Gizli Dunya Devleti ve Siyonizm

Transkript

Gizli Dunya Devleti ve Siyonizm
Siyonizm ve Masonluk
Ocak 2005
Gizli Dünya Devleti ve Siyonizm
Bugün yeryüzünde çok sayıda bağımsız devletin varlığına inanılmaktadır. Fakat bu devletlerin
yöneticilerinin kendi ülkelerini ve halklarını ilgilendiren basit konularda bile kendi bağımsız
iradeleriyle karar vermekte zorlandıklarını görürsünüz. Bir önemli husus da şudur: Bilindiği üzere
çağımızda demokrasi adeta bütün insanlığa mal edilmiş bir "siyasi din" haline getirilmiştir. Hatta
demokrasi çağımız siyasetinin ‘a priorisi’ yani öncülüdür. Bu yüzden demokrasinin de, tıpkı aklın
‘a priorileri’ gibi muhakemeden ve tartışmadan uzak tutulması gerektiğine inanılır. Oysa birçok
ülkede halkın büyük bir çoğunluğunun seçtiği ve istediği kişiler bir türlü yönetime gelemezler.
Bunlardan bazıları işin içine girdiğinde kendilerine sunulan demokrasinin sadece bir seraptan
ibaret olduğunu fark ederler. Bazıları Cezayir'de olduğu gibi yönetime talip olurken kendilerini
zindanda bulurlar. Bazıları da yönetime gelseler bile iktidara gelemezler. Siyaset meydanlarında
prim yapmak için savunduklarına karşı en başta onların kullanıldığına şahit olursunuz. Bütün
bunları görünce bir "derin devlet" gerçeği karşınıza çıkar. Aslında bu "derin devlet" gerçeği
sadece lokal veya ulusal değildir. "Derin devlet" gerçeğinin global yönünün, lokal yönüne baskın
olduğunu unutmayalım. Bu yüzden günümüz dünyasını karıştıran gizli ellerin sahiplerini tanımak
için araştırma yapanlar bir "Dünya Derin Devleti"yle veya "Gizli Dünya Devleti"yle
karşılaşmışlardır.
Geçtiğimiz Mayıs ayında Amerika'da Bilderberg Grubu'nun yıllık toplantısı gerçekleştirildi. Bu
toplantıyla birlikte söz konusu Gizli Dünya Devleti veya Dünya Derin Devleti konusu yeniden
gündeme geldi. Ancak yapılan yorumlarda ağırlıklı olarak Bilderberg konusu öne çıktı. Oysa
Bilderberg Grubu, yirminci yüzyıla damgasını vuran ve 21. yüzyılda da dünya üzerindeki sultasını
daha da güçlendirme amacına yönelik yeni teoriler geliştiren karanlık ağın sadece bir organıdır.
Söz konusu karanlık ağla ilgili yorumlarda dikkat çeken bir şey de ağırlıklı olarak, emperyalizmin
bu ağ üzerindeki etkisine ve rolüne dikkat çekilmesiyle yetinilmesidir. Bazı yorumcular, 20.
yüzyılda hüküm süren emperyalizmin uluslararası siyonizmle ilgisine de dikkat çekiyorlar ama
birçoklarınca bu gerçek göz ardı ediliyor.
Siyonizm, 1897 Basel konferansıyla teşkilatlanmaya başlayan bir ideolojik oluşumdur. Yahudiler
bu konferanstan önce de devlet yönetimleriyle irtibat kurarak birtakım siyasi oyunlar çeviriyorlardı.
Ancak siyonist ideolojiye göre teşkilatlanmanın başlamasıyla birlikte bu işi tek merkezden ve daha
organize bir şekilde yürütmeye başlamışlardır. Böylece güçlerini ve etkilerini daha da
artırmışlardır.
Biz bu araştırmamızda siyonizm ve bu ideolojinin organik yapısı üzerinde durmayacağız. Ağırlıklı
olarak yukarıda sözünü ettiğimiz Dünya Derin Devleti yahut Gizli Dünya Devleti, bu gizli devletin
dünyanın her tarafına elini uzatan teşkilatları ve bu teşkilatlarla siyonistlerin irtibatları hakkında
bilgiler vermeye çalışacağız.
Karanlık Bir Şer Örgütü: Đlluminati Şebekesi
Yukarıda sözünü ettiğimiz Bilderberg Grubu, Illuminati şebekesinin bir organıdır. Ancak Illuminati
şebekesi 18. yüzyılın son çeyreğinde ortaya çıkarken, Bilderberg Grubu 1954'te ortaya çıkmıştır.
Yani arada 177 yıllık bir zaman farkı var.
Temelinde "aydınlanma, ruşenilik, vahdet-i vücud felsefesi" gibi muhtelif felsefi akımların etkisi
olduğu iddia edilen Đlluminati hareketi, 1 Mayıs 1776'da Adam Weishaupt tarafından Almanya'nın
Bavyera eyaletinde kurulmuştur. Daha doğrusu o tarihte bir Illuminati örgütlenmesi ortaya
çıkmıştır. Weishaupt, Ingolstadt Üniversitesi'nde hukuk profesörü iken masonik eğilimlere merak
sarmış ve bir gizli örgüt kurmuştur. 1779'a gelindiğinde Illuminati örgütünün 54 üyesi bulunuyordu
ve Bavyera eyaletinin dört şehrinde teşkilatlanmıştı. Örgüt üyeleri ağırlıklı olarak masonik
kimlikleri öne çıkarıyorlardı.
Salih ALTINIŞIK
Siyonizm ve Masonluk
Ocak 2005
Almanya' daki din adamlarının hemen tamamı Illuminati şebekesine düşmandı. Bunun sebebi
elbette onun, hıristiyanların değerleriyle alay eden, bu değerlere iğrenç bir şekilde saldıran
Tapınak Şövalyeleri'nin devamı olduğunun tahmin edilmesiydi. Ayrıca Illuminati üyeleri zaman
zaman yönetimi de hedef alan yayınlar yapıyorlardı. Bu yüzden 1784'te teşkilatlarına bir polis
baskını gerçekleştirildi ve birçok üyeleri göz altına alındı. 22 Haziran 1784 tarihinde de Bavyera
Elektörü bir ferman yayınlayarak Illuminati örgütünü tamamen kapattı. Örgütün üyelerinin çoğu
tutuklandı. Başta lider Weishaupt olmak üzere birçok üyesi de ülkeyi terk etmek zorunda kaldı.
Aynı ferman 1785 Ağustos'unda tekrarlandı ve böylece Bavyera'da sadece Đlluminati değil,
masonluk da silinmiş oldu.
Bavyera'da Illuminati ve masonluğun yasaklanmasının Avrupa ve Amerika'da ciddi bir etkisi oldu.
Bayağı korku ve telaşa kapılan diğer ülkelerdeki masonlar kendilerine de yasak getirilmemesi için
büyük bir gürültü kopardılar. Öyle ki ABD başkanı George Washington, tereddütlere kapılan
Amerikalı masonlara güvence verme ihtiyacı duydu.
Bavyera'da yasaklanan Illuminati ve mason teşkilatları çok geçmeden yer altı örgütleriyle
faaliyetlerini sürdürdü. Fakat bu kez Almanya dışına da uzanarak tüm Avrupa'da teşkilatlanmak
için faaliyetlerini hızlandırmaya başladı. Örgütlenme çalışmalarını hızlandırmasında Johann Bode
adlı bir masonun önemli katkıları oldu. Bazı kaynaklara göre Goethe, Mozart, Schiller ve Herder
gibi birçok ünlü bu örgütün saflarına katılmışlardır.
Yeraltı teşkilatlarının yapılandırılmasında farklı isimler kullanıldı. Örneğin Fransız Devrim Kulübü
ve Jacobin Kulübü Illuminati hareketinin devamını sağlamak için kurulmuş oluşumlardır. Bunlar
asıl önemli faaliyetleri yer altından yürütüyor, ama masonluğun çok fazla murakabe altında
olmadığı yerlerde salon toplantıları da düzenliyordu. Fakat bu toplantıları yine de halka açık değil,
sadece üyelerin katılabildiği türden toplantılardı. Örneğin Jacobin Kulübü için tutulan salona 1300
üye katılıyordu. Tamamen üyelere mahsus ve gizli olarak düzenlenen bu toplantılara Fransa'nın
en iyi eğitim görmüş ve en etkin kişileri katılırdı. Jacobin'lerin ideali, tüm kurumları ve krallığı
ortadan kaldırarak adına "Yeni Dünya Düzeni" ya da "Evrensel Cumhuriyet" dedikleri bir düzen
kurmaktı.
Illuminati, kelime olarak aydınlıkçılar veya aydınlananlar anlamına geliyor. Kök olarak
Đtalyanca'dır. Fransızca'da ışık anlamına gelen ‘la lumière’ kelimesi de aynı kökten gelir. Birçok
araştırmacının ortak tespitine göre fikri altyapısı ve temeli Tapınak Şövalyeleri' ne dayanıyor.
Kuruluşundaki amacı Avrupa masonluğunu bir çatı altında birleştirmekti.
Illuminati'nin Temelini Oluşturan Tapınak Şövalyeleri
Illuminati şebekesinin fikri altyapısını oluşturan Tapınak Şövalyeleri orijinal adıyla "Tampliye
Tarikatı" Haçlı seferleri sonrasında Kudüs'te kuruldu. Bu adı almalarının sebebi ise iddia
edildiğine göre Kudüs kralının Süleyman mabedinin bulunduğunu ileri sürdükleri bölgeyi koruma
görevini kendilerine vermesiymiş. Masonluğun da temel fikriyatını geliştiren Tapınak Şövalyeleri
muhtelif adlarla varlığını sürdürmüştür. Bugün bu hareketin en çok tanınan kolu ise Sion Birliği'dir.
Sadece masonluğun değil siyonizm ideolojisinin fikriyatının geliştirilmesinde de rolleri olduğu
bilinen Tapınak Şövalyeleri kısa zamanda büyük servetler elde etmişlerdir. Batı'nın yalnızca en
büyük askeri gücü olmakla kalmayıp aynı zamanda en önemli tüccarları arasında ilk sıralarda yer
aldılar. Tapınak Şövalyeleri hareketi bugünkü masonlar gibi gizliliğe büyük önem verirlerdi.
Đlginçtir ki Batı'ya ait olduğu sanılan bu örgütün mensupları Hz. Đsa'yı yalancı peygamber olarak
tanımlıyorlardı. Haça tükürmeyi, haçın üzerine basmayı ve hıristiyanların dini değerlerine hakaret
etmeyi adeta kutsal fiiller addediyorlardı. Bunun sebebi ise asıl fikir babalarının ve
organizatörlerinin yahudi kökenli olmasıydı.
Bir ara siyasi otoritelerinin zayıflaması sebebiyle hıristiyanların dini değerlerine hakaret ve saldırı
suçlamalarıyla yargı önüne çıkarıldılar ve bazıları ölüme mahkum edildiler. Ama daha sonra
saklanmayı yani yer altına çekilmeyi başararak varlıklarını sürdürdüler.
