PDF Görüntüleyin

Transkript

PDF Görüntüleyin
ÖRNEK SAYI
enerji
şebekeleşme
çevre
de
st
ek
ekoloji
TÜRKİYE TEKNOLOJİ GELİŞTİRME VAKFI
TTGV
Yayın Sahibi
Dr. A.Mete ÇAKMAKÇI
Yayın Yönetmeni
Tülay AKARSOY ALTAY
İdare Merkezi
Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı
CYBERPLAZA B-Blok Kat:5-6
Bilkent 06800 ANKARA
İletişim
[email protected]
Yayın Kurulu
Tülay AKARSOY ALTAY
Yrd.Doç.Dr. Bahar ÇELİKKOL ERBAŞ
Prof.Dr. Nesim ERKİP
Özcan KAHRAMANGİL
Doç.Dr. M.Teoman PAMUKÇU
Danışma Kurulu
Serdar AK, Doç. Dr. Orhan ALANKUS, Volkan BAYRAKTAR, Prof. Dr. Dilek ÇETİNDAMAR
Prof. Dr. Metin DURGUT, Prof. Dr. Aytul ERCİL, Doç.Dr. Erkan ERDİL, Prof. Dr. Haluk GERAY
Prof. Dr. Levent KANDİLLER, Prof. Dr. Ferhat KARA, Okan KARA, Prof. Dr. Sinan KAYALIGİL
Dr. Baha KUBAN, Altan KÜÇÜKÇINAR, Burak PEKCAN, Prof. Dr. Erol TAYMAZ, Refik ÜREYEN
Düzeltme
Çiğdem YALÇIN
Tasarım
Kırmızı Tasarım Atölyesi
www.kirmizitasarim.com
Karikatür
Özgür H. ASLAN
ISSN:
© YENİLEŞİM
Yayımlanan yazılar izinsiz kopyalanamaz, çoğaltılamaz, yeniden yayımlanamaz.
Yayımlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir.
BAŞLARKEN
“Ulusal ekonomi politikalarının amacı toplumun yaşam düzeyini sürekli olarak iyileştirmektir. Bu
sebeple sürdürülebilir ekonomik gelişme modelleri öne çıkartılırken “teknoloji temelli ekonomik kalkınma” modelinde yeni ürün ve süreçler elde etmek üzere üretim kaynaklarını geliştiren, bunlardan
yararlanan yenileşim sistemindeki neden-sonuç ilişkisi politika koyanlar tarafından iyi anlaşılmalıdır.” (F. Yücel 2009)
T
ürkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı (TTGV), 1991 yılında Türkiye’nin teknolojik altyapısını geliştirmek ve sanayinin uluslararası piyasalardaki rekabet gücünü artırmak amacı ile kurulmuştur. Başlangıçta bu amaca kendisine önerilen teknoloji geliştirme projelerini doğrudan desteklemekle katkıda
bulunan TTGV, zaman içinde bu desteği genişleterek fikrin oluşmasından ticarileşmesine kadar varan
çeşitli aşamalarda uygulamalar başlatmıştır. Buna ilaveten ülkemizde girişimciliğin desteklenmesinde kullanılacak fonların oluşumuna da katkıda bulunmaktadır. Kuruluşundan kısa bir süre sonra Montreal Protokolu çerçevesinde Ozon Tabakasını İncelten Maddelerin Giderilmesi Projesi ile başladığı çevre ile ilgili
etkinlikleri Çevre Teknolojileri, Yenilenebilir Enerji ve Enerji Verimliliği destekleri ile genişletmiştir.
Firmaların rekabet gücünü artırmada bilgi ve teknoloji transferinin, üniversite sanayi işbirliğinin, bölgesel
ve sektörel tabanda kümeleşmelerin önemi açıktır. Bu bağlamda TTGV iki önemli teknoparkın (Cyberpark Cyberplaza ve Arı Teknokent) kurulmasına katkıda bulunmuş, bir bölgesel (Eskişehir), bir de sektörel (otomotiv-Bursa) kümenin gelişmesini sağlamıştır. Bunlar içinde işbirliklerinden sinerji yaratılması,
ilişkilerin geliştirilmesi ve etkileşim konularında çalışmalar sürdürülmektedir.
Kısaca, TTGV, yenileşim sisteminin her alanına katkıda bulunmak çabası içindedir.
Üniversiteler, endüstri ve kamu araştırma kurumları arasındaki etkileşimin yeterli olmaması bir genel şikayet konusudur. Bilim ve iş hayatı arasında hep bir aralık bulunmuştur. Bir taraf bilgi seviyesini yükseltmek
amacı ile temel araştırmaya odaklanmakta, diğer taraf ise, ticari kazançlar sağlayacak uygulamalı araştırmalara önem vermektedir. Bu bağlamda, “Endüstriyel teknolojik gelişme bilimsel gelişmenin önüne geçmeli
midir?” suali sorulmakta ve böyle olduğu taktirde, gelecekte teknolojik gelişmenin yavaşlayacağı endişesi
bulunmaktadır. Kuşkusuz, temel araştırmaların yenilikçi yaklaşımlara dönüştürülmesine ihtiyaç vardır.
Bilim parklarının veya üniversiteler ve araştırma merkezleri etrafında yeni teknoloji tabanlı sanayi şirketleri kümelerinde, teknoloji ya da bilgi transfer merkezlerinin kurulması bilgi transferinin iyileştirilmesine
önemli yardımda bulunur. Diğer yandan bilimsel araştırmaların ticarileştirilmesini kolaylaştırıcı kuruluşların yaratılması da bu amaca hizmet eder. Nihayet bazı büyük firmaların araştırma programlarını genişleterek temel araştırmaya yer vermeleri de fayda sağlar. Kullanılan bütün bu yollara karşın bilgi ve teknoloji
transferindeki tatminsizlik devam ediyor. Bu nedenle iyileştirme konusunda yeni yaklaşımlar, yeni yol arayışları sürdürülüyor. Ülkemizde konu henüz bu genişlikte ele alınmış değil.
Bu fırsattan yararlanarak yayın hayatına yeni giren önünüzdeki derginin faydalı ve başarılı olmasını
diliyorum.
Dr. T. Fikret YÜCEL
TTGV
Yönetim Kurulu Başkanı
.
.
.
a
d
ı
y
a
Bu
Sayıda...
Bu S
Y
enileşim dergisinin ilk sayısı elinizde. Dergimizin özelliklerinden ve içeriğinden kısaca söz
ederek tanışalım istedik.
Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı olarak amaçlarımız doğrultusunda, araştırma, teknoloji geliştirme ve yenileşim konularında, bu alanların yönetimini, bunlarla ilgili politikaları,
yeni iş modellerini, destek mekanizmalarını, uygulama araçlarını içeren bir tartışma ve paylaşım
platformu oluşturmayı hedefledik. Uçuculuğa karşın kalıcılığı tercih ederek sanayi kuruluşlarının Ar-Ge birimlerinde çalışanlara, kamu kurumlarının bilim teknoloji politikalarını oluşturan
ve uygulama araçlarını yönlendirenlere ve üniversitelerde uygulamalı Ar-Ge çalışmaları yapan
akademisyenlere yönelik bir dergi oluşturmaya çalıştık.
Ülkemizde sanayiye Ar-Ge desteklerinin verilmeye başlandığı 1990’lı yıllardan bu yana başarılı
ve başarısız pek çok deney yaşadık, söz konusu alanlarda kurumsal ve bireysel olarak paylaşılabileceğimiz yoğun deneyim ve bilgi biriktirdik, kadrolar oluşturduk. Bu birikimlerimizi konuyla ilgili diğer aktörlerle çeşitli ortamlarda paylaşmaya çalışsak da, yanlış anlaşılma ihtimalinin verdiği
çekingenlikle yetersizliklerimizden, başarısızlıklarımızdan söz etmemeye gayret gösterdik. Oysa
ki, öğrenmenin önemli bir kaynağının başarısızlıklardan dersler çıkartmak olduğunu hepimiz
biliyorduk. Var olan yayınların genellikle bilgilendirme, bilgi kaynağı gösterme işlevleriyle sınırlı
olmaları, buna karşın tartışma, çözüm üretme işlevlerinin olmayışı belki de bu yüzdendir. Yaşamı
dönüştürmenin aracı olan bu kavramları öğrendik ama yaşamı hedeflediğimizce dönüştüremedik, kısmen dönüştürdüğümüzde de neyi ne kadar başardığımızı ölçmedik. Halbuki, daha iyiyi
inşa etmek adına ve açık yüreklilikle tüm yaptıklarımızı ve yapacaklarımızı tartışabilmeliydik.
Algılarımızı bütün dünyaya açık tutarak, bu soyut araçları Türkiye’deki uygulamalar ile pekiştirebileceğimiz bir dergi çıkarmak istedik.
Doğal olarak odaklandığımız konular teknolojide öncü ülkelerden gelen kavramlarla dolu. Bilim ve teknolojiye hakim olanlar kavramları da kendi dillerinde üretiyorlar. Türkçe bilim ve teknoloji alanında giderek fakirleşiyor. Bu konuda da elimizden geleni yapmalıyız diye yola çıkarak
derginin adını “Yenileşim” koyduk, Prof. Dr. Akalın’ın dediği gibi:
“Sözün Fransızca söylenişiyle inovasyon olarak kullanılması hem halkımız tarafından kavramın
anlaşılırlığını güçleştirmekte, hem de dilimizin söz varlığını yabancılaştırmaktadır... İnovasyon yerine TDK’nin de benimsediği yenileşim sözünün kullanılması dilimizin söz varlığına yeni bir katkı
olacaktır. (Türk Dili Dergisi, 2007)”
Bu sayının teması “yenileşim için işbirlikleri” olarak belirlendi. Kavramsal ağırlıklı ilk yazıyı
Türkiye’de yapılmış çalışmaları içeren iki yazı bütünlüyor. Kümeler ve yenileşim ile ilgili 2009
Eylül’ünde hazırlanmış bir raporun çevirisi AB 7. Çerçeve Programı’na üye ülkelerin mekanizmaları ne kadar önceden tartışmaya başladıklarını görmek açısından da önemli.
Kavramsal içerikli “açık yenileşim” yazısını Avrupa Birliği’nden bir rapor çevirisi ve Türkiye’den
üniversite sanayi işbirliğinin özgün bir örneği izliyor. Bu sayıda işbirlikleri açısından patentin ele
alındığı bir yazıya da yer veriliyor.
Türkiye’nin de katıldığı uluslararası işbirliği ağlarından birini derinlemesine irdeleyen yazı
EUREKA’dan söz ediyor.
Son yazı TTGV ve Türkiye’deki Araştırma Teknoloji Geliştirme alanındaki işbirliklerine verilen destekleri konu alıyor.
Gelecek sayılarda bilimin uç verdiği noktalarda Türkiye’deki uygulamaları ve Türkiye’nin bu
alanlardaki şansını tartışan yazılara ve endüstrinin öğrenmenin başat etmenlerinin izini sürerek
sistemli denemeleriyle oluşturduğu yenileşim yöntemlerine de yer vereceğiz.
Saygılarımla
4
.
r
e
l
i
k
e
İçindekiler
d
İçin
İlişkiler ve Şebekeler
Metin DURGUT
Bölgesel Kalkınma, Kümeler ve Sanayi Ağları: Ankara Bölgesi’nden
Makine ve Mobilya Sektörleri Araştırması
Erkan ERDİL, M.Teoman PAMUKÇU,
Mustafa H.ÇOLAKOĞLU, H.Tolga GÖKSİDAN
4
9
Otomotiv Kümeleri İçin Kapasite Oluşturma Projesi OKÜMKAP
Tülay AKARSOY ALTAY
21
Yenileşimin Kümeler Yoluyla Teşvik Edilmesi
Çeviren
Gökhan ASLAN
34
Açık Yenileşimin Artan Önemi
Deniz BAYHAN
42
Yenileşimin Değişen Doğası
Çevirenler
Derya FINDIK, Berna Beyhan BOZKIRLIOĞLU, Elif DAYAR
48
Üniversite-Sanayi İşbirliği ve Yenilikçilik
Ferhat KARA
56
Yenilik ve İşbirliklerinde Buluşlar, Patent, Rekabet Gücü
M.Kaan DERİCİOĞLU
60
Uluslararası ATGİ İşbirlikleri İçin Modeller Yaratan ve
Model Alınan Bir Program: EUREKA
Mahmut KİPER
66
Ar-Ge’de İşbirlikleri ve Özgün Bir Teşvik Kurumu Olarak TTGV’nin Rolü
Yücel Telçeken
73
Tanıtım
Avrupa İşletmeler Ağı
76
5
e
v
r
e
l
İlișkiler
ve
i
İlișk
r
e
l
e
k
Șebekeler
e
b
Șe
Metin DURGUT
ODTÜ Elektrik Mühendisliği
Bölümü’nden 1968 yılında mezun
oldu. State University of New York
at Stonybrook’da fizik yüksek lisans
ve doktora derecelerini aldı. 1979
yılında ODTÜ Fizik Bölümü’nde
göreve başladı. 2003 yılında Fizik
Bölümü’nden emekli oldu. Halen
ODTÜ Endüstri Mühendisliği
Bölümü ile Bilim ve Teknoloji
Politikaları Çalışmaları Yüksek
Lisans Programı’nda öğretim
görevlisi olarak çalışmaktadır.
Diğer görevleri arasında, Elektrik
Mühendisleri Odası yayın ve
yönetim kurulu üyelikleri, TMMOB
Sanayi Kongreleri danışmanlığı,
DPT 5 Yıllık Kalkınma Planları
Komisyon üyelikleri, TTGV
danışmanlığı, TÜBİTAK-BİLTEN
danışmanlığı, TUBİTAK Başkan
danışmanlığı, TÜBA Bilim
Politikaları Komitesi üyeliği
olup bilim-teknoloji-yenileşim
alanlarındaki çalışmalarını
sürdürmektedir. İlgi alanları
arasında; yenileşim-rekabetçilik
ilişkisi, bilim-teknoloji-yenileşim
politikaları ve sistemleri, bölgesel
sistemler, karmaşık sistemler,
ağyapılar ve kümeler yer almaktadır.
S
ınai-ticari ilişkilerde önemli olan, iki kuruluşun birbirlerini nasıl algıladıklarından çok birbirlerine nasıl davrandıklarıdır. Bu nedenle “kuruluşlar arası ilişki” kavramı, zaman içinde
etkileşimin ve davranışların karşılıklı olarak biçimlenmesini temsil eder. Zaman faktörü
ilişki için önemlidir; deneyimler ve beklentiler ilişkinin içerdiği etkileşmelere taban oluştururken, geçmiş ve gelecek tarafların şimdiki tutumlarını etkiler. Bu nedenle, tekil işlemlerin kaydı
yanında bunların zaman içinde dış çevreleriyle birlikte nasıl evrildikleri ve gerektiğinde nasıl
müdahale edileceği ilişki analizinin eğildiği temel sorulardır.
İlişkilerin davranış çerçevesinde ele alınmasının ilk sonucu kuruluşların ilişkisiz var olamayacaklarıdır. Her kuruluş; müşterileri, tedarikçileri, hizmet sağlayıcıları, düzenleyici makamları vb. ile
birlikte bir ilişki ağının odağında yer alır. Bu ilişki ağı içinde kuruluş, diğer kuruluşlarla kaynak ve
yetenek mübadelesi yapar. Mübadele ile değer yaratıldığı için, kuruluş için mesele mevcut ilişkilerden gereğince yararlanmak ve gerekli yeni ilişkileri kurmak olan “ilişki portföyü” meselesine
dönüşür. Bu yönüyle ilişki yönetimi, ilişkilerdeki karmaşıklığı ve bundan doğan şebeke yapılarını
(ağyapı) kapsayan kritik bir sınai-ticari ödevdir.
1. İlișki Yapısı
İlişkilerde aşağıdaki yapısal özellikler gözlenmektedir.
Süreklilik: Alıcı-satıcı ilişkisi gibi ana ilişkiler ilginç biçimde süreklilik ve istikrar arzetmektedir. İşlemlerin uzun gerçekleşme süreleri içinde yürütülebilmesi ve yıllar boyu tekrarlanabilmesi, kuruluşları birbirine bağlayan güvenin işaretleridir. İlişkinin yaşı onun taraflarca daha kapsamlı yeni
amaçlar için kullanılmasına olanak verirken, ilişkinin istikrarı değişim ve gelişim için önkoşul haline
gelmektedir.
Karmaşıklık: İlişkiler genelde birey sayısı, tipi ve temas biçimi yönünden çeşitlilik gösterirler. İlişki
taraflarının statüleri, organizasyon rolleri ve bireysel geçmişleri karmaşıklığa katkı yapan diğer bir etkendir (örneğin imalat, ArGe, idare, muhasebe, satış bölümlerinden personel, başka bir kuruluştaki
benzer pozisyonlardan personelle etkileşirler). Geniş bir üretim/servis yelpazesinin şirketler arasındaki mübadelesinde olduğu gibi, mevcut ilişkilerin kapsamı ve kullanımı da karmaşıklığı arttırır.
6
İLİȘKİLER VE ȘEBEKELER
Simetri: İlişki içindeki kuruluşların kaynakları
ve yetenekleri genelde farklıdır. Bu dengesizlik
(asimetri) doğal olarak güç dengesizliğine yol
açar. Taraflar, kaynak ve yetenek üstünlüklerine dayanarak ilişki sürecini (başlatma, geliştirme ve bitirme) kontrol etmeye çalışırlar.
Enformellik: İlişkiler, gelişimleri sırasında belli
bir formellik kazanır. Bununla beraber, yaygın olarak başvurulan sözleşme veya garanti
gibi formel araçların rolü, belirsizliğin yüksek
olduğu konularda sınırlı kalmaktadır. Sonuçların ve davranışların tahminine, ilişkilerin
sadeleştirilmesine yardım eden formellik, açık
ama kırılgan yapıdadır. Belirsizlik koşullarında önemli olan iyi niyetin tahminidir. Bu
nedenle, formelliğin kırılganlaştığı koşullarda
güven ve inanç gibi geçmiş deneyimi içeren
enformel mekanizmalar, dayanıklı ilişkilerin
gelişmesinde daha etkin olurlar.
2. İlișki Süreçleri
Adaptasyon: İki kuruluş arasındaki ilişkinin
gelişmesi ve süreklilik kazanması, zaman içinde tarafların karşılıklı olarak adaptasyonuna
bağlı olmaktadır. Bu olgu, kuruluş faaliyetlerinin ilişkiye göre koordine edilmesi ihtiyacından doğmaktadır. İlişki içindeki kuruluşlar
mübadele ettikleri ürünleri, firma işleyiş rutinlerini veya hareket usullerini birbirlerine
göre değiştirip uyarlarlar. Ürün ve proseslerdeki teknik adaptasyonlar, idari ve lojistik
adaptasyonlar, kuruluşları istikrarlı ve bağlayıcı işbirliklerine yönlendirir.
İşbirliği ve çatışma: İlişkiler; işbirliği ve çatışma unsurlarını birlikte bünyelerinde barındırır. Amaçların belirlenmesinden çıktıların
paylaşımına kadar pek çok çatışma alanı zaman içinde ortaya çıkabilir. Aslında belli bir
çatışma/rekabet, kuruluşların kendi varlıkları
açısından önemli de olabilir. Bununla beraber, ilişkinin bir tür “sıfır toplam” oyununa
dönüşmesini önlemek için işbirliği gerekir (pozitif toplam-birlikte kazançlı çıkmak). İşbirliği sonucu yaratılan değer ilişki maliyetlerini
karşılarken, çelişkilere rağmen tarafları yapıcı
çözümlere yönlendiren ana etmenler adanmışlık ve güven olmaktadır.
Sosyal etkileşim: Temelde ticari nitelikte davranışlar ve değerlendirmeler bağlamında kurgulanmalarına karşı, bireysel bağlar ve kanaatler ilişki formasyonunda önemli rol oynar.
İlişkiler mekanik ve otomatik değildir; sosyal
mübadele sürecinin taraflara kazandırdığı adanmışlık, görev tanımlarını aşan içeriği
veya iş ilişkisine paralel bir katman olarak
gelişen bireysel ilişkiler ağı (sosyal şebeke),
kuruluşlar arası uzun vadeli işbirliği koşulu olarak anlaşılmalıdır. Güven, bu sosyal
mübadeleye bağlı olarak var olan bir işbirliği
kolaylayıcısıdır.
Rutinleştirme: Genelde karmaşık ve enformel
olabilen işbirlikleri zaman içinde kurumlaşarak yeni kuruluş rutinlerinin ortaya çıkmasına neden olurlar. Alışılmış işler ve davranışlar
anlamına gelen rutinler, bir bakıma öğrenme
sonucu kazanılan kuruluş yetenekleridir. Kuruluşlar arası ilişkilerin önemine bağlı olarak
ve bu ilişkileri desteklemeye yönelik olarak çıkan yeni rutinler; işlem maliyetlerinin düşürülmesi, kaynak ve yeteneklerin paylaşımı,
çatışmaların çözümlenmesi gibi konularda
kolaylayıcı rolü oynarlar. İlişki bağlamında
faaliyetlerin koordinasyonundaki karmaşıklıkla başedilmesine yardım ederler.
3. İlișki Katmanları
İlişkiler, Şekil 1’de gösterildiği gibi aktörler yanında kaynakları ve faaliyetleri de etkileşime
sokarlar (aktör bağları, faaliyet eklenmeleri,
kaynak bağlantıları).
Șekil 1 - Temel ilișki katmanları
Aktör bağları: Etkileşime giren aktörler, karşılıklı konumları, öğrenecekleri ve öğretecekleri, ilişkiye katacakları ve ilişkiden beklentileri
7
METİN DURGUT
hakkında farkındalık geliştirir. Bu öğrenme
süreci sayesinde ilişkiye değin belirsizlikler
azalır ve aktörler birbirlerini birlikte iş görecek düzeyde tanırlar. Aktörler arasında tesis
edilen güvene bağlı olarak uzun vadeli karşılıklı yararlar ve adanmışlık işbirliği gündemine girer. Aktörlerin birbirlerini algılamaları
aralarındaki bağlardan etkilenir.
Faaliyet eklemlenmeleri: Bireyler arasında
başlayan etkileşimin kuruluşlar arasında iş
ortaklığı yaratabilmesi, kuruluş davranışları
arasında örtüşmeleri gerektirir. Zaman içinde ve tekrarlanan işlemler nedeniyle örtüşme,
faaliyetler arasında eklenmelere yol açar, kuruluşların teknik, idari, ticari ve diğer faaliyetleri (örneğin tasarım, üretim, lojistik, teknoloji
edinme) değişik biçimlerde ilişkilendirilir.
Kaynak bağlantıları: İlişki başlı başına bir yatırımdır. İlişkilerine önem veren kuruluşun,
ortağıyla temas, ekipman veya çalışma pratiği
geliştirme/sağlama, bilgi kaynaklarını açma,
öğrenme gibi bir takım yatırımı yapması gerekecektir. Bu yatırımlar ilişkiye özel olarak
geliştiği ölçüde kuruluşlar arasında adaptasyona ve dolayısıyla karşılıklı bağımlılığa yol
açar. Kaynakların karşılıklı adaptasyonu,
ilişki içinde kaynaklar arası bağlantıyı ortaya
çıkarır ve bu kaynaklar katmanı, kuruluş için
bizzat kaynak haline gelir.
4. Șebekeler
Şebeke, aralarında ilişkilendirilmiş olan sınaiticari ilişkiler kümesidir. İlişkilendirme, bir ilişkideki mübadelenin kümedeki diğer ilişkilerin
etkisi altında gerçekleştiği anlamına gelir.
Aktörlerin tanımlı ortak hedefleri olabilir
veya olmayabilir, ama paylaşılmış beklentiler
ve kaynaklar mevcuttur.
Aktörler arasındaki işlemler mütekabil, tercihli ve destekleyici faaliyetler aracılığıyla
gerçekleşir.
Bir şebekenin açık sınırları veya belli bir merkezi bulunmaz; faaliyetleri, kaynakları ve aktörleri bir düzen içinde yerleştiren bir organizasyon olarak görülmelidir. Bu organizayonda
8
kuruluşlar karşılıklı ilişkiler çerçevesinde konumlanır. Yeterince aktör şebeke mantığını
benimsediği sürece, şebeke varlığını sürdürür.
Şebeke yapısı, giderek pazar tabanlı işlemlerin
ve hiyerarşik organizasyonların yerini almaktadır.
Șekil 2 - İkili yapıdan șebekeye geçiș
Şebeke, elemanlarının hareketlerini kısıtlayan bir yapıdır. Kuruluşlar kendi amaçları
veya oluşan koşullar açısından istedikleri gibi
serbest davranamazlar. Şebeke üzerindeki kısıtlı kontrole sahip olan kuruluş, planlarını şebekenin tümünden gelen kararları, faaliyeti
ve baskıyı hissederek yapar ve uygular. Bu nedenle, şebeke içinde işbirliği fırsatlarını bulan
kuruluş, bunun karşılığında mevcut işleyişini
ve konumunu değiştirmekte şebeke bağları
yüzünden eskisi kadar özgür değildir. Benzer
biçimde, kuruluş için şebeke hem etkileneceği hem de etkileyeceği bir yapı olduğundan
ayrıca bir dizi şebeke yetkinliğini geliştirmesi
gerekir.
4.1. Aktör-Kaynak-Faaliyet Şebeke Modeli
İlişkilere geniş bir görüş açısından baktığımızda;
bire bir ilişkinin resmin bütününü yansıtmadığı
ikili ilişkinin bağımsız olarak gelişmediği, iki
uçtaki ortakların aynı zamanda başka kuruluşlarla ilişki içinde olduğu
bu nedenle ikili ilişkilerin daha büyük bir ilişki
sisteminin, bir şebekenin içine gömülü olduğu
görülecektir. Örneğin tedarik zincirindeki kuruluşun performansını açıklarken, zincirin değişik konumlarında yer alan diğer kuruluşlara
bakılacak, daha doğrusu bu kuruluşlarla ilişkilerini yürütme yeteneği dikkate alınacaktır.
Şekil 3’te bir şebeke modeli sunulmuştur.
İLİȘKİLER VE ȘEBEKELER
Bir tekil faaliyet dursa bile, ortamdaki diğer
faaliyetler bu eksikliği telafi ederek şebekenin
işlevini sürdürmesine olanak tanıyabilir.
iii. Kaynaklar
Sınai-ticari faaliyet sırasında kaynaklar kombinasyonlar halinde dönüştürülür ve aktarılır.
Değişik nitelikteki kaynakların kombinasyonu sonucu, bu kaynakları kontrol eden aktörler için elde edilecek pek çok çıktı ihtimali
bulunmaktadır.
i. Aktörler
Aktarım ve dönüşüm kaynakları, kullanıldığı
faaliyet çevrimine ve şebeke içindeki işlevlerine göre değer kazanır.
Aktörler faaliyetleri ve/veya kaynakları kontrol ederler. Bireyler, kuruluş bölumleri, kuruluşlar ve kuruluş grupları değişik düzeylerdeki
şebeke aktörleridir. Aktörler;
Kaynak kullanımı bilgi ve deneyim gerektirir, kaynak kombinasyonundan ise yeni bilgi
doğar.
Șekil 3 - Șebeke modeli
faaliyetleri yapar veya kontrol ederler
mübadele süreçleri çerçevesinde aralarında
ilişki kurarlar
faaliyetlerini kaynak kontrolüne dayandırırlar
hedefe yönelik çalışırlar
faaliyetler, kaynaklar ve diğer aktörler hakkında değişik düzeylerde bilgi sahibidirler.
ii. Faaliyetler
Faaliyet, aktörlerin kaynakları bir araya getirdiği, geliştirdiği, mübadele ettiği veya yarattığı
bir süreçtir. Dönüşüm (transformasyon) faaliyeti ve aktarım (transfer) faaliyeti olarak iki
ana faaliyet tipi tanımlanabilir. Dönüşüm faaliyeti sırasında kaynaklar bir şekilde değişikliğe uğrar, aktarımda ise kaynak kontrolü bir
aktörden diğerine geçer.
Kaynaklar, onları kontrol eden aktörler tarafından tanımlanır ve değerlendirilir.
4.2. Yenileşim Şebekesi
Yenileşim faaliyeti etkileşimli bir süreç olarak
değişik aktörlerin bulunduğu ortamlarda gerçekleşir. “Hiç bir sınai-ticari iş tek başına gerçekleşmez” ilkesi yenileşim için özellikle doğrudur; “hiç bir girişimci tek başına yenileşim
yapmaz”.
Yenileşim şebekesi, yenileşim yapmak için işbirliğine giden, değişik bilgi ve beceri kaynaklarını genellikle yeni kombinasyonlar içinde
bir araya getiren ve,
olası bir yenileşimi müzakere eden,
yenileşim bağlamını ortaya koyan,
yenileşimi gerçekleştiren,
Tekil faaliyetler, tekrar eden faaliyet çevrimleri için birbirleriyle ilintili olarak gerçekleşir.
bir aktör şebekesi olarak tanımlanabilir. Bu
yönüyle;
Bir işlem zinciri, aralarında güçlü bağlar nedeniyle bütünlük arz eden kaynaklardan oluşur.
kuruluşlar arası öğrenmeyi mümkün kılıp destekleyen önemli bir koordinasyon aracı olarak
çalışır (teknoloji ve nasıl-bilgisi yayınımı).
Şebeke içindeki faaliyetler, değişik derecelerde ve biçimlerde eşleşir. Bu nedenle, faaliyetler arasında doğrudan ve dolaylı çok sayıda
ilişki bulunur.
karmaşık görevler (teknoloji, proje gibi) için
kritik olan tamamlayıcı unsurları kullanıma
sunan ortamı sağlar.
9
yenileşim sürecini besleyen değişik yetkinlikleri bir araya getirerek sinerji yaratır.
5. Kümeler
Bir moda olarak yeterince üzerinde durulduğu için küme kavramına kısaca değineceğiz.
Özetlersek küme;
aynı veya ilgili sanayilerden gelen
benzer / tamamlayıcı teknolojilere ve becerilere sahip
aralarında iş bağlantıları bulunan
ve bu nedenle performansları karşılıklı bağımlılıklar arz eden firmalardan ve ilgili kuruluşlardan meydana gelir. Güçlü bağlara sahip
şebekelerin varlığı kümenin sağlığına işaret
eder.
Kümelerden beklentilerin iyice yükseldiği günümüzde, bu beklentiler üç ana grupta
toplanabilir:
i. Verimlilik kazanımları: Uzman girdileri ve
servisleri, yerel satıcı olanağı, ortaklaşa ihale/pazarlama olanağı, etkin proje planlaması
(sürdürülebilirlik konuları).
ii. Yenileşim kazanımları: Tedarikçi-müşteri
etkileşmesi (kuruluşlar arası değişik boyuttan
yakınlıkların varlığı), bilgi merkezlerine fiziki
yakınlık, elemanları arasında “örtük” bilginin
değişim kolaylığı.
iii. Yeni iş geliştirme: Fırsatlar, “niş”ler vb.
hakkında bilgi edinme kolaylığı, destek sistemlerinin (risk sermayesi vb.) etkinliği, teknoloji
tabanlı yeni firma kurulması.
Küme-tabanlı bir ekonomik kalkınma stratejisiyle, firma-tabanlı ufku dar stratejilerden
bütüne bakan bir sistem yaklaşımına geçiş
amaçlanmaktadır. Yaklaşımın önemli hedef-
10
leri arasında; rekabetçi tek kuruluş yetkinlikleri yanında kuruluşlar arasındaki işbirliklerinden doğan ortak yetkinlikleri de rekabetçi
üstünlük olarak geliştirmek, geçmişte birbirinden kopuk olarak ele alınmış siyasa (politika) alanlarını tümleştirmek, ekonomik kalkınmaya daha bütünsel bakan bir “ekonomik
yönetişim” tarzını yerleştirmek yer alır.
Her modada olduğu gibi, küme modası da
abartılı beklentiler üretmiştir. Bu abartıyı en
güzel, hiç şansları olmadığı halde pek çok bölgenin “silikon vadisi” olma iddiaları yansıtmaktadır. Önemli bir kolaya kaçma yanlışı ise,
işbirliğini ve rekabeti birlikte yürütmek amacıyla tasarlanan küme siyasalarının, çok değişik ekonomik koşullara sahip sanayiler için
ayni araçları önermesidir. Ek olarak, kümelerin birer kulüp niteliğine bürünerek küme
dışında kalan firmalara ayrımcılık yapılması
veya aktörler arasındaki iletişim ve işbirliğinin
zaman içinde “katı alışkanlıklar” yaratarak
aktörlerin küme dışındaki değişimi izlemelerine engel olması gibi sakıncalar, küme siyasasını yakından ilgilendirmektedir.
,
a
m
n
ı
k
l
a
K
l
e
ölges Kalkınma,
BBölgesel
i
y
a
n
a
S
e
v
r
ümele ve Sanayi
KKümeler
a
r
a
k
n
A
:
Ağları:
Ankara
ı
r
a
l
ğ
A
e
n
i
k
a
M
n
e
d
Bölgesi’nden
Makine
Bölgesi’n
i
r
e
l
r
ö
t
k
e
S
a
ve
Mobily Sektörleri
ve Mobilya
ı
s
a
m
r
Araștırması
ı
t
ș
a
r
A
Giriș
Erkan ERDİL
ünümüzde, küreselleşen üretim süreçleri ekseninde bilgi ve üretim teknolojilerindeki gelişmelerin baş döndürücü hızı, toplumların sanayi kavramını kökten değiştirmekte ve
toplumları klasik üretim ekonomilerden çıkararak büyük bir hızla bilgi toplumuna dönüştürmektedir. Bu önemli geçişe paralel olarak, sanayinin teknoloji ile bütünleşmesi, üretkenlik kavramı ekseninde piyasa sistemini kökten değiştirir. Esasen bu bütünleşme bilgi stoğunu
artırıcı ve temelde bu bilgi stoğunu yeni uygulamalara yönlendirici yaratıcı yetkinlikler geliştirmeyi, “teknolojik yenilik” ve “araştırma - geliştirme (Ar-Ge)” faaliyetlerini – süreçlerini ihtiva
eder. Bu anlamda yapılan tüm yenilik faaliyetleri ve teknoloji – kalkınmaya yönelik siyasa geliştirme projeleri, genel olarak teknolojik yenilik ve “yenileşim” sürecinden geçmekte, karmaşık ve
değişken yeni bilgi ve teknoloji yaratımı süreçlerinden oluşmaktadır. Ulusal, bölgesel ve sektörel
yapılara özgü farklılıklar olmakla birlikte genellikle Ar-Ge projelerinin, bu yapılara özgü olarak
teknolojik bilgi ve üretkenlik anlamında ek katma değer yaratacak rekabet edebilirliğe yönelik
yenilikler geliştirmesi beklenmektedir. Bu projelerle teknoloji yenilik gerçekleştirme süreçleri
dahilinde, ülkelerin bilim ve teknolojide üstünlük sağlamaları amaçlanmaktadır. Bu bağlamda hedeflenen teknolojik yetkinlik geliştirme süreçleri, uluslararası rekabetin en önemli unsuru
haline gelmiştir
Erkan Erdil lisans derecesini
ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu
Yönetimi Bölümü’nden aldı.
Yüksek Lisans eğitimini ODTÜ
İktisat Bölümü’nde tamamladı.
Doktora derecelerini ise Maastricht
Üniversitesi ve ODTÜ İktisat
Bölümü’nden aldı. 2005 yılından bu
yana doçent olarak ODTÜ İktisat
Bölümü’nde çalışmaktadır. İki kez
İktisat Bölümü başkan yardımcılığı
görevini yürütmüştür. 2002
yılından beri Bilim ve Teknoloji
Politikaları Araştırma Merkezi
(ODTÜ-TEKPOL) müdürlüğü
görevini sürdürmektedir. İlgi alanları
emek iktisadı, teknoloji iktisadı,
bilgi ekonomisi ve belirsizlik ve
uygulamalı ekonometridir. Ulusal
ve uluslararası hakemli dergilerde
çalışmaları yayınlanmıştır.
G
Ülkelerin ekonomik gelişme istatistiklerinin yanı sıra siyasi, kültürel ve eğitim değişkenlerinin de
irdelenerek oluşturulan rekabet edebilirlik sıralamalarının değerlendirildiği “2009-2010 küresel
rekabet edebilirlik endeksi” (the Global Competitiveness Index - GCI 2009/2010) ne göre, Türkiye 61. sıradadır ve bu (2008-2009 değerlendirmelerinde 63. sırada idi) ülkemizin göreli zayıf
konumunu gözler önüne seren önemli bir göstergedir.
Öte yandan, ülkelerin refahı, ulusal ve bölgesel bazda insan, sermaye ve doğal kaynaklarından
yararlanmadaki verimliliği ile belirlenebilmektedir. Rekabet edebilirliği tamamlayan unsurlar
olarak, teknoloji tüketicisi değil üreticisi bir ülke olmak ve yüksek – bilgi yoğun teknoloji gerektiren malların üretimi – ihraç yeteneğini / koşullarını geliştirmek gereklidir. Özellikle, Türkiye’yi
rekabet edebilirlik göstergelerinde daha üst sıralara çıkarmak; yalnız ulusal yapıda değil bölgesel
ve sektörel yapılarda da olgunlaştırılması gereken görece zayıf yetkinliklere bağlıdır. Aynı zamanda katma değer yaratacak ve bu durumu uzun vadede sürdürülebilir kılacak, yenileşim ve
M. Teoman PAMUKÇU
Hür Brüksel Üniversitesi (ULB)
İktisat Bölümü’nden lisans
derecesini, daha sonra aynı
üniversiteden ekonometri dalında
yüksek lisans ve iktisat dalında
doktora derecesini aldı. Belçika
Planlama Teşkilatı’nda uzman, Hür
Brüksel Üniversitesi ve Lüksemburg
Üniversitesi’nde öğretim üyesi
olarak çalıştı. Halen ODTÜ Bilim
ve Teknoloji Politikası Çalışmaları
Anabilim Dalı’nda doçent olarak
görev yapmaktadır. İlgi alanları
teknoloji ve bilgi ekonomisi,
GOÜ’lerde teknoloji/yenileşim
politikaları ve kalkınma arasındaki
ilişki, Ar-Ge desteklerinin etki
analizi, yabancı sermaye yatırımları,
teknoloji transferi ve uygulamalı
ekonometridir. Ulusal ve uluslararası
hakemli dergilerde ve kitaplarda
çalışmaları yayınlanmıştır.
11
ERKAN ERDİL, M. TEOMAN PAMUKÇU, MUSTAFA H. ÇOLAKOĞLU, H. TOLGA GÖKSİDAN
Mustafa H. ÇOLAKOĞLU
Orta Doğu Teknik Üniversitesi
Makine Mühendisliği Bölümü’nden
lisans derecesi aldı. Yüksek
Lisans derecesini Hacettepe
Üniversitesi’nden, doktora derecesini
ise Gazi Üniversitesi’nden aldı.
Kuruluşundan bu yana KOSGEB
Başkanlığında çalışmakta olup
halen Başkan Danışmanıdır.
İlgi alanları KOBİ destekleri,
inkübasyon merkezleri, KOBİ
yenilik politikalarıdır. KOBİ’ler
ve yenilikçilik konusunda muhtelif
yayınları bulunmaktadır.
H. Tolga GÖKSİDAN
Gazi Üniversitesi Endüstri
Mühendisliği Bölümü’nden lisans
derecesini aldı. Yüksek Lisans
eğitimini ODTÜ Bilim ve Teknoloji
Politikaları Çalışmaları’nda
tamamladı. 2002 yılından bu
yana ODTÜ Bilim ve Teknoloji
Politikaları Araştırma Merkezi’nde
(ODTÜ - TEKPOL) araştırma
görevlisi olarak çalışmakta ve halen
aynı bölümde doktora çalışmalarına
devam etmektedir.
yeni teknoloji geliştirme yeteneğine dayalı rekabet edebilirlik yönünde projeler geliştirilmesi gerekecektir. Bu bağlamda, üretim bazında
ulusal rekabet gücünün ilk göstergesi olarak
bölge firmalarının üretim – teknoloji geliştirme faaliyetleri esas alınmalıdır. Ulusal rekabet
edebilirliği belirleyen asıl değişken, bölge firmalarının rekabet edebilirlik seviyeleridir.
Son dönemlerde özellikle iktisat yazınında;
bölgesel kalkınma alanında, işletmelerin kümeleşmeleri ile birlikte işletmeler arasında kurulan şebekeler (ağ yapılar) ve bu şebekelerin
yenileşim, teknolojik gelişme ve ekonomik
kalkınma üzerindeki olumlu etkileri giderek
daha fazla vurgulanmaktadır. Ekonomik faaliyetlerin mekansal kümeleşmesine ve işletmeler arası şebekelere yönelik araştırmaların
artmasına yol açan bir başka unsur da, bu yönelimlerin gelişmiş olan ülkelerde yenileşim
ve ekonomik büyümeye olumlu katkılarda
bulunduğunun gözlemlenmesidir.
Sözkonusu iktisat yazını, gelişmekte olan ülkelerin (GOÜ) dünya ekonomisine eklemlenmesinin, bu ülkelerin kalkınma süreçlerinin
mekansal boyutu açısından önemli yansımaları olduğuna dikkati çekmektedir. Küreselleşme süreci GOÜ’lerde, iktisadi faaliyetlerin
belli mekanlar ya da bölgelerde yoğunlaşması
eğilimini de beraberinde getirmiştir. Her ne
kadar ilgili yazın ve birçok somut örnek sanayi kümeleşmelerinin ekonomik büyümeye ve
yenileşime olumlu etkisini doğruluyorsa da,
bu olumlu katkı, işletmeler arası bölgesel şebekelerin harekete geçirdiği dinamiklere ve
GOÜ işletmelerinin küresel tedarik zincirlerindeki konumlarına göre değişmektedir. Sanayi kümeleri ve işletmeler arası şebekelerin
harekete geçirme özelliğine sahip olduğu ekonomik potansiyellerin analizi, özellikle Ankara bölgesi için yapılmış çalışmaların çıkış noktasını oluşturmaktadır.
Ankara Bölgesi Makine ve Mobilya
Sektörleri Araștırması: Genel Çerçeve
ve Betimsel Bulgular
1 DPT (2007), KOBİ stratejisi ve Eylem Planı
(2007-2009), DPT Yayınları, Ankara.
12
KOSGEB ve ODTÜ – TEKPOL (Bilim ve
Teknoloji Politikaları Araştırma Merkezi) ortaklığı ve TÜBİTAK desteği neticesinde tamamlanan ve özellikle Ankara bölgesi için
son derece önemli olan makine imalat ve mobilya sektörlerindeki işletmelerin oluşturdukları şebeke yapılarının kökenini, özelliklerini
ve işleyişini irdelemeyi amaçlayan proje 2008
yılında gerçekleştirilmiştir. Projenin amaçları çerçevesinde, özellikle üreticiler arasındaki etkileşimlerde yaşanan sorun ve engellerin
belirlenmesi hedeflenmiş ve hangi alanlarda
iyileştirmelere gidilme si gerektiği ile Ankara
ilindeki makine ve mobilya sektörleri arasında başarımın önündeki engellerin kaldırılması
hususuna ilişkin ne tür önlemler alınabileceği konusunda analitik çalışmalar yapılmıştır.
Türkiye’de özellikle son yıllarda ivme kazanan makine sektörü, 1999 ve 2001 yıllarındaki ekonomik krizlerden oldukça etkilenmiş,
küçük ve orta ölçekliler çoğunlukta olmak
üzere çok sayıda KOBİ üretimini durdurmak
zorunda kalmış ve daha fazla ihracata yönelen
işletmeler ayakta kalabilmişlerdir. Öte yandan, krizlerden sonra makine sektörü toparlanma sürecine girmiş ve son beş yıl içerisinde
yıllık olarak % 12 civarında bir büyüme gerçekleşmiştir (DPT, 2007).1 Bugün (2005 yılına ait veriler gözetildiğinde) sektörde 11.000
makine ve aksam imalatçısı ve 25 milyar dolarlık bir satış hacmi bulunmaktadır (İGEME,
2007). Öte yandan, Türkiye’de mobilya sektörü, halen geleneksel üretim modelinin hakim olduğu bir sektör olarak kabul edilmektedir. El işçiliğinin yoğun olarak kullanıldığı
bu sektör, hala el emeği yoğun olarak kullanılmakta ve bu nedenle de düşük seviyede
teknoloji kullanılan bir sektör olarak ön plana
çıkmaktadır. Doğal olarak, son yıllardaki küreselleşme ve enformasyon alanında yaşanan
teknolojik gelişmeler neticesinde, bu sektörde de hızlı değişimler yaşanmaya başlamıştır.
Dünya ihracatına açılan işletme sayısı artmış
ve teknolojik yatırımlar sayesinde fabrikasyon
üretim modeli oldukça gelişmiştir. Her ne kadar büyük işletmelerin sayısında artış olsa da,
geleneksel yöntemlerle emek yoğun bir şekilde çalışan atölye tipi- küçük ölçekli üretim
yerleri- iş yerlerinin sayısı hala çoğunluktadır.
Mobilya sektörü son yıllardaki atılımlarla beraber şu anda Türkiye imalat sanayi üretiminde % 3’lük bir paya sahiptir (DPT, 2007).
