin ara anaç olarak
kullanıldığı MM 111’lerin çap gelişimi en az
olurken, MM106 ara anacı kullanılan MM
111 anaçlarının çap gelişimi en fazla
olmuştur. Ara anaçların çap ve sürgün
gelişimleri incelendiğinde ise YE tipinin M9
ve MM106 anaçlarına göre daha düşük
oranlarda geliştiği tespit edilmiştir.
Araştırmamızda MM106 klon ancına
aşılanan Granny Smith çeşidinin 1,10 cm çap
kalınlığı ve 93,60 cm sürgün uzunluğu ile
yine en fazla gelişim gösteren materyal
olduğu saptanmıştır. M9 klon anacı üzerine
aşılanan Granny Smith çeşidi 1,03 cm çap
kalınlığına ve 74,27 cm sürgün uzunluğuna
erişirken, YE üzerine aşılanan Granny Smith
çeşidi ise 1,02 cm çap kalınlığı, 84,40 cm
sürgün uzunluğuna ulaşmıştır.
Farklı
anaçlar
üzerine
aşılanmış
Starkrimson elma çeşidinin performansını
belirlemek için Bulgaristan’da yapılan bir
çalışmada M2, M9, M26, MM104, MM106,
MM109, MM111 anaçları, Golden Delicious
ve Golden Pearmain çeşitlerinin çöğür
anaçları üzerine aşılanmış Starkrimson’un 7
yıllık performansı incelenmiştir. Gövde çapı,
ağaç yüksekliği ve taç genişliği bakımından
en yüksek değerlere MM109 üzerine aşılı
38
ağaçlar sahip olurken, en düşük değerlere ise
M9 üzerine aşılı ağaçlar sahip olmuşlardır.
Ağaç kayıpları M26 üzerindekilerde en fazla,
M2, M4 ve 2 çöğür anacı üzerine aşılı
olanlarda en az olmuştur. Ürün miktarı
bakımından A2, M2 ve MM106 anaçları
üzerine aşılı ağaçlar en yüksek değerlere sahip
olurken, çöğür anaçları üzerine aşılı olanların
en küçük değerlere sahip olduğu saptanmıştır
(Andreev, 1985).
Van’ da yapılan bir araştırmada; M9
üzerine aşılanan Starking çeşidinin çapı
vegetasyon dönemi sonunda 1,25 cm ye, aynı
çeşidin sürgün uzunluğu ise 103,25 cm ye
ulaşmıştır. M9 üzerine aşılanan Golden
çeşidinde ise çap kalınlığı 1.16 cm’ye, sürgün
uzunluğu ise 91,3 cm ye ulaşmıştır. Yine aynı
denemede kullanılan MM106 anacı üzerine
aşılanan Starking çeşidinin çap kalınlığı 1,31
cm, sürgün uzunluğu 111,31 cm olarak,
Golden çeşidinin ise çap kalınlığı 1,4 cm,
sürgün uzunluğu ise 107,41 cm değerleriyle
tespit edilmiştir (Atlıhan, 1993).
Granny Smith elma çeşidinin farklı
anaçlar üzerindeki
verim ve
kalite
özelliklerinin
belirlenmesi
amacı
ile
Yalova’da yürütülen çalışmada; gerek meyve
kalitesi ve gerekse 1 cm² gövde kesit alanına
düşen kümülatif verim ile dekara düşen verim
miktarları bakımından Granny Smith elma
çeşidi için M9 anacı en iyi anaç olarak
bulunmuştur. M9 anacını sırası ile MM106 ve
MM111 anaçları izlemiştir. Çöğür anacının
ise en son sırada yer aldığı bildirilmiştir
(Burak ve ark.,1997).
Yapılan çalışmalar M9 anacının, üzerine
aşılanan çeşide, diğer birçok anaca göre daha
bodurlaştırıcı etki yaptığını göstermektedir
(Andreev, 1985;Atlıhan, 1993;Burak ve
ark.,1997). Çalışmada kullanılan Yer Elması
tipi ise gerek çap gelişimi, gerekse sürgün
uzunluğu bakımından M9 anacına yakın
özellikler göstermiştir.
Araştırmada anaç-ara anaç ve anaç-ara
anaç-çeşit kombinasyonları için aşı tutma
oranları hesaplanmış ve Çizelge 3’de
verilmiştir.
Çizelge 3’de görüldüğü gibi anaç-ara
anaç kombinasyonunda en yüksek aşı tutma
oranı %85 ile YE tipinde, en düşük aşı tutma
oranı ise %45 ile MM106 anacında
belirlenmiştir.
Anaç-ara
anaç-çeşit
kombinasyonunda ise en yüksek aşı tutma
İ.K.ÖZYURT, Y.EDİZER
Çizelge 3. Aşı tutma oranları (%)
Ara anaç
Aşı tutma oranı
Çeşit
Aşı tutma oranı
MM111/YE
85
MM111/YE/GS
61
oranına M9 anacı sahip olurken, en düşük aşı
tutma oranı %50 ile MM106 anacında
hesaplanmıştır. Genelde göz aşılarının tutma
oranı %80-95 arasındadır (Günay, 1995).
Farklı elma çeşitlerinde göz aşısı tutma
oranları üzerine yapılan çalışmalarda %70 ila
%100 arasında başarı elde edilmiştir
(Kopuzoğlu ve Odabaş, 1992). Yer Elması
tipinde; Aşı tutuma oranları bakımından daha
önce yapılan çalışmalara yakın sonuçlar elde
edilmiş, ara anaç olarak aşılandığında yüksek
bir aşı tutuma oranına sahipken, üzerine
aşılanan çeşidin aşı tutma oranı düşük
olmuştur.
4. Sonuç
Sonuç olarak, sürgün uzunluğu, çap
kalınlığı ile aşı tutum oranlarına göre, Yer
Elması tipi ile M9 ve MM106 anaçları bazı
ara
anaçlık
özellikleri
bakımından
kıyaslandığında; Yer Elması tipinin bodur
yapıda olan M9 anacına yakın değerlerde
olduğu belirlenmiştir. MM106 anacının ise bu
iki materyale göre daha fazla gelişim
gösterdiği tespit edilmiştir. Elde edilen veriler
ışığında Yer Elması tipinin anaçlık özellikleri
bakımından, araştırılmaya değer olduğu
düşünülebilir.
MM111/M9
68
MM111/M9/GS
81
MM111/MM106
45
MM111/MM106/GS
50
Ferree, D. C. and Schmid, J. C., 1987. Performance of
Mc Intosh on 14 Rootstocks. Fruit Varieties
Journal. 41(4):150-152.
Günay, A., 1995. Genel Bahçe Bitkileri. Ankara
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Eğitim, Araştırma ve
Geliştirme Vakfı Yayınları No:4. Sy:158.
Kopuzoğlu, N., Odabas, F.,1992. Ondokuz Mayıs
Üniversitesi Ziraat Fakültesinde bazı meyve
türlerinin iç mekan aşısı ile çoğaltılması üzerinde
yapılan çalışmalar. Türkiye I. Ulusal Bahçe
Bitkileri Kong. Cilt: 1: 5-8. Ege Üniv. Ziraat Fak.,
13-16 Ekim, İZMİR.
Köksal, İ., 1979. Anaç ve Çeşit Arasındaki Etkileşmenin
Meyve Yetiştiriciliğindeki Önemi. Ankara
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları. 702.
Özçağıran, R., 1974. Meyve Ağaçlarında Anaç İle
Kalem Arasındaki Fizyolojik İlişkiler. Ege
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları 243.
Seferoğlu H.G., Kankaya A., Ertan E., Tekintaş F.E.,
2006. Aydın ve Yöresinde MM 106 Anacı
Üzerine Aşılı Bazı Elma Çeşitlerinin Fenolojik ve
Pomolojik Özelliklerinin Belirlenmesi, ADÜ.
Ziraat Fakültesi Dergisi, 3, 2, 31-34.
Simon, R.K., 1987. Compability and Stock- Scion
Interactions as Related to Dwarfing. p 79-106. In:
R.C. Rom and R.F. Carlson (eds). Rootstocks For
Fruit Crops. John Wiley, New York.
Soylu, A., 2003. Meyve Yetiştirme İlkeleri. Uludağ
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Ders Notları No:20.
Bursa.
Yapıcı, M., 1992. Meyve Fidanı Üretim Tekniği. Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı, Tarımsal Üretim ve
Geliştirme Genel Müdürlüğü Yayınları.
Kaynaklar
Anonim, 2009. Food and Agriculture Organization of
The United Nations (FAO). http://www.fao.org.tr.
Erişim Tarihi: 12 Nisan 2009.
Andreev, A., 1985. Vegetative and Reproductive
Performance of the Apple Cultivar Starkrimson
Grafted on Different Rootstocks. Hort. Abst. 0552382.
Anonim, 1995. Meyvecilik. Anadolu Üniversitesi
Yayınları. No:859.
Atlıhan, R., 1993. Bodur Anaçalr Üzerine Aşılanmış
Bazı Standart ve Van Yöresi Mahalli Elma
Çeşitlerinin Gelişme Durumlarının Belirlenmesi
Üzerinde Bir Araştırma. Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Fen Bilimleri Enstitüsü, Bahçe Bitkileri Ana Bilim
Dalı, Yüksek Lisans Tezi.
Burak, M., Büyükyılmaz, M. ve Öz, F., 1997. Granny
Smith Elma Çeşidinin Farklı Anaçlar Üzerindeki
Verim ve Kalite Özelliklerinin Belirlenmesi.
Atatürk Bahçe Bitkileri Merkez Araştırma
Enstitüsü
Yumuşak
Çekirdekli
Meyveler
Sempozyumu. 61-68.
39
GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2012, 29(1), 41-51
Su Basması Stresi ve Geri Kazanım Uygulamasının Bazı Taze Fasulye
Genotipleri Üzerine Etkileri*
Çiğdem AYDOĞAN
Ece TURHAN
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü, Eskişehir
Özet: Bu çalışmada 15 taze fasulye (Phaseolus vulgaris L.) genotipinin su basması stresine toleransları ve
geri kazanım kapasiteleri morfolojik ve fizyolojik açıdan araştırılmıştır. Bitkiler kontrollü sera koşullarında
ortalama 30/17ºC sıcaklık (gündüz/gece) ve %50 nemde yetiştirilmiştir. Fideler 3-4 yapraklı olduğu dönemde
7 gün süre ile su basması stresine maruz bırakılmış ve sonrasında 7 gün boyunca geri kazanım uygulamasına
tabi tutulmuştur. Su basması uygulamasının sonunda genotiplere ait yaprak ve kök yaş-kuru ağırlıkları ile
toplam klorofil miktarının önemli derecede azaldığı tespit edilmiştir. Su basması uygulamalarına oranla geri
kazanım uygulamalarının yaprak yaş-kuru ağırlığı ile toplam klorofil miktarında artışa neden olduğu
belirlenmiştir. Bununla birlikte geri kazanım uygulamalarının kök yaş-kuru ağırlığına, olgun yaprakların
yaprak alanına olan etkisi genotiplere göre farklılık göstermiştir. Su basması uygulaması sonunda bütün
genotiplerin iyon sızıntısı (%) oranlarında artış belirlenmiştir ve bu oranların geri kazanım uygulamaları
sonucu elde edilen oranlardan yüksek olduğu tespit edilmiştir. Şeker Fasulye genotipinin göreceli olarak
tolerant, Y1 genotipinin ise nispeten hassas olduğu ortaya konulmuştur. İncelenen tüm parametreler dikkate
alındığında fasulye genotiplerinin su basması stresine toleranslarının ve geri kazanım kabiliyetlerinin kök ve
yaprak bölgesine göre farklılıklar gösterdiği belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Taze fasulye, Phaseolus vulgaris L., su basması stresi, geri kazanım kapasitesi, toplam
klorofil, iyon sızıntısı
The Effects of Waterlogging Stress and Recovery Treatment on Some Common
Bean Genotypes
Abstract: Tolerance and recovery ability of green bean genotypes to waterlogging stress were investigated in
terms of morphological and physiological in 15 genotypes. Plants were grown under controlled green house
conditions at 30/17ºC temperature (day/night) and 50 % relative humidity. When the plants have developed
3-4 true leaves seedlings were exposed to waterlogging stress for 7 days and then taken to normal growth
conditions. At the end of waterlogging treatment both roots and leaves fresh and dry weight, total chlorophyll
content values were significantly reduced. It was determined that recovery treatment, compared to
waterlogging treatment, increased leaf fresh-dry weight, total chlorophyll content. Besides, root fresh and
dry weight and old leaves’ leaf area varied depending on genotype. After waterlogging treatment the degree
of ion leakage (%) was increased at all genotypes more than the recovery treatment. Şeker Fasulye was
determined as the tolerant genotype, whereas Y1 was determined as relatively more sensitive genotype.
According to the general evaluation, tolerance to waterlogging stress and recovery capacity of green bean
genotypes changed depending on root and leaf part.
Keywords: Common bean, Phaseolus vulgaris L., waterlogging stress, recovery capacity, total chlorophyll,
ion leakage
1.Giriş
Stres, biyotik ve abiyotik faktörlerin ayrı
ayrı ya da birlikte fizyolojik ve biyokimyasal
olaylarda belli değişimleri meydana getirmesi
veya organizmada hasar oluşturma kapasitesi
olarak tanımlanabilir (Levitt, 1980). Su
fazlalığı; tuzluluk, kuraklık ve ekstrem
sıcaklıklar gibi, türlerin dünya üzerinde
dağılımını sınırlayan faktörler arasında yer
almaktadır (Visser ve ark.,2003). Dünyada
sulanabilir alanların üçte birinden fazlası
nadiren veya daha sık su basmasından
etkilenmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde 10
milyon hektarlık tarım arazisinin su basması
stresine maruz kaldığı belirtilmektedir (Samad
ve ark., 2001). Toprağın kışın buzla
kaplanması, ilkbahar yağışları ve aşırı yağışlar
kök bölgesinde oksijen azlığına veya yokluğuna
neden olan doğal olaylardır (Blokhina ve ark.,
2003). Bitki örtüsünün kaldırılması (taşınması),
su kanalları ve nehirlerin yataklarından
ayrılması doğal ve tarımsal türler üzerine su
basmasının etkilerini arttırmaktadır (Dat ve
ark., 2004). Ayrıca yüzeyden sulama ve yetersiz
drenaj nedeniyle de su basması koşulları
oluşabilir (Kozlowski, 1997).
*Bu çalışma Çiğdem Aydoğan’ın Yüksek Lisans tez çalışmasının bir parçasıdır.
41
Su Basması Stresi ve Geri Kazanım Uygulamasının Bazı Taze Fasulye Genotipleri Üzerine Etkileri
Bitkiler, hayvanlar gibi, zorunlu aerob
canlılardır.
Ancak
hareket
edebilme
yeteneklerinin olmaması nedeniyle şiddetli
yağışlardan veya su baskınlarından sonra ortaya
çıkan
düşük
oksijenli
ortamlarda
yaşayabilmeleri
için
çeşitli
adaptasyon
mekanizmaları
geliştirmek
zorundadırlar
(Dennis ve ark., 2000). Toprakta bulunan fazla
su, özellikle bitkileri fotosentez ve solunum
yapmaları için ihtiyacı olan oksijen ve
karbondioksitten yoksun bıraktığı için bitkiler
üzerinde ağır bir baskı oluşturmaktadır. Bu
nedenle tarımsal verimlilik üzerine etkisi olan
en önemli abiyotik faktörlerden biridir
(Jackson ve ark., 2009). Tarıma elverişli
arazilerdeki bitki yetiştiriciliğinin başarısı
sellerin sıklığı ve fazlalığı ile belirlenmektedir
(Visser ve ark., 2003).
Su fazlalığı, toprak oksijenini hızlı bir
şekilde tüketir ve bitkinin metabolizmasını
değiştirir böylece büyümeyi engeller. Azalan
büyüme önce stomaların kapanmasıyla daha
sonra; fotosentezde, karbonhidratların yer
değiştirmesinde ve mineral alımında azalma ve
değişen hormon dengesi ile kendini gösterir. Su
fazlalığı toleransı, bitki türüne ve çeşidine,
ekotipe göre değişkenlik gösterir. Ayrıca
morfolojik ve fizyolojik adaptasyonlara bağlıdır
(Kozlowski, 1984). Bitkilerin su basması
koşullarına
tepkileri
arasında;
gövde
büyümesinin azalması, epinasti, düşük CO2
asimilasyonu, düşük besin elementi alımı ve
azalmış kök ve sürgün gelişimi, hastalık ve
zararlılara duyarlılığın artması yer alır (Aloni ve
Rosenshtein, 1982; Bradford ve Hsiao, 1982).
Baklagiller dünyanın bir çok bölgesinde
insan beslenmesi açısından önemli bir yere
sahiptir ve azot bağlayıcı özellikleriyle tarımsal
üretimi arttırmak için ekim rotasyonunda
kullanılmaktadır (Lakitan ve ark., 1992).
Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) verilerine
göre sebze üretimi genel olarak azalmasına
karşı, 1989 yılında 383.000 ton olan taze
fasulye üretimi 10 yılda neredeyse iki kat artmış
ve en çok üretilen baklagil sebzesi olmuştur
(Anonim, 2011). Birleşmiş Milletler Gıda ve
Tarım Örgütü (FAO) 2009 yılı verilerine göre
dünya toplam taze fasulye üretimi 18.345.820
ton olup bu miktar içinde 603.653 tonluk üretim
miktarı ile Türkiye, Çin ve Endonezya’dan
sonra, 3. sırada yer almaktadır (Anonymous,
2011). Ülkemizin bütün bölgelerinde kolayca
42
yetiştirilebilmesi
üretiminin
yayılmasını
kolaylaştırmıştır (Vural ve ark., 2000). Diğer
taraftan taze fasulye su basması stresine hassas
olan sebze türlerindendir (Singer ve ark., 1996).
Yetiştiricilikte karşılaşılabilecek su basması
stresi sorununa karşı, bu sorunları aşabilecek
çalışmaların planlanabilmesi için öncelikle
ülkemizde var olan genotiplerin farklı
sürelerdeki su fazlalığına toleranslarının ve
stres koşulları ortadan kalktıktan sonraki geri
kazanımlarının belirlenmesi gerekmektedir. Bu
denemede üzerinde çalışılan 15 taze fasulye
genotipinde su basması stresi altında meydana
gelen zararlanmaların ve geri kazanım
süresinde
meydana
gelen
iyileşmelerin
belirlenerek genotipler arasındaki farklılıkların
morfolojik
ve
fizyolojik
parametreler
yardımıyla ortaya konulması amaçlanmıştır.
Böylece taze fasulye bitkisinin su basması stresi
koşullarında
geliştirdiği
mekanizmanın
açıklanması sağlanarak üretimi kısıtlayan ve
verim kaybına yol açan su fazlalığı sorununu
giderecek ıslah materyallerinin sağlanması, yeni
üretim şekillerinin geliştirilmesi hedeflenmiştir.
2.Materyal ve Yöntem
Denemede Türkiye’nin değişik bölgelerinde
kullanılan, farklı iklim koşullarına adapte olmuş
15 farklı taze fasulye genotipi kullanılmıştır.
Denemede
kullanılan
genotipler
ve
toplandıkları yöreler Çizelge 1’de verilmiştir.
Deneme
kontrollü
sera
koşullarında
gerçekleştirilmiş olup,
yetiştirme ortamı
olarak; torf, perlit ve vermikulit (2:1:1)
kullanılmıştır. Hazırlanan karışım 31,5 x 51,5
cm ebatlarındaki viyollere doldurulmuştur.
Deneme süresince seradaki sıcaklık ortalama
30/17 ºC (gündüz/gece), ortalama nem % 50
olarak belirlenmiştir.
Uygulamalara başlamadan tohum ekimi
yapılan viyoller iki gruba ayrılmış (kontrol ve
su basması) ve seraya tesadüfi bir şekilde
yerleştirilmiştir. Deneme tesadüf blokları
deneme desenine göre her tekerrürde 12 bitki
olacak
şekilde
3
tekerrürlü
olarak
düzenlenmiştir. Tohum ekiminden 2 hafta
sonra, bitkiler 3-4 yapraklı olduğu dönemde, su
basması uygulaması yapılmıştır. Bu amaçla
bitkilerin bulunduğu viyoller plastik tepsilere
yerleştirilmiş ve toprak yüzeyini kaplayacak
şekilde çeşme suyu ile doldurulmuştur. Bitkiler
7 gün süre ile su basması stresine maruz
Ç.AYDOĞAN, E.TURHAN
Çizelge 1. Denemede kullanılan taze fasulye genotipleri ve orjinleri.
GENOTİP
ORJİNİ
GENOTİP
40 Günlük
Erzurum, Tortum
Ferasetsiz
ORJİNİ
Bursa, Karacabey
Ayşe Kadın
Kırıkkale, Hodar Köyü
Papaz Şekeri
Samsun, Çarşamba
Balkız
Samsun, Bafra
Şeker Fasulye
Bursa, Karacabey
Beyaz Fasulye
Kırıkkale, Keskin
Yerel Genotip (Y1)
Mersin
Boncuk Ayşe
Bursa, Kemalpaşa
Yerel Genotip (Y2)
Mersin
Çangal
Samsun, Ünye
Yerel Genotip (Y3)
Mersin
Er Ayşe Kadın
Samsun, Çarşamba
Yerel Genotip (Y4)
Mersin
Eyri Oturak
Samsun, Bafra
bırakılmıştır. Uygulamanın sonunda bitkilerin
yarısı analiz yapılmak üzere laboratuvara
götürülürken diğer yarısı da geri kazanım
uygulamasına maruz bırakılmıştır.
Geri
kazanım uygulaması da 7 gün yapılmıştır. Geri
kazanım uygulamaları için önce ortamda
bulunan suyun drene olması beklenmiş daha
sonra normal sulama rejimi uygulanmıştır.
Kontrol bitkileri ise her gün düzenli olarak
sulanmıştır.
Deneme sonunda sökülen bitkilerin
yaprakları ve kökleri ayrılarak, kökleri yıkanıp,
temizlenmiştir. Tartım amacıyla bitkilerden bir
genç ve bir olgun yaprak alınmıştır, köklerinde
1/3’ü kullanılmıştır. Tartımlar 0,001 g’a duyarlı
hassas terazide (Mettler Toledo MS204S/01,
Switzerland) yapılmıştır. Yaş ağırlıkları
belirlenen örnekler 70 ºC sıcaklıktaki etüvde
(Memmert Universal Oven Une 600, Germany)
48 saat kurutulmuştur. Daha sonra yaprak ve
köklerin kuru ağırlığı belirlenmiştir. Yaprak
alanı ölçümü için ise uygulamaların sonunda
her genotipten tesadüfi olarak üç bitki seçilmiş
ve bu bitkilerin en gelişmiş yapraklarında
yaprak alanı ölçülmüştür. Bitki yaprak alanı
Portable Area Meter (LICOR – 3000 C, USA)
ile ölçülmüş ve değerler cm2 cinsinden
verilmiştir. Ölçülen değerler 3 tekerrürün
ortalaması şeklinde belirtilmiştir.
Taze fasulye genotiplerinin toplam klorofil
miktarı Moran ve Porath (1980)’ ın yöntemine
göre belirlenmiştir. Toplam klorofil analizi için
su basması ve geri kazanım uygulanan
bitkilerden ve bunlara ait kontrol bitkilerinden
yaprak örnekleri alınmış ve klorofil okuması
spektrofotometrede (Perkin Elmer Lambda 25,
USA) 652 nm dalga boyunda yapılmıştır. Bu
şekilde 15 taze fasulye genotipinin klorofil
miktarı aşağıdaki formülle belirlenmiştir:
Toplam Klorofil (mg / g T.A) = O.D 652 nm X
29 X seyreltme faktörü / mg T.A
mg / g T.A = 1 gram taze ağırlıktaki mg
cinsinden klorofil miktarı
O. D 652 nm = 652 nm’ deki okuma değeri
T.A=Taze Ağırlık
İyon sızıntısı değerleri Arora ve ark.
(1998)’
nın
yöntemi
esas
alınarak
hesaplanmıştır.
Her
uygulama
için
yapraklardan 1,5 cm çapında diskler ve 2 cm
uzunluğunda kök parçaları alınmıştır. İyon
sızıntısını belirlemek amacıyla örneklerin
elektriksel iletkenliği EC metre (YSI
3200,USA) ile belirlenmiştir. Daha sonra
otoklavda (Hirayama Hiclave HG -80, Japan)
121 ºC de 20 dakika tutularak dokuların
öldürülmesi sağlanmıştır ve sonra yine EC
metre ile ikinci okuma oda sıcaklığında
yapılmıştır. Yaprak ve kök örneklerinin iyon
sızıntısı oranları ise aşağıdaki formüle göre
hesaplanmıştır.
% İyon Sızıntısı= (O.D1/O.D2) X 100
O.D1= 1. Okuma değeri
O.D2= 2.Okuma değeri
Elde edilen sonuçlar “SPSS Statistics for
Windows 13.0” istatistik programı kullanılarak
değerlendirilmiştir. Uygulamalar arasındaki
farklılık ‘Duncan’ testi ile 0,05 önem
seviyesinde ortaya konulmuştur.
3. Bulgular
3.1. Su basması uygulamasının etkisi
Su basması uygulaması sonunda ortalama
yaprak yaş ağırlığı değerlendirildiğinde Şeker
Fasulye ve Y4 en yüksek yaprak yaş ağırlığı
değerine sahip olurken Y3 genotipinin en düşük
yaprak yaş ağırlığı değerine sahip olduğu tespit
edilmiştir. Bununla birlikte Şeker Fasulye,
Beyaz Fasulye, Papaz Şekeri en yüksek; Y3, 40
43
Su Basması Stresi ve Geri Kazanım Uygulamasının Bazı Taze Fasulye Genotipleri Üzerine Etkileri
Günlük ve Er Ayşe Kadın en düşük kök yaş
ağırlığı değerlerine sahip olmuştur (Çizelge 2).
Su basması uygulamasına göre ortalama
yaprak kuru ağırlığı değerlendirildiğinde Şeker
Fasulye genotipinin en yüksek, Y3 genotipinin
ise en düşük yaprak kuru ağırlığı değerine sahip
olduğu belirlenmiştir. Su basması uygulaması
ile birlikte Beyaz Fasulye ve Şeker Fasulye en
yüksek; 40 Günlük, Y2 ve Y3 genotipleri en
düşük kök kuru ağırlığı değerine sahip olmuştur
(Çizelge 2).
Uygulamalar ve genotiplere göre ortalama
olgun
yaprak
alanı
oranları
değerlendirildiğinde; Y4 en yüksek değere
sahipken, Er Ayşe Kadın ve Papaz Şekeri en
düşük yaprak alanı değerine sahip olmuştur
(Çizelge 2).
Su basması uygulamasının etkisine bağlı
olarak genotipler arasındaki toplam klorofil
miktarları incelendiğinde, Ferasetsiz, Eyri
Oturak ve Şeker Fasulye en yüksek; 40 günlük,
Y3, Balkız ve Y1 genotiplerinin ise en düşük
toplam klorofil miktarına sahip olduğu tespit
edilmiştir. Bununla birlikte 40 Günlük
genotipinin klorofil içeriği bakımından su
basması uygulamasından en az etkilenen
genotip olduğu, Y3 ve Y4 genotiplerinin ise en
fazla etkilenen genotipler olduğu belirlenmiştir
(Şekil 1).
Su basması uygulamasına bağlı olarak
genotiplerin yapraklarındaki ortalama iyon
sızıntısı değerlendirildiğinde en yüksek iyon
sızıntısı değerleri %56,86 ile 40 Günlük,
%49,87 ile Y4 ve %44,47 ile Y3 genotiplerinde
bulunmuştur. Diğer genotiplerde ise iyon
sızıntısı değerleri %30’un altında kalmıştır. Su
basması uygulamasının etkisine bağlı olarak
genotiplerin
köklerindeki
iyon
sızıntısı
miktarları incelendiğinde, %52, 74 ile Y1,
%48,04 ile 40 Günlük, %47,56 ile Y3, %46,90
ile Y2 genotipleri en yüksek değerlere sahip
olmuştur. Şeker Fasulye, Er Ayşe Kadın,
Çizelge 2. Su basması stresinin taze fasulye genotiplerinin yaprak yaş-kuru ağırlığı, kök yaş-kuru ağırlığı ve yaprak alanı
değerleri üzerine etkisi
Yaş Ağırlık (g)
Genotip
Kuru Ağırlık (g)
Yaprak Alanı (cm2)
Yaprak
Kök
Yaprak
Kök
40 Günlük
0,830bcd
0,785g
0,119cd
0,051ef
29,93bc
Ayşe Kadın
0,862bc
1,192bc
0,143b
0,070cde
26,93cd
hi
cde
g
bcd
25,87cde
a
25,90cde
Balkız
0,494
def
1,053
0,079
0,722
Boncuk Ayşe
0,570gh
1,186bc
0,107def
ef
de
efg
0,700
Er Ayşe Kadın
0,757cde
Eyri Oturak
0,896
b
fg
1,003
0,071
cd
24,28de
32,06b
0,067cdef
bc
def
25,58cde
cd
27,21cd
0,084bc
17,59f
0,817
0,940
ef
0,675ef
1,424a
a
ab
0,816bcd
0,067cdef
0,090fg
Papaz Şekeri
Y1
0,110
fg
0,623
1,156
0,096
0,080
0,792g
Ferasetsiz
Şeker Fasulye
0,122
cd
Beyaz Fasulye
Çangal
1,364
a
1,325
0,134
0,078
g
0,107def
0,208
a
0,061
0,075
0,095
ab
17,96f
25,91cde
1,106cd
0,111de
0,074cd
31,89b
de
0,085
g
ef
22,22e
0,044
h
f
27,25cd
0,448
i
Y3
0,247
j
Y4
1,101a
0,834fg
0,142b
0,075cd
40,79a
0,790a
1,463a
0,131a
0,090a
26,26
b
b
b
0,051b
27,01
Y2
0,975
0,767
g
0,051
0,049
Uygulamalar
Kontrol
Su Basması Stresi
0,657
0,704
0,092
ANOVA
Genotip
*
*
*
*
*
Uygulama
*
*
*
*
öd
GenotipxUygulama
*
*
*0,05 seviyesinde önemli, öd= önemli değil
*
*
*
44
Ç.AYDOĞAN, E.TURHAN
Şekil 1. Su basması stresinin taze fasulye genotiplerinin toplam klorofil miktarı üzerine etkisi
Ferasetsiz, Beyaz Fasulye, Ayşe Kadın ve
Çangal genotipleri ise daha düşük iyon sızıntısı
değerlerine sahip olmuştur (Şekil 2).
7 gün süre ile devam eden su basması
uygulaması sonunda, değerlendirmeye alınan
15 taze fasulye genotipi içerisinde 40 günlük,
Y3 ve Y4 genotiplerinin hassas genotipler
olduğu belirlenmiştir. Ayrıca bu genotiplerde
örneklenen organların tamamen kaybedilmesi
nedeniyle geri kazanım uygulamalarına 12
genotiple devam edilmiştir.
3.2. Geri kazanım uygulamasının etkisi
Geri kazanım uygulaması sonunda
ortalama
yaprak
yaş
ağırlığı
değerlendirildiğinde Ferasetsiz en yüksek ve Y1
en düşük yaprak kuru ağırlığı değerlerine sahip
olmuştur
(Çizelge
3).
Geri
kazanım
uygulamalarına göre, Ferasetsiz en yüksek kök
yaş ağırlığına sahip iken, Beyaz Fasulye ve
Boncuk Ayşe en düşük kök yaş ağırlığı
değerine sahip olmuştur (Çizelge 3).
Geri
kazanım koşullarının
fasulye
genotiplerinin yaprak kuru ağırlığı üzerindeki
önem derecesi Çizelge 3’te gösterilmiştir.
Genotipler ve uygulamalara göre ortalama
yaprak kuru ağırlığı değerlendirildiğinde
Çangal ve Eyri Oturak en yüksek, Y1 en düşük
yaprak kuru ağırlığı değerlerine sahip
olmuştur.Geri kazanım uygulamaları sonunda
genotiplere ait kök kuru ağırlığı değerlerine
göre, Ayşe Kadın en yüksek, Balkız ise en
düşük kök kuru ağırlığı değerine sahip
olmuştur.
Genotiplere göre ortalama olgun yaprak
alanı oranları değerlendirildiğinde; Ferasetsiz
ve Er Ayşe Kadın en yüksek değere sahipken,
Y2 ve Şeker Fasulye en düşük yaprak alanı
değerine sahip olmuştur.
45
Su Basması Stresi ve Geri Kazanım Uygulamasının Bazı Taze Fasulye Genotipleri Üzerine Etkileri
Şekil 2. Su basması stresinin taze fasulye genotiplerinin kök ve yapraklarında iyon sızıntısı oranı üzerine etkisi
Çizelge 3. Geri kazanım uygulamasının taze fasulye genotiplerinin yaprak yaş-kuru ağırlığı, kök yaş-kuru ağırlığı ve
yaprak alanı değerleri üzerine etkisi
Yaş Ağırlık (g)
Kuru Ağırlık (g)
Yaprak Alanı
Genotip
(cm2)
Yaprak
Kök
Yaprak
Kök
Ayşe Kadın
0,896cd
0,954d
0,112cde
0,093a
28,70cd
c
d
cde
cd
28,79cd
0,067bc
25,18de
0,044
d
26,14cd
0,077
b
33,99b
Balkız
0,959
Beyaz Fasulye
0,745def
0,722e
de
e
Boncuk Ayşe
0,753
a
0,943
0,707
b
0,113
0,123bcd
0,093
ef
a
0,055
Çangal
1,311
Er Ayşe Kadın
1,156ab
1,128c
0,125bc
0,069bc
38,25a
c
cd
ab
cd
29,58cd
1,320
Eyri Oturak
0,964
Ferasetsiz
1,234a
1,496a
0,103def
0,077b
39,89a
bc
cd
bc
cd
30,20bc
b
21,57ef
0,076b
30,70bc
bc
20,44f
Papaz Şekeri
1,058
ef
1,068
0,156
1,042
d
Şeker Fasulye
0,711
Y1
0,581f
1,124c
Y2
ef
c
0,721
0,950
1,170
0,138
0,126
0,092
ef
0,087f
0,102
def
0,056
0,056
0,075
0,070
Uygulamalar
Kontrol
Su Basması Stresi
0,997a
1,469a
0,133a
0,089a
27,50b
b
b
b
b
30,93a
0,849
0,616
0,095
0,045
ANOVA
Genotip
*
*
*
*
*
Uygulama
*
*
*
*
*
*
*
*
*
*
GenotipxUygulama
*0,05 seviyesinde önemli
46
Ç.AYDOĞAN, E.TURHAN
Geri kazanım uygulamasının etkisine bağlı
olarak genotipler arasındaki toplam klorofil
miktarları incelendiğinde, Eyri Oturak en
yüksek toplam klorofil miktarına sahipken,
Şeker Fasulye genotipinin en düşük toplam
klorofil miktarına sahip olduğu tespit edilmiştir
(Şekil 3).
Geri kazanım uygulaması sonunda
ortalama yaprak iyon sızıntısı değerleri
incelendiğinde Y1, Ferasetsiz, Balkız en
yüksek; Şeker Fasulye, Beyaz Fasulye ve Papaz
Şekeri genotipleri ise en düşük iyon sızıntısı
değerlerine sahip olmuştur. Geri kazanım
koşullarının fasulye genotiplerinin köklerindeki
iyon sızıntısı değerleri üzerine etkileri
incelendiğinde %60,50 ile Çangal genotipi en
yüksek değere sahip olurken, Şeker Fasulye
genotipi %29,13 ile en düşük iyon sızıntısı
değerine sahip olmuştur (Şekil 4). Geri kazanım
uygulaması sonunda Şeker Fasulye genotipinin
su fazlalığına göreceli olarak tolerant olduğu,
Y1 genotipinin ise nispeten daha hassas olduğu
saptanmıştır.
Şekil 3. Geri kazanım uygulamasının taze fasulye genotiplerinin toplam klorofil miktarı üzerine etkisi
4.Tartışma
Bitkiler kısa süreli fakat derin su
fazlalığına sessizlik stratejisi ile cevap verirler
(Perata ve Voesenek, 2007).
Sessizlik,
dinlenme
(quiescence),
enerji
ve
karbonhidratların
korunması,
büyümenin
kısıtlanması durumudur (Bailey- Seres ve
Voesenek, 2008).
Fide döneminde 7 gün süre ile su
basmasına maruz bırakılan 15 taze fasulye
genotipinde su basmasına bağlı olarak
genotiplerin yaprak yaş ağırlığında meydana
gelen değişimler farklılıklar göstermiştir. Taze
fasulye genotiplerine uygulanan geri kazanım
sonunda da yaprak yaş ağırlığı değerlerindeki
değişim oranları genotiplere göre farklılık
göstermiştir. Su basmasına bağlı olarak,
denemeye alınan genotiplerden 40 Günlük,
Çangal, Papaz Şekeri dışında bütün genotiplerin
kök yaş ağırlığının su basması koşullarında
azaldığı belirlenmiştir. Diğer taraftan kök yaş
ağırlığının geri kazanım uygulamaları sonunda
da kontrolden daha az olduğu belirlenmiştir.
Fakat kök yaş ağırlığının Şeker Fasulye, Ayşe
Kadın, Y1 ve Y2 genotiplerinde su basmasına
oranla daha fazla olduğu tespit edilmiştir.
47
Su Basması Stresi ve Geri Kazanım Uygulamasının Bazı Taze Fasulye Genotipleri Üzerine Etkileri
Şekil 4. Geri kazanım uygulamasının taze fasulye genotiplerinin kök ve yapraklarında iyon sızıntısı oranı üzerine etkisi
Su basmasına bağlı olarak Papaz Şekeri ve
Beyaz Fasulye’de yaprak kuru ağırlığının arttığı,
diğer
bütün genotiplerde
ise
azaldığı
belirlenmiştir. Çangal ve 40 Günlük dışında
bütün genotiplerin kök kuru ağırlığının su
basması koşullarında azaldığı belirlenmiştir. En
fazla değişim oranı (% 81,19) Y4 genotipinde
meydana gelmiştir. Deneme sonunda kök kuru
ağırlığının geri kazanım koşullarında da kontrol
uygulamasına göre daha az olduğu tespit
edilmiştir.
Çelik (2010) ve Celik ve Turhan (2011) 5
farklı fasulye genotipi ile yaptıkları çalışmada
yaprak yaş ağırlığının genotiplere göre farklılık
gösterdiğini, kök kuru ağırlığının ise bütün
genotiplerde azaldığını belirlemişlerdir. Else ve
ark. (2009) domateste yaptıkları çalışmada da,
yaş ve kuru ağırlığın fazla su uygulaması ile
azaldığını tespit etmişlerdir. Yetisir ve ark.
(2006) karpuzda yaptıkları çalışmalarda su
fazlalığı sonucunda bitkinin kuru ağırlığında
azalma olduğunu belirtmişlerdir. Luo ve ark.
(2011) su basması stresine farklı tepkiler veren
Alternanthera philoxeroides ve Hemarthria
48
altissima türlerinde yaptıkları çalışmada 20
günlük su basmasını takiben uyguladıkları 10
günlük geri kazanım sonunda bitkilerin kuru
ağırlığında
farklı
derecelerde
artış
belirlemişlerdir. Kumutha ve ark. (2009)
güvercin bezelyesinde yaptıkları çalışmada
toplam kuru ağırlığın su basması koşullarında
azaldığını, geri kazanım uygulamaları ile
arttığını tespit etmişlerdir. Pociecha ve ark.
(2008) bakla bitkisinde yapılan bir çalışmada ise
7 günlük su fazlalığı nedeniyle azalan kuru
ağırlığın 7 günlük geri kazanım uygulamasıyla
arttığını ancak kontrol seviyesine ulaşamadığını
tespit etmişlerdir. Bu çalışmadan elde edilen
sonuçların
literatürle
uyumlu
olduğu
görülmektedir.
Su basmasına bağlı olarak değerlendirilen
genotiplerin olgun yapraklarının yaprak
alanındaki değişimin genotiplere göre farklılık
gösterdiği tespit edilmiştir. Geri kazanım
uygulamalarında Şeker Fasulye, Ayşe Kadın, Er
Ayşe Kadın ve Y2 dışında tüm genotiplerin
yaprak alanı değerlerinde artış olduğu
belirlenmiştir. Su basması sonucunda yaprak
Ç.AYDOĞAN, E.TURHAN
alanının azalmasının yapraklardan su kaybını
azaltmak için oluşan bir adaptasyon olduğu
belirtilmektedir (Pociecha ve ark., 2008).
Literatürde su fazlalığı uygulamaları sonucunda
soya fasulyesinde (Nakayama ve Komatsu,
2008), buğdayda (Samad ve ark., 2001), mısırda
(Rao ve ark., 2002), domateste (Else ve ark.,
2009), karpuzda (Yetisir ve ark.,2006) yaprak
alanının azaldığı tespit edilmiştir. Taze
fasulyede aşırı su uygulamaları sonucunda Giza
3 ve Bronco çeşitlerinde yaprak alanının azaldığı
belirlenmiştir (Singer ve ark., 1996). Kökez,
Beyaz Fasulye, Sırık, Boncuk Sırık, Oturak taze
fasulye genotipleriyle yapılan başka bir
çalışmada ise yaprak alanının Kökez, Beyaz
Fasulye, Sırık, Oturak genotiplerinde azaldığı
ancak Boncuk Sırık genotipinde arttığı tespit
edilmiştir (Çelik, 2010; Celik ve Turhan, 2011).
Güvercin bezelyesiyle yapılan çalışmada fazla
suyun yaprak alanını azalttığı, geri kazanım
uygulamasının ise yaprak alanında artış
sağladığı tespit edilmiştir (Kumutha ve ark.
2009). Baklada yapılan çalışmada su basması
nedeniyle azalan yaprak alanının geri kazanım
uygulamasıyla arttığı fakat kontrol seviyesine
ulaşamadığı tespit edilmiştir (Pociecha ve ark.,
2008). Araştırmacıların bulguları ve çalışmadan
elde edilen sonuçların aynı doğrultuda olduğu
görülmektedir.
Su fazlalığı uygulaması 15 taze fasulye
genotipinde toplam klorofil miktarını azaltmıştır.
Ancak en fazla azalma Y3 ve Y4 genotiplerinde
belirlenmiştir. Geri kazanım uygulamasında tüm
genotiplerin toplam klorofil miktarlarının
kontrolden daha az olduğu tespit edilmiştir ve en
az değişim ise Şeker Fasulye’de belirlenmiştir.
Çalışmalar, su fazlalığı stresinde özellikle
vegetatif dönemde yapraklarda klorofil a ve
klorofil b miktarının azaldığını göstermektedir
(Pociecha, ve ark., 2008). Domateste (Else ve
ark., 2009), soğanda (Yiu ve ark., 2008) ve
mısırda (Rao ve ark., 2002) yapılan çalışmalarda
da; su fazlalığı sonucunda toplam klorofil
miktarlarında azalma belirlenmiştir. Giza3 ve
Bronco taze fasulye çeşitlerinde yapılan su
fazlalığı çalışmasında da toplam klorofil
miktarında azalma tespit edilmiştir (Singer ve
ark., 1996). Kökez, Sırık, Boncuk Sırık, Beyaz
Fasulye, Oturak taze fasulye genotipleriyle
yapılan çalışmada da toplam klorofil miktarında
azalma belirlenmiştir (Çelik, 2010, Celik ve
Turhan, 2011). Baklada yapılan çalışmada
klorofil miktarı su basması uygulaması sonunda
önemli miktarda azalma göstermiş ancak geri
kazanım uygulamaları klorofil miktarında artış
sağlamamıştır (Pociecha ve ark., 2008). Bu
bağlamda bu çalışmada elde edilen veriler
literatürle uyumludur.
Hücre membran stabilitesi stres toleransını
belirlemek için yaygın bir şekilde kullanılır ve
yüksek membran stabilitesi abiotik stres
koşullarına
toleransla
doğru
orantılıdır
(Premachandra ve ark., 1992). Bununla birlikte
iyon sızıntısı testi, zararlanmanın bir sonucu
olarak ortaya çıkan hücre membranındaki
fonksiyon bozuklukları nedeniyle sitoplazmadan
apoplastik sıvıya sızan iyonların miktarının
belirlenmesi prensibine dayanmaktadır (Eugenia
ve ark., 2003). Stres uygulamaları sonrası söz
konusu eriyiklerin sızıntı miktarının tespiti, doku
zararlanmalarının
belirlenmesine
olanak
sağlamaktadır (Palta ve ark., 1982). Diğer
taraftan bitkiler fazla suya ve anaerobik
koşullara maruz kaldıklarında kök ve sürgün
sistemleri farklı tepkiler verir (Liao ve Lin,
2001). İyon sızıntısı testi ile belirlenen
zararlanma oranı sonuçlarına göre genotiplerin
kök ve yaprakları su basması uygulamasına
farklı sonuçlar vermiştir. Taze fasulye
genotiplerinin yapraklarındaki zararlanma oranı
değerlendirildiğinde; Y3 (%44,47), 40 Günlük
(%56,86) ve Y4 (%49,87) en yüksek iyon
sızıntısı değerine sahipken, diğer genotiplerdeki
zararlanma %30’un altında kalmıştır. Geri
kazanım uygulaması sonunda ortalama yaprak
iyon sızıntısı değerleri incelendiğinde Y1
genotipi en yüksek, Şeker Fasulye genotipi ise
en düşük iyon sızıntısı değerlerine sahip
olmuştur.
Su basması uygulamasının etkisine bağlı
olarak genotiplerin köklerindeki iyon sızıntısı
miktarları incelendiğinde, %52, 74 ile Y1
genotipi en yüksek değere sahip olmuştur. En
düşük iyon sızıntısı değerleri ise %25 ile %29
arasında olmuştur. Geri kazanım koşullarının
taze fasulye genotiplerinin köklerindeki iyon
sızıntısı değerleri incelendiğinde Çangal
genotipi en yüksek değere sahip olurken, Şeker
Fasulye genotipi en düşük iyon sızıntısı değerine
sahip olmuştur.
Çelik (2010) ve Celik ve Turhan (2011)
tarafından 5 farklı bölgeye adapte olmuş taze
fasulye (Phaseolus vulgaris L.) genotipiyle
yapılan çalışmada 3 günlük su fazlalığı
49
Su Basması Stresi ve Geri Kazanım Uygulamasının Bazı Taze Fasulye Genotipleri Üzerine Etkileri
deprivation stres: a Review. Annals of Botany, 91:
uygulaması sonucunda yaprakların köklere
179-194.
oranla daha fazla zararlandığı belirlenmiştir.
Bradford, K.J. and T.C., Hsiao, 1982. Stomatal behavior
Kök bölgesinde Beyaz Fasulye’de en az
and water relations of waterlogged tomato plants.
zararlanma tespit edilirken, en yüksek
Plant Physiology,70: 1508-1513.
zararlanma Kökez ve Sırık genotiplerinde Celik, G. and E., Turhan, 2011.Genotypic variation in
growth and physiological responses of common bean
belirlenmiştir. Genotiplerin yaprak kısımlarında
(Phaseolus vulgaris L.) seedlings to flooding. African
ise en yüksek zararlanma Beyaz Fasulye, en az
Journal of Biotechnology, 10 (38): 7372- 7380.
zararlanma ise Kökez genotipinde olmuştur Çelik, G., 2010. Bazı Taze Fasulye Genotiplerinde Kök
(Çelik, 2010, Celik ve Turhan, 2011).
Bölgesinde Oluşan Su Fazlalığına Toleransın
5. Sonuç
Elde edilen sonuçlar değerlendirildiğinde
bazı taze fasulye genotiplerinin su fazlalığına
tepkilerinin belirlenmesinde ve genotipler
arasındaki farklılığın ortaya çıkarılmasında
yaprak alanı, toplam klorofil miktarı ve
zararlanma derecesinin göstergesi olan iyon
sızıntısı oranlarının belirlenmesinin etkili olduğu
tespit edilmiştir. Bu çalışmada kullanılan
genotipler içerisinde Şeker Fasulye genotipinin
su basması stresine göreceli olarak tolerant
olduğu, 40 Günlük, Y3 ve Y4 genotipinin ise en
hassas genotipler olduğu belirlenmiştir. Bu üç
genotipten sonra en hassas genotipin ise Y1
genotipi olduğu tespit edilmiştir. Bundan sonra
yapılması gereken ise; stres uygulama süresini
arttırarak ve örnekleme zamanları sıklaştırılarak
moleküler düzeyde çalışmalarla su basması
stresine dayanımda içsel mekanizmanın daha iyi
anlaşılmasıdır. Bu çalışmaların sonucunda su
basmasına toleranslı taze fasulye çeşitlerinin
ıslah edilebilmesi için gerekli materyal
sağlanabilecektir.
