ö zelsayı - Kale Tasarım Merkezi
Transkript
ö zelsayı - Kale Tasarım Merkezi
Ö Z E L S A Y I MİLANO TASARIM HAFTASINA “ÖZEL” SAYI! GÖNÜL İSTERDİ Kİ, İSTANBUL’UN KENDİ TASARIM HAFTASI İÇİN SIVAMIŞ OLALIM KOLLARI. NİCEDİR GÖZÜM YOLLARDA, BEKLEMEDEYİM. EY HASRETİNİ ÇEKTİĞİM DESIGN WEEK, YA DA KULAĞIMA ÇALINIP DURAN, BİR BEDEN KÜÇÜK, DESIGN WEEK-END! NE OLURSAN OL, GEL ARTIK, KURTAR BENİ AYNI NAKARATTAN: “ORADA BİR KÖY VAR UZAKTA, O KÖY BİZİM KÖYÜMÜZ… GİTMESEK DE KALMASAK DA...” BİR KENTİN, TASARIMI NASIL DA ŞEVKLE KUCAKLAYABİLECEĞİNE –YİNE, YENİ, YENİDEN!- MİLANO’DA HENÜZ ŞAHİT OLMUŞKEN, İÇ ÇEKMEMEK ZOR… SAHNEDE, ZİHİNSEL ENGELLİLERİ REHABİLİTE ETMEYE KADİR TASARIM, DOĞAL KAYNAKLARIN TASARRUFUNA KAFA YORAN TASARIM, OTOPARKLARI “İNSANPARK”LARLA TAKAS ETMEYİ BAŞARMIŞ TASARIM… DENEYİMİ ÜRÜNÜN ÖNÜNE ÇIKARMIŞ TASARIM! BURALARA DA YAKIŞIRDI, AŞİKAR. ZONA TORTONA, TÜNEL OLUVERİRDİ BELKİ, YA DA GALATA… NEFESİMİ KESEN ‘DESIGN ENERGIES’ SERGİSİ UNIVERSITA DEGLI STUDI’DE DEĞİL DE, TAŞKIŞLA’DA YAPILIRDI HATTA! DESIGNERSBLOCK, KALABALIKTAN UZAK DURMA TELAŞESİNİ BASTIRMAKTA ZORLANIRDI MUHTEMELEN AMA, PEKALA KALAMIŞ’A, BİR TATLI HUZUR ALMAYA ATABİLİRDİ KENDİNİ. ULUSAL PAVYONLARLA BEZENMİŞ VENEDİK BİENALİ’Nİ ANDIRMAYA BAŞLAYAN MİLANO TASARIM HAFTASI, 2009 MODEL İSPANYOL, ALMAN, FRANSIZ, JAPON, ÇİNLİ, FELEMENK, SIRP, TAYVANLI STANTLARIYLA ÇOK KÜLTÜRLÜ İSTANBUL’DA PEK RAHAT EDERDİ DOĞRUSU. ÇİZME’DEKİ ÜRÜNLERİNİ TOPLAYIP “İLK’IN ISTANBUL” ÇIKARTMASINI YAPACAK DANİMARKALI KONUKLARIMIZ ZANAATİN DEĞERİNİ HATIRLATINCA, GELENEKLERİMİZİ, YETENEKLERİMİZİ, SEÇENEKLERİMİZİ DÜŞÜNMEYE BAŞLARDIK. İYİ OLURDU, KENDİMİZE GELİRDİK! BIRAKTIĞIMIZ YERDE BULAMASAK DA, BİLİRDİK BİR BİZİN OLDUĞUNU UZAKTA- GİTMESEK DE, GÖRMESEK DE… SEMAZENLER YA DA MAŞALLAH’LAR DA BAŞKA KÜLTÜRLERİN YANSIMALARI OLARAK MİLANO’DA YERİNİ BULMAZDI O ZAMAN BELKİ- YERMESEK DE, SEÇMESEK DE… UMUT KART [email protected] I8;ðB8C$B8C<K8J8I@DD<IB<Qððñ9ðICðîðPC<?8Q@IC8ED@ñK@I% (.D8P@J)''0 J8P@', I8;ðB8C¾ðEFBLIC8I@E88ID8î8E@;@I% 17/05/2009 03 Defne Bükümcü [email protected] PRITZKER MİMARLIK ÖDÜLÜ PETER ZUMTHOR’A “Mimarlığın Nobel’i” olarak anılan Pritzker Ödülü, bu sene İsviçre’li mimar Peter Zumthor’un oldu. 1979’dan beri her sene mimarlık disiplinine değerli katkılar sağlayan, yaşayan bir mimara verilen Pritzker Ödülü 29 Mayıs tarihinde Arjantin Buenos Aires’de yapılacak olan merasimle Zumthor’a takdim edilecek. 2009 yılı Pritzker Mimarlık Ödülü’ne İsviçre’li mimar Peter Zumthor layık görüldü. Ödül, Hyatt Otelleri’nin sahibi Chicago’lu Pritzker ailesi tarafından kurulan Hyatt Vakfı tarafından, yaratıcı bir faaliyet alanı olmasına rağmen Nobel Ödülleri kapsamında yer almayan mimarlık disiplininin gelişmesi ve takdir edilmesi amacıyla, 1979 yılından bu yana, her sene yaşamakta olan bir mimara veriliyor. Hyatt Vakfı başkanı Thomas J. Pritzker, Pritzker Ödülü ile ilgili daha önceki bir açıklamasında “Biz Chicago’luların Louise Sullivan, Frank Lloyd Wright ve Mies van der Rohe gibi efsanevi mimarların yapılarıyla dolu, gökdelenin doğum yeri olan şehrimizde, mimarlığın bilincinde olmamız şaşırtıcı değildir.” diyerek, neden mimarlık alanını seçtiklerini açıklıyor. yer (arazi) ve konu (işlev). Her yapısı bu üçlünün hassas dengesi üzerinde yükseliyor. Yapılarını tam da kastettiği “an ve durum” için tasarlayan Zumthor, “şimdi”yi “belli bir zamana ait olmayana”a dönüştürüyor. Bunu yaparkenki sakin ve kararlı tavrı, yapılarının da, kendisinin de iddiasının çerçevesini oluşturuyor. 01 Peter Zumthor, popüler bir mimar olmamakla birlikte, meslektaşları ve mimarlık öğrencileri arasında kültleşmiş bir figür. 1943’te İsviçre’de dünyaya gelen Zumthor’un mimarlık ile olan ilişkisi kendine özgü bir şekilde gelişiyor. Gençliğinde babası gibi marangozluk yapan Zumthor eğitimine İsviçre’de başlıyor ve ardından da New York’da yer alan Pratt Institute’da tamamlıyor. 1979’dan beri İsviçre’nin Haldenstein kasabasında onbeş kişilik küçük bir ekiple çalışmalarına devam ediyor. Daha çok orta ve doğu Avrupa’da eserlerine rastladığımız Zumthor’un Amerika’da da yapıları bulunuyor. Zumthor’un en önemli yapıları arasında anılan İsviçre’nin Vals kasabasında yer alan kaplıcalar, Almanya’nın Köln şehrinin elli kilometre güney batısında yer alan Bruder Klaus Şapel’i ve yine Köln’deki Kolumba Müzesi, jüri tarafından da belirleyici eserler olarak gösteriliyor. Peter Zumthor’un Thinking Architecture ve Atmospheres adlarında iki kitabı bulunuyor. Jüri başkanı The Lord Palumba, jürinin resmi açıklamasından alıntı yaparak “Zumthor tek başına var olan binalar yapmaktan çok ötesini başarmaktadır. Onun mimarlığı, arazinin önceliğine saygıyı, yerel kültür mirasını ve mimarlık tarihinden aldığı paha biçilmez dersleri barındırır.” diyor. The New Yorker’ın mimarlık eleştirmeni Paul Goldberger “Peter Zumthor’un Sessiz Gücü” başlıklı Zumthor’un yukarıda adı geçen eserlerinden Bruder Klaus Şapeli’nin hikayesi ve yapım süreci epey ilham verici. Yapı, Şapel’i yaptırmak isteyen Scheidtweiler ailesi ve arkadaşları tarafından inşa edilmiş. Dışarıdan bakıldığında görülen basit formundan çok daha zengin bir yapı olan Bruder Klaus Şapel’i yüz taneden fazla kütüğün Kızılderili çadırının strüktürüne benzer bir şekilde kurulması ve üzerine beton dökülmesinden sonra, kalıp görevini gören kütükler yakılarak betonun kurutulmasıyla elde edilmiş. Yanmanın etkisiyle, betonun rengi kararmış ve kütüklerin yüzey dokusu Şapel’in iç duvarlarında izlerini bırakarak kendiliğinden yapıdan ayrılmış. Zumthor geleneksel yapım teknikleriyle çalışmasına rağmen, derin malzeme ve teknik bilgisini kullanarak “geleneksel olanı yorumlayarak yeni olanı üretmek” gibi çok özel bir hüner sergilemekte. yazısında Zumthor’un yapılarının Louise Kahn’ın mistik yanıyla Mies Van der Rohe’nin olağanüstü düzen anlayışını kusursuz bir şekilde birleştirdiğini söylüyor. Zumthor’un eserlerindeki derinlik ve tutarlılığı vurgulayan bu benzetme, Zumthor’un kolayca kategorize edilebilecek bir mimar olduğunu düşündürtmemeli. Eserlerinin temel benzerliğinin, form, malzeme veya üsluptan çok, izleyiciye ya da kullanıcıya yaşattığı duygu yoğunluğu olması Zumthor’un ayırıcı özelliği olarak karşımıza çıkıyor. Her yapısının bu anlamda bir diğerinden tümüyle farklı olması Zumthor’un, eserlerinin altında yatan teori, akım ya da anlayıştan çok, yapının yaşattığı duyguyla ilgilendiğini düşündürüyor. Zumthor yapılarında birkaç şeye birden vurgu yapıyor; zaman (şimdi), Yüzbin dolar değerindeki ödül, Chicago’lu ünlü mimar Louis Sullivan’ın tasarımlarından türetilmiş bir bronz madalya, resmi ödül sertifikası ile birlikte 29 Mayıs 2009 tarihinde Arjantin’in Buenos Aires şehrinde takdim edilecek. Ödül merasiminin nerede yapılacağı, ödülü kazanan mimarın seçilmesinden çok önce belirleniyor. Güney Amerika ilk defa ödül merasimine ev sahipliği yapacak. 2006 yılında ödülü kazanan Brezilya’lı mimar Paulo Mendes da Rocha’ya ödülü, İstanbul’da Dolmabahçe Sarayı’nda Başbakan Recep Tayip Erdoğan tarafından verilmişti. Otuz yıllık geçmişinde ödül ikinci kez İsviçre’li bir mimara veriliyor. 2001 yılında Jaques Herzog ve Pierre de Meuron Pritzker Ödülü’nü İsviçre’ye götürmüştü. 01 Bruder Klaus Şapel’i ve Köln’deki Kolumba Müzesini hayata geçiren Peter Zumthol ve çalışmaları. 04 17/05/2009 05 Umut Kart [email protected] Geçtiğimiz günlerde Londra Kraliyet Akademisi (RCA) Tasarım Tarihi Bölümü’nden bir grup akademisyen ve öğrenci İstanbul’da bir sondaj yapmaya karar verirler. İstanbul’un kültürel mirasını anlamaya ilişkin bir geziden sonra, İzmir Ekonomi Üniversitesi Moda Tasarımı Bölümü’nün rehberliğinde çağdaş Türk modasını farklı yönleriyle temsil eden isimlerin kapıları çalınır. Bu isimlerin bir ucunda modanın elitist tavrına karşın sokağa yakın duran, kavramsal masalların yaratıcısı Ümit Ünal, avangarde erkek giyiminin öncüsü Hatice Gökçe, ortasında kentli modern kadın için elverişli kıyafetler tasarlayan Mehtap Elaidi, ve diğer bir ucunda araştırmacı grubun kültürel beklentileri yönünde lale motifleriyle karşılaştıkları, neoklasik moda anlayışının couture’deki temsilcisi Vural Gökçaylı yer alır. Ümit Ünal’ın “Doors” mağazası ise metaforik olarak Avrupalı ziyaretçilerimize başka bir dünyanın kapılarını açar. Bu dünya Türkiye’de çağdaş moda tasarımının bıçak sırtındaki yüzüdür kuşkusuz, ama bir o kadar da hümanist, pozitif ve iletişimseldir. Peter Pan çoşkusuyla ziyaretçilerini karşılayan Ünal, üç gün sonra İstanbul’un ‘underground’ mekanı Garaj İstanbul’da Hatice Gökçe ve Simay Bülbül ile gerçekleştirecekleri performatif moda gösterisi için yaşadığı heyecanı saklayamaz. Bu kez “Dünya’da bir yer” projesi ile yaklaşık beş yüzyıldır endüstriyel gelişimi ve teknolojiyi reddederek Amerika’da komün halinde yaşayan Amish’leri ele almaktadır. Bu koleksiyonu ile ilk kez denim ağırlıklı erkek kıyafetleri sunan tasarımcı, hala at arabalarını tercih eden ve elektrik kullanmayan, zanaata yakın bu özel insanları temsil ederken Zeynep Arkök’ün koreografik dilinden yararlanıyor; ancak teatral ifadesine karşın kıyafet tasarımlarında üniform bir anlayışla güncelliği yakalamayı da başarıyor. Amishler’den bilgisayar tuşları aracılığı ile söz etmek biraz tuhaf hissettiriyor doğrusu. İşte Ünal da, artık hemen hemen teknolojinin esiri olmuş olan bizleri böyle bir sorgulama ile karşı karşıya getiriyor. Çoğunluğu üniversite öğrencilerinden oluşan ve fiziksel özellikleri Amish’lere benzeyen modellerin performansın sonunda ellerinde ev yapımı çörekler, kekler, meyveler, sebzelerden donattıkları bir masayı sahnede ‘KTM-209’ oluşturup, sonra da yiyecekleri izleyicilere ikram etmeleri esnasında ise içimizi saran o sıcak insani duygu, hala özümüze ait bir şeyleri koruduğumuza dair küçücük bir umut barındırıyor. 01 Şölen Kipöz, Dilek Himam [email protected], [email protected] MODANIN SOKAĞA AÇILAN KAPILARI: KÜLTÜREL KİMLİKTEN EVRENSEL BÜTÜNLÜĞE İstanbul’daki kültürel kimliği keşfe çıkan İngiliz araştırmacı ve öğrenciler, moda tasarımcılarımızın sunumlarında sıradışı bir tavrın, eleştirel bir platformun izlerini buldular. Deriyi kumaş gibi işleyen Simay Bülbül’ün performansı herkesin kendi masalının kahramanı olduğu düşüncesiyle hayatın döngüsünü makaralara sarılmış iplerle temsil ediyor. Bülbül, bu döngüde durmadan makaralar gibi ileri geri sararak ilerleyen yaşantılarımızda sürekli iletişim ve etkileşim halinde olarak bizim olanı geri almaya çalıştığımızı vurguluyor. Koleksiyondaki deri dokunuşlu, bol malzemeli, salaş, akışkan, naif bir o kadar da feminen tasarımların mekanik olmayan detayları kişisel masalların cümlelerini oluşturuyor. Hatice Gökçe’nin Dj’liğini de kendi yaptığı “Invincible” adlı performansında erkeğin özgürleşmek adına kendisiyle yaptığı mücadele sonucunda, kendisinden bekleneni değil istediğini olduğu bir kendine dönüş hikayesi var. Diğer iki performanstan farklı olarak Gökçe’nin renkleri daha parlak, anlatımı daha dışa vurumcu. Son birkaç sezondur alıştığımız provokatif tarzına göre daha ticari detaylara indirgendiğini gözlediğimiz koleksiyonda erkeğin kendi yolunu çizdiğini temsil eden şeritlerin işlendiği slim-fit ceketler ilgi çekiciydi. Moda pazarındaki duruşları ile yan yana olan, ama kişisel manevraları ile farklılık yaratan bu üç tasarımcının kendilerini ifade etmek için seçtikleri platform, modanın parlak zeminleri için oldukça sıra dışı. Hiçbir ticari kaygı güdülmeden emek veren herkesin bir gönül işi olan bu eleştirel platform, yakın gelecekte kendini daha fazla ifade edecek olan sokağın kimliğine dikkat çekiyor. Paralı ve parıltılı isimli tek tük sponsorlarına bile bir ifade, bir duruş, bir kimlik kazandırıyor. Sonuç olarak, İstanbul’daki kültürel kimliği keşfetmek için çıkartma yapan İngiliz araştırmacı ve öğrencilere açılan “yeni tasarım kimliği” nin kapıları, Türkiyeli tasarımcıların yaptığı işlerde, söylediği sözlerde ve ifade biçimlerinde evrensel bütünlüğün sinyallerini veriyor. ALEV EBÜZZİYA İLE BAŞLADI! Kale Tasarım Merkezi, tasarım dünyasının önde giden isimlerini öğrencilerle buluşturacak ‘paylaşım’ esaslı bir buluşma serisi düzenlemeye başladı. Alışılmış konferans ortamının dışına çıkarak tecrübe aktarımını dolaysız hale getiren KTM 209 buluşmalarının Nisan sonundaki ilk konuğu, dünyaca ünlü tasarımcı Alev Ebüzziya’ydı. Yüksek pişirilmiş seramiği Royal Coppenhagen’ın atölyelerinde öğrendim. Atölyeler fabrikanın içindeydi. Çok şey katıyor insana; özellikle zinciri çok iyi anlıyorsunuz. Sanatçı atölyelerinden çıkan işler hep tek parçadır ama bazen de işin üretime sokulması istenirdi. Bu arada benden bir porselen yemek takımı servisi yapmam talep edildi ve o zaman başladım porselen için çizim yapmaya. Ama kendimi hiçbir zaman tasarımcı olarak görmedim. Tasarımcı olmak şöyle dursun hatta kendime anti-tasarımcı derdim. Bir tasarımcının en büyük sorumluluğu nedir sizce? Çok gereksiz bir iş yapmamak diyebilirim. O kadar çok şey var ki yeryüzünde, insanın kendini sürekli sorgulaması gerekiyor. Benim bu yaptığım çok mu gerekli? Yapmasam olur mu? Neye ihtiyaç var? Ama konuşmanızda “aynı şeyi daha iyi haliyle” yapmayı yeğlediğinizden bahsettiniz? 