Nerede Kalmalı?

Transkript

Nerede Kalmalı?
Brüksel
Pasaportunuz, bavullarınız, her şeyiniz hazır, ocağın altı kapalı,
bilgisayarınız yanınızda, anahtar elinizde, kapıdan çıkmak üzeresiniz...
Durun! Çok önemli bir şey unuttunuz. Buzdolabına astığınız kalori
cetvellerine, beslenme ve diyet programlarına gülüp, parmakla gösterip
onlarla dalga geçmediniz! Bu çok önemli ritüeli de yerine getirip çıkın ki,
içiniz rahat olsun. Çünkü o zaman size hiçbir kalori ulaşamaz. Ne Belçika
çikolataları, ne patates kızartmaları ne de Belçika biraları size dokunabilir.
Şehir efsanesi değil bu, gerçek. İnanmazsanız bir deneyin. Bir de n’olur,
n’olmaz, şehre varınca bir bisiklet kiralarsanız kaloriler, Mahmut Hoca
görmüş Hababam Sınıfı gibi kaçışıyorlar; bizden söylemesi.
Brüksel’de yemekten içmekten başka bir şey yapılmıyor mu, boğazdan
başka eğlence yok mu kardeşim, diye soranlar oluyor. Fazla uzatmadan
sorularınızı cevaplamaya başlıyoruz efendim. Ama o kalori kahkahasını,
unutmayın. Öyleyse, haydi başlıyoruz...
>>Nerede Kalmalı?
En İyiler
 Chez Odette:Odette’in formülü, 60’lardan kalma bir zarafet artı
cazımsı bir atmosfer. Siyah beyaz fotoğraflarla süslü siyah duvarları,
klasik telefonlar, demir merdiven başlıklarıyla lobiden itibaren sizi
1
Brüksel
alıp başka bir zamana götürüyor. Yoldan yeni gelmiş, eli kolu bavullu
ve kot pantolonlu halinizle bile girseniz içeri, bir anda yere kadar
elbisenizle, dirseklere uzanan eldivenlerinizle salınıyormuş gibi
hissedersiniz. Baylar bir anda ellerini kafalarına götürebilir,
çıkaracakları bir şapka olmadığını fark ettiklerinde kendileri de
şaşırabilirler. Bir film noir havası var yani hafiften. Bu retro görüntü
odalarda da şömine ve seramik küvet gibi tercihlerle güçlendirilmiş.
Ancak plazma televizyon, iPod ünitesi gibi teknolojik gereksinimlere
boşverilmemiş.
 Aloft Brussels:Sıradaki önerimiz, klasik yerine çağdaş, monokrom
yerine gökkuşağı tercih edenlere geliyor! Aloft Brussels’ın bir özeliği
de çevreci, yeşil otelciliği savunuyor olması. Burada güne, geniş
pencerelere karşı uyuyup, gün ışığıyla başlanıyor. Temizlikte doğaya
zarar veren kimyasallar kullanılmıyor. Fiyatıyla da çevreci
çözümlerden yana olmanın her zaman pahalıya patlamadığının iyi bir
kanıtı. Kahvaltının yanı sıra, 24 saat boyunca atıştırmalık bir şeyler
bulabiliyorsunuz. Seferisiniz diye, rutininizi aksatmak zorunda
kalmayın diye, 24 saat kullanıma açık bir spor salonu var. Bir W
Hotel girişimi olan Aloft, W’nun daha az havalı ama daha samimi ve
çevreci versiyonu gibi.
 Pantone Hotel:Pantone için “renk markası” diye bir isim pekâlâ
uydurulabilir. Rengin de markası olur mu demeyin. Pantone’un öyle
tonları var ki hemen kendilerini belli ediyorlar bir kere. Kupa, iPhone
kabı, boy boy defter, kol düğmesi, ton ölçer skalalar, aplikasyonlar ve
yazılımlar üretiyorlar. Pantone Hotel, bu renkli tasarım dünyasının
daha da genişlemiş bir uygulama alanı. Her kat farklı bir renk
2
Brüksel
etrafında tasarlanmış. Aydınlık odalarda ufak renk dokunuşlarıyla
neşeli yaşam alanları yaratmışlar. Ayrıca otel misafirlerine günlüğü
15€’ya Brüksel’in en güzel, rengârenk bisikletlerini kiralıyorlar.
