Hakemli Makale - Eğitim Bilim Toplum
Transkript
Hakemli Makale - Eğitim Bilim Toplum
Hakemli Makale MERİTOKRASİ: ADALETİN TERAZİSİ Mİ YOKSA BİR ADALET İLLÜZYONU MU?* Meritocracy: The Scales of Justice or The Illusion of Justice? Yeşer Torun** Öz Meritokrasi, toplumsal hiyerarşide ancak liyakata (merite) sahip olan insanların yükselecekleri ‘açık toplum’un yolunu açan ‘ideal’ bir sistem olarak görülmektedir. Bu kavram toplumsal kaynakların ve/ya mükafatların (örneğin toplumsal bir statü elde etmek gibi) dağılımının bireyin ‘merit’ine (çalışma ve becerilerine) göre gerçekleşmesi olarak tanımlanmaktadır. Meritokrasiyi konu eden birçok çalışmada eğitimsel nitelikler ‘liyakat’(merit)ın göstergesi olarak kabul edilmiştir. 89 Meritokratik bir toplumda, eğitimde fırsat eşitliği ilkesi aracılığıyla, toplumsal kökeni ne olursa olsun herkes yaşam yarışına katılma şansına sahiptir. İnsanların ‘başarı’larına göre ayıklanması görevi ise eğitime verilmiştir. Bu süreçte onların toplum içerisindeki belirli toplumsal konumlara ve mesleklere yerleştirileceği varsayılmaktadır. Böylece, toplumsal mükâfatların dağılımı sürecinde sosyo-ekonomik statü, toplumsal cinsiyet, ırk gibi atfedilmiş (verilmiş) özelliklerden ziyade kazanılmış/başarı ile elde edilmiş özelliklere doğru bir geçiş olduğu kabul edilmektedir. Bu suretle toplumsal düzen ve toplumsal adaletin temin edilebileceği öne sürülmektedir. Bu çalışmada, meritokrasi düşüncesinin temel iddiaları eleştirel bir yaklaşımla tartışılacaktır. Meritokrasi nosyonu aracılığıyla eğitimin verili bir toplumda eşitsizlikleri ortadan mı kaldırdığı yoksa bir adalet illüzyonu yaratarak eşitsizliklerin meşrulaştırılmasını sağlayan ideolojik bir araç olarak mı kullanıldığı sorgulanacaktır. * 14. Dünya Karşılaştırmalı Eğitim Bilimleri Konseyi (WCCES) Kongresi (14-18 Haziran 2010)’nde “Eşitsizliklerin Meşrulaştırılmasında İdeolojik bir Araç: Meritokrasi” başlığı altında bildiri olarak sunulmuştur. ** Ankara Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü Doktora Öğrencisi / [email protected] Eğitim Bilim Toplum Dergisi / Cilt:7 Sayı:26 Bahar: 2009 Sayfa: 89-99 Education Science Society Journal / Volume: 7 Issue: 26 Spring: 2009 Page: 89-99 EBT_SAYI_26.indd 89 3/14/11 11:36 AM Meritokrasi: Adaletin Terazisi mi Yoksa Bir Adalet İllüzyonu mu? Anahtar Sözcükler: Meritokrasi, liyakat, eğitim, atfedilmiş özellikler, kazanılmış özellikler, sınıfsal köken, toplumsal hareketlilik, eğitimde fırsat eşitliği Abstract Meritocracy is viewed as an ‘ideal’ that leads an ‘open society’ in which meritorious people move up in social hierarchy. It is defined as distribution of rewards (acquiring social position etc.) in a society with regard to individual’s merit. In most studies regarding the issue of meritocracy, educational qualifications are thought as indicator of merit. In a meritocracy, by the principle of equality of opportunity in education, regardless of one’s social origin, everybody has an ‘opportunity’ to compete in the race. The role of differentiating people by virtue of their ‘achievement’ is given to education. This is supposed to allocate them to the certain positions and occupations in a society. Hence, a tendency moving from ascriptive characteristics(SES, gender etc.) to achieved characteristics in the distribution process is acknowledged. In this way, social harmony and social justice is claimed to be constructed. In this study, main assertions of the idea of meritocracy will be discussed in a critical point of view. It will be questioned, by the notion of meritocracy, whether education has a role in eliminating inequalities in a given society or it is an ideological tool in legitimating inequalities by creating an illusion of justice. 