En son 2002’de yapılan TÜİK Genel Sanayi
ve İş Yerleri Sayımı verilerine göre, Türkiye’de
BÖLGESEL KALKINMA, KÜMELER ve SANAYİ AĞLARI
30.000 civarında mobilya üretimi yapan işyeri vardır. Bu noktada belirtilmelidir ki,
Türkiye’de kayıt dışılık çok önemli bir sorundur. Şu anda Türkiye ekonomisinin yaklaşık
% 47’lik bir kısmının kayıt dışı olduğu tahmin
edilmektedir. Bu durumda, mobilya üreticisi
işyeri sayısının daha fazla olduğu aşikardır. Bu
işletmelerin % 22’lik bir kısmı İstanbul’da faaliyet göstermektedir. Mobilya üretiminde öne
çıkan diğer iller sırasıyla Ankara (%18.3), İzmir (%8.1) ve Bursa (%7.3)’dır. Yine dikkat
edilmesi gerekilen diğer bir husus, bu işletmelerin yaklaşık % 98’inin küçük ve orta ölçekli
işletmeler olduğudur. (DPT, 2007).
Yukarıda belirtilen ekonomik çerçeve neticesinde ve uygulama alanı olarak seçilen Ankara
Bölgesi’ndeki çalışmamızda, bu bölge içerisinden araştırma alanı olarak makine ve mobilya imalat sanayi seçilmiştir. Ankara bölgesi
genelinde, 2008 yılı itibariyle makine imalat
sanayinde Ankara Sanayi Odası’na (ASO)
üye 325 işletme bulunmaktadır. Özellikle, işletmelerin belli teknolojik yetkinlik, yenileşim
ve üretim yetenekleri – altyapıları göz önüne
alındığında 25 ve daha fazla kişi çalıştıran işletmeler örnekleme dahil edildiğinden, çalışmada toplam 52 üst düzey makine üreticisi işletme ile görüşmeler yapılmıştır.
Öte yandan mobilya sektörünün Ankara Bölgesi için önemi ortadadır. Mobilya üretiminde Ankara bölgesi, Türkiye’de İstanbul’dan
sonra en çok katkı yapan bölgedir. Bu sektörün, küreselleşmenin hızlanmasından, yabancı işletmelerin Türkiye pazarına girmelerinden ve tüketici talep kalıplarında ortaya
çıkan değişmelerden kaynaklanan köklü bir
dönüşümle karşı karşıya olduğu gözlemlenmektedir. Mobilya üreticisi işletmeler genel
olarak Ankara’nın dört önemli bölgesinde faaliyette bulunmaktadır: Bunlar, Sincan OSB,
OSTİM, Siteler ve Akyurt- Esenboğa2 bölgeleridir. Bu bölgelerin dışında da işletmelerin
analize dahil edilmesi ile birlikte, yine 25 ve
daha fazla kişi çalıştıran işletmeler arasından
toplam 44 mobilya üreticisi işletmenin yöneticileri ile görüşmeler yapılmıştır.
Bu yazının girişinde de belirtildiği üzere, dışa
açılma sürecinde arzulanan istikrarı henüz
yakalayamayan Türkiye ekonomisinin daha
rekabet edebilir ve yenilikçi bir yapıya kavuşması için gerekli siyasaların oluşturulmasını
mümkün kılacak kritik çalışmaların yapılması gerekmektedir. Çalışmamız, yine yukarıda
bahsedilen nedenlere dayalı olarak, rekabet
edebilirlik seviyeleri özelinde makine imalat
ve mobilya sektörleri alanında faaliyet gösteren önemli üreticiler ile yapılan görüşmeler
sonucunda analitik olarak şekillendirilmiştir.
Bahsettiğimiz bu görüşmelerden elde edilen
bulgular neticesinde ve hedeflenen amaçlar
çerçevesinde:
İlgili sektörlerdeki (makine ve mobilya) sosyal
şebekelerin (ağ yapılarının) yanısıra, üreticiler arasındaki tedarik zinciri şebekelerinin ve
müşteri ilişkileri şebekelerinin teknik yapıları;
İlgili sektörlerde yöneticilik faaliyeti gösteren
kişiler arasındaki sosyal şebekenin işletmeler
arasındaki ticareti ne derece etkilediği;
Sosyal şebeke yapılarının ve eklemlenmenin,
ilgili sektörlerde faaliyet gösteren işletmelerin
ekonomik performanslarının üstündeki etkilerinin ne olacağı;
İlgili sektörlerde faaliyet gösteren işletmelerin
hem sosyal şebeke yapılarının hem de ticaret
ağ ilişkilerinin, işletmelerin performans ölçütleriyle doğrudan ilişkisinin ne yönde olduğu;
İşletmelerin sosyal ağ ve ticari ağ yapısı içerisindeki yeri açısından bakıldığında gelecekte
yapılması muhtemel ortaklıkların ve kurulacak yeni ilişkilerin nasıl etkileneceği;
Ve bilginin üretimi / birikimi / dağılımı esaslarına bağlı kalmak suretiyle bu sektörler arasında en iyi şebeke yapısının hangisi olduğu ve
hangi politika araçları ile desteklenebileceği
hususları incelenmiştir.
Yukarıda belirtilen bu araştırma amaçları
çerçevesince, özetle, bu çalışmada, Ankara
Bölgesi’nde çok önemli yeri olan makine ve
mobilya üretim sektörlerinde faaliyet gösteren işletmelerin şebeke yapıları ve yenileşim
yetenekleri ortaya çıkarılmış ve bunları geliş-
2 Akyurt- Esenboğa bölgesi diğerleri
gibi özel bir üretim merkezi değildir.
Sadece görüşmelerin daha sağlıklı olması
açısından tarafımızdan yapılmıştır.
13
ERKAN ERDİL, M. TEOMAN PAMUKÇU, MUSTAFA H. ÇOLAKOĞLU, H. TOLGA GÖKSİDAN
tirebilmek için politika önerileri yapılmıştır.
Bu iki sanayi kümesinde işletmelerin kurduğu
ilişki ağ yapılarının haritasının çıkarılması, bu
yapıların niteliğinin kavranması, başarımlarına etkisi ve yarattıkları olası sorunların incelenmesi, bu sektörlerin gelişmelerine yönelik
ulusal ve bölgesel düzeydeki iktisat politikalarının tasarımı ve uygulanması açısından örnek
bir çalışma olarak dikkate alınmalıdır.
Çalışmamızın alan araştırmaları, 2007 yılının
Temmuz ayı ortasından itibaren başlamıştır.
Bu kapsamda 2008 yılı Ocak ayı ortalarına
kadar geçen uzun süreçte toplam 96 tane işletme yöneticisi ile randevu alınarak bire bir
görüşmeler yapılmıştır. 52’si mobilya, 44’ü
makine sektöründen olan toplam 96 işletmenin 93’ü (%97) Ankara merkezli kurulan işletmelerdir. İşletmelerin kuruldukları il olarak
belirtilen diğer faaliyet merkezleri olarak yoğunlukla Kırıkkale, Sivas ve İçel belirtilmiştir. Ancak tüm işletmelerin üretim merkezleri
Ankara’dadır. Mobilya ve makine sektöründe
faaliyet gösteren işletmelerin ortaklık yapılarına bakıldığında ise 96 işletmenin 72’sinin
(%75) aile işletmesi olarak kurulduğu görülmüştür. Örneklemimizde, 17 işletmenin
(%17,7) aile dışı önemli ortaklarca kurulduğu
ve sadece 2 (%2) işletmenin yabancı ortaklı
işletme olduğu görülmüştür. Anket çalışması
yapılan 96 işletmede, ortalama 12.000 kişi istihdam edilmektedir. Çalışanlardan 750 tanesi işletmelerde yönetici pozisyonlarında çalışmaktadır. Bu yöneticilerden büyük çoğunluğu
lisans mezunudur (429 kişi, %57’si). Doktora
ya da yüksek lisansını tamamlamış yönetici
sayısı 80 (%11)’dir. Teknik lise, normal lise ve
diğer okullardan mezun olanların sayısı da sırasıyla 78 (%10), 75 (%10) ve 88 (%12)’dir.
96 işletmenin oluşturduğu örneklemimizde,
üretimde ise yaklaşık 6.700 kişi çalıştığı bildirilmiştir. Üretim biriminde çalışan doktora
ya da yüksek lisans sahibi kişilerin sayısı 14
(%0,2) civarındadır. Üretim biriminde çalışan
lisans mezunu sayısı 233 (%3)’tür. Teknik lise
mezunu olanların ise 1.347 (%20)’dir. Lise ve
diğer okullardan mezun olanların sayısının ise
5.000’in biraz üzerinde olduğu dikkati çekmektedir. Bu işgücü verileri dikkate alınarak
ek olarak belirtilmelidir ki, mobilya ve makine
14
sektöründe faaliyet gösteren bu işletmelerin
çoğu (%80’i), son dönemde genelde makine
ve teçhizat alarak işletmelerine bir şekilde teknoloji transferi yaptıklarını belirtmişlerdir. Bu
durum, her iki sektör için teknolojinin verimli
kullanımına yönelik yüksek vasıflı eleman ihtiyacını doğurmuş ve yine sonuç olarak nitelikli işgücü bulmada sorunlar ortaya çıkmıştır
(%80,2’i). Bölgede faaliyet gösteren işletme
sahiplerinin çoğu (yaklaşık %70), genellikle
nitelikli elemanlarını elde tutmayı amaçladıklarını belirtmişlerdir. Bu durum, göreceli olarak elde ettikleri bilginin, piyasada sağlayacağı
avantajların bir nebze de olsa farkında olduklarını yansıtmaktadır. Ancak genelde, her ne
kadar nitelikli eleman ihtiyacı artmış gözükse
de işletmeler düşük vasıflı işgücüne de ihtiyaç
duymaktadır. Bu durum, özellikle yoğun üretim yapan işletmelerde görülmüştür.
Öte yandan, bölge içinde faaliyet gösteren işletmeler (96 firma) arasından 38 işletme yöneticisi, herhangi bir Ar-Ge birimi ve/veya
görev tanımı mevcut olduğunu bildirmişlerdir
(24 işletme (%46) makine sektöründen, 14
işletme (%31) mobilya sektöründen). Toplamda, 58 işletme yöneticisi Ar-Ge birimi ve/
veya görev tanımı olmadığını belirtmiştir (28
işletme (%54) makine sektöründen, 30 işletme (%69) mobilya sektöründen). Yine bölge
içinde faaliyet gösteren ve araştırmamıza katılan 96 işletme arasından 38 işletme yöneticisi,
Ar-Ge bütçesi olduğunu belirtmiş (23 işletme
(%44) makine sektöründen, 15 işletme (%34)
mobilya sektöründen olmak üzere), 58 işletme
yöneticisi ise Ar-Ge bütçesinin olmadığını bildirmiştir (29 işletme (%56) makine sektöründen, 29 işletme (%66) mobilya sektöründen).
Yine 96 işletme arasından, 31 işletme yöneticisi firma dışından Ar-Ge hizmeti aldığını belirtmiş (21 işletme (% 40) makine sektöründen, 10 işletme (%23) mobilya sektöründen),
65 firma yöneticisi ise firma dışından herhangi bir Ar-Ge hizmeti almadığını (31 işletme
(%60) makine sektöründen, 34 işletme (%77)
mobilya sektöründen) belirtmişlerdir. Bu sonuçlardan hareketle, yenilik iktisadı ve yenileşimin temelinin önemli unsurlarından olan
Ar-Ge faaliyetlerinin, Ankara Bölgesi makine ve mobilya üreticileri ekseninde ortalama
BÖLGESEL KALKINMA, KÜMELER ve SANAYİ AĞLARI
% 40 oranında kurumsallaşabildiği ve ayrı bir
bölüm - görev tanımı olarak işlerliklerinin olduğu görülebilmektedir. Maalesef, kurumsallaşabilen Ar-Ge birimlerinin %21’inin yeterli (ya da hiç) Ar-Ge bütçesine sahip olmadığı
görülmüştür. Firma dışından Ar-Ge hizmet
alımı süreçlerinde, herhangi bir Ar-Ge bölümü ve görev tanımı olup Ar-Ge şebeke yapılarını hayata geçiren firmaların oranı sadece
% 24 olarak tespit edilmiştir. Çalışmamızda,
araştırmaya katılan 96 işletmeden 43 tanesinin (yaklaşık % 44’ü) ne Ar-Ge biriminin, ne
bütçesinin ne de dış Ar-Ge hizmet alımının
olduğu bildirilmiştir. Bu oran olumsuz anlamda çok yüksektir. Şu halde, Ar-Ge’nin maddi
ve kurumsal olarak desteklenmesi yönünde
her iki sektör için ayrı ayrı siyasalar geliştirilmeli; farkındalık yaratacak yönde çeşitli bilgilendirme toplantıları düzenlenmeli ve gerekli
teşviklerin ivedilikle sağlanması hususları üzerinde durulmalıdır. Öte yandan, Ar-Ge’nin
birim, bütçe ve ulusal/uluslararası üretim şebeke yapılarına eklemlenme gibi kurumsal yapılanmaların teşviği ve sürdürülebilirliği için
gerekli koordinasyon sağlanmalıdır. Yine bu
bağlamda, çalışmada örnek alınan 96 işletme
arasından 63 işletmede, bağımsız bir tasarım
bölümü bildirilmişken (37 işletme (%71) makine sektöründen, 26 işletme (%59) mobilya
sektöründen), örneklemimizin yaklaşık üçte
birini (%33’ü), temsil eden 32 işletmede ise
(15 işletme (%29) makine sektöründen, 18
işletme (%41) mobilya sektöründen) herhangi bir düzeyde rekabet avantajı sağlayacak,
tasarım konusunda bağımsız bir tasarım biriminin olmadığı bildirilmiştir. Bilindiği üzere,
bağımsız işletmelerde bağımsız bir tasarım biriminin varlığı, işletmelerin rekabet avantajı
yaratmalarında ve yenileşim yeteneği geliştirme süreçlerinde önemli rol oynamaktadır.
Ancak, bölge içinde tasarım hizmeti almayan
52 işletmenin (% 55) arasında, kendi tasarım
birimleri bulunan işletmeler de mevcuttur.
Toplamda 32 işletme (18 işletme (%34) makine sektöründen, 14 işletme (%32) mobilya
sektöründen) tasarım hizmeti almadıklarını
ancak bir tasarım birimleri olduğunu belirtmişlerdir. Böylelikle, bölge içinde dışardan tasarım hizmeti almayan ve aynı zamanda tasarım birimine sahip olmayan toplam 20 işletme
(%21) belirlenmiştir. Bu bağlamda, bölgedeki
önemli mobilya ve makine üreticileri arasında
belli bir tasarım birimi olmasına rağmen % 50
oranında ayrıca dışardan tasarım hizmet alımı
da gerçekleştiriliyorsa ve öte yandan bölge ve
sektörlerde tasarım % 80’ler civarında etkin
bir değişkenlik arz ediyorsa herhangi bir tasarım birimi olmadan firma dışından tasarım
hizmeti alan ve toplamda örneklemimizdeki
mobilya ve makine üreticilerinin %38’ini temsil eden işletmelerin tümünün gerekli tasarım
hizmeti alımında %50 oranının altında kalması olumlu bir gösterge değildir. Bu durum, her
iki sektörde de tasarım hizmet alımının şebeke yapılaşması adına (Makine % 49, Mobilya
% 61 oranında) olumsuz bir gösterge olarak
görülebilir. Özellikle Ankara bölgesinde tasarım – üretim eksenli bilgi paylaşım ve yayılımında resmi (formal) ilişkilerin yanı sıra gayri
resmi (enformal) ilişkilerin de varlığının belirli
bir oranda önemli olduğu belirtilmelidir.
Araştırmanın, ürün ve süreç yenilikleri analizlerinde ise, her iki sektördeki işletmelerin son
beş yıl içerisinde yüksek bir oranda ürün geliştirme faaliyetleri olduğu görülmektedir (Bkz.
Şekil 1). Makine sektöründe görüşülen işletmelerin vermiş oldukları yanıtlar dikkate alındığında, 2002-2007 yılları arasında işletme
başına ortalama geliştirilen mevcut ürün sayısının 17,17 adet olduğu ortaya çıkmaktadır.
Aynı işletme kümelerinde ise, işletme başına
6,07 adet yeni ürün geliştirildiği belirtilmiştir.
Benzer şekilde mobilya sektöründe görüşülen
işletmelerin vermiş oldukları yanıtların analizi sonucu, işletme başına mevcut 16,73 adet
ürünün geliştirildiği görülmektedir. Yine aynı
işletme kümelerinin, 2002-2007 yılları arasınÜrün Geliștirme Faaliyeti (%)
EVET
91
EVET
84
HAYIR
16
HAYIR
9
Makine Sektörü
Mobilya Sektörü
Șekil 1: Ürün geliștirme faaliyetleri istatistiği (%)
Toplam 96 ișletme için.
15
ERKAN ERDİL, M. TEOMAN PAMUKÇU, MUSTAFA H. ÇOLAKOĞLU, H. TOLGA GÖKSİDAN
da işletme başına 11,92 tane yeni ürün geliştirdiği rapor edilmiştir. Sonuçlar yorumlandığında, özellikle makine sektörünün mevcut
ürünleri geliştirmeyi, mobilya sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin ise yeni ürünler
geliştirmeyi tercih ettiği ilk bakışta ortaya çıkmaktadır. Bu farkın ortaya çıkışında, pazardan
gelen talebin önemli bir rol oynadığı aşikardır.
Ayrıca, zaman zaman farklı ürün özelliklerinden dolayı her iki sektördeki işletmelerin
yeni ürün geliştirme kavramını farklı anlamlandırdığı da gözlenmiştir. Diğer taraftan, her
iki sektör arasındaki farkın yaklaşık iki kat
olarak çıkmasında rol oynayan faktörlerden
iki tanesi dikkat çekicidir: Birincisi, mobilya
sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin her
türlü değişikliği yenilik olarak addedebilmeleri; ikincisi ise, makine sektöründe bulunan
işletmelerin genellikle kavramsal betimlemlerini model sayısı üzerinden verdiği, yani bir
modelin değişik özelliklerini göz önüne alarak
vermediği düşünülmektedir. Özelikle organizasyonel yapılardaki değişimler ve gelişmeler
de, ürün ve süreç yeniliklerinde önemli birer
unsur olarak ön plana çıkmaktadır. Son dönemdeki ekonomik ve teknolojik gelişmeler
nedeniyle birçok firma kendi içinde, piyasa
koşullarının gereği olarak yeni düzenlemeler
yapmaya başlamıştır. Özellikle firmaların ürün
ve süreç geliştirme aşamalarında ne gibi düzenlemelere yöneldiğinin anlaşılması oldukça
önemlidir. Zira çalışmamızdan da çıkarılacak
en önemli sonuçlardan biri, işletmelerin etkin bir ürün geliştirme stratejisine sahip olup
olmadığı ya da üretimden önce talep araştırması, fizibilite analizi gibi üretimi etkileyecek
çeşitli unsurların işletmeler tarafından dikkate alınıp alınmadığıdır. Bu, işletmelerin pazara
çıkma konusunda kendilerini ne ölçüde hazırlayabildiklerini ya da ne ölçülerde sorun yaşadıklarını görebilmemizi sağlamaktadır.
Çalışmamızda, makine sektörü için ürün yeniliği (yenileşim ve teknolojik yenilik kabiliyetleri) açısından 0,96 (geliştirilen toplam
mevcut ve yeni ürün / ticari değeri nedeniyle
yenilik sayılan toplam mevcut ve yeni ürün)
seviyesinde bir oran elde edilmiştir. Bu oran
görece yüksek bir değerdir. Bu sonucu iki türlü yorumlamak mümkündür: Birincisi, maki16
ne sektöründe geliştirilen her ürün piyasaya
verilmekte ve piyasa tarafından kabul edilmektedir. İkincisi, makine sektörünün önemli bir “takip” stratejisi izlediği görülmektedir.
Zira, makine sektöründe yaygın olan yenileşim stratejisinin piyasada kabul gören ürünler izlenerek bunların üretilmesi olduğu görülmektedir. Diğer türlü, teknolojik yenilik
ve yenileşim süreçlerinin gereği olarak, 0,96
oranında ürünlerin pazara sunumu ve pazar
tarafından kabulü mümkün değildir. Bu durum, bize makine firmalarının yenilik stratejisi
olarak bir taraftan piyasadan gelen sinyalleri
yüksek bir dikkatle takip ettiğini, diğer taraftan firmaların genellikle yüksek risk/getiri yerine, düşük risk/getiriyi tercih ettiğini, diğer
bir deyişle “takip edici” bir rol izlediklerini
göstermektedir. Bu sonuçlar, bizlere makine
sektöründe Ar-Ge faaliyetlerinde tersine mühendisliğin ve/veya ürün geliştirmenin (Ge),
araştırmaya (Ar) göre daha etkin olduğunu
düşündürtmektedir.
Mobilya sektörü için ise, elde ettiğimiz bulgular değerlendirildiğinde (bkz. şekil 2 ve 3),
Mobilya Sektörü (%)
EVET
51
HAYIR
49
Ankara
HAYIR
80
EVET
66
HAYIR
34
EVET
20
Türkiye
Dünya
Șekil 2: Ürün yeniliğinin bașarı istatistiği: Mobilya sektörü (%)
Toplam 44 ișletme arasından.
Makine Sektörü (%)
EVET
64
HAYIR
67
EVET
67
HAYIR
36
Ankara
HAYIR
33
EVET
33
Türkiye
Șekil 3: Ürün yeniliğinin bașarı istatistiği: Makine sektörü (%)
Toplam 52 ișletme arasından.
Dünya
BÖLGESEL KALKINMA, KÜMELER ve SANAYİ AĞLARI
ürün yeniliği (yenileşim ve teknolojik yenilik
kabiliyetleri) açısından karşımıza 0,18 (geliştirilen toplam mevcut ve yeni ürün/ticari değeri nedeniyle yenilik sayılan toplam mevcut
ve yeni ürün) gibi bir değer çıkmaktadır. Bu
oran, pazardaki yoğun rekabetin ve firmaların yapması gereken yatırımların bir göstergesi olarak oldukça anlamlıdır. Özellikle
KOBİ’lerin pazarlama konusunda işbirliğini
artıracak mekanizmalar kurmaları gerekliliği
belirtilebilir. Ayrıca bu oranı, firmaların yenilikçilik kapasitelerini geliştirmek için gerekTeknoloji Transferi (%)
EVET
81
EVET
76
HAYIR
24
HAYIR
19
Makine Sektörü
Mobilya Sektörü
li olan (ürün tasarımı ve Ar-Ge faaliyetlerini
başlatmak/geliştirmek) yatırımları yapmamaları halinde, sektörde yaşanan yoğun rekabet sebebiyle zaman içerisinde sahip oldukları avantajları kaybedeceklerinin bir göstergesi
olarak da okumak mümkündür. Ankara ve
Türkiye kıyaslaması, makine sektörüne benzer bir şekilde mobilya sektöründe de Ankaralı üreticilerin oldukça yenilikçi olduklarını
göstermektedir. Ayrıca, Ankara içinde mobilya sektöründe yenilikçilik bakımından yaşanan rekabetin, makine sektörüne göre daha
fazla olduğunu göstermektedir. Dünya ile kıyaslama yapıldığı zaman ise oranın % 0.20’ye
kadar düştüğü görülmektedir.
Makine sektöründe faaliyet gösteren işletmeler için yapılan analizler sonucu, ilgili işletmelerin %76’sının (Bakınız Tablo 1 ve Şekil 4) teknoloji transferi yaptığı söylenebilir.
Bu oranın yüksekliği, işletmelerin teknolojilerini güncel tutma isteklerinin bir göstergesi olarak değerlendirilmelidir. Diğer taraftan
makine sektörünün bilgi tabanlı değil üretim
Șekil 4: Teknoloji transferi istatistiği (%)
Toplam 96 ișletme için.
Tablo 1: Teknoloji Transferi Yöntemleri: Makine sektörü için
Yöntem/
Önem
Derecesi
Lisans alımı
%
Makina ve
teçhizat
alımı
%
AR-GE için
ișbirliği
%
Üretim için
ișbirliği
%
Yeni uzman
istihdamı
%
Firma
birleșmesi
%
Danıșmanlık
hizmeti alımı
%
Açık dıș bilgi
kaynakları (fuar, sergi,
yayın vb.)
%
Diğer
%
önemsiz
46,34
7,14
46,15
33,33
33,33
89,19
24,39
11,9
93,75
az önemli
2,44
7,14
10,26
7,69
12,82
2,7
12,2
2,38
-
orta önemli
2,44
2,38
10,26
12,82
12,82
2,7
9,76
9,52
-
çok önemli
9,76
19,05
17,95
20,51
17,95
-
26,83
28,57
-
vazgeçilmez
39,02
64,29
15,38
25,64
23,08
5,41
26,83
47,62
6,25
Tablo 2: Teknoloji Transferi Yöntemleri: Mobilya sektörü için
Yöntem/
Önem
Derecesi
Lisans alımı
%
Makina ve
teçhizat
alımı
%
AR-GE için
ișbirliği
%
Üretim için
ișbirliği
%
Yeni uzman
istihdamı
%
Firma
birleșmesi
%
Danıșmanlık
hizmeti alımı
%
Açık dıș bilgi
kaynakları (fuar, sergi,
yayın vb.)
%
Diğer
%
önemsiz
53,85
6,67
75
55,56
32,14
88,46
39,29
3,23
-
az önemli
-
-
3,57
3,7
3,57
3,85
7,14
-
-
orta önemli
3,85
6,67
7,14
11,11
7,14
3,85
7,14
3,23
-
çok önemli
19,23
26,67
14,29
22,22
39,29
3,85
25
35,48
-
vazgeçilmez
23,08
60
-
7,41
17,86
-
21,43
58,06
-
17
ERKAN ERDİL, M. TEOMAN PAMUKÇU, MUSTAFA H. ÇOLAKOĞLU, H. TOLGA GÖKSİDAN
tabanlı bir yapısı olduğu görülmektedir. Sektörde ilk tercihin “makine ve teçhizat alımı”
olması bunun bir göstergesidir. “Açık dış bilgi
kaynakları”nın ikinci sırada gelmesi, firmaların aktif bir pazarlama stratejisi (ürünlerin tüketicinin ayağına götürülmesi) izlediğinin ve
rakip firmaların geliştirdikleri ürünlerin yakından takip edildiğinin bir göstergesi olarak
görülmektedir. “Danışmanlık hizmeti alımı”,
sektörde çeşitli ulusal ve uluslararası pazarlara girmek için gerekli olan ISO, CE vb. belgelerin temini için yoğunlukla tercih edilmekte,
bu hizmet üretimde karşılaşılan problemlerin
giderilmesi için tercih edilmemektedir. Çalışmada elde edilen bulgulara göre, “Lisans
alımı”na sektörün yaklaşık yarısı fazla öncelik
(önemsiz ve az önemli) vermezken, diğer yarısı
oldukça öncelik (vazgeçilmez ve çok önemli)
vermektedir. Bu durum sektörün yaklaşık yarısının kendi know-how ve yetkinlik birikimi ile
pazarda var olmayı sürdürme isteklerinin bir
göstergesi olarak değerlendirilmiştir (finansal,
insan kaynakları vb. sebeplerin, firmalar için
engel teşkil etmediği varsayılmıştır). Diğer taraftan, sonucun dengeli çıkması olumlu karşılanmıştır. Bu durum, dışardan yeni bilgilerin
sektöre girdiğini, aynı zamanda da sektörün
kendi imkanları ile bilgi ve yetkinlik birikimini artırmayı amaçladığını göstermektedir. Bu
yapının, uzun vadede sektörün yenilikçiliğini
artırıcı yönde etki yapacağı düşünülmektedir.
“Üretim için işbirliği”, “lisans”a benzer bir dağılım göstermektedir. Bu durum, firmaların
yaklaşık yarısının ürünlerine gelen talebin dönem dönem artış gösterdiğinin ve firmaların
bu talebi karşılamak için üretim işbirliklerine
girmeye hazır olduklarınının, geri kalan firmaların ise ürünlerine gelen talebin firmanın
üretim kapasitesini aşmadığından, firmaların
üretim için işbirliğine girmeyi tercih etmediğinin bir göstergesi olarak okunabilir.
Mobilya sektöründe faaliyet gösteren işletmeler için yapılan analizlerde % 81 (bkz. tablo 2
ve şekil 4) oranında teknoloji transferi yapıldığı belirlenmiştir. Bu oranın yüksekliği, yine
işletmelerin teknolojik seviyelerini güncel tutmak isteğinin bir göstergesi olarak değerlendirilmektedir. Diğer taraftan sektörün makine
sektörüne göre bilgi tabanlı değil daha fazla
18
üretim tabanlı bir yapısı olduğu görülmektedir. Sektörde ilk tercihin “makine ve teçhizat
alımı” olması bunun bir göstergesidir. Makine
sektöründe olduğu gibi mobilya sektöründe
de “açık dış bilgi kaynakları (fuar, sergi, yayın
vb.)”nın ikinci sırada gelmesi sektörün aktif
bir pazarlama stratejisi (ürünlerin tüketicinin
ayağına götürülmesi) izlediğinin, rakip firmaların geliştirdikleri ürünlerin yakından takip
edildiğinin bir göstergesi olarak görülmektedir. “Danışmanlık hizmeti alımı” sektörde
çeşitli ulusal ve uluslararası pazarlara girmek
için gerekli olan ISO, CE vb. belgelerin temini için yoğunlukla tercih edilmekte fakat yine
bu hizmet, üretimde karşılaşılan problemlerin
giderilmesi için tercih edilmemektedir. “Lisans alımı”na sektörün yarısından fazlası öncelik (önemsiz ve az önemli) vermezken, diğer kısmı ise oldukça öncelik (vazgeçilmez ve
çok önemli) vermektedir. Sektörün çok fazla işletmeden oluşması, üretimin büyük çoğunluluğunun seri üretim olmaması ve sahip
olunan yetkinliklerin istenen tür ve kalitede
üretime olanak vermesinden dolayı böyle bir
dağılımın çıktığı düşünülmektedir. “Üretim
için işbirliği”, “lisans alımı”ndan daha az tercih edilmektedir. Oysa ki üreticilerin nihai
ürün üretmenin yanı sıra, rekabet edebilirlik
gücünü ve yenilikçiliği çok daha fazla artıracak bir model anlayışı içerisinde örgütlenmesi
de gerekmektedir.
Ankara Bölgesi Makine ve Mobilya
Sektörleri Ağ Yapıları
Çalışmanın devamında, yenileşim ile şebeke
yapılanması arasındaki ilişki irdelenmeye çalışılmıştır. Yenileşim, şebeke (ağ) yapılaşma ve
kümelenme arasında bağlantı olduğu açıktır.
Bu noktada önemli olan husus, ağ yapı içerisindeki işletmelerin pazar ile ilgili en yeni bilgilere, en nitelikli işgücüne ve en uygun tedarikçi işletmelere erişimini sağlamaktır -ki bu
unsurlar başarılı ve etkin bir yenileşim sürecinde çok önemli rol oynar. Ayrıca bu unsurlar, yenilik yapan işletmelerin yeni piyasalara
girerken taahhütlerini en aza indirgemelerini
sağlamaktadır. Yenileşim ile sanayi bölgeleri
arasındaki ilişkiler ele alınırken iki nokta gözden kaçırılmamalıdır. Birincisi, işletmeler arası etkileşimlerin biçimlerine ve kaynaklarına
BÖLGESEL KALKINMA, KÜMELER ve SANAYİ AĞLARI
göre değişik şebeke yapılaşmalarının ve kümeleşmelerin olabileceği; ikincisi, yenileşime
olumlu etki yapabilecek olan işletmeler arası
etkileşimlerin ve bilgi akışlarının her bir farklı
yapıda değişik biçim alacağıdır.
Günümüzde, işletmelerin, bilgiye sınırlı olarak eriştikleri durumlarda, oluşturacakları
olası şebeke (ağ) yapılarından elde edecekleri önemli bazı kazanımlar aşağıdaki gibi
özetlenebilmektedir:
• Bilgiye daha hızlı erişim,
• Bilginin daha hızlı yayılımı,
• Bilginin daha hızlı kazanımı,
• İşletmeler arası yetenek transferi ve
• Pazar ağ yapılarının kuvvetlenmesi vb.
Yukarıda bahsedilen açılardan ele alındığında, işletmelerin, kendi doğal şebekeleri içerisinde ilişki ağ yapıları (relation networks),
kişisel ilişki ağ yapıları (personal contact
networks - PCN), sosyal ağ yapıları (social
networks), endüstriyel ağ yapıları (industrial networks) ve pazar ağ yapıları (marketing
networks) ile hem bölgesel hem de global anlamda rekabet edebilirliklerini artırabilecekleri gözlemlenmiştir. Ayrıca, şebeke içerisindeki
tüm işletmeler, kümelenmeden kaynaklanan
avantajlardan, sadece diğer işletmelere çeşitli yakınlık ölçütlerine göre (mekansal yakınlık, organizasyonel yakınlık, vb.) yararlanabilir. Öte yandan, aynı sanayi dalında yer alan
işletmelerin belli bir bölgede toplanmasından
kaynaklanan avantajlar önemlidir. Bu seviyede olan avantajlar, işletmelerin ekonomik
faaliyetlerini üretim fonksiyonları aracılığıyla
olumlu etkilemekte ve özellikle küçük ve orta
büyüklükteki işletmeler (KOBİ’ler) için standart ürünlerin seri üretimini yapan işletmelere kıyasla daha fazla önem arz etmektedir.
Bu bağlamda, Ankara Bölgesi’nde görüldüğü
üzere sanayi öbeklerinin oluşması KOBİ’lere,
yüksek üretim hacminden kaynaklanan içsel
ölçek ekonomilerini dışsal ölçek ekonomileri
ile ikame etme olanağını sağlamaktadır.
Tüm bunlara ek olarak, işletmeler arası bilgi
akışı, işletmeler ve bireyler arasında çeşitli res-
mi ve gayri resmi şekillerde gerçekleşen ilişkilerden kaynaklanan dışsallıklar olarak belirtilebilir. Bu bakımdan, artan ağ yapılaşmaya
eşlik eden artan yenilik hızı ve teknolojik değişim, işletmeleri dışsal işbirliklerine çok daha
fazla bağımlı kılmaktadır. Bu şebekeleşme (ağ
yapılaşma) sürecinin doğal bir sonucu olarak
işletme, bilginin sürekli yayıldığı daha geniş bir
ağ yapı içerisinde, karmaşık iletişim bağlarının
ve organizasyonların bir göbeği olmaktadır.
Çalışmamızda, mobilya ve makine sektöründe faaliyet gösteren 96 adet işletme için yapılan şebeke (ağ) analizi ile bölge işletmelerinin
şebeke yapıları incelendiğinde, işletmeler arası
bilgi paylaşım mekanizmaları, yine işletmelerin ağ yapıdaki yerleri ve birbirleri ile olan ilişkileri seviyesinde incelenmiştir. Ancak, analiz
aşamasında uyguladığımız tüm bu bahsedilen
farklı nitel ve nicel yöntemler sonucunda elde
ederek sunduğumuz sonuçlar pasif olmamış,
ötesinde, gelecekte bu konularda (bölgesel
ve ulusal kalkınma, sektörel analiz) yapılacak
detaylı ilişkisel analizlerin kavramlaştırılmasını kolaylaştıracak, aktörler arasındaki ilişkileri tanımlandırmada pratik çıkarımlar sağlayacak ve en nihayetinde aktörler arasındaki
bilgi akış mekanizmalarının ve ilişkilerin güçlendirilmesini sağlayacak uygulamalara ışık
tutmuştur.
Projede öngörülen yöntemler bütününde, üç
analitik aşamada veriler her bir sektör için
analiz edilmiştir: tüm ağ yapının incelenmesi,
ağ yapıdaki alt ağ yapıların (varsa kümelerin)
tespiti ve ağ yapıda firmaların konumlarının
incelenmesi. Bu analitik yaklaşım çerçevesinde, makine ve mobilya sektörlerini ayrı ayrı
incelediğimizde elde ettiğimiz bazı ilişki alt ağ
yapıları ve kümeler, firmalar arasında görmeyi
düşündüğümüz aralarında yoğun ilişkiler olan
ya da uzun süreli ilişkiler olan diğer ilişki kümeleri olarak ortaya çıkmıştır. Bu seviyedeki
analizler de tüm ağ yapının özelliklerini belirlemede çok önemli bir yaklaşımdır. Ayrıca, ağ
yapı analizine bağlı kalarak, aralarında zayıf
ilişki bulunan düğümler (firmalar) arasında
bilginin aktarımını ve yayılımını sağlayacak
19
ERKAN ERDİL, M. TEOMAN PAMUKÇU, MUSTAFA H. ÇOLAKOĞLU, H. TOLGA GÖKSİDAN
darboğazların bulunabileceği öngörülmüştür.
Bu darboğazlar, alt şebekelerde (ya da kümelerde) birkaç firmanın kendi aralarında daha
etkin iş ve bilgi paylaşımını sağlayacak biçimde daha güçlü bağların yapılandırılmasıyla
oluşmuştur. Bu anlamda, dikkat çekmek istediğimiz diğer bir husus, alt şebeke yapılarında
(ya da kümelerde) ilişki seviyeleri güçlü ya da
zayıf ne olursa olsun her koşulda düğümler
(firmalar) arasındaki bağların doğru bir biçimde analiz edilmesi gerektiği olacaktır.
Yine aynı yaklaşım içerisinde, çalışmamızda
bazı düğümler arasında, istasyon (göbek) görevi üstlenen işletmelerin varlığı söz konusu
olmuştur. İlgili bazı mobilya ve makine sektöründe faaliyet gösteren ve aynı zamanda istasyon görevi üstlenen bu işletmeler, şebekedeki
diğer firmalar arasında kritik bir arabuluculuk
(destek noktası) görevi gerçekleştirerek, çoğu
zaman ağ yapıdaki bilgi akış yollarında önemli roller üstlenmektedir. Ayrıca bilinmelidir
ki, dışsal ve içsel bilgi akışı; ve bilginin yayılımının sağlanması adına; böylesine kritik bir
görev yüklenen istasyonlar içeren ağ yapı
içersindeki diğer işletmeler, çok güçlü bağlar ile bu istasyonlara
yakınlık ve bağlılık derecesi içerisinde olma
eğilimindedir.
işçi çalıştıran işletmeler araştırmamızda kriter
olarak gözetilmiştir) yaklaşık 150 firma arasından doğru firmaların seçilimine özen gösterilmiştir. Öte yandan, bölgesel yapıda, iş ilişkileri ekseninde ve işletmeler arasındaki bu dikey
ve yatay ilişkiler bütününde, yenleşimi tetikleyici bir biçimde işletmeler arasındaki işbirlikçi
yapılanmalar kolaylıkla izlenebilmiştir.
Özellikle mobilya sektöründe faaliyet gösteren
işletmeler için yapılan şebeke analizlerinde
(bkz. Şekil 5 ve 6), genel anlamda, aralarında yakın, kuvvetli ve güçlü ilişki bağları bulunan fakat çoğu durumda ticaret anlamında
oldukça bağımsız bir yapıda olan firmalardan
oluştuğu görülmektedir. Bu aşamadaki analizimizde, şansımız firmalar arasındaki ilişkilerin
daha net ve kolay görülmesi olmuştur. Ayrıca
yine bu firmaların, ciddi ve kuvvetli ilişki içerisinde olmalarına rağmen, yapısal anlamda
tek bir vücut olma yani sektörü beraber yapılandırma ve geliştirme yaklaşımından oldukça
uzak oldukları görülmüştür. Böylesine bir ayrımın temelinde, firmaların birbirlerini oldukça
iyi tanımaları ve ilişkilerinin gruplandırılmasına olanak tanımaları
vardır. Bu ayrımın,
sektörün sınırlarının
belli olmasına rağmen, firmaların son
karar
aşamasında
üretim işbirlikleri dışına çıkarak pazarın
darlığı ve ciddi rekabet şartlarından dolayı satış ve pazarlama
işbirliklerine gitmekten kaçınmalarından
kaynaklandığı düşünülmektedir. Öte
yandan çalışmada
tespit ettiğimiz bulgular çerçevesinde, mobilya
sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin yaklaşık % 80 den fazlasının iş ilişkilerinde siparişe dayalı çalıştığını ve geriye gelen %5 den az
olan kısmının ise sipariş ile birlikte ortak üretim planlama yaptığını göstermektedir. Yine
oldukça büyük bir kısım mobilya üreticisi işletme, iş ilişkilerinde resmi anlaşmalar yerine
firma yöneticilerinin kendi kişisel ilişkilerini
Gelișmekte olan sanayi
bölgeleri için olușturulan
modellere uygulandığı
biçimde, böylesine bir
“birliktelik” sorununun
çözümü için ağ yapı
içerisindeki firmalar
ortak çalıșarak etkin bir
șekilde maliyet ve riskleri
paylașmak zorundadırlar
Çalışmamızın amaçlarından biri olarak;
mobilya ve makine
sektöründe faaliyet
gösteren işletmelerin
aralarındaki müşteri
ve tedarik ilişkilerinin
firmaların yenileşim
faaliyetlerine nasıl yansıdığını anlamak için;
özellikle işletmeler arasındaki güçlü dikey
ilişkilerin incelenmesi bağlamında (taşeron
kullanımından da kaynaklanan bir biçimde),
ASO ve KOSGEB destekli olarak yüzlerce
firmadan sadece üretim yapan ve yenileşim
yeteneği/potansiyeli olan (son beş yıl içerisinde teknoloji transferi yapan ve 25 – daha fazla
20
BÖLGESEL KALKINMA, KÜMELER ve SANAYİ AĞLARI
kullanarak iş ilişkilerini sürdürdüğünü belirtmişlerdir. Bu ilişkisel esneklik, bir anlamda işletmeler arasındaki zayıf kümeleşmeleri açıklamakta; diğer yandan da işletmelerin esasen
birden çok alt yüklenici ile çalışabildiğini de
göstermektedir.
Șekil 5 - Mobilya sektörü tedarikçi ağ yapısı ve potansiyel
küme haritası
Șekil 6 - Mobilya sektörü müșteri ağ yapısı ve potansiyel
çoğu alt firmalarla ya da atölyelerle ilişki içerisinde olup, bazı büyük ve orta ölçekli işletmelerin alt yüklenicilerine üretim organizasyonu, ödünç verme (kredi) veya makine ve
diğer ekipmanların teknik danışmanlığı ve/
veya tamiratı konusunda yardım sağladığı görülmüştür. Yine bu duruma benzer işbirlikleri
ve taşeron çalıştırmanın, küçük üreticiler ile
onların alt yüklenicileri arasında da gerçekleşmekte olduğu söylenebilir. Çalışma kapsamında incelenen makine sektöründe faaliyet
gösteren işletmelerden bazılarının, tedarik ağ
yapıdaki bilgi akış yollarında önemli bir irtibat
noktası olarak görülebileceği de söylenebilir.
Şekil 7 ve Şekil 8’ de de görüldüğü üzere mobilya işletmeleri, farklı ağ ilişki derecelerine
göre (güçlü ve zayıf) çeşitli istatiksel değerler/
yöntemler ile elde edilen analiz bulgularıyla
gruplandırıldığında, işletmelerin merkezcillikleri ve kümeleşme oranları çok yüksek çıkmamakla birlikte en azından bazı işletmeler
arasında potansiyel bir kümeleşmenin olduğu
görülmüştür.
küme haritası
Diğer yandan, makine sektöründe faaliyet
gösteren firmaların üretim fonksiyonlarına
ve tiplerine bağlı olarak olarak yapılan şebeke
analizinde elde edilen bulgular neticesindee,
ağ yapıdaki diğer işletmeler ile analiz souçlarına dayanarak söylenebilecek makine üreticileri arasındaki olası küme yapısındaki diğer
işletmeler ile yerel tedarikçi ve alt yüklenici
ağlara bağlı kalarak üretim ve ilişkilerini yapılandırdıkları ve sürdürdükleri görülmüştür.
Çalışmamızda dikkate alınan büyük ölçekli
işletmeler ekseninde ise, büyük oranda uluslararası anlaşma ile (ya da enformel anlamda) üretim ihtiyaçlarının karşılanması ve yüksek kaliteli girdilerin sağlanması için yurtdışı
firmalar ile olan ilişkiler dikkat çekmektedir.
Bölge içerisinde, makine tedarikçileri ve tamir bakım çalışmaları olası kümeleşmelerde
bilginin yayımında önemli bir rol oynarken,
alt yüklenici sözleşmeleri ve girdi sağlayıcıların yerel varlığı maliyetleri düşürmekte ve verimliliği artırmaktadır.
Yine araştırmalarımız sonucu, makine sektöründe faaliyet gösteren büyük firmaların
Șekil 7 - Makine sektörü tedarikçi ağ yapısı ve potansiyel
küme haritası
Șekil 8 - Makine sektörü müșteri ağ yapısı ve potansiyel
küme haritası
Sonuçlar ve Öneriler
Sonuç olarak, bölgesel politikalarda yenileşimci firmalar kadar yenileşimci yönetimler
ve yenileşimci toplum kavramlarının da yer
alması kalkınmanın bütüncü yanını yansıtmaktadır. Yenilik yönetimi bağlamında, yüksek katma değer yaratan sektörlerin seçimi
ile özellikle Ankara bölgesinin ekonomik re21
kabet edebilirliğini arttıracak teknolojik yenileşime odaklı bölge stratejilerine önem verilmelidir diyebiliriz. Uzun vadede ise, sürekli
yenilik arayışı içerisinde olan bir toplum yaratmayı hedefleyen ulusal / bölgesel politikaların başarıya ulaşması, giderek artan rekabet
ortamında eş zamanlı artan riskler ile birlikte,
işletmelere sağlanan çeşitli işbirliği olanakları
sayesinde daha uygun iş ortamlarının yaratılması ile mümkün olacaktır.
