Bakü-Ceyhan Kültür Hattı
Transkript
Bakü-Ceyhan Kültür Hattı
BAKÜ – CEYHAN KÜLTÜR HATTI Dr. Yaşar KALAFAT 1 ĐÇĐNDEKĐLER SUNUŞ ÖNSÖZ YAZARIN ÖNSÖZÜ GĐRĐŞ Dede Korkut Jübilesi Basında Tiyatroda Sinemada Sempozyumda çeşitli etkilikler METĐN Dede Korkut Jübilesinin Yankıları Bakü Türk Şehitliğinin Açılışı Gürcistan Yolculuğu ve Keseli Köyü Gürcistan’da Türk Kültürel Hayatı Gürcistan Türk Đskan Bölgeleri ve Ermeniler Borçalı Türklerinde Sosyal Hayat Azerbaycan Aydınının Kafkasya’ya Bakışı Azerbaycan Ermenistan ve Gürcistan Đlişkileri Azerbaycan Türkoloğ’unun etnik Yapısına Dair Notlar Gürcistan ve Azerbaycan’da Türkiye’nin Borçalı’da Türk Halk Kültürü Diğer Tespitler SONUÇ ĐNDEKS RESĐMLER 2 SUNUŞ 20. yüzyılın son on yılı Avrasya’daki yeniden yapılanma çerçevesinde bu coğrafyayı ön plana çıkarmıştır. Türkiye Avrasya coğrafyasının büyük bir bölümüne ait olan soğuk savaş döneminde Dünya hegemonyası için küresel bir mücadele veren SSCB nin ve sosyalist dünya sisteminin yıkılışından sonra ortaya çıkan bölgesel ve küresel gelişmelere ve yeni yapılanmalara hazırlıksız yakalanmıştır. Gelişmelerin ülkemizi merkeze koyduğu ve ortaya çıkan güç boşluğunun Türkiye’yi bölgesel önderliğine doğru ittiği bu ortamda, bu hazırlıksızlığın, bilgi eksikliğinin ağır sonuçları ortaya çıkmıştır. Hala soğuk savaş dönemini yaşayan ülkemiz açısından, Yeni Dünya Düzeni ve onun temel ekseni olan artan ekonomik, sosyal, kültürel küreselleşme olgusuna her şeyden önce entelektüel ve yapısal dönüşü gerçekleştirdiğimiz söylenemez. 21. y.y’ a girerken en büyük eksiğimiz bilgi olduğuna inanan Avrasya – Bir Vakfı, kurulduğu günden bu yana ülkemiz kamu oyunun dünya ve özellikle de Avrasya coğrafyasındaki gelişmeler konusunda bilgilendirilmesi amacıyla etkinliklerde bulunmuş, yayınlar yapmıştır. Ülkemizin en önemli uluslar arası ilişkiler ve strateji dergisi “Avrasya Dosyası” ve Türkiye’de alanının ilk ve tek örneği olan uluslar arası ekonomi dergisi “Jeoekonomi” bunların en önemlileridir. Bilginin en önemli güç olduğu günümüzde, dünya çapında 5.500 stratejik araştırma kurumu (think – thank); uluslar arası ilişkiler, iktisat, güvenlik, çare, toplumsal sorunlar vb. alanlarda çalışıp bilgi üretmektedir. Ne yazık ki bu tür konular sadece devletin sorumluluk alanında görüldüğü gibi, ülkemizde bir tane bile gerçek bir stratejik araştırmalar kurumu olan ASAM ı, bu temel eksikliği gidermek amacı ile kurulmuştur. Sekiz bölgesel ve dört işlevsel araştırma çerçevesinde örgütlenen ASAM, 13 ayrı dizide stratejik araştırmaların neticesi olan yayınları toplumumuzun istifadesine sunmaktadır. Bu yayınların entelektüel bir fırtına yaratacağını umuyoruz. Đlgili Türk kamuoyunu doğru ve gerçekçi bilgilerle donatmayı amaçlayan Avrasya – Bir Vakfı ve ASAM, bu yayın dizisi ile çok önemli görev ve hizmeti yerine getirmiş olmanın haklı gururu içindedir. Şaban GÜLBAHAR Avrasya – Bir Vakfı Başkanı 3 ÖNSÖZ Saha araştırmaları bilginin oluşturulmasında en önemli kaynaklardan birisini teşkil etmekle beraber Türkiye’de ne yazık ki çok sık gerçekleştirilen bir araştırma biçimi değildir. hele Türkiye dışındaki coğrafyalarda Türk bilim adamlarının saha araştırmaları yapmalarına nadiren rastlanır. Oysa bir çok konuda birinci elden saha araştırması yapmadan sağlıklı bilgi edinilemeyeceği çok açık bir durumdur. Sağlıklı bilgi olmadan analizlerin yapılması, sağlıklı stratejilerin geliştirilmesi ve doğru politikaların uygulanması mümkün değildir. diğer bir ifade ile, doğru bir strateji – politika ikilisinin temel dayanağı yeterli bilgidir. Bilgiyi değerlendirmeye, değerlendirmeyi ise stratejik araştırma merkezleri önemli bir işlev üstlenirler. Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin (ASAM) bilgi edinmede başvurduğu önemli yollardan birisi de araştırmacılarını saha araştırması için değişik coğrafyalara yollayarak araştırmalar yaptırmasıdır. ASAM, komşu coğrafyalarda bir süreden beri bir çok saha araştırması gerçekleştirmiştir. Bu saha araştırmaları kapsamında ASAM Kafkasya Araştırmaları Masası Başkanı Dr. Yaşar Kalafat bir dizi araştırma gerçekleştirmiştir. Saha araştırmaları kapsamında komşu coğrafyalardaki halk inançlarını da araştırmış ve Türk halk inançları ile karşılaştırmıştır. Bu araştırmalar, ASAM yayınları çerçevesinde yayınlanacaktır. Kültürel kimliği oluşturan başlıca unsurlardan birisi halk bilimidir. Halk inançlarını halk bilimi içinde özel bir konumu vardır. Bu araştırma serisi, halen yapılmakta olan ve gelecekte yapılacak olan araştırmalar ile Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu, Türkmenistan, Rusya ve Ukrayna’yı kapsayacak, dil tarih, sanat gibi kültürel yapı taşları, anılan coğrafyaların anlaşılması için temel teşkil edecektir. Dr. Yaşar Kalafat’a bu çalışması için teşekkür ediyor, okurlarımızın bu çalışmayı ilgi ile okuyacağını umuyoruz. Doç.Dr. Ümit ÖZDAĞ ASAM Başkanı 4 YAZARIN ÖNSÖZÜ “ Bakü – Ceyhan Kültür Hattı” isimli bu denememizde de, benzeri çalışmalarımızda ki metodumuzu işledik. Katıldığımız toplantılar, görüştüğümüz şahıslar, gittiğimiz ve gezdiğimiz tiyatro, müze türünden kültür ortamlarımızdaki gözlem ve düşüncelerimizi aktarmaya çalıştık. Azerbaycan’da evvelce bulunup tespitlerimizi aktarmıştık. Bu defa yeni tespitlerimizle birlikte Gürcistan’dan aldığımız notları da ekledik. Yaptığımız halk inancı tespitlerimiz daha ziyade Gürcistan’ın Borçalı Türk bölgesine dair oldu. Bu bölge ise, halk kültürü içerikli evvelce yaptığımız aktarmalar, literatürden ve uzmanlardan almıştır. Bu defa alandan ve bizzat derleme imkanı bulduk, çok mutluyuz. Seyahat notlarımız “Türk Devlet Başkanları Toplantısı” itibariyle zenginleştirmeye çalıştık. Bu vesile ile Bakü Türk Şehitliği açılışı münasebeti ile de tespitlerimiz oldu. Uluslar arası Dede Korkut Sempozyumu’nun bildirili katılımcısı olması da bir şanstı. Kitabımıza bu konuları da aldık. 7 – 8 Nisan 2000 tarihleri arasında Dede Korkut’un 1300.yıl Kültür Şenlikleri sadece sempozyum yapılması ile kalmamış, tiyatro, sinema. Resim gibi etkinliklerde yapılmıştı. Bu masallardan da notlar aldık, resimler çektik. Seyahatimiz boyunca, bizi en fazla etkileyen Borçalı Türklüğü oldu. Bir milletin halk kültürünü yaşatarak milli varlığını nasıl sürdürebildiğini Gürcistan Türklüğü kadar sağlıklı yansıtabilen bir laboratuar daha yoktur. Bir Anadolu Türkü olarak üzerine düşen görevlerin yapılmasında geciktiğim için Keseli’de mahçup olalım. Bana bir gözleri yapma fırsatını veren Allah’ıma şükrediyorum. Ermeni konusuna Türkiye’nin uzaydan baktığını, gelişmeleri 100 yıl geriden takip edebildiğimi biliyordum. Bu seyahat münasebeti, bu teşhisimde yanılmadığımı, yerinde görme imkanı buldum. Kafkasya’ya yönelik bilgi açlığımız sadece Ermeni konusunda duyulan bir açlık olmadığını biliyordum. Kuzey ve Güney Kafkasya’nın iç ve dış siyasi ekonomik, sosyal, kültürel gelişmeleri konusunda 10 yıl evvelki itibariyle alınan birinci elden enformasyonun bugün pek de zenginleşmediğini de gördüm. Kitabımın hazırlanmasında Azerbaycan ve Gürcistan’dan derleye bildiğim bildiren temini itibariyle bana imkan sağlayan resmi ve özel herkese teşekkür ediyorum. Kitabımın basımını sağlayan ASAM Başkanlığına da teşekkür ediyorum. 12 – MAYIS – 2000 Dr. Yaşar KALAFAT 5 GĐRĐŞ Bu yazımız büyük ölçüde gözleme dayanan Bakü – Borçalı – Tiflis seyahatimiz münasebetiyle yaptığımız gözlemlere dayanmaktadır. Benzeri diğer izlemin yazılarımızda olduğu gibi seyahat notlarımızdan meydana gelmiştir. Yazımızda verdiğimiz bilgiler; Türk aydının gündeminde olan Kafkasya konulu hususların yerinde imkan nispetinde irdelenmesinden oluşmuştur. Bunlar kısmen evvelce yapıp yayımladığımız hususlar, yeni tespitler ve zamanla tekamül ettirilebilecek hususlardır. Bölgeye dair Türkiye’de tartışılan bahislerin yerinde yapılmış tespitlerle tekamülü mahiyetindeki konulardır. Yazımızın bir bölümünü davetlisi bulunduğumuz “Türk Dili Devletlerin Başçılarının Zirve Görüşü ve Kitabı Dede Korkud’un 1300 yılına Hasr Olunmuş Jübile de yaptığı tespitler oluşturmaktadır. Bu bölümde daha ziyade; Türk devletleri Başkanlarının açıklamalarının, sempozyumda verilen bildirilere, bu alanda izlenilen metot, üretilen literatür ve çalışma yapan araştırmalar ile onların uyguladıkları metotlara yer verdik. Tiyatro, resim ve müzik alanında yapılan etkinleri anlattık. R.F’nunun Putin dönemi ile başlayan Yeni Kafkasya Politikası münasebeti ile R.F bağımlısı çeşitli Kafkas yönetimlerinin, R.F nu kapsamındaki diğer yerel yönetimlerin, Kafkasya Bölgesinin Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan gibi diğer devletlerin, Slav soylu bağımsız devletlerin, Đran gibi Đslam ülkelerinin, batı aleminin konuya nasıl baktıklarına, yaklaşım tarzlarını etkileyen olayları ve Türkiye’ye bu arada Bakü-Ceyhan Boru Hattına yansıyış biçimlerine dair farklı görüşlerin neler olduklarına dair tespitlerimizde yer verdik. Bu münasebetle; Azerbaycan’da siyaset bilimci olan akademisyenler, köşe yazarları politikacı ve gazetelerin gözlemlerini vaktin elverdiği nispetle yansıtmaya çalıştık. Kafkasya da bulunmuş olma imkanından istifade ile Gürcistan’a geçtik. Burada Borçalı ve Karaçöp bölgesinde sosyal hayata dair alanda çalışmalarda bulunduk. Evvelce başlattığımız, Gürcistan Türk halk inançlarını daha da derinleştirdik. Türk halkın aralarındaki, Ermeniler ve Gürcüler gibi diğer halklarla ve yönetimle olan ilişkilerine dair tespitler yaptık. Halkın demokratik, kültürel ve ekonomik hayatına dair gözlemlerimiz oldu. Azerbaycan bölge ile bu konular itibariyle ilişkilerinin neler olduğunu ve Türkiye olarak neler yapılabileceğini tespite çalıştık. Temasa geçtiğimiz Borçalı Gürcü Üniversitesi, Tiflis Türk Üniversitesi ve TĐKA dan edindiğimiz intibaları aktarmaya çalıştık. Bu tür bilgi birikimlerin Türkiye’ye taşınmasının, Kafkasya’yı daha yakından tanımak itibariyle yararlı olabileceğinden hareketle tespitini yapabildiğimiz 6 diğer ayrıntıya da yazımızda yer verdik. Her zaman olduğu gibi tespitlerimizi çektiğimiz resimler ve taşıdığımız yayınlarla dokümante etmeye çalıştık. Türk Şehitliğinin açılışı münasebetiyle yaptığımız tespitlerin yeni nesillerin fikri kişilikleri itibariyle önemli olduklarına inanıyoruz. Dede Korkut’un 1300 yıl Jübilesi münasebeti ile Azerbaycan hakikaten büyük etkinlikler gösterdi. Đfade edildiğine göre bu konuda 84 yeni eser bastırılmıştır. Bir o kadar eserde bastırılmak üzere beklemektedir. Bunlardan katılımcılara da hediye edilenler; Anar’ın “Dedem Korkut Dünyası”, B.B Bartold’un “Dede Korkut”u, Sefereti Babayev’in “Nahçıvan’da Kitabi- Dede Korkud Toponimleri”, “Kitabi Dede Korkud”, Đ.M Ceferzade “Kobustan Kayaüstü Resimleri”, “Kitabi Dede Korkud Ensiklopediyası I – II”, “Kitabi Dede Çongud Aliliyi”, Ustad Muhammed Hüseyin Şehriyar”, Hikmet Memmedzade’nin “Kitabi Dada Korkud ve Soy Kökümüzün Kaynakları”, “Kitabi Dede Korkud”, Behlül Abdullala’nın “Kitabı- Dede Korkud ve Đslam Dini”, “Kitabi Dede Korkud’un Đzahlı Lügatı”, Oruç Aliyev’in Kitabı Dede Korkud ve Azerbaycan Folkloru”, Rüstem Kamal’ın “Kitabi Dede Korkud Arhaik Ritual Semantikası”, Kamal Abdullala’nın “Sir Đçinde Destan ve Yahut Gizli Dede Korkud-2”, Eli Sultanlı’nın “ Kitabi Dede Kokud ve Kadim Yunan Destanları” Nizami Ceferov’un “Kitabi Dede Korkud da Đslam’a geçidin Politikası”,Tefik Hacıyev’in “Dede Korkud: Dilimiz, Düşüncemiz” “Kitabi- Dede Korkud” E. Demirçizade “Kitabi Dede Korkud Destanlarını Dili” “Kitabi Dede Korkud 1300” Refik Turabhanoğlu Sabah’ın “Dedem Korkud kimdir”i Şamil Camsidov’un “Kitabi Dede Korkud”u, Mehemmed Đracoğlu’nun “Dede Korkud Şe’ri” “Kitabi Dede Korkud-Makaleler Toplusu” Bekir Nabıyev-Yaskar Garayev’in “The Mırror of National Noralıty”si: Ceferguku Rüstemov’un “Kobastan Azerbaycanın Kedim Medeniyet Ocağı” Ramazan Kafarli’nin Mif ve Nağıl – Epik En’enede Jonlararası Elaga”sı gibi eserler hediye edildi.R.Kafarli bize ayrıca sahasıyla ilgili 20 kadar yayına hazır makale verdi. Bunları Türkiye’de, Milli Folklor, Milli Kültür, Türk Kültürü, Erciyes, Türk Dünyası Tarihi Dergisi gibi dergilerde yayınlatmaya çalışacağız. Böyle halk kültürü çalışmalarında dayanışmaya katkımız olduğunu düşünüyoruz. Dr.Zümrüd Kuluzade hoca hanım bize “Şark Felsefesi Problemleri “1.1996” isimli dergiden bir adet vererek halk inançlarındaki felsefi yapıya dair yazı talebinde bulundu. Türkiye’den S.H.Balay’ın T. Dürali’nin, M. Küyel’in, Necati Ömer’in de yayınlarının yer aldığı dergi için , Türk felsefecilerinden yazı beklenilmektedir. 7 Eski dostumuz Mürsel Hekimov, yeni çalışmalar hazırlamış. Bize hediye ettiği bu yayınlar arasında; “Azerbaycan Halk Destanları, Efsane – Esatır ve Nağıl Deyimleri” “Azerbaycan Aşık Şe’r Şekilleri ve Kaynakları” “ Milli hükümetin Fedai ve Kızılbaş Halk Koşunları” “düşünce” isimli eserlerini hediye etti. Folklor muhtevalı çalışmalardan; P.M.Eliyev’in “Azerbaycan Nağıllarında Mifik Görüşler” Agayaz Şükürov’un “Dede Korkud Mifolokiyası”Feride Leman Sonubar Đlyaskızının“Folklor Fedaisi” isimli eserlerini temin ettik. Dostumuz Hüseyin Đsmailov.”Azerbaycan Folklor Ansiklopedisi I.II” ciltlerini bize hediye etti. Anadolu tasavvufunu incelediğini belirtti. Biz de O’na Hacı Bayram Veli ve Mevlana konularında Türkiye’den kitap yollayacağız. Đran’dan Sempozyuma katılanlardan halk bilimci H.M. Savalan “Hebibi” isimli eserini Eli Şamil “Tanıdığım Đnsanlar” isimli kitabını yadigar ettiler. Yavuz Akpınar Kardeş Edebiyat”ın 45 sayısını verdi. Burada, Hüseyin Feyzullahi Vahit’in “Azerbaycan’da Yağış isteme Merasimi”isimli alanımıza giren önemli bir yazı vardı. Ayrıca Eli Şamil’in kitaplığından aldığımız iki Rusça arkeoloji kitabında, Azerbaycan’dan yapılmış tespitlerdeki Kap-Kaçak da Kabartma Koç- Koyun heykellerini gözledik. Siyasi muhtevalı eserlerden Cemil Hecenli “ Güney Azerbaycan Tehran- Bakü – Moskova Arasında (1939-1945)” Arif Hekimoğlu “Siyasi Tebliğzatın Esasları” Fazıl Gazenferoğlu “Ölümden Sonra Diriliş” isimli eserlerini hediye ettiler. F. Gazenferoğlu’na “Azerbaycan Gezi Notları”isimli yazımızı göndereceğiz. Şamil Veliyev ise, “Fuzuyad Edebi Mektebi”isimli eserleri armağan ettiler. ASAM için temin ettiğimiz diğer kitaplar ise; “Ermenistan Azerbaycanlılarının Tarihi Coğrafyası” Budag Budağgov’un “Avrasya Türk Toponomisi” B.E. Budakov, G.E. Gesullayev’in “Ermenistan da Azerbaycan Menşeli Toponimlerin Đzahlı Lugatı” Nebib Rekimoğlu’nun “Silinmez Adlar Sağalmaz Yaralar” B.E. Bugarov’un “Türk Uluslarının Yer Yaddası”, Nesip Nesipli’nin “Azerbaycan’ın Geopolitikası ve Neft” Eli Eliyev’in “Elince Yaddası Nahçıvan 1914-1992” Firudin Kilarbeyli’nin “Azer Allah’ının Tarihi”,Mehiman Süleymanov’un “Azerbaycan Ordusu (1918-20) “Kafkas Đslam Ordusu ve Azerbaycan “ Musa Kasımov’un “Harici Devletler ve Azerbaycan”Eliçin’in Şahsiyet ve Đstidad” Haydar Aliyev’in “ Edebiyatın Yüksek Barcu ve Amalı” “Nahçıvan Statiska Güzgüsünde Tarihi Đstatistik Mecmua” Rehim 8 Eliyev’in “Edebiyatımız Dilimiz Tarihimiz” Cemil Hesenli’nin “Sayuk Müharibenin Başlandığı Yer Güney Azerbaycan”dır. Edebi eserler ise; Rehim Elimyev’in “Edebiyatımız, Dilimiz, Tarihimiz”, Hemid Araslı’nın “ Azerbaycan Edebiyat Tarihi ve Problemleri” Turan Hasanzade’nin “C. Memmedguluzade’nin Cenup Seferi ve Molla Nasreddin Jurnalı’nın Tebris’de Neşri” Celil Memmedguluzade “Felyotonlar 1906-1908”Elyar Ceferli- Helil Yusuflu’nun “Gedim ve Orta Asırlarda Azerbaycan Edebiyatı” “Dirceliş XXI asr” temin ettik. “Deportasıya, Azerbaycanlıların Ermenistan Arazisindeki Tarihi – Etnik Topograflarından Deportasiyası” Đsa Mustafayeva’nın “Çenubi Azerbaycan Hanlıkları” “Azerbaycan Tarihi” B.Đ. Hüseyinov “Đkinci Dünya Muharebesi Arifesinde Türkiye Cumhuriyetinin Yakın ve Orta Şarkta Siyaseti” (1923- 1939) Şahnezer Hüseyinov’un “ Ehmedbey Agaoğlu’nun Dünya Görüşü” Kemal Talipzade’nin “Azerbaycan’ın Elm ve Medeniyetten Hadimleri Bibliografiyası”nı temin ettik. Borçalı’dan Osman Ahmetoğlu bize Baleh Nacı’nın “Karapapağ Mehreli Bey”ve Surettin Memmedli’nin “Parçalanmış Borçalı” isimli eserini armağan etti. Karapapağların Türk Kurtuluş Savaşındaki rolleri ve Mehreli Bey’in mücadelesine biz “Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Kuvve-i Milliye Hareketleri” isimli kitabımızda geniş yer vermiştik. Cengiz Örün bey de bize “ Gürcüce Türkçe, Sözlük” isimli kitabı verdi. “Kitabi-Dede Korkut ve Dünya Epos Eneneleri Mevzusunda Beynelhalk Sempozyumu” üç bölge halinde 7 Nisan 2000 tarihinde başlayıp 9.Nisan 2000 tarihinde bitti. Benzeri diğer sempozyumlarda olduğu gibi, bu sempozyumda da bazı bildiriler verilemedi ve bazı ilave bildiriler verildi. Türkiye’den Prof.Dr. Dursun Yıldırım’ın katılmış olması teori arayışında olan uzmanlar itibariyle hakikaten bir şanstı. Biz Azerbaycan- Türkiye Türk halk kültürü çalışmalarına katkısı olacağı düşüncesinden hareketle, bazı bildiri sahibi ve konularına dair bilgi vermenin yararına inanıyoruz. Biz 7 Nisan günü Đkinci bölme de “Anadolu Dedem Korkut Coğrafyasında Türk Uluları ve Mesajları” başlıklı bir bildiri verdik. Bekir Nebiyev’in “Manevi ve ahlaki servetler Hazinesi”,Prof. Dr. O.F. Sertkaya’nın “Kitabı-Dede Korkud’un Tekstoloji Problemleri”, Dr.Mehemmedeli Ferzane’nin “Kitabı Dede Korkud ve Cenubda Folklor Ananesi”, Eli Eşger Şerdust’un “Kitabı Dede Korkud’da Kuranı –Kerim ayet ve surelerinin Đnikası”, Prof.Dr. Sadık Tural’ın “Kitabı Dede Korkud’da Etnopsikoloji Sistemi”, Prof.Dr. Nizami Caferov’un 9 “Kitabı Dede Korkut’da Oğuz Etnocoğrafyası”,Prof.Dr. Tevfik Hacılyev’in “Kitabi Dede Korkud’da Türk tayfa Demokratiyasının tezahürleri”, Tevfik Melikli’nin “Kitabi Dede Korkud Eposu ve Türk Edebi Estetik Fikrinin Formlaşması”, Prof.Dr. Elmeddin Elibeyzade’nin “Kitabı Dede Korkud ve Sümer Medeniyyeti”, Muharrem Kasımlı’nın “Kitabı Dede Korkud ve Ozon Seneti”, Prof.Dr. Mürsel Hekimov’un “ Kitabı Dede Korkud ve Aşık Destanları”, Hüseyin Đsmailov’un “Kitabı Dede Korkud ve Göyçe Edebi Muhiti” Kazanfer Paşayev’in “Kitabi Dede Korkud ve Irak –Türkmen Folklorun Süleyman Eliyovlu’nun “Epos Etnosunun Yaddaşı Kimi Kitabi Dede Korkud ve Etnik Kimlik Problemi”,Prof.Dr.Nureddin Rızayev’in “Prototürk Ertadan Evvelki Đzleri Kitabı Dede Korkud’daki Coğrafi Arazide” Seyfettin Rızasoy’un “Türk Mitoloji Dünya Modelinin Berpasına Dair” Ahad Kurbonov’un “Kitabi Dede Korkud’da Türk Başkanlığı ve Onun Felsefi Gavramı” Gülnaz Abdullazade’nin “Kitabı Dede Korkud da Estetik Đdeal”, Rukiye Kanberkızı’nın “Kitabı Dede Korkud’un Yaşandığı Ve Yazıya Alındığı Tarihi Durum Ve Muhit” Prof.Dr. Penale Helilov’un “Kitabi Dede Korkud’da Oğuz Kimliği Problemi” isimli bildiriler; içerik, alan ve mesaj itibariyle ilgi sahamıza giriyorlardı. Bunlardan Dostum O.F. Sertkaya “Cebe” kelimesine ve dair karşılaştırmalı açıklamalar yaparlarken; Miğfer için de, cübbe için de “cebe” kelimesinin kullanışlı sebebi bildirisinde irdelediler. Bize göre cebe kelimesi metinde “don” karşılığında kullanılmıştı. Kurt’un başta, miğferde veya sırtta, kaftanda oluşu onun genel anlamda “don” karşılığında kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Anılan şahıs, böylece o dona bürünmüş olmaktadır. Nitekim Kırım’da Tatar Türklerinde, insan ismi olarak Kurtnezir vardır. Bu Kurda Kurban, Kurdun Kurbanı demektir. Afganistan’da Hazara Türklerinde Muhammednezir adı vardır. Bu da Muhammede Kurban veya Muhammed Kurbanı demektedir. Kurdun kutsal olduğu dönemdeki bir ifade biçimi Đslamiyetle içeriğini yitirmeden sürmüştür. Yine kırımda Seyit börü, Seyit Kurtov ve Kurt Seyitov gibi insan isimleri vardır. “Seyit” bilindiği gibi Hz. Muhammedin soyundan gelenlere verilen bir isimdir. Bu nedenlerle bize göre cebe, don karşılığı kullanılmış olmalı. Türk Devlet Başkanları VI. Zirve ve Kitabı Dede Korkut’un 1300 yılı Jübilesi 8.Nisan 2000 de başladı. Türkiye’den Sayın Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Azerbaycan’dan Sayın Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev, Kazakistan’dan Sayın Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, Kırkızistan’dan, Askar, Akayev katıldılar. Özbekistan ve Türkmenistan temsilcileri katılmışlardı. 10 Türk Cumhurbaşkanlarından Nazarbayev ve Askarov Rusça konuştular. Ancak Nazarbayev’in konuşması Avrupa’dan toplantıya katılan Türkler tarafından daha fazla önemsendi. Konuşmasında Dede Korkud anma toplantıları münasebetiyle yapılan çalışmalarda Dede Korkud’dan hareketle; eğitim, estetik, çağdaş değerlere katkı üzerinde durulması gerektiğini belirtti. Sayın Süleyman Demirel yaptıkları konuşmada; müşterek medeniyetimizin ulu mimarlarından ulu Dede Korkud günüde sizlere Anadolu’daki kardeşlerinizden selam getirdim..... Birliğimiz herşeyden önce kültür birliğidir. Arap ve Fars kültüründen kurtulma olayıdır. Dünya kültürüne katkıda bulunma olayıdır. Hepimizin ortak atası, tüm Türk boylarının ortak atası Orta Asya – Kafkasya, Anadolu, Balkanlar Türk boylarının kimlik belgesidir. Dede Korkud Büyük Türk dünyası bu destanla onur duyar. ...... kime rahatsızlık duymasın Türk dünyası dostluk, kardeşlik dayanışması için bir arayıştır. Sizler, bizler hepimiz aynı ulu çınarın dallarıyız, köklerimiz birdir. Kültürlerimizi araştırarak, bularak bu gerçeği ortaya koyacağız. Boy verip yeşermek insanlığa hizmet bu yolla olur. Ortak değerlerimize sahip çıkmada birleşmeliyiz. Yalnız geçmişi bilmek için değil gücümüzü değerlendirebilmek itibariyle de araştırma yapılması gereklidir. Geçmişimizin araştırılmasını geleceğimizin inşaası için yapmalıyız. 1300 yıl yaşayabilmiş olmanın hikmetini iyi düşünmek gerekir. Bu mirası iki binlerce yıl yaşatmamız lazım. Öz benliğimizin kazanılması için destanlarımız ortak hafızamız , ortak aklımızdırlar. Destanlarımız bizi; Azeri, Türkmen , Özbek ;Kırgız, Kazak olarak birleştiren faktörlerdir. Bundan daha iyi birleşme olur mu? Biz ezelden geliyoruz. Ebede gidiyoruz. Yeni bir süreç başlıyor. Çok önemli bir fırsat yakaladık. Kendimizi daha doğru değerlendireceğiz. Ortak kültürümüzü yaşatacağız, dediler. Demirel konuşmasında diplomatik bir dille Cumhurbaşkanı seviyesinden mesajlar veriyordu. Bu mesajlar O’nun “Türk”ü anlayışının yansıması idi. Bu mesajlar sadece Türk olmayanlara değildi. Bu mesajlar aynı zamanda herkese idi. Çerçevesi çizilen Türklük, anlatılması gereken şekilde anlatılıyordu. UNESCO temsilcisinin Rusça ve Đngilizce verilen konuşması doğal olarak milli ve Türkçü olamazdı. O daha ziyade hümanist termiloji ile yaptığı konuşma da insanlığın ortak değerleri üzerinde duruyordu. 11 Türkmenistan adama Meclis başkanı olduğu ifade edilen bir diplomat konuştu. Türkmenistan‘da resmi lisan olarak Rusça konuşmanın yasaklanmış olduğu ifade edilirken konuşmacı, konuşmasını Rusça yaptı. Konuşmalar bitince yanımdaki Azerbaycan Türkü dostum içinde bulunduğumuz durumu izah eden çok veciz iki söz söyledi. “daldan atılan daş topuğa değer” “Ele geleni ere vererler” Türk devletleri cumhurbaşkanlarının katıldığı Dede Korkut Jübilesinde; “130 yıl bundan önce Hz. Muhammed dönemine yakın Oğuz’un Bayat boyundan çıkmış Korkut Ata namlı bilici, aksakal, müdrik kişinin kopuz çalıp oğuz boylarına söz söyleyip, Oğuznameler düzerdi. Boy boylar destanlar koşardı. Bu destanlardan birisi de Şöklü Melik Qazan Han’ın av destanı” Bu destanını giriş bölümünde verilen kesitte; Hasan Memmedov, Besti Caferova, Đlhan Esgerov, Metlep Abdullayev, Zemfira Nerimanova, Romiz Melikov rolleri sahnelenen paylaşmışlardı. Eserin diğer bölümleri Türk Kültür tarihinden alınmış kesitlerden oluşuyordu. Bu bölümleri; Azad Şükürov (Genceli Nizami), Halide Şerifova (Mehseti Gencevi), Sadık Đbrahimov ( Manas), Hacı Đsmailov (Yunus Emre), Elman Guliyev ( Alişir Nevai), Nureddin Guluyev (Şah Đsmail Hatai), Ramiz Novruzov (Fuzuli), Mehriban Zeki (Đlham Perisi), Eli Abbas Gedirov (Molla PenahVagif), Perviz Bağırov (Malı Dumgulu), Firengiz Mütellimova (Netevan), Ali Nurzade (Abay Kunonbayev), Sabir Memmedov ( Mirze Elekber Sabır), Meleyke Esedova (Şaire), Sadık Zerbeliyev (ritimci), Aşık Peri Azer (Ferzalı Panayev), canlandırdılar. Türk dünyasından Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Anadolu ve Azerbaycan’dan seçilmiş şairlerle dönemleri sahneye yansıtılmıştır. Bu esnada ilginç bir olay gelişti. Dağıtılan programda”...... bu destan Azerbaycan halkının şah eseri, Ana kitabı kimi tarihe düştü” ifadesi vardı. Bu ifade bazı kimselerce “Azericilik” olarak yorumlandı. Ancak Azerbaycan Türklerinden birçok yetkili ağız tarafından bu destanın Türk Halkının ortak malı olduğu ifade edilmişti. Bu gerçeğin belirtilmesi, çıkarılmak istenilen ihtilafı önledi. 7 Nisan 2000 de, Azerbaycan Medeniyyet Nazirli’yi Akademik Milli Dram Teatri’nin sahneye koyduğu Nebi Hezri’nin, iki perdelik epik eseri olan “Burla Hatun”u izledik. Eserin rejisörlüğünü Vagif Esedov ve Esger Esgerov yapmıştı. Adil Azay’ın ressamlığını yaptığı esere Cavansir Quliyev bestekarlık yapmıştı. Bedii rehberliği ise Hesenoğa Turabov yürütmüştü. Eserde; Rafığ Ezimov, Senüber Đsgenderova, Sabir Memmedov, Metanet Atakişiyeva, Şelale Şahveledgızı, Fidan Ahundova, Nesme 12 Aslangızı, Gonçe Ağabeyli, Vefa Zeynalova, Abbas Gehremanov, Mehriban Hanlarova, Almaz Amanova, Ejder Hemidov, Kazım Hesen Guliyev, Rövşen Kerimduht paylaşmıştı. Oyunu, Necif Hesenzade idare etti. Ayrıca; edebi hisse müdürlüğünü, Đlhan Rehimli, Truppa müdürlüğünü, Gurbet Gurbanov, Bedii Müdürlüğünü Guliyev, Redaktörlüğünü Vefa Kazımova üstlenmiştir. Teknik donanım görevlileri Kamil Şıhaliyev, Hüseyin Melikov, Rasime Memmedova, Telman Yunusov, Yusif Memmedov, Cabbar Cabbarov, Ağakerim Atakişioğlu, Eldar Memmedov, Aygün Mahmudova ve Arif Memmedov üstlenmiştir. “Türk Dilli Devletlerin Başçılarının VI. Zirve Görüşü” toplantısında Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan devlet başkanı ve ülke temsilcilerinin Rusça konuşmaları büyük yankılara yol açtı.Bu konuda görüşlerini açıklayan Abbas Abdullah Hacaloğlu geleceğe yönelik çok ciddi tahliller yaptı. Abbas Abdullah Hacaloğlu “Şiirler” isimli eserini de bize hediye etti. “Kara” motifini bu derece iyi işleyen başka şiir görmedik. Tapmacalı Garagalpag Nağılıb bu şiirde : Bu, Garagalpag Bu, Garagapapag Bu, Garappag Bu, Garabağ Bu, Suhara Bahıram Galpaglara Papaglara Sulara Dağlara Bağlara Hamısı gapgara Gara, gara,gara... Bu gara ne demek? Gara; böyük demek. Böyük galpag, Böyük papag, Böyük bağ, 13 Böyük su, Böyük dağ... Böyük, böyük, böyük... Böyüklük de bir yük. Gara daha ne demek? Gara hırslı demek, acıglı demek. Hırslı adam, Acıglı baş Dumanlı dağ, Saralıp solan bağ, Delisu... Ele bu? Yoh. Gara – yuhu, Gara – gorhu, Gara – yara, Gara – daş... Bir de Neçe neçe Bakılı Gazahlı Nukuslu Borçalı gara daş Bir de eyni atadan anadan töreyen Neçe neçe Oğuz, Gıpcag gardaş. Türk Devletleri liderleri toplantısında ev sahibi sıfatıyla ikinci konuşmasını yapan Azerbaycan Devlet Başkanı sayın Haydar Aliyev “...Biz aynı köke, aynı tarihe, aynı kültüre sahip bir Atanın evlatlarıyız” diyordu. Biz sayın H. Aliyev’in çok daha farklı mesajlar veren konuşmalarına da şahit olmuştuk. Farklı mahiyetli konuşmalara değişen zaman mı sebebi oluyor yoksa ortam mı? Bunu anlamak pek kolay değil. Ancak bize düşen bir yıl kadar evvel televizyonda izleyip yazımıza aldığımız tespitlerimizi şimdi yazımıza almaktı. 14 Bakü Kalesinde Şirvanşahlar Saray, önünde halk sanatçılarının yaptığı gösteri çok nefisti. Burada ilkin Dede Korkud’dan bazı bölümler özel dekor ve kostümler içinde seslendirildi. Sonra müzik ve folklor sunuldu. Burada Celbezerli Aşık Meşedi Nebiyev ve 72 yaşına rağmen bütün davetlilerin ayakta alkışlayıp elini öptüğümüz Hanım Hacıyeva’yı dinledik. Bakü’de Dede Korkut’un havası her tarafta estirirdi. Duvarlar afişlerle süslendi. Azerbaycan’ın yazılı basını sempozyumu yakından izledi. Tv. ve Rd. Kanalları çeşitli programlar yaptı. Dergi muhabirleri türkologlarla röportaj yaptılar. Bu vesile ile Bakü’ye gelen bilim adamları, Bakü üniversitelerinde toplantılara alındı. Bol miktarda kitap değiş tokuşu yapıldı. Sayın cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’in davetli türkologlara Gülistan sarayında verdiği akşam yemeği de nezihdi. Yemek masaları, türkologların geldikleri ülkeler esas alınmayarak karışık düzenlenmişti. Ben Azerbaycan kabinesinden bakanlar ve R.F Türkologları ile birlikte idim. Gecede, çok seviyeli Azerbaycan Türk musikisi de vardı. Bir hayli maytap atıldı. Parklarda ve alanlarda çocuklar için eğlence düzenlenmişti. Muharemlikle de birleşen halk evinde yaptığı yiyecekleri ikram ediyorlardı. Yer yer ateşler yakılmıştı. Şehirde bir eğlence – bayram havası hakimdi. Özel giysili bayan süvariler gösteri yapıyorlardı. Köylerden eğlence için deve getirilip bezenilmişti. Bir çok özel yer gibi “Samet Vurgun Adına Azerbaycan Devlet Rus Dram Teatrı” da özel ışıklandırılmıştı. Hazar Gölü kenarında Türkiye’nin Azerbaycan Büyükelçiliği tarafından verdiği 3 saat süreli öyle yemeği hakikaten şahane idi. Đkramda adeta kuş sütü eksikti. Büyük Elçimiz Ecvet Tezcan ve eşleri hanımefendi davetlilere çok samimi bir ev sahipliği yaptılar. Prof.Dr. Dursun Yıldırım hocamız burada Hazar’a sacı yaptılar. Büyükelçiliğimizde bu bayrama doğal olarak katıldılar. Türkolog dostum Abbas Abdullah’nın ziyaretine gittik. Türk Devletleri Cumhurbaşkanlarının Zirve Toplantısında, liderlerin Rusça konuşmaları ve Türk konuşmacıların da “Türk” yerine “Türk Dilli” halklar tabiri kullanmış olmaları 15 yankılarını sürdürüyordu. Basın Abbas Abdullah’dan görüş alıyordu. Bu vesile ile Rusça’da bay anlamına gelen Tavarişin başlangıçta zengin anlamına geldiğini davarı olan , mal davar bakan anlamında Türkçe ve Türkler için kullanılan bir kelime olduğunu öğrendim. Bu arada Azerbaycan aydını Türkiye’nin Azerbaycan’da Rusça kitap basmasından rahatsızlık duyuyor. Đzahları bize makul geldi. Abbas Abdullah anlatıyor, “Bir Arap, Arap aleminden bahsederken (Arap dilli) demiyor. (Arap devletleri) diyor. Neden biz Türk dilli devletler diyoruz, anlamak mümkün değil.....Dil insanlar arasında birbirilerini anlamak için vardır.... Devlet ihtiyacı, vatandaşın ihtiyacını karşılamak içindir.... Bir millet Türk ise, anlaşıp ihtiyaçlarını karşılana bilmesi için konuşulan dilin Türkçe olması gerekir....Burada güzel bir tabir öğreniyorum.“Alçak gönüllülük alçaklığa varmamalı”, “Azerbaycanlı benim kardeşim anlamında mıdır? Bu anlamda kullanamazsın. Zira Gürcistan’da yaşayan Türk’e de Azerbaycanlı kardeşim demek gerekir ki, o senin Gürcistan’daki Türk kardeşindir.” Hakikaten Gürcistan’da Gürcistanlı olur. Gürcistan’daki Gürcü olmayan kimse Gürcü değil ise o Gürcistanlı mesele Türk’dür. Abbas Abdullah’ın ASAM da bir seri konferans vermek üzere Ankara’da olmasını ne kadar çok isterdim. Bize 27 Nisan 1997 günlü Nokta dergisini gösterdi. Đstanbul’da Azerbaycan Konsolosu iken, Rusların Ermenilere verdiği silahların dökümünü Nokta’ya vermişti. Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı Anar konuşmasında, Bu günün maneviyat Bayramı olduğunu, Türk destanı Dede Korkutun Yunan medeniyetinden eski olduğunu, Dede Korkut’un Türk halkları edebiyatının temel ortak eseri olduğunu, Dede Korkut Akademisinin kurulması gerektiğini, Dede Korkut’un manevi düşüncenin taşıyıcısı olduğunu belirtip sözlerini “Dede Korkut’un ruhu yanınızda olsun” ifadesi ile bitirdi. Azerbaycan’da gözleyebildiğimiz bir husus da Haydar Aliyev’in Türkçülük itibariyle yerini henüz iyi tespit edilemediğidir. Sayın H.Aliyev’in Türkçülüğe yaklaşımı zamana ve zemine göre çok değişiyor. Onun Türkçülüğe yaklaşım tarzındaki farklılığa şartlar mı zorluyor. Đç ve dış siyasetin onun Türkçü yapılanmaya yaklaşımında etkisi nedir? Yapılan eleştirileri tam olarak hak ediyor mu? Ben hiçbir liderin gölgesi veya düşmanı olmadım. Ölçüm Türk kültür milliyetçiliğidir. H. Aliyev itibariyle şunun farkındayım ki, o istemese Azerbaycan’da milli arayış ve şuurlaşma bu 16 denli yol alamaz. Rotasının değişik olduğunun farkındayım. Katılmadığım yönleri de çoktur. Ancak yeterince anlaşılabildiğini de sanmıyorum. Haydar Aliyev konuşmasında; bu bizim milli azatlık bayramımızdır. Dede Korkut halklarımızın 1300 yıllık malıdır. Türk dilli halkların halk kültürünün azametini gösterir.Türk Dilli Devlet Birliği dün yapıldı. Birlik halklarımız için zaruri idi... Milli, medeni,tarihi hisselerimizi berk ederiz. Dede Korkut bizim ulu babamızdır. Ulu ecdadımızdır. Dede Korkut halkı sulha barışa davet eder. .....Ermeniler toprağımızın % 20’sini işgal etti. 1 milyondan fazla insanımız evsiz, yurtsuz kaldı. Biz meseleyi sulh yolu ile halletmeyi seçtik. Dede Korkut prensiplerine bağlılığımızı bu vesile ile de açıklıyoruz. Neticeler büyük Türk milletine çattırılacaktır... Bu saraya Dede Korkut evlatlarının kurmuş oldukları devletlerin Başkanları gelmiştir. Türkiye’den uzun süre bulunmuş diplomat Türkolog dostum Abbas Abdullah “Hakikat Limited Şirketi”, yayınlarından “Đngiliz Casusunun Đtirafları ve Đngilizlerin Đslam Düşmanlığı” isimli M. Sıddık Gümüş tarafından hazırlanmış bir eserin iç kapağını bize gösterdi. Kitap Đstanbul’da 1999 yılında basılmıştı. Kitap’da ; “Bugün yeryüzündeki insanlar üç kısımdır.” denildikten sonra açıklamasının 3. maddesinde “Münafıklar Müslüman olduklarını söylerler. Đmanları ve bazı ibadetleri Ehl-i Sünnete benzemez.Hakiki Müslüman değildirler.” denilmekteydi. Bu satırları buraya olayı açıklayabilmek için dahi olsa, aktarmaktan hicap duyuyorum. Bilindiği gibi Azerbaycan Türkü Đslam’ın faklı iki mezhebini yaşamaktadır. Đsminde “Casus” ifadesi geçen bir eserinin bu tür açıklamalara yer verdiğini anlamak bize zor geldi. Bu tür tespitleri yaptıkça , polemiğe yol vermeksizin teşhir etmenin yararına inanıyoruz. Benzeri bir olayı da Rusça veya Kiril harfli bir duvar takviminde yaşadım. Kiril harflerinden kopmağın kolay olmayacağı açıktır. Bazı haller de mesajı Rus dili ile vermek zorunda kalınabilir. Nitekim dilde fikirde işte birlik prensiplerinin dilde sağlanabilmesi için Anadolu Türkçesi, yerel Türk dili ve Rusça’nın bir arada kullanılması doğal karşılanabilinir. Fakat Saatli Maarif takvimi tarzında Rusça takvim basmayı anlamak pek kolay değil doğrusu. Bu tür tespitleri tartışmak ilişkiyi daha iyi kılmak itibariyle zaruridir. Sempozyuma Đran Đslam Cumhuriyetinden “Kitabı Dede Korkut’ta Kuran-i Kerim Ayet ve Surelerinin Đnkası” isimli bildirisi ile katılan Dr. Eli Eser Zerdüşt, Deli 17 Dumrul’un Allah’a yakarışını besmele ile başlayarak okuyunca salonda hava değişti. Adeta herkes ; “Yucalardan Yucasan, Kimse bilmez necesen. Görklü Tenri, Nece cahiller seni Gökde arar, Yerde ister. Sen hud mümünler gönlün desen. Daim turan cebbar tenri Bagi kalan settar tenri Menim canımı alur olsan, sen algıl! Ezrayıle almağa goyma gıl” Dedem duasını dinlemek istiyordu. Bazılarına göre Tenrinin burada açıklanan “Görklü”, “Daim”, “Cebbar”, “Baki”, “Settar” gibi sıfatları destan Đslamileştirildiği için sonradan katılmadır. Bize göre ise Türklük Đslam’dan evvelki inanç istemlerindeki Tenri de tek Tanrı anlayışının bir tezahürü idi. Ayrıca biz Deli Dumrul’un bir veli kişi olduğu kanaatindeyiz. Nitekim Borçalı yöresinde hak aşıklarına “halk delisi” denilmektedir. Dede Korkut Sempozyumu sadece tarihten ortak bir sahife olarak Türk halklarının birleşmesinde etkili olmakla kalmamış, adeta her Türk kesim kendisini Dede Korkut atmosferine taşımıştır. Bakü’de dostumuz Doç. Dr. Yunus Nesipli ile görüştük. Kendisi ASAM Kafkasya Masası Gürcistan sektörünü bir dönem yönetmiştir. Bize; Necef Guliyev’in “Vatan ve Halk Namına” Bakü 1981, Mehdihan Vekilov’un “Ömür Dedikleri Bir Kervan Yol”, Bakü...., Merkezi Asya Ve Kafkas Dergisi 7. sayısı; V.O. Klyuzevskiy’nin “9 ciltlik Külliyatı” Bakü, 1990; “Tiflis Üniversitesi” Bakü, 1998, B.M.Dancik, “Yakın Doğu”, Moskova, 1976, isimli eserlerini ASAM kitaplığı için hediye etti. 8 Nisan 2000 tarihlinde “Bakü Türk Şehitliği” açıldı. Biz, resmi açılıştan bir gün evvel şehitliği ziyaret etmiştik. Burası Anadolu ve Azerbaycan Türk şehitlerinin Ermenilere karşı 16 Eylül 1918 tarihinde Nuri Paşa (Killigil) komutanlığında savaşta 18 verdiği şehitlerin anısına dikilmişti. Şehitlik Azerbaycan’ın en büyük şehitliği olan Bakü Şehitler Hiyabanı’nda Türkiye ve Azerbaycan devletleri tarafından yapılmış. Anıt Mezar ve şehitlerin mezarları ile isimlerini içeren plaketten oluşmuştu. Burada Anadolu Türklüğünü temsilen Anadolu’nun doğu ve güney doğusu dahil her kesiminden memleket evladı vatan ve soydaşları için canlarını vermişlerdi. 