Salih ALTINIŞIK
Siyonizm ve Masonluk
Ocak 2005
Birçok araştırmacının ortak tespitine göre masonluk hareketinin temelini de bu Tapınak
Şövalyeleri hareketi oluşturur. Her iki hareketin aynı simgeleri kullanmaları bu yöndeki kanaati
desteklemektedir. Ayrıca Tapınak Şövalyeleri'nin hıristiyanların dini değerlerine hakaretten dolayı
yargılanmalarından sonra yer altına girmelerinin ardından masonluk örgütleriyle ortaya çıktıkları
tahmin edilmektedir. Bu kanaati destekleyen muhtelif tarihi belgeler ve bilgiler de bulunmaktadır.
Fakat mason kardeşler adıyla yeniden örgütlenirken biraz daha tedbirli hareket etmeyi tercih
etmişlerdir. Bu kez hıristiyanların dini değerlerini aşağılayıcı tutum içine girmektense onları çok
rahatsız etmeyecek hatta onların da kabul edebilecekleri bir fikri altyapı oluşturmaya özen
göstermişlerdir. Ayrıca masonlukta gizliliğe önem vermiş, kendilerini çok fazla açığa vurmaktan
sürekli kaçınmışlardır.
Tapınak Şövalyeleri, Mason Biraderler ve Illuminati Şebekesi, Hepsi Aynı Kaynaktan Beslenmiştir
Illuminati şebekesini oluşturanlar ise hem masonluk hem de Tapınak Şövalyeleri hareketi ile
irtibatı olan kişilerdi. Tapınak Şövalyeleri, Mason Biraderler ve Illuminati Şebekesi'nin fikriyatlarını,
tören biçimlerini, beyin yıkama metodlarını ve simgelerini bağımsız bir bakış açısıyla inceleyenler
bunların hepsinin de aynı kaynaktan beslendikleri ve aynı amaca hizmet ettikleri üzerinde ittifak
etmektedirler.
Illuminati şebekesinin Ortaçağ'daki siyonizm hareketi olarak nitelendirebileceğimiz Tapınak
Şövalyeleri'nin diğer adıyla Tampliye tarikatının bir devamı olduğu konusunda fikir veren bazı
bilgileri burada aktarmak istiyoruz:
Nesta H. Webster'in Secret Societies and Subversive Movements adlı çalışmasında ünlü büyücü
ve okült uzmanı Cagliostro'nun Illuminati şebekesine katılması münasebetiyle düzenlenen tören
hakkında şu notlar aktarılıyor: "Đçi evrak dolu demir bir sandık açıldı. Töreni yöneten kişi
sandıktan el yazması bir kitap aldı ve ilk sayfasını okudu: "Bizler, Tampliyelerin Büyük
Üstadları..." sözlerini kanla yazılmış bir and izliyordu. Söz konusu bu kitap "Đlluminizm"in aslında
tüm monarşilere ve kiliseye karşı bir nifak olduğunu, ilk saldırının Fransa tahtına yöneleceğini ve
Fransa'da krallığın çökertilmesinden sonra sıranın Roma'ya geleceğini belirtmekteydi." Burada
vurgulanan hususlar gerçekten üzerinde durulması gereken şeylerdir: Birinci olarak: El yazması
kitabın bir sandıkta saklanması ve törende oradan çıkarılması işlemini ele alalım. Sandık yahudi
literatüründe özel bir mana taşımaktadır. Yahudilerin bu konudaki dini anlayışlarına temel teşkil
eden hadiseye Kur'an-ı Kerim'de de işaret edilir. Talut ve Calut kıssasında Talut'un
komutanlığının ilahi bir hükme dayandığını bildirmek için o dönemin peygamberinin verdiği bilgi
hakkında şöyle buyurulur: "Peygamberleri onlara: "Onun hükümdarlığının belgesi, size, içinde
Rabbinizden bir ferahlık ve Musa ailesiyle Harun ailesinin geriye bıraktıklarından arta kalanların
bulunduğu ve meleklerin taşıdığı Tabut'un gelmesidir. Eğer iman ediyorsanız, bunda sizin için bir
delil vardır" dedi." (Bakara, 2/248) Burada tabut ile kastedilen bir sandıktır. Yahudiler bu sandığın
bugün hala dünyada dolaştığına inanırlar. O sandığın taşıdığı manayla irtibatlandırmak için de el
yazması kutsal kitaplarını özel bir sandık içinde saklarlar. Dini törenlerinde kitaplarını bu
sandıktan çıkarır, tören sonrasında yine özenle sandığa yerleştirirler. Đkinci olarak ‘kanla yazılan
and’ üzerinde durmak gerekir. Kan sembolü, siyonizmde ve bu ideolojinin temelini oluşturan dini
literatürde sıkça kullanılan bir semboldür. Ancak kanla ilgili semboller genellikle gizli tutulur.
(Necip el-Kiylani'nin Yahudinin Kanlı Böreği adıyla Türkçe'ye tercüme edilen tarihi ve belgesel
romanında, siyonizmin temelini oluşturan dini literatürdeki "kan" kutsamasına işaret eden önemli
bilgiler ve belgeler mevcuttur.) Üzerinde durulması gereken üçüncü husus Illuminati'nin aslında
kiliseye karşı olduğu hususudur. Tapınak Şövalyeleri de kiliseye karşı tavır alan ve hıristiyanların
dini değerlerine hakaret eden bir hareketti. Ama bu konuda izledikleri tutum tepkilere yol açınca
ve birçok idam cezasına kapı açan yargılamalara sebep olunca söz konusu tarikat yer altına
çekilmiş, ardından farklı bir yüzle ortaya çıkmıştı. Fakat bu farklı yüzünde hıristiyanların
değerlerini hedef alan, bu değerlere hakaret anlamı içeren tavırlar dışa pek yansıtılmıyordu.
Gerçekte ise bu konuda değişen birşey yoktu. Aradaki tek fark bu düşmanlığın artık bir ‘nifak’a
dönüşmesiydi ki bu husus da yukarıdaki notta vurgulanmaktadır. Dördüncü husus Illuminati'nin
Avrupa'daki monarşilere karşı bir hareket olduğunun vurgulanmasıdır. Bu tutum özellikle
entelektüel kesimin ilgi ve desteğinin kazanılmasının en önemli sebebiydi. Ne var ki entelektüel
Salih ALTINIŞIK
Siyonizm ve Masonluk
Ocak 2005
kesimde ortaya çıkan monarşi karşıtlığının Illuminati tarafından yönlendirilmesi, monarşik
düzenlerin yerine geçecek yönetimlerin tek merkezden kontrol edilmesine ve bu kontrolün de
Illuminati şebekesinin elinde olmasına fırsat verecekti. Đlk doğuş yeri olan Bavyera'da
yasaklanmasından sonra ağırlık merkezini Fransa'ya taşıyan Illuminati hareketinin bu ülkedeki
monarşik düzene karşı çalışmalara ağırlık vermesi dikkat çekmektedir. Daha önce de söz
ettiğimiz üzere, Illuminati'nin bir devamı durumundaki Jacobin Kulübü'nün üyeleri monarşik
düzeni yıkıp yerine Yeni Dünya Düzeni yahut Evrensel Cumhuriyet olarak adlandırdıkları yeni bir
yönetim getirmeyi bir ideal olarak görüyorlardı. 1785'te Almanya'dan kovulan Illuminati'nin
Fransa'da bu çalışmaları hızlandırmasının üzerinden çok fazla zaman geçmeden 1789'da Fransız
Devrimi'nin gerçekleşmesi bir tesadüf olmasa gerek.
Fransız Devrimini hazırlayan sebepleri ve gelişmeleri incelediğimizde çok ilginç şeylerle
karşılaşırız. Bakın William T. Still'in New World Order adlı eserinde ne deniyor:
"1789 yılının ilkbahar ve yaz aylarında Đlluminatilerin tahıl piyasasında gerçekleştirdikleri
manipulasyonlar sonucunda yapay bir buğday darlığı yaratıldı. Bu durum o denli geniş bir açlığa
yol açtı ki, tüm ülke kısa zamanda ayaklandı. Olayların başını çeken kişi, Fransa Büyük
Doğusu'nun Büyük Üstadı Orleans Dükü idi. Đlluminatiler, halkın çektiği acıları bir araç olarak
kullanarak yarattıkları huzursuz ortamın devrimci eylemlerine yararlı olacağını planlamışlardı.
Gerçekten de, besin stoklarını bloke ederek ve Ulusal Meclis'te tüm reform girişimlerini
engelleyerek, durumu iyice kötüleştirdiler ve halkı tam anlamıyla açlığa mahkum ettiler...
14 Temmuz günü Bastille yağmalandı. Özgür bırakılan tutuklu sayısı yalnızca yedi idi. Fransız
tarihçiler bugün, eylemin asıl amacının Bastille'i yıkmak ve tutukluları kurtarmak olmadığını
belirtiyorlar. Asıl amaç Bastille'de saklanan barut ve silâhları ele geçirmekti. Böylece silâhlanan
Jakobenler, 22 Temmuz gününden başlayarak o güne dek eşi görülmemiş ve titizlikle planlanmış
bir ihtilâl girişimini sahneye koydular. Bu dönem tarihte "Büyük Korku" diye adlandırılacaktır...
Öncelikle tüm ülkede eşzamanlı bir panik duygusu yaratıldı. Köyden köye, kentten kente giden
atlılar, yurttaşlara "haydutların" yaklaşmakta olduğunu ve kendilerini korumak istiyorlarsa silâha
sarılmaları gerektiğini bildirdiler. Ayrıca, tüm bu olayların sorumlularının malikânelerde ve
şatolarda gizlendikleri, bizzat kralın buraları ateşe vermelerini buyurduğu yurttaşlara söylendi.
Fransa kralına bağlı olan halk bu emirlere uydu. Artık alevlerin denetlenmesi imkansızdı, yağma
ve yıkım sürerken, anarşi gittikçe yaygınlaşıyordu...
Paris sokakları teröre teslim olmuştu...1793 Kasım'ında tüm Fransa'da rahiplerin öldürülmeye
başlanması, dine karşı bir kampanyanın yürürlüğe girdiğini ortaya koyuyordu. Tüm mezarlıklara,
Đlluminatilerin ünlü sloganı olan "Ölüm Sonsuz Bir Uykudur" sözlerini içeren yazılar asılmaya
başlandı. Paris'teki kiliselerde "Akıl Bayramları" adı altında eğlentiler düzenleniyor, fahişeler
tanrıça gibi tahta çıkarılıyorlardı. Bu törenlerin bir adı da "Exoterion"du ve Weishaupt'un kaleme
aldığı "Aşk Tanrıçasının Kutsanması" adlı bir şiiri örnek alıyorlardı...
Thomas Jefferson, üç yıl süren Fransa elçiliğinden 1791'de Amerika'ya geri döndüğünde, tüm bu
kıyımı "ne güzel bir devrim" diye tanımlamış ve tüm dünyaya yayılmasını umut ettiğini yazmıştır.
Jefferson, neredeyse tüm Fransa halkının Jakoben olduğuna inandığını açıklamıştır. Ona göre,
bu büyük çoğunluk, ulusal iradeyi açıkça ortaya koymaktaydı...