Tüm bu yaklaşımlar çerçevesinde (şebeke
yaklaşımı ve teknolojik yenilik - ekonomik
kalkınma modelleri), geleneksel yapıdan sıyrılarak bölge ekonomilerinin ve dolayısıyla
KOBİ’lerin gelişebilmesi için:
bölge içinde faaliyet gösteren işletmelerin
yeni ürünler üreten ve yeni üretim süreçleri
geliştiren, büyük veya öncü firmalar haline
dönüştürülmesi,
bölge içerisinde faaliyet gösteren firmalar arasında işbirliklerinin artırılması,
bölge içerisinde faaliyet gösteren firmalar arası ağ yapıların oluşturulması ve/veya
güçlendirilmesi,
bölgesel düzeyde firmalar arası nitelikli kümelerin tespiti ve desteklenmesi,
teknolojik değişikliğe ayak uyduran firmaların
global ve bölgesel mevcut pazarlarda rekabet
edebilirliğini koruyabilmesi,
yeni üretime başlayacak firmaların da, güç
başlangıç yatırımlarından sıyrılarak faaliyet
göstedikleri bölgelerde öğrenme ve kalkınma
süreçlerinde etkin rol oynaması
hedeflenmelidir.
Özetle, geleneksel yaklaşımlardan hareketle,
yukarıdaki yaklaşımlar gözetilerek bölgede be-
22
lirlemeye çalıştığımız lider (odak) işletmelerini, bilgi paylaşımının ve teknolojik başarının
itici güçleri olarak görecek biçimde sadece bu
işletmeler ekseninde politikaların yapılmaması gerektiği aşikardır. Bölgesel kalkınmayı
sağlayacak diğer yaklaşımlar çerçevesinde bu
çalışmada çeşitli kereler belirtildiği biçimleriyle, proje kapsamında yapılan araştırmalardan
elde edilen sonuçlardan ilki, sanayi bölgesinde iyi bir deneyim standardına ve üne sahip
olabilmek için işletmeler arasında işbirliğine
sürekli olarak ihtiyaç olduğudur. Birçok büyük ve küçük işletme sahibi, çalışanların yeteneklerine yatırım yapılması yani çalışanların sürekli eğitimi, becerilerinin geliştirilmesi,
yeni bilgilerin ve teknolojileri öğrenmeleri ve
bilgi dağarcıklarının taze tutulması konusunda kendilerini devamlı olarak sorgulamakta
ve gerekli önlemleri almaktadırlar. Bundan
dolayı, gelişmekte olan sanayi bölgeleri için
oluşturulan modellere uygulandığı biçimde,
böylesine bir “birliktelik” sorununun çözümü
için ağ yapı içerisindeki firmalar ortak çalışarak etkin bir şekilde maliyet ve riskleri paylaşmak zorundadırlar. Ayrıca tüm işletmelerin
bu ve benzeri hedeflere ulaşmak için, kendilerinin bölgesel şebekelerdeki ortak ve diğer
ortaklıklarda paylaşılan bilgi yaratım ve saklanma süreçlerine yönelik yeterli anlayışa ve
teorik bilgiye sahip olmaları gerekmektedir.
Tüm bunların ötesinde, yine araştırmalarımız sonucu görülmüştür ki, Ankara bölgesindeki işletmeler, az oranda ortak geliştirme
ve hatta bazen ortak üretim yapabilmek için
uzun vadeli işbirliği ağlarına yönelmektedir.
Bu negatif durum, açıkça, sanayi bölgesindeki büyük ve orta ölçekli firmalar için olduğu
kadar küçük ölçekli firmalar açısından da işbirliği ve kurumlar arası ilişkilerin öneminin
tam ve net olarak anlaşılmadığının bir delili
niteliğindedir.
n
i
ç
İ
i
r
e
l
e
m
ü
tomotiv KKümeleri İçin
OOtomotiv
a
m
r
u
t
ș
u
l
O
apasite Olușturma
KKapasite
P
A
K
M
Ü
K
O
i
rojes OKÜMKAP
PProjesi
1. Amaç Ve Katılımcılar
Tülay AKARSOY ALTAY
OKÜMKAP Projesi, Bursa ili ve çevresinde yerleşik otomotiv yan sanayi firmalarında Araştırma Teknoloji Geliştirme (ATG) kültürünün oluşmasını sağlamak üzere Türkiye Teknoloji
Geliştirme Vakfı’nın (TTGV) önerisiyle; Bursa Valiliği, Bursa Sanayici ve İşadamları Derneği
(BUSİAD), Taşıt Araçları Yan Sanayicileri Derneği (TAYSAD), Makina Mühendisleri Odası
(MMO) Bursa Şubesi, Uludağ İhracatçı Birlikleri (UİB), Uludağ Üniversitesi(UÜ) Mühendislik Fakültesi Makine Mühendisliği Bölümü, Otomotiv Sanayii Derneği’nin(OSD) katılımıyla
geliştirilmiştir. Bu projenin amacı, zaman içerisinde otomotiv yan sanayi firmalarının rekabet
öncesi Ar-Ge’ye dayalı, bilgi temelli ağ ve küme yapıların gerçekleşmesi ve uluslarararası üreticilerin benzer yapılaşmaları ile işbirliği içerisinde olmalarını sağlayacak programlara katılmalarının
zeminini oluşturmaktır.
1978’de ODTÜ Makina
Mühendisliği Bölümü’nü bitirdi,
1980’de MS derecesi aldı. 1979’da
başladığı çalışma hayatını çeşitli
kamu kuruluşlarında ve özel sektörde
sürdürdü. Halen TTGV’de baş
uzman olarak iş hayatına devam
etmektedir. Bu süre içerisinde:
TAKSAN’a parça üreten yirmidört
KOS’dan oluşan “Holistik Üretim
Sistemi”ni kurdu, endüstriyel
Ar-Ge projelerinin değerlendirmesi
ve izlenmesinde görev aldı,
Sektörel Teknoloji Analizi Çalışma
Modeli’nin oluşturulmasında ve
bu çalışmanın “Otomotiv Ana
Sanayi”nde uygulanmasında liderlik
yaptı, “Vizyon 2023” çalışma grubu
üyeliğinde bulundu, çeşitli seminer
ve kongrelerde teknoloji yönetimi,
ağyapılar, Otomotiv Ana Sanayi/
Yan Sanayi İlişkileri konularında
sunuşlar yaptı. Bu konuda
yayınlanmış makaleleri vardır. Bu
çalışmalarına parelel olarak; AB
Çerçeve Programları’nda uzman
hakem olarak çalıştı, TMMOB’nin,
2004 yılında yayınladığı “Teknoloji”
kitabının bir bölümünü yazdı, Korea
Development Institute tarafından
2009’da yayınlanan “Models for
National Technology and Innovation
Capacity Development in Turkey”
kitabının bir bölümünü yazdı.
2. Geri Plan
2.1.Neden Otomotiv Sanayii?
Otomotiv Sanayi Türkiye ihracatının ilk sırada yer alan sektörüdür. Diğer sektörlere göre istihdam oranı çok yüksektir. Üstelik henüz doymuş ve olgunlaşmış bir sektör de değildir. Bu
gerekçelerden yola çıkarak, Türkiye’nin varolduğu iç ve dış pazarlar bile tamamen Türkiye’de
üretilmeyen araçlara açılmak istenmiyorsa, sektördeki gelişmeler yakından izlenerek sektör desteklenmeli, durumu Türkiye lehine değiştirecek tedbirler üretilmelidir.
Türkiye Otomotiv Sanayinin(TOS’un) sermaye yapısı uluslararası sermaye gruplarının ortaklığına dayanmaktadır. Sadece sermaye yapısı değil üretim yapısı da yüksek bir bütünleşme göstermektedir. Türkiye’de sektörün uluslararası değer zincirinde yoğunlaştığı yer üretimdir ve ürün
üzerindeki maksimum yerlilik oranı %35’tir. Türkiye’deki Otomotiv ana firmaları (OEM1) “uygunluk değerlendirmesi” (kalite, standartlar, dokümantasyon, akreditasyon v.b.), üretim yönetimi, kısmen kalifiye işgücü konularında yetkinlik kazanmışlardır. Ancak bu firmalar hem ürün,
hem de üretim teknolojileri açısından geleceğin teknolojilerini geliştirememişlerdir. Üstelik, uygunluk değerlendirmesi v.b. konularda OEM’lerde ve 1. katmandaki tedarikçilerde biriken nasılbilgisi 2. ve 3. katmandaki tedarikçilere yayılmamıştır. Bu firmalar yeterince ileri tasarım, tasarım
doğrulama üretim ve yönetim teknolojilerine de sahip değildir. Oysa ki, otomotivde yaratılan
1982-1984 ve1990-1992 yıllarında
MMO Yönetim Kurulu üyesi olarak,
1988-1990 yıllarında MMO Genel
sekreteri olarak Oda çalışmalarına
katıldı. 1988-1992 yıllarında
“Mühendis ve Makina” dergisinin
Genel Yayın Yönetmenliği’ni
yürüttü.
23
TÜLAY AKARSOY ALTAY
katma değerin önemli kısmı marka sahiplerinden tedarikçilere ve aracı birleştiren firmalara
doğru kaymaktadır. 2015’e gelindiğinde aracın değerinin %75’ten fazlası, otomobil tedarik zinciri tarafından
yaratılacaktır. Dolayısıyla tüm aracın tasarımı ve geliştirme süreci, dünyanın farklı
ülkelerindeki tedarikçilerin yaptığı işlemlerin ortak bir etkinliği
olarak gerçekleşecektir. Bu nedenle tedarikçilere teknoloji alanında yetkinlik kazandırılması, verimlilik ve maliyetlerin azaltılması
konusuyla birlikte ele alınması gereken önemli bir noktadır.[a]
Yukarıdaki paragraflar, Türkiye’deki otomotiv
sektörüyle ilgili olarak; “kazanılmış yetkinliklerin üzerine basarak teknoloji üreten bir duruma doğru sıçrama” veya “mevcut üretim
üssü olma konumunu bile yitirme” çizgileri
arasında kalan gri bir alanı tanımlamaktadır. Üstelik söz
konusu sektör,
farklı bir bakış
açısıyla bir teknoloji sistemi
olarak değerlendirildiğinde
pek çok yeni, uç
teknolojinin bir
uygulama alanıdır. Dolayısıyla
1 OEM (Original Equipment Manufacturer):
Özgün Araç Üreticisidir. Firma bazen
sadece marka sahibi olabilir ve aracın
üretimini pramidin sıfır kademesindeki
firmaya bırakabilir.
2 European Cluster Observatory
3 Regional Innovation Scoreboard
24
Sektör,
üzerinde çalışıldığında varolan
olumsuzlukları
Türkiye lehine
çevirebilecek
ve Türkiye’nin
üzerinde yoğunlaşmak istediği yeni teknolojiler için bir uygulama alanı yaratabilecek konumdadır.
2.2.Neden Kümeleşme?
Küreselleşmiş bir sektör olan otomotivde, firmaların son derece dinamik, değişken bir pazarla yüzyüze geldiği görülmektedir. Dolayısıyla firmalar, bu yeni durumla birlikte ortaya
çıkan fırsatlara ve tehditlere ayakta kalabilmek için hızla tepki verebilmelidir. Ancak tekil olarak pek çok firmanın, özellikle küçük ve
orta ölçekli firmaların bu durumla baş etmesi
mümkün gözükmemektedir. Kümeleşme
kavramı da burada
karşımızaçıkmaktadır.
Yeni fikir ve hünerlerin başarıyla uygulanması diyebileceğimiz
sürekli yenileşim, birlikte yürütülen araştırma, ürün tasarımı,
pazarlama, tedarik, eğitim ve diğer işbirlikçi
faaliyetler, küme içindeki işletmeleri küresel
pazarda yarışmaya muktedir kılmaktadır. Bu
örgütlenme biçimiyle; birlikte öğrenmek ve
çalışmak, fırsat ve tehditlerle başa çıkabilmek,
iç veya dış pazarlarda gerekli zenginleştirilmiş
rekabetçi üstünlükler elde etmeye odaklanmak için kuruluşlar arasındaki bağların güçlendirilmesi sağlanabilecektir[b]. Bir yandan
tedarikçilere bazı yetkinlikleri kazandıracak
olan OEM’lerin etrafında bütünleşmeyi başarabilmiş tedarikçi firmalarla, öte yandan
tedarikçilerin kendi aralarında sağlayacakları yatay bütünleşmelerle kıt olan kaynakların
etkin biçimde kullanılması ve firmaların örtük
bilgilerinin iletişimi gerçekleşebilecektir.
Türkiye’deki Otomotiv sektörü yerleşim olarak Doğu Marmara Bölgesinde yoğunlaşmıştır. EUROPE INNOVA’nın “Avrupa’da
Yenileşim Kümeleri-İstatistiksel Analizler ve Mevcut Politika Desteklerine Genel
Bakış”[c] raporuna göre Türkiye’deki Doğu
Marmara Otomotiv Kümesi yaklaşık olarak
45 000 çalışan istihdam etmektedir ve küme
temelde bazı odak/göbek firmalar etrafında örgütlenmiştir. Bu rapor Avrupa Küme
Gözlemevi’nin2 üç yıldız sınıflandırmasına
göre kümeleri ayrıştırmaktadır. Doğu Marmara Otomotiv Kümesi Avrupa’nın üç yıldızlı
13 büyük kümesinden birisidir. Ancak söz konusu sınıflandırmada kullanılan üç ölçüt de;
Büyüklük, Uzmanlık ve Odaklanma ölçüsü
de istihdamı esas alınmaktadır. Bu metodoloji kümeler için, bilim ve teknoloji göstergelerini, patent, katma değer ve verimlilik gibi
bazı önemli kriterleri dışlamaktadır. Bölgesel
Yenileşim Göstergeleri (BYG)3; Avrupa’daki
kümeleri sahip oldukları bilim ve teknolojiye
OTOMOTİV KÜMELERİ İÇİN KAPASİTE OLUȘTURMA PROJESİ OKÜMKAP
dayalı insan kaynakları, patent uygulamaları,
orta-yüksek ve yüksek teknolojiye dayalı imalatları vb. göre sınıflandırmaktadır. Çünkü
BYG, bölgeleri Avrupa’daki en iyi performans
gösteren yenileşim bölgeleri olarak sunmaktadır. Bu çok önemlidir, çünkü söz konusu çalışma yani BYG; bölgesel kümelerin ellerindeki değerlerin gücü ile bölgesel yenileşimin
verim gücü arasında doğrudan ve olumlu bir
bağ olduğunu göstermektedir. Türkiye’deki
kümeler BYG tarafından değerlendirmeye
alınmamıştır bile. Ancak Türkiye’deki yenileşim sistemi Avrupa Yenileşim Göstergeleri
- 20064 tarafından değerlendirilmiştir. Avrupa Yenileşim Göstergeleri’ne göre de Türkiye,
geriden gelen ülkeler sınıfındadır.
Türkiye’deki otomotiv kümesi, tedarik zinciri yapısına dayalı olarak organize olmuştur ve
kümenin veri/bilgi iletişimi hakkında açıklama yapmak zordur. Yenileşimciliğe ve yaratıcılığa dayalı rekabetçi üstünlükler endüstriyel kümelere güçlü bir yarışmacı pozisyon
sağlar. Sınırlı bilgi akışına sahip Türkiye’deki
otomotiv kümeleri gibi kümelerde eğilim, fiyat/maliyet avantajına dayalı olarak rekabet
yapmaktır. Dolayısıyla farklı bir bakış açısına
göre sadece bir topaklaşma, yığılma olarak değerlendirilmesi gereken Doğu Marmara Otomotiv Kümesinin bilgi/teknoloji tabanlı bir
kümeye doğru evrilmesini hızlandıracak çalışmalar yapılmasında yarar görülmüştür.
2.3.Neden Bursa?
Bursa’da yerleşik otomotiv sanayi kendi evrilme süreci içerisinde:
a) Sanayileşme, yani kütlesel üretim ve tüketim evresini tamamlamıştır.
b) Sanayi havzası/bölgesi olma evresindedir.
Bununla birlikte gözlemlediğimiz bazı yenileşimci yapıların oluşumu; Uludağ Üniversitesi
Teknoparkı, ortak Ar-Ge şirketleri gibi yenileşimci ortamlar, firma kuluçkalıklarının ve
yenileşimci ağyapılarının varlığı bu evrenin de kısmen tamamlandığını göstermektedir.
Gelinen noktada sürecin;
c.)Bursa Otomotiv Sanayi Teknoloji
Havzası’na (teknoloji yenileşim kümesine)
doğru gelişmesi beklenir.
Çünkü Teknoloji Havzası sürecinde;
a.) ana firmalar tedarikçi sayılarını azaltır ve
tedarikçilerine teknoloji transfer ederler,
b.) tasarım/tasarım doğrulama faaliyetleri
yaygınlaşır,
c) tedarikçiler için kalite ve standartlar
oluşturulur,
ç.) alt parçalar yerine alt sistem ve modül
imalatı talep edilir,
d.) yan sanayi firmalarında Ar-Ge yatırımı
ve yenileşim sorumluluğu oluşur,
e.) firma birleşmeleri görülür,
f.) işlem
görülür,
teknolojilerinde
uzmanlaşma
g.) nasıl-bilgisi ve pazarlama bilgisi geliştirmede kısmi özerklik başlar,
h.) bazı tedarikçilerin bağımsızlaşması, uluslararasılaşması gözlenir,
ı.) rekabetçi tedarikçiler dışarıya da yatırım
yapar,
i.) tedarikçiler ana firmalar’dan bağımsız pazarlara açılır v.b.
Bursa’daki otomotiv sanayinde yukarıda sıralanan eğilimler izlenmektedir. Okümkap
ile yapılmak istenen, mevcut yapının bilgi
temelli bir kümeleşmeye doğru gelişmesini
hızlandırmaktır.
2.4. Ne Yapmalı?
Okümkap projesi oluşturulurken söz konusu
eğilimlerin Teknoloji havzasına (teknoloji/yenileşim kümesi’ne) dönüşmesi için hızla yeni
bir kurumsallaşmanın (institutionalize) tanımlanması da gerekmekteydi.
Diğer bir anlatımla:
a.) Otomotiv yan sanayinin
Bursa’da(bu ileride Bursa – Sakarya - Koceli üst kümesi olarak
da düşünülebilecekti) “Yerel Ye4 European Innovation Scoreboard - 2006
25
TÜLAY AKARSOY ALTAY
nileşim Sistemi” tanımlanmalı ve kurgulanmalı,
b.) Yerel yenileşim yetkinliklerinin
değerlendirmesi
yapılmalı,
c.) Öğrenme ve yenileşim
destek araçları ortaya konmalı,
d.) Ar-Ge ve yenileşim etkinliklerinin ilişkilendirilmesi sağlanmalı,
e.) Yerel teknoloji öngörüsü(tech. foresight)
yapılarak yenileşim stratejisi oluşturulmalı ve
f.) Yerel kalkınma programının yapılması
gerçekleştirilmeliydi. Üstelik yerel yapılar, merkezi politik karar organlarını etkilemeliydi.
Öte yandan, Bursa’daki otomotiv yan sanayi,
uluslararası pazarda da rekabet edebilme gücünü kazanabilmek için, belli bir ana sanayi
(Oyak-Renault ve Tofaş-Fiat) etrafında oluşan pramidal kümeleşme yapısını(tedarik zincirini), yan sanayi firmalarının(tedarikçilerin)
kendi içlerinde de teknolojik bilgi akışını gerçekleştirebildikleri kümeleşmeye doğru geliştirebilmeliydi. Böylece yan sanayi firmaları,
ana sanayiye “parça” yerine alt sistem ve modül verebilen ve kendi ayakları üzerinde durabilen bir yapıya doğru evrilebilecekti.
Üstelik; çalışmalar sırasında yan sanayi firmaları içerisinde Coşkunöz gibi veya Karsan gibi
sermaye yapıları ve sahip oldukları entellektüel varlıkları ile farklı kümeleşmelere liderlik edebilecek, bazı odak(hub) firmaların öne
çıktığı da gözlenmiştir.
2.5. Projenin Dayandığı Yenileşim Politikaları,
Eğilimleri, Programlar ve Projeler
TÜBİTAK (Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu), DTM (Dış Ticaret
Müsteşarlığı) ve DPT (Devlet Planlama Teşkilatı)
kaynaklı bazı projeler ve
programlar OKÜMKAP
projesinin başlatılmasını cesaretlendirmiştir. Bunlar, a.)
İl Yenilik Platformları Girişimi, b.) Mart 2007 yılında
26
Avrupa Komisyonu’nun mali
desteği ile başlatılan ve Mart
2009’da tamamlanan “Ulusal Kümelenme Politikası’nın
Geliştirilmesi-KPG’’ projesi,
c.) Bölgesel Kalkınma Ajanslarının oluşturulmasıdır (Bkz. Ekler). Özellikle KPG projesinde gerçekleştirilmesi hedeflenen; ilgili kurum ve kuruluşların analizlerinin
yapılması, küme politikalarının belirlenmesi
ve yol haritalarının hazırlanması gibi etkinlikler, Okümkap projesini tamamlar nitelikteydi
ve proje basamaklarının bazılarını atlayarak
ilerlemesini sağlayacaktı. Ancak KPG projesinin çıktıları “Marmara Otomotiv İş Kümesi” için Yol Haritası hazırlık aşamasında kaldı.
Dolayısıyla bu proje sonuçlarından beklenen
yarar sağlanamadı. Bölgesel Kalkınma Ajansları da kümeleşme etkinliklerinin bazı giderlerini karşılayabilecek ve yerel kamu yöneticilerinin çalışma içerisine daha aktif katılımını
sağlayabilecekti. Ancak Bursa ili ve çevresini kapsayan ajans henüz faaliyete geçmediğinden buradan gelecek katkılar da devreye
girmedi.
Bursa ve çevresinin yerel yenileşim yeteneklerinin değerlendirmesinin ve yerel teknoloji öngörüsünün yapılarak yenileşim stratejisi
oluşturulmasının aracı olarak düşünülebilecek arama konferansları[d], [e] 2008 yılı içerisinde iki farklı tarihte gerçekleştirilmişti. Bu
konferansların katılımcıları incelendiğinde,
ağırlıklı olarak Bursa’daki otomotiv sanayicilerinden beslendikleri görülmekteydi. Bu
nedenle söz konusu iki konferansın çıktıları,
Bursa yereli için de degerlendirilerek Okümkap Projesinin gelişimine katkı sağlamıştır.
Örneğin bir kere daha SWOT analizi yapmaya gerek duyulmamıştır.
Kümeler üzerinde etkili olan pek çok politika açıkça “küme politikası”
olarak isimlendirilmemiştir,
fakat bölgesel politikalar,
araştırma ve yenileşim politikaları, sanayileşme politikaları, KOBİ politikaları
gibi kategoriler altında yer
almışlardır. Bursa Otomo-
OTOMOTİV KÜMELERİ İÇİN KAPASİTE OLUȘTURMA PROJESİ OKÜMKAP
tiv Sanayi kümeleşme çalışmalarının strateji
çerçevesini oluşturacak olan ulusal yenileşim
stratejileri ile ilgili üç kaynaktan yararlanılmıştır: a.) 5746 sayılı Ar-Ge Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında[ki] Kanun(2008). Burada söz konusu olan indirim ve muafiyetler,
rekabet öncesi işbirliği projeleri çerçevesinde
veya Ar-Ge merkezlerinde gerçekleştirilen
Ar-Ge ve yenileşim harcamalarını da kapsamaktadır. Rekabet öncesi Ar-Ge projeleri yürütmek ve Ar-Ge merkezleri kurmak otomotiv sanayine uygun mekanizmalar olduğu için
kanunun getirdikleri, önemli teşvikler olarak
düşünülmüşlerdir. b.) Söz konusu strateji çerçevesi oluşturulurken “Vizyon 2023”[f], güncellenmemiş ve eski tarihli (2004) bir öngörü çalışması olmasına rağmen, sektörleri ve
teknolojileri birbiriyle ilintilendirerek bir bütünlük içerisinde ele alması nedeniyle, değerli bir çalışma olarak yararlanılmıştır. c.) Ayrıca, Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nun
12 Eylül 2006 tarihli 14. toplantısında alınan
bir karar çerçevesinde 2007 başlarında oluşturulmuş olan Otomotiv Teknoloji Platformu
da bu sürece katkı koyabilecek bir yapı olarak
değerlendirilmiştir.
leri etrafında, üniversitenin(UÜ) desteği ile
işbirliğine dayalı çalışmalar sürdürmek
Firmaların gereksinimleri doğrultusunda, üniversitenin(UÜ) katkısıyla ortak tasarım doğrulama merkezlerinin projelerini
hazırlamak
Firmaların gereksinimleri esas alınarak
hazırlanan çalıştaylara katılan proje önderleriyle; yurtiçi ve yurtdışı kurumlardan verilen proje desteklerinden yararlanabilmek için
firmaların ATG potansiyellerini belirleyerek
Ar-Ge projelerini oluşturmak, hazırlanmasını ve sunulmasını sağlamaktır.
3.2. Ayırt Edici Özellikleri
Okümkap Projesi tipik bir kümeleşme projesinde izlenebilecek; küme girişiminin kendini
tanıtmadan önce gerçekleştirmesi gereken iş
adımlarından pek çoğunu tamamlamış olmasına rağmen, çalışmayı yürütenler tarafından
bunların yaygınlaştırılması ötelenmiş ve projenin bir işbirliği projesi olarak başlatılması yeğlenmiştir. Buradaki temel neden Türkiye’deki
firmalarda gelişmemiş olan işbirliğine dayalı
Ar-Ge projelerindeki deneyim eksikliğinin,
3. Okümkap Projesi
3.1 Hedefleri
Okümkap projesi ardışık ve aşamalı adımlardan oluşacak biçimde kurgulanmıştır. Her iş
adımı için proje amacına hizmet eden hedefler
tanımlanmıştır. Eylem planının ana etkinlikleri için tanımlanan ve tedarikçilere teknoloji alanında yetkinlik kazandıracağı düşünülen
bu hedefler aşağıda özetlenmeye çalışılmıştır:
İleride oluşabilecek ağ yapılar, kümeler için
farkındalığın yaratılması ve ilgili teknolojik
bilgi birikimini geliştirmek
Otomotiv yan sanayinde ileride kümeye
aktif katılma potansiyeli olan firmalardan,
üniversitelerden ve katılımcı kuruluşlardan gelen mühendis kökenli “proje önderleri” ile kümeleşme çalışmalarının alt yapısını
hazırlamak
Ortak proje geliştirmenin zeminini oluşturmak ve proje önderleri ile Ar-Ge proje fikir-
kümeleşmenin daha sonraki aşamalarında
bir zayıflık olarak ortaya çıkma ihtimalidir.
Dolayısıyla, kavramsal bir teknoloji politikası
aracı olan kümeleşmenin olgunlaşmadan tüketilmesinden ve pek çok hazırlık aracında
gözlemlediğimiz gibi kullanılamaz bir biçime
dönüşmesinden çekinilmiştir. Yaygın olarak
anket çalışmaları ile yürütülen firma analizleri
ve firma gereksinimlerinin tesbiti, bu projede
gönüllülüğe dayalı TYD (Teknoloji Yetenek
Değerlendirmesi) ile sürdürülmek istenmiştir.
Ancak örneklem sayısının azlığı, gönüllülüğün
yaygınlaştırılamaması, çıkan sonuçların, daha
sonra birebir firmalarla değerlendirilmemiş olması gibi zayıflıklar yüzünden genelleme yapılmaktan kaçınılmıştır. Yanısıra bu sonuçlarla
uyumunu görebilmek için KPG Projesi çıktıları beklenmiştir ama KPG projesinden de bu
27
TÜLAY AKARSOY ALTAY
tür bir çıktı gelmemiştir. Burada, meselelerin bilgi/veri paylaşımı, ortak çalışma sürdürme
aşılabilmesi için sektörün, ilgili kurum ve ku- düzeyini yakalamaları mümkün hale gelecek,
ruluşların bu tip çaoluşturdukları işbirlışmalara daha güçlikleri ile pazara çıkış
FİRMALAR KAMUDAN NE
lü bir biçimde sahip
noktasından ortak
BEKLER?
çıkmasının gerekliATG’ye kadar uzaliğini vurgulamakta
nan bir sürece katılaInnobarometer’in 2006 Araştırmaları’na
yarar vardır.
bilmelerinin altyapısı
göre, en önemli bölgelerdeki küme firmagelişecektir. Üstelik,
larının kamudan almayı tercih edecekleOKÜMKAP’ın iki
ayırt edici özelliği;
önetkisel (proaktif)
ve işlemsel (operasyonel) bir proje
olmasıdır. Üstelik
proje:
•Tedarikçi iki firma arasındaki bilgi akışını ve açık
yenileşimi yaratabilmenin etkin
bir yolu olarak
OKÜMKAP’taki
firmaların kendi
aralarında ortak
yenileşimci projeler geliştirmelerini
sağlamak
•Yenileşim tabanlı kümeleşmeye
ulaşmak için sanayi ile üniversitenin işbirliği yapmalarına doğru
adımlar atılmasını
gerçekleştirmek
ri destekler içerisinde öncelik verdikleri
hususlar; idari işlemlerin kolaylaştırılması, veri/bilgi akışının iyileştirilmesi, özel
projeleri hayata geçirmek için daha fazla
finans desteği almaları ve bölgenin marka değerinin geliştirilmesi gibi konularda
yoğunlaşmaktadır. Bunun yanısıra hem
Ar-Ge harcamalarında, hem de Ar-Ge
dışı harcamalarda vergi indirimine gidilmesi ve küme firmalarının iyileştirilmesi
gerekli gördükleri diğer alanlardır. Veri/
bilgi iletişiminin iyileştirilmesi kümelerin
ana avantajlarından biridir. Firmalar arası veri/bilgi akışı yenileşim kapasitesinin
fonksiyonunu etkileyen ana etmen olduğundan önemlidir. Literatür de yenileşimcilik ve şebekeleşme arasındaki dolaysız olumlu ilişkiyi doğrular. Paylaşılan
stratejik bilgi yenileşim tabanlı kümelerin karakteristiğidir[g]. Türkiye’de yerel
kamusal alandaki otoritelerden beklenen
de yukarıda açıklandığı biçimde, yenileşimciliğe ve yaratıcılığa dayalı rekabetçiliği öne çıkaracak biçimde kümeleşmeleri desteklemeleridir.
•Bilgi akışında ve idari işlemlerde kamunun
kolaylaştırıcı etkisini sağlamak
•Proje çerçevesinde gerçekleştirilen her etkinliği “değerlendirme yöntemleri” ile ölçmek
özelliklerini de içermektedir.
3.3. Projenin sonlandırılması
TTGV’nin beklentisi, proje sonunda Ar-Ge
proje sayısında ve niteliğinde artış sağlanması, otomotiv yan sanayisinde ATG yeteneğinin gelişmesi ve işbirliği altyapısının oluşmasıdır. Böylece Ar-Ge eşiğini atlayan firmaların
28
proje bitiminden son-
ra, projenin getirdiği
ivmelenme ile, açık
uçlu bu çalışmanın
yerel yapıların önderliğinde teknoloji
havzasına evrilmesinin ve bölgesel bir
kalkınma stratejisi
yakalamasının çok
daha önemli olduğu
düşünülmüştür. Ancak bunun olmazsa
olmaz koşulu kendisini bu çalışmaya
adamış ve inanmış
yerel yapıların varlığıdır ve proje süresince katılımcı yerel
yapılardan Bursa Valiliği ve UÜ’sinin ilgili
Dekanlığı buna aday
olarak görülmüştür.
3.4. Eylem Planı
İș adımı I- Görüșmeler
ve Toplantılar
I.I. Ön Toplantılar
14 Mayıs.- 14 Ağustos. 2008 tarihleri arasında
Bursa’da çalışmanın üstüne oturacağı platformu oluşturmak üzere, ilgili aktörlerin (sanayiciler, UÜ, Bursa Valiliği, STÖ vb.) katılımıyla
TTGV elemanları tarafından farklı kesimlerle
ayrı ayrı beş toplantı düzenlenmiştir.
I.II. Katılımcı Firmalarla Ön Görüșmeler
1 Ağustos - 16 Eylül 2008 tarihleri arasında
TAYSAD programlara katılmaları için üye
firmaları ile bir dizi görüşmeler yapmıştır.
I.III. Firmalar Tanıtım Toplantısı
23 Eylül. 2008’de, firmaların ve üniversitenin
yöneticilerine yönelik, duyurularını UİB’nin
OTOMOTİV KÜMELERİ İÇİN KAPASİTE OLUȘTURMA PROJESİ OKÜMKAP
yaptığı, Bursa Valisinin yoğun katkılarıyla düzenlenen geniş katılımlı bir tanıtım toplantısı
yapılmıştır.
I.1V. Yönlendirme Kurulunun (YK) Olușturulması
a. YK’nın görev tanımı yapılmıştır:
Yönlendirme Kurulu; OKÜMKAP projesinin sürdürülmesi, takibi, çalışmaların gözden
geçirilmesi, sonuçların değerlendirilmesi, paylaşılması, duyurulması, çıktılarının yayılması
ve projenin yürütülebilirliği/sürdürülebilirliği
açısından kalıcı mekanizmaların ve yapıların
oluşturulması, proje ve protokol değişiklikleri
ile tarafların yükümlülüklerini yerine getirmesine ait esasları kararlaştırır. OKÜMKAP
projesine önerilen Proje Önderleri listesine,
katkı payının alınmasına ve katkı payı miktarına YK karar verir.
b.Yukarıdaki tanım çerçevesinde katılımcı
kuruluşlardan birer üyenin yer almasıyla YK
oluşturulmuştur.
c. Protokol imzalanması: Katılımcı kuruluşların görev ve sorumluluklarını kapsayan
bir protokolun imzalanması 4 Ağu.2009’da
tamamlanmıştır.
I.V. Katılımcı Firma Kriterleri
a. Çalışmada yer alacak firmalar için seçim
kriterleri oluşturulmuştur
b. Proje önderleri için seçim kriterleri
oluşturulmuştur
c. Firrmaların saptanması:
Tanıtım çalışmaları sonucunda firmalar arasından kümeleşme potansiyeli olan 25 firma,
“ilk atölye ve seminer çalışmaları”na katılacağını bildirmiştir. Firmaların önerileri doğrultusunda programda iyilleştirmeler yapılmıştır.
İș Adımı II- Destek Çalıșmaları
II.I. Eğitim Destek Çalıșmaları
“Birinci Atölye ve Seminer Çalışmaları” mekanlarının temini, düzenlenmesi, ikram ve
öğle yemeği verilmesi sorumluluğunu UİB
üstlenmiştir.
II.II. Web Sitesi
a.Web sitesinin kurulması:
Sözkonusu firmalar arasında hızlı iletişimi oluşturmak amacıyla bir elektronik ağ
kurulmuştur.
b.Web sitesinin içeriğinin oluşturulması
Sitenin kurulması ve firmaların istekleri doğrultusunda biçimlendirilmesi sorumluluğunu
MMO Bursa Şubesi üstlenmiştir.
c.Web sitesini
istihdamı:
yönetecek
personelin
Web sitesi UÜ’den Doç. Dr. Necmettin
Kaya tarafından yönetilmiştir.
İș adımı III- Birinci Atölye ve Seminer Çalıșmaları
III.I . Programların Tasarlanması
ı. Teknoloji Tabanlı İşbirlikleri Oluşturma ve
Çok Katılımlı Proje Geliştirme
ıı. Otomotiv Sektörü için Rekabet Odaklı
Enerji ve Çevre Eğitimi
ııı. TYD (Teknolojik Yetenek Değerlendirmesi) uygulamaları başlıkları altında üç bölümden oluşturulmuştur.
III.II. Programların Gerçekleșmesi ve Programların
Bașarılarının Değerlendirilmesi
Atölye ve seminer çalışmalarına 25’i firmadan, 5’i üniversite ve kamu kuruluşlarından
toplam 30 “proje önderi” katılmıştır.
Proje Önderlerinin özelliği, firmaların Ar-Ge
bölümlerinde görev yapan ve en az yedi yıl
deneyimi olan mühendislerden oluşmalarıdır.
I. Program 10 Ekim-8 Kasım 2008 tarihleri
arasında toplam 80 saatte tamamlanmıştır.
II. Program 25-26 Kasım 2008 tarihlerinde
16 saatte tamamlanmıştır. TYD uygulamaları 24 Kasım 2008- 27 Mayıs 2009 tarihleri
arasında gerçekleştirilerek sonuçları firmalara
bildirilmiştir.
Programların tasarlanması ve hayata geçirilmesi TTGV tarafından yürütülmüştür.
Her atölyeden veya seminerden sonra çalışmanın değerlendirilmesi için anketler düzenlenmiştir. Proje önderlerinin öz-değerlendirmeleri
sonucu başarı gösterenlere verilmek üzere sertifikaları hazırlanmıştır.
29
TÜLAY AKARSOY ALTAY
III.III. Programların Kapanıș Toplantısı ve Sertifikala-
IV.I. Projelerin Geliștirilmesi ve Sunumu
rın Verilmesi
Çalıştayda ortaya çıkan yenilikçi proje fikirleri üzerinde proje grupları tarafından çalışılarak proje geliştirilmiştir. Ancak bu projelerin “proje liderleri” tarafından bir toplantı
ile sanayi, üniversite ve kamu üst düzey yetkililerine tanıtılması gerçekleştirilememiştir.
Üst düzey yetkililer ile yapılan daha küçük
toplantılarda “Raylı Sistem Araçları Üretimi
Projesi” fikri ortaya atılmıştır. Bursa’da yerleşik otomotiv yan sanayinin raylı sistem araçlarını uluslararası standartlarda tasarlayarak
üretebileceğini gösteren bir rapor hazırlatılarak Bursa Valiliği’ne ve Büyükşehir Belediye
Başkanlığı’na sunulmuştur ancak Ulaştırma
Bakanlığı’na sunulamamıştır.
Henüz gerçekleştirilememiştir.
İș adımı IV- Otomotivde Ortak Yenileșimci Projeler
Geliștirme Çalıștayı
IV.I. Çalıștay
Çalıştayın amacı, bölgenin ve firmaların rekabet gücünü artırmaya yönelik, sanayi kuruluşları ve üniversitelerin katılacağı, çok ortaklı,
çok disiplinli rekabet öncesi projeler oluşturmaktı. Çalıştay “Açık Alan Metodolojisi” kullanılarak, 36’sı yan sanayi firmalarından, 10’u
üniversiteden, 8’i kamu’dan olmak üzere toplam 54 katılımla, 28 Mayıs 2009’da yapılmıştır. Çalıştayın tasarlanması ve uygulanması
TTGV tarafından gerçekleştirilmiştir. Çalıştayın yapılacağı mekan, öğle yemeği, ikramlara ait giderlerin karşılanması ve diğer destek
hizmetleri Bursa Valiliği’nin katkısıyla hayata
geçirilmiştir.
IV.I.Çalıștay sonuçları
Çalıştay’da 42 proje fikri dile getirilmiştir.
Bu 42 proje fikrinden en fazla oyu alan ilk
beş proje fikri ile ilgili olarak beş proje grubu
oluşturulmuştur:
1.Ortak test alanlarının ve test ekipmanlarının tespiti, bu ekipmanların tasarım ve imalatının üniversite-sanayi işbirliğinde gerçekleştirilmesi, test merkezinin akreditasyonu ve
işletilmesi
2. Araç ağırlığının hafifletilmesi
3. Elektrikli araç projesi
• Küçük akü
• Gürültü önleme sistemleri
4. Ana sanayide yurt dışından tedarik edilen
parçaların yerlileştirilmesi
5.Yeni malzemeler araştırma merkezi veya
ortak araştırma çalışmaları
• Kompozit/plastik malzemeler ve kendinden
boyalı plastik malzemeler ortak araştırma
merkezi veya ortak işbirliği projeleri
• 1200-1400 Mpa çekme değerinde çelik saç
• Kauçuk üretiminde nanoteknoloji
• Kendinden boyalı plastik malzeme
geliştirme
30
İș adımı V- İȘBAP, GTGP ve 7.ÇP için Proje Hazırlama
•Okümkap projesinin İŞBAP(Bilimsel ve
Teknolojik İşbirliği Ağları ve Platformları1301) projesi biçiminde raporlanarak
Tübitak’a sunulması.
•UÜ’de otomotiv yan sanayinin gereksinimi
olan test ekipmanlarını ve tasarım doğrulama
programlarını da içerecek biçimde test altyapısının kurulmasına yönelik bir GTGP (Güdümlü Teknoloji Geliştirme Projesi) yapılarak DPT’ye sunulması.
•7. ÇP (Avrupa Birliği 7. Çerçeve Programı)
kapsamındaki iki alt programa;
a.) Ayrılan fon miktarı 4.1 milyar € ve temalarından biri “taşımacılık”olan İşbirliği Özel
Programı’na, b.) Ayrılan fon miktarı 4.2 milyar € olan “Kapasiteler Özel Programı”na
Okümkap etkinlikleri çerçevesinde proje
sunulması.
Bu iş adımı henüz gerçekleştirilmemiştir.
İș adımı VI- Ölçme/Değerlendirme
Bu iş adımı henüz gerçekleştirilmemiştir.
4. Sonuç
Firmaların kendi aralarında ve üniversiteler
ile işbirliği yaparak Ar-Ge’ye dayalı yenileşimci projeler geliştirmeleri, her ülkede kamunun
pozitif müdahalesi başta olmak üzere oldukça
yoğun çaba gerektirmektedir. Uzun bir süreçte gerçekleşebilen bilgi tabanlı kümeleşme ol-
OTOMOTİV KÜMELERİ İÇİN KAPASİTE OLUȘTURMA PROJESİ OKÜMKAP
gusunun hızlandırılması da; hem doğru yönlendirilmesine, hem ilgili tarafların (sanayi,
üniversite, kamu) katılım kararlılığına ve birbirlerine duydukları güvene, hem de hazırlık
araçlarının doğru kullanılmasına bağlıdır.
2008 Mayıs’ında başlayan OKÜMKAP projesinden yola çıkarak bazı sonuçlara varmak için
oldukça erkendir. Ancak bu süreçteki gözlemleri aktarmakta da yarar görülmektedir:
Bir bilginin edinilmesi ile eyleme dönüştürülmesi arasında pek çok geri dönüşler ve yenilenmeler olmaktadır. Bu nedenle yazıda belirtilmeyen ve başlangıçta tasarlanandan çok
daha fazla görüşme, toplantı yapılmıştır.
Yenileşim kümelerinin birbirleri ile kesişim
alanları bularak ilişkiye geçmesinin gerekliliğine bir örnek olarak; Elektrikli araç projesi
çalışmaları sırasında, Bursa’daki yan sanayicilerin kendi aralarında oluşturdukları platformun, çalışmalarını sağlıklı sürdürebilmesi
açısından otomotivde örgütlenmiş diğer bir
platform olan OTAM (Otomotiv Teknoloji
AR-GE Merkezi) ile ilişkiye geçmenin önemini dile getirmeleri gösterilebilir.
Söz konusu çalışmaların bir tüzel kişilik kazanması zorunludur, bunun için de en uygun
yapılaşma, OKÜMKAP’ın İŞBAP projesi
haline dönüşmesidir.
Ar-Ge’de çalışan teknik kökenli personel ile
üst düzey yöneticilerin yaklaşımının getirdiği
farklılık nedeniyle yenileşimci projelerin öncelikli konuları değişmektedir. Firma üst düzey
yöneticileri kısa erimli ve risk taşımayan projelerle daha çok ilgilenmektedir. Teknoloji tabanlı uzun erimli projelerde kamu güvencesi
istemektedir. Söz konusu güvence istemi odak
firmalar için de geçerlidir. Burada, meselelerin aşılabilmesi için sektörün bu tip çalışmalara daha güçlü bir biçimde sahip çıkmasının
gerekliliği vurgulanmalıdır.
Kamu yetkililerinin, uygulamaları esnasında
sektörle ilgili teknolojik beklentilerinin arkasında kararlı duruşlarının da işbirliği süreçlerini olumlu etkileyeceği, aksi halde işbirlik-
lerine dayalı projelerin yürütülemeyeceği de
gözlenmiştir. Bu durum risk güvencesini paylaşacak başka kurumların var olması gereğini
akla getirmektedir.
Bilim ve teknoloji politikaları tanımlanırken
bunları hayata geçirecek araçlar tanımlanmamış olabilmektedir veya özellikle AB kaynaklı fonların kullanımı sırasında tanıtılan bir
hazırlık aracının kullanımı ile hizmet etmesi
düşünülen ulusal politika bire bir uyuşmayabilmektedir. Bu nedenle kamunun ürettiği
politikalara firmalar çok temkinli yaklaşmak
gereği duymaktadırlar. Yerel kamu yönetimleri ihtiyaçlarını alışageldikleri yöntemlerle
karşılamak yolunu seçmektedirler. Pek çok
firmanın ve üniversitenin işbirliği içerisinde
ürettiği bir projenin karşısında yabancı bir
firmanın hızlı tedariği tercih edilebilmektedir.