01 Yenilik, insanın derdini mutlaka çok değişik bir dille anlatması anlamına gelmiyor. Mesela Beymen için ilk çay bardağını çizmemin nedeni elimdeki piyasa işi bardağı beğenmememdi. Beymen “buyrun gelin siz yapın” deyince başıma ne kadar zor bir iş aldığımı anladım. Çok uğraşarak yaptım o bardağı. O zamanlar yine iyi geliyordu gözüme, şimdi baktığımda hiç Hiç cinsiyet avantajı ya da dezavantajı yaşadınız mı bu meslekte? Türkiye’den çıkan işleri uluslararası platformda nereye oturtursunuz? Anti-tasarımcı olduğunuzu söylüyorsunuz; tasarımcı tanımınızdan bahsedelim mi? Tasarım benim için endüstriyel olarak çoğaltılan, günlük işlerimizde kullandığımız yani kullanışlı kullanması kolay, rahat, insana rahatlık sağlayan işler. Bunların dışında tabii başka şeylerin tasarımı da yapılır ama ben onları daha çok obje diye isimlendiriyorum. Yani her yaptığın iş bir öncekinden daha iyi. Ona bakıp kendin değişiyorsun. Bu böyle sürüp gidiyor. Kesinlikle yaşamadım. Sanıyorum o size de bağlı bir şey. Pek çok parlak kadının, evlilik, çoluk çocuk dolayısıyla mesleğini bırakması beni üzüyor. Ama kadın, kendi sorumlu hayatından. Onun için diyorum, her başarılı erkeğin arkasında bir kadın var derler. Ama bence de her başarısız kadının arkasında da bir erkek var! Sanat çalışmalarınızdan tasarım projelerine kayışınız nasıl oldu? 01 Simay Bülbül performansından 02 Ümit Ünal defilesinden Anti-tasarımcı olduğunu yinelerken tasarım projeleriyle dünyanın gözünü kendine çeviren Alev Ebüzziya, Kale Tasarım Merkezi’nde öğrencilerle buluştu. beğenmiyorum. Nitekim bir çay bardağı daha yaptım. Hem de klasik, yani alışık olduğumuz bir çay bardağı... Ama bunu da beğenmiyorum. Daha iyisini yapabileceğim kuşkusu varsa içimde, en azından deniyorum. Fakat bir gün artık, herhalde, çay bardağı yapmayacağım. “Zamansız obje”den bahsettiğinizi okuruz sıklıkla; onu nasıl tanımlıyorsunuz peki? 01 Bugün her şeyi uluslararası platformda ölçmek zorundayız. Türkiye'nin iyisi, Almanya'nın iyisi yetmiyor. Türkiye'de çok yeni bir şey tasarım; 15-20 yıllık bir gerçek. Varılan nokta ise inanılmaz. Traktör, hasta yatağı tasarlanıyor. Müthiş sevindirici! Ama yadırgadığım, tasarım adı altında bir sürü süs üretilmesi. Gereksiz, zevksiz... Çok eleştirdiğim için kendimi böyle bir şey yaşamadım. İş kaçmış olabilir elimden. Sonuç tam istediğiniz gibi olmayabilir; hata yapmış olabilirsiniz, fabrika onu istediğiniz gibi üretememiş olur. Ama çok utanılacak bir iş yapmadım. Bir tasarımcı olarak sizi başarıya götüren kırılma noktası neydi dersiniz? O noktaya umarım hiçbir zaman gelmem. Moda olmayan bir şey. Sorulduğunda, ben trend izlemem, ben trend yaratırım gibi yüksekten atılmış bir laf söyleme ihtiyacını duyuyorum. Çünkü, moda neyse onu yapmak bana çok ters. Zaten yaratılmış, bitmiş. Ben niçin onun gibi bir şey yapayım? Biz çok ödül düşkünüyüz. Ödül o kadar önemsenecek bir şey değil. Tabii ki başarının karşılığının verilmesi müthiş sevindirici. Gönül isterdi ki devletimizin sanata bir katkısı olsun. Çok karışmasın ama güzel atölyeler kursun. Ödüle layık görülen öğrencilerin daha iyi daha büyük işler yapmalarına imkan sağlansın. Ödül bir gencin önünü açabilmeli. Konuşmanızda tasarım beni yalnızlığımdan kurtarıyor dediniz. Nasıl yapıyor bunu sahi? Kendinizi eleştirseniz nereden başlarsınız? Yaptığım çizimler fabrikalarda üretilirken grup çalışması oluyor. Atölyede tek parça işlerimi yaptığım zaman bir yalnızlık gerektiriyor. O atölye yalnızlığı çok keyiflidir. Ama bir ara da insan başka bir şey istiyor. İşimi eleştirmem çok önemli benim için; çok titizim. Daha iyisini yapabilir miyim kuşkusu her zaman yanıbaşımda. Çok iyi biliyorum; ben eleştirmezsem zaten bir başkası yapacak bunu. Yaptığımı iyi yapmak isteyen bir insanım. Beğenilir mi diye hiçbir iş yapmadım hayatımda. Ama iyi iş yapmak istedim hep. Tasarımcı olarak en büyük hatanız neydi? Gelelim ödül sistemlerine dair bir önermenize… Fotoğraf: Yasemin Köse 01 Alez Ebüzziya 02 02 Tasarımcının Beymen için tasarladığı çay bardağı 06 17/05/2009 Meltem Cansever [email protected] TASARIMCININ ADI YOK! Sektörün en önemli etkinliği Yapı/Turkeybuild, krize rağmen hareketliydi. Banyo ve mutfak seramiği alanında devlerin yokluğunun hissedildiği fuar, teknolojik yenilikler sundu. 01 6-10 Mayıs tarihleri arasında Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi’nde Yapı-Endüstri Merkezi (YEM) tarafından düzenlenen 32. Uluslararası Yapı/Turkeybuild 2009 İstanbul Fuarı, yaklaşık 50 ülkeden 850 firma, kapıdan çatıya, seramikten yalıtıma, yer döşemelerinden çelik konstrüksiyona kadar 1282 ürün çeşidiyle bir kere daha sektörün kalbinin attığı yer oldu. Katılımcı ve ziyaretçi sayısı açısından Ortadoğu, Kafkaslar ve Balkanlar’ın en önemli sektör etkinliği olan Yapı / Turkeybuild’in yarattığı hareketlilik, önemli bir başarıyı gösteriyor. Teknolojik yeniliklerin geniş ve gösterişli standlarda sergilendiği, sivil toplum kuruluşlarının temsil edildiği etkinlik bu kez de meraklı öğrencilerden profesyonellere geniş bir kitleye hitap etti. Yapı / Turkeybuild fuarları 2009 yılında, İstanbul’un ardından Ankara’da 22. kez ve İzmir’de 15. kez gerçekleştirilecek. Ama banyo mutfak donanımlarından bina içi donanıma uzanan ürünlere yer vermesiyle diğerleri arasında en çok nihai tüketiciyi hedef alan 7. salondaki yetersiz tasarım kalitesi, yan etkinliklerde tasarıma hemen hiç yer ayrılmaması ve standlarda ürünlerdeki tasarımcı rolüne herhangi bir “değindirme”nin bulunulmamasıyla Turkeybuild, tüm bu büyük çaplı katılıma rağmen yapı sektörünün tasarımla kurduğu bağın ne kadar zayıf kaldığını gösteriyor. Oysa büyük çaplı bir etkinlikten, ekonomik başarının ötesine gitmesi de beklenebilirdi. Malzeme, teknoloji, çevre, küresel ekonomi gibi konuların mercek altına alındığı forumlar ve konferansların yanında doğrudan tasarımı Türkiye, biraz geç de olsa, bu gerçeğin farkına vardı. On yıldır tasarımla yatıp tasarımla kalkıyoruz. Gençler, tasarım eğitimi almayı, geleceklerinin garantisi olarak görüyor. Böyle bir potansiyel, doğal olarak, pek çok yatırımcının iştahını kabarttı ve bu konuda eğitim veren veren kurum sayısı sürekli olarak arttı. Sorun da burada başlıyor: Tasarım eğitimine yönelen bu büyük talebi bugünkü olanaklarımızla ne ölçüde karşılayabiliriz? Bugün Türkiye’de grafik tasarım mesleği nasıl öğreniliyor: - Türkiye’nin bu sayıda grafik tasarımcıya ihtiyacı var mı? Bütün bu kurumlarda eğitim alan öğrenci 8.’si düzenlenen Mutfak Banyo ve Ankastre Cihaz Fuarı, tasarımcılar, okullar ve dergiciler için sıradışı bir platform haline geldi. 02 01 Seranit’in fuarda sergilediği küvet Grafik tasarım eğitimi almış ve sürdürmüş çok az sayıdaki öğretim elemanı her tarafa yetişemeyeceği için, artan öğretmen ihtiyacı bir şekilde karşılanmaya çalışılıyor. Öğretim kadrolarının ve grafik tasarım öğrencilerinin ortalama düzeyi, sürekli olarak düşüyor. Grafik tasarımı doğru dürüst öğretemediğiniz gençlere grafiker diploması verirseniz, başta onlara büyük kötülük yapmış olursunuz. Kendilerini tatmin edecek bir iş bulamazlarsa, okula dönmenin yollarını ararlar; dönebilirlerse, öğrenmedikleri mesleği öğretmeye başlarlar. kötü ne olabilir! Ne yapmalı: Bu olumsuzluklar zincirini kırmak için işe bir yerden başlamak zorundayız: 1. Grafik tasarım eğitiminin standartlarını saptamalı, bu standartlara uymayan kurumların -bu arada 3-6 aylık bilgisayar programı eğitimi veren kurslar ile matbaa meslek liselerinin “grafik tasarımcı” unvanı vermesini önlemeliyiz. 2. Yıllardır hemen hemen durdurulmuş asistan kadrolarını açmalı, geleceğin tasarım eğitmenlerinin sayısını ve niteliğini artırmalıyız. - Bu sayıda öğrenciyi eğitecek kadro var mı? 1. Kendi kendine 2. Atölyelerde, usta-çırak ilişkisiyle 3. Grafik eğitimi veren/verdiğini iddia eden kurumlarda: • Bilgisayar kurslarında • Meslek liselerinde • Eğitim fakültelerinde • Üniversitelerin grafik tasarım bölümlerinde NELER OLUYOR? 01 Eğitim veremiyoruz; diploma verelim. Herşeye rağmen evet. Yeter ki iyi yetişsinler. Grafik tasarımın o kadar geniş bir kullanım alanı var ve Türkiye o kadar bakir bir ülke ki, tasarım kullanması gereken her kurum tasarımcılarla çalışmaya başlasa, muhtemelen daha bir süre her yeni mezuna iş olanağı sağlanabilir. FUARLARA Türkiye, ekonomi büyüklüğü açısından dünyada 17. sırada olmasına rağmen yapı ve inşaat sektöründe ABD ve Çin’den sonra üçüncü gelmesiyle tam bir “yapı” patlaması yaşıyor. Bu yüksek talebi yüksek kalitede bir tasarımla desteklemek için yapı fuarlarının büyük ölçekli yapılanmalarına tasarım unsurunu da dahil etmeleri gerekiyor. Ekonomik canlanmaya ihtiyacımız var tabii, ama kentlerimizi dolduran çirkin yapılardan rahatsız olacak gözleri eğitecek etkinlikleri de talep ediyoruz. MADALYONUN ARKASI sayısını bilmiyorum ama her yıl isminin yanına ‘grafik tasarımcı’ unvanını ekleyenlerin sayısı binlerle ifade ediliyor. Burada, yanıtlanması gereken iki soru daha var: [email protected] Teknolojideki son yeniliklerin Osmanlı hamamının kurnalarından göbek taşlarına uzanan repertuarına uygulandığı banyolar, tarihi halı desenlerini yineleyen son teknolojili şık parkeler sektörün gerçekleri olarak fuardaki yerlerini alırken, tasarıma farklı perspektiflerden bakabilen sektörün dev isimlerinin olmaması önemli bir eksiklikti. Yine de İznik Vakfı veya Karoistanbul gibi firmalar, geçmişi bugüne taşımanın özenli bir yaklaşımla pekala doğru dürüst yapılabileceğini gösteriyorlardı. [email protected] Tasarım, pazarlama ile birlikte, 21. yüzyılın en önemli iki mesleğinden biri. Sanayi ülkeleri artık, tasarım-üretim-pazarlama zincirinin üretim halkasını üçüncü dünya ülkelerine bırakıp, diğer ikisinde yeteneklerini geliştiriyorlar. Sertaç Ersayın konu alan herhangi bir etkinlik bile öngörülmemişti. Ürünlerin ardındaki tasarımcılara yer veren veya yeni tasarımcı koleksiyonları sunan stantlara ise hemen hemen hiç rastlanmıyordu. İlhan Bilge Kesinlikle hayır. Türkiye’de tasarım eğitimi denebilecek bir şeyi verebilen okul sayısı, en geniş esneklikle iki elin parmaklarını geçmez. Buraları bitiren yetenekli öğrenciler, büyük ajanslar tarafından kapılır. Aralarında eğiticilik yeteneği ve isteği taşıyan yok gibidir. Çok uzak olmayan bir gelecekte, iyi bir tasarım eğitimi almış bir genç akademik kariyer yapmak istediğinde, üniversitelerde, grafik tasarım eğitimi görmüş hoca bulamayacaktır. Bu, onları okuldan daha da uzaklaştıracak; okullar, bilmeyenlerin, bilmedikleri şeyi, bilmeyenlere öğrettiği yerlere dönecektir. O zaman grafik tasarım eğitimini kim verecek? Bu, sistemin dibe vuracağı noktadır. Bir mesleğin başına gelebilecek, bundan daha 3. Öğretim kadrosu gereken düzeye gelene kadar, ne devlet ne vakıf üniversitelerinde yeni grafik tasarım bölümü açmamalıyız. Sorunların çözümlenmeye başlaması için, öncelikle sorun olduklarının farkedilmesi gerekir. Bu konuların detaylı olarak tartışılması için, tüm ilgili ve yetkilileri bir araya getiren, iyi organize edilmiş bir çalıştay, bir başlangıç noktası oluşturabilir. 07 6–10 Mayıs 2009 tarihlerinde Muder ev sahipliğinde, Survey Fuarcılık tarafından düzenlenen Mutfak, Banyo, Ankastre Ürünler ve Ev Eşyaları Fuarı Türkiye’nin önemli ilk’lerine ev sahipliği yaptı. Süreç, fuaye alanının özel tasarımına (Adnan Serbest tarafından), etkinliğin tasarım kavramına destek vermek amacı ile profesyonel ve öğrencilere açılmasına (bendeniz tarafından) ve de iletişim stratejisinin tasarım temeli üzerine yürütülmesine (Umut Kart tarafından) verilen destek ile başladı. Fuar süresince Ron Kemnitzer’in de aralarında bulunduğu 20 konuşmacı sayesinde gastronomi, mutfak, ev eşyaları, Türk, Frankfurt, Sicilya mutfağı, spa tasarımları, banyo mekânı tasarımı, mutfak tasarım kriterleri, iç mimarlık çözümleri, ev eşyaları tasarımı gibi birçok konuda araştırma ve projelerin sunulduğu bir platforma dönüştü. Renk ve malzeme konulu workshop ile katılımcılara, farklı düşünme ve algılama konularında çalışmalar gerçekleştirildi. Önde giden dekorasyon dergilerinin yaptığı sofra tasarımları fuar boyunca sergilenirken, dergi editörleri ve stillerininin masalara yansıması ve ilk gün düzenlenen panele katılarak yarattıkları tartışma ortamı da fuarın ticari boyutunun tamamen dışında, çok olumlu bir yaklaşım oldu. Ayrıca Kadir Has, Beykent, Maltepe, İzmir Ekonomi, Bahçeşehir, Yeditepe, Anadolu, Bilgi Üniversiteleri ve Domus Academy’nin endüstriyel tasarım ve iç mimari bölümlerinin projeleri, maketler ve sunumları ile katıldığı sergi alanı ise genç tasarımcı adaylarının heyecanlarını, düşüncelerini, zindeliklerini fuara yansıttı. Türkiye’nin dört bir yanından, bu kadar sayıda okulun tasarım ve iç mimarlık bölümlerinin bir araya gelmiş olması, geçmişle önemli bir fark yarattı. Son derece demokratik bir tavırla tüm okulları davet eden organizasyon, profesyonel tasarımcılara da duyurusunu yeniledi. IMMIB ve ETMK işbirliği ile 5 yıldır düzenlenen Endüstriyel Tasarım yarışmasında finale kalan ürünlerin prototiplerinin sergilendiği büyük standın tavrı ise oldukça motive ediciydi; mekanda profesyonel tasarımcıların kullanımına dönük, kendilerini tanıtabilmeleri, ürünlerini sunabilmeleri ve iş görüşmeleri yapabilecekleri alanlar yaratıldı. Tüm bu gelişmelere ilave olarak fuarda standı bulunan firmalar tasarım ödülüne sahip ürünlerini Serbest Bölge’de yerleştirme fırsatı buldular. Samsung, Coway, Vestel gibi firmaların çalışmalarını sergilemesi, tasarıma, tasarımcıya verdikleri destek ve teşvik açısından da çok önemliydi. Sertaç Ersayın, Kunter Sekercioglu, Sadi Tekin, ilio, Gamze Akay gibi tasarımcılar, Barbar Sofrası gibi tasarımcı grupları da profesyonel alanda ürünleri ile yer aldılar. Fuar katılımcılarının yeni ürünleri, yurt içi ve yurt dışından gelen ziyaretçiler ile buluşurken olumlu ticari gelişmeler ise tasarım ve üretim sektörümüz adına duymak istediğimizdi. Fuarın ticari yapısına tasarım ve yenilikçilik yaklaşımını ekleme, fuara sindirme çabasının daha da gelişerek fuarcılık endüstrisinin diğer paydaşlarına örnek oluşturacağını düşünüyorum. 