Bu sayının online kopyası için tıklayınız
Transkript
Bu sayının online kopyası için tıklayınız
TÜRKİYE CUMHURİYETİ KADIKÖY BELEDİYE BAŞKANLIĞI İnsanca AVRUPA KOMİSYONU DEMOKRASİ VE İNSAN HAKLARI GİRİŞİMİ TEMMUZ 2005 AYLIK ÜCRETSİZ DERGİ SAYI 20 81 KİŞİ DAHA KATILIM BELGESİ ALDI ENGELLER BİRER BİRER AŞILIYOR HAKLARIN SINIRLANDIRILMASI Başkandan ARAŞTIRMA TOPLUMSAL CİNSİYET UÇURUMU TABLOSU Sıra Ülke A 1 İsveç 5.53 B 5 C 12 D 8 E 1 F 1 2 Norveç 5.39 13 2 3 6 9 3 İzlanda 5.32 17 7 2 7 6 4 Danimarka 5.27 6 1 20 5 2 5 Finlandiya 5.19 12 17 4 10 4 6 Y. Zelanda 4.89 16 47 1 11 26 7 Kanada 4.87 7 27 11 12 14 8 Britanya 4.75 21 41 5 4 28 9 Almanya 4.61 20 28 6 34 10 10 Avustralya 4.61 15 25 22 17 18 11 Letonya 4.60 4 6 10 24 48 12 Litvanya 4.58 10 11 13 19 44 13 Fransa 4.49 31 9 14 31 17 14 Hollanda 4.48 32 16 7 42 8 15 Estonya 4.47 8 5 30 18 46 16 İrlanda 4.40 37 51 12 9 12 17 ABD 4.40 19 46 19 8 42 18 Kosta Rika 4.36 49 30 9 14 30 19 Polonya 4.36 25 19 18 20 38 20 Belçika 4.30 35 37 25 15 16 21 Slovakya 4.28 14 33 29 23 35 22 Slovenya 4.25 26 15 39 22 19 23 Portekiz 4.21 27 18 31 36 20 24 Macaristan 4.19 30 3 28 39 40 25 Çek Cum. 4.19 24 4 43 25 23 26 Lüksemburg 4.15 48 8 33 21 25 27 İspanya 4.13 45 34 27 35 5 28 Avusturya 4.13 42 22 21 38 13 29 Bulgaristan 4.06 11 14 23 50 55 30 Kolombiya 4.06 41 38 15 13 52 31 Rusya 4.03 3 10 47 29 57 32 Uruguay 4.01 36 26 36 2 56 33 Çin 4.01 9 23 40 46 36 34 İsviçre 3.97 43 42 17 49 7 35 Arjantin 3.97 55 29 26 3 54 36 G. Afrika 3.95 39 56 16 30 21 37 İsrail 3.94 28 40 32 28 39 38 Japonya 3.75 33 52 54 26 3 39 Bangladeş 3.74 18 53 42 37 37 40 Malezya 3.70 40 36 51 32 15 41 Romanya 3.70 23 31 35 51 47 42 Zimbabve 3.66 2 57 34 52 41 43 Malta 3.65 56 43 45 16 24 44 Tayland 3.61 1 39 49 54 32 45 İtalya 3.50 51 49 48 41 11 46 Endonezya 3.50 29 24 46 53 29 47 Peru 3.47 50 44 38 47 31 48 Şili 3.46 52 20 44 40 45 49 Venezüella 3.42 38 13 52 33 58 50 Yunanistan 3.41 44 48 50 45 22 51 Brezilya 3.29 46 21 57 27 53 52 Meksika 3.28 47 45 41 44 51 53 Hindistan 3.27 54 35 24 57 34 54 Kore 3.18 34 55 56 48 27 55 Ürdün 2.96 58 32 58 43 43 56 Pakistan 2.90 53 54 37 58 33 57 Türkiye 2.67 22 58 53 55 50 58 Mısır 2.38 57 50 55 56 49 A) Genel Puan; puanlar, 1'den 7'ye kadar olan bir ölçektedir; eşitlikte, 1 en düşük, 7 en yüksek düzeyi temsil ediyor. B) Ekonomik Katılım C) Ekonomik Fırsat D) Politik Güçlendirme E) Eğitime Erişim F) Sağlık ve Refah TEMMUZ 2005 Av. Selami ÖZTÜRK KADIKÖY'LE GURUR DUYDUM S amimiyetle söylemeliyim ki, Mayıs ve Haziran aylarında Kadıköy Belediye Başkanı olduğum için gurur duydum. Bir an boş vaktim olmadı, Kadıköy Bölgesinde biten ya da ilerleyen, giderek büyüyen pek çok sosyal projenin konuğuydum. Kimin de katılım belgesi verdim, kiminde çocuklarla birlikte resim yaptım. Önce, Avrupa Birliği destekli Yeni Umutlar projemizde, tam 320 kişi 4 meslek grubunda (Tezgahtarlık, Hasta Bakımı, Girişimcilik ve Ev Hizmetleri) eğitim gördüler ve katılım belgelerini aldılar. Katılım belgelerinin dağıtıldığı törende Kadıköy Kaymakamı Kasım Esen ve Marmara Üniversitesi'nden projemizde eğitim veren pek çok öğretim üyesi de bizim yanımızda yeraldılar ve Yeni Umutlar Projesi'nin geleceğinden hep birlikte gurur duyduk. Şimdiden 30 kişi işe yerleştirilmiş durumda. İşsizliğin en büyük sorun olduğu ülkemizde, projemizin başarısı daha da öne çıkıyor. Öte yandan, Aile Danışma Merkezlerinin 10 ayrı biriminde bir yıl boyunca sürdürülen Yetişkin Eğitimleri tamamlandı ve her birimde Temel Yurttaşlık Eğitim Programını bitiren yaklaşık 4000 kişiye Eğitim Kartları dağıtılırken heyecan, sevinç doruktaydı. Aynı merkezlerde birinci kademe okuma yazma ve ardından geliştirilmiş okuma yazma eğitimlerini bitiren yüzlerce kadın da sertifikalarını aldılar. Artık otobüslerin nereye gittiğini, sokak adlarını okumayı öğrenebildikleri için sevinçliydiler. 9 Haziran'da bambaşka bir şenlik bizi bekliyordu. Avrupa Birliği destekli, iki buçuk yıldır Kadıköy bölgesinde İnsan Hakları konusunda eğitim veren İnsanca Yaşam Projesi'nin ödül töreni vardı. Kriton Curi parkı o gün her zamankinden daha şenlikliydi, bir yandan ödül kazanan, kazanamayan çocuklar yerlere serilmiş kartonlara resim yaparken, anneler ve Aile Danışma Merkezi'nin hikaye yarışmasına katılan kadınlar heyecanla sonuçları bekliyorlardı. Öte yandan, ilk kez İnsanca Projesi'nin ana hedefi olan İnsan Hakları konusunda eğitim alan Sivil Toplum Kuruluşu üyeleriyle, hedef kitle bir araya gelmişti. Ve bu birliktelik ardarda yapılacak çayıştaylarla daha genişleyecekti. Parkta tam bir bahar havası esiyordu. İnsanca Projesi artık hedef kitlesiyle buluşmuş ve çalışmaya başlamıştı. Sonuçta sorunların nasıl zor bir yolda, sabırla çözülebileceğini hep birlikte öğreniyorduk. Ayrıca Belediyemiz özellikle bu yıl içinde engeliler için yoğun çalışmalar gerçekleştirmiş, Kadıköy Belediyesi Engelliler Danışma ve Dayanışma Merkezi, Engelsiz İş ve İstihdam projesini, Kadıköy Engelli Platformu hayata geçirilmişti. Ayrıca bu yıl 10-12 Haziran'da İstanbul'da yapılan REHA (2.Uluslararası Rehabilitasyon ve Bakım Günleri'ne katıldık ve anında büyük bir engelli buluşmasını Kadıköy'de de yapma fikri aklımıza düştü. Hemen tarihi bile belirledik Ekim 2005. Evet, sadece bir başkan olarak değil, Kadıköylü bir yurttaş olarak da, ilçemin insanlarının, çalışmalarıyla, duyarlıklarıyla ve yaptıkları eleştirilerle bize ne kadar yardımcı olduklarını bir kez daha anladım. İçim mutluluk doldu. Ve yeni projeler için tüm Kadıköylülerle birlikte kolları sıvadık. Hepimize kolay gelsin SİVİL GİRİŞİM Engelsiz İş ve İstihdam Projesi'nde 15 engelli işe yerleştirildi; hedef 250 kişiyi