Bakü-Ceyhan Kültür Hattı

Transkript

Bakü-Ceyhan Kültür Hattı
BAKÜ – CEYHAN
KÜLTÜR HATTI
Dr. Yaşar KALAFAT
1
ĐÇĐNDEKĐLER
SUNUŞ
ÖNSÖZ
YAZARIN ÖNSÖZÜ
GĐRĐŞ
Dede Korkut Jübilesi
Basında
Tiyatroda
Sinemada
Sempozyumda çeşitli etkilikler
METĐN
Dede Korkut Jübilesinin Yankıları
Bakü Türk Şehitliğinin Açılışı
Gürcistan Yolculuğu ve Keseli Köyü
Gürcistan’da Türk Kültürel Hayatı
Gürcistan Türk Đskan Bölgeleri ve Ermeniler
Borçalı Türklerinde Sosyal Hayat
Azerbaycan Aydınının Kafkasya’ya Bakışı
Azerbaycan Ermenistan ve Gürcistan Đlişkileri
Azerbaycan Türkoloğ’unun etnik Yapısına Dair Notlar
Gürcistan ve Azerbaycan’da Türkiye’nin
Borçalı’da Türk Halk Kültürü
Diğer Tespitler
SONUÇ
ĐNDEKS
RESĐMLER
2
SUNUŞ
20. yüzyılın son on yılı Avrasya’daki yeniden yapılanma çerçevesinde bu coğrafyayı
ön plana çıkarmıştır. Türkiye Avrasya coğrafyasının büyük bir bölümüne ait olan soğuk savaş
döneminde Dünya hegemonyası için küresel bir mücadele veren SSCB nin ve sosyalist dünya
sisteminin yıkılışından sonra ortaya çıkan bölgesel ve küresel gelişmelere ve yeni
yapılanmalara hazırlıksız yakalanmıştır.
Gelişmelerin ülkemizi merkeze koyduğu ve ortaya çıkan güç boşluğunun Türkiye’yi
bölgesel önderliğine doğru ittiği bu ortamda, bu hazırlıksızlığın, bilgi eksikliğinin ağır
sonuçları ortaya çıkmıştır. Hala soğuk savaş dönemini yaşayan ülkemiz açısından, Yeni
Dünya Düzeni ve onun temel ekseni olan artan ekonomik, sosyal, kültürel küreselleşme
olgusuna her şeyden önce entelektüel ve yapısal dönüşü gerçekleştirdiğimiz söylenemez.
21. y.y’ a girerken en büyük eksiğimiz bilgi olduğuna inanan Avrasya – Bir Vakfı,
kurulduğu günden bu yana ülkemiz kamu oyunun dünya ve özellikle de Avrasya
coğrafyasındaki gelişmeler konusunda bilgilendirilmesi amacıyla etkinliklerde bulunmuş,
yayınlar yapmıştır. Ülkemizin en önemli uluslar arası ilişkiler ve strateji dergisi “Avrasya
Dosyası”
ve Türkiye’de alanının ilk ve tek örneği olan uluslar arası ekonomi dergisi
“Jeoekonomi” bunların en önemlileridir.
Bilginin en önemli güç olduğu günümüzde, dünya çapında 5.500 stratejik araştırma
kurumu (think – thank); uluslar arası ilişkiler, iktisat, güvenlik, çare, toplumsal sorunlar vb.
alanlarda çalışıp bilgi üretmektedir. Ne yazık ki bu tür konular sadece devletin sorumluluk
alanında görüldüğü gibi, ülkemizde bir tane bile gerçek bir stratejik araştırmalar kurumu
olan ASAM ı, bu temel eksikliği gidermek amacı ile kurulmuştur. Sekiz bölgesel ve dört
işlevsel araştırma çerçevesinde örgütlenen ASAM, 13 ayrı dizide stratejik araştırmaların
neticesi olan yayınları toplumumuzun istifadesine sunmaktadır. Bu yayınların entelektüel bir
fırtına yaratacağını umuyoruz.
Đlgili Türk kamuoyunu doğru ve gerçekçi bilgilerle donatmayı amaçlayan Avrasya –
Bir Vakfı ve ASAM, bu yayın dizisi ile çok önemli görev ve hizmeti yerine getirmiş olmanın
haklı gururu içindedir.
Şaban GÜLBAHAR
Avrasya – Bir Vakfı Başkanı
3
ÖNSÖZ
Saha araştırmaları bilginin oluşturulmasında en önemli kaynaklardan birisini teşkil
etmekle beraber Türkiye’de ne yazık ki çok sık gerçekleştirilen bir araştırma biçimi değildir.
hele Türkiye dışındaki coğrafyalarda Türk bilim adamlarının saha araştırmaları yapmalarına
nadiren rastlanır. Oysa bir çok konuda birinci elden saha araştırması yapmadan sağlıklı bilgi
edinilemeyeceği çok açık bir durumdur.
Sağlıklı bilgi olmadan analizlerin yapılması, sağlıklı stratejilerin geliştirilmesi ve
doğru politikaların uygulanması mümkün değildir. diğer bir ifade ile, doğru bir strateji –
politika ikilisinin temel dayanağı yeterli bilgidir. Bilgiyi değerlendirmeye, değerlendirmeyi
ise stratejik araştırma merkezleri önemli bir işlev üstlenirler.
Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin (ASAM) bilgi edinmede başvurduğu
önemli yollardan birisi de araştırmacılarını saha araştırması için değişik coğrafyalara
yollayarak araştırmalar yaptırmasıdır.
ASAM,
komşu
coğrafyalarda
bir
süreden
beri
bir
çok
saha
araştırması
gerçekleştirmiştir. Bu saha araştırmaları kapsamında ASAM Kafkasya Araştırmaları Masası
Başkanı Dr. Yaşar Kalafat bir dizi araştırma gerçekleştirmiştir. Saha araştırmaları kapsamında
komşu coğrafyalardaki halk inançlarını da araştırmış ve Türk halk inançları ile
karşılaştırmıştır.
Bu araştırmalar, ASAM yayınları çerçevesinde yayınlanacaktır. Kültürel kimliği
oluşturan başlıca unsurlardan birisi halk bilimidir. Halk inançlarını halk bilimi içinde özel bir
konumu vardır. Bu araştırma serisi, halen yapılmakta olan ve gelecekte yapılacak olan
araştırmalar ile Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu, Türkmenistan, Rusya ve Ukrayna’yı
kapsayacak, dil tarih, sanat gibi kültürel yapı taşları, anılan coğrafyaların anlaşılması için
temel teşkil edecektir.
Dr. Yaşar Kalafat’a bu çalışması için teşekkür ediyor, okurlarımızın bu çalışmayı ilgi
ile okuyacağını umuyoruz.
Doç.Dr. Ümit ÖZDAĞ
ASAM Başkanı
4
YAZARIN ÖNSÖZÜ
“ Bakü – Ceyhan Kültür Hattı”
isimli bu denememizde de, benzeri çalışmalarımızda ki
metodumuzu işledik. Katıldığımız toplantılar, görüştüğümüz şahıslar, gittiğimiz ve
gezdiğimiz tiyatro, müze
türünden
kültür ortamlarımızdaki gözlem ve düşüncelerimizi
aktarmaya çalıştık.
Azerbaycan’da evvelce bulunup tespitlerimizi aktarmıştık. Bu defa yeni tespitlerimizle
birlikte Gürcistan’dan aldığımız notları da ekledik. Yaptığımız halk inancı tespitlerimiz daha
ziyade Gürcistan’ın Borçalı Türk bölgesine dair oldu. Bu bölge ise, halk kültürü içerikli
evvelce yaptığımız aktarmalar, literatürden ve uzmanlardan almıştır. Bu defa alandan ve
bizzat derleme imkanı bulduk, çok mutluyuz. Seyahat notlarımız “Türk Devlet Başkanları
Toplantısı” itibariyle zenginleştirmeye çalıştık. Bu vesile ile Bakü Türk Şehitliği açılışı
münasebeti ile de tespitlerimiz oldu. Uluslar arası Dede Korkut Sempozyumu’nun bildirili
katılımcısı olması da bir şanstı. Kitabımıza bu konuları da aldık. 7 – 8 Nisan 2000 tarihleri
arasında Dede Korkut’un 1300.yıl Kültür Şenlikleri sadece sempozyum yapılması ile
kalmamış, tiyatro, sinema. Resim gibi etkinliklerde yapılmıştı. Bu masallardan da notlar aldık,
resimler çektik.
Seyahatimiz boyunca, bizi en fazla etkileyen Borçalı Türklüğü oldu. Bir milletin halk
kültürünü yaşatarak milli varlığını nasıl sürdürebildiğini Gürcistan Türklüğü kadar sağlıklı
yansıtabilen bir laboratuar daha yoktur. Bir Anadolu Türkü olarak üzerine düşen görevlerin
yapılmasında geciktiğim için Keseli’de mahçup olalım. Bana bir gözleri yapma fırsatını
veren Allah’ıma şükrediyorum.
Ermeni konusuna Türkiye’nin uzaydan baktığını, gelişmeleri 100 yıl geriden takip
edebildiğimi biliyordum. Bu seyahat münasebeti, bu teşhisimde yanılmadığımı, yerinde
görme imkanı buldum.
Kafkasya’ya yönelik bilgi açlığımız sadece Ermeni konusunda
duyulan bir açlık olmadığını biliyordum. Kuzey ve Güney Kafkasya’nın iç ve dış siyasi
ekonomik, sosyal, kültürel gelişmeleri konusunda 10 yıl evvelki itibariyle alınan birinci elden
enformasyonun bugün pek de zenginleşmediğini de gördüm.
Kitabımın hazırlanmasında Azerbaycan ve Gürcistan’dan derleye bildiğim bildiren
temini itibariyle bana imkan sağlayan resmi ve özel herkese teşekkür ediyorum. Kitabımın
basımını sağlayan ASAM Başkanlığına da teşekkür ediyorum.
12 – MAYIS – 2000
Dr.
Yaşar
KALAFAT
5
GĐRĐŞ
Bu yazımız büyük ölçüde gözleme dayanan Bakü – Borçalı – Tiflis seyahatimiz
münasebetiyle
yaptığımız
gözlemlere
dayanmaktadır.
Benzeri
diğer
izlemin
yazılarımızda olduğu gibi seyahat notlarımızdan meydana gelmiştir. Yazımızda
verdiğimiz bilgiler; Türk aydının gündeminde olan Kafkasya konulu hususların yerinde
imkan nispetinde irdelenmesinden oluşmuştur. Bunlar kısmen evvelce yapıp
yayımladığımız hususlar, yeni tespitler ve zamanla tekamül ettirilebilecek hususlardır.
Bölgeye dair Türkiye’de tartışılan bahislerin yerinde yapılmış tespitlerle tekamülü
mahiyetindeki konulardır.
Yazımızın bir bölümünü davetlisi bulunduğumuz “Türk Dili Devletlerin
Başçılarının Zirve Görüşü ve Kitabı Dede Korkud’un 1300 yılına Hasr Olunmuş Jübile
de yaptığı tespitler oluşturmaktadır. Bu bölümde daha ziyade; Türk devletleri
Başkanlarının açıklamalarının, sempozyumda verilen bildirilere, bu alanda izlenilen
metot, üretilen literatür ve çalışma yapan araştırmalar ile onların uyguladıkları
metotlara yer verdik. Tiyatro, resim ve müzik alanında yapılan etkinleri anlattık.
R.F’nunun Putin dönemi ile başlayan Yeni Kafkasya Politikası münasebeti ile R.F
bağımlısı çeşitli Kafkas yönetimlerinin, R.F nu kapsamındaki diğer yerel yönetimlerin,
Kafkasya Bölgesinin Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan gibi diğer devletlerin, Slav
soylu bağımsız devletlerin, Đran gibi Đslam ülkelerinin, batı aleminin konuya nasıl
baktıklarına, yaklaşım tarzlarını etkileyen olayları ve Türkiye’ye bu arada Bakü-Ceyhan
Boru Hattına yansıyış biçimlerine dair farklı görüşlerin neler olduklarına dair
tespitlerimizde yer verdik. Bu münasebetle; Azerbaycan’da siyaset bilimci olan
akademisyenler, köşe yazarları politikacı ve gazetelerin gözlemlerini vaktin elverdiği
nispetle yansıtmaya çalıştık.
Kafkasya da bulunmuş olma imkanından istifade ile Gürcistan’a geçtik. Burada
Borçalı ve Karaçöp bölgesinde sosyal hayata dair alanda çalışmalarda bulunduk.
Evvelce başlattığımız, Gürcistan Türk halk inançlarını daha da derinleştirdik. Türk
halkın aralarındaki, Ermeniler ve Gürcüler gibi diğer halklarla ve yönetimle olan
ilişkilerine dair tespitler yaptık. Halkın demokratik, kültürel ve ekonomik hayatına dair
gözlemlerimiz oldu. Azerbaycan bölge ile bu konular itibariyle ilişkilerinin neler
olduğunu ve Türkiye olarak neler yapılabileceğini tespite çalıştık. Temasa geçtiğimiz
Borçalı Gürcü Üniversitesi, Tiflis Türk Üniversitesi ve TĐKA dan edindiğimiz intibaları
aktarmaya çalıştık. Bu tür bilgi birikimlerin Türkiye’ye taşınmasının, Kafkasya’yı daha
yakından tanımak itibariyle yararlı olabileceğinden hareketle tespitini yapabildiğimiz
6
diğer ayrıntıya
da yazımızda yer verdik. Her zaman olduğu gibi tespitlerimizi
çektiğimiz resimler ve taşıdığımız yayınlarla dokümante etmeye çalıştık. Türk
Şehitliğinin açılışı münasebetiyle yaptığımız tespitlerin yeni nesillerin fikri kişilikleri
itibariyle önemli olduklarına inanıyoruz.
Dede Korkut’un 1300 yıl Jübilesi münasebeti ile Azerbaycan hakikaten büyük
etkinlikler gösterdi. Đfade edildiğine göre bu konuda 84 yeni eser bastırılmıştır. Bir o
kadar eserde bastırılmak üzere beklemektedir. Bunlardan katılımcılara da hediye
edilenler; Anar’ın “Dedem Korkut Dünyası”, B.B Bartold’un “Dede Korkut”u, Sefereti
Babayev’in “Nahçıvan’da Kitabi- Dede Korkud Toponimleri”, “Kitabi Dede Korkud”,
Đ.M Ceferzade “Kobustan Kayaüstü Resimleri”, “Kitabi Dede Korkud Ensiklopediyası I
– II”, “Kitabi Dede Çongud Aliliyi”, Ustad Muhammed Hüseyin Şehriyar”, Hikmet
Memmedzade’nin “Kitabi Dada Korkud ve Soy Kökümüzün Kaynakları”, “Kitabi Dede
Korkud”,
Behlül Abdullala’nın “Kitabı- Dede Korkud ve Đslam Dini”, “Kitabi Dede
Korkud’un Đzahlı Lügatı”, Oruç Aliyev’in Kitabı Dede Korkud ve Azerbaycan
Folkloru”, Rüstem Kamal’ın “Kitabi Dede Korkud Arhaik Ritual Semantikası”, Kamal
Abdullala’nın “Sir Đçinde Destan ve Yahut Gizli Dede Korkud-2”, Eli Sultanlı’nın “
Kitabi Dede Kokud ve Kadim Yunan Destanları” Nizami Ceferov’un “Kitabi Dede
Korkud da Đslam’a geçidin Politikası”,Tefik Hacıyev’in “Dede Korkud: Dilimiz,
Düşüncemiz” “Kitabi- Dede Korkud” E. Demirçizade “Kitabi Dede Korkud
Destanlarını Dili” “Kitabi Dede Korkud 1300” Refik Turabhanoğlu Sabah’ın “Dedem
Korkud
kimdir”i
Şamil
Camsidov’un
“Kitabi
Dede
Korkud”u,
Mehemmed
Đracoğlu’nun “Dede Korkud Şe’ri” “Kitabi Dede Korkud-Makaleler Toplusu” Bekir
Nabıyev-Yaskar Garayev’in “The Mırror of National Noralıty”si: Ceferguku
Rüstemov’un “Kobastan Azerbaycanın Kedim Medeniyet Ocağı” Ramazan Kafarli’nin
Mif ve Nağıl – Epik En’enede Jonlararası Elaga”sı gibi eserler hediye edildi.R.Kafarli
bize ayrıca sahasıyla ilgili 20 kadar yayına hazır makale verdi. Bunları Türkiye’de,
Milli Folklor, Milli Kültür, Türk Kültürü, Erciyes, Türk Dünyası Tarihi Dergisi gibi
dergilerde yayınlatmaya çalışacağız. Böyle halk kültürü çalışmalarında dayanışmaya
katkımız olduğunu düşünüyoruz.
Dr.Zümrüd Kuluzade hoca hanım bize “Şark Felsefesi Problemleri “1.1996”
isimli dergiden bir adet vererek halk inançlarındaki felsefi yapıya dair yazı talebinde
bulundu. Türkiye’den S.H.Balay’ın T. Dürali’nin, M. Küyel’in, Necati Ömer’in de
yayınlarının yer aldığı dergi için , Türk felsefecilerinden yazı beklenilmektedir.
7
Eski dostumuz Mürsel Hekimov, yeni çalışmalar hazırlamış. Bize hediye ettiği
bu yayınlar arasında; “Azerbaycan Halk Destanları, Efsane – Esatır ve Nağıl
Deyimleri” “Azerbaycan Aşık Şe’r Şekilleri ve Kaynakları” “ Milli hükümetin Fedai
ve Kızılbaş Halk Koşunları” “düşünce” isimli eserlerini hediye etti.
Folklor muhtevalı çalışmalardan; P.M.Eliyev’in “Azerbaycan Nağıllarında
Mifik Görüşler” Agayaz Şükürov’un “Dede Korkud Mifolokiyası”Feride Leman
Sonubar Đlyaskızının“Folklor Fedaisi” isimli eserlerini temin ettik. Dostumuz Hüseyin
Đsmailov.”Azerbaycan Folklor Ansiklopedisi I.II” ciltlerini bize hediye etti. Anadolu
tasavvufunu incelediğini belirtti. Biz de O’na Hacı Bayram Veli ve Mevlana
konularında Türkiye’den kitap yollayacağız.
Đran’dan Sempozyuma katılanlardan halk bilimci H.M. Savalan “Hebibi” isimli
eserini Eli Şamil “Tanıdığım Đnsanlar” isimli kitabını yadigar ettiler. Yavuz Akpınar
Kardeş Edebiyat”ın 45 sayısını verdi. Burada, Hüseyin Feyzullahi Vahit’in
“Azerbaycan’da Yağış isteme Merasimi”isimli alanımıza giren önemli bir yazı vardı.
Ayrıca Eli Şamil’in kitaplığından aldığımız
iki Rusça arkeoloji kitabında,
Azerbaycan’dan yapılmış tespitlerdeki Kap-Kaçak da Kabartma Koç- Koyun
heykellerini gözledik.
Siyasi muhtevalı eserlerden Cemil Hecenli “ Güney Azerbaycan Tehran- Bakü –
Moskova Arasında (1939-1945)” Arif Hekimoğlu “Siyasi Tebliğzatın Esasları” Fazıl
Gazenferoğlu
“Ölümden
Sonra
Diriliş”
isimli
eserlerini
hediye
ettiler.
F.
Gazenferoğlu’na “Azerbaycan Gezi Notları”isimli yazımızı göndereceğiz. Şamil
Veliyev ise, “Fuzuyad Edebi Mektebi”isimli eserleri armağan ettiler.
ASAM için temin ettiğimiz diğer kitaplar ise; “Ermenistan Azerbaycanlılarının
Tarihi Coğrafyası” Budag Budağgov’un “Avrasya Türk Toponomisi” B.E. Budakov,
G.E. Gesullayev’in “Ermenistan da Azerbaycan Menşeli Toponimlerin Đzahlı Lugatı”
Nebib Rekimoğlu’nun “Silinmez Adlar Sağalmaz Yaralar” B.E. Bugarov’un “Türk
Uluslarının Yer Yaddası”, Nesip Nesipli’nin “Azerbaycan’ın Geopolitikası ve Neft” Eli
Eliyev’in “Elince Yaddası Nahçıvan 1914-1992” Firudin Kilarbeyli’nin “Azer
Allah’ının Tarihi”,Mehiman Süleymanov’un “Azerbaycan Ordusu (1918-20) “Kafkas
Đslam
Ordusu
ve
Azerbaycan
“
Musa
Kasımov’un
“Harici
Devletler
ve
Azerbaycan”Eliçin’in Şahsiyet ve Đstidad” Haydar Aliyev’in “ Edebiyatın Yüksek
Barcu ve Amalı” “Nahçıvan Statiska Güzgüsünde Tarihi Đstatistik Mecmua” Rehim
8
Eliyev’in “Edebiyatımız Dilimiz Tarihimiz” Cemil Hesenli’nin “Sayuk Müharibenin
Başlandığı Yer Güney Azerbaycan”dır.
Edebi eserler ise; Rehim Elimyev’in “Edebiyatımız, Dilimiz, Tarihimiz”, Hemid
Araslı’nın “ Azerbaycan Edebiyat Tarihi ve Problemleri” Turan Hasanzade’nin “C.
Memmedguluzade’nin Cenup Seferi ve Molla Nasreddin Jurnalı’nın Tebris’de Neşri”
Celil Memmedguluzade “Felyotonlar 1906-1908”Elyar Ceferli- Helil Yusuflu’nun
“Gedim ve Orta Asırlarda Azerbaycan Edebiyatı” “Dirceliş XXI asr” temin ettik.
“Deportasıya, Azerbaycanlıların Ermenistan Arazisindeki Tarihi – Etnik
Topograflarından Deportasiyası” Đsa Mustafayeva’nın “Çenubi Azerbaycan Hanlıkları”
“Azerbaycan Tarihi” B.Đ. Hüseyinov “Đkinci Dünya Muharebesi Arifesinde Türkiye
Cumhuriyetinin Yakın ve Orta Şarkta Siyaseti” (1923- 1939) Şahnezer Hüseyinov’un “
Ehmedbey Agaoğlu’nun Dünya Görüşü” Kemal Talipzade’nin “Azerbaycan’ın Elm ve
Medeniyetten Hadimleri Bibliografiyası”nı temin ettik. Borçalı’dan Osman Ahmetoğlu
bize
Baleh Nacı’nın “Karapapağ Mehreli Bey”ve Surettin Memmedli’nin
“Parçalanmış
Borçalı” isimli eserini armağan etti. Karapapağların Türk Kurtuluş
Savaşındaki rolleri ve Mehreli Bey’in mücadelesine biz “Doğu ve Güneydoğu
Anadolu’da Kuvve-i Milliye Hareketleri” isimli kitabımızda geniş yer vermiştik.
Cengiz Örün bey de bize “ Gürcüce Türkçe, Sözlük” isimli kitabı verdi.
“Kitabi-Dede Korkut ve Dünya Epos Eneneleri Mevzusunda Beynelhalk Sempozyumu”
üç bölge halinde 7 Nisan 2000 tarihinde başlayıp 9.Nisan 2000 tarihinde bitti. Benzeri
diğer sempozyumlarda olduğu gibi, bu sempozyumda da bazı bildiriler verilemedi ve
bazı ilave bildiriler verildi. Türkiye’den Prof.Dr. Dursun Yıldırım’ın katılmış olması
teori arayışında olan uzmanlar itibariyle hakikaten bir şanstı. Biz Azerbaycan- Türkiye
Türk halk kültürü çalışmalarına katkısı olacağı düşüncesinden hareketle, bazı bildiri
sahibi ve konularına dair bilgi vermenin yararına inanıyoruz. Biz 7 Nisan günü Đkinci
bölme de “Anadolu Dedem Korkut Coğrafyasında Türk Uluları ve Mesajları” başlıklı
bir bildiri verdik.
Bekir Nebiyev’in “Manevi ve ahlaki servetler Hazinesi”,Prof. Dr. O.F.
Sertkaya’nın “Kitabı-Dede Korkud’un Tekstoloji Problemleri”, Dr.Mehemmedeli
Ferzane’nin “Kitabı Dede Korkud ve Cenubda Folklor Ananesi”, Eli Eşger Şerdust’un
“Kitabı Dede Korkud’da Kuranı –Kerim ayet ve surelerinin Đnikası”, Prof.Dr. Sadık
Tural’ın “Kitabı Dede Korkud’da Etnopsikoloji Sistemi”, Prof.Dr. Nizami Caferov’un
9
“Kitabı Dede Korkut’da Oğuz Etnocoğrafyası”,Prof.Dr. Tevfik Hacılyev’in “Kitabi
Dede Korkud’da Türk tayfa Demokratiyasının tezahürleri”, Tevfik Melikli’nin “Kitabi
Dede Korkud Eposu ve Türk Edebi Estetik Fikrinin Formlaşması”, Prof.Dr. Elmeddin
Elibeyzade’nin “Kitabı Dede Korkud ve Sümer Medeniyyeti”, Muharrem Kasımlı’nın
“Kitabı Dede Korkud ve Ozon Seneti”, Prof.Dr. Mürsel Hekimov’un “ Kitabı Dede
Korkud ve Aşık Destanları”, Hüseyin Đsmailov’un “Kitabı Dede Korkud ve Göyçe
Edebi Muhiti” Kazanfer Paşayev’in “Kitabi Dede Korkud ve Irak –Türkmen Folklorun
Süleyman Eliyovlu’nun “Epos Etnosunun Yaddaşı Kimi Kitabi Dede Korkud ve Etnik
Kimlik Problemi”,Prof.Dr.Nureddin Rızayev’in “Prototürk Ertadan Evvelki Đzleri
Kitabı Dede Korkud’daki Coğrafi Arazide” Seyfettin Rızasoy’un “Türk Mitoloji Dünya
Modelinin Berpasına Dair” Ahad Kurbonov’un “Kitabi Dede Korkud’da Türk
Başkanlığı ve Onun Felsefi Gavramı” Gülnaz Abdullazade’nin “Kitabı Dede Korkud da
Estetik Đdeal”, Rukiye Kanberkızı’nın “Kitabı Dede Korkud’un Yaşandığı Ve Yazıya
Alındığı Tarihi Durum Ve Muhit” Prof.Dr. Penale Helilov’un “Kitabi Dede Korkud’da
Oğuz Kimliği Problemi” isimli bildiriler; içerik, alan ve mesaj itibariyle ilgi sahamıza
giriyorlardı.
Bunlardan Dostum O.F. Sertkaya “Cebe” kelimesine ve dair karşılaştırmalı
açıklamalar yaparlarken; Miğfer için de, cübbe için de “cebe” kelimesinin kullanışlı
sebebi bildirisinde irdelediler. Bize göre cebe kelimesi metinde “don” karşılığında
kullanılmıştı. Kurt’un başta, miğferde veya sırtta, kaftanda oluşu onun genel anlamda
“don” karşılığında kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Anılan şahıs, böylece o dona
bürünmüş olmaktadır. Nitekim Kırım’da Tatar Türklerinde, insan ismi olarak Kurtnezir
vardır. Bu Kurda Kurban, Kurdun Kurbanı demektir. Afganistan’da Hazara Türklerinde
Muhammednezir adı vardır. Bu da Muhammede Kurban veya Muhammed Kurbanı
demektedir. Kurdun kutsal olduğu dönemdeki bir ifade biçimi Đslamiyetle içeriğini
yitirmeden sürmüştür. Yine kırımda Seyit börü, Seyit Kurtov ve Kurt Seyitov gibi insan
isimleri vardır. “Seyit” bilindiği gibi Hz. Muhammedin soyundan gelenlere verilen bir
isimdir. Bu nedenlerle bize göre cebe, don karşılığı kullanılmış olmalı.
Türk Devlet Başkanları VI. Zirve ve Kitabı Dede Korkut’un 1300 yılı Jübilesi
8.Nisan 2000 de başladı. Türkiye’den Sayın Cumhurbaşkanı
Süleyman Demirel,
Azerbaycan’dan Sayın Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev, Kazakistan’dan Sayın
Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, Kırkızistan’dan, Askar, Akayev katıldılar.
Özbekistan ve Türkmenistan temsilcileri katılmışlardı.
10
Türk Cumhurbaşkanlarından Nazarbayev ve Askarov Rusça konuştular. Ancak
Nazarbayev’in konuşması Avrupa’dan toplantıya katılan Türkler tarafından daha fazla
önemsendi. Konuşmasında Dede Korkud anma toplantıları münasebetiyle yapılan
çalışmalarda Dede Korkud’dan hareketle; eğitim, estetik, çağdaş değerlere katkı
üzerinde durulması gerektiğini belirtti.
Sayın Süleyman Demirel yaptıkları konuşmada; müşterek medeniyetimizin ulu
mimarlarından ulu Dede Korkud günüde sizlere Anadolu’daki kardeşlerinizden selam
getirdim..... Birliğimiz herşeyden önce kültür birliğidir. Arap
ve Fars kültüründen
kurtulma olayıdır. Dünya kültürüne katkıda bulunma olayıdır. Hepimizin ortak atası,
tüm Türk boylarının ortak atası Orta Asya – Kafkasya, Anadolu, Balkanlar Türk
boylarının kimlik belgesidir. Dede Korkud Büyük Türk dünyası bu destanla onur duyar.
...... kime rahatsızlık duymasın Türk dünyası dostluk, kardeşlik dayanışması için bir
arayıştır. Sizler, bizler hepimiz aynı ulu çınarın dallarıyız, köklerimiz birdir.
Kültürlerimizi araştırarak, bularak bu gerçeği ortaya koyacağız. Boy verip yeşermek
insanlığa hizmet bu yolla olur. Ortak değerlerimize sahip çıkmada birleşmeliyiz. Yalnız
geçmişi bilmek için değil gücümüzü değerlendirebilmek itibariyle de araştırma
yapılması
gereklidir.
Geçmişimizin
araştırılmasını
geleceğimizin
inşaası
için
yapmalıyız. 1300 yıl yaşayabilmiş olmanın hikmetini iyi düşünmek gerekir. Bu mirası
iki binlerce yıl yaşatmamız lazım. Öz benliğimizin kazanılması için destanlarımız ortak
hafızamız , ortak aklımızdırlar. Destanlarımız bizi; Azeri, Türkmen , Özbek ;Kırgız,
Kazak olarak birleştiren faktörlerdir. Bundan daha iyi birleşme olur mu? Biz ezelden
geliyoruz. Ebede gidiyoruz. Yeni bir süreç başlıyor. Çok önemli bir fırsat yakaladık.
Kendimizi daha doğru değerlendireceğiz. Ortak kültürümüzü yaşatacağız, dediler.
Demirel konuşmasında diplomatik bir dille Cumhurbaşkanı seviyesinden
mesajlar veriyordu. Bu mesajlar O’nun “Türk”ü anlayışının yansıması idi. Bu mesajlar
sadece Türk olmayanlara değildi. Bu mesajlar aynı zamanda herkese idi. Çerçevesi
çizilen Türklük, anlatılması gereken şekilde anlatılıyordu.
UNESCO temsilcisinin Rusça ve Đngilizce verilen konuşması doğal olarak milli
ve Türkçü olamazdı. O daha ziyade hümanist termiloji ile yaptığı konuşma da
insanlığın ortak değerleri üzerinde duruyordu.
11
Türkmenistan adama Meclis başkanı olduğu ifade edilen bir diplomat konuştu.
Türkmenistan‘da resmi lisan olarak Rusça konuşmanın yasaklanmış olduğu ifade
edilirken konuşmacı, konuşmasını Rusça yaptı.
Konuşmalar bitince yanımdaki Azerbaycan Türkü dostum içinde bulunduğumuz
durumu izah eden çok veciz iki söz söyledi. “daldan atılan daş topuğa değer” “Ele
geleni ere vererler”
Türk devletleri cumhurbaşkanlarının katıldığı Dede Korkut Jübilesinde; “130 yıl
bundan önce Hz. Muhammed dönemine yakın Oğuz’un Bayat boyundan çıkmış Korkut
Ata namlı bilici, aksakal, müdrik kişinin kopuz çalıp oğuz boylarına söz söyleyip,
Oğuznameler düzerdi. Boy boylar destanlar koşardı. Bu destanlardan birisi de Şöklü
Melik Qazan Han’ın av destanı” Bu destanını giriş bölümünde verilen kesitte; Hasan
Memmedov, Besti Caferova, Đlhan Esgerov, Metlep Abdullayev, Zemfira Nerimanova,
Romiz Melikov rolleri sahnelenen paylaşmışlardı. Eserin diğer bölümleri Türk Kültür
tarihinden alınmış kesitlerden oluşuyordu.
Bu bölümleri; Azad Şükürov (Genceli
Nizami), Halide Şerifova (Mehseti Gencevi), Sadık Đbrahimov ( Manas), Hacı Đsmailov
(Yunus Emre), Elman Guliyev ( Alişir Nevai), Nureddin Guluyev (Şah Đsmail Hatai),
Ramiz Novruzov (Fuzuli), Mehriban Zeki (Đlham Perisi), Eli Abbas Gedirov (Molla
PenahVagif), Perviz Bağırov (Malı Dumgulu), Firengiz Mütellimova (Netevan), Ali
Nurzade (Abay Kunonbayev), Sabir Memmedov ( Mirze Elekber Sabır), Meleyke
Esedova (Şaire), Sadık Zerbeliyev (ritimci), Aşık Peri Azer (Ferzalı Panayev),
canlandırdılar. Türk dünyasından Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Anadolu ve
Azerbaycan’dan seçilmiş şairlerle dönemleri sahneye yansıtılmıştır. Bu esnada ilginç
bir olay gelişti. Dağıtılan programda”...... bu destan Azerbaycan halkının şah eseri, Ana
kitabı kimi tarihe düştü” ifadesi vardı. Bu ifade bazı kimselerce “Azericilik” olarak
yorumlandı. Ancak Azerbaycan Türklerinden birçok yetkili ağız tarafından bu destanın
Türk Halkının ortak malı olduğu ifade edilmişti. Bu gerçeğin belirtilmesi, çıkarılmak
istenilen ihtilafı önledi.
7 Nisan 2000 de, Azerbaycan Medeniyyet Nazirli’yi Akademik Milli Dram
Teatri’nin sahneye koyduğu Nebi Hezri’nin, iki perdelik epik eseri olan “Burla Hatun”u
izledik. Eserin rejisörlüğünü Vagif Esedov ve Esger Esgerov yapmıştı. Adil Azay’ın
ressamlığını yaptığı esere Cavansir Quliyev bestekarlık yapmıştı. Bedii rehberliği ise
Hesenoğa Turabov yürütmüştü. Eserde; Rafığ Ezimov, Senüber Đsgenderova, Sabir
Memmedov, Metanet Atakişiyeva, Şelale Şahveledgızı, Fidan Ahundova, Nesme
12
Aslangızı, Gonçe Ağabeyli, Vefa Zeynalova, Abbas Gehremanov, Mehriban Hanlarova,
Almaz Amanova, Ejder Hemidov, Kazım Hesen Guliyev, Rövşen Kerimduht
paylaşmıştı. Oyunu, Necif Hesenzade idare etti. Ayrıca; edebi hisse müdürlüğünü, Đlhan
Rehimli, Truppa müdürlüğünü, Gurbet Gurbanov, Bedii Müdürlüğünü Guliyev,
Redaktörlüğünü Vefa Kazımova üstlenmiştir. Teknik donanım görevlileri Kamil
Şıhaliyev, Hüseyin Melikov, Rasime Memmedova, Telman Yunusov, Yusif
Memmedov, Cabbar Cabbarov, Ağakerim Atakişioğlu, Eldar Memmedov, Aygün
Mahmudova ve Arif Memmedov üstlenmiştir.
“Türk Dilli Devletlerin Başçılarının VI. Zirve Görüşü” toplantısında Kazakistan,
Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan devlet başkanı ve ülke temsilcilerinin Rusça
konuşmaları büyük yankılara yol açtı.Bu konuda görüşlerini açıklayan Abbas Abdullah
Hacaloğlu geleceğe yönelik çok ciddi tahliller yaptı.
Abbas Abdullah Hacaloğlu “Şiirler” isimli eserini de bize hediye etti. “Kara”
motifini bu derece iyi işleyen başka şiir görmedik. Tapmacalı Garagalpag Nağılıb bu
şiirde :
Bu, Garagalpag
Bu, Garagapapag
Bu, Garappag
Bu, Garabağ
Bu, Suhara
Bahıram
Galpaglara
Papaglara
Sulara
Dağlara
Bağlara
Hamısı gapgara
Gara, gara,gara...
Bu gara ne demek?
Gara; böyük demek.
Böyük galpag,
Böyük papag,
Böyük bağ,
13
Böyük su,
Böyük dağ...
Böyük, böyük, böyük...
Böyüklük de bir yük.
Gara daha ne demek?
Gara hırslı demek, acıglı demek.
Hırslı adam,
Acıglı baş
Dumanlı dağ,
Saralıp solan bağ,
Delisu...
Ele bu?
Yoh.
Gara – yuhu,
Gara – gorhu,
Gara – yara,
Gara – daş...
Bir de
Neçe neçe
Bakılı
Gazahlı
Nukuslu
Borçalı gara daş
Bir de eyni atadan anadan töreyen
Neçe neçe
Oğuz,
Gıpcag gardaş.
Türk Devletleri liderleri toplantısında ev sahibi sıfatıyla ikinci konuşmasını
yapan Azerbaycan Devlet Başkanı sayın Haydar Aliyev “...Biz aynı köke, aynı tarihe,
aynı kültüre sahip bir Atanın evlatlarıyız” diyordu. Biz sayın H. Aliyev’in çok daha
farklı mesajlar veren konuşmalarına da şahit olmuştuk. Farklı mahiyetli konuşmalara
değişen zaman mı sebebi oluyor yoksa ortam mı? Bunu anlamak pek kolay değil.
Ancak bize düşen bir yıl kadar evvel
televizyonda izleyip yazımıza aldığımız
tespitlerimizi şimdi yazımıza almaktı.
14
Bakü Kalesinde Şirvanşahlar Saray, önünde halk sanatçılarının yaptığı gösteri
çok nefisti. Burada ilkin Dede Korkud’dan bazı bölümler özel dekor ve kostümler
içinde seslendirildi. Sonra müzik ve folklor sunuldu. Burada Celbezerli Aşık Meşedi
Nebiyev ve 72 yaşına rağmen bütün davetlilerin ayakta alkışlayıp elini öptüğümüz
Hanım Hacıyeva’yı dinledik.
Bakü’de Dede Korkut’un havası her tarafta estirirdi. Duvarlar afişlerle süslendi.
Azerbaycan’ın yazılı basını sempozyumu yakından izledi. Tv. ve Rd. Kanalları çeşitli
programlar yaptı. Dergi muhabirleri türkologlarla röportaj yaptılar. Bu vesile ile
Bakü’ye gelen bilim adamları, Bakü üniversitelerinde toplantılara alındı. Bol miktarda
kitap değiş tokuşu yapıldı.
Sayın cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’in davetli türkologlara Gülistan sarayında
verdiği akşam yemeği de nezihdi. Yemek masaları, türkologların geldikleri ülkeler esas
alınmayarak karışık düzenlenmişti. Ben Azerbaycan kabinesinden bakanlar ve R.F
Türkologları ile birlikte idim. Gecede, çok seviyeli Azerbaycan Türk musikisi de vardı.
Bir hayli maytap atıldı.
Parklarda ve alanlarda çocuklar için eğlence düzenlenmişti. Muharemlikle de
birleşen halk evinde yaptığı yiyecekleri ikram ediyorlardı. Yer yer ateşler yakılmıştı.
Şehirde bir eğlence – bayram havası hakimdi. Özel giysili bayan süvariler gösteri
yapıyorlardı. Köylerden eğlence için deve getirilip bezenilmişti.
Bir çok özel yer gibi “Samet Vurgun Adına Azerbaycan Devlet Rus Dram
Teatrı” da özel ışıklandırılmıştı.
Hazar Gölü kenarında Türkiye’nin Azerbaycan Büyükelçiliği tarafından verdiği
3 saat süreli öyle yemeği hakikaten şahane idi. Đkramda adeta kuş sütü eksikti. Büyük
Elçimiz Ecvet Tezcan ve eşleri hanımefendi davetlilere çok samimi bir ev sahipliği
yaptılar.
Prof.Dr.
Dursun
Yıldırım
hocamız
burada
Hazar’a
sacı
yaptılar.
Büyükelçiliğimizde bu bayrama doğal olarak katıldılar.
Türkolog dostum Abbas Abdullah’nın ziyaretine gittik. Türk Devletleri
Cumhurbaşkanlarının Zirve Toplantısında, liderlerin Rusça konuşmaları ve Türk
konuşmacıların da “Türk” yerine “Türk Dilli” halklar tabiri kullanmış olmaları
15
yankılarını sürdürüyordu. Basın Abbas Abdullah’dan görüş alıyordu. Bu vesile ile
Rusça’da bay anlamına gelen Tavarişin başlangıçta zengin anlamına geldiğini davarı
olan , mal davar bakan anlamında Türkçe ve Türkler için kullanılan bir kelime
olduğunu öğrendim. Bu arada Azerbaycan aydını Türkiye’nin Azerbaycan’da Rusça
kitap basmasından rahatsızlık duyuyor. Đzahları bize makul geldi.
Abbas Abdullah anlatıyor, “Bir Arap, Arap aleminden bahsederken (Arap dilli)
demiyor. (Arap devletleri) diyor. Neden biz Türk dilli devletler diyoruz, anlamak
mümkün değil.....Dil
insanlar arasında birbirilerini anlamak için vardır.... Devlet
ihtiyacı, vatandaşın ihtiyacını
karşılamak içindir.... Bir millet Türk ise, anlaşıp
ihtiyaçlarını karşılana bilmesi için konuşulan dilin Türkçe olması gerekir....Burada
güzel bir tabir öğreniyorum.“Alçak gönüllülük alçaklığa varmamalı”, “Azerbaycanlı
benim kardeşim anlamında mıdır? Bu anlamda kullanamazsın. Zira Gürcistan’da
yaşayan Türk’e de Azerbaycanlı kardeşim demek gerekir ki, o senin Gürcistan’daki
Türk kardeşindir.” Hakikaten Gürcistan’da Gürcistanlı olur. Gürcistan’daki Gürcü
olmayan kimse Gürcü değil ise o Gürcistanlı mesele Türk’dür.
Abbas Abdullah’ın ASAM da bir seri konferans vermek üzere Ankara’da
olmasını ne kadar çok isterdim. Bize 27 Nisan 1997 günlü Nokta dergisini gösterdi.
Đstanbul’da Azerbaycan Konsolosu iken, Rusların Ermenilere verdiği silahların
dökümünü Nokta’ya vermişti.
Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı Anar konuşmasında, Bu günün maneviyat
Bayramı olduğunu, Türk destanı Dede Korkutun Yunan medeniyetinden eski olduğunu,
Dede Korkut’un Türk halkları edebiyatının temel ortak eseri olduğunu, Dede Korkut
Akademisinin kurulması gerektiğini, Dede Korkut’un manevi düşüncenin taşıyıcısı
olduğunu belirtip sözlerini “Dede Korkut’un ruhu yanınızda olsun” ifadesi ile bitirdi.
Azerbaycan’da gözleyebildiğimiz bir husus da Haydar Aliyev’in Türkçülük
itibariyle yerini henüz iyi tespit edilemediğidir. Sayın H.Aliyev’in Türkçülüğe
yaklaşımı zamana ve zemine göre çok değişiyor. Onun Türkçülüğe yaklaşım tarzındaki
farklılığa
şartlar mı zorluyor. Đç ve dış siyasetin onun Türkçü yapılanmaya
yaklaşımında etkisi nedir? Yapılan eleştirileri tam olarak hak ediyor mu? Ben hiçbir
liderin gölgesi veya düşmanı olmadım. Ölçüm Türk kültür milliyetçiliğidir. H. Aliyev
itibariyle şunun farkındayım ki, o istemese Azerbaycan’da milli arayış ve şuurlaşma bu
16
denli yol alamaz. Rotasının değişik olduğunun farkındayım. Katılmadığım yönleri de
çoktur. Ancak yeterince anlaşılabildiğini de sanmıyorum.
Haydar Aliyev konuşmasında; bu bizim milli azatlık bayramımızdır. Dede
Korkut halklarımızın 1300 yıllık malıdır. Türk dilli halkların halk kültürünün azametini
gösterir.Türk Dilli Devlet Birliği dün yapıldı. Birlik halklarımız için zaruri idi... Milli,
medeni,tarihi hisselerimizi berk ederiz. Dede Korkut bizim ulu babamızdır. Ulu
ecdadımızdır. Dede Korkut halkı sulha barışa davet eder. .....Ermeniler toprağımızın %
20’sini işgal etti. 1 milyondan fazla insanımız evsiz, yurtsuz kaldı. Biz meseleyi sulh
yolu ile halletmeyi seçtik. Dede Korkut prensiplerine bağlılığımızı bu vesile ile de
açıklıyoruz. Neticeler büyük Türk milletine çattırılacaktır... Bu saraya Dede Korkut
evlatlarının kurmuş oldukları devletlerin Başkanları gelmiştir.
Türkiye’den uzun süre bulunmuş diplomat Türkolog dostum Abbas Abdullah
“Hakikat Limited Şirketi”, yayınlarından
“Đngiliz Casusunun Đtirafları ve Đngilizlerin
Đslam Düşmanlığı” isimli M. Sıddık Gümüş tarafından hazırlanmış bir eserin iç
kapağını bize gösterdi. Kitap Đstanbul’da 1999 yılında basılmıştı. Kitap’da ; “Bugün
yeryüzündeki insanlar üç kısımdır.” denildikten sonra açıklamasının 3. maddesinde
“Münafıklar Müslüman olduklarını söylerler. Đmanları ve bazı ibadetleri Ehl-i
Sünnete benzemez.Hakiki Müslüman değildirler.” denilmekteydi. Bu satırları buraya
olayı açıklayabilmek için dahi olsa, aktarmaktan hicap duyuyorum. Bilindiği gibi
Azerbaycan Türkü Đslam’ın faklı iki mezhebini yaşamaktadır. Đsminde “Casus” ifadesi
geçen bir eserinin bu tür açıklamalara yer verdiğini anlamak bize zor geldi. Bu tür
tespitleri yaptıkça , polemiğe yol vermeksizin teşhir etmenin yararına inanıyoruz.
Benzeri bir olayı da Rusça veya Kiril harfli bir duvar takviminde yaşadım. Kiril
harflerinden kopmağın kolay olmayacağı açıktır. Bazı haller de mesajı Rus dili ile
vermek zorunda kalınabilir. Nitekim dilde fikirde işte birlik prensiplerinin dilde
sağlanabilmesi için Anadolu Türkçesi, yerel Türk dili ve Rusça’nın bir arada
kullanılması doğal karşılanabilinir. Fakat Saatli Maarif takvimi tarzında Rusça takvim
basmayı anlamak pek kolay değil doğrusu. Bu tür tespitleri tartışmak ilişkiyi daha iyi
kılmak itibariyle zaruridir.
Sempozyuma Đran Đslam Cumhuriyetinden “Kitabı Dede Korkut’ta Kuran-i
Kerim Ayet ve Surelerinin Đnkası” isimli bildirisi ile katılan Dr. Eli Eser Zerdüşt, Deli
17
Dumrul’un Allah’a yakarışını besmele ile başlayarak okuyunca salonda hava değişti.
Adeta herkes ;
“Yucalardan Yucasan,
Kimse bilmez necesen.
Görklü Tenri,
Nece cahiller seni
Gökde arar,
Yerde ister.
Sen hud mümünler gönlün desen.
Daim turan cebbar tenri
Bagi kalan settar tenri
Menim canımı alur olsan, sen algıl!
