dostluk, kardeşlik ve strateji ortaklık

Transkript

dostluk, kardeşlik ve strateji ortaklık
AZERBAYCAN-TÜRKİYE:
DOSTLUK, KARDEŞLİK
VE
STRATEJİ ORTAKLIK
DERLEYENLER
Cavid VELİYEV
Reşat RESULLU
Kenan ASLANLI
Ankara, 2012
Bu kitabın tüm hakları yazarına ve yayıncısına aittir.
ISBN
978-975-267-……
Genel Yayın Yönetmeni
Cuma AĞCA
Editör:
Mübariz CEFERLİ
Tashih:
Akşin MEMMED
Tercüme:
Könül MUHTAR
Dizayn:
İntikam MUHAMMETLİ
Grafik-Tasarım
Biçer YILDIRIM
Kapak Tasarım
Mehmet FİDANCI
Tiraj adedi: 1000 (bin) adet
Baskı & Cilt
BERİKAN YAYINEVİ
GMK Bulvarı Bulvar Apt. Nu.: 80/1 Maltepe / ANKARA
Tel: (0312) 232 62 18 Faks: (0312) 232 14 99
Azerbaycan Türkiye İlişkileri Son 20 Yılda:
Başarılar ve Olanaklar (Makaleler mecmusu)
Proje Organizatörleri:
SAM | Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Yanında
Strateji Araştırmalar Merkezi
ATİB | Azerbaycan Türkiye İşadamları Birliği
Proje Koordinatörleri:
Cavit VELİYEV
Reşat RESULLU
Kenan ASLANLI
Kitapta son yirmi yılda Azerbaycan ve Türkiye arasındaki
ilişkilerin çeşitli yönlerini anlatan makaleler toplanmıştır. Makalelerde belirtilen fikirler yazarların kendi düşünceleri olup SAM ve
ATİB'in resmi konumuyla örtüşmeyebilir.
Kitap, Azerbaycan ve Türkiye arasındaki ilişkilerin gelişim
tarihi, eğilimleri ve perspektifleri ile ilgilenen geniş okur kitlesi
için hazırlanmıştır.
Kitapla ilgili fikir ve tavsiyelerini belirtmek isteyen okurlar,
SAM veya ATİB'e müracaatta bulunabilir; aynı zamanda
[email protected] veya [email protected] elektronik adreslerinden de
irtibat sağlayabilirler:
ISBN xxxxxx
© SAM, 2011
© ATİB, 2011
İÇİNDEKİLER
ÖN SÖZ
Elnur ASLANOV
Azerbaycan-Türkiye: Dostluk, Kardeşlik Ve Strateji Ortaklık............................9
GİRİŞ
Hulusi KILIÇ
Son Yirmi Yılda Azerbaycan ve Türkiye İlişkilerine Kısa Bir Bakış.................13
MAKALELER ................................................................................................21
Cavit VELİYEV
Bölgesel Olayların Türkiye-Azerbaycan İlişkilerine Etkisi ...............................23
Genire PAŞAYEVA
Parlamentolararası İlişkiler: Başarılar ve Perspektifler ...................................59
Reşat RESULLU-Kenan ASLANLI
Azerbaycan-Türkiye Ekonomik İlişkileri: Temel Eğilimler ve Başarılar ...........77
Gülmira RZAYEVA
Azerbaycan-Türkiye Enerji İlişkileri: Sorunlar Ve Perspektifler.....................105
Salih POLAT - Abbas HÜMMETOV
Azerbaycan ve Türkiye Arasındaki Teknik Yardım Projeleri: TİKA örneği......21
Kulu NOVRUZOV
Azerbaycan ve Kardeş Türkiye Arasındaki Eğitim İlişkileri...........................137
Elnur ASLANOV
Nazım CAFERSOY ve Araz ASLANLI
Azerbaycan-Türkiye Askeri İlişkileri..............................................................151
Yahya MUSAYEV
Askeri-Teknik Alanda Azerbaycan-Türkiye işbirliği (1991-2011) ..................175
Hatem CABBARLI
Azerbaycan ve Türkiye Ortak Tarih Doktrini: Ermeni İddialarına
Karşı Yeni Platformun Oluşturulması............................................................183
Araz ASLANLI
Azerbaycan ve Türkiye STÖ`leri Arasındaki İlişkiler.....................................203
-8-
ÖNSÖZ
Azerbaycan-Türkiye:
Dostluk, Kardeşlik ve Strateji Ortaklık
Kadim tarihi köklere sahip olan Azerbaycan-Türkiye ilişkileri,
karşılıklı girişimler ve sarsılmaz irade temelinde geliştirilmektedir.
Ulusal lider Haydar Aliyev`in seslendirdiği “Bir millet iki devlet”
ifadesi, iki devletin yeni dönemdeki ilişkilerinin kendine özgü özelliklerinin bariz tecessümüdür. 20. yüzyılın ilk dönemlerine baktığımızda
Azerbaycanlılar ve Türklerin karşılaştıkları zorluklara her zaman
omuz omuza göğüs gerdiklerini, ağır sınavlardan yüzü ak çıktıklarını
görürüz. 1. Dünya Savaşı zamanında, Çanakkale Savaşı’nda Azerbaycanlı gönüllüler, Türk kuvvetleri ile birlikte savaşarak, büyük kahramanlık göstermişlerdir. Zamanında Bakü’yü işgal eden Ermeni
Taşnakları Bolşeviklerin yardımıyla 1918 yılının Mart ayında Azerbaycanlılara karşı soykırım gerçekleştirip, on binlerce soydaşımızı
hunharca öldürdüğünde,1 Nuri Paşa komutanlığındaki Kafkas İslam
Ordusu, kardeşinin yardımına gelmiştir.
O dönemde jeopolitik çıkarların dikkat merkezinde olan Azerbaycan, uluslararası sistemin temel “aktör”lerinin dünyaya egemen
olma politikasında, her zaman stratejik önemde bir bölgedir. Zaman
değişmekte, araçlar değişmekte. Fakat strateji, her zaman olduğu gibi
objektif etkenlere, aynı zamanda devletin yerleştiği coğrafi konuma,
sahip olduğu toprağın özelliklerine ve doğal kaynaklarına bağlıdır.
Geçen yüzyılın başlarından bugüne kadar geçen uzun zamana rağmen,
Azerbaycan stratejik önemini korumuştur ve halihazırda bölgesel
siyasetin belirlenmesine direkt katılmaktadır.
1991 yılında Sovyetler Birliği parçalandıktan sonra Azerbaycan-Türkiye ilişkilerinde yeni bir dönem başlamıştır. Her iki devletin
tarihine ve etnik köklerinin birliğine bağlı olan doğal yaklaşım, genel
çıkarlar etrafında çabaların birleştirilmesi ile modern, küresel dünyada
mevcut ve potansiyel tehlikelerin ortadan kaldırılmasına ve geleceğin
1
Guba`da bulunan toplu mezarlardaki insan cesetleri Azerbaycan’ın diğer bölgelerinde
de aynı vahşetin gerçekleştirildiğini göstermektedir.
Elnur ASLANOV
kuvvetli temeller üzerinde kurulmasına olanak sağlamıştır. Yeni Dünya Düzeni’nde adaletin temel etken kabul edilmesi ile adalet, her iki
devletin politik faaliyetinin ulaşmak istediği temel amaçlarından birine de dönüşmüştür.
Azerbaycan’ın yüzde 20`si komşu Ermenistan tarafından işgal
edilmiştir. Dünya birliğinin bu konudaki “çifte standartlı” tutumu,
uluslararası barış ve güvenliğe darbe vurmakta, ErmenistanAzerbaycan arasındaki Dağlık Karabağ sorununun barış yoluyla çözümünü geciktirmekte, Ermenistan`ı sürekli işgalci politika uygulamaya teşvik etmektedir. Uluslararası hukuk, işgalci devletin cezalandırılmasını öngörmektedir. Buna göre hiç bir devlet, diğer devletin
toprak bütünlüğüne ve siyasi bağımsızlığına askeri müdahalede bulunamaz. Kardeş Türkiye’nin 1993 yılında gördüğü işler takdire şayandır. Ermenistan tarafından Azerbaycan topraklarının bir kısmının işgal
edilmesine cevap olarak Ankara’nın işgalci devletle olan sınırlarını
resmi olarak kapatması yasal bir adımdır ve Ermenistan`ı uluslararası
hukukun prensip ve normlarına göre davranmaya mecbur bırakmak
amacını taşımaktadır. Dünya birliği bundan ibret almalı, Ermenistan`a
karşı baskıları artırmalıdır. Bu, beşeriyetin geleceği için çok önemlidir. Çünkü Azerbaycan’ın toprak bütünlüğüne karşı başka bir devletin
askeri güç kullanmasına uluslararası birliğin bigane kalması, hukuki
prensip ve normların üstünlüğüne dayanan mevcut dünya düzeninin
ihlaline; uzun yıllar zarfında dünya devletlerinin zorlu çabalarıyla elde
edilen başarıların heba olmasına; yasal uygulamaların ihlaline; sonu
zararlı olabilecek başka olayların yaşanmasına neden olur. Bu amaçla
Azerbaycan ve Türkiye tarafından uluslararası kurumlarda konu defalarca gündeme getirilmiştir. Bu yararlı işbirliği kapsamına, Azerbaycan ve Türkiye parlamento temsilcilerinin çok yönlü alanlarda, sıkı
işbirliği faaliyetlerini de eklemek mümkündür.
Tarih, araştırmacılar tarafından gelecek nesillere iletilir. Biz
bugün, karşımızda Ermeni propaganda makinesinin yalan ve iftiralarını, tarihi belgeleri tahrif etme çabalarını görmekteyiz. Ermenistan
yönetiminin zamanla seslendirdiği ve gerçek hiçbir yanı olmayan
beyanatlar, onların iyi komşuluk politikası prensibinden ne kadar uzak
olduğunu ve basit düşmanlık duygularının esiri olduklarının gösterge-
-10-
AZERBAYCAN-TÜRKİYE: DOSTLUK, KARDEŞLİK VE STRATEJİ ORTAKLIK
sidir. Biz, Ermeni yönetiminin daha rasyonel olmasından ve geleceği
düşünmesinden yanayız.
Mevcut globalleşen dünyada, en uygun ayakta kalma yolu, bölgesel işbirliğinin arttırılması, karşılıklı yararlılık prensibi temelinde
yeni politik ve ekonomik ilişkilerin kurulmasıdır. Azerbaycan ve Türkiye arasındaki ilişkilerin gelişim eğilimi bunun en iyi göstergesidir.
2011’in Kasım ayına kadar olan bilgilere göre, iki kardeş ülke arasındaki toplam ticari devriye 1,4 milyar Dolar olmuştur. Yıl zarfında,
Türk işadamlarının Azerbaycan ekonomisine yaptığı yatırımlar, 2
milyar Dolar’dan fazladır. Günümüzde birçok Azerbaycan şirketi,
aynı zamanda Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi (ARDNŞ) Türkiye
ekonomisinin çeşitli sektörlerine yatırım yapmakta ve kendi faaliyet
alanlarını genişletmektedir. ARDNŞ`in yatırım kapasitesi yaklaşık 5
milyar Dolar’dır.
Askeri alanda işbirliği, 16 Ağustos 2010’da imzalanan “Strateji
ortaklık ve karşılıklı yardım ile ilgili” anlaşmadan sonra yeni aşamaya
geçmiştir. Askeri silah ve mühimmat ortak üretimi, dinamik şekilde
gelişen karşılıklı ilişkilerin lojistik sonucudur. Bu, Azerbaycan’ın
askeri sanayi kurumunun gelişimine ivme kazandıracak ve ülkenin
askeri gücünün artmasına yardım edecektir.
Her iki devlet arasında mevcut politik ve ekonomik ilişkiler,
onları bölgesel jeopolitiğin temel “aktör”lerine dönüştürmüştür. Enerji
projelerinin gerçekleştirilmesi, Azerbaycan’ın desteği ve aktif katılımı sonucunda mümkün olmuştur. Türkiye`den geçen petrol ve doğalgaz boru hatları aracılığıyla Azerbaycan, hem enerji kaynaklarını dünya piyasasına çıkarmakta hem de merkezi Asya ülkelerinin doğal kaynaklarının taşındığı transit geçiş noktası olmaktadır. Azerbaycan ve
Türkiye arasındaki karşılıklı inanç ve güven, dostluk ve kardeşlik de
global projelerin gerçekleştirilmesine olanak sağlayan temel etkendir.
Onlar Avrupa’nın enerji güvenliğinin temel elementleridir.
Bakü-Tiflis-Kars demiryolu hattının yapımı ve yakın gelecekte
kullanıma açılması, tarihi İpek Yolu’nun yenilenmesini ve bölgenin
yeni nakliye koridoruna dönüşmesini öngörmektedir. Bölgenin gelecek gelişimi için zaruri olan bu proje iki taraf arasındaki taşımalarda
mevcut zorlukları giderecektir.
-11-
Elnur ASLANOV
Bugün çok sayıdaki Azerbaycanlı öğrenci Türkiye Cumhuriyeti’nin çeşitli eğitim kurumlarında öğrenim görmektedir. Türkiye`ye
öğrenim görmeye giden öğrenci sayısı her yıl artmaktadır. Eğitim
alanında ilişkilerin genişlemesi, her iki ülkenin gençleri arasındaki sıkı
ve yararlı ilişkilerin gelişmesini sağlamaktadır. Birbiriyle sürekli irtibatta olan gençlerin gelecekte her iki ülke hayatında yönetici güce
dönüşeceği göz önünde bulundurulduğunda, bu ilişkilerin Azerbaycan-Türkiye işbirliğinin geleceği için önemi anlaşılmaktadır.
Azerbaycan-Türkiye ilişkilerinde iki ülkenin medya kurumları
arasındaki ilişkiler, özel önem taşımaktadır. Türkiye televizyonları,
Bakü`deki temsilcilikleri ile ülkemizin toplumsal-politik yaşamının
detaylı şekilde Türkiye’ye aktarılmasında büyük çaba harcamaktadır.
Bu başarılar, her iki tarafı da daha sıkı ve özverili faaliyet göstermeye
teşvik etmektedir.
Aynı zamanda, son yıllar zarfında her iki devletin beyin merkezleri arasında da sıkı işbirliği yapılmaktadır. Bu işbirliğinin bariz
örneği Azerbaycan Cumhurbaşkanı yanında Strateji Araştırmalar
Merkezi ile Türkiye’nin bir takım strateji merkezleri, özellikle Dışişleri Bakanlığı yanında Stratejik Araştırmalar Merkezi ile aktif şekilde
gerçekleştirilen ortak projelerin sayısının durmadan artmasıdır. Bu da,
global tehdit ve fırsatlar için birlikte faaliyet stratejisi belirlemesi için
zemin oluşturmaktadır. Bilimsel ilişkilerin ve koordinenin arttırılması
bundan sonra da yükselen çizgide devam etmeli, yeni başarıların kazanılması için ortak çabalar daha da artırılmalıdır.
Azerbaycan-Türkiye ilişkilerini kısa bir makale kapsamında anlatmak, elbette, imkansızdır. Bu kitap da anlatılan çağırıları cevaplama
misyonunu kendi üzerine almakta ve her iki devlet arasındaki mevcut
ilişkilerin çeşitli alanlarda geliştirilmesi için öneriler sunmaktadır.
Elnur ASLANOV
Cumhurbaşkanlığı Politik Analiz ve Bilgi Teminatı
Şubesi Müdürü
-12-
SON YİRMİ YILDA AZERBAYCAN VE TÜRKİYE
İLİŞKİLERİNE KISA BİR BAKIŞ
GİRİŞ
Soğuk Savaş’ın sona ermesi uluslararası ilişkilerde birçok kavramın yeniden tanımlanmasına ve çok sayıda ülkenin stratejik öneminin gözden geçirilmesine yol açmıştır. Bu çerçevede, Güney Kafkasya, dünya politikasında dikkatleri üstünde toplayan bölgelerden birisi
olmuş; gerek sunduğu fırsatlar, gerek Soğuk Savaş yıllarının siyasi/askeri şartları bağlamında örtülü olan muhtelif anlaşmazlıkların/çatışmaların ortaya çıkması dolayısıyla her zaman gündemde kalmıştır. Bununla birlikte, küreselleşen dünyada artan enerji talebinin
karşılanması açısından bölge ülkelerinin hem kaynak hem de transit
ülkeler olarak öne çıkmaları, ayrıca bölgenin stratejik ulaştırma hatlarının kesiştiği bir noktada bulunması, Güney Kafkasya’ya uluslararası
ilişkilerde atfedilen önemi daha da artırmıştır.
Artan siyasi, ekonomik ve akademik ilgi çerçevesinde, bölgede
meydana gelen olayların analizinde, hem bölge ülkeleri arasındaki
ilişkileri, hem de diğer ülkelerin bölgeye yönelik politikalarını bir
“büyük oyun” içerisinde, ülkelerin sadece çıkar odaklı hareket ettikleri
varsayımıyla, stratejik ve jeopolitik unsurları özellikle vurgulayarak
açıklamaya çalışan uluslararası ilişkilerin realist teorilerine ve türevi
bakış açılarına sıklıkla başvurulmuştur. Her ne kadar pek çok olayın
analizinde çeşitli avantajlar sağlıyor olsa da sözkonusu teorilerin ve
bakış açılarının Türkiye’nin bölgeye yönelik politikasını, özellikle de
Türkiye-Azerbaycan arasındaki ilişkileri açıklamada yetersiz kalacağı
düşünülmektedir.
İki kardeş ülke olan, halkları arasında soy bağı bulunan, ortak
dil, kültür ve geleneklere sahip Türkiye ile Azerbaycan arasındaki
ilişkilerin 21. yıldönümünü kutladığımız 2012 yılında iki ülke ilişkile-
Hulusi KILIÇ
ri, gerek yönetimler gerek halklar boyutunda kapsamlı ve derinliği
olan bir düzeyde olup, her alandaki münasebetler gün geçtikçe hızla
gelişmekte ve güçlenmektedir.
Bu çerçevede, Türkiye-Azerbaycan arasındaki işbirliği klasik
çıkar ilişkilerinden öte, “özel” bir mahiyete haizdir. Bu bağlamda,
sözkonusu özel bağı yansıtacak şekilde Türkiye ile Azerbaycan arasındaki ilişkilerin tarihi boyutu ve diplomatik münasebetlerin tesisi ile
ikili ilişkiler ve uluslararası düzeyde yürütülen işbirliği hakkında bazı
hususlar aşağıda paylaşılmaktadır.
Tarihi Boyut ve Diplomatik İlişkilerin Kurulması
Türkiye ve Azerbaycan arasındaki yakın ilişkiler esasen ortak
tarihimize ve köklerimize dayanmaktadır. Kardeşlik ilişkilerinin doğal
bir sonucu olarak Türkiye Cumhuriyeti 1991 yılında, tam 71 yıl sonra
bağımsızlığını yeniden tesis eden Azerbaycan Cumhuriyeti’ni 9 Kasım 1991 tarihinde tanıyan ilk ülke olmuştur. Aramızdaki yakın ilişki
ve kardeşlik münasebetlerine sadece 20. yüzyıl içerisinde baktığımızda 1918 yılında kardeş Azerbaycan’ın Cumhuriyet olarak ilanını ve
Azerbaycan topraklarını ve yapılan harekâtın sonunda 15 Eylül 1918
tarihinde Bakü’yü Bolşevik ile Ermeni işgalinden kurtaran Nuri Paşa
komutasındaki “Kafkas İslam Ordusu”nu hatırlarız.
O dönemde Azerbaycan’ın Anadolu’da yaşayan kardeşlerine
münasebetini ifade etmek için dönemin Cumhurbaşkanı Mehmet
Emin Resulzade’nin şu sözlerini hatırlamak yeterlidir: “Küçük Türkiye halkı ile büyük Türkiye halkı arasındaki münasebet iki kardeş münasebeti kadar samimanedir...” Mustafa Kemal Atatürk ise “Azerbaycan’ın sevinci sevincimiz, kederi kederimizdir” ifadesini kullanmıştır.
Azerbaycan’ın bu bağımsızlık deneyimi Sovyet döneminde geçen uzun yıllar boyunca halkın bağımsızlığa özleminin varolmasını
sağlamış, Azerbaycan Türkleri Sovyet dönemi boyunca kültürünü ve
dilini muhafaza etmişler, zor koşullar altında Türkiye ile bağlarını
sürdürmeye çalışmışlardır. İki ülkenin iftihar kaynağı olan ve müşterek tarihinden kaynaklanan gelenekleri, köklü kültürü ve dili bu uzun
hasret döneminde iki halkı birleştiren bağı oluşturmuştur.
-14-
SON YİRMİ YILDA AZERBAYCAN VE TÜRKİYE İLİŞKİLERİNE KISA BİR BAKIŞ
Türkiye Cumhuriyeti Azerbaycan’ı her zaman özel bir ilgiyle
izlemiş, örneğin Azerbaycan halkının bağımsızlık mücadelesinde
1990 yılında yaşanan “20 Ocak Katliamı”, Türkiye’de kamuoyunu
ayağa kaldırmış, medya, üniversite çevreleri, hükümet ve sıradan vatandaşlar Bakü’de yaşanan insanlık dramını şiddetli şekilde kınamışlar
ve Azerbaycan halkına desteklerini beyan etmişlerdir.
Ancak bu üzücü olaylar Azerbaycan halkının bağımsızlığa olan
özlemini dindirememiş ve Azerbaycan Meclisi 30 Ağustos 1991 günü
bağımsızlığını ilan etmiş, bu karar 18 Ekim 1991 tarihinde yürürlüğe
konmuş, Azerbaycan Meclisi 29 Ekim 1991’de Azerbaycan’ın bağımsızlığının tanınması için bütün dünya ülkelerine ve Birleşmiş Milletler’e çağrıda bulunmuştur.
Türkiye’den bağımsız Azerbaycan’ı ziyaret eden ilk heyet Dışişleri Bakanlığı temsilcilerinden oluşmuş ve 12-14 Eylül 1991 tarihlerinde Bakü’de resmi temaslarda bulunmuştur. Heyet Türkiye’ye
dönüşünde Azerbaycan’ı ilk tanıyan ülkenin Türkiye olması yolunda
Hükümet’e rapor sunmuştur.
Nitekim 9 Kasım 1991 günü dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz, Azerbaycan’ın bağımsızlığının Türkiye tarafından tanındığını
beyan etmiş, Kafkasya ve Orta Asya’daki Cumhuriyetlerin tanınmasında aceleci davranılmaması için yapılan baskılara rağmen Türkiye
Azerbaycan’ı tanıyan ilk ülke olmuştur.
30 Aralık 1991 tarihinde yayınlanan kararname ile Türkiye
Cumhuriyeti Bakü Başkonsolosluğu’nun Büyükelçilik düzeyine yükseltilmesi kararlaştırılmış, iki ülke arasında “Diplomatik İlişkilerin
Kurulmasına Dair Protokol” 14 Ocak 1992 tarihinde imzalanarak,
Bakü’de ilk Büyükelçilik Türkiye tarafından açılmıştır.
1923 yılında Cumhuriyetin ilanıyla bağımsızlığına kavuşan
Türkiye kardeş Türk Cumhuriyetlerinin eksikliğini hep hissetmiş ve
bağımsızlığı sonrasında ortak dil, kültür ve tarih bağları olan Azerbaycan’a imkanları ölçüsünde yardımcı olmayı ve destek sağlamayı, siyasi ve manevi bir görev bilmiştir.
-15-
Hulusi KILIÇ
İkili İlişkiler ve Uluslararası Alanda İşbirliği
21 yıl zarfında Türkiye-Azerbaycan arasında her düzeyde birçok ziyaret gerçekleştirilmiş, ikili ilişkilerin geliştirilmesine yönelik
çok sayıda anlaşma akdedilmiştir. Türkiye, kardeş Azerbaycan’ın
güçlenmesi ve uluslararası planda hak ettiği saygın konumu kazanması doğrultusunda her türlü destek ve gayreti sergilemiş, Azerbaycan’ın
önderi Haydar Aliyev bu dayanışmayı “Bir Millet, İki Devlet” sözüyle
vecizleştirmiştir.
Geçen zaman içerisinde Türkiye ve Azerbaycan siyasi, askeri,
iktisadi, kültürel, sosyal ilişkiler başta olmak üzere tüm sahalarda
ortak adımlar atmışlar, esasen bölgesel çapta etkili sonuçlar doğuran
önemli projeler gerçekleştirmişlerdir.
Türkiye ve Azerbaycan’ın dış politikalarında beraber hareket
etme, dayanışma içerisinde olma ilkesi her zaman yol gösterici bir
nitelik taşımıştır. Türkiye kardeş Azerbaycan’ın topraklarının işgal
edilmesine tepki olarak Ermenistan’la sınır kapısını kapatmıştır. İkili
ilişkiler bakımından bir devletin başka bir devlet için üçüncü bir ülkeyle olan sınırını kapatması münasebetlerin benzersiz olduğunun ve
başka ülke ilişkileriyle mukayese edilemeyeceğinin bir göstergesidir.
İki ülkenin yakın işbirliği yürüttüğü temel konulardan birisi
Yukarı Karabağ sorunudur. Türkiye, Azerbaycan’ın bağımsızlığı sonrasında karşı karşıya kaldığı Yukarı Karabağ sorununun da en başından beri yakın takipçisi olmuş, Azerbaycan’ın haklı tutumunu uluslararası alanda ve ikili görüşmelerde gündeme getirmeye gayret göstermiştir.
Yukarı Karabağ sorununun Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü
çerçevesinde çözülmesi ve işgal edilen Azerbaycan topraklarının iadesi Kafkasya’da kapsamlı barış ve istikrarın en önemli unsurunu teşkil
etmektedir.
Kafkasya’da kalıcı barış, istikrar ve halklar arasında güvenin
yeniden tesisi Türkiye'nin öncelikli hedefidir. Bu bağlamda, Yukarı
Karabağ ihtilafı bölgenin güvenliği, istikrarı ve kalkınması bakımından büyük bir engel teşkil etmekte olup, sorunun uluslararası hukuk
-16-
SON YİRMİ YILDA AZERBAYCAN VE TÜRKİYE İLİŞKİLERİNE KISA BİR BAKIŞ
kural ve ilkeleri çerçevesinde çözülmesi ve Azerbaycan topraklarındaki işgalin en kısa sürede sona ermesi gerekmektedir.
Türkiye ile Azerbaycan arasında hemen her sahada karşılıklı istişareler ve etkileşim mevcuttur. 2010 yılında geleneksel ortaklığın,
dayanışma azim ve kararlılığının doğal bir yansıması olacak şekilde
Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ün Azerbaycan’ı ziyaretleri sırasında 16 Ağustos 2010 tarihinde Stratejik Ortaklık ve Karşılıklı Yardım Anlaşması imzalanmıştır.
Stratejik Ortaklık seviyesinde bulunan ilişkilerin daha da perçinlenmesini teminen 2010 yılında Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet
Başkanları İstanbul Zirve Toplantısı sırasında Türkiye-Azerbaycan
Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyinin (YDSK) Kurulmasına
Dair Ortak Açıklama akdedilmiş ve Konsey’in ilk toplantısı 25 Ekim
2011 tarihinde Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev ile
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla İzmir’de gerçekleştirilmiştir. İki kardeş ülkeden 10 Bakanın
iştirak ettiği toplantıda 20’ye yakın metin imzalanmış, ikili ilişkilerin
derinliği ortaya konulmuştur.
Ekonomik alanda ise her geçen yıl daha fazla gelişip güçlenen
ikili ilişkiler Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı ve Bakü-TiflisErzurum doğalgaz boru hattı projeleriyle farklı bir boyut kazanmıştır.
2013 yılında hizmete girmesi beklenen Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu
Avrasya çapında önemli bir ulaştırma bağlantısı kuracaktır. Son olarak
YDSK’nin I. Toplantısı’nda imzalanan doğalgaz anlaşmaları, TürkiyeAzerbaycan ortaklığının bölgesel çapta oynayabileceği rolü layıkı
veçhile göstermiş, Azerbaycan/Hazar gazının Türkiye üzerinden Avrupa pazarlarına ulaştıracak Güney Gaz Koridoru’nun önünü açmıştır.
Yakın gelecekte Azerbaycan gazı Türkiye üzerinden Avrupa pazarına
ulaşacaktır.
İki ülkenin karşılıklı yatırımları önemli rakamlara ulaşmıştır.
Türkiye’nin Azerbaycan’daki yatırımları 6,5 milyar Dolar seviyesindedir. Kardeş Azerbaycan’ın Türkiye’deki yatırımları 4 milyar Dolar
seviyesine ulaşmış olup, 25 Ekim 2011 tarihinde İzmir-Aliağa’da
-17-
Hulusi KILIÇ
Petkim’de SOCAR’ın 5 milyar Dolarlık büyük bir yatırımı gerçekleşmiş; yeni bir rafinerinin temeli atılmıştır.
Türk işadamları Azerbaycan’da 25 bin kişiye istihdam sağlamakta, Azerbaycan’ı kendi vatanları olarak görmektedirler. Halklarımız arasındaki yoğun temasın bir numunesi olacak şekilde, Türk Hava
Yolları ve Azerbaycan Hava Yolları tarafından İstanbul-Bakü güzergahında haftanın her günü günde karşılıklı 6 sefer düzenlenmektedir.
Türkiye ile Azerbaycan arasındaki ticaret hacminin 2011 yılı
sonunda 3 milyar Dolar civarında gerçekleşmesi beklenmektedir.
Türkiye kardeş Azerbaycan’ın ekonomisinin gün geçtikçe gelişmesi
ve izlediği başarılı kalkınma stratejisi neticesinde ekonomik gücünün
yükselmesinden memnundur. Türkiye ile Azerbaycan’ın küresel ekonomik krize rağmen büyüyen başarılı ekonomiler olmaları, sadece
ikili değil bölgesel iktisadi/ticari işbirliğinin yüksek potansiyele haiz
olduğunu göstermektedir.
Tüm bunların yanı sıra tarım, turizm, eğitim, kültür, teknik
alanda işbirliği, kamu kurumları arasında deneyim paylaşımı ve gittikçe artan sayıda öğrencinin her iki ülkede eğitim görmesi iki ülkeyi ve
halkları arasındaki ilişkileri kenetlemektedir.
Bunun son örneği 23 Ekim 2011 tarihinde Van ve çevresinde
meydana gelen depremde Azerbaycan halkının depremzedelerin acılarını paylaşmasında ve bölgeye yardım ulaştırmak için sarf ettiği çabalarda görülmüştür.
Uluslararası alanda, Türkiye ile Azerbaycan arasında uluslararası ve bölgesel platformlarda mevcut olan yapıcı işbirliği ve dayanışma çerçevesinde hemen her konuda Türkiye Azerbaycan’ı, Azerbaycan da Türkiye’yi desteklemektedir. Nitekim Azerbaycan’ın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 2012-2013 dönemi geçici üyeliğine
seçilmesi için Türkiye aktif destek sağlamış ve Azerbaycan’ın uluslararası güvenlik ve barışa hizmet eden böylesi önemli bir göreve seçilmesinden büyük memnuniyet ve gurur duymuştur.
Azerbaycan’ın 20 yıl gibi kısa bir sürede BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine 155 oy alarak seçilmesi dünya kamuoyu tarafından
-18-
SON YİRMİ YILDA AZERBAYCAN VE TÜRKİYE İLİŞKİLERİNE KISA BİR BAKIŞ
takdirle karşılanmıştır. Azerbaycan’ın bu büyük başarısını kardeş
Azerbaycan halkına bağımsızlığın yeniden tesisinin 20. yıldönümü
hediyesi olarak değerlendirmekteyim.
Türkiye’nin 2009-2010 yılları arasında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyeliğini yürütmesinden sonra Azerbaycan’ın
da 2012-2013 yılları için bu görevi üstlenmesi her iki ülkenin uluslararası planda elde ettikleri prestiji göstermektedir.
Esasen bu prestij için Türkiye ve Azerbaycan’ın çeşitli platformlarda ortak faaliyet göstermektedir. Örneğin Türkiye ile Azerbaycan Asya’da İşbirliği ve Güven Arttırıcı Önlemler Konferansı (AİGKCICA), Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi, Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi ve Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı (TÜRKSOY) gibi ortak tesis edilen bölgesel teşkilatlar nezdinde
işbirliğini devam ettirmektedir. Ayrıca Türkiye, NATO’nun en önemli
üye ülkelerinden biri olarak Azerbaycan ve NATO arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi için her türlü katkıyı sağlamaktadır.
Türkiye ile Azerbaycan’ın Türk Dünyası için müşterek faaliyetlerine özellikle değinmek gerekmektedir. 2009 yılında Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi (Türk Konseyi) kurulmuş, Türk Dili
Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları 9. Zirvesi Nahçıvan’da gerçekleştirilmiş ve 3 Ekim 2009 Nahçıvan Anlaşmasıyla ve ayrıca İstanbul’da
düzenlenen Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları 10. Zirvesi’nin İstanbul Bildirisiyle Konsey’in kurumsallaşmasının temeli atılmıştır. Keza Türk Konseyi ilk zirvesini 20-21 Ekim 2011 tarihlerinde
Astana’da gerçekleştirmiştir.
Sonuç
Sonuç olarak Türkiye Azerbaycan ilişkilerini başka ülkeler arasındaki ilişkilerle mukayese etmek mümkün değildir.
Soğuk Savaş’ın sona ermesi Güney Kafkasya’ya atfedilen
önemi daha da artırmış, bu çerçevede, uluslararası ilişkiler disiplini,
bölgede meydana gelen olayları genel itibariyle realist bir yaklaşımla
ele almıştır. Ancak söz konusu yaklaşım Türkiye’nin bölgeye yönelik
politikasını açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Özellikle Azerbaycan
-19-
Hulusi KILIÇ
ile ilişkilerde, Türkiye’nin dış politikasını belirleyen unsurlar “çıkar”ların ötesinde, bu ülkeyle olan tarihi, kültürel ve insani bağlarımız
ve ortak çıkarlarımızdır. Diğer bir deyişle, Türkiye Azerbaycan’a
yönelik olarak “değer” bazlı olarak tanımlanabilecek bir dış politika
sürdürmekte ve bu temel üzerinde ikili ve çok taraflı düzeydeki işbirliğini daha da geliştirmeye çaba sarfetmektedir.
İlişkilerin sahip olduğu bu özel mahiyet çerçevesinde siyasi, iktisadi, askeri, kültürel, sosyal tüm sahalarda Türkiye ve Azerbaycan’ın
daha büyük başarılara birlikte imza atmaları hepimizin ortak isteği ve
beklentisidir.
Hulusi KILIÇ
Azerbaycan Cumhuriyeti Nezdinde
Türkiye Büyükelçisi
-20-
MAKALELER
BÖLGESEL OLAYLARIN
TÜRKİYE-AZERBAYCAN İLİŞKİLERİNE ETKİSİ
Cavit VELİYEV
Strateji Araştırmalar Merkezi
Türkiye Koordinatörü
GİRİŞ
Bugünkü Azerbaycan Cumhuriyeti'nin varisi olduğu Azerbaycan Halk Cumhuriyeti (AHC), 1923’de Mustafa Kemal Atatürk'ün
kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'nden önce, 28 Mayıs 1918’de bağımsızlık kazanarak doğunun ilk demokratik devleti statüsünü elde etmiştir.
Fakat 1920’de Bolşeviklerin işgali ve 1922’de Azerbaycan'da Sovyet
yönetiminin kurulması ile bağımsızlık kaybedilmiştir. Türkiye ise
1923’de Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu anlaşması olan Lozan Anlaşması’yla uluslararası ilişkiler sisteminde bağımsız devlet olarak
yerini almıştır. 1991’e kadar Azerbaycan bağımsız bir “aktör” olmadığı için bağımsız dış politika uygulayamamıştı. Bu bağlamda ona etki
eden bölgesel ve küresel olaylara, tarafı olduğu Birliğin merkezinden
–Moskova'dan– cevap verilirdi. Geçen yüzyılın 20'li yıllarında müttefik olmalarına rağmen, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye ve Sovyetler Birliği -aynı zamanda Azerbaycan- rakip kutuplarda yer almışlardır. Dolayısıyla bu dönemde, Türkiye ile Azerbaycan uluslararası
arenada ve bölgede birbirine resmi tabirle “rakip” olmuştur.
Uluslararası ilişkiler sisteminde çift kutupluluğun tecessümü
olan Soğuk Savaşı Türkiye'nin taraf olduğu Batı Birliği kazanmış ve
neticede Sovyetler Birliği parçalanmıştır. Birliğin dağılması sonucu
Azerbaycan, bağımsızlığını ilan etmiş ve tekrar bağımsız bir “aktör”
olarak uluslararası ilişkiler sisteminde yer almıştır.
Cavid VELİYEV
Bağımsızlığını elde ettikten sonra Azerbaycan'a bölgede gelişen
olaylar direkt etki ettiği gibi, ülkenin kendisi de bölgede çıkarı olan
devletlerin etkisindeydi. Bağımsız devlet olarak ülkenin ulusal çıkarlarının korunması konusu gündeme geldi ve bu çıkarlara etki eden etkenlere karşı siyasi ve müttefik ilişkiler kurma ihtiyacı oluştu. Bölgede gelişen olaylar Türkiye ve Azerbaycan'ın müttefik ilişkiler kurmasına neden oldu. Bölgesel olaylar bakımından Türkiye ve Azerbaycan'ın müttefik ilişkileri her zaman aynı düzeyde olmamıştır. Her iki devletin diğer bölgelerde ilgi duyduğu başka konular da olmuştur. Lakin
aynı zamanda, her iki devlet, çoğu zaman arzuları ile gerçek siyaset
arasında seçim yapmak zorunda kalmıştır.
Bu makale, Azerbaycan’ın bağımsızlığını kazanmasından sonra
Azerbaycan ve Türkiye’nin bölgede çıkarlarına etki eden müşterek
olayların analizi temelinde yazılmıştır. Karabağ’ın işgali, Rusya, İran
ve Gürcistan’ın bölgedeki konumu, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınması ve ekonomik izoleden kurtulması ile İsrail krizi gibi
olaylar iki devlet arasındaki ilişkilere etki eden nedenler olmuştur. İki
devletin ilişkilerinde enerji projeleri de belirleyici önemdedir. Fakat
enerji konusuna SAM’ın enerji uzmanı Gülmira Rzayeva, Azerbaycan-Türkiye İşadamları Birliği çalışanları Reşat Resullu ve Kenan
Aslanlı değindikleri nedeniyle bu makalede yer verilmemiştir.
Güney Kafkas’da Türkiye-Azerbaycan Birliği
Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte bir yandan Türkiye’ye yönelik büyük bir tehlike ortadan kalktı, diğer yandan hem Sovyetler Birliği (SSCB)’nin, hem de Komünizmin yenilgisiyle Türkiye’nin Avro-Atlantik İttifak için önemi azaldı. Bağımsızlığını yeniden
kazanan ülkeler, Avrupa ile Rusya arasında tampon bölgeyi kalınlaştırdı. SSCB’den sonra bölgede yeni, zayıf devletlerin oluşumu Türkiye
için yeni fırsatlar doğurdu. Aynı zamanda oluşan etnik münakaşalar
Türkiye için ciddi tehlikeye dönüştü, Rusya ve İran gibi tarihi rakiplerle mücadele etmek zorunluluğu ortaya çıktı.
Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği ve İran, Orta Asya’ya direkt götüren yollara hakimlerdi. Türkiye ile Asya ülkeleri
-24-
BÖLGESEL OLAYLARIN TÜRKİYE-AZERBAYCAN İLİŞKİLERİNE ETKİSİ
arasında fiili bağlantı sadece dolaylı yollarla sağlanmaktaydı. Güney
Kafkasya uluslararası diplomasinin bir parçası olduktan sonra Türkiye
için Orta Asya ve Hazar havzasına giden ticaret ve enerji yolları açıldı. Neticede, Orta Asya ve Hazar havzası ülkeleri ile Türkiye arasında
daha yakın coğrafi ilişkiler oluştu. Bu imkan bölgedeki güç boşluğundan kaynaklanan jeopolitik hakimiyet için mücadele etme fırsatı doğurdu. Türkiye hem tarihi, kültürel ve sosyal yakınlığı, hem de politik
ve enerji çıkarları nedeniyle bölge devletlerinden Azerbaycan ile stratejik ilişkiler kurmaya başladı. Gürcistan’ın coğrafi konumu ve Azerbaycan’la olan ilişkileri sonucunda, bölgede Azerbaycan-GürcistanTürkiye üçlüğü oluştu.
Azerbaycan-Türkiye ilişkileri iki temel üzerinde kurulan ilişkilerdir. İlki manevi yakınlık, diğeri de çıkarların örtüştüğü noktalardır.
Genelde, “Güçlü Azerbaycan Güçlü Türkiye!” veya “Güçlü Türkiye
Güçlü Azerbaycan!” şiarları her iki devletin elit kesimi tarafından
kabul görse de tarafların ulusal çıkarlarına etki eden bölgesel olaylar
da mevcuttur. Bazı bölgesel olaylar, Türkiye ve Azerbaycan’ın birlikte
hareket etme zaruretini doğurur ve bir birliğin oluşumuna neden olur.
Unutmamak gerekir ki, bölgesel konularla ilintili olarak iki devletin
ulusal çıkarlarına farklı şekilde etki eden olaylar da yaşanmıştır.
Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Azerbaycan’ı
genellikle Kafkas’ta, özellikle de Güney Kafkas’ta en önemli stratejik
müttefik olarak görmektedir. Davutoğlu’na göre, Kafkas’ta Azerbaycan, Balkan yarımadasında ise Arnavutluk güçlü ve sabit bir bölgesel
konum elde etmediği müddetçe Türkiye’nin her iki bölgede ağırlığını
artırması, yakın deniz havzası olmakla birlikte Hazar’a doğru politik
genişleme yaşayabilmesi imkânsızdır.1
Türkiye, tarihi ve kültürel yakınlığından faydalanarak Azerbaycan üzerinden bölgede var olmaya çalışmaktadır. Her iki devletin
bölge devletleri olan Rusya, İran, Gürcistan ve Ermenistan’la sınırları
vardır. Her iki devlet Akdeniz ve Karadeniz havzasında gelişen olaylarla karşılıklı etkileşmededir.2
1
2
Ahmet Davutoğlu, “ Stratejik Derinlik: Türkiye’nin Uluslararası Konumu”, İstanbul,
Küre, 2009. 34. Baskı, s. 127-128.
Karşılıklı etki tarafların birbirini etkileme imkanının olmasıdır.
-25-
Cavid VELİYEV
Azerbaycan, Türkiye ile Orta Asya ülkeleri arasında boğaz rolünü üstlenmiştir. Rusya ve İran’ın Türkiye’nin müttefiki olan Batı
devletleri tarafından tecrit edilmesi, Orta Asya petrol ve doğalgaz
kaynaklarının Türkiye’ye ve Batı’ya iletilmesinde Azerbaycan’ın
etkisini artırmaktadır. Türkiye’nin enerji köprüsü rolünü üstlenerek
jeopolitik değerini artırma stratejisi, Ankara için Azerbaycan’ın değerini yükseltmektedir.
Türkiye’nin küresel politikada gücü ve değeri, yakın çevresindeki gücüyle ilişkilidir. Yakın çevresi Güney Kafkasya’da güçlü olmayan Türkiye, Orta Asya ve Hazar havzasında da güçlü olamaz.
Sonuçta, Rusya ve İran karşısında dar alanda dans eden bir “dansöz”
gibi AB ve ABD için jeopolitik değeri azalmaktadır.3
Ahmet Davutoğlu, Türkiye’nin Bağımsız Devletler Birliği’ne
(Azerbaycan’ın da üye olduğu) yönelik politikasını şaşkınlık, hayalcilik, bekleme konumu ve strateji arama şeklinde dört döneme ayırmaktadır.4 Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Türkiye Güney Kafkas politikasında üç büyük sorunla karşı karşıya kaldı: 1.Türkiye 70
yıldır Sovyet yönetiminde olan bölgede iyi tanınmamaktaydı;
2.Türkiye’nin karşısında Rusya ve İran gibi iki büyük rakip vardı;
3.Bölgesel etnik sorunlar Türkiye için tehlike oluşturmaktaydı.5
Dağlık Karabağ ve Türkiye-Azerbaycan
Dağlık Karabağ sadece terörizm, işgal veya Azerbaycan’la Ermenistan arasında savaş konusu değil, aynı zamanda bölgesel ve küresel güçlerin Güney Kafkasya’da uyguladığı jeopolitik egemenlik mücadelesinin bir parçasıdır. Karabağ Savaşı sonucunda Rusya ve İran’ın
müttefiki (aynı zamanda Türkiye’nin rakibi) olan Ermenistan, Türkiye’nin stratejik müttefiki olan Azerbaycan’ın topraklarını işgal etmiştir. Azerbaycan topraklarının işgali Türkiye’nin Güney Kafkasya’daki
3
4
5
Ahmet Davutoğlu, a.g.e., s.125.
Ahmet Davutoğlu, a.g.e., s. 221.
Kamer Kasım, “Büyük Güçlerin Kafkasya Politikaları”, der. Cavit Veliyev ve Araz
Aslanlı, Güney Kafkasya: Toprak Bütünlüğü, Jeopolitik Mücadeleler ve Enerji, Ankara,
Berikan, 2011, s. 331.
-26-
BÖLGESEL OLAYLARIN TÜRKİYE-AZERBAYCAN İLİŞKİLERİNE ETKİSİ
konumuna ciddi darbe olmuştur. Bu anlamda, Ahmet Davutoğlu’nun
Karabağ’ın Ermenistan tarafından işgalini Soğuk Savaş’tan sonra
Türkiye’nin en önemli strateji kaybı6 olarak değerlendirmesinin nedeni bu işgalin Türkiye’nin bölge politikasına ciddi şekilde olumsuz etki
etmesidir.
19. yüzyılın ilk dönemlerinde Rusya, Azerbaycan’ı işgal ettikten sonra Azerbaycan’ın batısında Ermenileri yerleştirmiştir. Aşamalı
şekilde Karabağ’da nüfus arttıran Ermeniler 1918 yılında Karabağ’ın
Ermenistan’a verilmesi için bazı taleplerde bulunmuşlardır. Azerbaycan ve Ermenistan Bolşevikler tarafından işgal olunduktan sonra
1923’de Dağlık Karabağ’a Azerbaycan’ın terkibinde özerklik statüsü
verilmiştir. Geçen yüzyılın 80’li yıllarının sonunda Gorbaçov’un
“glasnost” ve “perestroyka” politikasını açıklamasıyla Ermeniler,
Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a birleştirilmesi konusunu gündeme
getirerek yerli Azerbaycanlı ahaliye taarruz etmişlerdir. Neticede,
Dağlık Karabağ özerk bölgesi ve civarındaki yedi ilçe Ermenistan
tarafından işgal olunmuştur.
O zaman bu konu Türkiye devletinde ilk önce Sovyetler Birliği’nin iç sorunu gibi değerlendirilse de, Türkiye kamuoyu olaya sert
tepki vermiştir. Türkiye’deki yönetimler Karabağ konusundaki ihtiyatlı davranışını Sovyetler Birliği parçalandıktan sonraki yıllarda da sergilemiştir.
Sovyetler Birliği’nin parçalanmasından sonra Türkiye kısa bir
süreliğine tarafsız tutum sergileyerek, taraflar arasında aracı olmaya
çalışmıştır. Fakat Türkiye’de sivil toplum örgütleri Azerbaycan’a
askeri destek vermekten çekinmemişlerdir. Ermenilerin Karabağ’da
işgali sürdürmeleri sonucunda toplumun ve basının baskıları ile Türkiye’deki yönetim zamanla Azerbaycan’ı destekleyen konum sergilemek zorunda kalmıştır. Karabağ savaşlarına katılan Türkiye’den gelen
gruplar, bazen Azerbaycan’ın iç politik mücadelelerine aktif şekilde
müdahale etse de, Azerbaycan’da sistemli ordu kuruculuğu faaliyetlerinin başlaması ile onlar Azerbaycan’ı terk etmiştir.
6
Ahmet Davutoğlu, a.g.e., s. 127.
-27-
Cavid VELİYEV
Ermenistan’ın stratejik müttefiki olan Rusya ister Sovyetler döneminde, isterse de Sovyetler Birliği parçalandıktan sonra Karabağ
savaşının kritik zamanlarında Ermenileri askeri yönden desteklerken,
Türkiye Azerbaycan’a devlet düzeyinde bu desteği vermemiştir. Sadece Mart 1992’den itibaren Türkiye silah ambargosunu gerçekleştirmek
amacıyla kendi toprağına iniş yapan Ermenistan uçaklarını kontrol
edeceğini bildirmiştir. Bundan başka, Türkiye Ermenistan’a giden
yardımların Türkiye üzerinden yapılmasına tepki göstererek, Azerbaycan’ın Ermenistan’a karşı ekonomik ambargosuna da destek vermiştir. 1992 yılının Mart ayında “Washington Post” gazetesine röportaj veren Süleyman Demirel Türk hükümetinin ciddi baskı altında
olduğunu ve daha ciddi adımlar atmak veya askeri müdahalede bulunmak zorunda kalacağını bildirmiştir.7
Diğer yandan, Kasım 1992’de Türkiye’nin Ermenistan’a 300
milyon KW elektrik enerjisi satmak için anlaşma imzalaması Azerbaycan’da ciddi itiraza neden olmuş; itirazlar sonucunda anlaşma
uygulanmamıştır.8
Karabağ sorunundan farklı olarak, Nahçivan konusunda Türkiye aktif ve sonuca etki edecek tutum sergilemiştir. Kars ve Moskova
Anlaşmaları’nın Türkiye’ye verdiyi garantörlük hakkı Türkiye’nin bu
konudaki konumunu kuvvetlendirmiş, Ermenistan ve Rusya’yı ise
daha hassas olmaya mecbur bırakmıştır.9
Geçen yüzyılın 90’lı yıllarının ilk dönemlerinde Türk toplumu
ve milliyetçi kesimlerin baskılarına ve Azerbaycan’ın beklentilerine
rağmen, Türkiye’nin Ermeni işgaline karşı askeri müdahalede bulunmamasının objektif ve sübjektif nedenleri aşağıdakılardır:
1. Azerbaycan resmi şekilde hiçbir zaman Türkiye’den askeri
destek istememiştir. Azerbaycan, Karabağ gerçeklerinin Batı devletlerine iletilmesinde Türkiye’nin desteğini beklemiştir.10
7
8
9
10
Svante E. Cornell, Turkey and The Conflict in Nagorno Karabakh, Middle Eastern
Studies, Vol.34, No.l, January 1998, pp.51-72, s. 61.
Svante E. Cornell, a.g.e., s. 62, 67.
Bilal Şımşır, “Azerbaycan”, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2011, s. 175.
Svante E. Cornell, belirtilen eseri, s. 60.
-28-
BÖLGESEL OLAYLARIN TÜRKİYE-AZERBAYCAN İLİŞKİLERİNE ETKİSİ
2. Batı devletleri Azerbaycan’a destek vermemesi için Türkiye’ye baskı uygulamıştır.11
3. Azerbaycan’ı askeri alanda desteklemek için Türkiye tarafında güçlü imkanlar ve politik irade bulunmuyordu.
4. Rusya, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra da Türkiye için halen tehlike kaynağıydı. Türkiye, Azerbaycan tarafına askeri desteğin Rusya-Türkiye savaşına neden olabileceğinden endişeliydi.
Dönemin Türkiye Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, Rusya’nın
Türkiye için büyük tehdit olarak kaldığını bildirmiştir. Hocalı soykırımından sonra Cumhurbaşkanı Turgut Özal Türkiye’nin savaşa girme
ihtimalini açıklamış ve savaşa müdahale konusu Türkiye’de ciddi
müzakereye neden olmuştu. Rusya’nın Savunma Bakanı Yevgeni
Şapoşnikov Türkiye’nin müdahalesinin 3. Cihan Harbi’ne neden olabileceğini belirtmişti.12
Türkiye olaylara askeri alanda müdahale edemese de, uluslararası arenada Azerbaycan’ı destekleyen ve konuyu uluslararası organizasyonların gündemine getiren tek devlet olmuştur. Dönemin Türkiye
Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin, Karabağ konusunu Avrupa Güvenlik
ve İşbirliği Teşkilatının (AGİT) gündemine getirmek için ciddi diplomatik faaliyet göstermiştir. 1992’de AGİT tarafından Karabağ konusunun diplomatik yolla çözümü için Minsk Grubu oluşturulmuştur.
Türkiye de bu grubun üyesi olmuştur. Fakat 6 Aralık 1994’de oluşturulan Minsk Grubu Eşbaşkanları arasında Türkiye yer alamamış ve bu
olay Türkiye’nin Karabağ konusuna diplomatik müdahale imkanlarını
kısıtlamıştır.
Türkiye devletinin Karabağ savaşına aktif şekilde müdahalesi
1993’den itibaren başlamıştır. Kelbecer’in işgalinden (3 Nisan 1993)
sonra Türkiye, Ermenistan’a işgali bırakmayı tavsiye etmiş ve ilişkilerini aşamalı şekilde kısıtlamıştır. Ermenistan’ın işgali sürdürmesi
nedeniyle Türkiye bu ülke ile sınır kapılarını kapatma kararı almıştır.
5 Nisan 1993’de Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile birlikte Türk cumhuriyetlerine resmi ziyaret düzenleyen Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin,
11
12
İbid., ss.63-65. Yakup Hurç, a.g.e., ss. 49-50.
Cumhuriyet, 21 Mayıs 1992, s. 17
-29-
Cavid VELİYEV
Türkiye üzerinden Ermenistan’a giden bütün sosyal yardımlara izin
verilmeyeceğini, bu yasağı ihlal etmek isteyen uçaklara ateş edileceğini beyan etmiştir. 13
1993’den sonra Türkiye’nin Karabağ konusuna müdahalesi, sınırlarını kapatması Azerbaycan’ın yararına oldu. Türkiye’ye uluslararası düzeyde ciddi baskıların yapılmasına rağmen, Ankara ülke içi
kamuoyunu ve Azerbaycan’ın konumunu dikkate alarak sınırları açmamıştır.
Fakat 2000’li yıllardan itibaren Karabağ konusunun çözümünün uzaması ile Türkiye’de farklı fikirler seslendirilmeye başlanmıştır.
Bu konudaki temel iddialar:
1. Ermenistan sınırların kapatılmasına alıştığı için bu, konunun
çözümüne olumlu etki edememiştir,
2. Azerbaycan, Karabağ konusunu çözmek istememekte; bu
nedenden Türkiye sınırları açarsa Karabağ sorununun çözümünde rolü
artabilir.
3. Türkiye-Ermenistan sınırları açılırsa, Ermenistan’ın Rusya’ya bağımlılığı azalır, Türkiye’nin Ermenistan’da politik karar verme sürecine etkisi artar ve Ermenistan’ın Karabağ sorununda olumlu
adım atmasına etki eder.
4. Türkiye Ermenistan’la sınırları kapatmakla Güney Kafkasya’ya politikasını Karabağ’ın esiri etmiş, taraf olmuş ve Güney Kafkasya’nın bütünlüğüne etki etmek olanağı bu şekilde kısıtlanmıştır.
5. Türkiye Ermenistan’la sınırları kapattığı için birçok devletle, aynı zamanda Avrupa Birliği ve ABD ile ilişkileri zarar görmüştür.
Bu iddialar Türkiye’nin Ermenistan ve Karabağ politikasının
değişmesine neden oldu. Süreç Türkiye-Ermenistan arasında önce
gizli görüşmelerin başlaması, sonra da sınırların açılması ve diplomatik ilişkilerin gelişimine dair protokollerin imzalanması ile sonuçlandı.
10 Ekim 2010’da Türkiye ile Ermenistan arasında imzalanan protokollerde Dağlık Karabağ koşulu yer almadı. Ermenistan, Karabağ soru-
13
Ayın Tarihi, Nisan 1993; Yakup Hurç, a.g.e, s. 55.
-30-
BÖLGESEL OLAYLARIN TÜRKİYE-AZERBAYCAN İLİŞKİLERİNE ETKİSİ
nunun Türkiye-Ermenistan sınırları konusuna ait olmadığını belirterek
ABD ve Rusya aracılığıyla Türkiye’ye baskı yaparak TürkiyeErmenistan sınırlarının açılmasına muvaffak olmaya ve TürkiyeAzerbaycan ilişkilerine zarar vermeye çalıştı.
Zamanla Ermenistan’la görüşen Azerbaycan, TürkiyeErmenistan diplomatik görüşmelerine karşı çıkmadı. Azerbaycan’da
itiraza neden olan konu görüşmelerin gizli şekilde devam etmesi ve
protokollerde Karabağ koşulunun yer almaması oldu. Sınırların kapalı
olmasını Ermenistan’a baskı aracı olarak gören Azerbaycan, Karabağ
konusu çözüme kavuşmadan sınırların açılmasına karşı çıktı. Azerbaycan sınırların açılmasından sonra Ermenistan’ın taviz vermeyeceğini ve daha da cesaretleneceğini düşünmekteydi. Öte yandan sınırları
açmanın Türkiye’nin Erivan’ın siyasi kararlarına etki etme olanağı
vermeyeceği zira Rusya’nın Ermenistan’daki etkisinin ve gücünün
buna izin vermeyeceği görülüyordu. Azerbaycan tarafı Ermenistan’ın
2008’de dünya ekonomik krizi ve Rusya-Gürcistan savaşının yarattığı
ekonomik olumsuzlukların etkisinden korunmak için sınırların açılmasına daha çok ihtiyaç duyduğunu belirtmişti.
Bu olay bölgesel bir konuda Türkiye-Azerbaycan arasında ortaya çıkan fikir ayrılığıdır. Fakat bu fikir ayrılığı uzun sürmedi; Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) protokolleri onaylamadı. Ermenistan Anayasa Mahkemesi’nin aldığı karar ise süreci dondurdu.14 Protokollerin imzalanmasından sonra Türkiye Karabağ konusunu uluslararası arenada daha çok gündeme getirdi. Türkiye Ermenistan’la normalleşme sürecine gitme yoluyla Minsk Grubu Eşbaşkan ülkeleri
arasında yer almaya çalıştı ve bu noktada Azerbaycan’da Türkiye’nin
Minsk Grubu Eşbaşkan ülkeleri arasına girmesini destekledi. Fakat
Rusya ve Ermenistan protokollerin Karabağ konusuna ait olmamasını
neden göstererek buna karşı çıktılar.
Karabağ sorunundan başka Türkiye ve Azerbaycan’ı Ermeni
konusunda birleştiren diğer mesele her iki devletin uluslararası arenada Ermeni diasporasının hedefinde olmasıdır. Ermeni diasporası Tür14
Cavit Veliyev, Türkiye-Ermenistan protokolleri: Kazanan kim, kaybeden kim?, SAM-ın
icmali, No 1, Sayı 1. (Mayıs 2010), s. 25.
-31-
Cavid VELİYEV
kiye’ye karşı iddialarını ve Karabağ’ın işgalini kabul ettirmek için
uluslararası arenada propaganda yapmaktadır. Ermeni diasporasına
karşı mücadele etmek amacıyla 2007’de Bakü’de Türkiye-Azerbaycan
Diasporalararası İşbirliği Kurultayı gerçekleştirilmiştir. Halihazırda
ABD ve Avrupa’da Türkiye ve Azerbaycan diasporası Ermeni iddialarına karşı birlikte faaliyet göstermektedir. 2010’da ABD Kongresi’nin
Temsilciler Kanadı Dış İlişkiler Komitesi’nin 1915 olaylarına ilişkin
kabul ettiği karara karşı Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev,
Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü arayarak Türkiye’ye destek,
karara da itirazını bildirmiştir.15 Aynı gün Azerbaycan’da siyasi parti
temsilcileri ve devlet resmileri de açıklamaları ile ABD Kongresi
Temsilciler Kanadı Dış İlişkiler Komitesi’nin kabul ettiği karara kendi
itirazlarını bildirmişlerdir. Azerbaycan Parlamentosu ise 5 Mart
2010’da Kongre’ye müracaat ederek, Temsilciler Kanadı Dış İlişkiler
Komitesi tarafından kabul edilen bu kararın Kongre tarafından kabul
edilmemesini talep etmiştir.16
Rusya ve Azerbaycan-Türkiye ilişkileri
Azerbaycan yaklaşık son iki yüz yıl zarfında Rusya’nın yönetimi altında olmuştur. 1991’de Azerbaycan resmi Moskova’ya karşı
mücadele ederek bağımsızlığını elde etmiş ve bu mücadele zamanı
yaşanan bazı olaylar Azerbaycan halkında Rusya’ya karşı “nefret”
duygusu doğurmuştur. 1918’de kurulan Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin (AHC) Bolşevikler tarafından işgal olunması, tüm AzerbaycanErmenistan savaşlarında Rusların Ermenileri desteklemesi, 19-20
Ocak 1990’da Sovyet Ordusu’nun Bakü’yü işgal ederek sivil insanları
öldürmesi ve Karabağ Savaşı döneminde bölgedeki Rus kuvvetlerinin
Ermenilere yardım etmesi, Azerbaycan halkının Rusya’ya güvenini
tüketmiştir. 1980’lerin sonlarında Azerbaycan’daki halk harekatı liderlerinin şiarları halktaki bu nefreti daha da artırmıştır.
15
16
http://www.mediaforum.az/articles.php?lang=az&page=00&article_id=
20100305081100545, (2010-03-05).
http://www.meclis.gov.az/?/az/statement/view/27/
-32-
BÖLGESEL OLAYLARIN TÜRKİYE-AZERBAYCAN İLİŞKİLERİNE ETKİSİ
Türkiye ile Rusya, Güney Kafkasya’da yüz yıllar boyunca birbirine rakip olmuştur. 19.y.y.da iki devlet arasında dört savaş yaşanmıştır. Aynı zamanda Güney Kafkasya da Rusya tehlikesine karşı
Türkiye için bir tampon bölge olmuştur. Örneğin, 1877-1878’li yıllar
Rus-Türk savaşında ve İkinci Dünya Savaşı`ndan sonra Sovyetler
Birliği, Türkiye’yi Güney Kafkasya üzerinden tehdit etmiştir.17
Ortak düşman (İngiltere) nedeniyle 1920’li yıllarda Türkiye’de
Kurtuluş mücadelesi, Rusya’da ise Bolşevik devrimi zamanında müttefik olan bu iki devlet İkinci Dünya Savaşı`ndan sonra tekrar “düşman” devletlere dönüşmüştür. İkinci Dünya Savaşı`ndan sonra bölgede koşulların değiştiğini belirten Sovyetler Birliği Birinci Dünya Savaşı`nda Türkiye’ye vermek zorunda kaldığı toprakları geri talep etmiştir. Türkiye’nin NATO’ya üyeliğine neden olan bu olay Stalin’in
ölümüne kadar devam etmiş, ondan sonra Sovyetler Birliği Türkiye ile
ilişkilerini düzeltmeye çalışmıştır. Stalin’in ölümünden sonra ikili
ilişkilerde ciddi sorun yaşanmasa da, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Güney Kafkasya uğrunda rekabet halen devam etmektedir.
Azerbaycan halkı Rusya’dan farklı olarak Osmanlı Devleti’ni
ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kendi müttefiki olarak görmüştür. 1918’de
Nuru Paşa komutasındaki Kafkas İslam Ordusu’nun Bakü’yü işgalden
kurtarması, 1920’de Bolşevik işgalinden sonra AHC temsilcilerinin
Türkiye’ye taşınması, Sovyetler Birliği döneminde Azerbaycan’da
binyıllığın korunmasında Türkiye’nin manevi yardımı, geçen yüzyılın
80’li yıllarındaki bağımsızlık harekatı, Karabağ konusunda Türkiye
halkının Azerbaycan’a desteği ve ulusal harekat liderlerinin Türkiye
eğilimli olması Azerbaycan elit kesiminin ve cemiyetinin Türkiye’yi
seçmesine neden olmuştur.
