Faaliyet Raporu(2014)

Transkript

Faaliyet Raporu(2014)
ORDU TİCARET BORSASI
2014 YILI
FAALİYET RAPORU
GİRİŞ
5174 Sayılı Kanunun 41.maddesinin (k) fıkrası hükmünce hazırlanması gereken
“Faaliyet Raporu” borsamızca düzenli olarak çıkartılmakta, yayımlanıp dağıtımı
yapılmaktadır.
TOBB Akreditasyon Sistemi kapsamında 7.dönemde akredite olan Ordu Ticaret
Borsası’nın 2014 yılı “Faaliyet Raporu” 5174 sayılı kanunun aradığı asgari içeriği
taşımakla birlikte Akreditasyon Standardının öngördüğü sinsileyle kaleme alınmıştır.
Akreditasyon Sisteminin
sınıflandırılmıştır.
gereği
olarak
faaliyetler
iki
ana
başlık
altında
1- Temel Yeterlilikler
2- Temel Hizmetler
Temel Yeterlilikler şu alt başlıklarla detaylandırılmıştır.
12345678-
Yönetim ve Oda/Borsa Mevzuatı
Mali Yönetim
İnsan Kaynakları Yönetimi
İş Planlaması ve Yönetimi
Haberleşme ve Yayınlar
Bilgi ve İletişim Teknolojileri Kullanımı
Üye İlişkileri
Kalite
Temel Hizmetler şu alt başlıklarla detaylandırılmıştır.
12345-
İletişim Ağı
Politika ve Temsil
Bilgi, Danışmanlık ve Destek
İş Geliştirme ve Eğitim
Satış Salonu ve Laboratuvar
Akreditasyon Standartları sinsilesi takip edilerek ortaya konulan “Ordu Ticaret Borsası
2014 Yılı Faaliyet Raporu” borsamız tarafından bundan önce yayımlanmış olan
raporlarımızda olduğu gibi sektöre ve kent bilincine yönelik ciddi bir referans kaynağı
olma vizyonunu taşımaktadır.
1
1- TEMEL YETERLİLİKLER
1.1 Yönetim ve Oda/Borsa Mevzuatı
YÖNETİM KURULU
ZİVER KAHRAMAN
YÖNETİM KURULU BAŞKANI
CEMİL SİNAN
BAŞKAN YARDIMCISI
METİN ÖZYÜREK
BAŞKAN YARDIMCISI
MUSTAFA ÖZYILMAZ
SAYMAN
MURAT BARIŞ MARAŞLI
ÜYE
2
MECLİS
Salih GÜNEY
(Meclis Başkanı)
Yılmaz AKDENİZ
(Meclis Başkan Yrd.)
Ziya ENGİNYURT
(Meclis Başkan Yrd.)
Erhan GÜREŞÇİ(Kâtip)
Ziver KAHRAMAN(Üye)
Murat Barış MARAŞLI(Üye)
Mustafa ÖZYILMAZ(Üye)
Cihan ÇALKUR(Üye)
Cemil SİNAN(Üye)
Yusuf Ziya ERKOÇ(Üye)
İdris İŞLEME(Üye)
3
Metin ÖZYÜREK(Üye)
Uğur SARIKOCA(Üye)
Murat BİLÜ(Üye)
PERSONELİMİZ
Birol ÖZTÜRK
GENEL SEKRETER
Serpil MEYDAN
Tescil Şefi
Kürşat TIKILOĞLU
Tahsildar ve Takip Memuru
Mustafa ÖZTÜRK
Tescil Müdürü
Aslıhan Rukiye KOÇAK
Muhasebe Müdürü
Hikmet BEDİR
Sevtap GÜLER
Tescil Memuru
Tescil Memuru ve
Arşiv Sorumlusu
Mehmet ÇİÇEK
Tahsildar ve Takip Memuru
Seylan MAĞDEN
Sekreter
Şükrü MİNNET
Hizmetli
4
Tuğba ALP
Tescil Memuru
Mervenur YAYLA
Sekreter
VİZYONUMUZ
Çağdaş borsacılık anlayışı içerisinde ülkemizin daha çok kazanması adına lider borsa
olmak.
MİSYONUMUZ
Çağdaş normlara uygun kaliteli hizmeti, zamanında ve eksiksiz sunan, üye memnuniyetini
esas alan, üyeleri ve çalışanları ile bir bütünün ayrılmaz parçası haline gelmiş lider borsa
olmak.
POLİTİKALARIMIZ
KALİTE POLİTİKAMIZ
Çağdaş borsacılık anlayışı içinde, üreticilerimizin ve üyelerimizin mahsulünü kıymetlendirmek,
üyelerin ve hizmet alanların, beklenti ve ihtiyaçlarını yasal şartlar çerçevesinde karşılayarak
memnuniyetlerini sağlamak, kalite yönetim sisteminin şartlarına uyarak etkinliğini sürekli
iyileştirmektir.
İNSAN KAYNAKLARI POLİTİKAMIZ
Bütçe imkânları ve ihtiyaçlar gözetilerek, hakkaniyet ilkesi içinde gerekli personelin alımı,
mevcutların en uygun pozisyonda istihdamı ve sürekli iyileştirme ile üye memnuniyeti esaslı,
personel memnuniyetine dayalı, yüksek performanslı, sistemin bir parçası haline gelmiş etkin bir
personel profili oluşturmaktır.
MALİ POLİTİKAMIZ
Ordu Ticaret Borsası mali politikasının amacı; 5174 Sayılı Kanun ve bu kanuna dayanılarak
hazırlanmış olan Bütçe ve Muhasebe Yönetmeliğinde hükmedildiği şekliyle OTB’nin tahmini
bütçesini hazırlamak, kesin hesabı çıkarmak, hesap ve kayıt düzeninde şeffaflık ilkesi ile
tekdüzeni sağlamak, bütün işlemlerin kayıt altına alınmasını sağlamak, mali tabloların
muhasebe ilkelerine ve mevzuatlara uygun bir şekilde oluşmasını sağlamak, tüm mali kayıtların
uluslararası seviyede kabul görmüş standartlara uygun, zamanında ve doğru olarak
hazırlanması ve raporlanmasına ilişkin ilke, usul ve esasları düzenlemektir.
BİLGİ İŞLEM, YAZILIM VE DONANIM POLİTİKAMIZ
Bilişimle alakalı sistemler ve donanımlar borsamızın sahip olduğu en önemli değerlerdir. Bu
değerlerin güçlü bir güvenlik içinde uygun kullanım şart ve şekillerini belirlemek, uygun olmayan
kullanım şekillerini sistemin dışına atmak ve bir daha sisteme girmesine fırsat vermemektir.
5
HABERLEŞME POLİTİKAMIZ
Ordu Ticaret Borsası’nın vizyon, misyon ve hedeflerini, üye memnuniyeti odaklı çalışma
prensibini, kendisinden hizmet alanlara ve etkileşim halinde bulunduğu tüm kesimlere duyurarak,
geri bildirimleri etkin olarak takip etmek. Bu anlayış içinde işbirliği yaratmak ve geliştirmek, ortak
aklı ön planda tutmak ve tüm bu etkinlikleri ölçülebilir, analiz edilebilir duruma getirmektir.
ÜYE İLİŞKİLERİ POLİTİKAMIZ
Üye memnuniyeti odaklı çalışma esasına uygun olarak üye memnuniyetinin öneri, şikâyet ve
memnuniyet bildirimi kriterleriyle ölçülmesini, değerlendirilmesini, gerekli iyileştirmelerin
yapılarak yüksek memnuniyet oranının sürdürülebilir kılınmasını sağlamaktır.
Ordu Ticaret Borsası Vizyon, Misyon ve Politikalarını Borsa Hizmet Binası’nın muhtelif
yerlerinde ve www.ordutb.org.tr adresli resmi web sitesinde yayınlamaktadır.
Ordu Ticaret Borsası’nın 2015-2018 dönemini kapsayacak Stratejik Plan’ı hazırlanmış
ve 01.01.2015 tarihinde yürürlüğe girmek üzere borsamız meclisinin 12.08.2014 tarih ve
18 sayılı oturumunda onaylanmıştır. Söz konusu döneme ilişkin stratejik amaçlar,
hedefler ve faaliyetler saptanmış, performans göstergeleri ve sorumluları tanımlanarak
maliyetlendirme yapılmıştır.
6
Borsamız, 5174 sayılı kanunda tevdi edilmiş görevlerini ifa ederken, 5174 sayılı kanuna
uygun olarak ve bu kanunla çelişecek hükümler içermeyen Stratejik Planını da,
uygulama kararlılığındadır.
Ordu Ticaret Borsası Kalite El Kitabı, Yönetim Kurulumuzun 17.11.2014 tarih ve 77
sayılı oturumunda revizyon kararı ardından, borsamız Kalite Ekibince yapılan çalışma
neticesinde istenilen duruma getirilip güncellenmiş ve Yönetim Kurulumuzun
01.12.2014 tarih ve 79 sayılı oturumunda onaylanarak uygulamaya konulmuştur.
2014 Yılında;
52 YÖNETİM KURULU TOPLANTISI
13 MECLİS TOPLANTISI
12 HESAPLARI İNCELEME KOMİSYONU TOPLANTISI
YAPILMIŞTIR
7
5174 Sayılı Kanunda belirtilmiş olan esaslarda ve zamanlarda gerçekleştirilen olağan
organ toplantılarımıza organ üyelerinin katılımı %100 ‘dür.
Borsamız organ toplantıları mevzuatta belirtilmiş olduğu şekliyle matbu olarak ve
dijital ortamda muhafaza olunmaktadır.
Borsamız, stratejik amaçlarını belirlerken bu amaçlara ulaşmak için meclis üyeleri ve
personellerden oluşan komisyonlarla çalışma grupları oluşturmuştur.
Borsamız meclis üyelerinden teşekkül eden komisyonlarımız;
123456-
Üye ve Halkla İlişkiler Komisyonu (Başkanı Yusuf Ziya ERKOÇ)
Satın Alma Komisyonu (Başkanı Uğur SARIKOCA)
İnşaat ve Kira Takip Komisyonu (Başkanı İdris İŞLEME)
Canlı Hayvan Pazarı Komisyonu (Başkanı Murat Barış MARAŞLI)
Fındık Ürün Borsası Alt Çalışma Komisyonu (Başkanı Cihan ÇALKUR)
Ar-Ge Komisyonu (Başkanı Murat BİLÜ)
Personellerimizden oluşan çalışma gruplarımız;
1234-
Enformasyon Çalışma Grubu
Öneri, Şikâyet ve Memnuniyet Çalışma Grubu
Ar-Ge ve Web Sitesi Çalışma Grubu
Etkinlik-Organizasyon Çalışma Grubu
Tüm bunların yanında;
-
Akreditasyon İzleme Komitesi
Kalite Ekibi
8
Oluşturulmuş olup; stratejik planın uygulanmasında Yönetim Kurulu, Genel Sekreter,
Akreditasyon İzleme Komitesi ve Kalite Ekibi sorumlu olarak belirlenmiştir.
Ordu Ticaret Borsası 5174 Sayılı Kanun ve bu kanuna dayanılarak çıkartılmış olan
Yönetmeliklere uygun hizmet ederken üye ve personel memnuniyetini esas alan kalite
anlayışıyla TS EN ISO 9001:2008 KALİTE YÖNETİM SİSTEMİ’ ne uygunluk
şartlarını taşıdığını Türk Standartları Enstitüsünden alınan “KALİTE YÖNETİM
SİSTEMİ BELGESİ” ile belgelendirmektedir.
Yine TOBB Akreditasyon Sistemi çerçevesinde AKREDİTE olan borsamız, bu durumu
Akreditasyon Belgesiyle somutlamaktadır.
9
ORDU TİCARET BORSASI ORGANİZASYON ŞEMASI
MECLİS
DİSİPLİN KURULU
HESAP İNCELEME
KOMİSYONU
YÖNETİM KURULU
KOMİSYONLAR
AKREDİTASYON İZLEME
KOMİTESİ
GENEL SEKRETER
KALİTE VE
AKREDİTASYON SİSTEMİ
TESCİL
MÜDÜRLÜĞÜ
MUHASEBE
MÜDÜRLÜĞÜ
YÖNETİM
TEMSİLCİSİ
TESCİL
MÜDÜRÜ
MUHASEBE
MÜDÜRÜ
PROSES
SORUMLULARI
TESCİL
ŞEFİ
TAHSİLDAR VE
TAKİP MEMURU
SEKRETER
TESCİL
MEMURU
10
HİZMETLİ
ŞOFÖR
2011-2014 SRATEJİK PLANI
PERSONELİN ÖĞRENİM DURUMU
2015-2018 SRATEJİK PLANI
PERSONELİN ÖĞRENİM DURUMU
İLKÖĞRETİM
1
LİSE
9
ORTAÖĞRETİM
11
ÖN LİSANS
1
LİSANS
1
LİSANS
1
DOKTORA
1
Organizasyon Şeması güncel tutulmakta olup; bu şemada yer alan makamlar ve
pozisyonlar için “Görev Tanımları” da mevcuttur. Organizasyon Şemasında yer alan
pozisyonlar için “Yönetici Oryantasyon Eğitimi” ve “Personel Oryantasyon Eğitimi”
Kalite Yönetim Sistemi içinde tanımlanmakta ve uygulanmaktadır.
2014 yılında personele yönelik 8 eğitim gerçekleştirilmiş olup; bunun 2 tanesi “İç
Eğitim” 6 tanesi de “Dış Eğitim” dir.
Personele yönelik düzenlenen eğitimler şu başlıklardan oluşmaktadır.
-
İletişim ve Lobicilik
Müşteri Memnuniyeti
Tescil İşlemleri
ISO 9001 Dokümantasyon
KYS İç Tetkikçi Eğitimi
2014 Yılı Sezon Değerlendirmesi
Yönetim Becerileri
Stratejik Plan
Tüm bu eğitimlerin toplam süresi 45 saat olarak planlanmış ve uygulanmıştır.


2012 yılında 13 başlıkta eğitim verilip toplam eğitim saat 58 saat/kişi olarak
uygulanmıştır.
2013 yılında 9 başlıkta eğitim verilip toplam eğitim saat 32 saat/kişi olarak
uygulanmıştır.
11
2014 Yılında 4 başlıkta Yönetici Eğitimi yapılmıştır.
-
Satış Salonu & Korbey
2014 Mahsulü Fındık Sezonu Erken Değerlendirmesi
Ürün Borsası & Satış Salonu Çalıştayı
2013 Sezonunun Değerlendirilmesi
Bu eğitim toplantıları için toplam saat 8 saat/kişi olarak uygulanmıştır.
2013 yılında yöneticiler için uygulanan eğitim sayısı 1 olup 2 saat olarak belirlenip
uygulanmıştır.
1.2 Mali Yönetim
Ordu Ticaret Borsası Mali Yönetimini,5174 Sayılı Kanuna dayanılarak hazırlanmış olan
Bütçe ve Muhasebe Yönetmeliği ile Kalite Yönetim Sistemi içinde tanımlamış olduğu
“Mali Politika” ile yürütmekte, ölçmekte, kıyaslamakta ve analiz etmektedir.
OTB Mali Politikasının amacı;
“Ordu Ticaret Borsası Mali Politikasının amacı;5174 Sayılı Kanun ve bu kanuna
dayanılarak hazırlanmış olan Bütçe ve Muhasebe Yönetmeliğinde hükmedildiği şekliyle
OTB’nin tahmini bütçesini hazırlamak, kesin hesabı çıkarmak, hesap ve kayıt düzeninde
şeffaflık ilkesi ile tekdüzeni sağlamak, bütün işlemlerin kayıt altına alınmasını sağlamak,
mali tabloların muhasebe ilkelerine ve mevzuatlara uygun bir şekilde oluşmasını sağlamak,
tüm mali kayıtların uluslararası seviyede kabul görmüş standartlara uygun, zamanında ve
doğru olarak hazırlanması ve raporlanmasına ilişkin ilke, usul ve esasları düzenlemektir”
şeklinde tanımlanmıştır.
12
Ordu Ticaret Borsası 2014 Yılı Tahmini Gelir ve Gider Bütçesi 2.300.000.-TL olarak
tahmin edilmiş olup; gerçekleşense 2.261.575,04.-TL’dir. Gelirin gerçekleşme oranı
%98, Giderin gerçekleşme oranı %84 civarındadır.
YILLAR
TAHMİNİ GELİR
GERÇEKLEŞEN
GERÇEKLEŞEN
VE GİDER(TL)
GELİR(TL)
GİDER(TL)
2011
1.300.000,00
2.206.482,61
1.222.462,54
2012
1.500.000,00
1.949.459,24
1.400.039,12
2013
1.750.000,00
2.463.489,60
1.601.401,39
2014
2.300.000,00
2.261.575,04
1.927.111,61
Bütçemizde üye ve personel eğitimleri için pay ayrılmakta ve 5174 sayılı kanuna uygun
olarak stratejik hedefler doğrultusunda bu eğitimler hayata geçirilmektedir.
STRATEJİK PLAN
FAALİYETLER İÇİN
DÖNEM SONUNDA
TAHMİNİ BÜTÇENİN
UYGULAMA YILI
TAHMİNİ BÜTÇE
GERÇEKLEŞEN HARCAMA
GERÇEKLEŞME ORANI
(TL)
(TL)
%
2011
75.000,00
20.227,00
27
2012
92.000,00
7.174,00
7
2013
110.000,00
12.091,00
11
2014
130.000,00
155.292,00
119
TOPLAM
407.000,00
194.784,00
47,8
Mali Politikamız çerçevesindeki mali yönetimimiz, 5174 sayılı kanun ve bu kanuna
dayanılarak hazırlanmış olan “Bütçe ve Muhasebe Yönetmeliği” esasına göre
yapılmaktadır. Ticaret Borsalarının geliri “kamu geliri” vasfında olup; bu gelirden
sarfiyat da, yine aynı esaslarla ve mevzuatlar çerçevesinde yapılmaktadır.
1.3 İnsan Kaynakları
Borsamız, “İnsan Kaynakları” konusunda “İnsan Kaynakları Politikası” vardır. İnsan
Kaynakları Politikasının amacı sistemimizde şu şekilde ifade edilmektedir;
“ Bütçe imkânları ve ihtiyaçlar gözetilerek, hakkaniyet ilkesi içinde gerekli personelin
alımı, mevcutların en uygun pozisyonda istihdamı ve sürekli iyileştirme ile üye
memnuniyeti esaslı, personel memnuniyetine dayalı, yüksek performanslı, sistemin bir
parçası haline gelmiş etkin bir personel profili oluşturmaktır.”
İnsan Kaynakları Politikamız “İç Yönerge” ile desteklenmektedir.
2014 yılında borsamızda 14 personel istihdam edilirken; yıl içinde 2 personelimiz
emekliye sevk edilmiş ve 12 personelle yılı tamamlamıştır.
13
2011-2014 SRATEJİK PLANI
PERSONELİN ÖĞRENİM DURUMU
2015-2018 SRATEJİK PLANI
PERSONELİN ÖĞRENİM DURUMU
İLKÖĞRETİM
1
LİSE
9
ORTAÖĞRETİM
11
ÖN LİSANS
1
LİSANS
1
LİSANS
1
DOKTORA
1
Personellerimizin eğitim durumları şu şekildedir.
Doktora
Lisans
Ön Lisans
Lise
1
1
1
9
1 Personelimiz ileri düzeyde İngilizce bilmektedir. Bu haliyle borsamız İngilizce okuryazar durumundadır.
4 yıllık periyodu kapsayan “Stratejik Plan” dönemindeki personel dağılımı da şu
şekildedir.
14
Akreditasyon Sistemi gereği olarak organizasyon şemasındaki tüm pozisyonlar için
“Görev Tanımları” yapılmış olup; bu görev tanımlarına uygun hizmet talep
edilmektedir.
İnsan Kaynakları Politikamız şu süreç ve sistemleri içermektedir.
-
Personel İş’e Alımı, İşbaşı Yaptırılması, Ücret ve İş Sözleşmesi Süreci
Personel Oryantasyon Süreci
Personel Eğitim Sistemi
Personel Performans Sistemi
Personel Toplantıları Süreci
Personel Memnuniyet Sistemi
Bu “Süreç” ve “Sistemler” Kalite El Kitabında “İnsan Kaynakları Politikası” başlığında
sistemde tanımlı olup; uygulanmakta ve ölçülerek kıyaslama yapılmaktadır.
15
-
2014 yılında personel alımı gerçekleşmemiştir. Ancak bu durum oryantasyon
eğitimi yapılmasına engel teşkil etmemektedir ve aylık periyotlarla
gerçekleştirilen “Personel Toplantıları” nda oryantasyon eğitimi de verilmiştir.
2015 yılında “Personel Oryantasyon Süreci” nin daha da etkin olarak
uygulanması hedeflenmektedir.
-
2014 yılında personele yönelik 8 eğitim etkinliği düzenlenmiş olup; eğitim etkinlik
değerlendirmelerinde memnuniyet oranı %100 olarak ölçülmüştür.
Kurduğumuz sistem “Yıllık Eğitim Planı” çerçevesinde planlı olarak
gerçekleştirilen eğitimlerin yanında, plan dışı eğitimlerin uygulanması için de
uygundur. 2013 yılında personellerimiz için 9 eğitim etkinliği düzenlenmiştir.
Personel eğitim planı yapılmadan önce personellerimizden yazılı, sözlü, öneri
şeklinde “hangi konuda eğitim almak istiyorsunuz?” sorusuna alınan cevaplar
etkilidir. Bunun yanında Genel Sekreterce uygun görülen ve Yönetim Kuruluna
önerilen başlıklar da eğitim planına konulmaktadır.
-
Çalışanlarımızın performansı ölçülmektedir. Belirlenmiş olan başlıklarda
personelin kendisine 0-100 arası bir puan vermesi ve aynı başlıklarda Genel
Sekreter’in de puan vermesi şeklindeki uygulama neticesinde genel ortalamayla
performans notu bulunmuş olunur. 2014 yılında ortalama performans %90’dır.
2013 yılında ise %91 olarak ölçülmüştür. Her iki yıl için de, personel performansı
“çok iyi” olarak tanımlanmaktadır. Personel Performans Değerlendirmesi
ardından en yüksek performansı gösteren personele “Teşekkür Belgesi”
verilmektedir.
-
İnsan Kaynakları Politikasının bir gereği olarak personellerimiz her ay, Genel
Sekreter başkanlığında Personel Toplantısı yapmakta ve sisteme dair verileri
analiz etmekte, görüş ve öneriler ortaya koymaktadır. Personel toplantılarından
çıkan kararlar Yönetim Kurulu toplantımızda da bir madde olarak görüşülür.
2014 yılında 10 adet personel toplantısı gerçekleştirilmiştir.
16
-
Personelimizin memnuniyeti anketle ölçülmektedir. 2014 yılında 2 defa personel
memnuniyet anketi düzenlenmiş olup personellerimizin toplam memnuniyet
oranı %100 olarak ölçülmüştür. Borsamızda memnun ve verimli bir personel
profiliyle hizmet verilmektedir.
-
Personel uygulamaları başta olmak üzere, diğer borsalarla kıyaslamalar
yapılmakta ve “neredeyiz?” sorusuna yanıt aranırken “nereye?” hedefinin de
daha sağlıklı belirlenmesine çaba harcanmaktadır.
-
Personellerimiz kendi aralarında çalışma grupları oluşturmuş ve bu çalışma
gruplarıyla profesyonel hizmet verilmektedir.
Çalışma Grubunun Adı
Görev Yapacak Olan
Personelin Adı Soyadı
Enformasyon Çalışma Grubu
Mervenur Yayla
Seylan Mağden
Serpil Meydan
Öneri-Şikayet ve Memnuniyet Çalışma Grubu
Kürşat Tıkıloğlu
Mehmet Çiçek
Birol Öztürk
Mervenur Yayla
Mustafa Öztürk
Ar-Ge ve Web Sitesi Çalışma Grubu
Birol Öztürk
Mervenur Yayla
Tuğba Alp
Etkinlik-Organizasyon Çalışma Grubu
Hikmet Bedir
Sevtap Güler
Şükrü Minnet
A. Rukiye Koçak
17
1.4 İş Planlama ve Yönetimi
Borsamızın 2015-2018 Stratejik Planı hazırlanmış olup; stratejik plandan üretilmiş
“Yıllık İş Planı” mevcuttur.
Stratejik Planımız
yayımlanmaktadır.
borsamıza
ait
www.ordutb.org.tr
adresli
web
sitemizde
1.5 Haberleşme ve Yayınlar
Borsamız “Haberleşme ve Yayınlar” başlığını, sistemde tanımlı “Haberleşme Politikası”
ile yürütmektedir. Haberleşme Politikasının amacı;
“Ordu Ticaret Borsası’nın vizyon, misyon ve hedeflerini, üye memnuniyeti odaklı çalışma
prensibi, kendisinden hizmet alanlara ve etkileşim halinde bulunduğu tüm kesimlere
duyurmak, geri bildirimleri etkin olarak takip etmek. Bu anlayış içinde işbirliği yaratmak
ve geliştirmek, ortak aklı ön planda tutmak ve tüm bu etkinlikleri ölçülebilir, analiz
edilebilir duruma getirmektir.” şeklinde belirlenmiştir.
Ordu Ticaret Borsası “Haberleşme/iletişim Stratejisi” bir plan dâhilinde, iletişim
araçlarının tespit ve tayin edilmesiyle belirlenmiştir.
18
OTB Haberleşme/Duyuru Planı:
TÜRÜ
DUYURU ŞEKLİ
Web
OTB
OTB
Sitesi
Dergi
Bülten
E-Mail
Tlf.
Fax
İlan
Elden
Panosu
Teslim













SMS
Meclis Toplantı Duyurusu


Yönetim Kurulu Duyurusu


Posta
Kargo
Personel Toplantısı
Toplantı-Organizasyon

Eğitim Seminer







Üye Bilgilendirme







Faaliyet Duyuruları







Üye Bilgileri
Özel Gün
Duyurusu(Cenaze-Düğün)

İstatistikler ve Raporlar




Şifahi
Basın







İç Duyurular
Sektörel Duyurular
Kanun ve Yönetmelik
Duyurusu






Sosyal Etkinlik Duyurusu

















Borsamızın web sitesi dışında facebook, twitter ve instagram hesapları da
bulunmaktadır. Web sitemizin İngilizce desteği de bulunmakta olup; dinamik bir yapıya
sahiptir. Üye bilgileri güncel olarak yayımlanmakta ve tıklama oranları ölçülmektedir.
Web sitemiz; www.ordutb.org.tr
Twitter hesabımız; ordutb52
Facebook hesabımız; ordutb52
İnstagram hesabımız; ordutb52
e-mail; [email protected]
19
Web sitemizde yer alan “Haber Arşivi” ile siteye yüklenen tüm haberler, duyurular ve
fotoğraflar arşivlenmektedir. Web sitemizin ziyaretçi sayısı oldukça fazla olup; birçok
konuda referans alınmaktadır.
20
Ordu İli Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü tarafından hazırlanıp külliyatlı bir
kitap haline getirilmiş olan “Ordu İli Tarım Master Planı” nın hazırlanmasında kaynak
olarak gösterilenlerden biri de borsamız web sitesidir.
Web sitemizde üyelerimize dönük “e-anket” uygulanmakta, öneri ve şikayetler için bir
bölüm bulunmaktadır. Web sitemizden sorumlu bir personel tayin edilmiş olup; sitenin
sürekli güncel tutulması sağlanmaktadır. Web sitemizin tanıtımını her türden
yazışmalarda kullanılan kağıt, zarf, not kağıdı, bloknot gibi materyallerin üzerine web
adresimizi yazarak, bunun yanında borsamızı anımsatan bayrak, flama, hediyelik
eşyaların da görülebilir bir yerine yazarak yapmaktayız.
Borsamız tarafından yapılan “Basın Açıklamaları” yazılı olarak yapılmakta ve
kronolojik sıraya göre basında yer alma sayımız takip edilmekte, gazete kupürleri
matbu ve dijital olarak arşivlenmektedir.
YIL
YEREL BASINDA YER
ULUSAL BASINDA YER
ALMA SAYISI
ALMA SAYISI
2013
108
6
114
2014
297
5
302
21
TOPLAM
Basında Biz!
22
23
24
Borsamız 2014 yılında OTB HABER adıyla bir dergi yayımlamaya başlamıştır. OTB
HABER iki aylık periyotlarla yayımlanmakta olup; 2014 yılında 5 sayı çıkmıştır. OTB
HABER, Ordu Ticaret Borsası Haberleşme Politikası amaç ve ilkeleri doğrultusunda
yayın hayatına devam edecektir. Dergimiz, başta üyelerimiz olmak üzere oda ve
borsalar ile kentimizdeki kurum ve kuruluşlara zaman kaybetmeden ulaştırılmaktadır.
OTB HABER, Borsamız personelleri tarafından hazırlanmak ve kullanılan fotoğraflar
da yine borsamız tarafından temin edilmektedir. Bir tek, basım aşamasında dışarıdan
hizmet alımı yapılmakta olan dergimizin öz unsurlarımızla çıkartılıyor olması, bizleri
ayrıca memnun etmektedir.
25
Basın Açıklamaları “Bülten” haline getirilip web sitemizde de yayımlanmaktadır.
2014 yılında 12 Basın Bülteni yayımlanmıştır.
Bu Basın Açıklamaları;
11.02.2014
BASIN AÇIKLAMASI
2014/1
Kamuoyuna!
Fındık sezonunda “fiyat” eksenli tartışmalar -ne yazıktır ki- her sezon yaşanan kronik sorunlardandır.
Fındık fiyatının düşüşe geçtiği her sezonda olduğu üzere bu sezonda da fatura Ordu Ticaret Borsası’na
kesilmek istenmektedir.
Ordu Ticaret Borsası’nın bizden önceki yöneticileri de, bizler de, defalarca söylemekten bıkmadığımız
üzere “Ticaret Borsaları fiyat belirleyen kurumlar değildir” Ticaret Borsaları, alım-satım muamelesi
gerçekleştikten sonra devreye giren ve ticari muamelelerin sonuçlarında düzenlenen müsbit
belgeleri(Fatura, makbuz vb) tescil müessesesiyle kayıt altına alan, çok sayıda muamele neticesinde ortaya
çıkan “en az” “en çok” ve “ortalama” fiyatları tespit edip, bu tespitini de tamamen “bilgi amaçlı” olarak
26
malum yöntemlerle kamuoyuyla paylaşan kamu tüzel kişiliğidir. Ticaret Borsaları “fiyat haberleşmesi”
yaparak da, piyasa fiyatına etki eden/edebilecek diğer unsurlardan haberdar olurlar. Tüm bu aşamalarda
Ticaret Borsalarının “olmayan” ya da “olması arzu edilen” fiyatı yazmak gibi bir teknik imkânı ve yasal
dayanağı yoktur Ticaret Borsaları, kuruluş ve işleyişlerini düzenleyen 5174 sayılı kanunun hükümlerine
uymakla mükellef, denetime tabi kurumlardır.
Ordu Ticaret Borsası’nın fiyat tespit ve ilan şekli fındık bölgesindeki 14 Ticaret Borsası ile aynıdır.
Örneğin; Ordu Ticaret Borsası fındık fiyatını 6 TL olarak ilan ederken bir başka borsanın 6,50 TL ya da
daha fazla ilan etmesi gibi bir durum ve imkân da yoktur. Borsaların fiyatları arasında farklılık olursa bu
oldukça küçük rakamlardır(5 kuruş gibi)
Fiyat sorunu tek başına ele alınmamalıdır. Fiyatı yüksek kılan ya da düşük kılan faktörler doğru ve
zamanında analiz edilmelidir. Fındığın da, diğer ticari emtialarda olduğu gibi, bir sistemi vardır. Bu
sistem içinde arz ve talepten tutunuz da maliyetlere, mevsimsel dalgalanmalara, tüketici tercihlerindeki
farklılıklara, yeni ve farklı pazarlara, stok durumu ve ihracat miktarına, sosyal olgu ve olaylara kadar
her şey fındık fiyatına etki etmektedir. Soruna dar penceren ve en yakındaki ilgili kurum ve kişileri
suçlayarak bakmak en hafif tabiriyle “popülizmdir” .Kamu hizmeti gören Ticaret Borsalarının popülist
taleplerin yedeğine girmesi ve bir maşa olarak kullanılması beklenmemelidir.
1-
Göreve geldiğimiz ilk anda dediğimiz gibi; bizler uzlaşmacı ve sektördeki her kesimi kucaklayan
bir yönetim algısına sahibiz ve görev süremizin sonuna kadar bu algımız değişmeyecektir.
2- Şartlar ne olursa olsun her türlü polemikten uzak duracağız, çünkü bizler Ordu Ticaret Borsası
gibi bölgesinde lider, güzide bir kurumu temsil ediyor olmanın sorumluluğunu taşıyoruz.
3- Borsamız tarafından derlenen/derlenebilen ve direkt fındıkla ilgili olan tüm verileri, analiziyle
birlikte kamuoyuyla paylaştık ve bu paylaşıma devam edeceğiz. Veri paylaşımı bizlerin asli
görevlerindendir.
4- Ordu Ticaret Borsası sektördeki manavın, fabrikacının, sanayicinin ve ihracatçının temsilcisi
olup; herkese aynı mesafede uzak, aynı mesafede yakındır. Bunun yanında fındık üreticisine ve
ülkesine karşı da sorumludur. İşte bu görev ve sorumluluk anlayışı içerisinde, gelişmeleri
olgunlukla takip etmeye çalışıyor, tarafımıza yöneltilen ve hakarete kadar varan söylemleri de
aynı olgunlukla göğüslüyoruz. Ancak bu durum “uysal koyun” olduğumuz sonucunu da
doğurmamalıdır.
5- Bu günlerde fındık fiyatında yaşanan düşmeye bağlı olarak, borsamız yönetimi, hiçbir şekilde
muhatabı olmadığı bir polemiğin içine çekilmeye çalışılmaktadır. Değerli üyelerimize buradan
çağrıda bulunmak istiyoruz; bu kurum sizlerindir, sizin itibarınızdır. Şartlar ne olursa olsun hak
ve hukukunuzu gözetecek olan meslek kurumunuz Ticaret Borsasıdır. Üyelerimizin sağduyulu
davranıp, kurumlarını her şeyin üzerinde tuttuklarından en küçük bir endişemiz yoktur. Basına
yansıyan olayların münferit olduğundan yana en küçük bir endişemiz yoktur.
Fındık sektöründe fiyatlardaki sert düşüşlerin temellerinden birinin “panik” olduğu artık sınanmış, tarihi
bir gerçektir. Bu gerçek bilinmekteyken “emanetçilik” şeklindeki ticari ilişki de, taraflardan birinin
elini(emanet verenin) her zaman zayıflatmaktadır. Üreticileri için de, tüccar için de dikkat edilmesi
gereken hususlardan en önemlisi “panik “ olunmaması ve ürünün mülkiyetine sahip olunarak güç birliği
yapılmasıdır. Bu anlayış içerisinde bizler sektörün tamamını kucakladığımızı bir kere daha yineliyor
saygılar sunuyoruz.
27
20.03.2014
BASIN AÇIKLAMASI
2014/2
Ordu Ticaret Ve Sanayi Odası Başkanı Sayın Servet Şahin’in yazılı basında “Ordu Ticaret Borsası Lisanslı
Depoculuğa Sıcak Bakmıyor” şeklindeki demecini şaşkınlıkla takip ettik.
Sayın Şahin, Giresun Ticaret Borsası tarafından AB fonlarından finanse edilen bir projeye de atıfta
bulunarak, Giresun Ticaret Borsası’nın bu konuda “canhıraş” çalıştığını ama Ordu Ticaret Borsası’nın
çalışmadığını hatta bu iş’e engel olduğunu ima etmesi de bizleri ziyadesiyle üzmüştür. Giresun Ticaret
Borsası bizlerin kardeş kurumu olup, kurumsal ve kişisel anlamda ilişkilerimiz de gayet düzeyli ve iyi bir
noktadadır. Böylesine bir kıyaslama içinde hiçbir zaman olmadık, olmayı da düşünmeyiz. Onların
yürüttükleri bu projenin yaklaşık on yıllık bir mazisi vardır ve yıllara sâri bir çalışmadır. Fındık Lisanslı
Depoculuğunun geldiği nokta ile bu durumun ilişkilendirilmesi “sapla samanı karıştırmak” tır.
Lisanslı Depo kurmanın Ticaret Borsalarının görevi olduğu iddiaları ise başka bir anlaşılmaz ifadedir.
Ticaret Borsalarının görev ve sorumlulukları 5174 Sayılı kanunda madde madde sıralanmıştır. Bu
görevler arasında “Lisanslı Depo kurmak” şeklinde bir görev tanımı yoktur. Lisanslı Depo bir Anonim
Şirkettir. A.Ş. prosedürüyle kurulur ve çalışır. Yani özel sektör eliyle kurulur.Ticaret Borsaları bu
şirketin iştirakçilerinden biri olabilir ve bu da ancak “bakanlık izniyle” mümkündür.
Bizler göreve geleli henüz 10 ay oldu. Bu 10 aylık zaman diliminde, OTSO başta olmak üzere, hangi
kurum ve kuruluşlar borsamızın çalışma alanına Fındık Lisanslı Deposu kurulması yönünde hamle
başlattı da borsamız bu sürecin dışında kaldı? Ya da karşısında durdu?
“ Fındıktaki sorunların aşılması için lisanslı depo kurulmalı” şeklindeki ifade artık “beylik” laf olmuştur.
Fındık sektöründeki sorunlara dair söyleyecek sözünüz yoksa, mikrofon uzatıldığında bu beylik lafla
durum kurtarılıyor. Lisanslı Depoculuğa karşı olmak ya da olmamak gibi kritik bir nokta yaratılıyor.
Bizler lisanslı depoya karşı olmak noktasında değiliz.
Bizler lisanslı depo uygulamalarında sıkıntılar ve sorunlar olduğunu ifade ettik, bu sıkıntılar ortadan
kaldırılmadan ideal depoculuğun vücut bulamayacağını iddia ettik, bu şekilde inat edilirse kaynak
israfından başka bir şey olmayacağını söyledik ve halen de sözümüzdeyiz.
Ünye ve Düzce’deki depoların kapatılması, uygulamadaki bu yanlışlıkların sonucu değil de nedir?
Ordu Ticaret Borsası’nın vizyonu da misyonu da fındık sektörüne dair inovatif düşünmeyi, akılcı ve
sürdürülebilir her projenin yanında yer almayı gerektirir. Hiçbir yerde ve hiçbir şekilde lisanslı
depoculuğa karşı eylem içinde olmadık, bizler bu süreçte “günah keçisi” ilan ediliyoruz. Bu iddialara
karşı sessiz kalmamız da mümkün değildir. İddiaların hiçbirini hiçbir şekilde kabul etmiyoruz ve bu
iddialarda bulunanları ispata davet ediyoruz.
Lisanslı Depoculuk konusunda Ticaret Borsası ne kadar sorumluysa Ticaret Ve Sanayi Odası da o oranda
sorumludur.
Lisanslı Depoculuk konusunda tüm tarafların samimi mutabakat ile bir araya gelmeleri, topu sürekli
olarak başka kurumların-özellikle borsanın- üzerine atıp da, ellerini rahatlatma alışkanlığından ve
kolaycılığından vazgeçmeleri durumunda, bağlı bulunduğumuz bakanlığın da izni alınarak bu süreçteki
yerimizi almaya hazırız.
Lisanslı depoculuk konusunda borsamızın tavrının ne olduğu ya da ne olacağı hususunda “niyet okuma”
şeklindeki, dayanaksız ve asılsız iddialara itibar edilmemesi, bu konuda tarafımızdan yapılan
açıklamaların bağlayıcı olduğu hususunu kamuoyuna saygılarımla sunarım.
28
26.03.2014
BASIN AÇIKLAMASI
2014/3
Türk tarımında özellikle 2000 yılından sonra başlayan “Tarımda Transformasyon Politikaları” yapısal
anlamda birçok değişikliği ön görürken, birçok yeni kavram da hayatımıza girmeye başlamıştır. İşte bu
yeni kavramlardan ve uygulamalardan biri, belki de en önemlisi; lisanslı depoculuktur.
İçinde fındığında yer aldığı ürünler yelpazesinde lisanslı depoculuk uygulamaları söz konusu olmuşken
sürece dair kronoloji de şu şekildedir;

5300 Sayılı Lisanslı Depoculuk Kanunu 2005 yılında yürürlüğe girmiş ve bu kanuna dayanılarak
hazırlanmış olan Fındık Lisanslı Depoculuk Yönetmeliği de 2006 yılında çıkartılıp yürürlüğe
konulmuştur. Ancak, fındıkta Lisanslı Depoculuk uygulamasına 2012 sezonunda pilot olarak
geçilebildi.

2012 sezonunda Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesini temsilen Ünye’de 25 bin tonluk, Batı
Karadeniz Bölgesi’ni temsilen de Düzce’de 10 bin tonluk depolar Fındık Lisanslı Depoculuk pilot
uygulamasına
tahsis
edildi.

2012 sezonunda Ünye’deki depo Ekim ayında, Düzce’deki depo ise Kasım ayında ürün kabulüne
başlamıştı.

2013 sezonunda da ürün kabul edilirken, her iki sezonda da depo kapasitesinin çok altında ürün
kabulü yapıldığı durumu ortaya çıktı. Depolara yeterli rağbet gösterilmediği ve bu manada sabit
giderlerini bile karşılayamadığı için uygulamaya ara verildi.
Lisanslı depoculuk sistemi serbest piyasa şartlarına göre örgütlenir ve işlerse, çok büyük bir eksikliği
giderecektir. İdeal haliyle işletilmesi durumunda ürün ihtisas borsasının da hayata geçmesi kaçınılmaz
olacaktır.
Her şeyden önce lisanslı depoculuk bir Anonim Şirket olarak kurulabilmektedir. Türk Ticaret Kanunu
esaslarına göre- ve tercihen hür teşebbüs eliyle- kurulması ön görülen bu işletmelerin, kuruluşu belli
kurum ya da kuruluşlara havale edilmiş değildir. Ticaret Borsalarının ya da diğer kurum ve
kuruluşlarının lisanslı depo kurmak gibi bir görev tanımı olmadığı gibi kurulmuş olanları engelleme gibi
bir güçleri ve lüksleri de yoktur.
Fındık Lisanslı Depoculuk sistemi, popülist söylemlerle gündeme getirilecek ya da gündemde tutulacak
bir konu değildir. Bu konu popülizme kurban edilmemeli ve ilgili tüm kurum-kuruluş ve şahıslar sistemin
neden tıkandığı hususunda ortak akıl ekseninde bir araya gelmelidir.
Ordu Ticaret Borsası olarak Lisanslı Depoculuk konusunda yapılan her çalışmanın yanında olduğumuz
şeklindeki tavrımız dün neyse bu gün de aynıdır. Yapılan çalışmaların hiç birinin dışında durmadığımız
gibi, aksi beyanımızın ve beklentimizin de olması beklenemez, beklenmemelidir.
Bizler göreve geldiğimiz günden bu yana “aynı tavanın balıklarıyız” şeklindeki inancımızı her defasında
dile getirdik ve buna da yürekten inanıyoruz. Bu anlayış içerisinde, lisanslı depoculuk konusunda
yapılacak tüm çalışmaların içinde olduğumuzu, bu konuda çalışma yapan, proje yapan ve yürüten
kurumları da takdirle karşılayacağımızı desteğimizi esirgemeyeceğimizi kamuoyuyla paylaşmak isteriz.
Her kim ki; fındık için “taş üstüne taş koyuyorsa” biz onun önünde saygıyla eğilir, değil elimizi, tüm
bedenimizi taşın altına koyarız.
29
04.04.2014
BASIN AÇIKLAMASI
2014/4
30 Mart 2014 tarihinde yağan kar ve akabinde yaşanan don olayı ardından sahil kesiminden yüksek
kesime kadar fındık bahçelerinde, gözle görülür bir başkalaşım olmuştur. Bu başkalaşım, özellikle
yaprakların solması-esmerleşmesi, yaprak ve fındık olacak meyve tomurcuklarının dökülmesi şeklindedir.
Bu başkalaşımın 2014 mahsulü ürüne zarar verip vermediği ya da ne oranda zarar verdiği konusu, ilgili
ve yetkili kurumların bilimsel esaslarla yapacakları/yapmakta oldukları çalışmalar neticesinde ortaya
çıkabilecektir. Bilimsel çalışmaların dışında söylenenler, geçmiş yıllarda yaşanan benzer hava olayları
ardından ortaya çıkan ürün kayıplarının emsal alınması suretiyle, birer tahminden ibarettir. Fındık
bahçelerinin konumu, fındık çeşitleri, rakım gibi birçok faktör hasar boyutunun farklılaşmasına etkendir
işte o nedenledir ki, yetkili kurumların bilimsel tespitleri çok önemlidir.
Geçmiş yıllarda yaşanan benzer hava olayları ardından ortaya çıkan ürün kayıpları neticesinde, fiyatlar
genel seviyesi yükselmiştir. Bu durumun iktisadi manası; arz ve talep dengesinin bozulmasıdır. Don
felaketi ile ürün kaybının ortaya çıkması arzın talebi karşılamayacak seviyeye düşmesi manasına
gelmektedir ki; bu noktada rekabetçi piyasa yapısının gereği tecelli ederek ürüne olan talep artacaktır.
Arz yetersiz ve talep aynı ya da artarsa fiyatlar da yükselecektir. Bu kural bu zamana kadar
bozulmamıştır. Sadece fındıkta değil, ticari emtia olan tüm mallarda durum böyledir. Tersi durumda,
yani arzın bol olması ve talebin aynı ya da düşmesi durumunda fiyatlar genel seviyesi düşer.
Bu günlerde,2014 sezonu mahsulün dondan zarar görmüş olacağı tahmini, arz-talep dengesinin arz
yönünden bozulduğu beklentisini/algısını ortaya çıkarmış olmalıdır ki; fındık fiyatları hızla
yükselmektedir. Fiyatlardaki bu yükselişin devam edip etmeyeceği ya da tatminkâr bir seviye
sabitleneceği gibi birçok sorunun yanıtı, hasar tespitinin bilimsel metotlarla ve yetkili kurumlarca yapılıp
ortaya konulmasıyla mümkün olacaktır.
Ürünün bol olması ve buna bağlı olarak da fiyatların düşmesi durumunda ya da hasar görüp de arzın
daralması ve fiyatların yükselmesi durumunda da-her iki durumda da- kazançlı çıkan taraflar olacaktır.
Ve bu taraflar konum itibariyle birbirlerinden farklı olmaktadır. Her hâlükârda herkesin kazançlı
çıkabileceği bir durum söz konusu olmadığından, bu tür hassas dönemlerde bilimsel temellere
dayanmayan hasar tespit yöntemlerine itibar etmemekte yarar vardır.
Böylesi dönemler fiyatların çok kolay speküle edilebileceği dönemlerdir ve spekülatif fiyatlar, piyasa
yapısını bozmuş ve her zaman fındığa zarar vermiştir. Temennimiz, ürünümüzün afet düzeyinde büyük
zararlar görmemesi ve fiyatının da tatminkâr ve hak ettiği seviyede teşekkül etmesidir. Ürünümüzün afet
düzeyinde hasar görmesi başta üreticilerimiz olmak üzere sektördeki herkesi olumsuz etkileyecektir. Yeni
sezona dair değerlendirmeler yapan kurum ve kuruluşların beyanatlarında dikkatli olmalarında fayda
vardır. Lokal tespit ve talepleri öne çıkarmak yerine büyük resmi görmeye gayret etmek gerekir. Fındık
bizim milli ürünümüzdür, onun fiyatı kadar itibarı da önemlidir. İyi fiyattan ve itibarı korunarak pazara
arz olunacak fındığımızın speküle edilmesine fırsat yaratmamak gerekir.
Ticaret Borsası’nın, ürün fiyatları düşerken nasıl ki bir etkisi yoksa yükselirken de bir etkisi ya da engeli
söz konusu olamayacaktır. Borsa tabelasına yazılan fiyat sadece ve tamamen “bilgilendirme” amacı
taşımaktadır. Türkiye’nin her yerindeki ihracatçılar fındığı ağırlıklı olarak aynı noktaya satmaktadırlar,
yani Avrupa ülkelerine. Alıcının aynı olduğu bir ortamda borsalarda oluşan fiyatların da birbirinden çok
büyük farklılıklar arz edebilmesi de teknik olarak mümkün değildir. Karadeniz Bölgesinde fındık fiyatı
ilan eden Ticaret Borsalarının fiyatları incelenirse, ya çok küçük farklılıklar taşıdığı ya da aynı fiyatları
ilan ettikleri görülecektir. Bu yönüyle konu ele alındığında Ordu Ticaret Borsası’nın fiyatlar yükselirken
düşük fiyat yazdığı yönündeki iddiaların algı yönlendirmesinden başka bir manası olmadığı sonucuna
varılacaktır.
Allahtan bereketli ve bol kazançlı bir sezon diliyorum.
30
01.05.2014
BASIN AÇIKLAMASI
2014/5
29-30-31 Mart 2014 Tarihlerinde yaşanan kar yağışı ve buna bağlı olarak meydana gelen don nedeniyle
2014 mahsulü fındık ürünümüz ve bahçelerimiz, afet düzeyinde, yanmak suretiyle hasar görmüştür.
Afetin boyutu hakkındaki rakamsal veriler, ilgili kurumların bilimsel çalışmaları neticesinde kesin olarak
ortaya çıkacak olup; yapılan ilk tespitlerde, ürün hasarının çok büyük oranlarda olduğu, fındık üretilen
iller arasında en büyük hasarın da Ordu’da olduğu, fındık ocaklarındaki kurumanın da gelecek yıl
mahsullerini olumsuz etkileyeceği kanaatini ortaya çıkarmıştır. Bu genel durum karşısında ilimiz başta
olmak üzere, don afetinden zarar gören diğer üretim bölgelerinin afet kapsamına alınması, bizlerin
nazarında, kaçınılmazdır.
Afetin yaşandığı tarihin hemen ardından, Ordu Ticaret Borsası’nda, “Ordu İli Yerel Sivil Diyaloğu”
yaklaşımıyla, toplam 19 sivil toplum ve meslek örgütü temsilcileri bir araya gelerek, bir dizi “ortak akıl”
toplantısı ardından, durum tespiti yapılıp, kentimiz menfaatine olacak şekilde hükümet tarafından
alınması gereken acil önlemler hususundaki talepler belirlenmiş ve bir raporla yazılı hale getirilmiştir. Bu
talepleri ihtiva eden rapor, ilimizin valisine, Büyükşehir Belediye Başkanımıza ve ilimiz milletvekillerine
öncelikle takdim edilmiştir.
Bu anlayış çerçevesinde; Ordu Ticaret Borsası Başkanı Ziver Kahraman, Ordu Ticaret Ve Sanayi Odası
Meclis Başkanı Ufuk Ünal, Altınordu Ziraat Odası Başkanı Uğur Cörüt ve Ordu Ziraat Odaları
Koordinasyonu Başkanı Arslan Soydan’dan müteşekkil bir heyetle, AK Parti Ordu Milletvekillerimiz
Sayın Fatih Han Ünal Bey’in, Sayın İhsan Şener Bey’in ve Sayın Mustafa Hamarat Bey’in destekleriyle,
bu talepler ve talepleri ihtiva eden rapor, AK Parti Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı,
Hemşerimiz Sayın Numan Kurtulmuş Bey ile Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanımız Sayın Mehdi Eker’e,
ayrıca Sayın Başbakan’a ulaştırılmak üzere ilgili makamlara takdim edilmiştir.
Sayın Bakan’la yapılan görüşme şu minval üzere seyretmiştir.
-
Ordu ilinin ekonomisinin temelinde fındığın yer aldığı, fındığın gerek üretim gerekse ticaret ve
sanayi sektöründe oldukça mühim olduğu, şayet bir önlem alınmazsa yaşanan bu afetin üreticiyle
sınırlı kalmayıp ticaret ve sanayiye sirayet ederek domino etkisi yaratacağı ve bu doğal afetin,
ekonomik manada yeni afetler doğuracağı hakkında detaylı bilgi verildi.
-
Yangına, yangının başladığı yerden müdahale etmek gerektiği inancıyla öncelikli olarak
üreticinin desteklenmesi gerektiği belirtilip;

2015 yılında ödenecek olan Alan Bazlı Gelir Desteğinin 2014 yılında
ödenmesi,

Çiftçiler tarafından Ziraat Bankası’ndan kullanılan Zirai Kredilerin
ödeme vadesinin uzatılması ve faizsiz-düşük faizli yeni kredi
imkânlarının yaratılması,

Fındık bahçelerinin de zarar görmüş olduğu göz önünde
bulundurularak 2015 yılında sona erecek Alan Bazlı Gelir Desteğinin
uygulama süresinin uzatılması,

Ordu ilinin 2090 sayılı kanun kapsamında afet kapsamına alınması,
Yönünde talepler dile getirildi.
31
Talepleri dikkatle dinleyen Sayın Bakan;
-
Türkiye’nin 67 ilinde toplam 19 üründe bu tür bir afet yaşandığını ve Bakanlık bütçesi dâhilinde
bu zararların, destekleme şeklinde, karşılanmasının mümkün olmadığını,
-
2006 yılında yürürlüğe girmiş olan 5363 Sayılı Tarım Sigortaları Kanunu gereğince, tarım
sigortasının yarısı bakanlıkça karşılanmasına ve sigortanın önemine sürekli vurgu yapılmasına
rağmen, Tarım Sigortası yaptırma noktasında üreticilerimizin istekli davranmadıklarını,
-
2090 sayılı kanun kapsamında afet ilan edilebilmesi için tüm mal varlığının %40’ının
kaybedilmesi gibi bir yasal şart olduğunu,
-
2015 yılında ödenecek olan Alan Bazlı Gelir Desteğinin, bütçe imkânları dâhilinde erken
ödenmesinin mümkün olmadığını, ancak süresinin uzatılması konusunda bir çalışma
yapılabileceğini,
-
Zirai Kredilerin geri ödeme vadelerinin 1 yıl uzatılmasının ve faizsiz ya da düşük faizli yeni kredi
imkânlarının yaratılması üzerine çalışılabileceğini, tüm bu çalışmaların bile bütçe üzerinde ciddi
bir yük olduğunu
İfade ettiler.
“Ordu İli Yerel Sivil Diyaloğu” tarafından ortaya konulan “ortak akıl” toplantıları sonucunda hazırlanan
raporun Sayın Başbakanımız başta olmak üzere, ilgili makamlara ulaştırılmasında, komisyonumuza
sağladıkları destek ve işbirliklerinden dolayı; randevularımızı alan, bizlere ev sahipliği yapan ve tüm
temaslarımızda bizlere bizzat iştirak eden Ak Parti Milletvekilimiz Sayın Fatih Han Ünal Bey’e, Gıda
Tarım Ve Hayvancılık Bakanımız Sayın Mehdi Eker Bey’le görüşmemizde bizlere destek olan Ak Parti
Milletvekilimiz Sayın İhsan Şener Bey’e ve bizden desteklerini esirgemeyen Sayın Mustafa Hamarat
Bey’e, bizlere zaman ayıran ve sorunlarımızı dikkatle dinleyen Ak Parti Ekonomiden Sorumlu Genel
Başkan Yardımcısı Sayın Numan Kurtulmuş Bey’e, tüm yoğunluğuna rağmen bizlere zaman ayıran Gıda
Tarım Ve Hayvancılık Bakanımız Sayın Mehdi Eker Bey’e teşekkürlerimizi sunuyoruz.
“Ordu İli Yerel Sivil Diyaloğu” olarak başlattığımız bu çalışmanın takipçisi olduğumuzu ve ortaya
çıkan/çıkacak gelişmelerin kamuoyuyla hemen paylaşılacağını kamuoyunun dikkatine arz ederiz.
04.05.2014
BASIN AÇIKLAMASI
2014/6
29-30-31 Mart 2014 tarihlerinde yaşanan kar yağışı ve don olayı ardından fındık ürününün yanması ve
fındık bahçelerinin kuruması şeklindeki afet üzerine Ordu Ticaret Borsası’nın ev sahipliğine, ilimizde
bulunan 19 sivil toplum örgütü ve meslek kuruluşuyla “Ordu İli Yerel Sivil Diyaloğu” olarak bir araya
gelindi ve bir dizi ortak alık toplantısı ardından, başta Sayın Başbakanımız olmak üzere, ilgili makamlara
sunulmak üzere bir rapor kaleme alındı. Söz konusu rapor ve raporun siyasilerimize sunulması
hususunda “Ordu İli Yerel Sivil Diyaloğu” adına teşekkül eden komisyonun çalışmaları basın aracılığıyla
kamuoyuna duyurulmuştu.
Hazırlanan raporda, Ordu Yerel Sivil Diyaloğu olarak, merkezi idareden şu taleplerde bulunulmuştur;
32

Kent ivedilikle “2090 sayılı Tabii Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında
Kanun” kapsamına alınarak “Doğal Afet” ilan edilmelidir.

5363 Sayılı Tarım Sigortaları Kanunu’nun 17.maddesinde her ne kadar 2090 sayılı kanundan
yararlanmanın şartı olarak Tarım Sigortası yaptırmış olmak hükmedilse de, afetin boyutları,
yaratacağı ekonomik ve sosyal yıkım göz önünde bulundurularak önlem alınmalı, destekler
sağlanmalıdır.

2015 yılında ödenecek olan 2014 yılına ait Alan Bazlı Gelir Desteği, 2014 yılında iki katına
çıkartılarak ödenmelidir.

2004 yılından bakiye kalan afet destekleri bu dönemde ödenmelidir.

Üreticilerimiz tarafından bankalardan ve Tarım Kredi Kooperatiflerinden alınan çiftçi
kredilerinin ödeme vadesi uzatılmalı, vade farkından doğacak faizler affedilmeli, yeni kredi
imkânları yaratılmalıdır. SGK’ ya olan borçlar ertelenmeli, mümkünse affedilmelidir.

2014 mahsul yılına ait ürün yok olmuşken gelecek sezona ait üründe de zarar ve kayıp olacağı
tahmin edilmektedir. Bu durum üreticiyi üretimden ve tarım arazisinden soğutabilecek güçlü bir
olumsuzluktur. İlimizin birim alanda verimliliği 80 kg gibi bir rakam olup; oldukça düşüktür.
Birim alanda düşük verimlilikte ve yüksek maliyetle üretim yapılmaktadır, bu realiteye bir de
üreticinin ilgisizliği eklenecek olursa kalite ve verimlilik daha da düşecektir. Üreticiyi, kalite ve
verimliliği artıracak şekilde teşvik edecek gübre-ilaç ve mazot desteklerinin artarak devam
etmesinde büyük önem vardır.
Taleplerimizi ihtiva eden raporu ilgili kurum ve kuruluşlara sunarken, süreç; yerel, idari ve merkezi
olmak üzere üçayaklı olarak takip edilmiştir.

Yerel ayakta Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Enver Yılmaz Bey’e bilgi verilmiş ve
destekleri sağlanmıştır.(Yerel ayaktaki çalışmalarımızı yürütürken Ak Parti Ordu Milletvekilimiz
Sayın Fatih Han Ünal Bey de Ordu’ya gelerek çalışmalarımız hakkında bilgilenip, desteklerini
sunmuşlardır)

İdari ayakta Ordu valimiz Sayın Kenan Çiftçi Bey’e bilgi verilip destekleri sağlanmıştır.

