burayı

Transkript

burayı
İlyas ÇOKAY
Yüksek Mühendis Mimar-İTÜBağımsız At Sahipleri Derneği Başkanı
[email protected]
[email protected]
0532 3508702
BAYRAM
Mübarek Kurban Bayramı bu yıl Kasım ayının ilk haftasına rastladı. Malum her yıl on gün evvel
gelerek bizleri sevindirmekte adeta acele eder. Büyük VAN Depremi ve kaybettiğimiz Şehitlerimizle
buruk bir Bayram geçireceğiz. Ebediyete intikal eden kardeşlerimize Allahtan rahmet dilemek geride
kalanlarının yaralarını sarmak, gönüllerini almak için elimizden gelen gayreti göstermekten başka
yapacak bir şey yok.
Hamdolsun 7.2 lik büyük Depremin olduğu gün bütün Devlet oradaydı. Bütün Türkiye oradaydı.
Zengin bir ülke olmanın gururunu yaşadık ve yaşamakta devam ediyoruz. AKUT gibi yüzlerce
Kurtarma Ekibi’ne sahip olduğumuzu bu vesileyle öğrendik. Modern dünyaya her bakımdan
uyduğumuzu ve hatta bazı alanlarda onlardan çok çok ilerde olduğumuzu gördük ve iftihar ettik.
Çocukluğumda “Erzincan Depremi” olmuştu. Enkaz altından belki de bir kişi bile kurtarılamadı. Belki
devlet yine oradaydı ama hangi imkanla ne yapabilirdi ki? Nüfusun yüzde sekseni çarık giyiyordu.
İskarpin devlet ricali memur ve şehirli kesim tarafından biliniyordu. Taşranın az sayıdaki mutlu azınlığı
ise ancak lastik pabuç giyebiliyordu. Bugünkü imkanlar olsaydı belki de binlerce kişinin hayatı
kurtarılabilirdi Erzincan'da. Depremden kurtulanların büyük kısmı ne bir lokma ekmek ne de bir kaşık
çorba bulabildi. Açlık ve hastalık perişan etti.
Allah bu gibi üzüntüleri bir daha yaşatmasın temennisiyle konuyu burada kapatıyorum ve İstanbul'da
benim çocukluk zamanlarındaki Bayram’lara dönüyorum.
Her
semtin en geniş meydanı “Bayram Yeri” olurdu. Bayram Yerleri’nin başlıca demirbaşları;
Cambaz, Kayık Salıncak, Dönme Dolap (atlı karınca) vs…ve Macuncu’lardı. 1936 ve sonraki yıllardaki
bayramları çok iyi hatırlıyorum.
Şehremini Bayram Yeri, Küçük Saray Meydanı’na kurulurdu. Yere kazıkla çakılı üç iple ayakta duran 3
metre yüksekliğindeki 2 direk arasına gerilmiş 4 veya 5 metrelik ip üzerinde elinde uzun denge
sopasıyla yürüyen CANBAZ en büyük gösteri idi. Heyecandan nefes bile alamazdık, hele hele canbaz
düşermiş gibi numaralar yaparken küçücük yüreklerimiz ağzımıza gelirdi. (Türkiye o yıllarda
MEDRANO gibi SİRK’lerle henüz tanışmamıştı, hayalini bile kuramazdı). Gösterinin bittiğini canbaz’ın
aşağı inip bahşiş toplamasından anlardık. Büyükler 10 para 20 para, bazıları 30 para’yı canbazın
elindeki şapkanın içine atarlardı. Kayık Salıncak ve Atlı Karınca’lardan sonra çocuklar için bayram
yerlerinin en heyecan verici olayı canlı BİNEK atlarıydı. Bayram yerinin müsait bir kenarında 3-5 at
(beygir) yedekçi nezaretinde üstündeki çocukları gezdirirlerdi. Biraz varlıklı ailelerin çocukları
binebilirdi bu atlara. Hatırladığım kadarıyla ücreti Kırk Para idi. 30 metrelik bir daire üzerinde üç beş
tur yapılabilirdi. Ama bayram yerinin bence en heyecan verici olayıydı.