Yerel veya merkezi yönetimler kamu tedariğinin bölgedeki teknolojik tabanlı kümeleşmede
oynayabileceği önemli rolü görmemektedirler.
Üniversite sanayi ilişkisinde her iki tarafın
da birlikte çalışma yapma istekliliğine rağmen özellikle üniversitelerdeki önceliklerin
ve itkinin(güdülenmenin) farklı olması nedeniyle istenen verimlilik yakalanamamaktadır.
Örn., üniversitede ortak test alanlarının ve
test ekipmanlarının tespiti, bu ekipmanların
tasarım ve imalatının üniversite-sanayi işbirliğinde gerçekleştirilmesi, test merkezinin akreditasyonu ve işletilmesini içeren bir GTGP
yapılması yan sanayinin Ar-Ge tabanlı çalışmalar yapması için çok önemlidir ve üniversitenin ilgili bölümlerinin bu çalışmaya hız vermesi beklenmektedir.
Sonuç olarak, hazırlık araçlarının kullanılmasının “tanıtım” aşamasını geçememe riski bu proje için de geçerlidir. Yine de yazımı,
Bursa’nın teknoloji bölgesine evrilmesi için
hiçbir fedakarlıktan kaçınmadıklarını gözlemlediğim; kamuda, özel sektörde ve üniversitede çalışan genç meslektaşlarıma teşekkür etmeden bitiremeyeceğim.
Söz konusu proje dergi sınırları içerisinde sunulmaya çalışılmıştır. Daha fazla bilgi almak
veya proje ile ilgili eleştirilerini göndermek isteyenler [email protected] adresine yazabilirler.
31
TÜLAY AKARSOY ALTAY
KAYNAKLAR
Altay, Tülay Akarsoy (2009), [a] Türkiye’de
Taşıt Teknolojileri
http://www.inovasyon.org/yazardetay.
asp?yazarid=2, Haziran
Altay, Tülay Akarsoy (2009), [b]
Kümeleşmede Sanayii ve Teknoloji
Politikalarının Önemi/ USİAD Yayın
Organı-Sayı 38, Eylül
Europe Innova / Pro Inno (2007), [c]
Innovatıon Clusters In Europe A Statıstıcal
Analysıs and Overvıew Of Current Polıcy
Support, http://www.clusterobservatory.eu,
Europe Paper N°5, Italy
Türkiye Ekonomi Bankası (2008), [d]
“KOBİ Akademi Programı” Otomotiv
Sektörü Gelecek Stratejisi Konferansı Sonuç
Raporu, 21-22 Şubat, Bursa
Dış Ticaret Müsteşarlığı, UİB (2008),
[e] Otomotiv Endüstrisi Tanıtım Komitesi
32
Arama Konferansı, Mayıs 23-25, Abant /
Bolu
Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma
Kurumu (2004), [f] Ulusal Bilim ve
Teknoloji Politikaları 2003-2023 Strateji
Belgesi, Versiyon 19, 2 Kasım
European Commission - Eurobarometer
(2006),
[g]
2006
Innobarometer
On Cluster’s Role In Facılıtatıng
Innovatıon In Europe, http://www.
europe-nova.eu/c/document_library/get_
file?folderıd=26358&name=dlfe-3306.
pdf, Temmuz
OTOMOTİV KÜMELERİ İÇİN KAPASİTE OLUȘTURMA PROJESİ OKÜMKAP
EK 1: İL YENİLİK PLATFORMLARI GİRİȘİMİ - TÜBİTAK*
İller
2009
Sektörel
Teknoloji
Platformları
Girișimi
Ulusal
2007
Ulusal
Yenilik
Stratejisi
(2008-2010)
İl Yenilik
Platformları
8 Sektör:
Elektrik-Elektronik, Tekstil,
Otomotiv, Metal, Denizcilik,
Tarım, Enerji, İlaç
Amacı illerimizin sahip olduğu ve dünya çapında rekabet gücü sağlayacak bilimsel, ekonomik, sosyal ve kültürel değerleri
ve birikimi ortaya çıkarıp, yenilik yoluyla ekonomik ve sosyal faydaya dönüştürmektir.
İl Yenilik Platformunun Üyeleri:
a. Kamu; Valilik, İl Öz. İd., Belediye vb.
b. Araştırma Kurumları; Üniversiteler, Meslek Yük. Okulu, Araştırma Ens. vb
c. Sanayi; Firmalar, San. ve/veya Tic. Odası, Sanayici ve İşadamları Derneği vb.
d. Sivil Toplum; Dernekler, Vakıflar, Bireyler vb.
Yenilik Platformu’nun ile katkısı, ilin mevcut kaynaklarını bilim, teknoloji ve yenilik yoluyla faydaya dönüştürmesini ve
yeni kaynaklar yaratmasını, çeşitli kamu kurumlarından ve AB tarafından verilen fonlardan daha etkin yararlanmasını
sağlamaktır.
İllerin İzleyeceği Süreç:
1. Hazırlık:
•İl Yenilik Platformu kurulmasına yönelik görüşbirliğinin sağlanması.
•Tarafların tamamının yapılacak işleri benimsemesi, katkı koymaya karar vermesi ve bunu taahhüt etmesi.
•Yapılacak işlerin projelendirilmesi.
•Sürecin çıktısı: İŞBAP Başvurusu
2. İșbirliği Ağının Yürütülmesi (TÜBİTAK):
•Sistem yaklaşımıyla il koşullarının ele alınması.
•İl yenilik stratejisi ve uygulama planında yer alması gereken konuların belirlenmesi.
•Pilot projelerin oluşturulması.
•Sürecin çıktısı: İl Yenilik Stratejisi ve Eylem Planı
3. Uygulama:
•Projelerin hayata geçirilmesi için gerekli kaynakların sağlanması (TÜBİTAK, TÜBİTAK DPT, AB Hibeleri).
•Projelerin gerçekleştirilmesi.
•Sonuçların izlenmesi ve değerlendirilmesi.
* Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu 18. Toplantısı TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Nüket Yetiş’in “Bilim ve Teknolojide Gelinen Nokta 2002-2008 Dönemi”
sunumu - 24 Aralık 2008
33
TÜLAY AKARSOY ALTAY
EK 2: ULUSAL KÜMELEȘME POLİTİKASININ GELİȘTİRİLMESİ - DTM
“Ulusal Kümeleşme Politikasının Geliştirilmesi” KPG Projesi, Avrupa Komisyonu’nun finansal desteğiyle Türkiye’yi
ulusal kümeleşme politikasına sahip bir ülke haline getirmek amacı ile Mart 2007 tarihinde başlatılmış olup, Mart 2009
tarihinde sona ermiştir. Proje Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından, uluslararası bir konsorsiyumun teknik desteği ile
yürütülmüştür. Söz konusu amaca ulaşmanın ilk adımı olarak ulusal bir kümeleşme stratejisi geliştirilmiştir. Bu strateji
ile kümeleşme politikalarının etkin olarak uygulanması ve ulusal ölçekte yönetsel ve kurumsal kapasitenin geliştirilmesi
hedeflenmiştir.
Projenin birinci bileşeninde, paydaş analizleri yapılmış ve Dış Ticaret Müsteşarlığı ile birlikte ilgili ana paydaşların
kurumsal kapasitesini geliştirmek için, eğitim programları ve uluslararası çalışma turları gerçekleştirilmiştir. Ayrıca, 2009
Şubat ayı içerisinde yol haritaları hazırlanan ve analizleri yapılan kümelerin temsilcilerinin katıldığı uluslararası çalışma
turları düzenlenmiştir.
Diğer ülke deneylerinde gözlemlendiği gibi, “ulusal kurumsallaşmış kapasite”, kümeleşme politikalarının ve stratejilerinin
başarıya ulaşmasında anahtar rol oynamaktadır. Bu nedenle, proje kapsamında ulusal kümeleşme politikasının
geliştirilmesinde ve uygulanmasında aktif rol alabilecek çok sayıda kurum ve kuruluş ile ilgili kapsamlı analizler yapılmıştır.
Söz konusu analizlere dayanılarak ilgili kurum ve kuruluşlar için kümeleşme politikaları ve varolan uygulamaları da
içeren benzer programlar hakkında küme eğitim programları düzenlenmiştir.
İleride Türkiye’deki 20 farklı yerde bilgilendirme seminerleri düzenlenecek ve bu seminerler ile yerel kurumsal kapasitenin
güçlendirilmesine katkıda bulunulacaktır.
Projenin ikinci bileşeninde, Ulusal kümeleşme politikasına temel teşkil etmek üzere Kümelenme Strateji Belgesi (Beyaz
Kitap) hazırlanmış ve kamuoyu ile paylaşılmıştır. Ayrıca, 3-4 Aralık 2008 tarihlerinde İstanbul’da Üçüncü Uluslararası
Kümelenme Konferansı düzenlenmiş olup, kümelenme alanında deneyimli yerli ve yabancı uzmanlar ile birlikte kamu
ve özel sektörden yaklaşık 400 kişinin katılımı sağlanmıştır.
Proje kapsamında uluslararası “en iyi uygulamalar”dan öğrenme yaklaşımı ve kurumlar arası çalışma grubunun da desteği
ile, Türkiye’nin özgün sosyoekonomik yapısına uygun küme strateji dokümanının hazırlanabilmesi için bir metodoloji
geliştirilmiştir. Düzenli olarak bir araya gelen çalışma grubu içerisinde kümeleşme politikasının uygulanmasında yer
alacak tüm kurum ve kuruluşlar temsil edilmiştir. Bu bağlamda, proje açısından bir mihenk taşı niteliği taşıyan strateji
dokümanı tüm ilişkili kurum ve kuruluşların fikir ve önerileri doğrultusunda oluşturulmuştur.
Projenin üçüncü bileşeninde, “Ulusal Seviyede Makro Küme Haritasının Oluşturulması” çalışması tamamlanmıştır. Proje
kapsamında 10 kümenin yol haritaları hazırlanmıştır: Ankara Yazılım, Mersin Tarım ve Gıda, Ankara Makina, DenizliUşak Ev Tekstili, Konya Otomotiv Yan Sanayi, Bodrum Yat Üretimi, Manisa Elektrikli ve Elektronik Ürünler, Marmara
Otomotiv, Eskişehir-Bilecik-Kütahya Seramik, İzmir Organik Gıda. Bölgesel Rekabet Edebilirlik Operasyonel Programı
(BROP) kapsamındaki 10 küme ile ilgili analizler yapılmıştır. Söz konusu çıktılar kamuoyu ile paylaşılmıştır.
Küme politikalarının temelini oluşturacak strateji dokümanının hazırlanması sırasında ele alınan bazı çalışmalar ise ulusal
bazda istatistiksel küme haritalaması, “örnek” küme analizi ve yol haritalarının geliştirilmesi olmuştur. Ulusal paydaşlarla
katılımcı bir süreç içinde belirlenen on iş kümesi, proje içerisinde tanımlanan beş tema bağlamında, yerel aktörlerin aktif
katılımları ile birlikte, örnek uygulamalar olarak analiz edilmiş ve küme yol haritaları hazırlanmıştır. Ancak Marmara
Otomotiv İş Kümesi için Yol Haritası hazırlık aşamasında kalmıştır. Ele alınan beş tema;
yenileşimin ve girişimciliğin desteklenmesi
ilgili aktörler arasında iş ağlarının geliştirilmesi
küme geliştirilmesi
faktör koşullarının gelişimi
küme tabanının gelişimi
olarak tanımlanmıştır. Buna ek olarak, kişi başına gelir düzeyi Türkiye ortalamasının %75’inin altında kalan 11 iş kümesi
için de analiz çalışmaları yapılmıştır. Bu iller Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından uygulanacak olan Bölgesel Rekabet
Edebilirlik Operasyonel Programı kapsamında Avrupa Birliği Katılım Öncesi Mali Yardım (IPA)
Programından faydalanacak olan illerdir.
34
OTOMOTİV KÜMELERİ İÇİN KAPASİTE OLUȘTURMA PROJESİ OKÜMKAP
EK 3: BÖLGESEL KALKINMA AJANSLARI - DPT
Kalkınma ajansları modeli 2006 yılında pilot olarak kurulan İzmir ve Çukurova Kalkınma Ajansları ile uygulanmaya
başlanmıştır. 5449 sayılı yasayla kurulan ajanslar etkinliklerini Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı koordinasyonunda
gerçekleştirmektedir. 2008’de kurulan 8 ajansa ilaveten 2009’da kurulan 16 kalkınma ajansı ile Türkiye genelindeki
tüm Düzey-2 bölgelerinde ajansların kurulumu tamamlanmıştır.
Yasanın genel gerekçesini özetleyen aşağıdaki tümceler ajansların kuruluş amaçlarına da açıklık getirmektedir:
Küresel rekabet süreci, karşılaştırmalı üstünlükler temelinde, yerel ve bölgesel uzmanlaşma sürecini de hızlandırmaktadır.
Yerel girişimcilik, yerel kaynakların harekete geçirilmesi, bilgi ve beceri birikimi ve diğer yerel potansiyellere de bağımlı olarak,
belirli sektörlerde uzmanlaşabilen yöreler, dünya ekonomisi içerisinde karşılaştırmalı üstünlük elde edebilmekte ve bu sayede
ülke ortalamasından daha fazla büyüme ve gelişme şansı bulurken, ülkenin genel büyümesine, refah ve istikrarına da daha
fazla katkı sağlayabilmektedir. Mevcut şartlar altında, ülkelerarası rekabetin artık kentler ve bölgelerarası rekabete dönüştüğü
gözlenmektedir. Bölge ekonomilerinin, yeni ulusal ve yerel rekabet koşullarına ayak uydurma yeteneğini geliştirmek ve bunun
için gerekli her türlü altyapıyı hazırlayabilmek için, çabuk karar alıp uygulayabilen, esnek ve dinamik yeni kurumsal yapılara
ihtiyaç bulunmaktadır.*
Sözkonusu ajanslara, AB üyesi ülkeler ve ABD olmak üzere birçok gelişmiş ülkede bölgesel ve yerel kalkınmanın en
önemli kurumları arasında rastlanmaktadır. Üstelik Avrupa genelinde 150 üyeye sahip örgütlenmiş bir üst kuruluşları
da (Avrupa Bölgesel Kalkınma Ajansları Birliği-EURADA-European Association of Regional Development
Agencies) bulunmaktadır. Dolayısıyla gelecekte genişleyerek devam etmesi beklenen AB destekli bölgesel kalkınma
programlarının yereldeki uygulama ve koordinasyon altyapısını, ajansların meydana getirmesi beklenmektedir.
Yerel yönetimler reformunun hayata geçirilmesinden sonra, yerele çok önemli miktarda kaynak ve yetki transferinin
yapılması gündemdedir. 2009 Yılı için Yüksek Planlama Kurulu kararıyla kalkınma ajanslarına merkezi bütçeden 260
milyon TL tahsis edilmiştir.
2010 yılı ilk yarısı itibariyle tam faaliyete geçmesi öngörülen 26 kalkınma ajansı için 2010 yılı merkezi bütçesinden
ayrılması öngörülen ödenek tutarı 450 milyon TL’dir. Belediyeler, il özel idareleri ve sanayi ve ticaret odaları
gelirlerinden ayrılacak paylar ile 600 milyon TL’yi bulması beklenen bu kaynağın yaklaşık yüzde 80’inin bölgelerimizde
proje teklif çağrısı yolu ile KOBİ’lere, çiftçilere, belediyelere, üniversitelere, sivil toplum ve meslek kuruluşlarına hibe
veya uygun koşullu kaynak şeklinde kullandırılması öngörülmektedir.
Ajanslar uygulayıcı kuruluşları ve yerel aktörleri desteklerken bunlar arasında koordinatör, organizatör ve katalizör
konumunda olacaktır. Böylece planlamanın ilgili yerleşmelerde, yukarıdan-aşağıya değil aşağıdan-yukarıya başlatılan
etkileşimli bir süreçle yapılması ve uygulanması sağlanacaktır. Öte yandan proje ve faaliyet desteklerinde kişi, kurum
ve kuruluşların eş finansmana dayalı ortak proje üretme kültürü ve yeteneğinin de gelişeceği umulmaktadır.
Bölgesel gelişmeye yönelik iç ve dış kaynaklı fonların ajanslara tahsisi, tahsis edilen kaynakların bölge plan ve
programlarına uygun olarak kullanılması veya kullandırılması, bunlarla ilgili usul ve esasların belirlenmesi, ajanslar
arası işbirliğinin sağlanması ve ortak proje üretiminin desteklenmesi gibi görevler de ajansların önemli işlevleri arasında
olacaktır.
* http://www.dpt.gov.tr/bgyu/kalkinmaajans/Genel_Gerekce.pdf
35
n
i
m
i
ș
e
Yenileșimin
l
i
n
Ye
a
l
y
u
l
o
Y
r
Kümeler
ümele Yoluyla
K
i
s
e
m
l
i
d
E
Teșvik
Teșvik Edilmesi
Çeviren:
Gökhan ASLAN
Uçak Yüksek Mühendisi
B
u çalışma Avrupa Komisyonu’ndaki “DG ENTR-Unit D2” tarafından Eylül 2009’da
hazırlanmış bir tartışma taslağıdır.1
1.Giriș
Küreselleşme, teknoloji ve yeni toplumsal fırsatlar ve tehditler ekonomideki oyunun kurallarını
kalıcı olarak değiştirmektedir. Şirketleri müşterilerine kulak vermeye, rakipleri ile akılcı yollar
kullanarak işbirliği yapmaya ve daha büyük sosyal ve çevresel sorumluluklar üstlenmeye zorlayan yeni yenileşim yaklaşımları ortaya çıkmaktadır. Bu raporda söz konusu yaklaşımlardan biri
olan kullanıcı odaklı yenileşim ele alınmaktadır.
2.Yenileșim kullanıcıların ihtiyaçlarına cevap vermelidir.
Bu yaklaşım kullanıcı ihtiyaçlarının, ürün veya hizmet geliştirmenin erken aşamalarında sürece
dahil edilmesini ve bu süreçte söz sahibi olmasını gerektirmektedir. “Kullanıcı odaklı” yenileşim
fikri, yeni ürün ve hizmetlerin birlikte geliştirilmesinden ziyade pazarlanması ile ilgili olan “talep
odaklı” yenileşimden farklıdır.
1 Raporun özgün kopyasına
www.newnatureofinnovation.org‘dan
ulaşabilirsiniz.
36
“Kullanıcı odaklı” yenileşim sadece firmalar için değil, ayrıca firmaların daha hızlı ve iyi bir yöntemle yenileşimi gerçekleştirmelerine etkin bir biçimde yardım etmeyi hedefleyen yenileşim
destekleri için de bir fırsattır. Yenileşimin desteklenmesi, araştırma projelerinin finanse edilmesi,
teknoloji transferi ve teknoparkların desteklenmesi ile başlar. Bir sonraki aşamada, girişimciliğin
desteklenmesi önem kazanır ve işletme kuluçkalıklarına, üniversite kaynaklı ürünlere/şirketlere
ve sanayi bölgelerine kamu desteği sağlanır. Girişimci yenileşimin desteklenmesi daha sonra örneğin iş melekleri ve kuluçkalıklar ile riskli sermaye yatırımı arasında daha iyi bağlar kurulması
aracılığıyla finansmana erişimin kolaylaştırılması ile tamamlanır. Yakın zamanda, birçok ulusal
ve bölgesel yetkili merciler fikri mülkiyet hakları, uluslararasılaştırma ve büyüme konusunda
yenileşim danışmanlığını desteklemek suretiyle yenileşim yönetiminin genel olarak ve sektörler
arasında daha kolay bir biçimde gerçekleştirilmesi sürecini başlattılar. Bu bağlamda, teknolojik
yenileşimin desteklenmesinin hâlâ ağır bastığı düşünülürse yenileşimin diğer biçimleri arasında
YENİLEȘİMİN KÜMELER YOLUYLA TEȘVİK EDİLMESİ
tam olarak bir eşitlik henüz sağlanmamıştır.
Ayrıca, “kullanıcı odaklı” yenileşim desteği
henüz emekleme çağındadır.
Küme yapıları yenileşim desteğinin farklı biçimlerini biraraya getirmeyi ve onları belirli
bir ekonomik çevre içerisinde şirketlerin gereksinimlerine göre şekillendirmeyi amaçlar.
Yenileşimin değişime açık doğası ve “kullanıcı
odaklı” yenileşimin artan önemi küme işbirliğinde yeni uygulamalar ile de yansıtılmaktadır. Küme yapıları yenileşim sürecine kullanıcı katılımını farklı yollar kullanarak, özellikle
“canlı laboratuvarlar” veya tasarım merkezlerini kendi etkinliklerine katmak suretiyle,
teşvik etmeye başlamışlardır. Bununla birlikte, kullanıcıların yenileşim süreçlerinin erken
aşamalarında daha sistematik bir şekilde dâhil
olmalarının sağlanması için hâlâ daha köktenci yaklaşımların geliştirilip denenmesi gerekiyor olabilir.
“Kullanıcı odaklı” yenileşim pek çok sektörün
geleceği gibi görülüyor olsa da bu tür bir yaklaşımın ardından karşılaşılacak uygulamadaki zorluklar ve riskler gözardı edilmemelidir.
Özellikle yenileşimci KOBİ’ler, bir yandan
sonuçların ticarileşmesi ile ilgilenirken diğer
yandan bu türde bir açık yenileşim sürecinin
organize edilmesini güç bulabilirler. Küme yapıları bu dengeyi sağlayacak yeni hizmetler ve
koruma yolları sunmalıdır. Aynı zamanda, rekabet ve devlet yardımları ile ilgili kuralların
da gözetilmesi gerekmektedir. Europe INNOVA ve PRO INNO Europe altında gerçekleştirilen yeni pilot eylemler ve tartışma forumları kümelerin “kullanıcı odaklı” yenileşimi
destekleme potansiyellerinin tam anlamıyla
kullanımı için bir araç görevi görmelidir.
3.Karșılașılacak fırsatlar/zorluklar
“Kullanıcı odaklı” yenileşim, önceleri sürecin
dışında kabul edilen kullanıcı gereksinimlerinin sistematik olarak tanımlanması ve ele alınması yönünden bakıldığında hem üretim hem
de hizmetler açısından yeni bir unsurdur2. Yapılan araştırmanın doğrudan yeni ürün ve hizmetlere dönüştürüldüğü bilim odaklı sanayilerde bile artık geleneksel teknoloji dürtülü
yaklaşım çoğunlukla izlenmemektedir. Kul-
lanıcı odaklı yenileşim fikrine kısmen yatkın
olan işletmelerin içerildiği sektörler (örneğin bilişim teknolojileri, mobil teknolojileri,
medya ve sağlık bakım gibi) bulunmaktadır.
Turizm, ticari destek hizmetleri ve ulaştırma
gibi daha “geleneksel” sektörlerde kullanıcının sürece katılımının hiç düşünülmediği görülmektedir. Bazı sektörlerde yenileşim daha
çok son kullanıcı odaklı iken, bazı sektörlerde
sürece baskın olan çift taraflı iş ilişkileri veya
kamu tedariğidir. Kısacası, sektörler kullanıcı katılımı açısından farklı özellikler gösterme
eğilimi taşımaktadır. Ancak genel olarak, kullanıcı katılımı her yerde önem kazanmaktadır.
Bu sadece tüketicilerle sınırlı kalmayıp ayrıca
öncü kullanıcıları temsil edebilecek firmaları
ve resmi mercileri de içermektedir.
Sonuç olarak birçok küme, “araştırma odaklı”
yaklaşımdan değerlerin müşterilerle birlikte
yaratıldığı ve yeni iş birlikteliklerinin yer aldığı
“kullanıcı odaklı” yaklaşıma doğru kaymaktadır. Bu durum kümeler için birden fazla fırsat
yaratılması anlamına geliyor: Kullanıcı odaklı
yenileşim, “canlı laboratuvarlar” veya tasarım
merkezleri gibi kullanıcılardan geri-besleme
edinebilecek ve yenileşimci fikirleri onlarla sınayabilecek yeni oyuncuların ve kuruluşların
kümelere katılmaları için çağrı yapıyor. Bu fırsat, yenileşimin sadece araştırma ve teknoloji
odaklı değil diğer tür bilgi formları vasıtasıyla
da sürdürüldüğünü benimseyen küme politikaları ve girişimciler eliyle yönlendirilmelidir.
Diğer yandan kullanıcı odaklı yaklaşım, kullanıcıları yenileşim sürecine katmak için daha
iyi yolların bulunması açısından da uygulamalı
bir fırsat sunmaktadır. Küme etkileşimlerini
yöneten, uzman ve ihtiyaca göre düzenlenmiş
iş destek hizmetlerini tedarik eden küme yapıları, özellikle bu rolü üstlenmeleri açısından
doğru yerde konumlanmış görünmektedir.
“Kullanıcı odaklı” yenileşim birçok farklı yoldan gerçekleştirilebilir. Bundan dolayı küme
yapıları, küme firmalarında gerçekleşen yenileşim süreçlerine kullanıcı katılımının daha
iyi desteklenmesi açısından farklı fırsatlarla
karşılaşırlar:
2 Kullanıcı odaklı yenileşimin daha ayrıntılı
bir tanımı için, örnek olarak bakınız FORA
(2005) User-driven innovation – Results
and recommendations, http://www.ebst.dk/
file/7321/userdriveninnovation.pdf
37
GÖKHAN ASLAN
I.İşletmeden işletmeye: Yenileşimci ürün ve
hizmetlerin birlikte geliştirilmesinin sağlanması için tedarikçiler ve alıcılar arasında daha
yakın işbirlikleri oluşumu nasıl teşvik edilmelidir? Bu süreç, küme yapıları tarafından nasıl
desteklenebilir?
II.İşletmeden tüketicilere: Son kullanıcıların
yenileşim sürecine doğrudan daha iyi katılımı nasıl sağlanabilir? Bu bağlamda küme
firmalarına ne türde özel destek hizmetleri
sunulabilir?
III.İşletmeden kamu hizmetlerine: Geliştirme giderleri, riskler ile yeni ürün ve hizmetler, firmalar ve kamu mercileri arasında nasıl
paylaştırılmalıdır? Küme örgütleri ticarileşme
öncesi kamu alımları kavramının teşviki için
ne yapabilir?
Tüm bu alanlarda, farklı sektörlerde faaliyet
gösteren küme firmalarının farklı ihtiyaçlarını
yansıtan, küme yapılarının “kullanıcı odaklı”
yenileşimi nasıl desteklediğine dair uygulamalı örnekler bulunabilir. Küme desteği ve kullanıcı odaklı yenileşim ile bölgesel güç arasında
bir bağdan söz etmek pek mümkün değildir.
Her ne kadar bölgeler “öncü pazarların” teşvik edilmesini ölçek eksikliği ve dış kaynaklı
olumsuz etkiler yüzünden zor bulsalar da, finansal teşvikler yoluyla son kullanıcıların ye38
rel şirketler ile işbirliği yapmaları sağlanarak
öncü kullanıcıların yenileşim sürecine daha
iyi biçimde çekilmesi olası görülmektedir. Bu
henüz üzerinde fazla durulmamış bir alandır.
Küme yapıları, örneğin küme firmaları tarafından geliştirilen yenileşimci çözümlerin denenmesi için son kullanıcılara bölgesel gelişme ve yenileşim ajansları tarafından finanse
edilecek yenileşim makbuzları dağıtabilir. Bu,
özellikle büyük yatırım gerektiren enerji verimliliği veya inşaat gibi alanlarda umut vadeden bir yaklaşım olabilir.
“Kullanıcı odaklı” yenileşimin desteklenmesi
için gelecek vadeden diğer bir yaklaşım kamu
mercilerinin mevcut sorunlara yenileşimci çözümler getirmek için firmalarla doğrudan ilişkiye geçtiği ticarileşme öncesi kamu alımlarıdır.
Bu kavram ile ilgili bazı uygulamalı örnekler
mevcut olsa da henüz yaygın olarak kullanılmamaktadır. KOBİ’ler için “kullanıcı odaklı”
yenileşimin avantajları daha muğlâk ve anlaşılması daha zordur. Küme yapıları, özellikle kamu mercileri ile bir tarafta özel müşteriler diğer tarafta KOBİ’ler arasında işlevsel bir
arabulucu rolü üstlenebilirler. Bununla birlikte bu türde bir ilişkinin potansiyel riskleri gözardı edilmemelidir. Şirketler ile kamu mercileri arasında doğrudan temasın kurulması
ayrı bir zorluk taşımaktadır ve rüşvet,
yozlaşma ve rekabet kurallarının ihlali gibi potansiyel
riskleri
içermesi
açısından kendine
özgü bir zorluk teşkil etmektedir. Bu
açıdan ele alınırsa,
üzerinde net bir şekilde uzlaşmaya varılmış temel kuralların oluşturulması
ve yönetilmesine
ihtiyaç duyulmaktadır. Bunların gerçekleştirilmesi için
küme yapılarının;
kendi konumunu güçlendirmeye veya kamu
mercilerini etkisi altına almaya çalışıyormuş
YENİLEȘİMİN KÜMELER YOLUYLA TEȘVİK EDİLMESİ
gibi görünebilecek herhangi bir firmadan daha
iyi bir konumda olduğu görülmektedir.
Ayrıca, KOBİ’ler ile müşterileri arasında kurulacak doğrudan veya dolaylı temaslar da
tehdit içermektedir. Bu tür ilişkiler genellikle
dolaylı yollardan, konuyla ilgili, örneğin sağlık sektöründe hasta dernekleri veya engellileri temsil eden organizasyonlar gibi, gruplar
vasıtasıyla gerçekleştiriliyor olmakla birlikte
yine de potansiyel kazançlar ile ilgili gerçekçi olmayan beklentilerin doğmasına veya ilgili şirketin, “halkın sağlığıyla oynadığı” veya
hastaları “kar elde etmek için deney faresi
olarak kullandığı” suçlamalarıyla karşı karşıya kalmasına neden olabilir. Söz konusu ilişki
bazı sosyal gruplar, örneğin gençler bahis konusu olduğunda daha nazik bir hale gelebilir.
KOBİ’ler, bu türde kullanıcı ilişkilerine girmeye özendirecekse, her iki taraf açısından da
yanlış anlama ve hüsrana yol açılmaması için
bu tür ilişkileri dikkatli bir şekilde idare edebilecek nitelikte olmalıdır.
4.Küme yapılarının, kullanıcı odaklı
yenileșimin teșvikindeki potansiyel rolü
Kümeler, kullanıcı odaklı yenileşimin gerçekleşmesi için genel anlamda doyurucu bir
ekosistem sağlar ve bu, kullanıcı odaklı yenileşimi farklı seviyelerde (işletmeden işletmeye, işletmeden müşteriye ve işletmeden kamu
hizmetlerine) “harekete geçirmek” için pratik
bazı destekler sağlanarak daha da kolay hale
getirilebilir.
4.1. Yenileşim için İşletmeden İşletmeye İşbirliğine Küme Organizasyonu Desteği
Küme örgütleri, pazar ve kullanıcı talep analizinin üstlenilmesinde ve küme firmalarına bu
tür bilgilerin sağlanmasında anahtar rol oynayabilir. Bunlara ilave olarak, yenileşimin aktörleri ve kullanıcıları arasındaki temaslarda
stratejik alıcı ve tedarikçileri bir araya getirmek ve işletmeden işletmeye işbirliğinin sağladığı olanakları tanımlamak suretiyle arabuluculuk ve yöneticilik görevini üstlenirler.
Bu, küme firmaları ve birlikte yenileşimci
ürünler ve rekabet edebilir hizmetler geliştirmek için güçlerini ve uzmanlıklarını bir-
leştirmek isteyen farklı kümelere ait firmalar
arasında stratejik iş birlikteliklerinin oluşmasına olanak tanır. Küme örgütlerince sağlanan destek, yeni öncü kullanıcıların, örneğin
sergiler, fuarlar ve küme ziyaretleri vasıtasıyla
kazanılmasının yanı sıra teknoloji transferini,
pazarlama ve markalaştırma faaliyetlerini aktif olarak kolaylaştırmayı da içerebilir.
İlaveten küme örgütleri, kendi küme firmalarının teknolojik gereksinimlerinin tanımlanmasında ve tedarikçilerden küme içinde yer alan
ya da yer almayan son kullanıcılara teknoloji
transferinin kolaylaştırılmasında varlık gösterebilirler. AB seviyesinde bu tip faaliyetlerin
daha ileri aşamada desteklenmesi için yakın
bir zamanda Avrupa Küme Birliği’nin (European Cluster Alliance) kurucu üyelerinden
biri olan INNET projesi tarafından başarılı bir
eylem başlatılmıştır . Ayrıca küme örgütleri,
küme firmalarına FMH, yenileşim finansmanı, uluslararası temaslar ve tasarım gibi alanlarda uzmanlaşmış şirketlerle ilişkilerinde
kolaylaştırıcı rol oynayarak yenileşim kapasitelerini geliştirmelerinde yardımcı olabilirler.
Örnek olarak, Clusterland Upper Austria’nın,
bünyesindeki küme girişimcilerine tasarım ve
ilgili hizmet sağlayıcıları hakkında bilgi temin
eden ve yeni ürün ile hizmetlerin test edilmesi
ve birlikte geliştirilmesi için şirketlerin işbirliği
yapmasını teşvik etmek üzere kurduğu yatay
Tasarım ve Medya Ağı verilebilir.
Örnek: Clusterland Upper Austria
Clusterland Upper-Austria kümesi otomotiv, plastik ürünler, eko-enerji, mobilya-ahşap
yapılar, gıda, sağlık teknolojisi ve mekatronik
gibi önemli ekonomik sektörleri kapsamaktadır3. Küme teknoloji ve pazarlama firması olan TMG, Avusturya Ticaret Odası ve
Avusturya Sanayi Federasyonu tarafından
işletmelerin rekabet edebilirliği ile teknik kabiliyetlerini artırmak ve uluslararası niteliklerini geliştirmek için kurulmuştur. Bu yapı,
farklı sektörlerdeki kümelere ek olarak, tüm
sektörlerdeki şirketlere mevcut tasarım hizmet
sağlayıcılar hakkında bilgi sunan Tasarım ve
Medya Ağı gibi yatay, sektörler arası ağları
da kapsamaktadır.
3 Clusterland Upper Austria ve küme
girişimcileri hakkında daha fazla bilgi
için, bakınız http://www.clusterland.
at/730_ENG_HTML.php
39
GÖKHAN ASLAN
Tasarım ve Medya Ağı, tasarımdan kaynaklanan üstünlükler için farkındalığı artırır,
KOBİ’lerin finansmana ve tasarım alanında
faaliyet gösteren firmaların işbirliği ağlarına
erişimlerini sağlar. Tasarım şirketleri diğer
işletmelerle, eğitim kurumlarıyla veya hizmet
sağlayıcılarla “best-practice” forumlarında,
uzman tartışma toplantılarında ve tasarım
konferansında işbirliği yapar.
4.2. Tüketici Odaklı Yenileşim Küme Organizasyonu Desteği
Küme örgütleri, işletme destek hizmeti sağlayıcıları olarak, kullanıcı odaklı yenileşim için
etkili kanallardan biri olabilir. Küme örgütleri şirketlere, “kullanıcı odaklı” yenileşim alanında destek vermek amacıyla ve son kullanıcıların daha iyi anlaşılması ve katılımlarının
sağlanmasında yardımcı olmak üzere hizmetler sunar veya sunabilir. Küme örgütleri pazar
hakkında bilgi toplar, eğilimler ile tüketici ihtiyaçlarını analiz eder, pazar ile ilgili öngörüde
bulunur, ağ kurma kapasitesinin artırılmasına
yardım eder ve küme firmaları, kullanıcılar ve
destek veren kurumlar arasında tarafsız bir
aracı gibi davranır.
4 Mobile Heights küme girişimi hakkında
daha fazla bilgi için, bakınız
www.mobileheights.org
40
Küme örgütleri ayrıca -bu tür yatay ağlar üzerinden- yeni ürün ve hizmetlerin tasarımıyla
ilgili olarak kullanıcı anketlerini ve kullanıcı gruplarından gelen geri besleme bilgilerini koordine edebilir ya da daha ileri aşamada yenileşime imkan verebilecek hiç dikkate
alınmamış müşteri ihtiyaçları hakkında bilgi
toplayabilir. Hatta yarışmalar düzenleyerek ve
kullanıcılara kendi küme firmaları adına yeni
ürün ve hizmetlerin denenmesi amacıyla kupon dağıtarak kullanıcıların katılımını teşvik
etmeye çalışabilir. Küme örgütleri ayrıca, bölgesel geliştirme ajansları ve kamu mercilerince finanse edilmiş programların yönetilmesi
sürecinde de rol alabilir. Bu bağlamda küme
örgütleri üzerinden gerçekleştirilen daha koordine bir yaklaşım, farklı işbirliği çevreleri
arasında çok daha fazla etki ve kaliteye sahip
yeni ürün ve hizmetlerin elde edilmesi ile sonuçlanabilecek daha fazla birlikteliğe olanak
sağlayabilir.
İsveç’te bulunan Mobile Heights küme girişimi kullanıcılarının gerçek gereksinimlerinin
belirlenmesi ve yenileşim sürecine öntepkisel katılımlarının sağlanması için küme üyelerinin ortak girişimleri yardımıyla “yenileşim laboratuvarları” kurmuştur. Bu örnekte,
küme şirketleri ve üniversiteler üç endüstriyel mükemmeliyet merkezi oluşturmuşlar ve
faaliyete geçirmişlerdir. Ancak, bu merkezler
faaliyetlerini Mobile Heights küme girişimi
platformu adına yürütmüşlerdir. Endüstriyel mükemmeliyet merkezlerinin yöneticileri
Mobile Heights yönetim kurulunun üyeleridir
ve Mobile Heights üyeleri de mükemmeliyet
merkezlerinin danışman kurullarında yer almaktadır. Küme örgütü, sürecin bütününü
kolaylaştıracak bir role sahip olup tarafsız bir
aracı gibi hareket etmektedir. Küme örgütünün “bilgi ve kabiliyet geliştirme” ile ilgili
çalışma kolu, üç merkez arasında gerçekleştirilecek işbirliği ile plan oluşturmak ve tüm
iletişimlerini kolaylaştırmakla sorumludur.
Örnek: Mobile Heights Küme Girişimi
Mobile Heights 2007’de Ericsson Mobile
Platforms (EMP), SonyEricsson, Lund Teknik Üniversitesi ve Skåne bölgesi tarafından
kurulan kamu-özel sektör ortaklığıdır4. Kurucu üyeler üç mükemmeliyet merkezi kurmuşlardır. Bunlardan biri bilgi enstitülerinden iş
sektörüne bilgi transferini gerçekleştirmek için
yeni yollar bulmak amacıyla hizmet yenileşimini gerçekleştirmek üzerinedir. Bu merkezin
vizyonu hizmet yenileşimi için bir test merkezi
hâline gelmektir ve burada özellikle teknoloji,
kullanıcı değeri ve akademi ile sanayi arasında konuşlanmış iş bilgisini birleştiren açık ve
disiplinler arası bir değer ağında çalışmak için
yeni metotların geliştirilmesi ve keşfedilmesi
konularıyla ilgilenilecektir. Merkezde, kullanıcıların gerçek ihtiyaçlarının belirlenmesi ve
yenileşim sürecine önetkili olarak katılımlarının sağlanması için kullanılacak yeni metotlar
test edilecektir. Merkezin, Lund Teknik Üniversitesi idaresinde on yıllık bir süre boyunca
işletilmesi planlanmıştır.
Endüstriyel mükemmeliyet merkezi, yüksek
öğrenim kurumlarında yer alan yenileşim-
YENİLEȘİMİN KÜMELER YOLUYLA TEȘVİK EDİLMESİ
ci araştırma ve geliştirme merkezlerine uzun
vadeli destek sağlayan VINNOVA tarafından desteklenen ve daha geniş bir ölçekte finansmanı sanayi ile birlikte gerçekleştirilen
bir pilot projedir. Finansman kurumları en
fazla on yıllık bir süre boyunca her mükemmeliyet merkezine yılda 10 milyon SEK’ten
fazla yatırım yapacaklardır. Yıllık finansmanın 1.75 MSEK’lik kısmı VINNOVA, 3.5
MSEK’lik kısmı yüksek öğretim kurumları ve
5.25 MSEK’lik kısmı da sanayi tarafından
karşılanacaktır.
Küme örgütleri kullanıcıların, yenileşimin erken aşamalarında doğrudan katılımlarını sağlamak amacıyla canlı laboratuvar kavramına
daha fazla yer vermeye başlamışlardır. Canlı
laboratuvarlar gerçek hayat şartlarında kullanıcı odaklı yenileşimin yeni hizmet, ürün
ve sosyal altyapıların birlikte oluşturulması
süreciyle tam olarak birlikteliğinin sağlandığı açık yenileşim yapılabilecek ortamlardır5.
Fransa’daki Levier Canlı Laboratuvar’ı bir
küme örgütü tarafından kurulmuş bu tür bir
canlı laboratuvara örnek teşkil etmektedir.
Ayrıca uluslararası küme örgütleri, şirketlere küresel bilgi kaynaklarına erişmelerinde
ve yeni ürün ile hizmetlerini denemeleri için
uluslararası çapta kullanıcılara ulaşmalarında
destek verebilmektedir. Küme örgütleri arasında işbirliğinin sağlanması, bu kümelere dahil olan şirketlerin yabancı pazar ve müşterilere ait gerekli özgün bilgileri edinebilmesini,
dünyanın diğer bir ucundaki tasarım merkezleri ve canlı laboratuvarlar ile temas kurmalarını sağlayabilir, pazar yoklaması yapılmasını
ve böylece KOBİ’lerin uluslararasılaşmasını
kolaylaştırır.
Örnek: Levier Canlı Laboratuvarı
Levier Canlı Laboratuvarı6, geniş kapsamlı altyapısı ve kullanıcı görüşlerinin çeşitliliği
sayesinde, kullanıcı merkezli Ar-Ge uygulamaları yapmak isteyen işletmeler ve Ar-Ge
projeleri için deneysel bir tesis, hizmetler ve
metodoloji sunmaktadır. Levier daha çok
sabit-mobil yakınsama paradigması üzerinde
yoğunlaşmış olup hem “gerçek” hem de sanal
altyapılar sağlamaktadır.
Levier Canlı Laboratuvar’ı Medya ve Ağlar Kümesi ile M@rsouin projesi çerçevesinde oluşturulmuş ve Medya ve Ağlar Kümesi tarafından yönetilmektedir. Levier Canlı
Laboratuvar’ı Brittany ve Pays de Loire’de
bulunan mevcut Canlı Laboratuvar girişimlerini bir araya getirmiştir ve birbirini tamamlayan iki ana altyapı üzerinden çalışmaktadır. Ayrıca oldukça geniş bir çeşitliliğe sahip
kullanıcı kitlesi bulunmaktadır. Levier Canlı
Laboratuvarı’nın kendine has temel özelliklerinden birisi teknolojiyi kullanıcılara hizmet
götürmekte kullanılan bir araç olarak görmesi ve hizmetlerini yüksek bağlantı hızlarına
sahip ve en yeni hizmetleri kullanan (örneğin sanal gerçeklik gibi) ileri seviye kullanıcılardan tutun da henüz geniş bant erişimi
olmayan kırsal kesimde veya deniz kenarında yaşayan insanlara kadar herkes için geliştirmesidir. Sayısız proje hayata geçirilmiştir.
Bunlar arasında Point Etude (üniversite eğitimi ile ilgili yeni hizmetlere her yerden ulaşımın
sağlanması, 70.000 öğrenci tarafından kullanılmaktadır); DSL üzerinden görsel-işitsel
hizmetlerin ilk defa denenmesi; kırsal kesimin
ve denize yakın bölgelerin kablosuz bağlantıyla deneysel olarak kapsama alanına alınması; oldukça geniş bir ölçek üzerinde sanal gerçeklik kavramı araçlarının ve içeriklerinin test
edilmesi bulunmaktadır.
4.3. Yenileşimde Rol Alacak Kamu Sektörüne
Küme Organizasyonunun Potansiyel Desteği
Küme örgütleri, kamu sektörünün yenileşimin
sürdürülmesinde aldığı önemli rolde, özellikle
de toplumsal fırsatların yönlendirilmesinde,
desteklenmesinde oldukça iyi bir konumdadır. Kamu sektörü sağlık, eko-yenileşim ve
enerji verimliliği gibi alanlarda, genellikle ilk
ya da en büyük müşteri olduğundan önemli,
doğrudan ve etkili bir rol oynamaktadır. Neticede, kamu alımları bu alanlarda belirli yenileşimlerin ve kümelerin ortaya çıkması için
oldukça önemli olabilmektedir. Alımların dışında, kamu kurumları toplumsal tehditlerin
ele alınması amacıyla kümelere hibe destek
5 Daha fazla bilgi için, bakınız örneğin 2009
yılında ‘Living Labs for user-driven open
innovation - An overview of the living labs
methodology, activities and achievements’
başlığıyla yayınlanan rapor ve http://
ec.europa.eu/information_society/actvities/
livinglabs
6 Levier Living Lab hakkında daha fazla
bilgi için, bakınız http://www.openlivinglabs.
eu/pdfs/levier.pdf
41
GÖKHAN ASLAN
sağlayan araçları kullanır veya kamuyu ilgilendiren belirli bir konu hakkında kendileri bir
küme girişimi başlatırlar. Kümeler üzerinden
gerçekleştirilen bu türde “kullanıcı odaklı” yenileşime dair çeşitli örnekler bulunmaktadır.