iş sahibi yapmak ENGELLER BİRER BİRER AŞILIYOR Türkiye Sakatlar Derneği'nin liderliğinde ve Kadıköy Belediyesi ile Engelliler Eğitim Enstitüsü ve Spor Kulübü'nün ortaklığında yürütülen projeye bugüne kadar 272 kişi başvurdu. AVRUPA Birliği'nin desteklediği ve Mayıs ayında başlayan Engelsiz İş ve İstihdam Projesi'nde bugüne dek 272 engelli ile görüşüldü; bunların 15'i işe yerleştirildi. Proje sonuna kadar bin kişiyle görüşülmesi ve 250 engellinin işe yerleştirilmesi hedefleniyor. Bugüne dek projeye başvuranların yüzde 60'ının ilkokul, yüzde 20'sinin ortaokul, yüzde 20'sinin lise veya üniversite mezunu olduğu görüldü. Engelsiz İş ve İstihdam Projesi'ne başvuranlara, danışmanlık, psikolojik eğitim, hukuk, insan kaynakları eğitimleri veriliyor. Psikolojik ve danışmanlık eğitimi altı gün sürüyor.Bu eğitimde, kendilerini ifade etmeyi öğreniyorlar. Eğitimlere katılanların çoğu hayatlarında ilk kez psikologla görüştüklerini ifade ediyorlar. Eğitimlerde, iş başvurusu nasıl yapılır, özgeçmiş yazma, iletişim teknikleri, sosyal uyum ve iş hukuku üzerine bilgi veriliyor; Türkiye'deki işsizlik anlatılıyor. Bu eğitimlere engelli aileleri de katılabiliyor. VÜCUDUN YÜZDE 40'I Engelsiz İş ve İstihdam Projesi'nde, engelli kişiye, engelli kimliği alabilmek için nereye baş vurması ve neler yapması gerektiği ile ilgili bilgiler ayrıntılı bir şekilde veriliyor. Bir kişinin "engelli kimliği" alabilmesi için bir sağlık kuruluşundan vücudunun yüzde 40'nı kullanamıyor raporu verilmesi gerekiyor. Engelsiz İş ve İstihdam Projesi'nde işe yerleştirmelerde bazı sorunlar yaşanıyor. Tekerlekli sandalye kullanan engelli, iş yerinde tuvalete gidemiyor, kapıların darlığı tekerlekli sandalye kullanan engelli için sorun yaratıyor. Çünkü iş yerlerinde alt yapı eksikliği var. İş verenler görme özürlüleri nasıl istihdam edeceklerini ve engellilere nasıl iş vereceklerini bilemiyorlar. Ancak, işe yerleştirmeler de, projenin Kadıköy Belediyesi'nin desteklediği bir proje olması ve İş Kur'un bu projede yer alması, yardımcı oluyor. KURULUŞLAR Proje kapsamında 15 engelliye iş olanağı yaratan kuruluşlar şöyle: Enka, Carrefour, Yapı Kredi Emeklilik Sigorta, Capitol, Aksa Yedek Parça, Beymen, Finansbank, Prestif Oto Servis, Kültür Üniversitesi, Sultanahmet Kilim ve Halı, Saray Kartonpiyer, Priz Fabrikası, Kadıköy Halk Eğitim Merkezi. BİR İŞE GİRMEK Projeye katılan engellilerden Celal Güvel, bugüne kadar bir iş bulamadığını fakat Engelsiz İş Projesi sayesinde Kültür Üniversitesi'nde işe yerleştirildiğini belirterek şöyle diyor: “Eskiden evde otururken hiçbir işe yaramadığımı düşünürdüm, yarınlara güvenerek bakamazdım, çok mutsuzdum. Benim için çalışmak çok önemli. Mutsuzken mutluluğa döndüm. Kendime güvenim geldi. Çalışmak, üretken olmak para kazanmak çok güzel.” ÝÞVEREN TARAFI Engelsiz Ýþ Projesi'yle kuruluþuna eleman alan Aksa Yedek Parça firmasýnýn yöneticisi Aykutay Gürkaya; konuya iliþkin görüþlerini þöyle açýklýyor: “Bu projeye destek vermekteki amacýmýz toplumun dýþýna itilmiþ engellileri topluma kazandýrmak. Onlarýn toplumdan kopmadan yaþamlarýný idame ettirmelerini istiyoruz. Aslýnda bu, bütün büyük firmalarýn yapmasý gereken bir iþ. Kanuni yaptýrýmý da var. Biz firma olarak engellileri iþe almaya karar verdiðimiz zaman, Ýþ Kur'dan yardým istedik. Ýþ Kur da bizi bu projeye yönlendirdi. Aldýðýmýz elemandan çok memnunuz.” TEMMUZ 2005 SİVİL GİRİŞİM YASA NE DÝYOR? Avukat Bilgutay Durna, İş Kanunu'nun 30. maddesinde özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru çalıştırma zorunluluğu bulunduğunu belirterek şöyle diyor: “Yasada, 1 Ocak 2005 ile 31 Aralık 2005 tarihleri arasında belirlenen çalıştırma şekli şöyle ayarlanmıştır: Kamu işyerlerinde özürlüler için yüzde 4, eski hükümlüler için yüzde 2, özel sektör işyerlerinde özürlüler için yüzde 3, eski hükümlüler için ise yüzde 1, terör mağdurları için de yüzde 1. Özel sektör işyerlerinde kalan yüzde 1'lik oran, işverenlerin tercihine göre, özürlü veya eski hükümlü çalıştırma yönünde kullanılacaktır. Bu madde kapsamına giren özel sektör işyerlerinde işverenler, kalan yüzde 1'lik oranın kullanımı ile ilgili tercihlerini, kararın yayımlandığı tarihten itibaren 15 gün içinde, bulundukları yerdeki Türkiye İş Kurumu il ya da ilçe şube müdürlüğüne bildireceklerdir. Kararın yayımlandığı tarihten sonra kapsama giren özel sektör işyerleri de kapsama girdikleri tarihten itibaren 15 gün içinde bulundukları yerdeki Türkiye İş Kurumu il ya da ilçe şube müdürlüğüne yüzde 1'lik oranı kullanım tercihleri ile ilgili olarak bildirimde bulunacaklardır. Bu maddeye aykırılık hallerinde 101. madde uyarınca para cezası kesilir. Özürlü ve eski hükümlü çalıştırmamanın cezası 2005 yılı için bin 71 yeni liradır. Bu miktar çalıştırılmayan her özürlü ve eski hükümlü ve terör mağduru için her ay ödenir. Bakanlar Kurulu'nca belirlenecek oranların üstünde özürlü ve eski hükümlü ve terör mağduru çalıştıran işverenlerin kontenjan fazlası, işçiler için özürlü ve eski hükümlü çalıştırmakla yükümlü olmadıkları halde özürlü çalıştıran veya çalışma gücünü yüzde 80'den fazla kaybetmiş özürlüyü çalıştıran işverenlerin bu şekilde çalıştırdıkları her bir özürlü için 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'na göre ödemeleri gereken işveren sigorta prim hisselerinin yüzde 50'sini işveren, yüzde 50'sini Hazine öder.” TEMMUZ 2005 İnsan Halleri Işıl ÖZGENTÜRK ONLARDAN BÝRÝ KAPIYI ÇALDIÐINDA İ çlerinden biri bir gün kapınızı çalabilir. Uygun bir durumda olmayabilirsiniz, hatta yaşamanın bile bir keyfi kalmadığını düşünüyor olabilirsiniz. Bütün bunlar olabilir, ama siz gene de onlardan biri kapınızı