Merkezi ayaktaysa ilimiz milletvekilleri bilgi verilip destekleri sağlanmıştır.
Ak Parti Ordu Milletvekilimiz Sayın Fatih Han Ünal Bey, bu süreci yakından takip etmişle, bizzat
Ordu’ya gelerek Yerel Sivil Diyalog çalışmalarına iştirak etmişler, Ankara’ya giden heyeti karşılamış, ev
sahipliği yapmış ve gerekli randevuları almışlardır. Kendilerine teşekkür ediyoruz.
29-30 Nisan 2014 tarihlerinde Ankara’da, Ak Parti Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı,
hemşerimiz, Sayın Numan Kurtulmuş Bey’e, Gıda Tarım Ve Hayvancılık Bakanı Sayın Mehdi Eker Bey’e
rapor sunulup, yaşanan afet bizzat anlatıldı. Rapor, Sayın Başbakan’a ulaştırılmak üzere ilgili
makamlara da takdim edilmiştir.
Gıda Tarım Ve Hayvancılık Bakanımız Sayın Mehdi Eker Bey;
-
Türkiye’nin 67 ilinde toplam 19 üründe bu tür bir afet yaşandığını ve Bakanlık bütçesi dâhilinde
bu zararların, destekleme şeklinde, karşılanmasının mümkün olmadığını,
33
-
2006 yılında yürürlüğe girmiş olan 5363 Sayılı Tarım Sigortaları Kanunu gereğince, tarım
sigortasının yarısı bakanlıkça karşılanmasına ve sigortanın önemine sürekli vurgu yapılmasına
rağmen, Tarım Sigortası yaptırma noktasında üreticilerimizin istekli davranmadıklarını,
-
2090 sayılı kanun kapsamında afet ilan edilebilmesi için tüm mal varlığının %40’ının
kaybedilmesi gibi bir yasal şart olduğunu,
-
2015 yılında ödenecek olan Alan Bazlı Gelir Desteğinin, bütçe imkânları dâhilinde erken
ödenmesinin mümkün olmadığını, ancak süresinin uzatılması konusunda bir çalışma
yapılabileceğini,
-
Zirai Kredilerin geri ödeme vadelerinin 1 yıl uzatılmasının ve faizsiz ya da düşük faizli yeni kredi
imkânlarının yaratılması üzerine çalışılabileceğini, tüm bu çalışmaların bile bütçe üzerinde ciddi
bir yük olduğunu
İfade ettiler.
Biz, Ordu İli Yerel Sivil Diyaloğu olarak süreci bu noktaya kadar taşımış ve takip etmiş olup; sürecin
bundan sonrasının da işbirliği ve mutabakat anlayışıyla takip edileceğini, gelişmelerin de kamuoyuyla
paylaşılacağı hususunu bilgilerinize saygıyla sunarız.
Ordu İli Yerel Sivil Diyaloğu adına
Komisyon Üyeleri
25.05.2014
BASIN AÇIKLAMASI
2014/7
Fındık sektöründe son günlerde öne çıkan tartışma konuları “Don Afeti” ve “Yeni Sezon Rekoltesi”
olmuştur.
29-30-31 Mart 2014 tarihlerinde yaşanan kar yağışı ve akabindeki don olayı ardından yeni mahsul fındık
ürünü büyük oranda zarar görmüştür. Ziraat Odaları’nın don zararı hususunda bir çalışması ya da
öngörüsü olsa da, resmi makamlarca, resmi veriler henüz ortaya konulmuş değil.
Bu süreçte borsamızın başı çektiği “Ordu İli Yerel Sivil Diyaloğu” adı altında 19 Sivil Toplum Örgütünce
yürütülen çalışmalarla, ortak akıl ekseninde, durum tespiti yapılmış, çözüm önerileri ortaya konulmuştur.
Tüm bunlar bir rapor haline getirilmiş, Türkiye Odalar Ve Borsalar Birliği’nin de desteği alınarak, yerel,
idari ve merkezi yelpazede yer alan her kesime bu rapor ulaştırılmıştır.
Tüm bu çalışmalarımızın ve çabalarımızın her aşaması basın aracılığı ile kamuoyunun dikkatine
sunulmuştu.
Bu defa, 2014 mahsul yılının fındık rekoltesi üzerine konuşulmaya, fikirler ortaya konulmaya
başlanmıştır.
INC (Uluslararası Sert Kabuklu Ve Kuru Meyveler Konseyi) her yıl Mayıs ayının sonlarında, dünyanın
farklı ülkelerinde bir araya gelerek, konseyin çalışma alanına giren ürünleri birçok boyutuyla masaya
yatırır. Bu boyutlardan biri de rekoltedir. Esasına bakılacak olursa; INC’ nin bu tahmini ve çalışma şekli,
yeni ya da ilk değildir.
34
INC’ nin açıklamalarını da, Ziraat Odalarının ya da ilgili diğer kurumların açıklamaları gibi bir
kanaatten ibaret görmekteyiz. Bizler için kayıtlara geçmesi gereken veriler resmi olan verilerdir ve resmi
verilerin altında devletin mührü olmalıdır.
Fındıkta sağlıklı bir rekolte tahmini için haziran sonu ve temmuz başı gibi çotanak sayımı yapılması
gerektiği bilimsel bir gerçektir. Bu bile bazen yanıltıcı olabilmektedir. Yaz kuraklığı tahmin edilen
rekolteyi olumsuz etkileyebilmektedir.
Ticaret Borsalarının fındık rekoltesi tahmin etmek ve bu tahminlerini kamuoyuna deklere etmek gibi bir
görev tanımları yoktur. Ticaret Borsalarının kuruluş ve işleyişlerini düzenleyen 5174 Sayılı kanunda
Ticaret Borsalarının görevleri alenen sıralanmıştır.
Kaldı ki; resmi rekolte çalışması 2006 yılından bu yana Gıda tarım Ve Hayvancılık Bakanlığı
uhdesindedir. Gıda Tarım Ve Hayvancılık Müdürlüklerince oluşturulan bir “Rekolte Tespit Komisyonu “
haziran ayı sonuna doğru çalışmalarını yapar ve bulgularını bir tutanakla zabıt altına alıp ilan eder. Bu
komisyonda Ticaret Borsaları, Ticaret Ve Sanayi Odaları, Ziraat Odaları, İhracatçılar Birliği,
Fiskobirlik, Fındık Araştırma İstasyonu gibi birçok kurum ve kuruluşun temsilcisi yer almaktadır. İşin
ilginç yanı; tüm bu kuruluşların temsilcileri, o tutanağa imza atarken, öncesinde ve sonrasında farklı
rekolte öngörülerinde bulunuyor olmalarıdır.
Bir diğer önemli konuysa; 2013 sezonuyla birlikte her yıl ocak ayında, Gıda Tarım Ve Hayvancılık
Müdürlüklerince yapılmakta olan “Karanfil Sayımı” nın artık yapılmayacak olmasıdır.
2006 yılından bu zamana kadar, Gıda Tarım Ve Hayvancılık Bakanlığı uhdesinde gerçekleştirilen rekolte
tespit çalışmalarının bizdeki manası ve karşılığı şudur; bu çalışmalar neticesinde ortaya konulan
rakamalar resmi niteliktedir. Bir komisyon marifetiyle ortaya konulduğu için de, en azından şeklen,
mutabakata dayalıdır.
Ordu Ticaret Borsası, fındık sektöründeki en büyük ve köklü borsadır. Büyük ve köklü yapımızın
farkında olarak sorumlu davranmak durumundayız. Bizler, yaşanmakta olan polemiklerin içinde yer
almadık, almak niyetinde de değiliz. Rekolte tahmininde bulunmak ya da bu yönde bir çalışma yapmak
bizim görev ve sorumluluğumuzda değildir. Her kurumun kendisine tevdi edilen işleri yapması
gerektiğine inanıyoruz.
An itibariyle resmi rekolte ortaya konulmuş değildir. Resmi rekolte çalışmaları için de henüz çok
erkendir. Geçmiş sezonlarda nasıl olduysa bu sezonda da, zamanı geldiğinde, usulü dairesinde rekolte
tespit çalışmaları yapılacaktır. Bunun dışında açıklanan rekolteler resmi mahiyette olmayıp tamamen bir
öngörü, bir fikir beyanıdır. Ve bizlerin, hiç kimseyi, öngörü ve fikirlerinden dolayı eleştirmek, yermek ya
da hakaret etmek gibi bir tavrı olamaz.
18.07.2014
BASIN AÇIKLAMASI
2014/8
Her sezon öncesinde fındık rekolte tahmininden mütevellit tartışmalar/atışmalar yaşanmaktadır. Bu sezon
da, bu gelenek ne yazık ki değişmedi.
Rekolte tahminin sürekli bir çatışma mevzusu olmasının sebebi hiç şüphe yok ki tüm kurum ve
kuruluşların kendince ve kendi yöntemleriyle rekolte tespitleri yapıp bunu açıklamasıdır. Her ne kadar
2006 sezonundan itibaren rekolte tespit çalışmalarının Gıda Tarım Ve Hayvancılık Bakanlığı uhdesinde
35
olacağı ve dolayısıyla bir “Resmi Rekolte” kavramı ortaya çıkacağı algısı yaratılmış olsa da, gelmiş
olduğumuz noktada kadim alışkanlığın devam ettiği görülmektedir.
2014 sezonu için tahmini rekolte açıklayan kurumlar/kuruluşlar ve açıkladıkları rakamlar birbirinden
çok farklıdır. Burada, rekolte açıklayan kurumun/kuruluşun misyonu belirleyici oluyor. Rekolte, direkt
olarak fiyatlara etki edecek bir veri olarak algılandığından, fiyatın yüksek seyretmesi için arzın az olması,
düşük seyretmesi için de bol olması gibi bir iktisadi gereklilik vardır.
Ordu Ticaret Borsası olarak ve dahi diğer tüm Ticaret Borsaları, rekolte tahmininde bulunmak ya da bu
noktada bağlayıcı açıklamalar yapmak gibi bir lükse sahip değildir. Ticaret Borsaları, iş ve işlemleri
sonuçtan takip eder. Bu şu anlama gelmektedir; Ticaret Borsaları, tahminlere göre hizmet biçimi
oluşturmamaktadır. Ürün hasat edilir, usulünce pazara hazır hale getirilir ve pazara arz edildiği anda
borsa tarafından kayıt altına alınır ve nihai noktaya kadar takip edilir. Yani, bir anlamda “gerçekleşen
rekoltenin” tespitini yapar. Ticaret Borsaları tahminlerle değil, gerçekleşenlerle iştigal eder.
Ticaret Borsalarının çalışma esas ve usulleri 5174 sayılı kanunda belirtilmiş olup; bu kanun kapsamında;
“rekolte tahminlerinde bulunmak ya da bu yönde açıklamalar yapmak” gibi bir görev tanımı da
bulunmamaktadır. Ancak bizler, rekolte tahmini hususundaki bu kaos ve kavgadan da son derece
rahatsızız. Tüm kurumları bir araya getirecek ve ortak kanaati oluşturacak yöntemlerle rekolte tespiti
yapılmalıdır. Ve bu iş muhakkak bilimsel metotlarla yapılmalıdır. Geleneksel yöntemler ya da öngörülerle
tahminde bulunmak bizce doğru değildir.
Fındık milli bir üründür. Üretim ve ticaretinde lider olduğumuz, likiditesi yüksek stratejik bir üründür.
Ve hâkim pazarımız da AB ülkeleridir. Bu ülkelerdeki alıcılar Türk fındığı hakkında içeride ve dışarıda
konuşulan-yazılıp çizilen ne varsa yakından takip etmektedirler. Rekolte odaklı polemikler öncelikle
hâkim pazarda fındığımızın itibarını zedelemektedir. Bu manada sorumlu davranmak ve daha uzlaşmacı
bir noktada olmak durumundayız.
Rekolte tahmini sadece bir veri özelliği taşımalıdır. Bu verinin ticari hayatın tek belirleyicisi olduğu ya da
olacağı algısına kapılma saplantısından da kurtulmak durumundayız. Fındık ticaretini olumlu ya da
olumsuz etkileyen daha birçok reel unsur vardır. Tüm bunları pas geçerek, salt rekolte tahmini odaklı
sorunları gündemde tutmak, kurumları yıpratıp bir birlerine karşı tahammüllerini ortadan kaldırırken,
fındığımızın itibarına da gölge düşürecektir.
Ordu Ticaret Borsası olarak bir kere daha belirtmek istiyoruz; rekolte tahminleri tüm kurum ve
kuruluşların katılımıyla, ortak platformda ve ortak akıl ekseninde, bilimsel yöntemlerle yapılmalı bir
polemik konusu olmaktan çıkartılmalıdır.
Kamuoyuna saygılarımızla
15.08.2014
BASIN AÇIKLAMASI
2014/9
2014 FINDIK SEZONU BEREKETLİ VE HAYIRLI OLSUN
Umutla beklediğimiz yeni sezona nihayet ulaştık.Ancak bu sezona oldukça buruk girmekteyiz.29-30-31
Mart 2014 tarihlerinde yaşanan kar yağışı ve akabindeki don afeti nedeniyle ürünümüz büyük oranda
yanmıştır.
Ürünümüzün bu şekilde; dondan, kuraklıktan vb. nedenlerden zarar görmesi, başta üreticilerimiz olmak
üzere, tüccar, fabrikacı, sanayici ve ihracatçımızı, domino etkisiyle olumsuz etkilemektedir.
Bizler fındık sektörünü üreticisiyle, tüccarıyla, fabrikacısıyla, sanayicisiyle ve ihracatçısıyla bir bütün
olarak/büyük bir aile olarak görmekteyiz. Et ile tırnak misali birbirinden ayrılmaz, birbirine sıkı sıkı
36
bağlanmış parçalar, mükemmel bir mozaik tablo olarak görmekteyiz. Evet, fındık sektöründeki her
kesim, ayrı renklerde, biçimlerde olsa da, esasında muazzam bir tabloyu oluşturan birer unsurdurlar. O
tablodaki unsurlardan birinin olumsuzluk yaşaması, nihai noktada büyük tabloya olumsuzluk olarak
yansıyacaktır/yansımıştır.
2014 sezonu başta üreticilerimiz olmak üzere, sektördeki tüm aktörler için zor ve sıkıntılı bir yıl olacaktır.
Karadeniz’in sarp yamaçlarında, doğaya inat fındık yetiştiren ve umudunu o ürüne bağlayan “fındıktan
başka hiçbir geliri olmayan üreticilerimiz” için,29-30-31 Mart tarihlerinde, bir anlamda umutlar da
yanmıştır. Bu konuda sosyal devlet algısının devreye girerek üreticilerimizin mağduriyetinin giderilmesi
talebimizi afetin ortaya çıktığı gün de, bu gün de, dile getirdik/getiriyoruz. Bu bir yangındır ve yangına
müdahale, yangının başladığı yerden yapılmalıdır.
Birçok kurum ve kuruluş tarafından rekolte tahminleri açıklanmaktadır. Açıklanan rakamlar
birbirinden farklı olsa da ortak nokta şudur;2014 mahsulü fındık, ihtiyaç olanın, Türkiye’nin sarf
edebildiği miktarın, altındadır. Bu noktada klasik arz-talep kanunu devreye girecek ve piyasa fiyatı da bu
esasla teşekkül edecektir.
Fındık, üreticisinden ticaretini yapanlara kadar, her kesimin ekmek kapısıdır. Bizler “aynı tavanın
balıkları” olduğumuz bilinciyle, sorumlu davranmak ve bu sorumluluğumuza uygun açıklamalar yapmak
durumundayız. Sorumlu davranış şekli de; sektördeki aktörlerin hiçbirini ötekileştirmemek, hedef haline
getirmemektir.
Fındık sektöründe, üretimden, ticarete ve ihracata kadar birçok sorun vardır ve bu sorunlara yapısal
sorunlar da yıllar itibariyle eklemlenmiştir. Bu sorunlu yapının, bu sistemsizliğin ortadan kaldırılması
adına atılacak adımlardan ilki sorunların yerinde ve doğru tespit edilmesidir. Sorunları tespit ederken de,
tespit edilmiş sorunlara yorumlar yaparken de, sorumlu davranmak durumundayız.
2014 sezonunda yaşanan bu büyük felaket bizlere bir şey işaret etmektedir. Fındıkta bir “stok kontrol
sistemi” oluşturulması ve özellikle üreticiyi koruyan bir “işletmecilik” yapısının kurumsallaştırılması.
Tüm bunların ve daha fazlasının yer alacağı, külliyatlı bir “Fındık Kanunu “ nun artık elzem olduğu
kanaatindeyiz. Fındıkla ilgili mevzuatların tamamı, dağınık, dönemsel ve ikincildir. O nedenledir ki,
yapısal kökenli bu sorunlar üretime, ticarete ve ihracata da sorun olarak sirayet etmekte, ortaya da bir
sistemsizlik çıkmaktadır. İşte bu sistemsizlik içinde kurumlar/kuruluşlar ve kişiler birbirilerini
suçlamakta/yıpratmaktadır.
Popülarite adına fındığı kullanma sorumsuzluğundan ve alışkanlığından vazgeçilip, sektördeki tüm
kesimlerin bir araya gelebileceği bir platform oluşturulması umuduyla 2014 sezonunun hayırlara vesile
olmasını ve bereketli geçmesini diliyor, saygılar sunuyorum.
04.11.2014
BASIN AÇIKLAMASI
2014/10
FINDIK MAHSULÜNDE YAŞANAN DOĞAL AFETLER KONUSUNDA BİR FİKİR
FINDIK KANUNU KAVRAMINI ÖNE ÇIKARTMAK ZAMANIDIR
Bizler fındığı sadece “ticari emtia” olarak görmüyoruz. Fındığa sosyo-kültürel bir takım anlamlar
yüklemişken, coğrafik-stratejik önemi de, bizleri yakından ilgilendirmektedir.
37
Karadeniz’in sarp, dik ve çetin doğal şartlarına inat, ince toprak tabakasını, vatan topraklarını bekleyen
birer nefer kahramanlığında, inat ve inançla bekleyen fındık bahçeleri ve o fındık bahçelerine hâkim
noktalarda, birbirine uzak, tıpkı bir sınır karakolu gibi o ıssız toprakları bekleyen hanelerde yaşam süren
üreticiler, bizler için çok büyük anlamlar taşımaktadır. Bu nedenlerledir ki; fındığımıza kutsal anlamlar
yükler, onu “milli” olarak nitelendiririz.
Fındık 1964 yılında ilk defa “devlet desteği” kapsamına alınmış ve özellikle o yıldan sonra birçok sorun
ortaya çıkmış ve bu sorunlar artarak devam etmiştir.
Fındıkta yaşanan sorunları;
-
Yapısal Kaynaklı Sorunlar
Üretimden Kaynaklı Sorunlar
Pazarlama Kaynaklı Sorunlar
Şeklinde üç temel başlığa indirgemek mümkündür.
Üretim ve Pazarlama Kaynaklı Sorunlar’ ın, Yapısal Kaynaklı Sorunlar ’ın çözülmesiyle büyük oranda
çözüleceği kanaatindeyiz.
Yapısal Kaynaklı Sorunlar’ın başında; külliyatlı bir “Fındık Kanunu” nun olmaması gelmektedir.
Fındıkla alakalı mevzuatların tamamı ikincil ve üçüncül nitelikte olup; yaptırımdan uzak, süreçler ve
süreç sorunluları tanımlı değildir. İşte bu durum, üretimden pazarlamaya kadar birçok sorunun
palazlanabileceği bir alan yaratmaktadır.
“Fındık Sektöründe Yaşanan Doğal Afetler Konusunda Bir Fikir” adını verdiğimiz bu çalışmamızın
ayrıntılarına geçmeden önce, fındıktaki temel sorunun “Yapısal Kaynaklı Sorunlar” olduğuna ve artık bir
“Fındık Kanunu” nun elzem olduğuna dikkat çekmekte yarar vardır.
BİLİMSEL METOTLARIN FINDIK BAHÇELERİNE GİRMESİNİN ZAMANI GELDİ DE GEÇİYOR!
Son 30 yıllık üretim miktarları incelendiğinde; her 10 yılda mahsulün büyük oranda don felaketine maruz
kaldığı görülmektedir.(Bu 10 yıllık periyotlar tamamen tesadüfi de olabilir. Her 10 yılda bir fındıkta don
afeti yaşandığına/yaşanacağına dair elimizde bilimsel bir veri yoktur. Bu türden bir iddiamız da yoktur, ancak
yaşananlardan elimizde kalan tecrübe bize bunu göstermektedir)
Öncelikle, Küresel Isınma’ nın olumsuz etkilerinin sonucu olarak görülen iklim değişiklikleri, diğer
tarımsal ürünler gibi fındık rekoltesini de olumsuz yönde etkilemiştir. Hiç şüphe yok ki; küresel ısınma,
dünyanın tamamını olumsuz etkilemektedir ancak gelişmiş ülkeler modern tarım uygulamalarıyla zararı
en aza indirgeyebilmektedir. Zararı en aza indirgeyecek bilimsel yöntemler uygularken “üretim
planlaması” yapmaktadır. Üretim planlaması en yalın haliyle; bir ürüne ne kadar ihtiyaç olduğunun
doğru ve bilimsel tespiti ile o üründen planlanan/ihtiyaç olan kadar üretilmesi sürecidir.
Üretim ve ticaretinde lider olduğumuz ürünlülerimizin doğal afetlerden olumsuz yönde etkilenmemesi ya
da asgari düzeyde etkilenmesi adına uygulamaya girmiş/uygulaması önerilmiş bilimsel bir metot yoktur.
Tarımsal üretim için “üstü açık fabrika” tabiri kullanılsa da, bilimsel esaslara dayalı, koruyucu zırhlar
geliştirilmelidir.
Tarımda Transformasyon Politikaları’ nın bir sonucu olarak, köylerden kentlere göç hızlanırken,
yüzbinlerce hektar büyüklükle ifade edilen o tarım arazileri sahipsiz kaldı, kaderine terk edildi. Tarımsal
üretim faaliyeti, sadece ürün hasat zamanında canlanan bir faaliyet değildir. Yılın on iki ayı ilgi isteyen,
takip isteyen bir faaliyetler dizisidir. Köylerin boşalmasıyla birlikte, kentlerde yığılan sorunlara hiç
değinmiyoruz. Geride kalan tarımsal arazilerde zamanında ve usulüne uygun tarımsal faaliyet
yapılmamış, bunun sonucu olarak da, verim ve kalite olumsuz etkilenmiştir. Bu gün gelinen nokta budur;
tarım arazilerimiz ve ürünümüz savunmasızdır! Ya da şöyle diyelim; vatan toprağını bir nefer gibi
bekleyen o fındık bahçeleri, komutansız ve taktiksizdir.
38
Bir zamanlar fındıkta “arz fazlası” mevzusunu, sorunlar listesinin başına yazan Türkiye, son yıllarda “Arz
Noksanlığı” nı konuşur oldu.2023 vizyonu olarak 1 milyon ton fındık üretimi ve 350 bin ton/iç ihracat
miktarı ve buna bağlı olarak da artacak bir ihracat geliri konuşuluyor. Türkiye, ürettiği fındığın
tamamını iç ve dış pazarlarda kıymetlendirebilme potansiyelini fark etmiş olsa da, küresel ısınma ve
kırsal ikametgâhın ortadan kalmış olmasının bir sonucu olarak verimliliğinin ve kalitenin olumsuz
etkilenmesi, ezber bozdu. Arz fazlası diye ezber edilen süreç bir anda, şaşılacak bir hızla, arz noksanına
evrildi. Diğer tarımsal ürünlerde olduğu gibi fındıkta da bir “üretim planlaması” hiçbir zaman olmadı.
Arz fazlasını konuşulurken de, arz noksanını konuşulurken de; üretim planlaması, bilimsel metotlarla
üretim yapmak, bilimsel metotlarla zirai mücadele yürütmek ve kırsal ikametgâhı teşvik etmek gibi işin
odağını oluşturan kavramlar hiç konuşulmamaktadır. Bilimsel metotların fındık bahçelerine girmesinin
zamanı geldi de geçiyor bile!
Pazarlama teknikleriniz ne kadar iyi olursa olsun, pazar gücünüz ne kadar etkin olursa olsun; şayet
yeterli ürününüz/üretiminiz yoksa, tüm bunların hiç önemi yoktur. Öncelikle, yeterli miktarda üretiyor
olmanız gerekmektedir. Özellikle 2000 yılından sonra fındık üretim miktarının, Türkiye’nin pazarlama
potansiyelinin altında seyrettiği ve verimliliğin de o oranda düşmekte olduğu görülmektedir.
SEZONLAR
TAHMİNİ
REKOLTE
(Ton/Kabuklu)
2001
682.554
2002
614.290
2003
466.445
2004
329.956
2005
547.820
2006
650.000
2007
498.712
2008
804.546
2009
490.877
2010
656.210
2011
452.847
2012
707.396
2013
572.385
2014
381.042
Kaynak: Resmi Rekolte Tespit Tutanakları
Bilimsel verilerle ortaya konulup da bir skalayla takip edilmemiş olsa da, fındığın özellikle don
felaketinden dolayı olumsuz etkilendiği ve büyük oranda yandığı, akabinde de fındık bahçelerinin ciddi
yaralar aldığı görülmektedir.
2014 mahsulü,29-30-31 Mart 2014 tarihlerindeki kar yağışı ve don afeti nedeniyle, Ordu ilinde tam 9
ilçede sıfır rekolteye düştü. Ülke genelinde %70’lere varan ürün kaybı söz konusudur. Ancak, an
itibariyle içinde bulunduğumuz durum, sadece ürün kaybı noktasında olmadığımızın, bahçelerimizin de
büyük tehdit altında olduğunu göstermektedir. Bahçelerde meydana gelen -böcek sokması nedeniylekuruma, gelecek yılların rekoltesinin de tehdit altında olduğunun göstergesidir.
Fındığın bizim için sadece bir emtia olmadığına, sosyo-kültürel ve coğrafik-stratejik birçok öneme haiz
olduğuna, çalışmanın girişinde değinilmişti. Bu bakış açısında ısrar ederek, içinde bulunduğumuz ve
kısaca ortaya koymaya çalıştığımız bu durumdan kurtulmamız için bilimsel önlemlere ihtiyaç vardır.
39
Bilimsel esaslara dayanan zirai mücadele yöntemleriyle verimliliğin ve kalitenin artmakta olduğu
aşikârdır. Bilim, şüphe ve hayal gücünden beslenmektedir. Bizler birçok faktörden şüphe ediyor ve şüphe
ettiğimiz şu olumsuz faktörlerin ortadan kaldırılabileceğini hayal ediyorsak, bilim iş başı yapmalıdır
demektir.

İnsanoğlunun hayal gücü ve bilim bir araya gelince, tonlarca ağırlığındaki demir-çelik ve sacdan
yapılan o uçaklar, içlerinde yolcuları ve kargolarıyla havalanıyor,10 bin metre yükseklikte 800
km /saat hızla, -50 derecede uçuyorsa, uzay koşullarında domates yetiştirilebiliyorsa, fındık
bahçelerini zamansız kar yağışı ve don felaketinden koruyacak yöntemi bulmak da mümkündür.
Her sezon öncesi, Mart-Nisan ayında elimiz yüreğimizin üzerinde, dua etmekten ve etkinliği
yüzde yüz olmayan yöntemlerle(bahçelerde ateş yakıp, dumanlama sağlamak gibi) ürünü
kurtarmaya çalışmak ilkeldir. Bu konuda bilimsel araştırmalar yapılmalı ve dona karşı kesin ve
etkin yöntemler ortaya konulmalıdır.

En yüksek verim ve en iyi kalite ürünün, toprak ve çeşitle, rakım ve iklim şartlarıyla ilişkisini
ortaya koyacak bilimsel çalışmalar yapılmalı ve bu esaslarla üretim yapılması yönünde yapısal
önlemler alınmalıdır.
Tüm bilimsel çalışmaların yapılması noktasında üniversitelerimiz başta olmak üzere, araştırma
istasyonlarımıza büyük iş düşmektedir. Doğa ve insan bir arada var olduğundan beri, aralarında
mücadele de başlamıştır. Bu ezeli mücadeleden nihai noktada hep insanoğlu galip çıkmıştır. Bu
tarihsel gerçeklik karşısında, fındık mahsulünde yaşanan doğal afetlerle mücadelede, gerekli olduğu
şekliyle, bilimsel çalışmalar yapılır ve önlemler alınırsa, insanoğlunun kazanacağından yana en küçük
bir şüphemiz yoktur.
26.11.2014
BASIN AÇIKLAMASI
2014/11
Malumunuz olduğu üzere; fındık, bizler için milli niteliğe sahip önemli bir kıymettir. Bizler fındığı sadece
bir emtia olarak görmüyoruz. Fındık sosyal ve kültürel hayatımıza da etki eden/yön veren ve kent/bölge
algısını yöneten bir olgudur. Bu kadar güçlü bir olgu karşısında, en küçük bir sorun söz konusu
olduğunda elbette mübalağa müdahalemiz olacaktır/olmuştur.
1964 yılından bu yana bir şekilde devlet desteği gören fındık üreticisi için en son destek modeli olan “Alan
Bazlı Gelir Desteği” uygulaması 31.12.2014 tarihi itibariyle sona erecektir.
Tarım ürünlerinde “arz elastikiyeti” sıfırdır. Yani, bir tarım ürününün fiyatındaki artış ya da düşüşler,
arz miktarını artırmak ya da düşürmek gibi bir etki yaratmamaktadır. Bu durum fındıkta daha da
belirgindir. Fındık fiyatlarının yükselmesi, tüm fındık üreticilerinin arz miktarlarını artırabilmeleri ya da
aksi durumda düşürebilmeleri gibi bir olanak sunmamaktadır. Arzı belirleyen büyük oranda doğal
şartlardır. Arz elastikiyeti sıfır olan bir ürünle geçinen büyük bir kesimin refah seviyesinin optimize
edilmesi adına “devlet desteği” şeklinde makroekonomik tercihlere ihtiyaç vardır.
Fındık sektöründeki en yoğun kesim hiç şüphe yok ki üreticidir. Çiftçi Kayıt Sistemi(ÇKS)’ne kayıtlı
yaklaşık 400 bin fındık üreticisi aileden bahsedilmektedir. Her ailenin ortalama 4 kişiden oluştuğu farz
edilirse sadece 2 milyon insanın geçim kalemi ve refahı söz konusudur.
Fındık üretilecek ki, tüccar, sanayici ve ihracatçı da ticari faaliyette bulunacak ve kazanacak. Ticari
kazanç olacak ki, ülke kazanacak ve ülke kazanacak ki, büyüme ve kalkınma gerçekleşecek!
40
Bu anlayış içerisinde; Ordu Ticaret Borsası, ilimizdeki Ziraat Odaları ve Esnaf ve Sanatkârlar Odaları
Birliğiyle konu üzerine toplantılar yapılıp, ortak eylem planı ortaya koyuldu. Zaman kaybetmeden, olayın
vahametini izah eden bir rapor kaleme alınıp; Ordu Ticaret Borsası, Ordu İli Ziraat Odaları
Koordinasyon Başkanı, Gürgentepe Ziraat Odası ve Çaybaşı Ziraat Odası’ndan müteşekkil bir heyetle
Ankara’ya gidildi.
Ankara’da ilimiz milletvekillerinin destek ve himayeleriyle, Başbakan Yardımcısı hemşerimiz sayın
Numan KURTULMUŞ’a, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanımız Sayın M.Mehdi EKER, Gümrük ve
Ticaret Bakanımız Sayın Nurettin CANİKLİ’ye söz konusu raporlarımızı ulaştırırken, üretici kesimin en
büyük ve yasal temsilcisi olan Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanı Sayın Şemsi BAYRAKTAR’a da,
detaylı bilgilendirme ve sunum yapılmıştır.
Söz konusu raporun tam metni ekte sunulmuş olup; özetle;
“Tarımsal üretim deseninde, üretim ve ticaretinde lider olunan bir ürünün kaderine terk edilmesi ve o ürünü
üretenlere devlet desteğinin/teşvikinin olmaması düşünülemez. Bu algı içerisinde; fındık üreticilerine yönelik
mevcut Alan Bazlı Gelir Desteği’ nin devamının ve gelecek yıllar için de süreklilik ve sürdürülebilirlik arz
eden bir destekleme modelinin belirlenmesi artık elzemdir.”
Görüşü savunulmuştur.
Süreç, başta milletvekillerimiz olmak üzere, bu faaliyeti başlatan kurum ve kuruluşlar tarafından
hassasiyetle takip edilmektedir.
22.11.2014
BASIN AÇIKLAMASI
2014/12
Kentler de insanlar gibidir. Onların da bir ömrü vardır ve o ömürlerine sığdırdıkları acıları,
mutlulukları, başarı hikâyeleri ve tabi başarısızlıkları. Kentlerin de tıpkı insanlar gibi büyümesi,
değişmesi, gelişmesi gerekir. Değişim, büyümeye ve kalkınmaya dayalı olduğu zaman anlamlıdır.
Kentler, barındırdıkları potansiyelleri hayat kalitelerine entegre ederek ve bu entegrasyon içinde diğer
kentlerin ve topyekûn ülkenin/dünyanın avantajlarını, kendi avantajlarını daha da güçlendirmek için
kullanabiliyorsa, yaşayacakları değişim kesinlikle büyüme ve kalkınma getirecektir.
Kentlerin büyümelerinin ve kalkınmalarının tek yolu; potansiyellerini avantaja dönüştürecek farkındalığı
yaratabilmeleridir.
Ordu için yıllarca “Orta Karadeniz’in orta yerine sıkışmış makûs talihli kent” dedik/denilmesine fırsat
verdik. Bunu o kadar çok söyledik ki; resmen algı yönlendirmesi yapıldı ve “göç” olgusuyla sosyoekonomik yapımızı daha da sarstık.
Ordu’nun Orta Karadeniz’in ortasında kalmış olmasını bir dezavantaj olarak görmüyoruz!
Bulunduğu konum itibariyle, devam etmekte olan alt yapı yatırımları ve potansiyelleriyle Ordu, bir
“LOJİSTİK CENTER” olabilme avantajına sahiptir.

Ordu, Türkiye Fındık Diyarı’ nın Başkentidir! Ordu, gerek üretim hacmi, gerek işletme sayısı,
gerek piyasa derinliği ve oturmuş ticari teamülleriyle sekiz milyon insanı direk ya da dolaylı
ilgilendiren, bu ülkeye kılçıksız, yaklaşık 2 milyar dolar döviz girdisi sağlayan ve Hopa’dan
İstanbul’a kadar bir coğrafik bölgenin temel üretim, ticaret ve sosyal gerçeği olan fındığın en çok
üretildiği kenttir. Ordu, Hopa’dan İstanbul’a kadar o bölgenin, orta yerinde, stratejik bir
41
noktadır. Ordu, Türkiye’de kivi üretiminde ikinci, Bal üretiminde liderdir.Ordu, fındık temel
ürün olmak üzere, tarıma dayalı sanayinin gelişebileceği güçlü bir potansiyele sahiptir. Ordu,
ekolojik yapısı, kesme çiçekçilik yapmaya elverişli olup, muazzam bir pazar olan “Dünya Kesme
Çiçekçilik Pazarı” ndan ciddi paylar alma potansiyeline sahip bir kenttir. Ordu, bakir yaylaları,
organik bir yaşam sürme olanağı tanıyan kır yaşamı alternatifiyle, turizm adına da büyük
potansiyellere sahiptir.

Ordu, Karşı komşumuz Rusya’ya yakınlığı, Kafkas Ülkelerine ve Türki Cumhuriyetleri’ne
yakınlığıyla, yeni ve alternatif pazarlara yakınlık potansiyeli taşıyan bir kenttir.

Ordu’nun, mevcut potansiyellerini değişim, büyüme ve kalkınma hamlesine dönüştürmesi mal ve
hizmetlerle, insanların Ordu’ya kolay, hızlı ve güvenli ulaşması, mal ve hizmetlerle, insanların,
Ordu’dan başka ve uzak noktalara hızlı, güvenli, ucuz ulaşmasını sağlayacak altı yapı
eksikliklerini hızla ve öncelik sırası gözeterek hayata geçirmesiyle mümkündür.

Ordu-Giresun Havaalanının yapımı devam etmektedir.

Karadeniz-Akdeniz yolunun yapımı devam etmektedir.

Çevre yolu yapımı devam etmektedir.

Ordu’nun denize oldukça uzun kıyısı vardır. Bu kıyı özelliği, doğal yapısını bozmayacak ve çevre
katliamı yapmayacak yöntemler gözetilerek limanla taçlandırılmalıdır. Ordu’ya yapılacak olan
uluslararası kapasitedeki bir liman, karşı komşumuz Rusya ile ticaretimize yeniş ve güçlü bir
boyut katarken, Karadeniz-Akdeniz yoluyla Akdeniz’den Karadeniz’e inecek emtiaların hızlı ve
güvenli olarak Rusya’ya ihracatı söz konusu olabilecektir.

En güvenli ulaşım kanalı olan demiryolu artık elzemdir. Batımızda Samsun, Güneyimizde Sivas
ve Tokat’a kadar gelen demiryolunun Ordu’ya ve Ordu’dan Sarp’a kadar uzaması artık lüks
değildir.
Ordu ili, barındırdığı potansiyelleri ile yapılmakta olan ve yapılması icap eden ulaşım alt yapısı ile
LOJİSTİK CENTER olma yolunda güçlü bir fırsata sahiptir. Bu kentinin değişiminin büyüme ve
kalkınma odaklı olması güç birliği ve ağız birliği etme zamanıdır.
42
2014 yılında borsamızda kullanılmakta olan yazılım ve donanımlar liste halinde takip
edilmiş olup; yıllar itibariyle yazılım ve donanıma eklemeler ya da çıkarmalar söz
konusu olduğunda liste hemen güncellenmektedir.
SAYI
DONANIMLAR
SAYI
YAZILIMLAR
1
TV (2 Adet)
1
MICROSOFT OFICE (LİSANSLI 4 TANE)
2
FOTOĞRAF MAKİNESİ (2 ADET)
2
ALPATA TESCİL
3
VİDEO KAMERA (1 ADET)
3
ALPATA MUHASEBE
4
PROJEKTÖR (2 ADET)
4
TOBB NET ÜYELİK
5
FOTOĞRAF BASKI MAKİNESİ
5
WINDOWS
6
SPİRAL CİLT MAKİNESİ
7
PC (8 ADET)
8
LAPTOP (4 ADET)
9
TABLET (1 ADET)
10
CEP TELEFONU (5 ADET)
11
SERVER (1 ADET)
12
UPS (1 ADET)
13
KLİMA SİSTEMİ (10 ADET KLİMA)
14
KOMBİ (1 ADET)
15
KATI YAKIT KAZANI (1 ADET)
16
MERKEZİ ANONS SİSTEMİ
17
ASANSÖR (2 ADET-Yeşil Etiketli)
18
YANGIN SÖNDÜRME SİSTEMİ
19
YANGIN TÜPLERİ (7 ADET-Her katta)
20
TRAFO(1 ADET)
21
PRENTERLAR (2 RENKLİ-10 Siyah-Beyaz)
22
FAKS (2 ADET)
23
FOTOKOPİ MAKİNESİ (2 ADET)
24
TELSİZ TELEFONLAR
25
POS CİHAZI (1 ADET)
26
KAPALI OTOPARK
27
HİZMET ARACI (2 TANE)
28
BUZDOLABI (1 ADET)
29
HESAP MAKİNELERİ
30
ÇALIŞMA MASA VE KOLTUKLARI
31
TOPLANTI SALONU (2 TANE)
32
GÜVENLİK KAMERASI SİSTEMİ(2 dvr-6 Kamera)
33
KABLOLU VE KABLOSUZ İNTERNET
43
OTB’nin sistemde tanımlı “Bilgi-İşlem, Yazılım ve Donanım Politikası” mevcut olup bu
politikanın amacı;
“Bilişimle alakalı sistemler ve donanımlar borsamızın sahip olduğu en önemli
değerlerdir. Bu değerlerin güçlü bir güvenlik içinde uygun kullanım şart ve şekillerini
belirlemek, uygun olmayan kullanım şekillerini sistemin dışına atmak ve bir daha sisteme
girmesine fırsat vermemektir.”
Şeklinde belirlenmiştir.
Bilgi-İşlem, Yazılım ve Donanımlar konusunda bakım sözleşmelerine bağlı olarak
dışarıdan hizmet alınmakta ve bakım süreçleri periyodik olarak, cetvellerle takip
edilmektedir.
1.7 Üye İlişkileri
Ordu Ticaret Borsası “Üye Memnuniyeti Odaklı” çalışan bir kurum olup; sistemde
tanımlı “Üye İlişkileri Politikası” ile de çalışmalarına yön vermektedir. Üye İlişkileri
Politikasının amacı;
“Üye memnuniyeti odaklı çalışma esasına uygun olarak üye memnuniyetinin öneri, şikâyet
ve memnuniyet bildirimi kriterleriyle ölçülmesi, değerlendirilmesi, gerekli iyileştirmelerin
yapılarak yüksek memnuniyet oranının sürdürülebilir kılınmasını sağlamaktır.” şeklinde
tanımlanmıştır.
Üyelerimize dağıttığımız kimlik kartlarının bir anlamı olması hasebiyle Ordu ilindeki
özel hastanelerle birer protokol yapılarak, üyelerimizin kendilerinin ve bakmakla
yükümlü oldukları aile efratlarının bu hastanelerde tedavilerindeki indirim
uygulanması sağlandı. Sistem hakkında tüm üyelerimiz yazılı ve şifahi olarak
bilgilendirildi ve sistem sorunsuz işlemekte, borsamızca da takibi yapılmaktadır.
44
12 Temmuz 2014 tarihinde tüm üyelerimizin davetli olduğu ve katılımın da oldukça
yüksek olduğu “Üyelerle İstişare Toplantısı” nı gerçekleştirdik. Anılan toplantıda
Yönetim Kurulu Başkanımız Ziver KAHRAMAN üyelerimize ve protokole hitaben bir
konuşa yaptı.
Sayın Üyelerimiz!
Değerli Meslektaşlarım!
Üreticinin emeğini ve alın terini kıymetlendirip ekmeğe çeviren, bu memleketin gizli kahramanları!
Sizleri, mübarek Ramazan Ayı’nın, birlik-kardeşlik ve paylaşıma dayalı ulvi hissiyatıyla ve tüm samimiyetimle
selamlıyorum.
Allah, tuttuğumuz orucu kabul etsin!
Allah birliğimizi-dirliğimizi bozmasın!
Allah hepinizden hoşnut ve razı olsun!
Değerli dostlarım!
Lütfettiniz. Zahmet edip davetimize icabet ettiniz. Hepinize en kalbi şükranlarımı sunuyor, bir kere daha hoş
geldiniz diyorum.
Hoş geldiniz değerli üyelerimiz!
Hoş geldiniz değerli dostlarım!
Hoş geldiniz değerli meslektaşlarım!
Bildiğiniz gibi 26 Mayıs 2013 tarihinde, sizlerin teveccühü ile Ordu Ticaret Borsası başkanlığına seçilirken,
ben dâhil, 14 arkadaşımla Ordu Ticaret Borsası’nın Meclisini oluşturduk.
O gün olduğu gibi bu gün de, sizlerin emrindeyiz. Teveccühlerinize layık olmak adına, ben ve arkadaşlarımlaçalışanlarımız 7 gün 24 saat hizmetinizdeyiz.
Böylesine güzel ve böylesine ulvi bir akşamda “ölüye rahmet “ anlayışımızın bir gereği olarak, borsamızın
kurulduğu 1936 yılından bu zamana kadar borsamızda görev yapmış olan tüm idarecileri, başkanlar nezdinde
yâd etmek, hakkın rahmetine kavuşanlara Allah’tan rahmet, yaşayanlara da uzun-sağlıklı ve bereketli bir
ömür dilemek istiyorum.
Bu hissiyatla, bütün başkanlarımızı, isimleriyle tek tek, göreve geliş sıralarına göre, huzurlarınızda anmak
istiyorum.
Rahmetle andığımız;
BAHA TEGÜN
ÖMER FURTUN
45
SAADETTİN UĞURSAL
KAMİL FURTUN
MEHMET AKYAZI
MEHMET ARAÇ
MEHMET FURTUN
HAMİ NALBANT
AHMET CEMAL MAĞDEN
LÜTFÜ GENÇ
HASAN ÇEBİ
ADİL KARLIBEL
SEBAHATTİN KÖKSAL
İSMAİL İZZET ŞAHİN
MEHMET BAŞKÖY
YUSUF ZİYA TIKILOĞLU
OSMAN ÖZYURT
Yaşamlarına sağlık ve uzun ömür dileğimiz;
MAHMET TOPÇUOĞLU
İSMET ŞENOCAK
HACI GÜLER
NEJDET GÜRSOY
Değerli Kardeşlerim
“Birlikte Rahmet, Ayrılıkta Azap Vardır” Hadis-i Şerifinde buyrulduğu üzere, birlik olmak zorundayız.
Göreve geldiğimiz ilk gün, kamuoyuna yaptığımız ilk açıklama da bu yönde olmuştur. Bizler, birlikdayanışma ve işbirliğini her şeyin üzerinde görüyoruz. İşte bu görümüz ve algımız sayesinde bu gün bir
aradayız.
Bir aradayız!
Diriyiz ve Biriz!
Değerli Misafirler!
Biz tüccarlar, vatan sevgisinin en somut halini ifade etmekteyiz. Karadeniz’in sarp ve sığ topraklı arazisinde,
doğaya inat fındık gibi bir milli ürünü üreten çiftçilerimizin ürününü alıp, ona ticari bir emtia özelliği katan
bizleriz!
Bizler, yani; manavlar, fabrikacılar, sanayiciler ve ihracatçılar!
O fındığı, birçok işlemden geçirip de, katma değer kazandıran ve dünyanın 100 küsür ülkesine satan da
bizleriz!
46
Bu ülkenin tarım ürünleri ihracatı 18 Milyar Dolar olup; ihracatın %10,2’sini sağlayan da bizleriz. Bu
ülkeye kılçıksız 2 Milyar Dolar döviz sağlayan ve fındık sektöründe istihdam yaratıp, işsizliğin artmasını
engelleyen de bizleriz.
Devletine vergisini ödeyerek ülke kalkınmasına direkt katkı eden de bizleriz.
Bu kentin en ücra köşesinde bile ticaret yaparak büyük risklerle ticari hayatı ayakta tutan da bizleriz. Bizler.
Değerli Dostlarım!
Bu başarı sizindir. Bu başarı size aittir. Kendinizle ne kadar övünseniz azdır.
Sevgili Meslektaşlarım!
Bizler, sizi temsil eden kurumun yöneticileri olarak, üyelerimizle-sizlerle gurur duyuyoruz.
Allah hepinizden razı olsun!
Sevgili Meslektaşlarım!
Fındık ticareti birçok zorlukla doludur. Büyük riskler taşımaktadır. Sezonun başındaki heyecan ve
umudumuz, sezonun ortasında zaman zaman karamsarlığa ve sonunda da hüsrana karışmaktadır. Bizler için
artık her dönem bir öncekini aratır olmaya başlamıştır.
Risk, ticaretin doğasında vardır elbette, kâr ve zarar ticarette kardeştir. Ancak fındık sektörü oldukça özeldir
ve bu özel yapısı dikkate alınarak değerlendirilmelidir.
Bizler ticaret yaparken tüm varlığımızla risk alıp, rızkımızı öyle kazanırız. Sektördeki şahıs ve tüzel kişi
firmaların büyük bölümü kurumsallaşamamış aile işletmeleri şeklindedir. O nedenledir ki, aileye ait ne varsa
risk altındadır.
Sanırlar ki, bizler çok büyük paralar kazanıyoruz. Aslında hiç de öyle değildir.
İşletmelerimizin sabit giderleri büyük meblağlara ulaşırken ne yazık ki gelirimiz de hızla düşmektedir. Çoğu
zaman “ne kâr ne zarar” noktasını kârdan bile sayıyoruz. Kuralına uygun ticaret yapıp, helalinden
kazanmanın mücadelesini veriyoruz.
Ekonomiye sirayet edecek her türden olumsuzluktan en çok ve en etkin olarak bizler zarar görüyoruz. Bizler.
“Ordu Ticaret Borsası’nın üye kayıtlarına bir baktım ve ne gördüm biliyor musunuz? Kurulduğu günden bu
yana 1630 şahıs ve tüzel kişi işletmesi yok olmuş. Yok. Borsadan kayıtları silinmiş ve ticari hayattan
çekilmişlerdir!
Ne yazık ki bunların büyük çoğunluğu da batmıştır! Batmış.
Bu batış bazılarına göre bir hikâyedir.
Bizler, artık böyle hikâyeler yaşamak istemiyoruz. Bizler, bu hikâyelere yenilerinin eklenmemesi adına
göreve geldik. Yaşanmakta olan sorunların ortadan kaldırılması adına vizyonumuzu da öncelikli olarak şu
dört başlıkta belirledik.

Öncelikli hedefimiz, müstakil bir Fındık Kanunu çıkartılmasıdır. Çıkartılacak olan bu kanunla,
fındıkla alakalı dağınık olan ve tamamı ikincil olan mevzuatlar bir araya toplanacaktır.

Oluşturulacak fındık kanunu oldubittiye getirilerek değil, sektördeki tüm kesimlerin görüş ve fikirleri
alınarak, bizim gerçeklerimize uygun olarak hazırlanmalıdır.

Bahse konu Fındık Kanunu’yla düzenlenmesini talep ettiğimiz önceliklerimiz vardır. Öncelikle bir
Stok Kontrol Sistemi oluşturulmalıdır
47