Ezrayıle almağa goyma gıl”
Dedem duasını dinlemek istiyordu. Bazılarına göre Tenrinin burada açıklanan
“Görklü”, “Daim”, “Cebbar”, “Baki”, “Settar” gibi sıfatları destan Đslamileştirildiği
için sonradan katılmadır. Bize göre ise Türklük Đslam’dan evvelki inanç istemlerindeki
Tenri de tek Tanrı anlayışının bir tezahürü idi. Ayrıca biz Deli Dumrul’un bir veli kişi
olduğu kanaatindeyiz. Nitekim Borçalı yöresinde hak aşıklarına “halk delisi”
denilmektedir.
Dede Korkut Sempozyumu sadece tarihten ortak bir sahife olarak Türk
halklarının birleşmesinde etkili olmakla kalmamış, adeta her Türk kesim kendisini
Dede Korkut atmosferine taşımıştır.
Bakü’de dostumuz Doç. Dr. Yunus Nesipli ile görüştük. Kendisi ASAM
Kafkasya Masası Gürcistan sektörünü bir dönem yönetmiştir. Bize; Necef Guliyev’in
“Vatan ve Halk Namına” Bakü 1981, Mehdihan Vekilov’un “Ömür Dedikleri Bir
Kervan Yol”, Bakü...., Merkezi Asya Ve Kafkas Dergisi 7. sayısı; V.O.
Klyuzevskiy’nin “9 ciltlik Külliyatı” Bakü, 1990; “Tiflis Üniversitesi” Bakü, 1998,
B.M.Dancik, “Yakın Doğu”, Moskova, 1976, isimli eserlerini ASAM kitaplığı için
hediye etti.
8 Nisan 2000 tarihlinde “Bakü Türk Şehitliği” açıldı. Biz, resmi açılıştan bir gün
evvel şehitliği ziyaret etmiştik. Burası Anadolu ve Azerbaycan Türk şehitlerinin
Ermenilere karşı 16 Eylül 1918 tarihinde Nuri Paşa (Killigil) komutanlığında savaşta
18
verdiği şehitlerin anısına dikilmişti. Şehitlik Azerbaycan’ın en büyük şehitliği olan
Bakü Şehitler Hiyabanı’nda Türkiye ve Azerbaycan devletleri tarafından yapılmış.
Anıt Mezar ve şehitlerin mezarları ile isimlerini içeren plaketten oluşmuştu. Burada
Anadolu Türklüğünü temsilen Anadolu’nun doğu ve güney doğusu dahil her
kesiminden memleket evladı vatan ve soydaşları için canlarını vermişlerdi.
28 Mayıs 1918 tarihinde Bağımsız Azerbaycan Devleti kurulmuş Kafkasya’da
otorite boşluğundan istifade eden Ermeniler, ülkeyi işgale ve halkı katletmeye
başlamışlardır. 4 Haziran 1918 tarihinde Osmanlı imparatorluğu ile Azerbaycan
Cumhuriyeti arasında imzalanan
destek anlaşması ile Nuri Paşa komutanlığındaki
Đslam Kafkas Ordusu 28 Haziran 1918’de taarruza geçerek Göyçay ve Salyan
muharebeleri ile 16 Eylül 1918’de Bakü’nün düşman işgalinden kurtuluşunu
sağlamıştır. Savaş Şamahı, Karabağ ve çevresinde devam etmiştir.
Ermenilerin
oluşturduğu Kızıl Orduya karşı savaşan Anadolu Türk ordusu yaklaşık olarak 1130
şehit vermiştir.
Açılışta, Anıt Mezarın sağ ve sol taraflarında Türkiye ve Azerbaycan
Cumhuriyetlerinin dörder bayrağı dalgalanırken karşı yönde yeni caminin minareleri
arasında her iki Türk devletinin bayrakları keza dalgalanıyordu. Merasime her iki
ülkenin Cumhurbaşkanları, askeri birlikler eşiğinde katılarak günün önemini belirten
konuşmalar yapıyorlardı.
Azerbaycan’da tespit edilen Türk Şehitlikleri Bakü’nün Merdekan ve Fatmayi
Bölgelerinde ikişer; Novhanı ve Şamahı bölgelerinde birer ve Göyçay kasabasında üç
şehitlik olup, ayrıca 1840-1850 yıllarında Gence’de şehit düşen 100-120 kahramanımız
vardır.
Bakü Türk Şehitliğinde ay – yıldızlı abide taşta; “25 Mayıs – 17 Kasım 1918
tarihleri arasında cereyan eden Kafkas Harekatında, Nuri Paşa komutasındaki Türk
Kafkas ordusu Gence, Gökçay, Aksu, Kürdemir ve Şamahı istikametinde taarruzlarına
devamla, 16 Eylül 1918 tarihinde Bakü’ye girerek Azerbaycan’ı; müteakiben devam
eden muharebeler sonucunda Karabağ ve Dağıstan’ı düşman işgalinden kurtarmıştır.
Bu harekatta Kahraman Mehmetçik, Azerbaycan’ın bağımsızlığı uğrunda Azeri
Kardeşleri ile omuz omuza savaşmış ve 1130 şehit vermiştir. Onlar Azerbaycan’ın her
yerinde, birçok isimsiz mezarında, ikinci vatanlarında yatmaktadırlar.
19
Đşte bu anıt, kardeşlik uğrunda canlarının seve seve feda edip “Ayrılır mı gönül
candan, Türkiye Azerbaycan’dan “Düsturunu yüreklerimize perçinleyen o muhteşem
askerlerin, şehit Mehmetçiklerin Anısına dikilmiştir. Ruhları şad olsun. 15 Eylül 1999”
Bakü Türk şehitliği merasiminde; Bakü Đcra Hakimi Başı Rafael Allahverdiev, Yarbay
Ulvi ‘den sonra T.C.’nin Sayın Cumhurbaşkanı S. Demirel konuştular. Konuşmasında;
“Toprak uğrunda ölen varsa vatan, bayrakları bayrak
yapan üstündeki kandır.... en aziz şey candır, şehit canını vatan
için verebilen kimsedir...Bizim şehitlerin yakınları bu şehitliği
görünce, çocuklarının bu kardeş ülkenin bağımsızlığı için şehit
düştüklerinin unutulmadığını hatırlayacaklar... çekilen bayrak
bir daha inmeyecektir....” demiştir.
A.C’nin Sayın Cumhurbaşkanı H. Aliyev yaptığı konuşmada .. Biz bir millet iki
devletiz. Bizim dinimiz şehitleri ulu kabul eder. Peygamberimiz bir daha dünyaya
gelsem şehit olmak için gelirim, buyurmuşlar. Bu şehitliğin eski yeri mezarlıktı. Şehit
mezarları yok edilip SSCB döneminde burası park yapıldı. Buraya Azerbaycanlı
olmayan Kirov isimli bir şahsın heykeli yapılıp, parka da onun ismi verilmişti. Son
dönemde şehitlik yaptığımız bu mekanda Türk askeri ile Azerbaycan kahramanları bir
arada yaşıyorlar” demişti.
1920’lerde Bakü Türk Hükümeti burada şehitler için bir anıt yapılması için karar
alır. Sonra araya SSCB dönemi girer. Đngilizler 1994-1995’de Azerbaycan yönetimine
müracaat ederek burada askerlerinin öldüğünden bahisle bir heykel yapmak isterler.
Yönetim bu talebi olumlu cevaplamıştır. Azerbaycan aydını Đngilizlerin Ermenilere
destek olduklarından hareketle karara tepki gösterirler ve aydınlar muvaffak olurlar.
Bakü- Şamahi güzergahından Bakü çıkışına 12 km. mesafede bir Türk şehitliği
daha vardır. Türkiye’nin Bakü Büyükelçisi bu şehitliği sık sık ziyaret etmektedir. Đfade
edildiğine göre rahmetli hocamız Prof. Dr. Ayhan Songar’ın kızları olan Sefire
hanımefendi de burada bir hayır işlemiştir. Bölgenin halkı, diğer şehitliklere olduğu gibi
burasını da geleneklerine göre ziyaret etmekte burada da adak adamaktadır.
Tiflis yolculuğumuz Bakü’den başladı. Akşam treni ile yola düştük (çıktık).
Bakü-Ahstafa arasını trenle kat ettik. Saat 21.00. trene bindik ve sabahleyin 06.00 da
20
Ahstafa’ya vardık. Sonra minibüsle Kazak’a gittik. Samet Vurgun’un köyü Yukarı
Salahlı’nın yanından geçtik. Yol arkadaşları Seyfettin Altaylı ve Eli Şamil ile Samet
Vurgun’un ruhuna fatiha hediye ettik. Köyler temiz ve bakımlı idi. Hayvancılık ve tarla
ziraatı yapılıyordu. Her tür meyvenin yetiştirildiği mümbit toprağı ve uygun iklimi
vardı. Uzak’tan “Göyezen Dağı” görünüyordu.Vurgun’un bu dağa yazdığı şiiri
okuduk;
“Göylere baş çekir
Göyezan dağı
Akşam açık olur
Ayın gabağı”
Karayolunun her iki tarafı sağlı sollu kilometrelerce
ağaçlandırılmıştı. Bu
uygulamayı dağılmış Sovyet topraklarında çok sık görebiliyorsunuz. Bir ara
Anadolu’da da denenmişti. Bu kış çok çetin geçmiş, doğal gaz olmayınca halk ağaçların
bir kısmını keserek ısınmak zorunda kalmış.
Eğetinden geçmekte olduğumuz Avey Dajda yapılan arkeoloji çalışmaları ile
M.Ö. 4000
ait olduğu ifade edilen, Đskitlere ait bulundular tespit edilmiş. Artık
seyahatimiz Kazak’tan başlayarak Kür çayı boyunca devam edecek. Osmanlı dönemine
ait köprü ve kervansarayı resimledik. Đçinden geçtiğimiz köylerde hayvanlar dışarıya
çıkarılıyordu. Rutin bir yaşam için söylenen “sabahtan giyiniyoruz akşamdan
soyunuyoruz” veya “sabah nahıra akşam ahıra” sözü burada da kullanılıyor. Daş Salahlı
köyünden
geçiyoruz. 18. yüzyıl şairlerimizden Molla Veli Vidadi de Yukarı
Salahlı’lıdır. Ayrıca Adalet Nesipov‘da bu köydendir. Karayolunun kuzeyindeki yolun
adı Karayazı. Kuzey ve kara bana Türklükte renk ve yön bağlantısını hatırlatıyor.
Đçlerinden geçtiğimiz köylerin şahsi malı olan bahçeleri bakımlı ve muntazam. Bütün
evler çatılı ve çatılar saç kaplı. Hiçbir evin üstü toprak dam değil. Ev duvarlarına tezek
yapıştırılmamış. Bölge, Karapapak Türk bölgesi olarak biliniyor. Yolumuzun ilerisinde
Hiram çayı var. Kür nehri ile birleşecek. Kenarında Hiram Köprüsü ve Hiram köyü
var. Gürcistan sınırına girdikten sonra Borçalı bölgesi başladı. Đlk köy Kosalı idi. Sonra
Alget çayı, Borçalı yolunun solunda 200 km mesafede Türkiye – Ardahan’ın Posaf
ilçesi var.Borçalı Posaf arası bölge Türk bölgesi.Karayazı bölgesi de Türk bölgesi.
Burada Gürcü yok. Karayazı ve Karaçöp
arası 80 km. Burası da Türk
bölgesi.
Gürcistan’da başka Türk bölgeleri de var. Bu arada, Kepenekçi, Đlmerzel, Keçeli;
Keçeli
ile Türkiye-Kars-Çıldır arası 150 km. Gideceğimiz köy için tekrar taşıt
21
değiştirip taksiye biniyoruz. Hava hayli soğuk “Camış kıran soğukları” başlamış 3-4
gün süreceği ifade ediliyor.
Ev sahibimiz Derviş Osman’la sohbet ediyoruz. Anlatıyor, “Bizde Gaga baba
veya ağabey anlamında kullanılır”. Gürcüden nadiren kız alırız. Gürcüye kız vermeyiz.
Sovyetler döneminde şehir merkezlerinde Ermenilerden kız alan Türkler olmuştu.
Şimdi yoktur. Türk köyüne Ermeni köyünden gelin getirilmez, o erkeyi köylü köyden
kovar”
Gaga kelimesi bana Posof yöresinde eş anlamda kullanılan “dada”yı hatırlattı.
Borçalı bölgesinde dede anlamında dada kelimesinin kullanıldığını gördüm. Ancak
burada Dede ile Baba hiyerarşisi yer değiştirmiş. Büyükbabaya değil babaya dede
deniliyor. Dadaloğlunu hatırladım, muhtemelen orijinali Dadaoğlu idi. Yani kardeş
ağabey anlamına geliyordu.Erzurum’daki dadaş kelimesinin anlamı da aynı mantıkla
izah edilebilir.
Derviş Osman, anlatmaya devam ediyor. Cigirtgeni (ısırgan otu) bizde derman
sayılır. Sovyet döneminde her hanenin 1-2 dönüm arazisi olurdu. O dönemdeki hayat
(evin önündeki bahçe) herkesin kendi elinde kaldı. Köy dışındaki arazileri Stalin’den
evvel halk rahatlıkla kullanıyordu. Stalin ağır vergiler koydu. Vergisini ödeyemeyenin
elinden zirai arazi alındı. Kolhoz ekmeye başladı.... Babam rahmetli komünizmi bir
türlü benimseyemedi bana “siz komünistler yalancısınız, yalancısınız, yalancısınız,
talancısınız, talancısınız, talancısınız, ahırda da /sonunda dilencisiniz, dilencisiniz,
dilencisiniz” derdi, demektedir.
Köyde halkın morali çok yüksek.Kür suyundan köy hidroelektrikle aydınlanıyor.
Kür üzerinden kurulmuş santrallerden elektrik alınıyor. Ekonomik hayatın zorluğu yeni
kuşakların Bakü’ye göçmelerine neden olmuş. Ancak aile reisleri milli konularda çok
şuurlu. Hiç kimse köyünü tamamen boşaltmayı düşünmüyor. Yeni kuşaklarla
ebeveynler arasında saygıya dayalı, sevgiye dayalı çok seviyeli bir anlayış ortamı var.
Köylerin içerisinde komşuluk duygusu çok yüksek. Komşu köyler içinde fevkalade
ahenk var. Köy halkı köye gelmiş yabancıya çok müşfik. Köyün hanımlarında kaç –
göç yok, aşırı bir tesettür de yok. Köylerde sosyal hayatı planlayan aksakallar var.
Derviş Osman bunlardan birisi. Türk köylerinden gitmek isteyen 1000 ailenin göçünü
iknacı konuşmaları ile engellemiş. Küçeli köyü ormanın ve Kür nehrinin kenarında
22
halk ormanda ve nehrin kenarında avlanıyor. Çöl horozu (Girgöl) ve sülün çok oluyor.
Bir çok av hikayesi dinledik.
Gürcü yönetimi bölgeye Gürcü yerleştirmek istemiş. Ayrıntılı planlar yapılmış,
yeni köy yerleri belirlenmiş ve Gürcüler için bedava evler yapılmış, kendilerine arazi
verilip maaş bağlanmış. Bir kısım evler Gürcü göçmenlerle şenlendirilmiş. Ancak
yapılan mesela 500 evden 50’si kullanılmaktadır. Gürcüler bölgeye uyum
sağlayamamışlar. Bu tür yerleşim yerleri büyük ölçüde boştur.
Bir iddiaya göre Gürcü yönetimi bir dönem Kıpçak Türk
bölgesine Oğuz
Türklerini iskan etmeyi deneyerek, Türk kavimleri arasında ihtilaf çıkarılmasını
amaçlamıştır. Ancak bu bilgiyi teyit edecek kaynağa rastlamadık. Ayrıca Gürcistan
Türk halkının Kıpçaklık Oğuzluk gibi bir sorunu da yoktur.. Onlar milliyetlerini Türk
dinlerini Đslam bilmektedirler.
Derviş Osman dört gün bize hizmet eden eşine sesleniyor. “Ay öy üyesi” (Ay
ev sahibi) Evin sahibi, Evin hanımı sabah namazı ile kalkıyor, kapıyı bacayı süpürüp
ayvanlarla ilgilendikten sonra samavar kalıyor çayın suyunu salıyordu (semavire su
koyup onu yakıyordu). Aydınımız Anadolu’da da eşlere “evin sahibi” şeklinde hitap
edilmesinin iltifat olduğunu bu tabirin derinliklerinde eski inançların izleri olduğunu
hala bilinememiştir.
Ev yiyesi evin hatunu, hanımı anlamındadır. Türk halkı bir
yönetici devlet başkanına “Han”, “Hanım” ve bir de eşine “Hanım“ demiştir.
Borçalı Türk bölgesi aşık muhitidir. Kars yöresinin meşhur ozan Đslam Erdener
bu köydendir. Çıldır – Kars’ın meşhur Aşık Şenliği halk aşığı Hasta Hasan bu
köydendir. Köyde ismi, Pir Sultan Abdal olan insan var. Ayrıca insan ismi olarak “Ana
Kız” muhtemelen çocuğu yaşamayan ailelerin bir buluşudur. Ana Hanım isimli şairin şu
dörtlüğü ilgimi çekti:
“Hayat hayat
Halların hayat hayat
Gezersen ömrün artar
Gezmesen hayat hayat”
Belki çok gezdiğimiz için bu dörtlük çok hoşumuza gitti. Seyahat edenin felah
bulacağı anlamında ki hadisi andırıyor. Halk ozanlarında ele alınan konular ya bir ayet
veya hadis oluyorlar.
23
Çerçevede bilhassa dağ köylerinin mezarlıklarında bir dönem çok sayıda koç
koyun
heykelli mezar taşı varmış. Gürcü yönetimi ifade edildiğine göre bunları
toplatmış. Muhtemelen yok olmamaları için müzelere alınmışlardır. Başgeçit
nahiyesinin Hamamlı köyünde hala koç heykelleri bulunmaktadır.
Borçalı yöresi Türklerinde, Kars’tan tanış olduğum “Ay Atam anam” tabiri çok
sık kullanılıyor.Bu kalıp bazen “Ay Atam” bazen de “Ay Anam”şeklinde kullanılır.
Esasen “A” veya “Ay” öneki kelimelerin başına gelir mesela “Ay babam” “Ay oğul”
gibi. Yakınlık ve sevgi ifadesidir. Đtibar edilen kimsenin “ata” ve “ ana” ile bir
tutulması, atanın itibarlı kabul edilmiş olma zihniyetinin bir ürünü olmalı. “Ata
Kültü” ile izah edilebilir. A veya Ay hitap şekline gelince kelimenin orjinali Ay ise,
Aya gök tengri inanç sistemi döneminde Onun kutsal kabul edilmesinden de olabilir.
Türkiye televizyon kanalları Azerbaycan ve Gürcistan’da büyük ölçüde
izlenebiliyor ve izleyici buluyor. Özellikle Azerbaycan’da Anadolu Türkçe’si
Azerbaycan Türkçe’si ile etkileşime girmiştir.
Gürcistan Türkleri Türk Tv. Kanallarından özel programlar yapmalarını
bekliyorlar. Türk kanallarında kendilerinin ve sorunlarını izlemek istiyorlar. TRT Dış
Haberler’in yayınları Gürcistan Türklerinde izlenilmektedir. Bize sokulan bir
Karapapağ Türkü “Azerbaycan ve Türkiye’den TIR’larla Ermenistan’a gıda maddesi
gidiyor. Türk hükümetinin bundan haberi var mı? TRT dış yayınlara yazsak olur mu?
Türkiye’nin Ermenistan’a gıda satması bizi çok üzüyor.” Demişti. Hakikaten bu tür
duyumlar halkın üzerinde moral bozucu olmaktadır.
Türkiye’nin radyo ve televizyon kanallarının Đran’da Đran Türkleri tarafından
çok ısrarlı takip edildiği bilhassa müzik kasetlerinin çok rağbet gördüğünü öğrendik. Bir
arkadaşımızın ifadesine göre, Đran’ın resmi ve özel Tv. Kanalları da Türkiye Türk
musikisine yer veriyormuş.
TRT, haber programlarında ise, mahiyeti R.F. yanlı haberler verilirken; onların
Rusya kaynaklı olduğunu zikretme vermesi Türk izleyiciler üzerinde hayal kırıklığı
yapmaktadır. STV ve TGRT’nin yayınlarında ahlak kurallarına daha fazla dikkat eden
yayınlar oldukları kanaati hakimdir. Bu durum beğeniye yol açmaktadır. Gürcistan ve
Azerbaycan’da beni
duygulandıran bir husus da Galatasaray Futbol takımımızın
24
gösterdiği başarının bu yörenin Türklüğünde yarattığı gurur oldu. Halk büyük tezahürat
göstermiş, Bakü’nün, büyük mitingler dahil son 10 yıl içerisinde başka hiçbir olayda bu
denli coşku göstermediği, halkın televizyonların başından ayrılmadıkları anlatıldı.
Rustavi, Gürcistan’ın Azerbaycan istikametinden gelinirken Tiflis’den önceki
ilk büyük şehridir. Nüfusu 200-300. 000 iken enerji, hammadde, piyasa ve işletme
yokluğu kapanan zavotlar sonucu ölü bir şehir durumuna düşmüş. Hala devam etmekte
olan büyük göç dalgaları şehri bitirmiş. Đşsiz ve aç halk binaları kapı-pencere söküp
talan ediyor. Yakın zamanlara kadar Bakü ve Kazak vilayetlerinin halkı bu şehrin % 50
halkını oluşturuyordu.Buraya Tiflis’in kapısı gözü ile bakılıyor. Akkehle , Kavakhele,
Borçalı bölgesi, Soganlık gibi Türk yerleşim yerlerinin Türk halkının Rustavi ve
Bakü’de evleri vardı. Buralara gençler vurmağa (rakı içmek , kadeh tokuşturmak)
gelirlerdi.
Tiflis Gürcistan’ın Gürcü şehri ama, aynı zamanda bir az da Türk şehri. Bu
şehrin eski ticaret merkezlerinden birisi hala Türklerin yaşamakta bulunduğu “Şeytan
Pazarı” dır. Kür nehri burada Deli Kür ismini almış. Tiflis büyük ölçüde Amasya’yı
andırıyor. Kür’ün bir yakası dik yamaçlı derin kayalık vadiden oluşuyor. Kür’ün
üzerindeki eski bir Osmanlı camisini yıkmış taşlarından köprü yapmışlar. Gürcüler
resim, mimari ve heykelcilikleri ile övünüyorlar ki, hakları da var. Şehirde çok kilise
var. Gürcülerin çok dindar olduğu söyleniyor. Esasen, alfabelerine dokundurmayan
Gürcülerin mimari ve dinlerine de dokundurmadıklarını görünce , SSCB döneminde ne
olmuş ise bizim Türklerimize olmuş.
Osman Osmanoğlu (Derviş Osman) benim fazla duygulanmış olmandan
etkilenmiş olmalı. Bir bayatı okudu:
“Bende vur
Apar meni bende vur
Zülfünle kemende vur
Elli yara yar vurup
Esirgeme sen de vur”
Gürcü kızları çoğunlukla uzun boylu. Keza kısa boylu Gürcü kızları minyon tipli
oluyorlar. Bu tiplerin çoğunlukla gözleri yeşil ve yüz hatları çok muntazam. Çok ağır,
hanım Hanımefendi; alımlı kızları var.
25
Gürcistan’da Tiflis Kalesine çıktık. Restore değil de kayaların kale yamacındaki
evlerin üzerine düşmemesi için tedbirler alınıyordu. Kalenin eteğindeki XIV.y.y. ait
Cuma Mescidini bütün yönleri ile resimledik. Gençler öğle namazına giriyorlardı. Sayın
Prof. Dr. Kırzıoğlu Tiflis’teki tarihi bir camiyi resimlememizi bizden istemişti.
Yanılmıyorsam resmi çekilmesi istenilen cami yıkılarak taşından köprü yapılan cami
idi.
Kalenin eteğinde oymalı dış kapı motifleri yeraltı hamamı ve kaplıcaların resmin
çektik. Milliyeti konusunda Gürcülerle Türklerin ihtilaf halinde oldukları ünlü ressam
Pir Osman heykelinin resmini çektik. Kalenin eteğinde Gürcistan Türk Halk Artisti
Đbrahim Isfahanlı’nın maskının önünde toplu resim çektirdik.
Gürcistan Büyükelçimizi Tiflis’deki makamında Gürcistan’da fırıncılık yapan
Batı Anadolu’dan bir hemşehrimiz, Derviş Osman, Eli Şamil,Seyfettin Altaylı
ile
birlikte ziyaret ettik. Elçilik binası eskiden tiyatro binası imiş. Bu binayı bizimle birlikte
üç ülkenin büyükelçileri kullanıyor. Binaya girebilmek için ilk polis kontrolü dış kapıda
oluyor. Sonra polis kontrolünde pasaport ve çanta araması kısmına geçiliyor. Daha
sonra 3 veya 4. kattaki Türk Büyükelçiliğinin kapısına refakatçi alarak giriliyor.
Refakatçi misafirlerin büyükelçilik binasına girişini sağlıyor. Bu binanın iç koridoruna
açılan bir odayı Atatürk Araştırma Merkezimiz, Gürcistan bağlantılı olarak hizmete
açmış. Gürcistan’daki Türk ve Gürcülerin Atatürk’ü tanımak isterlerse kitap
olabilmeleri için burası hazırlanmış.
Gürcistan Büyükelçimiz T.C.’nin Gürcistan’daki prestijinin çok düşük olduğunu
itibarımızın Ermenilerden dahi sonra geldiğini söylüyor ve kendince sebepleri sıralıyor.
Biz Sayın Büyükelçimize Azerbaycan Folklor Enstitüsü, Borçalı Yöresi Halk Ozanları
Birliği ve ASAM olarak bir kültürel etkinlik gösterebileceğimizi teklif ediyoruz. Tiflis
TĐKA Başkanı Cengiz Örün bey
görüşümüze prensip olarak katılıyor. Hangi ay
yapılacağı, kaç kişinin katılacağı, kaç kişinin nerelerden katılacağı takribi maliyeti
üzerinde duruluyor. Gelişmeler olurken ASAM ın 2000 yılı itibariyle programının dolu
olduğu görülüyor. Türkiye’den Karadeniz Teknik Üniversitesi ile bazı üniversitelerin
TÖMER Başkanlığı konuya sıcak bakıyorlar.
Tiflis’te Karadeniz Üniversitesine gittik. Rektörü Prof.Dr.Mustafa Akdağ ve
hocaları ile tanıştık. Bize üniversiteyi gezdirdiler. Sınıfları kantini, bilgi işlem
26
merkezlerini konferans salonlarını gördük. Burada Đsmail Özsoy’a Hasan Kanbolat’dan
selam götürmüştük kendisini yerinde ziyaret ettik. Burası......
Tiflis Karadeniz Üniversitesi iki yeni fakülte daha açmak istiyor. Bunlardan
birisi uluslar arası
Teknik
ilişkiler olacak. Bize, ASAM, kendileri ve Trabzon Karadeniz
Üniversitesi , Tiflis’teki Gürcü üniversitelerinden birinin iştirakı ile bölge
ülkelerinin ilişkilerini güçlendirebilecek bir sempozyum için işbirliğini teklif ettiler.
Görüşlerine biz de katılarak teklifi paylaştık.Ancak ASAM ın 2000 yılı programı dolu
olunca Karadeniz Teknik Üniversitesi bu dayanışmaya olumlu yaklaştı, ancak sonuç
alamadık.
Gürcistan dönüşünde Ahıstafa’da Bakü trenine binmeden evvel Eli Şamil, beni
ve Seyfettin Altaylı’yı Hüseyin Arif’in mezarına götürdü. Oğlu ile birlikte yatıyorlar.
Güneş batmadan, güne şer karışmadan yetişmek için koşturduk. Fatiha okuyup rahmet
diledik. O semtte Eli Şamil’in dostu Firdovsi Hasanov’un evine gittik. Zaten
Azerbaycan Eli Şamil’in Gürcistan Derviş Osman’ın dostları ile dopdolu. Bu evde bize
ikramda bulunuldu. Sohbet ettik. F. Hasanov’un hukukçu oğlu arabası ile bizi trene
saatine yetiştirdi.
Azerbaycan’da tren yolculuğu; sıvı (iki kişilik yataklı vagon) kupe (yataklı) biz
bunula gidip-geldik,
plaskart ve nihayet umumi vagonlarla yapılıyor. Türkiye
Demiryollarının 50 yıl evvelki seviyesinde idiler.
Dönüşümde beni Bakü Tren Đstasyonunda Cafer Cabbarlı heykelinin önünde
Rauf Đsmailov karşıladı. Bir hayli zahmetimi çekti ve hava alanından da o yolcu etti.
Bakü’den Gürcistan’a giderken tren yolu güzergahımızda ; Bileceri, Karadağ, Elet,
Hacıkabul, Lek, Uçar, Yevlağ, Göran, Zaralı, Gence, Delimemmedli, Şamhor, Deliler,
Alabaşlı, Tavuz, tren istasyonlarını geçip Akıstafa istasyonunda indik. Tabiat cennet
gibi idi.
Derviş Osman bize Gürcistan’da Türk kültürel hayatının anlattı. “..... Gürcistan
Aşıkları Hubeyş Tiflisi’den bu yana (o dönemden günümüze kadar ) Tiflis Medeniyet
Merkezi olmuşlar. Azerbaycan ve Türkiye’den bir çok ziyalı (aydın) göçüp buraya
gelmiştir. Bunlardan Mehemmed Ağa Şahtahtılı, 19 yaşında iken Kuran-ı Kerimi
Almanca’ya çevirmiştir. Tiflis’te Şarkı Rus isimli gazeteyi çıkarmıştır. Erivan’dan
seçilerek Duma’ya katılmıştır. ... Mirze Fethali Ahundov, Abbas Gulu Ağa Bakıhanlı,
27
Celil Memmed Guluzade, Mirze Şefi Vazi’nin Gabirleri Tiflis’tedir. ... Tiflis canişinlik
(Eyalet Merkezi) idi. Canişin bölgeyi Rusya adına idare eden demekti....
Tiflis çok sayıda şair ve yazar yetiştirmiştir. Bunlardan bazıları Abdullah Şaik
Talıpzade, Neriman Nerimanov, Ayvaz Borçalı, Abbas Abdullah Hacaloğlu, Đsa
Đsmailzade, Habir Hüseyinov, Vilayet Rüstemzade, Zelimhan Yakup, Sabir Eliyev,
Bunların hepsi Borçalı’dan yetişmiştir. Gürcistan’dan ise Alihan Binnetoğlu, Arif
Mustafazade, Valih Hacıyev, Behram Mehti, Tarıyel Garibli, Surettin Memmedli
yetişmiştir. Bunların arasında halen hayatta olan Osman Ahmetoğlu veya Osman
Osmanlı yakından tanıma imkanı bulduk.
Derviş Osman diye bilinen Osman
Ahmetoğlu’nun evinin salonundan Türk bayrağı asılıdır. Bizde onun bizi misafir eden
eşi hanımefendi ile resmini çektik. Şurası muhakkak ki, Derviş Osman olmasa idi, biz
ne Borçalı’da ne Tiflis’de o verimli temaslarımızı yapabilir ve ne de hayal dolu olsa da
tasarılarımız olamazdı. Emekli öğretmen olan Derviş Osman, Azerbaycan ve Gürcistan
Resmi Uzvi-Gürcistan Aşıklar Birliğinin sedri, Azerbaycan Aşıklar Birliğinin Sedr
Muavini’dir. Dini hayatı tam yaşayan, yobazlığa karşı, Türklük şuuru yüksek
Nigariliğin saygın temsilcilerindendir. Bir hayli şiiri vardır. Aynı zamanda mahalli
milletvekilidir. Şevardnadze Borçalı’ya gelince halkı temsilen onunla görüşmüş ve
kendisine bir Türk sazı hediye etmiştir. Mert bir terekemedir. Çocuklarına babasının
koyduğu Đsrafil,Cebrail gibi islami isimlere ilaveten o da beherine Savalan gibi bir
Türkçü ismi koymuştur.
Gürcistan’ın yetiştirdiği diğer Türk edip ve şairleri Medet Çoşkun, Seyfettin
Seyfelidir. Borçalı aydınları ,Anadolu’da halk ozanı olarak bilinen yeteneklere ; söz
şairi veya el şairi demektedirler. Bunların isimleri ise; Şair Ağacan;
“Bölgeye Türkiye’den gelmiş, sonra Sibirya’ya sürülmüş, oradan
kemikleri gizli-saklı yöntemlerle tekrar Borçalı’ya getirilmiş SSCB
döneminde rejimin baskısından çekinildiği için kemikleri 8 yıl evinde bir
sandıkta muhafıza edilme zorunda kalınınmış. Daha sonra evin sahibi olan
kız kardeşi ölünce,
Şair Ağacan Borçalı’da tekrar defn edilmesi
sağlanmıştır. Bize göre Şair Ağacan ve benzerleri milletimizin gerçek
kahramanlarıdırlar. Bunların tespit edilerek gün ışığına çıkarılması bizim
borcumuzdur. Yeni nesillere vatan sevgisi başka nasıl anlatılabilir.?
Türkün Anadolu’da, Azerbaycan’da, Gürcistan’da aynı kaderi paylaştığını
28
çocuklarımıza nasıl anlata biliriz. Şair Ağacan gibiler hayatları ile destan
yazmışlar , bizler o destanları kaleme alamıyoruz.”
Borçalı’nın diğer el şairleri; Tehteli Novruz, Fahralı Şair Nebi, Karaçöplü Aşık
Musa , Şair Medet, Yetim Mahmut, Cemile Borçalı, Eli Fahralı, Hınlı Memmed, Aşık
Emrah (95 yaşında ölen Emrah Dede, Türk Ozan Emrahlar zincirine bir halka daha
eklemiş Đmkan bulup mezarının resmini çekmek isterdim.) Aşık Hüseyin Saraçlı, Aşık
Kemandar Efendi, Aşık Mehemmed Sadaklı, Aşık Ahmet Sadaklı, Aşık Nurettin
Kasımlı, Aşık Gülabi Hınhım Memmedoğlu, Aşık Termeyhan, Aşık Heveskar, Aşık
Sayat, Aşık Elşat, Aşık Hıdır, Aşık Aslan, Aşık Alhan Karayazılı (90 yaşında ölen Ozan
Lenin’in heykeline 10 kurşun atıp, 10 yıl hapis yatmıştı) Borçalı mahalı Aşıklar yurdu.
Sağ olsunlar Bakü’de ilgili uzmanlar imkanları nispetinde bölge ile ilgileniyorlar.
Türkiye’deki ilgililerin yüzü ağ olsun! Bu vesile ile Erbil Kerkük Türk Kültürü mühiti
ile yakından ilgilenen Azerbaycan’daki dava arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum.
Türklüğün beka meselesi bir kültür meselesidir.Türk kültürüne başlangıçta Fars ve Arap
kültürü musallat edilmişti. Şimdi de Ermeni ve Türklükten koparılmak istenen Kürtlük
eklenildi. Türkün hasmı coğrafya tanımıyor ise, Türkler de siyasi sınırları aşıp kültür
sınırları içerisinde mücadele alanları seçmelidirler. Halk ozanları ve el şairleri kültür
emperyalizminin bölemediği, inkar edemediği, dejenere edemediği bir alandır. Türk
dünyasında bu gerçeği en evvel anlayan Başkurt Türkleri olmuş, halk–el ozanlarını
okul müfredatına almanın yollarını araştırmışlardır. Borçalı Ozanları şuurlu bir gelenek
geliştiriyorlar. El aşıklarının ismini eli ile birlikte anıyorlar. Bu toponomi ile
onomastiği birleştirerek milli bekanın hizmetine sokmaktır.
1890’ların Borçalı kazası dört büyük nahiyeden oluşuyordu.100 yıl evveli
itibariyle bunlar; Lori, Borçalı, Trialet ve Yekaterinin Felt nahiyesi idi. Bunlardan Lori;
şimdi Ermenilerin elindeki Tummonyan, Noyemberyan, Stepanavan ve Tasır
rayonlarından meydana gelmişti. 19 yy. da Borçalı; Lüksemburg, Borçalı, Başgeçit,
Türkoba XI-XIII yüzyıllar da Gürcülerden Türklerin eline geçmiştir. Bu yöreye XIX
yy. da Tatar-Türk bölgesi deniyordu. Lori, 1918-1920’de Borçalı’dan ayrılıp
Ermenistan’ın eline geçti. 1918 yılında Ahıska Türkleri Türkiye Cumhuriyetine
müracaat ederek Türkiye ile birleşmek istediğini açıkladı.. 17 Aralık 1918’de ErmeniGürcü Savaşı oldu. 31 Aralık 1918’de Ermeni ve Gürcü birliklerinin bulunduğu yerler
Ermeni-Gürcü sınırı oldu.
29
Borçalı’nın;
Eğrikar dağı,Yırgançayı’ın üstündeki sıradağlar, Uludaş, Saatli
Kenti, Candar, Ağköprü, Opret, Hocormı, Bertazar, Sadaklı, Sadaklı Đstasyonu ,Tepe
Dağı, Hankaya, Palutlu, Blaş Dağı, Celalaoğlu ihtilaflı arazi olarak kabul edildi. Burası
Türk bölgesi iken sonradan Ermenilerin eline geçmiştir. Bu ihtilaflı bölgeyi Ermenilere
SSCB vermiştir.
14-18 Kasım
1944 de Stalin’in Türklerden boşaltıp Ermeni ve Gürcülerin
yerleştirildiği bölge; Aspinze, Ahırkelek, Ahıska, Bagdonofka , Adıgun isimli 5 ilçe
idi.. Bu bölgenin güneyi ve güney batısı Türkiye Cumhuriyetinin toprakları ile birleşik
idi. Buranın batısında Acarya, Kuzeyinde Gürcistan, doğusunda Ermenistan vardı.
Şubat-Mart 1988’de ise SSCB nezaretinde Ermenistan’a ayrılmış bölgedeki;
Agbaba, Şüreyil, Calaoğlu, Dağılnazlı, Serdarap, Hamamlı, Zengibasar, Verdibasar,
Eşderek, Dereleyeş, Zengezur, Göyce, Devecik, Karakoyunlu, Lori, Pempeh, Şemsettin
bölgelerindeki Türk-Kürt Müslüman yerli halk boşaltıldı. Bunların % 95’i
Azerbaycan’a % 5 de RF ve Gürcistan’a gönderildi. Bari bunlar Gürcistan’da
kalabilselerdi. Bulgaristan Türklerinin Türkiye’ye şuursuzca kabulünde Türkiye’nin
gösterdiği bize göre isabetsiz politikayı, bu göç itibariyle de Azerbaycan gösterdi.
Bütün bu felaketleri daha sonra nüksedecek olan Karabağ olayları izleyecektir.
Đlkin Dağlık Karabağ ve sonra Aran Karabağ Azerbaycan Türklerinin elinden
Ermenilerce gasp edilecektir.
Borçalı’ya bu adı, XV. yüzyılda buraya gelmiş Borçalı isimli bir Türkmen
taifesi veriyor. Buranın vilayet olması 1604’de Şah Abbas zamanında oluyor.18
yüzyıldan evvel “Borçalı Mahalı” Gence Beylerbeyliğinibn terkibinde idi.Çok daha
evvel M.S 200 yıllarında Borçalı ve Kazak çayları boyunca Hazara, Kuman atlı göçebe
kabilelerinin izleri tespit ediliyor. Bölgedeki Türk varlığında esasen bir kesinti yok.
1064’de Selçuklu Sultanı Alparslan’ı burada görüyoruz. 1886 yapılan ahali sayımına
göre 33.770 nefer Borçalı’da Türk vardı. Bizim muradımız Borçalı tarihini anlatmak
değil. Ancak yazımıza aldığımız Borçalı’yı tarih, nüfus ve yönetim olarak tanıtmak
istedik. Daha geniş bilgi için “Şurettin Memmedli, Parçalanmış Borçalı. 1918
Ermenistan-Gürcistan Muharebelerin Acı Rehberi, Bakü, 1991” künyeli esere
bakılabilir.Dostumuz Derviş Osman’ın kitaplığından temin ettiğimiz bu eseri ASAM
yayını olarak Anadolu Türk okuruna kazandırmak istiyoruz.
30
Türk kolejinin Türkistan’da oldukça cazibesi var. Ancak Borçalı bölgesi
Türkleri “bu okulları Gürcistan Türkleri hak ediyorlar, fakat bu okullar maalesef
Tiflis’te açıldı” demektedirler. Gürcistan yönetimi ise, “Türkiye’de bir Gürcü hangi
dille konuşur ve nereye gider, Türkçe konuşur ve camiye gider değil mi? Gürcistan’da
da Gürcüce konuşulur ve kilisiye gidilir.” Şeklinde düşüncelerini açıklamaktadırlar.
Borçalı bölgesi Türklerinde büyük aile tipine de rastlanabilmektedir. Evli Türk
çocuğu ve torunları ile birlikte aynı evde yaşayan aileler var. Evlerin büyük çoğunluğu
iki katlı oluyor. Duvar çeper içerisine alınmış bahçelerde meyve ve sebze bahçeleri
hayvancıların barınak ve yem depoları var. 7 köyün bir muhtarı oluyor. Muhtarın
bulunduğu köyde doktorluk da bulunuyor. Muhtarın başlıca görevi vergi toplamak. Her
köyün 8 yıl olan okulları var. Devlete ait bir çok bina gibi okullar da bakımsız
Tamamen boşalmış harabeye dönmüş okullar gördük. Köylerden şehirlere, şehirlerden
yurtdışına yaygın bir göç var. Birkaç köy evinde 5-6 yüksek tahsilli kimseyi görmek
mümkün. Köylerin % 50-60’ı yüksek tahsillidir. Zirai hayatın her türlü bedeni işlerini
de bizzat bu insanlar yapıyorlar.
Borçalı’nın Kepenek ve Keşeli köyleri halkı da diğer Türk köyleri gibi şakacı,
güler yüzlü, Türkçe’yi bütün incelikleri ile kullanan , edep-adap, töre bilen, çevre ile
ilişkileri düzeyli, gözü tok, sabırlı, hamdlı, toleranslı, evleri eşikleri üstleri başları temiz
insanlar. Köyün doğal gaz şebekesi var,ancak parasızlıktan atıl halde 6 okulları var.Bir
kısmı yıkılmaya yüz tutmuş hasta hanelerinin durumu da aynı.
Derviş Osman’ın evinde ve misafir olarak alan çalışması için gittiğimiz 10-12
evde bize hep doğal , leziz, temiz, taze gıdalar ikram ettiler. Günlük yumurta, günlük
süt, ev yapımı reçel, pekmez, bal yedirdiler. Tabiattaki otlardan çok iyi yaralanmasını
biliyorlar.Buralarda; Pişikotu, Ebem gömeci, kuş yemişi, kuş ekmeyi, çoban ekmeyi,
türbek, gamgal, kuşkonmaz, gıcırdiken (ısırgan) toplanıp çeşitli şekilde besin maddesi
olarak tüketiliyor.
Bu gün Gürcistan Cumhuriyeti’nin sınırları içerisinde bulunan Ahıska
bölgesinin Türkleri Stalin zamanında Tacikistan, Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan,
Türkmenistan, Azerbaycan Rusya’nın muhtelif yerlerine hiçbir makul sebep olmadan
siyasi amaçlarla sürgün edilmiş, yerlerine
Ermeniler iskan edilmiştir. Muhtelif
vesilelerle değindiğimiz bu konu Kafkasya Türklerinin ızdırabıdır. 1989 yılında cereyan
eden Kokant olaylarından sonra Ahıska Türkleri yurtlarına dönmeye başlamıştır. Her ay
31
1-2 aile de olsa göçler devam etmektedir. Gürcistan’ın AB girmesi konusu görüşülürken
Ahıska Türklerinin yurtlarına dönmeleri kendilerine şart olarak koşulmuştur. Ahıska
Türklerinin yurtlarına dönmelerinin sağlanabilmesi için Gürcistan’a 5 yıllık bir süre
tanınmıştır. Ermenilerin Güney ve Kuzey Karabağ’da gösterdikleri vahşet sonucu bir
milyonu aşkın kaçkını Azerbaycan yerine Borçalı Karaçöp ağırlıklı bölgeye iskan
etmiş olsa idik, bize göre daha isabetli olurdu.
Biz “Ulug Türkistan Notları” isimli kitapçığımızda Ahıska Türkleri konusuna
yerinde yaptığımız tespitlerden hareketle geniş yer verdik. Ayrıca Ahıska Türklerinin
halk inançlarını oldukça muhtevalı bir makalemizde ele aldık. Ahıska Türkleri konusu
bize göre Azerbaycan ve Türkiye’nin Kafkasya politikasının özünü teşkil etmelidir.
Azerbaycan Türklüğünden bazı aydınların Gürcistan Türklerini Azerbaycan’ın
dış politikası kapsamında görme gayreti var. Bu tutum Borçalı aydınlarından bazı
kimselerce
uygun
bulunmuyor.
Gürcistan
Türklerinin
çekiştirilmesini
değil,
problemlerinin çözümlenmesini istiyorlar. Bize göre Gürcistan Türklerinin sorunları ile
Azerbaycan, Türkiye ve bütün Türk Dünyası ilgilenmeli. Ne kadar destek verilir ise o
kadar iyi olur. Bölgeyi değil, sorunları sahiplenmek durumundayız. Đhtilaf değil, ittifak
zamanıdır.
Yarış Türkiye veya Azerbaycan adına değil, Türklük adına yapılmalı.
Yükseltilecek bayrak Türklüğün bayrağıdır hasım tavrını Türk kesimlerinden birine
karşı değil, Türklüğe karşı koymaktadır.
Azerbaycan’ın bazı aydınlarında züğürt tesellisi denilebilecek bir haleti ruhiye
var. Bu hali Anadolu Türklerinde de görüyoruz. Yapılan değerlendirmelerde; efendim
Ermenilerde nüfus artışı azmış, Ermenilerde göç varmış Ermeni bölgesi
Türk
kesimlerce coğrafi olarak sarılmış. Bize göre gerçek çok farklıdır. Ermenilerin güney ve
kuzey Karabağ’ı yani dağlık Karabağ ile Azerbaycan Cumhuriyetinin diğer topraklarını
gaspetmiştir.
Stalinin Ahıska’dan sürdüğü Türklerin yerini fiilen
işgal ederek
Gürcistan’ın içerisinde Ermenistan’a arka bahçe oluşturmuştur. Çıldır- Posof yöresine
coğrafi bağıntısı olan Ermenistan’daki Türk köylerini boşaltarak Türkiye’den bağıntıyı
kesmişlerdir. Böylece Azerbaycan ile Anadolu arasındaki Gürcistan Türk bölgesini
kaldırmışladır. Ermenilerin Gürcistan içerisinde oluşturdukları
Ermeni bölgesinde
bugün 500 bin Ermeni yaşamaktadır. Nisan ayı içerisindeki Gürcistan Devlet
Başkanının bölgeyi ziyaretinde başına Ermeniler tarafından yumurta atılmıştır. Bölgeye
Gürcü Polisi girememekte bölgede Gürcü parası geçmemektedir. Bölgenin idareci
32
valileri tamamen
Ermenidir. Đddiaya göre bölgeye batıdan dolar yardımı da
gelmektedir.
Diğer taraftan bir Ermeni gazetesi anket yaparak okuyucusuna; Nahçıvan’da
yaşamak ister misin? Nahçıvan için nelere katlanırsın, Nahçıvan senin için ve derece
önemli gibi sorularla tahrik yapmakta kamu oyu oluşturmaktadır.