 Hotel Amigo:Hotel Amigo, heybetli ve ihtişamlı binasıyla dikkatten
kaçması imkânsız bir otel. Bir zamanlar hapishane olarak kullanılıyor
olması hiç şaşırtıcı değil. Bu masif yapının korku salan bir hali var
gerçekten de. Ancak bu ürkütücü görüntünün içinde çocuk ruhlu
yetişkin bir otel yaşıyor. Odaların ve süitlerin stilleri değişkenlik
gösterecek şekilde tasarlanmış. Ortak özellikleri geniş, ferah, rahat ve
yumuşak olmaları. Tasarımının ucundan kıyısından Hergé de
bulaşmış; duvarlarda Tintin ve Milu’yla karşılaşmak mümkün.
Bunlara Da Bakmaya Değer
 be Manos:be Manos, şıklığın kitabını yeniden yazma ününe sahip bir
otel. Genelde siyah, gümüş ve beyaz renkler hâkim. Siyah deri ve
beyaz döşemelerin yarattığı kontrast, dışarıdan gelen gün ışığıyla çok
daha belirgin ve şık bir görünüm kazanıyor. Siyah taşlarla bölünmüş
alanlar ve gene siyah taşlardan örülmüş banyolar hoş bir doku katıyor
bu teknolojik ve ultra modern yapıya. Brusselicious’ta mevsimlik
Brüksel menüleri ve kahvaltı servisi mevcut. Haftalık lunch menüsünü
de takip edebilirsiniz. Ayrıca her zaman Be Lella Restaurant ve Be
Manos Bar’ı da tercih edebilirsiniz. Spa’sı da gene siyah deri ve beyaz
pamukluları bir araya getirerek rahatlamanızı sağlıyor.
3
Brüksel
 Hotel Bloom:Burası, pek çok sanatçının bir araya gelerek tasarladığı
otellerden biri. Bloom için 287 genç sanatçı bir araya getirilmiş ve
odaların duvarlarını kendi gönüllerine göre renklendirmeleri istenmiş.
Toplamda 7 tipte 305 odası var. Minibara da yalnızca maden suyu
koyuyorlar. Gerisini, otelin Grab&Go köşesinden kendi zevkinize
göre doldurabiliyorsunuz. Otelde genel olarak beyaz hâkim. Renkler
ortalığı çocuk bahçesine döndürmeyecek şekilde serpiştirilmiş.
Böylece modern ve genç bir ortam yaratılmış. Sağlıklı ve zinde bir
gün geçirmeniz için spor salonu ve kahvaltı servisiyle de emrinize
amade.
 The White Hotel:Evet, adı White ve bütün odalar deterjan
reklamlarındaki mekânlar kadar beyaz. Odalar beyaz ve sapsade
yatak, masa sandalyeden ibaret. Sıkıcı mı? Asla çünkü her odada
başka bir çağdaş Belçikalı tasarımcının tasarımı bulunuyor. Kiminde
koltuk, kiminde sandalye, kiminde de ayna biricik bir tasarım ürünü.
Odaların hepsinde ufak bir de balkon var. Konum olarak da şehrin çok
içinde, pek çok gezilip görülesi alana ve restorana yakın bir yerde
bulunuyor. Şehre kendi balkonunuzdan bakmak da bir anda uzun
zamandır bu şehirde yaşıyormuşsunuz gibi tatlı bir his doğuruyor.
