Lütfen indirmek için tıklayınız. - SSHIF

Transkript

Lütfen indirmek için tıklayınız. - SSHIF
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS
__________________________________
STASZICPALACE72NOWYŚWIATST.00-330
Warsaw,Poland
E-Mail:[email protected]
Web:www.sshif.org
SSHIF2016
September16-18,2015
Word of Welcome from the Symposium Hosts
Contemporary societies are confronted by a variety of significant changes. The impacts of these
changes are obvious at the local as well as global scale to the same extent, affecting the daily life of
individuals and their communities as a whole. The significant role of the social sciences cannot be
overlooked in the interpretation of these multifaceted social changes. More than any other discipline,
the social sciences are in the focal position to evaluate changes and problems, determine causal
links, interpret the available information, and offer remedies.
The purpose of the SSHIF2015 - Social Sciences and Humanities in Focus is to contribute to the
recognition and perception of various contemporary social issues from a global perspective that we
encounter in the different segments of the social life. The symposium offers a wide scale of topics to
be discussed in local and global terms, either through the lens of the social sciences or through
interdisciplinary collaboration.
The venue of the conference - Warsaw, the capital of Poland since 1596, is an important cultural,
political, academic and economic center. State authorities, diplomatic posts and organizations of
nationwide range are located in the city. Among the most frequently visited places are: the Old and
the New Town, historical Powązki cemetery, and the Royal Route, which runs from the Royal Castle,
through Krakowskie Przedmieście Street, Nowy Świat and Aleje Ujzadowskie to Wilanów. Many
cultural events, which are great tourist attractions, are organized throughout the whole year, among
many there are: trade fairs, concerts and exhibitions.
We would like to wish you a very inspiring and pleasant stay in Poland.
With best regards,
Symposium Organisers:
Assoc. Prof. Dr. Cem Can
Assist. Prof. Dr. Abdurrahman Kilimci
Dr. Katarzyna Papaja
Symposium Assistants:
Fatih Ünal Bozdağ, MA
Tuğba Şimsek, MA
Symposium website: www.sshif.org
Symposium e-mail: [email protected]
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
SSHIF2015’ e Hoşgeldiniz
Günümüzde çağdaş toplumlar sürekli bir devinim içerisindedir. Karşılaştıkları önemli sosyal
değişiklikler sadece yerel değil aynı zamanda küresel ölçekte de açıkça hissedilmektedir. Bu
değişiklikler bireylerin yaşadıkları toplumların günlük yaşamlarını bütüncül olarak etkilemektedir.
Yaşanan bu sosyal değişimlerin anlaşılmasında ve yorumlanmasında Sosyal ve Beşeri bilimlerin
yadsınmaz bir rolü vardır. İlgili bilim dalları ortaya çıkan ve çıkacak sorunları değerlendirmede,
nedensel ilişkileri belirlemede, mevcut bilgiyi yorumlamada ve çözümler sunmada diğer
disiplinlerden göreceli olarak daha fazla önem taşımaktadır.
Bu nedenle, SSHIF – Social Sciences and Humanities in Focus Platformu
sosyal yaşamın farklı katmanlarında karşılaştığımız güncel sosyal konuların küresel açıdan
algılanmasına ve tanımlanmasına katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Sempozyum, sosyal ve beşeri
bilimler ile işbirliğine yönelik bakış açısı geliştirerek yerel ve küresel ölçekte tartışılacak çeşitli
konuları tartışmaya açmayı amaçlamaktadır.
Sempozyum Varşova’da Polonya Bilimler Akademisi’nde gerçekleşecektir. Varşova 1596 dan
buyana Polonya’nın başkenti olup önemli bir kültür, siyaset, bilim ve ekonomi merkezidir.
Varşova’da sıklıkla ziyaret edilen yerler arasında şehrin eski ve yeni merkezleri, Kraliyet Yolu
(Kraliyet kalesinden Krakowskie Przdmiescie caddesi Nowyswiat ve Aleje Ujzadowskie’den
Wilanow’ a kadar uzanan cadde boyunca). Şehirde yıl boyunca turistlerin büyük ilgisini çeken birçok
kültürel etkinlikler gerçekleşmekte bir çok sergi, konser ve ticaret fuarları gerçekleşmektedir.
Polonya’da kaldığınız sürede güzel ve verimli zaman geçirmeniz dileğiyle
Saygılarımızla,
Sempozyum Düzenleme Kurulu:
Doç. Dr. Cem Can
Yrd.Doç. Dr. Abdurrahman Kilimci
Dr. Katarzyna Papaja
Sempozyum Asistanları
Fatih Ünal Bozdağ, MA
Tuğba Şimşek, MA
Symposium website: www.sshif.org
Symposium e-mail: [email protected]
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
Title: Kutadgu Bilig’deki Benzer Beyitlere Bir Bakış
è SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 16:00 ROOM: 2ç
Author(s): Ayşehan Deniz Abik
Institution and Country: Çukurova University, Turkey
E-Mail: [email protected]
E-Mail: abdula
Abstract:
İslami Türk edebiyatının ilk edebi eseri olan Kutadgu Bilig, 11. yüzyıl Karahanlı Türkçesi ile
yazılmıştır. Bir mesnevi olan eserin Reşit Rahmeti Arat’ın 1947 yılında yayımladığı ve halen
Türkolojide kullanılan metni 6645 beyittir. Bu beyitlerin bir kısmının birbirine benzer beyitler
olduğu görülür. Örneğin 1087 numaralı “agışka iniş ol edizke batıg / Sevinçke sakınç ol açıgka
tatıg” beyiti ile 6121 numaralı “ tatıgka tatıgsız süçigke açıg / agışka iniş ol edizke batıg” beyiti
birbirinin tekrarı gibidir. Kutadgu Bilig’deki bu tür benzer beyitlerin değerlendirilmesi, esere ilişkin
bilgilerimize katkı sağlayacaktır. Metnin bütününü bu yönden incelemek başka metinlerin de bu
özelliği taşıyıp taşımadığı sorusunu sormamıza ve bu sorunun cevabını aramamıza yardımcı
olacaktır. Arat’ın metin yayınına ilişkin görüşleri de tekrar değerlendirme imkânı olacaktır.
Abstract:
İslami Türk ed
yazılmıştır. Bir
Türkolojide kul
olduğu görülür.
tatıg” beyiti ile
birbirinin tekrar
bilgilerimize ka
özelliği taşıyıp
olacaktır. Arat’ı
Title: Relationship of Politics and Religion in Comtemporary Islamic Thought
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 10:00 ROOM: 3ç
Author(s): Ola oluwa Abimbola
Institution and Country: Uludağ University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
This study aims to investigate religion and politics relationship in comtemporary Islamic thought.
Human as a political being and a religious being is the ontological fundamental of the society, thus
both religion and politics are important factors in any community's cultural and pratical
development. One of the main factors of the development of the early muslim community into
İslamic civilization is base on the relationship between religion and politics in the muslim
community. Starting from the beginning, religion during the life of the Prophet, was not only about
fatih and beliefs of the people, but it also affective socio-politic principles and dynamics of the
society. After the death of the Prophet, during the period of the four caliphs the relationship colour
changes, especially in religio-political developments of the muslim community. Beside the
institutionalization of religion and politics, tribal and spoils- elements continued to be important
determinant factors in socio-politics structure and political power of the community. This basic
determinant principles still exist and they are important in the understanding of comtemporary
religio-politics muslim community.
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
Title: Kırsal Peyzajın Temel Sorunlarının Hızlı Kırsal Değerlendirme Yöntemi
ile Belirlenmesi: Bartın-Arıt Çayı Havzası Örneği
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 12:30 ROOM: 5ç
Author(s): Sebahat Açıksöz; Pınar Bollukcu
Institution and Country: Bartın University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
Hızlı Kırsal Değerlendirme (HKD) yöntemi, kırsal peyzaj planlamanın alan analizi ve sentezi
aşamalarında değerlendirilebilecek önemli bir yöntemdir. Zaman ve maliyet açısından avantajlar
sağlayan bu yöntem, katılımcılık ilkesi bağlamında da yöre insanının bakış açısını hesaba katarak,
adil bir paylaşım sağlamaktadır. Çalışma alanı olan Arıt Çayı Havzası, Türkiye’nin Karadeniz
Bölgesi’nde yer almakta ve 37 köy yerleşimini kapsamaktadır. Çalışmanın yöntemi; alan analizi,
HKD toplantıları, toplantı sonuçlarının sentezi ve öneriler aşamalarından oluşmaktadır. HKD
toplantıları, 37 yerleşim biriminin muhtarlarına yönelik olarak uygulanmıştır. Bartın Merkez İlçe,
Amasra İlçe’si ve Arıt Belde sınırları dikkate alınarak 3 toplantı grubu belirlenmiştir. Toplantılarda
köylerin sorunları, sorunlara yönelik çözüm önerileri, yerel halkın ve muhtarların beklentileri
değerlendirilmiş, kırsal kalkınma ile ilgili görüşleri, bilgi ve beklentileri, yörenin potansiyelleri
tartışılmıştır. Toplantılarda belirlenen köy sorunları; doğal riskler, altyapısal sorunlar, tarımsal
sorunlar, ekoturizm sorunları ve genel sosyo-ekonomik sorunlar başlıkları altında toplanmıştır.
Köylerde ortaklaşan en önemli sorunların; kanalizasyon ve çöp sorunu, eğitim ve sağlık
hizmetlerinin yetersizliği, göç ve yaban hayvanlarının tarım alanlarına olan baskısı olduğu
saptanmıştır. Bu çalışma sonucunda belirlenen Arıt Çayı Havzası’nın doğal ve kültürel durumuna,
potansiyellerine ve problemlerine ilişkin görüşler ile problemlerin çözümüne yönelik öneriler,
kırsal peyzaj planlama stratejileri ve köylerin gelişimine yönelik tasarım rehberlerinin
oluşturulmasında bir envanter niteliği taşımaktadır. Katılımcılık ilkesine dayanılarak yürütülen bu
çalışmanın sonuçları, yörede yapılacak planlama çalışmaları için önemli bir kültürel veri altlığı
oluşturmaktadır.
Title: Doğal PeyzajEnvanterine Dayalı Ekolojik Birimlerin Belirlenmesi:
Bartın- Arıt Çayı Havzası Örneği
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 17:00 ROOM: 5ç
Author(s): Pınar Bollukcu; Sebahat Açıksöz
Institution and Country: Bartın University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
Ekolojik temelli peyzaj planlamada temel hedef, yaşanılabilir bir çevre oluştururken, aynı zamanda
ekolojik döngülerin de aksamadan sürdürülebilmesini sağlamaktır. Bu nedenle, planlama sürecinin
başında, peyzajların ekolojik bir temele dayanılarak sınıflandırılması, alanın çeşitli kullanımlar
için uygunluk ve yeterliliğinin değerlendirilmesi önemlidir. Ekolojik sınıflamada her birim, doğal
potansiyeli açısından birbirinin aynı ya da çok benzer nitelikler sergileyen alanları ifade
etmektedir. Doğal ve kültürel nitelikleri açısından benzer potansiyele sahip olan bu birimler, çeşitli
kullanımlar açısından da benzer uygunluk göstermektedir. Çalışma alanı olan Arıt Çayı Havzası,
Türkiye’nin Karadeniz Bölgesi’nde yer almaktadır. Avrupa Peyzaj Sözleşmesi’nde de belirtildiği
gibi, peyzajların belirlenmesi, bunları oluşturan güçler ve baskıların çözümlenmesi ve
değişikliklerin izlenmesi çalışmanın yürütülmesinde dikkate alınan önceliklerdendir. Bu çalışmada
jeoloji, jeomorfoloji, toprak ve arazi örtüsü katmanları ArcMap 10 programı aracılığıyla üst üste
çakıştırılarak 99 adet homojen ünite elde edilmiş, bu üniteler peyzaj birimi olarak ifade edilmiştir.
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
Belirlenen peyzaj birimleri, üst ölçekli plan kararlarının daha ayrıntılı olarak alt ölçeklerde
tanımlanmasında, plan kararları ve stratejilerin mekâna uygulanmasında bu konuda çalışan
plancılara, yerel ve ulusal idari mekanizmalara ve yerel halka yol gösterecektir.
Title: Demiryolları Stratejisi: Almanya ve Türkiye Karşılaştırması
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 17:00 ROOM: 5ç
Author(s): Nurullah Cihan Ağbay; Can Barış Ağbay
Institution and Country: Bitlis Eren University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
Demiryolu taşımacılığı günümüzde dünyanın hemen her bölgesinde kullanılan popüler bir ulaşım
yöntemidir. Ancak demiryollarını kullanan her ülkenin bu sistemi başarılı bir şekilde yönettiğini
söylemek kolay değildir. Gerek gelişmiş ülkeler gerekse gelişmekte olan ülkeler demiryolları
kullanımındaki başarılarını arttırmak için stratejiler geliştirmekte ve bunları uygulamaya
çalışmaktadır. Örneğin dünyanın gelişmiş ülkelerinden Almanya, bugün demiryollarını DB 2020
Stratejisi ile yönetmektedir. Benzer şekilde gelişmekte olan Türkiye de ulaşımda 2023 hedefi ile
demiryolları stratejisini belirlemiştir. Bu çalışmanın amacı teorik olarak kamu kurumlarına,
işletmelere yön veren ''Strateji'' kavramının Almanya ve Türkiye demiryollarında uygulanmasını
karşılaştırmaktır. Bu bağlamda Alman demiryollarının uygulamış olduğu DB 2020 stratejisi analiz
edilmiş ve Almanya’nın 2012 yılından bu yana yolcu-yük taşımacılığını ve kârını arttırdığı,
bununla birlikte sosyal ve çevre boyutu ile stratejisini başarılı bir şekilde uyguladığı görülmüştür.
Stratejisi
daha çok yeni demiryolları yapımı üzerine kurulu olan Türkiye’nin bu anlamda gelişme gösterdiği
ancak finansal olarak başarısız olduğu gözlemlenmiştir.
Title: Investigating Instructors’ Perceptions on the Use of Humour in Higher
Education
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 09:00 ROOM: 2ç
Author(s): Reyhan Ağçam
Institution and Country: Kahraman Maraş Sütçü İmam University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
In psychology, humour refers to ‘a specific positive emotion that is elicited by the perception of
playful incongruity, usually occurs in an interpersonal context, and is typically expressed by
laughter’ (Martin, 2007). A considerable amount of research has shown that it is a useful tool in
teaching various subjects especially in primary and secondary education. Aiming to reveal whether
this is also true for higher education, our study is designed to scrutinize the perceptions of EFL
instructors on the use of humour in higher education. 45 lecturers working at school of foreign
languages at three state universities in Turkey will participate in this study. They will be
administered a questionnaire to elicit their opinions on the significance of humour in language
education offered to students who will attend various undergraduate programmes in the following
academic year. Comprising of both multiple choice and open-ended questions, the questionnaire
was designed to investigate to what extend humour is employed in the settings in concern, and
whether the lecturers consider it advantageous or disadvantageous with regard to foreign language
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
education. The study is also intended to investigate what type(s) of humorous behavior the
instructors consider most appropriate in the language classroom. The study will report findings
obtained from the questionnaire and end with a couple of pedagogical implications and a few
suggestions for further research.
Title: Küreselleşen Dünyada BRICS ve ŞİÖ Üzerinden Çok Kutupluluğun
Güçlenişi ve Batı’yla Rekabet: Güçlü ve Zayıf Yönler
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 14:30 ROOM: 3ç
Author(s): Zafer Akbaş; Şahin Çaylı
Author(s): Ah
Institution and Country: Düzce University, Turkey
Institution and
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
Bu çalışmanın amacı uluslararası sistemdeki bir sistemi değişim ve dönüşümü anlamaya
çalışmaktır. Bunun için çeşitli verilerden, değişimlerden ve öngörülerden yararlanılmıştır. Dünya
hızlı bir değişim ve dönüşüm geçirmektedir. Devletler parçalanmakta, sınırlar değişmekte,
ekonomik gelişmelerin önemi artmaya başlamaktadır. Uluslararası politikada devletlerin politik ve
askeri güçleri daha çok ekonomik unsurlardan beslenmektedir. ABD ve Avrupa Birliği
öncülüğündeki Batılı aktörler, uluslararası sistemdeki baskın rollerini kaybetmekte, Asya-Pasifik
ekseni ve bu bölgedeki rekabet güç kazanmaya başlamaktadır. Durum böyle olunca Batı’dan
Doğu’ya ekonomik öncelikli güç kayması yaşanmak suretiyle çok kutuplu bir uluslararası sistemin
oluşmaya ve güçlenmeye başladığı söylenebilir. AB, BM, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü,
IMF gibi ulus üstü yapılar, Batılı aktörlerin inşa ettiği yapılardır. Bu yapılarda öncelik de Batı
çıkarlarının korunması ve geliştirilmesidir. Çoğunluğu Doğulu aktörlerden oluşan temelde Batı
dışı aktörler, kendi çıkarları ekseninde üye ülkeler arasındaki işbirliğini artırmak ve Batılı aktörler
ve onların kurguladığı mevcut uluslararası sistemle mücadele ederek varlıklarını ve çıkarlarını
güçlendirerek sürdürmek istemektedirler. BRICS ve ŞİÖ gibi bölgesel nitelikteki ulus üstü diğer
yapılar, Batı hegemon sistemde üye ülkeler işbirliğini artırarak Batı ile rekabette bir avantaj elde
etmeye çalışmaktadır. Bu gelişme Soğuk Savaş sonrası günümüz uluslararası sisteminin çok
kutupluluğunu güçlendirme eğilimindedir. Yükselen piyasa ekonomileri olan, sanayileşme oranı
sürekli artan, büyüme oranları çok yüksek olan, işsizlik ve enflasyonun azaldığı Brezilya, Rusya,
Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın oluşturduğu BRICS, 7 milyar dünya nüfusunun 3 milyarını
oluşturmakta; dünya ekonomisinin de yüzde 20’sini kapsayan bir birlik oluşturmuşlardır. G7
ülkeleri 1980’de dünya GSHM’sının %52’sini alırken 2015’te bu pay %31’e düşmüştür. Buna
karşın BRICS ülkelerinin aynı dönemdeki payları sırasıyla %15’ten, %31’e yükselmiştir. 1994’te
AB ve ABD dünya ekonomisinin %45’ini, BRICS ise %17.25’ini paylaşırken, 2014’te sırasıyla bu
oranlar, %33.3’e %30.1’dir. 2019’da ise bu oranın %30.7 ve %32.7 şeklinde değişeceği tahmin
edilmektedir. Çin artık ABD’yi geçerek, 2014’te dünyanın en büyük ekonomisi haline
dönüşmüştür. Benzer şekilde, Şanghay İşbirliği Örgütü de yeni bir ekonomik ve siyasi güç olarak
ortaya çıktır. BRICS ülkelerinin 2009 yılında yayınlanan kuruluş bildirgesinin 12’ci maddesinde
çok kutuplu bir uluslararası sistem istendiği açık bir şekilde istendiği deklare edilirken; Şanghay
İşbirliği Örgütü kurulurken Putin “Artık tek kutuplu dünya kabul edilemez olduğunu” ifade
etmiştir. Bu çalışmada, hem BRICS hem de ŞİÖ üyelerinin IMF ve Dünya Bankası’na gelecekte
“alternatif” olabileceği düşüncesiyle ayrı birer banka kurma girişimleri, ekonomik güçlerini sürekli
ve hızla artırması, her iki oluşumun da sadece ekonomik değil aynı zamanda sosyal ve siyasal
sorunlarda ortak hareket etme iradesini ortaya koyması ve bunun için de işbirliğini artırmasından
ve yine Batı’nın hemen her alanda mevzi kaybetmeye başlamasından hareketle çok kutupluluğun
güçlenme eğiliminde olduğu, küresel dünyada Batı’dan Doğu’ya doğru bir güç kaymasının
yaşandığı iddia edilmektedir. ABD’nin ŞİÖ’ne gözlemci üye statüsü başvurusunun üye ülkeler
tarafından reddedilmiş olması çok kutupluluğun bir diğer işareti kabul edilebilir. Bu iddiaların
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
analizi için de ekonomik, sosyal, askeri ve politik gelişmelerden veriler elde edilip
değerlendirilmektedir. Bu çalışmanın söz konusu iddiasının önemli bir dayanağını da Batılı
aktörlerin güç kaybetmeye başlaması oluşturmaktadır. Bu veriler ve gelişmelerden hareketle, Batı
hegemon uluslararası düzenden, Doğu’nun daha fazla söz sahibi olabileceği yeni bir çok kutuplu
uluslararası sisteme doğru evrilmenin yaşandığı, bunun dışında tarafların öngörülen gelişmeye dair
güçlü ve zayıf yönlerinin de bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Title: Türkiye - Polonya Banknot Tasarımlarının Kültürel Çözümlemeleri
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 14:30 ROOM: 6ç
Author(s): Bahar Akbulak; Nimet Celebi
Institution and Country: Abant İzzet Baysal University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
Toplum için oluşturulan tüm değerlerin, yaşantıların ve oluşumların sonucu olarak ortaya çıkan
kültür, yaşamsal biçimlerin belirleyici unsurudur. Kültür bir toplumun sadece ekonomik ve
toplumsal yansıması değildir. Toplumsal gelenekler, inançlar, ulusal değerler ile birlikte duygu ve
düşüncelerin bütünlüğüdür. Tarihsel süreçlerine bakıldığında, toplumların özellikle sosyal
yapılarının alt oluşumlarını meydana getiren en temel özellikleri hiç kuşkusuz yine toplumların
kendi geçmiş değerleridir. Bu bağlamda kültür, toplumun tarihsel birikimlerindeki ortak
paylaşımlar ve sanatsal, bilimsel değerlerin bütünü oluşturmasıdır. Toplumu oluşturan bu değerler,
onu biçimlendiren şekil veren ve yönlendiren en önemli etkenlerden biri kültürdür. Geçmişten
günümüze kadar banknot bir ülkenin bağımsızlık simgesidir. Bundan yola çıkarak toplumun öncü
bir uygarlık düzeyine ulaşabilmesi için birikimlerinin üzerine yeniliklere açık ve tarihsel yapıya
bağlı kalması ile olasıdır. Bu nedenle banknotlar üzerinde, ülkeyi temsil eden şekil, bayrak,
işaretlerin yanı sıra ülke tarihinde sanat, bilim, spor ve diğer alanlarda önemli yere sahip olan
fotoğraf ve illüstrasyonları yer almaktadır. Bir milletin bağımsızlığı ve ortak tarih kültürü
vurgulanmaktadır. Bu çalışmada günümüzde kullanılmakta olan 6 Türkiye ve 5 Polonya banknotu
incelenmiş, kullanılan tasarımlarda kendi değer ve kültürlerini yansıtmışlardır. Günümüzde
kullanılan banknot tasarımlarının, tarihsel ve kültürel değerleri bu araştırmanın temelini
oluşturmaktadır.
Title: A Qualitative Analysis of Turkish Middle School Students’
Cyberbullying Experiences and Perceived Parental Internet Monitoring
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 15:00 ROOM: 1ç
Author(s): Emel Baştürk Akça; Seda Ergül; Nazif Bozkurt
Institution and Country: Kocaeli University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]; [email protected]
Abstract:
In the last decade, with childrens’ increased access to new information and communication
technologies, such as online social networks and mobile phones with Internet access, a growing
number of studies have focused on cyberbullying among adolescents in Turkey. However, the
existing studies on this new form of bullying are largely quantitative and lack an in-depth
examination of adolescents' perspectives on the problem. Also, very little is known about the
relationship between adolescents’ perceived parental monitoring and cyberbullying. This study
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
aims to investigate Turkish middle school students’ online activities, their experience with
cyberbullying and their perceived parental internet monitoring. In order to gain a thorough
understanding of these issues, seven focus groups were conducted in 2014 and 2015 with a total of
80 (40 males, 40 females) 7th and 8th grade students from seven schools in seven cities (Istanbul,
Samsun, Ankara, Van, Gaziantep, Izmir and Adana) that were selected from different regions of
Turkey. The fieldwork data used in this study was part of the larger project “Developing
Awareness of Cyberbullying Among Primary School Students in Turkey: A Field Study on
Perception, Awareness and Prevalence of Cyberbullying” (Project No: 113K170) supported by
The Scientific and Technological Research Council of Turkey (TUBITAK). The present study
focused on the following questions: (1) What are students' online activities and frequency of daily
internet use? (2) Have they ever been involved in cyberbullying as a target, perpetrator or witness?
(3) What are students' perceptions of their parents' monitoring of their internet usage? Students
were asked in a semi-structured format that allowed them to tell their own stories and elaborate on
their perceptions and feelings. Their responses, which provided insights into the dynamics of the
issue, are discussed to impr! ove the way that primary school students and parents can prevent or
respond to cyberbullying.
Title: Farklı Demografik Özelliklerdeki Kişilerin E-Ticaret Algılarının
İncelenmesi (Gaziantep ve Adıyaman Örneği)
èDATE: SEPTEMBER 16, 2015 HOUR: 17:00 ROOM: 6ç
Author(s): Yavuz Akçi
Institution and Country: Adıyaman University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçilen günümüz dünyasında, bilgisayar ve internetin çok
hızlı yaygınlaşması geleneksel ticaret anlayışına alternatif olarak elektronik ticaretin de doğmasına
neden olmuştur. Böylelikle insanlık tarihi kadar eski olan tüketim kavramı da yeni bir boyut
kazanarak yüz yüze veya geleneksel tüketime ek olarak internet üzerinden tüketim boyutu
kazanmıştır. Geleneksel tüketimden farklı olarak günün herhangi bir saatinde, herhangi bir yerde
iken tüm ürün ve hizmetlere zamandan ve mekandan bağımsız bir biçimde internet üzerinden online olarak ulaşılabilmektedir. Böyle olmasına rağmen çeşitli nedenlerden dolayı bazı tüketiciler
geleneksel tüketime devam etmekte, e-ticarete direnmektedirler. Bu araştırmada özellikle farklı
demografik özelliklere sahip tüketicilerin elektronik ticarete ilişkin algıları belirlenmeye
çalışılmıştır. Bunun için öncelikle internet üzerinden alış veriş yapmayan tüketicilerin gerekçeleri
belirlenmiştir. Ayrıca e-ticareti benimseyen tüketicilerin tercih nedenleri, tercih ettikleri ürünler ve
e-ticarette izledikleri yolları belirlenmiştir. Araştırma verilerinin elde edilmesi için anket yöntemi
kullanılmıştır. Anket soruları literatür incelemesi yapılarak oluşturulmuştur. Araştırmanın evrenini
Gaziantep ve Adıyaman illeri oluşturmaktadır. Örneklem seçiminde olasılıklı örnekleme
yöntemlerinden küme örnekleme yöntemi kullanılmıştır. %5 hata marjı ve %95 güven düzeyinde
384 anket uygulanmasına karar verilmiştir. Öncelikle 16 kişilik bir pilot uygulama yapılmıştır.
Pilot uygulamanın güvenirliği için yapılan hesaplamada cronbach’s alpha değeri, 775 olarak
hesaplanmıştır. Ana uygulama yüz yüze ve on-line anket şeklinde yapılmıştır. Ana uygulama
sonucunda tüketicilerin yaşları, cinsiyetleri, eğitim seviyeleri, meslekleri ve gelir durumları ile eticaret algıları arasındaki anlamlı ilişkinin belirlenmesi için istatistiki işlemler yapılmıştır.
Araştırma sonuçlarından özellikle e-ticarete yeteri kadar önem vermeyen firmalar ile e-ticareti
kullanan firmaların faydalanması beklenmektedir.
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
Title: Professional Satisfaction Levels of Professional Accountants: Çorum
Province Survey
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 15:00 ROOM: 6ç
Author(s): Habib Akdoğan; Ela Hiçyorulmaz; Yasin Şeker
Institution and Country: Hitit University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
People are working to achieve economic inputs required for sustaining the life and spending
significant portion of their times at work. Therefore the enjoyment level of their lives and their
motivation and professional satisfaction levels had been subjected of various academic studies for
the people who have very busy working schedule. The professions of Independent Accountants
Financial Consultancy CPA, Certified Public Accounting CPA professionals who had gained
legal status in Turkey, by the law enacted in 1989; are forming one of the busiest working
professional groups. Therefore they have been the subject of our study. For this purpose a Survey
was conducted between April 1st and April 30th, 2015 in order to measure Professional
Satisfaction levels of the Professional Accountants working in Çorum. In this Survey; 7 questions
related to Demographic Characteristics and 35 questions related to Professional Satisfaction
Levels were directed to the Professionals and the data obtained was evaluated using SPSS 21
Program; (Statistical Package for the Social Sciences). This study aims to measure the
Professional Satisfaction levels of the Accounting Profession. Besides; the Professional
Satisfaction level changes as per the Demographic Characteristics of Professional Accountants
are included into the subject of the Research. The population of the study are consisted of 185
Independent CPA and Chartered Accountants working in Çorum. In this study, 113 Professionals
could be reached by this Research. In the subjected survey, the “Minnesota Professional
Satisfaction Scale” was used. For the arrangement of data obtained by the survey; Descriptive
Statistics Methods were utilized.
Title: Determining Geography Student Teachers’ Cognitive Structures on the
Concept of “Biogeograpy”
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 11:30 ROOM: 1ç
Author(s): Ayhan Akış; Baştürk Kaya; Mesut Şimşek
Institution and Country: Akdeniz University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Aim of this study is to investigate geography teacher trainees’ conceptual framework about the key
concept of ‘biogeography’ and to determine their cognitive structures. The data of this
investigation were collected from 63 teacher trainees using independent word association test.
Analysis of answers to word association test and of the words provided by the trainees for the key
concept of “biogeography” were coded and sorted into categories. In the categories, frequencies
and percentages were determined for the words that were found to occur repeatedly in the data.
The data were analysed under nine categories at the end of the study. Analysis of the percentages
and frequencies of the words in each category revealed that subjects mainly reported concepts that
were subsumed under the categories of “concepts about biogeography”, “environmental influences
in biosphere”, “factors effecting the distribution of live”, “plant properties and plants” and
“changeability of ecosystems”. In this way, the study attempts to reveal the cognitive structures of
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
teacher trainees regarding key concepts in biogeography. Based on the results found it can be seen
that teacher trainees make valid associations about the key concept of biogeography. Also, the
study shows that the subjects have some alternative concepts regarding biogeography.
Title: The Reflection of Post-representational Politics in Contemporary
Performance
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 10:00 ROOM: 4ç
Author(s): İbrahim Okan Akkın
Institution and Country: Middle East Technical University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Research has shown that, on supranational level, fewer people are getting involved in
representative political processes such as becoming a member of a political party and voting in
general elections. In my opinion, this is a result of the malfunctioning system of formal democracy
which is in need of surgery due to its crises of legitimacy and representation. Both of these
problems have been examined through strong philosophical arguments. Especially, refutation of
the idea of representation is the central theme of the philosophies of Deleuze & Guattari, as well as
their followers. This critique has spread to interdisciplinary studies too. The reflection of the quest
for more democratic methods of participation into political processes either in the form of political
action or as artistic performances has changed the scope of political art and activism worldwide.
Today, the question concerning a work of art is not whether it is an objectification of the universal
notion of beauty, but its capacity to provide means for collaboration and co-existence. Therefore,
the critique of representation has led to the emergence of an ecole of relational art. Although the
idea of political theater is not a new one—as it goes back to Meyerhold and Brecht—aesthetic
values of contemporary performance differs from the classical educative attitude of political
theater, and it is deeply bound up with the Deleuzian critique of subjects as representable items.
Therefore, it can be said that both Deleuze’s philosophy of difference and performances of
relational art are of the same mind with regard to their revolt against representative politics.
Title: Ahilik Teşkilatı Eğitim Sistemi ve Günümüz Mesleki Eğitimin
Karşılaştırması
èDATE: SEPTEMBER 16, 2015 HOUR: 17:30 ROOM: 1ç
Author(s): Hüseyin Alkış
Institution and Country: Adıyaman University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Günümüzde mesleki eğitimin özellikle ara eleman yetiştirme ve bulunması birçok meslek ve
meslek grubun için temel bir sorun olarak görülmektedir. Kalifiyeli elemanların bulunması veya
işgörenleri ara eleman olarak çalışmak istememesi, işlerin verimsiz olması, işgörenleri
motivasyonun düşük olması, işgören devir hızının yüksek olması vb. birçok problem
bulunmaktadır. Eğitim kurumlarının yetiştirmiş olduğu elemanlarının piyasanın gerisinde olması
ve en önemlisi olarak teoride iyi olmalarına rağmen pratik ve uygulamada yetersiz kalmaları bir
başka problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Meslek elemanlarını yetiştirilmesi konusunda birçok
çalışma yapılmış, bu çalışmaların hiçbirisi mesleki eğitimin temel eleman sorunu çözmemiştir.
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
Bugün meslek liseler, birçok meslek örgüt daha önce devlet okulların kendilerine eleman
yetiştirmekte olan uygulama, şu anda meslek öğütleri kendi üyelerini eleman yetiştirmek için
uygulamaya başladılar. Bunun yanın birçok (İŞKUR gibi) kurum destekli istihdam garantili
kurslar açılmıştır. Buna rağmen iş piyasası gerekli ve yeterli kalifiyeli eleman bulamamaktadır.
Ahilik teşkilatı bir meslek örgütlenmesi olmasına rağmen aynı zamanda bir okul veya meslek okul
olarak de faaliyet göstermişlerdir. Ahilik teşkilatı eğitim sistemin üç temel ayağı bulunmaktaydı.
Bunlar; mesleki eğitim, ticari ve ahlaki eğitimler bulunmaktaydı. Bu sebeple yetişen elemanlar tam
bir donamınla, meslek sevgisi ve iş ve meslek ahlakı ile bir bütün olarak yetişmekteydiler. Bugün
mesleki eğitimin önünde bulunan ve meslek gruplarını yaşamış olduğu sıkıntıları gidermenin yolu
Ahilik teşkilatı mesleki eğitim sistemin oluşturulması ve bireyler mesleki eğitimin yanında ticari
bilgi ve meslek ile iş ahlakın eğitimlerinin de verilmesi ile çözülecektir.
Title: Türkiye’de 2006 Yılında Kurulan Üniversitelerde Görev Yapan Öğretim
Elemanlarının Girişimcilik Algısı
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 12:00 ROOM: 3ç
Author(s): Tamer Altıntaş; Kahraman Çatı
Institution and Country: Adıyaman University, Turkey
E-Mail: [email protected] [email protected]
Abstract:
Ülkemizde son yıllarda ekonomi, sanayi ve eğitim alanında yaşanan gelişmelerle birlikte çok
sayıda yeni üniversite açılmış ve üniversite sayısındaki bu hızlı artış özellikle yeni açılan
üniversitelerin kalitelerinin ve hatta gerekliliklerinin sorgulanmasına sebep olmuştur. Son yıllarda
yüksek öğretim alanında yeni bakış açılarının gündeme gelmesi ve girişimcilik kavramının
üniversitelerle birlikte düşünülmesi girişimciliğin üniversitelerin kalite algısında önemli rol
oynamasını sağlamıştır. Bu çalışmada ülkemizde 2006 yılında kurulan üniversitelerde görev
yapmakta olan öğretim elemanlarının üniversite-girişimcilik ilişkisine nasıl yaklaştıklarını anket
yöntemi kullanarak SPSS analizleri ile anlamaya çalıştık.
Title: Developing and Doing Validity and Reliability of the Motivational
Factors Scale for being Nonvolunteer
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 14:00 ROOM: 4ç
Author(s): Faik Ardahan
Institution and Country: Akdeniz University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
The main aims of this study; is to develop “the Motivational Factors Scale for Being Nonvolunter
GOÖ and define the validity and reliability for Turkish population. This research is descriptive
research and restricted by the individuals that never join any volunteer organization. In this study,
sampling who are living in Antalya city center and never been in any volunteer organizations has
been applied and questionnaire form has been filled by face to face method. Exploratory factor
analysis (EFA) was done, and was performed on 24 items for GOÖ and the GOÖ were grouped
into seven factors. Whether the data was suitable to this analysis, Kaiser Mayer Olkin and Bartlett
Spheritiy test results were taken into consideration and then, EFA was performed. Cronbach’s
Alpha internal consistency test was applied to the identified sub-factors and overall scale. Pearson
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
Correlations Test was conducted to define the statistical correlation between sub-classes and items.
In addition to this analysis, Confirmatory Factor Analysis method was performed and reached to
satisfactory results. Results have been assessed according to significant level 0.01 and 0.05. As a
result, it was founded that Cronbach’s Alpha=0,894 and total explained variance= %71,179. It can
be concluded that “the Motivational Factors Scale for being Nonvolunteer has reliability and
validity in the estimation of the nonvolunteer motivational factors for the Turkish population.
Title: Kamusal Bir Mekân Olan Memleket Kahvelerinin Tercih Edilme
Nedenleri ve Rekreasyonel Önemi
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 09:00 ROOM: 3ç
Author(s): Faik Ardahan
Institution and Country: Akdeniz University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Bu çalışmanın amacı; Antalya kent merkezinde yer alan memleket kahvelerinin tercih edilme
nedenlerinin ve rekreasyonel öneminin belirlenmesidir. Örneklem memleket kahvelerine gidilen
zamanda orada olan ve aralarından tesadüfi olarak seçilmiş toplam 100 kişiden (bir kadın 99
erkek) oluşmaktadır. Araştırmada demografik verilerin alındığı sorulara ilave olarak bireylerin
memleket kahvelerine neden gittiklerine dönük maddelerin yer aldığı anket formu kullanılmıştır.
Verilerin analizinde tanımlayıcı istatistiki yöntemler yanında karşılaştırmalarda ANOVA testi ve
bağımsız örneklerde T Test kullanılmış ve sonuçlar 0.05 anlamlılık düzeyinde değerlendirilmiştir.
Sonuç olarak; kamusal bir mekan olarak memleket kahveleri gurbette olan bireylerin rekreasyonel
ve sosyal hayatlarında önemli bir role sahiptir. Katılımcıların neredeyse tamamı erkek, çoğunluğu
orta yaş üstü, evli, lise dengi ve altı eğitime sahip, orta ve düşük gelire sahip, memleket kahvesine
hem hafta içi hem de hafta sonu giden, haftada ortalama bu mekânda 53 TL para harcayan, çok
fazla sinemaya gitmeyen, kitap okumayan, TV izlemek, evde dinlenmek, aile ile birlikte olmak
gibi pasif rekreasyonel hayatı olan bireylerden oluşmaktadır. Bireylerin memleket kahvelerine
arkadaşlarıyla beraber olma, onlarla buluşma, oyun oynama, bir şeyler yeme-içme, orada olmak
onları mutlu ettiği için giderlerken, ailelerinden, dedikodu ve söylentilerden, etrafındaki kişilerden
uzaklaşmak için memleket kahvelerine gitmemektedirler.
Title: Gagavuz Türklerinde Eğitim ve Öğretim
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 17:00 ROOM: 1ç
Author(s): Sebahat Armağan
Institution and Country: Gaziosmanpaşa University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Tarihte “Gagauz, Gagoğuz, Gök-Oğuz” gibi isimlerle tanınan Gagavuzlar Türkleri 9. yüzyıldan
itibaren Karadeniz’in kuzeyinden Balkanlara yürüyerek Peçenek, Kuman, Uz Türkleri ile İzzeddin
Keykavus ve Sarı Saltuk’la birlikte 13. yüzyılda Dobruca’ya yerleşen Türkler ‘in torunlarıdır
(Özkan, 1996: 262). Önceleri konuşma diliyken yazılı dili olması bakımından diğer lehçelere göre
daha yeni bir Türk.e olan Gagavuz Türkçesi için, Türkoloji’de dil, lehçe ve şive terimleri
kullanılmaktadır. Ayrıca Türkiye Türk.esine en yakın lehçe olarak bilinen Gagauz Türkçesi; gerek
ses, şekil ve cümle yapısındaki farklılıklarla gerekse dil yapısında g.rülen hem Oğuz Türk.esinin
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
hem de Slav dillerinin etkisi bakımından Türkoloji’nin araştırma konularından biri olma özelliği
taşımaktadır. Gagavuz Türklerinin dil ve kültür hayatından çok önemli bir yere sahip olan
Başpapaz Mikail Çakır, Gagavuz Türk.esiyle gazete ve kitap çıkarmaya başlamış, böylelikle
Gagavuzlar, kendi dillerini, szlü dilin dışında da kullanmaya başlamışlardır. Ancak Gagavuzlar,
yaşadıkları ülkelerin diliyle eğitim g.rdükleri için dil özelliklerini yaşatma konusunda dönem
dönem sıkıntıya düşmüşlerdir. Bu çalışmada Gagavuzların eğitim ve öğretim hayatında
karşılaştıkları sorunlar ve bunların nedenleri üzerinde durulmaktadır.
Title: Medyada Barış Dili
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 12:00 ROOM: 2ç
Author(s): Mehmet Arslantepe
Institution and Country: Kocaeli University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Hoşgörüsüzlük ve geçmişin affedilememesi günümüzde insanlar arasında tartışma ve kavgaların
ana sebebi olarak görülmektedir. Tartışma ve kavgaların ise medyada kullanılan dil ile
devamlılıkları sağlanmaktadır. Söz konusu medya dili muhakeme etme olanağını
sağlayamamaktadır. Düşündürtmeyi ve değerlendirme yapmayı engellemekte, giderek de tartışma
kültürünü ortadan kaldırmaktadır. Barış dilinin umursanmadığı ya da bilerek unutturulduğu bir
dönemin içinde olduğumuz gözlemlenmektedir. Bu çalışmada barış kültürü ve barış dili
açıklanacacak, bu kültürün ve dilin medyadaki varlığı araştırılacaktır. Türkiye’de 2015 yılındaki
tesadüfen seçilmiş popüler gazetelerden haber başlıkları ile fotoğrafları ve aynı yıl içerisinde
gösterilmiş popüler televizyon dizileri öncelikli olarak ele alınacaktır. Hoşgörüye, uzlaşmaya,
barışı sağlamaya ve barışı düşündürtmeye ne kadar yatkın oldukları bir içerik çözümlemesi ile
ortaya konulmaya çalışılacaktır. Sonuç olarak, medyanın barış diliyle olan ilişkisi belirlenecek ve
saptanan sorunlara çözüm önerileri sunulacaktır.
Title: Hitit Çiviyazılı Metinlerde Geçen Tanrıça Hepat ve Hurrice Atribüleri
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 17:00 ROOM: 5ç
Author(s): Nursel Aslantürk
Institution and Country: Yüzüncü Yıl University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Anadolu’da, MÖ. II.binde kurulmuş olan Hititler çok tanrılı bir inanışa sahiptiler Hitit tanrılar
topluluğunda yani pantheonunda Tanrıça Hepat Hitit devlet pantheonunun baş tanrıçasıdır. Tanrı
Tešup’un zevcesi; Tanrı Šarrumma’nın ise annesidir. Adı geçen tanrıça binlerce yıl Kuzey Suriye
ve Güney Anadolu’da kutsanılan en önemli tanrıçadır. Hititler ise ikinci binyılın ortalarında Hitit
kralı I.Ḫattušili komutasında Kuzey Suriye’ye düzenledikleri seferler sonucunda Ḫaššuṷa’da
Tanrıça Ḫepat’ın heykelini ele geçirmişler ve bu heykeli Tanrıça Mezzulla’nın tapınağına
götürmüşlerdir. Böylece Tanrıça’nın kült bölgesi Ḫalab ve Alalaḫ olarak Kuzey Suriye’den
doğuda Orta Fırat bölgesine, Güney Anadolu’dan da Hitit’e kadar uzanmıştır. Orta Hitit
döneminden itibaren ise Tanrıça Ḫepat Ḫattuša’da kutsanılmıştır. Büyük Hitit kralı
III.Ḫattušili’nin hükümdarlığı esnasında Suriye üzerindeki Hitit hakimiyeti artınca Tanrıça Hebat,
Arinna
Kentinin
Güneş
Tanrıçası
ile
özdeşleştirilmiştir.
Bu
KBo
51.26
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
(546/u)+676/v+695/v+KUB 21.27 (Bo 2125+Bo 2370+Bo 8159) (Yeni Hitit) (CTH 384) (Hititçe)
metinden Kraliçe Puduḫepa’nın,Tanrıça’ya ettiği duadan öğrenilmektedir. Tanrıça ManapaTarḫunta Antlaşma’sında Ay Tanrısı’ndan sonra antlaşmaya tanıklık eden tanrılar arasında yer
almaktadır. Boğazköy’ün 1.5km kuzeydoğusunda yer alan Yazılıkaya Açıkhava Tapınağı’nda 43
numaralı kabartma bu tanrıçaya aittir. Kutsal hayvanı arslanın üzerinde durmaktadır.Hitit çiviyazılı
metinlerden Hitit pantheonun baş tanrıçası Tanrıça Hepat’ın Hurrice atribülerinin olduğunu
öğrenmekteyiz. Bunlar alfabetik sırasıyla:
1.daeḭa (az)zalli
2. ḫubbi kinidi
3.mudurši
4.namni natḫi
5.šapši ḫišammi
6.tagi tagitti
7.ušuni
Title: Müşteriye ve Pazara Yakınlık Kavramında e-Dönüşüm
èDATE: SEPTEMBER 16, 2015 HOUR: 16:30 ROOM: 6ç
Author(s): Mesut Atasever
Institution and Country: Uşak University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Müşteriye ve pazara yakınlık kavramı, bir işletmenin başarısını etkileyen vazgeçilmez bir
kavramdır. Dünya’da ve Türkiye’de e-ticaret uygulamalarına geçiş zorlukları, yeni bir alan
olmasından kaynaklanan, deneyim eksikliği sorunları, böyle bir çalışmayı önemli hale
getirmektedir. Bu çalışmanın amacı, geleneksel müşteriye ve pazara yakınlık kavramının, e-ticaret
işletmelerindeki uygulamaları ve bu uygulamaların, geleneksel işletmelerden farklarını ortaya
koymaktır. Çalışmada literatür taramasının yanı sıra, alexa istatistikleriyle ilk 100 içinde yer alan
e-ticaret işletmelerinin web siteleri incelenerek, müşteriye ve pazara yönelik hangi çalışmaları
yaptıkları, bu çalışmaların geleneksel işletmelerin müşteriye ve pazara yakınlık çalışmaları ile
ilgili farklarının belirlenmesine dönük bir yöntem uygulanmıştır. Çalışmada geleneksel
işletmelerin müşteriye ve pazara yakınlık için kullandıkları yöntemlerin ve edindikleri
deneyimlerin, e-ticaret alanında geçerliliğini yitirdiği, elektronik ortama uygun yeni yöntemlere
başvurulması gerektiği gözlemlenmektedir. Bu çalışma geleneksel işletmelere, e-ticaret alanına
geçiş yaparken kullanmaları gereken stratejiler konusunda onlara fikir verecektir.
Title: XXI. Yüzyılın Başında Polonya’nın Coğrafi ve Jeopolitik Gücü
èDATE: SEPTEMBER 16, 2015 HOUR: 14:30 ROOM: 3ç
Author(s): Emin Atasoy
Institution and Country: Uludağ University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Polonya Avrupa’nın en büyük Katolik-Slav ülkelerinin başında gelir. Bu çalışmada Polonya’nın
Avrupa’daki yeri ve önemi irdelenirken bir yandan bu ülkeye has olan avantaj ve dezavantajlar,
diğer yandan da sadece bu ülkeye özgü olan bazı özellikler tartışılmaya açılmıştır. Polonya’nın
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
ulusal gücünü ve küresel haritadaki önemini ortaya koymayı hedefleyen bu çalışmada Polonya’nın
iktisadi gücü, beşeri gücü, turizm gücü ve jeopolitik gücü gibi farklı konular etkileşim içinde
irdelenmiştir. Ülkemizde Polonya ile ilgili bilimsel araştırmaların sayısı yetersizliği göz önüne
alınırsa bu araştırmayla küçükte olsa bir bilimsel katkı sağlanacağı umut edilmektedir.
Title: Roy Lichtenstein’ın Sanatında İlüstrasyon Öğelerinin Kullanımı
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 14:30 ROOM: 4ç
Author(s): Anıl Ertok Atmaca
Institution and Country: Karabük University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Pop sanatın önemli temsilcilerinden olan Amerikalı sanatçı Roy Lichtenstein (27 Ekim 1923-29
Eylül 1997) Richard Hamilton’un popun tanımlamasını yaparken bahsettiği popüler, geçici, genç,
esprili, seri üretilmiş, ucuz, seksi tanımlarına tamamen uyan eserleri ile popüler sanatın merkezinde
yer alırken aslında yapılmamış olanı yapmış ve ilüstrasyonlardan oluşan çalışmaları ile sanatta bir
yol daha açmıştır. Kitle kültürüne yönelik hazır imgelerden yararlanan sanatçı sanat yaşamını ilk
yıllarında soyut ekspresyonizm ve kübizm gibi akımların etkisi ile eserler üretse de asıl ününü
ilüstrasyon çalışmaları ve bu çalışmalarından oluşan reklam öğelerinden yararlanarak kazanmıştır.
Yapıtlarını yapay olarak tanımlayan sanatçı bir ilki gerçekleştirdiği o yıllarda kıyasıya eleştirilse de
20. yüzyılın en önemli sanatçıları arasında anılmayı başarmıştır ve günümüzde dünyanın en önemli
müzayede şirketlerinde satış rekorları kırmaktadır.
Title: Preference of Justice to Efficiency in Developing Turkish Tax System
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 14:30 ROOM: 6ç
Author(s): Murat Aydın
Institution and Country: Uşak University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
The phenomenon of globalization has affected all the countries in the world and still continues to
affect them. As the reflection of this effect is seen in every field, it is also seriously observed in
fiscal policies of countries. Competition coming with globalization has detracted countries from
making and implementing independent policies despite presenting positive effects. This has forced
these countries to make some changes in their tax systems. Tax competition damages the justice and
efficiency in tax systems. Internationally transfer pricing, proliferation of tax havens and therefore,
emerging of off-shore banking and the fact that no solutions have not still be found for these
problems have made countries necessarily revise their tax systems. One of the tax systems affected
from these problems is also Turkish Tax System. A significant change can be seen in developing
Turkish tax system recently when we look at the shares of direct and indirect taxes in total tax
revenues. The share of indirect taxes has nearly doubled the share of direct taxes. High and evergrowing share of indirect taxes such as value-added tax and special consumption tax in total tax
revenues is challenging in terms of tax justice. Dominant indirect taxes in tax system damage the tax
justice. Tax is the most stable revenue source of governments. Because the repayment is not in
question. The most important point for taxpayers is the tax release in justice and fair distribution of
collected taxes. In this paper, tax justice status in Turkey, justice and efficiency mentality in
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
developing countries and the precautions taken for providing justice in income distribution will be
emphasized.