Önem verdiğimiz ve üzerinde hassasiyetle çalıştığımız bir diğer konu da “Tüccarlık Mesleğine
Standart Getirilmesidir” bu gün, dünyayı standartlar yönetmektedir. Her bir yumurtaya numara
verilerek takibinin yapılması gibi bir standardizasyon bile uygulanabilirken, her önüne gelenin
fındık tüccarı olabilmesi ticari özgürlükle açıklanabilir gibi değildir. Bu durum, haksız rekabet
doğurmakta, risklerimizi artırmaktadır. Şu anda, tacirlik mesleğine bir standart getirilememesinin
sebebiyse, yasal dayanağının olmamasıdır. Ancak bunlar aşılamayacak mevzular da değildir. Bizler
bunu düşünüyor ve hayal edebiliyorsak, bunları yapmak da bizim/hepimizin boynunun borcudur.
Değerli Dostlarım!
Ordu Ticaret Borsası sizin kurumunuzdur.
Bu kurumun yöneticileri ve çalışanları sizler için ordadır.
Ticari hayatın kaosundan doğacak ve geri dönülmesi imkânsız yanlışlardan bizleri koruyacak olan yegâne
kurum burasıdır.
Biliyorum, zaman zaman “Bu da böyle olmasaydı” dediğiniz an’lar ve konular olmaktadır. Bunları da
benimle hemen paylaşmaktasınız, ancak, biliyorsunuz ki; yapılan her iş ve işlemde öncelikle üyelerimizin
menfaati ve memnuniyeti gözetilmekte, ardından da mevzuatlara uygun işlem yapılmaktadır. Bizler
mevzuatlara uygun işlemler yapmakta kararlı ve inatçı oldukça sizlerin iş ve işlemleri de o oranda sağlam
olmaktadır.
Bu güzel ve mübarek akşamda, konuşmamı uzatarak sizlerin sabrını da çok fazla zorlamak istemiyorum. İzin
verirseniz, fıkra gibi bir yaşanmışlığı anlatarak konuşmamı sonlandırmak istiyorum.
Efendim,
Siyasetçinin biri İzmir’e gider. Konuşma yapacaktır. Çıkar kürsüye. Hava da sıcaktır.
“Müsaade ederseniz ceketimi çıkarabilir miyim? “der.
Ceketi çıkarır ancak, kimse ceketi elinden almaz. Ceketi elinde kalır.
“Yahu” der.
“Şu ceketi asacak bir çivi de mi yok?”
Oradan biri yapıştırır cevabı
“Memlekete bir çivi mi çaktınız da ceket asacak çivi arıyorsunuz?”
Evet değerli dostlarım!
Tüm derdimiz, tüm gayemiz, tüm çabamız memlekete bir çivi çakmak içindir.
Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken, tüm içtenliğimle ve tüm samimiyetimle bir kez daha
diyorum ki;
Allah, birliğimizi, diriğimizi bozmasın.
Allah, tuttuğumuz orucu kabul etsin, iftarımız bereketli olsun.
Allah yar ve yardımcımız olsun!
Hoş kalın
Hoşça kalın
Hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum!
48
Tüm üyelerimiz düzenli olarak ziyaret edilmiş, öneri, şikâyet ve memnuniyetleri bizzat
kendilerinden alınmıştır.
OTB HABER Dergisi, posta yoluyla değil bizzat elden, üyenin iş yerinde teslim edilmiş
ve dergiye dair görüşler, öneriler ve eleştiriler bizzat alınmıştır.
Personeller arasında oluşturulan “çalışma
yükseltilmesi hedefiyle çalışılmaktadır.
grupları”
ile
üye
memnuniyetinin
Yönetim Kurulu Başkanımız, üyelerimizin tamamının resmi kurum ya da
kuruluşlardaki iş ve işlemlerinde, sorunların aşılması ve sürecin daha hızlı işlemesi için
destek olmakta, lobicilik yapmaktadır. Tüm üyeler bu yaklaşım tarzını bilmektedir.
Borsamız giriş katına kurulmuş olan “İlk Karşılama Kürsüsü” yle üyelerimiz borsaya
geldiklerinde hemen muhatap bulurlar ve taleplerine göre ilgili birimlere hemen
yönlendirilirler.
Borsamıza telefonla ulaşılmak istendiğinde “Telesekreter” yerine direkt, canlı olarak
karşılanmakta ve bu şekilde “yönlendirme” stresi ve zaman kaybı önlenmektedir.
Üye İlişkileri Politikası kapsamında “Üye Memnuniyet Sistemi” ve “Öneri, Şikâyet ve
Memnuniyet Sistemi” kurulmuş ve etkin olarak işletilmektedir.
Üye Memnuniyeti Sistem’nin amacı;
“Zorunlu Üyelik, Gönüllü Hizmet” anlayışının bir gereği olarak üye odaklı hizmetle, üye
memnuniyetinin maksimize edilmesi ve yakalanan seviyenin sürdürülebilirliğini tesis
etmek.
olarak tanımlanmıştır.
Üye Memnuniyet Sistemi’ nin gereği olarak yılda 1 defa “Üye Memnuniyet Anketi”
düzenlenmekte olup; 2014 yılında üyelerimizin genel memnuniyet oranı %80 olarak
ölçülmüştür.
49
Öneri, Şikâyet ve Memnuniyet Sistemi’nin amacı;
“Bu talimatın amacı; üyelerimiz başta olmak üzere, ziyaretçi, hizmet alan ve personelden
gelecek her türlü öneri, şikâyet ve memnuniyeti kayıt altına alarak takibini yapmaktır.”
olarak tanımlanmıştır.
Sistemin gereği olarak üyelerimizin Öneri, Şikâyet ve Memnuniyetleri alınmakta yazılı
hale getirilmekte ve takip edilmektedir. Şikâyetlere konu olan uygunsuzlukların
giderilmesi hususunda süreç başlatılmakta, süreç sorumlusu tanımlanmakta ve
uygunsuzluk kapatılana kadar süreç işletilmektedir.
YILLAR ÖNERİ MEMNUNİYET ŞİKÂYET
2013
4
3
2014
5
6
1
2015 yılında hedeflediğimiz farklılıklardan biri de, üyelerimize ait “başarı hikayeleri” ni
derleyerek OTB HABER’de yayınlayıp yazılı hale getirmektir. Bu sayede, sektöre dair
başarı hikayeleri ve rol model örnekleri yaygınlaştırılmış olunacaktır.
1.8 Kalite
Ordu Ticaret Borsası TSE tarafından TS EN ISO 9001 Kalite Yönetim Belgeli ve TOBB
Akreditasyon Sistemine dâhil bir kurumdur.
50
Kalite Süreçlerimiz;
-
Tescil Süreci
Satınalma Süreci
Görüş Oluşturma Süreci
2014 yılı kalite hedeflerimiz;
1- MÜŞTERİ MEMNUNİYET ORANININ %80’İN ALTINA DÜŞÜRÜLMEMESİ
2- 2014 YILI İÇERİSİNDE ŞİKÂYET SAYISININ 10’DAN FAZLA OLMAMASI
3- İLÇELERDEKİ ÜYELERİMİZ AYDA 1 KEZ ZİYARET EDİLMELERİ VE BU
ZİYARETLERLE HİZMETİN ÜYELERİMİZİN AYAKLARINA KADAR GÖTÜRÜLMESİ,
MEMNUNİYET SEVİYESİNİN SÜREKLİ OLARAK ARTIRILMASINA GAYRET EDİLMESİ
4- ÜST YÖNETİMİN ÜYE ZİYARETLERİNİ SIKLAŞTIRMASI
5- TÜM ÜYELERİMİZE, TOPLU HALDE, RAMAZAN AYINDA İFTAR YEMEĞİ VERİLMESİ
6- ÜYE AİDATI TAHSİLATIMIZIN %85’İN ALTINA DÜŞMEMESİ
7- ÜYELERİMİZİN VE KENTİMİZİN MENFAATİNE OLACAK KONULARDA LOBİCİLİK
FAALİYETLERİ YÜRÜTÜLMESİ
8- MECLİS ÜYELERİMİZİ KAPSAYACAK BİR YURTDIŞI SEYAHATİ ORGANİZE
EDİLMESİ
9- BORSAMIZ ÇALIŞMA ALANIMIZDA FAALİYET GÖSTEREN TACİRLERİN, MUAMELAT
YÖNETMELİĞİNDE BELİRTİLMİŞ OLAN ESASLARLA KAYITLARININ HEMEN
YAPILARAK ÜYE SAYIMIZIN ARTIRILMASI
10- HİZMET STANDARTLARINDA BELİRLENMİŞ OLAN ESASLARA UYULMASI
şeklinde belirlenmiştir.
Müşteri Memnuniyeti anketi sonuçlarına göre 2014 yılında üyelerimizin genel
memnuniyet oranı %80 olarak ölçülmüş ve tutturulmuştur.
2014 yılında üyelerimizden aldığımız şikâyet sayısı 5’tir. En fazla 10 olarak belirlenmiş
olan şikâyet sayısında hedef tutturulmuştur.
İlçelerimizdeki üyelerimiz ayda 1 defa Tescil Müdürü ve yanında 1 personelimizle
birlikte ziyaret edilmiş, tescil hizmeti ayaklarına götürülmüşken, öneri ve şikâyetler
bizzat alınmış OTB HABER dergisi elden dağıtılmıştır. Ayrıca, Yönetim Kurulu
Başkanımız da Yönetim Kurulu Kararlarıyla yapılan planlamalar doğrultusunda üye
ziyaretleri gerçekleştirmiştir.
Üye ziyaretlerimizden kareler;
51
52
53
54
55
56
57
Ramazan ayında üyelerimize yönelik “İstişare Toplantısı” düzenlenerek akabinde geniş
katılımlı bir iftar yemeği düzenlenmiştir.
Üye aidatlarının tahsilat oranı %85’in altına düşmeyecek şekilde hedeflenmiş olup bu
başlıkta da hedef tutturulmuş aidat tahsilat oranımız %85 olarak gerçekleşmiştir.
2014 yılında 8 lobicilik faaliyeti gerçekleştirilmiş olup bu faaliyetlerin detaylarına
“Politika ve Temsil” başlığında yer verilecektir.
2014 yılı hedeflerinden biri olarak ortaya konulan “Yurtdışı” gezisi de 20-29 Ocak 2014
tarihlerinde Almanya-Lüksemburg-Belçika-Hollanda ve Fransa’yı kapsayan şekilde
gerçekleşmiştir.
Bu gezi neticesinde ilgili bakanlığa yazdığımız değerlendirme raporu şu şekildedir.
DEĞERLENDİRME
Ordu Ticaret Borsası, kurulduğu 1936 yılından bu yana, tarihinde ilk defa bir uluslararası
ticari gezi planlamış ve bu geziyi 20-29 Ocak 2014 tarihlerinde gerçekleştirmiştir.
Ticari gezimiz, AB ülkelerinin en güçlü/en zengin ekonomisini temsil eden AlmanyaFransa-Belçika-Hollanda ve Lüksemburg’a yapılmıştır. Almanya gezisi ayrıca bir önem
taşımaktadır. Türkiye ‘den en çok fındık ihraç eden ülke olan Almanya’nın ziyaret
edilmesi, fındık fiyatlarının Hamburg Borsası tarafından belirlenmekte olduğu “şehir
efsanesi” nin yerinde görülmesi, ziyaret tarihimize denk gelen “İnternational Sweets And
Biscuits Fair” fuarının ziyaret edilip, bu fuarda stant kuran üyemizin ve ülkemizden gelen
diğer katılımcıların ziyaret edilmesi, görüşmeler yapılması, fuarcılık konusunda bilgi-görgü
ve vizyonumuzu geliştirirken, fındık sektörüne etki eden olgular da yerinde görülmüş,
yıllardır karşılığını bulmayan sorularımıza yanıtlar aranmış ve sektörü ilgilendiren
mesajlar verilmiştir. Bu ziyaretlere bağlı olarak fındık ihracatımız ve fındığın tanıtımıyla
ilgili bir proje fikri ortaya çıkmış bu projenin ziyaret ettiğimiz ülkelerdeki kuruluşlarca da
desteklenmesi mutabakatına varılmıştır.
58
Ordu Ticaret Borsası’nın işlem hacminin %95’ini fındık oluşturmaktadır. Karadeniz
Bölgesindeki Ticaret Borsaları arasında en yüksek işlem hacmi yine borsamıza ait olup; bir
kuruş ithal girdi olmadan “kılçıksız” yaklaşık 2 milyar dolar ihracat girdisi sağlayan, ana
kotasyon maddemiz olan fındığın, hâkim pazarına bir ziyaret düzenlenmesi ve o ülkelerdeki
mübadilimiz kuruluşlarla çeşitli değerlendirmeler yapılırken, Büyükelçilik ve
Ataşeliklerimizin de yerinde ziyaret edilmesi, meclis üyelerimizin bilgi ve görgüleri ile
vizyonlarını geliştirme noktasında ve fındık sektörü için oldukça önemli olarak
değerlendirilmektedir. Şöyle ki; fındık, üretim ve ticaretinde lider olduğumuz bir üründür
ve en büyük alıcısı da AB ülkeleridir. Ancak, AB ülkeleri Türkiye’nin bu konudaki
üstünlüğünden huzursuz olup, mütemadiyen “tarife dışı engellerle” ihracatımızı sekteye
uğratmaya çalışmaktadır. İşte, tam da bu noktada “lobicilik faaliyetleri” oldukça etkili
olmakta, fındığımızın itibarını kurtarmaktadır. Ziyaret ettiğimiz ülkelerdeki kurum ve
kuruluş ziyaretlerimizin özünde yatan nedenlerden birini, işte bu lobicilik faaliyetlerine alt
yapı oluşturmaktır. Fındık kentimizin ve bölgemizin vazgeçilmez geçim kalemi olup,
uluslararası manada itibarının korunması önemsediğimiz bir husustur.
Ordu ili hayvancılık ve kesme çiçekçilik için de potansiyel barındırmaktadır. Ekolojik
şartları ve üreticilerin bu yöne meyilleri de dikkate alınarak, kamu hizmeti gören bir
kuruluş olmamız hasebiyle bu konuda marka olmuş Hollanda’nın ziyaret edilmesi de
59
önemsediğimiz bir faaliyettir. (Raporun bu genel değerlendirme bölümünden sonra ziyaret
detaylarına geçilecektir.)
Bu ziyaretimizde AB ülkelerinin ekonomik yapısını, ülkemize bakış açılarını ve fındık
konusundaki bilgilerini-bakışlarını yerinde görmek maksadıyla, özellikle Türkçe konuşan
kurum ve kuruluşları seçtik. Sorularımızın doğru algılanması ve anlatılanların
tarafımızdan doğru algılanması bizler için önemliydi.
Ordu Ticaret Borsası, ISO belgesine sahip Akredite bir kuruluştur. Dünyaya – özellikle
AB’ye- kapalı, uluslararası konjonktür hakkında bilgi ve görgüsü sadece duyumlardan
ibaret olarak faaliyetine devam etmesi etiketine ve vizyonuna uygun düşmeyecektir.
Üyelerimize, kentimize ve ülkemize yol gösterecek projeler ortaya koyabilmek için
dünyadan haberdar olmamız, dünyanın bu işleri nasıl yapmakta olduğunu yerinde
görmemiz elbette önem arz etmektedir.
1-)Gezinin ilk ayağı Almanya’nın Köln kentinden başlamıştır. BTGE(Almanya Toptancılar
Ve Perakendeciler Derneği) mihmandarlığında Ordulu bir iş adamımız işyerinde ziyaret
edildi(Lebensmittel Import Und Export GMBH).Söz konusu iş adamımız bir dönem
Orduspor’un başkanlığını yapmış, uzun yıllar Almanya’da yerleşik olan, kurduğu şirketi
istikrarlı bir şekilde büyüten, Almanya’da MÜSİAD ve TATSO’nun yönetim kurulu
başkanlıklarını yapmış oldukça donanımlı ve tecrübelidir. Bu ziyarette, fındığın “kabuklu”
olarak çerezlik vasfında AB ülkelerine ihraç edilmesinin mümkün olacağı ve bu sayede
fındık için, hâkim pazarda farklı nitelikte bir gelir kalemi elde edilebileceği fikri ortaya
çıktı. Gerek dernek olarak gerekse firması ve şahsı olarak Ordu Ticaret Borsası tarafından,
fındığın kabuklu olarak çerezlik tüketimini ihtiva edecek bir tanıtım projesine destek ve
ortak olacaklarının taahhüdü alındı. Almanya’da futbol etkinliklerinin festival havasında
geçtiği ve bu etkinlikler esnasında bol miktarda bira ve çerez tüketildiğinden bahisle,
ambalajında futbol takımlarının armalarının olduğu kabuklu fındık paketleriyle Türk
fındığının tanıtımın yapılabileceği fikri de, yine o anda ortaya çıkmıştır. Almanya’da
çerezlik olarak kabuklu fındık tüketimin olduğu bilinmekte olup; söz konusu fındıkların
Amerikan fındığı olduğu bilinmektedir (Almanya’da tüketilmekte olan Amerikan
fındıklarından numune alındı) Almanya, Türkiye’den en çok fındık ithal eden ülke olmakla
birlikte Almanya’da yaşayanların Türk fındığından haberdar olmadıkları da acı bir
gerçektir. Almanya, Türkiye’den fındığı almakta ve bunu çikolata, bisküvi ve şekerleme
sektöründe kullanmaktadır. Türkiye, Almanya’ya iç fındık ihraç etmektedir ki; Almanya’da
fındığın iç olarak çerezlik tüketimi de yaygın değildir. Hakim pazarımız dediğimiz AB
ülkelerinde bile Türk fındığının tanıtım ve reklam sorunu olduğu değerlendirilmektedir.
Almanya’da tarımsal faaliyetlerin “Tarım İşletmeciliği” şeklinde ve ülkenin güneyinde
yapıldığı hususunda bilgilenirken, mübadilimiz olan Köln Ticaret Borsası’nın Türkiye’deki
borsacılık organizasyonu ve kurumsallığından tamamen uzak bir mantıkla hizmet verdiğini
ve son nokta olarak da küçük bir ofise sığacak kadar küçüldüğünü Türk-Alman Ticaret ve
Sanayi Odası (TATSO)’yu ziyaretimizde öğrendik/gördük. Ülkede depo uygulamalarının
olduğu, tarımsal faaliyetin yoğunlaştığı, ülkenin güneyinde bu işletmelerin yer almakta
60
olduğu anlaşılmıştır. Bu depoların Türkiye’deki Lisanslı Depolar mantalitesiyle
çalışmadığı/çalışamadığı da yine öğrendiklerimiz arasındadır.
TATSO, Türk İş Dünyasının en büyük ve yasal çatı örgütü olan Türkiye Odalar Ve
Borsalar Birliği’ne bağlı 365 Oda ve Borsa’dan sonra 366.Oda olarak kendini
tanımlamakta olup; borsamız da TATSO’nun üyesidir. TATSO ziyaretimizde de öncelikli ve
ağırlıklı konu fındık olmakla birlikte, Almanya ve AB ülkelerinin zaman zaman fındıkta
uyguladıkları tarife dışı engellerle paralel “vize sorunu” da gündeme geldi. Almanya’nın
Türkiye’den gelecek olan ticari ve turistik gurup ve bireylere karşı uyguladığı “vize
vermeme” yaklaşımının anlaşılır gibi olmadığı ve Almanya’nın bu tutumundan vazgeçmesi
adına yürütmekte oldukları lobicilik faaliyetlerine Türkiye’den bizim de destek vermemizi
talep etmeleri memnuniyetle karşılandı. Ordu Ticaret Borsası olarak Oda/Borsa organ
üyeleri ve Genel Sekreterlerine “Yeşil Pasaport” alınabilmesi noktasında TOBB aracılığı
ile girişimlerde bulunulması kanaatine varılmıştır.
Almanya ve Hollanda’da göze çarpan bir gerçek vardır ki, o da; bir zamanlar vasıfsız işçi
olarak bu ülkelere gitmiş olan yurttaşlarımız artık kendi işlerini kurmuşlar ve şehrin
önemli yerlerinde adeta Türk Mahalleleri oluşturmuşlardır. Fabrikalar ve hizmet sektörüne
dayalı işletmeler kurup istihdam yaratmış, yaşadıkları ülkelerin GSMH’sına önemli
katkılar sağlamışlardır. Almanya’da 92 bin tane Türk kökenli işletme olduğu bilgisi alındı.
26 Ocak 2014 tarihinde Köln’de gerçekleştirilen ISM Fuarı ‘da ziyaret edildi (International
Sweets and Biscuits Fair). Bu fuar Koelnmesse adıyla bilinen ve uluslararası fuarların
düzenlendiği oldukça büyük bir fuar alanı olup; uluslararası çikolata, bisküvi ve şekerleme
üreticisi firmaları bu fuar alanında bir araya getirmiştir. Ülkemizden de oldukça yoğun bir
katılım olduğu görülmüş, borsamız üyesi KARİMEX adlı firma da kendi markasıyla fuarda
yerini almıştır. Üyemiz başta olmak üzere, diğer stantlar ziyaret edilmiş, dünya çikolata
sektörünün büyüklüğü ve önemi yerinde görülmüştür. Dev çikolata üreticiler önümüzdeki
dönemlerde çikolata tüketiminin %5 daha aratacağı beklentisi içinde olup, yatırımlarını
ona göre şekillendirmektedir. Bu kadar önemsenen bir sektörde Türk fındığı kalitesindeki
bir hammadden vazgeçmenin mümkün olmadığı kanaatine bir kere daha varılmış olup;
ülke olarak Türk fındığını bu pazarda rekabetten gerçek payını alma noktasında çaba
harcamamız gerektiği değerlendirilmiştir. Fuara katılan Türk firmaları yanında, dünya
çikolata sektörünün nabzını tutan firmalara fındık satmak maksadıyla, iş geliştirme ziyareti
mahiyetinde fuarı ziyaret eden Türk iş adamlarının varlığı da bir diğer gurur verici
gözlemimiz olmuştur.
TATSO’ da Almanya’nın tarımından sanayisine kadar tüm ekonomik yapısı hakkında bilgi
alınırken Almanya’da Oda ve Borsaların çalışma biçimleri hakkında da bilgi edinildi.
Köln’de 2 yılda bir düzenlenen Anuga Fuarı’nın da oldukça önemli bir uluslararası fuar
olduğu konusu hakkında bilgilendik. Ordu Ticaret Borsası olarak, bu türden fuarların iş
geliştirme ve vizyon oluşturma noktasında ne kadar etkili olduğu yerinde görülmüş, bu
türden uluslararası etkinliklere üyelerimizin dikkatini çekmek adına bilgilendirme ve
danışmanlık gibi hizmetlerin verilmesi gerektiği değerlendirilmektedir.
61
2-)Lüksemburg ziyaretimize Lüksemburg-Türk İşadamları Derneği ile başladık.
Lüksemburg, ABD’den sonra dünyanın en büyük finans merkezi olan oldukça küçük ve
zengin bir ülkedir. AB yapılanmasının vaat ettiği o zengin ve seçkin hayat adeta bu ülkede
vücut bulmuştur. Bu ülkede 700 kadar yurttaşımız yaşarken başta bankacılık sektörü olmak
üzere restoran ve lokantacılık sektöründe Türklere rastlanmaktadır. Lüksemburg’da tarım
yapılmamaktadır. 2.500 km2 bu küçük ülkede kişi başına MG 90 bin AVRO olup, AB
ülkeleri arasında en zenginidir. Lüksemburgluların Türkiye’ye karşı sempatisi olduğu
belirtilmiş olup, Büyükelçilik ziyaretimizde bu ülkede iyi bir tanıtımla fındık satılabileceği
kanaatine varıldı. Yine, bu ülkedeki bir “Kültür Derneği” ile yaptığımız görüşmede
Lüksemburglulara Türk mutfağını ve damak zevkini sunduklarını ve Lüksemburgluların
bu durumdan oldukça memnun kaldıkları bilgisi alındı. Yapılan tüm temaslarda bu ülkede
yapılacak olan bir tanıtım ve ticari faaliyette sonsuz işbirliği mutabakatına varıldı. Dünya
çikolata devi ve Türkiye’den en çok fındık alan firma FERRERO’ nun şirket merkezinin de
bu ülkede olduğu, bu ülkenin özellikle AB için kilit olduğu öğrenilmiştir.
Lüksemburg’da gerek arazi yetersizliği ve gerekse zenginlikten dolayı tarım
yapılmamaktadır, ancak insanın toprakla olan ilişkisi kaçınılmazdır ve bu mantıkla “hobi
bahçeleri” oluşturulmuştur. Bu bahçelerde ekonomik değer taşımayan ve bireysel etkinlik
olarak değerlendirilebilecek şekilde arıcılık, sebze ve meyve yetiştiriciliği yapılmaktadır.
Hobi bahçeleri oldukça ilgimizi çekmiş olup; kent yaşamının stresinden arınmak adına
oldukça faydalı olabileceği değerlendirilmiştir.
Ziyaret ettiğimiz ülkelerin ekonomik yapıları ve zenginliklerinin temeli “fikir üretip
satmanın” ne kadar önemli olduğunu ve zenginliğin esas kaynağının fikir üretmek olduğu
kanaatini oluşturdu. Bu anlamda, borsamızın, ilimizin ve ülkemizin gelişmesi ve
zenginleşmesinin kilidinin fikir üretmek ve satmak olduğu vizyonu kazanıldı.
3-)Fransa ziyaretimizde, ziyaret tarihimize denk gelen “Takı ve Tekstil Fuarı”
edilip, fuarcılık konusundaki bilgi ve görgümüz geliştirildi. Özellikle takı sektörü
ülkede, karlılığı küçümsenen bir sektör olup, maliyet-hasılat oranı bakımından
karların edildiği bir sektör olduğu gözlemlenmiş/bilgisi alınmıştır. Türkiye
62
ziyaret
birçok
büyük
tekstil
sektöründe dünya pazarında oldukça iyi bir yere sahiptir. Bu fuarda da “fikir üretmenin ve
satmanın” ne kadar önemli olduğuna bir kere daha tanık olundu.
Türk fındığını çikolata sanayinde kullanan AB ülkelerinde kurulu fabrikalardan olan
“Volfhona du Grand Cholat” ile “Ferrero France” ziyaret edilmiş ve sektör hakkında
karşılıklı görüşmeler yapılmıştır. Her iki fabrikada da gözlem yaptığımız ve öne çıkan
unsur inovatif düşünüyor olmaları ve sistemi inovatif algı üzerine kurmuş olmalarıydı.
Sürekli olarak yeni tarifler üzerinde durdukları bilgisi alınmıştır.
4-)Belçika gezimizde TÖSED adıyla kurulan ve 2004 yılında TÜSİAD’a dönüşen dernek ile
Ticari Ataşelik ziyareti gerçekleştirdik. Brüksel’de ziyaret ettiğimiz diğer kentlere nazaran
çikolata tüketiminin oldukça çok olduğu izlenimi ortaya çıkmıştır. Küçük imalathanelerde
de üretilen çikolataların üzerinde bütün halde kavrulmuş fındık da kullanıldığı
görülmüştür. Çikolata satıcıları bu fındıkların menşeini İtalya olarak biliyor olsalar da,
görünüm, tat ve aroma yönünden Türk fındığı olduğu kanaatine vardık. İtalya,
Türkiye’den ithal ettiği fındıkları bu şekilde AB pazarına arz etmekte ve Türkiye ile bu
şekliyle de rekabet etmektedir. Her ne kadar, Belçika ve diğer ülkelerde fındığın çerez
olarak tüketilmesi kültürü yaygın olmasa da, fındığa dair bir farkındalık olduğu
görülmektedir. Bu farkındalığın, programlı bir tanıtım faaliyetiyle karlı bir pazara
dönüştürülmesinin mümkün olduğu değerlendirilmiştir. Bu noktada sektördeki diğer
aktörlerle bu gözlemlerimizin paylaşılarak, güç birliği içinde neler yapılabileceği
hususunun gündeme alınması ve gündemde tutulması kanaatine varılmıştır.
63
5-)Hollanda çiçekçilik ve hayvancılık sektöründe adından bahsettiren bir ülke olup, bu
ülkede “Kesme Çiçekçilik Borsası” ve bir “Hayvan Çiftliği” ile “Peynir İmalathanesi” ne
ziyaret yapıldı.
Yaptığımız tüm temaslarda ve gözlemlerde, Türk fındığı bir şekilde tüketilmektedir ancak
tüketiciler Türk fındığı katkılı ürünleri tükettiklerini bilmemektedir. Bu noktada Türk
fındığı markası oluşmuş değildir. Ordu Ticaret Borsası olarak, Türk fındığının gen
yapısının çıkartılması ve buna bağlı olarak coğrafik işaret ile marka tescilinin yaptırılması
şeklinde TUBİTAK ile yürüttüğümüz çalışma daha da anlam kazanmıştır. Söz konusu
projenin yazılımı ve maliyet çıkarma süreci tamamlanmış, ortaya çıkan maliyetin
finansmanı noktasında TOBB başta olmak üzere ilgili kurum ve kuruluşlarla temas ve
projenin sunumunun yapılması aşamasına gelinmiştir.
Fındık, üretim ve ticaretinde lider olduğumuz ithal girdi kullanılmadan yaklaşık 2 milyar
dolar ihracat girdisi sağlayan milli bir üründür. Ancak, yıllardan beri mustarip olduğumuz
konu da “fındığa katma değer kazandırmadan satıyor olmamızdı” bu durum kar marjımızı
düşüren ve “aslan payını” Avrupalı alıcılara kaptıran bir realitedir. Kısa ve orta vadede bu
durumun değişmesi de beklenmemelidir. Avrupalılar fındığımızı alıp kendi sanayilerinde
hammadde olarak kullanmış ve kullanmaktadırlar. Fındığın çerez olarak bu ülkelerde
tanıtılması ve pazar yaratılması belki de, bu dezavantajı tersyüz edecek ve avantaja
çevirecektir. Bizler, bu ziyaretlerimizle fındık ihracatının geleneksel omurgasının aksine
yeni ve önemli bir bakış açısı öne çıktığını değerlendiriyoruz. Bu projenin hayata
geçmesiyle, büyük-küçük ayrımı yapmaksızın fındık sektöründeki ihracatçı sayısının
artacağını değerlendiriyoruz.
Amsterdam’da oldukça yoğun ve bir o kadar da verimli ziyaretlerimiz neticesinde özellikle
çağdaş borsacılık konusunda farklı gözlemler yapabilme şansı yakalanmıştır. Hollanda’nın
en büyük çiçek borsası olan (yetkililerince dünyanın en büyük çiçek borsası “Flora Holland”
ziyaret edilmiştir. 8.000 üreticinin bir araya gelip, kooperatif kurarak bu kooperatif
bünyesinde 4.000 m2 kapalı alanda hizmet gören ve 13 bin kişinin çalıştığı borsa
kompleksinde, depo, satış salonu gibi gerekli tüm birimler bir arada bulunmaktadır. Tip ve
numuneler üzerinden sabahın ilk ışıklarıyla başlayan seans elektronik ortamda da takip
edilebilmektedir. Hollanda, dünya çiçek üretim ve ticaretinin başkentidir. Bu ülke başta
olmak üzere, çiçek sektöründe öne çıkan diğer ülkeler Ekvator, Kenya, Kolombiya gibi
ülkelerde “sözleşmeli tarım” olarak tabir edebileceğimiz bir yöntemle çiçek yetiştirmekte ve
Hollanda Çiçek Borsası üzerinden satışını yapıp dünyaya ulaştırmaktadır. Çiçeğin depoya
girmesi, numune olarak müzayede salonuna gelmesi, satılması, yüklenip nihai noktaya
64
varması azami 24 saattir. Bunca yoğun bir sürecin azami 24 saatte tamamlanıyor olması da
ayrıca taktir edilecek bir durumdur.
Hollanda, üretim ve ticaretinde lider olduğu üründe çağdaş borsacılık ve depoculuk
sistemini oturtmuş ve sağlıklı bir şekilde çalıştırmaktadır. Bunun yanında soğan yağı, deve
sütü gibi marjinal ürünler için bile borsa müzayede sisteminin olduğu öğrenildi.
Avrupa’nın birçok ülkesinde borsacılığın müzayede sistemi olarak algılandığı ve sistemin
de son derece sağlıklı işlediği kanaatine varılmıştır.
İlimiz ve bölgemizde neredeyse doğal olarak yetişen Trabzon Hurması’nın “Kaki” adıyla
bu ülkede tanındığı ve çok sevildiği bilgisi edinilmiş olup; bu konuda ortaya konulacak
proje ve pazarlama stratejilerinde AGİAD’tan “tam destek” sözü alınmıştır.
Hollanda tarım ve hayvancılıkta buna bağlı olarak da süt ve süt ürünleri, et ve et ürünleri
sektöründe de gelişmiştir. Avrupa’nın süt ve tavuk ihtiyacının yaklaşık %35’i bu ülke
tarafından karşılanmaktadır. Bunun yanında geleneksel sembollerini, ekonomik
değerlerini turizme kazandırmayı başarmış bir ülkedir. Doğal yapısının gereği olarak imar
edilmiş kanallarını, peynirini, dünyanın en iyi ırkı ineklerini, tahta ayakkabılarını, yel
değirmenlerini, kendisiyle sembolleşmiş çiçeklerini ve buna benzer birçok kalemi turizme
açmıştır. Geleceğini turizmde arayan bir kent olan Ordu için Hollanda’nın yapmakta
oldukları iyi bir örnek teşkil edecektir. Gözlem ve değerlendirmelerimizi yerel
yöneticilerimizle paylaşma ve özellikle fındık için turizm temalı projeler hazırlama fikri
doğmuştur.
Dünya’da tüm ülkelerin bir biriyle ticaret yapmak istedikleri değerlendirilmekle birlikte,
ticaret yapılmıyor olmasının tek sebebi ülkelerin bir birlerini tanımıyor olmalarıdır. Bu
anlamda Avrupa, fuarlara büyük önem vermektedir. Üyelerimiz, ilimiz ve ülkemiz yararına
bu türden fuarların takip edilmesi, tespit edilen fuarlara üyelerimizin de katılımı
noktasında danışmanlık yapılması değerlendirilmiştir. Borsamızda fuarcılık konusu takip
edecek bir sistem oluşturulması gerektiği sonucuna varılmıştır.
Amsterdam Genç İşadamları Derneği (AGİAD) ile karşılıklı iş geliştirme ziyaretleri ve
sürdürülebilir ilişkiler geliştirilmesi noktasında prensip kararı alındı. Toptancılar sitesinde
yaptığımız ziyarette birçok Türk firmasının, özellikle gıda sektöründe oldukça başarılı
olduğu görüldü. Fındığın çerezlik olarak tüketilmesi noktasında Hollanda’da yaygın bir
kültür olmadığı ve Hollandalılara bu damak zevkinin kazandırılmasının ciddi ve devlet
destekli bir çalışmayla olabileceği, Ekonomi Bakanlığı’nın bu tür faaliyetler hususunda
desteklerinin olduğu değerlendirildi. Kısa ve Orta vadede Ekonomi Bakanlığı’nın söz
konusu destekleri de incelenerek Türk fındığının tanıtımı noktasında borsamızca bir
çalışma başlatılması gerektiği değerlendirildi.
Amsterdam’da bazı marketlerde “Çotanak “ marka fındık yağı satılmakta olduğunu ve
Hollanda’da yaşayanların fındık yağının sağlıklı olduğunun bilincinde oldukları AGİAD
toplantısında doğrulandı. Çotanak marka fındık yağını üreten firma “Altaş Yağ” borsamız
üyesi bir firma olup, üyemizin ürettiği ürünü raflarda görmek ayrıca onur vermiştir.
Üyelerimizin bu konuda takdir ve teşvik edilmeleri gerektiği değerlendirilmiştir.
65
Avrupa’nın tamamında Ticaret Odalarına üyelik zorunlu olup; bu kurumların yaptırımının
oldukça yüksek olduğu öğrenilmiştir. Ticari hayatla ilgili yasal bir düzenleme söz konusu
olacaksa Ticaret Odalarının mutabakatının muhakkak alınmasının oldukça önemli olduğu,
ziyaret ettiğimiz kentlerde ifade edilen ortak yanlardan biriydi. Ticari hayatın kalbinde yer
alan kurumlar olan Ticaret Odaları ve Borsaların ticari hayata dair yaptırımlarda söz
sahibi olması elbette ülkemiz için anlamlı ve güzel gelişmelerden olacaktır.
Hollanda üstünlüğe sahip olduğu ürünlerde kesinlikle marka yaratmıştır. Peynir
tesislerinde, peynir üretimi bir Show eşliğinde ziyaretçilere sunulurken, dünya tarafından
bilinen ve kabul edilen bir markayla satışını da rahatlıkla yapmaktadırlar.
Avrupa’da tarımsal üretim(hayvancılık dâhil) “Tarım İşletmeleri” şeklinde örgütlenmiş
olup; bu işletmeler genellikle aile işletmeleri şeklindedir. Türkiye’ dekin aksine büyük arazi
parçaları üzerinde, çiftlik olarak kurulan bu işletmelerde makinaya dayalı, yüksek
verimliliğe sahip kaliteli ürün üretilmektedir. Çiftçilerin eğitim seviyeleri oldukça yüksek
olup, birçoğu başta İngilizce olmak üzere iki dili çok iyi konuşabilmektedir.
Türk tarımının kronik sorunu olan arazilerin bölünmesi ve bunun da kaliteyle verimliliğe
olumsuz yansımasının sonuçlarının “Tarım İşletmeciliği” formülüyle aşılabileceği
değerlendirilmektedir.
6-)Ziyaretimizin son ayağı olan Hamburg, bizler için oldukça önemli arz etmektedir.
Yıllardır “Türk fındığının fiyatı Hamburg Borsası’ndan belirlenmektedir” söylem ve inancı
üzerine, Hamburg Borası ziyaret edilerek bu durumun yerinde tespiti oldukça önemliydi.
Fındık sektörünün devlerinden olan Pisani & Rickertsen ve Schlüter & Maack
firmalarının üst düzey temsilcileriyle bir arada olma ve karşılıklı fikir alış verişinde
bulunma fırsatı yakalanmıştır.
Hamburg Ticaret Borsası tahmin edildiği gibi ya da beklediğimiz gibi alıcı ve satıcının bir
araya gelerek pazarlık usulüyle alım satım yaptıkları bir mekân değildir. Uzun zamandan
beri sıcak satışın olmadığı sadece elektronik ticaretin olabildiği bir mekân durumundadır.
Bizlerde daha çok bir “dernek” izlenimi bırakmıştır. Hamburg Ticaret Odası’da bu ziyaret
kapsamında görüştüğümüz bir diğer kurum olup; Ticaret Odası’nın oldukça güçlü olduğu
ve bir liman kendi olan Hamburg’un ekonomik yaşamına katkı sağlamakta oldukça etkili
olduğu görülmüştür. Fındık ithalatçısı firmalarla yapılan temaslarda fındık fiyatının
Hamburg Borsasından belirlenmediği, bunun teknik olarak ve mantık olarak mümkün
66
olmadığı görüşü ortaya konuldu. Türk fındığının fiyatının Türkiye’den belirlendiğini ifade
eden firma yetkilileri, Türk fındığını pahalı bulduklarını, şayet fiyat belirlemek gibi bir
güçleri ya da imkânları olsaydı tam şu noktada bu gücü muhakkak kullanacaklarını ifade
ettiler. Türkiye’nin fiyat istikrarı yakalayamamış olmasının kendilerini farklı arayışlara
ittiğini ve bu arayışlardan biri ve en güçlüsünün de Azerbaycan fındığı olduğunu ifade
ettiler. Çok net bir şekilde “Azerbaycan sizin için en büyük tehdittir” ifadesini kullanıp,
Türk fındığının bir marka sorunu bulunmadığını Türk firmalarını ve onlarını yarattıkları
markaları örnek vererek ortaya koydular.
Tüm bu temaslar ve görüşmelere bağlı olarak; Türk fındığında yaşanan sorunlar
malumdur ve hâkim pazar olan Avrupa’da bu sorunlar istikrarsızlık olarak görülmekte ve
tedirginlik yaratmaktadır. Avrupalı alıcılar Türk fındığının hasadından harmanına her
şeyiyle yakından ilgilenirken coğrafik olarak farklılıklar arz eden tipler hakkında da detaylı
bilgiye sahiptirler. Bu noktada Ordu Ticaret Borsası olarak Türk fındığının yaşamakta
olduğu ve Avrupa’da istikrarsızlık olarak görülen sorunlarına kalıcı çözümler yaratılması
adına bilimsel ve ticari realiteye dayalı projeler ortaya konulup, var olanlara destek
olunması gerektiği değerlendirilmiştir.
Hamburg bir liman kendi olup, liman üzerinden yapılan ticaret bu kenti cazibe merkezi
haline getirmiş ve ağır sanayi olmamasına rağmen zenginleştirmiştir. Denize kıyısı olup da
limanı bulunmayan ender kentlerden biri olan Ordu’nun da, makûs talihini değiştirecek
kamu yatırımının liman olabileceği değerlendirilerek bu konuda yapacağımız fizibilite
çalışmalarına bağlı olarak zaman içinde bu talebimizin, kentin önde gelen kişi-kurum ve
kuruluşlarıyla dillendirilebileceği değerlendirilmiştir.
SONUÇ:
20-29 Ocak 2014 tarihlerinde Almanya-Lüksemburg-Fransa-Belçika-Hollanda ‘yı
kapsayan ticari maksatlı gezimize dair program ve temaslar/ziyaretler neticesinde ortaya
çıkan gözlem-kanaat ve değerlendirmelerimiz yukarıda olduğu gibidir. Yaptığımız tüm
temaslar resmedilmiş, belgelenmiştir.
Bilgilerinize arz eder saygılar sunarız.
Kalite Yönetim Sistemi ve Akreditasyon Sistemi kapsamında yılda 1 defa “Yönetim
Gözden Geçirme Toplantısı” yapılarak sistem tüm hatlarıyla gözden geçirilir, varsa
uygunsuzluklar tespit edilir ve uygunsuzlukların giderilmesi için süreç başlatılıp, süreç
sorumluları tayin edilerek uygunsuzluklar kapatılır.
Kurumumuz Kalite Yönetim Sistemi ve Akreditasyon Sistemi kapsamında dış
denetimlerden geçmektedir. TSE tarafından her yıl yerinde denetim yapılırken TOBB
tarafından Özdeğerlendirme raporu ve Belge Yenileme Denetimi şeklinde denetimler
yapılmaktadır.
67
Borsamız personelleri arasından 4 iç tetkikçi bulunup, yılda 1 defa da iç tetkik
yapılmaktadır. İç tetkik sonuçları Yönetim Gözden Geçirme Toplantıları, Personel
Toplantıları, Akreditasyon İzleme Komitesi Toplantısı ve Yönetim Kurulu
Toplantılarında gündem maddesi olarak görüşülmektedir. İç tetkikler bir plan
dâhilinde gerçekleştirilir.
2014 yılında 2 iç tetkik gerçekleştirilmiş olup; bu 2 iç tetkikte 2’si Önleyici 11’i Düzeltici
olmak üzere toplam 13 tane Düzeltici ve Önleyici Faaliyet gerçekleştirilmiştir. Tespit
edilen uygunsuzlukların tamamının da kapatıldığı anlaşılmıştır.
Kalite Yönetim Sistemimizi yıl da en az 1 defa diğer oda ve borsalarla kıyaslamaktayız.
68
2. TEMEL HİZMETLER
2.1 İletişim Ağı
Borsamız iletişim ağı Kalite Yönetim Sisteminde tanımlanmış olan “Haberleşme
(İletişim) Planı” ile sistemde tanımlanmıştır.
DUYURU ŞEKLİ
TÜRÜ
Meclis Toplantı Duyurusu
Yönetim Kurulu Toplantısı Duyurusu
Personel Toplantısı Duyurusu
Toplantı-Organizasyon Duyurusu
Eğitim - Seminer Duyurusu
Üye Bilgilendirme
Faaliyet Duyuruları
Üye Bilgileri
Özel Gün Duyurusu (Cenaze-Düğün)
İstatistikler ve Raporlar
İç Duyurular
Sektörel Duyurular
Kanun ve Yönetmelik Duyurusu
Sosyal Etkinlik Duyurusu
web
OTB
OTB
Sitesi
Dergi
Bülten























E-Mail




Tlf.
Fax
SMS














Posta

Kargo

İlan
Elden
Şifahi
Panosu
Teslim






























İletişim ağı kapsamında yapılan duyurular ölçülmekte ve analiz edilebilmektedir.
2014 yılında;








Basın
52 Yönetim Kurulu Toplantısı Yapılmıştır.
13 Meclis Toplantısı Yapılmıştır.
12 Hesapları İnceleme Komisyonu Toplantısı Yapılmıştır.
4 Akreditasyon İzleme Komitesi Toplantısı Yapılmıştır.
10 Personel Toplantısı Yapılmıştır.
257 Kısa SMS ile Üye Bilgilendirmesi Yapılmıştır.
7 Başlıkta Araştırma Yapılmış ve Rapor Haline Getirilmiştir.
14 Başlıkta İstatistiki Veri Oluşturulmuştur.
Borsamızın Stratejik Plandan üretilmiş “Yıllık Faaliyet Planı” mevcut olup; 2015 yılı
için üretilmiş olan Yıllık Faaliyet Raporu web sitemizde yayımlanmaktadır.
Üyelerimize yönelik, kentimize yönelik, sektörel araştırmalar yapılmakta, bu
araştırmalar ve raporlar OTB HABER dergisinde ve web sitemizde yayımlanmaktadır.
2014 Yılında borsamız tarafından yapılan araştırmalarla, hazırlanmış olan raporlar;
69

1- FINDIK SEKTÖRÜNDEKİ
ÖNERİLERİ
SORUNLAR
VE
YENİ
NESİL
ÇÖZÜM
GİRİŞ
Fındık, üretim ve ticaretinde lider olduğumuz bir ürün olmasıyla öne çıksa da, ekonomik bir değer olduğu
günden beri hep sorunlarıyla gündeme gelmiştir ve ne yazık ki halen de sorunları konuşulmaktadır. Kötü
olansa; fındıkta ki sorunların artarak devam ediyor olmasıdır.
Klasik destekleme modeli olan “Taban Fiyat Garantili Destekleme Alımı” nın fiilen uygulanmasına
15.07.2009 Tarih ve 27289 Sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 2009/15201 ve 2009/15202 Sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı ile son verildi. Tabir yerindeyse fındıkta yeni bir dönem başladı.
2009 yılında yürürlüğe girer BKK ile “Yeni Fındık Stratejisi” adıyla anılacak olan uygulamalarla, fındık
ticareti tamamen serbest piyasa şartlarına bırakıldı. Artık “taban fiyat” açıklanarak “destekleme alımı “
yapılması söz konusu olmayacaktır.2006 sezonunda fındık piyasasına giren TMO, fındık mubayaa alımı
yapmayacak elindeki stokları değerlendirerek piyasadan çekilecektir. Üretici için de, 2012 yılı sonuna
kadar “Alan Bazlı Gelir Desteği” ve “Alternatif Ürüne Geçiş Desteği” ödemesi yapılacaktır. Strateji gereği
olarak 2012 yılından sonra devletin hiçbir aşamada fındık sektöründe olmaması hesaplanmıştı. Yeni
Fındık Stratejisi’yle fındık üretimi yapılmasına izin verilen iller bir kere daha saptanıp, il il, ilçe ilçe yazılı
hale getirildi.
Yeni Fındık Stratejisi uygulandığı yıllarda, fındık sektörünün kronik sorunu olan ”arz fazlası”
sorununun, doğal şartlardan dolayı rekoltenin az olması nedeniyle, yaşanmaması, fındık fiyatlarının belli
bir seviyenin üzerinde seyretmesine imkân verirken, bir anlamda sistemi test edecek reel şartlar da
oluşmamış oldu. Ancak, Alan Bazlı Gelir Desteğinden vazgeçmenin de çok kolay olmayacağı test edilmiş
oldu. Keza,2012 yılında sona ermesi hedeflenen desteğin uygulama süresi uzatıldı.
Fındık “Türkiye Tarım Havzaları Üretim Ve Destekleme Modeli” kapsamında desteklenen ürünlerden
değildir. Bunun yanında bir de Alan Bazlı Destek ortadan kalkarsa, tamamen kaderine terk edilmiş
olacaktı, işin diğer yanında siyasi kaygılar ve gerçekler de olunca desteklemeden vazgeçilmesinin kolay
olmayacağı/olamayacağı anlaşılmış oldu.
Peki “Yeni Fındık Stratejisiyle “ ne hedeflenmişti?
-
Fındık fiyatının serbest piyasa şartlarında arz ve talep kanunu esaslarına göre belirlenmesi ve tam
rekabetçi piyasanın tahsis edilmesi
70
-
Üreticinin refah seviyesinin yükselmesi
-
Kalite ve verimliliğin artması
-
Sektöre yön verecek kurumsal yapının oluşması(Lisanslı Depoculuk, Fındık İhtisas Borsası, Üretici
Birlikleri vb.)
-
Fındık ticaretinin kolaylaşması, tüccar ve sanayicinin kâr marjının yükselmesi
-
Fındığın hazinenin sırtına yük olmasının önüne geçilmesi
Stratejiyle hedeflenenler listesini uzatmak elbette mümkündür, ancak ana hatlarıyla gerek devletin
gerekse sektörün beklentileri ya da hedefleri bu yöndeydi.
Aradan geçen yıllarda;
-
Fındık fiyatının serbest piyasa şartlarında arz ve talep kanununa göre, tarafların mutabakat ve
memnuniyetiyle belirlenmesi şöyle dursun, kurumlar birbirine düştü, spekülasyon ve manipülasyon
iddiaları ve şikayetleri birbirini izledi. Rekabet Kurulu’na her yıl yapılan şikâyetlerle bölgedeki
tüccar ve sanayicilerle Ticaret Borsaları sürekli incelemeye tabi tutulur oldu. Sektördeki tarafların
asla bir araya gelemeyeceği, arz ve talebin mutabık kalamayacağı, makul bir piyasa fiyatı noktasının
asla tesis edilemeyeceği bir algı yaratıldı.
-
Üreticinin refah seviyesi yükselmedi. Aksine toprak doyurmaz oldu. Miras kanunundan mütevellit
araziler sürekli bölünmeye devam etti. Kırsal ikamete dayalı üretici profili doğal bir tasfiyeye uğradı
ve kırdan kente göç devam etti. Alan Bazlı Gelir Desteğinin direkt üreticiye ödenmesi, üreticiyi
üretim sürecinden uzaklaştırdı. Ürettiği için değil, mülkiyet sahibi olduğu için destek alan bir üretici
güruhu ortaya çıktı.
-
Üretim odaklı olamayan destekleme, kırsal ikametgâha dayanmayan üretici profili, arazi bölünmesi
gibi faktörler birim alandan alınan verimliliği hızla düşürürken elbette kalite de olumsuz etkilendi.
-
Lisanslı Depoculuk pilot uygulamalarına 2012 sezonunda Düzce ve Ünye ‘de başlansa da, sembolik
miktarlarda ürün kabulü yapabilen bu depoların kapılarına, bir sezon sonra, kilit vuruldu/vurulmak
zorunda kalındı. O depoları açmak için yapılan onca masraf boşa giderken, yaşanan hayal
kırıklığının etkisi daha büyük olmuştur. İşin bir diğer ilginç yanı; Lisanslı Depoculuğun
uygulamalarının sorgulanması, nerede hata ya da yanlış yapıldığı noktasında fikir üretilmesi sert
tepkiler alınmasına sebep oldu. Lisanslı Depoya karşı olan, fındık düşmanı(!) ve vatan haini(!) bir
grup varmış algısıyla sektörde yeni ve anlamsız bir ötekileştirme yaşandı.
-
Tüccar ve sanayici için tam bir belirsizlik ortamı yaratılmış oldu. Özellikle TMO’nun elindeki
fındığın değerlendirilmesi aşamasında ortaya çıkan kaos piyasaları allak bullak etti. Tüccar ve
sanayici, gerçekçi olmayan fiyatlarla rekabete girmek durumunda kaldı, bu durum halen de devam
etmektedir. Bu belirsizlikten ve yüksek tansiyonlu ticaret en çok Ticaret Borsaları yıprattı. Devletin
“ben yokum” dediği noktada üretici de, tüccar sanayici de bir muhatap arayışı, bir sorumlu arayışı
içine girdi. İşte bu arayış içerisinde tüccar ve sanayici örgütleri olan Ticaret Borsaları hedef haline
getirildi.
-
Alan Bazlı Gelir Desteği 2012 yılında bitecekti ancak bitirilmesi göze alınamadı ve 2015 yılına kadar
uzatıldı. Görülen o ki 2015 yılı geldiğinde tekrardan uzatılması gündeme gelecek ve kuvvetle
muhtemel de uzatılacak. Şayet, fındık için destekleme hazine için bir maliyet, bir yük ise o maliyet
artarak devam etmektedir.
Görüldüğü üzere fındık sektöründe çokça yol alınabilmiş değildir.
71
2014 mahsulü ürünün don afetinden etkilenerek büyük oranda yanmış olması ve 6 TL seviyesindeki
fiyatının biranda 10 TL’ye tırmanması ve an itibariyle de artışın devam ediyor olması fındık sektöründe
olmazsa olmaz bir gerçeği ayan beyan işaret etmektedir.
“Fındık sektöründe devlet müdahalesi şarttır”
Fındık sektörüne devlet müdahalesi, modası geçmiş “Taban Fiyat Garantili Destekleme Alımı” na dönülsün
şekliyle asla algılanmamalıdır.
Fındıkta,
-
Yapısal
Üretim
Ticaret
Tüketim
Odaklı ciddi sorunlar yaşanmaktadır ve 2014 sezonu için, tarihinde ilk defa, fındık ithalatı yapılması gibi
bir öneri, bu kadar ciddi olarak gündeme gelmiştir.
Fındık sektöründe yaşanan sorunları odak alarak, çözüm önerileri şeklindeki iş bu çalışmanın, devlet
eliyle örgütlenecek “Fındık Çalıştayları” yapılması kanaati doğurması umudundayız. Bu gün gelinen
noktada sektördeki hiçbir kurumun Fındık Çalıştayları örgütleyecek ve tüm sektörü buna dâhil
edebilecek durumunun olmadığı yönündedir. Ulusal Fındık Konseyi (UFK) sektörün çatı kuruluşu olacak
şekilde kurumsallaşamamıştır. Aradan geçen zamanda kurumlar birbirlerini çok yıprattıkları için ortak
iş yapabilme zemininden oldukça uzaklaştılar. Esasında bu durum bile kendi başına ele alınması gereken
ciddi bir sorundur.
FINDIK KANUNU
Yıllarca bir tarım ülkesi olduğunu iddia eden ve tarımsal üretimde kendi kendine yeten dünyanın ilk 5
ülkesinden biri olan Türkiye, müstakil bir Tarım Kanunu’na ancak 2006 yılında kavuşabilmiştir.
Tarım Kanununun yürürlüğe girmesindeki bu büyük gecikme dikkate alınarak, bu zamana kadar bir
“Fındık Kanunu” talep edilmemiş olması, bunun üzerine çalışılmamış olması ve belki de akıllara gelmemiş
olması anlaşılabilir bir durumdur.
Fındıkla ilgili hususlar hep ikincil mevzuatlarla düzenlenmiştir. Özel durumlara ilişkin özel kanunlar,
Yönetmelikler, Bakanlar Kurulu Kararları vb. değişen konjonktüre göre mevzuatlar üretilmesi gibi bir
durum söz konusudur. Fındıkla alakalı temel bir mevzuat yoktur ve var olanların tamamı ikincil olup,
oldukça dağınıktır.
Fındık Kanunu oluşturulurken, sektördeki tüm temsilcileri kapsayan yaygın ve yoğun çalıştayların sonuç
bildirgeleri esas alınmalıdır. Bu zamana kadar kaleme alınmış; tespit ve raporlar ile iş bu çalışmada
ortaya konulanlar da bu kanunun oluşturulmasında birer kaynak olmalıdır. Hazırlanması kaçınılmaz
olan Fındık Kanunu, sektörün önünde konulacak bir bürokratik çıktı değil, uygulamanın içinden gelen,
72
örf, adet ve teamülleri bile içerecek bir külliyat niteliğinde olmalıdır. En basit haliyle, fındık sektöründe
örf ve adetten sayılan, artık yasal olarak da algılanan %50 randıman esası hiçbir yerde hüküm altına
alınabilmiş değildir. Bu basit örnekte olduğu üzere, var olan her şeyi kapsayan ve düzenleyen bir Fındık
Kanunu elzemdir.
Sektöre yön veren, ticari teamül haline gelmiş tüm ilişki biçimlerinin, üretim aşamasından nihai aşamayı
kapsayacak şekilde yazılı hale getirilmesi devlet başta olmak üzere herkesin işini kolaylaştıracaktır.
STOK KONRTOL SİSTEMİ (SKS)
2004 ve 2014 sezonlarında yaşanan don afeti ardından piyasanın olumsuz etkilenmesi ve fiyatlar genel
seviyesinin ani ve çok yükselmesi, ticari anlaşmaların yerine getirilmesini imkânsız hale getirirken birçok
firma büyük zararlar ederken birçoğu da ne yazık ki batmıştır.
Bu gün dünya fındık üretiminin dünya fındık tüketimini karşılayamadığı bir durum ortadayken, doğal
afetlere dayalı ürün kaybı, ürüne olan talebi daha da artırmakta ve anlamlı kılmaktadır. Fındık tarihinde
ilk defa, bu kadar net olarak Türkiye’nin fındık ithal etmesi konuşulmaktadır.
73
Türkiye, fındık üretiminde ve ticaretinde lider olup; sezonlar itibariyle 2 milyar dolar civarında, hiç ithal
girdi kullanılmadan, ihracat geliri elde etmektedir. Fındığın hammadde olduğu sektöre ait dünya
pazarının büyüklüğü dikkate alındığında bu pazardan çok daha büyük paylar elde etmenin hiç de hayal
olmadığı görülmektedir.
Türkiye’de devlet eliyle bir Stok Kontrol Sistemi(SKS) oluşturulmalıdır. SKS sayesinde, ürünün bol
olduğu yıllarda, devlet eliyle fındık alımı yapılıp, ideal şartlarda depolanacak ve ürünün az olduğu
yıllarda piyasa şartlarına uygun fiyatlarla pazara arz edilecek ve bu sayede arz talep dengesi
korunacaktır.
SKS’ nin oluşturulması ve işleyişinde dikkat edilmesi gereken hususlar;
-
SKS, Lisanslı Depoculuk
karıştırılmamalıdır.
değildir.
Lisanslı
-
SKS kapsamında devlet eliyle alınacak ürünler mubayaa alımı değildir. Devlet basiretli tüccar gibi
davranacak, üretici ya da tüccar ayrımı gözetmeksizin o sezon için almayı planladığı ürünü, piyasa
fiyatından alıp depoya koyduktan sonra piyasadan çekilmelidir.
-
Fındık, altından bile likit bir üründür. Yılın her günü ve günün her saati, piyasa şartlarında kabul
görebilecek her fiyattan hemen paraya çevrilebilen nadir emtialardandır. İşte bu likit özelliği,
devletin elinde depoda bekleme süresi için “maliyettir” algısını ortadan kaldıracak iktisadi realitedir.
-
Burada esas olan ve dikkat edilmesi gereken nokta şudur; devlet fındık alırken de, fındık satarken de,
tüccar ve sanayici için “amansız rakip” durumunda olmamalıdır. Serbest piyasa şartlarında teşekkül
etmiş fiyatlardan alım ve satım yapılmasına, spekülasyona mahal verilmemesine önem verilmelidir.
-
SKS’nın işleyişi, amaçları ve denetim şekli gibi unsurlar Fındık Kanununda düzenlenmelidir.
74
Depoculuktaki
amaç
ve
işleyiş
SKS
ile
TARIM İŞLETMECİLİĞİ VE KOOPERATİFÇİLİK
Üretim odaklı en büyük sorun hiç şüphe yok ki fındık arazilerinin bölünmesidir.
”Ölüm hak miras helal” anlayışı içerisinde ve miras kanununun müsait olması yapısal desteğiyle ve Alan
Bazlı Gelir Desteğinin cazibesiyle tarım arazileri hızla bölünmektedir. Küçük tarım arazilerinde, yüksek
maliyetle, düşük verimlilikte, geleneksel yöntemlerle yapılan fındık üretimi elbette kalite sorununu da
ortaya çıkarmaktadır.
Temel dayanağımız olacak “Fındık Kanunu” nda tarım arazilerinin bölünmesinin önüne geçilecek
hükümlere yer verilmelidir. Tarımsal desteklerin “Tarım İşletmeleri” tüzel kişiliğine yapılması gibi bir
yöntem benimsenmelidir.
Fındık üreticisi ürünün ilk sahibidir. İktisadi realite, ürün mülkiyeti kimdeyse fiyatı belirmeme hak ve
yetkisinin onda olduğundan yanadır. Ancak fındık sektöründe bu realite ters işlemektedir. Ürünün
mülkiyetine sahip olan üretici, alıcıya gitmekte ve “fındık kaç para?” diye sorup, alıcının takdir ettiği
fiyattan ürününü satmaktadır. Bu ters algı biçiminin değişmesi üreticinin kurumsal kimliğe kavuşması ve
güçlenmesiyle, gücünün de farkında olmasıyla mümkündür. Tarım işletmeciliğinin teşviki ve tahsisiyle eş
zamanlı olarak kooperatifçilik de teşvik edilmelidir. Ürün satış işlemi kooperatif eliyle ve kooperatif
üzerinden yapılır hale getirilmelidir. Üretici birlikleri ve kooperatiflerinin büyük işler başardığına dair
örnekleri Avrupa ülkelerinde yaygın olarak görmek mümkündür. Tarım İşletmeciliğinin yaygın olduğu
bu ülkelerde 8-10 bin üreticinin bir araya gelerek oluşturdukları kooperatiflerin ürünü nasıl
kıymetlendirdiği ve üreticinin refah seviyesinin yükselttiği görülecektir.
ÜRETİM ODAKLI TARIMSAL DESTEK
Klasik destekleme modeli olan “Taban Fiyat Garantili Destekleme Alımı” ve halen uygulanmakta olan
“Alan Bazlı Gelir Desteği” üretim odak değildir. Her iki destekleme modeli sonuçları itibarıyla
değerlendirildiğinde,
-
Hazineye yük olmuşlardır.
-
Ekonomik bir değer yaratıp da tekrar ekonomiye dönecek etkisi olmamıştır.
-
Kalite ve verimlilik düşmüştür.
-
Üreticinin gelir ve refah düzeyini yükseltmemiştir.
-
Üretimi geleneksel kalıplardan çıkartamamış, tarımda modernizasyonu engellemiştir.
-
Var olan sorunların hiç birine çözüm üretmediği gibi yeni sorunlar da yaratmıştır.
Tarımsal desteklerin üretim odaklı olması oldukça önemlidir. Üreticiye, sadece üretici niteliğini
ispatlayabildiği için destek verilmesi, üretici-üretim ilişkisini ortadan kaldırmaktadır. Üretmeden
kazanabilmek gibi, tembelliği teşvik eden bir sistem ortaya çıkmaktadır. Bu gün öyle bir üretici profili
vardır ki; ekmeği fırından, eti kasaptan, sebzeyi manavdan satın alan, tarım arazisinin tüm işçiliğini
75
ücreti mukabilinde yaptıran ve kaliteden habersiz… Oysa üretici bizzat üretim yaptığı yerde ikamet
etmeli, ihtiyacı olanı üretmeli, fazlasını da satmalıydı. Tarımsal faaliyete konu işleri kendisi görmeliydi.
Bu gün patron haline gelmiş bir üretici profili söz konusudur.
Ve şu da bir gerçektir ki; “patron üreticiler” yaratan bu durumunun temel sebebi uygulanan yanlış destek
politikalarıdır.
-
Tarımsal desteklerin teşvik özellikleri olmalı. Her destek bir iyileşmeyi teşvik etmeli, yapılan her
iyileştirme yeni desteklere kapı açmalıdır.
-
Üretim süreci ve ürün desteklenmelidir. Üretim sürecinin desteklenmesiyle; tarımsal faaliyette
makineleşmenin tercih edilmesi, yeni ve yüksek verimli ürünlerin üretimine yönelinmesi, iyi tarım ve
organik tarım metotlarına geçilmesi, ürün çeşitliliğine gidilmesi gibi durumlara destek sağlanması
ifade edilmektedir. Ürünün desteklenmesiyse; belli bir kalitede ve birim alanda belli bir miktarda
alınacak verime destek sağlanmalı, verimsiz ve kalitesiz üretim süreciyle ürün desteklenmemeli,
kaynak israfına yol açılmamalıdır. Bu sayede toplam kalitede bir homojenlik de yakalanmış
olunacaktır.
-
Destekleme sürecinin adil olması sağlanmalıdır. Bu gün tarım arazisi üzerinde ikamet edip de
tarımsal faaliyetle geçinmeye çalışana (gerçek üreticiye) de dekar başına aynı miktarda destek
sağlanmakta, iş adamı olmuş ama aynı zamanda da tarım arazisi mülkiyetine sahip, üretici tanımıyla
alakası olmayana da aynı miktarda destek ödenmektedir. Bu türden durumlara da mahal
verilmemesi gerekir. “Vermeden almak Allah’a mahsustur” anlayışı içerisinde, devletin karşılıksız
destek ve teşvik sağlaması noktasında, daha sıkı tespitler yapılması zorunluluğu vardır. İnce eleyip
sık dokunmalıdır. Bu zamana kadar yapılan destekleme ödemelerinin büyük çoğunluğunun gerçek
üretici olmayan, fındığı bir yan gelir olarak görenlere yapıldığı da malumdur.
-
Tarımsal desteklemeler ve teşvikler tasarlanırken salt üretici odaklı sorun görme algısı da artık
aşılmalıdır. Destek ve teşvikler bir bütün olarak ve sektörün tamamı için düşünülmelidir. Yeni
pazarlara açılmak, ürüne katma değer kazandıracak Ar-Ge faaliyetlerinin desteklenmesi ve teşviki
gibi hususlar da bu desteklemeler kapsamında değerlendirilmelidir. Milli ürün olarak andığımız
fındıkta, üreticiden tüccara, tüccardan sanayici ve ihracatçıya kadar muazzam bir işbirliği vardır. Bu
iş birliğinin ete kemiğe büründürülmesi adına da hazırlanacak olan bir Fındık Kanununa büyük
işler düşmektedir.
76
FINDIK TİCARETİ YAPAN TACİRLERE STANDARTLAR GETİRİLMESİ
Bir diğer önemli konu fındık ticaretiyle iştigal eden tacirler için hiçbir standardın mevcut olmamasıdır.
Ordu Ticaret Borsası 1936 yılında kurulmuş olup; o yıldan bu zamana kadar yaklaşık 1.630 tacirin
kaydının silinmiş olduğu anlaşılmaktadır. Bunların bir kısmı ölüm sebebiyle olsa da, diğer çok önemli bir
kısmı batmıştır. Tacirlik mesleği nesiller boyunca devredilebilir bir değer olmamıştır. Ne acıdır ki; fındık
sektörünün geçmişi batık firmalarla doludur.
Esasında bu durumum ülkemizin geneli için bir sorun niteliğindedir. Marka haline gelip de, nesiller
boyunca yaşamış/yaşatılmış işletmecilik kültürü gelişmemiştir. Bu gün birer dünya markası olan
“CocaCola” ya da “Ford” kaç nesildir varlığını devam ettirmektedir. Marka olmak, ticari faaliyetinin
kolay erişilebilir olmamasıyla da ilgilidir. Yani, bazı standartlar taşıyor olunmalı ve o standartlar da
sertifika benzeri belgelere bağlanmış olmalı ve o belgelerin de bir ekonomik değeri olmalıdır. Şimdi, bu
günkü CocaCola’nın yöneticilerinin ya da sahiplerinin ilk kurucularla bir kan bağı var mıdır? Elbette
hayır. O bir marka olmuştur ve o markaya sahip olmanın standartlarını taşıyanlar da devam ettirmiştir.
Basit bir yumurtanın bile üzerine numara basılmak suretiyle belli standartlara sahip olması sağlanırken,
fındık gibi müstesna bir ününün ticaretini yapmaya soyunanlar için bir kantar ve bir kasanın yeterli
görülmesi doğru ve yeterli değildir.
Fındık ticaretiyle iştigal eden tacirler Türk Ticaret Kanunu kapsamındaki tüzel ya da şahıs işletmeleri
vasfında olup, çalışma hayatındaki sorumlulukları ve taşıması gereken özellikler TTK’da belirlenmiştir.
Ancak fındık sektörünün kendine has örf, adet ve teamülleri vardır. Bu örf, adet ve teamüllerin hepsi
yasal olup, yasallığından da önemlisi meşrudur. Fındıkla iştigal tacirler, işte bu örf adet ve teamüllerle
ticari faaliyetini sürdürmektedir.
Fındık Kanunu ile fındıkla iştigal edecek tacirlere ve tacirlik mesleğine kanun hükmünde standartlar
getirilmelidir.
SONUÇ
Fındık sektöründe yaşanmış ve yaşanacak tüm sorunların, söylenmiş ve söylenecek tüm sözlerin “Fındık
Çalıştayları” düzenlenmek suretiyle tekrardan ortaya konulmasında yarar vardır. Bu fındık
çalıştaylarının teması da şiarı da “Fındık Kanunu İstiyoruz” başlığında olmalıdır.
Fındık sektörünün tamamını tedirgin eden belirsizliktir. Bu belirsizliğin ortadan kalması da ancak ve
ancak devletin sektörde aktif olarak yer almasıyla mümkündür. Üretim ve ticaretinde lider olduğumuz
bir ürün için devletin “ben yokum” demesinin süründürülebilir olmadığını yaşayarak görüyoruz.
77
2- BALIK
POPÜLASYONU
AÇISINDAN
HABİTATLAR: YAPAY RESİFLER
YENİ
VE
ALTERNATİF
Resif; denizcilik terminolojisinde kaya, kum ve deniz canlılarının birikimiyle birlikte, gel-git olayı
neticesinde suyun en düşük seviyesinde(cezir) altı kulaç (11 metre) ya da daha sığ derinlikte oluşmuş su
altı yüzey yapılarıdır.
Bu yüzey yapıları balık popülasyonları için sığınak özelliği taşıyıp, özellikle üreme adına doğal habitattır.
Küçük balıkların, büyük balıkların saldırılarından korunabildikleri bu yüzey yapıları trol avcılığına karşı
da ciddi birer önlem olmaktadır.
Doğal resif alanlarının oluşabilmesi deniz dibinin doğallığının korunabilmesiyle mümkündür. Oysa
günümüzde denizlerimizin kıyı ve dipleri aşınmakta, tahrip olmakta bunun sonucu olarak da biyolojik
yapısı bozulmaktadır. Ülkemizde özellikle İstanbul ve Çanakkale Boğazları, deniz kıyısının ve dibinin
aşınmasına, bu aşınmaya bağlı olarak da biyolojik yapısının bozulmasına klişe bir örnektir. Özellikle blok
gemi geçişlerinin yoğun oluşu bu bölgenin biyolojik yapısını olumsuz etkilemiş ve balık popülasyonları bu
durumdan olumsuz etkilenmiş/etkilenmektedir. İşte bu olumsuzluğun giderilmesi noktasında “yapay
resifler “ gündeme gelmiştir.
Yapay resifler; insan yapısı malzemelerin, zararlı özelliklerinden arındırılarak, su altına indirilmesi ve
burada yosun, midye gibi su altı canlılarıyla sarmalanıp belli bir zaman sonunda balık popülasyonu için
yeni habitatlar oluşturulması sürecini ifade etmektedir.
YAPAY RESİF İLE AMAÇLANAN NEDİR?
Yapay resif olarak, gemi, araba ve uçak gibi ulaşım araçlarının batırılması, buzdolabı gibi ev eşyaları ve
inşaat molozları yanında bu amaçla üretilmiş betondan ve PVC materyaller tercih edilmektedir. Deniz
tabanına yerleşen bu batıklar ve malzemeler zaman için resif haline dönüşüp, balık popülasyonu için
güvenli bölge haline geliyor. Zemine oturtulmuş bu malzemeler trol avcılığına da doğal engel teşkil ediyor.
Trol avcılığı, deniz dibinin ince gözenekli ağlarla taranması şeklindeki yasak avlanma şeklidir. Doğal ve
yapay resif alanlarında trol avcılığı yapmak üzere ağ salınması, ağların zarar görmesi gibi bir sonuç
doğurmanın yanında, avlanması yasak boydaki balıkların resif alanlarına kaçma fırsatı bulacak
olmalarından dolayı, başarısız da olacaktır. Bunun yanında “büyük balık küçük balığı yer” klişesinin de
ters yüz olacağı bir ortam yaratılmış olunacaktır. Resif alanları, küçük balıklar için büyük balıklara av
olmaktan kurtulacakları mevziler haline gelecektir.
Yapay resiflerin genel olarak amaçladığı;
78









Tür ve birey çeşitliliğini artırmak
Yasadışı sürütme (trata) veya sürükleme (trol) avcılığını engellemek
Amatör veya sportif balıkçılık alanları oluşturmak
Rekreaktif dalışa yeni alanlar oluşturmak (Turizm)
Bilimsel araştırmalar yapılmasına olanak sağlamak
Dip akıntılarını ve kıyısal erozyonu düzenlemek
Soyu tehlike altında olan türlere habitat oluşturmak
Deniz canlıları için barınma, korunma, beslenme ve üreme alanları yaratmak
Çevre bilincini geliştirmek, farkındalık yaratmak
DÜNYADA YAPAY RESİFLER
Yapay resif kullanımı binlerce yıl öncesine dayanmaktadır. Antik Persler, Hint Korsanlarının
saldırılarından kendilerini kollamak için Dicle Nehrinin ağzını blokajlarla kapatmışlardır. Bu blokajlar
zaman için birer yapay resif haline gelmiştir. Yine Romalılar tarafından da düşmanları yakalamak için
deniz dibinde resifler oluşturulduğu görülmüştür.17.yüzyılda Japonya’da deniz kültürünü korumak ve
geliştirmek, balık verimini artırmak için yapay resifler kullanılmıştır.
Dünyada yapay resif uygulamaları ve bu uygulamalara dair bilimsel çalışmalar ve yayınlar konusunda
Japonya oldukça ileri ve öncü bir konumdadır. Bu alana bilimsel yaklaşım gösteren ilk ülke de yine
Japonya olmuştur. Bundan 65 yıl kadar önce konu üzerinde araştırmalara başlayan Japonlar 1978 de ilk
“yapay resif yapım kılavuzunu” oluşturmuş ve bugün yapay resiflere şu standartları getirmiştir.