90 Keywords: Meritocracy, merit, education, ascribed characteristics, achieved characteristics, class origin, social mobility, equality of opportunity in education Giriş 1960’lı yıllardan itibaren, özellikle sanayileşmiş toplumlarda insanın eğitim aracılığıyla kendi geleceğini şekillendirmesinin ve toplumda bir sosyal konum/ statü edinmesinin mümkün olduğu düşüncesi oldukça etkili olmuştur. Sanayi öncesi toplumlarda eğitim ile gelir ve eğitim ile istihdam arasında doğrudan bir bağ kurulmazken sanayi toplumlarında eğitimin istihdam edilme ve gelirle doğrudan ilişkili olduğu öne sürülmüştür. İnsanın kendi çaba ve çalışmasının ürünü olarak bir toplumsal konum ve statü edindiği bir toplumsal düzeni vaat eden meritokrasi düşüncesi bu çerçevede gündeme gelmiştir. Bu yaklaşıma göre, toplumda yükselmenin yolu kişinin ‘hak etmesi’ne bağlıdır. İnsanın hangi toplumsal çevre ya da kökenden gelirse gelsin çalışarak toplumsal hiyerarşinin basamaklarını çıkabileceği ve hak ettiği konumlara ulaşabileceği varsayılmaktadır. Eğitimin bu süreçteki işlevi ise kimin hangi toplumsal konumu/statüyü elde edeceği konusunda bir seçme ve belgelendirme yapmaktır. Bu suretle ‘aynı’ eğitim süreçlerinden geçen ancak farklı ‘başarı’lar elde eden bireylerin arasından en ‘yetenekli’ ya da en ‘başarılı’ların seçilmesi konusunda okullara çok önemli bir misyon yüklenmektedir. EBT_SAYI_26.indd 90 3/14/11 11:36 AM Yeşer Torun ‘Liberal sanayileşme kuramı’ çerçevesinde kuramsallaştırılan bu düşünceler, hem akademide hem de akademi dışında -eğitimle ilgili yeni siyasaların belirlenmesinde ve makro ekonomik politikaların şekillenmesinde- günümüzde bile etkisini sürdürmektedir. Bu kuramda, kalkınmanın göstergesi olarak görülen sanayileşmeye büyük önem verilmektedir. Sanayileşmiş ülkelerde elemeğine dayanmayan işlerde –özellikle hizmetler sektöründe- görülen artış ile el emeğine dayanan işlerde görülen azalmaya dikkat çekilmiştir. Kamuda ve hizmet sektöründeki iş olanaklarının artmasının, bu alanlarda nitelikli işgücü ihtiyacı doğurduğu öne sürülmektedir. İşgücüne nitelik kazandıracak kurumlar ise okullardır. Bir başka deyişle, ‘ekonomik verimlilik’ temelinde işleyen sistem yeni ortaya çıkan işler için insan ‘kaynak’ını (insanın üretken kapasitesini) en yüksek seviyede kullanmak isteyecektir, dolayısıyla en üst düzey pozisyonları en yeteneklilerin doldurması gerekmektedir. Bu yeteneklerin belgelenmesi eğitim kurumlarında gerçekleşecek, böylece ‘en iyi’ler en önemli toplumsal pozisyonlara gelebileceklerdir. Meritokrasi, tüm toplumsal mükâfatların (gelir, toplumsal statü, saygınlık vb.) toplumun her kesiminden gelen insanlara açık olduğu ve en ‘iyi’lerin en çok mükâfatlandırıldığı bir sistem önermektedir. Alanyazında, meritokratik toplum tezinin ampirik olarak geçerliliği ve gerçekleşme düzeyi üzerine çalışmalar ve tartışmalar gündemde kalmaya devam etmektedir. Bununla birlikte, bu çalışmada amaç meritokrasi düşüncesinin dayandığı kavramsal ve kuramsal temelin eleştirel bir perspektifle ele alınmasıdır. Makalede, meritokrasi anlayışının, mevcut sistemdeki eşitsizlikleri ‘verili’ kabul ederek meşrulaştırdığı, toplumsal adalet yerine bir adalet yanılsaması yarattığı öne sürülmüştür. 