Title: Dilan Romanı: Töre Kıskacında Yaşam, Çaresizlerin Yazgısı Ölüm
èDATE: SEPTEMBER 16, 2015 HOUR: 14:00 ROOM: 2ç
Author(s): Bedri Aydoğan
Institution and Country: Çukurova University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Dilan (1976), Ömer Polat’ın Mahmudo ile Hazel (1973) ve Saragöl’den (1974) sonra 1976 yılında
yazdığı üçüncü romanıdır. Dilan’la kıs sürede sanatının doruğuna çıkan Ömer Polat, 1977 yılında bu
kitabıyla Madaralı Roman Ödülünü kazanmıştır. Verimli ve başarılı yazar Ömer Polat, bu kitbından
sonra yazmaya ara vermiş, ancak 2009 yılında yeniden edebiyata dönmüştür. Dilan romanı geri
bırakılmış bir coğrafyada, ağaların toprağında bir cins köle konumunda çalışan topraksız köylünün
çok zor koşullarda, çaresiz ve sıkıntılı yaşayışını ele alır. Bu koşulları belirleyen önemli etkenlerden
biri töredir. Güneydoğu’da töre, yaşamın her alanına hakimdir. Pek çok ilişkiyi töreler belirler ve
insanın kaderi üzerinde etkili olur. Kültürel, sosyal, ekonomik vb. her alanda törelerin belirleyici
rolü vardır ve insanın bunu aşması çok zordur. Koşullar ne kadar zor olursa olsun insan duygularını
da yaşayacaktır. Aşk da insanın yaşadığı en yüce ve anlamlı bir duygudur. Dilan kendi gibi
topraksız bir köylü olan Mirkan’a gönül vermiştir. Mirkan da onu sever. Ağa oğlu Paşo da Dilan’ın
peşindedir, ancak statüsü kendi toprağında çalışan bir kızla evlenmesine uygu değildir. Ayrıca
Mirkan ondan önce Dilan’ı istemiş ve söz kesilmiştir. Töre gereği Paşo Bey Dilan’ı isteyemez. Çare
Mirkan’ın ortadan kaldırılmasıdır. Paşı Mirkan’ı öldürür ve Dilan’a talip olur. Dilan ailesini
ekonomik yönden rahatlatmak için yüklü bir başlık parasıyla Paşo’yla evlenmeyi kabul eder. Gerdek
gecesi Mirkan’ın intikamını almak için Paşo’yu öldürür ve kaçar. Yakalanan Dilan tecavüz
edildikten sonra öldürülür. Aşk ön plana çıkar gibi görünse de romanda topraksız köylünün sıkıntılı
yaşamı, törelerin bu yaşamdaki baskın rolü, çaresiz köylünün yazgısını belirlemesi işlenir. Köylü bu
yazgıyı değiştiremez. Roman kahramanlarından bir köylü bu yazgıyı bir düzen meselesi olarak
görüp düzeni değiştirmeyi düşlese de bunu gerçekleştiremez. Dilan’ın ölümü bu konuda onu bir
isyana kalkıştırsa da isyanı ölümle son bulur. Aşkın, ümidin, kendini kurtarmanın çaresini arayan
herkesin yazgısı ölüm olur. Bildiride törelerin toplum üzerindeki baskısı, olumsuz etkileri, yaşamı
şekillendirilişi ele alınacaktır. Bugün tüm olumlu gelişmelere rağmen hâlâ töre cinayetleri ve bu
yüzden öldürülen kadınların olması roman üzerinde düşünülmesini gerekli kılıyor.
Title: Çağdaş Seramik Sanatında, Özgün Tekniklerin Kişisel Üsluplarda
Yansımaları
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 09:30 ROOM: 4ç
Author(s): Nevin Ayduslu
Institution and Country: Atatürk University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Bilimsel araştırmalar ve bağlantılı olarak teknolojik gelişmeler 20. yy. boyunca baş döndüren bir
hızla günümüze kadar devam etmektedir. Bu gelişmeler her alanda kendini gösterdiği gibi binlerce
yıllık geçmişi olan seramik alanında da farklı gelişmelere sebep olmuştur. Dolayısıyla
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
seramikçilerin çalışma alanlarını bir o kadar daha genişletmiştir.
Günümüzde teknolojik
gelişmelerden alınan ilhamla seramikçiler, tekniği kendine özgü kullanmanın ötesinde, özgün
tekniklerle seramik üretmeye başlamışlardır. Seramik yapıtının inşa, dekorlama ve pişirim gibi tüm
aşamalarında bu özgün teknikleri fark etmek mümkün olmaktadır. Artık sanatçının kişisel üslubunu
yansıtacak bir dile dönüşmüştür. Sanatçının yaratıcılığıyla dönüşen bu özgün teknikler, anlatım
dilinin bir o kadar daha hassas konuma gelmesine de katkı sağlamıştır. Seramik teknolojisi, diğer
sanat dallarına nazaran daha belirleyicidir. Yani kurallar bütününü ifade eder. Şekillendirme,
dekorlama ve pişirme yöntemlerinde olmazsa olmaz kurallar söz konusudur. Bu kurallar içerisinde
teknolojik gelişmeler seramik sanatçılarına olabildiğince esnek çalışma alanı imkânını yaratmıştır.
Çağın bu hızlı bilgi ve teknolojik gelişimi, seramik alanında teknik, malzeme ve bilgi katkıları
biçiminde kendini hissettirmiştir. Ülkemizde ve dünyada bu gelişimlerin etkilerinin görüldüğü sanat
yapıtlarının sayısı gittikçe artmaktadır.
Title: “Ebruli Kuşlar” Kişisel Seramik Sergisi
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 11:30 POSTER AND EXHIBITION AREAç
Author(s): Nevin Ayduslu
Institution and Country: Atatürk University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Sergi 31 parça seramik kuşun, 15 adet kompozisyonundan oluşmaktadir. Seramik kuşların
yükseklikleri 30 cm. ile 14 cm. arasında değişmektedir. Alçı kalıp ve döküm tekniğinde inşa edilen
kuşlar, sıraltı tekniğinde dekorlanıp 1100 oC derecede pişirilmistir. Nevin AYDUSLU’nun seramik
kuşları insanları temsil etmektedir. Kuşlar üzerindeki geleneksel teknikle oluşturulan dekorlar ise
her bir insanın kendine özgü güzelliklerine gönderme yapmaktadır.
Title: Zülfü Livaneli'nin 'Konstantiniyye Oteli' Romanında Yapı ve İzlek
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 12:00 ROOM: 1ç
Author(s): Aslıhan Aytaç
Institution and Country: Bayburt University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Son dönem Türk edebiyatının önemli temsilcilerinden birisi olan Zülfü Livaneli, çok yönlü kişiliği
ile dikkati çeken bir sanatkârdır. Zülfü Livaneli; hayat görüşünü, bilgi birikimini, dünyayı algılayış
biçimini, edebiyata hâkimiyetini, geleneği ve çağı sentezleme noktasındaki başarısını romanlarına
uygulayabilmiş, olanı ve olması gerekeni başarıyla anlatabilmiş, sanatçı yönüyle Türk
edebiyatındaki yerini belirlemiş sanatçılardandır. Roman, öykü, deneme ve anı gibi türlerde eserler
veren Livaneli’nin son romanı “Konstantiniyye Oteli” karmaşık yapısı ve çıkardığı Türkiye
panoraması ile dikkat çeker. Çalışmada eser, yapı ve izlekler açısından değerlendirilecektir.
“Konstantiniyye Oteli” yapı bakımından isim- içerik ilişkisi, olay örgüsü, zaman, mekân, anlatı
kişileri yönünden incelenirken eserde ön plana çıkan izlekler irdelenecektir.
Title: Ortaokul Öğrencilerinin Dinledikleri ve İzledikleri Metinlerdeki Algıları
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 14:30 ROOM: 1ç
Author(s): Necmi Aytan; Süleyman Ünlü
Institution and Country: Süleyman Demirel University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
Bu çalışmanın amacı, öğrencilere verilen metinlerden hareketle dinledikleri ve izlediklerinin
karşılaştırılarak öğrencilerin algılarının temalandırılmasıdır. Çalışmanın katılımcıları, bir devlet
okulunda öğrenim gören otuz yedi 6. sınıf öğrencisinden oluşmaktadır. Çalışma nitel araştırma
yöntemlerinden doküman analizi ve tematik analiz yöntemiyle yapılmıştır. Doküman incelemesi,
araştırılması hedeflenen olgu veya olgular hakkında bilgi içeren yazılı materyallerin analizini
kapsamaktadır. Tematik analiz tekniğinde ise veriler öncelikle kodlanmakta sonra
temalandırılmaktadır. Çalışmada veriler tek tek incelenerek temalar çıkarılmıştır. Dinleme ve izleme
yapılan 7 dakika 46 saniyelik “1001 İcat ve Sırlar Kütüphanesi” videosundan hareketle, öğrencilerin
gerçek ve hayal, zaman, karakter-fiziki görünüm ve mekân algıları ortaya çıkmıştır. Çalışmadan
hareketle elde edilen temalar analiz edildiğinde, katılımcıların gerçek ve hayal temasına ilişkin
algılarında, dinledikleri metinde gerçekçi ifadelere yer verdikleri görülürken izledikleri metinde ise
hayal unsurlarına yer vermişlerdir. Zaman temasına ilişkin algılara bakıldığında; dinledikleri
metinlerde anlatılan Altın çağ ve Karanlık dönem algılanırken izlediklerinde ise zaman algısını
geçmiş gelecek kıyaslamasıyla algıladıkları görülmüştür. Katılımcıların karakter ve fiziki
görünümüne yönelik algılarında ise insan ve sanallık (çizgi film, karikatür), küçüklük-büyüklük,
yaşlı-genç ve çevre- eşya algıları ön plana çıkmıştır. Son olarak öğrencilerin mekâna yönelik
algılarında ise; iç-dış mekân unsuru, kasaba ortamı, kütüphane ve okul çerçevesinin algılandığı
sonucuna varılmıştır. Yapılan bu çalışmada, öğrencilerin yazıya geçirdikleri metinl! erde, izledikleri
metnin dinledikleri metne göre daha açıklayıcı, betimleyici olduğu görülmüş, düşünce algılarının
geliştiği ve yazma becerilerinin arttığı sonucuna varılmıştır.
Title: Sınıf Ortamında Yazma Becerisinin Geliştirilmesi ve Aşamaları
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 09:30 ROOM: 1ç
Author(s): Necmi Aytan; Ramazan Kılıçarslan; Süleyman Ünlü
Institution and Country: Süleyman Demirel University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]; [email protected]
Abstract:
Bu çalışmanın amacı, dört temel dil becerilerinden biri olan yazma becerisinin sınıf ortamında farklı
ekinlik ve uygulamalarla geliştirme aşamalarının anlatılmasıdır. Yöntem olarak doküman analizi
yöntemi kullanılmıştır. Doküman incelemesi, araştırılması hedeflenen olgu veya olgular hakkında
bilgi içeren yazılı materyallerin incelenmesini kapsamaktadır. Yazma becerisi, belirlenen plan ve
aşamalarla öğrencinin bu yeteneğinin geliştirilmesine yönelik sınıf içi uygulamaların aşama aşama
zaman içerisinde öğrencilere verilmesidir. Yazma becerisinin bu aşamaları; yazıya ön hazırlık
yapılması, taslak oluşturulması, yazma konusunun tespit edilmesi ve konunun yazılıp
sunulmasından oluşmaktadır. Yazma aşamaları sınıf içerisinde öğretmenlerle ve farklı yazı türleriyle
uygulanmaktadır. Bu uygulamalar bilgilendirici yazılar, dergi ve mektuplar, ikna edici, şiirsel
yazılar ve hikâye yazılarından oluşmaktadır. Sınıf içi uygulamalarda yazı türlerinin geliştirilmesiyle
alakalı gözden geçirmeler ve yapılan hatalar, gruplar arasında bilgi paylaşımı yapılarak giderilmeye
çalışılmıştır. Öğrencilerin yazdıkları kompozisyonlar, yazıcı grupları tarafından değerlendirilmekte
ve yayına hazır hale getirilmektedir. Çalışmada yazma becerisinin yanında okuma yazma
karşılaştırılmasına yer verilmiş ve bu iki temel becerinin birbirinden bağımsız olmadığı
anlaşılmıştır. Sınıf içi yazma uygulamalarının öğrencilerin yazma, okuma, motivasyon düşünme,
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
yaratıcılık ve yazarlık becerilerini geliştirdiği görülmüştür.
Title: Ortaöğretime Geçiş Sınavında Birleştirilmiş Sınıftan Gelen Öğrencilerin
Başarısı: Sosyal Bilgiler Dersi Örneği
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 09:30 ROOM: 1ç
Author(s): Mehmet Azaklı; Tuğba Kontaş
Institution and Country: Ministry of Education, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
Günümüzde hala varlığını sürdüren birleştirilmiş sınıflı okullarda birinci sınıftan dördüncü sınıfa
kadar olan çocuklar aynı sınıf içerisinde eğitim almaktadır. Bugüne kadar yapılan pek çok
araştırmada birleştirilmiş sınıflarda eğitim görmenin oluşturduğu dezavantajlar literatürde yer
bulmuştur. Bu çalışmanın amacı Ordu ilinde birleştirilmiş sınıflarda eğitim almış çocuklar ile
müstakil sınıflı okullarda eğitim almış çocukların 4 yıl aynı ortaokulda eğitim gördükten sonra
sosyal bilgiler dersindeki başarılarının karşılaştırılmasıdır. Çalışmada aynı zamanda çocukların
eğitim gördükleri ortaokullardaki sosyal bilgiler öğretmenlerinin görüşleri de alınmıştır. Bu çalışma
Türkiye’nin Ordu ilinde ortaokula gitmekte olan 150 çocukla gerçekleştirilmiştir. Bu çocukların 75
tanesi birleştirilmiş sınıflı ilkokullardan 75 tanesi ise normal eğitim veren ilkokullardan gelmektedir.
Çalışmanın gerçekleştirildiği bölgede birleştirilmiş sınıflı ilkokullardan mezun olan çocuklar,
müstakil sınıflı ilkokullardan mezun olan çocuklarla birlikte ortaokul eğitimi almıştır. Çalışmanın
verileri bahsi geçen okullardan gelen çocuklardan toplanmış olup son 3 yıl boyunca toplanan verileri
kapsamaktadır. Çalışmanın verileri TEOG sınavı ve öğretmen görüşleri için anket formu
kullanılarak toplanmıştır. Verilerin betimsel yöntemle analiz edilmiştir. Çalışma sonunda
birleştirilmiş sınıflardan gelen öğrencilerin Teog başarılarının müstakil sınıflı ilkokullardan gelen
çocuklara göre daha düşük olduğu belirlenmiştir. 4 yıl boyunca aynı ortaokulda eğitim görmelerine
rağmen temel eğitimin ilk kademesindeki etkinin daha fazla olduğu öğretmen görüşleri ile de
desteklenmiştir. Çalışmada birleştirilmiş sınıflardan gelen öğrencilerin başarı durumları ve
birleştirilmiş sınıfların sorunları literatür ışığında tartışılmıştır.
Title: Anadolu Kent Minyatürleri ve Gravürlerinin Resimsel Dili Üzerine
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 09:00 ROOM: 4ç
Author(s): Nevin Yavuz Azeri
Institution and Country: Akdeniz University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Anadolu kent minyatürleri ve gravürleri; yapıldıkları dönem ve yöntem açısından benzeşen ve
farklılaşan temel resimsel ifade biçimleridir. Minyatür ve batılı gezgin çizerler gözlemlerini,
özellikle kente dair panoramalar üzerinde görsel belge olarak farklı şekilde kurgulanmışlardır.
Minyatür ve gravürün, kitap resimleme yöntemi olarak kullanılma özelliği yanı sıra, gravür tekniği
temelde resimsel ifadenin kağıda aktarılması ve çoğaltılması yöntemidir. İfadeyi de zenginleştiren
bu yöntem, belge niteliği taşıdığı gibi çoğaltılabilme özelliliği onun yaygınlaştırılmasını da
kolaylaştırmıştır. Gravür resim, belge niteliği taşıdığı gibi aynı zamanda sanatsal ifade yönteminin
olanaklarını zorlayan bir teknik olmuştur. Minyatür ve gravür resimlerin ifade biçimlerinin
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
anlamlandırılmasında temel olan benzerlik; o kentin doğa ve coğrafyası, insanları, hayvanları ve
günlük yaşama dair ipuçlarını göstermiş olmalarıdır ve o dönemin hakim yaşam imgelerinin kültürel
veri olarak değerlendirilmesinde de önemli bir görsel malzeme oluşturmalarıdır. Önemli olan vurgu
ise, minyatür resmin diziliş mantığı ve batı resim geleneğindeki naturalist anlayışın resim dilini
anlamlandırmaktır.
Title: A Learner Corpus Study on the Use of Not-contractions in Argumentative
Essays
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 09:30 ROOM: 2ç
Author(s): M.Pınar Babanoğlu
Institution and Country: Kahraman Maraş Sütçü İmam University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Investigation of academic language within the field of English for Academic Purposes (EAP) has
become prominent in order to provide a better understanding of academic texts both for learners and
SLA and EFL practitioners and researchers. In general terms, academic writing refers to writing in
a particular style with a certain set of rules and patterns for a particular purpose. Main aim is to
express a central point related to an argument structure with a formal, standard written language to
inform a certain audience group including a community of researchers, lecturers, students, etc.
Academic essays are written in formal English and is more complex than more informal writing or
conversation, i.e. it has more longer words with more grammatical complexity including subordinate
clauses and passives as well as it uses more noun-based phrases than verb-based phrases. In
addition, some structures are avoided in formal writing such as colloquial words and expressions
rhetorical questions and contractions like ‘you’re’ or ‘doesn’t/don’t’. Especially, contractions are
mostly in speech and informal writing and they are generally avoided in academic prose, business
reports and journal articles (Biber et. al., 1999). This study attempts to investigate not- contraction
usage in learner and native English speaker essays. Major goal is to examine learner essay writing
rules in respect of not contractions which are accepted inappropriate for academic prose style. In
order to achieve this goal, three learner corpora (Turkish, German, Japanese) and two native English
speaker corpora searched by means of Skecthengine software to collect not contractions. Frequency
calculations and log-likelihood measurement applied to find out statistical differences
(overuse/underuse) among groups. Results showed that three learner groups considerably overused
not-contractions in their essays when compared to native English speakers. Turkish and German
learners revealed similar performance whereas Japanese learners’ usage of not-contractions seem the
most significant mount. That is to say, learner groups including university students from different
L1 backgrounds tend to use informal structures (or structures mostly seen in conversation or
informal writing) like not- contractions in their argumentative essays in English therefore they may
need to be provided awareness on formatting rules of academic prose style.
Title: Importance of Point of Purchase Applications as a Marketing
Communication Tool for Business
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 12:00 ROOM: 6ç
Author(s): Nermin Bahşi; Dilek Bostan Budak; Eray Çetin
Institution and Country: Osmaniye Korkut Ata University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
Abstract:
In one hand rapidly changing consumption habits and lifestyles of individual, in the other hand the
intense competition in the markets obligate enterprises to make changes in marketing strategies. So
many products and brand diversity make it difficult to choose among products for consumers.
Enterprises should strengthen their communication with consumers in the markets where there is an
intense competition. Marketing communication tools undertake a role of a bridge of communication
to be established between consumers and enterprises. Point of purchase applications that is one of
the marketing communication tools that enterprises have been used in order to provide the purchase
by creating their awareness among different brands; point of purchase advertising, discounts,
economic packages, gifts, coupons and tasting are other practices. These applications may help
consumer choice which they do not have much information about the product's physical
characteristics and as needed buying the products from the similar features. The aim of this study is
to demonstrate the importance of these applications facilitating the making of purchasing decisions
of consumers for businesses. For this purpose, the benefits to businesses of these tools will discuss
with literatüre review.
Title: Examination of the Relationship between Interpersonal Problem Solving
and Perspective Taking Skills of Children Attending Preschool Education
Programs between 4 to 6 Years of Age and Education Level of Parents
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 16:30 ROOM: 4ç
Author(s): Özlem Bal; Z. Fulya Temel
Institution and Country: Hitit University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
The aim of this study is to examine the relationship between Level of Parents Education and
Preschool Interpersonal Problem Solving (PIPS) Skills and Perspective Taking Skills of those
children attending preschool education programs at the age of 4 to 6. The sample of the research
involved 180 children who were attending preschool education programs during 2010 Fall semester
and 2011 Spring semester in Ankara. The children were between 4 to 6 years of age and belong to
one of three socio-economic classes – namely lower, middle and upper socio-economic class. There
were 20 students from each age group and 60 students from each socio-economic class. The scales
of the research were chosen as Preschool Interpersonal Problem Solving (PIPS) Skills (Dinçer,
1995) and Perspective Taking Skills (Şener, 1996). The level of parents effects over PIPS Skills and
Perspective Taking Skills were addressed by using one-way analysis of variance. The solution
offers to the problems taking place in PIPS Test can be divided into two groups: Peer Problems and
Mother Problems. Perspective Taking Skills Test can be divided into three groups: Perceptual,
Cognitive, Emotional Perspective Taking Test. At the end of the research the information on
educational background of the parents shows that there are no significant correlation was found
between PIPS and level of parents education for mothers problems but there are significant diffrence
between the level of parents education for peer problems test. To determine between which groups
correlation exists, a post hoc multiple comparisons test was performed. It has seen that the children
whose parents are higher education graduates get higher scores than children whose parents are
primary or secondary school graduates. At the end of the research the information on educational
background of the parents shows that no significant correlation was found between Perspective
Taking Test and level of parents education. But only there are significant diffrence between the level
of father education and perceptual perspective taking tests. To determine between which groups
correlation exists, a post hoc multiple comparisons test was performed. It was seen that the children
whose fathers are of primary school graduates get lower scores compared to children whose fathers
are secondary or higher education graduates. Following the research, suggestions were made to the
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
educators and researchers.
Title: TMS-18 Hasilat Standardının Mevcut Uygulama ile Karşılaştırılması ve
bu Standarda Göre Denetimin Etkinliği ve Rolü
èDATE: SEPTEMBER 16, 2015 HOUR: 16:00 ROOM: 6ç
Author(s): Tuba Derya Baskan
Institution and Country: Kırıkkale University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
“TMS 18 Hasılat Standardı” işletmenin belli bir faaliyet döneminde elde ettiği hasılatın ne şekilde
muhasebeleştirilip gelirlere alınacağı ve nasıl ölçüleceğini belirtmektedir. Mal satışları, hizmet
sunumları ve işletme varlıklarının başkaları tarafından kullanılmasından sağlanan faiz, isim hakları
ve temettülerden kaynaklanan gelirler yani öz kaynakta artış sağlayan ve işletmeye olağan
faaliyetlerinden dolayı fayda sağlayan tutarların kaydı ve ölçülmesi bu standart da incelenmektedir.
Bu çalışmada mevcut uygulama ile standardın getirdiği yenilikler örnek uygulamalar ile incelenerek,
ortaya çıkan farklılıklar değerlendirilecektir. Bu noktada da mevcut uygulama ile standarda göre
ortaya çıkan farklılıkların denetimin etkinliği ve rolü üzerindeki etkisi incelenerek literatüre katkı
sağlanmaya çalışılacaktır.
Title: Another University Model: Medresetuzzehra
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 09:00 ROOM: 6ç
Author(s): Ahmet Battal
Institution and Country: Turgut Özal University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
The Western World has flourished the idea of university in accordance with their needs and
development and made it a step for scientific advancement. The East imitated the West and partially
became successful, but this moved away the East from its own values. A Muslim scholar who
foresaw this fact at an early stage and criticized it due to its negative consequences is Bediuzzaman
Said Nursi. In order to get rid of those negative consequences and to provide the need for an
educational system in an appropriate way, Bediuzzaman suggests a new model of a university in one
of his works called Debates which he wrote almost a century ago.
The most striking characteristic of this formal educational institution is its being “integrative”:
-It suggests to unify mekteps (modern schools), medreses (traditional schools) and tekkes
(institutions of sufi orders).
-It suggests to unify the Eastern mysticism and the Western rationalism.
-It suggests to teach the religious sciences which introduce Allah and satisfy the heart and the
modern sciences which describe the universe and satisfy the mind together in the same courses so as
to complement each other. Bediuzzaman designs Medresetuzzehra, both as an educational model as
well as a chain of educational institution that would have representations in the East and the West.
Even though Bediuzzaman in his life time attempted three times to realize this project and obtained
initial high level support in the state, it could not succeed for various reasons. Bediuzzaman is quite
assertive about the outputs of this model. Bediuzzaman’s followers have been recently showing
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
intensive efforts to carry out the Medresetuzzehra project. In order these efforts to be fruitful, the
exemplary change and transformation of the education in the West has to be understood well. This
university project has also the potential of inspiring to the West. Therefore it seems quite useful to
discuss, criticize and perhaps improve this university model. We want to open this original, new,
and different university model to discussion in our presentation.
Title: Eşlerarası Şiddet ve Din: Şiddetin Önlenmesinde Erkeğin Rolü
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 16:30 ROOM: 3ç
Author(s): Ali Bayer
Institution and Country: Karamanoğlu Mehmetbey University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Şiddet sosyal bilimcilerin birkaç yıldır ilgilendiği temel konulardan biridir; ancak, şiddet hakkında
birçok şey yazılmasına rağmen şiddetin tanımı, boyutları, din ve gelenekle ilişkisi gibi birçok konu
hakkında çözülmemiş sorunlar bulunmaktadır. Diğer yandan şiddet, evde, okulda, sokakta,
sinemada, radyo-tv. haberlerinde hatta reklamlarda sıkça gözlenen bir davranış biçimi haline
gelmiştir. Bu durum özellikle gençleri ve çocukları olumsuz etkileyebilmektedir. Söz konusu etki,
zihinsel, duygusal ve sosyal alanlarda önemli sonuçlar doğurabilecek boyuttadır. Bu nedenle, bu
araştırma şiddet kavramının tanımlanmasını, şiddet ile ilgili kuramların ele alınmasını, birey ve
toplum tarafından algılanışını ve konuyla ilgili farklılıkları inceleyecektir. Bu araştırmada eşler arası
şiddet, fiziksel, ekonomik, cinsel, psikolojik ve sözel yönleriyle ele alınmış olup, araştırmanın temel
konusu ve amacı, dinin eşler arası şiddet üzerindeki etkilerinin incelenmesidir. Ataerkil toplum
yapısı içerisinde erkeğe yüklenen sorumluluklar aile içerisinde kimi zaman gerginlik ve çatışmaların
yaşanmasına neden olmaktadır. Sosyal öğrenme teorisi bağlamında baba modeli olan kişinin
modellemesiyle sonraki kuşağa aktarılan problem çözme yöntemi sonraki kuşak içerisinde de tekrar
şiddet ortamının çıkmasına yol açmaktadır. Durumun değişmesi bakımından erkeğin eğitilmesi ve
farkındalık kazandırılması hayli önemlidir. Aile içi şiddet çok karmaşık bir sorundur. Aile içi şiddet
farklı sosyo-ekonomik, dini, kültür ve toplumlarda görülmekte olup, aile üyelerini ve diğer grupları
etkilemektedir. Aile içi şiddet sadece kadınları etkilememekte, aynı şekilde erkeği de etkilemektedir.
Eşler arası şiddetle ilgili birçok yanlış kanaat ve inanç bulunmaktadır. Esasında din, hem eşler
arasında hem de diğer insanlar arasında şiddete izin vermez. Şiddet, eşler arası ilişkilerde kadın ve
erkek taraflarca ortaya konabilen karşılıklı bir davranış biçimidir. Dolayısıyla eşler arası şiddet çift
yönlü ve karşılıklıdır. Din, şiddetin ortaya çıkmasını engellemede etkili olduğu gibi, şiddetin
neticesi olarak ortaya çıkabilecek evliliğin ve ailenin parçalanması gibi olumsuz durumların
engellenmesinde de etkili olmaktadır.
Title: Sanatta Bireysel ve Kolektif Belleğe Özgü Güncel Yaklaşımlar
èDATE: SEPTEMBER 16, 2015 HOUR: 14:30 ROOM: 5ç
Author(s): Gülşah Bayraktar
Institution and Country: Karadeniz Teknik University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Geçmişin şimdiki zamanda algılanma biçimi olarak bellek, insanın bilincinde iz bırakan olayları
saklama becerisidir. Sanat, bellek ile kurduğu ilişkide dün ile bugün aralığındaki eşikte durarak
bireysel ile kolektife ait olanın izlerini sürmektedir. 1970'lerin sonrasında bellek kavramına
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
odaklanan sanat yapıtları bir yönüyle toplumun ve bireyin hatırladıkları ve unuttukları üzerinden
yeniden anlamlandırılan, zaman zamanda kurguya dönüşebilen ikincil bir anı geçmişi algısı yaratır.
Sanatçının sözlü tarih, belgeler, nesneler ve arşivlerden yola çıkarak inşa ettiği geçmiş, bireysel ve
kolektife ait belleği birbiri içinde eriten bir duyumsama bütünü olarak algılanmalıdır. Bireysel ve
kolektif belleğin yaşam boyu tecrübe ettikleri sanatçı için ilk olarak içinde serbestçe dolaşabileceği
bir depo işlevi görürken sonrasında yapıt için zihinsel bir yatırım mekanı oluverir. Yapıtın üretilmesi
sürecinde yeni bir değer kazanan ve bu zihinsel yatırım mekanından seçilen imgelerle ortaya çıkan
sanat eseri artık ne bireysele ne de tam olarak kolektife ait bir belleğin ürünüdür. Günümüzde
sanatın bellek ile olan temasının geçmişe ait yeni tarifler sunmasından hareketle sanatçıların tarihin
zamana kaydettiklerine yüzlerini dönerek ürettiği güncel sanat eserleri irdelenecektir. Çalışmanın
amacı bireysel ve kolektif belleğin sanatçının zihninde yarattığı başka dünya algısına dikkat
çekmektir. Özellikle izleyicinin kendi belleği ile yapıt arasında kurduğu ortaklığı öne çıkaran bir
yaklaşımla bellekler arası geçişlerin incelenmesi ve farklı kimliklerdeki sanatçıların yapıtlarındaki
kültürel kodların görünür olması önemsemektedir. Sonuç olarak bireysel ve kolektif belleğin
hatırlama biçimlerindeki çeşitliliği keşfe çıkmak, gelecek ve bugüne bakmak için geçmişin resmi ya
da kayıt dışı referanslarına başvurmak, geçmişe sanatın diliyle yeniden nefes aldırmak sanatın
yöntemi haline gelmiştir.
Title: Media Portrayals of People With Mental Illness: A Research on
Journalism Ethics in Turkey
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 11:00 ROOM: 4ç
Author(s): Sema Becerikli; Nazif Bozkurt
Institution and Country: Ankara University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
World Health Organization predicts that there are more than 450 million people with mental
disorders in today’s societies. According to the estimation of United Nations; 25 % of the world’s
population experience a mental health condition at least one time in their lifetime. In addition to this,
almost one million people die due to suicide every year in the world. Media portrayals or
representations of people with mental disabilities reflect of a culture’s understanding of and
perspectives about mental illness. Nowadays; fear, ignorance, negative stereotypes and stigmatizing
of mentally ill persons are common attitudes that can be observed in many societies across the
world. These attitudes have powerful historical roots in many cultures. The common perception of
these persons, who are unable to defend their rights, is that they are dangerous, violent and
unpredictable (Arboleda-Florez & Sartorius, 2008). There is no doubt that such prejudice has
substantial negative social, political, economic and psychological consequences for those
stigmatized (Dovidio et al, 2000). Specific stigma terms are generally used such as "cripple",
"bastard", "crazy", "moron", etc. in daily discourse as a source of metaphor and imagery, typically
without giving thought to the original meaning. There is always a tendency to impute a wide range
of imperfections (Goffman, 1963). Whereas it’s everybody’s social responsibility to fight against
stigmatization. Therefore everybody should fight stigmatization of mentally ill on every platform.
Since it contributes production of stereotypes and their continuum, media is a key platform for this
struggle. People with mental illness and their families have to put up with stigmatization and
discrimination besides the illness itself. Stigma; from the community, and from the media
contributes yet another major stress that they can well do without. For instance many people with
schizophrenia state that the stigma and prejudice associated with their illness is as stressing as the
symptoms themselves. Stigmatization consists of preventive, compulsive, and violent matters in
every process. Stigmatization virtually limits the fundamental rights and freedoms of those
individuals and causes pecuniary and non-pecuniary losses in social processes like education, health,
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
sheltering, marriage, labor force participation etc. A world without stigma and discrimination would
make their lives much better (Hocking, 2003). The mass media has power to impact public
perception. On the other hand, the degree to which people are exposed to media portrayals makes
the mass media one of the most significant influences in current societies. The mass media is
public's primary source of information in Turkey as well as in many others. However, when it comes
to disadvantaged groups in the society such as mental illness, the media tends to skew reality.
People with mental illness are sometimes mentioned with judicial cases in daily news. This research
aims to reveal media portrayals of people with mental disabilities in print media in Turkey.
Stereotypes, stigmatization, discrimination, perceptions, and violations of ethics and human rights
with regard to mentally ill is the main focus of this research. Whereas, it is possible to transform the
perception in the society’s collective memory regarding people with mental disabilities through the
media. Building awareness, sensibility, and consciousness with regard to mental illness in the
society, improving perceptions, attitudes, and behaviors of the society toward mentally ill, and
developing human rights of those in society trough media is an integral part of the school of
thoughts in this research.
Title: Energy Efficiency in Turkish Media
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 12:00 ROOM: 4ç
Author(s): Sema Becerikli; Abdülrezzak Altun; Şule Yüksel Özmen
Institution and Country: Ankara University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
The use of energy in the industrial revolution up to the present time has increased in significant
quantities. It opens with the acquisition of non-renewable sources of energy factors used in
production through the use of fossil fuels, carbon dioxide and other gases created by the greenhouse
effect of, increasing global warming and endanger the future of the world. Faced with this danger,
although international and national levels in the greenhouse gas impact of the reduction and the
energy efficiency incentive measures taken are attempts to end user of energy demand and to reduce
consumption and most importantly available resources efficiently and activities to ensure the use of
the saving is of great significance. The world's energy needs in each individual is increasing every
day. Although largely meet the increasing needs of the introduction of new sources of energy
production, efficiency and savings to promote awareness of the social plane is of great importance in
terms of total impact. Energy consumers for energy saving is clarified in this context the importance
of the conscious use. On the other hand, it is known to use television as a source of information for
consumers. In particular, consumer behavior for the product seems to be the most important source
of information on individuals of that media texts analyzed. Also, considering the effect of creating
behavior change communication research work in this text and also contribute to the formation of
ideology is clear. Research at this point, analyzing the news and appliances with energy efficiency
in the creation of effective ads on the buying behavior of consumers, aims to determine how the
concept of processing of energy efficiency and savings in these texts. Thus, the project results, news
and features about the energy efficiency of advertisements will have been identified both positive
and negative aspects. This study “Media and Energy: Analysis of Texts Including Energy Efficiency
in Media” titled and numbered 114K092 was carried out on the basis of project data supported by
TUBITAK.
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
Title: Türkiye'de Müzik Eğitimi Anabilim Dallarında Kullanılan Başlangıç
Viyola Metodlarının İçerik Analizi
èDATE: SEPTEMBER 16, 2015 HOUR: 14:30 ROOM: 4ç
Author(s): Tamer Bektaş
Institution and Country: Çanakkale Onsekiz Mart University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Yaylı çalgı eğitimi içerisinde; alto ses rengiyle, farklı bir tınısı ve önemli bir yeri olan viyola,
Türkiye'de Eğitim Fakülteleri Güzel Sanatlar Eğitimi Müzik Eğitimi Anabilim Dallarında bireysel
çalgı derslerinde kullanılmaktadır. Türkiye'de Eğitim Fakültelerinde yapılan araştırmalarda 20 çeşit
viyola metodunun kullanılmaktadır. Ancak bu metotlarda başlangıç düzeyindeki öğrencilere
verilmesi gereken konuların yeterince açıklayıcı olarak dar çerçevede verildiği görülmektedir. Bu
araştırmanın amacı, Müzik Eğitimi Anabilim Dallarında başlangıç seviyesinde en çok kullanılan üç
viyola metodunun içeriği; viyolanın tarihsel süreci, fiziksel yapısı, temel davranış ve tekniklerinin
açıklanma durumu, yay tekniklerinin açıklamalarının olup olmadığı, bilgilerin görsellerle
desteklenip desteklenmediği bakımından ele alınıp tespit edilmeye çalışılmıştır. Metotların
belirlenmesinde Yayla (1999)'nın "Eğitim Fakültesi Müzik Eğitimi Bölümü Ana Çalgı Viyola
Eğitiminde Kullanılan Metotların İncelenmesi" konulu yüksek lisans tezinde elde ettiği sonuçlar
kullanılmıştır. Araştırmanın amacı doğrultusunda yapılan incelemede özetle; Viyola'nın tarihsel
sürecinin yer almadığı, temel davranış ve tekniklere yönelik açıklayıcı bilgilere çok az yer verildiği,
resim ve şemalarla desteklenmiş bilgilere çok az yer verildiği, yay tekniklerinin nasıl uygulanacağı
konularında açıklamaların ve konuların sınırlı olduğu sonucuna ulaşılarak, viyola öğretim sürecinde
yazılacak olan yeni metotlara, içerik boyutunda yeni önerilerle katkı sağlanmaya çalışılmıştır. Bu
çalışmada, kaynak tarama modeli kullanılmıştır.
Title: Gender and Health: the Contribution of Sociology on Multidisciplinarity
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 14:00 ROOM: 3ç
Author(s): Rita Biancheri
Institution and Country: Pisa University, Italy
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Starting from the Merton's definition of science, as "complex phenomenon, cognitive, cultural and
social" the contribution intends to revisit the content of medicine traditionally gender neutral or
marked for men only and incorporate gender differences in the epistemological statutes, analyzing
health in its multidimensional sense. While considering the importance of overcoming the
biomedical paradigm in favor of the centrality of the person, in a holistic sense, health prevails to
the positivist approach, but the disease is not just a clinical-biological event but also a biographical
and social experience (Gadamer 1993). It is therefore necessary to overcome disciplinary
boundaries, as is the life that denies the boundaries, which divide our usual working range (Jonas
1994). The scientific reductionism has divided mind and body, emotion and reason but we need an
opening towards a renewal of the epistemological significant even in the practice of research,
methods of investigation, it means assuming the ambivalence and complexity of reality that does not
coincides with its rational representation (Biancheri 2014). In this direction, the sociology of health
and gender studies can implement a important contribution to understanding of the changes taking
place partly as a result of the increasing feminization of the medical profession. The article, on
these assumptions, intends to report the first results of the European project TRIGGER
(TRansforming Institutions by Gendering contents and Gaining Equality in Research) held in Pisa
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
University, both on theoretical point of view and on ambulatory and scientific practice.
Title: Türkiye'de Aktif İstihdam Politikalarına Toplumsal Cinsiyet Perspektifi
ile Bakmak
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 15:00 ROOM: 4ç
Author(s): Özgün Biçer
Institution and Country: Marmara University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Türkiye ekonomisinin istihdam yaratma dinamikleri ve kültürel faktörler kadını çalışma yaşamının
ya dışına itmekte ya da emeğini görünmez kılmaktadır. Bu nedenle Türkiye’de kadın istihdam oranı
OECD ortalamasının çok altında kalmaktadır. 2003 yılında istihdam yapısında AB uyum süreci
çerçevesinde önemli bir dönüşüm yaşanmış ve işgücü yönetimine geçilmiştir. Bu bağlamda İş
Kanunu’nda “atıl” kadın emeğinin istihdama katılması adına düzenlemeler yapılmıştır. İŞKUR
bünyesinde uygulamaya başlanan aktif istihdam politikalarında projelerin yanı sıra meslek eğitim
kursları düzenleme ve uygun işe yerleştirme faaliyetleri yürütülmektedir. Bir diğer başlık ise kadın
girişimciliğini yaygınlaştırmaya yönelik faaliyetlerdir. Kalkınma odaklı bu uygulamalarla kadınların
da ekonomiye dâhil edilmesi hedeflenmektedir. Sürdürülen bu politika ile kadınların işgücüne
katılımı ile ekonomik bağımsızlıklarının sağlamanın yanı sıra toplumdaki konumunun
güçlendirileceği ifade edilmektedir. Bu çalışmanın öncelikli hedefi eşit davranma, esnek çalışma,
doğum izni gibi yasal düzenlemelerle sunulan toplusal cinsiyet eşitliği vurgusunun çalışan kadına
nasıl etkide bulunduğunu tartışmaktır. Ayrıca Türkiye’de aktif istihdam politikalarındaki meslek
algısını ve bu başlık altında İŞKUR bünyesinde düzenlenen mesleki eğitim faaliyetlerinin hem kadın
istihdamı hem de toplumdaki cinsiyet eşitliği üzerindeki etkilerini eleştirel bir perspektifle
değerlendirmeyi amaçlamaktadır.
Title: Türk- Alman İlişkileri (1939-1945)
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 12:30 ROOM: 5ç
Author(s): Bengül Bolat
Institution and Country: Ahi Evran University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
II. Dünya Savaşı 1 Eylül 1939'da Almanya'nın Polonya'yı işgali ile başlamıştır. Bu işgalde Almanya,
işbirlikçisi Sovyet Rusya ile birlikte Polonya'yı ortadan kaldırmış, kısa sürede binlerce insanın
ölümüne sebep olmuştur. İngiltere, Fransa, ABD, Japonya, İtalya gibi devletlerin büyük devletlerin
dahil olduğu Dünya tarihinin en kanlı savaşı olarak adlandırılan bu savaş, 1945'te Almanya'nın
başını çektiği Miğfer gurubun kesin yenilgisi ile sonuçlanmıştır. Şavaşa Türkiye'nin girişi ise
Almanya'nın yenilgisinin kesinleştiği 1945'te Almanya'ya savaş ilan etmesi ile olmuştur. Ancak
Türkiye'nin Alman düşmanlığı farklı bir çizgide ilerlemiştir.Savaşın ilk yıllarında Alman üstünlüğü
döneminde ilişkiler sıcak olmuş, hatta Alman militarizmi örnek alınarak Turancılık hayali ülküsü
dahi canlandırılma yoluna girilmiştir. Ekonomik, kültürel ve sosyal ilişkiler oldukça iyi yönde
gelişmiştir. Karşılıklı ziyaretler, Hitler'in doğum günü törenlerine katılım ve Türkiye'deki
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
kutlamaların Alman örneklerine benzetilmesi gibi çok sayıda ilginç durumlar yaşanmıştır.Ancak bu
durum, Almanya'nın savaştaki ibresinin altlara doğru dönmesiyle birlikte değişmiştir. Türkiye,
Dünya politikasındaki yönünü kendi diplomasisi yani menfaatleri doğrultusunda galip tarafa
çevirmiştir. Bu bildiride genel olarak, Türk -Alman ilişkilerinin II.Dünya Savaşındaki ilginç
noktalarına temas edilecek ve Türkiye'nin değişken politikasının sebepleri her yönü ile açıklanmaya
çalışılacaktır.
Title: Atatürk’ün Gözüyle Polonya ve Türkiye-Polonya İlişkileri
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 12:00 ROOM: 5ç
Author(s): Mahmut Bolat
Institution and Country: Ahi Evran University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Türklerle Polonyalıların ilk tanışması 13. yüzyılda Moğol-Tatar orduları ile Polonyalıların
karşılaşması ve akabinde Tatar ve Karay Türklerinin Polonya’ya yerleşmeleri ile başlamış olmakla
birlikte, resmi anlamda Türkiye-Polonya ilişkileri, Polonya Kralı Wladyslaw Jagiello’nun Osmanlı
Padişahı I. Mehmet’e, 1414’te gönderdiği elçiler ile başladığı kabul edilmektedir. 1772–1795 yılları
arasında Polonya toprakları Rusya, Avusturya ve Prusya arasında paylaşılmış ve bundan sonraki 123
sene boyunca Polonya bağımsızlığını yeniden kazanmak amacıyla çeşitli kereler mücadeleye
girişmiştir. 1830’da Rusya’ya karşı girişilen ayaklanmanın başarısızlıkla sonuçlanması ile büyük bir
göç başlamış ve göç edenlerin bir kısmı da Osmanlı İmparatorluğu’na sığınmışlardır. Polonya devlet
adamı Prens Adam Czartoryski girişimleri ile İstanbul yakınlarında günümüzün Polonezköy’ü,
Polonyalı göçmenlerin kullanımına tahsis edilmiş ve köye 1842 yılında Prens’e ithafen Adampol adı
verilmiştir. 1918 yılında kurulan Polonya Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti arasında 1923’te
yılında bir dostluk antlaşması imzalanmış ve böylece yeni kurulan bu iki devlet arasındaki ilişkiler
resmen başlamıştır. Atatürk döneminde, iki ülke arasında daha çok ticari olmak üzere çok yönlü
ilişkiler kurulduğu görülmektedir. Atatürk, asil bir millet olarak ifade ettiği Polonyalılara karşı kan
dökücü bir siyaset izlendiğini fakat her vakit siyasal bir varlık gösteren Polonyalıların bağımsızlığını
yeniden kazanmak için kahramanca bir mücadeleye giriştiklerini ve bundan asla vazgeçmediklerini
belirtmektedir. Yine, Türklerle Polonyalıların geleneksel dostluk bağları ile birbirine bağlı
olduklarını söyleyen Atatürk, iki ülke arasında yapılan dostluk antlaşmasını da iki ülke arasında
zaten öteden beri var olan bir durumun basit resmi bir doğrulaması olarak nitelendirmiştir. Bu
bildiride, Türkiye-Polonya ilişkilerinin tarihsel gelişimi ve Atatürk’ün ağzından/kaleminden çıkmış
söylev ve yazıları ile Türkiye-Polonya ilişkileri değerlendirilecektir.
Title: Türkiye'de Göçmen Sorununa Örnek Suriyeli Mülteciler
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 09:30 ROOM: 3ç
Author(s): Zeki Boyraz
Institution and Country: Fırat University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Dünyanın farklı bölgelerinde değişik tarihlerde devam eden çatışmalar ve savaşlar; milyonlarca
insanı yerinden yurdundan zorunlu göç ettirmiştir. Filistinliler için 1967 savaşından hemen sonra, 5
milyondan fazla insan, Lübnan, Suriye, Ürdün ve Filistin’de kurulan mülteci kamplarında halen
yaşamaktadır. Pek çok Avrupa ülkesi ve Kuzey Amerika’da, Arnavutlar, Kosovalılar, Bosnalılar,
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
Iraklılar ve Somalilerin oluşturduğu göçmen toplulukları göç etmişlerdir. Balkanlardaki değişik
tarihlerde Yunanistan, Bulgaristan, Romanya ve o günkü var olan Yugoslavya nın yapmış olduğu
rejimsel baskılardan kaçan soydaşlarımız ülkemize sığınmış. Marmara bölgesi başta olmak üzere
birçok bölgemizde hala yaşamaktadır. İnceleme konumuz Suriye göçlerine itici sebep olan, Beşeri
unsurlardan, Suriye Baas Partisi'ne ait askerler ve bu partiyi iktidardan indirmek isteyen muhalifler
arasında süregelen silahlı mücadele sonucunda gösteriler 15 Mart 2011'de başlamış ve Nisan 2011
tarihinde ülke çapına yayılmıştır. Bunun sonucu 7.6 milyon Suriyeli yerlerinden göç etmek zorunda
kalmıştır. Bunların 1.532 bin 74’ü Türkiye’ye sığınmıştır. Göç edenlerden 235 bini ülkemizde
değişik şehirlerde çadır kentlerde yaşarken geri kalan 1.332 bin 74 ‘ü Türkiye’ye geneline dağılmış
durumdadır. Çalışmamız; savaşlar, iç savaşlar ve siyasi baskılar sonucu yaşadıkları topraklardan
milyonlarca insanın, mültecilik ve göçmenlik ile yüz yüze bırakılmasına örnek Suriye’den
Türkiye’ye gelen göç sorununa dikkat çekmektir. İncelemede ülkemizde kurulan çadır kentlerin
dağılışları ve bu çadır kentlerden Ceylanpınar (Şanlı Urfa), Malatya’da kampları örnek seçilmiş olup
ayrıntılı olarak incelenecektir. Suriyeli mülteci krizi bu anlamda yakın gelecekte Türkiye’de
yerleşen bir Suriyeli göçmen nüfusun var olacağı yönünde bir gerçeği ortaya ‘da koymaktadır.
Title: 21. Yüzyıl Vizyonu: Katılımcı Demokrası
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 14:00 ROOM: 4ç
Author(s): Mahmut Bozan
Institution and Country: Bartın University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Çağlar boyu toplumların yönetiminde değişik idari usuller kullanılmıştır. Yönetim şekilleri her ne
şekilde adlandırılırsa adlandırılsın bunları tek kişi yönetiminin en despotik tarzından halk iradesinin
en etkili olduğu yönetimlere kadar açılan bir yelpazenin içinde bulmak mümkündür. Yaygınlık
açısından bakıldığında açık veya örtülü otoriter yönetimlerin daha baskın olduğu görülmektedir.
Despotik rejimlerin kendilerini demokratik bazı isimler altında sunmaları ise mukni olmayan
aldatmacalardan öteye geçmemektedir. Bilgi çağının teknolojik imkânları yönetimleri şeffaflığa
zorlamakta, yönetime katılma talepleri karşı konulamaz bir baskı unsuruna dönüşmektedir. Yaşanan
bu süreçte katılımcılığın kanallarını tıkayan temsili demokrasiler için iki yol ortaya çıkmaktadır.
Birincisi, halkın yönetime iştirakini sağlayan kanalları açmak, örgütlü toplum ve sivil toplumu
güçlendirmek; diğeri demokrasi kavramını örtülü vesayetin bir aracı olarak kullanmak. Ancak bu
ikincinin kriz çıkarmadan öte fazla bir şansı bulunmamaktadır.
Title: Sıradışı Eşdizimlilik: Göz Sözcüğü Üzerine Derlem Temelli Bir İnceleme
èDATE: SEPTEMBER 16, 2015 HOUR: 15:00 ROOM: 2ç
Author(s): Gülşah Bulut
Institution and Country: Yıldırım Beyazıt University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Bilgisayar alanındaki gelişmeler sonucunda dillerin derlem temelli analizleri yapılabilmiş, teorik
olarak tespit edilemeyen pek çok dil birimi ve sahip olduğu işlevler, bu sayede incelenebilir hale
gelmiştir. Eşdizimlilik çalışmaları, dili betimlerken sözcükler arasındaki anlam ilişkisini derlem
temelli ve derlem yönetimli çalışmalarla ortaya koyarak, dil kullanıcılarının genel eğilimlerini
ortaya koyar. Eşdizimlilik çalışmalarının bir başka önemli boyutu ise yaratıcı dil kullanımlarıdır.
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
Türkçe literatürde sıradışı eşdizimlilik, alışılmamış bağdaştırma şeklinde karşılık bulan ‘unusual
collocation’, edebî yazında stilistik işlevler üstlenen, kullanım sıklığı düşük olan yaratıcı dil
kullanımlarıdır. Bu teorinin ortaya çıkmasında, yaratıcı bir sözcük kullanılımı, dilde çarpıcı ve
yenilikçi başka kullanımları gerektirir görüşü etkili olmuştur. Bu çalışmada, Türkçenin temel
kelimelerinden biri olan organ adlarından göz sözcüğü üzerinde durularak, adı geçen sözcüksel
birimin ‘göz ardı etmek, göz yanılgısı, göz hastalığı’ gibi yaygın eşdizimlilik ilişkilerinden ayrılan
sıradışı kullanımları ele alınacak, Türkçede göz kelimesinin nasıl kavramsallaştırıldığı
değerlendirilecektir. Çalışmada ODTÜ Türkçe Derlem kullanılacak, eşdizimlilik analizleri AntConc
3.2.4. programı kullanılarak yapılacak, sıradışı eşdizimlilikler, uyumluluk dizelerinin incelenmesiyle
belirlenecektir.