Güvenilirlik
Emniyet
Ekonomik olma
En az 30 yıl ömre sahip olma
Yerleştirme alanında balık toplanmasını 1 yıl içinde sağlama
Toksik madde içermeme
Yapay resifler konusunda dünyada Japonya’dan sonra en çok faaliyet gösteren ülke ABD’dir. ABD’deki
yapay resif uygulamaları devlet desteğinden ziyade özel girişimciler ve yatırımcılarla gerçekleştirilir.
Üretime standartlar getiren belirgin bir yönetmelik olmadığı için Amerika’daki yapay resifler genellikle
ucuza mal edilen ve fırsatçı malzeme olarak tanımlanan, artık kullanılmayan tank, gemi ve uçaklardan
oluşur. Genellikle hedeflenen balıkçılık sektörü değil, dalış turizmidir.
Avrupa’da yapay resif kullanımına Akdeniz deniz dibi yataklarını trol avcılığından korumak üzere
başlanmıştır. Başlangıçta yapay resif çalışmaları birliktelik içerisinde yürütülememiş bu nedenle de
Avrupa’daki yapay resif çalışmaları mahalli düzeyde kalmıştır. 1995’te Avrupa Yapay Resifler Araştırma
Ağı’nın (European Artifical Reefs Research Network (EARRN) kurulmasıyla uluslar arası hale gelmiştir.
Bu ağa üye ülkeler (İtalya, İngiltere, Fransa, Yunanistan, Portekiz, Türkiye, İspanya, Hollanda,
Finlandiya) arasında İtalya ve İspanya’nın hatırı sayılır bir başarıyla yapay resifleri uyguladığı, bu iki
ülkenin gerek üretim gerekse anti-trol resiflerini etkin bir şekilde tasarlayıp kullandığı görülmektedir.
TÜRKİYE’DE YAPAY RESİFLER
Türkiye’de 80’li yıllarda bu alanda çalışmalar başlamıştır. İlk örnek Ege Üniversitesi Hidrobiyoloji
Enstitüsü tarafından beton ve metal malzemelerin denize batırılmasıyla olmuştur. Ardından Beykoz Su
Ürünleri Endüstri Meslek Lisesi ve Sualtı Kulüplerince, pişirilmiş toprak, beton ve lastik maddelerin
denize bırakılmasıyla devam etmiş ancak sonrasında bunlarla ilgili bir bilimsel yayına yapılmamıştır.
Bilimsel amaçlı ilk çalışma ise İzmir’de Urla Hekim Adası’nda gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmada denize 9
metre ve 18 metre derinliklerde 15’er adet beton kübik resif bırakılmış, bunların üzerinde ve etrafında
toplanan türler periyodik olarak gözlenmiştir. Bu araştırma sonucunda yerleştirilen resiflerin ortamdaki
ürünü 2 kat artırdığı gözlenmiştir. Resif öncesi ve sonrası bilimsel yöntemlerle gözlenmiş resif öncesinde
79
görülmeyen, yerel adlarıyla anılan şu canlıların resif sonrası görüldüğü gözlenmiştir; gümüş, barbun,
mırmır, çipura, sarpa, ıskatari, papaz.
Bugün Türkiye’de Gökova Körfezi, Marmaris, Gümüldür, Kuşadası, Edremit, Saroz Körfezi, Erdek,
Mudanya, Sinop ve Karadeniz Ereğli’de başarıyla yürütülen pek çok yapay resif projesi bulunmakta ve
hepsi bölgelerini tür ve birey sayısını bakımından zenginleştirmektedir.
Yapay resifler, özellikle insan eliyle hızla ve umarsızca tahrip edilen deniz kalitesinin telafisi noktasında
önemli bir çıkış noktası olabilir. Yapay resiflerin balık popülasyonları açısından yeni ve güçlü habitatlar
olmasının yanında su altı turizmi adına da görsel doneler haline getirilmesi bir diğer rantabl yandır.
Burada dikkat edilecek konu; yapay resif yapılanmasının su altını hem biyolojik yönden hem de görsel
yönden kirletecek yapılaşmalara dönüşmemesidir. Bir proje ve plan dâhilinde oluşturulmalı ve elbette
oluşturulan yapay resifler kontrol altında tutulmalıdır. Bu kontrolün devlet eliyle olması da çok
önemlidir. Bu anlayış içerisinde sisteme katkısı olacak yetkili kurumlar da şu şekilde öne çıkacaktır.




Kıyı Belediyeleri
İdari Kurumlar (Valilik, Kaymakamlık)
Sivil Toplum Kuruluşları (STK)
Su Ürünleri Kooperatifleridir.
İster, gemi, vagon, uçak gibi materyallerin batırılması metoduyla olsun, ister bu amaçlarla üretilen beton
blok vb. malzemelerin dibe yerleştirilmesi metoduyla olsun, yapılacak işin maliyeti çok düşük ama
beklenen getirisi çok yüksek olacaktır.
Yapay Resif alanlarının taşıması gereken bir takım özellikler olacağı da muhakkaktır. Bu özellikler;









Zemin geniş,düz ve kumlu olmalıdır.
Doğal resiflerden uzak olamlıdır.
Kirli alanlardan,akarsu ve desarj alanlarından uzak olmalıdır.
Balıkçılığa ve biyo çeşitliliğe katkı sağlar nitelikte olmalıdır.
Dalış turizmine katkı sağlayacak formatta düşünülmelidir.
Yürürlükteki mevzuatlara aykırı hiçbir özellik taşımamalıdır.
Yerleştirme sahasında şiddetli akıntılar olmamalıdır.
Deniz bitkilerinin üzerine yerleştirilmemeldir.
Yapay resif yerleştirilecek alanda uygun derinlik ve eğim bilimsel esaslarla muhakkak tespit
edilmelidir.Göz kararı ya da el yordamıyla tespit yöntemi tercih edilmemeli dünyadaki başarılı
örnekler incelenmeli ve bu örneklerden feyiz alınmaldır.
İNSAN ELİYLE YOK EDİLENLERİN YİNE İNSAN ELİYLE GERİ KAZANILMASI!
Karadeniz Bölgesi, balıkçılığın bir sektör olarak öne çıktığı coğrafyadır. Yıllar itibariyle küresel
ısınmanın etkisinin yanında özellikle yanlış ve yasak avlanma metotlarıyla birçok balık türü artık
tükenme noktasına gelmiştir. Bu hızla ve bu metotlarla avlanmaya devam edilmesi durumunda
denizlerimizdeki balık popülasyonu ne yazık ki daha da azalacaktır. Bu tehdit karşısında yapay resif
uygulamasının gündeme alınması, denizlerimizdeki canlılığı hem miktar hem de kalite olarak artıracaktır.
Büyük sorunların çözümü için bazen çok küçük adımlar atmak yeterli olabiliyor. Denizlerimizde balık
çeşidinin azalması şeklindeki bu büyük sorun için yapay resif alanları oluşturulması gibi küçük bir adım
yeterli olacaktır. Mesele bu çalışmanın devlet eliyle yapılması ve en uygun yapay resif alanlarının bilimsel
esaslarla tespit edilmesi kadar basittir.
Ekonomik ömrünü doldurmuş ve hurdalıklarda çürümeye terk edilmiş araçların bu amaçla kullanılması
bile materyal anlamında yeterli olacaktır. Bu kadar ucuz bir yöntemle dünyanın en eski ve en kârlı
sektörlerinden biri olan balıkçılığa yeni bir kan bulunmuş olunacaktır.
80
Yapay resiflerin tüm bu avantajlarının yanında, SWOT analizi doğru yapılmadığı takdirde, bir takım
olumsuzluklara da yol açabileceği bilinmektedir. Bu olumsuzluklardan başlıcaları;




Toksin oluşumuna bağlı olarak ekosistemin bozulması
Canlıların belli bölgelerde yoğunlaşması ve bunun sonucu olarak aşırı avlanmanın önüne
geçilememesi
Yapay resif çalışmaları hakkında derli toplu bir düzenlemenin olmaması
Bu konunun sosyal sorumluluk olarak algılanması farkındalığının ciddiye alınmaması
Tehdit ve zayıf yan olarak tanımlanabilecek bu unsurların ortadan kaldırılması noktasında sistemin
devlet eliyle ve devlet kontrolünde kurulması, işletilmesi daha bir anlam kazanacaktır.
3- FINDIK SEKTÖRÜNDE %50 RANDIMAN UYGULAMASININ KÖKENİ VE
DAYANAĞI
Fındık sektöründe alım satım %50 randıman esasına göre yapılmaktadır. %50 randıman uygulamasının
yasal bir dayanağı yoktur. Yani bir kanunla, tüzükle, yönetmelikle, genelgeyle ya da talimatla
düzenlenmiş değildir. Tamamen ticari teamülden ibarettir.
Türkiye 1963 yılında planlı ekonomiye geçince fındık da tarımsal destekleme kapsamına alındı. Haliyle bu
tarihten sonra ciddi manada bir emtia halini aldı. Devlet tarafından taban fiyat garantisiyle destekleme
alımı yapılacak bir ürünün tarımını yapmak özellikle Karadeniz insanını motive etmiş ve o yıllardan
itibaren de fındık dikim alanları hızla artmıştır. Fındık, özellikle Avrupa pazarında direkt ve koşulsuz
alıcı bulmuştur. Bunun yanında oldukça da likit bir üründür. Kolay satılır olması ve yüksek likidite
özelliği, Karadeniz coğrafyasının fındık tarımı için en uygun şartlara sahip olması gerçeğiyle birleşince,
fındık üretmek ve fındık ticaretiyle iştigal etmek de rantabl oluyordu. (Fındığın likiditesi yüksek bir emtia
olduğuna dair iddiamızı şöyle bir örnekle desteklemek isteriz; farz edin ki; saat sabaha karşı üç, herhangi bir
tüccarı arayın ve elinizde yüz kilo kadar fındık olduğunu, bunu satmak istediğinizi söyleyin. O tüccar kalkar,
dükkânı açar, o fındığın randımanına bakar, alır ve parasını da orada öder. Yine farz edin ki; elinizde
kilolarca altın var, birçok kuyumcuyu o saatte aramaya dahi cesaret edemezsiniz. İşte, fındık böylesine ilginç
bir piyasa yapısına ve algısına sahiptir)
Fındık dikim alanlarının artmasına bağlı olarak fındık üretimi de artmış ve üretim artıkça özellikle
ihracat da artmaya başlamış, fındığın kıymeti net olarak anlaşılmaya başlanmıştır. Bu arada tüccar ve
sanayici sayısı da artarken piyasa kendi teamüllerini oluşturmuştur.
%50 randıman esasını kim ve nasıl çıkarmıştır bilmiyoruz ama ilk defa 13 Haziran 1967 Salı günü Ordu
Ticaret Borsası Örf Adet ve Teamül Kararlarından 21.si olarak yazılı hale getirilmiştir. O dönem Borsa
Meclis Başkanı Vahit AKGÖZ’dür. Yönetim Kurulu Başkanı da Hasan ÇEBİ’dir.
Söz konusu kararda şöyle denilmektedir:
81
Kabuklu fındıklara fiyatlar %50 randıman esası üzerinden belirlenir.
Müstahsiller tarafından pazara götürülüp satışa arz edilen fındıklar iç ve kabuklarından mütevellittir. Alım
satımı yapılan bir fındık partisinden alınan muayyen bir numune (umumiyetle 1 kilodur). Alıcı ve satıcının
bizzat veya vekilinin huzurlarında kurularak iç ve kabuklar birbirinden ayrılır (çürük fındıklar randımana
dâhil edilmezler.) ayrılan iç miktarının numune miktarına oranı o partinin randımanını tayin eder. Mesela,
kırılan bir kiloluk numunenin yarım kilosu iç yarım kilosu da kabuk geldiği takdirde numunesi alınan
partinin randımanı %50 olarak kabul edilir. Şayet, iç miktarı 510 gram gelmiş ise partinin randımanı %51 iç
miktarı 490 gram gelmiş ise partinin randımanı %49 kabul edilmiş olur.
Diğer taraftan;
Kabuklu fındık satışları %50 randıman esası üzerinden muamele görmekte olduğundan %50nin üzerindeki
randıman farkları malın miktarına ilave,%50nin altındaki randıman farkları da malın miktarından tenzil
edilir. Bu kabil halde, bir randıman,%2dir. Yani 100 kiloda 2 kilo olacak hesaplamada misal olarak(1000)
kilo kabuklu fındık %51 randıman gelmiş ise bu miktarı %2 hesabıyla(1020) kiloya tekabül eder. Şayet,%49
randıman gelmiş ise miktarı, (980) kilo olur.
Randıman farkları bazen de malın fiyatına ilave veya malın fiyatından tenzil ettirilebilir. Bu halde de malın
satış fiyatına, randımanda esas kabul edilir.(50) rakamına bölünmesi ile bir randımana isabet edecek fiyat
meydana gelir. Mesela; kabuklu fındığın satış fiyatı (500 kuruş) ise,%51 randımanlı gelen kabuklu fındığın 1
kilosu(510 kuruş),%49 randımanlı gelen kabuklu fındığın bir kilosu da 490 kuruş olur.
Her iki halde de mal bedeli aynen kalır. Ancak, birinci durumda mal miktarı ikinci durumda ise satış fiyatı
değişir. Randıman alımında diğer bir şekilde, taraflarca, satılan malın randımanı itibar alınmamaktadır. Bu
durumda partiden malın randımanı doğrudan doğruya 150 olarak kabul edilir.
Tarafların alım satımından daha önce mutabakata vardığı bu şekildeki satışlarda %50 nin üzerindeki veya
altındaki randıman farkları tamamen alıcıya intikal eder. Bölgemizdeki numunelere göre randıman
müspetinin ortalama %48-%52 olarak ifade edebiliriz. Arazinin ve mahallenin hususiyetine göre bu müspetin
çok altında veya çok üstünde randımanlamada tesadüf edilmekte ise de durumdan umumiyetle ve cüzi bir
miktar teşkil eder.
Borsa Örf Adet ve Teamülü ne anlama gelmektedir?
Biraz uç bir örnek olacak ama kolay anlaşılır olması açısından hukuk diliyle gidelim. Hukuk kuralları
ikiye ayrılır,
-
Yazılı Kurallar
Yazılı Olmayan Kurallar
Yazılı Kurallar malum; kanun, tüzük, yönetmelik, genelge, talimat, yönerge gibi… Yazılı Olmayanlarsa;
toplum tarafından kabul edilen, ahlaki ve meşru karşılanan, toplumsal düzeni koruyan kurallardır…
Yargıçlar bir dava hakkında karar verirken yazılı kurallar kadar yazılı olmayan kurallara da özen
gösterirler. İşte, borsaların Örf Adet ve Teamül kararları genel hukuk düzenindeki Yazılı Olmayan
Kurallar gibidir.
%50 randıman uygulamasının artık bir piyasa teamülü haline gelmesi fındığın destekleme kapsamına
alınması ve akabinde üretim alanlarının hızla artmasıyla direkt ilişkili olarak görülmektedir.
82
4- KARADENİZ’DE BALIKÇILIK VE SORUNLARI
I.BÖLÜM
Giriş
Su ürünleri, neredeyse insanoğlunun tarih sahnesine çıkışından bu yana en önemli besin
maddelerindendir. Dünyada artan nüfus karşısında besin maddelerine olan ihtiyaç su ürünlerinden daha
çok yararlanılmasını kaçınılmaz kılmaktadır. Özellikle dengeli beslenmenin bilincinde olan ülkeler,
denizlerden yüksek oranda yararlanmanın yollarını aramaktadırlar ve bugünden geleceğe yatırım
yapmaktadırlar.
Balıkçılık, günümüzde olduğu gibi gelecekte de tüm ülkelerin ekonomisine sürekli girdi sağlayabilecek
önemli kaynaklardandır.
2011 yılı FAO verilerine göre Dünyada su ürünleri üretimi yaklaşık 154 milyon ton olup bunun 90,4
milyon tonu denizlerden avcılık yoluyla, 63,6 tonu yetiştiricilik yoluyla elde edilmektedir.
83
Dünya Su Ürünleri Üretimi (Milyon Ton)
YILLAR
2006
2007
2008
2009
2010
2011
Deniz balıkçılığı
(Avcılık)
90
90,3
89,7
89,6
88,6
90,4
Kültür Balıkçılığı
(Yetiştiricilik)
47,3
49,9
52,9
55,7
59,9
63,6
Toplam Dünya Su
Ürünleri Üretimi
137,3
140,2
142,6
145,3
148,5
154
Dünya Su Ürünleri Tüketimi (Milyon Ton)
YILLAR
2006
2007
2008
2009
2010
2011
İnsan Tüketimi
114,3
117,3
119,7
123,6
128,3
130,8
Gıda Dışı Kullanım
23
23
22,9
21,8
20,2
23,2
Not: Tüm sayısal veriler State of World Fisheries 2012 belgesinden alınmıştır.
2012 yılı TÜİK verilerine göre Türkiye’de su ürünleri üretimi 644.852 ton olup bunun 212.410 tonu
yetiştiricilik, 432.442 tonu avcılık ile elde edilir. Avcılık ile elde edilen ürünlerin 36.120 tonu tatlı sulardan,
396.322 tonu ise denizlerden elde edilir. Denizden elde edilen ürünlerin de 315.636,50 tonunu balıklar,
80.685,50 tonunu diğer deniz ürünleri oluşturmaktadır. Bu da göstermektedir ki; Türkiye su ürünleri
üretiminin %67,06’sı avcılıktan elde edilmektedir. Türkiye, Dünya su ürünleri üretiminin yaklaşık %0,5
ini üretmektedir. Üç tarafı denizlerle çevrili ve 8333 km’lik kıyı uzunluğuna sahip olan bir ülke için bu
üretim kapasitesi oldukça düşük ve düşündürücüdür.
2012 yılı TÜİK verilerine göre Türkiye’de avlanan deniz balıklarından hamsi 163.981,90 ton ile avlanan
deniz ürünlerinden yaklaşık %41,38 oranında pay alarak ilk sırada olup bunun da yaklaşık %64’ü Doğu
Karadeniz Bölgesi’nden elde edilmektedir. Doğu Karadeniz Bölgesini de yaklaşık %16 ile Marmara, %13
ile Batı Karadeniz, %7 ile Ege ve %0,1 ile Akdeniz Bölgesi izlemektedir.
84
Bölgelere göre avlanan hamsi miktarı (ton)
Yıllar
Toplam
Doğu
Karadeniz
Batı Karadeniz
Marmara
Ege
2000
280.000
218.028
42.642
14.986
4.344
_
2001
320.000
201.949
86.667
21.998
9.386
_
2002
373.000
235.398
101.021
25.641
10.940
_
2003
295.000
186.173
79.896
20.279
8.652
_
2004
340.000
214.572
92.084
23.372
9.972
_
2005
138.569
114.308
4.947
15.178
4.136
_
2006
270.000
182.722
29.359
43.238
12.935
1.746
2007
385.000
304.445
52.644
19.362
8.390
159
2008
251.675
215.539
9.805
20.876
5.430
25
2009
204.699
165.357
20.249
10.984
7.782
327
2010
229.023
173.059
29.967
17.960
7.885
152
2011
228.491,4
184.417,1
20.826,3
14.663
8.509
76
2012
163.981,9
104.738
21.593,1
26.231,6
11.141,4
277,8
Akdeniz
Kaynak: TÜİK
2011 yılı TÜİK verilerine göre Türkiye’de avlanan deniz balıklarından çaça 87.140,8 ton ile son 10 yıl
içerisinde çok hızlı bir artış göstererek hamsi balığından sonra en çok avlanan deniz balığı olmuştur. 2012
yılında ise bu rakam 75.049 ton gerileyerek 12.091,7 tona inmiştir. Genellikle Karadeniz'de bulunan çaça
balıkları ocak ayında sürüler halinde İstanbul Boğazı'na girip oradan da Marmara'ya geçerek göçlerini
tamamlarlar. Mayıs ayında ise Marmara'dan İstanbul Boğazı'na ve Karadeniz'e çıkış yaparlar. Soğuk
sulara dayanıklı olduklarından Marmara'ya en son göç eden balıklardandır. Bu balık türünün de
yaklaşık %99’u Doğu Karadeniz Bölgesinden avlanmaktadır. 2011 yılında, deniz balık türlerinden hamsi
ve çaçadan sonra sırasıyla sardalya, istavrit, palamut ve mezgit en çok avlanan balık türleri iken 2012
yılında bu sıralama hamsi, palamut, istavrit sardalya, çaça, lüfer, mezgit ve kefal şeklindedir.
85
Türkiye’de avlanan başlıca deniz balıkları miktarı (ton)
YILLAR
TOPLAM
HAMSİ
ÇAÇA
İSTAVRİT
İSTAVRİT
(Kraça)
(Karagöz)
SARDALYA
PALAMUT
MEZGİT
LÜFER
KEFAL
2006
409.945
270.000
7.311
15.586
14.127
11.800
29.690
9.112
8.399
8.915
2007
518.201
385.000
11.921
20.941
22.991
9.030
5.965
12.940
6.858
8.291
2008
395.660
251.675
39.303
17.531
22.134
10.043
6.448
12.231
4.048
3.345
2009
380.636
204.699
53.385
30.091
20.373
7.895
7.036
11.146
5.999
2.987
2010
399.656
229.023
57.023
27.632
14.392
6.055
9.401
13.558
4.744
3.119
2011
432.246
228.491,4
87.140,8
34.708,6
18.072,7
6.937,3
10.018,9
9.454,8
3.122
2.513,8
2012
315.636,5
163.981,9
12.091,7
28.248
24.625,3
6.320,7
35.764,2
7.367,1
7.389,5
4.010,4
Kaynak: TÜİK
Avlanan diğer deniz ürünlerinin türlerine göre dağılımı incelendiğinde, en yüksek oranda avlanan deniz
ürünü %75,9 ile beyaz kum midyesidir. Beyaz kum midyesini sırasıyla %11,9 ile deniz salyangozu, %2,7
ile kırmızı karides, %2,6 ile kara midye, %2 ile pembe karides (çimçim), %1,7 ile mürekkep balığı ve
%0,7 ile kalamerya izlemektedir.
Türkiye’de avlanan diğer deniz ürünleri miktarı (ton)
Beyaz
Kum
Midyesi
Deniz
Salyangozu
Karides
2007
47.215
13.790
2008
36.896
2009
YILLAR
Mürekkep
Kara
Kalamerya
Ahtapot
Akivedas
(kum
midyesi)
Kıllı
Midye
Midye
Balığı
3.917
1.466
1.288
844
664
1.334
27
11.442
4.668
342
1.502
537
681
1.255
-
24.574
6.085
4.614
1.660
1.258
576
649
68
4.601
2010
26.931
8.437
4.705
735
1.597
528
509
56
246
2011
30.175
6.533,6
4.769,9
1.458,8
1.163,3
394,1
321,8
26,7
347,2
2012
61.225,4
9.596
5.038,1
2.093,4
1.396,10
530,9
361
14,9
-
Kaynak: TÜİK
86
Avlanan tatlısu ürünlerinin türlere göre dağılımı incelendiğinde, sazan 9.998 ton ile toplam avlanan tatlısı
ürünlerinden %27,6 pay alarak en çok avlanan tatlı su ürünüdür. Bunu, %26,6 ile inci kefali, %14,1 ile
gümüşi havuz balığı, %10 ile gümüş, %3,3 ile salyangoz, % 3,2 ile kefal, %2,3 ile yayın ve %2,2 ile siraz
balığı izlemektedir.
Türkiye’de avlanan tatlısu ürünleri miktarı (ton)
Avlanan Tatlısu Ürünleri Miktarı
Gümüşi
havuz
balığı
Yıllar
Sazan
İnci
kefali
2007
12.286
11.623
-
6.540
2008
11.625
11.758
-
2009
10.964
10.685
2010
12.058
2011
2012
Gümüş
Kefal
Yayın
Siraz
Kurbağa
Levrek
1.397
927
1293
985
895
1.586
816
6.630
1.007
1023
1275
993
668
1.346
783
-
6.184
2.227
970
1193
891
622
1.234
734
11.382
-
4.438
1.991
1512
1178
962
780
1.476
1 030
9.998,1
9.197,7
-
6.705,2
1.410
1325,3
946,1
923,8
749,5
737,2
609,6
9.973
9.621
5.090
3.608,5
1.193
1.138
816
812,5
648
593
492
Salyangoz
Kerevit
Kaynak: TÜİK
Kültür balıklarının türlere göre dağılımında en yüksek yetiştiriciliği yapılan balık, iç sulardaki alabalık
olup; 111.335 ton ile 212.410 ton olan toplam su ürünleri yetiştiriciliğinin %52,4’ünü oluşturmaktadır.
Bunu da %30,8 ile levrek(deniz), %14,5 ile çipura (deniz) takip etmektedir.
Türkiye’de yetiştiricilik ile üretilen balık miktarı (ton)
İÇ SU
DENİZ
YILLAR
TOPLAM
Alabalık
Aynalı
Sazan
Alabalık
Çipura
Levrek
Midye
Diğer
2007
139.873
58.433
600
2.740
33.500
41.900
1.100
1.600
2008
152.186
65.928
629
2.721
31.670
49.270
196
1.772
2009
158.729
75.657
591
5.229
28.362
46.554
89
2.247
2010
167.141
78.165
403
7.079
28.157
50.796
340
2.201
2011
188.790
100.239
207
7.697
32.187
47.013
5
1.442
2012
212.410
111.335
222
3.234
30.743
65.512
-
1.364
Kaynak: TÜİK
87
Yıllara göre Türkiye’deki toplam su ürünleri üretimi, ihracatı, ithalatı ve tüketimi
Üretim
İhracat
İthalat
İç Tüketim
Kişi Başına
Tüketim
(Ton)
(Ton)
(Ton)
(Ton)
İşlenen (balık
unu ve yağ
fabrikaları) (Ton)
2000
582.376
14.533
44.230
538.764
71.000
2.309
8,00
2001
594.977
18.978
12.971
517.832
62.755
8.383
7,50
2002
627.847
26.860
22.532
466.289
156.000
1.230
6,70
2003
587.715
29.937
45.606
470.131
120.000
13.253
6,65
2004
644.492
32.804
57.694
555.859
105.000
8.523
7,81
2005
544.773
37.655
47.676
520.985
30.000
3.809
7,23
2006
661.991
41.973
53.563
597.738
60.000
15.843
8,19
2007
772.323
47.214
58.022
604.695
170.000
8.436
8,57
2008
646.310
54.526
63.222
555.275
65.742
3.989
7, 81
2009
622.962
54.354
72.686
545.365
90.211
5.715
7,57
2010
653.080
55.109
80.726
505.059
168.073
5.565
6,92
2011
703.545,2
66.737,7
65.698
468.040
228.709
5.756,1
6,33
2012
644.852
74.006,5
65.384,1
532.346,7
94.200,9
9.682
7,1
YILLAR
Değerlendirilemeyen (Ton)
(Kg)
Kaynak: TÜİK
Ülkemizde su ürünleri büyük ölçüde taze olarak tüketilmekte, %14,6’sı balık unu ve yağı fabrikalarında
değerlendirilmektedir. %10’u ise yine insan tüketimine sunulmak üzere su ürünleri işleme ve
değerlendirme tesislerinde kullanılmaktadır.
Karadeniz boyunca uzanan illerde balıkçılık önemli bir iştigal konusu ve geçim kaynağıdır. “Karadeniz ve
Balıkçılık” kavramları bir araya gelince akla ilk gelen de adına türküler yakılıp, maniler söylenen
“Hamsi” dir.
Karadeniz illerinde yemek kültürü ele alındığında hamsi ve türevlerinin sofralarda önemli bir yer tuttuğu
ve yöre insanının vazgeçilmez damak tadının hamsi olduğu görülür.
Karadeniz’de avlanan hamsi 2012 yılına kadar, Türkiye’de tüketilen balığın yaklaşık yarısı kadardı.
Fakat 2012 yılında avlanan hamsi miktarı 163.981,9 tona düşerek son 10 yılın en düşük avlanma
miktarına sahip olup bu oranı 1/3’e çekmiştir. Bu düşüş özellikle Doğu Karadeniz Bölgesinde yaşanmıştır.
2011 yılda 184.417,1 ton olan avlanan hamsi miktarı 2012 yılında 104.738 tona inmiştir.
88
Soğuk suları seven hamsi, Ekim ayından Mart ayına kadar Karadeniz’de barınır, havaların ısınmaya
başlaması ile de daha soğuk olan sulara göç eder. Avlanma sezonu boyunca genelde bol olmakta ve satış
fiyatı da buna bağlı olarak ucuz olduğundan başta dar gelirli aileler olmak üzere birçok ailenin sofrasına
bereket sunmaktadır.
Hamsi, mevsiminde taze olarak tava, ızgara, buğulama şeklinde tüketildiği gibi tuzlama yapılarak yılın
diğer zamanlarında da tüketilen bir balık türüdür. Karadeniz Bölgesi’nde 30’dan fazla yemeği yapılan
hamsi, bölge için efsanevi bir balık türüdür. Sadece bir yiyecek maddesi olmasının dışında bir sembol,
manevi anlam taşıyan bir işarettir.
Normal kabul edilebilir bir hamsinin boyu 12 cm olmalıdır. En büyük hamsi 20 cm’ ye kadar
çıkabilmektedir. Hamsi avcılığı modern usullerle yapılmakta, saçma ve ağ kullanılmaktadır.
Türkiye'den 18 ülkeye hamsi ihracatı yapılmaktadır. Hamsi ihracatında başı Belçika, Fransa ve İtalya
çekmektedir. Toplam hamsi ihracatının %60'ı bu üç Avrupa ülkesine yapılmaktadır. Özellikle Türk
nüfusun yoğun olduğu ülkelerde büyük rağbet gören hamsi, işlenmiş salamura olarak sadece İtalya'ya
ihraç edilmektedir. 2013 yılı TÜİK verilerine göre Türkiye’den ihraç edilen hamsi miktarı 2.320.158 kg
dır. Hamsi balıklarının 67.289 kg’ı taze/soğutulmuş, 996.260 kg’ı dondurulmuş, 371.614 kg’ı müstahzar ve
konserve (bütün/parça) ve 884.995 kg’ı hazırlanmış veya konserve olarak ihraç edilmektedir. Bu
ihracattan elde edilen döviz miktarı ise 10.174.473 dolardır.
Geçici olmakla birlikte, 2013 yılı TÜİK verilerine göre Türkiye’den ihraç edilen balık türlerinden çipura,
son 3 yılda ihracat oranını yaklaşık 3 katına çıkartarak 22.074.780 kg a ulaşmıştır. Çipura, Türkiye’nin su
ürünleri ihracat miktarından yaklaşık %29,8 oranında pay alarak birinci sıradadır. İhracatı en çok
yapılan balık türlerinden, alabalık ve sazan da sırasıyla, %28,3, %12,4 oranında pay almaktadırlar.
İhracatı yapılan başlıca su ürünlerinin miktar ve değerleri
Balıklar
Miktar (kg)
Değer ($)
Çipura
22.074.780
104.158.662
Alabalık
20.916.122
103.723.048
Sazan
9.193.961
9.484.692
Salyangoz
2.909.288
21.252.554
Hamsi
2.320.158
10.174.473
Midye
609.174
2.793.582
Levrek
491.174
3.325.279
Sardalya
461.462
957.002
İstavrit
137.981
407.456
Palamut
47.235
92.684
Kaynak: 2013 TÜİK
89
Türkiye’nin en çok su ürünleri ithalat yaptığı 10 ülke
Ülke Adı
Miktar (ton)
Değer (TL)
Değer ($)
Norveç
26.865
149.485.438
88.657.561
Çin
3.436
19.726.424
11.773.971
İzlanda
2.199
17.497.321
9.939.196
Fransa
5.087
16.470.978
7.001.483
Moritanya
6.628
10.782.482
5.408.988
Vietnam
1.587
8.891.653
4.084.661
Hindistan
1.445
6.843.884
4.023.861
İspanya
1.731
6.896.430
3.520.254
Endonezya
824
5.816.064
3.520.254
A.B.D
2.592
5.575.622
3.218.029
Kaynak: 2011 FAO
Türkiye’nin en çok su ürünleri ihracat yaptığı 10 ülke
Ülke Adı
Miktar (ton)
Değer (TL)
Değer ($)
Hollanda
8.088
124.435.098
73.954.397
Almanya
9.469
102.611.997
61.334.946
İtalya
7.022
70.347.959
41.954.490
Japonya
2.166
70.478.599
41.618.643
İspanya
5.408
46.121.913
27.729.247
Rusya Federasyonu
3.861
34.636.009
20.751.669
Yunanistan
3.539
30.940.358
18.660.603
Lübnan
4.386
29.879.516
17.693.751
İngiltere
2.216
30.399.203
17.676.503
Polonya
3.270
22.193.149
13.448.705
Kaynak: 2011 FAO
90
II. BÖLÜM
Türkiye ve Karadeniz’de Balıkçılık
Balıkçılık denize kıyısı olan ve özellikle kıyı şeridinin tarımsal üretime müsait olmadığı yöreler için önemli
bir iktisadi iştigal konusudur. Türkiye üç tarafı denizlerle çevrili olup balıkçılık için önemli bir
potansiyele sahiptir. Karadeniz kıyıları 1495 km olup Çarşamba ve Bafra delta ovaları hariç, kıyı arazisi
tarıma elverişli değildir. Engebeli ve dar olan kıyı şeridinde doğal olarak balıkçılık ön plana çıkmıştır.
Yaklaşık 537.000 km3’lük su hacmine sahip olan Karadeniz’in ortalama derinliği 1.271 metredir. 400
km3’lük tatlı su girdisine sahip Karadeniz’e akan suyun %7’si Türkiye sahillerinden olmaktadır.
Karadeniz kıyısı boyunca 15 il bulunmaktadır. Kıyı kuşağının yüzölçümü ise toplam 103.061 km 2’dir.
Karadeniz’in kıyı kesimini balıkçılık aktiviteleri açısından başlıca üç bölüme ayırmak mümkündür.
Bunlar sırasıyla;
1- Doğu Karadeniz Bölgesi (Gürcistan sınırından Ordu-Ünye sınırına kadar olan bölüm)
2- Orta Karadeniz Bölgesi (Ordu-Ünye ile ve Samsun-Yakakent arasındaki alan)
3- Batı Karadeniz bölgesi (Sinop’tan Bulgaristan sınırına kadar).
Bu üç bölge balıkçılık hareketleri açısından az-çok birbirinden farklı karakteristiklere sahiptir. Doğu
Karadeniz için başlıca hamsi ve istavrit avcılığı ve bu türlerin avcılığında kullanılan gırgır balıkçı
tekneleri baskındır. Orta Karadeniz; Samsun-Şelf Bölgesi dip (mezgit-barbunya) ve pelajik trol (çaça)
avcılığı ile; kıyı balıkçılığı içerisinde ise pelajik (palamut), ve dip uzatma (kalkan) uzatmacılığı,
algarna/deniz salyangozu avcılığı yaygındır. Batı Karadeniz ise sırasıyla; büyük balıkçı tekneleri ile
Pelajik av (hamsi-istavrit, Karadeniz Ereğlisi-İstanbul Boğazı arasında özellikle lüfer/çinekop, palamut),
kıyı uzatma ağları ile barbunya, mezgit, kalkan, lüfer/çinekop, palamut ve Karasu-Şile arasında beyaz
kum midyesi avcılığı yaygındır.
Su ürünlerinde üretim faaliyeti ikiye ayrılır
- Yetiştiricilik
- Avcılık
Balıkçılık avlanma sahası dikkate alınarak dört kategoride değerlendirilir
- Kıyı balıkçılığı
- Sahil balıkçılığı
- Uzun menzil balıkçılığı
- Açık deniz balıkçılığı
Karadeniz’de kıyı balıkçılığı ve az miktarda sahil balıkçığı yapılmaktadır. Kıyı balıkçılığında liman ile
balığın pazara arz edildiği yerler oldukça yakındır. Balığın avlanması ile arzı arasındaki süre 1 gün ile
sınırlıdır. Bu durumda avlanan balıkların pazara arz edilmesi süresine kadar bozulmaması için ek
önlemler alınması gibi bir takım maliyetler de ortadan kalkmış olmaktadır.
İstatistikler Türkiye’de su ürünlerinin yaklaşık %67.06’sının denizlerden avcılık yoluyla elde edildiğini
göstermektedir. Balık avcığında Doğu Karadeniz’in payının yaklaşık %49,75, Batı Karadeniz’in payı ise
%16,97 olduğu saptanmıştır. Avlanan diğer deniz ürünleri incelendiğinde ise Batı Karadeniz Bölgesi,
80.685,5 ton üretimden yaklaşık %81 oranında, Doğu Karadeniz ise %8,3 pay almaktadır. Avlanan
Tatlısu ürünlerine bakıldığında da, Karadeniz Bölgesi toplamda 1.823,5 ton ile Türkiye’de avlanan tatlı su
ürünlerinden yaklaşık %5,05 oranında pay almaktadır.
91
Deniz balıklarının avlandıkları bölgelere göre miktarları (ton)
350,000.00
300,000.00
250,000.00
200,000.00
Seri 1
150,000.00
100,000.00
50,000.00
0.00
Toplam
Doğu
Karadeniz
Batı
Karadeniz
Marmara
Ege
Akdeniz
Diğer deniz ürünlerinin (kabuklu, yumuşakçalar) avlandıkları bölgelere göre miktarları (ton)
90,000.00
80,000.00
70,000.00
60,000.00
50,000.00
40,000.00
30,000.00
20,000.00
10,000.00
0.00
Toplam
Doğu
Karadeniz
Batı Karadeniz
92
Marmara
Ege
Akdeniz
Karadeniz’de balıkçılığın bu denli yaygın olmasında hiç şüphesiz balık türlerinin çokluğu önemlidir.
Balıkların beslenebileceği biyolojik ortamın diğer denizlerden daha iyi olması nedeni ile Karadeniz balık
yetiştiriciliği ve avcılığı hususunda ilk sırada yer almaktadır.
1970 yılından bu yana Türkiye’de balıkçılık ekonomik anlamda yapılmaya başlanmış ve Karadeniz en çok
balık avlanan deniz olmuştur. Yıllar itibariyle Türkiye balık üretiminde meydana gelen daralmalara
rağmen Karadeniz’in bu özelliği ortadan kalkmamış en çok balık avlanan deniz unvanını korumuştur.
Ordu’da avlanan tatlısu ürünlerinin türleri ve miktarı
Balıklar
Miktar (ton)
Alabalık
3
Karabalık
3
Kefal
23
Salyangoz
1
Sazan
25
TOPLAM
55
Kaynak: 2012 TÜİK
III. BÖLÜM
Balıkçılığın Sorunları
Türkiye kendisine özgü ekosistemi olan, zengin su kaynaklarına ve dünyanın en önemli denizlerine sahip
ülkelerinden biridir. Ancak, uygulamaya yönelik uzun süreli yönetim strateji ve planlarının olmayışı,
özellikle 1980’li yıllardan itibaren ülkemizdeki sosyal ve ekonomik alandaki gelişmelere bağlı olarak,
Karadeniz de dâhil olmak üzere denizel kıyı alanları, doğal yapısından uzaklaşarak yoğun bir bozulma
sürecine girmişlerdir. Denizel ekosistemin olumsuz yöndeki değişiminde, balıkçılık aktivitelerinin yanı
sıra kıyı kaynaklarının yetersiz yönetiminin de bu durum üzerinde önemli payı bulunmaktadır. Nitekim
kıyı bölgelerinde yıllardan beri kentsel alan ve karayolu geçirmek amacıyla denizin doldurulması ile arazi
kazanma çalışmaları, mahmuz, dalgakıran, balıkçı barınağı ve liman gibi kıyı yapıları şehirlerin ve sanayi
kuruluşlarının katı ve sıvı atıklarının denizlere boşaltılması, akarsu ağızlarında ve kıyıya yakın
mesafelerde faaliyet gösteren kum-çakıl ocakları, yoğun ve bilinçsiz balıkçılık gibi çok çeşitli aktiviteler
sonucu avlanan balık miktarındaki azalışlara duyarsız kalınması bu durumun belli başlı nedenleridir.
Hatalı avlanma ve deniz kirliliği balık avlama eylemini, bir iktisadi faaliyet kolu olmaktan çıkartıp,
katliama dönüştürmüştür. Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizin denizlerinde hatalı avlanma ve
kirlenmeye bağlı olarak birçok balık türünün nesli tükenmiştir. Bu durum, balıkçıların istedikleri verimi
alamamalarına ve dolayısı ile denize çıkmamalarına yol açmıştır.
Son 10 yılda avlanan deniz balıkları türlerinde ve miktarında ciddi bir azalma söz konusudur. Bununla
birlikte Türkiye’deki toplam su ürünleri üretimi incelendiğinde 2007 yılında 772.323 tona ulaşırken, 2012
yılında bu üretim 127.471 ton azalarak 644.852 tona inmiştir. Yıllara göre su ürünleri üretimi
incelendiğinde, balık türlerinde ve miktarındaki azalmaya rağmen toplam su ürünlerinde meydana gelen
bazı artışların temel gerekçesi ise ülkemizde yetiştiricilik yoluyla yapılan balık üretiminin yıllar içinde
93
gösterdiği pozitif ivmedir. 2007 yılında yetiştiricilik yoluyla üretilen balık miktarı 139.873 ton iken 2012
yılında yaklaşık %50 artarak 212.410 tona ulaşmıştır. Balık üretiminin artışına paralel olarak da ihracat
2012 yılında 74.006,5 ton olmuştur. 2001 yılında 12.971 ton balık ithal eden Türkiye, bu gün yaklaşık 65
bin ton balık ithal etmektedir. Veriler göstermektedir ki, üretimde meydana gelen dalgalanmalar ve hızla
azalan balık nesillerinden dolayı yıllar itibariyle su ürünleri tüketimi azalmaktadır. Bu gün itibariyle kişi
başına balık tüketimi yıllık yaklaşık 6-7 kg’ dır.
1- Balığın Bulunabilirliği ile İlgili Sorunlar
Balığın var oluşu, denizlerin taşıması gereken bir takım özelliklere bağlıdır. Fiziksel ve kimyasal
özellikler, derinlik, akıntılar, dip canlıları ve bitkileri, kıyı özellikleri gibi özelliklerin uygun olması
durumunda balık bulunabilir, bu özelliklerden birinin, bir kaçının ya da tamamının bozulması halinde ise
balık bulunamaz ya da az bulunabilir olacaktır.
Karadeniz’de şelf alanları dar olup, fazla derin değildir. Bu nedenle balık avlanma havzası da dardır.
Karadeniz’de tutulan ve ticarete konu olan balıkların başında hamsi ve palamut gelmektedir. Balıkçılıkta
1975’ten sonra avlanan balık miktarında belirgin bir azalma meydana gelmiş olup; 1985-1990 yıllarında
tam anlamı ile bir kriz olmuştur.
Karadeniz’de balıkçılığın en büyük tehdidi yanlış avlanmadır. 1987-1988 av sezonunda olduğu gibi hamsi
türü üzerindeki yanlış ve aşırı avlama bu balık türünün miktarını azaltmış ve bu azalış takip eden yıllarda
da devam etmiştir.
Karadeniz’de balık azalmıştır ve bunun birçok nedeni vardır. En önemli neden ise çevresel faktörlerdir.
Denizin kirleniyor olması balık türlerindeki azalışta önemli bir faktördür.
Karadeniz’in ekosistemini bozan faktörler doğal ve beşeri olmak üzere iki kategoride ele alınabilir.
Balık türlerine biyolojik olarak yeni türlerin katılmıyor olması en önemli doğal faktördür. Özellikle Doğu
Karadeniz ile özdeşleşen “Hamsi” nin azalıyor olması hususunda öne atılan birçok tez vardır. Bunlardan
biri Taraklıgillerden bir tür Denizanası olan Mneopsis Leidy’in hamsi türlerini yiyor olmasıdır.
İnsanların birçok faaliyetleri direkt ya da dolaylı olarak denizdeki balık türlerini etkileyebilmektedir. İşte
bu etkiler beşeri faktörleri oluşturmaktadır.
Karadeniz’e sürekli olarak fosfat ve nitrat akışı olması denizdeki bitki örtüsünü olumsuz etkilemiştir.
Fosfat ve nitrat oranındaki artış yosun çeşitlerinin artmasına neden olurken bu durum oksijen oranının
azalmasına yol açmaktadır. Diğer koşullar ile birlikte bu durum 200 metreye kadar olan yaşam alanını
50-90 metreye kadar düşürmektedir. Bunun yanında zehirli atık oranlarındaki artışlar balık ölümlerine
neden olmaktadır. 1986 yılında yaşanan Çernobil faciasıyla birlikte Karadeniz’deki balık türleri büyük
zarar görmüştür.
Karadeniz kıyılarında bulunan fındık, çay, tütün ve meyve bahçelerinde kullanılan zirai ilaçlar, bol yağış
ve eğimli arazi gibi coğrafik şartlar nedeniyle derelere, oradan da denize ulaşarak balık türleri ve yaşam
koşulları üzerinde olumsuz sonuçlar ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Yine Karadeniz kıyılarında kurulmuş olan illerde, şehir çöpleri denize çok yakın düzlük arazilere
dökülmektedir. Evsel atıklar direkt olarak denize dökülmekte, özellikle deterjanlı sular deniz canlıları
için oldukça tehditkar olmaktadır. Bu durumda denize direkt ya da dolaylı olarak karışan çöp, tarımsal
ilaç kalıntıları ve evsel atıklar deniz suyundaki oksijen oranını düşürmekte ve balık türlerini yok eden çok
önemli bir çevresel faktör olarak ortaya çıkmaktadır.
94
Karadeniz’de balık türlerinin azalmasına yönelik ortaya atılan bir diğer çevresel problemde gürültü
kirliliğidir. Balıkçı teknelerinin sayısının artması, teknelere soğuk hava deposu gibi aparatların
yapılması, tekne boylarının uzamasına ve haliyle daha güçlü motorların kullanılmasına neden olmuştur.
Çok ve gürültülü motor seslerinden kaçan balıklar daha sakin olan diğer ülkelere kaçmaktadırlar.
2- Balığın Bulunduğu Yerlere Kolay Ulaşmak ve Avlanma Şekliyle İlgili Sorunlar
Karadeniz’de sahil balıkçılığı ya da orta menzil balıkçılık “Mersin “ve “Kalkan Balığı” avcılığı
görülmektedir. Bu amaçla Bulgaristan ve Ukrayna kıyılarına balıkçılık için gidilmektedir. Bu sularda ve
bu mesafede avlanan balıkların 3-5 gün korunması için soğuk hava depolarının olması gerekmektedir.
Ayrıca izole ambalaj, yeterince buz da, önem arz etmektedir. Bu düzenekler gemi boyutunu ve maliyetleri
de etkilemektedir. Soğuk hava deposu, ambalajlama ünitesi gibi müştemilatı tam olan balıkçı gemisi sayısı
azdır.
Balık avcılığı balık tutma yöntemlerine göre;


Trol balıkçılığı
Gırgır Balıkçılığı
Diye ikiye ayrılır.
Trol avcılığı dünyada ve ülkemizde en çok kullanılan avlanma yöntemidir. Trol avcılığı bir dip avlanma
şekli olduğundan dipte bulunan yosun, midye gibi balık dışındaki canlılarında ağlarla çekilmesi söz
konusudur. Bu durum ekosistemi bozmaktadır. Balık dibinin taranmasından dolayı özellikle balık
yumurtalarının yok olmasına bağlı olarak balık nesilleri tükenmektedir.
95
Trol avcılığının yöntem olarak, gırgır avcılığının ise kütlesel olarak balık tutulması sonucu bu iki
yöntemin de zararlı olduğu düşünülmektedir. Gırgır ile yapılan aşırı avcılık balık stoklarının hızla
tükenmesi sonucunu doğurmaktadır.
Doğu Karadeniz’de Giresun-Hopa arasındaki 180 m’ye kadar olan alanda deniz dibi oldukça kırık bir
yapıya sahip olduğundan trol balıkçılığı uygun değildir. Orta Karadeniz’de Sinop ile Fatsa arası trol
avcılığı için uygun sahalardır. Batı Karadeniz’de trol sahaları Orta Karadeniz kadar geniş olmayıp İğne
Ada–Kefken arasındadır. Ülkemizde trol bir metot olarak kabul edilip, yurt dışından gümrüksüz makine
ve teçhizat getirilebilmesi şeklinde teşvik edilmiştir. Ancak uygulamada trol avcılığına yasak getirilmekte,
örneğin Orta Karadeniz’de geniş uygun sahalar olmasına rağmen sadece Samsun’da trol avcılığına izin
verilmektedir. Şu bir gerçektir ki; Karadeniz’de balık stokları trol avcılığı nedeniyle tükenmektedir.
Özellikle Karadeniz’de avlanan mezgitlerin diğer ülkelerde avlanan mezgitlerden daha genç yaşta
oldukları görülmüştür. Bu durum stokların tükenmekte olduğunun önemli bir göstergesidir.
Balıkçılıkta bir diğer önemli avlanma problemi zamansız avlanmadır. Zamansız avlanma, bilinçsiz ve
metotsuz avlanma kadar tehlikelidir. 1990 yılından sonra devlet, özellikle avlanma yasağı olan
dönemlerde denetimini artırmış bunun yanında balıkçılar da bilinçlenmişler ve avlanma yasağı olan
dönemlerde, balık avı yapılmamıştır. Avlanma zamanının belirlenmesi kadar avlanan balıkların boyları
da önemli ve dikkat edilmesi gereken bir durumdur.
Hamsi avında dikkat edilecek boy ölçüsü, yıllar itibariye bir tutarsızlık sergilemiştir. Bu konudaki
tutarsızlığın ortadan kaldırılması ve bu konuda yasal düzenlemelere gidilmesi gerekmektedir.
Karadeniz’de avlanma mevsimi genellikle Eylül’de palamut avı ile başlar. 2012 TÜİK verilerine göre
hamsi, Karadeniz’de avlanan toplam 210.599 ton balıktan yaklaşık %60 oranında pay almaktadır. Son
yıllarda (1989 yılından itibaren) hamsi miktarında bir azalma söz konusudur. Kasım ayı başında
avlanmaya başlanan hamsi için Aralık ve Ocak aylarının sıcak geçmemesi gerekmektedir. Mevsim
normallerinin üzerinde sıcaklık söz konusu olduğunda hamsi sularımızdan uzaklaşmaktadır.
Ayrıca, hamsinin aşırı av gücünün baskısıyla kısa sürede piyasadaki talebin çok üzerinde piyasaya arz
edilmesi nedeniyle Balık Unu ve Yağı fabrikalarında işlenmektedir. Hamsinin tamamen bütün olarak
balık ununa çevrilmesi ürünün israfına neden olmaktadır.
Balıkçılık tarım uğraşları arasında en masraflı olanlarından birisidir. Kullanılan araç ve gereçler oldukça
pahalı olup, kullanımı yüksek rizikolar içerir.
3- Mesleki Balıkçı-Amatör Balıkçı Uygulamasından Kaynaklanan Sorunlar
Kıyı balıkçılarının avlandığı alanlardaki ekonomik balık stoklarının işletilmesi konusunda diğer önemli
bir paylaşımcı grup da sayıları her geçen yıl daha da çok artan amatör balıkçılardır. Bu açıdan
bakıldığında amatör balıkçıların varlığı kıyı balıkçılığı açısından başlıca iki önemli negatif olguya sebep
olmaktadır. Bunlar sırasıyla;
1 - Kıyı balıkçılık kaynaklarının paylaşımına doğrudan ortak olmak.
2 - Potansiyel olarak mesleki kıyı balıkçı sayısının giderek artışına
neden olmaktadır.
Bu gün amatör balıkçı ruhsatı alan her vatandaş, kıyı balıkçısı gibi avcılık faaliyetlerinde bulunabilmekte,
olta ve paraketenin dışında diğer av araçlarını da kullanmakta ve sınırsız miktarda balık avlayarak, bu
balığı kendi yerleşiminde, balıkçı kooperatifi yönetiminin dışında, bağımsız olarak pazarlayabilmektedir.
Amatör balıkçılar ticari anlamda balıkçılık faaliyetinde bulunamaz. Aksine bu uğraşının karşılığında ilgili
kamu kuruluşlarına/organizasyonlarına bir bedel ödemek zorundadır.
96
Ruhsatsız tekne ile ağ kullanarak avcılık yapan kişi, her ne kadar mevsimsel de çalışsa, artık amatör avcı
değil kaçak/illegal avcıdır. Bu faaliyete de amatör avcılık faaliyeti denemez. Ruhsatsız teknelerdeki bu tür
avcılık faaliyetinde bulunanlara karşı denetimler yürütülmesine karşın uzun vadede amatör balıkçılıktan
mesleki balıkçılığa geçiş süreci artarak devam etmektedir. Bu geçiş, yasal tanımın ötesinde daha çok fiili
avcılık olarak ortaya çıkmaktadır. Bunun sonucunda ülkemizde toplam av gücü artmaktadır.
Amatör balıkçıların kıyı balıkçılığı üzerine olan olası etkileri;
1- Amatör balıkçılar ileriki aşamada, orta ve uzun vadede, bir şekilde yolunu bulup, yasal
boşluklardan da yararlanarak (aktif olmayan, eski teknelerin ruhsatını satın alarak, teknelerini nitel ve
nicel olarak büyüterek) mesleki balıkçı hüviyetine sahip olmaktadır. Bu süreçteki avcılık
operasyonlarında illegal durumlar da söz konusu olmaktadır.
2- Kıyısal balıkçılık kaynaklarına; ticari öneme sahip balık kaynaklarını mesleki balıkçılar gibi
avlamakta ve pazarlamaktadır.
3- Mesleki balıkçıların başka bir yan geliri olmamasına karşın; amatör balıkçıların çok büyük bir
kısmının birincil anlamda başka bir önemli geliri bulunmaktadır. Çoğunluğu emekli işçi ve memurlardan
oluşmaktadır. Mesleki balıkçılar avladıkları avdan elde ettikleri geliri büyük ölçüde av malzemelerine ve
işletme giderlerine harcamalarına rağmen, yaşam standartlarından ötürü amatörler için bu anlamda
herhangi bir problem yoktur.
4- Amatör balıkçılar daha çok yaz dönemi balıkçılığı yapmaktadır. Yaz periyodu büyük balıkçılık
açısından aktif olmadığı için, kıyı balıkçılarının avladığı balığın pazar değeri de normal av sezonuna göre
artmaktadır. Ancak amatör balıkçıların bu dönemdeki avı pazar fiyatlarının düşmesine sebep olmakta,
bu da kıyı balıkçılarının gelirini olumsuz yönde etkilemektedir.
4-Pazarlama İle İlgili Sorunlar
Karadeniz Bölgesindeki işletmelerde üretilen balıklar, komisyoncu ve tüccarlar vasıtasıyla hal ve balık
pazarlarında satılmaktadır. Küçük kapasiteli işletmelerde perakende satış ve lokantalarda tüketim ağırlık
kazanırken büyük işletmelerden marketlere ve il dışına lokantalara toptan satış yapılmaktadır.
İşletmelerin bir kısmı her ay balık satışı yapabilmekteyken, birçok işletme ağırlıklı olarak balığı yaz
aylarında pazarlayabilmektedir. Her ay balık satışı yaptığını beyan eden işletmelerin de en yoğun balık
satışını yaz aylarında yaptığı görülmektedir. Bu dönemdeki artış üzerine, deniz balıkları avcılığındaki
yasaklar ve yaz aylarında artan turizm faaliyetlerinin etkisi olduğu düşünülmektedir. İşletmelerin önemli
bir kısmında pazarlama sorunu bulunmamaktadır.
Stok durumunun izlenememesinin yanı sıra, avlanan ürünün pazarlanmasındaki alt yapı yetersizlikleri ve
arz-talep dengesinin sağlıklı kurulamaması, avlanan ürünün taze ve belirli av dönemlerinde tüketilmesi
ürünün verimli tüketimini engellediği gibi işlenemediğinden israf edilmektedir.
Pazarlamada; başta depolama olmak üzere soğuk zincirin kurulması ve toplama, taşıma ve açık
arttırma/müzayede işlerinde kooperatifin aktif rol almasının yolu açılmalıdır.
Karadeniz değince hiç şüphe yok ki akla gelen ilk sembollerden biri de “Hamsi” dir. Hamsi avcılığı ile
ilgili bir diğer sorun da, az ya da çok avlanan hamsilerin iç bölgelere nakliyesi için uygun donanıma sahip
araçların bulunmamasıdır. Sıcak havalarda hamsinin iç pazarlara ulaştırılması da güçleşmektedir. Yani
havaların mevsim normallerinin üstünde seyretmesi hamsinin avlanmasından, pazarlanmasına kadar
birçok sorunu beraberinde getirmektedir. Bu durumda hamsi genellikle sahil kesiminde, avlandığı yörede
maliyetini bile karşılayamayacak fiyatlardan satılmaktadır.
97
Hamsi için Aralık ve Ocak aylarının mevsim normallerine göre sıcak geçmemesi çok önemlidir. Bu
aylarda mevsim normalleri üzerinde geçen hava koşulları hamsinin sularımızdan kaçmasına neden
olacaktır. Bu durumda daha soğuk sulara hamsi avlamak için gitmek durumunda kalacak olan
balıkçıların maliyetleri artacağından bu da hamsi fiyatlarına yansıyacaktır.
Genel anlamda tüketim konusunda temel belirleyiciler vardır. Gelir, alışkanlıklar, tercihler, tüketilen
malın sağladığı fayda ve tatmin gibi faktörler tüketim ve talep hacmini belirleyen faktörlerdir.
Türkiye’nin üç tarafı denizlerle çevrili olmasına rağmen kişi başına balık tüketimi çok düşüktür.
Türkiye’de kişi başına balık tüketimi 6-7 kg aralığındadır. Bu rakam İspanya’da 40,50 kg, Yunanistan’da
23,10 kg ve Avrupa ülkelerinde ise 22,70 kg’dır. Bu verilere bakıldığında, ülkemizdeki yıllık balık
tüketiminin diğer ülkelerle kıyaslanamayacak kadar az olduğu görülmektedir. Bunun yanı sıra balık
tüketimi bölgesel farklılıklar da göstermekte olup; Karadeniz Bölgesinde kişi başına tüketim 25 kg’ken,
büyük şehirlerde (Ankara, İstanbul vb.) 16 kg Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ise 0,50 kg’ a kadar
düşmektedir.
Diyetisyenler göre sağlıklı bir beslenme için proteinlerin 1/3 ‘ünün deniz ürünlerinden alınması
gerekmektedir. Balık diğer hayvansal gıda maddelerinden protein açısından daha zengin, bulunabilirliği
bakımından daha yaygın ve daha ucuzdur. Sağlık açısından hazmı kolay, kolesterol içeriği düşük olan
balığa özellikle önem verilmeli ve balık tüketiminin yaygınlaştırılması gerekmektedir.
Balığın tüketim şekilleri şöyle sıralanabilir;