Finlandiya’da yaşlanan popülasyon konusunun küme kavramı ile ele alınması buna örnek olarak gösterilebilir.
Örnek: Finlandiya’da evde sağlık bakımı7
Kuzey Avrupa, kamu destekli iyi hizmetleriyle tanınmaktadır. Bu alanda kanıtlanmış yüksek bir yenileşim kapasitesine sahip olmakla
birlikte ulusal pazarları yeterince büyük değildir. Ekonomi ve küreselleşmedeki güncel eğilimler yenileşim alanında daha fazla işbirliğini
ve daha az faaliyet çakışmasını getirmektedir.
Helsinki bölgesindeki yerel merciler, Kaliteli
Yaşam Merkezi gibi yaşlı insanlarla çalışılması üzerine odaklanan sosyal hizmetler geliştirme projeleri başlatmıştır. Buradaki uzmanlık
merkezi kamuya ait tesislerdeki yoğunluğu
azaltmak amacıyla yaşlanan insanların evlerinde daha uzun süre kalabilmelerini sağlamak için yenileşimci çözümlerin geliştirilmesi açısından uzun vadeli bir vizyona sahiptir.
Diğer sektörlerdeki uzmanlaşmayı desteklemekte ve hatta tamamlayıcı uzmanlık arayışında Finlandiya dışına da çıkmaktadır.
Yaşlanan nüfusun toplumun etkin bir parçası
olarak kalmasının sağlanması amacıyla sağlık, bakım ve sağlığın korunması alanlarında faaliyet gösterecek ulusal sınırları aşan bir
hizmet yenileşim kümesi hayata geçirilmiştir.
Bu proje Baltık Denizi Bölgesi ülkeleri için
küme girişimi kurulması ile ilgilidir.
7 http://www.culminatum.fi/content_files/
InnovationStrategy.pdf
8 Ticarileşme öncesi alımların yenileşim
idaresindeki potansiyel rolü hakkında daha
fazla bilgi için, bakınız http://ec.europa.
eu/information_society/tl/research/
priv_invest/pcp/index_en.htm adresinde
bulunan Commission Communication
COM(2007)7999’un son hali
42
“Helsinki Bölgesi’nin şehirleri işbirliği yaparak koordine bir şekilde yaşlı vatandaşları için
hizmetlerini geliştirmek amacıyla daha iyisini
yapabilecektir.” Juha Metso, Sosyal Hizmetler ve Sağlık Direktörü, Espoo Şehri.
Küme örgütlerinin kamu alımları yoluyla yenileşimi stratejik olarak teşvik etmede aktif
olarak rol aldıkları iyi örneklere rastlamak zordur. Bununla birlikte, hizmet yenileşimi alanında işletmeden kamu hizmetlerine şeklin-
de gerçekleşecek işbirliğini kolaylaştırmakta
özellikle ticarileşme öncesi alımlarda önemli
bir aracı veya kolaylaştırıcı rolü üstlenebilirler8. Örneğin, küme örgütleri, küme firmaları
adına, uzun vadede herkesin yararına olacak
şekilde ticarileşme öncesi kamu alımlarının
şartlarını müzakere edebilir. Rekabet edilebilecek alım şartlarının yanı sıra yeni ürün ve
hizmetlerin tasarımı, prototiplerinin hazırlanması ve denenmesi ile ilgili risk-kazanç paylaşımının kamu mercileri ile müzakeresi de
buna dahil olabilir.
Dahası, küme örgütleri kamu mercilerinin
taleplerini ve karmaşık teknolojik çözümleri
daha iyi tarif etmek için doğru konsorsiyumların/ortaklıkların kurulmasında yardımcı
olabilirler ve stratejik bilgileri küme firmalarına yönlendirebilirler. Küme organizasyonlarının aracı rolüne soyunmasıyla, ticarileşme
öncesi alımlara daha fazla sayıda yenileşimci
KOBİ’nin çekilmesi mümkün olabilir. Ayrıca,
kamu mercilerinin yenileşim sürecine daha
erken dâhil olması ilgili sektörde yer alan
küme firmalarına daha ileri seviyede stratejik
avantajlar sunabilir. Bu tür işbirliğinin yarattığı fırsatlar ve engeller daha ayrıntılı olarak
Avrupa Küme Birliği’nin şartlarında Avrupa
Küme Politikaları Grubu ile tartışılmalıdır.
5. Sonuçlar ve bundan sonra
yapılacaklar
“Kullanıcı odaklı” yenileşim, kümeler için hem
politika hem de uygulama düzeyinde yeni fırsatlar oluşturmaktadır. PRO INNO Europe®
ve Europe INNOVA bu fırsatları küme politikalarını sürekli yenilemek için incelemeli
ve yeni şartlara uyarlamalı, ayrıca yenileşimci
küme firmalarının desteklenmesinde yeni ya
da daha iyi araç ve hizmetlerin kullanılmasını
teşvik etmelidir. Yeni nesil Avrupa küme politikası girişim ve projelerinin başlatılmasıyla
bu fırsatların daha başlangıçta ele alınabileceği eşsiz bir şans yakalanmıştır.
Aşağıda verilen adımların, kümelerin “kullanıcı odaklı” yenileşimi, özellikle yenileşimci
KOBİ’lerin yararına nasıl kolaylaştırabileceğinin daha ileri seviyede keşfedilmesi amacıyla
YENİLEȘİMİN KÜMELER YOLUYLA TEȘVİK EDİLMESİ
PRO INNO Europe® ve Europe INNOVA
ortamlarında atılması öngörülmektedir:
• Avrupa Küme Politika Grubu “kullanıcı
odaklı” yenileşimin kümelerce nasıl desteklenebileceğini daha ayrıntılı bir şekilde tartışmalıdır. Bunun için küme işbirliğinin yeni
formlarını teşvik etmek ve kümelere, özellikle de servis odaklı kümelere, farklı kurumları katmak gerekebilir. Ayrıca, Grup en iyi
kümeler tarafından ele alınabilecek örneğin,
ticarileşme öncesi kamu alımları için işbirliği
anlaşmaları sağlanması gibi toplumsal fırsat
ve tehditleri belirlemelidir.
• Avrupa Küme Birliği “kullanıcı odaklı yenileşimin” bölgesel kuvvetler birleştirilerek kümeler vasıtasıyla iyileştirilmesinin yeni yolları
üzerine yapılacak belirli bir atölye çalışmasını organize etmeye davet edilmektedir. Bu
açıdan, rekabet ve devlet yardımları ile ilgili kuralları hesaba katmak suretiyle bölgesel
yenileşim için ticarileşme öncesi kamu alımlarının bir “sıçrama tahtası” olarak kullanılması ile ilgili seçeneklere ayrı bir önem verilmelidir. Ayrıca, kullanıcı odaklı yenileşimin
desteklenmesi amacıyla (son kullanıcılara
fayda sağlayacak yenileşim harcama kuponları gibi), Yapısal Fonlar ve diğer AB, ulusal,
bölgesel ve yerel programların nasıl ve hangi
koşullar altında kullanılabileceği incelenmelidir. Son olarak, küme politikaları ve girişimlerinde “kullanıcı odaklı” yenileşim kavramının
güçlendirilmesi amacıyla, kümeler arası mükemmeliyet karşılaştırması için hangi ölçütlere gereksinim duyulacağı konusu üzerine bir
tartışmanın hayat bulması sağlanmalıdır.
• Hizmet yenileşimini desteklemek için Avrupa politikaları ve araçlarıyla ilgili yeni
INNO-Net projesi, bir iş paketinde açık ve
kullanıcı odaklı yenileşim yönetiminin desteklenmesine ilişkin yeni araçlara ve kullanıcı odaklı yenileşimin hizmet kümelerinde
nasıl işlerlik kazandırılabileceğine yer vermelidir. Sonuçlar INNO-Net’in “Think Tank”
grubunda doğrulanabilir. INNO-Net’in,
Avrupa Küme Politikaları Grubu ve Avrupa Küme Birliği’nde bu konuda gerçekleştirilecek tartışmalara etkin olarak katılması
önerilmektedir.
• Avrupa Küme Mükemmeliyet Girişimi,
Avrupa Küme Yöneticileri Kulübü’nün 2010
yılı faaliyetinin temasını “kullanıcı odaklı” yenileşime küme desteği sağlanmasına” ayırmaya davet edilmektedir. Kullanıcı odaklı
yenileşime uygulamalı destek sağlanırken edinilen deneyimler ve alınan dersler, yenileşimci KOBİ’lerin desteklenmesindeki zorluk ve
fırsatlara özel olarak odaklanılmak suretiyle
karşılıklı olarak paylaşılmalıdır. Ayrıca, bu
konsorsiyumun, “kullanıcı odaklı” yenileşimin boyutlarını dikkate alarak küme mükemmeliyetinin ölçülmesi için kullanılacak
karşılaştırma göstergeleri ile ilgili tartışmaya
katılması önerilmektedir.
• Europe INNOVA altında yer alan yeni
sektörel ve küme ortaklıkları, son kullanıcıların yenileşim sürecine katılımlarını artırmayı
amaçlayan, özellikle yenileşimci KOBİ’lere
bu konuda yardım etmek açısından, yeni
enstrümanlar ve araçlar geliştirmeye ve test
etmeye davet edilmektedir. Bu araçlar, kullanıcılardan yeni ürün ve hizmetlere ait geri
besleme ediniminin kolaylaştırılmasının yanı
sıra yeni alanlara yönelik yenileşim kuponu
uygulamasını kapsayabilir.
43
n
i
m
i
ș
e
l
i
n
e
çık YYenileșimin
AAçık
i
m
e
n
Ö
Artan
Önemi
n
Arta
Deniz BAYHAN
1985 yılında ODTÜ Endüstri
Mühendisliğinden mezun oldu.
Yüksek lisansını aynı bölümde
tamamladı. Çalışma yaşamının ilk
10 yılını, savunma sanayiinde proje
mühendisi, MRP uygulama uzmanı
ve yönetim bilgi sistem koordinatörü
olarak sürdürdü. TİDEB’in
kuruluşundan itibaren 11 yıl
TÜBİTAK’ta yönetici pozisyonunda
çalıştı. 2006 yılında TTGV’ye Genel
Sekreter Danışmanı olarak katıldı.
Halen TTGV’de kıdemli uzman
olarak çalışmaktadır.
Ar-Ge ve yenileşim yetkinliğini
geliştirme odaklı çalışmalar da
bulundu. Destek mekanizmaları
geliştirme ve uygulamasında yer
aldı. 250’nin üzerinde sanayi Ar-Ge
proje başvurusunun değerlendirme ve
izlemesini yaptı. Politika oluşturma
çalışmalarında çeşitli komisyonlarda
görev aldı. Üniversite-sanayi
işbirliği programlarında,
teknoloji yetkinlik değerlendirme
çalışmalarında, ulusal ve uluslararası
toplantı organizasyonlarında,
proje pazarı etkinliklerinde, AB
6. ÇP kapsamında yürütülen
projelerde, Ar-Ge kültürünün
yaygınlaştırılması yönünde tanıtım
ve eğitim çalışmalarında, Avrupa
Komisyonunun çerçeve program
çağrılarında hakem olarak, AB
müzakere çalışmalarında araştırma
başlığı için dokümantasyon
hazırlanmasında görev aldı.
[email protected]
44
Y
enileşim ortamı günümüzde küresel bazda rekabetin artması, ürün geliştirme döngülerinin kısalması, bilginin çoklu-disiplinli olması, dolayısıyle yenikçiliğin daha riskli ve pahalı
hale gelmesi ile değişim göstermektedir. Firmalar bu değişime ayak uydurabilmek için yenileşim stratejilerinde yeni yaklaşımlar benimsemekte, farklı ve yeni teknolojilere erişim sağlayabilmek için ilgili konuda tamamlayıcı uzmanlığı olan dış ortak arayışına girmektedirler.
Açık yenileşim kavramı son yıllarda çok sözü edilen bir kavram olmakla birlikte aslında çok
yeni bir kavram değildir. İkinci dünya savaşı sıralarında ve takip eden yıllarda araştırmaların
çoğu araştırma sonucu çıktıyı ticarileştiren yapılarda gerçekleştiriliyordu. Bu yıllar “kapalı yenileşim” dönemi olarak da adlandırılır. Kurumlar ya da firmalar araştırma çalışmaları konusunda
çok koruyucuydular. Araştırma parklarının çevresi duvarlarla örülüydü ve buluşlar paylaşılmazdı. Daha sonraki yıllarda yenileşimin artan maliyeti, ürünlerin pazar ömürlerinin kısalığı, mobil
ve iyi eğitilmiş insangücü, ehil üniversiteler, bilginin farklı kaynaklardan edinebilirliği ve risk
sermayesi mekanizmalarının varlığı türündeki değişkenler kapalı yenileşim modelinin başarısını
zayıflatmaya başladı.
Çeşitli çevrelerde ve ülkelerde açık yenileşim 21.yüzyılda başarı elde etmek için temel bir unsur
olarak kabul görmektedir. “Verimlilik” kavramı bunun önemli nedenlerinden biridir. Kısalan
ürün ömürleri ve bunun sonucu ürün gelirlerindeki düşüş nedeniyle firmalar, artan Ar-Ge maliyetlerini gerekçelendirmekte zorlanmaktadırlar. Açık yenileşim ile Ar-Ge ya da ürün geliştirme
maliyetleri paylaşılmakta ve yeni pazarlara hızlı açılım ile gelir artışı sağlanabilmektedir. İkinci
bir neden tek başına hiçbir firmanın herşeyi bilmesinin artık beklenemeyeceğidir. Bir diğer neden de ortak yenileşim için yetkinlikleri biraraya getirmek üzere oluşturulan “yaratıcı ağlar”ın,
ağ yapıların öneminin ve popülerliğinin gittikçe artmasıdır. Açık yenileşimin önemi, yenileşimin itici güçleri, paydaşlarla ortak değer yaratma kavramı, işbirliği ağları ve yeniden şekillenen
yenileşim politikaları “Yenileşimin değişen doğası” adlı OECD’nin Eylül, 2009’da Fora Grubuna hazırlatılan raporunda, doğrudan “açık yenileşim” kavramı kullanılmamakla birlikte detaylı
olarak analiz edilmiştir.
AÇIK YENİLEȘİMİN ARTAN ÖNEMİ
Henry Chesbrough tarafından 2003 yılında
ortaya atılan açık yenileşim yaklaşım modeli
tanımlanırken, yeni ürün ve süreç geliştirmede firmanın kendi Ar-Ge birimi ya da faaliyetlerine dayanmasını esas alan geleneksel kapalı yenileşim modeli tanımının tam tersi alınır.
Açık yenileşim modeli kapalı modele göre firmanın hem dışarıdan-içeriye hem de içeridendışarıya baktığı çok daha dinamik ve doğrusal
olmayan bir süreç izler (Şekil 1 - Chesbrough,
2003 and 2006). Yenileşim sürecinde firmanın sınırları dışındaki bilgi sermayesi girdi, ortak çalışma veya işbirliği yeni fikir üretmede
ve hızla bunları pazara sürmede önemli bir
araç olarak görülür. Yeni yaklaşıma göre yenileşim performansı kullanılan dış bilgi kaynağının çeşitliliği ve kullanım yoğunluğu ile artmaktadır (Laursen ve Salter, 2006).
Șekil 1 - Açık Yenileșim Modeli
Fikri Mülkiyetten Fikir Ortaklığına
Açık yenileşimin iki önemli özelliğinden bahsetmekte yarar görülmektedir. Açık yenileşimin “girdi”lerini üniversite, araştırma enstitüsü, rakipler, tedarikçiler ve müşterilerden
sağlanan teknoloji ve bilgiler oluşturur. Yaklaşımın “çıktı” özelliği ise çok daha güncel ve
yenidir. Bu yeni yaklaşımda firmalar içeride
geliştirilip henüz ticarileşmemiş bilgiyi dışarı aktararak gelir elde etmek isterler. Günümüzde artan sayıda firma kullanılmamış fikri
mülkiyet haklarına (FMH) ilişkin portföyünü
ticarileştirmek veya farklı şekilde kullanıma
sokmak için araştırma yapmaktadırlar, dolayısıyle Fikri Mülkiyet yerini Fikir Ortaklığına bırakmaktadır (Chesbrough, 2006). Fikri
mülkiyet veya haklarına ilişkin gelirler gittikçe artmakla birlikte bu konuda hala yeterli
gelişme sağlanamamıştır. Patentlerin sadece
%15’i pazarda el değiştirirken, %50’si kuruluş
içinde değerlendirilmektedir (Avrupa Komisyonu, 2005).
Fimalar açık yenileşim yaklaşım uygulamasında bilgi kaynağına ulaşmak için taraflarla
ortaklıklar oluşturmakta (ittifaklar, ortak girişimler, ortak geliştirmeler vb.) veya bilgi satın
alma/satış (sözleşmeli Ar-Ge, tedarik, lisanslama gibi) sözleşmeleri gibi farklı yöntemler
kullanmaktadırlar. Müşterilerle ve tedarikçilerle yeni ürün veya süreç geliştirme için işbirlikleri oluşturulması, rakip işletmeler veya
kamu araştırma kurumları ile yatay çalışmalar
yapılması da bilgi kaynaklarına ulaşmak için
farklı yöntemler olarak sayılabilir.
Açık yenileşim stratejisi uygulayan yapılar da
aslında yapmayanlarla aynı amaca sahiptirler.
Hepsi para kazanmayı ve gerekli pazar payına sahip olmayı isterler. Açık yenileşim FMH
öylesine dışarıya verilmesi değil, farklı şekilde
kullanılmasıdır. Firma içinde geliştirilen yenileşimi korumak için uygulanan faklı bir yöntemdir. Kuruluşun bilgi havuzundan proaktif
ve koordineli bir şekilde sağlanacak kazançları maksimize edecek şekilde yararlanmak için
yollar aranmasıdır (Haour, 2004: 73). Bir başka deyişle bu rekabetçi oyunun nihai hedefi
firmanın bilgi kullanımını optimize etmektir.
Bazı durumlarda açık yenileşim yerine açık
işletme modeli kavramı da kullanılmaktadır.
iPod örneği açık işletme modeline verilebilecek bilinen en iyi örnektir. iPod teknolojileri
çok sıkı olarak korunmaktadır. Ancak kendi
değer zincirinde baz bir yenileşim olarak geliştirilmiş ve ürün ile işletme modelinin başarısı
diğer firmaların ilgili platformda çeşitli aksesurlar ve yeni uygulamalar geliştirmesini sağlamıştır. Bu da yine iPod satışlarının artmasına neden olmuştur.
Firmalar açık yenileşim yaklaşımında yenileşim süreçlerine müşterilerini dahil etmeyi de
seçebilirler. Müşterileri sürece dahil etmenin
en uç noktası müşterinin yenileşim yapmasına izin vermektir. Threadless ve Spreadsheet firmalarının online olarak müşterilerine kendi t-shirtlerini tasarımlandırmaları ve
45
DENİZ BAYHAN
Lego Minstorms firmasının yeni lego ürünlerinde müşteri yenileşimlerini kullanması
bu yaklaşıma örnek olarak verilebilir. Bu süreç “kullanıcı güdümlü” yenileşim olarak da
adlandırılmaktadır.
Açık yenileşim ile kullanıcı güdümlü yenileşim yaklaşımları birbirine oldukça benzemekle birlikte aradaki fark dış paydaşların, müşteri veya tedarikçilerin sürece ne kadar dahil
olduğu ile ilgilidir. Kullanıcı güdümlü yenileşimde müşteri veya paydaşlar sürece fikir
oluşturmanın erken aşamasında dahil olurlar.
Ancak fikrin işe dönüşmesi tamamen firmanın kendi yenileşim yetkinlikleri ile gerçekleştirilebilir. Açık yenileşimde ise sadece fikirler
için dış kaynaklara başvurulmaz, dış kaynaklar fikrin işe dönüşmesinde de anahtar oyuncu olarak yer alırlar.
Açık Yenileșim Sürecinde Dahili
Ar-Ge’nin Rolü
Açık yenileşim yaklaşımının uygulanabilmesi
için yenileşim firmalarının davranış biçimleri
ile firmaların açık yenileşim yapmalarını destekleyen dış koşulların örtüşmesi gerekir. Açık
yenileşim modelinin belirleyici firma davranış
biçimleri ağyapılar, işbirlikleri, ortak girişimcilik, FMH yönetimi ve teknolojiyi içselleştirme
kapasitesini etkileyen içeride yapılan Ar-Ge
çalışmalarıdır.
Avrupa Birliği destekli bir proje (Vision EraNet projesi) açık yenileşim yaklaşımı ile ilgili
şu yedi ana politika ve alt alanları belirlemiş,
yukarıda değinilen firma davranış biçimleri,
dış etkenler ve belirlenen politikalar için yönerge oluşturma çerçevesi çizmiştir.
Araştırma ve teknoloji geliştirme: finansal
inisiyatifler geliştirmek, FMH sistemleri kurmak, destek sistem standartlarını belirlemek,
kullanıcı güdümlü yenileşimi özendirmek
Etkileşim politikası: beceri geliştirmek, etkileşimi teşvik etmek, teknoloji pazarları geliştirmek, kümeler oluşturmak
Girişimcilik politikası: girişimciliği desteklemek, finansmana kolay ulaşım sağlamak
Bilim politikası: uygun fon mekanizmaları tasarlamak, dengelenmiş teşvikler oluşturmak,
mükemmellik merkezlerini desteklemek, bilimsel çalışma sonuçlarının yayınımını organize etmek
Eğitim politikası: girişimcilik eğitim programları oluşturmak
İşgücü Pazar politikası
Rekabet politikası
Firma Davranıșları
İyi eğitimli ve mobil insan-gücü; her iki koşul da kuruluşlar arasında bilgi yayınımını
(knowledge spillover) artırır ve iyi eğitimli insangücü kuruluşun işbirlikçi ve içselleştirme
kapasitesini olumlu yönde etkiler
Finansmana kolay ulaşım; dış finansman
varlığı özellikle küçük kuruluşların açık yenileşim uygulamasını destekleyen önemli bir
faktördür.
46
Ağ Yapılar
Ar-Ge Politikası
...
...
...
Rekabet Politikası
...
Dıș Etkenler
Ar-Ge
Temel
Bilgi
Stoğu
...
YÖ
NE
RG
EL
ER
Kapsamlı temel bilgi envanteri
Politika
Alanları
YÖ
NE
RG
EL
ER
Kuruluşları açık yenileşim süreci uygulamasına iten önemli dış etkenler şunlardır:
Șekil 2 - Basitleștirilmiș Açık Yenileșim Politikaları Yönerge
Olușturma Çerçevesi
Açık Yenileșim Uygulaması Kurumsal
Kültür Değișikliği Gerektirir
Açık yenileşim modelleri günümüzde yenileşim stratejilerinin ve iş modellerinin ayrılmaz parçası haline geldi. Yenileşim artık firma sınırları dışındaki bilgilerin yeni fikirler
geliştirmek için daha fazla olarak kullanılmasına ve pazara sunulmasına dayanmaktadır
(dışarıdan-içeriye yaklaşım). Aynı zamanda
Finansman
Kaynaklarına
Ulașım
AÇIK YENİLEȘİMİN ARTAN ÖNEMİ
firmalar ana faaliyet konusu dışında içeride
geliştirdikleri teknolojilerini ve fikri mülkiyetlerini başkaları tarafından ürün haline getirilmek ve ticarileştirmek üzere spin-out etmektedirler (içeriden-dışarıya yaklaşımı).
Açık yenileşim yaklaşımının başarılı bir şekilde uygulanması firmanın “iş modeli” üzerinde
çok olumlu etki yaratabilmektedir. Açık yenileşim farklı şekilde yapılaşmayı ve farklı şekilde düşünmeyi gerektirir. Yeni düşünme biçimi daha işbirlikçi ve daha açık fikirlidir. Açık
yenileşimi başarıyla uygulamak için firma yönetim politikasını ve süreçlerini değiştirmelidir. Etkin uygulama profesyonel yönetim becerileri, etkin liderlik ve geniş bir ön hazırlık
gerektirir. Bu geçiş döneminde firma “kapalı”
durumdan “açık” konuma geçmeyi engelleyecek tüm faktörleri dikkate almalıdır.
Firmanın açık yenileşim kapasitesi kurumsal
öğrenme kapasitesi ile doğrudan ilişkilidir.
Kurumsal öğrenme firmanın dış ortamdan
bilgiyi edinmesi, özümsemesi, birleştirmesi,
yeniden geliştirmesi ve kullanması süreçleri
ile ilgilidir. Bir firmada dış ortamla bağlantı
sağlayacak arayüzler ne kadar dar ve azsa, o
kadar az bilgi ve fikir edinilir veya soğurulur
(Lam 2000, Wenger 1998).
Firmalarda mevcut durumda açık yenileşim
çoğunlukla dar kapsamda, yani ürün geliştirme sürecinin sadece tasarım aşamasında
uygulanmaktadır. Açık yenileşimin başarılı olabilmesi için yukarıda da değinildiği gibi
kurum kültür ve politikasının değiştirilmesi
gerekir. İşbirliğine önem veren, takım çalışma
kültürüne sahip firmalar açık yenileşim yaklaşımını uygulamakta birimleri arasında keskin
ayrımlar bulunan diğer firmalara göre önemli
üstünlükler taşırlar. Açık yenileşimden daha
etkin bir şekilde yarar sağlayabilmek için firmanın yaklaşımı yeni ürün tasarım sürecinden başlayarak pazarlama satışa kadar tüm
süreçlerine entegre etmesi gerekir. Açık yenileşimi işletme süreçlerinin tümüne entegre
eden ve her aşama için çoklu ağyapılar oluşturan firmalar uygulamadan en iyi yararı sağlayan firmalar olurlar.
Birçok Firma Kendi Zenginliğini
Bir Bașka Firmaya Bırakmakta
Gönülsüzdür
Fikri mülkiyet hakları, karmaşık yapı ve karşılıklı bağlılık yenileşimin önünde yapısal engeller olarak sıralanabilirler. Daha az belirgin
olan tehditler yenileşimden sorumlu kişilerin
tutum ve davranışlarında saklıdır. Firmanın
yenileşim potansiyelini geliştirmesine engel
olabilecek insana dayalı faktörler atalet, kültür ve gelenekler ve psikoloji olarak tanımlanabilir. Klasik yenileşim hunisi ve proje yönetim yaklaşımı benimsenmiş, denenmiş ve test
edilmiş sistemlerdir. Bilinmeyene doğru adım
atmak, bilinen bir üründen daha az kar ederek hayatı idame ettirmekten çok daha zordur. Rekabet ve gizliliğin korunması psikolojisinden işbirliği ve ortak çalışma psikolojisine
geçilmesi çok kolay değildir. Açık yenileşim
yaklaşımının örnek alınacak kadar çok başarı öyküsü olmamakla birlikte, tüm bu kavramlar Nokia, Procter&Gamble (InnovationNet), Unilever, IBM (Eclipse), Philips
(Teknoloji Kampüsü), Turkcell ve Ericsson
(CreaWorld) gibi firmalarda geliştirilmiş ve
uygulanmaktadır.
Açık Yenileșime İlișkin İstatistikler
Avrupa Birliği Yenileşim Anketi (4th Community Innovation Survey, CIS-4) verilerine göre birçok firma için işbirliği yenileşim
faaliyetlerinin önemli parçası haline gelmiştir. Avrupa’da yenileşim yapan dört firmadan
biri veya her on firmadan biri 2002-2004 yılları arasında en az bir işbirliği gerçekleştirmiştir. Büyük firmalar KOBİlere oranla dört kat
daha fazla işbirliğinde bulunmaktadırlar. KOBİlerin işbirliği oranları ülke bazında pek farklılık göstermemektedir. KOBİlerin %10 ila
%20si anket yapılan ülkelerin yarısından çoğunda işbirliğinde bulunmaktadır. Ancak büyük firmalar için ülke bazında oldukça farklılıklar vardır (bakınız Şekil 3). Veriler ilişkinin
tipi ve yoğunluğu hakkında detay bilgi vermemekte, sadece yenileşim faaliyetleri için işbirliğinin varlığını göstermektedir.
47
DENİZ BAYHAN
Avururalya
Yunanistan
İtalya
Kanada
Japonya
İngiltere
Yeni Zelanda
Portekiz
Macaristan
Kore
İspanya
Slovakya
Norveç
Büyük Firmalar
Almanya
Lüksemburg
İrlanda
Fransa
İzlanda
Çek Cumhuriyeti
İsveç
Hollanda
Danimarka
Belçika
Finlandiya
Avusturya
KOBİ’ler
Polonya
%
70
60
50
40
30
20
10
0
OECD’nin 12 ülkede yaptığı bir araştırma sonucuna göre firmaların üçte biri Ar-Ge harcamalarının %80’nini firma içinde yaptıkları
Ar-Ge çalışmalarına ayırmaktadır. Aynı zamanda birçok firma aktif olarak açık yenileşim sistemini firma içi Ar-Ge çalışmalarına
entegre etmişlerdir. Aynı araştırmadaki firmaların %51’i Ar-Ge harcamalarının %5’ini,
%31’i de %10’unu başka firmaların araştırma
çalışmalarına harcamaktadır.
Șekil 3 - Yenileșim Faaliyetlerinde İșbirliği Yapan Firmalar,
2002-04 (Kaynak: ŒCD [2007]; tüm firmalar içindeki paylar)
İşbirliğinde bulunan firmaların sektör dağılımına bakıldığında hem imalat hem de hizmet
sektöründe işbirliği olduğu gözlenmektedir.
Sektörler içinde en çok işbirliği gözlenen sektörler kimyasallar ile ilaç sektörü, bilişim sektörü, ulaşım ve iletişim sektörleridir.
Firmalar yenileşim süreçlerinde rakipleri ve
araştırma enstitüleri ile işbirliğinden daha
çok tedarikçiler ve müşterileri ile işbirliğine
girmektedirler. İletişim teknolojilerinin gelişmişliğine rağmen işbirlikleri her zaman ekstra yatırım ve kaynak gerektirmektedir. Bu
da KOBİlerin neden dış ortaklarla işbirliğine
büyük firmalardan daha az sıklıkla girdiklerini
göstermektedir.
Açık yenileşim yaklaşımı uygulamasında en
önemli darboğaz paydaşlar arasındaki yapısal
ve kültürel farklılıklardır (De Jong, 2006).
KOBİlerin açık yenileşim yaklaşımı uygulaması ile ilgili belirleyici ve engelleyici faktörler
üzerine yapılan bazı araştırmalar yoğun rekabet ve müşteri istekleri türündeki pazar koşullarının açık yenileşim için ana motivasyon
kaynakları olduğunu göstermektedir.
Gassman ve Enkel’in 2004 yılında 124 firma üzerinde yaptığı araştırma sonuçlarına
göre açık yenileşim yaklaşımı ağırlıklı olarak
“modüler ürün yapısına” ve “yüksek ürün
değişim hızına” sahip sanayilerde kullanılmaktadır. Aynı araştırma verileri araştırma
tabanlı firmalarda içeriden-dışarıya açık yenileşim sürecinin daha ön planda olduğunu
göstermektedir.
48
Lisanslama verileri de hem içten-dışa hem
de dıştan-içe lisanslamaya ilişkin veri sağladığından açık yenileşim göstergesi için iyi bir
kaynak olarak kabul edilmektedir. Avrupa
Patent Ofisi 2004 yılı anket sonuçları ABD
firmalarının Ar-Ge harcamalarının %5,6’sını,
Japon firmalarının %22’sini ve Avrupa firmalarının da %0,8’ini lisans alımına harcadıklarını göstermektedir. Lisans gelirleri de buna
karşılık yine Ar-Ge harcamalarına orantılı
olarak sırasıyla Amerika için %6,0, Japonya
için %5,7 ve Avrupa için %3,1 dir.
Özetlemek gerekirse açık yenileşim çıkışta
olan bir kavramdır. Firmalar dış paydaşlarla
giderek artan oranda yenileşim faaliyetlerinde bulunmaktadırlar. Açık yenileşim bir kampanya değil ihtiyaçtan kaynaklanan yeni bir
yenileşim yöntemidir. CIS anket verileri büyük firmaların küçüklerden daha yoğun olarak açık yenileşim yaklaşımını uyguladıklarını,
işbirlikleri için tercih edilen tarafların üniversitelerden daha çok tedarikçiler ve müşteriler
olduğunu ve coğrafi yakınlığın işbirliğinde belirleyici rol oynadığını göstermektedir.
Açık Yenileșim Bir Değișim Sürecidir
Açık yenileşim mevcut Ar-Ge çalışmalarının
yerine geçmekten çok Ar-Ge seçeneklerini
artırmayı hedefleyen bir süreçtir. Açık yenileşim kavramı bilgi veya teknolojinin herhangi
bir ücret ödenmeden transfer edilmesi anlamını taşımaz. Paydaşlar ile yapılan teknolojik
işbirlikleri içeride yapılan Ar-Ge yatırım ve faaliyetlerinin yerini almaz, ancak tamamlayıcı
nitelik taşır.
Firma içi Ar-Ge faaliyetleri yenileşim sürecinin temelini oluşturmaya devam etmektedir.
AÇIK YENİLEȘİMİN ARTAN ÖNEMİ
Firmanın Ar-Ge yetkinliği işbirliği yapılacak
paydaş seçiminde ve edinilen teknolojinin
özümsenme kapasitesinde önemli rol oynamaktadır. Bu nedenle firma içi Ar-Ge faaliyetleri teknolojik yenileşim yetkinliğinin
tamamını oluşturmamakla birlikte açık yenileşim sürecinde temel ve olmazsa olmaz bir
faktördür. Dolayısıyle iç ve dış yenileşim kaynaklarını entegre etme becerisi firmanın açık
yenileşim yaklaşımında başarı elde edebilmesi
için anahtar rol oynamaktadır.
Açık yenileşim bir değişim sürecidir. Açık yenileşim uygulaması beraberinde birçok imkan,
soru ve kuralı getirmektedir. Uygulamaya geçmeden önce firma bu sorulara yanıt vermeye
çalışmalıdır. Sorulardan en önemli olduğu düşünülenler aşağıda listelenmiştir:
Açık yenileşim yaklaşımını firmada nasıl uygulamalıyım? Çeşitli firma uygulama örnekleri (kültürel/yönetimsel değişiklikler) karşılaştırmalı olarak incelenmeli ancak firmaya
özgü uygulama süreci geliştirilmelidir.
Açık yenileşim süreci ile fikri mülkiyet hakları
arasındaki dengeyi nasıl kurmalıyım?
Ne zaman lisanslama yapmak veya satınalmak veya ortaklık yapmak doğrudur?
Yeni fikir ve teknolojilerin iyi ve nitelikli
olduğu nasıl belirlenir?
Hangi FMH’nı paylaşmak doğrudur?
Hangi bilgi ve teknolojiyi korumak
gerekir?
Doğru ve iyi işleyen açık yenileşim ağyapısını
kimlerle ve nasıl kurmalıyım?
Açık yenileşim yaklaşımını uygulamanın firmam için en önemli avantajları nelerdir?
Uzun vadeli ve sürdürülebilir başarının sağlanabilmesi için açık yenileşimin stratejik bir
şekilde kullanılmasına ihtiyaç vardır. Son söz
olarak; açık yenileşimin Ar-Ge süreçlerinde
basit bir değişiklik olmadığını, iş süreçlerinde
devrimsel nitelikli değişiklikleri gerektirebileceğini, bu yaklaşımdan fayda sağlamanın ancak bardağın boş değil, dolu tarafını görmekle
mümkün olabileceğini ve sürüdürülebilir rekabet için olmazsa olmaz bir yenileşim süreci
olduğunu vurgulamak gerekir.
KAYNAKLAR
“Open Innovation in a Global Perspective –
What do existing data tell us?” OECD – STI
Çalışma Dokümanı 2008/4
“Open Innovation – Why you should know
about it?”, Dr. Carla I.Koen, 2005
“Policies for Open Innovation Theory, Framework and Vision” Vision Era-Net, Jeroen P.J. de Jong, Wim Vanhaverbeke, Tarmo
Kalvet, Henry Chesbrough, Temmuz 2008
“Open Innovation: Facts, Fiction and Future”, Kevin Blackwell, David Fazzina, Nerac
Business Development, Eylül 2008
“Corporate Open Innovation – If it’s so good
why isn’t everyone doing it?”, David SimonesBrown, Şubat 2008
“Open innovation versus user-driven innovation: Lego and Toyota cases”, Stefan Lindegaard, Ocak 2009
Açık yenileşim uygulamasını ve sonuçlarını nasıl değerlendirmeliyim? Hangi kriterleri
esas almak doğru olur?
49
n
i
m
i
ș
e
Yenileșimin
l
Yeni
ı
s
a
ğ
o
D
n
e
ș
Değișen
Doğası
i
ğ
e
D
Çevirenler:
Derya FINDIK
ODTÜ Bilim ve Teknoloji Politikası
Çalışmaları doktora öğrencisi.
Berna Beyhan BOZKIRLIOĞLU
ODTÜ Bilim ve Teknoloji Politikası
Çalışmaları doktora öğrencisi.
Elif DAYAR
ODTÜ Bilim ve Teknoloji Politikası
Çalışmaları doktora öğrencisi. Atılım
Üniversitesi Öğretim Görevlisi.
1 Raporun özgün kopyasına
www.newnatureofinnovation.org‘dan
ulaşabilirsiniz.
50
B
u çalışma OECD’nin 2010’da açıklayacağı Yenileşim Stratejisine katkı koymak üzere 2009 Eylül’ünde Fora personeli Jorgen Rosted, Charlotte Kjeldsen, Tanja Bisgaard,
Glenda Napier tarafından hazırlanmıştır.1
1. Giriș
Ekonomik refahın ve hayat standartlarının yükselmesinde en önemli rolü oynayan yenileşim
kavramı son dönemde önemli bir değişim göstermeye başlamış; bu değişim,hem firmaların kendi
içinde hem de firmalar arasında yeni ve farklı biçimlerde kendini göstermeye başlamıştır. “Yenileşimin değişen doğası” tanımlaması yenileşimin son dönemdeki değişimini anlamaya yardımcı
olacak bazı ipuçları sunmak üzere geliştirilmiştir. Bu tanım pek çok kişi tarafından abartılı bulabilir. Çünkü makro perspektiften bakıldığında, temelde değişen bir şey yok gibi görünmektedir.
Yeni teknolojiler hala yenileşimi etkileyen en önemli faktörlerden biridir ve dahası yaratıcı yıkım
sürecinin başını çeken hala yeni teknolojiler ve girişimcilerdir. Tüm bunlar yenileşimin değişen
doğası için de geçerli olacaksa o zaman şu soru sorulabilir: “öyleyse yeni olan nedir?”. Cevap tek
cümlede şöyle özetleyebilir: “teknoloji artık yenileşimin itici gücü olmaktan çıkarak sadece yenileşimi mümkün kılan bir faktöre dönüşürken, yenileşim sürecinde pek çok diğer faktör gittikçe
daha fazla önem kazanmaya başlamaktadır.”
Geçmişte, yenileşimlerin temelinde yatan en önemli iki unsur teknoloji ve rekabetti. Firmalar
yenileşim sürecinde sadece kendi içsel kaynaklarını kullanmakta, müşterileri ile sadece pazarlama yöntemleri aracılığıyla iletişim kurmaktaydı. Bu yapı içinde siyasal sistem yasal çerçeveyi
çizip kuralları tanımlarken firmalar bu kuralların içinde kalarak yaptıkları işten en iyi kazancı
elde etmeye çalışıyorlardı. Oysa artık küreselleşme ve dijital teknoloji sayesinde oyunun kuralları değişmeye başladı. Kuşkusuz firmalar hala yaptıkları işten en yüksek kazancı sağlamaya
devam edecekler fakat müşterilerinden yeni şeyler öğrenmek, diğer firma ve kurumlarla işbirliği
yapmak ve daha fazla sosyal sorumluluk almak için gelecekte daha açık davranmak zorunda kalacaklar. Burada, firmaların daha açık davranması ile aslında firmaların tüm dünyayı potansiyel
pazar ve kaynak olarak görmesi süreci kastedilmektedir. Diğer bir deyişle, artık dünya üzerinde
herkes potansiyel müşteridir ve yüksek kalitede kaynaklar dünya üzerinde her yerde bulunabilir
ve ulaşılabilir. Firmalar, oyunun kurallarının değiştiği bu yeni sistem içinde, eğer küresel ölçekte
yeterince açık olmayı başaramazlarsa varlıklarını da devam ettiremeyeceklerdir.
YENİLEȘİMİN DEĞİȘEN DOĞASI
Tüm bu değişimler kuşkusuz yenileşimin doğasını da değiştirecektir. Bu süreçte, müşteri
ihtiyaçlarının daha derinden anlaşılması yenileşimin en önemli itici gücü olacak; teknoloji ise firmaların müşterileri ile ortaklaşa değer
yaratmasını ve müşterilerine tamamen benzersiz kişisel deneyimler sunmalarını sağlayacak yeni çözümleri mümkün kılan bir unsura
dönüşecektir. Yenileşimin doğasının değiştiği
bu dönemde, ‘teknoloji güdümlü’, ‘rekabet
güdümlü’ ve ‘kullanıcı güdümlü’ yenileşimler
arasında, kullanıcılara çok daha fazla vurgu
yapan tamamen yeni bir denge oluşacaktır.
2. Yenileșimin Dört Yeni İtici Gücü
Yenileşimin son dönemde kendini göstermeye
başlayan yeni doğası, gelecekteki yenileşimleri sanayi çağındaki yenileşimlerden tamamen
farklılaştıracak bazı kritik nitelikler taşımaktadır. Dört başlıkta özetlenebilecek yenileşimin
itici güçleri ve bunların altında yatan dokuz
yeni ilke firmalarda yenileşim yapma biçimini de değiştirecektir. Yeni dönemde karşımıza çıkacak yenileşimin itici güçleri şu şekilde
sıralanabilir:
2.1. Müşterilerle Ortaklaşa Değer Yaratma
ve Müşteriler Hakkındaki Bilgilere Kolaylıkla
Ulaşabilme
Firmalar artık müşterileri ile ilgili gizli kalmış
ya da henüz dile getirilmemiş pek çok bilgiye
hatta müşterilerin ürün ve hizmetlere ilişkin
geliştirdikleri çözüm önerilerine bilgi ve iletişim teknolojilerinin de yardımıyla kolayca
ulaşabilmektedir. Yenileşimin değişen doğası
firmaların müşterilerine çok daha fazla kulak
vermesini, firmaların müşterileri ile ortaklaşa
değer yaratmalarını, müşterilerin fikir ve önerilerinden aldıkları ilhamı yenileşim sürecinin
en erken aşamalarına dahil etmelerini beraberinde getirecektir. Dolayısıyla bu süreçte, firmalar artık kendi yenileşim süreçlerini daha
açık hale getirmelidir. Öte yandan müşterilerin yenileşim sürecinin en erken aşamalarına
dahil edilmesi firmaların şu anda sahip olduklarından daha farklı yenileşim bilgi ve yeteneklerine sahip olmalarını gerektirmektedir.
O nedenle firmalar, bu yeni dönemde, tamamen yeni yeteneklere hatta yeni bir firma kültürünün oluşturulmasına ihtiyaç duyabilirler.
2.2. Küresel Bilgi Kaynaklarına Ulaşma ve
İşbirliği Ağları
Yenileşimin değişen doğası, işbirliği ağları
ve yenileşim ortaklıkları konusunda önem-
li değişimleri de beraberinde getirecektir. Bu
süreçte, büyüklüğü ne olursa olsun hiçbir firma yenileşim için ihtiyaç duyulan tüm bilgi
ve kaynaklara tek başına sahip olamayacaktır. Bu nedenle firmalar, daha önce görülmemiş ölçüde küresel çapta yayılmış bilgiye
erişmek ve bunları bir araya getirmek zorunda kalacaklardır. Uluslararası firmalar bunu
zaten çok uzun zamandır yapmaktaydı fakat
gelecekte küçük ölçekli firmalar bile küresel
ölçüde önemli bilgi kaynaklarına sahip olma
fırsatını yakalayacaklardır; hatta bu, küresel
rekabetin bir gerekliliği haline gelecektir. Öte
yandan, bilgi arayışının küreselleşmesi bazı
politik sonuçları da beraberinde getirecektir.:
Nasıl ki sanayi çağında ve günümüzde malların ve sermayenin serbest dolaşımı hayati
önemdeyse; küresel yenileşim ekonomisinde
de bilgi emekçilerinin serbest dolaşımı kritik
önem taşıyacaktır.
2.3. Yeniliğin İtici Gücü Olarak Küresel Sorunlar
Firmalar iklim değişikliği, temiz su kaynakları,
salgın hastalıklar ve sosyal ihtiyaçlar gibi küresel ölçekteki problem ve sıkıntıların büyük
ve yeni bir pazar yarattığını kısa zamanda fark
edeceklerdir. Böylelikle “sosyal yenileşimler”
özel şirketler için yeni ve önemli bir iş alanı
hatta yenileşimin en önemli yönlendiricilerinden biri olabilecektir. Özel ve kamu ayrımı
günümüzde gittikçe silikleşirken küresel sorunlar için üretilecek yeni çözümler sayesinde
firmalar için yeni iş fırsatları da doğmaktadır.