91 Meritokrasi: Liberalizmin Adalet Terazisi Meritokrasi kavramı ilk olarak 1958 yılında Michael Young tarafından “Meritokrasinin Yükselişi” adlı kitapta kullanılmıştır. Bu kavram toplumun ‘en iyi’ ve ‘en zeki’ ler tarafından yönetilmesini ve idare edilmesini, toplumsal kaynakların da ‘yetenek’ ve ‘başarı’ temelinde dağıtımını ifade etmektedir. İnsanların sahip oldukları meslekî konumların ya da toplumsal statülerin birincil olarak onların çalışma, çaba ve becerilerinin, ya da ‘liyakat’inin (‘merit’inin), belirleyici olduğu kabul edilmektedir. Young (1958), söz konusu kitapta meritokrasiyi olumlu ve ideal bir toplumsal proje olarak nitelendirmemektedir. Aksine, Young, meritokratik bir toplumun elitlerin süregiden hegemonyasına neden olacağına dikkat çekmektedir. Daha sonraki yıllarda ise toplumsal yaşamın yerleşik yapısını ‘doğal’laştırıp pekiştirmek için kullanılan meritokrasi düşüncesi, özellikle liberal kuramda olumlanmış ve ‘ideal’ bir sistem olarak gündeme getirilmiştir. Bir meritokraside ırk, toplumsal EBT_SAYI_26.indd 91 3/14/11 11:36 AM Meritokrasi: Adaletin Terazisi mi Yoksa Bir Adalet İllüzyonu mu? cinsiyet, toplumsal sınıf gibi toplumsal kategorilere dayalı ayrımcılıkların sonlanması ve tamamen kişilerin liyakati (meriti) temelinde muamele ve itibar görmeleri öngörülmektedir (Tannock, 2008). Liyakat (merit), alan yazında bireyin zeka ve çabasının (bazı yazarlara göre beceri ve çabasının) toplamı olarak tanımlansa da, araştırmacılar çoğu kez liyakatin (meritin) göstergesi olarak eğitimsel nitelikleri/eğitim seviyesini kullanmışlardır, çünkü eğitim bu niteliklerin (çalışma, gayret ve becerilerin) belgelendiği bir süreç olarak görülmektedir. 92 Meritokratik tezin iki temel vurgusu vardır. Birinci vurgu sanayileşmiş toplumların geleneksel toplumlardan (feodal sistemi, kast sistemi vb.) ödül/ mükafat sistemi açısından farklılaştığına dairdir. Buna göre, sanayileşmiş/ sanayi sonrası toplumlarda ekonomik ve teknolojik gelişmeler yüksek nitelikli işgücünün ‘en nitelikli’ işlerde, iş hiyerarşisinde en üst düzeyde kullanılmasını gerektirmektedir. Dolayısıyla ‘iktisadi’/verimli olmanın zorunlu bir sonucu ‘en iyi’lerin en yüksek konumlarda bulunmasıdır. Geleneksel toplumlarda doğuştan getirilen sınıfsal konum, ırk, cinsiyet ya da soyluluk gibi ayrıcalık yaratan özellikler yerine sanayileşmiş ve gelişmiş toplumlarda ‘objektif’ kriterlerin geçeceği iddia edilmektedir (Davis ve Moore, 2006; Treiman,1970). Bu yaklaşım, toplumsal iş ve meslek dağılımında atfedilen (ascribed) özelliklerin belirleyiciliğinin zamanla azalacağını ve hak edilmiş/kazanılmış (achieved) özelliklerin baz alınacağını öne sürmektedir. Kısacası toplumsal mükâfatların atfedilen özelliklere göre değil de kişisel başarı, çaba ve beceri gibi özelliklere göre dağılımı meritokrasi düşüncesinin en temel iddialarından biridir (Haralambos ve Holborn, 2004; Goldthorpe, 1998). İkinci vurgu ise eğitimle ilgilidir. Buna göre mesleki seçimler