metafor final.key - elemental

Transkript

metafor final.key - elemental
!
Mayıs 2014 - SAYI - 1
YEREL CO-ACTIVE ZIRVE GERCEKLESTI
CO-ACTIVE YAZILAR
Daha önceden planlandığı gibi Yerel Co-Active Zirve, 10 Nisan akşamı saat 19.00-22.00
arasında Avantgarde Otel’de her zamanki gibi CTI Türkiye temsilcisi olan sponsorumuz
Elemental-V’nin destekleriyle gerçekleşti.
sayfa 2
Biran Yılancioglu’ndan “Kocluk “
sayfa 5-6
!
CTI’IN KURUCULARI TURKIYE’YE GELIYOR
Arzum Akduran Köseoğlu’ndan
“Ben Ruyalarimin Efendisiyim “
sayfa 7-8
CTI’ın kuruculari olan Karen Kimsey-House ve Henry Kimsey-House 04 Haziran 2014’de
Turkiye’ye geliyorlar.
sayfa 3
Berrin Baş’tan “Seçimlerimiz “
sayfa 9
!
!
SERTIFIKASYON ILE ILGILI BILGILER
CTI'ın temel koçluk becerilerini takiben verilen sertifikasyon programı ile ilgili bilgiler
sayfa 4
KITAP VE FILM ONERILERI
Co-Active koclardan kitap ve film önerileri.
sayfa 14
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
Emel Meriç’ten “Dolunay Zamani “
sayfa 10-11
!
Devrim Zümrütkaya’dan “A new paradigm for a new world “
sayfa 12
!
Talk Radio “ Courageous conversations”
sayfa 13
!
!
1
!
Mayıs 2014 - SAYI - 1
YEREL CO-ACTIVE ZIRVE GERCEKLESTI.
Daha önceden planlandığı gibi Yerel Co-Active Zirve, 10
Nisan akşamı saat 19.00-22.00 arasında Avantgarde Otel’de
her zamanki gibi CTI Türkiye temsilcisi olan sponsorumuz
Elemental-V’nin destekleriyle gerçekleşti.
!
Zirvenin ilk bölümünde:
*
Herkes bir liderdir;
*
Yeni Boyutsal Liderlik Modeli;
*
“Ben’den Biz’e” Paradigma dönüşümü
Kavramlarıyla ilgili açıklayıcı konuşmalar yapıldı.
!
İkinci bölümdeyse öncelikle ilk bölümde açıklanan
konularla ilgili İkili koçluk çalışması gerçekleştirildi.
Bundan sonra da:
* Bu paradigma değişimini öncelikle kendimizde nasıl
başlatabiliriz?
* Tüm dünyaya yayılmasına nasıl katkıda bulunabiliriz?
* Her bireyin aslında lider olduğunu fark etmesini nasıl
sağlayabiliriz?
!
Konularında bireysel görüşlerin ortaya konulması amacıyla
bir “Akıllı Sohbet” gerçekleştirdik.
Buradan yola çıkarak da Karen ve Henry Kimsey-House’un
global bir çalışma sonucunda oluşturdukları “The Glorious
Cause of the Co-Active Way” mesajına paralel bir “Türkiye
Co-Active Topluluğu Taahhüt Cümlesi” oluşturmak üzere
gruplara bölündük, her grup kendi yaratımını yaptı,
aralarından oylama yaptık, en çok oy alan iki tanesini
birleştirerek Napa’da aynı anda yapılmakta olan Global
!
Zirve’ye yolladık. Bu arada Skype, Twitter ve Facebook
vasıtasıyla da canlı bir bağlantı oluşturduk.
Kolajımızı da yaparak zirvemizi tamamladık.
!
Karen Kimsey-House, Türkiye’nin Yerel Zirve’yi ilk
tamamlayan ülke olduğunu ve gördüğü ilk çalışma olan
Taahhüt Cümlemizin kendisini gözyaşlarına boğduğunu
söyledi. Yine Napa’daki Global Zirve’ye katılan Türk CTI
lider ve koçları da, çalışmamızın oldukça ses getirdiğini
bize bildirdiler.
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
Ayrıca Global Zirve ile ilgili tüm ayrıntıları
www.coactivesummit.com adresinden görebilirsiniz.
!
The Glorious Cause of the Co-Active way:
We are a global community that inspires action and
connects people to the power of one and the possibility of
many.
Türkiye Co-Active Topluluğu Taahhüt Cümlesi:
The best of me is the best step to the best of us. We promise
to live free as a tree and together as a forest.
!
2
!
Mayıs 2014 - SAYI - 1
CTI’IN KURUCULARI TURKIYE’YE
GELIYOR
!
CTI’ın kuruculari olan Karen Kimsey-House ve Henry
Kimsey-House 04 Haziran 2014’de Turkiye’ye geliyorlar.
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
One of the first professional coaches in the 1980s,
Kimsey-House is the Co-founder and lead designer of the
thought-provoking, experiential learning programs of CTI
and the co-author of Co-Active Coaching, the best-selling
industry bible, which is in its third edition. An actor since
age nine, Kimsey-House honed his insights into human
emotion and the narrative process through classical
theatrical training and years of stage, television and film
experience. With deep conviction that education should be
driven by immersive, contextually based learning and not
dry information dumps, Kimsey-House is committed to
creating richly engaging and transformative learning
environments where retention approaches 80% rather than
the traditional 20%. He continues to develop new,
innovative curriculum, collaborate with other dynamic
thought leaders and is completing a book about
transformative leadership. He lives with his wife, Karen
Kimsey-House, on the coast of northern California.
One of the earliest recognized luminaries in the coaching
profession, Kimsey-House founded CTI in 1992 with Laura
Whitworth and Henry Kimsey-House. They created the CoActive philosophy of relationship that informs CTI’s worldrenowned coaching and leadership programs. She also is
the co-author of Co-Active Coaching, the best-selling
industry bible, which is in its third edition. A successful
entrepreneur, Kimsey-House founded and directed the
Learning Annex San Francisco adult education program in
1986 and grew it into one of the most admired programs
under the national Learning Annex brand. She received her
MFA in Communications and Theater from Temple
University in Philadelphia. Committed to pioneering CoActivity in challenged environments and troubled
populations, Kimsey-House continues to lead CTI
workshops and is a dynamic keynote speaker around the
world. On a mission of global, transformative change, she
lives with her husband, Henry Kimsey-House, by the
Pacific Ocean.