28 Mayıs 1918 tarihinde Bağımsız Azerbaycan Devleti kurulmuş Kafkasya’da otorite boşluğundan istifade eden Ermeniler, ülkeyi işgale ve halkı katletmeye başlamışlardır. 4 Haziran 1918 tarihinde Osmanlı imparatorluğu ile Azerbaycan Cumhuriyeti arasında imzalanan destek anlaşması ile Nuri Paşa komutanlığındaki Đslam Kafkas Ordusu 28 Haziran 1918’de taarruza geçerek Göyçay ve Salyan muharebeleri ile 16 Eylül 1918’de Bakü’nün düşman işgalinden kurtuluşunu sağlamıştır. Savaş Şamahı, Karabağ ve çevresinde devam etmiştir. Ermenilerin oluşturduğu Kızıl Orduya karşı savaşan Anadolu Türk ordusu yaklaşık olarak 1130 şehit vermiştir. Açılışta, Anıt Mezarın sağ ve sol taraflarında Türkiye ve Azerbaycan Cumhuriyetlerinin dörder bayrağı dalgalanırken karşı yönde yeni caminin minareleri arasında her iki Türk devletinin bayrakları keza dalgalanıyordu. Merasime her iki ülkenin Cumhurbaşkanları, askeri birlikler eşiğinde katılarak günün önemini belirten konuşmalar yapıyorlardı. Azerbaycan’da tespit edilen Türk Şehitlikleri Bakü’nün Merdekan ve Fatmayi Bölgelerinde ikişer; Novhanı ve Şamahı bölgelerinde birer ve Göyçay kasabasında üç şehitlik olup, ayrıca 1840-1850 yıllarında Gence’de şehit düşen 100-120 kahramanımız vardır. Bakü Türk Şehitliğinde ay – yıldızlı abide taşta; “25 Mayıs – 17 Kasım 1918 tarihleri arasında cereyan eden Kafkas Harekatında, Nuri Paşa komutasındaki Türk Kafkas ordusu Gence, Gökçay, Aksu, Kürdemir ve Şamahı istikametinde taarruzlarına devamla, 16 Eylül 1918 tarihinde Bakü’ye girerek Azerbaycan’ı; müteakiben devam eden muharebeler sonucunda Karabağ ve Dağıstan’ı düşman işgalinden kurtarmıştır. Bu harekatta Kahraman Mehmetçik, Azerbaycan’ın bağımsızlığı uğrunda Azeri Kardeşleri ile omuz omuza savaşmış ve 1130 şehit vermiştir. Onlar Azerbaycan’ın her yerinde, birçok isimsiz mezarında, ikinci vatanlarında yatmaktadırlar. 19 Đşte bu anıt, kardeşlik uğrunda canlarının seve seve feda edip “Ayrılır mı gönül candan, Türkiye Azerbaycan’dan “Düsturunu yüreklerimize perçinleyen o muhteşem askerlerin, şehit Mehmetçiklerin Anısına dikilmiştir. Ruhları şad olsun. 15 Eylül 1999” Bakü Türk şehitliği merasiminde; Bakü Đcra Hakimi Başı Rafael Allahverdiev, Yarbay Ulvi ‘den sonra T.C.’nin Sayın Cumhurbaşkanı S. Demirel konuştular. Konuşmasında; “Toprak uğrunda ölen varsa vatan, bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır.... en aziz şey candır, şehit canını vatan için verebilen kimsedir...Bizim şehitlerin yakınları bu şehitliği görünce, çocuklarının bu kardeş ülkenin bağımsızlığı için şehit düştüklerinin unutulmadığını hatırlayacaklar... çekilen bayrak bir daha inmeyecektir....” demiştir. A.C’nin Sayın Cumhurbaşkanı H. Aliyev yaptığı konuşmada .. Biz bir millet iki devletiz. Bizim dinimiz şehitleri ulu kabul eder. Peygamberimiz bir daha dünyaya gelsem şehit olmak için gelirim, buyurmuşlar. Bu şehitliğin eski yeri mezarlıktı. Şehit mezarları yok edilip SSCB döneminde burası park yapıldı. Buraya Azerbaycanlı olmayan Kirov isimli bir şahsın heykeli yapılıp, parka da onun ismi verilmişti. Son dönemde şehitlik yaptığımız bu mekanda Türk askeri ile Azerbaycan kahramanları bir arada yaşıyorlar” demişti. 1920’lerde Bakü Türk Hükümeti burada şehitler için bir anıt yapılması için karar alır. Sonra araya SSCB dönemi girer. Đngilizler 1994-1995’de Azerbaycan yönetimine müracaat ederek burada askerlerinin öldüğünden bahisle bir heykel yapmak isterler. Yönetim bu talebi olumlu cevaplamıştır. Azerbaycan aydını Đngilizlerin Ermenilere destek olduklarından hareketle karara tepki gösterirler ve aydınlar muvaffak olurlar. Bakü- Şamahi güzergahından Bakü çıkışına 12 km. mesafede bir Türk şehitliği daha vardır. Türkiye’nin Bakü Büyükelçisi bu şehitliği sık sık ziyaret etmektedir. Đfade edildiğine göre rahmetli hocamız Prof. Dr. Ayhan Songar’ın kızları olan Sefire hanımefendi de burada bir hayır işlemiştir. Bölgenin halkı, diğer şehitliklere olduğu gibi burasını da geleneklerine göre ziyaret etmekte burada da adak adamaktadır. Tiflis yolculuğumuz Bakü’den başladı. Akşam treni ile yola düştük (çıktık). Bakü-Ahstafa arasını trenle kat ettik. Saat 21.00. trene bindik ve sabahleyin 06.00 da 20 Ahstafa’ya vardık. Sonra minibüsle Kazak’a gittik. Samet Vurgun’un köyü Yukarı Salahlı’nın yanından geçtik. Yol arkadaşları Seyfettin Altaylı ve Eli Şamil ile Samet Vurgun’un ruhuna fatiha hediye ettik. Köyler temiz ve bakımlı idi. Hayvancılık ve tarla ziraatı yapılıyordu. Her tür meyvenin yetiştirildiği mümbit toprağı ve uygun iklimi vardı. Uzak’tan “Göyezen Dağı” görünüyordu.Vurgun’un bu dağa yazdığı şiiri okuduk; “Göylere baş çekir Göyezan dağı Akşam açık olur Ayın gabağı” Karayolunun her iki tarafı sağlı sollu kilometrelerce ağaçlandırılmıştı. Bu uygulamayı dağılmış Sovyet topraklarında çok sık görebiliyorsunuz. Bir ara Anadolu’da da denenmişti. Bu kış çok çetin geçmiş, doğal gaz olmayınca halk ağaçların bir kısmını keserek ısınmak zorunda kalmış. Eğetinden geçmekte olduğumuz Avey Dajda yapılan arkeoloji çalışmaları ile M.Ö. 4000 ait olduğu ifade edilen, Đskitlere ait bulundular tespit edilmiş. Artık seyahatimiz Kazak’tan başlayarak Kür çayı boyunca devam edecek. Osmanlı dönemine ait köprü ve kervansarayı resimledik. Đçinden geçtiğimiz köylerde hayvanlar dışarıya çıkarılıyordu. Rutin bir yaşam için söylenen “sabahtan giyiniyoruz akşamdan soyunuyoruz” veya “sabah nahıra akşam ahıra” sözü burada da kullanılıyor. Daş Salahlı köyünden geçiyoruz. 18. yüzyıl şairlerimizden Molla Veli Vidadi de Yukarı Salahlı’lıdır. Ayrıca Adalet Nesipov‘da bu köydendir. Karayolunun kuzeyindeki yolun adı Karayazı. Kuzey ve kara bana Türklükte renk ve yön bağlantısını hatırlatıyor. Đçlerinden geçtiğimiz köylerin şahsi malı olan bahçeleri bakımlı ve muntazam. Bütün evler çatılı ve çatılar saç kaplı. Hiçbir evin üstü toprak dam değil. Ev duvarlarına tezek yapıştırılmamış. Bölge, Karapapak Türk bölgesi olarak biliniyor. Yolumuzun ilerisinde Hiram çayı var. Kür nehri ile birleşecek. Kenarında Hiram Köprüsü ve Hiram köyü var. Gürcistan sınırına girdikten sonra Borçalı bölgesi başladı. Đlk köy Kosalı idi. Sonra Alget çayı, Borçalı yolunun solunda 200 km mesafede Türkiye – Ardahan’ın Posaf ilçesi var.Borçalı Posaf arası bölge Türk bölgesi.Karayazı bölgesi de Türk bölgesi. Burada Gürcü yok. Karayazı ve Karaçöp arası 80 km. Burası da Türk bölgesi. Gürcistan’da başka Türk bölgeleri de var. Bu arada, Kepenekçi, Đlmerzel, Keçeli; Keçeli ile Türkiye-Kars-Çıldır arası 150 km. Gideceğimiz köy için tekrar taşıt 21 değiştirip taksiye biniyoruz. Hava hayli soğuk “Camış kıran soğukları” başlamış 3-4 gün süreceği ifade ediliyor. Ev sahibimiz Derviş Osman’la sohbet ediyoruz. Anlatıyor, “Bizde Gaga baba veya ağabey anlamında kullanılır”. Gürcüden nadiren kız alırız. Gürcüye kız vermeyiz. Sovyetler döneminde şehir merkezlerinde Ermenilerden kız alan Türkler olmuştu. Şimdi yoktur. Türk köyüne Ermeni köyünden gelin getirilmez, o erkeyi köylü köyden kovar” Gaga kelimesi bana Posof yöresinde eş anlamda kullanılan “dada”yı hatırlattı. Borçalı bölgesinde dede anlamında dada kelimesinin kullanıldığını gördüm. Ancak burada Dede ile Baba hiyerarşisi yer değiştirmiş. Büyükbabaya değil babaya dede deniliyor. Dadaloğlunu hatırladım, muhtemelen orijinali Dadaoğlu idi. Yani kardeş ağabey anlamına geliyordu.Erzurum’daki dadaş kelimesinin anlamı da aynı mantıkla izah edilebilir. Derviş Osman, anlatmaya devam ediyor. Cigirtgeni (ısırgan otu) bizde derman sayılır. Sovyet döneminde her hanenin 1-2 dönüm arazisi olurdu. O dönemdeki hayat (evin önündeki bahçe) herkesin kendi elinde kaldı. Köy dışındaki arazileri Stalin’den evvel halk rahatlıkla kullanıyordu. Stalin ağır vergiler koydu. Vergisini ödeyemeyenin elinden zirai arazi alındı. Kolhoz ekmeye başladı.... Babam rahmetli komünizmi bir türlü benimseyemedi bana “siz komünistler yalancısınız, yalancısınız, yalancısınız, talancısınız, talancısınız, talancısınız, ahırda da /sonunda dilencisiniz, dilencisiniz, dilencisiniz” derdi, demektedir. Köyde halkın morali çok yüksek.Kür suyundan köy hidroelektrikle aydınlanıyor. Kür üzerinden kurulmuş santrallerden elektrik alınıyor. Ekonomik hayatın zorluğu yeni kuşakların Bakü’ye göçmelerine neden olmuş. Ancak aile reisleri milli konularda çok şuurlu. Hiç kimse köyünü tamamen boşaltmayı düşünmüyor. Yeni kuşaklarla ebeveynler arasında saygıya dayalı, sevgiye dayalı çok seviyeli bir anlayış ortamı var. Köylerin içerisinde komşuluk duygusu çok yüksek. Komşu köyler içinde fevkalade ahenk var. Köy halkı köye gelmiş yabancıya çok müşfik. Köyün hanımlarında kaç – göç yok, aşırı bir tesettür de yok. Köylerde sosyal hayatı planlayan aksakallar var. Derviş Osman bunlardan birisi. Türk köylerinden gitmek isteyen 1000 ailenin göçünü iknacı konuşmaları ile engellemiş. Küçeli köyü ormanın ve Kür nehrinin kenarında 22 halk ormanda ve nehrin kenarında avlanıyor. Çöl horozu (Girgöl) ve sülün çok oluyor. Bir çok av hikayesi dinledik. Gürcü yönetimi bölgeye Gürcü yerleştirmek istemiş. Ayrıntılı planlar yapılmış, yeni köy yerleri belirlenmiş ve Gürcüler için bedava evler yapılmış, kendilerine arazi verilip maaş bağlanmış. Bir kısım evler Gürcü göçmenlerle şenlendirilmiş. Ancak yapılan mesela 500 evden 50’si kullanılmaktadır. Gürcüler bölgeye uyum sağlayamamışlar. Bu tür yerleşim yerleri büyük ölçüde boştur. Bir iddiaya göre Gürcü yönetimi bir dönem Kıpçak Türk bölgesine Oğuz Türklerini iskan etmeyi deneyerek, Türk kavimleri arasında ihtilaf çıkarılmasını amaçlamıştır. Ancak bu bilgiyi teyit edecek kaynağa rastlamadık. Ayrıca Gürcistan Türk halkının Kıpçaklık Oğuzluk gibi bir sorunu da yoktur.. Onlar milliyetlerini Türk dinlerini Đslam bilmektedirler. Derviş Osman dört gün bize hizmet eden eşine sesleniyor. “Ay öy üyesi” (Ay ev sahibi) Evin sahibi, Evin hanımı sabah namazı ile kalkıyor, kapıyı bacayı süpürüp ayvanlarla ilgilendikten sonra samavar kalıyor çayın suyunu salıyordu (semavire su koyup onu yakıyordu). Aydınımız Anadolu’da da eşlere “evin sahibi” şeklinde hitap edilmesinin iltifat olduğunu bu tabirin derinliklerinde eski inançların izleri olduğunu hala bilinememiştir. Ev yiyesi evin hatunu, hanımı anlamındadır. Türk halkı bir yönetici devlet başkanına “Han”, “Hanım” ve bir de eşine “Hanım“ demiştir. Borçalı Türk bölgesi aşık muhitidir. Kars yöresinin meşhur ozan Đslam Erdener bu köydendir. Çıldır – Kars’ın meşhur Aşık Şenliği halk aşığı Hasta Hasan bu köydendir. Köyde ismi, Pir Sultan Abdal olan insan var. Ayrıca insan ismi olarak “Ana Kız” muhtemelen çocuğu yaşamayan ailelerin bir buluşudur. Ana Hanım isimli şairin şu dörtlüğü ilgimi çekti: “Hayat hayat Halların hayat hayat Gezersen ömrün artar Gezmesen hayat hayat” Belki çok gezdiğimiz için bu dörtlük çok hoşumuza gitti. Seyahat edenin felah bulacağı anlamında ki hadisi andırıyor. Halk ozanlarında ele alınan konular ya bir ayet veya hadis oluyorlar. 23 Çerçevede bilhassa dağ köylerinin mezarlıklarında bir dönem çok sayıda koç koyun heykelli mezar taşı varmış. Gürcü yönetimi ifade edildiğine göre bunları toplatmış. Muhtemelen yok olmamaları için müzelere alınmışlardır. Başgeçit nahiyesinin Hamamlı köyünde hala koç heykelleri bulunmaktadır. Borçalı yöresi Türklerinde, Kars’tan tanış olduğum “Ay Atam anam” tabiri çok sık kullanılıyor.Bu kalıp bazen “Ay Atam” bazen de “Ay Anam”şeklinde kullanılır. Esasen “A” veya “Ay” öneki kelimelerin başına gelir mesela “Ay babam” “Ay oğul” gibi. Yakınlık ve sevgi ifadesidir. Đtibar edilen kimsenin “ata” ve “ ana” ile bir tutulması, atanın itibarlı kabul edilmiş olma zihniyetinin bir ürünü olmalı. “Ata Kültü” ile izah edilebilir. A veya Ay hitap şekline gelince kelimenin orjinali Ay ise, Aya gök tengri inanç sistemi döneminde Onun kutsal kabul edilmesinden de olabilir. Türkiye televizyon kanalları Azerbaycan ve Gürcistan’da büyük ölçüde izlenebiliyor ve izleyici buluyor. Özellikle Azerbaycan’da Anadolu Türkçe’si Azerbaycan Türkçe’si ile etkileşime girmiştir. Gürcistan Türkleri Türk Tv. Kanallarından özel programlar yapmalarını bekliyorlar. Türk kanallarında kendilerinin ve sorunlarını izlemek istiyorlar. TRT Dış Haberler’in yayınları Gürcistan Türklerinde izlenilmektedir. Bize sokulan bir Karapapağ Türkü “Azerbaycan ve Türkiye’den TIR’larla Ermenistan’a gıda maddesi gidiyor. Türk hükümetinin bundan haberi var mı? TRT dış yayınlara yazsak olur mu? Türkiye’nin Ermenistan’a gıda satması bizi çok üzüyor.” Demişti. Hakikaten bu tür duyumlar halkın üzerinde moral bozucu olmaktadır. Türkiye’nin radyo ve televizyon kanallarının Đran’da Đran Türkleri tarafından çok ısrarlı takip edildiği bilhassa müzik kasetlerinin çok rağbet gördüğünü öğrendik. Bir arkadaşımızın ifadesine göre, Đran’ın resmi ve özel Tv. Kanalları da Türkiye Türk musikisine yer veriyormuş. TRT, haber programlarında ise, mahiyeti R.F. yanlı haberler verilirken; onların Rusya kaynaklı olduğunu zikretme vermesi Türk izleyiciler üzerinde hayal kırıklığı yapmaktadır. STV ve TGRT’nin yayınlarında ahlak kurallarına daha fazla dikkat eden yayınlar oldukları kanaati hakimdir. Bu durum beğeniye yol açmaktadır. Gürcistan ve Azerbaycan’da beni duygulandıran bir husus da Galatasaray Futbol takımımızın 24 gösterdiği başarının bu yörenin Türklüğünde yarattığı gurur oldu. Halk büyük tezahürat göstermiş, Bakü’nün, büyük mitingler dahil son 10 yıl içerisinde başka hiçbir olayda bu denli coşku göstermediği, halkın televizyonların başından ayrılmadıkları anlatıldı. Rustavi, Gürcistan’ın Azerbaycan istikametinden gelinirken Tiflis’den önceki ilk büyük şehridir. Nüfusu 200-300. 000 iken enerji, hammadde, piyasa ve işletme yokluğu kapanan zavotlar sonucu ölü bir şehir durumuna düşmüş. Hala devam etmekte olan büyük göç dalgaları şehri bitirmiş. Đşsiz ve aç halk binaları kapı-pencere söküp talan ediyor. Yakın zamanlara kadar Bakü ve Kazak vilayetlerinin halkı bu şehrin % 50 halkını oluşturuyordu.Buraya Tiflis’in kapısı gözü ile bakılıyor. Akkehle , Kavakhele, Borçalı bölgesi, Soganlık gibi Türk yerleşim yerlerinin Türk halkının Rustavi ve Bakü’de evleri vardı. Buralara gençler vurmağa (rakı içmek , kadeh tokuşturmak) gelirlerdi. Tiflis Gürcistan’ın Gürcü şehri ama, aynı zamanda bir az da Türk şehri. Bu şehrin eski ticaret merkezlerinden birisi hala Türklerin yaşamakta bulunduğu “Şeytan Pazarı” dır. Kür nehri burada Deli Kür ismini almış. Tiflis büyük ölçüde Amasya’yı andırıyor. Kür’ün bir yakası dik yamaçlı derin kayalık vadiden oluşuyor. Kür’ün üzerindeki eski bir Osmanlı camisini yıkmış taşlarından köprü yapmışlar. Gürcüler resim, mimari ve heykelcilikleri ile övünüyorlar ki, hakları da var. Şehirde çok kilise var. Gürcülerin çok dindar olduğu söyleniyor. Esasen, alfabelerine dokundurmayan Gürcülerin mimari ve dinlerine de dokundurmadıklarını görünce , SSCB döneminde ne olmuş ise bizim Türklerimize olmuş. Osman Osmanoğlu (Derviş Osman) benim fazla duygulanmış olmandan etkilenmiş olmalı. Bir bayatı okudu: “Bende vur Apar meni bende vur Zülfünle kemende vur Elli yara yar vurup Esirgeme sen de vur” Gürcü kızları çoğunlukla uzun boylu. Keza kısa boylu Gürcü kızları minyon tipli oluyorlar. Bu tiplerin çoğunlukla gözleri yeşil ve yüz hatları çok muntazam. Çok ağır, hanım Hanımefendi; alımlı kızları var. 25 Gürcistan’da Tiflis Kalesine çıktık. Restore değil de kayaların kale yamacındaki evlerin üzerine düşmemesi için tedbirler alınıyordu. Kalenin eteğindeki XIV.y.y. ait Cuma Mescidini bütün yönleri ile resimledik. Gençler öğle namazına giriyorlardı. Sayın Prof. Dr. Kırzıoğlu Tiflis’teki tarihi bir camiyi resimlememizi bizden istemişti. Yanılmıyorsam resmi çekilmesi istenilen cami yıkılarak taşından köprü yapılan cami idi. Kalenin eteğinde oymalı dış kapı motifleri yeraltı hamamı ve kaplıcaların resmin çektik. Milliyeti konusunda Gürcülerle Türklerin ihtilaf halinde oldukları ünlü ressam Pir Osman heykelinin resmini çektik. Kalenin eteğinde Gürcistan Türk Halk Artisti Đbrahim Isfahanlı’nın maskının önünde toplu resim çektirdik. Gürcistan Büyükelçimizi Tiflis’deki makamında Gürcistan’da fırıncılık yapan Batı Anadolu’dan bir hemşehrimiz, Derviş Osman, Eli Şamil,Seyfettin Altaylı ile birlikte ziyaret ettik. Elçilik binası eskiden tiyatro binası imiş. Bu binayı bizimle birlikte üç ülkenin büyükelçileri kullanıyor. Binaya girebilmek için ilk polis kontrolü dış kapıda oluyor. Sonra polis kontrolünde pasaport ve çanta araması kısmına geçiliyor. Daha sonra 3 veya 4. kattaki Türk Büyükelçiliğinin kapısına refakatçi alarak giriliyor. Refakatçi misafirlerin büyükelçilik binasına girişini sağlıyor. Bu binanın iç koridoruna açılan bir odayı Atatürk Araştırma Merkezimiz, Gürcistan bağlantılı olarak hizmete açmış. Gürcistan’daki Türk ve Gürcülerin Atatürk’ü tanımak isterlerse kitap olabilmeleri için burası hazırlanmış. Gürcistan Büyükelçimiz T.C.’nin Gürcistan’daki prestijinin çok düşük olduğunu itibarımızın Ermenilerden dahi sonra geldiğini söylüyor ve kendince sebepleri sıralıyor. Biz Sayın Büyükelçimize Azerbaycan Folklor Enstitüsü, Borçalı Yöresi Halk Ozanları Birliği ve ASAM olarak bir kültürel etkinlik gösterebileceğimizi teklif ediyoruz. Tiflis TĐKA Başkanı Cengiz Örün bey görüşümüze prensip olarak katılıyor. Hangi ay yapılacağı, kaç kişinin katılacağı, kaç kişinin nerelerden katılacağı takribi maliyeti üzerinde duruluyor. Gelişmeler olurken ASAM ın 2000 yılı itibariyle programının dolu olduğu görülüyor. Türkiye’den Karadeniz Teknik Üniversitesi ile bazı üniversitelerin TÖMER Başkanlığı konuya sıcak bakıyorlar. Tiflis’te Karadeniz Üniversitesine gittik. Rektörü Prof.Dr.Mustafa Akdağ ve hocaları ile tanıştık. Bize üniversiteyi gezdirdiler. Sınıfları kantini, bilgi işlem 26 merkezlerini konferans salonlarını gördük. Burada Đsmail Özsoy’a Hasan Kanbolat’dan selam götürmüştük kendisini yerinde ziyaret ettik. Burası...... Tiflis Karadeniz Üniversitesi iki yeni fakülte daha açmak istiyor. Bunlardan birisi uluslar arası Teknik ilişkiler olacak. Bize, ASAM, kendileri ve Trabzon Karadeniz Üniversitesi , Tiflis’teki Gürcü üniversitelerinden birinin iştirakı ile bölge ülkelerinin ilişkilerini güçlendirebilecek bir sempozyum için işbirliğini teklif ettiler. Görüşlerine biz de katılarak teklifi paylaştık.Ancak ASAM ın 2000 yılı programı dolu olunca Karadeniz Teknik Üniversitesi bu dayanışmaya olumlu yaklaştı, ancak sonuç alamadık. Gürcistan dönüşünde Ahıstafa’da Bakü trenine binmeden evvel Eli Şamil, beni ve Seyfettin Altaylı’yı Hüseyin Arif’in mezarına götürdü. Oğlu ile birlikte yatıyorlar. Güneş batmadan, güne şer karışmadan yetişmek için koşturduk. Fatiha okuyup rahmet diledik. O semtte Eli Şamil’in dostu Firdovsi Hasanov’un evine gittik. Zaten Azerbaycan Eli Şamil’in Gürcistan Derviş Osman’ın dostları ile dopdolu. Bu evde bize ikramda bulunuldu. Sohbet ettik. F. Hasanov’un hukukçu oğlu arabası ile bizi trene saatine yetiştirdi. Azerbaycan’da tren yolculuğu; sıvı (iki kişilik yataklı vagon) kupe (yataklı) biz bunula gidip-geldik, plaskart ve nihayet umumi vagonlarla yapılıyor. Türkiye Demiryollarının 50 yıl evvelki seviyesinde idiler. Dönüşümde beni Bakü Tren Đstasyonunda Cafer Cabbarlı heykelinin önünde Rauf Đsmailov karşıladı. Bir hayli zahmetimi çekti ve hava alanından da o yolcu etti. Bakü’den Gürcistan’a giderken tren yolu güzergahımızda ; Bileceri, Karadağ, Elet, Hacıkabul, Lek, Uçar, Yevlağ, Göran, Zaralı, Gence, Delimemmedli, Şamhor, Deliler, Alabaşlı, Tavuz, tren istasyonlarını geçip Akıstafa istasyonunda indik. Tabiat cennet gibi idi. Derviş Osman bize Gürcistan’da Türk kültürel hayatının anlattı. “..... Gürcistan Aşıkları Hubeyş Tiflisi’den bu yana (o dönemden günümüze kadar ) Tiflis Medeniyet Merkezi olmuşlar. Azerbaycan ve Türkiye’den bir çok ziyalı (aydın) göçüp buraya gelmiştir. Bunlardan Mehemmed Ağa Şahtahtılı, 19 yaşında iken Kuran-ı Kerimi Almanca’ya çevirmiştir. Tiflis’te Şarkı Rus isimli gazeteyi çıkarmıştır. Erivan’dan seçilerek Duma’ya katılmıştır. ... Mirze Fethali Ahundov, Abbas Gulu Ağa Bakıhanlı, 27 Celil Memmed Guluzade, Mirze Şefi Vazi’nin Gabirleri Tiflis’tedir. ... Tiflis canişinlik (Eyalet Merkezi) idi. Canişin bölgeyi Rusya adına idare eden demekti.... Tiflis çok sayıda şair ve yazar yetiştirmiştir. Bunlardan bazıları Abdullah Şaik Talıpzade, Neriman Nerimanov, Ayvaz Borçalı, Abbas Abdullah Hacaloğlu, Đsa Đsmailzade, Habir Hüseyinov, Vilayet Rüstemzade, Zelimhan Yakup, Sabir Eliyev, Bunların hepsi Borçalı’dan yetişmiştir. Gürcistan’dan ise Alihan Binnetoğlu, Arif Mustafazade, Valih Hacıyev, Behram Mehti, Tarıyel Garibli, Surettin Memmedli yetişmiştir. Bunların arasında halen hayatta olan Osman Ahmetoğlu veya Osman Osmanlı yakından tanıma imkanı bulduk. Derviş Osman diye bilinen Osman Ahmetoğlu’nun evinin salonundan Türk bayrağı asılıdır. Bizde onun bizi misafir eden eşi hanımefendi ile resmini çektik. Şurası muhakkak ki, Derviş Osman olmasa idi, biz ne Borçalı’da ne Tiflis’de o verimli temaslarımızı yapabilir ve ne de hayal dolu olsa da tasarılarımız olamazdı. Emekli öğretmen olan Derviş Osman, Azerbaycan ve Gürcistan Resmi Uzvi-Gürcistan Aşıklar Birliğinin sedri, Azerbaycan Aşıklar Birliğinin Sedr Muavini’dir. Dini hayatı tam yaşayan, yobazlığa karşı, Türklük şuuru yüksek Nigariliğin saygın temsilcilerindendir. Bir hayli şiiri vardır. Aynı zamanda mahalli milletvekilidir. Şevardnadze Borçalı’ya gelince halkı temsilen onunla görüşmüş ve kendisine bir Türk sazı hediye etmiştir. Mert bir terekemedir. Çocuklarına babasının koyduğu Đsrafil,Cebrail gibi islami isimlere ilaveten o da beherine Savalan gibi bir Türkçü ismi koymuştur. Gürcistan’ın yetiştirdiği diğer Türk edip ve şairleri Medet Çoşkun, Seyfettin Seyfelidir. Borçalı aydınları ,Anadolu’da halk ozanı olarak bilinen yeteneklere ; söz şairi veya el şairi demektedirler. Bunların isimleri ise; Şair Ağacan; “Bölgeye Türkiye’den gelmiş, sonra Sibirya’ya sürülmüş, oradan kemikleri gizli-saklı yöntemlerle tekrar Borçalı’ya getirilmiş SSCB döneminde rejimin baskısından çekinildiği için kemikleri 8 yıl evinde bir sandıkta muhafıza edilme zorunda kalınınmış. Daha sonra evin sahibi olan kız kardeşi ölünce, Şair Ağacan Borçalı’da tekrar defn edilmesi sağlanmıştır. Bize göre Şair Ağacan ve benzerleri milletimizin gerçek kahramanlarıdırlar. Bunların tespit edilerek gün ışığına çıkarılması bizim borcumuzdur. Yeni nesillere vatan sevgisi başka nasıl anlatılabilir.? Türkün Anadolu’da, Azerbaycan’da, Gürcistan’da aynı kaderi paylaştığını 28 çocuklarımıza nasıl anlata biliriz. Şair Ağacan gibiler hayatları ile destan yazmışlar , bizler o destanları kaleme alamıyoruz.” Borçalı’nın diğer el şairleri; Tehteli Novruz, Fahralı Şair Nebi, Karaçöplü Aşık Musa , Şair Medet, Yetim Mahmut, Cemile Borçalı, Eli Fahralı, Hınlı Memmed, Aşık Emrah (95 yaşında ölen Emrah Dede, Türk Ozan Emrahlar zincirine bir halka daha eklemiş Đmkan bulup mezarının resmini çekmek isterdim.) Aşık Hüseyin Saraçlı, Aşık Kemandar Efendi, Aşık Mehemmed Sadaklı, Aşık Ahmet Sadaklı, Aşık Nurettin Kasımlı, Aşık Gülabi Hınhım Memmedoğlu, Aşık Termeyhan, Aşık Heveskar, Aşık Sayat, Aşık Elşat, Aşık Hıdır, Aşık Aslan, Aşık Alhan Karayazılı (90 yaşında ölen Ozan Lenin’in heykeline 10 kurşun atıp, 10 yıl hapis yatmıştı) Borçalı mahalı Aşıklar yurdu. Sağ olsunlar Bakü’de ilgili uzmanlar imkanları nispetinde bölge ile ilgileniyorlar. Türkiye’deki ilgililerin yüzü ağ olsun! Bu vesile ile Erbil Kerkük Türk Kültürü mühiti ile yakından ilgilenen Azerbaycan’daki dava arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum. Türklüğün beka meselesi bir kültür meselesidir.Türk kültürüne başlangıçta Fars ve Arap kültürü musallat edilmişti. Şimdi de Ermeni ve Türklükten koparılmak istenen Kürtlük eklenildi. Türkün hasmı coğrafya tanımıyor ise, Türkler de siyasi sınırları aşıp kültür sınırları içerisinde mücadele alanları seçmelidirler. Halk ozanları ve el şairleri kültür emperyalizminin bölemediği, inkar edemediği, dejenere edemediği bir alandır. Türk dünyasında bu gerçeği en evvel anlayan Başkurt Türkleri olmuş, halk–el ozanlarını okul müfredatına almanın yollarını araştırmışlardır. Borçalı Ozanları şuurlu bir gelenek geliştiriyorlar. El aşıklarının ismini eli ile birlikte anıyorlar. Bu toponomi ile onomastiği birleştirerek milli bekanın hizmetine sokmaktır. 1890’ların Borçalı kazası dört büyük nahiyeden oluşuyordu.100 yıl evveli itibariyle bunlar; Lori, Borçalı, Trialet ve Yekaterinin Felt nahiyesi idi. Bunlardan Lori; şimdi Ermenilerin elindeki Tummonyan, Noyemberyan, Stepanavan ve Tasır rayonlarından meydana gelmişti. 19 yy. da Borçalı; Lüksemburg, Borçalı, Başgeçit, Türkoba XI-XIII yüzyıllar da Gürcülerden Türklerin eline geçmiştir. Bu yöreye XIX yy. da Tatar-Türk bölgesi deniyordu. Lori, 1918-1920’de Borçalı’dan ayrılıp Ermenistan’ın eline geçti. 1918 yılında Ahıska Türkleri Türkiye Cumhuriyetine müracaat ederek Türkiye ile birleşmek istediğini açıkladı.. 17 Aralık 1918’de ErmeniGürcü Savaşı oldu. 31 Aralık 1918’de Ermeni ve Gürcü birliklerinin bulunduğu yerler Ermeni-Gürcü sınırı oldu. 29 Borçalı’nın; Eğrikar dağı,Yırgançayı’ın üstündeki sıradağlar, Uludaş, Saatli Kenti, Candar, Ağköprü, Opret, Hocormı, Bertazar, Sadaklı, Sadaklı Đstasyonu ,Tepe Dağı, Hankaya, Palutlu, Blaş Dağı, Celalaoğlu ihtilaflı arazi olarak kabul edildi. Burası Türk bölgesi iken sonradan Ermenilerin eline geçmiştir. Bu ihtilaflı bölgeyi Ermenilere SSCB vermiştir. 14-18 Kasım 1944 de Stalin’in Türklerden boşaltıp Ermeni ve Gürcülerin yerleştirildiği bölge; Aspinze, Ahırkelek, Ahıska, Bagdonofka , Adıgun isimli 5 ilçe idi.. Bu bölgenin güneyi ve güney batısı Türkiye Cumhuriyetinin toprakları ile birleşik idi. Buranın batısında Acarya, Kuzeyinde Gürcistan, doğusunda Ermenistan vardı. Şubat-Mart 1988’de ise SSCB nezaretinde Ermenistan’a ayrılmış bölgedeki; Agbaba, Şüreyil, Calaoğlu, Dağılnazlı, Serdarap, Hamamlı, Zengibasar, Verdibasar, Eşderek, Dereleyeş, Zengezur, Göyce, Devecik, Karakoyunlu, Lori, Pempeh, Şemsettin bölgelerindeki Türk-Kürt Müslüman yerli halk boşaltıldı. Bunların % 95’i Azerbaycan’a % 5 de RF ve Gürcistan’a gönderildi. Bari bunlar Gürcistan’da kalabilselerdi. Bulgaristan Türklerinin Türkiye’ye şuursuzca kabulünde Türkiye’nin gösterdiği bize göre isabetsiz politikayı, bu göç itibariyle de Azerbaycan gösterdi. Bütün bu felaketleri daha sonra nüksedecek olan Karabağ olayları izleyecektir. Đlkin Dağlık Karabağ ve sonra Aran Karabağ Azerbaycan Türklerinin elinden Ermenilerce gasp edilecektir. Borçalı’ya bu adı, XV. yüzyılda buraya gelmiş Borçalı isimli bir Türkmen taifesi veriyor. Buranın vilayet olması 1604’de Şah Abbas zamanında oluyor.18 yüzyıldan evvel “Borçalı Mahalı” Gence Beylerbeyliğinibn terkibinde idi.Çok daha evvel M.S 200 yıllarında Borçalı ve Kazak çayları boyunca Hazara, Kuman atlı göçebe kabilelerinin izleri tespit ediliyor. Bölgedeki Türk varlığında esasen bir kesinti yok. 1064’de Selçuklu Sultanı Alparslan’ı burada görüyoruz. 1886 yapılan ahali sayımına göre 33.770 nefer Borçalı’da Türk vardı. Bizim muradımız Borçalı tarihini anlatmak değil. Ancak yazımıza aldığımız Borçalı’yı tarih, nüfus ve yönetim olarak tanıtmak istedik. Daha geniş bilgi için “Şurettin Memmedli, Parçalanmış Borçalı. 1918 Ermenistan-Gürcistan Muharebelerin Acı Rehberi, Bakü, 1991” künyeli esere bakılabilir.Dostumuz Derviş Osman’ın kitaplığından temin ettiğimiz bu eseri ASAM yayını olarak Anadolu Türk okuruna kazandırmak istiyoruz. 30 Türk kolejinin Türkistan’da oldukça cazibesi var. Ancak Borçalı bölgesi Türkleri “bu okulları Gürcistan Türkleri hak ediyorlar, fakat bu okullar maalesef Tiflis’te açıldı” demektedirler. Gürcistan yönetimi ise, “Türkiye’de bir Gürcü hangi dille konuşur ve nereye gider, Türkçe konuşur ve camiye gider değil mi? Gürcistan’da da Gürcüce konuşulur ve kilisiye gidilir.” Şeklinde düşüncelerini açıklamaktadırlar. Borçalı bölgesi Türklerinde büyük aile tipine de rastlanabilmektedir. Evli Türk çocuğu ve torunları ile birlikte aynı evde yaşayan aileler var. Evlerin büyük çoğunluğu iki katlı oluyor. Duvar çeper içerisine alınmış bahçelerde meyve ve sebze bahçeleri hayvancıların barınak ve yem depoları var. 7 köyün bir muhtarı oluyor. Muhtarın bulunduğu köyde doktorluk da bulunuyor. Muhtarın başlıca görevi vergi toplamak. Her köyün 8 yıl olan okulları var. Devlete ait bir çok bina gibi okullar da bakımsız Tamamen boşalmış harabeye dönmüş okullar gördük. Köylerden şehirlere, şehirlerden yurtdışına yaygın bir göç var. Birkaç köy evinde 5-6 yüksek tahsilli kimseyi görmek mümkün. Köylerin % 50-60’ı yüksek tahsillidir. Zirai hayatın her türlü bedeni işlerini de bizzat bu insanlar yapıyorlar. Borçalı’nın Kepenek ve Keşeli köyleri halkı da diğer Türk köyleri gibi şakacı, güler yüzlü, Türkçe’yi bütün incelikleri ile kullanan , edep-adap, töre bilen, çevre ile ilişkileri düzeyli, gözü tok, sabırlı, hamdlı, toleranslı, evleri eşikleri üstleri başları temiz insanlar. Köyün doğal gaz şebekesi var,ancak parasızlıktan atıl halde 6 okulları var.Bir kısmı yıkılmaya yüz tutmuş hasta hanelerinin durumu da aynı. Derviş Osman’ın evinde ve misafir olarak alan çalışması için gittiğimiz 10-12 evde bize hep doğal , leziz, temiz, taze gıdalar ikram ettiler. Günlük yumurta, günlük süt, ev yapımı reçel, pekmez, bal yedirdiler. Tabiattaki otlardan çok iyi yaralanmasını biliyorlar.Buralarda; Pişikotu, Ebem gömeci, kuş yemişi, kuş ekmeyi, çoban ekmeyi, türbek, gamgal, kuşkonmaz, gıcırdiken (ısırgan) toplanıp çeşitli şekilde besin maddesi olarak tüketiliyor. Bu gün Gürcistan Cumhuriyeti’nin sınırları içerisinde bulunan Ahıska bölgesinin Türkleri Stalin zamanında Tacikistan, Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan, Türkmenistan, Azerbaycan Rusya’nın muhtelif yerlerine hiçbir makul sebep olmadan siyasi amaçlarla sürgün edilmiş, yerlerine Ermeniler iskan edilmiştir. Muhtelif vesilelerle değindiğimiz bu konu Kafkasya Türklerinin ızdırabıdır. 