gibi eğitim sürecindeki eleme de meritokratik olmalıdır. Eğitimin yaygınlaşması toplumun her kesiminden insanın eğitime erişimine olanak sağlamaktadır. Eğitime erişim arttıkça toplum içinde ‘en iyiler’ (eğitim aracılığıyla) belgelenecek ve toplumsal işbölümündeki yerleri buna göre belirlenecektir. Dolayısıyla eğitimsel eleme süreci meritokratikleştikçe, eğitim, insanların toplumda sahip olacakları konum ve statüleri de belirleyen hale gelecektir. Meritokrasi düşüncesinin güçlü ve toplumsal olarak kabul gören bir söylemi vardır çünkü meritokratik toplumun ‘hak eden’in kazanacağı, ‘başarılı’ olanın ve ‘daha iyi’ olanın daha yüksek toplumsal konumlara ulaşabilecekleri bir toplum olduğu kabul edilmektedir. Bu düşünce, insanlara eğitimle ‘parlak bir gelecek’ yaratmanın mümkün olduğu mesajını vermektedir. EBT_SAYI_26.indd 92 3/14/11 11:36 AM Yeşer Torun Toplumsal kökenleri nedeniyle dezavantajlı gruplardan gelen bireylere ‘eğitimde fırsat eşitliği’ sağlanması ve onların da diğer tüm bireylerle eşit koşullarda yarışma şansını kazanması gerektiği belirtilmektedir. Bu suretle meritokratik bir toplumda hem ‘toplumsal adaletin’ hem de ‘toplumsal uyumun’ sağlanabileceği öne sürülmektedir (Marshall vd, 1997). Eğitime Dayalı Meritokrasi Teorisi Bu tezler liberal sanayileşme düşüncesi çerçevesinde ortaya atılmıştır. Aynı çerçevede literatürde ‘eğitime dayalı meritokrasi’ (education based meritocracy) adlı bir hipotez tanımlanmaktadır (Goldthorpe; 2003; Themelis, 2008). Bu hipotez, bireylerin sınıfsal kökenleri (origin), eğitim seviyeleri (education) ve ulaşabildikleri sınıfsal konum (destination) arasındaki ilişkinin modern toplumların gerekliliklerine göre nasıl değiştiği üzerinedir (Şekil 1). Hipotezde sözkonusu ilişkilerle ilgili ortaya atılan üç tahmin vardır. Birinci olarak, bireylerin sınıfsal kökenleri ile eğitimsel başarıları arasındaki bağın zaman içinde zayıflayacağı kabul edilmektedir. Yalnız bu süreçte, (eğitimin yaygınlaşması ve gerekli reformların yapılması suretiyle) eğitimde fırsat eşitliği ilkesinin hayata geçirilmesinin önemine dikkat çekilmektedir. Bu ilkenin hayata geçirilmesi suretiyle toplumsal olarak dezavantajlı kesimlerden gelen kesimlerin herkesle aynı zeminde yarışmaları, çaba ve zekâları oranında toplumsal hayatta yer almaları öngörülmektedir. 93 Şekil 1. Eğitime Dayalı Meritokrasi Teorisi Eğitim Giderek Güçlenen Bağ Giderek Zayıflayan Bağ Toplumsal Köken Ulaşılan (sınıfsal) Konum Giderek Kaybolan Bağ Kaynak: Goldhorpe (2003) The Myth of Education Based Meritocracy İkinci varsayım, insanların eğitimsel başarıları ile ulaşabildikleri sınıfsal konumlar arasındaki bağ ile ilgilidir. Bu bağın zaman içinde kuvvetleneceği EBT_SAYI_26.indd 93 3/14/11 11:36 AM Meritokrasi: Adaletin Terazisi mi Yoksa Bir Adalet İllüzyonu mu? varsayılmaktadır. Bu yaklaşıma göre bireyler gerek eğitim kurumlarında gerekse işe yerleştirmede atfedilen değerlere değil de başarıya göre seçilmelidirler. Başarının göstergesi ise formal eğitim olarak düşünülmektedir. Üçüncü olarak, bireylerin sınıfsal kökenleri ile ulaşabildikleri sınıfsal konumları arasındaki bağın ise giderek ortadan kaybolacağı öngörülmektedir. Zaman içerisinde eğitimsel olanakların artmasının böyle bir sonuca neden olacağı iddia edilmektedir. Kısacası, eğitime dayalı bir meritokrasi, hangi toplumsal kökenden gelirse gelsin tüm bireylerin yükselebilme ve ‘liyakat’leri (‘merit’leri) ölçüsünde her toplumsal statü ya da konuma gelebilme şansına sahip olduklarını kabul etmektedir (Goldthorpe, 2003). 