Sovyetler Birliği döneminde Azerbaycan’daki halk harekatını
Sovyetlerin iç meselesi gibi gören Türkiye hükümetleri kendi halkından farklı olarak hem Karabağ, hem de ulusal harekata karşı mesafeliydi.18 1990’da ABD’ye resmi ziyaret gerçekleştiren Türkiye Cum17
18
Ahmet Davutoğlu, a.g.e., s.125.
Bilal Şimşir, a.g.e., s. 178.
-33-
Cavid VELİYEV
hurbaşkanı Turgut Özal’ın 20 Ocak olayları ile ilgili konuşma yaptığı
zaman Azerilerin Şia olmasını vurgulayarak19 Azerbaycan’a sahip
çıkmamasının Türkiye’nin bu politikasının işaretidir. Azerbaycan’ın
bağımsızlığının Türkiye tarafından tanınması sürecinde Rusya’nın
konumu dikkate alınmıştır. Dönemin diplomatlarından Bilal Şimşir’in
“Azerbaycan’ın bağımsızlığını tanımayı Ruslara nasıl açıklayacağız?20
sorusu bu politikanın bir itiraftır.
Türkiye bölge ülkeleri için parlamenter demokrasisi, serbest
ekonomisi ve devlet sistemiyle model ülke olarak gösterilmektedir.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Türkiye’nin Güney Kafkasya’da asıl amacı Rusya’nın etkisini azaltmak, bu bölgenin Batı dünya
sistemine entegresini sağlamaktır. Bu dönemde Türkiye yönetiminin
temel amacı Güney Kafkasya ülkelerinin, aynı zamanda Azerbaycan’ın eski Sovyet sisteminden koparılıp, Batı merkezli sisteme entegresini sağlamak olmuştur. Aynı zamanda, Rusya ve İran’ı bölgeden
uzaklaştırmak, onların bölgesel olay ve devletlere müdahalesini asgariye indirmek istenmiştir. 21
Azerbaycan’ın bağımsızlığının ilk yıllarında Türkiye’nin Güney Kafkasya’ya yönelik enerji, güvenlik ve ekonomik politikası Batı
müttefiklerinin planları ile örtüşmüştür. Fakat Türkiye Batıyla ortak
hareket ederken Rusya’yı küstürmemeye de çalışmıştır.
Rusya’nın bölgedeki konumunu zayıflatma siyasetine Azerbaycan Ebulfez Elçibey zamanında başlanmış, Haydar Aliyev ve İlham
Aliyev’in zamanında devam edilmiştir. Bu anlamda Rusya’nın bölgedeki etki gücünü Azerbaycan kadar zayıflatan ikinci bölge devleti
olmamıştı ve Türkiye ile Azerbaycan’ın Rusya politikası sanki birbiri
ile yarışmaktaydı. Azerbaycan’ın ilk Cumhurbaşkanı Ayaz Mutallibov
zamanında Azerbaycan dış politikada Rusya’ya yönelmiş ve 21 Aralık
19
20
21
Milliyet, 19 Ocak 1990, s. 13
Bilal Şimşir, a.g.e., s. 266.
Mitat Çelikpala, Güney Kafkasya’da Yeni Jeopolitik Denge, der. Cavit Veliyev ve Araz
Aslanlı, Güney Kafkasya: Toprak Bütünlüğü, Jeopolitik Mücadeleler ve Enerji, Ankara,
Berikan, 2011, s.297.
-34-
BÖLGESEL OLAYLARIN TÜRKİYE-AZERBAYCAN İLİŞKİLERİNE ETKİSİ
1991’de Azerbaycan Bağımsız Devletler Birliği’ne (MDB) girmiştir. 22
Mutallibov’un dış politikada Rusya’ya yönelmesi Azerbaycan’ın iç ve
dış politikasındaki sorunlarının çözümüne yardım edemedi çünkü
Rusya Azerbaycan ile bağımsız devlet gibi değil, halen kendi yönetimindeki bir vilayet gibi ilişki kurmaya çalışmaktaydı.
Mutallibov döneminden farklı olarak Azerbaycan Halk Cephesi’nin yönetimde olduğu yıllarda dış politikada Türkiye ön plana geçmiştir. Kendisini “Atatürk’ün askeri” olarak adlandıran Ebulfez
Elçibey’in Cumhurbaşkanlık döneminde Azerbaycan Rus kuvvetlerini
ülkesinden çıkaran ilk eski Sovyet ülkelerinden oldu. Ticaretekonomik ilişkileri bir anda azaldı ve Bakü, MDB’ye üyelik anlaşmasını onaylamadı.23 Azerbaycan bu dönemde Rusya ile eşit haklara
sahip devlet gibi ilişki kurmaya, Rusya’nın bölgedeki etkisini azaltmaya ve Türkiye ile Batı devletleriyle ilişkilerini artırmaya çalışmaktaydı. Azerbaycan Türkiye ile stratejik işbirliğine dair ve güvenlik
alanında anlaşmalar imzalamak istemekteydi. Diğer ülkelerden farklı
olarak Türkiye ile imzalanan dostluk ve işbirliği anlaşmasının süresi 5
yıl değil, on yıl oldu ve Türkiye ile ekonomik, askeri ve eğitim alanlarında işbirliği genişletildi.24
Aynı yıllarda Rusya Azerbaycan’ın karşılaştığı birçok sorunun
sadece temel kaynağı değil aynı zamanda çözüm yolu gibi gösterilmekteydi. Elçibey zamanında Rusya’ya karşı ve Türkiye eğilimli siyaset Azerbaycan’ın iç ve dış politikasında Rusya’dan kaynaklanan
birçok probleme neden oldu. Bu gerçeği anlayan Haydar Aliyev enerji
ve Karabağ görüşmelerinde resmi Moskova’nın tutumunu yumuşatmak amacıyla Rusya ile ilişkilere önem verdi. 1993 yılının yaz aylarında Rusya’ya resmi ziyaret düzenleyen Haydar Aliyev Azerbaycan’ın dış politikasında Rusya ile ilişkilere üstünlük vereceğini ve
MDB’ye üye olacağını bildirdi. 20 Eylül 1993’de Azerbaycan parla22
23
24
Eldar İsmayılov ve başkaları, Azerbaycan tarihi, Bakü, 1995, s. 341.
Rasim Musabekov. “Na stıke poley prityajeniya”, http://www.globalaffairs.ru/print/
number/Na-styke-polei-prityazheniya-15230, (11.06.2011).
Nazim Cafersoy, “Bağımsızlığının Yirminci Yılında Azerbaycan”, der. Cavit Veliyev ve
Araz Aslanlı, Güney Kafkasya: Torpak Bütünlüğü, Jeopolitik Mücadeleler ve Enerji,
Ankara, Berikan, 2011, s. 41.
-35-
Cavid VELİYEV
mentosu uzun görüşmelerden sonra ülkenin MDB’ye üyeliğini onayladı ve 24 Eylül tarihinde Haydar Aliyev Moskova’ya giderek
MDB’ye üyelik anlaşmasını imzaladı. Fakat Haydar Aliyev’in yönetimdeki ilk yıllarında dış politikada Rusya’ya önem vermesi Azerbaycan için sonucu değiştirmedi. Rusya’nın değişmez konumu Azerbaycan’ı Batı devletleri ile daha sıkı işbirliği yaparak, dengeleme politikasını yürütmek zorunda bıraktı.25
Özellikle, 20 Eylül 1994’de imzalanan “Asrın Anlaşması” Rusya’nın bölgedeki konumunun zayıflatılması bakımından önemli oldu.
Bakü-Tiflis -Ceyhan (BTC) petrol ve Bakü-Tiflis-Erzurum (BTE)
doğalgaz boru hatları bölgedeki dengeyi son 20 yılda ciddi şekilde
değiştirdi. Haydar Aliyev’in Türkiye Cumhuriyeti’nin o dönemdeki
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile kişisel ilişkileri hem ülke içinde, hem de Batı devletleri ile ilişkilerinde Azerbaycan’a üstünlükler
verdi. Türkiye-Azerbaycan ilişkileri bu dönemde “Bir millet iki devlet” şiarı temelinde gelişmeye başladı.
1993’de kabul ettiği “yakın çevre” doktrini ile Rusya’nın Azerbaycan politikası daha da sertleşti. Türkiye ile Rusya arasında rekabetin davam ettiği bu dönemde Rusya Azerbaycan’dan daha çok taviz
elde etmek için hem dahilden, hem de Ermenistan aracılığıyla baskı
gösterirlerdi. Rusya-Ermenistan-İran üçlüsünün arasında kalan Azerbaycan sadece Gürcistan-Türkiye aracılığıyla kuşatmayı delmeyi başardı. Azerbaycan-Gürcistan-Türkiye üçlüsü BTC, BTE gibi enerji
hatlarını destekledi, Karabağ, Güney Osetya ve Abhazya gibi konuların devletlerin toprak bütünlüğü kapsamında çözümüne destek verdi,
Rusya-Ermenistan-İran üçlüsü ise BTC, BTE ve Batı devletlerinin
bölgede enerji projelerine karşı çıktı, Hazar’ın sektörlere bölünmesi
problemini yarattı, bölgede Ermenistan gibi işgalci devleti, Abhazya
ve Güneyi Osetya’da terörist güçleri destekledi.26 1990’larda da zor
durumda enerji projelerini gerçekleştirmeyi başaran Azerbaycan25
26
Araz Aslanlı ve İlham Hasanov, “Haydar Aliyev Dönemi Azerbaycan Dış Politikası”,
Ankara, Platin, 2005.
Hatem Cabbarlı, “Bağımsızlık Sonrası Ermenistan-Rusya İlişkileri”, Ankara Çalışması,
ASAM, Ankara, 2004.
-36-
BÖLGESEL OLAYLARIN TÜRKİYE-AZERBAYCAN İLİŞKİLERİNE ETKİSİ
Gürcistan-Türkiye üçlüsü zafer kazandı ve bölgede rakip üçlünün
konumunu zayıflatmayı başardı. Fakat rakibin elinde çözülmemiş
Karabağ, Güney Osetya ve Abhazya gibi sorunlar koz olarak durmaktadır.
Rusya’da Putin’in yönetime gelmesi, enerji projelerinin gerçekleştirilmesi, sorunların yaşandığı bölgelerde istikrarın sağlanması
bölgede rekabeti azalttı. 2001 Afganistan harekatı ve 2003 Irak harekatı dünyanın dikkatini Güney Kafkasya’dan söz konusu yerlere çekti.
ABD’nin mücadelesine destek veren Azerbaycan, Irak ve Afganistan’a asker gönderdi, Afganistan’daki Azerbaycan askerleri Türkiyeli
meslektaşlarının komutanlığında faaliyet gösterdi. Türkiye ve Azerbaycan gibi Rusya da ABD’ye destek vererek, bu konuda Türkiye ve
Azerbaycan ile aynı tarafta yer aldı.
Bölgesel anlamda Türkiye-Azerbaycan-Rusya arasında fikir ayrılığına neden olacak diğer bir olay 2004’de Gürcistan’da yaşanan
devrim ve Mihail Saakaşvili’nin yönetime gelmesi olmuştur. Bölgede
Rusya ile Batıyı karşı-karşıya getiren bir sonraki olay Ağustos
2008’deki Rusya-Gürcistan savaşı idi. Saakaşvili’nin yönetime gelme
yöntemi ve Batı eğilimli olması, Rusya’ya karşı radikal dış politikası
Azerbaycan ve Türkiye’de olumlu karşılanmasa da, Gürcistan’ı korumak her iki devletin bölgesel politikasının temelini oluşturdu.
2000’li yıllardan itibaren Türkiye’nin Rusya politikası Soğuk
Savaş ruh halinden daha farklı bir duruma geçti ve Türkiye-Rusya
ilişkileri özellikle ticarette gelişti. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK
Parti) yönetimi döneminde de bu gelişim politikada da yayılmaya
başladı. 2008 yılındaki Rusya-Gürcistan savaşında müttefiki ABD ve
Gürcistan’ın itirazı pahasına Gürcistan’a yardım götüren ABD askeri
gemilerine 1936 tarihli Mondros Boğazlar Anlaşmasını uyguladı ve
sonuçta ABD gemileri 21 gün zarfında Karadeniz’i terk etmek zorunda kaldı. Resmi Ankara Rusya’nın da taraf olduğu Barış ve İstikrar
Platformunu önerdi. ABD uzmanları Türkiye’nin bu önerisinden
Washington’un habersiz olmasını iratla karşıladı. Gürcistan, Avrupa
Birliği ve ABD’nin bu platformda yer almamasına itirazını bildirdi;
Azerbaycan ise koşulsuz platformu destekledi. Aslında söz konusu
-37-
Cavid VELİYEV
destek, Türkiye’nin Güney Kafkas’ta kurmak istediği sisteme verilmekteydi.
2009’da Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinde Türkiye-Ermenistan
protokolleri nedeniyle yaşanan buhranı Rusya daha da derinleştirmeye
çalıştı. Bir yandan Türkiye’nin Ermenistan’la gizli protokoller imzaladığını resmi Bakü’ye bildirerek ilişkilere zarar vermeye çalışan Rusya,
Azerbaycan’ı kendi tarafına çekerek enerji anlaşmalarında bu fırsattan
yararlanmak istedi. Diğer yandan Türkiye-Ermenistan sınırlarının
açılmasına karşı çıkmayan Rusya, protokollerin onaylanması için
Türkiye’nin ileri sürdüğü Karabağ koşulunun kabul edilmez olduğunu
bildirdi. Azerbaycan’ın Rusya ile enerji anlaşması imzalaması ve
Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in Rusya ziyareti Ankara’da “Türkiye’ye gözdağı” olarak değerlendirdi. Nitekim gerçekten de Azerbaycan, bölgenin büyük devleti olan ve Karabağ konusunda anahtar rolünü oynayan komşusu Rusya ile yakınlaştığında Türkiye’nin itirazlarıyla karşılaşır. “Karabağ’ın işgalinde temel rol oynayan Rusya” ile
Azerbaycan’ın işbirliğini eleştirmesi Türkiye’nin yaklaşım farklılığının tezahürüdür.
Türkiye son yıllarda dış politikada aktifliğini artırırken Azerbaycan’a desteğini de artırmıştır. Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah
Gül’ün 16 Ağustos 2010 tarihli Azerbaycan ziyareti sırasında “Stratejik Ortaklık ve Karşılıklı Yardım ile İlgili” anlaşma imzalanmıştır.27
Anlaşmanın ilk maddesinde “tarafların her hangi birinde toprak bütünlüğünün, bağımsızlığının ve sınırlarının dokunulmazlığının tehdit
edildiği veya tehlike altında olduğu fikri oluştuğu takdirde, taraflar bu
tehdit ve tehlikelerin giderilmesi yönünde görülebilecek işlerle ilgili
zaman kaybetmeden görüşmeler yapacaklar” hükmü düzenlenmiştir.
2.maddeye göre de Taraflardan biri üçüncü devlet veya bir grup devlet tarafından silahlı saldırı veya saldırıya maruz kalırsa, Taraflar BM
Antlaşması`nın 51. maddesi ile tanınan bireysel veya kolektif kendini
savunma hakkının gerçekleştirilmesi için askeri olanak ve güçlerinden
27
Türkiye-Azerbaycan arasında “Strateji Işbirliği ve Karşılıklı Yardım ile İlgili Anlaşma”nın
metni için bkz. http://www.mediaforum.az/articles.php?lang=az&page= 02&article_id=
20101215054430699, (15 Ağustos 2010).
-38-
BÖLGESEL OLAYLARIN TÜRKİYE-AZERBAYCAN İLİŞKİLERİNE ETKİSİ
yararlanmakla birlikte mevcut olanakları kapsamında bütün zaruri
tedbirlerin alınması amacıyla birbirine karşılıklı yardım göstereceklerdir. Bu yardımın şekli ve hacmi zaman kaybedilmeden taraflar
arasında kararlaştırılacaktır. Bu anlaşma, Azerbaycan’ı RusyaErmenistan ikilisinin saldırılarından koruma özelliğini taşır. Bu ziyaretten üç gün sonra Rusya Cumhurbaşkanı Dmitri Medvedev Ermenistan’a resmi ziyaret gerçekleştirerek Ermenistan’daki Rus askeri üssünün kalma süresini 49 yıllığına uzattı. İmzalanan anlaşma gereğince
Rus askeri üsleri Ermenistan’da olduğu süre zarfında Ermenistan Silahlı Kuvvetleri ile birlikte Ermenistan’ın güvenliğini korur ve bu
amaçlar için Rusya tarafı Ermenistan’ın modern ve gereken silahlar,
askeri (özel) araç-gereçle teçhizinin gerçekleşmesine yardımcı olur.28
Türkiye ve Azerbaycan’ın Rusya ile ilişkileri düzeltmek amacıyla sürdürdükleri gergin faaliyetlerine rağmen resmi Moskova, Ermenistan kozunu kullanmaktadır. Rusya’nın Güney Kafkasya’da Türkiye ile rekabetini devam ettirdiği ve halen de bazı bölgesel konuların
çözümünde samimi olmadığı düşünülür. Türkiye ve Azerbaycan Batı’nın Güney Kafkasya’daki müttefikidir fakat her iki devlet de bölgede Rusya ile olumlu ilişkiler kurmadan konumlarının güçlü olmayacağını düşünürler. Bu anlamda, bu iki devlet Güney Kafkasya ile sorunlarının çözümünde Rusya ile işbirliğine önem vermektedir.
Türkiye ile Rusya arasında ikili ilişkilerde yaşanan buhranlar
Güney Kafkasya’da rekabeti koşullandırır/hızlandırır, bu da Azerbaycan’a baskıyı artırmaktadır. Bir tarafta komşusu, diğer tarafta da kardeş devleti ve stratejik müttefiki Türkiye arasında seçim yapmakta
zorlanan Azerbaycan, dış, enerji ve güvenlik politikasında ilave problemlerle karşılaşmaktadır. 2012’de Güney Kafkasya’da ve Rusya’nın
iç politikasında yaşanacak bazı değişiklikler bölgede yeni rekabet
alanı yaratacaktır. Cumhurbaşkanlık makamı için tekrar aday olan
Vladimir Putin, “İzvestiya” gazetesinde yayınlattığı makalesinde eski
Sovyet mekanında politik ve ekonomik alanda entegre olmuş bir “Avrasya Birliği” kurmak arzusunu ifade etmektedir. Bu kuruma katılmayacağını bildirmesi, Azerbaycan’a Rusya’nın baskılarının artmasına
28
http://www.tert.am/tr/news/2011/04/12/base/ (2 Aralık 2010)
-39-
Cavid VELİYEV
neden olacaktır. Rusya’nın “Avrasya Birliği” projesi bölgede TürkiyeRusya rekabetini artıracak, aynı zamanda Türkiye’nin Batı ile işbirliğini sıkılaştıracaktır. Rekabeti artıracak diğer bir konu da Rusya’nın
NATO Füze Savunma Sistemi’ne karşı kendi sistemini kurma kararıdır. NATO’nun Füze Savunma Sistemi’nin bir parçası Türkiye’de
konuşlanmakta ve bu da Türkiye’yi Rusya füzelerinin hedefine dönüştürmektedir.
Azerbaycan’a baskıyı artıracak ikinci bir konu da Türkmenistan
ve Kazakistan doğalgazını Batı’ya iletecek doğalgaz hattının Hazar’dan çekilmesi planlarıdır. “Transhazar” projesine Batı devletlerinin desteği zamanla artmaktadır. BTC ve BTE’nin gerçekleştirilmesinden sonra bölgedeki gücüne ciddi zarar vurulduğunu düşünen Rusya’ya göre, “Transhazar” projesi onun Orta Asya’daki gücüne karşı
yönelmiştir. Bu nedenle de Rusya Azerbaycan’a ve Türkmenistan’a
baskılarını artırabilir. 29
Gürcistan’ın konumunun güçlendirilmesi
Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını işgal etmesi ve Türkiye’ye karşı toprak talepleri sonucunda her iki devletle sınırlarının
kapatılması Gürcistan’ın bölgede jeopolitik değerini artırmıştır. Gürcistan Azerbaycan’ın Batı’ya çıkış kapısı ve Hazar Havzası enerji
hatları için yegane güvenilir yön olmuştur. Öte yandan Gürcistan’da
yaşayan 400 bin Azerbaycan Türkünün sosyal, ekonomik ve politik
durumu Azerbaycan devleti ve toplumunu ilgilendirmektedir. Gürcistan’da yaşayan Ermenilerin politik faaliyetleri hem Azerbaycan, hem
de Türkiye’nin dikkat merkezindedir. Nitekim Türkiye, 1921 Moskova ve Kars Anlaşmaları ile Gürcistan sınırları içindeki Müslümanların
çoğunlukta olduğu Acaristan Özerk Bölgesi’nin statüsü için garantör
devlettir.30 Saakaşvili’nin yönetime gelmesinden sonra Acaristan’ın
özerklik statüsünün azaltılması adımları Türkiye’de itirazla karşılan29
30
Sergey Kulikov, “Voyna na Kaspii mojet stat realnostyu”http://www.ng.ru/economics
/2011-11-22/1_kaspiy.html, (22.11.2011).
Türkiye-Gürcistan siyasi ilişkileri, http://www.mfa.gov.tr/turkiye-gurcistan-siyasiiliskileri.tr.mfa, (19.10. 2011).
-40-
BÖLGESEL OLAYLARIN TÜRKİYE-AZERBAYCAN İLİŞKİLERİNE ETKİSİ
mıştır.31 Azerbaycan ve Türkiye, 1944’de Gürcistan’dan Stalin tarafından kovulan Ahıska Türkleri’nin geri gönderilmesi için Tiflis’in
faaliyetlerini desteklemektedir. Türkiye’deki Gürcü ve Abhaz lobisi
de Türkiye’nin buraya olan ilgisini canlı tutmaktadır. Hem Azerbaycan hem de Türkiye, Güney Osetya ve Abhazya sorunlarının Gürcistan’ın toprak bütünlüğü kapsamında çözümünden yanadır.
Gürcistan bölgede elde ettiği jeopolitik değeri azami tavizler
kazanmak için kullanmaktadır. Azerbaycan ve Türkiye’nin taraf olduğu projelerin merkez ülkesi olarak Gürcistan sadece Güney Kafkasya
için değil, Doğu-Batı projelerinde de önem kazanmıştır. Karadeniz’de
limanları olan Gürcistan Azerbaycan’ın petrol ve diğer ürünlerinin
açık denizlere çıkışında önemli rol oynamaktadır.
Ermenistan ve Ermeni faktörü, Gürcistan-Türkiye-Azerbaycan
üçlüsünün ortak sorunudur. Ermeni milliyetçi teşkilatının doğum yeri
Gürcistan’ın günümüzdeki başkenti Tiflis’tir. 1918’de Gürcistan da
Ermenistan’ın taarruzuyla karşılaşmıştır. Sovyetler Birliği’nin kurulması ile Azerbaycan’la Ermenistan arasında olduğu gibi GürcistanErmenistan arasında da sorunlar dondurulmuş ve SSCB parçalandıktan sonra tekrar alevlenmiştir.32
Gürcistan’da Azerbaycanlılardan sonra ikinci büyük azınlık
Ermenilerdir.33 Gamsahurdiya’nın Gürcistan’da etnik politikasından
endişe duyan Ermeniler 1990’larda organize olmuştur. Cavah Halk
Harekatı başta olmakla bazı Ermeni birlikleri Ermenilerin çoğunlukta
olduğu Cavahetya bölgesinde yönetimi ele geçirmişti. Bu birlikler
Rusya’dan aldığı destekle merkezi yönetime karşı özerklik talep etmiştir. Gürcistan merkezi hükümetinin zayıf olduğu 1991-1994 döneminde Cavahetya üzerinde kontrol azalmıştır.34
Sovyetler Birliği’nden sonra Gürcistan’ın Cavahetya bölgesindeki 62. Rus askeri üssü burada yaşayan Ermeniler için ekonomik ve
31
32
33
34
Hasan Kanbolat, “Gürcistan’da neler oluyor?”, Zaman, (8.05.2004).
Kamil Ağacan, “Ermenistan Gürcüstan İlişkileri”, Ermeni Araştırmaları, Sayı 19,
Sonbahar 2005
Ethnic Groups in Georgia–Armenians, The Georgian Times, (14.04.2008).
Kamil Ağacan,a.g.e.
-41-
Cavid VELİYEV
güvenlik bakımından çok önemli idi. Bu nedenle bölge Ermenileri Rus
askeri üssünün Gürcistan’dan çıkarılması kararına, Gürcistan Hükümeti’nin Türkiye ve Batı devletleri ile ilişkilerini kuvvetlendirmesine,
Türkiye ve Azerbaycan’ın Gürcistan’da etkinliğini artıracak her türlü
faaliyete karşı çıkmışlardır.35
Ermenistan, bir yandan Rusya yönetiminde bir devlet olması
nedeniyle36 diğer yandan da Gürcistan’da yaşayan Ermenileri desteklemesi nedeniyle Gürcistan için tehlike kaynağıdır. Türkiye ve Azerbaycan’la sınırları kapalı olan ve Rusya ile kara ilişkisini Gürcistan
üzerinden sağlayan Ermenistan, resmi şekilde Gürcistan’a karşı
irredantist politika izleyemedi. Fakat Ermenistan’daki bazı radikal
partiler ve STÖ’ler Gürcistan’daki Ermenilere destek verdi. Hem Gürcistan hem de Ermenistan karşılıklı olarak birbirine bağımlı durumda
yaşamaktadır. Türkiye-Ermenistan sınırlarının açılması Ermenistan’ın
Gürcistan’dan bağımlılığını azaltacaktır ve bu da Ermenistan’ın Gürcistan’a karşı politikasını değiştirmesine neden olabilir. 37
Azerbaycan ve Türkiye, Rusya ve Ermenistan baskılarına karşı
Gürcistan’ı korumakta ortak işbirliği içerisindedir. Bu iki devletçe
Gürcistan’ın desteklenmesi onun bölgesel projelere alınmasıyla başlamıştır. Bölgesel dengesi değişen ve transit ülkelere dış baskılara
karşı ciddi üstünlüğe sahip BTC ve BTE gibi enerji projeleri Gürcistan`dan geçmektedir. 2008’de Gürcistan’a ait bölgeyi bombalayan
Rusya Hava Kuvvetleri BTC’ye dokunmamış ve bu hatt Gürcistan’ın
Rusya tarafından tekrar işgaline karşı bir tür sigorta rolünü oynamıştır.
Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi (ARDNŞ, İngilizce SOCAR) Gürcistan’a 470 milyon Dolar yatırım yapmıştır. Birçok doğalgaz şebekesi SOCAR’ın elindedir. Bu şirket Kulevi petrol terminalinin sahibidir
ve Gürcistan’da yaklaşık 60 kadar benzin istasyonu bulunmaktadır.38
35
36
37
38
Mamuka Komakia, Armenian Population in Georgia, United Nations Association of
Georgia, january-february 2003. S. 22.
2008’de Rusya-Gürcistan savaşı zamanı Ermenistan’da Gümrü’deki Rus askeri
üssünden kalkan uçakların Gürcüstan’ı vurduğu iddia edildi.
Cavit Veliyev, Türkiye-Ermenistan protokolleri: Kazanan kim, kaybeden kim?, a.g.e., s.
31-32.
Trend, (26.07.2010).
-42-
BÖLGESEL OLAYLARIN TÜRKİYE-AZERBAYCAN İLİŞKİLERİNE ETKİSİ
Azerbaycan ve Türkiye’nin ortak desteği ile Gürcistan bölgesinden geçen Bakü-Tiflis-Ahalkelek-Kars (BTAK) Demiryolu Projesi
ile Batı-Doğu taşımacılık sektöründe Gürcistan önemli konumda olmuştur. Azerbaycan ve Türkiye itirazını bildirdiğinden söz konusu
proje Ermenistan’dan geçmemiş, bu nedenle Ermeni diasporasının
faaliyeti sonucunda Avrupa ve ABD bankaları projeye mali destek
sağlamaktan imtina etmiştir. Maddi sorunlar yaşayan Gürcistan ABD
ve Avrupa bankalarının vereceği kredilerden mahrum bırakılsa da,
demiryolunun Gürcistan bölümünün yapımı için Azerbaycan bu ülkeye 200 milyon Dolar kredi vermiştir. Bundan başka, Azerbaycan eski
demiryolunun imarı için Gürcistan’a yıllık %-5'lik faizle 25 yıl süreliğine 575 milyon Dolar kredi ayırmıştır. Projenin 2013’de faaliyete
başlaması beklenmektedir.39 Öte yandan 2006’da Rusya, Gürcistan
tarım ürünlerine ve mineral sularına ambargo uygulamışsa da Türkiye
Gürcistan’la imzaladığı “Serbest Ticaret ile İlgili” Anlaşma ile piyasasını bu ürünlere açmıştır.40
Türkiye, Gürcü ordusunun eğitimine destek vermekte; lojistik
ve teknik yardım göstermektedir. Tiflis’teki Askeri Akademi’yi Türkiye kurmuş, Marneuli Askeri Hava Limanını ve Rus ordusunun terk
ettiği Vaziani Askeri Üssünü modernleştirmiştir.41 Öyle ki, 2008’de
Rusya-Gürcistan savaşında Rus basını Gürcülerin silahları ve cesareti
Türkiye’den aldığını yazıyordu.
Rusya-Gürcistan savaşı bölgede askeri ve siyasi güç dengesinde
yeni değişiklikler yapmıştır. Güney Kafkasya’da 1991’den başlayan
jeopolitik egemenlik uğrundaki mücadelenin ikinci aşaması gibi kabul
edilen bu savaş Türkiye ve Azerbaycan’ın bölge politikasına de etki
etmiştir. Müttefikleri Gürcistan’ın Rusya tarafından taarruza maruz
kalması Türkiye ve Azerbaycan için sınav özelliğini taşıyordu. Uluslararası arenada Batı ile Rusya’nın karşı-karşıya geldiği savaş olarak
39
40
41
http://1news.com.tr/azerbaycan/ekonomi/20111110065053324.html, (10.11.2011).
İvane Chikhikvadze, “Zero Problems With Neighbors: The Case of Georgia”, Turksih
Policy Quarterly, Summer 2011 Vol.10 No.2. pp. 1-9, p.6.
İbid. p. 3.
-43-
Cavid VELİYEV
bilinen bu olayda Türkiye’nin taraf olmaması Rusya ile ilişkilerine
olumlu etki etmiştir.
Bu savaş Azerbaycan için de savaş özelliğini taşımaktaydı.
Çünkü bir tarafta müttefiki Gürcistan ve onun ayrılıkçı bölgelerine
karşı güç kullanması vardı. Gürcistan kuvvet aracılığıyla toprak bütünlüğünü sağlasa ve buna Rusya razı olsaydı Azerbaycan için olumlu
bir ortam oluşacaktı. Fakat Gürcistan’a açık şekilde destek vermenin
Azerbaycan-Rusya ilişkilerine zarar vereceğini düşünen Bakü Gürcistan’ı dolaylı yolla destekledi.
Bu savaş bölgede dengeleri değiştirdiği gibi Türkiye ile Azerbaycan arasında da iki önemli sorun oluşturdu. Savaştan sonra Türkiye
Ermenistan ile görüşmeleri hızlandırdı. Diğer yandan BTE ve BTC
uzun süre faaliyetini durdurduğu için Azerbaycan enerji rotasına alternatif yollar aramaya başladı. Elbette, bu da iki devlet arasında enerji
alanında sorunlara neden oldu. Fakat Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin protokolleri onaylamaması ve 25 Ekim 2011’de Cumhurbaşkanı
İlham Aliyev'in İzmir ziyareti sırasında Türkiye-Azerbaycan arasında
imzalanan enerji anlaşması ile sorunlar çözülmüştür.42
Türkiye-Azerbaycan ilişkileri ve İran
İran, yüz yıllar boyunca Güney Kafkasya’yı yönetmek için bölgedeki devletlerle mücadele etmiştir. 18 ve 19. yüzyıllarda Güney
Kafkasya, Rusya İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu ve Kacar
devleti43 arasında paylaşılmıştır. Gülüstan ve Türkmençay Anlaşmaları ile Azerbaycan, İran ve Rusya arasında iki kısma bölünmüştür. Bu
parçalanmadan sonra günümüzde sayısı 30 milyona ulaşan Azerbaycanlılar İran Devleti’nin sınırları içinde kalmıştır.
1925 yılında İran'da İngilizlerin desteğiyle Fars kökenli Rıza
Şah Pehlevi yönetime gelene kadar İran coğrafyası Türk kökenli liderler tarafından yönetilmiş ve İran'daki sosyal, kültürel ve siyasi olaylarda orada yaşayan Azerbaycanlılar önemli etken olmuşlar. 190542
43
Avrupa'ya gaz 2018' de ulaşacak, CNNTurk, 26 .11.2011.
Şimdiki İran.
-44-
BÖLGESEL OLAYLARIN TÜRKİYE-AZERBAYCAN İLİŞKİLERİNE ETKİSİ
1908’li yıllardaki Anayasa harekatında Azerbaycanlılar önemli etkiye
sahip olup, 7 Nisan 1920’de Seyit Muhammed Hiyabani Azadistan
Devleti’ni ve 1945’de Sovyetler Birliği’nin desteği ile Seyit Cafer
Pişeveri Azerbaycan Milli Hükümeti’ni kurmuştu.44 Nitekim 1979’da
da İran'daki İslam Devrimi’nde İran'da yaşayan Azerbaycanlılar
önemli rol oynamıştır. Günümüzde de İran'ın politik, ekonomik ve
askeri yapısında binlerce Azerbaycanlı yer almaktadır. Azerbaycan
şehri olan Tebriz'in İran politik yaşamında oynadığı rol, İran seçimlerinde de kendisini göstermiştir.
Soğuk Savaş döneminde (1945-1991) İran'da Şah rejimi hüküm
sürmüş ve NATO üyesi olmasa da, Yakın Doğu'da NATO üyesi gibi
ABD'den destek görmüştür. Bu nedenle İran ile Türkiye arasında ciddi
bir sorun yaşanmamıştır. Hatta Türkiye ve İran, Sovyetler Birliği’nin
Yakın Doğu’da Komünizmi yayma faaliyetlerine karşı ABD'nin kurduğu “Yeşil Kuşak” politikasının bir parçası idi. 1979 yılındaki İslam
devrimi ile birlikte İran'da rejim ve onun müttefikleri değişti. Dış politikasında “Ne Batı, ne de Doğu” ilkesini kabul eden İran, ABD'yi
“Büyük Şeytan”, Sovyetler Birliği’ni ise “Küçük Şeytan” ilan etti.
İran İslam Rejimi’nin ihracını temel amaç edindi. Bu amaçla etrafında
ve dünyanın birçok bölgesinde onu destekleyen gruplar oluşturdu.
Neticede, İran Batı devletleri tarafından yaptırımlarla karşılaştı ve
dünya devletleri tarafından tecrit olundu. İran dış politikasında Türkiye iki yönde değerlendirilmiştir: 1. İran'ın “Büyük şeytan” olarak adlandırdığı ABD ve onun kurumu olan NATO'nun bölgedeki müttefiki;
2. Nüfusunun çoğunluğu Müslüman olduğu için rejimini ihraç edebileceği topraklar.
Sovyetler Birliği parçalandığı dönemde İran Batı devletleri tarafından ekonomik yaptırımlarla karşılaştığı için dünyadan tecrit
olunmuş, ekonomik sorunlarla karşı-karşıya kalmış ve rejim ihracını
gerçekleştirmeye çalışmıştır. Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında İran için yakın çevresinde ekonomik ambargoyu delebilecek yeni
pazar oluşmuş ve nüfusu Müslüman olan devletler rejimin ihracı için
44
Arif Keskin, “Güney Azerbaycan Milli Harekatının Tarihi Temelleri”, Avrasya Dosyası,
Cilt 5, Sayı. 3. 1999.
-45-
Cavid VELİYEV
yeni fırsatlar vaat ediyordu. Bağımsızlığını elde eden Türk-Müslüman
devletler, Türkiye ve İran arasında yeni rekabet arenasına dönüştü.
İran Azerbaycan’ın İslam, Türkiye ise dünyevi rejimi kabul etmesini istemekteydi. Azerbaycan Halk Cephesi'nin “Güney Azerbaycan” politikası Türkiye’deki milliyetçi gruplar tarafından de destek
gördü. Karabağ savaşı ise Azerbaycan ve Türkiye’de olduğu gibi Güneyi Azerbaycan’da da milliyetçi duyguları artırmıştı. Bu dönemde
Karabağ savaşlarında Güney Azerbaycanlılar da savaşıyordu, güneyde
Azerbaycan'a destek mitingleri de yapılıyordu. Azerbaycan’ın bağımsızlığını elde etmesi ise İran'da yaşayan Azerbaycanlılar için manevi
bir destek idi. Azerbaycan’ın Türkiye modelini seçmesi ve Türkçülük
politikasını gerçekleştirmesi İran'ı bölgede iki Türk devletinin arasında kalmıştır.
Azerbaycan daha bağımsız olmadan enerji kaynaklarının çıkarılması için Türkiye, ABD ve Avrupa şirketleri ile görüşmelere başladı. İran Batı emperyalizminin araçları olarak gördüğü bu şirketlerin
yakın komşusu olan Azerbaycan’da faaliyete başlamasını kendisine
tehlike görüyordu. Yenice bağımsızlık kazanmış Azerbaycan’ın ise
“off shore” enerji yataklarında petrol ve doğalgaz çıkarmak için sermayesi ve teknolojisi yoktu ve Rusya-İran sermayesi ve teknolojisine
güvenmiyordu.
Bundan başka, Azerbaycan Türkiye, ABD ve Avrupa şirketlerinin bölgeye gelmesini Rusya ve İran'a politik baskılarını dengelemek
amacı ile kullanmaktaydı.
Enerji kaynaklarının çıkarılması için Batı devletleri ile Azerbaycan’ın imzaladığı anlaşmaları engellemek amacıyla İran “AlevAzeri-Şark” petrol yataklarına karşı iddiada bulundu ve bu amaçla
2001’de İran uçakları Azerbaycan sınırlarını ihlal ederek Hazar'da
araştırma yapan gemileri tehdit etti. Buna karşılık olarak Türkiye İran'a nota verdi,45 aynı yılın 24 Ağustos tarihinde Türk uçaklarının Bakü
semasında gösterisini organize etti ve Türkiye Cumhuriyeti Silahlı
45
Hürriyet, (13.08.2001).
-46-
BÖLGESEL OLAYLARIN TÜRKİYE-AZERBAYCAN İLİŞKİLERİNE ETKİSİ
Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı, Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu
Bakü'ye resmi ziyareti46 ile Azerbaycan'a destek verdi.
Enerji konusunda İran'ı Türkiye ve Azerbaycan'la rekabete iten
diğer bir durum da enerji kaynaklarının taşınması yönünde idi. İran
Hazar havzası enerji kaynaklarını kendi bölgesinden geçirerek dünya
piyasasına çıkarmakla uluslararası ilişkilerde konumunu kuvvetlendirmek niyetindeydi. Azerbaycan ve Türkiye buna karşı çıktı, BTC ve
BTE örneğinden görüldüğü gibi enerji hatları Türkiye üzerinden dünyaya çıkarıldı.
İran'ın Azerbaycan ve Türkiye ile ilişkilerinde diğer sorun ikilinin İsrail ve ABD ile olan ilişkileri olmuştur. Bu nedenle İran İslam
Cumhuriyeti’nden yetkililer kimi zaman Azerbaycan'ı Siyonist rejim
olarak adlandırmakta İsrail'in çıkarlarını koruyan devlet olarak lanse
etmekte ve İsrail keşif birliklerinin Azerbaycan'da İran'la ilgili bilgi
topladığını iddia etmektedir. Bu iddiaları gündeme getiren İran resmileri ve basını, Azerbaycan resmi yetkililerini hedef alan ve hakaret
içeren açıklamalarda bulunmuşlardır. ABD'nin Azerbaycan'da askeri
üs kurduğunu ve buradan da İran'ı vurabileceğini iddia eden İran basını, Azerbaycan'daki dini inancı olan insanları yönetime karşı kullanmaya çalışmıştır. Fakat bugüne kadar “MOSSAD Azerbaycan'da İran'a karşı faaliyettedir” veya “ABD Azerbaycan'da İran'a karşı askeri üs
kurdu” iddiaları ispat edilmemiştir.
Fakat İran dış politikasındaki ikili standartlar halen cevabını
bekleyen sorular olarak kalmaktadır. İran resmi yetkilileri, işgalci
devlet olarak adlandırdıkları İsrail'i yeryüzünden silme çağrısında
bulunurken işgalci devlet olan Ermenistan'ı ekonomik yönden desteklemektedir. Batı devletleri ve İsrail ile işbirliği yapan Azerbaycan'ı
suçlasa da, Batı’nın bölgedeki ana müttefiki olan Gürcistan'a karşı
aynı eleştiride bulunmamaktadır.
İran'ın nükleer programı Batı devletleri kadar bölge devletlerini
de rahatsız etmektedir. Bölge devletleri, aynı zamanda Türkiye ve
Azerbaycan bu coğrafyada İran'la rakip oldukları için nükleer progra46
http://www.voanews.com/turkish/news/a-17-a-2001-08-22-1-1-87860997.html,
(22.08.2001).
-47-
Cavid VELİYEV
mının nükleer silah ile sonuçlanmasını istememektedir. Diğer yandan
her iki devlet İran'a karşı ekonomik yaptırımların uygulanmasına ve
askeri müdahaleye karşıdır. İran'a karşı askeri müdahale sonucunda
yaşanacak bölgesel kargaşanın her iki devlete sıçrama olasılığı olduğu
gibi İran'da yaşayan milyonlarca Türkün savaştan zarar göreceği ve
Azerbaycan ve Türkiye'ye sığınacakları da aşikardır. Hem askeri müdahale, hem de ekonomik yaptırımlar Azerbaycan ve Türkiye’nin
İran'la ekonomik ilişkilerine ciddi zarar verecektir.
Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) hükümetinin İran'a karşı
ekonomik yaptırımlar ve askeri müdahaleye karşı çıkması İran tarafından memnunlukla, ABD tarafından ise itirazla karşılanmaktadır.
Türkiye İran'la olan ilişkilerdeki güvensizliğin giderilmesinden yararlanarak, Azerbaycan-İran ilişkilerinin de düzelmesine destek vermeye
çalışmıştır. Bu amaçla Ahmet Davutoğlu'nun girişimiyle Azerbaycan
ve İran'ın Dışişleri Bakanları arasında görüşme yapılmıştır. 23 Aralık
2010’da İstanbul'da yapılan üçlü görüşmede bölgesel sorunların devletlerin toprak bütünlüğü çerçevesinde çözümü, terör, organize cinayet
ve silah, uyuşturucu ve insan ticareti dahil olmak üzere bölgesel ve
küresel müşterek çıkar bulunan olaylarda Dışişleri Bakanları düzeyinde ortak müşaverelerin devam ettirilmesi ve Bakanlar’ın mütemadi
görüşmelerinin sürmesi kararlaştırılmıştır.47
2011’de Yakın Doğu'daki “Arap Baharı” Türkiye - İran ilişkilerinde yeni perde açmıştır. Türkiye, Yakın Doğu ülkelerinde (Mısır,
Tunus, Libya ve Suriye) gelişen halk harekatlarına ciddi destek verirken İran ise ülkelere göre farklı tutum sergiledi. Özellikle İran'ın bölgedeki müttefiki Suriye'de gelişen olaylarda Türkiye ve İran farklı
tutum sergilemekteydi. Bundan başka, Füze Savunma Sistemi’nin
radarlarının Türkiye'de İran'a yakın bölgeye yerleştirilmesi ikili ilişkiler için sınav özelliğini taşımaktadır. Ne ilginçtir ki, Azerbaycan-İran
ilişkilerinin gerginleşmesi Türkiye-İran ilişkilerinde yaşanan gerginlik
dönemine deng gelmiştir.
47
http://www.1news.com.tr/azerbaycan/spor/20110417110909741.html, 17 Nisan 2011.
-48-
BÖLGESEL OLAYLARIN TÜRKİYE-AZERBAYCAN İLİŞKİLERİNE ETKİSİ
Türkiye-Azerbaycan ilişkileri ve İsrail
1970’li yıllardan itibaren Yakın Doğu'da değişen duruma paralel olarak Türkiye-İsrail ilişkileri gelişmiştir. Bu ilişkiler esasen iki
tarafın güvenlik ve askeri teknoloji alanında karşılıklı işbirliği ihtiyacından doğmuştur. 1996’da imzalanan bir anlaşma ile ikili ilişkilerde
güvenlik ve askeri teknoloji alanında işbirliği resmileşmiştir.48 Çok
geniş hava ve kara alanı olmadığı için İsrail, askeri eğitimler için Türkiye’nin hava ve kara sahasını kullanmıştır. Türkiye de askeri teknoloji alanındaki boşluklarını İsrail aracılığıyla doldurmaya çalışmıştır.
1990’larda İsrail'in ismi Güney Kafkasya’daki kutuplaşmalarda
Azerbaycan-Türkiye-Gürcistan üçlüsü ile birlikte anılmaya başlamıştır. İsrail ve Türkiye zamanla Azerbaycan’ın konumunun bölgede
kuvvetlenmesi için işbirliği yapmıştır. Her iki devletin Güney Kafkasya politikası örtüşmekteydi ve her ikisi de ABD'nin bölgedeki müttefikleriydi. İran'ın bölgede yaymak istediği rejime karşı Türkiye-İsrail
ve Azerbaycan’ın çıkarları örtüşmekteydi.
İsrail-Azerbaycan ilişkilerinin gelişiminde Sovyetler Birliği’nin
dağılmasından sonra İsrail'e göç eden Azerbaycanlı Yahudilerin ve
Türkiye’nin büyük rolü olmuştur. Azerbaycan’ın İsrail ile bağımsızlık
döneminden sonra yakın ilişkiler kurmasının kendine özgü nedenleri
aşağıdakilerdir:
1. Bağımsızlığının ilk yıllarında bir yandan Ermenistan’ın işgaline maruz kalan Azerbaycan diğer yandan uluslararası arenada
Ermeni diasporasının hedefine dönüşmüştü. 1992 yılında ABD Kongresinin Azerbaycan'a karşı 907. değişikliği kabul etmesi Ermeni diasporasının zaferi olarak değerlendirilebilir. Bu yıllarda diaspora faaliyeti henüz gelişmemiş olan Azerbaycan, Yahudi diasporasının olanaklarından yararlanmak için İsrail ile ilişkilerine önem verdi. 49
2. Karabağ Savaşı yıllarında Ermenistan, Ermeni diasporası
ve Rusya’dan ciddi silah desteği alıyordu, Azerbaycan ise askeri tek48
49
Mustafa Kibaroğlu, “Turkey and İsrael Strategize”, Middle East Quarterly, Winter
2002, Volume IX, Number 1, pp. 61-65.
İlya Bourtman, “İsrael and Azerbaijan’s Furtive Embrace”, Middle East Quarterly,
Summer 2006, pp. 47-57, p. 48.
-49-
Cavid VELİYEV
noloji alanında eksiklerini İsrail ile işbirliği yaparak gidermeye çalışıyordu.50 Askeri sanayi tesisi kurma isteği Azerbaycan'ı bu alanda
gelişmiş İsrail ile işbirliğine sevk etmektedir.
3. İsrail ile ilişkiler Azerbaycan`ın bölgede İran`ı dengeleme
politikasının bir parçasıdır.
İsrail'in de Azerbaycan'la iyi ilişkiler kurmak için kendine özgü
nedenleri vardır. İsrail dünya enerji kaynaklarının yüzde 65'nin çıkarıldığı Yakın Doğu bölgesinde konuşlanmasına rağmen enerji kaynağı
olmayan ve enerji zengini Arap komşuları ile düşman durumunda olan
devlettir. İsrail doğalgaz ve petrol ihtiyacını Azerbaycan'dan sağlamaya çalışmaktadır. İsrail Azerbaycan ile enerji ilişkilerini Türkiye’nin
Ceyhan Limanı ve Karadeniz üzerinden kurmaktadır. Filistin sorunu
nedeniyle İslam dünyasında çok olumsuz bir çehre oluşturan İsrail bu
çehresini değiştirmek için diğer Müslüman devletler ile (Pakistan,
Türkiye, Azerbaycan) yakın ilişkiler kurmak istemektedir. Bu anlamda Azerbaycan'la kurduğu ilişkiler onun Müslüman dünyasında çehresinin olumlu yönde değişmesine neden olabilir.
Bazı araştırmalara göre, 90’lı yıllarda Türkiye-İsrail ilişkilerinin yükselen çizgide gelişimi İsrail hükümetinin Filistin konusunda
barışa yakın olmasından doğmaktadır. 2000 yılında İsrail'de Ariel
Şaron hükümetinin yönetime gelmesi ile birlikte İsrail barış sürecinden uzaklaştığı için Türkiye-İsrail ilişkileri değişmeye başlamıştır. 51
Değişen ilişkiler bölgesel olaylara da etki etmiştir. Irak'ın işgalinden
sonra İsrail'in Kuzey Irak'daki faaliyetleri, 2006’da Filistin'de yapılan
seçimlerde Hamas'ın zaferinden sonra Hamas Politik Bürosu Başkanı
Halit Meşal'ın Türkiye tarafından kabul olunması, 2006’daki İsrailLübnan Savaşı`na Türkiye’nin sert tepkisi, 2008’de İsrail'in Filistin'e
karşı askeri harekatı ve bu harekatta kullandığı silahlara Türkiye’nin
tepkisi, Erdoğan'ın Davos'ta İsrail Cumhurbaşkanı Simon Perez'e karşı
tepkisi ve nihayet “Mavi Marmara” gemisinde 9 Türk vatandaşının
İsrail askerleri tarafından öldürülmesi iki ülke arasında diplomatik
50
51
İbid, s. 49.
Özlem Tür, “Türkiye-İsrail İlişkileri: Yakın İşbirliğinden Gerilime?”, Orta Doğu Analiz,
Nisan 2009, Cilt 1, Sayı. 4, ss. 22-29, ss. 23-24.
-50-
BÖLGESEL OLAYLARIN TÜRKİYE-AZERBAYCAN İLİŞKİLERİNE ETKİSİ
ilişkilerin ikinci katip düzeyine düşmesine neden olmuştur. Önceki
yıllardan farklı olarak “Davos” ve “Mavi Marmara” olayları sadece
politik değil, ekonomik ve askeri ilişkilere de zarar vermiştir. Türkiyeİsrail ilişkilerinde yaşanan krizin İsrail'in mevcut hükümetinin tuttuğu
konumdan kaynaklandığını savunan Türk hükümeti uluslararası arenada her fırsatta İsrail'in mevcut hükümetine karşı sert açıklamalar
vermektedir. Türkiye İsrail-Filistin meselesini ve İsrail'in nükleer
silahları konusunu uluslararası organizasyonlarda gündeme getirmek
yoluyla İsrail hükümetine baskıları artırmaya çalışmaktadır.
İsrail hükümeti her fırsatta Türkiye ile ilişkileri düzeltmek istediğini belirtse de, Türkiye hükümeti İsrail'in Hamas ve Filistin konusuna bakış tarzı değişmedikçe geri adım atmayacağını bildirmektedir.
Uzmanların birçoğu Türkiye’nin İsrail'e karşı bu politik değişikliğini
ABD'deki Barak Obama yönetiminin İsrail politikasının değişmesinden kaynaklandığını savunmaktadır. Bazı uzmanlar ise Türkiye’nin
değişen İsrail politikasının Yakın Doğu'daki Arap halklarının desteğini almak amacı taşıdığını düşünmektedir.
Türkiye'de, Türkiye-İsrail ilişkilerinde yaşanan değişikliklerde
Azerbaycan’ın da Türkiye'ye açık destek vereceği beklentisini doğmuştur. Türkiye’nin Azerbaycan'daki Büyükelçisi Hulusi Kılıç'ın
“Türkiye Azerbaycan'a göre Ermenistan'la sınırlarını kapalı tuttu,
Azerbaycan da İsrail ile ilişkilerini yeniden gözden geçirmelidir” sözleri Türkiye ve Azerbaycan'da ciddi tartışmalara neden olmuştur. Hulusi Kılıç'ın açıklamasına cevaben Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı’nın
Toplumsal – Politik Konular Şubesi Müdürü Ali Hasanov Azerbaycan’ın her zaman Türkiye’nin yanında olduğunu ve bundan sonra da
olacağını belirtmiştir. İktidar Partisi olan Yeni Azerbaycan Partisi'nin
İcracı Direktörü Ali Ahmetov Azerbaycan’ın Türkiye veya İsrail arasında seçim yapmak zorunda kalırsa Türkiye'yi seçeceğini bildirmiştir.
Büyükelçi Azerbaycan’ın İsrail ile ilişkilerini yeniden gözden
geçirmeyi önerse de, tam anlamda Azerbaycan'dan İsrail'e karşı hangi
yaptırımların uygulanmasının istenildiğini açıklamamıştır. Türkiyeİsrail arasında olduğu gibi Azerbaycan-İsrail arasında da ilişkiler daha
çok askeri teknoloji alanındadır. Türkiye’nin İsrail'de elçiliğinin olma-
-51-
Cavid VELİYEV
sına rağmen Azerbaycan’ın İsrail'de elçiliği de yoktur, hatta İsrail
Başbakanı Benyamin Netenyahu 1997’de Haydar Aliyev ile görüştüğü
zaman bu konuyu rica etmişse de bugüne kadar Azerbaycan’ın İsrail'de elçiliği açılmamıştır.52 Azerbaycan’ın Türkiye-İsrail ilişkilerindeki
rolü ile ilgili ülkede fikir ayrılığı mevcuttur. Bir grup insan Türkiye’nin İsrail politikasının değişmesini doğru bulmasa da, diğer grup
Türkiye'yi desteklemekten yanadır. Üçüncü grup bu konuda taraf olmaktan daha çok sorunun çözümü için Azerbaycan’ın aracı olabileceğini belirtmektedir. Genellikle, Azerbaycan’ın iki müttefiki arasındaki
ilişkilerin daha çok zarar görmesi hem Azerbaycan’ın bölgesel çıkarlarına zıttır, hem de Azerbaycan'ı zor durumda bırakmıştır.
Azerbaycan’ın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
(KKTC) politikası
Kıbrıs 1571 yılında Osmanlı devleti tarafından fethedilmiş ve
Anadolu'dan binlerce Türkmen adaya yerleştirilmiştir. 1878’de Osmanlı Devleti, Rusya ile savaşta İngiltere'nin desteğini alma karşılığında Mısır yolu için önemli olan Kıbrıs'ın yönetimini İngiltere'ye
vermiştir. Anlaşma gereğince, Kıbrıs yasal yönden Osmanlıya bağlı
olup ve vergisini İstanbul'a ödemiştir. Fakat 1914 yılında Osmanlı
devletinin İngiltere'ye karşı Almanya tarafından savaşa girmesi ile
İngiltere adayı tamamen ele geçirmiştir. İngiltere'nin yönetimine geçtikten sonra her fırsatta Yunanistan’la birleşmeyi (Enosis) talep eden
Kıbrıs Yunanları 2.Cihan Harbi zamanı ve ondan sonra adada politik
teşkilatlanmalarını artırmışlardır. 1950’li yıllarda “Enosis” taleplerinin
adada yaşayan Türklere karşı etnik temizleme politikasına dönüşmesi
Türkiye’de ciddi endişe yaratmış ve İngiltere'nin aracılığıyla sorunun
çözümü ile ilişkili Londra ve Zürih’te Yunanistan, Türkiye, Kıbrıs ve
İngiltere arasında müzakereler yapılmış, müzakereler sonucunda dört
taraf arasında Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kurulmasına ait Esas Anlaşma;
İngiltere, Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs arasında Garanti Anlaşması;
52
Elhan Şahinoğlu, “İsrail`de elçilik açmak gerekir”, http://www.mediaforum.az/az
/2009/05/29/%C4%B0SRA%C4%B0LD%C6%8F-S%C6%8FF%C4%B0RL%
C4%B0K-A%C3%87MAQ-LAZIMDIR-014429267c02.html, (29.05.2009).
-52-
BÖLGESEL OLAYLARIN TÜRKİYE-AZERBAYCAN İLİŞKİLERİNE ETKİSİ
Kıbrıs Cumhuriyeti, Türkiye ve Yunanistan arasında İttifak Anlaşması
imzalanmıştır. Fakat bu anlaşmalar sorunu çözmemiş ve 1964 yılında
adaya müdahale etmek isteyen Türkiye ABD Cumhurbaşkanı Johnson'un mektubu ile durdurulmuştur.
Kıbrıs'daki Yunanların lideri Makarios ile Yunanistan arasında
sorunların yaşanması, 1974’de Kıbrıs adasına Yunanistan’ın askeri
müdahalesi ile sonuçlanmıştır. Türkiye tarafı bu müdahaleyi 1960
yılında Zürih ve Londra Anlaşmaları`nın ihlali olarak değerlendirmiş
ve 20 Temmuz 1974’de adadaki Türkleri korumak için askeri müdahalede bulunmuştur. Türkiye’nin ilk müdahalesi uluslararası arenada
itirazla karşılanmamıştır. Türk ordusunun ilk müdahalesi çok dar bir
alanda kalmıştı ve adada yaşayan Türklerin % 65'i halen Rumların
yönetiminde idi. Bunun için ikinci harekat gerçekleştirildi. Türkiye’nin bu ikinci harekatı uluslararası alanda tepkiyle karşılanmış ve
BM Güvenlik Konseyi 1 Kasım 1974’de 3212 sayılı kararı kabul ederek Türk askerlerinin adadan geri çekilmesini istemiştir.53
15 Kasım 1985’de, Kıbrıs Türk Federal Devleti Meclisi, kendi
kaderini tayin hakkından yararlanarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni (KKTC) ilan etmiştir. KKTC ilan olunduğu günden sonra sadece
Türkiye tarafından tanınmıştır. Pakistan ve Bangladeş KKTC'yi tanımak istese de, dış baskılar sonucunda geri adım atmak zorunda kalmışlardır. KKTC'ye ekonomik ambargo uygulanmıştır ve bu ambargo
günümüze kadar devam etmiştir.
Türkiye'deki seçimlerden sonra Cumhurbaşkanı ve hükümet
Başkanları bir kaide olarak ilk ziyaretlerini ya KKTC'ye ya da Azerbaycan'a gerçekleştirmektedir. Bu üç devlet arasında birçok bölgesel
konuda fikir birliği mevcuttur. Türkiye halkı gibi Azerbaycan halkı da
KKTC konusuna hassaslıkla yaklaşmaktadır.
Azerbaycan basını, 1974 yılı Kıbrıs Barış Harekatı’nı Moskova'nın izin verdiği bilgiler kapsamında yazabilmiştir. Fakat 1988’den
itibaren Azerbaycan'da Halk Harekatı, KKTC'nin Batı tarafından ta53
Melek Fırat, “Yunanıstanla İlişkiler”, der. Baskın Oran, Türk Dış Politikası: Kurtuluş
Savaşından Bugüne: Olgular, Belgeler, Yorumlar. I Cild. İletişim, 1-ci Basım 2011,
İstanbul, ss. 718-767
-53-
Cavid VELİYEV
nınmamasını kınayarak bu meseleye hassaslığını ifade etmiştir. Bu
tarihten itibaren Azerbaycan basını KKTC konusunu devamlı gündeme getirmiştir. Bağımsızlığın yeniden kazanılmasından sonra Azerbaycan’daki bütün iktidarlar KKTC konusunda adım atmak zorunluluğunu hiss etmiştir
11 Kasım 1991’de KKTC Azerbaycan’ın bağımsızlığını tanımış ve Aralık 1991’de KKTC Cumhurbaşkanı müşaviri Ahmet
Gazioğlu Azerbaycan'ı ziyaret etmiştir.55 Haydar Aliyev'in Nahçivan
Özerk Bölgesi Meclisi (Ali Meclisi) Başkanı olduğu dönemde
Nahçivan Meclisi, KKTC'yi tanıma kararını kabul etmiştir. Fakat bu
karar Azerbaycan devleti adına hiçbir hukuki sorumluluk taşımamaktadır. Azerbaycan’ın KKTC'de diplomatik temsilciliği yoktur fakat
KKTC'nin Azerbaycan'da Ticaret Temsilciliği ve 2005 yılında kurulan
Turizm ve Tanıtım Koordinatörlüğü vardır.56
54
Azerbaycan'la KKTC arasında sıkı kültürel ve sosyal ilişkiler
mevcuttur. KKTC'de yapılan konferanslara Azerbaycan'dan çok sayıda heyet katıldığı gibi, Azerbaycan'da gerçekleştirilen programlara da
KKTC'den temsilci heyetleri katılmaktadır. Hatta 2007’de Bakü'de
gerçekleştirilen Türk Dünyası 11. Dostluk, Kardeşlik ve İşbirliği
Kurultayı'na KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat57 Yunanistan
ve Kıbrıs'ın Yunan toplumunun baskılarına rağmen davet olunmuştur.
Kurultayda Mehmet Ali Talat konuşma yaparak Kıbrıs adasındaki son
durum ile ilgili katılımcıları bilgilendirmiş ve KKTC'nin izole ortamdan çıkarılması yolları kurultayda görüşülmüştür.58
24 Nisan 2004’de Kıbrıs konusunun çözümüne dair BM Genel
Sekreteri Kofi Annan tarafından hazırlanan “Annan Planı”59 için yapı54
55
56
57
58
59
Turgut Turhan, “ Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti-Azerbaycan İlişkileri”, Ankara
Universiteti Hukuk Fakultesi Dergisi, No 60, Sayı 1. 2011. (175-196), s. 196.
Sebahattin Şimşir, “Azerbaycan Kamuoyunda Kıbrıs”, http://www.orkun.com.tr/asp/
orkun.asp?Tip=Makale&Makale_Nu=!P*R/YYLPYDIWDUHLOKYSJAOYHGUH*/E/DR
LHBQGALVEEO*F-C/B,OQEA.JS/EOAA/WATDU!
Turgut Turhan, a.g.e., s. 196.
Mustafa Ünal, “Bir Haftada İki Kez Bakü”, Zaman. (10.10.2007).
Trend, (13.10.2007).
Annan planı, http://www.abbulteni.org/pdf/ANNANPLANItrOZET.pdf
-54-
BÖLGESEL OLAYLARIN TÜRKİYE-AZERBAYCAN İLİŞKİLERİNE ETKİSİ
lan oy kullanımında Türk tarafı % 64.9 oyla bu plana “Evet”, Yunan
tarafı ise %75.8 oyla “Hayır” demiştir. Türk tarafı, bu oylamanın sonucunda KKTC'nin tanınmasa bile ekonomik ambargonun kaldırılacağını düşünüyordu. Fakat referandumdan sonra tam tersi bir süreç başladı ve Kıbrıs'ın Yunan tarafı 1 Mayıs 2004’de bütün adanın temsilcisi
gibi Avrupa Birliği üyeliğine kabul edildi. Bu olaydan sonra Türkiye
hükümeti Avrupa Birliği'ni samimiyetsizlikle suçladı ve Avrupa ülkelerinden KKTC'nin izolesinin giderilmesi sözünü tutmasını istedi.
Avrupa Birliği ise Türkiye ile ittifak arasındaki müzakerelerin başlaması için Türkiye limanlarının Kıbrıs Yunan gemilerine açılması talebini belirtmekte ısrar etti.
Kıbrıs'ta yapılan “Annan Planı” referandumundan önce Azerbaycan tarafının “Türkler Annan planına “Evet”, Yunanlar ise “Hayır”
derse, biz KKTC'yi tanıyacağız” açıklaması KKTC`de umut yarattı.
Fakat bu açıklama Kıbrıs Rum kesiminin ve Yunanistan'ın Azerbaycan'a karşı baskılarına neden oldu. Bu baskıya Avrupa Birliği'nin bazı
üye devletleri de destek verdi ve KKTC'nin Azerbaycan tarafından
tanınması durumunda onların da Karabağ'ı bağımsız devlet olarak
tanıyacakları beyan edildi.60
Referandumdan sonra Azerbaycan KKTC'yi tanımadı, fakat
2005 yılında Azerbaycan KKTC'ye karşı gerçekleştirilen izole politikasını gidermek için ekonomik faaliyetlerde bulundu. 20 Temmuz
2005’de Bakü'den 8 Milletvekilinin olduğu bir heyet Kıbrıs Barış
Harekatı’nın 31. yıl dönümü törenine katılmak için KKTC'ye gitti.