çaldığında kapınızı açın, hiçbir şey kaybetmezsiniz, aksine, belki de umut usulcacık sizi selamlayabilir. Bu kadar emin konuşmamın bir nedeni var. Ben bütün bunları yaşadım, şöyle oldu: Günlerden cumartesi, sabahın cumartesiye göre erken saatleri; özellikle erken kalkıp, yakındaki bir seraya gittim. Mor, kırmızı, beyaz bir sürü sardunya fidesi alıp nefes nefese eve döndüm. Her şey hazır, tam sardunya fidelerini hazırladığım saksılara dikmeye başlıyorum ki, zır kapı. Hay Allah'ım bu kim? Biraz canım sıkılmış kapıyı açıyorum. Karşımda gencecik bir kız. Kızım yaşında bir su damlası gibi. Elleri kolları dolu. Beni görünce güzel yüzü kızarıyor. Utanıyor. Adeta kekeleyerek cam eşya sattığını söylüyor. Elindeki kutuları bir çırpıda açıp bana içindekileri göstermeye çalışıyor. Bu işte çok deneyimsiz olduğu her halinden belli. Güzel yüzü kıpkırmızı, elleri, ayakları birbirine dolanıyor; o arada güzelim bir sürahi elinden kayıyor, hop, neyse elbirliğiyle sürahi kurtarıyoruz. Bir an içimden “Teşekkür ederim, hiçbir şeye ihtiyacım yok,” deyip kapıyı kapamak geçiyor ama onun çocuksu telaşı karşısında vazgeçiyorum. Hemen kapının önünde, birlikte bana uygun bir eşya aramaya koyuluyoruz. Ben onu rahatlatıp aradaki sessizliği kırmak için hiç durmadan sorular soruyorum. Önce biraz sıkılgan, sonra tüm içtenliğiyle sorularımı yanıtlıyor. Bir yandan da sürahileri, bardakları kapının önüne diziyor. O Maraş'ta doğmuş; babasının büyük bir bakkal dükkanı varmış; dört erkek kardeşin arasında büyüyen tek kızmış. Babasının yüzünü görmezmiş ama ağabeylerinin her biri sanki birer babaymış. Sinemaya gitmesi, arkadaşlarıyla gezmesi, kısa kollu giymesi yasakmış. Okumasına bile zor izin vermişler. Ortaokulu bitirdiğinde “tamam” demişler, ”buraya kadar, artık evde otur ve hayırlı bir kısmet bekle.” Bu sözleri duyduğu gün, bütün dünyası kararmış. Evde ne ilaç bulduysa içmiş, onu baygın bir halde hastaneye kaldırmışlar. Doktorlar “umutsuz” demişler ama o yaşamış; gözleri korkan ağabeyler onun liseye gitmesine izin vermişler. Liseyi bitirdiğinde de aynı şeyleri yaşamış. Ağabeyler “Üniversiteye gidip başımıza bela mı olacaksın?” demişler. Bir an gene umutsuzluğa kapılmış ama bu kez umutsuzluk çabuk geçmiş. Biriktirdiği birkaç kuruşuyla bir otobüs bileti almış. Eşyalarını toplamış ve bir akşamüstü aile bireylerine İstanbul'a gideceğini söylemiş. İstanbul'da öğretmenlik yapan bir amca kızı varmış, bir süre onun yanında kalıp daha sonra da hem çalışıp hem okumayı planladığını, bundan ne olursa olsun vazgeçmeyeceğini çok kararlı bir biçimde anlatmış. Sonra aile bireylerinin şaşkın bakışları arasında küçük bavulunu alıp çıkmış, hiç kimse onu durdurmaya cesaret edememiş. Şimdi matematik okuyor, öğretmen olacak. Üç arkadaşıyla birlikte bir ev tutmuşlar. Parça başı iş yapıp ev kirasını, okul parasını ancak çıkarıyormuş. İki yıldır aileden kimse onu aramamış. Bazen gözleri buğulansa da, açlık çekse de halinden hoşnutmuş. Kendi yüreğinin sesini dinlemiş. Konuşmamız, eşya seçmemiz oldukça uzun sürdü. Kırılmaktan kurtardığımız sürahiyi almaya karar verdim sonunda. O da gülerek öteki eşyaları teker teker topladı, başka bir kapının zilini çalmaya gitti. Bence güzel bir gündü. Sardunyaları tek tek toprağa diktim ve suladım SÖY Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Sevtap Yokuş, özg İNSAN HAKLARININ SINIRLAR Işıl ÖZGENTÜRK İNSAN hakları elbette sınırsız değildir, tıpkı özgürlükler gibi. Yüzyıllar boyunca insanoğlunun acılarla dolu mücadelesi sonucu kazanılan haklar ve özgürlüklerin sürekli olması için yasa maddeleriyle, uluslararası antlaşmalarla desteklenmesi gerekmiştir. Dünyamız zaman zaman insan haklarının tümüyle yasaklandığı dönemler de yaşamıştır. İşte bütün bu konuları, Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Sevtap Yokuş'la konuştuk. İnsan haklarının bugünkü anlamıyla ortaya çıkışı ve gelişimi nasıl açıklanabilir? İnsan haklarının bugünkü anlamıyla gelişiminde hareket noktası olarak doğal hukuk anlayışı belirtilebilir. Doğal hukuk anlayışı, insanların insan olmalarından kaynaklanan; doğuştan, vazgeçilmez, devredilmez hakları olduğu temelinden hareketle ortaya çıkmış olan anlayıştır. Doğal hukuk aynı zamanda, insan haklarının bu günkü anlamıyla ortaya çıkışında tarihsel bir süreci ifade etmektedir. Doğal hukuk anlayışı, klasik hak ve özgürlüklerin ortaya çıkışını sağlamıştır. Siyasi iktidara-devlete dokunmama ödevi yükleyen, devletin bireylerin hak ve özgürlüklerini koruma ve gerçekleştirme ana görevini belirleyen anlayış doğal hukuk anlayışı olmuştur. Doğal hukuk kaynaklı klasik hak ve özgürlükleri tarihsel süreçte, sosyal haklar ve daha sonraki dönemlerde de dayanışma hakları (yeni haklar) tamamlamıştır. Tarihsel süreç açısından bakıldığında, insan haklarının sürekli gelişmekte olduğu görülmektedir. İnsan haklarının uluslararası hukuk alanındaki gelişimi nasıl sağlanmıştır? Uluslararası hukuk alanında insan haklarının gelişimi, evrensel boyuttaki insan haklarının belgeler yoluyla yaşama geçirilmesi çabası olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu belgeler; bildiriler, sözleşmeler, paktlar, şartlar gibi farklı şekillerde ortaya çıkmıştır. Bunlardan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS), yüklediği yükümlülükler, sözleşmenin niteliği (Sözleşmenin ihlalini saptayan ve taraf devletlere yaptırım uygulayan organları, hak ve özgürlüklerin sağlanması yönündeki hükümleri gibi) ve Avrupa Birliği çerçevesinde ortaya çıkan belgeler içeriğinde uyulması gereken sözleşme olarak belirlenmiş olması dolayısıyla Türkiye açısından özel bir önem taşımaktadır. Bu doğrultuda; uluslararası insan hakları belgelerinde yer alan hak ve özgürlükler ve bunların sınırları incelendiğinde, AİHS içeriğinde belirlenen hak ve özgürlükler, sınırları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) hak ve özgürlükler ile sınırlandırma hükümlerini yorumu, Türkiye'de hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması ölçüleri bakımından yol göstericidir. İnsan haklarının sınırları nasıl belirlenmektedir? İnsan haklarının bugünkü anlamıyla ortaya çıkışından itibaren, sınırlarının da tartışıldığı bilinmektedir. İnsan haklarının gelişimine koşut olarak, hem iç hukukta hem de uluslararası insan hakları belgelerinde, sınırların da belirlendiği ve benzer şekilde formüle edildiği gözlenmektedir. 