Taze olarak
Konserve olarak
Salamura olarak
Balık unu olarak
Balık yağı olarak
98
Ülkemizde balık genellikle kıyı şeridinde yaşayan insanlar tarafından taze olarak tüketilir. Karadeniz
kıyılarında yoğun olarak avlanan hamsi, özellikle kıyı kentlerinde yaşayan insanlar tarafın taze olarak
tüketilmenin yanında salamura olaraktan da tüketilmektedir. Ülkemizde hamsi için bir tesis kurulmuş
değildir. Fazla avlanan hamsiler önceleri bahçelere gübre niyetine dökülürken, şimdilerde fabrikalarda
hammadde olarak kullanılmaktadır.
Hamsinin iç bölgelere, taze olarak tüketilmesi için taşınması çok zor ve maliyetlidir. Özel soğuk depoları
olan araçlarla taşınması icap eden hamsilerin raf ömrünün 4 gün olduğu saptanmıştır. Şu haliyle ortaya
çıkan bu dezavantaj pazarlama açısından ele alınması gereken bir sorundur. Hamsinin konservesinin
yapılabileceği tesislerin kurulması, Karadeniz de yıllardır avlanan ve Karadeniz’in sembolü haline gelmiş
bir ürün için, oldukça rantabl bir yatırım olacaktır.
Pazarlamada, taşıma ve nakliye hususunda bir dizi sorun yaşanmaktadır. Karadeniz sahilindeki birçok
liman ve barınak ihtiyaca cevap vermemektedir. Yakakent ve Ünye limanları dışında yanaşma, ürün
boşaltma ve yükleme imkânları kısıtlıdır.
Deniz ürünleri bölgeleri ve pazarlama şekline göre avlanan deniz ürünleri miktarı, 2012(ton)
Deniz
ürünleri
bölgeleri
Toplam
üretim
Doğu
Karadeniz
Komisyoncu
(Kabzımal
tüccar)
Balık unu ve
yağ fabrikaları
Kooperatif
ve birlikler
163.714,7
86.916,4
2.600,2
71.706,4
1.174,2
-
Batı
Karadeniz
118.977,1
4.987,8
3.769,2
58.031,4
38.337,8
1,5
Marmara
48.593,2
1.545,3
379,5
43.698
1.422,6
-
Ege
37.297,3
738
1.799
32.597,8
306,7
Akdeniz
27.739,7
13,4
262,1
25.725,2
Toplam
396.322
94.200,9
8.810
231.758,8
Konserve
fabrikası
Kaynak: TÜİK
99
Yetiştirme
çiftlikleri
Kendi
Tüketici
Diğer
tükettiği
306,9
Değerlen
dirilemey
en
139,6
761,7
109,3
54,1
1.229,9
9.079,5
862,4
16,2
331,3
337,9
_
1.387,7
32,5
288,1
147,5
20,5
_
1.372,4
54,6
283,7
7,8
41.261,8
1,5
7.415,3
297
2.894,7
9.682
3.485,9
Pazarlama şekillerine göre avlanan deniz ürünlerinin, Doğu Karadeniz Bölgesinde en çok balık unu
olarak veya yağ fabrikalarında kullanıldığı görülmektedir. Doğu Karadeniz’deki deniz ürünleri
üretiminden pazarlama şekline göre, balık unu ve yağ fabrikaları %53,09, komisyoncular %43,80
oranında pay almaktadırlar.
Karadeniz Balıkçılarının Belli Başlı Sorunlarının Kısa Değerlendirmesi
Ülke genelinde üretilen deniz ürünlerinin %43,84’ü Karadeniz Bölgesi balıkçılarca üretilmektedir. 110
km kıyı şerdi olan Ordu ili, Türkiye ve Karadeniz balıkçılığı içerisinde önemli bir yer teşkil etmektedir.
Bir sahil kenti olması ve Merkez ilçe ile birlikte 4 ilçesinin deniz kenarında bulunması nedeniyle,
balıkçılık İl ekonomisinde önemli bir yer tutmaktadır.
Gelirinin % 50 sinden fazlasını balıkçılıktan sağlayan gerçek balıkçı ile bir şekilde balıkçılık ruhsatına
sahip ama balıkçılık dışında geçiminin çoğunu diğer işlerle karşılayan, sosyal güvenliğe sahip balıkçıların
birbirinden ayrılması ülkemiz için önemli sorunlardan birini oluşturmaktadır. Mevcut kıta sahanlığımız
dikkate alındığında balıkçı ruhsatı sayısı, balıkçılığın verimli işletilmesi için abartılı şekilde fazla olduğu
görülmektedir. Bu sorunun çözümü için radikal düzenlemelere ihtiyaç vardır (tekne sayılarının
azaltılması, amatör balıkçılığın iyi tanımlanarak diğer gelişmiş ülkelerde olduğu gibi avcılığına sınırlama
getirmek vb.)
Karadeniz bölgesinde balıkçılık kıta sahanlığının dar olması; özellikle Giresun –Hopa arasındaki sahada
ortalama 3–5 mil genişliğinde bir kıta sahanlığı mevcuttur. Bunu sınırlayan faktör hidrojen sülfür
tabakasının varlığı nedeniyle 100–120 m’ den itibaren deniz suyundaki oksijenin yaşamsal sınırın altına
inmesi balıkçılığı sınırlandırmaktadır. Bu sahada özellikle çok sayıda gırgır avcılığı, yetiştiricilik, küçük
balıkçılar ve pek çok sektörün yer alması alanın paylaşımında sıkıntılar yaratmaktadır. Gırgır avcılığının
10 Kulaç’a indirilmesi kıyı balıkçığına sıkıntı vermektedir. Son yıllarda artan yetiştiricilik aktiviteleri de
balıkçıların avcılık sahasında (dar kıta sahanlığında) çeşitli problemlere neden olmaktadır.
Mazotun balıkçılara pahalı gelmesi ve bu nedenle birçok balıkçının denize açılamaması bir diğer
sorundur. Mazotun pahalı olması ve balıkçıların borçlarını ödeyebilmek için bankadan kredi kullanmış
olmaları ve kredi borçlarını ödeyebilmek içinde teknelerini satışa çıkarmaları, sektörde sıkça karşılaşılan
mali sorundur. Ordu’da 350 tekneden 100-120 tekne denize açılabilmektedir.
Karadeniz bölgesinden elde edilen su ürünlerinin karaya çıkarıldığında hijyenik şartlara uygun modern
balık hallerinin uygun alanlarda olmayışı diğer önemli bir sorun olarak görülmektedir.
100
IV. BÖLÜM
Kafes Balıkçılığı
2012 TÜİK verilerine göre Türkiye’deki su ürünleri üretiminin %33’ü yetiştiricilik yoluyla
gerçekleşmektedir. Kafes balıklarının türlere göre dağılımında en yüksek yetiştiriciliği yapılan balık, iç
sulardaki alabalık miktarı olup, toplam su ürünleri yetiştiriciliğinin %52,4’ünü oluşturmaktadır. Alabalık
üretimini de %24,9 ile levrek, %14,5 ile çipura takip etmektedir.
2011 verileri incelendiğinde ise Türkiye’deki su ürünleri üretiminin %26,8’i yetiştiricilik yoluyla
gerçekleşmiştir. Yetiştirilen alabalık (iç su) miktarı 2012 yılına göre 11.096 ton az olup, toplam su ürünleri
yetiştiriciliğinin %53,1’ni oluşturmaktadır. Bu oranları da %30,8 ile levrek, %17 ile çipura takip etmiştir.
Türkiye su ürünleri yetiştiriciliği
YILLAR
2011
2012
Miktar
Değer
Fiyat
Miktar
Değer
Fiyat
(Ton)
(TL)
(TL/kg)
(Ton)
(TL)
(TL/kg)
Alabalık (iç su)
100.239
469.118.520
4,68
111.335
555.561.650
4,99
Aynalı sazan (iç su)
207
1.161.270
5,61
222
1.005.660
4,53
Alabalık (deniz)
7.697
49.953.530
6,49
3.234
21.926.520
6,78
Çipura (deniz)
32.187
301.914.060
9,38
30.743
275.764.710
8,97
Levrek (deniz)
47.013
418.415.700
8,90
65.512
719.976.880
10,99
Midye (deniz)
5
5.000
1,00
-
-
-
Diğer
1.442
29.460.060
20,43
1.364
31.058.280
22,77
Toplam
188.790
-
212.410
-
-
Balık Türü
-
Kaynak: TÜİK
Karadeniz’de son yıllarda balıkçılık sektöründe gelişme gösteren “Kafes Balıkçılığı” üzerinde durulması
gereken bir yatırım alanıdır.
Ege Denizinde yaygın olarak yapılmakta olan Kafes Balıkçığı konusunda Karadeniz’in sularının soğuk
olmasından mütevellit yetiştiricilik konusunda bazı endişeler olmuştur. Birçok kaynakta Karadeniz’de
levrek yetiştirilemeyeceği yazmaktadır. Ancak Ordu’nun Perşembe ilçesinde yetiştirilen Levrekler bu
endişelerin yersiz olduğunu göstermiştir.
101
Karadeniz Bölgesinde Tatlısuda; beton havuzlarda Gökkuşağı Alabalığı, baraj göllerinde kafeslerde
Gökkuşağı Alabalığı ve Karadeniz Alabalığı yetiştiriciliği, denizde ise ağ kafeslerde Gökkuşağı Alabalığı,
Karadeniz Alabalığı ile Levrek ve bazı yıllarda Çipura yetiştiriciliği yapılmaktadır. Bölgede kurulan
alabalık çiftlikleri genelde küçük kapasiteli olup, aile işletmesi şeklinde planlanmışlardır. Bu işletmeler,
ihtiyaç duydukları yavru balığı çoğunlukla kendi kuluçkahanelerinde üretmekte ve kendi havuzlarında
porsiyonluk boya kadar büyüterek perakende veya restoranında pişirerek satışa sunmaktadır. Bölgede
balık sağımı Ekim ayının son yarısında Karadeniz alabalığı ile başlayıp ağırlıklı olarak Aralık-Şubat
ayları arasında Gökkuşağı alabalığı sağımı ile devam etmektedir.
Karadeniz Bölgesinde Gökkuşağı Alabalığı yetiştiriciliği 1973 yılında tatlısu havuzlarında, 1991 yılından
itibaren de deniz ağ kafeslerinde başlamıştır. Karadeniz bölgesinde ilk tesis 1973 yılında Rize’de faaliyete
geçmiştir. Ancak ülkemizde o dönemde alabalık yemi üretimi olmaması ve teknik bilgi eksikliğinden
kaynaklanan problemler nedeniyle yetiştiricilik yaygınlaşamamıştır.
Kafes balıkçılığına Ordu’da Gıda, Tarım Ve Hayvancılık Müdürlüğü kontrolünde ilk olarak 1991 yılında
başlanmış olup, bu ilk kafeslerin kapasiteleri de, 25 ton olmuştur. Şu an 6 adet kafeste üretim yapılmakta
olup bu kafeslerde toplamda yıllık 1.200-1.500 ton üretim yapılmaktadır. Ordu ili Trabzon’dan sonra
Karadeniz’de yetiştiricilikte 2. sırada yer almaktadır.
Günümüzde Ordu’da kültür balıkçılığı yapan işletme sayısı 33’e ulaşmıştır. Bu işletmelerin yıllık üretimi
iç sularda yaklaşık 250 ton, deniz sahasında ise 1.300 tondur. Balıkçılık gerek avcılık, gerekse ticareti
açısından istihdama önemli ölçüde katkı sağlamaktadır. Ordu ilindeki Alabalık ve Levrek ağırlıklı kültür
balıkçılığı üretiminin Türkiye üretimi içindeki payı yaklaşık olarak % 1 düzeyindedir.
Ordu ilinde yetiştiriciliği yapılan balıklar ve miktarları (ton)
BALIK TÜRLERİ
ALABALIK
ALABALIK
(İÇ SU)
(DENİZ)
2006
949
446
598
2007
773
600
600
2008
578
585
600
2009
181
600
694
2010
198
617
541
2011
256
667
623
2012
192
617
600
YILLAR
Kaynak: TÜİK
102
LEVREK
(DENİZ)
Kafes balıkçılığına ilk başlandığı yıllarda ahşap ve ağ kafesler kullanılmaktaydı, şimdi ise dalgalara
dayanıklı kıyı ötesi (off-shore) tipi kafesler kullanılmakta olup bu sayede üretim kapasitesi %100
oranında artmıştır. Ahşap kafeslerde üretim 1 ton iken off-shore tipi kafeslerde üretimin 10 ton civarında
olduğu görülmüştür.
Off shore kafesler (2010) Perşembe
Ahşap kare kafesler (1995)
Kafes balıkçılığı yüksek maliyetli gibi görünse de, buralarda üretilen balıklar kıymetli olduğundan
alıcıları özellikle lüks otel ve lokantalardır. Bu manada yüksek gelir elde edildiğinden yüksek gibi görünen
maliyet unsuru önemini yitirmektedir.
İlde gerek üretime ara veren gerekse üretime yeni başlamayı hedefleyen girişimcilerin sektörel anlamda
yardım alabilecekleri bir sistemin kurulması gerekmektedir. Geleneksel üretimden modern tekniklerin
kullanıldığı bir üretim modeline geçilmesi gerekmektedir. Denizde yetiştiricilik için potansiyel bulunan
bölgede yeni alanların üretime açılması gerekmektedir.
103
Alabalık yetiştiricilik modelleri
Kafes balıkçığı Ordu’da sürekli gelişen ve gelişme eğiliminde olan bir sektördür. Sektörün gelişmesi ile;
-
Denizimizden daha fazla alan kullanılacaktır.
-
Yeni bir sektör ile yeni yatırım ve istihdam sahası ortaya çıkacaktır.
-
Bu sektörün gelişmesi ve kapasitesini artırması ile sektöre bağlı dışsal ekonomiler gelişecektir.
-
Avcılığın sınırlı yapıldığı zamanlarda kafes balıkçılığı ile karşılanacak olan talep neticesinde daha
yüksek gelir elde etme imkânı yakalanacaktır.
-
Bölgemizin sınırlı ve kıt olan gelir kalemleri arasına bir yenisi eklenmiş olacaktır.
-
Bu avantajlarının yanında, özelikle balık yemlerinin atık kısımlarından ve diğer faktörlerden
dolayı denizin kirlenmesi durumu söz konusu olabilmektedir. Bu anlamda denizi kirletmeyecek,
çevreci önlemler alınıp bu tesislerin kıyı bandından daha açık sulara kurulması gibi tercihler
kullanılmalıdır.
104
V. BÖLÜM
Sonuç
Karadeniz bölgesindeki su ürünleri işleme sektörü, işletme sayısına bakıldığında, Trabzon ilinde daha
gelişmiş durumdadır. Daha sonra sırasıyla Ordu, Giresun ve Rize gelmektedir.
Karadeniz denildiğinde akla gelen sembollerden biri de hiç şüphe yok ki “Balıkçılık” tır. Özellikle hamsi
avcılığı ve hamsiye dayalı balıkçılık Karadeniz’de öne çıkan bir iktisadi iştigal konusudur.
Hamsi Karadeniz insanının yaşam tarzına, türkülerine ve fıkralarına yansımıştır. Kendi adıyla
özdeşleşmiştir. Karadenizli için deniz ürünleri her zaman ikiye ayrılmaktadır “Hamsi ve Diğerleri” …
Ancak Karadeniz’de avlanan balık ve hamsilerin daha ekonomik olarak değerlendirilmesi söz konusu
olmadığından, bir anlamda kaynakların heba olması gibi bir durum da söz konusudur.
Hamsi balığının avcılığında son yıllarda yaşanan olumsuzluklar, av döneminin her geçen gün kısalması,
fabrika sahiplerini oldukça zor durumda bırakmaktadır. Avcılıkla ilgili düzenlemelerin, denetlemelerin
sıkı takip edilmesi ve hepsinden önemlisi, hamsi stokların bir an önce tespit edilmesi ve sürdürülebilir bir
avcılığın yapılması gerekmektedir.
Türkiye’de tüketicilerde buzlu balığın bayat olduğuna yönünde bir ön yargısı vardır. Şoklanmış balığın
bayat olmadığı konusunda tüketici bilinçlendirilmeli. Bu bilinçlendirme sayesinde tüketimin 12 aya
yayılması gerçekleştirilmelidir.
Soğuk hava depolarının yetersiz oluşundan dolayı pazara sunulan yüklü miktarda balık, düşük fiyattan
alıcı bulmaktadır. Bölgede kurulacak büyük bir ya da birkaç soğuk hava deposu sayesinde, şoklanan
ürünlerin tüketimi uzun vadeye yayılacak ve dış pazarlara sunulabilecektir.
105
Balıkçılık, avlanma eylemi sürecinden pazarlama sürecine ve yasal bir takım düzenlemelere kadar bir dizi
sorun yaşamaktadır. Bu alanda rantabl yatırımların olmaması da dikkat çeken bir diğer husustur.
Karadeniz’in kıyı şeridinde yamaçlı arazilerde çay ve fındıktan başka bir ürün yetiştiremeyen Karadeniz
insanı için yaşamını idame ettirecek iktisadi faaliyet alanları çok azdır. Bu anlamda balıkçılık önemli ve
vazgeçilmez bir alan olarak da öne çıkmaktadır.
Karadeniz’in self alanının darlığından kaynaklı olarak balık avlanabilecek alanlar dardır, ayrıca 100-200
m. derinliklerinde bulunan hidrojen sülfür tabakası nedeniyle canlı yaşaması da mümkün olmadığından
bu koşullarda avlanan balıkların önemi daha da artmaktadır.
Yanlış ve zamansız avlanmalar yüzünden balık nesil ve çeşitleri tehlike altına girmiş olsa da, son yıllarda
alınan yoğun önlemlerle bu konuda önemli bir mesafe kat edildiği de ortadadır. Bu alandaki çalışmaların
yoğunlaştırılarak devam etmesi balıkçılığın yararınadır.
Ordu ve Rize’de yapılmakta olan kafes balıkçığı da bu sektörde umut veren bir gelişmedir. 2005 yılında
kafes balıkçılığının teşvik kapsamına alınmış olması olumlu bir yaklaşımdır.
Türkiye’de balık tüketimi diğer ülkelerden oldukça düşüktür. Üç tarafı denizlerle çevrili olan ve bu
denizlerinden çok çeşitli balık türü avlanmasına rağmen yıllık tüketim 6-7 kg civarında olup bu rakam
dünyanın diğer ülkelerinin tüketiminin çok çok altındadır.
Bir üretim faaliyetini kârlı ve yapılabilir kılan hiç şüphe yok ki üretilen değerin talep edilmesi, yani
satılmasıdır. Türkiye’de balık daha çok taze olarak tüketilmektedir. Balık tüketimi ile ilgili geniş bir
tüketim kültürümüz maalesef yoktur. Zaten balığı çok çeşitli tüketime hazırlayacak tesis sayısı da çok
azdır. Konuya Karadeniz açısından baktığımızda balık ve diğer su ürünleri entegre tesislerinin ölçek
ekonomisi kriterlerinden uzak ve sayısının az olduğu görülmektedir.
5-ÜRETİM DESENİMİZDEKİ YENİ MOTİF: KİVİ
NEDİR?
Kivi, ülkemizdeki tarımsal istatistik verilerine 1994 yılından beri girmektedir. Bu haliyle geleneksel tarım
ürünlerimiz yanında yeni bir ürün olarak görülmektedir. Aradan geçen yıllarda, üretim alanı ve üretim
hacmindeki hızlı artışa bağlı olarak önemli bir ekonomik noktaya gelmiştir. Anavatanı “Çin” olan kivinin
dünyada ticari amaçlı yetiştirip tanıtımını yapan “Yeni Zelanda” dır.
Kivi, 1900 yılında ilk defa Çin’in Yangtze vadisinde yaşayan yabancılar tarafından keşfedilmiştir. Bu
bölgede doğal olarak yetişmektedir. Bir başka ifadeyle; kivi, Çin’in ilgili bölgesinin doğal bitki örtüsüne
ait bitkilerinden biridir. 1910 yılında Yeni Zelanda’nın kuzey adaları ve California’da yetiştiriciliğine
başlanmıştır.
1930’larda Y. Zelandalılar bu kültürü geliştirmişler, fakat California’da bu konu üzerine fazla bir
ilerleme kaydedilememiştir. 1945 yılında Y. Zelanda’nın kuzey adalarında 2. Dünya Savaşından sonra
geniş
ölçüde
kivi
üretimi
yapılmaya
başlanmıştır.
1960’lara kadar Y.Zelanda bu konuda tekel olmuştur. Fakat bu tarihten sonra California’da geniş ölçüde
kivi üretimi yapılmaya başlanmıştır. 1980’lerde Şili, Avustralya gibi ülkeler de kivi üretip pazarlamaya
başlamışlardır.
Çin’de kivinin doğal yetiştiği alan sahilden takriben 300 metre yükseklikten başlayıp, 1.400 metre rakıma
kadar yayılım göstermektedir. Bu ekolojilerde yıllık yağış 1.200-1.800 mm ve havadaki nem oranı ise
%70-80 arasında değişmektedir.
Kivi, sarılarak büyüyen, sarmaşık özellikli bir bitkidir. Sarmaşık özellikli olmasına karşılık, bunun için
özel organları (sülükleri) yoktur. Bu türe ait bitkiler iki evciklidir. Uniform bir yapı gösterdiklerinden
türlerin ayırımı güçtür. Türlerin ayırımı çiçek rengi, yaprak büyüklüğü, şekli, tüylülüğü ile meyvedeki
benzer özelliğe göre yapılır. Tür üzerinde çalışmalar bütün üretici ülkelerde yoğun olarak
106
sürdürülmektedir. Meyveleri ise; dışı kahverengi, içi yeşil ve kabuğu ince tüylerle kaplıdır. Meyvenin,
vitamin ve mineral bakımından zengin olmasının yanında kalori değeri de düşüktür. (Ortalama 1 kg
kivinin
kalori
değeri
30-35’tir)
Kivinin ekonomik kültüre alınması 60-65 yıl gibi kısa sayılabilecek bir süreyi kapsamaktadır.
Dünyadaki kivi üretimine bakıldığında, İtalya, Yeni Zelanda ve Çin başı çekmektedir. Bu sıralamada
Türkiye de hızla yukarılara tırmanmaktadır. FAO’nun 2011 yılı kivi üretim verilerine göre Türkiye
8.sıradadır.
Ülkemizde kivi üretimi 1988 yılında başlatılan adaptasyon deneme çalışmaları sonucunda; Karadeniz,
Marmara ve Ege Bölgelerinde rahatlıkla kivi yetiştiriciliğinin yapılabileceği ortaya konmuştur. Bu
bölgeler arasında Doğu Karadeniz Bölgesi’nin, bitkinin ekolojik istekleri bakımından diğer bölgelerden
daha uygun olduğu görülmüştür. Bu sebepten dolayı, Karadeniz Bölgesinde kivi yetiştiriciliğinin daha
ekonomik olarak yapılabileceği ortaya konmuştur. Doğu Karadeniz Bölgesinde yıllık yağış ortalaması
1000 mm civarında olup, bu oran doğuya gidildikçe 2.400 mm’ye kadar ulaşmaktadır. Bu yağış rejimi ile
de Karadeniz Bölgesi ekolojik anlamda oldukça uygundur.
ÜRETİM ALANI VE MİKTARI
FAO’nun 2011 yılı verilerine göre dünyada kivi üretimi 92.144 hektar alanda 1.438.923 ton olarak
gerçekleşmiş olup; Türkiye, 21.410 hektar ile yaklaşık dünyanın %25 üretim alanına sahip olmasına
rağmen, 29.321 ton ile dünya üretiminden yaklaşık %2 oranında pay alarak dünya sıralamasında 8. dir.
Ülkeler bazında yıllar itibariyle kivi üretim miktarları;
ÜLKELER
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
TON
TON
TON
TON
TON
TON
TON
İTALYA
415.052
434.650
416.997
473.955
447.608
415.877
431.558
YENİ ZELANDA
318.000
329.384
365.000
385.000
390.000
378.508
364.958
ŞİLİ
150.000
170.000
185.000
185.607
227.000
229.000
237.104
FRANSA
76.635
76.062
70.156
65.670
76.171
70.719
73.395
YUNANİSTAN
70.100
87.200
70.100
84.300
104.000
116.310
140.400
JAPONYA
36.400
32.500
32.800
38.400
35.000
26.500
27.185
ABD
33.747
21.228
22.226
20.865
23.224
29.665
38.102
İRAN
30.000
25.306
27.187
29.540
29.465
31.778
31.576
PORTEKİZ
11.293
12.000
17.521
15.506
26.927
23.903
23.473
İSPANYA
10.931
18.463
14.036
17.709
18.800
25.676
23.327
KORE
10.693
10.366
11.298
11.084
11.802
10.410
10.062
TURKİYE
8.000
10.962
15.242
19.530
23.689
26.554
29.321
İSRAİL
4.665
5.524
3.703
4.241
4.099
3.996
4.079
AVUSTRALYA
4.222
5.625
5.350
5.000
4.478
4.300
2.996
İSVİÇRE
374
321
313
206
548
213
431
KIRGIZİSTAN
300
400
400
400
400
400
400
SLOVENYA
238
144
173
150
252
321
261
KIBRIS
155
150
158
151
150
123
151
KANADA
150
80
80
50
51
60
68
40
40
100
106
36
133
BULGARİSTAN
Kaynak: FAO
107
Ülkeler bazında, 2011 yılında dünya kivi üretim alanları aşağıda verilmiştir.
ÜLKELER
ALAN
(Ha)
İTALYA
24.930
YENİ ZELANDA
13.066
ŞİLİ
10.920
FRANSA
4.008
YUNANİSTAN
6.700
JAPONYA
2.271
ABD
1.700
İRAN
2.816
PORTEKİZ
1.591
İSPANYA
1.210
KORE
811
TURKİYE
21.410
İSRAİL
416
AVUSTRALYA
190
DİĞER
Kaynak: FAO
105
Ülkeler bazında üretim alanları incelendiğinde en fazla alanın İtalya’da olduğu görülmektedir. İkinci
sırada ise 21.410 ha ile Türkiye yer almaktadır. Bu tabloyu doğru olarak yorumlamak için verimliliğe
bakmak gerekmektedir. İtalya’da dekar başına 1.730 kg kivi üretilirken Türkiye’de 137 kg üretilmektedir
ki, bu yönüyle ele alındığında ciddi bir sorun yaşamakta olduğumuz görülmektedir.
Dünya kivi üretim miktarının kıtalar bazında dağılımı da şu şekildedir,
KITA
AMERİKA ÜLKELERİ
AFRİKA ÜLKELERİ
ASYA ÜLKELERİ
AVRUPA ÜLKELERİ
OKYANUSYA
ÜLKELERİ
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
TON
TON
TON
TON
TON
TON
TON
TON
TON
250.275
258.725
275.274
31
29
31
33
146.872 169.382 183.897 191.308
207.306 206.522
21
27
26
29
27
84.330
83.745
90.213
85.208
90.788 103.346
104.605
99.761
102.684
455.783 585.949 584.663 628.880
589.396 657.496
674.412
653.055
692.978
240.930 312.023 322.222 335.009
370.350 390.000
394.478
382.808
367.954
Kaynak: FAO
Görüldüğü üzere Avrupa ülkeleri kivi üretim miktarı bakımından diğer ülkelerden açık ara öndedir.
Fazla miktarda olan bu üretim, tüketimle de doğru orantılıdır. Avrupalılar ürettikleri kadar da
tüketmektedirler.
Kıtalar bazında üretim alanlarının büyüklüğü aşağıdaki gibidir.
108
KITA
AMERİKA ÜLKELERİ
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
Ha
Ha
Ha
Ha
Ha
Ha
Ha
Ha
Ha
9.529
10.834
8.433
8.325
10.406
10.404
12.504
12.626
12.624
4
4
4
4
4
4
4
4
4
ASYA ÜLKELERİ
11.397
10.562
14.127
17.228
21.215
24.305
26.389
28.415
27.773
AVRUPA ÜLKELERİ
OKYANUSYA
ÜLKELERİ
Kaynak:FAO
30.157
31.939
32.762
32.707
33.337
34.058
37.294
38.004
38.487
10.788
11.109
11.694
11.808
13.497
13.435
13.528
13.030
13.256
AFRİKA ÜLKELERİ
Üretim alanları yönünden de 38.487 hektarla Avrupa ülkeleri ilk sırada yer almaktadır. 2011 yılı FAO
verileri baz alınarak yapılan üretim miktarının, üretim alanlarına oranlanmasıyla elde edilecek verimlilik
hesabına göre de ; Okyanusya ülkeleri, Asya ülkelerinin yaklaşık %50 üretim alanına sahip olmasına
rağmen, 13.256 hektar üretim alanıyla dekar başına 2.776 kg ile dünya üretiminden yaklaşık %25
oranında pay alarak en verimli ülkeler olarak dikkat çekmektedir. Sırasıyla verimlilik miktarlarına göre
dekar başına 2.180 kg ve 1.800 kg ile Amerika ve Avrupa ülkeleri Okyanusya ülkelerini izlemektedir. Bu
sıralamada aşağıdaki tabloda da açıkça görüldüğü üzere, Asya ülkeleri Avrupa ülkelerinden sonra en
fazla üretim alanına sahip olmasına rağmen dekar başına 369 kg ile dünya üretiminden yaklaşık sadece
%2 oranında pay alarak ülkeler arasında üretimin verimliği açısından son sırada yer almaktadır.
Aşağıdaki tablodan da açıkça anlaşılacağı üzere; Okyanusya, Amerika ve Avrupa ülkelerinin üretim
verimlilikleri dünya ortalaması olan 1.562 kg’dan yüksektir. Türkiye ise sadece 137 kg ile dünya
üretimden yaklaşık %2 oranında pay alarak dünya ortalamasının çok altındadır. Bu sonuç
göstermektedir ki; Okyanusya, Amerika ve Avrupa ülkeleri kivi yetiştiriciliğini yüksek verimlilik esasına
göre yapmaktadırlar.
2011
KITA
Kg/Dekar
AMERİKA ÜLKELERİ
2.180
AFRİKA ÜLKELERİ
825
ASYA ÜLKELERİ
369
AVRUPA ÜLKELERİ
1.800
OKYANUSYA ÜLKELERİ
2.776
TÜRKİYE
137
DÜNYA
Kaynak: FAO
1.562
Dünya ölçeğinde kivi üretim miktarı ve üretim alanları da şu şekildedir.
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
DÜNYA KİVİ
ÜRETİMİ(TON) 927.939 1.151.126 1.181.021 1.240.434 1.257.867 1.357.395 1.423.800 1.394.380 1.438.923
DÜNYA KİVİ
ÜRETİM
ALANI(Ha)
61.875
64.448
67.020
70.072
78.459
82.206
89.719
92.079
92.144
Kaynak: TUİK
109
EKONOMİK BOYUTU
Kivi, üretildiği tüm ülkeler baz alındığında, FAO verilerine göre 1,2 milyar dolarlık işlem hacmine sahip
bir üründür.
Kivinin, üretilen ülkeler bazında milli ekonomilere katkısı da şu şekildedir.
ÜLKE
DEĞER
(1.000 $)
İTALYA
352.017
YENİ ZELANDA
297.692
ŞİLİ
193.403
FRANSA
59.867
YUNANİSTAN
114.523
JAPONYA
22.174
ABD
31.079
İRAN
25.756
PORTEKİZ
19.146
İSPANYA
19.027
KORE
8.207
TURKİYE
23.843
İSRAİL
3.327
AVUSTRALYA
2.443
İSVİÇRE
351
KIRGIZİSTAN
326
SLOVENYA
212
KIBRIS
123
KANADA
55
BULGARİSTAN
Kaynak: FAO
108
Kivi’nin İnsan Sağlığı Üzerindeki Olumlu Etkileri
-
Gebelikte tüketildiğinde bebeğin gelişimi için son derece iyidir.
-
Potasyum yönünden oldukça zengindir.
-
1 adet kivide 1 kg narenciyede bulunan “C” vitamini vardır.
-
Sindirimi kolaylaştırıp, kabızlığı önler.
-
Cilt sağlığına iyi gelir. Cildin yumuşamasını sağlayıp kırışıklıklara karşı cildi korur.
-
Barındırdığı bazı maddeler kansere neden olan faktörleri önlediği için hekimlikte de kullanılır.
-
Kan hücrelerinin yapımını ve çoğalmasını sağlar, bağışıklık sistemini düzenler.
-
Tıbbi ilaçlarla birlikte alındığında astım ve öksürük tedavisinde kullanılır.
110
Kivi İçin En Uygun İklim ve Toprak Şartları
Kivi, kışları ılık, yazları sıcak ve nemli iklim bölgelerini sever. Dünyada kivi üretimi yapan ülkelerin
sıcaklık ortalamalarının 12-16 derece olduğu saptanmıştır.
Kış mevsimlerinde yaşanacak don olayları kivi için en tehlikeli iklimsel olaydır. Sıcaklık değerlerinin 0
derecenin altına düşmesi durumunda 2 saat gibi kısa bir zamanda sürgünler kavrularak ölür.
Oldukça kırılgan olan kivi sürgünleri için bir diğer tehlikeli hava olayı da rüzgârdır. Kivi yetiştiriciliği
yapılacak yerin, doğal ve yapay rüzgâr kıranlarla korunması gerekir. Rüzgâra açık yörelerde kivi
yetiştiriciliği yapılmamalıdır.
Kivi bol su isteyen, topraktan 800-1.400 mm su tüketen bir bitkidir. Bu yönüyle kivi yetiştirilecek yörenin
yağış rejimi verimlilik üzerinde oldukça etkili ve belirleyici bir faktördür. Konu yağış rejimi yönüyle ele
alındığında Türkiye’de Doğu Karadeniz Bölgesi’nin kivi yetiştiriciliği için en uygun ekolojik ortam olduğu
rahatlıkla söylenebilir. Yağış rejiminin uygunluğunun yanında, kivi yetiştirilecek alanların yakınında bol
miktarda ve kaliteli su bulunmalıdır.
Bol su ile beslenen kivi için derin ve geçirgen toprak şarttır. Suyu fazla tutan killi topraklar, kivi
köklerinin havasız kalmasına ve nihayetinde bitki ölümüne neden olur.
Kivi’nin İlk Verim ve Hasat Zamanı
Dikim zamanına da bağlı olmak üzere 3 yaşındaki bir fidan ilk meyvelerini vermeye başlayıp,4-5 yaşında
ticari amaçlı olarak verim alınabilen kivi 7-8 yaşında tam verim çağına ulaşır.
Olgunlaşan kivi meyvesinin dış görünümünde çok değişiklik olmaz, kahverengi tüylü dış yüzey aynı
kalırken meyve sertliği de fazla değişmez, hafif yumuşama olur.
Hasat, Ekim ayı sonu ile Kasım ayı ortalarında yapılır. Hasat esnasında meyve sapının dipten
kopartılmasına dikkat edilmelidir aksi taktirde saplar diğer meyvelere de zarar verir. Gerek hasat
sırasında gerekse diğer safhalarda meyvenin hasar almamasına dikkat edilmelidir.
Hasat edilen meyveler hemen yenilebilir özellikte değildir. Yenebilecek aşamaya gelmesi için polietilen
torba içersinde 15 gün bekletilir. Uygulamada bir diğer olgunlaştırma tekniği de, kivilerin uygun
ortamda, içerisine kâfi miktarda elma bırakılmasıdır.
Bir kivi meyvesinin kaliteli sayılabilmesinin en basit metodu ağırlığının 100 gramın altına düşmemesidir.
İyi bir kivi en az 100 gram olmalıdır.
Türkiye’de Kivi Yetiştiriciliği
Türkiye diğer Akdeniz ülkelerinden daha geç kivi yetiştiriciliğine başlamış olduğundan bu ülkelerin
üretim potansiyellerine ulaşamamıştır. Ancak Türkiye’de kivi yetiştiriciliğine ilgi her geçen zaman daha
da artmaktadır.
1986 yılında yapılan adaptasyon çalışmaları neticesinde Türkiye’de Karadeniz, Marmara ve Ege
bölgelerinin kivi yetiştiriciliği için uygun ekolojik yapıya sahip oldukları saptanmıştır.
Türkiye’ de Kivi üretimi 21 ilde yapılmaktadır. Kivi üretimi yapılan illerin bölgelere göre dağılımı;
Bölgeler
Akdeniz
Marmara
Ege
Karadeniz
İl Sayısı
3
7
1
10
111
Karadeniz Bölgesi’nde Artvin, Ordu, Giresun, Kocaeli, Trabzon ve Rize illerinde kivi üretilmektedir.
Türkiye’de en çok kivi Yalova’da yetiştirilmektedir.
2012 yılı itibariyle il bazında kivi üretim miktarı aşağıdaki gibidir.
İBBS3 adı
Toplu
meyveliklerin
alanı (dekar)
Ağaç başına
ortalama
verim (kg)
Üretim
(ton)
Meyve veren
yaşta ağaç
sayısı
Meyve
vermeyen
yaşta ağaç
sayısı
Toplam
ağaç sayısı
İstanbul
45
40
28
1.410
850
2.260
Tekirdağ
9
22
25
870
130
1.000
Kırklareli
0
-
0
45
40
85
Balıkesir
46
51
35
1.459
2.640
4.099
Çanakkale
10
23
27
855
650
1.505
İzmir
2
11
58
190
0
190
Muğla
40
62
28
2.210
225
2.435
Bursa
997
935
22
42.470
35.868
78.338
Kocaeli
469
1.012
52
19.295
4.085
23.380
Sakarya
254
128
13
9.519
2.400
11.919
39
44
30
1.455
395
1.850
5.057
13.107
49
265.350
131.600
396.950
Antalya
155
194
36
5.350
3.850
9.200
Isparta
5
-
0
20
165
185
Adana
104
101
16
6.250
1.000
7.250
Mersin
303
215
20
10.940
3.914
14.854
3
6
30
200
0
200
Zonguldak
310
117
18
6.370
13.640
20.010
Bartın
207
54
16
3.390
2.533
5.923
Kastamonu
199
194
33
5.892
7.175
13.067
53
11
16
700
4.410
5.110
Samsun
1.515
2.729
47
58.460
24.277
82.737
Trabzon
1.639
2.181
38
57.275
30.049
87.324
Ordu
2.645
6.707
53
125.619
26.444
152.063
Giresun
2.075
2.527
37
68.562
27.524
96.086
Rize
3.443
6.011
41
146.455
26.565
173.020
776
765
51
15.000
41.680
56.680
Düzce
Yalova
Hatay
Sinop
Artvin
Kaynak: TÜİK
112
2012 yılı itibariyle Ordu’da 2.645 dekar alanda 6.707 ton kivi üretilmiştir. Burada dikkat çeken ve dikkati
çekmemiz gereken nokta şudur; Ordu’da dekar başına verimlilik 2.500 kg civarındadır. İlimiz bu
verimlilik ortalamasıyla Türkiye, Dünya ve hatta en büyük kivi üreticisi olan İtalya’nın verimlilik
ortalamasından bile yüksektir. Uzman görüşleri; kivi bahçelerine gerekli ve tekniğine uygun bakım
yapılıp özen gösterilmiş olsa, dekar başına verimlilik 5.000 kg’a kadar yükselebilir olduğu yönündedir.
Yaklaşık 2.000 üretici tarafından üretim yapılmaktadır. Aşağıdaki tablodan da görüleceği üzere; kivi
üretiminde kısa zamanda çok büyük gelişme sağlanmıştır. Son 5-6 yılın verileri incelendiğinde kivi, gerek
dikili alan bakımında gerekse üretim miktarı bakımından 2-3 katına çıkmıştır. Kivi üretimde ağaç başına
ortalama verim de her yıl artmakta olup 2012 yılında 53 kg’a ulaşmıştır. Bugün Ordu ili, Türkiye kivi
üretiminin yaklaşık %20 sini karşılar durumdadır. Henüz meyve vermeyen ağaçlar da dikkate
alındığında önümüzdeki yıllarda Ordu’nun kivi üretiminde daha da önemli bir yere geleceği yorumu
yapılabilir.
Yıl
Toplu
meyveliklerin
alanı (dekar)
Ağaç başına
ortalama verim
(kg)
Üretim
(ton)
Meyve veren
yaşta ağaç
sayısı
Meyve
vermeyen
yaşta ağaç
sayısı
Toplam ağaç
sayısı
2012
2.645
6.707
53
125.619
26.444
152.063
2011
2.436
5.951
53
111.961
37.075
149.036
2010
2.191
6.242
56
110.804
35.310
146.114
2009
2.033
4.048
42
96.427
37.410
133.837
2008
1.828
3.002
35
86.761
32.560
119.321
2007
1.707
1.964
26
75.865
25.719
101.584
2006
2.862
1.368
23
58.858
45.462
104.320
2005
2.020
1.396
21
65.040
45.700
110.740
2004
1.960
672
14
49.050
60.750
109.800
2003
1.700
1.113
27
40.734
56.861
97.595
2002
690
261
20
13.341
24.802
38.143
2001
1.460
282
23
12.403
21.697
34.100
2000
580
91
16
5.700
24.238
29.938
Kaynak: TÜİK
113
Yıllar itibariyle Türkiye kivi üretim miktarı, toplam kivi ağacı sayısı ve Ordu’nun Türkiye üretimindeki
payı aşağıdaki gibidir.
Yıllar
Türkiye’deki
Toplam Kivi
Ağacı Sayısı
(Adet)
Türkiye’nin
Üretim
Miktarı
(ton)
1996
20.000
85
1997
44.000
190
1998
80.000
700
1999
116.000
840
2000
160.000
1.400
2001
225.000
2.350
2002
315.000
2.500
2003
485.000
5.500
2004
505.000
4.000
2005
570.000
8.000
2006
709.000
10.962
2007
875.000
15.242
2008
981.000
19.530
2009
962.000
23.689
2010
980.000
26.554
2011
1.039.000
29.231
2012
1.247.000
37.247
Ordu’nun
Üretim
Miktarı
(ton)
Ordu’nun
Türkiye
Üretim Payı
(%)
3
3,5
4
2,1
17
2,4
26
3,1
91
6,5
282
12
261
10,4
1.113
20,2
672
16,8
1.396
17,5
1.368
12,5
1.964
12,9
3.002
15,4
4.048
17,1
6.242
23,5
5.951
20,3
6.707
18
Kaynak:TÜİK
2012 yılı TUİK verilerine göre Türkiye’de 1.247.000 kivi ağacı bulunmaktadır. Bu ağaçlardan da toplam
37.247 ton ürün elde edilmektedir. FAO’nun verilerine göre 2011 yılı itibariyle Türkiye’de kivi dikili alan
21.410 hektar olarak ölçülmüştür.
Bu üretim hacmine rağmen, Türkiye kivi ithal etmekte olup kividen elde edilen ihracat rakamları çok
düşüktür.
114
Yıllar itibariyle Türkiye kivi ithalat ve ihracat değerleri
Yıllar
İthalat
(ton)
İthalat
(1000$)
İhracat
(ton)
İhracat
(1000$)
2000
1.453
829
18
13
2001
2.451
901
45
59
2002
3.022
945
12
10
2003
3.743
1.048
114
70
2004
7.064
2.086
57
98
2005
10.945
3.277
6
11
2006
10.836
3.767
4
2
2007
9.166
3.126
9
4
2008
6.537
1.936
51
56
2009
10.517
3.276
18
10
2010
7.308
2.353
61
63
Kaynak: FAO
Türkiye en çok İran’dan kivi ithal etmekte olup, bunu Şili, Yeni Zelanda, Yunanistan ve İtalya
izlemektedir. Dünyada en çok kivi ithal eden ülke Çin olup, bu ülkeye giren kivilerin %80’i Yeni Zelanda
tarafından temin edilmektedir. Yeni Zelanda Çin pazarında tekeldir.
Türkiye’de kivi üretimi yoğunlukla Karadeniz Bölgesinde yapılmaktadır. Bunda Karadeniz Bölgesi’nin
yağış rejimi ve toprak yapısı ile klasik Karadeniz İklimi’nin etkisi büyüktür.
Karadeniz Bölgesi’nin, özellikle Doğu Karadeniz Bölgesi’nin, tarımsal üretim modeli fındık ve çay gibi tek
üründen oluşmaktadır. Fındık 550-600 bin hektar alanda, çay ise 750-800 bin hektar alanda
üretilmektedir. Bölgenin coğrafik yapısı bu ürünlerin üretimini adeta zorunlu kılmaktadır. Dik
yamaçlarda, sığ toprak tabakasını tutacak ve aynı zamanda geçim haddini idame ettirecek verimi
sağlayan tek bitki fındık ve çaydır. Fındık ve çay, bölgenin en karakteristik iki temel ürünüdür. Normal
şartlar altında yılda 550-600 bin ton fındık ve 870 –900 bin ton yaş çay üretimi yapılmaktadır.
Fındık ve çay da yaşanan sorunlar, alternatif ya da ek gelir sağlayacak ürün arayışlarını gündeme
getirmiştir. Fındık ve çayın sökülerek yerine kivi dikilmesi talebiyse tutarlı ya da sürdürülebilir değildir.
Yukarıda da bahsedildiği gibi, bölgenin özellikle coğrafik yapısı fındık ve çay üretimini zorunlu
kılmaktadır. O halde, şimdilik alternatif ürün değil, ek ürün arayışı konuya daha anlamlı bir vizyon
olacaktır.
Türkiye’de kivi üretimi yapılan alanların %70’i Karadeniz Bölgesi’nde bulunmaktadır. Marmara Bölgesi
kivi üretimi yapılan alanların %27’sine, Akdeniz ve Ege Bölgesi ise %3’üne sahiptirler.
Ordu’nun ekonomik yapısını belirleyen ve yönlendiren temel ürün ve üretim ilişkisi fındıktır. Uygulanan
teşvikler ve ortaya konulan projeler bir türlü kentin makûs talihini değiştirememiş, bunun sonucunda
istihdam alanları daralmış, sanayisi gelişememiş, katma değer üretme yeteneği yatırımsızlıktan
beklentilerin çok altında kalmıştır. Sonuçta Kişi Başına Düşen Milli Gelir Türkiye ortalamasının altında
oluşmuş ve işsizlikle beraber yoksullukta artmıştır. Bu tablo bir diğer sorun olan “göç” olgusunu ortaya
çıkarmıştır.
115
Türkiye fındık üretiminin %25-30’u Ordu’dan sağlanmaktadır. Tabir yerindeyse Ordu’da dağ-taş
fındıktır. Bu yöreler için fındıktan vazgeçmek ve ya fındığa alternatif ürün yetiştirmek, hem ekolojik, hem
coğrafik olarak mümkün değildir. Üzerinde durulması gereken önemli husus, fındığa ek gelir olabilecek,
fizibilitesi iyi yapılmış (Üretim şekli, pazarlama imkânları vs.) bir üretim maddesinin saptanmasıdır.
Mevcut gelişmeler ve çalışmalar kivinin fındığa iyi bir ek gelir olabileceğini işaret etmektedir. Kontrollü
bir şekilde bu konunun üzerinde durulması hem ilimiz, hem bölgemiz hem de ülkemiz için faydalı
olacaktır.
Ordu’da Merkez ve Merkez Köyler ile 14 ilçede yaklaşık 2.608 dekar alanda yıllık 6.700-7.000 ton
civarında kivi üretimi yapılmaktadır. Bu verilere göre Ordu, Yalova’dan sonra en çok kivi üretilen kent
konumundadır.
Kivi üretimi ağırlıklı olarak; Merkez, Perşembe, Fatsa, Ünye, Ulubey, Gülyalı, ikizce ve Kabadüz
ilçelerinde yapılmaktadır.
Türkiye’nin ekolojik yapısının kivi üretimi için uygun oluşu, üreticilerin kiviyi sevmesi, üretim miktarı,
verimliliği, kivi dikili alanların hızla artması kivi üretimini cazip konuma getirmiştir. Böylece yerel halkın
kiviyi benimsemesiyle birlikte, Türkiye kivi tüketim miktarı da kivi üretimi ile doğru orantılı olarak yıllar
geçtikçe artmaktadır.
Türkiye’de yıllara göre kivi tüketim miktarları
Yıllar
Türkiye’nin
Üretim
Miktarı
(ton)
[1]
İthalat
(ton)
İhracat
(ton)
[2]
[3]
Türkiye’nin
Tüketim
Miktarı
(ton)
[1+2-3]
2000
1.400
1.453
18
2.835
2001
2.350
2.451
45
4.756
2002
2.500
3.022
12
5.510
2003
5.500
3.743
114
9.129
2004
4.000
7.064
57
11.007
2005
8.000
10.945
6
18.939
2006
10.962
10.836
4
21.794
2007
15.242
9.166
9
24.399
2008
19.530
6.537
51
26.016
2009
23.689
10.517
18
34.188
2010
26.554
7.308
61
33.801
Kaynak: FAO
Türkiye’ye 1988 yılında getirilerek yetiştirilmeye başlanan kivinin üretim miktarı, yapılan araştırma
çalışmalarının uygulamaya aktarılması ile 40 bin ton seviyelerine ulaşmış olmasına rağmen, üretim iç
tüketime yetmemekte ve Türkiye önemli miktarlar da kivi ithalatı da yapan bir ülke konumunda
bulunmaktadır.
Türkiye’nin kivi tüketimini sağlayacak üretim miktarına ulaşabilmesi ve dünya kivi piyasasında söz
sahibi olabilmesi için kivi yetiştiriciliğine uygun ekolojilerde kivi bahçesi
kurulması teşvik edilmelidir.
116
Durum Analizi ve Sorunlar
Ülkemizde Doğu Karadeniz Bölgesinde ticari manada kivi yetiştiriciliği yeni yeni yapılıyor olması birçok
sorunu da beraberinde getirmiştir.
Bu sorunları;
1- Tekniğine uygun bir şekilde bahçelerin kurulmaması... Bu suretle yeni kurulan kivi bahçelerinin
mutlak suretle tekniğine uygun yapılması gerekmektedir. Kivi bahçeleri tesis edilirken uzun
vadeli düşünmek gerekmektedir. Tesis aşamasında yapılan hataların sonraki yıllarda telafi
edilmesi oldukça güçleşmektedir. Bunun için kivi üreticilerinin uzman ve bilirkişilerle diyalog
halinde çalışmaları gerekmektedir.
2- FAO’nun 2011 yılı verileri dikkate alındığında Türkiye’de kivi dikili alanların büyüklüğü 21.410
hektar olarak görülmektedir. Aynı dönem için en büyük kivi üreticisi olan İtalya’da kivi dikili
alanların büyüklüğü 24.930 hektardır. Türkiye, dünya kivi üretim alanından yaklaşık %25
oranında pay alarak, İtalya’dan sonra ikinci sırada yer almaktadır. İtalya ile Türkiye arasında
sadece 3.520 hektarlık fark olmasına rağmen üretim miktarı bakımından bu fark 402.237 ton ile
dikkat çekici büyüklüktedir. Bu rakamlar da göstermektedir ki; Türkiye’de birim alandan alınan
ürün, yani verimlilik, oldukça düşüktür.
3- İlk tesis maliyeti dekar başına 5.000.-TL olarak tespit edilmiş olup; ilk 3 yıl ekonomik anlamda
ürün elde edilemeyeceği ve bu süre içinde üretim maliyetlerinin de oluşacağı (direk, tel, sulama
vs.) dikkate alınarak, ilk tesis aşamasında ciddi kamusal destekler sağlanması gereklidir. Mevcut
destekler yetersiz kalmaktadır.
4- 1990’lı yılların başlarında oldukça yüksek fiyatlara tane işi satılan bu ürün şimdilerde üreticinin
elinden kilosu 1-1,5.-TL’ye çıkmaktadır ki, bu durumda arz talep noktasında bir dengesizlik hali
olduğu sonucuna da varılabilir. (TUİK verilerine göre 2010 yılında 1 kg kivinin fiyatı 2,39.-TL, 2011
yılında da 2,48.-TL olarak tespit edilmiştir) Ülkemiz için kivide bir arz fazlasından bahsetmek için
henüz çok erkendir. Arz fazlası dönemlerdekine benzer dramatik fiyat düşüşünün nedeni arzın
kontrol edilememesi, pazarlama eksikliği ve talep yapısıdır.
117
5- Türkiye 30 bin ton civarında kivi üretirken yıllık tüketim 50-60 bin ton civarındadır ve bu fark
ithalat ile kapatılmaktadır. Buna rağmen özellikle üretici aşamasında piyasa fiyatının düşük
olması arzın kontrolü ile alakalı bir konudur ki, bunun başında ürünü uzun süre elde tutacak
soğuk hava depoları gibi argümanların bulunmaması gelmektedir. İktisat bilimi, piyasa denge
fiyatının arz ve talebin çakıştığı noktada oluştuğunu ifade eder. Denge fiyatlar dışında oluşacak
fiyatlar, taraflarda memnuniyetsizlik ortaya çıkartacaktır. Talep çok, arz az olur ise ürünün
fiyatı yüksek olacağından talep edenler bu yüksek fiyattan memnun olmayacaktır. Arz çok talep
düşük olur ise üretenler elde ettikleri gelirden memnun olmayacaklardır. Bunun yanında arz ve
talebin kontrolü de piyasa denge fiyatının oluşmasına etki etmektedir. O halde arz ve talebin eşit
şartlarda ifade edildiği bir denge noktası aranması gerekmektedir. Kivi için bu denge noktası
meselesine önem verilmedi ve ”Fındığa alternatif ürün “ anlayışı ile hiçbir dayanağı olmadan
üretici motive edildi. Oysa pazarlama teknikleri konusunda mevcut proje olmadığı gibi arzın
kontrolü ve talebin yönlendirilmesi gibi projeler de yoktur.
6- “İşletmecilik pazarlama ile başlayıp pazarlama ile devam eden bir süreçtir”. Ürettiğiniz ürün ne
kadar kıymetli olursa olsun, şayet onu satamıyorsanız ve pazar çeşitliliği yaratamıyorsanız, hiçbir
kıymete sahip değildir. Kivi, genellikle yaş meyve olarak pazara arz ediliyor. Tüketici de bunu
yine yaş meyve olarak tüketiyor. Ürün dalından kopartılıyor ve hiçbir katma değer yüklenmeden
satışa sunuluyor. Pazar ise tek; yerel çevre… Bu arada üretim de tüketim eğiliminden daha hızlı
bir trendle artıyor… Bu durumun sonucu olarakta ilk zamanlar 10 TL’ler seviyesindeki kivinin
fiyatı zaman içinde hızla düşmüştür.
7- Önemle üzerinde durulması gereken bir konu da “ürüne katma değer kazandırmak” tır. Artık,
sanayi ötesi bir çağdayız. İnsanoğlunun teknolojiyi kullanarak ürüne kazandırdığı katma değerin
sınırı yoktur. Bir ürünün tercih edilebilir olmasının kriterlerinden biri de; o ürünün sanayi
tesislerinde katma değer kazanmış olmasıdır. Dalından kopartılmış kivinin, sadece meyve olarak
tüketilmesi rantabl değildir. Ancak, kiviye dayalı sanayi yatırımlarının yoğunlaşması ile ürün
çeşitliliğine gidilmesi işin şeklini değiştirecektir. Örneğin; kivi likörü, votkası, kivi tozu, kivi cipsi,
kivi kurusu, kivi çayı, kivi kokulu ev ve oto parfümleri vs. kiviye katma değer kazandıracak bu
türden yatırımların olmaması, kivide ve dahi buna benzer ürünlerde zaman içinde birçok
sorunun ortaya çıkmasına sebeptir.
8- Tanıtım ve reklam da oldukça önemli bir diğer başlıktır. Ülkemiz açısından kivinin yeni
sayılabilecek bir ürün olduğuna yukarıda değinilmiştir. Kivi ilk yıllarda oldukça yüksek fiyata
satılan ve son derece kıymetli görülen bir üründü. Hatta tane işi satılır ve manav dükkânlarının
en korunaklı yerlerinde sergilenirdi. Haliyle kivinin “lüks tüketim maddesi” olduğu yönünde bir
psikoloji de oluşmuştu. Tane işi satılan bu pahalı meyveyi, orta ve düşük gelir gurubuna sahip
insanlar tüketemiyordu. Bu durum yıllarca da böyle devam etti. Aradan geçen zamanda kivinin
arzındaki artışa bağlı olarak fiyatı düşmüş olabilir ama insanların da “kivinin fiyatı 1 TL olsa da
alıp tüketsek” gibi bir psikolojiye sahip olmadığı ortadadır. O halde yapılması gereken şey;
kivinin tanıtımını ve reklamını yapmaktır… Avrupa ülkelerinde en çok tüketilen ve en ucuz
meyvelerden biri kividir. Avrupalılar çok üretirken, ürettiklerini değerlendirecekleri bir pazar
da yaratmayı başarabilmişlerdir. Kiviye dair bir damak zevki ve beslenme alışkanlığı oluşmuştur.
9- Tanıtım ve reklam sürecinin marka ile taçlandırılması bir süreçtir. Kivi’de bir marka
yaratılmasının vizyonu olmalıdır.
10- Pazarlama argümanının en önemli ayağı ulaşım kanallarıdır. Kivi üretilen yerlere sanayi
yatırımlarının yapılması ya da kivinin üretildiği yerden, sanayi yatırımlarının yoğun olduğu
yerlere hızlı ve ucuz yoldan ulaştırılması, ulaşım kanallarının çeşitliliği ve kalitesi ile ilgilidir.
Havayolu, Deniz Yolu, Demiryolu, güvenli Karayolu gibi…
11- Tarımda klasik destekleme dönemi artık kapandı (Taban fiyat garantili destekleme alımı). Yeni
dönemde” Tarım Havzaları Üretim ve Destekleme Modeli” ile belirlenmiş havzalarda, belirlenmiş
ürünler dışında hiçbir tarımsal ürüne destek verilmemektedir. Desteklenen ürünler arasında, yaş
sebze ve meyveler, yani kivi, yoktur. O halde kivi üreticisine devlet desteğinin olması gibi bir
durum söz konusu olmadığına göre iş başa düşüyor demektir. Yani, üretici örgütlülükleri
sağlanmalıdır… Kooperatifçilik öne çıkartılmalıdır ki, ürünün pazarlanması kooperatif tüzel
kişiliği altında daha profesyonelce yapılabilsin.
118
12- Kivi üreticileri örgütlü değildir. Adında kivi ibaresi geçen birçok dernek, kooperatif, Birlik vs.
olsa da üreticiyi bu örgütlülüklere tabi kılacak, bir takım mükellefiyetler yükleyecek ve/veya
yazılı taahhütler vererek bu taahhütlerini yerine getirmeleri için zorlayacak yasal alt yapı yoktur.
Üretici örgütleri aidat dahi toplayamıyor, tabir yerinde ise “ayakta zor duruyor”. Bunun yanında
ürün pazarlaması hususunda önceden sipariş alınıp da kontrat ya da teslim sözleşmesi tanzim
edilemiyor. Çünkü üretici ürününü üyesi olduğu örgütlülük aracılığı ile satmak yerine bireysel
davranmayı tercih etmektedir. Üretici, üyesi bulunduğu örgüte, ürünü teslim edeceğine dair söz
vermiş olsa dahi, hasattan sonra ürününü bağlı olduğu örgüt vasıtası ile satmayıp bireysel
davranacağı kanaati, üretici örgütü tarafından daha önceden alıcı ile yapacağı sözleşmenin
hükümlerini zamanında ve eksiksiz yerine getirilemeyeceği endişesi, bu örgütleri pazarlama
teknikleri hususunda çekingen davranmaya itmektedir.
13- Üretici örgütleri kendi namlarına fatura ya da müstahsil makbuzu gibi belgeler düzenleyerek
kivi alım-satımı yapamamaktadırlar. Mevcut yasal alt yapı buna müsaade etmemektedir. Birer
aracı kurum durumunda olan bu örgütlülükler, alıcıyı buluyor, malı buluyor ve malın alıcısından
belli bir nispette komisyon alabiliyor. Bunun yanında her türden vergi ve sosyal güvenlik primi
açısından da mükellefler. Garip bir durum; direkt ticaret yapmaları yasak ama direkt olarak
vergi mükellefi olmaları şart… Bunun yanında, kivi ticaretinde aslan payını başkalarına bırakıp
da çok cüzi komisyonlara razı olmak gibi bir durum da söz konusudur.
14- Kivide yaşanan sorunların temelinde arz fazlasından ziyade ürünün depolanamaması geliyor.
Ürünü depolayacak soğuk hava depolarının olmayışı hasattan kısa bir süre sonra ürünün
satılmasını zorunlu hale getirmektedir. Alıcılar bunun farkında olup ona göre tavır
belirlemektedirler ve ürünün fiyatını satıcı değil alıcı belirlemektedir. Soğuk hava deposunda
ortalama 7 ay gibi bir süre ürünün saklanması mümkündür. Üretici, hasattan hemen sonra
ürünü satmak zorunda kalmayınca, alıcının tavrı da buna bağlı olarak değişecektir.
15- Her ne kadar Kivi Çin’de doğal olarak yetişse de, anavatanı Çin gibi görünse de ekonomik
anlamda ortaya çıkışı ve dünyaya yayılma merkezi olması hasebiyle kivinin ana vatanı Yeni
Zelanda’dır… Yeni Zelanda’da kividen 220 çeşit ürün elde ediliyor ki, bunlar arasında ayakkabı
boyası gibi çok uç örnekler de var. Ülkemizde ise kiviye dayalı, katma değer yaratacak, bir sanayi
iş kolu mevcut değildir. Kivi’de en büyük alıcı Çin’dir ve Çin’e ihtiyacı olan kivinin %80’ini Yeni
Zelanda satmaktadır. 2010 yılı verileriyle Yeni Zelanda Çin’e 57,2 milyon dolar tutarında kivi
satmıştır. Aynı periyotta Türkiye’nin Çin’e sattığı gıda maddelerinden elde edilen toplam gelir
31,2 milyon dolardır. Görüldüğü üzere; rekabet edilebilirse, Çin gibi muazzam bir pazar vardır.
16- Ülkemizde Yalova, Ordu ve Rize sırası ile en çok kivi üretilen illerdir. Yalova ve Rize’de kivi
dikilebilecek alanların sınırına ulaşıldı ama Ordu için durum böyle değil. Ordu’da kivi
dikilebilecek arazi oldukça fazladır. Bu arazilere kivi dikilir ise Ordu kivi üretiminde de lider il
konumuna gelecektir. Şu anda yıllık 6.700 ton kivi üretilmektedir.
17- İlimizde kiviye dair bir tacir yapılanması da mevcut değildir. Fındıkta olduğu gibi kivi alıp satan
tüccarlar yoktur. Alıcıların tamamı dışarıdan, özellikle de İstanbul’dan, gelmektedir veya üretici
bizzat ürününü o alıcıların ayağına götürmektedir.
18- Üretici örgütleri arasında da bir koordinasyon ya da işbirliği yoktur. Dağınık ve zayıf
örgütlülükler, ayakta kalabilme mücadelesi vermektedirler. Bu dağınıklığın ve zayıf duruşun
ortadan kaldırılması adına bir araya gelinip, daha geniş, tek bir çatı altında toplanılması yeni bir
açılım olarak gündeme alınabilir.
19- Marka ve imaj, çağın gerekliliklerindendir. Bu gün Ordu’da yetiştirilen kivi için “Ordu Kivisi”
imajı öne çıkartılmaya çalışılmaktadır ki, bu kesinlikle doğru bir vizyondur. “Ordu Kivisi” gerek
aroması, gerekse Ordu ilinin verimliliği açısından marka olma özelliğine sahiptir. Özelde “Ordu
Kivisi” genelde ise “Türk Kivisi” imajı ve markasıyla, derinliği olan ve rekabet gerektiren
piyasalara girilip, daha ciddi kazançlar elde etmenin projeleri üretilmelidir.
119
Sonuç
Bir ürünü çok miktarda üretiyor olmak kesin bir avantaj sağlamamaktadır. Üretilen ürüne katma değer
kazandırdıkça rekabette de üstün gelinilebilinecektir. Kivi ülkemiz için, özellikle de bölgemiz için yeni bir
ürün olmasına rağmen şimdiden maddelerce sorunları oluşmuştur.
Kiviye dair üretim ve yatırım yapılırken mevcut sorunların giderilmesi ve yıllar itibariyle tıpkı fındıkta
olduğu gibi, yapısal, yasal ve üretim-tüketim başlıklarından gelen sorunlar birikmemelidir.
Kiviye geleneksel ürünlerimiz olan fındık ve çaya alternatif gözüyle bakma ya da böyle lanse etmek
yanıltıcıdır. Fındık ve çay geleneksel ürünlerimiz olmasının yanında dik yamaçlı coğrafyamızda, ince
tabaklı olan toprağın erozyonla yok olmasını önleyen birer neferdir de… Fındık ve çay belli rakımlardan
sonra olmazsa olmaz ürünlerdir. Kivi ve ekolojik yapıya uygun diğer ürünler ek gelir kalemleri olarak ele
alınmalıdır.
6-ARICILIK VE BAL ÜRETİMİ
I. BÖLÜM
GİRİŞ
Arıcılığın tarihçesi insanlığın mağaralarda yaşadığı ilk çağa dayandığı rivayet edilmektedir. M.Ö. 7000
yıllarına ait mağara resimleri ile fosiller bu tezi doğrulamaktadır. İlk insanlar ağaç kovuklarında ve taş
aralarında yuvalanan arıları öldürerek ballarından faydalanma yoluna gitmişlerdir.
Kovan olarak önce ağaç ve taş kovukları kullanılırken zaman içerisinde gelişerek bu günkü halini
almıştır. Gerçek anlamda arıcılık insanların ağaç veya taş kovuğuna yuva yapan arıları öldürmeden
ballarının bir kısmını almaya, bir kısmını da kovan da bırakmaya başlaması ile ortaya çıkmıştır.
Arıcılık Orta-Doğu’da ortaya çıkmış olup M.Ö. 1300 yıllarında hüküm sürmüş Hititlere ait
Boğazköy’deki taş yazıtlarda arılardan bahsediliyor olması o dönemlerde Anadolu’da arıcılığın bilindiği
hususunda fikir vermektedir.
Arıcılık ilkel koşul ve anlayıştan günümüz modern koşul ve anlayışına gelene kadar çeşitli aşamalardan
geçmiştir. Günümüz arıcılığına gelene kadar yaşanan süreç veya arıcılığın kronolojisi de şu şekildedir;