Henry Kimsey-House, CPCC, MCC
Co-Founder & Director
!
Karen Kimsey-House, MFA, CPCC, MCC
Co-Founder, CEO & Director
3
!
Mayıs 2014 - SAYI - 1
SERTIFIKASYON ILE ILGILI BILGILER.
!
ÖN KOŞULLAR:
1. Proses de dâhil olmak üzere temel modülleri
tamamlanmış olmak.
2. CTI sertifikası (CPCC) ya da Uluslararası Koçluk
Federasyonu ünvanı (PCC veya MCC) taşıyan bir koç ile
çalışıyor olmak.
!
ZAMANLAMA:
Sertifikasyon 25 haftalık bir programdır. Haftalık programlı
telefon görüşmenizin kesin zamanı, bağlı olduğunuz gruba
göre değişir.
Sertifikasyon sürecinde müşterilerinize koçluk yapma
dışında telefonda her hafta üc ile beş saat arası zaman
geçireceğinizi dikkate almalısınız.
!
PROGRAM DETAYLARI:
Program 13 Grup Görüşmesi, 9 üclü Görüşme ve 3 Grup
Süpervizyon Görüşmesi’nden oluşur. Tek sayılı haftalarda
grubunuz ve Sertifikasyon Program Lideri’nizle (SPL)
yapılan Grup Görüşmeleri’ne katılırsınız. Çift sayılı
haftalarda ise 2, 4 ve 6. Haftalarda Grup Süpervizyonu,
diğerlerinde de üclü Görüşmelere katılırsınız.
!
AYRICA
1. Gerekli okumaları ve ev ödevlerini yapın.
2. Size ödeme yapan en az 5 müşteriden oluşan bir listeniz
olmalı. Program’a devam edebilmeniz için bu listenin
ikinci Grup Görüşmesi’nde hazır olması gerekir.
3. 100 saat ücretli Co-Active koçluk yapın. (İzleyen
bölümde konuyla ilgili ayrıntıları göreceksiniz).
4. CTI sertifikası (CPCC) ya da Uluslararası Koçluk
Federasyonu ünvanı (PCC veya MCC) taşıyan bir koç ile
çalışın. Program boyunca koçunuzla her ay bir saat olmak
üzere en az 6 saat çalışmalısınız. Sınava girmeniz için
gereken 100 saatin 12’sini koçluk alacağınız saatlerle
tamamlayabilirsiniz. Koçunuzla ne kadar çok çalışırsanız,
Program boyunca o kadar çok destek almış olursunuz.
Başvurunuzu gönderdiğiniz zaman koçunuz sertifikalı
olmalı. Bu konuda istisna yoktur.
5. Sertifikasyon Programı bitmeden Sinerji’yi tamamlamış
olmalısınız.
6. 6 aylık program sonunda yazılı sınavı geçmelisiniz.
7. Tüm bunlar tamamlandığında Sözlü Sınav’a girmeye hak
kazanırsınız.
!
Ayrıntılı bilgi için [email protected]
ile irtibata geçiniz.
!
CTI SERTIFIKASYON PROGRAMI KOCLUGUNUZU
NASIL ETKILEDI ?
VICDAN MERTER “Sertifikasyon süreci, öğrendiklerimi
özgürce ve kendi doğrularımla koçluk sürecine aktarma izni
verdi bana. Müşterimle ilişkimde kendimi daha güvenli,
daha doğal ve daha bütün hissediyorum. Bu sayede modeli
doğru uyguluyormuyum endişesi ortadan kalktığı için
tamamen müşterinin ajandasında kalabiliyor, aktif dinleme
yapabiliyor ve kendi kaynaklarıma daha rahat
ulaşabiliyorum. Bunun yanında ben akreditasyona önem
veren biriyim, sertifikalı koç olarak bu mesleği meslek
standartları çerçevesinde yapma sorumluluğumu yerine
getirmiş olmak benim kendi değerlerim açısından da
önemli. “
EMEL HOCA NACAR “ Sertifikasyon süreci, hem kendi
kişisel gelişim sürecimde hem de mesleki gelişim
anlamında pek çok yararı olan bir süreç oluyor benim için.
Kendimle, yakın çevremle, etrafımdaki herkesle iletişim
kurma şeklim üzerinde bir hayli değişiklik yaşamamda
etkin olan çok güçlü bir program. Koçluk becerilerini
derinleştirme, aktif dinleyebilme ve kendime özgü tarzımı
bulup ortaya çıkarabilme noktasında çok verimli olduğunu
söyleyebilirim. Sertifikasyon süreci gerçekten çok iyi
tasarlanmış ve altı aylık süre sonunda, programa
uyduğunuz sürece mesleki anlamda gelişmiyor olmanız
neredeyse imkansız gibi. Pod liderlerinin, süpervizörlerin,
grup içinde birlikte olduğunuz diğer koç arkadaşların
sağlamış olduğu müthiş örnekler çok doyurucu ve
deneyimleyerek öğrenme gerçekleştiği için de kalıcı.
Bu programın oluşturulmasında ve sürdürülmesinde emeği
geçen herkesi ve bu programa katılma seçimini yapmış olan
kendimi yürekten kutluyorum. “
4
!
Mayıs 2014 - SAYI - 1
Biran Yılancioglu’ndan…
!
KOÇLUK
!
KOÇLUK NEDİR?
!
Koçluk kendinizi keşfetmeniz, farkındalığınızın artması ve
seçimlerinizi yapabilmenizle ilgilidir...
Çıkış yolu bulamadığınız konularda veya en basiti
hayatınızın amacını arayıp, hayatınıza anlam katmak
istediğinizde başvurabileceğiniz yegane yöntemlerden
biridir. Bugün nerede olduğunuzu keşfedip, asıl olmak
istediğiniz dünyayı kurmanıza yardımcı olacak şeydir!
Koçluk sizin içinizdeki potansiyele tekrar ulaşmanızı tüm
şahaneliğinizi, yüceliğinizi ve bilgeliğinizi keşfetmenizi
sağlar. Hayatınızın dizginlerini elinize almanızı, kendi
hayatınızı yönetmenin ve kendi tercihlerinizi yapmanın
yoludur!
Cünkü koçluk aldıktan sonra artık;
Amacınız nettir...