1789'dan itibaren anayasalarda, hak ve özgürlüklerin sınırı olarak belirlenen “başkalarının hak ve özgürlükleri” uluslararası insan hakları belgelerinde de yerini almıştır. Ancak sınırlama ölçütleri de insan haklarının gelişimi gibi gelişmiş ve günün şartlarının da etkilemesi ile dönüşmüştür. Demokratik düzende, özgürlüklerin korunması ile sağlanan özgürlük ortamında ortaya çıkabilecek olan şiddete yönelik alınacak önlemler arasındaki hassas denge konuları günümüzde de önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle çağımızda bütün dünyayı etkiler düzeydeki terör olayları ve güvenlik kaygısı bu sorunu son derece güncel tartışma konusu haline getirmiştir. Demokratik toplumlar tehditler altında kalabilirler ve kendilerini korumak zorunluluğu doğabilir. Ancak demokrasiyi savunurken alınacak güvenlik önlemleri, gerekli olduğu gibi, demokrasiyi ortadan kaldırmaya da hizmet edebilir. Demokratik düzende özgürlüğün kural, güvenlik önlemlerinin istisna olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Dünyada son TEMMUZ 2005 YLEŞİ gürlük ortamında ortaya çıkabilecek şiddete yönelik önlemler konusunu anlattı RI VE ENGELLENME HALLERİ gelişen olaylar eşliğinde bütün bunların tekrar gözden geçirilmesi gerekmektedir. Bu anlamda ilkelerin ve istisnaların gözden uzak tutulmaması; özgürlükleri sınırlayacak önlemlerin istisnai olarak ve yargısal kontrol altında kullanılması zorunludur. Demokratik düzende, demokrasi düşmanları ile mücadelenin kurumsallaşması vatandaşların uyanıklığına ve kişisel sorumluluğuna da bağlıdır. İnsan haklarının başlıca sınırlama nedenleri nelerdir? Pozitif hukukta, hak ve özgürlüklerin sınırlama ölçütü olarak çeşitli kavramlar kullanılmaktadır. Bunlar; kamu düzeni, anayasaya saygı, demokratik rejim, genel ahlak gibi kavramlardır. Sınırlama nedenleri, olağanüstü dönemlerde daha katı uygulanır. Farklı koşullar göz önünde tutulduğunda, sınırlama ölçütlerinin yorumu son derece önem kazanmaktadır. Bu nedenle sınırlama ölçütü olarak diğer sınırlama nedenlerine göre daha somut ve hukuksal sınırları kolay belirlenebilen kamu düzeni kavramı, genel nitelikte sınırlama nedeni olarak benimsenmeli ve bu ölçütün uygulama alanının belirlenmesine çaba gösterilmelidir. Kamu düzeni kavramı, genel güvenlik ve asayiş ile genel sağlık kavramlarını da içermektedir. Güvenlik, özgürlüğün kullanılmasının sınırını oluşturur. OLAĞANÜSTÜ REJİMLERDE İNSAN HAKLARI TEMMUZ 2005 Güvenliğin olmadığı yerde kargaşa olur. Ancak somut durumlara göre maddi düzenin gerekleri araştırılmalı, hukuksal çerçevedeki barışçıl nitelikteki tüm görüşler ve tartışmalar tehlikesiz kabul edilmeli, sınırlamalar eyleme yönelik olmalıdır. Kamu düzeni ve özgürlükler demokratik toplum yaşamının iki temel unsurunu oluşturmaktadır. Demokratik toplumda bu iki temel unsurun dengelenmesi sırasında; kamu düzenine gereğinden fazla ağırlık tanınmasının özgürlüklerin zararına olması kaçınılmazdır. Kamu düzeni gereklerini ihmal etmek de toplumda kargaşaya neden olabilir. Demokratik düzende gerçekte, düzen ile özgürlük arasında zıtlaşma değil bağlılık vardır. Çünkü demokratik düzen özgürlük temeli üzerine kuruludur. Özgürlük temelinin ortadan kalkması demokratik düzen olma niteliğini de ortadan kaldıracaktır. Sınırlama nedeni olarak “milli güvenlik” siyasi iktidar tarafından hangi koşullarda ve nasıl kullanılmalıdır? Milli güvenlik kamu düzeninin bir öğesi olan kamu güvenliğinden ve kamu düzeninden farklı bir kavramdır. İç güvenliği ilgilendiren bir olumsuzluğun kamu düzenini de bozduğu söylenebilir ancak kamu düzenini bozan iç güvenliğe ilişkin her olayın milli güvenliği bozduğu söylenememektedir. Ayrıca milli Olağanüstü rejimlerde insan haklarının büyük ölçüde askıya alınması sırasında bağlı kalınması zorunlu ilkeler nelerdir? Olağanüstü rejim de hukuk düzeni içinde düşünülmelidir. Siyasi iktidarların olağanüstü yönetim biçimine gereksinim duydukları dönemler olabilir. Ancak, demokratik ülkelerde siyasi iktidarlar, olağanüstü dönem de olsa her istediğini yapabilme olanağına sahip değildir. Olağanüstü rejimin hukuksallığı bir takım koşulların güvenlikle ilgili faaliyetler kolluk faaliyetleri olarak belirlenememektedir. Kamu düzeni, bir ülkede yaşayan halkın günlük yaşantısının güvenlik, sağlık, dirlik ve esenlik içinde sürdürülmesi için alınan önlemler ile bu doğrultuda gerekli koşulların sağlanması olarak tanımlanan bir kavram iken; milli güvenlik, siyasi, ekonomik ve hukuksal yönleri olan ülkenin yerleşmiş düzeninin sürekliliğini sağlayan üst düzeyde önlemleri içeren bir kavramdır. Kamu düzenini bozan faaliyetler genellikle süreklilik göstermediği halde, milli güvenliği bozan faaliyetler uzun süreli, içten ve dıştan gelebilen sürekli eylemler olarak kendisini göstermektedir. Ülkenin belli bir bölgesinde kamu düzeninin bozulması durumunda milli güvenlik nedenine dayanılamaz. Milli güvenlik nedenine dayanılabilmesi için