1989 yılında cereyan eden Kokant olaylarından sonra Ahıska Türkleri yurtlarına dönmeye başlamıştır. Her ay 31 1-2 aile de olsa göçler devam etmektedir. Gürcistan’ın AB girmesi konusu görüşülürken Ahıska Türklerinin yurtlarına dönmeleri kendilerine şart olarak koşulmuştur. Ahıska Türklerinin yurtlarına dönmelerinin sağlanabilmesi için Gürcistan’a 5 yıllık bir süre tanınmıştır. Ermenilerin Güney ve Kuzey Karabağ’da gösterdikleri vahşet sonucu bir milyonu aşkın kaçkını Azerbaycan yerine Borçalı Karaçöp ağırlıklı bölgeye iskan etmiş olsa idik, bize göre daha isabetli olurdu. Biz “Ulug Türkistan Notları” isimli kitapçığımızda Ahıska Türkleri konusuna yerinde yaptığımız tespitlerden hareketle geniş yer verdik. Ayrıca Ahıska Türklerinin halk inançlarını oldukça muhtevalı bir makalemizde ele aldık. Ahıska Türkleri konusu bize göre Azerbaycan ve Türkiye’nin Kafkasya politikasının özünü teşkil etmelidir. Azerbaycan Türklüğünden bazı aydınların Gürcistan Türklerini Azerbaycan’ın dış politikası kapsamında görme gayreti var. Bu tutum Borçalı aydınlarından bazı kimselerce uygun bulunmuyor. Gürcistan Türklerinin çekiştirilmesini değil, problemlerinin çözümlenmesini istiyorlar. Bize göre Gürcistan Türklerinin sorunları ile Azerbaycan, Türkiye ve bütün Türk Dünyası ilgilenmeli. Ne kadar destek verilir ise o kadar iyi olur. Bölgeyi değil, sorunları sahiplenmek durumundayız. Đhtilaf değil, ittifak zamanıdır. Yarış Türkiye veya Azerbaycan adına değil, Türklük adına yapılmalı. Yükseltilecek bayrak Türklüğün bayrağıdır hasım tavrını Türk kesimlerinden birine karşı değil, Türklüğe karşı koymaktadır. Azerbaycan’ın bazı aydınlarında züğürt tesellisi denilebilecek bir haleti ruhiye var. Bu hali Anadolu Türklerinde de görüyoruz. Yapılan değerlendirmelerde; efendim Ermenilerde nüfus artışı azmış, Ermenilerde göç varmış Ermeni bölgesi Türk kesimlerce coğrafi olarak sarılmış. Bize göre gerçek çok farklıdır. Ermenilerin güney ve kuzey Karabağ’ı yani dağlık Karabağ ile Azerbaycan Cumhuriyetinin diğer topraklarını gaspetmiştir. Stalinin Ahıska’dan sürdüğü Türklerin yerini fiilen işgal ederek Gürcistan’ın içerisinde Ermenistan’a arka bahçe oluşturmuştur. Çıldır- Posof yöresine coğrafi bağıntısı olan Ermenistan’daki Türk köylerini boşaltarak Türkiye’den bağıntıyı kesmişlerdir. Böylece Azerbaycan ile Anadolu arasındaki Gürcistan Türk bölgesini kaldırmışladır. Ermenilerin Gürcistan içerisinde oluşturdukları Ermeni bölgesinde bugün 500 bin Ermeni yaşamaktadır. Nisan ayı içerisindeki Gürcistan Devlet Başkanının bölgeyi ziyaretinde başına Ermeniler tarafından yumurta atılmıştır. Bölgeye Gürcü Polisi girememekte bölgede Gürcü parası geçmemektedir. Bölgenin idareci 32 valileri tamamen Ermenidir. Đddiaya göre bölgeye batıdan dolar yardımı da gelmektedir. Diğer taraftan bir Ermeni gazetesi anket yaparak okuyucusuna; Nahçıvan’da yaşamak ister misin? Nahçıvan için nelere katlanırsın, Nahçıvan senin için ve derece önemli gibi sorularla tahrik yapmakta kamu oyu oluşturmaktadır. Gürcistan da bulunduğum Türk köylerinde Ermenilerin 24 Nisan’ı dünyaya “Ermeni Kırgın Günü olarak Subut etmeleri” çok üzüntüye yol açıyor. Neden gerçeği anlatamadığımıza hayıflanıyorlar. Bana; “Türkiye Devletinin iki uydusu var. Televizyon kanallarınız buralardan seyrediliyor. Türk aydınına ne oldu. Bu imkanlar başka bir milletin elinde asla bütün gerçekleri çıplaklığı ile anlatırlar. Türk aksakallılarından yeni uşaklar (Kuşaklar) bunun vebalini sorarlar. Türk aksakallıları Türk devletinin verdiği imkanları kullanamıyor” diyorlardı. Gürcistan da “ Gürcistan AB ne girdi, giriyor diye yaygın şaiyalar var. Başka bir yerden teyidi yapılamayan bu bilgilerin kaynağını da bulamadık. Đfade edildiğine göre A.B’ne girecek olan Gürcistan’a insan hakları konusunda daha duyarlı olması için baskı yapılmış ve Ahıska Türklerinin yerlerine dönebilmelerini sağlamalar için de 5 yıllık bir süre verilmiştir. Bu baskı Avrupa konseyinden gelmiş olabilir. Ermenilerin Muhtar vilayet olan Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ vilayetini istila etmelerinden daha sonra Aran Karabağ’ını istila ettiğini; böylece Kelbeser, Laçin, Kubatlı, Zengezur, Fuzuli ve Ağdam’ı çevreleri ile birlikte Rus desteğinde işgal ettikleri bilinmektedir. Bölgenin Ermeni halkı geçmişte yapılan bir oylama da %70 ile Ermenistan’dan yana tavrını koymuştu. Bugün ise %30 Ermeni halk Ermenistan dan yana %70 i ise, Ermeni yönetimine karşıdır. Türk aydını Ermenistan’daki gelişmeleri yetirince yakından takip edememektedir. Ermenistan yönetimine talip dört Ermeni mafyası arasındaki çelişki bölgedeki gelişmeler itibariyle fevkalade önemlidir. “Kafkasya’da sulhun sağlanabilmesi için; Azerbaycan, Ermenistan arasındaki gerginliğin kaldırılması Gürcülerin kendi iç direnişlerinin giderilmesi gerekir. Bunlardan sonra iktisadi, medeni ve siyasi dayanışma başlayabilir. Geçmişte Dağıstan’la Çeçenistan’da bu prosese giriyordu. R.F’nda Çeçenistan savaşından 33 sonra dayanışma durdu. Özellikle basın alanında iyi bir dayanışma vardı. Bu amaçla konferanslar düzenliyor randıman da alıyorduk. Beynelhak teşkilatları bizi anlıyor, ancak proseselere yanaşmıyorlar. Beynelhak teşkilatları engellemelerden bekleneni veremiyor. Balkan deneyimi bekleneni vermiyor. Balkan sorunu ciddi çözüme kavuşmaz ise, Kafkasya da çözüm çok zor olur... Kendinin Muharremlik de zincir ile, vuran Đran Türkü bu oto dinamizmden yola çıkarak Azerbaycan iç siyasetine dair dinlediğimiz bir değerlendirmeye göre: Azerbaycan da en güçlü muhalefet Musavat Partisidir. Musavat, Cephe’den kuvvetlidir. Azerbaycanda Cephe (AHCP) si kitleye hakimdir. Musavat ise, aydın kesim de güçlüdür. Ancak Musavat Partisi’nde aydınlar sosyalistler grubu, liberaller grubu ve komünistler grubu olarak ayrılmıştır. Đran faktörü Azerbaycan aydını itibariyle ayrı bir husustur. Biz çözümü AHC gibi demokratikleşme de bulunuyoruz. Azerbaycan da R.F ve Đran yanlı kesimler de etkilidir. Biz Kafkas Evi tasarısında görüşümüz ısrarlıyız. Bu Gürcistan da taraftar bulmaktadır. Ermenistan bu dayanışmayı bozdu. Đktidardakiler bu siyaseti önlediler. Kafkas Evi dayanışması Gürcistan Ermenistan henüz devreye kesimi dahil Kafkasya’da Faaldir. girmedi. Basın mensupları gidip gelmektedir. Azerbaycan ve Türkiye Türküne de vuracak .....R.F Đslam Türk halkı Đran yanlı olanlar ve Đran yanlı olmayanlar olarak ele almakta ihtilafa sokmaya çalışmaktadır. ..... Avrasyacılık fikri esasen R.F nun fikridir. Göstermelik bir yaklaşımdır. Avrupa’dan destek almış olsa da ciddiye alınmamalıdır. ......R.F ve Đran dinci kesimlere yardım verdi. T.C milli güçlere destek vermedi... güneyi ve kuzeyi ile Azerbaycan Kafkasya’nın en büyük devletidir. Azerbaycan petrolden evvel de vardı, petrolden sonra da olacaktır. Petrol biter halk kalır.” Büyük bir kısmı Đbrahim Đbrahimli beye ait olan bu açıklamaları tema tema tartışma imkanı bulamadık. Bu eksiklik diğer mülakatlarımızda da oldu. Ancak yine de Türk okuru itibariyle paylaşılacak kesitler olduğu kanaatindeyim. Bir diplomat dostumun değerlendirmesine göre; 34 “T.C nin ambargo adına Ermenistan kapısını kapaması nafiledir. S.Demirel’in beyanatları afakidir. T.C Ermenistan’a resmen hava koridoru vermiştir. ABD ve Avrupa buraya istedikleri malı sokuyorlar. T.C Ermenistan’a kara Ermenistan’dan Nahçıvan – ve deniz yolunu da açıp Azerbaycan kapısının geçişini istemelidir.....T.C nin – Ermenistan’a kapı verirsem Azerbaycan darılır – sözü de boştur. Đran Ermenistan’ı besleyip mal satıyor. Azerbaycan yönetimi Đran’a tepki göstermiyor ki..............Esasen Türkiye’den Gürcistan’a giden otobüsler Ermenistan’a da yolcu taşımaktadır. ........Bir iddiaya göre, görünürde Gürcistan olmakla beraber Ermenistan’a Azerbaycan’dan yapılan petrol sevkiyatı H. Aliyev adına yapılmaktadır. ...Karabağ Ermenilerinin hiçbirisi Ermenistan’a bağlanmış olmaktan memnun değillerdir. Hepsi gergindir, hepsi bu gelişmeden pişmandırlar.... Gürcistan ve Karabağ Ermenileri ve Ermenistan’a sonradan katılan Ermeniler diğer Ermenilere nazaran daha refah içinde yaşamaktadırlar. Bunlara adeta bilinmeyen bir yerlerden mali kaynak gelmektedir. Bunlara “Sınır Ermenileri”deniliyor...bazı Ermenistan’ından yani Ahıska çevrelere bölgesi göre Gürcistan Ermenilerinden göç başlamıştır.” “.........1920 lerde Lenin (Rusya milletlerin hapisanesidir) diyordu. Azerbaycan’ın Nerimanov’a telgraf kurtuluşunu çekiyordu....... kutlarken Neriman bağımsızlık haberleri yaygınlaşınca bu defa Lenin, (ulusal bir dayanışma çevresi kuralım) dedi. Bu daha ziyade, usulen oluşturulmuş bağımsızlığını yeni kazanmış ülkelerin bağımsız bağlantıları görünümünde idi. Öyle bir intiba bırakılmıştı. Gerçeğin çok farklı olduğunun anlaşılabilmesi için, o dönemin yeni Rus Emperyalizminden kurtulabilmek için 70 yıl beklenilmesi gerekti.....bugün de R.F’nun yaptığı aynı şeydir. SSCB dağılma döneminde kaçınılmaz olan hareketleri karşısında fazla direnmedi. Sonra BDT kuruldu...... ve nihayet başa dönüldü. Bağımsızlıklarını ilan etmiş olan milletlerin hepsi teker teker R.F nun ekonomik ve siyasi boyunduru altına giriyorlar. Ermeni ile Đran ve Gürcistan ile Türkiye sınır güvenliği bu gün ikili anlaşmalarla R.F tarafından sağlanıyor.” 35 “...........Çeçenistan yönetimi bir anlamda ihanet içerisindedir. Uygulanılan politika Çeçenlerin topyekün mafhına yol açmıştır. Bugün Çeçenistan’ın direnen güçleri arasında sadece samimim Çeçenler mi var sanılıyor. Vonların arasında Rus ,Rus Đngiliz yanlıları ve komünist Çeçenler de var... Kafkasya da imha edilmek üzere bir halk seçilmeli idi. Çeçenler bu duruma birçok bakımdan uygundurlar... Direniş temayülü olan diğer halklara bir ders verilmiş oldu. Dudayev zafere koştuğu gün ölüme hak kazanmıştı ve öyle oldu... Elçibey ve SSCB’ine ve karşı bağımsızlık mücadeleleri veren liderlerinde sonu aynı oldu. Hatta slav olanların akıbeti de öyle olmuştur. Bu hususun tahlili R.F nun politikasını ortaya koyabilmek için yeterlidir.” “.............R.F bölgede yeniden Emperyasını canlandırıyor. Rusların Kafkasya da bu güçleri var. Ancak R.F nun ekonomik, feodal sorunları var. Reformlarını realize etmesi lazım. R.F ekonomik krizini Çeçen savaşını araya sokarak kapatmak istiyor. Amacı büyük devlet intibası bırakmaktı... Çeçenistan yarı bağımız iken acele etti. Vahabilik ve Fundamantatalizm intibası bırakınca alabileceği yardımlardan ciddi şekilde yoksun kaldı... R.F ise, Dağıstan’da Đslami devlet kurulmasını istemeyişini müdahalesine vesile yaptı... R.F’nu Ermenistan’ı kullanarak Azerbaycan ve Gürcistan’ı da tehdit ediyor. R.F Ermenistan faktöründen hareketle Avrupa ve Amerika’da prestij arıyor. Ermenistan R.F tarafından kullanıldığının farkındadır. ...Đran ile R.F arasındaki dayanışma adeta gizli bir pakt şeklindedir. Rusya bu dayanışma da Ermenistan’ı da yanına aldı... Bölge ülkelerinde ekonomik faktör siyasi faktörün önüne geçmiştir... Ekonomik girdiler halka inemiyor. Gürcistan’da petrol boru hattı konusu bir sürpriz yapabilir... Türk ekonomisi bölgede beklenileni vermedi... Trans Kafkas tasarısının pek uygulama şansı yok. Zıttıyetler, ihtilaf unsurları giderek artmıştır... Đran’ın tehdit unsuru olmaktan çıkarılması Đran’ın iç sorunları ile mümkündür. Güney Azerbaycan konusu önem kazanmaktadır. Karabağ konusu ve Ermenistan’ın R.F ndan destek görmesi itibariyle pek şanslı bir proje olarak görünmüyor... T.C nin ilgili Türk Devletleri ile olan 36 münasebeti şahıslar bazında olmuştur. Cemiyetler bazında temas yeterince sağlanamamıştır. Bu da iplerin çabuk kopmasına yol açtı.” “Kafkasya’da çok dolaşan gazeteci bir dostumu sohbette gündeme getirdiği konuları da yazıma almak istiyorum. “Rusya Federasyonu, Çeçenistan savaşı cephesine asker sevkedebilmek için 1 yıl evvel Karabağ’dan askerini çekti” “Azerbaycan yönetiminde üst seviyede bir grubun R.F ile Çeçenistan savaşından çıkarı vardır. Zira savaş devam ettikçe satılan petrolün kayıtları kontrol edilebilmektedir.” “Afganistan’dan Çeçenistan’a para ve silahlı güç yardımı olmuştur. R.F nunu Çeçenler Kafkasya da oyalarken, Taliban kendi üzerindeki Rus baskısından kurtulmuş olmaktadır.” “Karaçay – Çerkezki’nin Çerkez bölümü Karaçaylar’dan ayrılıp Stavropalla birleşip, Stavropal içerisinde Özerk statü istiyorlardı. Ancak olmadı.” “Dünya Çerkez Kongresinin başkanı Karaçay- Çerkezki’deki Abaza ve Çerkez halklarını birleştirmek niyetinde idi. Adık Hose Teşkilatı Başkanı, Karaçay Çerkezki’nin milletvekili Boris Akbaşev bu hareketin başında idi. Ancak muvaffak olamadı. Hareket tutmadı. SSCB döneminde Karaçay- Çerkezki’de bütün devlet organları Çerkezlerin elinde idi. 1944 de Karaçay’lar Sibirya’ya sürülünce bütün güçler ortak Cumhuriyetin Kafkasya’da kalan Çerkez kesimin eline geçmişti. Bu hal 1990 a kadar böyle devam etti. Çerkez – Karaçay ihtilafı son dönemde Suriye’den körüklendi.” “Sıtanıslav Muhammedoğlu Şemyenof, SSCB döneminde Savunma Bakanlığı’nın üst düzey görevlisi olmuş, Genelkurmay Başkanlığı yapmış, emekli bir general iken; son seçimlerde Karaçay– Çerkezki’nin Cumhurbaşkanı olarak seçilmesi, Cumhuriyetin Çerkezki bölümünde büyük korku yarattı. Bu şahısı Karaçay milliyetçileri desteklediler. Seçim merkezi Cubudi idi. Burası aynı 37 zamanda Karaçay milliyetçilerinin karargahı idi. Çerkezler görevden alınmaktan korkuyorlardı. (Cumhuriyetten ayrılırız, Bu veya gelişmeler sonucu taleplerimizin Çerkezler karşılanmasını istiyoruz) dediler. Đstekleri arasında; Başbakanın Çerkezlerden olması vardı. Seçimlerde ise, Başbakanlığa bir Nagay seçilmişti. Meclis başkanı bir Rusdu.” “S. Muhammedoğlu Semyerof, Çerkesski diye sonradan isim verdirilmiş olan şehrin tarihi adı olan Botalpaşa adının almasını istedi: Çerkezler bu öneriyi, kendi teklifleri taraftar bulması halinde kabul edeceklerdi.” Ağustos 1999 da Kabartay Balkar’da Balkar Milli Kongresi yapıldı. Bu Kongre de (Çerkezler Karaçay’dan ayrılırlar ise kararı desteklenir. Biz de Kabartay’lardan ayrılıp Karaçaylarla birleşip Karaçay- Balkar Cumhuriyetinin) kurarız, kararı alındı. Eylül 1999’da tüm gelişmelere karşı tepki gösterildi. Taraftarın talepleri hala devam ediyor, her an gündeme gelebilir. “ Suriye’den Karaçay’a gelen Muhammed Buday (R.F Karaçay ve Çerkezlerden bilim adamı bulup bölge halklarının birbirine düşürüyor. Meydanı boş bulan Rusya bölgede kendi politikasını uyguluyor. Karaçay ve Çerkezlerin menfaati ihtilafa düşmek değil, menfaatleri etrafında da Ruslarla karşı birlik olmaktadır) diyordu.” Bu seyahatimizde ilk defa not alırken teknolojiye başvurup teyp kullandık. Üç dostumla yaptığım sohbette cihazım mızıkçılık yaptı. Kendilerinden özür diliyorum. Bütün tersliklere rağmen tespitimi yapabildiğim bilgilerden memnunum. Temas kurmak istediğim her arkadaşımla temasım mümkün olmadı. Görüşebildiklerim itibarı ile de, doğrusu ortam yeterince müsait değildi. Esasen görüşme konularım itibariyle ciddi bir hazırlık yapmamıştım. Eli Şamil beye, ulaşabileceğimiz akademisyen, gazeteci ve siyaset adamı aydınların bölgesel olaylara dair kanaatini öğrenmek istediğimi, söyledim. Tiflis’ten yorgun dönmüştük. Cumartesi – Pazar ve Muharremlikti. Sağ olsun Eli Şamil önüme düştü,yardımcı oldu. Üzerinde durduğumuz konular Türk okurunun ilgi alanına giren konulardı. Arif Rehimov ile kalmakta olduğumuz otelde görüştük,verdiği bilgilerde; 38 Rusya’nın global politikada belirlemeğe çalıştığı iki çizgi vardır. Bunlar ,Avrasyacılık ve Atlantik Bloğudur. Kafkasların geleceği de bu tercihin yapılmasına bağlıdır.Kafkasya’nın bir Avrasya mekanı olmasından yola çıkarak burada Avrasyacılığı yaymağa çalışıyorlar. Söz konusu Avrasya’da etkin güç Rusya’nın kendisidir. Rusya Avrupa’dan da bazı güçlerin buraya katılmasıyla razılaşmak zorundadır.Ama Avrasyacılık kuşkusuz bir örtüdür.Bu örtünün arkasında Rusya’nın kendi çıkarları duruyor. Ruslar Türk Slavyan birliği adıyla daha çok Türk cumhuriyetlerinde propaganda yapıyorlar.Türklerin Slavyanlarla geçmişten bir yerde olması ,aynı medeniyetten olmaları hatta Hıristiyanlığın Ruslara Türkler tarafından kabul ettirilmiş olması yönünde geniş propagandalar başlatılmıştır. Şimdiye kadar gerçek Avrasyacılığın bir eserinin bile yayınlanmasına izin verilmemiştir. Ne ünlü Sartinski’nin ,ne Lev Gumilyov’un,ne de başkalarının eserleri yayınlatılmamıştır .Ama şimdi Avrasyacıların her birinin eserleri neredeyse her ay yayınlanıyor.Komünist ideolojinin çöküşünü takiben oluşan düşünsel boşluğu Avrasyacılık düşünceleriyle doldurmak istiyorlar. Genel olarak baktığımızda Avrasyacılığa karşı Atlantik bloğu karşı koyabilir.Atlantik bloğunun Kafkaslara gelmesi ise çok geç kalıyor.bu sebeple de şimdiki durumda Rusya’nın belli üstünlüğü vardır. ____Gelişmeler sizce hangi yönde olacak? Gelişmelerin geleceğini büyük ölçüde Çeçenistan’da ,Gürcistan’da ve Azerbaycan’da Rusya’ya direnmenin derecesi belirleyecek. Eğer Rusya Gürcistan’a daha sonra kaçınılmazdır. Dünya Çeçenistan ise, meselesini Azerbaycan’a çözerse girebilir.Bu Çeçenistan’a sahip çıkmazsa ,Atlantik 39 bloku Çeçenistan’a sahip çıkmazsa Rusya’nın Gürcistan’da tam oluşmasına ve Azerbaycan hudutlarına yaklaşmasına ciddi biçimde engel olmazsa, Kafkasların Rusya’nın nüfuz alanında kalması olasıdır. ____ Arif bey , sizce yanlış nerede yapıldı? Dünya Çeçenistan’ı büyük oyun için küçük saydı ve kurban verdi. Çeçenistan’ı Rusya’nın iç işi saydı.Oysaki, burada insan hakları ihlalleri var. Burada bütün bir millet soykırıma uğruyor. Bu hiçbir zaman hiçbir milletin iç işi olamaz. Bu dünyanın meselesidir.Dünya bu işe dur demedi. Rusya da bundan yararlanarak Kafkaslar’da kendi konumunu güçlendirmeğe çalışıyor. ____ Azerbaycan Türkü itibariyle yapılması gereken ama yapılmayan şeyler nelerdir? Çok şey vardı.Her şeyden önce ,Azerbaycan totaliter rejimden çıkıp demokratik değerleri henüz benimsememiş. Değişik ideoloji arayışları geniş tartışmalara sebep oldu. Azerbaycan’ın ister devlet ister millet çıkarlarını korumak için milli güçler üzerinden hesap yapılmalıydı.Oysa milli güçlere Türkiye’den çok az , olabildiğince az destek verildi. 1993’ten bugüne hiçbir destek yok. Buna karşılık Rusya’dan ,Đran’dan dinci ,irticai güçlere ,eski sol güçlere çok ciddi destek veriliyor.Azerbaycan’da ne demokratik güçlerin ne de milli demokratik güçlerin ciddi bir desteği yok. Sanki, kaderin umuduna bırakılmışlar. Daha çok insan hakları adı ile Batı devletleri bir şeyler yapmağa çalışır. Ama insan hakları onlar için bir perdedir. Azerbaycan’da mevcut otoriter rejimle yaptıkları işbirliği hiçbir şekilde insan hakları kavramıyla bir araya sığmaz. Đnsan haklarının çiğneyen, demokrasiyi hiçe sayan diktatörle yapılan işbirliği ister istemez olumsuz etkiler doğuracaktır. H.Aliyevin yürüttüğü politika istikrarlı değil. Zaman zaman 40 Đran’la zaman zaman Rusya ile oynadı, zaman zaman Batıyla oynadı. Herbiriyle ilişkisinde değişik yükümlülükler üslendi. Herbiriyle ilişkide yalnız kendi çıkarını gözetti. Kendi çıkarı için çalışan bu insana bu kadar destek verilmesi ister istemez Azerbaycan’ı çok olumsuz sonuçlara getirip çıkardı. Arif Rahimov’un açıklamalarında iki farklı Avrasyacılık fikrinin olduğu ortaya çıkıyordu. Sahnedeki batılı bazı Avrasyacılar, bu kavramı farklı siyasi amaçlara alet ediyorlardı. Bu tezin gerçek ustaları maksatlı olarak ihmal ediliyordu. O’na göre Rusya Çeçenistanda başarılı olur ise Gürcistan ve Azerbaycan da tehdit altında olabilecektir. Batı âlemi Çeçenistan’ı gözden çıkarmıştır. Azerbaycan’da Đran ve Rusya politikaları doğrultusunda etkinlik gösterirken batı ve Türkiye Cumhuriyeti Azerbaycan’daki demokratik milliyetçi kesime gerekli ilgiyi gösterememiştir. Görüşlerini aldığımız dostların arasında Cemil Hasanlı bey de vardı. ...orada Hazreti Masume’nin anıtı var. Benim gittiğim gün bir matem günü idi. Ziyarete gelenlerin, ağlayarak o günü ananların içinde Türkçe mersiye duymak çok ilginçti. Duyar duymaz yaklaştım ve Azerbaycan Türkçesi olduğunu anladım. Bunlar Azerbaycan’dan illegal yollarla çıkartılıp Đran’ın değişik okullarında okutulan gençlerdi. Đranlılar acılarını sözle, sesle dile getirirken bizimkiler kendilerine zincir vuruyorlardı. Kanımca bu korkulu gelişmedir. Bugün kendilerine zincir vuranlar yarın o zincirleri bizlere çok kolaylıkla vuracaklar. Eğer ortam oluşursa çok rahat bir şekilde hiç bir şeyden çekinmeden onu bize vuracaklar. Đran’ın şanssızlığı bölgeye medeniyetle gelmemesindedir. Đran bölgeye dinle gelmek istiyor. Buna karşı ise toplumun karşı koyma duygusu var. Azerbaycan yirminci yüzyılın başlarında irticaya karşı büyük mücadele vermiştir. Azerbaycan aydınları fanatizmin Azerbaycan Türkünün hayatından silinmesi için büyük işler yaptı. Bugün o kendi ürününü veriyor. Đran bu kadar büyük tebligata, akçalı desteğe, çeşitli özel hizmet birimlerine, sanayi ve ticaret ilişkilerine rağmen istediklerini 41 gerçekleştiremiyor.Bu da Azerbaycan’ın kültür düzeyi ,düşünce dünyası itibariyle Đran’dan yüksek düzeyde olduğunu gösterir. Bu sebeple de kökten dinciliği Azerbaycan’a ihraç edemiyor. Diğer taraftan Đran için çok ciddi problemlerden birini Güney Azerbaycan oluşturuyor. Azerbaycan Cumhuriyeti’nin varlığı Đran için her zaman ciddi problemdir. Güney Azerbaycan problemi daha yüzyılın başında, Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti zamanında bile günceldi. 1919’da yani cumhuriyet bir yaşında iken, daha yeni devletken Güney Azerbaycan’ın tüm şehirlerinde ya konsolosu ya konsolosluk ajansı ya da temsilcisi vardı. Ama bugün Güney Azerbaycan’ın hiçbir şehrinde Tebriz’de dâhil Azerbaycan’ın diplomatik temsilciliği yoktur. Ben arşivde çalışırken o dönem konsoloslarının Güney Azerbaycan’da halk arasında ulusal uyanışın belirginleştiğini ve bir Türk mefkûresi ve kuzeyde olan devletin bunların öz devletleri olduğu yönünde fikirlerin oluşmağa başladığını içeren yazılarını okudum. Bunun devamında Hıyabanı Harekâtı oldu. Bundan önce ise Settarhan Harekâtı olmuştu. Ama Güney Kuzey Azerbaycan’ın birbirine en yakın olduğu zaman 1945–46 yıllarıdır. Bu birleşmenin bir adımı idi. Türkiye’de de Batıda da bunu bir komünist işi olarak değerlendiriyorlar. Politika itibariyle belki de doğru olan budur. Ama düşünün ki,1939’da Beyaz Rusya birleşti, Ukrayna birleşti. Şimdi kim bunun farkındadır ki bunu Sovyetler Birliği, Stalin birleştirmiş. Önemlisi odur ki, halk birleşmiş. Bu sebeple de Güney Azerbaycan’daki gelişmeler elbette Moskova’dan, özellikle Baku’den yönetiliyordu.Ama Güney Azerbaycan’ın içinde ulusal bağımsızlık eğilimleri çok güçlü idi.Dönemin Azerbaycan Başkanı Mircefer Bağırov’un ayının aralık son günü Pişeveri’ye bir mektubu var. “Hâkimiyeti aldınız. Bundan sonrası için ne düşünüyorsunuz: Đran’ın içinde özerklik mi, bağımsızlık mı?” deniliyordu. Yanıtı çok ilginçtir. “Đran içinde Azerbaycan’ın özerkliğinin geleceği yoktur. Belki bu gün Đran yöneticileri buna izin verecekler ama uygun ortam oluşur oluşmaz Azerbaycan’ın özerkliğine son verecekler. Biz Azerbaycan’da milli demokratik cumhuriyet oluşturulması 42 gerekliliğini düşünüyoruz. Bu cumhuriyet bir müddet bağımsız yaşadıktan sonra sonuç itibariyle Kuzey Azerbaycan’la yani Sovyet Azerbaycan’ıyla birleşmelidir”. Aslında geleceğe bakış olarak doğru bir yaklaşım idi. Hiçbir imparatorluk ebedi olmadığı gibi Sovyetler imparatorluğu da ebedi olmadı ve dağıldı.1945’te o adım atılmış olsaydı bugün Azerbaycan birleşik idi. 20. yy. bu Azerbaycan’ın birleşmeğe en yakın şansı idi. Bu şans maalesef kaybedildi. Bir komünist işi olsa dahi o adım atılsaydı, Azerbaycan’ın birleşmesi gerçekleşseydi bu tarih için müterekki, olumlu, adil bir adım olabilirdi. ___Kuzey Güney Azerbaycan birleşseydi zamanında komünist de olsaydılar şimdi bugünkü Azerbaycan azat olanda Vahit Azerbaycan azat olmuş olacaktı. Bu kadar basit. Teşekkür ederim. Cemil Hasanlı’nın en çarpıcı tespiti Đran’ın Đslam anlayışı ve yansıtışının Azerbaycan Türklüğüne siyasi bir normla sokulmak üzere olduğudur. Hasanlı bunu bir tehdit olarak algılıyordu ki, bize göre bu tespit sağlıklı idi. Bu tespit, uzun zamandan beri Türkiye de yaşamaktadır. Đşin garibi Türk aydını Đran Đslam’ını bu yönü ile yorumlayamamıştır. Tespit bizim için çok yeni değildi. Bu tahlili evvelce de yine Kuzey Azerbaycan’da dinlemiştim. Ben Hasanlı’nın vahit Azerbaycan fikrinin Sovyet döneminde kaçırılmış fırsat boyutuna da katılıyorum. Haydar Oğuz , Hürriyet Gazetesi yazarlarından, onun da görüşlerini aldık. Bence Đstanbul Zirvesinden sonra Kafkas iki etki alanına girdi. Güney Kafkas ABD ve Türkiye’nin, Kuzey Kafkas ise Rusya’nın etkisindedir. Kafkasya’nın geleceği bakımından Türkiye’ye çok şey düşüyor. Türkiye bu bölgede ağabeyi rolünü oynayacak durumda. Zaten Türk siyaseti de ona indekslenmiş durumda. Ama Türkiye’nin siyasetinde belirsizlikler var. Bazen Batıya doğru can atmalar var. Bazen doğuya doğru yönelmeler var. Azerbaycan’ın Kafkasya’da rolü çok önemli. Azerbaycan Kafkasya’nın en büyük devletidir. Ama bölgenin bütün devletleri 43 ile münakaşa ortamı var. Hem de din ayrılığı var. Kafkas devletlerinin hepsi Hıristiyan biz ise Müslüman’ız. Her şey yaptırabilirler. Azerbaycan’ın içinde de din karışık. Şii var, Sünni var. Đran’ın burada etkisi güçlü olabilir. Bu anlamda Azerbaycan birçok devletin işine gelebilir. Her bir devlet kendi konumunu gösterebilecek durumdadır. Şimdi Türkiye nasıl hareket edecekse, Azerbaycan’ın kaderi de onunla bağlı. Türkiye burada etkili olabilecek mi? Şimdilik Azerbaycan kamuoyu Türkiye’ye daha sıcak yaklaşıyor. Çoğunlukla Şii olmamıza bakmayarak Türkiye’ye daha yakın. Türkiye Aliyev rejimini desteklemekle buradaki politikasında yanlışlıklar yapıyor. Tabii ki, ekonomik çıkarlar da var. Ama bazı şeyler var ki, ekonomik çıkarlardan daha önemli. Şimdi Azerbaycan petrolü yarın biter. Ama Azerbaycan halkı bitmez. Azerbaycan jeopolitik açıdan çok önemli. Ekonomiden başka şeyler hakkında düşünmek lazım. Kafkasya’nın kaderi Türkiye’nin bölgede yürüttüğü siyasete bağlı. Ermenistan’la aramızdaki münakaşalar bitmeden Kafkasya’da durumun iyileşmesi imkânsız. Ekonomik ilişkiler bakımından karışık bir bölge. __ Putin’in gelecekteki politikası ne olabilir? Rusya’ya Güney Kafkasya ile ilgili izin vermeyecekler. Đstanbul Zirvesi sonrasında gelişen olaylar onu gösteriyor. Ben bir tehlike zannetmiyorum. Ama Türkiye’nin, ABD’nin bölgede yürüttüğü siyasete bağlı. Şimdi Rusya’ya Kuzey Kafkasya’yı verdiler. Çeçenlerin katliamı da onu gösteriyor. Dünya seyrediyor. Yeri gelince Rusya’nın karşısına belli şeyler de koyuyorlar. Haydar Oğuz, Türkiye ile Azerbaycan arasındaki ilişkilerin liderlerin dostluğu veya geçici ekonomik çıkarlara değil, her iki ülkenin Türk halkı arasındaki soydaşlık sevgisine dayalı olması gerektiği kanaatindedir. Ona göre batı, Çeçenistan’da verdiği ödünün rövanşını alacaktır. 44 Görüştüğümüz kimseler arasına bir de sendikacı aldık. Böylece Azerbaycan Sendikalar Konfederasyonu Başkanı Kazım Timurlu beyle tanışmak imkânı bulduk. Bir vesile ile yeni bir dost kazandık; SSCB’nin çökmesi ile ve Azerbaycan’ın bağımsızlığını kazanması ile sendikacılıkta da önemli değişiklikler oldu. Biz kendimizi dünya sendikal harekâtının terkip hissesi olarak görüyoruz. Kurultay toplandı ve Azerbaycan Sendikaları Konfederasyonu kuruldu. Bir takım çalışmalar var. Daha çok dünya sendikal harekatını öğrenmeye çalışıyoruz. ABD’de sendikal harekât kendi en yüksek zirvesine ulaşıp şimdi düşüş yaşarken Türkiye’de sendikal harekat yükselir. Avrupa’da olgunlaşıp bizde ise gelişememişti. Bu da eski Sovyet dönemi ile ilgilidir. Bütün alanlarda olduğu gibi insanların sendikal mücadele ile ilgili zihniyetlerinde değişiklik olmalıdır. Ondan sonra yalnız gelişme bekliyoruz. Biz bu yıl Dünya Sendikalar Konfederasyonuna üye olmak aşamasındayız. Aralık ayında yapılan konferansta eski Sovyet cumhuriyetlerinden Moldova ve Baltık yanı ülkeler üye oldu. Bizde mutlaka üye olacağız. Birde olabilsin ki, Gürcistan’ı üye kabul etsinler. Geçenlerde Dünya Sendika Konfederasyonuna üye dokuz ülkenin sendika başkanları Azerbaycan’a geldiler. Eskiden irtibatımız vardı, bu gelişlerinde gelişmeleri değerlendirdiler. Eski SSCB’nin diğer ülkelerine oranla bizde ilerleyiş olduğunu gördüler. Bu da bizde sendika başkanlarının çoğunun genç olmasından kaynaklanıyor. Yeni cemiyeti yeni zihniyetli olanlar kurabilir yalnız. Sendikal harekâtın başlıca gücü ekonomidir. Bizde ise bildiğiniz gibi bu konuda durum iyi değil. Bu sebeple de sendikal harekât güçlü değil. Ama bunun için temel var. Gelişeceğimize inanıyorum. Her ayın sonunda sendika olarak ülkede asgari geçim düzeyini ölçüyoruz. Yani bir adamın yiyeceğine ne kadar para gerekir, çalışan adamın yiyecek giderleri ne kadardır, bunu belirliyoruz ve 45 basın kuruluşlarına veriyoruz. Bugün çalışan her bir kişi ailesinin asgari giderlerinin yalnız %18’ni sağlayabilir. Đşsizlik en büyük problemlerden biridir. Bizde 20–55 yaş arası insanların bir milyondan fazlası yurt dışındadır. Ailesi ise Azerbaycan’dadır. Bunlar da özelleştirme ile bağlıdır. Özelleştirme çok ağrılı geçiyor. Sendikaların ise özelleştirmelere müdahale edecek gücü yoktur. Ayakkabı fabrikası alınmış ama adam çalıştırmak istemiyor. Fabrikayı restoran olarak kullanmak istiyorlar. Sendikanın gücü yoktur, ayrıcada yasayla da düzenlenmemiş ki adama baskı yapıp çalıştırtasın. Veya 5–6 ay çalıştırmadı geri alasın. Ama gelecekten umutluyum. Gelecek iyi olacak. Ekonomi dibe vurdu bundan sonra yükselmek zorundadır. Jeopolitik Durum Rusya’nın Kafkaslarda çıkarı vardı, var ve olacak. Her zaman da olacaktır. Putin’in iktidara gelmesi ile de Kafkas’ta önceki gibi iktidarını sağlaması mümkün değil. Bu güçsüz olmasından ileri gelir. Bu sebeple de çok fazla zorlamayacak. Olabilsin ki, bize karşı sert davransın. Bu da Rus askerinin olmadığı yegâne cumhuriyet olmamızdan ileri gelir. Yakın Doğu ile iktisadi ilişkiler Azerbaycan üzerinden daha kolaydır. Diğer komşumuz Đran’dır. Azerbaycan hep Rus ve Fars devletlerinin baskısı altındaydı. Đnanır mısınız iktisadi gelişmemizin de önünde bunlardır. Bunların ikisi de başlıca engellerdendir. Rusya’daki iktidar değişikliğinin ciddi etkisi olmayacak. Çünkü Rusya’nın karşı karşıya olduğu çok ciddi problemler var. Rusya’nın kendisi dağılma tehlikesi ile karşı karşıyadır, muhtemelen de dağılacak. ___ Kazım bey, Türkiye’ye dönen büyük işadamlarından bahsedilmektedir, ne dersiniz? Bu konuda bilgim var. Geçen yılkı kesin rakam 157’dir. 157’nin tamamını ciddi işadamı saymıyorum. Bunun belki de 57’si ciddi idi.100’ü küçük çaplı işadamları idi. Geldi iş yaptı bir 46 miktar kazandı geri döndü. Ama 57’ye üzülüyorum. Bizde yolsuzluk var ve bunu kimse saklamıyor. Dünyada 3 veya 4. yerde olmamız lazım. Bizim memurumuz rüşvet alır. Biz bunu saklamıyoruz. Bununla mücadele etmeğe de kimsenin gücü yetmiyor. Ağrıtıcı, üzücü meseledir. Yerli işadamlarını da “öldürüyorlar”.benzeri şekilde Đngiliz’e de, ABD’liye de imkân tanımıyorlar. Azerbaycan’da, başlangıç döneminde olmasına rağmen ciddi bir sendikal hayat var. Azerbaycan demokrasisi için bu faaliyet olumlu meyvelerini verecektir... Azerbaycan’ı Rus ve Đran tehdidi altında gören K.Timurlu’ya göre Rusya federasyonu muhtemelen dağılacaktır. Türkiye’nin büyük işadamlarının Azerbaycan’dan ciddi şekilde çekilmiş olmalarını Azerbaycan Sendikacıları da üzüntüyle karşılıyorlar. Đbrahim Đbrahimli Müsavat Partisi’nin genç teorisyenlerindendir. Bize vakit ayırmak için toplantıdan çıkarak bizimle görüştüler. Müsavat Partisinin Kafkaslarda güvenliğin Kafkasya’daki sağlanmasıyla durumla ilgili, bağlı, Kafkasya’da işbirliğiyle ilgili, ister siyasi, ister iktisadi yakınlaşmalarla ilgili programında özel bir bölüm var. Bu bölüm Kafkas Evinin oluşturulmasıyla ilgilidir. Aslına bakılırsa bu fikir ilk olarak yüzyılın başlarında öne sürülmüştür. Yüzyılın başlarında bu fikri Müsavat Partisinin Başkanı M.E. Resulzade ileri sürüyor. Şimdi bunu varis olarak Müsavat Partisi biraz daha genişlendirerek, bir kadar güncelleştirerek, bir kadar sivilleştirerek, dünyadaki gelişmelere uygunlaştırarak proje haline getirip. Aynı zamanda Azerbaycan’da Azerbaycan Halk Cephesinin de Kafkasya’daki durumla bağlı kendine özgü görüşleri var. Tabiatıyla onların görüşleriyle Müsavatın görüşleri tamamen örtüşüyor. Yüzyılın başlarında öne sürülmüş Kafkas Evi fikrinin genişlendirilmesi demokrasinin yerleşmesini isteyen partilerin gündemlerini oluşturan başlıca meselelerden biridir. Biz Kafkas bölgesinin önemini anlıyoruz. Milli demokratik güçleri rahatsız eden meselelerden biri olaylara çifte standart uygulanmasıdır. AGĐT de BM de olaylara çifte standart uyguluyor. Kafkas’ta Kafkas 47 Evinin oluşumuna engel olan Rusya’dır. Rusya’nın bu bölgede özel çıkarları var. Rusya Ermenistan’ı bu meselede doğrudan doğruya kullanır. Yüzyılın başlarında da Ermenistan Rusya için maşa idi, şimdi de aynı rolü oynuyor. Ermenistan’ı Rusya’nın nüfuz alanından çıkarmak için AGĐT bazı hallerde manevra etmek zorunda kalır. Biz bunu kabul ediyoruz. Sadece olarak çifte standart uygulanması buradaki gelişmelere, Kafkas Evinin oluşturulmasına, Kafkas devletlerinin bütünleşme sürecine bu veya diğer şekilde etkiliyor. Durumun bu halde olmasında başlıca sebeplerden biri genel olarak Kafkas bölgesindeki bağımsız devletlerin devlet başkanlarının, aynı zamanda onların iktidar takımlarının zihniyetiyle ilgilidir. Örneğin Gürcistan bağımsızdır, Başkanı ise E.Şevardnadze’dir. Ama Şevardnadze değişmez komünist zihniyetinin sahibidir. H.Aliyev de aynı düşüncenin sahibidir. Aynı zamanda Orta Asya’da da aynı düşünce tarzına sahip olan takımlar iktidarı eline almış durumda. Kafkas Evinin oluşturulmasında olumsuz etkileri olan faktörlerdir bunlar. Bugün artık Rusya’da durum değiştikçe, tabii ki gelişmeler doğrudan doğruya buraya kendi etkisini gösterir. Çeçenistana’da yaşananlar milli bağımsızlık mücadelesidir. Yüzyılın başlarından başlamış Çeçen halkının milli bağımsızlık harekâtını bastırmağa çalışır. Değişik faktörlerin etkisi olabilir örneğin dinin etkisi ve s.,ama bütün olarak alığımızda Çeçenistan halkı ,milleti kendisinin bağımsızlık mücadelesini yürütüyor. Tabii ki, bu da Rusya’nın işine gelmiyor. Sovyetlerin dağılmasının ardından sıra Rusya’ya geldi. Şimdi Rusya kendini modern, sivil gelişmelere uygun imparatorluğa dönüştürme çabasındadır. Ama Sovyetlerin çöküşünün ardından sıra Rusya’ya gelmiştir. Rusya içindeki halkların istekleri, arzuları milli bağımsızlık harekâtının bağımsızlığı ile ilgilidir. Đran faktörü de önemli rol oynuyor. Kafkas’ta çıkarlar çatışıyor. Yani biz çatışan çıkarların odak noktasındayız ve bunu açık olarak his ediyoruz. 48 Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum ki, Kafkas Evi fikri oldukça aktüel. Đlk başlarda bu fikrin destekleyicileri milli demokratik güçler idiyse (AHC, Müsavat v.s.) şimdi bu fikir toplumsallaşmaya başlamıştır. Ben Azerbaycan için söylüyorum. Azerbaycan aydınlarını genelde bu fikir kapsıyor. Bu fikir tartışılmış, toplumsal tartışmalara konu olmuş bir fikir olarak taraftarları, onu kabul edenler çoktur. Şimdi burada Rusya eğilimli güçler, Đran eğilimli güçler de faaliyet gösteriyor. Ama biz bu kanıdayız ki, bu fikir lokomotiftir. Yalnız şimdiki siyasi durum değişir, biz bunu devlet politikası haline getirirsek o zaman bunun gerçekleşmesini sağlayabiliriz. Şimdi bizim Gürcistan’dan haberlerimiz var. Onlar da bu fikri savunuyorlar. Bildiğiniz gibi yüzyılın başlarında Azerbaycan bu konuda Gürcistan’la görüşmeler yaptı ve anlaşma imzalaya bildi. Ama Ermenistan yüzyılın başında da uzlaşmayı bozdu. Şimdi de bozuculuk etmeğe devam ediyor. Kafkas Evi’nin oluşmasına, orada siyasi, iktisadi, kültürel bütünleşmenin sağlanmasına engel oluyor. ___ Kafkas Evi’nin karakteristiğini söyler misiniz? Kuruluş amacı nedir? Hangi organları var, hangi ihtiyacı karşılayacak? Onlar bizde bahsettiğim programda var. Ben o alanın uzmanı değilim. Detaylı bilgi veremeyeceğim. Bizim yapmağa çalıştığımız şey yüzyılın başlarında demokratik, milli güçler tarafından ortaya atılmış bir fikri gelenekselleştirelim istiyoruz, varisliği kabul ederek zamanında belirlenmiş, uzlaşılmış ilkeleri değişen günün koşullarına uygunlaştırmak istiyoruz. Eğer Kafkas Evi gerçekleşirse tabii ki, biz onun detaylarına kadar gideceğiz, onun ilkeleri belirlenecektir. Ama şimdi bütün geçirilen konferanslara, Kafkasya’daki bölgesel durumla ilgili olarak bizim temsilciler aydınlar veya siyasiler katılıyorlar. Gürcistan’dan da katılımcılar oluyor. Bu konularla ilgili ciddi tartışmalar yapılıyor. Onlar aslında bu konuyu –Kafkas Evi- kabul ediyorlar. Burada kabul edilmeyecek hiçbir şey yoktur. Sadece bütünleşmede zorluklar var. Ermenilerle bu konu daha çok gazeteciler düzeyinde görüşülüyor. Onlardan bize bizden onlara gazeteciler gelip 49 gidiyor. Biliyoruz ki, Kafkasya’da mevcut olan etnik anlaşmazlıklar – hem Gürcistan içinde hem de Azerbaycan’la Ermenistan arasında olan-çözülmedikçe bu fikrin gerçekleşmesi zor olacak. Bu fikrin gerçekleşmesi için birkaç aşamaya ihtiyaç var. Ermenistan – Azerbaycan arasında yaşanan savaş çok önemlidir. Uluslararası kuruluşlar bunu çözüme kavuşturmak için ciddi çaba sarf ediyorlar ama henüz çözülmüş bir şey yok. Sonra Gürcistan içinde yaşanan etnik anlaşmazlıklar ciddi şekilde Gürcüleri rahatsız ediyor. Đlk aşamada bunlar kaldırılmalıdır. Bu aşamadan sonra iktisadi bütünleşme, kültürel bütünleşme süreci başlar. Sonda ise hem kültürel hem ekonomik hem de siyasi ilkeleri belirlemek mümkün olur. Şimdilik bununla bağlı detaylar bizde var ama anlaşmazlıklar Kafkas’ta olan devletlerin geniş oturumlar düzenlemesine manidir. Çeçenistan’da savaş yokken bu yönde gelişmeler vardı. Ama müdahaleden sonra bu gelişmeler tamamen durdu. Eskiden bu yönde dergi çıkıyordu. Dergide ciddi analitik yazılar yer alıyordu. Hem Çeçenistan’daki durum, hem Dağıstan’daki, Gürcistan’daki durum, Azerbaycan – Ermenistan arasında yaşanan savaş bu yönde işlerin yürütülmesine engeldir. Uluslar arası kuruluşlar bu veya diğer şekilde konferanslar geçirmeğe, oturumlar düzenlemeğe çalışıyorlar. Kimi başarılar da kazanıyorlar. Ama dediğim faktörler gelişmelerin dinamizmini düşürüyor. Uluslar arası kuruluşlar kimi çabalarda bulunuyorlar. Gerçi biz onları da anlayışla karşılıyoruz, bölgede Rusya’nın, Đran’ın, Batının çıkarlarını göz önünde bulundurmak zorundalar, aktif yanaşma yok. Biraz daha aktif yaklaşırsak Balkanlardaki gelişmelerin arkasından Kafkasya’daki durum uluslararası örgütlerin gündemine alınabilir ve bunun çözümü ile ilgilenmeğe başlarlar. Bu yönde gelişmeler zayıf da olsa devam ediyor. Rusya’da durumun değişmesine bağlı Rusya’daki gelişmeler, Đran’daki durum uluslararası kuruluşların aktif müdahalesinin dışında kalıyor. Ama daha aktif davranarak Balkanlardan sonra Kafkasya meselesi uluslar arası örgütlerin gündemine getirilebilir. Meseleyle ilgili ciddi şekilde çaba sarf edilmelidir. __ Çok teşekkür ederim 50 Đ. Đbrahimli’nin izahına göre gazeteciler seviyesinde de olsa Ermeni aydını Kafkas Evi çevresi ile diyalogunu sürdürmektedir. Daha ciddi gelişmeler için Balkanlarda olduğu gibi bir örgütlenmenin üzerinde durulmalıdır. Uluslar arası Kuruluşların konuya müdahalesine Rusya ve Đran’ın sorunları mani teşkil etmektedir. Kafkasya’ya Uluslararası Kuruluşlar muhakkak ilgi duyacaktır. Bu konudaki engeller de bir şekilde aşılacaktır. Bu yapılanmanın ilk temaslarının yapıldığını izleyebiliyoruz. Türkiye daha aktif olmalı ve kadrolarını yetiştirmelidir. Đ .