Kendi tercihlerinizi yapma fırsatını bir kez daha
yakalamışsınızdır...
Tutkunuz, şevkiniz geri gelmiştir...
!
KOÇLUK NASIL YARDIMCI OLUR?
!
Koç, gitmek istediğiniz “olmak istediğiniz dünyayı”
kurarken sizinle beraber ilerleyen, tüm yolculuğunuz
boyunca sizin yanınızda olan kişidir.
!
!
!
!
!
!
!
!
Bu zorlu ancak mucizevi yolculuk esnasında amaçlarınızı
keşfetmenize, tanımlamanıza ve otantik bir hayat
yaşamanıza yardımcı olacak sorular sorar. Beraber
belirlediğiniz rotada ilerlerken çok güclenir ve hayatınızı
değiştiren seçimler yaparsınız!
!
Unutmayın! Hayat birbirine bağlı zincirlerden oluşur.
Günlük yaptığınız seçimlerin tüm hayatınız üzerinde –
profesyonel veya kişisel dünyaolması fark etmeden - etkisi
vardır. Etkileyici yöntemler ve stratejiler aracılığı ile
yapılan Co-active koçluk , seçimlerinizi bilinçli ve tutarlı
birşekilde yapmanıza yardımcı olur.
!
KOÇLUK NASIL İŞLER?
!
Koçluğun etkin olabilmesi için koç ve danışan arasındaki
ilişkinin uyumlu olması gerekir. İyi bir uyum ve güclü bir
bağ olmalıdır. Koçluk ilişkisi çift yönlü bir ilişki olsa da,
danışana hizmet etmek için vardır.
Bunları göz önünde bulundurduğunuzda, aklınızda hala
soru işaretleri varsa size 30 dakikalık ücretsiz bir koçluk
seansı almanızı öneririm…
!
!
!
!
!
!
!
!
!
Böylelikle;
Koçluğun gerçek hayatta nasıl uygulandığını anlayıp,
deneyimleyebilir ve belki gelecekte koçluk ilişkisi için
uyumlu olup olmadığınızıdüşünebilirsiniz.
Koçluk ilişkisine devam etmeyi düşünürseniz;
Başlangıçta koçluk ilişkisi 3-4 ay sürmektedir. Bu süre
başlangıç için gerekli süredir, tabii ki koçluk ilişkisi daha
uzun sürebilir. 3-4 aydan sonra danışan ve koç sıradaki
adımları beraber belirlerler….
!
Size ait olanı keşfetmeye ve bu yolculuğu deneyimlemeye
hazır mısınız?
!
Aklınızdaki “olmaz“, “benim böyle bir sorunum yok ki“,
“uuuff bu da ne“ gibi düşünceleri bir kenara bırakın ve
kendiniz için bir adım atın!
!
Unutmayın, hayattaki en büyük yatırım, insanın kendisine
yaptığı yatırımdır...
!
5
!
Mayıs 2014 - SAYI - 1
BENİM HİKAYEM
Ben kimim? …
Yıllar önce İstanbul’da bir subay ile bir öğretmenin
ilk çocuğu olarak dünyaya geldim. Tabii ki subay
çocuğu olmanın verdiği sonuçlar doğrultusunda
öğrenimimi ülkemin en doğusundan en batısına
kadar gezerek, farklı adlar, farklı tatlar, örf ve
adetler deneyimleyerek tamamladım. En sonunda
babamın subaylık macerasının tamamlanmasıyla
evime, İstanbul’a geri döndüm.
Kadıköy Anadolu Lisesi’nde hayatımın en güzel (!),
yaratıcı(!) yıllarını geçirdim…
Sonrasında İstanbul Üniversitesi’nde lisans ve
Marmara Üniversitesi’nde Yüksek Lisans
öğrenimimi tamamladım. Üniversite’deyken tecrübe
kazanmak için, dünyanın en büyük bankalarından
birinde çalışmaya başladım… Henüz 21
yaşındaydım ve bana bağlı 16 kişilik bir ekip
“yönetmeye“, hatta “Liderleri“ olmaya çalışıyordum
… Okyanusa atılmış küçük bir balık gibi yolumu
bulmak için çok çabaladım. Hayatımın en öğretici
yıllarından birisiydi diyebilirim! Bu öğretici yıldan
sonra yüksek lisansıma devam ederken eğitim ve
eğitmenlikte yolumu ilerletmeye karar verdim. Her
yeni yıl, yeni pozisyonlar, sorumluluklarla
kariyerimde ilerledim.
Yıllar geçtikçe, kurumsal hayatta daha da
ilerlememe, yükselmeme ve hala çok severek
yaptığım eğitim işinde olmama rağmen beni tatmin
etmeyen birşeyler vardı. Hiçbir şey hayatımdaki o
boşluğu bir türlü doldurmuyordu... “kurumsal
!
!
dünya“ denen satranç oyununda “kutular içinde“
hareket eden piyona dönüştüğümü bir türlü
karelerin dışına çıkmadığımı hissetmeye
başlamıştım…
KOÇLUKLA NASIL TANIŞTIM ?
Dünya artık lise yıllarımdaki kadar özgür,
potansiyellerle dolu, fırsatlara açık değildi…
Keşke lise yıllarıma geri dönebilsem, keşke o
dünyadaki “ben olabilmek“ duygusunu yeniden
yaşayabilsem, tüm varlığımı sınırsızca
hissedebilsem ve yeniden amacım olsa derken….
İşte o mucizevi olayla tanıştım…
KOÇLUK!
Koçlukla tanıştık sonra fark ettim ki, ben koçluk
için çok geç kalmışım… Hayatımdan 10 yılı
kaybetmişim… Aslında bu yazı koçlukla en
ihtiyacım olan zamanda tanışamamamın hikayesi
olmalı…
Şimdi diyorum ki, o satranç tahtasını aslında ben
çizmişim... Hayat içerisinde koyulan ve hatta
çoğunu da kendimin koyduğu kurallar içerisinde,
L çizerek, düz veya çapraz giderek kendimi
kısıtlamışım ve potansiyelimi unutmuşum.
!
!
düşündüğümde duvarları kendimin ördüğünü fark
edip o duvarları yıkmanın keyfini alıyorum...