01 Dergilerin kurduğu sofralardan 02 Genç Platform’daki okul standları 08 17/05/2009 09 Aslı Ayşen Aydın [email protected] Mine Ovacık Dörtbaş EAD, ÇOK “BAĞLAYICI!” Avrupa Tasarım Akademisi (EAD) nin son konferansı geçtiğimiz ay İskoçya’da gerçekleşti. Tarihi Eyüp Oyuncakları da bu konferansın gündemi içindeydi. EAD, akademisyen, araştırmacı, uygulamacı ve endüstride yapılan çalışmaları, iki yılda bir farklı ülkelere davet eder. Bu konferans dizisi, önce Avrupa’da, ‘Tasarım Yönetimi’ alanında başladı. Son yıllarda değişerek, diğer kıtalardaki ülkelerde de yapılan, tasarımın tüm dallarındaki çalışmaların izlenebildiği önemli bir etkinlik oldu. Tasarım alanında dünyada ne çalışmalar yapılıyor izlemek için etkin bir bilgi paylaşım ağı yarattı. Seda Yılmaz [email protected] MODA, HALKIN EMRİNE AMADE Türkiye'de tekstil sektörünün dişlileri hızla dönüp kocaman bir sistem oluştururken, moda uzun yıllar yerinde sayan bir mecra olarak kaldı. Neyse ki son yıllarda bu algı bir parça da olsa değişmeye başladı. Bunda genç isimlerin dahil olmasıyla birlikte yavaş yavaş kıpırdanmaya başlayan yeni bir moda arenasının rolü var. Halen daha çok yenilikçi ve cesur isme ihtiyacımız var. ama bunca yıldır emekleyen Türk modasını sonunda birkaç adım atarken görmek bile ümit verici. İlk yılından bu yana takip ettiğim Galatamoda Festivali'nin modanın ayaklanıp yürümeye başlamasında ciddi bir etken olduğunu düşünüyorum. İsimlerine aşina olduğumuz Bahar Korçan, Arzu Kaprol ve Özlem Süer gibi tasarımcıların yanında daha önce adını sanını duymadığımız gençleri ilk kez bu festival sayesinde bir arada görmeye başladık. Galatamoda için özel olarak tasarlanan ürünlerin, dünyanın parası olmadığını fark etmek de birçoklarının modaya olan ilgisini artırdı. Zaten, Galatamoda'nın alamet-i farikalarından biri makul fiyatlara tasarımcı imzalı parçalara sahip olunmasını sağlaması. Bunun için de festival, gezici bir hal aldı ve Kuledibi'nden Alaçatı'ya, Adana'ya, İstanbul'daki çeşitli alışveriş merkezlerine ve Akaretlere doğru yolculuğa çıktı. 6-10 Mayıs tarihleri arasında Akaretler'de gerçekleştirilen Galatamoda'yı gezdikten sonra bu festivalin ait olduğu yerin kesinlikle Kuledibi olduğuna kanaat getirdim. Akaretler'de farklı bir kitleye ulaşılmış ve daha çok satış yapılmış olsa da Kuledibi'nde standların düzeni festivale daha sıcak bir hava katıyordu. Özlem Ahıakın ve Yasemin Özeri gibi yeni isimlerin yanı sıra 'Çaylak by MTD' standında moda tasarımı öğrencilerinin işlerine yer verilmesi heyecan vericiydi. Tasarımcı / Gazeteci Ayşe Brav da Galatamoda'daki enteresan isimlerden biriydi. Önümüzdeki aylarda asıl mekanı Kuledibi'nde yeniden gerçekleştirilecek olan Galatamoda'da gerçekten etkileyici tasarımlara sahip tasarımcı sayısının artmasını diliyorum. özellikle İzmir’i ve İzmir Ekonomi Üniversitesi’ni- ve ülkemizdeki tasarım çalışmalarını tanıyan bir çoğunlukla karşılaşmamıza sebep oldu. 2007 katılımcılarından sıkça, EAD 2007 ve Türkiye ile ilgili olumlu izlenimler duydum. Bu tasarım ağının içinde tanınmak, çok sevindirici. Sanırım hepimizi çok sevindirecek diğer bir haber de; Genç endüstriyel tasarımcı M. Nil Güları’nın araştırmasının ‘EAD 2007 En İyi Bildiri’ ödülü alması. Her EAD konferansında verilecek JOAO BRANCO ÖDÜLÜ’ne, jüri tarafından layık görülen ‘Ekosistem Pazarında Öldürücü Ürünler: Öldürücü ürünlerde Tasarımın Rolü’ (Killer Products in the Market Ecosystem: The Role of Design in Killer Products) başlıklı araştırmasıyla Nil Güları, konferansın ilk gün açılış programında sahnede ödülünü alırken görmek bizleri gururlandırdı. EAD 2011’de, darısı, Aberdeen’de bildirilerini sunan; Dilek Ayyıldız Hocaoğlu ve Çiğdem Kaya’nın başına. Türkiye’de tasarım alanında çalışan akademisyenlerin birçoğu hatırlar: 2007 yılında, Avrupa Tasarım Akademisi’nin (EAD - European Academy of Design) 7. konferansı Türkiye’de düzenlenmişti. Bu konferansa, İzmir Ekonomi Üniversitesi (İEU) ev sahipliği yapmıştı. Bu yıl, 8. EAD Konferansı, İskoçya’nın Aberdeen kentinde yapıldı. 1- 3 Nisan 2009 tarihleri arasındaki bu uluslararası konferansa, bu kez Gray’s School of Art, The Robert Gordon Üniversitesi ev sahipliği yaptı. EAD 2009, ‘Design Connexity’ başlığı altında, Avrupa’nın birçok kentinden ve Türkiye, Uzak Doğu ülkeleri, Avustralya, ABD, Kanada, Güney Afrika’dan tasarım alanında çalışan araştırmacı ve uygulamacıları bir araya getirdi. Konferansa çağrı, “Tasarım akımı küreselleşme doğrultusunda devam ederken, hepimizin tüm faaliyetleri ve sosyal, ekonomik ve çevresel konulardaki büyüyen dayanışma, arasında gelişen bir ‘bağlayıcılık’ var. Bu artan ‘bağlayıcılık’, yeni manevi ve etik konuları ve zorlu aynı zamanda fırsatlarla dolu bir durumu yükseltiyor. Bu kavram ‘Connexity’ terimiyle adlandırılır...” açıklamasıyla yapılmıştı. Yaklaşık yüz çalışma, paralel oturumlarda; ‘Tasarım Bağlantıları, Kesişimleri ve Uyumu’, ‘Tasarım Empatisi’, ‘Tasarım Düşüncesi’, ‘Hizmet Tasarımı’, ‘Tasarım Sınırları’,‘Sağduyulu Tasarım’,‘Karşı Tasarım’, temaları altında sunuldu. Bu konferansa, Elif Kocabıyık (Öğr. Gör., IEU, GSTF, End. Tas. Böl.) ile birlikte, Eyup Oyuncakları üzerine yaptığımız bir araştırmayı sunmak üzere katıldık. “Oyuncak Yapımcılığının Sürdürülebilirliği: Bizimkiler Eyüp Oyuncakları” (Sustainability Of Toy Making: Eyup Toys’R Ours) başlıklı çalışmamızı, izleyicisi ve ilgilisi bol bir oturumda sunduk. TRT’nin ‘Elyapımı’ adlı belgesel dizisinden birini izleterek, Eyüp Oyuncaklarını, Aberdeen’e taşıdık. Küreselleşmenin sınır(ları)sızlığı altında, günümüz oyuncaklarının “kültürel yabancılaşmaya” neden olan etkisini sorgulayan bir araştırmaydı bu. Eyüp Oyuncakları ve oyuncakçılığının, dönemindeki ‘sürdürülebilirlik’ özelliklerinin altını çizdik. Bu oyuncakların, ‘günümüz çocuklarının oyuncakları nasıl olabilir?’ Sorumuza, ‘ürün tasarımı ve yenilikçilik’ noktasından bakarak önerilerde bulunduk. Dinleyicilerin soruları ve önerileri sunuşun sonunda yoğundu. Konuyla ilgili söyleşiler, kahve molalarında, yemeklerde sürdü. Gelecek çalışmalara, işbirliklerine yol gözüktü. Bu sene ben de bu konferansa ilk kez katılma olanağı buldum. Türkiye’den katılan beş kişiden biriydim. Nisan ayının ilk gününde, konferansın yapıldığı binaya girdiğimde, katılımcıları karşılayan kayıt masasında, üst üste dizilmiş EAD 2007 kitapları çok tanıdıktı. Aynı yoldan gelip, bizden önce Aberdeen’e varmışlar ve yerlerini almışlardı. Bu ilk tanıdık hal, üç gün boyunca sürdü. Bir önceki konferansın ülkemizde yapılmış olması, Türkiye’yi – Bunun gibi uluslararası tasarım etkinliklerinin coğrafyamızda düzenlenmiş olması, Türkiye’de tasarımın yolunu açıyor. Türkiye’de üretilen tasarım ve tasarım çalışmalarının tanıtımında böylesi önemli roller oynuyor. Akademisyen ve tasarımcıların hareketliliğini arttırıyor. EAD 2011’de, Portekiz’in, Porto kentinde birlikte olmak ümidiyle… 01 TASARIM VE İNOVASYON İÇİN DOĞAYA KULAK VERİN 01 Kelebek kanatlarının farklı ışık açılarında büründüğü yanardöner büyüleyici renk tonlarını düşünün! Ya da ağaçkakanın çekiç kuvvetindeki gaga darbelerini, balinanın tırtıklı yüzgecini ya da nilüfer çiçeğinin türlü çeşitlerini... Listeyi uzatmak mümkün. Hepsi doğada bulunan ve varoluşlarındaki önemli özellikleriyle bir süredir tasarımcılara ilham kaynağı olmuş örnekler. Yunanca ‘bios (hayat)’ ve ‘mimesis (taklit)’ kelimelerinden oluşan ‘biomimik’ yeni bir terminoloji olsa da bilim adamlarının tarih boyunca doğayla iç içe çalışmalar yaptıklarına şahit olabiliriz. Leonardo da Vinci, Antoni Gaudi ya da Wright Kardeşler gibi öncü insanların proje eskizleri incelendiğinde doğadaki yaşamı ne kadar iyi gözlemlediklerini fark edebiliriz. Tasarım ve inovasyona getirdiği yeni bakış açısıyla her geçen gün daha fazla ilgi gören biomimik de problemlerin çözümünün, doğada bulunduğunu göstermeye çalışıyor. 1997’de yazdığı ‘Biomimicry: Innovation Inspired by Nature’ kitabıyla konunun öncüsü olan Janine Benyus, ertesi yıl kurduğu Biomimicry Guild ile tasarımcılara, mimarlara ve mühendislere danışmanlık veriyor. Benyus, sürdürülebilir sistemler inşa edebilmemiz için milyarlarca yıldır var olan sayısız türü yakından incelememizin işimizi kolaylaştıracağını göstermeye çalışıyor. Ürün tasarımlarında karşılaştığımız biomimik tarz, daha çok form veya fonksiyona gönderme yapıyor. Mesela, kendini tasarımcıdan çok evrimsel biyolog olarak tanımlayan Ross Lovegrove’a ‘Organic Captain’ unvanının takılması boşuna değil. Felsefesini ‘tasarım-doğasanat’ üçlemesine dayandıran Lovegrove’un organik ve yalın çalışmalarında doğanın Yaşam, 3,8 milyar yıldır dünyamızı AR-GE laboratuarı gibi kullanıyor. Türlerin varoluş biçimleri çözüm bekleyen tasarım problemlerinin yanıtlarını barındırıyor olabilir. Biomimik’e göz atmanın tam sırası! etkisi çok fazla. En yeni örnek ise Bouroullec Kardeşlerin tasarladığı ‘Vegetal’. İlk kez bu yılki Milano Tasarım Haftası’nda görücüye çıkan sandalyenin formu için tam tamına 4 yıl uğraşılmış. Bitkinin filizlenme aşamasından esinlenen Bouroullecler, Vegetal’i art-nouveau’nun yüksek teknolojiyle yeniden yorumlanması olarak nitelendiriyor. Saatte 200 km. yapan trenin hava basıncı yüzünden tünel çıkışlarında yüksek ses çıkarması mühendisleri acil çözüm bulmaya itmiş. İskele kuşunun denize dalarken nerdeyse yok denecek kadar az su sıçratması trenin ön kısmının gaga şeklinde revize edilmesini ve sorunun giderilmesini sağlamış. Peki ya sürdürülebilir ve inovatif çözümler? Namibya Çölü’nün çetin koşullarına rağmen hayatını sürdürmeyi başaran bir tür böcek, Sandia Ulusal Laboratuarı’ndaki bilim adamlarının ilgisini çeker. Çöldeki tek su kaynağı, sabahları görülen sistir. Böcek, kanat yapısı sayesinde sisten topladığı ve sırtında depoladığı su molekülleri ile günlük ihtiyacını karşılar. Bu yöntemi buharlaşan suyu geri kazanmak için kullanınca yılda milyarlarca litre tasarruf ederek ciddi bir inovasyonı da gerçekleştirmiş oluyor. Bizden bir örnek ise ‘Taklamakan’ olsa gerek. Daha henüz biomimik kavramı doğmamışken Atilla Kuzu tarafından Nurus için tasarlanan Taklamakan’ın hala ödüllere layık görülmesi hem zamanının ötesinde bir tarza sahip olması hem de günümüzün yükselen estetik anlayışına fazlasıyla hitap etmesinden kaynaklanıyor. Japon yapımı dünyanın en hızlı treni Shinkansen de biomimikten nasibini almış. WhalePower firmasının rüzgar enerjisine getirdiği yeni boyutun kaynağı ise balinalar. Hörgüçlü balinaların yüzgeçlerinden esinlenerek tasarlanan tribün panellerinin hem ürettiği enerji hem panellerin ömürleri sürdürülebilirlik açısından fark yaratıldığını kanıtlıyor. Sıcaklık ortalamasının yılda sadece 1°C artmasıyla deniz seviyesinin 1 mt. yükseleceği gerçeği ne yazık ki iklim mülteci sayısını artıracak. Okyanustaki mercan adalarının birer birer yok olması ya da denize kıyısı olan ülkelerin sahil şeridinden kayıplar vermesi yeni çözümler planlanmasını doğuruyor. Belçikalı mimar Vincent Callebaut da, Amazonlardaki dev nilüfer yapraklarından esinlenerek yarattığı ekoşehir Lilypad ile kendi kendine yetebilen, tamamıyla yenilenebilir enerjinin kullanılacağı 50.000 kişinin yaşayıp para kazanabileceği bir yerleşim alanı kurguluyor. “Biomimik” yeni bir kavram olabilir. Yaşam 3,8 milyar yıldır dünyamızı AR-GE laboratuarı gibi kullanıyorsa ve milyonlarca tür onca zaman evrim geçirip yaşamlarını devam ettirebiliyorsa incelemeye değer fikirler barındırdığını kabul etmemiz lazım. Siz de gelecek kuşaklara daha sürdürülebilir bir dünya bırakmak istiyorsanız hemen konuya kendisi de meraklı bir biyologu toplantınıza davet edebilir ya da Biomimicry Guild’in Costa Rica’daki atölye çalışmasına katılabilirsiniz. Belki o zaman bakıp da gözden kaçan nice değerin farkına varılabilir. 