Đbrahimli’nin bazı açıklamalarında biz kendi fikirlerimizi bulduk. O Kafkasya problemlerinin çözümünü Kafkas Evi projesinde bulmaktadır. Faal bir Kafkas Evi’ni bizzat görme imkânı bulamadık. Arkadaşım Hasan Kanbolat Tiflis’tekini inceleme imkânı bulmuştu. Oradaki dostlarının adreslerini bize vermiş olmasına rağmen, biz Tiflis’te çok az kalınca onlarla maalesef temasa geçemedik. Đ. Đbrahimli’nin kanaatine göre AGĐT ve BM olaylara çifte standart uygulamaktadır. Đbrahimli böyle düşünmekte haksız da sayılmaz. Ona göre Çeçenistan’da Rusya bir milli bağımsızlık harekâtını bastırmaktadır. Zira dağılan SSCB süreci, dağılacak Rusya Federasyonu dönemini getirecektir. Rusya bunun farkındadır. Ramız Asker yaptığı açıklamalar ile bizi yeni ufuklara taşıdı Türkiye’de Rus ordusunun çöktüğü yönünde yanlış bir düşünce var. Türkiye rahatlamıştır. Bunu ben yanlış buluyorum. Şimdi ordusu zaafa uğramıştır. Disiplin yoktur v.s. Ama stratejik boruları ayaktadır, füzeleri ayaktadır. Nükleer başlıkları aynen duruyor. Çıkarma (desant) birlikleri kuvvetlidir. Komandoları kuvvetlidir. Yani Türkiye için her zaman tehdit oluşturacak düzeydedir. Bir de onları Rus olarak da anlamak lazım. Birazda kırgınlıkları var. Dünyaya küsmüşler. Eski imparatorluktan, süper güçten daha aşağı bir düzeye inmişlerdi. Ruslar savaş türü bir şeylerin çıkmasını istiyorlar. Bu durumda Rus milleti şahlanacaktır. Her hangi bir anlaşmazlık olursa ve politikacılar da bilinçli olarak durumu ona kanalize ederlerse savaş çıkarırlar. Đşte bakın Çeçenistan’ı gördünüz. Herkes Putin’i seviyor. Neden seviyor? Çeçenleri kırıyor diye. Eski egemenliğini Çeçenistan 51 üzerinde kuruyor diye. Şimdi herkes milliyetçi, Rusya’da Ruslar milliyetçi kesildi. Moskova Üniversitesini bitirmiş bir kişi olarak, hocalarını gördüm, çocuklarını gördüm, akranlarını gördüm. Yaşlı genç hepsi çok milliyetçi. Şimdi öyle bir şey yakalayıp da dünya bizi aşağıladı falan oldu, filan oldu diye hıncını çıkarmak istiyor. Böyle bir şeye çok hazırlar. __ Peki, ekonomik olarak destekleye bilir mi? Bu meselenin duygusal tarafı . Putin de bunu sömürüyor. Eski çarlık Rusya yıkıldıktan sonra Lenin 1914 sınırlarına döneceğiz dedi ve genelde döndü de. Putin de öyle felsefe içerisindedir. Eski Sovyet sınırlarına konmak, fiilen konma ve kendini bir daha eski SSCB cumhuriyetlerini ayrılmayacak şekilde bağlama. Böyle bir hava var. Türkiye’nin de soruna bu açıdan bakması lazım. __ Diğer Slavlar destek vermedi. Beyaz Rusya ile neredeyse konfederasyona gidiyor. Ukrayna bu işi biraz çekemiyor. Ukrayna’nın daha belli sorunları var. Rusya ile enerji sorunu var. Birkaç milyar borcu var. Rusya ara sıra bu para için sıkıştırıyor. Kırım sorunu var. Rusya Kırımı 1954’te Ukrayna’nın egemenliğine terk etti. Şimdi bunu yanlış yaptığını söylüyor. Çünkü Karadeniz’de Rus filosu kalmıyor. Filonun bölünmesi meselesinde kimi pürüzler çıktı. Bir de Ukrayna’nın geleneksel milliyetçilik akımı bu işe sıcak bakmıyor. Ama ben Beyaz Rusya ile değil Ukrayna ile Rusya arasında Slavlıktan dolayı eğer büyük bir gerginlik yoksa bir dayanışma olacağını sanmıyorum. ___Peki, Rusya içindeki diğer federe cumhuriyetler I. Çeçen Savaşında tepki göstererek Çeçenistan’a destek verdiler. Evet, Tataristan, hatta Bosna meselesinde bile tepki gösterdi. Şaymiyev dedi ki, gönüllü falan topluyorsunuz, ama Boşnaklar da Müslüman. O zaman biz de Rusya Müslümanları olarak karşı 52 taraf için mi gönüllü toplayalım. Tataristan sert çıktı. Biraz bakarsanız yüzdeleri nüfus olarak çok düşük. Tatarların veya Başkurtların kendi cumhuriyetleri içinde nüfus oranları düşük. Diğer cumhuriyetlerin de Müslüman veya gayri-Müslim Hıristiyan olmayan yerel halkların yüzdeleri çok düşük. Bir bakıma zor. ____Putin Tataristan’a gitti, döndü. Federe devletle Merkezin yetkilerinin tekrar belirlenmesiyle ilgili Tataristan’la yeniden anlaşma yapılması gündemdedir. Şimdi onlar, diyor ki, biz Merkeze az vergi vereceğiz. Kendimize çok para lazım. Biz de kalkınmak istiyoruz. Bilmem her şey perişandır, fabrika çalışmıyor, falan-filan. Rusya bu politik düzeye kalkmasın diye ekonomik şeyi de bastırıyor. Tamamdır kardeşim, al Allah aşkına paranın bir kısmını kendine sakla, biraz da ver. Şimdi bazı bölgelerin ekonomisi çökmüştür. Durum çok kötüdür. Şudur, budur. Sosyal problemleri vardır. Rusya bu durumda ister-istemez parayı veriyor. Adamlar az direnince, Rusya parayı vermek zorunda kalıyor. Çeçenistan’da bu son kampanyaya kadar her türlü parayı veriyordu. Emeklilik maaşını veriyor, memurların maaşını veriyor, bir sürü para akıtıyordu. Önceki savaştan kalma şeylerin onarımını da Rusya üstlendi: elektriktir, enerjidir, şudur, budur. Hepsini Rusya veriyordu. Rusya vermek zorundaydı. ___Kafkas halkları da pek Çeçenlerden yana olmadı. Aslın da doğrudan-doğruya bir miting yaparak tepki gösterilmedi. Ama her kes kalben Çeçenlerle beraber. Kalp yakında, ama adamlar resmiyette bir şey yapamıyorlar. Ne diye yapsınlar. Bu olmuyor. Bir de bu gözdağını bize de verebilir ve her yerde böyle şeyler var yani. Potansiyel ocaklar var. Körükler ise alevlendirir. Bunu anladılar ve bir şey yapamadılar. Aslında Çeçenlerin yaptığı son şey de avantüre idi. Provokasyon dışında bir şey değildi. Kardeşim, Rusya sana demiş 5 sene daha 53 moratoryum koy. Sen ben bağımsızım de. Ama Rusya da 5 sene dokunmayacağız diye bir şey yapılmıştı. Adam çıkmış Dağıstan’a saldırıyor. Vahabî şeyhleri çıkmış ortaya. Tabii ki, Rusya bunları kabul edemez ve koz olarak kullanır. Avrupa’ya baktı. Provokasyona hiç gerek yoktu. ___ Kafkasya’nın geleceğini nasıl değerlendiriyorsunuz? Diyalektik adlı bilim var. Đnan istese de istemese kurallar ve kavramlar devam ediyor. Yani, Türkiye nasıl çadır aşiretinden Osmanlı imparatorluğuna dönüşmüş üç kıtaya egemen olmuş daha sonra zayıflamış küçülerek Türkiye Cumhuriyeti olmuşsa Rusya da öyle kendi asıl sınırları içine dönmesi lazım. Böyle de olacak. Yani bir az ileride Kuzey Kafkaslar da kopacak, belki Rusya’dan sonraki Rusya’yı da beklememiz lazım. Ural cumhuriyeti olacak, Uzak Doğu Cumhuriyeti olacak vs. ___ Rusya federasyonu birkaç Rus Cumhuriyetine bölünmesi Rusların hayrına mı olur? Đlk önce hayrına olmaz. Siyasi birliği sağlayamaz. Üstüne üstelik taşradaki yönetimler yerli silahlara en tehlikelisi nükleer silahlara sahip olabilir. Bu kötü olacak bunun önlenmesi lazım. Bu sebeple de ABD Rusya’nın parçalanmasını istemiyor. Nükleer işini bitirdikten sonra, yani ejderhanın dişini çektikten sonra bu konuya dönmek istiyor. Yerel paralar basılacak. Başka türlü olamaz. Ama sonradan biraz kendini toplayıp –ulusçuluk falanyeniden federasyon şeklinde birleşecekler. ___ Ural, Altay, Sibirya bölgesinin de parçalanıp birleşmesi Rusya’nın lehine mi olur? Azerbaycan’ın üç-dört parçaya ayrılması lehimize mi olur? Tabii ki, hayır. Onlar da öyle düşünecekler. Yerel çok dar ekonomik güç odakları bunu istemiş olabilirler. Örneğin Ural Cumhuriyeti olalım gibi. Çok da iyi yaşayabilirler veya Uzak 54 Doğu Cumhuriyeti olalım ormanları işletelim satalım gibi. Olabilir. Ama ileride akılları başlarına gelince yeniden bir araya konfederasyon olarak gelecekler. Çünkü bu kadar şeyi idare etmenin imkânı yok. SSCB döneminde katı merkeziyetçilik döneminde dahi idare edemediler. __ Şimdi Kafkasya’daki halkların sayısı çoktur. Hepsinin de dili farklı. Hiç biri de kendi başına bir varlık gösteremiyor. Đleriyi nasıl görüyorsunuz? Onların cazibe merkezi Azerbaycan. Bir Sovyet potasında yoğrulmuş topluluklar olarak hepsi Azerbaycan’a daha sıcak bakıyor. Đslam memleketi olarak Türkiye’den daha yakın görüyorlar. Beraber yaşamış olmanın verdiği psikoloji var. Aynı okulu bitirmişiz. Aynı okulda okumuşuz, aynı ekonomik sıkıntıları geçirmişiz gibi. Đleride Dağıstan ve Kuzey Kafkasya’nın Azerbaycan’la bir federasyonunun olması lazım. 1920’de Dağıstan Sovyet Komünist Partisi, Dağıstan ülke yönetimi resmi dil olarak Azerbaycan Türkçesini kabul etmiştir. Ruslar da bunu susarak kabul etmişler. Türk soylu Nogaylar, Kumuklar, Karaçaylar, Balkarlar var. Đşte bunların da etkisiyle en doğal, cazibe merkezi Azerbaycan. Çünkü onların kendi başlarına devlet kuracak şeyleri yok. Bir kere ekonomik güçleri yok. Đnsan gücü yok. Sonra da ne yapacaklar 3–5 köy bir devlet mi olacak? __ Kafkasya demek sadece Kumuk, Nogay, Balkar değil ki. Osetin’i var,Çerkez’i var, Lezgi’si var. Bunlar niçin Azerbaycan’la birleşsin? Neden kendi dilinden vazgeçsin? Azerbaycan’ın yüksek teknolojisi yok bir şeyi yok. Dillerinden vazgeçmesinler. Azerbaycan’ın Ekonomik potansiyeli var. Petrolü var, doğal gazı var. Bu projeler gerçekleşirse dolar akacak. Onlar da bunu değerlendirecekler. Rusların içinde yaşayıp dilini geliştirir de Azerbaycan’da geliştiremeyecek mi? 55 __ Kafkasya’nın hepsi Müslüman değil. Çok da azınlık var. Azerbaycan Şii onlar Vahabi, Nakşibendî, artı din kardeşliği her zaman ve tamamen pek de tutarlı olmayabiliyor. Azerbaycan ve Kafkas toplumlarında mezhep anlayışı kabarık değil. Engel oluşturmaz. Diğerlerine gelince, Müslüman olmayanlara, düşünmeleri lazım, bakmaları lazım. Azerbaycan’la bağlılıkları daha iyi.30 prenslik kuramazsın. __ Ermenistan bir faktör, Gürcistan bir faktör, Azerbaycan bir faktör. Şimdi Rusya’yı bölgeden çıkaranlar Türkiye’nin yanında neden yer alsınlar? Eğer biriyle yaşaması gerekirse zaten Rusya ile yaşıyor. Türkiye’nin çok- çok, olağanüstü imkânları olmalı ki, bir şey vaat etmeli ki Türkiye’yle yaşamayı seçsin. Kafkaslarda Türkiye’nin egemen olması mümkün değil. Azerbaycan’a daha yakın. ___ Olabilir. Ben Türkiye’nin egemen olmasının hesabını yapmıyorum. Benim üzerinde durduğum gelecekte neler olabilir. Küçükler kendi başlarını kurtaramıyorlar. Onların birleşmesinin bir yolunu bulmak lazım. 17 – 18.yy’da Kırım Tatarları’nın aracılığı ile Osmanlı’nın etkisi çok güçlü idi. Şimdi Kırım yoktur. Şimdi Türkiye bu etkisini Azerbaycan aracılığı ile sağlayabilir. Ramız Asker, Rus insanının ruh halinin çok iyi incelemektedir. Biz Özbekistan ve Türkmenistan’da bu ülkelerin dili ile eğitim almak zorunda kalan Rus çocukların ve ailelerinin psikolojisine şahit olmuştuk. Kahroluyor çocuklarını okula göndermek istemiyorlardı. Daha sonra Kazakistan’da, Kazak milliyetçilerinin Komünist Rusları nasıl Rus ırkçısı yaptığına şahit olmuştuk. R. Asker bu psikolojinin Rus devlet yönetimine, silahlı kuvvetlerine yansıyışını ve diğer Slav halkları bu ruh halini etkileyişini ele alıyor. Aynı zamanda bu gelişmenin Slav olmayan bilhassa Müslüman halka yansıyışı üzerinde duruyor. Bütün bunların Anadolu Türk’ünün gündemine geldiğini sanmıyorum. 56 R. Asker’in RF’nin yeniden yapılanmaya gideceği ve toparlanacağına dair değerlendirmesi kendisi ile yaptığımız görüşmeden 15–20 gün sonra gerçekleşmeye başladı. R. Asker, bu toparlanmanın Kafkasya’daki karşı yapılanmasının Azerbaycan şemsiyesi altında olacağı kanaatindedir. Kafkasya’nın geleceği için bu değerlendirmeyi yapan başka aydınları da dinledik. Bu görüş yeni değildir. Olmaması için de bir sebep yoktur. Kuzey Kafkasya’nın milli demokratik toparlanması sürecinde Türk soylu halkların sosyal ve hukuki haklarının tanınması fikri de, bize göre hem çağdaş ve hem de gerçekçi bir zihniyettir. Sabit Bağırov hocamız sağ olsunlar bize istirahat gününde vakit ayırıp bizi misafir ettiler. Petrol – doğalgaz konusunu dünya geneli itibariyle takip edebilen bu uzman beyinden Türk okuru, bize göre daha fazla yararlanabilmeli. Putin muhtemelen şimdi seçildikten sonra Rusya’nın eskiden sahip olduklarının bir kısmına burada sağlamaya çalışacak. Elbette tamamını sağlayamaz. Azerbaycan artık bağımsız devlettir. Ama olabildiğince Azerbaycan’ı yeniden daha güçlü şekilde Rusya’ya bağlamak isterler. Bakû –Ceyhan konusuna gelince, şimdi Rusya Çeçenistan etrafından yeni hat hazırlıyor. Şu onda inşası bitmektedir. Bu ay yani Nisan ayı tüm işler bitecek. Rusya’nın bu hat üzere birinci konsorsiyum tarafından çıkarılan petrolün büyük kısmının oradan taşınması için Azerbaycan’a tepkilerinin artacağını bekliyorum. Rusya ile Azerbaycan Cumhuriyeti arasındaki son anlaşmaya göre 2002’de Rusya üzerinden taşınan petrolün hacmi beş milyon tona çıkartılacak. Yani Çeçenistan etrafından geçen hat işe başlarsa Rusya hükümeti çalışacak ki, yeni bir anlaşma imzalansın ve Azerbaycan bu hatla yılda 15–17 milyon ton petrol taşınmasına razılaşsın. Birinci şirketler birliğinin yöneticileri buna evet derler. Onlar zaten Bakû-Ceyhan’a sıcak bakmıyorlar. Azerbaycan hükümeti biraz boş davranırsa, zayıf olursa o zaman BakûCeyhan projesi kapatılabilir. Yakın da iki üç ay içinde bu konuda çok ciddi gelişmeler bekleniyor. Bu nedenle de Bakû-Ceyhan üzere tüm işleri Azerbaycan da, Türkiye de, Amerika da öyle duruma getirmelidirler ki, iş işten geçmiş olsun. Đş işten geçmesin 57 sonra Rusya’nın da tepkisi o kadar güçlü olmaz. Rusya da anlasın ki Bakû-Ceyhan’ı kapatmak artık mümkün değil. Bir örnek vereyim. Bir ay önce bizim Cumhurbaşkanımız Tiflis’te oldu ve tarifeler konusunda taviz veren kendi kararını açıkladı. Bu taviz Azerbaycan için ekonomik açıdan ciddi bir etkidir. Ama BakuCeyhan’ın önündeki engelleri yakın zamanda kaldırmazsak Rusya tepkisine devam edecek ve biz bu projeyi tamamen kapatmak zorunda kalabiliriz. Bu sebeple de bu işleri hızla devam ettirmeliyiz. Ben Cumhurbaşkanının bu kararını muhalefetteki arkadaşlarımdan farklı olarak destekledim... Putin’in iktidara gelmesiyle Rusya’nın Azerbaycan’a ve Gürcistan’a baskıları artacak. Azerbaycan’da buna dayanabilen bir hükümet olmalıdır. 1993’ten sonra Rusya’nın çıkarları bir miktar sağlandı. Bildiğiniz gibi Azerbaycan BDT’ye katıldı, birinci konsorsiyumda Azerbaycan kendi payından %10’nu Rusya’nın Lukoyl şirketine verdi. %10 küçük rakam değil. Đncelemeler %1’in arkasında yüz milyon dolar menfaat olduğunu gösterir. Bu durumda %10 yaklaşık bir milyar dolardır. Şimdide Rusya çalışacak ki, Bakû-Ceyhan olmasın. Biz de gerek buna dayanak. Bakû-Ceyhan konusunda yanlışlıklar çok oldu. Hem Azerbaycan tarafının hem de Türkiye tarafının. Ben bunları açıkça söylemiştim. Maalesef. Türkiye Dışişleri Bakanlığı bunlarla razılaşmıyordu. Örneğin Türkiye Ukrayna ile bir anlaşma imzaladı. Türkiye üzerinden, Samsundan tankerlerle Odessa şehrinin yakınındaki Yujnı terminaline oradan ise yeni kurulan Yujnı –Brodı-Appis’den 30 km’lik boru hattıyla Ukrayna’ya petrol taşınacak. Demek ki Ak Denizden Türkiye üzerinden Samsuna petrol taşıyacak. Oradan Ukrayna’ya petrol götürecek. Anlaşılıyor ki, Karadeniz’de petrol piyasası var. Azerbaycan’a söylüyoruz ki, Karadeniz’de petrol piyasası yok. Gel bunu Bakû-Ceyhan’la Akdeniz’e çıkar. Kendiniz ise gidip Ukrayna ile... Bunu Azerbaycan da edebilir. Ukrayna’ya satabilir. Bir yandan Bakû-Ceyhan üzerinde duruyor, diğer taraftan Ukrayna ile anlaşma imzalanıyor. Benzer şeyler çok oldu. 58 Bu aynı zamanda Rusya’nın eline koz vermektir. Bir taraftan Türkiye Rusya’nın Karadeniz’den petrol taşımakla kirleteceğini iddi ederken diğer taraftan aksini yapıyor. Aynı şeyler doğal gaz konusunda da yapıldı. Türkiye’nin çıkarlarını anlamak mümkün. Şu anda Türkiye’nin Cezayir’le anlaşması var, Nijerya ile var, Mısır’la var, Đran’la var, Rusya’yla var, Türkmenistan’la var, Azerbaycan’la var. Kardeşim bu kadar gazı ne yapacaksınız? Kendi piyasasında gazın fiyatının düşük olması için bu gereklidir. Ama bakın Türkmenistan’la Azerbaycan arasında gaz konusunda kavga var. Şu anda Türkiye Rusya’dan yılda 6 milyar metre küp gaz ithal ediyor. Mavi akım boru kemeri de inşa edilse bu iki yılda 14 milyar metre küp de oradan gelecek. 20 milyar metre küp. Türkmenistan’dan 30 milyar metre küpü aldın. Varsayalım 10 milyarını Avrupa’ya verdin.20 milyarını hangi parayla ödeyeceksin. Türkiye’nin bu kadar parası var mı? Bu büyüklükte tutuma imkânın var mı? Azerbaycan gazı ne etsin? Đşte böyle gerçeklerimiz var. ___ Türkiye’nin aldığı gazın ihtiyacının yalnız 2001’den sonra karşılayacağı söyleniyor. Diğer taraftan alternatifli olsun istiyorlar. Alternatifli oluşunun fiyat konusunda avantajları var. Diğer taraftan da biz Türk devletlerinin birbirine bağlı olmasını arzuluyorsak ilk önce Türkmenistan’la, Azerbaycan’la anlaşmalar yapılmalı. Şimdi Hazar’ın Azerbaycan’a ait kısmında büyük gaz kaynağı bulundu. Yalnız o kaynağı çalıştıracak şirket bunun ne kadarını satabileceğini bilmelidir. Şimdi Azerbaycan’la Türkiye arasında anlaşma imzalanmalıdır. Türkiye açıkça Azerbaycan’dan yılda şu kadar gaz almaya hazırım demelidir. Çünkü dünyada gaz pazarı anlayışı yok. Petrol piyasası var: New-York’ta, Londra’da, Singapur’da, Türkiye’de vs. Gaz 59 piyasası yok. Nereye boru çekilirse piyasa orasıdır. Gazı çıkarmadan önce de boruyu çekmek lazım. Yeni gaz yataklarını işletecek olan BP Amoco önceden müşterisinin olduğunu bilerek yalnız yatırım yapmağa başlar. Bu sebeple de Türkiye 2003’ten itibaren (2002’nin sonuna o kaynaktan gaz çıkartıla bilinir) şu kadar Azerbaycan’dan gaz alacağım, demelidir. __ Çok yararlı oldu. Teşekkürler. Rusya’da demokratikleşme bekliyor musunuz? Şu anda Demokratikleşme ben ihtimali demokratikleşme çok az. beklemiyorum. Rusya’nın çok büyük kaynakları var, çok büyük imkânları var. Yalnız bakın, Rusya’nın yıllık bütçesi yirmi milyar dolar. Yalnız New-York’un bütçesi kırk milyar dolar. Đki defa Rusya’nın bütçesinden fazla. Neden böyle olmuş? Çünkü hırsızlık çok. Rusya’nın federal vergi sistemi öyle kurulmuş ki, merkeze az gidiyor, yerlerde kalıyor. Bu nedenle de devlet bütçesi yirmi milyar dolar. Kocaman, süper devlet ama maliye bakımından merkezin imkânları az. Şimdi Putin’in önündeki mesele bu. Eğer Rusya’nın gelişmesini istiyorsa, eğer Rusya’nın yeniden kuvvetli devlete çevrilmesini istiyorsa önce Moskova’da bütün siyasi kavgaları durdurmalıdır. Toparlanmış hâkimiyeti ayakta tutmalıdır. Diğer taraftan maliye bakımından hırsızlıklar yapılmaktadır. Vergilerin bölgeler arasında paylaşılması vs. yani merkezin maliye bakımından güçlendirilmesi için gerekli reformlar yürütülmelidir. Bu iki konuda Putin başarılı olursa çok güçlenir. ___ Çeçenistan olayında olduğu gibi başka gelişmeler olabilir mi? Benzeri gelişme düşünmüyorum ___ Teşekkürler 60 S. Bağırov’u dinlerken , Sabir’in bizim başımızın en büyük belasının yine biz Türkler olduğumuzu anlatan ünlü şiirini hatırladım. Dilim varmıyor ama milletçe zafiyetlerimiz, Türk coğrafyasının her kesiminde aynıdır. Biz Türkler özellikle Azerbaycan ve Türkiye’de milli meselelerimizi üç ayrı binada sürdürüyoruz. Bu binalardan birisinde özel adı ne olursa olsun Klasik Türkçülük yapılıyor. Büyük ölçüde hamaset, estetik ve tarih içerikli bir icraat olanı. Đkinci oda da diplomatlar, bürokratlar, siyasiler var. Bunlar siyasi iktidarın yönlendirmesi ile içerde ve dışarıda devleti yönetiyorlar. Üçüncü binada ekmek parası peşinde koşan sade vatandaş var. Bunlar bavul ticareti yapan gittikleri ülkede okullar açan kesim. Bunlar kuvvetli Türk aile tipinin eğitim ve ticaretteki tezahürüdür. Toplumu ayakta tutan da bu kesimdir. Bu üç binanın duvarları ses geçirmez. Ancak kokusu felaketlere yol açabilir. Bize göre çözüm Klasik Türkiyat’ın kapsamını genişletip, içerisine milli iktisat, milli teknoloji gibi sorunların da çözümünü almakla mümkündür. TÜDEV faaliyet alanının konularını, bu noktadan yola çıkarak belirlemişti. Aydın Kerimov dostumuz ile günün konularına göz attık. Kendisinin Tiflise giderken ve dönerken de misafiri olduk. ___ Kafkasya’nın geleceğini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu değerlendirmeyi gerek Rus Kafkas halkaları itibariyle gerek Putin sonrası gelişmeler itibariyle, gerek ABD ve Batının Rusya ile olan ilişkisi itibariyle, Çeçen harekâtının demokratik boyutları ile Rusya Federasyonu’nun yeni siyasi hareketleri ne olabilir? Rusya içindeki halkların bu gelişmeye tavrı ne olabilir? Bu konudaki görüşlerinizi alabilir miyim? Kuzey Kafkasya Rusya’nın terkibindedir. Dolayısıyla Kuzey Kafkasya’yı değerlendirebilmek için Rusya’nın geleceği ile ilgili bir bakış olmalıdır. Rusya bugün öyle bir aşamasına gelmiş ki, bir devlet olarak yaşaması uzun müddet mümkün gözükmüyor. Yani yaşaması uzun süre mümkün değil. Đster Putin gelsin ister Stalin dirilip gelsin hiçbir halde bunun karşısını almak mümkün değil. Tam tersi etki tepki meselesi var. Putin’in bu halklara karşı Kafkasya’daki siyasetinde sertlik arttıkça bu halklarında Putin hükümetine ve Moskova’ya karşı mukavemeti ortaya çıkacak. 61 Bugün Rusya çok garip durumdadır. Rusya’da yirmi kadar Başkan var,bir de baş Başkan var. Böyle bir şey nerede görülmüştür. Yani bugün artık egemenliğini kaybetmenin son noktasını yaşıyordu ki, Putin ve etrafı, Moskova yönetimi bütün Rusya’yı kaybedeceği korkusu ile onları korkutmak için bu tür yollara başvurdu. Çünkü Kafkasların ardınca Volga boyunun, Yakın Doğunun, Uzak Doğunun kopacağı tehlikesi var. Rusların Çeçenlere baskısı ve diğer halklara baskısı aynı zamanda tepkiyi de doğuracak. Belki ilk başlarda korkma çekilme gibi haller olacak ama yeni aşama için, barış aşaması için hazırlık devri olacak. Diğer halkların mukavemetini şiddetlendirecek. Hamin halklar daha keskin daha radikal mücadele edecekler. Diğer taraftan, Çeçenistan’a karşı Rusya’nın bu hareketi Rusya’da yaşayan Rus olmayan halkları biraz tedbirli olmaya itti. Onlar Rusya’nın kendilerine yönelik de benzeri saldırıda bulunacağı, onları da Çeçenlerin gününe salabileceği tedirginliğine itti. Bu ise çok ciddi psikolojik meseledir. Yani onlar artık Moskova’yı kendi hükümetleri olarak görmüyorlar. Bugün Đnguşlar da Karaçaylar da diğer Kuzey Kafkasya halkları da aynı psikolojiyi yaşıyorlar. Çeçen meselesine gelindiğinde ise, biraz farklı düşünüyorum. Çeçenlerin bir halk olarak, bir insan olarak mücadelesini destekliyorum. Mücadeleci ve kahraman halktır. Ama kahramanlık siyasette başarılı olmak için yeterli değil. Çok kahraman var ki, canlarını kurban vermelerine rağmen halklarına daha az fayda verdiler. Bu bakımdan onların o cesareti, o fedakârlığı kendi milletlerine hayırdan çok zarar verdi. Aşamalı olarak gelişebilirdiler. Auşev’in Đnguşetya’daki, Şaymiyev’in Tataristan’daki apardığı siyaset gibi zamanla bağımsızlıklarına gidebilirdiler. Tam tersi Rusya bugün Çeçen olayından diğer halklara karşı tehdit aracı olarak yararlanıyor. Bu Çeçen halkının hem kendisine zarar verdi hem de diğer halkların demokratik mücadelesinde korku yarattı. Birinci savaş sonrası kendi kişisel çıkarının peşinde koşan gruplar oluştu. Bunlar komşu halklar için tehlike kaynağına çevrildiler. Örneğin Azerbaycan’dan giden tren durduruluyor haraç alıyorlardı. 62 Dağıstan tehlike altındaydı. Her an Çeçenler saldıracak diye bin korku vardı. Kuzey Kafkas’ın diğer halkları da öyle. Bu sebeple de bu savaşta Çeçenleri faal şekilde desteklemediler. Kafkasların geleceği meselesine gelince, bugün bizim hakkında en az konuştuğumuz konulardan biridir. Oysa Türk halkları için özellikle bölgede yaşadığına göre Azerbaycan için çok önemli meseledir. Kafkasya’da 80 kadar küçük millet, halk yaşıyor. Varsayalım Rusya çekildi gitti. Rusya artık döneminin sonunu yaşıyor. Bu şekilde daha fazla yaşayamaz. Tabii ki, çekip gidecek. Peki, Kafkasların geleceği ne olacak? Sadece Dağıstan’da 30’a kadar küçük millet, 5–10 kadar da büyük millet ebedi savaş yaşayacak değiller. Bugün Dağıstan’da Lezgiler, Avarlar, Darginler, Tabasaranlar vs. yaşıyor. Bu ülkede genel iletişim dili ne olmalıdır. Lokomotif millet hangisi olacak. Bu anlamda tüm Kafkas’ın hem tarihsel geleneklerine baktığımızda, hem de bugün burada yaşayan milletlerin etnik terkibine bakarsak Türkçe genel iletişim diline, Türkler ise aparıcı etnosa (yönlendirici kesim) çevrilmelidir. Bu bizim az konuştuğumuz meseledir. 1990–93 yılları arasında Azerbaycan’dan ayrılmak isteyen Lezgiler vardı bunların çoğuyla yaptığımız görüşmelerde alınan mesafeden sonra şimdi ters mekanizmanın çalıştığını görüyorum. Eskiden Azerbaycan’dan ayrılıp Rusya içinde Lezgiler olarak bir araya gelmeği planlıyordularsa şimdi Rusya’dan ayrılıp Azerbaycan içinde bir araya gelip özerk cumhuriyet kurmayı dile getiriyorlar. Kafkasya’daki halklar arasındaki anlaşmazlığın ortadan kaldırılması için dışardan bir gücün örneğin hepsini içine alacak federasyon şeklinde örgütlenmiş bir devlet oluşturulmalıdır. Orada aparıcı etnos gibi herhangi bir milletin lokomotifliği kabul edilmelidir. Bu da çok önemli olan meselelerden biridir. Çünkü ne Kafkas devletleri ne de dünya devletleri Rusya bölgeden gittiği taktirde nelerin olacağını bilmiyor. bugün Lezgiler güçlüdür Dağıstan’ı ezecek, Lezgiler güçlüdür Darginleri ezecek, Darginler güçlüdür Avarları,Avarlar güçlüdür...Ayrıca bu milletler kendileri de imparatorluğun esaretinden kurtulmuş oldukları için milli kururu aşacak şekilde 63 yetişmemişler. Milliyet oluşma aşamasındadırlar. Bu sebeple de bunlar birbirleriyle devamlı çatışma içerisindedirler. Dolayısıyla Kafkas yüzyıllarca sürecek kan çanağına çevrilebilir. Bunu önlemek için biz şimdiden orada aparıcı etnos meselesini cok ciddi şekilde düşünmeliyiz. __ Bu toplumlar Rusya’ya karşı milli mücadele veriyor. Bu şu demektir, ben Rus’la yaşamak istemiyorum. Biz ona sen gel Türk’le yaşa diyoruz. Biz ona Rus’un vermediği neyi vereceğiz ki ,o Rus’a karşı mücadele etsin sonra da gelip sizinle yaşayacağım desin.? Birincisi milletlerin bir araya toplanması için belli bağlar var. Kafkas halkları ile bizi tarihi geleneklerimiz birleştirir. Biz onlarla bin yıllarca beraber olmuşuz. Birbirimizi ezmemişiz. Onların milli haysiyetini taptamamışız, aşağılamamışız. Đkincisi, 17-18.yy’da V.Hugo Türkçeyi bilmekle Kafkas’ın tamamının dolaşılabileceğini yazıyordu. Üçüncüsü, Rusya ile bizi birleştiren çok az şey var. Burada din meselesi var, dil meselesi var, etnik kimlik meselesi var. Bizim geleneklerimiz, giyim kuşamımız, hayat tarzımız daha yakındır. Rusya bizim için iki şeyi ifade ediyor. Halklar hapishanesini ve Sovyet modelini. Biz şimdilik birinden kurtuluyoruz. Sovyet’ten çıkmağa çalıştık, sonra ikinci aşamada halklar hapishanesinden çıkmak uğrunda mücadele devam etmektedir. Bu çerçevede neler vereceğimiz meselesine gelince çoğu kökümüzde var. Onlar kendileri alacaklar bunu. Bugün ben Kumuk’la görüşüp sohbet ediyorsam, o beni özü olarak görüyor. Eskiden Gürcü knyazları (hanlıkları) ile Gürcülerle Kafkas halklarının temasları çok olmuştur. Bizim Karabağ hanının kızı, şaire Natavan’ın eşi Lezgi idi. Milli özelliklerini koruyup saklayarak kaynayıp karışmışlardı. Hem Đslam dininin hem de ortak dilin etkisiyle, geleneklerin yakınlığıyla bu halklar bir arada güvenli bir şekilde yaşayabiliyorlardı. Rusya’nın aldığının ne olduğunu göz önünde tutalım ki biz onları almayalım. Onlar nasılsalar öyle de yaşayacaklar. Biz onların hiçbir şeyini almayalım ilkesi ile yaklaşıp yaşamalıyız. Rusya onların çok şeyini alıyordu. En 64 azından dilini aldı. Bugün örneğin Lezgi dilinde okul yok. Ama biz Lezgiye o hakkı verebiliriz. Lezgi kardeş buyur git kendi okulunu kur, ders de okut, gazete de yayınla. Elçibey’in milli azınlıkların hakları kararnamesi vardı. Bu Kararname etnik azınlıkların kendi dillerinde gazete yayınlamaya ve radyoda program yapmaya izin veriyordu. Bu mekanizma çalışıyordu. Bu da Dağıstan’da yaşayan halkların Azerbaycan’a ilgisini bir hayli artırmıştı. Buyurun, özerklik verelim, siyasi özerklik de verelim, hatta federasyonda oluşturabiliriz isterlerse Kuzey Kafkasya halkları ile. Birlikte yapılsın bunlar da müzakere olunabilir. Ben Türkçe dediğimde bunu Azerbaycanlı oluşumdan ileri geldiği düşünülmesin. Tarihi gerçeklik bu yöndedir. Bugün Türkçenin, Türk insanının burada aparıcı etnos gibi formalaşması gittikçe daha zaruri hal alıyor. ___ Bunun adı ne olmalı? Çeçenistan, Đnguşetya, Osetya ve diğerleri var. Bunların parlamentosu, Üniversitesi vesaire kurumları var. Ona gidip ne deyeceğim? Onun beni dinlemesine sebep ne? O faktör devlet olacak. Her biri kendi devletini devam ettirmek için, etnik çatışmaların olmaması için belli bir aşamada, bir süre geçtikten sonra AB benzeri bir birlik oluşturula bilinir: Kafkasya Birliği. Tabii ki, bunlar daha müzakere edilmelidir. Benim veya bir Lezgi’nin söylemesi ile olmuyor. Bunun birlikte müzakere edilmesi gerekir. Kendimizi savunma açısından bu gereklidir. Kendini koruma güdüsü onları böyle bir yapılanmaya gelmeğe zorlayacak. O güdü onların bir arenaya gelmeleri için zorlayacak. Bu ortam Kafkas Evi anlayışı olabilir. Zamanla hangi etnos güçlü ise, hangi devlet nüfuzlu ise, ise,kültürel bakımdan öne çıkmış ise ekonomisi güçlü o aparıcı etnos haline gelecek. Bu uzun süreli meseledir. Müzakere etmeğe değer. Ama şimdilik Kafkas’ta başlıca mesele Kafkas halklarının bir araya gelerek değişik adlar altında olabilir(Kafkasya Evi,Kafkasya Halkları Konfederasyonu,Kafkas Halkları Birliği) ,bir belge imzalasınlar ki,biz bölgedeki münakaşaları barış yoluyla çözüme kavuşturmağa taraftarız. Zorla bu münakaşalar çözülmeyecek. 65 ___ Ermenistan Karabağ’ı fiilen işgal etmiş durumda. Gürcistan içinde Ermeni bölgesi etkinleşti. Diğer taraftan bir Nahçıvan Azerbaycan koridoruna bile tahammül etmiyorlar. - Ermeni genişlemesini nasıl değerlendiriyorsunuz. Ben bu yakınlarda Tiflis’te bir konferansa katıldım. Bir de sunuş yaptım. Sunuşumda da söyledim, Kafkaslardaki problemlerin %50-%60’ı Rusya kaynaklıdır. Yani Ermenilerin buraya göçmesi, gelmesi, yerleştirilmesi önceden kurulmuş plan esasında gidiyor. Rusya bunlara burada her zaman destek verdi. Kafkaslardan Ruslar çekilip giderse Ermeni sorunu olmayacak. Azerbaycan için Ermeni sorunu olmayacak, Gürcistan için Ermeni sorunu olmayacak. Benim sunuşumu takiben Polonyalı bir araştırmacı yaptığı sunuşta Ermenilerin ne yapmak istediklerini anlamadığını söyledi. Dedi ki, ben Ermenilerin ne düşündüklerini anlamıyorum. Bunlar bir taraftan Gürcülerle uyuşmazlık içerisinde, diğer taraftan Azerbaycanlılarla çatışma halinde, diğer taraftan Türkiye ile . Đran’da da Türklerin ulusal uyanışı başlamış durumda. Zamanla tamamen tecrit olunacaklar. Neyi umut ediyorlar? Umut ettikleri bir tek Moskova var. Moskova’da yavaş – yavaş çekilip gidecek. Bölgede kalmasına imkân yok. Yani Moskova Çeçen savaşından sonra Kafkas’ta hiçbir şekilde kalamaz. Ya tüm Çeçenlerin kökü kesilmelidir ya da çekip gitmelidir. Rus – Çeçen bir arada yaşayamaz. Tabii ki, sadece Çeçen değil Đnguş’ta öyle, Osetin’de öyle, diğerleri de öyle. Bu anlamda Kafkas’tan Rusya gidince Ermeni meselesi çok asan (güzel)çözülebilecek. Ermeniler Ruslar buradan çekip gittikten sonra ya gerek önceki gibi sudan duru olmalılar ya da buradan çekip gitmeliler. __ Teşekkür ederim. Ağzınıza sağlık. A.Kerimov, RF’ de idari yapılanmanın çok başlılık itibariyle sorunları olduğu üzerinde dururken, RF’ da yeni idari yapılanma geliştirildi. Bu gelişme artan baş sayısının problemi artırma veya idareyi disipline etme yönünde mi etkili olacak, bunu 66 zaman gösterecektir. Baskı merkezi otoriteyi güçlendirecek mi, tepki ile mi karşılanacak? A.Kerimov, Kafkasya’da lokomotif gücün Azerbaycan olabileceği kanaatini taşıyanlardandır. Bu konuda bir hayli fikir eksersisi de var. Kendinden şahsen çok yararlandım. A. Kerimov’un Ermenilerin tahrik ve desteklenmesinden vazgeçilmesi halinde Kafkasya’da huzurun sağlanabileceği tezindeki görüşüne biz de katılıyoruz. Ancak bu nasıl sağlanabilir? Rusya Kafkasya’daki tarihi politikasını Ermeniler üzerine inşa etmiş iken, Rusya’nın Kafkasya üzerindeki iddialarından vazgeçmesi nasıl sağlanabilecektir? Enver Börüsoy, Kafkasya’da en fazla dolaşan, RF’nin diğer halkları ile aydınlar seviyesinde temasları olan ve uluslar arası ilişkileri yakından takip edebilen bir gazeteci dostumuzdur. Onunla da görüştük. Kuzey Kafkalarda olan mesele Hazar ve Karadeniz arasındaki bölgelerin Rusya’nın denetimimden çıkması problemidir. Stavropol vilayetinin dört milyon iki yüz bin olan nüfusunun %52’sini gayriRuslar oluşturmaktadır. Bunlar Kuzey Kafkas asıllı milletlerdir. Krasnadar, Astrahan, Molguburat vilayetlerinde de gayri – Rus nüfus artmaktadır. Gayri - Rus nüfusun buralara yönelmesinin altında yatan sebep bu toprakların tarihten bu Kuzey Kafkasya kökenli milletlerin olmasıdır. Đki yüz seneden beridir ki Ruslar, bu halkları dağlara doğru çekilmeye zorlamış ve düzlüklere Rusları yerleştirmişler. Rusların gelmesi ile Ruslaştırma siyaseti gütmüşler. Ruslaştırma ile beraber Hıristiyanlaştırma da yapılmıştır. Kuzey Kafkasya’nın tüm cumhuriyetlerinde, Dağıstan’da, Adıge’de, Kabardin – Balkar’da, Karaçay – Çerkes’te ,Đnguşetiya’da, Çeçenistan’da, Kuzey Osetya’da toplumun nüfusu hızla artmaktadır. Nüfusun hızlı artışında iki sebep var. Birincisi milletlerin milli düşünceye sahip olması, diğeri ise Đslam dininin güçlenmesidir. Đslam dininin güçlenmesi kendisini insanların alkolden uzaklaşmasında yani sarhoşluk hâllarının azalmasında, Rus kültüründen uzaklaşmada yani etnik bilinçlerinin güçlenmesinde ve nüfusun artmasında kendini gösteriyor. Bu 67 paralel olarak kendi cumhuriyetleri içinde ciddi sosyo – ekonomik problemlerle karşı karşıdırlar. Bunun da iki sebebi var. Her şeyden önce Rusya Federasyonunun merkezi bütçesinden bu cumhuriyetlere veya federal bakanlıkların bu cumhuriyetlerdeki teşkilatlarına ayrılan ödeneklerin oldukça az olması, diğer taraftan ise eski SSCB’den kalan bürokrasinin kurduğu rüşvet ve yolsuzluk düzenidir. Örneğin Dağıstan’ın devlet bütçesinin en az %50’si Dağıstan Devlet Şurasının Başkanı Ali Magemedov’un oğlu Ruslan’ın Moskova’daki özel bankasındaki hesaba kendi harcamaları için yatırılıyor. Diğer cumhuriyetlerde de benzeri gündem var. Bu halklar da yaşaya bilmek için komşu bölgelere gitmek zorunda kalıyorlar. Krasnadar’ın nüfusu üç milyondur. Bunun %48’ni Müslüman halklar oluşturuyor. Stavropol ve Krasnadar gibi bölgelerde artık yüzlerle Müslüman köyleri oluşmuştur. Rusya Federasyonu Göçmen Đdaresi’nin ve Rusya Federasyonu Milletlerle Đş Bakanlığının verdiği bilgiye göre sadece Stavropol Vilayetinde 1991–1999 arasında 127 camii inşa edilip. Bu sayı her sene gittikçe artmaktadır. Aynı durum Krasnadar için de geçerlidir. Diğer taraftan Kafkasya halkları arasında birlik ve bütünlük anlayışı yerleşmektedir. Eskiden Rusya Federasyonu(RF) Gizli Servisi aşırı milliyetçilik işini gündeme getirmekle Çerkeslerle Karaçaylar arasında, Đnguşlarla Çeçenler arasında, Dağıstan’daki Kumuklarla Avarlar arasında, Avarlarla Lezgiler arasında, Lezgilerle Darginler arasında, Darginlerle Laklar arasında bölücü siyaset uyguluyordu. Ama son zamanlarda RF daha çok Kafkasya milleti adlandırmasını kullanıyor. RF’nin özellikle Moskova’da ve diğer vilayetlerinde yaşayan Kafkasya kökenlilerin özel olarak memurluktan, ekonomiden, bankacılıktan, fabrikalardan dışlanması bunların kendi memleketlerine dönmesini sağlıyor. Bunlar yüksek eğitim görmüş insanlardır. Geri gelenler Kafkasya adlı ortak bir anlayışta bir araya gelmektedirler. Örneğin Adıge Cumhuriyetinde Adıgeler toplumun %22’ni oluşturuyor.