Biliyorum ki, her insan hayatının farklı alanlarında
benim gibi kendi oluşturduğu çıkmazların
içerisinde kaybolan bir hayat yaşıyor ve yıllar sonra
yaşlar ilerlediğinde hayatı elinden kaçıp gittiğinde
“keşke“ler dolduruyor albümünü... İşte bu yüzden
ben kendimi bu işe adadım, hayatlarımıza dönüp
baktığımızda “keşke“lerin yer almamasını
sağlamak, tatmin olmuş ve çok daha mutlu, kendine
ait seçimlerin verdiği gururlu bir hayat yaşayalım
diye. Ben bunu başardım ve başkalarının da
başarmasını sağlayarak katkıda bulunmak
istiyorum.
Frank Sinatra’nın dediği gibi “I did it my way“
diyebilmenizde size yardımcı olabilmek...
!
İşte bu benim hikayem, yolunuzun en azından bir
defa koçluktan geçmesi dileğimle...
!
KOÇLUK ile tanıştığımda kendimi ve potansiyelimi
tekrar keşfettim. En önemlisi yaşam amacımı ve bu
amaç çerçevesinde bilinçli tercihleri yapmayı
öğrendim. İşte o günden beri imkansız olduğunu
6
!
Mayıs 2014 - SAYI - 1
Arzum Akduran Köseoğlu’ndan…
!
Ben rüyalarımın efendisiyim!
!
Ben “sistem” konusuna kafa yoran biriyim. Bunu da en çok
insan ve insan ilişkileri üzerinden yapıyorum.
Sağlam bir sınav bu! Bunu bilmek ve her gün bununla
yaşamak yani… Hele de böyle malzemesi bol bir dünyada
yaşıyorsanız… Zira teoriyi anlamak çok da zor değil ama
içinde bizzat bulunduğunuz sistemlerde bunu hatırlayıp,
hayata geçirebilmek pek o kadar kolay olmayabiliyor.
Memlekette olanlara bu bilgiyle bakma gayretindeyim ve
itiraf edeyim oldukça zor. Ve işte o nedenle yine
yazıyorum, hem benim kafamı toplayıp daha iyi anlamama
yardımcı olur, hem de bir perspektif getirir de birlikte
düşünür, daha zengin bir yere varırız diye…
!
İnsan sisteminde her tür düşünceyi ve duyguyu barındırır,
olumlu ve aydınlık, umutlu hikayeleri de vardır, olumsuz,
karanlık ve çaresiz, umutsuz da. İnsan olmanın gereği
budur, hepimiz hepsine erişebiliriz.
Kimimiz umuda, hayale, aydınlığa daha yakınızdır genelde,
kimimiz de, endişeye, korkuya, umutsuzluğa… Ama
hepimiz hepsini gayet iyi biliriz, yaşamımızın çeşitli
dönemlerinde birine daha yakın olabiliriz, ama genelde de
iki uçta dalgalanır dururuz.
Bu kendini çok basit şekillerde de gösterebilir; ben elimde
biraz dolu bir bardak taşırken, “kesin dökeceğim” diye
geçirirsem içimden mutlaka dökerim de, hiç endişe
etmeden kararlılıkla yürürsem sapasağlam ulaştırırım
bardağı her seferinde. Mesela…
Edebiyat, sinema, umuduna bağlı kalıp da kimsenin
inanamadıklarını gerçekleştirebilen kahramanlarla dolu…
Dünya tarihi bu inançla ülkeler kurtaran, özgürlükler
kazanan liderleri anlatır yüzyıllardır.Ama asıl tarihin, hele
hele politikanın en sevdiği “korku”dur. Her insanda
olduğunu ve çok kolay beslenebileceğini bildikleri korku…
Biraz araştırırken korku ile ilgili neler söylenmiş bugüne
değin diye şuna rastladım; “Korkak insanlar, başaklı
buğday sapını dahi yılan zannederler.” Ne yazık ki
yönetenler bunu çok iyi bilir, ve tarih bunukişisel çıkar
sağlamak üzere kullanan liderlerle doludur. Modern
dünyadan da bahsetmiyoruz elbette sadece, en eski
devirlerden bugüne… ve evet hala! Eski Roma’da, bugün
bildiğimiz anlamda medya yokken daha, imparator
çığırtkanları kullanırdı, meydanlardan halka istediği
hikayeyi anlatmak için. Bir korkutuldu mu halk, savaşa
engel kalmaz,buğday başağı yılana dönüşüverirdi hemen.
!
İnsanda, bireyde olduğu gibi, toplumların da kolektif hayal
kurma, kapasiteleri var. Yukarda paylaştıklarım
doğrultusunda, burda bahsettiğim “hayal kurma”, oturup
aktif olarak geleceğimizi düşünme anlamında değil.
Beynimiz her an senaryolar üretir, hayaller yani. Bazen
olumlu senaryolar üretir, bazen olumsuz, bazen apaydınlık,
bazen karanlık… Toplumlar da öyle, bazen aydınlık kurar
hayalleri, umut doludur sözler, capcanlıdır yürekler, bazen
de karanlıktır, endişe hem düşünceleri karartır, hem
yürekleri, hem sözleri, hem davranışları…
!
Bugün hepimiz biliyoruz ki, günümüz politikası, sadece
burda değil tüm dünyada bu sistem üzerine kurulu; korkuyu
beslemek! Bazı ülkeler gücünü tamamen bundan alıyor.
Ben yıllar once “Fahrenheit 9/11”ı izlediğimde (Michael
Moore) sinemadan çıkınca şaşkınlıktan uzun bir sure
sokaklarda ağzımı bıçak açmadan amaçsız yürümüştüm.
Korkmuştum. Hele bayağı ileri bir yaşımda, bir sabah, geç
öğrenişimden utançla, Erdal Eren’in yaşı büyütülüp
asıldığını öğrendiğimde, yerimden kalkamayıp hüngür
hüngür ağlamıştım. Yani hükümetlerin, liderlerin,
istediklerini alabilmek için suç işlemekten, insan
öldürmekten çekinmediklerini öğrendiğimde… ve bize
neyin hayalini kuralım istiyorlarsa onu anlattıklarını…
!
Da bunları hemen hepimiz biliyoruz, derdimiz bunları
bilmeyenlere anlatamamak zaten! Emerson diyor ki;
“Korkunun kaynağı, cehalettir”.
!