1793 yılının sonlarına doğru, yeni devrim yönetimi sayıları yüz binlere ulaşan işsizlerle yüz yüze
kaldı. Devrimin önderleri, sonradan bütün diktatörlerin taklit edeceği yeni bir "terör" projesini
uygulamaya geçirdiler: Nüfus azaltılması
Amaç Fransa'nın yirmi beş milyona ulaşan nüfusunu on altı milyona indirmekti. Robespierre,
nüfusun azaltılmasını kaçınılmaz buluyordu.
Nüfusun azaltılması ile görevli devrim komitesi üyeleri, gece gündüz harita başında her kentte kaç
kellenin kopartılması gerektiğini hesaplıyorlardı. Devrim mahkemeleri kimlerin ölmesi gerektiğine
Salih ALTINIŞIK
Siyonizm ve Masonluk
Ocak 2005
karar veriyor ve sonu gelmez bir kurban sürüsü giyotinin yolunu tutuyordu. Yalnızca Nantes'de,
bir gece içinde 500 kimsesiz çocuk kent mezbahasında öldürülüyor, 144 yoksul kadın nehre
fırlatılıyordu."
Fransız Devrimi'nde masonların rolüne işaret amacıyla Nesta H. Webster de Secret Societies and
Subversive Movements adlı eserinde şunları yazıyor: "1789 yılında krallığın yıkılması ile birlikte,
10 Ağustos gününden başlayarak üç renkli Fransız bayrağı devrimin kızıl bayrağı ile değiştirildi.
"Yaşasın Kral Orleans" çığlıkları ile masonların "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik" seslenişi sokakları
kapladı."
Đşte böyle bir devrim, dünyadaki kalabalık kitleleri yönlendiren medya organı tarafından yeni bir
çağ açan, dünyayı demokrasi ile tanıştıran son derece önemli bir olay olarak lanse edilmiştir.
Đlluminati Şebekesinde Đhanetin Cezası Ölümdür
Đlluminati adını ve üyelerini inanılmaz bir sır gibi saklayan ölümcül bir kuruluştur. Bugün hemen
her ülkede mevcuttur. Özel eğitim, tören ve alt kültürlerden gelmeyenler Đlluminati'ye kabul
edilmezler. ABD başkanlarının pek çoğu Đlluminati'den ya icazet alırlar ya da üyesidirler. Đlluminati
o kadar gizlidir ki, varlığından bile bahsedilmez. Bu gizli örgüte ihanet edenlerin cezası kayıtsız
şartsız ölümdür. Illuminati'nin NATO ile veya Gladyo gibi yeraltı örgütleri ile de ilişkisi olduğu
bilinmektedir. Đnşallah bu ilişkiden ileride söz edeceğiz.
Irkçılığın Babası Cecil Rhodes ve Illuminati
19. yüzyılın ikinci yarısında Illuminati Şebekesi'nin en çok öne çıkan adı Cecil Rhodes adlı Đngiliz
siyasetçidir. Bu kişi Güney Afrika'yı tümüyle yerlilerin ellerinden alarak sömürgeciliğin kontrolüne
sokan adamdır. Güney Afrika topraklarını aynı zamanda oldukça insafsızca yönetmiş ve çıkardığı
fitnelerle yerli halktan pek çok insanın kırılmasına sebep olmuştur. Zaten Güney Afrika'yı
sömürgecilerin kontrolüne sokmasındaki başarısı izlediği fitne politikalarından kaynaklanıyordu.
Đzlediği fitne politikasında seçtiği iki kabileyi birbirine düşürüyor, bu iki kabilenin fertleri iyice
birbirlerini kırıncaya kadar hadisenin dışında kalmaya yahut bir yandan ateşin üzerine benzin
dökmeye devam ediyordu. Her iki kabile de iyice zayıf düştükten sonra müdahale ediyor, "barış
ve anlaşma" sağlama iddiasıyla her ikisini birden kontrolüne alıyordu. Bu amaçla: "Önce sorun
çıkar, sonra çözüm öner" teorisini geliştirmişti. Irk ayrımı politikasının fikir babası da odur. Onun
bu fikriyatı yüzünden Güney Afrika'nın yerlileri ve asıl sahipleri olan siyahlar yıllarca zulme,
aşağılanmaya maruz kaldılar.
Rhodes, politik alanda bu oyunları çevirirken kendisi de Güney Afrika'nın bütün zenginliklerine
kondu. Elmas kaynağı yönünden oldukça zengin olan Güney Afrika'nın elmas tarlalarını işleterek
hayal edebileceğinin çok üstünde servete sahip oldu. Bugünkü Rhodesia adlı ülke de adını onun
soyadından alır.
Đşte bu Rhodes, 19. yüzyılın sonuna doğru Londra'da oldukça etkili bir faaliyet merkezi oluşturan
Illuminati şebekesini devreye soktu. Bu şebekenin amacı ise dünyayı tek merkezden yönetmek,
dolaylı sömürgeciliğin çengeline takılan devletlerin yöneticilerini yetiştirmek ve onlar vasıtasıyla
bütün dünyaya kumanda etmekti. Bu amaçla Rhodes Bursları adıyla geleceğin yöneticisi olacak
üniversite öğrencilerine yardım ve onların murakabe edilmesi amacıyla bir organizasyon
oluşturdu.
Rhodes bursuyla okuyan öğrenciler diğerlerinden bayağı farklı kabul ediliyordu. Çünkü onlar belli
bir amaç için hazırlanıyordu. Onlar ülkelerine döndüklerinde yönetim, ekonomi ve medya alanında
önemli noktalara yerleşebilmek için çalışacaklardı. Bunun yanı sıra gittikleri yerlerde Illuminati
şebekesinin temsilcisi olarak çalışacaklardı. Illuminati şebekesi onları ülkelerine döndüklerinde
kendi gayretleriyle baş başa bırakmayacak hedeflenen noktalara yerleşmeleri için gerekli
irtibatları kuracak, bu amaçla siyasi baskı gücünü kullanacaktı. Illuminati şebekesi Rhodes
burslarıyla okuyan üniversite öğrencileri için aynı zamanda bir beyin yıkama mekanizması olarak
çalışıyordu. Onları belirlenen amaçlara hizmet etmelerini sağlayacak fikirlerle donatmak için
Salih ALTINIŞIK
Siyonizm ve Masonluk
Ocak 2005
çabalıyordu. Kendilerine dünya hesapları açısından parlak bir gelecek hazırlamak isteyenler için
de Rhodes bursları sadece bir eğitim bursunun yani maddi yardımın temin edilmesinden ibaret
değildi. Bunun çok çok ötesinde bir anlam taşıyordu. Bu yüzden maddi durumları iyi olan
öğrenciler de bu Rhodes bursları organizasyonuyla irtibat kurmak için fırsatları
değerlendiriyorlardı. Talep çok olduğu zaman da Rhodes burslarını koordine edenler açısından iş
kolaylaşıyordu. Çünkü amaçlara uygun olanları seçme ve gerektiğinde aralarından eleme yapma
imkanı doğuyordu.
Dünyadaki birçok önemli yönetici Rhodes burslarıyla üniversite tahsilini gerçekleştirmiştir.
Bunlardan biri de ABD'de iki dönem başkan seçilen Bill Clinton'dur.
Cecil Rhodes, 1902'de ölürken tüm mal varlığının Rhodes bursları için kullanılmasını vasiyet etti.
Vitrinde Rhodes, Arkada Rothschild Ailesi
Buraya kadar verdiğimiz bilgilerden Illuminati şebekesinin etkili kılınmasında ve Rhodes bursları
organizasyonunun oluşturulmasında Cecil Rhodes'in adının öne çıktığı anlaşılıyor. Fakat onun
arkasında duranlar ve asıl işin sermayesini sağlayanlar farklıydı. O da Rothschild ailesi. Peki
neyin nesidir bu aile? Bu aile bankacılık alanında tam anlamıyla bir saltanat oluşturmuş oldukça
zengin bir aileydi. Fakat burada dikkatlerden kaçmaması gereken husus bu ailenin yahudi
azınlığa mensup olduğudur. Bu aile maddi gücünü kullanarak siyasi alanda pek çok iş
becermiştir. Hatta Hitler'le de yakın irtibatı olduğu bilinmektedir ki inşallah bu hususa ileride temas
edeceğiz.
Yuvarlak Masa Teorisi
Illuminati şebekesinin temel amacı bütün dünyayı tek merkezden yönetebilmek için eli her tarafa
uzanabilen bir ağ oluşturmaktı. Fakat bunun gerçekleşmesi için birbirleriyle irtibatlı birtakım alt
mekanizmaların oluşturulmasına ihtiyaç vardı. Đşte bundan dolayı bir Yuvarlak Masa (The Round
Table) teorisi geliştirildi. Bu teoriye göre şekillendirilecek organlar, üstlendikleri görevlere göre
kendi aralarında bir irtibat ağı kuracak, bilgi alış verişinde bulunacak ve dünya ülkelerini
yönlendirecek politikalar geliştireceklerdi. Yuvarlak Masa organlarının elemanları kendi
ülkelerinde etkili kişiler olacaklardı.
Yuvarlak Masa teorisi ilk olarak 1877'de John D. Rockefeller, Cecil Rhodes, John P. Morgan,
Andrew Carnegie ve Mayer A. Rothschild' dan oluşan beşli tarafından ortaya atılmıştır. Bunların
hepsi de Illuminati şebekesinin üyeleriydi ve üçü yani Rockefeller, Morgan ve Rothshild yahudi
kökenliydi.
Yuvarlak Masa ve Birinci Dünya Savaşı
Yuvarlak Masa'nın seçkin üyeleri, Birinci Dünya Savaşı öncesinde ülkelerindeki savaş
komitelerinde önemli görevler üstlenmişlerdi. Bu kişiler siyaset sahnesinde, birbirlerine zıt ülkeleri
temsil ediyor ama Yuvarlak Masa'da bir araya gelebiliyorlardı. Bu kişilerin savaşın şartlarını ve
sebeplerini kendi elleriyle hazırladıkları, Birinci Dünya Savaşı'nın arkasında duran gerçeklerin
altını kurcalama zahmetine katlanan araştırmacıların dikkatinden kaçmamıştır. Bu kişiler savaş
esnasında da ülkelerinin savaş komitelerindeki üst görevlerini sürdürmüşlerdir.
Savaş sonrasında ortaya çıkan şartlar Illuminati şebekesinin hesap ve planlarına daha da
uygundu. Savaşın ateşini yakan ve dört yıl boyunca üzerine gaz döken Yuvarlak Masa üyeleri,
1919'da Fransa'nın başkenti Paris yakınlarında Versailles Barış Konferansı'nda bir araya gelmiş
ve savaş sonrası şartlarda dünyaya nasıl şekil verebileceklerini tartışıyorlardı. Bu toplantıda bir
araya gelen Alfred Milner, Edward Mandel ve Bernard Baruch, Yuvarlak Masa'nın seçkin
üyeleriydi ve zaten kendilerinin çıkardığı savaşın ortaya çıkardığı şartları değerlendirme
konusunda görüş alışverişinde bulunuyorlardı. Bunlardan Alfred Milner, Yuvarlak Masa'nın
lideriydi. Konferansa katılanların birçoğu, daha önce sözünü ettiğimiz ünlü banka hanedanı
Salih ALTINIŞIK
Siyonizm ve Masonluk
Ocak 2005
Rothschild ailesinin fertleri tarafından önerilmişti. Bu ailenin yahudi azınlığa mensup olduğunu
daha önce belirtmiştik.