2005 yılının 29 Temmuz tarihinde Azerbaycan-Türkiye İşadamları Birliği (ATİB) ve KKTC'nin ilgili kurumlarının ortak organize ettikleri KKTC-Azerbaycan İş Forumu'na katılmak için işadamları,
resmiler, basın temsilcileri ve sanatcılardan oluşan heyet Bakü'den
KKTC'ye direkt uçtu. Bu, uzun yıllardan sonra, Türkiye dikkate alınmazsa, KKTC'ye gerçekleştirilen ilk direkt uçak seferiydi. Forum
zamanı ATİB ve Kıbrıs Türk Sanayi ve Ticaret Teşkilatı, KKTC Ban-
60
Gözde Kılıç Yaşın, Araz Aslanlı, “KKTC’ye Karşılık Dağlık Karabağ Şantajı”,
Cumhuriyet Strateji, (15.08.2005). S. 59.
-55-
Cavid VELİYEV
kalar Birliği ve Azerbaycan Bankalar Birliği arasında işbirliği konusunda Protokol imzalandı.61
ATİB'in organize ettiği ziyarete cevap olarak 29 Ağustos
2005’de, 30 yıl sonra ilk defa KKTC'nin Eski Cumhurbaşkanı Rauf
Denktaş ve Başbakan Yardımcısı, Dışişleri Bakanı Serdar Denktaş'ın
başkanlığındaki temsilci heyeti Azerbaycan'a direkt uçuş gerçekleştirdi, misafirler Bakü'de KKTC pasaportları ile kabul edildi. Ziyaret
zamanı Serdar Denktaş baskılara rağmen bu ziyaretin teşkiline destek
verdiği için Azerbaycan yönetimine teşekkür etti.62 Bu ziyaretle ilişkili açıklama veren Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı’nın Dış İlişkiler
Şubesi Müdürü Novruz Memmedov Azerbaycan’ın bu ziyareti ekonomik ilişkilerin gelişimi kontekstinde gerçekleştirdiğini63 bildirdi.
Ziyarette ATİB ile KKTC'nin turizm, tarım ve ticaret kurumları arasında beş protokol imzalandı. ATİB Başkanı Ahmet Erentok 5 ay
sonra KKTC'den Azerbaycan'a portakal ihracatına başlanacağını,
Azerbaycan'dan da Kafkas ve Orta Asya ülkelerine satılacağını ve ilk
olarak yıllık ihracat miktarının 1 milyon Dolar olacağını bildirdi.64
Bu ziyaretten sonra Azerbaycan'dan KKTC'ye direkt uçuşun
yapılması gündeme geldiği için Yunanistan ve Kıbrıs Yunanları Avrupa Birliği ve Rusya aracılığıyla Azerbaycan'a baskı göstermiştir.
Avrupa Birliği Komisyonu’nun Dış Politikası Konuları Üyesi Benita
Ferrero-Valdner KKTC ile ilişkilerini kesmezse, Birliğin Azerbaycan'la ilişkilerini gözden geçireceğini bildirmiştir. Kıbrıs Yunanları Azerbaycan’ın Avrupa Birliği'nin “Genişletilmiş Avrupa Politikası” programına girmesine veto uyguladıkları için Birlik Güney Kafkasya devletlerine yönelik bu programını lağvetmiştir. Yunanistan Azerbaycan’a nota vermiş, Kıbrıs'ın Yunan tarafı ise KKTC'ye Azerbaycan'dan direkt uçuş olduğu zaman, Dağlık Karabağ'a direkt uçak seferleri
organize edeceğini bildirmiştir.65 Azerbaycan Başbakan Yardımcısı
61
62
63
64
65
Vatan Gazetesi, (27.07.2005).
Hürriyet, (30.08.2005).
Trend, (29.08.2005).
Vatan Gazetesi, (31.08.2005).
http://www.usakgundem.com/haber/1567/rumlar-ab-kafkasya-ilkiskilerini-kilitledi.html
-56-
BÖLGESEL OLAYLARIN TÜRKİYE-AZERBAYCAN İLİŞKİLERİNE ETKİSİ
Ali Hasanov'un sözlerine göre, Azerbaycan KKTC'yi tanıdığı zaman
15 devlet Karabağ’ın de-fakto bağımsızlığını tanıyabilirdi.66
Azerbaycan bağımsızlığını elde ettiği günden itibaren
KKTC'nin tanınması yönünde bir adım atmak zorunluluğunu sezmiş
fakat realpolitik bu isteğin karşısında engel olmuştur. Azerbaycan’ın
KKTC'nin tanınması ve ambargonun kaldırılması yönündeki faaliyetleri de hiçbir sonuç vermemiştir. Azerbaycan KKTC'yi tanımadığı
gibi, KKTC'ye direkt uçuşlar da gerçekleştiremedi ve iki taraf arasında
bu gün ithalat ve ihracat yapılamamaktadır. Azerbaycan’ın attığı
adımların sonuçsuz kalmasında Karabağ`ın işgalinin ve bu yönde
Kıbrıs Rum kesiminin ve Yunanistan’ın Avrupa kurumları aracılığıyla
Azerbaycan'a baskılarının etkisi çok olmuştur. Bundan başka, BM
Güvenlik Konseyi’nin KKTC ile ilgili kabul ettiği karar, Karabağ
konusunda Güvenlik Konseyi kararlarının uygulanmasını isteyen
Azerbaycan'a KKTC'nin bağımsızlığının tanınması bakımından zorluk
oluşturmaktadır. Azerbaycan halkı ile KKTC'nin Türk kesimi arasında
eğitim ve kültürel alanlarda ilişkiler devam etse de, Azerbaycan devleti ve hükümeti realpolitik ve arzuları arasında sıkışıp kalmıştır.
Sonuç
Azerbaycan-Türkiye ilişkileri sadece iki devleti ilgilendirmeyen; bölge dengelerini belirleyen ve bölgesel olaylara etki edebilen,
bölgesel ve küresel güçlerin bölge politikalarının yanında ve karşısında ortak hareket edebilen ve bölgesel olayların etkisine maruz kalan
ilişkilerdir. İki devletin birçok bölgesel olayda ortak tutum sergilemesi
bölgesel çıkarlarının örtüşmesinden doğmaktadır. Enerji kaynakları ve
hatları, Ermeni sorunu, Rusya, İran ve ABD’nin Güney Kafkasya
politikası Türkiye ve Azerbaycan’ın ilişkilerine etki eden bölgesel
konulardır ve bu konularda her iki tarafın fikirleri bazen farklı olsa da
genelde örtüşmektedir.
Soğuk Savaş’tan sonra her iki devlet bölgede aynı kutpda yer
aldı. Karşılıklı ortak güven, toplumun baskıları, Azerbaycan politik
66
Haberturk, (11.07.2011).
-57-
Cavid VELİYEV
kesiminin Türkiye'yi seçmesi ve iki devletin bölgesel anlamda ortak
tehditlerle karşı-karşıya kalması onların bölgesel politikalarının örtüşmesine ve bölgesel konulara benzer tepki vermesine neden olmuştur. Ortak tehlikelere karşı benzer tepkiler iki devletin bölge politikasını birlikte kurmasına neden olmuştur.67 Bu anlamda iki devletin
bölgesel ilişkilerinde bir karşılıklı bağımlılığın (“interdependence”)
olduğunu söylemek mümkündür.
Bu iki devletin bölgesel işbirliği kapsamında gerçekleştirdikleri
projeler, askeri projeler değil, bölge insanının sosyal ve ekonomik
refahını artıracak projelerdir. BTC, BTE ve BTAK bu projelerin bariz
örnekleridir. Bu iki devlet Gürcistan'a da destek vererek bölgede
üçüncü bir devletin gelişimine ve bağımsızlığının kuvvetlenmesine
yardım etmiştir.
Türkiye ve Azerbaycan, Ermenistan’a Karabağ civarındaki işgal ettiği ilçeleri terk edeceği zaman iletişim ve enerji hatlarını yeniden onaracakları konusunda söz vermişlerdir. Ermenistan bu öneriyi
kabul ettiği zaman bölgede onun da yararına olan genel bir ekonomik
ve sosyal işbirliği mekanizması yaratılabilir. Bu da bölgede işbirliği
teşkilatının ortaya çıkmasına ve dış güçlerin bölge içi konulara müdahalesinin azalmasına neden olacaktır.
67
Bilal Şimşir, belirtilen eseri, s. 296.
-58-
PARLAMENTOLAR ARASI İLİŞKİLER:
BAŞARILAR VE PERSPEKTİFLER
Ph.Dr. Genire PAŞAYEVA
Azerbaycan Parlamentosu Milletvekili
2012 yılında Azerbaycan Cumhuriyeti’nin devlet bağımsızlığının yeniden kazanmasının 20. yıldönümü tamamlanmıştır. Azerbaycan ve Türkiye’nin ortak tarihi, her iki devletin yüksek düzeydeki
işbirliğini koşullandıran temel hususlardan biridir. Tecrübeler, ortak
tarihin ortak etnik köke, ortak ulusal, kültürel ve manevi değerlere,
zengin geleneklere dayandığını kanıtlamaktadır. Söz konusu ortak
tarih, 20. yüzyılın başlarında Azerbaycan ve Türkiye arasındaki ilişkilerin içeriğini belirleyerek her iki halkın bağımsızlığına kavuşmasına
büyük katkı sağlamıştır. Azerbaycanlı gönüllüler 1915 yılında Çanakkale savaşında Türk kardeşleri ile omuz omuza çarpışmışlardır. Birinci Dünya Savaşı`nda politik ve askeri açıdan zor durumda olmasına
rağmen Osmanlı Devleti Azerbaycan’a askeri yardımda bulunmuştur.
Kafkas İslam Ordusu 1918 yılında Bakü’nün işgalden kurtarılmasında
büyük emek harcamıştır. Azerbaycan “Bolşevik” Rusya tarafından
işgal edildikten sonra da Türkiye bir taraftan Sovyet liderlerinin Azerbaycan politikasını izleyerek, diger taraftan Azerbaycanlıların haklarını korunmaya çalışmışlardır. Geçtiğimiz yüzyılın 20-30’lu yıllarında
binlerce Azerbaycanlı, Türkçü, Turancı, Panturkist, Türkiye ajanı
olmakla suçlanarak iftira atılmış, kimisi idam edilmiş, kimisi tutuklanmış, kimisi de Sibirya’ya sürgüne gönderilmiştir.
Stalin’in ölümünden sonra ülkedeki sert rejimin kısmen yumuşaması sonucunda 60’lı yılların başlarından itibaren SSCB-Türkiye
ilişkilerinde soğukluk ortadan kalkmaya başlamıştır. Türkiye temsilci
heyetleri SSCB’ye ziyaret kapsamında Azerbaycan’a da gelmişlerdi.
Genire PAŞAYEVA
Bu ilişkilerde Türkiye Büyük Millet Meclisinin (TBMM) temsilci
heyeti özel yer tutmaktaydı. SSCB’yi ziyarette bulunan Türk temsilci
heyetleri, Azerbaycan’ı SSCB-Türkiye ilişkilerinde itibarlı köprü
olarak görmekteydiler. SSCB’nin çöküşü arifesinde Azerbaycan ile
Türkiye arasında diğer alanlarda olduğu gibi Parlamentolar arası ilişkilerde de belirli adımlar atılmıştır. Fakat bu, doğrudan ilişkiler değildi. Kasım 1991’de henüz SSCB’nin parçalanmadığı bir tarihte Türkiye Cumhuriyeti Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Devlet bağımsızlığını
tanımıştır. Bu, Türkiye tarafından atılan cesaretli bir adımdı. Sonunda
dünyayı uzun yıllardan beri korku altında tutan SSCB’nin dağılması
dünyada ve bölgede yeni bir durum ortaya koymuştur. Türkiye bölge
politikasında yeni olanaklar kazanmıştır. Bağımsız ilişkilerin kurulması için ilk adımlar atılmıştır. Fakat söz konusu ilişkiler daha ziyade
duyguların; uzun yıllardan beri birbiriyle ayrı kalan kardeş halkların
kavuşmasını yansıtan duyguların yansımasıydı.
1993 yılından itibaren Azerbaycan ile Türkiye arasında ilişkiler
yeni temeller üzerinde kurulmaya başlamıştır. Parlamentoların da
müstesna rol oynadığı bu ilişkilerin mimarı, büyük devlet adamı Haydar Aliyev olmuştur. Bu durumda, geçen yıllarda iki ülke arasındaki
ilişkilerin durumunu nasıl değerlendirebiliriz? Parlamentolar arası
ilişkiler hangi gelişim yolunu tamamlamıştır ve kazanılan başarılar
nelerdir? Beklentileri nasıl değerlendirmek mümkündür?
Karşılıklı Çıkarlar Temelinde Kurulmuş İşbirliği
Azerbaycan ve Türkiye’nin stratejik anlamda birbirini tamamlayan bütünün ayrılmaz parçaları olduğu konusunda dünyanın önde
gelen stratejik araştırma merkezleri ve nüfuzlu siyaset bilimcileri hemfikirdirler. Dil, din, kültür hususunu bir yana koysak bile, politikstratejik anlamda her iki ülke birbiri için önemli birer aktördür. Türkiye için Azerbaycan’ın önemi birkaç anlamda özel mahiyet taşımaktadır.
Öncelikle Güney Kafkasya’nın lokomotif aktörü olan Azerbaycan, Türkiye için bölgeye giriş ve orada güçlenmenin ana teminatçısıdır. Yine Güney Kafkasya’da geniş kapsamlı işbirliği ortamını şekil-60-
PARLAMENTOLAR ARASI İLİŞKİLER: BAŞARILAR VE PERSPEKTİFLER
lendirmek ve bunu uzun vadede sürdürmek için Azerbaycan-Türkiye
işbirliği özel önem taşımaktadır. Çeşitli özelliğe haiz projelerin gerçekleştirilmesi ve bu projeler kapsamında stratejik üstünlüklerin elde
edilmesi Ankara için özel avantaj demektir. Bakü-Tiflis-Ceyhan,
Bakü-Tiflis-Erzurum ve Bakü-Tiflis-Kars gibi projeler gerçekleşirken
sergilenen stratejik ortaklık-işbirliği örnekleri söylenenleri kanıtlayan
sağlam delillerdir.
İkincisi, Doğu’yla Batı’nın kavşağında konuşlanmış Azerbaycan, önemli transit noktaları gibi stratejik açılımlar bakımından çok
önemli konuma sahiptir. Çünkü Asya’dan Avrupa’ya uzanmak için
Azerbaycan etkeni çok önemlidir. Bu, ister çeşitli enerji projeleri,
isterse de bölgesel işbirliği gerçekleştirildikçe daha bariz şekilde ortaya çıkmaktadır.
Üçüncüsü, Azerbaycan ve Türkiye daima uluslararası ortamda
birbirine karşı “dual devlet” konumunda olduklarını yansıtabilmişler.
İster BM kapsamında, ister çok yönlü ilişkiler şeklinde, isterse de
global yapılı diğer ilişkiler fonunda Bakü ve Ankara mütemadi şekilde
birbirini desteklemektedirler. Bu da, hiç şüphesiz, karşılıklı, samimi,
yararlı ve uzlaştırılmış ilişkileri daha da kuvvetlendirmektedir.
Elbette, Türkiye’nin Azerbaycan’a karşı daha hassas yaklaşımını koşullandıran ciddi etkenlerin sayısını dilediğimiz kadar artırabiliriz. Fakat her halükarda bunlar Azerbaycan- Türkiye’nin dış politika
stratejisinin temel belirleyicilerindendir.
Aynı zamanda Türkiye de Azerbaycan için zaruri stratejik
öneme sahip ortaktır. Bölgede barış ve istikrarın sağlanması, emperyalist aktörlerin yıkıcı faaliyetinin durdurulması, bölgede yeni işbirliği
platformlarının oluşturulması, yeni enerji coğrafyası ve haritasının
oluşturulması, global ölçekte ulusal ve uluslararası çıkarların savunması anlamında Ankara, Bakü için özel öneme sahiptir.
Azerbaycan-Türkiye ilişkilerine genel bakış
Ulu önder Haydar Aliyev’in dediği gibi, Azerbaycan ve Türkiye “Bir millet, iki devlet”tir. Bu, karşılıklı ilişkilerin yeni keyfiyet
aşaması anlamındadır. Azerbaycan Türkiye’nin, Türkiye de Azerbay-61-
Genire PAŞAYEVA
can’ın dış politikasında özel bir yere sahiptir. Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in de belirttiği gibi, “Dünyada Türkiye ile Azerbaycan kadar birbiriyle politik, ekonomik ve kültürel alanda samimi yararlı işbirliği yapan ülkeler yoktur”. Bu işbirliği sadece
etnik, kültürel ve dil birliğine değil, aynı zamanda karşılıklı çıkarlara
dayanmaktadır. Devlet bağımsızlığını yeniden kazanmış Azerbaycan
için Türkiye ile işbirliği toprak bütünlüğünün sağlanması, uluslararası
desteğin kazanılması, Batı’nın politik, ekonomik, askeri birimlerine
entegresi bakımından büyük önem arz etmektedir. Batı devletlerinin
stratejik müttefiki olan Türkiye’nin Güney Kafkasya ve Orta Asya
bölgesinde yürüttüğü politikada Azerbaycan özel yere sahiptir. Bölgenin kilit ülkesi olan Azerbaycan’ın jeostratejik konumu, zengin enerji
kaynakları, Orta Asya bölgesine açılan “altın köprü” rolünü oynaması,
gerçekleştirilmesi arzu edilen politikaların başarılı olması için Azerbaycan’ın iştirakini zorunlu kılmaktadır. Bölgede nüfuz kazanmak
isteyen herhangi bir devlet, muhakkak Azerbaycan’la yakın işbirliğinde olmak zorundadır. Geçen yıllar zarfında Azerbaycan ile Türkiye
arasında karşılıklı ilişkilerin maddi temelleri kuvvetlendirilmiştir.
Kurulan strateji işbirliği bölgede birçok önemli projelerin gerçekleştirilmesine ortam sağlamıştır. Bakü-Tiflis-Ceyhan, Bakü-TiflisErzurum gibi enerji projelerinin, Bakü-Tiflis-Kars gibi Avrupa’yı
Asya ile birleştiren taşımacılık projelerinin yerine getirilmesi iki ülkenin politik ve ekonomik çıkarlarını temin ederken bölgenin genel olarak gelişiminde de özel etkiye sahip olmuştur. Bu projelerin gerçekleştirilmesi dünya politikasında Azerbaycan ve Türkiye’nin önemini
arttırmakta, onları doğalgaz ve petrol nakil ülkelerine dönüştürmektedir. Tüm bunlar, iki ülkenin sıkı işbirliği sonucunda mümkün olmuştur. Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in “Azerbaycan-Türkiye işbirliği
olmadan bölgede hiçbir proje gerçekleştirilemez” sözleri ortak çıkarlara dayanan bu işbirliğinin bölgede barışın, istikrarın ve güvenliğin
sağlanmasında büyük öneme sahip olduğunu gösterir.
Azerbaycan ile Türkiye arasındaki ortak tarihe ve genel çıkarlara dayanan işbirliği, bu iki devletin sorunlu konularda da ortak faaliyetini zaruri kılmaktadır. Türkiye, Ermenistan’ın Azerbaycan toprakları-
-62-
PARLAMENTOLAR ARASI İLİŞKİLER: BAŞARILAR VE PERSPEKTİFLER
nı işgal etmesine cevap olarak, bu ülke ile sınırlarını kapatmış ve uluslararası kurumlar kapsamında Azerbaycan’ı her zaman desteklemiştir.
Ermenistan-Azerbaycan, Dağlık Karabağ sorununun Azerbaycan’ın
toprak bütünlüğü kapsamında çözümü, Azerbaycan’la birlikte, Türkiye’nin de dış politikasında öncelikli yer edinmektedir. Türkiye’nin son
dönemlerde Ermenistan’la ilişkilerini iyileştirmek çabalarına rağmen,
Azerbaycan Türkiye’nin Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Dışişleri Bakanı düzeyinde verdiği “Dağlık Karabağ’ın işgaline son vermedikçe
Ermenistan’la olan sınırlar açılmayacak” vaadine inanmaktadır. Ermenistan-Azerbaycan ve Türkiye-Ermenistan ilişkileri çözümünü aynı
anda bulmak zorundadır. Sözde Ermeni “soykırımı” iddiaları da Azerbaycan ve Türkiye’nin ortak sorunu olarak kabul edilir. Türkiye’ye
karşı toprak iddiaları, tazminat taleplerinde bulunan ve “soykırımı
iddiaları”nın uluslararası toplumda tanınmasına çalışan Ermenistan’ın,
Ermeni diaspora ve lobisinin bu adımı sadece Türkiye’nin değil, bütün
Türk Dünyası’nın genel çıkarlarına karşı yönelmiştir. Azerbaycan,
Ermeni iddialarına karşı mücadelede her zaman Türkiye’nin yanında
olmuş, onu desteklemiştir. Azerbaycan özellikle, ABD Kongresinde
Ermeni “soykırımı”nın tanınmasını öngören yasanın olası kabulüne
itirazını bildirmiş, bu işte ABD’deki Azerbaycan diasporası Türk diasporası ile ortak hareket etmiştir. Genellikle, Azerbaycan ve Türkiye
bölgede ve dünyadaki olaylara genel çıkarlar bakımından yaklaşmaktadır. Her iki ülke arasında genel çıkarlara dayalı strateji işbirliği,
sorunlu konulara ortak tutum iki ülkenin konumunun tam uygunluğunu ve aralarındaki işbirliğinin kalite düzeyini göstermektedir. Geçen
yılların deneyimi, bu ilişkilerde parlamentoların da önemli rol oynadığını göstermektedir.
Parlamentolar Arası İlişkilerin Gelişim Dinamiği
Geçen yıllar zarfında iki ülke arasında parlamentolar arası işbirliği karşılıklı ziyaretler, ortak müzakereler, görüşmeler, uluslararası
kurumlar kapsamında işbirliği vb. şeklinde geliştirilmiştir.
Şubat 1994’de Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’in
Türkiye’ye ziyareti, yaptığı görüşmeler ve TBMM’de yaptığı konuş-
-63-
Genire PAŞAYEVA
ma, parlamentolar arasındaki ilişkilerde yeni bir aşamanın başlangıcını
oluşturmuştur. Azerbaycan Cumhurbaşkanı, iki halk ve iki ülke arasındaki karşılıklı ilişkilerin tarihinde ve mevcut durumunda parlamentoların özel yerinin olduğunu bildirmiş; parlamentolar arası ilişkileri
artırmayı tavsiye etmiştir.
1994 yılının sonlarında dönemin TBMM Başkanı Hüsamettin
Cindoruk’un başkanlığındaki beş kişilik parlamento heyetinin Azerbaycan’a ziyareti işbirliğine yeni ivme kazandırmıştır. Bu ziyaretin
devamında Nisan 1995’de Azerbaycan Parlamentosu’nun temsilci
heyetinin Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasının 75. yıldönümü ile
ilgili programa katılması ilişkilerde başka bir adım olmuştur.
19-20 Mart 1997 tarihlerinde Azerbaycan’a resmi ziyarette bulunan dönemin Türkiye Parlamento Başkanı Mustafa Kalemli başta
olmak üzere temsilci heyetinin asıl amacı iki ülke parlamentoları arasındaki ilişkileri geliştirmekti. Mustafa Kalemli Türkçe konuşan devletlerin uluslararası parlamento kurumunun oluşturulmasının da fikir
babalarından olmuştur.
1999 yılında Türkiye’de Demokratik Sol Parti (DSP), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve Ana Vatan Partisi koalisyon hükümeti
kurduktan sonra iki ülke parlamentoları arasındaki ilişkiler daha da
canlanmıştır. 7 Şubat 2000 tarihinde TBMM Başkanı Yıldırım Akbulut Azerbaycan’a ziyarette bulunmuştur. Akbulut’un ziyareti döneminde iki ülkenin Parlamento Başkanları arasındaki müzakerelerin
temel mevzusu, Batı’daki bazı devletlerin parlamentolarının sözde
Ermeni soykırımını tanımaları olmuştur. Azerbaycan Parlamentosu da
defalarca sözde Ermeni soykırımını görüşmeye çıkaran veya tanıyan
ülkelerin parlamentolarına karşı sert müracaatlar kabul etmekten çekinmemiştir. 7 Kasım 2000 tarihinde sözde soykırım iddialarını kabul
eden Fransa Senatörlüğü’ne Azerbaycan parlamentosuna tepki vermekte gecikmemiş, Azerbaycan tarafının konuya ilişkin konumunu
beyan etmiştir.
Artık 2000 yılının başlarından itibaren iki ülke Parlamento
Başkanları ve milletvekilleri arasındaki karşılıklı ziyaretler artmaya
başlamıştır.
-64-
PARLAMENTOLAR ARASI İLİŞKİLER: BAŞARILAR VE PERSPEKTİFLER
9-14 Temmuz 2001 tarihlerinde Türkiye’de ziyarette olan
Azerbaycan Parlamento Başkanı ve Temsilci Heyeti Türkiye Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, TBMM yeni Başkanı Ömer İzgi ve
Türkiye Başbakanı Bülent Ecevit ile görüşmüştür. Ömer İzgi ile gerçekleştirdiği karşılıklı görüşmede Azerbaycan Parlamento Başkanı
Murtuz Aleskerov, Türkiye’de ekonomik çıkarları olan bazı güçlerin
Ermenistan’la sınırlarının açılması ve ilişkilerin normalleştirilmesi ile
ilgili faaliyetlerinden Azerbaycan’ın duyduğu endişeyi Türkiye yetkililerine iletmiştir.
7 Şubat 2002’de Bakü’ye gelen TBMM Başkanı Ömer İzgi
Türkiye-Ermenistan ilişkileri konusunda bu ifadeleri kullanmıştır:
“Dağlık Karabağ sorunu çözülmeden, hiçbir şekilde TürkiyeErmenistan ilişkileri söz konusu olamaz”.
2000’li yıllarda Türkiye ve Azerbaycan parlamentoları uluslararası parlamento kurumlarında da işbirliği gerçekleştirmiştir. Avrupa
Konseyi Parlamento Asamblesi’nde (AK PA), Azerbaycan Temsilci
Heyeti, Türk meslektaşları ile ortak hareket ederek, birçok belgenin
kabul edilmesini ve kurum üyesi devletlerin temsilcilerine dağıtılmasını başarmıştır. AK PA’nın 2005’de Ermenistan-Azerbaycan, Dağlık
Karabağ sorunu ile ilgili 1416 No’lu Kararı kabul etmesine de Türkiye
temsilci heyeti yardım etmiştir. Bu Karar, Ermenistan’dan işgal ettiği
Azerbaycan topraklarından geri çekilmesini, Azerbaycanlı zorunlu
göçmenlerin kendi evlerine geri dönmesinin sağlanmasını talep etmektedir. Aynı zamanda, Azerbaycan Temsilci Heyeti de her zaman
Türkiye ile ilişkilerde kardeş ülkeyi desteklemiştir. Türkiye Temsilci
Heyeti üyesi Mevlüt Cavuşoğlu’nun AK PA Başkanı görevine seçilmesine aktif destek vermiştir.
İki devletin temsilci heyetleri, AK PA’dan başka AGİT, NATO, KİİT ve benzeri uluslararası kurumların parlamento kurumlarında
ciddi işbirliği yapmaktadır. Azerbaycan temsilci heyetleri bu özelliğe
sahip kurumlarda kabul edilecek genel çıkarlara hizmet eden her hangi
bir belgeyi imzalamadan önce Türk meslektaşları ile de görüşmeler
yapmaktadır. İki tarafın bazı konuları önceden görüşmesi artık geleneksel olmuştur.
-65-
Genire PAŞAYEVA
2000 yılının ilk dönemlerinde iki ülke parlamento üyelerinin
karşılıklı ziyaretlerinde ve iki ülke parlamentosundaki mevcut dostluk
gruplarının görüşmelerinde, en çok Ermenistan’ın tecavüzü sonucunda
oluşan Dağlık Karabağ sorunu, enerji (Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı;
Bakü-Tiflis-Erzurum Doğalgaz Hattı; Türkmenistan doğalgazının
Azerbaycan ve Türkiye’den geçerek Avrupa’ya ithali gibi) konuları,
sözde Ermeni soykırımı, Türk işadamlarının Azerbaycan’daki yatırımları gibi meseleler müzakere edilmiştir.
2002 yılında iki ülke parlamentoları arasındaki ilişkiler daha
da artmıştır. TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın 9 Şubat 2005 tarihindeki
Bakü ziyareti ve ardından Azerbaycan Parlamento Başkanı Oktay
Asedov’un 8-12 Şubat 2006 tarihlerinde Türkiye’ye düzenlediği resmi
ziyaret iki ülke arasındaki çok yönlü ilişkilerin gelişimine katkı sağlamıştır. Bülent Arınç’la yapılan görüşmede Oktay Asedov Atatürk’ten “Azerbaycan’ın kederi bizim kederimiz, sevinci bizim sevincimizdir” ifadesini örnek göstererek iki ülke Parlamentolar arası ilişkilerinin önemini vurgulamıştır. Azerbaycan-Türkiye dostluk grubunun
da ziyarette olmasını anlatan Oktay Asedov bunun Azerbaycan parlamentosunda en büyük grup olduğunu belirterek “125 millet vekilinin
her biri bu dostluk grubunda olmak isterdi” fikrini belirtmiştir. Türkiye işadamlarının Azerbaycan’daki yatırımlarda 2. sırada olduğunu
belirten Azerbaycan Parlamentosu Başkanı ilişkilerin arttırılması için
Parlamentolar arası işbirliğinin önemli olduğunu hatırlatmıştır.
17-19 Haziran 2008 tarihinde dönemin TBMM Başkanı Köksal
Toptan’ın Azerbaycan ziyareti kapsamında parlamentolar arası işbirliği konuları müzakere edilmiştir. Yapılan görüşmelerde Azerbaycan
Parlamentosu için modern enformasyon teknolojileri ile donanmış
çağdaş kütüphane sisteminin geliştirilmesi görüşülmüştür. Temmuz
2010`da Azerbaycan Parlamentosu’nun milletvekili grubu TBMM`nin
bu konudaki deneyiminden yararlanmak amacıyla Ankara’da olmuştur.
16 Temmuz 2008’de Azerbaycan-Türkiye Tarih Araştırma
Vakfı (ATAF) sözde Ermeni soykırımını araştırmak amacıyla faaliyete başlamıştır. ATAF’ın kurulmasında her iki ülkenin parlamentoları
-66-
PARLAMENTOLAR ARASI İLİŞKİLER: BAŞARILAR VE PERSPEKTİFLER
ciddi emek harcamıştır. Kurumun Onursal Başkanları iki ülke Cumhurbaşkanları; Başkan Yardımcıları ise Türkiye ve Azerbaycan Parlamento Başkanları olmuştur.
Bakü’de ziyarette bulunan TBMM Başkanları Azerbaycan Parlamentosu’nda konuşma yaparak defalarca “Dağlık Karabağ sorunu
çözüme kavuşmadan, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü sağlanmadan,
Azerbaycan’ın yaklaşık 1 milyona zorunlu göçmeni kendi ata yurduna
geri dönmeden Türkiye-Ermenistan ilişkileri söz konusu bile olamaz”
beyanatlarını vermişlerdir. Fakat 2009 yılının birinci döneminde Türkiye ve Ermenistan diplomatlarının iki ülke arasında diplomatik ilişkilerin geliştirilmesi ve sınırlıarn açılması için yaptıkları gizli görüşmeler sonucu Ankara ve Bakü arasında yaşanan sorunlar parlamentolar
arası ilişkilere de yansımıştır. Bu dönemde MHP İzmir Milletvekili
Şenol Bal’ın daveti ile 15 Nisan 2009’da Türkiye’ye ziyarette bulunan
bir grup Azerbaycanlı kadın Milletvekili, Türkiye’de Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül, TBMM Başkanı Köksal Toptan, muhalefet partileri
olan MHP Başkanı Devlet Bahçeli, CHP Başkanı Deniz Baykal ve
diğer politikacılarla görüşerek son olaylara ilişkin Azerbaycan’ın duyduğu rahatsızlığı ifade etmişlerdir.Türk milletvekilleri Azerbaycan’ın
endişesini anlayışla karşıladıklarını belirtmişlerdir.
Bu ziyaretin ardından, 19 Nisan tarihinde TBMM’de temsil
olunan muhalefet partileri MHP ve CHP üyesi milletvekillerinden
oluşan temsilci heyeti Azerbaycan’ı ziyaret ederken dönemin TBMM
Başkanı Mehmet Ali Şahin de ilk yurtdışı ziyaretini Azerbaycan’a
gerçekleştirmiştir. Azerbaycan yetkilileri ile görüşen Şahin, Türkiye
yönetiminin Azerbaycan’la ilgili politikasında hiçbir değişiklik olmadığını ve Dağlık Karabağ sorunu çözülmeden, Azerbaycan’ın toprak
bütünlüğü sağlanmadan, Ermenistan’la her hangi bir diplomatik ilişki
kurulması ve sınırların açılmasının söz konusu olamayacağını bildirmiştir. TBMM Başkanı’nın söz konusu ziyareti iki ülke arasında oluşan gerginliği azaltsa da, “Protokol Krizi” ile oluşan gerginliği gidermek için Azerbaycan Parlamentosu Uluslararası İlişkiler ve Parlamentolar Arası İlişkiler Komitesi Başkanı Samet Seyidov Başkanlığındaki
11 kişilik milletvekili grubu Ankara’da Başbakan Recep Tayip Erdo-
-67-
Genire PAŞAYEVA
ğan, TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin ve ana muhalefet parti liderleri ile görüşerek konuyu müzakere etmişlerdir.
Söz konusu ziyaretten kısa bir süre sonra TBMM Dış İlişkiler
Komisyonu Başkanı Murat Mercan Başkanlığındaki temsilci heyeti
Azerbaycan’a gelmiştir. Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Azerbaycan
Parlamentosu Başkanı Oktay Asedov tarafından kabul edilen heyet,
Azerbaycan’ın çıkarlarına zarar verecek hiç bir adımın atılmayacağını
bir daha beyan etmiştir.
Sonuçta 10 Ekim 2010`da Türkiye ve Ermenistan arasında diplomatik ilişkilerin geliştirilmesi ve sınırların açılması için imzalanan
protokolları TBMM onaylamayarak Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinde
ortaya çıkabilecek uzun dönemli krizi önlemiştir.
Türkçe Konuşan Devletlerin Parlamento Asamblesi
Kurulmasına Uzayan Yol
Devletçilik, bağımsızlık, toprak bütünlüğü, ulusal güvenliğin
korunması, uluslararası arenaya çok yönlü entegrasyonun sağlanması,
ekonomik ve jeostaratejik çıkarların sağlanması dış politikada önemli
görevlerden biri olarak nitelendirilmektedir. Devletlerin iki taraflı
işbirliğinin yanı sıra, bölgesel ve daha geniş global mekanizmalar
kapsamında çok yönlü işbirliği söz konusu hususun gerçekleşmesi
bakımından büyük önem taşımaktadır. Uluslararası ilişkilerin mevcut
durumunda, her bir devletin uluslararası camiada nüfuz ve konumunu
güçlendirmesi, ulusal sorunların çözümüne yönelmiş çabalarını uluslararası kurumlar kapsamında gerçekleştirmesi, çok yönlü işbirliği ile
diğer devletlerin kolektif desteğini elde etmekle mümkün olmaktadır.
Sovyetler Birliği’nin parçalanması sonucunda Güney Kafkasya ve Orta Asya’da yeni bağımsızlığını kazanmış devletler, toprak
bütünlüğü ve güvenliğin sağlanmasını, aynı zamanda politikekonomik-sosyal problemlerin çözümünü uluslararası ortama entegre
olmakta gördüğünden ikili ve çoklu işbirliğine üstünlük vermişlerdir.
Bu ülkeler, devlet bağımsızlıklarını kazandıkları ilk yıllarda, BM,
AGİT, BDT gibi evrensel ve bölgesel kurumlara üye olmuş veya aday
-68-
PARLAMENTOLAR ARASI İLİŞKİLER: BAŞARILAR VE PERSPEKTİFLER
statüsü elde etmiştir. Zamanla bu devletler bulundukları bölgede entegrasyon sürecini hızlandırmak ve milli çıkarların daha yüksek düzeyde sağlanması amacıyla sadece mevcut olan belirli kurumlara üyelikle yetinmemişlerdir. Daha büyük tecrübeye ve Batı’yla sıkı ilişkilere sahip bir devletle belirli bölgesel girişim ve ideoloji uğrunda birleşerek, bu mekanizma kapsamında karşılıklı sorunların eşit koşullarda
çözümü ve mevcut işbirliklerinin arttırılması yoluna gidilmesi zaruret
oluşmuştur. Türkçe Konuşan Ülkelerin Parlamento Asamblesinin
kurulmasını bu zaruretin tezahürü gibi kabul etmek mümkündür.
Türkçe Konuşan Ülkelerin bu adımı tarihi, kültürel, dini ve dil birliğine dayalı ilişkilerinin modern çağda daha da geliştirilmesi, devletlerin
çıkarlarına uygun çoklu işbirliğinin genişletilmesi isteği ile açıklanabilir.
Elbette, Türkçe konuşan ülkelerin yasama birimlerinin belirli
mekanizma kapsamında ve çeşitli yönlere göre ortak faaliyet girişimi
bölgesel ortamda yeterince önemli ve başarılı adımdır. Diğer yandan
bu girişime ve onun gerçekleşmesine ortam oluşturulmuştur ve daha
önceki sürecin gözden geçirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır.
Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan ve Kırgızistan dış politikalarında uluslararası ortama entegreyi öncelikli görevlerden biri gibi görüp, bu kapsamda aynı etnik ve tarihi köklere sahip
oldukları Türkiye ile işbirliğine önem vermişlerdir. Özelikle Türkiye
bu devletlerin bağımsızlığını tanıyan ilk ülkelerden biri olarak onlarla
ilişkilerin geliştirilmesine çaba göstermiştir. Böyle bir durumda Türkiye’nin girişimleri ve 1992 yılında önerdiği Türkçe Konuşan Ülkelerin Devlet Başkanlarının Zirve Görüşmesinin gerçekleştirilmesi, yeni
bağımsızlık kazanmış ülkeler için hem Türkiye ile işbirliğinin genişletilmesi, hem de kendi aralarında Sovyet döneminde mevcut olan politik-ekonomik ilişkilerin yeniden kazanılması amacıyla alternatif mekanizmaların oluşturulması bakımından önemli olmuştur. 28 Ağustos
1995’de Bişkek’te yapılmış Türkçe Konuşan Ülkelerin Devlet Başkanları’nın 3. Zirve Görüşmesinde Azerbaycan Milli Lideri Haydar
Aliyev`in söylediği fikirler çok önemlidir: “Bizim ülkelerimiz Sovyetler Birliği’ne üye oldukları için hem ekonomik bakımdan, hem de
-69-
Genire PAŞAYEVA
kültürel değerlerin alış-verişi bakımından görüşmelerin yapılması,
birbirine temsilci heyeti gönderilmesi bakımından daha sıkı irtibattaydılar. Bugün bu ilişkiler azalmıştır. Fakat temennimiz, bu ilişkilerin
genişletilmesidir. Tarihi geçmişimizi, genel köklerimizi, bizi bu görüşte toplayan zemini esas alarak Azerbaycan devleti Orta Asya’nın bütün ülkelerinin daha sıkı ekonomik, kültürel, bilimsel-teknik işbirliği
kurmasından ve bu entegrede olmasından yanadır.”
Yeni mekanizmanın oluşumunda Türkiye’nin de rolü inkar edilemez. Türkiye Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın da belirttiği gibi, Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve SSCB’nin dağılması Türkiye’ye bölgede
lider ülke olmak imkanı sağlamıştır. “XXI. yüzyıl Türk asrı olacak”,
“Adriyatik Denizi’nden Çin Seddi’ne uzayan Türk Dünyası” gibi ideallerin belirli şekilde gerçekleşmesine çalışan Türkiye, bölgede etki
olanaklarını genişletmeye, Türkçe Konuşan Devletlerle aynı değerlere
dayanan işbirliğini hızlandırmaya, diğer taraftan da bu devletlerin
uluslararası camiaya uyumunda “birleştirici halka” rolünü oynamaya
çaba göstermiştir.
1992-2001 yılları arasında düzenlenmiş yedi zirve toplantısı
Türkçe konuşan ülkeler arasında ve genel anlamda bölgede mevcut
olan sorunların, işbirliği perspektiflerinin müzakeresi bakımından
önemli olmuştur. Fakat 2001 yılından sonra zirve toplantılarında uzun
aralar gözlenmekteydi. Bu da ülkelerin daha ziyade ikili işbirliğini öne
çıkarması, Batı’nın bölgeye olan ilgisinin artması ve Rusya’nın eski
nüfuzunu yeniden kazanma isteğiyle izah edilebilir.
Türkçe Konuşan Ülkelerin Devlet Başkanları’nın zirve toplantılarının 5 yıllık aradan sonra yeniden gerçekleştirilmesi, tarih, din ve
kültür birliğine sahip olan devletlerin sadece politik değil, günümüz
gerçeklerine ve taleplerine uygun şekilde ekonomik ve ticaret ilişkilerinin de geliştirilmesi isteğinden ve daha yararlı temellere dayanan
işbirliği perspektiflerinin belirlenmesi çabalarından doğmaktadır.
Türkçe konuşan ülkelerin daimi faaliyet gösteren kurumlarının oluşturulması niyeti de bu girişimlerin tezahürüdür. Özelikle belirtmek gerekir ki, 2-3 Ekim 2009’da Nahçivan’da gerçekleştirilmiş Türkçe Konuşan Ülkelerin Devlet Başkanlarının 9. Zirvesi’nde Türkçe Konuşan
-70-
PARLAMENTOLAR ARASI İLİŞKİLER: BAŞARILAR VE PERSPEKTİFLER
Ülkelerin İşbirliği Konseyi’nin kurulması ile ilgili Nahçıvan Anlaşması kabul olunmuştur. Bu Türkçe konuşan ülkeler arasındaki işbirliğinin
kurumsallaştırılması yönünde atılmış bir adımdır.
İki ülke arasında Strateji İşbirliği Konseyi’nin kurulması ile
ilgili Ortak Beyanname’nin imzalanması, Bakü-Ankara ilişkilerinde
yeni olumlu değişikliklerle birlikte, bütün alanlarda daha geniş ve
kapsamlı işlerin yerine getirilmesi için ek olanaklar sağlamaktadır.
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Türkçe Konuşan Ülkelerin
Devlet Başkanları’nın 10. Zirve Görüşüne katılım kapsamında Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la iki ülke arasındaki stratejik ilişkilerin gelişim eğilimlerine dair
fikir alışverişi yapmıştır. Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan’la “Çırağan” Sarayı’nda gerçekleştirdiği görüşmede “Azerbaycan Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti arasında
Yüksek Düzeyli Strateji İşbirliği Konseyi’nin kurulması ile ilgili”
Ortak Beyanname imzalanmıştır. Beyannamenin imzalanması ile ülkeler arasındaki ilişkiler yeni bir düzey kazanmıştır.
Tarihin çeşitli dönemlerinde olduğu gibi son zamanlarda bazı
güçler Azerbaycan’la Türkiye arasına ihtilaf yaratmak amacıyla planlı
çalışmalar yürütülmektedir. Daha doğrusu, dünyayı yöneten bazı global aktörler kendi ulusal ve uluslararası çıkarlarını gerçekleştirmek
amacıyla siyasi anlaşmalara taraf olmakla iki kardeş ülkenin ilişkilerine zarar vermeye çalışmaktadırlar. Örneğin, “Büyük Ortadoğu” projesinin sonraki halkası olan Türkiye ile Ermenistan arasında “Zürih
Protokolleri”nin imzalanmasına çaba gösteren büyük aktörler, esasen
Güney Kafkasya’da yeni jeopolitik harita kurma eğiliminde olmuşlardır. İşgalci Ermenistan’ın izoleden çıkması amacını da kapsayan söz
konusu Protokol, Azerbaycan-Türkiye ilişkilerinin yapısına zıt olan
prensipleri içermesiyle beraber, iki ülke arasındaki tarihi temellerin
sarsılması anlamını da taşımaktaydı. Ankara kardeş ülke Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü sağlanmadan yani Ermenistan işgali sonlandırmadan, sınırların açılmasının mümkün olamayacağını bildirdi.
Bundan başka, Batı’nın sabotaj özellikli faaliyetleri de Bakü-Ankara
tandeminin temellerini sarsamadı.
-71-
Genire PAŞAYEVA
Azerbaycan ile Türkiye arasında yüksek düzeyde Stratejik İşbirliği Konseyi’nin Kurulması ile ilgili beyannamenin imzalanması,
politik, ekonomik, askeri, kültürel - ideolojik ve diğer alanlarda daha
geniş, kapsamlı ortak adımların atılması için yeni olanaklar ortaya
koyacaktır. Cumhurbaşkanı İlham Aliyev bu hususla ilgili, “İki ülke
arasında imzalanmış bu belge stratejik önem taşımaktadır ve tarafların tam şekilde müttefikliğini sergilemektedir” ifadesini kullanarak
“Bu gün gerçekten de tarihi bir gündür ve bugün bir arada olmamızdan çok memnunum. Eminim ki, bugün Türkiye ve Azerbaycan arasında imzalanmış tarihi belge her iki ülkenin ilişkilerinin gelecekte daha
da gelişmesini temin edecektir... Bizim halklarımız arasında yüzyıllar
boyu dostluk, kardeşlik ilişkileri mevcuttur. Bu ilişkiler bu gün zenginleşmekte ve yeni düzeylere çıkmaktadır. Söz konusu ilişkiler, aslında,
iki ülke arasında olan ilişkilerin temelidir. Bizler bu ilişkileri sağlam
temel üzerinde kurmaktayız. Azerbaycan bağımsızlığını ilan ettikten
sonra Türkiye ile ilişkileri daim geliştirmiş ve bu gün söz konusu ilişkiler müttefiklik düzeyine ulaşmıştır.” şeklinde konuşmuştur.
Bu yönden bakıldığında, Türkçe Konuşan Ülkelerin Devlet
Başkanları’nın 2006 yılında Antalya’da gerçekleştirilen zirve toplantısında teklif edilen Türkçe Konuşan Devletlerin Parlamento Asamblesi’nin oluşturulması, Türkçe Konuşan ülkeler arasında işbirliğinin
önemli hususu olmuştur. Parlamento diplomasisinin öneminin ve rolünün bir hayli arttığı çağdaş dünyada bu tür bir kurumun kurulması,
Türkçe Konuşan ülkeler arasında Parlamentolar Birliği şeklinde ortak
bir mekanizmanın kurulmasına ve karşılıklı ilişkileri güçlendirerek
politik bakışların uyumlaştırılmasına, tecrübe alış verişine, ortak projelerin gerçekleştirilmesine olanak sağlamaktadır.
TürkPA Kapsamında işbirliği
21-22 Şubat 2008 tarihinde Antalya’da Türk Dilli Devletlerin
Parlamento Asamblesi (TürkPA) ile ilgili gerçekleştirilen ilk toplantıda Asamblenin kurulması ile ilgili niyet protokolü imzalanmıştır. 2728 Mart tarihinde Astana’da yapılan toplantıda ise TürkPA’nın kurulması ile ilgili belgeler onaylanmıştır. Nihayet, 21 Kasım 2008 tarihinde Azerbaycan, Türkiye, Kazakistan ve Kırgızistan Parlamento Baş-72-
PARLAMENTOLAR ARASI İLİŞKİLER: BAŞARILAR VE PERSPEKTİFLER
kanları’nın İstanbul’daki toplantısı gerçekleştirilmiştir. Toplantıya
Azerbaycan’ı temsilen Azerbaycan Parlamentosu Başkanı Oktay
Asedov başkanlığında bir heyet katılmıştır. Toplantı sonunda Türkçe
Konuşan Ülkelerin Parlamento Asamblesi’nin kurulması ile ilgili
“İstanbul Anlaşması” imzalanmış ve TürkPA resmen kurulmuştur.
Söz konusu teşkilatın esas maksatlarından biri parlamentolar arası
işbirliğinin kalite bakımından yeni safhası olan parlamento diplomasisi vasıtalarının yardımıyla devletler arasında politik diyalogun daha da
geliştirilmesine yardımcı olmaktır.
TürkPA’nın 29 Eylül 2009 tarihinde Azerbaycan Cumhuriyeti
Milli Meclisi’nin, Kazakistan Cumhuriyeti Parlamentosu Senatosu’nun, Kırgızistan Cumhuriyeti Parlamentosu’nun, Türkiye Büyük
Millet Meclisi’nin temsilci heyetlerinin katılımıyla Bakü’de gerçekleştirilmiş birinci olağan toplantısı kurumun gelecek faaliyeti ile ilgili
kararların kabul edilmesi bakımından önemli olmuştur. Toplantıda,
teşkilatın 26 maddeden oluşan Tüzüğü ve Sekreterlik Yönergesi, bunun yanı sıra toplantı sonuçları ile ilgili Bakü Beyannamesi kabul
edilmiştir. Beyannamede TürkPA kapsamında işbirliğinin, üye devletler arasında politik, ekonomik, kültürel ve diğer ilişkileri derinleştirme, halkları birbirine daha da yakınlaştırma adına önemli bir araç
olduğu, parlamento diplomasisi vasıtalarının yardımı ile devletler
arasında politik diyalogun daha da geliştirileceği, bölgesel ve global
güvenliği korumak maksadıyla çeşitli teşebbüslerin öne sürülmesi ve
gerçekleştirilmesi için elverişli politik ortam oluşturacağı belirtilmektedir.
Türkçe Konuşan Ülkeler arasında işbirliğinin genişletilmesinde,
aynı zamanda TürkPA’nın kurulması sürecinde, Türkiye ve Azerbaycan özel rol oynamıştır. Türk Dilli Ülkelerin Birliği’nin kurulması
teklifini öne süren ve bu işte büyük çabalar gösteren Türkiye’nin yanı
sıra Azerbaycan da bu düşüncelerin gerçekleşmesi yönünde etkin
faaliyet içerisinde olmuştur. Türkçe Konuşan ülkelerin birliğinin kurulması ve geliştirilmesi düşüncesi Azerbaycan dış politikasının önceliği olmuştur. Azerbaycan’ın aynı anda hem TürkPA’nın ilk toplantısına hem de Türk Cumhuriyetleri Devlet Başkanları’nın Zirve Toplantısı’na ev sahipliği yapması, Azerbaycan’ın bu birliğe ne kadar önem
verdiğinin bir göstergesiydi. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham
-73-
Genire PAŞAYEVA
Aliyev’in Türk Birliği’ni desteklemesi ile ilgili defalarca beyanatta
bulunması, bu yönde politik iradenin sergilenmesi olarak anlaşılmalıdır: “Bizim isteğimiz, Türk Dilli halklar ve ülkeler arasında birlik
daha da güçlensin. Bu, bizim tarihimiz, bizim kültürümüz, bizim köklerimizdir. Aynı zamanda, bugünümüzün gerçekleridir”. Teşkilatın Daimi Sekreterliği’nin Bakü’de yerleştirilmesi, Azerbaycan’a bu süreçte
özel rolün ayrılması anlamına gelmektedir. Çünkü şu anda Azerbaycan Türkiye ile Orta Asya arasında politik, ekonomik ve stratejik
önem taşıyan köprü fonksiyonunu taşımaktadır.
Türkmenistan ve Özbekistan’ın Türkçe Konuşan Ülkeler arasındaki işbirliğinde pasif rol alması ve özellikle TürkPA’nın üyeleri
arasında yer almaması, Türk Dilli ülkeler arasındaki entegrasyon sürecine olumsuz etki göstermektedir. Her ne kadar teşkilatta iştirak, gönüllülük esasında olsa da gelecekte gerçekleştirilecek projelerin söz
konusu ülkeler için cazip olacağına ve onların da teşkilatın faaliyetinde yer alacağına dair umutlar canlıdır.
Türkçe konuşan ülkelerin gerçek birliğinin kurulması bakımından mevcut mekanizmalar kapsamında ortak dilden yararlanılması
önemli husus olarak öne çıkmaktadır. Önceleri Türkçe konuşan ülkeler arasında yapılan görüşmelerde ve yüksek düzeyli diğer toplantılarda, genellikle konuşma dili olarak Rusça kullanılmaktaydı. Fakat şimdi TürkPA’nın İstanbul toplantısında her bir devletin temsilcisi kendi
ana dilinde konuşmakta ve konuşmalar simultanr tercüme edilmektedir. Bu hem Türklerin birbirlerini daha iyi anlamaları için geniş imkanlar sunmaktadır, hem de her biri Türkçe konuşan ülkenin, kullandıkları Türkçe’nin kendine özgü yapısını toplantı katılımcılarına ulaştırmasına olanak sunmaktadır. Bu bağlamda, Türkçe konuşan ülkelerin gelecekte ortak dilde konuşması düşüncesinin gerçekleşmesi istisna edilmemelidir.
TürkPA’nın gelecekte gelişimi ve nüfuzlu uluslararası teşkilata
dönüşmesi ile ilgili gerçek perspektifler mevcuttur ve bu perspektiflerin kısa zamanda belirlenerek gerçekleştirilecek faaliyet planına alınması, kurumun çevik bir mekanizmaya dönüşümüne olanak sağlayacaktır. Şu an üye devletler arasında ikili ve çoklu şekilde gerçekleştirilen enerji ulaşım, kültür ve diğer alanlarda projeler mevcuttur.
-74-
PARLAMENTOLAR ARASI İLİŞKİLER: BAŞARILAR VE PERSPEKTİFLER
TürkPA, üyesi olan devletlerin sorunlarının müzakeresi, rahatsızlık
veren hususların hukuki yönden değerlendirilmesi, ortak yasama mevzuatlarının hazırlanması, bu alandaki deneyimin mübadelesi, üye ülkelerle bağlı tavsiye karakterli kararların kabul edilmesi için önemli bir
platform rolünü oynamaya kadirdir. Diğer taraftan, üye devletler arasında mevcut olan ve gerçekleştirilmesi mümkün projelerin teşkilat
kapsamında müzakeresi, fikir birliğinin oluşturulması ve desteklenmesi bu projelerin gerçekleştirilmesi için elverişli ortam sağlayabilir. Üye
devletler arasında çok yönlü entegrasyonun elde edilmesi için ekonomik ve ticaret ilişkilerinin genişletilmesi ve bu istikamette ortak projelerin gerçekleştirilmesi önemlidir. Hatta üye devletler arasında ortak
ekonomi piyasasının, serbest ticaret bölgelerinin oluşturulması düşünceleri de göz ardı edilmemelidir.
TürkPA’nın faaliyet alanlarından biri olarak Türkçe konuşan
ülkelerin birlik şeklinde uluslararası dünyada temsil olunması düşünülebilir, bu amaçla kurumun uluslararası organizasyonlarla ilişkilerinin
güçlendirilmesi zaruridir. TürkPA’nın nüfuzlu uluslararası kurumlarda
gözlemci ve üye statüsünde kabul olunması Türkçe konuşan ülkelerin
konumlarının uluslararası ortamda kolektif şekilde savunulmasına,
mevcut sorunlarla ilişkili şekilde uluslararası kurumlar kapsamında
bazı girişimlerin önerilmesine olanak sağlayabilir.
Çeşitli ülkelerin parlamentolarının Türk soylu milletvekillerinin
ve Türkçe konuşan özerk kurumların, TürkPa’nın işlerine iştirak imkanları da araştırılmalıdır. Bu, kurumun uluslararası düzeyde tanınması ve kapsamının genişletilmesi için zaruridir.
Türkçe Konuşan Ülkelerin Parlamento Asamblesi’nin oluşturulması, Türkçe konuşan ülkelerin birliği için önemli bir olaydır. Bu
husus Türkçe konuşan ülkeler arasındaki ilişkilerin kapsamlı ve hızlı
bir şekilde geliştiğini göstermektedir. Türkçe Konuşan Ülkelerin Parlamento Asamblesi, söz konusu devletlerin globalleşen dünyaya entegrasyonu ve dünya kapsamında büyük güce dönüşmesi için elverişli
zemin oluşturmaktadır.
-75-
AZERBAYCAN-TÜRKİYE EKONOMİK İLİŞKİLERİ:
TEMEL EĞİLİMLER VE BAŞARILAR
Reşat RESULLU
Azerbaycan- Türkiye İşadamları Birliği
Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı
Kenan ASLANLI
Azerbaycan- Türkiye İşadamları Birliği
Şube Müdürü
GİRİŞ
Azerbaycan ve Türkiye ekonomik ilişkileri son 20 yılda diğer
komşu ülkeler için örnek ve model olabilecek kalite ve hareketlenme
düzeyine yükselmiştir. 9 Kasım 1991 tarihinde, Türkiye, Azerbaycan’ın bağımsızlığını tanımış, diplomatik ilişkiler ise 14 Ocak 1992
tarihinde kurulmuştur.
Türkiye Azerbaycan’ın devlet bağımsızlığını tanıyan ilk devlettir. Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinde bağımsızlığın ilk yıllarında
olduğu gibi iki ülke arasındaki kurumsallaşma dönemlerinde de ilginç
yenilikler yaşanmaktadır. Öncelikle Strateji İşbirliği Kurulu’nun oluşturulduğunu belirtmek gerekir. Aynı zamanda, enerji sektörü başta
olmak üzere ekonominin bütün alanlarında işbirliği yeni bir düzeye
gelmiştir.
1
Azerbaycan’ın sosyal-ekonomik gelişiminde yeri doldurulamaz
hizmetleri olan Türk şirketlerinin (sayısı 1000’den fazladır) ülkede
petrol ve petrol dışı sektöre yaptığı yatırımların toplam hacmi 6 milyar
1
http://mfa.gov.az/images/stories/Ikiterefli%20munasibetler/Avropa/Turkiye.pdf
Reşat RESULLU – Kenan ASLANLI
Dolar’dan fazladır. Bunun yarısı petrol dışı sektöre aittir. Alınan son
bilgilere göre, bu rakam 3 milyar Dolar’dan fazladır. Türkiye sermayeli şirketlerde toplamda 50.000 işçi çalışmaktadır.2 Azerbaycan’da
faaliyet gösteren Türkiye şirketlerini diğer ülkelerin şirketlerinden
farklı kılan temel etken, bu şirketlerin ekonominin, yaklaşık bütün
sektörlerinde faaliyet göstermesidir.
Türkiye şirketleri, petrol dışı sektörünün gelişiminde özel etkiye sahiptir. Türkiye şirketlerinin inşaat, hizmet, tarım ve gıda sektörü,
banka ve sigorta sektörü, tekstil ve hafif sanayide konumları yeterince
güçlüdür.
Son zamanlarda yerli Azerbaycan şirketleri işletmelerinde Türkiyeli yöneticileri çalıştırmaktadır; bu da ülkelerimiz arasındaki ekonomik-sosyal ilişkilerin gelişimine olumlu katkı sağlamaktadır. Son
yılların önemli gelişmelerinden biri de Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi’nin (ARDNŞ/SOCAR) timsalinde Türkiye’ye değeri milyar Dolarlarla ölçülen yatırım yapmasıdır.
Olayı daha da netleştirdiğimizde halihazırda Türkiye’de 850
Azerbaycan şirketi faaliyet gösterdiğini ve son yıllarda söz konusu
şirketlerin Türkiye ekonomisine 4.5 milyar Dolar sermaye yatırdığını
görüyoruz.3
İkili ekonomik ilişkilerin hukuki temeli
Türkiye ile Azerbaycan arasındaki ekonomik ilişkilerin hukuki
kapsamını oluşturan “Türkiye ve Azerbaycan Arasındaki Ticari ve
Ekonomik İşbirliği ile İlgili” Anlaşma 1992 yılında; “Türkiye ile
Azerbaycan Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması ile
İlgili” Anlaşma ile “Türkiye ve Azerbaycan Arasında Çifte Verginin
Alınmasının Önlenmesi ile İlgili” Anlaşma ise 1994 ve 1997 yıllarında imzalanmış ve böylece de yasal altyapının kurulması önemli düzeyde tamamlanmıştır.
2
3
http://www.atib.az (2011)
http://abc.az/news_28_11_2011_59965.html
-78-
AZERBAYCAN-TÜRKİYE EKONOMİK İLİŞKİLERİ:TEMEL EĞİLİMLER VE BAŞARILAR
Türkiye ve Azerbaycan Arasında İmzalanan Önemli Ekonomik
İşbirliği Anlaşmaları
№
Belge adı
1.
Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Turizm Sektöründe İşbirliği ile İlgili Anlaşma
Ankara, 2 Kasım 1992
2.
Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uzman Personelin
Hazırlığı ile İlgili Protokol
Ankara, 2 Kasım 1992
3.
Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti arasında Ticari-Ekonomik
İşbirliği ile İlgili Anlaşma
Ankara, 2 Kasım 1992
Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Küçük ve Orta
Ölçekli Sanayi Kurumlarını Geliştirme Yönünde
Teknik İşbirliği ile ilgili Protokol
Ankara, 2 Kasım 1992
Azerbaycan Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti
Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması ile ilgili Anlaşma
Ankara, 9 Şubat 1994
Azerbaycan Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti
Arasında Tarım Sektöründe Bilimsel, Teknik ve
Ekonomik İşbirliği ile ilgili Protokol
Ankara, 9 Şubat 1994
7.
Azerbaycan Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti
Arasında Gümrük Alanında İşbirliği ve Karşılıklı
Yardıma Dair Protokol
Ankara, 9 Şubat 1994
8.
Azerbaycan Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti
Arasında Gelirlerden Çifte Vergi Kesintisinin Önlenmesi ile İlgili Anlaşma
Ankara, 9 Şubat 1994
9.
Azerbaycan Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti
arasında Ekonomik İşbirliği ile ilgili Memorandum
Bakü, 8 Aralık 1995
10.
Azerbaycan Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti
Arasında Azerbaycan Doğalgazının Türkiye’ye
Nakline Dair Anlaşma
Ankara, 12 Mart 2001
Azerbaycan Cumhuriyeti Milli Bankası ve Türkiye
Bankası Düzenlenme ve Denetleme Ajansı Arasında Banka Denetimi Sektöründe Anlaşma Memorandumu
7 Eylül 2005
4.
5.
6.
11.
Yeri ve tarihi
-79-
Reşat RESULLU – Kenan ASLANLI
12.
Azerbaycan Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti
Arasında Uzun Süreli Ekonomik İşbirliği Programı
ve Uygulama Planı
Bakü, 6 Kasım 2007
13.
Azerbaycan Cumhuriyeti Menkul Değerleri ile İlgili
Devlet Komitesi ve Türkiye Cumhuriyeti Sermaye
Piyasası Kurulu Arasında İşbirliği ve Bilgi Alışverişi
ile İlgili Anlaşma Memorandumu
Ankara, 13 Temmuz
Azerbaycan Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti
Arasında Strateji Ortaklık ve Karşılıklı Yardım ile
İlgili Anlaşma
Bakü, 16 Ağustos 2010
Azerbaycan Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti
Arasında Yüksek Düzeyli Strateji İşbirliği Konseyi’nin Oluşturulması ile İlgili Ortak Beyanname.
İstanbul, 15 Eylül 2010
14.
15.
2010
Kaynak: Azerbaycan Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı
16 Ağustos 2010 tarihinde Bakü şehrinde imzalanmış Azerbaycan Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti Arasında Strateji Ortaklık
Ve Karşılıklı Yardımla İlgili Anlaşma ile taraflar, ülkelerinde ve
üçüncü devletlerde enerji kaynaklarının geliştirilmesi, nakli ve satışının sağlanması için ortak sermaye projelerini gerçekleştirmek amacıyla Enerji Sektöründe Ortak Komisyon oluşturulması konusunda anlaşmışlardır.4
6 Kasım 2007 tarihinde Bakü şehrinde imzalanmış “Azerbaycan Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti Arasında Uzun Süreli Ekonomik İşbirliği Programı ve Uygulama Planı”na göre taraflar, ekonomik işbirliğinde sekiz önemli alan - ticaret, serbest ekonomi bölgesi,
sanayi, enerji, taşımacılık, iletişim, turizm ve tarım- belirlemişlerdir.