1787 yılında ana arının havada çiftleştiği tespit edildi.
1845 yılında arı üreme biyolojisinin izahı yapıldı.
1851 yılında çerçeveli fenni kovan keşfedildi.
1857 yılında temel petek kalıpları bulundu.
1865 yılında bal süzme makinesi icat edildi.
1882 yılında larva transfer yöntemiyle ana arı yetiştirme tekniği keşfedildi.
1926 yılında ana arılardan yapay dölleme yolu bulundu.
Günümüzde artık “Teknik Arıcılık” rağbet görmektedir. Teknik Arıcılık arıları kullanabilme ve
yönetebilme sanatı olarak tanımlanabilir. Teknik arıcılıkta bilgi ve tecrübe çok önemli olup, ikisinin aynı
anda kullanılması amaca daha etkin ulaşılmasını sağlamaktadır. Bilgi ve tecrübe olmadan sıradan arıcılık
yapmak bile mümkün değildir.
Bilgi ve tecrübeden yoksun olarak yapılacak arıcılık neticesinde kazanç yerine kaynak israfı elde edilmiş
olacaktır. Arıcılığa başlarken, bölge, iklim şartları, bitki örtüsü çok iyi analiz edilmeli arıcılık için
uygunluğu bilindikten sonra faaliyete başlanmalıdır.
Arıcılık; özellikle gelir durumu düşük, az topraklı veya topraksız orman içi veya orman kenarı köylere
gelir sağlaması açısından önemli bir tarımsal faaliyettir. Ayrıca fazla sermaye ve işgücü gerektirmemesi
aynı zamanda herkesin yapabileceği, aile işgücünün en iyi değerlendirilebileceği kısa zamanda gelir
getirebilen bir uğraşı olması bakımından da sosyo-ekonomik bir önem taşımaktadır.
120
Arıcılığı önemli kılan sebepler şu şekilde sıralanabilir:






Az sermayeli tarımsal ekonomik faaliyet olması,
Çiftçiye ana ve/veya ek gelir kaynağı sağlaması,
Yüksek besin içerikli gıda üretimine katkı sağlaması,
Alternatif tıbbi uygulamalar,
İşlenmeyen tarımsal alanların değerlendirilmesi,
Polinasyona katkı sonucu çevresel sürdürülebilirlik.
Türkiye; bal veriminin yüksekliği, geniş flora sahaları, yıl boyunca çiçeklenme için uygun mevsimleri,
topoğrafik yapısı, narenciye ve badem gibi yaygın meyve türleri, ayçiçeği ve pamuk gibi endüstriyel
bitkileri, yüksek yaylaları, çayır-meraları, yem bitkileri ve bakliyat sahaları, kestane, akasya, ıhlamur,
iğde, okaliptüs, orman gülü gibi çok değişik türde ağaç ve muhtelif makilikleri ve çam ormanları sebebiyle
arıcılık için gerekli olan doğal kaynaklar yönünden son derece şanslı bir ülkedir. Böylesine bir flora
zenginliğine sahip olunması da bal çeşiti ve miktarı açısından çok önemlidir. Bu coğrafi özelliklerden
dolayı arıcılık; Anadolu’nun en eski ve en yaygın üretim etkinliklerinden biri olmuştur.
Ordu ilinde arıcılığın tarihine gidildiği zaman M.Ö. 400 yıllarına kadar inilebilmektedir. Eski Yunan
Kaynaklarında “On binlerin dönüşü” olarak tabir edilen ve seferden dönen Yunan askerlerini anlatan
hikâyelerde Doğu Karadeniz’de Ordu civarında konaklayan Yunan Ordusunun burada yedikleri baldan
zehirlenerek, iki gün şuur kaybı yaşadıklarından bahsedildiği görülmektedir. Bu olay Aristo,
Dioskoniden, Strabo ve Pilinus gibi devrin önde gelen filozoflarının eserlerinde de aynen anlatılmaktadır.
Keza yöremizde bolca yetişen “Orman Gülü”nün çiçekleri “Deli Bal” olarak tabir edilen bal türünü
ortaya çıkartır ki bu baldan yiyenler zehirlenerek, şuurlarını kaybedebilmektedirler.
Fatih Sultan Mehmet ve Evliya Çelebi’nin de yöremize geldiklerinde yedikleri “deli baldan”
zehirlendikleri belgelerde yazmaktadır. Evliya Çelebi’nin ünlü Seyahatnamesinde Ordu yöresinde yediği
baldan zehirlendiğinden bahsedilmektedir.
1455 yılından sonra ilkel kovan sayısında önemli artış olmuş ve arıcılık Ordu ekonomisinde önemli bir yer
tutmaya başlamıştır. 1980’den sonra da kovan sayısındaki artışla birlikte kalite ve verimlilikteki iyileşme
Ordu’yu arıcılıkta bir merkez haline getirmiştir.
Osmanlı kaynakları incelendiğinde baldan alınan vergilerden bahsedildiği görülecektir. Öşr-asel (Bal
vergisi), Öşr-i kovan (Kovan vergisi) tabirleri dönemin devlet gelirleri arasında sayılmaktadır.
II.BÖLÜM
DÜNYA’DA ARICILIK
Arıcılık tüm dünyada yapılan bir tarımsal faaliyettir. 2011 yılı FAO verilerine göre dünyada toplam
37.863.019 arı kovanı ile 1.636.398,98 ton bal üretilmektedir. Kovan başına bal verimi ise 43,21 kg’dır.
Dünyada üretilen balın %25’i ticarete konu olmakta ve dış satımın %90'ı, 20 bal üreticisi ülkeden
yapılmaktadır.
121
Yıllar itibariyle dünyadaki toplam kovan sayısı, üretim ve verimlilik aşağıdaki gibidir.
YILLAR
TOPLAM KOVAN
SAYISI
ÜRETİM MİKTARI
(TON)
KOLONİ BAŞINA
BAL VERİMİ (KG)
2000
29.159.534
1.254.830,10
43,03
2001
29.711.072
1.268.619,40
42,69
2002
30.019.974
1.289.695,80
42,96
2003
30.544.525
1.321.825,50
43,27
2004
31.293.913
1.362.632,90
43,54
2005
31.934.569
1.419.072,30
44,43
2006
34.663.237
1.515.736,60
43,72
2007
34.531.736
1.477.709,40
42,79
2008
35.645.311
1.545.045,40
43,34
2009
36.447.900
1.533.805,65
42,08
2010
37.604.966
1.555.980,29
41,37
2011
37.863.019
1.636.398,98
43,21
Kaynak: FAO
Dünyada en çok bal üretilen ülke olan Çin, 8.850.000 kovan ile 446.089 ton bal üretmektedir. Kovan
başına bal verimi 50,40 kg ile dünya ortalamasının üzerindedir. FAO da mevcut olan verilere göre arı
kovanı sayısı bakımından Hindistan 11.500.000 tane ile dünyada 1. sırada olmasına rağmen üretim
miktarı bakımından 6. sıradadır. Bu yönüyle ele alındığında Hindistan’ın verimlilik konusunda ciddi bir
sorun yaşadığı görülmektedir.
FAO 2011 verilerine göre bal üretim miktarları bakımından ilk on beş ülke sıralaması aşağıdaki gibidir.
SIRA
ÜLKE ADI
ÇİN
TOPLAM KOVAN
SAYISI
8.850.000
ÜRETİM MİKTARI
(TON)
446.089
1
2
TÜRKİYE
6.011.330
94.245
3
UKRAYNA
-
70.300
4
ABD
2.491.000
67.000
5
RUSYA
-
60.010
6
HİNDİSTAN
11.500.000
60.000
7
ARJANTİN
-
59.000
8
MEKSİKA
-
57.783
9
ETİYOPYA
-
53.675
10
İRAN
3.500.000
47.000
11
BREZİLYA
-
41.578
12
KANADA
617.264
35.520
13
TANZANYA
-
34.100
14
İSPANYA
2.400.000
34.000
15
ALMANYA
-
25.831
Kaynak: FAO
122
Dünya’da kovan başına ortalama bal üretimi 43,2 kg olup, diğer birkaç ülkede ortalama verimlilik
aşağıdaki gibidir;
ÜLKELER
KOVAN BAŞINA
ORTALAMA
BAL ÜRETİMİ (KG)
KANADA
57,54
ÇİN
50,40
ABD
26,89
TÜRKİYE
15,67
İSPANYA
14,16
İRAN
13,42
HİNDİSTAN
Kaynak: FAO
5,21
Ülkelere göre verimlilik incelendiğinde Kanada ve Çin’deki kovan başına bal üretimi dikkat çekicidir.
Türkiye ise bal üretim miktarı bakımından 2. sırada olmasına rağmen kovan başına 15,67 kg bal üretimi
ile dünya ortalamasının çok altındadır.
Dünyada en çok bal ithal eden ülkeler; ABD, Almanya, Japonya, İngiltere, Fransa, Belçika, İspanya,
Endonezya, İtalya, Suudi Arabistan ve diğer Avrupa ülkeleridir. Bunlar arasında ABD’nin sadece ithalatı
Türkiye’nin üretiminden fazladır.
Bal üretimi, bal mumu, arı sütü, polen, propolis gibi bal ürünlerinin de üretim ve ticaretini gündeme
getirmiştir.
Gelişmiş ülkelerde arıcılıktan, bal ve bal ürünleri elde etmenin yanında diğer tarımsal faaliyetlere katkı
sağlamak amacıyla da faydalanılmaktadır. Sürekli çiçekten çiçeğe konan arılar tozlaşmaya da etki
etmektedirler.
Arıcılık, doğa ve çevreye zarar vermeden yapılabilen tarımsal üretim şekillerinden birisidir. Bu çerçevede,
arıcılık geleceğin en önemli sürdürülebilir tarım faaliyetlerinden biri olarak öne çıkmaktadır.
123
TÜRKİYE’DE ARICILIK
Türkiye arı kolonisi varlığı ve bal üretimi bakımından Dünya’da çok önemli bir yere sahiptir. Ülkenin
topoğrafik ve iklim yapısı nedeniyle de oldukça yüksek bir potansiyele sahiptir. Bitki çeşitliliği
bakımından da çok zengin bir yelpazeye sahip olup, bunların yaklaşık %40’ı endemiktir. Ayrıca, ülkemiz
hiçbir ülkede olmayan arı genetik çeşitliliğine sahiptir. Yapılan çalışmalar sonucunda Türkiye’de beş ayrı
arı ırkı tespit edilmiş olup bunlar: A. m. anotolica, A .m. causica, , A .m. carnica, A .m. syriaca ve A .m.
meda dır. Bal verimi yüksek olan ülkelerde bile bu çeşitliliğe rastlanmaz. Buna rağmen koloni başına bal
verimi dünya ortalamasının altındadır ve bu sebepten dolayı dünya bal ticaretinde henüz yeteri kadar söz
sahibi değildir.
Arıcılığın, istihdama olan katkısı ve polinasyon yolu ile çevresel sürdürülebilirlik açısından önemi dikkate
alındığında ihmal edilmemesi ve desteklenmesi gereken bir tarımsal faaliyet olduğu açıkça görülmektedir.
Bu manada, kaliteli ve yeterli düzeyde ana arı üretimi, yörelere uygun genotiplerin tespiti ve ürün
standardı konusunda araştırmaların yapılması, AR-GE çalışmalarına azami özenin gösterilmesi,
araştırmacı teknik eleman yetiştirilmesi gereken ve gelişen bir sektördür.
FAO’nun 2011 yılı verilerine göre dünyada bal üretimi 1.636.398,98 ton olarak gerçekleşmiş olup;
Türkiye, 6.011.330 kovan sayısı ile yaklaşık dünyanın %16 kovanına sahip olmasına rağmen, 94.245 ton
ile dünya üretiminden yaklaşık %5,7 oranında pay alarak 2. sıradadır.
Yıllar itibariyle Türkiye’nin bal ve balmumu üretim miktarı
Yıl
Köy
sayısı
Yeni kovan Eski
sayısı
kovan
Toplam
kovan
Bal üretimi
(ton)
Balmumu
üretimi (ton)
Koloni
Başına Bal
verimi (kg)
2003
22.110
4.098.315
190.538
4.288.853
69.540
3.130
16,21
2004
22.133
4.237.065
162.660
4.399.725
73.929
3.471
16,80
2005
22.550
4.432.954
157.059
4.590.013
82.336
4.178
17,94
2006
22.305
4.704.733
146.950
4.851.683
83.842
3.484
17,28
2007
21.560
4.690.278
135.318
4.825.596
73.935
3.837
15,32
2008
21.093
4.750.998
137.963
4.888.961
81.364
4.539
16,64
2009
21.469
5.210.481
128.743
5.339.224
82.003
4.385
15,36
2010
20.845
5.465.669
137.000
5.602.669
81.115
4.148
14,48
2011
21.131
5.862.312
149.020
6.011.332
94.245
4.235
15,68
2012
21.307
6.191.232
156.777
6.348.009
89.162
4.222
14,05
Kaynak: TÜİK
TÜİK verilerine göre, Türkiye 2007 yılında 73.935 ton bal üretirken 2012 yılında üretimini 15.227 ton
arttırmıştır. Kovan sayısına bakıldığında da bu artış paralellik göstermektedir. Fakat, verimlilik
incelendiğinde aynı pozitif ivme söz konusu değildir. 2007 yılında bir kovandan elde edilen bal 15,32 kg
iken 2012 yılında yaklaşık 1-1,5 kg düşerek 14,05 kg’a inmiştir.
Ülkemizde arıcılık devlet politikalarıyla geliştirilememiş, daha çok bu işe gönül verenlerin çabalarıyla bir
noktaya gelebilmiştir. Bu gün Ordu’da bulunan “Arıcılık Araştırma İstasyonu Müdürlüğü” bu konuda
araştırmalar ve çalışmalar yapmakla birlikte projeler üretmektedir. Şuan yürütülmekte olan 7 bakanlık
projesi, 1 TÜBİTAK ve 1 tane AB projesi mevcuttur.
2012 yılı itibariyle il bazında kovan sayısı, bal ve balmumu üretim miktarı aşağıdaki gibidir.
124
Ordu
Köy
sayısı
455
Yeni kovan Eski
sayısı
kovan
487.091
123
Toplam
kovan
487.214
Bal üretimi
(ton)
11.457,65
Balmumu
üretimi (ton)
220,318
2
Muğla
348
709.649
1.300
710.949
10.765,26
570,537
3
Adana
330
425.564
2.495
428.059
8.320,71
450,376
4
Mersin
288
213.490
1.031
214.521
3.159,48
205,588
5
Aydın
262
208.008
542
208.550
2.907,30
114,495
6
İzmir
352
180.924
1.093
182.017
2.873,02
150,377
7
Balıkesir
499
139.530
1.095
140.625
2.485,45
73,363
8
Sivas
925
200.930
1.599
202.529
2.363,67
130,055
9
Antalya
493
194.368
820
195.188
2.354,77
152,533
10
Denizli
206
90.770
0
90.770
1.633,86
68,076
11
Bingöl
158
93.985
967
94.952
1.523,10
22
12
Siirt
145
57.709
31.864
89.573
1.350,42
24,467
13
Hakkari
81
118.328
4.975
123.303
1.296,04
31
14
Şanlıurfa
169
60.113
1.083
61.196
1.281,26
12,961
15
Trabzon
479
128.196
535
128.731
1.246,66
99,131
16
Erzurum
579
118.888
883
119.771
1.186,25
62,768
17
Samsun
583
74.605
1.681
76.286
1.185,39
69,276
18
Diyarbakır
188
72.778
2.215
74.993
1.178,24
39,371
19
Giresun
457
85.607
295
85.902
1.086,20
73,682
20
Hatay
187
79.272
821
80.093
1.074,18
61,14
21
Erzincan
339
73.520
538
74.058
1.073,55
45,157
22
Elazığ
386
96.400
296
96.696
1.070,12
104,077
23
Çanakkale
423
55.284
2.057
57.341
1.048,46
55,284
24
Van
120
53.017
8.916
61.933
991,636
83,214
25
Osmaniye
107
81.189
190
81.379
916,54
48,755
26
Konya
311
75.295
2.628
77.923
911,06
63,942
27
Kahramanmaraş
290
72.927
1.870
74.797
905,356
27,735
28
İstanbul
186
55.843
812
56.655
791,009
29,746
29
Bursa
444
63.165
1.886
65.051
769,811
27,15
30
Artvin
287
79.153
2.957
82.110
762,584
55,634
31
Tunceli
257
52.582
148
52.730
722,486
34,614
32
Ağrı
155
29.442
0
29.442
660,93
4,277
33
Karaman
92
43.801
643
44.444
656,521
49,132
34
Kırklareli
193
35.407
10.850
46.257
652,538
29,637
35
Edirne
233
45.430
2.944
48.374
647,715
16,016
36
Rize
324
82.559
2.630
85.189
645,126
35,721
37
Malatya
365
79.145
5.514
84.659
639,999
30,469
38
Manisa
415
70.408
1.655
72.063
637,141
32,839
39
Tokat
497
35.738
497
36.235
626,397
32,529
40
Mardin
100
35.688
1.451
37.139
608,575
42,648
41
Kocaeli
157
47.923
364
48.287
576,267
56,79
42
Tekirdağ
209
45.158
1.722
46.880
570,427
11,086
43
Ankara
585
64.893
2.775
67.668
555,558
17,175
44
Sakarya
246
54.063
1.432
55.495
549,24
45,58
Sıra
İI Adı
1
125
45
Muş
112
26.855
950
27.805
537,485
32,778
46
Kayseri
190
42.573
1.435
44.008
518,942
19,693
47
Bitlis
210
62.997
15.868
78.865
514,48
57,71
48
Adıyaman
195
46.361
235
46.596
512,633
29,645
49
Burdur
134
48.490
1.347
49.837
505,109
26,657
50
Niğde
95
28.390
315
28.705
497,075
15
51
Kastamonu
874
55.916
503
56.419
482,849
25,479
52
Düzce
210
36.124
40
36.164
456,541
28,04
53
Afyon
70
34.886
0
34.886
418,624
10,463
54
Kars
156
68.437
150
68.587
398,42
28,393
55
Gümüşhane
213
34.274
115
34.389
361,365
10,874
56
Bartın
265
25.446
141
25.587
348,524
15,998
57
Aksaray
163
23.020
144
23.164
327,22
1,296
58
Bayburt
89
27.743
0
27.743
310,134
25,251
59
Bolu
294
19.205
3.440
22.645
300,7
11,719
60
Zonguldak
298
38.727
165
38.892
287,97
33,187
61
Isparta
143
27.761
312
28.073
264,36
13,342
62
Yozgat
315
21.522
654
22.176
258,004
8,268
63
Yalova
46
18.231
610
18.841
240,57
33,557
64
Çorum
413
32.023
1.195
33.218
239,261
25,282
65
Karabük
256
19.162
60
19.222
229,391
5,065
66
Batman
101
28.331
1.738
30.069
228,974
11,788
67
Sinop
382
24.496
225
24.721
225,142
8,37
68
Çankırı
345
47.753
888
48.641
214,713
12,966
69
Amasya
245
14.944
265
15.209
193,82
11,695
70
Kütahya
288
15.989
1.133
17.122
190,226
10,031
71
Uşak
173
8.282
788
9.070
176,536
4,477
72
Eskişehir
151
16.890
656
17.546
159,405
5,392
73
Şırnak
74
27.126
2.080
29.206
157,51
60,95
74
Gaziantep
151
9.514
7.912
17.426
148,888
5,735
75
Kırıkkale
106
13.268
1.307
14.575
147,85
4,382
76
Ardahan
211
40.986
20
41.006
147,427
7,696
77
Iğdır
45
8.389
7
8.396
123,18
1,613
78
Bilecik
152
9.001
406
9.407
120,235
2,102
79
Nevşehir
125
12.231
537
12.768
112,057
5,1
80
Kırşehir
77
6.041
89
6.130
79,61
1,171
35
2.013
855
2.868
9,075
0,207
81
Kilis
Kaynak: TÜİK
126
Türkiye’de Bal ve Balmumu Üretiminin Bölgesel Dağılımı
İl Adı
Köy
sayısı
Yeni kovan
sayısı
Eski
kovan
Toplam
kovan
Bal üretimi
(ton)
Balmumu üretimi
(ton)
Ege
2.114
1.318.916
6.511
1.325.427
19.601,96
961,295
Akdeniz
1.972
1.143.061
8.886
1.151.947
17.500,49
986,126
2.215
896.880
6.655
903.535
15.559,58
495,36
1.689
583.309
37.634
620.943
7.295,34
395,862
1.158
339.633
49.433
389.066
5.475,58
227,772
1.557
320.809
18.668
339.477
5.404,59
185,386
1.996
347.975
6.080
354.055
4.304,42
184,965
4.158
368.810
5.620
374.430
4.033,45
239,847
1.574
367.405
1.598
369.003
3.899,89
175,155
1.700
264.602
8.834
273.436
3.172,77
210,33
Batı Anadolu 988
183.989
6.046
190.035
2.123,14
130,249
İstanbul
55.843
812
56.655
791,009
29,746
Doğu
Karadeniz
Ortadoğu
Anadolu
Güneydoğu
Anadolu
Batı
Marmara
Orta
Anadolu
Batı
Karadeniz
Kuzeydoğu
Anadolu
Doğu
Marmara
186
Kaynak:TÜİK
Arcılıkta Ege ve Karadeniz’in öne çıkıyor olmasında ilk faktör hiç şüphe yok ki ekonomik
gerekliliklerdir. Özellikle Karadeniz’de tek ürüne bağımlı agrokültürel yapı zaman içinde geçim haddini
idame ettiremez hale gelince alternatif üretim biçimleri gündeme gelmiştir. İşte tam bu noktada ekolojiye
en uygun iştigal konusu tercih edilmiştir. Başta flora yapısı olmak üzere diğer doğal şartlar da gözetilerek
bu bölgelerde arıcılığın geliştiği görülmektedir.
Türkiye’de üretilen balın yaklaşık %55’i Ordu, Muğla, Adana, Mersin, Aydın, İzmir, Balıkesir, Sivas,
Antalya ve Denizli’deki arıcılar tarafından üretilmektedir. Ayrıca aşağıdaki sıralama en fazla bal
üretenden en az üretene doğru yapılmış bir sıralamayı da içermektedir.
127
ORDU İLİNDE ARICILIK
Ordu ilinde 1940’lı yıllara kadar sadece ailelerin kendi ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla ilkel kovanlarla
yapılan arıcılık, 1960 yılından sonra modern kovanlarla, gezginci olarak yapılmaya başlanmıştır.
İlimizin en önemli gelir kalemi şüphe yok ki, Türkiye istihsalinin %30’una sahip olduğumuz “Fındık” tır.
Fındıktan sonra en çok gelir getiren tarımsal kökenli iştigal konusu ise “Arıcılık” tır. Ordu’nun florası
arıcılık açısından zengin değildir. Ancak Türkiye florasını değerlendirerek yola çıkan Ordulu gezginci
arıcılar arıcılığı, Ordu ekonomisine fındıktan sonra ikinci sırada gelir getiren tarımsal bir faaliyet olarak
yapmaya başlamışlar ve Ordu’yu Türkiye de arıcılık sektöründe 1. sıraya yerleştirmişlerdir. Ordu ilinin
ballı bitki mera dağılım haritası aşağıda verilmiştir.
128
Arıcılık, özellikle kırsal kesimlerde yaşayanlar için iyi bir gelir kalemidir. Tarımsal üretimi ve geliri
çoğunlukla fındığa dayalı ilimizin her ilçesinde bal üretimi yapılmaktadır. Bal üretiminin % 80’den
fazlasını gezginci arıcılar gerçekleştirmektedir. Balın üretildiği coğrafya gezginci arıcıların tercihine bağlı
olarak farklılık gösterebilmektedir.
Bir koloniden daha fazla ürün alabilmek ve bitkilerde tozlaşmayı sağlamak amacıyla kovanların bir
yerden başka bir yere taşınmasına "gezginci" (seyyar) arıcılık denir. Arıcılık yapılan bölgede çiçeklenmesi
kısa süren az sayıda ballı bitki varsa gezginci arıcılık yapıp kovanları nektar ve polen kaynakları
yönünden zengin başka yerlere taşımak gerekir. Gezginci arıcılık sayesinde değişik zamanlarda değişik
bitkilerden
yararlanılarak
daha
çok
ürün
almak
mümkündür.
Kovanların taşınması ilkbahar sonu ve yaz başlangıcında sahil ve ovalardan yüksek yaylalara; yaz sonu
ve sonbaharda ise çam ve sahil bölgelerine olur.
Türkiye’de ilk kez Ordu Arıcılık Araştırma Enstitüsü ve Ordu Valiliği İl Özel İdaresi tarafından 2005
yılında geliştirilen ve uygulama sonucunda başarı sağlanan Mobil Arıcılık Sistemi (MAS), 2009 yılında
üretilmeye başlanmıştır. Bu sistem sayesinde gezginci arıcılar tarafından büyük sorun olan, nakil
işlemlerindeki kovan taşıma, baraka kurma ve konaklamada büyük kolaylık sağlanmaktadır. Mobil
arıcılık sistemi üzerinde bal süzme ünitesi, depolama tankları mevcut olup üreticilerin bütün ihtiyaçlarını
karşılayabilecek şekilde dizayn edilmiştir.
Mobil Arıcılık Sistemi (MAS)
Yıllar itibariyle Ordu ilindeki bal üretimi
2000
Köy
sayısı
513
2001
443
329.432
40
329.472
9.438,52
500,075
28,65
2002
580
320.821
243
321.064
9.818,704
315,178
30,58
2003
574
315.626
203
315.829
8.549,075
343
27,07
2004
589
318.623
0
318.623
10.195,936
339,864
32
2005
528
323.838
0
323.838
8.906,33
412,148
27,50
2006
505
333.437
0
333.437
9.584,236
290,26
28,74
2007
471
343.054
0
343.054
9.817,76
314,928
28,62
2008
467
323.901
0
323.901
9.203,19
181,884
28,41
2009
480
406.204
230
406.434
9.644,69
176,051
23,73
2010
502
436.142
140
436.282
10.380,34
197,951
23,79
2011
448
458.037
236
458.273
11.820,23
212,834
25,79
487.091
123
487.214
11.457,65
220,318
23,52
Yıl
2012 455
Kaynak: TÜİK
Yeni kovan
Eski
Toplam Bal üretimi
Balmumu
Koloni başına
sayısı
kovan kovan
(ton)
üretimi (ton)
bal verimi (kg)
343.468
40 343.508
10.351,83
1.626,72
30,14
129
Ordu ilinde 455 köyde 5.000 aile tarafından toplam 487.214 adet kovanla arıcılık yapılmakta olup bu
faaliyetten 11.457,65 ton bal ve 220,318 ton bal mumu elde edilmektedir. İlimizde, gerek hayvansal üretim
içerisindeki yeri bakımından gerekse pazarlanan hayvansal ürünler içerisindeki yeri bakımında bal ve
balmumunun ürün değeri % 50’yi bulmaktadır.
Kovan sayısı bakımından Muğla, 710.949 kovan ile Türkiye’de 1. sırada iken Ordu Muğla ilinden 223.735
az kovana sahip olmasına rağmen Türkiye üretiminde 1. sıradadır. Başka bir ifadeyle Türkiye’de en çok
bal Ordulu arıcılar tarafından üretilmektedir.
Ordu ilindeki verimlilik incelendiğinde ise Türkiye ortalamasından yüksek ve Dünya ortalamasından çok
düşük olduğu görülmektedir. Özellikle 2008 yılından sonra koloni başına üretilen bal düşmüştür. Bu
yönüyle ele alındığında verimlilik konusunda dünya ölçeğinde sorun yaşadığımız görülmektedir.
İlçelerimiz itibariyle kovan sayısı, bal ve balmumu üretim miktarları aşağıdaki gibidir.
Yeni
kovan
sayısı
Balmumu
Bal üretimi
üretimi
(ton)
(ton)
Sıra
İlçe Adı
Köy
sayısı
1
Ulubey
38
78.429
0
78.429
2.100,00
43,826
2
Merkez
70
73.000
65
73.065
2.041,00
71,3
3
Gürgentepe
27
63.800
0
63.800
1.595,00
0,99
4
Perşembe
44
54.917
0
54.917
1.482,76
19,5
5
Gölköy
21
52.158
0
52.158
1.400,00
3,9
6
Kabataş
11
33.052
0
33.052
661
7,2
7
Çatalpınar
15
36.000
0
36.000
648
3,6
8
Ünye
33
36.191
0
36.191
542,865
14,475
9
Fatsa
67
28.250
0
28.250
423,75
25,3
10
Çamaş
14
9.027
0
9.027
153,459
9,027
11
Gülyalı
12
3.420
0
3.420
119,7
11,97
12
Kabadüz
8
4.300
0
4.300
80
1,6
13
Aybastı
8
2.917
0
2.917
78,759
1,52
14
Kumru
10
5.140
18
5.158
50
2,1
15
İkizce
25
2.620
40
2.660
28,82
0,005
16
Mesudiye
8
1.723
0
1.723
27,855
1,25
17
Akkuş
15
820
0
820
11,48
1,64
18
Çaybaşı
25
967
0
967
9,6
0,84
19
Korgan
4
360
0
360
3,6
0,275
Eski kovan
sayısı
Toplam
kovan
Kaynak: TÜİK 2012
Ordu ili Türkiye arı varlığının % 7.67’sine sahip olup, Türkiye bal üretiminin % 12.85’ini
gerçekleştirmektedir. Ancak ilimizdeki arıcıların %80’inin gezginci arıcı olduğu dikkate alınarak üretim
miktarının “Ordu’dan sağlanıyor” gibi yanlış bir yargıya varılmamalıdır.
Türkiye’de ortalama olarak, koloni başına bal verimi 14-15 kg iken, Ordu’da koloni başına bal verimi
dönem dönem 25-30 kg düzeyine çıkabilmektedir. Haliyle ilimizde kovan başına ortalama verim dünya
130
ortalamasından düşük, Türkiye ortalamasından yüksektir. İlde hem koloni sayısı hem de bal üretimi
bakımından sırasıyla Ulubey, Merkez, Gürgentepe, Perşembe ve Gölköy ilçeleri ilk 5 sırada yer
almaktadır.
Yine TZOB Verilerine göre 2014 yılı için Ordu’da 487.214 kovan mevcutken, kovan başına verimlilik
23,50 kg’duır. Ordu’dan sonra, bal üretiminde 2.sırada yer alan Muğla’da kovan sayısı
710.949’dur.Kovan başına verimlilikse 15,10 kg’dır.
Bal üretiminde öne çıkan bazı illerimizde verimliliğe göre sıralama şu şekildedir;
Verimlilik
İller
(kg)
Ordu
23,50
Ağrı
22,40
Şanlıurfa
20,90
Adana
19,40
Balıkesir
17,70
İzmir
15,80
Muğla
15,10
Mersin
14,70
Aydın
13,90
Antalya
12,10
Sivas
11,70
Anzer Balı’yla nam yapmış olan Rize’de verimlilik 7,60 kg’dır.
TUİK verilerine göre; Ordulu arıcılar tarafından üretilen, yıllık, yaklaşık 12 bin ton bal üretimi Ordu
ilini dünya sıralamasında 29.sıraya koymaktadır. Örnek olması adına bazı ülkelerin bal üretim
miktarları da şu şekildedir;
Ülkeler
Bal
Üretimi
(Ton)
Çek Cumhuriyeti
11.302
Bulgaristan
9.592
Yeni Zellanda
9.450
İtalya
9.400
Şili
8.700
Tayland
8.000
2007 yılında Ordu Ticaret Borsası’nın Kotasyonuna dahil edilmiş olan “Bal” aynı zamanda arıcılık ile
ilgili tüm üretim materyallerinin ticari olarak alım satımının kayıt altına alınması anlamına gelmektedir.
(01.01.2007 / 31.12.2012) Ordu Ticaret Borsası’nda işlem gören arıcılık ürünleri nev’i ve işlem miktarı ile
işlem hacmi verileri de aşağıdaki gibidir.
131
NEV'İ
İŞLEM MİKTARI
İŞLEM HACMİ (YTL)
BAL
940.307 kg
PETEK BAL
6.905
6.253.846,70
kg
74.703
PETEK ARI KOVANI
10.835 adet
1.077.681
ANA ARI
6.150
adet
39.100
BAL İHRACATI
20.800 kg
-
PETEK BAL İHRACATI
99.200 kg
-
Kaynak: OTB
2012 yılı itibariyle (01.01.2012 / 31.12.2012) Ordu Ticaret Borsası’nda işlem gören arıcılık ürünleri nev’i
ve işlem miktarı ile işlem hacmi verileri de aşağıdaki gibidir.
NEV'İ
İŞLEM MİKTARI
İŞLEM HACMİ (YTL)
BAL
221.442 kg
PETEK BAL
2.575
1.848.110,20
kg
56.650
adet
8.000
BAL İHRACATI
20.800 kg
-
PETEK BAL İHRACATI
43.520 kg
-
ANA ARI
1.000
Kaynak: OTB
2012 Yılından itibaren Ordu’da organik bal üretmek maksadıyla “bal ormanı” kurulması çalışmaları
devam etmektedir. Bu çalışmalar kapsamında;
-
Mesudiye ilçesi Gölpınar Köyü’nde 300 Dekar alanda
Gölköy ilçesi Düzyayla yöresinde 720 Dekar alanda
Gölköy ilçesi Damarlı yaylasında 744 Dekar alanda
Gürgentepe ilçesi Bektaş Mahallesi içindeki yaylada 300 Dekar alanda
Bal ormanı oluşturuldu. Mesudiye ilçesi sınırlarında bir adet bal ormanı kurulması çalışmaları da devam
etmektedir.
Bu çalışmaların maliyeti de yaklaşık 2 milyon TL olarak gerçekleşti.
Bu çalışmalar kapsamında; arıcılık için önemli olan ve doğal haldeki, kestane, kayın, ıhlamur, akçaağaç
gibi çiçeği bol ağaçların bakımı yapılıp, orman gülü gibi yerel floraya ait odunsu bitkilerin de
rehabilitasyonu yapılmaktadır.
132
III.BÖLÜM
BAL İTHALATI VE İHRACATI
Dünyada en çok bal ithal eden ülke ABD olup dünya ithalatından %23 oranında pay almaktadır. İthalat
miktarı yaklaşık Türkiye üretimi kadar olan Almanya ise 2. sıradadır. Sadece bu iki ülkenin toplam bal
ithalat miktarlarına bakıldığında 203.676 ton ile dünya ithalat miktarının %41,2’sini oluşturmaktadır. Bu
ülkelere Japonya’yı da eklediğimizde üç ülkenin dünya bal ithalatı içindeki payları toplam ithalatın
yaklaşık yarısı kadardır. Bu durum bal ihracatı için hedef pazar tespitinde sektör temsilcilerine önemli
ipuçları sunmaktadır.
Ülkelere göre bal ithalat miktarları, 2010
ÜLKELER
İTHALAT
(TON)
1- ABD
114.128
2- ALMANYA
89.548
3- JAPONYA
39.950
4- BİRLEŞİK KRALLIK
31.515
5- FRANSA
25.394
6- BELÇİKA
22.096
7- İSPANYA
17.712
8- ENDONEZYA
15.595
9- İTALYA
14.549
10- SUUDİ ARABİSTAN
12.809
11- HOLLANDA
10.090
12- POLONYA
9.180
13- MALEZYA
7.914
14- İSVİÇRE
7.893
15- AVUSTURYA
6.944
DİĞER ÜLKELER TOPLAMI
69.128
DÜNYA TOPLAMI
494.445
Kaynak: FAO
En fazla bal ihracatını yapan ülkeler Arjantin ve Çin olarak görülmektedir. Çin, dünya bal üretiminde
lider olmasına rağmen dünya bal ihracatının yalnız %21,5’ini gerçekleştirmektedir. Arjantin ise dünya
bal ihracatından %11,9 oranında pay almaktadır.
133
Ülkelere göre bal ihracat miktarları, 2010
ÜLKELER
İHRACAT (TON)
1- ÇİN
103.716
2 - ARJANTİN
57.317
3 - MEKSİKA
26.512
4 - HİNDİSTAN
22.649
5 - VİETNAM
22.544
6 - İSPANYA
21.756
7 - ALMANYA
20.527
8 - BREZİLYA
18.629
9 - BELÇİKA
18.304
10- KANADA
15.145
11- MACARİSTAN
13.901
12- MALEZYA
13.454
13- ROMANYA
11.016
14- ABD
11.004
15- ŞİLİ
8.623
DİĞER ÜLKELER TOPLAMI
97.052
DÜNYA TOPLAMI
482.149
Kaynak: FAO
Türkiye 2012 yılında ürettiği 89.162 ton balın ancak 1.263,375 tonunu ihraç etmiştir (TÜİK). Türkiye
1.263,375 tonluk bal ihracat miktarı ile bal ihraç eden ilk on beş ülke arasına girememiştir. Bu verilerden
de anlaşılacağı gibi Türkiye üretim miktarıyla dünya ikincisi olmasına rağmen dünya bal ihracatında
yaklaşık binde 2,5 / 3 gibi çok küçük bir paya sahiptir. Bu durumdan, Türkiye’de bal üretiminin büyük
ölçüde iç tüketime yönelik olduğu anlaşılmaktadır.
Türkiye 2012 TÜİK verilerine göre 862.981 kg’ı süzme ve 400.394 kg’ı petekli bal olmak üzere toplamda
1.263.375 kg tabii bal ihraç etmiştir. Türkiye toplam bal üretiminin sadece %1,4’ünü ihraç
edebilmektedir. 2007-2008 yıllarında küresel ısınmanın da etkisi ile gerçekleşen arı ölümleri, floranın
olumsuz etkilenmesi gibi durumlar bal üretim miktarını düşürmüştür ve bu durum da ihracatı olumsuz
yönde etkilemiştir. 2008 yılında bal fiyatı yüzde 50’den fazla artarak 3,2 $’dan 5,8 $’a çıkmıştır. 2008
yılından sonra bal üretimi az da olsa artmıştır fakat, üretilen balın iç tüketimi karşılayamama gibi bir
durumun ortaya çıkmasının sonucu olarak ihracat miktarı 2006 yılı ve öncesine göre düşmüştür.
134
Yıllar İtibariyle Türkiye’nin Tabii Bal İhracat / İthalat Miktarı ve Tutarı
Yıl
İhracat
Miktarı (kg)
İhracat
Dolar
İhracat
Euro
İhracat
TL/YTL
İthalat
Dolar
İthalat
Euro
İthalat
TL/YTL
2012
1.263.375
6.006.545
4.645.269
10.798.351
872
687
1.576
2011
1.102.689
5.206.276
3.793.968
9.100.836
0
0
0
2010
1.264.609
5.810.517
4.332.707
8.738.952
2.258
1.680
3.342
2009
900.233
4.495.305
3.198.105
6.987.379
112.527
76.745
165.935
2008
397.265
2.286.010
1.576.564
3.031.860
4.002.465
2.555.080
5.066.869
2007
397.680
1.758.730
1.292.548
2.335.678
214.890
160.731
294.027
2006
1.916.234
5.499.251
4.449.263
7.689.527
126.301
101.142
167.527
2005
2.142.875
6.564.084
5.295.002
8.847.602
520.810
401.127
707.072
2004
5.685.646
16.329.349
13.136.297
23.205.729
639.020
527.121
896.933
2003
14.980.385
37.089.550
33.247.852
56.795.991
1.211.637
1.087.063
1.834.326
2002
16.348.730
32.834.738
33.357.991
52.884.880
689.844
731.258
1.033.908
2001
4.328.025
6.799.749
7.552.693
9.350.169
466.473
518.376
477.772
2000
3.514.864
5.889.087
6.354.155
3.624.497
645.897
699.790
400.583
Kaynak: TÜİK
2012 yılı Türkiye bal ihracatının ülkelere göre dağılım verileri incelendiğinde en çok ihracatın %32,7’lik
payla ABD’ye yapıldığı görülmektedir. ABD’yi sırasıyla %20’lik ve %11,4’lük paylarla Almanya ve
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti izlemektedir. Türkiye ihraç ettiği balın %64,2’sini bu üç ülkeye ihraç
etmektedir. Bu verilerden de anlaşılacağı üzere, Türkiye’nin potansiyelinin çok altında seyreden bal
ihracatının aynı zamanda pazar çeşitliliğine de sahip olmadığı görülmektedir.
İhracatla ilgili diğer bir konu bal fiyatlarının çok değişken olmasıdır. Türkiye ABD’ye yaklaşık 2,5$’a
süzme bal satabiliyorken Almanya’ya 7,1 $’dan satabilmektedir. Ülkeler arası oluşan bu fiyat farkları
ihraç edilen balın cinsine, paketlenmesine, marka değerine ve ithalatçı ülkelerin piyasa şartlarına göre
oluşmaktadır.
Türkiye’den ihraç edilen tabii bal, süzme ve petekli olarak iki gruba ayrılmaktadır. Ülkeler arasında bu
durum çeşitlilik göstermektedir. ABD’ye ihraç edilen balın %94,82i süzme bal iken Almanya’ya yapılan
ihracatın %39,3’ü süzme, %60,7’si petekli baldır.
135
Süzme Bal ihracat / ithalat edilen Ülkeler, 2012
Ülke Adı
Fransa
İhracat
Miktarı
(kg)
İhracat
Dolar
İhracat
Euro
İthalat
Miktarı
(kg)
İhracat
YTL
İthalat
Dolar
İthalat
Euro
İthalat
TL
21.600
66.126
51.208
118.557
0
0
0
0
Hollanda
414
2.571
1.941
4.664
0
0
0
0
Almanya
99.576
711.067
541.105
1.278.039
0
0
0
0
960
6.035
4.747
11.003
0
0
0
0
21.600
53.287
41.197
95.560
0
0
0
0
6.290
35.198
26.610
61.853
0
0
0
0
18.086
155.088
120.899
277.878
0
0
0
0
0
0
0
0
37
872
687
1.576
38.005
144.376
109.120
258.252
0
0
0
0
24
120
98
217
0
0
0
0
ABD
391.399
1.013.633
803.599
1.839.802
0
0
0
0
Kuzey Kıbrıs
Türk Cum.
144.264
704.042
547.980
1.265.147
0
0
0
0
37.283
223.567
173.683
402.375
0
0
0
0
647
2.233
1.697
4.001
0
0
0
0
39.241
223.905
172.889
400.165
0
0
0
0
Bahreyn
4.660
26.262
20.938
47.442
0
0
0
0
BAE
1.553
13.714
10.504
24.615
0
0
0
0
Malezya
3.696
25.017
19.592
45.769
0
0
0
0
434
3.042
2.301
5.469
0
0
0
0
29.288
228.906
181.438
412.119
0
0
0
0
3.761
36.878
28.011
64.982
0
0
0
0
200
3.900
3.091
7.092
0
0
0
0
İtalya
Belçika
İsveç
Azerbaycan
Slovenya
Libya
Nijerya
Irak
Ürdün
Suudi
Arabistan
Moğolistan
Çin
Japonya
Hong Kong
Toplam
862.981
3.678.967
2.862.648
6.625.001
Kaynak: TÜİK
136
37
872
687
1.576
2012 yılı TÜİK verilerine göre Petekli Bal ihraç edilen Ülkeler
Ülke Adı
İhracat
Miktarı
(kg)
İhracat
Dolar
İhracat
Euro
İhracat
YTL
İthalat
miktarı
(kg)
İthalat
Dolar
İthalat
Euro
İthalat
YTL
Hollanda
1.256
4.658
3.516
8.450
0
0
0
0
Almanya
153.930
973.359
744.265
1.742.483
0
0
0
0
Avusturya
1.628
14.554
10.986
26.402
0
0
0
0
ABD
21.610
157.663
121.344
283.103
0
0
0
0
Irak
88.871
530.602
410.675
954.127
0
0
0
0
Suudi
Arabistan
132.711
643.314
489.180
1.152.639
0
0
0
0
BAE
388
3.428
2.655
6.146
0
0
0
0
Toplam
400.394
2.327.578
1.782.621
4.173.350
0
0
0
0
Kaynak: TÜİK
Arıcılığın Ülke Ekonomisine Katkısı
Türkiye 2012 TÜİK verilerine göre yıllık 89.162 ton bal üretmekte olup bu üretimin 1.263,375 tonunu
ihraç etmektedir. Bu gün itibariyle 1 kg balın 10 YTL olduğu kabul edilirse sadece iç tüketimden yaklaşık
879 milyon YTL tutarında bir ekonomik değer ekonomiye kazandırılmaktadır. 1.263,375 tonluk
ihracattan da 10.798.351 YTL gelir elde edilmektedir. Yani toplamda ülke ekonomisine doğrudan
yaklaşık 890 milyon YTL katkı sağlanmaktadır. Bu veriler sadece tabii bal üretimi ile elde edilen girdi
olup, polen, balmumu, arı sütü gibi ürünler ile arılı kovan ve ana arı gibi materyallerin sağladığı
ekonomik değerlerde hesaba katılır ise bu sektörden elde edilecek toplam gelirin yaklaşık 1,5 milyar YTL
olduğu tahmini yapılabilir. Gelişmiş ülkelerdeki yapılan araştırmalar, Arıcılığın Polinasyon yolu ile
ekonomiye olan katkısının bal ve balmumu gibi arı ürünlerinden elde edilen gelirin en az 10-12 katı
olduğunu ortaya koymuştur. Bu duruma göre de arıcılığın Türkiye ekonomisine yaklaşık 15-20 milyar
gibi önemli bir katkısı olduğu sonucuna varılmaktadır.
Arıcılığın
ülke
ekonomisine
katkısı,
tarımsal
bir
faaliyet
olarak
doğrudan,
bitkisel üretime katkısı ile de dolaylı olarak olmaktadır. Arıcılık toprağa bağımlı olmayıp, topraksız veya
az topraklı aileler için tek başına bir geçim kaynağı olabilmektedir. Aynı zamanda diğer tarımsal
faaliyetlere göre daha az sermaye ile yapılabilen ve kısa sürede kazanç sağlanabilen kolay bir faaliyettir.
Arıcılık ülkemizde 21.307 köyde 40 bin aile tarafından geçim kaynağı olarak yapılmaktadır. Bu anlamda
önemli bir istihdam alanı olma özelliği de vardır.
Bal ve bal ürünlerinin insan sağlığı üzerinde oldukça olumlu etkileri vardır. Bunun yanında ilaç ve
kozmetik sanayinde de bal ve bal ürünlerinden faydalanılmaktadır.
Ekonomik olarak, arıcılığın gelişmesi arıcılık sektörü için gerekli arı, ana arı, kovan, bal
süzme makinesi, temel petek, arıcılık malzemeleri ve ambalaj maddelerinin üretildiği
sanayi iş kollarının ortaya çıkmasına ve bu alanda istihdamın sağlanmasına yardımcı
olmaktadır. Dünyadaki en kaliteli bal, çok sayıda çiçek türüne sahip olması nedeniyle Türkiye’den elde
edilmektedir. Dünyadaki çiçek türlerinin 3/4’ü Türkiye’de bulunmaktadır.
Arıcılık Teşvikleri
Arı yetiştiriciliği yapan, Merkez Birliği düzeyinde örgütlenmiş yetiştirici birlikleri veya üretici birliklerine
üye olan ve en az 30 adet arılı kovana sahip üreticilere, Arıcılık Kayıt Sistemi’ne kayıtlı olma şartı ile
kovan başına, seralarda doğal polinasyonu sağlamak amacıyla bombus arısı kullanan yetiştiricilere ise
koloni başına destekleme ödemesi yapılmaktadır.
137
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın 2009 yılından beri uyguladığı teşvikler arıcılık sektörüne ivme
kazandırmıştır. 2011 yılında 35 bin 459 arı yetiştiricisine, yaklaşık 5 milyon kovan için 35 milyon lira
destek ödemesi yapılmıştır. 2009-2011 yıllarında arılı kovan desteği kovan başına 7 lira iken 2012 yılında 8
TL ye çıkarılmıştır. 2011 yılında, bombus arısı desteği ise koloni başına 60 lira olarak ödenmiştir.
2011 yılında yaklaşık 52 bin koloni için 2 milyon 600 bin lira destekleme ödemesi yapılmıştır. Yapılan bu
destekler arıcılığın kayıt altına alınmasında da büyük rol oynamaktadır.
2013 yılı arıcılık destekleri aşağıdaki gibidir;

Arı yetiştiriciliği yapan ve merkez birliği düzeyinde örgütlenmiş yetiştirici birlikleri ve/veya üretici
birliklerine üye olan üreticilere, Arıcılık Kayıt Sistemine (AKS) kayıtlı olma şartı ile kovan başına,
seralarda doğal polinasyonu sağlamak amacıyla Örtüaltı Kayıt Sistemine (ÖKS) kayıtlı bombus arısı
kullanan yetiştiricilere koloni başına aşağıda belirtilen miktarda ödeme yapılır.
Arılı kovan
Bombus arısı

8 YTL / adet
60 YTL / koloni
Hayvan genetik kaynaklarının yerinde korunması ve geliştirilmesi amacıyla Bakanlıkça
uygulanan proje kapsamındaki yetiştiricilere, arıcılıkta kovan başına aşağıda belirtilen
miktarlarda ödeme yapılır.
Arı Koruma