Gürcistan da bulunduğum Türk köylerinde Ermenilerin 24 Nisan’ı dünyaya
“Ermeni Kırgın Günü olarak Subut etmeleri” çok üzüntüye yol açıyor. Neden gerçeği
anlatamadığımıza hayıflanıyorlar. Bana;
“Türkiye Devletinin iki uydusu var. Televizyon kanallarınız
buralardan seyrediliyor. Türk aydınına ne oldu. Bu imkanlar başka
bir milletin elinde asla bütün gerçekleri çıplaklığı ile anlatırlar. Türk
aksakallılarından yeni uşaklar (Kuşaklar) bunun vebalini sorarlar.
Türk aksakallıları Türk devletinin verdiği imkanları kullanamıyor”
diyorlardı.
Gürcistan da “ Gürcistan AB ne girdi, giriyor diye yaygın şaiyalar var. Başka bir
yerden teyidi yapılamayan bu bilgilerin kaynağını da bulamadık. Đfade edildiğine göre
A.B’ne girecek olan Gürcistan’a insan hakları konusunda daha duyarlı olması için
baskı yapılmış ve Ahıska Türklerinin yerlerine dönebilmelerini sağlamalar için de 5
yıllık bir süre verilmiştir. Bu baskı Avrupa konseyinden gelmiş olabilir.
Ermenilerin Muhtar vilayet olan Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ vilayetini istila
etmelerinden daha sonra Aran Karabağ’ını istila ettiğini; böylece Kelbeser, Laçin,
Kubatlı, Zengezur, Fuzuli ve Ağdam’ı çevreleri ile birlikte Rus desteğinde işgal
ettikleri bilinmektedir. Bölgenin Ermeni halkı geçmişte yapılan bir oylama da %70 ile
Ermenistan’dan yana tavrını koymuştu. Bugün ise %30 Ermeni halk Ermenistan dan
yana %70 i ise, Ermeni yönetimine karşıdır. Türk aydını Ermenistan’daki gelişmeleri
yetirince yakından takip edememektedir. Ermenistan yönetimine talip dört Ermeni
mafyası arasındaki çelişki bölgedeki gelişmeler itibariyle fevkalade önemlidir.
“Kafkasya’da sulhun sağlanabilmesi
için; Azerbaycan,
Ermenistan arasındaki gerginliğin kaldırılması Gürcülerin kendi iç
direnişlerinin giderilmesi gerekir. Bunlardan sonra iktisadi, medeni
ve
siyasi
dayanışma
başlayabilir.
Geçmişte
Dağıstan’la
Çeçenistan’da bu prosese giriyordu. R.F’nda Çeçenistan savaşından
33
sonra dayanışma durdu. Özellikle basın alanında iyi bir dayanışma
vardı. Bu amaçla konferanslar düzenliyor randıman da alıyorduk.
Beynelhak teşkilatları bizi anlıyor, ancak proseselere yanaşmıyorlar.
Beynelhak teşkilatları engellemelerden bekleneni veremiyor. Balkan
deneyimi
bekleneni
vermiyor. Balkan sorunu ciddi çözüme
kavuşmaz ise, Kafkasya da çözüm çok zor olur... Kendinin
Muharremlik de zincir ile, vuran Đran Türkü bu oto dinamizmden
yola çıkarak Azerbaycan iç siyasetine
dair dinlediğimiz
bir
değerlendirmeye göre: Azerbaycan da en güçlü muhalefet Musavat
Partisidir. Musavat, Cephe’den kuvvetlidir. Azerbaycanda Cephe
(AHCP) si kitleye hakimdir. Musavat ise, aydın kesim de güçlüdür.
Ancak Musavat Partisi’nde aydınlar sosyalistler grubu, liberaller
grubu ve komünistler
grubu olarak ayrılmıştır. Đran faktörü
Azerbaycan aydını itibariyle ayrı bir husustur. Biz çözümü AHC gibi
demokratikleşme de bulunuyoruz. Azerbaycan da R.F ve Đran yanlı
kesimler de etkilidir. Biz Kafkas Evi tasarısında
görüşümüz
ısrarlıyız. Bu
Gürcistan da taraftar bulmaktadır. Ermenistan bu
dayanışmayı bozdu. Đktidardakiler bu siyaseti önlediler. Kafkas Evi
dayanışması
Gürcistan
Ermenistan henüz devreye
kesimi dahil Kafkasya’da Faaldir.
girmedi. Basın mensupları gidip
gelmektedir. Azerbaycan ve Türkiye Türküne de vuracak .....R.F
Đslam Türk halkı Đran yanlı olanlar ve Đran yanlı olmayanlar olarak
ele almakta ihtilafa sokmaya çalışmaktadır. ..... Avrasyacılık fikri
esasen R.F nun fikridir. Göstermelik bir yaklaşımdır. Avrupa’dan
destek almış olsa da ciddiye alınmamalıdır. ......R.F ve Đran dinci
kesimlere yardım verdi. T.C milli güçlere destek vermedi... güneyi ve
kuzeyi ile Azerbaycan Kafkasya’nın en büyük devletidir. Azerbaycan
petrolden evvel de vardı, petrolden sonra da olacaktır. Petrol biter
halk kalır.”
Büyük bir kısmı Đbrahim Đbrahimli beye ait olan bu açıklamaları tema tema
tartışma imkanı bulamadık. Bu eksiklik diğer mülakatlarımızda da oldu. Ancak yine de
Türk okuru itibariyle paylaşılacak kesitler olduğu kanaatindeyim.
Bir diplomat dostumun değerlendirmesine göre;
34
“T.C nin ambargo adına Ermenistan kapısını kapaması nafiledir.
S.Demirel’in beyanatları afakidir. T.C Ermenistan’a resmen hava
koridoru vermiştir. ABD ve Avrupa buraya istedikleri malı
sokuyorlar. T.C Ermenistan’a kara
Ermenistan’dan
Nahçıvan
–
ve deniz yolunu da açıp
Azerbaycan
kapısının
geçişini
istemelidir.....T.C nin – Ermenistan’a kapı verirsem Azerbaycan
darılır – sözü de boştur. Đran Ermenistan’ı besleyip mal satıyor.
Azerbaycan yönetimi Đran’a tepki göstermiyor ki..............Esasen
Türkiye’den Gürcistan’a giden otobüsler Ermenistan’a da yolcu
taşımaktadır. ........Bir iddiaya göre, görünürde Gürcistan olmakla
beraber Ermenistan’a Azerbaycan’dan yapılan petrol sevkiyatı H.
Aliyev adına yapılmaktadır. ...Karabağ Ermenilerinin hiçbirisi
Ermenistan’a bağlanmış olmaktan memnun
değillerdir. Hepsi
gergindir, hepsi bu gelişmeden pişmandırlar.... Gürcistan ve Karabağ
Ermenileri ve Ermenistan’a sonradan katılan Ermeniler diğer
Ermenilere nazaran daha refah içinde yaşamaktadırlar. Bunlara
adeta bilinmeyen bir yerlerden mali kaynak gelmektedir. Bunlara
“Sınır
Ermenileri”deniliyor...bazı
Ermenistan’ından
yani
Ahıska
çevrelere
bölgesi
göre
Gürcistan
Ermenilerinden
göç
başlamıştır.”
“.........1920 lerde Lenin (Rusya milletlerin hapisanesidir)
diyordu.
Azerbaycan’ın
Nerimanov’a
telgraf
kurtuluşunu
çekiyordu.......
kutlarken
Neriman
bağımsızlık
haberleri
yaygınlaşınca bu defa Lenin, (ulusal bir dayanışma çevresi kuralım)
dedi. Bu daha ziyade, usulen oluşturulmuş bağımsızlığını yeni
kazanmış ülkelerin bağımsız bağlantıları görünümünde idi. Öyle bir
intiba bırakılmıştı. Gerçeğin çok farklı olduğunun anlaşılabilmesi
için, o dönemin yeni Rus Emperyalizminden kurtulabilmek için 70 yıl
beklenilmesi gerekti.....bugün de R.F’nun yaptığı aynı şeydir. SSCB
dağılma döneminde kaçınılmaz olan hareketleri karşısında fazla
direnmedi. Sonra BDT kuruldu...... ve nihayet başa dönüldü.
Bağımsızlıklarını ilan etmiş olan milletlerin hepsi teker teker R.F
nun ekonomik ve siyasi boyunduru altına giriyorlar. Ermeni ile Đran
ve Gürcistan ile Türkiye sınır güvenliği bu gün ikili anlaşmalarla R.F
tarafından sağlanıyor.”
35
“...........Çeçenistan yönetimi bir anlamda ihanet içerisindedir.
Uygulanılan politika Çeçenlerin topyekün mafhına yol açmıştır.
Bugün Çeçenistan’ın direnen güçleri arasında sadece samimim
Çeçenler mi var sanılıyor. Vonların arasında Rus ,Rus Đngiliz
yanlıları ve komünist Çeçenler de var... Kafkasya da imha edilmek
üzere bir halk seçilmeli idi. Çeçenler bu duruma birçok bakımdan
uygundurlar... Direniş temayülü olan diğer halklara bir ders verilmiş
oldu. Dudayev zafere koştuğu gün ölüme hak kazanmıştı ve öyle
oldu... Elçibey ve SSCB’ine ve karşı bağımsızlık mücadeleleri veren
liderlerinde sonu aynı oldu. Hatta slav olanların akıbeti de öyle
olmuştur. Bu hususun tahlili R.F nun politikasını ortaya koyabilmek
için yeterlidir.”
“.............R.F bölgede yeniden Emperyasını canlandırıyor.
Rusların Kafkasya da bu güçleri var. Ancak R.F nun ekonomik,
feodal sorunları var. Reformlarını realize etmesi lazım. R.F ekonomik
krizini Çeçen savaşını araya sokarak kapatmak istiyor. Amacı büyük
devlet intibası bırakmaktı... Çeçenistan yarı bağımız iken acele etti.
Vahabilik ve Fundamantatalizm intibası bırakınca alabileceği
yardımlardan
ciddi şekilde yoksun kaldı... R.F ise, Dağıstan’da
Đslami devlet kurulmasını istemeyişini müdahalesine vesile yaptı...
R.F’nu Ermenistan’ı kullanarak Azerbaycan ve Gürcistan’ı da tehdit
ediyor.
R.F
Ermenistan
faktöründen
hareketle
Avrupa
ve
Amerika’da prestij arıyor. Ermenistan R.F tarafından kullanıldığının
farkındadır. ...Đran ile R.F arasındaki dayanışma adeta gizli bir pakt
şeklindedir. Rusya bu dayanışma da Ermenistan’ı da yanına aldı...
Bölge ülkelerinde ekonomik faktör siyasi faktörün önüne geçmiştir...
Ekonomik girdiler halka inemiyor. Gürcistan’da petrol boru hattı
konusu bir sürpriz yapabilir... Türk ekonomisi bölgede beklenileni
vermedi... Trans Kafkas tasarısının pek uygulama şansı yok.
Zıttıyetler, ihtilaf unsurları giderek artmıştır... Đran’ın tehdit unsuru
olmaktan çıkarılması Đran’ın iç sorunları ile mümkündür. Güney
Azerbaycan konusu önem kazanmaktadır. Karabağ konusu ve
Ermenistan’ın
R.F ndan destek görmesi itibariyle pek şanslı bir
proje olarak görünmüyor... T.C nin ilgili Türk Devletleri ile olan
36
münasebeti şahıslar bazında olmuştur. Cemiyetler bazında temas
yeterince sağlanamamıştır. Bu da iplerin çabuk kopmasına yol açtı.”
“Kafkasya’da çok dolaşan gazeteci bir dostumu sohbette
gündeme getirdiği konuları da yazıma almak istiyorum. “Rusya
Federasyonu, Çeçenistan savaşı cephesine asker sevkedebilmek için 1
yıl evvel Karabağ’dan askerini çekti”
“Azerbaycan yönetiminde üst seviyede bir grubun R.F ile
Çeçenistan savaşından çıkarı vardır. Zira savaş devam ettikçe satılan
petrolün kayıtları kontrol edilebilmektedir.”
“Afganistan’dan
Çeçenistan’a para ve silahlı güç yardımı
olmuştur. R.F nunu Çeçenler Kafkasya da oyalarken, Taliban kendi
üzerindeki Rus baskısından kurtulmuş olmaktadır.”
“Karaçay – Çerkezki’nin Çerkez bölümü Karaçaylar’dan
ayrılıp Stavropalla birleşip, Stavropal içerisinde Özerk statü
istiyorlardı. Ancak olmadı.”
“Dünya Çerkez Kongresinin başkanı Karaçay- Çerkezki’deki
Abaza ve Çerkez halklarını birleştirmek niyetinde idi. Adık Hose
Teşkilatı Başkanı, Karaçay Çerkezki’nin milletvekili Boris Akbaşev
bu hareketin başında idi. Ancak muvaffak olamadı. Hareket tutmadı.
SSCB döneminde Karaçay- Çerkezki’de bütün devlet organları
Çerkezlerin elinde idi. 1944 de Karaçay’lar Sibirya’ya sürülünce
bütün güçler ortak Cumhuriyetin Kafkasya’da kalan Çerkez kesimin
eline geçmişti. Bu hal 1990 a kadar böyle devam etti. Çerkez –
Karaçay ihtilafı son dönemde Suriye’den körüklendi.”
“Sıtanıslav Muhammedoğlu
Şemyenof, SSCB döneminde
Savunma Bakanlığı’nın üst düzey görevlisi olmuş, Genelkurmay
Başkanlığı yapmış, emekli bir general iken; son seçimlerde Karaçay–
Çerkezki’nin
Cumhurbaşkanı
olarak
seçilmesi,
Cumhuriyetin
Çerkezki bölümünde büyük korku yarattı. Bu şahısı Karaçay
milliyetçileri desteklediler. Seçim merkezi Cubudi idi. Burası aynı
37
zamanda Karaçay milliyetçilerinin karargahı idi. Çerkezler görevden
alınmaktan
korkuyorlardı.
(Cumhuriyetten
ayrılırız,
Bu
veya
gelişmeler
sonucu
taleplerimizin
Çerkezler
karşılanmasını
istiyoruz) dediler. Đstekleri arasında; Başbakanın Çerkezlerden
olması
vardı. Seçimlerde ise, Başbakanlığa bir Nagay seçilmişti.
Meclis başkanı bir Rusdu.”
“S. Muhammedoğlu Semyerof, Çerkesski diye sonradan isim
verdirilmiş olan şehrin tarihi adı olan Botalpaşa adının almasını
istedi: Çerkezler bu öneriyi, kendi teklifleri taraftar bulması halinde
kabul edeceklerdi.”
Ağustos 1999 da Kabartay Balkar’da Balkar Milli Kongresi yapıldı. Bu Kongre
de (Çerkezler Karaçay’dan ayrılırlar ise kararı desteklenir. Biz de Kabartay’lardan
ayrılıp Karaçaylarla birleşip Karaçay- Balkar Cumhuriyetinin) kurarız, kararı alındı.
Eylül 1999’da tüm gelişmelere karşı tepki gösterildi. Taraftarın talepleri hala devam
ediyor, her an gündeme gelebilir.
“ Suriye’den Karaçay’a gelen Muhammed Buday (R.F Karaçay ve
Çerkezlerden bilim adamı bulup bölge halklarının birbirine düşürüyor.
Meydanı boş bulan Rusya bölgede kendi politikasını uyguluyor. Karaçay
ve Çerkezlerin menfaati ihtilafa düşmek değil, menfaatleri etrafında da
Ruslarla karşı birlik olmaktadır) diyordu.”
Bu seyahatimizde ilk defa not alırken teknolojiye başvurup teyp kullandık. Üç
dostumla yaptığım sohbette cihazım mızıkçılık yaptı. Kendilerinden özür diliyorum.
Bütün tersliklere rağmen tespitimi yapabildiğim bilgilerden memnunum. Temas kurmak
istediğim her arkadaşımla temasım mümkün olmadı. Görüşebildiklerim itibarı ile de,
doğrusu ortam yeterince müsait değildi. Esasen görüşme konularım itibariyle ciddi bir
hazırlık yapmamıştım. Eli Şamil beye, ulaşabileceğimiz akademisyen, gazeteci ve
siyaset adamı aydınların bölgesel olaylara dair kanaatini öğrenmek istediğimi,
söyledim. Tiflis’ten yorgun dönmüştük. Cumartesi – Pazar ve Muharremlikti. Sağ
olsun Eli Şamil önüme düştü,yardımcı oldu. Üzerinde durduğumuz konular Türk
okurunun ilgi alanına giren konulardı.
Arif Rehimov ile kalmakta olduğumuz otelde görüştük,verdiği bilgilerde;
38
Rusya’nın global politikada belirlemeğe çalıştığı
iki çizgi
vardır. Bunlar ,Avrasyacılık ve Atlantik Bloğudur. Kafkasların
geleceği de bu tercihin yapılmasına bağlıdır.Kafkasya’nın bir
Avrasya mekanı olmasından yola çıkarak burada Avrasyacılığı
yaymağa çalışıyorlar. Söz konusu Avrasya’da etkin
güç
Rusya’nın kendisidir. Rusya Avrupa’dan da bazı güçlerin buraya
katılmasıyla razılaşmak zorundadır.Ama Avrasyacılık kuşkusuz
bir örtüdür.Bu örtünün arkasında Rusya’nın kendi çıkarları
duruyor.
Ruslar
Türk
Slavyan
birliği
adıyla
daha
çok
Türk
cumhuriyetlerinde propaganda yapıyorlar.Türklerin Slavyanlarla
geçmişten
bir yerde olması ,aynı medeniyetten olmaları hatta
Hıristiyanlığın Ruslara Türkler tarafından kabul ettirilmiş olması
yönünde geniş propagandalar başlatılmıştır.
Şimdiye kadar gerçek Avrasyacılığın bir eserinin bile
yayınlanmasına izin verilmemiştir. Ne ünlü Sartinski’nin ,ne Lev
Gumilyov’un,ne de başkalarının eserleri yayınlatılmamıştır .Ama
şimdi Avrasyacıların her birinin eserleri neredeyse her ay
yayınlanıyor.Komünist ideolojinin çöküşünü takiben oluşan
düşünsel
boşluğu
Avrasyacılık
düşünceleriyle
doldurmak
istiyorlar.
Genel olarak baktığımızda Avrasyacılığa karşı Atlantik bloğu
karşı koyabilir.Atlantik bloğunun Kafkaslara gelmesi ise çok geç
kalıyor.bu sebeple de şimdiki durumda Rusya’nın belli üstünlüğü
vardır.
____Gelişmeler sizce hangi yönde olacak?
Gelişmelerin
geleceğini
büyük
ölçüde
Çeçenistan’da
,Gürcistan’da ve Azerbaycan’da Rusya’ya direnmenin derecesi
belirleyecek.
Eğer
Rusya
Gürcistan’a
daha
sonra
kaçınılmazdır. Dünya
Çeçenistan
ise,
meselesini
Azerbaycan’a
çözerse
girebilir.Bu
Çeçenistan’a sahip çıkmazsa ,Atlantik
39
bloku Çeçenistan’a sahip çıkmazsa Rusya’nın Gürcistan’da tam
oluşmasına
ve Azerbaycan hudutlarına yaklaşmasına ciddi
biçimde engel olmazsa, Kafkasların Rusya’nın
nüfuz alanında
kalması olasıdır.
____ Arif bey , sizce yanlış nerede yapıldı?
Dünya Çeçenistan’ı büyük oyun için küçük saydı ve kurban
verdi. Çeçenistan’ı Rusya’nın iç işi saydı.Oysaki, burada insan
hakları ihlalleri var. Burada bütün bir millet soykırıma uğruyor.
Bu hiçbir zaman hiçbir milletin iç işi olamaz. Bu dünyanın
meselesidir.Dünya bu işe dur demedi. Rusya da bundan
yararlanarak Kafkaslar’da
kendi konumunu güçlendirmeğe
çalışıyor.
____ Azerbaycan Türkü itibariyle yapılması gereken ama
yapılmayan şeyler nelerdir?
Çok şey vardı.Her şeyden önce ,Azerbaycan totaliter rejimden
çıkıp demokratik değerleri henüz benimsememiş. Değişik ideoloji
arayışları geniş tartışmalara sebep oldu.
Azerbaycan’ın ister devlet ister millet çıkarlarını korumak
için milli güçler üzerinden hesap yapılmalıydı.Oysa milli güçlere
Türkiye’den çok az , olabildiğince az destek verildi. 1993’ten
bugüne hiçbir destek yok. Buna karşılık Rusya’dan ,Đran’dan
dinci ,irticai güçlere ,eski sol güçlere çok ciddi destek
veriliyor.Azerbaycan’da ne demokratik güçlerin ne de milli
demokratik güçlerin ciddi bir desteği yok. Sanki, kaderin
umuduna bırakılmışlar. Daha çok insan hakları adı ile Batı
devletleri bir şeyler yapmağa çalışır. Ama insan hakları onlar için
bir perdedir. Azerbaycan’da mevcut otoriter rejimle yaptıkları
işbirliği hiçbir şekilde insan hakları kavramıyla bir araya sığmaz.
Đnsan haklarının çiğneyen, demokrasiyi hiçe sayan diktatörle
yapılan işbirliği ister istemez olumsuz etkiler doğuracaktır.
H.Aliyevin yürüttüğü politika istikrarlı değil. Zaman zaman
40
Đran’la zaman zaman Rusya ile oynadı, zaman zaman Batıyla
oynadı. Herbiriyle ilişkisinde değişik yükümlülükler üslendi.
Herbiriyle ilişkide yalnız kendi çıkarını gözetti. Kendi çıkarı için
çalışan bu insana bu kadar destek verilmesi ister istemez
Azerbaycan’ı çok olumsuz sonuçlara getirip çıkardı.
Arif Rahimov’un açıklamalarında iki farklı Avrasyacılık fikrinin olduğu ortaya
çıkıyordu. Sahnedeki batılı bazı Avrasyacılar, bu kavramı farklı siyasi amaçlara alet
ediyorlardı. Bu tezin gerçek ustaları maksatlı olarak ihmal ediliyordu. O’na göre Rusya
Çeçenistanda başarılı olur ise Gürcistan ve Azerbaycan da tehdit altında olabilecektir.
Batı âlemi Çeçenistan’ı gözden çıkarmıştır. Azerbaycan’da Đran ve Rusya politikaları
doğrultusunda etkinlik gösterirken batı ve Türkiye Cumhuriyeti Azerbaycan’daki
demokratik milliyetçi kesime gerekli ilgiyi gösterememiştir.
Görüşlerini aldığımız dostların arasında Cemil Hasanlı bey de vardı.
...orada Hazreti Masume’nin anıtı var. Benim gittiğim gün bir
matem günü idi. Ziyarete gelenlerin, ağlayarak o günü ananların
içinde Türkçe mersiye duymak çok ilginçti. Duyar duymaz
yaklaştım ve Azerbaycan Türkçesi olduğunu anladım. Bunlar
Azerbaycan’dan
illegal
yollarla
çıkartılıp
Đran’ın
değişik
okullarında okutulan gençlerdi. Đranlılar acılarını sözle, sesle dile
getirirken bizimkiler kendilerine zincir vuruyorlardı. Kanımca bu
korkulu gelişmedir. Bugün kendilerine zincir vuranlar yarın o
zincirleri bizlere çok kolaylıkla vuracaklar. Eğer ortam oluşursa
çok rahat bir şekilde hiç bir şeyden çekinmeden onu bize
vuracaklar.
Đran’ın şanssızlığı bölgeye medeniyetle gelmemesindedir. Đran
bölgeye dinle gelmek istiyor. Buna karşı ise toplumun karşı
koyma duygusu var. Azerbaycan yirminci yüzyılın başlarında
irticaya karşı büyük mücadele vermiştir. Azerbaycan aydınları
fanatizmin Azerbaycan Türkünün hayatından silinmesi için
büyük işler yaptı. Bugün o kendi ürününü veriyor. Đran bu kadar
büyük tebligata, akçalı desteğe, çeşitli özel hizmet birimlerine,
sanayi
ve
ticaret
ilişkilerine
rağmen
istediklerini
41
gerçekleştiremiyor.Bu da Azerbaycan’ın kültür düzeyi ,düşünce
dünyası itibariyle Đran’dan yüksek düzeyde olduğunu gösterir. Bu
sebeple de kökten dinciliği Azerbaycan’a ihraç edemiyor.
Diğer taraftan Đran için çok ciddi problemlerden birini Güney
Azerbaycan oluşturuyor. Azerbaycan Cumhuriyeti’nin varlığı
Đran için her zaman ciddi problemdir. Güney Azerbaycan
problemi
daha
yüzyılın
başında,
Azerbaycan
Demokratik
Cumhuriyeti zamanında bile günceldi. 1919’da yani cumhuriyet
bir yaşında iken, daha yeni devletken Güney Azerbaycan’ın tüm
şehirlerinde ya konsolosu ya konsolosluk ajansı ya da temsilcisi
vardı. Ama bugün Güney Azerbaycan’ın hiçbir şehrinde
Tebriz’de dâhil Azerbaycan’ın diplomatik temsilciliği yoktur. Ben
arşivde çalışırken o dönem konsoloslarının Güney Azerbaycan’da
halk arasında ulusal uyanışın belirginleştiğini ve bir Türk
mefkûresi ve kuzeyde olan devletin bunların öz devletleri olduğu
yönünde fikirlerin oluşmağa başladığını içeren yazılarını okudum.
Bunun devamında Hıyabanı Harekâtı oldu. Bundan önce ise
Settarhan Harekâtı olmuştu. Ama Güney Kuzey Azerbaycan’ın
birbirine en yakın olduğu zaman 1945–46 yıllarıdır. Bu
birleşmenin bir adımı idi. Türkiye’de de Batıda da bunu bir
komünist işi olarak değerlendiriyorlar. Politika itibariyle belki de
doğru olan budur. Ama düşünün ki,1939’da Beyaz Rusya birleşti,
Ukrayna birleşti. Şimdi kim bunun farkındadır ki bunu Sovyetler
Birliği, Stalin birleştirmiş. Önemlisi odur ki, halk birleşmiş. Bu
sebeple
de
Güney
Azerbaycan’daki
gelişmeler
elbette
Moskova’dan, özellikle Baku’den yönetiliyordu.Ama Güney
Azerbaycan’ın içinde ulusal bağımsızlık
eğilimleri çok güçlü
idi.Dönemin Azerbaycan Başkanı Mircefer Bağırov’un
ayının
aralık
son günü Pişeveri’ye bir mektubu var. “Hâkimiyeti
aldınız. Bundan sonrası için ne düşünüyorsunuz: Đran’ın içinde
özerklik mi, bağımsızlık mı?” deniliyordu. Yanıtı çok ilginçtir.
“Đran içinde Azerbaycan’ın özerkliğinin geleceği yoktur. Belki bu
gün Đran yöneticileri buna izin verecekler ama uygun ortam
oluşur oluşmaz Azerbaycan’ın özerkliğine son verecekler. Biz
Azerbaycan’da
milli
demokratik
cumhuriyet oluşturulması
42
gerekliliğini düşünüyoruz. Bu cumhuriyet bir müddet bağımsız
yaşadıktan sonra sonuç itibariyle Kuzey Azerbaycan’la yani
Sovyet Azerbaycan’ıyla birleşmelidir”. Aslında geleceğe bakış
olarak doğru bir yaklaşım idi. Hiçbir imparatorluk ebedi
olmadığı gibi Sovyetler imparatorluğu da ebedi olmadı ve
dağıldı.1945’te o adım atılmış olsaydı bugün Azerbaycan birleşik
idi. 20. yy. bu Azerbaycan’ın birleşmeğe en yakın şansı idi. Bu
şans maalesef kaybedildi. Bir komünist işi olsa dahi o adım
atılsaydı, Azerbaycan’ın birleşmesi gerçekleşseydi bu tarih için
müterekki, olumlu, adil bir adım olabilirdi.
___Kuzey Güney Azerbaycan birleşseydi zamanında komünist de olsaydılar şimdi
bugünkü Azerbaycan azat olanda Vahit Azerbaycan azat olmuş olacaktı. Bu kadar
basit. Teşekkür ederim.
Cemil Hasanlı’nın en çarpıcı tespiti Đran’ın Đslam anlayışı ve yansıtışının
Azerbaycan Türklüğüne siyasi bir normla sokulmak üzere olduğudur. Hasanlı bunu bir
tehdit olarak algılıyordu ki, bize göre bu tespit sağlıklı idi. Bu tespit, uzun zamandan
beri Türkiye de yaşamaktadır. Đşin garibi Türk aydını Đran Đslam’ını bu yönü ile
yorumlayamamıştır. Tespit bizim için çok yeni değildi. Bu tahlili evvelce de yine
Kuzey Azerbaycan’da dinlemiştim. Ben Hasanlı’nın vahit Azerbaycan fikrinin Sovyet
döneminde kaçırılmış fırsat boyutuna da katılıyorum.
Haydar Oğuz , Hürriyet Gazetesi yazarlarından, onun da görüşlerini aldık.
Bence Đstanbul Zirvesinden sonra Kafkas iki etki alanına
girdi. Güney Kafkas ABD ve Türkiye’nin, Kuzey Kafkas ise
Rusya’nın
etkisindedir.
Kafkasya’nın
geleceği
bakımından
Türkiye’ye çok şey düşüyor. Türkiye bu bölgede ağabeyi rolünü
oynayacak durumda.
Zaten Türk siyaseti de ona indekslenmiş durumda. Ama
Türkiye’nin siyasetinde belirsizlikler var. Bazen Batıya doğru can
atmalar var. Bazen doğuya doğru yönelmeler var.
Azerbaycan’ın Kafkasya’da rolü çok önemli. Azerbaycan
Kafkasya’nın en büyük devletidir. Ama bölgenin bütün devletleri
43
ile münakaşa ortamı var. Hem de din ayrılığı var. Kafkas
devletlerinin hepsi Hıristiyan biz ise Müslüman’ız. Her şey
yaptırabilirler. Azerbaycan’ın içinde de din karışık. Şii var, Sünni
var. Đran’ın burada etkisi güçlü olabilir. Bu anlamda Azerbaycan
birçok devletin işine gelebilir. Her bir devlet kendi konumunu
gösterebilecek durumdadır. Şimdi Türkiye nasıl hareket edecekse,
Azerbaycan’ın kaderi de onunla bağlı. Türkiye burada etkili
olabilecek mi? Şimdilik Azerbaycan kamuoyu Türkiye’ye daha
sıcak
yaklaşıyor.
Çoğunlukla
Şii
olmamıza
bakmayarak
Türkiye’ye daha yakın.
Türkiye Aliyev rejimini desteklemekle buradaki politikasında
yanlışlıklar yapıyor. Tabii ki, ekonomik çıkarlar da var. Ama bazı
şeyler var ki, ekonomik çıkarlardan daha önemli. Şimdi
Azerbaycan petrolü yarın biter. Ama Azerbaycan halkı bitmez.
Azerbaycan jeopolitik açıdan çok önemli. Ekonomiden başka
şeyler
hakkında
düşünmek
lazım.
Kafkasya’nın
kaderi
Türkiye’nin bölgede yürüttüğü siyasete bağlı. Ermenistan’la
aramızdaki
münakaşalar
bitmeden
Kafkasya’da
durumun
iyileşmesi imkânsız. Ekonomik ilişkiler bakımından karışık bir
bölge.
__ Putin’in gelecekteki politikası ne olabilir?
Rusya’ya Güney Kafkasya ile ilgili izin vermeyecekler.
Đstanbul Zirvesi sonrasında gelişen olaylar onu gösteriyor. Ben bir
tehlike zannetmiyorum. Ama Türkiye’nin, ABD’nin bölgede
yürüttüğü siyasete bağlı. Şimdi Rusya’ya Kuzey Kafkasya’yı
verdiler.
Çeçenlerin
katliamı
da
onu
gösteriyor.
Dünya
seyrediyor. Yeri gelince Rusya’nın karşısına belli şeyler de
koyuyorlar.
Haydar Oğuz, Türkiye ile Azerbaycan arasındaki ilişkilerin liderlerin dostluğu
veya geçici ekonomik çıkarlara değil, her iki ülkenin Türk halkı arasındaki soydaşlık
sevgisine dayalı olması gerektiği kanaatindedir. Ona göre batı, Çeçenistan’da verdiği
ödünün rövanşını alacaktır.
44
Görüştüğümüz kimseler arasına bir de sendikacı aldık. Böylece Azerbaycan
Sendikalar Konfederasyonu Başkanı Kazım Timurlu beyle tanışmak imkânı bulduk. Bir
vesile ile yeni bir dost kazandık;
SSCB’nin çökmesi ile ve Azerbaycan’ın bağımsızlığını
kazanması ile sendikacılıkta da önemli değişiklikler oldu. Biz
kendimizi dünya sendikal harekâtının terkip hissesi olarak
görüyoruz.
Kurultay
toplandı
ve
Azerbaycan
Sendikaları
Konfederasyonu kuruldu.
Bir takım çalışmalar var. Daha çok dünya sendikal harekatını
öğrenmeye çalışıyoruz. ABD’de sendikal harekât kendi en yüksek
zirvesine ulaşıp şimdi düşüş yaşarken Türkiye’de sendikal
harekat yükselir. Avrupa’da olgunlaşıp bizde ise gelişememişti.
Bu da eski Sovyet dönemi ile ilgilidir. Bütün alanlarda olduğu gibi
insanların sendikal mücadele ile ilgili zihniyetlerinde değişiklik
olmalıdır. Ondan sonra yalnız gelişme bekliyoruz. Biz bu yıl
Dünya Sendikalar Konfederasyonuna üye olmak aşamasındayız.
Aralık
ayında
yapılan
konferansta
eski
Sovyet
cumhuriyetlerinden Moldova ve Baltık yanı ülkeler üye oldu.
Bizde mutlaka üye olacağız. Birde olabilsin ki, Gürcistan’ı üye
kabul etsinler. Geçenlerde Dünya Sendika Konfederasyonuna üye
dokuz ülkenin sendika başkanları Azerbaycan’a geldiler. Eskiden
irtibatımız vardı, bu gelişlerinde gelişmeleri değerlendirdiler. Eski
SSCB’nin diğer ülkelerine oranla bizde ilerleyiş olduğunu
gördüler. Bu da bizde sendika başkanlarının çoğunun genç
olmasından kaynaklanıyor. Yeni cemiyeti yeni zihniyetli olanlar
kurabilir yalnız. Sendikal harekâtın başlıca gücü ekonomidir.
Bizde ise bildiğiniz gibi bu konuda durum iyi değil. Bu sebeple de
sendikal harekât güçlü değil. Ama bunun için temel var.
Gelişeceğimize inanıyorum.
Her ayın sonunda sendika olarak ülkede asgari geçim düzeyini
ölçüyoruz. Yani bir adamın yiyeceğine ne kadar para gerekir,
çalışan adamın yiyecek giderleri ne kadardır, bunu belirliyoruz ve
45
basın kuruluşlarına veriyoruz. Bugün çalışan her bir kişi ailesinin
asgari giderlerinin yalnız %18’ni sağlayabilir. Đşsizlik en büyük
problemlerden biridir. Bizde 20–55 yaş arası insanların bir
milyondan fazlası yurt dışındadır. Ailesi ise Azerbaycan’dadır.
Bunlar da özelleştirme ile bağlıdır. Özelleştirme çok ağrılı
geçiyor. Sendikaların ise özelleştirmelere müdahale edecek gücü
yoktur. Ayakkabı fabrikası alınmış ama adam çalıştırmak
istemiyor. Fabrikayı restoran olarak kullanmak istiyorlar.
Sendikanın gücü yoktur, ayrıcada yasayla da düzenlenmemiş ki
adama baskı yapıp çalıştırtasın. Veya 5–6 ay çalıştırmadı geri
alasın.
Ama gelecekten umutluyum. Gelecek iyi olacak. Ekonomi dibe
vurdu bundan sonra yükselmek zorundadır.
Jeopolitik Durum
Rusya’nın Kafkaslarda çıkarı vardı, var ve olacak. Her zaman
da olacaktır. Putin’in iktidara gelmesi ile de Kafkas’ta önceki gibi
iktidarını sağlaması mümkün değil. Bu güçsüz olmasından ileri
gelir. Bu sebeple de çok fazla zorlamayacak. Olabilsin ki, bize
karşı sert davransın. Bu da Rus askerinin olmadığı yegâne
cumhuriyet olmamızdan ileri gelir. Yakın Doğu ile iktisadi
ilişkiler Azerbaycan üzerinden daha kolaydır. Diğer komşumuz
Đran’dır. Azerbaycan hep Rus ve Fars devletlerinin baskısı
altındaydı. Đnanır mısınız iktisadi gelişmemizin de önünde
bunlardır. Bunların ikisi de başlıca engellerdendir. Rusya’daki
iktidar değişikliğinin ciddi etkisi olmayacak. Çünkü Rusya’nın
karşı karşıya olduğu çok ciddi problemler var. Rusya’nın kendisi
dağılma tehlikesi ile karşı karşıyadır, muhtemelen de dağılacak.
___ Kazım bey, Türkiye’ye dönen büyük işadamlarından
bahsedilmektedir, ne dersiniz?
Bu konuda bilgim var. Geçen yılkı kesin rakam 157’dir.
157’nin tamamını ciddi işadamı saymıyorum. Bunun belki de
57’si ciddi idi.100’ü küçük çaplı işadamları idi. Geldi iş yaptı bir
46
miktar kazandı geri döndü. Ama 57’ye üzülüyorum. Bizde
yolsuzluk var ve bunu kimse saklamıyor. Dünyada 3 veya 4. yerde
olmamız lazım. Bizim memurumuz rüşvet alır. Biz bunu
saklamıyoruz. Bununla mücadele etmeğe de kimsenin gücü
yetmiyor. Ağrıtıcı, üzücü meseledir. Yerli işadamlarını da
“öldürüyorlar”.benzeri şekilde Đngiliz’e de, ABD’liye de imkân
tanımıyorlar.
Azerbaycan’da, başlangıç döneminde olmasına rağmen ciddi bir sendikal hayat
var. Azerbaycan demokrasisi için bu faaliyet olumlu meyvelerini verecektir...
Azerbaycan’ı Rus ve Đran tehdidi altında gören K.Timurlu’ya göre Rusya federasyonu
muhtemelen dağılacaktır. Türkiye’nin büyük işadamlarının Azerbaycan’dan ciddi
şekilde çekilmiş olmalarını Azerbaycan Sendikacıları da üzüntüyle karşılıyorlar.
Đbrahim Đbrahimli Müsavat Partisi’nin genç teorisyenlerindendir. Bize vakit
ayırmak için toplantıdan çıkarak bizimle görüştüler.
Müsavat
Partisinin
Kafkaslarda
güvenliğin
Kafkasya’daki
sağlanmasıyla
durumla
ilgili,
bağlı,
Kafkasya’da
işbirliğiyle ilgili, ister siyasi, ister iktisadi yakınlaşmalarla ilgili
programında özel bir bölüm var. Bu bölüm Kafkas Evinin
oluşturulmasıyla ilgilidir. Aslına bakılırsa bu fikir ilk olarak
yüzyılın başlarında öne sürülmüştür. Yüzyılın başlarında bu fikri
Müsavat Partisinin Başkanı M.E. Resulzade ileri sürüyor. Şimdi
bunu varis olarak Müsavat Partisi biraz daha genişlendirerek, bir
kadar güncelleştirerek, bir kadar sivilleştirerek, dünyadaki
gelişmelere uygunlaştırarak proje haline getirip. Aynı zamanda
Azerbaycan’da Azerbaycan Halk Cephesinin de Kafkasya’daki
durumla bağlı kendine özgü görüşleri var. Tabiatıyla onların
görüşleriyle Müsavatın görüşleri tamamen örtüşüyor. Yüzyılın
başlarında öne sürülmüş Kafkas Evi fikrinin genişlendirilmesi
demokrasinin
yerleşmesini
isteyen
partilerin
gündemlerini
oluşturan başlıca meselelerden biridir. Biz Kafkas bölgesinin
önemini anlıyoruz. Milli demokratik güçleri rahatsız eden
meselelerden biri olaylara çifte standart uygulanmasıdır. AGĐT
de BM de olaylara çifte standart uyguluyor. Kafkas’ta Kafkas
47
Evinin oluşumuna engel olan Rusya’dır. Rusya’nın bu bölgede
özel çıkarları var. Rusya Ermenistan’ı bu meselede doğrudan
doğruya kullanır. Yüzyılın başlarında da Ermenistan Rusya için
maşa idi, şimdi de aynı rolü oynuyor. Ermenistan’ı Rusya’nın
nüfuz alanından çıkarmak için AGĐT bazı hallerde manevra
etmek zorunda kalır. Biz bunu kabul ediyoruz. Sadece olarak
çifte standart uygulanması buradaki gelişmelere, Kafkas Evinin
oluşturulmasına, Kafkas devletlerinin bütünleşme sürecine bu
veya diğer şekilde etkiliyor. Durumun bu halde olmasında başlıca
sebeplerden biri genel olarak Kafkas bölgesindeki bağımsız
devletlerin devlet başkanlarının, aynı zamanda onların iktidar
takımlarının zihniyetiyle ilgilidir. Örneğin Gürcistan bağımsızdır,
Başkanı ise E.Şevardnadze’dir. Ama Şevardnadze değişmez
komünist zihniyetinin sahibidir. H.Aliyev de aynı düşüncenin
sahibidir. Aynı zamanda Orta Asya’da da aynı düşünce tarzına
sahip olan takımlar iktidarı eline almış durumda. Kafkas Evinin
oluşturulmasında olumsuz etkileri olan faktörlerdir bunlar.
Bugün artık Rusya’da durum değiştikçe, tabii ki gelişmeler
doğrudan doğruya buraya kendi etkisini gösterir. Çeçenistana’da
yaşananlar milli bağımsızlık mücadelesidir. Yüzyılın başlarından
başlamış Çeçen halkının milli bağımsızlık harekâtını bastırmağa
çalışır. Değişik faktörlerin etkisi olabilir örneğin dinin etkisi ve
s.,ama
bütün olarak alığımızda Çeçenistan halkı ,milleti
kendisinin bağımsızlık mücadelesini yürütüyor. Tabii ki, bu da
Rusya’nın işine gelmiyor. Sovyetlerin dağılmasının ardından sıra
Rusya’ya geldi. Şimdi Rusya kendini modern, sivil gelişmelere
uygun imparatorluğa dönüştürme çabasındadır. Ama Sovyetlerin
çöküşünün ardından sıra Rusya’ya gelmiştir. Rusya içindeki
halkların
istekleri,
arzuları
milli
bağımsızlık
harekâtının
bağımsızlığı ile ilgilidir.
Đran faktörü de önemli rol oynuyor. Kafkas’ta çıkarlar
çatışıyor. Yani biz çatışan çıkarların odak noktasındayız ve bunu
açık olarak his ediyoruz.
48
Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum ki, Kafkas Evi fikri
oldukça aktüel. Đlk başlarda bu fikrin destekleyicileri milli
demokratik güçler idiyse (AHC, Müsavat v.s.) şimdi bu fikir
toplumsallaşmaya başlamıştır. Ben Azerbaycan için söylüyorum.
Azerbaycan aydınlarını genelde bu fikir kapsıyor. Bu fikir
tartışılmış, toplumsal tartışmalara konu olmuş bir fikir olarak
taraftarları, onu kabul edenler çoktur. Şimdi burada Rusya
eğilimli güçler, Đran eğilimli güçler de faaliyet gösteriyor. Ama biz
bu kanıdayız ki, bu fikir lokomotiftir. Yalnız şimdiki siyasi durum
değişir, biz bunu devlet politikası haline getirirsek o zaman bunun
gerçekleşmesini
sağlayabiliriz.
Şimdi
bizim
Gürcistan’dan
haberlerimiz var. Onlar da bu fikri savunuyorlar. Bildiğiniz gibi
yüzyılın
başlarında
Azerbaycan
bu
konuda
Gürcistan’la
görüşmeler yaptı ve anlaşma imzalaya bildi. Ama Ermenistan
yüzyılın başında da uzlaşmayı bozdu. Şimdi de bozuculuk etmeğe
devam ediyor. Kafkas Evi’nin oluşmasına, orada siyasi, iktisadi,
kültürel bütünleşmenin sağlanmasına engel oluyor.
___
Kafkas Evi’nin karakteristiğini söyler misiniz? Kuruluş
amacı nedir? Hangi organları var, hangi ihtiyacı karşılayacak?
Onlar bizde bahsettiğim programda var. Ben o alanın uzmanı
değilim. Detaylı bilgi veremeyeceğim. Bizim yapmağa çalıştığımız
şey yüzyılın başlarında demokratik, milli güçler tarafından ortaya
atılmış bir fikri gelenekselleştirelim istiyoruz, varisliği kabul
ederek zamanında belirlenmiş, uzlaşılmış ilkeleri değişen günün
koşullarına
uygunlaştırmak
istiyoruz.
Eğer
Kafkas
Evi
gerçekleşirse tabii ki, biz onun detaylarına kadar gideceğiz, onun
ilkeleri belirlenecektir. Ama şimdi bütün geçirilen konferanslara,
Kafkasya’daki bölgesel durumla ilgili olarak bizim temsilciler
aydınlar veya siyasiler katılıyorlar. Gürcistan’dan da katılımcılar
oluyor. Bu konularla ilgili ciddi tartışmalar yapılıyor. Onlar
aslında bu konuyu –Kafkas Evi- kabul ediyorlar. Burada kabul
edilmeyecek hiçbir şey yoktur. Sadece bütünleşmede zorluklar
var. Ermenilerle bu konu daha çok gazeteciler düzeyinde
görüşülüyor. Onlardan bize bizden onlara gazeteciler gelip
49
gidiyor.
Biliyoruz
ki,
Kafkasya’da
mevcut
olan
etnik
anlaşmazlıklar – hem Gürcistan içinde hem de Azerbaycan’la
Ermenistan arasında olan-çözülmedikçe bu fikrin gerçekleşmesi
zor olacak. Bu fikrin gerçekleşmesi için birkaç aşamaya ihtiyaç
var. Ermenistan – Azerbaycan arasında yaşanan savaş çok
önemlidir. Uluslararası kuruluşlar bunu çözüme kavuşturmak
için ciddi çaba sarf ediyorlar ama henüz çözülmüş bir şey yok.
Sonra Gürcistan içinde yaşanan etnik anlaşmazlıklar ciddi şekilde
Gürcüleri rahatsız ediyor. Đlk aşamada bunlar kaldırılmalıdır. Bu
aşamadan sonra iktisadi bütünleşme, kültürel bütünleşme süreci
başlar. Sonda ise hem kültürel hem ekonomik hem de siyasi
ilkeleri belirlemek mümkün olur. Şimdilik bununla bağlı detaylar
bizde var ama anlaşmazlıklar Kafkas’ta olan devletlerin geniş
oturumlar düzenlemesine manidir. Çeçenistan’da savaş yokken
bu yönde gelişmeler vardı. Ama müdahaleden sonra bu gelişmeler
tamamen durdu. Eskiden bu yönde dergi çıkıyordu. Dergide ciddi
analitik yazılar yer alıyordu. Hem Çeçenistan’daki durum, hem
Dağıstan’daki, Gürcistan’daki durum, Azerbaycan – Ermenistan
arasında yaşanan savaş bu yönde işlerin yürütülmesine engeldir.
Uluslar arası kuruluşlar bu veya diğer şekilde konferanslar
geçirmeğe, oturumlar düzenlemeğe çalışıyorlar. Kimi başarılar da
kazanıyorlar. Ama dediğim faktörler gelişmelerin dinamizmini
düşürüyor. Uluslar arası kuruluşlar kimi çabalarda bulunuyorlar.