Anlatabilmek içinse bizim başka bir hayal kurabilmemiz
gerekiyor. Başka bir hayalden beslenmemiz, güc almamız,
bu gücle başka seçimler yapabilmemiz. Başka bir hayal
içinse; “kendimizi, kendi korkumuzun esaretinden
kurtarmak!” Korkunun beslediği değil de, umudun
beslediği hayali kurabilmek. Ve o hayali aktarmak.
Çekin karanlık sözlerinizi hayallerimin üstünden
diyebilmek…
!
Ya da,
!
Benim gönlüm sizin karanlığınıza inat umuda sarılacak
kadar güclüdür ve aydınlık hayalleriyle beslenir, siz ne halt
ederseniz edin, diyebilmek…
7
!
Mayıs 2014 - SAYI - 1
İnsanlar, toplumlar sistemler hangi hayallerine daha
yakınsa, hangisini besliyorsa onun gerçekleşme ihtimali
daha fazladır. Cünkü hayallerimiz düşüncelerimizi,
düşüncelerimiz sözlerimizi, sözlerimiz davranışlarımızı,
davranışlarımız gerçekleri yaratır. Hayallerimizi yönetmek,
rüyalarımızın efendisi olmak önemlidir bu nedenle,
Özgürlüktür, güctür. Bunu biz unutsak da kötülük unutmaz
ve bizim hayallerimizi kendi karanlıkları doğrultusunda
şekillendirmeye çalışır. “Korku, köleliktir” der Platon.
!
Tam bunu yapıyorlar bize işte, hayallerimizi karanlığa
gömüp, köleleştirmeye, kendi oyunlarında biçilmiş roller
oynamamızı sağlamaya çalışıyorlar.
Biliyorum çok zor, ama bize düşen budur! Bilene, okuyana,
yüreği açık olana düşen, hayallerine sahip çıkmak,
rüyalarının efendisi olabilmek ve umutlu, aydınlık
senaryosuna sarılabilmek ve gereğini yapabilmektir.
!
Benim bu ülkeyle ilgili umut dolu, aydınlık hayalim;
Anadolu’nun zengin kültürüne, diline, dinlerine, inancına,
farklılığına sahip çıkan, kulağıma her yandan farklılık
çalınan, keyifle duyduğum, dinlediğim, konuştuğum
sesler… Yurdun her köşesinde okullar cıvıl cıvıl, terör yok,
herkes yerinde, yurdunda, toprağında, aş, iş, eğitim, ne
gerekirse bulabiliyor. Köy yolları açık, çocuklar 21.
yüzyılda zatürreden ölmüyor, hele terörden, polis
şiddetinden hiç ölmüyor… Kız çocukları çocuk yaşta
evlilik veya ensest tecavüz yerine, intiharı veya dağa
çıkmayı seçmiyor, okula gidiyor, sokakta oynuyor.
Pardon, bakın gördünüz mü dilim sürctü işte, olmasını
hayal ettiğimi değil de, olmaması gerekeni söylüyorum
yine. Ah! Yani bir parçam karanlığa takıldı bile, korkum
olumsuz hayalimi besliyor, sözü bile, “yaratma” değil de
“koruma” güdümü tetikliyor. Çok disiplin, çok kararlılık
gerek bu duruşa…
!
Ben aydınlığa devam edeyim; Bu toprağın, yılmaz, kararlı,
mert insanı, okuyor, düşünüyor üretiyor, sırtında Kurtuluş
Savaşı’nda yüzlerce kiloluk mermileri taşırcasına gücle
çalışıyor, elde avuçta değil, malzeme, aş, insan yokken, bir
savaşı kazanacağına inanırcasına inanıyor, icat üstüne icat
ediyor. Çocuklarımız, gençlerimiz, isimleriyle anılır, aranır,
yazar, çizer, bilim adamları oluyorlar. Olimpiyatlarda
sporcularımız rekorlar kırıyor, adı isimleriyle anılan yeni
hareketler buluyorlar. Sanatta yeni akımlar yaratıyoruz.
Mevlana gibi (Rumi) dünyayı yüzyıllarca etkileyecek,
yönlendirecek filozoflar, Atatürk gibi yoktan varedecek
liderler yetiştiriyoruz. Öyle ki, dünyayı düştüğü çıkmazdan
kurtarıyor, küresel ısınmaya care buluyor, en doğal enerji
kaynaklarını yaratıyoruz.
Her yerden bilim adamları Türkiye’de yarattığımız dengeli,
doğayla dost yaşam biçimini görmeye geliyor. Nehirlerimiz
gürül gürül çağlıyor yine, her yer yemyeşil… Benzine
ihtiyacımız kalmamış zaten, yerine birşeyler bulmuşuz,
hava tertemiz…
Birbirimizi çok sevdiğimiz, anladığımız, aramızda husumet
kalmadığı için, ekmeğimizi çekişmeyi bırakıp, önümüze
koyup, yanyana o ekmeğe bakıp “nasıl çoğaltırız?” diye
sorabilmişiz cünkü. Yanyana durabildiğimiz için cevabı da
bulabilmişiz…
!
Miş… miş… miş…
Her hayali kurduğumuzda, o hayalin gerçekleşme
ihtimaline yönelik birşeylere güvendiğimiz, inandığımız
için kurabiliriz o hayali. Peki ben ne biliyorum bizle, bu
toprağın insanıyla ilgili de olabilir diye düşünüyorum diye
sordum kendime; yoktan varettiğimizi biliyorum, daha ne
olsun! Aslında ayrışır görünen onca şeyi, binlerce yıl içine,
hücrelerine sindirmiş, sentezlemiş bir halk olduğumuzu
biliyorum; Hıdırellez’da dualarla gül ağacına dilek
bağladığını, çifte minareli medreselerinde, lotus çiçeği ve
kartal simgelerinin birlikte olduğunu, aynı medresede
dualar okunduğunu, kücücük kasabasında, 5 dinin kutsal
ibadethanesinin birlikte varolduğunu, ağıtların ana dilde
yazıldığını, kadınlı-erkekli elele tutuşulup dansedildiğini ve
daha neleri biliyorum…
Yani ben romantiğim evet de… hatta bir de “naif”im,
umarsızca iyiliğe inanırım… Ağzımdan bundan sonra
karanlık bir söz duyamayacak olmanızın sebebi bu değil,
gayet bilerek ve isteyerek, seçilmiş niyetlerimin sonucudur.