%78 diğer halklardır. Diğerlerin içinde en fazla Ruslar olup yaklaşık genel nüfusun %60’nı oluşturmaktadır. Ama tüm devlet düzeni, polis, güvenlik, savunma işleri tamamen Adıgelerin elindedir. Son Çeçen savaşında Adıge Cumhuriyeti Çeçenlere göçmen statüsü verdi. Ama 68 Çeçenistan’dan göçen Ruslara aynı hakkı tanımayarak açıkça “sizin kendi vatanınız var,topraklarınız var,kendi topraklarınıza gidin. Burası Kafkasyadır.”dediler. Çeçenistan Cumhurbaşkanı Aslan Meşedovun Adıge Cumhuriyeti özel temsilcisini Cumhurbaşkanlığında Milletlerle Đş Bölüm Müdürü görevine getirdiler. Adıge Cumhurbaşkanı Aslan Carimov kendi köyünde Şamil Basayev’in özel temsilcisine üzerinde Çeçenistan’ın bayrağının dalgalandığı üç katlı bir büro verdi. Rus basını da bu sebeple Aslan Carimovu hedef alan yazılar yayınlamağa başladı. Yüksek okullardan Rusları dışlamışlar. Artık öğretmenler, görevliler adı gelir. Kuzey Kafkasya konusunda Rusya’nın korktuğu nedir? Karadeniz’in kuzeyi Ukrayna adıyla Rusun denetiminden çıkmış. Karadeniz’in doğusunun bir kısmı Gürcistan adıyla Rusya’nın denetiminden çıkmış.Kalmış küçük toprak alanı:Novorosisk Adler , Soçi. Soçi ve Adler liman işleri için verimli değil. Denizin altı tamamen kayalıklardır. Küçük bir Novorosiysk kalıyor. Dünyaya açılması için diğer yolu Kuzey denizidir ve Japon sınırındadır. Bu sebeple de Karadeniz’i elinde tutmak için Çeçen Savaşını gündeme getirdi. A.Mashadov bir buçuk yıl önce dünya devletlerine, dünya birliklerine RF’nin savaş hazırlıkları yaptığı yönünde çağrıda bulunmuş. Bu vilayetlerde asker sayısı şu kadar, silah sayısı şu kadar diye. Savaşı başlatmak için de Vahabiliği kullandılar. Kendim tanık olduğum için söylüyorum, Vahabiliğin iki kolu var. Biri ĐngilizVahabiliği, diğeri ise RusVahabiliği. Rus Vahabiliği eskiden SSCB’de çalışan Arapların oluşturduğu bir sistemdir. Neden? Bunlar kimlerdir? Eskiden SSCB’de eğitim almış ve KGB’ye çalışan Araplardır. SSCB’nin dağılmasıyla işsiz kalmışlar. Arap Vahabiliği adıyla Kafkaslara, Orta Asya’ya, Volga boyuna, Đdil Boyuna getirip yerleştiriyorlar.1999 Ağustos ve Eylülünde Dağıstan’daVahabiliği gündeme getirmekle Đslam anlayışının ikiye bölünmesi sağlandı. Biri Dağıstan’da Đslamiyet’e hizmet eden geleneksel, tarihsel Đslam anlayışı bir diğeri ise yeni yapılanmakta olan Vahabilik. Vahabiliğe RF daha fazla destek vermekle Dağıstan’la Çeçenistan arasında büyük bir savaşı gündeme getirdi. 69 Bunun arkasında ileride Çeçenistan’la yapacağı savaşta Dağıstan halkının Çeçenistana destek vermemesi yatıyordu. 1994–96 savaşında Çeçen halkına en fazla desteği Dağıstan halkları vermişti. Đkinci savaşta ise artık Kuzey Kafkasya halkları, özellikle Çerkesler, Karaçaylar, destekleyen askeri rahmetli birlikler(eski Zviad Gamsahurdiya’nı Gürcistan Başkanı Zviad Gamsahurdiya’nın başkanlık döneminin özel bir alayı var. Gamsahurdiyacılar olarak tanımlanıyorlar. Çok iyi savaşıyorlar.),sonra Volga boyu Tatarlar, Orta Asya’dan, özellikle Özbekler ve Kazaklar(şu anda Rusya aleyhine en fazla savaşı bunlar veriyor) destek verdiler. Ukrayna halkı ile Ruslar arasında tarihten gelen bir tartışma var. Ukrayna’nın batısında Ukrayna Milliyetçi Gizli Ordusu var. O ordunun da desteği var. Profesyonel askerlerden oluşan bir ordudur. Hatta Ukrayna’nın başkenti Kiev’de, Lıvov ve Odessa şehirlerinde halktan Çeçenistan’a destek verilmesi adına ajanslar,araştırma merkezleri ve bir ay önce Ukrayna –Çeçenistan Birlik Partisi kuruldu. Đdil –Ural tarafından da savaşanlar var. Hattab’la ,Şamil Basayev’le ve Ruslan Girayev’le beraberdirler (savaşı bu üç komutan yürütüyor). ___ Moskova’nın merkezi idareyi güçlendirme gibi yeni bir politikası var mı? Var ise o nasıl yansıdı Rusya halklarına. Cumhuriyet ve vilayetlerin RF Anayasasına uygun birtakım hakları var. Özel fabrikalar kurabilmek gibi, toprağın halka verilmesi gibi, halktan yığılan vergilerin özel bankalar aracılığı ile diğer 1faaliyetlere yöneltilmesi, diş ülkelerle ve yabancı işadamlarıyla doğrudan doğruya ilişki kurulması gibi. Putin iktidara gelince bu haklarını ellerinden almak için bir proje hazırlayıp Federasyon Şurasına sundu. Bu 1999 Mayısında oldu. Federasyon Şurasında Tataristan’ın Cumhurbaşkanı Şaymiyev ve Başkurdstan’ın Cumhurbaşkanı Murtaza Rahimov bu projeye karşı çıktılar. Daha sonra Eylül ayında Đnguşetiya’nın Cumhurbaşkanı Ruslan Auşev,daha sonra Ekim ayında Kuzey Osetya’nın Cumhurbaşkanı Aleksandr bu öneriye karşı olduğunu belirtti.2000 Mart seçimlerinden sonra iki kez bu meseleni gündeme 70 getirmiş. Vilayet ve cumhuriyetlerin sahip oldukları hakların %50’sinin merkeze geri verilmesini istiyor. Geçen hafta Altay Cumhuriyeti parlamentosu yeni bir karar kabul etmiş. Bu karara göre federal kurum ve kuruluşların Altay Cumhuriyetine herhangi düzeyde olursa olsun memur atama yetkisi yoktur. Đster savcı olsun ister hakim. çıkardıkları Altay’da tüzel mevzuat metinlerden Altay oluşur. yetkili RF organlarının Devlet Duması, Federasyon Şurası buna itiraz etti. Hakasya Cumhuriyetinde de yeni bir fikir gelişmektedir. Bu yılın Eylül veya Kasım ayında Hakas halkının yeni ulusal kongresi olacaktır. Bu kongrede görüşülecek başlıca mesele Hakas halkının Đslam dinini resmi olarak kabul etmesidir. SSCB dağıldıktan sonra Hakasya’ya Çin’den Budizm’in yaygınlaştırılması için önemli baskılar var. Diğer taraftan RF Kiliseler idaresinin halkın Hıristiyanlaştırılması için baskıları var. Bundan kurtulmak için Đslam’a geçmeğe karar verecekler. Bu konuda Kazakistan’ın dini yöneticileri ,Tatarstan’ın dini yöneticileri Başkurdistan’ın dini yöneticileri aktif olarak çalışmaktadırlar. Tanrı nasip ederse ben de katılacağım söz konusu toplantıya. Orada altı makalem yayınlandı. Dünya Türklerinin %90’ı Müslüman’dır. Hepimiz Türk olmakla beraber aynı dine hizmet etmeliyiz. Zaman değişir. Zamanın talepleri var. Bu taleplerin gerçekleşmesine ihtiyaç var. Hiç kimse bize gün ağlamayacak. RF’nin diğer vilayetlerinde de durum pekiyi değil. Her vilayetin valisi bir mafya demek. Her mafyanın liderinin sadece valilik değil bölgede bulunan tüm kamu kurum ve kuruluşları (savcılık, polis, banka, vergi dairesi, gümrük birimi ve s.),yargı birimleri de kontrolündedir. Bu mafyanın iki gücü var. Birincisi yasal devlet birimlerinin(memurların, polisin )gücü, diğeri ise rahatlıkla cinayet yapacak güçlerdir. Bu sebeple de ister Moskova’dan olsun, ister diğer cumhuriyetlerden olsun hiçbir şey yaptıramıyorlar. RF’nin önemli petrol kaynakları var. Her yıl 135 milyon tondan fazla petrol ihraç edilir. Özellikle Japon sınırına doğru olan bölgelerde, Beyaz Rusya ve Ukrayna ile olan sınır bölgelerinde. Bu petrolün üzerinde büyük bir çekişme var. Bu 71 çekişmede cumhurbaşkanının, valilerin özel payları var. Eğer payını almazsa o petrolü ihraç etmeye kimsenin gücü yetmez. Putin Çeçenistan savaşını başlatmakla RF’ni ağır şartlar altına sokmuştur. 27 Temmuz’dan(genellikle bunun tarihi yanlışlıkla Eylül 1999 olarak gösterilir) Çeçen savaşı ikinci kez başlatıldığından bugüne kadar RF’nin savaş uçakları bombalama yapmak için 8000’den fazla uçuş yapmışlar. Bir uçağın bir defa bu amaçla sefer etmesinin maliyeti ABD’de 800.000 ABD dolarıdır. Ama RF’de 300.000 ABD dolarıdır. 8000 defadan fazla uçuş yaptığını düşündüğümüzde 2.400.000.000.ABD doları bunun eder. Rusya Daha için sonra, maliyeti Çeçnistan’ın yüzölçümü 17000 km2’dir. Bu alana 8000’den fazla bombalama yapmak üzere uçuş yapılıyor,160.000asker sürülüyor ve sınır boyunca 140.000 asker yerleştiriliyor ama bütün bunlara rağmen Rusya ciddi kayıplar veriyor. Aslan Mashadov sivil halktan kaybı azaltmak için savaş başlar başlamaz ülkeden çıkmalarını sağladı. Yalnız askerler kaldı. Çeçen askeri ile Rus askeri yüz yüze geldi. Amaç dalga dalga dağlara çekilerek Ruslara kayıplar verdirmekti. Çeçenlerin hedefi Rusların can ve mal kaybın artırmaktı. ___ Ama Çeçenler de sıfıra iniyor. Ülkede genç kalmadı. Halk bağımsızlığı için mücadele eder. ___ Bağımsızlığı yaşayacak adam kalmadı ki! Savaşanların %50’si Çeçenlere destek için gelmiş diğer milletlerdir. Savaşın süresini uzatarak RF’nin parasal açıdan sıkıntıya girmesi isteniyordu. Şimdi RF’nin bütçesi bomboş. Uluslar arası kuruluşların Rusya’ya verilecek kredilerin durdurulması yönünde kararları var. Putin son bir ay içinde kendi temsilcilerini barışma isteği ile Çeçenistan’a gönderiyor. Barış görüşmeleri ile RF’nin hedeflediği iki şey var. Birincisi zaman kazanmak ve dünya finans kuruluşlarından kredi alabilmek. Diğeri ise Afganistan formülünü uygulamak. 1979’dan 1989’a kadar on yıl SSCB Afganistan’la savaş yaptı.1989’dan sonra Afganistan’dan çıktıktan sonra Afganistan’da 72 on yıldan fazladır iç savaş sürüyor. Đşte Çeçen halkının içinde iki siyasi akım vardır: Mashadov liderliğinde laik devlet kurmak isteyenler, Zelimhan Yandarbiyev’in lideri olduğu şeriatçı devlet kurmak isteyenler. Z.Yandarbiyev Kafkasya Halkları Konfederasyonu Partisinin başkanlığını yürütüyor. Fikir ayrılıkları olsa da Çeçen halkı mücadelede birdir. Mücadele konusunda ayrılıklar yoktur. ___ Çeçenistan’a Vahabiliğin girdiği iddiası ne derecede doğrudur? Ruslar yaklaşık 500 yıldır Çeçen halkını Ruslaştıramamış. Đki günün içinde (tarih açısından iki gündür) Araplar nasıl onları Vahabileştirsin? Böyle bir şey yok sadece Vahabilerden alınan maddi destekler var. Maddi desteğin arkasında petrolle ilgili oyun var. Kafkaslarda uzun sürecek savaş Hazar denizi boyunca stratejik enerji kaynaklarını kullanımını engelleyecek. Kazakistan’ın petrolü, Türkmenistan’ın petrolü, Azerbaycan’ın petrolü dünya pazarına çıkamayacak ve böylece Arap petrolü işleyecek, para edecek. Suudi Arabistan ve diğer zengin vahabi şeyhleri destek veriyor. ___Az önce Vahabileri ikiye ayırdınız. KGB’ nin elinde olan ve gerçek Vahabiler diye, bu konuyu biraz açar mısınız? Rusya Đslam aleyhine faaliyetini güçlendirmek istediği zaman bu Vahabi ajanları kendi lehine kullanır. Örneğin Nadirşah Haçalayev adında birisi var. Dağıstan’da kötü davranışlarda bulundu. Kendisi RF Müslümanları Birliği Teşkilatı’nın lideri idi. Aynı zamanda RF ona destek veriyordu ve Duma’nın üyesi idi.1996-97yılları arasında Çeçenistan’a sığındı. Çeçenlerin içine bir Đslam lideri gibi gelmişti. Ama Çeçenlerin içinde olup bitenleri RF’ye aktarıyormuş. Dağıstan’dakı savaşı başlatan oydu. Çeçenistan halkıyla Dağıstan halklarının arasını açtı. Daha sonra Moskova’ya kaçtı ve halen bugüne kimi saklanıyor. __ Çeçenlerin Dağıstan’a girdiği doğru değil mi? 73 Hayır. Orada savaşan Dağıstan Đslam Ordusu Teşkilatıdır. Peki, neden yapıyor? 33 aile Dağıstan’ı yönetiyor. RF orada hiçbir şey yönetmiyor. Dağıstan’da 33 millet var. Her milletten biri RF istihbaratına zenginleşmişler. çalışıyor. Devlet Zenginleşmekle göz yummuş beraber bunlarda durumları kendi milletinin yöneticisi olmaya çevrilmiş. Halkın ise yaşam koşulları çok kötüdür. Bu durumdaki halk ne yapmalıdır? Đslam’a yöneliyor. Đslam da farklı dilleri konuşan halkları birleştiren ideoloji haline geliyor. Eskiden komünizm vardı. Bugün komünist sistem yok. Ne yapılabilirse yalnız Đslam dini yapabilir. __ Orada gayri – Müslimler de var. Hayır, yoktur. Çok az var. __ Osetlerin bir kısmı... Osetler Dağıstan’a bağlı değiller. Kuzey Osetya’da toplam nüfusun %30’u Müslüman’dır.%70’i Hıristiyan’dır. Ama nasıl Hıristiyan’dır? Yalnız şehirlerde Hıristiyan’dır, köylerde ise halk inançlarına dayanan inançlar taşıyorlar. Şaman inancı gibi. Kuzey Osetya’nın başkenti Vladikavkaz şehrinde bir camii var. Kuzey Kafkas’ın en güzel camicisidir. 1902’de Azerbaycanlı zenginlerden Şemsi Esedullayev tarafından yaptırılmıştır. SSCB zamanında dahi dokunmamışlar. Çok güzel mimari bir abidedir. __ Ermeniler Kafkasya’daki bu gelişmeye nasıl bakıyor? Ermenilerin yaptıkları RF ile işbirliğinden yararlanmaktır. Ermenistan’da durum çok ağırdır. Nisan’ın sonu Mayısın ortalarına kadar Ermenistan’da iktidar değişikliği beklenir. Ermenistan Sosyal Araştırma Merkezinin verdiği bilgidir. Son yıllar Ermenistan’dan resmi olarak 900 bin yurttaş ülkeni bir daha dönmemek üzere terk etmiştir. Özellikle gittikleri devletler sırasıyla Arjantin ,Bolivya,Nikaragua,Şili,Güney Afrika Cumhuriyeti ve 74 Rusya Federasyonu’dur. Yakın zaman içinde daha 500–700 bin arasında yurttaşın ülkeni terk edeceği bekleniyor. Diğer taraftan Ermenistan’da birbiriyle mücadele eden dört güç merkezi var: cumhurbaşkanlığı, buna karşı olan parlamento ve başbakanlık, eski cumhurbaşkanı L.Terpetrosyan’ın sahip olduğu kuvvetler, askeri birlikler ve Karabağ savaşına katılanlar. Bu dört güç birbiri ile mücadele halindedir. __Karabağ’daki Ermeniler ve Gürcistan’ın güneyindeki Ermenilerden göç olmuyormuş, diğerlerinden oluyormuş? ne dersiniz. Hayır, yanlış. Gürcistan’da 9 Nisan’da cumhurbaşkanlığı seçimleri oldu. Gürcistan’da yaşayan Ermeniler hiçbir adaya oy vermediler. Gürcüler Ermeniler aleyhinde düşünmeğe başlamışlar. Đster Gürcü muhalefeti ister Gürcü iktidarı. Đster solcu olsun ister sağcı ister merkezci olsun bu durumdan rahatsızlar. Ama Azerbaycan Türkleri %100 cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılıp oy kullandılar.%80’i Eduard Şevardnadze’ye oy verdi. Seçim sonuçları ile ilgilendim elde ettiğim bilgi budur. __ Ermeni bölgesine Gürcistan Cumhurbaşkanı dahi giremiyormuş? Rusya-Gürcistan anlaşması gereğince bu yılın sonuna kadar Gürcistan’da bulunan Rus askeri üsleri boşaltılacak. Bundan sonra girebilecek. __ Gürcistan Ermenilerine dışardan çok para giriyormuş. Evet, dışardan para giriyor. Özellikle Acarıstan’dan. Cavah bölgesinde Rus askeri üssü var. Onlar Acarıstan’ın Başkanı A.Abaşidze’ye istihbarat, silah, mafya, asker gibi değişik konularda destek veriyorlar. Abaşidze de onların ekonomik faaliyetine olanak tanıyor. Böylece Ermeniler karlı çıkıyor. Ermeniler kara borsada silah ticareti yapıyorlar. __ Avrupa’dan da gelen paralar varmış? 75 Zürih’te Dünya Kiliseleri Birliği var. Kafkasya ve Ortadoğu bölüm başkanı Arikyan soyadlı ermenidir. Onun oluşturduğu bir sıra kuruluş var. Bu kuruluşlardan 38’i Azerbaycan’da halkı Hıristiyanlaştırmak adına çalışıyor. Milliyetleri Đsveç, Đngiliz, Alman vs. ama Hıristiyan. Para kazanmak isteyen bir Alman yurttaşı proje hazırlayarak Kiliseler Şurasına başvuruyor. Onlar onayladıktan sonra para veriyorlar. Eğer %50’si kişisel harcamalarına gidiyorsa da yeni projeler alabilmek için diğer %50’nin hesabını vermelidir. __ Ahıska Türklerinin yerine yerleştirilen Ermenilerden göçler başlamış. Orayı boşaltıyorlarmış. 2000 sonuna kadar Gürcistan’dan RF askeri birlikleri çıkmalıdır. Artık Vaziyana’dan çıkmış. Gürcistan’daki en büyük askeri üs bu idi. Tiflis yakınlığındaki Vaziyana şehrindeydi. Cavah bölgesinden de çıkmaya hazırlanıyorlar. Şunu söyleye bilirim ki, Rus ordusu tamamen çıkarsa Gürcistan tamamen Türkleşecek. __ SSCB dağıldı, peşinden savaş yaşandı. Bunlar Rusya’da halkın ruh haline nasıl yansıdı. Đzleyebildiğim kadarıyla birtakım problemler ortaya çıkıyor. 200 bini subay olmak kaydıyla bir milyon SSCB askeri Almanya’dan çıkarıldı. Geri gelen subay hiçbir şeyinin olmadığını anladı. Devlet ev vereceğini söyledi. Ama bugüne kadar kimseye ev verilmiş değil. Diğer bir konu RF’nin resmi bildirisinde yer alan rakam var. 500 bin Rus kızı kapitalist devletlerinde (Türkiye’de, Avrupa’da, Arap devletlerinde) çalışmak üzere bulunuyor. Kız milletin doğar karnıdır. Rusya’da bu yoktur. Diğer taraftan Rusya Đçişleri Bakanlığının yayınladığı bildiriye göre RF’de hapishanelerdeki insan sayısı beş milyondur. Bunların %50’si alkolik ve alkollü iken suç işlemiş kişilerdir. Bir diğer problem halkın ekonomik durumunun çok kötü olmasıdır. Evlilik 76 yapamıyorlar. En zengin olanları Moskova ve S.Peretsburg’ta oturuyorlar. Diğer vilayetlerde halkın durumu çok kötüdür. __ Slav cumhuriyetleri Rusya ile gelecek ilişkilerini nasıl görüyorlar? Beyaz Rusya’nın Devlet Başkanı yalnız kendi geleceğini garantilemek için zorunlu olarak Slav birliğine önem verir. Ama bir şey daha var. Örneğin dünyada dört Đngiliz devleti va1r:Đngiltere, ABD, Yeni Zelanda, Avusturalya. Ama bunlar hiçbir zaman dördümüz bir devlet olalım demiyorlar. Birbirlerine ister kültürel ister ekonomik destekleri var. Dünyanın yeni koşulları var. Yugoslavya nasıl gelip RF ile bir devlet olabilir? Yalnız birlik ve beraberlik içinde faaliyetleri olabilir. Ama bir devlet şeklinde birleşmeleri ihtimali doğru değildir. Ukrayna neden birleşmiyor? Ruslar Ortodoks kilisesine bağlıdır.Ama Ukraynalıların %60’ı Katolik kilisesine bağlıdır. Kiliseler arasında yıllardan beri süregelen tartışmalar vardır. Kazakistan yönetimi Kazakistan’ın kuzeyinde Rus devleti kurmak isteyen parti başkanını hapis ettirdi. Sen devletin içinde bölücülük yapıyorsun, senin tüm haklarını vermişim, Rusça okulunuz var, Rusça tiyatronuz var, Rusça kitaplarınız basılıyor, Rusça gazeteleriniz yayınlanıyor, Rusça televizyonunuz var. Nursultan Nazarbayev bunu yaptı. Ben Kazakistan’da Nazarbayev’e destek olan, 1991’de bir makale yayınladım: Nursultan Nazarbayev Gerçekten Kazakistan’ın Sultanıdır. RF altı vilayetin kendisine bağlamasını istiyordu. Her bir vilayetin yüzölçümü bizim Kuzey Azerbaycan’dan dört defa büyüktür. Nazarbayev’in bugün bir görevi var “Kazakistan’ın toprak bütünlüğünü korumak”. Nazarbayev bunu bin tür oyunla çok iyi yapıyor. Toprak bütünlüğünü korumak adına kim karşısına çıkarsa hapis ediyor, terör ediyor, ne ederse eder bunu engeller. Nazarbayeve Rus yanlısı diyorlar. Değil. Kazakistan’ın petrollerini dünya pazarlarına çıkarmak için iki yolu var. Rusya üzerinden ve Çin üzerinden. Bu durumdan kurtarmak için zirve toplantısından 77 bir gün önce Azerbaycan’a gelip H.Aliyev’le anlaşma imzaladı. “Ben petrolümü Kafkaslardan geçirmek istiyorum”. On tane anlaşma imzalandı. __ Bu gelişmeler ışığında ABD’yi nasıl değerlendiriyorsunuz ? ABD her zaman bize sevgi gösterse de arkasında hıyanet var.ABD için önemli olan buradan parasını nasıl kazanacağıdır. Onun için demokrasi mi var, diktatörlük mü var fark etmez. Solcu mu, sağcı mı,dinci mi,merkezci mi oturmuş iktidarda onun için fark etmez. ABD’nin tek ilgili olduğu parasını nasıl kazanacağıdır. __ Peki Đran’ı nasıl değerlendiriyorsunuz. Bizim Đran’a yönelik faaliyetimizde kendi milli stratejimizi henüz belirlememişiz. Siyasal, kültürel, ekonomik, dinsel konularda hedeflerimizi belirlemeliyiz. Azerbaycan Cumhuriyeti’nin hiçbir konuda devlet stratejisi, enstitülerin, partilerin, siyasi güçlerin hiçbirinin stratejik programı yoktur. Azerbaycan’ın temel problemi budur. Önce bilimsel olarak öğrenmeli, öğrendiklerimizi, yaptıklarımızı, araştırmalarımızı halkın düşüncesine getirmeli. Buranın problemi budur. __ Kafkasya’daki gelişmeler Rus Kafkas ilişkileri Đran’a nasıl yansıyor? Đslam Devletleri Konferansı’nın bugün lideri Đran’dır. Đran Moskova’ya Çeçenistan konusunda destek verdi. “ Çeçenistan Rusya’nın iç problemidir”dedi. Açıklamalarında, Kafkasya’daki Ruslaştırma politikalarına, Đslamiyet adına yapılan siyasi faaliyetlere, Rusların halklar arası ihtilaf politikalarına, Kafkas halkları arası etnik dayanışmaya, etnik kimliklerin pekişmesine yönelik girişimlere, Arap ve KGB Vahabiliğinin amaç ve mahiyetine, Ukrayna, Rusya ihtilafına, RF’de oluşturulan yedi bölgeli yönetimin geçmişine, Altay ve Hakasya bölgesindeki gelişmelere, Mafya ile RF devletinin idari kademeleri arasındaki ilişkilere, Çeçen savaşının RF’ ye 78 maliyetine, Batı finans kaynaklarının RF’ ye yaptıkları mali desteğe, Çeçenistan’daki ileriye matuf gelişmelere, Arap Vahabiliğinin bölgedeki ekonomik çıkarlarına, Çeçenistan’ın Dağıstan’a müdahalesinin iç yüzüne, Komünist ideolojiden boşalan yerin Đslam ideoloji tarafından doldurulmak istenildiğine, Kuzey Kafkasya’daki dini dağılmaya, Ermenistan’da beklenen yönetim değişikliği ve yaşanmakta olan göçe, Ermenistan devlet yönetimindeki ihtilaflı kesimlere, Gürcistan’daki “Gürcü-Ermeni” ihtilafına, Gürcistan’dan çekilmekte olan Rus askeri birliklerine, Acara Ermeni ilişkilerine, Rus aile yapısında çöküntü – sosyal ve ekonomik bunalıma, Slav ittifakının gerçek yüzüne, Kuzey Kazakistan’da kurulmak istenilen Rus devletine dair bilgi vermektedir. Bu açıklamalardan bir kısmının üzerinde durmak istiyorum. Uluslar arası kuruluşlar RF ve Putin’e maddi yardım yapmıyor mu? Kimler hangi amaçla yapıyorlar? AB’nin yaptığı yardım, RF’nu ciddi bir muhatapla görmek istiyor, şeklinde yansıtılıyor. Almanya’nın AB ile RF arasındaki dayanışmaya özel bir tavrı ne zaman olacak, diye tartışılıyor. ABD’nin RF konusunda ekonomik desteği olacak ise yeni bir Marşal yardımı dönemi mi yaşanacak? Deniliyor. Neresinden bakılırsa bakılsın Türkiye Cumhuriyeti’nin bu ihalede taşeronluğu dahi yapamadığı ortaya çıkıyor. Bize göre, Türkiye Cumhuriyeti, ABD’nin Kafkasya öncelikli yeni ihalelerine kendini hazırlamalıdır. Diğer taraftan bölgedeki muhtemelen Đslam inisiyatifinde ise, R.F ve bu arada Putin’in desteklendiğini de söylenilmektedir. Buna bağlı olarak abartılı bir tehdidi varmış intibasının bırakılmasında da kasıt aranmaktadır. RF hakikaten, Çeçenistan’da Afganistan formülünü mü uygulamıştır. Sonuçları aynıyı andıran bu iki olayın planlanarak bu noktaya getirildiklerini sanmıyoruz. Zira SSCB Afganistan’a, kendisi çekildikten sonra Afganistan’da iç savaş başlasın diye girmemişti. RF’de Çeçenistan’ı bitmeyen bir iç savaşa sokmakla hangi stratejik hedefine varmış olabilir ki? Arap Vahabiliğinin Đslam adına Kuzey Kafkasya’ya getirip Çeçenistan’da bunalım yaratıp dünya petrol piyasasına hâkimiyet itibariyle ekonomik çıkarlar planlamış olabileceğine de fazla katılmak mümkün değildir. Zira Rus –Çeçen savaşının sonucunu ve RF’deki yönetim değişikliğini, Vahabiliğin Kafkasya’ya girmeye başladığı dönemde tahmin etmiş olması mümkün değildi. Vahabi merkezlerin bu bölgedeki 79 petrole dayalı ekonomik çıkarlarının izahı yapılabilir. Ancak Çeçen Savaşının devamı ile bu çıkarların izahı bize göre çok zordur. Kuzey Osetya’daki %70’i bulan Hıristiyanlığın Şaman/ Kam/Göktengri inanç sisteminin üzerine inşa edilmiş olması tespiti bizim için çok önemlidir. Hıristiyan misyonerliğinin kol gezdiği çağımızda, Đslam’ı Vahabi olan olmayan diye bölen Arapların kulakları çınlasın. Rejim ihraç etmek için yola çıkan Đran’ın da öyle. Ya Tokyo’ya cami yaptırmaya kalkan Türkiye Cumhuriyeti’ne ne demeli. Halk inançları ile ilgilenen bir halk bilimci olarak biz misyonumuzu oynamaya daima hazırız. Gürcistan Ermenileri ve Gürcüleri ile Türkiye aydınının Azerbaycan aydını ile dayanışmaya girerek derhal bir diyalog kurmalıdır. Aksi halde bölgede yerleşmeye başlayan batı emperyalizmi Ruslardan boşalacak yeri doldurunca biz Türklere yine slogan atmak kalacak. E. Börüsoy’un Acaralar ile ilgili tespiti bizim için çok anlamlı olmuştur. Hıristiyan Gürcüler, Hıristiyan Ermenilere rağmen Müslüman Türklerle işbirliğini seçerken, Müslüman Acaralılar, Hıristiyan Gürcülerle ihtilaf ve Müslüman Türklerle ittifak halinde iken, Acara –Ermeni ittifakı iddiası bizim için sürpriz olmuştur. Türk Dünyasında özellikle Azerbaycan’da ciddi bir Hıristiyan misyoner ligi vardır. Ancak bu faaliyetin arkasında Ermeni organizasyonlarının Ermeni çıkarları için yer almış olmaları da çok önemli bir tespittir. “Rus ordularının Gürcistan’dan çıkmalarından sonra, Gürcistan’ın tamamen Türkleşeceği” fikri ve rüyası benim şahsen şiarım değildir. Rusların Türkleri Slavlaştırma girişimlerine tepki gösterirken Gürcülerin Türkleşmelerini savunursam kendime saygım kalmaz. Neden Türkleşsinler ki, bu kime ne kazandırır? Türklüğün buna ihtiyacı yoktur. Sayın E. Börüsoy’un kastettiği, bir milletin asimilasyonu değil, bölge halklarının daha demokratik katılımı ile hayata geçirilen bir yönetimdir. Ona biz de varız. Türk halklarının inanç yapılarına fazla müdahale edilmesi, Türklüğü Đslam ortak paydasında toplama fikri ise çok iyi düşünülmesi, hesabının iyi yapılması gereken bir meseledir. 80 Karapapak Türkleri arasında Đran’ın pek cazibesinin olmadığını gözledim. “1992 yılında Đran bölgeden 14.000 genç götürüp Kum da din adamı olarak yetiştirmiş Gürcistan’ın en güçlü malları Đran’da yetiştirmiş. Bölge din görevlisi ihtiyacını Bakü’deki Đlahiyat Fakültesi ve Gürcistan’daki medreselerde yetiştiriyor.” Tarzındaki açıklamaları da pek anlayamadım. Gürcistan’daki müslüman köyü 100 civarındadır. Belki Acaristan’da din görevlilerini Đran’dan temin ediyordur. Ayrıca Karapapaklar kendi ifadelerine göre Sünni Müslümanlardır. Kum ise Şii din eğitim merkezi olarak bilinir. Her şeye rağmen 14.000 rakam bize göre çok abartılıdır. Ayrıca Türkiye’den cemaat faaliyetlerinin bir uzantısı olarak “dershaneler” açılmış. Tanıştığım bir genç bu okullarda ilk dini bilgileri almış sonra kendisine yüksek tahsil imkânı sağlanılmış. Bana bilgi veren gencin ifadelerine göre “medrese” çevresinin sağladığı muhit ve bu muhitin imkânları ile istememiz halinde bütün Kafkasya’yı dolaşmak mümkündür. Bu arada, kendi okullarında eğitim olabilen Türklere verilen imkânlar tamamen Ermenilere de tanınmıştır. Buna göre Gürcistan da miktarları 700.000 olduğu ve bu miktardan 500.000 inin Ermenistan sınır bölgede yaşadığı ifade edilen Ermeniler, Gürcistan da Ermeni kimliklerini geliştirmek için her imkâna sahiptirler. Gürcistan daki Fethullah Gülen Hoca Efendi’nin okullarındaki Türkçü ruhu Gürcistan yönetimini sindirmek istemiş, ancak Müslüman halkının tepkisi ile karşılaşmıştır. Öğrenciler yönetime karşı yürüyüş ve miting düzenlemişlerdir. Böylece yönetim geri adım atıp aldığı kararları yürürlükten kaldırmış, halen Tiflis de Karadeniz Üniversitesi olarak eğitim veren kurumun binasının Ermenilerden alıp Fethullah Hoca Efendi grubu gençlere vermiştir. Bu arada Ermeniler de, Fethullah Gülen Hoca dan Okul talebinde bulunmaktadırlar. Gürcistan da etnik kesimlerin ne zaman kimden yana tavır alacaklarını önceden kestirmek pek kolay değildir. Abhazya – Gürcistan savaşında Ermeniler Abhazlar’dan yana tavır koymuştur. Bunda pek de şaşılacak bir taraf yoktur. Ermeniler Ahıska bölgesine. Her an Ermenistan ‘a bağlanacak bir yöre olarak bakmaktadırlar. Cavahat – Mesketya ve Ahıska olarak bilinen bu bölge yakından muhtariyet talebinde bulunmak üzere hazırlanmaktadır. Ermenilerin bu yöntemi artık çok rastlanır oldu. Dağlık Karabağ’ı da aynı yöntemle ele geçirdiler. Đlkin muhtariyet sonra Ermenistan’a 81 bağlanma yöntemi. Bu alışkanlığın bir tezahüründe de 2000’in 24 Nisan taşkınlıklarına Ermeniler Doğu Anadolu dan toprak talebinin de eklediler. Çeçen –Rus Savaşında Ermeniler Rumlara destek çıktılar. Bunda da şaşılacak bir husus yok. Zira Ermenistan’ın ilk oluşumunu sağlayan ilkin Çarlık ve sonra da Sovyet Rusya değil mi? Stalin döneminde boşaltılan Ahıska Türk eyaletine Ermenileri Ruslar iskân etmedi mi? SSCB dağıldıktan sonra Ermenistan’ı destekleyerek Dağlık ve Aran Karabağ’ı Ermenilere kim bağışladı! Ruslar değil mi? Şimdi Ermenistan Rusya’yı da yanına alarak yeni bir ayrıca hazırlanıyor. Bu tezgâha göre; Türkiye Cumhuriyeti sözde Soykırım için Ermenilerden özür diler ise, Ermenistan Azerbaycan Cumhuriyeti Karabağ konusunu görüşebilecekmiş. Bu tezgâh, iki kardeş Cumhuriyeti, birbirine düşürme uygulamasıdır. T.C nin bu tür bir haksız itirafta bulunmaya zorlanması, Ermenilerin T.C den ileride toprak talebinde bulunmasının ise, Azerbaycan Türkünün isnadı yapılacaktır. A. Cumhuriyetine yapılan vaat başka bir şey değildir. zira görüşülmesi gündeme getirilen topraklardır. Azerbaycan dan gazb edilmiştir. Đlahi kader Azerbaycan ve Anadolu Türkünün, ortak düşmana karşı birleştirilmiştir. Đhtilaf nifakına karşı sıkı durulması gerektiği inancındayız. Ermenilerin sergilediği zihniyeti biz Türkler Đslam âlemine, ne de Türk dünyasına maalesef taşıtamadık. Ermeni’nin misyonu Hıristiyanlıkta değil. Gürcistan daki Ermeni bölgesinde, az da olsa Gürcülerde yaşatmakta ve burada Hıristiyan Gürcülerin de doğal olarak kiliseleri bulunmaktadır. Bu bölgedeki Gürcülerin hiçbir vatandaşlık hakları verilmemiş iken, Ermeniler sırf gürcüsüz biz Ermeni bölgesi oluşturmak için, Gürcülerin kiliselerini olmadık hakaretler yapmaktadırlar. Hiçbir Ermeni toplumu, içerisinde Ermeni olmayan toplumu yaşatmamıştır. Ermenilik itibariyle azınlık kabul etmezler. Gregoryen Türkleri bu zihniyetle asimile ettiler. Müslüman Türkleri kaçkın durumuna sokarken, her inançtan Kürtleri de sürdüler. Dostumuz Türkolog Abbas Abdullah Ermenilerin geçirmekte oldukları psikolojik evrelere dair bilgi verirken, bize V.L.Velicko isimli Rus yazarın “ Kafkas” isimli eserinden bahsetti. 1900–1904 Bakû basılı olan Kitabın 148. sahifesinden bize sohbetini yaptığımız konunun belgeleri alarak okudu. Bu kitabı Türkiye Türk okuruna kazandırmak isterdik. Günümüzden 100 yıl evvel Rus yazar şunları yazıyordu. 82 “Ermeniler genellikle ticaretle uğraşırlar. Hanların kamçısı karşısında titremiş, beylerin karşısında diz çöküp sürünmüşlerdir. Belinde hançerli insan görünce renkleri uçardı. Bunların en rahat yaşayıp hareket etme imkânı buldukları yerler Müslüman ülke ve Müslüman yönetimlerdir. Yalnız, yanlış olarak Ermeni ismi ile adlandırılan Karabağ ahalisi müstesna teşkil eder. Albanya ve Ağbanya da yaşayan Gregoryen inancından olan dağlı Türk soyundan gelen 3- 400 yıl önce isimleri Ermeni olmayan halk bundan müstesnadır. Bunlara Haçperest Karabağlı’lar denilirdi. Bunlar çok kere savaşçılıkları ile seçilmiştirler ve diğer haçlılar onlarla daima ihtilaf ve savaş halinde olmuşlardır.” Türk Tarih kültürü son yıllarda din ve mezhep taassubunu bir hayli yenmişti. Gregoryen Türklerin zamanla diğer Gregoryen halk arasında eriyerek Ermeni milli kimliğini meydana getirdiği iyice anlaşılıp anlatılabilir ise, Ermenilerin yayılmacı politikalarının izahı da kolaylaşacaktır. Şuşa üniversitesi Rektörü filolog, şair Enver Ahmet Ermeni, psikolojisini anlatırken “Ermeniler 15 – 20 yıl evvelki korkaklıklarını yendiler. Zira bu nesil Ermenilerin babaları Türk’tür. ....Ermeni anası doğurgan değildir. Zafer Türklüğündür.....Ermeniler Karadeniz’e doğru yol almak istiyorlar. Ceviz kurdunun hikâyesine göre, cevizin içindeki kurt cevizin içini yiyerek büyür, büyür cevizin içi bitip kurt büyürken cevizin kabuğu da kalınlaşır. Kalın kabuğu kıramayan kurt ölüme mahkûmdur.” Enver Ahmet Hoca bize bir şiirini okudu. “ Hora gacırsan geyretsiz Oğul Tökülen Gonlara heyretsiz oğul Arkada vetendi önde vetendi A namerd, bu veten dünya ile tendi Ağ saçlı ananın süfresi gandı Yurdu viran galdı,evi talandı Bu halgın taleyi ram etsin seni Sene Türk deyirler Ona Ermeni” Bu şiiri E.Ahmet ‘den dinlerken, localar şeklindeki bir lokantada akşam yemeği yiyorduk. Hemen önümüzde havuz, Sünni şelale ve yüzmekte olan ördekler vardı. Karşıdan lokanta salonundan müzik sesi geliyordu. Otağımıza def ve tar çalan iki sanatçı geldi. Karabağ parçaları dinledik. 83 Bakü’ de Azerbaycan Türk Milliyetçiliğinin şuurlu mensuplarından avukat dostum Aydın Kerimoğlu ile kendisine ait olan Hukuk merkezinde görüştük. Bizi Borçalı’ya giderken ve Tiflis’ten dönerken uğurladı. Gürcistan intibalarımızı tartıştık. Kendisi ile evvelce Nahçıvan, Nalçık, Dombey, Ankara gibi değişik Türk illerinde bulunmuştuk. Aydın Kerimov, “Kırım Kafkasya” isimli kitabımızı inceleyerek okumuş, kitabımızda tespiti yaptığı şu yanlışları kendisine teşekkür ederek açıklıyorum. Dombay’da asambleye katılan Haydar, Başkurdistan’ı değil Tataristan’ı temsil ediyordu. Gagavuz eli Moldova kapsamındadır. Evvelce de Makedonya’da bir türbenin ismini yanlış yazmış ve Özbekistan’dan Alimcan ile ilgili verdiğim bilgilerde, bazı Özbek Aydınları ile ters düşmüştüm. Aydın Kerimoğlu dostumuz, Azerbaycan’daki milli etnoloji ile ilgili bir alan çalışması yapılması halinde yardımcı olabileceğini belirtip bize şu kısa malumatları aktardı. Đngilay, bunların, Strabon’un eserinde ismini zikrettiği 26 halktan birisi olabileceği üzerinde duruluyor. Dilleri Gürcüceye yakın olan bu topluluğun dinleri Đslam’dır. Adet ve Ananeleri, Gürcü – Türk karışımıdır. Azerbaycan’ın; Gâh, Zakatale, ilçelerinde yaşamaktadırlar. Gürcistan’daki kendilerini Gürcü, Azerbaycan’dakiler ise, Azerbaycan Türkü hissederler. Dillerini zamanla yitirmiş Türkler olduklarını söylerler. Kimliklerini saklarlar. Gürcüler bunları Gürcülüğe mal etmek istemelerine rağmen başarılı olamamışlardır. Türklerle aralarında evlenmeler olabilmektedir. Hapıtlı, dilleri kendilerine özeldir. Dilleri bilinen bölge dillerinden farlılık gösterirler. Azerbaycan’ın Đsmailli ve Gebela bölgelerinde yaşarlar. Kendilerini Türk hissetmelerine rağmen gizlerler. Miktarlarının 5.000 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Dinleri Đslamiyet’tir. Gelenekleri Türk halkınkinden farklı değildir. Bakû’den başka yerde Hapıtlı yoktur. Hınalık; Hınalık bölgesinde yaşadıkları için bu ismi almışlardır. Kendilerini Kelt diye bilirler. Dilleri özel olan bu halkın yurtlarına da yol muhalefetinden 7–8 ay taşıt ulaşmamaktadır. Dilleri özel olup Dağıstan dil grubuna mensuptur. Müslüman 84 halktan ananeleri oldukça farklıdır. Başka bir ülkede Kelt yoktur. Türklerle kız alıp verirler, miktarları 5.000 civarındadır. Kırızlılar, Kafkasya’nın iki kentinde yaşamaktadırlar. Đbere Kafkas dil grubuna giren bir lisanları vardır. Diğer Kafkas dilleri ile anlaşamazlar. Müslüman soydaşları yoktur. Azerbaycan’da Guba şehrinde yaşamaktadırlar. Buduh; miktarları 1–2000 civarındadır. Müslüman’dırlar. Dilleri Đbere Kafkas dil grubuna girer. Türklerle kız alıp verirler. Buduk’lardan başka ülkelerde yaşayan kimse yoktur. Kuba’da yaşamaktadırlar. Üdin;Gregoryan, Hıristiyan’dırlar. Bir boyları da Gürcistan da yaşamaktadır. Ermenilerle ilgileri yoktur. Dilleri tamamen ayrıdır. Azerbaycan’da Gebela’da yaşamaktadırlar. Gelenekleri Türklere pek fazla benzer. Aydın Kerimov’un Azerbaycan’ın etnik yapısına dair verdiği bilgi konusunda Eli Şamil, Ansiklopedi Merkezinin hazırladığı Çocuk Ansiklopedisi’nde geniş bilgi verildiğini belirlemiştir. Bu arada Kars’ta aynı mahallede birlikte yaşadığımız Malakanlar’ın domuz eti yemediklerini rakı içmeyi Haram saydıklarını ben Aydın Kerimov’dan öğrendim. Prof. Dr. Orhan Türkdoğan’ın Malakanlar konulu incelemesini iyi okuyamamış olmalıyım. Azerbaycan gibi diğer Türk ellerimizde milli kimliği savunurken birlikte yaşanılan diğer hakların mevcudiyetlerinin de dikkate alınmaları, milli kimlik belirlenme sürecinin yaşanılması gerekli olan aşamalarıdır. Bu gibi sebepler itibariyle Genel Türk milli Kimliğinin inşaası döneminde dengeli bir Azerbaycan Milliyetçiliği tabii karşılanabilir görüşündeyiz. Bakû de bir şeyi daha üzüntü ile gözledim. Bütün firma, şirket ve ticari işyerlerinin ismi Đngilizce. Bu çirkinlik itibariyle Bakû, Đstanbul’u ve Ankara’yı aratmaz. Rus dilli tabelalar kalkmış yerlerini Türkçe dönem yaşanmadan Đngilizceye bırakmışlar. Bereket versin Azerbaycan basının meydanı boş bırakmamış mücadelelerini sürdürüyor. 