Filistin topraklarında bir yahudi devletinin kurulmasıyla ilgili politikaların geliştirilmesinde karanlık
gizli örgütlerin önemli rolü olmuştur. Versailles Barış Konferansı' nda alınan kararların arasında
da Filistin'de bir yahudi devleti kurulması vardı.
Hotel Majestic'te Yapılan Toplantı
Birinci Dünya Savaşı sonrasında yapılan önemli bir toplantı da Paris'teki Hotel Majestic'te
gerçekleştirilen toplantıdır. Bu toplantıda Yuvarlak Masa'nın bazı organlarının oluşturulmasıyla
ilgili kararlar alındı. Bu kararlar doğrultusunda 1920'de Dış Đlişkiler Komitesi, 1921'de de Kraliyet
Uluslararası Đlişkiler Enstitüsü kuruldu. Bu organların yönetiminde Rothschild ve Rockefeller
aileleri her zaman söz sahibi olmuşlardır. Bu ailelerin her ikisi de yahudi azınlığa mensuptular.
Rothschild ailesi Avrupa'daki, Rockefeller ailesi ise Amerika'daki yahudi azınlığın ileri
gelenlerindendi.
Dış Đlişkiler Komitesi (Council of Foreign Relations-CFR)
Dış Đlişkiler Komitesi (CFR), Gizli Dünya Devleti'nin en önemli organlarından biridir ve Yuvarlak
Masa teorisine göre şekillendirilmiş organizasyonların da eskilerindendir. Bu yüzden CFR
üzerinde biraz ayrıntılı bir şekilde durmak gerekmektedir.
CFR, 21 Temmuz 1921'de New York'ta kuruldu. Kuruluşunda yahudi kökenli Walter Lippmann'ın
önemli rolü olmuştur. Fakat bu oluşumun kurulmasıyla ilgili ilk karar daha önce de söylediğimiz
üzere Birinci Dünya Savaşı sonrasında toplanan Versailles Barış Konferansı'nda alındı.
CFR, 2. Dünya Savaşı'nda çok önemli bir rol oynamıştır. Foreign Affairs adlı ünlü dergi bu
örgütün yayın organıdır. Bu dergi vasıtasıyla dünya kamuoyu üzerinde bir politik yönlendirme
yapmaya çalışmaktadır. Görünüşte CFR'nin çalışmalarının pek gizli olmadığı ileri sürülmektedir.
Gerçekte ise diğer Gizli Dünya Devleti organları gibi son derece gizli çalışmaktadır. Ancak
yönlendirme amaçlı faaliyetlerini dışa yansıtmakta ve bu yansıtma ile açıktan çalıştığı intibaı
vermeye gayret etmektedir.
CFR'nin bugün finans, iletişim, akademi, istihbarat, teknoloji alanlarında en etkin konumlarda
bulunan 3500 civarında üyesinin olduğu sanılmaktadır. Özellikle Amerika'daki istihbarat örgütleri
üzerinde oldukça güçlüdür. FBI, CIA, DIA, DEA ve başka istihbarat şefleri bu örgütün de
elemanıdır ve CFR'nin ilkelerinden dışarı çıkamazlar.
Gizli Dünya Devleti'nde önemli etkinliği olan Rockefeller ailesinin bir ferdi olan David Rockefeller,
CFR'nin onursal başkanı olarak kabul edilmektedir.
ABD'nin eski başkanları Bill Clinton ve Jimmy Carter, Antony Lake, Al Gore, George Bush (baba
ve oğul her ikisi de), oğul Bush'un başkan yardımcısı Dick Cheney, eski bakan Warren
Christopher, Savunma bakanı Colin Powell, Les Aspin, eski CIA direktörü James Woolsey, yine
CIA eski direktörü Robert Gates, ABD hava kuvvetlerinin eski sekreteri Donald Rice, ABD'nin eski
Pakistan büyükelçisi Robert Oakley, ABD eski Dışişleri bakanı ve ayı zamanda bu ülkedeki
yahudi lobisinin başını çeken Henry Kissenger, eski Savunma bakanları James Baker, Donald
Ramsfeld ve Casper Weinberger, Jimmy Carter döneminin ulusal güvenlik danışmanlarından
Zbigniew Brzezinski, baba George Bush döneminin ulusal güvenlik danışmanlarından general
Brent Scowcroft, eski hazine bakanı Lloyd Bentsen, eski devlet bakanı George Shultz, eski ticaret
bakanı Robert Mosbacher, ABD'li ünlü finansör ve para piyasalarında spekülasyonlar yaparak
milyarlar kazanmasıyla tanınan, Soros Vakfı vasıtasıyla dünya ülkelerinin geleceği için Gizli
Dünya Devleti'ne hizmet edecek yöneticiler yetiştirmeye çalışan yahudi kökenli George Soros,
ABD' nin CFR üyesi ünlülerinin başında gelir. Bu isimler ABD politikasında söz sahibi ya da
Salih ALTINIŞIK
Siyonizm ve Masonluk
Ocak 2005
geçmişte söz sahibi olmuş CFR üyesi ünlülerin sadece az bir kısmını teşkil etmektedir. CFR
üyelerinin birçokları aynı zamanda Bilderberg ve/veya SBS üyesidirler.
CFR'nin Türkiye'den de üyeleri mevcuttur. Aydınlık gazetesinde yer alan bir yazıda Rahmi Koç'
un CFR'nin Türkiye temsilcisi olduğu ve örgütün, Şubat 2001'de Koç Holding binasında Rahmi
Koç'un ev sahipliğinde bir toplantı yaptığı ileri sürülmüştür.
Bilderberg
Gizli Dünya Devleti'nin ismi en çok duyulan organlarından biri Bilderberg'dir. Aslında Bilderberg,
Illuminati şebekesinin emellerini gerçekleştirmek amacıyla geliştirdiği Yuvarlak Masa teorisine
göre ortaya çıkarılmış bir oluşumdur. Fakat Illuminati şebekesinin ortaya çıkmasıyla Bilderberg'in
kurulması arasında 177, Yuvarlak Masa teorisinin ortaya atılmasıyla arasında ise 77 yıl vardır.
Yuvarlak Masa'nın en eski organlarından olan CFR'den ise 33 yıl sonra ortaya çıkmıştır.
Yukarıda üzerinde durduğumuz CFR'nin ağırlık merkezini Amerika oluşturuyordu. Bu yüzden
Bilderberg, CFR ve öteki örgütlerin Avrupa ayağını ve etkinliğini teşkil etmek için Hollanda' da
Oosterbeek şehrinde Bilderberg Oteli'nde 1954'te kurulmuştur. Kuruluşun gerçekleştirildiği otelin
sahibi de Hollanda kralıydı. Örgüt de ilk toplantının gerçekleştirildiği otelin adını alarak Bilderberg
Group (Bilderberg Grubu) diye adlandırılmıştır.
Bilderberg Grubu'nun kurucuları arasında Hollanda prensi Bernhard ve Polonyalı sosyolog Dr.
Joseph Hieronim Retinger de vardır. Retinger, Bilderberg' in fikir babası olarak bilinir. Aynı
zamanda CFR üyesidir. Bilderberg'in kuruluşunda, ABD istihbarat örgütlerinin, özellikle CIA' nin
rolü olduğu çok iyi bilinmektedir. Prens Bernhard ise eski bir Nazi SS üyesidir. (Nazi SS' den
ileride söz edeceğiz). 1937'de Hollanda prensesi ile evlenmiştir, ama Nazilerle olan yakın bağları
çok iyi bilinmektedir.
Bilderberg'in kurucucuları arasında yer alan Prens Bernhard'ın Nazi SS üyesi olması konusu
üzerinde biraz durmak gerekmektedir. Fakat Hitler'in yükselişinde gizli ellerin rolü hakkında özel
bir bölüm geleceğinden bu konunun ayrıntısına orada girmeyi tercih ediyoruz.
Bilderberg'in kuruluşunda zikrettiğimiz iki isim geçmekle birlikte asıl önemli rol oynayanlar ve
finansörlük yapanlar Gizli Dünya Devleti organlarında ismi sıkça geçen Rothschild ailesidir. Bu
çalışmada Amerikalı Rockefeller ailesi tarafından da desteklenmişlerdir.
Bilderberg, dünyanın yönetimi ve küreselleşme konusunda her yıl farklı ülkelerde toplantılar
yapar. Toplantılar son derece gizli şartlarda ve özel ortamlarda yapılır. Toplantıları genellikle her
yılın Mayıs ayının son haftasına denk gelmektedir. Katılanlar yaklaşık üç günlük toplantı
süresince dış dünya ile bağlantılarını koparmak zorunda kalıyorlar.
Katılanlar toplantılarda neler konuşulduğu değil nelerin gündeme geldiği hakkında bile herhangi
bir bilgi vermekten kaçınırlar. Örgütün üyesi olanların dışında hiçbir gazeteci veya yazar
toplantıya alınmaz. Üye olanlar da dışarıya bir şey sızdırmazlar. Dolayısıyla medyanın
toplantıların içeriği hakkında herhangi bir bilgi edinmesi mümkün değildir.
Toplantılarda gizlilik prensibinin eksiksiz uygulanabilmesi için dikkat edilen bazı hususları burada
zikredelim: Grup her yıl yaptığı düzenli toplantılarda, toplantı yapılan otelin bütününü tutar ve bina
güvenlik güçleri tarafından yakın korumaya alınır. Üç gün süren bu toplantılara üyelerin eşleri bile
çağrılmaz. Toplantılarda not tutulması yasaktır. Katılanlardan konuşulanları dışarıya
sızdırmayacakları üzere yemin alırlar. Şimdiye kadar düzenlenen toplantılara birçok yazar da
katılmış ama bu kişiler katıldıkları toplantıların içeriği hakkında tek satır bile yazmamışlardır. Bu
da gizlilik prensibine ne kadar sıkı bir şekilde bağlı kalındığı hakkında yeterince fikir vermektedir.
Bu toplantıların ne derece büyük bir gizlilik içinde yürütüldüğünü grubun etkinliklerini araştıran
Robert Eringer, "Bilderberg Group, The Global Manipulators" adlı kitabında dile getirir. Eringer,
kitabın çalışma safhasında toplantılara muhtelif tarihlerde katılan dışişleri bakanlarına ve CIA'ye
Salih ALTINIŞIK
Siyonizm ve Masonluk
Ocak 2005
yazdığı mektuplara şaşırtıcı cevaplar alıyor. Gelen cevaplarda sorulara muhatap olan kişiler böyle
bir grubun varlığını bilmediklerini belirtirler. Örgütün "Spotlight" isimli bir dergisi yayınlanmaktadır.
ABD'li gizli örgüt ve CFR üyelerinin birçokları aynı zamanda Bilderberg üyesidir. Aslında
Bilderberg, CFR'nin çok daha gizli bir biçimde uluslararası boyuta yayılmış halidir. Amacı Yeni
Dünya Düzeni'ni ve ABD-Đngiltere hâkimiyetini ve emperyalizmini tüm dünyaya yaymaktır. Her yıl
yapılan çok gizli ortamdaki toplantılarını hem CIA, hem de toplantının yapıldığı ülkenin istihbarat
örgütü kontrol eder.