94 Bu ilişkileri test etmek için akademide birçok çalışma yapılmıştır. Söz konusu çalışmalarda yukarıda söz edilen varsayımların geçerliliği araştırılmıştır (Goldthorpe, 1998, 2003; Kingston, 2006, Krauze ve Slomczynski., 1985). Araştırmalarda elde edilen bulgular çok çeşitlidir, farklı ülkelerde ve hatta bazen aynı ülkede kullanılan araştırma tekniğine göre sonuçlar ve değerlendirmeler farklılık gösterebilmektedir. Bir genelleme yapılacak olursa, gerek toplumsal köken ve eğitim, gerek toplumsal köken ve ulaşılabilen toplumsal konum, gerekse eğitim ve ulaşılabilen toplumsal konum arasındaki ilişkilerle ilgili yapılan çalışmalar meritokratik düşüncenin ampirik olarak geçerliliğinin çok tartışmalı olduğunu göstermektedir. Bu nedenle bazı yazarlar meritokrasinin bir mit, ya da bir illüzyon olduğunu belirtmektedirler (Goldhorpe, 2003; McNamee ve Milller, 2009). Kimi kuramcılar bu varsayımların neden gerçekleşmediği üzerine yeni araştırmalar yaparken, (örneğin işverenler öncelikli kriter olarak eğitimi dikkate almıyorlarsa onların tercihlerini ne gibi faktörler belirliyor gibi sorular sorarken) kimisi ise meritokrasi ‘ideali’nin gerçekleşmesi için ne gibi önlemlerin alınması ya da siyasaların uygulanması gerektiğine dair önerilerde bulunmaktadır (Jackson vd, 2005, Jackson, 2007). Meritokrasi: Adalet mi, Adalet İllüzyonu mu? Burada asıl üzerinde durulmak istenen nokta bu tez ya da öngörülerin ampirik olarak doğruluğuna/yanlışlığına ya da geçerliliğine/geçersizliğine dikkat çekmek değildir. Daha ziyade meritokrasinin dayandığı teorik zemine dair bir tartışma açmaktır. Meritokratik bir sistemin –en ideal haliyle bile- gerçekte EBT_SAYI_26.indd 94 3/14/11 11:36 AM Yeşer Torun göründüğü kadar eşitlikçi, cazip ve adaletli olmadığına dair bazı dayanaklar öne sürmektir. Bu dayanaklardan başlıca dört tanesi: -‘merit’ kavramının muğlak ve belirsiz içeriği, -tüm bireylere eşit fırsatlar sağlanması ile ‘âdil’ bir eleme mekanizması oluşturulduğu iddiası, -meritokrasinin bireyi başarısızlığın nedeni olarak sunması, -meritokratik anlayışta sistemin mevcut hiyerarşik ve yarışmacı mantığının baz alınması ve bu mantığın ‘meşru’ ya da ‘haklı’ bir zemine oturtulmasıdır. Birinci olarak, meritokrasi düşüncesi herşeyden önce ‘liyakat’(‘merit’) kavramı nedeniyle tartışmalıdır, çünkü merit ‘muğlak’ ve ‘esnek’ bir kavramdır ve toplumsal olarak inşa edilmiştir. Her ne kadar genel olarak çaba ve becerinin (ya da çaba ve zekânın) toplamıdır biçiminde tanımlansa da özünde birinin liyakate (‘merit’e) sahip olması o toplumda neyin istenir olduğu konusundaki yargılarla ilgilidir. Diğer bir deyişle, toplum için gözde sayılacak çıktılar üreten insan liyakate (‘merit’e) sahip olarak değerlendirilir. Oysa bugün istenir ve değerli olan yarın olmayabilir. İnsanlar için neyin gözde olacağını belirleyen tek bir ölçüt yoktur. Bunu belirleyen ideolojiler, ahlaki ve toplumsal değerler ve inançlardır. Kısacası ‘liyakat’ (‘merit’) kavramı sosyal olarak oluşturulmuştur ve değer sistemlerinden bağımsız değildir (Tannock, 2008). 