Gerçi biz onları da anlayışla karşılıyoruz, bölgede Rusya’nın,
Đran’ın, Batının çıkarlarını göz önünde bulundurmak zorundalar,
aktif yanaşma yok. Biraz daha aktif yaklaşırsak Balkanlardaki
gelişmelerin arkasından Kafkasya’daki durum uluslararası
örgütlerin gündemine alınabilir ve bunun çözümü ile ilgilenmeğe
başlarlar. Bu yönde gelişmeler zayıf da olsa devam ediyor.
Rusya’da durumun değişmesine bağlı Rusya’daki gelişmeler,
Đran’daki durum uluslararası kuruluşların aktif müdahalesinin
dışında kalıyor. Ama daha aktif davranarak Balkanlardan sonra
Kafkasya
meselesi
uluslar
arası
örgütlerin
gündemine
getirilebilir. Meseleyle ilgili ciddi şekilde çaba sarf edilmelidir.
__ Çok teşekkür ederim
50
Đ. Đbrahimli’nin izahına göre gazeteciler seviyesinde de olsa Ermeni aydını
Kafkas Evi çevresi ile diyalogunu sürdürmektedir. Daha ciddi gelişmeler için
Balkanlarda olduğu gibi bir örgütlenmenin üzerinde durulmalıdır. Uluslar arası
Kuruluşların konuya müdahalesine Rusya ve Đran’ın sorunları mani teşkil etmektedir.
Kafkasya’ya Uluslararası Kuruluşlar muhakkak ilgi duyacaktır. Bu konudaki
engeller de bir şekilde aşılacaktır. Bu yapılanmanın ilk temaslarının yapıldığını
izleyebiliyoruz. Türkiye daha aktif olmalı ve kadrolarını yetiştirmelidir.
Đ .Đbrahimli’nin bazı açıklamalarında biz kendi fikirlerimizi bulduk. O Kafkasya
problemlerinin çözümünü Kafkas Evi projesinde bulmaktadır. Faal bir Kafkas Evi’ni
bizzat görme imkânı bulamadık. Arkadaşım Hasan Kanbolat Tiflis’tekini inceleme
imkânı bulmuştu. Oradaki dostlarının adreslerini bize vermiş olmasına rağmen, biz
Tiflis’te çok az kalınca onlarla maalesef temasa geçemedik. Đ. Đbrahimli’nin kanaatine
göre AGĐT ve BM olaylara çifte standart uygulamaktadır. Đbrahimli böyle düşünmekte
haksız da sayılmaz. Ona göre Çeçenistan’da Rusya bir milli bağımsızlık harekâtını
bastırmaktadır. Zira dağılan SSCB süreci, dağılacak Rusya Federasyonu dönemini
getirecektir. Rusya bunun farkındadır.
Ramız Asker yaptığı açıklamalar ile bizi yeni ufuklara taşıdı
Türkiye’de Rus ordusunun çöktüğü yönünde yanlış bir
düşünce var. Türkiye rahatlamıştır. Bunu ben yanlış buluyorum.
Şimdi ordusu zaafa uğramıştır. Disiplin yoktur v.s. Ama stratejik
boruları ayaktadır, füzeleri ayaktadır. Nükleer başlıkları aynen
duruyor. Çıkarma (desant) birlikleri kuvvetlidir. Komandoları
kuvvetlidir. Yani Türkiye için her zaman tehdit oluşturacak
düzeydedir. Bir de onları Rus olarak da anlamak lazım. Birazda
kırgınlıkları var. Dünyaya küsmüşler. Eski imparatorluktan,
süper güçten daha aşağı bir düzeye inmişlerdi. Ruslar savaş türü
bir şeylerin çıkmasını istiyorlar. Bu durumda Rus milleti
şahlanacaktır. Her hangi bir anlaşmazlık olursa ve politikacılar
da bilinçli olarak durumu ona kanalize ederlerse savaş çıkarırlar.
Đşte bakın Çeçenistan’ı gördünüz. Herkes Putin’i seviyor. Neden
seviyor? Çeçenleri kırıyor diye. Eski egemenliğini Çeçenistan
51
üzerinde kuruyor diye. Şimdi herkes milliyetçi, Rusya’da Ruslar
milliyetçi kesildi. Moskova Üniversitesini bitirmiş bir kişi olarak,
hocalarını gördüm, çocuklarını gördüm, akranlarını gördüm.
Yaşlı genç hepsi çok milliyetçi. Şimdi öyle bir şey yakalayıp da
dünya bizi aşağıladı falan oldu, filan oldu diye hıncını çıkarmak
istiyor. Böyle bir şeye çok hazırlar.
__ Peki, ekonomik olarak destekleye bilir mi?
Bu meselenin duygusal tarafı . Putin de bunu sömürüyor.
Eski çarlık Rusya yıkıldıktan sonra Lenin 1914 sınırlarına
döneceğiz dedi ve genelde döndü de. Putin de öyle felsefe
içerisindedir. Eski Sovyet sınırlarına konmak, fiilen konma ve
kendini bir daha eski SSCB cumhuriyetlerini ayrılmayacak
şekilde bağlama. Böyle bir hava var. Türkiye’nin de soruna bu
açıdan bakması lazım.
__ Diğer Slavlar destek vermedi.
Beyaz Rusya ile neredeyse konfederasyona gidiyor. Ukrayna
bu işi biraz çekemiyor. Ukrayna’nın daha belli sorunları var.
Rusya ile enerji sorunu var. Birkaç milyar borcu var. Rusya ara
sıra bu para için sıkıştırıyor. Kırım sorunu var. Rusya Kırımı
1954’te Ukrayna’nın egemenliğine terk etti. Şimdi bunu yanlış
yaptığını söylüyor. Çünkü Karadeniz’de Rus filosu kalmıyor.
Filonun bölünmesi meselesinde kimi pürüzler çıktı. Bir de
Ukrayna’nın geleneksel milliyetçilik akımı bu işe sıcak bakmıyor.
Ama ben Beyaz Rusya ile değil Ukrayna ile Rusya arasında
Slavlıktan dolayı eğer büyük bir gerginlik yoksa bir dayanışma
olacağını sanmıyorum.
___Peki, Rusya içindeki diğer federe cumhuriyetler I. Çeçen
Savaşında tepki göstererek Çeçenistan’a destek verdiler.
Evet, Tataristan, hatta Bosna meselesinde bile tepki gösterdi.
Şaymiyev dedi ki, gönüllü falan topluyorsunuz, ama Boşnaklar da
Müslüman. O zaman biz de Rusya Müslümanları olarak karşı
52
taraf için mi gönüllü toplayalım. Tataristan sert çıktı. Biraz
bakarsanız yüzdeleri nüfus olarak çok düşük. Tatarların veya
Başkurtların kendi cumhuriyetleri içinde nüfus oranları düşük.
Diğer
cumhuriyetlerin
de
Müslüman
veya
gayri-Müslim
Hıristiyan olmayan yerel halkların yüzdeleri çok düşük. Bir
bakıma zor.
____Putin Tataristan’a gitti, döndü. Federe devletle Merkezin
yetkilerinin tekrar belirlenmesiyle ilgili Tataristan’la yeniden anlaşma
yapılması gündemdedir.
Şimdi onlar, diyor ki, biz
Merkeze az vergi vereceğiz.
Kendimize çok para lazım. Biz de kalkınmak istiyoruz. Bilmem
her şey perişandır, fabrika çalışmıyor, falan-filan. Rusya bu
politik düzeye kalkmasın diye ekonomik şeyi de bastırıyor.
Tamamdır kardeşim, al Allah aşkına paranın bir kısmını kendine
sakla, biraz da ver. Şimdi bazı bölgelerin ekonomisi çökmüştür.
Durum çok kötüdür. Şudur, budur. Sosyal problemleri vardır.
Rusya bu durumda ister-istemez parayı veriyor. Adamlar az
direnince, Rusya parayı vermek zorunda kalıyor. Çeçenistan’da
bu son kampanyaya kadar her türlü parayı veriyordu. Emeklilik
maaşını veriyor, memurların maaşını veriyor, bir sürü para
akıtıyordu. Önceki savaştan kalma şeylerin onarımını da Rusya
üstlendi: elektriktir, enerjidir, şudur, budur. Hepsini Rusya
veriyordu. Rusya vermek zorundaydı.
___Kafkas halkları da pek Çeçenlerden yana olmadı.
Aslın da doğrudan-doğruya bir miting yaparak tepki
gösterilmedi. Ama her kes kalben Çeçenlerle beraber. Kalp
yakında, ama adamlar resmiyette bir şey yapamıyorlar. Ne diye
yapsınlar. Bu olmuyor. Bir de bu gözdağını bize de verebilir ve
her yerde böyle şeyler var yani. Potansiyel ocaklar var. Körükler
ise alevlendirir. Bunu anladılar ve bir şey yapamadılar. Aslında
Çeçenlerin yaptığı son şey de avantüre idi. Provokasyon dışında
bir şey değildi. Kardeşim, Rusya sana demiş 5 sene daha
53
moratoryum koy. Sen ben bağımsızım de. Ama Rusya da 5 sene
dokunmayacağız diye bir şey yapılmıştı. Adam çıkmış Dağıstan’a
saldırıyor. Vahabî şeyhleri çıkmış ortaya. Tabii ki, Rusya bunları
kabul edemez ve koz olarak kullanır. Avrupa’ya baktı.
Provokasyona hiç gerek yoktu.
___ Kafkasya’nın geleceğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Diyalektik adlı bilim var. Đnan istese de istemese kurallar ve
kavramlar devam ediyor. Yani, Türkiye nasıl çadır aşiretinden
Osmanlı imparatorluğuna dönüşmüş üç kıtaya egemen olmuş
daha sonra zayıflamış küçülerek Türkiye Cumhuriyeti olmuşsa
Rusya da öyle kendi asıl sınırları içine dönmesi lazım. Böyle de
olacak. Yani bir az ileride Kuzey Kafkaslar da kopacak, belki
Rusya’dan
sonraki Rusya’yı
da
beklememiz lazım.
Ural
cumhuriyeti olacak, Uzak Doğu Cumhuriyeti olacak vs.
___
Rusya federasyonu birkaç Rus Cumhuriyetine bölünmesi
Rusların hayrına mı olur?
Đlk önce hayrına olmaz. Siyasi birliği sağlayamaz. Üstüne
üstelik taşradaki yönetimler yerli silahlara en tehlikelisi nükleer
silahlara sahip olabilir. Bu kötü olacak bunun önlenmesi lazım.
Bu sebeple de ABD Rusya’nın parçalanmasını istemiyor. Nükleer
işini bitirdikten sonra, yani ejderhanın dişini çektikten sonra bu
konuya dönmek istiyor. Yerel paralar basılacak. Başka türlü
olamaz. Ama sonradan biraz kendini toplayıp –ulusçuluk falanyeniden federasyon şeklinde birleşecekler.
___ Ural, Altay, Sibirya bölgesinin de parçalanıp birleşmesi
Rusya’nın lehine mi olur?
Azerbaycan’ın üç-dört parçaya ayrılması lehimize mi olur?
Tabii ki, hayır. Onlar da öyle düşünecekler. Yerel çok dar
ekonomik güç odakları bunu istemiş olabilirler. Örneğin Ural
Cumhuriyeti olalım gibi. Çok da iyi yaşayabilirler veya Uzak
54
Doğu Cumhuriyeti olalım ormanları işletelim satalım gibi.
Olabilir. Ama ileride akılları başlarına gelince yeniden bir araya
konfederasyon olarak gelecekler. Çünkü bu kadar şeyi idare
etmenin imkânı yok. SSCB döneminde katı merkeziyetçilik
döneminde dahi idare edemediler.
__ Şimdi Kafkasya’daki halkların sayısı çoktur. Hepsinin de dili
farklı. Hiç biri de kendi başına bir varlık gösteremiyor. Đleriyi nasıl
görüyorsunuz?
Onların cazibe merkezi Azerbaycan. Bir Sovyet potasında
yoğrulmuş topluluklar olarak hepsi Azerbaycan’a daha sıcak
bakıyor. Đslam memleketi olarak Türkiye’den daha yakın
görüyorlar. Beraber yaşamış olmanın verdiği psikoloji var. Aynı
okulu bitirmişiz. Aynı okulda okumuşuz, aynı ekonomik
sıkıntıları geçirmişiz gibi. Đleride Dağıstan ve Kuzey Kafkasya’nın
Azerbaycan’la
bir
federasyonunun
olması
lazım.
1920’de
Dağıstan Sovyet Komünist Partisi, Dağıstan ülke yönetimi resmi
dil olarak Azerbaycan Türkçesini kabul etmiştir. Ruslar da bunu
susarak kabul etmişler. Türk soylu Nogaylar, Kumuklar,
Karaçaylar, Balkarlar var. Đşte bunların da etkisiyle en doğal,
cazibe merkezi Azerbaycan. Çünkü onların kendi başlarına devlet
kuracak şeyleri yok. Bir kere ekonomik güçleri yok. Đnsan gücü
yok. Sonra da ne yapacaklar 3–5 köy bir devlet mi olacak?
__ Kafkasya demek sadece Kumuk, Nogay, Balkar değil ki.
Osetin’i var,Çerkez’i var, Lezgi’si var. Bunlar niçin Azerbaycan’la
birleşsin? Neden kendi dilinden vazgeçsin? Azerbaycan’ın yüksek
teknolojisi yok bir şeyi yok.
Dillerinden
vazgeçmesinler.
Azerbaycan’ın
Ekonomik
potansiyeli var. Petrolü var, doğal gazı var. Bu projeler
gerçekleşirse dolar akacak. Onlar da bunu değerlendirecekler.
Rusların içinde yaşayıp dilini geliştirir de Azerbaycan’da
geliştiremeyecek mi?
55
__
Kafkasya’nın hepsi Müslüman değil. Çok da azınlık var.
Azerbaycan Şii onlar Vahabi, Nakşibendî, artı din kardeşliği her
zaman ve tamamen pek de tutarlı olmayabiliyor.
Azerbaycan ve Kafkas toplumlarında mezhep anlayışı kabarık
değil.
Engel
oluşturmaz.
Diğerlerine
gelince,
Müslüman
olmayanlara, düşünmeleri lazım, bakmaları lazım. Azerbaycan’la
bağlılıkları daha iyi.30 prenslik kuramazsın.
__ Ermenistan bir faktör, Gürcistan bir faktör, Azerbaycan bir
faktör. Şimdi Rusya’yı bölgeden çıkaranlar Türkiye’nin yanında
neden yer alsınlar? Eğer biriyle yaşaması gerekirse zaten Rusya ile
yaşıyor. Türkiye’nin çok- çok, olağanüstü imkânları olmalı ki, bir şey
vaat etmeli ki Türkiye’yle yaşamayı seçsin.
Kafkaslarda Türkiye’nin egemen olması mümkün değil.
Azerbaycan’a daha yakın.
___ Olabilir. Ben Türkiye’nin egemen olmasının hesabını
yapmıyorum. Benim üzerinde durduğum gelecekte neler olabilir.
Küçükler kendi başlarını kurtaramıyorlar. Onların birleşmesinin bir
yolunu bulmak lazım.
17 – 18.yy’da Kırım Tatarları’nın aracılığı ile Osmanlı’nın
etkisi çok güçlü idi. Şimdi Kırım yoktur. Şimdi Türkiye bu
etkisini Azerbaycan aracılığı ile sağlayabilir.
Ramız Asker, Rus insanının ruh halinin çok iyi incelemektedir. Biz Özbekistan
ve Türkmenistan’da bu ülkelerin dili ile eğitim almak zorunda kalan Rus çocukların ve
ailelerinin psikolojisine şahit olmuştuk. Kahroluyor çocuklarını okula göndermek
istemiyorlardı. Daha sonra Kazakistan’da, Kazak milliyetçilerinin Komünist Rusları
nasıl Rus ırkçısı yaptığına şahit olmuştuk. R. Asker bu psikolojinin Rus devlet
yönetimine, silahlı kuvvetlerine yansıyışını ve diğer Slav halkları bu ruh halini
etkileyişini ele alıyor. Aynı zamanda bu gelişmenin Slav olmayan bilhassa Müslüman
halka yansıyışı üzerinde duruyor. Bütün bunların Anadolu Türk’ünün gündemine
geldiğini sanmıyorum.
56
R. Asker’in RF’nin yeniden yapılanmaya gideceği ve toparlanacağına dair
değerlendirmesi kendisi ile yaptığımız görüşmeden 15–20 gün sonra gerçekleşmeye
başladı. R. Asker, bu toparlanmanın Kafkasya’daki karşı yapılanmasının Azerbaycan
şemsiyesi altında olacağı kanaatindedir. Kafkasya’nın geleceği için bu değerlendirmeyi
yapan başka aydınları da dinledik. Bu görüş yeni değildir. Olmaması için de bir sebep
yoktur. Kuzey Kafkasya’nın milli demokratik toparlanması sürecinde Türk soylu
halkların sosyal ve hukuki haklarının tanınması fikri de, bize göre hem çağdaş ve hem
de gerçekçi bir zihniyettir.
Sabit Bağırov hocamız sağ olsunlar bize istirahat gününde vakit ayırıp bizi
misafir ettiler. Petrol – doğalgaz konusunu dünya geneli itibariyle takip edebilen bu
uzman beyinden Türk okuru, bize göre daha fazla yararlanabilmeli.
Putin muhtemelen şimdi seçildikten sonra Rusya’nın eskiden
sahip olduklarının bir kısmına burada sağlamaya çalışacak.
Elbette tamamını sağlayamaz. Azerbaycan artık bağımsız
devlettir. Ama olabildiğince Azerbaycan’ı yeniden daha güçlü
şekilde Rusya’ya bağlamak isterler. Bakû –Ceyhan konusuna
gelince, şimdi Rusya Çeçenistan etrafından yeni hat hazırlıyor. Şu
onda inşası bitmektedir. Bu ay yani Nisan ayı tüm işler bitecek.
Rusya’nın bu hat üzere birinci konsorsiyum tarafından çıkarılan
petrolün büyük kısmının oradan taşınması için Azerbaycan’a
tepkilerinin
artacağını
bekliyorum.
Rusya
ile Azerbaycan
Cumhuriyeti arasındaki son anlaşmaya göre 2002’de Rusya
üzerinden taşınan petrolün hacmi beş milyon tona çıkartılacak.
Yani Çeçenistan etrafından geçen hat işe başlarsa Rusya
hükümeti
çalışacak
ki,
yeni
bir
anlaşma
imzalansın
ve
Azerbaycan bu hatla yılda 15–17 milyon ton petrol taşınmasına
razılaşsın. Birinci şirketler birliğinin yöneticileri buna evet derler.
Onlar zaten Bakû-Ceyhan’a sıcak bakmıyorlar. Azerbaycan
hükümeti biraz boş davranırsa, zayıf olursa o zaman BakûCeyhan projesi kapatılabilir. Yakın da iki üç ay içinde bu konuda
çok ciddi gelişmeler bekleniyor. Bu nedenle de Bakû-Ceyhan
üzere tüm işleri Azerbaycan da, Türkiye de, Amerika da öyle
duruma getirmelidirler ki, iş işten geçmiş olsun. Đş işten geçmesin
57
sonra Rusya’nın da tepkisi o kadar güçlü olmaz. Rusya da anlasın
ki Bakû-Ceyhan’ı kapatmak artık mümkün değil. Bir örnek
vereyim. Bir ay önce bizim Cumhurbaşkanımız Tiflis’te oldu ve
tarifeler konusunda taviz veren kendi kararını açıkladı. Bu taviz
Azerbaycan için ekonomik açıdan ciddi bir etkidir. Ama BakuCeyhan’ın
önündeki engelleri yakın zamanda kaldırmazsak
Rusya tepkisine devam edecek ve biz bu projeyi tamamen
kapatmak zorunda kalabiliriz. Bu sebeple de bu işleri hızla devam
ettirmeliyiz. Ben Cumhurbaşkanının bu kararını muhalefetteki
arkadaşlarımdan farklı olarak destekledim...
Putin’in iktidara gelmesiyle Rusya’nın Azerbaycan’a ve
Gürcistan’a baskıları artacak. Azerbaycan’da buna dayanabilen
bir hükümet olmalıdır. 1993’ten sonra Rusya’nın çıkarları bir
miktar sağlandı. Bildiğiniz gibi Azerbaycan BDT’ye katıldı,
birinci konsorsiyumda Azerbaycan kendi payından %10’nu
Rusya’nın Lukoyl şirketine verdi. %10 küçük rakam değil.
Đncelemeler %1’in arkasında yüz milyon dolar menfaat olduğunu
gösterir. Bu durumda %10 yaklaşık bir milyar dolardır. Şimdide
Rusya çalışacak ki, Bakû-Ceyhan olmasın. Biz de gerek buna
dayanak. Bakû-Ceyhan konusunda yanlışlıklar çok oldu. Hem
Azerbaycan tarafının hem de Türkiye tarafının. Ben bunları
açıkça
söylemiştim.
Maalesef.
Türkiye
Dışişleri
Bakanlığı
bunlarla razılaşmıyordu. Örneğin Türkiye Ukrayna ile bir
anlaşma imzaladı. Türkiye üzerinden, Samsundan tankerlerle
Odessa şehrinin yakınındaki Yujnı terminaline oradan ise yeni
kurulan Yujnı –Brodı-Appis’den 30 km’lik boru hattıyla
Ukrayna’ya petrol taşınacak. Demek ki Ak Denizden Türkiye
üzerinden Samsuna petrol taşıyacak. Oradan Ukrayna’ya petrol
götürecek. Anlaşılıyor ki, Karadeniz’de petrol piyasası var.
Azerbaycan’a söylüyoruz ki, Karadeniz’de petrol piyasası yok.
Gel bunu Bakû-Ceyhan’la Akdeniz’e çıkar. Kendiniz ise gidip
Ukrayna ile... Bunu Azerbaycan da edebilir. Ukrayna’ya satabilir.
Bir yandan Bakû-Ceyhan üzerinde duruyor, diğer taraftan
Ukrayna ile anlaşma imzalanıyor. Benzer şeyler çok oldu.
58
Bu aynı zamanda Rusya’nın eline koz vermektir. Bir taraftan
Türkiye Rusya’nın Karadeniz’den petrol taşımakla kirleteceğini
iddi ederken diğer taraftan aksini yapıyor.
Aynı şeyler doğal gaz konusunda da yapıldı. Türkiye’nin
çıkarlarını anlamak mümkün. Şu anda Türkiye’nin Cezayir’le
anlaşması var, Nijerya ile var, Mısır’la var, Đran’la var, Rusya’yla
var, Türkmenistan’la var, Azerbaycan’la var. Kardeşim bu kadar
gazı ne yapacaksınız? Kendi piyasasında gazın fiyatının düşük
olması
için
bu
gereklidir.
Ama
bakın
Türkmenistan’la
Azerbaycan arasında gaz konusunda kavga var.
Şu anda Türkiye Rusya’dan yılda 6 milyar metre küp gaz ithal
ediyor. Mavi akım boru kemeri de inşa edilse bu iki yılda 14
milyar metre küp de oradan gelecek. 20 milyar metre küp.
Türkmenistan’dan 30 milyar metre küpü aldın. Varsayalım 10
milyarını
Avrupa’ya
verdin.20
milyarını
hangi
parayla
ödeyeceksin. Türkiye’nin bu kadar parası var mı? Bu büyüklükte
tutuma imkânın var mı? Azerbaycan gazı ne etsin? Đşte böyle
gerçeklerimiz var.
___
Türkiye’nin
aldığı gazın ihtiyacının yalnız 2001’den
sonra karşılayacağı söyleniyor. Diğer taraftan alternatifli olsun
istiyorlar.
Alternatifli oluşunun fiyat konusunda avantajları var. Diğer
taraftan da biz Türk devletlerinin birbirine bağlı olmasını
arzuluyorsak
ilk
önce
Türkmenistan’la,
Azerbaycan’la
anlaşmalar yapılmalı. Şimdi Hazar’ın Azerbaycan’a ait kısmında
büyük gaz kaynağı bulundu. Yalnız o kaynağı çalıştıracak şirket
bunun ne kadarını satabileceğini bilmelidir. Şimdi Azerbaycan’la
Türkiye arasında anlaşma imzalanmalıdır. Türkiye açıkça
Azerbaycan’dan yılda şu kadar gaz almaya hazırım demelidir.
Çünkü dünyada gaz pazarı anlayışı yok. Petrol piyasası
var:
New-York’ta, Londra’da, Singapur’da, Türkiye’de vs. Gaz
59
piyasası yok. Nereye boru çekilirse piyasa orasıdır. Gazı
çıkarmadan önce de boruyu çekmek lazım.
Yeni gaz yataklarını işletecek olan BP Amoco önceden
müşterisinin olduğunu bilerek yalnız yatırım yapmağa başlar. Bu
sebeple de Türkiye 2003’ten itibaren (2002’nin sonuna o
kaynaktan gaz çıkartıla bilinir) şu kadar Azerbaycan’dan gaz
alacağım, demelidir.
__
Çok yararlı oldu. Teşekkürler. Rusya’da demokratikleşme
bekliyor musunuz?
Şu
anda
Demokratikleşme
ben
ihtimali
demokratikleşme
çok
az.
beklemiyorum.
Rusya’nın
çok
büyük
kaynakları var, çok büyük imkânları var. Yalnız bakın,
Rusya’nın yıllık bütçesi yirmi milyar dolar. Yalnız New-York’un
bütçesi kırk milyar dolar. Đki defa Rusya’nın bütçesinden fazla.
Neden böyle olmuş? Çünkü hırsızlık çok. Rusya’nın federal vergi
sistemi öyle kurulmuş ki, merkeze az gidiyor, yerlerde kalıyor. Bu
nedenle de devlet bütçesi yirmi milyar dolar. Kocaman, süper
devlet ama maliye bakımından merkezin imkânları az. Şimdi
Putin’in önündeki mesele bu. Eğer Rusya’nın gelişmesini
istiyorsa, eğer Rusya’nın yeniden kuvvetli devlete çevrilmesini
istiyorsa önce Moskova’da bütün siyasi kavgaları durdurmalıdır.
Toparlanmış hâkimiyeti ayakta tutmalıdır. Diğer taraftan maliye
bakımından
hırsızlıklar
yapılmaktadır.
Vergilerin
bölgeler
arasında paylaşılması vs. yani merkezin maliye bakımından
güçlendirilmesi için gerekli reformlar yürütülmelidir. Bu iki
konuda Putin başarılı olursa çok güçlenir.
___
Çeçenistan olayında olduğu gibi başka gelişmeler olabilir
mi?
Benzeri gelişme düşünmüyorum
___
Teşekkürler
60
S. Bağırov’u dinlerken , Sabir’in bizim başımızın en büyük belasının yine biz
Türkler olduğumuzu anlatan ünlü şiirini hatırladım. Dilim varmıyor ama milletçe
zafiyetlerimiz, Türk coğrafyasının her kesiminde aynıdır. Biz Türkler özellikle
Azerbaycan ve Türkiye’de milli meselelerimizi üç ayrı binada sürdürüyoruz. Bu
binalardan birisinde özel adı ne olursa olsun Klasik Türkçülük yapılıyor. Büyük ölçüde
hamaset, estetik ve tarih içerikli bir icraat olanı. Đkinci oda da diplomatlar, bürokratlar,
siyasiler var. Bunlar siyasi iktidarın yönlendirmesi ile içerde ve dışarıda devleti
yönetiyorlar. Üçüncü binada ekmek parası peşinde koşan sade vatandaş var. Bunlar
bavul ticareti yapan gittikleri ülkede okullar açan kesim. Bunlar kuvvetli Türk aile
tipinin eğitim ve ticaretteki tezahürüdür. Toplumu ayakta tutan da bu kesimdir. Bu üç
binanın duvarları ses geçirmez. Ancak kokusu felaketlere yol açabilir. Bize göre çözüm
Klasik Türkiyat’ın kapsamını genişletip, içerisine milli iktisat, milli teknoloji gibi
sorunların da çözümünü almakla mümkündür. TÜDEV faaliyet alanının konularını, bu
noktadan yola çıkarak belirlemişti.
Aydın Kerimov dostumuz ile günün konularına göz attık. Kendisinin Tiflise
giderken ve dönerken de misafiri olduk.
___
Kafkasya’nın geleceğini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu
değerlendirmeyi gerek Rus Kafkas halkaları itibariyle gerek Putin
sonrası gelişmeler itibariyle, gerek ABD ve Batının Rusya ile olan
ilişkisi itibariyle, Çeçen harekâtının demokratik boyutları ile Rusya
Federasyonu’nun yeni siyasi hareketleri ne olabilir? Rusya içindeki
halkların bu gelişmeye tavrı ne olabilir? Bu konudaki görüşlerinizi
alabilir miyim?
Kuzey Kafkasya Rusya’nın terkibindedir. Dolayısıyla Kuzey
Kafkasya’yı değerlendirebilmek için Rusya’nın geleceği ile ilgili
bir bakış olmalıdır. Rusya bugün öyle bir aşamasına gelmiş ki, bir
devlet olarak yaşaması uzun müddet mümkün gözükmüyor. Yani
yaşaması uzun süre mümkün değil. Đster Putin gelsin ister Stalin
dirilip gelsin hiçbir halde bunun karşısını almak mümkün değil.
Tam tersi etki tepki meselesi var. Putin’in bu halklara karşı
Kafkasya’daki siyasetinde sertlik arttıkça bu halklarında Putin
hükümetine ve Moskova’ya karşı mukavemeti ortaya çıkacak.
61
Bugün Rusya çok garip durumdadır. Rusya’da yirmi kadar
Başkan var,bir de baş Başkan var. Böyle bir şey nerede
görülmüştür. Yani bugün artık egemenliğini kaybetmenin son
noktasını yaşıyordu ki, Putin ve etrafı, Moskova yönetimi bütün
Rusya’yı kaybedeceği korkusu ile onları korkutmak için bu tür
yollara başvurdu. Çünkü Kafkasların ardınca Volga boyunun,
Yakın Doğunun, Uzak Doğunun kopacağı tehlikesi var. Rusların
Çeçenlere baskısı ve diğer halklara baskısı aynı zamanda tepkiyi
de doğuracak. Belki ilk başlarda korkma çekilme gibi haller
olacak ama yeni aşama için, barış aşaması için hazırlık devri
olacak. Diğer halkların mukavemetini şiddetlendirecek. Hamin
halklar daha keskin daha radikal mücadele edecekler. Diğer
taraftan, Çeçenistan’a karşı Rusya’nın bu hareketi Rusya’da
yaşayan Rus olmayan halkları biraz tedbirli olmaya itti. Onlar
Rusya’nın kendilerine yönelik de benzeri saldırıda bulunacağı,
onları da Çeçenlerin gününe salabileceği tedirginliğine itti. Bu ise
çok ciddi psikolojik meseledir. Yani onlar artık Moskova’yı kendi
hükümetleri olarak görmüyorlar. Bugün Đnguşlar da Karaçaylar
da diğer Kuzey Kafkasya halkları da aynı psikolojiyi yaşıyorlar.
Çeçen meselesine gelindiğinde ise, biraz farklı düşünüyorum.
Çeçenlerin bir halk olarak, bir insan olarak mücadelesini
destekliyorum.
Mücadeleci
ve
kahraman
halktır.
Ama
kahramanlık siyasette başarılı olmak için yeterli değil. Çok
kahraman var ki, canlarını kurban vermelerine rağmen
halklarına daha az fayda verdiler. Bu bakımdan onların o
cesareti, o fedakârlığı kendi milletlerine hayırdan çok zarar verdi.
Aşamalı
olarak
gelişebilirdiler.
Auşev’in
Đnguşetya’daki,
Şaymiyev’in Tataristan’daki apardığı siyaset gibi zamanla
bağımsızlıklarına gidebilirdiler. Tam tersi Rusya bugün Çeçen
olayından diğer halklara karşı tehdit aracı olarak yararlanıyor.
Bu Çeçen halkının hem kendisine zarar verdi hem de diğer
halkların demokratik mücadelesinde korku yarattı. Birinci savaş
sonrası kendi kişisel çıkarının peşinde koşan gruplar oluştu.
Bunlar komşu halklar için tehlike kaynağına çevrildiler. Örneğin
Azerbaycan’dan giden tren durduruluyor haraç alıyorlardı.
62
Dağıstan tehlike altındaydı. Her an Çeçenler saldıracak diye bin
korku vardı. Kuzey Kafkas’ın diğer halkları da öyle. Bu sebeple
de bu savaşta Çeçenleri faal şekilde desteklemediler. Kafkasların
geleceği meselesine gelince, bugün bizim hakkında en az
konuştuğumuz konulardan biridir. Oysa Türk halkları için
özellikle bölgede yaşadığına göre Azerbaycan için çok önemli
meseledir. Kafkasya’da 80 kadar küçük millet, halk yaşıyor.
Varsayalım Rusya çekildi gitti. Rusya artık döneminin sonunu
yaşıyor. Bu şekilde daha fazla yaşayamaz. Tabii ki, çekip gidecek.
Peki, Kafkasların geleceği ne olacak? Sadece Dağıstan’da 30’a
kadar küçük millet, 5–10 kadar da büyük millet ebedi savaş
yaşayacak
değiller.
Bugün
Dağıstan’da
Lezgiler,
Avarlar,
Darginler, Tabasaranlar vs. yaşıyor. Bu ülkede genel iletişim dili
ne olmalıdır. Lokomotif millet hangisi olacak. Bu anlamda tüm
Kafkas’ın hem tarihsel geleneklerine baktığımızda, hem de bugün
burada yaşayan milletlerin etnik terkibine bakarsak Türkçe genel
iletişim diline, Türkler ise aparıcı etnosa (yönlendirici kesim)
çevrilmelidir. Bu bizim az konuştuğumuz meseledir.
1990–93 yılları arasında Azerbaycan’dan ayrılmak isteyen
Lezgiler vardı bunların çoğuyla yaptığımız görüşmelerde alınan
mesafeden sonra şimdi ters mekanizmanın çalıştığını görüyorum.
Eskiden Azerbaycan’dan ayrılıp Rusya içinde Lezgiler olarak bir
araya
gelmeği
planlıyordularsa
şimdi
Rusya’dan
ayrılıp
Azerbaycan içinde bir araya gelip özerk cumhuriyet kurmayı dile
getiriyorlar. Kafkasya’daki halklar arasındaki anlaşmazlığın
ortadan kaldırılması için dışardan bir gücün örneğin hepsini içine
alacak
federasyon
şeklinde
örgütlenmiş
bir
devlet
oluşturulmalıdır. Orada aparıcı etnos gibi herhangi bir milletin
lokomotifliği
kabul edilmelidir.
Bu
da çok
önemli
olan
meselelerden biridir. Çünkü ne Kafkas devletleri ne de dünya
devletleri Rusya bölgeden gittiği taktirde nelerin olacağını
bilmiyor. bugün Lezgiler güçlüdür Dağıstan’ı ezecek, Lezgiler
güçlüdür Darginleri ezecek, Darginler güçlüdür Avarları,Avarlar
güçlüdür...Ayrıca bu milletler kendileri de imparatorluğun
esaretinden kurtulmuş oldukları için milli kururu aşacak şekilde
63
yetişmemişler. Milliyet oluşma aşamasındadırlar. Bu sebeple de
bunlar birbirleriyle devamlı çatışma içerisindedirler. Dolayısıyla
Kafkas yüzyıllarca sürecek kan çanağına çevrilebilir. Bunu
önlemek için biz şimdiden orada aparıcı etnos meselesini cok ciddi
şekilde düşünmeliyiz.
__ Bu toplumlar Rusya’ya karşı milli mücadele veriyor. Bu şu
demektir, ben Rus’la yaşamak istemiyorum. Biz ona sen gel Türk’le
yaşa diyoruz. Biz ona Rus’un vermediği neyi vereceğiz ki ,o Rus’a
karşı mücadele etsin sonra da gelip sizinle yaşayacağım desin.?
Birincisi milletlerin bir araya toplanması için belli bağlar var.
Kafkas halkları ile bizi tarihi geleneklerimiz birleştirir. Biz
onlarla bin yıllarca beraber olmuşuz. Birbirimizi ezmemişiz.
Onların milli haysiyetini taptamamışız, aşağılamamışız. Đkincisi,
17-18.yy’da V.Hugo Türkçeyi bilmekle Kafkas’ın tamamının
dolaşılabileceğini yazıyordu. Üçüncüsü, Rusya ile bizi birleştiren
çok az şey var. Burada din meselesi var, dil meselesi var, etnik
kimlik meselesi var. Bizim geleneklerimiz, giyim kuşamımız,
hayat tarzımız daha yakındır. Rusya bizim için iki şeyi ifade
ediyor. Halklar hapishanesini ve Sovyet modelini. Biz şimdilik
birinden kurtuluyoruz. Sovyet’ten çıkmağa çalıştık, sonra ikinci
aşamada halklar hapishanesinden çıkmak uğrunda mücadele
devam etmektedir. Bu çerçevede neler vereceğimiz meselesine
gelince çoğu kökümüzde var. Onlar kendileri alacaklar bunu.
Bugün ben Kumuk’la görüşüp sohbet ediyorsam, o beni özü
olarak görüyor. Eskiden Gürcü knyazları (hanlıkları) ile
Gürcülerle Kafkas halklarının temasları çok olmuştur. Bizim
Karabağ hanının kızı, şaire Natavan’ın eşi Lezgi idi. Milli
özelliklerini koruyup saklayarak kaynayıp karışmışlardı. Hem
Đslam dininin hem de ortak dilin etkisiyle, geleneklerin
yakınlığıyla
bu
halklar
bir
arada
güvenli
bir
şekilde
yaşayabiliyorlardı. Rusya’nın aldığının ne olduğunu göz önünde
tutalım ki biz onları almayalım. Onlar nasılsalar öyle de
yaşayacaklar. Biz onların hiçbir şeyini almayalım ilkesi ile
yaklaşıp yaşamalıyız. Rusya onların çok şeyini alıyordu. En
64
azından dilini aldı. Bugün örneğin Lezgi dilinde okul yok. Ama
biz Lezgiye o hakkı verebiliriz. Lezgi kardeş buyur git kendi
okulunu kur, ders de okut, gazete de yayınla. Elçibey’in milli
azınlıkların hakları kararnamesi vardı. Bu Kararname etnik
azınlıkların kendi dillerinde gazete yayınlamaya ve radyoda
program yapmaya izin veriyordu. Bu mekanizma çalışıyordu. Bu
da Dağıstan’da yaşayan halkların Azerbaycan’a ilgisini bir hayli
artırmıştı. Buyurun, özerklik verelim, siyasi özerklik de verelim,
hatta federasyonda oluşturabiliriz isterlerse Kuzey Kafkasya
halkları ile. Birlikte yapılsın bunlar da müzakere olunabilir. Ben
Türkçe dediğimde bunu Azerbaycanlı oluşumdan ileri geldiği
düşünülmesin. Tarihi gerçeklik bu yöndedir. Bugün Türkçenin,
Türk insanının burada aparıcı etnos gibi formalaşması gittikçe
daha zaruri hal alıyor.
___
Bunun adı ne olmalı? Çeçenistan, Đnguşetya,
Osetya ve
diğerleri var. Bunların parlamentosu, Üniversitesi vesaire kurumları
var. Ona gidip ne deyeceğim? Onun beni dinlemesine sebep ne?
O faktör devlet olacak. Her biri kendi devletini devam
ettirmek için, etnik çatışmaların olmaması için belli bir aşamada,
bir süre geçtikten sonra AB benzeri bir birlik oluşturula bilinir:
Kafkasya Birliği. Tabii ki, bunlar daha müzakere edilmelidir.
Benim veya bir Lezgi’nin söylemesi ile olmuyor. Bunun birlikte
müzakere edilmesi gerekir. Kendimizi savunma açısından bu
gereklidir. Kendini koruma güdüsü onları böyle bir yapılanmaya
gelmeğe zorlayacak. O güdü onların bir arenaya gelmeleri için
zorlayacak. Bu ortam Kafkas Evi anlayışı olabilir. Zamanla hangi
etnos güçlü ise, hangi devlet nüfuzlu ise,
ise,kültürel bakımdan öne çıkmış ise
ekonomisi güçlü
o aparıcı etnos haline
gelecek. Bu uzun süreli meseledir. Müzakere etmeğe değer. Ama
şimdilik Kafkas’ta başlıca mesele Kafkas halklarının bir araya
gelerek değişik adlar altında olabilir(Kafkasya Evi,Kafkasya
Halkları Konfederasyonu,Kafkas Halkları Birliği) ,bir belge
imzalasınlar ki,biz bölgedeki münakaşaları barış yoluyla çözüme
kavuşturmağa taraftarız. Zorla bu münakaşalar çözülmeyecek.
65
___ Ermenistan Karabağ’ı fiilen işgal etmiş durumda. Gürcistan
içinde Ermeni bölgesi etkinleşti. Diğer taraftan bir Nahçıvan
Azerbaycan
koridoruna
bile
tahammül
etmiyorlar.
-
Ermeni
genişlemesini nasıl değerlendiriyorsunuz.
Ben bu yakınlarda Tiflis’te bir konferansa katıldım. Bir de
sunuş
yaptım.
Sunuşumda
da
söyledim,
Kafkaslardaki
problemlerin %50-%60’ı Rusya kaynaklıdır. Yani Ermenilerin
buraya göçmesi, gelmesi, yerleştirilmesi önceden kurulmuş plan
esasında gidiyor. Rusya bunlara burada her zaman destek verdi.
Kafkaslardan Ruslar çekilip giderse Ermeni sorunu olmayacak.
Azerbaycan için Ermeni sorunu olmayacak, Gürcistan için
Ermeni sorunu olmayacak. Benim sunuşumu takiben Polonyalı
bir
araştırmacı
yaptığı
sunuşta
Ermenilerin
ne
yapmak
istediklerini anlamadığını söyledi. Dedi ki, ben Ermenilerin ne
düşündüklerini anlamıyorum. Bunlar bir taraftan Gürcülerle
uyuşmazlık içerisinde, diğer taraftan Azerbaycanlılarla çatışma
halinde, diğer taraftan Türkiye ile . Đran’da da Türklerin ulusal
uyanışı başlamış durumda. Zamanla tamamen tecrit olunacaklar.
Neyi umut ediyorlar? Umut ettikleri bir tek Moskova var.
Moskova’da yavaş – yavaş çekilip gidecek. Bölgede kalmasına
imkân yok. Yani Moskova Çeçen savaşından sonra Kafkas’ta
hiçbir şekilde kalamaz. Ya tüm Çeçenlerin kökü kesilmelidir ya
da çekip gitmelidir. Rus – Çeçen bir arada yaşayamaz. Tabii ki,
sadece Çeçen değil Đnguş’ta öyle, Osetin’de öyle, diğerleri de öyle.
Bu anlamda Kafkas’tan Rusya gidince Ermeni meselesi çok asan
(güzel)çözülebilecek. Ermeniler Ruslar buradan çekip gittikten
sonra ya gerek önceki gibi sudan duru olmalılar ya da buradan
çekip gitmeliler.
__ Teşekkür ederim. Ağzınıza sağlık.
A.Kerimov, RF’ de idari yapılanmanın çok başlılık itibariyle sorunları olduğu
üzerinde dururken, RF’ da yeni idari yapılanma geliştirildi. Bu gelişme artan baş
sayısının problemi artırma veya idareyi disipline etme yönünde mi etkili olacak, bunu
66
zaman gösterecektir. Baskı merkezi otoriteyi güçlendirecek mi, tepki ile mi
karşılanacak?
A.Kerimov, Kafkasya’da lokomotif gücün Azerbaycan olabileceği kanaatini
taşıyanlardandır. Bu konuda bir hayli fikir eksersisi de var. Kendinden şahsen çok
yararlandım. A. Kerimov’un Ermenilerin tahrik ve desteklenmesinden vazgeçilmesi
halinde Kafkasya’da huzurun sağlanabileceği tezindeki görüşüne biz de katılıyoruz.
Ancak bu nasıl sağlanabilir? Rusya Kafkasya’daki tarihi politikasını Ermeniler üzerine
inşa etmiş iken, Rusya’nın Kafkasya üzerindeki iddialarından vazgeçmesi nasıl
sağlanabilecektir?
Enver Börüsoy, Kafkasya’da en fazla dolaşan, RF’nin diğer halkları ile aydınlar
seviyesinde temasları olan ve uluslar arası ilişkileri yakından takip edebilen bir gazeteci
dostumuzdur. Onunla da görüştük.
Kuzey Kafkalarda olan mesele Hazar ve Karadeniz arasındaki
bölgelerin Rusya’nın denetimimden çıkması problemidir. Stavropol
vilayetinin dört milyon iki yüz bin olan nüfusunun %52’sini gayriRuslar oluşturmaktadır. Bunlar Kuzey Kafkas asıllı milletlerdir.
Krasnadar, Astrahan, Molguburat vilayetlerinde de gayri – Rus
nüfus artmaktadır. Gayri - Rus nüfusun buralara yönelmesinin
altında yatan sebep bu toprakların tarihten bu Kuzey Kafkasya
kökenli milletlerin olmasıdır. Đki yüz seneden beridir ki Ruslar, bu
halkları dağlara doğru çekilmeye zorlamış ve düzlüklere Rusları
yerleştirmişler. Rusların gelmesi ile Ruslaştırma siyaseti gütmüşler.
Ruslaştırma ile beraber Hıristiyanlaştırma da yapılmıştır.
Kuzey Kafkasya’nın tüm cumhuriyetlerinde, Dağıstan’da,
Adıge’de,
Kabardin
–
Balkar’da,
Karaçay
–
Çerkes’te
,Đnguşetiya’da, Çeçenistan’da, Kuzey Osetya’da toplumun nüfusu
hızla artmaktadır. Nüfusun hızlı artışında iki sebep var. Birincisi
milletlerin milli düşünceye sahip olması, diğeri ise Đslam dininin
güçlenmesidir. Đslam dininin güçlenmesi kendisini insanların
alkolden uzaklaşmasında yani sarhoşluk hâllarının azalmasında,
Rus
kültüründen
uzaklaşmada
yani
etnik
bilinçlerinin
güçlenmesinde ve nüfusun artmasında kendini gösteriyor. Bu
67
paralel olarak kendi cumhuriyetleri içinde ciddi sosyo – ekonomik
problemlerle karşı karşıdırlar. Bunun da iki sebebi var. Her şeyden
önce
Rusya
Federasyonunun
merkezi
bütçesinden
bu
cumhuriyetlere veya federal bakanlıkların bu cumhuriyetlerdeki
teşkilatlarına ayrılan ödeneklerin oldukça az olması, diğer taraftan
ise eski SSCB’den kalan bürokrasinin kurduğu rüşvet ve yolsuzluk
düzenidir. Örneğin Dağıstan’ın devlet bütçesinin en az %50’si
Dağıstan Devlet Şurasının Başkanı Ali Magemedov’un oğlu
Ruslan’ın
Moskova’daki
özel
bankasındaki
hesaba
kendi
harcamaları için yatırılıyor. Diğer cumhuriyetlerde de benzeri
gündem var. Bu halklar da yaşaya bilmek için komşu bölgelere
gitmek zorunda kalıyorlar. Krasnadar’ın nüfusu üç milyondur.