Bilderberg kararlarının devlet yöneticilerinin değiştirilmesinde de önemli rolü olduğuna
inanılmaktadır. Đngiltere'nin eski başbakanı Margaret Thatcher'ın yükselişi ve düşüşü buna örnek
gösterilir. Thatcher'in 1975'te Bilderberg toplantılarına katılmasının ardından yıldızının birden
parlaması, bu gelişmenin hemen ertesinde yapılan Đngiltere genel seçimlerinde masonların
desteğiyle başbakanlığa seçilmesi ve bu görevini 3 dönem üst üste sürdürmüş olması,
birçoklarının ortak görüşüne göre Bilderberg kararlarıyla onun desteklenmesi sayesinde olmuştur.
Daha sonra gözden düşmesinin ve yıldızının sönmesinin sebebinin de Bilderberg grubunun,
Đngiltere'deki kraliyet rejimine direnmesi taleplerine itiraz etmesi olduğu Jim Tucker adlı bir Đngiliz
gazeteci tarafından dile getiriliyor. Thatcher'in düşüşünden sonra Tony Blair'in yükselişe
geçmesinde de Bilderberg'in önemli rol oynadığı tahmin ediliyor. Çünkü Blair de, Bilderberg
toplantısına katılmasından sonra Đngiltere başbakanlığına seçilmeyi başardı. ABD'nin son dönem
başkanlarından Jimmy Carter, baba George Bush ve Bill Clinton'un iş başına gelmesinde
Bilderberg kararlarının etkili olduğu konuyla ilgili araştırmalarda vurgulanmaktadır.
Bilderberg grubu üzerinde siyonistlerin sultası çoğunlukla açığa çıkarılmaz. Oysa işin gerçeğinde
grubun karar mekanizmasında yer alanlar yahudilerdir. Hatta grubun asıl yönetim merkezinin
Kudüs'te olduğunu iddia edenler vardır. Kudüs'te 70 hahamdan oluşan Sanhedrin grubunun baş
hahamlarının örgüt hiyerarşisinin en üst noktasında bulunduğu bazı kaynaklarda
vurgulanmaktadır. Bu konudaki bilgiler gizli tutulsa da Bilderberg'in Amerika'daki yahudi lobisinin
en önemli örgütlerinden B'nai B'rith ile işbirliği içinde olduğu artık gizlenemeyecek kadar açıktır.
Bilderberg toplantılarının ana amacı dünya siyaseti üzerinde önceden programlamalar yapmak ve
projeler geliştirmektir. Konuşulacak ve tartışılacak konular önceden tespit edilir. Ama bu tespiti
örgüt hiyerarşisinin üst kademesinde yer alanlar yapar. Katılanlar ise sadece görüş beyan
ederler. Fakat katılımcılar sayıca çok olduğundan görüş beyan etme süresi oldukça kısadır.
Konuştuğu konuda uzman olanlara 5, uzman olmayanlara 3 dakika konuşma süresi tanınır. Süre
kontrolü ışık sistemiyle yapıldığından kimse süresini aşma imkanı bulamaz. Buradan
anladığımıza göre bu görüş beyan etme işi bir bakıma laf olsun diye yapılmakta, karar
mekanizmasında yine üst kademeyi oluşturanların sözleri birinci derecede etkili olmaktadır.
Katılanlar ise siyaset sahnesinde ilerleyebilmek için kararları uygulama zorunluluğu
duyduklarından kendilerinden isteneni yapma dışında bir seçenek bulamamaktadırlar. Alınan
kararlar herhangi bir şekilde yazılı veya görsel kayda geçirilmez. Herkes kararları aklında tutmak
ve yeri geldiğinde hatırlamak zorundadır.
Bilderberg toplantılarına katılan üst düzey devlet adamları alınan kararları, kendi ülkeleri aleyhine
olsa da uygularlar. Bilderberg Grubu zaman içinde üye sayısını bayağı artırmış ve etki alanını
genişletmiştir. Zikrettiğimiz diğer gizli örgütlerle de işbirliği içinde olduğundan, güçlerini belli bir
noktada birleştirmektedirler.
Bilderberg'in bugüne kadar düzenlenen toplantılarının iki tanesi Türkiye'de oldu. Bunların birincisi
1959'da Đstanbul Çınar Otel'de ikincisi ise 1975'de Çeşme Altın Yunus tatil köyünde
gerçekleştirildi.
Türkiye'de son 50 yıldır başa geçen ünlü politikacıların birçoğunun Bilderberg üyeleri arasında
adları geçmektedir. Bazılarının bu toplantılara katıldığına dair medyaya yansımış bilgiler
bulunmaktadır. Bülent Ecevit ve Süleyman Demirel'in 1975'te Türkiye'de, Çeşme'de düzenlenen
toplantıya katıldıkları bilinmektedir. Mesut Yılmaz 1990'da New York'ta düzenlenen toplantıya
katılmıştır.
Salih ALTINIŞIK
Siyonizm ve Masonluk
Ocak 2005
Yine Bilderberg çalışmalarıyla ilgili araştırmalarda geçtiğine göre 1995 toplantısına Meclis eski
başkanı Hikmet Çetin, tanınmış akademisyen Prof. Dr. Şerif Mardin ve Cem Boyner, 1996
toplantısına eski bakanlardan Emre Gönensay ve Merkez Bankası eski başkanı Gazi Erçel, 1997
toplantısına eski bakan Vahit Halefoğlu, Dinç Bilgin, Sinan Tara, Prof. Dr. Üstün Ergüder, 1998
toplantısına Meral Gezgin Eris, Suna Kıraç, Uğur Bayar, emekli büyükelçi Gürbüz Aktan ve eski
Dışişleri bakanı Đsmail Cem, 1999 toplantısına Hürriyet gazetesinin Ankara temsilcisi Sedat Ergin,
Gazi Erçel, Erkut Yüceoğlu ve Suna Kıraç, 2000 toplantısına Sosyal Đşler Komisyonu üyesi ve
dönemin NTV yöneticisi Nuri Çolakoğlu ve Muharrem Kayhan, 2001 toplantısına Gazi Erçel,
emekli büyükelçi Özdem Sanberk, 2002 toplantısına ise Dünya Bankası'ndan büyük ümit ve
hesaplarla Türkiye'ye getirtilen Kemal Derviş ile birlikte birkaç kişilik bir ekip katıldı. Bunların
dışında da katılanlar oldu tabii ki. Đşadamı Selahattin Beyazıt'ın daimi üye sıfatıyla her sene
katıldığı medya kaynaklarında belirtilmektedir. Onun dışında da birçok daimi üye bulunmaktadır.
Aydınlık gazetesinin yayınladığı bir listeye göre Bilderberg'in Türkiye üyeleri şu kişilerdir:
Selahattin Beyazıt, Şarık Tara, Bülent Eczacıbaşı, Jak Kamhi, Sakıp Sabancı, Mehmet Emin
Karamehmet, Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Erdal Đnönü, Mesut Yılmaz, Hikmet Çetin, Đsmail
Cem, Đlter Türkmen, Kemal Derviş.
Fakat bu arada Bilderberg toplantısının kendi iç hiyerarşisi açısından daimi üyelik, üyelik ve
herhangi bir toplantıya katılma arasında fark olduğunu hatırlatalım. Bununla birlikte toplantılara
katılmak da grupla bir bağ kurmayı ve siyasi sahnede grubun kararlarına ters düşecek tutumdan
kaçınmayı beraberinde getirir.
ABD'nin eski Dışişleri bakanı ve Amerika'daki yahudi lobisinin başını çeken Henry Kissinger, Gizli
Dünya Devleti'nin diğer örgütleri gibi Bilderberg' in de üyesidir. Kendisinin Türkiye'deki
"Dönmeler" kitlesinden olduğu ve aynı zamanda uluslararası güç merkezleriyle irtibatının
bulunduğu bilinen eski büyükelçi Coşkun Kırca, Kissinger'in bu örgütlerdeki rolü hakkında şunları
söylüyor: "Katılanların birçoğu zaten katılmadan önce kendi memleketlerinde o tür platformlara
uygun görüşler dillendirmiş insanlardır ve önemli insanlardır. Bu toplantılar onların katılmasıyla
önem kazanıyor. Mesela Henry Kissinger zaman zaman katıldı bu tür toplantılara ama Henry
Kissinger bu toplantıların dışında da konuştuğu zaman zaten söylediklerine önem atfedilir...
Dolayısıyla Henry Kissinger'in bu toplantılara katılması toplantılara önem katar." Bu arada
Bilderberg'in Türkiye'ye yönelik çalışmalarından Henry Kissinger'in sorumlu olduğunu hatırlatalım.
Trilateral Komisyon
Yuvarlak Masa teorisine göre şekillenen örgütlerden biri de Trilateral Komisyon (TR)'dur. Bu
komisyon 1973'te her ikisi de yahudi olan David Rockefeller ve Zbigniew Brzezinski tarafından
kurulmuş gizli bir örgüttür. Bu iki kişinin aynı zamanda CFR üyesi olduklarını hatırlatalım. Bu
örgütün ortaya çıkmasında yukarıda sözünü ettiğimiz Bilderberg grubunun çalışmalarının önemli
rolü olmuştur. Her ne kadar adresi, yeri, üyeleri belli ise de yaptığı aktivitelerin ardında gizli
amaçlar ABD'li istihbarat örgütleri ve NATO'nun gizli özel savaş örgütleri bulunmaktadır. ABD
başkanlarının ve Avrupa, Amerika ve Japonya'daki yönetici kadroların çoğu TR üyesidir.
Tüm dünyada TR, Bilderberg ve CFR birbirinin içine girmişlerdir. Birçok etkili yönetici bunların her
üçüne birden üyedir. Örneğin Amerika'daki yahudi lobiciliğinin önde gelen ismi ve ABD'nin eski
Dışişleri bakanı Henry Kissinger bunların her üçüne birden üyedir. Yine eski ABD başkanı Bill
Clinton, CIA eski direktörü John Mark Deutsch, Savunma bakanlığı eski sekreteri Robert Strange
McNamara, ABD'nin Japonya Büyükelçisi Walter Fritz Mondale, Hazine eski sekreteri Benjamin
Nye gibi isimler de her üç teşkilata birden üyedir. Bilindiği kadarıyla her üçünün de üyesi olan 48
kişi vardır.