Title: Yeni Çağ İnançlarının İnsan Davranışlarına Yansıması
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 16:00 ROOM: 5ç
Author(s): Meryem Bulut
Institution and Country: Ankara University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Yeniçağ inançları, 20. yüzyılın sonlarından bu yana etkinlik gösteren, klasik spiritüel inançlardan
beslenmektedir. Bu akım ile geniş kapsamlı bir yayın faaliyeti, yeni müzik tarzları ve meslekler
ortaya çıkmıştır. Yeni Çağ kavramı, en iyi tanımını “spiritüel arayış” ifadesinde bulmaktadır.
“Şifalandırma”, “aydınlanma” ve “olumlu düşünme” gibi kavramlarla hayatımızda yer alan yeni çağ
inançları, insanların algılamaları ve anlamlandırılmaları ile farklılaşmasına rağmen genel olarak
“herşey senin elinde” mesajı vermektedir. Yeniçağ inanç söylemleri, gazete, dergi makaleleri,
kitaplar, sosyal medya gruplarının paylaşımları, filmler, kimi zaman reklamlar, kurslar aracılığıyla
popüler kültürün ayrılmaz bir parçası konumuna gelmiştir. Bu çalışmada, yeniçağ inancı
kapsamında değerlendirilen ve popüler kültür niteliği taşıyan programlardan biri, katılarak gözlem
tekniği ile değerlendirilmiştir. Uygulanan tüm pratiklere aktif olarak katılım gerçekleştirilmiştir.
Programlar, genel olarak kendine güveni önemseyen sloganlarla ilan edilmektedir. Aralıklarla
devam eden her biri kesintisiz on gün süren üç seminere katılım gerçekleştirilmiştir. Grup ile belli
yerlere yapılan konaklamalı seyahatlere eşlik edilmiştir. Grubun üyeleri ile görüşmeler
gerçekleştirilmiştir. Gruplar genellikle 20-22 kişi arasında değişmektedir. Gruba kabul edilmek için
belirli kuralları taşımak gerekmektedir. Yaş sınırı, belirli fiziksel ve ruhsal güçlüklere sahip
olmamak koşullar arasında yer almaktadır. Katılanların çoğunluğu kadın ve neredeyse tamamı en az
yüksek eğitim almış durumdadır. Katılanların yaş dilimi 35-50 arasında ağırlık göstermektedir.
Çoğunluğunun gelir düzeyi orta ve ortanın üstü olarak görünmektedir.
Title: Meslek Yüksekokulu Öğrencilerinin Sosyo-Demografik Özelliklere göre
Yaratıcılık Düzeylerinin İncelenmesi
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 15:00 ROOM: 1ç
Author(s): Yasemin Bulut; Özlem Alkan Ersoy
Institution and Country: Ordu University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Bu araştırmada, meslek yüksekokulu öğrencilerinin sosyo demografik özelliklerine göre yaratıcılık
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
düzeylerini incelemek amaçlanmıştır. Araştırmada, veri toplama aracı olarak; “Kişisel Bilgi Formu”
ve “Torrance Yaratıcı Düşünme Testi-Şekil A Formu” kullanılmıştır. Kişisel Bilgi Formu, öğrenci
hakkında bilgi toplamak amacıyla, öğrencinin programı, bulunduğu sınıf, kardeş sayısı, doğum
sırası, anne-baba eğitim ve çalışma durumu ile okul öncesi eğitim alma durumuna ilişkin soruları
içermektedir. Tam örnekleme yöntemi kullanılarak, veri toplama araçları, Ordu Üniversitesi Fatsa
Meslek Yüksekokulu ve Ondokuz Mayıs Üniversitesi Samsun Meslek Yüksekokulu’nda Çocuk
Gelişimi ve Muhasebe ve Vergi Uygulamaları programlarında öğrenim gören 2012-2013 eğitimöğretim yılındaki 2. sınıf ve 2013-2014 eğitim-öğretim yılındaki 1. sınıf öğrencilerine
uygulanmıştır. Öğrencilerin “Kişisel Bilgi Formu”’na vermiş oldukları yanıtlar ile “Torrance
Yaratıcı Düşünce Testi”’nden elde edilen veriler, Sosyal Bilimler İçin İstatistik Paket Programı
15.0’ da değerlendirilmiştir. Belirlenmiş olan alt problemlere göre yapılan değerlendirmelerde
Bağımsız Gruplar T-Testi ve Tekyönlü Varyans Analizi (ANOVA) kullanılmıştır.“Torrance Yaratıcı
Düşünme Testi-Şekil A Formu” sonuçlarına göre; iki programda da meslek yüksekokulu
öğrencilerinin yaratıcılık düzeylerinde; kardeş sayısına, doğum sırasına, babanın eğitim durumuna,
annenin çalışma durumuna ve okul öncesi eğitim alma durumuna göre istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık bulunmamıştır (p>0,05). Çocuk gelişimi programı öğrencilerinin, yaratıcılık testinin alt
boyutlarından orijinallik, başlıkların soyutluluğu, zenginleştirme, erken kapanmaya direnç ve
yaratıcı kuvvetler lis! tesi puanlarının muhasebe ve vergi uygulamaları programı öğrencilerine göre
daha yüksek olduğu ve bu durumun istatistiksel olarak da anlamlı farklılık yarattığı belirlenmiştir (p
Title: Independent Autid and Independent Autiditor according to Turkish Law
on Joint Stock Companies
èDATE: SEPTEMBER 16, 2015 HOUR: 16:00 ROOM: 3ç
Author(s): Yıldırım Ercan Çalış; Seniha Dal
Institution and Country: Marmara University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
Turkish Commercial Code (TCC) number 6102 which came into force on the date of July 1, 2012
introduced regulations and radical modifications especially related with institution management,
transparency, capital maintenance and independent audit. TCC introduced drastic changes for
auditing of incorporated companies by developing a new system which is predicated on independent
audit and independent auditor instead of auditorship system. In the new system, independent audit is
inalienable to another organ and unusable directly or indirectly. In this study, independent audit for
incorporated companies and persons who are independent auditors will be handled as much as
possible.
Title: Türkiye'de Geleneksel Panayır Ziyaretçilerinin Panayırlara İlişkin
Tutumları ve Memnuniyet Düzeyleri
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 09:00 ROOM: 5ç
Author(s): Vedat Çalışkan; Selver Özözen Kahraman; Faize Sarış; Berrin Gültay
Institution and Country: Çanakkale Onsekiz Mart University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
Türkiye’de geleneksel panayırların sayısı toplumsal, ekonomik, teknolojik gelişmelere bağlı olarak
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
giderek azalmaktadır. Geleneksel panayırların günümüzde dağılışı küçük kentler ve kasabalarla
sınırlanmış olsa da bu tür panayırlar, kurulduğu çevrelerde sosyal ve ekonomik yaşamı
canlandırmakta ve yerel toplumlar tarafından halen büyük ilgi görmektedir. Geleneksel panayırlar
eşya (emtia) ve/veya hayvan panayırları formunda belirli yerleşmelerde, belirli tarih aralıklarında,
yılda bir ya da iki kez kurulmaktadır. Sürdürdüğümüz araştırmaya göre Türkiye’de 21 ilin sınırları
içinde bulunan 54 ilçedeki toplam 63 yerleşmede geleneksel panayır örnekleri halen varlığını
korumaktadır. Burada sunulan çalışma, Türkiye’de geleneksel panayırları ulusal ölçekte ele alan
araştırmamızın “panayır ziyaretçilerinin bu deneyime ilişkin tutumlarını, tatmin düzeylerini ve
memnuniyetini belirleme”ye yönelik bölümünü oluşturmaktadır. Araştırma kapsamında Türkiye’nin
4 ayrı coğrafi bölgesinde dağılış gösteren 13 geleneksel panayır örneklem alan olarak belirlenmiştir.
Her bir örneklem alanda panayır ziyaretçilerine 200, anket uygulanması hedeflenmiştir. Cinsiyet ve
yaş gruplarına göre belirlenen limitlere uygun olarak toplam 2582 ziyaretçiye anket uygulanmıştır.
Çalışma kapsamında hazırlanan ankette panayır ziyaretçilerinin panayırlarla ilişki ve etkileşimlerini
ölçmeyi hedefleyen sorular ve yargılar sunulmuştur. Ziyaretçilerin geleneksel panayırlara yönelik
tutum, yargı, bağlılık ve memnuniyetleri ile ziyaretçilerin sosyo ekonomik özellikleri (yaş, cinsiyet,
eğitim, ekonomik gelir) arasındaki ilişkilerin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Bunun için
parametrik olmayan testler arasında yer alan Ki-kare Bağımsızlık Testi, SPSS 18 paket programı
kullanılarak uygulanmıştır. Analiz sonucunda elde edilen Pearson Chi-Square değerleri 0.05
anlamlılık düzeyinde test edildiğinde izleyicilerin cinsiyetleri ve yaş grupları değişkenlerine göre
panayırlara yönelik tutumları arasındaki farklılık istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı
bulunmuştur.
Title: Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Sodom ve Gomore Romanında
Osmanlı İmparatorluğu’nun Temsili
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 10:00 ROOM: 2ç
Author(s): Ayşe Çamkara Erginer
Institution and Country: Bilkent University, Gazi University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, 1928 yılında yayımladığı Sodom ve Gomore romanında, mütareke
yıllarında İstanbul’un belirli sosyal tabakalarında yaşanan ahlaki ..küntüyü eleştirir. Roman boyunca
işgalci İngiliz askerlerinden biri olan Captain Gerald Jackson Read, İngiliz yaşayış tarzına göre
yetiştirilmiş bir Osmanlı/Türk kızı olan Leyla ve Leyla’nın—içinde bulunduğu sosyal tabakaya
belirli .l.üde yabancılaşmış, pasif olmakla birlikte işgal karşıtı olan—nişanlısı Necdet arasındaki
ilişkiler ekseninde, İstanbul’un üst düzey/varlıklı kesiminin işgal gü.leri ile iç içe geçen yozlaşmış
yaşantıları anlatılmaktadır. Bu bağlamda, İstanbul’un s.zü edilen bu sosyal tabakasına ait evli
kadınların ya da genç kızların ya işgal kuvvetlerinden olan askerlerle ya da bu işgalden kazanç
sağlayan bazı yabancı işbirlikçilerle yaşadıkları cinsel birlikteliklerin anlatımı ön plana çıkar.
Böylelikle romanda işgal gü.lerinin yalnızca Osmanlı topraklarına değil Osmanlı kadınlarına da
sahip oldukları vurgulanır. Bu bildiride, romanda s.zü edilen bu kadınlar arasında yer alan devrin
padişahının (Vahdettin) yeğeni ve Nail Paşa adındaki bir paşanın karısı olan Şehnaz Sultan’ın
temsiline dikkat çekilmek istenmektedir. Romanda Şehnaz Sultan, aklı ile değil i.güdüleri ile
hareket eden, insan seviyesine ulaşamamış ilkel bir varlık olarak gösterilmektedir. Bu bildiride
Şehnaz Sultan’ın bu temsilinin, romanın yayımlandığı dönemin kanonik söylemiyle, yani Osmanlı
imparatorluğuna ilişkin göstergelerin olumsuzlanıp, değersizleştirildiği bir söylemle, uyum içinde
olmasına katkı sağladığı gösterilecektir. Ayrıca Osmanlı’nın bir erkek karakter üzerinden değil de
bir kadın karakter, üstelik Şehnaz Sultan gibi giderek daha fazla “düşen” bir karakter, üzerinden
temsil edilmesinin, Sodom ve Gomore romanını, Tanzimat sonrası dönemden itibaren
Batılılaşmanın “efemineleşme”, bir tür erillik yitimi olarak alımlandığı ve ifade edildiği roman
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
geleneğine eklemlemeye nasıl olanak sağladığı tartışılacaktır.
Title: A Holistic View to Triangle of Power, Ideology And School: Radical
Pedagogical Objections against the Dominant Paradigm of Education
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 12:00 ROOM: 6ç
Author(s): Candaş Can
Institution and Country: Sinop University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Education institution has been an instrument which provides legitimacies of powers for centuries.
Because political powers naturally desire a society that compose of appropriate individuals to theirs
ideologies. The requirements of homogeneous and congenerous individuals have considerably
increased with institutionalization of modern-nation state and so education institution has become
today’s condition. Nowadays, implementation of compulsory education that is seen in almost all
nations approves this claim. Objections against dominant paradigm of education have increased
especially in last fifty years. The system of compulsory education and curriculum is seen as an
inseparable part of this paradigm. Political powers exploit educational institution for patterning their
ideologies and this situation causes objections. Although objections to modern education paradigm
have derived from Marxist thought, diversity of these objections cannot be limited with only this
thought. Common ground of these objections that we can combine in hold radical pedagogy forms
this existing system damages individual’s creativity and this sense restricts semantic world.
Moreover, there are many objections about that dominant paradigm maintain social inequality. In
this study, it is aimed to reveal objections against the dominant paradigm of education and to create
a new discussion. Because, these objections cannot be limited with a few countries; this reveals
global educational problems. For now, every social scientists on duty for assessment of the
paradigm and create a new point of view.
Title: A Postmodern Perspective on Contemporary Polish Music
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 15:00 ROOM: 4ç
Author(s): Christopher Cary; Dilek Göktürk Cary
Institution and Country: İpek University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
As the period described as modernism came to a close in the cultural arena, elements of the ensuing
artistic activity have been frequently described as postmodern. This perplexing term has been
applied to a dizzying array of cultural engagements in the post-war period, with scholars often
designating the turbulent decade of the 1960s as a starting point. Since the inception of the concept,
postmodernism has been applied to intriguing activities in the fields of architecture, literature, visual
art and film. Likewise, postmodernism is a concept that has found resonance and traction in the
academic disciplines of cultural studies, literary theory, and philosophy. The convincing application
of a postmodern perspective to music, however, has been more challenging for scholars. This study
demonstrates how a postmodern perspective may be effectively applied to the realm of Polish
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
concert music written in the period since 1989. The obvious point of entry into any discussion of
postmodernism is the development of a productive definition of the term as it relates to the period of
modernism. The first section of this study provides a contextual discussion of 20th-century
modernism and the impulse of ‘high’ modernism in the arena of music, and it chronicles the
dissolution of this movement following the conclusion of World War II. The second section
attempts to define the term postmodern as it relates to the field of music and includes a theoretical
discussion of the relationship between modernism and postmodernism. The foundation of this
discussion is based in part upon the theories of French philosopher Jean-Francois Lyotard as
delineated in his book entitled The Postmodern Condition. Lyotard situates the term postmodern as
skepticism toward “metanarratives,” and he outlines his belief that the “little narrative” is now the
primary form of “imaginative invention.” His perspective is used in this study as inspiration for the
development of a descriptive intellectual framework for the current musical environment of
contemporary Poland. The final section of this study examines selected works by two of Poland’s
most innovative current composers, Paweł Szymanski and Paweł Mykietyn. Through a detailed
investigation of selected works from a postmodern perspective, this study demonstrates how the
shifting terrain of Poland’s post-1989 environment created possibilities for musical vocabularies that
composers could not have anticipated in the modernist period. Findings reveal that these composers
tend to embrace contradictions and question populist and elitist values. They challenge divisions of
high and low styles, inscribe multiple meanings in their works, and respond to social, political and
cultural contexts. An examination of aesthetic priorities of these innovative Polish composers
provides a deeper understanding of the function of music in our shared human experience and
reveals how man navigates the tangled paths of our contemporary world.
Title: Alternatif Modernite Ekseninde Halk Kültürü Unsurlarının Yeniden
Üretimi
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 14:00 ROOM: 5ç
Author(s): Songül Çek
Institution and Country: Sinop University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Uygulamalı halk bilimi çalışmalarının yürütülmesinde ve somut olmayan kültürel miras unsurlarının
çağdaş hayata katılmalarının sağlanmasında yerel imgeler öncü roller üstlenirler. Bu imgeler belli
bir bölgeye has olabileceği gibi genel olarak halk kültründe yer alan imgesel bir anlatı tipinin
yeniden işlevsel hale gelmesiyle de mümkün olabilir. Bu anlamda yerel imgeler modern hayata
katılma imkanı bulurlar. Halk anlatılarında uzun yıllar içinde oluşmuş çok sayıda anonim tipe
rastlamak mümkündür. Bu tipler geleneksel özellikler taşımakla beraber küreselleşme karşısında
yok olup gitme eğiliminde görünürler. Birçok halk kültürü unsuru için bu durum geçerli olsa da
belirli geleneksel tipler için durum farklıdır. Karagöz, Keloğlan, Köroğlu , Battal Gazi gibi tiplerin
kültürel kodlara yerleşmişliği zamanla onların farklı adlarla tekrar ortaya çıkmasını sağlar.
Geleneksel halk kültürü öğelerinin böylesi yaratıcı ve zengin anlamları popüler kültür içinde
yeniden üretilir. Modernite içinde yer bulmaya çalışan halk kültürü unsurları popüler kültürün
imkanlarından faydalanarak bunu yapmaya çalışırken popüler kültür de halk kültürü unsurlarını
çeşitli dil oyunları ve taktiklerle yeniden biçimlendirip modernite karşısında güç kazanır. Bu
anlamda halk kültürü ve popüler kültürün moderite karşısındaki duruşu alternatif modernite
kavramını doğurur. Alternatif modernite ekseninde halk anlatılarında rastlanan keloğlan ve Köroğlu
tipinin popüler kültür içinde nasıl kullanıldığına bakmak mümkündür. Popüler kültürü en iyi
özümseyen yazarlardan biri olan Hüseyin Rahmi Gürpınar, bu kültüre ait çok sayıda kahraman
üretmiştir. "Utanmaz Adam" adlı eserindeki "Avnusalah", bu özellikte bir kahramandır. Avnusalah
tipinin halk kültürü içindeki karşılığını Keloğlan ve Köroğlu tipinde bulmak mümkündür. Her ikisi
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
de birtakım karmaşık maceralara atılan ama bunların içinden kurnazlık ve entrikalarla kurtulmayı
başaran tiplerdir; her ikisi de esasen yoksul ve alt tabakadandır. Hayatın acımasız gerçekleri
karşısında ayakta kalmaya çalışan ancak çaresiz ve yoksullara karşı vicdanlı davranan tiplerdir. Halk
anlatılarında ve hatta evrensel düzlemde de karşılığı olan bu tipler, Gürpınardan sonra Oğuz Aral'ın
yarattığı "Utanmaz Adam" çizgi romanında yeniden karşımıza çıkar. Bu seride kahraman bir başka
adla karşımıza çıksa da işlevi, rolü aynıdır. Halk kültürüne ait bu tiplerin modernite karşısında
ayakta kalmasını sağlayan esas, onların yerel imge oluşları ve popüler kültürün, çeşitli dil oyunları
ve taktiklerle, onları yeniden biçimlendirmesidir. Halk kültürü unsurlarının modern kültür içinde
varlıklarını sürdürmesi, doğal sürecine bırakıldığında bunların yok olup gitmesi kaçınılmazdır.
Ancak halk biliminin uygulamalı yanı ve soyolojik yaklaşımların teorik parametreleriyle konuya
yaklaşıldığında bahsi geçen anlatı tipleri modern hayatın üretttiği metinler içerisinde yer bulmayı
başaracaklardır.
Title: 1954 – 1960 Türkiye Örneği Bağlamında Ilımlı Sol Aydınların Demokrasi
Algısı
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 10:00 ROOM: 5ç
Author(s): Onur Çelebi
Institution and Country: Bozok University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Demokrasi kelimesi günümüz dünyasının en popüler ve en sihirli kavramlarından biri haline
gelmiştir. Herkes demokrasiye taraftar ya da ona istekli görünmektedir. Buna karşın demokrasinin
anlam ve kazanımları açısından somut ve ortak bir noktada buluşulamamıştır. Bu tebliğde 1954 –
1960 döneminde Türkiye’de iktidarda bulunan partinin uygulamalarından hareket ederek iki aydının
demokrasi algısı hakkında bilgi verilecektir. Bu aydınlardan biri “milli damat” olarak da tanınan ve
ılımlı sol akıma yakın olarak görünen Metin TOKER ile yine ideoloji olarak Toker’e yakın bir yerde
bulunan Turhan FEYZİOĞLU’’dur. Çalışmanın temel kaynakları iki aydının demokrasi üzerine
kaleme aldığı yazılardır. Söz konusu yazılar ışığında Türkiye’de demokrasinin algılanış biçimi ve
dünya devletlerindeki uygulanış tarzının mukayesesi hususları ortaya çıkarılacaktır. Ayrıca
demokrasinin Batı’daki uygulanışı ile Türkiye’deki aydınlarca görülen eksiklikler ve iktidara
yapılması gereken uyarılar konusuna da değinilecektir.
Title: Ait Olma, Futbol ve Taraftarlık İlişkisi
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 11:30 ROOM: 3ç
Author(s): Mücahit Çelik; Yavuz Akçi
Institution and Country: Adıyaman University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
Bu araştırma, Aidiyet duygusunun insanlarda temel bir duygu/ihtiyaç olduğu ve giderilmesi
gerektiği üzerinde durmaktadır. Çalışmada, işgörenlerin aidiyet hissini bir şekilde gidermesi, onların
kurumlarına veya içerisinde oldukları örgütlerine olan bağlılığı azalttığı düşünülmektedir. Yani
çalışan kendini kuruma ait hissetmiyor olabilir. Ancak kendisini mutlaka bir yere/şeye ait
hissediyordur. Bu bağlamda futbol taraftarlı insanların bu doğal ihtiyacı giderildiği
düşünülmektedir. Çalışma sonucunda tam tersi bir durum da söz konusu olabilir. Yani işgörenlerin
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
kendilerini bir yere ait hissetmesi, onlarda bu duygunun gelişmesi ve güçlenmesine sebep de teşkil
ediyor olabilir. Bu durumda işgörenlerin herhangi bir şeye aidiyet hissetmesi, onları işletmeye daha
da bağlıyor olabilir. Tüm bu tartışılanlar araştırma sonucunda açıklığa kavuşacaktır. Araştırmada
kullanılacak anket araştırmacılar tarafından geliştirilmiş olup, şu an uygulama aşamasındadır.
Title: Dropout Territorial Factories: Combating Early School Leaving by a
Better Comprehension
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 14:00 ROOM: 2ç
Author(s): Silvia Cervica
Institution and Country: Pisa University, Italy
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Reducing early school leaving (ESL) is one of the European priority. Especially at a time when the
current financial and economic crisis, a good level of education become essential for the
employment prospects of every young person. That’s why the Europe 2020 Strategy has identified
the goal to reduce of the 10% the percentage of the young people in this condition, by 2020. Despite
this, arriving at the halfway, we note that not all the European rate are encouraging (Eurostat 2015).
If in some regions the rate are reducing, more or less markedly, in other, including some Italian
regions/province, the trend is growing. Considering as international literature describes this the ESL
as a multi-faceted and complex problem caused by a cumulative process of disengagement – that
results from personal, social, economic, education or family-related reasons (Bridgeland, Dilulio,
Morison 2006; O’Higgins et al. 2007) – we adopted an institutional approach to analyse non only
individual and familiars characteristics but also the features from communities and institutional rules
(Rumberger, Lim 2008). Analyzing the structure of Italian Service of Compulsory Training and its
operation in a Dropout Territorial Factories (identified by applying international predictive factors
on Italian statistics; Balfanz, Letgers 2004) we found, in particular, as key factor the question on
accessibility on resources, not only fiscal and material, but also social in the form of supportive
relationships in families, schools, peer group and communities.
Title: Kapitalist Ahlak Sömürgecilik Sosyal Darvinizm ve Protestanlık
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 10:00 ROOM: 3ç
Author(s): Ensar Çetin
Institution and Country: Çankırı Karatekin University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Toplumlar, içinde yaşadığı doğal şartların etkisiyleçok uzun bir dönemden beri sefalet çizgisi
üzerinde yaşamak zorunda kalmış olabilirler. Dolayısıyla böyle toplumlarda, toprağa paraya, mal ve
mülke karşı “aşk” derecesinde bir özlem olabilir. Bu tür toplumlar bütün enerjilerini özlemlerini
gerçekleştirmek amacıyla madde alanına yöneltir ve yoğunlaştırır. Bu anlamda sefil bir geçmişi olan
Batı toplumunda, burjuvanın maddeye duyduğu özlem bunun bir örneği olarak görülebilir. Batı
toplumunun maddeye duyduğu özlemin bir sonucu olarak uzun yıllar devam etmekte olan
sömürgecilik faaliyetleri sanayileşmeyle birlikte geometrik bir artış göstermiştir. Sömürgecilikteki
bu dramatik artış Batı’da hem sosyal refahın artmasına hem de sanayileşmenin daha da gelişmesine
katkıda bulunmuştur. Sanayileşme ile sömürgecilik faaliyetlerinin artması arasında diyalektik bir
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
ilişki vardır. Max Weber ise Batı toplumunun sanayileşmesini ve modern olmasını zihniyetle ve bu
zihniyetin şekillenmesinde başat unsur olan Protestanlık ile açıklama eğilimindedir. Ancak bu
Weber’in bu iddiasına çeşitli açılardan itirazlar gelmiştir. Bu itirazlar çerçevesinde sorulan; Batı
dünyasında ekonomik düzlemde gelişen, güçlenen burjuva sınıfının sosyo- ekonomik konumu ile
Protestan din yorumu arasında doğrudan bir karşılıklı ilişki var mıdır? Din mi, yoksa ekonominin
mi bu etkileşimde önceliklidir? Avrupa’da ticaret devrimi olmasaydı, burjuva sınıfı tarih sahnesine
çıkmasaydı da Protestan dini yine de doğar mıydı? Soruların tartışılması ve sanayileşmenin ve
modernliğin nedeni olarak görülen kapitalizmin gelişmesinde, sanayileşmenin etkisiyle
sömürgeciliğin geometrik artışının ve Katolikliğin reform hareketleriyle zayıflamasının neden
olduğununortaya konması bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır.
Title: The Importance of Production Businesses Pay to Green Accounting as a
Social Responsibility: An Application on Production Businesses Running in
Mersin-Tarsus Organized Industrial Zone
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 12:30 ROOM: 3ç
Author(s): Eray Çetin; Mahmut Yardımcıoğlu; Nermin Bahşi
Institution and Country: Osmaniye Korkut Ata University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
The aim of this study has been determined as a research on the importance paid by the businesses on
environment and green accounting while carrying out their activities. A questionnaire method was
applied on the production companies in Mersin-Tarsus Organized Industrial Site in order for the
study to be implemented. Rapid improvements in environmental matters have replaced the
competition tools such as big production capacities used atrociously and decreased costs despite
everything with environmental investments, environmentally-friendly products. Establishments
struggles to adapt their activities to this new situation due to environmental policies carried out
within the frame of new competition conditions. This adaptation process affected the establishment
not only in all sphere but also in accounting perspective that plays the leading role in determining
activity results and establishments have started their activities that they made environmentallyfriendly to carry in accounting system. This study is also important for the establishments to
determine how much important “green accounting” is for them. After assessing the application and
as a result of the negotiations with representatives, it is observed that green accounting is important
to the establishments but environmental costs are used in the accounting system at hand and in
uniform chart of accounts and with the other costs for environment. Moreover, establishments are
observed to be ready to do everything to carry out the applications for green accounting for not only
as a social responsibility but also as a contribution to image of the establishment.
Title: Özel Emeklilik Sistemleri: OECD Ülkeleri ve Türkiye Üzerine
Karşılaştırmalı Bir Analiz
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 11:30 ROOM: 5ç
Author(s): Işın Çetin; Mustafa Sevüktekin
Institution and Country: Uludağ University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
Abstract:
Emeklilik, insanların çalışma gücü ve yeteneklerini yitirip, çalışma hayatından ayrılmaları ile gelir
kaynaklarının ortadan kalkması üzerine kazandıkları sosyal vatandaşlık hakkıdır. Emeklilik
sayesinde, prim ya da kesenek ödeyen işçi, memur ya da bağımsız çalışanların yasayla belirlenmiş
bir süre sonunda işten ayrılarak, bir hizmet karşılığı olmaksızın aylık alması sağlanır. Özel emeklilik
modeli ise, emekliliğe yönelik tasarruf ve yatırım sistemi olup, zorunlu sosyal güvenlik sistemini
tamamlayıcı özellik taşımaktadır. Bu anlamda özel emeklilik sistemi, ikinci bir emeklilik geliridir.
Yapılan düzenlemeler ile Türkiye’de kamu sosyal güvenlik sistemine ek olarak bireylere istedikleri
takdirde, yani gönüllü katılımlarına bağlı olarak, ikinci bir emeklilik geliri elde edebilmelerinin
yasal alt yapısı oluşturulmuştur. Çalışmada, OECD ülkeleri ile Türkiye’deki özel emeklilik
sistemlerinin genel yapısı değerlendirilmiş ve Türkiye açısından karşılaştırmalı bir analiz
yapılmıştır. Uygulamada, ele alınan ülkelerin zorunlu ve özel emeklilik sistemleri incelenmiş, özel
emeklilik sisteminin belirleyici unsurlarının neler olduğu, geçmişten günümüze kadar bu ülkelerin
özel emeklilik sistemlerinde ne gibi değişmelerin yaşandığı ve yıllar itibariyle sistemin hangi
ülkelerde gelişme gösterip hangi ülkelerde zayıfladığı tartışılmıştır. Çalışmanın sonucunda, özel
emeklilik sistemlerinin gelişimini etkileyen en belirleyici unsurlar saptanmış ve gelecek beş yıllık
dönemde, OECD ülkelerinin ve Türkiye’nin özel emeklilik sistemlerinin nasıl bir seyir izleyeceği
öngörülmüştür.
Title: Yaz Adlı Romanda Mekan ve Kıbrıs Olayları
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 17:00 ROOM: 2ç
Author(s): Ferhat Çetinkaya
Institution and Country: Dicle University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
1989 yılında Kış İkindisinin Evinde adlı eseriyle Haldun Taner Ödülü’nü alan Kürşat Başar,
edebiyat dünyasında ismini duyurmaya başlamıştır. İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümünden
mezun olan yazar, iyi bir gazeteci olmakla beraber aynı zamanda bir televizyon programcısıdır.
Onun keskin gözlemleri, şiirsel anlatımı son çıkan Yaz adlı eserinde de görülmektedir.
Gazeteciliğinden ötürü yazarın keskin gözlemlerini görebildiğimiz Yaz eserinde, onun mekân
bağlamında Kıbrıs’a bakış açısını ve Kıbrıs Olayları’na yaklaşımını bu çalışmayla inceledik.
Biyografi türünün özelliklerini barındıran Yaz eseri, Kıbrıs’tan İstanbul’a uzanan ölümsüz bir aşk
hikâyesi etrafında gelişir. Geriye dönüş tekniği kullanılarak günümüzün İstanbul’u ile 60’lı 70’li
yılların Kıbrıs’ı gözler önüne serilir. Kritik bir evrede dünyaya gelen eserin başkişisi, yaşadığı
dramatik olaylara rağmen hayata tutunmaya çalışarak yaşam mücadelesi verir. Aşk düzleminde
işlenen eserde, olayların gerçekliği ve yaşanılabilir hissi oldukça yoğun olarak hissedilmektedir.
Yazarın “yazdığım en kişisel roman” dediği bu eserde, özellikle kurgulaştırdığı Kıbrıs Olayları’na
ait “Kayıp Otobüs” ile “Erenköy Savunması”nın tarih-roman bağlamında incelenmesi ve tespitlerin
ortaya çıkarılması, aynı zamanda sosyolojik eleştiri metodundan yararlanılması çalışmamızın bir
diğer yönüdür.
Title: Nesiller Arası Değer Değişimleri Sürecinin Sonucu Olarak Tarih ve Tarih
Eğitimine Karşı Bakışın Değişmesi
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 09:30 ROOM: 3ç
Author(s): Özhan Ceyhan
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
Institution and Country: Erciyes University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Değişimin toplumundaki en somut kanıtı kültür değişimidir. Kültür değiştiği takdirde o kültüre ait
bireylerin, tarihi anlamlandırma ve araç olarak kullanma amaçları da değişecektir. Bu çalışmada
değişim sürecini şekillendiren kültürden etkilenen nesillerin; tarih ve tarih eğitimine bakış açıları,
tarihi olay ve olguları değerlendirme biçimleri arasındaki farklılıkları irdelenecektir. Nesiller arası
bakış farklılıklarını tespit etmek amacıyla nitel araştırma yaklaşımı çerçevesinde görüşme yöntemi
kullanılacaktır. Çalışmanın katılımcıları amaçlı örnekleme yöntemi kullanılarak belirlenecektir.
Çalışmada amaçlı örneklemeye başvurulmasının temel sebebi nesiller arası farklılığı ortaya
çıkarmaktır. Bu amaç doğrultusunda; 1946-1964 arasında doğan ve Türkiye’nin geçirdiği zorluklara
şahit olan Baby Boomer kuşağı, 1965-1979 arasında doğan ve değişim sürecinde arada olan X
kuşağı, 1980-1999 arasında doğarak değişimden en çok etkilenen ve teknolojiyi en iyi şekilde
kullanabilen Y kuşağı olmak üzere her kuşaktan beş ayrı birey araştırmaya dâhil edilecektir.
Bireylerin görüşleri uzman görüşleri alınarak hazırlanan yarı yapılandırılmış görüşme formu
kullanılarak tespit edilecektir. Elde edilen veriler içerik analizi yöntemi kullanılarak incelenecektir.
Araştırma sonucunda farklı nesillerin tarih ve tarih eğitimine karşı bakışın değişmesinde etkili olan
faktörler, alan yazın çerçevesinde tartışılacaktır.
Title: Grice has graced the language?: Cooperative Principle and a Bird’s-Eye
View on Gricean and Neo-Gricean Theories
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 10:00 ROOM: 2ç
Author(s): İlknur Civan
Institution and Country: Bartın University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Cooperation means working together in the direction of the same result. For the conversation,
cooperation holds a main point for both the speaker and hearer whether the main point in a
conversation cooperates with its messages for both the speaker and hearer. In this paper, the
researcher aims to present an overview about Cooperative Principle, which was initially lighted by
Paul Grice with his theory on conversation. In other words, Grice suggested several principles about
conversation in order to shape it with four maxims, which are actually descriptive but not
prescriptive. These Gricean maxims direct the conversation among people who may flout them with
different purposes to give different meanings or imply at a different point in the whole conversation,
which brings out another term ‘implicature’. However, other linguists have examined the Gricean
philosophy and offered some other ideas, which could be listed as Neo-Gricean theories including
some distinguishing points from the original Gricean theory of conversation. During the study, it is
seen that they hold similar characteristics with the theory of Grice to some extent- a strong basis for
the other alleged ideas with its four strong touchstones, and they lean on this theory from a relevant
corner creating a forward point. Thus, it could be inferred that Grice was really large-minded by
putting forward a core point for conversation, which inspired other language philosophers and
linguists from not only a similar but also a different point of view they have grounded on their
linguistic propositions. Hence, this study aims to mention and explain several of these theories with
a reference to the Cooperative Principle.
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
Title: Antik Dönemden Günümüze Beslenme Ve Beslenme ile İlişkili Sağlık
Sorunları
èDATE: SEPTEMBER 16, 2015 HOUR: 17:00 ROOM: 5ç
Author(s): Asuman Çırak
Institution and Country: Hitit University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Beslenme, ömür boyu tüm bireylerin sağlığının korunması, geliştirilmesi, yaşam süresinin ve
kalitesinin artırılması, vücudun çalışması için besinlerin kullanılmasıdır. Aynı zamanda sosyo –
kültürel örüntünün de çok önemli bir parçasıdır. Yaşam için hayati önem taşıyan 3 unsurdan söz
ederiz: Hava, su ve besin. Hayatta kalabilme mücadelesinde insan, en yoğun savaşlardan birini
besine ulaşmak için verir. Öncelikle bitkisel besinleri bulup toplayan, hayvansal besinleri avlayarak
beslenen insan, ateş yakıp yiyeceğini pişirmiş, saklamayı, yetiştirmeyi, evcilleştirmeyi öğrenmiş,
böylelce hem besin miktarı, hem de çeşitliliği yönünden, doğadan daha fazla yarar sağlayabilmiştir.
Beslenme düzenindeki çeşitlilik, insanı karın doyurma ve yaşamı sürdürme amacının ötesinde, tat
almaya yöneltmiştir. Bir taraftan yerelleştirilen besin türlerinin ticaretini yaparken, bir yandan da
yeni malzeme birleşimleri ve yeni pişirme yöntemleri denenmiştir. Ortaya konan yemeklerin
içeriğinde yaşanılan coğrafyanın önemli bir katkısı olmuş, bölgesel hatta yöresel mutfaklar ortaya
çıkmıştır. Beslenme konusunda antik yazarlar ve yazıtların verdiği bilgiler, arkeolojik veriler ile
desteklenmekte ve tamamlanmaktadır. Beslenmesini çevresel ve kültürel sahiplikleriyle
zenginleştiren insan, tükettiği besinlerin kendi sağlığı açısından da önem taşıdığının farkına varmış
ve yakalandığı hastalıkların tedavisinde de önemli bir araç olarak kullanmıştır. Modern tıp
uygulamalarının olmadığı, bakteri ya da mikrop gibi hastalık yapıcı etkilerin henüz bilinmediği
antik dönemde önemli tıp uygulamalarının yapıldığı bir gerçektir. Sağlıklı bireylerin beslenmesine
dikkat ederek hastalıklardan korunduğu bilgisi antik dönem toplumlarında da irdelenen bir konu
olarak görülmektedir. İnsanlık tarihi boyunca geliştirilen pek çok beslenmeye dayalı uygulama ile
hastalıklar tedavi edilmeye çalışılmıştır. Antik dönemlerde insanların geçirmiş olduğu hastalık
süreçlerini inceleyen paleopatoloji bilimi sayesinde geçmiş dönem hastalıkları hakkında bilgi sahibi
olmaktayız. Günümüzde insanları etkileyen hastalıkların önemli bir kısmı geçmiş insan toplulukları
için de geçerliydi. Bu hastalıkların bazıları da iskelet materyali üzerinde iz bırakmaktadır.
Beslenmeye dayalı hastalıklar arasında iskelet materyalinde gözlenebilenler; anemi, C ve D vitamini
eksikliği, osteoporoz, gut, tüberkülozdur.
Title: Antropoloji ve Arkeolojide Yeni Perspektif: Antik Toplum İskeletlerinde
Element Analizleri ve Paleodiyet
èDATE: SEPTEMBER 16, 2015 HOUR: 15:00 ROOM: 5ç
Author(s): Mustafa Tolga Çırak
Institution and Country: Hitit University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Antropolojik çalışmalarda kazılardan elde edilen iskeletler üzerinde yapılan element tayini
çalışmaları ülkemizde son 10 yıl içerisinde başlamıştır. Yapılan element analizi çalışmalarının çoğu
o toplumun yaşadığı dönemde sahip olmuş olduğu beslenme alışkanlıklarını (paleodiet) ortaya
çıkartmaya yönelik çalışmalardır. Yine element analizleri yaparak toplumun ve özelde bireyin sağlık
yapısı, sosyo- ekonomik statüsü, göç yolları gibi bazı bilgilere erişmek mümkündür. Minnetpınarı
kazı bölgesi, Kahramanmaraş ili’ne 90 km., Andırın ilçesine 5 km. uzaklıkta bulunan Başdoğan
Köyü, İnekçiler Mahallesi, Minnetpınarı Mevkiinde bulunmaktadır. Kazı alanı ise Minnetpınarı
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
mevkiinin 2,5- 3 km. doğusunda yer almaktadır. 2003-2004 yılında toplam 65 mezardan ele
geçirilen iskeletlerin 58 tanesinin ve bölgeden elde edilen toprakların eser elementlerine ve makro
elementlere bakılmıştır. Minnetpınarı toplumunun stronsiyum / kalsiyum (Sr/Ca) oranlarının
belirlenerek bitkisel hayvansal beslenme modelinin ortaya çıkartılması amaçlanmış, log (Ba/Sr)
oranlarıyla da denizel- karasal beslenme özellikleri ortaya konmuştur. Bir Kilikya bölgesi toplumu
olan Minnetpınarı toplumu Toros Dağları’nın eteklerinde kurulmuş bir bölgede konumlandıkları için
karışık bir beslenme örüntüsüne sahip olduğu iskeletler üzerinde yapılan element analizleri sonucu
ortaya çıkartılmıştır. Gündelik kapların süsleme amaçlı kullandıkları sırları ise bu toplumda yüksek
oranda kurşun birikimine bağlı olarak sağlık sorunlarına yol açtığı yine element analizleri sonucu
ortaya konmuştur.
Title: Değerler Bunalımını Aşmada Küresel Dil Olarak Türk Nefes ve Deyişleri
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 16:30 ROOM: 2ç
Author(s): Mehmet Kamil Coşkun
Institution and Country: Muş Alparslan University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Moğol istilasının; Anadolu’nun parçalanması, insanlarda ümitsizliğin hakim olması, siyasi ve
kültürel kaosun ortaya çıkması gibi neticeler doğurduğu bilinmektedir. Ancak bu olguların tarihin
bir döneminde olduğunu ve geçip gittiğini düşünmek yanıltıcı olabilir. Zira ondokuzuncu asırdan
itibaren insanlık; pozitivizm, materyalizm ve determinizm gibi silahları kullanan modernizmin
istilası altındadır. Modernizmin insanlığa verdiği zararların Moğol istilasından daha az olduğunu
söylemek, insanlığın şu an maruz kaldığı saldırıyı hafife almak demektir. 21. yüzyılda insanlığın
geleceğini tehdit eden en önemli sorunun değerler bunalımı olduğu söylenebilir. Günümüz insanının
Moğol istilasında olduğu kadar, parçalanmış hatta atomize olduğu, ümitsizlik, belirsizlik ve
güvensizlik girdabı içersinde bocaladığı rahatlıkla gözlenebilmektedir. Günümüz insanının küresel
düzeyde yaşadığı değerler bunalımını aşmada Türk nefes deyişlerinin gücünden tekrar
yararlanılabilir. Ham maddesini peygamber öğretilerinden alan, insana ulaşmada Ahmet Yesevi,
Hacı Bektaş, Yunus Emre, Pir Sultan gibi bilgelerin dilini kullanan söz konusu nefes ve deyişler,
modern çağdaki toplumsal ve psikolojik sorunları aşmada ve iyileştirmede bize çıkış yolu
gösterebilir. İnsan ve hayat felsefesini dair paradigmalar ihtiva eden bu nefes ve deyişler insani
değerlerin inşasında günümüz eğitimcilerine yeniden ilham kaynağı olabilecek güçtedir.
Nefes ve deyişlerin temel aldığı paradigmaları üç grupta toplayabiliriz. Bunlardan birincisi, insanı
merkeze almak ve insana değer vermektir. Bu paradigma, insanı nurların sentezi olarak görmüştür.
Bu paradigmaya göre Hz. Adem, ruhi eylem, erdem ve olguların nuruyla "en güzel şekilde
yaratılma" dolayısıyla "yeryüzünün halifesi" olma imtiyazına mazhar olur. Kamil insan yetiştirmeyi
amaçlayan bir toplum öğretisi anlayışını (felsefesi ve inancını) sistemleştiren bu paradigma, "kamil
insan”dan yola çıkarak "kamil toplum" yaratmaya çalışır. İkinci paradigma evrensel değerleri taç
etmektir. Bu çerçevede, nefes ve deyişler insan gönlünü incitmenin sakıncalarını ve komşu hakkının
önemini dile getirmekte, haksızlık ve zulüm yapanları ikaz ederek, toplumsal dayanışma ve
yardımlaşmayı kurmaya çalışmaktadır. Tembellik ve miskinliği yererek, tasavvufun inceliklerini
cemiyet içinde işlemektedir. İnsanlığın temel arayışı olana hakikat ve marifeti açıklamakta,
haramdan sakınmayı, gönül ve niyet temizliğine ağırlık vermektedir. Türk nefes ve deyişlerinin
gücünü oluşturan üçüncü paradigma, dilin gücüne inanmasıdır. Nefes ve deyişler dili en sade, duru
ve anlaşılır biçimde kullanmaktadır. Bu yönüyle nefes ve deyişlerin sözleri insanların hem kalbine
hem zihnine nakşedecek kuvvettedir. Hazırlanan bildiride Türk nefes ve deyişlerin yansıttığı hayat
ve insan felsefesi, yukarıdaki paradigmalar etrafında ele alınmış, insanı değerlerin inşası sürecinde
yeniden bu paradigmaya dönüşün imkanları tartışılmıştır.
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
Title: Sports Megaevents In Brazil: Social Impacts for Researchers of Public
Policies of Sports and Leisure
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 09:00 ROOM: 1ç
Author(s): Cinthia Lopes Da Silva; Humberto Soares do Nascimento Filho; Milena Avelaneda
Origuela
Institution and Country: Methodist University of Piracicaba, Brazil
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
This work is aimed at analysing and identifying the social impacts of sports megaevents in Brazil for
researchers of public policies of sports and leisure. Brazil has the unique opportunity to host two
major sports events in the world - FIFA's World Cup in 2014 and the Olympic and Paraolympic
Games in 2016. While countries around the world spend billions and billions to host these events,
the trend for the events' owners, i.e., FIFA and the International Olympic Committee, has been to
assign them to the developing nations with the intention of fostering economic development.
However, ticket prices for these events can be a significant part of the GDP of developing nations.
Despite high investments, the real economic return from these events may never materialize.
Nevertheless, such events are meaningful to the population and can generate both positive and
negative social impacts for the host nations. As to methodological procedures, we did a field and
bibliographic research, and this study is qualitative. The positive social impacts of sports
megaevents in Brazil for the researchers are uncertain and contradictory, such as resource gain to
some sectors such as health, but this is not done equally around the country. The negative impacts
are: 1) displacing and evicting poor people from their original homes and 2) considerable increase in
prices where the megaevents take place and in this way, the consequent exclusion of the ones who
used to attend previously.
Title: Bir Toplumdilbilimsel Değişken Olarak Türkiye'de Kadın Dili
Araştırmaları ve Medyada Kadın Dili
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 12:30 ROOM: 2ç
Author(s): Fatma Öztürk Dağabakan
Institution and Country: Atatürk University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Kadınlar ve erkekler yapısal farklılıkları dışında birçok açıdan ayrılıklar göstermektedir. Bu
ayrılıklar sadece fiziki görünüşte, giyimde, hareketlerde değil, genel olarak davranış, uygulama,
düşünme, alışkanlıklar ve dil gibi alanlarda da görülebilmektedir. Ayrıca kadın ve erkeğe sahip
oldukları biyolojik cinsiyetleri haricinde toplumsal roller de yüklenmektedir. Bu roller de kadın ve
erkek arasında mevcut olan farklılıkların toplumsal açıdan etkileşime girmesini sağlamaktadır.
Toplumsal etkileşimler kadınlarla erkeklerin dillerinde de gözlemlenebilmektedir. Dil, bu durumda
biyolojik cinsiyet ve toplumsal rol etkileşimlerinin bir arada bulunduğu bir öğedir. Aynı dili
konuşmalarına, dilin aynı sözcükleri ve kurallarını kullanmalarına rağmen, kadınların dilleri ile
erkeklerin dilleri arasında farklılıklar bulunmaktadır. Genel olarak deskriptif – analitik yöntemle
ilerleyecek olan bu çalışmanın amacı Türkiye’deki kadın dili araştırmalarına göz atmaktır.
Çalışmanın kuramsal kısmında, Türkiye’de yapılmış olan kadın dili araştırmalarına değinilerek
hangi durumda olduğunun gözden geçirilmesi düşünülmektedir. Dünyada kadın ve erkek dili ile
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
ilgili çalışmalara 20. yüzyıl başlarında ağırlık verilmiştir. Bu çalışmalar sadece içeriksel değil, aynı
zamanda sözlüksel, retorik ve sözdizimsel bağlamda da gerçekleştirilmiştir. Özellikle Almanya’da
oldukça geniş bir araştırma alanı olan bu konunun, Türkiye'de bu kadar geniş çapta ele alınmadığı
görülmektedir. Çalışmanın uygulama bölümünde medyadaki kadın dili ele alınacaktır. Bu kısımda
medya metinleri değerlendirilerek söz konusu metinlerdeki kadın dili incelenecektir. Kadın dili
değişkeninin medyada hangi özellikleri ile ortaya çıktığı, ne şekilde gözlemlenebildiği gerek
içeriksel, gerekse sözlüksel, retorik ve sözdizimsel bağlamda incelenecektir.
Title: Protection of the non-registered trademark in the framework of the
Decree Law No: 556 in Turkey
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 14:00 ROOM: 1ç
Author(s): Seniha Dal
Institution and Country: Marmara University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Decree Law effective in the year 1995 in our country “Decree Law on the Protection of Trademarks
No 556” has taken the registration system as a base in the protection of trademarks. For this reason,
trademarks registered at the trademark registry established under the Turkish Patent Institute in
Turkey, provide their owners the right of monopoly. However, it does not mean that a trademark
that is not registered as to the clauses of the Decree Law No: 556 are not protected within the
borders of our country. Even though the protection of trademarks depends on the registry basis as to
the Decree Law No: 556; a trademark not registered in accordance to the procedure is also protected
as to the mentioned legislation. In this study the regulations of the Decree Law No: 556 permitting
the protection of a non- registered trademark within the borders of Turkey related to the topic will
be discussed.
Title: Investigation of Primary School Teachers' Technological Pedagogical Self
Confidence - Self Regulation towards Science Course*
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 16:30 ROOM: 1ç
Author(s): Halil İbrahim Demir; İsmail Kenar
Institution and Country: Dumlupınar University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
Nowadays, technology plays an active role in every part of our life and it can be used in daily life
but also teachers can use it to meet their needs in instruction (Akpinar, 2005; Alkan, 2005; Deniz,
2000; Van Wyk & Louw, 2008). This period where the science and technology has a significant
impact in every part of our life plays an active role about the future of the nations. In the first
instance developed countries and other nations do works which increase the quality of science and
technology. The purpose of science is to try to understand the natural world; the purpose of
technology is to make changes in the world to meet our desires and requirements (Republic of
Turkey Ministry of Education, 2006). In our period that is named as Information and
Communication Technology, the first condition to educate a technology literacy human is that the
teachers should also be technology literacy and they should use the information they had in a
meaningful and cohorent way in classroom practices (Mishra & Koehler, 2006; Valanides & Angeli,
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
2008; Schmidt and et al., 2009). After the instruction incorporated technologic innovations such as
computer, internet, projection and mobile devices works about the use of technology in instructions
raised. With the quickly developing technologic growth the importance of the awareness of
technology, using of this technology, integration of technology with education, synthesising these
technologies with pedagogical content knowledge information raised. This means that teachers
should have technologic knowledge, they should integrate technology into education, they should
arrange the learning environment to meet the needs, they should use the pedagogical content
knowledge to convey the information to students. Primary teachers' technological pedagogical
content knowledge should be in an appropriate level to make science understandable and endear
science especially to primary school pupils. All of these statements show us how important it is to
determine the level and use ! of the technological pedagogical content knowledge and skills of
teachers. Under favour of these truths, purposed of this research " Investigation of Primary School
Teachers' Technological Pedagogical Self Confidence - Self Regulation Towards Science Course".