85 Azerbaycan’da Türkiye imajına gölge düşüren tespitlerimiz de oldu. Teşhiste yanılıyor olabilirim. Azerbaycan’daki dostların bana sohbet arasında yansıttılar ben de yazıma alıyorum. Baku’de çok nefis bir mimari doku var. Tarihi binalar, çok güzel heykeller ve meydanlar var. SSCB nin hangi döneminde bilmiyorum. Yapılmış çok çirkin binalar bu güzelliğin içerisinde sırıtıyor. Ancak bu binalar çirkin de olsalar, şehre yerleştirilirlerken şehrin genel havası göz önünde tutulmuş. Biz Reşit Bey Butov küçesi ( sokağı) deki Azerbaycan Cumhuriyeti Milli Bankası’nı gördük. Hakikaten bütün güzelliğine rağmen meydanı bölmüş. Nerimanov Meydanındaki Neriman Nerimanov’un heyetinin önünü kapatan apartman binası da ne kadar modern olursa olsun oraya yakışmamış. Heykeli görebilmek için artık yanına kadar gitmek gerekir. Fevvareler Bağındaki ĐSR Plaza ve Beynelhalk Bankası da Đran’ın yapmış olduğu iş merkezinin yeri kadar iyi seçilmemiş. Gürcistan’da son üç yılda üzüm bağları büyük ölçüde elden çıkarılmış. Đlaç bulunamadığı için bağlar ilaçlanamamış, şarap fabrikalarının bir kısmı çalışmayınca üzümler para etmez olmuş. Bağ tesisleri bozulup araziye tarla mahsulleri ve yem bitkileri ekilmeye başlanmış. Borçalı yöresinde bağ ziraatı yerini yılda beş – altı defa biçilen yoncaya bırakmış. Kepenekçi köyünde üçü de ama olan üç kardeşin bulunduğu bir aile ile tanıştık. Bunlar Dünya ve Gürcistan olaylarını yakından takip edebilen edebiyat, siyaset ve sosyal olayları yakından izleyebilen, Mehmet Akif Ersoy ve Necip Fazıl’dan şiirler okuyabilen gençler. Bunlardan Vasıf, çok yetenekli Asıf, öğretmen üçüncü kardeş kız. Vasıf olan kardeş 95 kasetlik bilgiyi ezbere bilmektedir. Kendisine hak aşığı anlamında Pir Delisi denilmektedir. Gürcistan’da halk eskiden mazotla ısınıyordu. R.F yaşanılan siyasi gerginlik mazotun fiyatını yükseltince şimdi halk odun ve tezekle ısınmaktadır. Kesilen ağacın yerine hemen yenisini dikmeyi ihmal etmiyorlar. Borçalı Türklerinde “Đstanbul”, “Đzmir”, “Türkiye” gibi insan isimleri var. Bunlar Türklüğe, Türkiye’ye duyulan sevginin, hasretin ve verilen değerin ifadeleridir. Bu isimler daha ziyade 1990 dan sonra verilmeye başlanmıştır. Türklerin üzerindeki baskı kalkıp, Türkiye’ye gidip gelmeler sıklaşınca ve Türk Rd. Tv. Kanalları bölgede izlenebilir hale gelince bu tür gelişmeler olmaya başlamıştır. Benden Türkiye ve Türk 86 tarihi kitaplarının istenildiği Borçalı’da, biz ismi Đstanbul olan çember çeviren bir çocuğun resmini çektik. Gürcistan Türkleri arasında kesif bir mahalli enformasyon var. Nerede bir Türk öldü, kim, ne zaman, nasıl öldü. Kim Azerbaycan’a gitti. Kim Türkiye’den döndü gibi, hususlarda sözlü iletişim, mekanizması oldukça güçlüdür. Türkiye Tv. Kanalları Azerbaycan ve Gürcistan Türklüğü tarafından o derece yakından takip ediliyor ki, RTKY nun hangi kanalı ne zaman kapattığı ve neden kapattığı çok iyi biliniyor. Ahlak dışı yayınlar nedeniyle yapılan kapatmaları ise bölgenin Türk seyircisi alkışlıyor. Azerbaycan‘dan Türk şirketlerinin çekilmesi Bakû’de günün konularından birisi. Bu gelişmeyi muhalefet iç siyaset için kullanıyor. Türkiye’ye suçlayan aydınlar da var. Bazı aydınlara göre ise, bu gelişme doğaldır, zira 1998 yılına kadar Azerbaycan’a petrol gelirlerine dayalı lüzumundan fazla şirket girdi. Bu dönemde Ortadoğu ve Onu takip eden dönemde R.F krizi patlak verdi. Azerbaycan’da çok sayıda petrol sondajı boş çıktı. nihayet bütün bunlar Azerbaycan’da krize ve bazı şirketlerin geriye dönmelerine yol açtı. Gürcistan’da en fazla hayıflandığım olay Mirze Fethali Ahundov’un evinin resmini çekemeyişim oldu. Burasını bir ara müze yapacaklardı. Duvarında bir kitabe ve M.F.Ahundov’un kabartma maskı vardı. Tiflis’te kaçırdığımız fırsatlardan birisi de Tiflis Azerbaycan Medeniyet Merkezi’ne uğrayamamamızdır. Yakınından geçtik ancak, vakit çok azdı. Güzel olan her şeyi dinlemek, temin etmek, tespitleşmek, dar zamanda kolay olmuyor. TAM Merkezi’ndeki arkadaşlarla konuşmak, faaliyetlerini, problemlerini ve Türkiye’den beklentilerini Türk okuruna aktarmak isterdim. Şimdilik böyle bir merkez ve onun Türklük adına faaliyetlerinin olduğunu aktarmış olayım. Türkün yüreği her zaman ve her yerde “sevgi” doludur. Azerbaycan’da genç bir arkadaşımla Rus-Çeçen savaşını konuşuyoruz. Türkçü dostum bu konuda : “Çeçenlerin dili başka da olsa, Çeçenlerin mağduriyetini düşününce yereyimin başı ağrıyor” diyordu. 87 Azerbaycan Türklüğünü görüşürken, düşünürken Đran Türklüğünü; Azerbaycan Türkü ve onun dışında kalan Türk kesim gibi düşünmek, bu kesimi terminoloji de dahi olsa, farklı tanımlamak, bazı Azerbaycanlılara göre ihanettir. Bir kısım yayınlar ve bu arada Kaşgailerden bazı aydınların, Kaşgailiğin Đran Türklüğü içerisinde farklı mütalaa edilme girişimleri onay bulmamaktadır. Bir dönem Güney Azerbaycan Türklüğüne Đran Türklüğü genelinde öncülük verilmesinin zarureti anlatılırken, daha fazla olgunlaşma, sübjektif ve objektif şartlar itibariyle belirli bir noktaya gelmiş oluşu ileri sürülüyordu. Bizim kanaatimize göre, Türkçü kültürel hareket yerel şartlardan bir dönem için güç alabilir, ancak Türk kültürel bütünlüğünü, bölgecilik ve yörecilik hastalığına karşı hassasiyetle korumamız gerekir. Sayın Haydar Aliyev’in Azerbaycan’daki muhaliflerinin bir kısmı maalesef çok duygusal davranıyorlar. Aydın, milli konularda güncel siyaset ve politik ilişkileri uzun vadeli milli çıkarlarla karıştırmamalı. Konunun beni ilgilendiren kısmı milli dayanışmaya etkisi itibariyle psikolojik tespitlerin yapılmasıdır. Bakû’de birkaç aksakal dostum bana” Sayın Demirel havahıt ki (kardeşim Haydar) değir, Azerbaycan’da Demirel ve Türkiye sempatisi yitiriliyor.” deyiyorlardı. Bu tespitimize bağlı olarak üzerinde durulacak bir tespitte de bazı Azerbaycanlı Türkçü dostların bana “Ermenilerin Azerbaycan karşısında başarılı olmaları Azerbaycan’da Azerbaycan Türkünün 6–7 ihtilaflı gruba ayrılmış olmaları etkili olmuştur.” Demişlerdi. Bir tarafta birlik ararken diğer tarafta bazı takıntılarımızı aşmak zorundayız. Eli Şamil ile Hüseyin Đsmailov’un başkanlığını yaptığı Azerbaycan Đlimler Akademisi Nizami Adına Edebiyat Enstitüsü Folklor Đlmi – Medeni Merkezine gittik. Azerbaycan Folklor Ansiklopedisi II. (Irak – Türkmen cildi) ve Azerbaycan Folklor Ansiklopedisi III ( Gence Folkloru) nu çıkarmışlardır. Sağ olsunlar bana da hediye ettiler. Azerbaycan sosyal bilimcileri faaliyet alanlarına Irak’ı da alıyorlar ve pek de iyi ediyorlar. Đran’da Fars kültür baskısı ve Irak’ta Arap Kültür Emperyalizmine karşı Azerbaycan ve Türkiye halk bilimcileri dayanışma içinde olmak zorundadırlar. Hüseyin Đsmailov Folklor konulu güzel laflar etmeye başlıyor. “ Biz Göyceli’de sade toprağı yok( Sadece toprağı değil) toprağın üzerinde kaybolduğu zaman tekrar elde edemeyeceğiz, tabakayı da kaybetmişiz” başka halklarla birlikte yaşayan Türk halkları 88 folklor türünden milli – manevi değerlerine daha çok sahip çıkıyorlar. Bu değerler elden çıkınca bizim olmayı daha çok hak ediyorlar. Antolojinin III. Cildi’nin iç kapağında “ Göyçe – Karakoyunlu” haritası var. Enstitünün duvarında ise Ak Koyunlu – Kara Koyunlu Türk coğrafyasını yansıtan güzel bir harita var. Dedem Korkut Türk coğrafyası adeta Akkoyunlu – Karakoyunlu coğrafyasına tekabül ediyor. Ben Türkiye’de Ak ve Kara koyunlu devletlerinin her nedense ihmal edildiği kanaatindeydim. Bu iki büyük Türk devletinin araştırılıp ihya edilmiş olması idi. Kürt Türkleri bugün karşımıza ayrı bir milli kimlikle çıkarılamayacaktı. Dede Korkut coğrafyası, 1300 yılı münasebeti ile birçok yerde haritaya dönüştürülmüştür. “Elm” dergisi de böyle bir harita yayımladı. Hüseyin Đsmailov, şimdiler de Anadolu Türk sofizmini inceliyor. Bizden Fuat Köprülünün, Türk Mutasavvıfları ‘nı ve Hacı Bayram Veli, Hacı Bektaş Veli gibi Anadolu ulularına ait eserler istediler. Kendisi için Diyanet Đşleri Başkanlığı yayınlarından bir set yaptık. Türk tasavvufunun giderek araştırıcısı artmaya yüz tuttu. Ermenilerin, Azerbaycan ve Anadolu ayrıcalığı gözetmeksizin hepsinin aynı kefeye koyup muarız kabul etmiş olması, her iki kesimden Türklerin ortak düşmana karşı birleşmeleri itibariyle, şuurlaşmamıza katkıda bulunmuştur. Bu noktada Anadolu ve Azerbaycan Türk mistisizminin ortak tabanını bulunmaya geliştirilmesi gerektiğine inanıyorum. Folklor ve Đlim Medeni Merkezinde H.Đsmailov ile Borçalı için tasarladığımız halk bilimci kültür şölenini konuşuyoruz. O da bize katılıyor. Azerbaycan’dan ve Anadolu’dan katılacaklardan isim belirliyoruz. Kitabın nerede nasıl basılabileceğine kadar konuşuyoruz. Đran Türklüğünün demokratik halklarına olabilmesine yönelik Azerbaycan’da oldukça yoğun gayret var. Ancak bu girişimler daha ziyade, tarih, edebiyat, hamaset ve biraz da dil alanın da. Bu teşhisin sağlıklı değil ise, ciddi girişimler herkesin görebileceği gibi açıktan yürütülemediği için ben fazla planlı bir girişim gözleyemedim. Almanya gibi doğusu ve batısı ile birleştiği yıl, işsizlik maaşı bağlayabilen ve aynı yıl kalkınmasını % 100 artırabilecek bir Azerbaycan göremedim. Halk Güney Azerbaycanlı esnafın kuzey Azerbaycan’da yediği ticari kazığın, Đran Türklerinin Ermeni- Azeri savaşındaki tavrını etkilediğine dair olaylar anlatıyor. 89 Bununla beraber duygusal zeminde de olsa temaslar sürmektedir. Dostumuz rahmetli Eli Kemali’nin Đran’daki köyünde yapılan 40 yasına 12 Eylül 1996 günü Azerbaycan katılan Türkler cemaatinin 3–4000 e çıkmasının sağlanışı bir destandır. Bakû’den bugüne, Azerbaycan Yağcılar Birliği, Azerbaycan Đlimler Akademisi Nizami Edebiyat Enstitüsü, Karabağ Halkına Yardım Komitesi, Azerbaycan Sendikalar Birliği, Azerbaycan Ansiklopedisi Tertip Merkezi, Azerbaycan Halk Cephesi, Bakü Devlet Üniversitesi adına katılım olmuştu. Dr. Visale Đbrahim kızı, Dünya tatlısı genç bir tıp doktorumuz, Türk Tıp Tarihi üzerinde çalışıyor. Bakû Đlimler Akademisi arşivinde konusunda çalışmış ihtisasını Türkiye’de yapmayı düşünüyor ve Rusça biliyor. Türkiye‘deki müracaatını yerine ulaştırdık. Lisans ve lisansüstü çalışmaları Azerbaycan – Anadolu arasında ne kadar yoğunlaşır ise, o derece isabetli olur kanaatindeyiz. Tanıdığımız Bakü’lü diğer Dr. Kızımız Ruziye Habib kızı Ramazanova idi. Eli Şamil’in bürosu açık üniversite gibi, orada sosyal bilimci Vefa Salih ve Ruziye’yi tanıdım. Đkisi de Azerbaycan’da Milli Tehlikesizlik Bakanlığında çalışırken birisi kadrosuzluk sonucu ayrılmak zorunda kalmış. Her ikisi de mastır yapmışlar. Konuları muhtelif ülkelerin milli istihbarat teşkilatları imiş. Esasen birkaç yıl önce 10 – 12 arkadaş beheri bir ülkeyi bu konudan araştırma tezi olarak ele almış ancak bu proje akim kalmıştır. Hatırıma 15-20 gün önce ASAM da dinlediğim aynı konulu konferans geldi. Dr. Visale Đbrahimkızı da Anadolu Türk Tasavvufuna merak salmış. Bizden Mevlana ve Hacı Bektaş Veli’nin kitaplarını istedi. Temin edip göndereceğiz. Bu maksat için Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi ile Temasa geçtik, yayınlarını temin ettik. Aydın Kerimoğlu ile Türk Halkları Asamblesi’nin mevcut ve gelecekte faaliyetlerini konuşuyoruz. Asamblenin ikinci başkanı olan dostumuz yeni bir faaliyetin olmadığını, Dombay Liderler Toplantısında alınan karar gereğince, Asamble Tüzüğüne Hukuki bir veçhe verip Asamble Başkanı Dr. Ömer Hilmi’ye gönderdiğini söylüyor. Asamble münasebetiyle, Đzmir’de yapılan THA Olağan kurultayında okunan raporların neşredilip Türk okuruna çattırılmamış oluşuna hala üzülüyorum. Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Başkanı Prof. Dr. Turan Yazman’a yazıp raporların yayına hazırlanmasını üstlenebileceğimi belirtim. 90 Azerbaycan da Azerbaycan – Đsveç Kültür Derneği’nden Kasım Kadım ile tanıştık. Kendisinden Çuvaşistan’da Çuvuş- Azeri Kültür Derneği’nin ve daha bunu gibi Azerbaycan Türklerinin kurdukları derneklerin olduğunu sevinerek öğrendik. Biz Türkleri, Ermeni ve Kürt teröristler karşısında haksız duruma düşüren amil, organize olmayışımız ve bilgi iletişimi ağımızı kuramayışımızdır. Bu konu TÜDEV toplantılarında çok kere gündeme getirilmiş kısmen mesafe alına bilmiştir. Bu çevreden Kasım Kadım’ının ifadesine göre Çuvaş Türkleri Kuran-ı Kerimi Türkçeye çevirmişler, Ankara Türk Ocaklarına göndermişler. Ödenek Yokluğundan basılmayan eseri Çuvuş Azerbaycan Dostluk Cemiyeti Başkanı Agil Aliyev ve Yuhma Mikayil Kalayeviç tercüme etmişlerdir. Çuvaşıstan Türk halk inançlarına göre, Çuvaşların ataları Dağıstan’ın Gökkuşağını yol olarak takip etmek suretiyle bugünkü Çuvaşıstan’a uçarak gelmişlerdi. Azerbaycan’da bir “Terekeme” havasıdır gidiyor. Tv. Programlarında Terekemeler konuşturuluyor, yaşamları inceleniyor. Buralarda Terekeme, yarı göçebe hayvancılıkla uğraşan Türk karşılığında kullanılıyor. Türkiye’de Tereke ile Karapapağ eş anlamdadır. Vatandaşın neden lüzum görülmüş bilmiyorum. Sade vatandaşın kafasına birtakım aydınlar bazı vesveseler sokmuşlar. Mesala Karapapakla- Karakalpak aynıdır veya ayrıdır. Karapapaklar Sünni’dir veya Şii’dir, gibi halkı ilgilendirmeyen meseleler güncel hale getirilmek istenilmiş. Halk bu durumdan gerçek anlamda rahatsız oluyor ve rahatsızlığını açıkça dile getirirken “ biz komşularla böyle konuları hiç düşünmedik ve tartışmadık elhamdülillah hamımız Müslümansız hemi de Türk’üz. Bu nifakları şehirliler çıkarıyor” demektedirler. Azerbaycan aydını bilhassa akademik çevrelerin gündeminde yoğun bir “Şah Đsmail” teması var. Mesala; “Şah Đsmail döneminde devletin 28 hariciyecisi Ermeni imiş” “SSCB dağıldıktan sonra Baku’de yapılan Şah Đsmail heykelinin sarık – taç kısmı büyük olmuş” “Haydar Aliyev talimat vermiş 2001 yılında uluslar arası Şah Đsmail sempozyumu ve büyük bir Şah Đsmail heykeli yapılacak, Şah Đsmail ruhu Azerbaycan’da her eve, hazırlanacak yayınlarla girecek” gibi. Şah Đsmail dönemi Türk tarihi aydınlatabilir ise, Fars kültür sömürüsüne böylece bir tampon oluşturulabilir ise, Vahit Azerbaycan idealine katkısı olur ise, Azerbaycan Türklüğüne, Rus ve Ermeni 91 karşıtı ruh verilmesine katkıda bulunur ise kanaatimizde hayırlara vesile olur. Ancak, Şah Đsmail vesile edilerek 5–6 asır evvelinin hatası işlenir ise, Tarih bunu vebalini Azerbaycan ve Anadolu Türk aydınından sorar. Bu konu dış güçlerin istismarı itibariyle fevkalade hassastır. Öyle sanıyorum ki bu konu daha çok kere gündeme gelecektir. Đran, Şah Đsmail’e “Đran coğrafyasının bir ürünüdür” diyerek sahip çıkar ise, umulan gelişmeler, ters istikamette de olabilir. Kars’tan torun karşıtı olarak bildiğimiz “Neve” kelimesi, Borçalı’da torunu takip eden her yeni nesilde ayrı bir ad alıyor. Bunlar süresiyle “Netice” “Kötüce” “Yadıca” “Đtice”dir. Aile kültüründeki terminoloji zenginliği itibariyle dikkatimizi çekti. Hayattaki bir şahıs için, o şahıs çok zayıflamış, daimi suretle o hasta ise, işi bitmiş anlamında bazen şaka ile takılmak için “ Kırkı çıkmış” denilmektedir. Böylece o şahıs ölmüş ve ölümünün üzerinden kırk gün geçmiş, denilmiş oluyor. Đnanca göre, herkesin bir taşı vardır. Bu taş ağırlaşıp kişinin başına düşebilir. Bu ifade ile her şahıs da özel bir gücün, kuvvetin varlığı kabul edilmiş olur. Bu inancın şiire yansımış örneğini yazdık: “ Bir yolun yolcusu olursan naşı( acemi) Taptar (ögünür) tuz çöreği her addım başı Yaman ağır olur kananın (anlıyanın) daşı Günde bir Gambaz (ebleh)in başına düşer” 15 Nisan, Muharremlikteyiz. Bugün Bakû’de “ Aşure günü” olarak da biliniyor. Bugün şehir içi otolar ve yeraltı treni bedavadır. Ankara’da Kurban ve Ramazan Bayramları ve arife günlerinde otobüsler ücretsizdir. Muharrem günü Eli Şamil dostumla birkaç camii dolaştık. Camilerin hepsinde özel merasim yapılmıyordu. Bazı camilerde Muharremlik merasimi kısa sürmüş caminin dışına taşmamıştı. Bazılarında ise caminin içi, bahçeli hatta camiye giden ara sokaklarda bile günün manevi havası hâkimdi. Sık sık, ehli beyt amblemi olarak edilen “alem” parmakları açık madeni el, 2 metre kadar uzunlukta bir sopaya takılmış oluyor. Bu sopaya çeşitli adak bezleri bağlanmaktadır. Biz bu sahneyi daha ziyade türbe mezarlarından hatırlıyoruz. Bu merasimler gece yarılarına kadar devam edebilmektedir. 92 “ Kafkas Müslümanlar Đdaresi” binası önünde, zincirle dövülerek yas yaşayan halkın durumunu konuşan bir grup Azerbaycanlının sohbetine katıldık. Muharremliğin bu şekilde yaşatılmasının Azerbaycan’a yeni girdiğini, bu tarz zincirle yasın Azerbaycan’da yakın zamana kadar olmadığını, hatta Đran’da dahi, her yerde görülen bir uygulama olmadığını anlatıyordu. Bu kuruluşun amblemi, kırmızı boya ile çizilmiş sekiz köşeli yıldızın üzerinde yeşil Azerbaycan bayrağı ve ortasında ay ve beş köşeli yıldız şeklinde idi. Camilerin etraflarına uygun yerlere “Nezir Kutusu” yerleştirilmişti. Bunlar bana Đran ve Kırım’daki benzerlerini hatırlattı. Anadolu’daki “Camiye Yardım” kutuları gibi. Tiflis’te Kale caminin arka kapısında siyah madeni zemin üzerine sarı ile, eski harflerle ortaya Allah sağına Muhammed soluna Ali yazılmıştı. Kale caminin ön kapısında ise, “ aziz Müslümanlar Kerbala Şehitlerine tuttuğunuz Azadarlığı Allah kabul elesin” yazıs5ı vardı. Azerbaycan’da Muharremlikte Hedik yapılıp ikram ediliyor. Eli Şamil’in dostu Ali Penah Bayramlı’nın evine hedik yemeğe davet edildik. Ali bey, kızları, oğlu ve orada tanıştığım Ganire Ateşin isimli Tv. Yapımcısı kızımız çok sıcak insanlardı. Evin sahibi de çok zahmetimizi çekti. Bizi kapıda karşılayan evin kızları” Hoş geldiniz hemeşe bize gelesen”diyerek içeriye buyur ediyorlar. G.Ateşin sormamız üzerine anlatıyor: “hedik buğday, lobiye, mercimek, kargıdalı (Mısır), bakla, tuz kaynatılarak yapılır. Pişirilme işi bitince üzerine kızdırılmış soğan konur. Daha sonrada üzerine fındık ve ceviz serpilir. Hedik, Muharremliğin 10. günüde ve uşağların (çocukların) dişi çıkınca yapılır. Aksakallar hedik yapılan da kurban bayram da bıçağa okurlar. Besmele çekerek başlarlar.” Hedik Yedi Komşuya dağıtılır. Hediğin ve komşuya sair zamanlarda gönderilen yiyeceğin kabı hiçbir zaman geriye boş gönderilmez. Hediği yiyen kimse “ Allah kabul etsin” der. Aşure’nin yapılması da şöyledir. “Mescide gidilir, nezir paylaşılır, camide mersiye okunur. Karasadra (çarşaf) evin küncünde ( boş köşesinde) yukarıdan yere kadar indirilir. O tayı (a tarafı) görünmez. Arkasına teşt konur. Bu teşt misten almalıdır. Đçerisinde misten fincan gülnaz (gülsuyu) olur. Perdenin dalında ( ortasında) üst kısmında imamların şekli ve göyle ( daha yukarıda ) tespihleri asılı olur. Güllap kabının yanında kara ipler olur. Herkes ellerinde nezirleri ile gelir ve burada 93 niyetlenirler. Sonra perdenin arkasına geçerler. Nezirlerini (pul-para, çörek, un, şeker; teşte koyarlar.) bunlar daha sonra imkânsızlara ( fakir-fukara) verilir. Burada Allah’a dua edilir. Mesela Allah kömey ol (yardım eyle) Özün bacar bir enstitüye gireyim. Savaşlar muharebeler kutulsun. (insanlar ölmesin) denir. Teştin yanında diz çökülür. Yüzler tespih ve resimlere çevrilir. Niyet edilir. Ölenlere rahmet okunur, sonra güllap sağ el ile alınır ele dökülür. Sonra iki elle birden yüz sıvazlanır. Bu esnada “Allah’ım meselli ala Muhammed’en ve Ali Muhammed- Bismillahirahmanirahim Eşhedü enna lailahe illallah ve eşhedü anna Muhammeden resulluhllah eşhedü enne eminel mümininen aliyen Veliyullah” denir, daha sonra “ Hamına eyle bize sonunda (her kere ver sonunda bize de ver.)” denilir. Ber, “Allah’a bizi yarattığı için hamd edilir, ölmüşlerimize, imamlara, Resullah’a dua ederim. Her zaman M.Emin Resulzade’nin ruhuna fatiha çevirem (okurum) ayrıca Fethalı Han Hayıs’ın Nuri Paşa’nın ruhuna fatiha yollarım. Allah’tan kasıplara (fakirlere) elsiz-ayaksızlara kömek (yardım) isterim. Kalbimde gezdirdiğim bir arzumu niyet eyleyip oradaki kara saplardan (siyah ipliklerden) birini koluma bağlarım. Sağ-solun dehli yoktur. (sağ-sol fark etmez.) oraya başı bağlı ve pak gidilmeli. Oraya diz üstü gidilir ve arka –arka diz üstü kayıtılır. (geri dönülür) sonra 40 gün içinde arzumuza çatacak isek, o “kara” kolumuzdan açılır düşer. O’nu pak bir yere ağacın dalına pak toprağa, gül ağacının dibine asar veya gömeriz. Sonra hedikler yenir. Bu uygulama 7 gün sürer. O teşt herkesin ailesinde olmaz. Hususi evlerde olur. O evde ihsan yemekleri verilir. Bu uygulamaya “Teştüstü” denir. Evvelce niyetlenilerek yapılır. Ocaklarda teşüstü yığılan pul( para) muhtaçlara verilir. Ayrıca yağmurun yağması için Allah’a yalvarılır. Yere ağaç bastırılır. “ iman her şeyi aparar” “ iman her müşkülü halleder” Nevruz’da yüz karalanar, (yüze kömür sürülür) elbiseler ters giydirilir. Kızlar erkek paltarı (elbisesi) giyerler. Halk inançlarında her şeyi ters yapan bir kara iyenin varlığına inanır. O’na “dur” dersen yürü. Elbiseler ters giyilerek ters giden işlerin düzelmesi istenilmiş olunur. Yüzün karalanması bu iyeden korunmak içindir. Hıdrellez’de tandıra yumurta konulur. Ayrıca bir kara diğeri kırmızı iki de kalem konur. Eğer niyet olacak ise yumurtanın kırmızı kalemle çizilmiş olacağına inanılır. 94 Bakû ‘de Şem-i Gariban= sine dövme merasimlerini izledik. Bu uygulamaya “Şahsey” denilmektedir. Açık şekli Şah Hüseyin (Vah Hüseyin)dir. Dövünürken “ Şah şey-Vah şey” Hasan Hüseyin Ya Allah denir.” Borçalı Karapapağ/Karapapak Türklerinde cenaze evine taziyeye giden kimseye ev sahibi kapı eşiğinin dışında karışılar. Baş sağlığına gelenler orada mevtanın ruhuna bir fatiha okuyup içeriye girerler. Azerbaycan da gençlerin kısmetlerini tespit itibariyle; Yenilen bir elmanın 10 tane tum / tohum / çekirdeği toplanır. Bunlar Ahır Çarşamba günü niyetli tarafından yastığın altına konularak “ kısmetim kimdir.”diye niyet edilir. O kimsenin rüyaya gireceğine inanılır. Kadir geceleri, ihya geceleri sehere kadar uyak (uyanık ) kalınır. Sonuncu ihya gecesinde mescide Başta Kur’an saklama Merasimi yapılır. Kur’an okunulur bu yerde Kur’an baş üstüne konur. Molla eşliğinde dua edilir. Bu merasim 30 dakika kadar sürer. Đyi kalpli insanın başındaki Kur’an bir müddet deprenmez.....Kadir gecesinde de niyet edilir. Niyet çıkacak ise rüyada kişiye ayan olur. Böylece 3 kandil gecesi yatmadan namaz kılıp dua edilir. Kadir gecesi de bu uygulama yapılmış olur. Borçalı’da rüya yorumu (yu hu yozması) olarak bilinmektedir. Rüya da elma görülmesi kız evladının olacağı anlamına geliyor. Ahır Çarşamba günü, genç kızlar kaç yaşında evleneceklerini öğrenmek için bazı uygulamalar yaparlar. Niyetli kız saçından bir kıl alır, buna yüzüğünü bağlar içerisi su dolu bir bardağa sarkıtır. Bunu üç defa yapar. Yüzük istikanın ( bardağın) sağına soluna kaç defa değer ise, o yaşta evleneceğine inanılır. Borçalı’da gelinin eşikten girmeden evvel tabağı sındırması (kırması) evdeki şer ve hatanın dağılması içindir. Geline su dağıtılır zira suyun aydınlık olduğu inancı vardır. Bakü çevresi Türk yemeklerinden tespitini yapabildiklerimiz; Küfte Bozbaş; koyun kıyması, çekilmiş soğan, havuç, düğü ( pirinç), tuz, ıssıot (biber), sarı kök, nane, reyhan kavrulur, karıştırılır. Bunlara yumurta çalınır. Soğan 95 yağda kavrulur. Üzerine su dökülür. Küfte (köfte) lerin içine türlü kokulu yumrular; kartof (patates) konulur. Azeri Türkçesinde yemek karşılığı horek kelimesi kullanılıyor. Horeklerimizden birisi de dovga’dır. dovga; katığ (yoğurt), su karışımının içine yumurta çalınarak yapılır. Đçerisine un, düğe (pirinç), karıştırılır. Tuz atılıp göy et (kırmızı et), doğranır. Ispanak, kişniş, dağ kişnişi, süyüt, yazpuz konur. Nohut ayrıca kaynatılarak eklenir. Dovganın türleri; etli dovga, yazpuz dovgası, suyut dovgası’dır. Diğer yemekler; Balık buğulaması, kelem ( lahana dolması), yaprak dolması, arzuman köftesi, ( bunun yapılması için 3 kilo kıyma gerekir. Đçine tam tavuk konur) Borçalı Karapapağ/Karapapak Türklerinde, adak sahibi kimse, adağını pire veya seyide getirince adağı alan kimse alıp kabullendikten sonra tekrar geriye vererek “bunu filancaya ver onun durumu daha uygun fakirdir. Đnşallah Allah adağını kabul etmiştir” diyerek adak sahibine yön verilir. Borçalı, Türklerinde Pir ziyaretine giden kimse yol boyunda bildiği ayetleri okur ve “Allah Allah Allah” diyerek gitmelidir. Bir köyden başka köye Pir ziyaretine okuyarak giden şahıs yolun nasıl bittiğini fark etmez. Pire gidilirken Allah adının ağızdan düşürülmemiş olması bize göre, Pir deki hikmetin de Allah’tan kaynaklandığına inanmanın bir tezahürüdür. Borçalı’da Pir Delisi tanımı ile halk aşığı kastediyor. Bunlara halk bir niyet tutarak gelir. Birisi test yapmak için bunlara gelirken niyetinin değiştirir. Đşte bunlar o şahısın zihniyetini sezgi yolu ile anlayabilirler, inancı vardır. Bunlar kızgın peçin (ocağın) üzerine oturabilirler. Nesip Baba (Deli Nesip) Borçalı’nın Keşeli köyünden olup bu tip bir kimse idi. Yine bu tipler kaynar suyu başlarından dökmelerine rağmen yanmaz, haşlanmazlar., suyun kaynar oluşundan etkilenmezler. Bunların mezarlarının bulunduğu yere sel suları gelince yolunu değiştirir, sular mezara dokunmazlar. Bu inanç Anadolu’da vardır. Sel sularına yangın alevine, heyelan sonucu yuvarlanan kayalara mani olabilen ulu mezarların varlığına inanılır. Borçalı Türklerinden ölen kimse için 3, 7, 40,52 ve sevgi devriyesi yapılır. Duyulan acıyı anlatmak için ölünün yakınlarınca yüzlerinin yırtılması (çırılması) uygulaması da vardır. Üzüntünün çok olduğunu anlatma anlamında yüze toprak atma 96 uygulanması yapılmaktadır. Yaslı yakınları özel olarak Küllüye gider başlarına kül atarlar. Kuzeydoğu Anadolu da “ toprak başına, kül başına tabiri” vardır. Bu sen ölesin anlamındadır. “ toprak benim başıma” diyen kederli anne “ ölen ben olaydım, biçareyim” demiş olur. Borçalı cenaze evlerinde özel ağıtçı olmaz. Yaslı alile şık ve şuh elbise giyinmez. Ölme olayı “rahmete gitmek” olarak tanımlanır. Yası olan aileye el-aba şerik olur yaslı aile 40 gün traş olmaz. Bazen de 3 günden sonra yakınları yaslı kimseyi traşa götürürler. Bu yörede dul kadın tekrar evlenmez. Dul kalmış kadının çocuğu yok ise, evlenebilir. Mevtanın mezarına bazı yörelerde bir şey konulmaz bazı yörelerde ise “hatime kağıdı” konulur. Bu üzerinde hatim yazılmış bir kâğıttır. Bazı yörelerde ise kefene hatim yazıldığı olur. Mevtanın yuyulduğu (yıkandığı) yerde üç gün Şem (mum) yakılır. Borçalı yöresi Türklerinde ölünün elbiseleri fakire verilir. Ancak; papahı kemeri ve ayakkabısı verilmez. Đlginç olan Anadolu’da mevtanın ayakkabıları kapının önüne konularak o evde cenaze olduğu anlatılmış olunur. Ayakkabıları kapını önünden bir fakir alıp gider. Birkaç takım ayakkabısı olan bir ölünün diğer pabuçları mürdeşir’e (ölüyü yıkamaya) verilir. Biz, halk inançlarında ayak- ayakkabı ile ilgili bir araştırma yapmıştık. Ayakkabının saklandığına ilk defa rastlıyoruz. Papak, başlık, şapka ve benzeri giysilerle ilgi derlemelerimizde de baş ve başlığın halk inançlarında özel yerinin olduğunu tesbit ettik, ancak yukarıda ki tespit bizim için yeni oldu. Ancak Anadolu ve Türkmenistan’da at satılırken gem satıcı vermeyip kendinde saklar. Anadolu’daki ölen bir kimseye ait eşyaların zaman zaman sandıktan veya bohçadan çıkarılıp onların başında ağıtla ağlama geleneği Borçalı Türklerinde de var. Bu uygulama daha ziyade genç önlen civan delikanlılar için, anneleri ve dul eşleri tarafından yapılır. bu uygulamaya Borçalı Türklerinde “Patlar Dökmek” denilmektedir. Borçalı Türklerinde Toy evi (damadın evi) gelin getirmeye gittiği yoldan geri dönmez. Başka bir yoldan dönülür. Bu oğlan evinin yol değiştirmesi olarak bilinir. Amaç “gelin yolunu yerini iyi bilsin yeni ocağında ağır olsun” dur. Anadolu’da bazı kimseler cenazeyi kapıdan değil pencereden dışarıya çıkarırlar. Cenazeyi mezarlığa götürürken sokaklarda dolaştırırlar. Cemaat cenazeden dönerken başka bir yolu izler. 97 Cenazeden dönen cemaat muhakkak ellerini yıkar. Đnanca göre bunun yapılmasındaki amaç, ölünün ruhu yerinde kabirde kalsın, gözü evinde eşiğinde kalmasın, hortlama tabir edilen olay yaşanmasın, ölünün ruhu geriye dönmek isterse evinin yolunu bulamasın ev halkının korkmasının önlenmesidir. Keşeli – Borçalı’nın şirin bir köyü. Halkı Karapapağ Türklerinden. Karapapağ deyince, hatırıma Karakalpakistan’da katıldığım Kırkkızlar Folklor Sempozyumu geldi. Ben evvelce Karakalpak ile Karapapağı aynı Türk kesimin, farklı isimleri olduğunu sanıyordum. Arkadaşım Eli Şamil hala aynı kanaatte. Ben yerinde gördüm ki Karakalpaklar daha ziyade Kazak-Kırgız varyantlı Şimal Türklerinin dil özelliklerini taşırlarken Karapapağlar Oğuz Türklüğünün bir tezahürüdür. Keşeli köyü Derviş Osman’ın Derviş Osman rahmetli Ahmet’in oğlu Ahmet’in babası tarihi bir şahsiyet olup “Cındır Osman” lakablı bir kimse imiş. Kuvva-i Milliye’nin bölgedeki isimsiz kahramanlarından. Cındır (eski ve yırtık elbise) giyer Paltarının (giysisinin) altına sakladığı altınları Türkiye’ye taşırmış. Derviş Osman’ın oğulları; SavalanCebrail, Kaşgar-Mikail, Altay- Đsrafil. Bu çift isimlere gençlere birinci simlerini başka bir vesile ile de belirteceğimiz üzere babası Osman koymuş. Bunlar, Türk coğrafyasından dağ isimleri, ikinci isimleri ise dede Ahmet koymuş. Bunlar malum dini karakterli isimler. Köyümüz Nakşibendî köyü. Eli Şamil’e göre Karapapağlar’ın bir kısım Şii inançlı Müslümanlardır. Karapapak’ın şii inançlı olanını ben ilk defa burada duydum. Derviş Osman, Eli Şamil’e katılmıyor. Yavuz Akpınar da benim fikrim de, bu açıklamayı, halk inançlarına dair bilgi vereceğim, Borçalı’nın bu yöresini tanıtabilmek için yaptım. Nakşi Ahmet Efendi, Bölge Sovyetleşince Türkiye’ye Amasya’ya geçmiş. Aile geçmişte ve günümüzde Đslamcı Türkçü hareketin içerisinde yer almış. Savalan hukuk tahsili yapmış, yakında Baku’de branşında çalışacak. Adaklı (Nişanlı) baba Osman köyden kopmaya hiç niyetli değil. Yemek masasına oturuyoruz. Zevde (Kök veya havuç) yiyen Osman’a Eli, “hart hart yiyor.” (iştahla yiyor) diyor. Burada ev sahibi misafiri için sofra açınca bekler ki, misafir ev sahibini yemek masasına buyur etsin. Ev sahibi misafir tarafından yemeğe davet edilmez ise, küsebilir. Bize göre bu uygulamanın mistik derinliği vardır. Ev sahibi bu uygulaması ile, ikramın evin sahibi artık sensin. Sen rızkınla geldin. Sen kendini yabancı hissetme, benim sana yaptığım bir lütuf değildir. beni buyur etmekle ikramı yapan sen olursun, demiş oluyor. 98 Soframızda yumurta da var. Derviş Osman açıklama yapıyor. “yumurta dövüştürülerek yenilmez. Zira o yumurta bahis, kumar ürünü olur. Kumar haramdır” diyor. Bu izah şeklinin ben Kars’tan ailemden de hatırlıyorum. Derviş Osman esasen öyle taassup içinde yobaz bir kimse değil. Konuşmasına ilave yapıyor. Özüm hay huy içinde deyirem (şaka yapıyorum.) her yemekten sonra çay içiyoruz. Burada Pekmeze doşab deniyor. Çok nefis ve çeşitli doşablar tattık. Köyde her meyve yetişiyor. Karapapağ’ların Terekeme kesimi göçer olup hayvancılıkla uğraşırlar. Son dönemlerde tarla ziraatına başlamışlar. Eyrikar, Yassıkar, Ağlayan, Oyderesi, Naldöken, Armutlu, Başgeçit, Terekeme Türklerinin yaylaları olmuştur. Bunların bir kısmı maalesef bugün Ermenilerin işgali altındadır. Dostumuz ve ünlü Göç romanının yazarı Mevlüt Süleymanlı’nın köyü olan Cüceyurt bunlardan biridir. Eli Şamil, Kaşgar’ın dağ adı olduğunu açıkladıktan sonra, Savalan Güney Azerbaycan’da Erdebil yakınlarında bir dağ adıdır. Burada bir peygamberin, muhtemelen Yakup Peygamberin yaşadığı anlatılır. Güney Azerbaycanlı Hasan Mescitzade’nin apardı Sular Savalan’ı şiiri buralarda çok okunur, diyor. Bölgede Türklük konusunda düşünsel bağda şuurlaşma da daha ziyade edebiyat alanında, sözlü edebiyat yazılı edebiyata dönüşmüş edebi ürünler verilmiş ancak siyasi, iktisadi, askeri alana henüz yansımamıştır. Uluslar arası boyuta taşınmamış. 1000 haneli köyün hepsi terekeme, Eli Şamil’e göre Terekemelerin bir kısmı Kuma-Kıpçak, Derviş Osman’a göre böyle bir tespit yapmak imkânsız. Kür çayı çevreye hayat vermiş ancak heyelan, toprak kayması çok fazla. Meyvecilikle ilgili birçok hikâye, tekerleme, efsane anlatılıyor. Bölgede erik, kayısı, ceviz, üzüm bahçe ve bağları var. En iyi üzüm “Tebriz üzümü” çok sizin safralık olarak kullanılıyor. Kolhozlar dağılınca her hane 5–10 dönüm üzüm bağı almış. Hala üzüm bağı almak mümkün, bölge iskâna, Türk yerleşimine çok müsait. Rejim deyişince yüzlerce binlerce hane boşalmış bağlar bahçeler yeni Türk sakinlerini bekliyor. Gürcü yönetiminin bu bölgeye Gürcü iskânı için yaptığı evler, mahalleler, köyler halinde bomboş. Ermenilerin Güney Gürcistan’ı Türkiye sınırına yakın köyleri boşaltmaları üzerine Borçalı bölgesi halkı onlara köylerini açmış, maalesef R.F. nun tazyiki ile bunlar da Azerbaycan’ın diğer kaçkınları gibi Azerbaycan’da iskan edilmiş Ahıska Türklerini yurtlarına dönme döneminde Borçalı halkı tekrar heyecanlanmış ve hala da beklentileri sürüyor ve yardıma hazırlar. 