Salih ALTINIŞIK
Siyonizm ve Masonluk
Ocak 2005
Bohemian Kulübü
Gizli Dünya Devleti'nin Amerika'daki karanlık şebekelerinden biri de Bohemian Grove (Bohemian
Kulübü-BG)'dır. BG, 1880'lerde California'da kurulmuş bir cemiyettir. Üyeleri, törenleri ve
faaliyetleri çok gizli tutulur. Merkezdeki çiftlik aynı anda yüzlerce kişinin hafta sonu toplantılarına
katılabileceği niteliktedir. Her şehirde tapınakları vardır. Sembolleri Baykuş'tur. ABD'deki yahudi
lobisinin en önemli isimlerinden olan ve ABD'nin eski Dışişleri bakanı Kissinger bu cemiyetin
üyesidir. Eski başkan Ronald Reagan da bu cemiyetin üyeleri arasında yer alıyordu. Faaliyetleri
her ne kadar gizli tutulsa da Bohemian Kulübü'nün SBS, Pilgrem Society, Rotary Club gibi
masonik cemiyetlerle iç içe olduğu çok iyi bilinmektedir. Đddialara göre Amerika'da bir istihbarat
örgütünün başına getirilmenin şartı BG'den referans almaktır. BG üyeleri sadece devlet
yönetiminde değil iktisadi kuruluşlarda da önemli ve kilit noktalara gelmişlerdir. Örneğin 1991'de
Amerika'daki önemli iktisadi kuruluşlarda üst düzey yönetimlerde bulunan BG üyelerinin sayısı
şöyleydi: Bank of America 7 direktör, Pacific Gas and Electric 5 direktör, AT-T 4 direktör, First
Interstate Bank 4 direktör, McKesson Corporation 4 direktör, Ford Motors 4 direktör, General
Motors 3 direktör, Pacific Bell Telephone 3 direktör. Đstihbarat örgütlerinin başkanlarının veya üst
düzey yöneticilerinin birçoğunun da BG ya da SBS üyesi olduğu kayıtlarda geçmektedir. Yeni
Dünya Düzeni teorisinin şekillendirilmesinde BG'nin de SBS gibi önemli rolü olmuştur.
Skulls and Bones Society (Kafatası ve Kemikler Cemiyeti- SBS)
Bugünkü Gizli Dünya Devleti'nin önemli karanlık örgütlerinden biri olan Skulls and Bones Society
(Kafatası ve Kemikler Cemiyeti- SBS)'nin temelinin 1832'de Amerika'da atıldığı tahmin
edilmektedir. Fakat bu örgütün ortaya çıkmasında da Illuminati şebekesinin rolü olmuştur. Bazı
tespitlere göre 1832'de ABD'ye Đlluminati'nin bir uzantısı olarak William Russell ve Alphonso Taft
tarafından getirilmiştir. Alphonso Taft, ABD başkanlığı yapan ve SBS üyesi olan William Howard
Taft'ın babasıdır. Fakat bu örgütün 1882 öncesindeki çalışmaları çok fazla bilinmemektedir.
SBS'nin fikriyatı ve törenleri masonlarınkine çok benzemektedir. Beyin yıkama uygulamasının bir
başlangıcı olarak ‘inisiasyon’ töreni adı verilen bir tören uygulanır. Bu törende üyeliğe kabul edilen
kişi çırılçıplak soyunup bir tabuta girer. Tabuttan çıktığında kendini yeniden doğmuş gibi kabul
eder. Ondan sonra artık kafa yapısını SBS şebekesinin organizatörleri ve bu şebekenin dayandığı
fikirler şekillendirir. Đşleyiş tarzı Illuminati şebekesinin işleyiş tarzından farklı değildir. Son derece
gizli çalışır. Üyelerinin dışarıya bilgi sızdırmamasına büyük önem verilir.
SBS'ye üyelik ancak davetle mümkündür. Yani bir kimse kendi istese de örgütün içinden bir davet
olmadan bu isteği dikkate alınmaz. Örgütü organize edenler özellikle seçtiklerini almak ve onları
da önemli konumlara getirmek amacıyla bu sistemi uygulamaktadırlar. Bir kişinin örgüte kabul
edilmesi için Beyaz, Anglo-Sakson ve Protestan olma şartı aranır. Bu şart WASP (White, AngloSakson, Protestan) kısaltmasıyla ifade edilir.
SBS'nin son 150 yılda 2500'den fazla üyesi olmuştur. Bunların hepsi de Amerika'da kilit noktalara
gelmişlerdir. Örgüte alınanların aile fertleri ve akrabaları da elit tabakadan kabul edilirler. Bugünkü
ABD başkanı oğul Bush da, onun babası da SBS üyesidir.
Örgütün merkezi Yale Üniversitesi'ndedir ve örgüte her yıl sadece 15 üye kabul edilmektedir.
SBS üyeliğine alınacaklarda protestan olma şartı aransa da örgütün fikriyatı Illuminati'nin fikriyatı
ile aynıdır. Dolayısıyla SBS de masonik örgütlenmenin bir kanadı sayılır. Masonik örgütlenmeyi
ise sadece masonluğun değil aynı zamanda siyonizmin fikri alt yapısını hazırlayan Tapınak
Şövalyeleri, Malta Şövalyeleri ve Illuminati şebekesi ile birlikte değerlendirmek gerekir.
Amerika'da oldukça etkili olan SBS'nin mensupları toplumda hemen her yapıya girmiştir. Bunların
içinde Beyaz Saray, Yüce Divan, medya, iş ve endüstri, federal banka sistemi, kanun yapıcı
kurullar, mahkemeler vs. yer alır. Birinci ve Đkinci Dünya savaşlarında Avrupa'daki Illuminati
şebekesi gibi Amerika'daki SBS de önemli rol oynamıştır. Yeni Dünya Düzeni teorisinin
geliştirilmesinde de en önemli rol oynayan organizasyonlardan biri bu örgüttür.
Salih ALTINIŞIK
Siyonizm ve Masonluk
Ocak 2005
SBS'yi kesinlikle Illuminati şebekesinden ayrı düşünmemek gerekir. Bu ikisinin bir çalışma irtibatı
ve koordinasyon içinde olduğunu rahatlıkla tahmin edebiliriz. Ayrıca şunu ifade edelim ki SBS
üyelerinin tamamına yakını aynı zamanda Illuminati'nin Yuvarlak Masa teorisine göre oluşturulan
Bilderberg ve Dış Đlişkiler Komisyonu (CFR) gibi organlara üyedirler.
Hepsi Bu Kadar mı?
Aslında global alanda faaliyet gösteren gizli örgütlerin hepsinin bu kadar olmadığı sanılmaktadır.
Bunlar sadece isimleri duyulmuş ve faaliyet yaptıklarından biraz haberdar olunmuş örgütler.
Faaliyetlerinin içeriği ise bilinmiyor. Gizli örgütlerin ortaya çıkmamış olanlarının da bulunduğuna
işaret eden eski büyükelçi Đsmail Berdük Olgaçay'ın bu örgütlerin faaliyetleri ve etkileri hakkında
dikkat çektiği hususlar gerçekten düşündürücü: "Gizli olmaları doğaları gereğidir. Şimdi diyelim ki
orada Türkiye'deki bir parti hakkında herhangi bir karar alındı veya Apo'nun asılıp asılmaması
konusunda bir karar alındı. Siz bunu nasıl açıklarsınız? Doğal olarak açıklayamaz ama
uygulamak zorunda kalırsınız. Ve uygulamak zorundasınız."
Özellikle üçüncü dünya ülkelerinin bu tür platformlarda alınan kararları uygulamalarının zorunlu
olduğuna vurgu yapan emekli büyükelçi "ya uygulanmazsa?" sorusuna şu cevabı veriyor:
"Burada gaye sözü geçen hükümetlerin kendilerine yakın olan hükümetlere yaşama hakkı
vermeleri, kendilerine uzak olanlara ise yaşama hakkı vermemeleridir. Yani uygulanmama
noktasında veya muhalefet noktasında şansınız yok, sizi her alanda sıkıştırırlar ve yaşama hakkı
elinizden alınır."
Olgaçay'ın bu tespitine Kanada'da yayınlanan Toronto Star isimli gazetenin 30 Mayıs 1999 tarihli
sayısında yer alan bir değerlendirme de önemli dayanak oluşturuyor. Gazetenin bir bilim adamına
dayandırdığı tespiti şöyle: "Bilderberg çok güçlüdür. Aldığı her kararı istediği ulusa dayatma
gücüne sahip. Dolayısıyla bir ülkeyi yükseltmesi de çöküntüye sevk etmesi de an meselesidir."
Burada belki biraz abartma olabilir ama Bilderberg'in tek başına olmadığı, Gizli Dünya Devleti'nin
diğer organlarıyla işbirliği içinde çalıştıkları, bunların da çağımızın etkili ve güçlü ülkelerinin
yöneticilerini bünyelerinde topladığı dikkate alınırsa konu biraz daha açıklık kazanır.
Salih ALTINIŞIK
Siyonizm ve Masonluk
Ocak 2005
KABALA'NIN GĐZEMĐ
Đsrailoğuları'nın Mısır'dan çıkışı, dünya tarihinin önemli dönüm noktalarından biri olarak kabul
edilebilir. Bundan tahminen 3.200 yıl önce gerçekleşmiş olan bu olay, günümüze kadar uzanan
bazı akımların da çıkış noktasıdır.
Bu konuda bize en güvenilir bilgileri veren kaynak ise, Allah'ın insanlara yol gösterici olarak
indirdiği son Đlahi kitap olan Kuran-ı Kerim'dir.
Kuran'da Đsrailoğulları'nın Hz. Musa önderliğinde Mısır'dan çıkarak Firavun zulmünden
kurtulmaları detaylı olarak anlatılır. Firavun, köle olarak çalıştırdığı Đsrailoğulları'nı serbest
bırakmaya yanaşmamış, ancak Allah'ın Hz. Musa'ya verdiği mucizeler ve Firavun kavmine
gönderdiği felaketler karşısında zayıf düşmüş, Đsrailoğulları da bu sayede toplanıp Mısır'dan bir
gecede topluca göçe başlamışlardır. Ardından Firavun'un saldırısı gelmiş ve Allah Hz. Musa'ya
verdiği mucizelerle Đsrailoğulları'nı kurtarmıştır.
Đsrailoğulları'nın Mısır'dan çıkışı hakkında Kuran'da açıklanan önemli gerçeklerden biri ise,
Đsrailoğuları'nın, Hz. Musa vesilesiyle Firavun zulmünden kurtarılmış olmalarına rağmen, Allah'a
ve dinine karşı isyankar davranmalarıdır. Đsrailoğulları, Hz. Musa tarafından kendilerine tebliğ
edilen tevhid dinini bir türlü kavrayamamış, sürekli olarak putperestliğe eğilim göstermişlerdir.
Kuran'da Đsrailoğulları'nın bu sapkın anlayışı şöyle anlatılır:
Đsrailoğulları'nı denizden geçirdik. Putları önünde bel
büküp eğilmekte olan bir topluluğa rastladılar. Musa'ya
dediler ki: "Ey Musa, onların ilahları gibi, sen de bize bir
ilah yap." O: "siz gerçekten cahillik etmekte olan bir
kavimsiniz" dedi. Onların içinde bulundukları şey (din)
mahvolucudur ve yapmakta oldukları şeyler de geçersizdir.
(Araf Suresi, 138-139)
Đsrailoğulları'nın bu sapkın eğilimi Hz. Musa'nın uyarılarına
rağmen devam etmiş ve Hz. Musa'nın kendilerinden ayrılıp Tur
Dağı'na tek başına gitmesi üzerine iyice ortaya çıkmıştır. Samiri
adlı kişi Hz. Musa'nın yokluğundan yararlanarak ortaya çıkmış,
Đsrailoğulları'nın putperest eğilimlerini körükleyerek kavmi, bir
buzağı heykeli yapıp ona tapınmaya ikna etmiştir:
Kabalizmde herşey gizli
semboller ve işaretlerle
anlatılır. Yukarıdaki tablo da bu
gizemli anlatımın bir örneğidir.