01 Nilüfer yapraklarından esinlenen yerleşim alanı 02 02 Filizlenmeden esinlenen Vegetal serisi 10 17/05/2009 Merve Titiz Ebru Yıldız [email protected] İnsanoğlu şu anki gelişmişlik düzeyinde artık sorumsuz davranma lüksüne sahip değil. Görüş açımızın genişlediği, teknolojimizi geliştirdiğimiz, iletişim ve paylaşım düzeyimizin çok arttığı bu çağda artık 30-100 yıllık planlarımızı çıkarırken yani gelecek tasarımlarımızı yaparken yaşam döngüsünü/ ekosistemi hesaba katmalıyız. Ekosistemi düşünmek tasarımlarımızı ve yapısal projelerimizi doğal açılımlarla zenginleştirmek demek. Doğal açılımlar aslında doğa ve çevremizle ile en üst düzeyde uyumu yakalayabileceğimiz yaşam modelleri. Türkiye, zengin doğal ve kültürel kaynaklarının kullanımı konusunda hala çok programsız hareket ediyor. Artık tasarımın içine çevresel araştırma ve planlama sürecini dahil etmek zorundayız. Mana Design, ekolojik tasarım konusunda öğrenciler, akademisyenler, profesyoneller ve girişimcileri teşvik etmek amacıyla kurduğu HYPERLINK "http://www.ekotasari.com" www.ekotasari.com ekolojik tasarım platformunu geliştirmek amacıyla ITÜ Taşkışla’da Eko Tasarım Buluşması’nı hayata geçirdi. Eko Tasarım Buluşması, Türkiye’de hem eğitimde hem de profesyonel alanda ekolojik tasarım yaklaşımlarının ve uygulamalarının paylaşılacağı ilk geniş kapsamlı platform olma özelliğini taşıyor. [email protected] YA SÜRDÜREMEZSEK? EKOLOJİK TAŞKIŞLA Mana Design, 15 Mayıs’ta ITÜ’de başlattığı Eko Tasarım buluşmasını 29 Mayıs’a kadar sergi, atölye çalışmaları ve oturumlarla devam ettiriyor. Etkinlik Akışı: Eylem olarak ekoloji atölye çalışmasında ekolojik bilinci sokaktaki insana aşılamak amacıyla yeni iletişim yöntemleri, gerilla taktikleri geliştirilecek ve ürünler tasarlanacaktır. Kenti geri kazanım atölye çalışmasında kent haritası içinde yer alan geçmişe ait atıl/atık/artık alanları yeni eklerle kente yeniden kazandırmak amaçlıyor. Eko yüzey atölyesinde önceden biriktirilmiş kullanım sonrası malzemeleri tekrar değerlendirerek çok amaçlı yüzeyler tasarlanacak. Dönüşüm atölyesinde kağıt hamuru ile ev objeleri tasarlanacak. “Kentinden ekoloji” kente ekolojik açılımlar getirecek fikirleri tartışmayı ve tasarımlarla geliştirmeyi hedefliyor. Atık sanat tasarım atölyesi tek başına fazla anlam ifade etmeyen küçük atık malzemelerin katılımcılar tarafından bir araya getirilip anlamlı bir bütünü oluşturması sürecini kapsayacaktır. Öğrenci eko proje sergisi; ODTÜ, İstanbul Teknik Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi, Mimar Sinan Üniversitesi, Bilkent Üniversitesi ve Uludağ Üniversitesi’nin öğrencilerinin ekolojik projelerinin katılımıyla şekillendi. Öğrenci projelerinin ayrıntılarını daha iyi anlatabilmek üzere sergi boyunca LCD ekranlar kullanılarak sunum yapılacak. Çevreci sanat sergisinde, çağdaş yaşamımızda çevre ilişkimizi sorgulayan ve Bir laptop, kendi ağırlığının 4000 katı kadar atık çıkarıyor. Tasarımcının rolünü fark etmek zor değil; bu, ‘sürdüülebilir’ ironi ne kadar sürecek? bunu yaparken anlatımında çoğunlukla atık veya doğal malzeme kullanan sanatçı işlerine yer verilecek. Serap Başol, Ayla Turan, Fazilet Kendirci, Gökte Tunç, Gülnur Özdağlar Güvenç, Hülya Değerbili, Lale Çavuldur, Roş, Suzy Hug Levy ve Tuba İnal’ın ürünleri görülebileceklerden. Sokağı iletişim mecrası olarak kullanan sanatçılar arasında ekolojik formülü ile uluslar arası ün kazanan “moose” lakaplı Paul Curtis ITÜ Taşkışla’nın yer taşlarını temizleyerek etkinliğe ayrı bir boyut kattı. 24 Mayıs Pazar günü gerçekleşecek ikinci oturumda Secco Shop genel müdürü Isabella Haas, Marmara Boğazları Belediyeler Birliği’nden Aynur Acar, Sürdürülebilir Yaşam Kolektifinden Tuna Özçuhadar ve Pınar Öncel’in yapacakları sunumlar takip edilebilir. MUTFAKTA KİMLER VARDI? Her ayın üçüncü perşembesi gerçekleşen “Mimarın Mutfağı’ndan” söyleşilerine mimarlık öğrencileri yoğun ilgi gösteriyor. 01 02 03 Mimarlık öğrencileri ile Türkiye’nin en iyi mimarlarını bir araya getiren, ‘Mimarın Mutfağı’ndan’ söyleşi toplantıları, üzerinde çok tartışma yaratan güncel başlıkları ile mimarlık dünyasının nabzını tutuyor. Ofisinin mutfağını, mart ayında Nevzat Sayın, nisanda Emre Arolat, mayısta da Han Tümertekin öğrencilere açarak pratik hayatta yaşadıkları durumları irdelediler. Mart ayında gerçekleşen Mimarın Mutfağı söyleşi toplantılarında öğrencilerle bir araya gelen Nevzat Sayın, 2007 yılında gerçekleştirdiği Umur Matbaası ve Kırtasiye Fabrikası projesinin oluşum sürecinden bahsederken kendi mimari duruşu hakkında da genel bir tablo sundu. Ardından Kale Tasarım Merkezi’nin de içinde yer aldığı Santralistanbul projesinin tarihçesini, proje hayata geçerken hangi konulara önem verdiklerini, yapıların oradaki eski fiziki izler üzerine yapıldığı için sorunlar yaşadıklarını 11 ve uymalarının zorunlu olduğu koşulları anlattı. Nevzat Sayın’ın projelerini dinleyen öğrenciler, mimari kavramın nasıl oluştuğunu dinleme fırsatı buldular. Söyleşi toplantılar zincirinin nisan ayağı Emre Arolat’ın katılımı ile gerçekleşti. Meksika’da ‘progressive architecture’ üzerine düşüncelerini aktardığı sunumunu öğrencilerle paylaştı. Arolat sunumunda mimarinin kullandığı farklı enstrümanlardan, tarihsel süreçteki virajlarından, mimaride “dijitalleşme” etkilerinden ve son dönemde gerçekleştirdiği projelerden bahsetti. Emre Arolat, ‘Nazaran’ adlı sergisinden başlayarak, ödüllü projesi Minicity Model Parkı, Kozyatağı Aksay ofis binası, Sabiha Gökçen için sundukları proje ve Yalova Kültür Merkezi gibi projelerini anlattı. Mayıs ayının ve Mimarin Mutfağı’nın birinci döneminin son konuğu Ağa Han ödüllü HanTümertekin’di. Harvard Graduate School of Design'da konuk öğretim üyeliği yapan Tümertekin öğrencilere, Mimarlık tarihinde ilk kez 100 mimarın ortak bir projede çalıştığı Ordos 100 projesini aktardı. Türkiye’den sadece Han Tümertekin’in ofisi Mimarlar Tasarım’ın davet edildiği bir proje bu. Çin’in Moğolistan sınırına yakın Ordos kenti 2 yıl öncesine kadar çölün herhangi bir parçası iken şimdi varlığıyla etrafında yeni kentlerin oluşmasını tetiklediğini belirtti. Ordos’un çölün ortasında olması sebebiyle, iklim değişikliklerinin gece gündüz ayrımında bile çok hissedildiği için projeye başlarken çöl ikliminin hareket noktası olduğunu, bu yüzden de daha içine kapalı, kalın duvarları olan bir proje çizdiğini anlattı. Sürdürülebilir tasarım terimini her geçen gün daha çok duymaya başladık. Bu tarz terimleri ne anlama geldiklerini düşünüp sindirmeye vaktimiz olmadan, günlük hayatımızda kullanmaya başlıyoruz. Genel anlamda sürdürülebilirlik, bir durumun ve sürecin sürekliliğini devam ettirebilmektir. Sürdürülebilirlik bakış açısını benimsemiş tasarımcılar (grafik tasarımcılar, moda tasarımcıları, endüstriyel tasarımcılar, mimarlar, şehir planlamacıları vs.) projelerinde sadece çevresel değil, sosyal ve ekonomik de zarar vermeyecek teknikler, süreçler ve materyaller seçmeye özen gösteriyorlar. Söz gelimi, Kellogs kısa süre önce mısır gevreği paketlemelerini değiştirdi. Yeni kutuları, orijinallerinden daha kısa ve derin böylelikle rafta kapsadıkları alanı %5 azaltırlarken, kullanıyor oldukları malzeme miktarını da %8 azaltmışlar. 60bags ise mağazalarda kullanılan torbalara bir alternatif getiriyor. Dokunmamış keten viskozdan yapıyor oldukları torbalar tamamen ayrışabilir özellikteler. Keten vizkoz keten lifi atığından yapıldığından üretimi sırasında doğal kaynakları kullanmıyorlar ve az enerji tüketiyorlar. Bu teknoloji, torbaların atık haline geldikten sonra 60 gün içerisinde tamamen ayrışabilmesini sağlıyor. Bu da torbaların çöp sahalarını doldurmamalarını ve pahalı olan geri dönüşüm sistemine girmemelerini sağlıyor. Her yıl, sadece Mc Donald’s 2 milyar hamburger satıyor. Her hamburger kağıda sarılı. Andrew Millar adında bir öğrenci okul projesi olarak Mc Donald’s için ayrışabilir paketleme tasarlamış. Dış kısmını geri kazanılmış hamur kağıdından ve içini ise yağa dayanıklı grass paperdan yapmayı seçmiş. Pek çoğumuz şişelenmiş suyun negatif etkilerini bilmemize rağmen, çok pratik olduğundan hala tüketmekten vazgeçemiyoruz. 3Boxed Water is Better for the Earth” (Kutulanmış su dünya için daha iyidir) adında bir şirket çevre dostu olan bir şişe su projesi yapma amacı ile yola çıkmış. Araştırmaları sonucunda şişe sularının çevre dostu olabilmelerinin tek yolunun suyu kutulamada olduğunu bulmuşlar. Kutuları dolum için su kaynağına gönderirken düz bir şekilde gönderiyorlar ve sadece talep oldukça kutulara dolum yapıyorlar. Diğer suların nakliyati için 5 tır gerekiyorsa, onlar için sadece bir tırın %5i gerekiyor. Su tüketildikten sonra, kutular tekrar düzleştirip geri dönüşümü sağlanabiliyor. Tasarımların hayat süreçlerini uzatmak veya hayat süreçleri bittikten sonra başka bir şekilde kullanımını sağlamak da en az materyal secimi kadar önemli bir karar olabilir. Mesela Ciclus adlı bir tasarım şirketinin müşterilerinden biri için tasarlamış olduğu şarap kutusu, ilk amacı olan taşıma görevini tamamladıktan sonra, masa lambası olarak kullanılabiliyor. Böylelikle normalde atığa dönüşecek bir 03 tasarımı tekrar hayata dönüştürmüşler. Her sezon yeni renkler, modeller çıkarmak ve bir önceki sezon mallarını demode etmek üzerine kurulu bir mentalite ile işliyor olduğundan moda endustrisinin tam olarak sürdürülebilirlikle paralel gittiği söylenemez. Yakın zamana kadar yetiştirme, üretim ve dağıtım basamakları çevreye en az zarar verecek şekilde planlandığı zaman ortaya çıkan ürünler diğer seçeneklerine nazaran daha pahalı kalıyordu. Dünya Gününde, Target tasarımcı Gregory Rogan ile beraber calışarak ortaya çıkarmış olduğu Loomstate adli %100 organik pamuktan yapılmış, uygun fiyatlı bir koleksiyon piyasaya sürdüler. Koleksiyonda keten ve ipek gibi diğer sürdürülebilir fiberlerden yararlanmışlar. Geri kazandırılmış, atık ve vintage kumaşlar da moda endüstrisinde sürdürülebilir seçeneklerin en başında geliyorlar. Bunun sebebi ise kumaşları üretmek için yetiştirme ve işlenme süreçine ihtiyaç olmamasıdır. Ashley Watson’in geri kazandırılmış deriden tasarlıyor olduğu çantaları buna çok güzel bir örnek. 01 Nevzat Sayın Sürdürülebilirlik konusunda halkın bilinçlendirilmesinin çok önemli olduğu bir gerçek ama köklü bir değişim için herşeyden önce bu kavramının tasarımcıların kafasında yer etmesi gerektiğini görüyoruz. Bir projenin çevresel, sosyal ve ekonomik etkisi tasarım sürecinde verilen kararlarla ortaya çıktığından tasarımcılara büyük sorumluluk düşmektedir. Materyal seçimi, üretim için ne kadar enerji gerekeceği, dağıtımı, tüketicinin nasıl kullanacağı ve hayat süreci dolduktan sonra ne olacağı hep tasarım aşamasında belirleniyor. Susan S Szenasy’nin Sorumlu Tasarım Eğitimi adlı makalesinde de bahsettiği gibi iyi tasarımın sorumlu tasarım olduğunu anladığımız zaman, sürdürülebilir tasarım şeklinde ayrım yapmak zorunda kalmayacağız ve sadece tasarım diyeceğiz. 02 Çeşitli okullardan dinleyiciler katılıyor 01 Çevre dostu kutulanmış su 03 Emre Arolat 02-03 Ashley Watson çantalar Çanakkale Seramik & Kalebodur ve Frame Dergisi işbirliği ile yürütülen ‘Mimarın Mutfağı’ndan’ etkinlikleri her ay farklı konular, güncel başlıklar ve önemli tartışmalarla tasarım dünyasının nabzını tutmaya devam edecek. 01 02 12 Katarzyna Okinczyc “60bag” Polonyalı tasarımcı Katarzyna Okinczyc, 60 gün içinde ayrışabilen 60Bag adlı bir alışveriş çantasına imza atmış. Çantalar endüstriyel atıklardan elde edilen keten ipliği liflerinden. Kullanılmaya başlandıktan 60 gün sonra yok oluyor. Çantalar patentli bir tekstil formülüyle üretiliyorlar. www.60bag.com 17/05/2009 ÇEVRE! HEMEN ŞİMDİ! 13 Alejandro Zaera-Polo “Meydan AVM” Metro Group Asset Management ve FOA Mimarlık işbirliği gerçekleşen Ümraniye Meydan AVM, toprağın bir yerinden bitmiş bir binayla karşılaşmaktan ziyade, topografyaya yeniden anlam kazandırmak üzerine kurulu. Yeryüzü şekilleri ve toprağın altından beliriveren mekanlarla uğraşırken oluşan yeşil çatı fikri ile ekolojik mimarlığın devreye girmekte. Yeşil çatılar, yaya parkları oluşturmak açısından da anlamlı. www.meydan.metro-mam.com Gökçe Yedidal “Gojeko” Defalarca kullanılmak üzere üretilen Gojeko çantalar tasarlanıyor, kumaşı seçiliyor ve ev kadınlarının evine götürülüyor. Özenle dikilen çantalar evlerden alınıyor ve baskıları Gojeko atölyesinde yapılıyor. Plastik poşet yerine, kumaş çanta kullanmak isteyenlerin tercihi. www.gojeko.com Dönüşüm, sürdürülebilirlik, tasarruf derken ekolojik endişelerin ön plana çıktığı tasarımlar giderek gündemimizi daha çok meşgul etmekte. Mimariden endüstriye kadar insanoğlunun çözüm arayışlarını sürdürdüğü bu önemli mevzu, bireysel girişimlerin de itici güçlerinden biri oluyor (bkz. Milano) Shigeru Ban Yu Jordy Fu Adam Rowe “Takatori Katolik Kilisesi” Shigeru Ban, Japonya'nın dış dünyaya açılan yenilikçi mimarlarından biri. Suya karşı yalıtılmış karton, kâğıt boru, bambu ve prefabrike ahşap kullanımı ile Ban, yapılarının geri dönüştürülebilir olmasına dikkat ediyor. Takatori Katolik Kilisesi de konstrüksiyonundaki bu malzeme seçimiyle öne çıkmakta. Time Dergisi tarafından 21. yüzyılın mimarlık ve tasarım alanında çığır açan isimleri arasında gösterilen Shigeru Ban felaket bölgelerinde halk için ekonomik ama aynı zamanda anıtsal tasarımları ile tanınıyor. www.shigerubanarchitects.com “Cloud Lamps” Londra’da yaşayan tasarımcı Yu Jordy Fu, Cloud Lamps adlı kağıt kullanılarak üretilen bir seri tasarladı. Aydınlatma başlıkları geri dönüşümlü kağıtlar elde kesilerek şekillendirilmiş. Tasarımcı antik Çin’de yaşayan kadınların evlerini süslemek ve duygularını ifade etmek için kullandıkları kağıt