Plana göre, taraflar arasında serbest ekonomik bölgesinin oluşturulması imkanlarının araştırılması amacıyla müzakerelere başlanmalı ve
müzakereler sonucunda oluşturulacak rapor, serbest ekonomik bölge
projesinin hazırlanması ve gerçekleştirilmesi ile uğraşan kurum ve
firmalara sunulmalıdır. Azerbaycan’da serbest ekonomik bölgenin
4
http://e-qanun.az/print.php?internal=view&target=1&docid=21158&doctype=0 (2011)
-80-
AZERBAYCAN-TÜRKİYE EKONOMİK İLİŞKİLERİ:TEMEL EĞİLİMLER VE BAŞARILAR
oluşturulması için eğitim desteğini ve teknik yardımları Türkiye tarafı
sağlayacaktır.5
İkili Ekonomik İlişkilerin Kurumsal Temeli
15 Eylül 2010 tarihinde İstanbul şehrinde “Azerbaycan Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti arasında Yüksek Düzeyde Strateji İşbirliği Kurulu’nun Oluşturulmasıyla ilgili” Ortak Beyanname imzalanmıştır. Beyannameye göre, Kurul, Azerbaycan ve Türkiye arasında
mevcut olan politik, askeri, ekonomik, ticaret, enerji, taşımacılık,
kültür, bilim ve sosyal alanlarda gerçekleştirilen ilişkilerin stratejisini
belirleyecek; bu strateji temelinde işbirliği projelerinin gelişimini ve
söz konusu projelerin icra olunmasını teşvik edecektir. Azerbaycan
Cumhurbaşkanı ve Türkiye Başbakanı, kurumun Eş başkanları görevini kendi üzerlerine almışlardır. Kurul toplantılarına, gündemde olan
konulara uygun olarak Azerbaycan ve Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri üyeleri katılacaklardır. Kurul toplantıları tarafların razılığı ile
düzenli gerçekleştirilecektir. Hükümet üyeleri Kurul’un kararlarının
gerçekleştirilmesi için sorumluluk taşıyacaklardır. Kurulda politik
konularda iki ülke arasındaki ilişkilerin ve işbirliğinin daha da geliştirilmesi, ikili, bölgesel ve global konularda politik fikir alışverişinin
yapılması ve işbirliğinin öncelikli alanlarının ve projelerinin belirlenmesi amacıyla Ortak Strateji Planlama Grubu kurulacaktır. Grup
toplantıları yılda en az bir defa, Dışişleri Bakanlarının Eş başkanlığı
ile gerçekleştirilecektir. Ortak Strateji Planlama Grubu, gerektiğinde
Danışman/Danışman Yardımcısı ve Bakan Yardımcısı düzeyinde ve
ilgili diğer kurum temsilcilerinin katılımıyla ilave toplantılar organize
edebilecektir. Grup, toplantıların sonucu hakkında Kurul’a bilgi verecektir.
Ekonomi ve ticarette işbirliği konularında, Ortak Hükümetler
Arası Komisyon temel mekanizma rolünü oynamaya devam edecektir.
Komisyon, toplantıların sonuçları hakkında Kurul’a bilgi verecektir.
Enerji güvenliği, nakli ve teminatı sektöründe ortak projelerin hazırlanması ve uygulanması amacıyla iki ülkenin ilgili birim ve kurum
5
http://e-qanun.az/print.php?internal=view&target=1&docid=13851&doctype=0 (2011)
-81-
Reşat RESULLU – Kenan ASLANLI
temsilcilerinin katılımıyla kurulacak Ortak Enerji Komisyonu enerji
sektöründe işbirliğinin arttırılması konusunda temel mekanizma rolünü oynayacaktır. Komisyon yıl zarfında en az bir defa toplanacak ve
faaliyet sonuçlarını Kurul’a sunacaktır.
İki ülke halkları arasında mevcut olan çok yönlü ilişkiler kapsamında diyalogların verimliliğini daha da artırmak, aynı zamanda
STÖ’lerin işbirliğini genişletmek amacıyla Sivil Toplum Forumu kurulacaktır. Foruma ticari kurumlar, eğiticiler, diaspora kurumlarının da
katıldığı çeşitli STÖ temsilcileri, sanatçılar, bilim adamları, medya
temsilcileriyle birlikte toplumun bütün kesimleri katkı sağlayabilecektir. Forum toplantıları Kurul toplantılarından önce veya aynı zamanda
Kurul toplantılarının organize olunacağı şehirde gerçekleştirilecektir.6
Aslında, bu yeni kurumsal mekanizma resmi yetkililerin daha sıkı
görüşmesine ve gündem konularıyla daha hızlı ilgilenmelerini sağlayacaktır.
Sermaye Akışı Ve Ortak Kurumlar
ARDNŞ`ın Türkiye’deki yatırımlarının temposunu artırması ve
iki ülkenin petrol-kimya tesislerinin entegre etme niyetini açıklaması
gelecekte önemli sonuçlar doğurabilecektir. Bu entegre, iki kardeş
ülke ekonomilerinin ortak şekilde çalışması yönünde ciddi bir adım
olacaktır. Tüm bunlar ülkelerimiz arasında sermaye akışının karşılıklılık özelliğini aldığının göstergesidir. Bundan önce genellikle Türkiye’nin Azerbaycan’a yatırımlarından söz ediliyordu şu an ise Azerbaycan da Türkiye’ye büyük hacimli yatırımlar yapmaya başlamıştır. 7
Türkiye’nin şu anda Azerbaycan ekonomisine yatırım hacmi 10 milyar Dolar’a yaklaşmaktadır. Türkiye, aynı zamanda, Azerbaycan’ın
petrol dışı alanlarına yatırımların hacmine göre de liderliğini korumaktadır. Azerbaycan’daki 1000’den fazla Türk şirketinin (Azerbaycan’daki bütün yabancı sermayeli şirketlerin üçte biri) toplam sermayesi Türk Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın (TPAO) enerji sektörüne
sermayeleriyle birlikte 6 milyar Dolar hacmindedir. Türk şirketlerinin
6
7
http://e-qanun.az/print.php?internal=view&target=1&docid=21161&doctype=0 (2011)
http://www.gun.az/interview/15000 (2011)
-82-
AZERBAYCAN-TÜRKİYE EKONOMİK İLİŞKİLERİ:TEMEL EĞİLİMLER VE BAŞARILAR
(daha çok inşaat sektöründe) 2010 yılı başlarında Azerbaycan’da
üslendikleri 198 projenin toplam değeri 3.3 milyar Dolar’dan fazla
olmuştur.8 Şu anda Azerbaycan’da Türk sermayesi ile faaliyet gösteren banka sayısı 5’tir.
2010 yılında Türkiye’de yabancıların kurduğu 2 bin 479 şirketten 136’sı Azerbaycanlı işadamlarına aittir. Azerbaycanlılar Türkiye’de şirket kuran yabancılar listesinde 4. sıraya yükselmişlerdir. Bu
yılın ilk 5 ayının verilerine göre, Türkiye’de yabancı ülke vatandaşları
tarafından 401 şirket kurulmuştur. Söz konusu şirketlerden 86’sı
Azerbaycan vatandaşlarına aittir. Türkiye’de Azerbaycan sermayesiyle kurulan şirketlerin 74’ü İstanbul’dadır. 2010 yılında Azerbaycan
sermayesiyle 6 Anonim şirket, 130 limited şirket kurulmuştur. Azerbaycan sermayesinin olduğu şirketlerin çoğu inşaat sektöründe faaliyet göstermektedir. 2010 yılında Türkiye’de yabancı yatırımla kurulan
limited şirketler arasında Azerbaycan dördüncü; anonim şirketler arasında ise 14. sıradadır.9
Türkiyənin
Azərbaycandakı
birgəsermayesi
müəssisələrə
Türkiye`nin
Azerbaycan`daki
ortak şirketlerdeki
(Milyon Dolar)
investisiyası (mln.$)
160
147.5
140
136.6
120
109.2
100
96.2
80
76.8
60.8
60
40
20
0
2005
2006
2007
2008
2009
Kaynak: Azerbaycan Devlet İstatistik Komitesi
8
9
http://www.mfa.gov.tr/turkiye-azerbaycan-ekonomik-iliskileri.tr.mfa
http://www.milli.az (2011)
-83-
2010
Reşat RESULLU – Kenan ASLANLI
Azerbaycan tarafı, son dönemlerde Türkiye’de ortak kurumlar
oluşturmakla yeni yatırımlar yapma eğilimindedir. 2008 yılında
ARDNŞ’nin SOCAR & TURCAS Enerji A.Ş. (STEAŞ) alyansı
PETKİM kimya konsorsiyumunun yüzde 51’lik bölümünün satışında
ihaleyi kazanmış ve bunun için 2,04 milyar Dolar para ödenilmiştir.
PETKİM Petrokimya Holding plastik ambalaj, tekstil, temizlik maddeleri vb. üretmektedir. 2011 yılında ARDNŞ toplam sermayesi 2010
yılının ilk dönemlerinde 3.4 milyar Dolar olan10 “SOCAR-TURCAS”
ortak kuruluşunda payını artırdığını da bildirmiştir. Türkiye’nin Aksoy
şirketi (“SOCAR-TURCAS”ın temsilcisi) ile yeni anlaşmadan sonra
ortak kurumun kuruluş sermayesinde ARDNŞ’nin payı yüzde 51’den
yüzde 74,98’e kadar artmıştır. Aynı zamanda, ARDNŞ İstanbul ve
Ankara’nın doğalgaz dağıtıcı şebekelerinin özelleştirilmesinde yer
almak niyetindedir. Böylece, 2012 yılında ARDNŞ “PETKİM”in
faaliyetinden daha çok gelir beklemektedir. 2010 yılında ARDNŞ’in
gelirleri Türkiye’de 2 milyar dolar civarında olmuştur.11 Son yıllar
aktif şekilde faaliyetini genişleten ARDNŞ’nin kurduğu “SOCARTURCAS” şirketi, Türkiye’nin iç piyasasında doğalgazın toptan pazarlama hakkını kazanmıştır. Türkiye’nin Enerji Piyasası Düzenleme
Kurumu, “SOCAR-TURCAS Petrokimya” şirketine bu ülkede doğalgazın toptan satışı için 30 yıllık lisans belgesi vermiştir. “SOCARTURCAS”ı ARDNŞ yönetmektedir. Bu, Azerbaycan’ın en önemli
yabancı yatırımıdır. ARDNŞ, 2011 yılında Türkiye’nin iç piyasasında
1,2 milyar m3 doğalgaz satmayı planlamaktadır. Bu hacmin büyük
kısmı Petkim Holding’e, diğer bölümü ısıtma elektrik istasyonlarına
verilecek.
25 Ekim 2011’de her iki ülkenin devlet ve hükümet başkanlarının katılımıyla İzmir’de SOCAR’ın sermayesi ile yapılacak yeni petrol-kimya tesisinin temelinin atılması ikili ekonomik ilişkilerde yeni
safhanın simgesine dönüşmüştür. “Star Rafineri” olarak adlandırılan
kurumu, SOCAR-TURCAS ortak kurumu ortaklaşa yapmaktadır. Bu
projeye yatırılacak sermaye 5.5 milyar Dolardır. SOCAR ve TURCAS
şirketlerinin sahibi oldukları PETKİM şirketine ait bölgede yapılacak
STAR petrol-kimya kurumuna yatırılmış sermaye Türkiye özel sektörü tarihinde tek noktaya yatırılan en büyük sermayedir. 2015 yılında
10
11
http://www.socarturcas.com.tr/Content/1/561/HAKKIMIZDA.aspx
http://www.socar.az (2011)
-84-
AZERBAYCAN-TÜRKİYE EKONOMİK İLİŞKİLERİ:TEMEL EĞİLİMLER VE BAŞARILAR
ilk tesisleri kullanıma verilecek petrol-kimya kurumunda senelik 1
milyon 600 bin ton nafta üretilecek, bu da Petkim şirketinin bu ürüne
olan ihtiyacını tam şekilde karşılayacak. Böylece PETKİM’in halihazırda bu ürünün ithaline olan yüzde 80’lik bağılılığı sıfıra inecektir.
Yıllık üretim kapasitesi 10 milyon ton olan fabrikada PETKİM şirketinin temel ham maddesi nafta ile birlikte, yaklaşık 6 milyon ton aşağı
kükürtlü motorin, 500 bin ton uçak yakıtı, 500 bin ton reformat, 630
bin ton petrokok ve benzeri ürünler üretilecek ve bunların sonucunda
Türkiye’nin yıllık yabancı ticaret eksiği yaklaşık 2 milyar Dolar azalacaktır. Tesisin yapımı zamanı 10 bin kişi, faaliyeti zamanı ise bin
kişi çalışacaktır. Tesisin inşaatı sonucunda Petkim tesisi hammaddeyle
temin edilmeli, ARDNŞ dizel yakıtı, uçak gazyağını ve kimya sanayisi için hammaddeyle Akdeniz piyasasına çıkmalıdır. SOCARTURCAS ortak kurumu, toplamda Petkim’e 2023 yılına kadar 10
milyar Dolar sermaye yatırmayı planlamaktadır12.
Azerbaycan Türkiye İşadamları Birliği Onursal Başkanı Ahmet
Erentok, bu proje ile ilgili “Türkiye ve Azerbaycan arasındaki sarsılmaz kardeşlik ilişkilerinin simgelerinden olacak; STAR petrol-kimya
tesisi ülkelerimiz arasındaki stratejik ortaklığı daha da artıracak” demiş ve şunları eklemiştir: “25 Ekim Azerbaycan ve Türkiye için tarihi
gündür. Azerbaycan petrolü artık hammadde gibi değil, ilave değer
oluşturularak yarı hazır ve hazır ürün gibi üçüncü ülkelere ihraç edilecektir. Aynı zamanda, üretilen ürünler Türkiye’nin iç talebini karşılayarak ithali önemli şekilde azaltacaktır. Aynı zamanda, her iki ülke
ekonomilerinin temel sektörlerinden olan petrol-kimya tesislerinin
entegresi, diğer sektörler için multiplikatör efekti rolünü üstlenerek
onların da entegresine neden olabilir. Mevcut Avrupa Birliği temelinde Avrupa Kömür ve Çelik Birliği bulunmaktadır. Azerbaycan ve
Türkiye’nin petrol-kimya ürünlerinin entegresinin bölgede analoji
sonuca getireceği iddiasından uzağım. Fakat bu entegre iki kardeş ülke
ekonomilerinin ortak şekilde çalışması yönünde ciddi bir adım olacaktır. Bir sözle, Türkiye ve Azerbaycan’ın stratejik gücünü artıracak bu
proje, ülkelerimizin bölgedeki ve dünyadaki konumlarını daha da
kuvvetlendirecektir.”13
12
13
http://abc.az/news_28_11_2011_59966.html
http://www.atib.az (2011)
-85-
Reşat RESULLU – Kenan ASLANLI
Ticaret ilişkileri
Son on yılda iki ülke arasındaki mal devriyesi, yaklaşık 10 defa
artmış ve halihazırda yıllık 2,5 milyar Dolar olmuştur. 2010 yılında
Türkiye ve Azerbaycan arasındaki mal devriyesi %12,2 artmıştır.
2010 yılında Azerbaycan Türkiye’den 771.2 milyon Dolarlık ürün
ithal etmiştir. Bu da ithalatta Türkiye, taraf ülkeler arasında Rusya’dan
sonra ikinci sıradadır. Azerbaycan’ın temel ithal partnerleri arasında
Türkiye’nin konumu (Rusya’dan sonra ikinci sıra) son dört yılda değişmeden, aynı kalmaktadır14.
2010 yılında Azerbaycan`dan Türkiye’ye 170.8 milyon Dolarlık ürün ihraç olunmuştur.15 Bu göstergeye göre, Türkiye, Azerbaycan’ın ihracattaki temel partnerleri sıralamasında Tayland’dan dahi
geride kalmaktadır. İthalat-ihracata göre Türkiye ve Azerbaycan’ın
resmi istatistik kaynakları aşağıdaki tablodan da anlaşıldığı gibi farklı
bilgiler vermektedir.
Azerbaycan-Türkiye ticaret devriyesine dair her iki ülke ile
ilgili istatistik göstergeler
2005
2006
2007
2008
2009
2010
Azerbaycan’ın resmi istatistik bilgisi temelinde
İhrac (mln.$)
276
388.2
1056.3
626.2
107.6
170.8
İthal (mln.$)
313
385
624.6
807.1
906.9
771.2
Türkiye’nin resmi istatistik bilgisi temelinde
İhrac (mln.$)
272.3
340.5
329.7
928.4
752.8
865.1
İthal (mln.$)
528.1
695.3
1047.7
1667.5
1400
1551
Kaynak: Azerbaycan Devleti İstatistik Komitesi; Azerbaycan Devlet Gümrük Komitesi; Türkiye İstatistik Kurumu
14
15
http://www.azstat.org (2011)
http://www.customs.gov.az (2011)
-86-
AZERBAYCAN-TÜRKİYE EKONOMİK İLİŞKİLERİ:TEMEL EĞİLİMLER VE BAŞARILAR
Taraflar önümüzdeki dönemde ticaret devriyesini 5 milyar Dolara ulaştırmayı hedeflemektedir. Türkiye’nin Azerbaycan’a yönelik
ihracatının yüzde 85.6’ı sanayi ürünleri, yüzde 10.96’ı ise tarım ürünleridir. Türkiye’nin Azerbaycan’dan ithalatında ise yüzde 81.9’u petrol ve doğalgaz olmuştur (2009).16
Azerbaycan ile Türkiye arasındaki ticaret devriyesi (Milyon Dolar)
Kaynak:Azerbaycan Devlet İstatistik Komitesi
Azerbaycan’la Türkiye arasında ticaret devriyesinin dinamiği
son 5 yılda önceki dönemlere kıyasla daha yüksek olmuştur. Azerbaycan’la Türkiye arasında ticaret devriyesi 1995 yılında toplam 167
milyon Dolar, 2000 yılında 234 milyon Dolar, 2005 yılında ise 589
milyon Dolar olmuştur. Bu ticaret devriyesi Azerbaycan’ın toplam
yabancı ticaret devriyesinin 1995 yılında yüzde 12.8’ini, 2000 yılında
yüzde 8’ini, 2005 yılında ise yüzde 7’sini oluşturmaktadır. 1995 yılında Azerbaycan’ın ithal işlemlerinin beşte biri (yüzde 21’i), 2000 yılın-
16
http://www.mfa.gov.tr/turkiye-azerbaycan-ekonomik-iliskileri.tr.mfa
-87-
Reşat RESULLU – Kenan ASLANLI
da yüzde 11’i, 2005 yılında ise yüzde 7.4’ü Türkiye ile yapılan ticarete aittir.17
Son yıllarda Azerbaycan, Dünya Ticaret Örgütü’ne üyeliği kapsamında da Türkiye ile işbirliğini başarıyla devam ettirmektedir.
Azerbaycan Parlamentosunda müzakere edilen yeni Gümrük Mevzuatı’nı hazırlayanlar arasında Türkiye uzmanları da vardır. Bu belge
ülkenin gümrük sisteminin ve uygulanan gümrük rejimlerinin tekmilleşmesini öngörür. Bugünkü safhada iki ülke arasındaki mevcut gümrük mevzuatı, gümrük istatistik bilgisi ve gümrük raporlarının tek
standarda getirilmesine de ihtiyaç vardır.
Azerbaycan’n dış ticaretinde Türkiye’nin konumu
Kaynak: Azerbaycan Devlet İstatistik Komitesi
Karşılıklı artan çıkarlar ülkelerimiz arasındaki ticaret ilişkilerine de olumlu katkı sağlamıştır. Azerbaycan’ın ithalattaki temel partnerlerinin listesinde Türkiye 2006 yılında dördüncü, 2007-2010 yılla-
17
http://www.azstat.org (2011)
-88-
AZERBAYCAN-TÜRKİYE EKONOMİK İLİŞKİLERİ:TEMEL EĞİLİMLER VE BAŞARILAR
rında ise ikinci yere sahip olmuştur.18 İhraç ortakları arasındaki konum
ise son yıllarda biraz gerilemiştir (2006 yılında 3., 2007 yılında 1.,
2008 yılında 12., 2009 ve 2010 yıllarında 22. sırada olmuştur). Bu da
ülkemizin ihraç hacminin petrol ve doğalgaz hesabına 2007 yılından
sonra çok genişlemesi ve Türkiye’nin daha çok bu kapsamda transit
ülke rolünü oynaması ile ilişkilidir. Hesaplamalara göre yabancı ticaret petrol-doğalgaz etkeninden temizlendiğinde Azerbaycan’ın yabancı ticaret devriyesindeki payına göre Türkiye, Rusya’nın da önüne
geçerek ilk sırayı tutmaktadır. 2011 yılının ilk yarısında bu göstergeler
166,1 milyon Dolar ve 599,8 milyon Dolar olmuştur. 2011 yılının ilk
10 ayı zarfında iki ülke arasındaki ticaret devriyesi 1.4 milyar Dolar’dan çok olmuştur. Bu bağlamda, ithalin hacmi 990 milyon Dolar,
ihracın hacmi ise 400 milyon Dolar olmuştur. Geçen yılın aynı dönemi ile kıyasla ticaret devriyesi yüzde 85, İthalat yüzde 64, ihracat
yüzde 2,7 defa artmıştır.19
18
19
http://www.azstat.org (2011)
http://abc.az/news_28_11_2011_59965.html
-89-
AZERBAYCAN’IN TÜRKİYE’DEN TİCARİ DEĞERİNE GÖRE 10 TEMEL META GRUBU VE TÜRÜNE GÖRE İTHALATI
2006
Ürünler
2007
2008
2009
2010
Miktarı
Meblağı
Miktarı
Meblağı
Miktarı
Meblağı
Miktarı
Meblağı
Miktarı
Meblağı
(ton)
(bin $)
(ton)
(bin $)
(ton)
(bin $)
(ton)
(bin $)
(ton)
(bin $)
1. Metal yapılar
7571
15462
10080
18315
15139
31282
17460
38755
17839
40852
2. Kağıt ürünleri
2723
9541
6378
26365
8361
34904
9521
36489
11181
38288
3. Sentetik yıkayıcılar
12719
14456
15834
20947
18177
28267
20898
33397
22437
37709
4. Siyah metal ürünleri
14299
11036
33192
18490
77295
66215
81987
106670
26507
23858
5. Mobilyalar (adet)
49786
7004
82918
12024
81468
11534
77622
13350
119104
23688
6. Plastik ürünler
4940
4601
6844
6077
6784
9649
10710
12661
15344
22944
7. Çimento ve petrol yağları
6238
3063
19511
5866
292041
19432
208858
17046
111116
16653
AZERBAYCAN-TÜRKİYE EKONOMİK İLİŞKİLERİ:TEMEL EĞİLİMLER VE BAŞARILAR
8. Tarım makineleri. (adet)
46
2249
216
16991
168
12196
33340
12821
12109
16613
9. Tel ve kablolar
2141
6964
2238
10542
2129
8002
3627
15286
2456
12551
10.Taze meyve ve sebze
7513
1073
6608
1000
9176
2257
12520
4678
39916
11815
AZERBAYCAN’IN TÜRKİYE’YE TİCARİ DEĞERİNE GÖRE 10 TEMEL META GRUBU VE TÜRÜNE GÖRE İHRACATI
2006
Ürünler
1. Ham petrol ve distile ediciler
2007
2008
2009
2010
Miktarı
Meblağı
Miktarı
Meblağı
Miktarı
Meblağı
Miktarı
Meblağı
Miktarı
Meblağı
(ton)
(bin $)
(ton)
(bin $)
(ton)
(bin $)
(ton)
(bin $)
(ton)
(bin $)
297700
116210
1723
838804
625800
274462
---
---
64446
32968
2. Beyaz petrol ve benzin
3.3
1565
13100
7223
10300
10298
15500
13444
3486
3474
3. Gazolin (dizel, bin ton)
310
174468
182
112022
237300
208353
94
42955
78
46186
19914
8558
38657
13657
11061
5656
14536
4994
41548
17961
4. Petrol yağları
-91-
Reşat RESULLU – Kenan ASLANLI
5. Alkol ve türevleri
9138
5516
6343
5061
6971
6555
3822
3392
10489
9050
6. Etilen polimerleri
35768
32908
18934
22882
28458
39274
5349
5539
19903
21509
7. Ham bakır ve Alüminyum
8693
15074
11069
20986
29061
58643
5010
3866
5286
7544
8. İşlenmemiş deri (bin adet)
1317
3110
928
985
690
1520
739
2025
1331
3877
---
---
15
539
61
2125
126
4411
138
5329
2311
1527
429
704
82
443
505
1858
769
2168
9. Elek.enerjisi
(milyon.kVt/s)
10. Meyve-sebze suları
Kaynak: Azerbaycan Devlet İstatistik Komitesi
-92-
İki ülke arasında ticaret hacminin artmasına engel oluşturan en
büyük etken gümrük vergilerinin çok olmasıdır. Gürcistan’la Türkiye’nin uyguladığı “Ticari İmtiyazlara Dair Devletlerarası Anlaşma”
(“intercountry adoption agreement on trade preferences”) bu problemin çözüm yoludur. Türkiye’ye İthal edilen Yunanistan üretimi olan
polietilen Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki Gümrük Birliği anlaşması kapsamında gümrük vergisinden muaf tutulsa da, Azerbaycan’dan ithal edilen polietilenden gümrük vergisi alınmaktadır. Benzer
şekilde, Azerbaycan’a ithal edilen, Rusya’da üretilmiş çimento, gümrük vergisinden muaf tutulduğu halde, Türkiye’den ithal edilen çimentodan gümrük vergisi alınmaktadır. Fakat iki ülke arasında ticari imtiyaz benzeri bir anlaşma gerçekleşirse, karşılıklı ticaret hacmi en az 23 defa artar, hatta gümrüklerdeki zaman kaybına neden olan prosedürler büyük ölçüde ortadan kalkar. Aynı zamanda, özel gümrük kolaylıklarının sanayi ürünlerinin listesinin hazırlanması ve özellikle de
Türkiye’den ithaline son dönemler ara verilen ürünlerin ithalinin teşviki ve her iki ülkenin gümrük temsilcilerinin işadamları ile mütemadi
görüşerek mevcut durumu müzakere etmeleri büyük önem taşımaktadır. Gümrük vergilerinin yanı sıra, gümrük resmileştirmesi, gümrük
rejimlerinin seçimi ve gümrük depolanmasında kolaylıkların sağlanması daha uygun olurdu.
Yukarıda istinat edilen ortak icra planına esasen Azerbaycan’ın
ve Türkiye’nin ilgili kurumları tarafından iki ülke arasında Ayrıcalıklı
Ticaret Anlaşması’nın imzalanması olanakları araştırılacaktır. İki
ülkenin özel sektöre ait kurumları ve firmaları arasındaki ekonomik ve
ticaret faaliyetinden kaynaklanabilecek sorunların en kısa sürede ve
adaletli çözümü için Çalışma Grubu oluşturulacaktır. AzerbaycanTürkiye İş Konseyi`nin toplantılarının mütemadi olarak yılda bir defa
yapılması amacıyla her iki ülkenin ilgili kurumları teşvik edilecek,
Azerbaycan’da ve Türkiye’de organize edilen uluslararası sergilerde
her iki ülkenin firmalarının etkin katılımı desteklenecek, yılda bir
defa, ticaret heyetleri arasında karşılıklı etkinliklerin organizasyonu
temin edilecektir.88
88
Azerbaycan Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti arasında uzun dönemli ekonomik
işbirliği Programı ve Uygulama Planı, http://www.e-qanun.az (1 Şubat 2008)
Reşat RESULLU – Kenan ASLANLI
Nahçivan-Iğdır sınır bölgesinde Serbest Ticaret Bölgesi’nin
oluşturulması yönünde iki ülkenin ilgili kurumları arasında diyalog
başlatılmalıdır. Bu, Nahçivan’ın gelişiminin yanı sıra, Türkiye’nin
depresif ekonomik bölgeleri olarak bilinen Kars ve Iğdır şehirlerinin
de gelişimine katkı sağlayacaktır. Bu arada, Ermenistan’la sınırların
açılmasının taraftarı olanların temel argümanlarından birisi, “Türkiye
ile Ermenistan arasında sınırların açılması Türkiye’nin doğu illerinin
gelişimine büyük katkı sağlayacaktır” görüşüdür. Bu bakımdan Ermenistan’la sınırda bulunan Türkiye’nin Kars ve Iğdır şehirlerinin ekonomik sorunlarının çözümünde Azerbaycan kardeş ülkeye destek
vermelidir.
Sanayi, Tarım ve Turizm Sektöründe İşbirliği
Ortak ekonomik işbirliği programı ve onun icra planına esasen
Azerbaycan ve Türkiye’nin kurum ve firmalarının her iki ülkedeki
sermaye, sanayi üretimi ve modernizasyon faaliyetlerinde iştirakleri
teşvik edilecektir. Bu çerçevede, özellikle küçük ve orta işletmeler
arasındaki işbirliğinin gelişimini temin etmek amacıyla küçük ve orta
büyüklükteki işletmeler için bilgi altyapılarının karşılıklı uygulanması,
bilgi ve tecrübe alışverişinin sağlanması, uzman değiş tokuşu gibi
faaliyetler gerçekleştirilecektir. Sanayi sektöründeki işbirliğinin gelişimini sağlamak için her iki ülkenin sermaye programları ve öncü
sektörleri ile ilgili mütemadi şekilde bilgi alışverişi yapılacaktır. 89
Tarım sektöründe işbirliğinin gelişimi yönünde ise çalışmalar Azerbaycan-Türkiye Tarım İcra Komitesinin faaliyetleri kapsamında gerçekleştirilecek, mevcut Anlaşma ve protokollerde öngörülen işbirliği
alanlarının yanı sıra, yeni işbirliği alanlarının belirlenmesi ile ilgili
fikir alışverişi yapılacaktır. Azerbaycan ve Türkiye’nin turizm potansiyelinin her iki ülke vatandaşlarına yüksek düzeyde tanıtılması amacıyla işbirliği devam ettirilecek, her iki ülkenin devlet kurumları ve
özel şirketleri arasında ilişkiler genişletilecek, Azerbaycan’daki turizm
altyapısının yenilenmesi veya gelişimi yönündeki çalışmalarda işbirliği olanakları müzakere edilecektir. Bununla ilgili, söz konusu Progra-
89
http://e-qanun.az/print.php?internal=view&target=1&docid=13851&doctype=0 (2011)
-94-
AZERBAYCAN-TÜRKİYE EKONOMİK İLİŞKİLERİ:TEMEL EĞİLİMLER VE BAŞARILAR
mın ve İcra Planı’nın yürürlüğe girme tarihinden itibaren altı ay içerisinde bir araştırma raporu hazırlanacak ve her iki ülkenin ilgili kurum
ve kuruluşlarına takdim edilecektir. Müşterek turizm projelerinin gerçekleştirilmesi sektöründe her iki ülkenin yatırımcılarının teşvik edilmesi yönünde çalışmalar gerçekleştirilecektir. Türkiye’nin ilgili eğitim kurumları ile Azerbaycan’da yeni kurulmuş Azerbaycan Turizm
Enstitüsü arasında ilişkiler kurulacak ve Türkiye’den uzmanlar davet
edilecektir.
Taşımacılık ve İletişim Sektöründe İşbirliği
Yapımına 2008 yılında başlanan ve 2013 yılında bitirilmesi
planlanan Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu Hattı’nın faaliyete başlaması
ile Azerbaycan’la Türkiye arasında kurulması öngörülen stratejik
altyapı hatları büyük ölçüde tamamlanacaktır. Bu da her iki ülkenin
bölgedeki stratejik, jeopolitik ve jeoekonomik nüfuzunun daha da
güçlenmesini sağlayacaktır. Azerbaycan, aynı zamanda Kars’tan
Nahçıvan’a demir yolunun inşaatı ile Nahçıvan’la doğrudan demir
yolu bağlantısı olanağı kazanacaktır. Kars-Akalkalaki (Gürcistan)
arasında 98 kilometrelik yeni bir demiryolunun inşaatı, Gürcistan’da
ise 160 kilometrelik mevcut demiryolunun modernizasyonu ile birlikte
Türkiye-Gürcistan-Azerbaycan demiryolu şebekelerinin doğrudan
birleştirilmesini öngören “Bakü-Tiflis-Kars” demiryolu projesinin
2012 yılında tamamlanması da planlanmaktadır.90 Bundan başka,
Türkiye Devlet Demiryolları İşletmesi ile Azerbaycan Devlet Demiryolu İdaresi arasındaki kurumsal işbirliğinin geliştirilmesi, stratejik
işbirliğinin daha da arttırılması amacıyla Hazar ve Karadeniz havzalarında büyük ölçekli taşımacılığın gelişimi öngörülmektedir.
İletişim sektöründe ise Azerbaycan ile Türkiye arasında TransAsya-Avrupa fiber-optik kablo bağlantısının Gürcistan üzerinden
kurulması, Türkiye ile Nahçivan arasında fiber-optik kablo bağlantısının kurulması, Azerbaycan’ın Türksat A.Ş. uydularının iletişim ve
yayım hacminden faydalanması, Azerbaycan’da enformasyon teknolojileri ile ilgili Serbest Ticaret Bölgesinin - IT Teknoparkının Kurulmasında Türkiye ile işbirliği konuları gündemdedir.
90
http://www.mfa.gov.tr/turkiye-azerbaycan-ekonomik-iliskileri.tr.mfa
-95-
Reşat RESULLU – Kenan ASLANLI
İnsan Kaynaklarının Serbest Dolaşımı
Yukarıda ismini andığımız “Azerbaycan Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti arasında stratejik ortaklık ve karşılıklı yardım” Anlaşmasının 18. maddesinde: “Taraflar milli yasamalarına uygun olarak vatandaşlarının karşılıklı olarak ülkelerine gediş-dönüşlerinin
kolaylaştırılması, bir ülkenin vatandaşının diğer tarafın ülkesinde
yaşamasının, taşınmaz emlak sahibi olmasının, çalışması ve sosyal
haklarının temin olunması için kolaylıklar sağlayacaktır.” düzenlemesi yapılmıştır.
Aslında, konumuz daha geniş alanı kapsamaktadır ve meseleye
daha geniş bir perspektifle yaklaşıldığında Azerbaycan ve Türkiye
arasında emek (işçi) kaynaklarının serbest hareketi ile ilgili anlaşmanın imzalanmasına ihtiyaç olduğu görülmektedir. Günümüz şartlarında bu hususun gerçekleşmesi zor olsa da bu konuyu düşünmenin ve
altyapı çalışmalarına başlamanın zamanı gelmiştir. Söz konusu faaliyetin gerçekleşmesi durumunda her iki ülkenin vatandaşları karşılıklı
olarak kendi mesleklerine uygun ve çalışma bedeli beklentilerini karşılayacak iş alanlarında hem Azerbaycan’da hem de Türkiye’de kolaylıkla çalışabileceklerdir. Aslında, bu durumda Azerbaycan’ın elde
ettikleri Türkiye’ninkinden daha fazla olacaktır. Türkiye ekonomisi
kapasite bakımından Azerbaycan ekonomisinden defalarca büyüktür.
Sonuçta işçi akışında dengenin Azerbaycan’ın yararına olacağı açıktır.
Diğer taraftan bu, Azerbaycan’a kısa süre zarfında hizmet, turizm,
telekomünikasyon, sağlık, sanayinin çeşitli alanları ve tarım ile ilgili
alanlarda profesyonel kadro kazandırabilecektir.
Son zamanlarda sıkça dile getirilen üçüncü ülkelerde ortak projelerin gerçekleştirilmesi açısından bu makalede belirtilen konular
önemlidir. Azerbaycan-Türkiye İşadamları Birliği'ne üye Türkiye
sermayeli şirketlerden birçoğu ilk zamanlar çalıştırabilecekleri kalifiye
yerel personel bulamadıkları için Türkiye’den uzman personel getirtmek zorunda kalmaktaydılar. Fakat yaptığımız gözlem, zaman geçtikçe Türkiye'den getirilen kalifiye elemanların yerini onların yanında
yetişen yerel kadroların aldığını göstermektedir. Sonuçta yabancı
şirketlerde yerel çalışanlar büyük çoğunluktadır. Söz konusu şirketler,
Azerbaycan vatandaşı olan çalışanlarından bir kısmını Türkiye’de ve
-96-
AZERBAYCAN-TÜRKİYE EKONOMİK İLİŞKİLERİ:TEMEL EĞİLİMLER VE BAŞARILAR
aynı zamanda diğer ülkelerde gerçekleştirdikleri projelerde de kullanmaktalar. Dolayısıyla emeğin serbest hareketinin sağlanması ile
üçüncü ülkelerde ortak projelerin gerçekleştirilmesi için ciddi personel
potansiyelini oluşturmak mümkündür.
İki ülkenin işadamları üçüncü ülkelerde, özellikle de eski Sovyetler Birliği’ne üye Cumhuriyetlerde ortaklıklar kurarak ciddi başarılara imza atmaktadır. Azerbaycan ile Türkiye arasındaki ilişkiler müteşekkil şekilde artırılarak, sinerji oluşturmalı ve bu, ülkelerimiz arasında mevcut olan ilişkilerin yanı sıra, diğer ülkelerle ilişkilere de
olumlu katkı sağlamalıdır.
Görüldüğü üzere Azerbaycan bu süreçten kaliteli insan kaynakları akını, Türkiye ise işsizlik sorununun kısmen de olsa yumuşaması
faydasını görecektir. Karşılıklı vize talebinin, genel anlamda lağvedilmesi ve BDT mekanında uygulanan vizesiz rejimin bu durumda
Türkiye vatandaşlarına uygulanması önemlidir. Azerbaycan’a giriş
yaptığı zaman toplam 3 ülkenin vatandaşları vize bedeli ödemekten
tamamen veya kısmen muaf tutulmaktadır: Bunlar Türkiye, Pakistan
ve Japonya vatandaşlarıdır.
Şu anda Azerbaycan’da 11,3 bin yabancı işçi çalışmaktadır.
Azerbaycan, 2006 yılına kadar işçi gücü ihraç ediyordu; 2011 yılının
01 Haziran tarihindeki verilere göre ise yaklaşık 90 ülkeden çalışmak
için Azerbaycan'a yabancı işçi geldiği görülmektedir. Burada ön sıraları Rusya, Türkiye ve İran paylaşmaktadır.91
Enerji Taşıyıcılarının İhracı Sektöründe İşbirliği
Azerbaycan ve Türkiye arasında 20 yıllık ekonomik işbirliğinde
enerji sektörü özel bir yer tutmaktadır. Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC)
Petrol Boru Hattı ve Bakü-Tiflis Erzurum Doğalgaz İhraç Boru Hatlarında Türkiye, hem transit ülke, hem de proje katılımcısı olarak yer
almaktadır. TPAO, BTC’de yüzde 6.53, “Azeri-Çırak-Güneşli” projesinde yüzde 6.75, “Şahdeniz” projesinde yüzde 9'luk bir paya sahiptir92. Beş yıl önce, 4 Haziran 2006’da, petrolün ilk partisi BTC ile
91
92
http://www.apa.az (2011)
http://socar.az/btc-az.html (2011)
-97-
Reşat RESULLU – Kenan ASLANLI
Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye sınırlarından 1768 km yol kat ederek Ceyhan limanına ulaşmıştır.
Bakü-Tiflis-Erzurum Doğalgaz Boru Hattı, Şahdeniz doğalgaz
yatağından çıkarılan doğal gazın bir kısmını (7,7 milyar m3) Bakü’den
Türkiye’nin Erzurum şehrine nakletmek için inşa edilmiştir. Uzunluğu
970 km olan, kapasitesi yılda 30 milyar m3 olan boru hattı, BTC`ye
paralel inşa edilmiştir. Kemerin inşaatı 2004 yılında başlanmış ve
2006 yılında tamamlanmıştır. Yapılan anlaşmalar gereği Türkiye 15
yıl zarfında 91,0 milyar m3 doğalgaz alacaktır.93 Söz konusu boru hattı
Erzurum şehrinden Türkiye’nin dahili doğalgaz kemerleri şebekesine
bağlanacaktır ki, bu da Azerbaycan doğalgazının Türkiye’nin batısına
nakledilerek Güney Avrupa ülkelerine ulaşmasına olanak sağlayacaktır. Böylece, Azerbaycan doğalgazını yalnız Türkiye’ye değil, aynı
zamanda Türkiye üzerinden Yunanistan’a, İtalya’ya, Balkan yarımadasına ve başka Avrupa ülkelerine ihraç etmek mümkün olacaktır.
Bunun yanı sıra ARDNŞ Orta Doğu piyasasına da Türkiye aracılığıyla çıkmak niyetindedir. Azerbaycan doğalgazının Suriye’ye
nakli 65 km'lik Türkiye-Suriye (Kilis-Halep) boru hattı inşa edildikten
sonra mümkün olacaktır. Fakat Suriye’deki politik istikrarsızlık projenin tamamlanma süresini olumsuz yönde etkilemiştir. Türkiye’nin
BOTAŞ şirketi söz konusu hattı önümüzdeki sene tamamlamayı planlamaktadır. Söz konusu boru hattı, Türkiye’yi Halep ile birleştirecek
ve ARDNŞ’nin doğalgazını Ürdün ve İsrail'e satma olanağı sunacaktır.
Türkiye ve Azerbaycan’ın işbirliği yapabileceği bir sonraki proje “Nabucco” projesidir. “Nabucco” projesi (TAP ve ITGI projeleri ile
paralel) Hazar Denizi bölgesinden doğalgazın Rusya sınırları içerisine
girmeden, Azerbaycan, Gürcistan, Türkiye, Bulgaristan, Macaristan,
Romanya ve Avusturya’dan Avrupa ülkelerine naklini öngörmektedir.
Bu proje yılda 31 milyar metre küp doğal gaz nakli için planlanmıştır.
Söz konusu proje 2020 yılında Avrupa Birliği ihtiyacının yüzde 5
kadarını karşılayacaktır. Proje katılımcıları Avusturya’nın “OMV”,
Macaristan’ın “MOL”, Bulgaristan’ın “Bulgargaz”, Romanya’nın
93
http://socar.az/btc-az.html (2011)
-98-
AZERBAYCAN-TÜRKİYE EKONOMİK İLİŞKİLERİ:TEMEL EĞİLİMLER VE BAŞARILAR
“Transgaz”, Türkiye’nin “BOTAŞ” ve Almanya’nın “RWE” şirketleridir. Söz konusu şirketlerden her birinin projede katılım payı yüzde
16,7 oranındadır. “Nabucco Gas Pipeline International GmbH” ve beş
transit ülkesinin (Avusturya, Bulgaristan, Macaristan, Romanya ve
Türkiye) yetkili Bakanları arasında proje destek anlaşmasının imzalanmasıyla “Nabucco” boru hattı ile ilgili hukuki çerçeveler tamamlanmıştır. Proje sonrasında destek anlaşmalar mahiyetinde, Nabucco
Konsorsiyumuna üye şirketler ve her bir transit ülkenin hükümeti
arasında -ikili hukuki anlaşmalar- imzalanmıştır. Destek anlaşmalarının temel elementleri, Türkiye yasaması temelinde Avrupa Birliği'nin
yardımı ile hazırlanmış verimli transit rejiminin onaylanması,
“Nabucco” boru hattının yasalarda potansiyel değişikliklerden korunması ve projenin gelecekte uygulanması için mevzuat ve idari faaliyete destekten ibarettir.
İki ülke arasında doğal gaz sektöründe işbirliğinin perspektifleri
çok kapsamlıdır. Azerbaycan 2011 yılında Bakü-Tiflis-Kars demir
yolu projesi için ek kaynak ayırmıştır. Aynı zamanda elektrik enerjisi
sektöründe işbirliği, özellikle Türkiye, Gürcistan ve Azerbaycan’ın
elektrik nakil hatlarının birleştirilmesi, hatta Türkiye’ye elektrik enerjisi ihracı da gündemdedir.
Enerji sektöründe iki ülke arasında uzun süreden beri müzakere
konusu olan doğalgazın nakli fiyatlarında yeni formül hususunda da
anlaşmaya varılmıştır. Bu bağlamda hem “Şahdeniz” yatağı ile ilgili
ilk safhada Türkiye’ye satılmış doğalgazın yeni fiyatlarının belirlenmesinden sonra söz konusu ülkenin doğalgaz borcu sorunu, aynı zamanda 2.safha ile ilgili yeni nakil hacmi ve fiyatı sorunu kısmen çözüme kavuşmuştur. 2010’un Aralık ayı sonunda Türkiye “Şahdeniz”
hissedarlarına doğalgaz borcunu da ödemeye başlamıştır. Haziran
2010’da Bakü ve Ankara, Türkiye piyasasındaki doğalgazın fiyatı ve
“Şahdeniz 2” projesi kapsamında Azerbaycan doğalgazının hacmi
hususunda anlaşmaya varmışlardır.
“Şahdeniz” petrol yatağının işletilmesinin 2. safhasında, Türkiye’ye yılda 6 milyar metre küp ve Türkiye’den transitle Avrupa'ya 10
milyar metre küp doğalgaz gönderilmesi mümkündür. “Safha 2” pro-
-99-
Reşat RESULLU – Kenan ASLANLI
jesi kapsamında petrol boru hattının yapımı da dâhil olmak üzere 2530 milyar Dolar yatırım yapılacaktır. “Şahdeniz” doğalgazının temel
alıcısı olan Türkiye, alış hacmini daima azaltmaktadır. Eğer 2008
yılında Türkiye Azerbaycan’dan 5,3 milyar metre küp doğalgaz almışsa, 2009 yılında 5,1 milyar metre küp, 2010 yılında ise toplam 4,9
milyar metre küp doğalgaz almıştır. 2011 yılında söz konusu rakamın
4,75 milyar metre küpe düşeceği beklenilmektedir.94
Ekim 2011’de iki ülke arasında, Türkiye’nin Azerbaycan’dan
doğalgaz almasına ve Azerbaycan doğalgazının Türkiye sınırlarından
Avrupa'ya transitine olanak sağlayan bir dizi önemli doğalgaz ihracı
anlaşması imzalanmıştır.
Bu belgelere Azerbaycan Hükümeti ile Türkiye Hükümeti arasındaki Hükümetler Arası Anlaşma, ARDNŞ ve BOTAŞ arasındaki ve
aynı zamanda Azerbaycan Doğalgaz Teçhizatı Şirketi ile BOTAŞ
İnternational Limited arasındaki Doğalgaz Satışı Anlaşmaları,
ARDNŞ ve BOTAŞ arasındaki Doğalgaz Transiti Anlaşması ve Azerbaycan menşeli doğalgazın Türkiye toprakları aracılığıyla transiti için
kural ve koşulları belirleyen Kapsam Anlaşması dâhildir. Anlaşmalara
uygun olarak Türkiye’den gerçekleştirilecek transit ya BOTAŞ’ın
mevcut şebekesinin modernleştirilmesi ya da Türkiye bölgesinde yeni
bir boru hattının kurulması yolu ile gerçekleştirilecektir. Bu belgeler
“Şahdeniz” yatağının tam kapasite kullanılması için ve Azerbaycan’ın
Hazar'daki bu devasa doğalgaz yatağından “Safha -2” doğalgazını
Türkiye’ye ve Avrupa piyasalarına çıkarmak için imkânlar açmaktadır. “Şahdeniz” yatağının kullanılmasının 2.safhası Azerbaycan doğalgazını Avrupa'ya ve Türkiye’ye iletecek devasa projedir. Bu proje
yeni “Güney Doğalgaz Koridoru” ile Avrupa piyasalarına doğalgaz
teçhizini ve enerji teminatını artıracaktır. Projenin ilk safhasında elde
edilen yıllık yaklaşık 9 milyar m3 doğalgaza yılda 16 milyar m3 doğalgaz ilave edileceği beklenilmektedir. Bu, dünyada en büyük doğalgaz işletim projelerinden biridir.95
94
95
http://www.milli.az (2011)
http://socar.az/3889-news-view-az.html
-100-
AZERBAYCAN-TÜRKİYE EKONOMİK İLİŞKİLERİ:TEMEL EĞİLİMLER VE BAŞARILAR
Para ve Maliye Sektöründe İşbirliği
“Azerbaycan Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti arasında
Uzun Vadeli Ekonomik İşbirliği Programı ve İcra Planı”na göre,
Azerbaycan ve Türkiye bankaları arasındaki ilişkilerin daha da geliştirilmesi amacıyla işbirliği devam ettirilecektir. Azerbaycan’da para
piyasası ve borsaların geliştirilmesi amacıyla işbirliği yapılacak, bu
alanda Azerbaycan’ın ihtiyaç duyduğu teknik yardım ve uzman personel imkanlara göre Türkiye’den temin edilecektir96.
Ortak parasal alanın kurulmasında ulusal dövizlerin rolü inkar
edilemez. Yeni Türk Lirası (TRY), Yeni Azerbaycan Manatı (AZN)
karşısında son 5 yılda çeşitli faktörlerin etkisiyle değişken kur sergilemiştir. 2006 yılının ortalarına kadar devam eden Lirada dalgalı ucuzlama, yerini 2008 yılı başlarına kadar devam eden dalgalı pahalılaşmaya bırakmıştır.
2008 yılının başlarından 2009 yılının başlarına kadar ise duraklama ve yeniden Liranın Manat karşısında pahalanması dönemi olmuştur. 2009 yılı Nisan ayında ise Lira bir miktar değer kazanarak 1
YTL = 0.5 AZN düzeyine ulaşmıştır. Fakat 2010-2011 yılları zarfında
söz konusu kurda bazı değişiklikler olmuştur. 2011 yılının ortalarına
doğru yeni Türk Lirası daha da değer kaybederek 1 YTL = 0.42 AZN
düzeyine gerilemiştir.97 Dolayısıyla Lira’nın uzun vadede değer kazanacağı ihtimali çok düşük gözükmektedir. Manat hemen - hemen aynı
reaksiyonu Euro ve Dolar karşısında da göstermiştir. Lira ise Euro ve
Dolar karşısında kısa zaman aralığında daha değişken ve dalgalanmalı
kura sahiptir ve Lira’nın global döviz piyasasında gerçekleşen değişime doğal olarak daha hassas olduğunu söyleyebiliriz.
Azerbaycan’ın Türkiye ile karşılıklı ticaret faaliyetlerinin hesaplanmasında üçüncü ülke parasını kullanmadan Manat-Lira bazında
gerçekleştirilmesi perspektifi gerçektir. Çünkü karşılıklı ticaret devriyesi arttıkça anlaşma ve değiş tokuş giderlerini azaltmak için üçüncü
ülke parasını kullanmadan ödemelerin doğrudan Manat-Lira bazında
yapılması gereksinimi de artmaktadır.
96
97
http://e-qanun.az/print.php?internal=view&target=1&docid=13851&doctype=0
http://www.cbar.az (2011)
-101-
Reşat RESULLU – Kenan ASLANLI
Sonuç
Azerbaycan ile Türkiye arasındaki ticaret ve sermaye hacminin
yükselen dinamiğine rağmen toplam mal devri, karşılıklı potansiyeli
yansıtmamaktadır. Türkiye’den Azerbaycan’a ithal edilen sanayi ve
sermaye eğilimli malların, aynı zamanda hammadde ve yarı mamullerin gümrük vergilerinden muaf tutulması, bir çıkış yolu olarak değerlendirilmelidir.98 Öte yandan, Türk işadamlarının, Azerbaycan’daki
nispeten ucuz işçi gücü ve düşük üretim masraflarından yararlanarak
üretimlerini burada kurmaları ve Azerbaycan üzerinden Orta Asya ve
diğer bölge ülkelerine mallarını ihraç etmeleri de yararlı olacaktır.
BDT ülkelerine (Türkmenistan istisna olmak üzere) ödünlü gümrük
rejimi uygulanmaktadır. Azerbaycan’ın Türk mallarını reeksport etmek olanakları da geniştir. İki ülke arasında tarife dışı engellerin (nontariff barriers) de yumuşatılması önemlidir.
Bölgede Rusya-Gürcistan sorunu, Orta Doğu'da yaşananlar ve
Ermenistan’la sınırların açılması kargaşası sonucunda oluşan yeni
durum ve bu hususun ikili ilişkilere etkisi hususu gözden geçirilmelidir. Bölgedeki enerji projelerinin (Nabucco, Mavi Akım 2, Güney Akını) perspektifi, Azerbaycan ve Türkiye’nin bu yönde bölgesel aktörlerle -bu bağlamda Avrupa Birliği ile- ilişkileri, aynı zamanda ikili
yeni enerji anlaşmalarının mümkün koşullarının müzakeresi ise bir
sonraki adım olacak.
Azerbaycan ve Türkiye arasında karşılıklı ticaret devriyeli ve
yatırımlar net olarak artsa da, özellikle son global ekonomik krizden
sonra daha güvenli piyasaların arandığı bir dönemde, ekonomik işbirliğinin tam potansiyeline kavuştuğunu söylemek mümkün değildir.
İkili sermaye ve ticaret ilişkilerinin ulusal mevzuat, gümrük ve vergi
sistemlerinin talepleriyle ilgili, aynı zamanda, karşılıklı işbirliği için
sanayi ve tarım ile birlikte, diğer etkenlerin tam belirlenememesi ile
ilgili sorunlar geniş müzakere olunmalıdır.
Türkiye’nin ekonomik bakımdan aktif bölgelerinde Azerbaycan’ın yatırım imkânlarının tanıtılması ve aynı zamanda Azerbay-
98
Elbetteki diğer ticari mallarda uygulanan gümrük kuralları ve vergi düzeyleri korunabilir.
-102-
AZERBAYCAN-TÜRKİYE EKONOMİK İLİŞKİLERİ:TEMEL EĞİLİMLER VE BAŞARILAR
can’da söz konusu faaliyetin yapılması çok önemlidir. Ticari denetim
ve mevcut lisanslaştırma sürecinin zorluğu, ülkede sürekli ikamet
etmedikleri için Türkiye’den gelen personelin sağlık sigortasının olmaması da mevcut sorunlardandır. Ekonomik entegre düzeyi de iki
ülkenin potansiyeline uygun değildir. Türkiye’de global maliye krizinin etkisiyle halen daha bir dizi sanayi kurumunda durgunluk devam
etmektedir. Onların bir kısmı belirli teşvikler ile Azerbaycan’a getirilirse burada, çok perspektifli şekilde BDT ülkeleri piyasalarına taşımacılık bakımından daha rahat, ekonomik yönden daha uygun koşullarla faaliyet gösterebilirler.
Türkiye tarafı, Azerbaycan’da çalışan Türk şirketlerinin uygun
koşullu kredilerle temin olunmasına da önem verilmelidir. Her iki
ülkenin şirketlerinin karşılıklı şekilde özelleştirme ihalelerine daha
aktif şekilde katılmalarına ihtiyaç duyulmaktadır. Ülkelerimiz arasında eğitim, kültür ve diğer sosyal ilişkilerin de gelişimine özel önem
verilmelidir. Standartlaştırma ve sertifikalaştırma sistemleri uygunlaştırılmalı, ticaret lojistiği imkânlarının ortak kullanımıyla ilgili işbirliği
de arttırılmalıdır. Azerbaycan ve Türkiye arasında ekonomik ilişkilerin, özellikle sermaye ilişkilerinin koordinasyonu ve mevcut durumun
sürekli gözden geçirilmesi için “Azerbaycan-Türkiye Karşılıklı Sermayeler Danışma Kurulu”nun kurulması ekonomik entegreyi artıran
önemli bir adım olurdu.
Her ne kadar ikili kültürel ilişkiler, sivil toplum örgütleri düzeyindeki ilişkilerden daha etkin olsa da onun temel organizatörü hükümet kurumlarıdır.
Bu durumda, sosyal ilişkileri daha da kitleselleştirmek gerekir.
Karşılıklı etkin platformlar oluşturulmalı ki, kültürel kurumlar, sivil
toplum örgütleri, üniversiteler, araştırma merkezleri hükümetlerin
çağırısı olmadan da ikili ekonomik, kültürel, bilimsel, tarihi, sosyal ve
ekoloji ilişkilerin gelişimine katkı sağlayabilsinler.99
99
Yazıda kullanılan ek kaynaklar;
http://www.sam.gov.tr
http://www.deik.org.tr; http://www.setav.org;
-103-
AZERBAYCAN-TÜRKİYE ENERJİ İLİŞKİLERİ:
TEHDİTLER VE PERSPEKTİFLER
Gülmira RZAYEVA
Strateji Araştırmalar Merkezi
Ekonomi Analizi ve Küreselleşme
Şubesi Araştırmacısı
GİRİŞ
Azerbaycan ve Türkiye’nin politik, askeri ve ekonomi ilişkileri
son yirmi yıl zarfında daha aktif bir şekilde gelişmeye başlamıştır. Her
iki ülkenin kuvvetli etnik, tarihi ve coğrafi bağlılığı olsa da, politika
ve enerji alanlarındaki ilişkilerde belirli boşluklar kalmaktadır. “Yüksek politikaya” (high politics) ait olan politik ve askeri işbirliği halen
her iki ülke için öncelik teşkil etmemektedir. Oysa “düşük politikaya“
(low politics) ait olan ticaret ve enerji ilişkileri daha önemli şekil alarak, kendi anlamından çıkıp tabiri caizse, “yüksek politika” etkisi
göstermektedir. Özellikle enerji işbirliği diğer alanlardaki ilişkilere
etki ederek, onları iyileştirme veya kötüleştirme gücüne sahiptir. Enerji konuları ticaret ve çıkarla ilişkili olduğundan her iki ülke, karar
verirken “rasyonel seçim” teorisine uygun olarak ulusal çıkarlarını göz
önünde bulundurmaktadır. Bu durumda yukarıda belirttiğimiz etnik,
tarihi ve coğrafi bağlılık gibi etkenler kararların kabul olunmasında
etkileyici güce sahip olmamaktadır.
Son yirmi yıl zarfında bu iki Türk devletinin enerji sektöründe
karmaşık ilişkiler oluşmuştur. Bağımsızlığın ilk yıllarında Azerbaycan'ın enerji sektörüne getirilen ilk ülkelerden biri Türkiye olmuştur.
Geçen asrın 90'lı yılların başından bugüne kadar her iki ülke arasında
enerji işbirliği üçüncü tarafların etkisi ve çok yönlü ilişkiler kapsamında gerçekleştirilmektedir. Bu anlamda Türkiye’nin politik ve ener-
Gülmira RZAYEVA
ji çıkarları Türkmenistan’dan Avusturya’ya, Rusya'dan Suriye’ye
kadar karmaşık jeopolitik bağlamda gelişmektedir. Şüphesiz, Soğuk
Savaş’tan sonraki dönemde enerji alanında ikili ilişkiler yürütülmesi
ve her iki devletin transit veya üretici ülke gibi sadece kendi çıkarlarını temsil etmesi, diğer oyuncuların çıkarlarının dikkate alınmaması
yanlış olurdu. Bu bakımdan, Hazar Denizi enerji kaynaklarının Türkiye üzerinden Batı’ya taşınması ile ilgili her iki ülke arasında yapılan
görüşmelerde tek taraflı şartların dayatılması, genelde sürecin uzamasına neden olmakta ve sonuca varılmasını engellemektedir. Azerbaycan-Türkiye enerji ilişkileri değerlendirilirken, üçüncü tarafların rolü,
bu veya diğer projenin gerçekleşmesi noktasında çıkar gruplarının
yürüteceği lobi faaliyetleri ve uluslararası enerji şirketlerinin etkisi
dikkate alınmalıdır. Makalede, iki ülke arasındaki karmaşık enerji
ilişkilerinde mevcut olan boşluklar analiz edilmiş; birbiriyle ilişkili
kararların kabul edilmesinde güçlü ve zayıf taraflar anlatılmıştır. Çok
aşamalı yaklaşım kapsamında her iki devletin rasyonel seçiminin analizi göz önünde bulundurulmuştur.
Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) Petrol Boru Hattı
Bağımsızlığının ilk yıllarında Azerbaycan'ın enerji sektörüne
getirilen ülkelerden biri Türkiye idi. Yıl henüz 1993 idi ve Türkiye’nin devlet şirketi BOTAŞ, petrolün olası ihraç yollarını önererek
en uygun ve potansiyel güzergâhın Bakü ve Türkiye’nin deniz limanı
olan Ceyhan arasında olduğunu iddia etmekteydi. TPAO da (Türkiye
Petrolleri Anonim Ortaklığı) “Azeri-Çırak-Güneşli” yatağından petrol
hâsılatına dair görüşmelere katılan konsorsiyumun terkibinde idi.
1993’de Azerbaycan'da yönetime gelen Haydar Aliyev'in özellikle enerji alanında yürüttüğü dengeli politika, Ankara'yı tek ve
önemli stratejik ortak kısmında görmemekteydi. Bunun sonucunda
TPAO, Azerbaycan Uluslararası İşbirliği Şirketi (AİOC) Konsorsiyumu’nda yalnız yüzde 2 paya sahip olmuştur1.
1
Hemming, Jonathan (1998) “The Implications of the Revival of Oil Industry in Azerbaijan”, CMEIS Occasional Paper 58 (Durham: University of Durham), available at
http://dro.dur.ac.uk/94/1/58DMEP.pdf
-106-
AZERBAYCAN-TÜRKİYE ENERJİ İLİŞKİLERİ: SORUNLAR VE PERSPEKTİFLER
Bu durum Azerbaycan’ın dış politikasının batı yönünde dengelenmiş olarak şekillendiğinin habercisidir.
Azerbaycan`ın AİOC Konsorsiyumu’nda İran`a yüzde 5’lik
payın verilme isteği, Türkiye’yi rahatsız etmiştir. Türkiye’ye kıyasla
iki defadan fazla payın İran’a verilmesi, Türkiye devletinin bundan
sonraki aşamada, büyük pay kazanmak için değil, petrolün nakil güzergahının Türkiye sınırlarından geçmesi yönünde faaliyete başlamasını tetiklemiş ve Türkiye’nin bölgede enerji alanında üstünlük sağlamasına katkı sağlamıştır. Bunun sonucu olarak Azerbaycan petrolünün
Gürcistan aracılığıyla kardeş ülke bölgesinden dünya pazarlarına çıkarılmasını savunan ana devlet Türkiye olmuş ve bu yaklaşım BTC’nin
gerçekleşmesine büyük katkı sağlamıştır.
Transit gelirlere ek olarak BTC hattı Türkiye için, petrolün
dünya pazarına, gereğinden fazla yoğunluk ve kirlilik yaşanan İstanbul Boğazı’ndan değil diğer güzergâhlardan nakledilecek olması nedeniyle de çok önemliydi. BTC projesi ilk kez gündeme geldiğinde
bazı AİOC`u oluşturan şirketler söz konusu girişimi politik ve karmaşık olarak nitelendirerek, alternatif olarak Bakü-Supsa Hattı’nın genişletilmesini ve ilave hacimde petrolün bu şekilde naklini önermişlerdi.
Fakat Türkiye haddinden ziyade yük alan İstanbul Boğazı’ndan petrolün taşınmasına kesin olarak itirazını bildirmekte ve bu hususta çevreye verilen zararı gerekçe göstermekteydi. Ankara’dan yapılan resmi
açıklamada, Boğaz’da tanker yoğunluğunu azaltmak amacıyla Türkiye’nin boğazlardan geçişi kısıtlama yetkisinin bulunduğu hatırlatılmıştır. Bu husus Bakü-Supsa Boru Hattı’nı ticari bakımdan yararsız duruma düşürmüştür.