95 İkincisi, meritokratik anlayışın herkese eşit eğitimsel fırsatlar sağlanarak âdil bir eleme mekanizması oluşturması ve bunun toplumsal adalete katkıda bulunacağı iddiası da tartışmalıdır. Bu iddia, eğitimin her türlü zümrenin/ sınıfın çıkarından bağımsız, her türlü fikir ve ideolojiden arınmış, tarafsız bir nitelik taşımasını gerektirmektedir. Oysa her eğitim sistemi, eğitimin ‘ne’ olduğu/ne olması gerektiği, içeriğinin ne olacağı, eğitimle hangi değerlerin ve hangi bilgi birikiminin aktarılacağı gibi konularda belirli bir düşünce örüntüsü ile biçimlenmektedir. Bu kurgu, toplumda var olan asimetrik güç ilişkileri dikkate alındığında güçlünün -egemen toplumsal tabakanın/sınıfındeğer ve normlarına göre belirlenmektedir. Bir diğer deyişle, eğitim gerek içeriği ile gerekse örgütlenişi ve gündelik uygulamaları ile belirli bir bilgi biçimini/nosyonu diğerlerinden daha üstün tutmaktadır ve bu suretle bizim neyin “doğru”, “istenir” ve “mümkün” olduğu konusunda düşüncelerimizi, inançlarımızı ve hayallerimizi etkilemektedir. Dolayısıyla eğitim kaçınılmaz olarak ideolojiktir, çünkü okullar aracılığıyla egemen kültürü meşrulaştıran ve EBT_SAYI_26.indd 95 3/14/11 11:36 AM Meritokrasi: Adaletin Terazisi mi Yoksa Bir Adalet İllüzyonu mu? kabul edilmesini sağlayan değerler, inançlar ve anlamlar sistemini kuşaktan kuşağa aktarmaktadır (Angus, 1986). Kaldı ki, söz konusu tarafsızlık iddiasının doğru olduğu varsayılsa bile, toplum içinde sınıfsal, cinsel, dinsel ya da ırksal farklılıklarından dolayı dezavantajlı gruplar olduğu gerçeği, eğitimde ‘fırsat eşitliği’ sağlayarak toplumsal adaletin sağlanacağı düşüncesini yanlışlar. Eğitimde ‘fırsat eşitliği’ mevcut eşitsizlikleri gidermez, çünkü “yarış”a en başından eşitsiz başlayanlar konusunda bir çözüm üretmemektedir. Nitekim yapılan araştırmalar ailenin sahip olduğu ekonomik olanak(sız)ların kendilerinden sonraki kuşaklara aktarıldığını, bu nedenle üst sosyo-ekonomik gruptan gelen çocukların ebeveynleri gibi daha iyi eğitim aldıklarını göstermektedir (Goldthorpe, 2003; Şengönül, 2008; McNamee ve Miller, 2009). 96 Bir diğer eleştiri, meritokrasi düşüncesinin potansiyel ayrımcı doğasıyla ilgilidir. Buna göre, ‘merit’ in eğitim kurumlarında ve istihdam edilirken başarıyı gösteren en önemli ve seçici ölçüt olduğu kabul edilince, bireylerin elde ettiği ‘kötü’/’olumsuz’ neticeler, yapmış oldukları ‘yanlış’ seçimlerle ya da göstermiş oldukları başarısızlıkla açıklanmaktadır. Bir başka deyişle, bir meritokraside, insanların sahip oldukları toplumsal avantajları hak ettiklerini öne sürmek, başarısızlığın nedeninin bireyin kendisi olduğunu da otomatik olarak ima etmektir (Trading Action for Access, 2008). Örneğin meritokratik söylemlerin çok kullanıldığı ve eğitimle elde edilen ‘başarı hikayeleri’nin oldukça popüler olduğu bir ülke olan Türkiye’de insanların yeterince çaba ve gayretle elde ettikleri eğitimsel başarı sayesinde çok önemli mevkilere gelebileceğine inanılmaktadır. Ne var ki, bu ‘başarı’ öykülerinin varlığı, toplumsal olarak dezavantajlı konumda olanların karşılarında bulunan yapısal sorunları çözmemektedir. Aksine, başarısızlığın tüm sorumluluğunu kendilerinin üstlenmesi gerektiğine işaret etmektedir. Bu anlayışa göre, yoksul bir aileden gelen birey, sınıfsal konumundan dolayı yaşadığı dezavantajlar ne olursa olsun, eğer eğitimde