kesme sanatını yeniden gündeme getirmek istemiş. Aydınlatma başlıklarını dikkatle inceleyenler, minyatür okul, kilise, alışveriş merkezi ve oyun parkı gibi detayları görebilirler. www.jordyufu.com “Victorian Grandfather” Genç tasarımcı Adam Rowe ağaç liflerinden oluşan çevredostu bir malzeme ile Grandfather adını verdiği Viktoryen dönemden ilham alan bir koltuk tasarladı. OSB, yani ‘oriented strand board’ olarak adlandırılan malzeme üzerinde ciddi değişiklikler yapmadan tasarımlarını şekillendirilen Rowe, sürdürülebilirlik ilkelerine uyan ve aynı zamanda ucuz bir malzemeyi Viktoryen dönemin görkemli hatlarıyla birleştirmek istediğini söylüyor. www.adamrowedesign.com Erika ve Patrik Mörn Gülnur Özdağlar Korhan Büyükdemirci “Vinstrumpa” İsveçli Hetta ekibi, günlük yaşam akışını daha kolay ve neşeli kılmak için çevreci ürünler tasarlıyor. Başında Erika ve Patrik Mörn’ün olduğu marka tasarımlarında mantar, keçe ve yün gibi çevre dostu ve düşük üretim maliyetlerine sahip malzemeler kullanıyor. Doğadan gelen malzemeleri, yine doğadan ilham alarak tasarladıkları formlarla şekillendiren genç Hetta ekibi, sade yaşamın en önemli iyi niyet belirtisi ve çevreci yaşam stili olduğunu söylüyor. www.hetta.se “Üst dönüşüm” Mimar Gülnur Özdağlar, pet şişeleri kullanarak şık kolye ve masa üstü objeleri tasarlamakta. Pet şişeleri ısıtıp, eritip, delip yeniden biçimlendiren mimar-tasarımcı, geridönüşümün değil, üstdönüşümün altını çiziyor. Tasarımcı, dönüştürme sırasında malzemenin kaybettiği nitelikler yerine emek ve sanatsal değer ekleyerek daha yüksek nitelikte bir ürün amaçlıyor. Geridönüşüme dikkat çekip, özendirmeyi amaçlayan Özdağlar, dönüşüm sorunsalına kendi kişisel cevabını veriyor. www.gulguvenc.blogspot.com “Eco-neighbuzz” Finlandiya’da yaşayan Türk tasarımcı Korhan Büyükdemirci, apartman içi iletişimi çevreci bir boyutla ele alan bir dahili telefon sistemi tasarlamış. Econeighbuzz olarak adlandırılan yeşil iletim ağı projesi şu şekilde işliyor. Kapınızın hemen yakınında bulunan telefon ve dijital ekran örneğin 17 numaralı dairede yaşayan kişinin neye ihtiyacı olduğunu ya da arabayla gittiği yönü belirtiyor. Böylece aynı apartmandan aynı yöne giden kişiler tek bir araç kullanarak çevreye daha az zarar veriyorlar. www.core77.com/greenergadgets/ Dots Design Office “Bisiklet” Uzakdoğulu tasarım ofisi, geçtiğimiz ay Milano Tasarım Haftası’nın uydu salonunda kendini dünyaya tanıtma fırsatı yakaladı. El yapımı bisikletleriyle basının ilgi odağı olan grup, “çağdaş görünen, kolay kullanılan, çabuk üretilen” ürünlerin peşinde… 14 17/05/2009 Aykut Köksal Tamer Nakışçı [email protected] [email protected] AKADEMİ AKADEMİ İKEN Ataman Demir, yeni yayımlanan kitabında, Güzel Sanatlar Akademisi'nin modernleşme sürecinde önemli bir rol üstlenmiş yabancı hocaları ele alıyor. Türkiye'de güçlü bir gelenek oluşturabilmiş tüm yüksek öğrenim kurumlarının ortak bir özelliği var: 1930'larda, Nazi iktidarının ardından Almanya'yı terketmek zorunda kalmış ve -onları kabul etmeye hazır tek Avrupa ülkesi olan- Türkiye'ye sığınmış bilim ve sanat insanları, bu kurumlarda görev üstlenmişler. Güzel Sanatlar Akademisi'nin tarihinde de bu hocaların önemli bir yeri var. Sanayi-i Nefise Mektebi'nden Güzel Sanatlar Akademisi'ne geçişi bir modernleşme süreci olarak tanımlarsak, bu sürecin oluşturucu aktörleri arasında yabancı hocalar başta geliyor. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nin öğretim üyelerinden Ataman Demir, Akademi tarihinin bugüne dek derinlemesine işlenmemiş bu yönünü, titiz bir arşiv çalışmasıyla ele almış. Aynı üniversitenin yayınları arasında yer alan çalışma ‘Güzel Sanatlar Akademisi'nde Yabancı Hocalar’ başlığını taşıyor. Demir, kitabında, 1929-1958 arasında çeşitli bölümlerde görev yapmış yirmi dört yabancı hocadan söz ediyor. Bu hocaların büyük bir bölümünü Almanya'nın totaliter rejiminden kaçmak zorunda kalan ve Akademi'ye 1930'lu yıllarda gelen öğretim üyeleri oluşturuyor. Akademi'de ders vermiş yabancı hocaları iki kesimde ele almak doğru olur: Akademi'nin kendi kadrolu hocaları ile asıl kadrosu başka kurumlarda olan ama Akademi'de de ders veren öğretim üyeleri. İlk kesimde yer alan hocaların en başında hiç kuşkusuz Ernst Egli'yi saymak gerek. Altı yıl (1930-1936) Mimari Şubesi şefliği yapan Egli, mimarlık eğitiminin modernleşmesinde büyük bir rol oynuyor. Egli, ‘Beaux-Arts’ geleneğine dayanan ve proje eğitimini Greko-Romen, Rönesans ya da Osmanlı gibi belirli ‘üslup’ atölyeleriyle biçimlendiren eğitim programını tümüyle değiştiriyor. Egli'nin geliştirdiği yeni sistemin YÖK'e dek, yani 50 yılı aşkın bir süre uygulanmış olması bile, Avusturyalı hocanın Akademi tarihindeki yerini göstermeye yeter. Egli'nin üstlendiği ‘modernleştirici’ rolün, öncelikle Ankara'nın talebiyle belirlendiğini söylemek yanlış olmaz. Genç Cumhuriyet, kuruluşundan birkaç yıl sonra, başta gelen temsilcileri Vedat Bey ve Mimar Kemalettin olan Yeni-Osmanlı mimarlığını reddetmişti. Nitekim, Egli'nin reform hareketinin ardından, atölye hocası Vedat Bey'in de okuldan ayrıldığını görüyoruz. 01 Cumhuriyet ‘yeni’ bir mimari dil öğrenerek yetişecek mimarlara gereksinim duyuyordu, ama daha da acil bir sorun vardı, o da yeni başkentin imarıydı. Bu yüzden, gerek Egli, gerekse de Egli'den sonra gelen yabancı hocalar aynı zamanda mimar olarak görev yaptılar. Ernst Egli, hocalığının yanı sıra, Maarif Vekâleti Tatbikat Bürosu'nun şefliğini yapıyordu. Egli'nin gerçekleştirdiği çalışmalar uzun bir liste oluşturuyor ve önemli bir bölümü de Ankara'da yer alıyor. Daha sonra gelen hocalarla yapılan sözleşmelerde de, Kültür Bakanlığı'nın talep edeceği projeleri ‘parasız’ olarak yapacaklarının belirtildiğini Demir'in kitapta yer verdiği belgelerden öğreniyoruz. Ernst Egli'nin ayrılmasında sonra, Akademi'nin Mimari Şubesi şefliği için, Kültür Bakanlığı'nın Hans Poelzig ile anlaştığını görüyoruz. Hatta Poelzig ile sözleşme de imzalanıyor, ancak ünlü mimar görevine başlayamadan ölüyor. Akademi'de hocalık yapmış en ünlü mimarın ise Bruno Taut olduğunu söylemek yanlış olmaz. Görev süresinin oldukça kısa sürmesine karşın (1936-1938), Taut, hem yoğun bir üretim gerçekleştirir, hem de hocalığıyla Akademi'de derin bir iz bırakır. Ankara'dan İzmir'e, Trabzon'a uzanan binaları, Türkçe'ye çevrilen ‘Mimari Bilgisi’ adlı kitabı, bu üretimden bugüne ulaşan çalışmalardır. Yabancı hocalar yalnızca mimarlık bölümünde değil, Akademi'nin öteki bölümlerinde de etkin roller üstlenirler. Bunlar arasında Rudolf Belling'i en başta belirtmek gerekiyor. Belling, uzun bir dönem çalıştığı (1937-1954) Heykel Şubesi'nde büyük bir eğitim reformu gerçekleştiriyor. Yetiştirdiği öğrenciler özellikle 1950 sonrasında etkin bir rol yükleniyor ve "Elliler Modernizmi"nin öncü aktörleri arasında bölümün hoca ve öğrencileri başı çekiyor. Okulun dört ana şubesinden biri olan Tezyinî Sanatlar Şubesi'nin başında dört yıl (1939-1943) kalan Marie Louis Süe de, Akademi'deki değişim hareketinin önde gelen yürütücüleri arasında yer alıyordu. Ataman Demir kitabında, başka kurumlarda görevli olan, ancak Akademi'de de ders veren hocalara da yer vermiş. Bu bağlamda, İstanbul Belediyesi'nde danışmanlık yapan Martin Wagner ile, yine Belediye'de görevli olan Henri Prost'u ilk başta anmak doğru olur. Her iki hoca da Akademi'de şehircilik dersi veriyor. Hocalığı çok kısa süren (1936-1937) Wagner, Türkiye'den ayrılarak, Bauhaus'dan arkadaşı olan Gropius'un aracılığıyla Harvard Üniversitesi'ne gidiyor. Ünlü kent plancısı Prost ise iki yıl (1941-1943) ders veriyor. Dışarıdan gelen hocalar arasında arkeolog Theodor Bossert'i, sanat tarihçileri Ernst Diez ve Kurt Erdmann'ı da sayabiliriz. Demir, historiyografik bir çalışma AVRUPA’NIN 100 YARATICI GENCİ 2009 Avrupa Yenilikçilik ve Yaratıcılık Yılı etkinlikleri çerçevesinde 20-21 Nisan 2009 tarihlerinde Brüksel’de Yaratıcılık Forumu düzenlendi. Avrupa’nın çeşitli şehirlerinden seçilen ‘100 yaratıcı genç yetenek’ de bu forumda projelerini ve tecrübelerini paylaşmak üzere davet edildiler. Organizasyonu İstanbul adına yürüten GAIA 34 ile geçirdiğimiz yoğun bir hazırlık ve planlama döneminin ardından, Avrupa çapında ilk defa düzenlenen böylesine kapsamlı bir organizasyonda İstanbul’u temsil edecek olmanın verdiği heyecan, gurur ve biraz da merakla, Brüksel yolculuğuna başladım. Avrupa Birliği tarafından yenilikçilik ve yaratıcılık alanındaki 100 genç yetenek arasında gösterilen endüstriyel tasarımcı Tamer Nakışçı, 20-21 Nisan tarihlerinde Brüksel’de düzenlenen “Yaratıcılık Forumu”nda İstanbul’u temsil etti. Forum, Brüksel’deki Bölgeler Komitesi Merkezi’nde yapıldı. Foruma komite üyesi 344 bölge ve şehirden yerel yönetim temsilcileri, şehir ve bölge planlamacıları, inovasyon uzmanları ve yaratıcı endüstri temsilcilerinden oluşan 300’e yakın delege katıldı. Bilim, sanat, şehircilik, medya ve sosyal sorumluluk alanlarında istisnai bir başarı gösteren 18-30 yaş arasındaki adaylar arasından seçilen 100 genç yetenek arasında mühendisler, besteciler, mimarlar, pedagoglar, mutfak şefleri, şehir planlamacıları, biyologlar gibi yaratıcılık ve yenilikçiliğin farklı alanlarından gençler vardı. 02 yapmak yerine, belgeleri öne çıkartmayı ve olabildiğince az yorum yapmayı yeğlemiş. Kitabın oldukça ağırlık taşıyan son bölümünde belgelerin tıpkıbasımlarına yer verilmesi, Ataman Demir'in bu yaklaşımını bütünlüyor. Bu yüzden yeni çalışmalara kapı açacak bir toplamla karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. Kitapta yer alan belgeler, bürokratik bir zihniyet dünyasını tüm boyutlarıyla ortaya koyuyor. Çarpıcı örneklerden biri, Taut'un on günlük rahatsızlık izninin Kültür Bakanı tarafından onaylanması... Güzel Sanatlar Akademisi tarihine yeniden bakmaya olanak veren bu çalışmanın kitaplaşmasında, grafik tasarımcı Yeşim Demir'in önemli bir katkı yaptığını da belirtmeliyim. Başta da söylediğim gibi, bu çalışma, Akademi'deki eğitim geleneğinin oluşumunda yabancı hocaların ne denli belirleyici olduğunu gösteriyor. Ne var ki bugün aynı geleneğin izlerini yakalamak pek kolay değil. Şimdi daha açıkça görebiliyorum: Öğrencilik yıllarında tanık olduğum Taut Atölyesi'nin yıkımı, aslında bir geleneğin de çözülmeye doğru gittiğini haber veriyormuş... 01 Ernst Egli. 02 Ataman Demir’in yeni kitabı “Güzel Sanatlar Akademisi’nde Yabancı Hocalar”. 15 01 İki gün boyunca şehir ve bölgeler iyi uygulama örneklerini sergilerken; yürütülen tartışmaların eksenindeki sorular ise ‘Yaratıcılık ve İnnovasyon Nedir? Nerede ve Nasıl Ortaya Çıkar? Nasıl Beslenir ve Gelişir?’ oldu. Avrupa çapında 6 milyon istihdam yaratan yaratıcı sektörlerin, ekonomiyi canlandırma ve yeni işler yaratma açısından bilinenin ötesinde önemli bir yeri olduğu vurgulandı. Yaratıcılığın verimli topraklarda geliştiği ve bu ortamı sağlamada politikacılara görev düştüğü; yerel yönetimlerin şehir ve bölgelerinde yaratıcılığın ve inovasyonun gelişmesi için girişimciliği desteklemeleri, yerel iletişim ağlarını güçlendirmeleri, insanların bir araya gelebilecekleri mekânlar oluşturmaları ve bu yöndeki başarılı uygulamalarını da bir model olarak birbirleriyle paylaşmaları gerektiği belirtildi. Toplantıya katılan 100 Avrupalı Genç Yetenek’ten birçoğu yaşadıkları yerlerde bu ortamı bulmanın zorluklarına dikkat çektiler. yerine iş hayatına atılıp para kazanmayı hedeflediklerinden bahsettiler. Bu da başka bir düşündürücü noktaydı. Paneldeki konuşmacılar bu konudaki tecrübelerini, yerel yönetim ve yaratıcı sektörlerin işbirliği açısından örnek teşkil edebilecek projelerini paylaştılar. Projelerden bazıları, süreçte yaşanan bürokratik zorluklar açısından bir o kadar da tanıdıktı. Yenilikçiliğin ve yaratıcılığın önünün açılması için bürokrasinin azaltılması, düşünce yapısının ve çalışma biçimlerinin değiştirilmesi ve risk alınması gerektiğine dikkat çekildi. Bazı akademisyenler ise öğrencilerinin çoğunun yaratıcı olmak istemediklerini, risk almak Forum’da yapacağım sunumda ürün tasarımlarım yerine kavramsal projelerimden birine yer vermenin daha anlamlı ve kalıcı olacağını düşünerek “Smartground” adlı projemi seçtim; günümüz çocuklarının dijital çağ ile birlikte değişen oyun alışkanlıklarını yine teknolojinin yardımı ile doğaya yönlendirmeyi amaçlayan bir çocuk parkı tasarımı. Bilgisayar oyunlarının açık havada gerçek dünya ile buluştuğu; Farklı şehirlerden, hatta farklı ülkelerden çocukların karşılıklı olarak oyun 02 03 oynayabildikleri, yarışabildikleri, internet ile birbirine bağlı çocuk parklarından oluşan küresel bir sistem... Aldığım tepkiler ve yorumlar oldukça olumlu ve projenin ileriki aşamaları adına yüreklendiriciydi. çeşitli ülke delegasyonları, basın, sanayi ve iş çevrelerinden geniş bir katılımla gerçekleşen resepsiyonda Kale Tasarım Merkezi’nin desteğiyle hayata geçirdiğimiz sergiyle tasarımlarımı paylaşma fırsatı buldum. Forum’un belki de en ilginç anları ise, kapanış konuşmalarının yapıldığı Avrupa Parlamentosu’nda genç yeteneklerden birinin kürsüye parende atarak gelmesi, bir diğerinin de konuşması sırasında cebinden çıkardığı yumurta kesme aletinin telleriyle müzik yapmasıydı. Avrupa’nın 100 Yaratıcı Genç Yeteneği arasında yer almanın bana mesleğim ve ülkem adına yeni bir misyon ve sorumluluk yüklediğini hissediyorum. Katıldığım bu iki günlük organizasyon, hem mesleki anlamda hem de ilişkiler anlamında bana yeni ufuklar açtı. Umarım Türk tasarımının Avrupa’da söz sahibi olması yolunda benim de küçük bir katkım olabilmiştir. Bürokrasi ile yaratıcı insanların garip bir şekilde karşı karşıya geldiği bu sahneler aslında bütün durumu özetler gibiydi. Parlamento’daki kapanış fotoğrafının ardından TUSIAD Brüksel Temsilciliği tarafından düzenlenen resepsiyona katıldım. Avrupa Komisyonu yetkilileri, Brüksel’deki 01 Tamer Nakışçı’nın sunduğu proje 02 Forumda buluşan 100 genç yetenek 03 Nakşçı’nın sunumundan... 