En tadına doyulmazı ise MACUN du. 40-50 cm kutrunda genellikle 8 eşit kısma bölünmüş kalaylı bir
bakır tepsideki rengarenk macun aklımızı başımızdan alırdı. Kare kesilmiş tahta bir çubuğa sarılmış
muhtelif renkteki ağdalı karışım yala yala bitmezdi.
Bayram yerinin bir köşesinde
uzak mahallelerden gelenler için birkaç tane ÇİFT ATLI FAYTON
bulunurdu. O zamanlar Adaların ve Fatih - Eyüp Semtlerinin hemen her yerindeki faytonlar Rahmetli
babamın dayısı Bavbek Efendiye aitti. Kendisine “Büyük Dayı” denilirdi, ailenin en yaşlısıydı.
Bayramlarda önce onun elini öpmeye gidilirdi. Özellikle biz çocuklar gitmek için acele ederdik çünkü
en çok parayı o verirdi. Ölümünden sonra oğlu rahmetli Yunus Dayı aynı işi ömrünün sonuna kadar
devam ettirdi. Oda Başı’ndaki BÜYÜK BOSTAN yerinde (şimdiki Odabaşı Camisine bitişik) hem büyük
iki katlı evi hem de onlarca ahır bulunurdu. Değişik donlarda bakımlı arap kırması melez veya yarış
çıkması safkan arap atları son derece bakımlı idi. Faytonların o zamanın en ünlü fayton ve araba
yapımcılarının elinden çıktığını duyardık ve her faytonun sürücüsü ve atları pırıl pırıldı. Rahmetlinin
sadece Büyük Ada’da yirmiden fazla faytonu vardı. Eyüp Sultan’a “ziyarete” veya Çırpıcı Çayırına
“pikniğe” gittiğimizde mutlaka faytoncunun yanına otururdum.
Bayram Yeri’ne bitişik Büyük Saray Meydanı Caddesi üzerinde Rahmetli Babamın; Büyük Bakkal
Dükkanı’nın (market) çok geniş bir KASAP Bölümü ve pırıl pırıl AKTARİYE Bölümü vardı. Hiç unutmam
Kasap Bölümü’nün etleri o zamanın en büyük CELEP’i Nuri MİDİLLİ’ den satın alınırdı. Rahmetli
İstanbul Sütlüce Mezbahası’nın en büyük çapta iş yapan CELEP’i idi. Mezbaha’da kesilen 3 bin baş
hayvanın yarısının onun tezgahından geçtiği söylenirdi. O zamanın iş dünyasının ve özellikle eğlence
hayatının en seçkin kişisiydi. Çok yakışıklıydı. At sahibi idi ve at aşıkıydı. Yıllar sonra İlyas Restoranları,
Steak House ve WİMPY’lerinin çok önemli miktardaki et ihtiyacını da kendisinden temin ettim.
Ölümünden sonra da, 17 adet İlyas Steak House’un et ihtiyacını Celeplik İşini devam ettiren küçük
oğlu Akgün MİDİLLİ’den temin ettim. Akgün, Nuri Midilli’nin en küçük oğludur ve şu anda at sahibidir.
Ağabeyi rahmetli Atilla MİDİLLİ de bir atçı ve saygıdeğer bir kişi idi. Allah rahmet eylesin.
Çocukluğumda Yaz Ayları’nda Büyük Adada otururduk. 1938 yazında bir gün rahmetli Atatürk’ün
adaya geleceği söylendi. Halk rıhtıma yığıldı. Rahmetli anneciğimin omuzlarında Atatürk’ü beyaz
elbiseleri içinde gördüm. Henüz yedi yaşındaydım.
Daha sonra aynı yıl Atamız öldü tüm ülke yasa büründü ve bir başka nedenle de dünya karardı.
Hitler’li Almanya 2.ci Dünya Savaşı’nı başlattı. Çekoslovakya gibi küçük ülkeleri 1 günde, Fransa gibi
büyük ülkeleri 27 günde fethetti. Polonya vs ülkeleri yıldırım hızıyla ezerek Büyük Rusya’ya dayandı.
Bu büyük yanlışının cezasını daha sonra Almanlar dahil tüm Avrupa Halkları onlarca yıl çekti.