başarısız olduysa ve/veya istihdam edilemediyse bu durum, onun sosyal sınıfıyla ilişkilendirilmez. ‘Daha sıkı çalışsaydı, daha başarılı olabilirdi’ biçiminde değerlendirilir. Aynı biçimde, kadınların –patriarkal toplumsal sistemdeki dezavantajlı konumlarına rağmen- okulda/ iş piyasasında başarılı/başarısız olmaları, onların sahip oldukları eğitimsel niteliklerle ve bir işi gerçekleştirme kapasiteleri ile ilişkilendirilir. Kısacası, meritokratik anlayış, yapısal ayrımları/nedenleri gizler ve birey, işsizliğinin ve/veya yoksulluğunun sorumlusu yapılır. EBT_SAYI_26.indd 96 3/14/11 11:36 AM Yeşer Torun Dördüncü olarak, meritokratik kuram, toplumsal sistemde mevcut eşitsizlikleri meşrulaştırıcı bir niteliğe sahiptir. Buna göre, bireylerin elde ettikleri ‘başarı’ ölçüsünde toplumsal hiyerarşide farklı konumlarda/katmanlarda ya da statülerde bulunmalarını önermek, en baştan toplumsal bir hiyerarşinin ve toplumsal eşitsizliklerin ‘verili’ olduğunu kabul etmektir. Bir başka deyişle meritokrasi, insanların mevcut toplumsal hiyerarşiyi, onun ekonomik rasyonaliteye ve verimliliğe dayanan yarışmacı doğasını kaçınılmaz ve alternatifsiz görmelerini sağlamaktadır. Dolayısıyla insanların alternatif bir ekonomik ya da toplumsal formasyon ya da anlayış geliştirmelerini, farklı yaşam biçimleri tahayyül etme ve yaratma olasılıklarını zayıflatmaktadır. Sonuç Meritokrasi, tüm toplumsal kesimlerden en ‘iyi’ ve en ‘başarılı’ olanların en üst mevki ve statülere gelmelerine olanak sağlayan, fırsat eşitliği ilkesinin hayata geçirilmesiyle toplumsal olarak dezavantajlı kesimlerin de ‘başarılı’ olmalarına imkân tanıyan ve toplumsal adaletin bu işleyiş sayesinde gerçekleşeceğini kabul eden bir düşünceye dayanır. Meritokrasi düşüncesinin toplumsal hareketliliğe izin veren sanayileşmiş/ sanayi sonrası toplumlarda tartışılması tesadüf değildir çünkü meritokrasi hiyerarşik ve geçişken bir toplumsal sistemi öngörmektedir. Sanayi öncesi geleneksel toplumlarda toplumsal geçişkenlik çok sınırlıdır; bir kimsenin doğduğu toplumsal aidiyetin gerektirdiği toplumsal sınıftan bir diğerine geçmesi neredeyse imkânsızdır. Katı bir toplumsal hiyerarşinin olmadığı iddia edilen sanayi sonrası toplumlarda ise bireyin toplumsal konumunu belirleyen şeyin onun ‘başarı’sı olduğu öne sürülmektedir. Bu suretle, dezavantajlı toplumsal kesimlerden insanların üst toplumsal konumlara/statülere gelebileceği belirtilmektedir. Eğitim ise, sınıflar arasındaki geçişkenliği sağlayan tılsımlı sözcük gibidir. Ne var ki eşit olmayan toplumsal kesimlerden gelen insanlar, “eşit” eğitimsel süreçlerden geçseler de, sahip oldukları toplumsal statüleri/ konumları -büyük ölçüde- yeni kuşaklara aktarmaktadırlar. Toplumsal köken, bireyin gelecekteki yaşantısında belirleyici olmaya devam etmektedir. Öte yandan, eğitimin ne kadar eşit/tarafsız olduğu da tartışmalıdır. Eğitim, gerek resmî müfredat gerekse örtük müfredat aracılığıyla mevcut eşitsizliklerin meşrulaştırılmasında ve yeni kuşaklara aktarılmasında önemli bir ideolojik işlev üstlenmektedir. 