16 17/05/2009 17 A. Can Özcan [email protected] UYDU, İYİLİK PEŞİNDE Fuarın can damarı Salone Satellite'nin teması bu sene "Creating Wellness (İyiliğin Yaratılması)" oldu. İzmir Ekonomi Üniversitesi ve Anadolu Üniversitesi'nin dikkat çektiği alandaki tek serbest Türk tasarımcı Pınar Erçetin'di. 01 05 04 MOBİLYA DEVRİMİ 02 Milano’daki mobilya çıkartmasını fuarla sınırlamak artık olanaksız. Aralarında Poltrona Frau, Capellini gibi önemli isimlerin olduğu bir grup Tortona’da ikamet ediyor. Tekstil sektöründe adını duyurmuş Diesel, 01. Alias marka “Mezzomare Mezzoterra” hem fuarda hem de trienaldeydi. 06 paravandan kanepeye pek geniş bir koleksiyona imza atıyor. Sınırlar kalkıyor, ama üretim devam ediyor. Ar-Ge çalışmaları sorgulanıyor. Yoksa mobilyalar, yeniliği formda mı bitiriyor? 04. Edra’nın “Paesaggi Italiani” koltuğu. 05. Cassina marka “Radar” koltuk/ dolap 02. Doğadan gelen ilham Moroso’da: “Helix” 03 Işığın genel mimari tasarım üzerindeki etkisi her geçen gün daha çok fark edilirken ‘aydınlatma tasarımı’ da uzmanlık olarak yükselen bir çizgi yakalıyor. Euroluce 2009 ve Fuori Salone kapsamındaki sergi ve etkinliklerde aydınlatmanın etken element olarak kullanıldığını görüyoruz. Mobilya Fuarı ile eşzamanlı düzenlenen etkinlik ışığın yaşam alanlarımızda farklı senaryolarla tasarlandığını, ışığın mekanı tasarladığını sergiliyor. Euroluce 2009 katılımcıları arasında birinci sırada şüphesiz İtalyan markalar var. Zumtobel ,Siteco gibi önemli liderlerin yokluğunda evlerinde yeniliklerle dolu bir show hazırladılar. Dekoratif ve mimari aydınlatma konusundaki üstünlüklerini Artemide, Flos, Luceplan, Fontana Arte, Kundalini gibi öncü firmaların yenilikleri ile pekiştirdiler. Yenilikleri izlemek için rotamız Flos Architectural’dan başlayabilir. Ünlü mimarlar ve tasarımcılarla koleksiyonunu zenginleştiren Flos, ışığın kullanıcı ile olan ilişkisini yeni bir aydınlatma kontrol sistemi ile tanımlıyor, gelecek için farklı odak noktaları arıyor. 03. Cappellini’nin “Peacock’ koltuğu. 06. Diesel artık mobilya işinde! “Natura Morta” paravan. Utku Başkır [email protected] IŞIK! BİRAZ DAHA IŞIK! İki yılda bir düzenlenen Euroluce, Milano Mobilya Fuarı’na eşlik etti. Fuar, aydınlatma dünyasının kalbinin Avrupa’da attığını bir kere daha kanıtladı. Fuarın en başarılı tasarımcı-üretici ilişkisi Ross Lovegrove ile Artemide arasında doğmuş ve günün formuyla günün ışığını buluşturmayı başarmışlar. Fontana Arte’nin dış mekan ürün gamındaki açılımları, Fabbian’ın tasarım koleksiyonlarındaki yenilikler, Kundalini’nin Emmanuel Babled ile yarattığı Dew 07 koleksiyonu, Reggiani markasının yeni LED çözümleri, Lumen Center’ın Corian malzemeden ürettiği Shadow incelenmeye değer yenilikler arasında. Başlıca markaların LED teknolojilerini kullanarak ürün gamlarını genişletmeleri, mevcut ürünlerinin aynı tasarımla LED versiyonlarını üretmeleri dikkat çekiyor. Bunun en güzel örneği Villa Tosca Design tasarımı HelioPolis’in yeni hali: HELIOLED. Mobilya sektöründe dünyaca ünlü markalar Cassina ve Calligaris de yeni oluşumları ile aydınlatmada markalaşma yolundalar. Cassina Grubunun Nemo markası altında oluşturduğu koleksiyon onlara mekan tasarımında kazandıkları statüyü kazandıracak nitelikte. Euroluce ağırlıklı olarak Avrupalı katılımcıların katıldığı bir organizasyon olarak özellikle armatür ve mekan bazında aydınlatma tasarımının dünyada kalbinin hala Avrupa’da attığını kanıtlıyor. İtalyan ve Alman üreticileri Belçika,İspanya, Avusturya ve Fransa orijinli firmalar takip ediyorlar. ‘Orijin’ kelimesi Avrupa’nın taşıdığı bu önemli misyonda en kritik konulardan birisi haline geliyor. Aydınlatma Tasarımını ürün geliştirme ve mimari projelendirme boyutunda Avrupa’da tutmayı başaran üreticiler sahip oldukları bu ruhu ve knowhowı zamanla Uzakdoğu orijinli üreticilerle paylaşmak zorunda kalacaklar. 01 Kundalini standından. 01 02 02 Ross Lovegrove’un Artemide projesi Her yıl nisan ayı geldiğinde sadece mobilyacılar değil, her sektörden, her yaştan, her ülkeden tasarımcılar da uçaklara, trenlere, arabalara, otobüslere doluşup Milano’nun yolunu tutarlar. Bir anlamda tasarımcıların göçmen bir hac seferidir bu. Bir hafta boyunca bir yandan Milano’nun 30.Euro’luk otelleri 150-200.- Euro’lara çıkarken, bir yandan da bütün şehir kendisini bütün dünyanın en son tasarım sahnesine dönüştürür. Bu sahnenin afişinde her ne kadar “Salone Internazionale del Mobile Uluslararası Mobilya Fuarı” yazıyor olsa da sahne çok daha renkli ve kalabalıktır bu bir hafta boyunca. Neredeyse elli yıldır Milano Mobilya fuarı dünyanın en önemli tasarım etkinliği olarak tasarım gündemini de belirler. Fuara katılan firmalar kendilerini birkaç sınıf atlamış sayarlarken tasarımcılar için de durum farklı değildir. İrili ufaklı yüzlerce değil, binlerle ifade edilecek sayıda tasarım etkinliği sadece fuar alanını değil, bütün şehri bir hafta boyunca kaplar. Sergiler, açılışlar, kokteyller, yeni ürün lansmanları, şovlar, her ölçekte tasarım örnekleri ve etkinlikleri her yerdedir. Metro durakları, dükkanlar, katedral çevresi, Porta Genova ve kanal boyu, ya da yılın diğer zamanlarında şehrin kıyısında neredeyse sahipsiz ve ıssız duran Zona Tortona gibi bölgeler bir anda adım atmanın güçleştiği insan ve tasarım kalabalığına ev sahipliği ederler. Fuara giden metro hattı nasıl tıklım tıklım doluysa, akşam yemeği yenebilecek her yerde de aynı sıkışıklık yaşanır. O sıcak İtalyan garsonların bile günün sonunda yorgunluktan sinirleri gerilmiş olur. Milano Uluslararası Mobilya Fuarı’nın en özel yerlerinden bir tanesi de kuşkusuz dünyanın her yerinden tasarım okullarının ve bağımsız tasarımcıların yaratıcı fikirlerini tasarım ürünleri olarak sergiledikleri “Salone Satellite” kısmıdır. Daha önceki yıllarda profesyonel Mobilya Fuarı alanından ayrı olarak kurgulanan Satellite etkinlikleri son iki yıldır fuar alanının bir parçası olarak organize edilmektedir ve kişisel olarak görüşüm bunun öncesine göre daha uygun olduğudur. Salone Satellite’a geçtiğimiz yıllarda Türkiye’den Orta Doğu Teknik Üniversitesi ile İstanbul Teknik Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümleri kabul edilmişlerdi. Anadolu Üniversitesi ile İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin tasarım programları da başvuru yapan yüzlerce okul içinden teması “Creating Wellness – İyiliğin Yaratılması” olan bu yılki sergiye davet edilen 23 tasarım okulu içinde yer almışlardı. Sergi organizatörlerinin deyimiyle bu yılın Salone Satellite sergisine katılan okullar ve bağımsız tasarımcılar, sağlık ve iyilik gibi soyut iki kavramı somutlaştıran tasarımlar sergilemekteydiler. Bunlar arasında profesyonel fuar alanındaki ürünlere taş çıkartan kalitede tasarlanıp üretilmiş ürünler yer aldığı gibi, çok daha deneysel veya kavramsal derinliği olan çalışmalar da bulunmaktaydı. Geçtiğimiz yıllara göre gerek profesyonel alanda, gerek Salone Satellite’da, gerek şehrin diğer alanlarında Türkiye’den katılımda belki krizin de etkisiyle bir azalma olduysa da, genel kanı katılan firmaların, okulların, ya da tasarımcıların kalitesinde göze çarpan bir ilerleme olduğu şeklindeydi. Anadolu Üniversitesi, 2. sınıf öğrencilerinin “Yirminci Yüzyıl İçin Dilekler” Projesi ile, İzmir Ekonomi Üniversitesi de 3. sınıf “Mobilya Tasarımı” dersinde üretilen mobilya prototipleri ile Satellite’a katılmışlardı. Bu okullar haricinde Satellite’taki tek Türk tasarımcı Milano’da da çalıştıktan sonra çalışmalarına İstanbul’da devam eden Pınar Erçetin’le onun mobilyaları ve aksesuarlarıydı. 01 02 03 04 İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin standında yer alan ürünler arasında profesyonel ve bitmiş prototipler yer aldığı gibi, kişinin algısına bağlı olarak şaka ya da ciddi önermeler olarak algılanabilecek tasarımlar da yer almaktaydı. Bunlar biraz da teatral bir atmosferde sergilenmiş olacak ki okul Floransa Yaratıcılık Haftasına ve Londra da Tasarım Okullarının Mezuniyet Haftasına da davetler aldı. Prototipler için de umulanın ötesinde ciddi iş teklifleri alınan ürünler olduğu gibi, özellikle çocuk ziyaretçilerin ilgisini çeken ürünler de vardı. Sayısız gazeteci okulun standını ziyaret etti, televizyon ve radyo röportajları gerçekleştirildi. Türkiye’den katılan okullar açısından bir önemli kazanım da Avrupa’nın pek çok diğer tasarım eğitimi veren okuluyla Erasmus antlaşması ya da karşılıklı değişim programlarının gündeme gelmesi oldu. 01. Pınar Erçetin tasarımı kitaplık 02. Eski ilham, yeni yöntem: ”İsa”saat 03. Su damlası formunda aydınlatma 04. Anadolu Üniversitesi standından 05. Satellite’de tasarımcıların hedefi aynı... 05 06 06. İzmir Ekonomi Üniversitesi standından. 18 17/05/2009 Umut Kart Kunter Şekercioğlu [email protected] ‘That’s Design’ çeşitli tasarım okullarının sergileri, daha da fazla örgütlü ülke tasarım sergileri (Çin, Japon, Fransız, Hollanda, İspanyol vb), daha fazla genç tasarımcı sergileri ve daha fazla üretici firma sergisi… Kurgular birbirine girdi, acaba Satellite’ye gerek var mı artik? Kaç kişi fuara şöyle bir uğrayarak ya da hiç gitmeden tüm haftayı şehir içinde geçirdi acaba? Ders çalışmadan gezmek mümkün mü? AİT DEĞİL! Haftanın en çok ses etkinliklerinden “Osmosis” sergisi, çok tanıdık iki ismi bir araya getiriyordu, tasarımcı Arik Levy ve Swarovski! Levy ile Milano’da buluştuk. Tasarımla felsefe arasında zor rastlanır bir köprü kurmayı başaran ünlü tasarımcı, “Osmosis’in en önemli yanını ‘geçiş’ oluşturuyor. Biz bir geçişteyiz. Duygularımız, endüstri, ekonomi, hayat, politika bir geçiş sürecinde, tabii ben de... Bunu alıp dünyanın her yerinde bilinen sosyal kodları, kelimelerle kullandım. İstanbul'da da, Afrika'da da, Norveç'te de başka bir materyalden de olsa, farklı metaforlar olarak da kullanılsa herkes elması bilir” sözleriyle başlıyor konuşmaya… veya sandalyelere değil. Eğer birbirimizden hoşlanmazsak beraber çalışamayız da. Her gün 10 saat beraber çalışmamız gerekir. O zaman tasarım bir iş değil, kişisel... Tasarım kişisel de olabilir, olmayabilir de. Ama benimle iş, kişisel. Mükemmel işleri olan bir sürü insan olabilir ama ben onlarla çalışmak istemezsem, beraber bir şeyler yapmamız mümkün olmaz. Nerede okuduğunuz hiç önemli değil. 15 okuldan mezun olabilirsiniz ama bu sizi iyi bir tasarımcı yapmaz. Bu okulların sorumluluğu ama okulların hepsi bunu yerine getirmiyorlar. Görünen o ki tasarımın her alanında üretiyorsunuz... Tortona bölgesine çok yakın olmasına rağmen daha rahatlatıcı bir mekan. Bu muhtemelen bilinçli bir seçim değil mi? Biraz da bu yüzden tasarım, halkla ilişkilere dönüştü, değil mi? Bu insanların yüzde 80'i tasarım bilgilerini kullanmayacak. Kesinlikle. İnsanları böyle cezbetmeye çalışıyorlar. Cazibe iyidir. Ama bunun için çok enerji harcanıyor ve de doğru yönde değil! 01 restorana gittiğinizde bir patlama olup olmayacağından emin değilsiniz. Herkesin gerçekliği bu yönde değil. Hayatta kalma dürtüsünün baskın olduğu bir yerde yaşıyorsanız, esnek olmanız, kendinizi iki saniyede bir yeniden tanımlamanız ve ne yaptığınızdan emin olmanız gerekir. İsrail'de yaşarken tasarımcılık yapmadınız, sörf dükkanında çalıştınız. Bu dönem, tasarım hayatınızı nasıl etkiledi? Kariyerinize baktığınızda... Arik Levy’i Arik Levy yapan nokta neydi? 