After analysing the aquired datas the findings will be interpreted and these finding results will be
compared with the other literature works. As a result of this comparison some suggestions will be
given. This research will be performed with survey method. The sampling determined by the nonrandom sampling stratified purposeful sampling method. The composing of the sample is planned
through 550 primary school teachers in year 2014-2015 who are in Kutahya, Istanbul, Nigde city
center, districts and villages. The measurement instruments will be developed by the researchers.
Important notes
*This research has been made from a part of continuing Research Assistant Halil Ibrahim Demir's
doctoral dissertation (Dissertation supervisor: Asst. Prof. Ismail KENAR).
** Assist. Prof. Dr., Dumlupinar Universtiy, Faculty of Education, Kutahya, Turkey, e-mail:
[email protected]
*** Corresponding Author: Res. Assist., Dumlupinar Universtiy, Faculty of Education, Kutahya,
Turkey, e-mail: [email protected]
Title: Ortaokul Öğrencilerinin Fen Bilimleri Dersine Yönelik Tutumlarıyla
Çevre Problemlerine Yönelik Tutumlarının Karşılaştırılması
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 11:30 ROOM: 1ç
Author(s): Halil İbrahim Demir; Halil Kunt; İsmail Kenar; Mücahit Köse
Institution and Country: Dumlupinar University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]; [email protected];
[email protected]
Abstract:
Çevre eğitimi disiplinler arası özelliğinden dolayı, okul öncesi ders programlarından başlayarak
ilkokul, ortaokul, lise ve yükseköğretimin çeşitli düzeylerinde bireylere verilmesi gerekmektedir.
(Yılmaz, Morgil, Aktuğ ve Göbekli, 2002). Çevremizde gerçekleşen olayların, ne derecede çevre
problemi yarattığının bilinmesi ve aynı zamanda bunları önleyebilmek ve çevreyi koruyabilmek için
ortaokul öğrencilerinin çevre konusundaki tutumları araştırılması çevremizi korumaya yönelik
eğitime katkıda bulunacaktır. Çevre sorunlarının nedenlerini, insanların yaşam biçimleri, sahip
oldukları değer yargıları ve tutumlar oluşturmaktadır (Gökçe, Kaya, Aktay ve Özden, 2007). Fen
okuryazarı bireyler, fen bilimlerine ilişkin temel bilgilere (Biyoloji, Fizik, Kimya, Yer, Gök ve
Çevre Bilimleri, Sağlık ve Doğal Afetler) ve doğal çevrenin keşfedilmesine yönelik bilimsel süreç
becerilerine sahiptir (Milli Eğitim Bakanlığı [MEB], 2013). İlkokul ve ortaokul programlarında
çevre eğitimi adı altında seçmeli ya da zorunlu bir ders bulunmamaktadır. Ortaokul müfredatında
Çevre Eğitimine ilişkin öğrenci kazanımları zorunlu iki derste; Sosyal Bilgiler ve Fen Bilimleri
derslerinde farklı ünitelerde yer alan kazanımlarla iç içe geçmiş olarak sunulmaktadır. Bu derslerde
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
sadece Fen Bilimleri 7. sınıf dersinde “İnsan ve Çevre İlişkileri” başlıklı bir ünite bulunmakta
“Çevre Eğitimi” başlıklı ayrı bir ünite yer almamaktadır. Bu çalışmada ortaokul öğrencilerinin
Çevre Problemlerine Yönelik Tutumları ile Fen Bilimleri Dersine Yönelik Tutumları arasında
anlamlı bir ilişkinin olup olmadığı incelenecektir. Her bir tutum değişkeninin, sınıf düzeyine,
cinsiyete, baba eğitim düzeyi, anne eğitim düzeyi, ailenin gelir durumuna göre farklılık gösterip
göstermediğini tespit etmek amaçlanmıştır. Bu araştırmada ilişkisel tarama yöntemi kullanılmıştır.
Araştırma örneklemini, 2013-2014 eğitim-öğretim yılı Kütahya ilindeki 907 ortaokul öğrencisi
oluşturmaktadır. Araştırmada öğrencilerin çevre problemlerine yönelik tutumlarını ölçmek amacıyla
Gökçe, Kaya, Aktay ve Özden, M. (2007) tarafından geliştirilmiş olan “İlköğretim Öğrencilerinin
Çevre Tutum Ölçeği” kullanılmıştır. Fen Bilimleri Dersine yönelik tutumlarını ölçmek amacıyla
Kenar ve Balcı (2012) tarafından geliştirilmiş olan “İlköğretim 4. ve 5. Sınıf Öğrencilerinin Fen ve
Teknoloji Dersine Yönelik Tutum Ölçeği’’ kullanılmıştır. Verilerin analizinde One-Way ANOVA
testi ve korelasyon testi yapılmıştır. One-Way ANOVA testi sonuçlarına bakıldığında; ortaokul
öğrencilerinin sınıf düzeyi açısından fen bilimleri dersi yönelik tutumları arasında anlamlı fark
vardır ve bu anlamlılık 7.sınıflar lehinedir. Ortaokul öğrencilerinin sınıf düzeyi açısından çevre
tutumları arasında anlamlı fark vardır ve bu anlamlılık 8.sınıflar lehinedir. Korelasyona bakıldığında
ise Fen Bilimleri Dersine Yönelik Tutumlarıyla Çevre Problemlerine Yönelik Tutumları arasında
pozitif yönde ilişki olduğu tespit edilmiştir. Bulgulara bakıldığında cinsiyete, baba eğitim düzeyi,
anne eğitim düzeyi, ailenin gelir durumuna göre anlamlı fark bulunamamıştır.
Title: Dünya Kadınlar Günü Ve Kadın Dergilerinin Profili
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 17:00 ROOM: 1ç
Author(s): Emine Demiray
Institution and Country: Anadolu University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Dünya Kadınlar Günü, kadınlar açısından, kadın haklarının kazanılmasında nerelerden başlandığının
ve bugünlere nasıl gelindiğinin hatırlanması bakımından özel bir gündür. Dünya Kadınlar Günü
dünya kadınları arasında da bir dayanışma ve deneyim değişimi günüdür. Birçok gelişmiş ülkede,
kadın hakları ilerlemeler göstermiş olsa da ülkemizde ve gelişmekte olan ülkelerde ne yazık ki
istenen düzeyden oldukça uzaktır. Bu nedenle, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü gibi özel bir günde,
özellikle de kadınlar için yayınlanan kadın dergilerinin kadınlara ve kadın haklarına nasıl yer
verdiği, kadınlara bakış açısı, kadınlara nasıl mesajlar ilettiği çok önemlidir. Çalışmanın amacı,
kadınlar için yayınlanan dergilerin, 8 Mart gibi kadınlar için önemli bir günde kadınlara, kadın
haklarına bakış açısını, mesajlarını ve kadınlara nasıl bir dünya çizdiklerini belirlemektir. Bu
amaçla, yapılacak çalışmada genel olarak dünya kadınlar gününün önemi ve kadın dergilerinin işlevi
üzerinde durulduktan sonra, 2015 Mart ayında yayınlanan kadın dergilerinde; yönetim ve üretim
sürecinde yer alan kişilerin cinsiyete göre dağılımları ve dergilerin kapakları incelenecektir. Daha
sonra dergilerde yer alan konu başlıkları, dergilerde yer alan fotoğraflar, dergilerde yer alan
yazıların içerikleri, dergilerde 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ile ilgili olarak yer alan yazılarda
kadınlara verilen mesajlar ele alınacaktır. Çalışmada içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Bu
yöntem uygulanırken dergilerde yer alan reklam dışındaki tüm yazılar incelenmiş ve benzer temalar
aynı başlık altında toplanarak analiz edilmiştir.
Title: 1921 Polonya Cumhuriyeti Anayasasının 1924 Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası üzerindeki Etkileri
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
èDATE: SEPTEMBER 16, 2015 HOUR: 16:30 ROOM: 3ç
Author(s): H. Aliyar Demirci
Institution and Country: Pamukkale University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Polonya, 1791 Anayasasıyla dünya anayasacılık tarihinde ABD ve Fransa kadar önemli bir ülkedir.
Ülkenin Mart 1921’de benimsediği anayasa ise, Türkiye’nin Cumhuriyet dönemi anayasa
geçmişinde ilk metin olan, 1924 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun hazırlıklarında dikkate alınan bir
içeriğe sahiptir. Teşkilat-ı Esasiye Kanununu hazırlayan encümenin başkanı Celal Nuri Bey’e göre,
bu Polonya Anayasasının sadece yeni olmasından değil; aynı zamanda bir cumhuriyet anayasası
olmasından kaynaklanır. Türkler bu yeni anayasa hazırlıklarında az sayıda ülkenin anayasasından
istifade etmiştir. Encümen başkanı taslak metni kaleme alırken, herhangi bir ülkedeki sistemi birebir
benimsemediklerini belirtmiştir. Bununla birlikte Polonya’nın yeni anayasası, İngiltere ve Fransa
kadar müzakerelerde atıf almıştır. Bildiride bu atıflar değerlendirecek, Polonya’da 1921’de
benimsenen anayasal düzeninin Türk anayasal düzeniyle benzerlik ve farklılıkları tarihsel ve siyasal
arka plan verilerek incelenecektir, bu yönüyle çalışma karşılaştırmalı bir boyuta sahiptir.
Title: Türkiye Türkoloji'sinde Dilbilim Sorunu: Mevcut Durum ve Öneriler
èDATE: SEPTEMBER 16, 2015 HOUR: 16:00 ROOM: 2ç
Author(s): Kerim Demirci
Institution and Country: Pamukkale University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Türkiye'deki üniversitelerde dilbilim çalışmaları Batı Dilleri ve Edebiyatları ağırlıklı olagelmiştir.
Genel olarak 'Türkoloji' ismiyle bilinen ve bu ismin alt başlıklarını oluşturan Türk Dili ve Edebiyatı,
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği ve Türkçe Öğretmenliği bölümlerinde dilbilim dersleri 2000'li
yılların başında, önce seçmeli daha sonra zorunlu ders olarak müfredata konulmuştur. Bu
bölümlerdeki derslerin çoğu dilbilime giriş seviyesindedir. Batı Dilleri Bölümleri veya Türkoloji
bölümlerinden tamamen bağımsızdilbilim b.lümlerinin sayısı ise beş rakamının altındadır. Bu
sunumda dilbilimin yukarıda adı geçen Türkoloji bölümlerindekidurumunu ele alıp sıkıntılı tarafları
konusunda bazı önerilerde bulunulacaktır. Bu çalışmamızın konusunu teşkil eden önemli satır
başları Türkiye Türkolojisindeki teori eksikliği, yöntem sorunu, yabancı dil hakimiyeti ve
çevirilerdeki terminoloji meselesi ve öğrencilerin seviyeleri dikkate alındığında derslerin verildiği
yıllar şeklinde sıralanacaktır. Ana maddeler halinde sıralanan bu başlıklar ortak akademik
çalışmalar, münferit olarak üretilen makale ve kitap formundaki eserler ve aktif ders anlatımları
bağlamında birbirleriyle bağlantılı olarak ayrıntılı bir biçimde ele alınıp örnekler üzerinden
incelenecektir.
Title: Developing Patterns of Internal and External Modification in Speech Acts
of Refusals
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 11:30 ROOM: 2ç
Author(s): Tuba Demirkol
Institution and Country: Ankara Social Sciences University, Turkey
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Thanks to the increasing importance of communicative competence in language education,
interlanguage pragmatics which can be precisely defined as “…the study of how L2-related speech
act knowledge is acquired’’ (Bardovi-Harlig, 1999, p.678) has been a popular research area. This
study aims to analyze developmental patterns in external and internal modification patterns in
speech act performances of Turkish EFL learners in refusals in their mother tongue and target
language over an 8-month-period preparatory class education in English as a foreign language. For
the study, both written and verbal data, which has been collected via DCTs and elicited act out
performances, has been utilized. Since the main aim is to gain a developmental perspective on target
language performances of Turkish EFL learners and the research agenda in interlanguage
pragmatics has been marked with abundance of cross-sectional studies versus scarcity of
longitudinal ones, a longitudinal data collection procedure has been applied in this study. A group of
beginner EFL learners has completed the given tasks four times with eight-week-intervals
throughout an academic year. The analysis will track development of the learners in terms of
internal and external modification patterns as evidence of developing pragmatic and grammatical
knowledge.
Title: Enzensberger’in Penceresinden Sosyal Medyaya Bakış
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 16:00 ROOM: 4ç
Author(s): Mine Demirtaş; Oktay Demirtaş; Belis Gülay
Institution and Country: Maltepe University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
Tek yönlü iletişim özelliği ile sadece haberleri ileten geleneksel medyada bireylerin tepki
göstermeleri, medyadan edindikleri bilgilerin doğruluğunu ve güvenilirliğini kontrol etmeleri zor,
siyasi otoriteler için ise bu bilgilerin manipüle edilmesi yada bilgilere erişimin engellenmesi kolay
olmaktadır. Bu nedenle güvenilir ve doğru kaynaklardan bilgi edinme ihtiyacı ve talebi her geçen
gün daha da artmış, internetin etkileşimli iletişim gücünü arkasına alarak bu ihtiyacı karşılayan yeni
bir iletişim teknolojisi sosyal medya karşımıza çıkmıştır. Sosyal medya, çok hızlı bir şekilde bilgiyi
ya da haberi üretmekte, sosyal ağlar ise bunu çok geniş kitlelere yine aynı hızda yaymaktadır.
Kullanıcılar ise hem bu bilginin üretilmesinde hem de yayılmasında aktif olarak yer almaktadır.
Sosyal medya ile bağlantılı, kimlik, toplumsal sermaye, gözetim toplumu, teknolojik determinizm,
ağ toplumu gibi kavramlar ortaya çıkmış, paylaşım, arkadaşlık, katılımcılık, özgürlük, güvenlik,
interaktivite gibi pek çok kavram da sık sık kullanılmaya başlanmıştır. Hans Magnus Enzensberger
“Medya Teorisinin Bileşenleri” adlı makalesinde medyanın gücü ve kullanımı açısından
özgürlükçülük ve katılımcılığı önemle vurgulayarak, günümüzün sosyal ağları ile oluşturulan
interaktif iletişim biçiminin birebir örtüştüğü öngörüleri ile de ayrı bir öneme sahip olmuştur. Bu
bağlamda yapılan çalışmada, sosyal medya özgürlükçü medya bakış açısından değerlendirilerek,
Enzensberger’in görüşleri ile günümüz sosyal medyasının örtüştüğü noktalar ortaya
çıkarılmaya çalışılmıştır.
Title: Gündelik Yaşam Pratikleri ve Yalan Üzerine Antropolojik Bir İnceleme
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 09:30 ROOM: 5ç
Author(s): Çağdaş Demren
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
Institution and Country: Cumhuriyet University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Bu çalışmada amaç, gündelik yaşam pratikleri içerisinde yalan söylemenin oynadığı rolü sosyal ve
kültürel antropolojik bir bakış açısıyla değerlendirmektir. Her ne kadar ahlaki açıdan yalan
söylemek sakıncalı ve kötü olsa da, yalan olgusu var olan bir gerçektir ve farklı bağlamlarda ve
toplumlarda, farklı çağrışımlara ve anlamlara sahiptir. İnsanlar arasındaki ilişkilerde ve
etkileşimlerde çeşitli roller oynar. İnsanlar belli durumlarda ve zamanlarda yalan söylemeyi taktiksel
bir araç olarak kullanabilir. Yalan söylemek gündelik ilişkilerde yaşamsal bir rol üstlenebilir. Yalan
zorlu durumlarda esneklik getirebilir, insanların problemlerle başa çıkma yollarından biri olabilir ve
bazı durumlardan kaçışlar sağlayabilir. Çalışmamız çerçevesinde Türkiye bağlamında yapılan alan
araştırmasına göre, yalan söylemenin çeşitli boyutları tespit edilmiştir. Çalışmada, elde edilen veriler
doğrultusunda bahsedilen durumla ilgili çeşitli ipuçları ve imalar sosyal ve kültürel antropolojinin
sağladığı bakış açısıyla değerlendirilmiştir.
Title: Türk Halk Hikayesi Anlatı İcra Geleneğinin İletişimsel Boyutu ve “Çoklu
Zeka Kuramı” Çerçevesinde Değerlendirilmesi
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 11:00 ROOM: 5ç
Author(s): Özlem Demren
Institution and Country: Cumhuriyet University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Geleneksel sözlü halk edebiyatı ürünleri bir toplumun ortak kültürel belleğinin kuşaklar arasındaki
en önemli taşıyıcılarındandır. Türk sözlü halk edebiyatı ürünlerinin toplumumuzda önemli bir işlevi
ve her birinin farklı bir icra bağlamı vardır. Türk sözlü halk anlatısı icra bağlamı önemli derecede
iletişimsel bir boyuta sahiptir. Performans teoriye göre, sözlü anlatı icra bağlamını iletişimsel bir
süreç olarak değerlendirdiğimizde, “icracı”, “sözlü anlatı” ve “seyirci” olmak üzere üç boyutla
karşılaşırız. Bu iletişimsel süreç Psikoloji Profesörü Howard Gardner tarafından geliştirilen “Çoklu
Zeka Kuramı” çerçevesinde ele alındığında, karşımıza farklı anlamlandırma boyutları çıkar. Bu
çerçevede, icracı ve seyirci arasındaki iletişimin, sözlü anlatı aracılığıyla başlatıldığını ve devam
ettirildiğini ve bu süreçte hem icracının, hem de seyircinin çeşitli “Çoklu Zeka Alanları”nı farklı
kombinasyonlarla kullandığını görürüz ve bu iletişimsel sürecin Çoklu Zeka Alanları’nın hangi
kombinasyonlarla kullandığından etkilendiğini tespit ederiz. Bu çalışmada, Türk sözlü halk anlatıları
arasında yer alan Türk Halk Hikayeleri etrafında oluşmuş anlatı icra geleneği belirtilen çerçevede
değerlendirilecektir.
Title: Almanya’da Yaşayan Türkiyeli Göçmenlerin Yaşam Doyumlarına İlişkin
Sosyolojik Bir Değerlendirme
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 11:00 ROOM: 5ç
Author(s): Kemal Dil
Institution and Country: Çankırı Karatekin University, Turkey
E-Mail: [email protected]
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
Abstract:
TÜBİTAK tarafından desteklenen bu çalışmanın temel amacı, Almanya’da yaşayan Türkiyeli
göçmenlerin yaşam doyumlarını kuşaklararası bir araştırmayla sorgulamaktır. Araştırmanın üzerine
planlandığı yaşam doyumu kavramı ilk kez 1961 yılında Neugarten tarafından ortaya konulan yaşam
doyumu kavramı, bir kimsenin kendi yaşamınıalgılama ve geleceğiyle ilgili düşünme biçimi olarak
ifade edilmiştir. Bu kapsamda yaşam doyumunu gerçekleştiren bir kimsenin daha az ruhsal
rahatsızlık belirtilerigöstereceği, sosyal çevrede daha olumlu işlevde bulunacağı, kişiler arası
ilişkilere daha güçlü gireceği, ideal sağlık yönelimli bir yaşam biçimine eğilimli olacağı, kişisel
gelişim sağlayan bilişsel tarzlara sahip olacağı düşünülmüştür. Bir ölçekle değerlendirilen kavram
birçok alanda çalışılmıştır. Eğitim, sağlık, spor, aile ilişkileri, güvenlik ve pek çok meslek alanı bu
alanlardan bazılarıdır. Yaşam doyumu kavramı bu çalışma kapsamında göç olgusuyla da
ilişkilendirilmiştir. Bunun nedenini şöyle açıklanabilir: Günümüzde gerek göç olgusuna ilişkin
kuramsal ve ampirik çalışmalarda, gerekse yabancı göçmen politikalarında yaşanan tartışmalar halen
güncelliğini korumaktadır. Bu tartışmalar arasında, göçlerle oluşan etnik ve kültürel farklılıklara ev
sahipliği yapan «demokratik» ülkelerin demokrasi, insan hakları, çoğulculuk, katılımcılık,
çokkültürlülük gibi değerleri benimsemelerine rağmen bu değerlerin yereli temsil eden kesimlere
yansıdığı ölçüde diğer farklılıklara yansımadığı biçimindeki yargı yaygındır. Bu nedenle, bir yandan
bu yargıyı test edecek düzeyde, diğer yandan göçmenlerin gittikleri ülkelerde ortaya koydukları
pratiklerin o ülkenin gelişimine katkıları ile yaşam doyumları arasındaki ilişki düzeyini göçmenler
üzerinden sorgulayacak bir değişkenin ortaya konulması açısından bu kavram temelindeki
çalışmanın göç literatürüne önemli bir katkı yapacağı düşünülmüştür. Bu çalışmada nicel ve nitel
yöntem birlikte kullanılmıştır.
Title: Liberalizm Tartışmalarında Belirleyici Bir Kavram: İkinci Cumhuriyet
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 16:00 ROOM: 5ç
Author(s): Evren Doğan
Institution and Country: Kocaeli University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Doksanlı yılların başı, Türkiye’de yeni siyasal arayışların hız kazandığı bir dönem olarak ilgi
çekmektedir. Berlin Duvarı’nın yıkılması ile Almanya’nın birleşmesi, Romanya’da Çavuşesku’nun
devrilmesi, Sovyetler Birliği’nin yıkılması sonrası siyasal ve iktisadi anlamda yeni bir dünya ortaya
çıkmıştır. Aynı yıllarda Türkiye’de ise özelleştirmelerle liberal iktisat politikaları ivme kazanmış,
politik şiddet artmış, Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla ortaya çıkan yeni coğrafyada Türkiye önemli
bir aktör haline gelmiş, Kenan Evren’in ardından Turgut Özal’ın cumhurbaşkanı seçilmesiyle “sivil
siyaset” tartışmaları yapılmıştır. Dünyada ve Türkiye’de köklü değişimlerin yaşandığı bu dönemde
yeni siyasal arayışların ortaya çıktığını görülmektedir. Basında bu arayışlara ilişkin yoğun bir
tartışma söz konusu iken, Özal’ın bu tartışmalarda merkezi bir figür olarak yer almıştır. Ortaya
çıkan yeni politik durum verimli tartışmalara yol açmıştır. Bunların içinde “İkinci Cumhuriyet” fikri
çerçevesinde yürütülen tartışmaların ağırlığı göze çarpmaktadır. “Yeni-Osmanlıcılık”, “Medine
Vesikası”, “Başkanlık Sistemi” tartışmaları diğer dikkat çeken tartışmalar arasında yer almakta iken
“İkinci Cumhuriyet” kavramı diğer tartışmaları da niteleyen bir biçimde kullanılmıştır. Çalışmada
kavramın bu geniş kullanımının eleştirel olduğu öne sürülmektedir. İkinci Cumhuriyet kavramının
kapsayıcı kullanımı çoğunlukla “olumsuz” bir ittifakı nitelemek için kullanılmıştır. Fransız
geleneğinden esinlenerek, 1991 yılında Mehmet Altan tarafından ortaya atılan II. Cumhuriyet fikri,
liberalleşme tartışmalarında önemli bir yere sahiptir. Mevcut sistemin karşıtı olmak gibi açık
çağrışımı nedeniyle muhalifleri kendisine eklemleyebilme potansiyeline sahip verimli bir kavram
olan II. Cumhuriyet, basında uzun yıllar liberalizm tartışmaları içerisinde kendine yer edinmiştir.
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
Title: Kadın Dergilerinde Yayınlanan Reklamlar ve Kadınlara Yönelik
Mesajları
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 12:30 ROOM: 4ç
Author(s): Serpil Dündar
Institution and Country: Anadolu University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Kadınların kamusal alanda yer almasıyla birlikte, kadınlara yönelik tüketim ürünleri de gelişmiş,
kadın dergileri hem onları bilinçlendirmek, hem tüketime yönlendirme açısından önemli yayınlar
olarak görülmeye başlanmıştır. Ülkemizde de kadınlara yönelik yayınların büyük bir kısmı, özellikle
kadın dergileri, bilinçlendirme ve kadın sorunlarına çözüm bulma işlevinden çok, tüketime
yönlendirme işlevini üstlenmektedir. Dergilerde kadınlara yönelik bilinçlendirici, kadını birey
olmaya yönlendiren yazılardan çok, kadının dış görünümüne yönelik yazılara ve reklamlara ağırlıklı
olarak yer verilmektedir. Dergilerin hedef kitlesi ise çalışan, eğitimli, genç, bakımlı, sosyal yaşamı
olan kadınlar olarak belirlenmiştir. Çalışmada, 2015 Mart ayında yayınlanan kadın dergilerinde yer
alan reklamların, görsel sunum ve metin olarak incelenmesi amaçlanmıştır. Mart ayında yayınlanan
dergilerin incelenmesinin nedeni, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü olması nedeniyle, böyle özel bir
günde kadınlar için yayınlanan reklamlarda verilen mesajların çok daha önemli olmasındandır.
Çalışmada içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Dergilerde yer alan reklamlar; kapladıkları alan,
hangi ürüne ait oldukları, hedef kitlesi, reklamda yer alan mesajların neler olduğu, görsel olarak
nasıl bir kadın kimliği sunulduğu ve kadınlara nasıl olmalarının önerildiği başlıkları altında
incelenmiştir.
Title: Recalling “Contemporary Nationalism” as a “Threshold” against Conflict
in-between Globalization and State
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 09:30 ROOM: 6ç
Author(s): Ahmed Baran Dural; Emre Con
Institution and Country: Trakya University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Debates on state, globalization and nationalism continue to be one of the most fertile topics on
political domain, regarding the expectations on the future or/and current status of state under new
globalization waves. In its political rhetoric based on economic relations, the liberal ideology
provides the state only its market value but no other sphere and ignores the fact that classes and
class fractions of lower level income groups in the society plus middle class concerned about being
“proletarianized” attribute “value of adhesion” rather than “market value. In a period in which
globalization is tried to be strengthened/balanced by regionalization and localization,
reconfiguration of the triangle of state-globalization-liberalism by “new nationalism” - which is
regarded as an unpleasant guest by some – puts this ideology to the threshold of interpretation of
history. In this context, it should be emphasized that a type of nationalism which favors a
conjuncture of regionalization and localization and which does not victimize individual interest to
public interest would be able to rule out negative sides of both state and globalization.
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
Title: Bilim Gazeteciliği “İletişimsel Eylem”in (İdeal Bir İletişimin) Ortamı
Olabilir mi?
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 17:00 ROOM: 4ç
Author(s): Onur Dursun
Institution and Country: Çukurova University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
İletişimsel Eylem, Habermas’ın toplumsal yapının oluşumunu ve işlem ilkelerini açıklamak
amacıyla ortaya koyduğu bir iletişim kuramıdır. Bu kuram, toplumsal yapının ‘iletişimsel eylem’
sürecinden geçerek şekillendiğini ileri sürmektedir. Hatta kamuoyunun oluşmasında, ahlaki
değerler/kavramlar üzerinde uzlaşıya varılmasında, evrensel ahlaki kurallara ulaşılmasında
iletişimsel eylem Habermas’a göre anahtar bir kavramdır. Habermas, sağlıklı bir toplumun oluşması
için sağlıklı bir iletişimsel eylem sürecinin işlemesi gerektiğini düşünür. İletişimsel eylemin
yoğunlaştığı önemli noktalardan birisi, ideal/şeffaf bir iletişimsel ortamın oluşması ve bu iletişim
sürecine katılan herkesin, düşüncelerini rasyonellik ölçütlerinde temellendirerek açığa çıkartmasıdır.
Aksi takdirde toplumsal yapıdaki tartışmalı konular üzerinde uzlaşıya varmak veya gündem konuları
üzerinde uzlaşıya varmak olanaksızdır. İletişimsel eylemin ön kabulü iletişim sürecinde ‘rasyonel’
olmaktır. Bilim geliştikçe, bilimsel bilgi yaygınlaştıkça toplumsal bir varlık olan bireyin düşüncesi
ve davranışı da olumlu yönde değişmektedir. Deney, gözlem ve alan araştırmaları gibi bilimsel
yöntemlerle elde edilen bilgiler, toplumların ilerlemesinde önemli bir role sahiptir. Birey, kendisini
ne kadar bilimsel kaynaklardan gelen bilgilerle donatırsa dünyaya, insanlara bakışı da o denli
sağlıklı ve rasyonel olacaktır. Diğer bir deyişle, sağlıklı/sorunsuz bir toplumun temelinde sağlıklı
düşünebilen, doğru karar verebilen ve düşüncelerini ve kararlarını sağlıklı bir şekilde uygulamaya
dökebilen bireyler yer almaktadır. Bilim gazeteciliği dünya genelinde son yıllarda gelişen bir türdür.
Bu gazetecilik türü, üniversite gibi bilim üreten kurumlar tarafından sağlanan bilgileri, halkın
anlayabileceği bir dile çevirerek kitle iletişim ortamlarında sunmayı, bilimsel bilgiyi
kamusallaştırmayı amaçlamaktadır. Bu çalışmada iletişimsel eylem, ‘rasyonellik’ kavramıyla
ilişkilendirilerek açıklanacak ve iletişimsel eylemin sosyal olanı sağlıklı bir şekilde nasıl inşa
ettiğine değinilecektir. Ardından bilim gazeteciliği kuramsal olarak incelenecek ve bilim gazeteciliği
uygulamaları hakkında bilgiler verilecektir. Çalışmamızda son olarak bilim gazeteciliğinin,
Habermas’ın iletişimsel eylem kuramıyla ilişkili olup olmadığı irdelenecektir. Özet olarak, bilim
gazeteciliğinin iletişimsel eylem için bir ortam oluşturup oluşturmadığı sorgulanacaktır.
Title: Geleneksel Türk Şiirinde Adalet Vurgusu
èDATE: SEPTEMBER 16, 2015 HOUR: 14:00 ROOM: 5ç
Author(s): Öztürk Emiroğlu
Institution and Country: University of Warsaw, Poland
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Fert, toplum ve devlet hayatını düzenleyen en önemli etkenlerden biri adalettir. Adalet, bütün
alanlarda düzeni sağlamak, haksızlıkları ve kimsenin kimseyi ezmesini önlemek, her canlı veya
cansızın hukukunu korumak için lüzumludur. Bu kadar önemli bir mefhum, edebiyatta nasıl ele
alınmıştır sorusuna cevap aramak araştırmamızın temelini oluşturmaktadır. Bu bağlamda edebiyat
adalet ilişkisi geleneksel edebiyatın şiir tarzı ürünleri üzerinden değerlendirilecektir. Yapılışı
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
itibariyle sanat olan edebiyat ile çerçevesi kanunlarla, kurallarla ve kurumlarla belirlenen ve bu
çerçevede tahakkuk ettirilmeye çalışılan adaletin nasıl bir ilişkisi olabilir? Edebiyat ve adalet hangi
noktalarda ne tür bağlantılar kurar? Edebiyatta adaletin algılanışı ve yansıtılışı nasıldır?
Araştırmada, bu tür sorulara, ağırlıklı olarak Osmanlı sultan ve şehzadeleri ile geleneksel edebiyatın
diğer şair ve yazarlarından Tanzimat’a kadarki süreçte adalet üzerine tespit edebildiğimiz mısralar
ve beyitlerden seçilen örneklerle cevap aranacaktır. Değerlendirme, edebiyat adalet ilişkisinin en
fazla yoğunlaştığı şu üç noktada yapılacaktır:
I.Fert, toplum ve devlet hayatında dengelerin bozulmaması için edebi eserlerde;
uyarı, yardım, hatayı düzeltme, hesaplaşma ve toplumun adalet talebini yerine getirmek gibi
maksatlarla adalete değinilmektedir.
II. Edebi eserlerde Nuşirevan, Kanuni gibi tarihi şahsiyetlerin adları geçtiğinde adalete vurgu
yapılmaktadır.
III. Haksızlığın yaygınlaştığı devirlerde veya sistem değişikliğinden doğan boşluklardan ortaya
çıkan adalet ihlâllerinde, edebiyatta adalete daha çok dikkat çekildiği görülmektedir.
IV. Şairler, vicdanını yaralayan bir husus görünce adalete vurgu yapmış, haksızlık yapanı, haksızlığa
uğrayan adına adaletli olmaya çağırmıştır.
Title: Emotional and Rational Appeals and Cultural Values in Award Winning
Television Commercials
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 12:00 ROOM: 3ç
Author(s): Sefa Erbaş
Institution and Country: Gümüşhane University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Cultural values and appeals are frequently use in advertising because neither culture nor advertising
are independent from society but Pollay claimed that advertisers depict special cultural values and
appeals and conceptualize this sight ‘Distorted mirror metaphor’.This study examines how cultural
values and appeals portrayed in 25th-26th Crystal Apple Festival ofCreativity award winning
advertising in Turkey. 68 television commercials were determined and analyzed through content
analysis. Those cultural values and appeals were coded by refered Feng Shen’s research. Then
product and service categories were clustered two categories: Emotional and Rational. In advertising
literature emotional and rational appeals and both of them manifest in spesific product and service
category. This study investigated how emotional and rational values and appeals which were
differentiated in product and service categories. The result indicated that emotional and rational
values and appeals are both depicted in award winning commercials.
Title: Türkiye'de Çokkültürlülük Üzerine Bir Analiz
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 14:30 ROOM: 4ç
Author(s): Gülay Ercins; Levent Görüşük
Institution and Country: Cumhuriyet University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
İnsanlık, modernitenin en önemli unsuru olan ulus-devlet yapılanmalarına kadar farklı kültür
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
gruplarının bir aradalığına ev sahipliği yaptığı bir görünüm sergilemekteydi. Fakat modernizm ile
birlikte toplumsal yapı içerisinde baskın bir kültür oluşturma ve diğer farklı kültürleri bu baskın
kültür içerisinde eritme geleneği, toplumsal yapıların tekkültürlü bir görünüme evirilmesi sürecine
dönüştürmekteydi. Bu durum ise homojen toplumlarda, alt kültürlerin varlıklarını nasıl
koruyabileceği ve sürdürebileceği sorunsalını doğurmaktaydı. Modernizmin yaratmış olduğu ulus
devletler, demokrasi, laklik, eşitlik ve özgürlük gibi değerlere sahip olmaları ve bu değerleri
yüceltmeleri ile dikkatimizi çekmektedir. Ulus devletlerde bu değerler yaşatılırken, dünyada büyük
güç merkezlerine sahip olan devletlerin ürettiği çokkültürlülük ve öteki kavramları modern devlet
yapılarının çimento unsuru olan millet kavramını zedelemektedir. Vatandaşlar arasında güçlü bir
birliktelik ve ortak aidiyet duygusu yaratmak güçleşmektedir. Post-modern bir tepki olarak ortaya
çıkan çokkültürlülük; farklı dini, etnik ve dilsel yapıların yeniden bir arada yaşayabilme arzusunu
göstermektedir. Farklı kültürlerin kimliksel, dilsel, dinsel aidiyetliklerinin geçmiş dönemlerde
olduğu gibi sadece özel alanlar içerisine hapsolmasının karşısında kamusal alanda da kendisini
gösterebilme istekleri artmaktadır . Türkiye de çokkültürlülük bir Osmanlı mirasıdır. Osmanlının
yıkılışından sonra onun yerine geçen modern cumhuriyetin üst-kimlik olarak kendisini “Türk”
olarak tanımlaması diğer alt-kimliklerin yabancılaşması sorununu doğurmuştur. Fakat 1990’lı
yıllardan itibaren özellikle akademik alandaki tartışmalar ve AB’ye giriş sürecindeki reformlar
Cumhuriyetin ortaya çıkarmış olduğu sorunlara karşı bir çözüm üretebilme potansiyelini
göstermiştir. Bu bağlamda öncelikle çalışmamızda çokkültürlülüğün tarihsel ve felsefi kökenleri
incelenmeye çalışılmakta ve Batılı ülkelerde çokkültürlülük olgusunun nasıl ele alınıp
değerlendirildiği araştırılmaktadır. Son olarak ise çokkültürlülüğün Türkiye’deki ele alınışının
dünyadaki uygulamalarla ilişki ve farklılık düzeyleri analiz edilmeye çalışılmaktadır.
Title: Magarsus Antik Kenti
èDATE: SEPTEMBER 16, 2015 HOUR: 16:00 ROOM: 5ç
Author(s): Fatih Erhan
Institution and Country: Çukurova University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Magarsus antik kenti, Adana’ya 49 km uzaklıktaki Karataş İlçesi’nin 4 km batısında, Dört Direkli
mevkiinde yer alır. Kent, Akdeniz’e girinti yapan bir burun üzerine kurulmuştur. Strabon, Mela,
Plinius, Arrianos ve Pausanias gibi antik çağ yazarlarının eserlerinde adı geçen şehir, tarihin farklı
dönemlerinde Mallos, Pyramos kıyısındaki Antiokheia, Kara (veya Yanık) Kilise, Od Kalesi ve Dört
Direkli isimleriyle anılmaktadır. Kent, M.Ö. 5. yy’dan itibaren Syennesis Hanedanlığı, Pers
İmparatorluğu, Makendonya (Büyük İskender) Krallığı, Seleukos Krallığı, Ptolemaios Krallığı,
Roma İmparatorluğu, Abbasi Devleti, Ermeni Krallığı ve Osmanlı İmparatorluğu’nun hakimiyetinde
kalmıştır. Antik çağlarda Magarsus, yeri henüz kesin olarak tespit edilememiş olan, ancak kendisine
yakın olduğunu antik yazarlardan öğrendiğimiz Mallos’un bir uydu kenti veya yerleşmesi
konumundaydı. M.Ö. 5. yy’dan itibaren basılan gümüş ve Roma dönemi bronz sikkelerinde şehrin
ismi Mallos’tur. Ayrıca Hellenistik ve Roma dönemlerine ait yazıtlarda da, Seleukos kralı IV.
Antiokhos Epiphanes (M.Ö. 175-164) dönemi hariç, kentin ismi hep Mallos olarak geçmektedir.
Mallos, Amasyalı ünlü coğrafyacı Strabon’a göre Troia Savaşı’ndan sonra bölgeye gelen
Apollon’un bilici rahipleri Mopsos ile Amphilokhos tarafından kurulmuştur. Strabon ayrıca ünlü
antik çağ gramercisi ve filozof Krates’in doğum yerinin de Mallos olduğunu belirtir. Izgara planlı
bir kent tasarımına sahip olan Magarsus’ta, kalıntıları günümüze ulaşan yapılar arasında kent suru,
Athena Magarsia Tapınağı, tiyatro, stadion, sarnıç, Ortaçağ kalesi, Bizans ve Osmanlı hamamları
bulunmaktadır. Yerel bir tanrıça olan Athena Magarsia’ya adanmış olan tapınak, Hellenistik
dönemde tüm Doğu Akdeniz’deki en önemli kehanet merkezlerinden birisidir. Antik çağ
yazarlarından Arrianos’un aktardığına göre, doğu seferi sırasında M.Ö. 333 yılında Kilikia’ya gelen
Büyük İskender, Issos (Dört Yol) Savaşı’ndan önce Pyramos (=Ceyhan) Nehri üzerinde bir köprü
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
inşa ettirmiş ve önce Magarsus’a, sonra da Mallos’a gelmiştir. Magarsus’ta Athena Magarsia
Tapınağı’na kurbanlar sunmuş ve Amphilokhos’un mezarını ziyaret etmiştir. Roma İmparatoru
Elagabalus (M.S. 218 – 222) döneminde “Coloniae” unvanını alan Mallos M.S. 260 yılına kadar bir
Roma kolonisi olarak kalmıştır. Geç Roma döneminde ise; M.S. 4. Yüzyıl’dan itibaren bir
piskoposluk merkezi olmuştur. M.S. 964 yılında Bizans imparatoru II. Nikephoros Phokas’ın (M.S.
912-969) bölgeyi Abbasiler’den geri almak için düzenlediği sefer sırasında yakılıp yıkılan kent,
sonraki dönemlerde bir daha eski günlerine dönemez ve küçük bir liman yerleşmesi olarak varlığını
sürdürür.
Title: Magarsus Tiyatro Kazısı
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 11:30 POSTER AND EXHIBITION AREAç
Author(s): Fatih Erhan
Institution and Country: Çukurova University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Magarsus antik kenti, Adana’ya 49 km uzaklıktaki Karataş İlçesi’nin 4 km batısında, Dört Direkli
mevkiinde yer alır. Kent, Akdeniz’e girinti yapan bir burun üzerine kurulmuştur. Strabon, Mela,
Plinius, Arrianos ve Pausanias gibi antik çağ yazarlarının eserlerinde adı geçen şehir, tarihin farklı
dönemlerinde Mallos, Pyramos kıyısındaki Antiokheia, Kara (veya Yanık) Kilise, Od Kalesi ve Dört
Direkli isimleriyle anılmaktadır. Kent, M.Ö. 5. yy’dan itibaren Syennesis Hanedanlığı, Pers
İmparatorluğu, Makendonya (Büyük İskender) Krallığı, Seleukos Krallığı, Ptolemaios Krallığı,
Roma İmparatorluğu, Abbasi Devleti, Ermeni Krallığı ve Osmanlı İmparatorluğu’nun hakimiyetinde
kalmıştır. Izgara planlı bir kent tasarımına sahip olan Magarsus’ta, kalıntıları günümüze ulaşan
yapılar arasında kent suru, Athena Magarsia Tapınağı, tiyatro, stadion, sarnıç, Ortaçağ kalesi, Bizans
ve Osmanlı hamamları bulunmaktadır. Bu kalıntılardan tiyatroda, 2013 yılından bu yana kazı
çalışmaları sürdürülmektedir. Şu ana kadar yapılan çalışmalarda, tiyatronun Hellenistik veya Erken
Roma döneminde Yunan tiyatrosu geleneğinde, kuzeydoğu - güneybatı yönünde, arazinin
eğiminden faydalanılarak inşa edildiği tespit edilmiştir. Tek diazomalı caveaya sahip olan yapıda,
şu ana kadar 35 oturma sırası ortaya çıkarılmıştır. Çalışmalar devam ettiği için kapasitesi tam olarak
hesaplanamayan tiyatronun, yaklaşık 3-4 bin kişilik olduğu tahmin edilmektedir.
Title: Seniors in Space. The Sociological Analysis of Selected Concepts for
Adapting Public and Private Spaces to the Needs of an Aging Society.
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 12:30 ROOM: 1ç
Author(s): Grzegorz Gawron; Paulina Rojek-Adamek
Institution and Country: University of Silasia, Poland
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
The early part of the 21st century sees two notable milestones. For the first time in history, more
people live now in urban than in rural areas. On the other hand we have the rapid ageing of
humanity which is perhaps the most salient and dynamic aspect of modern demography. These two
closely related global trends already have and will have significant implications for human
development. This means the necessity to meet the needs of the growing group of people with
specific requirements, with full rights and legitimate aspirations for decent quality of life and be
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
involved in society. According to the World Health Organization experts, and not only their opinion,
the physical and social environments are key determinants of whether people can remain healthy,
independent and autonomous long into their old age. Of course there are many possible ways
(theories and ideas) in which the urban environment may influence the health and well-being of
older residents. But two of them seem to respond directly to the needs of shaping private and public
spaces. The concepts of “Aging in place” and “Age friendly cities” showing how societies (on
global and local level) should prepare for challenges of aging, therefore they are worth presenting
and promoting in every aspect.
Title: Anti-corruption between Theory and Practice: On How to Better Involve
Citizens in the Fight against Corruption
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 10:00 ROOM: 6ç
Author(s): Angelos Giannakopoulos
Institution and Country: University of Dortmund, Germany
E-Mail: [email protected]
Abstract:
The paper aims at presenting empirical results from the EU-funded project “ALACs: Promotion of
Participation and Citizenship in Europe through the Advocacy and Legal Advice Centres (ALACs)
of Transparency International” supported by the European Commission under the Seventh
Framework Programme. The fight against corruption within member and candidate states of the
European Union as well as in a range of countries around the world to date has made obvious that
there is a gap between centrally designed anti-corruption measures and public perceptions of
corruption. Against this background informing the public, i.e. raising public awareness about the
problem has increasingly become over the recent years one of the top priorities in the international
anti-corruption field. In order to enhance public participation in the fight against corruption the
Advocacy and Legal Advice Centre (ALACs) have become over the last years an important
instrument within the frame of the so-called International Anti-corruption Regimes. ALACs enable
direct engagement of citizens in the fight against corruption. They empower both victims and
witnesses of corruption and provide channels for their grievances. The paper provides first of all
insights into history, structure and function of ALACs as an important anti-corruption tool. By doing
so, the paper comparatively focuses on how ALACs translate concerns of ordinary citizens on
corruption cases into actions for systemic, i.e. legal, administrative and institutional anti-corruption
improvements through case and public advocacy.
Title: To Know You Know or not to Know: A Comparative Analysis of a
Commonly Occurring Discourse Marker within Different Cultural and
Language Perspectives
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 12:00 ROOM: 1ç
Author(s): Sylwia Gierszal-Sławik
Institution and Country: Uniwerytet Śląsdki, Poland
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Multidimensional and complex, discourse markers still remain to a great degree an under-theorized
concept leaving the same much space for further research and studies. In addition, until the present
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
day, there seems to be very little conformity when it comes to adequately defining the concept.
Therefore, scholars have examined the phenomenon of discourse markers in terms of their
functions, contexts, languages, frequency, influence, and categorization, to mention but a few.
Naturally, the above list does not exhaust the topic and linguists still keep conducting studies of
discourse markers, though the body of research concerning the area of discourse markers is mainly
in and about the English language. Interdisciplinary approaches and comparative analyses are not
so common in the existing literature of the field, which calls for an attempt to consider discourse
markers from the focal lens of different languages. The author of the paper undertakes such an
attempt to provide a comprehensive comparative analysis of selected discourse markers occurring in
English, Polish and Russian. As a point of departure, she gives a concise overview of the definitions
of discourse markers discussing the evolution of the terminology concerning the said phenomenon.
This is intended to partially explain why we deal with such diverse terms as discourse particles
(Schoroup 1985); pragmatic formatives (Fraser, 1987); discourse markers (Schiffrin, 1987);
discourse connectives (Blakemore, 1987, 1992); pragmatic markers (Fraser, 1988, 1990,
1996,1999); or discourse operators (Redeker 1991). The overarching objective of this paper is to
systematically investigate the discourse marker you know in English, Polish, and Russian, especially
focussing on its multifunctionality. In course of the analysis, the author discusses the
multifunctional character of you know and on the basis of its conspicuous example demonstrates
how complex and intrinsic is the phenomenon of discourse markers. Last but not least, the author
also attempts to thoroughly determine certain common functions of you know in English, Polish,
and Russian in order to reveal the existing differences and/or similarities occurring among the
particular languages.
Title: Çalışan Kadınların Karşılaştıkları Sorunların Çözümlenmesinde
Toplumsal ve Kuramsal Yaklaşımlar
èDATE: SEPTEMBER 16, 2015 HOUR: 17:30 ROOM: 3ç
Author(s): Maide Gök
Institution and Country: Bingöl University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Toplumda ikincil ve dezavantajlı konumda yer alan kadınların durumlarının iyileştirilmesi için şeklî
eşitlik söylemini savunan liberal feministler, kadının istihdam alanına katılımını bir çare olarak
görmüşlerdir. Kadınlara sağlanan biçimsel eşitliğin yeterli olmadığını belirten ve farklılık söylemi
ile ortaya çıkan radikal ve postmodern feministler ise kadınların istihdam alanında yaşadıkları
sorunları ortadan kaldırabilecek çözümler üretmeye çalışmışlardır. Özellikle kadının iş yaşamı ile
birlikte sürdürdüğü geleneksel rollerinin terk edilmesi ve ataerkil yapının tamamen ortadan
kaldırılmasını öngören bu çözüm arayışları çokça eleştirilmiş ve kadın hareketini yeni arayışların
içine itmiştir. Günümüzde iş hayatına katılan kadınların yaşadıkları sorunların ortadan kaldırılması
için aileyi koruyan ve ataerkil düzeni dönüştürmeye yönelik daha ılımlı politikalar yürütülmektedir,
fakat kadının hem bireysel hem de toplumsal olarak yaşadığı sorunların kökenlerine tamamen
inemeyen düzenlemeler, çalışan kadınların yaşadıkları sorunları ortadan kaldırmakta yeterince
başarılı olamamaktadır. Bundan hareketle bu çalışmada, çalışan kadınların karşılaştıkları temel
sorunlar ortaya çıkış nedenleri ile birlikte ele alınmakta ve bu sorunlara çözüm önerileri
sunulmaktadır. Çalışan kadınların yaşadıkları temel sorunlar kimlik, iş ve denge sorunu olmak üzere
üç başlıkta incelenmektedir. Bu temel sorunlara ilişkin toplumsal ve kuramsal yaklaşımlar ise
toplumsal cinsiyet kuramları ve sosyalleşme teorileri bağlamında ele alınmaktadır. Çalışan
kadınların bireysel, iş ve aile yaşamlarından kaynaklanan nedenlerle sorunlar yaşadıkları ve
sorunların hem toplumsal yapıda hem de iş-aile yaşamı ile ilgili bazı düzenlemelerle ortadan
kaldırılabileceği düşünülmektedir. Özellikle toplumsal cinsiyet rollerine bağlı iş bölümü daha
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
eşitlikçi bir biçimde dağıtılmalıdır. Kadının kendi kimliğinin farkında olması desteklenmeli ve iş
seçiminde bunu dikkate alması sağlanmalıdır. Kimlik sorunun ve yalnızlık hissinin azaltılması için
istihdam alanında kadın oranın artırılması çözüm olarak görünmektedir. Farklı iş alanlarına katılma
kadınların kendilerini daha rahat hissedecekleri ortamların oluşmasına katkı sağlayacak ve böylece
kadınların kendilerini gerçekleştirebilmelerine imkân tanınmış olunacaktır.