!
Ben rüyalarımın efendisiyim!
!
Kimse benim hayallerime hükmedemez. Acıyla da uyusam
karanlığa, her sabah kalkar, güneşi iliklerimde hisseder –
bulutların arkasında bile olsa – ve yine umuda bağlanırım,
rüyama akarım. Karanlık yine gelir, benim sözlerim
yukarda olduğu gibi karışır belki bazen, olsun, bir dost
gülümser, elimden tutar, rüyamı hatırlatır, bir omuz verir,
yine aydınlığa yürürüm.
!
Ben rüyalarımın efendisiyim… ve korkuyu alt etmek için
size ihtiyacım var.
8
!
Mayıs 2014 - SAYI - 1
Berrin Baş’tan…
!
Seçimlerimiz…
!
Belki de şu andaki ülke gündeminde bahsetmesi biraz
ironik olan bir gün vardı Mart ayında. Birleşmiş Milletler
Genel Kurulu öncülüğünde 2012 yılında alınan kararla
tayin edilen 20 Mart Uluslararası Mutluluk günü. Böyle bir
gün ilan edilmesinin temelinde insanların esenliğini
(wellbeing) destekleyecek, besleyecek yaklaşımların ve
politikaların önemini vurgulamak yatıyor. Dünyada bu
yönde bir bilinç gelişmesi sevindirici ve umut verici.
Ayrıca, böyle bir günü kendi mutluluğumuzun
sorumluluğunu ne kadar aldığımızı gözden geçirmek için
bir fırsat olarak değerlendirebiliriz.
!
20’li yaşlarımın ortasına kadar başarılı olmanın mutluluğu
getireceğini düşündüm. Seçimlerimi de inandığım bu
formüle göre yaptım. İlkokuldan itibaren çok başarılı bir
öğrenci, hatta en iyi öğrenci olmak için çalıştım. Bunun
göstergesi de ders notlarımdı. İlkokul birinci sınıftan
üniversite sonuna kadar okul birincilikleri, onur belgeleri
ve burslarla dolu bir akademik hayatım oldu. Üniversite
sonrasında da önde gelen bir uluslararası firmada işe
başladım. Yani bana mutluluğu getireceğini inandığım
formülü başarıyla uyguladım. Ancak işe başladığım ilk
zamanlarda bu formülü sorgulamaya başladım, cünkü
yüksek notlar ve havalı unvanlar beklediğim mutluluğu
getirmedi. Tam da bu noktada inandığım formülü ve
yaptığım seçimleri sorgulamaya başladım. İlk defa
samimiyetle kendime şunu sordum:
!
!
!
!
!
“Ne istiyorum?”. Bu soru bende hem kaygı ve kafa
karışıklığı yarattı hem de merak ve umut doğurdu. Bir
taraftan sorunun cevabını bilmemek korkutucuydu, diğer
taraftan da cevabını bulmak artık kaçınılmazdı.
!
Hayatta seçimler yapabileceğimizi bilmek ve yaptığımız
seçimlerin sorumluluğunu almak daha mutlu ve anlamlı bir
hayat için belki de ilk adım. Güzel haber; “mutluluk”
alanında bize rehberlik eden, bilimsel araştırmalara dayalı
çok değerli yaklaşımlar ve araçlar sunan bir kaynak var.
Pozitif Psikoloji, son 20 yılda psikoloji bilimine getirdiği
farklı bakış açısıyla, bireylerin ve toplulukların esenliğini
arttıran faktörleri anlamaya, keşfetmeye ve teşvik etmeye
odaklanıyor. Örneğin, bu alandaki araştırmalar, başarının
mutluluğu değil, mutluluğun başarıyı getirdiğini net bir
şekilde ortaya koyuyor (Achor,n 2010; Shahar, 2008). Peki
mutluluğu belirleyen faktörler neler?
!
!
!
!
!
Koçluk ilişkisinin temel esaslarından biri insanların doğal
olarak becerikli, yaratıcı ve bütün olması. İnsanlar kendileri
için en iyi seçimleri yapacak ve en doğru cevapları bulacak
potansiyele sahip. Mutluluğu belirleyen faktörlere
baktığımızda da farkındalıkla, değerlerimizi yaşatarak
yapacağımız seçimlerin daha mutlu bir hayata hiç de
azımsanmayacak bir katkısı olacağını görüyoruz.
Yaptığımız seçimler hayatımızın neye benzeyeceğini ve
mutluluğumuzu önemli derecede etkiliyor.
!
Genetik (%50) ile para, sağlık, eğitim gibi dış koşullar
(%10) mutluluğumuzu etkileyen ve tam olarak kendi
kontrolümüzde olmayan faktörler olarak yer alıyor
(Lyubomirsky, 2007). Bununla birlikte, seçimlerimiz ve
davranışlarımızla doğrudan etki edebileceğimiz %40’lık bir
alan bulunuyor.
!
!
9
!
Mayıs 2014 - SAYI - 1
Emel Meriç’ten…
!
Dolunay zamanı…
!
Zeytinli Çayı’nda gece yakamoz eşliğinde çam ağaçlarını
yalayıp bize ulaşan esinti çok şeyler fısıldadı kulağıma.
Hem sakinleştirdi huzurlu bir el gibi hem de duygudan
duyguya sokup halden hale girmemi sağladı.
Şimdi güneş eşlik ediyor bu güzel verandada bana, el emeği
ahşap bir masanın üzerinde defterim, yeşil çayım eşlik
ediyorlar bana bu satırları yazarken. Güneş, bulutların
arasından ansızın çıkıveriyor, çam ağaçlarını aydınlatıyor
ışık oyunları yapıyor. Ona Zeytinli Çayı da katılıyor dingin
bir neşeyle. Kuşlar umudu, doğanın sevecenliğini
anlatıyorlar şakıyarak. Tatlı bir heyecan duyuyorum. Su
yüzeyine vuran ışıltılar arasındayım, Kaz Dağları’ndayım!
!
Kozalağın ne denli önemli olduğunu öğreniyorum burada.
Ateş yakma hevesi düşünce içime artık ilk iş kozalak arıyor
gözlerim. Bir hazinenin peşine düşmüşçesine kuru kozalak
ararken buluyorum kendimi, içimden ateşten bir hevesle!