40 YTL / kovan
Arı yetiştiriciliğinde organik tarım yapan çiftçilere aşağıda belirtilen birim miktarlarda organik
tarım destekleme ödemesi yapılır.
Organik Tarım (Arılı kovan)
5 YTL / kovan
Teşvik konusunda bir diğer önemli husus ise arı hastalıkları neticesinde hastalıklı arıların itlaf edilmesi
gereken durumlarda devletin buna dönük bir zarar-ziyan telafi teşvikinin olmamasıdır.
Son dönemlerde yaygın olan Amerikan Yavru Çürüklüğü hastalığının kesin çözümü hastalığın rastlandığı
kovanların itlafıdır. Ancak itlaf durumunda arıcıların zararını karşılayacak bir mekanizma olmadığından
kesin çözüm olmamasına rağmen antibiyotik kullanımına gidilmektedir. Kullanılan antibiyotikler balda
kalmakta ve bu da kansere yol açmaktadır. Bu konuda da bir teşvike ihtiyaç olduğu görülmektedir.
Son dönemlerde öne çıkan ve önemli bir tehdit olan “küresel ısınma” dan mütevellit arıcılık sektörü ciddi
bir risk altındadır. Sektörde yaşanmaya başlanan ve bundan sonraki yıllarda daha yoğun yaşanacak
sorunların çözümü noktasında şimdiden bir teşvik önlemi alınması yerinde olacaktır.
IV.BÖLÜM
ARICILIĞIN SORUNLARI
Ülkemizde hemen hemen her sektörde bir takım sorunlar vardır. Bu sorunlar “Genel Yapısal Sorunlar” ve
“Sektöre Yönelik Öznel Sorunlar” olarak değerlendirilebilir. Genel Yapısal Sorunlar, hükümetlerin
uyguladığı ekonomi politikalarının makro ekonomiye etkilerinin söz konusu sektöre izdüşümleri, dünya
ölçeğinde yaşanan ekonomik veya siyasal krizlerin etkileri gibi global gelişmelerden ve tercihlerden
kaynaklanan sorunlardır. Sektöre Yönelik Sorunlar ise adı üzerinde sadece o sektörde bulunan kendine
has sorunlardır.
138
Arıcılığımızın belli başlı sorunları
Genel Yapısal Sorunlar
1- Türkçe Kaynak Sayısının Yetersizliği
Arıcılık konusunda yazılmış Türkçe kaynak sayısı çok az olup, olanların çoğu da 20-30 yıllıktır. Son
zamanlarda internetin yaygınlaşmasıyla arıcılık hususunda birçok site de bilgi paylaşımı yapılmaktadır
ancak eldeki veriler için yeterli kaynak mevcuttur ve arıcılar tarafından kolay ulaşılabilir demek doğru
olmaz. Örneğin, arıcılık sektörü için konaklama yeri kapasitelerinin belirlenmesi ve flora haritasının
çıkarılmış olması temel bilgiler arasındadır. Bu gibi yetersiz ve eksik kaynaklar, üretimden verime ve
kaliteye kadar her şeyi etkilerken, sektörün kurumsallaşması önünde de büyük bir engeldir.
2- Danışmanlık Hizmeti Verecek, Kurumsallaşmanın Bulunmaması
Arıcılık yapmaya karar veren bir kişinin, ya da arıcılık yapmakta olan bir kişinin hemen danışıp bilgi
alabileceği birimler belli merkezlerin dışında yoktur. Mevcut durumdakiler ise, işlevine uygun hizmeti
sınırlı sayıdaki kişilere verebilmektedirler. Örneğin Türkiye’nin ilk “Arıcılık Araştırma Enstitüsü” 1994
yılda Ordu’da kurulmasına rağmen, ekipman ve personel yetersizliğinden gerçek anlamda, işlevine uygun
hizmet verememiştir. Son yıllarda kendilerini yeniden yapılandırarak günümüz teknolojisine uygun
hizmet vermeye başlayabilmişlerdir. Türkiye’de var olan danışmanlık birimleri ise daha çok isim olarak
vardır. Bu tür kurumların özel olarak desteklenmesi ve güçlendirilmesi aynı zamanda da birer eğitim
merkezine dönüştürülmesi gerekmektedir. Bunun yanında faaliyet alanlarıyla ilgili yaptırım uygulama
yetkileriyle de donatılmaları gerekmektedir.
3- Standardizasyon ve Standartlara Uygunluk Sorunları
Ülkemizin en ciddi sorunlarından biri de standardizasyondur. Sadece arıcılıkta değil bir çok sektörde
standartların belirlenmemiş olmasından kaynaklı sorunlar yaşanmaktadır. Arıcılıkta, Tarım ve Köy İşleri
Bakanlığı tarafından çıkartılmış olan “Arıcılık Yönetmeliği”nde standartlar getirilmiş olmasına rağmen
uygulamada bu standartlara riayet edilmemektedir.
Ülkemizde her firmanın ürettiği kovan ölçüleri birbirinden bağımsızdır. Bu tutarsızlık yıllar içinde alınan
kovanlarda gerek tip gerekse ballılık açısından da sorun olmaktadır. Örneğin ABD standartlarına göre
koloni kabul edilmeyen bir kovan Türkiye’de koloni olarak kabul edilebilmektedir. Bu şekilde de eldeki
veriler dünya ölçeğinde doğruları yansıtamamaktadır. Özellikle “Sahte Bal” olarak tabir edilen standart
dışı üretim ile de sektör ciddi bir sorun yaşamaktadır. Bunun yanında her alanda olduğu gibi arıcılıkta da
yeterli ve etkin denetim olmaması standart dışı üretim potansiyelini artırmaktadır.
TSE standartlarına uygun kovan ölçüleri aşağıdaki gibidir.
139
4- Pazarlama İle İlgili Sorunlar
Standart dışı yöntemler ile üretilmiş olan hileli ballar, yurt dışından kaçak yollarla ülkemize giren menşei
ve katkısı belirsiz ballar, standartlara uygun bal üretimi yapan arıcıların pazar payını törpülemektedir.
Türkiye’deki tüketici profili ele alındığında, gelir seviyesi sabit ve düşüktür. Bal ve bal ürünleri ise bu
gelir grubuna göre fiyatı yüksek ürünler olduğundan genelde ikame ürünler tercih edilmekte, çok az
miktarda bal tüketimi söz konusu olmaktadır. Durum bu merkezdeyken bir de ucuz ve hileli balın pazara
inmesi, tüketiciyi bu ucuz ürüne yönlendirmekte, gerçek bal üreticisi ise mağdur olmaktadır. Bu durum
hem halk sağlığını tehdit etmekte hem de haksız rekabet ortamı yaratmaktadır.
Ülkemizde kalıntı sorunu nedeniyle bal ihracatında büyük güçlükler yaşanmaktadır. Birçok ülkede
ithalatçı firmalar kendi kriterlerini belirlemekte ve bal alımını bu kriterlere göre yapmaktadırlar. Avrupa
ve
ABD’
ye
ihraç edilen ballarda naftalin, çeşitli antibiyotik kalıntıları ve balın doğal yapısını bozan şeker şurubu,
ticari glikoz ve nişastalı ürün karışımları nedeniyle sorunlar yaşanmaktadır. Verimsizlikten kaynaklanan
sorunlar da eklendiğinde bal üretimimiz ancak iç tüketimimizi karşılayabilmektedir ve tüm bu
durumların sonucu olarak ta Türkiye sadece 1.263.375 kg bal ihraç edebilmektedir.
En çok bal ithalatı yapan 10 ülke sırasıyla; ABD, Almanya, Japonya, İngiltere, Fransa, Belçika, İspanya,
Endonezya, İtalya ve Suudi Arabistan’dır. Bu ülkelerin bal dış alımı 383.296 tondur. Bu pazar dünya bal
üretimde 2. sırada olan Türkiye açısından iyi değerlendirilmelidir. Özellikle tekel olduğumuz “çam balı”
gibi ürünlerde tek elden ihracat yapılmalıdır. Paketleme konusuna da ülkemizde yeterince önem
verilmemektedir. Balda birlikler marka oluşturmalı ve ihracatı katma değeri yüksek olan kavanoz
ambalaj ile yapmalıdırlar.
5- Arıcılıkla İlgili Yasal Düzenlemeler Sorunu
Bir sektörün ayakta durması, varlığını devam ettirmesi o sektörü düzenleyen güçlü bir yasal alt yapının
olmasına bağlıdır. Ülkemizde Tarım Kanunu henüz 2006 yılında yürürlüğe girmişken arıcılığa yönelik bir
kanun olmasını ve bu kanunun uygulamalarının sıkı denetlenmesini beklemek, ayakları yere basmayan
bir beklenti olur. Ancak arıcılık hususunda bir yasanın orta vadede çıkartılması ihtiyaçtır.
Arıcılık ile ilgili bir yönetmelik vardır ancak yönetmeliğin kapsamı dardır. Arıcılığı daha kapsamlı, her
yönüyle düzenleyen bir kanun gerekmektedir. Bu kanun arıcılık sektörünün tüm aşamalarında ortaya
çıkacak sorunları çözmeye şamil olmalı özellikle uluslararası arenada Türk Arıcılık sektörünün haklarını
korumalıdır.
6- Küresel Isınmanın Ortaya Çıkardığı Olumsuzluklar ve Sigorta Müessesesi
Küresel ısınma olarak tabir edilen olay, atmosfere salınan Karbondioksit gibi zararlı gazların
oluşturduğu sera etkisinin sonucudur. Böylece dünyamız ısınmakta ve iklimler değişmektedir. Arılar
sıcaktan ve soğuktan hemen ve çok etkilenen narin hayvanlardır. Küresel ısınmanın mevsimsel etkileri arı
ölümlerini artırmış buna mukabil doğanın flora yapısını olumsuz etkilemiştir. Aşırı sıcaklar çiçeklerin
zamanında açmasını ve uygun tozlaşma ortamını ortadan kaldırmıştır. Bu durumda bal üretimi de doğal
olarak düşmüştür.
Arıcılar floranın fakirliğinden dolayı bal elde edemezken bir de arı ölümleri ile daha büyük zararlarla
karşı karşıya kalmışlardır. Gelişmiş ülkelerin bazılarında arıcıların sigorta yaptırmaları bir zorunluluk
olarak yasal düzenlemeye bağlanmıştır. Ülkemizde bu alanda bir yasal düzenleme olmadığı gibi ciddi bir
çalışmada mevcut değildir. İlgili bürokratik kurumlar ile arcılık alanında faaliyet gösteren “Birlik”
“Dernek” gibi meslek ve sivil toplum teşkilatlarının müşterek çalışmasına özel sigorta şirketlerinin de
dahil edilmesiyle sektörde sigorta düzenlemesi yapılmasına gidilmelidir.
140
Sektöre Yönelik Öznel Sorunlar
1- Gezginci Arıcıların Yaşadığı Sorunlar
Arıcılık Yönetmeliği ile “Gezginci Arıcılık Şartları” belirlenmiştir. Geçmişten günümüze kadar devam
eden gezginci arıcılık konusunda yaşanan sorunlar bu yönetmelikle kısmen çözülmüş olsa da halen belli
bölgelerde gezginci arıcılar sorunlar yaşamaktadır. Hiç şüphe yok ki bu sorunların başında da güvenlik
gelmektedir.
Her ne kadar gezginci arıcıların güvenliği o bölgenin güvenlik güçlerince sağlanacağı hükmü yönetmelikte
yer alsa da özellikle vahşi hayvan saldırıları can güvenliği açısından önemli bir sorundur. Özellikle Doğu
Anadolu illerinin bazılarında “Terör” tehdidinin olması da can güvenliği sorununu doğurmaktadır.
İl/İlçe Tarım Müdürlükleri tarafından belirli kriterler gözetilerek belirlenecek olan konaklama yerlerinde
alt yapı tesisleri yoktur. Özellikle sağlık hizmeti veren birimlerin olmaması, küçük müdahalelerle
hallolacak hastalıkların ölümlerle sonuçlanmasına sebep olmaktadır.
İlkel şartlarda, dünya ile ilişkileri kesilmiş olarak sezonu geçiren gezginci arıcılar, kış konaklamasına
kadar dünyadan izole yaşamaktadırlar.
2- Hastalık, Parazit ve Zararlılar İle Mücadelede Yaşanan Sorunlar
Ülkemizde hastalık ve parazit bulaşmamış bölge kalmamıştır. Arıcılar zamansız, ruhsatsız ve doz ayarı
yapılmamış ilaçlar kullanmaktadırlar. Bu durum arı kolonilerinin hayatını tehlikeye atarken bal
kalitesini de düşürmektedir. Arıcıların hastalık ve parazitlerle mücadele konusunda eğitilmeleri ve bu
konuda yürüttükleri mücadelenin denetlenmesi çok önemlidir. Arıcılarımız mutlaka zamanında, uygun
dozda ve ruhsatlı ilaçlar kullanarak ilaçlama yapmalıdır.
Zaman zaman naftalinli bal gibi haberler duyulmaktadır, işte bu tür sonuçlar bilinçsiz mücadeleden
kaynaklanmaktadır. Arı hastalıklarıyla mücadele yöntemleri tam olarak bilinmediği için yanlış
uygulamalar yapılmaktadır.
Bilinçsiz ilaç kullanımının en önemli sebebi arı hastalığının teşhisinin tam olarak konulmamış olmasıdır.
Bilinçsiz, zamansız ve uygun dozda olmayan ilaç kullanımı neticesine bal üzerinde ilaç kalıntılarına
rastlanmakta ve ihraç edilen ballarımız zaman zaman bu gerekçeyle geri dönmektedir.
Son dönem ballarda “Antibiyotik” kalıntısına da rastlanmaktadır. ”Amerikan Yavru Çürüklüğü” olarak
adlandırılan bir hastalıktan dolayı arıcılar arılara yasak olmasına rağmen antibiyotik vermektedirler.
Netice olarak da bal da antibiyotik kalıntısı oluşmaktadır. Oysa antibiyotik tedavisi kesin sonuç değildir.
Antibiyotik hastalık sporlarını ortadan kaldıramamaktadır. Hastalığın ortadan tamamen kalkması için
arıların itlaf edilmesi gerekmektedir çünkü bu hastalığın bir tedavi yöntemi yoktur. İtlaf durumunda
arıcılar için devlet desteği olmadığından, arıcılar antibiyotik ile tedavi yoluna gitmektedirler ve
zararlarını minimize etmeye çalışmaktadırlar.
141
Amerikan Yavru Çürüklüğü hastalığına yakalanmış bir petek. El ile yavru gözleri bozulduğunda,
sümüksü bir halde ölmüş olan arı larvaları görülür.
Bir diğer önemli sorun ise “Temel Petek” üretiminde standart olmayan tekniklerin kullanılması ve hijyen
şartlarına uyulmamasıdır.
Arıcılık yönetmeliğinin 12. ve 15.maddeleri ilaç kullanımına ayrılmış olsa da bu konuda eğitim verilmemiş
olması ya da verilen eğitimin yeterli olmamasından kaynaklanan sorunlardan dolayı halen yanlış
uygulamalar olmaktadır.
Yapılan tüm bu yanlış uygulamalar sonucunda son beş yıldır kitlesel arı ölümleri görülmektedir. İlk arı
ölümleri 2007 yılının ilkbaharında Hatay’da meydana gelmiştir. 32.000 koloninin kış aylarında ölmüştür.
TEMA Vakfı’nın yaptığı çalışmalarda ve 20.07.2007 tarihinde ODTÜ’de yapılan akademik değerlendirme
toplantısında 2006-2007 kışında Adıyaman’da, Ardahan’da ve Ankara’da % 50- 60 oranlarına varan arı
ölümlerinin olduğu belirlenmiştir. 2007-2008 kışında ise Muğla’da %50, Kahramanmaraş’ta %60,
Edirne’de %62 oranında koloni kayıpları olduğu tespit edilmiştir. Türkiye genelinde geçirilen iki kışta
kaybedilen koloni miktarı % 50’nin üzerindedir.
3- Damızlık Ana Arı Üretimi İle İlgili Sorunlar
Bir arı kolonisinde ana arı, işçi arı ve erkek arı olmak üzere anatomik ve fizyolojik açıdan birbirinden
farklı özelliklere sahip üç birey görülmektedir. Bunlardan ana arı, kovan içindeki konumu bakımından,
koloninin en önemli bireyi durumundadır. Koloninin verim yönünden ortaya koyacağı performans, iklim
ve bitki örtüsünün ortak etkisine ilave olarak büyük ölçüde ana arı ve onun damızlık değeri ile ilgilidir.
Ana arının yokluğu, yaşlılığı, verimsiz oluşu ve oğul durumlarında işçi arılar yeni ana arılar üretebilirler.
Ancak ana arının bilgisi dışında gelişen bu yenileme olayları, teknik arıcılık esaslarına göre en az iki yıl
olan ana arı yenileme süresini 3-5 yıla uzatabilmektedir. Koloninin bal sezonuna güçlü bir şekilde
girebilmesi doğrudan ana arının kalitesine ve yaşına bağlı olduğundan arıcının gerektiğinde ana arılarını
yenilemek üzere stok ana arılara ihtiyacı vardır. Arıcılığın sürekli gelir getirici olmasını sağlamak için
seleksiyon şart olup bu da büyük oranda kontrollü koşullarda üretimi yapılmış genetik değeri yüksek ana
arılarla sağlanmalıdır.
Arıcılıkta 1 ana arı 1 koloni demektir. Ana arının performansı ile koloninin performansı doğru
orantılıdır. Ana arı ne kadar genç ve vasıflı ise verim de o kadar yüksek olacaktır. Ülkemizin mevcut ana
arı üretimi yaklaşık 300.000 olup bu rakam ihtiyacın % 12’sini karşılamaktadır. Buna göre arıcılık
sektöründe yıllık 2.2 milyon damızlık ana arı açığı bulunmaktadır. Ana arı karasal iklimler de 2 yıl, sıcak
iklimlerde de 1,5 yıl yaşamaktadır. Kendi doğal şartlarında da 3 yıla kadar yaşayabilmektedir. Ana
arıların iğneleri işçi arıların iğneleri gibi “tırtıklı” olmadığından defalarca “sokma” yeteneğine sahiptirler.
Ana arı kovanda 16 günde yetişkin hale gelmektedir. Ana arı genetik varyasyonu sağlar ve liderlik yapar.
Ana arı döllenerek yumurta bırakmanın dışında da yumurta bırakabilir. Bu durumda ortaya çıkacak
142
arılar erkek olacaktır ve erkek arılarda yiyici olup en fazla 30 gün yaşamaktadır. 1 ana arı 1500-2000 tane
yumurtayı 1 günde bırakabilmektedir. Bu da kendi ağırlığının 2 katı bir miktara denk gelmektedir.
Türkiye'de yılda damızlık değeri yüksek en az 2,5 milyon ana arı kullanılması gerekmektedir.
Türkiye’den koloni başına alınabilen ortalama 15 kg verimin yükseltilmesinin olmazsa olmaz koşulu
yüksek verimli ırklardan, verildiği bölgeye uygun ve yetiştirme kalitesi yeterli ana arı kullanmaktır. Ana
arı yenileme sistemi olmayan arıcılıkta yılda en az %30 koloni kaybı ve %50 verim kaybı yaşanır.
Saf Kafkas, Saf Karniol, Saf İtalyan, Saf Anadolu ve Saf Muğla Ana Arıları damızlık ana arılardır.
Türkiye’de Damızlık Saf Kafkas Ana Arılar Camili ve Posof’ta Macahel Arıcılık A.Ş tarafından
üretilmektedir. Camili’de üretilen damızlıklar Karadeniz ve Marmara Bölgelerine, Posof’ta üretilen
damızlıklar Doğu Anadolu, İç Anadolu ve diğer bölgelere servis edilmektedirler. Saf Anadolu Ana Arıları,
Kızılcahamam Kırkırca Köyü Kaplan Deresi izole alanında üretilmeye başlanmıştır. Saf Muğla
damızlıkları için çalışmalar sürdürülmektedir. Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsünde 2007-2012 yılları
arasında Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü (TAGEM) ve Hayvancılık Genel
Müdürlüğü (HAYGEM) Araştırmaları sistemi içerisinde sürdürülen “İzmir Yöresi Bal Arılarında (Apis
mellifera L.) Saf Hat Oluşturma Çalışmaları Projesi” sonucunda enstitü arılığında verimli bir arı stoku
oluşturulmuştur. Ayrıca, proje ülkesel olarak gerçekleştirilen ilk ıslah proje olma özelliği de taşımaktadır.
Yapılan denetimler sonucunda Enstitü Arıcılık Bölümünce geliştirilen damızlık arı materyali için
Bakanlık tarafından “Damızlık Ana Arı Üretim İzni” 19.05.2013 tarihinde verilmiştir. Bu üretim izniyle
Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü damızlık ana arı üretim izni alan ikinci kuruluş olmuştur. Ordu
Arıcılık Enstitüsü de ana arı yetiştiriciliği konusunda önemli çalışmalar yapıp, başarılar elde etmiş ve
halen bu alanda çalışmalarına devam etmektedir.
Macahel Arıcılık A.Ş
Ticari ana arı üreten işletmelerin en önemli sorunu yetiştirdikleri binlerce ana arı için ana arı üretim
alanında yeterli erkek arı kolonisi olmaması ve Ana Arıların yeteri kadar sperm alamamalarıdır. Bu ana
arılar koloni tarafından öldürülmektedir. Bu sebepten dolayı, ana arı üretimi yanında “Erkek Arı”
üretimine de gereken önem verilmelidir. Her ana arı için 10 erkek arıya ihtiyaç vardır. Bu işin standardı
böyle olsa da bu standarda da uyulmadığı görülmektedir. Erkek Arı kovanda sadece üreme işine
yaramakta ve temel tüketici konumdadır. Sezonun ilk ayları olan Nisan-Mayıs’ta kovanda yeterli
miktarda erkek arı bulunsa da sezon sonuna doğru erkek arıya ihtiyacı kalmayan arılar erkek arıları
kovan dışına atmaktadır. Bu durumda ise erkek arı sayısında ciddi bir yetersizlik ortaya çıkmaktadır.
Arıcılarda “Erkek Arı” kavramının ortaya çıkartılması gerekmektedir. Erkek arı yetiştirmek hem
zahmetli hem de masraflıdır. Keza erkek arılar safi tüketici olduklarından arıcılar tarafından,
yetiştirilmeleri hususunda özel bir çaba gösterilmemektedir.
143
4- Eğitim Sorunu
Ülkemizde, özellikle tarım sektöründe hemen hemen her üretim tekniği “babadan görme metotlar ve
alışkanlıklarla” yapılmaktadır. Arıcılıkta da durum böyle olup komşudan veya arıcılık yapanlardan usta
çırak ilişkisi ile öğrenilmektedir. Bakanlık kuruluşlarınca verilen kurslar sadece belge almaya yaramakta,
yetiştiricilik ve bal üretimi konusunda kalıcı bilimsel doneler rağbet görmemektedir.
Yöremizde arcılıkla ilgilenenlerin önemli bir bölümü “emekli memur” türünden eğitimli insanlar olsa da
algılama gücünün yüksek olması ile bu konuda eğitimli olmak aynı anlama gelmemektedir. Arıcılık bir
üretim şekli olup kendine has kuralları ve kriterleri vardır bu nedenle de işin özünde eğitim vardır.
Birçok üniversitede arıcılık kürsüleri varken, arıcılık yüksekokul programları açılmışken, her tarım
müdürlüğünde arıcılık uzmanı olarak görevlendirilen kişiler bulunuyorken modern arıcılık teknikleri
hala üreticiye benimsetilememiştir. Ordu Arıcılık Araştırma İstasyonu Müdürlüğünde ise eğitim
çalışmaları kapsamında, üreticilere, üreticilere hizmet veren kişilere ve bulunduğu bölgelerde arıcılarımız
ile arıcılığa yeni başlayacak kişilere yardımcı olacak Bakanlığımız Taşra Teşkilatlarında çalışan,
Hizmetiçi Eğitim Programına alınan ilgili personele, “Arıcılık-Arı Ürünleri Üretim Teknikleri-Ana Arı
Yetiştiriciliği, Arı Sağlığı, Arı Ürünleri ve Ambalajlama, Laboratuar Teknikleri” konularında eğitim
verilmektedir. Bu eğitimlerin, arıcılık hususunda eğitimli ve bilgili personeller ile teknik donanımlı,
uygulamaya dönük mekanlar da verilmesi gerekmektedir. Eğitim sürecine dönük olarakta özel çiftlikler
kurulmalı ve temel teknikler uygulamalı olarak gösterilmelidir. Bu süreç yeterli dokümantasyon ile de
desteklenmelidir. Yetkili organların bunu yerine getirmeleri önemli bir konudur.
5- Petekli Ballardaki Temel Peteklerin sağlık koşullarına uygunsuzluğundan kaynaklanan sorunlar
Petekli bal üretimi ve tüketimi dünyanın hiçbir ülkesinde olmayıp sadece Türkiye'ye mahsustur.
Türkiye'de maalesef naftalin kalıntısız ve parafin katkısız temel petek bulunmamaktadır. Bu naftalinli ve
parafinli temel petekler balla tüketilmektedirler. Naftalin de parafinde petrol ürünüdür ve
kanserojendirler. Petekli bal tüketim alışkanlığı olan tüketicilere temel petekleri yemeden petekli balları
nasıl yiyecekleri anlatılmamaktadır. Bu konu üzerinde durulması gereken önemli bir sağlık sorunu olarak
karşımıza çıkmaktadır.
V.BÖLÜM
GENEL DEĞERLENDİRME

Bal arıları genellikle her türlü arazide yetişen bitkilerden nektar ve polen toplayarak bunları bal
gibi, değerli ürünlere dönüştüren müstesna varlıklardır. Doğadaki bu bitkilerden arıcılık faaliyeti
yapılmadan, bu değerli ürünlerin elde edilebilmesinin imkanı yoktur. Arıcılık, doğal değerlerin,
doğal dengeyi bozmadan, aksine koruyarak, değerlendirilebilmesinin en eski ve en geçerli
yoludur.

Arıcılık arazi mülkiyeti isteyen bir iştigal değildir. Doğadaki tüm araziler ve bitkiler arılara,
dolayısıyla da arıcıya aittir. Bu yönüyle; doğru yapıldığında kısa sürede iyi gelir getirici bir
faaliyettir. Ancak arıcılığın ülke genelinde en temel de eğitim, damızlık, kalite kontrol ve
pazarlama gibi sorunları bulunmaktadır. Arıcılık için en zengin floraya sahip olan ülkemizde bu
sorunların en kısa zamanda çözüme kavuşturulması gerekmektedir.

Arıcılık yapılmak istenildiğinde, yatırım için gerekli tüm ekipman yurtiçinde bulunmaktadır. Bu
yönüyle dışa bağımlı olunmaması da önemli bir maliyet avantajıdır.

Arıcılık faaliyeti sonucunda elde edilen bal, bal mumu, propolis, arı sütü gibi ürünler çok değerli
olup, raf ömrü de uzun bu ürünler, her pazarda kolayca satılabilmektedir. Ticari stresi az olan
bir sektördür.
144

Son yıllarda bal ile birlikte arıcılıktan elde edilen yan ürünler; arı sütü, propolis, polen gibi
maddelerin sağlık açısından önemi daha fazla anlaşılır olmuş ve arı ürünleri ile yapılan tedavi
anlamında kullanılan “apiterapi” uygulamaları daha çok rağbet görmeye başlamıştır.

Bal arıları üründen ürüne, bitkiden bitkiye konarak çalıştıkları için en etkin doğal tozlaşma
araçlarıdır. Tozlaşma ise ekosistemin devamlılığı için büyük öneme sahiptir. Einstein’ın da dediği
gibi; yeryüzünden arıların yok olması halinde ekosistem 4 yıl içinde yok olur.

Kırsal kesimden kentlere göç ülkemizin dramatik bir sorunudur. Kırsal kesimde optimum
işletme ölçeğinin kurulamaması, miras hukuku kapsamında arazilerin küçük parçalara
bölünmüş olması ve haliyle üretim girdisinin çoğu zaman maliyeti karşılayacak düzeyde kalması
gibi nedenlerle ve transformasyon politikalarının da etkisi ile kırsaldan kentlere bir akış söz
konusudur. ”Taş yerinde ağırdır” anlayışı ile hareket edilir ise kırdan kente göçü engellemenin tek
çözümü gelir kalemlerinin artması ve gelir seviyesinin yükselmesidir. Arıcılık yukarıda
saydığımız tüm özellikleri bağrında barındıran bir iştigal konu olması sıfatıyla iyi gelir sağlayan
bir ürün olarak teşvik edilip yaygınlaştırılması göç olgusu üzerinde etki yaratacaktır.
Türkiye bal üretimi bakımından Çin’den sonra gelerek, dünya ikincisi olmasına rağmen; kovan
başına elde edilen düşük verim, üretimin büyük bir kısmının iç pazarda tüketiliyor olması,
dolayısıyla ihracatın yok denecek kadar az olması, diğer arı ürünlerinin üretim ve
pazarlamasının yeterince yaygınlaşmamış olması, “apiterapi” faaliyetlerinin yeterince
bilinirliğinin olmaması gibi nedenler bu sektörden elde edilen katma değerin düşük kalmasına
neden olmaktadır.


Yürürlükte bulunan “Arıcılık Yönetmeliği” yanında bir arıcılık kanunu da çıkartılmalıdır.
Arıcıların hakları tespit edilip koruma altına alınmalı ve arıcılık ile ilgili kurumlara işlerlik ve
işlevsellik kazandırılmalıdır.

Arıcılık insan sağlığı ile ilgili bir husustur. Bu gün bal ve bal ürünlerinin insan sağlığına etkileri
tüm dünyada kabul görmektedir. Bu nedenle arıcılığın bilimsel yöntemlerle yapılacağı birimler
olan devlet-üniversite ve özel sektör üçgeninde güçlü bağlar kurulmalıdır.

Arıcıların örgütlenmeleri sağlanmalı, “Türkiye Arıcılar Birliği” arıcıların
sorunlarını
çözecek şekilde teşkilatlandırılmalı ve arıcıların bu birliğe üye olmaları sağlanmalıdır. Arıcıların
da kendileri ile ilgili sorunların en kısa sürede ve etkin çözümünün birlik çatısı altında bir araya
gelerek örgütlenmelerinden geçtiğini bilmeleri gerekmektedir.

Gezginci arıcıların yaşadığı sorunlar ilk etapta devlet eliyle çözümlenmeli, ülkemizin bölgeler
hatta iller bazında detaylı flora haritası çıkartılmalı, gezginci arıcılık planlaması yapılmalıdır.

Eğitimin her işin başlangıcı olduğu gerçeğinden hareketle arıcıların bilimsel esaslarla ve bilinçli
olarak üretim yapmaları sağlanmalıdır. Eğitim alınmaması ve bilinçsiz üretim-müdahale tespiti
halinde ciddi ve caydırıcı yaptırımlar yürürlüğe konulmalıdır. Eğitim, ister gönüllü, ister meta
zoruyla olsun mutlaka verilmelidir. Eğitim verilmeden, hastalık, parazit ve zararlılar ile
mücadelede etkin bir sonuç beklemek hata olur.

Kalite standardizasyonunun sağlanması önemli bir konu olup bu konuda test ve kalite analizi
laboratuvarları kurulmalıdır. Dünya artık belli testlerden geçirilmemiş ürünleri satın almamakta
ve tüketmemektedir. Ürettiğinizi satamadıktan sonra ya da ürettiğiniz ürün üzerinde bir takım
şaibeler var ise zaman içerisinde avantajlarınız dezavantaja dönüşecektir. Türkiye dünya bal
üretiminde 2.sırada yer almakta olup bu avantajını AR-GE çalışmaları ile dünya standartlarına
çıkarmalıdır. Ancak bu sayede dünya bal pazarında söz sahibi olabilecektir.

Arıcılar bölgesel nitelikli kovan ve malzemeler yerine standartlara uygun kovan ve malzeme
kullanımına özen göstermelidirler.

Balmumu üretimi yapılan tesislerde hijyene dikkat edilmeli, bu tesisler ISO kalitesi ile belirlenmiş
standartlarda olmalıdır. Petek yoluyla bulaşacak olan ilaç, bakteri veya hastalıklar kötü
senaryoların yaşanmasına neden olacaktır.
145

Damızlık ana arı üretim tesisleri kurulmalı ve mevcut olanlar teşvik edilmelidir. Keza vasıflı ana
arı demek kalite ve verim artışı demektir.

Arıcılık sektörüne yatırım yapmak isteyenlere uygun vadede ve uygun faiz oranında kredi
kullandırılmalıdır.

Arıcılık sektörüne yönelik devlet destekli projelerin yaygınlık kazanması gerekmektedir. Bu
sayede sektörün kurumsallaşarak daha güçlü hale gelmesi sağlanacaktır.

İlimiz fındık üretimi ile öne çıkmıştır. Fındık ilimizin tüm ilçelerinde yetiştirilmektedir. Fındık
için zirai mücadelede kullanılan özellikle “Toz İlaçlar” arılara zarar vermekte, ölümlerine sebep
olmaktadır. Bir taraftan gelirimizi ve ürünümüzü korumaya çalışırken diğer yandan başka ve
önemli bir üretim faaliyetimiz olan arıcılık zarar görmektedir. Fındık bahçelerinde toz ilaç
dışında başka alternatifler mevcuttur ve bunların kullanımı hususunda baskıcı olunması
arıcılığın mevcut durumu ve geleceği için son derece önemlidir.

Arıcılık, Ordu ili için yarattığı istihdam ve sağladığı gelir nedeniyle özel bir öneme sahiptir. İlimiz
her ne kadar fındık ile tanınmış olsa da Türkiye bal üretiminde 1. sıradadır. Bunun yanında
arıcılığın Ordu için uzun yıllardır süre gelen bir faaliyet olması da ilde bir arıcılık kültürünün
yerleşmesine neden olmuştur. Söz konusu etmenler değerlendirildiğinde 455 köyde besin ve
geçim/ek gelir kaynağı olan arıcılığın Ordu için önemi daha iyi anlaşılmaktadır. Kovan başına
verim göz önüne alındığında Türkiye ortalamasından yüksek fakat dünya ortalamasından
düşüktür. Gerçek şudur ki; sahip olunan flora çeşitliliği dikkate alındığında Ordu’daki arıcılığın
çok daha iyi durumda olması gerekmektedir.

Arıcıların büyük bölümü orta yaş veya yaşlı kişilerden oluşmaktadır ve genç arıcı sayısı oldukça
azdır. Bu durum eski yöntemlerin devam ettirilmesine ve dolayısıyla bakım, besleme,
hastalıklarla, parazitlerle ve arı zararlılarıyla mücadelede yetersizliklerden dolayı düşük verim
elde edilmesine neden olmaktadır. Yüksek verim sağlanması için yapılması gerekenler; genç
arıcıların desteklenmesi, Ordu ilindeki gençlerin arıcılığa ilgi duymalarının sağlanması ve
alacakları eğitim ile modern yöntemlerin uygulanmasıdır. Arıcılık faaliyetlerinden elde edilen
gelirlerin artırılması da gençlerin arıcılığa ilgilerinin artmasına katkı sağlayacaktır. Bu sayede
gerek ülkemiz olarak gerekse ilimiz olarak arıcılıkta söz sahibi olunabilinecektir.

Arıcılarımız şeker oranı yüksek, fiyatı ucuz bal üretimi yapmaktan vazgeçmelidir. Bu uygulama
daha çok kazanmak arzusu ile kaliteye vurulan büyük bir darbedir.

Arıcılar kolonilerini belli aralıklarla yenilemelidirler. Genç ve vasıflı ana arı kullanımına dikkat
etmelidirler. Keza ana arının performansı koloninin performansını belirleyecektir. Bunun
yanında erkek arı üretme kültürü de yerleşmelidir.

Arıcılıkta çok kullanılan bir tabir olan “Oğul Atma” nın da izahını yapmak raporun bütünselliği
ve faydalılığı açısından yerinde olacaktır. Kovandaki arı sayısının artması neticesinde işçi arılar
arasında bir gruplaşma ortaya çıkar. Bu gruplaşma neticesinde bir grup arı mevcut ana arının
görmeyeceği bir noktada bal sütüyle besleyerek yeni bir ana arı yetiştirirler. Bu sürecin sonunda
genellikle eski ana arı etrafına aldığı işçi arılarla kovanı terk eder. Buna da, arıcılık literatüründe
“oğul atma” denilmektedir. Oğul atma arıcılıkta bir sorunu ifade etmektedir çünkü kovan
nüfusunun azalması kovanın gücünün yitirilmesi anlamına gelmektedir ve temelinde arıcının
ilgisizliği vardır. Bal veriminin yüksek olmasını isteyen arıcılar doğal oğul çıkışını engellemek
zorundadırlar.

Küresel ısınmanın ortaya çıkardığı tehditlerden olumsuz etkilenen sektörlerden birisi de hiç
şüphe yok ki arıcılıktır. Bir sektörde işlerin devamlılığı risklerin bertaraf edilmesi veya güvence
altına alınması ile mümkündür. Bu mantık çerçevesinde sektörde sigorta uygulamasının yasal alt
yapısı muhakkak oluşturulmalıdır.

Yanlış arıcılık uygulamaları, hastalıklar ve değişen iklim koşulları nedeni ile zaman zaman
kitlesel arı ölümleri yaşanmaktadır. Eğer arıcılar desteklenmez ve arı ölümleri önlenemezse
arılarla döllenen bitkisel üretim düşerek, gıda kıtlığı yaşanabilmektedir. Ülke genelinde
146
yaşanabilecek olası arı ölümlerini durdurabilmek için Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın
duyarlı olması ve doğru bir arıcılık politikası geliştirmesi gerekmektedir.
7-BURASI ORDU
COĞRAFİ VE İDARİ YAPI
Ordu, Karadeniz Bölgesinde yer alan ve son nüfus artışıyla birlikte büyükşehir olan şirin ve modern bir
şehirdir. Eşsiz yaylaları, denizi, Boztepe’si ve tarihi mekânlarıyla ülkemizin yıldızı parlayan güzide
illerinden biridir. En fazla fındık üreten il olmanın yanında kivisi, balı, hamsisi ve balığı ile de ekonomik
potansiyeli gelişmekte ve daha da büyük umutlar vaat etmektedir.
147
Kuzeyinde Karadeniz, güneyinde Tokat ve Sivas illeri, batısında Samsun, doğusunda Giresun iliyle
çevrilidir. İlimiz, 1920 yılında Trabzon’dan ayrılarak, 4 Nisan 1920 tarihinde il statüsüne kavuşmuş olup,
Altınordu ilçeyle beraber 19 ilçe, 72 belde, 473 mahalle ve 481 köye sahiptir.(Büyükşehir olmasıyla
birlikte 481 köy de mahalleye dönüştü)
YÜZÖLÇÜMÜ
5.952 km2
TARIM ALANI
2.612 km2
ORMAN ALANI
2.002 km2
ÇAYIR-MERA ALANI
500 km2
YERLEŞİM ALANI
838 km2
RAKIM (İL MERKEZİ)
3m
İLÇE SAYISI
19
BELEDİYE SAYISI
72
MAHALLE SAYISI
473
KÖY SAYISI
481
NÜFUS VE DEMOGRAFİ
Demografik yapı ile işgücü arasında çok ciddi bir ilişki vardır. Artan nüfus miktarı ile işgücü piyasası
doğru orantılı olmakla birlikte, ekonomik gelişmeler de aynı ivmede etkilenmektedir. Yani, ticaretteki
serbestleşmeler olumlu ya da olumsuz işgücü piyasalarından etkilenmektedir. Ticareti
serbestleştirmekteki temel gerekçe ise milli gelire ve dolayısıyla ekonomik büyümeye pozitif ivme
kazandırmaktadır.
148
Ordu iline ilişkin 2011 yılı Adrese Dayalı Nüfus Sistemi Sonuçlarına bakıldığında, ilin toplam nüfusunun
714.390 kişi olduğu görülmektedir. 2012 yılında ilin nüfusu artarak 741.371 kişiye, 2013 yılında ise
731.452 kişiye ulaşmıştır.
Ordu ili uzun yıllar göç veren bir il konumundayken, 2012 yılında net göç hızı tersine dönerek göç almaya
başlamıştır. 2013 yılında ilimize en fazla göç alınan yaş aralığı 5004 kişi ile “20-24”tür. Bu sayıları takiben
ikinci sırada göç alınan yaş aralığı ise 3440 kişi ile “25-29” dur. Bu durum, işgücü piyasasının arzı
açısından çok önemli bir gelişmedir. Ayrıca ilimizin sahip olduğu bu genç ve dinamik nüfus, iş gücünün
büyümesindeki en önemli faktörlerden biri olarak diğer illere göre daha üst sıralarda yer almasına katkı
sağlayacaktır. Her sektörde değerlendirilmeye hazır bir potansiyel güç olarak görebileceğimiz bu genç iş
gücü, Ordu iline yatırım yapacak olanlara sunulan fırsatların zenginliğini çok açık bir şekilde
yansıtmaktadır.
TOPLAM NÜFUS (2013 ARALIK)
731.452
122 (kişi/km2)
NÜFUS YOĞUNLUĞU (2013)
Ordu ilinin en fazla göç verdiği ilk 10 ile baktığımızda ise Orduluların 4 büyük şehir dışında sanayi
kentlerine ve çevre kentlere göç ettiği görülmektedir. Ancak en fazla göç aldığı ilk 10 ilin de göç verdiği
illerle tamamen örtüşmesi ilimize göç eden kişilerin de ilimiz kökenli kişiler olduğunu desteklemektedir.
Bu da göstermektedir ki Ordu halkı ilini sevmekte ve vatanını seven her insan gibi iline hizmet etmeyi bir
borç olarak bilmektedir.
Ordu’ya İlişkin Göç Verileri
ORDU İLİNİN EN FAZLA
GÖÇ VERDİĞİ İLLER
ORDU İLİNİN EN FAZLA
GÖÇ ALDIĞI İLLER
İSTANBUL
İSTANBUL
SAMSUN
SAMSUN
ANKARA
KOCAELİ
KOCAELİ
ANKARA
GİRESUN
BURSA
TEKİRDAĞ
GİRESUN
TRABZON
TEKİRDAĞ
İZMİR
TOKAT
BURSA
TRABZON
TOKAT
İZMİR
Kaynak: TÜİK
149
EKONOMİK VERİLER
Ordu ili 2011 yılında yatırım teşviklerinden 635 milyon TL alarak, son 10 yılda ilimize yapılan sabit
yatırımda en yüksek miktara ulaşmıştır. İlimize, 2012 yılında 100 milyon TL ve 2013 yılında ise 250
milyon TL yatırım teşvikinde bulunulmuştur.
TÜİK verilerine göre Ordu İli, İllerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması (Sege-2011)’nda 61. sırada
yer almaktadır.
Kamu yatırımları açısından bakıldığında 2012 yılında Ordu ili 165.005.000 TL ile Türkiye genelinde 41.
sıradadır. Bu miktar aynı yıl için gerçekleşen toplam kamu yatırımlarının % 0,37’sini oluşturmaktadır.
2013 yılında ise İlimizde yapılmakta olan Ulaştırma-Haberleşme sektörlerindeki büyük kamu yatırımları
ile bu oran %0,6’ya çıkmıştır. Türkiye’de tarım sektörüne yapılan kamu yatırımı 6.002.624.000 TL olup
Ordu ili 11.000.000 TL ile %0,2 oranında pay almaktadır.
İllerin ekonomik gelişimlerini değerlendirmek için yatırım teşviklerinden ve kamu yatırımlarından
aldıkları paylar ile kendi kaynaklarını birlikte düşünmek gerekmektedir. Bu durum da göstermektedir
ki; Ordu ilinin, fındık, bal gibi tarımsal ürünlerin üretiminde Türkiye’de 1. sırada, kivi üretiminde de 2.
sırada olması ilimize yapılacak olan kamu yatırımları ve yatırım teşvikleriyle ekonomik açıdan yıldızı
parlamış iller arasında olduğunun kanıtıdır.
Kamu Yatırımlarında Ordu İlinin Yeri
SEKTÖRLER
Tarım
TÜRKİYE
ORDU
ORDU(%)
11.000
6.002.624
0,2
55
1.790.700
0,003
8044
4.290.765
0,2
173623
14.967.255
1,2
Turizm
1000
356.545
0,3
Konut
1605
613.250
0,3
Eğitim
30660
8.419.268
0,4
Sağlık
8687
3.169.890
0,3
65143
12.587973
0,5
299817
52.881.620
0,6
Madencilik
Enerji
Ulaştırma
Diğer Hizmetler
Toplam
Kaynak: TÜİK (Bin TL)
Ordu ili 2013 yılı TÜİK verilerine göre, 290.449.579 dolar ihracat ve 80.817.382 dolar ithalat değerine
sahiptir. İlimiz, Türkiye ihracat değeri olan 151.812.238.560 dolardan sadece % 0,2 oranında pay
almaktadır. Bu sayısal değerlere pozitif ivme kazandırmak için ilimizde ticarete konu olabilecek başlıca
tarım ürünlerinin iç ve dış pazarda hak ettiği yeri almasını sağlamak gerekmektedir. Bu noktada Ordu
Ticaret Borsası olarak fındık, kivi, bal ve canlı hayvan gibi ürünlerin gerek üretimini gerekse sanayisini
daha fazla geliştirmek için etkin ve verimli çalışmalar yapmakta ve uzun vade de ilimizi ve borsamızı
daha üst sıralara taşımak gayretindeyiz.
150
TARIM
Ordu ilinin ekonomisi büyük oranda tarıma dayanmaktadır. İlimiz arazisinin % 43,6’sını tarım alanı, %
31,2'sini orman ve fundalık alanı, % 7,6'sı çayır ve mera alanı, % 17,6'sını ise yerleşim alanı ve tarım dışı
araziler oluşturmaktadır.
Ordu ilinin arazi dağılımı
CİNSİ
MİKTARI (ha.)
PAY(%)
Tarım Alanı
259.625
43,6
Orman Alanı
185.592
31,2
Çayır-Mera
45.325
7,6
Tarım Dışı Arazi
104.658
17,6
TOPLAM
595.200
100
İlimizin 259.625 hektar büyüklüğündeki tarım arazisinin kullanım amaçlarına göre dağılım durumu da
aşağıda verilmiştir.
151
Ordu İlinin Tarımsal Arazi Varlığı ve Kullanım Durumuna Göre Dağılımı
CİNSİ
MİKTARI
(ha.)
30.654
11,8
-Ekilen
26.649
86,9
-Nadas
4.005
13,1
FINDIK ALANI
227.054
87,5
DİĞER MEYVELER
621
0,2
SEBZE ALANI
1.296
0,5
TOPLAM
259.625
100
TARLA ALANI
TARIM ALANINA ORANI
Ordu’nun 595.200 hektar olan toplam arazisinin % 43,6’sı tarıma uygundur. İlimiz, tarıma elverişli arazi
varlığı bakımından Türkiye ortalamasının üzerindedir. Ordu ilinde toplam tarım alanının % 87,5’inde
fındık tarımı yapılmaktadır. Ülkemizin 696.964 hektar olan toplam fındık alanının 227.054 hektarı
Ordu’da bulunuyor olması ile birlikte ilimiz, Türkiye’de en fazla fındık alanına sahip olan il olma
ayrıcalığına da sahiptir.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi Ordu ilinin ekonomik yapısını belirleyen ve yönlendiren temel tarım
ürünümüz fındıktır. Türkiye fındık üretiminin %33,7’si Ordu’dan sağlanmaktadır ki Ordu halkının
%70’inin gelir kaynağı da fındıktır. Yani fındık Ordu ili için sadece bir tarım ürünü değil milli bir
varlıktır.
2013 yılı verilerine göre 192.663 ton kabuklu fındık üretilen ilimizde ihracat miktarı 23.092.000 (iç/kg) ile
değeri 146.129.000 dolardır. Türkiye’nin fındık ihracat miktarına baktığımızda ise 274.657.461 kg ile
1.767.276.552 dolar değerindedir. Ordulu ihracatçılar, 23.092.000 kg ile Türkiye fındık ihracat
miktarından %8,4 oranında pay alarak Türkiye’de isimlerinden söz ettirmektedirler. Tüm bu sayısal
veriler ışığında globalleşen dünyada diğer ülkelerle rekabet edebilmek için hedefimiz, Türkiye için 2023
yılında 2,5 milyar dolar fındık ihracat değerine ulaşmak ve buna paralel olarak ilimizin sembolü olan
fındığı markalaştırmak amacıyla ilimiz ihracat değerini 2-3 katına çıkarmaktır.
Ordu Ticaret Borsası olarak, hem ilimiz hem de ülkemiz için fındık gibi bu değerli ürüne daha fazla değer
kazandırmayı bir görev olarak edinmiş olup bu yolda yapılacak olan tüm çalışmalara maddi ve manevi
destek vermek için hazırız. Fındığı dışa bağımlı bir ürün olmaktan çıkarıp öncelikle iç pazardaki değerini
artırmak birincil hedeflerimizdendir. Türkiye’nin iç fındık ihracat miktarı incelendiğinde 2013 yılında
274.657 ton ile en yüksek sayısal değere ulaştığı görülmektedir. Bu sonuç Dünya’nın fındığı tanımakta
olduğunu ve son 10 yılda yakalamış olduğumuz pozitif ivmeyi daha da hızlandırarak, 2023 yılında
gerçekleşecek olan ihracat miktarının 350.000-400.000 tona ulaşabileceğini destekler niteliktedir.
Fındık üretiminde 1. sırada olmamızı ekonomik açıdan en avatajlı yöne çevirebileceğimiz nokta
ürünümüze katma değer kazandırmaktır. Fındıktan en yüksek katma değeri elde etmenin koşulu da
fındığı nihai ürünlere dönüştürmekten geçmektedir. Yani fındık bazlı ürünlerin üretimini daha fazla
artırmak için ilimizde var olan genç iş gücünü sanayi ile buluşturmak gerekmektedir. Böylece Ordu’nun
diğer iller arasında parmakla gösterilir konuma gelmesi için var olan potansiyel gücünün ortaya çıkması
sağlanmış olacaktır. Ordu Ticaret Borsası olarak bize düşen görev ise bu potansiyel gücün doğru yer ve
zamanda ortaya çıkmasına yapmış olduğumuz fizibilite çalışmalarıyla destek vermektir.
Tarımsal yapının büyük ölçüde fındığa bağımlı olduğu ilimizde fındık üreticilerimizin gelir düzeyini
artırmaya yönelik üretim seçenekleri ortaya koymak suretiyle ürün deseninin çeşitlendirilmesine olanak
sağlamak amacıyla, Ordu ilinde yetişme eğilimi gösteren en az fındığa eşdeğer veya ondan daha fazla net
gelir getiren ürün çeşitlerinin belirlenmesi ve üretimlerinin teşvik edilmesi için “ürün çeşitlendirme”
çalışmaları yürütülmektedir. İlimizde, ürün çeşitlendirme kapsamında bulunan ürünler; kivi, ceviz, elma,
böğürtlen, çilek, karayemiş, maviyemiş ve Trabzon hurmasıdır. Özellikle ceviz son zamanlarda ekonomik
152
açıdan fındıktan daha fazla gelir getirmesi sebebiyle halkımız tarafından üretimine sıcak bakılmaktadır.
Uzun vade de fındıktan sonra ceviz için de Ordu ilinde artık bir marka olabileceğini söylemek en doğal
hakkımızdır.
Fındıktan sonra en çok gelir getiren tarımsal kökenli ürün “Bal” dır. Ordu’nun florası arıcılık açısından
zengin değildir. Ancak Türkiye florasını değerlendirerek yola çıkan Ordulu gezginci arıcılar arıcılığı,
Ordu ekonomisine fındıktan sonra ikinci sırada gelir getiren tarımsal bir faaliyet olarak yapmaya
başlamışlar ve Ordu’yu Türkiye de bal üretiminde 1. sıraya yerleştirmişlerdir. Ordu ilinde 455 köyde
5.000 aile tarafından toplam 487.214 adet kovanla arıcılık yapılmakta olup bu faaliyetten 11.457,65 ton
bal ve 220,318 ton bal mumu elde edilmektedir. İlimizde, gerek hayvansal üretim içerisindeki yeri
bakımından gerekse pazarlanan hayvansal ürünler içerisindeki yeri bakımında bal ve balmumunun ürün
değeri % 50’yi bulmaktadır. Kovan sayısı bakımından Muğla, 710.949 kovan ile Türkiye’de 1. sırada iken
Ordu Muğla ilinden 223.735 az kovana sahip olmasına rağmen Türkiye üretiminde 1. sıradadır. Yani,
Türkiye’de en çok bal Ordulu arıcılar tarafından üretilmekte ve Türkiye’de ortalama olarak koloni
başına bal verimi 14-15 kg iken, Ordu’da koloni başına bal verimi 25-30 kg düzeyine çıkabilmektedir.
153
İlimiz tarım ürünlerinden kivi de son 10 yılda üretimini 3-4 katına çıkartarak ticarete konu olan başlıca
tarım ürünlerimiz arasına girmiştir. 2012 yılı itibariyle Ordu’da 2.645 dekar alanda 6.707 ton kivi
üretilmiştir. Burada dikkat çeken nokta, Ordu’daki dekar başına verimliliğin ortalama 2.500 kg
olmasıdır. İlimiz bu verimlilik ortalamasıyla Türkiye, Dünya ve hatta en büyük kivi üreticisi olan
İtalya’nın verimlilik ortalamasından bile yüksektir. Uzman görüşleri; kivi bahçelerine gerekli ve tekniğine
uygun bakım yapılıp özen gösterildiği taktirde, dekar başına verimlilik 5.000 kg’a kadar yükselebilir
olduğu yönündedir. Yaklaşık 2.000 üretici tarafından üretim yapılmaktadır. Kivi üretiminde ilimizde kısa
zamanda çok büyük gelişme sağlanmış olup son 5-6 yılın verileri incelendiğinde kivi, gerek dikili alan
bakımından gerekse üretim miktarı bakımından 2-3 katına çıkmıştır. Kivi üretimde ağaç başına ortalama
verim de her yıl artmakta olup 2012 yılında 53 kg’a ulaşmıştır. Bugün Ordu ili, Türkiye kivi üretiminin
yaklaşık %18 sini karşılayarak 2. sıradadır. Henüz meyve vermeyen ağaçlar da dikkate alındığında
önümüzdeki yıllarda Ordu’nun kivi üretiminde daha da önemli bir yere geleceği yorumu yapılabilir.
İlimizde “balıkçılık” sektörü incelendiğinde, ülke genelinde üretilen deniz ürünlerinin %43,84’ü
Karadeniz Bölgesi balıkçılarca üretilmektedir. 110 km kıyı şerdi olan Ordu ili, Türkiye ve Karadeniz
balıkçılığı içerisinde önemli bir yer teşkil etmektedir. Bir sahil kenti olması ve Altınordu ilçesi ile birlikte 4
ilçesinin deniz kenarında bulunması nedeniyle, balıkçılıkta İl ekonomisinde önemli bir yer tutmaktadır.
Kafes balıkçığı Ordu’da sürekli gelişmekte olan bir sektördür. Kafes balıkçılığına Ordu’da Gıda, Tarım
Ve Hayvancılık Müdürlüğü kontrolünde ilk olarak 1991 yılında başlanmış olup, bu ilk kafeslerin
kapasiteleri de, 25 ton olmuştur. Şu an 6 adet kafeste üretim yapılmakta olup bu kafeslerde toplamda
yıllık 1.200-1.500 ton üretim yapılmaktadır. Ordu ili Trabzon’dan sonra Karadeniz’de yetiştiricilikte 2.
sırada yer almaktadır.
Günümüzde Ordu’da kültür balıkçılığı yapan işletme sayısı 36’ya ulaşmıştır. Bu işletmelerin yıllık üretimi
iç sularda yaklaşık 250 ton, deniz sahasında ise 1.300 tondur. Balıkçılık gerek avcılık, gerekse ticareti
açısından istihdama önemli ölçüde katkı sağlamaktadır.
154
Fındık – Türkiye Üretiminin %33,7’si ile
Türkiye 1’incisi
Bal – Türkiye Üretiminin %12,8’si ile
Türkiye 1’incisi
Kivi – Türkiye Üretiminin %18’i ile
Türkiye 2’incisi
İlimizde yetiştirilen meyve çeşidi
40
Kültür Balıkçılığı Yapan İşletme Sayısı
36
Kesme çiçekçilik son dönemde gelişen önemli bir tarımsal faaliyettir.
İLİMİZİN ÖNEMLİ YATIRIMLARI
ORDU -GİRESUN HAVALİMANI
ORDU ÇEVRE YOLU
ÜNYE ÇEVRE YOLU
Türkiye’de denize dolgu yöntemi ile yapılan ilk havalimanı
olma özelliğine sahiptir.
İlimize yapılmakta olan ulaştırma yatırımları sayesinde
ilimiz liman kenti olma yolunda ilk adımlarını atmış
bulunmaktadır. Bu sayede ihracatçıların en önemli
sorunlarından biri olan ulaşım problemi de ortadan
kalkacaktır.
KARADENİZ-AKDENİZ YOLU
ÜNYE-NİKSAR-TOKAT YOLU (KuzeyGüney Aksı)
TOPÇAM BARAJI
VE HES
BOTANİK BAHÇESİ
ÇAMBAŞI YAYLASI KIŞ SPORLARI
KAYAK MERKEZİ
ÇİKOLATA PARK PROJESİ
Ordu ilinde şuan 41 adet HES projesi mevcuttur. Bu
projelerden 6’sı işletme, 7’si inşaat, 28’i proje ve planlama
aşamasındadır. İlimizin mevcut elektrik üretimi, Türkiye
üretiminin %0,13’ünü karşılamaktadır. Tüm HES
projeleri tamamlandığında ilimizin Türkiye elektrik
üretimi içindeki payı %1,15’e çıkacaktır. Yani yaklaşık 910 kat artacaktır. Ordu ili kendi enerjisini kendi üretiyor
konuma gelecektir.
İlimiz merkezinde kurulacak olan Botanik Bahçesi,
Karadeniz bölgesinde ilk olma özelliği taşımakla birlikte
Ordu ilini bir cazibe merkezi haline getirmede büyük
oranda katkı sağlayacaktır.
Orduluların hedeflerinden biri olan kentini kültür ve
turizm şehri yapma yolunda atılmış önemli adımlardan
biridir.
Ordu-Giresun Havalimanı çevresinde 60.534 m2 alana
yapılması planlanan turizm kompleksi sayesinde çikolata
üretimindeki en önemli hammadde olan fındık
değerlendirilerek yeni bir bölgesel marka oluşturulması
hedeflenmektedir. DOKA güdümlü proje destekleri
kapsamında desteklenecek olan bu projeye OTB, proje
ortağı olarak destek vermektedir.
155
Borsamız Tarafından Üretilen ve Güncel Tutulan İstatistikler;
Dünya Fındık Üretim Miktarı
YILLAR
TÜRKİYE
İTALYA
ABD
İSPANYA
AZERBAYCAN
GÜRCİSTAN
DİĞERLERİ
TOPLAM
1990
375.000
109.344
19.700
21.270
35.447
560.761
1991
315.000
128.149
23.130
18.096
36.859
521.234
1992
520.000
115.316
25.130
26.432
13.000
12.000
36.730
748.608
1993
305.000
90.778
37.190
12.107
15.331
10.000
37.563
507.969
1994
490.000
127.571
19.230
22.600
15.952
13.000
38.927
727.280
1995
455.000
118.400
35.380
15.500
12.000
10.000
37.876
684.156
1996
446.000
120.215
17.240
7.030
11.000
15.000
37.391
653.876
1997
410.000
98.742
42.770
21.252
9.000
14.000
39.271
635.035
1998
580.000
128.137
14.060
17.667
9.477
15.841
39.304
804.486
1999
530.000
118.388
36.290
27.800
12.635
16.836
40.595
782.544
2000
470.000
98.540
20.410
25.188
13.334
14.220
36.655
678.347
2001
625.000
117.000
44.910
26.711
15.945
11.375
38.764
879.705
2002
600.000
119.458
17.690
26.552
16.120
13.901
39.930
833.651
2003
480.000
83.292
34.380
12.559
19.895
14.820
35.320
680.266
2004
350.000
143.356
34.019
26.919
5.491
8.327
47.409
615.521
2005
530.000
87.879
25.038
23.027
27.986
16.393
48.921
759.244
2006
661.000
142.109
37.195
24.810
24.625
23.500
51.526
964.765
2007
530.000
128.231
33.568
16.134
27.462
21.200
58.705
815.300
2008
800.791
111.841
29.030
24.330
27.745
18.700
57.452
1.069.889
2009
500.000
106.600
42.638
10.290
30.430
21.800
64.198
775.956
2010
600.000
90.270
25.401
15.086
29.454
28.800
66.707
855.718
2011
430.000
128.940
34.927
17.590
32.922
31.100
67.521
743.000
2012
660.000
85.232
30.000
13.900
29.624
24.700
70.991
914.447
Kaynak: FAO
AŞAĞIDAKİ TABLOLARLA İLGİLİ GIDA TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANLIĞI’NIN GÖRÜŞÜ: Rekolte tahmin komisyonları sadece fındık dikimine izin
verilen 14 İl’de kurulmakta ve çalışmaktadır. Fındık üretimi yapılan diğer 19 ilin fındık
üretim miktarı ve alanı ise Bakanlığımız İl/İlçe Tarım Müdürlüklerince İstatistik Veri
Ağına girişi yapılan verilerden tespit edilmekte 14 ilin verileri ile birleştirilerek Türkiye’nin
fındık üretimi ve alanı belirlenmekte ve TÜİK tarafından açıklanmaktadır. Ayrıca rekolte
tahmini yapıldıktan sonra hava şartlarındaki değişimlere bağlı olarak ilgili kurumlarla
görüşülerek rekolte miktarında revize işlemi yapılmaktadır. Türkiye’nin gerçekleşen fındık
üretimi ve alanı bilgilerini rekolte tahmin tutanaklarından değil, Ülkemizin resmi istatistik
kurumu olan TÜİK’ten alınması gerekmektedir. (BU ifade UFK’nın 2014 Fındık
raporundan alınmıştır)
156
YILLAR
MİKTAR (Ton / Kabuklu)
1989
550.000
1990
390.815
1991
400.000
1992
531.000
1993
315.000
1994
550.000
1995
455.000
1996
500.000
1997
515.000
1998
595.000
1999
546.000
2000
495.000
2001
682.554
2002
614.290
2003
465.445
2004
329.956
2005
547.820
2006
650.000
2007
498.712
2008
804.546
2009
490.877
2010
655.210
2011
452.847
2012
707.396
2013
572.385
2014
381.042
Kaynak: Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlükleri Rekolte Tespit Tutanakları
Türkiye Fındık Üretim Alanları
İLLER
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
HEKTAR
HEKTAR
HEKTAR
HEKTAR
HEKTAR
HEKTAR
HEKTAR
ORDU
212.566
226.930
226.930
226.930
226.930
227.121
227.121
GİRESUN
101.350
117.800
117.729
117.729
117.729
117.729
117.729
TRABZON
59.964
59.036
59.000
62.809
64.283
64.544
65.485
2.500
3.556
3.558
3.558
3.558
3.558
3.607
ARTVİN
13.421
12.124
8.656
10.584
10.751
8.065
8.063
SAMSUN
90.290
97.347
88.341
88.341
88.344
89.371
89.371
817
822
762
762
RİZE
GÜMÜŞHANE
7.545
6.651
7.491
7.481
7.169
7.177
7.161
DÜZCE
62.696
58.878
62.696
62.696
62.696
62.706
62.706
SAKARYA
68.510
71.771
69.171
69.193
68.313
71.468
71.328
ZONGULDAK
23.428
22.039
23.418
23.418
23.418
23.409
23.409
SİNOP
1.859
1.855
1.855
1.730
1.665
1.676
1.686
BARTIN
3.807
2.395
3.908
3.908
6.000
6.000
6.000
KASTAMONU
KOCAELİ
TOPLAM
8.337
8.479
8.434
8.434
8.434
8.434
8.434
656.273
688.861
681.187
687.628
690.112
692.020
692.862
Kaynak: Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlükleri Rekolte Tespit Tutanakları
157
Türkiye, Tahmini Rekolte ile Gerçekleşen Karşılaştırması(Sezonlar İtibariyle)
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
GERÇEKLEŞEN REKOLTE (Ton /
Kab)
573.467
803.000
554.434
875.921
442.624
637.427
470.329
711.893
669.825
TAHMİNİ REKOLTE (Ton / Kab)
547.820
650.000
498.712
804.546
490.877
655.210
452.847
707.396
572.385
Kaynak:Tahmini Rekolte,Rekolte Tespit Tutanakları Gerçekleşen;Ticaret Borsaları Bültenleri
Türkiye Fındık İhracatı
SEZONLAR
MİKTAR (Ton / İç)
DEĞER ($)
1978-79
104.785
235.804.754
1979-80
126.482
459.682.216
1980-81
89.957
359.828.000
1981-82
123.543
300.082.500
1982-83
117.617
1983-84
133.985
294.569.000
1984-85
145.112
346.170.706
1985-86
96.475
317.195.373
1986-87
140.206
472.780.918
1987-88
123.274
455.259.703
1988-89
152.277
420.768.409
1989-90
132.691
375.586.673
1990-91
196.079
545.238.052
1991-92
164.856
461.555.206
1992-93
194.814
453.563.256
1993-94
176.425
698.891.402
1994-95
244.657
795.159.158
1995-96
209.439
625.125.888
1996-97
186.511
733.506.088
1997-98
212.651
964.226.467
1998-99
173.718
719.384.088
1999-00
199.420
692.198.069
2000-01
204.253
682.451.341
2001-02
255.893
636.027.664
2002-03
255.918
593.690.721
2003-04
217.176
878.754.034
2004-05
194.594
1.554.156.298
2005-06
239.366
1.952.767.266
2006-07
248.634
1.262.427.049
2007-08
207.287
1.589.547.748
2008-09
244.628
1.178.101.490
2009-10
218.714
1.378.691.431
2010-11
281.331
1.783.567.588
2011-12
229.628
1.819.725.806
2012-13
301.193
1.750.439.804
2013-14
267.643
1.981.441.719
Kaynak: Karadeniz Fındık ve Mamulleri İhracatçıları Birliği
158
2.2 Politika ve Temsil
Kalite Yönetim Sistemimiz içerisinde tanımlanmış olan bir “Görüş Oluşturma Prosesi”
mevcut olup, bu prosese uygun olarak davranılmaktadır.
Ordu Ticaret Borsası Görüş Oluşturma Prosesi;
AMAÇ
Borsamızdan talep edilen görüşlerin, hazırlanması istenilen raporların vb. çıktıların
hangi süreçlerden geçerek ne kadar sürede ortaya konulabileceğini tespit etmek ve
ölçülebilir hale getirmek.
SORUMLUSU
Genel Sekreter
159
UYGULAMA
-
Borsamızdan görüş talep eden başlıca kurum ve kuruluşlar tespit edilir. Bu
kurum ve kuruluşlar, tepeden başlayacak şekilde şu şekildedir.