tehlikenin ülkenin genelini ilgilendirmesi gerekmektedir. Kamu düzeninin devletin işleyişine hakim olan ilkelerle birlikte bireylere uygulanan ve uyulması zorunlu olan kurallar bütününü anlatmasına karşın; milli güvenlik, devletin varlığını, ulusun yaşamını ve anayasal düzeyde siyasal yapıyı ilgilendirir. Bu nedenle, milli güvenliği ihlal eden faaliyetlerin önlenmesinin kamu düzenini sağlamada yeterli olan olağan hukuk rejiminin öngördüğü kurallarla sağlanamadığı hallerde olağanüstü hukuk rejimlerinin uygulanması gerekir. gerçekleşmesine bağlıdır. Bunlar; olağanüstü yönetimin kısmi, geçici, ölçülü ve yargısal denetime bağlı oluşudur. Geçicilik, olağanüstü dönemle amaçlanana ulaşmak için yeterli sürenin aşılmaması anlamına gelmektedir. Çünkü bu dönemde hak ve özgürlüklerin büyük oranda askıya alınması gibi, özgürlükler aleyhine bir durumun varlığı söz konusudur. Kısmi oluşu, ancak gerçekten gerekli olduğu alanda uygulanması, uygulama alanının genişletilmemesi demektir. HABER İnsanca Yaşam Projesi, kadınlar ve çocuklar arasında hikaye yarışması düzenledi ÖDÜL KAZANANLAR HER GÜN ŞENLİK OLSA Aile Danışma Merkezlerinden eğitim alan kadınlardan ve çocuklardan 131 kişi yarışmaya katıldı. KADIKÖY Belediyesi'nin önderliğinde sürmekte olan “İnsanca Bir Yaşam İçin İnsanca Projesi” yazı çok farklı bir şenlikle karşıladı. Şenlik bir ödül şenliğiydi. İşin heyecanı bir ay öncesinden başlamıştı. Kadıköy Belediyesi'nin 10 yıldır özellikle kadınlara ve çocuklara eğitim veren Aile Danışa Merkezlerine İnsanca Yaşam Projesi'nden şöyle bir mektup gitti: KADINLAR KOLLARI SIVAYIN “Sizi yarışmamıza bekliyoruz. Yarışma kadınlar ve çocuklar arasında iki grupta yapılacak. Kadınlar için: Gerçek Hayat Hikayeleri. Aile Danışma Merkezlerinde eğitim gören bütün kadınlar yarışmaya katılabilirler. Yarışmaya katılım için her hangi yaş sınırlaması yoktur. Yarışmaya gönderilecek hikayeler, iki dosya sayfasını geçmemeli ve hikaye biçiminde yazılmalıdır. Yazılacak konuların ,“insan hakları” kavramı gözetilerek, özellikle “bir haksızlığı” dile getirmesi tercih nedenidir. Kazanan ilk üç yarışmacıya çeşitli ödüller verilecektir. Ayrıca yarışmaya katılan diğer hikayeler içinden bir eleme yapılarak, seçilenler bir kitapta toplanacaktır. KADINLAR: Suzan Akşit, Azime Doğan, Selda Bel, Müşkinaz Demir, Hatice Bolat, Zeynep Ergün, Saime Yeniaras, Semra Uygun, Şemsi Baysal. ÇOCUKLAR: Ecem Özyazı, İlknur Özyazı, Cemre Dilan. Mansiyonlar: Yasin Kurt, Sorngül Ünaml, Betül Kavakyanı, Zeynep Kavakyanı, Aslı Yahşi, Songül Doğan, Esra Kaya, Soydan Gök, Rabia Okay, Cafer Ceviz. verilecektir. Ayrıca yarışmaya katılan diğer hikayeler içinden bir eleme yapılarak, seçilenler bir kitapta toplanacaktır. HİKAYE YAĞIYOR Ve projede çalışanları şaşırtan bir şey oldu. ÇOCUKLAR Yarışma koşullarını HAZIRLANIN gönderdiğimiz, her yıl "Ama Bu Haksızlık" yüzlerce kadının ve konumuz bu. Aile Dayanışma Merkezlerinde çocuğun her türlü eğitimi aldığı Dumlupınar, eğitim gören kadınların İçerenköy, Kayışdağı, çocukları ve merkezlerde Yenisahra, Şaşkınbakkal, ders alan tüm çocuklar Eğitim, Barbaros, yarışmaya katılabilirler. Yarışmaya katılabilme yaşı Küçükbakkalköy, Atatürk, İnönü mahallerindeki, Aile 7-15 yaş arasıdır. Danışma Merkezlerinden Kazanan ilk üç yarışmacıya çeşitli ödüller ve Kadıköy Belediyesi TEMMUZ 2005 Ç O C U K L A R A R A S I N DA Ö D Ü L KA Z A N A N H İ KAY E HABER burs biriminden hikayeler yağmaya başladı. Seçim yapacak kişilerin işi çok zordu. Ellerinde 113 kadın ve 18 çocuğun yazdığı birbirinden ilginç hikayeler vardı. Ve hemen hepsi, insan hakları ve hakların ihlalleri üstüneydi. Özellikle kadınlar arasında birinci, ikinci ve üçüncüyü seçmek çok zor oldu. Sonuçta hepsi birbirinden ilginç dokuz hikaye seçildi. Çocuklar için de durum zordu. Onlardan ilk üç seçildi ve on kişiye de mansiyon verilmesi kararlaştırıldı. ÖDÜL TÖRENİ Ve ödül günü geldi. 9 Haziran'da Kriton Curi Parkı sonuçları heyecanla bekleyen kadınlar ve çocuklarla doldu. Yaklaşık 150 kadın, 120 çocuk vardı. Çocukların heyecanını çimenler üstüne serilen kağıtlara yaptıkları boyalar biraz olsa giderdi ama kadınlar çok heyecanlıydı. Kadıköy Belediye Başkanı avukat Selami Öztürk geldi ve ödül töreni başladı. Kadınlar altınlarını aldılar, çocuklar fotoğraf makinelerini ve boya kalemlerini, ayrıca burslu öğrenci Gözde Karataş da bir yıllık burs ödülünü. Sonuçta herkes çok mutluydu. Çünkü hep birlikte bir farklı şenliği başarmıştık ve yakında yazılan hikayeler kitap olacaktı, belki bir de güzel bir oyun. TEMMUZ 2005 BEN HAKSIZLIĞA UĞRADIM Bir sabah erkenden telefon çaldı. Ben hızla kalkıp telefona baktım. Arayan annemin arkadaşı Dürdane teyze idi. Dürdane Teyze, “Ecem annene telefonu verir misin” dedi. Annemin uyanması için sarstım. “Anne, anne uyan Dürdane Teyze seni arıyor” dedim. Annem: “Efendim Dürdane?” Dürdane Teyze: “Günaydın.” Annem: “Günaydın ne oldu Dürdane?” Dürdane Teyze: “Bugün hep beraber saat 14.00'te pikniğe gidelim mi?” Annem, “Bilmem bakarız” dedi ve hemen babamı uyandırdı. Annem: “Dürdane bizi pikniğe çağırdı. Gidelim mi?” Babam, “Tamam gidelim ama saat kaçta gidilecek” diye sordu. Annem: “Saat 14.00'te evlerinin önüne gider onları da oradan alır ve gideriz.” Babam, “Tamam olur uygun bir saat ama ben Kadıköy'den gelince gideriz” dedi. Ben ise gitmek istemiyordum, nedense bir şey yapılınca benim fikrim sorulmaz ooof. Annem hazırlık yapmış hatta bitirmiş. Babam ise hazırlanıp Kadıköy'e öğrencilerine ders vermeye gitmişti bile. Anneannem de bizimle birlikte pikniğe gelecekti. Odama gittim ve ne göreyim, anneannem hazırlanmıştı bile. Ben inanamadım; büyükler karar