Kozalak arayışıma Hızır Amca adı gibi yetişiyor. Nasır dolu
emektar elleriyle bir torba dolusu kuru kozalak getiriyor.
Kupkuru çam dalları da ekleniyor üstüne… Derken bir ufak
ateş yanmaya başlıyor.
!
Ateş başlıyor, birden ansızın, aynı yaşam gibi!
Ateşimiz hızlanıyor, büyük odunlar gücüne güc katıyor,
kudretli çıtırtılarla tüm oda mutlu bir sıcaklığa kavuşuyor.
Aklımda Oruç Aruoba’nın kıymetli kelimeleri, sihirli şiiri
dönüp duruyor. Ateş ve yaşam, bu ikiliyi düşünüyorum.
!
!
!
!
En son, en kalın odunu yakarsın.
…
Ateşinin dumanını da biriktirirsin——
!
Herşeyden önce unutmaman gereken, ateşinin hiçbir zaman
tek bir düzeyde yanmadığıdır : ateşin, ya harlanma içinde
ya da sönme içindedir — ya yükseliş, ya iniş…
!
Yaşamımız da inişler çıkışlarla dolu. Tek düze bir
yaşamdan ne kadar sözedilebilir ki, hep bir devinim
barındırır her saniye… O halde inişler ve çıkışlar
doğasından ötürüdür yaşamımızın, inmemiz de çıkmamız
da doğaldır. Peki inişler ne zaman ve nasıl çıkıverir ?
!
!
!
!
etmen gereken, ateşe yan yana ve üst üste koyduğun
odunların biribirlerine olabildiği kadar yakın olmaları; ama
hiçbir zaman bitişik ve binişik olmamalarıdır : ateşi yakan,
ısı olduğu kadar, havadır — belki daha da çok…
Ateşin tütüyorsa, bil ki birşeyleri yanlış yapıyorsun.
!
!
!
!
Ateş, yanmakta olan odunlarla değil, yeni yanmağa
başlayan odunlarla yanar. Hep yakacak yeni odunlar bulan
ateş, yükseliş içindedir; yalnızca eski —yanan— odunları
olan ateş, inişe geçer. Çıtırtılar, odun kokusu, Hızır
Amca’nın dinginliği ile güven doluyor içim. Isınıyoruz!
Kendimi doğaya, ateşe teslim ediyorum. Tüm bu
dinginliğin içinde aslında hiçbir şeyin durağan olmadığı,
akıp gittiği, değişip dönüştüğünü çok daha güzel bir
farkındalıkla keşfediyorum. Ateş, çok şeyler söylüyor.
Dinlemedeyim. Kendini anlatıyor bana, anlatırken yaşama
da ayna tutuyor. Aruoba’nın satırları bir bir dökülüyorlar:
Ateşin, bazen, yalnızca tüter : yanamamaktadır… Dikkat
!
10
!
Mayıs 2014 - SAYI - 1
!
Sevecenliği içimde, dokunduğum her ağaç dalında,
rengarenk çiçeklerde, toprakta, gözyüzünde hissediyor,
içime çekiyorum. İşte bu sevecenlik içimi aydınlatıyor her
nefeste! Her nefeste umut ve güven doluyor içim…
Derken Hızır Amca’nın sadık dostu, tek gözlü köpeği
geliyor yanıma, yarası halen açık, acı içinde bakıyor bana
tek gözüyle. Acı yaşamın her yerinde! Kabul ediyorum ben
de içimdeki ve dışarıda olup biten acıları, yaraları
bereleri…Cünkü artık çok daha iyi biliyorum, o acılar da
değişip bambaşka şeylere dönüşerek geliştirecek bizi.
!
İşte yeniden odun kokusu sarıyor beni. Şifa dolu yemeklere
can veren ateşin en büyük işçisi odunu seviyorum.
Tek bir odunu yakamazsın : odunlar ancak başka odunlar
yanıyorsa, yanar — her bir odunun yanması, öteki her bir
odunun yanmasına bağlıdır : hepsi için ayrı ayrı; ve, hepsi
birlikte, karşılıklı… Alttaki odunun yanması, üstünde
yanmaya başlamış bir odunun bulunmasına — ve üstteki
odunun yanması, altında yanmakta olan bir odunun
bulunmasına, bağlıdır. Odunlar yalnız yanmazlar.
!
Bir ses daha duyuyorum,
Aruoba’ya bu sefer Nazım katılıyor:
!
Sen yanmazsan
ben yanmazsam,
Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa
!
!
!
!
Ahh, içimdeki burukluk, karnımdan çıkıp boğazıma
ulaşıyor. Orada düğümlenip kalıyor.
!
Ateş, bir kez yanmağa başlayınca, senin denetiminden çıkar
gibi olur — Gözyaşlarım dökülüveriyorlar benden
habersiz…
Berkin, çocuk, demek sen de buradasın; belki kudretli çam
ağacının yanındasın; belki tatlı tatlı esen rüzgarla
yanaklarıma dokunuyorsun gözyaşlarımı silmeye
yelteniyorsun teselli edercesine beni…
Benimlesin, bizimlesin…ateşini ‘beslemen’ gerekir : tam
zamanında, tam yerine, yeni yanacak odunlar koyman;
belirli bir yanı tükenmeğe yüz tutmuş odunları biribirlerine
göre çevirmen; yanamayarak tütmeğe başlamış odunları
yanabilecekleri bir konuma getirmen — bir sürü
düzenleme, ayarlama…
!
Ateşini kendi haline bırakamazsın — bırakırsan, tükenip
söner…
!
Ne sen bizi bırak Berkin ne de biz seni… Burada
bizimlesin her daim. Sevgi tam olarak şimdi şu an burada.
Bak yine bir acı değişip dönüşüyor, efsane gibi dolanıp
duruyor Kaz Dağları’nda… Tüm duyguları kabul edip
sorumluluklarını almamız gerektiğini tekrar anlıyorum.
Derken Aruoba da son hamleyi yapıyor:
!
Ateşinden sorumlusun.
11
!
Mayıs 2014 - SAYI - 1
!
This writing is dedicated to practice coaches
!
A new paradigm for a new world
!
!
!
!
!
!
!
!
!
Devrim Zümrütkaya’dan…
I worked with a group of people last weekend. These
people are my friends. I call them the forces of nature.