02 Bir tasarımcının ana sorumluluğu nedir? Sessizliğin gücü. Bir filozof olduğunuz söyleniyor! Bu benim bir parçam. Bakmayı bilirsen her yerde güzellik görebilirsin. Swarowski'nin sizi seçmesinin sebebi de bu mu? Bence bunu gerçekleştirecek potansiyeli gördüler. Tecrübeniz olmalı, farklı seviyelerde çalışabilmeniz ve iletişim kurmanız gerekli. İsrailli tasarımcıların fazlasıyla detaylara odaklandığını görüyoruz, neden dersiniz? Çünkü her gün bizim için yeni bir gün. İsrail her gün savaşın olduğu bir ülke. Bir gün Nasıl yaşadığınızı belirleyen bir felsefe: Farklı araçlar gerektirdiği için siz de o yaşamın içine giriyorsunuz. Gerçekten bir yaşama ve algılama biçimi... Dün birisi, ne olursa olsun sakinliğini koruyorsun dedi. Gerçekten suda metrelerce yükseklikteki dalgaları beklerken isterinin hiçbir yardımı olmaz. Doğru yerde doğru hareketi yapmalı, zihninizde belirlemelisiniz. Sanki yoga gibi. Kendiniz için tasarladığınız farklı ürünler var mı? Gözlüklerimi, pantolonlarımı. Bazen sadece kendim için tasarladığım oluyor. Ama bunu seri üretime geçirmiyorum. Bir endüstri tasarımcısı, üreticinin sorularına doğru cevapları ve çözümleri bulmakla yükümlü. Diğeri benim kendi sanatsal üretimim. TORTONA [email protected] DÜNYA MASALARA İlginç olan, enstalasyon, sanat ürünü, tasarım gibi farklı şeyleri insanlara sunabilmem. Sonunda kristal saray da bir ürün. Heykel bir üründür, ürün bir heykel. Büyük ya da küçük ölçekte de olsa... Farklı yerlerden gelen insanlar ürünle farklı zamanlarda kendileri iletişime geçebilir. Sınırsız bir yolculuk yaratmak çok zor. Asıl önemlisi, sonuçta çıkan ürün değil, üretim süreci ve sizde bıraktığı izlenim. Eğer siz buradan çıktıktan sonra öncekinden farklı duygu ve düşüncelere sahipseniz bu çok güzel bir şey. 19 Kendi adıma konuşayım bugün bir tasarımcı üretim, servis hizmeti, ekoloji, pazarlama, saklama gibi alanlarla, ürünü kimin, nasıl ve ne zaman kullanacağı gibi sorularla uyum içinde cevapları bulmalı. Sanki bir tasarım fabrikası gibisiniz. Tek mi çalışıyorsunuz, bir ekibiniz var mı? Bir tasarım ekibim, 12 kişinin çalıştığı ofisim var.Başlangıç fikri hep benim. Ama neye evrileceğini hiç bilmiyorsunuz. Aşkla başlıyor. Sonra bir bebeğiniz oluyor. Ekibinize aldığınız insanlarda hangi kriterleri arıyorsunuz? Birinci ve en önemlisi, birbirimizi sevmemiz. Dünya insanlara ait, masalara Her gün yine oluyorum. Bir ay bir şey yapmasam unutulurum. En önemlisi günün sonunda hala işin arzunuza, adanmışlığınıza ve çok çalışmaya bağlı olduğunu hatırlamanız. Altın bir yumurta, sihirli değnek, lambadan çıkan Alaaddin size tasarım fikirleri sunmayacak. Dönüm noktası bir fikirle oluşmaz. Tasarım hayatınızdaki en büyük pişmanlığınız neydi? Tasarım. Tasarım yeniden tasarlanmalı değil mi? Peki, ne vardı bu yoğunluk içinde? “Hadi canım, yok artık” denen Karim Rashid tasarımı (tabii ki pembe) kapılar da vardı, “çok hoşlar ama çok tekrar olmaya başladı yahu” denen Aqua Creations tasarımı aydınlatmalar da. İnsanı şaşkın şaşkın tebessüm ettiren sunumlar ve yepyeni ürünler de vardı tabii. Fransız VIA sergisinde bilinen malzemelerin yenilikçi kullanımı ve yeni çevreci malzemelerle patentli tasarımlar dikkat çekiciydi. Kontrplağın katmanlı yapısının bölgesel ayrıştırılması ile esneklik kazanan De Fontainieu&De Virieu tasarımı askı, sırt formunun ayaklardan gelen lamine edilmiş papellerin açılması ile oluştuğu Samuel Accoceberry tasarımı sandalye ve herhangi bir tablayı birkaç saniyede masa haline getirmenizi sağlayan Philippe Nigro tasarımı masa ayakları gibi… Patenti ve tasarımı François Azambourg’a ait, çift taraflı dokunmuş doğal çuvalın ayçiçek epoksisi ile entegre edilmesi ile form bulan kompozit sandalyenin ağırlığı sadece 2.1 kg. ve tabii ki tümüyle doğal. OLMADAN ASLA Zona Tortona fuarın önüne geçmiş durumda. Pek çok ülkeden “şube” teklifi alan bölge, artık yalnızca ‘alternatif’ tasarımcıların değil, okulların hatta en büyük mobilya markalarının da adresi. En iyi sunum, en iyi çıkış, en iyi yeni ödülleri verilse hepsini toplayacak olan ise kesinlikle Toshiba idi. Led kullandıkları direk ve ortam aydınlatmalarına sahip yepyeni aydınlatma tasarımlarını inanılmaz keyifli bir sunumla tanıttılar. Yeni ürünlerini göstermeden önce sizi bir salona alıyorlar. Geçmiş, bugün ve geleceği temsil eden kemerli aynalarla çevrelenerek sonsuz derinlik kazandırılmış karanlık bir mekânda, değişik yüksekliklerde sarkan tipik ampul formunda loş aydınlatmalar hayal edin, yüzlerce ve sonsuz. “Tamam, dramatik bir his var, güzel” dediğinizde bir uyarı geliyor “dokunun” diye ve dakikalarca ayrılamamanıza sebep olacak bir deneyim yaşatıyor. Ampulü tuttuğunuzda avucunuzda kalp atışınızı hissetmeye başlıyorsunuz ve verdiği ışık da aynı ritimde dalgalanmaya başlıyor. Enerjiniz, ruhunuz, kalbiniz, hayatınız avuçlarınızda… Sanki bırakınca bitiverecek… En yeniyi ararken geçmişe saygı ve insani duyguları korumanın önemini tekrar hatırlatıyorlar. Japonlaaar… 03 Hidden Heroes’da yer alan kelebek yuvası. Fotoğraf: Yasemin Köse 04 Toshiba’nın kalp atışlı ampulleri 01 Osmosis sergisinden 05 Fake It Easy sergisinden tava saplı karaf 02 Arik Levy Tasarım Gazetesi okurken 06 Aziz Sarıyer’ir Altreforme için yaptığı proje 05 06 H. Demir Obuz, ilio: 01 Tutto Bene’imzalı aydınlatma Yeni tanımlar bulmalıyız. 20 yıl önce endüstriyel tasarımcıyım dediğinizde ne yaptığınız anlaşılıyordu. Bugün ise tasarımcıyım dendiğinde peki ne tasarlıyorsun diye soruluyor. 04 02 That’s Design’da sergilenen bisiklet projesi 01 03 02 “Dünyanın mevcut koşullarından dolayı çok umutlu gitmediğimiz Zona Tortona’da ilio, marka tanınırlığı açısından kuvvetlenirken, ticari başarılarıyla da sevindirdi. la Rinascente, Luminaire, Bensimon gibi firmalar ile yaptığımız ticari sözleşmeler önemli gelişmelerden. Geniş yelpazedeki ziyaretçilerin yanısıra, Marcel Wanders gibi tasarımcıların gösterdiği ilgi de, bir meslektaş iltifatı oldu.” 20 17/05/2009 21 Yasemin Köse DIŞINDA KAL BU ÇEMBERİN Her yıl olduğu gibi bu kez de fuarın dışı, içinden çok daha heyecan verici tasarımlara, sergilere, şovlara sahne oldu. Yoğun programın, gün geçtikçe, ziyaretçileri içeri ya da dışarısı konusunda bir karar vermek zorunda bıraktığı açıktı. Her dükkana bir etkinlik, okulların içine birer sergi, giyim mağazalarına bile birer mobilya… Ajanda kalabalıktı doğrusu! Hal buyken, sahte tasarım partilerinin türemesi kaçınılmazdı: Beklenen son! Gelin ‘kandırmaca etkinlik takvimi’ni kenara koyup, olmazsa olmazların kapısını tıklayalım: Trienal, Novembre’nin büyüleyici sergisiyle kapılarını açıyordu. Novembre’nin ürünleri ya da tasarım ikonalarıyla yaptığı söyleşiler elbette başarılıydı ancak sergileme öylesine heyecan vericiydi ki, ürünleri geri planda bıraktığı söylemek fazla olmaz. Milano’nun en yaratıcı ve ender sabit noktalarından biri olan trienalin bu sene çok çarpıcı olmasının sebeplerinden biri şüphesiz Japon tasarımcılardı! Designersblock da geçmiş sergilerine göre daha iddialı bir alanda, çok daha çarpıcı projelerle haftaya katıldı. İçinde sinema, kullanıcıyı sıkıştırmaya başlıyor, kimi zamansa iğnelerini çıkarmaya! Aynı grubun elemanlaırnın geliştirdiği mıknatıslı kumaşların da bir o kadar çarpıcı olduğu söylenebilir. Haftanın en iddialı girişimi olabilecekken, ürünlerin kent içinde fazla dağıtılması sebebiyle etkisini kaybeden kamusal alanları kazanma projesi Public Design Festival’in, Trienal’in ve Designersblock’un başarısı ile kıyaslandığında Droog Design’ın performansı sönüktü doğrusu. Piknik temalı sergileri, Slow Food operasyonları ya da ‘marka’ karşıtı etkinliklerinden sonra bu yıl yaptıkları düzenlemenin çok sıradan olduğunu itiraf etmek gerek! Liste uzun; en iyisi http://2009.fuorisalone.it/2009/ genel bir Milano gezisi yapmak! 01 kareoke alanı gibi bölümler yer alan iki katlı binanın bir kısmı gazete çıkarmak için ayrılmıştı. Yazı işleri kadrosunun hummalı çalışması görülmeye değerdi. Designersblock’taki varlığın her daim ürünlerle olması gerektiğini anlatmakta iyi bir örnek teşkil ettikleri söylenebilir. Alanda sergilenen, su tasarrufunu sağlamak için banyo yapan kişiyi 4 dakika sonra huzursuz etmek için tasarlanan duş perdeleri haftanın en ironik objeleri arasında gösterilebilir. İngiliz tekstil tasarımcıları Puff and Flock tarafından geliştirilen perdeler, kimi zaman 02 02 Fabio Novembre sergisinden 01 02 03. Danimarkalı tasarımcılar zanaatkarla işbirliği içinde yaptıkları proje serisi ile Zona Tortona’da yerini aldı. Zanaat projeleri gelecek yıl artacağa benziyor. 03 ARAÇ VE AMAÇ: MALZEME 04. Tayvanlı serbest tasarımcılar ie üreticilerin yer alandığı mekan, Tortona’nın göbeğindeydi. Herhangi bir kimlik altında toplanması mümkün olmayan Tayvan üretimleri oldukça ilgi çekti. Trianale’de yer alan Senseware sergisi, farklı disiplinden mimar, iç mimar, sanat yönetmeni, moda tasarımcısı, çiçek tasarımcısı gibi 15 farklı tasarımcının, yüksek teknoloji üreticisi bir firmanın ve bir otomobil üreticisinin çalışmaları ile oluşturulmuş. Sergideki ürünlerin üretimi için ise konusunda deneyimli çok sayıda kücük lokal üretici ile çalışılmış. Çeşitli özelliklere sahip polimerik fiber malzemeler arasında biyolojik çözünen, elektrik iletken, nano fiber, carbon fiber gibi malzemeler var. Ticari isimleri ile sergide yer alan malzemelerin tümü polimer esaslı fiberlerden oluşuyor. uygulamalar ile sorgulayan çalışmaları ilgi çekici idi. Ekip, çeşitli malzemeler kullanarak yarattıkları farklı doku ve yüzeye sahip kumaşların, tekstil algısına taze bir nefes getirdiklerine inanıyor. Geliştirdikleri etkileşimli tekstiller arasında ışığa karşı duyarlı olmasından dolayı güneş ışığı aldığında beliren desene sahip kumaşlar da var. Bu türden işbilikleri sonuçlar bakımından oldukça verimli görünüyor. Türkiye’de benzer bir uygulama olsa ne şekilde olabilir? Petkim’in organize ettiği ve mesela artık sürekli üretmedikleri EPS (expandable polistiren) ürünleri için tasarımcılarla yapılacak bir çalışmanın sonuçları yeni yatırım yapmak isteyen endüstri firmalarına ışık tutabilir mi? Senseware fuar süresince hakkında en çok konuşulan etkinlik olma ünvanını kimseye kaptırmadı. 04 Desıgn Energie 01 Polyester üreticisi Advansa’nın tasarımcılarla işbirliği ile oluşturacağı bir çalışma yeni uygulamaların yolunu açabilir mi? 03 Türkiye’de de bu türden işbirlikleri görmek belki de sanayicinin tasarım ile etkileşimine hız kazandırabilir. Düşüncesi bile heyecan verici! 02 01 Material Connexion’dan kağıt su şişesi 02 Fish Design tasarımı vazo 03 ‘Senseware’ de yer alan maske tasarımları 04 Şişirilerek şekillendirilen polyester kumaş Sufacin Materials Innovation 05. Genç Sırp tasarımcılar birleşerek Salone Satellite’e işlerini sergilediler. kullanmışlardı. 06. Çek tasarımcılar daha önce de sergiler düzenlemişti. Milano’daki performanslarının hayal kırıklığı yarattığı söylenebilir. Leonardo da Vinci Teknoloji Müzesi’nde yer aldı. Material connexion, Fantoni ve Targetti tarafından desteklenen sergide, tekstilden mobilyaya farklı alanlardaki 24 firmanın farklı tekniklerle malzemeler üzerinde yaptıkları deformasyon ve çalışmaları sergilendi. Lazer kesim ile farklı yüzey dokusu kazandırılmış malzemeler, çok ince dilimlenmiş ahşap ve mermer hatta ışığı geçirecek kadar ince-, çeşitli renk ve bükümlerde çelik. Yeni geliştirilmiş malzemeler ile tasarımcıları Material Connexion buluşturan çarpıcı uygulamalar, Milano Designersblock sergisinde Londra kökenli Tasarım Haftası’nın başrol oyuncusuydu. Puff&Flock’ ın tekstilin geleceğini deneysel Malzemelerdeki çekicilik bazen bir tasarımcının tek bir malzemeye yıllarını vermesine sebep olabiliyor. Milano’da renkli ve ışık geçirgen malzemelerle çalışan ünlü Fish Design-Gaetano Pesce ve Design Energie’ ye metakrilat halı çalışması ile katılan Jacopo Foggini’de tasarım haftasındaydı. Foggoni 90’ların başından beri metakrilat monomeri ile işler üretiyor. Camsı bir görüntüye sahip metakrilat vazolar izleyicilerin meraklı dokunmaları ile anlaşılabilen aslında jöle kıvamındaki yumuşak yapısı ile şaşırtıyordu. Ülkelerin “hepimiz birimiz için” sunumları artık bir Milano klasiği. Durum, tasarımda yerel izlerin varlığını sorgulamak için eşsiz! 02. Ülkelerin ürünlerini sunuş biçimleri, tıpkı tasarım dilleri gibi farklılık gösteriyor. Berlinli tasarımcıların sergisi ürünleri gibi kolay üretilir cinsten. Polimerlerin pek çok faydalı özelliğin entegre edilebileceği, geliştirilebilir bir yapıya sahip olmaları sayesinde her geçen gün yeni özelliklerde bir polimerik malzemenin türetildiğini görebiliyoruz. Tasarım bu hıza yetişebiliyor mu acaba? Pek yetişemiyor olsa gerek ki Japon yapay fiber üreticileri biraraya gelerek Milano Tasarım Fuarı’nda en çok dikkat çeken sergilerden biri olan Senseware’i organize etmişler. Organize eden tasarımcı değil, ürün üreticisi değil, dernek değil, devlet değil malzeme üreticisi! Trienal 01 Droog Design sergisinden TASARIMIN HARİTASI 01. Hakkında fazla haber çıkmayan Belçika tasarımı en nihayet mercek altında. [email protected] 05 İletken, hareketli robot yer döşemesi. 06 Material Connexion sergisinden Surfacin’-Materials Inovation sergisi 04 05 06 05 06 22 17/05/2009 GRAFİK ÜRÜNLER VE ÖDÜLLERİ Grafikerler Meslek Kuruluşu’nun her yıl düzenlediği Grafik Ürünler Sergisi’nin 28.’si bu yıl Kadir Has Üniversitesi desteği ile Kadir Has Üniversitesi Cibali Kampüsü C Blok Sergi Salonu’nda gerçekleşti. Kitap, kitap kapağı, logo, kurumsal kimlik, kültürel afiş, ticari afiş, tanıtım eşyası gibi 26 kategoriden oluşan sergiyi bu yıl 105 tasarımcı, 500’e yakın iş ile katıldı. 