Bunun %48’ni Müslüman halklar oluşturuyor. Stavropol
ve
Krasnadar gibi bölgelerde artık yüzlerle Müslüman köyleri
oluşmuştur. Rusya Federasyonu Göçmen Đdaresi’nin ve Rusya
Federasyonu Milletlerle Đş Bakanlığının verdiği bilgiye göre sadece
Stavropol Vilayetinde 1991–1999 arasında 127 camii inşa edilip. Bu
sayı her sene gittikçe artmaktadır. Aynı durum Krasnadar için de
geçerlidir. Diğer taraftan Kafkasya halkları arasında birlik ve
bütünlük anlayışı yerleşmektedir. Eskiden Rusya Federasyonu(RF)
Gizli Servisi aşırı milliyetçilik işini gündeme getirmekle Çerkeslerle
Karaçaylar arasında, Đnguşlarla Çeçenler arasında, Dağıstan’daki
Kumuklarla Avarlar arasında, Avarlarla Lezgiler arasında,
Lezgilerle Darginler arasında, Darginlerle Laklar arasında bölücü
siyaset uyguluyordu. Ama son zamanlarda RF daha çok Kafkasya
milleti adlandırmasını kullanıyor. RF’nin özellikle Moskova’da ve
diğer vilayetlerinde yaşayan Kafkasya kökenlilerin özel olarak
memurluktan,
ekonomiden,
bankacılıktan,
fabrikalardan
dışlanması bunların kendi memleketlerine dönmesini sağlıyor.
Bunlar yüksek eğitim görmüş insanlardır. Geri gelenler Kafkasya
adlı ortak bir anlayışta bir araya gelmektedirler. Örneğin Adıge
Cumhuriyetinde Adıgeler toplumun %22’ni oluşturuyor.%78 diğer
halklardır. Diğerlerin içinde en fazla Ruslar olup yaklaşık genel
nüfusun %60’nı oluşturmaktadır. Ama tüm devlet düzeni, polis,
güvenlik, savunma işleri tamamen Adıgelerin elindedir. Son Çeçen
savaşında Adıge Cumhuriyeti Çeçenlere göçmen statüsü verdi. Ama
68
Çeçenistan’dan göçen Ruslara aynı hakkı tanımayarak
açıkça
“sizin kendi vatanınız var,topraklarınız var,kendi topraklarınıza
gidin. Burası Kafkasyadır.”dediler. Çeçenistan Cumhurbaşkanı
Aslan
Meşedovun
Adıge
Cumhuriyeti
özel
temsilcisini
Cumhurbaşkanlığında Milletlerle Đş Bölüm Müdürü görevine
getirdiler. Adıge Cumhurbaşkanı Aslan Carimov kendi köyünde
Şamil
Basayev’in
özel
temsilcisine
üzerinde
Çeçenistan’ın
bayrağının dalgalandığı üç katlı bir büro verdi. Rus basını da bu
sebeple Aslan Carimovu hedef alan yazılar yayınlamağa başladı.
Yüksek
okullardan
Rusları
dışlamışlar.
Artık
öğretmenler,
görevliler adı gelir.
Kuzey Kafkasya konusunda Rusya’nın korktuğu nedir?
Karadeniz’in kuzeyi Ukrayna adıyla Rusun denetiminden çıkmış.
Karadeniz’in doğusunun bir kısmı Gürcistan adıyla Rusya’nın
denetiminden çıkmış.Kalmış küçük toprak alanı:Novorosisk Adler ,
Soçi. Soçi ve Adler liman işleri için verimli değil. Denizin altı
tamamen kayalıklardır. Küçük bir Novorosiysk kalıyor. Dünyaya
açılması için diğer yolu Kuzey denizidir ve Japon sınırındadır. Bu
sebeple de Karadeniz’i elinde tutmak için Çeçen Savaşını gündeme
getirdi. A.Mashadov bir buçuk yıl önce dünya devletlerine, dünya
birliklerine RF’nin savaş hazırlıkları yaptığı yönünde çağrıda
bulunmuş. Bu vilayetlerde asker sayısı şu kadar, silah sayısı şu
kadar diye. Savaşı başlatmak için de Vahabiliği kullandılar.
Kendim tanık olduğum için söylüyorum, Vahabiliğin iki kolu var.
Biri ĐngilizVahabiliği, diğeri ise RusVahabiliği. Rus Vahabiliği
eskiden SSCB’de çalışan Arapların oluşturduğu bir sistemdir.
Neden? Bunlar kimlerdir? Eskiden SSCB’de eğitim almış ve
KGB’ye çalışan Araplardır. SSCB’nin dağılmasıyla işsiz kalmışlar.
Arap Vahabiliği adıyla Kafkaslara, Orta Asya’ya, Volga boyuna,
Đdil Boyuna getirip yerleştiriyorlar.1999 Ağustos ve Eylülünde
Dağıstan’daVahabiliği gündeme getirmekle Đslam anlayışının ikiye
bölünmesi sağlandı. Biri Dağıstan’da Đslamiyet’e hizmet eden
geleneksel, tarihsel Đslam anlayışı bir diğeri ise yeni yapılanmakta
olan Vahabilik. Vahabiliğe RF daha fazla destek vermekle
Dağıstan’la Çeçenistan arasında büyük bir savaşı gündeme getirdi.
69
Bunun arkasında ileride Çeçenistan’la yapacağı savaşta Dağıstan
halkının
Çeçenistana
destek
vermemesi
yatıyordu.
1994–96
savaşında Çeçen halkına en fazla desteği Dağıstan halkları vermişti.
Đkinci savaşta ise artık Kuzey Kafkasya halkları, özellikle
Çerkesler,
Karaçaylar,
destekleyen
askeri
rahmetli
birlikler(eski
Zviad
Gamsahurdiya’nı
Gürcistan
Başkanı
Zviad
Gamsahurdiya’nın başkanlık döneminin özel bir alayı var.
Gamsahurdiyacılar
olarak
tanımlanıyorlar.
Çok
iyi
savaşıyorlar.),sonra Volga boyu Tatarlar, Orta Asya’dan, özellikle
Özbekler ve Kazaklar(şu anda Rusya aleyhine en fazla savaşı
bunlar veriyor) destek verdiler. Ukrayna halkı ile Ruslar arasında
tarihten gelen bir tartışma var. Ukrayna’nın batısında Ukrayna
Milliyetçi Gizli Ordusu var. O ordunun da desteği var. Profesyonel
askerlerden oluşan bir ordudur. Hatta Ukrayna’nın başkenti
Kiev’de, Lıvov ve Odessa şehirlerinde halktan Çeçenistan’a destek
verilmesi adına ajanslar,araştırma merkezleri ve bir ay önce
Ukrayna –Çeçenistan Birlik Partisi kuruldu. Đdil –Ural tarafından
da savaşanlar var. Hattab’la ,Şamil Basayev’le ve Ruslan
Girayev’le beraberdirler (savaşı bu üç komutan yürütüyor).
___ Moskova’nın merkezi idareyi güçlendirme gibi yeni bir politikası
var mı? Var ise o nasıl yansıdı Rusya halklarına.
Cumhuriyet ve vilayetlerin RF Anayasasına uygun birtakım
hakları var. Özel fabrikalar kurabilmek gibi, toprağın halka
verilmesi gibi, halktan yığılan vergilerin özel bankalar aracılığı ile
diğer
1faaliyetlere
yöneltilmesi,
diş
ülkelerle
ve
yabancı
işadamlarıyla doğrudan doğruya ilişki kurulması gibi. Putin
iktidara gelince bu haklarını ellerinden almak için bir proje
hazırlayıp Federasyon Şurasına sundu. Bu 1999 Mayısında oldu.
Federasyon Şurasında Tataristan’ın Cumhurbaşkanı Şaymiyev ve
Başkurdstan’ın Cumhurbaşkanı Murtaza Rahimov bu projeye
karşı
çıktılar.
Daha
sonra
Eylül
ayında
Đnguşetiya’nın
Cumhurbaşkanı Ruslan Auşev,daha sonra Ekim ayında Kuzey
Osetya’nın Cumhurbaşkanı Aleksandr bu öneriye karşı olduğunu
belirtti.2000 Mart seçimlerinden sonra iki kez bu meseleni gündeme
70
getirmiş. Vilayet ve cumhuriyetlerin sahip oldukları hakların
%50’sinin merkeze geri verilmesini istiyor. Geçen hafta Altay
Cumhuriyeti parlamentosu yeni bir karar kabul etmiş. Bu karara
göre federal kurum ve kuruluşların Altay Cumhuriyetine herhangi
düzeyde olursa olsun memur atama yetkisi yoktur. Đster savcı olsun
ister
hakim.
çıkardıkları
Altay’da
tüzel
mevzuat
metinlerden
Altay
oluşur.
yetkili
RF
organlarının
Devlet
Duması,
Federasyon Şurası buna itiraz etti. Hakasya Cumhuriyetinde de
yeni bir fikir gelişmektedir. Bu yılın Eylül veya
Kasım ayında
Hakas halkının yeni ulusal kongresi olacaktır. Bu kongrede
görüşülecek başlıca mesele Hakas halkının Đslam dinini resmi
olarak kabul etmesidir. SSCB dağıldıktan sonra Hakasya’ya
Çin’den Budizm’in yaygınlaştırılması için önemli baskılar var.
Diğer taraftan RF Kiliseler idaresinin halkın Hıristiyanlaştırılması
için baskıları var. Bundan kurtulmak için Đslam’a geçmeğe karar
verecekler. Bu konuda Kazakistan’ın dini yöneticileri ,Tatarstan’ın
dini yöneticileri Başkurdistan’ın dini yöneticileri aktif olarak
çalışmaktadırlar. Tanrı nasip ederse ben de katılacağım söz konusu
toplantıya. Orada altı makalem yayınlandı. Dünya Türklerinin
%90’ı Müslüman’dır. Hepimiz Türk olmakla beraber aynı dine
hizmet etmeliyiz. Zaman değişir. Zamanın talepleri var. Bu
taleplerin gerçekleşmesine ihtiyaç var. Hiç kimse bize gün
ağlamayacak.
RF’nin diğer vilayetlerinde de durum pekiyi değil. Her
vilayetin valisi bir mafya demek. Her mafyanın liderinin sadece
valilik değil bölgede bulunan tüm kamu kurum ve kuruluşları
(savcılık, polis, banka, vergi dairesi, gümrük birimi ve s.),yargı
birimleri de kontrolündedir. Bu mafyanın iki gücü var. Birincisi
yasal devlet birimlerinin(memurların, polisin )gücü, diğeri ise
rahatlıkla cinayet yapacak güçlerdir. Bu sebeple de ister
Moskova’dan olsun, ister diğer cumhuriyetlerden olsun hiçbir şey
yaptıramıyorlar. RF’nin önemli petrol kaynakları var. Her yıl 135
milyon tondan fazla petrol ihraç edilir. Özellikle Japon sınırına
doğru olan bölgelerde, Beyaz Rusya ve Ukrayna ile olan sınır
bölgelerinde. Bu petrolün üzerinde büyük bir çekişme var. Bu
71
çekişmede cumhurbaşkanının, valilerin özel payları var. Eğer
payını almazsa o petrolü ihraç etmeye kimsenin gücü yetmez. Putin
Çeçenistan
savaşını
başlatmakla
RF’ni
ağır
şartlar
altına
sokmuştur. 27 Temmuz’dan(genellikle bunun tarihi yanlışlıkla
Eylül
1999
olarak
gösterilir)
Çeçen
savaşı
ikinci
kez
başlatıldığından bugüne kadar RF’nin savaş uçakları bombalama
yapmak için 8000’den fazla uçuş yapmışlar. Bir uçağın bir defa bu
amaçla sefer etmesinin maliyeti ABD’de 800.000 ABD dolarıdır.
Ama RF’de 300.000 ABD dolarıdır. 8000 defadan fazla uçuş
yaptığını
düşündüğümüzde
2.400.000.000.ABD
doları
bunun
eder.
Rusya
Daha
için
sonra,
maliyeti
Çeçnistan’ın
yüzölçümü 17000 km2’dir. Bu alana 8000’den fazla bombalama
yapmak üzere uçuş yapılıyor,160.000asker sürülüyor ve sınır
boyunca 140.000 asker yerleştiriliyor ama bütün bunlara rağmen
Rusya ciddi kayıplar veriyor. Aslan Mashadov sivil halktan kaybı
azaltmak için savaş başlar başlamaz ülkeden çıkmalarını sağladı.
Yalnız askerler kaldı. Çeçen askeri ile Rus askeri yüz yüze geldi.
Amaç dalga dalga dağlara çekilerek Ruslara kayıplar verdirmekti.
Çeçenlerin hedefi Rusların can ve mal kaybın artırmaktı.
___ Ama Çeçenler de sıfıra iniyor. Ülkede genç kalmadı.
Halk bağımsızlığı için mücadele eder.
___ Bağımsızlığı yaşayacak adam kalmadı ki!
Savaşanların %50’si Çeçenlere destek için gelmiş diğer milletlerdir.
Savaşın süresini uzatarak RF’nin parasal açıdan sıkıntıya girmesi
isteniyordu.
Şimdi
RF’nin
bütçesi
bomboş.
Uluslar
arası
kuruluşların Rusya’ya verilecek kredilerin durdurulması yönünde
kararları var. Putin son bir ay içinde kendi temsilcilerini barışma
isteği ile Çeçenistan’a gönderiyor. Barış görüşmeleri ile RF’nin
hedeflediği iki şey var. Birincisi zaman kazanmak ve dünya finans
kuruluşlarından kredi alabilmek. Diğeri ise Afganistan formülünü
uygulamak. 1979’dan 1989’a kadar on yıl SSCB Afganistan’la savaş
yaptı.1989’dan sonra Afganistan’dan çıktıktan sonra Afganistan’da
72
on yıldan fazladır iç savaş sürüyor. Đşte Çeçen halkının içinde iki
siyasi akım vardır: Mashadov liderliğinde laik devlet kurmak
isteyenler, Zelimhan Yandarbiyev’in lideri olduğu şeriatçı devlet
kurmak
isteyenler.
Z.Yandarbiyev
Kafkasya
Halkları
Konfederasyonu Partisinin başkanlığını yürütüyor. Fikir ayrılıkları
olsa da Çeçen halkı mücadelede birdir. Mücadele konusunda
ayrılıklar yoktur.
___ Çeçenistan’a Vahabiliğin girdiği iddiası ne derecede doğrudur?
Ruslar yaklaşık 500 yıldır Çeçen halkını Ruslaştıramamış. Đki
günün içinde (tarih açısından iki gündür) Araplar nasıl onları
Vahabileştirsin? Böyle bir şey yok sadece Vahabilerden alınan
maddi destekler var. Maddi desteğin arkasında petrolle ilgili oyun
var. Kafkaslarda uzun sürecek savaş Hazar denizi boyunca
stratejik
enerji
kaynaklarını
kullanımını
engelleyecek.
Kazakistan’ın petrolü, Türkmenistan’ın petrolü, Azerbaycan’ın
petrolü dünya pazarına çıkamayacak ve böylece Arap petrolü
işleyecek, para edecek. Suudi Arabistan ve diğer zengin vahabi
şeyhleri destek veriyor.
___Az önce Vahabileri ikiye ayırdınız. KGB’ nin elinde olan ve gerçek
Vahabiler diye, bu konuyu biraz açar mısınız?
Rusya Đslam aleyhine faaliyetini güçlendirmek istediği zaman
bu Vahabi ajanları kendi lehine kullanır. Örneğin Nadirşah
Haçalayev adında birisi var. Dağıstan’da kötü davranışlarda
bulundu. Kendisi RF Müslümanları Birliği Teşkilatı’nın lideri idi.
Aynı zamanda RF ona destek veriyordu ve Duma’nın üyesi
idi.1996-97yılları arasında Çeçenistan’a sığındı. Çeçenlerin içine bir
Đslam lideri gibi gelmişti. Ama Çeçenlerin içinde olup bitenleri
RF’ye
aktarıyormuş.
Dağıstan’dakı
savaşı
başlatan
oydu.
Çeçenistan halkıyla Dağıstan halklarının arasını açtı. Daha sonra
Moskova’ya kaçtı ve halen bugüne kimi saklanıyor.
__ Çeçenlerin Dağıstan’a girdiği doğru değil mi?
73
Hayır. Orada savaşan Dağıstan Đslam Ordusu Teşkilatıdır.
Peki, neden yapıyor? 33 aile Dağıstan’ı yönetiyor. RF orada hiçbir
şey yönetmiyor. Dağıstan’da 33 millet var. Her milletten biri RF
istihbaratına
zenginleşmişler.
çalışıyor.
Devlet
Zenginleşmekle
göz
yummuş
beraber
bunlarda
durumları
kendi
milletinin yöneticisi olmaya çevrilmiş. Halkın ise yaşam koşulları
çok kötüdür. Bu durumdaki halk ne yapmalıdır? Đslam’a yöneliyor.
Đslam da farklı dilleri konuşan halkları birleştiren ideoloji haline
geliyor. Eskiden komünizm vardı. Bugün komünist sistem yok. Ne
yapılabilirse yalnız Đslam dini yapabilir.
__ Orada gayri – Müslimler de var.
Hayır, yoktur. Çok az var.
__ Osetlerin bir kısmı...
Osetler Dağıstan’a bağlı değiller. Kuzey Osetya’da toplam
nüfusun %30’u Müslüman’dır.%70’i Hıristiyan’dır. Ama nasıl
Hıristiyan’dır? Yalnız şehirlerde Hıristiyan’dır, köylerde ise halk
inançlarına dayanan inançlar taşıyorlar. Şaman inancı gibi. Kuzey
Osetya’nın başkenti Vladikavkaz şehrinde bir camii var. Kuzey
Kafkas’ın en güzel camicisidir. 1902’de Azerbaycanlı zenginlerden
Şemsi Esedullayev tarafından yaptırılmıştır. SSCB zamanında dahi
dokunmamışlar. Çok güzel mimari bir abidedir.
__ Ermeniler Kafkasya’daki bu gelişmeye nasıl bakıyor?
Ermenilerin yaptıkları RF ile işbirliğinden yararlanmaktır.
Ermenistan’da durum çok ağırdır. Nisan’ın sonu Mayısın
ortalarına kadar Ermenistan’da iktidar değişikliği beklenir.
Ermenistan Sosyal Araştırma Merkezinin verdiği bilgidir. Son
yıllar Ermenistan’dan resmi olarak 900 bin yurttaş ülkeni bir daha
dönmemek üzere terk etmiştir. Özellikle gittikleri devletler sırasıyla
Arjantin ,Bolivya,Nikaragua,Şili,Güney Afrika Cumhuriyeti ve
74
Rusya Federasyonu’dur. Yakın zaman içinde daha 500–700 bin
arasında yurttaşın ülkeni terk edeceği bekleniyor. Diğer taraftan
Ermenistan’da birbiriyle mücadele eden dört güç merkezi var:
cumhurbaşkanlığı, buna karşı olan parlamento ve başbakanlık, eski
cumhurbaşkanı L.Terpetrosyan’ın sahip olduğu kuvvetler, askeri
birlikler ve Karabağ savaşına katılanlar. Bu dört güç birbiri ile
mücadele halindedir.
__Karabağ’daki Ermeniler ve Gürcistan’ın güneyindeki Ermenilerden
göç olmuyormuş, diğerlerinden oluyormuş? ne dersiniz.
Hayır, yanlış. Gürcistan’da 9 Nisan’da cumhurbaşkanlığı
seçimleri oldu. Gürcistan’da yaşayan Ermeniler hiçbir adaya oy
vermediler. Gürcüler Ermeniler aleyhinde düşünmeğe başlamışlar.
Đster Gürcü muhalefeti ister Gürcü iktidarı. Đster solcu olsun ister
sağcı ister merkezci olsun bu durumdan rahatsızlar. Ama
Azerbaycan Türkleri %100 cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılıp
oy kullandılar.%80’i Eduard Şevardnadze’ye oy verdi. Seçim
sonuçları ile ilgilendim elde ettiğim bilgi budur.
__ Ermeni bölgesine Gürcistan Cumhurbaşkanı dahi giremiyormuş?
Rusya-Gürcistan anlaşması gereğince bu yılın sonuna kadar
Gürcistan’da bulunan Rus askeri üsleri boşaltılacak. Bundan sonra
girebilecek.
__ Gürcistan Ermenilerine dışardan çok para giriyormuş.
Evet, dışardan para giriyor. Özellikle Acarıstan’dan. Cavah
bölgesinde Rus askeri üssü var. Onlar Acarıstan’ın Başkanı
A.Abaşidze’ye istihbarat, silah, mafya, asker gibi değişik konularda
destek veriyorlar. Abaşidze de onların ekonomik faaliyetine olanak
tanıyor. Böylece Ermeniler karlı çıkıyor. Ermeniler kara borsada
silah ticareti yapıyorlar.
__ Avrupa’dan da gelen paralar varmış?
75
Zürih’te Dünya Kiliseleri Birliği var. Kafkasya ve Ortadoğu
bölüm başkanı Arikyan soyadlı ermenidir. Onun oluşturduğu bir
sıra kuruluş var. Bu kuruluşlardan 38’i Azerbaycan’da halkı
Hıristiyanlaştırmak adına çalışıyor. Milliyetleri Đsveç, Đngiliz,
Alman vs. ama Hıristiyan. Para kazanmak isteyen bir Alman
yurttaşı proje hazırlayarak Kiliseler Şurasına başvuruyor. Onlar
onayladıktan
sonra
para
veriyorlar.
Eğer
%50’si
kişisel
harcamalarına gidiyorsa da yeni projeler alabilmek için diğer
%50’nin hesabını vermelidir.
__ Ahıska Türklerinin yerine yerleştirilen Ermenilerden göçler
başlamış. Orayı boşaltıyorlarmış.
2000 sonuna kadar Gürcistan’dan RF askeri birlikleri
çıkmalıdır. Artık Vaziyana’dan çıkmış. Gürcistan’daki en büyük
askeri üs bu idi. Tiflis yakınlığındaki Vaziyana şehrindeydi. Cavah
bölgesinden de çıkmaya hazırlanıyorlar. Şunu söyleye bilirim ki,
Rus ordusu tamamen çıkarsa Gürcistan tamamen Türkleşecek.
__ SSCB dağıldı, peşinden savaş yaşandı. Bunlar Rusya’da halkın ruh
haline nasıl yansıdı. Đzleyebildiğim kadarıyla birtakım problemler
ortaya çıkıyor.
200 bini subay olmak kaydıyla bir milyon SSCB askeri
Almanya’dan çıkarıldı. Geri gelen subay hiçbir şeyinin olmadığını
anladı. Devlet ev vereceğini söyledi. Ama bugüne kadar kimseye ev
verilmiş değil. Diğer bir konu RF’nin resmi bildirisinde yer alan
rakam var. 500 bin Rus kızı kapitalist devletlerinde (Türkiye’de,
Avrupa’da, Arap devletlerinde) çalışmak üzere bulunuyor. Kız
milletin doğar karnıdır. Rusya’da bu yoktur. Diğer taraftan Rusya
Đçişleri
Bakanlığının
yayınladığı
bildiriye
göre
RF’de
hapishanelerdeki insan sayısı beş milyondur. Bunların %50’si
alkolik ve alkollü iken suç işlemiş kişilerdir. Bir diğer problem
halkın
ekonomik
durumunun
çok
kötü
olmasıdır.
Evlilik
76
yapamıyorlar. En zengin olanları Moskova ve S.Peretsburg’ta
oturuyorlar. Diğer vilayetlerde halkın durumu çok kötüdür.
__ Slav cumhuriyetleri Rusya ile gelecek ilişkilerini nasıl görüyorlar?
Beyaz Rusya’nın Devlet Başkanı yalnız kendi geleceğini
garantilemek için zorunlu olarak Slav birliğine önem verir. Ama
bir şey daha var.
Örneğin dünyada dört Đngiliz devleti
va1r:Đngiltere, ABD, Yeni Zelanda, Avusturalya. Ama bunlar
hiçbir zaman dördümüz bir devlet olalım demiyorlar. Birbirlerine
ister kültürel ister ekonomik destekleri var. Dünyanın yeni
koşulları var. Yugoslavya nasıl gelip RF ile bir devlet olabilir?
Yalnız birlik ve beraberlik içinde faaliyetleri olabilir. Ama bir
devlet şeklinde birleşmeleri ihtimali doğru değildir.
Ukrayna neden birleşmiyor? Ruslar Ortodoks kilisesine
bağlıdır.Ama Ukraynalıların %60’ı Katolik kilisesine bağlıdır.
Kiliseler arasında yıllardan beri süregelen tartışmalar vardır.
Kazakistan yönetimi Kazakistan’ın kuzeyinde Rus devleti
kurmak isteyen parti başkanını hapis ettirdi. Sen devletin içinde
bölücülük yapıyorsun, senin tüm haklarını vermişim, Rusça
okulunuz var, Rusça tiyatronuz var, Rusça kitaplarınız basılıyor,
Rusça gazeteleriniz yayınlanıyor, Rusça televizyonunuz var.
Nursultan
Nazarbayev
bunu
yaptı.
Ben
Kazakistan’da
Nazarbayev’e destek olan, 1991’de bir makale yayınladım:
Nursultan Nazarbayev Gerçekten Kazakistan’ın Sultanıdır. RF altı
vilayetin kendisine bağlamasını istiyordu. Her bir vilayetin
yüzölçümü bizim Kuzey Azerbaycan’dan dört defa büyüktür.
Nazarbayev’in bugün bir görevi var “Kazakistan’ın toprak
bütünlüğünü korumak”. Nazarbayev bunu bin tür oyunla çok iyi
yapıyor. Toprak bütünlüğünü korumak adına kim karşısına
çıkarsa hapis ediyor, terör ediyor, ne ederse eder bunu engeller.
Nazarbayeve Rus yanlısı diyorlar. Değil. Kazakistan’ın petrollerini
dünya pazarlarına çıkarmak için iki yolu var. Rusya üzerinden ve
Çin üzerinden. Bu durumdan kurtarmak için zirve toplantısından
77
bir gün önce Azerbaycan’a gelip H.Aliyev’le anlaşma imzaladı.
“Ben petrolümü Kafkaslardan geçirmek istiyorum”. On tane
anlaşma imzalandı.
__ Bu gelişmeler ışığında ABD’yi nasıl değerlendiriyorsunuz ?
ABD her zaman bize sevgi gösterse de arkasında hıyanet
var.ABD için önemli olan buradan parasını nasıl kazanacağıdır.
Onun için demokrasi mi var, diktatörlük mü var fark etmez. Solcu
mu, sağcı mı,dinci mi,merkezci mi oturmuş iktidarda onun için
fark etmez. ABD’nin tek ilgili olduğu parasını nasıl kazanacağıdır.
__ Peki Đran’ı nasıl değerlendiriyorsunuz.
Bizim Đran’a yönelik faaliyetimizde kendi milli stratejimizi
henüz belirlememişiz. Siyasal, kültürel, ekonomik, dinsel konularda
hedeflerimizi belirlemeliyiz. Azerbaycan Cumhuriyeti’nin hiçbir
konuda devlet stratejisi, enstitülerin, partilerin, siyasi güçlerin
hiçbirinin stratejik programı yoktur. Azerbaycan’ın temel problemi
budur.
Önce
bilimsel
olarak
öğrenmeli,
öğrendiklerimizi,
yaptıklarımızı, araştırmalarımızı halkın düşüncesine getirmeli.
Buranın problemi budur.
__
Kafkasya’daki gelişmeler Rus Kafkas ilişkileri Đran’a nasıl
yansıyor?
Đslam Devletleri Konferansı’nın bugün lideri Đran’dır. Đran
Moskova’ya Çeçenistan konusunda destek verdi. “ Çeçenistan
Rusya’nın iç problemidir”dedi.
Açıklamalarında, Kafkasya’daki
Ruslaştırma politikalarına, Đslamiyet adına
yapılan siyasi faaliyetlere, Rusların halklar arası ihtilaf politikalarına, Kafkas halkları
arası etnik dayanışmaya, etnik kimliklerin pekişmesine yönelik girişimlere, Arap ve
KGB Vahabiliğinin amaç ve mahiyetine, Ukrayna, Rusya ihtilafına, RF’de oluşturulan
yedi bölgeli yönetimin geçmişine, Altay ve Hakasya bölgesindeki gelişmelere, Mafya
ile RF devletinin idari kademeleri arasındaki ilişkilere, Çeçen savaşının RF’ ye
78
maliyetine, Batı finans kaynaklarının RF’ ye yaptıkları mali desteğe, Çeçenistan’daki
ileriye matuf gelişmelere, Arap Vahabiliğinin bölgedeki ekonomik çıkarlarına,
Çeçenistan’ın Dağıstan’a müdahalesinin iç yüzüne, Komünist ideolojiden boşalan yerin
Đslam ideoloji tarafından doldurulmak istenildiğine, Kuzey Kafkasya’daki dini
dağılmaya, Ermenistan’da beklenen yönetim değişikliği ve yaşanmakta olan göçe,
Ermenistan devlet yönetimindeki ihtilaflı kesimlere, Gürcistan’daki “Gürcü-Ermeni”
ihtilafına, Gürcistan’dan çekilmekte olan Rus askeri birliklerine, Acara Ermeni
ilişkilerine, Rus aile yapısında çöküntü – sosyal ve ekonomik bunalıma, Slav ittifakının
gerçek yüzüne, Kuzey Kazakistan’da kurulmak istenilen Rus devletine dair bilgi
vermektedir.
Bu açıklamalardan bir kısmının üzerinde durmak istiyorum. Uluslar arası
kuruluşlar RF ve Putin’e maddi yardım yapmıyor mu? Kimler hangi amaçla yapıyorlar?
AB’nin yaptığı yardım,
RF’nu ciddi bir muhatapla görmek istiyor, şeklinde
yansıtılıyor. Almanya’nın AB ile RF arasındaki dayanışmaya özel bir tavrı ne zaman
olacak, diye tartışılıyor. ABD’nin RF konusunda ekonomik desteği olacak ise yeni bir
Marşal yardımı dönemi mi yaşanacak? Deniliyor. Neresinden bakılırsa bakılsın Türkiye
Cumhuriyeti’nin bu ihalede taşeronluğu dahi yapamadığı ortaya çıkıyor. Bize göre,
Türkiye Cumhuriyeti,
ABD’nin Kafkasya öncelikli
yeni ihalelerine kendini
hazırlamalıdır.
Diğer taraftan bölgedeki muhtemelen Đslam inisiyatifinde ise, R.F ve bu arada
Putin’in desteklendiğini de söylenilmektedir. Buna bağlı olarak abartılı bir tehdidi
varmış intibasının bırakılmasında da kasıt aranmaktadır.
RF hakikaten, Çeçenistan’da Afganistan formülünü mü uygulamıştır. Sonuçları
aynıyı andıran bu iki olayın planlanarak bu noktaya getirildiklerini sanmıyoruz. Zira
SSCB Afganistan’a, kendisi çekildikten sonra Afganistan’da iç savaş başlasın diye
girmemişti. RF’de Çeçenistan’ı bitmeyen bir iç savaşa sokmakla hangi stratejik
hedefine varmış olabilir ki?
Arap Vahabiliğinin Đslam adına Kuzey Kafkasya’ya getirip Çeçenistan’da
bunalım yaratıp dünya petrol piyasasına hâkimiyet itibariyle ekonomik çıkarlar
planlamış olabileceğine de fazla katılmak mümkün değildir. Zira Rus –Çeçen savaşının
sonucunu ve RF’deki yönetim değişikliğini, Vahabiliğin Kafkasya’ya girmeye başladığı
dönemde tahmin etmiş olması mümkün değildi. Vahabi merkezlerin bu bölgedeki
79
petrole dayalı ekonomik çıkarlarının izahı yapılabilir. Ancak Çeçen Savaşının devamı
ile bu çıkarların izahı bize göre çok zordur.
Kuzey Osetya’daki %70’i bulan Hıristiyanlığın Şaman/ Kam/Göktengri inanç
sisteminin üzerine inşa edilmiş olması tespiti bizim için çok önemlidir. Hıristiyan
misyonerliğinin kol gezdiği çağımızda, Đslam’ı Vahabi olan olmayan diye bölen
Arapların kulakları çınlasın. Rejim ihraç etmek için yola çıkan Đran’ın da öyle. Ya
Tokyo’ya cami yaptırmaya kalkan Türkiye Cumhuriyeti’ne ne demeli. Halk inançları
ile ilgilenen bir halk bilimci olarak biz misyonumuzu oynamaya daima hazırız.
Gürcistan Ermenileri ve Gürcüleri ile Türkiye aydınının Azerbaycan aydını ile
dayanışmaya girerek derhal bir diyalog kurmalıdır. Aksi halde bölgede yerleşmeye
başlayan batı emperyalizmi Ruslardan boşalacak yeri doldurunca biz Türklere yine
slogan atmak kalacak.
E. Börüsoy’un Acaralar ile ilgili tespiti bizim için çok anlamlı olmuştur.
Hıristiyan Gürcüler, Hıristiyan Ermenilere rağmen Müslüman Türklerle işbirliğini
seçerken, Müslüman Acaralılar, Hıristiyan Gürcülerle ihtilaf ve Müslüman Türklerle
ittifak halinde iken, Acara –Ermeni ittifakı iddiası bizim için sürpriz olmuştur.
Türk Dünyasında özellikle Azerbaycan’da ciddi bir Hıristiyan misyoner ligi
vardır. Ancak bu faaliyetin arkasında Ermeni organizasyonlarının Ermeni çıkarları için
yer almış olmaları da çok önemli bir tespittir.
“Rus ordularının Gürcistan’dan çıkmalarından sonra, Gürcistan’ın tamamen
Türkleşeceği” fikri ve rüyası benim şahsen şiarım değildir. Rusların Türkleri
Slavlaştırma girişimlerine tepki gösterirken Gürcülerin Türkleşmelerini savunursam
kendime saygım kalmaz. Neden Türkleşsinler ki, bu kime ne kazandırır? Türklüğün
buna ihtiyacı yoktur. Sayın E. Börüsoy’un kastettiği, bir milletin asimilasyonu değil,
bölge halklarının daha demokratik katılımı ile hayata geçirilen bir yönetimdir. Ona biz
de varız.
Türk halklarının inanç yapılarına fazla müdahale edilmesi, Türklüğü Đslam ortak
paydasında toplama fikri ise çok iyi düşünülmesi, hesabının iyi yapılması gereken bir
meseledir.
80
Karapapak Türkleri arasında Đran’ın pek cazibesinin olmadığını gözledim. “1992
yılında Đran bölgeden 14.000 genç götürüp Kum da din adamı olarak yetiştirmiş
Gürcistan’ın en güçlü malları Đran’da yetiştirmiş. Bölge din görevlisi ihtiyacını
Bakü’deki Đlahiyat Fakültesi ve Gürcistan’daki medreselerde yetiştiriyor.” Tarzındaki
açıklamaları da pek anlayamadım. Gürcistan’daki müslüman köyü 100 civarındadır.
Belki Acaristan’da din görevlilerini Đran’dan temin ediyordur. Ayrıca Karapapaklar
kendi ifadelerine göre Sünni Müslümanlardır. Kum ise Şii din eğitim merkezi olarak
bilinir. Her şeye rağmen 14.000 rakam bize göre çok abartılıdır.
Ayrıca Türkiye’den cemaat faaliyetlerinin bir uzantısı olarak “dershaneler”
açılmış. Tanıştığım bir genç bu okullarda ilk dini bilgileri almış sonra kendisine yüksek
tahsil imkânı sağlanılmış. Bana bilgi veren gencin ifadelerine göre
“medrese”
çevresinin sağladığı muhit ve bu muhitin imkânları ile istememiz halinde bütün
Kafkasya’yı dolaşmak mümkündür.
Bu arada, kendi okullarında eğitim olabilen Türklere verilen imkânlar tamamen
Ermenilere de tanınmıştır. Buna göre Gürcistan da miktarları 700.000 olduğu ve bu
miktardan 500.000 inin Ermenistan sınır bölgede yaşadığı ifade edilen Ermeniler,
Gürcistan da Ermeni kimliklerini geliştirmek için her imkâna sahiptirler.
Gürcistan daki Fethullah Gülen Hoca Efendi’nin okullarındaki Türkçü ruhu
Gürcistan yönetimini sindirmek istemiş, ancak Müslüman halkının tepkisi ile
karşılaşmıştır. Öğrenciler yönetime karşı yürüyüş ve miting düzenlemişlerdir. Böylece
yönetim geri adım atıp aldığı kararları yürürlükten kaldırmış, halen Tiflis de Karadeniz
Üniversitesi olarak eğitim veren kurumun binasının Ermenilerden alıp Fethullah Hoca
Efendi grubu gençlere vermiştir. Bu arada Ermeniler de, Fethullah Gülen Hoca dan
Okul talebinde bulunmaktadırlar.
Gürcistan da etnik kesimlerin ne zaman kimden yana tavır alacaklarını önceden
kestirmek pek kolay değildir. Abhazya – Gürcistan savaşında Ermeniler Abhazlar’dan
yana tavır koymuştur. Bunda pek de şaşılacak bir taraf yoktur. Ermeniler Ahıska
bölgesine. Her an Ermenistan ‘a bağlanacak bir yöre olarak bakmaktadırlar. Cavahat –
Mesketya ve Ahıska olarak bilinen bu bölge yakından muhtariyet talebinde bulunmak
üzere hazırlanmaktadır. Ermenilerin bu yöntemi artık çok rastlanır oldu. Dağlık
Karabağ’ı da aynı yöntemle ele geçirdiler. Đlkin muhtariyet sonra Ermenistan’a
81
bağlanma yöntemi. Bu alışkanlığın bir tezahüründe de 2000’in 24 Nisan taşkınlıklarına
Ermeniler Doğu Anadolu dan toprak talebinin de eklediler.
Çeçen –Rus Savaşında Ermeniler Rumlara destek çıktılar. Bunda da şaşılacak
bir husus yok. Zira Ermenistan’ın ilk oluşumunu sağlayan ilkin Çarlık ve sonra da
Sovyet Rusya değil mi? Stalin döneminde boşaltılan Ahıska Türk eyaletine Ermenileri
Ruslar iskân etmedi mi? SSCB dağıldıktan sonra Ermenistan’ı destekleyerek Dağlık ve
Aran Karabağ’ı Ermenilere kim bağışladı! Ruslar değil mi?
Şimdi Ermenistan Rusya’yı da yanına alarak yeni bir ayrıca hazırlanıyor. Bu
tezgâha göre; Türkiye Cumhuriyeti sözde Soykırım için Ermenilerden özür diler ise,
Ermenistan Azerbaycan Cumhuriyeti Karabağ konusunu görüşebilecekmiş.
Bu tezgâh, iki kardeş Cumhuriyeti, birbirine düşürme uygulamasıdır. T.C nin
bu tür bir haksız itirafta bulunmaya zorlanması, Ermenilerin T.C den ileride toprak
talebinde
bulunmasının
ise,
Azerbaycan
Türkünün
isnadı
yapılacaktır.
A.
Cumhuriyetine yapılan vaat başka bir şey değildir. zira görüşülmesi gündeme getirilen
topraklardır. Azerbaycan dan gazb edilmiştir. Đlahi kader Azerbaycan ve Anadolu
Türkünün, ortak düşmana karşı birleştirilmiştir. Đhtilaf nifakına karşı sıkı durulması
gerektiği inancındayız.
Ermenilerin sergilediği zihniyeti biz Türkler Đslam âlemine, ne de Türk
dünyasına maalesef taşıtamadık. Ermeni’nin misyonu Hıristiyanlıkta değil. Gürcistan
daki Ermeni bölgesinde, az da olsa Gürcülerde yaşatmakta ve burada Hıristiyan
Gürcülerin de doğal olarak kiliseleri bulunmaktadır. Bu bölgedeki Gürcülerin hiçbir
vatandaşlık hakları verilmemiş iken, Ermeniler sırf gürcüsüz biz Ermeni bölgesi
oluşturmak için,
Gürcülerin kiliselerini olmadık hakaretler yapmaktadırlar. Hiçbir
Ermeni toplumu, içerisinde Ermeni olmayan toplumu yaşatmamıştır. Ermenilik
itibariyle azınlık kabul etmezler. Gregoryen Türkleri bu
zihniyetle asimile ettiler.
Müslüman Türkleri kaçkın durumuna sokarken, her inançtan Kürtleri de sürdüler.
Dostumuz Türkolog Abbas Abdullah Ermenilerin geçirmekte oldukları
psikolojik evrelere dair bilgi verirken, bize V.L.Velicko isimli Rus yazarın “ Kafkas”
isimli eserinden bahsetti. 1900–1904 Bakû basılı olan Kitabın 148. sahifesinden bize
sohbetini yaptığımız konunun belgeleri alarak okudu. Bu kitabı Türkiye Türk okuruna
kazandırmak isterdik.
Günümüzden 100 yıl evvel Rus yazar şunları yazıyordu.
82
“Ermeniler genellikle ticaretle uğraşırlar. Hanların kamçısı karşısında titremiş,
beylerin karşısında diz çöküp sürünmüşlerdir. Belinde hançerli insan görünce
renkleri uçardı. Bunların en rahat yaşayıp hareket etme imkânı buldukları yerler
Müslüman ülke ve Müslüman yönetimlerdir. Yalnız, yanlış olarak Ermeni ismi ile
adlandırılan Karabağ ahalisi müstesna teşkil eder. Albanya ve Ağbanya da
yaşayan Gregoryen inancından olan dağlı Türk soyundan gelen 3- 400 yıl önce
isimleri Ermeni olmayan halk bundan müstesnadır. Bunlara Haçperest
Karabağlı’lar denilirdi. Bunlar çok kere savaşçılıkları ile seçilmiştirler ve diğer
haçlılar onlarla daima ihtilaf ve savaş halinde olmuşlardır.”
Türk Tarih kültürü son yıllarda din ve mezhep taassubunu bir hayli yenmişti.
Gregoryen Türklerin zamanla diğer Gregoryen halk arasında eriyerek Ermeni milli
kimliğini meydana getirdiği iyice anlaşılıp anlatılabilir ise, Ermenilerin yayılmacı
politikalarının izahı da kolaylaşacaktır.
Şuşa üniversitesi Rektörü filolog, şair Enver Ahmet Ermeni, psikolojisini
anlatırken “Ermeniler 15 – 20 yıl evvelki korkaklıklarını yendiler. Zira bu nesil
Ermenilerin babaları Türk’tür. ....Ermeni anası doğurgan değildir. Zafer
Türklüğündür.....Ermeniler
Karadeniz’e doğru yol almak istiyorlar. Ceviz
kurdunun hikâyesine göre, cevizin içindeki kurt cevizin içini yiyerek büyür, büyür
cevizin içi bitip kurt büyürken cevizin kabuğu da kalınlaşır. Kalın kabuğu
kıramayan kurt ölüme mahkûmdur.”
Enver Ahmet Hoca bize bir şiirini okudu. “ Hora gacırsan geyretsiz Oğul
Tökülen Gonlara heyretsiz oğul
Arkada vetendi önde vetendi
A namerd, bu veten dünya ile tendi
Ağ saçlı ananın süfresi gandı
Yurdu viran galdı,evi talandı
Bu halgın taleyi ram etsin seni
Sene Türk deyirler Ona Ermeni”
Bu şiiri E.Ahmet ‘den dinlerken, localar şeklindeki bir lokantada akşam yemeği
yiyorduk. Hemen önümüzde havuz, Sünni şelale ve yüzmekte olan ördekler vardı.
Karşıdan lokanta salonundan müzik sesi geliyordu. Otağımıza def ve tar çalan iki
sanatçı geldi. Karabağ parçaları dinledik.
83
Bakü’ de Azerbaycan Türk Milliyetçiliğinin şuurlu mensuplarından avukat
dostum Aydın Kerimoğlu ile kendisine ait olan Hukuk merkezinde görüştük. Bizi
Borçalı’ya giderken ve Tiflis’ten dönerken uğurladı. Gürcistan intibalarımızı tartıştık.
Kendisi ile evvelce Nahçıvan, Nalçık, Dombey, Ankara gibi değişik Türk illerinde
bulunmuştuk.
Aydın Kerimov, “Kırım Kafkasya” isimli kitabımızı inceleyerek okumuş,
kitabımızda tespiti yaptığı şu yanlışları kendisine teşekkür ederek açıklıyorum.
Dombay’da asambleye katılan Haydar, Başkurdistan’ı değil Tataristan’ı temsil
ediyordu. Gagavuz eli Moldova kapsamındadır. Evvelce de Makedonya’da bir türbenin
ismini yanlış yazmış ve Özbekistan’dan Alimcan ile ilgili verdiğim bilgilerde, bazı
Özbek Aydınları ile ters düşmüştüm.
Aydın Kerimoğlu dostumuz, Azerbaycan’daki milli etnoloji ile ilgili bir alan
çalışması yapılması halinde yardımcı olabileceğini belirtip bize şu kısa malumatları
aktardı.
Đngilay, bunların, Strabon’un eserinde ismini zikrettiği 26 halktan birisi
olabileceği üzerinde duruluyor. Dilleri Gürcüceye yakın olan bu topluluğun dinleri
Đslam’dır. Adet ve Ananeleri, Gürcü – Türk karışımıdır. Azerbaycan’ın; Gâh, Zakatale,
ilçelerinde yaşamaktadırlar. Gürcistan’daki kendilerini Gürcü, Azerbaycan’dakiler ise,
Azerbaycan Türkü hissederler. Dillerini zamanla yitirmiş Türkler olduklarını söylerler.
Kimliklerini saklarlar. Gürcüler bunları Gürcülüğe mal etmek istemelerine rağmen
başarılı olamamışlardır. Türklerle aralarında evlenmeler olabilmektedir.
Hapıtlı, dilleri kendilerine özeldir. Dilleri bilinen bölge dillerinden farlılık
gösterirler. Azerbaycan’ın Đsmailli ve Gebela bölgelerinde yaşarlar. Kendilerini Türk
hissetmelerine rağmen gizlerler. Miktarlarının 5.000 civarında olduğu tahmin
edilmektedir. Dinleri Đslamiyet’tir. Gelenekleri Türk halkınkinden farklı değildir.
Bakû’den başka yerde Hapıtlı yoktur.
Hınalık; Hınalık bölgesinde yaşadıkları için bu ismi almışlardır. Kendilerini
Kelt diye bilirler. Dilleri özel olan bu halkın yurtlarına da yol muhalefetinden 7–8 ay
taşıt ulaşmamaktadır. Dilleri özel olup Dağıstan dil grubuna mensuptur. Müslüman
84
halktan ananeleri oldukça farklıdır. Başka bir ülkede Kelt yoktur. Türklerle kız alıp
verirler, miktarları 5.000 civarındadır.
Kırızlılar, Kafkasya’nın iki kentinde yaşamaktadırlar. Đbere Kafkas dil grubuna
giren bir lisanları vardır. Diğer Kafkas dilleri ile anlaşamazlar. Müslüman soydaşları
yoktur. Azerbaycan’da Guba şehrinde yaşamaktadırlar.
Buduh; miktarları 1–2000 civarındadır. Müslüman’dırlar. Dilleri Đbere Kafkas
dil grubuna girer. Türklerle kız alıp verirler. Buduk’lardan başka ülkelerde yaşayan
kimse yoktur. Kuba’da yaşamaktadırlar.
Üdin;Gregoryan, Hıristiyan’dırlar. Bir boyları da Gürcistan da yaşamaktadır.
Ermenilerle ilgileri yoktur. Dilleri tamamen ayrıdır. Azerbaycan’da Gebela’da
yaşamaktadırlar. Gelenekleri Türklere pek fazla benzer.
Aydın Kerimov’un Azerbaycan’ın etnik yapısına dair verdiği bilgi konusunda
Eli Şamil, Ansiklopedi Merkezinin hazırladığı Çocuk Ansiklopedisi’nde geniş bilgi
verildiğini belirlemiştir.
Bu arada Kars’ta aynı mahallede birlikte yaşadığımız Malakanlar’ın domuz eti
yemediklerini rakı içmeyi Haram saydıklarını ben Aydın Kerimov’dan öğrendim. Prof.
Dr. Orhan Türkdoğan’ın Malakanlar konulu incelemesini iyi okuyamamış olmalıyım.