 Hotel Café Pacific:Pacific zamanı hissetmeye önem veriyor. Bir otele
girerken bir parça değişiriz ve bir otelden çıkarken de bir parça
değişmiş olarak çıkarız diyor. Bu yüzden de arada geçen zamanın
farkında olmanın güzelliğine dikkat çekiyor. 5 farklı tipte 12 odası
var. Tümünde Marakeş merkezli bir tekstil markası olan Mia Zia
ürünleri kullanılmış. Standard ve Deluxe’te beyazın, Mezzanine’de
bordonun hâkim olduğu görülüyor. Superior’da çatının eğimli tavanı
4
Brüksel
altında, baş ucunuzda Woody Allen ve Spinoza’ya ilham kaynağı
olmuş Casanova’dan bir alıntıyla uyuyorsunuz. Ayrıca otel etrafındaki
pek çok mağazada da özel indirimler sağlıyor.
>>Nerede Yemeli
Öğle Yemeği İçin En İyi Adresler
 La Quincaillerie:Bu söylemesi imkânsız gibi görünen kelime,
‘hırdavatçı’ manasına geliyor. Bir zamanlar bir hırdavatçı dükkânının
yaşadığı bu mekân, şimdi çok şık bir brasserie’nin evi. Bu değişimler
sırasında 100 yılı devirmiş halinden tavrından hiçbir şey
kaybetmemiş. Hem masalsı hem de endüstriyel bir stili var.
Scorsese’nin Hugo’da yarattığı atmosferi anımsatıyor biraz. Demir
merdivenleri bir geminin makine dairesini hatırlatıyor. Dev saat ise
tren garlarını anımsatıyor. Gelelim yemeklere... Tam bir brasserie
menüsü. Öğlen ve akşam için iki farklı menüsü var. Hatta sırf istiridye
ve diğer kabuklular için ayrı menü daha var. Şarap menüsü de bu stile
ve menüye yakışacak bir titizlikle belirlenmiş.
 Cook and Book:Cook and Book A ve B olmak üzere iki bloktan
oluşuyor. Bu iki blokta toplam 9 ayrı kitabevi ve iki restoran
bulunuyor. Kitaplıklar çizgi roman, mutfak, roman, seyahat, sanat gibi
bölümlere ayrılıyor. Sanki pop-art üzerine pop-up bir kitabın
içindesiniz. Böyle tatlı mı tatlı, uçuk mu uçuk bir kitapçı ve kafe işte
5
Brüksel
bu Cook and Book. Menüde de kahvaltılıklar, çorbalar, salatalar, ana
yemekler var.
 Ellis Gourmet Burger:İçindeki koyu deri koltuklar ve masalara
rağmen oldukça samimi ve rahat bir Louisiana hali, tavrı var. Sadece
hamburger ve hamburgeri tamamlayan yiyecekler sunuyor.
Klasiklerden yana olanlar için Ellis Special-Bacon ve Louis Cheese
diyor ve ünlem işaretleri sıralıyoruz. Daha farklı gurme bir tat
arayanlara Blue Cheese Madness ve Rossini bir aydınlanma
yaşatabilir. Vejetaryenler için soy burger ve Brüksel’de bile kalori
yapanlar için salata seçenekleri de bulunuyor. İçecek menüsünde kola
ve milkshake gibi klasiklerin yanında alkollü seçenekler de bulunuyor.
 Mamy Louise:Şehirde birden fazla şubesi olmakla birlikte Avenue
Louise şubesi için esas mekânları diyebiliriz. Tam bir Fransız bistrosu.
Çok zevkli bir dekoru ve çok lezzetli bir menüsü var. Akşam
kapanmadan yetişmek şart. Özellikle hafta sonu brunch’ları çok
popüler. Gün içinde öğle yemeğine gidenlere domates çorbasını ve
tart çeşitlerini tavsiye ederiz. Kısa bir soluklanma için de uğranabilir.
Girişteki barında oturup, bir kahve molası vermiş olursunuz.
Akşam Yemeği

Le Chalet de la Foret:Hayır, burada yapılan şey yemek olamaz. Olsa
olsa allanmış pullanmış kara büyü. Ormanın içinde bir malikâneye
saklanmaları da bu yüzden olsa gerek! Ama biz tabii ki Şef Pascal
Devalkeneer ve ekibini saklandıkları yuvalarında yakaladık ve işte
6
Brüksel
ifşa ediyoruz. Artık o mutfakta ne yapıyorlarsa, sonuç damağınıza
masaj yapıp, dilinizi uyandırıyor, ağzınızı şımartıyor, gözünüzü
gönlünüzü açıyor. Olur şey değil!