Kaynaklar
Aloni, B. and G., Rosenshtein, 1982. Effect of flooding on
tomato cultivars: The relationship between proline
accumulation and other morphological and
physiological changes. Physiologia Plantarum, 56:
513-517.
Anonim, 2011. TUİK: Türkiye İstatistik Kurumu.http://
www.tuik.gov.tr
Anonymous, 2011.
FAO: Food and Agricultural
Organization of United Nations: Economic and
Social
Department:
Statistical
Division.
http://www.fao.org
Arora, R., D.S., Pitchay andB.C., Bearce, 1998. Waterstress-induced heat tolerance in Geranium leaf
tissues: A possible linkage through stres proteins?
Physiologia Plantarum, 103:24-34.
Bailey-Seres, J. and L.A.C.J., Voesenek, 2008. Flooding
Stress: Acclimations and Genetic Diversity. Annual
Review of Plant Biology, 59: 313-339.
Blokhina, O., E., Virolainen andK.V., Fagerstedt, 2003.
Antioxidants, oxidative damage and oxygen
50
Belirlenmesi, Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir
Osmangazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü,
Bahçe Bitkileri Anabilim Dalı, Eskişehir, 82 s.
Dat, J.F., N., Capelli, H., Folzer, P. Bourgeade and P.M.,
Badot, 2004. Sensing and signalling during plant
flooding. Plant Physiology and Biochemistry, 42:
273-282.
Dennis, E.S., R., Dolferus, M., Ellis, M., Rahman, Y., Wu,
F.U., Hoeren A., Grover, K.P., Ismond, A.G., Good
andW.J., Peacock, 2000. Molecular Strategies for
Improving Waterlogging Tolerance in Plants. Journal
of Experimental Botany, 51(342): 89-97.
Else, M.A., F., Janowiak, C.J., Atkinson andM.B., Jackson,
2009. Root signals and stomatal closure in relation to
photosynthesis,
chlorophyll
a
fluorescence
adventitious rooting of flooded tomato plants. Annals
of Botany, 103: 313-32.
Eugenia, M., S., Nunes andG.R, Smith, 2003. Electrolyte
leakage assay capable of quantifying freezing
resistance in rose clover. Crop Sci., 43:1349–1357.
Jackson, M.B, K., Ishizawa andO., Ito, 2009. Evolution and
mechanisms of plant tolerance to flooding stress.
Annals of Botany, 103(2): 137-142.
Kozlowski, T.T., 1984. Plant responses to flooding of soil.
Bioscience, 34 (3): 162-167.
Kozlowski T.T., 1997. Responses of woody plants to
flooding and salinity. Tree Physiology Monograph
No.1.
Kumutha, D., K., Ezhilmathi, R.K., Sairam, G.C.,
Srivastava, P.S., Deshmukh and R.C., Meena, 2009.
Waterlogging induced oxidative stress and
antioxidant activity in pegeonpea genotypes. Biologia
Plantarum, 53 (1): 75-84.
Lakitan, B., D.W., Wolfe and R.W., Zobel, 1992. Flooding
Affects Snap Bean Yield and Genotypic Variation in
Leaf Gas Exchange and Root Growth Response. J.
Amer. Soc. Hort. Sci., 117(5):711-716.
Levitt, J., 1980. Chilling, Freezing and High Temperature
Stresses in: Responses of Plants to Environmental
Stresses I. Published By Academic Pres, Inc., 2nd
Edition, 607.
Liao, C.T. and C.H., Lin, 2001. Physiological adaptation of
crop plants to flooding stress. Proc. Natl. Sci. Counc.
Roc(B), 25 (3):148-157.
Luo, F-L., K.A., Nagel, H., Scharr, B., Zeng, U., Schurr
and S. Matsubara, 2011. Recovery dynamics of
growth,
photosynthesis
and
carbohydrate
accumulation after de-submergence: a comparison
between two wetland plants showing escape and
quiescence strategies. Annals of Botany, 107: 49–63,
2011.
Ç.AYDOĞAN, E.TURHAN
Moran, R. and D., Porath, 1980. Chlorophyll determination
in intact tissues using N,N-Dimethylformamide. Plant
Physiology, 65(3):478-479.
Nakayama, N. and S., Komatsu, 2008. Water uptake by
seeds in yellow-seeded soybean (Glycine max (L.)
Merrill) cultivars with contrasting imbibition
behaviors. Plant Production Science, 11: 415-422.
Palta, J.P., K.G., Jensen andP.H., Li, 1982. Cell membrane
alterations following a slow freeze thaw cycle: ion
leakage, injury and recoveryin: Plant Cold Hardiness
and Freezing Stress, Volume 2. Edited Li P.H. and
Sakai A. Published By the Acad.Press, N.Y., 221242.
Perata P. and L.A.C.J., Voesenek, 2007. Submergence
tolerance in rice requires Sub1A, an ethyleneresponse-factor-like gene. Trends Plant Sci.,12:43–46
Pociecha, E., J., Koscielniak andW., Filek, 2008. Effect of
root flooding and stage of development on the growth
and photosynthesis of field bean (Vicia faba L.
minor). Acta Physiol. Plant, 30: 529-535.
Premachandra, G.S., H., Saneoka, K. Fujita, and S., Ogata,
1992. Leaf water relations, osmotic adjustment, cell
membrane stability, epicuticular wax load and growth
as affected by increasing water deficits in Sorghum.
Journal of Experimental Botany, 43: 1569-1576.
Rao, R., Y., Li, H.H., Bryan, S.T., Reed, and F.,
D’Ambrosio, 2002. Assessment of foliar sprays to
alleviate flooding injury in corn(Zea Mays L.). Proc.
Fla. State Hort. Soc., 115: 208-211.
Samad, A., C.A., Meisner, M., Saifuzzaman, and M., van
Ginkel, 2001. Waterlogging tolerance in: Application
of Physiology in Wheat Breeding. Edited M.P.,
Reynolds, J.I. Ortiz-Monasterio, and A. McNab,
Published By Mexico, D.F.: CIMMYT, 136-144.
Singer, S.M., Y.I., Helmy, A.N., Karas andA.F., AbouHadid, 1996. Growth and development of bean plants
(Phaseolus vulgaris L.) grown under water- stress.
Cahiers Options Mediterraneennes, 31: 241-250.
Visser, E.J.W., L.A.C.J., Voesenek, B.B., Vartapetian
andM.B., Jackson, 2003. Flooding and plant growth.
Annals of Botany, 91: 107-109.
Vural H., D., Eşiyok veİ., Duman, 2000. Kültür Sebzeleri
(Sebze Yetiştirme). Ege Üniversitesi Basımevi, 440
s., İzmir.
Yetisir, H., M., Caliskan, S., Soylu and M., Sakar., 2006.
Some physiological and growth responses of
watermelon [Citrullus lanatus (Thunb.) Matsum. and
Nakai] grafted onto Lagenaria Siceraria to flooding.
Environmental and Experimental Botany, 58: 1-8.
Yiu, J.C., C.W., Liu, C.T., Kuo, M.J., Tseng, Y.S., Lai
andW.J., Lai, 2008. Changes in antioxidant properties
and their relationship to paclobutrazol-indued
flooding tolerance in Welsh Onion. Journal of the
Sciene of Food and Agriculture, 88: 1222-1230.
49
51
GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2012, 29(1), 53-63
Hasat Sonrası Isıl İşlem ve Depolama Uygulamalarının Patatesin FizikoMekanik Özellikleri ve Kalitesi Üzerine Etkileri
Semih KESİM1
Ebubekir ALTUNTAŞ2
1
2
Çilimli İlçe Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Düzce.
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Biyosistem Mühendisliği Bölümü, Tokat
Özet: Bu çalışmada, hasat sonrası ısıl işlem sıcaklığı ve süreleri ile depolama uygulamalarının Marabel
patates çeşidine ait yumruların fiziko-mekanik özellikleri ve kalitesi üzerine etkileri incelenmiştir. Denemeler
üç farklı ısıl işlem sıcaklıkları (55˚C; 57,5˚C; 60˚C) ile 45 ve 90 gün depolama süresinde yürütülmüştür.
Patates örneklerinin fiziko-mekanik özellikleri olarak, boyutlar, geometrik ortalama çap, küresellik, yüzey
alanı, hacim, ağırlık kaybı ile X (uzunluk) ve Y (genişlik) eksenleri boyunca penetrasyon (delme) kuvveti
belirlenmiştir. Kimyasal özellikler olarak pH, suda çözünebilir kuru madde, toplam asitlik ve kuru madde
miktarı ile patates kabuk ve kabuk altı renk özellikleri farklı ısıl işlem ve depolama süreleri için
incelenmiştir. Denemeler sonucunda, farklı ısıl işlem sıcaklığı ve depolama süreleri uygulamalarının
patateslerin fiziko-mekanik özellikleri ile yumru kalitesi üzerine etkili olduğu görülmüştür. 55˚C ısıl işlem
sıcaklığında 0 dakika işlem süresi (sıcak suya daldırıp çıkarma) ile 45 gün depolama sonucunda, patateslerin
fiziko-mekanik özelliklerine ait değerler diğer uygulamalara göre daha düşük değerlerde bulunmuştur.
Ayrıca, ısıl işlem sıcaklığı ve süreleri ile depolama süreleri açısından mekanik delme kuvvetleri, X
ekseninde, Y eksenine göre daha yüksek değerler vermiştir.
Anahtar Kelimeler: Patates, ısıl işlem, depolama süresi, fiziko-mekanik özellikler, yumru kalitesi
The Effects of Post Harvest Heat Processing and Storage on Physicomechanical Properties and Tuber Quality of Potatoes
Abstract: In this study, the effects of post harvest heat processes (temperature and time) and storage
treatments on physico-mechanical properties and tuber quality of potato (cv.Marabel) were investigated.
Three different heat temperature treatment (55˚C, 57.5˚C, 60˚C) and 45 and 90 days storage time were used.
Physico-mechanical properties such as size dimension, geometric mean diameter, sphericity, surface area,
volume, weigth lose and puncture force along X (length) and Y (width) axes were determined. Chemical
properties such as pH, total soluble solid content, total acidity, dry matter and colour characteristics of skin
and flesh potatoes for heat processing treatments and storage time were evaluated. In this experiment, the
different of postharvest heat processing temperature, time and storage periods affected the physicomechanical properties and tuber quality of potatoes. 55˚C heat processing temperature and 0 minute (dip up)
heat processing time for 45 days storaged potato given small changes better results than the other treatments.
Puncture force was higher along X axis than Y axis for heat processing and storage period treatments.
Key Words: Potato, heat processing, storage period, physico-mechanical properties, tuber quality
1. Giriş
Ülkemizde üretilen patateslerin büyük bir
kısmı yemeklik olarak tüketilmektedir. Bununla
birlikte,
bir
kısmı
tohumluk
olarak
kullanılırken, çok az bir kısmı da sanayide
değerlendirilmektedir. Yüzde 80 oranında su
içeren patates yumrusu, hasat edildikten sonra
da solunum yaptığı için, yumruda su kaybı
%5’ten fazla olması durumunda pörsüme,
yumuşama ve kalite kaybı meydana gelir
(Schippers, 1970; Kara, 2000). Üreticinin
alacağı önlemler yardımıyla, bu kayıplar en aza
indirilebilir.
Bu
bağlamda,
yumrunun
depolandığı ortamın sıcaklığı ve onu
çevreleyen havanın bağıl nemi önem
kazanmaktadır (Anonim, 2006).
Patates yumrusu hasat edildikten sonra,
hasat edildiği andaki kalitesini korumasına
yönelik yürütülen çalışmalarda; depolama
süresinin artışı yumru sertliğinin azalmasına,
şekil bozukluğuna ve yumru kütle kaybına
neden olurken (Schippers, 1970; Kara, 2000),
yumru özgül ağırlığı, kuru madde miktarı ve
cips verimliliği üzerinde de önemli bir etkiye
sahiptir (İlisulu, 1986; Kara, 2000).
Patatesin depolamasında en önemli
fizyolojik etkenler; solunum, yumruda su kaybı,
tat ve renk değişimi, pörsüme, çürüme ve
53
Hasat Sonrası Isıl İşlem ve Depolama Uygulamalarının Patatesin Fiziko-Mekanik Özellikleri ve Kalitesi
Üzerine Etkileri
sürgün verme’dir (Altuntaş ve ark. 2011). Depo
içi sıcaklığı, bağıl nem, hava hareketi ve ışık
gibi etmenler ürünün hasat sonrası fizyolojisini
önemli ölçüde etkilemektedir. Nitekim uygun
çevre koşullarında, patates yumrularının uzun
süre nitelikli korunması sağlanır (Okuroğlu ve
ark. 1998).
Taze meyve ve sebzelerde hasat sonrası
hastalıklar depolama ömrünü kısaltmaktadır.
Üstelik hasat sonrası hastalıklara karşı
duyarlılık
depolama
süresince
artış
göstermektedir (Klein ve Lurie, 1991; Eckert
ve Ogawa, 1988).
Hasat sonrası hastalıkların engellenmesinde
kimyasal savaşıma alternatif olarak sıcaklık
uygulamalarının tekrar kullanımına ilişkin
araştırmalar son yıllarda yoğunlaşmıştır (Porat
ve ark., 2000, Karabulut ve ark., 2002, Plaza ve
ark., 2003; Karabulut ve ark., 2005). Farklı
meyve ve sebzelerde depolama öncesi ve
sonrası ısıl
işlem
olarak sıcak su
uygulamalarının (hot water treatment, HWT)
kalite üzerine etkilerine yönelik araştırmalar;
sarımsak (Cantwell ve ark., 2003), ananas
(Wijeratnam ve ark., 2005), elma ve armut
(Spotts ve ark., 2006) ve satsuma mandarin
(Hong ve ark., 2007) de yapılmıştır. Bu
çalışmalarda, incelenen ürünlerde ısıl işlem
uygulamasının ürün kalitesine olumlu etkiler
gösterdiği açıklanmıştır. Taze ürünlere
uygulanan HWT, düşük maliyetli, etkili, kısa
uygulama zamanı olan bir ısı transfer
metodudur (Altuntaş ve ark. 2011).
Isıl işlem uygulamalarının depolama
koşulları ile birlikte kullanımı; patatesin
kalitesini koruyacak ve fiziko-mekanik
özelliklerini etkileyecek şekilde insan ve gıda
güvenliği açısından önemli olduğu göz önünde
tutulmuştur. Bu çalışmada, farklı ısıl işlem
sıcaklık ve depolama sürelerinde Marabel
patates yumrusunun fiziko-mekanik, kimyasal
ve renk özelliklerinin değişimi incelenmiştir.
2. Materyal ve Metot
Denemeler Gaziosmanpaşa Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Tarım Makinaları Bölümü
Biyolojik
Malzeme
Laboratuarında
yürütülmüştür. Patates yumruları, 2009 yılı
hasat döneminde patates deneme alanından
sağlanmıştır. Depolama ise Tarla Bitkileri
Bölümü depolarında yapılmıştır. Patates çeşidi
54
olarak
Marabel
çeşidi
kullanılmıştır.
Denemelerde patateslerin hasat sonrası fizikomekanik özelliklerinin yumru kalitesinin
belirlenmesinde örneklerin ilk ölçümleri için
hasat sonrası kontrol uygulaması dikkate
alınmıştır. Daha sonra farklı ısıl işlem ve
sürelerinde ısıl işlem (sıcak su) uygulaması
yapılarak örneklerin fiziko-mekanik özellikleri
ve yumru kalite ölçümleri yapılmıştır.
Sıcaklık uygulama işlemi için; 0,1 derece
hassasiyetli (Termal Labarotuar Aletleri marka,
540 KD model, ısı ve dakika ayarlı LCD
görünümlü, su pompalı) su banyosu
kullanılmıştır. Patates yumruları, kontrollü bir
depo içerisinde plastik ızgaralı selelerde üst üste
gelecek şekilde yerleştirilmiştir. Patates
yumrularının depolama sıcaklığı ve bağıl nemi
istenen ölçülerde (4C ve %90) sabit
tutulmuştur. Deneyler, patates depolama süresi
ve ısıl işlem sıcaklığı uygulama yöntemleri için
kontrol (hasat sonrası), 55°C’de 0 ve 12,5
dakika, 57,5°C’de 0 ve 10 dakika ve 60°C’de 0
ve 5 dakika ısıl işlem sürelerinde yapılmıştır
(Ranganna ve ark. 1998, ElMasry ve ark. 2006,
Kyriacou ve ark. 2008). Denemede kullanılan 0
dakika
uygulaması,
yumruların
farklı
sıcaklıklarda suya daldırılıp, çıkarılmasıyla 0-1
dakika arasında geçen süre olduğu için 0 dakika
olarak belirtilmiştir. Kontrol uygulanmasında
herhangi bir sıcak su uygulaması yapılmamıştır.
Patates yumrularının eksenel boyutlarının
(uzunluk, genişlik ve kalınlık) ölçümü 0,01 mm
hassasiyete sahip dijital kumpasla, yumruların
kütlelerinin ölçümü 0.001 g hassasiyete sahip
elektronik hassas terazi ile yapılmıştır. Deneyler
tesadüfi olarak seçilen örnekler için 16
tekerrürlü olarak yapılmıştır. Depolama
süresince kütle kaybını belirlemek amacıyla
patates yumruları numaralandırılmış, depolama
süresine göre kütle kayıpları yüzde olarak
belirlenmiştir. Patates yumrularının geometrik
ortalama çap değerleri (Dg), küresellik değerleri
(), yüzey alanı (S) ve hacim (V) değerleri;
uzunluk, genişlik ve kalınlık değerleri
kullanılarak aşağıdaki eşitlikler yardımıyla
hesaplanmıştır (Mohsenin, 1980):
Dg=(LWT)1/3
(1)
1/3
={(LWT) /L}.100
(2)
S=π.Dg2
(3)
V=π/6(LWT)
(4)
S.KESİM, E.ALTUNTAŞ
Burada;
Dg : geometrik ortalama çap (mm)
 : Küresellik (%)
S : Yüzey alanı (mm2)
L : Uzunluk (mm)
W : Genişlik (mm)
T : Kalınlık (mm)
V : Hacim (mm3)
Mekanik özellikler için biyolojik materyal
test cihazı (Zwick/Roell, 500 N) kullanılmıştır.
Bu cihaz, farklı hız ve eksenlerde yükleme ile
kuvvet-deformasyon eğrisini verebilmekte ve
sıkıştırma
yanında
delme
işlemi
de
yapabilmektedir. Denemede delme testi
uygulanmıştır. Delme testleri; X (uzunluk) ve
Y (genişlik) yükleme eksenleri boyunca
yapılmıştır (Şekil 1). Patates yumrularının
penetrasyon (puncture, delme) testlerinde 11,1
mm çaplı prob kullanılarak, 100 mm/min test
hızında delme mesafesi 10 mm olacak şekilde
alınmıştır (El Masry ve ark., 2006)(Şekil 2).
Şekil 1. Patates yumrusunun delme testindeki
yükleme eksenleri
Kimyasal
özellikler
için,
patates
örneklerinin pH, toplam asitlik, suda
çözünebilir kuru madde ve kuru madde
miktarları
Cemeroğlu
(2007)’e
göre
belirlenmiştir.
Patates yumrusunun hasat sonrası, ısıl
işlem sıcaklığı uygulaması ve depolama
süresine bağlı olarak renk değişimini
belirlemek için Minolta marka Chroma Meter
CR-300 model otomatik renk ölçme cihazı
kullanılmıştır. Renk parametreleri (L*, a*,
b*)’nin ölçümleri, patates kabuğu ve patates
kabuk altı (et kısmı) olmak üzere iki şekilde
yapılmıştır. Deneyler, her bir patates
yumrusunun 3 farklı bölgesinden ölçüm
alınarak 3 tekerrürlü olarak yapılmıştır.
Tüm parametrelere ait elde edilen verilerin
istatistiksel analizi, SPSS (Statistical Package
for Social Sciences) istatistik paket programı ile
yapılmıştır. Ölçüm sonuçlarının grafikleri ve
regresyon eşitlikleri, Microsoft Excel programı
yardımıyla bulunmuştur.
Şekil 2. Patatesin puncture (delme) testinden bir
örnek
3. Bulgular ve Tartışma
3.1. Fiziko-mekanik özelliklere ait sonuçlar
Farklı ısıl işlem sıcaklıkları ve süresi sonrası
patates yumrularının 45 ve 90 gün depolanma
sonrası fiziko-mekanik özelliklerden geometrik
ortalama çap, küresellik ve yüzey alanı
değerlerine ait varyans analiz sonuçları ve
ortalama değerler sırasıyla Çizelge 1 ve 2’de
verilmiştir. Çizelge 1’de patates yumrularının
geometrik ortalama çap, küresellik ve yüzey
alanı değerlerinin değişimine depolama
süresinin etkisi istatistiksel olarak önemsiz,
60˚C ısıl işlem sıcaklığında ısıl işlem sürelerinin
etkileri önemli bulunmuştur. Çizelge 2
incelendiğinde, geometrik ortalama çap
değerleri, 55; 57,5 ve 60˚C tüm ısıl işlem
sıcaklıklarında hasat-45 gün depolama süresine
göre hasat-90 gün depolama sürelerinde daha
düşük değerler bulunmuştur.
Patates yumrularının geometrik ortalama
çap, küresellik ve yüzey alanı değerleri
açısından kontrol uygulamasına göre genelde 0
dakika bekletme süresinde 55; 57,5 ve 60˚C
sıcaklıklarda daha az değişim oranı elde
edilmiştir. Tüm sıcaklık değerleri için hasat-90
gün depolamada patates yumrularının küresellik
ve yüzey alanı değerlerinde daha fazla değişim
görülmüştür. 55C ısıl işlem sıcaklığında, diğer
ısıl işlem sıcaklıklara göre hasat-45 gün
depolama süresindeki Dg,  ve S değerlerindeki
değişimler
daha
düşük
bulunmuştur.
55
Hasat Sonrası Isıl İşlem ve Depolama Uygulamalarının Patatesin Fiziko-Mekanik Özellikleri ve Kalitesi
Üzerine Etkileri
Çizelge 1. Farklı ısıl işlem sıcaklık ve sürelerine göre hasat-45 gün ve hasat-90 gün depolanan patateslerin fiziksel
özelliklerine ait varyans analiz sonuçları.
Varyasyon
Kaynakları
Depolama süresi
(DS)
Isıl işlem süresi
(ISS)
DS x ISS
55˚C
Hasat-45 gün
Dg
ns

S
57,5˚C
Hasat-90 gün
Dg

S
Hasat-45 gün
Dg
ns
ns
ns
ns
ns
ns
ns
*
ns
ns
ns
ns
ns
ns
ns
ns
ns
ns

S
ns
ns
ns
*
ns
ns
60˚C
Hasat-90 gün
Dg

S
Hasat-45 gün
Dg
ns
ns
ns
ns
ns
*
**
*
*
ns
ns
ns
ns
ns

S
ns
Hasat-90 gün
Dg
ns
ns
*
*
ns
ns

S
ns
ns
**
*
**
ns
ns
ns
Çizelge 2. Farklı ısıl işlem sıcaklığı uygulamalarında ve 45 ve 90 günlük depolama sonucu patates yumrularının
geometrik ortalama çap, küresellik ve yüzey alanı değerleri
Dg
S

Isıl işlem Depolama
Kontro
sıcaklığı
süresi
Kontrol
0x
1
l
0
1
Kontrol
0
1
Hasat
55,71
57,45
58,57
78,43 77,13
78,53
97,71
104,10
107,86
45 gün
53,97
56,62
57,26
78,47 76,33
77,96
91,80
101,13
103,10
55
Hasat
52,75
55,41
56,29
78,73 77,39
80,00
88,27
97,50
100,44
90 gün
51,72
54,23
54,37
78,27 76,43
78,74
84,89
93,38
93,78
Hasat
55,71
60,39
59,5
78,43 73,47
72,72
97,71
116,13
111,82
45 gün
53,97
59,33
57,8
78,47 72,61
71,86
91,81
112,31
105,45
57,5
Hasat
52,75
59,57
59,42
78,73 75,05
73,89
88,27
112,25
111,22
90 gün
51,72
58,49
57,58
78,27 74,66
71,94
84,89
108,25
104,50
Hasat
55,71
61,60
59,50
78,43 74,11
72,72
97,71
119,38
111,82
45 gün
53,97
60,50
57,80
78,48 73,59
71,86
91,81
115,14
105,45
60
Hasat
52,75
59,42
61,60
78,73 73,89
74,11
88,27
111,22
119,38
90 gün
51,72
57,28
60,50
78,27 72,64
73,59
84,89
103,39
115,14
x
: Isıl işlem süreleri (0,1 sırasıyla) 55C için (0 dak., 12,5 dak.); 57,5C için (0 dak., 10 dak.); 60C için (0 dak., 5 dak.)
Dg: Geometrik ortalama çap, : Küresellik, S: Yüzey alanı
Golmohammadi ve Purrahimi (2009); Agria,
Satina ve Kayzer patates çeşitlerinde, geometrik
ortalama çap, küresellik değerlerinde 22 hafta
içinde her 15 günlük ölçüm sonucu önemli
farklılıklar gözlendiğini açıklamaktadır.
Çizelge 3’de farklı ısıl işlem sıcakları ve
sürelerine göre 45 ve 90 günlük depolanan
patateslerin hacimsel ve ağırlık değişimleri
verilmiştir. Depolama sürelerinin patates
örneklerinin hacimsel değişimlerine etkisi
istatistiksel olarak önemli bulunmamıştır. 60C
ısıl işlem sıcaklığında ısıl işlem süresinin patates
örneklerinin hacimsel değişimlerine etkisi hasat45 ve hasat-90 gün için sırasıyla P<0,05 ile
P<0,01 düzeyinde istatistiksel olarak önemli
çıkmıştır. Isıl işlem sıcaklıkları ve sürelerine göre
hasat-90 gün depolama süresine göre, hasat-45
gün depolama süresinde diğer fiziksel
özelliklerdeki gibi hacimsel değerlerde de daha
az değişimler gözlenmiştir.
56
Isıl işlem sıcaklığı artışıyla ağırlık kaybı
değişimlerinde artışlar gözlenmiştir. En
yüksek değer 60C sıcaklıkta 90 günlük
depolamada gözlenmiştir. Tüm ısıl işlem
sıcaklıkları için kontrole göre 0 dakika ısıl
işlem süresinde genelde daha az kayıplar
gözlenmiştir. En az ağırlık kaybı değişimi
55C ısıl işlem sıcaklığında 45 gün depolama
süresinde gözlenmiştir.
Farklı ısıl işlem sıcakları ve sürelerine
göre 45 ve 90 günlük depolanan patateslerin
X ve Y eksenleri için delme kuvveti
değerleri, Çizelge 4’de verilmiştir. Mekanik
delme kuvveti değerleri X ekseni için
değerlendirildiğinde,
60C
ısıl
işlem
sıcaklığında hasat-45 gün ve hasat-90 gün
için patateslerin delme kuvveti değerleri diğer
ısıl işlem sıcaklıklarına göre daha yüksek
bulunmuştur. 60C ısıl işlem sıcaklığında
patateslerin kabuk kısmı daha fazla sıcaklığa
S.KESİM, E.ALTUNTAŞ
maruz kaldığı için kabuk dokusunda kalınlaşma
ve sertleşmeler görülmüştür.
Isıl işlem sıcaklığı ve sürelerine göre Y
ekseni boyunca delme kuvveti değerlerinde
kontrol
uygulamasına
göre
azalmalar
gözlenmiştir.
Mekanik delme kuvveti, X ekseni boyunca
daha dar bir kesit alanı üzerinde, Y ekseninde ise
daha geniş bir kesit alanı üzerinde etkili
olmaktadır. Y ekseni boyunca ölçülen delme
kuvveti değerleri X eksenine göre ölçülen kuvvet
değerlerinden genelde daha düşük bulunmuştur.
Patates yumrularının 55C ve 60C ısıl işlem
sıcaklıkları ve farklı ısıl işlem süreleri açısından
depolama sürelerinin ve ısıl işlem sürelerinin X
ve Y ekseni penetrasyon (delme) kuvveti
değerleri üzerine etkisi önemsiz bulunmuştur.
Buna karşın 57,5C sıcaklığında ısıl işlem
süresinin patateslerin X ve Y ekseni oyunca
delme kuvvetine etkisi hasat-90 depolama
süresi için P<0,05 düzeyinde önemli
bulunmuştur.
Schippers (1970), patateslerin hasat
sonrası kısa süreli depolama sonunda 5C ve
%85 bağıl nemde ağırlık kayıplarının iki
haftalık depolama sonucunda yıllara göre
%5,1-5,8 (1968) ve %6,6-7,0 (1969) olarak
belirlemiştir. Mate ve ark. (1999), dilimlenmiş
patateslerin 70˚C ısıl işlem sıcaklığında
ağırlık kaybında ısıl işlem sürelerine göre
artışlar gözlendiğini açıklamıştır. Kara (2000),
patates çeşitlerinin ağırlık kayıplarının 45 ve
90 gün depolama süreleri için, %2,2 ile %4,2
arasında değiştiğini açıklamıştır.
Çizelge 3. Farklı ısıl işlem sıcakları ve sürelerine göre 45 ve 90 günlük depolanan patateslerin hacim ve ağırlık
değişimleri (%).
Hacim
Ağırlık kaybı
Isıl işlem
Depolama süresi
x
sıcaklığı
Kontrol
0
1
Kontrol
0
1
92,25
101,72
106,74
99,81
117,3
113,45
Hasat
84,12
97,45
99,78
92,91
114,4
108,19
45 gün
55
80,06
93,14
97,07
87,84
102,5
108,66
Hasat
75,51
87,29
87,67
81,67
97,75
101,57
90 gün
92,25
121,72
113,45
99,81
112,27
100,12
Hasat
84,12
116,11
103,81
92,91
109,37
96,13
45 gün
57,5
80,06
114,37
112,10
87,84
132,8
144,3
Hasat
75,51
108,35
102,17
81,67
126,8
134,5
90 gün
92,25
124,49
113,45
99,81
143,28
120,19
Hasat
84,12
117,84
103,81
92,91
138,95
114,81
45 gün
60
80,06
112,10
124,49
87,84
133,96
120,2
Hasat
75,51
100,48
117,84
81,67
125,19
112,76
90 gün
x
: Isıl işlem süreleri (0,1 sırasıyla) 55C için (0 dak., 12,5 dak.); 57,5C için (0 dak., 10 dak.); 60C için (0 dak., 5 dak.)
Çizelge 4. Farklı ısıl işlem sıcakları ve sürelerine göre 45 ve 90 günlük depolanan patateslerin X ve Y eksenleri için delme
kuvveti değerleri (N).
Isıl işlem sıcaklığı Depolama süresi
X ekseni
Y ekseni
Kontrol
0x
1
Kontrol
0x
1
Hasat
170,73
145,00
168,20
143,50
140,40
139,35
45 gün
167,21
148,29
156,40
140,72
143,25
137,32
55
Hasat
170,73
145,00
168,20
143,50
140,40
139,35
90 gün
165,19
147,82
140,72
141,26
144,00
134,47
Hasat
170,73
148,90
158,97
143,50
146,70
138,90
45 gün
167,21
147,25
155,24
140,72
144,07
135,47
57,5
Hasat
170,73
143,75
159,97
143,50
146,70
138,90
90 gün
165,19
152,89
141,68
141,26
147,70
136,26
Hasat
170,73
155,00
166,10
143,50
143,35
141,10
45 gün
167,21
167,70
163,90
140,72
142,33
142,00
60
Hasat
170,73
155,00
166,10
143,50
143,35
141,10
90 gün
165,19
165,70
161,77
141,26
139,00
141,23
(x): Bekletme süresi (0,1 sırasıyla) 55C için (0 dak., 12,5 dak.); 57,5C için (0 dak., 10 dak.); 60C için (0 dak., 5 dak.)
57
Hasat Sonrası Isıl İşlem ve Depolama Uygulamalarının Patatesin Fiziko-Mekanik Özellikleri ve Kalitesi
Üzerine Etkileri
Kara (2004), 6 aylık depolanan 20 patates
çeşidine ait yumruların ağırlık kayıplarının
%5,78-13,49 arasında olduğunu açıklamıştır.
Marabel patates çeşidi için 1998 ve 1999
yıllarında depolama sonucu ağırlık kayıplarının
%6,35-19,62 arasında değiştiğini açıklamaktadır.
Kyriacou ve ark. (2008), Hermes patates
çeşidinde 6 aylık depolama sonucu ağırlık
kayıplarının ısıl işlemler sonucu %4,8 değerinde
olduğunu, 55˚C, 57,5˚C ve 60˚C sıcaklıklarında
ısıl işlem süreleri arttıkça ağırlık kaybının
azaldığını açıklamaktadırlar. Çalışmamızdaki
sonuçlara göre, 60C sıcaklık uygulamasında
hasat-90 gün değerleri diğer uygulamalara göre
daha yüksek, 0 dakika ısıl işlem uygulamasında
kayıplar daha düşük bulunmuştur.
Isıl işlem uygulamaları materyalde ağırlık
kaybı ve mekanik direnç (sertlik) değerlerinde
düşmelere ve artışlara neden olmaktadır. Bu
duruma uygulama yöntemi ve tarımsal materyalin
özelliği etkili olup, ısıl işlem uygulamalarına göre
tarımsal materyalin gösterdiği tepki farklı
olmaktadır. Bu tepki; materyalin üzerindeki
konukçular, materyalin fizyolojik yaşı, ısıl işlem
sıcaklık ve süresi, uygulama yöntemi ve
depolama sıcaklığı gibi bir çok faktörün
kombinasyonundan kaynaklanmaktadır (Hong ve
ark., 2007).
Williams ve ark. (1994), ısıl işlem
uygulamasının Fortune mandarinde daha fazla,
Marsh greyfurtta ise daha az bir ağırlık kaybına
neden olduğunu açıklamışlardır. Valencia
portakal çeşidinde 45C’de 42 dakikada sıcak
suya daldırma uygulamasında meyvelerin daha
sert, 53C’de 12 dakikada ise, daha fazla ağırlık
kayıpları görülürken, mekanik sertlik değerlerinde
kısmen azalmalar olduğunu açıklamışlardır.
Sıcaklık artışı sonucu mekanik direnç sertlik
değerlerinde azalmalar görülmüştür.
Laborde ve Padilla Zakour (2003), Atlantic
patates çeşidinde, 60-77C’de 30 dakika için
bekletme süresinde ve diğer sıcaklık değerlerinde
delme kuvveti değerlerinin istatistiksel olarak
fark oluşturmadığını açıklamışlardır.
Ranganna ve ark. (1998), 57,5C’de 20-30
dakika ısıl işlem sürelerinde 3 aylık depolanan
patateslerin
maksimum
delme
kuvvet
değerlerinde istatistiksel olarak önemli bir farkın
olmadığını belirtmektedirler. Hong ve ark (2007),
Satsuma mandarinde meyve sertliğinin dereceli
58
bir şekilde azalmasının, meyve sertliğinin
meyvenin suyla şişme ve ağırlık kaybıyla
ilgili olduğunu, ısıl işlem uygulamasının
mandarinde
mekanik
sertlik üzerinde
depolama boyunca önemli bir istatistiksel fark
doğurmadığını da açıklamışlardır. Yapılan
çalışmada bulunan bulgular literatürlerle
benzerlik göstermektedir.
3.2. Kimyasal özelliklere ait sonuçlar
Isıl işlem sıcaklık ve sürelerinin patates
yumrularının 45 ve 90 gün depolama sonucu
patates yumrularının pH, suda çözünebilir
kuru madde, toplam asitlik ve kuru madde
miktarındaki değişimlere ait varyans analizi
ve ortalamalar sırasıyla Çizelge 5 ve 6’da
verilmiştir. Çizelge 5’e göre, depolama
süresinin patateslerin pH değişimine etkisi
55ºC ve 57,5ºC ısıl işlem sıcaklıklarında
hasat-45 gün için P<0,01 ve 60ºC sıcaklığı
için P<0,05 düzeyinde önemli bulunmuştur.
Toplam asitlik değerine depolama sürelerinin
etkisi 55˚C ısıl işlem sıcaklığında hasat-45
gün ve hasat-90 gün depolama süreleri için
P<0,01 seviyesinde istatistiksel olarak önemli
bulunmuştur.
SÇKM değerlerine depolama süresinin
etkileri 60ºC ısıl işlem sıcaklığında hasat-45
ve hasat-90 gün depolama süreleri için P<0,01
düzeyinde önemli bulunmuştur. Kuru madde
miktarına depolama süresinin etkisi 60ºC ısıl
işlem sıcaklığı için hasat-45 gün depolama
süresi için P<0,01 seviyesinde istatistiksel
açıdan önemli bulunmuştur.
Çizelge 6 incelendiğinde, pH değerleri
55C ısıl işlem sıcaklığına göre 57,5 ve 60C
ısıl işlem sıcaklıklarında depolama sürelerinde
genelde artış göstermiştir. Toplam asitlik (TA)
değerleri tüm ısıl işlem sıcaklıklarında kontrol
ve 55˚C ısıl işlem sıcaklığına göre 57,5˚C ve
60˚C ısıl işlem sıcaklıklarında daha büyük
değerler görülmüştür.
Suda çözünebilir kuru madde miktarı
(SÇKM) kontrol değerlerine göre 60C ısıl
işlem sıcaklığında hasat-90 gün depolama
süresince azalma, kuru madde miktarında ise,
hasat-45 gün depolamada ise artışlar
gözlenmiştir.
Şengül ve Keleş (2005), Granola patatesin
depolama süresince kuru madde miktarı ve
kuru maddeyi oluşturan bileşenlerin nisbi
S.KESİM, E.ALTUNTAŞ
olarak arttığını ve rengin giderek matlaştığını
açıklamışlardır. Toplam asitlik ve pH üzerine
depolama süresinin P<0,01 seviyesinde önemli
olduğunu, toplam asitlik değerlerinin başlangıçta
0,173 değerine göre 3 ve 6 aylık dönemde 0,228
ile 0,244 değerleriyle giderek artış gösterdiğini
açıklamışlardır. Şen ve Batu (2007), modifiye
atmosferde
farklı
plastik
malzemelerle
paketlenerek
depolanan
Marfona
patates
yumrularının pH değişiminin 8 ay süresince
genelde bir artış gösterdiğini açıklamışlardır.
ElMasry ve ark. (2006), Victoria çeşit
patateslerin 57,5ºC’de 25 dakika ısıl işlem
süresinde SÇKM değerlerinde uygulama
öncesine azalmalar görüldüğünü açıklamıştır.
Yapılan
çalışmadaki
bulgular,
literatür
değerleriyle benzerlik göstermektedir.
3.3. Renk özelliklerine ait sonuçlar
Farklı ısıl işlem sıcaklıkları ve ısıl işlem
süreleri için Marabel patates çeşidinin renk
değerleri kabuk ve kabuk altı bölgeleri için
Çizelge 7’de verilmiştir.
Çizelge
7
incelendiğinde, tüm ısıl işlem sıcaklıkları ve
süreleri açısından patateslerde kabuk bölgesi
Lk* değerlerine göre kabuk altı Lka*
değerlerinde artışlar söz konusudur. Tüm ısıl
işlem sıcaklıkları ve süreleri açısından kontrol
değerlerine göre Lk* değerlerinde genelde bir
artma görülmüştür.
Lk* ve Lka* değerleri üzerine depolama
süresinin etkisi 55C ve 60C ısıl işlem
sıcaklıklarında hasat-90 gün depolama süresi
için sırasıyla P<0,01 ve P<0,05 düzeylerinde
istatistiksel olarak önemli bulunmuştur.
ak* renk karakteristik değeri üzerine
depolama süresinin etkisi 55C ve 60C ısıl
işlem sıcaklıklarında hasat-45 gün depolama
süresi için P<0,01; aka* renk değeri üzerine
depolama süresinin etkisi 55C ve 57,5C ısıl
işlem sıcaklıklarında hasat-45 gün depolama
süresi için P<0,01 düzeyinde istatistiksel
olarak önemli bulunmuştur.
Çizelge 5. Farklı ısıl işlem sıcaklık ve sürelerine göre hasat-45 gün ve hasat-90 gün depolanan patateslerin fiziksel
özelliklerine ait varyans analiz sonuçları.
55˚C
Hasat-45 gün
Depolama
süresi (DS)
Isıl işlem
süresi (ISS)
DS x ISS
57,5˚C
Hasat-90 gün
Hasat-45 gün
60˚C
Hasat-90 gün
Hasat-45 gün
Hasat-90 gün
pH
SÇKM
KM
pH
SÇKM
TA
KM
pH
SÇKM
TA
KM
pH
SÇKM
TA
SÇKM
TA
KM
pH
SÇKM
TA
KM
**
**
**
ns
ns
ns
ns
*
**
ns
ns
ns
ns
ns
**
ns
*
**
ns
**
*
**
ns
ns
ns
**
**
ns
**
**
ns
ns
**
ns
**
ns
**
ns
**
ns
ns
*
ns
ns
ns
*
**
ns
**
**
**
ns
*
ns
**
ns
**
**
**
ns
**
**
**
ns
ns
**
*
*
**
**
**
ns
TA
KM pH
Çizelge 6. Isıl işlem sıcaklık ve sürelerinin patates yumrularının 45 ve 90 gün depolama sonucu patates yumrularının pH,
suda çözünebilir kuru madde, toplam asitlik, ve kuru madde miktarındaki değişimleri
pH
SÇKM
TA
KM
Isıl işlem Depolama
sıcaklığı süresi
Kontrol 0x
1
Kontrol 0
1
Kontrol 0
1
Kontrol 0
1
Hasat
6,12
6,07 6,16
8,12
7,90 7,97
0,161 0,129 0,139 26,36 33,18 31,67
45 gün
6,14
6,07 6,05
7,83
7,77 8,20
0,121 0,204 0,145 27,84 24,44 32,64
55
Hasat
6,12
6,07 6,09
8,12
7,90 7,97
0,161 0,129 0,139 26,36 33,18 31,67
90 gün
6,00
6,04 6,08
8,3
8,17
9,6
0,129 0,142 0,158 24,70 24,73 26,27
Hasat
6,12
6,37 6,08
8,12
8,27 7,23
0,161 0,118 0,127 26,36 28,19 33,73
45 gün
6,14
6,11 6,08
7,83
7,33 8,17
0,121 0,150 0,133 27,84 32,80 30,25
57,5
Hasat
6,12
6,37 6,08
8,12
8,27 7,23
0,161 0,118 0,127 26,36 28,19 33,73
90 gün
6,00
6,15
6,2
8,3
7,70 8,23
0,129 0,115 0,114 24,70 30,24 30,20
Hasat
6,12
6,19 6,22
8,12
6,9
6,88
0,161 0,117 0,116 26,36 25,14 26,37
45 gün
6,14
6,13 6,08
7,83
7,67 8,03
0,121 0,156 0,123 27,84 31,32 33,55
60
Hasat
6,12
6,19 6,22
8,12
6,9
6,8
0,161 0,117 0,116 26,36 25,14 26,37
90 gün
6,00
6,16 6,04
8,3
8,01 7,93
0,129 0,138 0,155 24,70 32,47 31,38
x
: Isıl işlem süreleri (0,1 sırasıyla) 55C için (0 dak., 12,5 dak.); 57,5C için (0 dak., 10 dak.); 60C için (0 dak., 5 dak.)
TA: Toplam asitlik, SÇKM: Suda çözünebilir kuru madde, KM: Kuru madde miktarı
59
Hasat Sonrası Isıl İşlem ve Depolama Uygulamalarının Patatesin Fiziko-Mekanik Özellikleri ve Kalitesi
Üzerine Etkileri
Çizelge 7. Isıl işlem sıcaklık ve sürelerinin patates yumrularının 45 ve 90 gün depolama sonucu patates yumrularının
kabuk Lk*, ak* bk* ve kabuk altı Lka*, aka* bka* renk değişimleri.
ISS
Lk*
DS.
x
ak*
aka*
bka*
0
1
K.
0
1
K.
0
1
K.
0
1
K.
0
1
51,14
57,05
56,67
1,80
2,47
1,92
21,60
23,25
21,92
66,84
71,05
66,19
-4,64
-6,61
-4,72
30,58
32,04
27,21
45 gün
52,04
52,14
51,45
3,17
3,68
3,77
16,94
19,04
16,71
69,33
70,46
67,81
-7,29
-7,32
-5,80
32,61
31,63
32,91
Hasat
51,14
57,05
56,67
1,80
2,47
1,92
21,60
23,25
21,92
66,84
71,05
66,19
-4,64
-6,61
-4,72
30,58
32,04
27,21
90 gün
54,28
51,49
52,01
2,86
3,42
3,94
16,39
18,04
18,53
69,13
68,52
66,93
-7,19
-6,83
-6,14
31,69
29,97
30,21
Hasat
51,14
51,83
56,95
1,80
3,98
3,03
21,6
18,92
21,22
66,84
66,78
67,06
-4,64
-5,64
-3,51
30,58
32,32
30,8
45 gün
52,04
51,26
48,42
3,17
4,28
4,49
16,94
17,88
17,40
69,33
67,26
67,13
-7,29
-6,80
-6,51
32,61
30,07
30,42
Hasat
51,14
51,83
56,95
1,80
3,98
3,03
21,6
18,92
21,22
66,84
66,78
67,06
-4,64
-5,64
-3,51
30,58
32,32
30,8
90 gün
54,28
54,22
51,44
2,86
2,7
4,1
16,39
19,45
17,38
69,13
66,71
68,09
-7,19
-6,45
-6,48
31,69
29,73
31,76
Hasat
51,14
55,29
55,82
1,80
0,87
1,58
21,6
22,81
22,3
66,84
65,42
66,84
-4,64
-6,21
-5,63
30,58
32,47
33,55
45 gün
52,04
53,64
52,26
3,17
3,77
3,41
16,94
19,01
18,30
69,33
69,29
68,20
-7,29
-6,82
-6,84
32,61
31,61
31,9
Hasat
51,14
55,29
55,82
1,80
0,87
1,58
21,6
22,81
22,3
66,84
65,42
66,84
-4,64
-6,21
-5,63
30,58
32,47
33,55
90 gün
54,28
53,30
51,35
2,86
3,91
3,96
16,39
19,53
18,63
69,13
69,92
69,38
-7,19
-6,86
-7,42
31,69
30,7
31,47
60
K.
x
K.
57,5
1
Lka*
Hasat
55
0
bk*
ISS: ısıl işlem sıcaklıkları; DS: Depolama süresi, K: Kontrol
x
: Isıl işlem süreleri (0,1 sırasıyla) 55C için (0 dak., 12,5 dak.); 57,5C için (0 dak., 10 dak.); 60C için (0 dak., 5 dak.)
L* (parlaklık, 0 karanlık, 100 aydınlık), a* (+ kırmızı, -yeşil), b* (+ sarı, - mavi) renk karakteristiklerini gösterir.
Çizelge 7 incelendiğinde, tüm ısıl işlem
sıcaklıkları ve süreleri açısından patateslerde
kabuk bölgesi Lk* değerlerine göre kabuk altı
Lka* değerlerinde artışlar söz konusudur. Tüm
ısıl işlem sıcaklıkları ve süreleri açısından kontrol
değerlerine göre Lk* değerlerinde genelde bir
artma görülmüştür.
Lk* ve Lka* değerleri üzerine depolama
süresinin etkisi 55C ve 60C ısıl işlem
sıcaklıklarında hasat-90 gün depolama süresi için
sırasıyla P<0,01 ve P<0,05 düzeylerinde
istatistiksel olarak önemli bulunmuştur.
ak* renk karakteristik değeri üzerine
depolama süresinin etkisi 55C ve 60C ısıl işlem
sıcaklıklarında hasat-45 gün depolama süresi için
P<0,01; aka* renk değeri üzerine depolama
süresinin etkisi 55C ve 57,5C ısıl işlem
sıcaklıklarında hasat-45 gün depolama süresi için
P<0,01 düzeyinde istatistiksel olarak önemli
bulunmuştur.
Patates örneklerinin tüm ısıl işlem sıcaklığı
ve süreleri için aka* değerleri, kabuk bölgesindeki
değere göre negatif değerlerde bulunmuş olup,
kırmızılık yerine yeşillik söz konusudur. 60C ısıl
işlem sıcaklığında depolama ve ısıl işlem
sürelerine göre negatif değerlerde artışlar
gözlenmiştir. ak* değerleri hasat-45 gün
depolama süresi için, 57,5C ısıl işlem
sıcaklığında diğer uygulamalara göre en yüksek
bulunmuştur.