Şirketler 1936 tarihli Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne2 istinaden İstanbul Boğazı’ndan geçiş haklarının mevcut olduğunu iddia
etseler de ABD, Türkiye’nin konumunu ve BTC’nin gerçekleşmesini
destekliyordu. Bunun yanı sıra BTC, ABD’nin Hazar Denizi enerji
politikasının merkezini oluşturuyordu. AİOC’in Başkanı Terri
Adams, petrolün Bakü-Supsa ve Bakü-Novorossiysk Boru Hatları
aracılığıyla nakli arzusunda olmasına rağmen BTC’yi desteklemiş ve
2
“Montreuk Convention 1936” http://www.globalsecurity.org/military/world/naval-armscontrol-1936.htm (October 20, 2011)
-107-
Gülmira RZAYEVA
projenin gerçekleşmesinde önemli rol oynamıştır.3 Proje ABD’nin
politik çıkarlarını tam olarak karşılamaktaydı; boru hattı ne Hazar
Denizi’nden Rusya sınırlarına uzanarak Karadeniz’e, ne de İran sınırlarından Türkiye’ye çıkmaktaydı. Bu husus ABD için çok önemliydi.
Bakü’nün söz konusu projeye İran gibi karmaşık bir partneri
getirmesi ve ona yüzde 5 pay ayırması tesadüf değildi. 1990’ların
başında Hazar Denizi enerji kaynaklarının Batı istikametinde nakli,
İran’ın da milli çıkarlarına zıttı ve bu sebepten dolayı İran keskin şekilde itiraz sergilemekteydi. İran için Hazar Denizi’nin ulusal sınırlarının belirlenmesi ile ilgili sorun çözülmeden ve İran'ın katılımı olmadan her hangi bir enerji yatağının kullanılması ve büyük projelerin
gerçekleştirilmesine izin verilemezdi. Söz konusu tarihteki yönetim,
İran’ın bu bakımdan engel oluşturmaması için AİOC’den İran’a pay
ayırmakla İran'ı projenin gerçekleşmesinde çıkar sahibi taraf konumuna getirmiştir. Fakat Bakü’nün bu planı ABD Hükümeti ve şirketleri
tarafından olumlu karşılanmamış ve ABD tarafı AİOC’ten ayrılacaklarını bildirerek Bakü’ye baskı uygulamaya çalışmıştır. Bunun sonucunda 1995 yılı başlarında Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet Petrol
şirketi (ARDNŞ, İngilizce SOCAR) kendisine ait payların yarısını
satmayı kararlaştırmış ve TPAO bu payları alarak pay oranını yüzde
6,75’e çıkarmıştır.4 Fakat TPAO’nun payının artması petrolün dünya
pazarlarına ulaştırılması için boru hattı güzergâhı sorununu çözmemekteydi.
BTC projesiyle Türkiye ilk kez Azerbaycan’ın enerji sektörüne
girmiş ve bu işbirliği 1996 yılında “Şahdeniz” doğalgaz yatağının
yüzde 9 payına sahip olması ile başarılı bir şekilde sürdürülmüştür. Bu
tür manevralar ve Azerbaycan’ın artan gelirleri sonucunda Türkiye,
Azerbaycan için enerji yatırımcısından ziyade enerji ortağına dönüşmektedir. 1999 yılında Azerbaycan-Türkiye-Gürcistan tarafından
3
4
Terry Adams (2009) “Baku Oil Diplomacy and ‘Early Oil’ 1994-1998: an Ekternal
Perspective”, in Petersen, Alekandros and Fariz Ismailzade (2009) Azerbaijan in
Global Politics: Crafting Foreign Policy (Bakü: Azerbaycan Diplomatik Akademisi), s.
225-252.
“Baku-Tbilisi-Ceyhan Pipeline: Oil Window to the West”, edited by S. Frederick Starr
and Svante E. Cornell http://www.silkroadstudies.org/new/inside/publications/BTC.pdf
(October 23, 2011)
-108-
AZERBAYCAN-TÜRKİYE ENERJİ İLİŞKİLERİ: SORUNLAR VE PERSPEKTİFLER
BTC’nin yapımıyla ilgili hükümetler arası anlaşmanın imzalanması,
doğalgaz alanında işbirliği için yeni kapı açmış ve yeni İpek Yolu’nun
temelini atmıştır.
Doğu-Batı enerji koridoru Ankara ve Bakü arasında politik ve
ekonomik ilişkileri güçlendirse de Türkiye’nin Azerbaycan’da yatırımlarının çoğalmasına olanak sağlamamaktadır. Türkiye, Azerbaycan’dan yılda 6.6 milyar metre küp doğal gaz ithal etmektedir fakat
buna rağmen Türk şirketleri ülkede çok pasif faaliyet göstermektedir.
Şahdeniz’de az paya sahip olan TPAO şirketi, hiçbir zaman stratejik
konularda söz sahibi olmamıştır. Söz konusu durum 2001 yılında
doğalgaz anlaşmasının yeniden onaylanması zamanı daha da kötüleşmiştir. TPAO devlet şirketi olduğundan AİOC’in diğer üyeleri
TPAO’nun görüşmelere katılmamasını talep etmekteydiler. Bu bakımdan Azerbaycan doğalgazının nakli hususunda görüşmelere
TPAO şirketinden hiç bir temsilci davet edilmemiştir.
Yatırımlar
Son birkaç yıl zarfında Türkiye’nin Azerbaycan’a enerji yatırımları dikkat çekici bir keskinlikle azalmıştır. Türkiye’nin iki en
büyük devlet şirketi olan BOTAŞ ve TPAO Azerbaycan’a, genellikle
yatırım yapmamaktadır.5 Azerbaycan’ın petrol gelirleri perspektifini
dikkate alarak bu şirketler, bugün Orta Doğu ülkelerine, özellikle
Irak’ın petrol “upstream” sektörüne yatırımların yatırılmasına üstünlük vermektedirler. Son on yılda Azerbaycan’da yeni petrol yataklarının kuru çıkması neticesinde bir çok enerji şirketi hasılat mekanlarını
terk etmiştir. Örneğin, Türkiye’nin “TEKFEN Construction” şirketi
mütemadi şekilde Azerbaycan’da enerji altyapılarının yapılması ve
imarına ilişkin anlaşmaları imzalamıştır. En büyük anlaşma 2007 yılındaki Sangaçal’da Güney Koridoru Boru Hattının doğalgaz ihraç
terminalinin yapımıydı6. Bakü ve Ankara arasında işbirliği artsa da,
son birkaç yıl zarfında Azerbaycan’ın enerji sektörüne Türkiye’nin
yatırım hacminde artım gözlenilmemektedir.
5
6
Bağırov Sabit (2007) Azerbaycan Petrolü: Gelirler, Giderler ve Riskler (Bakü: Merkezi
Avrupa Üniversitesi).
http://www.tekfeninsaat.com/achievements_awards.asp (October 24, 2011)
-109-
Gülmira RZAYEVA
Bu, iki nedenle ilişkilidir. Bir taraftan Azerbaycan’da sadece
doğalgaz “upstream” projeleri ilgi çekicidir ve her Türk şirketi Hazar’dan doğalgazın çıkarılması için gereken teknoloji ve maliye olanaklarına sahip değildir. Diğer taraftan ise Türkiye’nin diğer komşuları daha ilgi çekici birer yatırım alanına dönüşmektedir. Dikkate almak
gerekir ki Irak, büyük hacimde petrol ve doğalgaz potansiyeline sahiptir ve bu nedenle de söz konusu ülke Türkiye’nin en büyük enerji
yatırım mekânına dönüşmüştür. Bundan başka, Ankara’nın bu ülkede
politik çıkarları da mevcuttur. Türkiye’nin bugünkü yönetiminin
amaçlarından biri Arap ülkeleri ve Irak’ta politik etkisini yeniden
kazanmak ve Osmanlı İmparatorluğu döneminde olduğu gibi etki
coğrafyasını genişletmektir.
İki ülke arasında enerji ilişkilerinde ilk on yılda gözlemlenen
Türkiye’nin Azerbaycan’a olan kısıtlı enerji yatırımları, Azerbaycan’ın Türkiye’deki yatırımları ile yer değiştirmektedir. 2005 yılına
kadar Azerbaycan Türkiye’de, özellikle enerji sektöründe yatırım
yapma gücüne sahip değildi. 2000 yılına kadar petrol gelirlerinin büyük kısmı, devlet bütçesinin eksiklerinin giderilmesi için harcanıyordu. Petrol Fonu’nun oluşturulması ve fiili faaliyetinden sonra petrol
gelirlerinin bir kısmı Azerbaycan ekonomisini geçindirmek için harcanmaktaydı. Fakat son yıllarda devlet bütçesine en çok gelir sağlayan
ARDNŞ, Azerbaycan dışında da faaliyetinin artırılması için yatırımlar
yapmaktadır.
ARDNŞ’nin bu kadar hızlı aktifleşmesi ve zenginleşmesi olumlu anlamda şaşırtmaktadır. ARDNŞ, on beş yıl zarfında deneyim ve
gelirlerini artırarak hem şirketin hem de ülkenin çıkarlarına uygun
şekilde yurtdışında petrol “downstream” piyasalarına yatırım yapmaktadır. Böyle bir politikanın uygulanması Azerbaycan gibi üretici bir
ülke için çok önemlidir. Türkiye’de ve diğer komşu ülkelerde petrol
üretim ve petrol-kimya ürünleri üretimine büyük miktarda yatırım
yapılması ve benzin istasyonlarının “SOCAR” logosuyla açılması,
Azerbaycan’ı hammadde ülkesinden hazır petrol ürünleri ihraç eden
devlete dönüştürmekte, bu da petrol gelirlerinin akımını birkaç defa
artırmaktadır.
-110-
AZERBAYCAN-TÜRKİYE ENERJİ İLİŞKİLERİ: SORUNLAR VE PERSPEKTİFLER
ARDNŞ ilk olarak Gürcistan’da petrol “downstream” piyasasına yatırım yapmıştır fakat son birkaç yılda yatırımlarını daha çok
Türkiye’ye kaydırarak sermaye politikasını da genişletmiştir. Örneğin,
2006 yılında ARDNŞ, Türkiye’nin perakende yakıt satışı yapan
“Turcas Petrol” şirketi ile strateji ortaklığı oluşturmuştur. Sonra Türkiye’de yatırım olanaklarını genişletmek amacıyla her iki şirket,
STEAS (SOCAR Turcas Enerji AŞ) isimli ortak kurum kurmuştur 7.
Temmuz 2008’de Türkiye Hükümeti, petrol-kimya şirketi olan
PETKİM’in yarısını özelleştirmeye karar verdiği zaman, bu şirket de
ilk defa faaliyete başlamıştır.8 Konsorsiyum, SOCAR, TURCAS ile
yüzde 51 pay iddiasında olan Suudi Arabistan şirketi İnjaz’dan oluşmaktaydı; fakat İnjaz şirketinin yatırdığı 2,04 milyar Dolar yeterli
değildi. Sonradan Türkiye’nin Özelleştirme Kurumu konumunu değiştirdi ve İnjaz Konsorsiyum’u terk ederek payını geri aldı.
PETKİM, Azerbaycan’ın Türkiye’deki yatırımlarının başlangıç noktası oldu. STEAS Türkiye için günde iki yüz bin varil petrol
ürünü üretme gücüne sahip yeni petrol hasılatı fabrikasının Aliağa’da
kurulmasına ilişkin planını –sonraki birkaç on yılın çıkar projesinioluşturdu. 4 milyar ABD Doları hacminde sermaye koyulacak fabrikanın 2014 yılında kullanıma geçeceği beklenmektedir. PETKİM
aynı zamanda Türkiye’de en büyük piyasaya sahip olmak umuduyla
petrol-kimya üretimini çeşitlendirmek niyetindedir. STEAS Karadeniz
bölgesinde ARDNŞ’i petrol-kimya ürünleri üreten lider şirkete dönüştürmeyi de büyük stratejisinin bir parçası olarak kabul etmiştir.
Akdeniz sahilinde petrol-kimya ürünlerinin üretimine yaptığı
yatırım ARDNŞ’i Karadeniz ve Akdeniz bölgesinde petrol ürünlerinin
büyük sahibine dönüştürecek ve şirket denizler aracılığıyla bu ürünleri
uzak ülkelerin pazarlarına ihraç etmek imkânına sahip olacaktır. Bunun sonucunda ARDNŞ’nin konumu, petrol ürünleri ihraç ettiği ülkelerde, özellikle Avrupa piyasalarında daha da güçlenecektir ve bu da
ek gelir imkânı doğuracaktır. Azerbaycan şirketi verimliliğini ve aktif7
8
http://www.socarturcas.com.tr/UserFiles/Files/Steas/Sayi1/files/search/searchtekt.kml
(accessed October 25, 2011)
“Azerbaycan Cumhurbaşkanı ve Türkiye Başbakanı ARDNŞ`in Türkiye`de yaptırdığı
petrol üretim fabrikasının temel atma törenine katılacak” http://az.apa.az/
news.php?id=238711 (October 25, 2011)
-111-
Gülmira RZAYEVA
liğini artırmak niyetindedir. Bu nedenle ARDNŞ kurumu olan
Azerkimya 2020 yılına kadar PETKİM ile yakinen işbirliği yapmalı,
böylece bölgede gelirin ve değerin optimallaştırılmasına katkı sağlamalıdır. Aynı zamanda, Aralık 2007’de açılan ve İsviçre’de konuşlanan SOCAR Trading, her iki şirket için ligroin alma yetkisine sahiptir9.
STEAS ile işbirliği sonucunda ARDNŞ sonraki birkaç yılda
Türkiye’nin enerji piyasasında daha güçlü rol oynayabilecektir. Aralık
2010’da Türkiye’nin Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK)10
STEAS’a 30 yıllık pazarlama sertifikası vermiştir. Bunu Haziran
2010’da SOCAR ve BOTAŞ arasında memorandum imzalanmasının
mantıklı sonucu kabul etmek mümkündür. Sonra EPDK, ARDNŞ ve
PETKİM’e Türkiye’nin iç piyasasında 1,2 milyar m3 doğalgaz satmaya izin verdiyini ve doğalgazın kalan kısmını STEAS iç tüketicilere kendisi satacağını belirtmiştir. ARDNŞ’nin Türkiye piyasasında
doğalgaz kullanıcılarına direkt ulaştırılması büyük üstünlüktür. Şirket
böylece kendisini petrole endeksli doğalgaz fiyatlarının sürekli değişmesi nedeniyle doğan satış zamanı maliye kaybına karşı kendisini
sigortalamış olur. Bunu yabancı şirket için istisnai üstünlük gibi kabul
etmek mümkündür, çünkü Türkiye’nin özel şirketleri ve devlet inhisarcıları yerli doğalgaz dağıtıcı piyasada çoğunluktadır. Tüm bunlar,
Azerbaycan’ın Avrupa’ya doğalgaz satışı ile ilgili yaptığı görüşmelerin ne kadar karmaşık ve zorlu bir ortamda gerçekleştiğini ortaya
koymaktadır. Azerbaycan, Türkiye’ye doğalgazın ucuz satılmasını, bu
doğalgazın direkt Türk ve Avrupa tüketicilerine satma hukukuna sahip
olması ile açıklayabilir. Her iki mesele memorandumda yer almıştır.
26 Ekim 2011’de Türkiye’nin İzmir şehrinde Azerbaycan ile
Türkiye arasında doğalgaz transiti ile ilgili imzalanan anlaşmadan
başka toplam değeri 5 milyar Dolar hacminde olan petrol üretim fabrikasının 2015 yılına kadar İzmir’de, SOCAR ve TURCAS tarafından
yapımına ilişkin anlaşma da sağlanmıştır. Azerbaycan Cumhurbaşkanı
İlham Aliyev ve Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan imzaladı9
10
http://www.socartrading.ch/ (accessed October 26, 2011)
http://www.epdk.gov.tr/web/guest;jsessionid=2D5A9B575513C81FE5AFCE653
1CBF1F8 (October 26, 2011)
-112-
AZERBAYCAN-TÜRKİYE ENERJİ İLİŞKİLERİ: SORUNLAR VE PERSPEKTİFLER
ğı11 Anlaşma’ya göre SOCAR fabrikanın % 75 payına sahip olacaktır.
Türkiye’nin tek yatırımlı en büyük yatırımı olan bu proje, ülkeye ek
gelir akımını ve yeni iş yerlerinin açılmasını temin edecektir. Bundan
başka, yılda 10 milyon ton likit doğalgaz gereksinimi olan ve hazırda
bunu ithal eden Türkiye, fabrika aracılığıyla kendi hesabına ülkeyi
likit doğalgazla temin etme gücüne sahip olacaktır.
Neticede, Azerbaycan Türkiye’de yeni “downstream” piyasasına çıkışını planlamıştır. Gürcistan’da başarıyla yerleştikten sonra
SOCAR, Türkiye’nin enerji piyasasında ister petrol ürünleri, ister
petro-kimya, isterse de doğalgaz piyasasında artan aktif role sahiptir.
Hem Azerbaycan, hem de Türkiye’nin yatırım deneyimi, her iki
ülkenin yeni ekonomi konumunu yansıtmaktadır. Ekonomik etkisini
eski Sovyet mekânında yaymak konusunda başarısız olan Türkiye, bu
bölgede enerji yatırımları konumundaki ilerlemesini kısıtlamakta ve
enerji üreten ülkelerle işbirliğine önem vermektedir. Bundan başka,
Azerbaycan ekonomik ve politik zorluklardan sonra sınırlarında ve
aynı zamanda Türkiye’de enerji sektörüne yatırım yapmaya başlamıştır. Zamanında Türkiye’den yatırım alan Azerbaycan, bugün Türkiye’ye sermaye yatırmaktadır. Bu durum, Azerbaycan’ın HazarKaradeniz bölgesinde enerji alanında artan lider konumundan doğmaktadır. Bu, aynı zamanda enerji ortaklığında yeni ilişkilerin temelini de oluşturmaktadır.
Türkiye Enerji Kavşağına Dönüşebilir mi?
Nadide uygun coğrafi durumu, Doğu-Batı ve Kuzey-Güney koridorlarının kesişmesinde konuşlanması, Türkiye’nin geniş bölgenin
enerji kavşağına, uluslararası bir deyim olarak yerleşmiş şekliyle
“enerji hub”ına ve bölgede büyük petrol, doğalgaz, petrol-kimya ve
petrol ürünlerinin satış merkezine dönüşmesine olanak sağlamaktadır.
Türkiye, dünyanın enerji kaynaklarının yüzde 70’nin toplandığı Hazar
Denizi, Rusya, Yakın Doğu ve Kuzey Afrika bölgelerinin petrol, geleneksel ve diğer doğalgaz kaynaklarını kendi bölgesinden nakil gücüne
sahiptir. Eğer mevcut olanların yanı sıra planlanan tüm diğer doğalgaz
11
“Azerbaycan-Türkiye doğalgaz anlaşmaları imzalandı” http://www.socar.az/3889news-view-az.html (October 27, 2011)
-113-
Gülmira RZAYEVA
boru hatları çalışmaya başlarsa Türkiye’nin naklini gerçekleştirdiği
doğalgazın hacmi 100 milyar m3’e ulaşabilecektir.
Fakat belirtilen geniş bölgenin enerji ürünlerinin satış merkezine dönüşmesiyle birlikte Türkiye bu görevi yerine getirmekte başarısız
da olabilir. Türkiye’nin bölgesel dış politikası; enerji-transit konularına ve ülke içi enerji altyapısına yaklaşım tarzı; genel olarak Türkiye’nin dünyadaki bugünkü konumuna dair belirsizlik ve Avrupa’ya
entegresindeki olası sorunlar bunda belirleyici olacaktır. Bütün bunlar
Türkiye’nin doğalgaz satış merkezine dönüşmesi olanağının kendi
elinde olduğunun göstergesidir. Bu amaca ulaşılması için Türkiye
öncelikle ülke içi piyasanın liberalleştirilmesi yolunu seçmeli ve bu
yönde gereken işleri görmelidir.
Ülke bölgesinden geçen büyük ölçekli ve yılda 50 milyon ton
petrol naklini gerçekleştiren BTC petrol boru hattı, aynı zamanda,
doğalgaz boru hatları Türkiye’nin fiziki ve coğrafi olarak enerji merkezi olduğunun göstergesidir. Mevcut doğalgaz hatları aracılığıyla
Türkiye ülkesine büyük miktarda doğalgaz ithal etmektedir: Türkiye
yıllık, İran`dan 10 milyar m3 doğalgaz, Azerbaycan`dan 6,6 milyar
m3, Rusya’dan 16 milyar m3, Cezayir ve Nijerya’dan 5,2 milyar m3
likit doğalgaz12 almaktadır. Bundan başka, Türkiye planlanan ve kısa
zaman zarfında gerçekleştirilmesi beklenilen Trans Hazar Boru Hattı
ile 16 milyar m3 Türkmen doğalgazı, Türkiye-Irak boru hattı ile senede 10 milyar m3 ve Arap doğalgaz boru hattı ile senede 10 milyar m3
Suriye doğalgazını ithal ederek Avrupa piyasasına nâkilini gerçekleştirmeyi planlamaktadır. Aynı zamanda Türkiye üzerinden Azerbaycan
doğalgazının Suriye’ye nakli ile ilgili 2010 yılında memorandum imzalanmıştır; gelecekte buradan 1 milyar m3 hacminde doğalgazın ihracı öngörülmektedir. Bu doğalgaz hattının son kolunun yapımının 2012
yılında sonlandırılması planlanmıştı fakat “Arap Baharı”ndan sonra,
büyük olasılıkla boru hattının kullanıma verilmesi biraz ertelenecektir.
Ankara, ülkenin güney ve kuzey limanlarında likit doğalgazı kabul
etmek amacıyla yeniden doğalgazlaştırma fabrikaları üretmektedir ve
12
http://www.enerji.gov.tr/indek.php?dil=tr&sf=webpages&b=dogalgaz&bn=221&h
n=&nm=384&id=40694 (October 28, 2011)
-114-
AZERBAYCAN-TÜRKİYE ENERJİ İLİŞKİLERİ: SORUNLAR VE PERSPEKTİFLER
gelecekte bunları iç piyasaların likit doğalgaz ihtiyacını karşılamak ve
doğalgaz transitini artırmak için kullanılacaktır.
Bundan başka Türkiye, Irak’ın doğalgaz yataklarına güvenmekte ve Arap doğalgaz hattı aracılığıyla gelecekte Irak’ın doğusunda
konuşlanmış büyük “Akkas” yatağından doğalgaz nakli gerçekleştirmeyi planlamaktadır. Irak’ta konuşlanan büyük umut doğuran petrol
ve doğalgaz yataklarının hasılatı ve onların nakil projeleri de Türk
şirketleri tarafından hazırlanmaktadır. Yeni Çamçamal ve Kor-Mor
yataklarının Türkiye’nin güney kısmıyla birleştirilmesi ile ilgili öneriler ülkenin ilgili yönetim birimine sunulmuştur. Bu plana göre, Kuzey
Irak’tan Türkiye doğalgaz hattına birleşecek 180 kilometrelik boru
hattının yapımı 2014 yılında sona erecektir.
Şüphesiz, bütün bunlar Türkiye’yi bölgede fenomenal boru hatlar kavşağına dönüştürmektedir. Fakat bu kavşak ülkeyi “hub” olarak
adlandırmak doğru mudur? “Hub” sadece çeşitli boru hatlarının kesişme noktası mıdır, yoksa reel ve gerçek ticaret mekanını mı ifade
eder? Avrupa’nın diğer ülkeleri de bu gibi özelliğe sahiptirler ve kendilerini bölgenin enerji alım-satım merkezine dönüştürmek niyetindedirler. Onları da Avrupa’nın transit merkezi olarak adlandırmak mümkün müdür? Örneğin, İtalya Cezayir ve Libya’dan doğalgaz almakta
ve doğalgazın bir kısmının kuzeye -İsviçre ve Avusturya- transitini
gerçekleştirmektedir. Bölgenin ITGI (Türkiye-Yunanistan-İtalya Inter
konektörü) ve TAP (Trans Adriyatik boru hattı) projeleri İtalya’ya ve
oradan da kuzey yönündeki diğer komşu ülkelere doğalgaz naklini
planlamaktadır. Eğer “hub” denildiğinde boru hattı kavşağı dikkate
alınıyorsa, o zaman İtalya, Yunanistan ve Bulgaristan da bölgenin
enerji “hub”ı olarak adlandırılmak iddiasında olabilirler.
Türkiye boru hatlarının kavşağı olma kriterlerine sahiptir. Yukarıda belirtilmiş, mevcut ve planlaştırılan bütün boru hatlarının ihtiyaç olduğunda ters yönde çalışması da mümkündür. Bu bölgesel ortamda çok önemlidir çünkü gelecekte doğabilecek farklı tür doğalgaz
eksikliğini de giderebilecektir.
Enerji ile ilgili Türkiye’nin büyük beklentileri bulunmaktadır.
Türkiye, enerjinin ticaret merkezine dönüşmek istemektedir. Bu etken
esasen doğalgaza aittir. Petrolle ilgili söylemek gerekir ki, Türkiye
-115-
Gülmira RZAYEVA
sadece dünyanın büyük petrol boru hatlarının kesiştiği mekan değildir.
Azerbaycan ve Irak petrolünü dünya piyasalarına çıkaran Ceyhan
limanı artık fiyat belirleyen bir merkeze dönüşmüştür. Ceyhan aynı
zamanda Azerbaycan ve Irak’la birlikte, Rusya, Kazakistan ve İran
petrolünü dünya piyasalarına dönüştürme potansiyeline sahiptir. Burada Anadolu ticaret merkezi oluşturarak, bölgenin petrol piyasası
fiyat standardını belirleyebilir. Belirtmek gerekir ki, açık, uluslararası
piyasa ortamında faaliyet göstermek ve hammadde alış ve satışından
gelirini artırmak için Türkiye ürüne değer ilave etmeli ve değer zinciri
oluşturmalıdır. Bu, ham petrolü bir fiyatta alıp, onu daha yüksek fiyata
satmanın fazlasını gerektirir. Bu, esasen petrol-kimya veya petrol
üretimi kurumları yoluyla gerçekleştirilebilir. Bu nedenle Türkiye ve
Azerbaycan başarılı ve aktif şekilde PETKİM petrol-kimya fabrikasının yapımını gerçekleştirmektedir. Azerbaycan tarafından projeye 13
milyara kadar yatırımın yapılması öngörülmektedir. 26 Ekim 2011’de
temeli atılan petrol üretimi ve petrol-kimya fabrikası Türkiye’yi değer
zincirine dönüştürecektir. Bundan başka, Ceyhan’da likit doğalgaz
(LNG) fabrikasının yapımı öngörülmektedir ve bu da Ceyhan’ın
önemli ticaret “hub”una dönüşmesini temin edecektir.
Doğalgazla ilgili “hub” mekanında bir çok üretici ve tüketici
açık ve şeffaf bir piyasada faaliyet göstermektedir. Böyle bir “hub”un
yaratılması, sadece buradan boru hatlarının geçmesi anlamına gelmemektedir, her şeyden önce, bu, piyasanın liberalleşmesi anlamını taşımaktadır. 2001’de Türkiye’de doğalgaz piyasası ile ilgili 4646 sayılı
kanunun geçerli olmasıyla piyasanın liberalleşmesi resmi amaca dönüşmüştür. Yasa yüksek kaliteye sahip doğalgazın istikrarlı ve rekabete devamlı değerde satışını sağlamaktadır. Yasa, özellikle özel şirketlerin serbest şekilde piyasaya katılmasını, doğalgaz teminatında BOTAŞ şirketinin tekelciliğinin lağvedilmesini, tüketicilerin çıkarlarını
koruyacak şekilde uygun fiyatların teklif olunmasını ve doğalgaz dağıtıcı sistemin liberalleşmesini dikkate almaktadır. Bundan başka, gerçek “hub” denildiğinde doğalgazın ithali ve ihracında yüksek rekabetin mevcudiyeti dikkate alınmaktadır. Aynı zamanda, doğalgaz üreticisi olan ülkelerin BOTAŞ doğalgaz boru sistemi ile ilgili objektif
bilgiye ulaşabilmesi ve şirkete ait boru hatlarının toplam kapasitesi ve
-116-
AZERBAYCAN-TÜRKİYE ENERJİ İLİŞKİLERİ: SORUNLAR VE PERSPEKTİFLER
boş kalan kapasitesi ile ilgili bilginin açık ve ulaşılır olması ülkenin
“hub”a dönüşmesine büyük katkı sağlayacaktır.
Fakat 4646 sayılı yasanın kabulünün üzerinden 10 yıl geçmesine rağmen, BOTAŞ Ekim 2012’ye kadar ülkenin yüzde 80-90 piyasasına sahipti. Azerbaycan ve Türkiye arasında imzalanan Transit Anlaşması BOTAŞ şirketinin tekelciliğini sonlandırmakta ve ülkenin
yakın birkaç yılda gerçek doğalgaz “hub”ına dönüşümüne olanak
sağlamaktadır.
Azerbaycan ile Türkiye arasında imzalanan İzmir Transit
Anlaşması
Haziran 2010’da doğalgazın transiti ve fiyatı konusunda anlaşma sağlandıktan ve memorandum imzaladıktan sonra Türkiye ile
Azerbaycan arasındaki görüşmeler bir yıldan fazla sürdü. Nihayet, bu
süreç 26 Ekim 2011’de İzmir şehrinde Azerbaycan Cumhurbaşkanı
İlham Aliyev ve Türkiye Başbakanı Recep Tayyib Erdoğan’ın Transit
Anlaşması imzalaması ile sona erdi.
Anlaşma, Güney Doğalgaz Koridoru’nun hayata geçmesinde
sonuncu engel olan transit sorununu çözmekle projenin gerçekleşmesini biraz kolaylaştırdı. Anlaşmaya göre, Azerbaycan “Şahdeniz” doğalgaz yatağının ikinci aşamasında (2017 yıldan itibaren) elde ettiği
yıllık 6,6 milyar m3 doğalgazı Türkiye'ye ve yılda 10 milyar m3 doğalgazı Türkiye üzerinden Avrupa piyasalarına ihraç edecektir.
İki ülke arasında Transit Anlaşması’nın imzalanması Azerbaycan, Türkiye ve Avrupa enerji ilişkilerinde yeni aşamayı başlatmıştır.
Doğalgaz teçhizatının yüzde 60'na yakınını tek bir kaynaktan –
Rusya'dan- alarak, ona bağımlı durumda kalan Güneydoğu Avrupa
ülkeleri ve Balkan bölgesi, Şahdeniz yatağının ikinci aşamasının hasılatından sonra (2017 yılından itibaren) enerji güvenliği bakımından
daha iyi durumda olacaktır. Güneydoğu Avrupa ülkeleri ve Balkan
bölgesi için enerji güvenliği çok önemlidir, çünkü bir ülkeye bağımlı
olmak ülkelerin milli güvenliği için tehdit unsuru olabilmektedir. Bu
bakımdan, yeni bir kaynaktan –Hazar’dan Batı yönüne- doğalgazın
nakli çok önemlidir ve Avrupa da Azerbaycan doğalgazının Batı yönünde nakline çok fazla ilgi göstermektedir.
-117-
Gülmira RZAYEVA
Gelecekte Şahdeniz’in ikinci aşamasından başka, yeni bulunmuş ve halihazırda geliştirilen yataklardan (Abşeron, Ümit, Babek,
Zafer-Meşale, Nahçivan gibi) çıkarılan doğalgazın da Türkiye üzerinden Avrupa piyasalarına nakledilmesi öngörülmektedir. Her biri 200
milyar m3'ten 400 milyar m3'e kadar doğalgaz kaynağına sahip olan
Ümit, Babek ve Abşeron yataklarından ilave 10 milyar m3 doğalgazın
ihracı 2020 yılından sonra mümkün olacaktır. Başka bir deyişle,
Azerbaycan 2020 yılından sonra Avrupa piyasalarına doğalgaz ihracatı hacmini 20 milyar m3'e çıkarma gücüne sahiptir.
Bundan başka, 12 Eylül’de Avrupa Birliği (AB) Konseyi ve
Avrupa Komisyonu Trans Hazar Boru Hattı’nın gerçekleşmesine dair
Azerbaycan ve Türkmenistan’la ortak kurum gibi görüşmeler yapmasından sonra yasal güce sahip olan bir anlaşmanın imzalanmasını kararlaştırmıştır.
Bu karar Avrupa Birliği’nin tek bir dış enerji politikası gerçekleştirime niyeti bakımından önemli gelişmedir ve AB'nin projede ne
kadar kârlı olduğunu da göstermektedir. Her zaman bölgede Rusya’nın çıkarlarını dikkate alan ve onunla titiz politika yürüten AB ilk
defa Rusya’nın çıkarlarına zıt olacak türden bir adım atmakta ve bu
konuda kesin kararlı olduğunu göstermektedir. Bu karar, Güney Doğalgaz Koridoru’nun gerçekleşmesine geniş olanak sağlamakta ve
özellikle AB için stratejik ve en büyük proje olan “Nabucco”nun gerçekleşmesi konusundaki doğalgaz hacminin azlığı sorununa da çözüm
üretmektedir. Öte yandan Trans Hazar Boru Hattı’nın bölgenin en
büyük ve elverişli “hub”ına dönüşmesi konusunda da Türkiye’nin
imkanlarını ve rolünü daha da artırmaktadır. Bu proje, Türkmenistan,
Azerbaycan ve Türkiye bölgesinden ilkin olarak yılda 10 milyar m3,
gelecekte 20 milyar m3 ve daha fazla doğalgazın Avrupa piyasalarına
naklini gerçekleştirecektir. Projeye gelecekte Özbekistan ve Kazakistan’ın da katılması mümkündür.
Fakat AB'nin Trans Hazar projesiyle ilgili uyguladığı politikayı
yeterince düşünülmüş kabul edemeyiz. AB önce altyapının kurulmasını önermişti. İngiltere'nin jeoloji şirketi Glaffney, Cline&Assosiate'in
verdiyi bilgiye göre, Türkmenistan’ın bilinen doğalgaz kaynakları 23
trilyon m3'tür. Büyük hacimde doğalgaz kaynakları Türkmenistan'ı
-118-
AZERBAYCAN-TÜRKİYE ENERJİ İLİŞKİLERİ: SORUNLAR VE PERSPEKTİFLER
doğalgazda dünyanın en zengin dördüncü ülkesine dönüştürmektedir.
Fakat “onshore” yataklardaki doğalgaz Çin şirketleri tarafından çıkarılmaktadır. Türkmenistan’ın “upstream” projelerinde Avrupa şirketi
yatırımı hiç yoktur. Yani Avrupa’nın Türkmenistan doğalgazına girişi
yoktur ve doğalgaz yataklarının belirli bir kısmını Çin elinde bulundurmaktadır. Çin çıkardığı doğalgazın Batı`ya naklinde istekli olabilir
mi? Şüphesiz, hayır! Doğalgaz olmadan altyapıyı kurmak aslında
altyapı hazır olduktan sonra en az 10 yıl beklemek demektir. Eğer
Avrupa bugün Merkezi Asya ülkelerinde “upstream” projelerine yatırıma başlarsa, doğalgazın çıkarılması en azı 10 yıl zaman gerektirecektir. Bu nedenle öncelikle boru hattını yapmak ve 10 yıl doğalgazın
çıkarılmasını beklemek hiç de uygun değildir.
Böylece, eğer mevcut olan boru hatları ile birlikte planlanan
projeler gerçekleşirse, Türkiye yılda 100 m3 doğalgazı transit etme
gücüne sahip olacaktır. Bu, ülkeyi bütün bölgede yegane, hatta Avusturya’nın Baumkarten “hub”undan da büyük doğalgaz ticaret merkezine dönüştürecektir. Son imzalanan transit anlaşmasında Türkiye’yi
böylesi bir merkeze dönüştürmek için gereken tüm hususlara değinilmiştir. Güney Doğalgaz Koridoru’nun terkibinde olan üç projeden –
Nabucco, ITGI, TAP’tan biri seçilirse, Bakü-Tiflis-Erzurum hattı ile
birlikte Türkiye bölgesinde yeni Trans Anadolu Boru Hattı yapılacaktır ve bu hat BOTAŞ’ın tekelinde olmayacaktır; diğer özel şirketler de
açık, şeffaf ve rekabet temelinde bundan yararlanabilecektir. Bundan
başka, aynı boru hattı Türkiye yasaları ile değil, uluslararası kanunlara
uygun şekilde belirlenecek ve eğer herhangi bir sorun yaşanırsa, İsviçre mahkemelerinde çözüm aranacaktır.
Bu boru hattı Hazar Denizi’nin zengin kaynaklarını Türkiye
aracılığıyla artan rekabete dayalı, şeffaf, elverişli ve hukuki açıdan iyi
şekilde düzenlenen, 500 milyon tüketicisi olan Avrupa piyasasına
bağlayacaktır. Böylece, Türkiye uluslararası doğalgaz ticaret merkezine dönüşecek, bu da ülkenin hem politik, hem de ekonomik konumunu kuvvetlendirecek ve Hazar Denizi, hatta Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin enerji kaynaklarını kendi bölgesinden Avrupa’ya nakline olanak sağlayacaktır.
-119-
Gülmira RZAYEVA
Sonuç
Türkiye, dünya enerji kaynaklarının yüzde 70’nin toplandığı
bölgenin tam merkezinde konuşlanmasına ve dünyanın en büyük ve
elverişli enerji ticareti merkezine dönüşme potansiyeline sahip olmasına rağmen bu imkân, bugüne kadar yararlı şekilde kullanılamamıştır.
Aynı zamanda, doğalgazı Azerbaycan’dan ve diğer ülkelerden daha
düşük fiyatla alıp yüksek fiyata diğerlerine satması bu ülkeyi söz konusu global hedeflerden uzaklaştırmaktadır. Dünyanın en büyük
“hub”una dönüşmesi için Türkiye bölgesinde sadece boru hatlarının
kesişmesi yeterli değildir.
Ülkeyi enerji ticaret merkezine ve “hub”una dönüştürecek en
önemli etkenler, ilgili mevzuatlarla belirlenen enerji piyasasının liberalleştirilmesi ve üçüncü şirketler için boru hatları sistemine kolay ve
serbest girme olanağının sağlanmasıdır. Modern enerji ticaretinin
taleplerine uyum göstermek zorunluluğu nedeniyle Azerbaycan yataklarının gelişimine çok sayıda yatırım yapılmış ve bölgede büyük güce
sahip Batılı uluslararası enerji şirketlerinin çıkarlarını ve Avrupa alıcısını dikkate alan Ankara, İzmir’de Azerbaycan’la anlaşma imzalamakla enerji politikasında köklü reformlar gerçekleştirmiştir. Güney Doğalgaz Koridoru aracılığıyla Azerbaycan doğalgazının Avrupa’ya
nakli ile ilgili transit koşullarında BOTAŞ’a ait boru hattının liberalleşmesi, üçüncü tarafın bu hatta serbest şekilde katılma imkânının
sağlanması Türkiye’nin enerji politikasında önemli bir dönüş noktasıdır. Anlaşma gereğince Azerbaycan doğalgazının nakli için yapımı
öngörülen Trans Anadolu Boru Hattı, uluslararası yasa ve uluslararası
enerji şirketleri tarafından yönetilecek ve Türkiye’nin bölgenin en
büyük ve en önemli enerji merkezine dönüşümünde başlangıç proje
olacaktır. Azerbaycan da bununla Avrupa piyasalarına çıkışını sağlamış olmakta ve Güney Koridoru aracılığıyla Rusya, Kuzey Afrika ve
Norveç’ten sonra Avrupa’nın dördüncü doğalgaz teçhizatçısına dönüşmektedir.
-120-
TÜRKİYE’NİN AZERBAYCAN’DAKİ TEKNİK
YARDIM PROJELERİ: TİKA ÖRNEĞİ
Dr. Salih POLAT1
Abbas HÜMMETOV* *
1990’lı yıllar dünya coğrafyasında hızlı değişimlerin ve bunlara
bağlı değişikliklerin yaşandığı bir dönem olmuştur. Bu dönemde,
Varşova Bloğu ve SSCB’nin çökmesi sonucunda, Orta Asya, Güney
Kafkaslar ve Balkanlarda yeni yapılar meydana çıkmıştır. Gelişmiş
devletler bekleme politikası izlerken, Türkiye müşterek tarih, kültür ve
dil bağları ile bağlı olduğu yeni devletlerin bağımsızlıklarını tanımıştır. Türkiye’nin tarihi sorumluluğu, sahip olduğu tecrübeyi bölge ülkeleriyle daha rahat paylaşabilme üstünlüğü ve bu ülkelerin dünya ile
entegrasyonuna yardım edebilme imkânları özel bir görev ve sorumluluk anlayışı oluşturmuş; bu anlayıştan hareketle 1992 yılında Türk
İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) kurulmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti, uzun yıllar boyu soydaş ve kardeş devlet ve
topluluklara sözle ve kalben vermiş olduğu desteği, bu tarihten itibaren teknik işbirliği kapsamındaki projeler ile somutlaştırmayı öncelikli
dış politika hedefine dönüştürmüştür. Bu çerçevede, başta Türkçe
konuşan ülkeler, akraba topluluklar ve Türkiye’ye komşu ülkeleri
olmak üzere, gelişmekte olan tüm ülke ve topluluklar ile ekonomik,
ticaret, teknik, sosyal, kültürel ve eğitim alanlarında işbirliğini geliştirmek yoluyla bu ülkelerin kalkınmalarına destek gösterilmesi amaçlanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı’na bağlı olarak faaliyet
gösteren TİKA, geniş alana yayılan proje ve programlarının koordinasyonunu sağlamak amacıyla işbirliği yaptığı ülkelerde Program
1
**
TİKA Azerbaycan Program Koordinatörü
TİKA Azerbaycan Program Koordinatörlüğü Asistanı
Salih POLAT – Abbas HÜMMETOV
Koordinasyon Ofisleri açmıştır. Bugün, Arnavutluk, Azerbaycan,
Bosna-Hersek, Etiyopya, Afganistan, Filistin, Gürcistan, Kosova,
Makedonya, Moldova, Moğolistan, Karadağ, Kazakistan, Kırgızistan,
Pakistan, Özbekistan, Senegal, Sırbistan, Sudan, Suriye, Tacikistan,
Türkmenistan ve Ukrayna’da olmak üzere toplam 23 ülkede 26 TİKA
Program Koordinasyon Ofisi faaliyet göstermektedir.
TİKA Bakü Program Koordinasyon Ofisi, Türkiye ile Azerbaycan Hükümetleri arasında 1994’de imzalanmış “Teknik İşbirliği
Protokolü” çerçevesinde faaliyet göstermektedir. Bakü Program Koordinasyon Ofisi öncelikli olarak ekonomi, tarım, turizm, kurumsal
altyapıların geliştirilmesi, sosyo-kültürel ve eğitim alanları olmak
üzere gerçekleştirdiği proje ve faaliyetlerle dost ve kardeş Azerbaycan’ın devlet ve sivil toplum kuruluşları ile işbirliği kurulmasına özel
önem vermektedir.
Bu çerçevede, bugüne kadar Azerbaycan’ın kalkınmasına destek verilmesi ve Türkiye-Azerbaycan dostluğunun pekiştirilmesine
yönelik TİKA tarafından Azerbaycan’ın inkişafına ilişkin devlet programlarına uygun olarak 1994-2011 yılları aralığında hayata geçirilen
600’ü aşkın proje ve faaliyete ilişkin sektörler bazında hazırlanmış
kısa özet bilgiler aşağıda verilmiştir.
Tarım Alanında Yürütülen Projeler
Azerbaycan-Türkiye Tohum Üretim ve Araştırma İşletmesi
Azerbaycan’da sertifikalı tohumculuğun geliştirilmesine yönelik 1995 yılından itibaren hayata geçirilen faaliyetlerin kurumsal bir
yapı aracılığıyla sürdürülmesi ve Türkiye ile Azerbaycan kökenli
tohum çeşitlerinin denenmesi, iyileştirilmesi ve uygun tohum çeşitlerinin üretilmesi amacıyla 2001 yılında Haçmaz Bölgesi’nde Azerbaycan-Türkiye Tohum Üretim ve Araştırma İşletmesi kurulmuştur. İşletme çağdaş tarım makineleri, tohum ve gübre ile teçhiz edilmiş ve
kaliteli sertifikalı tohum üretimlerine başlanmıştır. Ayrıca, İşletme’de
çiftçilerin eğitim almaları için Çiftçi Eğitim Merkezi kurulmuş ve
personel için eğitim programları düzenlenmiştir. İşletmede yürütülen
-122-
AZERBAYCAN VE TÜRKİYE ARASINDAKİ TEKNİK YARDIM PROJELERİ: TİKA ÖRNEĞİ
tohumculuk çalışmaları sonucunda, ürün verimliliğinde %25-30 düzeyinde artış sağlanmıştır. TİKA tarafından Türkiye’den getirilen tohumların deneme ekimleri sonucunda, yıllık ortalama 500-600 ton
kaliteli tohum üretilerek, ülkenin çeşitli bölgelerindeki tohum üretimi
ile meşgul olan çiftçilere dağıtımı sağlanmaktadır.
Bitki Muhafazası ve Karantina Laboratuarlarının
Yenilenmesi Projesi
Azerbaycan’a ithal edilen bitki ürünlerinin sağlıklı bir şekilde
analiz edilerek ülkeye girişinin yapılmasının sağlanması amacıyla,
2000-2006 yılları arasında hayata geçirilen proje kapsamında, bitki
sağlığı ve karantina konusunda hizmet veren Azerbaycan Cumhuriyeti
Devlet Bitki Sağlığı ve Kontrol İdaresi’ne bağlı olarak faaliyet gösteren Bakü Merkez, Astara ve Samur Sınır Karantina Laboratuarları
yeni ekipmanlar ile donatılmış ve söz konusu laboratuarlarda görev
yapan 100 kişilik uzman kadro için Türkiye ve Azerbaycan’da eğitimler düzenlenmiştir. Proje çerçevesinde, Türkiye’den görevlendirilen
uzmanlar tarafından Devlet Bitki Sağlığı ve Kontrol İdaresi’ne danışmanlık hizmetleri de verilmiştir. Ayrıca, Azerbaycan Cumhuriyeti
bitki sağlığı ve karantina mevzuatının geliştirilmesine yönelik çalışmalara da destek sağlanmıştır.
Hayata geçirilen projenin, Azerbaycan’da bitki kökenli hastalık
ve zararlıların ülke dışından ülkeye, ayrıca, ülke içinde bölgeler arası
yayılmasının önlenmesini sağlayan bir denetim mekanizmasının oluşturulması, tarımsal üretimin geliştirilmesi ile gıda güvenliği gibi ulusal
hedeflerin gerçekleştirilmesi ve mevzuat altyapısının güçlendirmesine
önemli katkıları olmuştur.
Gence, Guba ve Abşeron Proje Araştırma Kimya Santrallerinin (Toprak Analiz Laboratuarlarının) Modernizasyonu Projesi
Ekim alanı olarak kullanılan toprakların kimyasal içeriğinin
öğrenilmesi, toprak ve bitkilerde verimliliğin artırılması ve çevre sorunlarının önlenmesi amacıyla, 2004-2009 yılları arasında hayata
-123-
Salih POLAT – Abbas HÜMMETOV
geçirilen proje çerçevesinde, Gence, Guba ve Abşeron bölgelerinde
faaliyet gösteren üç laboratuarın altyapısı iyileştirilmiş, laboratuarlar
çağdaş ekipmanlar ile donatılmış ve laboratuarlarda çalışan uzmanlar
(yaklaşık 40 kişi) için değişik tarihlerde laboratuar analizleri ile ilgili
eğitim programları düzenlenmiştir. Proje kapsamında, Türkiye’den
görevlendirilen uzmanlar tarafından laboratuarlarda yürütülen analizlerle ilgili belli aralıklarla incelemeler yapılmış ve gerekli danışmanlık
hizmetleri verilmiştir.
Bahse konu proje sayesinde, Gence, Guba ve Abşeron toprak
analiz laboratuarlarının hem teknik ekipman olarak imkanları artmış
hem de verilen eğitimler sonucu çalışan personelin tecrübesi artmıştır.
Diğer taraftan, yeni teknik ekipmanlar ile donatılan laboratuarlar,
toprakların ekim ve sulamaya elverişli olmasının öğrenilmesi bakımından azot, fosfor, klor ve benzeri 70’in üzerinde kimyasal analiz
yapılabilme imkânına kavuşmuştur.
Damızlık Ana Arı Yetiştiriciliği Projesi
Azerbaycan’da arıcılığın geliştirilmesi ve tanıtımı, çağdaş arı
besleme teknolojilerinin uygulanması, arı hastalıkları ile mücadele, arı
gen fonunun korunması ve damızlık arı yetiştiriciliğinin sağlanması
amacıyla hayata geçirilen proje çerçevesinde, Türkiye’den ana arı
yetiştiriciliği ekipmanları temin edilerek Azerbaycan’da damızlık ana
arı yetiştirilmesine yönelik faaliyet gösteren Dağ Arıcıları İçtimai
Birliği’ne teslim edilmiştir.
Projenin uygulanması ile aşağıdaki olumlu sonuçlar elde edilmiştir:
 Güney Kafkasya ülkeleri arasında ilk defa Azerbaycan’da
uluslararası standartlara uyumlu kitlesel damızlık ana arı yetiştirilmesine başlanmıştır,
 Bir yıl içerisinde 5.000 adetin üzerinde ana arı yetiştirilmesi sağlanmıştır. Önceki yılların rakamı 600 adet civarında olmuştur,
-124-
AZERBAYCAN VE TÜRKİYE ARASINDAKİ TEKNİK YARDIM PROJELERİ: TİKA ÖRNEĞİ
 İşletmelerin verimli ana arılarla temin edilmesi sonucunda
bal verimliliği yüzde 35-40 artmıştır. Bir başka ifade ile yıllık 30 ton
ek bal üretimi sağlanmıştır,

nılmıştır,
Ülkenin birkaç bölgesinde ana arı yetiştirilmesine başla-

Ana arı yetiştiriciliği alanında yerli uzmanlar hazırlanmış-
tır.
Hayvan Nesli Islah Projesi (Koyunculuk Projesi)
Küçükbaş hayvancılıkta verimliliğin arttırılmasını teminen,
Azerbaycan’da hayvancılığın geliştirilmesi ve yüksek verimli koyun
ırkları elde etmek amacıyla, et ve süt verimliliği ile öne çıkan İvesi ve
Sakız cinsi 30 baş koç ve koyun 2004’de Türkiye’den temin edilerek
Gence Hayvancılık Enstitüsü’ne teslim edilmiştir.
Anılan Enstitü tarafından, Türkiye’den getirilen koyun cinslerinin artırılarak ülkenin değişik bölgelerindeki koyunculuk işletmelerine dağıtılmasına yönelik çalışmalar sürdürülmektedir. Söz konusu
yeni koyun cinsi sayesinde süt ve et verimliliğinde önceki dönemlere
kıyasla önemli artışlar sağlanmıştır.
Azerbaycan Tarım Master Planı ve Kırsal Kalkınma Stratejisinin Hazırlanması Projesi
Bölgelerin tarım master planlarının hazırlanması konusunda
uzman kadroların yetiştirilmesi ve söz konusu uzman kadrolar tarafından Azerbaycan’ın tüm bölgelerinin tarım master planlarının hazırlanmasının sağlanması amacıyla 2005 – 2006 yıllarında gerçekleştirilen proje çerçevesinde, Türkiye’den Azerbaycan’da görevlendirilen
uzmanlar tarafından Azerbaycanlı uzmanlara eğitim ve danışmanlık
hizmeti verilmiş ve faaliyet planı hazırlanmıştır. Projenin devamında,
27 Azerbaycanlı uzmana tarım master planlarının hazırlanması konusunda 3 haftalık “eğiticilerin eğitimi” programı düzenlenmiş ve eğitim
materyalleri hazırlanmıştır. Eğitim programına iştirak eden uzmanlar
arasından, seçim yapılarak belirlenen iki bölgede tarım master planla-
-125-
Salih POLAT – Abbas HÜMMETOV
rının hazırlanması alanında çalışacak çalışma grupları oluşturulmuştur. Söz konusu çalışma gruplarının hayata geçirdiği 15 günlük alan
çalışmalarına Türkiye’den uzmanlar da katılım sağlayarak gerekli
bilgi, tecrübe ve danışmanlık desteği göstermiştir.
Azerbaycan’da Organik Tarımın Geliştirilmesi Projesi
Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti tarafından ülkede organik
tarımın geliştirilmesine yönelik yürütülen çalışmaların bir parçası
olarak organik tarımın bilimsel altyapısının sağlanmasından sorumlu
devlet kurumu olan Azerbaycan Cumhuriyeti Ekonomi Kalkınma
Bakanlığı Ekonomik Reformlar Bilimsel Araştırma Enstitüsü ile işbirliğinde devam ettirilen proje çerçevesinde, ülkede petrol dışı sektörlerin ve bölgelerin kalkındırılması bakımından alternatif bir zirai üretim
biçimi olan organik tarımın geliştirilmesi hedeflenmektedir. Bu doğrultuda, organik tarım alanında Türkiye tecrübesinin Azerbaycan’a
aktarılması ve iki ülke kurumları arasında işbirliğinin geliştirilmesine
yönelik olarak Azerbaycanlı uzmanların Türkiye’de organik tarım
alanında düzenlenen eğitim, tecrübe ve araştırma programlarına katılımları sağlanmıştır. Proje çerçevesinde, 31 Ekim - 04 Kasım 2011
tarihleri arasında Gence ve Bakü’de Türkiye’den davet olunan organik
tarım uzmanları ve yerli bilim adamları ile uzmanların katılımıyla
Azerbaycan’da organik tarımın geliştirilmesi konusunda seminerler
düzenlenmiştir. Projenin bir sonraki aşamalarında, uluslararası bir
konferansın organize edilmesi, Türkiye’den uzman görevlendirilmesi
ve pilot üretim projesinin hayata geçirilmesi öngörülmektedir.
Azerbaycan’ın tarım sektörünün geliştirilmesine yönelik, TİKA
tarafından yukarıda belirtilen proje ve faaliyetlere ek olarak, zirai
araştırma merkezlerine ekipman alınmış, Azerbaycanlı çiftçilerin eğitilmesi için görsel, işitsel ve yazılı materyaller temin edilmiş, gübre ve
tohum yardımları yapılmış, Azerbaycanlı uzmanlar için eğitim programları düzenlenmiş, tarım makineleri hibe edilmiş, tarımla ilgili Türkiye’de düzenlenen konferans, seminer, fuar ve benzeri çok sayıda
organizasyona Azerbaycanlı uzmanların katılımlarına destek verilmiştir.
-126-
AZERBAYCAN VE TÜRKİYE ARASINDAKİ TEKNİK YARDIM PROJELERİ: TİKA ÖRNEĞİ
Ekonomik Kalkınma İçin Yürütülen Projeler
Abşeron Organize Sanayi Bölgesi Kurulması Projesi
Azerbaycan’da petrol dışı sektörlerin geliştirilmesi, sanayi potansiyelinin arttırılması, bölgeler arasında gelişmişlik farklarının azaltılması, bölgelerde sosyo-ekonomik kalkınmanın sağlanması, ihracat
imkânlarının ve yatırımların teşviki amacıyla Azerbaycan’da kurulacak ilk pilot organize sanayi bölgesinin altyapı plan, harita ve projelerinin hazırlanması işi 2005–2007 yılları arasında TİKA tarafından
hayata geçirilmiştir.
Küçük ve Orta Ölçekli Girişimciliği Kapsayacak Internet
Ağının Kurulması Projesi
Azerbaycan’da faaliyet gösteren ve ihracata yönelik üretim yapan küçük ve orta ölçekli girişimcilerin dış pazarlara çıkmalarını ve
uluslararası işbirliğini sağlamak amacıyla “KOS-NET”– küçük ve orta
ölçekli girişimcileri kapsayacak internet ağının kurulması projesi hayata geçirilmiştir
Azerbaycan’ın Dünya Ticaret Örgütü’ne Üyelik Sürecine
Destek
Azerbaycan’ın Dünya Ticaret Örgütü’ne üyelik sürecine ivme
kazandırmak amacıyla Türkiye’nin DTÖ’ye üyelik ve dünya ekonomisine entegrasyon alanlarında sahip olduğu birikim ve deneyimlerin
Azerbaycan’a aktarılmasını teminen eğitim programları düzenlenmiş,
danışmanlık desteği verilmiştir.
Dağlık Şirvan Bölgesinin Sosyo-Ekonomik Kalkınma Pilot
Projesi
“Azerbaycan Cumhuriyeti Bölgelerinin Sosyo-Ekonomik Kalkınması Devlet Programı” çerçevesinde 10 ekonomik bölgeden birisi
olan Dağlık Şirvan Ekonomik Bölgesi’nin Master Planı’nın hazırlanması çalışmalarına TİKA tarafından destek verilmiştir.
-127-
Salih POLAT – Abbas HÜMMETOV
A.C. Ekonomik Kalkınma Bakanlığı Antitekel İdaresi ile İş
birliği Projesi
Serbest piyasa ekonomisinin temel unsuru olan rekabetin sağlanması ve tüketici hakları konularında mevzuatın hazırlanması görevini üstlenen A.C. Ekonomik Kalkınma Bakanlığı bünyesinde faaliyet
gösteren Antitekel İdaresi ile Türkiye Cumhuriyeti Rekabet Kurumu
ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Tüketici Haklarının Korunması Genel
Müdürlüğü arasında tecrübe paylaşımını sağlayan işbirliği tesis edilmiştir.
Yukarıda belirtilen proje ve faaliyetlere ek olarak söz konusu
alanda aşağıdaki proje ve faaliyetler de hayata geçirilmiştir:
- Azerbaycan Yatırımların Teşviki ve Danışmanlık Fonu İle İşbirliği,
- Kalite ve Standartlar Alanında Teknik Destek ve İşbirliği
Projesi,
- Vergi Eğitimi Programları,
- Bankacılık ve Sigorta Eğitimi Programları,
- Azerbaycan Cumhuriyeti Özel Ekonomik Bölgeler Kanun Tasarısına Danışmanlık Desteği
- Azerbaycan Cumhuriyeti’nde Girişimciliğin Geliştirilmesi
Devlet Programı’na Danışmanlık Desteği,
- Rekabet Hukuku Eğitimi,
- Girişimciliğin Geliştirilmesi Konulu Eğitim Programı,
- Tüketim Mallarına Denetim Alanında Eğitim Programı.
Sağlık Alanında Yürütülen Projeler
Kemik İliği Nakli Merkezi Kurulması Projesi
TİKA Başkanlığı, Azerbaycan Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ve
Haydar Aliyev Vakfı işbirliğinde Bakü’de Kemik İliği Nakli Merkezi
kurulmasına destek verilmiştir. Bakü’de inşa edilen Talasemi Merkezi
bünyesinde kurulan Kemik İliği Nakli Merkezi’nin tıbbi ve laboratuar
ekipmanları ile donanımı 2008 yılı içerisinde TİKA tarafından gerçek-128-
AZERBAYCAN VE TÜRKİYE ARASINDAKİ TEKNİK YARDIM PROJELERİ: TİKA ÖRNEĞİ
leştirilmiştir. Kemik İliği Nakli Merkezi’nde görev alacak doktor ve
diğer sağlık personeli için Azerbaycan ve Türkiye’de eğitim programları düzenlenmiştir.
Bakü 1 Sayılı Cumhuriyet Psikiyatri Hastanesi Doktorlarına
Eğitim Programı
A.C. Sağlık Bakanlığı Bakü 1 Sayılı Cumhuriyet Psikiyatri
Hastanesi’nden toplam 20 kişiden oluşan doktor ve diğer sağlık personeline yönelik olarak 2010 ve 2011 yılları içerisinde İstanbul’da
Bakırköy Mazhar Osman Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde
çeşitli konularda eğitim programları düzenlenmiştir.
Milli Onkoloji Merkezi Doktorlarına Türkiye'de Eğitim
Programlarının Düzenlenmesi
2010-2011 yılları içerisinde Milli Onkoloji Merkezi’nde görev yapan 14 doktorun Türkiye’nin değişik üniversite ve hastanelerinde çeşitli sağlık konularında eğitim almaları sağlanmıştır.
Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı Doktorları
Türkiye Staj Programı
Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nde (NÖC) verilen sağlık hizmetlerinin kalitesinin artırılması amacıyla, NÖC sağlık sektöründe çalışan
sağlık personeli için TİKA destekleri ile Türkiye’de çeşitli konularda
eğitim ve staj programları düzenlenmiştir. 2007-2011 yılları arasında
düzenlenen eğitimlere toplam 52 sağlık personelinin katılımı sağlanmıştır.
Sağlık sektöründe yukarıda belirtilen çalışmalara ek olarak aşağıdaki proje ve faaliyetler de hayata geçirilmiştir:
-
Üreme Sağlığı Hizmetleri Eğitim Programları,
-
Şemkir Bölge Merkez Hastanesi Doktorlarına Eğitim Prog-
-
Merkezi Klinik Hastanesi Doktorlarına Eğitim Programı,
ramı,
-129-
Salih POLAT – Abbas HÜMMETOV
- Çeşitli sağlık konularında ve alanlarda düzenlenen uluslararası kongre, sempozyum, konferans v.b. etkinliklere Azerbaycanlı
uzmanların katılımlarının desteklenmesi.
Eğitim Alanında Yürütülen Projeler
Azerbaycan Diller Üniversitesi Tercüme Fakültesinde Simültane Tercüme Laboratuarı Sisteminin Kurulması
Azerbaycan’da tercüme alanında kaliteli mesleki eğitimin verilmesini sağlamak amacıyla, Azerbaycan Diller Üniversitesi’nde
hayata geçirilen eğitim reformları çerçevesinde, TİKA Başkanlığınca
2010 yılında üniversitenin Tercüme Fakültesinde 12’şer kişilik 2 sınıf
odası ve 1 konferans salonundan oluşan simültane tercüme laboratuarı
sistemi kurulmuştur. Kurulan simültane tercüme laboratuarı sisteminin
yardımı ile sınıf odalarında eşzamanlı iki grubun ders yapmalarına ve
konferans salonunda ise öğrencilerin eğitim süresince staj yapmak
üzere faydalanmalarına imkan sağlanmıştır.
Bakü Devlet Üniversitesi Sosyal Bilimler ve Psikoloji Fakültesinde Elektronik Kütüphanenin Kurulması
Bakü Devlet Üniversitesi Sosyal Bilimler ve Psikoloji Fakültesinde hayata geçirilen bilimsel araştırma ve eğitim faaliyetlerinin daha
modern teknik araç ve gereçlerle yürütülmesi, Fakültenin akademik ve
öğrenci kadrosunun küresel bilim mekanına entegrasyonuna destek
verilmesi amacıyla fakülte bünyesinde bir adet elektronik kütüphane
kurulmasına destek verilmiştir.
Eğitim alanında yukarıda zikredilenlere ek olarak aşağıdaki
proje ve faaliyetler de hayata geçirilmiştir:
- Azerbaycanlı Öğretmenler İçin Hizmetiçi Eğitim Programlarının Düzenlenmesi
-
Bakü Devlet Üniversitesi’nde Türk Odası Kurulması
- Nahçıvan Devlet Üniversitesi Atatürk Merkezi’ne Ekipman
Yardımı
- Azerbaycan Devlet Pedagoji Üniversitesi Türk Araştırmaları
Merkezine Destek
-130-
AZERBAYCAN VE TÜRKİYE ARASINDAKİ TEKNİK YARDIM PROJELERİ: TİKA ÖRNEĞİ
- Bakü Slavyan Üniversitesi’nde Türkiye Araştırmaları Merkezi’nin Kurulması
- Qafqaz Üniversitesi Öğrencilerinin Türkiye Yaz Staj Programı
- Sanayi Otomasyon Teknolojileri Eğitimleri
- 149 sayılı Ağdam Kaçkın Okuluna Ekipman ve Malzeme Yardımı
- Kitap Yardımları
Turizmi Geliştirmek İçin Yürütülen Projeler
Turizm Eğitim Programları
Azerbaycan Cumhuriyeti’nde turizm sektöründe hizmet kalitesinin artırılması amacıyla, TİKA Başkanlığı tarafından Azerbaycan
Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı işbirliğinde Azerbaycan’ın
değişik bölgelerinde faaliyet gösteren turizm işletmelerinde çalışan
personel için eğitim programları düzenlenmiştir. 2001-2011 yılları
içerisinde düzenlenen turizm eğitim programlarında 800-den fazla
Azerbaycanlı turizm çalışanına eğitim verilmiştir. Diğer taraftan,
Azerbaycan’ın turizm sektörünün geliştirilmesine yönelik Azerbaycan
Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hazırlanan “Azerbaycan’da 2006-2015 yılları arasında Turizmin Geliştirilmesi Devlet
Programı”nın hazırlanmasına danışmanlık desteği verilmiştir.