Azerbaycan gibi diğer Türk ellerimizde milli kimliği savunurken birlikte
yaşanılan diğer hakların mevcudiyetlerinin de dikkate alınmaları, milli kimlik
belirlenme sürecinin yaşanılması gerekli olan aşamalarıdır. Bu gibi sebepler itibariyle
Genel Türk milli Kimliğinin inşaası döneminde dengeli bir Azerbaycan Milliyetçiliği
tabii karşılanabilir görüşündeyiz.
Bakû de bir şeyi daha üzüntü ile gözledim. Bütün firma, şirket ve ticari
işyerlerinin ismi Đngilizce. Bu çirkinlik itibariyle Bakû, Đstanbul’u ve Ankara’yı
aratmaz. Rus dilli tabelalar kalkmış yerlerini Türkçe dönem yaşanmadan Đngilizceye
bırakmışlar.
Bereket
versin
Azerbaycan
basının
meydanı
boş
bırakmamış
mücadelelerini sürdürüyor.
85
Azerbaycan’da Türkiye imajına gölge düşüren tespitlerimiz de oldu. Teşhiste
yanılıyor olabilirim. Azerbaycan’daki dostların bana sohbet arasında yansıttılar ben de
yazıma alıyorum. Baku’de çok nefis bir mimari doku var. Tarihi binalar, çok güzel
heykeller ve meydanlar var. SSCB nin hangi döneminde bilmiyorum. Yapılmış çok
çirkin binalar bu güzelliğin içerisinde sırıtıyor. Ancak bu binalar çirkin de olsalar, şehre
yerleştirilirlerken şehrin genel havası göz önünde tutulmuş. Biz Reşit Bey Butov küçesi
( sokağı) deki Azerbaycan Cumhuriyeti Milli Bankası’nı gördük. Hakikaten bütün
güzelliğine
rağmen
meydanı
bölmüş.
Nerimanov
Meydanındaki
Neriman
Nerimanov’un heyetinin önünü kapatan apartman binası da ne kadar modern olursa
olsun oraya yakışmamış. Heykeli görebilmek için artık yanına kadar gitmek gerekir.
Fevvareler Bağındaki ĐSR Plaza ve Beynelhalk Bankası da Đran’ın yapmış olduğu iş
merkezinin yeri kadar iyi seçilmemiş.
Gürcistan’da son üç yılda üzüm bağları büyük ölçüde elden çıkarılmış. Đlaç
bulunamadığı için bağlar ilaçlanamamış, şarap fabrikalarının bir kısmı çalışmayınca
üzümler para etmez olmuş. Bağ tesisleri bozulup araziye tarla mahsulleri ve yem
bitkileri ekilmeye başlanmış. Borçalı yöresinde bağ ziraatı yerini yılda beş – altı defa
biçilen yoncaya bırakmış.
Kepenekçi köyünde üçü de ama olan üç kardeşin bulunduğu bir aile ile tanıştık.
Bunlar Dünya ve Gürcistan olaylarını yakından takip edebilen edebiyat, siyaset ve
sosyal olayları yakından izleyebilen, Mehmet Akif Ersoy ve Necip Fazıl’dan şiirler
okuyabilen gençler. Bunlardan Vasıf, çok yetenekli Asıf, öğretmen üçüncü kardeş kız.
Vasıf olan kardeş 95 kasetlik bilgiyi ezbere bilmektedir. Kendisine hak aşığı anlamında
Pir Delisi denilmektedir.
Gürcistan’da halk eskiden mazotla ısınıyordu. R.F yaşanılan siyasi gerginlik
mazotun fiyatını yükseltince şimdi halk odun ve tezekle ısınmaktadır. Kesilen ağacın
yerine hemen yenisini dikmeyi ihmal etmiyorlar.
Borçalı Türklerinde “Đstanbul”, “Đzmir”, “Türkiye” gibi insan isimleri var.
Bunlar Türklüğe, Türkiye’ye duyulan sevginin, hasretin ve verilen değerin ifadeleridir.
Bu isimler daha ziyade 1990 dan sonra verilmeye başlanmıştır. Türklerin üzerindeki
baskı kalkıp, Türkiye’ye gidip gelmeler sıklaşınca ve Türk Rd. Tv. Kanalları bölgede
izlenebilir hale gelince bu tür gelişmeler olmaya başlamıştır. Benden Türkiye ve Türk
86
tarihi kitaplarının istenildiği Borçalı’da, biz ismi Đstanbul olan çember çeviren bir
çocuğun resmini çektik.
Gürcistan Türkleri arasında kesif bir mahalli enformasyon var. Nerede bir Türk
öldü, kim, ne zaman, nasıl öldü. Kim Azerbaycan’a gitti. Kim Türkiye’den döndü gibi,
hususlarda sözlü iletişim, mekanizması oldukça güçlüdür.
Türkiye Tv. Kanalları Azerbaycan ve Gürcistan Türklüğü tarafından o derece
yakından takip ediliyor ki, RTKY nun hangi kanalı ne zaman kapattığı ve neden
kapattığı çok iyi biliniyor. Ahlak dışı yayınlar nedeniyle yapılan kapatmaları ise
bölgenin Türk seyircisi alkışlıyor.
Azerbaycan‘dan Türk şirketlerinin çekilmesi Bakû’de günün konularından birisi.
Bu gelişmeyi muhalefet iç siyaset için kullanıyor. Türkiye’ye suçlayan aydınlar da var.
Bazı aydınlara göre ise, bu gelişme doğaldır, zira 1998 yılına kadar Azerbaycan’a petrol
gelirlerine dayalı lüzumundan fazla şirket girdi. Bu dönemde Ortadoğu ve Onu takip
eden dönemde R.F krizi patlak verdi. Azerbaycan’da çok sayıda petrol sondajı boş çıktı.
nihayet bütün bunlar Azerbaycan’da krize ve bazı şirketlerin geriye dönmelerine yol
açtı.
Gürcistan’da en fazla hayıflandığım olay Mirze Fethali Ahundov’un evinin
resmini çekemeyişim oldu. Burasını bir ara müze yapacaklardı. Duvarında bir kitabe ve
M.F.Ahundov’un kabartma maskı vardı.
Tiflis’te kaçırdığımız fırsatlardan birisi de Tiflis Azerbaycan Medeniyet
Merkezi’ne uğrayamamamızdır. Yakınından geçtik ancak, vakit çok azdı. Güzel olan
her şeyi dinlemek, temin etmek, tespitleşmek, dar zamanda kolay olmuyor. TAM
Merkezi’ndeki arkadaşlarla konuşmak, faaliyetlerini, problemlerini ve Türkiye’den
beklentilerini Türk okuruna aktarmak isterdim. Şimdilik böyle bir merkez ve onun
Türklük adına faaliyetlerinin olduğunu aktarmış olayım.
Türkün yüreği her zaman ve her yerde “sevgi” doludur. Azerbaycan’da genç bir
arkadaşımla Rus-Çeçen savaşını konuşuyoruz. Türkçü dostum bu konuda : “Çeçenlerin
dili başka da olsa,
Çeçenlerin mağduriyetini düşününce yereyimin başı ağrıyor”
diyordu.
87
Azerbaycan Türklüğünü görüşürken, düşünürken Đran Türklüğünü; Azerbaycan
Türkü ve onun dışında kalan Türk kesim gibi düşünmek, bu kesimi terminoloji de dahi
olsa, farklı tanımlamak, bazı Azerbaycanlılara göre ihanettir. Bir kısım yayınlar ve bu
arada Kaşgailerden bazı aydınların, Kaşgailiğin Đran Türklüğü içerisinde farklı mütalaa
edilme girişimleri onay bulmamaktadır. Bir dönem Güney Azerbaycan Türklüğüne Đran
Türklüğü genelinde öncülük verilmesinin zarureti anlatılırken, daha fazla olgunlaşma,
sübjektif ve objektif şartlar itibariyle belirli bir noktaya gelmiş oluşu ileri sürülüyordu.
Bizim kanaatimize göre, Türkçü kültürel hareket yerel şartlardan bir dönem için
güç alabilir, ancak Türk kültürel bütünlüğünü, bölgecilik ve yörecilik hastalığına karşı
hassasiyetle korumamız gerekir.
Sayın Haydar Aliyev’in Azerbaycan’daki muhaliflerinin bir kısmı maalesef çok
duygusal davranıyorlar. Aydın, milli konularda güncel siyaset ve politik ilişkileri uzun
vadeli milli çıkarlarla karıştırmamalı. Konunun beni ilgilendiren kısmı milli
dayanışmaya etkisi itibariyle psikolojik tespitlerin yapılmasıdır. Bakû’de birkaç aksakal
dostum bana” Sayın Demirel havahıt ki (kardeşim Haydar) değir, Azerbaycan’da
Demirel ve Türkiye sempatisi yitiriliyor.” deyiyorlardı.
Bu tespitimize bağlı olarak üzerinde durulacak bir tespitte de bazı Azerbaycanlı
Türkçü dostların bana “Ermenilerin Azerbaycan karşısında başarılı olmaları
Azerbaycan’da Azerbaycan Türkünün 6–7 ihtilaflı gruba ayrılmış olmaları etkili
olmuştur.” Demişlerdi. Bir tarafta birlik ararken diğer tarafta bazı takıntılarımızı aşmak
zorundayız.
Eli Şamil ile Hüseyin Đsmailov’un başkanlığını yaptığı Azerbaycan Đlimler
Akademisi Nizami Adına Edebiyat Enstitüsü Folklor Đlmi – Medeni Merkezine gittik.
Azerbaycan Folklor Ansiklopedisi II. (Irak – Türkmen cildi) ve Azerbaycan Folklor
Ansiklopedisi III ( Gence Folkloru) nu çıkarmışlardır. Sağ olsunlar bana da hediye
ettiler. Azerbaycan sosyal bilimcileri faaliyet alanlarına Irak’ı da alıyorlar ve pek de iyi
ediyorlar. Đran’da Fars kültür baskısı ve Irak’ta Arap Kültür Emperyalizmine karşı
Azerbaycan ve Türkiye halk bilimcileri dayanışma içinde olmak zorundadırlar.
Hüseyin Đsmailov Folklor konulu güzel laflar etmeye başlıyor. “ Biz Göyceli’de
sade toprağı yok( Sadece toprağı değil) toprağın üzerinde kaybolduğu zaman tekrar elde
edemeyeceğiz, tabakayı da kaybetmişiz” başka halklarla birlikte yaşayan Türk halkları
88
folklor türünden milli – manevi değerlerine daha çok sahip çıkıyorlar. Bu değerler elden
çıkınca bizim olmayı daha çok hak ediyorlar.
Antolojinin III. Cildi’nin iç kapağında “ Göyçe – Karakoyunlu” haritası var.
Enstitünün duvarında ise Ak Koyunlu – Kara Koyunlu Türk coğrafyasını yansıtan güzel
bir harita var. Dedem Korkut Türk coğrafyası adeta Akkoyunlu – Karakoyunlu
coğrafyasına tekabül ediyor. Ben Türkiye’de Ak ve Kara koyunlu devletlerinin her
nedense ihmal edildiği kanaatindeydim. Bu iki büyük Türk devletinin araştırılıp ihya
edilmiş olması idi. Kürt Türkleri bugün karşımıza ayrı bir milli kimlikle
çıkarılamayacaktı. Dede Korkut coğrafyası, 1300 yılı münasebeti ile birçok yerde
haritaya dönüştürülmüştür. “Elm” dergisi de böyle bir harita yayımladı.
Hüseyin Đsmailov, şimdiler de Anadolu Türk sofizmini inceliyor. Bizden Fuat
Köprülünün, Türk Mutasavvıfları ‘nı ve Hacı Bayram Veli, Hacı Bektaş Veli gibi
Anadolu ulularına ait eserler istediler. Kendisi için Diyanet Đşleri Başkanlığı
yayınlarından bir set yaptık. Türk tasavvufunun giderek araştırıcısı artmaya yüz tuttu.
Ermenilerin, Azerbaycan ve Anadolu ayrıcalığı gözetmeksizin hepsinin aynı
kefeye koyup muarız kabul etmiş olması, her iki kesimden Türklerin ortak düşmana
karşı birleşmeleri itibariyle, şuurlaşmamıza katkıda bulunmuştur. Bu noktada Anadolu
ve Azerbaycan Türk mistisizminin ortak tabanını bulunmaya geliştirilmesi gerektiğine
inanıyorum.
Folklor ve Đlim Medeni Merkezinde H.Đsmailov ile Borçalı için tasarladığımız
halk bilimci kültür şölenini konuşuyoruz. O da bize katılıyor. Azerbaycan’dan ve
Anadolu’dan katılacaklardan isim belirliyoruz. Kitabın nerede nasıl basılabileceğine
kadar konuşuyoruz.
Đran Türklüğünün demokratik halklarına olabilmesine yönelik Azerbaycan’da
oldukça yoğun gayret var. Ancak bu girişimler daha ziyade, tarih, edebiyat, hamaset ve
biraz da dil alanın da. Bu teşhisin sağlıklı değil ise, ciddi girişimler herkesin
görebileceği gibi açıktan yürütülemediği için ben fazla planlı bir girişim gözleyemedim.
Almanya gibi doğusu ve batısı ile birleştiği yıl, işsizlik maaşı bağlayabilen ve aynı yıl
kalkınmasını % 100 artırabilecek bir Azerbaycan göremedim. Halk Güney
Azerbaycanlı esnafın kuzey Azerbaycan’da yediği ticari kazığın, Đran Türklerinin
Ermeni- Azeri savaşındaki tavrını etkilediğine dair olaylar anlatıyor.
89
Bununla beraber duygusal zeminde de olsa temaslar sürmektedir. Dostumuz
rahmetli Eli Kemali’nin Đran’daki köyünde yapılan 40 yasına 12 Eylül 1996 günü
Azerbaycan katılan Türkler cemaatinin 3–4000 e çıkmasının sağlanışı bir destandır.
Bakû’den bugüne, Azerbaycan Yağcılar Birliği, Azerbaycan Đlimler Akademisi Nizami
Edebiyat Enstitüsü, Karabağ Halkına Yardım Komitesi, Azerbaycan Sendikalar Birliği,
Azerbaycan Ansiklopedisi Tertip Merkezi, Azerbaycan Halk Cephesi, Bakü Devlet
Üniversitesi adına katılım olmuştu.
Dr. Visale Đbrahim kızı, Dünya tatlısı genç bir tıp doktorumuz, Türk Tıp Tarihi
üzerinde çalışıyor. Bakû Đlimler Akademisi arşivinde konusunda çalışmış ihtisasını
Türkiye’de yapmayı düşünüyor ve Rusça biliyor. Türkiye‘deki müracaatını yerine
ulaştırdık. Lisans ve lisansüstü çalışmaları Azerbaycan – Anadolu arasında ne kadar
yoğunlaşır ise, o derece isabetli olur kanaatindeyiz. Tanıdığımız Bakü’lü diğer Dr.
Kızımız Ruziye Habib kızı Ramazanova idi. Eli Şamil’in bürosu açık üniversite gibi,
orada sosyal bilimci Vefa Salih ve Ruziye’yi tanıdım. Đkisi de Azerbaycan’da Milli
Tehlikesizlik Bakanlığında çalışırken birisi kadrosuzluk sonucu ayrılmak zorunda
kalmış. Her ikisi de mastır yapmışlar. Konuları muhtelif ülkelerin milli istihbarat
teşkilatları imiş. Esasen birkaç yıl önce 10 – 12 arkadaş beheri bir ülkeyi bu konudan
araştırma tezi olarak ele almış ancak bu proje akim kalmıştır. Hatırıma 15-20 gün önce
ASAM da dinlediğim aynı konulu konferans geldi.
Dr. Visale Đbrahimkızı da Anadolu Türk Tasavvufuna merak salmış. Bizden
Mevlana ve Hacı Bektaş Veli’nin kitaplarını istedi. Temin edip göndereceğiz. Bu
maksat için Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi ile Temasa geçtik, yayınlarını temin
ettik.
Aydın Kerimoğlu ile Türk Halkları Asamblesi’nin mevcut ve gelecekte
faaliyetlerini konuşuyoruz. Asamblenin ikinci başkanı olan dostumuz yeni bir faaliyetin
olmadığını, Dombay Liderler Toplantısında alınan karar gereğince, Asamble Tüzüğüne
Hukuki bir veçhe verip Asamble Başkanı Dr. Ömer Hilmi’ye gönderdiğini söylüyor.
Asamble münasebetiyle, Đzmir’de yapılan THA Olağan kurultayında okunan raporların
neşredilip Türk okuruna çattırılmamış oluşuna hala üzülüyorum. Türk Dünyası
Araştırmaları Vakfı Başkanı Prof. Dr. Turan Yazman’a yazıp raporların yayına
hazırlanmasını üstlenebileceğimi belirtim.
90
Azerbaycan da Azerbaycan – Đsveç Kültür Derneği’nden Kasım Kadım ile
tanıştık. Kendisinden Çuvaşistan’da Çuvuş- Azeri Kültür Derneği’nin ve daha bunu
gibi Azerbaycan Türklerinin kurdukları derneklerin olduğunu sevinerek öğrendik. Biz
Türkleri, Ermeni ve Kürt teröristler karşısında haksız duruma düşüren amil, organize
olmayışımız ve bilgi iletişimi ağımızı kuramayışımızdır. Bu konu TÜDEV
toplantılarında çok kere gündeme getirilmiş kısmen mesafe alına bilmiştir. Bu çevreden
Kasım Kadım’ının ifadesine göre Çuvaş Türkleri Kuran-ı Kerimi Türkçeye çevirmişler,
Ankara Türk Ocaklarına göndermişler. Ödenek Yokluğundan basılmayan eseri Çuvuş
Azerbaycan Dostluk Cemiyeti Başkanı Agil Aliyev ve Yuhma Mikayil Kalayeviç
tercüme etmişlerdir.
Çuvaşıstan Türk halk inançlarına göre, Çuvaşların ataları Dağıstan’ın Gökkuşağını yol olarak takip etmek suretiyle bugünkü Çuvaşıstan’a uçarak gelmişlerdi.
Azerbaycan’da bir “Terekeme” havasıdır gidiyor. Tv. Programlarında
Terekemeler konuşturuluyor, yaşamları inceleniyor. Buralarda Terekeme, yarı göçebe
hayvancılıkla uğraşan Türk karşılığında kullanılıyor. Türkiye’de Tereke ile Karapapağ
eş anlamdadır.
Vatandaşın neden lüzum görülmüş bilmiyorum. Sade vatandaşın kafasına
birtakım aydınlar bazı vesveseler sokmuşlar. Mesala Karapapakla- Karakalpak aynıdır
veya ayrıdır. Karapapaklar Sünni’dir veya Şii’dir, gibi halkı ilgilendirmeyen meseleler
güncel hale getirilmek istenilmiş. Halk bu durumdan gerçek anlamda rahatsız oluyor ve
rahatsızlığını açıkça dile getirirken “ biz komşularla böyle konuları hiç düşünmedik ve
tartışmadık elhamdülillah hamımız Müslümansız hemi de Türk’üz. Bu nifakları
şehirliler çıkarıyor” demektedirler.
Azerbaycan aydını bilhassa akademik çevrelerin gündeminde yoğun bir “Şah
Đsmail” teması var. Mesala; “Şah Đsmail döneminde devletin 28 hariciyecisi Ermeni
imiş” “SSCB dağıldıktan sonra Baku’de yapılan Şah Đsmail heykelinin sarık – taç
kısmı büyük olmuş” “Haydar Aliyev talimat vermiş 2001 yılında uluslar arası Şah
Đsmail sempozyumu ve büyük bir Şah Đsmail heykeli yapılacak, Şah Đsmail ruhu
Azerbaycan’da her eve, hazırlanacak yayınlarla girecek” gibi. Şah Đsmail dönemi Türk
tarihi aydınlatabilir ise, Fars kültür sömürüsüne böylece bir tampon oluşturulabilir ise,
Vahit Azerbaycan idealine katkısı olur ise, Azerbaycan Türklüğüne, Rus ve Ermeni
91
karşıtı ruh verilmesine katkıda bulunur ise kanaatimizde hayırlara vesile olur. Ancak,
Şah Đsmail vesile edilerek 5–6 asır evvelinin hatası işlenir ise, Tarih bunu vebalini
Azerbaycan ve Anadolu Türk aydınından sorar. Bu konu dış güçlerin istismarı itibariyle
fevkalade hassastır. Öyle sanıyorum ki bu konu daha çok kere gündeme gelecektir. Đran,
Şah Đsmail’e “Đran coğrafyasının bir ürünüdür” diyerek sahip çıkar ise, umulan
gelişmeler, ters istikamette de olabilir.
Kars’tan torun karşıtı olarak bildiğimiz “Neve” kelimesi, Borçalı’da torunu takip
eden her yeni nesilde ayrı bir ad alıyor. Bunlar süresiyle “Netice” “Kötüce” “Yadıca”
“Đtice”dir. Aile kültüründeki terminoloji zenginliği itibariyle dikkatimizi çekti.
Hayattaki bir şahıs için, o şahıs çok zayıflamış, daimi suretle o hasta ise, işi bitmiş
anlamında bazen şaka ile takılmak için “ Kırkı çıkmış” denilmektedir. Böylece o şahıs
ölmüş ve ölümünün üzerinden kırk gün geçmiş, denilmiş oluyor.
Đnanca göre, herkesin bir taşı vardır. Bu taş ağırlaşıp kişinin başına düşebilir. Bu
ifade ile her şahıs da özel bir gücün, kuvvetin varlığı kabul edilmiş olur. Bu inancın
şiire yansımış örneğini yazdık:
“ Bir yolun yolcusu olursan naşı( acemi)
Taptar (ögünür) tuz çöreği her addım başı
Yaman ağır olur kananın (anlıyanın) daşı
Günde bir Gambaz (ebleh)in başına düşer”
15 Nisan, Muharremlikteyiz. Bugün Bakû’de “ Aşure günü” olarak da biliniyor.
Bugün şehir içi otolar ve yeraltı treni bedavadır. Ankara’da Kurban ve Ramazan
Bayramları ve arife günlerinde otobüsler ücretsizdir.
Muharrem günü Eli Şamil dostumla birkaç camii dolaştık. Camilerin hepsinde
özel merasim yapılmıyordu. Bazı camilerde Muharremlik merasimi kısa sürmüş
caminin dışına taşmamıştı. Bazılarında ise caminin içi, bahçeli hatta camiye giden ara
sokaklarda bile günün manevi havası hâkimdi. Sık sık, ehli beyt amblemi olarak edilen
“alem” parmakları açık madeni el, 2 metre kadar uzunlukta bir sopaya takılmış oluyor.
Bu sopaya çeşitli adak bezleri bağlanmaktadır. Biz bu sahneyi daha ziyade türbe
mezarlarından hatırlıyoruz. Bu merasimler gece yarılarına kadar devam edebilmektedir.
92
“ Kafkas Müslümanlar Đdaresi” binası önünde, zincirle dövülerek yas yaşayan
halkın durumunu konuşan bir grup Azerbaycanlının sohbetine katıldık. Muharremliğin
bu şekilde yaşatılmasının Azerbaycan’a yeni girdiğini, bu tarz zincirle yasın
Azerbaycan’da yakın zamana kadar olmadığını, hatta Đran’da dahi, her yerde görülen
bir uygulama olmadığını anlatıyordu. Bu kuruluşun amblemi, kırmızı boya ile çizilmiş
sekiz köşeli yıldızın üzerinde yeşil Azerbaycan bayrağı ve ortasında ay ve beş köşeli
yıldız şeklinde idi.
Camilerin etraflarına uygun yerlere “Nezir Kutusu” yerleştirilmişti. Bunlar bana
Đran ve Kırım’daki benzerlerini hatırlattı. Anadolu’daki “Camiye Yardım” kutuları gibi.
Tiflis’te Kale caminin arka kapısında siyah madeni zemin üzerine sarı ile, eski harflerle
ortaya Allah sağına Muhammed soluna Ali yazılmıştı. Kale caminin ön kapısında ise, “
aziz Müslümanlar Kerbala Şehitlerine tuttuğunuz Azadarlığı Allah kabul elesin” yazıs5ı
vardı.
Azerbaycan’da Muharremlikte Hedik yapılıp ikram ediliyor. Eli Şamil’in dostu
Ali Penah Bayramlı’nın evine hedik yemeğe davet edildik. Ali bey, kızları, oğlu ve
orada tanıştığım Ganire Ateşin isimli Tv. Yapımcısı kızımız çok sıcak insanlardı. Evin
sahibi de çok zahmetimizi çekti. Bizi kapıda karşılayan evin kızları” Hoş geldiniz
hemeşe bize gelesen”diyerek içeriye buyur ediyorlar.
G.Ateşin sormamız üzerine anlatıyor: “hedik buğday, lobiye, mercimek,
kargıdalı (Mısır), bakla, tuz kaynatılarak yapılır. Pişirilme işi bitince üzerine kızdırılmış
soğan konur. Daha sonrada üzerine fındık ve ceviz serpilir. Hedik, Muharremliğin 10.
günüde ve uşağların (çocukların) dişi çıkınca yapılır. Aksakallar hedik yapılan da
kurban bayram da bıçağa okurlar. Besmele çekerek başlarlar.” Hedik Yedi Komşuya
dağıtılır. Hediğin ve komşuya sair zamanlarda gönderilen yiyeceğin kabı hiçbir zaman
geriye boş gönderilmez. Hediği yiyen kimse “ Allah kabul etsin” der.
Aşure’nin yapılması da şöyledir. “Mescide gidilir, nezir paylaşılır, camide
mersiye okunur. Karasadra (çarşaf) evin küncünde ( boş köşesinde) yukarıdan yere
kadar indirilir.
O tayı (a tarafı) görünmez. Arkasına teşt konur. Bu teşt misten
almalıdır. Đçerisinde misten fincan gülnaz (gülsuyu) olur. Perdenin dalında ( ortasında)
üst kısmında imamların şekli ve göyle ( daha yukarıda ) tespihleri asılı olur. Güllap
kabının yanında kara ipler olur. Herkes ellerinde nezirleri ile gelir ve burada
93
niyetlenirler. Sonra perdenin arkasına geçerler. Nezirlerini (pul-para, çörek, un, şeker;
teşte koyarlar.) bunlar daha sonra imkânsızlara ( fakir-fukara) verilir. Burada Allah’a
dua edilir. Mesela Allah kömey ol (yardım eyle) Özün bacar bir enstitüye gireyim.
Savaşlar muharebeler kutulsun. (insanlar ölmesin) denir. Teştin yanında diz çökülür.
Yüzler tespih ve resimlere çevrilir. Niyet edilir. Ölenlere rahmet okunur, sonra güllap
sağ el ile alınır ele dökülür. Sonra iki elle birden yüz sıvazlanır. Bu esnada “Allah’ım
meselli ala Muhammed’en ve Ali Muhammed- Bismillahirahmanirahim Eşhedü enna
lailahe illallah ve eşhedü anna Muhammeden resulluhllah eşhedü enne eminel
mümininen aliyen Veliyullah” denir, daha sonra “ Hamına eyle bize sonunda (her kere
ver sonunda bize de ver.)” denilir. Ber, “Allah’a bizi yarattığı için hamd edilir,
ölmüşlerimize, imamlara, Resullah’a dua ederim. Her zaman M.Emin Resulzade’nin
ruhuna fatiha çevirem (okurum) ayrıca Fethalı Han Hayıs’ın Nuri Paşa’nın ruhuna
fatiha yollarım. Allah’tan kasıplara (fakirlere) elsiz-ayaksızlara kömek (yardım) isterim.
Kalbimde gezdirdiğim bir arzumu niyet eyleyip oradaki kara saplardan (siyah
ipliklerden) birini koluma bağlarım. Sağ-solun dehli yoktur. (sağ-sol fark etmez.) oraya
başı bağlı ve pak gidilmeli. Oraya diz üstü gidilir ve arka –arka diz üstü kayıtılır. (geri
dönülür) sonra 40 gün içinde arzumuza çatacak isek, o “kara” kolumuzdan açılır düşer.
O’nu pak bir yere ağacın dalına pak toprağa, gül ağacının dibine asar veya gömeriz.
Sonra hedikler yenir. Bu uygulama 7 gün sürer. O teşt herkesin ailesinde olmaz. Hususi
evlerde olur. O evde ihsan yemekleri verilir. Bu uygulamaya “Teştüstü” denir. Evvelce
niyetlenilerek yapılır. Ocaklarda teşüstü yığılan pul( para) muhtaçlara verilir.
Ayrıca yağmurun yağması için Allah’a yalvarılır. Yere ağaç bastırılır. “ iman
her şeyi aparar” “ iman her müşkülü halleder”
Nevruz’da yüz karalanar, (yüze kömür sürülür) elbiseler ters giydirilir. Kızlar
erkek paltarı (elbisesi) giyerler.
Halk inançlarında her şeyi ters yapan bir kara iyenin varlığına inanır. O’na
“dur” dersen yürü. Elbiseler ters giyilerek ters giden işlerin düzelmesi istenilmiş olunur.
Yüzün karalanması bu iyeden korunmak içindir.
Hıdrellez’de tandıra yumurta konulur. Ayrıca bir kara diğeri kırmızı iki de
kalem konur. Eğer niyet olacak ise yumurtanın kırmızı kalemle çizilmiş olacağına
inanılır.
94
Bakû ‘de Şem-i Gariban= sine dövme merasimlerini izledik. Bu uygulamaya
“Şahsey” denilmektedir. Açık şekli Şah Hüseyin (Vah Hüseyin)dir. Dövünürken “ Şah
şey-Vah şey” Hasan Hüseyin Ya Allah denir.”
Borçalı Karapapağ/Karapapak Türklerinde cenaze evine taziyeye giden kimseye
ev sahibi kapı eşiğinin dışında karışılar. Baş sağlığına gelenler orada mevtanın ruhuna
bir fatiha okuyup içeriye girerler.
Azerbaycan da gençlerin kısmetlerini tespit itibariyle; Yenilen bir elmanın 10
tane tum / tohum / çekirdeği toplanır. Bunlar Ahır Çarşamba günü niyetli tarafından
yastığın altına konularak “ kısmetim kimdir.”diye niyet edilir. O kimsenin rüyaya
gireceğine inanılır.
Kadir geceleri, ihya geceleri sehere kadar uyak (uyanık ) kalınır. Sonuncu ihya
gecesinde mescide Başta Kur’an saklama Merasimi yapılır. Kur’an okunulur bu
yerde Kur’an baş üstüne konur. Molla eşliğinde dua edilir. Bu merasim 30 dakika kadar
sürer. Đyi kalpli insanın başındaki Kur’an bir müddet deprenmez.....Kadir gecesinde de
niyet edilir. Niyet çıkacak ise rüyada kişiye ayan olur. Böylece 3 kandil gecesi
yatmadan namaz kılıp dua edilir. Kadir gecesi de bu uygulama yapılmış olur.
Borçalı’da rüya yorumu (yu hu yozması) olarak bilinmektedir. Rüya da elma
görülmesi kız evladının olacağı anlamına geliyor.
Ahır Çarşamba günü, genç kızlar kaç yaşında evleneceklerini öğrenmek için
bazı uygulamalar yaparlar. Niyetli kız saçından bir kıl alır, buna yüzüğünü bağlar içerisi
su dolu bir bardağa sarkıtır. Bunu üç defa yapar. Yüzük istikanın ( bardağın) sağına
soluna kaç defa değer ise, o yaşta evleneceğine inanılır.
Borçalı’da gelinin eşikten girmeden evvel tabağı sındırması (kırması) evdeki şer
ve hatanın dağılması içindir. Geline su dağıtılır zira suyun aydınlık olduğu inancı
vardır.
Bakü çevresi Türk yemeklerinden tespitini yapabildiklerimiz;
Küfte Bozbaş; koyun kıyması, çekilmiş soğan, havuç, düğü ( pirinç), tuz, ıssıot
(biber), sarı kök, nane, reyhan kavrulur, karıştırılır. Bunlara yumurta çalınır. Soğan
95
yağda kavrulur. Üzerine su dökülür. Küfte (köfte) lerin içine türlü kokulu yumrular;
kartof (patates) konulur.
Azeri Türkçesinde yemek karşılığı horek kelimesi kullanılıyor. Horeklerimizden
birisi de dovga’dır. dovga; katığ (yoğurt), su karışımının içine yumurta çalınarak
yapılır. Đçerisine un, düğe (pirinç), karıştırılır. Tuz atılıp göy et (kırmızı et), doğranır.
Ispanak, kişniş, dağ kişnişi, süyüt, yazpuz konur. Nohut ayrıca kaynatılarak eklenir.
Dovganın türleri; etli dovga, yazpuz dovgası, suyut dovgası’dır.
Diğer yemekler; Balık buğulaması, kelem ( lahana dolması), yaprak dolması,
arzuman köftesi, ( bunun yapılması için 3 kilo kıyma gerekir. Đçine tam tavuk konur)
Borçalı Karapapağ/Karapapak Türklerinde, adak sahibi kimse, adağını pire veya
seyide getirince adağı alan kimse alıp kabullendikten sonra tekrar geriye vererek “bunu
filancaya ver onun durumu daha uygun fakirdir. Đnşallah Allah adağını kabul etmiştir”
diyerek adak sahibine yön verilir.
Borçalı, Türklerinde Pir ziyaretine giden kimse yol boyunda bildiği ayetleri
okur ve “Allah Allah Allah” diyerek gitmelidir. Bir köyden başka köye Pir ziyaretine
okuyarak giden şahıs yolun nasıl bittiğini fark etmez. Pire gidilirken Allah adının
ağızdan
düşürülmemiş
olması
bize
göre,
Pir deki
hikmetin
de
Allah’tan
kaynaklandığına inanmanın bir tezahürüdür.
Borçalı’da Pir Delisi tanımı ile halk aşığı kastediyor. Bunlara halk bir niyet
tutarak gelir. Birisi test yapmak için bunlara gelirken niyetinin değiştirir. Đşte bunlar o
şahısın zihniyetini sezgi yolu ile anlayabilirler, inancı vardır. Bunlar kızgın peçin
(ocağın) üzerine oturabilirler. Nesip Baba (Deli Nesip) Borçalı’nın Keşeli köyünden
olup bu tip bir kimse idi. Yine bu tipler kaynar suyu başlarından dökmelerine rağmen
yanmaz, haşlanmazlar., suyun kaynar oluşundan etkilenmezler. Bunların mezarlarının
bulunduğu yere sel suları gelince yolunu değiştirir, sular mezara dokunmazlar. Bu inanç
Anadolu’da vardır. Sel sularına yangın alevine, heyelan sonucu yuvarlanan kayalara
mani olabilen ulu mezarların varlığına inanılır.
Borçalı Türklerinden ölen kimse için 3, 7, 40,52 ve sevgi devriyesi yapılır.
Duyulan acıyı anlatmak için ölünün yakınlarınca yüzlerinin yırtılması (çırılması)
uygulaması da vardır. Üzüntünün çok olduğunu anlatma anlamında yüze toprak atma
96
uygulanması yapılmaktadır. Yaslı yakınları özel olarak Küllüye gider başlarına kül
atarlar. Kuzeydoğu Anadolu da “ toprak başına, kül başına tabiri” vardır. Bu sen ölesin
anlamındadır. “ toprak benim başıma” diyen kederli anne “ ölen ben olaydım,
biçareyim” demiş olur.
Borçalı cenaze evlerinde özel ağıtçı olmaz. Yaslı alile şık ve şuh elbise
giyinmez. Ölme olayı “rahmete gitmek” olarak tanımlanır. Yası olan aileye el-aba
şerik olur yaslı aile 40 gün traş olmaz. Bazen de 3 günden sonra yakınları yaslı kimseyi
traşa götürürler. Bu yörede dul kadın tekrar evlenmez. Dul kalmış kadının çocuğu yok
ise, evlenebilir.
Mevtanın mezarına bazı yörelerde bir şey konulmaz bazı yörelerde ise “hatime
kağıdı” konulur. Bu üzerinde hatim yazılmış bir kâğıttır. Bazı yörelerde ise kefene
hatim yazıldığı olur. Mevtanın yuyulduğu (yıkandığı) yerde üç gün Şem (mum) yakılır.
Borçalı yöresi Türklerinde ölünün elbiseleri fakire verilir. Ancak; papahı
kemeri ve ayakkabısı verilmez. Đlginç olan Anadolu’da mevtanın ayakkabıları kapının
önüne konularak o evde cenaze olduğu anlatılmış olunur. Ayakkabıları kapını önünden
bir fakir alıp gider. Birkaç takım ayakkabısı olan bir ölünün diğer pabuçları mürdeşir’e
(ölüyü yıkamaya) verilir. Biz, halk inançlarında ayak- ayakkabı ile ilgili bir araştırma
yapmıştık. Ayakkabının saklandığına ilk defa rastlıyoruz. Papak, başlık, şapka ve
benzeri giysilerle ilgi derlemelerimizde de baş ve başlığın halk inançlarında özel yerinin
olduğunu tesbit ettik, ancak yukarıda ki tespit bizim için yeni oldu. Ancak Anadolu ve
Türkmenistan’da at satılırken gem satıcı vermeyip kendinde saklar.
Anadolu’daki ölen bir kimseye ait eşyaların zaman zaman sandıktan veya
bohçadan çıkarılıp onların başında ağıtla ağlama geleneği Borçalı Türklerinde de var.
Bu uygulama daha ziyade genç önlen civan delikanlılar için, anneleri ve dul eşleri
tarafından
yapılır.
bu
uygulamaya
Borçalı
Türklerinde
“Patlar
Dökmek”
denilmektedir.
Borçalı Türklerinde Toy evi (damadın evi) gelin getirmeye gittiği yoldan geri
dönmez. Başka bir yoldan dönülür. Bu oğlan evinin yol değiştirmesi olarak bilinir.
Amaç “gelin yolunu yerini iyi bilsin yeni ocağında ağır olsun” dur. Anadolu’da bazı
kimseler cenazeyi kapıdan değil pencereden dışarıya çıkarırlar. Cenazeyi mezarlığa
götürürken sokaklarda dolaştırırlar. Cemaat cenazeden dönerken başka bir yolu izler.
97
Cenazeden dönen cemaat muhakkak ellerini yıkar. Đnanca göre bunun yapılmasındaki
amaç, ölünün ruhu yerinde kabirde kalsın, gözü evinde eşiğinde kalmasın, hortlama
tabir edilen olay yaşanmasın, ölünün ruhu geriye dönmek isterse evinin yolunu
bulamasın ev halkının korkmasının önlenmesidir.
Keşeli – Borçalı’nın şirin bir köyü. Halkı Karapapağ Türklerinden.
Karapapağ deyince, hatırıma Karakalpakistan’da katıldığım Kırkkızlar Folklor
Sempozyumu geldi. Ben evvelce Karakalpak ile Karapapağı aynı Türk kesimin, farklı
isimleri olduğunu sanıyordum. Arkadaşım Eli Şamil hala aynı kanaatte. Ben yerinde
gördüm ki Karakalpaklar daha ziyade Kazak-Kırgız varyantlı Şimal Türklerinin dil
özelliklerini taşırlarken Karapapağlar Oğuz Türklüğünün bir tezahürüdür. Keşeli köyü
Derviş Osman’ın Derviş Osman rahmetli Ahmet’in oğlu Ahmet’in babası tarihi bir
şahsiyet olup “Cındır Osman” lakablı bir kimse imiş. Kuvva-i Milliye’nin bölgedeki
isimsiz kahramanlarından. Cındır (eski ve yırtık elbise) giyer Paltarının (giysisinin)
altına sakladığı altınları Türkiye’ye taşırmış. Derviş Osman’ın oğulları; SavalanCebrail, Kaşgar-Mikail, Altay- Đsrafil. Bu çift isimlere gençlere birinci simlerini başka
bir vesile ile de belirteceğimiz üzere babası Osman koymuş. Bunlar, Türk
coğrafyasından dağ isimleri, ikinci isimleri ise dede Ahmet koymuş. Bunlar malum dini
karakterli isimler. Köyümüz Nakşibendî köyü. Eli Şamil’e göre Karapapağlar’ın bir
kısım Şii inançlı Müslümanlardır. Karapapak’ın şii inançlı olanını ben ilk defa burada
duydum. Derviş Osman, Eli Şamil’e katılmıyor. Yavuz Akpınar da benim fikrim de, bu
açıklamayı, halk inançlarına dair bilgi vereceğim, Borçalı’nın bu yöresini tanıtabilmek
için yaptım.
Nakşi Ahmet Efendi, Bölge Sovyetleşince Türkiye’ye Amasya’ya geçmiş. Aile
geçmişte ve günümüzde Đslamcı Türkçü hareketin içerisinde yer almış.
Savalan hukuk tahsili yapmış, yakında Baku’de branşında çalışacak. Adaklı
(Nişanlı) baba Osman köyden kopmaya hiç niyetli değil. Yemek masasına oturuyoruz.
Zevde (Kök veya havuç) yiyen Osman’a Eli, “hart hart yiyor.” (iştahla yiyor) diyor.
Burada ev sahibi misafiri için sofra açınca bekler ki, misafir ev sahibini yemek
masasına buyur etsin. Ev sahibi misafir tarafından yemeğe davet edilmez ise, küsebilir.
Bize göre bu uygulamanın mistik derinliği vardır. Ev sahibi bu uygulaması ile, ikramın
evin sahibi artık sensin. Sen rızkınla geldin. Sen kendini yabancı hissetme, benim sana
yaptığım bir lütuf değildir. beni buyur etmekle ikramı yapan sen olursun, demiş oluyor.
98
Soframızda yumurta da var. Derviş Osman açıklama yapıyor. “yumurta
dövüştürülerek yenilmez. Zira o yumurta bahis, kumar ürünü olur. Kumar haramdır”
diyor. Bu izah şeklinin ben Kars’tan ailemden de hatırlıyorum. Derviş Osman esasen
öyle taassup içinde yobaz bir kimse değil. Konuşmasına ilave yapıyor. Özüm hay huy
içinde deyirem (şaka yapıyorum.) her yemekten sonra çay içiyoruz. Burada Pekmeze
doşab deniyor. Çok nefis ve çeşitli doşablar tattık. Köyde her meyve yetişiyor.
Karapapağ’ların Terekeme kesimi göçer olup hayvancılıkla uğraşırlar. Son
dönemlerde tarla ziraatına başlamışlar. Eyrikar, Yassıkar, Ağlayan, Oyderesi,
Naldöken, Armutlu, Başgeçit, Terekeme Türklerinin yaylaları olmuştur. Bunların bir
kısmı maalesef bugün Ermenilerin işgali altındadır. Dostumuz ve ünlü Göç romanının
yazarı Mevlüt Süleymanlı’nın köyü olan Cüceyurt bunlardan biridir.
Eli Şamil, Kaşgar’ın dağ adı olduğunu açıkladıktan sonra, Savalan Güney
Azerbaycan’da Erdebil yakınlarında bir dağ adıdır. Burada bir peygamberin,
muhtemelen Yakup Peygamberin yaşadığı anlatılır. Güney Azerbaycanlı Hasan
Mescitzade’nin apardı Sular Savalan’ı
şiiri buralarda çok okunur, diyor. Bölgede
Türklük konusunda düşünsel bağda şuurlaşma da daha ziyade edebiyat alanında, sözlü
edebiyat yazılı edebiyata dönüşmüş edebi ürünler verilmiş ancak siyasi, iktisadi, askeri
alana henüz yansımamıştır. Uluslar arası boyuta taşınmamış.
1000 haneli köyün hepsi terekeme, Eli Şamil’e göre Terekemelerin bir kısmı
Kuma-Kıpçak, Derviş Osman’a göre böyle bir tespit yapmak imkânsız. Kür çayı
çevreye hayat vermiş ancak heyelan, toprak kayması çok fazla. Meyvecilikle ilgili
birçok hikâye, tekerleme, efsane anlatılıyor. Bölgede erik, kayısı, ceviz, üzüm bahçe ve
bağları var. En iyi üzüm “Tebriz üzümü” çok sizin safralık olarak kullanılıyor.
Kolhozlar dağılınca her hane 5–10 dönüm üzüm bağı almış. Hala üzüm bağı almak
mümkün, bölge iskâna, Türk yerleşimine çok müsait. Rejim deyişince yüzlerce binlerce
hane boşalmış bağlar bahçeler yeni Türk sakinlerini bekliyor. Gürcü yönetiminin bu
bölgeye Gürcü iskânı için yaptığı evler, mahalleler, köyler halinde bomboş. Ermenilerin
Güney Gürcistan’ı Türkiye sınırına yakın köyleri boşaltmaları üzerine Borçalı bölgesi
halkı onlara köylerini açmış, maalesef R.F. nun tazyiki ile bunlar da Azerbaycan’ın
diğer kaçkınları gibi Azerbaycan’da iskan edilmiş Ahıska Türklerini yurtlarına dönme
döneminde Borçalı halkı tekrar heyecanlanmış ve hala da beklentileri sürüyor ve
yardıma hazırlar.
99
Bölgedeki milli şuurlaşmada Fethullah Gülen Hoca Efendi’nin 1990 lardan
sonra başlayan faaliyeti ciddi bir Türkiye sevgisi yaratmış Cemaatlerin Tiflis ve Batun
da iki okulları ve bir üniversiteleri var. Sosyal hayata dair bilgi verirken Derviş Osman
Anbılotarya (Sağlık Ocağı) mız var. Đlk ve ortaokul bizde bir arada 70 civarında
öğretmen 700 civarında öğrencimiz okuyor. Camimiz yok namaz evimiz var. Burada
Kurban ve Ramazan bayramlarında Kuran-ı Kerim okunur. Cami inşaatı konusunda
şimdi bir tertip içindeyiz” demektedir.
Aras Vadisi Türk düğünlerinden tanıdığımız “Bey Şah” Kür boyu Türklerinde
de yaşamaktadır. Bey şahı burada da dokuz dallı olmakta ve her ağaçtan
yapılabilmesine rağmen daha ziyade çam ağacından yapılır. Soyulan çam ağacından
bazen dal sayısı 30’ a kadar çıkabilir. Bey Şahını iki kişi taşır. Bey Şahı sağdıcın evinde
gece bezenir. Beyin adamları Şahı korurlar. Şahın dalından gençler bir elma uğurlasa
(çalsa, kaçırsa) bey o elmayı satın alır. Sağdıç subay (bekâr) olmalı. Bey sağdıçlık için
evliyi çağırmaz.
Bize göre sağdıcın bekar olması, kısır gecesi, kızlar gecesi gibi sadece bekarlara
hasredilen gece ve günlerin eski inançlardaki “kişi oğlu” kültü ile yakın ilgisi vardır.
Zira Altay Şamanizm’de sadece evli kadınların katılabildiği toplantılar var. Bekarlar
veya evlendikten sonraki kişi oğlunda kuvvelerce bir değişme mi oluyor.? Acaba bu
nişanlı, evli, başı bağlı, başıboş, sahiplenme, sahipsizlik kavramları ile mi ilgili?
Borçalı yöresi Türklerinde “Honça” uygulaması var. Buna göre bir tepsinin
içine kına ve kınanın üzerine mum konur. Bu tepside çeşitli tatlılar da olur. Ayrıca
ziynet ( takı) Kızıl (altın) olur. Bu tepsi ağacın olmadığı yer de Bey Şahı’nın yerini alır.
Oğlan evinden kız evine gönderilir. Anadolu da bunun büyük ölçüde benzeri “sini”
olarak bilinir. Nişanlı kıza sini gelir. Hatta Erzurum yöresinde oyunu vardır. “ Deli kız
Sinin Geliyor” diye karşılıklı manilerin okunuşu ile oynanılan bir oyundur.
Borçalı yöresi Türklerinde düğün merasiminin son gecesinde “ kına bent”
yapılır. Erkekler ayrı kadınlar ayrı yerde olurlar. Erkeğin eline yenge kına yakar. Beyin
(damadın) bir adamı kızın evinden bir koyun veya tavuk getirir, dostlar davet edilir.