60
Patates örneklerinin kabuk ve kabuk altı
bölgesindeki bk* ve bka*değeri üzerine
depolama süresinin etkisi 55C hasat-90 gün
depolama süresi için P<0,01 düzeyinde
istatistiksel olarak önemli bulunmuştur.
Patates örneklerinin kabuk bölgesindeki bk*
değerleri, 60C ısıl işlem sıcaklığında hasat45 gün depolama süresine göre hasat-90 gün
depolama değerlerinde daha yüksek değerler
vermiştir.
Laborde ve Padilla Zakour (2003),
Atlantic patates çeşidinde renk farklıklarının
sıcak su uygulaması sonrası önemli derecede
değişmediğini, ancak ısıl işlem sıcaklığıyla
etkilendiğini (P<0,05) açıklamıştır. Isıl işlem
sıcaklığının 77˚C ve daha yüksek olduğu
koşulda ak* değerlerinde önemli değişiklikler
gözlenmezken, 60˚C ve daha yüksek ısıl işlem
sıcaklıklarında patateslerde Lk* değerlerinin
daha yüksek çıktığını açıklamışlardır.
Şen ve Batu (2007), Marfona patates
yumrularının modifiye atmosferde farklı
plastik
malzemelerle
paketlenerek
depolanmasında, patatesin Lk* değerlerinin
ak* ve bk* değerlerine göre daha fazla önemli
olduğunu vurgulamıştır. Yumruların Lk*
değerlerinde depolama sürecinin sonunda
genel bir azalma gözlendiğini, kısmi bir
koyulaşmanın
olduğunu
açıklamışlardır.
Yumru
renginde
meydana
gelen
koyulaşmanın filizlenme miktarı ile bağlantılı
olduğunu,
düşük
sıcaklıktan
dolayı
S.KESİM, E.ALTUNTAŞ
gerçekleşen nişasta parçalanmasının yumru
içerisinde filizlere iletilemeden kalmasından ve
yumru
rengini
koyulaştırmasından
kaynaklanabileceğini açıklamışlardır.
Şengül ve Keleş (2005), Granola patates
çeşidine ait örneklerin depolama süresince Lk*
değerlerinin 3 ve 6 aylık depolamada başlangıç
değerine (70,76) göre sırasıyla 64,74 ve 64.78
değerinde
çıktığını
belirtmişlerdir.
ak*
değerlerinin başlangıç (2,23) değerine göre
sırasıyla 3,67 ve 5,30 değerine çıktığını; bk*
değerlerinin ise, başlangıç 39,77değerine göre,
sırasıyla 39,65 ve 34,82 değerlerinde olduğunu
açıklamışlardır.
4. Sonuç
Bu çalışmada, fiziko-mekanik özelliklerden
geometrik ortalama çap, küresellik, yüzey alanı
ve hacim değerleri açısından 55C ısıl işlem
sıcaklığında hasat-45 gün depolama süresindeki
değişim oranları daha düşük, ısıl işlem sıcaklığı
arttıkça 60C ısıl işlem sıcaklığında fiziksel
özelliklere ait değişimlerin arttığı görülmektedir.
Ağırlık kaybı açısından, kontrol uygulamasında
daha yüksek ağırlık kayıpları görülürken, en
düşük ağırlık kayıpları 55C ısıl işlem
sıcaklığında 45 gün depolama süresinde
gözlenmiştir.
Mekanik delme kuvveti değerlerine göre, Y
ekseni için delme kuvveti değerleri X eksenine
göre elde edilen kuvvet değerlerinden genelde
daha düşük bulunmuştur.
Kimyasal özelliklerden pH değerleri 57,5 ve
60C ısıl işlem sıcaklıklarında genelde artış
göstermiştir. Toplam asitlik değerlerinde tüm ısıl
işlem sıcaklıklarda kontrol değerlerine göre
57,5˚C ve 60˚C ısıl işlem sıcaklıklarında
azalmalar görülmüştür. Suda çözünebilir kuru
madde miktarı açısından hasat-45 gün
depolamaya göre, hasat-90 gün depolama
süresinde yüksek değerler bulunmuştur.
Renk karakteristikleri açısından ısıl işlem
sıcaklıkları için 60ºC sıcaklıkta 55ºC ısıl işlem
sıcaklığına göre daha matlaşmalar gözlenmiştir.
Patates örneklerinin aka* değerleri, kabuk
bölgesindeki değere göre negatif değerde; bka*
değerlerinin değişimi kabuk bölgesindeki
değişime göre daha yüksek oranda bulunmuştur.
Çalışmada ısıl işlem sıcaklığı ve ısıl işlem
sürelerinin Marabel patates çeşidine ait
yumruların
fiziko-mekanik
ve
kimyasal
özelliklerindeki değişimlere etkisi olduğu,
ayrıca depolama süreleri açısından hasat-45
gün depolamaya göre hasat-90 gün
depolamada değişimlerin daha belirgin olduğu
görülmektedir. Isıl işlem sıcaklıkları açısından
55C ısıl işlem sıcaklığına göre özellikle 60C
ısıl işlem sıcaklığında tüm incelenen
parametreler
açısından
daha
belirgin
farklılıklar gözlenmiştir.
Sonuçta, 55C ısıl işlem sıcaklığı ile en
düşük ısıl işlem süresi olan 0 dakika (sıcak
suya batırıp çıkarma) ile depolama süresi
olarak 45 günlük depolama süresi patates
yumrularının en az boyutsal, şekilsel,
hacimsel,
ağırlık
değişimi
gösterdiği
sıcaklıktır.
Çiftçilerimizin depolama yapmadan önce
patatesleri yıkamakta olduğu bilinen bir olgu
olup, depolanacak patateslerin ısıl işlem
sıcaklıkları olarak yaklaşık 55C sıcaklıkta 0
dakika yani patateslerin suya batırıp
çıkarılarak en kısa sürede bekletilmesiyle
depolama yapmaları pratik bir çözüm olarak
önerilebilir. Bu çalışmanın verilerinin ışığı
altında yapılacak yeni çalışmalarla, farklı
patates çeşitlerinin, farklı ısıl işlem sıcaklık ve
sürelerinde
depolanmasının
yumruların
biyoteknik özelliklerinin araştırılması yararlı
olacaktır.
Kaynaklar
Altuntaş, E., Kesim, S., Karaman, S., 2011.
Patateste
depolama
ve
ısıl
işlem
uygulamaları. GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi,
2011, 28(1), 79-90.
Anonim, 2006. http://www.patates.gov.tr/, Niğde
patates araştırma enstitüsü müdürlüğü, Niğde
Cantwell, M.I., Hong, G., Suslow, T.V., 2003.
Heat treatments control extension growth
and enhance microbial disinfection of
minimally
processed
green
onions.
HortScience 36, 732–737.
Cemeroğlu, B., 2007. Gıda Analizleri. Gıda
Teknolojisi Yayınları No:34, Ankara, 535 s.
Eckert, J.W., 1995. Postharvest disease control:
experience with citrus fruit. Tree Fruit
Postharvest J. 6:9-12.
Eckert, J.W., Ogawa, J.M., 1988. The chemical
control of postharvest diseases: Deciduous
fruits, berries, vegetables and root/tuber
crops. Ann. Rev. Phytopathol. 26: 433-469.
El Masry, G.M., Molto, E., Blasco, J., Elsayed,
A., 2006. Influence of hot water treatment on
61
Hasat Sonrası Isıl İşlem ve Depolama Uygulamalarının Patatesin Fiziko-Mekanik Özellikleri ve Kalitesi
Üzerine Etkileri
some chemical and mechanical properties of
potato. Agricultural Engineering International:
the CIGR Ejournal. Manuscript FP 05 013. Vol.
VIII.
Fallik; E., 2004. Prestorage hot water treatments
(immersion, rinsing and brushing). Postharvest
Biology and Technology, 32, 125-134.
Golmohammadi, A., Purrahimi, G., 2009. Physical
properties of three potato varieties during
storage period. 10. International Agricultural
Engineering Conference, Asian Assocation for
Agricultural Engineering, 7-10 December, 2009.
Hong, S.I., Lee, H.H., Kim, D., 2007. Effects of hot
water treatment on the storage stabiity of
satsuma mandarin as a postharvest decay
control. Postharvest Biol. Technol. 43, 271279.
Ikediala, J.N., Tang, J., Drake, S.R., Neven, L.G.,
2000. Dielectric properties of apple cultivars and
codling moth larvae. Trans. ASAE 43, 11751184.
İlisulu, K., 1986. Nişasta şeker bitkileri ve ıslahı.
Ankara
Üniversitesi
Ziraat
Fakültesi
Yayınları:960.
Kalt, T.W., Prange, R.K., Daniels-lake, B.J., Walsh,
J., Dean, P., Coffin, R., 1999. Alternatıve
compounds for the maintenance processing
quality
of
stored
potatoes
‘(Solanum
tuberosum)’. Journal of Food Processing
Preservation 23 (1999) 71-81.
Kara, K., 2000. Depolama sürelerinin bazı patates
çeşitlerine ait farklı büyüklükteki yumruların
kalite özellikleri üzerine etkileri. Turkish Journal
of Agriculture and Forestry, 24: 561-569,
Ankara.
Kara, K., 2004. Bazı patates çeşitlerinin depolama
sonrası kalite ve fizyolojik özelliklerinin
incelenmesi. Gıda, 29 (1), 63-71.
Karabulut, O.A., Cohen., L., Wiess, B., Daus, A.,
Lurie, S., Droby, S., 2002. Control of brown rot
and blue mold of peach and neetarine by short
hot water brushing and yeast antagonists.
Postharvest Biol. Technol. 24:103-111.
Karabulut, Ö.A., Kuruoğlu, G., İlhan, K., Uludağ,
Ü.A. 2005. Hasat sonrası hastalıklara karşı
sıcaklık uygulamalarının kullanımı. OMÜ. Zir.
Fak. Dergisi, 20:-94-101.
Kasım, U.M., Kasım, R., 2007. Sebze ve meyvelerde
hasat sonrası kayıpların önlenmesinde alternatif
bir uygulama: UV-C. Ziraat Fakültesi Tarım
Bilimleri Dergisi, 13, 413-419, Ankara
Klein, J.D., Lurie, S., 1991. Postharvest heat
treatment and fruit quality. Postharvest News
Inf. 2,15-19.
Kyriacou, M.C., Gerasopoulus, D., Siomons, A.S.,
Ioannides, M. 2008. Impact of hot water
treatment on sprouting, membrane permeability,
62
sugar content and chip colur of reconditioned
potato tubers following long-term cold
storage. Journal of the Science of Food and
Agriculture, 88, 2682-2687.
Laborde, I.F., Padilla-Zakour, O.I., 2003.
Application of low temperature heat
treatments before retorting ımproves the
quality of canned potatoes. Journal of Food
Processing Preservation 27 (195-212).
Williams, M.H., Murray A. Brown, Maret vesk,
Brady, C., 1994. Effect of postharvest heat
treatments on fruit quality, surface structure,
and fungal disease in Valencia oranges.
Australian
Journal
of
Experimental
Agriculture, 1994,34, 1183-90 1183
Mohsenin, N.N., 1980. Physical properties of
plant and animal materials. Gordon and
Breach Sciense Publishers, Newyork.
Okuroğlu, M., Yağanoğlu, A.V., Örüng, İ., 1998,
Erzurum ilinde meyve ve sebze depolama
yapılarının
planlama
kriterlerinin
belirlenmesi.
Doğu
Anadolu
Tarım
Kongresi, 14-18 Eylül, Erzurum.
Panhwar, F. 2006. Post harvest technology of
fruits and vegetables. http://www.ecoweb.com/editorial/060529.html
Paull, R.E., Mcdonald, R.E., 1994. Heat and cold
treatments. In Insect Pests and Fresh
Horticultural Products: Treatments and Pest
and Fresh Horticultural Products: Treatments
and Responses. In: R.E. Paull and J.W.
Armstrong (Eds.), CAB Intl. Wallingfort,
UK, p. 191-222.
Plaza, P., Usall, J., Torres, R., Lamarca, N.,
Asensio, A., Vinas, I., 2003. Control of
green and blue mould by curing on oranges
during ambient and cold storage. Postharvest
Biol. Technol. 28, 195-198.
Porat, R., Daus, A., Weiss, B., Cohen, L., Fallik,
E., Droby, S., 2000. Reduction of
postharvest decay in organic citrus fruit by a
short hot water brushing treatment.
Postharvest Biol. Technol. 18, 151-157.
Ranganna, B., Raghavan, G.S.V., Kushalappa,
A.C., 1998. Hot water dipping to enhance
storability of potatoes. Postharvest Biol.
Technol. 13, 215-223.
Schippers, P.A., 1970. The influence of curing
conditions on weight loss of potatoes during
storage. American Potato Journal, 48: 278286, America.
Şen, L., Batu, A., 2007. Patatesin modifiye
atmosferde paketlenerek depolanması. Gıda
Teknolojileri Elektronik Dergisi, 1, 7-15.
Şengül, M., Keleş, F., 2005. Patatesin fiziksel ve
kimyasal özellikleri üzerine depolama
şartlarının etkisi. Gıda 30(2), 103-108.
S.KESİM, E.ALTUNTAŞ
Wijeratnam, W.R.S., Hewajulige, I.G.N., Abeyartne,
N., 2005. Postharvest hot water treatment for the
control of Thielaviopsis black rot of pineapple.
Postharvest Biol. Technol. 36: 323-327.
61
63
GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2012, 29(1), 65-74
Tokat İli Pazar İlçesi Tarla Arazilerinde Kapitalizasyon Oranının Tespiti
İlker AVCI
Metin AKAY
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Tokat
Özet: Bu çalışmada, Tokat ili Pazar ilçesi ova arazilerinde bulunan sulu mülk tarla arazilerinin
kapitalizasyon oranları tespit edilmiştir. Araştırmada kullanılan veriler, araştırma yöresinde bulunan 79 tarım
işletmesinden anket yöntemi ile toplanmıştır. Toplanan veriler 2008-2009 üretim dönemini içermektedir.
İncelenen işletmelerin % 85,63’ü mülk işletmeciliği şeklinde işletilmektedir. Tarla arazilerinin tamamı
işlenmektedir. Araştırma bölgesinde kullanılabilir kapitalizasyon oranı, mülk işletmeciliği yapılan sulu tarla
arazilerinde % 4,38 olarak bulunmuştur.
Anahtar kelimeler: Kıymet takdiri, arazi rantı, arazi satış değeri, kapitalizasyon oranı
Determining The Capitalization Rate in The Field Lands of Pazar District in
Tokat Province
Abstract: In this study, capitalization rates based on owner operated fields that are irrigated land was
determined in Pazar district of Tokat province. The data used in the study were obtained from 79 farms by
survey. The data were collected through a survey for the years of 2008-2009. 85,63 percent of the farms in
the survey were owner operated. The whole field land was cultivated. Usable capitalization rate of owner
operated and irrigated field land were 4,38 percent in the research area.
Key words: Apprasial, land rant, land selling value, capitalization rate
1. Giriş
Arazi miktarının artırılamaz oluşuna
karşılık nüfusun hızla artıyor olmasının
sonuçları, bilim adamlarının uzun zamandan
beri ilgi duyduğu problemler arasındadır. Bu
nedenle tarım sektörünün sosyo-ekonomik ve
siyasi politikaların şekillenmesinde önemli bir
konumu
olduğu
söylenebilir.
Refahın
artırılmasını
amaçlayan
politikaların
oluşmasında bilim adamlarının problemi doğru
tanımlamaları gerekmektedir. Sınırlı arazi ile
artan nüfus arasındaki ilişkinin doğuracağı
sonuçlardan etkilenebilecek tarafların refah
garantilerinin sağlanması ve haklarının
korunması bakımından doğru sonuçlara
ulaşmayı sağlayacak problem tanımlarının
önemli bir tartışmaya zemin hazırladığı
söylenebilir. Kırsaldan kente olan göç, bilinçsiz
tarım uygulamaları ya da iyi tarım
uygulamaları, birim alandan elde edilebilecek
ürünün verimliliğinde olası değişimler ve
dolayısıyla gelirlerdeki oynamalar, tarım
arazilerinin önemini ortaya koymaktadır.
Nüfusun artması sonucu verimli tarım
arazilerine olan talebin artış göstermesi
nedeniyle
arazi
değerlerinde
görülen
değişmeler, tarımsal ürün maliyetleri yoluyla
fiyatları da etkileyebilmektedir (Birinci ve
Gülten, 1999). Bu bakımdan ürün fiyatlarıyla
arazi değerleri arasında bir ilişkiden de söz
edilebilmektedir. Türkiye’de arazilere değer
biçmenin yasalarla belirlenmiş olması ve bu
bilimin güncel konular arasında yer alması
bakımından önemli olduğu söylenebilir.
Özellikle büyük meblağlar gerektiren baraj,
yol, toplu konut, sulama projeleri gibi
yatırımların arazi değerleri ile yakın ilişkisi
bulunmaktadır. Herhangi bir yatırıma karar
verilirken güzergah üzerindeki arazilere ait fiyat
düzeyinin yatırımları olumlu ya da olumsuz
etkilemesi söz konusu olabilmektedir. Her türlü
arazi alım satımı, kredi alma ya da kredi verme,
hasar tespiti ve zarar ziyan oranı tespiti, emlak
ve tarımsal gelir vergisi belirlenmesi, miras
paylaşımı, arazi toplulaştırması, irtifak hakkı
tesisi ile doğaya ve tarıma verilen zararın tespiti
için değer biçme kriter ve yöntemleri
kullanılmaktadır
(Mülayim,
2001).
Bu
yöntemler
kullanılarak
bilimsellik
sağlanabilmekte ve olası anlaşmazlıkların
çözümü için gereken sürenin daha kısa olması
sağlanabilmektedir. Kişisel kanıya dayalı değer
biçme işlemlerinin bilimsellikten uzak olması
ve öznel kriterlere göre yerine getirilmesi
sonucu yapılacak değerlendirmelerin farklı
algılamaları olabileceğinden, arazilere değer
biçme işlemlerinin iyi takip edilmesi ve bunun
için arazi piyasasına ait fiyatların akademik
yayınlar
ışığında
izlenmesinin
yarar
sağlayabileceği söylenebilir.
65
Tokat İli Pazar İlçesi Tarla Arazilerinde Kapitalizasyon Oranının Tespiti
Arazilere değer biçilirken karşılaşılan
güçlükler arasında toprak tutkusunun ve miras
yoluyla intikal eden arazilerde geçmiş neslin
hatırasının arazi değerlerinde etkili olduğu
söylenebilir. Bu gibi ekonomik olmayan
nedenlerin yanında arzının sınırlı olması,
taşınamaz oluşu, arz ve talep koşullarına bağlı
oluşu, tapu ve vergi formalitelerinin bulunması,
alım satımlarda büyük meblağlar gerektirmesi
gibi ekonomik temelli özelliklerin arazi
değerlerinin belirlenmesinde etkili oldukları ve
bu gibi nedenlerle güçlükler yaşandığı
söylenebilmektedir (Birinci ve Gülten, 1999).
Türkiye’de arazilere değer biçme işlemi
yasal
olarak
gelir
yöntemine
göre
yapılmaktadır. 1983 tarih ve 2942 sayılı
Kamulaştırma Kanunu ile bu kanunu değiştiren
2001 tarih ve 4650 sayılı Kamulaştırma
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun’a göre tarım arazilerinin kamulaştırma
bedellerinin tespitinde; “arazilerde taşınmaz
mal veya kaynağın kamulaştırma tarihindeki
mevki ve şartlarına göre ve olduğu gibi
kullanılması halinde getireceği net gelirin”
göz önüne alınması gerektiği belirtilmektedir
(Md 11/f). Kanunun bu maddesinde belirtilmiş
olan net gelir, değer biçme işlemlerinde
tanımlanan ve kapitalize edilmekte olan arazi
rantıdır (Anonim, 2002). Buna göre, rantın yani
araziden elde edilebilecek olan net gelirin
tespiti, uygulanacak olan kapitalizasyon
oranının belirlenmesi bakımından önem ifade
etmektedir. Göreli olarak bir matematiksel
işlemden ibaretmiş gibi görünse de net gelirin
kapitalizasyonunun, bir takım zorluklar taşıdığı
söylenebilir. Gelirlerin kapitalize edilebilmesi
için öncelikle birbirine benzer nitelikler taşıyan
araziler belirlenmeli ve bunların net gelirleri
hesaplanmalıdır. Yakın zamanda gerçekleşmiş
yine benzer niteliklere sahip arazi satışlarının
da tespit edilmesi gerekmektedir ki, bunları
tespit etmenin değer biçme işleminin en güç
konusu olduğu söylenebilir.
Kapitalizasyon oranını etkileyen birçok
faktör olduğu söylenebilir. Eşit ranta sahip iki
araziden hangisine talep fazla ise o araziye ait
kapitalizasyon oranı daha düşük olabilmektedir.
Diğer bir ifade ile kapitalizasyon oranı
küçüldükçe arazinin değerinin artmakta olduğu
söylenebilir. Bununla birlikte illere, ilçelere
hatta arazi türü ve tasarruf şekillerine göre
değişebilen
kapitalizasyon
oranlarıyla
66
karşılaşılabilmektedir. Bunun sonucu olarak
orandaki küçük değişmelerin arazi değerlerinde
büyük
oynamalara
sebep
olduğu
görülebilmektedir. Hakkaniyet ilkesi ile hareket
edilebilmesi ve tarafların kayıplarının en aza
indirilebilmesi
bakımından
bilimsel
çalışmaların önemi artmaktadır. Bu sayede
yargı organlarına yansıyan anlaşmazlıklar da
gereksiz iş yükü oluşturmaktan çıkabilecektir.
Türkiye’de bölgelere özgü kapitalizasyon
oranlarının tespitine ilişkin yeterli çalışma
yapılmadığı söylenebilir. Mevcut çalışmaların
da genellikle yüksek lisans çalışmaları ve
bilirkişi raporlarından ibaret olduğu ifade
edilebilir. Tanrıvermiş ve arkadaşları (2004)
tarafından yapılmış olan bir çalışmada
Türkiye’de bazı ilçelerde yapılan bilimsel
çalışmalara göre kapitalizasyon oranının % 2 ile
% 12 arasında değiştiği vurgulanmaktayken,
bilirkişi raporları ve doktrinde kabul görmüş
yorumlara dayanan Yargıtay kararlarında bu
oranın % 3 ile % 15 arasında kullanılabildiği
görülmektedir (Anonim, 1996). Değer biçmenin
taraflarının bu tür görüş ayrılıklarından
kaynaklanabilecek
belirsiz
durumlardan
korunabilmesi için kapitalizasyon ile ilgili
bilimsel çalışmaların artırılması gerektiği ifade
edilebilir. Bununla birlikte özellikle gelişmekte
olan merkezi yerleşim birimleri için bu
çalışmaların periyodik olarak güncellenmesi
gerekliliği de öngörülebilmektedir. Bu anlamda
Türkiye’nin tümünün arazi değerlemede
laboratuar
olarak
kullanabileceği
de
söylenebilmektedir.
Bu araştırma, Kazova Ovası’nın ortasında
yer alan Pazar ilçesindeki tarla arazileri
hakkında
yürütülmüş
olup
araştırma
bölgesindeki tarla arazileri için ortalama bir
kapitalizasyon
oranı
tespit
edilmeye
çalışılmıştır. Ayrıca bölgedeki işletmelerin arazi
türü, topografyası ve münavebesine göre
değişebilen yıllık ortalama net gelirlerinin
belirlenebilmesi için norm veriler üretilmesi
amaçlanmıştır. Çeşitli nedenlerle arazilere
kıymet takdiri uygulanması gerektiğinde
hakkaniyete uygun kararların ortaya çıkmasında
gerekli altyapının oluşturulması hedeflenmiştir.
Bu altyapı ile günümüzde ve gelecekte
bölgedeki tarla arazilerinin objektif kurallara
göre değer takdiri yapılabilmesi için ilgililere
hazır ve kullanılabilir bilgi sağlanabilecektir.
İ.AVCI, M.AKAY
2. Materyal ve Yöntem
2.1. Materyal
Araştırma alanı olarak konu hakkında
henüz bir çalışma yapılmamış olan Tokat ili
Pazar ilçesi seçilmiştir. Bu amaçla Pazar ilçe
haritası incelenerek bölgeyi temsil edecek 8
adet ova köyü homojen dağılım da göz önünde
bulundurularak gayeli olarak seçilmiştir.
Araştırmanın popülasyonunu bu sekiz köydeki
toplam
957
adet
tarım
işletmesi
oluşturmaktadır. Araştırmadaki ana materyali
bu popülasyonu temsil niteliğine sahip 79 tarım
işletmesinden elde edilen orijinal veriler
oluşturmaktadır.
Araştırma bölgesinde genellikle muhasebe
kayıtları
tutulmadığı
için
verilerin
toplanmasında anket yöntemiyle direkt görüşme
usulü
benimsenmiştir.
Anket
formları,
kapitalizasyon oranı konusunda daha önce
yapılmış çalışmalarda kullanılan formların
yeniden düzenlenmesiyle oluşturulmuştur.
Daha önceden hazırlanmış anket formlarının
uygulanması üreticilerin ikametinde yüz yüze
ve tek tek görüşme ile araştırmacı tarafından
Ocak-Şubat
2009
döneminde
gerçekleştirilmiştir. Anket çalışması sonucu
toplanan veriler 2008 üretim dönemini
içermektedir.
Konu hakkında ulusal düzeyde yapılmış
çalışmalardan başka İlçe Tarım Müdürlüğü,
Pancar Bölge Şefliği, Ziraat Odası Başkanlığı
gibi tarımsal kuruluşların yayın, rapor ve
istatistikleri de materyal olarak kullanılmıştır.
2.2. Yöntem
Örneğe girecek 8 ova köyünde kaç
işletmeye
anket
uygulanacağına
dair
çalışmalarda Tarım İl ve İlçe Müdürlüğü
yetkilileriyle görüşülmüştür. Bölgedeki tüm
işletmelerle anket yapmanın zamansal ve
ekonomik zorlukları olabileceğinden hareketle
anket yapılacak işletme sayısının azaltılabilmesi
için örnekleme yoluna gidilmiştir. Bunun için
bu köylerdeki araziler, büyüklükleri itibariyle
sıralanarak
popülasyon
tespit
çizelgesi
oluşturulmuştur.
Popülasyon tespit çizelgesi incelendiğinde,
popülasyonu oluşturan işletme arazilerinin
geniş sınırlar içinde değişim gösterdiği
görülmüştür. Bu nedenle hesaplanan değişim
katsayısı, popülasyonun oldukça heterojen ve
çarpık bir dağılıma sahip olduğunu göstermiştir.
Popülasyonun değişim katsayısı % 75’ten
büyük bulunduğu için daha iyi sonuç vermesi
bakımından tabakalı örnekleme yöntemi
seçilmiştir
(Çiçek
ve
Erkan,
1996).
Tabakalandırma işleminde daha önce yapılmış
olan araştırmalarla benzerlik sağlanması
hedeflenmiştir. Böylece diğer araştırmalarla
karşılaştırma yapabilme olanağı sağlanmıştır.
Araştırma popülasyonunu oluşturan işletmeler
1-25 da, 26-50 da, 51- + da olmak üzere üç
tabakaya
ayrılmıştır.
Örnek
hacminin
belirlenmesinde tabakalı tesadüfi örnekleme
yöntemlerinden Neyman tarafından önerilen
formül kullanılmıştır (Çiçek ve Erkan, 1996).
Eşitlikte;
n; toplam örnek hacmi,
Nh; h’ıncı tabakadaki işletme sayısını,
Sh; h’ıncı tabakanın standart sapmasını,
N; örnekleme çerçevesindeki işletme sayısını,
D; kabul edilebilir hatayı ifade etmekte olup
şöyle formüle edilebilir:
d; ortalamadan belirli bir sapmayı (% 5, % 10
gibi)
Z; belirli bir güven aralığına ait t dağılım
tablosundaki Z değerini ifade etmektedir.
Araştırmada örnek hacmi belirlenirken %
10 hata ve % 99 güven (t=2,58) sınırlarında
çalışılmıştır.
Mevcut
veriler
formüle
uygulandığında örnek hacmi 79 olarak
bulunmuştur. Bu örnek hacminin tabakalara
dağıtımında tabakaların varyansı da dikkate
alınarak aşağıdaki formül kullanılmıştır:
ni;
i’nci
tabakadaki
örnek
hacmini
göstermektedir.
Her tabakadan örneğe çıkan işletme sayısı
belirlendikten sonra (Çizelge 1) anket
uygulanacak işletmeler basit tesadüfi örnekleme
yöntemiyle belirlenmiştir. Örnek hacminin
tespitinde kullanılan Neyman formülüyle
tabakalı tesadüfi örnekleme yöntemi, aynı
güven sınırları içinde ve aynı hata payı ile
popülasyonu tabakalandırmadan elde edilecek
örnek hacmine göre çok daha az örnekle
popülasyonu temsil etmeye olanak vermiştir.
Bu sayede araştırmada zaman ve maddi
imkanlar daha etkin kullanılmıştır.
67
Tokat İli Pazar İlçesi Tarla Arazilerinde Kapitalizasyon Oranının Tespiti
Çizelge 1. Popülasyonu Oluşturan İşletmelerin Tabakalara Göre Dağılımı ve Her Tabakadan Örneğe Seçilen İşletme
Sayısı
Tab. Tabaka
Toplam
Tabakadaki
Ortalama
Standart
Varyans (Sh2)
Değişim
Örneğe
No Sınırları
Arazi
İşletme
Arazi
Sapma (Sh)
Katsayısı
Çıkan
(da)
(da)
Sayısı (adet) Genişliği (da)
(%)
İşletme
(Nh)
(Xort)
(Sh/Xort)
Sayısı
I
1-25
7 068
553
12,781
6,173
38,110
48,30
24
II
26-50
8 592
236
36,405
7,088
50,241
19,47
12
III
51-+
14 606
168
86,942
36,780
1 352,801
42,31
43
30 266
957
31,626
31,912
1 018,376
100,90
79
İncelenen
tarla
arazilerinin
satış
değerlerinin belirlenmesinde arazi sahiplerinin
sözlü beyanları dikkate alınmıştır. Araştırma
bölgesinde kiracılık ve ortakçılık yaygın
olmadığı için analizlere konu edilememiştir.
Bununla
birlikte
saptanan
ortalama
kapitalizasyon oranının tüm mülkiyet şekilleri
için kullanılabileceği söylenebilir.
Kapitalizasyon
oranının
tespitinde
kullanılan formül;
şeklinde gösterilmiştir.
f: Kapitalizasyon oranı,
R: Arazi rantı,
D: Arazilerin satış değerlerini göstermektedir
(Mülayim, 2001).
Mal sahibi tarafından işletilen mülk
arazilerde rant; gayrisafi hasıladan 97
(Gh)
masraflar (M), müstecir sermayesi faizi (Mf),
idare ücret karşılığı (İü), el emeği ücret karşılığı
(Eü) ve tarım arazileri ile ilgili vergiler (V)
çıkartılarak bulunmuştur. Mülk işletmeciliği
şeklindeki arazilerin sulanma durumlarına göre
toplam tarla arazisi içerisindeki oranları göz
önünde bulundurularak Pazar ilçesi için
ortalama bir kapitalizasyon oranı bulunması
için tartılı ortalama yöntemi kullanılmıştır.
3.Bulgular ve Tartışma
3.1. İncelenen İşletmelerin Sosyoekonomik
Durumu
31.1. İşgücü Mevcudu ve Kullanım Durumu
Tarım işletmelerinin işgücü ihtiyacı
öncelikle işletme içinde aile tarafından
karşılanmakta olup bazı tarım ürünlerinin
üretiminde artan işgücü ihtiyacına işletme
dışından çözümler bulunduğu gözlenmektedir.
Özellikle sayıca yetersiz kalındığı durumlarda
dışarıdan yabancı işgücü tutulmaktadır.
İncelenen işletmelerde işgücü mevcudu ve
kullanım durumu Çizelge 2 ve 3’te
sunulmaktadır.
Çizelge 2 ve 3 incelendiğinde potansiyel
aile işgücü, işletme büyüklük gruplarına göre
giderek artan bir seyir izlemekte olduğu
görülmektedir. İşletmelerin potansiyel aile
işgücünün
bir
kısmı
işletme
dışında
değerlendirilmektedir.
İşletme
dışında
kullanılan aile işgücünün, işletme büyüklük
grupları itibariyle azalmakta olduğu tespit
edilmiş olup işletmeler genel ortalaması %
12,10 olarak hesaplanmıştır (Çizelge 3).
Çizelge 2. İncelenen işletmelerde işgücü mevcudu ve kullanım durumu (Ortalama EİB)
İŞLETME GRUPLARI
1.Grup (24)
2.Grup (12)
3.Grup (43)
İşletmede Kullanılabilir Aile İşgücü
1 093,75
1 387,50
1 487,79
İşl. Dışında Kullanılan Aile İşgücü
207,81
238,44
118,17
İşletmede Kullanılan Aile İşgücü
586,72
609,48
881,68
Kullanılmayan (Atıl) Aile İşgücü
299,22
539,58
487,94
İşletmede Kull. Geçici Ücretli İşgücü
63,28
451,85
802,04
İşl. Kull. Devamlı Ücretli İşgücü
…
…
6,98
Toplam Ücretli İşgücü
63,28
451,85
809,02
İşletmede Kullanılan Toplam İşgücü
650,00
1 061,33
1 690,70
68
68
Genel (79)
1 352,85
163,67
750,73
438,45
524,42
3,80
528,22
1 278,95
İ.AVCI, M.AKAY
Çizelge 3. İncelenen İşletmelerde İşgücü Mevcudu ve Kullanım Durumu (Oransal %)
İŞLETME GRUPLARI
1.Grup(24)
2. Grup (12)
3.Grup(43)
Ailede Kullanılabilir İşgücü
100
100
100
İşl. Dışında Kullanılan Aile İşgücü
19,00
17,19
7,94
Genel (79)
100
12,10
İşletmede Kullanılan Aile İşgücü
53,64
43,93
59,26
55,49
Kullanılmayan (Atıl) Aile İşgücü
27,36
38,89
32,80
32,41
İşletmede Kullanılan Toplam İşgücü
İşl. Kullanılan Aile İşgücü
İşletmede Kullanılan Geçici ve Devamlı
Ücretli işgücü
100
90,26
9,74
100
57,43
42,57
100
52,15
47,85
100
58,70
41,30
İncelenen
işletmelerde
aile
işgücü
mevcudunun önemli bir bölümü atıl
kalmaktadır.
Gruplar
itibariyle
sırayla
kullanılabilir aile işgücünün % 27,36, % 38,89,
% 32,80’i ve gruplar ortalamasının % 32,41’i
atıl durumdadır (Çizelge 3). Bu oranlara
bakılarak araştırma bölgesinde gizli ve
mevsimlik işsizliğin yaygın olduğu söylenebilir.
İncelenen işletmelerde yabancı işgücüne de yer
verildiği görülmektedir. Bu durum araştırma
bölgesinde üretimi yapılan bazı ürünlerin
yetiştirme
dönemlerinde
yoğun
işgücü
ihtiyacından kaynaklanmaktadır. İncelenen
işletmelerde kullanılan geçici ücretli işgücü
oranı işletmeler büyüdükçe artmakta, buna
karşılık işletme dışında kullanılan aile işgücü
işletmeler büyüdükçe azalmaktadır (Çizelge 3).
3.1.2.Arazi Mevcudu ve Kullanım Durumu
Tarımsal faaliyetlerde toprak, çiftçilerin
yaşam alanlarının ortasında yer almakta
olduğundan tarım işletmesinin kuruluş yerini
oluşturmaktadır. Arazinin mülkiyet durumu ve
işletilme şekilleri de tarım işletmelerinin
başarısını doğrudan etkileyebilmektedir.
İncelenen işletmelerde mülk arazinin tüm
işletme gruplarında en yüksek orana sahip
olduğu görülmektedir. Mülk araziden kiraya ve
ortağa verilen arazi, Birinci grup işletmelerde
yer almazken, İkinci grup işletmelerin işletme
arazisi içerisinde % 3,73, Üçüncü grup
işletmelerin de % 0,76 oranında yer almıştır.
Kiraya tutulan arazi büyüklüğü işletme
büyüklük grupları ile aynı yönde artış
gösteriyor olsa da işletme arazisi içindeki
oranlar itibariyle azalma yönündedir. Birinci
grup işletmelerin kiraya tuttuğu arazinin işletme
arazisi içindeki oranı % 24,71 iken bu oran
İkinci grup işletmelerde % 13,91, Üçüncü grup
işletmelerde % 5,78 olarak hesaplanmıştır.
Birinci ve İkinci grup işletmelerde ortağa
tutulan arazi tespit edilmemiş olup Üçüncü grup
işletmelerde işletme arazisinin ortalama %
9,19’u ortağa tutulan arazi olarak tespit
edilmiştir. İşletmeler genel ortalamasında
işletme arazilerinin ortalama % 84,74’ü bizzat
işletilmekte, % 6,92’si kiracılıkla, % 8,34’ü ise
ortakçılık yoluyla işletilmektedir (Çizelge 4).
3.1.3.İşletmelerin Arazi Nev’ileri ve Dağılımı
İncelenen tüm işletme gruplarındaki
işletme arazileri içerisinde tarla arazileri %
89,21 ile en büyük payı alırken bunu sırasıyla%
7,88 ile bahçe arazisi, % 2,61 ile meyve arazisi
ve % 0,30 ile ağaçlık arazi izlemektedir
(Çizelge 5). Tarla arazileri içinde sulu tarla
arazileri kuru tarla arazilerine oranla daha
MÜLK
ARAZİ
Çizelge 4. İncelenen İşletmelerde Ortalama Arazi Mevcudu (Da) Ve Tasarruf Şekli (Ortalama ve %)
İŞLETME GRUPLARI
1. Grup (24)
2. Grup (12)
3. Grup (43)
Da
%
Da
%
Da
%
Toplam Mülk Arazi
8,313
75,29 30,150
89,82 131,830
85,79
Mülk Araziden Ortağa ve
…
…
1,250
3,73
1,163
0,76
Kiraya Verilen Arazi
Bizzat İşletilen Arazi
8,313
75,29 28,900
86,09
130,667
85,03
Kiraya Tutulan (Sulu) Arazi
2,729
24,71
4,667
13,91
8,884
5,78
Ortağa Tutulan (Sulu) Arazi
…
…
…
…
14,116
9,19
İŞLETME ARAZİSİ
11,042
100 33,567
100
153,667
100
Genel (79)
Da
%
78,861
85,63
0,823
0,89
78,038
6,373
7,684
92,095
84,74
6,92
8,34
100
69
Tokat İli Pazar İlçesi Tarla Arazilerinde Kapitalizasyon Oranının Tespiti
Çizelge 5. İncelenen İşletmelerde Arazi Nev'ileri (Da) Ve İşletme Arazisi İçindeki Dağılımı (%)
İŞLETME GRUPLARI
Kuru
0,875
14,09 7,92
5,250
TOPLAM
6,208
100 56,22
22,875
Meyvelik
0,250
42,81 2,26
0,583
36,83
1,74
2,430
66,69
1,58
1,487 61,93
1,61
Bağ
0,334
57,19 3,03
1,000
63,17
2,98
1,214
33,31
0,79
0,914 38,07
1,00
TOPLAM
0,584
100 5,29
1,583
100
4,72
3,644
100
2,37
2,401
100
2,61
Bahçe Arazisi
4,250
100 38,49
8,775
100 26,14
8,512
100
5,54
7,257
100
7,88
Ağaçlık Arazi
…
…
0,334
100
0,418
100
0,27
0,278
100
0,30
100
33,567
100
92,095
Meyve
Arazisi
Tarla
Arazisi
Sulu
1 Grup (24)
Da K%
T%
5,333 85,91 48,30
TOP. İŞ. ARAZİSİ.
11,042
…
2 Grup (12)
3 Grup (43)
Da
K%
T%
Da
K%
T%
17,625 77,05 52,51 138,861 98,42 90,37
22,95 15,64
2,232
100 68,15 141,093
0,99
100 153,667
1,58
Genel (79)
Da
K%
T%
79,880 97,22 86,74
1,45
2,279
100 91,82
82,159
2,78
2,47
100 89,21
100
fazladır. İncelenen işletmelerde meyve arazileri
toplam işletme arazilerinin % 2,61’i kadar yer
tutmakta iken ağaçlık arazilere çok az oranda
rastlanılmaktadır. Bununla birlikte çayır, mera
ve orman arazilerine ait herhangi bir veri tespiti
olmamıştır. Toplam işletme arazisi içindeki
sulu tarla arazileri genel ortalamada % 97,22
olarak hesaplanmıştır (Çizelge 5). Bununla
birlikte tarla arazilerinin tamamının ekildiği ve
nadas uygulamasına rastlanmadığı tespit
edilmiştir.
tespiti önemlidir. Zira fiyatların değişimi ile
tarımsal işletme gelirleri de değişebilmektedir
(Aktaş, 2000).
3.2. Tokat İli Pazar İlçesi Tarla Arazilerinde
Kapitalizasyon Oranının Tespiti
3.2.1. Gayrisafi Hasıla (Gh)
Ekonomik bir varlık olarak düşünülen
tarım işletmelerinde bir tarımsal takvim yılı
içerisinde üretilen ürünler veya bu ürünlerin
işlenerek piyasaya sürülmesi sonucu elde
edilecek mallardan elde edilecek hasıla ile
değişim ve yeniden değerleme yolu ile
sermayede oluşabilecek artışların miktar ve
tutar olarak toplamları gayrisafi hasıla olarak
tanımlanmaktadır (Gülten, 1975). Gayrisafi
hasılanın hesaplanmasında münavebe sistemi
dikkate alınmalıdır. Araştırma sonuçlarına göre
Pazar ilçesindeki tarım işletmelerinin sulu tarla
arazilerinde belirlenen münavebe sistemi
Çizelge 6’da belirtilmiştir.
Münavebe sistemindeki ürünlere ait cari
fiyat verileri üreticilerden, borsalardan, tarımsal
kurum ve kuruluşlar ile bölgesel pazarlardan
elde edilebilmektedir. Ancak fiyatların doğru
İncelenen
işletmelerde
münavebe
durumuna göre ortalama olarak en fazla
gayrisafi üretim değerinin şeker pancarı
ürününe ait olduğu görülmektedir. Bu ürünü
sırasıyla buğday, tarla sebzeleri, ayçiçeği, mısır
ve yoncadan elde edilen gayrisafi hasıla
değerleri izlemektedir (Çizelge 7). İncelenen
işletmelerde üretim sonucu elde edilen
hasıladan üretim için tekrar işletmede
kullanılanların çıkarılmasıyla miktar olarak
tespit edilen değere cari fiyatların uygulanması
sonucu gayrisafi hasıla değerine ulaşılmış
olunmaktadır (Çizelge 8).
70
Çizelge 6. Sulu Tarla Arazilerinde Belirlenen Münavebe
Sistemi
Belirlenen münavebe sistemleri
Hububat + Şeker Pancarı + Hububat
Hububat + Sebze + Şeker Pancarı
Sebze + Ayçiçeği + Mısır
Sebze + Mısır + Şeker Pancarı
3.2.2. Üretim Masrafları
Masraf kalemlerinin bazıları için gayrisafi
hasılanın belli bir oranı kullanılmaktadır.
Bunun nedeni olarak sübjektif özellik
gösterebilen masraf unsurlarının varlığı
gösterilebilir. Örneğin işletmenin idaresi için
somut bir rakam ifade edilememektedir. Masraf
kalemlerini sıralamak gerekirse çiftlik dışından
İ.AVCI, M.AKAY
Çizelge 7. Mal Sahibi Tarafından İşletilen Sulu Tarla Arazilerinde Gayrisafi Üretim Değeri (TL)
Yetiştirilen
Ekiliş
Verim
Toplam
Ortalama satış Ana
ürün Yan
ürün
ürünler
alanı (da)
(kg/da)
üretim (kg)
fiyatı (TL/kg)
değeri (TL)
değeri (TL)
Buğday
22,417
545,66
12 232,03
0,49
5 993,69
2 827,34
Ş. Pancarı
17,285 7 083,04
122 430,38
0,10
12 243,04
1 856,62
Ayçiçeği
18,139
381,29
6 916,27
0,74
5 118,04
…
Mısır
4,203 1 292,02
5 430,38
0,49
2 660,89
257,91
T. Sebzesi
4,042 8 499,99
34 356,96
0,21
7 214,96
…
Yonca
2,190 1 739,79
3 810,13
0,32
1 219,24
…
Toplam
68,276
34 449,86
4 941,87
Gayrisafi
üretim (TL)
8 821,03
14 099,66
5 118,04
2 918,80
7 214,96
1 219,24
39 391,73
Çizelge 8. İncelenen İşletmelerde Gayrisafi Hasıla (TL/Da)
Mülk sulu tarla arazisi
Elde edilen gayrisafi üretim değeri (Gh)
Üretim için tekrar işlet. kullanılan (İk)
Gayrisafi hasıla (Gh - İk)
sağlanan girdiler ve hizmet alım giderleri,
amortisman, tamir ve bakım giderleri,
işletmenin hayvan, alet makine ve döner işletme
sermayesinden oluşan işletme sermayesi faizi,
idare ücret karşılığı, el emeği ücret karşılığı ve
arazi vergisi ve salma koruma masrafları gibi
kalemlerden oluştuğu söylenebilmektedir.
3.2.2.1. Masraflar (M)
Rantın hesaplanabilmesi için gayrisaf
hasıladan çıkarılması gereken masraf kalemleri
şunlardan meydana gelmektedir:
a- Sabit
sermayelerin
amortisman,
sigorta, tamir ve bakım masrafları: Genelde
belli bir yüzde olarak alınmaktadırlar.
Araştırmada amortisman, sigorta, tamir ve
bakım masraflarının her üçü için küçük alet ve
ekipman sermayesinin % 25’i, motorlu makine
ve ekipman sermayesinin % 10’u alınmıştır
(Akay, 1996).
b- Döner işletme sermayelerinin tümden
karşılanması: Döner işletme sermayesi masraf
unsurları içinde tohumluk, gübre, ilaç ve su
bedeli bulunmaktadır. Bu masraflardan tohum
gübre ve ilaç miktarları ve değerleri anket
esnasında çiftçilerin beyanları sonucu tespit
edilmiştir. Su bedellerinin tespitinde arazilerin
çoğu sulama birliğinin kanalları vasıtasıyla
39 391,73
2 356,62
37 035,11
sulandığından sulama birliğinin tespit ettiği
resmi fiyatlar dikkate alınmıştır.
c- Çiftlik dışından sağlanan hizmetlerin
parasal karşılıkları: Bunların en önemlileri
veteriner, ilaç, suni tohumlama, harman
makinesi vb. hizmetlerdir. Yapılan araştırmada
çiftliğin bütünü itibariyle değer tespiti
yapılmayıp sadece tarla arazilerinin değer
tespiti üzerinde çalışıldığından veteriner ve suni
tohumlama masrafı dikkate alınmamıştır.
İncelenen işletmelerde kullanılan alet ve
makineler arazi sahiplerinin ise yapılan yakıt ve
yağ masrafları hesaplanmış, dışarıdan temin
edilmiş ise alet ve makine kirası kullanılmıştır.
Yapılan hesaplamalar sonucu belirlenen
masraflar Çizelge 9’da sunulmaktadır.
3.2.2.2.Müstecir Sermayesi Faiz Karşılığı
İşletme sermayesi faiz karşılığı, tarımsal
üretim yılı başında çiftlikte bulundurulması
gerekli olan hayvan, alet ve makine ile diğer
döner işletme sermayesi unsurlarından oluşan
sermaye grupları için ödenebilecek fiyatın
faizidir. İşletme sermayesinin değeri tespit
edildikten sonra faiz karşılığı hesaplanmaktadır.
Bu sermayeye uygulanan faiz oranı, riski daha
az olan kapitalizasyon oranından genellikle
yüksektir. Bu yüzden tarımsal kredi faizleri
Çizelge 9. İncelenen işletmelerde belirlenen masraflar (TL/da)
Mülk sulu tarla arazileri
Sabit Sermayelerin Amortisman, Sigorta, Tamir ve Bakım Masrafları (1)
Döner İşletme Sermayelerinin Tümden Karşılanması(2)
Çiftlik Dışından Sağlanan Hizmetlerin Parasal Karşılığı (3)
Toplam Masraflar (M) (1+2+3)
Yapılan Masrafların H İçerisindeki Payı (%)
50,36
160,15
93,42
253,57
46,75
71
Tokat İli Pazar İlçesi Tarla Arazilerinde Kapitalizasyon Oranının Tespiti
kullanılabilmektedir. Ancak tarımsal kredi
faizlerinin tam olarak uygulanması bilançoda
işletme sermayesine daha fazla faiz ödeme
riskini beraberinde getirdiğinden daha tutarlı
olabilmesi için yarısının kullanılması uygun
görülmektedir. Bu durum işletme sermayesinin
hepsinin bir yıl süreyle işletmede kalmadığı
varsayımına da uygun düşmektedir. Bunun için
ortalama 6 aylık bir süre kabul edilmiş ve
hesaplamalar buna göre yapılmıştır (Mülayim,
2001).