 Midi Station:Midi İstasyonu’nun hemen karşısındaki restoran.
İstasyon binası ve çevresi Jean Nouvel’in dokunuşlarıyla fütüristik bir
görünüm kazanmış durumda. Vejetaryenler için ayrı bir başlığa
başlamanın mümkün olduğu genel menüsünün yanı sıra deniz ürünleri
ve istiridye menüsü de mevcut. Şarap menüsü gayet iyi; bira menüsü
Belçika standartlarında hayal kırıklığı. Kül Kedisi’nin eve dönme
saatinden itibaren gece kulübü olan Midi Station’da Mad Men ilhamlı
Old Fashioned, Sex and the City ilhamlı Cosmopolitan, Bond stili
Martini ve Big Lebowski White Russian’ları sizi, Avrupa jet
sosyetesinin ruh haline programlayacak kokteyllerden birkaçı.
 Brasserie Bijgaarden:Koyu ahşap duvarları, şöminesi, gösterişli
avizesi altındaki siyah masaları ve deri koltuklarıyla resmi ve şık bir
atmosferi var. Menü biraz İtalyan, biraz Fransız. Başlangıçlarda
carpaccio, sonrasında ravioli ve risotto çeşitlemeleri görülüyor.
Kırmızı etli ve somonlu seçenekler de ağırlıkta. Çocuklar ve
vejetaryenler için de birkaç seçenek bulunuyor.
 Comme Chez Soi:Gelelim Brüksel’in en pahalı ve bir o kadar da şık
restoranına. 27 yıllık bir 3 Michelin yıldızlı dönemin ardından, 2006
yılında yıldızları ikiye inmiş. Ama havasından bir şey
kaybetmediğinden emin olabilirsiniz. Art Nouveau dekoruyla
övündükleri salona buyurabileceğiniz gibi, “mutfakta” da yemek
isteyebilirsiniz. O zaman sizi, şefi çalışırken izleyebileceğiniz bir
7
Brüksel
masaya alıyorlar. Şarap mahzeni de müze sayılabilecek ölçekte.
Şartlar el veriyorsa akşamı öğlene tercih edin. Tatlı ve peynir
menülerini de es geçmeyin.
 Strofilia:Strofilia bir Yunan restoranı. Yerden göğe taşla örülmüş
mekânda kendinizi Ortaçağ’dan kalma bir tavernada gibi
hissediyorsunuz. Biraz ilerde de kendinizi şarap kasalarının
parçalarından örülmüş duvarların arasında buluyorsunuz. Evini,
yemeklerini çabuk özleyenler için dekor faslını geçip yemeklere
geliyoruz. Soğuk/sıcak meze, salata, ana yemek ve tatlı başlıklarına
göz gezdirirken fava, cacık, dolma ve revani gibi seçeneklerle
karşılaşacaksınız. Artık bunlar da hasretinizi gidermezse, çıkar
gelirsiniz ne yapalım.
 Le Selecto:Selecto kendini ‘Bistronomie’ olarak tanımlıyor. O da ne?
Bistro ve gastronomie kelimelerini birleştirip böyle bir melez tür
yaratmışlar kendilerini tanıtacak. Daktilodan çıkmış gibi görünen
menüsü ve tahta masalarıyla alçak gönüllü bir bistro havasında.
Mutfak ise, Michelin yıldızlı. Sadece sağlıklı ve doğal koşullarda
yetişmiş malzemeler giriyor mutfağa. Atmosfer ise rahat ve samimi.
Şehrin zevk sahibi genç nüfusu burayı boşuna tutmuyor belli ki.
 Au Vieux Bruxelles:Burası Belçika’nın en sevimli adresi.