Title: Enerji Etkin Peyzaj Planlama: Danimarka Hedebygade Blok Kentsel
Ekolojik Yenileme Projesi Örneği
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 14:30 ROOM: 5ç
Author(s): Gizem Cengiz; Aysel Uslu
Institution and Country: Bartın University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
Günümüzde kentli nüfusta görülen artış barınma ihtiyacını da arttırmaktadır. Plansız kentleşme,
altyapı yetersizliği vb. gibi fiziksel koşullardaki yetersizlikler de bu koşulları iyileştirme çabalarını
beraberinde getirmektedir. Mevcut kentsel alanlarda iyileştirme ve yenileme çalışmaları da bu
açıdan her geçen gün önem kazanmaktadır. Doğayla uyumlu ve doğayı veri olarak işleyen ekolojik
kentsel yenileme çalışmalarında amaç, sürdürülebilir kentsel gelişimin gerçekleşmesidir. Planlama
süreçlerinin ekolojik temele dayalı olarak yürütülmesi ve koruma-kullanım dengesinin gözetildiği
doğayla uyumlu bir yaşam için ekoloji-enerji ilişkisinin güçlü kurulduğu bir planlama yaklaşımı
benimsenmelidir. Artan nüfusa bağlı olarak enerji tüketiminin ve dolayısıyla enerji ihtiyacının
arttığı görülmektedir. Sahip olduğumuz doğal kaynakların bilinçsizce tüketilmesi, topluma enerjinin
verimli kullanılmasının gerekliliğini benimsetmiş ve toplumu yenilenebilir enerji kaynaklarının
kullanılmasına yönlendirmiştir. Bu nedenle, sürdürülebilir kentsel gelişimin temel ögelerinden biri
olan enerjinin etkin kullanımı öncelikle peyzaj planlama açısından sağlam bir temele oturtularak
kentsel mekâna yansıtılmalıdır. Bu bildiride kentsel ekolojik yenileme örnekleri arasında önemli
yere sahip olan Hedebygade Blok Kentsel Ekolojik Yenileme Projesi özellikle seçilmiştir. Bu
projede ekolojik açıdan hangi konuların, nasıl ele alındığına ilişkin değerlendirmeler ve analizler
yapılmıştır. Kentsel alanlarda yapılacak yenileme çalışmalarının ekolojik çözümlere katkıda
bulunmasının ve böylelikle daha gelişmiş bir yaşam alanı oluşturulmasının gerekliliği üzerinde
durulmuştur.
Title: Markanın Menkul Kıymetleştirilmesi
èDATE: SEPTEMBER 16, 2015 HOUR: 14:00 ROOM: 1ç
Author(s): İlkut Elif Kandil Göker; İsrafil Zor
Institution and Country: Kırıkkale University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
Ekonomik konjonktürün, finansal krizlerin firmalarda yarattığı finansal sıkıntıyı çözmek ya da yeni
yatırımları daha düşük risk ve maliyet avantajı ile finanse etmek amacıyla firmalar varlıklarını
yeniden sermayeleştirme suretiyle fon temin etmektedir. Günümüzde firma değerinin neredeyse
%70’inin maddi olmayan varlıklardan kaynaklandığı göz önünde bulundurulduğunda menkul
kıymetleştirmeye tabi varlıklar içinde maddi olmayan varlıkların da yer alması beklenen bir
neticedir. Son yıllarda marka, firmaların sahip olduğu önemli bir maddi olmayan varlık kalemi
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
olarak kabul edilmekte ve menkul kıymetleştirmeye konu edilmektedir. Markaya dayalı menkul
kıymetleştirmeyi bir firmanın markasından beklediği gelir akışlarını satmak suretiyle markasını gelir
yaratabilecek bir varlığa dönüştürdüğü finansal işlem olarak tanımlamak mümkündür. Varlığa ve
ipoteğe dayalı menkul kıymetleştirmeye konu olan mevcut tüketici kredisi, ticari kredi, finansal
kiralama sözleşmesinden doğan alacaklar ve konut kredisinin yarattığı cari nakit akışlarının aksine,
markaya dayalı menkul kıymetleştirme, geleceğe yönelik beklentilerin şekillendirdiği cari olarak
bilinemeyen nakit akışlarına dayanmaktadır. Bu nedenle markaya dayalı menkul kıymetleştirmenin
önemli bir ayağını da marka değerinin tespiti oluşturmaktadır. 1997 yılında David Bowie’nin 300
şarkı sözünün telif hakkından elde etmeyi beklediği nakit akışını menkul kıymetleştirmesi telif
hakkı, marka, patent gibi fikri mülkiyetlerin menkul kıymetleştirmesinin ilk örneği olmuştur. Bunu
pek çok ülkede faaliyet gösteren dünyaca ünlü Ralph Lauren, Calvin Klein, Dunkin’ Donuts, Disney
vb. gibi markaların menkul kıymetleştirilmeleri takip etmiştir. Bu çalışma henüz Türkiye için yeni
bir kavram olan markaya dayalı menkul kıymetleştirmenin kavramsal boyutları, işleyiş süreci,
tarafları ve örnek uygulamaları bakımından açıklamayı ve TMS 38 ve Sermaye Piyasası Kanunu
Seri III No58.1 Varlığa ve İpoteğe Dayalı Menkul Kıymetler Tebliği ışığında markaya dayalı
menkul kıymetleştirmenin Türkiye için uygulanabilirliğini teorik olarak değerlendirmeyi
amaçlamaktadır.
Title: Ziya Gökalp'ın Düşünce Sisteminde Laik Yaklaşımlar
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 09:30 ROOM: 2ç
Author(s): Serkan Gül
Institution and Country: Bozok University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Avrupa’da uluslaşma, ulus-devlet, laiklik ve modern devlet kurumlarının oluşması gibi yüzlerce
yıllık süreçlerin sonucunda ortaya çıkan siyasal, sosyal ve ekonomik gelişmeleri, Osmanlı aydınları
geleneksel yapıyı koruyarak gerçekleştirmek gibi bir çaba içindeydi. Bu yaklaşımın iki temel nedeni
vardı. Birincisi, çok kuvvetli İslami gelenek nedeniyle laikliğe mesafeli durulması ve buna paralel
olarak sosyal ve kültürel değişimi gerçekleştirmenin çok zor olmasıdır. İkinci olarak, Osmanlı’nın
kuvvetli emperyal geleneği nedeniyle ulus ve ulus-devlet fikirlerine mesafeli durmasıdır. Bu tür
ciddi sınırlamalar içinde, Osmanlı aydını köklü bir değişim perspektifi ortaya koyamıyordu. Bu tür
sınırlamalara karşı en cesur meydan okumalardan birisini gerçekleştiren aydınların başında ise Ziya
Gökalp geliyordu. Ziya Gökalp, siyasal, sosyal ve kültürel alanlarda ortaya koyduğu kuramlarla
Türk düşünce hayatının en önemli isimlerinden birisidir. Daha çok Türk milliyetçiliği üzerine
kuramlarıyla bilinen Gökalp’i kendisinden önceki başlıca düşünürlerden ayıran önemli bir özelliği
de laik bir düşünce sistemini ortaya koymasıdır. Her ne kadar yazılarında laiklik ifadesini doğrudan
kullanmasa da Gökalp’in dinin toplum hayatındaki ve hukuktaki rolü üzerine söyledikleri kendinin
laik bir hukuki ve toplumsal yapıyı savunduğunu göstermektedir. Bu bildiride, fikirleriyle hem
Cumhuriyet öncesi dönemde hem de Cumhuriyet döneminde Türk hukuk ve toplumsal hayatlarının
şekillenmesinde önemli bir rol oynayan Gökalp’in yazılarından ve üzerine yapılan çalışmalardan
yararlanılarak laiklik üzerine yaklaşımı ortaya konulacaktır. Bu çerçevede, Gökalp’in dinin
toplumsal rolü; kadın-erkek eşitliği; örf ve nas ayrımı ve halifelik üzerine görüşleri analiz
edilecektir.
Title: ILO Normları ve Türkiye’de Çocuk İşçiliği Sorunu
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 14:00 ROOM: 6ç
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
Author(s): Gökhan Güllü
Institution and Country: Marmara University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Çocuk işçiliği sorunu, bazı çevrelerce ekonomik bir sorun olarak değerlendirilse de aslında çok
boyutlu sosyolojik bir sorundur. Bu noktadan hareketle çocuk işçiliğinin engellenmesi konusunda
uluslararası seviyede alınan önlemler, her ülke için olduğu gibi ülkemiz açısından da takip edilmesi
gereken bir süreçtir. Uluslararası düzeyde belirlenen kuralların ülkeler için yaptırımları, kendi
mevzuatlarındaki yansımalarla ortaya çıkabilmektedir. Bu çalışmanın amacı, çocuk işçiliğinin
kaldırılması konusunda ILO normlarının sosyal politikaya ve uygulamaya olan yansımalarının
belirlemek ve bu çerçevede Çocuk işçiliği konusunda ILO normları ile Türk Hukukunun
karşılaştırılması yapılarak bu konuda hayata geçirilen programlarının işlerliği ve etkinliğini
sorgulamaktır.
Title: Kur’an-ı Kerim'de İnsanı Anlamanın İmkânı: Nefs Kavramı
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 10:00 ROOM: 6ç
Author(s): Tuğba Günal
Institution and Country: Ankara University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
İnsan, kelime kökü itibarıyla; idrak etmeyi, farkında olmayı, anlamayı, ayırt etmeyi, iletişimde
bulunmayı, merkez (gözbebeği) olmayı, anlam alanı içerisinde barındırmaktadır. Dolayısıyla insan;
bir varlık olması ve varlık alanının duyularına ve aklına konu olması bakımından farkında olan ve
idrak eden; idrak ettiği varlıkla ilişki kurup onu akli temelde değerlendirmesi ve bilgi üretmesi
bakımından anlayan, anlamaya konu olan varlık, olay ve olgular arasında tercihte bulunabilen ve
tercihini değer temeli üzerine inşa edebilen olması bakımından ayırt eden, varlıklarla ve olaylarla
düşünce-söz ve davranış temeli üzerinde ontolojik-epistemolojik-etik ve estetik bağ kurabilen
olması bakımından iletişimde bulunan ve barındırdığı potansiyelleri (fıtrat) bakımından da varlıklar
arasında merkezi bir konuma sahip olan varlıktır. Vahyin insanı muhatap almasının ve söylemini
insanı temele alarak inşa etmesinin zeminini söz konusu bu yapı oluşturmaktadır. Her varlık cinsinin
temeline yerleştirilen fıtrat; cinsler arasındaki ayrışmanın (f-t-r) zorunluluğunu göstermektedir.
Kur’an-ı Kerim’de bu ayrışmanın zorunluluğunu ifade eden ve her varlık cinsini anlatmanın
temeline yerleştirilen bir diğer kavram da nefs’tir. İnsanı anlamaya dönük çabanın bu anlamda nefs
konusu üzerine odaklanması zorunludur. İslam literatüründe bu konu üzerinde önemle durulmuş
olmasına rağmen konu esas bağlamından koparılmış, anlam bazen ruh-beden düalizmini
temellendirmenin bir aracı, bazen de insan ruhunun yaşamı boyunca geçireceği hiyerarşik düzenin
bir anlatımı olarak ele alınmıştır. Oysaki nefs, bu anlamların uzağında, insanın ‘kendi’liğini
anlatmak üzere kullanılmaktadır. Kur’an-ı Kerim, ‘kendi’liği nasıl tanımlamaktadır, ‘kendi’lik,
potansiyel anlamda içerisinde neler taşımaktadır, ‘kendi’liğin çözümü insanın bireysel ve toplumsal
hayatına nasıl yansımaktadır, soruları tebliğimizin konusunu oluşturmaktadır.
Title: Ülkelerin Kalkınmasında ve İşbirliğinde Eğitimin Rolü: Türkiye ve
Polonya Örneği
èDATE: SEPTEMBER 16, 2015 HOUR: 17:30 ROOM: 6ç
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
Author(s): Ali Yılmaz Gündüz
Institution and Country: İnönü University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Eğitim, ülkelerin ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmişlik düzeylerini belirleyen en önemli faktörden
biridir. Eğitimin amacı bilgi üretmektir. Eğitim bireylere sağladığı özel yararlar yanında toplumsal
açıdan ortaya koyduğu dışsallıklar nedeniyle de ülkelerin ekonomik kalkınmalarında ciddi rol
oynamaktadır. Bireylerin eğitim seviyesi yükseldikçe nitelikli iş gücü dar boğazı aşılmakta, bilimsel
ve teknolojik yenilikler hız kazanmaktadır. Eğitim sayesinde emeğin verimliliğinin artması sonucu
olarak milli gelir düzeyi hızla artmaktadır. Eğitim düzeyi yüksek toplumlarda veya ülkelerde
yönetim daha demokratik bir nitelik kazandığı, ekonomik ve siyasi istikrarı sağlamak kolaylaştığı ve
suç unsurları düştüğü için eğitime yapılan yatırımların geri dönüş hızı fiziksel sermaye
yatırımlarından daha yüksek olmaktadır. Bu çalışmada, ülkeler için ekonomik açıdan eğitimin ve
eğitim yatırımlarının niçin önem taşıdığı üzerinde durulacak ve eğitimin iktisadi kalkınmadaki rolü
analiz edilecektir.
Title: Kırgız Matbuatının Gelişmesinde Kazan ve Ufa'nın Yeri
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 09:00 ROOM: 2ç
Author(s): Ebubekir Güngör
Institution and Country: Bozok University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Ceditçiler İdil – Ural bölgesinde bulunan Kazan ve Ufa şehirlerini kendilerine merkez yapmışlardır.
Ceditçilerin bu şehirlerdeki çalışmalarıyla ortaya çıkan yenileşme hareketlerini Türkistan aydınları
öncelikle çeşitli süreli yayınlardan ve Türkistan’a gelen Tatarlardan öğrenmişlerdir. Arkasından
Ceditçiliğin merkezi olan İdil – Ural bölgesine giderek burlardaki medreselerde eğitim almışlardır.
Tabi ki belirtilen bölgenin o dönemin ilim ve kültür merkezi olması ve bütün İslam alemi ile
bağlantı kurulduğu gibi batıdaki gelişmelerin takip edilebilmesi diğer önemli etkenlerden
birtanesidir. Kazak ve Kırgızların yaşadıkları bölgelerde eğitim konusunda Ufa ve Kazan şehirlerine
göre imkanların azlığı, Cedit mektep ve medreselerinin başarıları, medreselerin modern müfredatı
ve kısa sürede iyi bir eğitim alınabilmesi diğer Türk topluluklarında olduğu gibi Kırgız gençleri de
bu şehirlere gelip eğitim almışlar, dünyada meydana gelen değişimleri takip etmişlerdir. Kazan ve
Ufa şehirleri bir çok konuda Türkistan’ı etkilemiştir. Bunların içerisinde matbuat alanındaki
gelişmeler Kırgız Türkleri için çok önemli bir yere sahiptir. Öncelikle Kırgız matbuatı ilk olarak
Kazan ve Ufa’da yayınlanan eserler ile inşa edilmiştir.
Title: Gerçekliğin Yeniden Üretimi Bağlamında Yeni Toplumsal Hareketler:
Hologramas por la Libertad (Özgürlük İçin Hologramlar) Eylemi Örneği
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 11:00 ROOM: 6ç
Author(s): İremcan Güngör
Institution and Country: Kocaeli University, Turkey
E-Mail: [email protected]
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
Abstract:
Yirmi birinci yüzyıl insanlık tarihinde çok sayıda değişimin yaşandığı bir dönemdir, günümüzü
modern sonrası dönem olarak nitelendirmek mümkündür; modern sonrası dönemde ise modern
dönemin reddettiği birçok kavramın ve değerin farklı biçimlerde yeniden görünür hale gelmiş
olduğu gözlenmektedir. İnternet teknolojisinin gelişmesi ile dönüşen iletişim ve ifade ortamları
algılanan gerçekliğin ve direniş pratiklerinin de yapısını değiştirmiştir. İnternet üzerinden
paylaşılabilecek bilgi ve görüşler neredeyse sınırsızdır. Bu çalışmada dünyanın ilk hologram eylemi
olan "Hologramas por la Libertad" (Madrid) eylemi konu alınmış ve Jean Baudrillar'ın simülasyon
kuramı üzerinden, gelişen teknolojiler ışığında dönüşen toplumsal hareket pratikleri göz önünde
bulundurularak incelenmiştir.
Title: Holding Joint Stock Company General Meetings Virtually in Turkish
Law and Comparative Law
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 15:00 ROOM: 3ç
Author(s): Esra Hamamcıoğlu
Institution and Country: Kadir Has University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
General meeting in joint stock companies is, as a rule, a body convened upon gathering of
shareholders or their proxies upon a duly made call in order to discuss and take resolutions on a
certain agenda . General meeting is a mandatory body where shareholders or their proxies disclose
their wills; have information concerning operation of the company and exercise their rights arising
out of shareholding status. Shareholders have a say in company management by attending a general
meeting and casting votes. Resolutions taken at general meetings shall bind all shareholders
regardless of attendance to the meeting (Turkish Commercial Code a. 423). However, shareholders
may avoid attending general meetings because of reasons like large numbers and widespread
location of shareholders, distance of meeting venue, cost of travelling such distance, lack of time,
information concerning the company being technical, shareholder’s assumption that he may not be
influential in resolutions. The loss arising from votes that may determine destiny of the company in
the event of failure of shareholders to attend company general meetings is qualified as gap of power.
This problem presents even more importance with respect to public joint stock companies with large
numbers of shareholders spread to large masses. Ensuring that shareholders exercise their basic
shareholder rights e.g. attending general meeting, stating opinions, making suggestions, asking
questions, casting votes and therefore including shareholders into management process in full sense
is a must for solution of the problem of gap of power. Because this is the only way to ensure
shareholder democracy at general meetings of joint stock companies. The possibility of attending
general meetings electronically appears as an influential tool in solution of the problem of gap of
power. Conditions to hold general meetings virtually under provisions of Turkish Commercial Code
and applicable secondary legislation are aimed to be assessed and examined with a comparative law
analysis in our study.
Title: Animasyon Filmlerinde İnsan ve İnsan Dışı Doğa Çatışması: Sevimli
Hayvanlar ve Orman Çetesi Filmlerinin Analizi
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 12:00 ROOM: 4ç
Author(s): Aslı İgit
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
Institution and Country: Kocaeli University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Günümüzde giderek artan kentleşme, endüstriyelleşme ve mevcut kitlesel üretim-tüketim
ilişkilerinin bir sonucu olarak insanların doğa üzerinde oluşturduğu baskı ve tahribat artmaktadır.
İnsan faaliyetlerinin doğada yarattığı bu olumsuz etkiler, farklı düşünce akımlarınca geliştirilen
hareketlerle sorgulanmaktır. Bu yaklaşımlardan biri olan insan merkezli çevreci hareketler genellikle
belirli bir çevre sorununun kısa vadeli çözümüne yönelik ve sistemin olanakları içerisinde somut
çabalar gösterirken, sorunların kökenine inmeyi göz ardı eder. Diğer taraftan doğanın kendisi için
değer taşıdığını söyleyerek insan odaklı düşünce sistematiğine karşı çıkan derin ekoloji yaklaşımı
ise ekolojik sorunlarının temelinde, insanın doğayı kaynak olarak algılayan bakış açısının yattığını
iddia eder. Doğa ve çevreye ilişkin sorunların küresel boyutlara ulaşmasıyla birlikte, farklı ekolojik
hareketlerin yanı sıra kitle iletişim araçları da çeşitli anlatılar aracılığıyla dünya kamuoyunun
dikkatini, yaşanan ekolojik sorunlara çekmektedir. Çalışma kapsamında insanların doğaya yönelik
müdahalesini eleştiren anlatı örnekleri olarak; Sevimli Hayvanlar (Konferenz der Tiere) ve Orman
Çetesi (Over the Hedge) animasyon filmleri ele alınmaktadır. Her iki filmin de insanın doğa ile
kurduğu ilişkiyi nasıl sorunsallaştırdıkları, ekolojik sorunların kaynağına ilişkin hangi çıkarımlarda
bulundukları, bu sorunlara çözüm olarak ne tür mesajlar sundukları, insanın doğa üzerinde var olan
tahakkümünü hangi anlatılar aracılığıyla kurdukları, derin ekolojist ya da çevreci yaklaşımlardan
hangilerine daha yakın oldukları analiz edilmektedir. Ayrıca söz konusu animasyon filmlerinin
yakın tarihlerde farklı ülkelerdeki yapımcılar tarafından üretildikleri de dikkat! e alınarak çatışan
mesajları olup olmadığı da karşılaştırılmaktadır.
Title: Tarih Yazımında Psiko-Biyografiler: İyi Örneklerden Yöntemin
Belirlenmesine
èDATE: SEPTEMBER 16, 2015 HOUR: 14:30 ROOM: 1ç
Author(s): Süleyman İnan
Institution and Country: Pamukkale University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Daha çok siyasi kişilerin biyografileri son zamanlarda akademik tarih çalışmalarında ilgi görmekte
ve farklı disiplinlerden yardım alarak yeni boyut kazanmaktadır. Psikolojinin rehberliğindeki ve
basitçe kişiyi daha iyi anlama olarak tanımlanan "psiko-biyografi" (psychociography) de bunlardan
biridir. Psiko-biyografi, incelenen kişinin ruh ve iç dünyasına yönelir ve kayda geçmiş arşivsel bilgi,
anı ve anlatılardan yola çıkarak mantıklı/tutarlı açıklamalar getirmeye uğraşır. Akademik alanda
yöntemi hâlâ tartışılan ve henüz yaygınlık kazanmamış böylesi çalışmaların bilimselliği, bu
durumda kolaylıkla yazanın yaklaşım, ele alış tarzı ve tutumuyla ilişkilendirilebilir. Bu çalışma, yeni
bir disiplin olarak bir psiko-biyografik çalışmada nasıl bir yol izleneceği, güçlü-zayıf yanlarının
neler olduğu ve kaynaklarının ne olacağı sorularını cevap arayan ve temelde bu yeni alanın
metodolojik kurallarını/notlarını ortaya koymayı hedeflemektedir.
Title: Sovyet Sonrası Bağımsız Devletlerin Gelişimi: Azerbaycan ve Estonya
Örneği
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 12:30 ROOM: 4ç
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
Author(s): Gülzar İsmayil
Institution and Country: Çanakkale Onsekiz Mart University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Farklı milletleri 70 yıla yakın bir süre otoriter rejim altında birleştiren Sovyetler Birliği’nin geçen
yüzyılın sonlarında (1991 yılında) çöküşü dünyanın siyasal haritasını yeniden belirledi. Bağımsızlık
elde eden 15 ülke aradan geçen 24 yılda devlet olarak yeniden oluşma, uluslararası düzeyde
tanınma, dünya politikasında aktif taraf olma, gelişme ve kalkınma adına mücadeleler verdiler ve
farklı yollar izlediler. Eski Sovyetler Birliği’ni oluşturan 15 cumhuriyetin her birinin özgürlük
sonrası mücadele yolunu bu çalışma içinde araştırmak imkânsız olduğundan, biz onlardan ikisini:
Azerbaycan ve Estonya örneğini ele almağa çalışacağız. Bildiri konusu olarak Azerbaycan ve
Estonya’nın seçilmesi bir rastlantı değildir. Farklı coğrafyalarda yerleşen bu devletler belki ilk
bakışta bir birinden çok farklı görünebilir. Ama buna rağmen iki devleti birleştiren benzerlikler de
vardır. Her iki ülke bağımsızlık yolunda verilen milli mücadele, bağımsızlık kazandıktan sonra
gerçekleşen siyasal ve ekonomik reformlar, uluslararası düzeyde tanınma, komşu devletlerle barış
ilişkileri kurma ve Batı’yla bütünleşme konusunda çok benzer yollar izlemişlerdir. Ancak her iki
ülkenin bulundukları coğrafi konumun bu ülke uluslarının bağımsızlık mücadelesine etkileri farklı
olduğu gibi, sahip oldukları potansiyeli kalkınma aracı olarak kullanma, toplumsal sorunlara
çözümler bulma gibi konularda tutumları aynı olmamıştır. Ortak soy, kültür, dil ve din faktörleri
bağımsızlığına kavuşan devletlerin komşu devletlerle yakınlaşma politikalarında önemli bir etken
olmuştur. Bu doğrultuda çalışmamızda Azerbaycan ve Estonya devletlerinin benzer ve farklı yönleri
genel hatlarıyla ele alınmakla, bağımsızlık sonrası dönemde adı geçen devletlerin eski Sovyet
rejiminin etkisinden kurtulmada ne kadar başarılı oldukları, özgürlüğe giden yolun hangi kayıplara
yol açtığı değerlendirilmiştir. Aynı zamanda Azerbaycan’ın özel ilişkilerle bağlı olduğu Türkiye ile,
Estonya’nın ise Finlandiya ile ilişkileri, Azerbaycan ve Estonya devletlerinin bulundukları coğrafi
bölge açısından stratejik konumları, bu devletlerin dünya siyasetindeki politikalarının nasıl
belirlendiği, günümüzde onların hangi gelişim seviyesine ulaşabildikleri ve bundan sonra izlene
bilecek politikalar gibi konular ele alınacaktır.
Title: Okuma Motivasyonu ile Yaşam Boyu Öğrenme Yeterlik Düzeyi
Arasındaki İlişkinin İncelenmesi
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 11:00 ROOM: 1ç
Author(s): Abdullah Kaldırım; Sedat Turgut
Institution and Country: Dumlupınar University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
Yirmi birinci yüzyılda ekonomik, teknolojik, politik, sosyal ve kültürel değişmeler çok hızlı bir
şekilde gerçekleşmektedir. Bu durum bilginin değişimine süreklilik ve hız kazandırmaktadır.
Bilginin değişim hızındaki artış, bireyleri sadece örgün öğretim kurumları aracılığıyla değil sürekli
bir şekilde öğrenme gereksinimi içerisinde bırakmaktadır. Bu durumun bir sonucu olarak öğrenme
faaliyetlerinin bireyin yaşamı boyunca devam eden bir eylem olduğu ve okul veya üniversite gibi
kurumlarla sınırlandırılamayacağı anlaşılmıştır. Bu anlayıştan hareketle bireyler ve toplumlar,
bilginin değişim hızına ayak uydurabilmek, değişen dünya şartlarına uyum sağlayabilmek ve çeşitli
ihtiyaçlarını karşılayabilmek amacıyla yaşam boyu öğrenme faaliyetlerini gerçekleştirmektedirler.
İnsanoğlu yaratılışı gereği yeryüzünde var olduğu günden itibaren çevresinde olup biteni anlama;
zihninden geçenleri etrafındaki diğer bireylere anlatma ihtiyacı hissetmiş ve bu ihtiyacın
karşılanması amacıyla diller ortaya çıkmıştır. Bireyler, diller aracılığıyla birbirlerine duygu, düşünce
ve tecrübelerini aktarma; üretilen bilgileri takip etme ve öğrenme faaliyetlerini gerçekleştirme
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
imkânı bulmuşlar, böylece değişen dünya şartlarına uyum sağlamaya çalışmışlardır. Bu uyum
sağlama süreci içerisinde öğrenme faaliyetlerinin temelinde yer alması ve hızla artan bilginin
kolayca takip edilmesini sağlaması açısından okuma becerisi büyük önem taşımaktadır. Yirmi
birinci yüzyılda bireylerin hızla değişmekte olan dünyaya uyum sağlayabilmesi adına yaşam boyu
öğrenme faaliyetleri ne derece önemli ise, okuma eylemi de yaşam boyu öğrenmenin
gerçekleşebilmesi adına o derece önem arz etmektedir. Çünkü yaşam boyu öğrenmenin temelini
okuma eylemi oluşturmaktadır. Bireyler, değişik türdeki metinleri okudukça yeni bilgiler
öğrenmekte, başka bilgilerin öğrenilmesine kapı açmakta ve böylece hızla değişmekte olan dünyaya
daha kolay bir şekilde uyum sağlayabilmektedirler. Yapılan araştırmalar da anlayarak okumayı
yaşam boyu öğrenmenin temel beceri ve özellikleri arasında göstermektedir. Ancak, alan yazında
okuma motivasyonu ile yaşam boyu öğrenme yeterliği arasındaki ilişkiyi belirlemeye yönelik
herhangi bir çalışmaya rastlanmamıştır. Bu çerçevede bu araştırmada okuma motivasyonu ile yaşam
boyu öğrenme yeterliliği arasındaki ilişkilerin belirlenmesi amaçlanmaktadır. Araştırma ilişkisel
tarama modelinde desenlenmiştir. Araştırmanın evrenini 2015 yılında Dumlupınar Üniversitesi’
nde görev yapmakta olan yetişkin bireyler oluşturmaktadır. Bu evrenden hareketle bir çalışma grubu
oluşturulacaktır. Araştırmanın verileri; Schutte ve Malouff’un (2007) geliştirdiği, Türkçe
uyarlaması Yıldız, Yıldırım, Ateş ve Çetinkaya (2013) tarafından yapılan Yetişkin Okuma
Motivasyonu Ölçeği (YOMÖ); Uzunboylu ve Hürsen (2011) tarafından geliştirilen Yaşam Boyu
Öğrenme Yeterlik Ölçeği (YBÖYÖ) aracılığıyla toplanacaktır. Araştırmada katılımcıların okuma
motivasyonlarının ve yaşam boyu öğrenme yeterliklerinin belirlenmesinde aritmetik ortalama,
standart sapma, yüzde, frekans gibi betimsel istatistikler; okuma motivasyonu ve yaşam boyu
öğrenme yeterliğine ilişkin görüşlerin karşılaştırılmasında t-testi ve ANOVA; iki değişken
arasındaki ilişkinin belirlenmesi için ise Pearson Korelasyon katsayısı kullanılacaktır. Verilerin
analizinden sonra elde edilen bulgular yorumlanacak ve sonuçlar alan yazındaki çalışmalarla
karşılaştırılacaktır.
Title: Discourse of Global Climate Change: Do Multinational Corporations
Speak in One Voice?
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 16:00 ROOM: 2ç
Author(s): Oleksandr Kapranov
Institution and Country: University of Bergen, Norway
E-Mail: [email protected]
Abstract:
This conference contribution presents a mixed methods study involving discourse analysis of British
Petroleum’s (further referred to as ‘BP’) and the Royal Dutch/Shell Group’s (further referred to as
‘Shell’) official reports pertaining to the issue of global climate change. The corpus of official
reports comprises BP’s and Shell’s texts pertaining to global climate change available to the public
on the official corporate web pages from the period of time from 2005 until 2015. The corpus is
analysed in software programs Wordsmith and SPSS respectively to identify major categories
involved in BP’s and Shell’s discourse on global climate change. Data analysis indicates that there
are no statistically significant changes over time in relation to the corporate discourse by BP and
Shell on global climate change. Data analysis reveals that major categories in discourse on global
climate change identified in Shell’s and BP’s official reports exhibit similar discourse patterns in
terms of quality and quantity. Based upon these findings, it can be assumed that multinational
corporations, such as BP and Shell, tend to employ identical corporate discourse referring to global
climate change.
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
Title: Sosyal Bilimlerde Parçacı Bakış Açısından Bütüncül Bakış Açısına Doğru
Bir Metodoloji Denemesi: Üçlü Düşünce Sistemi/Trioloji
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 10:00 ROOM: 5ç
Author(s): M. Abdülmecit Karaaslan
Institution and Country: Bartın University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Sosyal bilimlerde gelinen son aşamada; her bilim dalı, tanımı gereği kendi bakış açısından görüş ve
olgulara yaklaşmakta ona göre bir takım hükümler vermektedir. Bütün bilim disiplinleri arasında
ortak bir uzlaşı sağlaması gereken felsefe bilimi, tüm bilimlerin verilerinden istifade ile genel bir
değerlendirme görevi yapması gerekirken o da bizatihi insan aklı ve arzularından kaynaklanması,
birinci derecede vahyi esas almaması yönüyle eksiktir. Bakış, yorum açılarının atomize olduğu bir
dünyada maalesef bölünme kabul etmeyen hakikat, parçacı bakış açılarıyla bölünmek istenmekte
buna göre tasarlanan bir ideoloji anlayışlarıyla devletler ve hâkimiyet teorileri kurulmaktadır. Bu
çarpık anlayışa göre kurulan egemen güçler, askeri ve ekonomik gücü de ele geçirince “dünyaya
barış ve mutluluk getireceğim/nahnu muslihun” edasıyla ortaya çıkmaktadırlar. İnsanlık bu
bağlamda özellikle bu bakış açılarından son yüzyılda çok çekti. Kapitalist dünyanın hümanizmi,
sosyalist dünyanın diyalektik materyalizmi, uzak doğunun spiritüalizmi ve mistisizmi insanlığa pek
çare olmuş gözükmüyor. Bu açıdan disiplinler arası küresel bir bakış açısı ve yöntembilime ihtiyaç
var. İnsanlığı sofizm’den kurtarıp doğru düşüncenin temellerini atan Aristo ve Farabi’den modern
epistemolojiye, Lao Tzu’cu diyalektik mantıktan Hegelci-Markscı diyalektik mantığa kadar
meseleler karşısında hüküm verme mantığı; ifrat tefrit arasında gitti geldi. Bilimsel yargıda
bulunma; bir başka deyişle hüküm verme ve çıkarım, ya lafızlar arasındaki tutarlılık geçerlilik
ilişkilerine ya da zıtların çatışmasına indirgendi. Oysa hepsinin de belli anlamda değeri olmakla
beraber sadece biri yeterli değildi. İnsan aklını yaratan Tanrının Vahyi de devreye girmeliydi.
İslâm Kelâm ve Fıkıh bilginleri “Fıkıh Usûlü” adı verilen yöntembilimle doğruya ulaşmada/hüküm
vermede yüzyıllar boyunca isabetli prensipler buldular. Bu prensiplerden hareketle hasseten islamî
ilimler olmak üzere sosyal bilimleri inşa ettiler. Böylece İslâm Medeniyetine ulaşıldı. Sosyal
bilimler gibi bir olguya/görüşe birçok etkenin tesir ettiği bir sahada sübjektiflikler çoktur. Bir
meselede mutlak doğruya hükmetmek zordur. Belki doğruları yalın-daha-en kategorileriyle tasnif
etmek olasıdır. Bu açıdan son zamanlarda gelişen Prof Dr. Lütfi Askarzade’nin “Fuzzy
Logic/Bulanık Mantık”ı sosyal ve dini bilimlerde yeni/küresel bir yorum ve hüküm çıkarma yöntemi
olabilir mi? “Bütün felsefeler aslında üç noktada toplanır: Ruhçu düşünce, maddeci düşünce ve
ortada islam…” diyen Prof. Dr. Aliya izzetbegoviç’in öngörüleriyle İslâm, üçüncü bir yol olamaz
mı? İslam Fıkıh Usulünü de içeren bir eklektizmle sosyal bilimlere bütüncül bir bakış açısı/bir yeni
bir metodoloji ortaya koyulamaz mı? Biz bu sorulara “evet koyulabilir” diyoruz. Evet dünya, ne
diyalektik mantıkta olduğu gibi salt zıtların çatışması ne de Aristo mantığında olduğu gibi basit
Aristo Kıyasından ibaret değil… Bunlardan maada Tanrının Peygamberler vasıtasıyla bildirdiği
akli/evrensel mantık prensipleri ve hakikatler de var. Bakış açılarımızı bilimlerin tasnifinden
hareketle, maddi ilimlerle manevi ilimleri salt birbirinden ayrı görmeksizin sırf insanın anlam
arayışının bir yolu olarak düşünüp; tanımları gereği farklı bakış açıları ve değerlendirme yöntemleri
olsa da tüm bilimlerin ortak kesişim kümesinde bir alana sahip olduğunu bilmeliyiz. Bu ortak alan,
biz insanoğlunun anlam arayışına bir cevap ve bölünmez hakikate giden bir yoldur. Bu yönüyle
yargılarımızı maddeci-ruhçu ortada dengeli, ifrat-tefrit ve ortada itidal, doğru-daha doğru- en doğru
ve ortada mutlak doğru veya yanlış daha yanlış en yanlış ortada mutlak yanlış ve aralarında
rölativite (görecelikler) şeklinde sınıflandırıp; fıkıh usulü, fuzzy logic’in gerekçelendirme yöntemi
ve modern epistemolojiyi kullanarak küresel bir bakış açısına sahip olabiliriz. Biz bu yöntemimizde
genelde insanın mekanik düşünce yapısının formlarının iki şey veya zıtlar arasında; çeşitli genel
geçer doğrular ve benzetme/karşılaştırma yetilerinden hareketle ortayı/dengeyi bulmak olduğu için –
sanki bu şekliyle hayali üç nokta varmış gibi geldiğinden dolayı- bu yöntemimize trioloji (üçlü
bilim) adını verdik. Bu yöntemin bütüncül bakış açılarını, mantık çeşitlerini, hüküm çıkarma
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
yöntemlerini çeşitli şekiller ve kavram kümeleriyle vererek yöntemimizi temellendirmeyi
düşünüyoruz. Bu yöntemin bizi, bilimsel tartışmalarda farklı iki yansıması olan indirgemeci ve
yüceltmeci parçacı bakış açılarından kurtaracağına inanıyoruz. Bu metodun en azından
önermelerimizin/çıkarımlarımızın doğru bir sunum yöntemi olması açısından kayda değer olduğunu
düşünüyoruz.
Title: Kişisel Gelişim, Yabancılaşma Ve Din
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 11:00 ROOM: 3ç
Author(s): Faruk Karaca; Ayşe Karaca
Institution and Country: Atatürk University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
İnsanlık tarihinin başlangıcından bu yana insanla birlikte var olan yabancılaşma olgusu, modern
hayatla birlikte biçim değiştirerek varlığını devam ettirmiş ve 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren
daha çok sosyologların ilgisini çekmiştir. Günümüzde psikologlar tarafından bir gelişim problemi
hatta gelişimin doğasında bulunan bir olgu olarak ele alınan yabancılaşma sorunu hayat şartlarının
hızlı değişimine paralel olarak gün geçtikçe kendini daha net bir şekilde hissettirmektedir. İnsani
gelişimi birincil hedef olarak ortaya koyan dinler de gerek bireysel gelişime verdikleri katkı, gerekse
yabancılaşmanın hafifletilmesi konusunda insanlar için önemli alternatiflerden biri olarak varlığını
devam ettirmekte, hatta sekülarist teorisyenlerin savlarının aksine dine ve maneviyata yönelik ilgi
bütün dünyada artarak devam etmektedir. Tebliğde probleme İslam dini ekseninden bakılarak
dinlerin bireysel gelişime hangi şartlarda katkı sağlayıp yabancılaşmayı azaltacağı, hangi
durumlarda ise yabancılaşmayı artırıcı bir fonksiyon üstlenecekleri incelenerek dindarlığın bireysel
ve sosyal fonksiyonları tartışılacaktır.
Title: Türkiye'de Özel Güvenlik ve Koruma Programının Gelişimi, Değişimi,
Sorunları ve Çözüm Önerileri
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 15:00 ROOM: 6ç
Author(s): Bayram Karakurt; Suat Soydemir
Institution and Country: Yalova University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
Özel güvenlik sektörünün öneminin arttığı günümüzde özel güvenlik çalışanlarının niteliğinin
artması bir zorunluluktur. Niteliğin artmasının en temel ya da en bilinen yöntemi bireylere kaliteli
bir eğitim sunulmasıdır. Özel güvenlik personelleri istihdam etmek isteyen özel sektör, iletişim
becerileri yüksek, özel güvenlik hukukunda donanımlı, sportif bir vücuda sahip ve mümkünse bir
yabancı dil bilen personelleri talep etmektedir. Üniversitelerde Meslek Yüksekokullarında (MYO)
bu ihtiyaçlar dolayısı ile Özel Güvenlik ve Koruma Programları açılarak nitelikli, eğitimli kişiler
yetiştirilerek özel sektörün bu istekleri karşılanmaya çalışılmaktadır. Bu çalışmada, devlet ve özel
Üniversitelerinin Meslek Yüksekokullarında, 2002 yılı itibarı ile başlayan ve artan bir ivme ile
gelişimini devam ettiren Özel Güvenlik ve Koruma Programları Ölçme, Seçme ve Yerleştirme
Merkezi (ÖSYM) verileri ışığında gelişimi incelenecektir. 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine
Dair Kanun’dan (ÖGHDK) hareket ederek mevzuatta Özel Güvenlik ve Koruma Programının
durumu irdelenecektir. Sonrasında sektör, öğrenci, Yükseköğretim Kurulu ve bu konunun önemli
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
paydaşlarından birisi olan Emniyet Genel Müdürlüğü Özel Güvenlik Dairesi Başkanlığı
çerçevesinde, özel güvenlik programının sorunları ve çözüm önerileri üzerinde durulacaktır.
Title: Din Dili Ve Kur’an’ın Evrensel İletişim Gücü
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 16:00 ROOM: 3ç
Author(s): Fikret Karaman
Institution and Country: İnönü University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Din dili, insanlık tarihi kadar eskidir. İlk iletişim, Hz. Âdem’e, isimlerin öğretilmesiyle başlamış ve
gönderilen her peygamberin halkına tebliğiyle devam etmiştir. Böylece tarihte en güçlü iletişim, din
dili üzerinden ilahi kitaplar, kutsal belgeler ve peygamberler aracılığıyla yapılmıştır. Sunumumuzda
toplumun istikrarını sağlayan; sosyal olayların iletişimine ışık tutan Kur’an’ının, evrensel
ilkelerinden “ahlakilik, hukukilik, eşitlik, adalet, ahde vefa, hoşgörü-barış ve yardımlaşmanın
önemini” tartışacağız.
Kur’an insanı merkeze alarak; “Ey beni âdem, Ey insanlar, Ey iman
edenler” gibi hitaplarla özne seçmiş ve sorumluluğunu hatırlatmıştır. “Allah’a ibadet edin, O’na
hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak
komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara iyi davranın.” (4 ;/36) Keza,
Resulullah birlikte yaşadığı Müşrikler, Yahudiler, Hıristiyanlar, Sabiîler ve Mecusilerle 23 yıl
boyunca barışa dayalı ilişkilerini sürdürmüştür: “ De ki: Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda
müşterek olan bir söze geliniz: Allah’tan başkasına tapmayalım. Allah’ı bırakıp, kimimiz kimimizi
ilâhlaştırmasın.” ( 3/64) Toplumsal ilişki bilgilerin,
düşüncelerin, kültürlerin başkalarına
aktarılmasıdır. Kur’an geçmiş toplumların kıssalarını, aralarındaki ilişkilerini, yaratılış hikmetini
açıklamıştır: “Ey insanlar doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Birbirinizle tanışmanız
için kavimlere, kabilelere ayırdık. Muhakkak Allah yanında en değerli olanınız, O’ndan en çok
korkanınızdır. ” (49/13.) Görüldüğü üzere yaratılıştaki amaç tanışma ve dostluktur. Üstünlükteki
ölçü ise, takva, Allah’ın emirlerine- yasaklarına karşı duyarlılık olarak vurgulanmıştır. Kur’an
ilişkilerini barış üzerinden yoğunlaştırarak: “Ey inananlar, hepiniz topluca barışa girin.” ( 2/208)
“Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sen de ona yanaş, Allah’a dayan.” emriyle istikrarı, sulhu, tercih
etmiştir.( 8/ 61)
Title: Konservatuvarda Şan Eğitimi Gören Lisans Öğrencilerinin
Karşılaştıkları Sorunların İncelenmesi
èDATE: SEPTEMBER 16, 2015 HOUR: 15:00 ROOM: 4ç
Author(s): Kadir Karkın; Alper Şakalar; Günsu Yılma
Institution and Country: Adıyaman University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
Bu araştırma, konservatuvarlarda lisans eğitimi gören öğrencilerin, özellikle de çalışma alanı ile
ilgili olarak şan bölümü öğrencilerinin şan eğitimlerinde karşılaştıkları sorunlara değinebilmek ve
bu sorunların ne düzeyde olduğunu saptayabilmek amacıyla yapılmıştır. Konservatuvarlardaki şan
bölümlerinde eğitim gören lisans düzeyindeki şan öğrencilerinin yaşadıkları sorunlar, araştırmanın
sorunsalını oluşturmaktadır. Öğrencilerin karşılaştıkları sorunlara göre müzik eğitimi-şan eğitimi
yolu ile çeşitli alanlarda değişik beceriler kazandırılması, bu sorunların saptanması, incelenmesi ve
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
sonrasında değerlendirilmesi konservatuvarlardaki şan bölümlerinin eğitim durumlarını gündeme
getirebilmek açısından önem taşımaktadır. Araştırmaya Türkiye’deki 13 devlet konservatuvarından
63 lisans şan öğrencisi katılmıştır. Araştırma sonuçları analiz edilerek elde edilen veriler tablo ve
grafikler yardımı ile yorumlanmıştır. Araştırma sonunda elde edilen verilere göre araştırmaya
katılan örneklem gruplarının demografik özellikleri de göz önünde bulundurularak, yapılan ankette,
şan derslerinde nefes ve ses ısıtma egzersizlerinin yapılması, repertuvar çeşitliliği, eşlik çeşitliliği,
teorik bilgi ve ders için ayrılan süre arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişki görülmüş, bu sonuçlar
doğrultusunda çalışma ile ilgili olarak çeşitli öneriler sunulmuştur.
Title: Transnational Space of Ethnic Memory: Cultural Identity Found in IO
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 11:30 ROOM: 6ç
Author(s): Jackie Kim-Wachuka
Institution and Country: Ritusmeikan University, JAPAN
E-Mail: [email protected]
Abstract:
As first-generation Zainichi Koreans in Japan fade into distant memory, a constructed cultural
memory provides a place of identification for the following generations that attests and reaffirms a
linkage to a particular ethnic identity. An important site of memory, remembering as a personal and
cultural experience, is found in the Zainichi Chōsenjin ton-po “community” whose very existence
depends upon remembering and not forgetting the legacy and history of the first-generation Koreans
in Japan. This community is found in an ethnic cultural magazine called IO. The magazine
emphasizes the significance of “continuation” and reminds the younger generation of their “ethnic
roots and history.” The themes provide an essential connection, a bond of preservation and
maintenance of individuals that consciously breathe and live within a communal, collective identity.
This article argues that the identity of Zainichi Chōsenjin ton-po is an active, everyday life — a life
in progress whose cultural identity relies upon a shared sense of common heritage, tradition,
customs and values of a moral commitment to a constructed collective community. Zainichi
Chōsenjin ton-po is not something of the past but a “living” past that continues onto the present and
will be carried on to the future.
Title: Gender Differences in Cigarette Consumption in Turkey: What Has
Changed Over Time?
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 17:30 ROOM: 5ç
Author(s): Dilek Kılıç
Institution and Country: Hacettepe University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
The aim of this study is to compare the factors affecting smoking propensity and the level of
cigarette consumption in Turkey for the years of 2008 and 2012 using the Global Adult Tobacco
Survey (GATS) micro data sets. The number of cigarettes smoked per day is used as the dependent
variable in the econometric analysis. For this reason, count data models are estimated and the
findings for the year 2012 indicated nearly the same pattern with the results obtained for the year
2008. To be specific, the factors affecting the smoking decisions of males and females differ in both
2008 and 2012, which supports gender differences in smoking behaviour in terms of both propensity
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
and intensity in Turkey. Anti-smoking policies such as education programs, cigarette taxation,
prohibition of cigarette advertising are found to have different impacts on the decisions of whether
to smoke and how much to smoke for both genders. The main finding, on the other hand, indicated
that gender differences in cigarette smoking pattern has become more pronounced over the years
since the magnitude of marginal effects have increased in the year 2012 when compared to the year
2008.
Title: Duygusal Emeğin Örgütsel Sinizm’e Etkisi: Antalya’daki Beş Yıldızlı
Otel İşletmeleri Üzerine Bir Araştirma
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 09:00 ROOM: 4ç
Author(s): Gonca Kılıç; Asuman Pekyaman; Fatma Doğanay Ergen; Hatice Şen; Lütfiye Başak
Dönmez
Institution and Country: Afyon Kocatepe University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
Duygu ve emek kavramlarından hareketle duygusal emek, “insanın bilinçli olarak giriştiği çalışma
sürecinin kendi iç dünyasında uyandırdığı izlenim” olarak tanımlanabilir. Diğer bir ifade ile,
duygusal emek, işi belirli bir “duygu ifadesi” takınarak yapma ve müşterilere karşı bir his yaratma
çabaları olarak da ifade edilebilir. Bu nedenle, emek yoğun bir sektör olan turizm açısından
incelenmesi gereken önemli bir kavramdır. Çünkü yüz yüze iletişim kurma zorunluluğunun olduğu
özellikle de otel işletmeleri açısından işgörenlerin gösterdikleri duygusal emek davranışları müşteri
memnuniyetinin sağlanması açısından önem arz etmektedir. Diğer taraftan, örgütsel sinizm bireyin
çalıştığı örgüte karşı geliştirmiş olduğu olumsuz tutumlar olarak ifade edilebilir. Bunun sonucun da,
örgüte karşı asabiyet, hayal kırıklığı ve olumsuz duygular ortaya çıkabilmektedir. Turizm işletmeleri
açısından da istenilmeyen bir durumdur. Beş yıldızlı otel işletmelerinde, Duygusal Emek
davranışlarının Örgütsel Sinizm’e etkisini belirlemek bu araştırmanın amacını oluşturmaktadır.
Uygulamalı bir nitelik taşıyan bu araştırmada, veri toplama aracı olarak anket kullanılacaktır.
Araştırmanın evrenini Antalya merkezde faaliyet gösteren beş yıldızlı otel işletmeleri çalışanları
oluşturmaktadır. Bu araştırmada, katılımcıların bireysel özelliklerine ilişkin frekans ve yüzde
dağılımları bununla birlikte, çalışanların duygusal emek ve örgütsel sinizm ve alt boyut
uygulamalarına ilişkin aritmetik ortalama ve standart sapma değerleri hesaplanarak betimlenecektir.
Ayrıca, ankete katılan beş yıldızlı otel işletmesi çalışanlarının duygusal emek, örgütsel sinizm ve alt
boyutları arasındaki ilişkiyi tespit etmek için basit korelasyon analizi uygulanacaktır. Bununla
birlikte, duygusal emek davranışının örgütsel sinizme ve alt boyutlarına etkisini belirlemek için ise
çoklu doğrusal regresyon analizi yapılacaktır. Araştırmanın sonucunda ise, duygusal emek seviyesi
artarken, örgütsel sinizmin düzeyinin azalacağı negatif bir ilişki beklenmektedir.
Title: Nazım Hikmet ve Heinrich Heine'de Vatan İmgesi
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 12:30 ROOM: 2ç
Author(s): Gülşah Kıran
Institution and Country: Hacettepe University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Sosyal bilimlerin pek çok alanıyla ilişkisi olan imgebilim; tarih, sosyoloji ve edebiyat ilişkileri
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
yönüyle disiplinlerarası bir yaklaşımdır. İmge incelemeleri, öncelikle farklı ulusların
edebiyatlarındaki imgeleri anlambilimsel açıdan inceleyip disiplinlerarası bir yaklaşım ile kültür
tarihine katkı sağlamayı amaçlamaktadır. Buna ulaşmak için edebiyat bilimi donanımına ihtiyaç
duyulmaktadır. Edebi metin analizinin insan topluluklarının tarihsel süreç içinde biriktirdiği ortak
algılama modelleri ve tasarımları hakkında fikir yürütmeye olanak sağlaması edebiyat bilimine
ihtiyaç duyulmasının sebebi olarak gösterilebilir. Çünkü gerçekliğin dil aracılığıyla yeniden
kurgulanması edebiyatın temel özelliklerinden birisidir. Bu çalışmada farklı dönemlerde ve
uluslarda yaşamış Türk şair, oyun ve anı yazarı, romancı, Türkiye’de serbest nazımın ilk
uygulayıcısı ve çağdaş Türk şiirinin en önemli isimlerinden biri olan, uluslararası üne ulaşmış
Nazım Hikmet Ran’ın “Bu Memleket Bizim” şiirindeki “vatan imgesi” ve Yahudi olduğu için
dışlanan ve ülkesini terk etmek zorunda bırakılan, 19. yüzyılın en ünlü Alman şairi Heinrich
Heine’nin “Mein Vaterland” adlı şiirindeki “vatan imgesi” 21. yüzyıl perspektifinden
karşılaştırılacaktır.