Beyin yemek meclisinde büyükler olmaz. Sofrada bey elini çöreğe (ekmeğe) uzatmadan
kimse elini ekmeğe uzatmaz. Uzatana çelme verilir. Çelme, verilen ceza cezalıya çok
yemek yedirme veya onu aç bırakma şeklinde olur.
100
Aras vadisinde “yetim” den sağdıç veya soldıç olmaz. Bu konu da bizce çok
önemlidir. Uluğ Türkistan‘ın güneyinde yağmur duası için hazırlanan çocuk bilhassa
kız çocuk yetim olmalıdır. Buna “fakirek” denir. Birçok yerde fala bakılma veya
define aranmasında analı babalı olma veya olmama kuralı aranır. Yetim kişi sahipsiz
kişidir. Sahiplenilmeye uygun kişidir. Halk inançlarında yetimin özel bir konumu var.
Türklerde kişioğlu adeta doğuştan beydir veya onun kişiliğindeki kuvvede bir
beylik vardır. Evlendiği zaman bu beylik unsuru açığa, gün ışığına çıkar. O’nun yeni bir
ocağı ateşlemesi onun beyliğinin başlamasıdır. Yeni binalara çatı safhasında bayrak
asılması, düğün bayrağı, bu anlamda o beyin kendi ocağında egemenliğidir. Bunun için
damat “Bey”dir. Bey, beylik zenginlik ise, yetimden sağdıç veya saldıç olmayışı da
doğaldır.
Kızın evine geldiği akşam gelin bey ile oynatılır. Gelinin başında kırmızı sarp
olur. Gelinin yüzünü kimse görmez. Gelinin elinden tutarak oğlanların oynamaları
uygun değildir. Bu gece bey kesinlikle gülmeyip kesinlikle ciddi olmalıdır. Bey
güldürülmeye çalışılır, gülen beye çelme verilir. Gülmenin ceremesini çeker. Eğlencede
erkekler kadın veya polis kılığına sokulur bezenilir. Buna “keçebörd” denir. Bu gece
oğlanın anası da oynatılır. Kız evi bir yıl kızını evine gitmez kız da bir yıl atasının evine
gitmez. Kız atası kızının toyunda oynamaz.
Borçalı Türk evlerinde “ Yaşmak” olur. Gelin yaşmaklanır, kaynanası ve kayın
babasının yanında danışmaz (konuşmaz) yemez, içmez, onların adım çekmez
(söylemez) Erkek, atasının yanında uşağın adını çekmez. Yaşmak, hürmet demektir.
Gelin ile oğlanın anası arasında perde vardır. Gelin, kaynanası kaynatası, kaynının
dediğine cevap kaytarmaz. (cevap vermez) cevap ayıptır. Yaşmak olunca cevap
verememiş olur.
Bu bilgileri aldığımız 53 yaşındaki Baku’de yüksek tahsil yapmış Derviş Osman
(Ahmet oğlu Osman Osmanlı) gibi ikinci bilgi kaynağımız olan Enver Đslamoğlu da ali
tahsilli (yüksek tahsilli), 61 yaşında ve o da Keşeli köyünden. O da bizi evinde kabul
edip bilgi verip ikramda bulundu. Diğer kaynaklar gibi onun da resmini çektik.
Borçalı’da gelin eşine ismi ile hitap etmez, kaynanasına hitaben evde
konuşurken “ oğlun” der. Eşi de ona “Ay kız” veya babasının ismi ile “Yusuf’un kızı”
veya memleketinden hareketle “Ay Karslı” veya “Ay tembel” der. Bu hitap şeklinde
101
kesinlikle aşağılama horlama yoktur. Bu doğal ve yaygın bir uygulamadır ve hiç
yadırganmaz. Türk Dünyasının her kesiminde bilhassa kutsal kesimde görülür.
Anadolu’da bu uygulaya “ Ses saklama” denir. Uygulamanın inanç derinliklerinde
incelik insanların seslerini görünmeyenlerin zararından korumaktır. Kars’ta güzel erkek
çocukları nazardan korumak için pasaklı, fırtıklı gibi çirkin isimler koyarlar. Bu
uygulama Borçalı yöresinde de var. Ayrı inancın başka bir tezahür biçimi olmalı.
Enver Đslamoğlu anlatıyor. Şah muhakkak gece gitmeli, hükmen Bey Şah’ı gece
götürülmeli Şah, sağdıcın evinde bezenir. Taşınırken tezeklere gaz yağı dökülerek
şamdan yapılır. Bey Şah’ı sağlı- sollu olarak aydınlatılır. Bu meşaleler şahın önünde
kara zurna eşliğinde götürülür. Neden buradaki zurna kara’dır. Neden kara zurna eşlik
yapmaktadır. Zurnalar tasnif edilirken neden bir kısmı “kara” dır. Bize öre düğün
içerisinde ince –derin bir sızı içeren mutluluktur. “Hem ağlarım hem giderim.” Sözünde
bu sır açıklanmamıştır. Evinden ayrılmak yeni bir dünyaya girmek âdete parlak bir
karanlıktır.
Yörenin Karapapaklarında balaya adını babası koyar. Babasının babası da
koyabilir. Dedenin ismi toruna konularak, neslin yaşatılması amaçlanmıştır. Sovyetler
döneminde Gürcistan’da Türkler, Orhon, Altay gibi isimleri çocuklarına koyamazlardı;
yasaktı. Çocuğa ad konulduğu gün çocuk kız veya erkek olsun fark etmez, kurbanı
kesilir. Kurbanlık hayvan, çocuğa ad koyan verir. Çocuğun, kulağına 3 defa ezan
okunur. Doğduğu gün, ay ile veya dini içerikli bir isim koyulur. Đkiz çocuklara ÖmerOsman veya Hasan –Hüseyin adları koyulur. “ bazen de Köhne (eski) ad yaşasın diye
babasının dedesinin ismi de konulur.
Dişi çıkan çocuğa “Hedik” yapılır. Hedik; buğday, kargıdalı (mısır), lobiya,
kozlepesi (ceviz içi), maş, (küçük taneli fasulye) ile yapılır. Hedikten konu komşuya
pay verilir. Hedik gönderilmiş kap boş iade edilmez.
Çocuğun çıkıp düşen dişi “ halvet yer” e atılır. Bu esnada “ ay sıçan inci dişimi
sana verirem, balta dişini bana ver” denir. Çocuğun ilk saçı 1 yaşında kırkılır (traş
edilir) o saç terazide çekilir. (tartılır) Ağırlığınca delleye (berbere) pul ( para) verilir.
Çocuğun ilk traşı sağdan başlanarak yapılır.
Kadınların
düşen,
dökülen
saçları
uygun
bir
yer
kazılarak
yere
bastırılır.(gömülür) veyahut böyle saçlar bir şeye bükülür (sarılır) duvarın taşlığına
102
(oyuğuna ) konulur. Saç ulu orta yerde taranmaz. Dökülen saçların (cadı kün) (cadı
yer) (cadı) gibi büyü yapanların eline geçip büyü yapmasından çekinilir. Anlatılan bir
hikayeye göre büyücü kadın büyü yapacağı kadının saç kılını aşık olan zattan ister. O
da bulamayınca bir camuşun derisinden büyücüye kıl getirir. Büyücü büyüsünü bu kıla
yapınca hayvanın derisi sürünerek aşık adamın eline gelir.
Şer karışan vakitte tırnağına cadı yazıp büyü yaparlar ki çok mahsurlu görülür.
Kesilen tırnak gündüz kesilmeli. “gece tırnak kesenin kül başına” denir. Tırnak yakılır,
daha ziyade gömülür. Tırnak kesildikten sonra el muhakkak yuyulmalı (yıkanmalı) el
yıkanmaz ise, o elle tutulan yiyecek içecek haramdır. O tırnağı kesen bıçakta haram
kabul edilir.
Borçalı Türklerinde bebek day duracağı zaman; “ day dur dayın gelsin, çömçede
payın gelsin “denir. O esnada çocuğun dayısı çocuğa hediye verir. Bu uygulama doğu
Anadolu’da da vardır. Bebeğe ad verme gibi uygulamalarda, baba tarafının söz hakkı
daha fazla iken, çocuğun saç traşı ve day durması gibi hallerde anne tarafının etkinliği
görülmektedir. Esasen bu gibi tespitler, irdelenilerek bazı önemli sosyolojik sonuçların
çıkarılması mümkündür.
Bey sağdıç olarak tayin edeceği kimseye önceden bir hediye verir. Gelini kızın
atası evine çağırınca, akrabaları da çağırdıp yemek verir. Geline (kızlarına) hediye alır.
Buna “ayak açma” denir. Gelini damadın akrabaları evine çağırıp ona hediye verir;
onu yemeğe alırlar. Buna “ toy görmesi” denir.
Borçalı yöresi Türklerinde “ kirve” çok önemlidir. Kirve kutsal kabul edilir.
Onun adeta dokunulmazlığı vardır. Kirvelik kurumu nesilden nesile geçer. Kirvenin
oğlu, onun oğlu o ailenin kirvesi sayılır. Ve kirve ile aynı itibarı görürler. Kirve olacak
kimseye elçi gider “razılık” alır. Sonra konaklık “ziyafet” verir. “kirvenin damının
üstünden geçme, içeriye toprak elense kıyamete kadar kirvenin sende hakkı kalır.” Diye
bin inanç vardır. Kirveden kız alıp verilerek akrabalık yapılamaz. Kirvenin nesilden
nesile geçen mirası bölününce atadan gelen kirveler ararsında da bölünür. Bu hep
devam eder. O aile için başka kirve tutulmaz.
Bölge Türklerinde okçuluk (avcılık) çok gelişmiştir. Kara hava – su her türlü
avcılık yapılmaktadır. Bilhassa balıkçılık çok yaygındır. Köyden Enver Đslamoğlu ünlü
bir avcıdır. Kür’ün en kıymetli balığı Göygavıt’dır. Göygavıt kış ve sonbahar aylarında
103
tutulan kılçıklı bir balıktır. En ağırı bir kilo gelir. Bu balığın haşlaması ve soğutması
güzel olur. 10 litre suya bir kilo tuz konur. Su kaynayınca içerisine 5 kilo balık dökülür.
Temizlenmiş balıklar pişince suyun yüzüne çıkarlar.
Bölgede, Anadolu da olduğu gibi meral (maral) pek vurulmaz inancı vardır.
Maral avına gidenler onların çiftleşme zamanında nara atacaklarını bildiği için nara
sesini takip ederler. Marallar çiftleşme zamanı rakip erkek maralla dövüşür ve bu düello
%50 ölümle biter. Yenilenin sürüsü yenenin sürüsüne katılır. Yenilen yalnızlığa terk
edilir, o yıl artık aşk dövüşü olmaz. Maral boynuzu nazara iyi gelir inancı burada da
vardır.
Borçalı yöresinin diğer balıklarından birisi de Kızıl Balıktır. 10 –12 kilo kadar
olabilen bu balık kılçıksızdır. Az rastlanır, yağda, unda kızartılarak hazırlanır. Şah
mahi ( Şamayi) 300 400 gramlık bir balıktır. Haşlama, kızartma ve kurutması olur.
Kılçıklıdır. Murza; kılçıklı bir balıktır. 400–500 gr kadar olur. Kızartma ve soğutması
yapılır. Akçalı (pullu balık) bu balığın Anadolu da Kars yöresinde ki ismi Sazan’dır.
Kelimenin aslı Rusca sozan dan gelmekte olup, ifade edildiğine göre manası kamış, saz
yiyen demektir. Laho, diğer isim yayın balığıdır. Buna naha ‘da denir. Kars’taki isim
lokka‘dır. Çanar ( bığlı balık) bıyıklı olan bu balığın 10 kiloya kadar çıkanları vardır.
Turna balığı pulsuz dişli bir balıktır. 20-/25 kilo kadar olur. Şimdilerde pek
çıkmamaktadır. Çopak balığı, bir kilo kadar olur. Kılçıklı yassı bir balıktır. Pulludur.
Kurutulur ve kızartılarak tüketilir. Sudak, kılçıksız bir balıktır.
Bölgede birçoğu av hayvanı olan bir kuş varlığı mevcuttur. Bunlar; vırgavul 11,5 kilo eti olur. Eti çok lezzetli ve tatlıdır. Yağda soğanla kızartılarak hazırlanır. Pilav
üstüne konur. Bu kuş Anadolu da sülün olarak bilinir. Keklik, bıldırcın, güvercin
(Müslüman Türk halk tarafından pek vurulmaz. Gürcüler avlar ve etini yerler) ördek,
gu kuşu Anadolu’da kuğu kuşu olarak da bilinir, sultan tavuğu bataklık yerlerin su
kuşlarındandır. Karabatak, yaban kaz’ı kara kaz olarak da bilinir. Đsmindeki kara
haşin vahşi anlamına gelen karadan gelmektedir. Yörede ayrıca tavşan, gavan (yabani
domuz) oldukça yoğundur.
Karapapak Türklerinde halk takvimi de oldukça gelişmiştir. Ünlü bir ifadeye
göre” eser gence biter yonca eser Tiflis eyler müflis” rüzgârın Gence veya Tiflis
yönünden esmesi halk tarafından denenmiş ve manalandırılmıştır.
104
Tekrar aile hayatı ile ilgili inançlara geçelim. Gelin evin eşiğinden içeriye
girmeden ayağının kabağına (önüne) kurban kesilir. Eşikte ayağının altına bir çini kap
konulur. Ayağı ile sındırması istenir. Gelin ayağı ile bastığı bu tabağı kırar. Gelin
atasının evinden çıkınca ardı sıra su dökerler. Bahtı aydın olsun şeker serperler, yeni
ocağında şirin olsun diye.
Gelin ayağına kurban kesmek, tabak kırmak, arkasından su serpmek,
Anadolu’da da vardır. Kırılan tabakla çıkarılan sesin kötü ruhları, cinleri korkutup
kaçıracağına inanılır. Nitekim tahtaya vurulup şeytan kulağına kurşun denilmesi de,
aynı inancın tezahürüdür. Anadolu da evin kapısına bal sürülerek gelinin tatlı dilli
olması dilenilmiş olunur.
Borçalı yöresi Türklerinde gelin arabadan düşende ( inince) arabacılar hürmet
(bahşiş) isterler. Yolda çocuklar arabanın kabağını (önünü) keserler. Görüşmek ister
beyden veya görevlisinden elam ( hediye ) alırlar.
Gelin bezedilince (süslenince) başını yengesi hazırlar. Kemerini erkek kardeşi
takar. Bu esnada bir inek veya gebe verir. Gelinin sandığına bir kasip balası (fakir
çocuk) oturtulur. Onun kalkması içinde ona bir hediye veya para verilir. Buna “kemer
bağlamak” denilir.
“Kazan açması” oğlanın adamaları kızın evinden gelenlere yemek veririler. Bu
esnada “kazanın kapağı açılmıyor” denilir. Kapak açılsın diye pul hediye verilir.
Mahsul alınca adağı olanlar nezir verip kurban keserler. Keşeli köyü sunni
olduğu için Muharremlik ayında Şii inançlı Müslümanlarda olduğu gibi çok özel
uygulamalar olmaz. Ancak bu ayda Sunnilerde de toy düğün eğlence yapılmaz.
Nevruz ayında nevruz pilavı, baca baca gibi uygulaması ve diğer uygulamalar
daha ziyade Şii inançlı Türkler arasında yapılır. Sünni köylerde kurban bayramı daha
coşkulu kutlanır. Kavut hazırlama ise hıdrellez de yapılır.
Borçalı bölgesinde halkın saygı ile ziyaretinde bulunduğu birçok ulu mezar
vardır. Müslüman Türk halk bunların etrafında Türk dünyasının birçok yerinde olduğu
gibi bir inanç geliştirmiştir. Tespitlerimizin arasına bu konuları da aldık.
105
Hacı Mehmet Efendi, Kazak’ta Aslanbeyli köyünde ( Đnce Deresi) dir. Buraya
halk her zaman ve daha ziyade Cuma günleri ziyarete gelir. Burası Nakşî Piri olarak
bilinir. Burada kurban kesilir. Sadaka paylanır. Kabir taşı öpülür. Türbenin yanında
camii vardır. Burada gece kalındığı da olur. Seyit Nigari’nin burada gazelleri okunur.
Meyhaneler geçilir. “ Nigari semahları” yaşanır. Türbenin onarımı yapılır. Burası
devlet koruması altındadır.
Hacı Halil Ocağı, Kazak’da Oy Deresin’dedir. Burası maalesef şimdi
Ermenilerin işgal ettikleri bölgenin kapsamında kalmıştır. Hacı Halil Baba’nın mezarı
bir dağın üzerindedir. Burada büyük bir Türk kabristanı vardır. Yaylada ölen Türkler
burada bastırılır. (defnedilir) burası Türkiye’ye 30 – 40 km. mesafededir. Buranın
toprağından alınarak hasret ölenlerin kabrine serpilir. Burası daha ziyade Cuma günleri
ziyaret edilir.
Pir Sultan Kazak’ta yaylıca kışlağının eteğindedir. Buraya Seyfettin Altaylı,
Derviş Osman ve Mahmut Hacı Halil ile birlikte gidip ziyaret ettik. Pir Sultan Baba
yedi kardeşten birisidir. “Đslam davası Şehidi” olarak bilinmektedir. Diğer kardeşleri
Ağ Baba, Sarı Baba, Hacı Halil Baba, Abdal Dede’dir. Buraya ziyarete gelen halk
burada kurban keser. Dilek diler. Sovyet döneminde türbe sürülüp düzlenmiştir. Bir
dönem burada mezarlık varmış. “ beni Pir Sultan Baba’nın ayağının altına defnedin”
diyen bir zat tarafından son dönemde temsili onarım görmüştür.
Yel dağı (yel ocağı) Kazak’ın Kepenekçi köyündedir. Ziyarete gelenler, yolun
ağzına nezir koyarlar. Ocağın yel hastalığına şifalı olduğuna inanılır. Buradaki (adak
taşı) nın altına para konulur. Bunları fakirler alırlar. Niyet edenler bu parayı alıp
niyetlerinde kullanırlar. Bu uygulama şekli özel inanç gizleri saklar. Erbil’de niyetli
anne “çocuğum olsun onun için konuşmadan dileneceğim” şeklinde, Anadolu da
çocuğu yaşamayan anne “kırk kapıdan kırk yama toplayıp kundak bezi yapacağım”
diye Ankara da Hacı Bayram’da adak şekerinden alan kimseler kendi adakları için şeker
adarlar.
Şeyh Senan Dağı, Tiflis’tedir. Kutsal bir dağdır. Efsanesi meşhurdur. Hıristiyan
kızına aşık olan bir Dervişin Şeyhinden beddua alışı ve sonra nadim olup Şeyh’inin
affına uğrayışını anlatır. Biz bu menkıbeyi Erbil’de de dinlemiş ve yayınlamıştık.
Uzaktan gelip geçenler bu dağa “ baş indirirler” “ onu selamlarlar” Sait-i Nursî’nin
hayatını anlatan eserde bu dağın da ismi geçmektedir. Dağın efsanesinin Kadim
106
Türklerle ilgili boyutu da vardır. Türkiye’den gelen Nur Cemaati’nin şimdi burada bir
medrese yaptırmakta olduğu söylenmektedir.
Ulu kabirlerin uzaktan da olsa selamlandıklarını Đran ve Türkiye’den de
biliyoruz. Ulu dağlara mevsiminde ziyaret için gidildiği zaman bu dağlara yalın ayak
tırmanıldığı inancı Türkiye’de de vardır.
Borçalı’daki yağmur duası Kars yöresinde yapılan ile tamamen aynıdır;
“ godu godu’yu gördünmü
godu godu’ya selam verdinmi
godu burdan geçende
kırmızı don giydinmi
yağ yağ yağmur”
Ayrıca; “ gün baba gün çık
Kızıl atı bin çık
Keçel kızı burda koy
Saçlı kızı al çık”
Borçalı’da dolu yağdığı zaman durması için ezan çekilir (ezan okunur)
Doğum ve evlilikten sonra hayatın son safhası olan ölüm konusunda da bazı
tespitlerimiz oldu. Bu konuya da kaynaklar değiştikçe kısa açıklamalar getirmek
istiyoruz. Bölgedeki inanca göre ölecek kimse rüyasında bir karakuşun kendisini alıp
götürdüğünü görür. Bu tespite göre ölüm meleği karadır veya bazı kimseler için
böyledir. “ölüm teri” ölümden evvelki ter olup birçok kişi bu tere şahit olmuştur.
“dualı adam” ulu kişiden vergili adam demektir. Bu tür rüyalar dualı adamlara
anlatılıp onlardan yorum istenir.
Keşeli köyünde Türk mezarlıklarına gittik. Halk inançlarına dair maalesef bir
tespit yapamadık. Bunlar Müslüman Türk mezarlıkları idi. Türk dünyasında Aşkabat
gibi yerlerde Müslüman ve Hıristiyan mezarlarını bir arada gördük. Mimari de
etkilenme vardı. Đfadeye göre “Şah Abbas” bir bina diktirmiş (yaptırmış) bir odası
camii diğer odası kilise imiş böylesi bir yer de Gürcü kralı 4. Davut yaptırmış bu kralın
annesi Kıpçak Türklerinden imiş, onunu döneminde Müslümanlık korunmuş
Müslümanların yaşadıkları yerlerde domuz beslenmesi yasaklanmış”
107
Borçalı yöresinde de çocuklara verilen isimlerle yaşamaları kız veya erkek
olmaları veya yeni kardeş istemediklerine dair mesajlar verilir. Mesela; Tamam, Besti,
Yeter, Kifayet, Kız Tamam, Kız Yeter gibi isimler konulur. Erkek isimlerinin başına
çok kere “gül” gelir. Gül Mehmet, Gül Ali gibi.
Sıvanlar Türkiye sınırına yakın dağlık bölgelerin orman Gürcüleridir. Gürcü
yönetimim muhtelif meselelerle değindiğimiz gibi, Karayazı bölgesinde yaptırdığı
bedava evlere Sıvanları iskan etmek suretiyle, Türklerin yerleşim yörelerinde Gürcü
nüfusu oluşturmak istenilmiştir. Bu münasebetle; Borçalı (Marneuli) ve onun
kentlerinde (köylerinde) Bornisi reyonunda, onun köylerinde ve Saraçlı kentinde,
Dıvanisi (Baş Geçit) de yüzlerce ev yaptırdılar. Maddi yardım, ev eşyası, zirai destek
iki dönümlük bedava toprak vergisiz yaşam vaat ettiler. Ancak yapılan evlerin %99 boş
kaldı. Bu evlerin 25 yıl alınıp satılması yasaklanmıştır.
Gürcülerin bu projesini menfi etkileyen bir faktör de Türk aile yapısını
sağlamlığı idi. Türklerde erkekler 20–22 kızlar 18 yaşlarında evleniyorlardı. Halen her
ailenin asgari üç çocuğu olmaktadır. Özellikle Sovyet döneminde bir Türk ailesinin 10–
12 çocuğu olabiliyordu. Ailesi felakete uğramış bir genç daima ebeveynlerin yanında
yer alabilmektedir. Müslüman Türklerde alkol aileyi çürütememiştir. Halen Türklerde
çok evlilik yapılmamaktadır. Gürcülere kız verilmemekte ancak Gürcülerden kız
alınabilmektedir. Bu arada ifade edildiğine göre Kafkasya da Đnguşlar ve Türkmenlere
çok eşli evlilik hakkı verilmiştir. Eskiden Sünni Türkler şii Türklere kız alıp vermezler
iken, şimdi bu tür evlilikler olmaktadır. Ayrıca eskiden Ermeni ve Ruslardan nadiren
kız alınırken şimdiler de hiç kız alınmamaktadır. “ haşa huzurdan bugün bir Ermeni
bana selam verdi” denilmektedir.
Karapapak’lar da aile reisi evereceği kızının kanaatinin sorar. Bu konuda baba,
anneyi araya sokar. Kız kaçırma yoluyla evlilik vardır. Kan davası ise, çok nadir
görülür. Berdel usulü evlenmeye Borçalı’da “al değişik” veya “iki başlı kohum”
deniyor. Đki kız kardeşi alan iki erkek kardeşe de çok sık rastlanılmamaktadır.
Mahmut Hacı Halil aynı zamanda bir halk bilimci. Ondan da yöredeki halk
kültürüne dair Mahmut topladık; Gürcistan da Türklerinde geline baba evinden çıkarken
“Ocak Taşı” verilir. Gelin yeni evinde “ağır” olsun bereketi bol olsun diye.
Makedonya Türklerinde yeni geline, ilk geldiği gün “ocak Taşı” öptürülür. Bereketi
108
celp etmesi için. Anadolu ve diğer bazı yörelerde gelinin cebine taş konur. Yeni evinde
ağır olması, aklı baba evinde kalmasın, sık sık kaçıp eski evine gelmesin diye.
Borçalı’nın bazı Türk kesimlerinde gelin için kesilen kurbana molla nezaret
eder. Gelinin ayağının altında nelbeki (çay tabağı) kırılır. Gelinin başına şirni (şeker)
dökülür. Şirniye düğü (buğday) katılır. Gelin eşikten içeri girince bir kapda kor halinde
od (ateş) getirilir. Yanında demir şiş olur. Gelin od’un etrafında 5 defa sağdan
başlayarak üç defa dolaşır. Gelinin kucağına körpe oğlan uşağı konur. Ayrıca gelinin
çorabının içine baba evinden pul (para) koyarlar. Bu parayı gelinin çorabını çıkaran
alır. Gelinin atası evinde beline 3 defa kırmızı lent (kurdele) bağlanıp açılır. Gelin
sonra ere verilir. Gelin, bey evine gelince bey tüfeng atar. Bey şahında muhakkak
“alma”olur. Bey’in beyliği “bey şahı” kızın evine gidince biter, arkadaşları da onu
dostça döverler. Bazı görevli arkadaşları da onu korurlar.
Bölgede ölüsü olan 40 gün yasin okutulur. 41. yasinden sonra bunlar mevtanın
ruhuna bağışlanır. Mevtanın ölümünün 51. günü duası okunur. Toplanmak gerekmez
52. gün “ et kemikten ayrılır, mevta acı çekmesin” diye duası yapılır. Cemaatin
ardından ölümün atını kendiliğinden kabristan’a gittiği görülmüştür. Cenaze kabire
konulurken tabut üç defa yukarı kaldırılıp indirilir.
Gürcistan Müslümanlarının, Türk bölgesinde Türk Tv. Kanalları seyredilmeye
başlamadan evvel, Türkiye‘de dini hayata dair hiç malumatları yokmuş Türkiye ‘de din
adamları malların olabileceğini dahi düşünemiyormuşlar. Geçmişte çok yoğun bir
propaganda yapılmış.
Gürcistan’da Müslüman halk Anadolu ve Azerbaycan’da olduğu gibi rüyasında
ölmüş bir yakınını görür ise, onun ruhu için hayır işler.
Gürcistan’ın Sadaklı yakınlarındaki Köhne (eski) kiliseye giden halk burada
kurban kesmektedir. Ansiklopedi Araştırma Merkezi başkanı arkadaşımız, dostumuza
göre, Türkçe konuşan şimdi Müslüman olan yöre halkı bir dönemin Hıristiyan
Türklerindendi. Maalesef bölgeye gidip araştırma yapamadık, ancak konuya dair bazı
bilgiler edinebildik. Buraya daha ziyade Şamnabad bölgesinin Müslüman halkı
gitmektedir. Türk olan bu kimselerin hurafe ve cincilik gibi konularla bir ilişkisi yoktur.
Bölge aydınlarının teşhisine göre bunların bir kısmı geçmişte Hıristiyan iken, şimdi
Müslüman olmuşlardır. Zira Bünyatov’un “7–9. Asırlarda Azerbaycan Tarihi” ve
109
Doç.Dr. Feride Memmedova’nın “Albanlar” isimli eserinde bu konuda geniş bilgi
olduğu ifade edildi.
Halk, bölgedeki Hıristiyan Türklere veya Hıristiyan Türk iken müslüman
olanlara Rum Türkleri, Berzen veya Berzan demektedir. Kelimenin anlamı Kam veya
Şaman gibi bir şey. Berzan önceden bilen keşif sahibi ve Berzan ise, yol gösteren
anlamlarına geliyormuş. Bu toplum geçmişte Zalga’nın köylerinde yaşıyorlardı.
Yörenin %90 halkı bunlardan meydana gelmiştir. Đlçe merkezinde geçmişte miktarları
7.000 iken halen 3.500 kalmıştır. Bulundukları köyler; Başköy, Merdiven, Yeddi Kilise,
Avranlı, Ağbulak, reyonu, Tiflis’in merkezi, Marneol ilçesinde Titseli ve Sigora’dır.
Türkçe konuşurlar göçleri SSCB döneminden sonra başladı. Hala devam ediyor. Göç
Yunanistan’a yapılmaktadır. Yunanistan bunlara Rumca eğitim veren okullar açtı.
Evvelce eğitim dilleri Rusça idi. Göç edenlerin geriye dönmelerini Gürcistan hükümeti
bunlardan istedi. Evleri halen büyük ölçüde boştur. Đlk göçleri münferit de olsa 1956
yılında olmuştur. Bunlardan Azerbaycan da da vardır. Ancak çok dağınıktırlar. Şu anda
göç edemeyenler %40 olup yaşlılarıdır. Ortodoks Türkler Anadolu’daki kaderlerini 100
yıl sonra Kafkasya da yaşamaktadırlar.
Borçalı’nın; Marnovi / Sarvan ilçesinin Candar, Kızılhaçlı, Sarvan, Mamgeli,
Mescidli, Görarhı, Tazekent, Hacılar, Yuvanalı, Alget, Amborofya, Karakeçeli,
Akkeçeli, Đlmezli, Kepenekçi, Birinci Kösalı, Đkinci Kösalı, Boydor, Kürtler,
Kaşmaganlı, Lejbeddin, Daştepe, Şülöyür, Araplı, Kuşçu, Ağmemmedli, Kocagan,
Tekeli, hancagazlı, Kireçmeganlı, Kasımlı, Beytarafcı, Baytallı, Ulaşlı, Yukarı Gullar,
Aşağı Gullar, Kırhılı, AşagıSaral, yukarı Saral, Demye Görarhı, Ahıllele, Ahıl
Mahmutlu, Mamayı, Mollaoğlu, Sadaklı, Đmir, Hallavar, Đmizcala, Büyük Beyler,
Küçük Beyler köyleri tamamen Türk halktan oluşmuştur.
Güllübağ (Türk ve Ermeni) Zop (Türk ve Ermeni) Opret ( Türkçe konuşan
ortodoks/ Rum) Hocornu( Türk ve Ermeni) halktan oluşmuştur. Borhosi ilçesinin;
Aşağı Koşakilise, Yukarı Koşakilise, Molla Ahmetli, Đmiz Hasan, Koçulu, Fahralı,
Saraçlı, Balaboğanlı, Kölayır, Arhılı, Hasan Hocalı, Taşlı gullar, Esmerler, Ceferli,
Deller, Karadiken, Siskala, Arakel, Beyteker, Aşağı Gülever, Yukarı Gülever,
Zorgöyeç, Babakişiller, Sarımemmetli, Darvoz, Abdallı, Bolus Kepenekçi, Sorollar,
Đnceoğlu halkı tamamen Türk’tür. Halkı karışık olan köyler; Şemsöy (Türk- Ermeni)
Çatak ( Türk- Ermeni) dir.
110
Başgeçit ilçesinin; Seferli, Deller, Sukala, Dunus, Mahmutlu, Hamamlı,
Armutlu, Memişli, Memişliler, Kızılkilise, Şindiler, Azgeyliyen, Dagarhılı, Kızılhacılı,
Saca, Hüsöyünçay, Çopuralılaz, Yırgançay, Aşağı Karabulak, Yukarı Karabulak,
Lökcandar, Yavıklı, Şamdarlı, Gödekdağ, Sağatlı, Muganlı (Bu son iki köy Ermenine
sınırına çok yakın oldukları için can güvenliği sebebiyle maalesef boşaltılmıştır.) Aşağı
Orzuman, Yukarı Orzuman, Ormeşen tamamen Türk halkı köyleridir. Kırovisi (Türk ve
Gürcü) dür.
Karayazı ilçesinin; Soğanlık, Karacalar, Ahtehle, Karatehle, Sorca, Muganlı,
Birlik, Tazekent, Kösalı, Nazarlı, Aşağı Kenenekçi, (Ulu kişili- Caferli) Candar, zenger,
Ulyanafga, Karatepe köyleri Türk köyleridir.
Karaçöp Bölgesinde; Sagarevcov, Keşali, Tüller, Kazılar, Karabağlar,
Yarmuganlı, Düzeyram, Lebbeli, köyleri köylerinin halkı tamamen Türk’tür.
Lagodehi Đlçesinin; Kabal, Uzuntolo,Genceli, Karacalar köyleri, Lelavi
ilçesinin; Karacalar köyü, Ağbulak ilçesinin Kösalar ve Şıhlı köyleri, Zalga ilçesinin;
Encıvan, Tecir, Culuhluve Tecis köyleri, Kabci ilçesinin; Muhran, Tatuşağı, Ferma
köyleri ve Musteha ilçesinin hepsinin muhtarları Türk’tür. Đl ve ilçe amirleri ise
Gürcüdür.
Gürcistan’daki Kürtlerin Ermenileşmesi konusu da oldukça ciddi bir meseledir.
Tiflis’te kent (köy) lerde Kürtler için özel Okul yok. Bunlar Gürcü kültürü içinde Gürcü
eğitimi alarak yetişiyor ve zamanla Gürcüleşiyorlar. Ermenilerin Gürcüleşmeleri iddiası
ise, tamamen farklı bir yapılanmadır. Gürcistan’da Ermeniler mal-mülk sahibi olmada
ve özel görevlerde prestijli yerlere gelebilmek için, isimlerini bu tür maksatlarla
değiştirip Gürcü ismi olmaktadırlar. Bunlar gerçek Ermeni kimliğinden vazgeçmezler.
Gürcistan Kürtleri yezidi inançlıdırlar. Bunlar Ermeniler tarafından toprakları
Ermeniler sürülerek Gürcistan’a gönderilmiş Kürt - Türkleridirler. Miktarları 40.50.000
kadardır. Ermeniler Ermeni olmayan ve Ermenileştiremeyecekleri toplumları aralarında
istememektedirler.
Ermenistan’da 2000 yılı itibariyle Yezidi ve Müslüman Kürt Türkü miktarı
100.000 civarındadır. Ermeni yönetimi bu insanlar dağınık bir yerleşim şekli
sergilediklerinden kendilerini Ermenistan ‘ın homojenliği itibariyle bir tehdit unsuru
111
olarak görmemektedir. Yezidi inançlı olan Kürt –Türklerinin kaderi iki katlı hazindir.
Bir taraftan dini baskı diğer taraftan ırkı baskı. Kürtçü - Ermenici ittifakı yapanların
yüzü ağ olsun! Gürcülerin eline geçmiş Türk topraklarının zamanla nasıl Ermeniler
lehine el değiştirdiğini göremeyen bazı sözde teorisyenlere bu tespitlerimiz ithaf olunur.
Ermenistan Kürtlerinde Müslüman olanların hepsi Azerbaycan’a göçe zorlandı. Erivan
ve Serdarabat’da Müslüman Kürt kalmadı. Bazı toplumların hafızası zayıf oluyor.
Buruki ( kardeşlik) aşiretini Erivan havalisinden katliamla süren Ermenilere, Anadolu
Türkü kardeşliğini göstermiş onların Van bölgesi yöresine yerleştirmiş aşiret liderleri
Kımyas Kartal’ı TBBM başkanı dahi yapmıştı. Ne var ki bu aşiretten yeni nesiller
ASALA ile işbirliği yapabilen PKK’ya destek verebilmiştir.
Azerbaycan’ın kucağını açtığı Kürt - Türkleri yeni yerleşim yerlerinde de
maalesef bazı tahriklere kapılabilmekte iskânlarının toplu değil dağınık olmasına, bir
bölümü tepki göstermektedir. Gürcistan Kürtleri de dağınık olmakla birlikte bir kısmı
Tiflis’tedirler. Tiflis pazarının hamal esnafı tamamen Kürtlerden meydana gelir. Ayrıca
şehrin temizlik işlemlerini de bunlar yürütüyorlar.
Gürcistan’daki Ermenilerin yoğun olduğu bölgeye Zovohet deniliyor. Buradaki
Ermeni taşkınlıklarına dair hergün bir haber alınmaktadır. 12- Nisan–2000 tarihinde
kalmakta olduğumuz köyde bir haber çalkalandı. “Ermeniler bayrak kaldırmışlar,
muhtariyet istiyorlar”. Gürcistan’da ifade edildiğine göre 300.000 Ermeni ve gürcüler
arasında akrabalık kurulmuş, Bir çok Ermeni, nüfus kayıtlarına kendisini Gürcü olarak
yazdırmış, Gürcü Meclis Başkanı Jivanye’nin Ermeni asıllı olduğu iddia ediliyor.
Bunları dinlerken doğu Anadolu’da Kürt davası adına hareket ettiğini ileri süren gizli
Ermenileri hatırladım. Ermenilerin yoğun oldukları ilçelerde kasten yakılan nüfus
daireleri hatırıma geldi. Bu arada bulunduğumuz köyün öğretmeni güzel bir haber
getirdi. “5000 nefer Ahıska Türkü Gürcistan’a dönmüş” her çok azdan başlar.
Gürcistan Millet Meclisinde 4 Türk Milletvekili var ve bunların miktarı 5’e
çıkmak üzeredir. Bunlar: Mehemmed Mehemmedov ( Kardabani) “ Karayazi bölgesi”
Azer Sülyeymanov ve Zümrüt Kurbanof ( Marlooni ) “Borçalı bölgesi” Remiz Bekirof
(Bornisi bölgesi)dir.
3.Dünya Olimpiyat Şampiyonasında Dünya Güreş Şampiyonu Kemandar
Mecidof Borçalı’nın Hamamlı köyündedir. Budakov 3.ve 4. Dünya Güreş
Şampiyonasında 40 kızıl Madal ( 40 altın madalya) almıştır. SSCB dönemi
112
pehlivanlarından 3. Dünya olimpiyatlarına katılan Güreşçi Reşit Pehlivan ve Kardeşi
Cimşit Pehlivan Borçalı’nın Görarhı köyünden olup Dünya şampiyonudurlar.
Salıdor Mursagulov, Alpenist olup Everest dağının tepesine Azerbaycan
bayrağını dikmiştir. Borçalı’nın Kızılhaç köyündendir.
Möhsin Senoni (Azerbaycan Halk sanatçısı) 1947 yılına kadar Tiflis’te Türk
Devlet Tiyatrosu vardı. Burası evvelce 1940 lara kadar Türk Tiyatrosu adını taşırken
daha sonra Azerbaycan Tiyatrosu adını almıştır.
Đbrahim Isfahanlı (Tiflis’te Türk Rejisördü,1998 yılında ismi Tiflis’te 100.yılı
münasebeti ile bir caddeye verildi).
Tanrıyel Aliyev (Ressam, Karayazı Türklerindendir.) Zahit Karaçöplü
(Ressamdır, Karaçöp Türklerindendir.)
Ömer Koçulu (Mimar) Cimşit Đbrahimli( Heykeltıraş Nizami ve Köroğlu’nun
heykellerini yapan sanatçı)dır.
Zahit Halilov (Azerbaycan Đlimler Akademisinin SSCB dönemindeki Prizidenti,
Başkanı) Prof. Dr. Abdullah saik’in oğlu Kemal Talipzade, Prof. Dr. Ferah Halilov,
Prof.Dr. Şamil Kurbanov, Riyasiyatçı (Matematikçi) Latif Veliyev, Feylezof Cemal
Mustafayev, Prof. Dr.Hamlet Đsahanlı (Hazer Üniversitesi Rektörü) dür.
2000 yılı itibariyle Tiflis’te 10 ve Bakü’de 10 olmak üzere 20 Gürcistanlı Türk
çocuğu tiyatro eğitimi görmektedir. Şevardnadze
bu konuda talimat vermiştir. Bu
çocuklar geleceğin Gürcistan Türk Tiyatrosunun yeniden nüvesini oluşturacaklar. Tiflis
Türk Tiyatrosu 1947 yılında kapatılmıştı. 1998 yılında Devlet Bakanı’nın verdiği
talimat ile derviş Osman’ın Müdürlüğünü yapacağı kuruluş yeniden açılacaktır.
Marnevuli’deki Devlet Tiyatrasi, Türk Tiyatrosu olarak faaliyet gösterecektir.
Marnovuli’deki bu Gürcü Tiyatrosunda Derviş Osman halen bazı eserleri Türkçe
sahneye
koymaktadır.
Gürcistan’da
şehir
aydınları
kırsal
kesimde
çiftçilik
yapmaktadırlar.
Valah Hacıyeli, (Tiflis Üniversitesi) Filoloji bölüm başkanı, Türk şair ve yazar)
dır.
113
Borçalı’da Tiflis Devlet Üniversitesinin her fakülte ve bölümünün bir nüvesi
vardır. Buranın başında Prof. Dr. Rektör Mahmut Hacıhalil’dir. Gürcistan’daki diğer
üniversitelerin de Türkçe bölümler vardır.
Gürcistan’da devlet sektöründe görev alabilmek için Gürcüce bilme şartı vardır.
Gürcistan’daki
Türklerin
nüfus
kâğıtlarında
yazılmaktadır. Gürcistan Türkleri bu sütuna
milliyet
sütununa
“Azerbaycan”
“Türk” yazılmasını istiyorlardı. Bu
uygulama başka bir ülkedeki Türkün nüfus cüzdanının milliyet sütununa “Anadolu”
yazmaya benziyor.
Gürcistan’daki Türklerin; iskan, siyasi teşvik, eğitim, meslek seçme, seyahat,
haberleşme gibi her türlü hakları verilmiştir. Parlamentoya hangi etnik kesimden
seçilmiş olması bir şey ifade etmez. Etnik kimliğin değil, Gürcistan’ın milletvekilidir.
Gürcistan siyasi hayatında halen eski bir milletvekili olan Đshak Nevrozov, Petrol Nazırı
(bakanı) nın1. Muavinidir. Siyasi seçimler döneminde Türkler %90 aralarında temas
halindedirler. Bu arada Gürcistan’ın sadece Gor bölgesi Türklerinin soy isimlerinde
“ov” ve “of” ekleri yoktur. Bu husus Türklere bir övünç kaynağı olmaktadır. Gürcistan
Türk milli kültürel bayramlarından birisi de “ Türk saz bayramı”dır. Bu bayram
Gürcistan’ın her yıl bir Türk bölgesinde yapılır. Organizasyonun setri (başkanı) Derviş
Osman’dır. Gürcistan da doğum günü yerine “ad günü” yapılıyor. Aydınların bu
günüde basında haklarında yazı yazılıyor. Saz şairleri toplanıp kutlamaya renk
katıyorlar.
Keçeli köyünü halk bilimi kaynaklarından birisi de Novat Mollakızı, köyün eski
bir ailesinden olan Novat ana 90 yaşında ve hiç okula gitmemiş. Bizi evinde kabul etti
ve sağ olsun sorularımıza cevap verdi.
Karapapaklar’da kız istemeye aç karnına gitmelidir. Ev sahibi konuklara “aç mı
sınız” der. Görücüler de “size bir teklifimiz var. Bize şirin bir söz söylemezseniz,
ikramınızı yemeğiz”derler.
Uşağı (çocuğu) gelini, atı, malı, davarı nazardan korumak için, molladan nazar
duası alınır. Dağdoğan ağacı üç kulak (üçgen) biçiminde kesilir. Çocuğun sağ ciyniye
dikilir. Büyükler sağa “nasihat görürler (uygun bulurlar) ayrıca göy (mavi)
göz
boncuğu, gelinin omzuna yakasına dikilir. Atın sinesine ve geriyanına dağ doğan’dan
114
yapılmış üç kulak takılır. Bu ağacın üstü şişle yandırılır. (yakılır) Ev diktirende de evin
anlına at nalı çakılır.
“Nezar Kesen” için, malın nazardan korunması için nazar duası okunarak
“tuz” yakılır. Nazardan kurtulması istenilen hayvanın alnına nazardan hemen sonra
yumurta vurularak kırılır. Tuz Türk halk inançlarında önemli bir motiftir. Sadece
nazardan değil, dostlukta, berekette, yeminde v.s de yeri vardır. Yumurtanın inanç
alanındaki yeri de geniştir. Binalarda ve beşiklere nazarlık yapılırken yumurta da
nazarlığın içerisine konulur. Anadolu’nun bazı yörelerinde gelin eve getirilince
duvarına yumurta vurularak kırılır.
Navat Ana ilginç bir dua yaptı. Bölge Türklüğünün Türkiye’ye Bakışı ve
Türkiye’den beklentileri itibariyle manidar bir dua idi. Navat ana sık sık bize
“Yaşlandım, hükümet aylığımı vermedi. Allah Türkiye’nin kömeyi (yardımcısı,
koruyucusu) olsun. Ayakta dursun. Buraların dayağı (dayandığı güç) odur.” Dedi.
“Nevruz da, ahır çerşembe günü herkes evinde olmalı. Gırakda (kenarda,
dışarda)
heç ne (hiçbirşey) olmamalı, kalmamalı, komşuda bir şey bırakılmamalı,
borcunu, alacağını ödemelisin üç gün sonra evde yahşi(güzel) sufre düzeltiriz.
(hazırlarız.) kimin üzerinde ne iş var ise, evine gidilir. O’na nevruzluk aparılar
(götürülür). Hayır, işe, taze(yeni) kız alıp vermeye, elçiliye bu dönemde gidilir. Kurban
ve Ramazan bayramlarında bayram namazından sonra mezarlığa gidilir, ölüler ziyaret
edilir.”
Nevruz da “ bıçak kesmeyen şeyler”den sütlaç pişirilir. Pilav ve sütlaç bıçak
işlemeyen yiyeceklerdir. Cevan uşaklar (genç çocuklar) kapı kapı gezer birbirine pay
verirler.
Karapapak’larda “Hal apardı” inanç vardır. Uşağ üstü olanda, uşağa yatanda
doğum vakti gelen avradı hal basar. Korunmak için; sarımsak, soğan avradın anlına
çekerler (koyarlar) yatağının etrafı dört tarafından suresi okunarak dönülür. Demir
döver ses ederler. Dövme işi sağdan dönmeye başlanılarak yapılır. “Al avradı” “Al
karısı” inancı bütün Türk dünyasında yaygındır. Anadolu ve Uluğ Türkistan’da da
sarımsak, soğan ve demirin koruyucu gücünden yararlanılır. “Ses etme” uygulaması
Kara iyiler sesten rahatsız oldukları için kullanılır.
115
“Başına herrenmek” bir yalvarış, yakarış biçimidir. Başına dolayıp ( dolaştırıp)
nezir-sadaka gibi şeyleri verme biçimidir. “Başına dönmek” sana gelen gada-bela bana
gelsin, demektir. Borçalı yöresi Türklerinin ecelin vakti konusundaki inancı “Yukarı ki
kişi bilir” şeklindedir. Yukarı ki kişiden kastedilen Allah’tır. “ Kimin vakti olsa o bilir”
şeklinde ifade edilmektedir.
Karapapak’lardaki yemin şekline dair evvelce tespitlerimiz olmuştu. Bu defa
onları teyit edip zenginleştirdik. Mesela, “o günün ışığı hakkı” “ayın nuru hakkı” “ayın
nuruna ant olsun” denir. Ay kutsaldır. Gece eline ahtaba (ıbrık) alıp su üstü gidende
(tuvalete gidince) kişi aya karşı durmaz (aya dönülmez) teze ay çıkanda Mehemmed
peygamberin adına 3 defa salavat getirilir, yüzüne çevrilir, dolanmamız namına
(geçimimizin sağlanması için) yağış istenir dua edilir.