Duvarlardan sandalyelere her şey tahta. Masaların üzeri kırmızı beyaz
kareli örtülerle örtülmüş. Ve de her yemek, yanında patates
kızartmasıyla geliyor! Daha ne kadar güzelleşebilir diye düşünürken,
önünüze şehrin en iyi midyeleri geliyor. O an büyük bir
aydınlanmayla herkesin ne demek istediğini anlıyorsunuz. Hem bir
8
Brüksel
kere burası 1882’den beri burada. Çünkü midyeciler gelir geçer ama
Au Vieux Bruxelles gibisi bulunmaz.
Çikolata Butikleri
Belçika’da 2.130’dan fazla çikolata dükkânının olduğu ve yıllık çikolata
üretiminin 172.000 tona çıktığı söyleniyor. İyi bir çikolatacı bulmak için bu
rehbere pek de ihtiyacınız yok anlaşılan. Biz gene de zamanı az olanlar ve
garantili adres arayanlar için birkaç seçenek derlesek üç beş dua - ya da
çikolata – hak ederiz diye düşündük:
 Biscuiterie Dandoy:Dandoy, duyularımızı kıpırdatmak için, 180 yıllık
test edilip onaylanmış tariflerini kullanıyor. Tamamen doğal
malzemelerle kurabiye, kek ve çörek çeşitleri yapıyor. Speculoos,
Pain à la Grecque ve Pain d’Épices en ünlü spesiyalleri. Brüksel’de 6
şubesi bulunuyor. Satış ağlarını genişletmiş olsalar da, tüm ürünlerini
elde yapıyorlar. Çekici vitrinine kayıtsız kalmak mümkün değil.
 Leonidas:Leonidas yayıldıkça ününü de beraberinde götüren bir
çikolata butiği. Şubeleri yayılsa da yuvası her zaman Brüksel olmuş.
Gerçi şimdilerde üretimini Belçika’dan ABD’ye taşıdığı söyleniyor.
Ama kalitesi ve tadı her zamanki gibi olunca fazla da merak etmiyor
insan. Bitter, beyaz, sütlü, karamelli, hindistancevizli, bademli, likörlü
ve daha pek çok çeşitte çikolata ustalıkla üretilip bir araya getirilmiş.
9
Brüksel
 Wittamer:Wittamer, baba mesleğini devam ettiren iki kardeşin ünlü
çikolata markası. Brüksel’deki biricik ve orijinal mağazalarının
dışında Japonya’da 13 alışveriş merkezinde standları ve dükkânları
var. Makaronlar da şık kutulara dizi dizi dizilmiş durumda. Şömineli
ve birkaç masalı salonlarında sabah ve öğlen çay eşliğinde tatlı bir
şeyler atıştırmak da mümkün.
 Marcolini:Pierre Marcolini çikolatanın kitabını baştan yazan bir isim.
Çikolatanın saf hali onu her zaman çok heyecanlandırırmış ve
aromasının çok zengin olduğunu düşünürmüş. Yıllarca saf çikolata
servis etmeyi hayal etmiş ve sonunda başarmış. Dünyanın pek çok
yerindeki mağazasında Marcolini, müşterilerine saf çikolata sunuyor.
Ama tabii teklif var, ısrar yok. Dilerseniz viskili, likörlü, meyveli,
kahveli çikolatalarını, bisküvi çeşitlerini, makaronlarını veya
dondurmalarını da lüpletebilirsiniz.
 Le Chocolatier Manon:El yapımı çikolata çeşitlerinin arasında
bademli, kahveli, meyveli, konyaklı ve karamelli olanlara rastlamak
mümkün. Ayrıca 20-35 kişilik bir grupla bir buçuk saat boyunca
üretim fabrikalarını da gezebiliyorsunuz. Hem de öyle Altın Bilet
falan bulmanıza gerek yok, 12€ vermeniz yeterli. Pazar günleri
rehberli tura da katılabiliyorsunuz. Ancak paskalyadan 3 hafta önce ve
kasım, aralık aylarının büyük kısmında yoğunluktan dolayı misafir
kabul edemiyorlar.