Bunun üzerine Musa, kavmine oldukça kızgın, üzgün
olarak döndü. Dedi ki: "Ey kavmim, Rabbiniz size güzel bir
vaadde bulunmadı mı? Size (verilen) söz (ya da süre) pek
uzun mu geldi? Yoksa Rabbinizden üzerinize kaçınılmaz
bir gazabın inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz sözden
caydınız?"
Dediler ki: "Biz sana verdiğimiz sözden kendiliğimizden dönmedik, ancak o kavmin (Mısır
halkının) süs eşyalarından birtakım yükler yüklenmiştik, onları (ateşe) attık, böylece Samiri
de attı."
Böylece onlara böğüren bir buzağı heykeli döküp çıkardı, "Đşte, sizin ilahınız ve Musa'nın
ilahı budur; fakat (Musa) unuttu" dediler. (Taha Suresi, 86-88)
Salih ALTINIŞIK
Siyonizm ve Masonluk
Ocak 2005
Peki acaba neden Đsrailoğulları'nda put yapıp ona tapınmak gibi garip bir eğilim vardır? Bu
eğilimin kökeni nedir?
Daha öncesinde böyle bir putperest inanca sahip olmayan bir toplumun bir anda aniden bir put
yapmak ve ona tapınmak gibi son derece saçma bir eyleme girişmeyeceği açıktır. Bunu, ancak
putperestliği doğal karşılayan, bu saçma inancı benimsemiş
insanlar yapabilir.
Oysa Đsrailoğulları, ataları olan Hz. Đbrahim'den itibaren hep
tek Đlaha iman etmiş bir kavimdir. "Đsrailoğulları" ifadesi, Hz.
Đbrahim'in torunu olan Hz. Yakub'un oğullarını ve onlardan
gelen Yahudi soyunu ifade eder. Đsrailoğulları, ataları Hz.
Đbrahim, Hz. Đshak ve Hz. Yakup'tan tek Allah'a iman
etmeye dayalı tevhid inancını miras almış ve korumuşlardır.
Hz. Yusuf'la beraber Mısır'a girmişler, burada uzun zaman
yaşamışlar, ama Mısır'ın putperest dinine rağmen tevhid
inancını muhafaza etmişlerdir. Hz. Musa kendilerine
geldiğinde de, Đsrailoğulları'nın tek Allah'a iman eden bir
kavim oldukları Kuran'daki kıssalardan anlaşılmaktadır.
Peki bu durumda Đsrailoğulları'nın, hem de Hz. Musa
tarafından kendilerine gösterilen pek çok mucizenin
ardından, bir anda kolayca putperestliğe eğilim
göstermelerinin nedeni ne olabilir?
Bunun tek açıklaması, Đsrailoğulları'nın, her ne kadar tevhid dini üzerine yaşayan bir toplum
olsalar da, çevrelerindeki putperest kavimlerden etkilenmeleri, Allah'ın kendileri için seçtiği din
yerine putperestliğe özenmeleridir.
Konuyu tarihsel kayıtların eşliğinde incelediğimizde, Đsrailoğulları'nı etkileyen putperest kültürün,
uzun devirler içinde yaşadıkları Eski Mısır olduğunu görürüz. Bizi bu sonuca götüren önemli bir
gösterge, Hz. Musa Tur Dağı'nda iken Đsrailoğulları'nın saparak tapındıkları "böğüren buzağı
heykeli"nin, aslında Mısır'daki Hathor ve Aphis adlı putların bir taklidi oluşudur. Hıristiyan
araştırmacı Richard Rives, "Too Long in the Sun" (Güneş Altında Uzun Süre) adlı kitabında şöyle
yazar:
"Mısır'ın boğa ve inek putları, yani Hathor ve Aphis, güneşe
tapınmanın sembolleriydiler. Bu putlara tapınılması, Mısır'ın
güneşe tapınma konusundaki uzun tarihinin sadece bir
parçasını oluşturuyordu. Sina Dağı'ndaki (Đsrailoğulları'nın
tapındığı) altın buzağı ise, orada kutlanan bayramın güneşe
tapınmayla ilgili olduğunu gösterir.".
Mısır'ın putperest dininin Đsrailoğulları üzerindeki etkisi pek
çok değişik aşamada ortaya çıkmıştır. Başta da belirttiğimiz
gibi, putperest bir kavimle karşılaştıklarında hemen bu sapkın
inanca eğilim göstermiş ve ayette haber verildiği üzere, "Ey
Musa, onların ilahları gibi, sen de bize bir ilah yap"
demişlerdir. (Araf Suresi, 138-139) Hz. Musa'ya karşı
söyledikleri, "Ey Musa, biz Allah'ı apaçık görünceye
kadar sana inanmayız" (Bakara Suresi, 55) şeklindeki söz
de, Mısır'ın putperest dininde olduğu gibi "gözle görülen", yani maddi varlıklara (putlara) tapmak
istediklerini göstermektedir.
Salih ALTINIŞIK
Siyonizm ve Masonluk
Ocak 2005
Đsrailoğulları'nın burada özetlediğimiz Eski Mısır kaynaklı putperest eğilimi son derece önemlidir
ve bize Tevrat'ın tahrifi ve Kabala'nın kökenleri konusunda önemli bir bakış açısı sunmaktadır. Bu
iki konuyu yakından incelediğimizde, her ikisinin de kaynağında Eski Mısır'ın putperest ve
materyalist dininin izlerini görürüz.
Eski Mısır'dan Kabala'ya
Đsrailoğulları henüz Hz. Musa hayatta iken dahi Eski Mısır'da gördükleri putların benzerlerini yapıp
onlara tapınmaya başlamışken, Hz. Musa'nın vefatının ardından daha ileri sapmalara kaymaları
zor olmamıştır. Kuşkusuz tüm Yahudiler için aynı şey söylenemez, ama aralarından bazıları
Mısır'ın putperest kültürünü yaşatmış, dahası bu kültürün temelini oluşturan Mısır rahiplerinin
(Firavun büyücülerinin) öğretilerini sürdürmüş, bu öğretileri Yahudiliğin içine sokarak onu tahrif
etmişlerdir.
Eski Mısır'dan Yahudiliğe devrolunan öğreti, Kabala'dır. Kabala da, aynı Mısır rahiplerinin sistemi
gibi, ezoterik (gizemli) bir öğreti olarak yayılmış ve yine Mısır rahipleri gibi temelde büyü ile
ilgilenmiştir. Ünlü Yahudi araştırmacı Shimon Halevi, "Kabala, Tradition of Hidden Knowledge"
(Kabala, Gizli Đlmin Geleneği) adlı kitabında Kabala'yı şöyle tanımlamaktadır:
"Pratikte Kabala, kötülüklerle ilgilenmenin yolu ve semboller yoluyla psikolojik dünya üzerinde güç
kazanmanın tehlikeli bir sanatı ve büyüye dayalı bir formudur."
Kabala'nın en önemli özelliği, büyü ile yakından ilgili olmasıdır. Kabala'yı tanıtan en tanınmış
kitaplardan biri "Die Kabala" (Von Papus) da, Kabala-büyü ilişkisini şöyle vurgular:
"Kabala'nın teorisi, büyünün genel teorisine bağlanır."
Kabala'nın dikkat çekici bir yönü ise, Tevrat'taki yaratılış anlatımından çok farklı bir anlatım
içermesi, Eski Mısır'ın maddenin sürekliliğine dayalı materyalist görüşünü korumasıdır. Türk
masonlarından Murat Özgen Ayfer bu konuda şunları yazmaktadır:
"Tevrat'ın ortaya çıkışından çok daha eski bir tarihte oluşturulmuş bulunduğunu göstermektedir.
Kabala'nın en önemli bölümü, evrenin oluşturulmasına ilişkin kuramıdır. Bu kuram, teist dinlerde
benimsenen yaratılıştan pek farklıdır. Kabala'ya göre, yaratılışın başlangıcında, "daireler" ya da
"yörüngeler" anlamına gelen ve SEFĐROT olarak anılan, hem özdeksel (maddi) hem de tinsel
(manevi) nitelikli oluşumlar doğmuştur. Bunların toplam sayısı 32'dir; ilk onu Güneş Sistemi'ni,
diğerleri ise uzaydaki öteki yıldız kümelerini temsil ederler. Kabala'nın bu özelliği, eski astrolojik
inanç sistemleriyle yakın bir bağlantısının bulunduğunu ortaya koyar... Böylece Kabala, Yahudi
dininden bir haylice uzaklaşır; Doğu'nun eski gizemci inanç sistemleriyle... çok daha bağdaşır."
(Masonluk Nedir ve Nasıldır?, Murat Özgen Ayfer, Đstanbul, 1992, s. 298-299)
Eski Mısır'ın materyalist, büyüye dayalı ezoterik öğretilerini devralan Yahudiler, Tevrat'ın bu
konudaki yasaklamalarını tamamen göz ardı ederek, diğer putperest kavimlerin büyü ritüellerini
de benimsemişler ve böylece Kabala Yahudiliğin içinde ama Tevrat'a muhalif bir mistik öğreti
olarak gelişmiştir. Đngiliz yazar Nesta H. Webster "Ancient Secret Tradition" (Antik Gizli Gelenek)
adlı makalesinde, bu konuyu şöyle açıklar:
"Büyücülük, bildiğimiz kadarıyla, Filistin'in Đsrailoğulları tarafından işgal edilmesinden önce,
Kenanlılar tarafından uygulanıyordu. Mısır, Hindistan ve Yunanistan da kendi kahinlerine ve
büyücülerine sahipti. Musa Yasası'nda (Tevrat'ta) büyücülük aleyhinde yapılmış lanetlemelere
karşı, Yahudiler, bu uyarıları göz ardı ederek, bu öğretiye kendilerini bulaştırdılar ve sahip
oldukları kutsal geleneği, diğer ırklardan aldıkları büyüsel düşüncelerle karıştırdılar. Aynı
zamanda Yahudi Kabalası'nın spekülatif yönü, Perslerin büyücülüğünden, neo-Platonizm'den ve
Salih ALTINIŞIK
Siyonizm ve Masonluk
Ocak 2005
yeni Pisagorculuk'tan etkilendi. Dolayısıyla, Kabala karşıtlarının, Kabala'nın saf bir Yahudi
kökenden gelmediği şeklindeki itirazlarının haklı temeli vardır." (Ancient Secret Tradition, Secret
Societies And Subversive Movements, Nesta Webster, Boswell Publishing Co., Ltd., London,
1924)
Kuran'da bu konuya işaret eden bir ayet bulunmaktadır. Allah, Đsrailoğulları'nın, kendi dinlerinin
dışındaki kaynaklardan şeytani büyü öğretileri öğrendiklerini şöyle haber vermektedir:
Ve onlar, Süleyman'ın mülkü (nübüvveti) hakkında şeytanların anlattıklarına uydular.