İşletme sermayesi faizinin bulunmasında
T.C. Ziraat Bankası’nın 2007/13045 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararı kapsamında 2008
yılında kullandırılan sübvansiyonlu kredilere
uygulanan cari tarımsal kredi faiz oranı olan %
17,50 oranının yarısı kullanılmıştır (Anonim,
2009a).
İncelenen işletmelerde işletme sermayesi
olarak alet-makine, ambar mevcudu ile para ve
alacaklara rastlanılmış olup iş hayvanı
sermayesine ise hiç rastlanılmamıştır. Yapılan
hesaplamalar sonucu bulunan işletme sermayesi
faiz karşılığı Çizelge 10’da verilmiştir.
3.2.2.3. İdare Ücret Karşılığı (İü)
Tarım işletmelerinde yönetim bizzat mal
sahibi tarafından yapıldığından bu masraf
kaleminin karşılığı gayrisaf hasılanın bir
yüzdesi alınarak ayrılmaktadır. Bilançoda çok
büyük bir yer tutmamakla birlikte gayrisafi
hasılanın miktarına, üretime katılanların az
veya çokluğuna, işletmenin arazi yapısına ve
işletme binalarının arazideki konumlarına göre
artmakta ya da azalmaktadır. Genellikle
gayrisafi hasılanın % 2-7’si arasında bir oran
alınmaktadır. Araştırma bölgesinde ağırlıklı
olarak sulu tarım yapıldığından ve bireysel
çabaların daha fazla önem kazanmasından
dolayı idare ücret karşılığı olarak mal sahibi
tarafından işletilen arazilerde gayrisafi hasılanın
% 6’sı olarak alınmıştır. Yapılan işlemler
sonucu idare ücret karşılığına ait rakamlar
Çizelge 10’da verilmiştir.
3.2.2.4.El Emeği Ücret Karşılığı (Eü)
Üretim dallarına ait işgücü istekleri, bölge
için daha önce yapılmış bir çalışmadan
(Ağırbaş, 1994) yararlanılarak belirlenmiştir.
Anılan çalışmada mısır ürününe ait işgücü
talebi verisine rastlanmadığından bu ürüne ait
işgücü talebi Tokat Toprak ve Su Kaynakları
72
Araştırma Enstitüsünce Tokat yöresi için 1986
yılında yapılmış bir çalışmadan alıntılanmıştır
(Anonim,
2009b).
Belirlenen
işgücü
gereksinimleri yabancı bir işçiye ödenen günlük
ücret ile çarpılarak el emeği ücreti
hesaplanmıştır. Yörede 2008 yılında tarımsal
işlerde çalışan yabancı işçilere ödenen ortalama
günlük ücret 22,50 TL olarak belirlenmiştir.
Yapılan hesaplamalar sonucu bulunan el emeği
ücret karşılığına Çizelge 10’da yer verilmiştir.
3.2.2.5.Vergiler (V)
Vergi masraflarının tespitinde araştırma
bölgesinde incelenen tarım işletmelerinin arazi
sermayesinden kaynaklanan normal vergi
miktarları dikkate alınmıştır. Buna göre vergi
masrafları olarak arazi vergisi, köy salması ve
koruma ücreti yer almaktadır. Araştırmada bu
vergiler arasında tarımsal kazançlar için ödenen
gelir vergisi ödemeleri gösterilmemiştir. Bu
masraf kalemine ait hesaplama sonucu bulunan
değer Çizelge 10’da sunulmaktadır.
3.2.3. Arazi Rantı (R)
2942 Sayılı Kanun ve bunu değiştiren 4650
Sayılı Kamulaştırma Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanuna (2001) göre tarım
arazilerinin
kamulaştırma
bedellerinin
hesaplanmasında, taşınmaz mal veya kaynağın
kamulaştırma tarihindeki mevki ve şartlarına
göre ve olduğu gibi kullanılması halinde
getireceği net gelirinin dikkate alınması
gerektiği (Md. 11/f) ifade edilmektedir
(Tanrıvermiş ve ark., 2004). Kanun, bu
anlamda değer biçmede gelir yöntemini
kullanmayı zorunlu kılmaktadır. Kanunda ifade
edilmiş olan net gelir, değer biçmede
tanımlanmış olan arazi veya toprak rantı olup
kapitalize edilen değerdir.
Gayrisaf hasıladan arazi kirası ve arazi
sermayesinin faiz karşılığı hariç işletmecinin ve
ailesinin el emeği ücreti, yabancı işgücü ücreti
ve idare ücret karşılığı olarak ayrılan masraflar
düşüldükten sonra elde kalan net gelir, rant
olarak ifade edilebilir. Çizelge 10’da mülk sulu
tarla
arazilerine
ait
ortalama
rantlar
gösterilmektedir.
3.2.4. Arazilerin Satış Değeri
İncelenen tarla arazilerinde cari satış
fiyatları tespit edilirken öncelikle arazi
sahiplerinin sözlü ifadeleri ile benzer özelliklere
İ.AVCI, M.AKAY
Çizelge 10. İncelenen işletmelerde ortalama rantlar
(TL/da)
Mülk Sulu Tarla Arazisi
Gayrisafi Hasıla (Gh)
Masraflar (M)
Müstecir Sermayesi Faizi (Mf)
İdare Ücret Karşılığı (İü)
El Emeği Ücret Karşılığı (Eü)
Vergiler (V)
Arazi Rantı (R)
R' nin Gh İçerisindeki Oranı (%)
542,43
253,57
52,67
32,55
65,25
4,07
134,32
24,76
sahip diğer arazilerin satış fiyatları belirlenmiş
olup mülk işletmeciliği şeklinde işletilen sulu
tarla arazilerinin cari satış değerlerinin ortalama
3 000,00 TL/da ile 4 000,00 TL/da arasında
değiştiği tespit edilmiştir. Yapılan anketler
sonucunda ortalama arazi fiyatları 3 066,37
TL/da olarak hesaplanmıştır. Arazi satış
fiyatlarındaki değişikliklerin, arazinin köye
veya yola uzaklığı, tek parçadan oluşması,
düzgün olması, alım satım işlemlerinde
sorunsuz olması ve sulama kolaylığının
bulunması gibi nedenlerden ileri geldiği ifade
edilmektedir.
3.2.5.Kapitalizasyon Oranının Saptanması
Bu çalışmada kapitalizasyon oranı, Pazar
ilçesindeki
sulu
mülk
arazileri
için
belirlenmiştir. Bölgede kiracılık ve ortakçılıkla
işletilen arazilerin çok sınırlı olması ve
neredeyse tüm arazinin sulu olması nedeniyle
yalnız sulu mülk arazileri için ortalama bir
kapitalizasyon oranı belirlenmiştir. Mülk
işletmeciliği şeklinde işletilen sulu tarla
arazilerinde rantlar ve satış değerleri dikkate
alınarak bulunan kapitalizasyon oranı:
olarak hesaplanmıştır.
4. Sonuç ve Öneriler
Tokat ili Pazar ilçesinde yapılan çalışmada
sulu mülk arazilerde ortalama kapitalizasyon
oranı % 4,38 olarak bulunmuştur. Bulunan
ortalama değer, Tokat ili Pazar ilçesi tarla
arazileri için kullanılabilecektir. Yörede
yapılabilecek değer biçme çalışmalarında bu
değerin, arazinin durumu ve değer biçme
amaçlarına göre % 1 oranında artırılıp
eksiltilmesi uygun olabilmektedir.
Araştırma bölgesinde tespit edilen
kapitalizasyon oranı, yörede önemli ekonomik
ve sosyal yapı değişikliği ve tarım
teknolojisinde büyük bir değişim olmaması
halinde uzun bir süre kullanılabilecektir.
Uygulamada
kolaylık
sağlaması
bakımından kamulaştırma ya da başka
nedenlerle arazi sahiplerinin uğrayabilecekleri
gelir kayıplarının tahmini için yıllık ortalama
net gelirlere ait norm veriler üretilmiştir. Arazi
sahiplerinin öznel bir değerlendirme sonucu
arazilerine istedikleri fiyatın bilimsel ve yasal
bir yöntem olan gelir kapitalizasyonu
yöntemiyle
irdelenip
olası
farklardan
doğabilecek anlaşmazlıkların çözümü için
gerekli olabilecek bilgiler sağlanmıştır. Bu
sayede günümüzde ve gelecekte bölgede
yapılacak kıymet takdiri çalışması için hazır
veriler ortaya konmuştur.
Kaynaklar
Ağırbaş, N. (1994). Tokat İli Pazar İlçesi Tarım
İşletmelerinin Ekonomik Analizi İle Optimal
İşletme Organizasyonları ve Yeter Gelirli
İşletme Büyüklüğü. Köy Hizmetleri Tokat
Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü. Tokat.
Akay, M. (1996). Tokat İli Niksar Ovası Tarım
İşletmelerinin Yapısal Analizi, İşletme
Sonuçlarını
Etkileyen
Faktörlerin
Değerlendirilmesi ve Doğrusal Programlama
Yöntemiyle
Planlanması
Üzerine
Bir
Araştırma. Yayımlanmamış Doktora Tezi .
Gazi Osman Paşa Üniv. Fen Bilimleri Ens.
Tarım Ekonomisi A.B.D. Tokat.
Aktaş, A. R. (2000). Tokat İli Niksar Ovası Tarla
Arazilerinde
Kapitalizasyon
Oranının
Saptanması
Üzerine
Bir
Araştırma.
YayımlanmamışYüksek Lisans Tezi. Gazi
Osman Paşa Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü Tarım Ekonomisi Ana Bilim Dalı.
Tokat.
Anonim (1996). 1996/18-23 E, 1996/129 K
(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararları).
Anonim. (2002). Tarım Arazilerinin Kamulaştırma
Bedellerinin
Takdirinde
Kullanılabilecek
Kapitalizasyon Oranları ve Arazi Net
Gelirlerinin Tespitine İlişkin Mühendislik
Hizmetleri Araştırması: Sinop-Boyabat Devlet
Yolu Güzergahı İle İlgili Rapor. Eduser Eğitim,
Danışmanlık ve Uzmanlık Hizmetleri Ltd. Şti.
Ankara.
Anonim. (2008b). Tokat Tarım İl Müdürlüğü. Pazar
İlçe Kayıtları . Tokat: Proje-İstatistik Şube
Müdürlüğü.
73
Tokat İli Pazar İlçesi Tarla Arazilerinde Kapitalizasyon Oranının Tespiti
Anonim. (2009a). T.C. Ziraat Bankası. Tarımsal
Kredilere Uygulanan Faiz Oranları. T.C. Ziraat
Bankası. Ankara.
Anonim. (2009b). Toprak ve Su Kaynakları. Kasım
17, 2009 tarihinde Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü:
http://www.dsi.gov.tr/topraksu.htm adresinden
alındı
Birinci, A. ve Gülten, Ş., (1999). Türkiye'de Tarla
Arazisi Değerlerindeki Değişmeler. Ankara
Ün. Ziraat Fak. Dergisi , 87-94.Ankara
74
72
Çiçek, A. ve Erkan, O., (1996). Tarım Ekonomisinde
Araştırma ve Örnekleme Yöntemleri. GOÜ.
Ziraat Fakültesi Yay. No:12. Tokat
Gülten, Ş. (1975). Kıymet Takdiri. Atatürk
Üniversitesi Ziraat Fakültesi. Ankara.
Mülayim, Z. G. (2001). Tarımsal Değer Biçme ve
Bilirkişilik. Yetkin Yayınları. Ankara.
Tanrıvermiş, H., Gündoğmuş, E., ve Demirci, R.,
(2004). Arazilerin Kamulaştırma Bedellerinin
Takdiri. Eduser. Ankara
GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2012, 29(1), 75-79
Tokat- Kazova Koşullarında Ekmeklik Buğday Çeşitlerinin (Triticum
aestivum) Verim ve Diğer Özelliklerine Ekim Zamanının Etkisi
Ali Safi KIRAL
Aynur ÇELİK
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü, Tokat
Özet: Bu çalışma Tokat-Kazova koşullarında bazı ekmeklik buğday çeşitlerinin verim ve diğer özelliklerine;
farklı ekim zamanlarının etkisini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Ekim zamanı geciktikçe çeşitlerin
veriminde (P<0.01), başaklanma sürelerinde (P<0.01), başaklanma-erme sürelerinde (P<0.01), erme
sürelerinde (P<0.01), bitki boylarında (P<0.05), tek başak veriminde (P<0.05) ve metrekarede başak
sayısında (P<0.01) azalmalar meydana gelmiştir. Sonuç olarak; Tokat-Kazova bölgesi için en uygun ekim
zamanının 1-30 Ekim tarihleri arası olduğu söylenebilir.
Anahtar Kelimeler: Ekmeklik Buğday, Ekim Zamanı, Çeşit, Verim ve Verim Unsurları
The Effect of Sowing Date on Determining Yield And Yield Components of
Some Bread Wheat Varieties (Cultivars) in Tokat- Kazova Ecological
Conditions
Abstract: This study was conducted to determine the effect of sowing date on yield and yield components of
some bread wheat cultivars under Tokat-Kazova ecological conditions. As the sowing time delayed yields of
varieties (P<0.01), heading date (P<0.01), heading date-maturity date (P<0.01), maturity date (P<0.01), plant
height (P<0.05), seed weight per ear (P<0.05) and number of ears per square-meter (P<0.01) decreased.
Thus, it can be suggested that sowing of wheat should be 1-30 October.
Key Words: Bread wheat, planting date, cultuvar, yield and yield components
1. Giriş
Buğday, kültürü yapılan bitkiler arasında
dünyada ekiliş bakımından 1.sırada yer alırken,
üretim bakımından mısır ve çeltikten sonra 3.
sırada yer almaktadır. Türkiye’de ise hem ekim
alanı hem de üretim bakımından 1. sıradadır
(Anonim, 2003). Dünya nüfusunun yaklaşık
%35’inin temel besini buğdaydır. Türkiye’de
ise günlük kalorinin %53’ü buğdaydan
sağlanmaktadır (Çağatay, 1999).
Dünyada buğdayın ortalama verimi 267
kg/da iken, Türkiye’de 202.1 kg/da dır
(Anonim, 2003). Verimli, kaliteli ve
hastalıklara dayanıklı çeşitler uygun zamanda
ekildiği ve yetiştirme teknikleri iyi uygulandığı
zaman üretim ve verim artırılabilir (Kün, 1996;
Akkaya, 1994). Tahılların ekim zamanı çeşide
ve bölgelere bağlı olarak büyük değişiklik
gösterir. Kıyı bölgelerinde buğday ekimi daha
geniş
zaman
aralığında
(Eylül-Mart)
yapılabildiği halde, iç bölgelerde 15 Eylül - 15
Kasım arasında yapılmaktadır (Tugay, 1988;
Kün, 1996; Süzer, 2002).
Kışlık bölgelerde hem erken hem de geç
ekilen buğdaylar kış dönemindeki şiddetli
soğuklardan zarar görmektedir (Akkaya,1994;
Sharma, 1994; Tugay, 1978).Demir ve Tosun
(1991), bitki boyu ile tane verimi arasında
pozitif bir ilişki olduğunu, bazı araştırıcılar
(Doğan ve Yürür, 1992) ise kısa boylu
çeşitlerin daha verimli olduğunu belirtmişlerdir.
Bu
çalışmanın
amacı
Tokat-Kazova
koşullarında ekmeklik buğday çeşitlerinin en
uygun ekim zamanını saptamaktır.
2. Materyal ve Yöntem
Araştırma 2002-2003 üretim yılında Tokat
Havaalanı
sınırları
içerisindeki
arazide
yapılmıştır. Deneme alanı topraklarının
reaksiyonu nötre yakın olup (pH=6.79), kireç
(%3.4) ve organik maddece (%3.25) orta
düzeydedir. Potasyum (145 kg/da) ve fosfor
(1.14 kg/da) açısından fakirdir. Tokat’ta ürün
yılını kapsayan Ekim – Temmuz aylarındaki
yağış miktarı uzun yıllar ortalaması 395 mm
iken, deneme yılında 454.1 mm olarak
gerçekleşmiştir.
Deneme
yerinin
iklim
özellikleri Çizelge 1’de verilmiştir (Anonim,
2004).
75
Tokat- Kazova Koşullarında Ekmeklik Buğday Çeşitlerinin (Triticum aestivum) Verim ve Diğer
Özelliklerine Ekim Zamanının Etkisi
Çizelge 1. Deneme yerinin iklim özellikleri
İklim
faktörleri
Yağış,
mm
Ort.
Sıcaklık,
0
C
Ort. Nis.
Nem, %
Yıllar
Ekim
Kasım
Aralık
Ocak
Şubat
Aylar
Mart
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
20022003
Uzun
yıllar
20022003
Uzun
yıllar
20022003
Uzun
yıllar
35.4
40.7
31.9
29.8
36.7
18.4
73.7
65.5
19.2
2.8
Top/
Ortalama
454.1
31.7
33.5
45.1
37.2
29.5
36.9
47.3
62.8
51.5
19.5
395.0
15.2
8.6
-0.8
6.2
2.1
3.7
11.6
19.1
20.2
22.9
10.8
15.9
5.3
1.9
-0.1
0.6
4.6
10.6
14.5
17.7
20.8
9.2
66.7
72.2
72.3
68.8
64.5
62.6
59.9
55.6
54.7
57.9
63.5
66.4
74.9
79.1
17.7
73.0
68.0
66.3
67.0
64.3
60.9
69.8
Araştırmada üç kışlık (Aksel-2000, Altay
2000 ve Bezostaya-1) ve bir yazlık (Balattilla)
olmak üzere dört ekmeklik buğday çeşidi
kullanılmıştır. Denemede üç ekim zamanı
kullanılmıştır. 1. ekim zamanı 11 Ekim, 2. ekim
zamanı 31 Ekim ve 3. ekim zamanı ise 20
Kasım olarak uygulanmıştır. Ekim sıklığı m2 de
450 tohum olacak şekilde ayarlanmıştır. Parsel
büyüklüğü 7.2 m2 (6 m X 0.2 m X 6. sıra)
olarak düzenlenmiştir. Dekara 12 kg azot (N) ve
6 kg fosfor (P2O5) hesabı ile gübre verilmiştir.
Fosforun tamamı ve azotun yarısı ekimle
birlikte, azotun ikinci yarısı ise sapa kalkma
döneminden önce verilmiştir. Araştırmada ele
alınan özellikler Kırtok ve ark., (1998) ve
Tosun ve Yurtman (1973)’a göre yapılmıştır.
Deneme tesadüf bloklarında bölünmüş
parseller deneme desenine göre kurulmuştur.
Ekim zamanları ana parsellere, çeşitler ise alt
parsellere yerleştirilmiştir. Elde edilen değerler
TARİS adlı istatistik programı kullanılarak
analiz edilmiş ve önemli bulunan özelliklerde
ortalamalar arası farklar LSD testine göre
karşılaştırılmıştır (Düzgüneş ve ark., 1987).
3. Bulgular ve Tartışma
3.1. Başaklanma ve başaklanma- erme süresi
Araştırmada kullanılan çeşitlere ait
başaklanma süresi ve başaklanma-erme süresine
ait değerler Çizelge 2’de verilmiştir. Çizelge
2’de görüldüğü gibi başaklanma süresi ve
başaklanma-erme süresi bakımından ekim
zamanları arasında istatistiki olarak önemli
farklılıklar bulunmuştur (P<0.01). Ancak
başaklanma
süresi
bakımından
çeşitler
arasındaki farklılık önemli olurken (P<0.01),
başaklanma-erme süresi bakımından önemsiz
bulunmuştur (P>0.05). En geççi çeşit Altay ve
Bezostaya-1 olurken, en erkenci çeşit ise Aksel
olmuştur. Kışlık çeşitler daha uzun süre
dormant kaldıkları için, daha geç başaklanırlar
(Akaya, 1994). Bu nedenle Altay, Bezostaya-1
ve Aksel daha geç başaklanmıştır. Çeşit x
zaman
interaksiyonu
bakımından
incelendiğinde ekim zamanı geciktikçe
başaklanma süresinin kısaldığı görülmektedir.
Bunun sebebi havalar ısındıkça olgunlaşmanın
hızlanmasıdır (Sürer, 2002). 1. ve 3. zamanlar
arasındaki fark bütün çeşitlerde önemli
bulunurken, 1. ile 2. (Altay ve Bezostaya-1) ve
2. ile 3. (Aksel ve Balattilla) ekim zamanları
arasındaki fark önemsiz çıkmıştır.
Başaklanma erme süresi 30-41 gün
arasında değişmiştir. Çukurovada yapılan bir
çalışmada bu süre 37-65 gün (Genç ve ark.,
1987), Tokat-Kazova koşullarında 45-54 gün
(Aydın, 1997) olarak belirlenmiştir. Bu
çalışmada bulunan başaklanma erme süresinin,
Çizelge 2. Çeşitlerin başaklanma süresi ve başaklanma-erme süresine ait değerler
Çeşitler
Başaklanma süresi (gün)
Başaklanma-erme süresi (gün)
1.zaman
2.zaman
3.zaman
Ort.
1.zaman
2.zaman
3.zaman
Ort.
Aksel
189a
175b
167b
177B
41a
37a
33b
37.0
Altay
198a
184a
177b
186.3A
35a
32b
31b
32.7
Balattila
192a
178b
170b
180.0B
37a
35a
35a
35.6
Bezostaya-1
197a
186a
171b
184.7A
35a
32b
30b
32.3
Ort.
194.0a
180.8b
171.3b
182.0
37a
34b
32.3b
34.4
a-b; Aynı satırda farklı harflerle gösterilen ortalamalar arasındaki farklılık önemlidir (P<0.01)
A-B; Aynı sutunda farklı harflerle gösterilen çeşit ortalamaları arasındaki farklılık önemlidir (P<0.01)
76
A.S.KIRAL, A.ÇELİK
belirtilen araştırıcılarınkinden daha kısa
olmasının muhtemel sebebi iklim koşulları ve
çeşit farklılığı olabilir. Daha erken başaklanan
1.ekim zamanının başaklanma-erme süresi daha
uzun sürmüş, bu nedenle de 1. zamandan elde
edilen tane verimleri daha yüksek çıkmıştır
(Genç ve ark., 1987; Çölkesen ve ark., 1993).
3.2. Erme süresi ve bitki boyu
Araştırmada kullanılan çeşitlere ait erme
süresi (gün) ve bitki boyuna (cm) ilişkin
değerler Çizelge 3’de verilmiştir. Çizelge 3’de
görüldüğü gibi çeşitlerin olgunlaşma süresi
214-219 gün arasında değişmiştir (P<0.01). En
erkenci çeşit Aksel olurken, diğer çeşitler aynı
gruba girmişlerdir. Haziran ayı kurak geçtiği
için ekim zamanı geciktikçe olgunlaşma süresi
kısalmıştır (Sharma, 1994).
Çeşitler ve ekim zamanının bitki boyuna
etkisi istatistiki olarak önemli bulunmuştur
(P<0.05). Çeşitlerin bitki boyu 92.7 cm (Altay)
ile 71.0 cm (Balattila) arasında değişmiştir. En
uzun bitkiler ise 2. ekim zamanından elde
edilmiştir. Bazı araştırıcılar bitki boyu
kısaldığında verimin düştüğünü belirtirken
(Doğan ve Yürür, 1992), bazıları ise verimin
yükseldiğini bildirmişlerdir (Jaradat et al.,
1996; Demir ve ark., 1987).
Çizelge 3. Erme süresi ve bitki boyu
Çeşitler
Erme süresi (gün)
Bitki boyu (cm)
1.zaman 2.zaman
3.zaman
Ort.
1.zaman
2.zaman
3.zaman
Ort.
Aksel
230a
212b
200b
214.0B
83ab
78ab
75b
78.6B
a
ab
b
A
a
a
ab
Altay
233
216
208
219.0
96
99
83
92.7A
Balattila
229a
213ab
205b
215.7A
67c
75a
72b
71C
a
b
b
A
ab
a
b
Bezostaya-1
232
318
201
217.0
82
86
78
82.0B
a
b
b
ab
a
b
Ort.
231
214.8
203.5
216.4
81.8
84.5
77.0
81.1
a-b; Aynı satırda farklı harflerle gösterilen ortalamalar arasındaki farklılık önemlidir (P<0.05; P<0.01)
A-C; Aynı sutunda farklı harflerle gösterilen çeşit ortalamaları arasındaki farklılık önemlidir (P<0.05; P<0.01)
3.3. Tek başak verimi ve metrekarede başak
sayısı
Araştırmada kullanılan çeşitlere ait tek
başak verimleri ve m2 başak sayıları Çizelge
4’de verilmiştir. Çizelge 4’de görüldüğü gibi
ekim zamanı ve çeşitlerin tek başak verimleri
üzerine etkisi önemli bulunmuştur (P<0.05).
Tek başak verimi en düşük Aksel çeşidinden
elde edilirken en yüksek Altay çeşidinden elde
edilmiştir (3.09). Ekim zamanı açısından ise en
yüksek verim 1. zamandan alınırken, diğer iki
zaman aynı gruba girmiştir. Bazı araştırıcılarda
ekim zamanı geciktikçe tek başak veriminin
azaldığını belirtmişlerdir (Tugay, 1978; Aydın,
1997). Metrekarede başak sayısı bakımından
çeşitler arasındaki fark önemsiz bulunurken
(P>0.05), ekim zamanı açısından ve çeşit x
zaman interaksiyonu önemli bulunmuştur
(P<0.01). Metrekarede en yüksek başak sayısı
1. zamandan elde edilirken, diğer iki zaman
aynı gruba girmiştir. Bu bulgular Akkaya
(1994)’nın
bulgularıyla
uyuşmaktadır.
Metrekarede başak sayısı artığı zaman tek başak
veriminin azaldığı görülmektedir. Benzer
sonuçları Gençtan ve Sağlam (1987), Garciya
del Moral et. al. (1991) ve Dofing and Knight
(1994)’da elde etmişlerdir.
3.4. Bin tane ağırlığı ve tane verimi
Araştırmada kullanılan çeşitlere ait bin
tane ağırlıkları ve tane verimleri Çizelge 5’de
verilmiştir
Çizelge 4. Tek başak verimi ve metrekarede başak sayısı
Çeşitler
Tek başak verimi (g)
Metrekarede başak sayısı (adet)
1.zaman 2.zaman
3.zaman
Ort.
1.zaman
2.zaman
3.zaman
Ort.
Aksel
2.62
2.35
2.40
2.46B
470a
465ab
455ab
461.6
Altay
3.53
2.85
2.88
3.09A
480a
430bc
455ab
451.6
Balattila
3.11
2.30
2.34
2.58B
445ab
435b
460ab
446.6
Bezostaya-1
2.98
2.74
2.95
2.89A
420c
460ab
445ab
441.6
Ort.
3.06a
2.56b
2.65b
2.76
453.8a
447.5b
450.0b
450.4
a-c; Aynı satırda farklı harflerle gösterilen ortalamalar arasındaki farklılık önemlidir (P<0.05)
A-B; Aynı sutunda farklı harflerle gösterilen çeşit ortalamaları arasındaki farklılık önemlidir (P<0.05)
.
77
Tokat- Kazova Koşullarında Ekmeklik Buğday Çeşitlerinin (Triticum aestivum) Verim ve Diğer
Özelliklerine Ekim Zamanının Etkisi
Çizelge 5. Bin tane ağırlığı ve tane verimi
Çeşitler
Bin tane ağırlığı (g)
Tane verimi (kg/da)
1.zaman
2.zaman 3.zaman
Ort.
1.zaman
2.zaman
3.zaman
Aksel
39.5
41.5
38.5
39.8B
391.7
390.1
359.6
Altay
46.2
43.9
44.4
44.8A
438.0
442.8
422.8
Balattila
44.5
42.7
43.7
43.6A
483.2
419.7
427.5
Bezostaya-1
46.3
44.4
43.2
44.6A
489.6
499.9
391.0
Ort.
44.1
43.1
42.5
43.2
450.6a
438.1a
375.2b
a-b; Aynı satırda farklı harflerle gösterilen ortalamalar arasındaki farklılık önemlidir (P<0.01)
A-B; Aynı sutunda farklı harflerle gösterilen çeşit ortalamaları arasındaki farklılık önemlidir (P<0.01)
Bin tane ağırlığı bakımından ekim zamanı
ve zaman x çeşit interaksiyonu önemsiz
çıkarken (P>0.05), çeşitler arası fark önemli
bulunmuştur (P<0.01). En düşük bin tane
ağırlığı Aksel’den elde edilirken en yüksek
Altay ve Bezostaya-1 çeşidinden elde
edilmiştir. Dokuyucu ve ark. (1997), bin dane
ağırlığının
genotiplere
göre
değiştiğini
belirtmişlerdir. Ekim zamanları arasındaki fark
önemsiz çıkmakla beraber en yüksek bin tane
ağırlığı, 1. zamandan alınmıştır.
Bu
araştırmada bin dane ağırlığı bakımından; 1.
zamanda alınan en yüksek bin dane ağırlığı
değerleri Kangal (1988), Tugay (1988), Kün
(1996) gibi araştırmacıların sonuçlarına
benzerlik
göstermektedir.
Tane
verimi
bakımından ekim zamanı ve çeşitler arasındaki
fark istatistiki olarak önemli bulunmuştur
(P<0.01). Çizelge 5’de görüldüğü gibi en
yüksek tane verimi Bezostaya-1 çeşidinden elde
edilirken, diğer çeşitler ikinci gruba girmiştir.
Ekim zamanı açısından ise 1. ve 2. zaman aynı
gruba girerken 3.zaman bir alt gruba girmiştir.
Ekim zamanının gecikmesi ve metrekarede
başak sayısının azalmasının verim düşüklüğüne
sebep olduğu belirtilmektedir (Kangal, 1988;
Demir ve Tosun, 1991; Dofing and Knight,
1994).
4. Sonuç
Araştırmada ekim zamanının gecikmesiyle
tane verimi, metrekarede başak sayısı, tek başak
verimi, erme süresi, bitki boyu, başaklanma
süresi ve başaklanma-erme süresinde azalmalar
meydana gelmiştir. Sadece bin tane ağırlığı
ekim zamanından etkilenmemiştir. Bitki boyu
ve tane verimi bakımından 1. ve 2. zamanlar üst
gruba girerken, 3. zaman bir alt gruba girmiştir.
Diğer özellikler bakımından ise 1. zaman 1.
gruba girerken, 2. ve 3. zamanlar bir alt gruba
girmiştir. Tek yıllık sonuçlara dayanılarak
Tokat-Kazova bölgesi için en uygun ekim
78
Ort.
380.4B
434.5B
410.1B
460.1A
421.3
zamanının 1-30 Ekim tarihleri arası olduğu
önerilebilir.
Kaynaklar
Akkaya, A. 1994. Buğday yetiştiriciliği. Sütçü İmam Üni.
Ziraat Fakültesi Genel Yayın No:1, Ders Kitapları
Yayın No:1, Kahramanmaraş.
Anonim,
2003.
FAO
İstatistikleri.www.apps.fao.org/agriculture.
Anonim, 2004. Tokat Meteoroloji İl Müdürlüğü 20022003 İstatistik verileri.
Aydın, N. 1997. Tokat Kazova koşullarına uygun
makarnalık buğday çeşit ve hatlarının belirlenmesi
üzerine araştırmalar. GOÜ Fen bilimleri Enst. Tarla
Bitkileri Yüksek Lisan Semineri, Tokat.
Çağatay, K. 1999. Amasya ve Yozgat Yöreleri Sulu
koşullarında yetiştirilebilecek verimi yüksek
ekmeklik buğday çeşitleri. Orta Anadolu’da hububat
tarımının sorunları ve çözüm yoları sempozyumu,
108 s, Konya.
Çölkesen, M., Eren, N., Ökten, A., Akıncı, C.1993.
Şanlıurfa’da sulu ve kuru koşullarda farklı dozlarda
uygulanan azotun Diyarbakır 81 makarnalık buğday
çeşidinin verim ve verim unsurlarına etkisi üzerine
bir araştırma. Makarnalık buğday ve mamülleri
sempozyumu, 30 kasım-3 aralık- 1993, 486-495,
Ankara.
Demir, İ., Tosun, M., 1991. Ekmeklik ve makarnalık
buydaylarda verim ve bazı verim komponentlerinin
korelasyonu ve path analizi. Ege Üni. Ziraat Fak.
Dergisi, 28:1, 1-47.
Demir, İ., Bilgen, G., Altınbaş, M., Çelik, N., Abdel-Al,
S.M., 1987. İleri buğday varyetelerinin agronomik
kalite kiriterleri. TÜBİTAK Türkiye Tahıl
Sempozyumu, TOAG, 49-58, Bursa.
Dofing, S.M., Knight, C.W., 1994. Yield component
compensation in uniculum barley lines. Argon, J.,
86-:273-276.
Doğan, R., Yürür, N. 1992. Bursa yöresinde yetiştirilen
buğday çeşitlerinin verim komponentleri yönünden
değerlendirilmesi. Uludağ Üniv. Ziraat Fakültesi
Dergisi, 9:37-46.
Dokuyucu, T., Akkaya, A., Nacar, A., İspir, B., 1997.
Kahramanmaraş koşullarında bazı ekmeklik
buğdayların verim, verim unsurları ve fenolojik
özelliklerinin incelenmesi. Türkiye 2. Tarla Bitkileri
Kongresi, 17-18, Samsun.
Düzgüneş, O., Kesici, T., Kavuncu, O., Gürbüz, F., 1987.
Araştırma ve Deneme Metodları. Ankara Üniv. Zir.
Fak. Yayınları, No:21, Ders Kitabı:295, Ankara.
A.S.KIRAL, A.ÇELİK
Garcia Del Moral, L.F., Ramos, J.M., Garcia Del Moral,
M. B., Jimenez-Tejada, M.P., 1991. Ontogenetic
approach to grain production in spring barley based
on path-coefficient analysis. Crop. Sci., 31:11791185.
Genç, İ., Kırtok, Y., Ülger, AC., Yağbasanlar, T., 1987.
Çukurova koşullarında ekmeklik ve makarnalık
buğday hatlarının başlıca tarımsal karakterleri
üzerinde araştırmalar. TÜBİTAK Türkiye Tahıl
Sempozyumu, TOAG, 71-82, Bursa.
Gençtan, T., Sağlam, N., 1987. Ekim zamanı ve ekim
sıklığının üç ekmeklik buğday çeşidinde verim ve
verim
unsurlarına
etkisi.
Türkiye
Tahıl
Sempozyumu, 6-9 Ekim, 171-183, Bursa.
Jaradat, A.A., Ajuni, M.M., Karaki, G., 1996. Genetic
structure of durum wheat landraces in a center of
diversity. 5th Int. Wheat Conference Abstracts.
Kangal, N., 1988. Tokat ekolojik koşullarında bazı
agroteknik uygulamaların buğday verimine ve diğer
özellikler üzerine etkileri. Ege. Üniv. Fen Bilimleri
Enstitüsü Tarla Bitkileri Anabilim Dalı Doktora
Tezi, İzmir.
Kırtok, Y., Genç, İ., Yağbasanlar, T., Çölkesen, M., 1988.
Tescilli ekmeklik ve makarnalık buğday çeşitlerinin
Çukurova koşullarında başlıca tarımsal karakterleri
üzerine araştırmalar. Ç.Ü. Ziraat Fak. Dergisi, Cilt:3;
sayı:3, 98-106.
Kün, E., 1996. Tahıllar 1. Ankara Üniv. Ziraat Fakültesi
Tarla Bitkileri Bölümü, Yayın No:1451, Ders
Kitabı:431, Ankara.
Sharma, R.C., 1994. Early generation selection for grainfilling period in wheat. Crop. Sci, 34:945-948.
Süzer, S. 2002. Buğday Tarımı. Trakya Tarımsal
Araştırma Enstitüsü, Tekirdağ.
Tosun, O., Yurtman, N., 1973. Ekmeklik buğdaylarda
verime etkili başlıca morfolojik ve fizyolojik
karakterler arasındaki ilişkiler. Ank. Üniv. Zir. Fak.
Yılığı, 23:418-434, Ankara.
Tugay, M.E., 1978. Dört ekmeklik buğday çeşidinde ekim
sıklığı ve azotun verim, verim komponentleri ve
diğer bazı özellikler üzerine etkileri. Ege
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları No:437,
İzmir.
Tugay, M.E., 1988. Tarla bitkileri. Cumhuriyet
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Ders Notları No:13,
Tokat.
79
GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2012, 29(1), 81-92
Amasya İlinde Kuru Soğan Yetiştiren İşletmelerin Risk Davranışına
Göre Sosyo-Ekonomik Analizi*
İlyas ÇETİN1
Kemal ESENGÜN²
1
İlçe Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü, Ordu
²Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İşletme Bölümü, Karaman
Özet: Bu çalışmada, Amasya ilinde kuru soğan yetiştiriciliği yapan tarım işletmelerinin risk tutumlarının,
sermaye yapılarının ve yıllık faaliyet sonuçlarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Kullanılan veriler, 2007-2008
üretim dönemine ait olup, tabakalı tesadüfî örnekleme yöntemi ile seçilmiş olan 101 tarım işletmesinden yüzyüze anket yoluyla elde edilmiştir. İncelenen işletmelerin riske karşı tutumları referans kumarı ve tercih
eğrisi yardımı ile belirlenmiştir. Araştırma sonuçlarına göre işletmelerin 36 tanesi risk seven, 65 tanesi de
risk sevmeyenler grubunda yer almıştır. Risk seven işletmelerin sahip olduğu işletme arazisi büyüklüğü
ortalama 198 dekar iken, risk sevmeyen işletmelerin arazi büyüklüğü 155 dekardır. İşletme arazilerinin
yaklaşık %99’u tarla arazisidir. Kuru soğan yetiştirilen alanlar toplam işletme arazisinin risk seven
işletmelerde yaklaşık %21’ini, risk sevmeyen işletmelerde %27’sini oluşturmaktadır. Elde edilen sonuçlar
risk seven işletmelerin daha fazla gelire sahip olduklarını göstermektedir. Risk seven işletmelerde 18662 TL,
risk sevmeyen işletmelerde 13029 TL tarımsal gelir elde edilmektedir. Kişi başına düşen toplam aile geliri
risk seven işletmelerde 3853 TL, risk sevmeyen işletmelerde 3347 TL’dir.
Anahtar kelimeler: Risk, kuru soğan üretimi, tercih ölçeği, referans kumarı, ekonomik analiz
Socio-economic Analysis Of Dry Onion Growing Farms According To
Risk Attitude In Amasya Province
Abstract: In this study, it is aimed to determine of risk behaviors, capital structures and annual performances
on dry onion growing farms in Amasya province. The data, used in the study are belong to the 2007–2008
production period and were obtained through questionnaire from 101 farms, selected by stratified sampling
method. Reference game and preference curve were used for determining of risk behaviors of farmers.
According to the study results, it was determined that 36 farms were risk lover group and 65 farms were risk
averse group. Average farm land size is 198 da for farms that are risk lovers and 155 da for those that are risk
averse. Nearly 99% of the land has field land characteristics. Dry onion areas constitute 21% of the total farm
land of risk lover and 27% of the total farm land of risk averse. The study results showed that risk lover farms
had more income. Agricultural incomes are TL 18662 for risk lover and TL 13029 for risk averse. Total
family incomes per capita are TL 3853 for risk lover and TL 3347 for risk averse.
Key words: Risk, dry onion production, preference curve, reference game, economic analysis
1. Giriş
Türkiye’de ekonomik ve sosyal açıdan
önemli yere sahip olan tarım sektörünün başlıca
karakteristiklerinden biri bu sektörde ekonomik
faaliyete ilişkin risk düzeyinin diğer sektörlere
göre daha yüksek oluşudur (Karahan, 2002).
Tarımsal faaliyetin iklim koşullarından
etkilenmesi, işletmecilerin ürünlerini pazara
sunma aşamasında karşılaşacakları fiyatlardan
haberdar olmamaları ve hükümetin piyasaya
müdahalesi
gibi
dış
faktörler,
tarım
işletmelerinin
karşılaştıkları
riskleri
artırmaktadır (Bozoğlu ve ark., 2001).
Tarımda risk ve belirsizlik altında karar
alma yöntemleri incelenirken göz ardı
edilmemesi gereken konulardan birisi de
çiftçilerin tutum ve davranışlarıdır. Çiftçiler
*Bu makale doktora tezinden üretilmiştir.
amaç ve finansman kaynaklarına bağlı olarak
yenilikler ile değişimlere farklı reaksiyonlar ve
davranış biçimleri göstermektedir. Bu davranış
biçimleri tarımda yeniliklerin yayılma ve
benimsenme süreçlerini etkileyen önemli
etmenlerdir (Akçaöz ve ark., 2006).
Ayrıca, yayım çalışmalarında çiftçilerin
sahip olduğu risk davranışları da dikkate
alınmalıdır. Çünkü çiftçiler tarımsal üretime
katkıda
bulunacak
birçok
yeniliğin
benimsenmesi konusunda farklı tutumlar
göstermektedirler. Bazı çiftçiler yenilikleri çok
kolay benimserken, bazıları risk almak
istemediğinden geleneksel üretim tekniklerini
sürdürmeyi tercih etmektedirler. Dolayısıyla
üreticilerin bu farklı risk davranışlarının dikkate
81
Amasya İlinde Kuru Soğan Yetiştiren İşletmelerin Risk Davranışına Göre Sosyo-Ekonomik Analizi
alınarak yayım faaliyetlerinin sürdürülmesi
daha olumlu sonuçlar verecektir.
Uluslararası alanda çiftçilerin riske karşı
tutumlarının belirlendiği birçok araştırma
(Baquet ve ark., 1976; Moscardi ve de Janvry,
1977; Halter ve Mason, 1978; Binswanger,
1978; Dillon ve Scandizzo, 1978; Zuhair ve
ark., 1992; Karberg, 1993; Lansink, 1999)
yapılmış olmasına rağmen, Türkiye’de yapılan
çalışmalar (Ceyhan ve ark., 1997; Karahan,
2002; Binici ve ark., 2003; Akçaöz ve ark.,
2006; Gündüz, 2007; Hazneci, 2009) oldukça
sınırlı düzeydedir.
Amasya ilinde kuru soğan üreten
işletmelerin incelendiği bu araştırmanın amacı;
kuru soğan üreten çiftçilerin risk davranışlarını
belirlemek ve kuru soğan yetiştiriciliği yapan
işletmelerin risk davranış grupları itibarı ile
sermaye yapısını ve yıllık faaliyet sonuçlarını
ortaya koymaktır. Tarım sektörü Amasya ili
ekonomisi açısından en önemli sektör
konumundadır. İlde 219520 hektar işlenen
tarım arazisi bulunmaktadır (Anonim, 2010a).
Türkiye’de kuru soğan üretiminin en
yoğun yapıldığı illerden biri olan Amasya, 2009
yılı verilerine göre ekim alanı bakımından ilk,
üretim miktarı bakımından ikinci sırada yer
almaktadır. Türkiye’de 2009 yılı verilerine
göre 605579 da olan toplam kuru soğan ekim
alanının 81585 dekarı (%13,47) Amasya iline
aittir. Toplam 1849582 ton olan kuru soğan
üretiminin 302455 tonu (%16,35) Amasya iline
aittir (Anonim, 2011).
Amasya ilinde tarımsal üretiminin
gelişmesine paralel olarak, yoğun teknoloji ve
girdi kullanımı üst seviyelere çıkmıştır. Bu
durum tarım işletmelerinin birim alana daha
fazla sermaye kullanmasına sebep olmuş ve
üretimde karşılaşılan riskleri de artırmıştır.
İşletmeler bir taraftan iklim faktörlerinin
oluşturduğu verim riski ile uğraşırken, diğer
taraftan girdi ve çıktı fiyatlarında meydana
gelen değişimler gelirlerinde dalgalanmalara
yol açmaktadır.
İnceleme alanında önemli bir diğer konu
da, yöreye teknoloji transferi sağlayan ve yayım
çalışmalarını sürdüren kurum ve kuruluşların
yapmış oldukları faaliyetlerde çiftçilerin sahip
olduğu
risk
davranışlarını
dikkate
almamalarıdır. Bu durum, birçok faydalı
yeniliğin benimsenmesinde ve yayılmasında
82
önemli
problemler
yaşanmasına
sebep
olmaktadır.
Bu sebeple araştırmada Amasya İlinde
kuru soğan üreten tarım işletmelerinin risk
davranışına göre sosyo-ekonomik analizi
yapılmış ve bu konudaki bilgi eksikliği
giderilmeye çalışılmıştır. Araştırma sonuçları
inceleme alanında risk konusunda bundan sonra
yapılacak çalışmalara yön verebilecek ve kuru
soğan üreticilerinin riskli koşullarda karar
almalarını kolaylaştırabilecektir.
2. Materyal ve Yöntem
Araştırmanın ana materyalini, Amasya
ilinde kuru soğan yetiştiriciliğinin yoğun olarak
yapıldığı 12 köyde tabakalı tesadüfî örnekleme
yöntemlerinden Neyman yöntemi ile belirlenen
101 üreticiden anket yoluyla sağlanan birincil
veriler oluşturmuştur (Çiçek ve Erkan, 1996).
Anketler 2007-2008 üretim dönemi verilerini
içermektedir.
Araştırmada
örnek
hacminin
belirlenmesinde % 5 hata ve %90 güvenilirlik
(t=1,65) sınırları içerisinde çalışılmıştır.
Örneğe çıkan işletmelerin risk davranışı
bakımından (riski seven, riske tepkisiz ve riski
sevmeyen) hangi grupta yer aldığı referans
kumarı ve tercih ölçeği metotları yardımıyla
belirlenmiştir. Üreticilerin risk davranışları,
onların farazi seçenekler arasında yaptıkları
seçimler
yoluyla
belirlenmiştir.
Riskli
alternatifler ile sonucu belli olan alternatifler
arasında kayıtsız kalınan noktalar, kişilerin risk
taşıma eğilimlerini (risk davranışlarını)
göstermektedir (Holloway, 1979).
Üreticilerin hangi risk davranışı grubunda
yer aldığı aşağıdaki aşamalar takip edilmek
suretiyle saptanmıştır (Ceyhan ve ark., 1997):
i. Üreticiye belirli bir olasılığa bağlı ödül
verileceği ifade edilmiştir.
ii. Üreticiye, birinci adımda sunulandan
daha küçük ama garantili bir ödül alternatifi
sunulmuştur.
Üretici
hangisini
tercih
etmektedir? Eğer birincisini tercih etti ise,
ikinci alternatifin değeri arttırılmıştır. Kişi, bu
iki alternatif arasında karasız kalıncaya kadar
bu işlem sürdürülmüştür.
iii. Birinci adımdaki olasılık değeri
arttırılarak,
ikinci
adımdaki
işlem
tekrarlanmıştır.
İ.ÇETİN, K.ESENGÜN
iv. Sonuçta, yatay eksende kararsızlık
(kayıtsızlık) noktalarının, dikey eksende
olasılıkların
gösterildiği
bir
grafik
düzenlenmiştir (Tercih Eğrisi). Üçüncü adımda
elde edilen sonuçlar, bu grafiğe aktarılarak risk
tutumları belirlenmiştir.
Çalışmada,
referans
kumarından
yararlanılarak çiftçilerin riske karşı tutumlarını
ortaya koyan tercih ölçeği eğrisinin şekli
aşağıda verilmiştir (Holloway, 1979).
Kazanma olasılığı
Riski sevmeyenler
Riske nötr olanlar
Riski sevenler
Şekil 1. Tercih Eğrisi
Kayıtsızlık noktası
Referans kumarı ve tercih ölçeği eğrisi
yardımı ile 101 üreticinin risk davranışları
bakımından
hangi
grupta
oldukları
belirlenmiştir. 36’sı risk seven, 8’i riske nötr ve
57’si risk sevmeyen olarak belirlenmiştir. Riske
nötr olma risk karşıtlığının özel bir durumu
olduğu için (Holloway, 1979; Ceyhan ve ark.,
1997) riske nötr olan çiftçiler risk sevmeyen
grubuna dâhil edilmiştir. Böylece çiftçilerin
65’i (%64,36) risk sevmeyen, 36’sı (%35,64)
ise risk seven grubunda yer almıştır.