 Mary:Mary, Mary Delluc’ün el emeği göz nuruyla kurduğu bir
çikolata butiği. Burayı 1919 yılında açtığında aristokratların ve
asillerin favori mekânlarından biri haline gelmiş. Delluc, hiç
10
Brüksel
evlenmemiş ve hayatı boyunca yeni formüller geliştirmiş. Şimdilerde
birkaç tane şubesi olsa da Mary pek markalaşmış ve yayılmış bir yer
izlenimi vermiyor. Her şubesinde Delluc’ün zevkli ve sade stili hâlâ
hissediliyor. Ayrıca Mary de üretim alanını meraklılara açan
isimlerden biri. Atölyesinde bir gezi ve tadım turu yapabileceğiniz
gibi, bir buçuk saatlik bir çikolata yapım workshop’una da
katılabilirsiniz.
>>Gece Kuşlarına
Gençlere Ve Ruhu Genç Kalanlara
 Fuse:Bir cumartesi akşamı buradaki kalabalığın sarf ettiği enerjiyle
belki tüm şehrin elektrik ihtiyacı karşılanabilir. Zira şehrin ünlü
DJ’leri, şehrin en büyük kalabalığıyla burada buluşuyor. Ve bu
kalabalık etraftaki üstsüz dans eden erkeklere aldırmadan tekno müzik
ve neon ışıklar eşliğinde çılgınca dans eden bir kitleyle dönüşüyor.
 Belga Queen:18. yüzyıldan kalma bir binada birkaç bölümden oluşan
bir restoran ve kulüp kompleksi olarak tanımlanabilir Belga Queen.
Yemekten sonra insanların birer ikişer ortadan kaybolduğunu fark
ederseniz şaşırmayın. Çoğu alt kattaki bara iniyor. Restoranı oldukça
şık ve klasik bir görünüme sahip. Bar, akşam saat yediden itibaren
açılıyor. Zaman zaman caz gruplarının canlı performansları oluyor.
11
Brüksel
Çarşamba, Perşembe, Cuma, Cumartesi günleri ise saat ondan sona DJ
performanslarının gerçekleştiği bir gece kulübü oluyor.
 Jeux d’Hiver:Jeux d’Hiver’in bir üyelik sistemi var.
Rezervasyonlarda üyelere öncelik tanıyor ancak üye olmayanları da
kabul ediyorlar. Akşam yemeğini restoran kısmında yemek, gece
kulübüne girişinizi garantileyebilir. Restoranda da temposu giderek
yükselen miksleriyle, gecenin atmosferini yavaş yavaş hızlandıran DJ
performansları oluyor. Kulüp kısmı modern, genç ve eğlenceli. Burası
gibi bir yer açmak üniversiteli birkaç arkadaşın fikri olarak doğmuş.
Pek “öğrenci yeri” olduğu söylenemez ancak dinamik ve trendleri
takip ettiği aşikâr.
 Barabar:Tuğla duvarlı ve bar tabureli klasik görüntüsüne aldanmayın.
Burası sadece 80’lik dedelerin sakin sakin bira içtiği ve langırt
oynadığı bir yer değil, 18’lik gençlerin çılgınca dans ettiği bir yer de
aynı zamanda. Gecenin ilerleyen saatlerinde masalara çıkanlar bile
görebilirsiniz. Barabar’ın kendisi pek sakin durmayı sevmeyen bir bar
zaten.
 Le Roy d’Espagne:Bu 17. yüzyıldan kalma bar, Ortaçağ’dan kalma
bir han gibi görünüyor. Meydandaki mekânında, dışarı taşmış
masalarında tarihi atmosferin içine girebilir, Belçika’nın geleneksel
formüllerle üretilen biralarından tadabilirsiniz. Özellikle Türkiye’ye
hiç gelmeyen değişik bir markaların tadına bakmak için kaçırılmaz
fırsat.
12
Brüksel
>>Ya Başka?
Alışveriş
 Martin Margiela:Martin Margiela, yıllardır moda dünyasının çok
bilinen isimlerinden biri. Hem kadın hem erkek koleksiyonu çıkaran
tasarımcı, aksesuar, ayakkabı ve çanta tasarımlarıyla da çok ilgi
görüyor. Son zamanlarda Paris’te tasarladığı otelle ve H&M’le
çıkardığı ortak koleksiyonla çok daha geniş bir kitleye ismini belletti.