Karapapak bedduaları onların dini nasıl anladıkları anlattıklarını takip itibarıyla
önemlidir. “Zülfükara rast gelesen” “Kuran sana ganim olsun” “ Göze görünmez
(Allah) sana kısmet versin baht vermesin” “sen de oğul uşağlıların cergesine (katarına)
garışma” “yer hakkı”, “göy hakkı”, “uldız (yıldız) hakkı”,” toprak hakkı”, “ toprağa and
olsun”. Karapapak’larda dut ve ceviz ağaçları ocak sayılır. “Dut hakkı” “ceviz hakkı”
“bereket hakkı” “ocak hakkı” yemin şekilleridir. Biz birçok yerde melekler ve cinler
için görülmeyen tabiri kullandığı görmüş iken, inanç sisteminin en tepesindeki güç için
“görünmeyen” denilmesi bizim için ilginç olmuştur. Ayrıca yer ve gök iyelerine and
içilmesi ağacın eski inanç sisteminde bir kült oluşturan ocak olarak algılanması da
ilginçtir.
Karapapakistan da Anadolu daki gibi bir çok Türk elinde olduğu gibi ateşin su
ile söndürülme, söndürülmesi doğru bulunmaz. Ölüsünü rüyada gören kimse diğer Türk
kesimlerinde olduğu gibi ruhuna kuran okutur.
Navat anadan yazımıza çeşni olmak üzere Karapapak Türklerinden
insan
isimleri tespiti de yaptık. Bunlardan bazıları; Bastafa (Bağdısabah), Elirıza, Valih,
Fergiye, Saibe, Elyana, Navat (şiriniyet tatlılık), Aga, Hürzet, Dursun, Vağıf, Terman,
Arif, Gülnara,Tahir, Nizam, Yusuf,Kemal, Musa, Đsa, Halettin, Ayşe, Bayram, Gülsafa,
Bahtısafa, Nenehanım, Mustafa, Bahtiyar, Feridun, Şöhret, minaraks, Fatma, Telli,
Hasan, Hüseyin, Veli, Ali, Eset, Nağı’dır.
116
Kara iyelerle ilgili tespitlerimiz arasında; adamın biri gece ıssız yolda atla
giderken yolda bir çepiç keçi yavrusu görüp atına alır. Çepiç’in ayakları uzamaya ve
yere değemeye yaklaşır. Adam korkak ve Çepiç’i yere atar, kaçmaya başlar. Çepiç de
onun ardından koşarak “ayağım yere değmeden beni attan indirdin ayağım yere değse
idi, bak ben sana neler yapardım”diye bağırır. Bu iyenin tezahür biçimi çeşitli anlatım
tarzları ile Anadolu da yaşamaktadır.
Karapapak Türk halk inançlarındaki diğer bir kara iye de “hamzet”dir. Bu cin
hastalık verici bir güce sahiptir. Đnanca göre bazı kimseler bu cin veya gücü ruhunda
taşırlar. Böyle kimseler 40 ı çıkmamış çocuğun yanına gitmezler. Çocuğun ailesi de
hamzetli kişiyi çocuğunun yanına sokmazlar. Hamzet o kişinin “can”ındadır. Đnancı
vardır. Bu tür kimseyi mal davar doğum yapınca da yakın koymazlar. Hamzetli kişi
kasıtlı olarak fenalık yapmak niyetiyle gelmişse ona mani olunamaz. Sehven gelip
amacı fenalık olmayan hamzetli kişinin zararı dua ile önlenebilir.
Kayıptan bir ses gelebilir. Bu ses bazen insan uyurken onu çağırabilir. Çağrılan
kişi çağrıya itibar etmemeli dönüp bakmamalı kalkıp gitmemeli sese rivayet eden adam
zarar tapar (görür). Ayrıca sesin sahibi cin; keçi, at vs. donunda görülebilir. Amacı hof
(korku) yaratmaktır.
Bazı Karapapak duaları da şunlardır; “Allah yarayanın olsun, gelinin hayırlı
olsun, yaratana şükür” bir kimsenin yaşı öğrenilse o kişinin çabuk öleceği inancı vardır.
Hakikaten birçok yöre de kırsal yerde insanlar yaşlarını saklarlar. Muhtemelen bu da bir
nazardan korunma şeklindir. Ayrıca çalışmak da olan bir kimseye kolay gelsin
anlamında “yorulmayasan” denir.
Kaynaklarımızdan Esat Ağaoğlu, orta tahsilli 60 yaşlarında bir çiftçi idi. Bize
verdiği halk inançları ilginçti.
“Süt nazarı keser. Bunun için ananın nazarı balaya değmez. Adamın özünün de
özüne nazarı değer. Nazardan korunmak ve kurtulmak için en iyi çare Kuran’daki ilgili
suredir. Akşamları ruhlar öz evlerini ziyarete gelirler. Onun için Kuran okunur. Cuma
günü Kuran’ın okunmasının sebebi Kuran Cuma günü gelmiştir... Gözü o ocakta olan
ruhların ihsanına belirli günlerde helva kavrulur.”
117
Karapapak Türklerinde Atanın yeri çok itibarlıdır. “Atanın Goru hakkı” “
Atamın Goru hakkı” en büyük yemindir. Đsimlerin başına “ay” önekinin gelmesi sadece
şahıs isimlerinde “ay Eset... Ay Eli” gibi deyil statü belirten hallerde de kullanılır.
Mesela “ Ay hanım çay süz” çay doldur çay koy gibi.
Resime yönelmek haramdır. Namaz kılınca Kuran okuyunca resimler ters
çevrilir. Kıble yönünde resim varsa kaldırılır.
Gece aynaya bakılmaz günahtır. Rüyada kırık ayna görmek yahşi (iyi) değildir.
gelinin sandığına ayna konulur. Gelin beyin evine gidende kabağına (önüne) ayna
tutulur. Ayrıca gerdeğe girince de geline ayna tutulur. Bu esnada kırmızı büyük bir
çarşafın arkasında gelinin başı kırmızı ipek tüllerle örtülür. Bu örtünün üzerinde kırmızı
goncalar olur. Örtü erkeklerin olduğu kısmı böler. Amaç yad erkeklerin (yabancıların)
gelini görmemesidir.
Bilgi kaynaklarımızdan Bilare Abdurrahimoğul (Osmanov) 64 yaşında ev
hanımı 10 yıllık bir okul hayatı olan bir kimsedir.
Dilara hanım kızlık soyadı münasebetiyle yaptığı açıklama da evlenmeden evvel
anlamında “bu bir hayta geçmezden evvel” tabirini kullandı. Türk halk inançlarında
evlilik, sünnet olma ve benzeri gibi haller hayatın önemli dönemleri, alem değiştirme
farklı hayata geçme gibi önemsenirler.
Karapapak’larda çocuk olsun diye dua edilir, mollaya dua yazdırılır. “hamsından
baş duaya inanmaktır (en önemlisi duaya inanmaktır.)” Đnancı vardır. Çocuk dileğiyle
ziyaretlere mesela Hacı Mahmut Efendiye götürülür. Buraya halk her türlü ihtiyacı
için Cuma akşamı “adına” pazartesi günü ağzı oruç olarak gider. “ Hacı Mahmut
babamızın kabrini ziyaret edince evvelce Allah’a bağlanır, tebarek Allah’tan bize
Kömek olsun... Hacı Mahmut Allah’ın en yakın adamıdır. Bizim bu işimiz düzelsin ağzı
oruç bir kurban kesecem” denilir. Đşimiz olsa da olmasa da madem buraya sığınmışız,
şeytan yol kapmasın diye kurbanımızı keseriz.....oraya zil zibil dökülmez. Kurban
mübareğin üstüne kesilir. Aynıoyun (diğer ihtiyaçlar) komşular tarafından karşılanır.
Türbeden toprak alındığı olur. Ancak ayakaltına dökülür, çiğnenebilir diye
büyüklerimiz toprak alınmasını onaylamazlar. Bu toprağı şifa niyetine sulandırıp içen
dertli olan yerine merhem niyetine sürenler olur. Baba’ya inananın mezarına öldüğü
zaman bu topraktan atıldığı da olur. Türbenin etrafında herrenilir (dolaşılır) Tavaf sayısı
118
niyete göre 3 veya 7 defa olabilir. Niyetlilerin büyük çoğunluğu (ahiret) leri için dua
ederler. Dünya işi için ondan talepte bulunmak ona baş ağrısı vermek olur, inancı
vardır. Türbedeki dağdağan ve nar ağacına “niyet bezi” bağlayanlar olur. Türbe
Kazak bölgesindedir.
Veysel Karani, Aldaştaki bu türbeye Karapapak Türkleri her türlü ihtiyaçları
için giderler. Türbe ziyaretindeki uygulama tamamen aynıdır. Yemen ellerindeki
Veysel Karani’nin peygamber efendimizin ziyareti münasebetiyle anlatılan 32 diş ve
tesbihin 33 taneli oluşunun bu diş sayısı ile ilgili oluşuna dair hikaye burada yatmakta
Veysel Karani için de anlatılmaktadır.
Seyit Nigari Hazretleri, Karapirimli kentinde (köyünde) yatmaktadır.
Karapir’de Seyit Nigari’nin yanındadır. Ziyaretlerdeki uygulama ve inançlar diğerleri
ile tamamen aynıdır. Mir Hamza Bulağı, Seyit Niigari’nin mürididir. Türbesi Cebrailli
ilçesindedir. Buradaki suya adak yapılır. Türbenin suyunu şifa ve hayır işlemiş olmak
için içenler vardır. Çocuk olması için niyet tutanlar kız ve erkek evlatları olunca
niyetleri
gereği
“paltarlarını
burada
yuyarlar”
(giysilerini
burada
yıkarlar).
Anadolu’daki Arap Baba, Karadonlu Can Baba’dan sonra burada da Karapir’i
görüyoruz.
Bu ziyaretlere çocuğu yaşamayanlar yaşamaları için, genç kızlar bahtları
açılması için, ruhi hastalıkların tedavisi için gidilir. “ inandıktan sonra kişiye bir dostan
da sade insandan da çare gelebilir” inancı vardır.
Dilara ana’nın atası rahmetli Đdris, Mir Nigari hazretlerinin mürididir. Đdris
Baba’nın istifini yaptığı çok güzel bir hat örneğini bize gösterdi. Biz de onu resimledik.
Seyit Nigari’nin gazellerini okuyan Dilara ana, “Meyhana da” tertip ediyor. Bize
gazellerinden bir parça okudu. Kaynaklarımızdan sadece Dilara ana resminin
çekilmesini uygun bulmadı.
Rüya tabirleri konusunda bize şu bilgileri verdi. Rüyada koyun görmek
konaklıktır, yahşidir. At murat arzuya çatmaktır. (muradın olmasıdır) su aydınlıktır.
Kara pisdir.(iyi değil anlamında). Ağ ( ak, beyaz) kefen’dir, ölümdür. Güzgün (ayna)
aydınlık, hoş bahtlıktır. Para pul sestir, haberdir. Yılan pistir (fenalıktır). Köpek (polis,
söz horata’dır)
119
Dilara ana, üstünde durduğumuz konular için “ hırda - Huruç sözler” (boş
sözlerdir)”. Diyordu. Đslam’la din ile ilgili bulmuyordu. Biz, Samsun ve Amasya’da da
Nigariyi Pir kabul eden kimselerle görüşmüştük.. Onlar da bize gösterişi, alayişi
onaylamadıklarını yapılacak işin hayır işleyip saklı tutmak olduğunu söylemişlerdi.
Meyhane (semahane) ye gitmek için boy abdesti alınır. Balaca gede olgun yaşa
gelmemiş erkek çocuk) Meyhane giremez. Bir meyhane meclisinde 50–60 nefer (şahıs)
olur. Meyhaneler akşam düzenlenir. Cuma akşamları tercih edilir. Bunlar bir veya iki
saat sürebilirler. Meyhanede çay içilir, çörek yenilir. Sonra da yönetici kadın
Nigari’den bir gazel okur. Eskiden iki üç okuyan kimse olurdu. Cemaat sadece dinler.
O okudukça dinleyenler oynarlar. Okuyan oynamaz. Aşka gelen her mürit kendi
kendine oynar (here özüne oynayar) Dıngır-teneke kutu çalınır. Meyhane’nin özel bir
çalgısı yoktur. Meyhane Meclisleri hala devam etmektedir. Bu uygulama Sovyet
döneminde de yaşatılmıştır. Dilara ana köyde Kuran okutup bir hayli genç yetiştirmiştir.
Deriş Osman ve biraz da oğlu Savaran da bunların arasındadır. Meyhane’yi Kiril harfli
metinlerden okuyarak yapanlar da var. Daha ziyade Kef’rali’deki Osmanlı Hurufatından
Nigarnameyi ve Nigarinin Divanını takip ediyorlar. Ayrıca Aslanbeyli köyünde ve Kür
nehrinin üstündeki köylerde Meyhane uygulaması var. Dilara Ana’ya göre Kuran’a
inanan meyhaneye katılır. Meyhane’nin hususi Paltarı (özel giysisi)yoktur. Günlük
kıyafetle katılabilinir. Saygılı olmak için kara ve yeşil giysiler seçilir. Dilara ana
kıyafet konusunu özetliyor. “Baş döş düzeltilir, bir arada uzun geyinerik çünkü biz
Fatimai Zehrayız”
Erkeklerin Meyhanesi ayrı olur. Eski yazı olmayan metinlerden de meyhana
okunur. Erkekler de yeşil ve kara giyerler. Bütün meyhane oyunları bir tek türdür.
Oynanan oyunun hızını gazelin türü tayin eder. Meyhanenin şeriat bağlantısı yoruma
göre değişmektedir.
Dilara ana bizden Osmanlı hurafetli Mevlüdi Şerifi, Kuran-ı Kerim’den seçme
sureleri içeren küçük ve büyük boy kitaplar istiyor ve ilave ediyor. “Đran ve Arap
çapından (baskısından) çetinlik çekiyorum. Türk Tabından eyi okunur.” Diyor.
Görüşmemize dayanamayıp Derviş Osman katılıyor. Osman Đlkin TRT Dış
haberlerin yayınını güney ve kuzey Azerbaycan’a farklı seslendirilmesi gerektiğini
belirttikten sonra;
“ Dağların Atamdır
120
Düzlerin Anam
Lil parlı bulaklar
Gülyüzlü sonam
Men senin eşginle
Alaşam yanam
Adına vetemin yazam
Borçalı” diyor ve hızını alamayıp,
“Gence bizim Tebris bizim kür bizim
Sevincimiz Şelaleden Gür bizim
Đnan Billah bugün sabah sur bizim
Gel menden müjdeni al anam atam
Ay Osman Tebris de titren bedeni
Kes kalbini o gövneden zedeni
Veteni milleti satan gedeni
Kılınç ol yarıya böl atam anamı”
diye ilave
ediyor.
Sonra devam ediyor; Meyhane konusu dönemince cezbe’ye biz de ceviz
deniyor. Meyhana da baylı bayanlı ceviz/cezbe’ye girilebilir ancak katılımcılar 60
yaşını aşmış olmalıdır. “Cezbeye Gelen” kafasını taşa duvara vurabilir, birisi ona sahip
çıkıp O’nu korumalıdır... Hacı Halil Baba Dağına kızlar ilahiler okuyarak çıkarlar. Bu
da bir tür cezbe halidir. Bu ilahilere son dönemde Yunus Emre’nin ilahileri de
katılmıştır. Borçalı’ların ayrıca “ Karadonlu’nun Ağırı”diye bilinen bir oyun havaları
vardır. Iğdır’da nefesi, şerri dokunan ve görünmeyen bir güce “Karadonlu”
denilmektedir.
Kara
iyelere
tekrar
dönmek
istemiyoruz
ancak,
Borçalı
ve
Azerbaycan’da Ardoy diye bilinen bir kara iye daha ziyade, abdestsiz, kimselere
görünen Kuran okunan yerlerde gözükmeyen şer bir kuvve vardır.
Naz Anadan da halk inançları bilgisi aldık. Naz Kazımova Kepenekçi köyünde
yaşayan 80 yaşında tahsilsiz bir ev hanımıdır. Verdiği bilgilere göre:
Kırklama, hem anaya hem de balaya yapılır. Kırk kaşık su bir kovaya “ Allah’ım
Meselli okunarak dökülür. Anne ve çocuğu bu su ile kırklanır. Subaşlarından
dökülürken “ Allah’ım Meselli Ala Muhammedi, Seni Kırklayanın kırkından çık” denir.
121
Kırklamayı koca avratlar yapar. Đlkin anası sonra balası kırklanır. Ayrıca 10.ve 20.
günlerinde de çeyrek ve yarı kırkları yapılır.
Ayrıca kırmızı, sarı ve mavi üç taş muhtemelen akik taşı kırk içinde hastalanan
çocuğun suyuna konur. Bu su ile koca avratlar çocuğu yuyarlar, yuyarken “Allah’ım
meselli Ala Muhammed” denilir.
Ana kırklanmadan çocuğuna süt verir. Kırklanacağı gün çocuğa süt verilmez.
Kırklandıktan sonra ana balasına döşünü (göysünü, memesini) verir. Đlkin sağ döşünden
balasını emzirirler. Kırklama suyu pinhan yere (el-ayak değmeyen yere ) dökülür.
Anayı Hal Aparmasından kurtarmak için, bir hayvan ( inek, koyun gibi) yüreyi
suya atılır. Al Avradı onu yer. Ananın yüreğini salar. Ayrıca al Anasından korunmak
için tüfek de atılır. Bu uygulamada ki suya atılan yürek, kara iye olan Al karısına
verilen bir sacıdır. Böylece onun fenalık yapmasından kurtulmuş olunur. Đnanca göre Al
Anasının mekanı su başları ve değirmen arkıdır. Ayrıca tüfek atılarak çıkarılan ses, kara
iyeleri kovmak içindir. Al avradı gelmesin diye kabakca (önceden) bıçak, tüfenk, gaycı
(makas) Kur’an, kadının odasına konuluru. Doğum Hasant (iyi) olsun diye anne
adayına efsunlu su içilir. Doğum kolay olsun diye gelinin kulağı çekilir ve ona sopa
atılır.
Borçalı Karapapaklarında Uşağı olmayan kadına maliki (derman) yapılır. Kabak
ve bal pişirilir. Ana adayının karnına belenir. O yakı iki gün orada kalır. Ayrıca Camış
gübresi pişirilir gelin ana belenir. Đçi ağır kadın deriye çekilir. Bir başka uygulamada da,
peteklibal, darçın, gülümcan, zencefil, hil, nuheyl, ıstot( biber) 4 adet yel cevizi el
makinasın da çekilir. 1 kilo petekli bala karıştırılır. Gelin aç karnına bir yemek kaşığı
yer. Sonra çörek yiyebilir. Geline kartol (patates) pirinç verilmez. Düzelir ise, beline
yakı sarılır, karnına küpe yapılır, beli çekilir, tekrar beli çekilir. 3 yumurtanın sarısına
alçı karıştırılır. 1 metrelik bir bezle yakı yapılır. Bu yakı 3 gün belde kalır.
Çocuğu sürekli ölen anne, meyve ağacının dibine gider, ve “ben hamı zatımı
sana verirem sende varını bana ver”der. Üç defa ağacın dibine “tu tu tu” der. Bu
uygulama bir defa yapılır. Sonra ayrıca ocaklara ziyarete gidilir. Gezgincilere sadaka
verilir. Bu uygulamada da görüldüğü üzere “ Ağaç” “meyve ağacı” ocak olarak
algılanmıştır.
122
Karapapaklar da gelin “ellendirilir” bunun için gelinin başına bir şiş ve ekmek
dolandırılır. “ Ayağın sayalı, başın devletli olsun, 7 oğlanla bir sofraya el uzatsın”denir.
Sonra gelin sağ taraftan perdenin arkasından gerdeğe girer.
Gelin, kaynana ve kaynatası ile bir müddet konuşmaz. Bu bir hürmet ifadesidir.
Geline ve çocuğuna dua edilirken “ Allah gelinini ve çocuğuna başacan ( başına deyin,
başına kadar) versin hoş baht eylesin, Allah hoş baht eylesin, oğullu kızlı olsun, hoş
baht yaşasın. Allah rızkını bol eyle özüne can sağlığı ver” denir.
“ Karapapaglarda Dili ağız eylemek” başsağlığı dilemek demektir. Örnekler
“ahırın hayır olsun, oğlun kızın sağ olsun,” “ Allah seni yarı yolda koymasın” denir.
Yemin ederken de, “ Allah hakkı” “ Allah adı hakkı” “ balaların başı için” “ Kuran
hakkı” denir.
Cuma akşamları, dua edilir. “ cümle aleme içinde de benim balalarıma
.....”denir. Yemek yapılır. Bunları çoluk çocuk yer. “ bu gece ölüler geler, onların
burnuna yemek kokusu gitsin inancı vardır.
Karapapak’lar da yeriklemek veya aşermek karşılığı “ağzı tatsız””ağzı pis”
tabirleri kullanılır. Bu durumda olan kadınlara yemeleri için her arzuladıkları şey
verilmeli. Bunların “ “nefsi körlenmeli” aksi takdirde pis (fena) olur. Uşak (bebek)
içerde ( ana rahminde) hasta olur. Uşak içerden anayı emdiği için, onun arzusu yerine
getirilmemiş olur.
Karapapağ Türklerine göre; “Dünya Kızıl Öküzün üstünde durur. Yer terpenen
de Öküz boynuzluyur” Zelzeleye kızıl öküzün boynuzunu oynatması yol açıyor.
Göy kuşağı (Gök kuşağı) nın altından geçilmez, geçmek isteyeni o vurur. Ölen
şahsın canı ağzından çıkar, tamahkâr adam geç ve zor can verir. Ölen her kesin canı
cennete gider. Narahat ölü (rahatsız ölü) hortlayabilir. Hortlamasının önlemek için ruhu
için helva çalınır. (kavrulur) kurban kesilir, hayrat verilir. Evin dört tarafı efsunlanır.
Ölecek kişiyi yakınları da öleceklerini anlayabilecekleri tarzda rüyaları görürler. Mesela
evinin bir tarafını rüyada uçmuş olarak gören kadının eşi ölmüştür.
Yemin edilirken diğer tespitlerimiz de görüldüğü gibi suyun ve ayın hakkı için
yemin edilebildiği gibi “Bu ağ (ak) yol hakkı” tarzındaki “ak” dikkat çekicidir. Zira
123
“karayol” gidişi olup dönüşü olmayan yas yoludur.
Ayrıca “Bu suyun akarı hakkı, ant olsun bu suyun aydınlığına” tarzındaki
antlarla suyun akması ve durgun olması önem arz etmektedir. “Aktar su pislik tutmaz”
“Durgun su tekin değildir.” “ Suyun durgun akanı adamın yere bakanı” “Su cennet
didarın görmüştür.” Keza suyun aydınlığına ant içilmesindeki aydınlık da önemlidir.
Rüya da su görmek aydınlıktır. Yolcunun ardından su serpmek, yolunun aydın olmasını
sağlar, inancı vardır.
Karapapaklar’da “ gelinin sonu, (bebeğin rahimdeki eşi) temiz yere bastırılır.
Eğer dünyaya gelen çocuk kız ise,”Allah bunun dalınca oğul ver, kız verme” denilerek
temiz toprağa gömülür. Göbeğin parçasını saklayanlar da olur. Kişinin göbeğinin
bastırıldığı (gömüldüğü) yerden zor ayrıldığına inanılırı.” Göbeğimi oraya mı bastırıplar
(gömmüşler) oradan ayrılamırsan”denir. Bu inanç ve söyleyiş Anadolu’da da vardır.
Karapapaklar da “tırnak tutulmaz (saklanmaz) yere bastırılır (gömülür) saç da
yere bastırırlar. Saç yakılmaz. “yakanın ığbalı (ikbali ) yanar” inancı vardır. Sünnetin
kesilmişi evin yukarısına, damına atılır.
Kına yakılınca “ iki ay sonra vaht (vakit) kesirem ( vaad ediyorum.) iki ay sonra
bir de yahıram (tekrar yakacağım)” denir. Bu bir nevi adaktır.
Düğüne aranmaya bir kimse sitem ederken “ Ağ sakallınızı kara sakallınızı
yığıp halvet oldunuz Allah mübarek etsin ( genç yaşlı kendi aranızda eğlendiniz........)
der.
Erkek bilgi kaynaklarımızdan birisi de Karakişi idi. Lakabı Kıllıgözlü Kara olan
bu şahıs 5 yıl eğitim görmüş Keşeli’den rahmetli Halil’in oğlu 73 yaşında bir aksakaldı.
Verdiği bilgilere göre; “Karapapak’larda eskiden evlenecek kız oğlanı, oğlan da
kızı görmezdi. Baba-ana gözaltılıyarlardı.( gözaltı yapıyorlardı) Büyüklerin sözünden
çıkılmazdı. Şimdi evlilikte gençler karar veriyorlar. 18-22 yaşlarında evleniyorlar”
“Allah’ı aldatabilmem (Yalan söyleyemem) kız istemeye gidince 2-3 ağsakal kişi bir
toğlu – koç götürür - Allah’ın emri peygamberin şeraitiyle senin kızını...............oğluna
124
diliyirem, der. Kız babası da – o ki Allah yazıp kimse bozamaz, başına dönüm senin
der.”
Holabel bir bereket, bolluk, işlerde kolaylık dilemek duasıdır.
“Holabel holabel
Kılıç keser
Hop dön dürer
Hanım bize yağlı gönderer
Holabel holabel
Elinde boyda gelin
Seni gördüm çayda gelin
Holabel holabel
Katan baştan gelir
Zincir kaşdan gelir
Holabel çekmeyenin
Bacısı oynaşdan gelir
Horabel horabel.”
Hacı adaylarını hacca gönderme konusunda, “ El var hacıyı bizim gibi tantana
ile yola koyar. Hacdan gelende de O’nu ziyaret eder orada olanlardan sohbet ederiz.”
Denilmektedir.
Askerlik konusunda; “Kocak olan delikanlı askere geder. Geden de büyüklerin
elini öper. Sazla sözle cemaatle yola salınar, gelende de toy yapılar. Askerliğe gitmeden
Ata mezarına zeyarete giden de olur” konuyla ilgili bir de menkıbe anlatıldı. Dünya
şampiyonu Canpolat babasından nasihat alıyor. “ ölsen de kalsan da sırtın yere
gelmeyecek ve bana hesap vereceksin Canpolat, her şampiyonadan sonra atasının
mezarına gidip ona hesap verir. Bir şampiyonadan sonra atanın mezarını ziyarete
gecikince, atasını rüyasında görür. Đntizaren hemen mezarlığa koşar.”
Karapapağlar da yağmur yağmaz havalar kurak gider ise, yağmurun yağması
için kurban kesilir, godu-godu gezdirilir.
“Yenidoğmuş ay görülünce yönler aya çevrilir, şükür Allah ay tazedir, der
selavat getirir.”
125
“Köhne hesaba göre (eski zihniyete bakılır ise) Dünya Kızıl öküzün
üstündedir. Onu goven dişliyende kuyruğunu sallar boynuzunu oynatır, yer sallanır,
zelzele olur.”
Urfu (ruhu) kimse göremez. Bir Allah bilir. Ruh ağızdan burundan çıkar, çünkü
nefes oradan alınır. Azrail başının üzerine keser can, ayağından itibaren çıkmaya
başlar.”
“Toya giden de ayrı yoldan, toydan dönende ayrı yoldan gedilir. Bey tutulmuş
(bağlanmış) ise, mollaya gidilir. Beyin anası, nişan paltarından cırar özü beyi baştan
bağlıyar, gelinin gelende açar böylece başkaları bağlayamaz.”
Karapapak’larda kız çıkmayan geline “üzü kara geri göndererler. Böyle gelinin
saç kesilir. Yenge ve gelin reddedilir. Babasının evine gönderirken eşeğe ters bindirilir.
Ay tutulunca kurtulması için Allah’a yalvarılır, kazanın dibi dövülerek gürültü
yapılır.
Ağabeyi ölen kardeş, yenge ile evlendirilir, (balaları var) denir. Gelinin ille
çocuğu oğlan olsun diye bir balaca oğlanı yatağa koyarlar., bu çocuğu gelinin yengesi
bir çift çorap verir.
Karapapaklarda eskiden kebin (nikah) gizli kesilirdi. Nikahsız ( dini nikah
olmadan) gelini yaptığı ekmek yiyilmez, verdiği su içilmezdi.( Nikahın gizli kesilmesi
muhtemelen yapılması ihtimali olan büyüye mani olmak içindir. Burada nedense nikah
için kıyma veya kesilme tabirleri kullanılır. Bizce üzerinde durulmalı kelimenin batını
anlamı irdelenmelidir. Nikahsız kadının elinin değeceği şey haram sayılır. Zira o
cünüp insan ile eş tutulur. Eşi ile birleşmesi zina sayılır. Hatta cünüpten de onun
durumu daha ötedir. Kırklanması gerektiği inancı vardır.
“Ardoy deyirler bir şey var. Köhne vakitte bir Süleyman Ağa vardı. Şer vaktı
değirmene un götürür mezarlıktan geçende aklından ardoy geçir, korkur. Şeyhoğlu
Bayram
bundan birini tutup, (geç gel) deyende tez gelirmiş tez gel deyende tez
gelirmiş.Buna hamur yoğurtturuyorlarmış, kurtulmuyormuş (çok bereketli imiş bitip
tükenmiyormuş) Kız – gelin yağışır suya gedir. Hamısı özünü suya verir. Kızlara ben de
126
(yıkanım) deyir, paltarını çıkarırlar. Paltarında iğne variymiş, O’nu o iğne tuturmuş,
iğne çıkanda suya girir kayıp olur.”
Karapapağlarda hal karısından korumak için, hal karısı tutmuş olan kimsenin bir
eşyası, korunması istenilen kadına götürülür. Kanaatimizce Hal karısını tutan kadın Hal
karısından bir kuvvet almış oluyor. Bu kuvvet eşyalarına sirayet ediyor. Bu eşyaları
yanında bulunduran ve korunmak isteyen kadın Hal karısına karşı bu eşyayı referans
veya karşı güç olarak kullanabiliyor.
Karapapağ halk inançlarında insan kılığına giren iyelerin olduğuna da inanılır.
Bu iyeye “ruh” diyenler de vardır. Hüseyin Ağa Sarı dere mevkiinde çayda, suyun
kenarın da bir uşağı oynuyorken görüyor. Çocuğun elinden tutunca insan evladı
olmadığını anlayıp korkup kaçıyor.
Karapapağ Türklerinde üzerine Kar, Yağmur yağmış koyunun sırtına süpürge
vurulmaz. Bereketi kaçar. “ bereketi olan yere süpürge çekilmez. Ev süpürgesi ile
koyunun sırtı şer karışan vakitten sonra süpürülmez. Avrat ile kişi ayak-baş yatmaz
(birinin başı diğerinin ayağına gelecek tarzda yatmazlar). Arabaya süpürge konulmaz.
iki er (erkek) ayak baş yatabilir.
Süpürge ile ilgili inançlar Anadolu’da da vardır. Akşamdan sonra ev
süpürülmez, süpürge insana dokunmamalı, iftiraya uğranılır. Böyle hallerde süpürgeye
tükürür gibi (tu tu tu ) yapılır.
Gürcistan Türkleri okulda eğitimi Türkçe yapmaktadırlar. Okullarında hafta da
iki saat Gürcüce okunur. Gürcistan Türklerinde Gürcüce eğitim SSCB döneminde de
vardı. SSCB döneminde Rusça bütün okullarda okutuluyordu. Đngilizce, Fransızca,
Almanca ise, seçmeli derslerdi. Bu uygulama 1955 yılından sonra konulmuş SSCB
döneminden sonra da Türkçe yüksek tahsil imkanı verilmiştir.
Gürcü televizyon kanallarında Türkçe yayın yoktur. Radyo yayınlarında her gün
30 dakika Türkçe yayın yapılır. SSCB döneminde ilk defa Al Bayrak sonra Şarkın
Şafağı, Sovyet Gürcistan’ı, Gürcistan gibi aynı yayın değişik isimlerle yayınlanmış
Türk gazetesidir. Gürcistan gazetesinde Süleyman Süleymanlı isimli bir Türk isim baş
yazar olmuştur.
127
Seyahatimiz boyunca halk inançları içerikli bir hayli tanım ve tabir tespiti
yaptık. Bunlardan bazıları; balıkla (keçiboynuzu), günahımı götürürem (itiraf
ediyorum), yüzünü turşutmak (yüzünü ekşitmek, asmak, surat etmek), gözünüze su
verin ( öğrenin), Allah rahmet eylesin mehite (meftaya Allah rahmet etsin), başında
karanlık olmak (başının sıkıntıda olması), üst tutmak (yönelemek yüzünü çevirmek),
Kıbrıs dalaşı (Kıbrıs savaşı), Allah iş rahatlığı versin (işin kolaylığı gelsin), Allah her
vakit seni kızıl kalemli etsin (daima iyi ve güzel yazasın), dost seni görsün hoştbaht
olsun, düşman seni görsün bedbaht olsun, (mutlu ol dostun sevindir, düşmanın
üzülsün), arayı katmak, (maraza çıkarmak ihtilafa yol açmak), Kurbansız azatlık olmaz,
şehit vermeden istiklal kazanılmaz; kanı kararmak, asabı bozulmak, lab yahşi (çok
güzel), lele (lala, öğretmen eğiten bilgili büyük), gelbine deymek ( namazlı niyazlı
kimsenin gıyabında yapılan fenalığı hissetmesi), abır vermek, bi abır eylemek (hatasının
çirkin hareketini yüzüne vurmak), yaşam binası (ev), idare binası ( işyeri)
Karapapağ Türkçesinden tesbitini yaptığım isimleri de aktarıyorum. Kaşgo
(işaretli alın, alnı gaşga, alnında işaret olan), kere (koyunun küçük kulağı) küre veya
çepne (koyunun orta kulağı), sine ( göğüs, sin), döş ( meme), çiğin ( omuz), dal ( sırt
arka), gıca (oyluk), kürek (sırt), omba (kalça), el parmaklarının isimleri (başparmak,
şahadet parmağı, orta parmak, adsız, çeçele), emlik (yenilme çağı gelmiş kuzu), tohlu
(altı aydan sonraki kurbanlık olabilir kuzu), şişek (iki yaşında koyun), ögeç ( üç yaşında
koyun), buluka (3-5 günlük buzağı), cönge (erkek dana), buruk (burulmuş sığır), gulun
(yeni doğmuş tay), daylak (biraz daha büyük tay), gulan (dişi tay), ürge (erkek tay),
aygır-madyon, kısrak (çiftleşmemiş madyan),
Adaklı nişanlı kız veya erkek, deyikli (sözlü kız veya erkek), göy (güvey),
küreken, (damat), günü (kuma), kayınnene ( kaynananın anası), sözümün canı (
sözümün özü), hündür gaşank kızlar (uzun boylu poslu güzel kızlar), subay (bekâr), şad
oldum (memnun oldum), Allah beni nazardan salamat eylesin (Allah beni nazardan
korusun),kanı kararmak (müthiş canı sıkılmak)
Özüm hay – huy içinde deyirem ( şaka yapıyorum) Boğursak ( ineyin buzağıya
geldiyi vakit) Beni Bağışla (bana müsaade et ) dirseklenmek (dirseğine dayanıp
dinlemek ), çay süzmek (bardağa çay koymak), gözün karnı yok ki doysun (Aç
gözlülük için söylenir), göyerti (yeşillik, sebze) üstü bezek altı tezek ( dış görünüşü
güzel ve fakat içi çok çirkin) ardı var
(arkası var, devam edecek)
128
Bakü’de Azerbaycan Türkçesin den kelimeleri not alırken Yavuz Bülent
Baküler hocamız., hocam Prof. Dr. F. Kırzıoğlu’nun Diyarbakır’dan tespitini yaptığı bir
Kerkük hoyratı okudu, biz de onun ünlü Azerbaycan ses sanatçısı Hanlarova ile bir
resmini çektik;
“ Dünya’ya yayah geldim
Yatmadım Oyah geldim
Ömür der yüz yıl geçti
Gönül der bayah geldim”
Azerbaycan Türkçe’sinden ilgimi çeken diğer kelimelere gelince; yükünü yere
koymak (doğurmak, bebeğini dünyaya getirmek, Anadolu da hamile hanıma yüklü
denildiğini biliyoruz, nemliyip (nemlenmiş), Türkçe Allah’ın dilidir. (Türkçe ilahi bir
lisandır), tutu (ebe, doğum esnasında bebeği tutan anlamında Anadolu da ben seni
tuttum, elime doğdun denir), bir de günüz heyır (tekrar günaydın), ne güzel gelip gelip
çatmışığ bir yerde (ne güzel bir araya gelip buluştuk), şükür yeri var (şükretmek lazım),
uçuk sökük (kırık dökük), cenap (hürmetli), malı karası (varlığı yokluğu, karanın
yokluk anlamında kullanılması bizim karar kelimesinde istenmeyende olsa bir kuvvenin
olduğu izahımızı doğruluyor. Zira varlığı da yokluğu da veren güç nihayet güçtür ve
yokluğa da ham edilebilmelidir), ala yılan soksun (acaba ala geyik, boz kurt , kırat gibi
bir gargış türümü), kuru (fakir), kurubey (cıbılın kabadayısı), birce (bir tanecik, biricik),
soruşuram (soruyorum), onurluk (plaket), maruza (bildiri), adını çekmek (ismini
söylemek), dua (alkış), heyyif (ne yazık), nezerde tutmak (dikkate almak), öğ (ana)
öğsüz (anasız), garibe (tuhaf), karayara (amansız tedavisi çetin olan yara , diğer adı
yaman hastalığı veya çor hastalığı biz bu konuyu Đstanbul Türkoloji kongresinde 2000
yılında verdiğimiz bir bildiri de tartışmıştık.), üreyi kuş pişirmek (kalbi pır pır etmek ,
hasret çekmek), sufle çekmek (sofra açmak yemek ikramında bulunmak), kulak asmak
(dinlemek), muayyen etmek (belirlemek ), here bir (her biri) göze değmek (dikkati
çekmek), inam (inanç), yuhu görmek (rüya görmek), erkek eşşek sıpalı dolaşmaz
(çocuğunu her yere götüren babalar için söylenilmiş söz) ay ana gabrine kurban olam
men derdim özümden gabah doğmusan (annelerimizi onlar hayatta iken üzeriz öldükten
sonra hepimiz her yerde sızlanırız.),
Enver Ahmet Hoca’nın Ağ göldeki o güzel gece de okuduğu o güzel şiirin daha
geniş şeklinde şair;
“ Ağardı saçım kız fikirden den den
Ölüm yaşamaktan asammış asam
129
Ay ana kabrine kurban olum men
Derdimi özümden gabah dogmuşsan” bizim için okudu.
09 Nisan’da Türkiye’ye dönecek ekip Bakû’den ayrılınca dostum Yavuz
Akpınar ile kitap toplama derdine düştük. Satın aldık, Bilimler Akademisinden ve
yazarlarından hediye olarak aldık. Derken Azerbaycan Đlimler Akademisi Nizami adına
edebiyat Enstitüsünde Prof. Dr. Yaşar Karayev’in başkanlığındaki toplantıya katıldık.
Azerbaycan’da güzel bir gelenek var. Sempozyumun resmi kapanış konuşmasından
sonra belirli akademisyenler 1-2 saatlik bir toplantı yapıp, daha öze dönük
değerlendirmeler yapıyor ve gelecekteki çalışmaların rotasını tayin ediyorlar. Bu
toplantıda da 30 kadar bilim adamı vardı. Dışarıdan katılanlara kanaatleri soruluyor ve
onlarda muhtelif sorulara cevap veriyorlardı.
Burada dinlediğim konuşmalardan uluslar arası Şah Đsmail Sempozyumunun
yapılması için “başlasın” emrini verildiğini öğrendim. Ne mutlu o sempozyuma
katılacak araştırmalara. Sonra Đrina Melikof hoca hanımı dinledik. Anadolu’da
heterodoks diye bilinen kesimini kimlik karakteri üzerinde duruyordu. Bir arkadaşım
bana” bu hocanın Anadolu’da alevi kimliği fikrini ilk ortaya atan değil mi?
dedi”Moskova’dan Alla hoca hanım arkaik diller, ile yanılmıyorsam Dede Korkut
arasında ilişki kurabilen bir projeden bahsediyordu... Yavuz beyle, Anar beye
gidecektik fazla oturamadan müsaade aldık. Bu toplantıda lütfedip bana da konuşma
imkânı verildi. Çalışmalarından kısaca bahsettim.
Muhtelif vesilelerle yazımda yer vermeye çalıştığım Azerbaycan fikriyatının
ilmen oluşturulması çalışmalarını burada gördüm. Mesele irdelenirken konulardan
birisi” bizin ülkenizde Azerbaycan konusunda yeni çalışmalar var mı, hangi çalışmaları
yapıldı?.........Aze Borçalı Karapapaklarında Uşağı olmayan kadına maliki (derman)
yapılır. Kabak ve bal pişirilir. Ana adayının karnına belenir. O yakı iki gün orada kalır.
Ayrıca Camış gübresi pişirilir gelin ana belenir. Đçi ağır kadın deriye çekilir. Bir başka
uygulamada da, peteklibal, darçın, gülümcan, zencefil, hil, nuheyl, ıstot( biber) 4 adet
yel cevizi el makinasın da çekilir. 1 kilo petekli bala karıştırılır. Gelin aç karnına bir
yemek kaşığı yer. Sonra çörek yiyebilir. Geline kartol (patates) pirinç verilmez. Düzelir
ise, beline yakı sarılır, karnına küpe yapılır, beli çekilir, tekrar beli çekilir. 3
yumurtanın sarısına alçı karıştırılır. 1 metrelik bir bezle yakı yapılır. Bu yakı 3 gün
belde kalır.
130
Bana sorulan sorularda Azerbaycan da çalışan bilim adam var mı? Azerbaycan’ı
derslerinizde işliyor musunuz? Siz sadece Kuzey Azerbaycan’ımı öğretiyorsunuz.....
Azerbaycan’ı çalışan gençlerimize burs sağlayabilir misiniz?” burada hayretle
karşılanacak bir şey yok. Türkiye’den birisi de aynı soruları Türkiye için sorar.
Hassasiyet bize göre mahalli milliyetçiliğin genel Türk milliyetçiliğini gölgede
bırakmamasıdır. Zira biz, Türk milliyetçiliğin genel Türk milliyetçiliğini gölge de
bırakmamasıdır. Zira biz biliyoruz ki, Türkiye Türklerini Türk dünyasına karşı ilgisiz
bırakanlar, Türkiye Türkleri veya başka bir Türk kesimi değildi.
Azerbaycan üniversitesinden de davet almıştık. Buradaki toplantıda Azerbaycan
Yer Adları konusunda ilkin Tv. Konuşmasını, sonra bildirisini dinlediğim Prof. Dr.
Budak Budakoğlu’nu tanıdım. Ermeni iddialarına akademik cevaplar veren eserini
temin etmiştik. Dede korkut bilgi şöleninde yer adları bilimi itibarıyla Ermeni ve Gürcü
iddialarına cevap vermiş olmak bakımından da önemli idi.
Azerbaycan Üniversitesindeki 25 –30 bilim adamının katıldığı toplantıda da
güzel açıklamalar dinledik. Türk Dünyası ortak Üniversitesinin açılması, Türk Dünyası
araştırma merkezlerinin arasında koordinasyonunun sağlanması, Türkiye’nin bu
oluşuma destek sağlaması türünden fikirler üretildi. Ayrıca Türk kültürüne hizmet
vermiş Türkolog’ların eserlerinin yeniden basılması heykellerinin yapılması istenildi.
Geçmişteki Türk yönetimlerinin gayri Müslimlerin vergi ve askerlikten muaf
tutması sonucu Türk kesimlerin Hıristiyanlaşmalarının bu günümüze tesirleri üzerinde
duruldu. Bu yıl ikincisinin yapılması tartışılan Türk meseleleri Sempozyumunda ortak
Türk dilinin oluşturulması konusunun ele alınması vurgulandı.
Toplantımızda tanıdıklarımdan Prof. Reşat Genç, Bahtiyar Vahabzade, Doç.Dr.
Yavuz Akpınar, Alla hoca hanım, Dr. Cevat Heyet, Prof. Budak Budakoğlu, Prof.
Tevfik Melikof isimli uzmanlar katılmıştı. Burada fazla kalamayıp Gürcistan’a gitmek
üzere yola çıktık. Bakû’de Amerikan Üniversitesi kurulmuş gitmeyi görmeyi çok
istedik, olmadı vakit çok azdı.
SONUÇ
Konuya girerken de belirttiğimiz gibi bu çalışma fırsatların değerlendirilmesi
zihniyetinden hareketle yapılamaya çalışılan bir gözlem aktarma işi idi. Evvela bu
131
uygulamanın yararına inandığımı, ne kadar sık ve ne kadar çok kimse tarafından bu tür
çalışmalar yapılır ise, o kadar faydasının artacağına emin olduğumu belirtmek
istiyorum.
Azerbaycan’ın siyasi ve ideolojik fikir anlayışında yeni arayışların olduğunu
gözledim. Bu, tamamen yeni olmayan ve fakat yeni boyutlar içeren tespit, Türkiye’yi ve
doğal olarak Türk Dünyasının yakından ilgilendirmektedir. Türk aydını bu gelişmenin
fikri egzersizinin dışında kalmamak zorundadır.
Gürcistan Türklüğü, potansiyeli, sorunları, ona yönelik muhtelif politikalar ve
Türkiye’den beklentileri itibariyle maalesef Türk aydını tarafından bilinmemektedir. Bu
hal yapılması gereken işlemlerin ihmali sonucunu doğururken fırsatların da kaçmasına
yol açmaktadır. Olayın sadece Kafkasya’daki bir bölüm Türk’le ilgilenmek olayı
olmadığını, Türkiye’nin Kafkasya politikasını tayin edecek asil unsurlardan birisi
olduğunu, Türk politika oluşturucusu ve ona yön veren aydının yeterince anlamamış
olduğunu gözledik.
Ermeni konusunda Türk aydını daha yeni ve daha ciddi gelişmelere daha fazla
hakim olabilecek bir pozisyon alabilir ve almalıdır. Bu konuda yeni politikalar
üretilebilir. Bu tür bir tutum için bölgesel gelişmelerin yabancı patentli kaynaklardan
değil, bizzat alandan yapılmış tespitle sağlanılmış birinci elden bilgilere ihtiyaç vardır.
Enjiyolar çağı olan günümüzde milli imkanların kullanılması itibariyle daha aktif daha
cesur olunması gerektiği kanaati doğmaktadır.
Türkiye – Azerbaycan Türk aydını dayanışmasını büyük ölçüde Türkoloji
alanında sürdürmektedir. Aydınımız Türkoloji’yi hala dar anlamda yani Türk tarihi
Türk edebiyatı anlamında anlamaktadır. Bu kısır çemberi yarıp Türkoloji’ye; Türk
siyasi bilimi, Türk teori bilimi, Türk ekonomik hayatı, Türk ideolojik bilgi birikiminin
de eklenilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Bürokratla akademisyen arasındaki dayanışma
protokol nezaketi sınırlarına sıkışmışlıktan kurtarılmalıdır. Yapılan tarihi çalışmaların
sonuçları günümüze taşınabilmeli, edebi çalışmalar sadece bir estetik olma noktasından
çıkarılıp düşünce ve sanat toplumunun sorunlarına yöneltilebilmelidir.
132
133

Benzer belgeler