İşletmelerin nüfus durumu belirlenirken
işletmelerde mevcut nüfus cinsiyet ve yaşlara
göre belirlenmiştir. Nüfusun eğitim durumu
cinsiyet ve eğitim süresine göre incelenmiştir.
Eğitim düzeyi belirlenirken öğrenim süreleri yıl
olarak alınmıştır.
Aile işgücü potansiyelinin belirlenmesinde
erkek işgücü birimi (EİB-Çizelge 1) esas
alınmıştır (İnan, 1994). Bölgede çalışılabilir
gün sayısının 300 gün olduğu kabul edilmiştir
(Akay, 1996; Baydaroğlu, 1999).
İşletmede yıllık faaliyet sonuçlarına ilişkin
analizler iki aşamada yapılmıştır. Birinci
aşamada, üretim dalları düzeyinde brüt kâr
analizleri yapılarak üretim dallarının nispi
kârlılıkları belirlenmiştir. İkinci aşamada
işletmeler bir bütün olarak ele alınarak yıllık
Çizelge 1. Erkek işgücü biriminin hesaplanmasında
kullanılan emsaller (Açıl, 1956)
Yaş
Erkek
Kadın
7-14
0,50
0,50
15-49
1,00
0,75
50-64
0,75
0,50
faaliyet sonuçları belirlenmiştir. Yıllık faaliyet
sonuçları olarak gayrisafi hâsıla, işletme
masrafları, gerçek masraflar, saf hâsıla, tarımsal
gelir, toplam aile geliri ve rantabilite oranları
hesaplanmış ve yorumları yapılmıştır.
İncelenen işletmelerin sosyo-ekonomik
özellikleri bakımından risk davranış grupları
itibariyle gerçek anlamda fark olup olmadığı
kalitatif değişkenler için χ² testi, kantitatif
değişkenler için t testi ile ortaya konulmuştur.
3. Araştırma Bulguları ve Tartışma
3.1. İncelenen İşletmelerde Nüfus, Eğitim ve
İşgücü Durumu
Çizelge 2’de görüldüğü gibi; işletme
başına düşen nüfus, risk seven işletmelerde 5,72
iken, risk sevmeyenlerde 5,15 olup, her iki
gruptaki nüfus miktarı 2001 genel tarım
sayımına göre, Türkiye’deki işletme başına
ortalama nüfus miktarı olan 7,87 kişinin altında
kalmaktadır (Anonim, 2001).
83
Amasya İlinde Kuru Soğan Yetiştiren İşletmelerin Risk Davranışına Göre Sosyo-Ekonomik Analizi
Çizelge 2. İncelenen işletmelerde yaş grupları ve cinsiyete göre nüfus durumu (ortalama kişi ve %)
RİSK DAVRANIŞ GRUPLARI
Yaş Grupları
Risk Seven
Risk Sevmeyen
Erkek
Kadın Toplam
%
Erkek
Kadın Toplam
0-6
6
9
15
7,28
8
16
24
7-14
14
15
29
14,08
25
17
42
15-49
60
54
114
55,34
88
89
177
50-64
14
14
28
13,59
27
25
52
65- +
10
10
20
9,71
21
19
40
TOPLAM
104
102
206 100,00
169
166
335
Erkek ve Kadın Nüfus Oranı (%)
50,49
49,51 100,00
50,45
49,55
100
İşletme Başına Ortalama Kişi
2,89
2,83
5,72
2,60
2,55
5,15
Faal Nüfus Oranı (%)
68,93
Nüfusun yaş gruplarına göre dağılımında
risk davranış grupları itibariyle önemli bir
farklılık bulunmamaktadır. Faal nüfus oranı her
iki grupta da yakın bir değer almaktadır
(yaklaşık %69). Risk davranış grupları
itibariyle %95 güven sınırları içerisinde yaş
bakımından fark olmadığı χ² testi ile
belirlenmiştir (p>0,10; χ²: 1,276).
İncelenen işletmelerde hem risk seven
grubunda yer alan işletmelerde hem de risk
sevmeyen işletmelerde erkek nüfus oranı kadın
nüfus oranından daha yüksek olup, Türkiye
ortalamasına yakın sonuçlar elde edilmiştir.
2009 yılı adrese dayalı nüfus kayıt sistemi
nüfus sayımı sonuçlarına göre Türkiye’deki
nüfusun %50,3’ü erkek, %49,7’si kadın
nüfusundan oluşmaktadır (Anonim, 2009a).
Ayrıca üreticilerin risk davranışlarının cinsiyete
bağlı olup olmadığı χ² testi ile incelenmiş ve
risk davranışının cinsiyete bağlı olmadığı
belirlenmiştir (p>0.10; χ²: 0,00).
Çizelge 3 incelendiğinde risk davranış
grupları itibariyle eğitim düzeyi bakımından
önemli bir farklılığın olmadığı anlaşılmaktadır.
Her iki grupta da ilkokul mezunu en yüksek
%
7,16
12,54
52,84
15,52
11,94
100,00
68,36
orana sahiptir. Okur-yazar erkeklerin oranı,
okur-yazar kadınların oranından her iki grupta
da yüksektir. Ayrıca inceleme alanında, risk
seven
işletmeler
ile
risk
sevmeyen
işletmelerdeki nüfusun eğitim gördüğü yıl
bakımından fark olmadığı belirlenmiştir (p>
0,10; t: 0,36).
İşletme yöneticilerinin risk davranış
gruplarına göre ortalama yaş ve öğrenim süresi
Çizelge 4’de verilmiştir. Risk seven işletme
yöneticilerinin ortalama yaşı risk sevmeyenlere
göre biraz küçük olmakla beraber istatistiki
açıdan farklılık olmadığı ortaya konulmuştur
(p> 0,10; t:1,30). Risk seven işletme
yöneticilerinin
eğitim
süreleri
risk
sevmeyenlere göre biraz yüksek olmakla
beraber istatistiki açıdan farklılık olmadığı
ortaya konulmuştur (p> 0,10; t: 0,99)
İncelenen işletmelerde işgücü durumu
Çizelge 5’de verilmiştir. Çizelge’de de
görüldüğü gibi risk seven işletmelerde aile
işgücü potansiyeli risk sevmeyen işletmelere
göre daha fazladır. Erkek işgücü birimi
cinsinden kullanılabilir aile işgücü miktarı risk
seven işletmelerde 3,68 kişi, risk sevmeyen
Çizelge 3. İncelenen işletmelerde yedi ve daha yukarı yaştaki nüfusun eğitim düzeyi
RİSK DAVRANIŞ GRUPLARI
Risk Seven
Risk Sevmeyen
Erkek
%
Kadın
%
Toplam
%
Erkek
%
Kadın
%
Toplam
%
Okur Yazar Değil
2
2,04
6
6,45
8
4,19
2
1,24
13
8,67
15
4,82
Okur Yazar
10
10,20
14
15,05
24
12,57
23
14,29
15
10,00
38
12,22
İlkokul
39
39,80
44
47,31
83
43,46
58
36,02
69
46,00
127
40,84
Ortaokul
23
23,47
16
17,20
39
20,42
38
23,60
22
14,67
60
19,29
Lise
17
17,35
12
12,90
29
15,18
32
19,88
28
18,67
60
19,29
Yüksekokul ve Fakülte
7
7,14
1
1,08
8
4,19
8
4,97
3
2,00
11
3,54
Toplam
98
100
93
100
191
100
161
100
150
100
311
Okuryazar Oranı
84
97,96
93,55
95,81
98,76
91,33
100
95,18
İ.ÇETİN, K.ESENGÜN
Çizelge 4. İncelenen işletmelerde işletme yöneticilerinin
yaşı ve öğrenim süresi (yıl)
İşletme
İşletme
Risk Davranış
Yöneticilerinin Yöneticilerinin
Grupları
Ortalama Yaşı Eğitim Süresi
Risk Seven
51,25
6,34
Risk Sevmeyen
54,45
5,54
işletmelerde 3,22 kişidir. Aile işgücü
potansiyelinin her iki grupta da önemli
miktarda atıl kaldığı dikkat çekmektedir. Atıl
aile işgücünün yüksek olmasının en önemli
nedeni incelenen işletmelerde makinalaşma ve
yabancı işgücü kullanım düzeyinin oldukça
yüksek olmasıdır. Atıl aile işgücünün yüksek
olmasının diğer bir nedeni ise işletmelerin sahip
olduğu işgücü kapasitesinin bir kısmından
hastalık, eğitim ve askerlik gibi nedenlerle
faydalanılamamasıdır. Her iki grupta da
işgücünün yaklaşık %1’lik kısmı işletme
dışında istihdam edilmektedir.
İşletmelerde kullanılan toplam işgücü risk
seven işletmelerde daha fazla olup, risk seven
işletmelerde kullanılan toplam işgücünün
%43’ü aile işgücü, %52’si geçici ücretli işgücü
ve %5’i daimi ücretli işgücüdür. Bu değerler
risk sevmeyen işletmeler için sırasıyla %40,
%57 ve %3 olarak hesaplanmıştır.
Risk seven işletmeler ile risk sevmeyen
işletmeler arasında aile işgücünden yararlanmak
bakımından fark olmadığı belirlenmiştir (p>
0,10; t: 0,12). İnceleme alanında kullanılan
yabancı işgücü miktarı bakımından da risk
davranış grupları arasında fark olmadığı
belirlenmiştir (p>0,10; t: 0,04).
3.2. Sermaye Yapısı
Çizelge 6’da
sermaye miktarı risk
sevmeyen işletmelere
seven işletmelerde
görüldüğü gibi; aktif
seven işletmelerde risk
göre daha fazladır. Risk
aktif sermaye miktarı
615000 TL iken, risk sevmeyen işletmelerde
510000 TL’dir. Hem iki grupta da aktif
sermayenin yaklaşık %90’ını arazi sermayesi
oluşturmaktadır. Arazi sermayesi içerisinde
toprak varlığı ilk sırada yer almakta olup,
toprak sermayesi risk seven işletmelerde toplam
aktifin %74’ünü teşkil etmekte iken, arazi
sermayesinin de %82’sini oluşturmaktadır. Risk
sevmeyen işletmelerde ise toplam aktifin
%72’si, arazi sermayesinin ise %80’i toprak
sermayesidir.
Her iki grupta da aktif sermayenin yaklaşık
%10’unu işletme sermayesi oluşturmaktadır.
İşletme sermayesi içerisinde alet makine
sermayesi ilk sırada yer almakta olup, her iki
grupta da aktif varlıklarının %8’ini teşkil
etmektedir. Risk seven işletmelerde işletme
sermayesinin yaklaşık %80’i, risk sevmeyen
işletmelerde
ise
%77’si
alet
makine
sermayesidir. Pasif sermaye içerisinde öz
sermayenin oranı oldukça yüksek olup, risk
seven işletmelerde pasif sermayenin %88’i, risk
sevmeyen işletmelerde ise %91’i öz
sermayedir.
Döner sermaye oranı risk seven
işletmelerde 2,02; risk sevmeyen işletmelerde
3,82; işletme sermaye oranı risk seven
işletmelerde 3,32; risk sevmeyen işletmelerde
3,74 ve net sermaye oranı risk seven
işletmelerde 28,27; risk sevmeyen işletmelerde
ise 36,13 olarak hesaplanmıştır. Hesaplanan bu
değerler her iki gruptaki işletmelerin döner
işletme sermayeleri ile kısa vadeli borçlarını,
toplam işletme sermayeleri ile kısa ve orta
vadeli borçlarını, toplam aktif sermayeleri ile de
tüm borçlarını kolaylıkla ödeyebileceklerini
göstermektedir.
Çizelge 5. İncelenen işletmelerde işgücü mevcudu ve kullanım durumu (ortalama erkek iş günü ve %)
RİSK DAVRANIŞ GRUPLARI
Risk Seven
Risk Sevmeyen
EİG
%
EİG
%
Tarımda
1,25
0,11
4,00
0,41
İşletme Dışında Kullanılan Aile İşgücü
Tarım Dışında
8,33
0,75
4,62
0,48
İşletmede Kullanılan Aile İşgücü (A)
391,25
35,43
346,83
35,96
Kullanılmayan (Atıl) Aile İşgücü
703,33
63,70
609,17
63,15
İşletmede Kullanılabilir Aile İşgücü
1104,16 100,00
964,62
100,00
İşletmede Kullanılan Aile İşgücü (A)
391,25
43,15
346,83
40,37
İşletmede Kullanılan Geçici Ücretli İşgücü (B)
473,70
52,25
484,61
56,41
İşletmede Kullanılan Devamlı Ücretli İşgücü (B)
41,67
4,60
27,69
3,22
İşletmede Kullanılan Toplam İşgücü (A + B)
906,62 100,00
859,13
100,00
85
Amasya İlinde Kuru Soğan Yetiştiren İşletmelerin Risk Davranışına Göre Sosyo-Ekonomik Analizi
Çizelge 6. İncelenen işletmelerde sermayenin toplu gösterimi
RİSK DAVRANIŞ GRUPLARI
Risk Seven
Risk Sevmeyen
AKTİF SERMAYE
Toprak Varlığı
Arazi ıslahı Varlığı
ARAZİ
SERMAYESİ
Bina Varlığı
Bitki (Nebat) Varlığı
Tarla Demirbaşı Varlığı
Arazi Sermayesi Toplamı
Sabit İşletme
Sermayesi
İŞLETME
SERMAYESİ
Döner İşletme
Sermayesi
Alet Makine Varlığı
Hayvan Varlığı
Malzeme Mühimmat
Varlığı
Para Mevcudu ve Alacaklar
İşletme Sermayesi Toplamı
AKTİF SERMAYE TOPLAMI
TL
%
TL
%
TL
%
TL
%
TL
%
TL
%
TL
%
TL
%
TL
%
TL
%
TL
%
TL
%
456069,46
74,09
6472,22
1,05
75844,45
12,32
7005,56
1,14
9418,59
1,53
554810,28
90,13
48713,02
7,91
6650,29
1,08
3775,89
0,61
1622,23
0,26
60761,43
9,87
615571,71
100,00
3102,05
367034,63
71,91
2707,70
0,53
72276,93
14,16
8163,08
1,60
7347,32
1,44
457529,66
89,64
40606,15
7,96
8074,00
1,58
2691,71
0,53
1504,62
0,29
52876,48
10,36
510406,14
100,00
3287,64
TL
%
TL
%
TL
%
TL
%
TL
%
TL
%
TL
%
TL
%
15833,33
2,57
3277,78
0,53
1916,67
0,31
750,00
0,12
21777,78
3,54
50777,78
8,25
543016,15
88,21
615571,71
100,00
2,02
3,32
28,27
11084,62
2,17
1946,15
0,38
913,08
0,18
184,62
0,04
14128,47
2,77
29369,23
5,75
466908,44
91,48
510406,14
100,00
3,82
3,74
36,13
İşletme Arazisi Dekarına Düşen Aktif Sermaye (TL/da)
PASİF SERMAYE
TCZB veya Diğer Bankalar
Kooperatifler
BORCUN
KAYNAĞI
Tüccarlar
Şahıslar
Toplam
Kiraya ve Ortağa Tutulan Arazi Değeri
Öz Sermaye
PASİF TOPLAMI
SERMAYE ORANLARI
Döner Sermaye Oranı
İşletme Sermaye Oranı
Net Sermaye Oranı
3.3. Arazi Mevcudu
Çizelge 7’de görüldüğü gibi; risk seven
işletmelerde işletme arazisi 198 dekar iken, risk
sevmeyen
işletmelerde
155
dekardır.
Türkiye’de ortalama işletme arazi miktarının 60
dekar olduğu (Anonim, 2008) dikkate alınırsa,
incelenen işletmelerdeki işletme arazisi
86
miktarının oldukça yüksek olduğu dikkat
çekmektedir.
İşletme arazisinin büyük bölümü tarla
ürünlerine tahsis edilmiş olup, sahip olunan
tarla arazisi varlığı bakımından risk davranış
grupları arasında bir fark yoktur (p> 0,10; t:
1,56). Üretimi yapılan ürünler içerisinde kuru
İ.ÇETİN, K.ESENGÜN
Çizelge 7. İşletme arazinin kullanılış biçimi
RİSK DAVRANIŞ
GRUPLARI
Risk
Risk Sevmeyen
Seven
da
191,75
151,07
Sulu
%
96,63
97,31
da
5,00
2,40
Tarla
Kıraç
Arazisi
%
2,52
1,55
da
196,75
153,47
Toplam
%
99,15
98,85
da
1,58
1,78
Meyve
%
0,80
1,15
da
0,11
0,00
Meyve
Bağ
Arazisi
%
0,06
0,00
da
1,69
1,78
Toplam
%
0,85
1,15
da
198,44
155,25
Toplam İşletme
Arazisi
%
100,00
100,00
soğan ekiliş alanı her iki davranış grubunda da
buğdaydan sonra ikinci sırada yer almaktadır.
Risk seven işletmelerde tarla ürünlerinin
yaklaşık %21’i, risk sevmeyen işletmelerde ise
%28’i kuru soğan ekilişidir. Kuru soğan
yetiştirilen alan her iki grupta da yaklaşık 41
dekardır. Toplam meyve arazisi her iki grupta
da oldukça düşük düzeyde olup (yaklaşık %1),
işletmelerin sahip olduğu meyve arazisi varlığı
bakımından da risk davranış grupları arasında
bir fark yoktur (p> 0,10; t: 0,51).
3.4. İncelenen İşletmelerde Yıllık
Sonuçları
3.4.1. Üretim Dalları İtibariyle
Sonuçları
İncelenen işletmelerde risk
itibariyle her üretim faaliyeti için
olarak hesaplanan brüt kârlar
Faaliyet
Faaliyet
davranışı
ayrı ayrı
toplamı
işletmenin bir bütün olarak brüt kârını da ortaya
koymakta olup, elde edilen değerler Çizelge
8’de verilmiştir. Çizelgede görüldüğü gibi risk
seven işletmelerde toplam gayri safi üretim
değeri, değişken masraflar ve brüt kâr değerleri
risk sevmeyen işletmelere göre daha fazladır.
Risk seven işletmelerde toplam brüt kârın
%91’i, risk sevmeyen işletmelerde ise %89’u
tarla ürünleri üretim dalına aittir. Risk seven
işletmelerde toplam brüt kârın %5’i hayvancılık
üretim dalına, %4’ü ise meyvecilik üretim
dalına aittir. Bu değerler risk sevmeyen
işletmelerde ise sırasıyla %9 ve %2 olarak
hesaplanmıştır.
3.4.2. İşletmelerde Bir Bütün Olarak Yıllık
Faaliyet Sonuçları
Çizelge 9’da görüldüğü gibi risk seven
işletmeler risk sevmeyen işletmelere göre daha
fazla gayri safi hâsıla elde etmektedirler.
İncelenen dönemde risk seven işletmeler
yaklaşık 94500 TL, risk sevmeyen işletmeler
ise 75000 TL gayri safi hâsıla elde etmişlerdir.
Her iki grupta da bitkisel ürünler satış tutarı risk
seven işletmelerde %81, risk sevmeyen
işletmelerde ise %82’lik oranla gayrisafi
hâsılayı oluşturan en önemli unsurdur. Bitkisel
ürünler satış tutarı içerisinde her iki grupta da
buğday satış tutarı ilk sırada, kuru soğan satış
tutarı ise ikinci sırada yer almaktadır. Risk
seven işletmelerde gayrisafi hâsılanın %19’unu,
risk sevmeyen işletmelerde ise %27’sini kuru
soğan satış geliri oluşturmaktadır.
Bitkisel ürünler satış tutarından sonra
gayrisafi hâsılayı oluşturan unsurlar içerisinde
her iki grupta da yaklaşık %13’lük oranla
Çizelge 8. İncelenen işletmelerde gayri safi üretim değeri, değişken masraflar, brüt kâr toplamı ve oransal dağılımı
Tarla Ürünleri
Üretim Dalı
Meyvecilik
Üretim Dalı
Hayvancılık
Üretim Dalı
İşletme
Toplamı
Gayri Safi Üretim Değeri
Değişken Masraflar
Brüt Kâr
Gayri Safi Üretim Değeri
Değişken Masraflar
Brüt Kâr
Gayri Safi Üretim Değeri
Değişken Masraflar
Brüt Kâr
Gayri Safi Üretim Değeri
Değişken Masraflar
Brüt Kâr
RİSK DAVRANIŞ GRUPLARI
Risk Seven
Risk Sevmeyen
TL
%
TL
%
75523,69
84,57
61448,94
85,84
43255,19
80,56
38540,82
83,96
32268,50
90,63
22908,12
89,20
3033,36
3,40
1504,61
2,10
1475,87
2,75
914,01
1,99
1557,49
4,37
590,60
2,30
10741,83
12,03
8629,72
12,06
8962,92
16,69
6447,26
14,05
1778,91
5,00
2182,46
8,50
89298,88
100,00
71583,27
100,00
53693,98
100,00
45902,09
100,00
35604,90
100,00
25681,18
100,00
87
Amasya İlinde Kuru Soğan Yetiştiren İşletmelerin Risk Davranışına Göre Sosyo-Ekonomik Analizi
Çizelge 9. İncelenen işletmelerde gayrisafi hâsıla ve oransal dağılımı
Kuru Soğan
Buğday
Bitkisel Ürünler Satış Şekerpancarı
Tutarı
Diğer Tarla Ürünleri
Meyveler
Toplam
Hayvansal Ürünler Satış Tutarı
Bitkisel Ürünler
Ailede Tüketilen
Hayvansal Ürünler
Çiftlik Ürünleri
Toplam
İşçilere Verilen Çiftlik Ürünleri
İkametgâh Kira Karşılığı
Aile İşgücünün Çalışmasıyla Sağlanan
Hizmet Gelirleri
Alet Makine Kiraya Verilmesiyle
Toplam
Tarla Demirbaşı
Bitki Varlığı
Envanter Kıymet
Hayvan Varlığı
Artışları
Malzeme-Mühimmat Varlığı
Toplam
Gayrisafi Hâsıla
envanter kıymet artışları ikinci sırada yer
almaktadır. Envanter kıymet artışlarının risk
seven işletmelerde %65’ini, risk sevmeyenlerin
ise %73’ünü oluşturan hayvan varlığında oluşan
artış her iki grupta da en önemli envanter
kıymet artışları unsurudur.
İncelenen işletmelerde gayri safi hâsılanın
işletme arazisi dekarına düşen değerleri
bakımından risk davranış grupları arasında
farklılık yoktur (p> 0,10; t: 0,41).
Çizelge 10’da görüldüğü gibi risk seven
işletmeler risk sevmeyen işletmelere göre daha
fazla masraf yapmışlardır. Risk seven işletmeler
yaklaşık 84000 TL, risk sevmeyen işletmeler
ise 71000 TL masraf yapmışlardır. Her iki
grupta da materyal masrafları risk seven
işletmelerde %42, risk sevmeyen işletmelerde
ise %40’lık oranla işletme masrafları içerisinde
en önemli unsurdur. Materyal masraflarından
sonra her iki davranış grubunda da risk seven
işletmelerde %30, risk sevmeyen işletmelerde
ise %33’lük oranla işletme masrafları içerisinde
işçilik masrafları ikinci sırada yer almaktadır.
Her iki grupta da işçilik masraflarının yaklaşık
yarısı aile işgücü ücret karşılığı yarısı da
yabancı işçi ücretleridir.
İncelenen
işletmelerde
işletme
masraflarının işletme arazisi dekarına düşen
88
RİSK DAVRANIŞ GRUPLARI
Risk Seven
Risk Sevmeyen
TL
%
TL
%
18030,81
19,09 19998,65
26,69
29457,72
31,19 20943,86
27,95
12222,92
12,94
8239,85
11,00
14167,30
15,00 10665,89
14,24
2686,00
2,84
1430,34
1,91
76564,75
81,06 61278,59
81,79
1963,89
2,08
793,08
1,06
45,83
0,05
41,55
0,06
628,06
0,66
366,23
0,49
673,89
0,71
407,78
0,54
32,72
0,03
42,37
0,06
1941,67
2,06
1957,69
2,61
45,83
0,05
176,92
0,24
1111,11
1,18
300,00
0,40
1156,94
1,22
476,92
0,64
454,69
0,48
411,46
0,55
306,94
0,32
36,15
0,05
7913,22
8,38
7287,35
9,73
3445,89
3,65
2230,95
2,98
12120,74
12,83
9965,91
13,30
94454,60
100,00 74922,34
100,00
değerleri bakımından risk davranış grupları
arasında farklılık yoktur (p> 0,10; t: 0,68).
İncelenen işletmelerde risk davranış
grupları itibariyle gerçek masraflar, tarımsal
gelirin belirlenebilmesi amacıyla hesaplanmış
ve Çizelge 11’de verilmiştir. Risk seven
işletmelerde yaklaşık 76000 TL, risk sevmeyen
işletmelerde ise 62000 TL’lik gerçek masraf
yapılmıştır. Gerçek masraflar içinde en önemli
pay her iki grupta da risk seven işletmelerde
%94, risk sevmeyen işletmelerde ise %95’lik
oranla aile işgücü ücret karşılığı çıkarıldıktan
sonra kalan işletme masraflarına aittir. Risk
davranış gruplarına göre işletme arazisi
dekarına düşen gerçek masraflar arasında fark
olmadığı belirlenmiştir (p> 0,10; t: 0,35).
Çizelge 12’de görüldüğü gibi; risk seven
işletmelerin elde ettikleri saf hâsıla risk
sevmeyen işletmelere göre daha fazladır.
İncelenen üretim dönemi boyunca risk seven
işletmeler yaklaşık 10000 TL, risk sevmeyen
işletmeler ise 4000 TL saf hâsıla elde
etmişlerdir. İşletme arazisi dekarına düşen saf
hâsıla risk seven işletmelerde 52 TL, risk
sevmeyen işletmelerde ise 26 TL olarak
hesaplanmıştır. Risk seven işletmelerde dekara
düşen saf hâsıla risk sevmeyen işletmelere göre
biraz fazla olmasına rağmen, bu farklılık
istatistiki açıdan önemsizdir (p>0,10; t: 0,34).
İ.ÇETİN, K.ESENGÜN
Çizelge 10. İncelenen işletmelerde işletme masrafları ve oransal dağılımı
RİSK DAVRANIŞ GRUPLARI
Risk Seven
Risk Sevmeyen
TL
%
TL
%
Aile İşgücü Ücret Karşılığı
12625,00
15,02
11814,62
16,67
İşçilik Masrafları Yabancı İşçi Ücretleri
12283,61
14,61
11711,23
16,53
Toplam
24908,61
29,63
23525,85
33,20
Tohum-Fide Masrafı
3833,36
4,56
3243,29
4,58
İlaç Masrafı
1919,56
2,28
1842,15
2,60
Gübre Masrafı
8857,64
10,53
7690,43
10,85
Materyal
Su Masrafı
3515,25
4,18
2422,25
3,42
Masrafları
Yem Masrafı
4619,03
5,49
3128,15
4,41
Akaryakıt Masrafı
12590,28
14,97
10007,69
14,12
Toplam
35335,12
42,03
28333,96
39,98
İp, Çuval, Kasa vb. Masrafı
1410,97
1,68
1347,00
1,90
Pazarlama
Taşıma Masrafı
3426,67
4,08
3054,92
4,31
Masrafları
Toplam
4837,64
5,75
4401,92
6,21
Alet Makine Kirası
6304,17
7,50
5014,22
7,08
Alet Makine Tamir-Bakım Masrafı
1552,92
1,85
1132,46
1,60
Bina Yıllık Tamir-Bakım Masrafı
1108,33
1,32
858,46
1,21
Diğer Cari
Masraflar
Veteriner, Aşım, İlaç v.b Masrafı
720,28
0,86
487,38
0,69
Diğer Cari Masraflar
586,97
0,70
115,26
0,16
Toplam
10272,67
12,22
7607,78
10,74
Alet Makine Amortismanı
4907,29
5,84
4090,85
5,77
Bina Amortismanı
1628,81
1,94
1533,85
2,16
Amortismanlar
Arazi Islahı Amortismanı
323,61
0,38
135,35
0,19
Toplam
6859,71
8,16
5760,05
8,13
Nebat (Bitki) ve Tarla Demirbaşı
1306,86
1,55
730,35
1,03
347,22
0,41
146,15
0,21
Envanter Kıymet Hayvan Varlığı
Azalışları
Malzeme-Mühimmat Varlığı
36,94
0,04
217,54
0,31
Toplam
1691,02
2,01
1094,04
1,54
Köy Harcamalarına Katılım Giderleri
173,61
0,21
139,69
0,20
Toplam İşletme Masrafları
84078,38
100,00
70863,29
100,00
Çizelge 11. İncelenen işletmelerde gerçek masraflar (TL ve % olarak)
RİSK DAVRANIŞ GRUPLARI
Risk Seven
Risk Sevmeyen
İşletme Masrafları Toplamı (A)
84078,38
70863,29
Aile İşgücü Ücret Karşılığı (B)
12625,00
11814,62
Arazi Kirası ve Ortakçı Payı (C)
1479,86
989,38
Ödenen Borç Faizleri (D)
2859,42
1855,07
Gerçek Masraflar (A-B)+(C+D)
75792,66
61893,12
%
İşletme Masrafları Toplamı (*)
94,27
95,40
Arazi Kirası ve Ortakçı Payı
1,95
1,60
Ödenen Borç Faizleri
3,77
3,00
Gerçek Masraflar
100,00
100,00
* Aile işgücü ücret karşılığı çıkarıldıktan sonra kalan işletme masraflarının oranını ifade eder
Çizelge 12. İncelenen işletmelerde saf hâsıla (TL), farklı birimlere düşen miktarları (TL) ve aktif sermayeye oranı (%)
RİSK DAVRANIŞ GRUPLARI
Risk Seven
Risk Sevmeyen
Gayrisafi Hâsıla (A)
94454,60
74922,34
İşletme Masrafları (B)
84078,38
70863,29
Saf Hâsıla (A-B)
10376,22
4059,05
İşletme Arazisi Dekarına Düşen Saf Hâsıla
52,29
26,15
İşletmede Kullanılan EİG'ne Düşen
11,44
4,72
1 TL'lik Gayri Safi Hâsılaya Düşen
0,11
0,05
1 TL'lik İşletme Masrafına Düşen
0,12
0,06
Aktif Sermayeye Oranı
1,69
0,80
89
Amasya İlinde Kuru Soğan Yetiştiren İşletmelerin Risk Davranışına Göre Sosyo-Ekonomik Analizi
Risk seven işletmelerde kullanılan EİG’ne,
1 TL’lik gayri safi hâsılaya ve 1 TL’lik işletme
masrafına düşen saf hâsıla risk sevmeyen
işletmelere göre daha fazladır. Risk seven
işletmelerde kullanılan EİG’ne düşen saf hâsıla
11,44 TL, 1 TL’lik gayri safi hâsılaya düşen saf
hâsıla 0,11 TL ve 1 TL’lik işletme masrafına
düşen saf hâsıla 0,12 TL olarak hesaplanmıştır.
Bu değerler risk sevmeyen işletmelerde ise
sırasıyla 4,72 TL, 0,05 TL ve 0,06 TL’dir. Risk
seven işletmelerde saf hâsılanın aktif sermayeye
oranı da risk sevmeyen işletmelere göre daha
yüksektir. Saf hâsılanın aktif sermayeye oranı
risk seven işletmelerde %1,69, risk sevmeyen
işletmelerde ise %0,80 olarak hesaplanmıştır.
Tüm bu sonuçlara bakarak risk seven
işletmelerin başarı düzeyinin risk sevmeyen
işletmelere göre biraz daha yüksek olmasına
rağmen, her iki gruptaki işletmelerin de başarı
düzeylerinin düşük olduğu söylenebilir.
Çizelge 13’de görüldüğü gibi; risk seven
işletmelerin elde ettikleri tarımsal gelir risk
sevmeyen işletmelere göre daha fazladır.
İncelenen üretim dönemi boyunca risk seven
işletmeler yaklaşık 19000 TL, risk sevmeyen
işletmeler ise 13000 TL tarımsal gelir elde
etmişlerdir. İşletme arazisi dekarına düşen
tarımsal gelir risk seven işletmelerde 94 TL,
risk sevmeyen işletmelerde ise 84 TL’dir. Risk
seven işletmelerde dekara düşen tarımsal gelir
risk sevmeyen işletmelere göre biraz fazla
olmasına rağmen, bu farklılık istatistiki açıdan
önemsizdir (p> 0,10; t: 0,24).
Çizelge 14’de görüldüğü gibi risk seven
işletmelerde toplam aile geliri risk sevmeyen
işletmelere göre daha fazladır. Toplam aile
geliri risk seven işletmelerde yaklaşık 22000
TL iken, risk sevmeyen işletmelerde 17000
TL’dir. Risk seven işletmelerde toplam aile
gelirinin %85’i tarımsal gelir, %15’i tarım dışı
gelir iken; risk sevmeyen işletmelerde ise
%76’sı tarımsal gelir, %24’ü tarım dışı gelirdir.
İncelenen
işletmelerde
risk
seven
işletmelerde kişi başına düşen aile geliri risk
sevmeyenlere göre biraz daha yüksek olmasına
rağmen bu fark istatistiki açıdan önemli değildir
(p> 0,10; t: 0,01). Her iki grupta da kişi başına
düşen aile geliri, incelenen dönemdeki Türkiye
ortalaması olan 8456$’ın oldukça altında
kalmaktadır (Anonim, 2009b).
İncelenen işletmelerin risk davranış
grupları itibariyle başarı düzeyinin belirlenmesi
amacıyla rantabilite faktörü, mali rantabilite ve
ekonomik rantabilite hesaplanmış ve Çizelge
15’de verilmiştir. Çizelge’de de görüldüğü gibi
risk seven işletmelerde rantabilite faktörü, mali
rantabilite ve ekonomik rantabilite değerleri
risk sevmeyen işletmelere göre daha yüksek
çıkmıştır. İncelenen işletmelerde rantabilite
faktörü düşük çıkmış olup, risk seven
işletmelerin 100 TL’lik gayri safi hâsılasının
10,99 TL’si, risk sevmeyen işletmelerin ise 5,42
TL’si saf hâsılaya tekabül etmektedir.
Mali rantabilite risk seven işletmelerde
%1,91, risk sevmeyen işletmelerde ise %0,87
olarak hesaplanmıştır. Diğer bir ifade ile risk
seven işletmeler her 100 TL’lik öz sermayeye
karşılık 1,91 TL, risk sevmeyen işletmeler ise
0,87 TL kâr elde etmektedirler. Ekonomik
rantabilite ise, risk seven işletmelerde %2,15 ve
risk sevmeyen işletmelerde %1,16 olarak
bulunmuştur. Her iki grupta da ekonomik
rantabilitenin mali rantabiliteden yüksek
olması,
kullanılan
yabancı
sermayenin
işletmenin
rantabilitesini
arttırdığını
göstermektedir.
İncelenen işletmelerde, hesaplanan mali ve
ekonomik rantabilite değerleri, Türkiye’de 2008
Çizelge 13. İncelenen işletmelerde tarımsal gelir (TL), farklı birimlere düşen miktarları (TL), öz sermayeye ve aktif
sermayeye oranı (%)
RİSK DAVRANIŞ GRUPLARI
Risk Seven
Risk Sevmeyen
Gayrisafi Hâsıla (A)
94454,60
74922,34
Gerçek Masraflar (B)
75792,66
61893,12
Tarımsal Gelir (A-B)
18661,94
13029,22
İşletme Arazisi Dekarına Düşen Tarımsal Gelir
94,04
83,92
İşletmede Kullanılan EİG'ne Düşen
20,58
15,17
Tarımsal Gelirin Öz Sermayeye Oranı (%)
3,44
2,79
Tarımsal Gelirin Aktife Oranı (%)
3,03
2,55
90
İ.ÇETİN, K.ESENGÜN
Çizelge 14. Toplam aile geliri (TL ve % ) ve kişi başına düşen aile geliri (TL)
Tarımsal Gelir (A)
Tarım sektörü dışında çalışan aile işgücü geliri
Kiraya verilen arazi geliri
Tarım Dışı Gelir
Diğer servet gelirleri
Toplam (B)
Toplam Aile Geliri (A+B)
Kişi Başına Düşen Aile Geliri
Çizelge 15. İncelenen işletmelerde rantabilite (%)
RİSK
DAVRANIŞ
GRUPLARI
Risk Seven
Risk Sevmeyen
Rantabilite Faktörü
10,99
5,42
Mali Rantabilite
1,91
0,87
Ekonomik Rantabilite
2,15
1,16
yılı mevcut ortalama reel faiz oranları (yaklaşık
%10,4)
(Anonim,
2010b)
ile
karşılaştırıldığında; her iki grupta da hesaplanan
değerler bu oranın altında kalmaktadır. Bu
değerler
dikkate
alındığında,
incelenen
işletmelerin rantabl çalışmadıkları ve başarı
düzeylerinin düşük olduğu ifade edilebilir.
4. Sonuç ve Öneriler
Amasya ilinde 101 adet kuru soğan
yetiştiren tarım işletmesinin 2007-2008 üretim
dönemine ait verilerini kapsayan bu
araştırmada, işletmelerin risk tutumlarının
belirlenmesi, risk davranış grupları itibariyle
sermaye yapıları ve yıllık faaliyet sonuçlarının
ortaya konulması amaçlanmıştır. Referans
kumarı ve tercih ölçeği yardımıyla risk seven
işletme sayısı 36, risk sevmeyen işletme sayısı
65 olarak belirlenmiştir.
Araştırmada
elde edilen
sonuçlara
dayanarak, aşağıdaki önerilerin uygulanmasının
yöredeki tarımsal üretime katkı sağlayacağı
düşünülmüştür.
Öncelikle
Türkiye’de
fiyat
dalgalanmasının en fazla yaşandığı tarımsal
ürünlerden olan kuru soğanda üretim
planlaması yapılmalıdır. İnceleme alanında
gerek işletme sahibinin gerekse de hane
halkının eğitim düzeyinin düşük olduğu
belirlenmiştir.
Tarımsal
etkinliğin
artırılabilmesi için yöre çiftçilerin eğitim
düzeyini artıracak politikalar geliştirilmelidir.
RİSK DAVRANIŞ GRUPLARI
Risk Seven
Risk Sevmeyen
TL
%
TL
%
18661,94
84,68
13029,22
75,58
833,33
3,78
461,54
2,68
0,00
0,00
20,92
0,12
2541,67
11,53
3726,46
21,62
3375,00
15,32
4208,92
24,42
22036,94
100,00
17238,14
100,00
3852,61
3347,21
Ayrıca araştırma kuruluşları, yayım
uzmanları ve yöre üreticileri arasındaki
bağlantının güçlendirilmesi ile çiftçilerin daha
etkin bir tarımsal faaliyet yürütmeleri
sağlanmalıdır.
Yöre üreticisi birçok risk faktörü altında
faaliyette bulunmasına rağmen tarımsal
faaliyetlerinde genel olarak risk unsurunu göz
ardı
etmektedirler.
Üreticilerle
yapılan
görüşmelerde üreticinin risk konusunda
yeterince bilgi sahibi olmadığı anlaşılmıştır. Bu
nedenle üreticiler risk ve riske karşı
geliştirilecek
önlemler
konusunda
bilinçlendirilmeli ve risk konusunda yapılacak
bu tür çalışmalar sonucunda ulaşılan sonuçlar
üreticiye aktarılmalıdır. Aile işgücü içerisinde
çalışmayanların oranı yüksek olduğundan, atıl
işgücünü değerlendirecek tarımsal faaliyetler
çeşitlendirilmelidir
(hayvancılığın
geliştirilmesi,
sebzecilik
üretiminin
yaygınlaştırılması, yem bitkileri üretiminin
arttırılması
gibi).
Üretim
faaliyetlerini
çeşitlendirme,
gelir
çeşitlendirmesi,
kooperatifleşme, sözleşmeli yetiştiricilik ve
tarımsal sigorta gibi risk yönetim stratejilerinin
geliştirilmesi
ve
üreticiye
yansıtılması
sağlanmalıdır.
Üreticilerin risk konusundaki tutum ve
davranışlarının
belirlenmesine
yönelik
çalışmalara ağırlık verilerek, buna uygun üretim
desenleri önerilmelidir. Özellikle kuru soğan
gibi fiyat riski yüksek olan ürünlerde üretici
birliklerinin
oluşturulması
özendirilerek
üreticilere birlikte hareket etme yeteneği
kazandırılmalıdır. Böylece üreticilerin serbest
piyasa şartlarında rekabet şansları nispeten daha
yüksek olacaktır. Sonuç olarak, risk ve
belirsizlik altında karar alan üreticilere yönelik
bu tür çalışmaların arttırılması ile hem üretici,
91
Amasya İlinde Kuru Soğan Yetiştiren İşletmelerin Risk Davranışına Göre Sosyo-Ekonomik Analizi
hem yöre ekonomisi ve hem de ülke ekonomisi
kazançlı çıkacaktır.
Kaynaklar
Açıl,
F., 1956. Samsun İli Tütün İşletmelerinde
Rantabilite, A.Ü. Basımevi, s.19, Ankara.
Akay, M., 1996. Tokat İli Niksar İlçesi Tarım
İşletmelerinin Yapısal Analizi, İşletme Sonuçlarını
Etkileyen Faktörlerin Değerlendirilmesi ve Doğrusal
Programlama Yöntemiyle Planlanması Üzerine Bir
Araştırma.
(Doktora
Tezi),
Gaziosmanpaşa
Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Tarım
Ekonomisi Anabilim Dalı, Tokat.
Akçaöz, H., Özkan, B., Kızılay, H. 2006. Tarımsal
Üretimde Çiftçi Davranışları: Çiftçiliği Uygulama
Ölçeği (FIS), Bahçe Dergisi, Cilt:34, Sayı: 2, 63-71.
Anonim,
2001.
Genel
Tarım
Sayımı.
http://www.tuik.gov.tr/PreIstatistikTablo.do?istab_id
=125 (23.11.2009).
Anonim,
2008.
http://www.tuik.gov.tr/Preıstatistiktablo.Do?_stab__
d=126 (10.02.2010).
Anonim, 2009a. İl, Yaş Grubu ve Cinsiyete Göre Nüfus.
www.tuik.gov.tr (12.01.2010).
Anonim, 2009b. Genel Ekonomik Hedefler ve Yatırımlar,
2010.
http://www.dpt.gov.tr/PortalDesign/PortalControls/
WebIcerikGosterim.aspx?Enc=83D5A6FF03C7B4F
C9F38684094BC4B9B (09.04.2010).
Anonim, 2010a. Amasya İl Tarım Müdürlüğü, Proje ve
İstatistik Şubesi Kayıtları. Amasya.
Anonim,
2010b.
Ekonomik
Gelişmeler.
http://www.koc.com.tr/trtr/Yatirimci_Iliskileri/EkonomikGelismeler/Ekonom
ikGostergeler/Pages/EkonomikGostergeler.aspx
(09.04.2010).
Anonim,
2011.
Bitkisel
Üretim
İstatistikleri.
http://www.tuik.gov.tr/bitkiselapp/bitkisel.zul
Baquet, A. E., Halter, A. N., Conklin, F. S., 1976. The
Value of Frost Forcasting: A Bayesian Appraisal.
American Journal of Agricultural Economi, Vol.58:
511-520.
Baydaroğlu, N., 1999. Tokat İli Erbaa Ovası Tarım
İşletmelerinin Ekonomik Analizi ve Planlaması.
(Yüksek Lisans Tezi), Gaziosmanpaşa Üniversitesi,
Fen Bilimleri Enstitüsü, Tarım Ekonomisi Anabilim
Dalı, Tokat.
Binici, T., Koç, A., Zulauf, C.R., Bayaner, A., 2003. Risk
Attitudes of Farmers in Terms of Risk Aversion, A
Case Study of Lower Seyhan Plain Farmers in
Adana Province, Turkey. Turkish Journal of
Agricultural and Forestry, Vol.27, 305-12, Ankara.
Binswanger, H.P., 1978. Attitudes Towards Risk:
Experimental Measurement In Rural India.
Economic Growth Center Disc. Pap. No.285, Yale
University.
Bozoğlu, M., Ceyhan, V., Cinemre, H. A., 2001. Tonya
İlçesinde Süt İşletmelerinin Ekonomik Yapısı ve
Karşılaştıkları Riskler: Risk Ölçümü ve Uygun Risk
Yönetimi Stratejileri. Türkiye Ziraat Odaları Birliği
Yayınları No: 228, Ankara.
92
Ceyhan, V., Cinemre, H.A., Demiryürek, K., 1997.
Samsun İli Terme İlçesinde Çiftçilerin Risk
Davranışlarının Belirlenmesi. Ondokuz Mayıs
Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Araştırma Serisi No:3,
Samsun.
Çiçek, A. ve Erkan, O.,1996. Tarım Ekonomisinde
Araştırma
ve
Örnekleme
Yöntemleri.
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi
Yayınları, No: 12, Ders Notları Serisi No:6, Tokat.
Dillon, L. J. ve Scandızzo, P. L., 1978. Risk Attitudes of
Subsistence Farmers In Northeast Brazil. A
Sampling Approach, American Journal of
Agricultural Economics, Vol.60, Number.3.
Gündüz, O., 2007. Tokat İli Merkez İlçede Domates
Yetiştiren İşletmelerde Karşılaşılan Riskler ve
Optimum İşletme
Organizasyonunun
Riskli
Koşullarda Tespiti. (Doktora Tezi), Gaziosmanpaşa
Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Tarım
Ekonomisi Anabilim Dalı, Tokat.
Halter, A.N. ve Mason, R., 1978. Utility Measurement for
Those Who Need to Know. Western Journal of
Agricultural Economics, Vol.03, No:02, 99-110.
Hazneci E., 2009. Amasya İli Merzifon İlçesinde Süt
Sığırcılığı Yapan Tarım İşletmelerinde Risk Analizi.
(Yüksek Lisans Tezi), Ondokuzmayıs Üniversitesi,
Fen Bilimleri Enstitüsü, Tarım Ekonomisi Anabilim
Dalı, Samsun.
Holloway, C., 1979. Decision Making Under Uncertainty:
Models and Choices. Prentice-Hall, Inc., Englewood
Cliffs, New Jersey.
İnan, İ.H., 1994. Tarım Ekonomisi. Trakya Üniversitesi,
Ziraat Fak. Yay. No: 30, Tekirdağ.
Karahan, Ö., 2002. Tarımda Üreticilerin Risk Karşısındaki
Davranışları
Üzerine
Bir
Araştırma,
Ege
Bölgesinden Bir Örnek Olay. (Doktora Tezi), Ege
Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Tarım
Ekonomisi Anabilim Dalı, İzmir.
Karberg, S., 1993. Developing A Sensible And Successful
Marketing Attitude. Purdue University, Cooperative
Extension Service, West Lafayette, Indiana, EC-673,
http.//www.ces.purdue.edu/extmedia/EC/EC673.html.
Lansink, A. O., 1999. Area Allocation Under Price
Uncertainly On Dutch Arable Farm. The Journal of
Agricultural Economics, Vol.50, No:1, 93-105.
Moscardi, E. ve de Janvry A., 1977. Attidudes Toward
Risk Among Peasants: An Econometric Approach.
American Journal of Agricultural Economi, Vol.59,
No: 4, Nov.: 710-716.
Zuhair, S.M.M., D.B. Taylor, R.A. Kramer, 1992. Choice
of Utility Function Form: Its Effect on Classification
of Risk Preferences and The Prediction of Farmer
Decisions. The Journal of Agricultural Economics,
Vol. 6:333-334.
GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2012, 29(1), 93-98
Oryza rufipogon Griff. Mitokondri Genomunun (mtDNA) In silico SSR
Analizi
Ertuğrul FİLİZ
Bitkisel ve Hayvansal Üretim Bölümü, Çilimli Meslek Yüksek Okulu, Düzce Üniversitesi, Düzce
Özet: Kültüvarı yapılan çeltik türleri, insan beslenmesi için en önemli ürünlerden biridir. Oryza cinsi 21
yabani ve 2 kültüvar tür barındırmaktadır. Oryza rufipogon Griff. kültüvar çeltiğin yabani atasıdır ve aynen
kültüvar çeltik türleri gibi (Oryza sativa L. ve Oryza glaberrima Steud. ) AA genom yapısına sahiptir. Basit
dizi tekrarları (SSRs) olarak da bilinen mikrosatellitler, bütün genomda dağılmış halde bulunan küçük ve
birbirini izleyen tekrarlardır (1-6 bç). Bu çalışmada, biyoenformatik araçlar kullanılarak in silico O.
rufipogon mitokondriyal genomunda SSR’ları (mtSSR) tanımladık. Mitokondriyal genomda 594 SSR
ortalama 1 SSR/1.06 kb olarak belirledik ve mtSSR’ların %96’sının kodlama yapmayan bölgelerde olmasına
karşın mtSSR’ların %4’ü kodlama yapan bölgelerde gözlemlendi. Tek nükleotid SSR’lar kodlama
bölgelerinde baskın olmasına karşın üç nükleotid SSR’lar mitokondriyal genomda en fazla bulunan
tekrarlardır. Tek nükleotid tekrarları için en sık tekrar A/T (85.5%), ikili nükleotid tekrarları için AG/CT
(70.59%), üçlü nükleotid tekrarları için AAG/CTT (30.9%), dörtlü nükleotid tekrarları için AAAG/CTTT
(24.5%), beşli nükleotid tekrarları için eşit AAATT/AATTT, AAGAT/ATCTT, AATTC/GAATT ve
CCCGG/CCGGG (16.7%), altılı nükleotid tekrarları için AAAAAT/ATTTTT (100%) bulunmuştur. Sonuç
olarak, bu çalışmanın bulguları gelecekte farklı Oryza türleri için filogenetik, evrimsel genetik, genetik
haritalama ve mtSSR temelli genetik çeşitlilik çalışmalarına bilimsel bir zemin sağlayacaktır.