These forces are working in concert with their lives. They
span the spectrum of their possibilities feeling that they
are responsible for the transformation of people on the
planet. The thrill can be seen from the eyes and the
excitement is felt in the air. This warmed me up like
drinking a cup of hot milk on a cold week day.
!
Anyone out of this group observing us could have easily
argued that we were living in an unreal world , why
because of the ideal state we were in. This ideal state was
about sharing and open communication where all our
beings were interacting with no barriers. It was trust, it was
about trying to understand each other rather than judging
and there was neither wrong nor right. There were only our
true selves.
!
This is what is not happening in the real world though. It is
strange to see that the reality human beings are creating out
in life is totally different than what we were embracing in
the room. We weren't drunk to share our within with each
other. It was real. That’s why we were so touched by the
diamonds we had inside each of us. The light we saw was
so strong. So, why do we have masks out of this room in
so-called real life? Why are we afraid of our lights?
As a group, we spoke out to our faces how brave we were.
In the outside world, the words we shared among
each other are called compliments though it was only
telling ourselves what we are. We are all a value.
Why can’t we be ourselves then? Why has the civilization
forgotten about how it all started?
!
!
!
!
!
!
At this point, the Oscar goes to God because these forces of
nature exist who will help people have journeys in
themselves for a world where our souls won’t be traded for
dollars.
!
(*) Picture source: Tumblr account ‘pocecore.’
!
I argue that this is because we see richness in money today
rather than seeing the richness in ourselves.
We are treating each other as commodities. But
remember...we are human beings.
!
So to say, we shall start a new journey, each one of us on
the planet, which is not secure but healthy for humankind
to survive. This journey is going to be a brave one during
which we shouldn't be afraid of suffering the fear of finding
ourselves alone. Because if we are that coward, we won’t
be able to find ourselves.
!
As Rollo May puts it ‘Every human being must have a
point at which he stands against the culture, where he says,
this is me and the damned world can go to hell’.
12
!
Mayıs 2014 - SAYI - 1
!
!
LIDER LIG VOICE OF LEADERSHIP
BLOGTALK RADIO
!
!
Liderlerimizden Arzum Akduran Köseoğlu konuklari olmus
“Courageous Conversations” uzerine konusmustu
http://www.blogtalkradio.com/the-voice-ofleadership/2014/03/11/lider-lig-from-turkeyarzum-akduran-koseoglu-courageousconversations
Working as a consultant, she realized that executives and
organizations usually “know” what needs to be done, but
“don’t do it” most of the time.
!
She got curious about methodologies that might help
people and organizations to discover their genuine barriers
towards their goals and transform them. A research led her
to her coaching studies.
Gulruh Turhan and Ozlem Kiyat Berber host Lider Lig.
Their guest this month is Arzum Akduran Koseoglu, talking
about courageous conversations.
She works as an executive, leadership development, team
and relationship systems coach, mostly in corporate
environment, in industries such as; banking and finance,
telecommunications, pharmaceutical, technology,
construction, consumer goods, leisure, etc... and some
NGO’s specializing in education and environment. She also
designs and facilitates experiential workshops on
leadership, management, relationships, team efficiency, and
personal development.
During her professional managerial life of more than 10
years, she held different roles in marketing, operations,
customer relationship management, quality improvement
and employee development, mostly in leisure and
hospitality sectors. Arzum, passionate about organizational
development, decided to work and grow in this area, and
focused on her organizational dynamics and behavioral
sciences studies.
She founded her company; “Luma” (light in esperanto), to
deliver organizational consultancy services in the beginning
of 2004, focusing especially on “brand delivery” and
“organizational performance development” projects.
!
Some of her clients include: Boehringer-Ingelheim, Bristol
Myers-Squibb, Volvo AB, Garantibank, Denizbank, Alcatel,
Avea (One of the 3 GSM companies in Turkey), EmugeFranken, L’Oréal, and many others.
13
!
Mayıs 2014 - SAYI - 1
!
!
!
!
!
!
!
!
!
CO-ACTIVE KOÇLARDAN KITAP
VE FILM ÖNERILERI.
Ali Tumay : Haruki Murakami’den “ Koşmasaydim
Yazamazdim”
Bir tutku olarak koşmak ve bu tutkuyla terbiye edilen
yazma eylemi üzerine eşsiz bir metin...
Kişinin değerlerini bilmesi ve onların hakkını vererek
yaşamasının, öncelikle de kendinin lideri olmasının bir
örneği.
( Orijinal adı ve dili: Hashiru koto ni tsuite kataru toki ni
boku no kataru koto )
Özlem Erten : Daniel Goleman’den “ Focus”
Bloomsbury Publishing PLC
Goleman bu kitabında bir kişinin hayatının her alanında
başarıyı yakalayabilmesinin temelinin konsantre yeteneğini
geliştirmesine bağlı olduğunu söylüyor. Benim bir solukta
okuduğum , pek çok yeni bilgi edindiğim oldukça ilginç bir
kitap oldu. Umarım sizler de beğenirsiniz.
Fidel Berber : Clint Eastwood “Yenilmez” ( Invictus )
Invictus 2009 yılında çekilen biyografik drama filmi.
Güney Afrika'da yapılan 1995 Ragbi Dünya Kupası
boyunca Nelson Mandela'nın hayatını anlatmaktadır.
Liderlik uzerine etkili bir film.
!
Fidel Berber : Rajkumar Hirani“ 3 Aptal ” ( 3 idiots )
3 Aptal, İngilizce adıyla 3 Idiots 2009 yapımı bir
Bollywood filmidir. Film Hindistan'ın en iyi mühendislik
okulundaki üç arkadaşın dostluklarını ve hayatını anlatırken
eğitim sistemini eleştirmektedir.
!
!
!
!
!
14

Benzer belgeler

metafor2 final .key - elemental

metafor2 final .key - elemental kanıtlanmış bir gerçek. Parentology’nin altında yatan ana fikir çocuğunuzun fark edildiği, sesinin duyulabildiği ve onun olduğu gibi kabul edildiği bir ilişki yaratmaktır.”

Detaylı

Sponsorluk Dosyas.AI

Sponsorluk Dosyas.AI İşletme Bölümü’nden mezun olmuştur. 1994 yılında University of Rochester Simon School’da MBA eğitimini tamamlamıştır. TBWA’de Başkan Yardımcısı, Leo Burnett’te CEO olarak görev almıştır. Kramp’ın K...

Detaylı