97 Eğitimde fırsat eşitliği ilkesi bu süreçte insanların ‘eşit’ durumda olduğu izlenimi uyandırmakta, -önlerindeki yapısal engeller her ne olursa olsunbaşarabileceklerine inanmalarını sağlamaktadır. Bu süreçte ‘başarılı’ olup EBT_SAYI_26.indd 97 3/14/11 11:36 AM Meritokrasi: Adaletin Terazisi mi Yoksa Bir Adalet İllüzyonu mu? daha üst bir toplumsal konuma/statüye geçenler sistemin geçişkenliğini ispatlamakta, ‘adalet’ini ve meşruluğunu pekiştirmekte, ‘başarısız’ olanlar da bu başarısızlığın sorumlusu olarak kendilerini görmektedirler. Sonuç olarak, meritokratik kuram, sistemin mevcut hiyerarşik ve yarışmacı mantığını baz alarak herkese çaba ve yeteneği oranında toplumsal hiyerarşide yer alma ‘şansı’ vaat etmekte, fırsat eşitliği ilkesine, toplumsal hareketlilik ve geçişkenliğe yaptığı vurgu ile bir adalet illüzyonu yaratmakta, bireyi başarısızlığının sorumlusu olarak göstermekte, onun mevcut toplumsal eşitsizlikleri ‘doğal’ kabul etmesini sağlayarak bu eşitsizlikleri ‘meşru’ bir zemine oturtmaktadır. KAYNAKÇA Angus, L. (1986). Schooling for Social Order: Democracy, Equality and Social Mobility in Education. Victoria: Deakin University Press. 98 Davis, K. ve Moore, W.E. (2006). “Some Principle of Stratification”. Rhonda F. Levine (editör), Social Class and Stratification, USA:Rowman&Littlefield Publishers Goldthorpe, J. H. (1998). ‘Problems of ‘Meritocracy’’. A.H.Halsey, H. Lauder,P. Grown , A.S. Wells (editörler), Education: Culture, Economy, Society, Oxford-New York: Oxford University Press, 663-682. Goldthorpe, J. H. (2003). “The Myth of Education-Based Meritocracy”, New Economy, 10 (4) : 234-239 Haralambos, M. ve Holborn, M. (2004). Sociology: Themes and Perspectives. London:Collins Jackson, M. (2007). “Haw Far Merit Selection? Social Stratification and the Labour Market”, The British Journal of Sociology, 58 (3): 367-390 Jackson, M. Goldthorpe, J. H. Mills, C. (2005). “Education, Employers and Classs Mobility”, Resarch in Social Stratification and Mobility, 23, 3-33 EBT_SAYI_26.indd 98 3/14/11 11:36 AM Yeşer Torun Kingston, P.W.(2006). “How Meritocratic is the United States”, Science Direct - Research in Social Startification and Mobility, 24 (2) :111-130 Krauze, T. ve Slomczynski, K.M. (1985). “How far to Meritocracy? Empirical Tests of a Controversial Thesis”, Social Forces, 63 (3): 623-642 Marshall, G., Swift, A. ve Roberts, S. (1997). Against The Odds? Social Class and Social Justice in Industrial Societies. Oxford: Clarendon Press McNamee, S. J., Miller, R.K.,(2009). The Meritocracy Myth. USA: Rowman & Littlefield Publishers Şengönül, T. (2008). “Sosyal Sınıf Kökeni, eğitimsel Kazanım ve Dikey Sosyal Hareketlilik İlişkisi”, Hacettepe Üniversitesi Sosyolojik Araştırmalar e-dergisi (indiriliş tarihi: 07/06/2008) www.sdergi.hacettepe.edu.tr/tsengonul.pdf. Tannock, S.(2008). “The Problem of Education Based Discrimination”, British Journal of Sociology of Education, 29 (5): 439-449 99 Themelis, S. (2008). “Meritocracy Through Education and Social Mobility in Post-war Britain: A Critical Examination”, British Journal of Sociology of Education, 29 (5): 427-438. Treiman D. J.(1970). “Industrialization and Social Stratification”, E.O. Lauman (editör), Social Stratification: Research and Theory for the 1970’s, Indianapolis: Bobbs-Merril. Trading Action for Access: The Myth of Meritocracy and the Failure to Remedy Structural Discrimination, Harvard Law Review, 121: 2156-2175 (2008) Young, M. (1958). The Rise of the Meritocracy. Harmondsworth: Penguin EBT_SAYI_26.indd 99 3/14/11 11:36 AM