Anahtar kelimeler: Oryza rufipogon, çeltik, mtDNA, SSR, in silico analiz.
In silico SSRs Analysis of Mitochondrial Genome (mtDNA) of Oryza
rufipogon Griff.
Abstract: Cultivated rice is one of the most important crops for human diet. The Oryza genus includes 21
wild species and 2 cultivated species. Oryza rufipogon Griff. is the wild ancestor of cultivated rice and has
AA genome structure as cultivated rice species (Oryza sativa L. and Oryza glaberrima Steud. ).
Microsatellites also known as simple sequence repeats (SSRs) are small tandem repeats (1-6 bp) that are
interspersed throughout the genome. In this study, in silico we identified mitochondrial SSRs (mtSSR) in O.
rufipogon mitochondrial genome (mtDNA) by using bioinformatics tools. We determined 594 SSRs in the
mitochondrial genome with an average of 1 SSR/1.06 kb and a total of 4% mtSSRs were observed in genic
regions while a total of 96% mtSSRs were observed in intergenic regions. Trinucleotide SSRs were the most
abundant repeats in mitochondrial genome while mononucleotide SSRs were predominant in genic regions.
The most frequent motifs were A/T (85.5%) for mononucleotide repeats, AG/CT (70.59%) for dinucleotide
repeats , AAG/CTT (30.9%) for trinucleotide repeats, AAAG/CTTT (24.5%) for tetranucleotide repeats,
AAATT/AATTT, AAGAT/ATCTT, AATTC/GAATT and CCCGG/CCGGG were equal (16.7%) for
pentanucleotide repeats and AAAAAT/ATTTTT (100%) for hexanucleotide repeats. In conclusion, this
study results provide scientific basis for phylogenetics, evolutionary genetics, genetic mapping and diversity
studies based on mtSSRs for different Oryza species in future.
Key words: Oryza rufipogon, rice, mtDNA, SSR, in silico analysis.
1. Giriş
Kültürü yapılan çeltik türleri, dünyadaki en
önemli beslenme kaynaklarındandır ve yaklaşık
dünya
nüfusunun
%50’sinin
beslenme
ihtiyacını karşılamaktadır (Gao ve ark., 2006).
Çeltik kültür çalışmalarının yaklaşık olarak
9000 yıl önce Hindistan ve Güney Çin’nin
büyük bir kısmında başladığı tahmin
edilmektedir. Çeltik, Oryza cinsine ait olan ve
kültürü yapılan Asya pirinci Oryza sativa L. ve
Afrika pirinci Oryza glaberrima Steud.
türleriyle birlikte yaklaşık yirmiden fazla
yabani çeltik türü barındırmaktadır (Khush,
1997). O. glaberrima türü Batı Afrika’nın
belirli bölgelerinde yetiştirilirken, O. sativa türü
küresel ölçekte yetiştirilmektedir (Londo ve
ark., 2006). Yabani çeltik olarak da bilinen O.
rufipogon Griff., Asya kültüvar pirincinin atası
olarak
bilinmekte
olup
çeltik
ıslah
çalışmalarında en önemli gen havuzlarından
biridir (Oka, 1988). O. rufipogon günümüzde
Çin’in bazı bölgelerinde doğal olarak dağılım
93
Oryza rufipogon Griff. Mitokondri Genomunun (mtDNA) In silico SSR Analizi
göstermektedir (Gao, 1997). İlk erkek sterilite
geni (MS) O. rufipogon türünde tespit edilerek
diğer kültüvar çeltik türlerine aktarılmıştır
(Yuan ve ark., 1989). Ayrıca, bu tür tungro
virüsüne karşı dayanıklılık ve asit sülfatlı
topraklara dayanıklılık gibi önemli agronomik
özelliklerin
kültüvar
çeltik
türlerine
aktarılmasına kaynak sağlamıştır (Bellon ve
ark., 1998). Oryza türleri diploid ve
allotetraploid genom yapılarına sahiplerdir.
Diploit türler AA, BB, CC, EE, FF veya GG
genom yapısına sahipken allotetraploid türler
BBCC, CCDD veya HHJJ genom yapısına
sahiptir (Nishikawa ve ark., 2005). Kültüvarı
yapılan iki çeltik türü de (O. sativa L. ve
O.glaberrima Steud. ) 2n = 24 diploid
kromozom yapısına sahiptir ve yabani çeltik
türü olan O. rufipogon türünde de olduğu gibi
AA genom yapısı özelliği göstermektedir (Xu
ve ark., 2007).
Bitki mitokondriyal genomları (mtDNA)
dizi (nokta mutasyonları, eklenme-silinme vb. )
ve yapısal düzeyde (yabancı DNA parçası
eklenme, duplikasyon, DNA kırılmaları vb.)
çok dinamik yapıya sahiplerdir. Özellikle kapalı
tohumlu bitkilerde mtDNA büyüklükleri 200 kb
ile 2000 kb arasında değişmektedir (Palmer ve
ark., 2000). Ayrıca, bitki mitokondriyal
genomlarında dağılmış halde bulunan küçük ve
büyük tekrar birimleri (mtSSR) mtDNA’ya çok
dinamik bir genom yapısı sağlamaktadır
(Mackenzie ve ark., 1994).
Mikrosatellit veya basit dizi tekrarlarları
(SSRs) uzunlukları canlılarda 1-6 baz çifti (bp)
arasında değişen ve ökaryotik organizmaların
çekirdek ve organel genomlarında yaygın
olarak bulunan tekrar dizileridir (Victoria ve
ark., 2011).
Genom içerisine dağılmış olan SSR
bölgelerindeki varyasyonlar, genetik çeşitlilik,
genetik haritalama ve fonksiyonel çeşitlilik
çalışmalarında yaygın olarak kullanılmaktadır
(Varshney ve ark., 2005).
Yapılan bu çalışmada, biyoenformatik
araçlar yardımıyla O. rufipogon mitokondriyal
genom dizisi kullanılarak in silico SSR analizi
gerçekleştirildi ve genom içindeki SSR
yoğunluğu, SSR motifleri, SSR uzunlukları gibi
parametreler tespit edildi.
94
2.Materyal ve Metod
Bu çalışmada Oryza rufipogon türüne ait
tamamlanmış mitokondriyal genom dizisi
(aksesyon no: NC_013816, büyüklüğü: 559045
baz çifti) FASTA formatında Ulusal
Biyoteknoloji Bilgi Merkezi’nden (NCBI) elde
edildi
(www.ncbi.nlm.nih.gov/genomes/).
Mitokondriyal
SSR’ların
belirlenmesinde
MISA yazılımı kullanıldı (http://pgrc.ipkgatersleben.de/misa/). SSR’lar belirlenirken
minimum tekrar sayıları tek nükleotidler için 8,
ikili nükleotidler için 5, üçlü, dörtlü, beşli ve
altılı nükleotid tekrarları için 3 olarak
belirlendi. Ayrıca, SSR bölgelerinin kodlama
yapan veya yapmayan bölgelerde olup olmadığı
Genbank annotasyon verilerine göre analiz
edildi ve bulunan üçlü SSR tekrarlarının yer
aldığı lokusların muhtemel kodladığı amino
asitlerde tespit edilmiştir.
3.Sonuçlar ve Tartışma
3.1.mtSSRs yoğunluğu
O. rufipogon mitokondriyal genom analizi
sonuçlarında toplam 594 mtSSR bulundu ve bu
SSR’lardan 24 tanesinin (%4) kodlama yapan
bölgelerde (genic), 570 tanesinin (%96) ise
kodlama yapmayan bölgelerde (intergenic)
olduğu tespit edildi (Şekil 1.).
Ortalama SSR yoğunluğu kilobaz (kb)
başına 1.06 ve G+C içeriği %44.04 bulundu.
Rajendrakumar ve ark. (2007) Oryza sativa
subsp. japonica türüyle yaptıkları çalışmada
2528 SSR tespit etmiş olup bunların %8,7’sinin
kodlama yapan bölgelerde olduğu görülmüştür.
Bu oranın bizim bulduğumuz sonuçlardan
yaklaşık 2 kat daha fazla olduğu, ayrıca
ortalama kilobaz başına mtSSR yoğunluğunun
kodlama yapan bölgelerde 4.2, kodlama
yapmayan bölgelerde 5.3 olduğu ve bu
sonuçların bulgularımızdan yaklaşık 4-5 kat
fazla olduğu saptanmıştır. Chlorophyta
taksonuna ait 14 mitokondri ve 22 kloroplast
genomunda yapılan in silico SSR analiz
çalışmasında, mtDNA’ların yaklaşık %50’sinde
kodlama yapan bölgelerde SSR bulunamamış,
var olanlarda ise %0.02 – %0.68 arasında
değiştiği görülmüştür (Kuntal ve Sharma,
2011). Bu değerlerin yaptığımız çalışmanın
sonuçlarına
göre
çok
düşük
olduğu
anlaşılmıştır.
E. FİLİZ
Şekil 1. Kodlama yapan ve yapmayan bölgelerdeki mtSSR’lar
3.2.mtSSR tipleri ve motif dağılımı
mtSSR motif dağılımları incelendiğinde,
genom seviyesinde en fazla üçlü tekrar olduğu
(%52.9) daha sonra sırasıyla tekli tekrar
(%33.7) ve dörtlü tekrar (%8.2) olduğu
görülmüştür (Şekil 2.).
Kodlama yapan bölgelerde en fazla tek
nükleotid SSR (%2) daha sonra sırasıyla üç
nükleotid SSR (%1.8) ve dört nükleotid SSR
(%0.2) bulunmuştur. Bazı yapılan çalışmaların
sonuçlarına göre, kodlama bölgelerinde üçlü
nükleotid tekrarı en yaygın olarak bulunurken
bunu iki ve dörtlü nükleotid SSR’ları takip
etmektedir (Varshney ve ark., 2005) fakat
çalışmamızın
bulguları
bu
hipotezi
desteklememektedir. Buna karşın, kodlama
bölgelerindeki üçlü tekrarların çokluğu da
dikkat çekmektedir. Üçlü SSR bölgelerin
genelde kodlama bölgelerinde yer aldığı, buna
karşın diğer tekrar tiplerinin kodlama yapmayan
bölgelerde daha fazla bulunduğu, bununda
kodlama bölgelerindeki üçlü tekrarların çerçeve
kayma
mutasyonlarının
baskısı
altında
seleksiyona maruz kalarak üçlü tekrarlar
dışındaki SSR motiflerinin varyasyonuna neden
olduğu düşünülmektedir (Metzgar ve ark.,
2000). SSR tiplerine bakıldığında tek nükleotid
tekrarlarında A/T (%85.5) tekrarının G/C
(%14.5)
tekrarlarından
fazla
olduğu
bulunmuştur (Şekil 3.). Bu sonuç bazı önemli
tahıl bitkilerinin genom analizlerinin verilerine
paralel bulunmuştur (Rajendrakumar ve ark.,
2008).
Şekil 2. Farklı mtSSR tekrarlarının toplam sayıları
95
Oryza rufipogon Griff. Mitokondri Genomunun (mtDNA) In silico SSR Analizi
Şekil 3. En sık görülen mtSSR motifleri
Oryza sativa subsp. japonica SSR
analizlerinde en fazla iki nükleotidli tekrar, tek
nükleotidli tekrar ve üç nükleotidli tekrar
bulunmuştur (Rajendrakumar ve ark., 2007). Bu
sonuçlar bizim çalışmamızın sonuçlarıyla
örtüşmemekte olup bu farklılığın, O. rufipogon
türünün gen havuzunun farklı evrimsel dinamik
süreçlere maruz kalmasından kaynakladığını
düşünülmektedir. İki nükleotid tekrarlarının tek
nükleotid tekrarlarına oranla sayının yaklaşık
12 kat az olduğu, AG/CT tekrarının en fazla
olduğu (%70.59) bunu da AT/AT tekrarının
(%20.1) izlediği görüldü ve bu sonucun çeltikle
yapılan çalışmayla örtüşmediği (Rajendrakumar
ve ark., 2007) fakat değişik bitki gruplarıyla
yapılan mtSSR analiz sonuçlarıyla uyumlu
olduğu görülmüştür. (Kuntal ve Sharma, 2011)
(Tablo 1.). Ayrıca, bazı bitki türlerinde
gerçekleştirilen kloroplast genomu (cpDNA)
SSR analizi çalışmalarında da benzer sonuçların
elde edildiği anlaşılmıştır (Gandhi ve ark.,
2010). Üç nükleotid tekrarlarında AAG/CTT
(%30.9) motifi en fazla bulunurken sırasıyla
ACT/AGT (%12.4) ve AAT/ATT (%9.9)
motiflerinin bunu izlediği tespit edilmiştir.
Arabidopsis thaliana model bitkisinde yapılan
SSR analizlerinde en fazla görülen üç nükleotid
tekrarının AAG olduğu bulunmuştur (Varshney
ve ark., 2002) ve bu sonucu bulgularımız
desteklemektedir. Ayrıca, diğer organel genom
analizleri de çalışmamızın sonuçlarıyla
Tablo 1. Oryza rufipogon mitokondriyal genomunda gözlemlenen tekrar motifleri
Tekrar sayısı
Motif
96
İki nükleotid
AG, AT, CT, TC
Üç nükleotid
AAC, GTT, AAG, CTT, AAT, ATT, ACC, GGT, ACG,
CGT, ACT, AGT, AGC, CTG, AGG, CCT, ATC, ATG,
CCG, CGG
Dört nükleotid
AAAC, GTTT, AAAG, CTTT, AAAT, ATTT, AACG,
CGTT, AAGC, CTTG, AAGG, CCTT, AAGT, ACTT,
AATG, ATTC, ACCT, AGGT, ACTG, AGTC, AGCG,
CGCT, ATCC, ATGG, CCCG, CGGG, CCGG, CCGG
Beş nükleotid
AAAGG, CCTTT, AAATC, ATTTG, AAATT, AATTT,
AAGAT, ATCTT, AATAG, ATTCT, AATCC, ATTGG,
AATTC, AATTG, CCCGG, CCGGG
Altı nükleotid
AAAAAT, ATTTTT
E. FİLİZ
paraleldir (Rajendrakumar ve ark., 2007;
Rajendrakumar ve ark., 2008). Dört nükleotid
SSR
motiflerinde
en
fazla
sırasıyla
AAAG/CTTT
(%24.5),
AAGC/GCTT,
AAGG/CCTT, ACTG/CAGT (%10.2) ise eşit
oranla dağılım göstermiştir. Beş nükleotid
tekrarlarında
AAATT/AATTT,
AAGAT/ATCTT,
AATTC/GAATT
ve
CCCGG/CCGGG (%16.7) motifleri eşit
oranlarla tespit edilmiştir. Altı nükleotid
tekrarlarında sadece AAAAAT/ATTTTT motifi
(%100) gözlemlenmiştir.
Genbank annotasyon verilerine göre O.
rufipogon mtDNA’sında 59 gen bölgesi
tanımlanmış olup yapılan analizler sonucunda
24 genin (%40.7) SSR bölgeleriyle ilişkili
olduğu saptanmıştır. Gen bölgeleri içindeki
SSR’lar genom içerisindeki tekrar yapmayan
bölgelere oranla daha yüksek mutasyon eğilimi
göstermektedir. Ayrıca, SSR varyasyonları gen
anlatımını, gen aktivitesinin susturulmasını
veya fonksiyonunun değiştirilmesi gibi olayları
da etkilemektedir (Li ve ark., 2004). Elde
ettiğimiz bulgular temel alındığında, bütün
genomda en fazla bulunan SSR motifinin üçlü
tekrarlar olması ve kodlama yapan bölgelerdeki
en sık bulunan SSR motiflerinden ikinci sırada
olması
yukarıdaki
hipotezle
uyum
göstermektedir. Kodlama bölgelerindeki üçlü
tekrarların muhtemel kodladığı aminoasit
çeşitleri incelendiğinde, en fazla kodlanan
aminoasitler lösin ve aspartik asit (%27.3),
diğerleri ise eşit yüzdelerle lizin, izolösin,
glutamin, glisin ve fenilalanin şeklindedir
(%8.68) (Şekil 4.). Farklı aminoasit tekrarları
farklı protein sınıflarını ortaya çıkarmaktadır. A.
thaliana model bitkisinde en fazla tekrarlanan
kodonun lizin (Lys) olduğu görülmüştür (Li ve
ark., 2004). Bu sonuç O. rufipogon bitkisinin
verileriyle uyuşmamaktadır.
Mikrosatellitler, genom içerisinde kodlama
yapan ve yapmayan bölgelerde düzenli dağılım
göstermeyen kısa DNA dizileridir, DNA
eşlenme ve onarılma süreçleri farklı türlerde
SSR dağılımını etkilemektedir (Oliveira ve ark.,
2006). Bu çalışmada, O. rufipogon türünün
komple mitokondriyal genomu (mtDNA)
biyoenformatik araçlar yardımıyla analiz
edilmiştir ve özellikle belirlenen mitokondriyal
mikosatellitlerin (mtSSR) %96 gibi büyük bir
oranının kodlama yapmayan bölgelerde olduğu
saptanmıştır.
25.762 tahmini protein kodlayan DNA
dizileri incelenmesi sonucunda, üçlü nükleotid
tekrarları hariç diğer tüm SSR tipleri kodlama
bölgelerinde kodlama yapmayan bölgelere
oranla çok düşük frekansta bulunmuş ve
bununda kodlama bölgelerindeki çerçeve
kayma mutasyonlarına karşı negatif bir
seleksiyona katkıda bulunacağı düşünülmüştür
(Morgante ve ark., 2002). Kodlama yapmayan
bölgelerdeki SSR sayısının fazla olması ve
kodlama bölgelerindeki SSR sayılarının da üçlü
tekrarlarda ikinci sırada bulunması bu hipotezle
uyum göstermektedir. Sonuç olarak, SSR
markörleri kodominant olmaları itibariyle
Şekil 4. Kodlama bölgelerindeki SSR bölgeleriyle ilişkili olası aminoasit ürünleri
97
Oryza rufipogon Griff. Mitokondri Genomunun (mtDNA) In silico SSR Analizi
bilgilendirme gücü, polimorfizm oranı ve
mutasyon oranlarına bağlı olarak varyasyon
seviyesi de önemli derecede yüksektir. SSR
markörleri, bitki filogenetiği ve genetik
çeşitlilik çalışmalarında, genetik haritalama ve
fonksiyonel genomik çalışmalarında yaygın
olarak kullanılmaktadırlar. Bu çalışmanın
sonuçları, özellikle gelecekte yapılacak olan
çeltik türleriyle ilgili mtSSR çalışmalarına
güçlü bir bilimsel zemin oluşturacaktır.
Kaynaklar
Bellon, M.R., Brar, D.S., Lu, B.R., Pham J.L. 1998. Rice
genetic resources. In: Dwoling NG, Greenfield SM,
Fischer KS (eds) Sustainability of rice in the global
food system, Chapter 16,Davis, California (USA).
Pacific Basin Study Center and IRRI, Manila, 251–
283.
Gandhi, S.G., Awasthi, P. and Bedi, Y.S. 2010. Analysis
of SSR dynamics in chloroplast genomes of
Brassicaceae family. Bioinformation, 5(1), 16-20.
Gao, L.Z. 1997. Studies on genetic variation of three wild
rice (Oryza spp.) in China and their conservation
biology. Ph.D. Dissertation, Institute of Botany,
Chinese Academy of Sciences, Beijing, P.R. China.
Gao, L.Z., Zhang, C.H., Li, D.Y., Pan, D.J., Jia, J.Z.,
Dong, Y.S. 2006. Genetic diversity within Oryza
rufipogon germplasms preserved in Chinese field
gene banks of wild rice as revealed by microsatellite
markers. Biodiversity and Conservation, 15, 4059–
4077.
Khush, G.S. 1997. Origin, dispersal, cultivation and
variation of rice. Plant Molecular Biology, 35, 25–
34.
Kuntal, H., Sharma V. 2011. In Silico Analysis of SSRs in
Mitochondrial Genomes of Plants. OMICS: A
Journal of Integrative Biology, Vol. 15, No. 11, 783789.
Li, Y.C., Korol, A.B., Fahima, T. and Nevo, E. 2004.
Microsatellites Within Genes: Structure, Function,
and Evolution. Mol. Biol. Evol., 21(6), 991–1007.
Londo, J.P., Chiang, Y.C., Hung, K.H., Chiang, T.Y.,
Schaal, B.A. 2006. Phylogeography of Asian wild
rice, Oryza rufipogon, reveals multiple independent
domestications of cultivated rice, Oryza sativa.
PNAS, 103: 25, 9578–9583.
Mackenzie, S., He, S., Lyznik, A. 1994. The Elusive Plant
Mitochondrion as a Genetic System. Plant Physiol.,
105, 775–780.
Metzgar, D., Bytof, J., Wills, C. 2000. Selection Against
Frameshift
Mutations
Limits
Microsatellite
Expansion in Coding DNA. Genome Res., 10, 7280.
Morgante, M., Hanafey, M. and Powell, W. 2002.
Microsatellites are preferentially associated with
nonrepetitive DNA in plant genomes. Nat. Genet.,
30, 194–200.
Nishikawa, T., Vaughan, D.A., Kadowaki, K. 2005.
Phylogenetic analysis of Oryza species, based on
simple sequence repeats and their flanking
98
nucleotide sequences from the mitochondrial and
chloroplast genomes. Theor Appl Genet, 110, 696–
705.
Oka, H.I. 1988. Origin of cultivated rice. Japanese
Scientific Societies Press, Tokyo.
Oliveira, E. J., Pádua, J. G., Zucchi, M.I., Vencovsky, R.,
Vieira, M.L.C. 2006. Origin, evolution and genome
distribution of microsatellites, Genetics and
Molecular Biology, 29(2), 294-307.
Palmer, J.D., Adams, K.L., Cho, Y., Parkinson, C.L., Qiu,
Y.L., and Song, K. 2000. Dynamic evolution of
plant mitochondrial genomes: mobile genes and
introns, and highly variable mutation rates. Proc.
Natl. Acad. Sci. USA, 97, 6960-6966.
Rajendrakumar, P., Biswal, A.K., Balachandran, S.M.,
Srinivasarao, K. and Sundaram, R.M. 2007. Simple
sequence repeats in organellar genomes of rice:
frequency and distribution in genic and intergenic
regions. Bioinformatics, 23, 1–4.
Rajendrakumar, P., Biswal, A.K., Balachandran, S.M.,
Sundaram, R.M. 2008. In silico analysis of
microsatellites in organellar genomes of major
cereals for understanding the phylogenetic
relationships. In Silico Biology, 8, 9-18.
Xu, J.H., Cheng, C., Tsuchimoto, S., Ohtsubo, H.,
Ohtsubo, E. 2007. Phylogenetic analysis of Oryza
rufipogon strains and their relationship to Oryza
sativa strains by insertion polymorphism of rice
SINEs. Genes Genet. Syst., 82, 217-229.
Varshney, R.K., Thiel, T., Stein, N., Langridge, P. and
Graner, A. 2002. In Silico Analysis on Frequency
and Distribution of Microsatellites in ESTs of Some
Cereal Species. Cellular & Molecular Biology
Letters, 7, 537 – 546.
Varshney, R.K., Graner, A., Sorrells, M.E. 2005. Genic
microsatellite markers in plants: features and
applications. TRENDS in Biotechnology, Vol.23,
No.1.
Victoria, F.C., Maia, L.C., Oliveira, A.C. 2011. In silico
comparative analysis of SSR markers in plants.
BMC Plant Biology, 11,15.
Yuan, L.P., Virmani, S.S., Mao, C.X. 1989. Hybrid rice:
achievements and further outlook. In: Progress in
irrigated rice research. International Rice Research
Institute, Manila, The Philippines, 219–223.
GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2012, 29(1), 99-104
Toprak İşleme Yöntemlerinin Buğdayda Yabancı Otlanmaya ve Verime
Etkileri*
Hüseyin ÖNEN1
Engin ÖZGÖZ2
Zeki ÖZER1
1
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü, Tokat
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Biyosistem Mühendisliği Bölümü, Tokat
2
Özet: Bu çalışmada üç farklı toprak işleme yönteminin (geleneksel toprak işleme, azaltılmış toprak işleme ve
anıza ekim) buğday tarımında yabancı otlanmaya etkisi incelenmiştir. Deneme alanı; herbisit uygulanmış ve
uygulanmamış olarak ikiye bölünmüş ve yabancı otların verime etkileri saptanmıştır. Toprak işleme
yöntemlerinin tane, tane+sap ve sap verimlerine istatistiksel olarak etkisi bulunmamıştır. Ancak, tüm toprak
işleme yöntemlerinde herbisit uygulanan ve uygulanmayan parseller arasında istatistiksel olarak farklılık
önemli bulunmuştur. Anıza ekim yapılan ve herbisit uygulanan parselde en yüksek verim değerleri elde
edilmiştir. Herbisit uygulanmayan parsellerde yapılan sayımlar sonucunda m²’deki toplam yabancı ot sayısı
açısından uygulanan toprak işleme yöntemleri arasında istatistiksel açıdan önemli bir farklılık bulunmamıştır.
Ancak, geleneksel toprak işlemede Poligonum aviculare L. (Çoban değneği), azaltılmış toprak işlemede
Lactuca serriola L. (Yabani marul), anıza ekimde ise Chenepodium album L. (Sirken) ve Bifora radians
Bieb. (Kokar ot) daha yoğun bulunmuştur. Anıza ekimde yabancı otlar en yüksek yüzde kaplama alanına
sahip iken bunu sırası ile azaltılmış toprak işleme ve geleneksel toprak işleme yöntemi takip etmiştir.
Anahtar kelimeler: Buğday, Yabancı ot, Toprak işleme yöntemleri, Verim
The Effect of Tillage Systems on Weed Density and Yield in Wheat Cultivation
Abstract: The effects of three tillage systems (conventional, minimum and no-tillage) on weed density in
wheat farming were investigated. The study area was divided into two parts (herbicide treated and no
herbicide) and the weed impact on wheat yield was determined. The soil tillage systems were not
significantly affected the grain, grain+straw and straw yields. Herbicide application significantly increased
with the yield in all tillage systems. The highest yield was obtained from no-till with herbicide application.
The total number of weeds (plant/m2) did not significantly change with different tillage systems did without
herbicide application. Poligonum aviculare L. was more intensive in conventional tillage system, Lactuca
serriola L. was in minimum tillage system and Chenepodium album L. and Bifora radians Bieb. were in notillage system. The greatest weed coverage was observed in no-till, followed by minimum and conventional
tillage systems.
Key words: Wheat, Weed, Soil tillage systems, Yield
1. Giriş
Tüm tarım sistemlerinde sorun oluşturan
yabancı otlar kültür bitkileri ile rekabete girerek
verim ve kalitede önemli düşüşlere neden
olurlar (Özer ve ark, 2001). Gelişmiş ülkelerde
yabancı otlardan kaynaklanan ürün kayıpları
ortalama % 10–15 arasında iken, bazı Asya
ülkelerinde bu oran % 45’e varmaktadır
(Gürsoy, 1982). Ancak kültür bitkisine göre
yabancı otlardan kaynaklanan verim kayıpları
büyük farklılık göstermektedir. Nitekim
yabancı otlardan kaynaklanan verim kayıpları
hububatta % 20–40 civarında iken, şeker
pancarı gibi bazı ürünlerde kayıplar % 90’a
kadar çıkabilmektedir (Önen ve ark., 1997).
Dolayısıyla başarılı bir bitkisel üretim için
yabancı ot kontrolü büyük önem taşımaktadır.
Yabancı ot kontrol yönteminin seçimi
geniş ölçüde mevcut kültür bitkisine, yabancı ot
türlerine, toprak tipine, iklimsel şartlara,
uygulanan toprak işleme sistemine vb. bağlıdır
(Derksen ve ark., 1993; Önen 1999a). Bütün
toprak işleme sistemlerinde temel olarak tohum
yatağının hazırlığı hedeflenirken aynı zamanda
yabancı otlarla da mücadele edilmektedir.
Ancak toprak işleme sistemine bağlı olarak
farklı
toprak
işleme
makineleri
kullanıldığından; toprak dolayısıyla da yabancı
ot popülasyonları uygulanan toprak işleme
sisteminden farklı düzeylerde etkilenir (Streit
ve ark., 2003). Kulaklı pulluk ve diskli tırmık
gibi aletlerin kullanıldığı geleneksel toprak
işleme sistemlerinde bazı yabancı otlar başarılı
bir şekilde kontrol altına alınabilinmektedir.
Ancak, geleneksel toprak işleme yöntemlerinde
* Çalışma Türkiye III. Herboloji Kongresinde Sunulmuş ve Özet olarak basılmıştır
99
Toprak İşleme Yöntemlerinin Buğdayda Yabancı Otlanmaya ve Verime Etkileri
toprak alt üst edildiğinden bir önceki yıl toprağa
gömülen tohumlar bir sonraki yıl yüzeye
çıkartılarak çimlenmeleri teşvik edilmektedir.
Toprağın alt üst edilmediği, belli miktarda veya
tüm anızın yüzeyde bırakıldığı korumalı toprak
işleme sistemlerinde ise bu sorun görülmez.
Ancak bu sistemlerde toprak işleme
yapılmadığından yabancı ot kontrolü tamamen
herbisitlere dayanır (Unger, 1990).
Tahıllar genel olarak erken gelişme
dönemlerinde yabancı otlara karşı çok
hassastırlar. Kışlık hububatta yabancı ot
kontrolü istenen düzeyde verim alınabilmesi
için vazgeçilemez tarımsal işlemler arasında yer
almaktadır. Kültür bitkisi ile yabancı ot
rekabetinin süresi arttıkça buna bağlı olarak
verim ve kalite düşmektedir. Özellikle
azaltılmış işleme sistemlerinde tahıllar erken
dönemlerinde yabancı otlarla güçlü bir şekilde
rekabet etmek durumunda kalabilmektedir
(Tottman ve ark., 1982). Zira geleneksel toprak
işleme ile karşılaştırıldığında azaltılmış toprak
işleme sistemlerinde hububatta çok yıllık
yabancı otların belirgin bir şekilde arttığı ve
arazide yabancı ot biyomasının yükseldiği
saptanmıştır (Velykis ve Satkus, 2006).
Dolayısıyla genel olarak
kışlık hububatta
sonbaharda yapılan herbisit uygulaması,
ilkbaharda yapılan ilaçlamaya göre kültür
bitkisini yabancı ot rekabeti yönüyle daha
avantajlı hale getirmektedir (Pilipavičius ve
ark., 2010; Vanaga ve ark., 2010). Ancak
rekabet yetenekleri açısından yabancı ot türleri
arasında büyük farklılıklar olduğu da gözden
kaçırılmamalıdır. Genel olarak sonbaharda
çimlenen geniş yapraklı yabancı otların kültür
bitkisi ile rekabet düzeyinin dar yapraklı
yabancı otlara göre daha düşük olduğu
saptanmıştır (Tottman ve ark., 1982). Bu
çerçeveden çalışmayla; yoğun hububat tarımı
yapılan Kazova (Tokat)’da toprak işleme
sistemlerinin yabancı ot idaresi yönüyle
karşılaştırılması, uygulanan farklı toprak işleme
sistemine bağlı olarak yabancı ot tür ve
yoğunlukları
arasındaki
farklılıkların
belirlenmesi, toprak işleme sistemlerinin
buğday verimine olan etkilerinin araştırılması
ve yabancı otlarla kimyasal savaşımdaki
etkinliğin uygulanan toprak işleme sistemine
bağlı olarak karşılaştırılması amaçlanmıştır.
2. Materyal ve Yöntem
Çalışmalar Gaziosmanpaşa Üniversitesi
Ziraat Fakültesi deneme alanlarında 2000
yılında yürütülmüştür. Deneme alanındaki
toprak yapısı siltli kil’dir. Deneme alanında, iki
farklı derinlikte (0-10 cm ve 10-20 cm) ölçülen
toprağın nem içeriği, hacim ağırlığı ve
(penetrasyon) direnci değerleri Çizelge 1’de
verilmiştir.
Araştırma, arpa anızlı tarla koşulunda 2.5 x
30 m ölçülerindeki parsellerde tesadüf blokları
deneme
deseninde
3
tekrarlı
olarak
yürütülmüştür (Şekil 1). Uygulanan toprak
işleme ve ekim yöntemleri aşağıdaki işlem
zinciri ile gerçekleştirilmiştir.
1. Kulaklı pulluk + diskli tırmık +
Üniversal ekim makinesi ile ekim (GTİ)
2. Rotatiller + Üniversal ekim makinesi ile
ekim (ATİ)
3. Anıza ekim (AE)
GTİ ile gösterilen yöntem Tokat yöresinde
buğday tarımında çoğunlukla kullanılan
geleneksel toprak işleme ve ekim yöntemidir.
ATİ ile gösterilen yöntem azaltılmış toprak
işlemeli ekimi ve AE ise anıza direk ekimi (Notill) göstermektedir.
Kullanılan toprak işleme ve ekim
makinelerinin bazı teknik özellikleri Çizelge
2’de verilmiştir. Ayrıca, yabancı ot kontrolü
için herbisit uygulamak amacıyla 8 m iş
genişliğinde tarla pülverizatörü kullanılmıştır
Denemede, 18 kg/da ekim normunda
Momtchill çeşidi buğday tohumu ekilmiştir.
Deneme alanına 20 kg/da normunda kompoze
gübre serpme olarak verilmiştir.
Deneme alanında sorun olan yabancı otlar
tür ve yoğunlukları dikkate alınarak
prospektüste önerilen doz ve zamanda 2,4-DDichlorophenoxyacetic acid (2,4-D Amin)
uygulaması yapılmıştır. Vejetasyon süresi
boyunca
deneme
alanında
sulama
yapılmamıştır.
Çizelge 1. Deneme alanına ait toprağın bazı fiziksel özellikleri
Derinlik (cm)
Nem İçeriği (%)
Hacim Ağırlığı (kg/cm3)
0-10
26.84
1.015
10-20
29.92
1.052
100
Penetrasyon direnci (kPa)
698.67
992.85
H. ÖNEN, E.ÖZGÖZ, Z.ÖZER
Herbisit uygulandı
GTİ
ATİ
AE
GTİ
ATİ
AE
GTİ
ATİ
AE
Şekil 1. Deneme deseni
Herbisit uygulanmadı
GTİ
ATİ
AE
GTİ
ATİ
AE
GTİ
ATİ
AE
Çizelge 2. Toprak işleme ve ekim makinalarının bazı teknik özellikleri
Kulaklı
Diskli tırmık
Rototiller
pulluk
Ağırlık (kg)
280
330
800
Toplam genişlik (mm)
1400
1400
1200
Maksimum işleme derinliği (mm)
250
80
130
Rotor çapı (mm)
480
Baskı tekerleği çapı (mm)
Sıra arası mesafe (mm)
Çizi açıcı ayak sayısı (adet)
Çizi açıcı ayak tipi
Her bir parsel herbisit uygulanmış ve
uygulanmamış olmak üzere ortadan ikiye
bölünerek bu iki kısım verim yönüyle
karşılaştırılmıştır (Şekil 1). Sapa kalkma
döneminde her bir parselin 15 ayrı yerinden 50
x 50 cm’lik çerçeveler kullanılarak m2'deki
toplam yabancı ot sayısı belirlenmiştir. Ayrıca,
yabancı otların genel kaplama oranları
belirlenmiştir.
Buğday tane, sap ve tane + sap verimine
toprak
işleme
sistemlerinin
etkilerini
belirleyebilmek için hasat zamanında her
parselden üç tekerrürlü olarak 1 m2’lik
alanlardaki bitkiler toprak seviyesinden
kesilerek alınmıştır. Bu örnekler tartılarak tane
+ sap verimi belirlenmiştir. Daha sonra elle
daneler ayrılarak dane ve sap verimleri
hesaplanmıştır. Elde edilen veriler kullanılarak
uygulamalar arasındaki farklılıkların önem
derecelerini belirlemek için varyans analizi
(ANOVA)
ve
ortalamalar
arasındaki
farklılıkları görebilmek için de çoklu
karşılaştırma testleri (LSD) yapılmıştır.
3. Bulgular ve Tartışma
Buğdayın ortalama dekara verimleri göz
önüne alındığında tane, sap ve sap+tane
ortalamaları arasında toprak işleme yöntemine
bağlı olarak farklılıkların istatistiksel olarak
önemsiz olduğu saptanmıştır. Ancak, aynı
toprak işleme yöntemine sahip parsellerden
Universal Ekim
Makinası
680
2700
Anıza ekim
makinası
1040
3300
122
19
Tek diskli
680
250
9
Çapa
herbisit uygulananlar ile uygulanmayanlar ayrı
gruplarda yer almıştır. Dolayısıyla toprak
işleme yönteminin tersine herbisit uygulaması
yapılan ve yapılmayanlar arasındaki farklılık
önemli bulunmuştur. Anıza ekim yapılan ve
aynı zamanda yabancı otların kontrolü amacıyla
herbisit uygulanan parsellerde en yüksek verim
değerleri belirlenmiştir. Bunu tane veriminde
geleneksel toprak işleme, sap ve sap + tane
veriminde ise azaltılmış toprak işlemeli ekim
(ATİ)
takip
etmiştir. Ancak herbisit
uygulanmadığında en yüksek değerlere
geleneksel toprak işleme yönteminde ulaşılmış,
bunu anıza ekim takip etmiştir (Çizelge 3).
Azaltılmış
toprak
işleme,
herbisit
uygulamalarında olduğu gibi en düşük değerleri
almıştır.
Daha önce yapılan çalışmalarda toprak
işleme yöntemlerine göre ortalama verimler
arasında farklılıklar görülmesine rağmen, genel
olarak azaltılmış ve anıza ekim yöntemlerinde
elde edilen ürün miktarında geleneksele göre
büyük düşüşler
görülmemektedir. Bazı
çalışmalarda ürün veriminde toprak işlemesiz
tarımda diğer yöntemlere göre artışların olduğu
dahi belirtilmiştir (Zeren ve ark., 1993; Yalçın
ve ark., 1997). Yaptığımız çalışmada da herbisit
uygulanması durumunda anıza ekimde genel
olarak en yüksek değerlere ulaşılmıştır.
Uygulanan toprak işleme yöntemine bağlı
olarak yabancı ot kontrolü yapılmayan
101
Toprak İşleme Yöntemlerinin Buğdayda Yabancı Otlanmaya ve Verime Etkileri
Çizelge 3. Toprak işleme yöntemlerine göre dekara buğday dane verimleri ve grupları*
Toprak işleme Yöntemi
Tane verimi (kg/da)
Sap verimi (kg/da)
Tane+ sap verimi (kg/da)
Anıza ekim + herbisit
535,6 a*
920,0 a
1455,6 a
Geleneksel + herbisit
488,4 ab
782,1 ab
1270,5 ab
Azaltılmış + herbisit
481,3 ab
832,0 ab
1313,3 ab
Anıza ekim
364,3 bc
533,5 bc
897,8 bc
Geleneksel
345,9 bc
668,2 ab
1013,1 abc
Azaltılmış
289,8 c
445,8 c
735,6 c
* Sütunlarda aynı harfle gösterilen değerler arasında istatistiksel olarak P<0,05 düzeyinde farklılık yoktur.
parsellerin tane verimlerinde yaklaşık % 29 ile
% 40 arasında düşüşler olduğu saptanmıştır.
Dolayısı ile toprak işleme yöntemi ne olursa
olsun buğdayda yabancı ot kontrolü
vazgeçilmez bir unsur olarak karşımıza
çıkmaktadır (Çizelge 4). Ancak yabancı otların
kontrolü amacıyla herbisit uygulanmadığında,
geleneksel tarım yönteminde tane ve özellikle
sap (dolayısıyla da tane + sap) verimlerinde
diğer iki toprak işleme yönteminden daha fazla
verim alınmıştır. Geleneksel toprak işlemede
herbisit
uygulanmayan
ve
uygulanan
parsellerden alınan verim değerleri arasında
istatistiksel bir farklılık saptanamamıştır
Toprak işleme yöntemine bağlı olarak
herbisit uygulanmayan parsellerde toplam
yabancı ot sayıları sırasıyla; geleneksel ekimde
54 bitki/m2, anıza ekimde 48 bitki/m2 ve
azaltılmış ekimde 44 bitki/m2 olarak
belirlenmiştir. Toprak işleme yöntemine bağlı
olarak metrekarede yabancı ot sayısı
bakımından
istatistiksel
bir
farklılık
saptanamamıştır. Yabancı otların genel kaplama
alanı; anıza ekimde % 65 ile en yüksek
bulunmuş, bunu sırasıyla % 51 ile azaltılmış ve
% 48 ile geleneksel toprak işleme takip etmiştir.
Bu farklılık istatistiksel olarak da önemli
bulunmuştur
(Çizelge
5).
Dolayısıyla
metrekaredeki bitki sayıları daha düşük olsa da
genel kaplama alanları göz önüne alındığında
azaltılmış ve toprak işlemesiz yöntemlerde
yabancı otların daha iyi gelişme olanağı
bulduğu söylenebilir.
Yabancı ot türleri teker teker ele
alındığında metre karedeki bitki sayılarında
uygulanan toprak işleme yöntemine göre
farklılıklar görülmüştür. Deneme alanında en
önemli görülen 4 türün toprak işleme
yöntemlerine bağlı olarak metrekaredeki
yoğunlukları göz önüne alındığında yabani
marul (Lactuca seriola) azaltılmış toprak
işlemede, çobandeğneği (Polygonum aviculare)
geleneksel
toprak
işlemede,
sirken
(Chenopodium album) ve kokar ot (Bifora
radians) anıza ekimde en yüksek ortalama
değerlere ulaşmıştır (Şekil 2). ABD'de 4 yıl
boyunca yapılan çalışmalarda da toprak işleme
yöntemlerine bağlı olarak bazı yabancı otların
popülasyonu azalırken bazılarında ise artış
olmuştur. Bununla birlikte metrekaredeki
toplam yabancı ot sayısında anıza ekimde
geleneksel toprak işlemeye göre artış
saptanmıştır (Hayes, 1982). Ancak toprak
işleme yöntemine ve kültür bitkisine bağlı
olarak aynı bölgede bulunan tarlalar hatta aynı
tarla içerisinde dahi yabancı otlanma yönüyle
homojen bir dağılım olmadığı unutulmamalıdır
(Young, 1982; Tücer ve Önal, 1997; Özer ve
ark., 2001).
Diğer taraftan anıza ekim yönteminde
toprak işleme yapılmadığından uzun periyotta
bazı bitkiler, özellikle çok yıllıklar çok büyük
sorun haline gelmektedir. Bunun en büyük
nedenlerinden birisi de yabancı otların tek
başına kimyasal savaş ile kontrolündeki
zorluklardan kaynaklanmaktadır (Özer 1969;
Önen 1999b; Özer ve ark. 2001). Bu durum 4-5
yılda bir yapılacak geleneksel tarım ve uygun
bir ekim nöbeti ile ortadan kaldırılabilir
(Young, 1982).
Sonuç olarak; başarılı bir üretim ancak
yabancı ot, zararlı ve hastalık etmenlerinin
Çizelge 4. Herbisit uygulanan parsellere göre herbisit uygulanmayan parsellerde meydana gelen kayıplar.
Toprak işleme
Tane veriminde
Sap veriminde
Tane+sap verim.
Yöntemi
% kayıp
% kayıp
% kayıp
Geleneksel
-29,18
-14,56
-20,26
Azaltılmış
-39,79
-46,4
-43,99
Anıza ekim
-31,98
-42,01
-38,32
102
H. ÖNEN, E.ÖZGÖZ, Z.ÖZER
Çizelge 5. Toprak işleme yöntemlerine bağlı olarak yabancı otların genel kaplama alanları ve toplam yabancı ot
sayıları.
Toprak işleme yöntemi
Genel kaplama alanı(%)
Toplam bitki sayısı /m2
Anıza ekim
65,2 a
48,3 a
Azaltılmış
51,4 ab
44,4 a
Geleneksel
48,3 b
53,5 a
11
25
Lactuca seriola
9
Bitk i/m2
7
Bitk i/m2
Polygomum aviculare
20
5
3
15
10
5
2
0
Aniz
Geleneksel
Azaltilmis
Aniz
Toprak isleme sistemi
Geleneksel
5
17
Bifora radians
Chenopodium album
13
4
Bitk i/m2
Bitk i/m2
Azaltilmis
Toprak isleme sistemi
9
4
3
1
0
0
Aniz
Geleneksel
Azaltilmis
Toprak isleme sistemi
Aniz
Geleneksel
Azaltilmis
Toprak isleme sistemleri
Şekil 2. Toprak işleme yöntemlerine bağlı olarak metre karede yabancı ot sayılarının değişimi
kontrol altına alınması ile mümkündür. Çünkü,
çiftçi ancak bunlardan arta kalan kısmı hasat
eder (Özer ve ark., 2001). Yapılan çalışma
sonucunda hangi toprak işleme yöntemi olursa
olsun yabancı otların kontrol altına alınması
başarılı bir üretim için zorunluluk olarak ortaya
çıkmaktadır. Yapılan toprak işleme yöntemi
tüm diğer tarımsal faaliyetlerde olduğu gibi
yabancı
otların
tür
ve
yoğunluğunu
etkilemektedir. Bu da direkt olarak verim
üzerine olumlu veya olumsuz yönde etkide
bulunmaktadır.
Dolayısıyla da toprak işleme yöntemlerinin
yabancı otların tür ve yoğunluğuna olan etkileri
ile bunların bir bütün olarak verime etkilerine
ilişkin çok daha detaylı çalışmalara gerek
vardır.
Her geçen gün toprak koruma yönüyle ön
plana çıkan toprak işlemesiz tarım önünde
uygulama da en büyük sıkıntıyı yabancı otların
oluşturacağı muhakkaktır. Zira toprak işlemesiz
tarımda genel prensip olarak toprak işleme
yapılmamakta ve bitki artıkları tarlada
bırakılmaktadır. Dolayısıyla toprak işleme
yapılamadığından temel olarak yabancı otların
kontrolü herbisitlere dayanmaktadır. Bu sebeple
zamanında ve uygun şekilde yapılamayacak
herbisit uygulaması verimin önemli miktarda
azalmasına neden olacaktır. Verim açısından
her üç toprak işleme yöntemi arasında
istatistiksel faklılık görülmese de özellikle tarla
trafiğinin azalması, yakıt tüketimi ve iş gücü
gereksiniminin düşük olması nedeniyle anıza
ekim yönteminin önerilmesi gereği ortaya
çıkmaktadır. Fakat yabancı ot problemi dikkate
alınarak zamana bağlı olarak, çok daha yoğun,
detaylı ve bölgeye özel çalışmalara gereksinim
vardır.
Kaynaklar
Derksen, D.A. Lafond, G.P., Thomas, A.G., Loeppky,
H.A., Swanton, C.J. 1993. Impact of agronomic
practices on weed communities: Tillage systems.
Weed Science, 41, 409–417.
103
Toprak İşleme Yöntemlerinin Buğdayda Yabancı Otlanmaya ve Verime Etkileri
Gürsoy, O.V.,1982. Yabancı ot kontrolünün temel esasları
ve Şeker pancarı tarımında tatbiki. Türkiye Şeker
Fabrikaları A. Ş., Şeker Enstitüsü Yayını,
Etimesgut-Ankara
Hayes, W. A., 1982. Minimum-Tillage Farming. No Till
Farmer, Inc. Brocfield, Winsconsin.
Önen H., Özer, Z., Tursun, N., 1997. Kazova (Tokat)’da
yetiştirilen Şeker Pancarı (Beta vulgaris var.
Altissima D.C.) verimine yabancı otların etkileri
üzerinde araştırmalar. Türkiye II Herboloji
Kongresi, İzmir-Ayvalık.