vermiş ve bana gidelim mi diye hiç sorulmamıştı. Ben bu konuda haksızlığa uğradığıma inanıyorum. Ecem Özyazı Sait Cordan İlköğretim Okulu 3/D KADINL AR ARASINDA ÖDÜL KAZANAN HİKAYE YAŞAMAK HERKESİN HAKKIDIR Ramazan 23 yaşında bir gençti. Babasının arabasını alıp dayısına gitmek için yola çıktı. Ama Ramazan bilemezdi ki, geri dönemeyecekti. Pendik'te bir trafik kazasında hayatını kaybetti. Bu muydu Ramazanın yaşama hakkı? Geride gözü yaşlı anne ve baba bıraktı. Evleri bağıran, kendini yerden yere vuran insanlarla doluydu. Niye trafik kurallarına uyulmaz, niye insanların yaşama haklarına kural tanımaz insanların yüzünden son verilir. Ramazan'a kim sormuştu? O ister miydi sevinerek giderken yaşamının son bulmasını. Hayat dolu biri aramızdan böyle acı bir şekilde ayrıldı. Dilerim ki başka ailelerde böyle acılar yaşanmasın. İnsanların yaşama hakları ellerinden alınmasın. Semra Uygun HABER 81 kişi sertifika aldı MUTLU GÜNLER SÜRÜYOR İNSANCA Yaşam Projesinin insan hakları eğitimlerine katılan 81 sivil toplum kuruluşu üyesi daha katılım belgelerini aldı. Tam bir şenlik havasında geçen belge dağıtım töreninde Kadıköy Belediye Başkanı avukat Selami Öztürk projenin başarısından dolayı sevinç duyduğunu söyledi ve eğitimlere katılan sivil toplum üyeleri ile projeye emeği geçenlere teşekkür etti. Katılımcı belgesi alanlar şöyle: Ayten AKBALIK, Gizem ALTINYUVA, Melek DEMİRER, Semra TOPA, Saadet AYAZ, Mukadder ACET, Perran AÇIK, Sevim YILDIZ, Muazzez NURLU, Semra APAK, Seyhan İSFENDİYAR, Zeynep KOREL, Hanife BAYRAM, Semra KUZ, Fatma ERSEYREK, Ümran ÖZTAŞKAN, Meral DEMİRKAN, Hüseyin FAHRİ, Yasemin Baki, İlhan BAYKAL, Zişan SARP, Gülsüm AKŞİRAY, Ayla AYDINDOYUM, Ayşe ÖZTÜRK, Azime ÇİFTÇİ, Gülten ETYEMEZ, Hümeyra TERTİP, Necat GÜLGÜN, Özden BAYRAK, Sebahat KİBRİTOĞLU, Gülseren KIR, Nurten ÖZÇELİK, Neşegül BAŞARSLAN, A. Yasemin ÖZ, Ayfer SÜMER, Aysel BAŞARAN, Aysel KARAMANLI, Berna KÖSEOĞLU, Duysal Çöğür, Esma DEMİR, Güner BAYCIN, Handan MURTEZAOĞLU, Hümeyra GÜNEYMAN, Hüseyin ERSÖZ, Nur GÖRGEÇ, Nuran ARMAĞAN, Nurten ARAMAN, Sebahat NALBANTOĞLU, Selin ARSLAN, Serpil ÖÇMEN, Suna SAVAŞ, Türkan SOMUNCU, Zehra ATEŞ, Ülkü KAYASİPAHİ, Mükrime ERDOĞMUŞ, Aysel ANDİNÇ, Ayşe AYNA, Hilal ERDOĞAN, İnci EYGÜ, Nehla VELİDEDEOĞLU, Meral VARUY, Sema KORKUT, Zeliha BAŞARAN, Esma KAVAFOĞLU, Derya AYVAZ, Candan DERVİŞOĞLU, F. Seyhan YILDIRIM, A. Beyhan ÇORUH, Nuran EVRENSEL, Binnaz YÜCESAN, Pervin NAİBİ, Sevim ADA, Meliha KARAHASANOĞLU, Belgin GÜLBAHÇELER, Ayşe UZAL, Aydan GORAL, A. Seyli GÜRLÜMAN, Saadet VAROL, Işık ŞAHİNALP, Nebahat Öztürk BEĞEN, Vildan ÇEVİKEL. TEMMUZ 2005 RÖPORTAJ Sovyetler Birliği dağılınca ülkelerinden ayrılan kadınlar, kadın ticareti yapan örgütlerin tuzağına düştü BİR ÜLKEDE BİR ANDA KAYBOLMAK Zeynep TÜRKBEN DİLİNİ hiç bilmediğiniz, kimseleri tanımadığınız bir ülkede kaybolduğunuzu düşünün. Üstelik size en çok yardımcı olacak şey, pasaportunuz da elinizden alınmış olsun. Öyle kimsesiz, ne yapacağınızı bilmeden herhangi bir yolun başında bekliyorsunuz. Az önce, günlerdir hapis tutulduğunuz ve bir seks kölesi olarak çalıştırıldığınız izbe, kötü kokulu evin pencerelerinden birinin camını kırarak kendinizi dışarı atmışsınız. Oysa bu ülkeye gelirken ne hayaller kurmuştunuz, burada yaşlı bir ailenin yanında çalışacak, Moldovya'da bakması için annenize bıraktığınız iki oğlunuzun geleceğini kurtaracaktınız. Hastabakıcılık eğitimi aldığınız için sizi özellikle istemişlerdi. Size, “Türkiye'de hasta bakıcılık yapacak çok insan yok, bu nedenle seni götürüyoruz, çok da iyi para alacaksın. Kalma ve yemek parası vermeyeceğin için aldığın bütün parayı biriktirebilirsin. Bir yıl sonra Moldovya'ya cebin dolarla dolu dönersin” demişlerdi. SVETLENA'NIN KÖLELİĞİ Svetlena, bütün bu sözlere inanmış ve Türkiye'ye gelmişti. Ama olaylar hiç de beklediği gibi gelişmemişti. Türkiye'ye ayak basar basmaz, bir takım adamlar onu karşılamış, pasaportunu almış ve bir seks kölesi olarak çalıştırılacağı eve götürmüşlerdi. Svetlena, üç ayın sonunda bir pazar günü evden kaçmayı başarmıştı. Öykümüzün başındaki gibi. Yapabileceği tek şey, bir karakola gitmekti. Gitti de, karakoldaki görevliler onu hemen kadın ticareti mağduru kadınların yaşamlarını sürdürmeleri için açılan bir sığınma evine götürdüler. Sığınma evinde hemen psikolojik yardım görmeye başladı ve şu gerçeği öğrendi. Üç aylık hamileydi. Svetlena, önceleri ağır depresyona girdi, ardından psikologların ve sığınma evindeki arkadaşlarının desteğiyle bunu atlattı ve çocuğunu doğurdu. Çocuğa hep birlikte Melisa adı verdiler. Şimdi Melisa sekiz aylık ve herkesin sevgilisi, Svetlena da ülkesine dönmeye hazırlanıyor. Orada çeşitli örgütlerin yardımıyla yeni bir hayata başlayacak. TEMMUZ 2005 Türkiye'de karanlık bir evde geçirdiği acılı günleri hiç unutmayacak ama zaman her şeyi biraz olsun hafifletecek. TÜRKİYE HEDEF ÜLKE Evet ne yazık ki dünya ölçeğinde yapılan istatistikler, kadın ticaretinin, uyuşturucu ve silah ticareti kadar yaygın olduğunu ve bu alanda büyük paralar döndüğünü gösteriyor. Doğal olarak bu alanda pek çok uluslararası suç örgütü birlikte hareket ediyor. Ayrıca pek çok az gelişmiş ülkede devlet bir gelir kaynağı olarak gördüğü kadın ticaretine göz yumuyor. Ülkemiz de bu alanda hedef ülkelerden biri. Çünkü sınırlarımız oldukça gevşek ve yasalarımız henüz bu ticareti önleyici yaptırımlardan uzak. Ama son yıllarda kadın ticaretini önleme bir devlet politikası olarak ele alınmaya başladı ve bu alanda pek çok kazanım söz konusu. İRİNA'NIN YAŞADIKLARI İşte yanlış bir şartlanmayla “Nataşa” dediğimiz insanlardan birinin daha hikayesi... İrina bir Beyaz Rus, bahçe