Belçikalı tasarımcı Margiela’nın çarpıcı tasarımlarıyla henüz
tanışmadıysanız, Brüsel’deki mağazasına mutlaka uğrayın. Genelde
mağazaları başlı başına bir galeri havasında oluyor.
 Stijl:Stijl, ünlü Belçikalı tasarımcıların ürünlerinin satıldığı bir
mağaza. Aralarında Dries van Noten, Rick Owens ve Ann
Demeulemeester gibi dev isimler de var. Çok da küçük alanlara
sığdırıldıkları için, koleksiyonların en seçmece parçalarını bir araya
topluyorlar. Çıldırmamak elde değil.
 Icon:Stijl’de bulamadığınız tasarımcılar için Icon’a buyurun.
Stijl’deki kadar ünlüler de var, ismi henüz taze olanlar da. Daha çok
kadın ve çocuk koleksiyonu çıkaran tasarımcıları ağırlıyorlar. Ama bu
demek değil ki erkekler için hiçbir şey yok. Tersine çok daha rafine
bir seçki sunulmuş.
 Hunting and Collecting:Hunting and Collecting, Adidas’dan
Givenchy’e pek çok markayı bir arada bulabileceğiniz bir butik.
Burayı farklı kılansa, bu markaların her ürününü koymak yerine kendi
13
Brüksel
konseptlerine ve stillerine uyanları seçiyor olmaları. Kriterleri
hakkında fikir sahibi olabilmek için, içeri şöyle bir burnunuzu
uzatmanız yeterli. Tıkış tıkışın tam tersi, yarı boş gibi görünüyor.
Etrafta ağacımsı büyük bitkiler ve çadır iskeletleri altında sergilenen
kıyafetler görüyorsunuz. Doğayı ve endüstriyel tasarımı minimal bir
dokuda buluşturdukları hemen kendini belli ediyor.
 This is Mapp:Mapp, cool ve ünlü mağazalardan biri. Fransa ve İtalya
gibi Avrupa ülkelerinde ün kazanmış modacıların tasarımlarını bir
araya getiriyorlar. Kadın, erkek, aksesuar koleksiyonları ve parfüm
alışverişi için genç nüfusun karşı koyamadığı bir yer. Ayrıca plaklar,
moda dergileri ve kitaplarından da iyi bir seçki oluşturmuşlar.
 Serneels:Hep filmlerdeki gibi bir oyuncakçı dükkânı hayal edenlerin
mağazası. 1959’dan beri hem çocukları hem büyükleri mutlu
ediyorlar. Peluş hayvanlar, tahta atlar, kurşun askerler, kuklalar,
müzik kutuları, şaka paketleri, bebek aksesuarları ve daha pek çok
bildiğimiz oyun ve oyuncağın nostaljik hallerini burada bulabilirsiniz.
 Tintin Boutique:Eh, buradan Tintin’e saygılarımızı sunmadan
çıkamazdık. Çizgi romanların yanı sıra figürler, tişörtler, fincanlar,
çantalar, saatler ve ofis malzemeleri bulabilirsiniz.
 Papeterie Anglaise:İnsana durduk yere yeni bir hobi veya zevk
kazandırabilecek bir mağaza. Puro aksesuarları insanı sigaraya
başlatabilir mesela. Kalemlikler, silgiler ve kalem kutuları bilgisayar
klavyelerine karşı antipati yaratabilir. Ve kravat iğneleriyle kemerler,
dolabınızı tamamen yenileme isteği yaratabilir. Anlayacağınız çok
tehlikeli bir yer, sakın gitmeyin!
14
Brüksel
Müzeler
Royal Museum of Fine Arts:Müze aslında dört müzelik bir kompleks. Ana
binada 15. yüzyıldan günümüze 20.000 eser sergileniyor. Eserlerin çoğu
Belçikalı sanatçılara ait.
 Comic Strip Center:Belçika, dünyada çizgi roman alanında en üretken
ülkelerden biri. Belçikalı ünlü karakter Tintin de malumunuz.