Önen, H., 1999a. Doğrudan Ekim (Toprak İşlemesiz
Tarım) Sisteminde Yabancı Otların Kontrolü.
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü
Bitki Koruma Anabilim Dalı, Doktora Semineri, 26
s.,Tokat.
Önen, H., 1999b. Pelin (Artemisia vulgaris L.)’in Bazı
Biyolojik Özellikleri ile Savaşım Olanakları
Üzerinde Araştırmalar. Gaziosmanpaşa Üniversitesi
Fen- Bilimleri Enstitüsü Bitki Koruma Anabilim
Dalı, Doktora Tezi,149 s., Tokat.
Özer, Z., 1969. Untersuchungen zur Biologie und
Bekampfung der Acker Kratzdistel (Cirsium arvense
(L.) Scop.). Diss. Hohenheim.
Özer, Z., Kadıoğlu, İ., Önen, H., Tursun, N., 2001.
Herboloji (Yabancı Ot Bilimi). Genişletilmiş 3.
Baskı. Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Yayınları No: 20. Kitaplar Serisi No:10. GOP.
Üniversitesi Basımevi. Tokat. ISBN:975.7328.16.2.
Pilipavičius V., Aliukonienė, I. & Romaneckas, K. 2010
Chemical weed control in winter wheat (Triticum
aestivum L.) crop of early stages of development: I.
Crop weediness. Journal of Food, Agriculture &
Environment. 8(1); 206–209.
Streit, B., Rieger, S.B., Stamp, P., Richner, W., 2003.
Weed populations in winter wheat as affected by
crop sequence, intensity of tillage and time of
herbicide application in a cool and humid climate.
Weed Research, 43, (1) 20–32.
104
Tottman, D.R., Ingram, G.H., Lock, A.A., Makepeace,
R.J., Orson J., Smith J. & Wilson B.J. 1982 Weed
control in Cereals. In: Weed control handbook:
Principles. Roberts, H.A. (Ed): 7th ed. Blackwell
Scientific Publications, Boston Melbourne, pp 268–
291.
Tücer, A., Önal, İ., 1997. Farklı Toprak İşleme
Sistemlerinde Bitki Hastalıkları, Zararlıları, Yabancı
Otlar Ve Bunlarla Mücadele Yöntemleri. Tarımsal
Mekanizasyon 17. Ulusal Kongresi, Bildiriler kitabı,
Cilt 1, s. 282-289, Tokat.
Unger, P.W., 1990. Conservation Tillage Systems.
Advance in Soil Science, 13:27-67.
Vanaga, I., Mintale, Z., Smirnova, O., 2010. Control
possibilities of Apera spica-venti (L.) P.Beauv. in
winter wheat with autumn and spring applications of
herbicides in Latvia. Agronomy Research 8 (Special
Issue II), 493–498.
Velykis, A., Satkus, A., 2006. Influences of crop rotations
and reduced tillage on weed population dynamics
under Lithuania's heavy soil conditions. Agronomy
Research, 4 (Special issues), 441-445.
Yalçın, H., Demir, V., Yürdem, H., Sungur, N., 1997.
Buğday Tarımında Azaltılmış Toprak İşleme
Yöntemlerinin Karşılaştırılması Üzerine Bir
Araştırma.Tarımsal Mekanizasyon 17. Ulusal
Kongresi, Bildiriler kitabı, Cilt 1, s. 415-423, Tokat.
Young Jr., H. M., 1982. No-Tillage Farming. No Till
Farmer, Inc. Brocfild, Winsconsin.
Zeren, Y., Işık, A., Özgüven, F., 1993. GAP Bölgesinde
İkinci Ürün Tane Mısır Yetiştirmede Farklı Toprak
İşleme Yöntemlerinin Karşılaştırılması.5th. Int.
Cong. On Mechanization And Energy In
Agriculture, 11-14Oct 1993, Kuşadası, Türkiye.
GOÜ Ziraat Fakültesi Dergisi, 2012, 29(1), 105-112
Kışlık Farklı Ekim Zamanlarının Ketencik (Camelina sativa (L.) Crantz)
Bitkisinin Verim ve Verim Ögelerine Etkisi
Duran KATAR1, Yusuf ARSLAN2, İlhan SUBAŞI2
1
2
Osmangazi Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Eskişehir
Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü, Ankara
Özet: Bu çalışma 2010-2011 ve 2011-2012 vejetasyon döneminde Ankara ekolojik koşullarında
yürütülmüştür. Deneme tesadüf blokları deneme desenine göre üç tekerrürlü olarak kurulmuştur. Denemede 4
farklı ekim zamanı ( Z1: 1 Ekim, Z2: 15 Ekim, Z3: 1 Kasım ve Z4: 15 Kasım) yer almıştır. Bu çalışmanın
amacı ketencik (Camelina sativa (L.) Crantz ) bitkisinde farklı ekim zamanlarının bitki boyu (cm), yan dal
sayısı (adet/bitki), 1000 tohum ağırlığı (g), tohum verimi (kg/da), yağ oranı (%) ve yağ verimi üzerine
etkisini belirlemektir. Ekim zamanı ve yıllara bağlı olarak ortalama bitki boyu 85,29 cm, yan dal sayısı 11,45
adet/bitki, 1000 tohum ağırlığı 1,240 g, yağ oranı % 31,15, tohum verimi 184,54 kg/da ve yağ verimi 63,39
kg/da olarak belirlenmiştir. Her iki yılda da en yüksek tohum verimi I.ekim zamanından elde edilmiştir.
Çalışmanın sonucundan dekara tohum verimi ekim zamanlarından önemli düzeyde etkilendiği görülmüştür.
Bu yüzden Ankara ekolojik koşullarında ketencik tarımı için I. ekim zamanının uygun olacağı
düşünülmektedir.
Anahtar kelimeler: Ketencik (Camelina sativa (L.) Crantz), ekim zamanı, tohum verimi, yağ verimi
The Effect of Different Sowing Dates in Fall on Yield and Yield Components of
False Flax (Camelina sativa (L.) Crantz)
Abstract: This study was carried out in 2010-2011 and 2011-2012 vegetation seasons under the ecological
conditions of Ankara. The experiment was laid out randomized block design with three replications. The
treatments consist of four sowing dates (Z1: 01 September, Z2: 15 September, Z3: 01 October, Z4: 15
October). The objective of this study was to determine the influence of different sowing dates on the plant
height (cm), number of branches per plant, 1000 seed weight (g), seed oil content (%), seed yield (kg/da) and
oil yield in false flax. Mean data for plant height (cm), number of branches per plant,1000 seed weight (g),
oil content %, seed yield (kg/da) and oil yield (kg/da) were 82,29 cm, 11,45 number, 1,240 g, 31,15 %,
184,54 kg/da and 63,39 kg/da, respectively. Both in 2011 and 2012, the highest seed were recorded for T 1 (01
September). The results of the study indicated that different sowing dates had an important effect on seed
yield (kg/da) in false flax. Thus, T1 (01 September ) may be recommended under Ankara conditions.
Keywords: False flax (Camelina sativa (L.) Crantz), sowing dates, seed yield, oil yield
1. Giriş
Kuzey Avrupa ve Orta Asya’da yapılan
arkeolojik kazılar dikkate alındığında ketencik
bitkisinin yaklaşık 3000 yıldır Avrupa’da
tarımının yapıldığı görülmektedir. Bitkinin
tarımı 1940’lı yıllara kadar Doğu Avrupa ve
Rusya’da yaygın bir şekilde yapılmıştır (Zubr,
1997, Crowley and Fröhlich, 1998). Daha
sonraki yıllarda ise erusik asiti sıfırlanmış
kanola çeşitlerinin piyasaya sürülmesiyle yerini
kanolaya bırakmıştır. Fakat 1980’li yıllarda
omega-3 yağ asitlerinin hayvansal kaynakların
dışında bitkisel kaynaklardan da temin
edilebileceğinin ve ketencik yağının özellikle
biodizel yakıtı olarak kullanılmaya uygun
olduğunun anlaşılmasıyla ketencik bitkisi tarımı
tekrar dikkatleri üzerine çekmiştir (Zubr, 1997;
Kurt ve Seyis, 2008 ). Bitki üzerinde başta
Almanya, Rusya ve ABD olmak üzere birçok
ülkede yoğun ıslah ve yetiştiricilik çalışmaları
yürütülmektedir.
Özellikle
Almanya’da
yürütülen ıslah çalışmalarının sonucunda % 0
erusik asit içeren çeşitler ıslah edilmiştir (Kurt
ve Seyis, 2008).
Birçok kültür bitkisinde olduğu gibi
ketencik bitkisinde de verim ve verim öğeleri
ekim zamanından ve birim alana atılacak olan
tohumluk
miktarından önemli
düzeyde
etkilenmektedir. Özellikle yazlık ekimlerde geç
kalan ekimler tohum ve yağ verimini önemli
düzeyde
azaltmaktadır
(Koncıus
and
Karcauskıene, 2010). Almanya’da, Estonya’da,
İngiltere’de ve ABD’de yürütülen çalışmalara
göre, ketencik bitkisinin tohum veriminin
kullanılan varyeteye, ekim zamanına, birim
alana atılan tohumluk miktarına, özellikle azot
105
Kışlık Farklı Ekim Zamanlarının Ketencik (Camelina sativa (L.) Crantz) Bitkisinin Verim ve Verim
Ögelerine Etkisi
ve sülfür gübrelemesine, bölgenin iklim ve
toprak yapısına bağlı olarak 80-400 kg/da
arasında değişmektedir (Agegnehu and
Honermeier, 1997; Akk and Ilumae, 2005;
Wysocki and Sirovatka, 2007; Koncıus and
Karcauskıene, 2010; Pan et al., 2011).
Ketencik tohumlarındaki yağ oranını
belirlemek amacıyla yürütülen çalışmalarda,
genelde yağ oranı yazlık çeşitlerinde % 42
kışlık çeşitlerde ise %45 dolaylarında olduğu
belirlenmiştir (Zubr, 1997; Kurt ve Seyis,
2008). Ankara ekolojik koşullarında yürütülen
bir çalışmada ise bu oran % 20,57-39,47
arasında bulunmuştur (Katar ve ark., 2012a).
Bitki yüksek bir adaptasyon kabiliyetine sahip
olup, çok değişik iklim ve toprak özelliklerinde
yetiştirilebilmekte ve buna bağlı olarak da yağ
oranında
büyük
varyasyonlar
görülebilmektedir. Ayrıca bitki belirli düzeyde
kurağa ve soğuğa dayandığından dolayı, yazlık
ve kışlık yetiştirilebilmesi yağ oranındaki
varyasyonun diğer önemli bir nedeni olmaktadır
(Koncius and Karcauskiene, 2010).
Yağlı tohumlardan elde edilen bitkisel
yağlar farklı amaçlarla kullanılmaktadır.
Bitkisel yağlardan insan beslenmesinde
faydalanıldığı gibi farmakolojide, endüstride ve
biyoyakıt olarak da faydalanılmaktadır. Bir
bitkisel yağın hangi amaçlarla kullanılacağını
belirleyen en önemli faktör ise yağ asitleri
kompozisyonudur. Erusik asit oranı yüksek
yağlar yemeklik olarak tercih edilmezken
sanayide çok farklı amaçlarla başarılı bir
şekilde kullanılmaktadır. Diğer taraftan
linolenik asit oranı çok yüksek yağlar,
oksidasyon stabilitesinin düşüklüğü nedeniyle
yemeklik yağ kullanımında tercih edilmezken,
iyi tutuşup yanmasından dolayı biyoyakıt olarak
daha ön plana çıkmaktadır. (Abromovic et al.,
2007; Frohlic and Rice, 2005; Sabzalian et al.
2008). Ketencik bitkisi genel anlamda %12
dolayında doymuş %77 dolayında da doymamış
yağ asidine sahip bir bitkidir (Angelini et al.
1997). Yapılan çalışmalarda, bitkinin yağında
Çizelge 1. Deneme Yerinin Toprak Özellikleri
Kireç
Toplam
Yarayışlı Fosfor
Bünye
(%)
Tuz (%)
(P2O5) (kg/da)
Killi-tınlı
2.65
0.052
10.28
Kaynak: Toprak Gübre ve Su Kaynakları Merkez Araştırma Enstitüsü
106
% 15.0-20.0 oleik asit, % 18.0-25.0 linoleik
asit, % 27.0-35.0 linolenik asit, % 12.0-15.0
ekosenoik asit ve % 0.0-4.0 erusik asit
bulunduğu belirlenmiştir. (Budin et al., 1995).
Türkiye’de ketencik üretimi ile ilgili
bilginin ve çalışmaların sınırlı olması bu
konudaki çalışmaların gerekliliğini ortaya
koymaktadır. Bu bitkinin kışlık olarak
ekilebileceği bilinmesine rağmen, kışları soğuk
geçen
Ankara
koşullarında
kışlara
dayanabileceği
hakkında
bir
çalışma
bulunmamaktadır. Bu çalışmayla kışlık ve
yazlık olarak değişik zamanlarda ekilen
ketencik bitkisinin kışa dayanımı ile uygun
ekim
zamanının
belirlenmesi
amacıyla
yürütülmüştür.
2. Materyal ve Yöntem
2.1. Materyal
Araştırmada materyal olarak Ondokuz
Mayıs Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarla
Bitkileri Bölümü’nden temin edilen ketencik
(Camelina
sativa
(L.)
Crantz)
populasyonlarının tohumları kullanılmıştır.
2.2. İklim ve Toprak Özellikleri
Araştırmanın yapıldığı deneme alanı düz
ya da düze yakın eğimlerde iyi drenajlı derin ve
orta derin ve taşsız, killi-tınlı topraklardan
oluşmaktadır. Toprak pH’sı 7.66, tuz içeriği %
0.052, organik madde % 1.69, kireç oranı
%2.65’dir (Çizelge 1). Çalışmanın yürütüldüğü
Ankara koşulları tipik orta Anadolu iklimine
sahip olup, genelde yazları sıcak ve kurak,
kışları ise sert geçerken, sınırlı olan yağışlar ise
kışın ve erken ilkbaharda düşmektedir.
Bölgenin 2010, 2011 ve 2012 yıllarına ait iklim
verileri Çizelge 2’de verilmiştir. 2011 yılına ait
toplam yağış (401.8 mm) bölgenin uzun
yıllarına ait yağış miktarıyla (402.1 mm)
yaklaşık olarak aynıdır. 2010 yılına ait toplam
yağış ise 379,9 mm olup, uzun yılların
toplamından daha düşüktür.
Yarayışlı Potasyum
(K2O) (kg/da)
pH
Organik Madde
(%)
205.139
7.66
1.69
D.KATAR, Y.ARSLAN, İ.SUBAŞI
Çizelge 2. 2010-2011-2012 Yıllarında Aspir Bitkisinin Yetişme Dönemlerindeki İklim Verileri
Sıcaklık°C
2010
2011
2012
Aylar
Min.
Max
Ort.
Min.
Max
Ort.
Min.
Max.
Ort.
Ocak
-13,8
17,1
1,2
-8,5
10,7
0,2
-18,8
8,6
-4,1
Şubat
-9,5
17,5
4,0
-18,2
12,7
-0,6
-20,2
6,5
-6,3
Mart
-7,0
21,0
7,0
-12,0
17,0
3,0
-10,0
16,5
1,09
Nisan
-1,7
21,8
9,4
-2,0
19,0
8,0
Mayıs
2,0
29,0
15,0
1,0
23,0
12,0
4,8
25
14,5
Haziran
9,2
31,0
19,0
5,0
30,0
17,0
8,5
33,3
20,5
Temmuz
13
35,0
21,0
10,0
34,0
23,0
Ağustos
13,4
38,6
25,5
10,1
34,6
21,0
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
1,8
2,5
-5,7
-5,9
30,1
26,7
14,8
12,9
16,7
14,5
5,2
3,4
8,0
-0,8
-3,6
-8,4
31,0
23,3
21,6
20,4
17,0
12,3
8,7
4,6
2010
56,2
39,4
41,0
13,8
22,0
76,0
20,0
0,0
Yağış (mm)
2011
28,0
5,0
42,0
35,0
86,0
37,0
13,0
0,2
3,0
16,5
26,4
65,6
0
81,6
24,0
50,0
2012
56,4
3,6
0
46,8
0
Kaynak: Meteoroloji Genel Müdürlüğü
Çalışmanın yürütüldüğü ayların minimum
sıcaklıkları dikkate alındığında 2011-2012
vejetasyon yılının Şubat ayında en düşük değer
olarak -20,2 oC belirlenmiştir Çizelge 2).
2.3. Yöntem
Bu çalışma 2010-2011 ve 2011-2012
yıllarında Tarla Bitkileri Merkez Araştırma
Enstitüsü Müdürlüğünün Ankara merkezde
bulunan arazisinde yürütülmüştür. Deneme,
Tesadüf Blokları Deneme Desenine göre üç
tekerrürlü ve 2 yıllık olarak kurulmuştur.
Çalışmada 4 farklı ekim zamanı ( Z1: 1 Ekim,
Z2: 15 Ekim, Z3: 1 Kasım ve Z4: 15 Kasım)
kullanılmıştır. Her parsel 5 m uzunluğunda ve
60 cm (4 sıra ve sıra arası 15 cm) genişliğinde
ve parselin alanı 3 m2 olacak şekilde
hazırlanmıştır. Denemenin ekimi sonbaharda 1
Ekimden başlanarak belirtilen zamanlarda
yapılmıştır. Denemede her hangi bir gübreleme,
sulama ve ilaçlama uygulaması yapılmamıştır.
Parsellerde Nisan ayında seyreltmeler yapılmış
ve bu seyreltmeyle bitkiler sıra üzeri mesafe 5
cm olacak şekilde ayarlanmıştır. Çalışmada
elde edilen tek bitki değerleri her parselden
tesadüfen seçilen 10 bitkinin ortalama değerleri
üzerinden belirlenmiştir. Denemenin hasadı
20.07.2011 ve 13.07.2012’de yapılmıştır. Yağ
oranı analizleri Tarla Bitkileri Merkez
Araştırma
Enstitüsü
Laboratuarı’nda
yapılmıştır. Dört gram kurutulup öğütülmüş
ketencik tohumu, Soksterm 2000 aygıtında
petrol eteriyle 6 saat süreyle ekstrakte edilmiş,
böylece ham yağ içeriği belirlenmiştir
(Anonim, 1993). Dekara yağ verimleri tohum
verimi ve tohumda yağ oranları kullanılarak
hesaplanmıştır.
Araştırmadan elde edilen verilerin Tesadüf
Blokları Deneme Desenine göre varyans analizi
yapılarak incelenen özelliklerin önemlilik
düzeyleri
belirlenmiştir.
Önemli
çıkan
uygulamalar arasındaki farklılıklar hesaplanan
LSD
değerine
göre
gruplandırılmıştır
(Düzgüneş ve ark. 1987). Tüm istatistikî
hesaplamalar bilgisayarda MSTAT-C paket
programı kullanılarak yapılmıştır.
3. Bulgular ve Tartışma
3.1. Bitki Boyu
Ketencik bitkisinde yıllar ve ekim
zamanları bitki boyu üzerinde istatistiki
anlamda % 1 düzeyinde önemli etkiye
sahipken, interaksiyonun (yıllar x ekim
zamanları) etkisi istatistiki anlamda önemsiz
bulunmuştur (Çizelge 3). Çalışmadan elde
edilen bitki boyları yıllara bağlı olarak değişmiş
ve 2010-2011 vejetasyon döneminde bu değer
103,41 cm olarak belirlenirken, 2011-2012
vejetasyon döneminde ise 61,17 cm olarak
belirlenmiştir. Aynı şekilde bitki boyları ekim
zamanlarına bağlı olarak da değişmiş olup, en
yüksek bitki boyu değeri I. ekim zamanıyla
aynı grupta yer alan II. Ekim zamanından 93,67
cm ile elde edilirken, en düşük değer ise 72,88
cm ile IV. Ekim zamanından alınmıştır (Çizelge
107
Kışlık Farklı Ekim Zamanlarının Ketencik (Camelina sativa (L.) Crantz) Bitkisinin Verim ve Verim
Ögelerine Etkisi
4). İki yılın ortalaması olarak elde edilen bitki
boyu değeri ise 85,29 cm’dir (Çizelge 4)
2010-2011 yılında elde edilen ortalama
bitki boyu değeri 2011-2012 yılındaki değerden
36,24 cm daha yüksek çıkmıştır. Bunun en
önemli nedeni 2011 yılında ilkbahar
yağışlarının daha yüksek düşmüş olmasıdır.
İlkbahar aylarındaki yüksek yağış bitkinin
vegetatif gelişimini teşvik ederek bitki boyunun
uzamasına neden olabilmektedir.
Çalışmadan elde edilen bitki boyu
değerleri Kara (1992)’nin bildirdiği 53,5 cm,
Kurt ve Seyis (2008)’in bildirdiği 25-100 cm,
İlisulu (1972)’nin bildirdiği 40-70 cm ve Katar
ve ark., (2012a)’nın bildirdiği 43,10-85,47 cm
bitki boyu değerlerinden özellikle 2010-2011
vejetasyon dönemine ait değerler bir miktar
yüksek bulunurken, Crowley and Frohlick
(1998)’in bildirdiği 54-95cm bitki boyu
değerleri ile iki yılın ortalama değerleri uyumlu
bulunmuştur. Bu farlılığın sebebi çalışmada
kullanılan materyallerin, çalışmanın yapıldığı
ekolojik koşulların ve tercih edilen ekim
zamanlarının farklılığından
düşünülmektedir.
kaynaklandığı
3.2. Yan Dal Sayısı
Çalışmada elde edilen yan dal sayısı
değerleri yıl ve ekim zamanına göre % 1 önem
düzeyinde önemli bulunmuştur. Dal sayıları yıl
ve ekim zamanlarına göre farklı tepki
gösterdiğinden yıl x ekim zamanı interaksiyonu
ise % 5 önem düzeyinde önemli bulunmuştur
(Çizelge 3). Ekim zamanlarına bağlı olarak
değişen yan dal sayısında en yüksek değer I.
ekim zamanından (12,43 adet/bitki) alınırken,
en düşük değer ise IV. ekim zamanından (8,71
adet/bitki) alınmıştır (Çizelge 4). Ortalama yan
dal sayısı ise 11,45 adet/bitki olarak
belirlenmiştir (Çizelge 4). Yan dal sayısı yıl
ortalamaları, denemenin ilk yılı için 13,08
adet/bitki ikinci yılı için ise 9,8 adet/bitki
olduğu belirlenmiş olup, yıllar arasındaki bu
fark istatistiksel olarak önemli bulunmuştur. Bu
farklılığın değerler de yıllar arasındaki iklim
farkının en önemli göstergesidir.
Çizelge 3. 2010-2011 ve 2011-2012 vejetasyon yıllarında kışlık farklı ekim zamanlarının ketencik bitkisinin verim ve
verim öğeleri üzerine olan etkisine ait varyans analizi.
Kareler ortalaması
Varyasyon Kaynakları S.D.
Bitki boyu (cm)
Yan dal sayısı (adet/bitki)
1000 Tohum ağırlığı (g)
Tekerrür
2
Yıl
1
23,101
7880,751**
236,254**
0,005
0,001
Hata1
4
2,280
0,346
0,016
Ekim zamanı
3
535,469**
21,307**
0,009
Yıl x Ekim zamanı
3
65,392
6,318*
0,001
Hata2
12
20,163
1,095
0,010
Genel
23
433,741
14,362
0,001
5,26
10,53
8,02
V.K. (%)
Varyasyon Kaynakları
S.D.
1,786
Kareler ortalaması
Yağ oranı (%)
Tohum verimi (kg/da)
Yağ Verimi (kg/da)
Tekerrür
2
59,054
1
5,939
862,081**
114,039
Yıl
224595,449**
39266,433**
Hata1
4
5,796
472,014
94,979
Ekim zamanı
3
24,203**
19153,135**
2372,924**
YılxEkim zamanı
3
33,763**
4295,281**
525,633**
Hata2
12
2,142
91,464
17,294
Genel
23
47,181
12922,189
2107,725
4,70
5,18
6,56
V.K. (%)
(*) %5 düzeyinde önemli, (**) %1 düzeyinde önemli
108
D.KATAR, Y.ARSLAN, İ.SUBAŞI
Çalışmadan elde edilen yan dal sayısına ait
değerler Kara (1994)’nın Erzurum koşullarında
yürüttüğü çalışmasından bildirdiği 9,8-11,1
adet/bitki değeriyle uyum göstermektedir.
3.3. 1000 Tohum ağırlığı
Diğer birçok kültür bitkisinde olduğu gibi
yağlı tohumlu bitkilerde de 1000 tohum ağırlığı
genotipin yanında iklim faktörlerinin ve
agronomik uygulamaların farklılığından kısmen
etkilenmektedir (Vollman and Rajcan, 2009 ).
Çalışmamızda ketencik bitkisinin 1000 tohum
ağırlığı üzerine değişen yılların ve ekim
zamanlarının istatistiki anlamda önemli bir
etkisi belirlenememiştir (Çizelge 3). Bu
durumda 1000 tohum ağırlığındaki değişimin
çevre koşullarından çok genotipin etkisinde
olduğunu göstermektedir. Çalışmada ortalama
1000 tohum ağırlığı 1,24 g olarak belirlenirken,
ekim zamanlarına bağlı olarak en yüksek değer
I. Ekim zamanında (1,28 g) en düşük değer ise
(1,19 g) IV. ekim zamanından elde edilmiştir
(Çizelge 4).
Ketencik bitkisinde 1000 tohum ağırlığı ile
ilgili yapılan çalışmalardan İlisulu (1972)’nin
bildirdiği 0,7-1,6 g, İncekara (1972)’nın 0,7-1,6
g ve Kara(1994)’ın 0,8-0,9 gr ve Koncius and
Karcauskiene (2010)’nın üç farklı ekim zamanı
için bildirdikleri 0,88-1,24 g değerleri ile
bulgularımız uyum göstermektedir. Diğer
taraftan Katar ve ark. (2012b)’nın yazlık ekim
zamanları için bildirdikleri 0,42-0,46 g ve Kara
(1994)’nın 0,8-0,9 g olarak bildirdiği 1000
tohum ağırlığı değerlerinden ise bulgularımız
daha yüksektir. Bu durumun en önemli nedeni
ekim zamanlarının yazlık ve kışlık olarak
farklılık göstermesidir.
3.4. Yağ Oranı
Yağlı tohumlu bitkilerin tohumundaki yağ
oranları öncelikle türün ve çeşidin genotipine
bağlı olarak değişmekle birlikte, bitkinin
yetiştiği iklim ve toprak yapısı ile genetik
yapının
bunlara
gösterdiği
tepkide
(genetikxçevre
interaksiyonu)
önem
taşımaktadır (Vollman and Rajcan, 2009).
Çalışmada yağ oranı ekim zamanı, yıl ve yıl x
ekim zamanı interaksiyona göre değişimi % 1
düzeyinde önemli bulunmuştur (Çizelge 3).
Ortalama yağ oranı % 31,15 olarak
Çizelge 4. 2010-2011 ve 2011-2012 vejetasyon yıllarında kışlık farklı ekim zamanlarının ketencik bitkisinin verim ve
verim öğelerinde oluşturduğu değerler ve gruplar
Ekim
Bitki boyu (cm)
Yan dal sayısı
1000 Tohum ağırlığı
(g)
zamanı
(adet/bitki)
2011
2012
Ort.
2011
2012
Ort.
2011
2012
Ort.
Z1
107,97
75,07
91,52a
16,93a
7,93d
12,43a
1,273
1,293
1,28
Z2
108,21
Z3
105,11
79,13
93,67a
13,51b
7,17de
10,33b
1,253
1,235
1,24
61,17
83,08b
11,13c
5,43e
8,28c
1,247
1,233
1,24
Z4
92,37
53,41
72,88c
10,73c
6,67de
8,71c
1,183
1,297
1,19
Ortalama
103,41a
67,17b
85,29
13,08a
9,81b
11,45
1,239
1,240
1,240
L.S.D.(%)
Yıl:3,248
Yıl:1,265
Zaman :5,649
Zaman:1,316
Zaman x yıl :1,862
Yağ oranı (%)
Ekim
zamanı
2011
2012
Yağ verimi
Tohum verimi (kg/da)
Ort.
2011
2012
Ort.
(kg/da)
2011
2012
Ort.
Z1
37,13ab
30,87c
33,99a
348,91a
121,61d
235,25a
129,76a
37,49e
83,63a
Z2
35,91b
25,91d
30,91b
336,67a
101,31e
218,98b
120,73b
26,23f
73,48b
Z3
36,87ab
21,77e
29,32b
271,67b
78,47f
175,07c
100,09c
17,11g
58,59c
Z4
38,69a
22,11e
30,39b
167,88c
49,83g
108,85d
64,77d
10,94g
37,86d
Ortalama
37,15a
25,16b
31,15
281,27a
87,81b
184,54
103,84a
22,94b
63,39
L.S.D.(%)
Yıl:5,179
Zaman:1,841
Zaman x yıl :2,604
Yıl:46,74
Zaman:12,03
Zaman x yıl:17,01
Yıl:20,97 Zaman:5,231
Zaman x yıl:7,398
109
Kışlık Farklı Ekim Zamanlarının Ketencik (Camelina sativa (L.) Crantz) Bitkisinin Verim ve Verim
Ögelerine Etkisi
belirlenmiştir. Değişen ekim zamanları yağ
oranında değişime neden olmuş olup, en yüksek
yağ oranı I. ekim zamanından (% 33,99)
alınırken, en düşük yağ oranı ise III. ekim
zamanından (% 29,32) alınmıştır (Çizelge 4).
Diğer taraftan yağ oranında yıllar arasında
oluşan fark daha belirgin olup, % 25,16-37,15
arasında değişiklik göstermiştir (Çizelge 4).
Yıllar arasındaki farkın bu derecede yüksek
olmasının en önemli nedeni çalışmanın
yürütüldüğü yıllara ait iklim değerlerinin
belirgin
şekilde
farklı
olmasından
kaynaklanmaktadır (Çizelge 2). Ekim zamanı x
yılların interaksiyonun önemli çıkmış olması
yağ oranı üzerinde çevre koşullarının etkili
olduğunu göstermektedir. Ekim zamanı x
yılların interaksiyonunda en yüksek yağ oranı
1. yılın IV. Ekim zamanından alınırken, en
düşük değer ise 2. yılın IV. ekim zamanından
alınmış olması çalışmanın yürütüldüğü ilk yılda
ilkbahar yağışlarının iyi gitmiş olmasıyla
açıklanabilir (Çizelge 2).
Çalışmada elde edilen değerler Karahoca
(2002)’nın % 31, Katar ve ark. (2012a)’nın %
20,57-39,47, Budin et al. (1995)’nın % 29,938,3, Kara (1994)’nın % 30,0-37,4, Katar ve
ark. (2012b)’nın % 20,57-35,40 ve Tomas et
al., (2011)’un % 37,1-39,8 değerleri ile uyum
gösterirken, Agegnehu and Honermeier ( 1997
)’nın %37-43, Berti et al., (2011)’un % 42,045,7 ve Crowley and Frohlick (1998)’in
bildirdiği % 43-44 değerlerinden bir miktar
düşük bulunmuştur. Bu farklılığın çalışmaların
yapıldığı ekolojik koşulların ve kullanılan
materyalin
farklılığından
kaynaklandığı
düşünülmektedir.
3.5. Tohum Verimi
Ekim zamanlarının, yılların ve ekim
zamanı x yıl interaksiyonlarının tohum verimi
üzerinde oluşturduğu farklılık istatistiki
anlamda % 1 düzeyinde önemli bulunmuştur
(Çizelge 3).
Tohum veriminde yıllar arasında belirgin
farklılıklar görülmüştür. Yıl ortalamaları
bakımından ilk yıl 281,27 kg/da tohum verimi
alınırken, ikinci yıl bu değer 87,81 kg/da’a
kadar düşmüştür (Çizelge 4). İki yıl arasında
dekara tohum veriminde 193,46 kg fark
belirlenmiştir. İki yıl arasında bu düzeyde
yüksek tohum verimi farkının en önemli nedeni
110
2012 yılının kış şartlarının çok ağır geçmiş
olması ve aynı yılın ilkbahar yağışlarının
yetersiz ve düzensiz düşmüş olmasıdır (Çizelge
2).
Tohum verimi ekim zamanlarına gore
108,85-235,25
kg/da
arasında
değişim
göstermiştir. Tohum verimi ekim zamanlarına
bağlı olarak da değişim göstermiştir. En yüksek
tohum verimi I. ekim zamanından alınırken, en
düşük verim ise IV. ekim zamanından
alınmıştır. Tohum verimi ekim zamanına bağlı
olarak
108,85-235,25
kg/da
arasında
değişmiştir. Bunun en önemli nedeni sonbahar
ekimlerinde geç kalındıkça bitkiler kışa daha
zayıf girmekte ve buna bağlı olarak da verim
düşüşlerinin yaşanmış olmasıdır.
Dekara tohum verimine ilişkin değerler
Kara (1994)’nın Robinson (1987)’dan bildirdiği
25-119 kg/da değerleri, Gesch and Cermak
(2011)’nın 41.9-131.7 kg/da ve Kara (1994)’nın
46,2-57,4
kg/da
değerlerinden
yüksek
bulunmuştur. Diğer taraftan dekara tohum
verimine ilişkin değerlerimiz İlisulu (1972)’nun
bildirdiği 70-140 kg/da, Crowley and Frohlick
(1998)’in 160-270 kg/da ve İncekara (1972)’nın
80-130 kg/da değerleriyle kısmen uyumlu
bulunmuştur. Buda çalışmaların yapıldığı
bölgelerin iklim farkından ve tohumluk olarak
kullanılan materyallerin farklı olmasından
kaynaklanmış olabilir. Ayrıca yürütülen
çalışmanın yazlık olması da bu farklılığın
ortaya çıkmasında etkili olmuş olabilir.
3.6. Yağ Verimi
Ekim zamanlarının, yılların ve ekim
zamanı x yıl interaksiyonunun dekara yağ
verimi üzerine etkileri istatistikî olarak % 1
düzeyinde önemli bulunmuştur (Çizelge 3).
Ekim zamanlarındaki değişim yağ verimi
değerlerini
37,86-83,63
kg/da
arasında
değiştirdiği görülmektedir (Çizelge 4). En
yüksek yağ verimi 129,8 kg/da ile 2011 yılının
I. ekim zamanından elde edilirken, en düşük
yağ verimi ise 10,94 kg/da ile 2012 yılının IV.
ekim zamanından elde edilmiştir. Diğer taraftan
2011 yılı için ortalama yağ verimi 103,84 kg/da
iken, bu değer 2012 yılında 22,94 kg/da’a
düşmüştür (Çizelge 4). Dekara yağ verimini
oluşturan temel iki faktör dekara tohum verimi
ve yağ oranıdır. Hem tohum verimi hem de yağ
oranı yıllara bağlı olarak değişen iklim
D.KATAR, Y.ARSLAN, İ.SUBAŞI
faktörlerinden büyük oranda etkilenmektedir
(Putnam et al., 1993). Çalışmanın yürütüldüğü
2. yılda kışın çok soğuk ve sert geçmiş olması
ve aynı yılın ilkbahar yağışlarının da düzensiz
ve yetersiz olmuş olması yıllar arasındaki yağ
veriminin bu düzeyde farklı olmasına neden
olmuştur (Çizelge 4). Çünkü bu durum 2. yılın
özellikle tohum verimini düşürmüş olup,
dolayısıyla da yağ verimini olumsuz yönde
etkilemiştir.
Yağ verimine ait elde edilen değerler Kara
(1994)’nın elde ettiği 15,2-18,9 kg/da yağ
veriminden yüksek bulunmuştur. Bunun en
önemli nedeni Kara (1994)’nın çalışmasının
yazlık olarak ekilmiş olmasıyla açıklanabilir.
Diğer taraftan Karahoca ( 2002 )’nın kışlık
olarak yapmış olduğu çalışmada bildirdiği
72.39 kg/da yağ verimi ile çalışmadan elde
edilen değerler uyum göstermektedir.
4. Sonuç
Çalışmamız
genel
olarak
değerlendirildiğinde;
Ankara
ekolojik
koşullarında tarımı yapılabilecek olan ketencik
bitkisinin Ekim ayının ilk haftasında
ekilmesinin tohum ve yağ verimi açısından
uygun olacağı ve yağışların yetersiz kaldığı
yıllarda sulama imkanı varsa sulama yapılması
önerilmektedir.
Kaynaklar
Abromovic H, B. Butinar, V. Nikolic, 2007. Changes
occurring in phenolic content, tocopherol
composition and oxidative stability of Camelina
sativa (L.) Crantz oil during storage. Food
Chemistry 104. 903-909.
Agegnehu, M. and B. Honermeier, 1997. Effects of
Seeding Rate and Nitrogen Fertilization on Seed
Yield, Seed Quality and Yield Components of False
Flax (Camelina sative Crtz). Die Bodenkultur. 48
(1).
Angelini, L. and E. Moscheni, 1998. Camelina (Camelina
sativa [L.] Crantz). In Oleaginose Non Alimentari,
pp. 82–85. Ed. G. Mosca. Bologna: Edagricole. 162
pp.
Anonim, 1993. Official Medhods and Recommended
Practices. The American Oil Chemists Society,
Champaign, IL: AOCS.
Akk, E. and E. Ilumae, 2005. Possibilities of growing
Camelina sativa in ecological cultivation. Saku,
Estonia, p:28-33.
Berti M., R. Wilckens, S. Fischer, A. Solis and B.
Johnson, 2011. Seeding Date Influence on Camelina
Seed Yield, Yield Components, and Oil Content in
Chile Vol. 34, 1358-1365.
Budin, J.T, W. M. Brene and D. H. Putnam, 1995. Some
Compositional Properties of Camelina (Camelina
sativa L. Crantz) Seeds and Oils. Journal of the
American Oil Chemists' Society Volume 72,
Number 3, Page: 309-315.
Crowley, J. G. and A. Fröhlich, 1998. Factors Affecting
the Composition and Use of Camelina. Crops
Research Centre, Oak Park, Carlow. ISBN 1
901138666.
Düzgüneş, O., T. Kesici, O. Kavuncu ve F. Gürbüz, 1987.
Araştırma ve Deneme Metodları (İstatistik Metodları
Ii).
Ankara
Üniversitesi
Ziraat
Fakültesi
Yayınları:1021. Ders Kitabı, 295s
Ehrensing, D. T. and S. O. Guy, 2008. Cameliana.
‘Oilseed Crops’Oregon State Unıversity. EM 8953E.
Frohlic, A. and B. Rice, 2005. Evaluation of Camelina
sativa Oil as Feedstock for Biodiesel Production.
Industrial Crops and Products Volume 21, Issue 1,
January 2005, Pages 25-3.
Gesch,R.W. and Cermak, S.C., 2011. Sowing date and
tillage effects on fall-seeded camelina in the
northern Corn Belt. v. 103, no. 4, p. 980-987.
İlisulu, K., 1972. Yağ bitkileri ve Islahı. Çağlayan
Kitapevi, sayfa: 321-324. Beyoüğlu-İstanbul.
İncekara, F., 1972. Endüstri Bitkileri ve Islahı. Cilt: 2, Ege
Üniversitesi Matbaası, İzmir.
Kara, K., 1994. Değişik Sıra Aralık Mesafelerinin
Ketencik (Camelina sativa (L.) Crantz) Verim ve
Verim Unsurları Üzerine Etkileri. Tr.Jr. of
Agricultural and Foresty. (18), 59-64.
Karahoca, A., 2002. Çukurova Koşullarında Ketencik
(Camelina sativa )'te Farklı Azot ve Fosfor
Gübrelemesinin Tohum Verimi ve Yağ Oranına
Etkileri. Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü. Basılmamış Yüksek Lisans Tezi. Adana.
Katar, D., Y. Arslan ve I. Subaşı, 2012a. Ankara Ekolojik
Şartlarında Farklı Ekim Zamanlarının Ketencik
(Camelina sativa (L.) Crantz) Bitkisinin Yağ Oranı
ve Bileşimi Üzerine Etkisi. I. Bitkisel Yağ Kongresi
Bildiri Özeti. s: 20. ADANA.
Katar, D., Y. Arslan ve I. Subaşı, 2012b. Ankara Ekolojik
Şartlarında Farklı Ekim Zamanlarının Ketencik
(Camelina sativa (L.) Crantz) Bitkisinin Verim ve
Verim Unsurları Üzerine Etkisi. Atatürk Üniv.
Ziraat Fak. Derg., 43(1):1-5.
Koncıus, D. and D. Karcauskıene, 2010. The effect of
nitrogen fertilizers, sowing time and seed rate on the
productivity of Camelina sativa . Agriculture. Vol.
97, No.4 p.37-47.
Kurt, O. ve F. Seyis, 2008. Alternatif Yağ Bitkisi:
Ketencik (Camelina sativa (L.) Crantz). OMU. Zir.
Fak. Dergisi, 2008, 23 (2): 116-120.
McCrady, J. P., 2007. Biodiesel Property Definition for
Fuel Anomization and Combustion Modeling.
Master’s Thesis, Üniversity of Ilinois at Urbane
Champaigh. Department of Agricultural and
Biological Engineering. Urbana.
Pan, X., R. Lada, C. Caldwell and K. Falk, 2011.
Photosynthetic and grwth responses of Camelina
sativa to varying nitrogen and soil water status.
Photosynthetica. Vol. 49, number 2. pp.316-320(5).
111
Kışlık Farklı Ekim Zamanlarının Ketencik (Camelina sativa (L.) Crantz) Bitkisinin Verim ve Verim
Ögelerine Etkisi
Putnam, D. H., J. T. Budin, L. A. Field and W. M. Breene,
1993. Camelina : a promising low-input oilseed.
P.314-322. İn. J. Janick and E. Simon (eds) , New
Crops. Wiley, New York.
Sabzalian, M. R., G. Saeidi and A. Mirlohi, 2008. Oil
Content and Fatty Acid Composition in Seeds of
Three Safflower Species. J. Am. Oil Chem. Soc.
85:717-721.
Tomas, L., H. Jaroslav, M. Jiri, V. Johann, V., P. Jiri, F.
Radek, V. Ladislav, D.
Ladisla and M.
Anna, 2011. Effect of Combined Nitrogen and
Sulphur Fertilization on Yield and Qualitative
Parameters of Camelina sativa [L.] Crtz. (false flax).
Vol:6, 313-321.
110
112
Vollman, J. and I. Rajcan, 2009. Oil Crops. Volume 4
ISBN 978-0-387-77593-7 e-ISBN 978-0-387-775944 DOI 10.1007/978-0- 387-77594-4 Springer
Dordrecht Heidelberg London New York.
Wysocki, D and N. Sirovatka, 2007. camelina a potential
oilseed crop for semiaridic Oregon.// Agronomy
Abstracts.-http://extention.
Oregonstate.edu/catalog/htm//sr/sr 108-e/sr 1083-09.
pdf (accessed 17.01.2012).
Zubr, J., 1997. Oil-seed crop: Camelina sativa. İndustrial
Crops and Products 6, p 113-119.
GOÜ Ziraat Fakültesi Dergisi, 2012, 29(1), 113-121
Ekmeklik Buğday (Triticum aestivum L.) Genotiplerinin Tane Verimi ve
Bazı Kalite Özelliklerinin Belirlenmesi
Yusuf DOĞAN1
1
Enver KENDAL2
,
Mardin Artuklu Üniversitesi Kızıltepe Meslek Yüksek Okulu, Bitkisel ve Hayvansal Üretim Bölümü,
Mardin
2
GAP Uluslararası Tarımsal Araştırma ve Eğitim Merkezi Müdürlüğü, Diyarbakır
Özet: Bu çalışma, yurt içi ve yurt dışında ıslah programlarını yürüten farklı kuruluşlardan gelen ekmeklik
buğday hat ve çeşitlerin verim ve kalite yönünden Diyarbakır ekolojik koşullarındaki performansları
incelenmek üzere 2004-2005 ve 2005-2006 üretim sezonlarında yürütülmüştür. Deneme tesadüf blokları
deneme desenine göre üç tekrarlamalı olarak gerçekleştirilmiştir. Denemede bitki boyu (cm), başaklanma
süresi (gün), dekara tane verimi (kg), bin tane ağırlığı (g), hektolitre ağırlığı (kg) ve protein oranı (%)
karakterler incelenmiştir. Araştırma sonucunda elde edilen bulgularda dekara tane verimi 580.9-782.7 kg/da
arasında değişmiş olup, en yüksek tane verimi 3, 7, 11 ve 12 nolu genotiplerden, en düşük tane verimi ise 22
nolu genotipten (580.9 kg/da) elde edilmiştir. Kalite faktörü olan hektolitre ağırlığı bakımından en yüksek
ortalama değer 82.4 kg ile 14 nolu genotip, protein oranın da ise % 11.9 ile 17 nolu genotipinden elde
edilmiştir. Bu çalışmanın sonuçlarına göre yurt dışından temin edilen genotiplerin tane verimi ve kalite
kriterleri bakımından ümitvar olduğu görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Ekmeklik Buğday, Genotip, Ümitvar, Verim, Kalite
Determination of Grain Yield and Some Quality Traits of Bread Wheat
(Triticum aestivum l.) Genotypes
Abstract; This study, was conducted to examine yield and quality performance of some break wheat
varieties and lines Which obtained from domestic and abroad breeding organizations programs in Diyarbakır
ecological conditions in 2004-2005 and 2005-2006 production seasons. Experiments were carried out in
randomized complete block design with three replications. In the experiment; plant height (cm), heading
time, grain yield (kg/da), thousand kernel weight (g), hectoliter weight (kg) and protein content (%) were
examined. It was found out that, grain yield ranged between 5809-7820 kg / ha, the highest grain yield was
obtained from 3, 7, 11 and 12 numbered genotypes, while the lowest grain yield was obtained 22 numbered
genotype (5809 kg / ha). Test weight is a quality factor, and in terms of test weight the highest value was
obtained from 14 numbered genotype (82.4 kg), while the highest protein content was obtained with 11.9 %
in 17 numbered genotype. According to the results of this study, it was seen that some genotypes which were
obtained from abraod were found to be promising in term of yield and quality characters.
Key Words: Bread Wheat, Genotype, Promising, Yield, Quality
1. Giriş
Buğday, insan beslenmesinde kullanılan
kültür bitkileri arasında ekim alanı ve üretim
bakımından dünyada ve ülkemizde ilk sırada
yer alan stratejik bir bitki olup, insanların
binlerce yıldır temel enerji ve protein kaynağı
olarak önemli bir rol oynamaktadır. Ülkemizde
2010 yılı verilerine göre ekim alanı 8.096.000
ha, üretim 21.600.000 ton ve ortalama verim ise
267 kg/da olarak gerçekleşmiştir (Anonim,
2012).
Dünya nüfusunun hızla artması, ekim
alanlarının genişletilememesi hatta kimi
yerlerde azaltılması zorunluluğu, bitkisel
üretimde ürün artışı için, birim alan veriminin
yükseltilmesi tek seçenek olmaktadır. Dünya
üzerinde geri kalmış ve gelişmekte olan
ülkelerde verimlerin istenilen düzeylere
ulaştırılamaması, yeterince beslenemeyen aç
insanların
sayılarının
artmasına
neden
olmaktadır. Dünya’da buğday verimi ve ürün
kalitesinde iklim koşulları yıldan yıla önemli
farklılıklar görülmektedir. Bu farklılığın ortaya
çıkışında çeşidin genetik yapısı, toprak yapısı,
topraktaki azot miktarı, topraktaki azotun
kullanılabilme etkinliği ve uygulanan yetiştirme
teknikleri büyük rol oynamaktadır (Kahraman
ve ark., 2008). Buğday ülkemizde ekiliş ve
üretim bakımından ilk sıralarda yer alır. İnsan
besini olması yanında, hayvan beslenmesinde
de kullanılan önemli bir kültür bitkisidir.
Buğdayın adaptasyon sınırının genişliği, üretim,
113
Ekmeklik Buğday(Triticum aestivum L.) Genotiplerinin Tane Verimi ve Bazı Kalite Özelliklerinin
Belirlenmesi
taşıma, depolama ve işleme kolaylığı ile ekmek
olma kabiliyetinden dolayı, birçok ülkede
üretimin artırılması çalışmaları hızlandırılmıştır
(Kün, 1996). Artan besin ihtiyaçlarının
karşılanmasında, bölge ekolojik koşullarına
uyum saklayan, verim ve kalite özellikleri iyi
olan genotiplerin belirlenmesi büyük önem
taşımaktadır. Değişik ekolojiler için, verim ve
kalitesi yüksek olan hatların belirlenmesi
amacıyla ülkenin farklı bölgelerinde birçok
araştırma yapılmıştır (Yürür ve ark., 1981; Mut
ve ark., 2005). Buğday ıslah çalışmalarında
temel amaçlar birim alandan elde edilen tane
verimini artırmak, protein oranı ve kaliteyi
yüksek ebeveyn ve melezleri seçerek farklı
genotiplerde bulunan bu özelliklerin bir bireyde
toplanmasını sağlamaktır. Genotip, çevre
faktörleri ve genotip x çevre interaksiyonu
verim ve kalite üzerinde etkilidir. Tanedeki
protein miktarı ve kalitesi bazı agronomik
uygulamalar ile arttırılabilse de en etkili yol
buğday protein içeriğinin ıslah yolu ile
geliştirilmesidir.