peyzajı okumuş, bitkiler ve çiçekler konusunda uzman. Ülkesindeki bozulan yaşam koşulları onu daha iyi işler bulabileceğini düşündüğü Türkiye'ye getirmiş. Ama olmamış, bir arkadaşının tavsiyesiyle bir barda dans etmeye başlamış ama bar sahibi onu sürekli borçlandırarak, erkeklerle ilişki kurmaya zorlamış. Bu arada bar sahibi İrina'nın pasaportunu da “Emniyet için gerekiyor” diyerek almış. Artık İrina için seks kölesi olarak çalışmaktan başka çare kalmamış. Yedi sekiz ay sonra birazcık Türkçe öğrenmiş ve kendini konsolosluğa atmış. Onu sığınma evine göndermişler. İrina da şimdi dönüş biletinin gelmesini bekliyor. Yurduna dönecek ve kaldığı yerden, bahçe düzenleyerek yaşamına devam edecek. SOVYETLER DAĞILINCA İrinalar, Svetlenalar, Nataşalar Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra yurtlarını terk edip başka ülkelerde yeni hayatlar kurmak hayaliyle yola çıktılar. Ama onlar kadın ticareti yapan örgütler için birer avdı. Çoğu bu örgütlerin kölesi haline geldiler. Sadece onlar mı, her yıl 1 milyona yakın Uzakdoğulu kadın bu örgütlerin kölesi oluyor. Evet, yapılacak çok iş var. Önce “Nataşa” dediğimiz insanların insan olduğunu anımsamakla işe başlayabiliriz. Ayrıca seks kölesi olarak çalıştırıldıklarını gördüğümüzde polise ihbar edebiliriz. Çünkü pek çoğu hiç beklemedikleri bir yaşamın içinde bocalayıp duruyorlar, sadece bir elin yardımı bile onlara yepyeni bir dünya sunmaya yeterli olabilir. HABER Seks işçilerine daha güvenli bir çalışma ortamı için Üreme Sağlığı Programı doğrultusunda yeni proje AIDS'E KARŞI 'KADIN KAPISI' AÇILDI SEKS işçiliği konusu toplumsal çalışmaların en tartışmalı konularından birisi. Kimilerine göre seks işçiliği bir cinsel şiddet biçimi ve tümüyle engellenmesi ve yasaklanması gerekli bir konu. Kimilerine göre ise sömürülmediği, şiddete uğramadığı ve kendi onayı ile çalışması koşuluyla seks işçiliği diğer iş kollarından pek farklı olmayan bir çalışma alanı. Bu tartışmalar süredursun Avrupa Birliği Üreme Sağlığı Programı çerçevesinde İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı tarafından yürütülen “Seks İşçilerinin Güvenli Cinsel Davranışlarının Desteklenmesi Yoluyla HIV/AIDS'in Kadın ticareti konusu İstanbul'da düzenlenen uluslararası toplantıda ele alındı TÜRKİYE'YE GÖREV DÜŞÜYOR Son yıllardaki liberal sınır politikaları nedeniyle dünya genelinde insan ticareti yapan suç örgütleri Türkiye'yi seçiyor. İSTANBUL'DA 21-22 Mayıs arasında “kadın ticareti “ konusunda uluslararası bir toplantı yapıldı. Avrupa Birliği Komisyonu'nun katkılarıyla Türkiye'den Uluslararası Mavi Hilal, Yunanistan'dan Medecins du MondeGreece'in ortak çalışmasıyla gerçekleşen konferanslar dizisinde, son yıllarda artan kadın ticaretinin önlenebilmesi için kamu kuruluşlarına, sivil toplum kuruluşlarına düşen görevler belirlendi. Özellikle Avrupa ülkelerinde bu konuyla ilgili oluşturulan yeni yasalar, bunların uygulamadaki başarıları gözden geçirildi. Türkiye'nin çeşitli nedenlerden dolayı kadın ticareti konusunda bir hedef ülke olarak belirlendiğini belirten uzmanlar bu nedenleri şöyle sıraladılar: TÜRKİYE'NİN EKSİKLERİ Türkiye'nin, uygulanan göreli liberal sınır politikaları nedeniyle insan ticaretinde suç örgütleri tarafından zayıf nokta görülmesi. Türkiye'de geniş ve yaygın olarak cemaat ağlarının bulunması başta ekonomik olmak üzere bir çok alanda dayanışma gibi olumlu yönlerin yanı sıra bir kazanç kapısı olarak insan ticaretinin illegal boyutunu da destekler konumda olması. Medyanın yarattığı “yabancı kadın” imajının, Türkiye'ye gelen bütün yabancı kadınların özellikle Rusların fuhuş amacıyla geldikleri kurgusu etrafında örülmesi toplumun konuyla ilgili yanlış bilinçlendirilmesine ve olumsuz yönde kışkırtılmasına yol açması. Fuhuş konusunda konuşmanın Türkiye'de hala bir tabu oluşu ve sektöre yönelik ciddi ve kapsamlı bir araştırmanın olmaması. Sivil toplum örgütleri ile devlet kurumları arasındaki ilişkilerin geliştirilme çabalarının çok yeni olması ve yavaş gelişme. SUÇ ÖRGÜTLERİNİN YERİ Konferanslarda gerek Türk gerek yabancı uzmanlar, olayın çok boyutlu olduğuna dikkat çekip, giderek yoksullaşan dünyamızda hep çok ahlaki değerin anlamını yitirdiğini ve tüketimin kadın ticaretini özellikle artırdığını vurguladılar. Organize suç örgütlerinin uyuşturucudan sonra en çok bu alanda çalıştıklarının belirten konuşmacılar, suç örgütlerinin pek çok ülkede devlet tarafından korunduğunu da belirtiler. Çözüm önerileri içinde, en çok ilgi çekeni, sivil toplum kuruluşlarının bu alanda aktif bir işbirliği yapmaları gerektiği oldu. Konferansların bitiminde, bu konuyla özellikle ilgili Lukas Moodysson'un yönettiği İsveç filmi Daima Lila ve Ali Özgentürk'ün yönettiği Türk filmi Balalayka gösterildi. Önlenmesi Projesi” etkinlikleri kapsamında seks işçilerine toplumsal destek ve eğitimi amaçlayan “Kadın Kapısı” danışma merkezi açıldı. İKİ YIL EĞİTİM Geçen Aralık ayında başlayan proje kapsamında öncelikle seks işçilerinin daha güvenli bir ortamda çalışmaları amacıyla eğitim ve destek programlarının uygulanması gerçekleştirilecek. Yapılan araştırmalar seks işçilerinin sağlık konusundaki tutumlarının özellikle cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar söz konusu olduğunda risk almaya yatkın olduklarını ortaya koyuyor. Seks işçileri her ne kadar hastalıklar konusunda bir miktar bilgi sahibi olsalar da uğradıkları ayrımcılık, damgalanma ve zor çalışma koşulları güvenli cinsel ilişki konusunda pazarlık etme şanslarını azaltıyor. “Kadın Kapısı” bu nedenle seks işçilerinin sağlık ve toplumsal sorunlarında danışmanlık ve eğitim vermeyi ve seks işçilerine yönelik özellikle