TİKA Başkanlığı ile Azerbaycan Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı işbirliğinde Azerbaycan ile Türkiye arasındaki tarihi,
kültürel ve turizm ilişkilerinin geliştirilmesi amacıyla “Babaların Tarihi Zafer ve Şahadet Yolu” adlı proje hayata geçirilmiştir.
İdari Altyapıların Geliştirilmesine Yönelik Projeler
Azerbaycanlı Hakim Adayları İçin Eğitim Programları
Azerbaycan’ın yargı alanında hayata geçirilen reformların
desteklenmesi amacıyla 2008-2009 yılları içerisinde hâkim adayları
için Azerbaycan ve Türkiye’de çeşitli eğitim programları düzenlenmiştir.
-131-
Salih POLAT – Abbas HÜMMETOV
Mahkeme-Hukuk Konseyi İçin “Eğiticilerin Eğitimi”
Programı
Azerbaycan Cumhuriyeti’nde yargı sürecindeki verimliliğinin
arttırılması ve mahkeme faaliyetlerinin iyileştirilmesi amacıyla, Azerbaycan’ın adalet sisteminde çalışan 20 kişi için 28 Mayıs-05 Haziran
2011 tarihleri arasında Türkiye’de “eğiticilerin eğitimi” programı
düzenlenmiştir.
Azerbaycan Cumhuriyeti Merkez Bankası Personeli Eğitim
Programları
Azerbaycan Merkez Bankası’nın personelinin Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ve Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu’nda değişik konularda eğitim programlarına katılımlarına destek
verilmiştir. Bugüne kadar Azerbaycan Merkezi Bankası’nın 26 personelinin eğitim almak üzere Türkiye’de görevlendirilmeleri sağlanmıştır.
Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet İstatistik Komitesi’ne
Eğitim ve Danışmanlık Desteği
1990’lı yıllarda ilk istatistik bilgi kitabının basımına destek
verilen Devlet İstatistik Komitesi’nin merkez teşkilatı ile bölgesel
birimleri arasındaki elektronik bilgi ağının kurulması işini de hayata
geçiren TİKA tarafından Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) işbirliğinde Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet İstatistik Komitesi’ne çeşitli alanlarda eğitim ve danışmanlık hizmeti verilmesine ilişkin 2011-2013
yıllarını kapsayan bir çalışma programı hazırlanmış ve 2011 yılı çalışma programı çerçevesinde, Bakü’de 25-29 Nisan 2011 tarihleri
arasında "Balıkçılık İstatistikleri", 12-16 Eylül 2011 tarihleri arasında
ise “Yıllık İş İstatistikleri” konularında danışmanlık hizmeti programları düzenlenmiştir. Programın devamında, 20-26 Kasım 2011 tarihleri
arasında A.C. Devlet İstatistik Komitesi uzman heyeti için TÜİK’de
"Balıkçılık İstatistikleri" ve “Yıllık İş İstatistikleri” konularında eğitim
programları düzenlenmiştir.
-132-
AZERBAYCAN VE TÜRKİYE ARASINDAKİ TEKNİK YARDIM PROJELERİ: TİKA ÖRNEĞİ
2011 yılı içerisinde verilen eğitim ve danışmanlık hizmeti programlarına Devlet İstatistik Komitesi’nin 25 uzmanının katılımı sağlanmıştır.
Menkul Değerler Komitesi Kapasite Geliştirme Programı
Azerbaycan Cumhuriyeti Menkul Değerler Devlet Komitesi
(MDDK) ve Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Sermaye Piyasası
Kurulu (SPK) işbirliğinde düzenlenen eğitim ve tecrübe paylaşımı
programlarının gerçekleştirilmesine TİKA tarafından destek verilmiştir. Bakü ve İstanbul’da gerçekleştirilen programlarda MDDK’nın 40
personeline eğitim verilmiştir. MDDK’nın talebi üzerine Azerbaycan
Milli Depozito Merkezi’nden 8 kişinin Türkiye’nin Takasbank ve
Milli Kayıt Kuruluşu’nda düzenlenen eğitim programlarına katılımlarına da destek sağlanmıştır.
İdari altyapıların geliştirilmesine yönelik olarak yukarıda belirtilen proje ve faaliyetlere aşağıda sıralanan proje ve faaliyetleri de
eklemek mümkündür:
- Tapu-Kadastro Alanında İşbirliği
- Uluslararası Polis Eğitimi İşbirliği Projesi
- Azerbaycan Cumhuriyeti Milli Meclisi Bürokratları Eğitim
Programı
Bilimsel ve Kültürel Alanlarda İşbirliği
“21. Yüzyılda Kadının Rolü Uluslararası Konferansı”
Azerbaycan Parlamentosu’nun himayesinde, TİKA Başkanlı,
Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi (TÜRKPA), Lider
Kadınlar İçtimai Birliği ve Diyalog Avrasya Azerbaycan Temsilciliği
organizasyonuyla, Azerbaycan Cumhuriyeti Aile, Kadın ve Çocuk
Problemleri Devlet Komitesi’nin de katılımıyla, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan’ın bağımsızlıklarını ilan
etmelerinin 20. yıl dönümü münasebetiyle 3-4 Ekim 2011 tarihlerinde
Bakü’de “21. Yüzyılda Kadının Rolü Uluslararası Konferansı” düzenlenmiştir. Azerbaycan Cumhuriyeti Milli Meclisi binasında düzenle-133-
Salih POLAT – Abbas HÜMMETOV
nen konferansa T.C. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sn. Fatma ŞAHİN, A.C. Aile, Kadın ve Çocuk Sorunlarından Sorumlu Devlet Komitesi Başkanı Sn. Hicran HÜSEYNOVA, Azerbaycan, Türkiye,
Kazakistan ve Kırgızistan’dan kadın milletvekilleri ve akademisyenler, Azerbaycan’da mukim Türkiye, Kazakistan, Kırgızistan ve Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Büyükelçileri, Özbekistan ve Türkmenistan’dan bilim kadınları, TİKA Başkanlığı uzmanlarının içerisinde
bulunduğu 150 civarında yerel üst düzey siyasetçi, bürokrat ve sivil
toplum kuruluşu temsilcisi katılmıştır.
Bilgi ve İletişim Teknolojilerinin Uygulanması
Konulu 5. IEEE Uluslararası Konferansı
Azerbaycan Cumhuriyeti Haberleşme ve Enformasyon Teknolojileri Bakanlığı, Azerbaycan Cumhuriyeti Eğitim Bakanlığı, Qafqaz
Üniversitesi, Azerbaycan Ulusal Bilimler Akademisi Bilgi Teknolojileri Enstitüsü, UNESCO IITE, Türkiye ve Özbekistan IEEE ComSoc
Temsilcilikleri, Elektrik ve Elektronik Mühendisleri Enstitüsü-IEEE
(ABD) ve Başkanlığımız Bakü PKO koordinasyonu ile 12-14 Ekim
2011 tarihleri arasında Azerbaycan’da gerçekleştirilen 5.Bilgi ve İletişim Teknolojilerinin Uygulanması Konulu 5. IEEE Uluslararası Konferansı’na 31 ülkeden 162 bilim adamı katılmıştır.
Bilimsel ve kültürel alanlarda işbirliğine yönelik yukarıda belirtilen proje ve faaliyetlere ek olarak aşağıda isimleri zikredilen proje ve
faaliyetleri sıralamak mümkündür:
- AMİA M. Fuzuli Elyazmaları Enstitüsü’nün Modernizasyonu
Projesi
- II. Türk Filmleri Festivali
- Uluslararası Türkçe Olimpiyatları
- Uluslararası Nasreddin Hoca Karikatür Festivali
- Uluslararası Çocuk Muğam Festivali
- Uluslararası Özel Hukuk Sempozyumu
- Nevruz Bayramı Programı
-134-
AZERBAYCAN VE TÜRKİYE ARASINDAKİ TEKNİK YARDIM PROJELERİ: TİKA ÖRNEĞİ
- “Yunus Emre’den Fuzuli’ye İnsan Sevgisi” Uluslararası
Konferansı
- “Geçmişten Günümüze Ahmet Yesevi” Konferansı
- Güney Kafkasya’da İstikrar ve İşbirliğini Artırma Konferanslar Serisi
- Küreselleşme Sürecinde Kafkaslar ve Orta Asya Kongresi
Sosyal Proje ve Faaliyetler
Savaş Mağduru Ailelerin Çocukları İçin Bilgisayar
Kurslarının Düzenlenmesi
Azerbaycan’da faaliyet gösteren Bölgesel İnsan Hakları ve
Medya Merkezi tarafından Berde Bölgesi’nde düzenlenen bilgisayar
kursları için gerekli ekipman desteği sağlanmıştır. 2010 ve 2011 yılları
içerisinde düzenlenen kurslarda 121 savaş mağduru çocuk bilgisayar
programları sertifikası almıştır. Eğitim kursları, bu kursları bitiren
çocuklardan 27 kişinin iş bulmalarına hizmet etmiştir.
Gence Çocuk Yuvası’na Destek
Gence Eğitim İdaresi’ne bağlı olarak faaliyet gösteren Gence
Çocuk Yuvası’nda 14-15 yaşlarına geldikten sonra yuvadan ayrılmak
zorunda kalan çocukların meslek sahibi olmalarını temin etmek amacıyla eğitim programlarının düzenlenebileceği binaların hazırlanması
ve diğer ihtiyaçların karşılanması için gerekli olan destek sağlanmıştır.
Şeki “Ruhsal ve Fiziksel Engelliler İçin Eğitim Kurslarının
Düzenlenmesi Projesi”
Şeki Özürlülere Yardım İçtimai Birliği ile işbirliğinde hayata
geçirilen “Ruhsal ve Fiziksel Engelliler İçin Eğitim Kurslarının Düzenlenmesi Projesi” çerçevesinde düzenlenen eğitim kurslarında,
özürlülere halıcılık, goblen, trikotaj, dikiş ve bilgisayar eğitimlerinin
verilmesi için ihtiyaç duyulan ekipman, donanım ve malzemelerle
ilgili giderler karşılanmıştır. Kurslara devam eden özürlülerin ulaşım
probleminin çözüme kavuşturulması amacıyla, bir adet minibüs satın
alınarak adı geçen Birliğe teslim edilmiştir.
-135-
Salih POLAT – Abbas HÜMMETOV
Özürlü Çocuklar İş Merkezi’ne Destek
Azerbaycan’da özürlü çocuk ve gençlerin sosyal problemlerinin
çözümüne yönelik faaliyet gösteren Özürlü Çocuklar İş Merkezi’ne,
özürlü çocukların boş zamanlarını değerlendirebilmeleri için, dikiş
makineleri ve spor malzemeleri Başkanlığımızca temin edilerek hibe
edilmiştir. Ayrıca, özürlü çocuk ve gençlerin değişik amaçlarla şehir
içi ulaşımlarının sağlanması amacıyla bir adet minibüs Başkanlığımız
tarafından satın alınarak çocukların kullanımı için Merkez’e teslim
edilmiştir.
Sosyal proje ve faaliyetlere ek olarak aşağıda yer alan projelerin isimlerini zikretmek mümkündür:
- Savaş Gazisi Kadınlara Geçim Hizmetleri Merkezi Kurulması
- İnsan Kaçakçılığı Mağdurları İçin Sosyal Reentegrasyon
Merkezi Kurulması
- Azerbaycan Özürlüler Cemiyeti Yasamal Rayon Şubesine
Destek
- Bakü Özürlü Çocuklar Rehabilitasyon Merkezi’ne Ekipman
Yardımı
- Azerbaycan Çocuk Teşkilatı Yasamal Rayon Şubesi’ne Isıtma
Sistemi Kurulması
Sonuç
TİKA, Azerbaycan’ın kalkınmasına destek sürecinde bugüne
kadar 600’den fazla proje ve faaliyet hayata geçirmiştir. Söz konusu
proje ve faaliyetler sonucunda 4.500’ün üzerinde Azerbaycanlı uzmana, tecrübe ve uzmanlıklarının arttırılması için değişik alanlarda teorik
ve pratik eğitimler verilmiştir. TİKA, faaliyet gösterdiği süre içerisinde kardeş Azerbaycan’ın kamu ve özel sektör kuruluşları ile yoğun
işbirliği içerisinde bulunmuş, gerçekleştirilen proje ve faaliyetleri ise
yerel talepler belirlemiştir.
Türkiye’nin tüm sektörlerde sahip olduğu çağdaş teorik ve pratik tecrübeyi dost ve kardeş Azerbaycan’ın kalkınmasına destek verilmesi amacıyla paylaşılması için, TİKA Başkanlığı Azerbaycan’daki
faaliyetlerinin başlangıcında olduğu gibi, bugün ve bundan sonra da,
kapsamlı işbirliği faaliyetlerini devam ettirecektir.
-136-
AZERBAYCAN-TÜRKİYE
EĞİTİM İLİŞKİLERİ
Kulu NOVRUZOV
Azerbaycan Cumhuriyeti
Milli Eğitim Bakanı Yardımcısı
Azerbaycan’ın eğitim alanında işbirliği yaptığı ülkelerden biri
de Türkiye Cumhuriyeti’dir. Halihazırda Azerbaycan’la Türkiye arasında çok yönlü ve gelişmiş eğitim ilişkileri mevcuttur. Azerbaycan’ın
Türkiye ile bu alandaki işbirliği, hem anlamına, hem de kapsamına
göre başka ülkelere nazaran çok geniş yelpazededir.
Geçen 15 yıl zarfında iki kardeş ülke arasında eğitim alanında
çok yönlü işbirliği gerçekleştirmek için gereken yasal altyapı oluşturulmuştur. 1992 yılında Azerbaycan Cumhuriyeti Eğitim Bakanlığı ile
Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı arasında “Eğitim Alanında İşbirliği” ile ilgili Sözleşme, Şubat 1994’de Türkiye Cumhuriyeti
ile Azerbaycan Cumhuriyeti arasında “Bilim, Teknoloji, Sosyal, Kültürel ve Ekonomi Alanlarında Kapsamlı İşbirliği” ile ilgili Sözleşme,
Mart 1997’de Azerbaycan Cumhuriyeti Eğitim Bakanlığı ile Türkiye
Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı arasında “Eğitim ve Bilim Alanlarında İşbirliği” ile ilgili Protokol imzalanmıştır. Bu belgelerde, eğitimin çeşitli alanları, karşılıklı öğrenci değişimine olanak sağlayan
maddeler olsa da Azerbaycan yüksek öğrenim okullarındaki ihtisasların Türkiye tarafından tanınması konusu çözülmemiştir. Bu, sonraki
yıllarda Azerbaycan yüksek öğrenim okullarından mezun olan Türkiye vatandaşlarının diplomalarının Türkiye’nin ilgili kurumları tarafından tanınmaması gibi ciddi bir soruna neden olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, sadece ülkelerinin Yüksek Öğrenim Kurumu
(YÖK) tarafından tanınan yüksek öğrenim okullarının ilgili ihtisaslarında eğitim aldıklarında sorunla karşılaşmamaktalar.
Kulu NOVRUZOV
Türkiye’de daha çok ihtiyaç duyulan ihtisaslara göre eleman
yetiştiren Azerbaycan yüksek öğrenim okullarının diplomalarının
kardeş ülkede tanınması için hukuki altyapının oluşturulması son derece zaruri idi. Bu konu Azerbaycan Cumhuriyeti Eğitim Bakanı Misir
Merdanov’un 1998 yılının 2-9 Kasım tarihleri arasında Türkiye’ye
resmi ziyareti sürecinde çözüme kavuşturulmuştur. Ziyaret esnasında
Azerbaycan Cumhuriyeti Eğitim Bakanlığı ile Türkiye Cumhuriyeti
Milli Eğitim Bakanlığı ve Yüksek Öğrenim Kurumu Başkanlığı arasında “Eğitim Ve Bilim Alanlarında İşbirliği” ile ilgili Anlaşma Protokolü imzalanmıştır.
Bu Protokolün eğitim alanında imzalanmış önceki anlaşmalardan temel farkı, Türk öğrencilerin Azerbaycan yüksek öğrenim okullarında eğitim almasını düzenleyen 14. maddenin içeriğindedir. Protokolün söz konusu maddesi aşağıdaki şekilde ifade edilmektedir:
“Azerbaycan yüksek öğrenim kurumları tarafından aşağıda
gösterilen ihtisaslarda her düzeyde verilen yüksek öğrenim diplomaları Türkiye Cumhuriyeti Yüksek Öğrenim Kurumu tarafından tanınacaktır. Azerbaycan Cumhuriyeti Eğitim Bakanlığı tarafından belirlenmiş resmi devlet üniversitelerindeki fen bilimleri, tarih, güzel sanatlar tarihi, coğrafya, sosyoloji, klasik arkeoloji, Türk dili ve edebiyatı, modern Türk dilleri ve edebiyatları, İngiliz dili ve edebiyatı,
Fransız dili ve edebiyatı, Alman dili ve edebiyatı, Hollanda dili ve
edebiyatı, Polonya dili ve edebiyatı, İtalyan dili ve edebiyatı, İspanyol
dili ve edebiyatı, Arap dili ve edebiyatı, Rus dili ve edebiyatı, Bulgar
dili ve edebiyatı, Fars dili ve edebiyatı, Urdu dili ve edebiyatı, Japon
dili ve edebiyatı, Kore dili ve edebiyatı, Güzel sanatlar, Uygulamalı
matematik, hesaplama teknolojisi, Fizik öğretmenliği, Matematik öğretmenliği, Kimya öğretmenliği, Biyoloji öğretmenliği, Beden eğitimi
ve spor öğretmenliği, Güzel sanatlar öğretmenliği, Yabancı dil öğretmenliği, Azerbaycan Devlet Petrol Akademisi’nde Asfaltit ve petroldoğalgaz üretiminin fiziki aşamaları, Denizde petrol ve doğalgaz üretiminin teçhizatı, petrol ve doğalgaz jeolojisi, petrol ve doğalgaz kuyularının ve depolarının projelendirilmesi, yapımı ve işletmesi, petrol ve
doğalgaz üretim makineleri ve teçhizatı, petrol ve doğalgaz kaynakla-
-138-
AZERBAYCAN VE KARDEŞ TÜRKİYE ARASINDAKİ EĞİTİM İLİŞKİLERİ
rının işletmesi ve kullanımı, Azerbaycan Teknik Üniversitesi’nde Bilgisayar Mühendisliği alanlarındaki örgün (gündüz) eğitimi ihtisasları.
Azerbaycan Cumhuriyeti Eğitim Bakanlığı her yıl için eski yılın Kasım ayının sonuna kadar bu ihtisaslara kabul edilecek öğrenci
sayısını ve diğer koşulları bildirecektir”.
Protokolde, aynı zamanda, eğitimin çeşitli alanlarında, ortaokul
ve yüksek öğrenim kurumu öğretmenlerinin değişimi, derslik ve yayın, Türkçe konuşan ülkelerde öğretilecek ortak tarih ve edebiyat
kitaplarının yazılması gibi konularda işbirliğin kurulması ve daha da
genişletilmesi yer almıştır. Azerbaycan temsilci heyeti ziyareti esnasında Türkiye’nin çeşitli eğitim kurumlarına gitmiş, orta ve yüksek
öğretim sistemini araştırmıştır. Bu ziyaretten ve belirtilen Protokolün
imzalanmasından sonra Azerbaycan’la Türkiye arasında öğrenci değişimi alanında işbirliği kapsamında çok ciddi değişiklikler olmuştur.
Bu zamana kadar Azerbaycan vatandaşları başka devletlere, özellikle
Türkiye’ye öğrenim görmeye gönderilirken onların daha önemli olan
ihtisaslarda öğrenim görmelerini sağlama konusunda belirli sorunlar
vardı. Çoğu zaman bu, belirli anlaşmalar göz önünde bulundurulmadan öğrencilerin kendi isteğine göre gerçekleştirilirdi. Neticede, bazı
ihtisas dalları için yüksek öğretimli uzmanlara ihtiyaç olmasa da Türkiye’de yetiştirilmekteydi. Örneğin, 1997/1998 öğretim yılının istatistik bilgilerine göre, Ankara, Gazi, İstanbul, Marmara, Ege, Dokuz
Eylül, Selçuk, Uludağ ve On Dokuz Mayıs üniversiteleri üzerinde
yapılmış araştırma, bu yüksek öğrenim okullarında öğrencilerimizin
%34,1’nin Pedagoji, %27’si Ekonomi, Yönetim ve Halkla İlişkiler
fakültelerinde (Maliye, Ekonomi, İşletme, Uluslararası ilişkiler, Sosyoloji, Psikoloji), %8,2’si Hukuk ve Basın yayın, %8’i İlahiyat,
%5,1’i Mühendislik, %4,1’i Ziraat ve %4,3’ü Tıp ihtisasları üzere
eğitim almışlardır. Vatandaşlarımızın %9,2’si yüksek öğrenim okullar
nezdinde faaliyet gösteren iki yıllık lisans eğitimi veren (meslek yüksek okulları) okullara kabul edilmiştir. Görüldüğü üzere, öğrencilerimizin 1/3’lik kısmı ülkemizin birçok yüksek öğrenim okullarında
mevcut olan ihtisaslar üzerine eğitim almışlardır.
-139-
Kulu NOVRUZOV
Belirtilen Protokol, Azerbaycan’da gerçekleştirilen ve gerçekleştirilecek eğitim reformlarına Türkiye tarafının her yönlü yardım
göstermesi ve bu alanda yararlı işbirliğin kurulması için de gerçek
ortam oluşturmuştur. Eğitim Bakanı Misir Merdanov’un başkanlığındaki temsilci heyetinin 22 Temmuz – 4 Ağustos 1999 tarihinde Türkiye’ye gerçekleştirdiği ziyareti yeni perspektifler açmıştır. Aynı yıl
Dünya Bankası- Uluslararası Gelişim Kurumu’nun ayırdığı kredi ile
Azerbaycan Eğitim Bakanlığı orta eğitim sisteminde ıslahatlara başlamıştır. Batı eğitim sistemine entegre yolunda büyük başarılar elde
etmiş Türkiye okullarının deneyiminin öğrenilmesi ve eğitim reformlarının gidişatını görmek ziyaretin amaçları arasında bulunmaktaydı.
Artık eğitim ilişkileri kurulmuş ve faaliyet için hukuki temel
oluşturulmuştur. Ülkelerimiz arasındaki işbirliği genişletilmiştir. Bu
bakımdan Azerbaycan temsilci heyetinin Karadeniz Üniversiteler
Birliği’nin İstanbul’da 2-11 Temmuz 2000 tarihinde gerçekleştirdiği
2.Uluslararası Kongre’ye katılımı da yararlı olmuştur. Kongrenin
açılışındaki konuşmasında Misir Merdanov, bu programın Karadeniz
havzası üniversiteleri arasında yeni ilişkilerin kurulması ve işbirliğinin
daha da geliştirilmesinde önemli role sahip olacağını bildirmiştir.
Kongre’de Arnavutluk, Bulgaristan, Gürcistan, Ermenistan,
Moldova, Romanya, Rusya, Yunanistan ve Ukrayna’dan da katılımcılar yer almıştır. Karadeniz Üniversiteler Birliği’nin olağan toplantısı
2002 yılında Bakü’de gerçekleştirilmiştir.
Eğitim alanında işbirliği ile ilgili önemli olaylardan biri de Aralık 2000’de Misir Merdanov’un daveti ile Türkiye Cumhuriyeti Milli
Eğitim Bakanı’nın Bakü’ye yaptığı ziyaretidir. Türkiye Cumhuriyeti
Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu Azerbaycan’a yaptığı ziyareti
esnasında aynı yıl Bakü’de depremden zarar görmüş iki okulun tamir
giderlerinin Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı tarafından
ödenileceğini bildirmiştir. Bakü şehrindeki Güzelsanatlar Okulu ve
Sebail bölgesindeki 7 No’lu ortaokulun tamirine Türkiye Cumhuriyeti
Milli Eğitim Bakanlığı 50.000 Dolar para ayırmıştır. Ziyaret esnasında
Eğitim ve Bilim Alanlarında İşbirliği ile ilgili yeni bir Protokol imzalanmıştır. Bu Protokolün 14. maddesinde yüksek öğrenim diplomala-140-
AZERBAYCAN VE KARDEŞ TÜRKİYE ARASINDAKİ EĞİTİM İLİŞKİLERİ
rının karşılıklı tanınmasını hızlandırmak amacıyla Azerbaycan Cumhuriyeti Eğitim Bakanlığı ile Türkiye Cumhuriyeti Yüksek Öğretim
Kurumu (YÖK) Başkanlığının uzmanlarından oluşturulmuş Ortak
Komisyonun yılda bir defa Bakü’de veya Ankara’da faaliyeti için
gerekli ortamın sağlanması düzelenmiştir. Bu nedenle oluşturulmuş
Ortak Komisyon’un faaliyeti sonucunda Azerbaycan yüksek öğrenim
okullarının ilgili ihtisaslarının tanınması alanında bazı gelişmeler elde
edilmiştir.
Protokolün 12. maddesine “Türk Dünyası Tarihi” ve “Türk
Dünyası Edebiyatı” ders kitaplarının basımı için bugüne kadar yapılan işlerin devam ettirilmesi”, 19. maddesine Azerbaycan ve Türkiye’nin karşılıklı şekilde karşı tarafın eğitim çalışanları için “Azerbaycan dilini öğretme ve eğitim sistemini tanıtma” ve “Türk dilini öğretme ve eğitim sistemini tanıtma” konularında hizmet eğitim seminerlerinin organize edilmesi”, 22.maddesine “İki ülke arasındaki tarafların
kendi imkanları göz önüne alınarak yüksek öğretim çalışanlarının
karşılıklı değişimini güçlendirmek için gerekli altyapı çalışmalarının
yapılması”, 24.maddesine Türkiye tarafının yeni eğitim teknolojileri
alanındaki zeka ve yeteneklerini Azerbaycan tarafı ile paylaşmayı,
ders araç ve gereçlerinin hazırlanmasında ve öğretmenlerin bu alanda uzmanlaşmaları yönünde, aynı zamanda Azerbaycan tarafının
Dünya Bankası ve başka uluslararası kurumlarla gerçekleştireceği
proje faaliyetlerine her türlü teknik yardım göstereceği”, 26. maddesine pedagoji personelinin çeşitli ihtisaslar üzerine uzmanlık geliştirme, yeniden hazırlanma, yönetim alanında bilimsel teorik, pratik bilgilerin artırılması, uzaktan eğitim, rehber ve pedagoji personelin terfi
mekanizmaları ile ilgili” işbirliği konularını düzenleyen ibareler ilave
edilmiştir.
Taraflar iki ülke arasında, özellikle 1998 yılından itibaren eğitim ve bilim alanlarında işbirliğinin başarılı olduğunu ifade etmekle
birlikte, bazı alanlardaki zorlukları, özellikle de birçok ihtisas alanında
Azerbaycan yüksek öğrenim diplomalarının Türkiye tarafından tanınmaması konularına değinmişlerdir. Görüşmeler sonucunda Azerbaycan Cumhuriyeti Eğitim Bakanlığı ile Türkiye Cumhuriyeti Yüksek
-141-
Kulu NOVRUZOV
Öğrenim Kurumu arasında “Yüksek Öğrenim Alanında İşbirliği” Protokolü imzalanmıştır. Bu Protokolde Azerbaycan yüksek öğrenim
okulları tarafından verilen ekonomi, uluslararası ilişkiler, mimarlık ve
inşaat, elektrik-elektronik ve makine mühendisliği ihtisaslarının en
yakın zamanda tanınması için gereken işlemlerin yapılması öngörülmüştür. Taraflar iki ülkenin yüksek öğrenim okullarının tıp ihtisası
mezunlarının diplomalarının tanınması koşullarının belirlenmesinde
anlaşmaya varmışlardır. Azerbaycan’ın Türkiye vatandaşları için belirlediği kontenjan kapsamında Türkiye’de yapılmış üniversite sınavları sonucunda Azerbaycan Tıp Üniversitesi’ne kabul edilmiş öğrenciler ilk 3 yılı bu okullarda öğrenim gördükten sonra eğitimlerini Türkiye’nin öncül yüksek öğrenim okullarında devam ettirmeleri konusunda uzlaşılmıştır. Protokolde Türkiye’de “Tıpta uzmanlık” programı
kapsamında devlet kanalıyla öğrenim görmeye gönderilen Azerbaycan`ın tıp mezunları bir öğretim yılı “Türkçe Öğretim Merkezi”nde
okuduktan sonra Ege Üniversitesi’nde düzenlenecek ihtisas sınavlarının sonucuna göre Yüksek Öğrenim Kurumu tarafından ilgili yüksek
öğrenim okullarına yerleştirilecekleri düzenlenmiştir. Aynı zamanda,
taraflar ister devlet, isterse de özel kurum ve kişi aracılığıyla karşılıklı
şekilde ayrılmış burs kapsamında diplomadan sonraki eğitime (Mastır,
Doktora) öğrenci kabulünün artırılması amacıyla ilgili işlemlerin yapılması konusunda anlaşmaya varılmışlardır.
2000 yılından başlayarak Bakü’nün 6, 14, 41, 56 ve 261 No’lu
okullarında Türkçe dersi verilmektedir. Dersler Bakü’deki Bakü Türk
Liselerinin Türkiyeli öğretmenleri tarafından verilmektedir. Derslerin
daha verimli ve güzel yapılması için Türkiye Cumhuriyeti Bakü Büyükelçiliği söz konusu okulların her birinde bir sınıf odasını yeni okul
mobilyası, bilgisayar takımı, televizyon ve gereken ders kitaplarıyla
donatarak “Türk dili” dershanesini oluşturmuştur.
Türkiye tarafı ile eğitim alanında imzalanmış protokollerin ilgili maddelerine uygun olarak işbirliği istikametinde görülen işlerin
icrasına nezaret, karşılıklı görüşmelerin yapılması, olası sorunların
zamanında çözülmesi amacıyla ilgili önerilerin hazırlanması, iki ülkenin Eğitim Bakanlıkları arasında işbirliğinin geliştirilmesi amacıyla
-142-
AZERBAYCAN VE KARDEŞ TÜRKİYE ARASINDAKİ EĞİTİM İLİŞKİLERİ
her iki tarafın temsilcilerinden oluşturulmuş Daimi Komisyon’un
faaliyeti düzenlenmiştir. Bugüne kadar Daimi Komisyon’un 8 toplantısı yapılmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in daveti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Eğitim Bakanı Misir Merdanov’un
başkanlığındaki temsilci heyeti 14-20 Mart 2005 tarihinde Türkiye’de
bulunmuştur. Ziyaretin asıl amacı Azerbaycan ile Türkiye arasındaki
eğitim alanındaki çok yönlü ve gelişmiş işbirliğinin geliştirilmesi,
diplomaların (özellikle yüksek öğrenim diplomalarının) karşılıklı
tanınmasına ilişkin görüşmelerin yapılması idi. Azerbaycan temsilci
heyeti ile Türkiye Cumhuriyeti Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığı ve
Milli Eğitim Bakanlığı arasında önceden planlanan görüşmelerde,
ülkelerimiz arasında eğitim alanındaki ikili ilişkilerin geliştirilmesi,
1993 yılından itibaren Türkiye tarafından finanse edilen “Büyük Öğrenci Projesi” kapsamında yüzlerce Azerbaycanlı gencin Türkiye’nin
önde gelen yüksek öğrenim okullarının Azerbaycan ekonomisinin
bugünkü taleplerine cevap veren modern ihtisaslara (aynı zamanda
tıp) göre hazırlanması, aynı zamanda Türk gençlerinin devlet ve özel
kurum veya kişiler aracılığıyla Azerbaycan’ın yüksek öğrenim okullarında eğitimleri ile ilgili fikir alışverişi yapılmıştır.
Azerbaycan yüksek öğrenim okulları ihtisaslarının Türkiye
Yüksek Öğrenim Kurumu tarafından tanınmasının önemi belirtilmelidir. Türkiye’nin eğitimle ilişkili mevzuatı ve Yüksek Öğrenim Kurumu’nun kuralları gereğince, Türkiyeli gençler yabancı ülkelerdeki
yüksek öğrenim okullarının sadece Yüksek Öğrenim Kurumu tarafından tanınan ihtisas alanlarında eğitim alabilirler. Tersi durumda diplomaları Türkiye tarafından tanınmamakta, neticede aldıkları diplomaların denkliğinin sağlanmasında çok ciddi sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Bu nedenle, Türkiyeli gençler, yabancı ülkelerde Yüksek Öğrenim
Kurumu tarafından tanınan belirli yüksek öğrenim okullarının belirli
ihtisas alanlarında eğitim alabilirler. Burada, Türkiyeli öğrenci adaylarının ülkelerinde belirlenmiş yabancı ülkelerin yüksek öğrenim okulları için ayrılmış kontenjanlara göre sınava girdikten sonra eğitim hakkı
kazanabilmeleri de önemli bir faktördür.
-143-
Kulu NOVRUZOV
Türkiye ile işbirliği ilişkilerinin inkişafının devamı dışında
Azerbaycan Cumhuriyeti Eğitim Bakanı Misir Merdanov başkanlığındaki temsilci heyeti, Avrupa Konseyi ve Türkiye Milli Eğitim Bakanlığı’nın daveti ile 4-5 Mayıs 2007 tarihlerinde İstanbul’da Avrupa
Ülkeleri Eğitim Bakanları’nın Daimi Konferansı’nın 22.Toplantısına
katılmıştır.
Sosyal durumuna, etnik ve dini kökenine, fiziksel ve zeka gelişimine bağlı kalınmaksızın bütün çocuklara eşit eğitim olanaklarının
sağlanması, insan hakları, kültürlerarası eğitim ve etnik azınlıkların
eğitimi alanında öğrenim kalitesinin artırılması ile ilgili konuların
müzakeresi söz konusu konferansın temel amacı olmuştur. Toplantı
sonunda Avrupa Ülkeleri Eğitim Bakanları’nın Sonuç Bildirgesi kabul
edilmiştir.
28-31 Mayıs 2008 tarihlerinde Türkiye Cumhuriyeti Yüksek
Öğretim Kurulu’nun 5 kişilik temsilci heyeti Azerbaycan’ı ziyaret
ederek yüksek öğretim ve dolaysıyla belirli yüksek öğrenim okullarının faaliyetini yakinen izleyebilmişlerdir. Ziyaretin asıl amacı, Azerbaycan tarafının ayrı ayrılıktaki yüksek öğrenim okullarının ihtisaslarının ilaveten tanınması ile müracaatını değerlendirmek idi. Temsilci
heyeti Bakü Devlet Üniversitesi, Azerbaycan Tıp Üniversitesi, Azerbaycan Mimarlık ve İnşaat Üniversitesi, Azerbaycan Teknik Üniversitesi ve Azerbaycan Pedagoji Üniversitesi’ni ziyaret etmiştir. Heyet
yüksek öğrenim okullarının lojistik yapısını, kütüphanelerini, çeşitli
laboratuarlarını, sınıflarını ve bazı ihtisaslara göre öğretim programlarını izlemişlerdir.
Türkiye ile eğitim alanında işbirliği konusunda konuşulduğunda “eğitim temsilciliği” konusuna değinmemek olmaz. İki ülkenin
Eğitim Bakanlıklarının uzlaşısıyla Türkiye hükümetinin ilgili kararı
ile “Büyük Öğrenci Projesi” kapsamında bu ülkenin yüksek öğrenim
okullarında Azerbaycan ve diğer Türkçe konuşan ülkelerden gelen
öğrencilerin eğitim, iaşe ve diğer konularla ilgilenmesi amacıyla Eğitim Temsilcisi makamı oluşturulmuştu. 2008’den itibaren eğitim temsilcisi görevi lağvedilerek Azerbaycan’ın Türkiye’deki Elçiliği’nin
nezdinde Eğitim Ataşesi görevi oluşturulmuştur.
-144-
AZERBAYCAN VE KARDEŞ TÜRKİYE ARASINDAKİ EĞİTİM İLİŞKİLERİ
2008 sonlarında Azerbaycan ve Türkiye arasında eğitim alanında işbirliğinin gelişimi karşılıklı ziyaretlerin teşkili ile pekiştirilmiştir.
12-14 Kasım 2008 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Yüksek Öğretim
Kurulu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’ın başkanlığındaki temsilci heyeti Bakü’ye ilk resmi ziyaretini gerçekleştirmiştir. Azerbaycan
Milli Eğitim Bakanı Misir Merdanov’la görüşmüştür. Görüş zamanı
Bakan misafirlere iki ülke arasında mevcut olan ilişkilerin geliştirilmesi için yapılan işlerle ilgili detaylı bilgi vermiş ve diğer ülkelere
nazaran Türkiye’de eğitim gören Azerbaycanlı öğrencilerin sayısının
her yıl daha da arttığını bildirmiştir. Bakan, Cumhurbaşkanı İlham
Aliyev tarafından onaylanmış “2007-2015 yıllarında Azerbaycan
Gençlerinin Ülke Dışındaki Eğitimi ile İlgili Devlet Programı” konusunda heyete bilgi vermiştir. Eğitim Bakanı, ülkemizde faaliyet gösteren “Çağ” Öğretim İşletmeleri Şirketi’nin, Azerbaycan Türk Özel
liselerinin ve Kafkas Üniversitesi’nin örnek eğitim kurumları olarak
tanındığını, bu eğitim kurumlarının Azerbaycan’la Türkiye arasında
köprü olduğunu bildirmiştir.
Türkiye ile eğitim alanında işbirliğinin en öncül alanlarından
biri de öğrenci değişimidir. Yukarıda adı geçen anlaşma ve protokollar
öğrenci değişimi alanında başarılı işbirliği için geniş perspektifler
açmaktadır. Karşılıklı şekilde belirlenmiş sayıda bursların ayrılması,
aynı zamanda burs dışında kendi olanaklarıyla karşı tarafın yüksek
öğrenim okullarında eğitim görmesiyle ilgili şartların düzenlenmesi
söz konusu anlaşmalarda yer almıştır. Bu nedenle Azerbaycan vatandaşlarının ülke dışında en çok öğrenim gördüğü ülke Türkiye’dir.
Aynı zamanda eğitim için Azerbaycan’a gelmiş yabancı uyruklu öğrenciler içinde kardeş ülke, temsilci sayısı bakımından da ilk sıradadır.
Genelde, her iki ülkeden karşı tarafın yüksek öğrenim okullarında
öğrenim gören öğrencilerin sayısı birkaç binden fazladır. Belgelerde
de belirtildiği gibi her iki taraf ülkelerinde faaliyette olan devlete ait
yüksek öğrenim okullarında taraf ülkeden gelen öğrencilerin eğitim
almaları için gereken ortamın sağlanması görevini kendi üzerine almıştır. Bunun için taraflar belirli kontenjanda burslar vermektedir. Bu
-145-
Kulu NOVRUZOV
çerçevede, 1992 yılından itibaren Türkiye hükümetinin gerçekleştirdiği “Büyük Öğrenci Projesi” kapsamında Azerbaycanlı gençler Türkiye’nin yüksek öğrenim okullarında çeşitli ihtisaslarda öğrenim görmüşlerdir ve görmeye de devam etmektedirler. Sırf bu projenin gerçekleştirilmesi sonucunda onlarca Azerbaycanlı genç diploma sonrası
eğitim – Tıpta uzmanlık programları dahil olmak üzere eğitim- almak
için Türkiye yüksek öğrenim okullarına gönderilmiş ve onların da
büyük bir grubu eğitimlerini başarıyla bitirerek dönmüşlerdir ve bugün ülkemizin örneğin çeşitli sağlık kurumlarında tıbbın çeşitli ihtisaslarında (kalp-damar cerrahiye, üroloji, jinekoloji, göz doktoru vb.)
uzman personel olarak faaliyet göstermektelerdir.
Genel olarak, Azerbaycan’ın yeniden bağımsızlığını kazandığı
tarihten itibaren kardeş Türkiye’nin yüksek öğrenim okullarında 4000
kadar Azerbaycanlı genç devlet kanalıyla eğitim almak olanağına
sahip olmuştur. Yukarıda da belirtildiği gibi, bu sürecin daha nizamlı
ve organizeli şekilde gerçekleştirilmesi 1998 ve sonrasındaki yıllarda
Eğitim Bakanlığı’nın Türkiye’nin ilgili eğitim kurumları ile imzaladığı anlaşma ve protokollarla sağlanmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin yıllara göre Azerbaycan’a ayırdığı
Burslar ve Azerbaycan tarafının kullandığı burs sayısına ait
İstatistik Bilgi
Yıllar
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
Ayrılan burs
sayısı
150
150
150
150
150
150
150
Kullanılan
burs sayısı
174
138
141
140
150
150
150
-146-
AZERBAYCAN VE KARDEŞ TÜRKİYE ARASINDAKİ EĞİTİM İLİŞKİLERİ
Yıllar
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
Ayrılan burs
sayısı
150
150
150
125
125
125
125
Kullanılan burs
sayısı
140
128
126
93
91
117
117
Türkiye Cumhuriyeti’nde devlet kanalıyla
öğrenim gören öğrencilere ait İstatistik Bilgi
Öğretim
yılı
19971998
19981999
19992000
20002001
20012002
20022003
20032004
Öğrenci
sayısı
1503
1327
837
667
610
543
561
Öğretim
yılı
20042005
20052006
20062007
20072008
20082009
20102011
20112012
Öğrenci
sayısı
636
734
659
605
548
503
487
Özetlemek gerekirse 2006 yılına kadar gençlerimiz daha çok
çeşitli ihtisaslarda üniversite eğitimi almak için Türkiye’ye gönderilmişse de 2006 yılından itibaren gençlerimizin Azerbaycan’ın ihtiyaç
duyduğu ihtisas alanlarına (İT, Tıp, Mühendislik, Kamu Yönetimi ve
Maliye) göre üniversite eğitimi almalarına ve sonrasında da Mastır,
Doktora programlarına katılmalarına öncelik verilmiştir. Pratisyenlik
ve diş hekimliği ihtisasları üzerine temel eğitimlerini bitiren öğrencilerin tıbbın çeşitli alanlarında uzmanlık eğitimlerini alabilmeleri için
gereken ortamın sağlanılması üzerinde özellikle çalışılmıştır.
Geçen yıllar zarfında yaklaşık iki bin öğrencimiz mezun olarak
ülkemizin çeşitli sektörlerinde başarıyla çalışır duruma gelmişlerdir.
-147-
Kulu NOVRUZOV
Bugün ülkemizin lise ve yüksek okulları, üniversiteleri Azerbaycan
Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı yanında Strateji Araştırmalar Merkezi,
İçişleri ve Dışişleri Bakanlıkları, Adliye Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı,
Diaspora Devlet Komitesi, Devlet Gümrük Komitesi, Anayasa Mahkemesi, Milli Bilimler Akademisi, Nahçivan Özerk Bölgesi ve diğer
devlet kurum ve müesseselerinde çalışan uzmanlar arasında Türkiye
yüksek öğrenim okullarının mezunlarını görmek mümkündür. İhtisas
alanı iktisat ve bankacılık olanların bazıları, ülkede faaliyet gösteren
birçok devlet ve özel bankalarında çalışmaktadırlar.
Türkiye yüksek öğrenim okullarından mezun olmuş bazı Azerbaycanlı gençler dünyanın çeşitli ülkelerinde (ABD, Japonya, Almanya, İngiltere, Rusya vb.) eğitimlerini devam ettirmekte veya bu ülkelerin özel şirketlerinde çalışmaktadırlar.
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in 16 Nisan 2007
tarihli, 2090 sayılı kararı ile onaylanmış “2007-2015 yıllarında Azerbaycan Gençlerinin Ülke Dışında Eğitimi ile İlgili Devlet Programı”
gençlerimizin kardeş Türkiye’nin üniversitelerinde eğitim alma olanaklarını daha da artırmıştır. Bu Program kapsamında halihazırda 853
kişi dünyanın tanınmış yüksek öğrenim okullarında eğitim görmektedir. Onların da 201’i Türkiye’nin önde gelen yüksek öğrenim okullarında eğitim görmektedir. Program kapsamında eğitim gören öğrencilerin bütün giderleri (eğitim, yaşam, gediş-dönüş vb.) Azerbaycan
devleti tarafından ödenmektedir.
Program katılımcıları olan Azerbaycanlı gençler Türkiye’nin
temel yüksek öğretim kurumlarının eğitim düzeylerinde çeşitli ihtisas
alanlarında (tıp, ekonomi ve yönetim, sanayi ve mühendislik, İKT,
hizmet) eğitimlerini sürdürmekteler. Geçen 4 öğretim yılı zarfında
(2007/2008-2010/2011) yaklaşık 130 kişi Türkiye’de eğitim alma
hakkı kazanmışsa, sadece 2011 yılında bu rakam 103 kişi olarak gerçekleşmiştir. 2011/2012 öğretim yılında Türkiye’ye gönderilenlerin
80’i özellikle de pratisyen doktorluk programları olmak üzere tıp ihtisası alanında eğitim almıştır. 5 yıllık artım ile ilgili rakamlar 2011
-148-
AZERBAYCAN VE KARDEŞ TÜRKİYE ARASINDAKİ EĞİTİM İLİŞKİLERİ
yılında öğrencilerin en çok tıp ihtisası için Türkiye’ye gönderildiğini
göstermektedir.
Azerbaycan gençlerinin Türkiye’de eğitim görmeleri gibi Türkiye vatandaşları da Azerbaycan’ın çeşitli yüksek öğrenim okullarında
çeşitli ihtisas alanlarında verilen burslar kapsamında veya kendi olanaklarıyla eğitim almaktadırlar. Azerbaycan’da eğitim alan yabancı
öğrencilerin büyük çoğunluğunu kardeş Türkiye Cumhuriyeti’nden
gelen öğrenciler oluşturmaktadır.
Halihazırda Bakü Devlet Üniversitesi’nde, Azerbaycan Devlet
Petrol Akademisi’nde, Azerbaycan Mimarlık ve İnşaat Üniversitesi’nde, Azerbaycan Diller Üniversitesi’nde, Azerbaycan Teknik Üniversitesi’nde, Azerbaycan Devlet İktisat Üniversitesi’nde, Bakü Musiki Akademisi’nde ve diğer yüksek öğrenim okullarında 3459
(2010/2011 öğretim yılında) Türkiye vatandaşı eğitimlerini devam
ettirtmektedir. Türkiye’den gelen öğrenciler, özellikle, Bilgisayar
Mühendisliği, Uluslararası İlişkiler, Mimarlık, Petrol ve Doğalgaz
Jeolojisi, Azerbaycan Dili ve Edebiyatı, Yabancı diller, Rus Dili ve
Edebiyatı, Senaryo Yazarlığı, Marketing, İşletme, Ekonomi, Fen Bilimleri ve Sosyal Bilimler Öğretmenliği, Tıp, Müzik, Dizayn, Grafik
ihtisas alanlarında ülkemizin devlet ve özel yüksek öğrenim okullarında eğitim almaktalar.
Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Yüksek Öğrenim Okullarında
Eğitim Alan Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşları ile İlgili
İstatistik Bilgileri - 2004-2010
Öğretim
yılları
2004/2005
2005/2006
2006/2007
2007/2008
2008/2009
2009/2010
2010/2011
2640
3365
3874
4218
4499
4073
3459
Öğrencilerin
sayısı
Azerbaycan halkının doğal serveti olan “siyah altının (petrolün) insan sermayesine dönüşümü” projesine katkı sağlayan Azerbay-149-
Kulu NOVRUZOV
can ile Türkiye arasında eğitim alanındaki işbirliği bundan sonra da
yükselen hızla gelişecektir.
Ülkelerimiz arasındaki eğitim alanında zamanla genişleyen
işbirliği halklarımızın birbirine daha da yakınlaşmasına hizmet etmekte ve gerek Türkiye’de gerekse de Azerbaycan’da bilimin, eğitimin ve
kültürün gelişimi için geniş imkânlar sağlamaktadır.
-150-
TÜRKİYE-AZERBAYCAN
ASKERİ İLİŞKİLERİ
Dr. Nazim CAFERSOY
Araz ASLANLI
GİRİŞ
Azerbaycan-Türkiye askeri ilişkileri her iki ülke bakımından
sürekli gündemde olan bir konudur. Fakat özellikle bazı dönemlerde
konu daha yoğun bir biçimde konuşulmakta ve çeşitli öneriler gündeme getirilmektedir. Örneğin, Azerbaycan topraklarının halen Ermenistan işgali altında bulunması dolayısıyla Azerbaycan-Ermenistan cephesinde gerginlik tırmandığı sıralarda, Rusya ile Ermenistan arasındaki askeri ilişkilerin geliştirilmesine ilişkin adımlar atıldığında (ikili
askeri ilişkilere ilişkin anlaşmalar imzalandığında veya Rusya’nın
Ermenistan’a büyük hacimde askeri yardım yaptığına ilişkin bilgiler
ortaya çıktığında), Ağustos 2008 olayları benzeri gelişmeler yaşandığında (kuzeyden ve güneyden Azerbaycan’ın bağımsızlığına ve toprak
bütünlüğüne yönelik tehditler arttığında) ya da hem Azerbaycan hem
de Türkiye açısından stratejik öneme sahip olan enerji nakil hatları
(Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı, Bakü-Tiflis-Erzurum Doğalgaz Boru Hattı) saldırıya maruz kaldığında özellikle Azerbaycan medyasında yoğun olmak üzere Azerbaycan-Türkiye askeri ilişkilerinin
ileri düzeylere taşınması gerektiği konusu yoğun bir biçimde konuşulmaktadır. Konu NATO ile işbirliği vesilesiyle de gündeme gelmektedir.


İktisat Üniversitesi Türk Dünyası İşletme Fakültesi Öğretim Görevlisi
Kafkasya Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Merkezi (QAFSAM –
www.qafsam.org) Başkanı
Nazım CAFERSOY – Araz ASLANLI
Tehdit ya da tehlike karşısında Azerbaycan’da bu beklentinin
Türkiye’ye oranla daha fazla yükselmesi de aslında çok doğal karşılanmalıdır. Keza, askeri kapasite, askeri ittifaklara üyelik ve diğer
etkenler göz önünde bulundurulduğunda Türkiye’nin kendisini güvence altına almak üzere Azerbaycan’a duyduğu ihtiyaç ile Azerbaycan’ın benzer ihtiyaçları kıyaslanamaz bile. Türkiye açısından ise
konu daha çok enerji güvenliği, “stratejik derinlik”, tarihsel misyon ve
benzeri boyutlar çerçevesinde değerlendirilmektedir.
Diğer yandan genel olarak Azerbaycan-Türkiye ilişkilerinin
mevcut ruhunun temelinde 20. yüzyılın başlarında Türkiye ve Azerbaycan toplumlarının birbirlerinin yaşam mücadelelerine farklı boyutlarda da olsa yaptıkları katkı (Çanakkale Savaşı’na Azerbaycan’dan
gönüllü katılımlar, Bakü’nün ve genel olarak Azerbaycan’ın kurtuluşunda Türkiye’den gelen desteğin oynadığı hayati rol, Kurtuluş Savaşı’na Azerbaycan’dan yapılan maddi katkılar), ortak kader (Ermeni
çetelerinin gerçekleştirdiği katliamlar, Rus işgali ve zulmü ve s.)
önemli ölçüde askeri niteliğe sahip olmuştur. Tüm bunlardan dolayı
Türkiye-Azerbaycan ilişkileri denince ilk akla gelen konular arasında
mutlaka askeri ilişkiler de yer almaktadır.
Dış Politika ve Güvenlik
Azerbaycan-Türkiye askeri ilişkilerinin daha iyi anlaşılması
açısından göz atılması gereken bir diğer konu da her iki ülke açısından
askeri konuların dış politikada tuttuğu yerdir. Çünkü ikili askeri ilişkilerin genel olarak ikili ilişkilerde tuttuğu yer sadece ilişkilerin genel
ruhundan değil, aynı zamanda genel olarak bu iki ülke için askeri
konuların taşıdığı önem ve askeri konuların bu iki ülkenin dış politikasında tuttuğu yerden kaynaklanmaktadır.
Türk dış politikasında resmi söylemde ilk vurgu barış üzerinedir. Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı ve çeşitli ülkelerdeki
Türkiye Büyükelçiliklerinin resmi internet sitelerinde dış politikanın
genel ilkeleriyle ilgili kısımda mutlaka vurgulanan ilk husus Türkiye
Cumhuriyeti’nin “kuruluşundan bu yana, Mustafa Kemal Atatürk’ün
‘Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’ ilkesi doğrultusunda barışçı, gerçekçi ve
-152-
AZERBAYCAN-TÜRKİYE ASKERİ İLİŞKİLERİ
tutarlı bir dış politika” izlediği hususudur.1 Fakat Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikasına azacık vakıf olanlar bile Mustafa Kemal Atatürk’ün Birinci Dünya Savaşı’nı ve İstiklal Savaşı’nı yaşamış bir ülke
olarak Türkiye için koyduğu bu hedefin aslında bir mesaj olmaktan
öteye gidemediğini bilirler. Gerçi potansiyel teşkil edebilecek nitelikte
tarihi temelleri bulunmasına ve çok sayıda riske rağmen Türkiye o
tarihten sonra uzun süre hiçbir savaşta yer almamıştır. Ama yine de
İkinci Dünya Savaşı sırasında, Soğuk Savaş ortamında, PKK terörü
nedeniyle hemen hemen tüm komşularıyla, Yunanistan ve Suriye’nin
(bunlara SSCB’nin dağılmasıyla Ermenistan da eklendi) toprak iddiaları, Irak ile sınıraşan sular, İran ile PKK ve rejim ihracı ve diğer konulardan dolayı Türkiye sürekli tehditlerle karşı karşıya kalmıştır (ya
da öyle algılamıştır). Bu nedenle de iç ve dış tehditler Türkiye gündeminde her zaman ilk sırada yer almıştır.
Diğer yandan Soğuk Savaş sonrasında (buna 11 Eylül olayları
sonrası dönemi de ayrıca bir aşama olarak eklemek mümkün) güvenlik kavramı genişlemiş, terörün küresel anlamda artan etkisi, kitle
imha silahları, sınırötesi suç örgütleri, siber saldırılar daha da önemli
hale gelmiştir. Zaten bu nedenle olacak ki, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı resmi internet sitesinde “Yurtta sulh, cihanda sulh”
ilkesinin hemen ardından vurgulanan kavramlar “güvenlik” ve “istikrar”dır. Bu çerçevede dış politikanın hedefi olarak ilk belirtilen hedef
de “ülke güvenliğinin sağlanması” olarak tanımlanmıştır. Resmi metinlerde Türk dış politikasında en önemli yapı olarak ön plana NATO
çıkarılmaktadır. Türk dış politikasında ikili askeri ilişkilerin önemli
belirleyiciliğinin olması, Türkiye’nin çok uluslu askeri müdahalelere
katılımı ve sınır ötesi askeri harekatları, “asker”in iç ve dış politikada
özellikle 1980’lerde ve 1990’larda artan rolü dikkat çekmiştir.
Türkiye’de bazen eleştirel söylem çerçevesinde kullanılan Türkiye’nin “3 tarafının denizlerle, 4 tarafın da düşmanlarla çevrili olma1
“Genel Görünüm”, http://www.mfa.gov.tr/dis-politika-genel.tr.mfa (01.05.2012); “Dış
Politika - Genel esaslar”, http://www.washington.emb.mfa.gov.tr/MFA.aspx
(01.05.2012); “Dış Politika - Genel esaslar”, http://moskova.be.mfa.gov.tr/MFA.aspx
01.05.2012);
“Büyükelçinin
Mesajı”,
http://www.ljubljana.emb.mfa.gov.tr/
AmbassadorsMessage.aspx (01.05.2012)
-153-
Nazım CAFERSOY – Araz ASLANLI
sı” ifadesi de Türk dış politikasında güvenlik konusunun (tehdit algılamalarının) yerine işaret edilmesi açısından önemlidir. Birkaç yıl
önce Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından gündeme
getirilen ve ister dış politikanın ruhuna uygunluğu, isterse de uygulanabilirliği (bugün itibariyle aynı zamanda sonuçları) ciddi bir biçimde
tartışılan “sıfır sorunlu dış politika” kavramını da “dört tarafı düşmanlarla çevrili ülke durumundan kurtulmuş olma” hedefinin ifadesi olarak yorumlamak mümkündür.2
Konuya Azerbaycan açısından bakıldığında da benzer manzarayla karşılaşılmaktadır. Daha bağımsızlık mücadelesi sırasında toprakları komşusu Ermenistan tarafından işgal edilen Azerbaycan için
güvenlik kendiliğinden en önemli konu haline gelmiştir. Buna kuzeyden ve güneyden ülkenin bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne (hatta
genel olarak varlığına) yönelmiş tehditler (tehdit algılamaları), rejim
ihracı ve askeri üs edinme girişimleri de eklenebilir.
İster Karabağ sorunu çerçevesinde isterse de genel olarak savunma konusu (askeri konular) Azerbaycan dış politikası için sürekli
olarak enerjiyle beraber en öncelikli iki konudan birisi olmuştur.
Azerbaycan’ın Ulusal Güvenlik Doktrini (Milli Tehlükesizlik
Konsepsiyası) ve Askeri Doktrini ülkenin askeri ve genel olarak güvenlik öncelikleri konusuna ışık tutmaktadır.
23 Mayıs 2007 tarihli Ulusal Güvenlik Doktrini Azerbaycan’ın
dış politikasının ve güvenlik politikasının önceliklerini düzenlemektedir.3 Bu belgede özel vurgulanan hususlardan birisi Azerbaycan’ın
bölgenin askerileşmesine karşı olduğu hususudur. Azerbaycan bölge2
3
“Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türk Dış Politikasını ANALİST'e Değerlendirdi”,
http://www.usak.org.tr/haber.asp?id=1355 (01.05.2012); Doç. Dr. İdris Bal, “Türk Dış
Politikasında Süreklilik ve Değişim”, http://www.tbbd.org/index.php?option=
com_content&view=article&id=57:tuerk-d-politikasnda-suereklilik-ve-deiim&catid
=38:haberler (01.05.2012); Aydın Bolat, “Eksen Kayması Değil Yeni Türkiye Vizyonu”,
http://www.sde.org.tr/tr/haberler/539/eksen-kaymasi-degil-yeni-turkiye-vizyonu.aspx
(01.05.2012).
Azerbaycan Ulusal Güvenlik Doktrini`nin tam metni için bakınız: “Azәrbaycan
Respublikasının milli tәhlükәsizlik konsepsiyası”, http://www.mns.gov.az/img/3766779_5me02.%20Milli_Tehlukesizlik_Konsepsiyasi.pdf (01.05.2012)
-154-
AZERBAYCAN-TÜRKİYE ASKERİ İLİŞKİLERİ
de silahların ve silah sistemlerinin aşırı yoğunlaşmasını, bölgede başlayabilecek silahlanma yarışını ve yabancı askeri üsleri, bölgesel istikrara ve güvenliğe tehdit olarak değerlendirmektedir. Aynı zamanda bu
tür çabaları sınırlı ekonomik kaynakların sosyo-ekonomik kalkınma
yerine gereksiz alanlara harcanmasına ve karşılıklı güven kaybına yol
açtığı için eleştirmektedir.4 Ulusal Güvenlik Doktrini’nde özel olarak
vurgulanan hususlardan birisi de içinde bulunduğumuz bölgenin kitle
imha silahlarından tamamen arındırılması ve bölge ülkelerinin birbirlerinin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne mutlaka saygı duymaları
gerektiğidir.
Belgede Türkiye ile ilişkiler bakımından önem taşıyan hususlardan birisi Azerbaycan için Avrupa ve Avro Atlantik siyasi, güvenlik, ekonomik ve diğer yapılara entegrasyonun öncelikli stratejik hedefler arasında zikredilmesidir.5 Azerbaycan’ın uluslararası güvenliğe
katkı anlamında kendisi için belirlediği hedefler de Türkiye’nin benzeri konularda ifade ettiği resmi hedefleriyle büyük ölçüde örtüşmektedir.
Belgenin bölge ülkeleri ile işbirliği bölümünde ilk kısım Türkiye’ye ayrılmıştır. Bu kısımda önce Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye
arasındaki üçlü stratejik ortaklık ve genişleyen işbirliği, bölgesel istikrarın temeli olarak nitelendirilmektedir.6 Bu işbirliğinin Karadeniz ve
Hazar havzasının önemini artıran, Avrupa ve genel olarak küresel
enerji güvenliğine katkı yapan üç başarılı enerji projesiyle (bu projeler
Bakü-Supsa, Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol İhraç Boru Hatları ve BaküTiflis-Erzurum Doğalgaz Boru Hattı olarak sıralanıyor) Avrupa için
yeni hayati ve güvenli enerji kaynağının temelini oluşturduğu ifade
edilmektedir. Bakü-Tiflis-Kars demir yolu bağlantısı ise jeostratejik
açıdan önemli, aynı zamanda, yeni küresel imkanlar sunan bir proje
olarak tanımlanmaktadır. Azerbaycan’ın bağımsızlığını tanıyan ilk
devlet olan ve bölgede barış ve istikrarın sağlanması açısından önemli
bir rol oynayan devlet olarak Türkiye ile tüm alanlarda kapsamlı iliş4
5
6
“Azәrbaycan Respublikasının milli tәhlükәsizlik konsepsiyası”, s. 5.
“Azәrbaycan Respublikasının milli tәhlükәsizlik konsepsiyası”, s. 5-6, s. 11, s. 12.
“Azәrbaycan Respublikasının milli tәhlükәsizlik konsepsiyası”, s. 10.
-155-
Nazım CAFERSOY – Araz ASLANLI
kilerin Azerbaycan için “son derece önemli” olduğu, Türkiye ile
Azerbaycan’ın etnik, kültür ve dil bakımından birbiri ile sıkı bağlarla
bağlı olması, ikili ilişkilerin stratejik niteliği, Türkiye’nin Karabağ
sorununun çözümüne yönelik çabaları özellikle vurgulanmaktadır.
Belgede savunma yeteneğinin güçlendirilmesi başlığı altında sıralanan amaçlar da Türkiye ile işbirliğini zorunlu kılmaktadır. Bu
kısımda ister Azerbaycan’ın kendi başına askeri kapasitesini geliştirme adına, isterse de NATO çerçevesinde işbirliği adına belirlenen
hedefler Azerbaycan-Türkiye askeri ilişkilerinin geliştirilmesine temel
hazırlamaktadır. Hemen arkasından gelen enerji güvenliği politikası
kısmındaki hususlar da benzer niteliktedir. Azerbaycan’ın doğal kaynaklarına, ana ihraç petrol ve gaz boru hatlarına, terminallerine yönelik olası tehditlerin tespit edilmesi, değerlendirilmesi ve uygun tedbirlerin alınması Azerbaycan’ın milli güvenliğinin en önemli hedeflerinden birisi olarak tanımlanmaktadır.