Title: Türkiye'de Denizcilik Eğitimi Üzerine Bir Değerlendirme
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 10:00 ROOM: 1ç
Author(s): Yasemin Nemlioğlu Koca
Institution and Country: Kocaeli University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Türkiye gerek güvenlik, gerekse ekonomik açıdan denizlere tam bağımlıdır ve dünyanın ana
jeopolitik ve jeostratejik alanlarından birinde kurulu olması nedeniyle denizcilik alanında tarih
boyunca önemli rol oynamıştır. Dünyada yaşanan siyasi gelişmeler, Ortadoğu ve Akdeniz’e yönelik
ilginin artışı Türkiye’nin denizcilik faaliyetlerinde donanımlı ve eğitimli iş gücünün yetiştirilmesini
zorunlu hale getirmiştir. Bu nedenle, denizcilik alanındaki gelişmelerin doğru yorumlanarak ülkemiz
şartlarına uyarlanması ve sistematik bir şekilde uygulanması önem kazanmaktadır. Deniz ticaret
filosunun ve işletmelerin gemi adamı ihtiyacı yanında, liman işletme, gemi inşa, yatçılık, su
ürünleri, arama-kurtarma, balıkçılık, su altı teknolojisi vb. alanlarda, ülkemizin insan gücü
ihtiyacının bilimsel olarak belirlenmemiş olması, denizcilik alanında eğitim-öğretim yapan
kurumların geliştirilmesi, mevcut ve yeni okul, bölüm ve programların açılmasında isabetli
kararların verilmesini olumsuz yönde etkilemektedir. Bu çalışmada da özellikle bu konu üzerinde
durularak, Türk Denizciliği’ne personel yetiştiren eğitim kurumlar tanıtılmış, programların içerik
örnekleri verilmiş ve eğitimin ekonomik ve jeopolitik açıdan değerlendirilmesi yapılmıştır.
Title: Coğrafi Konumlarının Türkiye Limanlarının Potansiyelleri Üzerinde
Etkileri: Strateji ve Gelecek
èDATE: SEPTEMBER 16, 2015 HOUR: 16:00 ROOM: 1ç
Author(s): Yasemin Nemlioğlu Koca
Institution and Country: Kocaeli University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Küreselleşmenin her alanda etkili olduğu ve devletler için fırsat ve risklerin aynı oranda arttığı bir
dönemde, Türkiye’de ekonomik alanda denizyolu taşımacılığının yeri ve önemi giderek artmaktadır.
Avrupa ve Asya arasında bir köprü oluşturan Türkiye’nin, önemli jeopolitik konumu nedeniyle
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
denizcilik sektöründe Karadeniz, Ege ve Doğu Akdeniz’de büyük yeri ve çıkarları bulunmaktadır.
Dünya deniz ticaretinin yaklaşık %85’i ve ülkemizin ithalat ve ihracat taşımalarının ise yaklaşık
%90’ı deniz yoluyla yapılmaktadır ki, denizyolu taşımacılığının en önemli altyapısını oluşturan
limanlar, malların ekonomiye giriş-çıkış yaptığı kapılar haline gelmiştir. Türkiye limanları ana
ulaştırma hatlarının üzerinde bulunması nedeniyle kalkınma çabalarının içinde stratejik alanlar
olarak kabul edilmelidir. Dünyadaki ekonomik ve siyasi gelişmeler kapsamında coğrafi konumları,
limanlarımızın mevcut işlemlerini, dolayısıyla potansiyellerini etkilemektedir. Limanlarımızın
coğrafi konumlarının avantajlarının kullanılması, modernleşmelerinin gerçekleştirilmesi ve ana
liman olarak hizmet vermesi halinde, transit taşımacılıkta Türkiye vazgeçilmez bir koridor
oluşturabilecektir. Bu çalışmada Türkiye limanlarının özellikle coğrafi konumllarının işlem
potansiyellerine etkisi üzerinde durularak, Türk denizyolu taşımacılığının ekonomik ve jeopolitik
açıdan değerlendirilmesi yapılacaktır.
Title: 5-11 Yaş Arası Çocukların Zihin Teorisi Yeteneklerinin
Sosyo-Demografik Özelliklere Göre İncelenmesi
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 14:30 ROOM: 5ç
Author(s): Tuğba Kontaş; Lale Cerrah Özsevgeç
Institution and Country: Ordu University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
Bu çalışmanın amacı, temel eğitime devam etmekte olan 5-11 yaş arası çocukların zihin teorisi
yeteneklerinin bazı demografik özelliklerle (yaş, cinsiyet, ailenin ekonomik düzeyi, kardeş sayısı,
anne baba eğitim seviyesi, anne baba mesleği) ilişkilerinin ortaya konulmasıdır.Yapılan çalışmada
nicel araştırma yöntemlerinden ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Çalışma Türkiye’nin Ordu
İl'inde kırsal bir bölgede temel eğitime (anasınıfı,1, 2, 3 ve 4. sınıflar) devam etmekte olan 117
çocuk ile yürütülmüştür. Veri toplama aracı olarak çocukların sosyodemografik özeliklerini
belirleyebilmek için Kişisel Bilgiler FormuŞekilsel kullanılmıştır. Zihin teorisi yeteneklerini
belirleyebilmek için birinci derece yanlış inanışı atfedebilme, ikinci derece yanlış inanışı
atfedebilme ve faux-pas görevleri animasyon haline getirilerek kullanılmıştır. Çalışmadan elde
edilen verilerin analizi SPSS 18.00 istatistik paket programı ile yapılmıştır. Yapılan çalışma
sonunda; çocukların sınıf düzeyleri arttıkça, zihin teorisinin bütün görevlerindeki başarı oranlarının
da arttığı tespit edilmiştir. Bununla birlikte çocukların anne ve baba yaşı arttıkça ikinci dereceden
zihin teorisi görevlerindeki başarılarının da arttığı tespit edilmiştir. Ayrıca çocukların kardeş sayısı
arttıkça “Zihin Teorisi Fauxpas görevi” başarılarının da artacağı söylenebilir.
Diğer değişkenlere bakıldığında çocukların cinsiyetlerine, yaşlarına, kaçıncı kardeş olduğuna,
annenin eğitimine, babanın eğitimine, annenin mesleğine, babanın mesleğine, ailenin aylık ortalama
gelirine, oturulan evin kime ait olduğuna, evde aile dışında birlikte yaşanan kişilerin olma
durumuna, evde yaşanan kişi sayısına göre “Zihin Teorisi 1. Derece Testi”, “Zihin Teorisi 2. Derece
Testi”, “Zihin Teorisi Fauxpas Testi” açısından fark olmadığı tespit edilmiştir.
Title: Tüketimin Değerler Üzerinden Meşrulaştırılması: Televizyon Dizileri
Aracılığıyla İnşa Edilen Yoksunluk Algısı Üzerine Bir İnceleme
èDATE: SEPTEMBER 16, 2015 HOUR: 14:30 ROOM: 6ç
Author(s): Aynur Köse
Institution and Country: Karadeniz Technical University, Turkey
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Toplumsal bir varlık olarak yaşadığı gerçekliği anlamaya çalışan insanın eylemleri, davranışları,
tercihleri, kararları, olayları değerlendirme biçimleri, doğruları ya da yanlışları bir değere işaret
etmektedir. Toplumun zihin yapısının analizinde bu denli önemli olan değerler, bireylerin
ihtiyaçlarını gidermek için gerçekleştirdikleri tüketim faaliyetlerinde de belirleyicidir. Tüketimdeğer arasındaki ilişkiye odaklanan bu çalışmada, medyanın televizyon dizileri aracılığıyla topluma
yerleştirmeye çalıştığı tüketim kültürünün hangi değerler üzerinden meşrulaştırıldığı sorusuna cevap
aranacaktır. Böylece medyanın ektiği değerlerin beklentilerimizi nasıl şekillendirdiğini ve
beklentilerimizle hayatın gerçeklerinin uyuşmaması durumunda ortaya çıkan göreceli yoksunluk
algısını doğru değerlendirmek mümkün olacaktır. Medya, sahip olduğumuz değerlendirme
kriterlerini belirleyen, bireylerin istek ve gereksinimlerimizi yönlendiren, bu değerlerin varolma
koşullarını anlatan, eksikliği durumundaysa nasıl hissetmemiz ve davranmamız konusunda yol
gösterici olan bir araçtır. Bu çalışmada ise medyanın televizyon dizileri aracılığıyla tüketim
etrafında şekillendirdiği dünya algısının bireyin tercihlerinde ve kararlarında iyi ve kötü ya da doğru
ve yanlışa dair kriterler olan değerlerin belirlenmesindeki etkisinin ve bireyin göreceli yoksunluk
algısı üzerindeki belirleyiciliğinin eleştirel bir gözle incelenmesi amaçlanmaktadır. Araştırmada
medyanın tüketim kültürü çerçevesinde yerleştirmeye çalıştığı değerleri tespit etmek üzere son
dönem televizyon dizilerinde öne çıkarılan, hayati kategorisine yerleştirilen ve yokluğu durumunda
hissedeceğimiz yoksunluk durumunun görünürleştirildiği örnekler belirlenecektir. Gerçekleştirilecek
nitel içerik analiziyle, tüketimin hangi değerler üzerinden meşrulaştırıldığı; değerler-gereksinim
ilişkisinden hareketle bireyin neye gereksinim duyduğu ve bu gereksinimini nasıl giderebileceği;
sahip oldukları ve hak ettikleri arasındaki farklılık durumunda nasıl hissedeceği konusunda yol
göstererek bireyi sürekli bir kıyaslama sürecine sokan medyanın, bireydeki göreceli yoksunluk
algısının şekillenmesindeki etkisi analiz edilecektir.
Title: Muhafazakâr Sanat Anlayışının Kurumsallaşmasının Bir Aygıtı Olarak
TÜSAK
èDATE: SEPTEMBER 16, 2015 HOUR: 17:00 ROOM: 3ç
Author(s): İ. Begüm Köseman
Institution and Country: Marmara University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Türkiye’de son zamanlarda, kültürel alanda yaşanan en önemli meselelerden biri de TÜSAK
tartışmasıdır. Daha önceki hükümetler tarafından da defalarca dile getirilmesine rağmen, AKP
Hükümeti TÜSAK adıyla bilinen Türkiye Sanat Kurumu Yasa Tasarısı’nın kısa bir süre içinde
yasalaşacağını son zamanlarda çokça ifade etmektedir. Söz konusu kuruma olan ihtiyaç, politika
yapıcılar tarafından “ilerici”, “çağdaş” “özerk” ya da “demokratik” değerler çerçevesinde
sunulurken, başta kültür ve sanat ortamının çalışanları ve emekçileri olmak üzere toplum tarafından
tereddütle karşılanmaktadır. Çünkü yasalaşması halinde Devlet Tiyatroları ve Devlet Opera ve
Balesi’nin kapatılmasından, Bakanlar Kurulu tarafından atanan bir kurul ile yönetilmesine ve daha
birçok endişe verici gelişme söz konusudur. Bu çalışmada, yasa tasarısına itirazların birleştiği
noktalar saptanarak, yasalaşması halinde ülkedeki kültür ve sanat üretimi ortamına olası etkileri
tartışılacaktır. Bu tartışma, Türkiye’de sanat üretimini bütünüyle etkileyecek bu kurumun inşasının
aşamaları aslında Türkiye’deki kültür politikası noksanlığına ve bir o kadar da muhafazakâr ve
muhafazakâr olmayan kesimler arasındaki varoluş mücadelesinin kültürel boyutuna işaret ettiği için
oldukça önemlidir.
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
Title: Examination of Leasehold Improvements in Hospitality Businesses in
Terms of Uniform Accounting System and Turkish Accounting Standards
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 14:00 ROOM: 6ç
Author(s): Fatma Kurcan; Merih Tetik; G. Nilüfer Tetik
Institution and Country: Akdeniz University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
In the tourism industry playing a very important role in Turkey’s economy, the main element is
hospitality businesses. In hospitality businesses the rate of tangible assets and intangible assets in
the businesses assets achieves 80-90 percentage. Hospitality businesses may provide some tangible
assets necessary to pursue its activities by hiring them without using its resources. However,
generally hired resources aren’t proper exactly to continue businesses activities. Hence, important
physical changes are made in these hired assets. The permanent investments of the businesses
increasing the value of hired resources is named as leasehold improvements in the Uniform
Accounting System and its accounting records are located in the account group of Intangible Assets
in the Uniform Chart of Accounts. The New Commercial Law no. 6102 published in 13th of January
in 2011 in Turkey, has brought important changes about conducting the accounting records and
financial statements with respect to the Turkish Accounting Standards. In this law it is foreseen that
leasehold improvements accounted in the account group of Intangible Assets in terms of Uniform
Accounting System is accounted as Tangible Assets in terms of TAS. This paper aims to
comparative examination of the leasehold improvements through examples in terms of Uniform
Accounting System, legal regulations, TAS-16 and TAS-38.
Title: Impacts of Wars and Un-planned Urbanization on Islam Architecture
and Collective Memory
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 16:30 ROOM: 5ç
Author(s): İsmail Hakkı Kurtuluş
Institution and Country: Trakya University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Wars started in Afghanistan nearly thirthy years ago and still continuing in Iraq and Syria caused
destructions and severe damage to the historical architecture. Museums have been destroyed,
especially the common values of Muslims, the mosques and shrines were impacted the most. On the
other hand, migration from villages to cities were accelerated in the countries without war. As a
result, cities with historical architectural background grew with rapid and unplanned construction.
Multi-storey skyscappers in the city centers have sahded the historical monuments and perceptions
of citizens have changed. The monumental mosques, palaces and old historical fabric which was
noticed at first sight were replaced with high rise skyscrappers which caused change of city's
silhouettes. This situation leads to the inversion of city's appearance and collective memory loss for
the people who live in those cities. Cities which identify them with their minor structures such as
fountains, sebil(charity fountains), prayer niches, tombs etc.,) were either destroyed or placed in
non-suitable areas. As the perception of monumentals are weakened, the new generations are no
longer able to see them or perceive them in the same way. In this article, above mentioned issues are
examined in further details and supported by visual examples. In the symposium, presentation topics
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
will be covered in summary supported by visual examples.
Title: Dindar Çevrecilik
èDATE: SEPTEMBER 16, 2015 HOUR: 17:30 ROOM: 2ç
Author(s): Ali Kuzudişli
Institution and Country: Gümüşhane University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Doğal yaşam alanlarda bozulmanın hızlanması ve etkilerinin açıkça görülebilir hale gelmesi
insanlardaki çevre duyarlılığını gün geçtikçe arttırmaktadır. Çevre problemleri üzerine yapılan
çalışmalar ve etkinlikler, bunların medyada sıkça dile getirilmesi, çevre konularına hassas önemli bir
kitlenin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bunlar içinde dindar kesim, çevrecilik alanındaki tarihsel
birikimi ve çalışma çeşitliliğiyle önemli bir paya sahiptir. İslam dünyasında dini misyona sahip
kesimler, yirminci yüzyıldan itibaren çevreyle ilgili yazılar yazmaya başlamışlardır. 60’lı yıllarda
Seyyid Hüseyin Nasr’ın Din ve Doğa meselesiyle ilgili mistik yaklaşımları, 70’li yıllarda Ziyaüddin
Serdar ve Pervez Manzur’un çalışmaları bunlardan bazılarıdır. 80’li yıllarda tüm dünyada artan
çevre duyarlılığı, Assisi Deklarasyonu (1986) ile ilan edildi. Yaşayan büyük dinleri temsilen
programa katılan konuşmacılar, kendi dinlerinin çevre konusuna ne kadar çok duyarlı olduğunu
orada dile getirdiler. Bu tarihten itibaren dindar kesimin çevre konusuna ilgisi giderek yoğunlaştı.
Bu tebliğimde İslam dünyasındaki dindar kesimin çevreyle ilgili çalışmalarının dününü ve
bugününü tanıtmaya çalıştım.
Title: Have fun and learn an L2!
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 12:00 ROOM: 2ç
Author(s): Dorota Lipińska
Institution and Country: University of Silesia, Poland
E-Mail: [email protected]
Abstract:
In Second Language Acquisition input plays a crucial role. The term itself describes the samples of
language which L2 learners receive during the process of L2 acquisition. A crucial question here is
what type of input L2 learners should receive and hence what can facilitate L2 learning (Ellis,
1997). It has been proven that employment of humour may provide both teachers and learners with
observable advantages, serve as an effective means of reducing affective barriers to language
acquisition and facilitate the process of SLA (e.g. Deneire, 1995; Deiter, 2000; Askildson, 2005;
Shiyab, 2009; Golchi and Jamali, 2011). The aim of this paper is to examine whether and to what
extent the application of humour during L2 classes may facilitate L2 acquisition. A group of higher
secondary school students with L1 Polish and L2 German was recruited to participate in this study.
The subjects were divided into two groups and were taught the same lexical and grammatical
material, but with the use of two various methods: the “traditional” one and the “modified” one
(containing funny cartoons, humorous dialogues etc). After four weeks of exposure to such
teaching/learning methods, subjects from both groups were assessed, and the applied tests focused
on vocabulary and use of grammar structures. The results of both groups were subsequently
compared. The students were also asked to write retrospective comments concerning the difficulties
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
they had encountered while learning the new material. The study results together with subjects’
comments may serve as a basis for a statement that employment of humour in L2 classes facilitates
memorising new structures in L2.
Title: Yüksek Öğretimdeki Dil ve Kültür Derslerinin Güncel Sorunlar
Karşısında Yeri ve Önemi
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 16:30 ROOM: 1ç
Author(s): Berrin Sarıtunç Mazıcı; Metanet Memmedova; Sevinç Qasimova; Mehmet Şanver
Institution and Country: Uludağ University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Toplumsal değişimler, kitle iletişim araçları, tüketim toplumu unsurları vb. hem toplumları hem de
bireyleri etkilemiştir. İnsanlararası ilişkiler zayıflamış, milli ve evrensel değerlerden kısmen
uzaklaşılmıştır. Diğer yandan eğitim ile ilgili çeşitli eleştiriler mevcuttur. Eleştirilerden biri
okullarda öğrencilere sadece bilgi aktarıldığı, öğrencinin hayata hazırlanmasına ve olumlu
davranışlar kazanmasına yeterince planlı ve programlı katkısının olmadığıdır. Diğer bir eleştiri de
.rgün eğitim dönemindeki çocuk ve gençlerin sosyal hayattan koptuğudur. Mezuniyet sonrası
bireylerin yeterli ferdi, ailevi, toplumsal ve mesleki becerilerinin olmadığı ifade edilmektedir. Bu
sorunların çözümünde yükseköğretimdeki dil ve kültür derslerinin katkı sağlayabileceği
düşünülmektedir. Dil ve kültür dersleri yoluyla yapılan ve yapılabilecek uygulamalar yerel, evrensel
ve çokkültürlü bakış açısıyla ele alınacaktır. Bu çalışmanın genel amacı, Türkiye ve Azerbaycan
özelinde yüksek.ğretim kurumlarına devam eden öğrencilerin gelişimine dil ve kültür derslerinin
katkısının ne olduğunu tespit etmektir.
Title: Türkiye'de Burslu Olarak Okuyan İranlı Öğrenciler (1934-1950)
èDATE: SEPTEMBER 16, 2015 HOUR: 16:30 ROOM: 1ç
Author(s): Barış Metin
Institution and Country: Uşak University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Türkiye Cumhuriyeti 1934-1950 yılları arasında özellikle Türk dünyasından olmak üzere pek çok
ülkeden çeşitli alanlarda başarılı öğrenciler Türkiye’ye getirilmiştir. Bu öğrenciler Ankara ve
İstanbul’daki lise ve Üniversitelere yerleştirilmiş ve öğrenim hayatları boyunca tüm masrafları
Türkiye Cumhuriyeti tarafından karşılanmıştır. Bu bildiride söz konusu tarihler arasında İran’dan ve
özellikle Güney Azerbaycan’dan getirilen öğrencilerin, Türkiye’ye geliş süreçleri, Türkiye’deki
eğitim faaliyetleri, günlük yaşamda karşılaştıkları sorunlar ve resmi makamlarla olan ilişkileri
Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi kaynakları ışığında incelenmeye çalışılacaktır.
Title: Connecting Frame and Emotions in Social Movements: A Comparative
Study of Anti-Nuclear Movements in Three Mile Island and Fukushima
èDATE: SEPTEMBER 16, 2015 HOUR: 16:30 ROOM: 4ç
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
Author(s): Risa Murase
Institution and Country: Chuo University, Japan
E-Mail: [email protected]
Abstract:
This paper explores the role of collective emotion in the framing process in social movements. The
role of emotions in framing theory has been studied by Schrock, Holden, and Reid (2004), who have
introduced the concept of emotional resonance. Emotional resonance refers to a mental state where
strategic emotional messages cast by the movement organizers create to evoke movement
participation. In this paper, instead, I argue that emotions go beyond such strategic dimension of
framing process. Emotions function not only as a means to win bystanders’ support but also as a
constant guide and reminder of participants’ initial motivations that enable participants to start and
continue movement activities. By introducing the concept of collective emotion, I attempt to shed
light on more crucial roles of emotions in social movements. To attain this goal, this paper compares
two anti-nuclear movements that took place in 1979 Three Mile Island and 2011 Fukushima,
analyzing the formation process of emotional convergence and the effect it has on the consensusmaking process among movement participants. I argue that emotional exposure in a public setting
creates a collective emotion, which in turn stimulates convergence of opinions and ideas that were
originally diverse and controversial, and thus reinforces the motive to participate collectively in the
activities.
Title: Constructing a Network of Meanings: Comparing Two Antinuclear Social
Movements in Japan
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 16:30 ROOM: 4ç
Author(s): Daishiro Nomiya; Isamu Sugino
Institution and Country: Chuo University, Japan
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Social movements are a battlefield of meanings, where diverse significations are being contested
one after another. Scholars have attempted to seize the meaning attribution process and resultant
meaning clusters in social movements, yielding such conceptualization as “network of meanings”
(Melucci 1989, 1995). However, a web of meanings present in the actual movement campaign has
never been captured to date. This paper attempts to draw a mental map of participants from
empirical data. Drawing on the 2012 antinuclear campaign, we delineate the network of meanings in
the campaign. We followed a two-step procedure. Using handouts and written materials, we first
extracted meanings campaign participants subjectively attributed to the 2011 nuclear power plant
explosions and ensuing protest actions for denuclearization, and then quantify the extracted
meanings to perform network analysis, a technique we employed to identify central meanings
considered to dominate the signification process of the entire campaign and a cluster of meanings
that constituted a subset in the entire web of meanings. We employed a comparative design,
comparing the 2012 campaign against the 1954 campaign, to highlight important features and
characteristics of the former. Our major finding is that the 2012 campaign was strongly driven by
motherhood mentality to protect children and a concern over local environments, as compared with
the 1954 campaign that dominantly drew its signification from collective memory of Hiroshima and
Nagasaki and risk on food safety.
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
Title: A Comparison Between Turkey and EU Candidate Countries for Human
Development
èDATE: SEPTEMBER 16, 2015 HOUR: 15:00 ROOM: 6ç
Author(s): Aslan Tolga Öcal
Institution and Country: Marmara University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Amartya Sen's "Capability Approach" reveals that the GDP growth is necessary but not a sufficient
criteria for measuring poverty. With this approach it is emphasized that, in addition to having the
resources, having preference and freedom for individiuals is a necessity. The United Nations
Development Programme which is based on this approach, has published the Human Development
Report, in 1990. Human development is primarily seen as a priority, concerning less developed and
developing countries but it is an important indicator for all. The index which classifies and ranks the
countries in terms of human development has three basic dimensions. This dimensions are;
maintaining a long and healthy life, getting education and having a decent standard of living. Even
there have been variation in the method of calculation in order to make more equitable measures in
2010, the basic dimensions has not been changed. In recent years, Turkey is observed as a country
that increases the national income. However, as indicated, income growth is not a factor in
determining human development alone. Economic growth must be complemented by development.
In this work, the situation of the Human Development Index of Turkey with the goal to join the
European Union will be compared with European Union candidate states and potential candidates.
Although this index does not influence the European Union membership process directly,
comparing Turkey's performance with European Union candidate states and potential candidates is
important because of indicating the position of Turkey across these countries for human
development. The purpose of the study with making this comparison, to identificate the deficiencies
of Turkey's human development and to present the suggestions for enhancing it’s performance.
Title: Felsefe Siyaset İlişkisi ve 21.y.y.’a Baudrillardçı Bir Yaklaşım
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 11:00 ROOM: 2ç
Author(s): Aytaç Odacılar
Institution and Country: İzmir Katip Çelebi University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Felsefe ve siyasetin birbirleriyle olan ilişkisinin tarihi Platon’la (MÖ 427- MÖ347) başlatılabilir. Bu
görüşün müspetliği kendi kategorileştirilmesinde doğru olmakla birlikte bu ilişkinin tarihselliğini
daha derin yorumlamak bakımından eksiktir. Bu eksikliği gidermek ve siyaset-felsefe ilişkisinin
arkeolojisini yapmak bakımından insanın ne'liği belirleyici bir yol göstericidir. İnsanın diğer bütün
canlılardan ayıran temsil yeteneği siyaset-felsefe ilişkisinin her dönem varlığıyla ya da yokluğuyla
(yetersizliğiyle) belirleyicisi olmuştur. Platon'a kadar olan dönemde felsefe siyaset ilişkindeki
gerilim felsefi düşüncenin siyaset alanına dâhil olduğunda bir ortodoksisi olmaması bakımından
siyaset lehineyken, Platon bu gerilimi felsefeyi hâkim konuma getirerek bozmuştur. Roma
döneminde bu durum siyaset lehine bozulmuş (Meşhur Roma Hukukunu bu döneme borçluyuz),
ancak imparatorluk döneminde Kilise’nin etkisiyle zamanla felsefe tekrardan baskın hale gelmiştir.
Benzer durum 12.yy'dan itibaren nüvelerini bulduğumuz Rönesans ve aydınlanma dönemleri için de
geçerlidir. Önceleri siyasetin toplumda felsefe ve konumlanışı etkilediğini söyleyebiliyorken,
18.yy'da Aydınlanma ile birlikte felsefe yer yer anti-felsefe (Karl Marx) politikalarıyla da olsa bu
gerilimde üstün olmuştur. Burada kullanılan siyaset Aristotales'te imalarını bulduğumuz İbn-i
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
Haldun ve Machiavelli'nin ortaya koyduğu 'olana' müteakip 'olacak olanı' belirleme süreci olarak
siyasettir. 21. yy’da ( bilhassa 2.Dünya Savaşından sonra) tarihten bugüne siyaset-felsefe ilişkisinin
tüm yapısı bozulmuştur. Bu dönemde, post-modern düşünürlerin büyük katkısıyla, bir baskın
taraftan ziyade olgusal, belirsiz, pratik tavır alışlar olarak buharlaşmış bir siyaset ve felsefeden
bahsedebiliriz. Bu dönemde gerçek olmayıp gerçekte! n daha gerçek olarak kabul gören
simülasyonlar her yere hâkimdir. Bu bakımdan, Baudrillard’ın simülasyonları ve dolayısıyla çağın
analizini içeren düşünceleri, siyaset-felsefe ilişkisini de ihtiva etmektedir. Bu ilişkinin ortaya
koyulması çağımızdaki siyasal olana ilişkin her şeyin kendini açması bakımından önemlidir.
Title: Examination of Duration of Use of Technology by Preschool Children in
terms of Age, Gender, Socio-Economic Level, and Parents' Educational Level
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 10:00 ROOM: 1ç
Author(s): Hülya Gülay Ogelman; Hatice Erten Sarıkaya; Hande Güngör; Özlem Körükçü
Institution and Country: Pamukkale University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
The purpose of the study is to examine duration of weekly use of technology by preschool children
in terms of age, gender, socio-economic level, and parents' educational level. Use of technology by
children included in the study was limited with television, smart phone, portable computer, and
tablet. Sample group of the study consisted of 162 5-6 year-old children who received education in
preschool education institutions in Pamukkale, Merkezefendi, and Tavas districts of the Denizli
province (Turkey) as well as 162 mothers and 162 fathers. Data required for the study were obtained
from mothers-fathers. “Form for Determination of Use of Technology by Children (Parent Form)”
to determine use of technology by children and “Personal Information Form” were used in the study.
Results of the Study were as follows: Boys used the portable computer for a longer time on
weekdays compared to girls. While 5-year-old children used the portable computer for a longer time
on weekdays compared to 6-year-old children, they used the tablet computer for a shorter time at
weekends. In the study, there was a significant difference between durations of use of television
watching, tablet computer, smart phone, and all devices on weekdays and durations of use of
television watching, portable computer, smart phone, and all tools at weekends according to age.
There was no significant difference between durations of use of television watching, tablet
computer, smart phone, and all tools on weekdays and durations of use of television watching,
portable computer, smart phone, and all tools at weekends according to gender. Moreover, children
of university-graduate parents watched television for a shorter time on weekdays compared to
children of secondary school and high school graduate mothers. This significant difference was
observed between durations of television watching on weekdays by children of postgraduate and
secondary school graduate fathers, as well. There was no significant difference between total
durations of use of portable computer, tablet computer, smart phone, and all devices television
watching, tablet computer, smart phone, and all devices by the children on weekdays and the
weekend and their durations of television watching at weekends according to parents' educational
level. It was determined that children of families with low socio-economic level watched television
for a longer time on weekdays compared to children of families with medium and high socioeconomic level. Children of families with medium socio-economic level used the smart phone for
the longest time on weekdays and as socio-economic level of the family increased, durations of use
of all devices by children on weekdays also decreased. There was no difference between use of
portable computer and tablet computer by children on weekdays and total use of portable computer,
tablet computer, smart phone, and all devices and also television watching at weekends according to
socio-economic level.
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
Title: An Overview of Art Therapy
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 09:30 ROOM: 4ç
Author(s): Eda Öz
Institution and Country: Karabük University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Art is the expression of a kind of way to store savings. The complexity of the costs, and allows us to
focus gather at some point. In this context, human to human methods of psychotherapy as a healing
art therapy today also shows elements of the relationship itself. Our minds suffer to store
information in every sense. The best way to remember is to write or paint. Art therapy materials
used should be at this point, it is increasing steadily with both expressive feature. In particular, the
art movement; design applications, painting, working in conjunction with the drawings created
training workshops and color psychology is the art of color therapy area. In this article, the
definition of art therapy with national and international research, function, necessity and importance
has been explained with an overview. Also gives some examples of painting in art therapy practice
are included.
Title: Yükseköğretim Kurumlarının Kültürel ve Bilimsel Merkezlerden Uzak
Yapılanmalarının Sanat ve Sanat Eğitimine Etkileri
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 16:00 ROOM: 1ç
Author(s): Asuman Özdemir; Ece Kaptanoğlu
Institution and Country: Karabük University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
Türkiye’de son yıllarda yükseköğretim kurumlarının sayısındaki hızlı artış ve bu kurumların kültürel
ve bilimsel nitelik taşıyan merkezlerden uzak yapılanmaları, bünyelerinde yer alan sanatla ilgili
bölümler açısından bazı sorunları da beraberinde getirmektedir. Merkezlere uzak kentlerde bulunan
öğrenci ve akademisyenlerin, sanat merkezi olarak nitelendirilebilecek kentlerdeki öğrenci ve
akademisyenlere göre dezavantajlı durumda oldukları görülmektedir. Yapılan çalışmada; söz konusu
dezavantajların, bireylerin sanatsal gelişimleri üzerindeki olumsuz etkileri incelenmiştir. Bu
kentlerde nitelikli bir sosyo-kültürel yaşamın oluşabilmesi ve sanat eğitimi alan öğrencilerin daha
donanımlı olabilmeleri için öneriler sunulmuştur.
Title: Yabancı Dil Öğretiminde Kullanılan Yöntem ve Yaklaşımlara Yönelik
Öğretim Elemanlarının Farkındalıkları
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 11:30 POSTER AND EXHIBITION AREAç
Author(s): Salih Özenici
Institution and Country: Akdeniz University, Turkey
E-Mail: [email protected]
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
Abstract:
Yabancı dil öğretiminde kullanılan çok farklı yöntem ve yaklaşım bulunmaktadır. Bu yöntem ve
yaklaşımlar, yabancı dil öğretiminde uygulamaya dönük farklı bakış açıları ortaya koymaktadır. Bu
çalışma kapsamında literaturda yer alan yabancı dil öğretiminde kullanılan yöntem ve yaklaşımların
özellikleri belirlenmiş, bu özellikler bir ölçekte kavram veya ifadeler şeklinde ifade edilmiştir. Bu
alanda yapılan çalışmalara bakıldığında genel olarak bu tür yöntem ve yaklaşımları kullanmaya
yönelik öğretim elemanlarının tutum ve düşünceleri belirlemeye yönelik çalışmalardır. Bu
çalışmada ise Akdeniz Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekoklunda görev yapan öğretim
elemanlarının yabancı dil öğretiminde kullanılan öğretim yöntem ve yaklaşımlarına yönelik
farkındalıkları incelenecektir.
Title: Türkiye’nin Büyükşehir Belediye Politikasi ve Sistemi: 1982-2015
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 11:30 ROOM: 5ç
Author(s): Hüseyin Özgür; Pınar Savaş Yavuzçehre
Institution and Country: Pamukkale Universitesi, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
1982 Anayasasının yerel yönetimlerle ilgili 127. Maddesine eklenen “büyük yerleşim merkezleri
için özel yönetim biçimleri kurulabilir” cümlesi, 1970’lerden itibaren başkent Ankara’da seçilmişler
ve atanmışların gösterdiği çabalar ve birkaç en büyük kentimizin hızlı büyüyüp çevresinde küçük
belediyeler tarafından gelişiminin kısıtlanması ile I. Özal Hükümetinin hızlı irade ortaya koyması
sonucu Türkiye’de 1984 yılında 195 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile üç ilde büyükşehir
belediyesi sistemine geçilmişti. Aynı yıl çıkartılan 3030 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu ve bu
Kanunun uygulama yönetmelikleri ile sistemin kurumsal ve hukuksal temelleri
sağlamlaştırılmıştı.1980’li yıllarda büyükşehir belediyesi sayısı yavaş yavaş arttırılırken 1993’de tek
seferde 7 büyükşehir belediyesi daha kuruldu. Yeni büyükşehir belediyesi kurulması çabaları 1993
sonrasında 2012 yılına kadar Adapazarı/Sakarya dışında başarısız kaldı. Yirmi yılda eskiyen ve çok
eleştiri almaya başlayan Büyükşehir Belediyesi Kanunu 2004 yılında diğer yerel yönetim
kanunlarıyla birlikte ve onlarla uyumlu bir anlayışla değiştirildi. 2004 yılındaki yeni 5216 sayılı
Kanun büyükşehir belediyelerinin alanlarını genişletti, tüm büyükşehir içindeki alt kademe belediye
sayıları oldukça arttı, görev alanları genişletildi, işleri özel sektöre yaptırmanın ve sektörler arası
birlikte hizmet yürütmenin önünü biraz daha açtı. Büyükşehir belediyeleri metro, diğer raylı ulaşım
sistemleri, konut, düzenli katı atık bertarafı işlerine, amatör sporu desteklemeye daha fazla ağırlık
vermeye başladı. 2004 yılındaki sistemde norm kadro, sözleşmeli personel, stratejik plan, çok yıllı
bütçeleme gibi yenilikler de ortaya kondu. İkinci kademe belediyelerin yetkilerinde ise değişiklik
sınırlı kalırken imar ve mekansal planlama konuları ise yetki, görev hizmet sunma, yerel siyaseti
biçimlendirme, rant, konut üretimi gibi diğer kavramlar ve gelişmelerle de eklemlenerek oldukça
önem kazandı ve önemini korumaya devam etmektedir. 2004 yılındaki yeni büyükşehir belediye
sistemi 2008 yılından itibaren önemli değişiklilere uğradı. Büyükşehir belediyelerinin görev
alanlarının ve yetkilerinin il özel idareleriyle epey çakışması, alt kademe belediyelerini azaltıp
ölçeği büyültme ihtiyacı, yüksek mahkemelerin verdiği kararlar, belediye kapatmaları, Avrupa
Birliğine uyum, çevre sorunları gibi konular büyükşehir belediyesi politikası ve sisteminde yeni
sorunlara, dönüşümlere ve anlayış arayışlarına yol açtı. Nihayet Türkiye’de yerel yönetimlerde
ölçek, kapasite, model, siyaseti, kentsel ve kırsal altyapı, yerleşme ve yapılaşma sorunlarına katkı
vereceği iddia edilen önemli bir değişiklik 12/11/2012 tarihinde Kabul edilen 6360 sayılı “On Üç
İlde Büyükşehir Belediyesi Ve Yirmi Altı İlçe Kurulması İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile geldi. Bu özel/torba ancak çok sayıda
maddesi ile yerel yönetim sisteminde köklü değişiklikler hedefleyen Kanunla büyükşehir belediyesi
olma ölçütü il sınırında 750.000 nüfus olarak değiştirildi. 3030 ve 5216 sayılı kanunlara nazaran
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
büyükşehir olma ölçütleri hafifletildi. Kanun ile Türkiye’de büyükşehir sayısı 30’a çıktı . Kanunun
birinci maddesine göre: Aydın, Balıkesir, Denizli, Hatay, Malatya, Manisa, Kahramanmaraş,
Mardin, Muğla, Tekirdağ, Trabzon, Şanlıurfa ve Van illerinde sınırları il mülki sınırları olmak üzere
aynı adla büyükşehir belediyesi kurulmuş ve bu illerin il belediyeleri büyükşehir belediyesine
dönüştürülmüştür. Kanunun 1’inci maddesiyle büyükşehir belediyesi olan 30 ilde il özel idareleri
kaldırıldı. Diğer yandan aynı Kanun söz konusu illerdeki bütün köylerin ve belde belediyelerin tüzel
kişiliğini kaldırarak bunları bağlı bulundukları ilçenin mahallesi hâline dönüştürdü. Nihayet, aynı
Kanun, bu yirmi dokuz ilde, il sınırları içinde kalan bütün ilçe belediyelerine ilçenin tamamından
sorumlu büyükşehir ilçe belediyesi statüsü verdi. Bildiride; Türkiye’deki büyükşehir belediye
yapılanması tarihsel 1982 Anayasasından başlamak üzere ele alınacaktır. Kanunlar, madde ve genel
gerekçeleri, TBMM’deki tartışmalar, yönetmelikler ve diğer ikincil düzenlemeler, mahkeme
kararları, büyükşehir belediyelerinin kuruluşu, ilçe belediyeleri ve merkezi yönetimle ilişkileri, yetki
ve görevleri, personeli ve teşkilatı, sayıları ve sınırları, iş yapma tarzları ve yerel siyaset, öncelik
verdikleri hizmet alanları, yerleşme ve yapılaşma sorunlarını ele alış biçimleri, kadroları ve çalışma
ilişkileri gibi açılardan kamu politikası analizi yaklaşımı da kullanılarak yürürlükteki ve geçmiş
düzenlemeler ve uygulamalar sistematik biçimde irdelenecektir. Bu irdelemede ölçek ve kapasite
konuları daima ön planda tutulacak ve 6360 sayılı Kanunun uygulanmasının genelde yerel
yönetimler özelde büyükşehir belediyesi politikası ve sistemi ana hatlarıyla bol örneklerle ortaya
konacaktır.
Title: Türkiye’nin Kamu Diplomasisi Potansiyeli ve Dünyaya anlatacağı “yeni
hikayesi”nin Stratejik Vizyonu
èDATE: SEPTEMBER 16, 2015 HOUR: 15:00 ROOM: 1ç
Author(s): Abdullah Özkan
Institution and Country: İstanbul University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
21. yüzyılda ülkeler sahip oldukları yumuşak güç unsurlarını kamu diplomasisi vizyonu ile etkili
şekilde kullanmayı başardıklarında, önemli rekabet üstünlüğü elde etmekte, ekonomik, siyasal,
sosyal ve kültürel alanlarda güçlü bir konuma sahip olmaktadır. Türkiye çok önemli kamu
diplomasisi potansiyeline ve aktörlerine sahiptir; tarihi birikimi, kültürel değerleri, insan kaynağı,
sanat, bilim, spor, üniversite, sivil toplum örgütü, medya alanlarındaki imkanları; güçlü, itibarlı,
güvenilir bir ülke markası inşa etmeye yetecek düzeydedir. Türkiye’nin ihtiyacı olan bu potansiyeli
harekete geçirecek stratejik bir vizyonu ve yol haritasını uygulamaya koymaktır. Türkiye sahip
olduğu tarihi birikimi, kültürel değerleri, jeostratejik konumu ve insan kaynağı ile önemli bir ülke
konumundadır. Türkiye böylesine önemli bir ülke olmasına karşın dış dünyadaki algısı, önemi ile
paralellik arz etmemektedir. Türkiye, her ne kadar demokrasi, insan hakları, özgürlükler vb.
konularda eskiye oranla önemli ilerlemeler kaydetse de özellikle Batı dünyası başta olmak üzere dış
dünyadaki algısı, kaydettiği ilerleme ile doğru orantılı değildir. Bu durumdan çıkan sonuç şudur;
Türkiye kendisini anlatamamakta, tanıtamamakta, geçmişteki olumsuz ve negatif algısını düzeltecek
etkili ve kalıcı girişimlerde bulunamamaktadır. Bu olumsuz tablonun değiştirilebilmesi için
Türkiye’nin sahip olduğu yumuşak güç unsurları ve kamu diplomasisi vizyonu ile “ülke markasını”
inşa etmeye başlaması gerekmektedir. Türkiye değişmekte, dönüşmekte, ilerlemekte, önemli
konularda mesafe almakta ama bu yeni durumunu ne yazık ki anlatma konusunda etkisiz
kalmaktadır. Türkiye yaşadığı bu değişim ve dönüşüm paradigmasını temel alarak esaslı bir “yeni
hikaye” yazmalıdır. Türkiye’nin yazacağı bu yeni hikaye; evrensel değerlerden beslenmeli, adaleti,
eşitliği, barışı, kardeşliği, adil paylaşımı, şeffaflığı, din ve vicdan hürriyetini, insan haklarını,
erdemli toplumu ve meşruiyeti esas almalıdır. Türkiye bu yeni hikayesini kapsamlı şekilde
oluşturabilir ve bunu dünya kamuoyuna etkili yol ve yöntemlerle anlatabilirse; bölgesel güç ve
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
küresel aktör olma yolunda çok önemli mesafeler alabilir. Bildiri Türkiye’nin kamu diplomasisi
imkan ve potansiyelini inceleyecek, Türkiye’nin yazacağı yeni hikayenin içeriğini ele alacak,
yazacağı bu yeni hikayenin Türkiye’ye ve dolayısıyla bölgesine kazandıracağı stratejik vizyona
vurgu yapacaktır.
Title: Teaching Grammar in CLIL classes. Do We Really Need it? A Qualitative
Study Conducted in Secondary Schools.
èDATE: SEPTEMBER 16, 2015 HOUR: 16:00 ROOM: 4ç
Author(s): Katarzyna Papaja
Institution and Country: University of Silesia, Poland
E-Mail: [email protected]
Abstract:
The most well-known approach to language learning in 21st century promotes communication.
Communicative approaches are based on theories of language learning in which both meaning and
form (grammar) should be focused on. Content and Language Integrated Learning (CLIL) has
emerged as one of the major educational trends in the European Union. It is an innovative approach
which refers to educational settings where a language other than the learners’ mother tongue is used
as the medium of instruction. There is a widespread agreement reported by both learners and
language teachers that although CLIL may have a positive impact on some aspects of target
language learning, mastering the theoretical aspects of the structure of the language is often not one
of these (Marsh & Marsland, 1999). Swain (1996 in Marsh & Marsland, 1999: 80) argues that “the
knowledge concerning grammar of CLIL learners is weaker”. Weaker does not imply that they fail
to function pragmatically but that the language usage may be faulty and particularly poor in certain
circumstances. The presentation aims at providing an outline of the research on the role of grammar
in CLIL starting with a brief insight into the phenomenon of CLIL and a general overview of the
study. The study to be presented was carried out in one of the Bilingual Secondary Schools in
Poland. One bilingual class was observed through a period of one school year. A special observation
sheet concerning grammar was designed for the study. Attention was paid to different types of
grammar activities, types of interaction as well as to grammatical errors made by the learners.
Additionally, a special questionnaire was designed for the purpose of the study directed to the
learners in which certain CLIL- related grammatical aspects were paid attention to.
Title: A Theory of Violence and Peacemaking
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 15:00 ROOM: 2ç
Author(s): Harold E. Pepinsky
Institution and Country: Indiana University, The U.S.A.
E-Mail: [email protected]
Abstract:
The ways we define and respond to “crime” and “criminals” are artifacts of the political culture that
creates them. Across political cultures, the passion we put into controlling crime and correcting
offenders reflects an underlying fear of a phenomenon that haunts us at all levels of our relations,
from the intra- and interpersonal, to collective and global levels of interaction among ourselves and
with our habitat. I call that phenomenon “violence.” “Violence” is the perception that a social or
personal force is pushing toward some goal or outcome without attending to and accommodating
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
harm it is doing to oneself; that is, suffering unremitting power over oneself. Responses range from
letting the violence pass, through endurance and self-destruction, to anger and resistance mirrored in
our desire to stop and prevent “crime” and “criminals.” “Peacemaking” entails giving voice to those
suffering violence, and learning by practicing how allow the violence to be safely and honestly
aired, that the violence may give way to more balanced, mutual understanding and accommodation.
It is a process I became most self-conscious of as a victim-offender mediator, and in my role as a
teacher with students. I will offer examples of how this transformation of violence occurs in various
contexts. I propose that becoming aware of transformation of violence at any (inter)personal level, is
a contribution to transforming the culture of opposing power over others by achieving power over
them, at all levels.
Title: Küreselleşme Çerçevesinde Rekabette Üstünlük Sağlamak için
İşletmelerde Bilgi Yönetimi ve Uygulamaları
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 11:30 POSTER AND EXHIBITION AREAç
Author(s): Erkan Perktaş
Institution and Country: Adıyaman University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Günümüzde işletmelerin küreselleşme sürecinde yaşanan yoğun rekabette ayakta kalabilmeleri ve
bu sürece uyum sağlayabilmeleri için uluslararası ölçekte faaliyette bulunmaları gerekmektedir. Bu
doğrultuda işletmelerin ellerini güçlendiren en önemli unsur, bilgi teknolojilerinde yaşanan
gelişmeyle birlikte, bilgiye ulaşmanın ve bu bilginin örgütsel amaçlarda kullanılmasının getirdiği
kolaylık olmuştur. Bilgi, günümüze kadar ortaya çıkmış her türlü teknolojik gelişmenin
yaşanmasına kaynak oluşturmuş ve günümüzde de özellikle uluslararası pazarda işletmelerin rekabet
üstünlüğünü sağlayan önemli bir örgütsel kaynak haline gelmiştir. Sahip oldukları kurumsal
bilgilerin, işgücü, sermaye ve hammaddeden daha önemli olduğu bilincine varan birçok işletme,
ürünlerini ve hizmetlerini geliştirmek amacıyla bilgiyi sistematik ve kolektif olarak derlemeye,
paylaşmaya ve kullanmaya başlamıştır. Böylece işletmenin, amacı doğrultusunda değerini artırmak,
rakipleri ile olan gelişim farkını kapamak ve piyasada oluşan rekabete direnebilmek için dışarıdan
veya içeriden her türlü bilgi kaynağını, kurumun faaliyetleri ile bütünleştirerek toplanması,
düzenlemesi, çalışanların her birine ulaştırılması, dolayısıyla kişisel ve kurumsal verimliliğe katkı
sağlanması olarak tanımlanan bilgi yönetimi disiplini ortaya çıkmıştır. Bu çalışmada, öncelikle
kavramsal açıdan bilgi, bilgi türleri, bilgi teknolojileri ve bilgi yönetimi konuları ele alındıktan
sonra, işletmeler açısından bilginin ve bilgi yönetiminin örgütsel başarı üzerindeki önemi konularına
değinilecektir.
Title: Ecological Risk Assessment for Kaz Mountain National Park
èDATE: SEPTEMBER 16, 2015 HOUR: 17:00 ROOM: 4ç
Author(s): Murat Poyraz; Abdullah Soykan
Institution and Country: Ahi Evran University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
Bu çalışma, Biga Yarımadası’nın güney kesiminde yer alan Kazdağları kütlesinin önemli bir kısmını
kapsayan Kazdağları Milli Parkı’ nı ele almaktadır. Bu çalışmada ekolojik açıdan Kazdağları Milli
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
Parkı’nı etkileyen olası riskleri tespit etmek ve belirlenen sorunlara çözüm önerileri getirilmesi
amaçlanmıştır. Çalışmanın hazırlanması öncesinde saha ve konu ile ilgili literatür taraması yapılmış,
bu sayede araştırmaya altlık oluşturacak veriler elde edilmeye çalışılmıştır. Bundan sonra,
araştırmanın amacı dikkate alınarak bir model oluşturulmuştur. Modelde Kazdağı Milli Parkı
üzerinde ekolojik risk oluşturduğu saptanan unsurlar belirlenmeye çalışılmıştır. Modelleme
sonrasında ise 8 ayrı hipotez oluşturulmuştur. Veri temini aşamasında çalışma sahasına ait
1:25.000’lik topoğrafya 1:50.000 ölçekli jeoloji, 1:100.000 ölçekli toprak haritaları kullanılmıştır.
İstatistiki bilgi ve veriler ilgili kurum-kuruluşlardan elde edilmiştir. Çalışmanın asıl amacını
oluşturan ekolojik risklerin belirlenmesinde ise saha gözlemleri yapılmıştır. Riskler belirlenirken
sadece gözlem yöntemi değil, riskler ile ilgili daha önceki çalışmalar da incelenip
değerlendirilmiştir. Yapılan tarama, gözlem ve arazi çalışmaları sonucunda ekolojik risk
oluşturabilecek olan unsurlar belirlenerek Coğrafi Bilgi Sistemleri yöntemleri kullanılarak haritalar
üretilmiştir. Sahanın doğal ortam özellikleri, buranın Milli Park olmasında önemli ölçüde etkili
olmuştur. Ayrıca konumu itibari ile turistik bir bölgede yer alması beraberinde saha üzerinde
ekolojik risklerin oluşmasına zemin hazırlamıştır. Çalışma sahasında üzerinde ekolojik risk
oluşturan faktörler on başlık altında toplanmıştır. Bunların yedisi doğrudan insan faktörüne
dayanırken, biri doğal, ikisi ise hem doğal hem de beşeri faktörlerden kaynaklanmaktadır.