Süleyman inkâr etmedi, ancak şeytanlar inkâr etti. Onlar, insanlara sihri ve Babil'deki iki
meleğe Harut'a ve Marut'a indirileni öğretiyorlardı. Oysa o ikisi: "Biz, yalnızca bir fitneyiz,
sakın inkâr etme" demedikçe hiç kimseye öğretmezlerdi. Fakat onlardan erkekle karısının
arasını açan şeyi öğreniyorlardı. Oysa onunla Allah'ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar
veremezlerdi. Buna rağmen kendilerine zarar verecek ve yarar sağlamayacak şeyi
öğreniyorlardı. Andolsun onlar, bunu satın alanın, ahiretten hiçbir payı olmadığını bildiler;
kendi nefislerini karşılığında sattıkları şey ne kötü; bir bilselerdi. (Bakara Suresi, 102)
Ayette bazı Yahudilerin, ahirette kayba uğrayacaklarını bilmelerine rağmen, büyü öğrendikleri ve
uyguladıkları haber verilmektedir. Yine ayetteki ifadeyle, söz konusu Yahudiler, bu şekilde Allah'ın
kendilerine indirdiği şeriattan sapmış ve putperestlerin kültürüne (büyü öğretilerine) özenerek
"kendi nefislerini satmış", yani imandan vazgeçmişlerdir.
Bu ayette haber verilen gerçek, Yahudi tarihindeki önemli bir mücadelenin de ana hatlarını
göstermektedir. Bu mücadele, Allah'ın Yahudilere gönderdiği peygamberler ve bu peygamberlere
itaat eden mümin Yahudiler ile, Allah'ın emirlerine isyan eden, çevrelerindeki putperest kavimlere
özenerek Allah'ın şeriatı yerine onların inanç ve kültürlerine eğilim gösteren sapkın Yahudiler
arasındadır.
Đşin ilginç yanı, bu mücadaleye bazı Yahudi olmayan kimselerin de katılmasıdır. Kabala ve ona
dayalı pagan öğretiler, sadece Yahudiler içinde değil, Yahudi olmayanlar arasında da yankı
bulmuştur.
Bu Yahudi olmayan Kabala hayranlarının örgütü ise, masonluktur.
Salih ALTINIŞIK
Siyonizm ve Masonluk
Ocak 2005
Masonluğun Felsefesi Kabala
Masonluk felsefesi üzerinde de Kabala'nın etkisi yoğun olarak görülür. Bu konu masonik dergi ve
kitaplarda üstü kapalı olarak anlatılır. Örneğin Amerikan masonluğunun yayın organı New Age
dergisi, Kabala ile masonluk arasındaki bağlantıyı şöyle dile getiriyor:
"Kabala, bilinç altının kapılarını açan ve ruhu saran manevi değerlerinin dışarı çıkmasını sağlayan
anahtardır. Masonluk, onu insanın yaşamı anlaması için gerekli görür." (New Age, sf.31)
Masonluk felsefesi Kabala ile doğrudan ilişkilidir. Yukarıda Kabalistik bir
şeytan figürü olan Lucifer'i sembolize eden resim görülmektedir. Yandaki
sefirot şeması ise, masonlukta da kullanılan önemli sırlardan biridir.
"Masonlar ana düşüncelerini ve belirgin sembollerini Kabala'dan almışlardır. Amblemlerin pek
çoğu da Kabala kaynaklıdır. Örneğin; Jakin ve Boaz sütunları Kabalist bir eser olan Chearé
Ora'dan alınmıştır. Masonluğun, Kabala'nın felsefesiyle olan çok büyük benzerliği çok yerde
belirtilmiştir." (La Kabbala, Henri Seronya)
Salih ALTINIŞIK
Siyonizm ve Masonluk
Ocak 2005
Türk mason kaynakları da bu bağlantıyı aynı çarpıcılıkta işlerler:
"Görüyoruz ki, Kitab-ı Mukaddes'in haricinde Yahudiliğin gizli bir
ananesi, bir geleneği (Tradition Orale-Kabbala) vardır. Ve yalnız
buna vakıf olanlar, Kitab-ı Mukaddes'in hakiki manasını
anlayabilirler. Biz de bu gelenek (Kabala) etrafında teessüs
eden (kurulan), yüksek felsefeyi hülasa etmeye çalışıyoruz."
(Selamet Mahfili, 4. Konferans, sf.48)
Fakat bu sır çok az masonun bildiği gerçektir. Masonluğa yeni
giren birisini derece derece eğiten masonlar, Kabalist felsefeyi
ona yavaş bir şekilde aşılarlar. 33 derece içinde giderek
yükselen mason, öğrendiği felsefenin Kabala olduğunu çok
sonraları öğrenir. Masonların deyimiyle "ışık, uykulu gözlere
yavaş yavaş verilir."
Bir masonun özelikle 27. dereceyi aşabilmesi için tüm Yahudiler tarafından kutsal olarak kabul
edilen Süleyman Tapınağı'nın
inançlarını ve dünya görüşünü masonluk prensiplerine
masonlukta da çok özel bir yeri vardır.
uydurmaya kesin olarak karar vermiş olması gerekmektedir.
Yanda görülen tapınak şemasındaki
Çünkü bu dereceden sonra masonluk bambaşka bir şekle
sembollerin hemen tamamına mason
localarında da sıkça rastlanır.
bürünür. Bundan sonra mason, gizli bir eğitime alınır. Hayatın,
Kabala'da yer alan mistik şifre sistemleriyle yorumu yapılır. Her
türlü kavram yerini tamamen Kabala esaslı sembol ve simgelere bırakmıştır. Kabala'nın en
belirgin özelliği olan büyü, bu aşamada devreye girer.
Salih ALTINIŞIK
Siyonizm ve Masonluk
Ocak 2005
Masonlukta Büyü
Kabala'yı felsefelerinin temeli edinen masonlar, elbette büyü ile ilgilenmektedirler. Ancak çok üst
dereceli masonların bildiği ve katıldığı büyü ayinleri masonlukta büyük önem taşır:
"Đnisyatik ve hermetik gelenek içinde yer alan masonluğun geniş manadaki büyücülükle bir
yakınlığı vardır." (Tarihte ve Günümüzde Masonluk, Paul Naudon, sf.186)
Çırak, Kalfa, Usta isimli mason yayınında, masonik yemin
töreni şöyle anlatılır:
"Tören üç kısımdan oluşur: Yakarma, söz verme, lanetleme.
Yakarma: Masonik ilahlara ve şeytani kuvvetlere, yemin
garantisi olarak çağırıda bulunur. Söz verme: şeytana verilen
yeminin konusudur. Lanetleme: yeminin tutulmaması halinde
uygulanacak ölüm cezasıdır." (Çırak, Kalfa, Usta, sf.40)
Masonlukta şeytan karanlığı aydınlatan bir güç olarak tasvir
edilir:
"Şeytanın feneri ulaşacağın yerdeki karanlığı aydınlatır."
(Mason Dergisi, s.29, sf.23)
Kara büyü ve mistisizm masonluğun
ayrılmaz bir parçasıdır. Masonlukta
kullanılan üçgen ve ters üçgen, beş köşeli
yıldız gibi sembollerin kullanıldığı üstteki
tablo, masonik kaynaklarda önemli bir yer
tutar. Masonluk, yeryüzünü karanlık
güçlerin idare ettiği gibi sapkın bir inanışa
sahiptir ve bu karanlık güçlerle bağlantıya
geçebilmek masonlar için önemli bir
idealdir.
Masonluk, Kabala'nın prensipleri doğrultusunda, kara ayin
denilen törenleri, felsefesinin en önemli unsurlarından
saymaktadır."Masonluğun bazı kolları evreni etkilemek için
büyücülüğün icrasını kendilerine amaç edinmişlerdir." (Tarihte
ve Günümüzde Masonluk, Paul Naudon, sf.186)
Masonik kaynaklarda anlatıldığına göre, masonlukta 33.
dereceye gelecek kişide aranılan en önemli özelliklerden biri,
medyumluğa olan yatkınlığıdır. 7 yılda bir, 7. ayın 7. gününde 7 büyük locadan 7 medyum üstadın
katılımıyla toplantılar yapılır.
Masonluğun bilenen sembollerinin haricinde, sadece büyü törenlerine has tütsü, cam küre gibi
malzemeler toplantının dekorunda yer alır. Masanın üzerine bir keçi kafatası konur. 7 kollu
şamdanın 7 mumu yakıldıktan sonra seans başlar. Kabala'daki büyülü kelimeler dakikalarca
tekrarlanır. Tören sırasında kimse konuşmaz, birbirine bakmaz dikkat dağıtacak en ufak bir
hareket yapılmaz.
Bu ayinler masonların dış dünyadan en çok gizlemeye çalıştıkları sırlarından birisidir. Düşük
dereceli masonlardan hiçbirisinin bu ayinlerden haberi olmaz.
Şeytana tapınma ayinlerinin bir masona açıklanması için, masonların deyimiyle masonik ilkelerle,
iyice yoğrulmuş olması gerekir. Ancak yeterli "olgunluğa" geldiğinde kendisine bu sır verilir.
Salih ALTINIŞIK
Siyonizm ve Masonluk
Ocak 2005
Adalet ve Sağduyunun Önemi
Hatırlatılması gereken önemli bir gerçek, masonluk konusundaki eleştirilerin, bu örgütün
felsefesine yönelik olduğudur. Kuşkusuz masonluk çatısı altında da pek çok iyiniyetli ve dürüst
insan bulunabilir. Dine inanan masonlar da vardır. Meseleyi bir tür siyah-beyaz basitliği içinde
görmek yerine, serinkanlı ve objektif bir biçimde değerlendirmek gerekir.
Aynı prensip, masonlukla birlikte inceleyeceğimiz uluslararası Siyonizm konusunda da
gözetilmelidir. Yahudiler, Allah'ın bir dönem seçtiği, alemlere üstün kıldığı bir millettir. Tarih
boyunca pek çok baskı, zulüm ve soykırıma uğramalarına rağmen inançlarını ve kimliklerini hiç
yitirmemişlerdir. Bu takdir edilmesi gereken bir özelliktir. Dahası, Hıristiyanlarla birlikte "Kitap
Ehli"dirler ve dolayısıyla Müslümanlarla pek çok ortak inancı ve değeri paylaşmaktadırlar. Ancak
Yahudilik içinde, Kabala ve benzeri pagan (putperest) unsurlardan etkilenen dejenere bir eğilim
de, Hz. Musa zamanından bugüne kadar varlığını korumuştur. Öte yandan din-dışı ve Sosyal
Darwinist bir ideoloji olan Siyonizm de Yahudileri ırkçı ve saldırgan bir anlayışa sürüklemiştir. Bu
anlayışın yıkıcı etkilerini, Đsrail'in 50 yılı aşkın bir süredir Ortadoğu'da uyguladığı devlet teröründe
görmek mümkündür.
Bu nedenle, masonluk ile ilginç bir iş birliği içinde olan uluslararası Siyonizmin faaliyetlerini de ele
alacağız. Ancak adalet ve sağduyu prensipleri ışığında hep hatırlanması gereken gerçek, Siyonist
ideolojinin hataları ve haksızlıkları nedeniyle tüm bir Yahudi ulusunun veya birey olarak
Yahudilerin eleştirilmesinin son derece yanlış olacağıdır. Özellikle de Siyonizme ve Đsrail
radikalizmine hiçbir zaman itibar etmemiş olan Türkiye'deki Musevi vatandaşlarımızın, Siyonizme
yönelik eleştirilerden ayrı tutulması gerektiği açıktır.
Salih ALTINIŞIK