8 Haziran 2010 tarihli Askeri Doktrin Azerbaycan Cumhuriyeti’nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalarda öngörülen durumlar dışında, Azerbaycan topraklarında yabancı askeri üslerin yerleştirilmesi
tamamen yasaklanmıştır.7 Fakat askeri-siyasal şartlarda önemli değişiklikler gerçekleştiği takdirde, Azerbaycan’ın kendi topraklarında
yabancı askeri üslerin yerleştirilmesine ya da farklı bir şekilde yabancı
askeri varlığa geçici izin verebileceğinin de altı çizilmiştir. Buradaki
ilk yasak anlaşılabilir. Azerbaycan bununla öncelikle kendi Ulusal
Güvenlik Doktrini’nde ortaya koyduğu, bölgenin yabancı askeri üslerden arındırılması ve silahlanma yarışından uzak durulması hedeflerine
bağlılığını göstermiştir. Diğer yandan Azerbaycan İsrail-İran-ABDRusya mücadelesi ve benzeri mücadelelere taraf olmamak için kendisini temel yasalarıyla sınırlamıştır. Fakat diğer bölge ülkelerinin aksi
yöndeki politikalarının Azerbaycan’ın varlığına, bağımsızlığına ve
toprak bütünlüğüne yönelik olumsuz sonuçlarından sigortalamayı da
7
“Azәrbaycan Respublikasının Hәrbi doktrinası”, http://www.mediaforum.az/
az/2010/06/04/AZ%C6%8FRBAYCAN-RESPUBL%C4%B0KASININH%C6%8FRB%C4%B0-DOKTR%C4%B0NASI-051003255c05.html (02.05.2012)
-156-
AZERBAYCAN-TÜRKİYE ASKERİ İLİŞKİLERİ
ihmal etmemiş, o nedenle de bunun istisnalarının olabileceği vurgulanmıştır.
Bu arada Azerbaycan Savunma Bakanlığı’nın resmi internet sitesinde konuyla ilgili yer alan açıklamada, bugüne kadar 29 ülke ile
askeri amaçlı çeşitli anlaşmaların imzalandığı ifade edilmiştir.8 Açıklamada önümüzdeki dönemde 27 ülke ile daha askeri işbirliği anlaşmasının imzalanacağı kaydedilmiştir.
İkili Askeri İlişkiler
Yukarıda da kısmen değinildiği üzere Türkiye-Azerbaycan askeri ilişkilerinin yakın tarihini, biraz da geniş bir çerçevede ele alarak
20. yüzyılın başlarına kadar götürmek mümkündür. Fakat ikili askeri
ilişkilerin kurumsallaşması için Azerbaycan’ın bağımsızlığına yeniden
kavuşması gerekmiştir. Yine de Türkiye Cumhuriyeti Jandarma Genel
Komutanlığı resmi internet sitesinde de yer aldığı şekliyle ikili askeri
ilişkileri 20. yüzyılın başına kadar götürenler de mevcuttur.9
Daha bağımsızlık mücadelesi döneminde Ermenistan’ın toprak
iddialarına ve saldırılarına hedef olan Azerbaycan için askeri ilişkiler
özel önem taşımaktaydı. Yabancı ülkelerle geliştireceği askeri ilişkiler
Azerbaycan için ordusunu kurma, işgale karşı direnme ve yeni stratejik çizgi belirleme süreçlerinin bir parçası olma niteliğine de sahipti.
Türkiye ve Azerbaycan arasındaki resmi ilişkilerde askeri boyutun dile getirilmesi ilk kez 25 Ocak 1992’de Ankara’ya gelen Azerbaycan Devlet Başkanı Ayaz Mütellibov’un basın toplantısında bir
soruya verdiği cevapla gerçekleşmiştir.10 Mütellibov acilen Azerbaycan’ı savunmak üzere ordu kurmaları gerektiğini belirterek, bu konuda
Türk yetkililerle görüştüğünü ve Türkiye’nin bu konuda yardımcı
olacağını belirtmiştir. Fakat bu demeç laftan öteye gitmemiş ve gerçeğe dönüşmemiştir.
8
9
10
“İkitәrәfli Hәrbi Əmәkdaşlıq”, http://www.mod.gov.az/beynalxalq/2.html (03.05.2012)
“Azerbaycan
İle
İlişkiler”,
http://www.jandarma.gov.tr/diger/dis_iliskiler.htm
(05.05.2012)
Tayfun Atmaca, Yirminci Yüzyılın Sonunda Azerbaycan ve Türkiye Münasebetleri
(1993-1999), Ankara, 1999, s. 220.
-157-
Nazım CAFERSOY – Araz ASLANLI
Ardından 3 Kasım 1992’de Türkiye’de temaslarını sürdürürken
Azerbaycan Devlet Başkanı Ebülfez Elçibey iki ülke arasında askeri
alanda işbirliğini geliştireceğini ifade etmiştir. Bu arada daha önce,
yine Elçibey iktidarı döneminde, 11 Ağustos 1992 tarihli Askeri Eğitim İşbirliği Anlaşması imzalanmış,11 bu çerçevede Türk ordusundan
emekli subaylar Azerbaycan ordusunun eğitim sürecine önemli katkılarda bulunurken, iki yüz Azerbaycanlı öğrenci de askeri okullarda
eğitim almak üzere Türkiye’ye gönderilmiştir. Fakat Elçibey yönetimi
için bunlar yeterli değildi. O dönemde Azerbaycan, Türkiye ile Rusya’nın Ermenistan ile yaptığına benzer askeri işbirliği anlaşmasını
arzu etmişti. Eski Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi dışındaki Kelbecer
rayonu Rusya destekli Ermenistan ordusu tarafından işgal edilirken
Türkiye’den yaralıları taşımak üzere helikopter istenmiş, fakat
Elçibey’in ifadesiyle “Demirel bunlara yanaşmamıştır”.12
Elçibey dönenimde Azerbaycan-Türkiye ilişkilerinin askeri boyutuna ilişkin beklentiler kimilerine göre Türkiye’deki yönetimlerin
çekingen tavırları, kimilerine göre Elçibey’in beklentilerinin aşırı ve
gerçekçi olmaması, kimilerine göre ise dönemin uluslararası şartları
müsait olmadığı için gerçekleşmemiştir.
Askeri ilişkilerde gelişimin ivme kazanması süreci belirli bir
aralıktan sonra Haydar Aliyev iktidarı döneminde gerçekleşmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay yetkililerinin Azerbaycan ziyaretinin ardından 10 Haziran 1996’da Türkiye ve Azerbaycan arasında
Ankara’da “Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İşbirliği Anlaşması” imzalanmıştır.13 Anlaşmaya, Türkiye adına Genelkurmay
Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, Azerbaycan adına Savunma Bakanı Tümgeneral Sefer Ebiyev imza atmıştır. Genelkurmay
Başkanı Orgeneral Karadayı imza töreninde yaptığı konuşmada, Tür11
12
13
“MİLLETLERARASI ANDLAŞMA”, http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2009/02/
20090206-1.htm (05.05.2012) ; “Azәrbaycan vә Türkiyә arasında hәrbi әmәkdaşlıq
inkişaf etdirilmәlidir – nazir Vecdi Gönül” , Trend, 10 mart 2011,
http://az.trend.az/news/politics/1842626.html (05.05.2012)
Milliyet, 4 Nisan 1993, s. 12.
“Azerbaycan
İle
İlişkiler”,
http://www.jandarma.gov.tr/diger/dis_iliskiler.htm
(05.05.2012)
-158-
AZERBAYCAN-TÜRKİYE ASKERİ İLİŞKİLERİ
kiye ile Azerbaycan arasındaki ilişkilerin özel bir yere sahip olduğunu
ifade etmiştir. Sefer Ebiyev de imzalanan anlaşmanın Azerbaycan
halkının ve Silahlı Kuvvetleri’nin hayatında tarihi bir olay olduğunu
söylemiştir.14 1997 yılında ise Azerbaycan-Türkiye sınır hattının iki
tarafında kalan onar kilometrelik alan içinde yapılacak sivil ve askeri
vasıtaların uçuşunu düzenleyen protokol ve strateji işbirliğinin genişletilmesine ilişkin ortak bildiri imzalanmıştır.15
Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin genelde özel ilişki olarak nitelendirilmesine rağmen, uzun süre boyunca iki ülke arasında geniş
kapsamlı askeri işbirliğini öngören askeri-siyasal nitelikli bir anlaşmanın imzalanmaması eksiklik olarak nitelendirilmiştir. Askeri ilişkiler uzun süre Azerbaycan subaylarının Türk askeri okullarında eğitimi, Azerbaycan askeri okullarında Türk uzmanların eğitim vermeleri
ve Kosova’daki Barış Gücü’nde görev yapan Azerbaycan taburunun
finanse edilmesi ile sınırlı kalmıştır.16
Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanı Orgeneral
Karadayı’nın 10 Nisan 1999’da başlayan Azerbaycan ziyareti sırasında Kafkasya’ya Türk askerlerinin yerleştirilebileceğine ilişkin mesajlar basına da yansımıştır. İddiaya göre, Azerbaycan Devlet Başkanı
Haydar Aliyev’le Genelkurmay Başkanı Orgeneral Karadayı arasındaki görüşmede, Hazar petrollerinin taşınması konusu da gündeme
gelmiş, bu çerçevede, petrolü taşıyacak boru hatlarının güvenliğinin
sağlanmasına Ankara’nın katkısı hususu konuşulmuş ve bölgeye Türk
askerleri yerleştirilmesi olasılığı üzerinde durulmuştur.17
İkili ilişkilerdeki askeri boyut konusunda 1999 yılının başlarından itibaren yeni bir dönemece girilmiş bulunmaktadır. Bu süreç
Azerbaycan Devlet Başkanı’nın Dış Politika Danışmanı Vefa
Guluzade’nin “Azerbaycan’ın kendi güvenliğini sağlayabilmesi için
14
15
16
17
“Ayın Tarihi 1947 -: 1996 / Haziran”, http://www.byegm.gov.tr/ayin-tarihi.aspx
(06.05.2012)
Araz Aslanlı, “Türkiye-Azerbaycan askeri ilişkileri – 1”, 11 Nisan 2011,
http://www.1news.com.tr/yazarlar/20110411124133719.html (08.05.2012)
Araz Aslanlı, İlham Hasanov, Haydar Aliyev Dönemi Azerbaycan Dış Politikası,
Ankara, Platin Yayınları, 2005, ss. 162-163.
Cenk Başlamış, “Kafkasya'ya Türk Askeri”, Milliyet, 16 Nisan 1998.
-159-
Nazım CAFERSOY – Araz ASLANLI
Batı ile askeri işbirliği yapması gerektiğini ve bu kapsamda Türkiye’deki İncirlik NATO üssünü Abşeron Yarımadası’na taşıması” önerisinin ardından ivme kazanmıştır. Her iki ülkenin yetkilileri Rusya
faktörü nedeniyle bu öneriye ilk başta mesafeli tavır sergileseler de,
Ocak 2000’den itibaren giderek daha fazla üst düzey yetkili bu olasılığa dikkat çekmeye başlamıştır. Ocak 2000’de Ankara’yı ziyaret eden
Azerbaycan Savunma Bakanı Sefer Ebiyev “Bakü ve Ankara arasında
askeri ittifak anlaşması imzalanabileceğini” ifade etmiştir.18 Şubat
2000’de Türkiye Genelkurmay Başkanlığı Lojistik Kuvvetler Komutanı Korgeneral İbrahim Tülün ve Kara Kuvvetleri Lojistik Dairesi
Başkanı Tümgeneral Orhan Tiryaki Bakü’yü ziyaret ederek görüşmelerde bulunmuştur.
17 Haziran 2000’de Azerbaycan Savunma Bakanı Sefer
Ebiyev’in daveti ile Bakü’de temaslarda bulunan Türkiye Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş, Azerbaycan Cumhurbaşkanı
Haydar Aliyev ve Sefer Ebiyev’le bir arayla gelerek Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri’nin gelişmesine yönelik projeler üzerinde fikir alışverişinde bulunmuştur.19
1999’dan itibaren ikili askeri ilişkilerde Türkiye’nin Azerbaycan’a karşılıksız yardımlarına ilişkin çok sayıda anlaşma ve protokolün imzalanması dikkat çekmiştir. 2000’de Türkiye’nin Azerbaycan’a
TCG AB-34 (P-134) tipi iki askeri hücum botunu hibe etmesine ilişkin
protokol imzalanmış ve botlar kısa sürede Azerbaycan’a teslim edilmiştir.
1 Mart 2001’de Savunma Bakanı Sefer Ebiyev Türkiye Genelkurmay Başkanlığı Planlama ve Kaynak Yönetim Dairesi Başkanı
Tümgeneral Şerafeddin Telyazan’ın başkanlık ettiği heyetle bir görüme yapmıştır. Ebiyev iki devlet arasında askeri ilişkileri geliştirme
gereksiniminden söz ederken, görüşmeler sonucu “Azerbaycan Hükümeti ile Türkiye Hükümeti Arasında Karşılıksız Askeri Yardım”
18
19
Dr. Nazim Cafersoy, “Azerbaycan - Türkiye ilişkileri (1993 - 2000)”,
http://www.turksam.org/tr/a200.html, 1 Ocak 2001 (10.05.2012)
Der: Ramiz Mehdiyev, Heydər Əliyev - Müstəqilliyimiz Əbədidir, Bakı, Azәrnәşr,
2009, s. 294.
-160-
AZERBAYCAN-TÜRKİYE ASKERİ İLİŞKİLERİ
anlaşması ve “Azerbaycan Savunma Bakanlığı ile Türkiye Genelkurmay Başkanlığı Arasında Mali Yardım” protokolü imzalanmıştır. Bu
anlaşmalar, Türkiye’nin Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri’ne 3 milyon
ABD Doları tutarında yardım yapmasını düzenlemiştir.
İlişkilerde önemli bir nokta da 1997’de kurulan yeni Azerbaycan Ali Harbi Mektebi’nin (Yüksek Askeri Okulu’nun) 25 Ağustos
2001 tarihli ilk mezuniyet törenine Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay
Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun ve Türk Yıldızları’nın da
katılması olmuştur. Türk Yıldızları’nın 24 Ağustos 2001 tarihinde
Bakü’de Hazar kıyısında yaptıkları gösteri sokak ve meydanları dolduran milyonlarca kişi tarafından ilgiyle izlenmiştir. Olayın Azerbaycan ile İran arasında gerginlik yaşandığı dönemde gerçekleşmesi,
Azerbaycan kamuoyunda Türkiye’nin kendisini İran karşısında desteklemesi şeklinde algılanmış, ayrıca benzeri yorumlar Türk ve yabancı araştırmacılar tarafından da yapılmıştır.20
Ardından 14 Eylül 2001’de Türkiye ile Azerbaycan arasında
yapılan askeri alanda eğitim, teknik ve bilimsel işbirliği anlaşması
kapsamında Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından Nahçıvan’da eğitim
amaçlı yaptırılan dershaneler hizmete açılmıştır. 15 Eylül 2001 tarihinde ise aynı anlaşma kapsamında Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından
Nahçıvan 5. Kolordu Komutanlığı’na hibe edilen 80 askeri araç ile 4
iş makinesi törenle teslim edilmiştir.21
Azerbaycan Devlet Başkanı Haydar Aliyev’in 24-28 Haziran
2002 tarihleri arasında gerçekleştirdiği Türkiye ziyareti sırasında 27
Haziran 2002`de Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı’nda
gerçekleştirilen görüşme iki ülkenin askeri ilişkilerine önemli katkı
niteliğine sahip olmuştur. Haydar Aliyev, ziyaret sırasında Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu’na Azerbaycan Cumhuriyeti’nin en yüksek devlet ödülü olan “Şeref” madalyasını takdim et20
21
“İran'a gözdağı”, http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=11636 (14.05.2011);
“Türk Yıldızları Büyüledi”, Akşam, 26 Ağustos 2001; Xalid Kazımlı, “Könül Fatehleri”,
Yeni Müsavat, 27 Ağustos 2001; “‘Türk Yıldızları’ Bakü Semalarında”,
http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/101828.asp (14.05.2012)
“TSK tarafından Nahçıvan`da yaptırılan tersaneler hizmete açıldı”, Zaman, 15 Eylül
2001.
-161-
Nazım CAFERSOY – Araz ASLANLI
miştir.22 Genelkurmay Başkanlığı’ndaki görüşme sırasında konuşma
yapan Devlet Başkanı Haydar Aliyev, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin
subay heyeti karşısında ilk defa konuştuğunu, bu nedenle de heyecanlı
olduğunu ifade etmiştir. Haydar Aliyev, Azerbaycan Ordusu’nun yapılanmasında Türkiye’nin desteğini her zaman hissettiklerini ve bu
destek sayesinde ciddi bir askeri yapı oluşturabildiklerini vurgulamıştır.23 Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu konuşmasında Azerbaycan ile
askeri ilişkilerde kararlı olduklarını ifade etmiştir.24
10 Temmuz 2002’de Türkiye’nin yeni Genelkurmay Başkanı
Orgeneral Hilmi Özkök’ün Azerbaycan ziyareti başlamıştır. Ziyaret
sırasında Orgeneral Hilmi Özkök, Azerbaycan Devlet Başkanı Haydar
Aliyev ve Savunma Bakanı Sefer Ebiyev başta olmakla üst düzey
yetkililerle görüşmeler gerçekleştirmiş, askeri birlikleri ve askeri okulları da ziyaret etmiştir.25 Bu arada sivil üst düzey Türk yetkililerin
göreve geldikten sonra ilk yurtdışı ziyaretlerini Azerbaycan’a yapmış
olmaları geleneğine askerlerin de katılması ikili askeri ilişkilere verilen önemin ifadesi olarak değerlendirilmiştir.
Sonraki yıllarda Azerbaycan-Türkiye askeri ilişkileri önemli bir
sürekliliğe sahip olmakla beraber bazı dönemlerde bu konuda özellikle
yoğunluk yaşanmıştır. Örneğin, 5-6 Şubat 2007’de Azerbaycan Savunma Bakanı Sefer Ebiyev Türkiye’yi ziyaret etmiş Cumhurbaşkanı
Sezer, Başbakan Erdoğan, Savunma Bakanı Gönül ve Genelkurmay
Başkanı Büyükanıt ile görüşmeler gerçekleştirmiştir. Yaklaşık 20 gün
sonra Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkan Yardımcısı Ergin
Saygun Azerbaycan’ı ziyaret etmiş, Devlet Başkanı İlham Aliyev ve
diğer yetkililer ile önemli görüşmeler gerçekleştirmiştir. Bundan yak22
23
24
25
“Ayın Tarihi 1947 -: 2001 / Ağustos”, http://www.byegm.gov.tr/ayin-tarihi2detay.aspx?y=2001&a=8 (15.05.2012)
“Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev`in, Türk Silahlı Kuvvetleri
Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu`na "Azerbaycan Bayrağı" Madalyasının
verilmesi töreninde konuşması - 25 Ağustos 2001”, http://library.aliyevheritage.org/tk/2189832.html (15.05.2012)
“Eliyevin Çoxşaxeli Seferi”, Zaman (Azerbaycan), 29 Haziran 2002.
“Azәrbaycan Xalqinin Ümummilli Lideri Heydәr Əlirza Oğlu Əliyevin Hәyat Vә
Fәaliyyәtinin Xronologiyasi 1993-2003”, , s. 226.
-162-
AZERBAYCAN-TÜRKİYE ASKERİ İLİŞKİLERİ
laşık 10 gün sonra 6-7 Mart 2007 tarihlerinde bu kez Türkiye Cumhuriyeti Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ’un Azerbaycan ziyareti
gerçekleşmiştir. 22-25 Mayıs 2007 tarihlerinde ise 8. Uluslararası
Savunma Sanayii Fuarı’na katılmak üzere Azerbaycan Savunma Bakanı yine Türkiye’de bulunmuştur.
Benzer yoğunluğa sonraki yıllarda da zaman-zaman şahit
olunmuştur. Örneğin, 2011 yılı karşılıklı ziyaretler açısından çok hareketli geçmiştir. 2011 yılının ilk ziyareti 17-18 Ocak 2011 tarihlerinde Türkiye Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Necdet Özel’in
Azerbaycan ziyareti olmuştur. Daha sonra Genelkurmay Başkanı olan
Orgeneral Necdet Özel Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev,
Savunma Bakanı Sefer Ebiyev ve diğer yetkililer ile görüşmeler yapmıştır. Orgeneral Özel Azerbaycan Devlet Başkanı ile görüşmesi sırasında göreve geldikten sonra ilk ziyaretini Azerbaycan’a yapmış olmaktan büyük mutluluk duyduğunu, Azerbaycan’ı ikinci vatanları
olarak gördüklerini ve Türkiye’deki gençliği de bu ruhta yetiştirdiklerini ifade etmiştir.
2011 yılı içerisinde ikili askeri ilişkilerde en önemli gündem
maddelerinden birisini Azerbaycan Savunma Bakanı Sefer Ebiyev’in
Ankara’ya gerçekleştirdiği ziyaret teşkil etmiştir. 7 Nisan 2011 tarihinde başlayan ziyaretinde Sefer Ebiyev ve beraberindeki heyet önce
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner, 8 Nisan 2011 tarihinde ise Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül ve Savunma Bakanı Vecdi Gönül görüşmeler gerçekleştirmiştir.26
Görüşmelerde taraflar karşılıklı desteğe ve işbirliğine ilişkin bilinen görüşlerini tekrar vurgulamıştır. Aynı zamanda askeri alanda ve
savunma sanayi alanında işbirliğinin geliştirilmesi konusundaki kararlılık dile getirilmiştir.
Görüşmelerde ve sonrasında yaptığı açıklamalarda Azerbaycan
Savunma Bakanı Ebiyev devamlı ve her alandaki desteğinden dolayı
Türkiye’ye teşekkür etmiş, aynı zamanda Azerbaycan Silahlı Kuvvet26
“Azәrbaycanın müdafiә naziri Türkiyә Silahlı Qüvvәlәri Baş Qәrargahının rәisi ilә
görüşüb”, http://www.milli.az/news/politics/43754.html (16.05.2012)
-163-
Nazım CAFERSOY – Araz ASLANLI
leri’nin güçlenerek Ermenistan işgali altındaki topraklarını kurtarmak
için tam hazır olduğunu ve Ermenistan’ın kayıtsız şartsız Azerbaycan
topraklarını terk etmemesi halinde gerekenin yapılacağını vurgulamıştır. Türkiye Cumhuriyeti Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün görüşmenin basına açık kısmında iki ülkenin öncelikli askeri konuları arasında
Azerbaycan’ın işgal altındaki topraklarını kurtarma konusunun da
görüşüleceğini özel olarak ifade etmesi dikkat çekmiştir.27
Türkiye Cumhuriyeti Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Erdal Ceylanoğlu 18-19 Nisan 2011’de Bakü’de en üst düzeydeki siyasal ve askeri makamlarla görüşmelerde bulunmuştur.28
12 Ekim 2011’de Türkiye Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz
başkanlığındaki heyetin (heyette Savunma Sanayii Müsteşarı Murat
Bayar’ın yanı sıra ASELSAN, ROKETSAN ve MKEK Genel Müdürleri de yer almaktaydı) Azerbaycan’ı ziyareti başlamıştır. 15 Ekim’e
kadar süren ziyaret boyunca heyet Azerbaycan Devlet Başkanı İlham
Aliyev, Azerbaycan Savunma Bakanı Sefer Abiyev, Savunma Sanayii
Bakanı Yaver Camalov, Devlet Sınır Hizmeti Başkanı Elçin Guliyev,
Jandarma Genel Komutanı Zakir Hesenov ve diğer üst düzey yetkililerle görüşmeler yapmıştır. Görüşmelerde ülkeler arasındaki askeri ve
askeri-teknik alanda işbirliğinin mevcut durumu ve geliştirilmesi olanakları, ayrıca Azerbaycan tarafının Türk savunma sanayisinin bazı
büyük projelerine katılımı konuları ele alınmıştır.
2012 yılının ilk yarısı da askeri ziyaretler bakımından yoğun
geçmiştir. Türkiye Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel 6-9
Şubat 2011 tarihlerinde Azerbaycan`ı ziyaret etmiş ve Azerbaycan
Devlet Başkanı İlham Aliyev dahil üst düzey yetkililer tarafından
kabul edilmiştir.29
27
28
29
“Azeri Bakan Ankara'da”,TRT, 08.04.2011, http://www.trt.net.tr/Haber/HaberDetay.
aspx?HaberKodu=a3785308-1d53-4cea-991f-2d41cdf88fb4 (16.05.2012); “Gönül:
Azerbaycan’ın işgali kabul edilemez”, Türkiye Gazetesi, 9 Nisan 2011
Araz Aslanlı, “Türkiye-Azerbaycan askeri ilişkileri - 4”, http://www.1news.
com.tr/yazarlar/20110429041119344.html (16.05.2012)
“Aliyev, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Özel'i kabul etti”, Zaman, http://zaman.
com.tr/haber.do?haberno=1241763&keyfield=417A657262617963616E20536176756
E6D612042616B616EC4B1 (16.05.2012)
-164-
AZERBAYCAN-TÜRKİYE ASKERİ İLİŞKİLERİ
5-8 Haziran tarihlerinde ise Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hayri Kıvrıkoğlu Azerbaycan’ı ziyaret etmiştir.30 Orgeneral Hayri
Kıvrıkoğlu’nun Azerbaycan ziyareti sürüyorken Azerbaycan İçişleri
Bakanı Ramil Usubov’un Türkiye’de Şehit Türk Binbaşı Ercan
Kurt’un cenaze törenine katılması önemli bir sembolik göstergeydi. 31
Hemen arkasından 10-13 Haziran tarihlerini Türkiye Jandarma Genel
Komutanı Orgeneral Bekir Kalyoncu’nun, 19-22 Haziran tarihlerinde
ise Sahil Güvenlik Komutanı Tümamiral Serdar Dülger’in Azerbaycan ziyareti gerçekleşmiştir.32 Komutanlar Azerbaycan’da Devlet
Başkanı İlham Aliyev ve Savunma Bakanı Sefer Ebiyev dahil üst
düzey yetkililerle görüşmeler yapılmıştır. Görüşmelerde Azerbaycan
ve Türkiye Silahlı Kuvvetleri arasındaki işbirliğinin perspektifleri ele
alınmış, yapılan açıklamalarda karşılıklı destek ifade edilmiş, ayrıca
toplam 14 anlaşma imzalanmıştır. Anlaşmaların 3’ü iki ülkenin Sahil
Güvenlik Komutanlığı, 3’ü Jandarma Genel Komutanlığı ve 8’i de
Kara Kuvvetleri Komutanlıkları arasında imzalanmıştır. Özellikle son
üç ziyaretin Ermenistan’ın Azerbaycan’a saldırılarını yoğunlaştırdığı
ve İran’dan Azerbaycan’a yönelik sözlü saldırıların ve askeri tehditlerin arttığı dönemde gerçekleşmesi Azerbaycan basınında Türkiye’nin
desteği olarak yorumlanmıştır.
Son yıllarda ilişkilere savunma sanayi boyutunun eklenmesi ve
askeri vurgulara da sahip olan stratejik işbirliği anlaşmasının imzalanması Azerbaycan-Türkiye askeri ilişkilerindeki boşlukların doldurulması adına olumlu gelişmeler olarak nitelendirilebilir. Sadece 2011
yılının Mart ve Nisan aylarında Azerbaycan basınında yer alan haber30
31
32
“Azerbaycan'a 'kuvvetli' ziyaret”, http://www.haberturk.com/dunya/haber/748331azerbaycana-kuvvetli-ziyaret (06.06.2012); “Aliyev Org. Kıvrıkoğlu'nu kabul etti”,
http://www.sabah.com.tr/Gundem/2012/06/06/aliyev-org-kivrikoglunu-kabul-etti
(06.06.2012)
“Şehitler uğurlandı”, http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=342942 (06.06.2012); “İçişleri
Bakanı Usubov Şehit Türk Binbaşı Ercan Kurt’un Cenaze Törenine Katıldı”,
http://www.1news.com.tr/azerbaycan/siyaset/20120606094120975.html (06.06.2012)
“Savaş gerginliğinde Türkiye’den iki paşa”, Hürriyet, http://www.hurriyet.com.
tr/planet/20736686.asp (11.06.2012); “Sahil Güvenlik Komutanı Serdar Dülger
Azerbaycan`da”,
http://www.tnthaber.net/sahil-guvenlik-komutani-serdar-dulgerazerbaycan-da.html (20.06.2012)
-165-
Nazım CAFERSOY – Araz ASLANLI
lere bakmak bile kısa sürede bu konuda ne kadar önemli mesafe kat
edildiğini görmek için yeterlidir. 26 Mart 2011’de Türkiye’nin Azerbaycan’ı modern piyade tüfeği projesine davet ettiğine, 29 Mart’ta
Azerbaycan’ın Türkiye’nin HAVELSAN şirketinden askeri gemiler
için kontrol sistemi, 30 Mart’ta ise Fırtına zırhlı araçlarının alımı için
görüşmeler yaptığına ilişkin açıklamalar yapılmıştır.33 Daha sonra ise
2010 yılında Türk Savunma Sanayi sektöründen iki şirketin (Roketsan
ve Otokar) Azerbaycan’a yaklaşık 270 milyon Dolarlık ihracat gerçekleştirdikleri açıklanmıştır.
Önceki dönemlerde Türkiye’nin Azerbaycan Savunma Sanayisi’nin gelişimine katkıda bulunduğu, aynı zamanda Azerbaycan Savunma Sanayisi’nin bazı ürünlerine ilgi gösterdiği de açıklanmıştı.
Örneğin, Azerbaycan Savunma Sanayii Bakanlığı’nın ROKETSAN
ile ortaklaşa kısa menzilli (11 km ve 40 km) füze üretimi konusunda,
Ekim 2010’da ROKETSAN yetkililerinin Azerbaycan ziyareti sırasında uzlaşmaya varılmıştır. 20-24 Şubat 2011 tarihleri arasında BAE’nin
başkenti Abu-Dabi’de National Exhibition Centre (ADNEC)’da gerçekleştirilen IDEX 2011 Uluslararası Savunma Fuarı ve Konferansı
sırasında ise roketlerin ortak üretim modeliyle Azerbaycan’da üretilmesi amacıyla ROKETSAN ile Azerbaycan Savunma Sanayii Bakanlığı Arasında bir protokol imzalanmıştır.34 İmza törenine Türkiye Milli
Savunma Bakanı Vecdi Gönül ve Savunma Sanayii Müsteşarı Murad
Bayar da katılmıştır. Savunma Sanayii Müsteşarlığından yapılan resmi
açıklamada 2011 yılı için konan 1 Milyar Dolarlık ihracat hedefi bakımından MKEK, ROKETSAN ve OTOKAR firmalarının Azerbaycan’a 2011 yılında yaklaşık 500 Milyon Dolarlık savunma sanayii
ürünü ihraç etme sözleşmesi imzalamalarının önemi vurgulanmıştır.35
33
34
35
Araz Aslanlı, “Türkiye-Azerbaycan Askeri Ilişkileri - 4”, http://www.1news.com.tr
/yazarlar/20110429041119344.html (16.05.2012)
“ROKETSAN-Azerbaycan Sav. San. Bakanlığı Ortak Üretim Protokolü”, Savunma
Sanayii Gündemi, 2001/1, Sayı 14, s. 60, http://www.ssm.gov.tr
/anasayfa/kurumsal/SSM%20Dergisi/SSM_14.pdf (28.05.2012)
“Savunma Sanayinde Pasifik Seferberliği”, Savunma Sanayii Gündemi, 2011/2, Sayı
15, s. 75, http://www.ssm.gov.tr/anasayfa/kurumsal/SSM%20Dergisi/SSM_15.pdf,
(28.05.2012)
-166-
AZERBAYCAN-TÜRKİYE ASKERİ İLİŞKİLERİ
Azerbaycan-Türkiye askeri ilişkileri, direkt ikili ilişkilerin dışında uluslararası örgütler ve faaliyetler çerçevesinde de gelişme kaydetmiştir. Azerbaycan, NATO’nun önderlik ettiği BM Güvenlik Konseyi’nin kararları ile onaylanmış barışı sağlama operasyonlarına da
katkı sağlamış ve bu çerçevede 1999-2008 yıllarında NATO’nun Kosova’daki barış gücü operasyonunda (KFOR- Kosovo Force) yer almıştır.36 Ayrıca NATO’nun Afganistan’da yürüttüğü NATOUluslararası Güvenliğe Yardım Kuvvetleri (ISAF- International
Security Assistance Force) operasyonlarında da aktif görev üstlenmiştir. Her iki faaliyetinde de Azerbaycan askeri birlikleri sürece Türk
bölüğü çerçevesinde katılmıştır.
Azerbaycan ile NATO arasındaki ilişkilerin gelişmesi açısından
önemli bir süreç olan Barış İçin Ortaklık Programı çerçevesinde NATO tarafından ortak ülkelere eğitimler de Türk ordusu tarafından verilmektedir.
Bu arada zaman zaman Türkiye’nin NATO üyeliğinin ikili askeri ilişkilerin gelişmesi, ya da Azerbaycan ile Türkiye arasında askeri
ittifak anlaşmasının imzalanması açısından engel teşkil ettiğine ilişkin
değerlendirmeler de yapılmaktadır. Fakat çeşitli örneklerden de görüldüğü üzere NATO üyesi devletler, NATO üyesi olmayan ülkelerle
önemli askeri anlaşmalar imzalayabilmekte ve NATO dışındaki müttefikleri için askeri kapasitelerini sonuna kadar seferber edebilmektedirler.
Askeri İlişkiler ve Karabağ Sorunu
İkili askeri ilişkiler bakımından önemli bir konu Azerbaycan
topraklarının Ermenistan tarafından işgali sorununa ilişkin Türkiye’nin takındığı tutumdur. 20. yüzyılın sonlarında Azerbaycan Ermenistan işgaline uğrarken Türkiye’nin desteği yine büyük önem taşımaktaydı. Fakat çoğu kişiye göre bu aşamada Türkiye’nin Azerbaycan’a desteğinin askeri boyutu yeterli seviyede (nedenleri üzerine
36
Aygün Askerzade, “NATO Çerçevesinde Azerbaycan-Türkiye Askerî İşbirliği ve
Bölgesel Güvenlik Sorunları”, Karadeniz Araştırmaları, Sayı: 20, Kış 2009, ss. 6-7,
http://www.karam.org.tr/Makaleler/121387085_askerzade.pdf (28.05.2012)
-167-
Nazım CAFERSOY – Araz ASLANLI
farklı yorumlar yapılmakla beraber) değildi. Azerbaycan açısından
askeri ilişkilerde Karabağ sorunu özel yer tuttuğu için belki de bu
boyutun üzerinde biraz daha ayrıntılı durmak gerekir.
Türkiye diğer alanlarda her türlü özveriyi göstermesine rağmen,
Azerbaycan’ın ısrarlı tutumu karşısında Azerbaycan topraklarının
Ermenistan tarafından işgali sürecinde Rusya’nın Ermenistan’a gösterdiği yardımı dengelemek üzere Azerbaycan’a gerekli askeri desteği
verememiştir. Türkiye konunun askeri boyutuna ilişkin olarak 19921993 yıllarında devamlı, “Azerbaycan’da dünya ile hareket edeceğiz”37 ve yine “Türkiye’nin tek taraflı müdahalesi söz konusu değildir” şeklinde beyanlarda bulunmuştur.38
Tabii ki, Türkiye’nin bu savaşta Azerbaycan’a hiç yardım etmediği söylenemez. Azerbaycan yetkililerinin de sürekli dile getirdikleri üzere Türkiye, Ermenistan işgali karşısında Azerbaycan mutlaka
hakkaniyet içerisinde ve sürekli olarak savunan tek ülke olmuştur.
Türkiye açısından sadece askeri anlamda Azerbaycan’a açık destek
vermekten kaçınılması söz konusu olmuştur. Türkiye, Ermenistan’ın
işgalci saldırılarının durdurulmasını ve sorunun çözümünü daima
uluslararası örgütler aracılığıyla yapılacak görüşmelerde görmüştür.
Şöyle ki, Şubat 1992’de bölgede olaylar tırmanırken Türkiye sorunu
bir yandan NATO Konseyinin gündemine getirmiş, öte yandan Mart
1992 sonlarında AGİT Helsinki zirvesinde Azerbaycan ile Ermenistan
arasında barışın sağlanması için uluslararası Minsk Konferansı yapılması ve aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 11 ülkeden oluşan
Minsk Grubu oluşturulmasını sağlamıştır. Bunun yanında Türkiye 11
Mart 1992’de bir barış planı hazırlamış, ancak bir sonuca ulaşamamıştır.39 Türkiye’nin çabalarıyla 28 Şubat 1992’de AGİT, “sınırların dokunulmazlığı ve tek taraflı olarak değiştirilemeyeceği” yolunda bir
karar almıştır. Ayrıca Kelbecer’in işgalinden sonra, Türkiye BM Güvenlik Konseyi’nin Kelbecer’in boşaltılması kararını almasında aktif
37
38
39
Cengiz Çandar, “Elçibey için ileri”, Sabah, 19 Haziran 1993
Şükrü Elekdağ, “Şaşkınlığın Daniskası”, Milliyet, 27 Haziran 1993.
Aslanlı, Hasanov, a.g.e., ss. 29-30.
-168-
AZERBAYCAN-TÜRKİYE ASKERİ İLİŞKİLERİ
rol oynamış ve bu rayonun (bölgenin) boşaltılması için ABD ve Rusya
ile ortak önerge hazırlamıştır.
Bu dönemde Türkiye’nin, Azerbaycan topraklarının Ermenistan
tarafından işgali meselesine ilişkin tutumuna baktığımız zaman, o
dönemin Cumhurbaşkanıyla, hükümet başkanı arasındaki görüş farklılıklarını da görmekteyiz. Nitekim dönemin Cumhurbaşkanı Turgut
Özal her defasında “Azerbaycan’ın yanında” olduklarını dile getirmiş
ve “Türk milletinin sabrının zorlanmamasının gerektiğini” belirterek,
gerekirse askeri müdahalede bulunacaklarını ifade etmiştir. Hatta
Özal, bu dönemde verdiği bir demeçte, Türkiye’nin ErmenistanAzerbaycan çatışmasına müdahalesinin cesaret işi olduğunu ve Türkiye’nin bu cesaret örneğini Kıbrıs müdahalesinde gösterdiğini hatırlatmıştır. Özal’ın bu açıklamalarının aksine, dönemin Türkiye Başbakanı
Süleyman Demirel, Ermenistan’ın Azerbaycan’a yönelik işgalci saldırılarında Türkiye’nin “askeri güç kullanmayacağını” açıklamıştır.
Ermenistan’ın Azerbaycan’a saldırıları devam ederken Türkiye
Azerbaycan’a askeri eğitim ve danışmanlık hizmeti de vermiştir. Askeri danışmanlık hizmeti Azerbaycan’a yollanmış üst düzey askeri
yetkililer aracılığıyla verilmiştir. Harp Okullarında ve Harp Akademilerinde uzun süreli kadro eğitiminin yanı sıra kısa dönemli askeri eğitim projeleri de gerçekleştirilmiştir. Savaş sırasında Rusya’nın Ermenistan’a verdiği askeri destekle kıyaslanacak boyutta olmasa bile bu
hususların da göz ardı edilmemesi gerekir.
Azerbaycan bağımsızlığına kavuştuktan sonraki aşamada Türkiye’nin Azerbaycan’a askeri desteği açısından en önemli noktalardan
birisini yukarıda da ifade edildiği üzere Türk Yıldızları’nın 24 Ağustos 2001 tarihinde Bakü’de Hazar kıyısında yaptıkları gösteri teşkil
etmiştir. Olayın Azerbaycan ile İran arasında gerginlik yaşandığı,
İran’ın Azerbaycan sınırını birkaç kere ihlal ettiği dönemde ve Türkiye’nin İran’a bu konularda nota verdikten sonra gerçekleşmesi hem
Azerbaycan kamuoyunda, hem de dışarıda Türkiye’nin Azerbaycan’ı
İran karşısında askeri açıdan desteklemesi şeklinde algılanmıştır. Türkiye’nin bu adımı Ermenistan Azerbaycan topraklarını işgal ederken
Türkiye’den arzuladığı askeri yardımı alamadığını düşünen Azerbay-
-169-
Nazım CAFERSOY – Araz ASLANLI
can toplumu için önemli bir psikolojik destek görevini de yerine getirmiş ve gelecek açısından özgüven oluşturmasına neden olmuştur.
Türkiye’nin bu aşamada desteğini askeri boyutta ortaya koyması, sadece olayın Karabağ sorunuyla aynı niteliklerde olmamasından
(ister karşısındaki devletin gücü itibariyle Rusya’dan daha zayıf olması, ister sıcak çatışma ihtimalinin zayıflığı, ister sıcak çatışmanın yaşanması halinde Batı’dan alınacak destek bakımından daha avantajlı
konumda olması) değil, aynı zamanda Türkiye’nin 1990’ların başlarına göre daha cesaretli dış politika çizgisine sahip olmasından kaynaklanmaktaydı. Türkiye’nin bu adımı İran tarafından kısmen tepki, kısmen de kıskançlıkla karşılanmıştır. Nitekim yıllar sonra Aralık
2007’de Türkiye’nin Azerbaycan’daki Büyükelçisi Hüseyin Avni
Karslıoğlu, “Azerbaycan Ermenistan işgali altındaki topraklarını kurtarmak üzere savaşa başlarsa Türkiye’yi yanında bulacağını” ifade
ettiğinde40 İran devlet radyosu konuya ilişkin özel program hazırlatarak bu açıklamayı “dalga konusu” yapmaya çalışmış, ama başarılı
olamamıştı. Sonraki Büyükelçi Hulusi Kılıç’ın çeşitli açıklamaları da
dahil olmak kaydıyla Türkiye, 2000’li yıllar boyunca işgali ortadan
kaldırmaya yönelik her türlü çabasında Azerbaycan’a gerekli desteği
vermekten geri durmayacağını defalarca vurgulamıştır.
Stratejik İşbirliği Anlaşması
2010 yılında Azerbaycan-Türkiye askeri ilişkileri açısından büyük önem taşıyan iki gelişme yaşanmıştır. Önce Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 16-17 Ağustos 2010 tarihleri arasında Azerbaycan’a gerçekleştirdiği resmi ziyaret sırasında “Azerbaycan Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti Arasında Stratejik Ortaklık ve Karşılıklı
Yardım Anlaşması” imzalanmıştır.41 Daha sonra ise 15-16 Eylül 2010
40
41
Araz Aslanlı, “Türkiyә-Azәrbaycan hәrbi münasibәtlәri vә Qarabağ problemi”,
http://karabakh-doc.azerall.info/ru/articls/artc131az-5.php (28.05.2012)
“Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Stratejik Ortaklık ve
Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/979)”, http://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/
donem23/yil01/ss645.pdf (28.05.2012); “AZƏRBAYCANLA TÜRKİYƏ ARASINDA
-170-
AZERBAYCAN-TÜRKİYE ASKERİ İLİŞKİLERİ
tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirilen Türk Dili Konuşan Ülkeler
Devlet Başkanları 10. Zirvesi’nde Türkiye Başbakanı Recep Tayyip
Erdoğan ile Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev Yüksek Düzeyli
Stratejik İşbirliği Konseyi’nin kurulmasını kararlaştırmışlardır.42 25
Ekim 2011’de ise her iki ülke liderlerinin ve Savunma Bakanlarının da
katılımıyla Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin ilk toplantısı gerçekleştirilmiştir.43
Stratejik Ortaklık ve Karşılıklı Yardım Anlaşması 10 yıllık bir
süre için imzalanmış ve taraflardan birisi bu Anlaşmanın yürürlüğünün sona ermesinden en az 6 ay önce diplomatik kanallardan yazılı
olarak fesih bildiriminde bulunmadıkça yürürlük süresinin kendiliğinden 10 yıllık sürelerle uzaması öngörülmüştür. Toplam 23 maddeden
oluşan Anlaşma’da ilişkilerin temelleri Askeri-Siyasi ve Güvenlik
Konuları, Askeri ve Askeri Teknik İşbirliği Konuları, Ekonomik İşbirliği Konuları ve İnsani Konular olmak üzere dört konu ve Genel ve
Nihai Hükümler başlığı altında belirlenmiştir.
Girişte taraflar sınırların dokunulmazlığı ilkelerinin önemini teyit ederek, bağımsızlıklarına, egemenliklerine, toprak bütünlüklerine
yönelik silahlı saldırı halinde gerekli karşılıklı yardım önlemlerinin
hayata geçirilmesinin zaruriliğini vurgulamıştır. Milli güvenliklerinin
sağlanması, ekonomik kabiliyetlerinin güçlendirilmesi ve ortak değerlerinin korunması tarafların en öncelikli hedefleri olarak tanımlanmıştır. Güncel uluslararası meselelerde ortak tutum sergilemek amacıyla,
42
43
STRATEJİ TƏRƏFDAŞLIQ vә QARŞILIQLI YARDIM HAQQINDA MÜQAVİLƏNİN
MƏTNİ”,
http://www.mediaforum.az/az/2010/12/15/AZ%C6%8FRBAYCANLAT%C3%9CRK%C4%B0Y%C6%8F-ARASINDA-STRATEJ%C4%B0T%C6%8FR%C6%8FFDA%C5%9ELIQ-054430699c02.html (28.05.2012).
“Türkiye-Azerbaycan arası stratjik imza atıldı”, Hürriyet, 15 Eylül 2010,
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/15791668.asp (28.05.2012); “Azerbaycan ile
Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi Kuruluşu Anlaşması imzalandı”, Zaman,
15.09.2010, http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1028143&title=azerbaycanile-yuksek-duzeyli-stratejik-isbirligi-konseyi-kurulusu-anlasmasi-imzalandi (28.05.2012)
“Edoğan: Azerbaycan`a müteşekkiriz”, http://www.ekoavrasya.net/Manset.aspx?
pid=48&lang=TR&Ara=Ciz
(28.05.2012);
“Azәrbaycan-Türkiyә
sәnәdlәri
imzalanmışdır”, 25 oktyabr 2011, http://www.president.az/articles/3391 (28.05.2012)
-171-
Nazım CAFERSOY – Araz ASLANLI
uluslararası ve bölgesel teşkilatlarda iki ülke arasındaki mevcut işbirliğinin daha da kuvvetlendirilmesinin önemini vurgulanmıştır.
Askeri-Siyasi ve Güvenlik Konuları başlığı altındaki ilk iki
maddesi ile Askeri ve Askeri Teknik İşbirliği Konuları başlığı altında
yer alan 7. ve 8. maddeler iki ülke açısından zorunlu olarak değerlendirilen askeri işbirliği anlaşmasının günümüze kadar halen imzalanmamış olmasından kaynaklanan eksikliği belirli ölçüde giderici niteliğe sahiptir. 1. Maddede tarafların, komşu ve kardeş devletler olarak
birbirlerinin bağımsızlığının, egemenliğinin, toprak bütünlüğünün,
sınırlarının dokunulmazlığının sağlanması ve korunmasında birbirleriyle sıkı işbirliği yapacakları, tarafların herhangi birinin toprak bütünlüğünün, egemenliğinin ve devlet sınırlarının dokunulmazlığının tehdit edildiği veya tehlike altında bulunduğu kanaatinde olduğunda,
tarafların bu tehdit ve tehlikelerin ortadan kaldırılması yönünde alınabilecek önlemler konusunda acil danışmalar gerçekleştirecekleri; 2.
maddede ise taraflardan birinin, bir üçüncü ülke veya bir grup ülke
tarafından silahlı saldırı veya askeri tecavüze maruz kalması halinde,
BM Şartının 51. maddesinin tanıdığı bireysel veya ortak meşru savunma hakkının hayata geçirilmesi için askeri imkan ve kabiliyetlerinin kullanılması da dâhil mevcut olanakları çerçevesinde gerekli bütün
önlemlerin alınması amacıyla tarafların birbirine karşılıklı yardımda
bulunmak hususunda mutabık kalmış oldukları ifade edilmiştir. Anlaşmada bu yardımın biçiminin ve kapsamının taraflarca acilen belirleneceği ifade edilmiş olsa da bu hususta bir ilerleme sağlanıp sağlanmadığı konusunda resmi bir açıklama yapılmamıştır.
Askeri ve Askeri Teknik İşbirliği Konuları başlığı altında yer
alan 7. ve 8. maddeler karşılıklı askeri yardım açısından önemli hususlara açıklık getirmektedir. 7. maddede tarafların, anlaşmada öngörülen
savunma işbirliğinin ve karşılıklı yardımın hayata geçirilmesi için
ulusal mevzuatları ve uluslararası yükümlülükleri temelinde ve meşru
savunma ihtiyaçlarının karşılanması gereğini gözeterek, silahlı kuvvetlerinin kuvvet ve komuta kontrol yapılarının koordinasyonu için
gerekli planlamayı yapacakları; 8. maddede ise tarafların, işbu anlaşmanın 2. maddesinde tanımlanan savunma ve karşılıklı yardımın ha-
-172-
AZERBAYCAN-TÜRKİYE ASKERİ İLİŞKİLERİ
yata geçirilmesi çerçevesinde müşterek askeri harekatların icra edilmesi maksadıyla askeri altyapılarının geliştirilmesi, silahlı kuvvetlerin
her yönden hazırlığı ve zaruri silah ve askeri araçlarla donatılması için
gerekli tüm ulusal tedbirleri alacakları ifade edilmiştir.
Sonuç
“İki dost ve kardeş ülke arasında siyasi ve askeri ilişkiler çok
iyi düzeyde seyretmektedir. Büyük potansiyele sahip ekonomik ve
ticari ilişkilerin daha da geliştirilmesi için ortak çaba sarf edilmektedir.” Bu cümleler Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde Azerbaycan-Türkiye ilişkileriyle ilgili kısımda yer almaktadır. 2008-2009 döneminde siyasal ilişkilerde yaşanan gerginlik
dikkate alındığında “çok iyi düzey” vurgusunun süreklilik açısından
sadece askeri ilişkilere atfedilebileceği açıktır. Bu kısa süreli ve kısmi
gerginlik dönemi, siyasal gerginlikten etkilenmemesi bağlamında
askeri ilişkilerin niteliğinin anlaşılması bakımından da çok önemli
olmuştur.
Tüm olumlu boyutlarına rağmen bazı eksiklikleri ve önerileri
de ifade etmekte yarar vardır. Azerbaycan Savunma Bakanı Sefer
Ebiyev Ocak 2000’de Ankara’yı ziyaret ederken dile getirdiği “Bakü
ve Ankara arasında askeri ittifak anlaşması imzalanabileceği” hususunun artık gerçekleştirilmesi gerekir. Azerbaycan’ın bağımsızlığına
kavuşmasının üzerinden yaklaşık 20, Sefer Ebiyev’in açıklamasının
üzerinden yaklaşık 11 yıl geçmesine rağmen sadece stratejik işbirliği
anlaşması imzalanabilmiştir.
Her iki ülkenin “kırmamak için özen gösterdikleri” Rusya,
Azerbaycan topraklarını işgali altında tutan Ermenistan ile askeri işbirliğinin alanını ve süresini her geçen gün daha da derinleştirirken
Azerbaycan ile Türkiye arasında geniş çerçeveli ve daha özel hususları düzenleyen askeri işbirliği anlaşması imzalanması şart olmuştur.
Türkiye’nin ve Azerbaycan’ın önemli komşuları olan Rusya ile ilişkileri tabii ki gelişecektir ve karşılıklı hassasiyetler dikkate alınacaktır.
Ama Rusya-Ermenistan askeri işbirliği ne kadar “Türkiye ve Azer-
-173-
Nazım CAFERSOY – Araz ASLANLI
baycan aleyhinde değil” ise, Türkiye-Azerbaycan askeri işbirliği de en
az o kadar Rusya açısından tehdit olarak görülmemelidir.
Bunun yanı sıra başka adımlar da atılabilir. Örneğin, ortak birlikler oluşturulması konusunda daha da ileri gidilmesi gerekebilir.
Zaten Kosova ve Afganistan’da barış gücü faaliyetleri ortak komuta
altında gerçekleştirilmişti. Defalarca gündeme getirilen ve aslında
zorunluluk da teşkil eden BTC Savunma Gücü oluşturulması ve benzeri adımlar artık şart olmuştur.
Bölgede oldu-bittilere fırsat verilmemesi, kalıcı barış, istikrar
ve güvenlik açısından Türkiye-Azerbaycan askeri ilişkilerinin büyük
önem taşıdığı aşikardır. Bu nedenle de Stratejik Ortaklık ve Karşılıklı
Yardım Anlaşması’nda ifade edilen karşılıklı askeri yardımın biçiminin ve kapsamının taraflarca acilen belirlenmesi hususu doğrultusunda
ivedilikle adımlar atılması gerekmektedir. Aynı zamanda hem Azerbaycan’ın hem de Türkiye’nin kendileri için belirledikleri, en önemli
resmi belgelerinde ortaya koydukları ülkesel, bölgesel ve küresel öncelikler ve hedefler doğrultusunda bir askeri ittifak anlaşmasını biran
evvel imzalamaları gerekmektedir. Türkiye-Azerbaycan askeri ittifak
anlaşması sorunların adil ve kalıcı çözümüne, kalıcı bölgesel ve küresel istikrara sadece katkı yapacaktır.
-174-
ASKERİ –TEKNİK ALANDA
AZERBAYCAN - TÜRKİYE İŞBİRLİĞİ
(1991-2011)
Yahya MUSAYEV
Azerbaycan Cumhuriyeti
Savunma Sanayi Bakan Yardımcısı
GİRİŞ
Rus egemenliği döneminde Azerbaycan’ın 170 yıl süresince
kendisine ait bir ordusu olmamıştır; Azerbaycan’a bu hak tanınmamıştır. Bağımsızlığını kazandıktan sonra halkların yaptığı ilk iş kendi
devletlerinin temel unsurlarını oluşturmak olmuştur. Azerbaycan da
18 Ekim 1991 tarihinde bağımsızlığını ilan ettikten sonra devletin
temel unsurlarını oluşturmak için kolları sıvamıştır. Bu bağlamda
devletin temel unsurlarından en önemlisi Silahlı Kuvvetlerdir.
Bağımsızlığını kazandıktan sonra Azerbaycan, daha ilk günlerden çözümü karmaşık sorunlarla karşılaşmıştır. Bunlardan birisi Ermenistan’ın saldırılarıdır. Sovyet İmparatorluğu’nun dağılacağını
anlayan Ermenistan kendi silahlı gruplarını oluşturmuştur. Nitekim bu
gruplar Ermenistan Silahlı Kuvvetleri’nin temelini teşkil etmişlerdir.
Ermenistan, daha sonra, dağılmış Sovyet ordusunun paralı askerlerinin
de yardımıyla Azerbaycan’a karşı toprak iddialarında bulunarak ilan
edilmemiş bir savaşa başlamıştır. Söz konusu yıllarda, Azerbaycan
halkı, Ermeni silahlılarının işgalci saldırılarına karşı gönüllülerden
oluşan silahlı birlikler oluşturmuşlardır. Fakat söz konusu gönüllü
gruplar, savaş ve askerlik deneyimleri olmadığı, düzenli birlikler oluşturulmadığı ve tek bir komutanlık altından birleştirilmedikleri için
Ermeni ordusunun işgaline karşı başarı sağlayamamışlardır. Bu durumda acil olarak gerçek disiplinli ordunun kurulması gündeme gelmiştir. Fakat yeni ordu kurmak en zorlu süreçtir. O dönemde askeri
Yahya MUSAYEV
alanda Azerbaycanlı milli kadro sayısı çok azdı ve mevcut personelle
Silahlı Kuvvetlerin oluşumu yalnız barış ve istikrar ortamında mümkündü. Fakat Ermeni işgali hızla devam etmekteydi. Çıkış yolu, bir
yandan gönüllüleri askeri eğitime tabi tutmak ve bir yandan da düzenli
bir orduyu oluşturmaktan geçmekteydi.
Yeni kurulacak Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri’nin genç subaylarına eğitim vermek, çeşitli eğitim ve gelişim kurslarına katılımlarını
sağlamak ve aynı zamanda yeni oluşturulan orduya teknik yönden
yardımda bulunmak amacıyla 1992 yılında Azerbaycan Hükümeti ile
Türkiye Hükümeti arasında “Askeri Alanda Bilimsel Teknik ve Eğitim Öğretim İşbirliği Anlaşması” imzalandı. Anlaşma koşullarını yerine getirmek ve daha geniş yelpazede eğitim vermek maksadıyla Türk
Silahlı Kuvvetleri içerisinden seçilmiş en yetenekli subay ve astsubaylar Azerbaycan’a getirildi. Gerçekten de Bağımsız Azerbaycan devletinin en zor anlarında onun yanında olan ve destekleyen ilk devlet
Türkiye Cumhuriyeti olmuştur. Şöyle ki, savaşın yapıldığı sırada
gençlere askeri eğitim veren, deneyimsiz genç subaylara yardım eden
Türk ordusunun temsilcileri, aynı zamanda Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri’nin geliştirilmesi sürecinde de rol almışlardır. Söz konusu tarihlerde subayların bulunduğu eğitim merkezlerinden birinin girişinde
şöyle bir yazı vardı “Azerbaycanlı kardeşlerimize yardım Türklerin
vicdan borcudur.” Bu sözler ne bir dahinin, ne de bir filozofun sözleriydi. Bu sözler zor gününde kardeşinin yardımına koşan sade bir Türk
subayının kalbinden gelen samimi hisleri ifade etmekteydi.
Türkiye ile Azerbaycan Arasında Askeri Alanda İşbirliği
Bağımsızlığın ilk on yılını Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri’nin
gelişim devri olarak nitelendirebiliriz. Söz konusu dönemde Azerbaycan’ın askeri yapısında hizmette bulunan binlerce subay ve astsubay
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin eğitim öğretim merkezlerinde eğitim görmüş ve çeşitli gelişim kurslarına katılmışlardır. En yetenekli Azerbaycanlı subaylar ise Türk Silahlı Kuvvetleri’nin askeri akademilerinde
eğitimlerini sürdürmüşlerdir. Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri’nin yapısının gelişmesine yakinen katılan Türk Silahlı Kuvvetleri, Azerbaycan
-176-
ASKERİ-TEKNİK ALANDA AZERBAYCAN-TÜRKİYE İŞBİRLİĞİ (1991-2011)
Ordusu’na çeşitli alanlarda askeri yardımlarda bulunmuşlardır. Tüm
bu yardımlar uluslararası hukuk çerçevesindeki anlaşmalarla düzenlenmiştir. Söz konusu tarihlerde Azerbaycan ile Türkiye arasında birkaç uluslararası anlaşma imzalanmıştır. Ulusal lider Haydar Aliyev
Azerbaycan - Türkiye ilişkilerine, bu bağlamda askeri alanda işbirliğinin geliştirilmesine büyük önem vermekteydi. Bunun sonucu olarak
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin katılımı ve desteği ile Azerbaycan Harp
Okulu, Azerbaycan Askeri Hava Kuvvetleri Okulu ve Azerbaycan
Askeri Denizcilik Okulu prensip olarak yeniden yapılandırılarak NATO standartları düzeyine çıkarılmıştır. Günümüzde söz konusu okullarda eğitim - öğretim düzeyinin yüksek standartlarda olduğunu itiraf
eden yabancı devletlerin askeri alandaki uzmanları, kendi ülkelerinin
gençlerinin de söz konusu okullarda eğitim görmeleri için Azerbaycan’dan istekte bulunmuşlardır.
Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri’nin kurumsal yapısı oluşturulduktan ve ordunun teknik teçhizatı gerekli düzeye ulaştırıldıktan sonra
Silahlı Kuvvetler’in önündeki yeni hedef, mevcut yapının geliştirilerek çağdaş standartlara getirilmesi olmuştur. NATO üyesi olan Türkiye, bu aşamada da Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri’ne geniş kapsamlı
yardımlarda bulunmuştur. Türk Silahlı Kuvvetleri danışmanlarının
tavsiyelerini dikkate alan Azerbaycan, şimdi bölgenin en hızlı ve güçlü ordusuna sahiptir. Bu süreçte yine Türk Silahlı Kuvvetleri’nin desteği ile Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri’nin Askeri Akademisi kurulmuştur. Bugün Azerbaycan ordusunun yetenekli subayları söz konusu
Akademi’de askerlik ve savaş sanatının inceliklerini öğrenmektedir.
Askeri Akademi’nin başarılı faaliyetleri sonucu günümüzde Azerbaycan Ordusu’nda muvazzaf general ve subayların sayısı artmıştır. Söz
konusu general ve subayların yeteneği ile Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri’nin savaş kabiliyeti bir hayli yükselmiştir.
Savunma sanayi alanında işbirliği
Yeni şekillenmiş bir Silahlı Kuvvetler’in savaş kabiliyetinin artırılması için en önemli husus teknik teçhizattır. Azerbaycan devletinin Savunma Sanayisi mevcut olmasına rağmen verimli faaliyet göste-
-177-
Yahya MUSAYEV
remiyordu. Söz konusu olumsuzluğu gidermek için Türkiye’nin Askeri Sanayi Kompleksine ait şirketler Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri’nin
ihtiyacını karşılamaya çalışıyorlardı. Söz konusu tarihlerde Türkiye
Milli Savunma Bakanlığı ile Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri arasında
oluşan işbirliğini özellikle vurgulamak gerekir. Fakat tüm yardımlara
rağmen Azerbaycan Ordusu’nun ihtiyacı tam olarak karşılanamamaktaydı. Azerbaycan’ın Askeri Sanayi yapısını oluşturan Özel Makine ve
Dönüşüm Komitesi de gelişmiş ordunun ihtiyacını karşılayamamaktaydı. Komitenin faaliyetini artırmak maksadıyla 20 Eylül 2000’de
Özel Makine ve Dönüşüm Komitesi ile Türkiye’nin askeri mühimmatlar üreten Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu (MKEK) arasında
“Savunma Sanayi Alanında İşbirliği” ile ilgili Anlaşma imzalanmıştır.
Anlaşmada, MKEK‘in Azerbaycan Askeri Sanayi Kurumu’nun gelişimine çok yönlü yardım edilmesi hedeflenmekteydi. Anlaşma, Özel
Makine ve Dönüşüm Komitesi’nin faaliyetine olumlu katkı sağlasa da
kurum modern dönemin taleplerini karşılamakta yetersiz kalıyordu.
Aralık 2005’de Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in imzaladığı bir kararla Azerbaycan’ın savunma gücünü artırmak ve dışa bağımlılığını azaltmak amacıyla Askeri Sanayi Kurumu’nu bir bünyede
birleştiren Savunma Sanayisi Bakanlığı (SSB) kuruldu. Kurumun
modern teknoloji ve cihazlarla teçhiz edilmesi için uluslararası alanda
faaliyet göstermek koşulu aranmaktaydı. Bu amaçla Azerbaycan
Cumhuriyeti Savunma Sanayi Bakanı Yaver Cemalov yurtdışına ilk
resmi ziyaretini 11-15 Eylül 2006 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Milli
Savunma Bakanı Sayın Vecdi Gönül’ün davetlisi olarak kardeş ülkeye
yapmıştı. Her iki ülke Bakanları arasında askeri teknik alanda işbirliğinin genişletilmesi ile ilgili görüşmeler yapılmıştır. Ziyaret çerçevesinde temsilci heyet, Türkiye’nin askeri sanayi kurumuna ait olan bir
dizi fabrikaya ziyarette bulunarak incelemeler yapmıştır. Bu ziyarette
NATO standartları ve modern teknoloji temelinde çalışan Türkiye’deki fabrikalarla işbirliğinin daha da geliştirilmesi meselesi kararlaştırılmıştır.
Mart 2007’de dönemin Türkiye Cumhuriyeti MKEK Genel Direktörü Ünal Önsipahioğlu başkanlığındaki temsilci heyet, Azerbay-
-178-
ASKERİ-TEKNİK ALANDA AZERBAYCAN-TÜRKİYE İŞBİRLİĞİ (1991-2011)
can Cumhuriyeti Savunma Sanayi Bakanlığı’na ziyarette bulunmuştur.
Ziyarette işbirliğinin geliştirilmesi ile ilgili fikir alış verişinde bulunulmuş ve fabrikalarımızla ilgili bilgi aktarılmıştır. Ziyaret sonunda
taraflar arasında birkaç anlaşma da imzalanmıştır. MKEK, fabrikalarımızdan birine bedelsiz olarak av silahları için kurşun üretimi hattının
verilmesi hususunda karar kabul etmiştir. Temmuz 2008’de söz konusu makineler getirilerek montaj edilmiştir. Halihazırda makineler
mermi üretmektedirler. Bunun yanı sıra “ROKETSAN” Şirketinin
temsilcileri Azerbaycan’da ziyarette bulunarak çeşitli temaslarda bulunmuş ve görüşmeler sonrasında işbirliği alanları belirlenmiştir.