Bu süreç, aynı zamanda firmaların iş yapış biçimini ve kültürünü de etkileyecek bir değişimdir. Firmalar kendi yenileşim süreçlerini
daha açık hale getirmek ve yeni çözümler bulmak için başka firmalarla, sivil toplum örgütleriyle ve kamu kurumlarıyla ortaklaşa hareket edeceklerdir.
2.4. Yeniliğin İtici Gücü Olarak Kamu Sektöründeki Engeller / Fırsatlar
Kamu hizmetleri alanında oldukça belirgin
bir yenileşim ihtiyacı olduğu görülmektedir.
Vatandaşlar daha kişiselleşmiş ve kaliteli hizmet beklemektedir; fakat bütçe kısıtlamaları
artmakta ve sistemin kendini yenileme yeteneğine ilişkin kuşkular devam etmektedir. Kamu hizmetleri alanındaki bu sıkıntılar
özel şirketler için, eğer yenileşim için uygun
yollar bulabilirlerse, oldukça geniş bir alan
sunmaktadır. Fakat kamu hizmetlerinin yenileşimine ilişkin çok sayıda politik engel bu51
DERYA FINDIK - BERNA BEYHAN BOZKIRLIOĞLU - ELİF DAYAR
lunmaktadır. Bütün OECD ülkelerinde, sosyal ve ekonomik eşitliğin sağlanmasının yanı
sıra verimlilik ve bireysel özgürlük konularına
politik öncelik verilmektedir. Bu karşıt baskılar nedeniyle, bir yanda sosyal ve ekonomik
eşitlik diğer yanda verimlilik ve kalitenin yer
aldığı hassas politik dengeye zarar vermeden
özel şirketlerin sosyal refah sisteminin yenileşimine nasıl dahil edileceklerinin tartışılması
gerekmektedir.
3. Yenileșimin Dokuz İlkesi
3.1. Müşterilerle Ortaklaşa Değer Yaratma
Sanayi çağında, firmalar ürün ve hizmet geliştirmek için sadece kendi kaynaklarını kullanmakta, maliyete dayalı rekabet nedeniyle
birbirinin aynısı ürün ve hizmetlerin seri üretimini yapmaktaydı. Son birkaç on yılda artan
fiyata dayalı rekabet, firmaların kendi temel
yeteneklerine odaklanmalarını, dikey ayrışmayı ve tedarikçiler arasında oldukça zorlu
bir rekabeti beraberinde getirmiştir. Sonuç
olarak günümüzde, firmalar için sadece fiyata dayanan bir rekabette kazanmak gittikçe
zorlaşmaktadır.
Özel üretilmiş ürünler için küçük ve özel bir
müşteri grubunu içeren pazarlar elbette her
zaman vardı. Fakat bu pazar için üretim yapmak hem masraflıydı hem de zaman alıyordu, dahası geçmişte bunlar lüks ürünler olarak müşterilere sunulmaktaydı. Oysa bugün
gelişen teknoloji sayesinde üretim ve dağıtım
maliyetlerinde sağlanan azalma nedeniyle çok
daha fazla sayıda müşteri için kişiselleşmiş
ürünler ve hizmetler sağlamak mümkün hale
gelmiştir.
İş modellerindeki bu değişimin bir gecede
gerçekleşmesi elbette beklenemez hatta bazı
firmalar bu değişimi asla başaramayabilirler.
Fakat gelecekte yenileşim sürecinde bireysel
deneyimlerin önem kazanacağına dair önemli
kanıtlar var ve firmalar müşterilerine özel çözümler sunmak amacıyla daha fazla işbirliğine girecek ve bu işbirlikleri içinde çözümler
geliştireceklerdir.
3.2. Kullanıcıların Yenileşim Sürecine Dahil
Edilmesi
Firmalar kullanıcıları yenileşim sürecinin en
erken aşamalarına dahil etmeye başladılar.
Dahası, kullanıcıların karşılaştıkları problemleri ve ihtiyaç duydukları çözümleri an52
lamak amacıyla birçok farklı yöntem kullanmaya başladılar. Artık, firmalar kullanıcıların
yenileşim sürecine dahil edilmesi için dikkatli
planlar yapmakta ve böylelikle pazarı sarsacak
yenileşimler yaratmak ya da yeni konseptler
geliştirmek için gerekli olan kullanıcı bilgilerine erişmekteler.
Son döneme kadar kullanıcılar sadece yenileşimin daha geç evrelerine (prototiplerin
test edilmesi gibi) dahil edilmekteydi. Bu da
daha çok kullanıcıların son ürün hakkındaki
fikirlerini almak için yapılmaktaydı. Oysa değişen bu çağda firmaları çarpıcı ürün ve kavramlar yaratmak için yeni kaynaklar bulmaya
zorlamaktadır.
Firmalar yenileşim sürecinde kullanıcıların
rolü üzerinde yeniden düşünmeye başladılar.
Yenileşim fikri artık temel amacın en son teknolojiyi üretmek olduğu geleneksel Ar-Ge departmanlarında yaratılmamakta tam tersine
yenileşim süreci kullanıcının hangi problemlerle karşılaştığını ve hangi problemlerin çözümüne ihtiyaç duyduğunu anlamak ve geliştirilecek olan ürün ve hizmetlerle ilgili ipuçları
verecek müşteri davranışlarının anlaşılması
ile başlamaktadır. Örneğin, diş fırçası üreticisi
Norveç firması Jordan, kullanıcılar için ağız ve
diş hijyeninin ne ifade ettiğini anlamak amacıyla etnografik bir araştırma yapmıştır. Bu
amaçla 100 kullanıcıdan kameralar ile günlük
ağız hijyeni ve bakımı sırasında kendilerini
fotoğraflamaları ve aynı zamanda bu konuya
ilişkin bir günlük tutmaları istenmiştir. Bu süreçte özellikle kadınların ağız hijyeni için çok
kısa zaman ayırdıkları ama ağız bakımı konusunda daha özenli oldukları görülmüştür. Jordan bundan yola çıkarak ağız bakımı alanına
yönelen bir Ar-Ge platformu oluşturmuştur.
Öte yandan, kullanıcı güdümlü yenileşimlerin hayata geçirilebilmesi için firmaların yeni
ve farklı yeteneklere ihtiyaç duydukları da
göz önünde bulundurulmalıdır. Bu ihtiyaçların başında, bu yeni döneme uyum sağlayacak uygun çalışanların istihdam edilmesi
gelmektedir.
3.3. Küresel Çapta Yayılmış Bilgiye Erişim
Şirketler sanayi çağında yenileşimci ürün,
süreç, hizmet ve iş modellerini üretmek için
gerekli iş zekası, kullanıcı bilgisi, teknoloji ve
enformasyonu birleştirmek ve sağlamak üze-
YENİLEȘİMİN DEĞİȘEN DOĞASI
re, sadece ulusal sınırlara ve yerel kümelenmelere bağlıydılar ve kendi coğrafyalarının
sağladığı sanayi liderliğine sahip olarak küreselleştiler. Bir sanayinin dünya başkentinde
bulunmak (tıpkı Silikon Vadisi örneğindeki
gibi), küresel piyasada rekabet avantajına sahip olmada oldukça önemliydi. Sanayi çağı bu
bağlamda yeniliği ve rekabetçi avantajı sürdürecek sanayi kümeleriyle anılacaktır.
Bununla birlikte, şirket faaliyetlerinin ve piyasaların giderek küreselleşmesi, maddi olmayan kaynakların önemini anlayan ve yeniliği
bir akım olarak gören sanayi kollarına rekabet avantajı sağlamaktadır. Küreselleşmenin
daha ilginç sonuçlarından biri ise bilgi kaynaklarının hızla dünyanın her yerine giderek
yayılmasıdır Küreselleşmiş dünyada rekabet
artarken, firmalar sadece kendi değer zincirlerinin tüm parçalarını küreselleştirmemekte
aynı zamanda yerel beceri ve karşılaştırmalı
üstünlüklerden de yararlanmaktadırlar. Ayrıca kendi yenileşim süreçlerini küresel bir enformasyon, teknoloji ve kullanıcı havuzuna
açmaktadırlar.
Şirketler artan bir hızla küresel bilginin unsurlarını bir araya getirmekte hatta yenileşimleri
ortaya çıkarmak için küresel işbirlikleri kurmaktadırlar. Tek bir mekan yenileşim için gerekli tüm bilgiyi içermediğinden firmalar rekabet avantajını sürdürmek veya kazanmak için
kullanıcıyı önemsemeli ve böylece teknolojinin yerel kaynaklarından faydalanmalıdır. Bununla ilgili güzel bir örnek uzun yıllar yüksek
teknolojilere liderlik etmiş ve bu bağlamda Silikon Vadisi’ndeki yerini almış İntel’in çevredeki kaynakların yeterli gelmemesinden ötürü
performansının giderek yavaşlaması üzerine
Centrino ile yeniden eski gücüne kavuşmasıdır. Centrino, Amerika tabanlı fikri sermayesinin İsrail’deki farklı yerel dinamiklerle birleştirilmesi sonucu geliştirilmiş bir üründür.
Şirketler kendi değer zincirlerini dışarıya açtıkça, tedarikçilere, becerilere ve ortaklara küresel ölçekte ulaşacaklardır. Becerilere ulaşma
küresel ölçekte düşünülmesi gereken bir husustur. Bugünün dijital dünyasında, farklı yeteneklere ve kaliteye sahip insanlar dünyanın
herhangi bir yerinden bulunabilir. Örneğin
bilgisayar oyunları yazılım şirketi Electronics
Arts, farklı ülkelerdeki adayları izleyen ve on-
larla uzun vadeli ilişki kuran yeni bir işe alım
sistemi geliştirmiştir.
Günümüzde internet küresel ölçekte, ortak
bir ilgi alanı çerçevesinde oluşmuş toplulukların bilgiyi paylaştıkları küresel bir işbirliği
platformu sağlamaktadır. Bu sayede, şirketler
bugün kendilerinin dışındaki yeteneklere ulaşabilir durumdadır. Örneğin, Eli Lily ilaç şirketi, nitelikli insan gücüne ulaşarak giderilebilecek problemleri çözmek için bilim adamları,
mühendisler ve diğer profesyonelleri bir araya
getirecek bir sistem geliştirmiştir
Şirketler dünyaya açılma konusunda rahatladıkça ve bilgiyi kendi çevreleri (coğrafyaları)
dışındaki yerlerde arayabileceklerini anladıkça, yenileşme süreçlerine de daha küresel bir
bakış açısıyla bakmaktadırlar. Şirketler yenileşim süreçlerini küreselleştirdikçe, farklı ülkelerde bulunan bilginin değeri üzerine daha
çok odaklanmaktadırlar.
3.4. İşbirliği Ağları ve Ortaklıklar Kurma
Sanayi çağında, firmalar şirket içinde biriktirdikleri bilgi üzerine rekabet etmekteydiler.
Bu nedenle çok korumacı ve kapalı bir yapıya
sahiplerdi. Yenileşme kavramanın yeni algısı
ile birlikte karar alma süreçlerinin hiyerarşik
yapıda olduğu Taylorist gelenekten açık ve işbirliğine dayalı bir yapıya geçilmiştir. Yenileşimci olmak için firma içi Ar-Ge birimlerine
dışarıdaki fikirlerin dahil edilmesi gerekmektedir. Bu süreç, organizasyon yapılarının değişmesini de zorunlu kılmaktadır. Örneğin;
çalışanların takım çalışmasını öğrenmeleri
gerekmektedir.
3.5. Büyük Şirketler ve Girişimciler Arasındaki
Dinamikler
Geçmişte büyük şirketler yeni ya da küçük şirketleri kendilerindeki teknoloji açığını kapatan bir sübap olarak görmekteydiler. Sanayi
çağındaki bu anlayışın tersine bugün büyük
şirketler, yeni şirketleri teknoloji açığını gideren bir araç olarak değil yenileşimin birer
kaynağı olarak görmektedirler. Yeni şirketlerle olan işbirlikleri giderek artan bir hızla sınır ötesinde kurulurken, işbirliği ağlarında yer
alan her şirket kendi merkezindeki bilgide uzmanlaşmaktadır. Daha yenileşimci olmanın
bir yolu da çalışanların yeni iş fikirleri üretme-
53
DERYA FINDIK - BERNA BEYHAN BOZKIRLIOĞLU - ELİF DAYAR
lerini desteklemektir. Örneğin; Google, çalışanlarına zamanlarının %20 sini yeni fikir geliştirmeye yönelik harcamaları konusunda bir
kural getirmiştir.
3.6. Ekolojik Kaygıların Yeni İş Fırsatları
Yaratması
Sanayi çağında, çevresel kaygıları göz önünde bulundurmaya ihtiyaç yoktu. Ticari yenileşim problem çözme odaklıydı ve şirketler
bu çözümlerin sonuçlarını düşünmeye ihtiyaç
duymuyorlardı. Bugün, iklim değişiklikleri ve
temiz su kaynaklarına ulaşma
gibi birtakım ekolojik sorunlar
şirketlerin
faaliyetlerini çevreye
mümkün olduğunca az
zarar verecek şekilde
organize etmelerini gerekli kılmaktadır. Danimarka’da üretilen ve pil gücüyle
çalışan elektrik arabaları buna güzel bir örnek
oluşturmaktadır.
3.7. Gelişmekte Olan Ülkelerde Yenileşimi
Tetikleyecek İhtiyaçlar
Günümüze kadar şirketler, belirli bir satın alma
gücü olan tüketicileri hedeflemekteydiler. Satış değeri düşük herhangi bir ürün yüksek bir
kar marjı sağlamadığı için gelir seviyesi düşük
tüketiciler şirketlere ilginç gelmemekteydi.
Bugün şirketler, gelişmekte olan ülkelerdeki
fırsatları daha iyi algılamakta ve bu piyasaları hedefleyen yeni ürünler üretmektedirler. İş
fırsatlarının düşük gelirli geniş kitlede görüldüğü bu yeni anlayışla birlikte şirketler gelir
seviyesi düşük tüketicinin günlük rutinlerine
odaklanarak yeni ürünler üretmektedir. Hatta bazı firmalar, sadece gelişmekte olan ülkelerde bir karşılık bulsun diye ürünlerini daha
da basitleştirmektedir. Örneğin, kullanıcılarla
yaptığı saha araştırmalarına dayalı olarak Nokia, gelişmekte olan ülkelerdeki tüketicilerin
54
cep telefonu kullanma alışkanlıklarını ortaya
çıkarmıştır. Bunun sonucunda cep telefonuna sahip olmayı engelleyen faktörlerden biri
olarak elektrik satış dairesine olan uzaklık ön
plana çıkmıştır. Nokia da pil süresi 400 saat
olan bir cep telefonu üretmiştir. Yine Nokia,
tasarladığı kullanımı kolay bu telefonların fiyatlarını 2007 yılında 25 Euro’ya kadar düşürmüştür. Bu sayede Çin ve Hindistan gibi ülkelerdeki pazar payını artrmış ve markasının
güvenilirliğini pekiştirmiştir.
3.8. Refah
Sistemi
Yenileşimi
Önemser
Sanayi çağında şirketler her zaman kamu
sektörüne
ürün sağlamaktaydılar.
Bazı şirketlerin temel
odak noktası kamu sektörü tarafından talep edilen hizmetlerin sağlanması oldu. Zira aynı ürünler nadiren başka
sektörler ve sanayilerce sağlanmaktaydı. Özel
şirketler sağlık ve genel kamu hizmetleri gibi
hizmetlerin dağıtımında rol almamaktaydı.
Bugün bu durum, kamu sektörünün karşılaştığı her soruna kendisinin çözüm bulamayacağını anlamasıyla son bulmuştur.
Günümüzde kamu sektörünün daha etkin çalışması beklentisi ortaya çıkmıştır. Kamu sektörü kendi tercihlerine göre hizmet talep eden
kullanıcılarla karşı karşıya kalmaktadır. Özel
şirketlerin kamu sektörünün karşılamak zorunda olduğu ihtiyaçlara nasıl cevap vereceği ve uyum sağlayacağı ise giderek dikkat çeken bir konu haline gelmiştir. İngiltere’de özel
şirketlerin bu bağlamdaki rolü diğer ülkelerle
karşılaştırıldığında en üst seviyededir.
3.9. Yenileşimi Mümkün Kılan Teknoloji
Sanayi çağında, yeni teknoloji yenileşim sürecinin başlangıç noktası, itici gücüydü. Ar-Ge
laboratuarlarında, mühendisler ve doğa bilim-
YENİLEȘİMİN DEĞİȘEN DOĞASI
leriyle uğraşan bilim adamları tarafından geliştirilen yeni teknolojiler yeni ürünlerin temelini
oluşturdu. Bununla birlikte, Ar-Ge laboratuarlarında yapılan çalışmalar zaman zaman başarısızlığa uğradı; ya hedeflenen sonuçlar alınamadı ya da maliyetler çok yüksekti.
Fakat yenileşimin değişen doğası ile birlikte
artık yeni teknoloji eskiden olduğu gibi yenileşimin bir itici gücü değildir. Kullanıcılarla iletişim halinde bulunmak artık çok daha
önemlidir. Buna göre şirketlerin, rekabet
gücü sağlamak için yeni teknoloji geliştirme
yerine organizasyon yapılarını değiştirmeleri
gerekmektedir. Yenileşim artık firmanın değer zincirini oluşturan üretim yöntemleri, süreçleri, dağıtım kanalları ve ortaklık ağlarında
gerçekleşmektedir.
Yenileşmenin en temel kaynağı çözülmemiş
problemlere yeni çözümler bulma veya bilinen sorunlara daha iyi çözümler üretmedir.
Bu yeni çözümler, tek tek tüketicileri hedeflerken aynı zamanda kamu refahını da arttırmaya çalışmaktadır. İş fırsatları artık küresel ölçekte yaşanan iklim değişikliği, temiz
su kaynaklarının yok olması ve yoksulluk gibi
sorunlardan filizlenmektedir. Bu tür bir yenileşim örgütlenmesi, “kurumsal sosyal yenileşim” olarak adlandırılmaktadır. Şirketler bireylerin ihtiyaçlarını yenileşimin bir kaynağı
olarak görmektedirler. Örneğin, hastane kayıt
sistemine ilişkin yaptığı bir çalışmada Philips,
hastaların kayıtlar sırasındaki beklemelerden
ötürü rahatsız olduklarını ortaya çıkarmış; bunun sonucunda, hastaların rahatlamasını sağlayacak yeni bir sistem geliştirmiştir. Bu sistem, hastaların detaylı inceleme sonucunda
kendi çevrelerini kişiselleştirmelerine olanak
sağlamıştır. Philips herhangi bir yeni teknoloji
kullanmadan yeni bir çözüm üretmiştir.
Teknolojinin kendisinin yenileşim olarak görüldüğü aşamadan yeniliği mümkün kılan
bir faktöre dönüşümü kademeli bir şekilde
gerçekleşecektir.
4. Yenileșim Politikalarının Yeniden
Șekillenmesi
Yenileşimin değişen doğası devlet için yeni
sorumluluk alanları ortaya çıkmıştır. Üç ana
başlık altında bu sorumluluklar şu şekilde
toplanabilir:
1. Bilginin Yaratılması
2. Akıllı yasal düzenleme
3. Kamu talebi
4.1. Bilginin Yaratılması
Yenileşimin kaynakları olarak görülen tüketici davranışı değerlendirilmesi ve piyasa analizlerinin yapılabilmesi için uzmanlaşmış bilgiye
ihtiyaç duyulmaktadır. Devlet bu bilginin yaratılması için gerekli ortamı hazırlamak amacıyla araştırma temelli üniversitelere finansal
destek verebilir, disiplinler arası araştırmayı
destekleyebilir, sosyal bilimler, beşeri bilimler
ve sanat eğitimleri gibi yenileşim için son derece gerekli alanların gelişmesine ön ayak olabilir. Örneğin Finlandiya’da 2008 yılında teknoloji, işletme ve tasarım gibi üç farklı alanda
uzmanlaşmış üç ayrı üniversitenin birleşimi
ile kurulan Aalto Üniversitesinin amacı farklı disiplinlerden gelen öğrencileri ve araştırmacıları bir araya getirerek kültürlerarası bir
platformda buluşturmak ve aralarında işbirliği
sağlamaktır.
Ayrıca bölgesel uzmanlık alanlarının oluşması
amacıyla çeşitli araştırma alanlarında yatırıma
öncelik verilmelidir. Kanada hükümetinin
yeni uygulaması bu konuda güzel bir örnek
oluşturmaktadır. Yedi yıl boyunca ülke çapındaki 20 prestijli üniversiteye 10’ar milyon
dolar verecek olan Kanada hükümeti araştırma kürsüleri kurmayı planlamaktadır. Amaç,
dünya çapındaki beyinleri Kanada’ya çekmek
ve öncelikli araştırma alanlarında uzman kadrolar oluşturmaktır
Küresel ortaklıkların ve ağ etkinliklerinin kurulmasını kolaylaştırmak ve sınır ötesi araştırma projelerini desteklemek te devletin
üstlenebileceği bir başka sorumluluktur. Bu
konuda Amerika’daki bir uygulama iyi bir örnektir. Amerika’daki Ulusal Sağlık Enstitüleri
özel şirketlerin finanse etmek istemediği ender görülen hastalıkları araştırmaktadır. Fakat
bu enstitülerin özelliği dünyanın farklı yerlerindeki araştırmacıları birbirleriyle çalışıp bilgi
paylaşacak bir sisteme sahip olmaları ve en
iyi temel araştırma hangi ülke sınırları içinde
ise o araştırmayı finanse etmeleridir.
55
DERYA FINDIK - BERNA BEYHAN BOZKIRLIOĞLU - ELİF DAYAR
Devlet farklılaşan yenileşim biçimleri için ihtiyaç duyulan araştırma temelli ve disiplinlerarası eğitim programlarını desteklemelidir.
Müşteri davranışı ve çevre analizinde gerekli
olan bazı becerilerin sağlanması konusundaki
eksikliği fark eden Amerika’daki bir üniversite yeni bir yüksek lisans programı ile devletin bu konuda yapabileceklerine iyi bir örnek
teşkil etmektedir. San Jose Eyalet Üniversitesi 2006 yılında işletme ve sanayi geliştirme
alanında gerekli olan uygulamalı antropoloji
programı başlatmıştır. Programın amacı sosyal
sistemlerin ve çevrenin analizi, değerlendirilmesi ve politika geliştirilmesine yönelik becerilerin verilmesidir.
Araştırma kuruluşları ve şirketler arasında köprü oluşturulmasını ve disiplinler arası bilgi paylaşımını sağlamak bilginin doğuşunda devletin oynayacağı bir başka rolü
tanımlamaktadır.
Ayrıca devlet kullanıcıyı yenileşim sürecine katmaya yönelik hizmetler geliştirebilir.
Ortaklıkların artan önemine daha iyi hizmet edebilmek için fikri mülkiyet haklarını
geliştirebilir.
Küresel bilgi ekonomisinde bilgi merkezlerinde yer alacak olan çokuluslu şirketler ile
yenileşimci küçük başlatımlar arasındaki etkileşimi güçlendirebilir ve girişimciliği destekleyebilir. Ayrıca başarılı yenileşim yapanların
yönetim süreçlerine dair edindikleri bilgiyi
başkalarına yayabilme amaçlı politikalar geliştirebilir. Kanada’da devlet mükemmeliyet
merkezleri kurarak firmalar ve araştırma kurumları arasında ulusal bir araştırma ağı yaratılmasında önemli bir rol oynamıştır.Kanada
devleti bu uygulamada tarafsız liderlik ve kaliteli sekreterlik hizmeti sunumunun ortaklıkların doğuşu ve gelişmesi için önemli olduğunu fark etmiştir. Danimarka hükümeti ise
bilgi paylaşımını kolaylaştırmak için kullanıcı
önderliğinde yenileşim projelerini özel sektörle birlikte finanse etmeye başlamıştır. 2007
yılında Dünyanın önde gelen pompa üreticilerinden Grundfos, Massachusettes Institute
of Technology, Copenhagen Business School
ve Aarhus School of Business ile bir araya ge56
lerek önder kullanıcıları belirleme ve onların
yenileşim potansiyellerini kullanma amaçlı bir
proje başlatmıştır. Önder kullanıcıların bilgisinden yenileşim amaçlı yararlanma yaklaşımı henüz teori aşamasında olmasına rağmen
bu projenin ortakları kullanıcıların tecrübesinden kaynaklanan bilgilerini kullanarak firmaların yenileşim projelerinde yararlanabilecekleri bir model ortaya çıkarabilmeyi ümit
etmektedirler.
Bilginin paylaşımını artırmak için fikri mülkiyet haklarının da geliştirilmesi gerekmektedir.
Bu konuda Finlandiya hükümetince yapılan
uygulama ilginç bir örnek oluşturmaktadır.
Bilim, Teknoloji ve Yenileşim için Stratejik
Merkezler oluşturan Finlandiya hükümeti,
bu merkezlerde üniversiteleri, araştırma enstitülerini ve diğer ortakları bir araya getirmektedir. Ortak stratejik bir araştırma üzerinde çalışmak amacıyla bu merkezlere gelen
kurumlar bilgi, teknoloji ve hizmet platformlarını paylaşarak ortak araştırma alanları ve
araçları kullanmaktadırlar. Sonuçta bir buluş
ortaya çıkarsa her katılımcı buluşu ilk yapan
kurum veya kişiye herhangi bir miktar ödemeden kullanma hakkına sahip olmaktadır.
Danimarka’da 2008’de başlatılan kurumsal
girişimcilik anlaşması ise hükümetin firmalar arası işbirliği yapılmasını kolaylaştırmayı
amaçlamaktadır. Bu programla temiz teknoloji konusunda çalışan bazı büyük Danimarka firmaları küçük girişimlere eleman, müşteriye ulaşım ve denizaşırı pazarlarda taşeron
bulma gibi desteklerle yardımcı olmaktadır.
İngiltere’deki Yenileşim, Üniversiteler ve Beceriler Departmanı, İşletme, Girişim ve Düzenleyici Reform departmanı ve birçok özel
şirket ile birlikte geliştirdikleri bir model ile
yenileşimde mükemmeliyet örneklerini belirlemeye çalışmaktadırlar. Amaç küresel
yenileşim yönetiminde örnek uygulamaları desteklemektir. Bu sayede organizasyonlar
uygulamalarını başka kişilere, kültürlere, sistem ve kaynaklara yayabilecek ve böylece yenileşim kapasitesi geliştirilebilecektir. Konuda
uzman değerlendiriciler tarafından uygulanan
bir anketle yönetimin yenileşim stratejisini,
YENİLEȘİMİN DEĞİȘEN DOĞASI
ağ yapılarını, kültürünü ve öğrenme sürecini
gözden geçirmesini sağlamaktadır.
Tüm bu yapılabileceklere ek olarak da küresel
perspektifi geliştirmek adına hükümetler bilgi çalışanlarının serbest dolaşımını sağlayacak
yolları bulabilirler.
4.2. Akıllı Yasal Düzenleme
Yasal düzenlemeler hassas politik dengelere
göre yapılmış ve özel sektörü yenileşime yöneltmek amacı ile kolaylıkla değiştirilebilecek
kurallar değildir. Öte yandan sosyal değişim
için eğer geniş destek ve politik istek varsa bu
yapılabilir. Akıllıca yapılan yasal düzenlemelerle politik alanda yapılması istenen radikal
değişimler özel sektörün yapacağı yenileşim
sayesinde hızlandırabilir.
Hükümet özel sektörün yenileşimci çözümlerini destekleyecek akıllı düzenlemeler yapabilir. Örneğin yeşil teknoloji alanında şirketlerin
önderliğinde gerçekleşecek kamu-özel sektör
ortaklıkları ile üniversitelerin, özel şirketlerin
ve düzenleme kurullarının bir araya gelmesi
kolaylaştırabilir.
Devlet yenileşimci çevre dostu çözümleri uygulayabilmek için gerekli altyapı ve sistem yatırımlarını gerçekleştirebilir. 2009’da Alman
hükümeti 2020’ye kadar ısı kaynaklarının
%14’ünün yenilenebilir enerji kaynakları olması kararını almıştır ve bu doğrultuda yeni
bir düzenleme yapmıştır. Bu düzenlemeye
göre yeni yapılan binaların sahipleri, kamu
veya özel olsun, yenilenebilir enerji kaynağı
kullanmak zorunda tutulmuşlardır.
4.3. Kamusal Talep
Yasal düzenleme yapanların düzenlemeyi yapabilmeleri için teknolojik olanaklar konusunda bilgi sahibi olmaları gereklidir. Fakat
kamu otoriteleri ya bu bilgiye ulaşamamakta ya da bu bilgi ne kamuda ne de özel sektörde bulunmaktadır. Bu nedenle “akıllı düzenleme” işi yumurta mı tavuktan tavuk mu
yumurtadan ikilemine dönmektedir. Bu nedenle yasal düzenleyiciler ile özel şirketler ve
araştırma kurumları arasında oluşacak güven
esasına dayalı bir ortaklık hem bilgiye yasal
otoriteler tarafından kolay erişilmesine hem
de yasal düzenlemelerin zamanında yapılmasına olanak verecektir.
Yenileşimci çözümlerin kamusal satın alma
ile yaygınlaştırılması yenileşimi desteklemek
adına devletin izleyebileceği bir başka yolu
oluşturmaktadır. İngiltere’de her kamu birimi
yenileşim satın alma planı çerçevesinde satın
alma süreçlerini kullanarak yenileşimi nasıl
yaygınlaştırabileceğini yayınlamak zorunda
tutulmaktadır. Bu sayede kamu kullanımı
ile yenileşimin yayılması amaçlanmaktadır.
Kamu sektörünün sorunlarını özel sektöre sunarak onlardan yenileşimci çözümler önerileri beklemek, kamu çalışanlarını yenileşim konusunda eğitime tabii tutmak ve fiziksel veya
dijital platformlarla tüketicileri, kullanıcıları,
şirketleri buluşturup fikir alışverişinde bulundurmak gene devletin yapabilecekleri arasında sayılmaktadır.
Nitekim İngiliz hükümeti özel sektörce kullanılan web 2.0 araçları sayesinde vatandaşlarıyla karşılıklı etkileşimle bir iletişim platformuna sahip olmuş durumdadır. Bu sayede
vatandaşlar sosyal hizmet uygulamalarının
daha fazla kişiselleştirilmesi konusundaki fikir
ve taleplerini görevlilere daha etkin bir şekilde iletebilmekte ve çözümün bir parçası olabilmektedirler. Sosyal yardım konusunda özel
sektörden alınan yardımların belirli konularla
sınırlı kalabileceği düşünülse de Finlandiya’nın
yeni ulusal yenileşim stratejisi kapsamında bu
sınırlama “akıllı hükümet” sayesinde bir ölçüde aşılmıştır. “Akıllı hükümet” problemlere
müdahale etmeden önce hem kamu, hem de
özel sektörün ne tür katkılarda bulunabileceğini değerlendirmek ve ona göre hareket etmek durumundadır. Bu sayede özel sektör ve
kamu sadece belli alanlarda değil tüm kamusal alanda işbirliği yapabilir hale getirilmiştir.
57
i
y
a
n
a
S
e
Üniversite-Sanayi
Üniversit
e
İșbirliği
ve
v
i
ğ
i
l
r
i
b
İș
k
i
l
Yenilikçilik
i
ç
k
i
l
i
n
e
Y
Ferhat Kara
İstanbul Teknik Üniversitesi
Metalurji Mühendisliği Bölümü’nü
1988 yılında bitirdi. 1990 yılında
Leeds Üniversitesi’nde yüksek
lisans, 1994 yılında da Cambridge
Üniversitesi’nde doktora eğitimini
tamamladı. 1994 yılından
beri Anadolu Üniversitesi’inde
çalışmaktadır. Tübitak ÜSAMP
programı kapsamında kurulan
Seramik Araştırma Merkezi’nin
gelişimi için 1998’den bu yana
yoğun çaba harcamaktadır. Prof.
Dr. Kara’nın Seramik Araştırma
Merkezi’nin kurumsal üniversitesanayi işbirliğinin Türkiye’de
ilk başarılı örneklerinden biri
haline gelmesinde büyük katkıları
vardır. Üniversitede yürütülen
araştırmaların sanayinin
kullanımına sunulması yolunda
özellikle çaba sarfeden Prof.
Dr. Kara’nın, çoğu uluslararası
dergi ve kongrelerde yayınlanmış
50’nin üzerinde bilimsel yayını
bulunmaktadır. Prof. Dr. Ferhat
Kara ve ortak çalışma arkadaşları
bir adet patent sahibi olup, bu patent
kapsamında geliştirdikleri teknolojiyi
ticarileştirmek amacıyla Eskişehir
Teknoloji Geliştirme Bölgesinde
şirket kurarak, ürünlerini ve
teknolojilerini ihraç etmektedirler.
58
1 Mart 1923 tarihinde, TBMM’nin 4. Açılış Yılı Konuşması’ndan büyük önderimiz Mustafa
Kemal Atatürk şöyle diyor:
“Eğitim ve öğretimde uygulanacak yöntem; bilgiyi insan için fazla bir süs, bir baskı aracı ya da uygar bir zevkten çok, maddi hayatta başarılı olmayı sağlayan, uygulanabilir ve kullanılabilir bir araç
haline getirmektir.”
B
ilginin maddi kazanç (değer) yaratacak şekilde kullanımı son yıllarda adından sıkça söz
edilen yenileşimin tarifidir. Burada iki temel unsur vardır: maddi kazanç ve bilgi. Maddi
kazanç sanayinin varlık koşuludur. Diğer taraftan bilgi üretimi de üniversitenin varlık
koşulları arasındadır. Bilgiden maddi kazanç elde etmek söz konusu olduğuna göre, sanayi ile
üniversite kesiminin bırakın işbirliği yapmayı stratejik ortak olmaları gerekir. Ancak hem ülkemizde hem de dünyada üniversite ve sanayi arasında işbirliklerinin kurulması ve sürdürülmesi
zor bir iştir. Bunun nedenlerini tek tek burada sıralamaya gerek yoktur, ancak temel nedenler
arasında kültür ve anlayış farklılıklarının yattığını söylemek yanlış olmaz.
Gelişmiş ülkelerde teknolojinin ekonomik büyüme üzerindeki etkisi üst düzeydedir. Teknoloji
üretimi için bilgi üretimi esastır. Gelişmiş ülkelerin milli gelirlerinden Ar-Ge için ayırdıkları pay
%3’ler seviyesinde olup, bu kaynağın 2/3’ü (%2) özel sektör tarafından sağlanmaktadır. Buradan gelişmiş ülkelerin bilgi ve teknoloji üretiminde, sanayinin önemli yeri olduğu anlaşılmaktadır ve bilgi üretiminde üniversite ve araştırma merkezleriyle yakın diyalog içerisindedirler. Ülkemizde Ar-Ge’ye milli gelirden ayrılan pay %0.7 seviyesinde olup, bunun ancak %40’ı (%0.28)
sanayi kesimi tarafından ayrılmaktadır. Bu rakamlar, sanayimizin Ar-Ge’ye ayırdığı kaynak açısından gelişmiş ülkelere göre çok gerilerde olduğunu göstermektedir. Öyle ki, günümüze kadar
ülkemiz sanayisi, ağırlıklı olarak alet/teçhizat alımı, lisans ve know-how gibi doğrudan teknoloji
transfer mekanizmalarını tercih etmiş, Ar-Ge ve daha ileri Ar-Ge derinliği içeren üniversitesanayi işbirliği gibi özümsenmiş transfer mekanizmalarını tercih etmemiştir. Sonuç olarak, ülkemizde teknoloji üretimi düşük düzeylerde kalmıştır ve teknolojik olarak dışa bağımlılık yüksek
seviyededir. Bu durum, ülkemizin genel verilerinden de açık olarak görülmektedir. Örneğin her
100 birimlik ihracat için 70 birim ithalat yapılması ve bu ithalatın içinde teknoloji gerektiren ara
malların oranının oldukça yüksek olması ve Avrupa yenileşim tablosunda son sırada yer almamız bu göstergelerden örneklerdir.
ÜNİVERSİTE - SANAYİ İȘBİRLİĞİ VE YENİLİKÇİLİK
Diğer taraftan, ülkemizin dünya bilimi içindeki yeri gün geçtikçe artmaktadır. 2003-2005
yılları arasında bilimsel yayınlarda en fazla artış yapan ülkeler sıralamasında Türkiye
%34’lük oranla Çin’den sonra ikinci sıradadır
ve yayın sıralamasında ilk 20 ülke içindedir.
Tam zamanlı eşdeğer araştırıcı sayısında, ArGe harcamaları/GSYİH oranında ve kişi başına düşen Ar-Ge harcamalarında AB ortalamasının çok altında olmamıza rağmen, yayın
sıralamasındaki bu artış dikkate değerdir. Ancak, ülkemizin yayın sıralamasındaki hızlı yükselişine rağmen, bu araştırmaların teknolojik
uygulamaları ve bu kapsamda buluş/patentler
ile ilgili durumu aynı ölçüde artmamıştır. Öyle
ki, ülkemiz dünya patent sıralamasında 50. ve
Avrupa patenti tescilinde de nüfusuna oranla
Avrupa ülkeleri arasında son sıralardadır. Bunun, yapılan araştırmaların endüstriyel uygulama boyutlarına yönelik olmamasından (yani
daha çok kariyer amaçlı, merak odaklı vb.),
teknolojiye uyarlanmasındaki yapısal eksikliklere, yenilikçilik yönümüzün az olmasından
fikri mülkiyet hakları kültürünün gelişmemesine kadar değişik sebepleri vardır. Bu yüzden,
yapılan araştırmaların çoğu rafta kalmakta ve
ekonomik değere dönüştürülememekte veya
dış çevreler tarafından değerlendirilmektedir.
Batı ülkelerindekinden gerilerde olan ülkemizdeki üniversite-sanayi işbirliğinin mevcut
düzeyine bakıldığında, bu durumun pek de
sürpriz olmadığı söylenebilir. Yani, üniversite – sanayi bağının kopuk olması, bilimsel ve
teknolojik çalışmaların yeterince değerlendirilememesine sebep olmaktadır. Üniversitelerde ürettiğimiz bilgiden değer üretmek ve
araştırma potansiyelini sanayinin gelişimi doğrultusunda kullanmak istiyorsak, üniversitesanayi işbirliklerini yaygınlaştırmamız gerekir.
Aslında ülkemizin teknolojik gelişiminin ve
rekabet gücünün artırılması isteniyorsa, bu işbirliklerinin geç kalınmadan tesisi zorunluluk
olarak karşımıza çıkmaktadır.
Avrupa Birliği, bilgi tabanlı ekonomiye geçiş
sürecinde, üniversitelerin rollerini yeniden
yapılandırma sürecine girmiş ve bu bağlamda bilginin yaratılması ve üretiminin yanında, bilginin topluma aktarılması da üniversitelerin görevleri arasına girmiştir. Böylelikle,
eğitim ve araştırmanın yanında, yenileşim de
üniversitelerin üçüncü görevi olarak yerini almaktadır. Lizbon Deklarasyonuna göre, araştırma ve yenileşimin teşvik edilmesi ve bu kapsamda yüksek öğretim ile araştırma arasındaki
ilişki, araştırma için kurumsal stratejilerin geliştirilmesi, yenileşim kapasitesinin teşvik edilmesi, üniversite-sanayi ve üniversite-toplum
işbirlikleri üniversitelerden beklenmektedir.
Bu yolda mesafe alan üniversiteler diğerlerinden farklılaşmakta ve 3. Kuşak Üniversiteler
olarak adlandırılmaktadır.
Üniversitelere alışılagelmiş görevlerinin yanında, bilginin topluma aktarılması/değer
üretmesi görevinin verilmesinin kuşkusuz çok
önemli çıktıları olacaktır. Üniversiteler, sanayi ile işbirliği için talep gelirse bakarız tarzından ziyade, ön tepkisel yaklaşımlar sergilemek
ve özellikle araştırma faaliyetlerini üniversitesanayi/toplum işbirliği eksenine oturtmak
durumunda olacaklardır. Üniversitelerdeki
araştırmacıları, alışılagelmişin dışında bu değişimlere yönlendirmek zor görünse de, belki
daha zor olanı, çok düşük Ar-Ge yatkınlığı
olan ülkemiz sanayicilerinin Ar-Ge konusunda paradigma değiştirmeleri olacaktır. Burada
da küresel rekabetin dinamiklerinin devreye
girmesi ve bu rekabet ortamında sanayiciler,
Ar-Ge ve yenileşim olmadan yaşama şanslarının fazla olmadığını anlayabildikleri ölçüde, bu paradigma değişikliğini mümkün
kılabilecektir.
Bu açıdan bakıldığında üniversite – sanayi işbirliği için ortam iyi görünmektedir. Ancak, her iki kesim arasındaki kültür ve anlayış farklılıklarından dolayı, bu ortama bakarak
üniversite-sanayi işbirliklerinin kendiliğinden
yaygın şekilde oluşacağını beklemek yanılgı
olur. İşte tam burada, uygun kesimler arasındaki farklılıkları aşmaya yardımcı olacak, üniversitelerin bilgiden değer üretme yatkınlığını
artıracak, sanayicileri de Ar-Ge’ye duyarlı hale
getirecek mekanizmaların olması gerekmektedir. Türkiye, bu mekanizmaların en önemlilerinden olan Üniversite-Sanayi Ortak Araştırma Merkezleri Programını (ÜSAMP) aşağı
yukarı tüm dünya ile benzer zamanlarda 1996
yılında başlatmıştı. TÜBİTAK’ın ÜSAMP
59
FERHAT KARA
programı kapsamında 6 merkez kurulmuş, bir
çok merkez için de kurulma teşebbüsü veya
hazırlıkları yapılmıştır. Ülkemiz için önemli
tecrübelerin edinildiği bu program kapsamında kurulan en eski ve bu nedenle değerlendirilebilir özellikte olan Seramik Araştırma
Merkezi’nin (SAM) üniversite-sanayi işbirliği
alanında oluşturduğu tecrübeler dikkat çekicidir. Şimdi bu tecrübelerin neler olduğundan
bahsedelim.
Öncelikle vurgulamak gerekir ki ülkemiz seramik sektörü tamamen geleneksel seramiklerin üretimi alanında faaliyet göstermektedir.
Bu nedenle düşük teknolojili bir sektör olarak
anılmaktadır. SAM kurulmadan önce, üretimin ikamesine yönelik çalışmalarla sınırlı geliştirme faaliyetlerinden, SAM’ın kuruluşuyla
birlikte daha kapsamlı araştırma faaliyetlerine geçiş başlamıştır. Bu araştırmaların süreç
içerisindeki gelişimi ilginç dersler ortaya koymaktadır. Öyle ki, başlangıçta sektörün talep
ettiği Ar-Ge projelerinin tamamına yakını verimlilik artırma, maliyet düşürme, enerji verimliliği ve süreç iyileştirme odaklıydı. Bunu
da anlayışla karşılamak gerekliydi. Çünkü
Türkiye’de, diğer üretim sektörleri gibi seramik sektörü de süreç ağırlıklı bir sektör olup,
teknolojik girdilerde dışa bağımlılık yüksekti.
10 yıllık süreç içerisinde SAM’da yapılan bir
çok araştırmalarla sektöre önemli katma değer yaratılmıştır. Bundan daha da önemlisi,
firmaların Ar-Ge yatkınlıklarının artması, rakip firmalar arasında oluşturulan rekabet öncesi Ar-Ge işbirliği kültürü ve yarattığı sinerjidir. SAM gibi, kurumsal üniversite-sanayi
işbirliklerinin Ar-Ge kültürü ve farkındalığı
açısından firmaları nerelere taşıyabileceğinin
çok ilginç bir göstergesi, Endüstriyel Doktora Programı (EDP) projesine gösterdikleri ilgidir. Bu proje, SAM’ın kuruluşundan 5 yıl
sonra tasarlanmış ve işbirliği seviyesini bir üst
düzeye taşımak için Anadolu Üniversitesi ve
seramik sektörünün birlikteliğinde kurgulanmıştır ve 30 doktoralı araştırmacının yetiştirilmesini ve seramik sektöründe istihdamını kapsar. Devlet Planlama Teşkilatı (DPT)
tarafından desteklenen ve Seramik Araştırma Merkezi’nin koordine ettiği EDP projesi
kapsamında 17 adet seramik firması mecbu60
ri hizmet karşılığında doktora eğitimi için 5
yıl süresince 30 öğrenciye burs vermektedir.
Bu programa sektör tarafından yoğun ilginin
olması, firmaların; farklı nitelikler kazandırılmış, teknolojiyi takip edebilen ve üst düzey
üniversite-sanayi işbirliklerine açık doktoralı
insan kaynaklarına ihtiyaç duyduklarını görebilecek yetenekte olduklarını göstermektedir.
DPT’nin 2005 yılından bu yana “Sanayi Doktora Programı” adı altında destek için çağrı
yapmasına rağmen bu programa başvuru olmaması, bu tür programların ancak belirli düzeyde üniversite-sanayi işbirliği altyapısı olduğu takdirde mümkün olacağını, bu kapsamda
da ÜSAMP benzeri yapıların önemini ortaya
koymaktadır. Ayrıca, sanayide istihdam edilen doktoralı araştırıcı sayısını önemli oranda
artırma hedefi olan ülkemiz için bu yapılar, iyi
bir yol olarak da gözükmektedir.