Belçika’nın çizgi roman tarihinde hızlı bir tura çıkmak, daha başka
karakterler ve ustalar keşfetmek için yaşınızdan başınızdan utanmadan
gidin.
 Moof (Museum of Original Figurines):Moof, çizgi romanlardan
ziyade çizgi karakterlere adanmış bir müze. Çizgi romanlardaki
mekânlar ve karakterlerin burada 3 boyutlu, büyüklü küçüklü hallerini
görmek çok eğlenceli oluyor.
 Horta Museum:Horta Museum ismini Victor Horta’dan alıyor.
Kendisi Art Nouveau mimarisinin önemli zatlarından biri. Horta’nın
eski evi ve atölyesi müze haline getirilmiş. Horta’nın tasarladığı en
ünlü üç yapı olan Hotel Tassel, Hotel van Eetvelde ve Hotel Solvay
binaları UNESCO tarafından dünya mirası kabul ediliyor.
15
Brüksel
 Magritte Museum:Müzede René Magritte’in eserleri kronolojik bir
düzenle sergileniyor. Sürrealizmin en önemli isimlerinden biri olan
Magritte’i yakından görmek gerçekten heyecan verici. Müzenin
mağazasına uğrayıp, üzerinde “Ceci n’est pas une pipe” yazılı bir
tişört kapmak da farz.
 Bira Müzesi:Grand Place’da bulunan müzede bira yapımında
kullanılan tarım ürünlerini, araç gereçleri görebiliyorsunuz. Hem
Ortaçağ’daki üretim aşamalarını hem de modern üretim teknolojilerini
tanıma fırsatı buluyorsunuz. Bira seçiminin nasıl yapılması ve ne
şekilde servis edilmesi gerektiğiyle ilgili de bir şeyler öğrenmek
mümkün..
Gitmeden Göz Atılacaklar
 ‘Bu Bir Pipo Değildir’:Kitap Foucault’nun Magritte’in eserleri
üzerine yazdığı denemelerden ve Magritte’in iki mektubundan
oluşuyor. Magritte’e ilgi duyan ve müzesini gezmeyi düşünenlere
şiddetle tavsiye ediyoruz.
 Belçikalı Çizgi Karakterler:Malum Belçika çizgi karakteri zengin bir
yer. Tintin dışında kimler geldi kimler geçti şöyle bir sayacak olursak,
Lucky Luke (nam-ı diğer Red Kit), Şirinler, Spirou akla ilk gelen
16
Brüksel
isimler. Dilerseniz gitmeden buraya göz gezdirin, dilerseniz
Brüksel’den sıkı bir koleksiyonla dönün.
 Modern Belçika Sineması:Son zamanların çok dikkat filmlerinden
‘Lorna’s Silence’ ve ‘Misfortunates’ın ikisi de Belçikalı. Her ikisi de
uluslararası festivallerde ses getirmiş filmler. Bakalım beğenecek
misiniz...
Sıkıcı Bilgiler
Zaventem Havaalanı’ndan şehir merkezine taksiyle gitmek 20-25 dakika
sürüyor ve 50€ tutuyor.
Brüksel’de toplamda 30 müzeye ücretsiz girebilmek için Brussels Card
alabilirsiniz. Kartın bir gün için ücreti 24€, 2 gün için 40 ve 3 gün için 34€.
Kartın geçerli olduğu günlerde toplu taşıma araçlarını ücretsiz
kullanabiliyorsunuz. Ayrıca şehrin bir haritası ve müze rehberi hediye
ediliyor. Bu kartla aynı zamanda pek çok restoranda ve mağazada indirim
kazanıyorsunuz.
Brüksel bisikletle gezmeye çok müsait bir şehir. Pro Velo ve Villo bisiklet
kiralayabileceğiniz adresler.
Servis ücreti hesaba dahil oluyor. Restoranda, takside bahşiş bırakmaya
gerek yok. İlle bırakmak isteyenler hesabı yukarı yuvarlayabilirler.
17
Brüksel
Polis için 101, ambulans için 112 veya 100 aranıyor.
18