99 Bölgedeki milli şuurlaşmada Fethullah Gülen Hoca Efendi’nin 1990 lardan sonra başlayan faaliyeti ciddi bir Türkiye sevgisi yaratmış Cemaatlerin Tiflis ve Batun da iki okulları ve bir üniversiteleri var. Sosyal hayata dair bilgi verirken Derviş Osman Anbılotarya (Sağlık Ocağı) mız var. Đlk ve ortaokul bizde bir arada 70 civarında öğretmen 700 civarında öğrencimiz okuyor. Camimiz yok namaz evimiz var. Burada Kurban ve Ramazan bayramlarında Kuran-ı Kerim okunur. Cami inşaatı konusunda şimdi bir tertip içindeyiz” demektedir. Aras Vadisi Türk düğünlerinden tanıdığımız “Bey Şah” Kür boyu Türklerinde de yaşamaktadır. Bey şahı burada da dokuz dallı olmakta ve her ağaçtan yapılabilmesine rağmen daha ziyade çam ağacından yapılır. Soyulan çam ağacından bazen dal sayısı 30’ a kadar çıkabilir. Bey Şahını iki kişi taşır. Bey Şahı sağdıcın evinde gece bezenir. Beyin adamları Şahı korurlar. Şahın dalından gençler bir elma uğurlasa (çalsa, kaçırsa) bey o elmayı satın alır. Sağdıç subay (bekâr) olmalı. Bey sağdıçlık için evliyi çağırmaz. Bize göre sağdıcın bekar olması, kısır gecesi, kızlar gecesi gibi sadece bekarlara hasredilen gece ve günlerin eski inançlardaki “kişi oğlu” kültü ile yakın ilgisi vardır. Zira Altay Şamanizm’de sadece evli kadınların katılabildiği toplantılar var. Bekarlar veya evlendikten sonraki kişi oğlunda kuvvelerce bir değişme mi oluyor.? Acaba bu nişanlı, evli, başı bağlı, başıboş, sahiplenme, sahipsizlik kavramları ile mi ilgili? Borçalı yöresi Türklerinde “Honça” uygulaması var. Buna göre bir tepsinin içine kına ve kınanın üzerine mum konur. Bu tepside çeşitli tatlılar da olur. Ayrıca ziynet ( takı) Kızıl (altın) olur. Bu tepsi ağacın olmadığı yer de Bey Şahı’nın yerini alır. Oğlan evinden kız evine gönderilir. Anadolu da bunun büyük ölçüde benzeri “sini” olarak bilinir. Nişanlı kıza sini gelir. Hatta Erzurum yöresinde oyunu vardır. “ Deli kız Sinin Geliyor” diye karşılıklı manilerin okunuşu ile oynanılan bir oyundur. Borçalı yöresi Türklerinde düğün merasiminin son gecesinde “ kına bent” yapılır. Erkekler ayrı kadınlar ayrı yerde olurlar. Erkeğin eline yenge kına yakar. Beyin (damadın) bir adamı kızın evinden bir koyun veya tavuk getirir, dostlar davet edilir. Beyin yemek meclisinde büyükler olmaz. Sofrada bey elini çöreğe (ekmeğe) uzatmadan kimse elini ekmeğe uzatmaz. Uzatana çelme verilir. Çelme, verilen ceza cezalıya çok yemek yedirme veya onu aç bırakma şeklinde olur. 100 Aras vadisinde “yetim” den sağdıç veya soldıç olmaz. Bu konu da bizce çok önemlidir. Uluğ Türkistan‘ın güneyinde yağmur duası için hazırlanan çocuk bilhassa kız çocuk yetim olmalıdır. Buna “fakirek” denir. Birçok yerde fala bakılma veya define aranmasında analı babalı olma veya olmama kuralı aranır. Yetim kişi sahipsiz kişidir. Sahiplenilmeye uygun kişidir. Halk inançlarında yetimin özel bir konumu var. Türklerde kişioğlu adeta doğuştan beydir veya onun kişiliğindeki kuvvede bir beylik vardır. Evlendiği zaman bu beylik unsuru açığa, gün ışığına çıkar. O’nun yeni bir ocağı ateşlemesi onun beyliğinin başlamasıdır. Yeni binalara çatı safhasında bayrak asılması, düğün bayrağı, bu anlamda o beyin kendi ocağında egemenliğidir. Bunun için damat “Bey”dir. Bey, beylik zenginlik ise, yetimden sağdıç veya saldıç olmayışı da doğaldır. Kızın evine geldiği akşam gelin bey ile oynatılır. Gelinin başında kırmızı sarp olur. Gelinin yüzünü kimse görmez. Gelinin elinden tutarak oğlanların oynamaları uygun değildir. Bu gece bey kesinlikle gülmeyip kesinlikle ciddi olmalıdır. Bey güldürülmeye çalışılır, gülen beye çelme verilir. Gülmenin ceremesini çeker. Eğlencede erkekler kadın veya polis kılığına sokulur bezenilir. Buna “keçebörd” denir. Bu gece oğlanın anası da oynatılır. Kız evi bir yıl kızını evine gitmez kız da bir yıl atasının evine gitmez. Kız atası kızının toyunda oynamaz. Borçalı Türk evlerinde “ Yaşmak” olur. Gelin yaşmaklanır, kaynanası ve kayın babasının yanında danışmaz (konuşmaz) yemez, içmez, onların adım çekmez (söylemez) Erkek, atasının yanında uşağın adını çekmez. Yaşmak, hürmet demektir. Gelin ile oğlanın anası arasında perde vardır. Gelin, kaynanası kaynatası, kaynının dediğine cevap kaytarmaz. (cevap vermez) cevap ayıptır. Yaşmak olunca cevap verememiş olur. Bu bilgileri aldığımız 53 yaşındaki Baku’de yüksek tahsil yapmış Derviş Osman (Ahmet oğlu Osman Osmanlı) gibi ikinci bilgi kaynağımız olan Enver Đslamoğlu da ali tahsilli (yüksek tahsilli), 61 yaşında ve o da Keşeli köyünden. O da bizi evinde kabul edip bilgi verip ikramda bulundu. Diğer kaynaklar gibi onun da resmini çektik. Borçalı’da gelin eşine ismi ile hitap etmez, kaynanasına hitaben evde konuşurken “ oğlun” der. Eşi de ona “Ay kız” veya babasının ismi ile “Yusuf’un kızı” veya memleketinden hareketle “Ay Karslı” veya “Ay tembel” der. Bu hitap şeklinde 101 kesinlikle aşağılama horlama yoktur. Bu doğal ve yaygın bir uygulamadır ve hiç yadırganmaz. Türk Dünyasının her kesiminde bilhassa kutsal kesimde görülür. Anadolu’da bu uygulaya “ Ses saklama” denir. Uygulamanın inanç derinliklerinde incelik insanların seslerini görünmeyenlerin zararından korumaktır. Kars’ta güzel erkek çocukları nazardan korumak için pasaklı, fırtıklı gibi çirkin isimler koyarlar. Bu uygulama Borçalı yöresinde de var. Ayrı inancın başka bir tezahür biçimi olmalı. Enver Đslamoğlu anlatıyor. Şah muhakkak gece gitmeli, hükmen Bey Şah’ı gece götürülmeli Şah, sağdıcın evinde bezenir. Taşınırken tezeklere gaz yağı dökülerek şamdan yapılır. Bey Şah’ı sağlı- sollu olarak aydınlatılır. Bu meşaleler şahın önünde kara zurna eşliğinde götürülür. Neden buradaki zurna kara’dır. Neden kara zurna eşlik yapmaktadır. Zurnalar tasnif edilirken neden bir kısmı “kara” dır. Bize öre düğün içerisinde ince –derin bir sızı içeren mutluluktur. “Hem ağlarım hem giderim.” Sözünde bu sır açıklanmamıştır. Evinden ayrılmak yeni bir dünyaya girmek âdete parlak bir karanlıktır. Yörenin Karapapaklarında balaya adını babası koyar. Babasının babası da koyabilir. Dedenin ismi toruna konularak, neslin yaşatılması amaçlanmıştır. Sovyetler döneminde Gürcistan’da Türkler, Orhon, Altay gibi isimleri çocuklarına koyamazlardı; yasaktı. Çocuğa ad konulduğu gün çocuk kız veya erkek olsun fark etmez, kurbanı kesilir. Kurbanlık hayvan, çocuğa ad koyan verir. Çocuğun, kulağına 3 defa ezan okunur. Doğduğu gün, ay ile veya dini içerikli bir isim koyulur. Đkiz çocuklara ÖmerOsman veya Hasan –Hüseyin adları koyulur. “ bazen de Köhne (eski) ad yaşasın diye babasının dedesinin ismi de konulur. Dişi çıkan çocuğa “Hedik” yapılır. Hedik; buğday, kargıdalı (mısır), lobiya, kozlepesi (ceviz içi), maş, (küçük taneli fasulye) ile yapılır. Hedikten konu komşuya pay verilir. Hedik gönderilmiş kap boş iade edilmez. Çocuğun çıkıp düşen dişi “ halvet yer” e atılır. Bu esnada “ ay sıçan inci dişimi sana verirem, balta dişini bana ver” denir. Çocuğun ilk saçı 1 yaşında kırkılır (traş edilir) o saç terazide çekilir. (tartılır) Ağırlığınca delleye (berbere) pul ( para) verilir. Çocuğun ilk traşı sağdan başlanarak yapılır. Kadınların düşen, dökülen saçları uygun bir yer kazılarak yere bastırılır.(gömülür) veyahut böyle saçlar bir şeye bükülür (sarılır) duvarın taşlığına 102 (oyuğuna ) konulur. Saç ulu orta yerde taranmaz. Dökülen saçların (cadı kün) (cadı yer) (cadı) gibi büyü yapanların eline geçip büyü yapmasından çekinilir. Anlatılan bir hikayeye göre büyücü kadın büyü yapacağı kadının saç kılını aşık olan zattan ister. O da bulamayınca bir camuşun derisinden büyücüye kıl getirir. Büyücü büyüsünü bu kıla yapınca hayvanın derisi sürünerek aşık adamın eline gelir. Şer karışan vakitte tırnağına cadı yazıp büyü yaparlar ki çok mahsurlu görülür. Kesilen tırnak gündüz kesilmeli. “gece tırnak kesenin kül başına” denir. Tırnak yakılır, daha ziyade gömülür. Tırnak kesildikten sonra el muhakkak yuyulmalı (yıkanmalı) el yıkanmaz ise, o elle tutulan yiyecek içecek haramdır. O tırnağı kesen bıçakta haram kabul edilir. Borçalı Türklerinde bebek day duracağı zaman; “ day dur dayın gelsin, çömçede payın gelsin “denir. O esnada çocuğun dayısı çocuğa hediye verir. Bu uygulama doğu Anadolu’da da vardır. Bebeğe ad verme gibi uygulamalarda, baba tarafının söz hakkı daha fazla iken, çocuğun saç traşı ve day durması gibi hallerde anne tarafının etkinliği görülmektedir. Esasen bu gibi tespitler, irdelenilerek bazı önemli sosyolojik sonuçların çıkarılması mümkündür. Bey sağdıç olarak tayin edeceği kimseye önceden bir hediye verir. Gelini kızın atası evine çağırınca, akrabaları da çağırdıp yemek verir. Geline (kızlarına) hediye alır. Buna “ayak açma” denir. Gelini damadın akrabaları evine çağırıp ona hediye verir; onu yemeğe alırlar. Buna “ toy görmesi” denir. Borçalı yöresi Türklerinde “ kirve” çok önemlidir. Kirve kutsal kabul edilir. Onun adeta dokunulmazlığı vardır. Kirvelik kurumu nesilden nesile geçer. Kirvenin oğlu, onun oğlu o ailenin kirvesi sayılır. Ve kirve ile aynı itibarı görürler. Kirve olacak kimseye elçi gider “razılık” alır. Sonra konaklık “ziyafet” verir. “kirvenin damının üstünden geçme, içeriye toprak elense kıyamete kadar kirvenin sende hakkı kalır.” Diye bin inanç vardır. Kirveden kız alıp verilerek akrabalık yapılamaz. Kirvenin nesilden nesile geçen mirası bölününce atadan gelen kirveler ararsında da bölünür. Bu hep devam eder. O aile için başka kirve tutulmaz. Bölge Türklerinde okçuluk (avcılık) çok gelişmiştir. Kara hava – su her türlü avcılık yapılmaktadır. Bilhassa balıkçılık çok yaygındır. Köyden Enver Đslamoğlu ünlü bir avcıdır. Kür’ün en kıymetli balığı Göygavıt’dır. Göygavıt kış ve sonbahar aylarında 103 tutulan kılçıklı bir balıktır. En ağırı bir kilo gelir. Bu balığın haşlaması ve soğutması güzel olur. 10 litre suya bir kilo tuz konur. Su kaynayınca içerisine 5 kilo balık dökülür. Temizlenmiş balıklar pişince suyun yüzüne çıkarlar. Bölgede, Anadolu da olduğu gibi meral (maral) pek vurulmaz inancı vardır. Maral avına gidenler onların çiftleşme zamanında nara atacaklarını bildiği için nara sesini takip ederler. Marallar çiftleşme zamanı rakip erkek maralla dövüşür ve bu düello %50 ölümle biter. Yenilenin sürüsü yenenin sürüsüne katılır. Yenilen yalnızlığa terk edilir, o yıl artık aşk dövüşü olmaz. Maral boynuzu nazara iyi gelir inancı burada da vardır. Borçalı yöresinin diğer balıklarından birisi de Kızıl Balıktır. 10 –12 kilo kadar olabilen bu balık kılçıksızdır. Az rastlanır, yağda, unda kızartılarak hazırlanır. Şah mahi ( Şamayi) 300 400 gramlık bir balıktır. Haşlama, kızartma ve kurutması olur. Kılçıklıdır. Murza; kılçıklı bir balıktır. 400–500 gr kadar olur. Kızartma ve soğutması yapılır. Akçalı (pullu balık) bu balığın Anadolu da Kars yöresinde ki ismi Sazan’dır. Kelimenin aslı Rusca sozan dan gelmekte olup, ifade edildiğine göre manası kamış, saz yiyen demektir. Laho, diğer isim yayın balığıdır. Buna naha ‘da denir. Kars’taki isim lokka‘dır. Çanar ( bığlı balık) bıyıklı olan bu balığın 10 kiloya kadar çıkanları vardır. Turna balığı pulsuz dişli bir balıktır. 20-/25 kilo kadar olur. Şimdilerde pek çıkmamaktadır. Çopak balığı, bir kilo kadar olur. Kılçıklı yassı bir balıktır. Pulludur. Kurutulur ve kızartılarak tüketilir. Sudak, kılçıksız bir balıktır. Bölgede birçoğu av hayvanı olan bir kuş varlığı mevcuttur. Bunlar; vırgavul 11,5 kilo eti olur. Eti çok lezzetli ve tatlıdır. Yağda soğanla kızartılarak hazırlanır. Pilav üstüne konur. Bu kuş Anadolu da sülün olarak bilinir. Keklik, bıldırcın, güvercin (Müslüman Türk halk tarafından pek vurulmaz. Gürcüler avlar ve etini yerler) ördek, gu kuşu Anadolu’da kuğu kuşu olarak da bilinir, sultan tavuğu bataklık yerlerin su kuşlarındandır. Karabatak, yaban kaz’ı kara kaz olarak da bilinir. Đsmindeki kara haşin vahşi anlamına gelen karadan gelmektedir. Yörede ayrıca tavşan, gavan (yabani domuz) oldukça yoğundur. Karapapak Türklerinde halk takvimi de oldukça gelişmiştir. Ünlü bir ifadeye göre” eser gence biter yonca eser Tiflis eyler müflis” rüzgârın Gence veya Tiflis yönünden esmesi halk tarafından denenmiş ve manalandırılmıştır. 104 Tekrar aile hayatı ile ilgili inançlara geçelim. Gelin evin eşiğinden içeriye girmeden ayağının kabağına (önüne) kurban kesilir. Eşikte ayağının altına bir çini kap konulur. Ayağı ile sındırması istenir. Gelin ayağı ile bastığı bu tabağı kırar. Gelin atasının evinden çıkınca ardı sıra su dökerler. Bahtı aydın olsun şeker serperler, yeni ocağında şirin olsun diye. Gelin ayağına kurban kesmek, tabak kırmak, arkasından su serpmek, Anadolu’da da vardır. Kırılan tabakla çıkarılan sesin kötü ruhları, cinleri korkutup kaçıracağına inanılır. Nitekim tahtaya vurulup şeytan kulağına kurşun denilmesi de, aynı inancın tezahürüdür. Anadolu da evin kapısına bal sürülerek gelinin tatlı dilli olması dilenilmiş olunur. Borçalı yöresi Türklerinde gelin arabadan düşende ( inince) arabacılar hürmet (bahşiş) isterler. Yolda çocuklar arabanın kabağını (önünü) keserler. Görüşmek ister beyden veya görevlisinden elam ( hediye ) alırlar. Gelin bezedilince (süslenince) başını yengesi hazırlar. Kemerini erkek kardeşi takar. Bu esnada bir inek veya gebe verir. Gelinin sandığına bir kasip balası (fakir çocuk) oturtulur. Onun kalkması içinde ona bir hediye veya para verilir. Buna “kemer bağlamak” denilir. “Kazan açması” oğlanın adamaları kızın evinden gelenlere yemek veririler. Bu esnada “kazanın kapağı açılmıyor” denilir. Kapak açılsın diye pul hediye verilir. Mahsul alınca adağı olanlar nezir verip kurban keserler. Keşeli köyü sunni olduğu için Muharremlik ayında Şii inançlı Müslümanlarda olduğu gibi çok özel uygulamalar olmaz. Ancak bu ayda Sunnilerde de toy düğün eğlence yapılmaz. Nevruz ayında nevruz pilavı, baca baca gibi uygulaması ve diğer uygulamalar daha ziyade Şii inançlı Türkler arasında yapılır. Sünni köylerde kurban bayramı daha coşkulu kutlanır. Kavut hazırlama ise hıdrellez de yapılır. Borçalı bölgesinde halkın saygı ile ziyaretinde bulunduğu birçok ulu mezar vardır. Müslüman Türk halk bunların etrafında Türk dünyasının birçok yerinde olduğu gibi bir inanç geliştirmiştir. Tespitlerimizin arasına bu konuları da aldık. 105 Hacı Mehmet Efendi, Kazak’ta Aslanbeyli köyünde ( Đnce Deresi) dir. Buraya halk her zaman ve daha ziyade Cuma günleri ziyarete gelir. Burası Nakşî Piri olarak bilinir. Burada kurban kesilir. Sadaka paylanır. Kabir taşı öpülür. Türbenin yanında camii vardır. Burada gece kalındığı da olur. Seyit Nigari’nin burada gazelleri okunur. Meyhaneler geçilir. “ Nigari semahları” yaşanır. Türbenin onarımı yapılır. Burası devlet koruması altındadır. Hacı Halil Ocağı, Kazak’da Oy Deresin’dedir. Burası maalesef şimdi Ermenilerin işgal ettikleri bölgenin kapsamında kalmıştır. Hacı Halil Baba’nın mezarı bir dağın üzerindedir. Burada büyük bir Türk kabristanı vardır. Yaylada ölen Türkler burada bastırılır. (defnedilir) burası Türkiye’ye 30 – 40 km. mesafededir. Buranın toprağından alınarak hasret ölenlerin kabrine serpilir. Burası daha ziyade Cuma günleri ziyaret edilir. Pir Sultan Kazak’ta yaylıca kışlağının eteğindedir. Buraya Seyfettin Altaylı, Derviş Osman ve Mahmut Hacı Halil ile birlikte gidip ziyaret ettik. Pir Sultan Baba yedi kardeşten birisidir. “Đslam davası Şehidi” olarak bilinmektedir. Diğer kardeşleri Ağ Baba, Sarı Baba, Hacı Halil Baba, Abdal Dede’dir. Buraya ziyarete gelen halk burada kurban keser. Dilek diler. Sovyet döneminde türbe sürülüp düzlenmiştir. Bir dönem burada mezarlık varmış. “ beni Pir Sultan Baba’nın ayağının altına defnedin” diyen bir zat tarafından son dönemde temsili onarım görmüştür. Yel dağı (yel ocağı) Kazak’ın Kepenekçi köyündedir. Ziyarete gelenler, yolun ağzına nezir koyarlar. Ocağın yel hastalığına şifalı olduğuna inanılır. Buradaki (adak taşı) nın altına para konulur. Bunları fakirler alırlar. Niyet edenler bu parayı alıp niyetlerinde kullanırlar. Bu uygulama şekli özel inanç gizleri saklar. Erbil’de niyetli anne “çocuğum olsun onun için konuşmadan dileneceğim” şeklinde, Anadolu da çocuğu yaşamayan anne “kırk kapıdan kırk yama toplayıp kundak bezi yapacağım” diye Ankara da Hacı Bayram’da adak şekerinden alan kimseler kendi adakları için şeker adarlar. Şeyh Senan Dağı, Tiflis’tedir. Kutsal bir dağdır. Efsanesi meşhurdur. Hıristiyan kızına aşık olan bir Dervişin Şeyhinden beddua alışı ve sonra nadim olup Şeyh’inin affına uğrayışını anlatır. Biz bu menkıbeyi Erbil’de de dinlemiş ve yayınlamıştık. Uzaktan gelip geçenler bu dağa “ baş indirirler” “ onu selamlarlar” Sait-i Nursî’nin hayatını anlatan eserde bu dağın da ismi geçmektedir. Dağın efsanesinin Kadim 106 Türklerle ilgili boyutu da vardır. Türkiye’den gelen Nur Cemaati’nin şimdi burada bir medrese yaptırmakta olduğu söylenmektedir. Ulu kabirlerin uzaktan da olsa selamlandıklarını Đran ve Türkiye’den de biliyoruz. Ulu dağlara mevsiminde ziyaret için gidildiği zaman bu dağlara yalın ayak tırmanıldığı inancı Türkiye’de de vardır. Borçalı’daki yağmur duası Kars yöresinde yapılan ile tamamen aynıdır; “ godu godu’yu gördünmü godu godu’ya selam verdinmi godu burdan geçende kırmızı don giydinmi yağ yağ yağmur” Ayrıca; “ gün baba gün çık Kızıl atı bin çık Keçel kızı burda koy Saçlı kızı al çık” Borçalı’da dolu yağdığı zaman durması için ezan çekilir (ezan okunur) Doğum ve evlilikten sonra hayatın son safhası olan ölüm konusunda da bazı tespitlerimiz oldu. Bu konuya da kaynaklar değiştikçe kısa açıklamalar getirmek istiyoruz. Bölgedeki inanca göre ölecek kimse rüyasında bir karakuşun kendisini alıp götürdüğünü görür. Bu tespite göre ölüm meleği karadır veya bazı kimseler için böyledir. “ölüm teri” ölümden evvelki ter olup birçok kişi bu tere şahit olmuştur. “dualı adam” ulu kişiden vergili adam demektir. Bu tür rüyalar dualı adamlara anlatılıp onlardan yorum istenir. Keşeli köyünde Türk mezarlıklarına gittik. Halk inançlarına dair maalesef bir tespit yapamadık. Bunlar Müslüman Türk mezarlıkları idi. Türk dünyasında Aşkabat gibi yerlerde Müslüman ve Hıristiyan mezarlarını bir arada gördük. Mimari de etkilenme vardı. Đfadeye göre “Şah Abbas” bir bina diktirmiş (yaptırmış) bir odası camii diğer odası kilise imiş böylesi bir yer de Gürcü kralı 4. Davut yaptırmış bu kralın annesi Kıpçak Türklerinden imiş, onunu döneminde Müslümanlık korunmuş Müslümanların yaşadıkları yerlerde domuz beslenmesi yasaklanmış” 107 Borçalı yöresinde de çocuklara verilen isimlerle yaşamaları kız veya erkek olmaları veya yeni kardeş istemediklerine dair mesajlar verilir. Mesela; Tamam, Besti, Yeter, Kifayet, Kız Tamam, Kız Yeter gibi isimler konulur. Erkek isimlerinin başına çok kere “gül” gelir. Gül Mehmet, Gül Ali gibi. Sıvanlar Türkiye sınırına yakın dağlık bölgelerin orman Gürcüleridir. Gürcü yönetimim muhtelif meselelerle değindiğimiz gibi, Karayazı bölgesinde yaptırdığı bedava evlere Sıvanları iskan etmek suretiyle, Türklerin yerleşim yörelerinde Gürcü nüfusu oluşturmak istenilmiştir. Bu münasebetle; Borçalı (Marneuli) ve onun kentlerinde (köylerinde) Bornisi reyonunda, onun köylerinde ve Saraçlı kentinde, Dıvanisi (Baş Geçit) de yüzlerce ev yaptırdılar. Maddi yardım, ev eşyası, zirai destek iki dönümlük bedava toprak vergisiz yaşam vaat ettiler. Ancak yapılan evlerin %99 boş kaldı. Bu evlerin 25 yıl alınıp satılması yasaklanmıştır. Gürcülerin bu projesini menfi etkileyen bir faktör de Türk aile yapısını sağlamlığı idi. Türklerde erkekler 20–22 kızlar 18 yaşlarında evleniyorlardı. Halen her ailenin asgari üç çocuğu olmaktadır. Özellikle Sovyet döneminde bir Türk ailesinin 10– 12 çocuğu olabiliyordu. Ailesi felakete uğramış bir genç daima ebeveynlerin yanında yer alabilmektedir. Müslüman Türklerde alkol aileyi çürütememiştir. Halen Türklerde çok evlilik yapılmamaktadır. Gürcülere kız verilmemekte ancak Gürcülerden kız alınabilmektedir. Bu arada ifade edildiğine göre Kafkasya da Đnguşlar ve Türkmenlere çok eşli evlilik hakkı verilmiştir. Eskiden Sünni Türkler şii Türklere kız alıp vermezler iken, şimdi bu tür evlilikler olmaktadır. Ayrıca eskiden Ermeni ve Ruslardan nadiren kız alınırken şimdiler de hiç kız alınmamaktadır. “ haşa huzurdan bugün bir Ermeni bana selam verdi” denilmektedir. Karapapak’lar da aile reisi evereceği kızının kanaatinin sorar. Bu konuda baba, anneyi araya sokar. Kız kaçırma yoluyla evlilik vardır. Kan davası ise, çok nadir görülür. Berdel usulü evlenmeye Borçalı’da “al değişik” veya “iki başlı kohum” deniyor. Đki kız kardeşi alan iki erkek kardeşe de çok sık rastlanılmamaktadır. Mahmut Hacı Halil aynı zamanda bir halk bilimci. Ondan da yöredeki halk kültürüne dair Mahmut topladık; Gürcistan da Türklerinde geline baba evinden çıkarken “Ocak Taşı” verilir. Gelin yeni evinde “ağır” olsun bereketi bol olsun diye. Makedonya Türklerinde yeni geline, ilk geldiği gün “ocak Taşı” öptürülür. Bereketi 108 celp etmesi için. Anadolu ve diğer bazı yörelerde gelinin cebine taş konur. Yeni evinde ağır olması, aklı baba evinde kalmasın, sık sık kaçıp eski evine gelmesin diye. Borçalı’nın bazı Türk kesimlerinde gelin için kesilen kurbana molla nezaret eder. Gelinin ayağının altında nelbeki (çay tabağı) kırılır. Gelinin başına şirni (şeker) dökülür. Şirniye düğü (buğday) katılır. Gelin eşikten içeri girince bir kapda kor halinde od (ateş) getirilir. Yanında demir şiş olur. Gelin od’un etrafında 5 defa sağdan başlayarak üç defa dolaşır. Gelinin kucağına körpe oğlan uşağı konur. Ayrıca gelinin çorabının içine baba evinden pul (para) koyarlar. Bu parayı gelinin çorabını çıkaran alır. Gelinin atası evinde beline 3 defa kırmızı lent (kurdele) bağlanıp açılır. Gelin sonra ere verilir. Gelin, bey evine gelince bey tüfeng atar. Bey şahında muhakkak “alma”olur. Bey’in beyliği “bey şahı” kızın evine gidince biter, arkadaşları da onu dostça döverler. Bazı görevli arkadaşları da onu korurlar. Bölgede ölüsü olan 40 gün yasin okutulur. 41. yasinden sonra bunlar mevtanın ruhuna bağışlanır. Mevtanın ölümünün 51. günü duası okunur. Toplanmak gerekmez 52. gün “ et kemikten ayrılır, mevta acı çekmesin” diye duası yapılır. Cemaatin ardından ölümün atını kendiliğinden kabristan’a gittiği görülmüştür. Cenaze kabire konulurken tabut üç defa yukarı kaldırılıp indirilir. Gürcistan Müslümanlarının, Türk bölgesinde Türk Tv. Kanalları seyredilmeye başlamadan evvel, Türkiye‘de dini hayata dair hiç malumatları yokmuş Türkiye ‘de din adamları malların olabileceğini dahi düşünemiyormuşlar. Geçmişte çok yoğun bir propaganda yapılmış. Gürcistan’da Müslüman halk Anadolu ve Azerbaycan’da olduğu gibi rüyasında ölmüş bir yakınını görür ise, onun ruhu için hayır işler. Gürcistan’ın Sadaklı yakınlarındaki Köhne (eski) kiliseye giden halk burada kurban kesmektedir. Ansiklopedi Araştırma Merkezi başkanı arkadaşımız, dostumuza göre, Türkçe konuşan şimdi Müslüman olan yöre halkı bir dönemin Hıristiyan Türklerindendi. Maalesef bölgeye gidip araştırma yapamadık, ancak konuya dair bazı bilgiler edinebildik. Buraya daha ziyade Şamnabad bölgesinin Müslüman halkı gitmektedir. Türk olan bu kimselerin hurafe ve cincilik gibi konularla bir ilişkisi yoktur. Bölge aydınlarının teşhisine göre bunların bir kısmı geçmişte Hıristiyan iken, şimdi Müslüman olmuşlardır. Zira Bünyatov’un “7–9. Asırlarda Azerbaycan Tarihi” ve 109 Doç.Dr. Feride Memmedova’nın “Albanlar” isimli eserinde bu konuda geniş bilgi olduğu ifade edildi. Halk, bölgedeki Hıristiyan Türklere veya Hıristiyan Türk iken müslüman olanlara Rum Türkleri, Berzen veya Berzan demektedir. Kelimenin anlamı Kam veya Şaman gibi bir şey. Berzan önceden bilen keşif sahibi ve Berzan ise, yol gösteren anlamlarına geliyormuş. Bu toplum geçmişte Zalga’nın köylerinde yaşıyorlardı. Yörenin %90 halkı bunlardan meydana gelmiştir. Đlçe merkezinde geçmişte miktarları 7.000 iken halen 3.500 kalmıştır. Bulundukları köyler; Başköy, Merdiven, Yeddi Kilise, Avranlı, Ağbulak, reyonu, Tiflis’in merkezi, Marneol ilçesinde Titseli ve Sigora’dır. Türkçe konuşurlar göçleri SSCB döneminden sonra başladı. Hala devam ediyor. Göç Yunanistan’a yapılmaktadır. Yunanistan bunlara Rumca eğitim veren okullar açtı. Evvelce eğitim dilleri Rusça idi. Göç edenlerin geriye dönmelerini Gürcistan hükümeti bunlardan istedi. Evleri halen büyük ölçüde boştur. Đlk göçleri münferit de olsa 1956 yılında olmuştur. Bunlardan Azerbaycan da da vardır. Ancak çok dağınıktırlar. Şu anda göç edemeyenler %40 olup yaşlılarıdır. Ortodoks Türkler Anadolu’daki kaderlerini 100 yıl sonra Kafkasya da yaşamaktadırlar. Borçalı’nın; Marnovi / Sarvan ilçesinin Candar, Kızılhaçlı, Sarvan, Mamgeli, Mescidli, Görarhı, Tazekent, Hacılar, Yuvanalı, Alget, Amborofya, Karakeçeli, Akkeçeli, Đlmezli, Kepenekçi, Birinci Kösalı, Đkinci Kösalı, Boydor, Kürtler, Kaşmaganlı, Lejbeddin, Daştepe, Şülöyür, Araplı, Kuşçu, Ağmemmedli, Kocagan, Tekeli, hancagazlı, Kireçmeganlı, Kasımlı, Beytarafcı, Baytallı, Ulaşlı, Yukarı Gullar, Aşağı Gullar, Kırhılı, AşagıSaral, yukarı Saral, Demye Görarhı, Ahıllele, Ahıl Mahmutlu, Mamayı, Mollaoğlu, Sadaklı, Đmir, Hallavar, Đmizcala, Büyük Beyler, Küçük Beyler köyleri tamamen Türk halktan oluşmuştur. Güllübağ (Türk ve Ermeni) Zop (Türk ve Ermeni) Opret ( Türkçe konuşan ortodoks/ Rum) Hocornu( Türk ve Ermeni) halktan oluşmuştur. Borhosi ilçesinin; Aşağı Koşakilise, Yukarı Koşakilise, Molla Ahmetli, Đmiz Hasan, Koçulu, Fahralı, Saraçlı, Balaboğanlı, Kölayır, Arhılı, Hasan Hocalı, Taşlı gullar, Esmerler, Ceferli, Deller, Karadiken, Siskala, Arakel, Beyteker, Aşağı Gülever, Yukarı Gülever, Zorgöyeç, Babakişiller, Sarımemmetli, Darvoz, Abdallı, Bolus Kepenekçi, Sorollar, Đnceoğlu halkı tamamen Türk’tür. Halkı karışık olan köyler; Şemsöy (Türk- Ermeni) Çatak ( Türk- Ermeni) dir. 110 Başgeçit ilçesinin; Seferli, Deller, Sukala, Dunus, Mahmutlu, Hamamlı, Armutlu, Memişli, Memişliler, Kızılkilise, Şindiler, Azgeyliyen, Dagarhılı, Kızılhacılı, Saca, Hüsöyünçay, Çopuralılaz, Yırgançay, Aşağı Karabulak, Yukarı Karabulak, Lökcandar, Yavıklı, Şamdarlı, Gödekdağ, Sağatlı, Muganlı (Bu son iki köy Ermenine sınırına çok yakın oldukları için can güvenliği sebebiyle maalesef boşaltılmıştır.) Aşağı Orzuman, Yukarı Orzuman, Ormeşen tamamen Türk halkı köyleridir. Kırovisi (Türk ve Gürcü) dür. Karayazı ilçesinin; Soğanlık, Karacalar, Ahtehle, Karatehle, Sorca, Muganlı, Birlik, Tazekent, Kösalı, Nazarlı, Aşağı Kenenekçi, (Ulu kişili- Caferli) Candar, zenger, Ulyanafga, Karatepe köyleri Türk köyleridir. Karaçöp Bölgesinde; Sagarevcov, Keşali, Tüller, Kazılar, Karabağlar, Yarmuganlı, Düzeyram, Lebbeli, köyleri köylerinin halkı tamamen Türk’tür. Lagodehi Đlçesinin; Kabal, Uzuntolo,Genceli, Karacalar köyleri, Lelavi ilçesinin; Karacalar köyü, Ağbulak ilçesinin Kösalar ve Şıhlı köyleri, Zalga ilçesinin; Encıvan, Tecir, Culuhluve Tecis köyleri, Kabci ilçesinin; Muhran, Tatuşağı, Ferma köyleri ve Musteha ilçesinin hepsinin muhtarları Türk’tür. Đl ve ilçe amirleri ise Gürcüdür. Gürcistan’daki Kürtlerin Ermenileşmesi konusu da oldukça ciddi bir meseledir. Tiflis’te kent (köy) lerde Kürtler için özel Okul yok. Bunlar Gürcü kültürü içinde Gürcü eğitimi alarak yetişiyor ve zamanla Gürcüleşiyorlar. Ermenilerin Gürcüleşmeleri iddiası ise, tamamen farklı bir yapılanmadır. Gürcistan’da Ermeniler mal-mülk sahibi olmada ve özel görevlerde prestijli yerlere gelebilmek için, isimlerini bu tür maksatlarla değiştirip Gürcü ismi olmaktadırlar. Bunlar gerçek Ermeni kimliğinden vazgeçmezler. Gürcistan Kürtleri yezidi inançlıdırlar. Bunlar Ermeniler tarafından toprakları Ermeniler sürülerek Gürcistan’a gönderilmiş Kürt - Türkleridirler. Miktarları 40.50.000 kadardır. Ermeniler Ermeni olmayan ve Ermenileştiremeyecekleri toplumları aralarında istememektedirler. Ermenistan’da 2000 yılı itibariyle Yezidi ve Müslüman Kürt Türkü miktarı 100.000 civarındadır. Ermeni yönetimi bu insanlar dağınık bir yerleşim şekli sergilediklerinden kendilerini Ermenistan ‘ın homojenliği itibariyle bir tehdit unsuru 111 olarak görmemektedir. Yezidi inançlı olan Kürt –Türklerinin kaderi iki katlı hazindir. Bir taraftan dini baskı diğer taraftan ırkı baskı. Kürtçü - Ermenici ittifakı yapanların yüzü ağ olsun! Gürcülerin eline geçmiş Türk topraklarının zamanla nasıl Ermeniler lehine el değiştirdiğini göremeyen bazı sözde teorisyenlere bu tespitlerimiz ithaf olunur. Ermenistan Kürtlerinde Müslüman olanların hepsi Azerbaycan’a göçe zorlandı. Erivan ve Serdarabat’da Müslüman Kürt kalmadı. Bazı toplumların hafızası zayıf oluyor. Buruki ( kardeşlik) aşiretini Erivan havalisinden katliamla süren Ermenilere, Anadolu Türkü kardeşliğini göstermiş onların Van bölgesi yöresine yerleştirmiş aşiret liderleri Kımyas Kartal’ı TBBM başkanı dahi yapmıştı. Ne var ki bu aşiretten yeni nesiller ASALA ile işbirliği yapabilen PKK’ya destek verebilmiştir. Azerbaycan’ın kucağını açtığı Kürt - Türkleri yeni yerleşim yerlerinde de maalesef bazı tahriklere kapılabilmekte iskânlarının toplu değil dağınık olmasına, bir bölümü tepki göstermektedir. Gürcistan Kürtleri de dağınık olmakla birlikte bir kısmı Tiflis’tedirler. Tiflis pazarının hamal esnafı tamamen Kürtlerden meydana gelir. Ayrıca şehrin temizlik işlemlerini de bunlar yürütüyorlar. Gürcistan’daki Ermenilerin yoğun olduğu bölgeye Zovohet deniliyor. Buradaki Ermeni taşkınlıklarına dair hergün bir haber alınmaktadır. 12- Nisan–2000 tarihinde kalmakta olduğumuz köyde bir haber çalkalandı. “Ermeniler bayrak kaldırmışlar, muhtariyet istiyorlar”. Gürcistan’da ifade edildiğine göre 300.000 Ermeni ve gürcüler arasında akrabalık kurulmuş, Bir çok Ermeni, nüfus kayıtlarına kendisini Gürcü olarak yazdırmış, Gürcü Meclis Başkanı Jivanye’nin Ermeni asıllı olduğu iddia ediliyor. Bunları dinlerken doğu Anadolu’da Kürt davası adına hareket ettiğini ileri süren gizli Ermenileri hatırladım. Ermenilerin yoğun oldukları ilçelerde kasten yakılan nüfus daireleri hatırıma geldi. Bu arada bulunduğumuz köyün öğretmeni güzel bir haber getirdi. “5000 nefer Ahıska Türkü Gürcistan’a dönmüş” her çok azdan başlar. Gürcistan Millet Meclisinde 4 Türk Milletvekili var ve bunların miktarı 5’e çıkmak üzeredir. Bunlar: Mehemmed Mehemmedov ( Kardabani) “ Karayazi bölgesi” Azer Sülyeymanov ve Zümrüt Kurbanof ( Marlooni ) “Borçalı bölgesi” Remiz Bekirof (Bornisi bölgesi)dir. 3.Dünya Olimpiyat Şampiyonasında Dünya Güreş Şampiyonu Kemandar Mecidof Borçalı’nın Hamamlı köyündedir. Budakov 3.ve 4. Dünya Güreş Şampiyonasında 40 kızıl Madal ( 40 altın madalya) almıştır. SSCB dönemi 112 pehlivanlarından 3. Dünya olimpiyatlarına katılan Güreşçi Reşit Pehlivan ve Kardeşi Cimşit Pehlivan Borçalı’nın Görarhı köyünden olup Dünya şampiyonudurlar. Salıdor Mursagulov, Alpenist olup Everest dağının tepesine Azerbaycan bayrağını dikmiştir. Borçalı’nın Kızılhaç köyündendir. Möhsin Senoni (Azerbaycan Halk sanatçısı) 1947 yılına kadar Tiflis’te Türk Devlet Tiyatrosu vardı. Burası evvelce 1940 lara kadar Türk Tiyatrosu adını taşırken daha sonra Azerbaycan Tiyatrosu adını almıştır. Đbrahim Isfahanlı (Tiflis’te Türk Rejisördü,1998 yılında ismi Tiflis’te 100.yılı münasebeti ile bir caddeye verildi). Tanrıyel Aliyev (Ressam, Karayazı Türklerindendir.) Zahit Karaçöplü (Ressamdır, Karaçöp Türklerindendir.) Ömer Koçulu (Mimar) Cimşit Đbrahimli( Heykeltıraş Nizami ve Köroğlu’nun heykellerini yapan sanatçı)dır. Zahit Halilov (Azerbaycan Đlimler Akademisinin SSCB dönemindeki Prizidenti, Başkanı) Prof. Dr. Abdullah saik’in oğlu Kemal Talipzade, Prof. Dr. Ferah Halilov, Prof.Dr. Şamil Kurbanov, Riyasiyatçı (Matematikçi) Latif Veliyev, Feylezof Cemal Mustafayev, Prof. Dr.Hamlet Đsahanlı (Hazer Üniversitesi Rektörü) dür. 2000 yılı itibariyle Tiflis’te 10 ve Bakü’de 10 olmak üzere 20 Gürcistanlı Türk çocuğu tiyatro eğitimi görmektedir. Şevardnadze bu konuda talimat vermiştir. Bu çocuklar geleceğin Gürcistan Türk Tiyatrosunun yeniden nüvesini oluşturacaklar. Tiflis Türk Tiyatrosu 1947 yılında kapatılmıştı. 1998 yılında Devlet Bakanı’nın verdiği talimat ile derviş Osman’ın Müdürlüğünü yapacağı kuruluş yeniden açılacaktır. Marnevuli’deki Devlet Tiyatrasi, Türk Tiyatrosu olarak faaliyet gösterecektir. Marnovuli’deki bu Gürcü Tiyatrosunda Derviş Osman halen bazı eserleri Türkçe sahneye koymaktadır. Gürcistan’da şehir aydınları kırsal kesimde çiftçilik yapmaktadırlar. Valah Hacıyeli, (Tiflis Üniversitesi) Filoloji bölüm başkanı, Türk şair ve yazar) dır. 113 Borçalı’da Tiflis Devlet Üniversitesinin her fakülte ve bölümünün bir nüvesi vardır. Buranın başında Prof. Dr. Rektör Mahmut Hacıhalil’dir. Gürcistan’daki diğer üniversitelerin de Türkçe bölümler vardır. Gürcistan’da devlet sektöründe görev alabilmek için Gürcüce bilme şartı vardır. Gürcistan’daki Türklerin nüfus kâğıtlarında yazılmaktadır. Gürcistan Türkleri bu sütuna milliyet sütununa “Azerbaycan” “Türk” yazılmasını istiyorlardı. Bu uygulama başka bir ülkedeki Türkün nüfus cüzdanının milliyet sütununa “Anadolu” yazmaya benziyor. Gürcistan’daki Türklerin; iskan, siyasi teşvik, eğitim, meslek seçme, seyahat, haberleşme gibi her türlü hakları verilmiştir. Parlamentoya hangi etnik kesimden seçilmiş olması bir şey ifade etmez. Etnik kimliğin değil, Gürcistan’ın milletvekilidir. Gürcistan siyasi hayatında halen eski bir milletvekili olan Đshak Nevrozov, Petrol Nazırı (bakanı) nın1. Muavinidir. Siyasi seçimler döneminde Türkler %90 aralarında temas halindedirler. Bu arada Gürcistan’ın sadece Gor bölgesi Türklerinin soy isimlerinde “ov” ve “of” ekleri yoktur. Bu husus Türklere bir övünç kaynağı olmaktadır. Gürcistan Türk milli kültürel bayramlarından birisi de “ Türk saz bayramı”dır. Bu bayram Gürcistan’ın her yıl bir Türk bölgesinde yapılır. Organizasyonun setri (başkanı) Derviş Osman’dır. Gürcistan da doğum günü yerine “ad günü” yapılıyor. Aydınların bu günüde basında haklarında yazı yazılıyor. Saz şairleri toplanıp kutlamaya renk katıyorlar. Keçeli köyünü halk bilimi kaynaklarından birisi de Novat Mollakızı, köyün eski bir ailesinden olan Novat ana 90 yaşında ve hiç okula gitmemiş. Bizi evinde kabul etti ve sağ olsun sorularımıza cevap verdi. Karapapaklar’da kız istemeye aç karnına gitmelidir. Ev sahibi konuklara “aç mı sınız” der. Görücüler de “size bir teklifimiz var. Bize şirin bir söz söylemezseniz, ikramınızı yemeğiz”derler. Uşağı (çocuğu) gelini, atı, malı, davarı nazardan korumak için, molladan nazar duası alınır. Dağdoğan ağacı üç kulak (üçgen) biçiminde kesilir. Çocuğun sağ ciyniye dikilir. Büyükler sağa “nasihat görürler (uygun bulurlar) ayrıca göy (mavi) göz boncuğu, gelinin omzuna yakasına dikilir. Atın sinesine ve geriyanına dağ doğan’dan 114 yapılmış üç kulak takılır. Bu ağacın üstü şişle yandırılır. (yakılır) Ev diktirende de evin anlına at nalı çakılır. “Nezar Kesen” için, malın nazardan korunması için nazar duası okunarak “tuz” yakılır. Nazardan kurtulması istenilen hayvanın alnına nazardan hemen sonra yumurta vurularak kırılır. Tuz Türk halk inançlarında önemli bir motiftir. Sadece nazardan değil, dostlukta, berekette, yeminde v.s de yeri vardır. Yumurtanın inanç alanındaki yeri de geniştir. Binalarda ve beşiklere nazarlık yapılırken yumurta da nazarlığın içerisine konulur. Anadolu’nun bazı yörelerinde gelin eve getirilince duvarına yumurta vurularak kırılır. Navat Ana ilginç bir dua yaptı. Bölge Türklüğünün Türkiye’ye Bakışı ve Türkiye’den beklentileri itibariyle manidar bir dua idi. Navat ana sık sık bize “Yaşlandım, hükümet aylığımı vermedi. Allah Türkiye’nin kömeyi (yardımcısı, koruyucusu) olsun. Ayakta dursun. Buraların dayağı (dayandığı güç) odur.” Dedi. “Nevruz da, ahır çerşembe günü herkes evinde olmalı. Gırakda (kenarda, dışarda) heç ne (hiçbirşey) olmamalı, kalmamalı, komşuda bir şey bırakılmamalı, borcunu, alacağını ödemelisin üç gün sonra evde yahşi(güzel) sufre düzeltiriz. (hazırlarız.) kimin üzerinde ne iş var ise, evine gidilir. O’na nevruzluk aparılar (götürülür). Hayır, işe, taze(yeni) kız alıp vermeye, elçiliye bu dönemde gidilir. Kurban ve Ramazan bayramlarında bayram namazından sonra mezarlığa gidilir, ölüler ziyaret edilir.” Nevruz da “ bıçak kesmeyen şeyler”den sütlaç pişirilir. Pilav ve sütlaç bıçak işlemeyen yiyeceklerdir. Cevan uşaklar (genç çocuklar) kapı kapı gezer birbirine pay verirler. Karapapak’larda “Hal apardı” inanç vardır. Uşağ üstü olanda, uşağa yatanda doğum vakti gelen avradı hal basar. Korunmak için; sarımsak, soğan avradın anlına çekerler (koyarlar) yatağının etrafı dört tarafından suresi okunarak dönülür. Demir döver ses ederler. Dövme işi sağdan dönmeye başlanılarak yapılır. “Al avradı” “Al karısı” inancı bütün Türk dünyasında yaygındır. Anadolu ve Uluğ Türkistan’da da sarımsak, soğan ve demirin koruyucu gücünden yararlanılır. “Ses etme” uygulaması Kara iyiler sesten rahatsız oldukları için kullanılır. 