4 Mayıs-17 Mayıs tarihleri arasında gerçekleşen sergide 46 ödül sahiplerini buldu. “Grafik Ürünler Sergisi”, Grafikerler Meslek Kuruluşu tarafından Türkiye’de grafik tasarımın tüm dallarında gerçekleşmiş ürünleri sergilemek, değerlendirmek ve bu yolla grafik tasarımın gelişmesine katkıda bulunmak amacıyla 28 yıldır düzenleniyor. Grafik tasarım alanındaki tüm çalışmaların bir ‘yıldökümü’ niteliğinde GMK sergisi, Sadece tasarım alanında değil farklı sektörlerde yaşanan tüm değişim ve 28. Grafik Ürünler Sergisi’ne 105 tasarımcı 500’e yakın ürünle katıldı. Kaan Beyhan Yılın Genç Tasarımcısı ödülünü aldı. gelişimlerinde nabzını tutan sergi, 26 ayrı kategoride yüzlerce iş ile renkleniyor. Bu yılki ana sponsorluğu Kadir Has Üniversitesi ve Kurukahveci Mehmet Efendi Mahdumları tarafından üstlenilen sergide her kategoride, katılan tüm işler içerisinde, seçici kurulların değerlendirmesi sonucu en fazla oy olan ürünler ödüle layık görüldü. Tüm kategorilerde en çok ödül kazanan tasarımcı Kaan Beyhan ise Dr. Nejat Eczacıbaşı vakfı Yılın Genç Tasarımcısı ödülünü kazandı. Grafikerler Meslek Kuruluşu Yönetim Kurulu Başkanı Yeşim Demir, kuruluşlarının 31. yılında, her yıl heyecanla beklenen serginin yanı sıra, bu yıl birçok yeni projeye de odaklandıklarını belirtti. GMK Ekim ayında İstanbul’da gerçekleştirilecek AGİ (Alliance Graphique Internationale) zirvesine GMK ev sahipliği yapacak. Yeşim Demir, bu yıl ilk kez öğrencilerarası bir afiş yarışması düzenlediklerini, bu serginin de Grafik Ürünler Sergisi süresi boyunca izlenebileceğini belirtti. “GMK’ya Üye Ol!” temalı yarışmanın amacının genç nesillerin GMK’ya daha yakın olmalarıı sağlamak. Yarışmanın birinciliği ise Gökçe Çankaya’ya ait. Grafikerler Meslek Kuruluşu (GMK), 1978 Türkmen Cem Cansu Yetenek testlerini takip eden çizim sınavında önce meşrubat şişesi kapağı çizdiriyorlar; gördüğümüz objeyi doğru şekilde kâğıt üzerinde çizerek ifade edip edemeyeceğimizi anlamak için. Sonra da ezbere çaydanlık çizilecek. Bir sürü kriter; sapını nereye koyuyorsun, elin yanıyor mu, kullanıcı hangi elini kullanacak, çaydanlığın ucu su doldurma ağzı ile aynı seviyede mi vs. Mülakatta, etrafıma dizilmiş eğitim üyeleri ile keyifli geçen sohbet sırasında arabalar ile de ilgilendiğimi söyleyince “- İtalya nin FIAT 500 gibi küçük araba üretmesinin sebebi sence sokaklarının dar olması mı?” sorusuna “Bence ilgisi yok.” diyorum. Soruyu soran hocanın gevrek gülüşü ile beraber odadakilerden bazılarının suratı asılıyor. Ben ‘küçük araba’nın sırlarını açıklama çabası içinde, 2. Dünya Savaşı sonrası sanayi krizi, malzeme kıtlığı, ucuza imalat TASARIM: DÜN-BUGÜN-YARIN? gibi kelimeleri bir araya getirmeye çalışırken, “- Peki, teşekkürler, çıkabilirsin!” diyorlar. Dokunsalar ağlayacağım… Takip eden senelerde, İtalyan filolojisi okurken, iki kez daha giriyorum yetenek sınavlarına. Amacım, İtalyanca tasarım dergilerini elime alınca olanı biteni daha iyi anlamak. Üçüncü denememde mülakatım iyi geçiyor. Sevinçli haberi vermek için telefona sarılıyorum: Ve gerçek dünya ile ilk randevum… Herkes sözbirliği etmiş: “Endüstri mühendisliği, bravo!” Girdiğim bölümün ÖYS ile girilen Endüstri Mühendisliği değil, ÖSS ve yetenek sınavı ile girilen Endüstri Ürünleri Tasarımı olduğunu söyleyince, “Demek ÖYS’yi kazanamadın! Üzülme, seneye tekrar girersin. Hem bu okul iki senelik değil mi?” diyorlar. Zamanla herkes durumu kabullenip bana soruyor: “Tasarım nedir?” Yaşımın ve dilimin elverdiğince izah etmeye çalışıyorum. “Mobilya, paket, beyaz eşya; bunların hepsi birer tasarım objesi” cümlelerim değişik cevaplara ilişkilendiriliyor. Mobilya – marangoz, paket – mukavva kutu, beyaz eşya – buzdolabı gibi. Soru dönüp dolaşıp aynı yere geliyor: “Tasarımcı olunca ne yapacaksın?” Bir gün durum karşısında bunalıp “Araba!” diye cevap verdiğimde tüm akrabalarda bayram havası… “Mühendisler gibi araba tasarlayacak!” Üniversiteyi takiben, İtalya’da Domus Akademisinde mastır yapıyorum. Bitirme tezimin konusu “FIAT - küçük şehir arabası”. Konu için biraz kritik bir dönem. Çünkü Amerikan firması General Motors, Fiat Grubu’nun hatırı sayılır oranda hissesini satın alıyor ve İtalyan otomotiv sektörünü krize sokuyor. (Doksanlı yılların sonunda İtalyanlar hisselerini GM’den geri satın alıyorlar.) İlerleyen yıllarda serbest olarak tasarım, asistanlık, proje liderliğini takiben Scuola Politecnica di Design’da koordinatörlük yaptıktan sonra… Türk endüstriyel tasarımı sürecine tarafsız olarak, ‘dışarıdan’ baktığımda, önemli gelişmeleri daha net tanımlayabiliyorum. Geçmişte var olan yabancı kaynaklı tasarım magazin dergilerinin yerini, içerik olarak Türkiye ortamının olgu ve değerlerini yaşayan ve paylaşma gücüne/yetisine sahip insanların/tasarımcıların kaleme aldığı makaleleri aktarmayı seçen yayın organları alıyor. Bu olumlu gelişme sayesinde günlük hayatımızda geniş yere sahip olan “endüstri ürünleri tasarımı”nı her tasarımcı kendine göre farklı şekilde tanımlıyor. Ben: “Günlük yaşamda kullandığımız, temel ihtiyaçlara cevap veren ürünlerin, sistem senaryoları ve Animasyon Festivali servislerin, ihtiyaçlarımızı en verimli biçim ve düzeyde cevaplayabilmeleri için, farklı dönemlerdeki değişkenlere ayak uydurarak transformasyona uğramaları gerekir. Bu transformasyon ‘tasarım’ dır.” şeklinde tanımlıyorum. Bu yazının son durağı, yine Domus Akademisi. Şu an Marco Bonetto’nun direktörlüğünü yaptığı araba tasarımı mastır eğitimi programının koordinatorlüğünü yürütüyorum. Dünyanın her yanından itina ile seçilmiş öğrencileri, yarın yoğun bir gün bekliyor. Masamda oturup bu yazıyı yazarken, Fiat ve Maserati Grubu’nun tasarım direktörünün sekreterinden gelen epostaya ilişiyor gözüm: “…FIAT grubunun Crysler firması ile imzalayacağı anlaşma dolayısıyla mühendis XXX’ in Amerika seyahati sebebiyle, akademinizde davetli olarak, Fiat 500 ün tarihçesi ve yeniden tasarlanma sürecini anlatacağı dersi için diğer bir güne randevu vermeniz talebimizi…” Sorun değil. Öğrenciler ile yarın sabah yapacağımız çizim, taslak ve gölgelendirme egzersizi dersini öğlene de kaydıralım diye düşünüyorum. Benim zamanımdan daha da kapsamlı hale dönüştürdüğüm egzersiz, ne kadar değişirse değişsin öğrencilerin ilk çizecekleri obje “meşrubat şişesi kapağı” olacak. Barış Çakmakcı [email protected] GMK, kuruluşundan bu yana gerçekleştirdiği etkinliklerle tasarımcıları tüm hizmet ve üretim sektörleriyle buluşturdu; her yıl düzenlediği Grafik Ürünler Sergisi'nde, o yıl içinde üretilen grafik ürünleri sergiledi ve ödüllendirdi. [email protected] “Tasarım” kelimesinin nadiren telaffuz edildiği bir zamanda,“üniversitede ‘endüstri ürünleri tasarımı’ diye bir bölüm var. Senin gibi, pek çok şey çiziyorlar. Üstelik her öğrencinin çekmeceli masası var” diyen işletme bölümü mezunu ağabeyim sayesinde tanıştım bu disiplinle. Aklımı çelen öğrencilerin çekmeceli masasının olması mıydı yoksa benzer ilgi alanlarına sahip insanlarla tanışma imkânı mı, bilmiyorum; ama ertesi gün soluğu adı geçen bolümde aldım. Birinci üniversite sınavını “belli bir puan” ile geçip, dört aşamalı ‘yetenek sınavı’na girmek, hem de son aşamada bölümün eğitim üyeleri ile yüz yüze mülakat yapmak gerekiyormuş. Örnek İşbirliği Sonuçlandı yılında grafik tasarımın gelişmesi, tasarımcıların bir araya gelmesi ve haklarının korunması amacıyla kuruldu. 1993 yılından beri Uluslararasi Grafik Tasarım Dernekleri Konseyi’nin üyesi olan GMK, ulusal ve uluslararası yarışmaları, sergileri duyurmakta; her yıl taban fiyat listesi hazırlayarak grafik tasarımcılar ve işverenler için bir fiyat zemini oluşturmakta; çeşitli kuruluşlar tarafından düzenlenen yarışmaların jüri üyelerini ve yarışma şartlarını belirlemektedir. 23 Shigeru Ban İstanbul’da Yenilikçi malzeme kullanımı, ekolojik yaklaşımı ve mimarlığın insani sorumluluğu üzerine radikal yaklaşımlarıyla tanınan Japon Mimar Shigeru Ban, Yapı-Endüstri Merkezi ve Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nin davetlisi olarak Türkiye’ye geliyor. Ünlü mimar, 26 Mayıs Salı günü saat 19.00’da, Yapı-Endüstri Merkezi’nde “Çalışmalar ve İnsani İşler” başlıklı konferansı ile ilgililerle buluşacak. Sınırlı kontenjan nedeniyle katılım için kayıt yaptırmak gerekiyor: www.yem.net Tasarımın Karokökü Türkiye’nin ünlü mimar ve iç mimarları, VitrA Karo için tasarladıkları yeni mekan çözümlerini ve karonun farklı kullanım alanlarını, Kanyon AVM’de sergiledi. VitrA Karo’nun ürünleri kullanılarak tasarlanan yaratıcı uygulamalar, grafik tasarımcı Sadık Karamustafa’nın küratörlüğünde buluştu. Beş senedir düzenlenen İstanbul Animasyon Festivali'nin altıncısı 13-22 Kasım tarihleri arasında gerçekleşecek. Festival, bu kez yarışmaya bir yenilik ekleyerek uzun metraj filmleri de kabul etmeye başlıyor. Yarışma sonucunda yerli üreticileri desteklemek adına İstanbul Animasyon Festivali'ne başvuran Türk filmlerinden oluşturulacak özel bir seçki de DVD olarak uluslararası gösterimlere katılabilecek. Yarışma koşulları ve başvuru için: www.iafistanbul.com/ Ev Mobilyası Yarışması Türkiye mobilya sektörüne her yıl yeni tasarımcı adaylarını ve özgün tasarımları kazandıran Ulusal Ev Mobilyaları Tasarım Yarışması’na başvurular halen sürmekte. Son başvuru tarihi, 20 Temmuz 2009 olan yarışmada ödül alan tasarımcılara, toplam 104 bin TL'lik para ödülü, iş ve staj olanakları, yurtdışı fuarlara katılım imkanı sunuluyor. Üniversitelerin Endüstri Ürünleri Tasarımı, İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı, Mobilya Dekorasyon ve Ağaç İşleri Endüstri Mühendisliği bölümlerinden başvuruların alınacağı yarışmanın "Engelliler için Ev Mobilyası Tasarımı" kategorisi ise, tasarım alanında eğitim almış veya bu alanda çalışan herkesin başvurusuna açık olacak. Detaylı bilgi için: 0212 465 69 17-18. Modanın Filmleri Bu sene ikincisi düzenlenecek olan Uluslararası Moda Filmleri Festivali, moda, film tasarım ve eğlenceye ilgi duyan herkes için görülmesi gereken önemli bir festival. 23-24 Mayıs tarihleri arasında Beyoğlu The Hall’da gerçekleşecek olan festivalde moda tarihinden önemli filmler, kısa film ve klipler, moda fotoğraf sergileri ve etkileşimli tasarım atölyeleri gerçekleşecek. Online bilgi için, fashionfilmfest.com Bi’ Dünya Tasarım Cumartesi günleri saat 12:10'da TRT’nin yeni kanalı TRTTürk'te www.trt.net.tr Bi'Dünya Tasarım isimli bir program yayına girdi. Ece Sükan’ın sunumuyla modadan endüstriyel tasarıma, grafikten mimariye kadar tasarımın her boyutunu ele alan program, özellikle Türk tasarımları ve tasarımcılarını vitrine koyarken, dünya tasarım takviminin de nabzını tutuyor. Radikal Tasarım Gazetesi yazarlarından Barış Çakmakçı, Umut Kart ve Melis Pekand’ın da danışmanlığını yaptığı program, Digitürk kanal 59, D’Smart kanal 171’de. Moleskine Detour Geliyor Santralistanbul’da 22 Mayıs21 Haziran tarihleri arasında sürecek olan Moleskine Detour sergisi, Ron Arad’dan Karim Rashid’e, Han Tümertekin’den Ross Lovegrove’a başarılı sanatçı ve tasarımcılarının Moleskine defterlerinin sayfalarını karıştırma olanağı sunmakta. Detour sergisi, sanatçıların düş güçlerini; Moleskine yaprakları üzerindeki eskiz, çizim, yazı, not, nota, fotoğraf ya da tasarımlarını; sanatseverlerin dokunup, hissedebilecekleri yeni bir sanat deneyimine dönüştürüyor. Sürekli yer değiştiren sergi, uğradığı kentlerle yakın ilişkide olan yaratıcı yerel sanatçıları da kendine çekerek, yolculuğunu sürdürüyor. Annem ve Kızım Ağaoğlu Turizm Grubu sponsorluğunda düzenlenen Annem ve Kızım Sergisi, Caddebostan Kültür Merkezi’ndeydi. Aida Bergsen, Deniz Tunç, Dilek Işıksel, Gamze Araz Eskinazi, Yasemin Sayınsoy, Gamze Güven, Gül Bolulu, Gülnur Özdağlar, Günseli Kato, Sabrina Fresko ve Sevgi Karay’ın eserlerinin yer aldığı serginin küratörü Işık Gençoğlu’ydu. Sergide yer alan her sanatçı/tasarımcı, anneliği, annelerinin gözünde hiç bitmeyen çocukluklarını, aşkla yaptıkları eserleriyle yorumlamış. İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü ile ortaklaşa düzenlenen “BIOXCIN Ambalaj Tasarım Yarışması”nın sonuçları belli oldu. Yarışmada ilk üçe giren İlteriş İlbasan, Cansu Akarsu ve Pelin Kenez, geçtiğimiz günlerde İTÜ Taşkışla Kampüsü’nde ödüllerini aldı. Tasarımda Son Eğilimler Ev modasında yeni trendlerin ve markaların tüketiciyle buluşacağı Ideal Home Fuarı, 14-17 Mayıs 2009 tarihleri arasında Tüyap Fuar Merkezi’nde gerçekleşti. Ev tekstilinden mobilyaya, halıdan hediyelik eşyaya, elektrikli ev aletlerinden mutfak ürünlerine kadar birçok ürünün sergilendiği Ideal Home Fuarı’nda yer alan İMMİB (Istanbul Maden ve Metaller İhracatçı Birlikleri) standı ise tasarımcı ile sanayicinin buluşma platformu oldu. Frankfurt Çıkarması Maden ve Metaller İhracatçı Birlikleri (İMMİB) ve Endüstriyel Tasarımcılar Meslek Kuruluşu’nun (ETMK) işbirliğiyle beşinci kez gerçekleştirilen İMMİB Endüstriyel Tasarım Yarışması’nın finali yapıldı. Sonuçları Haziran ayında açıklanacak yarışmada birincilik ödülü alan tasarımlar, 3–7 Temmuz’da Frankfurt’taki Tendence Fuarı’nda sergilenecek. Editör: Umut Kart Katkıda Bulunanlar: Erkan Aktuğ, Ceren Kocabaş, Erman Uncu Sayfa Tasarımı: Emre Senan Tasarım ve Danışmanlık; Emre Senan, Özge Güven Sayfa Düzeni: Taylan Polat Danışma Kurulu: Serhan Ada, Erdem Akan, İhsan Bilgin, Asiye Bodur, Füsun Curaoğlu, Yeşim Demir, Ömer Durmaz, Alpay Er, Cem Erciyes, Sertaç Ersayın, Hakan Ertem, Güran Gökyay, Korhan Gümüş, Gamze Güven, Gülay Hasdoğan, Tansel Korkmaz, Yasemin Köse, Zeynep Bodur Okyay, Suha Özkan, Kuyaş Örs, Nevzat Sayın, Emre Senan Reklam Direktörü: Özer Topkaya Reklam Müdürü: Korhan Kesici Reklam Rezervasyon: Tayfun Elaldırsın Reklamlar için Tel: 0212 505 6486 Fax: 0212 505 74 79 Doğan Medya Center 34204 İstanbul Radikal Sanat Tel: 0212 505 6494 Fax: 0212 505 69 61 [email protected], [email protected] Radikal'in ücretsiz ekidir.