Ülkemizde buğday üretimi yapılan tarım
alanlarının farklı iklim ve toprak özelliklerine
sahip olmaları, biyotik (hastalık ve zararlılar
vb.) ve abiyotik (kuraklık, tuzluluk vb.) stres
faktörlerinin etkileri sonucu verim ve kalitede
büyük oranda değişime neden olmaktadır. Bu
durum ise farklı özelliklere sahip yeni buğday
çeşitlerinin geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır.
Zamanla değişen tüketici talepleri ve gıda
teknolojisindeki yeni gelişmeler buğday
üretiminde verimin yanı sıra ürün kalitesini de
ön plana çıkarmaktadır. Böylece sadece çeşidin
yüksek verimli olması yeterli değildir. Özellikle
kaliteli unlu mamullerin elde edilebilmesi için
gıda sanayicileri, yüksek kalite özelliklerine de
sahip buğday çeşitlerinin geliştirilmesini talep
etmektedir. Bu çalışmada; Diyarbakır’da
yetiştirilen bazı ekmeklik buğday çeşitleri ile
ıslah aşamasında olan bazı ümitvar ekmeklik
buğday hatlarının tane verimi ve kalite
özelliklerinin belirlenerek yüksek verimli ve
daha
kaliteli
genotiplerin
saptanması
amaçlanmıştır.
2. Materyal ve Yöntem
Çalışmada materyal olarak, yurt içi ve yurt
dışından farklı kurumların melez programlardan
114
gelen buğday hatları ve bazı standart çeşitler
kullanılmıştır. Materyal olarak kullanılan
genotiplerin isimleri ve temin edildiği yerlerin
listesi Çizelge 1’de verilmiştir.
Bu çalışma, 2004-2005 ve 2005-2006
yetiştirme peryotlarında iki yıl süre ile
Diyarbakır
GAP
Uluslararası
Tarımsal
Araştırma ve Eğitim Merkezinin araştırma
sahasında yürütülmüştür. Deneme tesadüf
blokları deneme deseninde üç tekerrürlü olarak
kurulmuştur. Deneme parselleri 1.2 x 6 = 7.2
m2 olacak şekilde m2’ye 500 tohum gelecek
şekilde Kasım ayında deneme mibzeri ile
ekilmiştir. Ekimle birlikte, dekara 2.5 kg/da N
ve 6.4 kg/da P205 hesaplanarak DAP (% 18 N,
% 46 P205)
gübresi verilmiştir. Buğday
genotiplerinin sapa kalkma döneminde ise 6
kg/da Amonyum sülfat (% 21 N)
uygulanmıştır. Ayrıca geniş yapraklı yabancı
otlara
karşı
kimyasal
(Mecoprop+Bromoxynil(400+100 g/1) EC
Buctrilsuper 350 cc) mücadele yapılmıştır.
Denemede verim ve verim kriterleri ile ilgili
olarak yapılan ölçüm ve tartımlar; her parselin
kenarlarından ikişer sıra ve parsel başlarından
50’er cm kısım kenar tesiri olarak atıldıktan
sonra kalan parsel alanında ve tesadüfen seçilen
10 bitkinin ana sapları etiketlenerek bu bitkiler
üzerinde yapılmıştır. Hasat olgunluğuna gelen
parsellerde hasat işlemi yapılmıştır.
Denemenin yürütüldüğü dönemlere ve
uzun yıllara (1971-2010) ait Diyarbakır ilinin
bazı iklim verileri Çizelge 2’de verilmiştir
(Anonim, 2010). Çizelge 2’ de görüldüğü gibi,
denemenin ikinci yılında, kuru tarım
alanlarında verim için sınırlayıcı ve önemli bir
faktör olan yağışlar, birinci yıl ve uzun yıllar
ortalamasına
göre
oldukça
yüksek
gerçekleşmiştir. Uzun yıllar yağış miktarı 495.0
mm iken, 2005-2006 yetiştirme sezonunda
kaydedilen yağış miktarı 531.8 mm olmuştur.
2005-2006 yetiştirme sezonunda uzun yıllar
ortalamasına ve 2004-2005 üretim sezonuna
kıyasla daha yüksek yağış kaydedildiği
görülmektedir. Denemenin kurulduğu topraklar;
alüviyal ana materyalli, düz ve düze yakın derin
topraklardır. Tipik kırmızı renkli, killi
tekstürlüdür. Tuz içeriği % 1.1, pH’sı 7.84,
kireç oranı % 1.64 ve organik madde içeriği %
1.44 olarak ölçülmüştür (Anonim, 2008).
Y.DOĞAN, E.KENDAL
Çizelge 1. Araştırmada standart olarak kullanılan çeşitlerin isimleri ile hatların pedigrileri
Çeşit No:
01
02
03
04
05
06
07
08
09
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
Çeşit ve Pedigri
ITAPUA 35 APEREA CMH77.204-4Y-1B-3Y-0PZ-0E-0PRY
SKAUZ*2//PRLII/CM65531
CMBW91M02698F-0TOPY-14M-010Y-010M-010Y-3Y-0M-0HTY
CIMMYT (International Maize and Wheat
Improvement Center)
CIMMYT (International Maize and Wheat
Improvement Center)
SKAUZ*2/FCT CMBW91M02703F-0TOPY-24M-010Y-010M-010Y-1Y- CIMMYT (International Maize and Wheat
0M-0HTY
Improvement Center)
PRINIA/STAR
CMSS92M00579S-015M-0Y-0Y-050M-10M-1M-0Y- CIMMYT (International Maize and Wheat
0HTY
Improvement Center)
GAPUTAEM (GAP Uluslar arası Tarımsal
NURKENT
Araştırma ve Eğitim Merkezi Müdürlüğü)
CHOIX/STAR/3/HE1/*CNO79//2*SERİ CMSS93Y02712T-40Y-010Y- CIMMYT (International Maize and Wheat
010M-010Y-2M-0Y-0HTY
Improvement Center)
KAUZ/PASTOR
CMSS93B00025S-48Y-010M-010Y-010M-4Y-0M- CIMMYT (International Maize and Wheat
0HTY
Improvement Center)
MİLVUS2 CGSS95B00010T-099Y-099B-099Y-099B-37Y-0B-0SY
CIMMYT (International Maize and Wheat
Improvement Center)
KAMBARA1 CGSS95B00016F-099Y-099B-099Y-099B-20Y-0B-0SY
CIMMYT (International Maize and Wheat
Improvement Center)
Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsü
PEHLİVAN
KAUZ/PASTOR CMSS93B00025S-48Y-010M-010Y-010M-4Y-0M
CIMMYT (International Maize and Wheat
Improvement Center)
KAUZ/PASTOR CMSS93B00025S-48Y-010M-010Y-010M-9Y-0M
CIMMYT (International Maize and Wheat
Improvement Center)
CROS_1AE.SQUARROSA(205)KAUZ/3/ATTILA
CMSS93Y01031S- CIMMYT (International Maize and Wheat
13Y-5KBY-010M-010Y-6M-0KBY
Improvement Center)
WEAVER/4/NAC/TH.AC//3*PVN/3/MIRLO/BUC
CMSS93B00223S- CIMMYT (International Maize and Wheat
24Y--010M-010Y-010M-9Y-0M
Improvement Center)
Ege
Tarımsal
Araştırma
Enstitüsü
GÖNEN-98
Müdürlüğü
NAİ60/HN7//BUC/3/FALKE SWM89Y132H-15H-0PE-0YC-4YC-0YC- CIMMYT (International Maize and Wheat
3YC-0YC
Improvement Center)
CIMMYT (International Maize and Wheat
SPN/NAC//ATTİLA
Improvement Center)
CIMMYT (International Maize and Wheat
SPN/NAC//ATTİLA CMSW92WM002-0SE-0YC-0YC-0SA
Improvement Center)
Emu//Rnn/Cumakalesi/3/Sadova-1 GD.2910.0D.0D.0D.0D.0D.0D
GAPUTAEM (GAP Uluslar arası Tarımsal
Araştırma ve Eğitim Merkezi Müdürlüğü)
Çukurova Tarımsal Araştırma Enstitüsü
ADANA-99
GAPUTAEM (GAP Uluslar arası Tarımsal
Çukurova-86/Kırmızı Buğday GD.2861.0D.0D.0D.5D.0D.0D
Araştırma ve Eğitim Merkezi Müdürlüğü)
GAPUTAEM (GAP Uluslar arası Tarımsal
Gönen//Vee”s”/Myna”s” GD.2865.0D.0D.0D.2D.0D.0D
Araştırma ve Eğitim Merkezi Müdürlüğü)
Kvz//Gv/sadova-1/3/Gediz-75 GD.2899.0D.0D.0D.1D.0D.0D
GAPUTAEM (GAP Uluslar arası Tarımsal
Araştırma ve Eğitim Merkezi Müdürlüğü)
Emu//Rmn/Cumakalesi/3/Sandova GD.2910.0D.0D.0D.1D.0D.0D
GAPUTAEM (GAP Uluslar arası Tarımsal
Araştırma ve Eğitim Merkezi Müdürlüğü)
Ege
Tarımsal
Araştırma
Enstitüsü
BASRİBEY-95
Müdürlüğü
Çizelge 2. Diyarbakır ilinde uzun yıllar ortalaması (1971-2010), 2004-2005 ve 2005-2006 üretim sezonlarına ait sıcaklık,
yağış ve nem değerleri
Sıcaklık (°C)
Yağış (mm)
Nispi Nem (%)
Aylar
04-05
05-06
UYO
04-05
05-06
UYO
04-05
05-06
UYO
Eylül
25.0
25.0
24.9
3.4
19.0
30.9
32
Ekim
18.2
16.2
17.2
1.3
14.9
30.4
41.2
40.0
48
Kasım
8.2
7.5
10.0
123.1
38.0
55.9
69.4
60.4
68
Aralık
1.4
5.3
4.2
4.7
94.3
71.5
59.9
72.5
76
Ocak
2.3
0.4
1.8
58.7
121.3
80.2
66.0
77.1
76
Şubat
3.0
4.3
3.6
46.8
121.0
68.8
61.7
74.0
72
Mart
8.4
9.2
8.1
58.4
26.0
62.2
55.3
62.3
66
Nisan
14.1
14.5
13.8
36.8
77.9
72.1
51.9
68.9
63
Mayıs
19.6
19.4
19.3
26.5
38.4
42.9
45.9
53.0
56
Haziran
25.8
28.5
25.9
26.5
7.1
24.9
23.0
37
Toplam
382.8
531.8
495.0
Ortalama 12.6
13.1
49.6
56.3
63.1
115
Ekmeklik Buğday(Triticum aestivum L.) Genotiplerinin Tane Verimi ve Bazı Kalite Özelliklerinin
Belirlenmesi
Çalışmada incelenen karakterlerden bitki
boyu (cm); her parselden rasgele alınan 10
bitkiden toprak yüzeyi ile ana saptaki başağın
ucu arasındaki mesafenin ölçülmesi ile elde
edilmiştir. Başaklanma süresi (gün); Bitkinin
topraktan çıktığı tarih ile parseldeki başakların
% 50’ sinin bayrak yaprağı kınından tamamen
çıktığı tarih arasındaki gün sayısı olarak
hesaplanmıştır. Bin tane ağırlığı (g); Dört adet
100 tane ağırlığının ortalamasının 10 ile
çarpılması ile elde edilmiştir. Tane verimi
(kg/da): 4 m2’lik parselden elde edilen tane
ağırlığı, dekara çevrilmiştir. Protein oranı (%);
Protein oranı (NIT, Kızılötesi ışık emilimi)
yöntemine göre saptanmıştır (Brabender marka
cihaz kullanılarak). Hektolitre ağırlığı (kg/hl) ;
Hektolitre ağırlığının saptanmasında ¼ litrelik
hektolitre terazisi kullanılmıştır.
Elde edilen iki yıllık sonuçlar yıllar ayrı
ayrı ve birleştirilerek varyans analizine tabi
tutulmuş ve ortalamalar arasındaki farklar
Duncan (% 5) çoklu karşılaştırma yöntemine
göre test edilmiştir. İstatistiki analizlerde
(Düzgüneş ve ark. 1987)’den yararlanılmıştır.
3. Bulgular ve Tartışma
Araştırmadan
elde
edilen
değerler
üzerinden yıllar ayrı ayrı ve birleştirilerek
varyans analizleri yapılmış ve ortalamalar
arasındaki farklılıklar Duncan (% 5) çoklu
karşılaştırma yöntemine göre test edilmiştir.
Denemede elde edilen varyans analiz sonuçları
Çizelge
3’de
verilmiştir.
Çizelge
3
incelendiğinde yapılan varyans analiz sonunda
birinci yıl dekara parsel verimi dışında,
incelenen diğer karakterler yönünden çeşitler
arasındaki farklılıklar istatistiksel olarak % 1
düzeyinde önemli bulunmuştur. İncelenen
ortalama, yıl ve yıl x çeşit interaksiyonları
bakımında ise yıl ve yıl x çeşit interaksiyonun
protein oranı dışında incelen tüm özellikler
istatistiksel olarak % 1 düzeyinde önemli
bulunmuştur. Deneme sonunda incelenen
karakterlere ilişkin elde edilen ortalama
değerler yıllar itibariyle ayrı ayrı, iki yıl
birleştirilmiş şekilde ve bu ortalamalar
arasındaki farklılıkları gösteren Duncan
grupları Çizelge 4, 5 ve 6’de verilmiştir.
3.1. Bitki Boyu
Çizelge 4’de de görüldüğü gibi bitki boyu
yönünden genotiplerden elde edilen değerler
her iki yılda önemli bulunmuştur. Bitki boyu
birinci yılda 75.3-124.6 cm, ikinci yılda ise
87.3-126.0 cm arasında değişmiştir. Her iki
yılda da en uzun bitki boyu 23 nolu genotipten,
en kısa bitki boyu ise 1. yıl 11 ve 2. yıl 12 nolu
genotipten elde edilmiştir. Çizelge 4’da
görüldüğü gibi yılların birleştirilmiş ortalama
değerlerinde de bitki boyu yönünden çeşitler
arasında
farklılıklar
tespit
edilmiştir.
Genotiplerin bitki boyu ortalamaları 83.6 ile
125.0 cm arasında değişmiştir. En uzun bitki
boyu 23 nolu genotipten, en düşük bitki boyu
ise sırasıyla 11, 12, 13, ve 15 nolu
genotiplerden elde edilmiş olup, bu genotipler
istatistiksel olarak aynı grupta yer almışlardır.
İklim faktörlerinden yağış, bitki gelişimi için
daha uygun olduğu ikinci yılda (Çizelge 2) bitki
boyu da buna paralel olarak daha olumlu
etkilenmiştir. Bitki boyu çevresel faktörlerden
etkilense de, daha çok genotipe bağlı bir
özelliktir. Buğdayda bitki boyu çeşidin genetik
yapısı, ekim sıklığı, ekim zamanı, gübreleme,
yağış durumu ve toprak özelliklerine bağlı
olarak değişmektedir (Whitman et al., 1985;
Gençtan ve Sağlam, 1987; Doğan ve Yürür,
1992; Çölkesen ve ark., 1994; Kün, 1996).
Çalışmada elde edilen bulgular araştırmacıların
elde ettiği bulgularla paralellik göstermektedir.
3.2. Başaklanma süresi
Araştırmada,
başaklanma
süresi
bakımından genotipler arasındaki farklılıklar
Çizelge 3. İncelenen özelliklere ilişkin varyans analiz tablosu (kareler ortalaması).
İncelenen özellikler
Bitki boyu
Başak gün sayısı
Tane verimi
Bin tane ağırlığı
Hektolitle ağırlığı
Protein oranı
**:0.01 düzeyinde önemli
116
Çeşit
2004-05
428.9**
9.7**
4845.2
24.9**
6.5**
0.8**
2005-06
244.3**
18.3**
17043.7**
35.2**
7.8**
0.7**
Ort.
602.7**
21.4**
14538.9**
49.4**
153.1**
107.0**
Yıllar (Birleştirilmiş)
YılxÇeşit
4504.5**
3901.5**
2504567**
2633.7**
7.0**
2.0
69.4**
5.8**
6095.2**
11.0**
2.0**
1.4
Y.DOĞAN, E.KENDAL
Çizelge 4. Ekmeklik Buğday Genotiplerinin bitki boyu (cm), başaklanma gün sayısı (gün) ve parsel verimine (kg/da)
ait değerler ve ortalamaların farklılık gruplandırmaları.
Bitki boyu (cm)
Başaklanma süresi (gün)
Parsel verimi(kg/da)
Çeşitler
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
2004-05
79.6 i*
86.0 h
2005-06
100.3 g
102.0 eg
Çeşit ort. 2004-05
90.1 i
126.3bd
93.0 h
124.0 ei
2005-06
111.6 e
Çeşit ort.
118.9 gh
2004-05
523.6 ad
2005-06
868.0 bd
Çeşit ort.
695.8 cg
111.6 e
117.8 hi
569.4 ac
865.8 bd
717.6 be
585.2 ac
919.7 ab
752.5 ac
95.0 ef
112.0 bd
103.5 d
90.0 g
110.0 cd
99.8 e
131.0 a
119.6 a
124.8 a
443.3 d
762.7 fj
603.0 ij
107.0 c
109.6 d
108.3 c
126.0 bd
116.0 bc
121.0 ce
584.4 ac
841.3 cf
712.9 be
91.6 fg
101.3 fg
96.5 fg
124.3 di
115.3 bd
119.8 fg
519.1 ad
796.9 dg
658.0 ei
95.0 h
89.8 i
113.0 ce
118.9 gh
602.5 ab
963.0 a
782.7 a
109.3 d
107.0 c
112.3 de
117.0 i
544.7 ad
837.4 cf
691.8 ch
104.0 cd
114.0 b
109.0 c
125.0 ch
111.6 e
118.0 hi
565.5 ac
849.1 be
707.3 cf
101.3 d
112.0.bd
107.0 c
125.6 bf
116.0 bc
121.0 ce
574.7 ac
762.7 fj
668.7 ei
75.6 j
95.3 h
85.5 j
122.6 i
114.0 be
118.6 h
593.9 ac
880.5 bc
737.2 ad
80.6 i
87.3 j
84.0 j
123.6 fi
114.0 be
118.9 gh
620.5 a
924.4 ab
772.3 ab
90.0 ij
87.3 j
116.0 bc
119.8 fg
537.8 ad
861.4 bd
698.6 cf
101.6 fg
96.3 g
116.0 bc
121.5 cd
513.6 bd
780.0 ei
646.8 fi
75.3 j
91.3 i
83.6 j
125.6 bf
115.0 be
120.6 cf
520.2 ad
736.1 gj
628.2 hj
96.0 e
101.6 fg
98.3 e
125.6 bf
119.6 a
122.6 b
501.3 bd
758.3 gj
646.5 fi
95.6 e
104.3 ef
100.0 e
126.6 bc
120.0 a
123.1 b
557.7 ac
701.1 jk
629.4 hj
95.0 ef
102.0 eg
98.5 ef
127.3 b
116.0 bc
121.6 c
537.4 ad
838.0 cf
687.7 ch
111.0 bd
112.2 b
115.0 be
120.5 de
580.8 ac
712.7 ik
646.8 fi
105.3 e
103.6 d
115.0 be
120.1 ef
566.1 ac
791.1 dh
678.6 di
93.6 eg
111.3 bd
102.6 d
124.0 ei
112.6 ce
118.9 gh
495.8 cd
809.4 cg
660.9 ei
102.3 d
113.3 bc
107.8 c
123.6 fi
112.6 ce
118.0 hi
505.1 bd
655.2 k
580.9 j
124.6 a
126.0 a
125.0 a
123.0 hi
117.0 ab
121.1 ce
546.1 ad
716.9 hk
631.5 gj
84.6 h
112.6 bd
98.6 e
123.3 gi
115.0 be
119.8 fg
566.9 ac
799.1 dg
683.0 di
96.3 h
104.5 a
3.093
89.6 i
124.3 di
125.1 a
1.899
114.0 be
114.8 b
3.0169
119.8 fg
580.8 ac
552.8 b
86.727
850.2 be
811.3 a
67.573
715.5 be
84.0 bh
104.6 cd
84.6 h
91.6 fg
113.3 b
102.0 d
83.0 hi
Yıl ort. 93.5 a
LSD
3.485
0,575
123.0 hi
111.6 e
117.3 i
124.6 ci
123.0 hi
124.6 ci
126.3 bd
125.6 bf
125.3 bg
0.266
15.456
0.05
* Aynı harfle gösterilen ortalamalar arasındaki farklılıklar % 5 düzeyinde önemsizdir
her iki yılda da önemli bulunmuştur. Birinci
Tahıl yetiştirilen alanların büyük bir
yılda en uzun başaklanma süresi 4 nolu bölümünde başaklanmadan sonra yağışlar
genotipten (131.0 gün), en kısa başaklanma azalırken, sıcaklıklar artmaktadır. Bu nedenle
süresi ise 11 nolu genotipte (122.6 gün) geç başaklanan çeşitlerin başaklanma-erme
belirlenmiştir (Çizelge 4). İkinci yılda ise en süreleri kısalmaktadır (Genç ve ark., 1988).
yüksek değer sırasıyla 4, 16 ve 17 nolu Kıraç
şartlarda
erken
başaklanan
ve
genotiplerden, en düşük değer ise 111.6 gün ile başaklanma-erme süresi uzun olan çeşitler
1, 2, 3 ve 9 nolu genotiplerden elde edilmiştir üzerinde durulması gerektiği, fakat çok erkenci
(Çizelge 4). İki yıllık ortalama değerlere göre çeşitlerin
ilkbahar
donlarından
zarar
başaklanma süresi en uzun 4 nolu genotipten görebileceği de bildirilmektedir (Genç ve ark.,
124.8 gün olarak tespit edilirken, en düşük 1988).
ortalama değer ise 117.0 gün ile 8 nolu
genotipten tespit edilmiştir (Çizelge 4). Farklı 3.3. Tane verimi
ekolojik koşullarda yapılan araştırmalarda
Tane
verimi
bakımından
buğday
(Çölkesen ve ark., 1994, Olgun et al. 1999; genotipleri Çizelge 4'de görüldüğü gibi birinci
Başer ve ark. 2001) başaklanma süresi yılda en düşük tane verimi 443.3 kg/da ile 4
bakımından
önemli
farklılıklar
olduğu nolu genotipten elde edilirken, en yüksek tane
belirlenmiş olup, bu durumun oluşmasında verimi 620.5 kg/da ile 12 nolu genotipten elde
genotip ve çevrenin birlikte etkili olduğu edilmiştir. İkinci yıl en yüksek verim 963.0
bildirilmektedir.
kg/da ile 7 nolu genotipten, 655.2 kg/da tane
117
Ekmeklik Buğday(Triticum aestivum L.) Genotiplerinin Tane Verimi ve Bazı Kalite Özelliklerinin
Belirlenmesi
verimi ile 22 nolu genotip en düşük değeri
göstermiştir. İki yıllık ortalama değerler
(Çizelge 4) görüldüğü gibi en yüksek tane
verimi 782.7 kg/da ile 7 nolu genotipten, en
düşük ortalama değer ise yine 22 nolu
genotipten (580.9 kg/da) elde edilmiştir. Tane
veriminin ikinci yılda yüksek çıkmasının bu
yetiştirme sezonunda toplam yağış miktarının
birinci yıla oranla daha fazla olmasından
kaynaklandığını söyleyebiliriz. Tane verimi,
bitkinin genetik potansiyeli, çevre faktörleri ve
yetiştirme tekniklerinin ortak etkileşimi sonucu
ortaya çıkmaktadır. Örneğin, farklı gübreleme
dozları (Kettlewell et al., 1998), yıl içindeki
yağışın dağılımı ve yetiştirme periyodundaki
sıcaklık (Smith and Googing, 1999) ile genotip,
ekim zamanı, hastalık ve zararlılarla mücadele
gibi faktörler verim ve kaliteyi belirlemektedir.
Daha önce bu konuda yapılan çalışmalarda
buğdayda verim ve kalitenin kullanılan çeşide,
bölgenin ekolojik yapısına ve uygulanan
kültürel
işlemlere
göre
değiştiğini
göstermektedir (Kırtok ve ark., 1988; Feil,
1992; Sharma, 1992; Özberk ve Özberk, 1993;
Öztürk ve Akkaya, 1996; 1997; Dokuyucu ve
ark., 1999; Genç ve ark. 1993; Aydın ve ark.,
1999; Anıl, 2000; Aydın ve ark., 2005; Mut ve
ark., 2005).
3.4. Bin tane ağırlığı
Bin tane ağırlığı çeşit özelliği olup
çeşitlere göre önemli değişiklikler göstermiştir.
Bin tane ağırlığı bakımından araştırma
sonuçları incelendiğinde, birinci yılda 30.6-42.6
g arasında değişim göstermiştir (Çizelge 5). En
yüksek değer 42.6 g ile 10 nolu genotipten
tartılırken, en düşük değer 1 ve 6 nolu
genotiplerden tartılmıştır. İkinci yıl en yüksek
değer 10 nolu (45.7 g) genotipte belirlenmiş, en
düşük değer ise 1 ve 25 nolu genotiplerde
belirlemiştir. İki yıllık ortalama değerlere göre
en düşük bin tane ağırlığı 1 nolu genotipte (31.5
g) en yüksek bin tane ağırlığı ise 44.1 g ile 10
nolu genotipte tartılmıştır. Bin tane ağırlığının
kalite ile ilgisi yanında verimle de ilişkili bir
özellik olduğu bilinmektedir. Ancak bu ilişki
bazı araştırıcılar tarafından olumlu (Bohac ve
Cermin, 1969, Knott veTalukdar, 1971) olarak
belirtilirken, diğer bazı araştırıcılar tarafından
da (Yürür ve ark.,1981, Thorne, 1966) olumsuz
118
olarak ifade edilmektedir. Çok sayıda genle,
eklemeli olarak idare edilen bu kantitatif
özelliğin farklı çevre koşullarında farklı
sonuçlar verebileceği de göz ardı edilmemelidir
(Edwards ve ark., 1976, Malek ve Borojevic,
1981., Yağdı ve Ekingen, 1995., Rizwan ve
Khan, 2000).
Ekmeklik
buğday
genotiplerinde
yaptıkları çalışmalarda bin tane ağırlıkların
farklılık gösterdiğini bildirmişlerdir (Kaydan ve
Yağmur, 2008; Aydoğan ve ark., 2008)
3.5. Hektolitre Ağırlığı
Çizelge 5’de de görüldüğü gibi hektolitre
ağırlığı birinci yılda 76.6- 82.4 kg/hl arasında
değişmiştir. En yüksek değer 24 nolu
genotipten, en düşük değer 6 nolu genotipten
tespit edilmiştir. İkinci yılda ise en yüksek
hektolitre ağırlığı 83.3 kg/hl ile 14 nolu
genotipte, en düşük hektolitre ağırlığı ise 77.5
kg/hl ile 5 nolu genotipten belirlenmiştir
(Çizelge 5). İki yıllık ortalama değerlere göre
en yüksek değer 82.4 kg/hl 12 ile 24 nolu
genotiplerden, en düşük değer ise ortalama 75.6
kg/hl ile 6 nolu genotipten ölçülmüştür (Çizelge
5). Danenin şekli, büyüklüğü, yoğunluğu ve
homojenliği, kabuğun ince ya da kalın olması,
karın kısmının derin ya da yüzeysel oluşu
çeşidin hektolitre ağırlığını belirleyen en önemli
özelliklerdir (Özkaya ve Kahveci, 1990).
Buğdayda hektolitre ağırlığının en az 72 kg/hl
olması istenir ve hektolitre ağırlığı 82 kg/hl’dan
yüksek olan çeşitler çok iyi olarak
sınıflandırılmaktadır (Dipenbrock ve ark.,
2005). Ayrıca yüksek hektolitre ağırlığı, yüksek
un verimi ve düşük kül oranı anlamına
gelmektedir (Çakmak ve Türker, 1987). (Atlı,
1985), hektolitre ağırlığına çevrenin etkisinin
çeşitten daha fazla olduğunu bildirmiştir.
Hektolitre ağırlığı, çalışmada kullanılan genotip
ve yıllara göre değişim göstermiştir. Özellikle
yıllar arasındaki yağış ve sıcaklık farklılığına
bağlı
olarak
genotiplerin
hektolitre
ağırlıklarında farklılıklar görülmüştür. Yapılan
benzer çalışmalarda hektolitre ağırlığı; çeşit,
çevre şartları, kültürel uygulamalar, yatma,
hastalık ve zararlılar gibi faktörlere bağlı olarak
değiştiği belirtilmiştir (Mut ve ark., 2005).
Çalışmada elde edilen bulgular araştırmacıların
elde ettiği bulgularla paralellik göstermektedir.
Y.DOĞAN, E.KENDAL
Çizelge 5. Ekmeklik Buğday Genotiplerinin bin tane ağırlığı (g), hektolitle ağırlığı (kg) ve protein oranı (%) ait değerler
ve ortalamaların farklılık gruplandırmaları.
Bin tane ağırlığı (g)
Hektolitle ağırlığı (kg)
Protein oranı (%)
Çeşitler
2004-05
30.6 p*
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
34.0 kn
2005-06
32.2 o
38.0 gi
Çeşit ort. 2004-05
31.5 r
80.6 e
36.0 ik
81.5 c
2005-06
81.3 e
Çeşit ort.
80.9 eg
2004-05
10.5 ij
2005-06
10.6 jk
Çeşit ort.
10.5 km
80.7 fh
81.1 dg
10.3 jl
10.5 k
10.4 m
10.8 gh
10.8 hi
10.8 j
36.3 fh
38.7 fh
37.5 g
38.3 bd
37.0 ik
37.7 fg
79.1 h
79.6 f
79.3 j
12.0 a
11.9 a
11.9 a
34.3 jm
35.0 m
34.7 no
78.7 i
77.5 m
78.2 l
10.4 ik
10.5 k
10.5 lm
30.6 p
36.2 kl
35.5 pq
76.6 l
78.7 k
77.6 m
11.1 fg
11.0 g
11.0 hi
39.5 ef
36.4 hj
82.6 b
81.4 cd
10.2 kl
10.2 l
10.2 n
42.2 bc
40.7 b
79.9 i
79.3 j
10.1 l
10.0 m
10.1 n
36.6 eg
41.5 cd
39.0 d
79.1 h
80.6 gh
79.8 i
10.8 gh
11.3 de
11.1 h
42.6 a
45.7 a
44.1 a
81.0 d
80.5 h
80.8 g
10.4 ik
10.5 k
10.5 km
35.0 hk
39.5 ef
37.1 gf
81.5 c
82.1 cd
81.5 c
10.6 hj
10.7 ij
10.6 kl
34.6 il
36.5 jk
35.5km
79.7 g
80.9 f
80.4 h
11.1 fg
11.0 fg
11.1 h
33.7 n
33.1 q
81.9 d
80.9 fg
11.4 de
11.3 de
11.3 df
39.5 ef
35.7 jl
83.3 a
82.4 a
11.3 df
11.3 de
11.3 df
33.0 mo
33.7 n
33,3 q
79.1 h
78.9 k
79.1 j
11.1 eg
11.2 ef
11.2 gh
33.0 mo
35.2 lm
34.1 op
77.7 k
78.1 l
77.8 lm
11.7 bc
11.7 b
11.7 b
34.0 kn
39.2 fg
36.6 hi
78.6 i
77.7 m
78.2 l
11.9 ab
11.9 a
11.9 a
33.6 kn
36.5 jk
35.0 ln
80.5 e
82.0 cd
80.9 fg
10.7 hi
10.6 jk
10.7 k
39.2 fg
39.4 cd
80.8 fg
81.2 cf
11.4 cd
11.5 cd
11.5 cd
34.7 mn
34.8mo
80.8 fg
80.1 hi
10.9 g
10.9 gh
10.9 ij
37.6 df
37.7 hj
38.7 de
80.6 e
81.9 d
81.3 ce
11.3 df
11.2 ef
11.2 fg
36.3 fh
43.0 b
39.8 c
79.1 h
79.5 j
79.3 j
11.3 df
11.4 ce
11.5 cd
36.0 gi
40.7 de
38.2 ef
78.2 j
78.8 k
78.5 k
11.5 cd
11.6 bc
11.6 c
38.0 ce
39.5 ef
38.7 de
82.4 a
82.2 c
82.3 a
11.3 df
11.3 de
11.3 df
35.6 gj
Yıl ort. 35.3 b
1.391
LSD
31.5 o
37.9 a
1.136
33.5 pq
81.1 d
79.9 b
0.262
78.9 k
80.3 a
0.221
80.0 i
11.4 cd
11.1 a
0.253
11.4 ce
11.0 a
0.176
11.4 ce
33,3 lo
39.3 bc
32.6 no
32.0 op
39.6 b
34.6 il
0.200
81.9 b
82.0 cd
81.9 b
80. 1 f
78.5 i
79.8 g
81.6 bc
81.5 c
79.3 h
0.089
0.039
0.05
* Aynı harfle gösterilen ortalamalar arasındaki farklılıklar % 5 düzeyinde önemsizdir
3.6. Protein oranı
Araştırmada incelenen protein oranı
sonuçları bakımından ilk yıl protein oranları
%10.1-12.0 arasında değişim göstermiştir. En
yüksek değer % 12.0 ile 4 nolu genotipten, en
düşük değer 8 nolu genotipten tekrar ( % 10.1)
belirlenmiştir. İkinci yetiştirme sezonunda ise
en yüksek değer tekrar 4 nolu (% 11.9)
genotipten, en düşük değer ise 8 nolu
genotipten (% 10.0) tespit edilmiştir (Çizelge
5). İki yıllık ortalama değerlere göre en düşük
protein oranı % 10.1 ile yine 8 nolu genotipten,
en yüksek protein oranı ise % 11.9 ile 4 nolu
genotipten
saptanmıştır
(Çizelge
5).
Araştırmadan elde edilen bulgularda protein
oranı bakımından yıllar arasında tespit edilen
farklar; Ünal (2002), buğdayda protein
miktarının tür, çeşit ve çevre koşulları ve üretim
tekniğine bağlı olarak % 6-22 arasında
olduğunu ve yurdumuzda protein miktarının
topbaşlarda % 9-13, ekmeklik buğdaylarda %
10-15, makarnalık buğdaylarda % 11-17
arasında değiştiğini bildirmektedir. Çalışmada
saptanan protein oranları genel olarak bu
bulgularla uyum içerisindedir. Tosun ve ark.
(1997), protein oranının kalıtımının oldukça
karmaşık olduğunu ve çevresel varyasyonun
fazla olması nedeniyle beklenen sonuçların
ortaya çıkmadığını bildirmişlerdir. Bu nedenle
çalışmada protein oranı sonuçlarının yıldan yıla
ve genotipten genotipe değişmesi, büyük
oranda o yıl gerçekleşen çevre koşulları ile
açıklanabilir.
4. Sonuç
Sonuç
olarak,
Diyarbakır
ekolojik
koşullarında iki yıl boyunca yürütülen
çalışmadan elde edilen bulgulara göre;
119
Ekmeklik Buğday(Triticum aestivum L.) Genotiplerinin Tane Verimi ve Bazı Kalite Özelliklerinin
Belirlenmesi
genotiplerin tane verimleri 580.9-782.7 kg/da
arasında değişirken, tane verimi bakımından
yurt dışından temin edilen 3, 7, 11 ve 12 nolu
genotipler,
araştırmada
standart
olarak
kullanılan ve bölgede yaygın bir şekilde ekilen
Basribey-95, Adana-99, Gönen-98, Pehlivan ve
Nurkent çeşitlerini geçmiştir. Protein oranı,
buğday kalitesini belirlemede kullanılan
kriterlerin başında gelmektedir. Protein oranı
büyük
oranda
çevresel
faktörlerden
etkilenmektedir. Genellikle tane verimi
bakımından ilk sıralarda yer alan genotipler
protein oranı bakımından son sıralarda yer
almıştır. Güneydoğu Anadolu Bölgesinde
ekmeklik buğday potansiyelinin üretime
dönüştürülmesi için yeni çeşitlerin tescil
edilmelidir. Buna yönelik yapılan bu araştırma
sonuçlarına göre yurt dışından temin edilen ileri
kademedeki genotiplerin iyi uyum sağladığı,
ıslah çalışmalarında genetik varyasyonun geniş
tabana yayarak daha verimli ve kaliteli çeşitleri
geliştirmenin ülke ekonomisi için önemli
olduğu bu çalışmanın sonuçları ile ortaya
konulmuştur.
Kaynaklar
Anıl, H., 2000. “Samsun ekolojik şartlarında yetiştirilen
bazı ekmeklik buğday çeşitlerinde verim, verim
unsurları ve kalite kriterlerinin belirlenmesi üzerine
bir araştırma”. Yüksek Lisans Tezi. O.M.Ü. Fen Bil.
Enst. Samsun.
Anonim, 2008. Ülkesel Serin İklim Tahılları Araştırma
Projesi. 2008 Yılı Araştırma Projeleri Raporu.
Diyarbakır.
Anonim, 2010. Diyarbakır Meteoroloji Bölge Müdürlüğü
Kayıtları.
Anonim, 2012. Türkiye İstatistik Kurumu Bitkisel Üretim
İstatistikleri.
http://www.tuik.gov.tr/(Erişim;03/04/2012)
Aydın, N., E. Tugay., M.A. Sakin, ve S. Gökmen, 1999.
Tokat Kazova Koşullarında Makarnalık Buğday
Çeşitlerinin Verim ve Kalite Özelliklerinin
Belirlenmesi Üzerine Bir Araştırma. Hububat
Sempozyumu, 8-11 Haziran 1999, s. 621-625.
Konya.
Aydın, N., H.O., Bayramoğlu, Z. Mut, ve H. Özcan, 2005.
Ekmeklik Buğday (Triticum aestivum L.) Çeşit ve
Hatlarının Karadeniz Koşullarında Verim ve Kalite
Özelliklerinin Belirlenmesi. AÜZF Tarım Bilimleri
Dergisi, 11(3): 257–262.
Aydoğan, S., M. Şahin, M., A. Göçmen Akçacık, ve S.
Taner, 2008. Konya Şartlarına Uygun Ekmeklik
Buğday Genotiplerinin Tane Verimi ve Bazı Kalite
Özelliklerinin Belirlenmesi. Bitkisel Araştırma
Dergisi (2008) 1: 1–6.
Atlı, A., (1985). Buğday ve Ürünleri Kalitesi. Orta
Anadolu’da Hububat Tarımının Sorunları ve Yolları
120
Sempozyumu, 8-11 Haziran 1999, Konya, 498-506.
Başer. N., İ. Öztürk, R. Avcı, ve T. Kahraman, (2001).
Trakya Bölgesi’nde Yetiştirilen Buğday Çeşitlerinin
Verim, Kalite ve Diğer Bazı Özellikleri ile Buğday
Tarımının Önemli Sorunları. Türkiye IV. Tarla
Bitkileri Kongresi, 17-21 Eylül, Tekirdağ, 1: 63-68.
Bohac, J. ve L. Cermin., 1969., A Study of the Correlation
Between Factors Determining the Productivity of
Wheat Ears. Plant Breed. Abs., 39(1), 58.
Çakmak, Ü. ve S. Türker, 1987. Türkiye’de Adaptasyon
ve Islah Yürütülen Bazı Tritikale Çeşitlerinin Kimi
Değirmencilik ve Kimyasal Özellikleri. Türkiye
Tahıl Sempozyumu, Tarım ve Ormancılık Araştırma
Grubu, 571-579.
Çölkesen, M., A. Öktem, N. Eren, T. Yağbasanlar, ve H.
Özkan, 1994. Çukurova ve Harran Ovası Koşullarına
Uygun Ekmeklik ve Makarnalık Buğday Çeşitlerinin
Saptanması Üzerine Bir Araştırma. Tarla Bitkileri
Kongresi 25–29 Nisan 1994, İzmir, Cilt I, s. 18–21.
Diepenbrock, W., F. Ellmer, and J.
Léon, 2005.
Ackerbau, Pflanzenbau und Pflanzenzüchtung, UTB
2629, Verlag Eugen Ulmer, Stuttgart.
Doğan, R. ve N. Yürür, 1992. Bursa Yöresinde Yetiştirilen
Buğday
Çeşitlerinin
Verim
Komponentleri
Yönünden Değerlendirilmesi. Uludağ Üniv. Zir. Fak.
Dergisi, 9:37-46.
Dokuyucu, T., L. Cesurer, ve A. Akaya, (1999). Bazı
Ekmeklik Buğday Genotiplerinin Kahramanmaraş
Koşullarında Verim ve Verim Unsurlarının
İncelenmesi, Türkiye 3.Tarla Bitkileri Kongresi,
Adana, 127-132.
Düzgüneş, O., T. Kesici, O. Kavuncu, ve F. Gürbüz,
1987. Araştırma ve Deneme Metotları (İstatistik
Metotları-H). Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi
Yayınları: 1021, Ders Kitabı: 295. Ankara, 381.
Edwards, L.H., Ketata, H. ve E.L. Smith. 1976., Gene
Action of Heading-Date, Plant Height and Other
Characters in Two Winter Wheat Crosses. Crop.Sci.,
16. 275- 277.
Feil, B., 1992. Breeding Progress in Small Grain Cereals.
A Comparison of Old and Modern Cultivars. Plant
Breeding, 108:1-11.
Genç, I., A.C. Ülger, T. Yağbasanlar, Y. Kırtok, ve M.
Topal. 1988. Çukurova Koşullarında tritikale,
Buğday ve Arpanın Verim ve Verim Öğeleri
Üzerinde Kıyaslamalı Bir Araştırma. Çukurova
Üniversitesi Ziraat Fak. Dergisi 3(2): 1-14.
Genç, İ., T. Yağbasanlar, H. Özkan, ve M. Kılınç, 1993.
Seçilmiş Bazı Makarnalık Buğday Hatlarının
Güneydoğu Anadolu Bölgesi Sulu Koşullarına
Adaptasyonu Üzerinde Araştırmalar. Makarnalık
Buğday ve Mamulleri Sempozyumu. s: 261–272,
Ankara.
Gençtan, T. ve N. Sağlam, 1987. Ekim Zamanı ve Ekim
Sıklığının Üç Ekmeklik Buğday Çeşidinde Verim Ve
Verim
Unsurlarına
Etkisi.
Türkiye
Tahıl
Sempozyumu, 171-183, 6-9 Ekim, Bursa.
Işık, A., 2011. Trakya Bölgesi’ne Uygun Verimli Ve
Kaliteli
Ekmeklik
Buğday
Genotiplerinin
Belirlenmesi. Namık Kemal Üniversitesi Tarla
Bitkileri Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi.
Kahraman, T., R. Avcı, ve İ. Öztürk, 2008. “Islah
Çalışmaları Sonucu Geliştirilen Bazı Ekmeklik
Y.DOĞAN, E.KENDAL
Buğday Hatlarının Tane Verimi ve Bazı Kalite
Özelliklerinin
Belirlenmesi”.
Ülkesel
Tahıl
Sempozyumu, 2-5 Haziran 2008, KONYA.
Kaydan, D. ve M. Yağmur, 2008. Van Ekolojik
Koşullarında Bazı Ekmeklik Buğday (Triticum
aestivum L.) Çeşitlerinin Verim ve Verim Öğeleri
Üzerine Bir Araştırma. Tarım Bilimleri Dergisi 2008,
14 (4) 350-358 Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi.
Kettlewell, P.S., Griffiths, M.W., Hocking, T.J. ve
Wallington, D.J. 1998. Dependence of Wheat Dough
Extensibility on Flour Sulphur and Nitrogen
Concentrations and the İnfluence of Foliar
Appliedsulphur and Nitrogen Fertilizers. Journal
Cereal Science, 28: 15-23.
Kırtok, Y., İ. Genç, T. Yağbasanlar, M. Çölkesen, ve M.
Kılınç, 1988. Tescilli Bazı Ekmeklik (T.aestivum L.
em Thell) ve Makarnalık (T. durum Desf.) Buğday
Çeşitlerinin Çukurova Koşullarında Başlıca Tarımsal
Karakterleri Üzerinde Çalışmalar. Ç. Ü. Ziraat
Fakültesi Dergisi, 3 (3): 96–105.
Kün, E., 1996. Tahıllar-I (Serin İklim Tahılları). Ankara
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları, Yayın No:
1451, Ankara.
Knott, D.R. and B. Talukdar., 1971., Increasing Seed
Weight Wheat Yield and It’s Effects on Yield
Components and Quality. Crop Sci., 11(2), 280-283.
Malek, M.A. ve S. Borojevic., 1981., Genetic Analysis of
Yield Components in Wheat. Genetica., Vol: 13-1.
33-39.
Mut, Z., N. Aydın, H. Özcan, H. O. Bayramoğlu, (2005).
Orta Karadeniz Bölgesi’nde Ekmeklik Buğday
(Triticum aestivum L.) Genotiplerinin Verim ve Bazı
Kalite Özelliklerinin Belirlenmesi. GOP Üniversitesi
Zir. Fak. Dergisi, 22 (2): 85-93.
Olgun, M., T. Yıldırım, ve F. Partigöç, 1999 . Doğu
Anadolu Bölgesi'nde Bazı Buğday Çeşitlerine Ait
Çeşitli Özelliklerin Belirlenmesi. Orta Anadolu'da
Hububat Tarımının Sorunları ve Çözüm Yolları
Sempozyumu: 612-615. 8- 11 Haziran 1999, Konya.
Özberk, İ. ve F. Özberk, 1993. Makarnalık Buğdayda
Verim Komponentleri ve Verim Arasındaki İlişkiler.
Makarnalık Buğday ve Mamulleri Sempozyumu, s:
275–285.
Özkaya, H. ve B. Kahveci, (1990). Tahıl ve Ürünleri
Analiz Yöntemleri. Gıda Teknolojisi Derneği
Yayınları No: 14, Ankara.
Öztürk, A. ve A. Akkaya, 1996. Kışlık Buğday
Genotiplerinde Tane Verim Unsurları ve Fonolojik
Dönemler Üzerine Bir Araştırma. Atatürk
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 27(2): 187–202.
Rizwan, A. ve A.S. Khan. 2000., Estimation of General
and Spesific Combining ability in a 5 x5 Diallel
Cross of Wheat (T aestivum L.). Pakistan Journal of
Biological Sciences., Vol: 3/5. 896-897.
Sharma, R.C., 1992. Analysis of phytomass yield and
wheat , Agronomy Journal, 84:926-929.
Smith, G.P. and M.J. Googing, 1999. Models of Wheat
Grain Quality Considering Climate, Cultivar and
Nitrogen
Effects.
Agricultural
and
Forest
Meteorology, 94 (1): 86-93.
Thorne, G.N., 1966. Physiological Aspects of Grain Yield
in Cereals. Growth of Cereals and Grasses. Batter
Worths., 88-106.
FTosun, M., Demir, İ., Yüce, S. ve C. Sever., 1997.,
Buğdayda Proteinin Kalıtımı. Türkiye II. Tarla
Bitkileri Kongresi. Samsun., 22-25 Eylül, 61-65.
Ünal, S., 2002., Buğdayda Kalitenin Önemi ve
Belirlenmesinde Kullanılan Yöntemler. Hububat
Ürünleri Teknolojisi Kongre ve Sergisi., Gaziantep.
3-4 Ekim 2002. 25-37.
Whitman, C.E.J.L., R. Haffield, and J. Reginato 1985.
Effect of Slope Position on the Micro Climate
Growth and Yield of Barley. Agronomy Journal, 77:
663–669.
Yağdı, K. ve H.R. Ekingen,1995. Beş Ekmeklik Buğday
Çeşidinin Diallel Melez Döllerinde Bazı Agronomik
Özelliklerin Kalıtımı. Uludağ Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Dergisi., 11: 81-93.
Yürür, N., O.Tosun, D. Eser, H.H. Geçit, (1981).
Buğdayda Anasap Verimi İle Bazı Karakterler
Arasındaki İlişkiler. Bilimsel Araştırma ve
İncelemeler. A.Ü. Ziraat Fakültesi Yayınları,
755:443.
121

Benzer belgeler