SAM’da 10 Yıl Sonra Süreç Nasıl
Devam Ediyor?
SAM’da sektör talepleri ve katılımlarıyla oluşturulan yeni projelere bakıldığında çok olumlu şeyler söylemek mümkündür. Artık maliyet ve verimlilik odaklı projelerden, yenilikçi
projelere doğru yönelme dikkat çekmektedir. İnovatif süreçler, fonksiyonel malzemeler, fonksiyonel yüzeyler seramik sektöründe
üretilen malzemelere katma değer katmanın
aracı olarak görülmekte ve bu alanda yoğun
araştırmalar yapılmaktadır. Örnekler verecek
olursak: Ortam nemini insan için en konforlu seviyede tutan, mekanlarda klima (enerji)
kullanımını azaltan, zararlı gazları ve kokuları gideren hem estetik, hem fonksiyonlu iç
mekan duvar kaplama seramikleri, estetik ve
konfor açısından ahşap gibi özelliklere sahip
iç mekan yer karoları, kolay temizlenen ve
bakteri barındırmayan seramik yüzeyler, gün
ışığının yönüne ve şiddetine göre renk değiştiren dış cephe seramik kaplamaları ve kendiliğinden renk değiştiren binalar örnekler
arasındadır. Ayrıca, doğanın kendi dengesi
içinde yarattığı çözümleri de seramik yüzeylerde oluşturmak, bir nevi doğayı taklit etmek
de seramik firmalarının ilgi alanındadır. Tıpkı
lotus çiçeği yaprağında olduğu gibi suyun tutunamadığı, top gibi yuvarlanarak tüm yüzey
kirliliklerini de beraberinde götürdüğü kendi
ÜNİVERSİTE - SANAYİ İȘBİRLİĞİ VE YENİLİKÇİLİK
kendini temizleyen seramik yüzeyler örneğinde olduğu gibi. Bu yüzeylerin, halka açık alanlarda susuz ve kokusuz sıvı sanitasyonu sağlamada ve 60ºC sıcaklıkta yağmursuz ortamda
su ihtiyacını havadaki nemden karşılayan Namib Çölü böceği Stenocara gibi susuz alanlarda nemden temiz su üretiminde veya yoğun
sis olan havaalanlarında sisin dağıtılmasında,
kullanım potansiyeli vardır.
Bu örneklerden de anlaşılacağı üzere, geleneksel olarak konuşlandırılan seramik sektöründe en üst düzey bilimsel araştırmalar ve
bunlardan doğan teknolojilerin yeri ve değeri vardır. Önemli olan bunu öngörebilecek
birikime sahip olmaktır. Eğer SAM gibi bir
üniversite-sanayi işbirliği olmasaydı, seramik
sektörünün bunları kendi dinamikleriyle öngörmesi mümkün olmazdı.
SAM’ın sanayi tarafında yarattığı etkiler böyle
iken, akademisyenler tarafında yarattığı etkiler de yadsınamaz. Bu işbirliği, İnsan ve Ar-Ge
altyapısını kullandığı Anadolu Üniversitesi Malzeme Bilimi ve Mühendisliği Bölümü
öğretim üyelerinin de araştırmalarını ağırlıklı
olarak değer üretmek ekseninde kurgulamalarına önayak olmuştur. 7 öğretim üyesi Eskişehir Teknoloji Geliştirme Bölgesi’nde ileri seramik malzemeler alanında faaliyet gösteren 4
adet firma kurmuşlardır ve bu firmalar hatırı
sayılır ihracat yapmaktadır.
Seramik sektörü, riskli bir alan olan Ar-Ge
alanında rekabet öncesi işbirlikleri yaparak
riskleri azaltmanın yanında bir çok bilgiye de
aynı anda sahip olabilmektedir. Ancak, hala
alınması gereken çok yol vardır. Eğer dünya
ölçeğinde rekabet ve sıçrama yapmak, İtalya
ve İspanya gibi güçlü rakiplerle etkin rekabet
sağlanmak isteniyorsa, Ar-Ge ve yenileşime
en az bu ülkeler kadar kaynak ayırmak gerekmektedir. 1.5 milyar Euro cirosu olan sektörün, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi cirosunun
%2’sini Ar-Ge’ye ayırması durumunda yılda
30 milyon Euro Ar-Ge harcaması yapması gerekir. Mevcut halde harcanılan, bu değerin
çok altındadır. Her ne kadar SAM ile Ar-Ge
alanında önemli ilerlemeler sağlandıysa da,
rakiplerle Ar-Ge ve yenileşim rekabeti eşit
şartlarda olmadığı sürece yol almak zor olacaktır. SAM’ın seramik sektörünü bu yönde
de ikna etmesi gerekmektedir.
SAM gibi ÜSAMP kapsamında kurulan diğer 5 merkezin de çoğunluğu kuruldukları
alanlarda üniversite-sanayi işbirliği ile önemli başarılara imza atmışlardır. Ne yazık ki, ülkemizde kamu ve özel sektörün birlikteliğini
sağlayabilecek yasal mekanizmaların olmamasından dolayı ÜSAMP programı 2006 yılında sonlandırılmıştır. Buna rağmen, program
kapsamında kurulan merkezlerin tamamına
yakını, faaliyetlerini çeşitli kimlikler altında
devam ettirmektedir. Merkezlerin mevzuat
kısıtlarına rağmen faaliyetlerine devam etmeleri, üniversite-sanayi işbirliklerinin kuruldukları takdirde ne denli özümsenebileceklerini
göstermesi açısından önemlidir.
Ülkemizde araştırıcı sayısı ve araştırma altyapısı sınırlıdır. Aynı zamanda, araştırmaların
değer üretmesi konusunda iyi durumda olduğumuz söylenemez. Bu nedenle, sınırlı kaynakların en verimli ve etkin kullanımı açısından kurumsal üniversite-sanayi işbirliklerinin
geç olunmadan tesis edilmesi için gerekli yasal
altyapı ve mekanizmaların bir an önce oluşturulması çok önemlidir. Üniversite ve sanayi arasında kırılgan olan ilişkiler ancak bu tür
esnek mekanizmaların oluşturulmasıyla aşılabilir ve sanayi Ar-Ge için talepkar hale getirilebilir. Ar-Ge için talepkar bir sanayi olmadığı
sürece, sanayiye yönelik ne kadar program arz
edilirse edilsin, bu programların gerçek amacına ulaşması zordur. Son olarak, günümüzde
sürdürülebilirlik için yenilikçilik bir koşul olmuş olup, yenilikçilik geriden gelen değil, ön
tepkisel yaklaşım gerektirmektedir.
61
Yenilik
ve
Yenilik ve
e
d
n
i
r
İșbirliklerinde
e
l
k
i
l
r
İșbi
,
t
n
e
t
a
P
Bulușlar,
Patent,
,
r
a
Bulușl
ü
c
ü
G
Rekabet
Gücü
t
e
b
a
Rek
M. Kaan Dericioğlu
GİRİȘ
M. Kaan Dericioğlu üniversite
döneminde Hayri Dericioğlu’nun
yanında 1964 yılında başlayan
çıraklık yıllarının ardından 1970
yılında Patent ve Marka Vekilliğine
başladı. 1970 yılından bugüne kadar
fiilen fikri haklar alanında Patent ve
Marka Vekili olarak çalışan Mehmet
Kaan Dericioğlu, Türkiye’nin
Avrupa Patenti Sözleşmesi’ne üye
olmasından sonra doğal olarak
Avrupa Patent Vekili oldu. DPT
bünyesinde kurulan Patent Kanunu
ve Türk Patent Enstitüsü Kuruluş
Kanunu Hazırlık Özel İhtisas
Komisyonu’nda Raportörlük ve
Başkan Vekilliği yaptı. M. Kaan
Dericioğlu AIPPI - Uluslararası
Fikri Hakları Koruma Birliği,
EPI – Avrupa Patent Enstitüsü,
PEM - Patent ve Marka Vekilleri
Derneği, ICC – Milletlerarası
Ticaret Odası, TÜSİAD Fikri
Haklar Çalışma Grubu, İSO
KATEK- İstanbul Sanayi Odası
Kalite Teknoloji İhtisas Kurulu,
UİG - Ulusal İnovasyon Girişimi
(Sabancı Üniversitesi/TÜSİAD),
TEKNORAMA, TOBB Türkiye
Patent ve Marka Vekilleri Meclisi,
DEİK Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu
üyesidir. Kendisinin patent ve fikri
haklar konularında basılmış çok
sayıda kitabı ve makalesi vardır.
Çeşitli üniversitelerde lisans ve
yüksek lisans dersleri vermiştir.
enilik ve işbirlikleri konusu, doğrudan fikir ürünleri ve özellikle fikir ürünleri kapsamındaki buluşlar, tasarımlar, bilgisayar yazılımları, ticaret sırları ile ilgilidir. Bu çalışmada öncelikle buluşlara ve diğer fikir ürünlerine ve fikir ürünlerinin rekabet gücüne etki yaptığına
örnekler verilerek değinilecek, işbirliklerinde fikir ürünleri üzerindeki hakların nasıl ve ne şekilde paylaşılacağı belirtilmeye çalışılacaktır.
62
Y
Sanayi ile bazı fikir ürünleri arasında doğrudan bağlantı vardır:
Bir fikir ürünü olan buluşlara verilen patentin ölçütlerinden biri “sanayiye uygulanabilir olmak” ölçütüdür. Bu ölçüt patentin yalnız sanayiye uygulanabilir buluşlara verilebileceğini gösterir.
Bir başka fikir ürünü olan “endüstriyel tasarımlar” adından da anlaşılacağı gibi sanayi ile ilgili tasarımları tanımlar.
Sanayi alanındaki üretime ilişkin tüm çalışmalar sonucunda ortaya çıkan ürünün pazarlanması, iyi
seçilmiş bir “marka” ile mümkündür. Bir işletmenin parmak izi niteliğindeki marka, haksız rekabete
karşı açılan bir bayrak olarak da yorumlanabilir.
Fikir ürünleri, işletmelerin öz varlıklarını oluşturan maddesel ve maddesel olmayan varlıklar arasında önemli bir paya ulaşmıştır. Aşağıdaki tablo, maddesel olmayan varlıkların maddesel olan
varlıklar karşısındaki değişimini örneklemektedir:
YENİLİK VE İȘBİRLİKLERİNDE BULUȘLAR, PATENT, REKABET GÜCÜ
Tabloda, maddesel olmayan varlıkların (intangible assets) maddesel varlıklar (tangible
assets) karşısındaki 26 yıllık değişimi gösterilmektedir. İçinde yaşadığımız bilgi çağında,
işletmelerin mal varlıklarının yaklaşık %90
kadarının fikir ürünleri tarafından oluşturulduğu açıktır.
Yeni ürünlerin geliştirilmesi maliyetinin işletmelere geri dönüşünde yeni buluşlarla birlikte, endüstriyel tasarımlar da önemli rol oynar.
Ürünün, teknik özellikleri dışındaki, üç boyutlu şekli ya da iki boyutlu süslemelerini içeren, dış görünüşünü ifade eden “Endüstriyel
Tasarım” yeni buluşların tamamlayıcısı, onların başarısının anahtarıdır.
Araştırma - Geliştirme ya da Araştırma - Teknoloji Geliştirme Faaliyetleri ile Yaratıcılık ve
Fikir Ürünleri Koruması arasında doğal bir
bağ vardır. İnsan gücü, zaman ve para harcanarak yapılan Ar-Ge faaliyetleri, yetenek,
deneyim ve sabır gerektirir. Ar-Ge faaliyetlerinin özendirilmesi, sağlanacak teknik ve
ekonomik desteklere ek olarak, bu faaliyetler ile ortaya çıkan yeniliklerin korunması ile
mümkündür.
Ticaret Sırları, eserler, bilgisayar yazılımları, buluşlar, tasarımlar vb. kavramlar, Ar-Ge
faaliyetlerinin sonucunda ortaya çıkan fikir
ürünleri ile ilgili kavramlardır. Patent veya
Faydalı Model Belgeleri ile korunan buluşlar
ile doğal ve belgeli olarak çoklu yasal koruma-
dan yararlanan endüstriyel tasarımların, açıklanmadan gizli kaldığı sürece korunan ticaret
sırlarının ve her alanda kullanılan bilgisayar
yazılımlarının sanayinin rekabet gücüne doğrudan etkisi söz konusudur. Bu fikir ürünleri
ve sahiplerini tanıtan markaların pazar paylarını değerlendirilerek oluşturulan rekabet gücünü gözlemlemek mümkündür.
Ar-Ge faaliyeti sonucunda oluşturulan yeni
fikir ürünlerinden olan buluşlar, bir işletmenin Pazar Değeri’ni doğrudan etkiler. Pazar
Değerleri sıralamasında ilk sıralarda yer alan
işletmelerin, yıllık Ar-Ge harcamalarının da
yüksek olduğu, en çok buluş yapan ve patent
alan işletmeler sıralamasında da ön sıralarda
oldukları görülür.
Tablo 1’de, yaklaşık 100 Milyar US $ pazar değeri olan bazı şirketlerin Ar-Ge harcamaları, patent sayıları, pazar değerleri,
marka değerleri ele alınmış, tabloda farklı yıllardaki sayılar verilerek karşılaştırma yapılması amaçlanmıştır.
Son ekonomik krizin şirketlerin pazar değerlerini önemli ölçüde etkilemesine karşın, marka
değerlerinde önemli bir değişim olmamıştır.
Örneğin “General Elektrik” şirketinin 2007
yılında 358 Milyar US $ olan pazar değeri
89 Milyar US $ lık bir değere düşmüş, ancak
marka değeri çok az değişmiş, üç yıllık bir sürede patent ve tasarım sayısı toplamı2 3.000
artarak 30.000’e yaklaşmıştır. Ar-Ge harca-
1 http://www.1000ventures.com/products/
demo_NEW_BUSINESS_MODELS_Ten3_
Minicourse.pdf
2 Birleşik Devletlerde Patent ve Tasarım
tek veri tabanında yer aldığı için bunların
toplam sayıları değerlendirilmiştir.
63
M. KAAN DERİCİOĞLU
maları 2003 ve 2007 yıllarına ait olduğu için
krizin bu alanı ne kadar etkilediği 2009 sayıları açıklandığı zaman görülecektir.
karıda belirtilen sayıların yüksekliği uluslararası rekabet gücünün göstergesidir.
Tablo 2 ve 3’te Türkiye’nin 500 büyük sanayi
kuruluşlarından ilk 10 kuruluş 2006 ve 2008
yılları itibariyle değerlendirilmiş, elde edilebilen ARGE harcamaları, Patent, Faydalı Model Başvuruları, Tasarım ve Marka Tescil sayıları bu iki tabloya eklenmiştir.
Türkiye’nin lideri durumundaki ARÇELİK’in
Avrupa Patent Ofisi patent veri tabanındaki
1.7373 ve Türk Patent Enstitüsü patent veri
tabanındaki 4574 olan patent başvurusu ve
160 olan tasarım tescili sayıları karşısında, yu-
TABLO: 1 - Ar-ge Harcamaları, Pazar Değerleri, Patent Sayıları, Marka Değerleri
Șirket
Ar-Ge
Harcamaları
2003
$M
Ar-Ge
Harcamaları
2007
$ M8
Patent ve
Tasarım
Sayıları
2006
(US)5
Patent ve
Tasarım
Sayıları
2009
(US)6
Pazar
Değeri
2007
$ Bil7
Pazar
Değeri
2009
$ Bil10
Marka
Değeri
2006
$ Bil8
Marka Değeri
2009
$ Bil9
27
GENERAL ELECTRIC
2.7008
3009
26878
29764
358.98
89.87
48.907
47,777
56,647
Sıra
200910
49
MICROSOFT
4.249
7121
5692
12496
275.85
143.58
56.925
33
PFIZER
6.504
8089
3342
3646
179.97
83.03
9.591
-
45
INTEL
3.977
5755
12479
17609
114.53
70.86
32.319
30,636
11
IBM
4.614
5754
44894
57000
139.92
123.47
56.201
60,211
24
COCA-COLA
1.400
-
870
943
108.08
94.55
67.000
68,734
41
PEPSICO
-
-
11
-
103.42
94.55
12.690
13,706
Derleyen: M. Kaan DERİCİOĞLU, Kasım 2009
Yenilik ve İșbirlikleri
Ar-Ge faaliyetinin öneminin, Türk Sanayinin dışa açılması ile kendini hissettirdiği söylenebilir. Yurt dışına satılacak bir sanayi ürününün, mevcutlarla rekabet edebilmesi için, “yeni/özTABLO: 2 - TÜRKİYE’NİN 500 BÜYÜK SANAYİ KURULUȘU - 2006
Patent ve Faydalı Model, Endüstriyel Tasarım, Marka Sayıları (Aralık 2007)
Üretimden
Satıșlar
Sırası
Kurulușlar
Üretimden Satıșlar
Net (TL)
ARGE
Harcamaları (TL)
2006
Patent ve
Faydalı Model
Bașvuruları12
Endüstriyel
Tasarım
Tescilleri12
Marka Tescilleri12
1
TÜPRAȘ-TÜRKİYE PETROL
RAFİNERİLERİ A.Ș.
18.673.722.100
-
-
-
8
2
FORD OTOMOTİV SANAYİ
A.Ș.
5.605.701.061
75.501.663
54
35
26
3
EÜAȘ ELEKTRİK ÜRETİM
ANONİM ȘİRKETİ GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
3.954.375.080
-
-
-
-
4
TOYOTA OTOMOTİV
SANAYİ TÜRKİYE A.Ș.
3.942.941.943
-
3 - Toyota
Jidosha
5
OYAK-RENAULT
OTOMOBİL FABRİKALARI
A.Ș.
3.900.653.598
-
2
2
(Renault S.A.S.)
31
6
ARÇELİK A.Ș.
3.825.143.916
68.640.000
(48.000.000 USD)
293
112
325
7
EREĞLİ DEMİR VE ÇELİK
FABRİKALARI T.A.Ș.
3.458.649.822
-
1
1
26
8
VESTEL ELEKTRONİK SAN.
VE TİC. A.Ș.
3.068.966.817
-
6
18
61
9
TOFAȘ TÜRK OTOMOBİL
FABRİKASI A.Ș.
2.672.941.532
168.519.000
13
10
112
10
AYGAZ A.Ș.
2.495.107.422
1.747.000
22
40
277
3 (http://ep.espacenet.com)
4 (http://online.turkpatent.gov.tr)
5 Kaynak: US Patent and Trademark Office
6 Kaynak: US Patent and Trademark Office
7 Forbes The Global 2000, 29.03.2007
8 Interbrand, Best Global Brands 2006
GE 3.4 $ BIL in 2005 GE_R&D_
EXPENDITURES
9 Interbrand, Best Global Brands 2009,
www.interbrand.com
10 http://www.forbes.com/lists/2009/18/
global-09_The-Global-2000_MktVal.html
11 http://spectrum.ieee.org/images/nov08/
images/nov08_rnd_table.pdf
12 Kaynak: TPE
64
Derleyen: M. Kaan DERİCİOĞLU, Ocak 2008
2 - Toyota Otomotiv
81 - Toyota Jidosha
YENİLİK VE İȘBİRLİKLERİNDE BULUȘLAR, PATENT, REKABET GÜCÜ
TABLO: 3 - TÜRKİYE’NİN 500 BÜYÜK SANAYİ KURULUȘU - 200813
Sıra No
Kurulușlar
Üretimden Satıșlar
Net (TL)
ARGE
Harcamaları (TL)
2008 (İMKB)
Patent ve
Faydalı Model
Bașvuruları14
Endüstriyel
Tasarım
Tescilleri14
Marka Tescilleri14
1
TÜPRAȘ-TÜRKİYE PETROL
RAFİNERİLERİ A.Ș.
27.732.867.295
-
-
-
8
2
EÜAȘ ELEKTRİK ÜRETİM
ANONİM ȘİRKETİ GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
6.249.112.724
-
-
-
-
3
FORD OTOMOTİV SANAYİ
A.Ș.
6.006.491.811
112.123.487 TL
105
42
29
4
EREĞLİ DEMİR VE ÇELİK
FABRİKALARI T.A.Ș.
5.014.572.054
-
1
1
30
5
OYAK-RENAULT
OTOMOBİL FABRİKALARI
A.Ș.
4.710.974.763
-
2
-
31
6
TOFAȘ TÜRK OTOMOBİL
FABRİKASI A.Ș.
4.184.361.976
12.324.000 TL15
16
10
119
7
ARÇELİK A.Ș.
4.068.892.569
54.517.000 TL
457
160
392
8
İÇDAȘ ÇELİK ENERJİ
TERSANE VE ULAȘIM
SAN. A.Ș.
3.828.300.738
-
-
1
6
9
HABAȘ SINAİ VE TIBBİ
GAZLAR İSTİHSAL
ENDÜSTRİSİ A.Ș.
3.476.676.147
-
-
-
47
10
AYGAZ A.Ș.
3.279.709.953
-
27
41
307
Derleyen: M. Kaan DERİCİOĞLU, Ocak 2008
gün”, “kaliteli”, “çevreye zarar vermeyen”, vb.
niteliklerinin yanında “ekonomik” olması da
gerekmektedir. Ekonomik bir sanayi ürününü üretebilmek, ciddi bir Ar-Ge faaliyeti gerektirir. Rakip ürünlerin mevcut özelliklerini
sağlamanın yanında, yeni özelliklerin de yaratılması zorunludur.
Türkiye’nin ulusal gelir düzeyini artırabilmesi için, teknolojiyi yaratan ve ürettiği yeni
ürünleri, zor koşullu bir rekabet ortamı olan
uluslararası pazarlarda satabilen şirketlere gereksinimi vardır. Ar-Ge alt yapısını zor koşullarda oluşturan ve bunun meyvelerini toplamaya başlayan, Arçelik vb. Türk şirketleri ele
alındığında, bu şirketlerin bir başlangıç örneği
olduğu, Ar-Ge faaliyeti yapan ve bunu ürünlerine uygulayan bu tür şirketlerin sayısının
artırılması gerektiği ortaya çıkmaktadır.
Bu tür şirketlerin oluşturulmasında planlanacak Ar-Ge faaliyetinin nasıl olması gerektiği
ve nasıl işbirliklerine gerek duyduğu konusunda bir örnek, IBM şirketi tarafından hazırlanan ve 2004 yılında yayınlanan “Innovation
Policy” adlı çalışmadır16.
Tablo 4 yenileşimin17 değişimini göstermektedir.
Tablo 4’teki veriler; bağımsızdan birbirine
bağlıya, tek disiplinden çoklu disipline, yerel Ar-Ge takımlarından küresel 24 saat 7
TABLO: 4 - E-İș Altyapısı ve Sürecine Dayalı Değișen Yenileșimin Yapısı
ÖNCE
SONRA
Buluș
Yenileșim
Doğrusal yenilik modeli
Dinamik yenileșim modeli
Tahmini talep olușturmak
Talebi anlamak ve karșılamak
Bağımsız
Birbirine bağlı
Tek disiplin
Çoklu disiplin
Ürün fonksiyonları
Müșteri değeri
Yerel Ar-Ge takımları
Küresel 24/7 Ar-Ge takımları
13 http://www.iso.org.tr/tr/web/
BesYuzBuyuk/Türkiye-nin-500-BuyukSanayi-Kurulusu--ISO-500-raporununsonuclari.html
14 Kaynak: TPE
15 Tofaş Web Sitesinde bu rakam
180.000.000 TL dir.
16 http://unpan1.un.org/intradoc/groups/
public/documents/APCITY/UNPAN021485.
pdf
17 Türk Dil Kurumu İnovasyon için
yenileşim sözcüğünü önermiştir.
65
M. KAAN DERİCİOĞLU
gün çalışan Ar-Ge takımlarına geçiş yapısını
açıklamaktadır.
Tablodaki, buluştan yenileşime geçiş rekabet
gücü kazanılması için bir yol haritası gibidir.
“Ülkelerin ve işletmelerin rekabet yarışındaki
başarısı inovasyona bağlı... Gayrisafi yurtiçi
hasılanın yükseltilmesinde ana belirleyici verimlilik. Verimlilik artışının %80’i ürün, süreç ve organizasyonel yenileşimden kaynaklanır... Avrupa Komisyonu”18
Şirin Elçi, söz konusu sunuşunda kümelerin,
yenileşimi tetikleyen faktörlerin en önemlilerinden olduğunu belirtmiştir. Rekabetçilik,
artan büyüme, karlılık ve yenileşim, bilginin
ekonomik değere ve toplumsal faydaya dönüştürülmesi anlamında, istihdam amaçları
için en önemli araç olarak vurgulanmıştır.
Kamu-üniversite-özel sektör işbirliğine ilişkin
olarak, adı geçen sunuşta belirtilen üçlü sarmal, bu konuyu iyi özetlemektedir.
• Kamu, kolaylaştırıcı, yeri geldiğinde liderdir; yenileşim için gerekli ortamı yaratır.
• Üniversiteler;
bölgedeki işletmelerin ihtiyaçları doğrultusunda insan gücü yetiştirir;
bilgi üretme ve yaymada aktif rol üstlenir;
araştırma faaliyetlerini bölgenin ihtiyaçlarına
göre şekillendirir;
araştırma sonuçlarını bölgedeki yenileşimci firmaların sayısını artıracak şekilde
ticarileştirir.
• İşletmeler;
faaliyetlerini yenileşimle rekabet gücü kazanma yolunda artırır;
diğer işletmelerle, üniversiteyle, kamu kurumlarıyla işbirliğini güçlendirir.
18 Şirin ELÇİ, İnovasyon ve Kümelenme,
OSB Yöneticileri Eğitim Toplantısı, Hatay, 1
Kasım 2008
19 Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin
Desteklenmesine İlişkin Uygulama ve
Denetim Yönetmeliği, Resmi Gazete: 31
Temmuz 2008 - Sayı: 26953
66
Kamu-üniversite-özel sektör işbirliklerinde,
Ar-Ge faaliyeti sonucu ortaya çıkan yeniliklerin paylaşımı nasıl olacaktır? Bu soru önemlidir. İşbirlikleri kapsamında ortaya çıkarılan
yenilikler nasıl ve kim adına korunacaktır?
Gerek buluşun gerekse yenileşimin korunması
genellikle patent veya faydalı model belgeleri
ile olmaktadır. İşbirlikleri olduğu için ortamda
birden çok kişi veya kuruluş söz konusudur.
Kişi veya kuruluş sayısının birden çok olması
sözleşmeleri öncelikli konuma getirmektedir.
TÜBİTAK Kanunu:
“Geri kalan haklar yönetmelikler ve anlaşmalar ile belirtilir. MADDE 21 - (Değişik:
5376 - 29.6.2005 / m.7) Türkiye Bilimsel
ve Teknolojik Araştırma Kurumu tarafından yürütülen projelerin gerçekleştirilmesi sırasında ortaya çıkan eser, buluş, endüstriyel
tasarım, entegre devre topografyaları ve teknik bilgi gibi her türlü fikri ürün üzerindeki
haklar Kuruma aittir.”
“Kurumun taraf olduğu sözleşmelere dayanarak yürütülen projelerin gerçekleştirilmesi sırasında ortaya çıkması muhtemel
fikri ürünler üzerindeki haklar sözleşmeyle
düzenlenir.”
“Kurum, elde edilen patent ve buluşlar ile ilgili olarak üretim ve satış yapabilir. Kuruma
ait fikri hakların ekonomik olarak değerlendirilmesi sonucunda elde edilecek gelirin en fazla yüzde ellisi yönetmelikle belirlenecek usul
ve esaslar çerçevesinde fikri ürün sahibine
verilir.”
TÜBİTAK Kanunu’nun 21 inci maddesine göre, TÜBİTAK tarafından desteklenen
projelerde ortaya çıkacak fikir ürünlerinin
sahibi TÜBİTAK olacaktır. Ancak, buluş konusunun ticarileştirilmesi aşamasında
TÜBİTAK’ın söz konusu fikri ürün üzerindeki
haklarını sözleşme ile devretme yetkisi vardır.
Ayrıca önceden sözleşme yapılmış projelerde
sözleşme hükümleri uygulanacaktır. Buradan
ortaya çıkan yorum, sözleşme hükümlerine
göre, projelerde ortaya çıkacak fikir ürünlerinin sahibi sözleşmelerle belirlenir.
31.07.2008 tarihli Ar-Ge Yönetmeliği’nde
Ar-Ge Projesi Tanımı içinde “sonuçta doğacak fikrî mülkiyet haklarının paylaşım esasları
tespit edilmiş” ifadesi ile sözleşme koşulları kişilere bırakılmıştır.19
Fikir ürünleri konusunda ve her aşamadaki
işbirliklerinde mutlaka sözleşme yapılması ve
bu sözleşmelerde hakların nasıl paylaşılacağının belirtilmesi gereklidir.20
YENİLİK VE İȘBİRLİKLERİNDE BULUȘLAR, PATENT, REKABET GÜCÜ
Bazı sözleşme başlıkları aşağıda gösterilmiştir.
Bu sözleşmeler her somut olaya göre, tarafların
katkıları göz önüne alınarak ve hakların dağıtımında bir denge kurularak düzenlenmelidir.
GE R&D Expenditures
Gizlilik Sözleşmesi
Hizmet Sözleşmesi
İş Görüm Sözleşmesi
İşbirliği veya Ortak Çalışma Sözleşmesi
Ortaklık Sözleşmesi
Ortak Girişim Sözleşmesi
Kira Sözleşmesi
Lisans Sözleşmesi
Danışmanlık Sözleşmesi
Fason Üretim Sözleşmesi
Ziyaretçi veya İş Görüşmesi Gizlilik Sözleşmesi
Teknoloji Transferi Sözleşmesi
Marka Lisans veya Devir Sözleşmesi
Patent Lisans veya Devir Sözleşmesi
Tasarım Lisans veya Devir Sözleşmesi
Mali Hak Ruhsat veya Devir Sözleşmesi
http://spectrum.ieee.org/images/nov08/images/nov08_rnd_table.pdf
KAYNAKLAR
Vadim Kotelnikov, Founder, Ten3Business
e-Coach, www.1000ventures.com
US Patent and Trademark Office Patent
Veri Tabanı
European Patent Office Patent Veri Tabanı
http://www.forbes.com/lists/2009/18/global09_The-Global-2000_MktVal.html
İstanbul Sanayi Odası 500 Büyük Sanayi
Kuruluşu http://www.iso.org.tr
Stephen W. Braim, Innovation Policy, A
Corner Stone of e-Business, Government
Programs Executive, IBM Asia Pacific
Şirin Elçi, İnovasyon ve Kümelenme, OSB
Yöneticileri Eğitim Toplantısı, Hatay, 1 Kasım 2008
M. Kaan Dericioğlu, Üniversite Öğretim
Elemanlarının Buluşları Yasal Alt Yapı ve
Yorumlar, Türkiye Kimya Derneği, İnovasyon Dergisi Sayı 2 (yayın aşamasındadır).
M. Kaan Dericioğlu, Fikir Ürünleri ve Örnekleri, Türkiye Kimya Derneği, İnovasyon
Dergisi Sayı 1.
20 M. Kaan DERİCİOĞLU, Fikir Ürünleri ve
Örnekleri, Türkiye Kimya Derneği İnovasyon
Dergisi Sayı 1
Forbes The Global 2000
Interbrand, Best Global Brands
67
Y
G
T
A
ı
Uluslararası
ATGY
s
a
r
a
r
a
Ulusl
r
e
l
l
e
d
o
M
n
i
ç
İ
İșbirlikleri
İçin
Modeller
İșbirlikleri
n
a
n
ı
l
A
l
e
d
o
M
Yaratan
ve Model Alınan
Yaratanve
Bir
Program:
BirProgram:
EUREKA
EUREKA
Mahmut Kiper
1984 yılında ODTÜ Metalurji
Mühendisliği Bölümü’nden mezun
oldu. Sırasıyla, ETİBANK,
KOSGEB ve TÜBİTAK’da çalıştı.
Halen Türkiye Teknoloji Geliştirme
Vakfı’nda görev yapmaktadır.
2004-2007 yılları arasında
EUREKA Türkiye Ofisi Yöneticisi
ve Ulusal Proje Koordinatörü olarak
bu programda görev aldı.
Araştırma-Teknoloji Geliştirme
ve İnovasyon ile ilgili diğer pekçok
ulusal ve uluslararası program ve
projede de yer aldı.
Yayınlanmış üretim ekonomisi için
‘Sanayi ve Teknoloji Politikaları’
ve ilk dönem sanayi gelişiminin
anlatıldığı ‘Artık Paydos’ isimli
kitapları ile çok sayıda makale ve
teknik raporu mevcuttur. Birçok
yayının koordinatörlüğünü ya da
editörlüğünü üstlenmiştir.
Değişik dönemlerde Metalurji
Mühendisleri Odası Başkanlığı,
Türk Mühendis ve Mimar Odaları
Birliği Yönetim Kurulu ve Yüksek
Onur Kurulu Üyeliği görevlerinde
bulunmuştur.
[email protected]
Giriș
Y
eni(likçi) Ekonomi ya da Bilgi Ekonomisi için en temel gereklerden biri ulusal, bölgesel ya
da küresel ölçekte bilginin yaratılma ve yayınımı için, uygun Araştırma-Teknoloji Geliştirme ve Yenileşim (ATGY) ortam ve sistemlerinin yaratılmasıdır.
Günümüzde ATGY süreçlerinin geçmişteki doğrusal yenileşim sisteminden oldukça farklı özellikler gösterdiği görülmektedir. Doğrusal olmayan, evrimsel ya da kaotik yenileşim sistemi olarak
adlandırılan bu yeni yaklaşımda, problem tesbitinden başlayarak ilgili tüm tarafların yer aldığı
oldukça karmaşık sosyal işbirliği ağyapılarında çözümler gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Bu
yapılardaki değişimin; eskinin disipliner etkileşiminden disiplinlerarası hatta disiplinlerüstü işbirliklerine, üniversite-sanayi-devlet ilişkilerinde doğrusal ve dolaylı ilişki düzeninden bir arada
ve birbirlerini ortaklıklar yaratmak için evrimleştirmeye çalışan üçlü sarmala (Etzkowitz, Leydesdorf, 1995) ve bilgi üretim yaklaşımı olarak da akademik ortamın kalite kontrolü boyutundan sosyal beklentilerin karşılanabilirliğine doğru evrildiği gözlenmektedir.
Hemen tüm ulusal ve uluslararası uygulama ve programlar da bu değişime ayak uydurmaya
çalışmaktadır.
Avrupa’nın başlıca ATGY işbirliği programları da belirtilen bu yeni yaklaşımlardan çok fazla etkilenmiştir ve gelişmelerle bütünleşmeye çabalamaktadır.
Bu kapsamda en dikkate değer işbirliği platformlarından biri de EUREKA programıdır. Başta AB’nin teknoloji platformları olmak üzere diğer pek çok uygulama, program ve projede
EUREKA’nın bazı sistem tasarımlarının ve çözümlerinin örnek alındığı görülmektedir.
Bu çalışmada, anılan program bu özellikleriyle değerlendirilmeye çalışılacaktır.
Doğrusal Yenileșim Sistemi
II. Dünya Savaşı ve sonraki 40-45 yıllık bir dönemde ATGY süreçleri için farklı bir evre gözlenir. Savaş süresince savaşan ülkelerin üniversite laboratuvarlarında, özellikle de ABD üniversitelerinde savaş stratejilerini önemli ölçüde değiştiren ve etkileyen çalışmalar ve buluşlar
yapılmıştır.
68
ULUSLARARASI ATGİ İȘBİRLİKLERİ İÇİN MODELLER YARATAN VE MODEL ALINAN BİR PROGRAM: EUREKA
Savaş döneminde daha çok güdümlü, temel
araştırmaların ve devlet fonlarıyla desteklenen projelerin ağırlıkta olduğu misyon odaklı (mission oriented) bir sürecin egemenliği
vardır.
II. Dünya Savaşı süresince başarılı olmuş bu
‘üniversite kökenli araştırma’ yaklaşımının savaş sonrasında da 1990’ların ilk yarısına kadar
egemenliğini sürdürdüğü görülür.
Bu süreçte, üniversitelerde giderek kurumsallaşan temel araştırma boyutunun ve araştırma
çıktılarının ekonomik refah ve gelişmeye katkısı ile ilgili en önemli dokümanlardan biri,
hemen II. Dünya Savaşı sonrası, 1945’de Bilimsel Araştırma ve Geliştirme Kurumu Başkanı ve ABD Başkan Danışmanı Vannevar
Bush’un, dönemin ABD Başkanı Franklin
Roosevelt’in isteği üzerine yazdığı ama onun
ölümü üzerine göreve gelen Harry Truman’a
sunduğu ‘Science-The Endless Frontier’
(Bilim-Sonsuz Sınır) başlıklı raporudur. Tüm
dünyada fikir ve model gelişimi açısından çok
önemli olan bu dokümanın başlığına oturan
‘sonsuz sınır’ kavramı ‘emin olunmuş bir özgürlük ve otonomi’yi vurgulamaktadır. (Vannevar, 1945)
Otonomiden kastedilen ise, bilim ve bilim
adamının kendi kurallarını koyması, bilimi
başta toplumsal denetim ve politik gündem
olmak üzere dış dünyadan ayıran bir vakum
ortamında bilimsel çalışmaların sürdürülmesidir. Bu doküman yaygın olarak kullanılan ismiyle ‘yenileşimde doğrusal model’in dayandığı önemli bir kaynak ta sayılmaktadır.
Temel
Araștırma
Uygulamalı
Araștırma
Geliștirme
Üretim ve
İșletme
Doğrusal Yenileșim Modeli
Temel araştırmadan ekonomik büyümeye giden bu doğrusal ilişki içinde bilginin asıl
kaynağı olan üniversitelerde daha çok temel
araştırmalar yapılmakta ve ‘Mode-1 Bilgi Üretimi’” (Gibbons et al. 1994) olarak adlandırılan bu disipliner ve kalite kontrolün gene akademik camia içinde yapıldığı araştırmalar ile
bunların çıktıları, doğrusal yenileşim sisteminin kompartımanlar şeklindeki sıralı yapısının
da ilk kısmını oluşturmaktadır.
Doğrusal yenileşim sisteminin ikinci kompartımanında, bu temel araştırma çıktılarını uygulamalara çevirmek üzere kamu ya da büyük
şirketlerin araştırma merkezlerinde yapılan
uygulamalı araştırmalar yer almaktadır. Bu
tür araştırmaların yoğunlukla jenerik ve öncü
alanlarda yoğunlaştığı görülmektedir.
Bu sürecin üçüncü evresi olarak da genellikle
KOBİ ölçekli işletmelerin rekabet üstünlükleri için önemli olan ve daha az zaman ve bütçe
gerektirdiği için kendi bünyelerinde de yapabildikleri pazara yakın ‘geliştirme’ çalışmaları
yer almaktadır.
Kuşkusuz bu doğrusal ATGY süreçlerinin sınırları çok keskin ve belirgin değildir. Ancak,
belirtildiği gibi 1990’ların ikinci yarısına kadar
bu tür bir yaklaşımın geçerli olduğu ve uluslararası ATGY işbirliği yapılanmalarında da bu
kavramsal yapının hakimiyeti görülmektedir.
Özellikle Avrupa işbirliği yapılanmalarında
anılan dönemler için bu yaklaşım daha bariz
kendini göstermektedir.
Doğrusal Yenileșim Sistemi’ne Göre
Șekillenmiș Avrupa İșbirliği Programları
Sanayi devrimini tetikleyen en önemli unsurlardan olan çelik ve onun üretim girdilerinden
kömür ile ilgili ortak kararlara ulaşmak üzere
kurulan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu
(AKÇT), AB’ye giden sürecin en belirleyici
ve sürükleyici ögelerinden biri olmuştur. Bu
yapı ayrıca, bu alanda gerçekleştirilen bilimsel
ve teknik araştırmalara da öncülük etmiştir.
Daha sonra 1954’de kurulan The Centre Europeen Recherche Nucleaire (CERN)
nükleer fizik alanındaki temel araştırmalara
odaklanmıştır.
Bu süreçte ayrıca Avrupa ve ABD arasındaki
teknoloji açığının kapatılması ve Avrupa’dan
ABD’ye bilim adamı göçünün tersine çevrilmesi üzerine tartışma ve arayışların yoğunlaştığı gözlenmektedir.
Bu amaçla 1960’larda bazı ‘büyük proje’lerde
işbirliği için arayış ve çalışmalar artmıştır. O
dönemin en bilinen ve hatırlanan projesi
‘Airbus’ uçak üretimidir. Avrupa’da uçak üretimi yapan ülke hükümetleri arasındaki görüşmelerin ardından, Fransa ve Almanya ile
69
MAHMUT KİPER
başlayan konsorsiyuma sonradan İngiltere ve
İspanya’da dahil olmuş ve ilk Airbus 1969’da
Paris Airshow’da görücüye çıkmıştır. Bugün
ABD-Boeing’in en büyük rakibi olan AB’nin
Airbus öyküsü böyle başlamıştır.
Bahsedilen doğrusal yenileşim yaklaşımının
en kuvvetli olduğu bir süreçte, 1967’de yayınlanan ‘Marechal Raporu’nun birçok önemli
alanda Avrupa bilimsel işbirliği önermesine
uygun şekilde, COST (Cooperation europeenne dans le domaine de la recherche scientifique et technique) Programı 1971’de hayata
geçmiştir.
COST web sitesinde1 bu programın ana karakteri şöyle vurgulanmaktadır; ‘COST faaliyetleri toplumsal yarar odaklı, rekabet öncesi ve temel faaliyetleri kapsar. COST rekabet
dışı araştırmalar ve teknik normlar oluşmadan önceki araştırmalarda güç kazanmayı
hedefler.’
Bu özellikleriyle COST programını, yukarıdaki doğrusal yenileşim çizelgesinde ‘Temel
Araştırma’ kompartımanına yerleştirmek
mümkündür.
Ardından 1974 yılında Avrupa’daki bilimsel
araştırmalarda uluslararası işbirliği için Avrupa Bilim Vakfı’nın (European Science Foundation) kurulduğu görülmektedir.
Avrupa Ar-Ge işbirliği programları ve politikaları içinde günümüzde en bilinen ve etkili
uygulama olarak göze çarpan Çerçeve Programlarınin ilki (FP 1) 1984’de beş yıllık bir
dönem için devreye alınmıştır. Doğrusal yenileşim çizelgesinde bu programın -özellikle
doğrusal yenileşim sistemi dönemine denk gelen ilk üç çerçeve programı için- uygulamalı
araştırmalar kompartımanına uygun düştüğü
görülmektedir.
Bundan hemen bir yıl sonra da Avrupa’nın
Pazara Yakın Ar-Ge İşbirliği ve Yenileşim Ağı
olarak nitelenen EUREKA’nın kurulduğu
görülür. Bu özellikleriyle EUREKA, doğrusal
modelde ‘geliştirme’ skalasına oturmaktadır.
1 www.cost.esf.org
2 www.eurekanetwork.org
70
Etki değerlendirme konusunda öne çıkmış
bir isim olan ve EUREKA Programı ile ilgili bir çok değerlendirmeyi de gerçekleştiren
Prof. Luke Georghiou tüm bu programların
ağırlıkla kendi dünyalarında ve gerek birbirlerinden ve gerekse de sanayi ve teknoloji politikalarından oldukça kopuk şekilde yürütüldüğünü vurgulamaktadır (Georghiou, 2001).
Bu durum, yukarıda vurgulanan doğrusal yenileşim sistemi ruhu ve işleyişi ile de uygun
düşmektedir.
Kısaca EUREKA
EUREKA belirtildiği gibi, Avrupa’nın sanayi
verimliliğinin ve rekabetçiliğinin artırılması
için pazar odaklı, kısa sürede ticarileşebilecek
ürün ve süreçlerin geliştirilmesine yönelik projelerin desteklendiği, uluslararası işbirliği platformudur. 1985 yılında Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 18 ülke ve Avrupa Birliği’nin
katılımıyla kurulan EUREKA, o tarihten bu
yana 2500’den fazla Ar-Ge projesinin desteklenmesini ve 25 Milyar Avro’nun üzerinde Ar-Ge hacmi yaratılmasını sağlamıştır. Bu
projelerde yaklaşık %40’ı KOBİ olmak üzere,
değişik büyüklüklerde sanayi kuruluşlarından,
üniversitelerden ve araştırma kurumlarından
11.000’in üstünde katılımcı yer almıştır. 2009
itibariyle, 1.3 milyar Euro büyüklüğünde 722
yürüyen projede 1174 KOBİ, 476 büyük şirket, 491 araştırma kuruluşu, 459 üniversite ve
40 kamu kurumu olmak üzere 2640 kuruluşun işbirliği yaptığı açıklanmaktadır.2
Mevcut işleyişi ile EUREKA;
Yenileşimci projeler olarak tanımlanan ikili ve çoklu işbirliği projeleri ile kısa zamanda
ticarileşebilecek ürün, süreç ve hizmetlerin
geliştirilmesini,
Şemsiye programları (umbrella) aracılığıyla
stratejik öneme sahip teknoloji alanlarında,
ülkeler arasında yakın işbirliği sağlanmasını
ve ikili ve çoklu projeler yaratılmasını,
Kümeler aracılığıyla Avrupa’daki sektör liderlerinin uzun vadeli Ar-Ge işbirlikleri oluşturmasını ve böylece rekabet öncesi araştırma
ortaklıklarının kurulmasını,
EUROSTARS programı ile de yüksek teknolojili KOBİ’lerin Ar-Ge projelerinin, AB
fonlarından da pay alacak şekilde daha hızlı
ve avantajlı bir şekilde desteklenmesini
hedeflemektedir.