Kazdağları coğrafi konumu ve doğal özelliklerinin getirmiş olduğu çekicilik nedeniyle; ziyaretçi
baskısı, yangınlar, asit yağmurları, su kaynaklarının kullanımı, bitki toplama, madencilik
faaliyetleri, yeni yolların açılması, kaçak avlanma, böcek istilası, ikinci konutlar gibi olumsuz etkiler
nedeniyle ekolojik risk altındadır.
Title: Validation of the Older People's External Residential Assessment Tool
(OPERAT)
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 11:30 ROOM: 3ç
Author(s): Matthew Roberts; Vanessa Burholt
Institution and Country: Swansea University, England
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
Introduction: The population is ageing and this means that there is an increasing number of older
people who are at risk of physical and cognitive impairment. The ability to easily walk around and
navigate in the space outside of a person’s home is important for many aspects of life. Moreover,
walking has been identified as an effective form of exercise for older people. There are currently a
number of auditing tools which consider the ‘walkability’ of the external environment. However,
there is an absence of measures which consider the suitability of the residential environment for
older people. The aim of the current project is to design a tool which considers which elements of
the environment are important to older people. The title of the tool is the Older People’s External
Residential Assessment Tool (OPERAT). The development of this tool builds upon an existing
measure, the Residential Environment Assessment Tool (REAT). REAT, which was originally
developed in an urban area, was found to have limited application in rural environments. Moreover,
the development of that tool involved consultation only with individuals less than 75 years of age.
The current project seeks to create a more robust tool which is focused upon the needs of older
people while being useful in rural, suburban and urban settings. To do this required the
incorporation of the views of older people in its construction.
Methods: An initial literature review was performed to identify items which would be important for
inclusion in the new tool. This was followed by a weighting questionnaire which was sent to 3000
older people (65 years and over) across Wales to determine the relative importance of the identified
items. N=545 questionnaires were returned, and the 40 items which held the greatest importance to
older people were included within the pilot version of the tool. The pilot OPERAT was used to
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
conduct assessments in 400 postcodes in both South and North Wales. A validation questionnaire
was distributed to residents within each postcode (n=9000). Regression analyses were conducted to
examine the association between items on the pilot OPERAT and corresponding items on the
validation questionnaire.
Results: The majority of items in the pilot OPERAT showed statistically significant associations
with their corresponding items on the validation questionnaires asked of the residents within each
postcode.
Implications: The items which have been identified as being important to older people and which
have also been validated statistically will be used in the final version of OPERAT. A training
manual will be created to enable standardisation of ratings by assessors using the tool. It is
anticipated that OPERAT will be useable by service providers, planners and researchers.
Title: A Lead Figurine from Küllüoba
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 11:30 POSTER AND EXHIBITION AREAç
Author(s): Fatma Şahin
Institution and Country: Çukurova University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
The lead figurine introduced here was found at Küllüoba/Eskişehir in 2012. Küllüoba a mound is
situated near the Yenikent village (Seyitgazi, Eskişehir). The site has been under excavation under
the direction of Turan Efe uninterruptedly since 1996. The lead figurine is preservationed by
Eskişehir Archaeological Museum. It was made by pouring lead into a bi-valve stone mould, with
the observe valve bearing the dice for the figurine and the reverse valve flat and devoid of details. It
is a composition of an adult woman (on the right side) and a female adolescent (on the left side),
both standing. Lead figurines and their stone moulds have a wide geographical distribution area
stretching from Upper Mesopotamia in the east, to the northwestern Anatolian coast in the west;
while they first appear in the late third millennium BC, they seem particularly common in the early
second millennium BC, the so-called ‘Assyrian Trade Colonies’ period. Figurines, especially those
with exaggerated sexual organs, are linked with the fertility of women and defined also as the
‘fertility goddess’ or the ‘Mother Goddess’. Along with the socio-economical conditions and
religious beliefs, political developments also play an important role in the human depictions.
Acknowledgements: This research has been supported by Research Fund of Çukurova University,
Adana/Turkey, under grant contracts no: SBA-2015-3495.
Title: Kentsel-Arkeoloji Örneği: Tepebağ Höyük
èDATE: SEPTEMBER 16, 2015 HOUR: 16:30 ROOM: 5ç
Author(s): Fatma Şahin
Institution and Country: Çukurova University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Tepebağ Höyük, Yakın Doğu ve Anadolu’nun en büyük, en verimli kıyı ovası olan Çukurova’nın
verimli toprakları üzerinde yer almaktadır. Kara, deniz ve nehirler vasıtasıyla sağladığı ulaşım, bol
su kaynakları, ılıman iklimi gibi birçok olumlu etken nedeniyle Çukurova Bölgesi her dönem de
önemini korumuştur. Bazı önemli geçitler vasıtasıyla bölge, Anadolu ile Mezopotamya arasında bir
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
köprü görevi görmüş ve her zaman stratejik bir öneme sahip olmuştur. Seyhan Nehri üzerinde
kurulmuş Adana kenti şehir merkezindeki Tepebağ Höyük, doğuda Mopsuhestia, batıda Tarsus
Gözlukule, güneyde Marlos/Mallos kenti, kuzeyde de Velican Höyük ile komşudur. Kuzey-güney
doğrultuda 360 m., kuzey-güney doğrultuda 620 m. uzunlukta olan yerleşimin, aşağı şehirle birlikte
yaklaşık 20 hektarlık bir alana yayıldığı saptanmıştır. Adana şehir merkezinde bulunan Höyük’te
yaşam halen devam ettiği için geleneksel arkeolojinin aksine çalışmalar zorlu ve özel koşullarda
kentsel-arkeolojik yöntemler kullanılarak yürütülmektedir. Höyük üzerinde niteliksiz gecekondular
yanı sıra koruma altına alınmış tarihi tescilli yapılar yer almaktadır. Tepebağ Evleri olarak
adlandırılan, en eski örneğinin 1495 yılına tarihlendirildiği tarihi yapıların günümüze kalanlarının
çoğu 1800’lü yıllara aittir. Günümüze kadar yerleşimin kesintisiz olarak devam ettiği Tepebağ
Höyük’te, birçok araştırmacı, çeşitli kurum ve kuruluşların çabası ile kamulaştırma çalışmalarına
başlanmıştır. Höyüğün üzerinde yer alan bazı gecekondular temizlenerek, en üst tepe noktasında
yaklaşık 70x80 m. ölçülerinde bir alan açılmış, kazı çalışmaları bu alanda başlanmıştır. Hem
Adana’nın hem de Tepebağ Höyük’ün kültür dokusu ve tabakalarının ortaya çıkartılabilmesi için
Arkeopark Projesini de kapsayan kazı çalışmalarına 2013 tarihin de başlanmıştır. Şimdiye kadar
yapılan çalışmalarda Osmanlı, Bizans, Roma, Hellenistik, Klasik, Arkaik ve Demir Çağı dönemleri
saptanmıştır.
Title: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim
Bölümünde Okuyan 3 Sanat Öğrencisinin Atölye Hocalari ile Viyana
Müzelerindeki İncelemelerinin Kültürler Arası Farklılıklar üzerine
Düşündürdükleri
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 11:30 ROOM: 4ç
Author(s): Melek Şahindokuyucu
Institution and Country: Abant İzzet Baysal University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
İnsana dair bir olgu olan sanat yapma eylemi, resim sanatında ilk göze hitap ile başlar evrimine. Bu
evrede öğrencilerin ellerinin yaratma becerileriyle görme biçimlerinin eğitimleri de paraleldir.
Özellikle atölye içi bireysel resim çalışmaları sırasında, resim sanatı ve tarihçesi hakkında ki
anlatımlar, öğrencilerin sanat eserlerinin orijinallerini göremedikleri için eksik kalabilmektedir. Bu
eksiklikleri, her ne kadar sanal ortamlar (internet) aracılığıyla gidermeye çalışsalar da, orijinal sanat
eserini görebilip, analizleme olanağından yine de yoksun kalmaktadırlar.Bu eksikliğin resim
bölümünde okuyan bir öğrenci için ne kadar önemli olduğu gerçeğini gösterebilmek
adına,Avusturya vizesi alabilmeyi başaran 3 atölye öğrencimle Viyana Kunst Hıstorısches Museum,
Leopold Museum, Belvedere Palace and Museum’a (2014 Eylül de) bir inceleme/araştırma/kültür
gezisi yaptık. Öğrenciler, Dünya Sanat Tarihi literatürüne girmiş olan sanatçıların eserlerinin
orijinallerini Viyana’daki bu müzelerde görmüş, resimlerin önünde analiz yapabilme şansını
yakalamış, orijinal bir resmi en ince ayrıntısına kadar inceleyebilmişlerdir. En önemlisi de, sanat
eserinin aslını görsel hafızalarına bütün gerçekliği ile kazımışlardır. Ayrıca 8 gün boyunca Viyana
gibi kültür ve sanatın ayrıcalıklı yaşandığı bir kentin içine dahil olmuşlar, sanatın bir şehre nasıl bir
değer kattığına tanıklık etmişlerdir. Kültür ve sanatın organik ve yaşayan bir olgu olduğu gerçeği,
orijinal sanat eserlerinin görsellerinin sanatı anlayıp, ifadelendirmede ne kadar önemli olduğu genç
bireylerde farkındalıklar yaratmıştır. Şehri en ince ayrıntısına kadar inceleyebilmişlerdir. En
önemlisi de, sanat eserinin aslını görsel hafızalarına bütün gerçekliği ile kazımışlardır. Ayrıca 8 gün
boyunca Viyana gibi kültür ve sanatın ayrıcalıklı yaşandığı bir kentin içine dahil olmuşlar, sanatın
bir şehre nasıl bir değer kattığına tanıklık etmişlerdir. Kültür ve sanatın organik ve yaşayan bir olgu
olduğu gerçeği, orijinal sanat eserlerinin görsellerinin sanatı anlayıp, ifadelendirmede ne kadar
önemli olduğu genç bireylerde farkındalıklar yaratmıştır.
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
Title: Uluslararası Bakalorya Ortaokullarında Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi
Öğretim Programında Yer Alan Değerleri Kazanma Yolları (Türkiye'deki
Okullar Üzerine Bir Araştırma)
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 12:30 ROOM: 1ç
Author(s): Mehmet Şanver; Özgür Erakkuş
Institution and Country: Uludağ University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
Uluslararası Bakalorya okul öncesinden lise sona kadar uygulanan bir okul modelidir. İlk yıllar, orta
yıllar ve diploma programı olarak ü. ana programı vardır. Uluslararası Bakalorya Okulları, kendi
öğretim programlarını oluşturabildiği gibi, bulundukları ülkenin öğretim programını da
kullanabilmektedir. Değerler eğitimi, programı uygulayan okullarda önemlidir. Ünite ve ders
planları yapılırken hangi davranışın nasıl kazandırılacağı da ele alınır. Programda öğrencilerin
araştıran – sorgulayan, bilgili, düşünen, iletişim kuran, ilkeli, açık g.rüşlü, duyarlı, riski göze alan,
dengeli, dönüşümlü düşünen bireyler olması hedeflenir. Bu çalışmanın amacı, Uluslararası
Bakalorya Yaklaşımı’nın uygulandığı ortaokullarda MEB Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretim
programında yer alan değerleri kazanırken resmi program ve örtük programın etkisini tespit
etmektir. Bu kapsamda 2014 yılında Bursa, İstanbul ve Adapazarı’nda bulunan Uluslararası
Bakalorya Yaklaşımı’nın uygulandığı bazı ortaokullarda öğrencilere MEB Din Kültürü ve Ahlak
Bilgisi (4-8. Sınıflar) öğretim programında yer alan değerleri kazanma yolları anketi uygulanmıştır.
Okul yöneticileri ve program koordinatörleriyle görüşmeler yapılmıştır. Okul yöneticileriyle yapılan
görüşmelerde okulda destekleyici, işbirliğine dayalı, huzurlu, kendini rahatça ifade edebildikleri
.zgür bir ortam olduğu, öğretim programlarının ders dışı etkinlikler ve toplum hizmeti
uygulamalarıyla desteklendiği ifade edilmiştir. Anket sonuçlarında ise, millî değerlerin kazanımında
resmi programın, kişisel ve evrensel değerlerin kazanılmasında örtük programın daha etkili olduğu
görülmüştür.
Title: The Great Paradox of Existence: An Existential Look at the Poetry of
Wisława Szymborska
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 14:00 ROOM: 1ç
Author(s): Miriam Schildkraut
Institution and Country: Bar-Ilan University, Israel
E-Mail: [email protected]
Abstract:
A close look at the poetry of Szymborska reveals that she persistently presents a duality of the
infinite cosmos and Earth, (for instance, the poem "Warning") where she leads the reader to
conclude that paradoxically, infinity entails death, whereas this earth, in spite of the presence of
death, is the only place where people can live. This happens thanks to people's ability to express
their passions and try to carry them out. She reaffirms her choice to be a non-perfect creature,
performing errors, regretting, feeling sorry, losing her way, and dwindling "between enthusiasm and
despair". All this is for her worthy of the big adventure of living in the imperfect world, rather than
relaxing in boredom in the perfect universe when nothing is missing. Shymborska magnifies the so
called "little, ordinary man" who struggles through the mishaps of his fragmentary, episodic life,
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
showing how much joy can still be found in spite of the awareness of one's inevitable end. The big
message of her poetry is presenting one's everyday ordinary existence and his seemingly
unimportant matters in the most adorable way as if there were nothing more important that.
Title: Human Rifles. Human Rifles instead of 'Human Rights'
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 11:30 ROOM: 6ç
Author(s): Haimo Schulz Meinen
Institution and Country: University of Hannover, Germany
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Human rights – pretending to equalize – normatively group all existing humans into different
spheres. They are constituted by possession, education level, nationality, time living on the spot, and
income. Human rights have become the strategy of the wealthier humans worldwide to safeguard
necessary working specialization and workers mobility on the one hand, paying them off. They
exclude the majority of the others claiming and violently defending national territories, also by brain
drain of the best heads humans towards the wealthier spheres. That prevents radical questioning or
upheaval against the humans elites appropriation of a gruesome unfair share of the resources to live
on and to hand them over to their very – humane - children. In a metaphorical view human rights
have helped to row poorer humans around super rich, rich, and wealthy in expanding circles as
human rifles, exploiting the rest of the animal kingdom just as the natural resources and meanwhile
defending their noble backers.
Title: Sınıf Öğretmenlerinin Sınıf İçinde Cinsiyet Eşitliğine Yönelik Tutumları
èDATE: SEPTEMBER 16, 2015 HOUR: 17:00 ROOM: 1ç
Author(s): Fadime Seçgin
Institution and Country: Gaziosmanpaşa University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Tarama modelinde betimsel bir araştırma olan bu çalışmada, sınıf öğretmenlerinin sınıf içinde
cinsiyet eşitliğine yönelik tutumlarının çeşitli değişkenler açısından incelenmesi amaçlanmaktadır.
Araştırma kapsamında sınıf öğretmenlerinin sınıf içinde cinsiyet eşitliğine yönelik tutumlarını tespit
etmek amacı ile araştırmacı tarafından geliştirilen “Sınıf İçinde Cinsiyet Eşitliğine Yönelik Tutum
Ölçeği” Tokat (Türkiye) merkezde yer alan ilkokullarda görevli sınıf öğretmenlerine uygulanmıştır.
Araştırma süreci halen devam etmektedir.
Title: Üniversite Öğrencilerinin Girişimcilik Özelliklerinin Belirlenmesi:
Gaziosmanpaşa Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi (İİBF) Örneği
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 17:00 ROOM: 3ç
Author(s): Yılmaz Seçgin
Institution and Country: Gaziosmanpaşa University, Turkey
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Bu araştırmada potansiyel girişimciler olan İktisadi İdari Bilimler Fakültesi (İİBF) öğrencilerinin
girişimcilik özelliklerinin incelenmesi, girişimcilik eğilimlerinin belirlenmesi ve demografik
özelliklerinin girişimciliğe etkisinin tespit edilmesi amaçlanmaktadır. Bu bağlamda Gaziosmanpaşa
Üniversitesi İİBF bünyesinde yer alan İşletme, İktisat, Kamu Yönetimi ve Maliye Bölümü
öğrencilerinin girişimcilik özellikleri çeşitli değişkenler açısından (bölüm, cinsiyet, girişimcilik
dersini alıp almama durumu vb.) ele alınmıştır. Tarama modelinde betimsel bir araştırma olan bu
çalışmada İİBF öğrencilerinin girişimcilik özelliklerini tespit etmek amacı ile Yılmaz ve Sünbül
(2009) tarafından geliştirilen geçerliği ve güvenirliği yapılmış Üniversite Öğrencilerine Yönelik
Girişimcilik Ölçeği 350 öğrenciye uygulanmış, ölçeklerden 331’i değerlendirmeye alınmıştır.
Araştırma süreci halen devam etmektedir.
Title: Zihinsel Engelli Çocuklarda Montessori Uygulamalari (Türkiye Örneği)
èDATE: SEPTEMBER 16, 2015 HOUR: 17:00 ROOM: 2ç
Author(s): Nezihe Şentürk; Günsu Yılma
Institution and Country: Gazi University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
Montessori eğitim yöntemi, İtalyan pedagog, antropoloji uzmanı ve ilk kadın doktor ünvanına sahip
olan Maria Montessori tarafından geliştirilen bir eğitim yöntemidir. Itard ve Séguin’in
çalışmalarından esinlenerek 1800’lü yılların sonlarına doğru Montessori’nin, zihinsel engelli
çocuklar üzerinde yaptığı çalışmalar, zaman içerisinde kendi soyadını aldığı bir metod haline
gelmiş, kendisinin elde ettiği gözlemler ve deneyimler sonucunda normal çocuklar üzerinde de bu
metodu uyguladığı alan yazında belirtilmiştir. Günümüzde Montessori metodu yaygın olarak okul
öncesi 0-6 yaş grubu çocuklar için uygulanmaktadır. Fakat zihinsel engelli çocuklar üzerinde
uygulanıp uygulanmadığı, uygulanıyorsa ne şekilde uygulandığı tam olarak bilinmemektedir.
Dolayısı ile bu araştırma, Türkiye’deki özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde eğitim gören
zihinsel engelli çocuklar için Montessori yönteminin ne düzeyde uygulandığını belirlemek amacı ile
yapılmıştır. İstanbul ilinde özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde görev yapmakta olan özel
eğitim öğretmenlerine uygulanan bir anket ile zihinsel engelli çocukların özel eğitimlerinde
Montessori’nin kullanım durumu gündeme getirilecek, elde edilen verilerden doğacak sonuçlar
doğrultusunda öneriler geliştirilecektir.
Title: Türkiye'deki Engelli Bayan Yazarların Engellilik Söylemlerinin Analizi
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 16:30 ROOM: 2ç
Author(s): Özgül Sezer
Institution and Country: Hacettepe University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Türkiye nüfusunun yaklaşık %12sini engelli bireyler oluşturmaktadır. Söz konusu bireylerin engeli,
anatomik özelliklerinin göze çarpmasının ötesinde, toplumun onları algılayışları ile
biçimlenmektedir. Zira engellilik, kültürel bir tanımlamadır ve toplumsal etkileşim ve iletişim
içerisinde bireyin tüm hayatını etkilemektedir. “Toplumsal hayatın bir aynası” benzetmesi ile sık sık
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
toplumsal gerçeklik ve edebiyat ilişkisi vurgulanmaktadır. Türk toplumunun engelli bireylere karşı
algısı, onları değerlendirmesi ve onlara yaklaşımının somut bir örneği olarak edebiyat, hem
engellilik algısının üretilmesine ve pekiştirilmesine hem de aktarılmasına katkı sağlamaktadır.
Edebiyatın malzemesi olan dil, içinde konuşulduğu toplumdan ayrı düşünülemez. Çünkü dil sadece
bir iletişim aracı değil, Alman filozofu Humboldt’un da belirttiği gibi toplumsal kimliğin,
dolayısıyla kültürün de ayrılmaz bir parçasıdır. Tüm bunları göz önünde bulundurarak, bu
çalışmada, Türkiye’de yaşayan üç engelli yazarın eserleri incelenecektir. Bireylerin engellerinin
onların toplumsal hayata katılımlarını ne denli ve nasıl etkilediğini kitaplarında kaleme alan bu
yazarların, engelli olmaya dair söylemleri analiz edilecektir. Engelli yazarların engellilik üzerine
yazdıkları bu eserlerin diğer bir ortak noktasını da yazarlarının bayan olmaları oluşturmaktadır.
Toplumun, diğer bir deyişle Türk kültürünün, onların cinsel kimliğini yok sayması, onlara acıması
ve onları ötekileştirmesi veya üstün tutması gibi genel tematik sınıflandırmaların sunulmasının
ardından, bu alana dahil olan dilsel bildirimler ve ilişkiler de aktarılacaktır. Söylem analiz
yöntemlerinden Teun A. van Dijk yönteminden faydalanılacak ve bu yöntem dahilinde, üç yazarın
eserlerinde söz konusu benzerlik! ler ve farklılıklar belirlenecektir.
Title: II. Meşrutiyet Fikir Hareketleri Ekseninde Kadın Tartışmaları
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 16:30 ROOM: 5ç
Author(s): Abdulazim Şimşek
Institution and Country: Ankara University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
19. yy Osmanlı İmparatorluğu’nun reform, yenileşme, “yapısal”, kurumsal ve toplumsal değişim
dönemidir. Tanzimat Fermanı’nın (1939) yayınlanmasından sonra batılılaşma süreci hızlanmış,
askeri, hukuk ve eğitim alanında yapılan yeniliklerde Batının tesiri çok fazla olmuştur. Bundan
sonra kentlerde yaşam gündelik biçimi ve davranışlar değişmeye yüz tutmuştu. 1789 Fransız İhtilali
ve Sanayi devriminden sonra Batıda gelişen kadın hareketlerinin etkisi ile Osmanlı Devleti’nde aile
kurumu bütünüyle tartışmaya açılmış, kadınlar, özellikle boşanma, giyim kuşam, tekeşli evlilik
konusunda kendilerinin hukuki bir statüye kavuşmasını ve ‘eşit’lik talep etmişlerdi. Bunun anlamı,
kadınlar, erkeklerin egemen olduğu alanda, onlarla birlikte, söz sahibi olmak istiyordu. “Devlet nasıl
kurtarılır”? sorusuna çözüm üretmeye çalışan fikir akımları, ‘İslamcılık’, ‘Batıcılık’, ‘Türkçülük’,
tıpkı diğer meselelerde olduğu gibi, kadın sorununda da farklı yaklaşım göstermişlerdi. Batıcılar,
ivedilikle yeni düzenlemelerin yapılmasını isterken, İslamcılar mevcut olanın devamından yana
olmuşlardı. Türkçüler ise kadının yaşadığı sorunların çözülmesini isterken Türk tarihini referans
almışlardı.
Title: Developing Learners' Intercultural Competence in EFL Textbooks
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 14:00 ROOM: 2ç
Author(s): Paweł Sobkowiak
Institution and Country: UAM, Poznań, Wydział Prawa i Administracji, Poland
E-Mail: [email protected]
Abstract:
If learners are to communicate effectively in a foreign language (FL) they have to know not only the
language with its intricate system and conventions, but also their interlocutors’ cultural background ,
since language is a cultural phenomenon which cannot be properly understood without it. Increased
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
mobility resulting from the processes of globalization, as well as technological development have
exerted a strong impact on ways of living and communicating. Consequently, learners’ needs
concerning foreign language learning have changed and, to cater to them, it has been postulated to
integrate intercultural capabilities into language education and focus in the classroom on
observation, description and evaluation of different cultures rather than only teach about the target
foreign culture. This paper reports on the findings of research aiming to check whether FL textbooks
used in Polish schools reflect the status of English as an international language, i.e. to what extent
their cultural input depict different cultures and involve learners in exploring them, thus fostering
their intercultural sensitivity and competence. The study revealed that textbooks’ cultural input is
fragmented and the intercultural content is very limited, thus their capacity to foster intercultural
teaching and learning is quite small.
Title: Keeping the Track of Request Realization by Turkish EFL Learners
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 11:00 ROOM: 2ç
Author(s): Hatice Sofu
Institution and Country: Çukurova University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
In order to communicate in another language what we need to know is not just vocabulary items and
linguistic structures. Fluent communication also calls for pragmatic competence which is a
debatable issue in the field of language teaching.On the one hand, researchers think that pragmatic
knowledge is universal, thus students can easily transfer the basic notions of using certain speech
acts in specific situations. However, especially at beginning levels since their repertoire of linguistic
forms is limited students may not be able to use the proper forms to fulfil appropriate speech acts
(Kasper, 1997).On the other hand,the forms and styles used for fulfilling various speech acts differ
across cultures, which does not let learners to transfer the necessary skills. In this case, they need to
learn linguistic forms and adapt to the conventions of the target culture. Among many speech acts a
language learner needs to use, requests take an important place. For that reason, this study aims at
contributing to this dimension by keeping the track of how requests were realized in English by a
group of Turkish EFL learners who were enrolled in a one-year compulsory English preparatory
program. The study has been carried out with a longitudinal research design and the data has been
gathered via DCT and role-plays that have been administered four times with regular intervals
during an eight-month period. The analysis will be carried out to find out what request strategies are
preferred by the participants at the initial phase of the study and if significant differences can be
detected in these preferences during their subsequent request performances.
Title: Fuzûli ve Şükûfe Nihal Üzerine Karşılaştırmalı Bir İnceleme
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 09:00 ROOM: 1ç
Author(s): Selim Somuncu
Institution and Country: Adıyaman University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
İnsanoğlu çevresine yaptığı etkileşimler sonucunda kendi dünyasını oluşturmaktadır. Hiç kimse
görmediği, bilmediği, hissetmediği bir şeyin hayalini kuramaz. Etkilenme, sanatın özüdür. Her sanat
yapıtı bir başka eserin model alınarak inşasından oluşur. Sanat bu özü yakalamak için taklitçiliğe
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
soyunur. Doğayı taklitle işe koyulan sanatçılar daha sonra birbirlerini taklit ederler. Edebiyat ve
sanatta bilimde olduğu gibi geleneğin mirasından faydalanmak sanatçılar için olmazsa olmaz
durumlardan birisidir. Şiirde önemli bir geleneği ve birikimi oluşturmuş olan Klasik Türk şairlerinin
Tanzimat ile birlikte sesi kısılmış ve yerini yeni şiire bırakmıştır. Tanzimat ya da “Yenileşme
Dönemi Türk Edebiyatı” olarak tanımlanan süreçte yeni şiir daha çok Batı edebiyatı tesirinde
gelişmiştir. Fakat bu Klasik Türk edebiyatının etkisinin tamamen silinmesi anlamına gelmemektedir.
Her ne kadar uzun yıllar değersizleştirmeye maruz kalsa da klasik Türk edebiyatı yeni şiir üzerinde
tesirlerini sürdürmeyi devam ettirmiştir. Klasik şiirin önemli temsilcilerinden kabul edilen Fuzûli de
yeni dönemde “etkileyen şair”lerden birisi olarak Türk şiirine etkisini sürdürmüştür. Fuzûli’nin yeni
dönem şairleri içerisinde üzerinde doğrudan tesirinden söz edebileceğimiz bir Cumhuriyet dönemi
şairi Şükûfe Nihal’dir. Bu çalışma Fuzûli ile Şükûfe Nihal’in seçilmiş şiirleri üzerinden
karşılaştırmalı bir incelemeyi içermektedir. Bu incelemede etkilenme boyutları sözcük, imge, izlek,
biçim ve etkilenme türü olmak üzere beş aşamada ele alınacaktır. Şöyle ki iki şair arasındaki
ilişkinin -etkilenme ve metinlerarasılık kavramlarına göre söyleyecek olursak- gönderge mi,
öykünme mi, yansılama mı, gizli alıntı mı yoksa anıştırma mı olduğu tespit edilecektir.
Title: 1947 Temmuzu’ndaki Paris Konferansları’nın Avrupa ve Türkiye’ye
Etkileri
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 09:30 ROOM: 6ç
Author(s): Perihan Ünlü Soylu; Murat Yümlü
Institution and Country: Ankara University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
1946 ve 1947 yılında yaşanan genel kuraklık, İkinci Dünya Savaşı’ndan yoksul ve yorgun şekilde
çıkmış Avrupa’nın yiyecek sıkıntısını daha da şiddetlendirdi. Amerika, ülke tarihinin en müreffeh
yıllarını yaşıyordu. Türkiye biten savaş sevincine ortak olamadı. Çünkü savaştan sonra ilişkilerinin
bozulduğu Sovyetler Birliği’nin her an kendisine saldırabileceğini düşünüyordu. Bu nedenle askeri
harcamalarını sürdürdü. Savaştan sonra Amerika ile Sovyetler Birliği arasındaki balayı kısa sürdü.
1947 yılında Dünya soğuk savaşa doğru hızla yaklaşıyordu. Aynı yıl 9 Temmuz’da başlayan Özel
Hububat Konferansı ve 21 Temmuz’da başlayan Avrupa İktisadi İşbirliği Konferansı bu koşullar
altında yapıldı. 9-12 Temmuz tarihleri arasında yapılan, 51 ülkenin katıldığı, Hububat
Konferansı’nın ana gündemi, Avrupa ülkelerinin gıda maddesi ihtiyacını karşılamaktı. 21
Temmuz’da başlayan Avrupa İktisadi İşbirliği Konferansı ise Avrupa için bir iktisadi kalkınma planı
hazırlamak amacı ile toplandı. Amerika Dışişleri Bakanı Marshall, 5 Haziran 1947 tarihinde
Harvard Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada, Avrupa’nın 3-4 yıl yardıma ihtiyacı olduğunu
açıklıyordu. Sovyetler Birliği konferansa katılmayı kabul etmedi. Konferansa davet edilen ülkeler
arasında yer alan Polonya, bu planın Almanya’nın yeniden doğmasını kolaylaştıracağını ileri sürerek
toplantıya katılmıyordu. Çekoslovakya, Sovyetler Birliği’nin böylesi bir katılımı, dostane
bulmayacağını ifade ediyordu. Bu iki konferans Türkiye’yi sanayiden ziyade tarım ülkesi olmaya
yönlendirdi. Ayrıca kuzey komşusu ile zaten bozuk olan ilişkilerinin düzelme olasılığı da
kalmıyordu. Bu konferanslar Avrupa’da bir yandan bloklaşmayı hızlandırırken bir yandan da onların
iktisadi politikal! arının, serbest piyasa ilkeleri doğrultusunda gelişmesine neden oldu. Bu
çalışmada, sözü edilen iki konferansın Avrupa’da ve Türkiye’de iktisadi ve siyasi rotayı nasıl
etkilediği incelendi. Çalışmada Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi ve Cumhurbaşkanlığı İsmet İnönü
Arşivi ve İngiliz Arşiv Belgeleri (FO) kullanıldı. Gazete ve dergilerden yararlanıldı.
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
Title: Tax Procedure Law and Amortisement Practices in Agricultural
Activities within the Scope of 41st International Accounting Standard
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 12:30 ROOM: 6ç
Author(s): Nurcan Süklüm; Habib Akdoğan
Institution and Country: Hitit University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
With globalization, there have been many developments in the accounting area. Among these
developments, the Institute of International Accounting Standards proposed the standards for
accounting and reporting. 41st one of these standards is on agriculutural activities. This standard
comprises Biological assets and agricultural products in the time of harvesting. Biological assets and
agricultural products are classified under the biological assets heading in the balance sheets. Among
agricultural facilities, biological assets go through biological processes such as growing in quality
and quantity, deterioration, production and breeding. Thus recognition of these goods is an
important issue. Biological assets like farm animals and fruit trees produce goods during their
lifetimes. According to this standart, for biological assets, amortisement must be allocated. As in the
other standads, in this standart the method for calculating the amortisement is crucial. However
when we examine the amortisement calculating and recording practices in Turkey, there are
differences between Tax Procedure Law and 41st Internatıonal Accountıng Standards. This study
examines and compares amortisement practises according to Tax Procedure Law and 41st
Internatıonal Accountıng Standard and also, it propounds the discrepancy between different
practises.
Title: The Impact of the Use of the English Function Words by L2 Speakers on
Global Communication
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 14:30 ROOM: 2ç
Author(s): Artur Świątek
Institution and Country: Pedagogical University of Cracow, Poland
E-Mail: [email protected]
Abstract:
English, as well as other European languages, is the subject to constant transformations due to
technological advances, social changes and a generally perceived process of globalization. Reaching
at present the status of global lingua franca, English cannot remain unaffected by simplifications,
colloquialisms, blended registers, jargon, slang or hedges. Such linguistic changes occurring in
English are inevitable traces of the impact of the social changes that should not be overlooked in the
analysis of English at the linguistic level. The combination of rapidly advancing technology and
social development results in the need to communicate globally, namely to gain the swiftest desired
effect and comprehension. Such expectations and the desire to communicate quickly is seemingly
appropriate, hence such communication is comprehensible solely at first sight. However, analyzing
it from the linguistic perspective, we may very easily observe that such communication is
constrained by the inappropriate use of, for instance, function words, which belong to the class of
closed words and are very frequently evaded in the process of everyday communication, especially
in the spoken mode. Hence the objective of this presentation will be to demonstrate the importance
of the use of the selected function words by L2 speakers and its minor or significant impact on
global
communication.
Following,
e.g.,
the
online
source
(http://www.sequencepublishing.com/academic.html), we may state that function words are
characterized by their ambiguous lexical meaning and by their capacity to organize grammatical
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
relationships between words in a sentence. The use of the function words will be displayed via the
presentation of their occurrence both in the written and spoken mode to enable diversification and
juxtaposition, based on available corpora of L1 and L2 users.
Title: Türkiye'de Tarih Öğretimi ve Hedefleri
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 14:30 ROOM: 1ç
Author(s): Erdal Taşbaş
Institution and Country: Akdeniz University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Türkiye’de ciddi ve bilimsel temelde tarih öğretimi cumhuriyetin kuruluşundan sonra başlamıştır.
Öte yandan Türkiye Cumhuriyetinde "tarihçilik ve tarih öğretimi" dönemden döneme değişen bir
sorun olurken kendi tarihini de oluşturmuştur. 1923'te Cumhuriyetin kurulmasından başlayarak
hakim siyasi düşünceler ve ulusal hedefler gözetilerek tarih öğretimi oluşturulmaya çalışılmıştır.
Zaman içinde değişen siyasi koşulların müdahalede bulunduğu alanların en önemlilerinden biri de
tarih olmuştur. O nedenle tarihçiler her zaman kamu fonları tarafından desteklenmiş ve okullarda
öğrencilere tarih öğretilmesi ulusal bir zorunlulukmuş gibi bir algı yaratılmıştır. Tek parti döneminin
sona erdiği 1950 sonrası ve ülkenin yeniden dizayn edilmeye çalışıldığı 1980 Darbesi sonrası tarih
öğretiminde ve tarihçilikte gözetilen hedeflerde değişiklikler yaşanmıştır. Söz konusu dönemlerde
de tarih öğretimi bu değişen hedeflere göre yeniden şekillendirilmiştir.
Title: Soren Kierkegaard’ın Umutsuzluk Kavramı Açısından Tevfik Fikret’in
İnanmak İhtiyacı Adlı Şiirini Okuma Denemesi
èDATE: SEPTEMBER 16, 2015 HOUR: 14:30 ROOM: 2ç
Author(s): Zeynep Tek
Institution and Country: Yıldırım Beyazıt University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Modern Türk şiirinin özgün sanatkâr muhayyileye sahip olan şairlerinden Tevfik Fikret (18671915), Servet-i Fünûn edebiyatının ve topluluğunun kurucu isimlerindendir. Batılı anlamda Türk
şiirinin gelişmesinde öncü bir role sahip olan şair, eserlerinin merkezine ‘insan’ı koyarak birey
merkezli şiir anlayışının gelişmesinde etkili olmuştur. Varoluşsal bunalımlar, ikilemler, şahsi
zedelenmişlikler, çatışmalar, insana ve imana dair birçok mesele Fikret’in eserlerinin esas konusunu
oluşturmuştur. 1897 yılında neşredilen İnanmak İhtiyacı adlı şiir de onun inanç buhranını göstermesi
açısından esaslı metinlerden biridir. Bu çalışmada koyu bir iman buhranının ve umutsuzluğun dile
getirildiği İnanmak İhtiyacı adlı şiirin Soren Kierkegaard’ın Ölümcül Hastalık Umutsuzluk adlı eseri
bağlamında değerlendirilmesinin yeni bir okuma denemesi olacağı düşünülmektedir. Kierkegaard’ın
felsefe sorunsalı açısından Fikret’in varoluşsal meselelere bakış açısının incelenmesi; şiirin anlam
alanına ulaşabilmede ve metaforik çözümlemelerin nitelik kazanmasında önemlidir. Böylelikle
edebiyat ve felsefe değerlendirmelerinin bir arada okunması zorunluluğu gündeme gelirken;
pozitivist ve rasyonalist paradigmanın karşısında yer alan değerlerin ne şekilde varlık kazanacağı da
sorgulanabilecektir. Fikret’in fenomenlere yüklediği anlamın ne olduğu ve psikanalitik çözümleme
ile ölüm duygusunun trajik sonluluğu karşısında hissedilen psikozun inceleneceği bu çalışmada Jean
Paul Sartre ile Tevfik Fikret’te paralel olarak görülen ‘saçma’ fikrinin içeriği de değerlendirilecektir.
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
Yokluk, hiçlik, boşluk, çaresizlik buhranlarından çıkışı sağlayacak ara köprünün edebî metinde ne
üzerinde temellendiği ise bildirinin esas konusunu oluşturacaktır.
Title: Health Knowledge Level of Turkish Citizens: A Quantitative Analysis
Based on Street Interview at Karabük City
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 11:00 ROOM: 3ç
Author(s): Sırma Oya Tekvar
Institution and Country: Karabük University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
This study focuses on examining elemental health knowledge level of Turkish citizens in Karabük, a
city in the Black Sea Region. It can be said that environmental conditions, new life styles,
industrialization and political problems play role in the development of health issues and problems.
On the other hand, global diseases and insufficient health care services are continuing while there
are existing communication problems between health care providers and patients. Today individuals
are bombarded with information regarding health care issues by healthcare providers and especially
by media and internet. The understandability, practicality and sorting the reliable information out is
mostly related to the level of health knowledge and health literacy. Therefore, health literacy is a
necessity for every segment of the society because the level of health literacy and patients’ ability
for explaining their health problems to the health care providers, hence going through a convenient
treatment process, are bound to each other. The research was grounded on two questions related to
elementary health knowledge: What are the five sense organs? Where are stomach and kidneys in
our body? Within this context, a quantitative analysis was conducted by street interviews with
Karabük citizens in random sampling. The findings were discussed and put forward suggestions
through the issues indicated above.
Title: Spor Kulübü Çalışanlarının Şike ile İlgili Görüşleri
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 09:30 ROOM: 5ç
Author(s): Canan Sayın Temur; Fatma Pervin Bilir; Levent Sangün
Institution and Country: Bitlis Eren University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]; [email protected]
Abstract:
Küreselleşen dünyada sportif organizasyonların iktisadi yönlerinin ön planda olduğu her türlü işlem
ve eylemlerin bu açıdan da değerlendirilmesi gerekliliği önem taşımaktadır. Özellikle futbolun artık
bir endüstriye dönüşmesi, futbol maçlarının sonuçlarını tahmine yönelik bahis gibi oyunların
oynanması bu maçların doğal seyrinde müdahaleye yönelik çabaları artırmıştır. Bu müdahaleler şike
olarak tanımlanmaktadır. Sporun ruhuna ve spor ahlakına uygun, sportmenlik duygularını yok edici
etkiler taşıyan şike olaylarının spor kulüpleri çalışanları tarafından nasıl görüldüğünü temel alan bu
çalışma, Türkiye’deki futbol branşında faaliyet gösteren ve Türkiye’de dört büyükler olarak anılan
Beşiktaş (BJK), Galatasaray (GS), Fenerbahçe (FB) ve Trabzonspor (TS) spor kulüpleri çalışanları
üzerinde yapılmış olup betimsel bir çalışmadır. Spor kulüplerinde görev yapmakta olan yönetici,
ofis işi, antrenör, futbolcu ve sağlık ekibi gibi farklı statülerde çalışan 500 kişi, gönüllü olarak
çalışmanın örneklemini oluşturmuştur. Araştırmacılar tarafından hazırlanan anket yolu ile veriler
toplanmıştır. Bu çalışmada, kullanılan şike ile ilgili sorulara verilen yanıtlarda Fenerbahçe spor
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
kulübü çalışanlarının diğer spor kulüpleri çalışanlarına göre anlamlı farklılık gösterdiği
belirlenmiştir. Son yıllarda Fenerbahçe spor kulübü ile ilgili şike davalarının gündeme gelmesinin
bu sonuçta etkili olduğu düşünülebilir.
Title: Accounting of Revenue and Service Production Costs in Service
Businesses in Terms of SMES in Turkey
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 11:00 ROOM: 6ç
Author(s): Merih Tetik; Fatma Kurcan; G. Nilüfer Tetik
Institution and Country: Anadolu University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
SMEs form a basis of economic and social order. It has seen that beside proportional size in their
countries’ economy, the portions of SMEs in employment, value-added, investment, tax, export, and
loans have achieved important sizes. SMEs which compose of 99.77 percentage of businesses in
Turkey, perform 78 percentage of total employment, 55 percentage of total value-added, 65.5
percentage of total sales, 50 percentage of total investment, 60.1 percentage of total export, and 24
percentage of total loans. Reflection the reality by financial statements of hospitality businesses in
scope of SME depends on recording revenue and costs accurately. Hence TAS/IFRS practices have
an important role in preparing and presentation of financial statements. Turkish Accounting
Standards Board published Turkish Uniform Accounting System which has been foreseen to be
implemented from 2012 for SMEs. Turkish Uniform Accounting System is more simple and has the
characteristics of summary of accounting standards along with resembling set of TAS/IFRS.
Proposed Uniform Chart of Accounts made important changes in accounting and calculation of
revenues and cost of production of services in businesses providing service as hospitality businesses.
The aim of this paper is that revenues which cannot be reflected to financial statements as revenues
since the service has not been completed; in spite of sale of transaction in the ends of period and
service production costs based on these revenue in hospitality businesses are evaluated in terms of
TAS-2 Inventories and TAS-18 Revenue Standards.
Title: Biricik Sanat Nesnesi İkilemi: Mona Lisa
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 10:00 ROOM: 4ç
Author(s): Ü. Ilgaz (Özgen) Topcuoğlu; Tülin Candemir
Institution and Country: Akdeniz University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
Her dönemde sanatçılar, başka sanatçıların çalışmalarından hareketle kendi sanat-tasarım anlayışları
doğrultusunda yapıtlar üretmişlerdir. Bir yapıttan ya da tasarımdan hareket etmek bilindiği gibi aynı
zamanda bir sanat eğitimi yöntemi olarak da değerlendirilmektedir. Bu bağlamda farklı dönemlerde
birçok sanatçının ya da tasarımcının başka sanatçıların, tasarımcıların çalışmalarından esinlendiği
bilinmektedir. Örneğin Picasso, farklı sanatçıların yapıtlarından hareketle birçok yapıt üretmiştir.
Özellikle Leonardo da Vinci’nin biricik sanat nesnesi Mona Lisa isimli ünlü yapıtı günümüzde
birçok sanatçı ve tasarımcı tarafından ele alınan, yapıta gönderme yapılan çok önemli başyapıtlar
arasındadır. Mona Lisa’nın en önemli özelliği, yüksek sanat bağlamında günümüzde de birçok
sanatçı-tasarımcı tarafından yorumlanan bir başyapıt özelliği taşımasıdır. Ayrıca en önemli
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
özelliklerinden birisi de, yorumlanan diğer sanat yapıtlarından farklı olarak sosyo-kültürel açıdan
yüksek sanata ve tüketim toplumuna tepki bağlamında ele alınan yapıtlardan birisi olma özelliğini
taşıyan bir başyapıt olmasıdır. Bu durum, sanat tarihinde aynı zamanda sanat-tasarım açısından da
bir ikilem yaratmıştır. Duchamp’la başlayan süreçle birlikte Leonardo da Vinci’nin başyapıtı olan
Mona Lisa, bir bakıma Mona Lisa imgesine dönüşmüş, müzeden, sokağa ve dijital ortama
taşınmıştır. Bu makalenin amacı, bu ikilem bağlamında başyapıttan, imgeye ve göstergeye dönüşen
farklı Mona Lisa imgelerini incelemektir. Bu çalışmada Mona Lisa’yı sosyo-kültürel ve ilişkisel
nesneye dönüştürüp yorumlayan Marcel Duchamp, Andy Warhol, Bansky’nin yapıtları
incelenmiştir. Sonuç olarak Mona Lisa’dan başlayan süreçle birlikte, kendini tekrar yaratan yeni
Mona Lisalar farklı biçimlerde değişime ve dönüşüme uğrayarak karşımıza çıkmaktadır.
Title: A Medieval Islamic City: Case of Cordoba
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 12:00 ROOM: 5ç
Author(s): Sülün Evinç Torlak; Tanzer Çeliktürk; Onur Kulaç; Recep Arslan
Institution and Country: Pamukkale University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
From Turkestan to Andalusia Spain, Medieval Islamic cities geographically occupied a wide area
and thus, they had left their mark on the medieval era. Being one of these Islamic cities, Cordoba
was seized by Arabs in 711 and the first urbanization activities began upon moving the government
centre from Sevilla to Cordoba. Later on, as the capital city of Andalusia Umayyad Dynasty,
Cordoba became one of the most crucial cities of Spain in terms of science, art and trade. In this
study, stating the features of medieval and Islamic cities, initially the geographic, politic, economic
and philosophic bases that took part in the establishment of the cities will be discussed and a
specific focus will be made upon Cordoba city. Afterwards, information about the history, city
layout and construction, city government, the socio-economic construction, architectural and
cultural formation of Cordoba will be presented. This study reveals that the establishment and
development of Cordoba, which was one of the cities in Western Europe of medieval era, cannot be
considered apart from the administrative, socio-economic, cultural and architectural features of the
Islamic world.
Title: Türkiye'nin Ortadoğu’da “Bölgesel Güç” ve “Bölgesel Liderlik” İkilemi.
Kimlik mi? Çıkar mı?: Realist/Neo-Realist ve Konstrüktivist Karşılaştırma.
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 09:00 ROOM: 3ç
Author(s): Abdullah Torun
Institution and Country: İnönü University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
3 Kasım 2002 seçimleriyle birlikte Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) iktidara gelmesinin
ardından geçen on yılı aşkın süre içerisinde Türk dış politikasının yeni bir döneme girdiğine ilişkin
tartışmalar sürdürülmektedir. Bu tartışmaların merkezini bir yandan Türkiye’nin bulunduğu
coğrafyada “bölgesel güç” ve “bölgesel liderlik” rolünü kazanan ve bunu sürdürebilecek bir devlet
konumuna geldiğini savunanlar, diğer yandan bu argümanlara karışı çıkanlar oluşturdu. Türkiye'nin
bölgesel güç veya bölgesel lider ülke rolünü kazandığına ilişkin değerlendirmeler içeride ve dışarıda
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
gerek karar vericiler, gerekse Türk dış politikası üzerine çalışma yapanlar tarafından dile getirildi.
Bu çalışmanın temel amacı Türkiye'nin bölgesel güç ve bölgesel liderlik rolünün reel-politiğe
uygunluğunu sorgulamaktır. Çalışmada öncelikle metodolojik olarak, Uluslararası İlişkiler
kuramları bağlamında bir devletin bölgesel güç ve/veya bölgesel lider rolünü kazanabilmesinin
koşulları ortaya konularak analitik çerçeve oluşturulmaya çalışılacaktır. Bu analitik çerçeve
ekseninde Türkiye'nin bölgesel güç ve bölgesel lider rolü kuramsal açıdan değerlendirilecektir.
Çalışmanın temel argümanı şudur: Maddi güç parametreleri açısından bölgesel güç statüsünde
bulunan Türkiye, AKP iktidarları sürecinde Orta Doğu’da pro-aktif bir dış politika stratejisi
izlemekle birlikte, bölgesel liderlik rolüne sahip değildir.
Title: “Öteki”nin “Biz”leşmesi Sürecinde Yeni Medya
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 11:30 ROOM: 2ç
Author(s): Ayla Torun
Institution and Country: İstanbul Yeni Yüzyıl University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
20 yy.’ın önemli kültür kuramcılarından olan Stuart Hall’ın öteki ile biz ilişkisine dair yaklaşımı,
dünyanın son birkaç yüzyılındaki değişimler sırasında toplumların etkileşimlerini anlamaya ışık
tutmaktadır. İletişim üzerine çalışmalarında medya, iktidar, kültür ve ideoloji arasındaki bağlara
eğilen Hall, toplumsal iktidar ilişkilerinin kuruluşu ve yeniden üretiminde medyanın rolüne
odaklanmıştır. Toplumsal değişimin kaynağını teknolojik yeniliklere bağlayan Innis'e göre, insan
kendi teknolojisi ile birlikte vardır. Toplumsal yapı ve kültürdeki değişiklikler iletişim
teknolojisindeki değişimlerin bir sonucudur. İletişim çağı da denilen 21. yy bu zamana dek ortaya
konulan tüm teknolojik gelişmelerin kazandırdıklarıyla bilgiyi eşleştirerek, küresel dolaşıma
sokmuştur. Geleneksel iletişim araçlarından etkilenerek ve onları dönüştürerek etkin bir şekilde
yaşamın içine giren yeni medya, geçmişte etkileşim halinde olmayan kitleleri günlük hayatın birer
parçası kadar yakınlaştırarak iç içe hale getirmektedir. Geçmişin “öteki”si bugün akıllı telefon
uygulamalarıyla her an iletişimde olunan bir sosyal medya paydaşı durumuna dönüşmüştür. Bu
zahmetsiz iletişim ortamının yarattığı sıradan paylaşımlar, geçmişte tereddütle bakılan, yabancı,
bizden olmayan “öteki”nin, aslında “biz”den farklı olmadığını, aynı toplumun farklı uçlarındaki
kategorileştirilmiş alanlarda benzer kaygı ve beklentilerle var olduğunu anlaşılır hale getirmiştir. Bu
yönüyle yeni medya ve bireysel iletişim boyutunda yer alan sosyal medya, ürettiği bireysellik
nispetinde toplumsal dönüşümlerin hareket alanı haline gelmektedir. 2000 yılı sonrası seçim
kampanyalarında etkin bir şekilde kullanılan sosyal medya, ABD’de siyahi bir “öteki”nin başkan
seçilmesinde başarılı bir rol oynamıştır. Türkiye özelinde de sosyal medya benzer fonksiyonlarda
iletişim işlevini üstlenmektedir. Bu makalede internetin neden olduğu teknolojik değişimle birlikte
iletişim deneyiminin farklılaşması sosyal medya ile ilişkilendirilerek; var olan kimlik ve temsil
kalıplarının kırılmasında yeni medyanın etkisi tartışılacaktır.