Avrupa ülkeleri büyük sıkıntılara düştü. Yaralar hala tedavi ediliyor.
Orta okula yeni başlamıştım. Bir gün Arnavut Kralı ZOGO’nun baş yaveri ve ailesi Türkiye'ye iltica etti
ve bizim eve en fazla yedi sekiz yüz metre mesafedeki Topkapı Caddesinde bir eve yerleştirildi.
Çocukları olduğunu ve muhafızları gözetiminde akşam üstleri caddeye gezintiye çıktıklarını öğrendik.
Bir gün birkaç arkadaşımla Topkapı Caddesine gittik. Cadde Polis tarafından kapatılmıştı. Bir kenara
çekildik ve beklemeye başladık. Bir müddet sonra bir evin bahçe kapısı açıldı ve 2 muhafızın ortasında
bizim yaşlarda bir erkek çocuk gördük. Caddede önce Topkapı Kulübü’ne doğru gittiler sonra dönüp
bize doğru yaklaştılar. Tertemiz beyaz yüzlü sempatik bir çocuktu. Üzerinde lacivert altın renkli
düğmeli Blazer ceket, beyaz gömlek, kırmızı kravat ve gri renkli kısa bir pantolon vardı. Uzun lacivert
çorapları ve iskarpin ayakkabıları pırıl pırıldı. Bize doğru yaklaştılar. Göz göze geldik. Biribirimize
gülümsedik.
Birkaç gün sonra bir sabah Mevlana Orta Okulu heyecan doluydu. Önemli birinin okulu ziyaret
edeceği söylendi. Gerçekten ilk dersin teneffüsünde beklenen misafirler geldi. Önde bir polis aracı
arkasında iki otomobil okulun avlusuna girdiler. Polislerin açtığı kapıdan önce birkaç yetişkin
sonrada bizim yaşlarda bir çocuk çıktı.
Topkapı Caddesi’nde gördüğüm altın düğmeli BLAZER’li beyaz çocuk.
İngilizceyi tercih ettiği için bizim sınıfa 6-C ye verdiler.
Bu çocuk sonradan ömür boyu arkadaşlık yaptığım en mutlu günlerimizde beraber olduğum İSLAM
ÇUPİ idi. Müzik öğretmenimiz ÖMER BEY isimli bir zattı. Fenerbahçe Futbol Takımı’nın SOL İÇİ
mevkiinde oynayan meşhur BONCUK ÖMER... O zamanların en meşhur futbolcusuydu. İslam’ın ve
benim Fenerbahçeli oluşumuzun nedeni işte bu ufak tefek son derece sempatik bir İstanbul Efendisi
olan Müzik Öğretmenidir. Şimdi Kızım Nilay Karadağ ve Torunum Emir İlyas Karadağ, Fenerbahçe
Kulübünün Kongre Üyeleri... Rahmetli Boncuk Ömer’den bu günlere sarkan bir tutku…
İslam Çupi sonradan zamanın sayılı Futbol Klüplerinden ÇAPA’nın sol içi
mevkiinde oynadı. Son
derece teknik bir futbolcuydu. Çapa Kulübünün Başkanı da şimdi MİLLİYET Gazetesinin önemli bir
Futbol Yazarı olan ERDOĞAN ŞENAY idi. Hala çok yakın arkadaşımdır. Yüzlerce TIR donanımlı Uluslar
arası ERŞEN Nakliyatın sahibidir. Yazılarında İslam ÇUPİ’nin üslubunu yaşatmaktadır.
Mevlana
Kapı Orta Okulu ile Veliefendi Hipodromu arası en fazla 4 km dir. Deli Fehmi’nin
Bostanı’ndan aşağı iniverirdik. Atlarla o yıllarda tanıştım ve hala beraberim.
Bu vesileyle İSLAM ÇUPİ’ye Allahtan rahmet, ERDOĞAN ŞENAY’a de uzun ömürler diliyorum.
İşte böyle bir BAYRAM yazısında aklıma gelenlerin binde biri.
Sevgili Okuyucularıma, Atçı Kardeşlerime ve Camia Mensuplarına “Hayırlı Bayramlar” diliyorum.
Saygılarımla,

Benzer belgeler