-
-
-
-
-
Bakanlıklar
TOBB
OTB Meclis Üyeleri
OTB Yönetim Kurulu Üyeleri
Kamu Kurum ve Kuruluşları
OTB Komisyonları
Oda ve Borsalar
Üye Görüşleri ve Anketler
Personel Görüşleri ve Anketler
Yerel ve Ulusal Basın
Sivil Toplum Örgütleri
Siyasi Partiler
Sürece dair tüm talepler Genel Sekretere gelir.
Evrak giriş kaydı yapılır. Konusuna göre hemen Yönetim Kuruluna sevk edilir.
Yönetim Kurulu 1 hafta içinde görüşür ve karar alır. Şayet OTB Meclisi’nin
kararını gerektirecek bir durumsa Yönetim Kurulu Meclis’e havale eder, Meclis
1 ay içinde görüşür ve karar alır.
Yönetim Kurulu ve/veya Meclis kararı ardından ortaya çıkan görüş en geç 1
hafta içinde Genel Sekreterlikçe yazılı hale getirilir, evrak çıkış numarası
verilerek talep edene önce faks yoluyla ulaştırılır ardında da kargoyla evrağın
aslı gönderilir.
Yönetim Kurulu ve Meclis kararı gerektirmeyen görüşler için Genel Sekreter
5174 sayılı kanundan gelen yetkisini kullanarak en geç 1 hafta içinde görüş
bildirir.
Rapor, Araştırma vb. konularda görüş bildirme süresi, Yönetim Kurulu ve/veya
Meclis’in alacağı karara bağlı olarak en geç 1 ay içinde tamamlanır. Bu sürenin
aşılması durumunda performansı olumsuz etkileyen faktörler tespit edilir, bir
uygunsuzluk varsa giderilir.
Görüş talepleri ve görüş bildirimleri “Gelen Evrak” ve “Giden Evrak”
defterlerinde, her yıl 1 numarasından başlayarak, numara verilmek üzere takip
edilir. Ayrıca, kurum ve kuruluşlara göre ayrı dosyalarda arşivlenirken
dosyalara da numara verilir. (Örnek; TOBB 1 ‘nolu Dosya )
160
SÜREÇ ADI
SORUMLUSU
Görüş Talebi Gelişi
Genel Sekreter
Yönetim Kurulundan Meclise Sevk
Genel Sekreter
HEDEF
Yönetim Kuruluna
Ulaştırmak
Meclis Gündemine
Getirmek
PERFORMANS
1 Hafta
1 Ay
Yönetim Kurulu ve/veya Meclis Kararı
Gerektirmeyen Talepler
Genel Sekreter
Rapor, Araştırma vb. Şeklinde Görüş
Genel Sekreter
Genel Sekretere
Ulaştırmak
Yönetim Kuruluna
ve/veya
1 Hafta
Meclise Ulaştırmak
1 ay
1 gün
Performansın Tutturulamaması
Genel Sekreter
Uygunsuzluğun Tespiti
Uygunsuzluğun Ortadan Kaldırılması
Genel Sekreter
Yönetim Kurulu Kararı
Gerektiriyorsa
1 Hafta
Yönetim Kurulu Kararı
Gerektirmiyorsa
1 gün
Borsamızca 2014 yılında 8 lobicilik faaliyeti yürütülmüştür.
1- Ziraat Odası Başkanının “Borsa Üyelerinin Depolarında Aflatoksin Oluşuyor”
İddialarına Yönelik TOBB ve TZOB nezdindeki Lobicilik Faaliyeti (07.01.2014)
Yapılan lobicilik faaliyetiyle fındıkta aflatoksin oluşumunun üretim aşamasında,
harmanda başlayan bir olgu olduğu ve borsamız üyesi fındık tüccarlarının aflatoksin
konusunda bilinçli olduğu ortaya koyularak, hedef gösteren bu türden açıklamalar
yapılmasında temkinli davranılması gerektiği mutabakatı sağlanmıştır. Faaliyet
amacına ulaşmıştır.
2- Fındıkta Manipülasyon Yapıldığı İddialarına Yönelik TOBB Nezdinde Yapılan
Lobicilik Faaliyeti (19.02.2014)
Fındık sektöründe özellikle fiyat odaklı manipülasyon yapıldığı iddiaları karşısında,
sektörde bu türden bir girişimin teknik olarak mümkün olmadığı TOBB’a anlatıldı.
Rekabet Kurulu tarafından borsamızda ve piyasada yapılan incelemelerde,
manipülasyon emaresine rastlanmadığı kararı verilmiştir. Bu yönüyle ele alındığı
faaliyet amacına ulaşmıştır.
3- Kabuklu Fındık Alıp-Satan Üyelerimizin Hijyen Eğitimi Yönetmeliği
Kapsamından Çıkartılmasına Yönelik Lobicilik Faaliyeti (01.04.2014)
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı nezdinde yoğunlaşan bu
faaliyetimizin neticesinde, böylesi bir muafiyet için mevzuat değişikliği gerekliliği
anlaşılmış olup; şu anda böylesi bir değişiklik de olanaksızdır. Bu faaliyet amacına
ulaşamamıştır.
4- 2014 Fındık Mahsulünde Yaşanan Zirai Don Olayı İle Ortaya Çıkan Ürün
Kaybının Ortaya Çıkardığı Sorunlara Yönelik Alınması Gereken Önlemlerle
İlgili Lobicilik Faaliyeti (Nisan-Mayıs 2014)
161
Borsamızın başı çektiği “Ordu Yerel Sivil Diyaloğu “ adıyla, kentimizdeki tüm sivil
toplum örgütlerini kapsayacak şekilde yapılan bir dizi toplantı ve çalışmalarla ortaya
çıkan görüşler, rapor haline getirilip ilgili bakanlıklar, başbakanlık ve siyasilere
ulaştırıldı.
FINDIKTA YAŞANAN DON FELAKETİ
VE
ORDU İLİ YEREL SİVİL DİYALOĞUNA DAYALI GÖRÜŞLER
29-30-31 Mart 2014 tarihlerinde yaşanan kar yağışı ve don olayı neticesinde 2014 mahsulü fındık ürünü
büyük oranda yanmış, fındık bahçeleri gelecek yılların ürününe sirayet edecek derecede kurumaya maruz
kalmıştır.
Yaşanan bu felaketin ardından ilgili kurum ve kuruluşlar hasar tespit çalışmaları yapmış ve durumunun
vahameti bilimsel esaslara dayalı rakamlarla ortaya konulmuştur.
Ordu ili için “Altınordu Ziraat Odası ve Ordu Üniversitesi Ziraat Fakültesi” işbirliği ile yapılan hasar tespiti
aşağıdadır.
Çotanakta
2014
Rakım
Hasar Oranı
Sürgünündeki Hasar
(Metre)
(%)
(%)
0-200
20
200-350
70
350-500
100
20
500 Metre Üzeri
100
70
2014 mahsulü için don felaketi yaşanmamış olsaydı, ilimizde tarihi bir rekolte beklentisi vardı. Bu
beklenti 210-220 bin ton/kabuklu seviyelerindeydi ki, yaşanan afetten sonra büyük bir rekolte kaybı
yaşandığı tahmin edilmektedir. Gerçek durum çotanak sayımı ardından netleşecek olsa da ürün kaybının
afet düzeyinde olduğu malumdur. Yaz aylarında yaşanması muhtemel kuraklıkla rekoltenin daha da
düşeceği endişesi ise işin bir diğer yanıdır.
162
Bizler aşağıda imzası bulunan kuruluşların temsilcileri olarak, Ordu İli Yerel Sivil Diyaloğu anlayışı
içerisinde bir araya gelip “Ordu ve Fındık” ilişkisi kapsamında konunun değerlendirilerek, merkezi
idarenin gereken önlemleri almasını elzem olarak görmekteyiz.

Ordu, Türkiye’de en çok fındık üretilen ve yaklaşık 230 bin hektar üretim alanıyla en büyük
üretim alanına sahiptir.

Kentin tarımsal üretim deseni fındık hâkim bir yapıya sahip olduğu gibi ticaret ve sanayi de,
fındık odaklı olarak örgütlenmiştir.

Fındık, gerek üretici için gerek tüccar ve sanayici için gerekse esnaf için psikolojik bir etki de
yaratmaktadır. Fındık hasadı ardından piyasaya sıcak para girmesi ya da gireceği gerçeği,
piyasadaki aktörler için ciddi bir psikolojik destektir.2014 mahsulünün %100 ‘lere varan
hasarlar ihtiva etmesi bu psikolojik desteği de ortadan kaldıracaktır.

İlimizde Çiftçi Kayıt Sistemine(ÇKS) kayıtlı üretici sayısı 114 bindir. Ziraat Odalarına kayıtlı
çiftçi sayısı 177 bindir. Üreticilerimizin büyük bölümü orta ve yüksek rakımlarda üretim yapan
“küçük çaplı” üretici formatındadır. Üreticilerimizin yoğunlaştığı rakımlarda ürün hasarının
%100 olduğu ve gelecek yıla ait sürgünlerin de zarar gördüğü gerçeği göz önünde
bulundurulursa tablonun ne kadar korkutucu olduğu görülecektir.

2014 mahsulü için normal rekolteden (220 bin ton/kabuklu) yaklaşık 160 bin ton/kabuklu
miktarında bir eksilme söz konusudur. Bu şu anlama gelmektedir; kent ekonomisine bu miktarın
parasal karşılığı kadar para giremeyecektir. Çarpan etkisiyle yaratılan katma değer de hesaba
katılırsa bu rakamın 1-1,5 milyar TL olacağı tahmin edilmektedir. Kent ekonomisine Eylül 2014
ayından itibaren girmesi beklenen bu meblağdaki para, ne yazık ki giremeyecektir. Bu durum
başta üretici olmak üzere, esnafı ve fındık ticareti ile iştigal eden tüccar ve sanayiciyi derinden
etkileyecektir.

Şayet bir önlem alınmazsa, üreticinin toprağını terk etmekten başka seçeneği de kalmayacaktır.
Toprağına küsen üretici kentlere göçecektir. Yani, Karadeniz’in makûs talihi bir kere daha tecelli
etmiş olacaktır. Göç, hem göç alan yerin hem de göç veren yerin demografik-sosyal ve ekonomik
yapısını bozacaktır.

Ordu ili, fındık tarımı yapan diğer illerden farklı olarak, fındıktan başka ikincil bir gelir
kalemine sahip değildir. Fındık dışında yapılan faaliyetlerin tamamının ortak yanı “fındığa yan
gelir “ niteliğine sahip olmalarıdır. İlimizin fındık dışında bir üretim modeli ve ticaret şekli
alternatifi bulunmamaktadır.

Fındık başta olmak üzere, ilimizdeki diğer tarımsal faaliyetler de bu afetten olumsuz
etkilenmiştir. Üretiminde ikinci sırada yer aldığımız kivi, yine üretiminde lider olduğumuz bal
üretimi en az fındık kadar olumsuz etkilenmiştir. Hayvancılık sektörü de bu afetten olumsuz
etkilenmiş ve kentin tamamını bir kaygı sarmıştır.
Bu genel durum tespiti ardından, “Ordu Yerel Sivil Diyaloğu” olarak, esas yangın yerinin üretici olduğu
kanaatindeyiz. Yangına, yangının başladığı yerden müdahale edilmesi gerektiği kanaatiyle taleplerimiz şu
şekildedir;


Kent ivedilikle “2090 sayılı Tabii Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında
Kanun” kapsamına alınarak “Doğal Afet” ilan edilmelidir.
5363 Sayılı Tarım Sigortaları Kanunu’nun 17.maddesinde her ne kadar 2090 sayılı kanundan
yararlanmanın şartı olarak Tarım Sigortası yaptırmış olmak hükmedilse de, afetin boyutları,
163
yaratacağı ekonomik ve sosyal yıkım göz önünde bulundurularak önlem alınmalı, destekler
sağlanmalıdır.

2015 yılında ödenecek olan 2014 yılına ait Alan Bazlı Gelir Desteği, 2014 yılında iki katına
çıkartılarak ödenmelidir. Alan Bazlı Gelir Desteği ve Gübre-Mazot Desteğinin bu yıl son
ödemeleri yapılacaktır. Yaşanan afet dikkate alınarak bu ödemelerin makul bir süre daha
uzatılması yerinde olacaktır.

2004 yılından bakiye kalan afet destekleri bu dönemde ödenmelidir.

Üreticilerimiz tarafından bankalardan ve Tarım Kredi Kooperatiflerinden alınan çiftçi
kredilerinin ödeme vadesi uzatılmalı, vade farkından doğacak faizler affedilmeli, yeni kredi
imkânları yaratılmalıdır. SGK’ya olan borçlar ertelenmeli, mümkünse affedilmelidir.

2014 mahsul yılına ait ürün yok olmuşken gelecek sezona ait üründe de zarar ve kayıp olacağı
tahmin edilmektedir. Bu durum üreticiyi üretimden ve tarım arazisinden soğutabilecek güçlü bir
olumsuzluktur. İlimizin birim alanda verimliliği 80 kg gibi bir rakam olup; oldukça düşüktür.
Birim alanda düşük verimlilikte ve yüksek maliyetle üretim yapılmaktadır, bu realiteye bir de
üreticinin ilgisizliği eklenecek olursa kalite ve verimlilik daha da düşecektir. Üreticiyi, kalite ve
verimliliği artıracak şekilde teşvik edecek gübre-ilaç ve mazot desteklerinin artarak devam
etmesinde büyük önem vardır.
Tüm bu değerlendirmeler dikkate alınarak Ordu ili için doğal afet ilan edilmesi hususunu önemle arz
ederiz.
Saygılarımızla
Ordu Ticaret Borsası
Ziver KAHRAMAN
Yönetim Kurulu Başkanı
Ordu Ticaret Ve Sanayi Odası
Ufuk ÜNAL
Meclis Başkanı
Karadeniz Fındık ve Mamulleri
İhracatçılar Birliği
Ömer AYDIN
Yönetim Kurulu Üyesi
ORDUSİAD
Kadir ENGİN
Başkan
Ordu SMMM Odası
Ertuğrul YÜKSEL
Başkan
Ordu Ziraat Mühendisleri Odası
Musa İŞLER
Başkan
Ordu Fındık Tarım Satış Kooperatifi
Cemil KURUCU
Başkan
Ordu Arı Yetiştiricileri Birliği
Salim ÖZTÜRK
164
Altınordu Ziraat Odası
Uğur CÖRÜT
Başkan
Ordu Esnaf Odaları Birliği
Aydın BOSTANCIOĞLU
Başkan
Ordu Muhtarlar Derneği
Hüseyin AKDENİZ
Başkan
Ordu Kırmızı Et Birliği
Ordu Mimarlar Odası
Resul DEMİR
Başkan
Mehmet ÖZÇELİK
Başkan
Ordu İli Damızlık Keçi Yetiştiricileri Birliği
Tahsin İKİZ
ORGİAD
Ayhan KAYMAZ
Başkan
Ordu İli Damızlık Sığır Yetiştiricileri
Birliği
Hasan EVİN
Başkan
Ordu Şoförler ve Otomobilciler Esnaf Odası
Hamdi IŞIK
Başkan
ORİŞAD
Bekir ERBAŞ
Başkan
Ordu Mühendisler Odası
Olgun TOPKAYA
Başkan
Hükümet , üretici borçlarının yeniden yapılandırılması ve ödeme vadelerinin uzatılması
yönünde karar almış ve faaliyet kısmen amacına ulaşmıştır.
Resmî Gazete
13 Mayıs 2014 SALI
Sayı : 28999
BAKANLAR KURULU KARARI
Karar Sayısı : 2014/6355
Çeşitli afetler nedeniyle zarar gören gerçek veya tüzel kişi üreticilerin T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi
Kooperatiflerine olan düşük faizli kredi kullandırılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararları kapsamındaki kredi
borçlarının ertelenmesine dair ekli Kararın yürürlüğe konulması; Başbakan Yardımcılığının 9/5/2014 tarihli ve 15059
sayılı yazısı üzerine, 15/11/2000 tarihli ve 4603 sayılı Kanunun 3 üncü maddesi ile 27/12/2006 tarihli ve 5570 sayılı
Kanunun 1 inci maddesine göre, Bakanlar Kurulu’nca 9/5/2014 tarihinde kararlaştırılmıştır.
Abdullah GÜL
CUMHURBAŞKANI
Recep Tayyip ERDOĞAN
Başbakan
B. ARINÇ
A. BABACAN
B. ATALAY
E. İŞLER
Başbakan Yardımcısı
Başbakan Yardımcısı
Başbakan Yardımcısı
Başbakan Yardımcısı
B. BOZDAĞ
A. İSLAM
M. ÇAVUŞOĞLU
F. IŞIK
Adalet Bakanı
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı
Avrupa Birliği Bakanı
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı
İ. GÜLLÜCE
A. DAVUTOĞLU
N. ZEYBEKCİ
Çevre ve Şehircilik Bakanı
Dışişleri Bakanı
Ekonomi Bakanı
F. ÇELİK
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
T. YILDIZ
A. Ç. KILIÇ
M. M. EKER
H. YAZICI
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Gençlik ve Spor Bakanı
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Gümrük ve Ticaret Bakanı
E. ALA
C. YILMAZ
Ö. ÇELİK
M. ŞİMŞEK
İçişleri Bakanı
Kalkınma Bakanı
Kültür ve Turizm Bakanı
Maliye Bakanı
N. AVCI
İ. YILMAZ
V. EROĞLU
Millî Eğitim Bakanı
Millî Savunma Bakanı
Orman ve Su İşleri Bakanı
M. MÜEZZİNOĞLU
L. ELVAN
Sağlık Bakanı
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı
165
5- Ordu İline Bir Liman Yapılması Gerektiği Konusunda Lobicilik Faaliyeti
(Haziran-Temmuz-Ağustos 2014)
Bu faaliyet bir farkındalık yaratma amacındadır. Hazırlanmış olan rapor ilimiz
milletvekillerine sunulurken TOBB VII. Ticaret ve Sanayi Şurası’nın gündemine
alınmış ve şura ardından çıkan kitapçığa da girmiştir. Bu konuda etüt çalışmaları da
mevcuttur. Yıllara sari bir lobicilik faaliyetidir.
Kentlerin ekonomik anlamda büyümeleri-kalkınmaları, öne çıkmaları ve cazibe merkezi haline
gelmeleri/gelebilmeleri coğrafi özelliklerine uygun yatırımlar yapılması ve o yönde yoğunlaşılmasıyla
mümkündür.
Ordu’nun doğal ve coğrafik yapısı bir liman kenti olması ve liman yatırımı yapılması için en uygun
durumdadır. Havaalanı yapılması için uygun coğrafik alan olmadığından denizin doldurulması suretiyle
havaalanı yapılması gibi bir tercih kullanılmıştır. Denizi doldurmak suretiyle havaalanı yapma gerekliliği
bir liman yapılması için de aynı şiddettedir.
Deniz yolu taşımacılığının diğer ulaşım kanallarına göre üstün yanları;
-
En ucuz ulaşım kanalıdır
Tek seferde en büyük hacimli ulaşım kanalıdır
Yüksek güvenliklidir
Enerji tüketimi düşüktür
Uzun mesafeli taşıma imkânı yaratır
Dünya’da deniz yolu taşımacılığının önemi hızla artmakta ve bu alanda yeni yatırımlar yapılmakta, gemi
filoları modernize edilerek, genişletilmektedir. Bu gün, dünya limanlarından yüklenen yüklerin
büyüklüğü yaklaşık 10 milyar tondur. Toplam yüklerin yaklaşık %35’i deniz yoluyla taşınmaktadır.
Dünya gemi filosu yaklaşık 40 bin adet olup Türkiye’nin gemi filosu büyüklüğü de 2012 yılı verilerine
göre 1.174 adettir. Türkiye’nin taşıma kapasitesi de 23,5 milyon tondur.
Liman yatırımına fantastik bir talep olarak bakmamak gerekir. Denize kıyısı olan bir kentin, ulaşım
kanalları sıralamasında, liman, ilk sırada yer almak durumundadır. Bu öncelik sıralamasına riayet eden
Hamburg, Rotterdam, Antwerp, Londra, Marsilya ve Amsterdam gibi kentler, birer liman kenti olarak
öne çıkmış ve gelişmişlerdir. Bu kentlerin hinterlandı, sahip oldukları limanlar sayesinde gelişmiş ve
166
cazibe merkezleri haline gelmişlerdir. Limanlar arkalarındaki kentlerle anılır ve kenti öne çıkartır.
Limanlar hinterlandındaki kentleri arkalarından sürükler. Bunun yanında çeşitli ticaret merkezleri
arasında da bağ kurar ve bu merkezleri birbirine bağlar, güçlendirir.
Olaya küresel manada bakıldığında, limanların kapasitesi, gelişmişlik düzeyi, sayısı gibi bir takım
göstergeler o ülkelerin ekonomik yapıları hakkında da doğru bilgi ve fikir vermektedir. Bu gün bir
Hamburg limanı incelenirse, limanın kapasitesi, gelişmişlik düzeyi, cirosu vb. Hamburg kenti hakkında
hatta genel olarak Almanya hakkında ciddi fikirler yürütme şansı ortaya çıkar. Ve yürütülen bu fikirler
de doğruya çok yakın olacaktır.
Limanlar kentin ticari ve sınai hayatına etki etmeleri yanında dünyada önemli bir pazar haline gelmiş
olan lojistik sektörüne de, ciddi katkılar sağlamaktadırlar. Deniz yolu vasıtasıyla bu sektör de, uzak
mesafelere, güvenli ve ucuz taşıma yapabilmektedir. Liman olmayan kentlerde lojistik faaliyetler en
pahalı ulaşım kanalı olan karayoluyla yapılmaktadır. Bu anlamda bir limanın varlığı lojistik sektörünün
kârlılığına direkt etki edip, artıracaktır.
Liman kentleri, hinterlandındaki kentlerle ve bölgelerle karayolu, demiryolu ve hava yolu gibi diğer
ulaşım kanalları vasıtasıyla ulaşım imkânını adeta zorunlu hale getirir. Uzun mesafelerden, güvenli ve
ucuz olarak getirilen malların dağıtım ağı ticareti de geliştirirken, pazara kolay ulaşabilme avantajı
sanayi yatırımlarını da tetikleyecektir. Tüm bunların yanında yük ve yolcu limanı özelliğine sahip olması
turizme de katkı sağlayacaktır. Liman, ticaret, sanayi ve turizm sektörünü eş zamanlı olarak
geliştirebilecek önemli bir kamu yatırımıdır.
Dünya deniz taşımacılığı büyük oranda konteynerle yapılmaktadır. Konteynerlerde büyük kütleler, bir
nevi standart ambalajlarla taşınabilirken, yükün daha az yer işgal edip daha fazla sığdırılması gibi bir
imkân yaratır. Konteynerlerde en kaba yüklerden en hassas, elektronik yüklere kadar taşınması
mümkündür. O nedenledir ki; kurulacak limanların konteyner limanları olması ya da revize edilecek
limanların bu gereklilik içerisinde revize edilmesi gerekmektedir.
Liman kentlerinde vinç ve taşıma hizmetleri yanında depo ve antrepo gibi yatırımlar ilk ve öncelikli dışsal
ekonomiler olup, benzer dışsal ekonomilerin gelişmesi kaçınılmazdır. Limanlar gelir ve istihdam
yaratmanın yanında kentin ve ülkenin dışarıya açılan kapılardır da. Dışarıya açılan kapı durumundaki
limanın kent vizyonuna ciddi katkılar sağlayacağı da, mevcut liman kentlerinin durumundan
anlaşılmaktadır.
Bunun yanında limana yaklaşacak gemilerden alınacak olan “Gemi Barınma Hizmetleri Ücreti” “Atıkların
Alınma Ücretleri” “Depolama Ücretleri” “Gemi Yer Değiştirme Ücretleri” “”Tatlısu Ücretleri” “Pilotaj
Ücretleri” “Römorkör Ücretleri ” vb. ücretler yine kent ekonomisine katkı sağlayacak önemli gelir
kalemleridir.
Coğrafik yapısı ve konumu itibariyle Ordu kenti, liman yapılması icap eden bir konumdadır. Dünyada en
fazla fındık üreten kent olması yanında, yapımı devam eden Karadeniz-Akdeniz Yolu ve Ordu-Giresun
Havaalanı’yla kolay ulaşılan bir kent konumuna gelmektedir. Kolay ulaşılan bir kentten dünyanın her
yanına mal sevkiyatı yapılabilir olunması oldukça rantabldır.
Karadeniz-Akdeniz yoluyla iç bölgelerden Ordu’ya inen yüklerin Samsun ya da Trabzon’a taşınması, bu
yolun gerçek işlevini yapmadığı/yapamadığı manasına gelecektir. Bunun yanında, limanın büyüklüğü,
konteyner limanı olması, liman hizmetlerin hızlı ve çağdaş olması, teknolojik yeniliklerin limanın tüm
birimlerinde güncel tutulması, limanın kentin hinterlandıyla bağının güçlü olması gibi faktörler de işin bir
diğer önemli yanını oluşturmaktadır.
Liman gibi büyük kamusal alt yapı yatırımlarının bir maliyet unsuru ya da hazineye yük olarak
görülmemesi gerekir. Bu tür büyük yatırımlar, yatırım yeri fizibilitesi ardından en rantabl bölgeye, geç
kalınmadan yapılmalıdır. Büyük kamusal alt yapı yatırımlarının beklenen kârlılığı sağlaması o yatırımı
güçlendirecek ikincil kamusal yatırımların da muhakkak hayata kazandırılmasıyla mümkündür. Ordu
167
limanından ucuz ve güveni yük sevkiyatı mümkünse, bu yüklerin limandan iç bölgelere ucuz ve güvenli
sevkiyatı noktasında demiryolu, karayolu gibi yatırımların da yapılması şarttır.
Bu genel değerlendirme ekseninde konu ele alınarak, denize kıyısı olan ve stratejik bir konumda bulunan
Ordu’ya bir liman yapılması elzemdir. Limanın yapılmasıyla Ordu bir liman kenti haline dönüşecek ve
zaman içinde ikinci-üçüncü limanların yapımı da gündeme gelebilecektir.
Büyüme ve kalkınma, özel sektör yatırımlarının yaygınlık ve derinlik kazanmasıyla mümkündür. Özel
sektör yatırımcısı, güvenli-istikrarlı ve maliyetlerin en düşük olacağı bölgeleri tercih eder. Bu anlamda,
yatırım yeri tercihlerinde, liman başta olmak üzere havayolu, karayolu ve demiryolu kanallarının varlığı
oldukça belirleyicidir.
Ordu’nun denize kıyısı olması coğrafik avantajını, uluslararası standartlara sahip bir limanla
taçlandırması kamu adına yapılabilecek en rantabl yatırımlardan biridir.
ORDU’YA LİMAN YAPILMASI TALEBİ
VE İLİN EKONOMİK DEĞERİ
Ordu ilinin;
İhracatı

Yaklaşık 335 milyon dolar
İthalatı

Yaklaşık 105 milyon dolar
İhracatına ve ithalatına konu ürünlerin tamamı farklı ulaşım kanallarıyla farklı merkezlerden
gerçekleşmektedir. Bu durum direkt olarak maliyetleri yükseltmekte ve maliyetlerin yükselmesi kâr
haddini olumsuz etkilemektedir.
168
Ordu ilinin;
Bitkisel üretim değeri

Yaklaşık 1 milyar dolardır
Hayvansal üretim değeri

Yaklaşık 560 milyon dolardır
Hayvansal ürünler değeri

Yaklaşık 380 milyon dolardır
Ordu ili sadece tarımsal ve hayvansal faaliyetlerden 1 milyar 940 milyon dolarlık bir değere sahiptir.
Buna katma değer kazandırılmış sınai ürünleri ve insan faktörü de eklendiğinde ortaya hatırı sayılır bir
değer çıkmaktadır. İşte bu değerin kıymetlendirilmesi ve pazara arzı noktasında bir limanın varlığı
çarpan etkisi yapacaktır.
6- Fındık Bahçelerinde Meydana Gelen Dalkıran Hastalığı Hususunda Çiftçide
Farkındalık Yaratılarak Zararlıyla Bilimsel Mücadele Edilmesi Lobicilik
Faaliyeti( Eylül-Ekim 2014)
İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Ziraat Odaları, Fındık Araştırma İstasyonu
Başta olmak üzere ilgili kurumlarla görüşüldü ve yazışmalar yapıldı. Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı, TZOB ve Milletvekillerine de konu hakkında bilgilendirme
yapıldı. İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü bu konuda çiftçi eğitimi esaslı bir
proje hazırlayıp uygulamaya koydu.
169
7- Ziraat Bankasının Bazı Şubelerince, Fındık Üreticilerine Kullandırılmış Olan
Tarım Kredilerinin Ödeme Vadesinden Önce Talep Edilmesi ve TARSİM
Tarafından Yatırılan Sigorta Bedellerinden Mahsuplaşma Yapılması Hususunda
Lobicilik Faaliyeti (Ekim 2014)
Konuyla ilgili olarak Ziraat Odalarıyla bir dizi toplantı yapıldı ve Ziraat Bankası Genel
Müdürlüğüne hitaben bir metin yazıldı.
“Milli Ürün” diye tabir ettiğimiz fındık, Hopa’dan İstanbul’a kadar, oldukça geniş bir alana yayılmış bir
bölgenin en önemli tarımsal üretimi ve ülkemizin en önemli ekonomik değerlerindendir.
Fındık sektörü, üreticisinden tüccar-sanayici ve ihracatçısına kadar, büyük ve organize bir sektör olup;
bankaların kredi kullandırdıkları/kullandıracakları, parasal anlamda büyük ve rantabl kaynaklardır
da…
2014 mahsulü fındık ürünü 29-30-31 Mart 2014 tarihlerinde yaşanan kar yağışı ve akabinde yaşanan don
olayı nedeniyle büyük oranda yandı. Sadece Ordu ili için tam 9 ilçede üretim miktarı sıfırdır. Yaşananları
“afet “ olarak atfetmekteyiz.
TARSİM kapsamında ürünlerini sigortalatmış olan üreticilerimizin bahçelerinde yapılan hasar tespiti
ardından, Ziraat Bankası şubeleri aracılığıyla, zarar bedelleri ödenmeye başlandı. Bu defa, Ziraat
Bankasından üretici kredisi kullanmış olan ve kredisinin ödeme zamanına 9 ay gibi uzun bir süre olan
üreticilerimiz, kredi kullandıkları şube yetkilileri tarafından “yüksek riskli” grup olarak görülmüşlerdir.
TARSİM tarafından üreticilerin hesaplarına yatırılan sigorta bedellerinin, 9 ay sonra ödeme vadesi
gelecek olan krediye mahsup edildiği ve bu uygulamaya dayanak olarak da “yüksek risk” taşıdıkları
kanaatinin belirleyici olduğu görülmektedir.
170
Fındık üreticisi için 2014 sezonu zor ve çetin geçecektir. Üretim ve ticaretinde lider olduğumuz fındığı, bin
bir emekle üreten ve ürettiğinden başka hiçbir geliri olmayan üreticilerimize sahip çıkmak “sosyal
sorumluluk anlayışının” da bir gereğidir. Bu gün, özellikle üretici noktasında sorumlu davranılmazsa ve
üreticinin mahvı noktasında, günü kurtaracak, kısa vadeli hesaplarla süreç değerlendirilirse, üreticinin
mahvı tüm sektöre sirayet edecek ve nihai noktada bundan yine bankalar zarar görecektir. Bu defa
kredilendirmeyle finanse edilecek güçlü bir sektör de kalmamış olacaktır.
Ziraat Bankası şubelerinin,2014 mahsulünü kaybetmiş üreticileri “yüksek riskli” olarak görüp, 9 ay sonra
başlayacak olan sezonda ödeyeceği kredi borçlarının bu günden, hakkedişleri üzerinden mahsuplaşmak
şeklindeki tahsilat metodunu doğru bulmuyor, bu halkın birikimleriyle kurulan ve büyüyen, adında
“Ziraat” ibaresi bulunan bankanızın/bankamızın üzerine düşen sosyal sorumluluğun gereğini yaparak, bu
uygulamadan vazgeçeceğini arzu ediyoruz.
Ziraat Bankası Genel Müdürlüğünden gelen cevabi yazıda uygulamaya dair
açıklamalar yapılıp, şube müdürlerinin bu konuda uyarılıp bilgilendirilecekleri
taahhüdü verilmiştir.
8- Fındıkta Uygulanmakta Olan Alan Bazlı Gelir Desteği(ABGD) ‘nin 31.12.2014
Tarihi İtibariyle Sona Erecek Olması Hasebiyle Uygulamanın Devamının
Sağlanması Hususunda Lobicilik Faaliyeti
Ziraat Odalarıyla müşterek hareket edilerek borsamızca hazırlanan rapor Ankara’da
siyasilere ve ilgili bakanlıklara elden teslim edildi. İlk açıklamalar, bu uygulamanın
devam edeceği yönündedir.
FINDIK ÜRETİCİLERE ÖDENMEKTE OLAN ALAN BAZLI GELİR DESTEĞİ’NİN SON
YILINDAYIZ
Fındık üreticilerinin desteklenmesine yönelik olarak 2009 yılından beri uygulanmakta olan “Alan Bazlı
Gelir Desteği” (ABGD) 2014 yılı sonu itibariyle sona ermektedir.1964 yılından bu yana devlet tarafından
desteklenmekte olan fındık üreticisi, ilk defa desteksiz kalmış olacaktır.
2014 mahsulü fındık sezonunda, don hasarına bağlı büyük ürün kaybı yaşandı. Bunun yanında fındık
bahçeleri de zarar görmüştür/görmeye devam etmektedir. Tüm bu kötü gelişmeler üreticilerimizi mali
yönden olumsuz etkilerken, ABGD’nin de kaldırılacak olması, yaşanan/yaşanacak sıkıntıları katlayarak
artıracaktır.
Fındık, Hopa’dan başlayıp İstanbul sınırına kadar yoğun olarak üretilmekte olan ve ülke genelinde 49
farklı ilde üretilebilme özelliğine sahip kıymetli bir üründür. Fındığa sadece bir tarımsal ürün vasfı
yüklemek ve fındık üreticisini de klasik üretici formatında görmek eksik bir bakış açısıdır.
Fındık bahçeleri Karadeniz’in sarp ve dik yamaçlarında, sığ toprak yapısını koruyan, erozyonla yok
olmasını engelleyen ve bu haliyle vatan topraklarını bekleyen birer nefer gibidir. Fındık üreticisiyse,
Karadeniz’in yüksek, ıssız köylerinde, birbirine uzak hanelerde adeta birer sınır karakolu gibi bu
bahçeleri korumakta/kollamakta/bakmakta ve bu bahçelerden dünyanın en kaliteli ürününü en çok
yetiştirmekte, ekonomiye kazandırmaktadır.
Fındık üreticisinin fındık üretimine devam etmesinin sağlanması sadece ekonomik bir gereklilik değil,
sosyo-kültürel bir gerekliliktir de. Fındık, bu bölge insanının günlük hayatında vazgeçilmez bir yer
edinmiştir. Türküler fındık üzerinedir. Düğünler, nişanlar, sünnetler gibi mürvet görülecek günler hep
171
fındık hasadı sonrası için planlanır. “Fındıktan Önce” ve “Fındıktan Sonra” diye iki temel zaman dilimine
ayrılmıştır fındık üreticilerinin hayatı. Fındık hasat edilip de, ilk partiler pazara indirilince ve emeğin
karşılığı para alınınca, kentlerin ekonomisine de cansuyu yürür. ”Erkek Ayı” dır “Eylül” ün adı, cebi dolu,
alnı açık, gönlü rahat ve huzur içinde sokağa çıkmanın adıdır Eylül ayı.
Fındık, daldaki umut, harmandaki bereket, sofradaki afiyet, hanedeki huzurdur!
Daha çok ihracat geliri elde edilsin diyerek 1964 yılında “Taban Fiyat Garantili Destekleme Alımı”
şeklindeki klasik destekleme modeli kapsamına alınan fındıktan, zaman içinde yaklaşık 2 milyar dolar
kılçıksız kazanç elde edebilir hale geldik. Bu gün Türkiye, ne kadar üretirse üretsin satabilecek ve iç
piyasada tüketebilecek bir noktaya gelmiştir. İşte tam bu noktada daha güçlü ve kararlı bir üreticiye
ihtiyaç vardır. Daha güçlü ve kararlı bir üretici de ancak devlet destekleriyle yaratılabilecektir.
Fındık üreticisine yapılan desteklemelerin hazineye yük olarak görülmemesi gerekir, Türkiye, bu
üründen kat ve kat fazla kazanabilecek potansiyele sahiptir. Bu potansiyel verimlilik ve kaliteyle
taçlandırılmalıdır. Daha kaliteli ve yüksek verimde ürün elde etmek, daha bilinçli üretici profili demektir.
Daha güçlü üretici profiliyse üreticinin desteklenmesini gerekli kılmaktadır.
Tarımsal üretim deseninde, üretim ve ticaretinde lider olunan bir ürünün kaderine terk edilmesi ve o
ürünü üretenlere devlet desteğinin/teşvikinin olmaması düşünülemez. Bu algı içerisinde; fındık
üreticilerine yönelik mevcut Alan Bazlı Gelir Desteği’ nin devamının ve gelecek yıllar için de süreklilik ve
sürdürülebilirlik arz eden bir destekleme modelinin belirlenmesi artık elzemdir.
Bu gün, Çiftçi Kayıt Sistemi’ne (ÇKS) kayıtlı yaklaşık 400 bin fındık üreticisi aile söz konusudur. Bu
rakama, tüccar, sanayici ve ihracatçı sayısı da eklendiğinde sektörün büyüklüğü hakkında bir fikir de
edinilmiş olunacaktır. Fındık sektörünün ayakta durması, her zaman ve çok kazanması öncelikle
“ürünün var olması” şartına bağlıdır. İstenilen kalite ve miktarda ürünün var olması, üreticinin var
olmasına ve var olan üreticinin daha kaliteli ve çok üretme motivasyonuna sahip olmasına bağlıdır. İşte
bu vasıflara sahip üretici “yok” ise, üretim de “yok” demektir. Üretimin olmaması bir domino etkisiyle
sektörün tamamına kaos ve kriz olarak sirayet edecektir. Bu kadar büyük bir coğrafyada bu kadar
kalabalık bir sektörde meydana gelecek krizin makroekonomik etkileri olacağı da malumdur.
Fındık üretim alanlarının ve sektörün büyüklüğü, fındık ürününün ekonomik değeri dikkate
alınarak(Tarımsal ürünler ihracatının %10,2’sini fındık oluşturmaktadır) fındık üreticilerine yönelik devlet
desteğinden vazgeçilmemelidir. Fındık sektörünün serbest piyasa işleyişine bırakılmış olması/bırakılması
vizyonu, üretici desteklerinin de ortadan kaldırılması şekline dönüşmemeli, mevcut destek anlayışına ek
olarak verimlilik ve kaliteye direkt etki edecek, üretici bilincini geliştirip, modern üretim yöntemlerini
örgütleyecek yeni desteklerin ve teşviklerin de uygulanmasının yolları aranmalı/konuşulmalıdır.
Türkiye, fındık başta olmak üzere, üretim ve ticaretinde lider olduğu ürünlerine yönelik desteklemelerden
imtina etmek yerine, bilimsel esaslarla bu desteklere devam etmek durumundadır.
172
Yıllar İtibariyle Gerçekleştirilen Lobicilik Faaliyetleri Sayısı
YILLAR
LOBİCİLİK
FAALİYET
SAYISI
2012
8
2013
7
2014
8
Borsamıza gelen ve borsamızdan çıkan resmi yazılar usulüne uygun olarak tabip
edilmekte ve yıllar itibariyle kıyaslanmaktadır.
YILLAR GELEN
GİDEN
709
TOBB
TOBB
GELEN
GİDEN
2012
1.276
593
16
2013
1.316
950
479
16
2014
1.150
677
486
19
2.3 Bilgi, Danışmanlık ve Destek
Üyelerimizin ne tür bilgi ve danışmanlığa ihtiyaç duydukları anketlerle ve daha çok da,
yüz yüze görüşmelerle tespit edilmektedir.
Borsamız, Ordu Fındık-Çikolata Park Projesi’nin ortaklarından biri olup; bu proje
halen yürütülmektedir. Bahse konu proje özetle şöyledir;
173
GENEL AMACI
Projenin amacı, gerçekleştirileceği TR90 Bölgesi'ndeki fındık üretim potansiyelini değerlendirmek, fındığa
katma değeri yüksek ürünlere dönüştürmek ve bölgeye özgü çikolata markası oluşturmaktır.
ÖZEL AMACI
Bölgeye özgü çikolata markasının oluşturulması ve bu amaçla belirlenecek uygun tarih ya da tarihlerde
düzenlenecek çikolata festivalleriyle yeni çikolata markasının tanıtılması, bölge çikolatası imajının
oluşturulması,
"Bölge Çikolatası" imajını yaratacak şekilde kapasitesi yüksek ve dış pazarları hedefleyen bir çikolata
üretim tesisinin kurulumlarıyla bir zincir olarak birbirini takip eden hammadde, üretim, ambalajlama,
nakliye ve pazarlama alanlarında da bölge halkı için yeni sektörler gelişmesini sağlamak,
Çikolata üretim tesisi ve bu tesise bağlı kurulacak küçük ölçekli işletmelerle bölgedeki istihdamı arttırmak ve
bu alanda nitelikli personel yetiştirmek,
Projenin sürdürülebilirliği açısından el yapımı çikolata üreticilerinin yeni ürün denemelerinin yapılacağı ve
hedef pazarlara yönelik ürünlerin geliştirileceği Yeni Ürün Geliştirme Merkezinin kurulması,
Kümelenmenin önemli bir aktör olarak kullanılmasıyla küçük ölçekli imalat işletmelerinin ve satış
mağazalarının yer alacağı bir çikolata sokağı oluşturmak,
Küçük ölçekli işletmelerin pazarlama aktivitelerinin organize edeceği bir pazarlama şirketi kurarak
günümüz pazarlama stratejisine uygun bir politikanın izlenmesini sağlamak ve bölgesel çikolata markası
için iç ve dış piyasada pazar payı edinmek,
Bölgede çalışmalarına başlanan Ordu-Giresun Havaalanının bölgeye getireceği hareketlilik göz önünde
bulundurularak proje kapsamında kurulacak çikolata sokağını küçük ölçekli bir botanik park, fındık müzesi,
çocuklar için oyun alanı ve kafeteryalarla desteklemek ve bölgeye gelen insanlar için yeni bir eğlence ve
cazibe merkezi oluşturmak,
İklim şartları uygun olduğu takdirde her sene daha fazla stok tehlikesiyle karşı karşıya kalan ülkemiz fındığı
için, gerek iç tüketimde, gerekse ihracatta önemli bir çıkış noktası sağlamak, Tüm bu faaliyetler ışığında
bölgesel kalkınmaya katkıda bulunmak. DOKA Yönetim Kurulu’nun onayından sonra projenin uygulama
aşamasına geçilecek. Projenin uygulama süresi 2 yıldır. 2014 yılı içerisinde projenin tamamlanması
hedeflenmektedir.
ORTAKLAR
Ordu Valiliği
Ordu - Gülyalı Köylere Hizmet Götürme Birliği
Ordu İl Özel İdaresi
Ordu Ticaret ve Sanayi Odası
Ordu Ticaret Borsası
Gülyalı Belediyesi
174
2.4 İş Geliştirme
Üyelerimizin eğitim ihtiyaçları yüz yüze temas, öneri ve anket şeklinde iletişim
kanallarıyla belirlenmekte ve bu tespitlere uygun olarak hazırlanan Yıllık Planlarla
uygulamaya konulmakta, etkinliği ölçülmektedir.
Borsamızda yaklaşık 70 kişilik bir salon mevcut olup; bu salon, gerekli teknolojik
yazılım ve donanımla üyelerimizin istifadesine solunmuştur.
2.6 Satış Salonu ve Laboratuvar
Borsamız hizmet binasında satış salonu ve laboratuvar için tahsis edilmiş katlar mevcut
olup, borsamız Yönetim Kurulunun 17.11.2014 Tarih ve 77 Sayılı oturumunda da
bahsedildiği sebeplerden dolayı Salon Satışına geçilememiş ve laboratuvar da
kurulamamıştır.
Söz konusu kararda şu ifadeler yer almaktadır:
“Yönetim Kurulumuzun 14.02.2014 Tarih ve 37 Sayılı oturumunda,24.03.2014 Tarih ve 43
Sayılı oturumunda ve 07.04.2014 Tarih ve 45 Sayılı oturumunda gündeme gelen borsamızda
bir satış salonu kurulması ve Akreditasyon standardının talep ettiği laboratuvar kurulması
hususunun tekrardan gündeme alınarak 2015-2018 Stratejik Plan döneminde
kurulamayacağının gerekçeleriyle karara bağlanması gerekliliği doğmuştur.
Fındık sektöründe müstahsille tacire ve tacirle tacir arasındaki ticari ilişki disipline olmuş
durumdadır. Alıcı ve satıcı arasındaki iletişim ve etkileşim oldukça etkin olup; fiyat
haberleşmesi de çok hızlı bir şekilde yapılabilmektedir.
Bu etkin ve etkili ilişki biçimi, piyasa fiyatı oluşumunu da hızlı ve sağlıklı kılmakta, borsamız
tarafından yapılan fiyat haberleşmesiyle tespit edilen fiyatın ilanı, tüm kesimleri memnun
etmektedir.
Salon satışına geçilmesinin amaçlarından biri de; alıcı ve satıcı arasındaki ilişkiyi
etkinleştirmek ve fiyat tespitini bu etkileşim içinde yapabilmekse, bu gün itibariyle bu durum
175
sağlanmakta ve bu konjonktürden dolayı üye memnuniyeti %100’dür.Memnuniyet oranının
%100 olduğu yönündeki kanaate, üyelerimizin, salon satışı talep etmemeleri ve borsamızın
fiyat ilan sistemiyle sağlıklı ticaret yapabildikleri beyanlarından ve piyasanın sağlıklı
işleyişinden ulaşılmıştır.
Ayrıca “Tahıl Pazarı Kültüründen Korbey Sistemi Vizyonuna; Ordu Ticaret Borsası” başlıklı
çalışmamızla da konu detaylı olarak ele alınmıştır.
Şu haliyle,2015-2018 Stratejik Plan döneminde salon satışına geçilmesinin bir yarar
getirmeyeceği kanaatiyle, var olan satış salonunun tefrişatının yapılmamasına ve seans
açılmamasına
Akreditasyon Standardının bir diğer kriteri olan laboratuvar konusu da, borsamız için
“kaynak israfı” olmanın ötesine geçmeyecektir.
Bu gün, ihracatçı firmaların tamamının kendi bünyelerinde akredite laboratuvarları mevcut
olup, Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü bünyesinde de akredite bir laboratuvar
bulunmakta ve tüm bu laboratuvarlar ihtiyacı karşılamaktadır.
Borsamız hizmet binasının bir katı laboratuvar olarak düşünülmüş olsa da, şu haliyle bir
laboratuvar kurmak rantabl değildir. O nedenle, bu katın tefrişatının yapılıp da, analiz
yapılmak üzere cihaz alımı yapılması gibi bir cihete gidilmemesine “
176
Kararda bahsi geçen “Tahıl Pazarı Kültüründen Korbey Sistemi Vizyonuna; Ordu Ticaret
Borsası” başlıklı çalışma da şu şekildedir.
GİRİŞ
Borsaların tanımı yapılırken; alıcı ve satıcının bir araya gelerek, aleniyet ilkesi içerisinde,
pazarlık usulüne dayalı alım satım yaptıkları mekânlar olduğu ya da olması gerektiği vurgusu
öne çıkmaktadır.
Buna rağmen, ülkemiz genelindeki 113 Ticaret Borsası’nın %90’ında bu normlara uygun
borsacılık yapılmamakta/yapılamamakta, tescil borsacılığının ötesine geçilememektedir.
Ordu Ticaret Borsası(OTB) fındık üretim alanlarındaki Ticaret Borsalarında, özellikle fındık
tescil hacmi bakımından lider konumdadır.1936 yılında kurulan OTB, kurulduğu günden beri
kesintisiz hizmet vermekte olup;2011 yılında TOBB Akreditasyon sistemine dâhil edilip,
hizmet kalitesini Avrupa normlarına yükseltmiştir.
Rekabetin küresel nitelik kazandığı, kalite ve rekabette standardizasyonların belirleyici
olduğu, serbest piyasa kurumsallığının öne çıktığı günümüz ekonomik yapısı içerisinde
Ticaret Borsalarının kendilerini yenilemelerinin, gerçek ve asli vazifelerine dönmelerinin
zamanı gelmiş ve geçmektedir.
Günümüzden onlarca yıl önce ilimizde “Tahıl Pazarı” olarak tabir edilen pazar yeri, ilkel
anlamda bir borsa mekânı gibi çalışmaktaydı. Alıcı ve satıcılar, haftanın belli günlerinde ve
belli saatlerinde bu mekânda buluşuyor, numune ya da tipler üzerinden, sesli ve alenen
yapılan pazarlıkla piyasa fiyatı belirleniyor ve ticaret gerçekleşiyordu. İşte, geçmişimizdeki
bu kültürü, çağdaş normlarla donatıp “Korbey Sistemi” adı altında borsamız satış salonuna
taşımak niyetindeyiz.
“Koybey” kelimesi dilimize Fransızca söyleniş biçimiyle, Fransızcadan girmiş ve orijinali
“corbeilla” olan Latince kökenli bir kelimedir. Korbey sisteminde; yuvarlak amfi şeklinde bir
oturma düzeni ile alıcı ve satıcı karşı karşıya gelerek, sesli ve aleniyet ilkesi çerçevesinde
pazarlık usulüyle alım -satım yapmaları ve bu alım-satım neticesinde piyasa fiyatının teşekkül
etmesi esas alınmaktadır.
İş bu çalışmada, Ordu Ticaret Borsası bünyesinde kurulması düşünülen “Korbey Sistemi” ve
buna bağlı olarak “Sıcak Satış Salonu” SWOT Analizi mantalitesiyle ele alınacaktır. Yani;
“üstün yanlar ve fırsatlar” ile “Zayıf yanlar ve tehditler“ yönünden konu irdelenecek ve
ortaya çıkan analiz sonucuna göre de, yatırım yapılıp yapılmayacağı kanaati oluşturulmaya
çalışılacaktır.
Ancak, şu gerçek göz önünde bulundurulmalıdır ki; kısa vadede zayıf ve tehdit yanları öne
çıkan birçok projenin, orta ve uzun vadede üstün ve fırsat yanlarının daha kalıcı ve belirgin
olduğu görülmektedir. Ordu Ticaret Borsası’na kurulacak olan bir Korbey Sistemi’nin
beklenen faydası analiz edilirken özelikle orta ve uzun vadeli bakmakta yarar olduğu
kanaatindeyiz.
177
OTB, bu sistemi hayata geçirmeden evvel elbette üyeleriyle uzun müzakereler yapacak, İzmir
başta olmak üzere Korbey Sistemi bulunan Konya ve Adana Ticaret Borsalarındaki
uygulamaları yerinde görecek, fındık için en uygun olan sistemi hayata geçirmeye
çalışacaktır.
İş bu çalışma, başlangıç aşamasında görebildiklerimizin derli-toplu olarak yazıya dökülmesi
adına yapılmış olup, nihai tespit ve kararları ihtiva etmemektedir.
SİSTEMİN İŞLEYİŞİ

OTB bir satış salonu tefriş edecektir. Bu satış salonu Korbey mantığına uygun olarak,
yuvarlak ve amfi şeklinde olacaktır.

Satış salonuna gerekli ve yeterli teknolojik donanım ile personel tahsis edilecektir.

Satış salonunda seans saatleri belirlenecektir ve yalnızca bu seans saatlerinde işleme
açık olacaktır.

Satış salonunda sadece “Tacirden Tacire Satış” şeklindeki muameleler kayda
alınacaktır.

Salona yalnızca kendi namına çalışan tacirler ya da onların temsilcileri girebilecek
alım- satım müzayedelerine iştirak edebileceklerdir.

Müzayedenin tamamında, tüm pazarlıklar ve “aldım-sattım” mutabakatı sesli ve
aleniyet ilkesine dayalı olarak yapılacak, borsa yetkilisince hemen orada kayıt altına
alınacaktır.

Tacirden Tacire Satış Fiyatı, müzakere seyrine bağlı olarak online olarak ve anlık
ekrana yansıtılacaktır.

Müstahsil, salonda satış yapamayacaktır. Tacir ile müstahsil arasındaki ticari ilişki
borsa dışı muamele olarak gerçekleşmeye devam edecektir.

Tacir fiyatının teşekkülü bu şekilde olacakken müstahsil fiyatının saptanması
noktasında, OTB üyelerinden oluşacak, yeter sayıda yetkinlikte bir komisyon
oluşturulacaktır. Bu komisyon, tacir fiyatının seyrine, maliyetlere, piyasanın diğer
şartlarına, vagon fiyatlarına ve teamülden sayılan diğer hususlara da dikkat ederek
%50 randımanlı kabuklu fındık Müstahsilden Tacire Satış Fiyatı’nı saptayıp borsaya
bildirecek ve borsa tabelasında bu fiyat ilan edilecektir.

Komisyonun çalışma esas ve usulleri borsa tarafından hazırlanacak bir yönergeyle
belirlenecektir.
178

Korbey sistemi içinde alım satım yapılması “Borsa içi muamele” olarak
adlandırılacak olup; borsa içi muameleyi tercih eden üyelerimiz için borsa dışı
muameleyi tercih edenlere nazaran bir takım avantajlar sağlanabilir.

Alım-Satım işlemleri çok sayıda alıcı ve satıcı ile borsa yetkilileri şahitliğine yapılacak
ve hemen kayıt altına alınacaktır. Bu uygulama sayesinde uyuşmazlık halleri de
bertaraf edilmiş olunacaktır.
ÜSTÜN YANLARIMIZ VE FIRSATLARIMIZ

Ordu, Türkiye’de fındığın en çok üretildiği bölgedir. Bu üstünlüğümüz dünya
ölçeğinde de devam etmekte olup, en büyük rakiplerimizden olan İtalya’dan daha
fazla fındık üreten bir bölge olmamız, ürün arzı yönünden bir üstünlüğümüzdür.

Köklü firmalarımızın olması, piyasa derinliğinin olması, ticari teamüllerin Ordu
Ticaret Borsasınca belirlenmiş olması bir üstünlüğümüzdür.

Borsa içi muameleyi tercih edecek üyelere bir takım avantajlar sağlanması, sistemin
işleyişinin kurumsallaşması adına bir üstün yandır.

1936 yılında kurulmuş bir borsa olmamız hasebiyle, kurum hafızasının diri olması,
veri derleme ve analizi konusunda yeterli ve yetkin olmamız bir üstünlüktür.

İlimizde Fatsa ve Ünye ilçelerimizde de Ticaret Borsası bulunması üstün yanımız
olarak değerlendirileceği gibi zayıf yan ve tehdit olarak da değerlendirilebilir. Fatsa
ve Ünye Ticaret Borsaları bu sistemin içine çekilebilirse bu durum bir üstünlüğe
dönüşecektir. İlçe borsalarımızın, yeterli teknik ve personel donanımına kavuşup, OTB
ile aynı vizyonda mutabık kalması ve aynı yol haritasını izlemesi bir üstünlük
olacaktır. Aksi durum tehdit ve zayıf yanı teşkil eder.

OTB’nin fiziki şartlarının iyi olması, hizmet kalitesi yönünden akredite borsa olması,
bölgesinde lider olması gibi bir çok vasfımız üstün yanlarımızdır.

İngilizce bilen personelimizin olması, dünya ile konuşabilirliğimizi sağlamakta olup
önemli bir üstün yanımızı oluşturmaktadır.

Korbey sistemiyle kaliteli ürünün rağbet gördüğü ve değerinden alınıp satıldığı,
pazardaki yerinin ve payının her daim belirgin olduğu somutlanmış olacaktır ki; bu
durum sistemin kurumsallaşması adına yapısal özelliğe sahip bir üstün yanımızdır.
179

Çok sayıda alıcı ve çok sayıda satıcının borsa mekânında bir araya gelerek, tip ve
numuneler üzerinden, pazarlık usulüyle alım satım yapması neticesinde ortaya çıkan
fiyat gerçek piyasa fiyatı olacaktır. Bu şekilde teşekkül eden fiyatın speküle edilmesi
mümkün olmayacaktır. Piyasa fiyatı oluşmasını bir kurumsallığa kavuşturma fırsatı da
doğmuş olacaktır.

Kurumsal tekniklerle teşekkül eden ve garanti altına alınan piyasa fiyatı, alıcı ve
satıcılara kısa-orta ve uzun vadeli projeksiyonlar oluşturma fırsatı yaratacaktır.

Haksız rekabeti önlemek adına ciddi bir fırsat yaratılırken, hemen hemen her sezon
dillendirilen ve üyelerimizi hedef gösteren “manipülasyon “ iddialarının dayanağı da
ortadan kalmış olacaktır. Aleniyet ilkesi içinde sesli olarak, yasal zeminlerde yapılan
ticaret için “manipülasyon yapılıyor” iddiaları askıda kalmış olacak ve bu anlamda
üyelerimizin üzerinden ciddi bir baskı da kalkmış olacaktır. Bu yönüyle de, önemli bir
fırsattır.

Bu zamana kadar tescil borsacılığı önüne geçemeyen ama buna rağmen lider borsa
olma konumunu koruyan OTB’de, Korbey Sistemi içinde işlem yapmış olmak,
üyelerimizin itibarını ve güvenirliklerini pekiştirecektir. Bu yönüyle Borsa-Üye el ele
vererek prestij kazanmış olma fırsatı yakalanacaktır.

Borsa tarafından ilan edilen fiyatların dayanaklarının sorgulanması şeklindeki
alışkanlığın tarihe karışacağı ve borsa fiyatının itibar göreceği bir fırsat yaratılmış
olunacaktır.

Üretiminde lider olduğumuz, ticaret hacmi yönünden derinliğimiz olan fındıkla ilgili
piyasa yapıcı olma özeliğimiz kurumsal bir anlam kazanacak ve kurumsal bir kimliğe
kavuşacaktır.

Korbey Sistemi ile sektörün gerçek aktörleri, rekabet şartlarına uygun olarak piyasa
yapıcısı olma rollerini yerine getirebilmiş olacaklardır.

Çok sayıda alıcı ve çok sayıda satıcının borsa yerinde bir araya gelerek spot işlem
yapabilme kabiliyeti orta ve uzun vadede vadeli işlemlere de geçilebilmesi fırsatı
yaratacaktır.

Sektördeki tüm ticari hareketin anında kayıt altına alınması ve anlık fiyat tespiti
yapılabilmesi gibi bir fırsat yaratılacaktır.
180
TEHDİTLER VE ZAYIF YANLAR

Ünye ve Fatsa ilçelerinde Ticaret Borsası olması, bu borsaların korbey sistemine
mesafeli durmaları, OTB’nin atılımından feyiz alarak korbey sistemini
yaygınlaştırmak yerine yok saymaları bir tehdittir. Bunun yanında bölgedeki Ticaret
Borsaları’nın da orta ve uzun vadede Korbey Sistemine geçme eğilimleri ve vizyonları
olmaması, teknik donanım ve alt yapı eksiklerinin olması ve ikmal edilmemesi uzun
vadede Korbey Sisteminin tüm sektör için beklenen faydalarını elemine edecektir.

İlk etapta müstahsilin satış salonunda işlem yapmayacak olması, üretici temsilcisi
olduklarını iddia eden kişi ve kuruluşlara olumsuz propaganda yapma fırsatı tanımış
olacaktır.

Korbey Sistemi, borsa içi muamele olup; ilk etapta gönüllülük esasına göre
çalışacaktır. Üyelerimiz, aralarındaki ticari ilişkinin mahremiyetinin ihlali olacağı
gibi bir algı içine girebilirler veya borsa içi muameleye zorlandıkları, bir dayatmaya
maruz kaldıkları gibi bir algı ortaya çıkabilir, bu algıdan dolayı Korbey Sistemine
karşı bir direnç oluşabilir ve bu direnç yaygınlaşabilir.

Uzak ilçelerimizdeki üyelerimizin her günkü ya da haftanın beli gülerindeki seanslara
yetişebilmeleri ve alım-satım müzayedelerine katılmaları her zaman mümkün
olmayabilir. Özelikle ulaşım imkânları yönünden ortaya çıkabilecek bu erişilememe
durumu sistemin tüm üyeleri kapsayacak şekilde yaygınlaşması önünde bir engel
olarak tanımlanabilir.

Fındık homojen değildir. Bir parti maldan çeşitli defalar numune alındığında farklı
sonuçlar elde etmek kuvvetle muhtemeldir. Satış salonunda tip ve/veya numuneler
üzerinden alım- satım gerçekleşecek olursa, söz konusu parti malın tamamını temsil
edecek numune ortaya koymak olası değildir.
SON
181

Benzer belgeler