Title: Mehmet Fuat Köprülü'nün Fuzûlî Külliyâtı
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 14:30 ROOM: 2ç
Author(s): İbrahim Halil Tuğluk
Institution and Country: Adıyaman University, Turkey
E-Mail: [email protected]
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
Abstract:
“Yalnız edebî nüfûz ve te’sîrinin vüs’at ve devâmı degil eserinin bedî’î kıymeti i’tibâriyle de Türk
Edebiyâtının en büyük sîmâsı olarak tanıdığımız ‘Fuzûlî’ ‘Irâk Türklerindendir. Ve lehçesi
i’tibâriyle de ‘Âzerî’ ‘ünvânını verdiğimiz lisân dâ’iresine mensûbdur. Eski tezkirecilerimizden son
Avrupa müsteşriklerine kadar ‘Fużûlî’den bahs edenler bu hakîkatı az çok idrâk etmişlerse de ‘Gibb
’, ‘Huart’ ve ‘Kırımski’ de dâhil olmak üzre hiçbiri Âzerî Edebiyâtının tekâmülüne asla vâkıf
olamadıklarından onu ‘Osmânlı Edebiyâtı dâ’iresinde îzâha çalışmışlar ve tabi’î bu sa’ylerinde hiç
muvaffak olamamışlardır. ‘Irâklı şâ’ire ‘â’id târihî vesikalar esefle i’tirâf edelim ki pek azdır. Böyle
olduğu hâlde şimdiye kadar hattâ bu mahdûd vesikalardan bile tamâmıyla istifâde edilememesi
elbette ma’zûr görülemez. ‘Fuzûlî ’nin hayâtı ve eseri hakkında gâyet mücmel fakat müsbet ve târihî
bir fikir vermek maksadıyla yazdığımız bu küçük hulâsada ‘Irâklı şâ’ire dâ’ir şimdiye kadar göze
çarpmamış vesikalardan tamâmen istifâde etmekle beraber edebiyât târihi hakkındaki mu’ayyen ve
ma’lûm usûllerimize de sâdık kalarak bu san’at dehâsının nasıl bir muhîtde ve ne gibi ‘âmiller
te’sîriyle teşekkül ettiğini ve mu’ahharen Türk Edebiyâtının ‘umûmî tekâmülü üzerindeki te’sîrâtını
müsbet bir sûretde îzâha çalıştık. Binâen’aleyh doğrudan doğruya 'Fuzûlî'yi tedkîke girişmeden
evvel, evvela ‘Irâk ve Âzerbaycan Türklerinin lehçesi olan Âzerî lehçesiyle bu lehçe edebiyâtının ‘
Fuzûlî ’ ye kadar geçirdiği tekâmül devreleri hakkında ‘umûmi ma’lûmât vereceğiz.”
Title: Modern Türk Şiirinde Sokak İmgesi
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 15:00 ROOM: 2ç
Author(s): Gökhan Tunç
Institution and Country: Anadolu University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Mekânın toplumsal ve toplumun bir üyesi olan şair tarafından algılanışının tarihsel olarak değişen
bir olumsallık taşıdığı görülmektedir. Gelenekselden moderne, modernden postmoderne doğru
değişen algılayış biçiminin dönüşümünü takip etmek mekânla birlikte de mümkün olabilmektedir.
Bu bağlamda farklı tarihlerde şiirler üreten şairlerin mekân algılayışlarının niteliğinin ne olduğunun,
söz konusu şairler tarafından mekâna bakışta herhangi bir farklılığın olup olmadığının sorgulanması
değişen zihniyeti de açığa vuracak bir önemdedir. Aynı şekilde mekânsal bir öge olarak genellikle
gelenekselin içinde anlamlandırılan evin karşısında konumlandırılan sokağın bir imge olarak şairler
tarafından nasıl alımlandığının sorgulanması birçok açılıma yol açabilecek özelliktedir. Bahsedilen
çerçevede bu bildiride, modern Türk şiirinden örneklem olarak seçilmiş şairler aracılığıyla sokağın
şiirlerde imgesel olarak nasıl bir nitelikte görünüm kazandığı sorgulanacaktır. Örneklem olarak
seçilmiş şairler ise Yahya Kemal Beyatlı, Necip Fazıl Kısakürek, Oktay Rifat, Attila İlhan, Cemal
Süreya, İlhan Berk ve Turgut Uyar’dır. Örneklem şairlerin seçiminde ise estetik ölçütlerin yanı sıra
farklı zamanlarda yazmaları ve sokak imgesini farklı şekillerde üretmeleri esas alınmıştır. Bu
bildiride şöyle bir yöntem izlenmesi amaçlanmaktadır: Öncelikle şairlerin ürünleri metin merkezli
bir yöntemle incelenerek sokağın bu ürünlerde estetik imge olarak nasıl yer aldığı saptanmaya
çalışılacak, daha sonra ise söz konusu bulguların tarihsel açıdan nasıl bir işleve sahip olduğu ortaya
konulacaktır. Son olarak örneklem olarak ele alınan şairlerin şiirlerindeki sokak imgesinin
farklılıklar gösterip göstermediği, farklılık göstermesi durumu! nda bu farklılıkların anlamının ne
olduğu yorumlanacaktır.
Title: Gölcük Dağı Bloğu Üzerinde Gelişen Paleo Düdenlerin İç Anadolu Karst
Sisteminde Oynadıkları Anahtar Rol
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 14:00 ROOM: 5ç
Author(s): Kadir Tuncer
Institution and Country: Ahi Evran University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
İç Anadolu Bölgesi’nin batı kesiminde, Konya ilinin Ilgın ve Yunak ilçeleri arasında kuzeybatıgüneydoğu doğrultulu olarak uzanan Gölcük Dağı bloğu, Konya Kapalı Havzası’nın devamı
konumundaki Çavuşçu-Ilgın ve Akşehir havzaları ile Yunak-Sarayönü havzası arasında su bölümü
çizgisini oluşturmaktadır. Konya Kapalı Havzası’nın kuzeybatısında ada tepe görünümündeki blok
ve yakın çevresi, Anatolidleri oluşturan tektonik birliklerden olan, Kütahya-Bolkar Kuşağı’na ait
kaya topluluklarından meydana gelmiştir. En yaygın olarak Triyas-Jura yaşlı kristalize kireçtaşları
ve dolomittik kireçtaşlarından oluşan Gölcük Dağı bloğu, Neojen gölsel ve akarsu çökelleri
tarafından ada tepe şeklinde kuşatılmıştır. Yer yer 700 metre kalınlığa kadar ulaşan bu karbonatlı
kayalar, karstlaşma için son derece uygun lito-stratigrafik ve yapısal özelliklere sahiptir. 1000-1600
metreler arasındaki yükseltilerden oluşan, üzerinde Miyosen ve Pliyosen dönemlerine ait, etek
kesimlerinde ise Pleistosen dönemine ait relief sistemlerinin şekil ve yapılarının geliştiği bu blokta,
karstlaşmayı denetleyen birincil (kökensel) ve ikincil (şekillendirci) faktörlerin denetimi altında
yoğun bir karstlaşma ve çok sayıda mağara meydana gelmiştir. Dolin, polye ve flüvyo karstik
şekillerinden oluşan yüzey karstının yoğun olarak geliştiği bu sahada en karakteristik karstik
şekiller, bölgedeki tektonik yükselmeyi ve jeomorfolojik evrimi yansıtan, büyük bir çoğunluğu
dikey olarak gelişmiş mağaralardır. Bloğu çevreleyen havza tabanından yüksek sahalara kadar
değişik yükseltilerde yoğunlaşan obruk ve mağaralar, Miyosen, Pliyosen ve Pleistosen dönemlerine
ait relief sistemleri üzerinde, genellikle obruk karstının karakteristiği olarak gelişmiştir. Orta
Anadolu Karst Bölgesi içinde yer! alan, yer yer çok dönemli-çok kökenli gelişim özelliğini
karakterize eden şekil ve yapılara sahip olan paleo düden konumdaki bu mağaraların gelişimlerinde,
Pliyosen çökellerinin sıyrılma dönemleri ve bölgenin sürekli olarak yükselim halinde olması son
derece belirleyici olmuştur. Blok üzerinde incelemesi yapılan 37 adet mağaranın 9’u Miyosen
dönemine ve 26’sı Pliyosen dönemine ait relief sistemleri üzerinde gelişirken, 3’ü ise Pleistosen
döneminde gelişim göstermiştir.
Title: Türk Kültüründe Nazar ve Nazarlıkla ilgili İnanışlar
èDATE: SEPTEMBER 16, 2015 HOUR: 15:00 ROOM: 3ç
Author(s): M.Metin Türktaş
Institution and Country: Pamukkale University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Nazar terimi Türk.ede bakış, bakma, göz atma gibi anlamlara gelmekte ve direkt olarak, bakma ile
ilişkilendirilmektedir. Nazardan etkilenme, sadece insanlar için değil, eşya, bitki, ev, bağ, bahçe vb.
canlı cansız bütün varlıklar için söz konusudur. Nazarlık ise, insanın ilk bakışındaki enerjiyi kendi
üzerine çekerek, nazar değecek objeyi ikinci planda bırakan, göze benzeyen mavi boncuk, delikli
taş, muska, hayvan kafatası, çeşitli hayvanların boynuzları, iğde, hurma, elma çekirdeği v. b
nesnelere verilen genel bir adlandırmadır. Türk kültürü içerisinde en eski inançlardan birisi nazarla
ilgili inanışlardır. Türkler tarihi süre.lerinin her döneminde nazara inanmışlar ve ondan
korunabilmek ya da nazara değmişlerse ondan kurtulabilmek için çeşitli yöntemlere
başvurmuşlardır. Bu korunma yöntemlerinden bazıları nazarlıklar kullanmak şeklinde olmuş;
nazardan kurtulabilmek için de kurşun dökme, tütsü yakma, okuyup üfleme, iç çamaşırı ya da
elbiseyi ters giyme, gezmeden gelince çocuğun kıyafetini değiştirme gibi çeşitli dinsel, büyüsel vb.
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
uygulamalara başvurmuşlardır. Bu çalışmada Türk kültürü içinde nazarla ilgili inanışlara ve ondan
korunma yöntemlerinden birisi olan nazarlıklara değinilmiştir. Konu için geniş bir yazılı kaynak
taraması yapılmış ve ayrıca s.zlü kaynaklardan da yararlanılarak konu örneklendirilmiştir.
Çalışmada, Türk kültürü içinde nazar ve nazarlıkla ilgili inanış ve uygulamalar bir araya getirilerek
bu konunun kültür ve inanç içindeki yeri halkbilimi disiplininin bilimsel yöntemleriyle ortaya
konmaya çalışılmıştır.
Title: Sağlık Hizmetleri ve Toplumun Sağlık Statüsü Açısından Beşinci, Altıncı
ve Yedinci Genişleme Dalgaları ile Avrupa Birliğine Üye Olan ve Avrupa Birliği
Üyeliğine Aday Ülkelerin Karşılaştırılması: Polonya - Türkiye Örneği
èDATE: SEPTEMBER 16, 2015 HOUR: 14:00 ROOM: 6ç
Author(s): Ali Ünsal; Aykut Ekinci
Institution and Country: Bilecik Şeyh Edebali University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği süreci, 1959 yılında Türkiye'nin Avrupa Ekonomik Topluluğu'na
ortaklık başvurusu yapması ve 1963 yılında ortaklık anlaşması imzalamasıyla başlayan; 1987
yılında tam üyeliğe başvurması ile devam eden ve en nihayetinde 1996 yılında Gümrük Birliğine
dahil olunması ve 2005 yılında tam üyelik müzakerelerine başlanması ile ivme kazanan bir süreçtir.
Türkiye - AB ilişkileri hâlihazırda AB üyesi olan pek çok ülkeden daha eskilere uzanmaktadır.
Ancak buna rağmen Türkiye’nin muasır medeniyetler seviyesine ulaşma hedefi yolunda AB
üyeliğine bir mihenk taşı olarak anlam yüklemesi nedeni ile Türkiye ile AB arasındaki uzatmalı
nişanlılık durumu devam etmektedir. Bu doğrultuda sağlık hizmetlerinin kalkınmış ve müreffeh bir
toplumu inşa etmedeki rolü aşikârdır. Bu çalışmada Avrupa Birliği’ne 2004 yılından itibaren
beşinci, altıncı ve yedinci genişleme dalgaları ile üye olan ülkeler (Çek Cumhuriyeti, Estonya,
Kıbrıs Rum Kesimi, Letonya, Litvanya, Macaristan, Malta, Polonya, Slovakya, Slovenya;
Bulgaristan, Romanya; Hırvatistan) ile Avrupa Birliği üyeliğine aday ülkelerin (İzlanda, Karadağ,
Makedonya, Sırbistan, Türkiye) sağlık hizmetleri ve toplumun sağlık statüsü değerleri dikkate
alınarak karşılaştırmalar yapılması ve temel sağlık göstergelerine göre Türkiye başta olmak üzere
Avrupa Birliği üyeliğine aday ülkeler ile son genişleme dalgaları ile Avrupa Birliğine üye olan
ülkeler arasında fark olup olmadığının tespit edilmesi amaçlanmıştır.
Title: Bir Materyalizm ve Pozitivizm Eleştirisi Olarak Ben Neyim?
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 09:00 ROOM: 5ç
Author(s): Nesibe Yazgan Uslu; Ece Yazgan
Institution and Country: İstanbul Şişli Vocational College, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
Türk edebiyatının en verimli kalemlerinden biri olan Ahmet Midhat Efendi, dini, ilmi, edebi ve
felsefi konularda pek çok eser kaleme almıştır. Batı kültürünün tanınmaya başlandığı ve sosyal,
siyasi ve ekonomik alanda çeşitli krizlerin yaşandığı, çalkantılı bir dönemde yaşamış olan Ahmed
Midhat, tüm bu karışıklıkları, eserlerinde ayrıntılı olarak anlatmıştır. İnsan ve inançlar konusu,
Ahmed Midhat’ın sıkça işlediği konulardan biridir. Ben Neyim? insan ve inanç konusunu ele alan
eleştirel bir metindir. Esere ismini veren Ben neyim? sorusu ilk insandan beri insanoğlunun aklını
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
kurcalayan en temel sorudur. Filozoflar, yüzyıllar boyunca kendi düşünceleri doğrultusunda “Ben
neyim? Ben kimim? Varlığım nedir, varlığımın özü nedir, nereden geldim, nereye gideceğim?” gibi
sorulara cevap aramışlardır. Dinlerin temelinde de bu sorular ve bu sorulara aranan cevaplar vardır.
19. yüzyıl, Batı felsefesinde ve yaşantısında çeşitli düşünce akımlarının görüldüğü bir zaman
dilimidir. Bu akımlardan en belirgin olanlar materyalizm ve pozitivizmdir. Batı edebiyatını ve
düşünce yapısını şekillendirerek, dünya genelinde taraftar toplayan materyalizm, zamanla Osmanlı
aydınları arasında da tartışılmaya ve taraftar bulmaya başlamıştır. Materyalizm akımı, Ahmed
Midhat’ın da ilgisini çekmiştir. Ahmed Midhat, çeşitli yazılarında bu akım hakkında bilgi vermiş;
bu konudaki fikrini söylemiş ve zaman zaman bu akıma eleştiride bulunmuştur. Ben Neyim?’de
Ahmed Midhat’ın materyalizm ve pozitivizm hakkındaki düşünceleri bir bütün hâlinde yer
almaktadır. Bu çalışmada Ben Neyim? adlı eser materyalizm ve pozitivizm eleştirisi ekseninde
incelenerek, Ahmed Midhat’ın bu konudaki görüşleri tespit edilmeye çalışılacaktır.
Title: Comparative Advertising in Turkish Law
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 14:00 ROOM: 3ç
Author(s): Ferah Türkoğlu Utku
Institution and Country: Marmara University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Comparative advertising is a form of advertising in which a product or service is compared directly
or indirectly to the attributes of its competitors. Comparative advertisements are very common in
the advertising industry these days. Companies use phrases such as "the best" "the greatest" "first"
"best value" or add visual aids to compare their products with their competitors's products.
Comparative advertising is not against the law per se but it can lead to unfair competition under
certain circumstances. According to Turkish Commercial Code, unfair competition is the act of
comparing oneself, his/her products, business services and activities, and their prices to competitors'
products, business services or prices in a misrepresenting, misleading or slanderous way, or making
unnecessary use of its market recognition (TCC a.55/a/5). Accordingly, in order for a comparative
advertising to cause unfair competition, a comparison should be present and be about one's own
goods, business products, activities and prices, and the comparison in the advertisement should be
misrepresenting, misleading or slanderous and make unnecessary use of the competitor's market
recognition. Comparative advertising for products or services which compete to fulfill the same
need is also enacted under the Consumer Protection Code (CPC m.61/5). The rules of conduct for
comparative advertising are mandated in the Commercial Advertisements and Unfair Commercial
Practices Directive. During our symposium, we'll examine the rules of conduct for comparative
advertising under the framework of EU guidelines, Turkish Commercial Code, Consumer Protection
Code, Commercial Advertisements and Unfair Commercial Practices Directive and Court of
Cassation verdicts.
Title: Günümüz Türkiye'sinde Türk Heykel Sanatçıları
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 11:00 ROOM: 4ç
Author(s): Önder Yağmur
Institution and Country: Atatürk University, Turkey
E-Mail: [email protected]
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
Abstract:
Türkiye’de Batılı anlamdaki heykel sanatının tarihini, Avrupa ve Hıristiyan kültüründeki kadar uzun
bir geçmişe sahip değildir. Türkiye’de heykelin tarihi ancak yüz yıllık bir süreci kapsar. Ancak Türk
kültüründeki yontuculuğa ait yüzyıllar öncesine dayanan örneklerin de bulunduğu unutulmamalıdır.
İnsan betimleyen yapıtlar yerine, süsleme ve anıtsal yapılara ilişkin süsleme ağırlıklı yontu örnekleri
bulunmaktadır. Türbeler, sebiller, konaklar, saraylar taş-ağaç yontu ve oymacılığın önemli
örneklerini taşır. Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait yapılardaki kabartmalar; geometrik ya da
bitkilerden esinlenen, hayvan betimlemelerinin yer aldığı yontular, Barok dönemin etkisini taşıyan
çeşmeler yontu sanatının zenginliği oluşturan değerlerdir. Batılı anlamda resim ve heykelin gelişimi
ise 1883 yılında ülkenin ilk güzel sanatlar okulu olan Sanayi-i Nefise Mektebi’nin kurulmasıyla
başlamıştır. 1923’de laik Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla birlikte her alanda yapılan
yenilikler, modernleşme, kalkınma ve reform hareketleri sanat alanında da açılımlara neden
olmuştur. Çağdaş Türk heykel sanatının gelişiminde günümüz Türk heykel sanatçılarının önemli
katkıları bulunmaktadır. Bu çalışmada, Türk Heykel sanatının gelişim sürecinden örnekler verilerek
günümüz Türk heykel sanatçılarının eserleri üzerinde okumalara yer verilecektir.
Title: “Arayışlar” Kişisel Heykel Sergisi
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 11:30 POSTER AND EXHIBITION AREAç
Author(s): Önder Yağmur
Institution and Country: Atatürk University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Sergide ahşap malzemeden yapılmış çalışmaların yanı sıra metal döküm tekniği ile oluşturulmuş
çalışmalar yer almaktadır. Soyut formların konu alındığı çalışmalar yontu ve döküm teknikleri
kullanılarak minimal sanat anlayışı ile yorumlanıp, form ve doku arayışları sorgulanmıştır. Sıcak bir
malzeme olan ahşap ile metal malzemeler form, doku, ışık gibi görsel plastik değerler üzerinde algı
çeşitliliğini araştırmaktadır. Serginin genel konsepti, sıradan ve basit formlar olarak görünselerde,
hayatımızda çok önemli yeri olan hayatı kolaylaştıran birçok nesnenin veya düşüncenin bizim için
ne kadar da önemli olduklarını ve çevremize daha duyarlı bakış açısıyla yaklaşmamız gerektiğini
anlatmaktır.
Title: Markalaşma ve Peyzaj Değerleri: Üniversite Kampüsleri Örneği
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 15:00 ROOM: 5ç
Author(s): Eylem Akgül Yalçın; Pınar Ayrancı
Institution and Country: Abant İzzet Baysal University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
Günümüzde önüne geçilemeyen kentleşme ile birlikte ülkemizde birçok yeni üniversite ve bunlara
bağlı yüksekokul ve meslek yüksekokulları kurulmakta ve bu da bir rekabet ortamı yaratmaktadır.
Öğrenci çekmek için yarış içine giren bu kurumlar ülkemizde yeni bir kavram olan markalaşmak
üzerinde durmakta kendi kimliklerini yeniden değerlendirmekte, misyonlarını ve vizyonlarını
tanımlamak için farklı yollar aramaktadır. Markalaşmak, var olan bir ürünün, hizmetin veya
mekanın, rekabetçi bir ortamda bilinmesi, tanınması anlamına gelmektedir. Dünyada daha çok
kentlerin üzerine kurgulanan marka olabilme olgusu kent mekanları üzerinde olumlu ya da olumsuz
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
değişimlere yol açmaktadır. Yer olarak markalaşmak o yerin hem yönetimsel hem de pazarlama
stratejilerini içermektedir. Bu stratejiler de, hem görsel hem de görsel olmayan elemanların
etkileşimi ile mekanın peyzaj değerlerinin kompozisyonunda önemli bir yere sahip olmaktadır. Bu
çalışmada yükseköğretim kurumlarının marka olgusu ile yerleşkelere ait peyzaj değerleri arasındaki
ilişkinin değerlendirilmesi amaçlanmaktadır.
Title: Flüt Eğitiminde Ton Geliştirme Çalışmaları: Bir Öğrenciyle Çalışma
Örneği
èDATE: SEPTEMBER 16, 2015 HOUR: 14:00 ROOM: 4ç
Author(s): Begüm Yalçınkaya
Institution and Country: Çanakkale Onsekiz Mart University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Türkiye’de üniversitelerin eğitim fakülteleri müzik eğitimi anabilim dallarında bireysel çalgı dersi
kapsamında verilen flüt eğitimi, belirli bir program dahilinde bireysel olarak işlenen sekiz yarıyıllık
bir derstir. Bu ders kapsamında öğrenci, belirlenen hedeflerin göstergesi olan davranışları kazanmak
amacıyla sistematik bir eğitim sürecinden geçmektedir. Flüt öğrencilerine kazandırılması gereken en
önemli hedeflerin başında temiz, parlak ve güçlü bir tonla eserleri seslendirmeleri yer almaktadır.
Ancak bu hiç kolay bir süreç olmadığı gibi bu süreçte yanlış edinilmiş teknik davranışların
düzeltilmesi, hem eğitimci hem de öğrenci açısından oldukça uzun ve zorlayıcı bir durumdur. Zira
iyi bir ton elde etmek; ağız, kafa boşlukları, boğaz, göğüs ve diyaframın koordineli çalışmasıyla elde
edilmektedir. Bu bölgelerin kullanımlarında yapılan yanlışlar öğrenciye zorluk yaratmakla birlikte
dinleyenler için de keyifli olmamaktadır. Bu araştırmada, üniversiteye flüt çalarak girmiş, ancak bir
dönem boyunca dudak ve ton problemlerini temel uzun ses çalışmaları ve dizi çalışmalarıyla
çözememiş bir öğrenciye araştırmacı tarafından uygulanan beş basamaklı bir çalışma programının
etkisi incelenmiştir. Araştırma, program uygulama sürecinin incelenmesi amacıyla yürütülen, nitel
veri toplama ve analiz tekniklerini içeren bir araştırmadır. Araştırmanın katılımcısı 19 yaşında,
müzik öğretmenliği programı birinci sınıfı bitirmiş, yıl sonu konseri vermiş, ancak dinleyiciler ve
flüt eğitimcileri tarafından forse ve zırıltılı tonu nedeniyle eleştirilmiş bir kız öğrencidir.
Araştırmanın bulguları her gün yürütülen altı haftalık bir eğitimde; başlangıç, eğitim süreci ve bitiş
aşamalarında kaydedilen; dizi, etüt ve eser çalınmasıyla elde edilen video kayıtlarının alanında
uzman 3 flüt eğitimcisi tarafından incelenmesiyle elde edilmektedir. Çalışmanın benzer sorunu
yaşayan flüt icracılarına alternatif bir yol sunması bakımından önemli olduğu düşünülmektedir.
Title: Impacts of New Technologies on the Turkish Civil Procedure
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 12:30 ROOM: 3ç
Author(s): Mehmet Ertan Yardım
Institution and Country: Kadir Has University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Technological evolution on communication affects substantive law rules and also procedural law
rules. Some technologies affects and shapes law rules much more than others. In this paper, we want
to mention especially database and network system (UYAP) established by the Turkish Minister of
Justice, use qualified electronic signature on legal process and electronic judicial notification
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
processes. UYAP (National Judiciary Informatics System) is one of the biggest judicial technology
projects in the World as the numbers. It covers not only some type of courts or some type of cases
but every court and every case in Turkey also Directorates of Enforcement and Bankruptcy and
Prisons and Detention Houses. Qualified electronic signature can be referred as a basic technology
which allows communication via internet and archive documents in digital environment. It opens a
big gate to usage of internet and databases in legal procedures. Electronic judicial notification
system which ensures to accomplish notification in a few seconds is a real improvement at the scope
of e-justice. We have to express that all technologies which we count, are tools; usage of these tools
or concepts like e-justice or online litigation shall not be considered as goals. Like other tools,
advantage of new technologies will appear by using them efficiently and properly. Misusage or
unrestricted usage could cause damage, violation of fair trial right and new problems. Using
electronic systems require well educated manpower and latest secure technologies. This could
ensure only by big investment and really hard and accurate work.
Title: Nöropolitika Bağlamında Ülke Liderlerinin Algılanması Üzerine
Deneyimsel Bir Çalışma
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 12:30 ROOM: 6ç
Author(s): Ali Sırrı Yılmaz; Ertuğrul Buğra Orhan; Nurcan Yücel; Atilla Yücel
Institution and Country: Fırat University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]; [email protected];
[email protected]
Abstract:
Günümüzde teknolojinin gelişmesi toplumsal yapıyı ve beraberinde tüketici tercihlerini de
değiştirmiştir. Bu değişiklik, tüketici karar alma sürecinin daha karmaşık ve daha kompleks bir
yapıya sahip olduğunu ortaya çıkarmıştır. Tüketici tercihlerinin, sadece mantıksal kararlarla
yapılmadığı, tüketicinin satın alma kararını verirken, duygusal tepkilerinin de satın alma kararı
üzerinde etkisi olduğu tespit edilmiştir. Bu duygusal etkileri ve satın alma karar sürecini
çözümlemek için Nöropazarlama yöntemleri araç olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Nöropazarlamaya göre; tüketicilerin satın alma kararı verirken rasyonel ve irrasyonel kararları
harmanladığı ve ortaya çıkan veriyle karar verdiği belirtilmiştir. Diğer bir ifadeyle, tüketicinin “Kara
kutu” veya duygusal karar verici denilen beyninin, izlediği yol ile ilgili gizem çözülmeye çalışılsa
da bu gizem devam etmektedir. Pazarlama geleneksel yöntemlerin yerine diğer disiplinlerle beraber
çalışılan bir alan haline gelmiştir. Nöropazarlama, Nöroloji, Psikoloji, Sosyoloji, Tıp, gibi birçok
disiplinden faydalanmaktadır. Ortaya çıkan yeni alanlardan biri de nöroloji ve politikanın ortak bir
disiplinle incelendiği nöropolitika’dır. Bu çalışmada; nöropolitika konusunda ilk deneyimsel
araştırmaya yer verilmiştir. Yapılan araştırmada; nörobilim, nöromarketing ve nöropolitika
bağlamında; farklı ülkelerin politik liderlerinin görsel profillerinin- güç, karizma, güven ve barışçıl unsurlar açısından nasıl algılandığı tespit edilmeye çalışılmıştır. Araştırma sonuçları; politik
liderlerin algılanan özelliklerine ilişkin farklı ipuçları vermektedir. Bu çalışmanın siyaset
pazarlaması, siyasi iletişim, liderlik tarzları gibi konularda yeni ve farklı bakış açısı getireceği
düşünülmektedir. Bununla birlikte sosyal bilimler alanında bu konularda yapılacak çalışmaları
tartışmaya açarak bilimsel destek ve katkı sağlamayı amaçlamaktadır.
Title: Bir Umutsuzluğun Romanı: Aylak Adam
èDATE: SEPTEMBER 16, 2015 HOUR: 16:30 ROOM: 2ç
Author(s): Enser Yılmaz
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
Institution and Country: Siirt University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
1950’li yıllar dünya siyasetinde köklü değişimlerin yaşandığı bir dönemdir. İkinci Dünya Savaşı’nın
ardından yaşanan gelişmeler bütün dünyayı etkilemiş, hızlı bir şekilde gerçekleşen silahlanma ve
sanayileşme sonucu uzun yıllar devam edecek soğuk savaş dönemi başlamıştır. Toplumsal alanda
yaşanan bu gelişmeler özellikle yabancılaşma, bunaltı, sıkıntı, yalnızlık şeklinde kendini edebiyatta
da göstermiş; bireyin yalnızlığını, bunalımlarını, sıkıntılarını, bireyselleşmenin getirdiği çıkmazları
anlatan yapıtlar ortaya konulmuştur. Özellikle modernizmin miadını doldurduğuna inan bir kesim
modernizmin dayattığı bütün kuralları reddederek yerine kuralsızlığı, merkeziyetçiliğin yerine
yerliliği, tek ulus yerine çok ulusluluğu getirmiş ve buna postmodernizm denmiştir. Kendisini ilk
kez mimaride gösteren bu durum kısa sürede edebiyata da yansımış ve geleneksel roman anlayışını
yıkmış, romana yeni bir soluk getirmiştir. Türk edebiyatında da Yusuf Atılgan postmodern roman
tekniğini kullanan yazarlarımızdandır. Ancak hem modern hem de postmodern roman tekniklerini
eserlerinde uygulayan bir yazardır. Özellikle Aylak Adam adlı romanı kimi yönleriyle modern
roman olarak ele alınabilecekken kimi yönlerden de postmodern roman özelliği gösterir. Biz de bu
çalışmamızda Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam adlı romanını postmodern unsurlar açısından
incelemeye çalışacağız.
Title: Siyaset ve Değer İlişkisi Üzerine Bir İnceleme: 7 Haziran 2015 Milletvekili
Genel Seçimlerinin Değerler Açısından Analizi
èDATE: SEPTEMBER 16, 2015 HOUR: 14:00 ROOM: 3ç
Author(s): Mustafa Yılmaz
Institution and Country: Kocaeli University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Toplumsal bir varlık olarak yaşadığı gerçekliği anlamaya çalışan insanın eylemleri, davranışları,
tercihleri, kararları, doğruları ya da yanlışları bir değere işaret etmektedir. Kültür ve topluma anlam
veren ölçütler olarak değerler, her tür davranış, olay ve insanı değerlendirmekte kriter olarak
kullanılmaktadır. Peki bireylerin, insanları ve olayları değerlendirmek, eylem ve davranışlarını
belirlemek için kullandıkları ölçütler olan değerler, siyasal tercihler üzerinde ne kadar etkilidir?
Siyaset ve değer ilişkisine odaklanan bu çalışmada, yakın tarihte yapılacak bir seçime ilişkin niyet
ve eğilimleri ölçmeye yönelik bir araştırma değil, gerçekleşmiş davranışın nedenlerini değerler
çerçevesinde ele alarak siyasal tercihlerde etkili olan değer repertuarlarını ortaya çıkarmaya yönelik
bir inceleme yapılacaktır. Güncel olması ve Türkiye’nin demokrasi yaşamında kritik bir dönemeç
olarak görülmesi nedeniyle 7 Haziran 2015 milletvekili genel seçiminin örneklem olarak seçildiği
çalışmada, Schwartz Değer Ölçeği’nde yer alan değerler çerçevesinde bir nitel içerik analizi
gerçekleştirilecektir. Propaganda çalışmalarının yoğunlaştığı seçimler öncesindeki bir aylık zaman
diliminde, siyasi duruş ve yayın politikası açısından farklı kesimleri temsil eden Cumhuriyet,
Hürriyet, Sabah gazetelerinin baş ve siyaset sayfalarında yer alan haberler inceleme kapsamına
alınacaktır. Türkiye’de yapılan son seçimleri siyasal değer açısından çözümlemeyi amaçlayan bu
araştırma ile seçim yarışına katılan politik aktörlerin söylemlerinde atıf yaptıkları değerlerin neler
olduğu, seçimlerin kazanan ve kaybeden koltuğuna yerleşenlerin söylemlerinde değersel farklılıklar
ya da benzerlikler olup olmadığı gibi sorulara cevap aranacaktır. Ayrıca kazanan ve kaybeden siyasi
aktörlerin hangi değerleri ne sıklıkta kullandığını, öne çıkarılan değerlerin birbirleriyle nasıl
ilişkilendirildiğini ve nasıl sunulduğunu tespit etmek mümkün olacaktır.
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
Title: Effects of Virtual Product Involvement and Gaming Time on the Money
Spent by Consumers in the Free-to-Play Game DOTA 2
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 09:00 ROOM: 6ç
Author(s): Mustafa Atahan Yılmaz
Institution and Country: Pamukkale University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Rapid development of technology has given a birth of a brand-new sector named online games.
Online games have spread all around the world especially in the USA and Asia market with an
increasing demand to virtual products. In this process new business models has been evolved as well
as game genres. “Pay-to-play” and “Free-to-play” business models are the most successful ones in
recent years. This study aims to reveal virtual product purchase behavior with considering playing
time and product involvement. The data consist of interviews and player statics in digital platform.
57 Turkish gamers were interviewed about purchase behaviors and secondary data anent the gaming
time obtained from player profiles in official page. Model’s framework, which was developed on
virtual product flow, is based on comparison of players who did purchase and who did not in
concept of product involvement. The data were digitized and hypotheses were tested with Chisquare statics. As a result while there is a significant relationship between purchase and product
involvement, there is no significant relationship between purchase and gaming time.
Title: Mevlana Mesnevi’sinde Aşkın Bilinç
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 11:30 ROOM: 4ç
Author(s): Mustafa Kemal Yöntem
Institution and Country: Gaziosmanpaşa University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Bilinç, tarih boyunca birçok disiplinin açıklamaya çalıştığı bir yapı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bilinç farklı disiplinler tarafından tanımlanırken aynı zamanda bilincin farklı halleri de
tanımlanmaya çalışılmış ve bu konuda araştırmalar yapılmıştır. Önceleri din ve felsefenin ilgi
alanında olan bilinç kavramı psikoloji biliminin gelişmesiyle birlikte kendisine yeni bir alan
bulmuştur. Modern psikolojinin bilinç üzerinde yaptığı çalışmalar ise kadim gelenekler ve manevi
öğretilerle beslenmiş ve beslenmeye devam etmektedir. Özellikle son yıllarda Benötesi
(Transpersonel) psikolojinin gelişimiyle birlikte bu geleneklerin yeniden gözden geçirilmesi konusu
gündeme gelmiş ve bu konuda çalışmalar yapılmıştır. Türk kültürünün en önemli geleneklerinden
olan tasavvuf geleneğinin ülkemizde ve tüm dünyada saygı gören bir temsilcisi olan Mevlana’nın
eserlerinin de bu kapsamda incelenmesinin literatüre katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Bu
çalışmanın amacı Mevlana Mesnevi’sinde aşkın bilinç kavramının araştırılmasıdır. Bu kapsamda
öncelikle bilinç halleri hakkında bilgi verilmiş ve aşkın bilinç kavramı detaylı bir şekilde
açıklanmış. Ardından Mevlana Mesnevi'sinde aşkın bilinçle ilişkili olduğu düşünülen otuz beyite yer
verilmiş ve beyitler aşkın bilinç hali kapsamında değerlendirilmiştir. .
Sonuç ve Tartışma
Tasavvufun özel temsillerinin benötesi psikoloji penceresinden gözlemlenmesi alanın gelişimi için
önem arz etmektedir. Zira Bilimsel Psikoloji’ nin miladı 1832-1920 tarihleri arasında Leipzig
Üniversitesinde Wilhelm Wundt tarafından kurulan ilk psikolojik laboratuvara dayanmaktadır
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
(Özbay ve Erkan, 2009). Oysa psikolojinin kökleri ilk insanlar kadar eskidir. Aristo, Sokrates, Plato
gibi ilk çağ filozofları insan düşünce duygu ve davranışlarıyla ilgilenmişlerdir. Psikoloji bir bilim
olarak nitelendirilmeden öncede insanlığın ruhsal iyi oluşla ilgili ciddi bir birikimi mevcuttur.
Psikolojik danışma sürecinde farklı kültür ve bakış açılarının bilincinde olunması ve bu bileşenlerin
danışma sürecinde aktif kullanımı büyük öneme sahiptir (Özer, 2014). Benötesi çalışmacıları
sıklıkla Hindu Vedaları, Budizm, Şamanizm ya da Hristiyan ve Müslüman mistikler gibi güçlü
sistemleri dikkate alırlar. Bu çerçevede bakıldığında kültürümüz açısından tasavvuf kaynaklarının
incelenmesi daha önemli hale gelmektedir. Kültürel açıdan bakıldığında ise Türk kültüründe ruh
sağlığıyla ilgili çalışmaların İslam öncesi Şamanizme kadar dayandığı görülmektedir. Türklerde,
“Kam” ya da “Otacı” olarak bilinen din adamlarının aynı zamanda şifacılar olarak bilindikleri ve
hastaları hem bedensel hem de ruhsal olarak iyileştirdikleri söylenmektedir (Gömeç, 2011).
İslamiyet’ in Türk kültürüyle buluşması sonrasında ise özellikle tasavvuf, ruhsal gelişimle ilgili
önemli bir yapı olarak karşımıza çıkmaktadır. Olgunlaşması asırlar boyunca sürmüş olan bu
birikimin değerlendirilmemesi hem tarihe hem psikoloji bilimine yapılacak büyük bir vefasızlık
olacaktır. Tüm bu gerekçeler ve yapılan bu araştırma bulguları göstermektedir ki Türk kültürünün
öz kaynaklarının incelenmesi psikoloji biliminin gelişimine önemli katkılar sunacaktır. Özelliklere
tasavvuf pratiklerini konu alan kaynakların incelenmesinin benötesi psikolojinin gelişiminde önemli
bir rol oynayacaktır. Bundan sonra yapılan araştırmalarda Mevlana Mesnevisi gibi önemli tasavvuf
kaynaklarının benötesi psikolojinin konuları kapsamında incelenmesi literatürün gelişimine katkı
sağlayacaktır.
Title: Sosyal Bilimlerde Deneysel Çalışma Aracı Olarak Nöromarketing ve EEG
Kullanımı
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 17:00 ROOM: 2ç
Author(s): Atilla Yücel; Ali Sırrı Yılmaz
Institution and Country: Fırat University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
Nöromarketing, pazarlamanın beyindeki karşılığıdır. Nöroloji ve pazarlamanın ortak çalışma
alanıdır.Tüketicilerin pazar davranışını anlamak amacıyla nöro bilimde kullanılan tekniklerin
tüketicilere uygulanmasıdır. Bu teknikler, pozitron emisyon tomografi cihazı (PET- positron
emission tomography), işlevsel magnetik tınlaşım görüntüleme cihazı ( fMRI-functional magnetic
resonance imaging), elektro beyin grafisi cihazı (EEG-electroencephalography) ve galvanik deri
tepkisi cihazı (GSR galvanic skin response) gibi cihazları kullanan tıbbi yöntemlerdir. Pazarlamanın
bu yeni alanı, ürüne karşı beynin tepkilerini ölçerken tıbbi teknolojileri kullanmaktadır. Farklı beyin
bölgelerinde beliren etkinliklerin değişimini ölçmek yalnızca tüketicilerin neden o ürünü seçtiklerini
değil, aynı zamanda hangi beyin bölümünün bu seçimde etkin olduğunu da göstermektedir.
Nöropazarlama araştırmalarının geleneksel anket ve odak grup görüşmeleri yöntemlerine göre en
önemli üstünlüğü, cevaplayıcıların çeşitli ölçeklerde hazırlanmış sorulara sözel olarak verdiği
cevaplar ve beyanı ile ölçülmekte ve istatistiki olarak değerlendirilmektedir. Ancak cevaplayıcıların
gerçekte ne düşündüğünü öğrenilememektedir. Nöromarketing ve ölçüm yöntemleri, beyan edilen
bilgi ile kişinin gerçekte ne düşündüğü arasındaki farkı ortadan kaldırmaktadır. Nöropazarlama
teknikleri ile bir tüketicinin yada sosyal bilimlerde yapılacak bir çalışmada kişinin gerçekte ne
düşündüğünü anlamak mümkün gözükmektedir. Nöropazarlama araştırmaları girişimsel olmayan
araştırmalar kapsamında değerlendirilmektedir. Çünkü kişiye bir şeyi tercih etme noktasında
müdahale etmemektedir. Sadece o anda kişinin mevcut duruma tepkisini ortaya çıkarmaktadır. Bu
kapsamda pazarlama, siyaset pazarlaması, siyasi iletişim, reklam ve tüketici davranışları, eğitim
yöntemleri alanlarında kullanılabilmektedir. Nöro görüntüleme tekniklerinin kullanımı psikoloji, tıp
ve ekonomi alanlarında da kullanılmakta ve gönüllülük esasına dayanmaktadır. Bu çalışmada;
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
Nöropazarlama ve EEG cihazı ile pazarlama ve siyasi iletişim konularında yapılmış deneysel
çalışma örneklerine yer verilmiştir. Bununla birlikte, sosyal bilimler perspektifiyle, bu yöntemlerin
kullanımını tartışmalara açmak, bu alanlarda yapılacak çalışmalarda bu yöntemlerin kullanımını
artırarak farklı disiplinlerle işbirliği sağlamak ve bilimsel bir destek vermeyi hedeflemektedir.
Title: Contextualizing the Political Trends in Iranian Politics (1941–1946)
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 14:30 ROOM: 3ç
Author(s): Murat Yümlü
Institution and Country: Bartın University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
As a country which stayed under the occupation of the Alliedpowers for almost five years during the
World War II, Iran’s political dilemma of liberal and illiberal trends require a broader viewpoint and
framework more than ever. In this regard, this paper focuses on the cabinets, and the political
formation of the system by standing on each of the political parties, the formation of the illiberal
democracy in this country to its margins by the questions such as “to what extent did the
functionality of this democratic pattern was realized”, and “how the legitimization of the illiberal
governance was provided during this interregnum”. Although there were strict measures to keep a
tutelary regimé under the new, young and inexperienced Shah, there were some fresh outcries which
had been fed by the support of several layers of the Iranian society. Tudeh Party was one of the most
influential organizations during these years where the political activism of the oil workers,
peasantry, and the political manoeuvres of the landownership along with an irregular pattern of the
support of the bazaaris, tradesmen, and merchants were making the political spectrum open in an
unpredecented way. During these years, it was the first time since the establishment of the Pahlavi
rule that the Shah, himself had become a political agent amongst the inequal counterparts. By being
a part of the Majles system, and depending on their political charisma related to their wide scope of
relations with the Allied powers, and the linkage to the older dynasty of Qajars, some prominent
political figures such as Mohammad Mosaddiq, Ahmad Qavam (Qavam-us Saltaneh), Mohammad
Ali Foroughi (Zoka al-Molk) et al. whose potency was in some cases more than anticipations
necesssitate questioning of the roles of the leadership to mobilize and raising the awareness of the
political agenda in the society. In this respect, the paper follows the non-chronologized way of an
investigation to maintain the quest on the main themes of the political life during these years and
delves into the historiography on Iran’s period of political interregnum.
Title: Türkiye'deki Sivil Toplum Kuruluşlarının Az Gelişmiş Ülkelere SosyoEkonomik Katkıları: Sadakataşi Derneği Üzerine Bir Değerlendirme
èDATE: SEPTEMBER 17, 2015 HOUR: 11:00 ROOM: 1ç
Author(s): İbrahim Güran Yumuşak; Hacı Altun
Institution and Country: Istanbul Medeniyet University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Günümüzde Sivil Toplum Kuruluşları gün geçtikçe önemi artan ve etki alanı genişleyen bir işleve
sahip olmaktadır. Sivil toplum kuruluşları, resmi kurumlar dışında ve bunlardan bağımsız olarak
çalışan, politik, sosyal, kültürel, hukuki ve çevresel amaçları doğrultusunda lobi çalışmaları, ikna ve
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
eylemlerle çalışan, üyelerini ve çalışanlarını gönüllülük usulüyle alan, kâr amacı gütmeyen ve
gelirlerini bağışlar ve/veya üyelik ödemeleri ile sağlayan kuruluşlardır. Sivil toplum örgütlerinin
güçlenmesi ve büyümesi, devletin üzerinden sosyal sorumluluk kapsamındaki yükleri alacak ve
azaltacaktır. Aslında sivil toplum kuruluşları devletin fiilen dahil olamadığı detaylı ve kapsamlı
konuları ele alarak daha spesifik alanlarda devletin yükünü almaktadır. Devletler sivil toplum
örgütlerini birazda kendi üzerindeki sorumlulukları dağıtmak, çalışma alanını genişletmek ve
toplumun her kesimine dolaylı olarak ulaşmak amacıyla güçlendirmekte ve desteklemektedir.
Türkiye’de sivil toplumun gelişiminin tarihi çok eskilere dayanmakta olsa da, Türkiye’deki sivil
toplum tartışmalarının özellikle son yıllarda yoğunlaşmakta olduğu söylenebilmektedir. Bunun
nedenlerinden biri, dünyadaki tartışmaların Türkiye’de de yankı bulmaya başlamış olmasıdır; fakat
asıl önemli olan neden, Türkiye’de ilk örnekleri 1940’lı yıllarda görülen, ancak 1980’li yıllardan
sonra büyük bir gelişim gösteren Sivil Toplum Kuruluşları’nın sosyal yaşamda ve kamusal alanda
etkili olmaya başlamış olmasıdır. Bunda da 1980 sonrası dünya genelinde gelişme gösteren
küreselleşme olgusu ile beraber, teknolojinin de hızla gelişmesi ve ekonomide yaşanan gelişmeler
önemli faktörler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bildiri; 2010 yılından itibaren faaliyet gösteren
SADAKA TAŞI Derneği’nin yurt dışında gösterdiği faaliyetlerin sosyo-ekonomik katkılarını
incelemeyi amaçlamaktadır. Bunun için öncelikle Dünyada ve Türkiye’de Sivil Toplum
Kuruluşlarının mevcut durumu incelenerek, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki Sivil Toplum
Kuruluşlarının özellikleri genel hatları ele alınacaktır. Çalışmanın ikinci bölümünde ise Sadakataşı
Derneği’nin faaliyetleri ile yapıldığı bölge ve insanlara sağlanan sosyo-ekonomik katkılar analiz
edilecektir.
Title: Ticarileşen Medya Metinlerinde Egemen İdeolojinin Yeniden Üretimi: 28
Ekim 2014 Karaman/Ermenek Maden Ocağı’nda Meydana Gelen Patlamaya
İlişkin Fox TV ve ATV Ana Haber Bültenlerinin Analizi
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 15:00 ROOM: 5ç
Author(s): Şefika Yurdakul; Dilek Nur Ceylan
Institution and Country: Kocaeli University, Turkey
E-Mail: [email protected]; [email protected]
Abstract:
Ülkemizde 80’lerden sonra medya patronlarının farklı alanlara girmesiyle başlayan medyanın
ticarileşmesi olgusu günümüzde de artarak devam etmektedir. Medya araçları düşünüldüğünde en
etkililerinden biri olarak görülen televizyon da bu ticarileşmedeki yerini kısa sürede almıştır. Öyle ki
objektif olarak bakıldığında temel işlevi enformasyonu halka iletmek olarak görülen televizyon
haberlerinin, günümüzde bu işlevini ne kadar yerine getirdiği tartışılır bir hal almaktadır. Hemen
hemen toplumun bütün kesimlerinin sahip olduğu ‘ucuz’ bir medya aracı olarak görülen televizyon
kısa sürede kitleleri kendisine bağlamış ve bu özelliği onu güç ve iktidar sahiplerinin elinde
bulundurmak istediği bir alan konumuna taşımıştır. Bunun sonucu olarak da televizyon kanalları
özellikle de haber metinleri, egemen söylem ve ideolojilerin yeniden üretildiği bir mücadele alanı
haline gelmiştir. Bu çalışma, ticarileşen medya metinlerinin gerçeklik algısı oluşturması üzerinden
yola çıkılarak yürütülmeyi hedeflemektedir. Medya ve ideoloji ilişkisini medyanın ekonomi politiği
kapsamında açıklamaya çalışan araştırmanın amacı örnek olay üzerinden yola çıkılarak, medyada
ideolojinin nasıl yeniden üretildiğini veya medyanın kendi ideolojisini ne yönde şekillendirdiğini
vurgulamaktır. Çalışmada, ideoloji kavramının tanımlarına da yer verilerek, televizyon haber
metinlerinin ideoloji ile ilişkisi incelenecektir. 28 Ekim 2014’de Karaman’ın Ermenek İlçesi’nde
meydana gelen maden kazası haberlerinin inceleneceği çalışmada, ulusal yayın yapan ve sahiplik
yapıları bakımından farklılık gösteren Fox TV ve Atv Ana Haber Bültenleri üzerinden
değerlendirme yapılacaktır. İçerik analizi yöntemi ile desteklenecek olan çalışmada, bu haberlerden
yola çıkılarak ülkemizde son zamanlarda gittikçe artan maden kazalarına ilişkin medyanın yaklaşımı
SOCIALSCIENCESANDHUMANITIESINFOCUS–2015
Warsaw,Poland
tablolarla ortaya konularak anlatılacaktır.
Title: Ambiguity in Turkish Unfair Competition Law
èDATE: SEPTEMBER 18, 2015 HOUR: 15:00 ROOM: 3ç
Author(s): Selda Ormanlı Yurddaşer
Institution and Country: Marmara University, Turkey
E-Mail: [email protected]
Abstract:
Ambiguity (causing ambiguity) is one of the cases of unfair competition that occurs often. Article 55
of the Turkish Commercial Code lists the main cases of unfair competition under the title "behaviors
and commercial practices against the righteousness rule" and described the unfair competition as
"making unreal or misleading explanations about him, his commercial enterprise, company signs,
commodities, work products, activities, prices, stocks, types of sales campaigns and business
relations". The purpose of the legislator to list the ambiguity as a case of unfair competition is the
fact that the person who causes ambiguity exploits the labor of another person unfairly. The criterion
to determine if there is ambiguity or not is whether it is possible for the buyers of such product with
intermediate skills to be mistaken, i.e. you should observe if it is possible for them to buy a product
in place of any other product. For example; in the event of ambiguity among detergents, the views
of the women who use them will be considered and for the evaluation of the unfair competition
regarding the names of the medicaments, the views of the physicians who prescribe them or the
views of the pharmacists who sell them will be considered. There are many supreme court decrees
regarding the ambiguity in the field of unfair competition. It is important that the plaintiff should
meet the condition of rightful use so that an unfair competition lawsuit can be opened. The condition
of rightful use needs to be articulated. This provision of the Article 55 of the Turkish Commercial
Code may also be considered as a provision for the protection of the consumer. I will try to
articulate the issue in my paper with examples and with relevant judicial decrees.
SSHIF2015

Benzer belgeler