ULUSLARARASI ATGİ İȘBİRLİKLERİ İÇİN MODELLER YARATAN VE MODEL ALINAN BİR PROGRAM: EUREKA
Halen ülkemizin de aralarında bulunduğu 38
ülke ve Avrupa Birliği EUREKA üyesidir.
EUREKA’nın yasal statüsüne bakıldığında,
AB’nin merkezi konumundaki Belçika’da
bu ülke yasalarına göre kurulmuş bir dernek
statüsünde olduğu görülmektedir. Brüksel’de
yer alan EUREKA Genel Sekreterliği çekirdek bir kadro ile bu yapının sekreteryasını üstlenmiştir. Üye ülkelerin GSMH’leriyle orantılı olarak ödedikleri aidatlarla ana faaliyetler
sürdürülmektedir.
Bu profesyonel ve sürekli merkezi yapı dışında, yönetim ve yürütme hiyerarşik sistemi
şöyledir:
EUREKA üyesi ülkelerden gönüllülük esasına göre, Haziran ayında bir önceki Dönem
Başkanı ülkeden teslim alınan “Dönem Başkanlığı” 1 yıl süreyle sürdürülür ve bir sonraki
Haziran ayındaki son toplantıda bir başka ülkeye devredilir . Türkiye’de, 1998-1999 arası başarılı bir ‘Dönem Başkanlığı’ yapmıştır.
EUREKA’nın Hiyerarşik Birimleri:
Bakanlar Konferansı (MC)ve Parlamenterler
Grubu (IPG)
Bir yıl Bakanlar Konferansı bir yıl Parlementerler Grubu toplantısı olarak, genellikle
Haziran ayındaki son dönem toplantısında
gerçekleştirilir.
Üst Düzey Grup (HLG)
Her dönem 3-4 toplantı yapılır.
Ulusal Proje Koordinatörleri (NPC)
Her dönem 4 toplantı yapılır.
Ayrıca, her ülke kendi bünyesinde EUREKA
projelerini ve faaliyetlerini yürütmek üzere
EUREKA ofisi kurmuştur. Türkiye’de bu süreç TÜBİTAK bünyesinde yürütülmektedir.
EUREKA Yönetim Sistemi
Yukarıda anlatılan EUREKA işleyişi ve hiyerarşik EUREKA birimleri bu platformun en
güçlü yönlerinden biridir. Bakanlar ve Parlamenterler toplantısı ile ana hedef, EUREKA konusunda en üst düzeyde bir farkındalık yaratmak ve programla ilgili beklenti ve
karar süreçlerinde güçlü bir desteği arkasına
alabilmektir.
Her ülke, Üst Düzey Grup (HLG) temsilcisini genellikle ulusal ATGİ politikalarında etkili ve bu yöndeki gelişmelere oldukça aşina
olan kişiler arasından seçmektedir. Böylece
HLG toplantısı ve ağyapısı Avrupa ve dünyadaki gelişmelerle ilgili zengin tartışmaların
yapıldığı ve EUREKA için hayati kararların
alındığı üst düzey bir politika forumu olarak
çalışmaktadır.
Ulusal Proje Koordinatörleri (NPC)platformu
ise bir alt seviyede, ağırlıkla teknik ve taktiksel çalışmaların detaylandırıldığı, proje işbirliği
ve süreçlerinin kotarıldığı ve HLG seviyesine
de gelişmelerle ilgili oldukça önemli önerilerin getirildiği bir düzlemdir. Her ülkenin Ulusal proje Koordinatörü’nün genellikle o ülke
EUREKA ofisi faaliyetlerinden de sorumlu olduğu görülmektedir.
Bu yapılanma EUREKA’nın, gelişmeleri hızla kavrayabilmesine olanak veren ve değişimler karşısında gerekli önlemleri almasını ve
stratejileri oluşturmasını sağlayan en önemli
unsurlarındandır.
ATGY Süreçlerindeki Gelișmeler
Karșısında EUREKA
Daha önce de bahsedildiği gibi, özellikle
1990’ların ikinci yarısından itibaren doğrusal yenileşim sistemi yerini doğrusal olmayan
ya da evrimsel sistemlere bırakmıştır. Bu yeni
yaklaşımda ana eğilim, problem tespitinden
başlayarak problemin çözümü ve bu çözümün
toplumsal onayına kadar geçen tüm aşamaların üniversite, sanayi, devlet, toplumu temsil
eden kurumlar, uygunluk değerlendirme ve
teknik regülasyon yapıları, destek sağlayıcılar
vb. çok büyük bir katılımla ve büyük işbirliği
ağyapılarında ele alınmasıdır. (Kiper, 2004)
Bu süreçlerde toplumsal beklentiler çok öne
çıkmaktadır. Diğer bir deyişle, araştırma konu
ve ortamlarının biçimlenmesinde toplumsal
talepler ve bu araştırma sonuçlarının ekonomiye daha doğrudan katkısı yönündeki beklentiler etkili olmaya başlamıştır. Buna bağlı
olarak da Vannevar Bush’un ‘Science-The
Endless Frontier’ (Bilim-Sonsuz Sınır) yaklaşımından esinlenen ‘yenileşimde doğrusal
model’ yerini, ‘yenileşimde doğrusal olmayan ya da evrimsel yaklaşım’a bırakmıştır. Bu
71
MAHMUT KİPER
değişimi en güzel yansıtan resmi dökümanlardan biri, Avrupa Birliği Komisyonu tarafından 1998’de yayınlanan ‘21. Yüzyılda Avrupa Araştırma ve Yenileşim Vizyonu’ başlıklı
dokümandır.
Avrupa Birliği’nin o dönemdeki Araştırma,
Yenileşim, Eğitim, Öğretim ve Gençlik konularından sorumlu Komisyon Üyesi Bayan
Edith Cresson’un isteği üzerine, Komisyon’da
görevli iki araştırmacı Paraskevas Caracostas
ve Uğur Müldür tarafından kaleme alınan bu
vizyon dokümanının diğer ismi ise ‘SocietyThe Endless Frontier (Toplum-Sonsuz Sınır)’ dır. Böylece önceki ‘Bilim-Sonsuz Sınır’
yaklaşımından Toplum-Sonsuz Sınır’a doğru
değişim ve değişimin merkezinde olan unsur
zekice bir atıf ve anlamlı bir başlık ile öne çıkarılmıştır. (Caracostas, Muldur, 1998)
Bu yeni yaklaşımla birlikte, bazı ATGY işbirliği programları öne çıkarken diğer bazı uygulama araçları da oldukça sıkıntılı bir döneme girmişler ve çıkış için arayışlara başlamışlardır.
Bu kapsamda, büyük bir merkezi bütçeyle ve
5 yıllık dönemler için düzenlenen Çerçeve
Programları (ÇP) önemli bir kaynak dağıtım
aracı olarak önemli hale gelmiştir ve alanını
genişletmiştir. Örneğin 4. ÇP’de (1994-1998)
temel araştırmalar, uygulamalı araştırmalar,
teknoloji geliştirme ve doğrulama kapsamı
da dahil olmak üzere AB’nin bütün ATGY
faaliyetlerinde ana adres olarak bu program
gösterilmiştir.
Her ne kadar 4.ÇP’de INCO programı gibi
bazı uygulamalarla EUREKA, COST gibi diğer programlarla işbirliği öngörülse de ÇP’lerin
tüm alanı kaplayan hegemonyası karşısında,
geçiş sürecinde COST ve EUREKA için tehlike çanları çalmaya başlamıştır.
Bu dönemde 1990’ların sonu ile 2000’lerin
başında EUREKA’nın pozisyonunu büyük
ölçüde yitirdiği ve proje sayısı ve üye ülkelerin ilgileri bakımından oldukça zayıfladığı
görülmektedir.
EUREKA’nın Hayata Dönüș Çabaları
EUREKA zaman zaman yetkin uzman gruplara değişik konularda kendini değerlendirt72
mektedir. 1999’da Türkiye Dönem Başkanlığı
sürecinin sonunda da bu kapsamda yaptırılan
bir değerlendirme raporunda (Georghiou,
1999) ülke yetkililerine yönelik şu uyarılar
yer almıştır; ‘EUREKA mekanizması esnek ve
bürokrasiden uzak yapısıyla Avrupa sanayinin
beklentilerine çok uygundur. Ancak, pek çok
üstünlüğü olan bu program, üye ülkelerce gözardı edilmeye ve yeterli finansman taahhüdü
ve politik destek sağlanmamaya başlanmıştır.
Veriler, gerekli önlemler alınmazsa bu geri
gidişin EUREKA için ölümcül olabileceğini
göstermektedir.’
Altı aylık bir çalışmanın ürünü olan ve 25 üye
ülkenin yetkilileri ve sanayicileri ile görüşmeler yanında, önceki değerlendirmeler de ele
alınarak kapsamlı bir analizin yapıldığı bu raporun içinde bir de ‘4 Mevsim Senaryosu’na
yer verilmiştir.
Bu senaryoya göre;
- Sonbahar Senaryosu: Faaliyetler alışılageldiği şekilde yürür ve raporda yer alan stratejik
değerlendirmeler düşük bir etki yaratır.
- Kış Senaryosu: EUREKA’nın sonlandırılması yönünde kararın alınması ile program
biter.
- Bahar Senaryosu: Aşağıdaki şu üç önkoşula bağlı şekilde EUREKA’nın yeniden hayat bulması sağlanır; a- Bu programın değerli bir varlık olduğunun anlaşılması, b- Geri
gidişin tersine çevrilmesi için acil faaliyetlerin
gerekli olduğunun görülmesi, c- Üye ülkelerin yapılacaklar konusunda ortak görüşlerde
buluşması.
- Yaz Senaryosu: Bahar senaryosunda belirtilen önkoşullar dikkate alınarak Ar-Ge ve
yenileşim destekleri için üyeler arasında uzlaşılacak daha geniş ve kapsamlı politikalara
doğru yeniden düzenlemeler yapılması.
Bugüne bakıldığında aşağıdaki şu gelişmelerle ‘Yaz Senaryosu’nun gerçekleştiği
görülmektedir.
EUREKA ağyapısının krizden çıkmasında ve
üyelerinin ilgilerinin artmasında; en az farklı
iki ülkeden birer katılımcı esaslı işbirliği pro-
ULUSLARARASI ATGİ İȘBİRLİKLERİ İÇİN MODELLER YARATAN VE MODEL ALINAN BİR PROGRAM: EUREKA
jeleri (yenileşimci proje) sistemine ek olarak,
1996’da yeni bir araç şeklinde işlerlik kazanan küme uygulamasının 2000’lerin başından
itibaren giderek etkisini artırması, çok etkili
olmuştur.
EUREKA bünyesinde gözde teknoloji alanlarında büyük firmalar önderliğinde pek çok
firmayı ve diğer Ar-Ge sağlayıcıları bir araya
getiren yapılanmalar olarak tanımlanabilecek
kümelerin (cluster) amacı, o alandaki yetkin
kuruluşları biraraya getirerek, onların uzun
vadeli stratejik projelerinin EUREKA programınca desteklenmesini sağlamaktır. Özellikle
KOBİ’ler için kümelerde yer almak şu bakımlardan çok önemli olmaktadır;
Avrupa’nın lider firmalarıyla birlikte çalışmak
Geleceğin teknolojilerine şimdiden şekil veren ekipte yer almak
Uzun vadedeki stratejik projelerin içerisinde
bulunarak, rekabet öncesi ortak araştırmalara
katılmak, ilgili alanlardaki standartlardan ve
teknik düzenlemelerden önceden haberdar
olmak
Daha kolay ve hızlı ulusal proje başvuru sürecinden yararlanmak.
Zamanla kümelerin ağırlığı artmış, bu durum birtakım problemlere yol açmışsa da
EUREKA’nın yeniden hayata dönmesindeki ve prestij kazanmasındaki etkisi yanında bu sorunlar önemli bir yer tutmamıştır.
EUREKA’nın bu aracı, 7. ÇP’nin biçimlendirici ve ana unsurlarından olan ‘Teknoloji
Platformları’ için de esin kaynağı olmuştur.
EUREKA’nın tekrar önem kazanmasını sağlayan bir diğer unsur da, özellikle 2000’lerle
başlayan tüm resmi dokümanlarda (Örneğin;
The 2003 Communication on ‘Innovation
policy:updating the Union’s approach in the
context of the Lisbon strategy’; EC- Innovate
For a Competitive Europe-New Action Plan
for Innovation, April 2004; EC-Consultation
Document on State Aid for Innovation,
2005) AB’nin kötü ve hayal kırıklığı yaratan
yenileşim performansı ve bunu tersine çevirmek gerekliliği üzerine saptamalar olmuştur.
Yapısı ve pazar odaklılığı gibi özellikleriyle ye-
nileşim potansiyeli en yüksek programlardan
olan EUREKA, bu özelliğini öne çıkaracak etkili tanıtım faaliyetleri yürütmüştür. Program
kapsamında yapılan projelerin günlük hayata
katkılarını içeren tanıtım CD’si içeriği itibariyle büyük beğeni toplamıştır. EUREKA’nın
20. Kuruluş Yıldönümü ve daha pek çok fırsat
bu yönde oldukça iyi kullanılmıştır.
EUREKA içinde etkili bir konumda olan
Hollanda’nın 2004’deki ikinci dönem başkanlığı sürecinde uzun zamandır peşinde koşulan
ancak bir çözüm bulunamayan bir arayış da
çözüme kavuşturulmuştur. Bu da hemen tüm
AB programlarının arzusu olan ÇP’den bir şekilde kaynak aktarılmasıdır.
Kaynak aktarılması için uygun bir mekanizma olan Madde 169 kapsamında tasarlanan
‘Eurostar’ ile yüksek teknolojili KOBİ’lerce
yapılan belli bir proje grubu için Birlik kaynaklarından fon temini mümkün olmuştur.
Bu gelişme de EUREKA’nın çözüm üreten ve
güçlü bir lobi özelliği gösteren yönetim yaklaşımının bir sonucu olarak değerlendirilmelidir.
EUREKA sistemini önemli kılan bir diğer
uygulama da EUREKA etiketi alan projelerin izlenme ve değerlendirilme yöntemleridir.
‘Proje Kalitesinde Ortak Anlayış’ yaklaşımıyla, proje başvurusundan proje sonuçlandıktan
birkaç sene sonrasına kadar sürdürülen bu
izleme ve etki analizi sürecinde şu aşamalar
mevcuttur;
-Proje başvuru aşamasında (ex-ante assesment); Project Assesment Methodology
(PAM)
-Kabul Edilen Projeler için (monitoring);
Early Progress Check (EPC)
-Biten Projeler için; Final Report (FR)
-Proje sonuçlarının uygulanma durumları
için (ex-post evalutation) ; Continuous and
Systematic Evaluation (CSE) ve Market Impact Report (MIR)
Tüm bu özetlenen gelişmeler sonucunda
EUREKA’nın bugün oldukça rahatladığı ve
ülkelerce üye olunmak istenen bir program
haline geldiği söylenebilir.
73
Sonuç
EUREKA programı iyi tasarlanmış, gelişmeleri sağlıklı analiz edip, hızlı çözümler üreten
ve bu süreçlerde değerlendirme sistemlerini
iyi kullanan bir yönetim sistemiyle, alttan üste
doğru, esnek ve endüstri odaklı proje süreçleriyle AB’nin önemli ATGY programlarından
biridir.
‘EUREKA Modeli’ olarak bilinen her bir katılımcı ülkenin kendi ulusal destek sistemleri ve kendi projesini destekleyecek şekilde bir
uluslararası işbirliği mekanizması- bu konuda
senkronizasyon ve farklı uygulama problemlerine rağmen- pek çok programca da taklit
edilmiş ve edilmektedir.
Yukarıda değinilen ve doğru öngörülere dayanan, sonuç odaklı pek çok program da
EUREKA’nın en önemli gücünü oluşturmuştur. Diğer bir deyişle Avrupa için önemli bir
yenileşim programı olan bu platform, krizlerini aşmak için de oldukça yenileşimci çözümler üretebilmiştir ve bu özellikleriyle, ATGY
süreçlerinde gerek model ve gerekse de uygulamalarıyla pek çok ulusal ve uluslararası
program ve projeye esin kaynağı olmuştur.
KAYNAKLAR
Callon, M., Laredo. P., Mustar, P., (1994)
Awards for Innovating Firms, La Recherche,
vol. 29, no. 315, 104-108
EC Consultation Document for State Aid,
2005
EC- Innovate For a Competitive EuropeNew Action Plan for Innovation,April2004
EC- ‘Innovation policy:updating the Union’s
approach in the context of the Lisbon strategy’, 2003
Etzkowitz, H. & Leydesdorff, L. The Triple Helix---University-Industry-Government
Relations: A Laboratory for Knowledge Based Economic Development. EASST Review, 14 (1), 9-14. ,1995
Etzkowitz. H. & Leydesdorff, L. The Dynamics of Innovation: From National Systems
and “Mode 2” to a Triple Helix of UniversityIndustry-Government Relations. Introduction to the special “Triple Helix” issue of Research Policy, 29(2), 109-123.
74
Georghiou L. et al, Strategic Review of Positioning of EUREKA, Panel Report, 1999,
Georghiou, L. ‘Evolving Frameworks for European Collaboration in Research and Technology’, Research Policy, vol. 30(6), pp. 891903. , 2001,
Georghiou L. et al, Annual Impact Report of
EUREKA 2005-2006, Panel Report, 2006
Gibbons, Michael, Camille Limoges, Helga
Nowotny, Simon Schwartzman, Peter Scott,
and Martin Trow, The new production of
knowledge: the dynamics of science and research in contemporary societies (Sage, London), 1994
Gren Paper on Innovation , . European
Commission.,1995
Kiper, M. Teknoloji Transfer Mekanizmaları
ve Bu Kapsamda Üniversite-Sanayi İşbirliği.
TMMOB. Ankara. 2004
Lundvall, B. A., Why Study National
Systems and National Styles of Innovation,
Technology Analysis and Strategic Management, vol. 10, no. 4, 1998
Nelson, R. & Rosenberg, N. National Innovation Systems: A Comparative Analysis,
New York: Oxford university Press, 1993
Okubo Y., Miranda A., Senker P., European
Scientific Co-Operation and Its Significance
for New Eu Member States, 5th Triple Helix
Conference, Italy, 2005
Report on European Technology Platforms
and Joint Technology Initiatives: Fostering
Public-Private R&D Partnerships to Boost Europe’s Industrial Competitiveness,
June). European Commission Staff Working
Document.,2005
Society-The Endless Frontier, Caracostas P.,
Muldur U., EC Documents, 1998
Vannevar B. , Science-The Endless Frontier:
A Report to the President by Vannevar Bush,
Director of the Office of Scientific Research
and Development. United States Government Printing Office. Washington. 1945,
July.
r-Ge’de
AAr-Ge’de
e
v
i
r
e
l
k
i
l
İșbirlikleri
ve
r
i
İșb
k
i
v
ș
e
T
r
i
B
Özgün
Özgün Bir Teșvik
k
a
r
a
l
O
u
Kurumu
Kurum Olarak
ü
l
o
R
n
i
n
’
TTGV’nin
Rolü
TTGV
İ
ki ayrı kelimenin bir araya gelmesiyle katma değerli bir anlam kazanıyor “işbirliği”. Anlam
olarak “amaç ve çıkarları bir olanların oluşturdukları çalışma ortaklığı diye geçiyor Türk Dil
Kurumu’nun web sitesinde. Anlam içerisinde öne çıkan ifade ise çıkarların ortak bir amaca
hizmet etmesi, yani ortak paydada buluşulan bir amaç olması gerekliliği.
İşbirliğini günlük hayat içinde pek çok alana uygulayabiliriz, farklı yeteneklere sahip birkaç kişinin bir araya gelerek bir organizasyon yapması veya iki öğrencinin ortaklaşa bir proje geliştirmesinden tutun da birkaç kuruluşun ortak bir yatırıma yönelmesi ve güçlerini birleştirmesine kadar
pek çok örnek verebilmek mümkün.
“İşbirliğine” ilişkin geleneksel anlayışımıza bakıldığında ise yenilikçilik gibi bu konuda da farklı
kalıplara rastlıyoruz. Ortak iş yapılması konusundaki sözler, deyimler hep ortak işe girecek taraflardan birinin güvenilir olmayabileceği olasılığına dönük diğer ortağı uyarmak üzerine söylenmiş. “Kurtla ortak olan tilkinin hissesi, ya tırnaktır ya bağırsak”, “Şeytanla ortak buğday eken
samanını alır”. Hepsi de “Aman biriyle işbirliğine girerken dikkatli ol, yoksa elindekinden de
olursun” diyor. Buna karşılık neyse ki dilimizde hepimizin çok daha fazla duyduğu bir örnek var,
o da “Birlikten kuvvet doğar” sözü. Ortak bir amaca yönelik güç birliği yapmanın daha büyük
bir güç doğuracağı üzerine söylenmiş. Konunun özü açısından güç birliği yerine işbirliği diyerek
“işbirliğinden kuvvet doğar” diye başlayalım en iyisi.
Yücel TELÇEKEN
1968 Yılı, Ankara doğumludur.
Yüksek öğrenimini Orta Doğu
Teknik Üniversitesi Maden
Mühendisliği Bölümü’nde yapmış
ve 1994 yılında mezun olmuştur.
Çalışma hayatına, 1994 yılında
Akana Dış Ticaret Ltd. Şti.’de
Operasyon Müdürü olarak
başlamıştır. 1998 – 1999 Yılları
arasında Tepe Mobilya San. ve Tic
A.Ş.’de İhracat Uzmanı olarak görev
yapmıştır.
Kasım 1999 tarihinde, Teknoloji
Grupları Direktörlüğü’nde Uzman
olarak göreve başlamış, 2002 yılında
Pazarlama Grubu Koordinatör
Yardımcısı olarak atanmıştır. Eylül
2005 - Ocak 2007 tarihleri arasında
Teknoloji Geliştirme Projeleri
Koordinatör Yardımcılığı yapan
TELÇEKEN,Şubat 2007 tarihinden
bu yana Teknoloji Geliştirme
Projeleri Koordinatörü olarak
görevini sürdürmektedir.
Dergimizin bu sayısının içeriği açısından odaklanacağımız tema “Ar-Ge’de işbirlikleri”. Ar-Ge
çalışmaları hepimizin hemfikir olduğu üzere hemen geri dönüşü olmayan, altyapı ve devamlılık
gerektiren bir süreç, uzun ince bir yol. Bu yola giren kuruluşlar içinse işbirliklerine girmek kaçınılmaz. Kimi zaman üniversite kimi zaman araştırma kurumları kimi zaman da özel sektör kuruluşları ile olabiliyor işbirlikleri.
Bilindiği üzere Vakfımız 1991 yılından bugüne kadar Hazine Müsteşarlığı kanalıyla iki Dünya
Bankası projesi (Teknoloji Geliştirme Projesi: 1992-1998 ve Endüstriyel Teknoloji Geliştirme
Projesi: 1999-2005) ve 1995 yılından bugüne kadar da 98/10 sayılı “Araştırma-Geliştirme (ArGe) Yardımına İlişkin Tebliğ kapsamında %75’i Dış Ticaret Müsteşarlığı, %25’i Vakfımız kaynaklarından olmak üzere özel sektörümüzün ürün ve süreç geliştirmeye dönük ticarileşebilir ArGe projelerine destek sağlamakta.1
1 http://www.ttgv.org.tr/page.php?id=102
75
YÜCEL TELÇEKEN
Diğer taraftan TÜBİTAK Yenilik ve Destek
Programları Başkanlığı (TEYDEB) tarafından Dış Ticaret Müsteşarlığı işbirliğiyle hibe
şeklinde 1501 Sanayi Ar-Ge desteği2 ve 1507
KOBİ Ar-Ge Başlangıç destek programı3
kapsamında KOBİ’lerin Ar-Ge faaliyetlerine
proje bazında destek verilmektedir.
Özel sektör kuruluşlarımızın Ar-Ge faaliyetlerine proje bazında sağlanan bu desteklerde
işbirliklerinin ağırlıklı olarak hizmet alımı şeklinde olduğunu görüyoruz.
Vakfımız tarafından desteklenen projelere
ilişkin istatistiki verilere baktığımızda (98/10
sayılı tebliğ kapsamında DTM kaynağından
desteklenen projeler: 2006-2009 verileri) desteklenen 126 milyon ABD Doları tutarındaki
352 projede toplam hizmet alım için ayrılan
bütçenin, tüm projelerin toplam bütçesinin
%15’ine karşılık geldiğini görüyoruz. Üniversitelerden yapılan hizmet alımlarının dağılımı
ise ağırlıklı olarak teknik danışmanlık, çok az
bir bölümü de test ve araştırma altyapılarından yararlanılması olarak gerçekleştirilmiş.
Üniversite ile yapılan bu hizmet alım işbirliklerinin toplamı, sağlanan 126 milyon ABD
Doları desteğin bütçe bakımından % 4’üne
karşılık geliyor. Üniversite ile işbirliği dışında
kalan % 11 ise, kuruluşların kendi altyapılarında bulunmayan üretim yeteneklerinin alt
yüklenicilerden hizmet alım yoluyla edinilmesi şeklinde gerçekleşmiş.
2 http://www.tubitak.gov.tr/home.
do?sid=481&pid=478
3 http://www.tubitak.gov.tr/home.
do?ot=1&sid=696&pid=478
4 http://www.ttgv.org.tr/page.php?id=1017
76
Ar-Ge projelerinde hizmet alım yoluyla girişilen faaliyetleri, işbirliklerine giden yolun ilk
basamakları olarak değerlendirmek uygun
olur. İş birliği yaparak aynı amaç uğruna ortak bir paylaşım ve iş yapma tecrübesi ise daha
katmanlı bir kavram. Yukarıda bahsedilen ArGe projelerinde görülen işbirliklerinde, kuruluş, sınırlarını kendi belirlediği bir çerçevede
işbirliğine giriyor ve sonuçta çıkacak ürünle
ilgili tüm fikri mülkiyet hakları kendi bünyesinde kalıyor. Bu süreçte hizmet alımı yapılan
kuruluşun bir tür tamamlayıcı etkisi oluyor.
Elbette hizmet alım yoluyla edinilen işbirliği tecrübeleri kuruluş açısından son derece
önemli. Özellikle de uzun yıllardır ülkemizde oluşturulmaya çalışılan ve Vakfımızın da
öncelikli amaçlarından biri olan üniversitesanayi işbirliği açısından.
Vakfımıza başvuruda bulunan projelerin değerlendirilmesi ve izlenmesi aşamalarında görev yapan çoğunluğu akademisyen olan (46
üniversiteden 517 akademisyen, 283 özel ve
kamu sektör uzmanı, toplam 800 uzman) uzmanların katkısı yanında proje kapsamında
desteklenen hizmet alımları kuruluşlar için
önemli işbirliği geliştirme pratikleri sağlıyor.
2008 yılından itibaren geleneksel hale getirdiğimiz Yenilikçinin Defteri’nde yer alan4,
Vakfımız tarafından Ar-Ge projeleri desteklenen kuruluşların kendi ağzından aktardığımız
başarı öykülerine baktığımızda kuruluşların
bu işbirliklerinden ne derece fayda sağladığını açıkça görebiliyoruz. Malzeme sektöründe
faaliyet gösteren bir firmamızın temsilcisi değerlendirme ve izleme mekanizması sayesinde
gelişen işbirlikleri hakkında projeler sonucu
üniversiteler ile işbirliğinin şirket için bir alışkanlık haline geldiğini, proje konularının da
üniversitede bazı lisansüstü çalışmalara yol
açtığını belirtiyor ve destek aldıkları projeler
için atanan izleyicilerle kalıcı hale gelen ilişkilerini şöyle aktarıyor. “izleyicilerle bilgi alışverişinden maksimum yararlandık. Onların
da çok keyif aldıklarını ve yararlandığını düşünüyoruz. Mesela bir izleyicinin verdiği bir
ders konumuzla ilgili. Öğrencilerini mutlaka
buraya gönderir, biz de bazı uygulamaları burada yapmalarına olanak sağlarız.” Yeni proje hazırlıklarına ek olarak Avrupa Birliği 7.
Çerçeve Programı katılımlarının da öncelikli
hedeflerinden olduğunu belirtiyorlar. Bu kapsamda proje ortaklıkları araştırılmış ve bazı
proje önerilerinde yer alınmış. Agroteknoloji
alanında faaliyet gösteren bir başka firmamızın yetkilisi de projeye gerek izleyici ve gerekse
değerlendirici olarak katkıda bulunan akademisyenlerle iş birlikleri sayesinde kuruluştaki
insan gücünün bilimsel anlamda gelişmesini
sağladıklarını, içe kapalıyken dışa dönük bir
hale geldiklerini, geleceğe yatırım yapmaya
başladıklarını, üniversite ile işbirliklerine açık
ve bu ilişkileri sıkı tutan, insana yatırım yaparak elemanlarını günün şartlarına hazır hale
getiren bir firmaya dönüştüklerini belirtiyor.
AR-GE’DE İȘBİRLİKLERİ ve ÖZGÜN BİR TEȘVİK KURUMU OLARAK TTGV’NİN ROLÜ
Diğer taraftan yine Vakfımız tarafından,
üniversite-sanayi işbirliğini güçlendirmek ve
üniversitelerde gerçekleştirilen Ar-Ge faaliyetlerinin ticarileşmesini teşvik etmek amacıyla
“Dr. Akın Çakmakcı Tez Ödülleri”ni veriyoruz. Bu kapsamda sanayide uygulanmış tezleri seçmekte; tez sahipleri, tez danışmanları ve
tezin uygulandığı firmalara ödüller vermekte
ve seçilmiş olan tezlerin başarı öykülerini yayımlamaktayız. 2002 yılında ilkini ve 2008 yılında ikincisini gerçekleştirdiğimiz ödüllerin
üçüncüsüne 40 başvuru yapıldı. Ödüller 2010
yılında sahiplerini bulacak. Bugüne kadar 16
tez bu kapsamda ödüllendirilmiş.5
Üniversite-sanayi
işbirliğini
destekleyen bir başka mekanizma da T.C. Sanayi
Bakanlığı’nın San-tez projesi.6
Sanayicilerimizin Ar-Ge’ye dayalı ihtiyaçlarının, üniversite-sanayi işbirliği ile çözüme
kavuşturulması amacıyla oluşturulan destek
kapsamında, 2006 yılından 2009 yılının 1. dönemine kadar toplam 156 proje desteklenmiş.
(2006 yılında 17, 2007 yılında 68, 2008 yılında 44, 2009 yılı 1. dönemde 27 proje). Yine
Bakanlık tarafından 2001 yılında, üniversiteler, araştırma kurum ve kuruluşları ile üretim
sektörlerinin işbirliği sağlanarak, ülke sanayinin uluslararası rekabet edebilir ve ihracata
yönelik bir yapıya kavuşturulması amacıyla
hazırlanan Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu sayesinde bugün kuruluşu tamamlanan
ve faaliyette bulunan 21 teknoloji geliştirme
bölgesi ve teknoloji geliştirme merkezleri de
bu tür işbirliklerinin oluşturulması için gerekli
altyapıyı sağlıyor.
Ar-Ge işbirliklerinde incelenmesi gereken
önemli bir boyut ise kuruluşlar arasında ortak
bir amaç uğruna yapılan, karmaşık yapıda ortaklık veya işbirlikleri. Kuruluşların esnek bir
yapıda ve gerektiğinde diğer ağyapılarla işbirliğine gitmesini içeriyor, yeni sistem. “Yenileşim artan bir şekilde açık bir süreç olma özelliği ve karakteristiği göstermektedir. Bu süreçte
şirketler, müşteriler, yatırımcılar, üniversiteler
vb. pek çok kuruluş yer almakta ve bu kuruluşlar arasında karmaşık yapılarda işbirlikleri
görülmektedir. Bu işbirlikleri, bir proje özelinde Ar-Ge veya benzer özel bir işbirliği olabileceği gibi daha büyük ölçeklerde farklı amaçlar
için oluşturulmuş ağyapı ya da kümelerde yer
alma şeklinde de olabilmektedir. Bu tür işbirliği sistemlerinin önem kazanmaya başlamasının önemli bir sonucu olarak; bu sistemleri
doğal olarak içeren ya da kurulmasını kolaylaştıran bölgesel gelişme politikaları ağırlık kazanmaya başlamıştır.”7
Bu anlamda birden fazla kuruluşun; yeni süreç, sistem ve uygulamalar tasarlayarak verimliliği artırmak ve mevcut duruma göre daha
yüksek katma değer sağlamak üzere, rekabet
öncesinde ortak parça veya sistem geliştirmek
ya da platform kurabilmek amacıyla yürütecekleri işbirliklerini de gündeme getiriyor, günümüz rekabet ortamı. Kuruluşların bulundukları sektörde karşılaştıkları problemlere
çözüm getirmek ve katma değerli faaliyetler
gerçekleştirmek amacıyla yapılacak ortak çalışmaları, işbirliklerini, platformları, kümelenme faaliyetlerini işaret ediyor yeni sistem. Adı
geçen bu konuların ve kavramların derginin
gelecek sayılarında yer bulacağı kesin.
Kendi penceremizden günümüz rekabet ortamında ayakta kalmaya çalışan tüm kuruluşların özellikle de kriz dönemlerinde bu tür yapılanmalara yatkın olmaları ve bu tür işbirlikleri
ile birlikten güç doğmasına olanak sağlamaları yakın gelecekte fayda getirecek hiç şüphesiz. Kuruluşlar açısından işbirliğinin neden
dikenli bir yol olduğu veya uygulamada karşılaşılan çekincelerin neler olduğunu da değerlendirmek gerekiyor elbette. Sonuç olarak işbirliği gerekli bir o kadar da önemli ama nasıl
uygulanacağı daha da önemli. Bu çok yönlü
kavramın yeni yılda ajandalara girmesini ve
tecrübelerin her yönüyle tartışılmasını ümit
ederek, işbirliklerine açık yenilikçi faaliyetlerle geçecek iyi bir yıl diliyorum.
5 http://tezodulu.ttgv.org.tr/tr
6 http://www.sanayi.gov.tr/webedit/gozlem.
aspx?sayfaNo=3093
7 http://www.esinkap.net
77
vrupa
AAvrupa
ı
ğ
A
r
e
l
e
Ağı
șletm
İİșletmeler
BSN
Business Support Network
78
Avrupa İșletmeler Ağı
40 farklı ülkeden yaklaşık 600 kurumun oluşturmuş olduğu Avrupa İşletmeler Ağı (Enterprise Europe Network), 300’ün üzerinde uzmanın sağladığı destek ve danışmanlık hizmetleri
ile AB bünyesindeki fırsatlardan en etkin bir biçimde faydalanılması için yardımcı olmaktadır.
Dünya’nın en büyük iş ağı olan Avrupa İşletmeler Ağı (AİA) sayesinde Avrupa’nın her yerinde
iş yapabilmeniz ve doğru ortakları bulmanız için gerekli bilgilere erişebilirsiniz.
Sunulan hizmetler özellikle KOBİ’lere yönelik olarak tasarlanmış olsa da diğer firmalar, araştırma merkezleri ve üniversiteler de istedikleri takdirde bu hizmetlerden yararlanabilir.
AB mevzuatları, ortak bulma, bölgenizdeki yenileşim ağlarından yararlanma, finansal destekler
gibi konularda bilgiye ihtiyacınız olduğunda rahatlıkla AİA’ya başvurabilirsiniz.
Avrupa İș Desteği Kapınızda…
Firmalara daha yakın olmak amacıyla yerel kuruluşlar görevlendirilmiştir. Türkiye de AİA kapsamında 7 bölgeye ayrılmıştır. Her bölgeyi temsilen çeşitli yerel aktörlerin bir araya gelmesi ile
toplam 7 farklı konsorsiyum oluşturulmuştur. Bu konsorsiyumlar;
• BBISC (Karadeniz)
• EMN (Marmara)
• BSN-MED (Akdeniz)
• GAPSUN (Doğu ve Güney Doğu Anadolu)
• EBIC-EGE (Ege)
• IST BUSINOVA (Trakya)
• BSN Anatolia (Orta Anadolu)’dır.
Bu 7 konsorsiyumdan biri olan BSN Anatolia,
• KOSGEB (konsorsiyum lideri)
• ODTÜ Teknokent,
79
BSN
• Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı
- TTGV,
• Konya Sanayi Odası - KSO,
• Kayseri Ticaret Odası - KTO,
• Erzurum Sanayi ve Ticaret Odası
- ESTO
ile ortaklaşa kurulmuştur.
BSN Anatolia Kapsamındaki İller
TTGV olarak içinde bulunduğumuz
BSN(Business Support Network) Anatolia, Orta Anadolu Bölgesi’nde bulunan 18 ili
kapsamaktadır.
Bu iller:
Ağrı, Aksaray, Ankara, Ardahan, Bayburt,
Erzincan, Erzurum, Iğdır, Kars, Kayseri, Kırıkkale, Kırşehir, Konya, Nevşehir, Niğde, Iğdır,
Karaman, Sivas ve Yozgat’tır.
Avrupa İșletmeler Ağı Kapsamında
TTGV’nin Verdiği Hizmetler
• Firmaların küreselleşmesine yardımcı olmak, yurtdışından firmalara ortaklar, distribütörler, müşteriler bulmak,
• İş geliştirme, teknolojik ve yenilikçi işbirlikleri destekleri, risk finansmanı destekleri, AB programları ve fonları hakkında bilgi aktarmak ve firmaları finansal konularda
desteklemek,
• Firmalar, üniversiteler ve araştırma merkezlerinin bu ağ kapsamındaki diğer ülke
organizasyonları ile işbirlikleri ve ortaklıklar
kurmaları için yüz yüze görüşme toplantıları
organize etmek ve firma ziyaretleri yapmak,
• Firmaların, üniversite ve araştırma merkezlerinin her konuda destek ve bilgi alabilecekleri, teknolojik istek ve önerilerini dünyaya
açabilecekleri tek durak olmak.
80
Avrupa İș Ağları Eșleștirme Etkinlikleri
Duyuruları
Aşağıda duyurularını size ileteceğimiz etkinlikler çerçevesinde Avrupa’daki firmalarla
kısa toplantılar yaparak, ortaklıklar arayabilirsiniz. İlginizi çeken bir etkinlik olursa bsn@
ttgv.org.tr adresine mail atmanızı rica ederiz.
21-22 Ocak 2010 tarihleri arasında,
Szczecin’de (Polonya), bir arabuluculuk etkinliği olan CHEMIKA 2010 fuarı gerçekleştirilecektir. Fuar, kimyayla ilgili alanlar ile
kimya şirketlerine hizmet sağlayan ve destekleyen diğer endüstrilere hitap etmektedir.
02-04 Şubat 2010 tarihleri arasında,
Karlsruhe’de (Almanya), SEZ (Steinbeis Avrupa Merkezi)’nin sunduğu LEARNTECH
2010 arabuluculuk etkinliği gerçekleşecektir.
LEARNTECH başlıca uluslararası ticaret fuarlarından biridir ve mesleki eğitim konularında önemli isimlerin buluştuğu bir organizasyondur. İş, akademi, politika alanlarındaki
karar yapıcılar, insan kaynakları yöneticileri,
bilgi teknolojisi yöneticileri, satış-pazarlama
yetkilileri, eğitim kurumlarındaki planlayıcılar, bağımsız eğitmenler ve koçlar katılımcı
olarak etkinlikte yer alabilir.
10-12 Şubat 2010 tarihleri arasında, bu yıl 2.
defa düzenlenecek olan CEREMICA INNOVA arabuluculuk etkinliği İspanya’nın Valencia kentinde gerçekleşecektir. CEREMICA INNOVA seramik sektöründen firmaları
ve organizasyonları, yenilikçi teknolojilerin
paylaşılması ve teknolojik zorluklara çözümler
aranması adına bir araya getiren uluslararası
bir etkinliktir. Etkinliğin hitap ettiği sektörler;
endüstriyel üretim, inşaat teknolojileri, madde teknolojileri ve kimyasal endüstriler.
15-18 Şubat 2010 tarihleri arasında,
Barcelona’da (İspanya), Mobil Dünya Kongresi gerçekleştirilecektir. Kongre, geçen sene
182 ülkeden yaklaşık 47.000 mobil teknoloji
profesyonelini ağırlamıştı.
AVRUPA İȘLETMELERİ AĞI
2-6 Mart 2010 tarihleri arasında, CeBIT
Hannover gerçekleşecek. 2009 senesinde, 69
ülkeden 4300 katılımcıyı, 400.000 ziyaretçiyi
ve 6000 basın mensubunu bir araya getirmişti. CeBIT Hannover kapsamında, firmalarla
ikili görüşmeler yaparak, işbirlikleri kurmak
isteyen firmaların bizimle bağlantıya geçmesini rica ederiz.
Avrupa İșletmeler Ağı İșbirliği Duyuruları
AİA kapsamında yer alan yurtdışı duyurularını aşağıda sizlere vermekteyiz. Size uygun olduğunu düşündüğünüz duyurular için bsn@
ttgv.org.tr adresine mail atabilirsiniz.
Rusya
İnşaat hizmetleri (proje, inşaat malzemeleri ve
parça üretimi yapan) bir Rus firması ticari aracılık hizmetleri aramaktadır. Firma, taşeron
hizmeti ve karşılıklı üretim önermektedir.
Polonya
Klima sektöründe uzmanlaşmış Polonya şirketi, havalandırma kanallarının temizlenmesi için kullanılan özel kitlerin ve ekipmanların
üreticilerini aramaktadır.
Macaristan
Sağlık çamuru ürünlerinin üretim ve dağıtımında uzmanlaşmış bir Macar Firması ticaret
aracılık hizmetleri ve ortaklar arıyor. Firma,
benzer ürünler üreten yabancı ortaklara da ticari aracı olmayı önermektedir.
Avusturya
Polimer plastik elemanları üreten bir Avusturyalı Firma, beton elemanları alanında karşılıklı üretim yapmak ve/ya taşeron olmak istiyor.
Polonya
Çelik paletler, makine çelik unsuları da dahil
olmak üzere çelik ürünleri üretiminde uzmanlaşmış Polonyalı kurumsal Firma, Avrupa pazarında ürünlerini dağıtmak için ticari aracılar
aramaktadır.
Romanya
Özellikle tıbbi laboratuarlar sektöründe yazılım geliştirme deneyimi olan bir Romen yazılım şirketi, ortak girişim, karşılıklı üretim ve
yazılım geliştirme üzerinde çalışmak için ortak
aramaktadır.
Almanya
Macaristan
Paletler, kutular ve ahşap ambalajı imalatında
ve dağıtımında, ahşap malzemeler yapımında,
kurutma ve ısıl işleminde ve ahşap iç dekorasyon işlerinde uzmanlaşmış Macar Firması,
ticari aracılık hizmetleri, ortaklıklar, ortak girişim veya karşılıklı üretim aramaktadır.
Fransa
Bir Fransız şirketi acilen soğutma sistemleri teknolojileri arıyor. R600’a veya R290 gibi
hidrokarbon soğutucuların kullanımı için tasarlanmış soğutma bileşenleri ve buz yapımı
için Peltier etkisi sağlayan soğutma sistemi.
Atlı sporlar donanımları konusunda uzmanlaşmış bir Alman şirketi dağıtım ortağı aramaktadır. Almanya dışından uzman perakendeciler konuyla ilgili bağlantıya geçebilir.
Bulgaristan
Parça üretiminde, toz metalurjisi yöntemi
konusunda uzman olan bir Bulgar Firma,
Türkiye’den metal tozu üreticisi veya distribütörü aramaktadır.
Rusya
Yüksek hız fotoğrafçılığı ve fotonik alanında
uzmanlaşmış bir Rus Firması ticari işbirliği
yapmak istemektedir.
İtalya
Tatil konaklaması için kiralama hizmeti veren İtalyan ajansı, yurtdışından acenteler ve
tur operatörleri aramaktadır.
Romanya
Elektronik Üretim Hizmetleri sektöründe hizmet veren Romanyalı Firma uzun vadede taşeronluk hizmeti vermeyi önermektedir.
İngiltere
Hastanelerde ve diğer sağlık kuruluşlarında
sağlık uzmanları tarafından kullanılan, yüksek
kaliteli ve düşük maliyetli tıbbi cihazlar konusunda uzmanlaşmış bir İngiliz Firması temsilciler ve distribütörler aramaktadır.
81
BSN
82
İtalya
Rusya
İtalya’da medikal sektöründe faaliyet gösteren
bir firma Avrupa standartlarında, yüksek kalite cerrahi alet ve ürünler üretmektedir. Ürünlerini pazarlayabilecek firmalar aramaktadır.
Rusya’nın önde giden sentetik safir üreticisi olan bir firma ortak aramaktadır. Sentetik
safir konusunda yapılacak ar-ge çalışmalarına
da taşeron firma aramaktadır.
Estonya
İtalya
GPS izleme sistemleriyle ilgili faaliyet gösteren
Estonya’da bir firma bu konuda uzmanlaşmış
firmalarla işbirliği yapmak istemektedir.
İtalya’da bahçe çiçekleri melezleme ve mikropropagasyon konusunda uzman bir Firma, ortak aramaktadır.

Benzer belgeler