medyadaki damgalayıcı ve ayrımcı tutumların azaltılmasını amaçlıyor. Proje kapsamında 25 kayıtlı/kayıtsız kadın ve travesti/transseksüel seks işçisi “meslektaş eğitici” olarak eğitilecek ve bu eğiticiler diğer seks işçilerini ve müşterilerini güvenli cinsel ilişki konusunda eğitecekler. İki yıl süreli projenin hedefleri arasında seks işçilerinin çalışma koşullarının iyileştirmesini amaçlayan bir sivil toplum kuruluşunun kurulması da bulunuyor. Seks işçiliği bir cinsel şiddet biçimi olarak engellenmesi gereken bir olgu ancak kısa zamanda seks işçiliğini ortadan kaldırabilecek koşulların oluşması olanaklı görülmüyor. En azından bu koşulların gelişmesine kadar seks işçilerinin diğer insanların yararlandığı insan haklarından eşit ölçüde yararlanmaması için hiçbir neden yok. Doğru, büyük olasılıkla her iki uç düşüncenin ortalarında bir yerde. TEMMUZ 2005 HADDİNİ DEĞİL HAKLARINI BİL HAYATIN İÇİNDEN Kitaplar Arasında ERKEK DEMOKRASİDEN GERÇEK DEMOKRASİYE Sekiz yıldır önce birkaç kadının öncülüğünde kurulan KA-DER (Kadın Adayları Destekleme ve Eğitim Derneği'nin çalışmaları son hızla devam ediyor. Ve etmesi de gerekiyor, meclisimize, yerel yönetimdeki kadrolara baktığımızda hiç de iç açıcı bir tabloyla karşılaşamıyoruz. Her yer silme erkek dolu ve bu ülkenin yarı nüfusu resmen temsil edilmiyor. Artık herkes biliyor, dağlar kadar birikmiş kadın sorununu, en iyi çözecek olanlar gene kadınlar olacaktır. Bu nedenle pek çok ülke seçimlerde cinsiyet kotası sistemini uyguluyor. Peki cinsiyet kotası nedir ve neden gereklidir. Bu konuda KA-DER çok kapsamlı bir kitap hazırlamış “Erkek Demokrasiden Gerçek Demokrasiye” adlı bu kitapta pek çok bilgi var. Örneğin cinsiyet kotası şöyle anlatılıyor: “Cinsiyet kotası, seçim veya atamayla gelinen, siyasi ve diğer karar organlarında, sürekli ve çok belirgin düzeyde eksik temsil edilen büyük bir grubun, bu organlarda eşit temsilini sağlamaya yönelik, geçici bir önlemdir. Kadınlar pek çok ülkede 20'nci Yüzyılda erkeklerle eşit seçme ve seçilme hakkına sahip oldu. Ancak deneyim, kadınların fırsatlardan ve kaynaklardan erkeklerle eşit olarak yararlanamadığını erkek egemen toplumlarda, seçme ve seçilme hakkının, telafi edici önlemler alınmadıkça, kadınların siyasi ve diğer karar organlarında eşit ve etkin temsil edilmesini TEMMUZ 2005 sağlayamadığını gösterdi. Kadınlar, karar mekanizmalarında bulunmadıkça sorunların çözülemediği anlaşıldı. 1970'li yıllarda Avrupa ülkelerinden başlayan dünya kadın hareketi, kadınların karar organlarında etkin temsilini sağlamak üzere, toplumda yaşadıkları eşitsizliği telafi edici bir önlem olarak, kadın ya da cinsiyet kotası için mücadele verdi. Kadın ya da cinsiyet kotası, siyasi ve diğer karar organlarında kadınların etkili olabileceğini, haklarını savunabilecekleri oranda temsil edilmesini garanti eder. Bilimsel bulgulara göre bu asgari temsil oranı ya da 'kritik eşik' yüzde 30'dur. Kota, yalnızca partilerin aday listelerinde en az yüzde 30 kadın bulunmasını zorunlu kılmamalı,kadın adayların listenin başından itibaren,en az yüzde 30 kadın adayın seçilebilmesini garanti edecek şekilde sıralanmalıdır. Kadın hareketinin hedefi eşit temsile ulaşmak, yani kadınların ve erkeklerin nüfustaki oranları kadar yüzde 50 ve yüzde 50 olarak temsil edilmesidir. Bu temsil eşitliğine ulaşıldığında, geçici bir özel durum olarak kadın/cinsiyet kotasına gerek kalmayacaktır. Bugün ülkemizde ÖDP, DEHAP gibi meclise giremeyen partiler dışında ve SHP haricinde, hiçbir partide tüzüksel zorunluluk yoktur. Aday listelerinde kadın/cinsiyet kotası uygulanmayan Türkiye, TBMM'de yüzde 4,4, yerel meclislerde yüzde 1 kadın siyasi temsil oranıyla 2004'de 163 ülke arasında 150'nci sıradadır. Çocuk, özel olarak korunur ve yasalar ve başka yollarla sağlıklı ve normal biçimde ve özgür ve saygınlık koşullarında bedensel, zihinsel, ahlaki, manevi ve toplumsal olarak gelişmesine olanak sağlayacak fırsat ve kolaylıklardan yararlanır. (Çocuk Hakları Bildirgesi/ İlke: 2) Kendisine asgari ücret uygulanabilen ve uygulanana kadar bu düzeyin altında ücret ödenen bir işçinin, yargı yoluyla ya da yasanın yetkili kıldığı başka yollardan, yasa ya da düzenlemelerle belirlenebilecek olan zaman sınırlarına bağlı olmak üzere, eksik ödenen ücret tutarını alma hakkı vardır. (Toplumsal Politika Sözleşmesi/ Madde: 10/4) Kamu çalışanları örgütleri; kuruluş, çalışma ya da yönetimlerinde kamu makamlarının herhangi bir karışmasına karşı yeterince korunur. (Kamu Hizmetinde Örgütlenme Hakkı Sözleşmesi/ Madde: 5/2) Devlet, çocukların uyrukluğu konusunda kadınlara erkeklerle eşit haklar tanır. (Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi/ Madde: 9/2) Devlet ilköğretim görmemiş ya da ilköğretimi tamamlamamış kimselerin eğitilmesini ve bunların kişisel yeteneklerine göre öğrenimlerini sürdürebilmesini uygun yöntemlerle özendirmeyi ve güçlendirmeyi sağlar. (Eğitimde Ayrımcılığa Karşı Sözleşme/ Madde: 4/c) Kendisine bir suç yüklenen herkesin, savunması için gerekli olan tüm güvencelerin tanındığı bir açık yargılanma yoluyla yasaya göre suçluluğu kanıtlanana değin suçsuz sayılma hakkı vardır. (Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi/ Madde: 11/1) Yasadışı yakalanan ya da tutuklanan kimse, tazminat isteme hakkına sahiptir. (Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi/ Madde: 9/5) İster bir savaş durumu ya da bir savaş tehdidi, ister iç siyasal karışıklık, ister bir başka olağanüstü durum söz konusu olsun, hiçbir ayrıksı durum işkenceyi haklı gösteremez. (İşkence ve Başka Zalimce, İnsanlık Dışı ya da Onur Kırıcı Davranışa Karşı Sözleşme/ Madde: 2/2) Musa KART