115 “Başına herrenmek” bir yalvarış, yakarış biçimidir. Başına dolayıp ( dolaştırıp) nezir-sadaka gibi şeyleri verme biçimidir. “Başına dönmek” sana gelen gada-bela bana gelsin, demektir. Borçalı yöresi Türklerinin ecelin vakti konusundaki inancı “Yukarı ki kişi bilir” şeklindedir. Yukarı ki kişiden kastedilen Allah’tır. “ Kimin vakti olsa o bilir” şeklinde ifade edilmektedir. Karapapak’lardaki yemin şekline dair evvelce tespitlerimiz olmuştu. Bu defa onları teyit edip zenginleştirdik. Mesela, “o günün ışığı hakkı” “ayın nuru hakkı” “ayın nuruna ant olsun” denir. Ay kutsaldır. Gece eline ahtaba (ıbrık) alıp su üstü gidende (tuvalete gidince) kişi aya karşı durmaz (aya dönülmez) teze ay çıkanda Mehemmed peygamberin adına 3 defa salavat getirilir, yüzüne çevrilir, dolanmamız namına (geçimimizin sağlanması için) yağış istenir dua edilir. Karapapak bedduaları onların dini nasıl anladıkları anlattıklarını takip itibarıyla önemlidir. “Zülfükara rast gelesen” “Kuran sana ganim olsun” “ Göze görünmez (Allah) sana kısmet versin baht vermesin” “sen de oğul uşağlıların cergesine (katarına) garışma” “yer hakkı”, “göy hakkı”, “uldız (yıldız) hakkı”,” toprak hakkı”, “ toprağa and olsun”. Karapapak’larda dut ve ceviz ağaçları ocak sayılır. “Dut hakkı” “ceviz hakkı” “bereket hakkı” “ocak hakkı” yemin şekilleridir. Biz birçok yerde melekler ve cinler için görülmeyen tabiri kullandığı görmüş iken, inanç sisteminin en tepesindeki güç için “görünmeyen” denilmesi bizim için ilginç olmuştur. Ayrıca yer ve gök iyelerine and içilmesi ağacın eski inanç sisteminde bir kült oluşturan ocak olarak algılanması da ilginçtir. Karapapakistan da Anadolu daki gibi bir çok Türk elinde olduğu gibi ateşin su ile söndürülme, söndürülmesi doğru bulunmaz. Ölüsünü rüyada gören kimse diğer Türk kesimlerinde olduğu gibi ruhuna kuran okutur. Navat anadan yazımıza çeşni olmak üzere Karapapak Türklerinden insan isimleri tespiti de yaptık. Bunlardan bazıları; Bastafa (Bağdısabah), Elirıza, Valih, Fergiye, Saibe, Elyana, Navat (şiriniyet tatlılık), Aga, Hürzet, Dursun, Vağıf, Terman, Arif, Gülnara,Tahir, Nizam, Yusuf,Kemal, Musa, Đsa, Halettin, Ayşe, Bayram, Gülsafa, Bahtısafa, Nenehanım, Mustafa, Bahtiyar, Feridun, Şöhret, minaraks, Fatma, Telli, Hasan, Hüseyin, Veli, Ali, Eset, Nağı’dır. 116 Kara iyelerle ilgili tespitlerimiz arasında; adamın biri gece ıssız yolda atla giderken yolda bir çepiç keçi yavrusu görüp atına alır. Çepiç’in ayakları uzamaya ve yere değemeye yaklaşır. Adam korkak ve Çepiç’i yere atar, kaçmaya başlar. Çepiç de onun ardından koşarak “ayağım yere değmeden beni attan indirdin ayağım yere değse idi, bak ben sana neler yapardım”diye bağırır. Bu iyenin tezahür biçimi çeşitli anlatım tarzları ile Anadolu da yaşamaktadır. Karapapak Türk halk inançlarındaki diğer bir kara iye de “hamzet”dir. Bu cin hastalık verici bir güce sahiptir. Đnanca göre bazı kimseler bu cin veya gücü ruhunda taşırlar. Böyle kimseler 40 ı çıkmamış çocuğun yanına gitmezler. Çocuğun ailesi de hamzetli kişiyi çocuğunun yanına sokmazlar. Hamzet o kişinin “can”ındadır. Đnancı vardır. Bu tür kimseyi mal davar doğum yapınca da yakın koymazlar. Hamzetli kişi kasıtlı olarak fenalık yapmak niyetiyle gelmişse ona mani olunamaz. Sehven gelip amacı fenalık olmayan hamzetli kişinin zararı dua ile önlenebilir. Kayıptan bir ses gelebilir. Bu ses bazen insan uyurken onu çağırabilir. Çağrılan kişi çağrıya itibar etmemeli dönüp bakmamalı kalkıp gitmemeli sese rivayet eden adam zarar tapar (görür). Ayrıca sesin sahibi cin; keçi, at vs. donunda görülebilir. Amacı hof (korku) yaratmaktır. Bazı Karapapak duaları da şunlardır; “Allah yarayanın olsun, gelinin hayırlı olsun, yaratana şükür” bir kimsenin yaşı öğrenilse o kişinin çabuk öleceği inancı vardır. Hakikaten birçok yöre de kırsal yerde insanlar yaşlarını saklarlar. Muhtemelen bu da bir nazardan korunma şeklindir. Ayrıca çalışmak da olan bir kimseye kolay gelsin anlamında “yorulmayasan” denir. Kaynaklarımızdan Esat Ağaoğlu, orta tahsilli 60 yaşlarında bir çiftçi idi. Bize verdiği halk inançları ilginçti. “Süt nazarı keser. Bunun için ananın nazarı balaya değmez. Adamın özünün de özüne nazarı değer. Nazardan korunmak ve kurtulmak için en iyi çare Kuran’daki ilgili suredir. Akşamları ruhlar öz evlerini ziyarete gelirler. Onun için Kuran okunur. Cuma günü Kuran’ın okunmasının sebebi Kuran Cuma günü gelmiştir... Gözü o ocakta olan ruhların ihsanına belirli günlerde helva kavrulur.” 117 Karapapak Türklerinde Atanın yeri çok itibarlıdır. “Atanın Goru hakkı” “ Atamın Goru hakkı” en büyük yemindir. Đsimlerin başına “ay” önekinin gelmesi sadece şahıs isimlerinde “ay Eset... Ay Eli” gibi deyil statü belirten hallerde de kullanılır. Mesela “ Ay hanım çay süz” çay doldur çay koy gibi. Resime yönelmek haramdır. Namaz kılınca Kuran okuyunca resimler ters çevrilir. Kıble yönünde resim varsa kaldırılır. Gece aynaya bakılmaz günahtır. Rüyada kırık ayna görmek yahşi (iyi) değildir. gelinin sandığına ayna konulur. Gelin beyin evine gidende kabağına (önüne) ayna tutulur. Ayrıca gerdeğe girince de geline ayna tutulur. Bu esnada kırmızı büyük bir çarşafın arkasında gelinin başı kırmızı ipek tüllerle örtülür. Bu örtünün üzerinde kırmızı goncalar olur. Örtü erkeklerin olduğu kısmı böler. Amaç yad erkeklerin (yabancıların) gelini görmemesidir. Bilgi kaynaklarımızdan Bilare Abdurrahimoğul (Osmanov) 64 yaşında ev hanımı 10 yıllık bir okul hayatı olan bir kimsedir. Dilara hanım kızlık soyadı münasebetiyle yaptığı açıklama da evlenmeden evvel anlamında “bu bir hayta geçmezden evvel” tabirini kullandı. Türk halk inançlarında evlilik, sünnet olma ve benzeri gibi haller hayatın önemli dönemleri, alem değiştirme farklı hayata geçme gibi önemsenirler. Karapapak’larda çocuk olsun diye dua edilir, mollaya dua yazdırılır. “hamsından baş duaya inanmaktır (en önemlisi duaya inanmaktır.)” Đnancı vardır. Çocuk dileğiyle ziyaretlere mesela Hacı Mahmut Efendiye götürülür. Buraya halk her türlü ihtiyacı için Cuma akşamı “adına” pazartesi günü ağzı oruç olarak gider. “ Hacı Mahmut babamızın kabrini ziyaret edince evvelce Allah’a bağlanır, tebarek Allah’tan bize Kömek olsun... Hacı Mahmut Allah’ın en yakın adamıdır. Bizim bu işimiz düzelsin ağzı oruç bir kurban kesecem” denilir. Đşimiz olsa da olmasa da madem buraya sığınmışız, şeytan yol kapmasın diye kurbanımızı keseriz.....oraya zil zibil dökülmez. Kurban mübareğin üstüne kesilir. Aynıoyun (diğer ihtiyaçlar) komşular tarafından karşılanır. Türbeden toprak alındığı olur. Ancak ayakaltına dökülür, çiğnenebilir diye büyüklerimiz toprak alınmasını onaylamazlar. Bu toprağı şifa niyetine sulandırıp içen dertli olan yerine merhem niyetine sürenler olur. Baba’ya inananın mezarına öldüğü zaman bu topraktan atıldığı da olur. Türbenin etrafında herrenilir (dolaşılır) Tavaf sayısı 118 niyete göre 3 veya 7 defa olabilir. Niyetlilerin büyük çoğunluğu (ahiret) leri için dua ederler. Dünya işi için ondan talepte bulunmak ona baş ağrısı vermek olur, inancı vardır. Türbedeki dağdağan ve nar ağacına “niyet bezi” bağlayanlar olur. Türbe Kazak bölgesindedir. Veysel Karani, Aldaştaki bu türbeye Karapapak Türkleri her türlü ihtiyaçları için giderler. Türbe ziyaretindeki uygulama tamamen aynıdır. Yemen ellerindeki Veysel Karani’nin peygamber efendimizin ziyareti münasebetiyle anlatılan 32 diş ve tesbihin 33 taneli oluşunun bu diş sayısı ile ilgili oluşuna dair hikaye burada yatmakta Veysel Karani için de anlatılmaktadır. Seyit Nigari Hazretleri, Karapirimli kentinde (köyünde) yatmaktadır. Karapir’de Seyit Nigari’nin yanındadır. Ziyaretlerdeki uygulama ve inançlar diğerleri ile tamamen aynıdır. Mir Hamza Bulağı, Seyit Niigari’nin mürididir. Türbesi Cebrailli ilçesindedir. Buradaki suya adak yapılır. Türbenin suyunu şifa ve hayır işlemiş olmak için içenler vardır. Çocuk olması için niyet tutanlar kız ve erkek evlatları olunca niyetleri gereği “paltarlarını burada yuyarlar” (giysilerini burada yıkarlar). Anadolu’daki Arap Baba, Karadonlu Can Baba’dan sonra burada da Karapir’i görüyoruz. Bu ziyaretlere çocuğu yaşamayanlar yaşamaları için, genç kızlar bahtları açılması için, ruhi hastalıkların tedavisi için gidilir. “ inandıktan sonra kişiye bir dostan da sade insandan da çare gelebilir” inancı vardır. Dilara ana’nın atası rahmetli Đdris, Mir Nigari hazretlerinin mürididir. Đdris Baba’nın istifini yaptığı çok güzel bir hat örneğini bize gösterdi. Biz de onu resimledik. Seyit Nigari’nin gazellerini okuyan Dilara ana, “Meyhana da” tertip ediyor. Bize gazellerinden bir parça okudu. Kaynaklarımızdan sadece Dilara ana resminin çekilmesini uygun bulmadı. Rüya tabirleri konusunda bize şu bilgileri verdi. Rüyada koyun görmek konaklıktır, yahşidir. At murat arzuya çatmaktır. (muradın olmasıdır) su aydınlıktır. Kara pisdir.(iyi değil anlamında). Ağ ( ak, beyaz) kefen’dir, ölümdür. Güzgün (ayna) aydınlık, hoş bahtlıktır. Para pul sestir, haberdir. Yılan pistir (fenalıktır). Köpek (polis, söz horata’dır) 119 Dilara ana, üstünde durduğumuz konular için “ hırda - Huruç sözler” (boş sözlerdir)”. Diyordu. Đslam’la din ile ilgili bulmuyordu. Biz, Samsun ve Amasya’da da Nigariyi Pir kabul eden kimselerle görüşmüştük.. Onlar da bize gösterişi, alayişi onaylamadıklarını yapılacak işin hayır işleyip saklı tutmak olduğunu söylemişlerdi. Meyhane (semahane) ye gitmek için boy abdesti alınır. Balaca gede olgun yaşa gelmemiş erkek çocuk) Meyhane giremez. Bir meyhane meclisinde 50–60 nefer (şahıs) olur. Meyhaneler akşam düzenlenir. Cuma akşamları tercih edilir. Bunlar bir veya iki saat sürebilirler. Meyhanede çay içilir, çörek yenilir. Sonra da yönetici kadın Nigari’den bir gazel okur. Eskiden iki üç okuyan kimse olurdu. Cemaat sadece dinler. O okudukça dinleyenler oynarlar. Okuyan oynamaz. Aşka gelen her mürit kendi kendine oynar (here özüne oynayar) Dıngır-teneke kutu çalınır. Meyhane’nin özel bir çalgısı yoktur. Meyhane Meclisleri hala devam etmektedir. Bu uygulama Sovyet döneminde de yaşatılmıştır. Dilara ana köyde Kuran okutup bir hayli genç yetiştirmiştir. Deriş Osman ve biraz da oğlu Savaran da bunların arasındadır. Meyhane’yi Kiril harfli metinlerden okuyarak yapanlar da var. Daha ziyade Kef’rali’deki Osmanlı Hurufatından Nigarnameyi ve Nigarinin Divanını takip ediyorlar. Ayrıca Aslanbeyli köyünde ve Kür nehrinin üstündeki köylerde Meyhane uygulaması var. Dilara Ana’ya göre Kuran’a inanan meyhaneye katılır. Meyhane’nin hususi Paltarı (özel giysisi)yoktur. Günlük kıyafetle katılabilinir. Saygılı olmak için kara ve yeşil giysiler seçilir. Dilara ana kıyafet konusunu özetliyor. “Baş döş düzeltilir, bir arada uzun geyinerik çünkü biz Fatimai Zehrayız” Erkeklerin Meyhanesi ayrı olur. Eski yazı olmayan metinlerden de meyhana okunur. Erkekler de yeşil ve kara giyerler. Bütün meyhane oyunları bir tek türdür. Oynanan oyunun hızını gazelin türü tayin eder. Meyhanenin şeriat bağlantısı yoruma göre değişmektedir. Dilara ana bizden Osmanlı hurafetli Mevlüdi Şerifi, Kuran-ı Kerim’den seçme sureleri içeren küçük ve büyük boy kitaplar istiyor ve ilave ediyor. “Đran ve Arap çapından (baskısından) çetinlik çekiyorum. Türk Tabından eyi okunur.” Diyor. Görüşmemize dayanamayıp Derviş Osman katılıyor. Osman Đlkin TRT Dış haberlerin yayınını güney ve kuzey Azerbaycan’a farklı seslendirilmesi gerektiğini belirttikten sonra; “ Dağların Atamdır 120 Düzlerin Anam Lil parlı bulaklar Gülyüzlü sonam Men senin eşginle Alaşam yanam Adına vetemin yazam Borçalı” diyor ve hızını alamayıp, “Gence bizim Tebris bizim kür bizim Sevincimiz Şelaleden Gür bizim Đnan Billah bugün sabah sur bizim Gel menden müjdeni al anam atam Ay Osman Tebris de titren bedeni Kes kalbini o gövneden zedeni Veteni milleti satan gedeni Kılınç ol yarıya böl atam anamı” diye ilave ediyor. Sonra devam ediyor; Meyhane konusu dönemince cezbe’ye biz de ceviz deniyor. Meyhana da baylı bayanlı ceviz/cezbe’ye girilebilir ancak katılımcılar 60 yaşını aşmış olmalıdır. “Cezbeye Gelen” kafasını taşa duvara vurabilir, birisi ona sahip çıkıp O’nu korumalıdır... Hacı Halil Baba Dağına kızlar ilahiler okuyarak çıkarlar. Bu da bir tür cezbe halidir. Bu ilahilere son dönemde Yunus Emre’nin ilahileri de katılmıştır. Borçalı’ların ayrıca “ Karadonlu’nun Ağırı”diye bilinen bir oyun havaları vardır. Iğdır’da nefesi, şerri dokunan ve görünmeyen bir güce “Karadonlu” denilmektedir. Kara iyelere tekrar dönmek istemiyoruz ancak, Borçalı ve Azerbaycan’da Ardoy diye bilinen bir kara iye daha ziyade, abdestsiz, kimselere görünen Kuran okunan yerlerde gözükmeyen şer bir kuvve vardır. Naz Anadan da halk inançları bilgisi aldık. Naz Kazımova Kepenekçi köyünde yaşayan 80 yaşında tahsilsiz bir ev hanımıdır. Verdiği bilgilere göre: Kırklama, hem anaya hem de balaya yapılır. Kırk kaşık su bir kovaya “ Allah’ım Meselli okunarak dökülür. Anne ve çocuğu bu su ile kırklanır. Subaşlarından dökülürken “ Allah’ım Meselli Ala Muhammedi, Seni Kırklayanın kırkından çık” denir. 121 Kırklamayı koca avratlar yapar. Đlkin anası sonra balası kırklanır. Ayrıca 10.ve 20. günlerinde de çeyrek ve yarı kırkları yapılır. Ayrıca kırmızı, sarı ve mavi üç taş muhtemelen akik taşı kırk içinde hastalanan çocuğun suyuna konur. Bu su ile koca avratlar çocuğu yuyarlar, yuyarken “Allah’ım meselli Ala Muhammed” denilir. Ana kırklanmadan çocuğuna süt verir. Kırklanacağı gün çocuğa süt verilmez. Kırklandıktan sonra ana balasına döşünü (göysünü, memesini) verir. Đlkin sağ döşünden balasını emzirirler. Kırklama suyu pinhan yere (el-ayak değmeyen yere ) dökülür. Anayı Hal Aparmasından kurtarmak için, bir hayvan ( inek, koyun gibi) yüreyi suya atılır. Al Avradı onu yer. Ananın yüreğini salar. Ayrıca al Anasından korunmak için tüfek de atılır. Bu uygulamada ki suya atılan yürek, kara iye olan Al karısına verilen bir sacıdır. Böylece onun fenalık yapmasından kurtulmuş olunur. Đnanca göre Al Anasının mekanı su başları ve değirmen arkıdır. Ayrıca tüfek atılarak çıkarılan ses, kara iyeleri kovmak içindir. Al avradı gelmesin diye kabakca (önceden) bıçak, tüfenk, gaycı (makas) Kur’an, kadının odasına konuluru. Doğum Hasant (iyi) olsun diye anne adayına efsunlu su içilir. Doğum kolay olsun diye gelinin kulağı çekilir ve ona sopa atılır. Borçalı Karapapaklarında Uşağı olmayan kadına maliki (derman) yapılır. Kabak ve bal pişirilir. Ana adayının karnına belenir. O yakı iki gün orada kalır. Ayrıca Camış gübresi pişirilir gelin ana belenir. Đçi ağır kadın deriye çekilir. Bir başka uygulamada da, peteklibal, darçın, gülümcan, zencefil, hil, nuheyl, ıstot( biber) 4 adet yel cevizi el makinasın da çekilir. 1 kilo petekli bala karıştırılır. Gelin aç karnına bir yemek kaşığı yer. Sonra çörek yiyebilir. Geline kartol (patates) pirinç verilmez. Düzelir ise, beline yakı sarılır, karnına küpe yapılır, beli çekilir, tekrar beli çekilir. 3 yumurtanın sarısına alçı karıştırılır. 1 metrelik bir bezle yakı yapılır. Bu yakı 3 gün belde kalır. Çocuğu sürekli ölen anne, meyve ağacının dibine gider, ve “ben hamı zatımı sana verirem sende varını bana ver”der. Üç defa ağacın dibine “tu tu tu” der. Bu uygulama bir defa yapılır. Sonra ayrıca ocaklara ziyarete gidilir. Gezgincilere sadaka verilir. Bu uygulamada da görüldüğü üzere “ Ağaç” “meyve ağacı” ocak olarak algılanmıştır. 122 Karapapaklar da gelin “ellendirilir” bunun için gelinin başına bir şiş ve ekmek dolandırılır. “ Ayağın sayalı, başın devletli olsun, 7 oğlanla bir sofraya el uzatsın”denir. Sonra gelin sağ taraftan perdenin arkasından gerdeğe girer. Gelin, kaynana ve kaynatası ile bir müddet konuşmaz. Bu bir hürmet ifadesidir. Geline ve çocuğuna dua edilirken “ Allah gelinini ve çocuğuna başacan ( başına deyin, başına kadar) versin hoş baht eylesin, Allah hoş baht eylesin, oğullu kızlı olsun, hoş baht yaşasın. Allah rızkını bol eyle özüne can sağlığı ver” denir. “ Karapapaglarda Dili ağız eylemek” başsağlığı dilemek demektir. Örnekler “ahırın hayır olsun, oğlun kızın sağ olsun,” “ Allah seni yarı yolda koymasın” denir. Yemin ederken de, “ Allah hakkı” “ Allah adı hakkı” “ balaların başı için” “ Kuran hakkı” denir. Cuma akşamları, dua edilir. “ cümle aleme içinde de benim balalarıma .....”denir. Yemek yapılır. Bunları çoluk çocuk yer. “ bu gece ölüler geler, onların burnuna yemek kokusu gitsin inancı vardır. Karapapak’lar da yeriklemek veya aşermek karşılığı “ağzı tatsız””ağzı pis” tabirleri kullanılır. Bu durumda olan kadınlara yemeleri için her arzuladıkları şey verilmeli. Bunların “ “nefsi körlenmeli” aksi takdirde pis (fena) olur. Uşak (bebek) içerde ( ana rahminde) hasta olur. Uşak içerden anayı emdiği için, onun arzusu yerine getirilmemiş olur. Karapapağ Türklerine göre; “Dünya Kızıl Öküzün üstünde durur. Yer terpenen de Öküz boynuzluyur” Zelzeleye kızıl öküzün boynuzunu oynatması yol açıyor. Göy kuşağı (Gök kuşağı) nın altından geçilmez, geçmek isteyeni o vurur. Ölen şahsın canı ağzından çıkar, tamahkâr adam geç ve zor can verir. Ölen her kesin canı cennete gider. Narahat ölü (rahatsız ölü) hortlayabilir. Hortlamasının önlemek için ruhu için helva çalınır. (kavrulur) kurban kesilir, hayrat verilir. Evin dört tarafı efsunlanır. Ölecek kişiyi yakınları da öleceklerini anlayabilecekleri tarzda rüyaları görürler. Mesela evinin bir tarafını rüyada uçmuş olarak gören kadının eşi ölmüştür. Yemin edilirken diğer tespitlerimiz de görüldüğü gibi suyun ve ayın hakkı için yemin edilebildiği gibi “Bu ağ (ak) yol hakkı” tarzındaki “ak” dikkat çekicidir. Zira 123 “karayol” gidişi olup dönüşü olmayan yas yoludur. Ayrıca “Bu suyun akarı hakkı, ant olsun bu suyun aydınlığına” tarzındaki antlarla suyun akması ve durgun olması önem arz etmektedir. “Aktar su pislik tutmaz” “Durgun su tekin değildir.” “ Suyun durgun akanı adamın yere bakanı” “Su cennet didarın görmüştür.” Keza suyun aydınlığına ant içilmesindeki aydınlık da önemlidir. Rüya da su görmek aydınlıktır. Yolcunun ardından su serpmek, yolunun aydın olmasını sağlar, inancı vardır. Karapapaklar’da “ gelinin sonu, (bebeğin rahimdeki eşi) temiz yere bastırılır. Eğer dünyaya gelen çocuk kız ise,”Allah bunun dalınca oğul ver, kız verme” denilerek temiz toprağa gömülür. Göbeğin parçasını saklayanlar da olur. Kişinin göbeğinin bastırıldığı (gömüldüğü) yerden zor ayrıldığına inanılırı.” Göbeğimi oraya mı bastırıplar (gömmüşler) oradan ayrılamırsan”denir. Bu inanç ve söyleyiş Anadolu’da da vardır. Karapapaklar da “tırnak tutulmaz (saklanmaz) yere bastırılır (gömülür) saç da yere bastırırlar. Saç yakılmaz. “yakanın ığbalı (ikbali ) yanar” inancı vardır. Sünnetin kesilmişi evin yukarısına, damına atılır. Kına yakılınca “ iki ay sonra vaht (vakit) kesirem ( vaad ediyorum.) iki ay sonra bir de yahıram (tekrar yakacağım)” denir. Bu bir nevi adaktır. Düğüne aranmaya bir kimse sitem ederken “ Ağ sakallınızı kara sakallınızı yığıp halvet oldunuz Allah mübarek etsin ( genç yaşlı kendi aranızda eğlendiniz........) der. Erkek bilgi kaynaklarımızdan birisi de Karakişi idi. Lakabı Kıllıgözlü Kara olan bu şahıs 5 yıl eğitim görmüş Keşeli’den rahmetli Halil’in oğlu 73 yaşında bir aksakaldı. Verdiği bilgilere göre; “Karapapak’larda eskiden evlenecek kız oğlanı, oğlan da kızı görmezdi. Baba-ana gözaltılıyarlardı.( gözaltı yapıyorlardı) Büyüklerin sözünden çıkılmazdı. Şimdi evlilikte gençler karar veriyorlar. 18-22 yaşlarında evleniyorlar” “Allah’ı aldatabilmem (Yalan söyleyemem) kız istemeye gidince 2-3 ağsakal kişi bir toğlu – koç götürür - Allah’ın emri peygamberin şeraitiyle senin kızını...............oğluna 124 diliyirem, der. Kız babası da – o ki Allah yazıp kimse bozamaz, başına dönüm senin der.” Holabel bir bereket, bolluk, işlerde kolaylık dilemek duasıdır. “Holabel holabel Kılıç keser Hop dön dürer Hanım bize yağlı gönderer Holabel holabel Elinde boyda gelin Seni gördüm çayda gelin Holabel holabel Katan baştan gelir Zincir kaşdan gelir Holabel çekmeyenin Bacısı oynaşdan gelir Horabel horabel.” Hacı adaylarını hacca gönderme konusunda, “ El var hacıyı bizim gibi tantana ile yola koyar. Hacdan gelende de O’nu ziyaret eder orada olanlardan sohbet ederiz.” Denilmektedir. Askerlik konusunda; “Kocak olan delikanlı askere geder. Geden de büyüklerin elini öper. Sazla sözle cemaatle yola salınar, gelende de toy yapılar. Askerliğe gitmeden Ata mezarına zeyarete giden de olur” konuyla ilgili bir de menkıbe anlatıldı. Dünya şampiyonu Canpolat babasından nasihat alıyor. “ ölsen de kalsan da sırtın yere gelmeyecek ve bana hesap vereceksin Canpolat, her şampiyonadan sonra atasının mezarına gidip ona hesap verir. Bir şampiyonadan sonra atanın mezarını ziyarete gecikince, atasını rüyasında görür. Đntizaren hemen mezarlığa koşar.” Karapapağlar da yağmur yağmaz havalar kurak gider ise, yağmurun yağması için kurban kesilir, godu-godu gezdirilir. “Yenidoğmuş ay görülünce yönler aya çevrilir, şükür Allah ay tazedir, der selavat getirir.” 125 “Köhne hesaba göre (eski zihniyete bakılır ise) Dünya Kızıl öküzün üstündedir. Onu goven dişliyende kuyruğunu sallar boynuzunu oynatır, yer sallanır, zelzele olur.” Urfu (ruhu) kimse göremez. Bir Allah bilir. Ruh ağızdan burundan çıkar, çünkü nefes oradan alınır. Azrail başının üzerine keser can, ayağından itibaren çıkmaya başlar.” “Toya giden de ayrı yoldan, toydan dönende ayrı yoldan gedilir. Bey tutulmuş (bağlanmış) ise, mollaya gidilir. Beyin anası, nişan paltarından cırar özü beyi baştan bağlıyar, gelinin gelende açar böylece başkaları bağlayamaz.” Karapapak’larda kız çıkmayan geline “üzü kara geri göndererler. Böyle gelinin saç kesilir. Yenge ve gelin reddedilir. Babasının evine gönderirken eşeğe ters bindirilir. Ay tutulunca kurtulması için Allah’a yalvarılır, kazanın dibi dövülerek gürültü yapılır. Ağabeyi ölen kardeş, yenge ile evlendirilir, (balaları var) denir. Gelinin ille çocuğu oğlan olsun diye bir balaca oğlanı yatağa koyarlar., bu çocuğu gelinin yengesi bir çift çorap verir. Karapapaklarda eskiden kebin (nikah) gizli kesilirdi. Nikahsız ( dini nikah olmadan) gelini yaptığı ekmek yiyilmez, verdiği su içilmezdi.( Nikahın gizli kesilmesi muhtemelen yapılması ihtimali olan büyüye mani olmak içindir. Burada nedense nikah için kıyma veya kesilme tabirleri kullanılır. Bizce üzerinde durulmalı kelimenin batını anlamı irdelenmelidir. Nikahsız kadının elinin değeceği şey haram sayılır. Zira o cünüp insan ile eş tutulur. Eşi ile birleşmesi zina sayılır. Hatta cünüpten de onun durumu daha ötedir. Kırklanması gerektiği inancı vardır. “Ardoy deyirler bir şey var. Köhne vakitte bir Süleyman Ağa vardı. Şer vaktı değirmene un götürür mezarlıktan geçende aklından ardoy geçir, korkur. Şeyhoğlu Bayram bundan birini tutup, (geç gel) deyende tez gelirmiş tez gel deyende tez gelirmiş.Buna hamur yoğurtturuyorlarmış, kurtulmuyormuş (çok bereketli imiş bitip tükenmiyormuş) Kız – gelin yağışır suya gedir. Hamısı özünü suya verir. Kızlara ben de 126 (yıkanım) deyir, paltarını çıkarırlar. Paltarında iğne variymiş, O’nu o iğne tuturmuş, iğne çıkanda suya girir kayıp olur.” Karapapağlarda hal karısından korumak için, hal karısı tutmuş olan kimsenin bir eşyası, korunması istenilen kadına götürülür. Kanaatimizce Hal karısını tutan kadın Hal karısından bir kuvvet almış oluyor. Bu kuvvet eşyalarına sirayet ediyor. Bu eşyaları yanında bulunduran ve korunmak isteyen kadın Hal karısına karşı bu eşyayı referans veya karşı güç olarak kullanabiliyor. Karapapağ halk inançlarında insan kılığına giren iyelerin olduğuna da inanılır. Bu iyeye “ruh” diyenler de vardır. Hüseyin Ağa Sarı dere mevkiinde çayda, suyun kenarın da bir uşağı oynuyorken görüyor. Çocuğun elinden tutunca insan evladı olmadığını anlayıp korkup kaçıyor. Karapapağ Türklerinde üzerine Kar, Yağmur yağmış koyunun sırtına süpürge vurulmaz. Bereketi kaçar. “ bereketi olan yere süpürge çekilmez. Ev süpürgesi ile koyunun sırtı şer karışan vakitten sonra süpürülmez. Avrat ile kişi ayak-baş yatmaz (birinin başı diğerinin ayağına gelecek tarzda yatmazlar). Arabaya süpürge konulmaz. iki er (erkek) ayak baş yatabilir. Süpürge ile ilgili inançlar Anadolu’da da vardır. Akşamdan sonra ev süpürülmez, süpürge insana dokunmamalı, iftiraya uğranılır. Böyle hallerde süpürgeye tükürür gibi (tu tu tu ) yapılır. Gürcistan Türkleri okulda eğitimi Türkçe yapmaktadırlar. Okullarında hafta da iki saat Gürcüce okunur. Gürcistan Türklerinde Gürcüce eğitim SSCB döneminde de vardı. SSCB döneminde Rusça bütün okullarda okutuluyordu. Đngilizce, Fransızca, Almanca ise, seçmeli derslerdi. Bu uygulama 1955 yılından sonra konulmuş SSCB döneminden sonra da Türkçe yüksek tahsil imkanı verilmiştir. Gürcü televizyon kanallarında Türkçe yayın yoktur. Radyo yayınlarında her gün 30 dakika Türkçe yayın yapılır. SSCB döneminde ilk defa Al Bayrak sonra Şarkın Şafağı, Sovyet Gürcistan’ı, Gürcistan gibi aynı yayın değişik isimlerle yayınlanmış Türk gazetesidir. Gürcistan gazetesinde Süleyman Süleymanlı isimli bir Türk isim baş yazar olmuştur. 127 Seyahatimiz boyunca halk inançları içerikli bir hayli tanım ve tabir tespiti yaptık. Bunlardan bazıları; balıkla (keçiboynuzu), günahımı götürürem (itiraf ediyorum), yüzünü turşutmak (yüzünü ekşitmek, asmak, surat etmek), gözünüze su verin ( öğrenin), Allah rahmet eylesin mehite (meftaya Allah rahmet etsin), başında karanlık olmak (başının sıkıntıda olması), üst tutmak (yönelemek yüzünü çevirmek), Kıbrıs dalaşı (Kıbrıs savaşı), Allah iş rahatlığı versin (işin kolaylığı gelsin), Allah her vakit seni kızıl kalemli etsin (daima iyi ve güzel yazasın), dost seni görsün hoştbaht olsun, düşman seni görsün bedbaht olsun, (mutlu ol dostun sevindir, düşmanın üzülsün), arayı katmak, (maraza çıkarmak ihtilafa yol açmak), Kurbansız azatlık olmaz, şehit vermeden istiklal kazanılmaz; kanı kararmak, asabı bozulmak, lab yahşi (çok güzel), lele (lala, öğretmen eğiten bilgili büyük), gelbine deymek ( namazlı niyazlı kimsenin gıyabında yapılan fenalığı hissetmesi), abır vermek, bi abır eylemek (hatasının çirkin hareketini yüzüne vurmak), yaşam binası (ev), idare binası ( işyeri) Karapapağ Türkçesinden tesbitini yaptığım isimleri de aktarıyorum. Kaşgo (işaretli alın, alnı gaşga, alnında işaret olan), kere (koyunun küçük kulağı) küre veya çepne (koyunun orta kulağı), sine ( göğüs, sin), döş ( meme), çiğin ( omuz), dal ( sırt arka), gıca (oyluk), kürek (sırt), omba (kalça), el parmaklarının isimleri (başparmak, şahadet parmağı, orta parmak, adsız, çeçele), emlik (yenilme çağı gelmiş kuzu), tohlu (altı aydan sonraki kurbanlık olabilir kuzu), şişek (iki yaşında koyun), ögeç ( üç yaşında koyun), buluka (3-5 günlük buzağı), cönge (erkek dana), buruk (burulmuş sığır), gulun (yeni doğmuş tay), daylak (biraz daha büyük tay), gulan (dişi tay), ürge (erkek tay), aygır-madyon, kısrak (çiftleşmemiş madyan), Adaklı nişanlı kız veya erkek, deyikli (sözlü kız veya erkek), göy (güvey), küreken, (damat), günü (kuma), kayınnene ( kaynananın anası), sözümün canı ( sözümün özü), hündür gaşank kızlar (uzun boylu poslu güzel kızlar), subay (bekâr), şad oldum (memnun oldum), Allah beni nazardan salamat eylesin (Allah beni nazardan korusun),kanı kararmak (müthiş canı sıkılmak) Özüm hay – huy içinde deyirem ( şaka yapıyorum) Boğursak ( ineyin buzağıya geldiyi vakit) Beni Bağışla (bana müsaade et ) dirseklenmek (dirseğine dayanıp dinlemek ), çay süzmek (bardağa çay koymak), gözün karnı yok ki doysun (Aç gözlülük için söylenir), göyerti (yeşillik, sebze) üstü bezek altı tezek ( dış görünüşü güzel ve fakat içi çok çirkin) ardı var (arkası var, devam edecek) 128 Bakü’de Azerbaycan Türkçesin den kelimeleri not alırken Yavuz Bülent Baküler hocamız., hocam Prof. Dr. F. Kırzıoğlu’nun Diyarbakır’dan tespitini yaptığı bir Kerkük hoyratı okudu, biz de onun ünlü Azerbaycan ses sanatçısı Hanlarova ile bir resmini çektik; “ Dünya’ya yayah geldim Yatmadım Oyah geldim Ömür der yüz yıl geçti Gönül der bayah geldim” Azerbaycan Türkçe’sinden ilgimi çeken diğer kelimelere gelince; yükünü yere koymak (doğurmak, bebeğini dünyaya getirmek, Anadolu da hamile hanıma yüklü denildiğini biliyoruz, nemliyip (nemlenmiş), Türkçe Allah’ın dilidir. (Türkçe ilahi bir lisandır), tutu (ebe, doğum esnasında bebeği tutan anlamında Anadolu da ben seni tuttum, elime doğdun denir), bir de günüz heyır (tekrar günaydın), ne güzel gelip gelip çatmışığ bir yerde (ne güzel bir araya gelip buluştuk), şükür yeri var (şükretmek lazım), uçuk sökük (kırık dökük), cenap (hürmetli), malı karası (varlığı yokluğu, karanın yokluk anlamında kullanılması bizim karar kelimesinde istenmeyende olsa bir kuvvenin olduğu izahımızı doğruluyor. Zira varlığı da yokluğu da veren güç nihayet güçtür ve yokluğa da ham edilebilmelidir), ala yılan soksun (acaba ala geyik, boz kurt , kırat gibi bir gargış türümü), kuru (fakir), kurubey (cıbılın kabadayısı), birce (bir tanecik, biricik), soruşuram (soruyorum), onurluk (plaket), maruza (bildiri), adını çekmek (ismini söylemek), dua (alkış), heyyif (ne yazık), nezerde tutmak (dikkate almak), öğ (ana) öğsüz (anasız), garibe (tuhaf), karayara (amansız tedavisi çetin olan yara , diğer adı yaman hastalığı veya çor hastalığı biz bu konuyu Đstanbul Türkoloji kongresinde 2000 yılında verdiğimiz bir bildiri de tartışmıştık.), üreyi kuş pişirmek (kalbi pır pır etmek , hasret çekmek), sufle çekmek (sofra açmak yemek ikramında bulunmak), kulak asmak (dinlemek), muayyen etmek (belirlemek ), here bir (her biri) göze değmek (dikkati çekmek), inam (inanç), yuhu görmek (rüya görmek), erkek eşşek sıpalı dolaşmaz (çocuğunu her yere götüren babalar için söylenilmiş söz) ay ana gabrine kurban olam men derdim özümden gabah doğmusan (annelerimizi onlar hayatta iken üzeriz öldükten sonra hepimiz her yerde sızlanırız.), Enver Ahmet Hoca’nın Ağ göldeki o güzel gece de okuduğu o güzel şiirin daha geniş şeklinde şair; “ Ağardı saçım kız fikirden den den Ölüm yaşamaktan asammış asam 129 Ay ana kabrine kurban olum men Derdimi özümden gabah dogmuşsan” bizim için okudu. 09 Nisan’da Türkiye’ye dönecek ekip Bakû’den ayrılınca dostum Yavuz Akpınar ile kitap toplama derdine düştük. Satın aldık, Bilimler Akademisinden ve yazarlarından hediye olarak aldık. Derken Azerbaycan Đlimler Akademisi Nizami adına edebiyat Enstitüsünde Prof. Dr. Yaşar Karayev’in başkanlığındaki toplantıya katıldık. Azerbaycan’da güzel bir gelenek var. Sempozyumun resmi kapanış konuşmasından sonra belirli akademisyenler 1-2 saatlik bir toplantı yapıp, daha öze dönük değerlendirmeler yapıyor ve gelecekteki çalışmaların rotasını tayin ediyorlar. Bu toplantıda da 30 kadar bilim adamı vardı. Dışarıdan katılanlara kanaatleri soruluyor ve onlarda muhtelif sorulara cevap veriyorlardı. Burada dinlediğim konuşmalardan uluslar arası Şah Đsmail Sempozyumunun yapılması için “başlasın” emrini verildiğini öğrendim. Ne mutlu o sempozyuma katılacak araştırmalara. Sonra Đrina Melikof hoca hanımı dinledik. Anadolu’da heterodoks diye bilinen kesimini kimlik karakteri üzerinde duruyordu. Bir arkadaşım bana” bu hocanın Anadolu’da alevi kimliği fikrini ilk ortaya atan değil mi? dedi”Moskova’dan Alla hoca hanım arkaik diller, ile yanılmıyorsam Dede Korkut arasında ilişki kurabilen bir projeden bahsediyordu... Yavuz beyle, Anar beye gidecektik fazla oturamadan müsaade aldık. Bu toplantıda lütfedip bana da konuşma imkânı verildi. Çalışmalarından kısaca bahsettim. Muhtelif vesilelerle yazımda yer vermeye çalıştığım Azerbaycan fikriyatının ilmen oluşturulması çalışmalarını burada gördüm. Mesele irdelenirken konulardan birisi” bizin ülkenizde Azerbaycan konusunda yeni çalışmalar var mı, hangi çalışmaları yapıldı?.........Aze Borçalı Karapapaklarında Uşağı olmayan kadına maliki (derman) yapılır. Kabak ve bal pişirilir. Ana adayının karnına belenir. O yakı iki gün orada kalır. Ayrıca Camış gübresi pişirilir gelin ana belenir. Đçi ağır kadın deriye çekilir. Bir başka uygulamada da, peteklibal, darçın, gülümcan, zencefil, hil, nuheyl, ıstot( biber) 4 adet yel cevizi el makinasın da çekilir. 1 kilo petekli bala karıştırılır. Gelin aç karnına bir yemek kaşığı yer. Sonra çörek yiyebilir. Geline kartol (patates) pirinç verilmez. Düzelir ise, beline yakı sarılır, karnına küpe yapılır, beli çekilir, tekrar beli çekilir. 3 yumurtanın sarısına alçı karıştırılır. 1 metrelik bir bezle yakı yapılır. Bu yakı 3 gün belde kalır. 130 Bana sorulan sorularda Azerbaycan da çalışan bilim adam var mı? Azerbaycan’ı derslerinizde işliyor musunuz? Siz sadece Kuzey Azerbaycan’ımı öğretiyorsunuz..... Azerbaycan’ı çalışan gençlerimize burs sağlayabilir misiniz?” burada hayretle karşılanacak bir şey yok. Türkiye’den birisi de aynı soruları Türkiye için sorar. Hassasiyet bize göre mahalli milliyetçiliğin genel Türk milliyetçiliğini gölgede bırakmamasıdır. Zira biz, Türk milliyetçiliğin genel Türk milliyetçiliğini gölge de bırakmamasıdır. Zira biz biliyoruz ki, Türkiye Türklerini Türk dünyasına karşı ilgisiz bırakanlar, Türkiye Türkleri veya başka bir Türk kesimi değildi. Azerbaycan üniversitesinden de davet almıştık. Buradaki toplantıda Azerbaycan Yer Adları konusunda ilkin Tv. Konuşmasını, sonra bildirisini dinlediğim Prof. Dr. Budak Budakoğlu’nu tanıdım. Ermeni iddialarına akademik cevaplar veren eserini temin etmiştik. Dede korkut bilgi şöleninde yer adları bilimi itibarıyla Ermeni ve Gürcü iddialarına cevap vermiş olmak bakımından da önemli idi. Azerbaycan Üniversitesindeki 25 –30 bilim adamının katıldığı toplantıda da güzel açıklamalar dinledik. Türk Dünyası ortak Üniversitesinin açılması, Türk Dünyası araştırma merkezlerinin arasında koordinasyonunun sağlanması, Türkiye’nin bu oluşuma destek sağlaması türünden fikirler üretildi. Ayrıca Türk kültürüne hizmet vermiş Türkolog’ların eserlerinin yeniden basılması heykellerinin yapılması istenildi. Geçmişteki Türk yönetimlerinin gayri Müslimlerin vergi ve askerlikten muaf tutması sonucu Türk kesimlerin Hıristiyanlaşmalarının bu günümüze tesirleri üzerinde duruldu. Bu yıl ikincisinin yapılması tartışılan Türk meseleleri Sempozyumunda ortak Türk dilinin oluşturulması konusunun ele alınması vurgulandı. Toplantımızda tanıdıklarımdan Prof. Reşat Genç, Bahtiyar Vahabzade, Doç.Dr. Yavuz Akpınar, Alla hoca hanım, Dr. Cevat Heyet, Prof. Budak Budakoğlu, Prof. Tevfik Melikof isimli uzmanlar katılmıştı. Burada fazla kalamayıp Gürcistan’a gitmek üzere yola çıktık. Bakû’de Amerikan Üniversitesi kurulmuş gitmeyi görmeyi çok istedik, olmadı vakit çok azdı. SONUÇ Konuya girerken de belirttiğimiz gibi bu çalışma fırsatların değerlendirilmesi zihniyetinden hareketle yapılamaya çalışılan bir gözlem aktarma işi idi. Evvela bu 131 uygulamanın yararına inandığımı, ne kadar sık ve ne kadar çok kimse tarafından bu tür çalışmalar yapılır ise, o kadar faydasının artacağına emin olduğumu belirtmek istiyorum. Azerbaycan’ın siyasi ve ideolojik fikir anlayışında yeni arayışların olduğunu gözledim. Bu, tamamen yeni olmayan ve fakat yeni boyutlar içeren tespit, Türkiye’yi ve doğal olarak Türk Dünyasının yakından ilgilendirmektedir. Türk aydını bu gelişmenin fikri egzersizinin dışında kalmamak zorundadır. Gürcistan Türklüğü, potansiyeli, sorunları, ona yönelik muhtelif politikalar ve Türkiye’den beklentileri itibariyle maalesef Türk aydını tarafından bilinmemektedir. Bu hal yapılması gereken işlemlerin ihmali sonucunu doğururken fırsatların da kaçmasına yol açmaktadır. Olayın sadece Kafkasya’daki bir bölüm Türk’le ilgilenmek olayı olmadığını, Türkiye’nin Kafkasya politikasını tayin edecek asil unsurlardan birisi olduğunu, Türk politika oluşturucusu ve ona yön veren aydının yeterince anlamamış olduğunu gözledik. Ermeni konusunda Türk aydını daha yeni ve daha ciddi gelişmelere daha fazla hakim olabilecek bir pozisyon alabilir ve almalıdır. Bu konuda yeni politikalar üretilebilir. Bu tür bir tutum için bölgesel gelişmelerin yabancı patentli kaynaklardan değil, bizzat alandan yapılmış tespitle sağlanılmış birinci elden bilgilere ihtiyaç vardır. Enjiyolar çağı olan günümüzde milli imkanların kullanılması itibariyle daha aktif daha cesur olunması gerektiği kanaati doğmaktadır. Türkiye – Azerbaycan Türk aydını dayanışmasını büyük ölçüde Türkoloji alanında sürdürmektedir. Aydınımız Türkoloji’yi hala dar anlamda yani Türk tarihi Türk edebiyatı anlamında anlamaktadır. Bu kısır çemberi yarıp Türkoloji’ye; Türk siyasi bilimi, Türk teori bilimi, Türk ekonomik hayatı, Türk ideolojik bilgi birikiminin de eklenilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Bürokratla akademisyen arasındaki dayanışma protokol nezaketi sınırlarına sıkışmışlıktan kurtarılmalıdır. Yapılan tarihi çalışmaların sonuçları günümüze taşınabilmeli, edebi çalışmalar sadece bir estetik olma noktasından çıkarılıp düşünce ve sanat toplumunun sorunlarına yöneltilebilmelidir. 132 133