İşbirliği alanları çoğaldığından taraflar bu sürecin yoğunlaştırılması ve yararlılığının artırılması amacıyla 2007’de Yüksek Düzeyde
Askeri Diyalog toplantısını düzenlemişlerdir. Yüksek Düzeyde Askeri
Diyalog yılda iki kez toplanarak ortaya çıkan sorunların çözümü ve
işbirliğinin genişletilmesi istikametinde çok yönlü faaliyet yürütmektedirler.
2008 yılı süresince Türkiye Milli Savunma Bakanlığı Savunma
Sanayi Müsteşarlığı yönetimi ve temsilci heyeti çeşitli dönemlerde
Azerbaycan’ı ziyarette bulunmuşlardır. Temmuz 2008’de Türkiye
Savunma Sanayi Müsteşarı Murat Bayar’ın Başkanlığındaki temsilci
heyeti aynı yılın Eylül ayında Uluslararası ilişkiler Daire Başkanı
Lütfi Varoğlu, Azerbaycan Savunma Sanayisi Bakanlığı`nı ziyaret
etmiştir. Misafir heyet aynı zamanda fabrikalarımızda incelemelerde
bulunarak yapılan modernizasyon çalışmaları ile ilgili gözlemlerde
bulunmuşlardır. Söz konusu ziyaret sonucunda yeni işbirliği alanları
belirlenmiştir. Her iki ziyaret sonrasında da birkaç anlaşma imzalanmıştır. Anlaşmalar sayesinde fabrikalarımıza Türkiye’deki fabrikalardan ham madde ve çeşitli makineler alma olanağı sağlanmıştır. Diğer
bir anlaşmayla Türkiye Savunma Sanayisi Müsteşarlığı, Azerbaycan
Cumhuriyeti Savunma Sanayisi Bakanlığını Kasım 2008’de Pakistan’da gerçekleştirilen Uluslararası Savunma Mamulleri Sergisi’ne
katılmaya davet etmiştir. Söz konusu davet gereği Türkiye kiraladığı
sergi standında Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Savunma Sanayisi Bakanlığı için de bir bedel alınmadan köşe ayırmıştır. Bununla da tarihte
ilk kez Azerbaycan ürettiği milli silahlarını uluslararası düzeyde sergi-179-
Yahya MUSAYEV
lemek imkanı kazanmıştır. Başarıyla gerçekleşen söz konusu sergi iki
ülke arasında kardeşlik ilişkilerinin gelişmesinin bir örneğidir.
Diğer bir anlaşmayla uzman personelin Türkiye’de ihtisas
kurslarına katılmaları hususunda anlaşama sağlanmıştır. Söz konusu
anlaşma gereği 2009 yılı süresince birkaç fabrikamızın uzman personeli Türkiye’de ihtisas artırma kurslarına katılmışlardır. Bunun yanı
sıra Türkiye’nin “TİSAŞ” şirketi Azerbaycan Savunma Sanayisi Bakanlığı ile küçük çaplı silahların ortak üretimi projesini gerçekleştirmişlerdir. Şu anda proje bütünlükle uygulanmakta ve fabrikalarımızda
söz konusu ürünün üretimi yapılmaktadır.
Uluslararası alanda işbirliği
Fabrikalarımızda yapılan modernizasyon çalışmaları ve modern
teknolojilerin alınması sonucunda Savunma Sanayisi üretim tesisleri
rekabete dayanıklı ürünler üretmektedir. Bunun sonucu olarak Türkiye
Milli Savunma Bakanlığı, Azerbaycan Cumhuriyetinin Savunma Sanayisi Bakanlığı’na ait fabrikaların ürettiği ürünleri uluslararası sergide sergilemek amacıyla İstanbul’da gerçekleştirilen IX Uluslararası
Savunma Sanayisi Sergisi’ne (IDEF-2009) davet etmiştir. Azerbaycan
Cumhuriyetinin Savunma Sanayisi Bakanlığı sergide 27 çeşit ürünü
başarılı şekilde sergilemiştir. Serginin açılışında Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanı Sayın Recep Tayip Erdoğan, Azerbaycan Standını ziyarette
bulunarak ürünlerle ve özellikle “İstiklal” isimli keskin nişancı tüfeği
ile yakından ilgilenmiştir. Azerbaycan’ın kısa süre zarfında kazandığı
başarılarla mutlu olduğunu belirten Başbakan, Savunma Sanayisi
Bakanlığı`na faaliyetinde daha büyük başarılar kazanması temennisinde bulunmuştur. Sergi zamanı Savunma Sanayisi Bakanlığı birkaç
anlaşma imzalamayı da başarmıştır. Türkiye’nin “ASELSAN” Şirketi
optik cihazlar alanında fabrikalarımızla işbirliği hakkı elde etmiştir.
Bunun sonucu olarak fabrikalarımızda çağdaş teknolojilerle optik
cihazlar üretilecektir. Şu anda tam kapasite üretim için başlatılan süreç
sona ermek üzeredir. Bununla ilgili olarak Azerbaycan’dan bazı uzmanlar ASELSAN şirketinde ihtisas kurslarına katılmaktadırlar.
-180-
ASKERİ-TEKNİK ALANDA AZERBAYCAN-TÜRKİYE İŞBİRLİĞİ (1991-2011)
2010 yılında Türkiye’nin “ROKETSAN” şirketi ile görüşmeler
sürdürülmüş ve işbirliği hususunda anlaşma sağlanmıştır. Aynı senede
Azerbaycanlı uzmanlar Türkiye’de tank yapım fabrikasını ziyarette
bulunarak deneğim alışverişinde bulunmuşlardır. Bundan başka Türkiye’nin birkaç fabrikası ile işbirliği anlaşmaları imzalanarak faaliyete
geçilmiştir. 16 -18 Ağustos 2010 tarihinde Azerbaycan’ı ziyarette
bulunan Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün başkanlığındaki
heyette bulunan Türkiye Savunma Sanayisi Müsteşarı Murat Bayar
Azerbaycan Savunma Sanayi Bakanı Yaver Cemalov’la görüşerek
işbirliğinden duyduğu memnuniyeti dile getirerek gelecek işbirliği
planları ile ilgili fikir alışverişinde bulunmuşlardır.
Bu amaçla Nisan 2011’de MKEK Genel Direktörü Ünal
Önsipahioğlu Azerbaycan Savunma Sanayisi Bakanlığı’nı ziyarette
bulunarak gelecek planlarla ilgili fikir alışverişinde bulunmuşlardır
Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Savunma Sanayisi Bakanlığı Mayıs 2011’de İstanbul’da gerçekleştirilen “IDEF-2011” 10. Uluslararası
Savunma Sanayisi Sergisine 89 çeşit ürünle katılmıştır. Serginin açılış
günü Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Azerbaycan standını
ziyarette bulunarak başarılar dilemiştir. Söz konusu ziyaret Azerbaycan’a verilen değerin ve önemin bir göstergesiydi.
Sergi zamanı Azerbaycan’ın Savunma Sanayisi Bakanı Yaver
Cemalov Türkiye’nin Savunma Sanayi Bakanı Vecdi Gönül’le görüşerek ülkelerimize fayda getirecek önemli anlaşmalar imzalamışlardır.
Anlaşmalar gereği her iki tarafın uzman personeli prensip bakımından
yeni tür silahların üretiminde görev alacaklardır. Böylelikle Azerbaycan Cumhuriyeti Savuma Sanayisi Bakanlığı yeni bir merhaleyi başlatmıştır. Savunma Sanayisi Bakanlığı, yeni gelişim düzeyine ulaştığını, geleceğin temelini atabilecek zihinsel potansiyele sahip olduğunu
göstermektedir. Her iki tarafın uzmanları Haziran 2011’de bir araya
gelerek ortak faaliyet göstermeleri ile ilgili karar kabul etmişlerdir ve
projenin başarıyla sonuçlanacağına emin olduklarını bildirmişlerdir.
Bağımsızlığını kazandıktan sonra kısa sürede başka ülkelere
bağımlılığını azaltan çok az ülke bulunur. Azerbaycan Cumhuriyeti`nin bu konuda başarılı bir çizgide olduğu söylenebilir. Geçen yirmi
-181-
Yahya MUSAYEV
yıllık süre zarfında Azerbaycan Cumhuriyeti ister ekonomide isterse
de halkın sosyal teminatında, ister devlet ve isterse de ordu kuruculuğunda kazandığı başarılarla bağımsızlığını yeni kazanmış devletlere
iyi bir örnek olmaktadır. 26 Haziran 2011 tarihinde Azerbaycan Cumhuriyeti Silahlı Kuvvetler günü dolayısıyla gerçekleştirilen askeri
törende devletimizin bu yönde elde ettiği başarılar sergilenmiştir.
Askeri tören Azerbaycan’ın hayallerle yaşamadığını, yarını düşünerek
geleceğe güvenle yürümekte olduğunun ispatı olmuştur.
Şu anda Azerbaycan’ın Savunma Sanayisi Bakanlığı ile Türkiye’nin Askeri Sanayi kurumları arasında işbirliği çeşitli alanları kapsamaktadır ve hızlı bir şekilde gelişmektedir. Türkiye’nin sahip olduğu çağdaş askeri sanayi Azerbaycan için de gurur kaynağıdır. Çünkü
güçlü Türkiye aynı zamanda güçlü Azerbaycan demektir.
-182-
AZERBAYCAN VE TÜRKİYE ORTAK TARİH
DOKTRİNİ: ERMENİ İDDİALARINA KARŞI YENİ
PLATFORM OLUŞTURULMASI
Dr. Hatem CABBARLI
Azerbaycan Cumhuriyeti Milli Meclisi
Analitik Enformasyon Dairesi Başkan Yardımcısı,
Avrasya Güvenlik ve Strateji Araştırmalar Merkezi Başkanı
1. GİRİŞ
Küreselleşmenin yeni bir döneme girdiği dünyamızda sadece
siyasi, ekonomik, güvenlik alanlarında değil, sosyal, kültürel, tarihi ve
bilimsel alanlarda da ortak noktalar bulunmaktadır. Sovyetler
Birliği’nin çökmesi üzerine Azerbaycan ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’nin bağımsızlığını kazanmalarından sonra Türk dünyasının
tarihi ve bilimsel değerlerinin ortak noktalarda birleştirilmesi için yeni
imkan ve fırsatlar ortaya çıkmıştır. Azerbaycan ve Türkiye, tarihin
bazı kesimlerinde karşı karşıya gelseler de, zamanla bu anlaşmazlıklar
aşılmış, karşılaştıkları ortak sorunların halledilmesi için uygun ortam
oluşmuştur. Özellikle 18 Ekim 1991’de bağımsızlığını ilan ettikten
sonra Azerbaycan ve Türkiye arasında çeşitli alanlarda işbirliği
gelişmiş ve ilişkiler yeni bir düzeye yükselmiştir. Elbette, iki ülke
arasındaki gelişen işbirliği taktire şayandır. Ancak Türk dünyasının
tamamının bu konularda ortak paydada buluşmaları, gelecekte siyasi
bütünleşmenin temelini oluşturacak siyasi, güvenlik, ekonomik, tarih,
kültür, bilim, teknoloji alanlarında işbirliğinin genişlemesi bugünün
gerçeklikleri ve Türk dünyası liderlerinin siyasi iradesiyle doğrudan
ilintilidir.
Bu makalede, yukarıda ifade edilen fikirler doğrultusunda, her
iki ülkenin karşılaştığı tarih sorunlarının çözülmesinde devletlerin
desteği ile Dışişleri Bakanlıkları, Kültür Bakanlıkları Eğitim Bakan-
Hatem CABBARLI
lıkları, üniversiteler, enstitüler ve sivil toplum kuruluşları arasında
işbirliğinin geliştirilmesinin yolları, ortak tarih doktrinin oluşturulması, 2-3 Ekim 2009’da Nahçivan’da düzenlenen Türk Dili Konuşan
Ülkeler Devlet Başkanları’nın IX Zirve Toplantısı’nda alınan
kararların taraflarca uygulanması için görülecek işlerin çerçevesi,
Dağlık Karabağ sorununun ve hukuki temelden yoksun olan sözde
Ermeni soykırımının gerçek anlamının uluslararası kamuoyuna
tanıtılması, yabancı devletlerin arşivlerinde ortak araştırmaların
yapılması imkanları değerlendirilmiştir.
2. Azerbaycan ve Türkiye Ortak Tarih Doktrininin
Kurumsallaşması
Türk dünyasının ünlü düşünürü İsmail Bey Gaspıralı’nın
“Dilde, fikirde, işte birlik” düşüncesinin XIX. yüzyılın sonu, XX.
yüzyılın başlarında uygulanma fırsatı, bulunmasa da, Aralık 1991’de
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Türk dünyasının birlik ve
beraberliğini sağlamak için yeni bir dönem başlamıştır. Bu tarihten
itibaren Güney Kafkasya’da Azerbaycan, Orta Asya’da Kazakistan,
Özbekistan, Kırgızistan ve Türkmenistan bağımsızlıklarını ilan
etmiştir. Dünyanın siyasi haritasını yeniden şekillendiren jeopolitik
değişiklikler Türk dünyasının bir gaye, bir amaç etrafında birleşmeleri
için uygun ortamı beraberinde getirmiştir. 100 yıldan fazla tarihin
karanlık geçmişinde kalmış Türk Birliği- “Dilde, fikirde, işte birlik”
düşüncesi yeniden canlanmış, Türk soylu milletlerin ortak platformunu oluşturacak tarihi fırsat elde edilmiştir. Bu işin öncülüğünü
Türkiye Cumhuriyeti üstlenmiş, Türk Birliği’nin oluşumunda bir ilke
imza atarak merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın girişimleri ile
Türk Zirvesi ilk kez 30-31 Ekim 1992’de Ankara’da yapılmıştır. Daha
sonraki zirve toplantıları 1994’te İstanbul’da, 1995’te Bişkek’te,
1996’da Taşkent’te, 1998’de Astana’da, 2000’de Bakü’de, 2001’de
İstanbul’da, 2006’da Antalya’da ve 2009’da Nahçıvan’da düzenlenmiştir.
Ankara Zirve Toplantısı (1992), büyük beklentilerle başlasa da,
ilk toplantı olması itibarıyla daha ziyade tanışma ve ortak sorunları
-184-
AZERBAYCAN VE TÜRKİYE ORTAK TARİH DOKTRİNİ:
belirleme özelliği taşımıştır. Buna rağmen yine de bu toplantıda
Türksoyun kurulması, Türk dünyasının bilim ve kültür alanında
tanınmış isimlerinin ortak anılması konusunda kararlar alınmıştır.
Taşkent’te 1996’da yapılan 4. zirveye kadar “Türk Zirvesi”
olarak geçen toplantıların adı, “Türk Cumhuriyetleri Devlet
Başkanları Zirvesi”, 1998’de Astana’da yapılan toplantıda “Türkçe
Konuşan Ülkelerin Devlet Başkanları Zirvesi” olarak değiştirilmiştir.
1992 yılından itibaren belirli aralıklarla düzenlenen zirvelerde Türk
Dünyası’nın sorunları gündeme getirilmiştir. Türkçe Konuşan
Ülkelerin Devlet Başkanları’nın 9. Zirve toplantısı 2-3 Ekim 2009’da
Nahcıvan’da gerçekleşmiştir.
Türkçe Konuşan Ülkelerin Devlet Başkanları Zirvesi’nin temel
amaç ve görevi Türk devletleri arasındaki siyasi, ekonomik, kültürel,
sosyal, ortak tarihi ve kültürel bağları derinleştirmek, karşılıklı
işbirliğini geliştirme ve ortak tarihi mirasa sahip çıkmaktır. Buna göre:
Ortak kültürel değerler bakımından:
-Türk halkları arasındaki mevcut ilişkileri daha da geliştirmek;
-Türk cumhuriyetleri arasındaki dostane ve yapıcı ilişkileri
güçlendirmek;
-Türk dünyasının ortak alfabesini geliştirmek;
-Türk lehçelerinin karşılaştırmalı sözlüğünü hazırlamak;
-Türk tarihini araştıracak Ortak Türk Tarihi Enstitüsü kurmak;
-Ortak kültür mirası olan tarihi eserlerin korunması, onarılması
ve tanıtılması ile ilgili projeler hazırlamak ve uygulamak.
Ortak eğitim bakımından:
-Eğitim Bakanlıkları ve üniversiteler arasındaki işbirliğini
teşvik etmek;
-Karşılıklı burslu öğrenci değişimini geliştirmek;
-Lise ve üniversitelerarası öğrenci değişim ve dolaşım sistemi
kurmak;
-Ortak Türk tarihi kitabı ve ortak tarih müfredatı oluşturmak.
-185-
Hatem CABBARLI
Bölgesel ve uluslararası güvenliğin temin edilmesi
bakımından:
-Uluslararası barış ve güvenliğin temin edilmesine hizmet eden
olumlu katkıları artırmak;
-Terörle, kaçakçılıkla mücadele ve güvenlik alanında işbirliğini
genişlendirmek;
-Avrasya’da Türk varlığı ve işbirliği potansiyelini daha da
arttırmak;
-Bağımsızlık sonrası Türk dili konuşan ülkelerin siyasal,
ekonomik ve güvenlik alanında ortak hareket etmesine katkıda
bulunmak;
-Ortak askeri tatbikatlar düzenlemek.
Ekonomik bakımdan:
-Türk coğrafyasını işbirliği, istikrar ve barış bölgesine
dönüştürmek;
-Uluslararası ve bölgesel platformlarda ortak hareket ederek
siyasi ve ekonomik etkinliklerini artırmak;
-Türk dünyasını birbirine bağlayacak enerji politikaları
oluşturmak;
-İstanbul-Almatı tren ve genel ulaşım ağına Bişkek’i dahil
etmek ve Bakü-Tiflis-Ahalkelek -Kars demiryolu inşasına desteği
arttırmak;
-İpek Yolu’nun tarihi önem ve işlevselliğini canlandırmak;
-Çeşitli alanlarda çok taraflı ve ikili işbirliğini geliştirmek;
-Türk dünyasının ekonomik bütünleşmesini temin etmek
amacıyla ortak gümrük antlaşması imzalamak;
-Ulaşım ve haberleşme projeleri uygulamak, ticari ve ekonomik
ilişkileri geliştirmek.
Kurumsallaşması bakımından:
-Daimi bir sekreterya oluşturmak;
-Diğer alanlarda işbirliği koordinasyonunu sağlamak için çeşitli
alt komite ve komisyonlar kurmak.
-186-
AZERBAYCAN VE TÜRKİYE ORTAK TARİH DOKTRİNİ:
Siyasi bakımdan:
-Parlamentolararası Konsey ve Parlemantolararası İlişkiler
Enstitüsü kurmak;
-Ülkeler arasındaki bölgesel ve uluslararası sorunlar hakkında
fikir alışverişinde bulunmak ve ortak strateji geliştirmek amaçlanmıştır.
Türkçe Konuşan Ülkelerin Devlet Başkanları Zirvesi’nin
mevcut potansiyelini daha da arttırarak Avrupa Birliği modelinde
“Türk Devletleri Topluluğu”nun kurulması için harekete geçmek
gerekmektedir.
Bu toplantıların devamı niteliğinde olan Türkçe Konuşan
Ülkelerin Devlet Başkanları’nın Nahçivan Zirve Toplantısı kurumsallaşma, bu ülkeler arasında işbirliğinin geliştirilmesi, dış politikalarının
koordinasyonu, bölgesel ve uluslararası problemlerin müzakeresi,
Türk dünyasının geleceğinin tasarlanması ve uzun vadede işbirliği
alanlarının belirlenmesi ve öncelikli konulara göre sınıflandırılması
bakımından büyük önem arz etmektedir.1
Türkçe Konuşan Ülkelerin Devlet Başkanları’nın Nahçıvan
Zirvesi’nde ikili görüşmeler yapılmış ve bölgesel işbirliği konuları ile
küresel sorunlar ele alınmıştır. Bu zirvede Azerbaycan Devlet Başkanı
İlham Aliyev ve Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül arasında
doğrudan yapılacak görüşmelerin Ermenistan Açılımı ve Protokollerinin imzalanması öncesine denk gelmesi de ayrıca önemli olmuştur.
Nahçivan Zirvesi’nde alınan en önemli kararlardan biri de devletler
arasında işbirliğinin kurumsallaşmasını temin eden Türk Dili Konuşan
Ülkeler İşbirliği Konseyi’nin kurulmasına dair Antlaşmanın
imzalanmasıdır. Nahçıvan Antlaşması uyarınca, Türkçe Konuşan
Ülkeler Devlet Başkanları Konseyi, Türkçe Konuşan Ülkeler Dışişleri
Bakanları Konseyi, Kıdemli Memurlar Komitesi, Aksakallar Heyeti
ve merkezi İstanbul’da olacak Sekretarya’dan oluşan düzenli bir
1
Rovshan IBRAHIMOV, ‘Türk Dili Konuşan Devletlerin Zirvesi: Sembolik toplantı mı,
yoksa çalışan bir kurum?’, http://www.caspianweekly.org/turkce-makale/turk-dispolitikasi/3054-turk-dili-konusan-devletlerin-zirvesi-sembolik-toplanti-mi-yoksa-calisanbir-kurum.html
-187-
Hatem CABBARLI
danışma mekanizması oluşturulmuştur. Nahçıvan Antlaşması gereğince Türk Konseyi’nin akademik merkezi Kazakistan, Parlamento
merkezi (TÜRKPA) Bakü olmuştur. Türksoy da doğrudan bu Konsey`e bağlanmıştır.
Konsey`in ilk toplantısı 2010 yılında İstanbul`da, 2011 yılında
Astana`da, 2012 yılında Bişkek`te Türkce konuşan ülkelerin devlet ve
hükümet başçıları arasında yapılmıştır. İstanbul Zirvesi`nde Konsey`in
hukuki altyapısı oluşturulmuş, Astana Zirvesi`nde ekonomik
bütünleşme yönünde görüşmeler yapılmış ve Bişkek Zirvesi`nde ise
bilim ve kültür alanında işbirliği yolları konuşulmuştur. Bişkek
toplantısında Türk Akademisi`nin Kazakistan`da, Türk Kültür
Vakfı`nın ise Azerbyacan`da kurulması karara bağlanmıştır. Bişkek
Zirvesi`nde alınan karara göre Konsey`in bir sonrakı toplantısı 2013
yılında Azerbaycan`da yapılacaktır.
9. Zirve’nin Nahçıvan’da düzenlenmesinin bir diğer özelliği de
son zamanlarda Ermenistan’ın Nahçıvan’a yönelik toprak iddialarıdır.
Zirve’nin Nahçivan’da gerçekleşmesi Azerbaycan’ın siyasi ve kültürel
merkezinin yalnızca Bakü’den oluşmadığının vurgulaması ve
Ermenistan’ın asılsız toprak iddialarına karşı Türk dünyasının verdiği
ortak cevap olması bakımından da önem taşımaktadır.
Türkçe Konuşan Ülkelerin Devlet Başkanları’nın Zirve toplantılarının yüksek düzeyde daimi katılımcıları Türkiye, Azerbaycan,
Kazakistan ve Kırgızistan olmuştur. Diğer Orta Asya ülkelerinin bazı
nedenlerden dolayı toplantılara katılmaması/daha düşük düzeyde
katılmaları gibi sıkıntılar, zamanla bu devletlerin kendi aralarındaki
ekonomik, kültürel ve siyasi alanda işbirliğinin zaruriliği anlaşıldıktan
sonra çözüme kavuşacaktır.
Türk Cumhuriyetleri arasındaki işbirliğinin daha ziyade ticari,
ekonomik, kültürel ve insani alanlarda gerçekleşmesi ihtimali daha
yüksektir. Bu işbirliğinin geliştirilmesinde Hazar havzası özel öneme
sahiptir. Bu alanda Transhazar petrol ve doğalgaz boru hatları
projelerinin müzakeresi ve ortak çıkarların korunması ön plana
çıkmaktadır.
-188-
AZERBAYCAN VE TÜRKİYE ORTAK TARİH DOKTRİNİ:
Türk Cumhuriyetleri arasında dış politikanın koordinasyonu,
kendi aralarındaki problemlerin çözümü, uluslararası örgütler
nezdinde işbirliği konularında ciddi adımlar atmak mümkündür.
Şimdilik bu konuda devletler temennilerini bildirmiş ancak somut
adımlar atılmamıştır.
Bir başka problem de, diğer Türk Cumhuriyetleri’nin Azerbaycan topraklarının Ermenistan tarafından işgal edilmesi sorununa
Türkiye kadar, Türkiye’nin uluslararası alanda karşılaştığı sözde
Ermeni soykırımı propagandası ve Kıbrıs sorununa Azerbaycan kadar
duyarlı olmamalarıdır.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen Türk Cumhuriyetleri arasında
yaşanan bazı sorunlar ilişkileri zedeleyecek olan ögeler değil, daha da
pekiştirecek ögeler olarak değerlendirilmeli ve ortak çözüm yolları
üretilmelidir. Türkçe Konuşan Ülkelerin Devlet Başkanları’nın Zirve
Toplantısı’nın hem kendi aralarında karşılaştıkları sorunlara hem de
bölge ve bölge dışı devletlerin bu tür birliğin oluşmasına karşı
çıkmalarına rağmen günümüzde de devam etmesi büyük bir başarı
olarak değerlendirilmelidir. Önemli olan Türk Cumhuriyetleri’nin bu
konuda siyasi iradeye sahip olmaları ve zamanla daha da kurumsallaşacak olan Türk Birliği’nin Türk dünyasının, bölgesel ve uluslararası
sorunların çözümüne katkıda bulunacaklarına inanmalarıdır.
Türk dünyasının birlik ve beraberlik içerisinde olması onların
doğal hakkıdır ve dünyada son zamanlarda gelişen jeopolitik değişiklikler bunu zorunlu kılmaktadır. Önemli olan bu siyasi irade ve
potansiyeli gerçeğe dönüştürmektir.
Azerbaycan ve Türkiye’nin Türkçe Konuşan Ülkeler Devlet
Başkanları Zirvesi çerçecesinde olduğu gibi, ikili anlaşmalar
çerçevesinde de siyasi, ekonomik, askeri, kültürel, eğitim, bilim
alanlarında ikili ilişkilerini geliştirmesi için ciddi imkanları vardır.
Sadece bu imkanlardan yararlanmak için yakın, orta ve uzun vadeli
strateji planlama yapılmalıdır.
Azerbaycan ve Türkiye arasında uzman kadroların hazırlanması, eğitim kurumları ve bilim akademileri arasında işbirliğinin
-189-
Hatem CABBARLI
kurulması, spor, kültür ve diğer alanlarda ortak faaliyet alanlarının
temelini aşağıdaki protokoller ve antlaşmalar teşkil etmektedir:
- Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti arasında Uzman Kadroların Hazırlanması Hakkında Protokol (2 Kasım 1992);
- Azerbaycan Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti Arasında
Talim, Eğitim, Teknik ve Bilimsel İşbirliği Antlaşması (3 Mayıs
1992);
- Azerbaycan Cumhuriyeti Bilimler Akademisi ve Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TUBİTAK) Arasında
Bilimsel ve Teknik İşbirliği Hakkında Antlaşma (2 Kasım 1992);
- Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet Televizyon ve Radyo
Komitesi ve Türkiye Cumhuriyeti Radyo ve Televizyon Kurumu
Arasında İşbirliği Protokolü (2 Kasım 1992);
- Azerbaycan Cumhuriyeti ile Türkiye Arasında Spor Alanında
İşbirliği Hakkında Protokol (9 Şubat 1994);
- Azerbaycan Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti Arasında
Kültür ve Sanat Alanlarında İşbirliği Hakkında Protokol (9 Şubat
1994);
- Azerbaycan Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti Arasında
Tahsil ve Bilim Alanında İşbirliği Hakkında Protokol (9 Şubat 1994);
- Azerbaycan Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti Arasında
Bilimsel, Teknik, Sosyal, Kültürel ve İktisadi Alanlarda İşbirliği
Hakkında Antlaşma (30 Mayıs 1994);
- Azerbaycan Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti Arasında
Televizyon Yayımları Hakkında Antlaşma (8 Aralık 1995);
- Azerbaycan Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı ile Türkiye
Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı Arasında Kültürel İşbirliği
Hakkında Protokol (13 Nisan 2004).2
2
Bu konuda geniş bilgi için bkz: http://www.mfa.gov.az/index.php?option=
com_content&task=view&id=348&Itemid=68, (24 Ekım 2011)
-190-
AZERBAYCAN VE TÜRKİYE ORTAK TARİH DOKTRİNİ:
3. Ermeni İddialarına Karşı Yeni Platform Oluşturulması
3.1. Ermeni Sorununun Ortaya
Nemesis İntikam Örgütü ve ASALA
Çıkması,
İsyanlar,
Ermeni sorununun ortaya çıkması 93 Harbi olarak anılan 18771878 yılları Osmanlı-Rus Savaşı’nı bitiren Yeşilköy (31 Mart 1878)
Antlaşması’na dayanmaktadır. Osman Devleti bu savaşla sadece toprak kaybetmemiş, aynı zamanda iç işlerine müdahale edilmesine izin
verecek kadar zayıflamıştır. Osmanlı ve Rusya arasında 31 Mart
1878’de yapılan barış görüşmelerinde Ermeniler tartışma konusu olmamıştır,3 ancak anlaşma metni hazırlandığı zaman Ruslar, Ermenilerle ilgili olan bir maddenin kabul edilmesini başarmıştır. Buna göre,
Yeşilköy Anlaşması’nın 16. maddesi gereğince Osmanlı, Ermenilerin
can ve mal güvenliğini korumayı taahhüt etmiştir. Yeşilköy Anlaşması’nın şartları İngiltere’nin çıkarlarına ters düştüğü için Osmanlı ile
görüşerek Rusya’ya karşı savunacağını bildirmiş ve yeni barış konferansının toplanmasını teklif etmiştir. Uzun müzakerelerden sonra konferansın Berlin’de toplanmasına karar verilmiştir. 13 Temmuz
1878’de toplanan Berlin Konferansı’nda Ermeni meselesi 61. maddede ele alınmıştır. Böylece Ermeni sorunu ilk defa uluslararası bir belgede yer edinmiş ve günümüze kadar uzanan bir süreç başlamıştır.
Ermenilerin ilk defa 1890’da Erzurum’da ayaklanmaları4 ve
daha sonra çıkardıkları isyanlar Osmanlı Devleti’ni oldukça zor duruma düşürmüş; Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması ise olayların seyrini tamamen değiştirmiştir. Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması
Taşnakları bir seçime zorlamıştır: Ya Osmanlı’ya bağlı kalarak Hükümetin yanında olacaklar ya da Rusya ile işbirliği yaparak hedefleri
olan bağımsızlığı almak için Osmanlı’ya karşı savaşacaklardı.
Taşnaklar Temmuz 1914’te yaptıkları Kurultay’da Rusların yanında
olmayacakları hakkında karar almış ancak daha Osmanlı Devleti Bi3
4
Eduard Oganesyan, Vek Borbı, Tom 1, Myunkhen-Moskva, İzdatelstvo, Feniks, 1991.
S. 53.
Recep Karacakaya, Kaynakçalı Ermeni Meselesi Kronolojisi (1878-1923), İstanbul
2001, s. 8.
-191-
Hatem CABBARLI
rinci Dünya Savaşı’na girmeden Parti’nin Doğu Bürosu, Batı Ermenistan’da Ermenilerin “yok edilme tehlikesi” ile karşı karşıya kaldığını
iddia ederek ikinci yolu seçmiş ve Ruslarla birlikte Osmanlı’ya karşı
savaşmak için silahlı birlikler kurmuştur.5
Savaş başladığı zaman Zeytun Ermenileri hükümete itaat etmemiş ve vergi ödememişlerdir. Ermeniler, hükümetten kumandan ve
subayları kendilerinden olmak üzere “Zeytun Fedai Alayı” adıyla
bölgelerini muhafaza etmek için bir milis teşkilatının kurulmasına izin
istemiş ancak olumlu cevap almayınca, 30 Ağustos 1914’de silahlı
isyana başlamışlardır.6 Zeytun İsyanı’nın ardından Kayseri, Bitlis,
Erzurum, Mamuratil Aziz, Diyarbakır, Sivas, Trabzon, Ankara, Adana
ve Halep Ermenileri de ayaklanmıştır.
Ermeni silahlı birlikleri, Doğu Cephesi’nde Rus ordusu ile işbirliği yapmış, sivil halka karşı katliamlar, terör eylemleri düzenlemiş,
ülke genelinde isyan çıkarmış, iç ve dış güvenliği ciddi şekilde tehdit
etmişlerdir. Bu durum karşısında Osmanlı Hükümeti 24 Nisan
1915’de Ermenilerin daha çok etkili olduğu 14 valilik ve 10 mutasarrıflığa Ermeni komite ve derneklerinin kapatılması ve liderlerinin
tutuklanması hakkında talimat göndermiştir.7 Bu talimattan sonra
2345 Ermeni komiteci tutuklanmıştır. Ancak Ermenilerin devlete karşı
eylemlerinin kontrol altına alınamaması üzerine Hükümet, 27 Mayıs
1915’te Tehcir Kanunu olarak bilinen ‘Vakt-ı Seferde İcraat-ı Hükümete karşı gelenler için cihet-i askeriyece ittihaz olunacak tedabir
hakkında kanun-ı muvakkat’ adlı dört maddelik geçici sevk ve iskan
kanunu çıkarmıştır. Bu kanun gereğince Doğu Cephesi’nde bulunan
Ermenilerin Ruslarla işbirliğinin engellenmesi ve sivil halkın güvenliğinin temin edilmesi amacıyla Ermeniler geçici olarak başka bölgelere
göç ettirilmiştir.
5
6
7
Ovannes Kaçaznuni, Taşnaksütyun bolşe neçego delat!, Baku, El, 1990. S. 10.
Hüsamettin Yıldırım, Kafkaslarda Türk-Rus-Ermeni Münasebetleri (1914-1918), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 1990, Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, s. 68.
Yavuz Ercan, ‘Ermeniler ve Ermeni sorunu’, Osmanlıdan Günümüze Ermeni Sorunu,
Ankara 2001, Yeni Türkiye yayınları, ss.75-104.
-192-
AZERBAYCAN VE TÜRKİYE ORTAK TARİH DOKTRİNİ:
Taraflar arasında savaş devam ederken, 1919’da Taşnaksutyun
Partisi’nin toplantısında Ermenilere karşı “soykırım” yapmış Türk
devlet adamlarının cezalandırılması için ‘Nemesis’ adlı özel bir grup
kurulmuştur.8 Bu silahlı grup sözde Ermeni soykırımından sorumlu
Türk devlet adamlarını ve Ermenilerin milli davalarına ‘ihanet’ eden
Ermenileri katletmiştir.
Ermenistan’ın 1920’de Bolşevik Rusya tarafından işgal edilmesinden sonra Taşnaklar ve Hınçaklar ülkeden sürgün edilmiş, Sovyet Ermenistan’ı Türkiye’ye karşı bağımsız politika geliştiremediği
için Ermeni meselesi ve sözde soykırım iddiaları 1960’lı yıllara kadar
gündeme getirilmemiştir. Ancak bu ara dönemde bile Avrupa ve ABD
Ermeni diaspora teşkilatları bu konuda propagandalarına devam etmiştir.
1965’te Ermenistan Hükümeti, sözde soykırım kurbanlarını
anmak için 24 Nisan’da tören düzenlemiş ve Çiçernakabert kentinde
soykırım anıtı inşa etmiştir. Bu tarihten sonra Ermenistan Hükümeti
yurtdışında yaşayan Ermenilerin soykırım propagandası faaliyetlerini
koordine etmeye başlamış, diaspora Ermenileri Taşnaksutyun Partisi’nin öncülüğünde yeniden teşkilatlanmıştır. İki yıl sonra
Taşnaksutyun Partisi’nin 1967’de Beyrut’ta yapılan 19. Kurultayında
Avrupa devletlerinin sözde Ermeni soykırımına yaklaşımları ciddi
şekilde eleştirilmiş ve Türkiye ile beraber Avrupa devletleri de Ermeni
“soykırımı”ndan sorumlu tutulmuştur.
Aralık 1972’de Viyana’da yapılan 20. Kurultayında ise Parti’nin devrim geleneğinin yeniden canlandırılmasına karar verilmiştir.
Bu kurultayda ‘Ermeni meselesinin -daha doğrusu Ermeni soykırımının- neden manevi ve siyasi sahnede olmadığı’ tartışma konusu olmuştur. Müzakereler iki ayrı problem üzerinde yoğunlaşmıştır:
-Dünya, 1915’te Ermenilere karşı yapılmış soykırımı bilmiyor.
Dünya kamuoyunun Ermenilere karşı yapılan vahşet nedeniyle ürpermeleri için arşiv belgelerini aramak, bulmak ve yayımlamak yeterlidir. Bu durumda aydınlar, insan hakları teşkilatları, hükümetler ve
parlamentolar Ermenilerin ihlal edilmiş haklarını geri almak için
onları savunacaktır;
8
Eduard Oganesyan, a.g.e., S. 193.
-193-
Hatem CABBARLI
-Dünya 1915’te neler olduğunu çok iyi biliyor ama siyasi nedenlerden dolayı bu konuda sessiz kalmaya üstünlük veriyor.
Bu sorulara cevap aramak için ‘Ermeni Meselesi Kurumu’
oluşturulmuştur. Kurumun konuyla ilgili kanaati şu şekilde olmuştur:
“Çeşitli ülkelerinin arşivlerinde çok sayıda Ermeni ‘soykırımı’
hakkında belge vardır. Dünya basını 1915’te bu konuda sayısız haber
yapmıştır. Bu haberleri ve arşiv belgelerini toplayarak yayımlamak
zor değildir (bu iş sonralar yapılmıştır). Ancak bugün dünya basını
Ermeni meselesi ile meşgul değildir ve kimse bu konuyla ilgilenmemektedir. Ermeniler ve Ermeni meselesi çoktan arşivlere kaldırılmış
ve müzelere konulmuştur, dolayısıyla çağdaş dünyada hiç bir etkisi
yoktur. Avrupa devletleri NATO’da işbirliği içinde bulundukları Türkiye’yi siyasi ve güvenlik nedeniyle rahatsız etmek istemiyor. Dünya
basınının dikkatini çekerek Ermenilerin merak edilen bir halk olduklarını, dünya kamuoyuna Ermenilerin uluslararası diplomaside dikkate
alınması gerektiğini kanıtlamak ve böylece Türkiye’ye karşı baskı
uygulamalarını sağlamak gerekmektedir. Soykırımın tanınması için
değil, Ermeni meselesinin yeniden uluslararası gündeme gelmesi için
Türkiye’ye baskı uygulanmalıdır. Taşnaklar Avrupa ve ABD’de Ermeni meselesini yeniden gündeme getirmek için aynen XIX yüzyılın sonu,
XX yüzyılın başlarında olduğu gibi silahlı eylemlere başlamaya karar
vermiştir.9 Böylece, Taşnaksutyun Partisi’nin kurduğu ASALA (Ermenistan’ın Kurtuluşu için Gizli Ermeni Ordusu- Armenian Secret
Army for the Liberation of Armenia) terör örgütü eylemlerine başlamış ve Türk diplomatlarını, ailelerini ve görevlilerini yaralamış ve
şehit etmiştir.
3.2. Azerbaycan ve Türkiye’nin Ermeni İddialarına Karşı
Ortak Faaliyet Planı
Aynı soydan gelmeleri itibarıyla Azerbaycan ve Türkiye doğal
olarak ortak tarihi paylaşmaktadırlar. Ancak tarihin bazı dönemlerinde
iki ülke arasında bazı kopukluklar olmuştur. Azerbaycan’ın yaklaşık
9
Eduard Oganesyan, a.g.e., ss. 454-455.
-194-
AZERBAYCAN VE TÜRKİYE ORTAK TARİH DOKTRİNİ:
200 yıl Rusya’ya bağlı kalması, tarihi, kültürel değerlerin farklı
şekilde gelişmesine neden olsa da kökünden kopmamıştır. Azerbaycan
ve Türkiye başta olmak üzere tüm Türk Cumhuriyetleri eski çağlardan
günümüze kadar olan tarihin yazımında ortak araştırmalar yapmalı ve
ortak hareket etmeli; ortak Türk tarihinin yazılması yönünde çaba
harcamalıdırlar. Türk Cumhuriyetleri Tarih ve Arkeoloji Enstütüleri
bir araya gelerek, öncelikli konuları tespit etmeli ve bu yönde projeler
hazırlayıp uygulamalıdırlar.
Son iki yüz yılda Azerbaycan ve Türkiye farklı tarihi gelişmelere tanıklık etseler de, XX. yüzyılın başlarından itibaren her iki devlet
de Ermeni sorunu ile uğraşmak zorunda kalmıştır. Günümüze kadar
devam eden bu sorun, muhtemelen bundan sonra da devam edecektir.
Ermenistan son yüz yılda Türkiye’yi sözde soykırımla suçlamış, yaptığı propaganda sayesinde dünyanın çeşitli devletlerinde sözde soykırımın tanınması yönünde kararlar alınmıştır. Türkiye’nin bütün iyi
niyet girişimlerine rağmen, Ermenistan sözde soykırım propagandasına devam etmektedir. Azerbaycan ve Türkiye XX yüzyılın başlarında
Ermenistan ile savaş durumunda olmuş, Ermenistan Dağlık Karabağ
Özerk Vilayeti’nde yaşayan Azerbaycan vatandaşları olan Ermenilerin
ayrılıkçı faaliyetlerine destek vermiş ve 1991-1994 yılları arasında
Azerbaycan topraklarının yüzde 20’sini işgal etmiştir. Sorunun çözümü için ikili ve uluslararası örgütler çerçevesinde bu güne kadar müzakereler devam etse de, taraflar arasında nihai barış antlaşması imzalanmamıştır. Azerbaycan ve Türkiye’nin karşılaştıkları bu sorunlar
onları Ermenistan’a karşı ortak paydaya getirmiş ve öncelik sırasına
göre kısa, orta ve uzun vadeli strateji eylem planı hazırlamaya ve uygulamaya yönlendirmiştir. Eylem planı hazırlama ve uygulama fırsatları doğru şekilde değerlendirilirse, Ermenistan karşısında ciddi başarılar elde etmek mümkün olabilir. Bu fırsatları aşağıdaki gibi tasnif
etmek mümkündür:
-Ermeniler sözde soykırım konusunda yaklaşık 100 yıldır aralıksız olarak propaganda yapmaktadır. Ancak 1980’li yıllarda bu konuda başarı sağlayabilmiştirler. Bu bakımdan Azerbaycan ve Türkiye
tarihçileri ve araştırmacıları Ermeni propaganda tarihini araştırmalı,
-195-
Hatem CABBARLI
onların hangi konulara ağırlık verdiklerini tespit etmeli, zayıf noktalarını belirlemeli ve genel olarak bu yönde karşı propaganda çalışmalarına öncelik tanımalıdırlar.
-Ermenistan uluslararası alanda bulduğu her fırsatta arşivler
açık olsa da, Türkiye’yi arşivleri kapalı tutmakla suçlamaktadır. Türkiye, Ermenistan ve Taşnaksutyun Partisi’nin arşivlerinin kapalı olduğu iddiasının gerçeği yansıtmadığını ve ayrıca Ermenistan ve
Taşnaksutyun Partisi’nin arşivlerinin kapalı tutulduğunu ne iç ne de
uluslararası kamuoyunda yeterince gündeme getirmemiştir. Bu konuda Türkiye Ermenistan ile gayet rahat bir şekilde polemiğe girebilir.
-Türkiye’de Batı ve Doğu Ermeniceyi bilen uzmanların sayısı
oldukça azdır ve bu uzmanlar ileri düzeyde Ermenice bilmemektedirler. Türkiye son zamanlarda bu eksikliğini giderecek bazı adımlar
atarak Ankara Üniversitesi’nde Ermenice dersleri ve Erciyes Üniversitesi’nde Ermeni dili bölümü açsa da, Ermeni dili gramerini ve Ermeniceyi mükemmel bilen öğretim görevlisi bulunmadığından sorun
halen devam etmektedir. Türkiye basınında çıkan haberlere göre, öğretim görevlisinin Ermenistan’dan getirilmesi tartışma konusu olmuştur. Bu stratejik bir hata niteliğindedir ve güvenlik bakımından ileride
ciddi sorunlara neden olabilir. Azerbaycan’da bu konuda durum farklıdır. Ermeniceyi mükemmel bilen insanlar vardır; Azerbaycan Devlet
Radyosu ve ATV International televizyon kanalı her gün Ermenice
yayın yapmaktadır. Azerbaycan’da Ermeniceyi mükemmel bilen kişiler Ankara ve Erciyes Üniversiteleri’nde istihdam edilerek bu sorun
çözülebilir.
-Rusya, Fransa, ABD, İngiltere ve Vatikan arşivlerinde sözde
Ermeni soykırımı ile ilgili gizlilik süresi dolan arşiv belgelerinin öğrenilmesi konusu da özel önem arz etmektedir. Zira Ermenistan ve bazı
yabancı tarihçiler, adı geçen devletlerin arşivlerinde Türklerin soykırım yaptığını kanıtlayan ciddi belgeler olduğunu iddia etmektedirler.
Bu dezenformasyondan başka bir şey değildir. Eğer bu devletlerin
arşivlerinde gerçekten de Türkleri soykırımla suçlayacak nitelikte
belgeler olsaydı, çoktan araştırmalara konu olur ve Türkiye itham
edilirdi. Aksine bu devletlerin arşivlerinde XIX. yüzyılın sonlarından
-196-
AZERBAYCAN VE TÜRKİYE ORTAK TARİH DOKTRİNİ:
XX. yüzyılın başlarına kadar Osmanlı Ermenilerinin örgütlenmesine
ve isyan çıkarmalarına edilen yardımlar, ASALA (Armenian Secret
Army for the Liberation of Armenia) terör örgütüne ve Ermenistan’ın
asılsız soykırım iddialarına verilen destek hakkında Türkiye’nin lehine
birçok belge mevcuttur. Çalışmalar bu konu üzerine yoğunlaştırılmalıdır.
-Azerbaycan ve Türkiye, Ermenistan’a karşı yapacakları propaganda faaliyetlerinde dünyaca ünlü BBC, CNN, Amerikan FOX
News, ABC, CBS, NBC, El Cezire ve başka televizyon kanallarında
kendi görüşlerini yansıtan programların ve belgesellerin; National
Geographic, History Review, Political Science Quarterly, Foreign
Affairs, Journal of American History ve Journal of Defence and
Diplomacy dergilerinde makale ve araştırmaların yayınlanmasının
yollarını aralamalıdır. Bu konuda özellikle sivil toplum kuruluşlarının
bölgesel ve uluslararası alanda çalışmaları Dışişleri Bakanlıkları tarafından koordine edilmelidir.
- Hazırlanacak web sayfalarında, Ermeni propagandasına karşı
Azerbaycan ve Türkiye’nin gerçeklerini ihtiva eden arşiv belgeleri,
Türk ve yabancı bilim adamlarının eserleri İngiliz, Alman, Fransız
dillerinde yayınlanmalıdır.
-Çağdaş dünyamızda bölgesel ve uluslararası terörizmle mücadelenin yeni bir döneme girdiği dikkate alınarak yabancı dillerde Ermeni terörü hakkında elektronik dosyalar hazırlanarak dünya devletlerinin Dışişleri Bakanlıkları’na, arşivlerine, üniversitelerine gönderilmelidir. Bu dosyada yazılı ve görsel medyanın olanaklarından yararlanmak suretiyle, 1919’da Osmanlı devlet adamlarını katletmek için
kurulan ‘Nemezis’; 1970’li yıllarda Türk diplomatlarına karşı terör
eylemleri düzenleyen ASALA terör örgütleri; Ermenilerin kendi devlet adamlarına karşı düzenledikleri terör eylemleri; Ermeniler tarafından Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesinde Azerbaycan Türklerine
karşı yaptıkları Hocalı Soykırımı hakkında bilgilerin verilmesi mümkün olabilecektir.
-Ermenistan ve Ermeni diasporası sözde soykırım hakkında çok
sayıda belgesel ve film çekmiştir ancak bugüne kadar Türkiye’nin bu
-197-
Hatem CABBARLI
konuda görüşlerini destekleyen bir kaç belgesel istisna olmak üzere
(ki yetersizdir) belgesel ve film çekilmemiştir. Yönetmenliği Natuk
Baytan’a, senaryosu Mim Kemal Öke’ye ait olan “Duvardaki Kan”
filmi tarihi gerçeklikleri gözler önüne sermesi bakımından önemlidir
ancak bu film uluslararası gösterime girmemiştir. Teodor Jivkof dönemi Bulgaristan’da Türklere karşı yapılan zulmü konu eden, yönetmenliği Osman F. Seden’e, senaryosu Sevinç Çokum’a ait olan “Yeniden Doğmak” filminin gösterime girmesinden sonra Bulgar makamlarının verdiği tepki, belirli bir hedefle yapılan doğru propagandanın sonuç verdiğini ispatlamaktadır. Bu bakımdan son yıllarda ciddi
gelişme kaydeden Yeşilçam, Hollywood ile birlikte asılsız Ermeni
iddialarını konu eden filmler çekebilir. Propagandanın istenilen sonuca ulaşması bakımından Türkiye’nin tezini destekleyen belgesel ve
filmleri Yeçilçam’ın adının geçmediği bağımsız yabancı stüdyoların
çekmesi daha etkili olacaktır.
-Çağımızda devletlerden ziyade sivil toplum kuruluşlarının
yaptıkları propagandanın güvenilirlik arz etmesi ve daha ciddi sonuçlar vermesi bakımından Avrupa, Rusya ve ABD’deki Azerbaycan ve
Türkiye diaspora kuruluşlarının faaliyetlerinin yönlendirilmesi ve
koordine edilmesi oldukça önemlidir. Azerbaycan ve Türkiye’nin
dünya genelinde yaşayan diaspora temsilcilerinin sayısı yaklaşık 10
milyon kişidir. Bu oldukça ciddi bir rakamdır ve doğru şekilde örgütlenirse, istenilen başarıyı elde etmek mümkün olabilecektir. Bu diaspora kuruluşlarının propagandaları mevsimlik olmamalıdır; süreklilik
arz ederse sonuca ulaşmak daha kolay olacaktır. Ancak bu diaspora
kuruluşları genelde sözde Ermeni soykırımının gündeme geldiği 24
Nisan ve Hocalı Soykırımı’nın gündeme geldiği 26 Şubat’ta çalışmalarına hız vermekte, daha sonra ise arka planda kalmaktadırlar. Hiç
şüphesiz, süreklilik arz etmeyen propaganda çalışmaları istenilen sonucu vermeyecektir.
-Azerbaycan ve Türkiye’nin görüşlerine yakın olan Avrupa ve
ABD’li bilim adamlarını tespit ederek onlarla görüşmek, Azerbaycan
ve Türkiye’ye davet ederek bu ülkelerin gerçeklerini tanıtmak, arşivlerde araştırma yapmalarına olanak ve kolaylık sağlamak, bulundukla-
-198-
AZERBAYCAN VE TÜRKİYE ORTAK TARİH DOKTRİNİ:
rı ülkelerde ve diğer ülkelerde sempozyum veya konferanslar düzenlemelerine destek olmak, yazdıkları makale ve kitapları diğer dillere
tercüme etmek daha ciddi sonuç elde etmeye imkan sağlayacaktır.
-Avrupa ve ABD’de bilim, sanat ve spor dalında tanınmış
Azerbaycan Türklerinin ve Türklerin bulundukları ülkelerde televizyon ve radyo kanallarında konuyla ilgili programlar hazırlayarak onların konuşma yapmalarını organize etmek mümkündür. Özellikle
ABD’de lobi kuruluşlarına paralel olarak bu kişilerin de Senato ve
Temsilciler Meclisi’nde lobi çalışmaları için hukuki ve siyasi destek
temin etmesi mümkün olabilir.
-Terörle İslamı özdeşleştirenlere karşı argümanlar sunmak ve
İslam dininin Batı’da bilindiği gibi şiddet içermediğini mantıklı bir
şekilde açıklamak; Avrupa’da ve ABD’de sözde Ermeni soykırımını
tanıyan veya tanımaya yakın olan devletlerde veya şehirlerde Azerbaycan ve Türkiye tarihini, sanatını, kültürünü, folklorunu tanıtan
sergilerin düzenlenmesi kamuoyunu etkileyen yöntemler olarak değerlendirilebilir.
Yukarıda ifade edilenler çerçevesinde yürütülecek propaganda
faaliyeti durumu tamamen değiştirmese de, Azerbaycan ve Türkiye’ye
birçok bakımdan avantaj sağlayacaktır. Fiili olarak bu yönde çalışmalara başlanması bakımından Türk Tarih Kurumu, Azerbaycan Milli
İlimler Akademisi Tarih Enstitüsü, Bakü Devlet Üniversitesi ve Azerbaycan Türkiye İşadamları Birliği’nin (ATİB) ortak faaliyet göstermeleri ve 15 Mayıs 2006’da Bakü Devlet Üniversitesi’nde “Azerbaycan
ve Türkiye tarihinde Ermeni Meselesi” adlı konferans düzenlemeleri
takdirle karşılanmalıdır. Konferansın sonuç bildirgesinde adı geçen
dört kurumun imzası ile Bakü Bildirisi imzalanmıştır. Bu kurumların
27 Şubat 2008’de Ankara’da düzenlenen toplantısında planlanan işlerin daha sistematik olarak hayata geçirilmesi için ATİB bünyesinde
sivil toplum örgütü-Azerbaycan Türkiye Tarihi Araştırmaları Fondu
(Vakfı) (ATAF) kurulmasına karar verilmiştir. 14 Mayıs 2008’de
Türk Tarih Kurumu’nda ATAF’ın Himaye Konseyi’nin ilk toplantısı
düzenlenmiştir. Toplantıya Azerbaycan ve Türkiye’den devlet temsilcileri, bilim adamları, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, işadam-
-199-
Hatem CABBARLI
ları katılmıştır. Toplantıda Himaye Konseyi’ne üye sayısı 11’den
52’ye kadar artırılmış; Türkiye Cumhuriyeti’nin 9. Cumhurbaşkanı
Süleyman Demirel Himaye Konseyi’nin Başkanı, Prof. Dr. İhsan
Doğramacı, Azerbaycan Milli Meclisi’nin üyesi Samed Seyidov ve
ATİB Başkanı Ahmet Erentok Başkan Yardımcıları seçilmiştir. Bu
toplantıda Azerbaycan ve Türkiye Devlet Başkanlarının ATAF’ın
Fahri Başkanları olmaları konusunda mektupla müracaat edilmesi
hakkında karar alınmış; ATAF Yüksek Danışma Konseyi’nin tüzüğü
onaylandıktan sonra Himaye Konseyi tarafından Azerbaycan Cumhuriyeti Milli Meclisi Başkanı Oktay Asadov ve dönemin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan Yüksek Danışma Konseyi’nin Eşbaşkanları; Azerbaycan Milli Meclisi Milletvekili Nizami
Caferov ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Milletvekili Mustafa Kabakçı Yüksek Danışma Konseyi’nin yardımcıları seçilmiştir.
Toplantıda ATAF Yüksek Bilim Konseyi’nin tüzüğü onaylandıktan sonra dönemin Türk Tarih Kurumu Başkanı Yusuf Halaçoğlu
Başkan, Azerbaycan Milli İlimler Akademisi Tarih Enstıtüsü Başkanı,
Milletvekili Yakup Mahmudov, Bakü Devlet Üniversitesi Rektörü
Milletvekili Abel Muharremov, Azerbaycan Milli Arşiv İdaresi Başkanı Atahan Paşayev, Türkiye Devlet Arşivleri Genel Müdürü Yusuf
Sarınay Başkan Yardımcıları seçilmiştir. Toplantıda aynı zamanda
ATAF Denetim Komisyonu ve ATAF Yönetim Konseyi üyeleri seçilmiştir.10
ATAF bu yönde çalışmalarına devam ederek 27-28 Eylül
2008’de Ankara’da, Azerbaycan, Türkiye ve ABD’den gelen temsilcilerin katılımı ile konferans düzenlemiştir. Konferansta uluslararası
hukuk, Azerbaycan ve Türkiye açısından Ermeni meselesi müzakere
edilmiş ve ATAF’ın gelecek faaliyetleri ve hedefleri, 2009-2015 yıllarında ATAF’ın çalışma stratejisi tespit edilmiştir.11
10
11
Ankarada Azәrbaycan Türkiyә Tarix Araşdırmaları Fondunun (ATAF) Himayә Şurasının ilk iclası keçirildi. ATAF resmi belgeleri. No: 08.01.01, 16.08.2008
Ankarada Azәrbaycan Türkiyә Tarix Araşdırmaları Fondunun (ATAF) Araşdırma
Konfransı Keçirildi. ATAF resmi belgeleri. No: 08.02.02, 03.10.2008
-200-
AZERBAYCAN VE TÜRKİYE ORTAK TARİH DOKTRİNİ:
ATAF, 2008’de Türkiye’de bazı “aydınların” Türklerin Ermenilere yaptığı “soykırımdan” dolayı başlattıkları “özür kampanyası”na
da duyarsız kalmamış, bu kampanyaya katılanları kınamıştır.12 ATAF,
Ermenistan ordusu tarafından 26 Şubat 1992’de Hocalı’da yapılan
soykırımın 17. yıldönümünde bir ilki gerçekleştirerek Korhan Yurtsever yönetmenliğinde Hocalı soykırımı konusunda Türkçe “Hocalı
Katliamı. Bu, Son Olsun” adlı film çekmiştir. Film Azerbaycan,
İngiliz ve Rus dillerine çevrilmiş ve yayımlanmıştır.13
Sonuç
Azerbaycan ve Türkiye’nin ortak tarih doktrini oluşturması yönünde gördükleri veya görecekleri işler günümüzün jeopolitik gerçeklikleri ile örtüşmelidir. İki ülke arasında ve genelde Türk coğrafyasında ilk başlarda birlik ve beraberliği sağlamak belki zor olabilir. Ama
bu yönde güvenle atılan her küçük adım, Azerbaycan ve Türkiye arasında ve genelde Türk coğrafyasında bir tuğlanın daha yerine oturtulması gibi değerlendirilmelidir. Yaklaşık 100 yıldır devam eden Ermeni propagandası sayesinde Türkiye Avrupa’nın birçok devleti ve ABD
tarafından sözde Ermeni soykırımı ile suçlanmış, Azerbaycan topraklarının Ermenistan tarafından işgal edilmesi ulusların kendi kaderlerini
tayin etmesi olarak değerlendirilmiştir. Bu Türkiye ve Azerbaycan’la
kıyasta her bakımdan oldukça küçük olan Ermenistan’ın başarısıdır.
Ermenistan’ın tarihi gerçekliklerden yoksun olan, sadece iftira ve
yalanlar üzerinde kurulmuş propagandası bu gün daha da genişlemektedir. Ermeni propagandasının sonuç vermesinde etkili olan iki faktör
vardır; yabancı devletlerin Azerbaycan ve Türkiye düşmanlığı (buraya
din faktörünü de eklemek mümkündür) ve Ermeni propagandasının
sürekliliği. Azerbaycan ve Türkiye, Ermeni propagandasına karşı
etkili olmak istiyorsa, Türkiye yerleştiği jeopolitik konumundan,
Azerbaycan sahip olduğu enerji kaynaklarından yararlanarak yabancı
devletlerin düşmanlığını minimize etmelidir. Aksi takdirde Azerbay12
13
Tarix xәyanatkarları ve qondarma iddıaların ömrünün uzun olmayacağını
göstәrәcәkdir. ATAF resmi belgeleri. No: 08.04.04, 18.12.2008.
‘Hocalı Katliamı. Bu, Son olsun,’ ATAF resmi belgeleri. No: 08.01.05, 25.02.2009.
-201-
Hatem CABBARLI
can ve Türkiye yine de Ermeni propagandasını geriden izlemeye mecbur olacaktır.
Propaganda dünyada en son teknoloji ile üretilen silahtan daha
etkilidir. Bu gerçeği anlamadan ve kısa, orta ve uzun vadeli propaganda planlaması yapılmadan istenilen sonuca ulaşmak imkânsız olacaktır. Azerbaycan ve Türkiye’nin insan kaynakları, maliye ve diğer bütün faktörler bakımından ciddi propaganda potansiyeli vardır. Bu potansiyel planlı bir şekilde harekete geçirilmeli, işbirliği yapılmalı ve
bu yönde siyasi irade tecelli etmelidir.
-202-
AZERBAYCAN-TÜRKİYE SİVİL TOPLUM
KURULUŞLARI İLİŞKİLERİ
Araz ASLANLI
GİRİŞ
Azerbaycan-Türkiye ilişkileri hakkında yazılması hem en kolay, hem de en zor konulardan birisidir. Zira “herkesin hakkında her
şeyi bildiği” ama bazen de “aslında daha bilmediğimiz ne kadar konu
varmış” dediği bir ilişkiyi yazmak çok kolay olmasa gerek. Diğer
yandan ikili ilişkiler üzerine genel nitelikli çok sayıda makale, kitap,
hatta yüksek lisans ve doktora tezi yazıldığı da bir gerçektir. İlişkilerin
siyasal, göreceli olarak daha az olmakla beraber ekonomik, askeri,
daha az sayıda ise kültürel boyutları üzerine de çalışmalar yapılmıştır.
Azerbaycan-Türkiye ilişkileri açısından hemen hemen yok denecek kadar az çalışma yapılmış bir alan daha var: İki ülkenin sivil
toplum kuruluşları arasındaki ilişkiler ya da genel olarak ikili ilişkilerde sivil toplum kuruluşlarının yeri.
Sivil toplum kuruluşlarının dış politikada ve bu arada Azerbaycan-Türkiye ilişkilerindeki yeri aslında genel olarak üzerinde (Türkiye
örneğinde en azından diğerlerine oranla, Azerbaycan örneğinde ise
tamamen) az çalışılmış bir konudur. Sivil toplumun öneminin her
geçen gün arttığı bir dünyada Azerbaycan`da ve Türkiye`de ister genel
olarak sivil toplum-dış politika ilişkileri bağlamında, isterse de direkt
Azerbaycan-Türkiye sivil toplum ilişkileri bağlamında çalışmaların
ciddi bir yoğunluk kazanmış olmaması ciddi bir eksilik olarak dikkat
çeken hususlardan birisidir.

Kafkasya Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Merkezi (QAFSAMwww.qafsam.org) Başkan Yardımcısı, Hazar Üniversitesi öğretim görevlisi
Araz ASLANLI
Diğer yandan bu konudaki bilimsel çalışmaların eksikliğinin
doğal nedenleri de mevcuttur. Zaten son yıllar hariç AzerbaycanTürkiye ilişkileri açısından eksikliği en çok vurgulanan hususlardan
birisi ilişkilerin önemli ölçüde resmi düzeyle sınırlı kalması hususu
olmuştur.
Bu çalışma konuya ilişkin ilk çalışmalardan birisi olması itibariyle en azından bir durum tespitini hedeflemekte, eksik ve ya yanlışlıklar yapılması ihtimalini de göz önüne almaktadır. Çalışmada dış
politikada sivil toplum kuruluşlarının oynadığı role genel olarak göz
atılacak, ardından Azerbaycan-Türkiye ilişkilerinin genel niteliğinden
bahsedilecek, daha sonra ikili ilişkilerde sivil toplum kuruluşlarının
yeri ortaya konmaya çalışılacaktır. Bu bağlamda sivil toplum kuruluşlarının sınıflandırması yapılacak, devletin sivil toplum kuruluşları
üzerinden yapılan çalışmalara ilişkin tutumuna ayna tutulmaya çalışılacak, sivil toplum kuruluşlarının ikili ilişkilere katkısı anlamında bazı
örneklerden bahsedilecektir. Özellikle ikili ilişkiler bakımından daha
çok hassaslık taşıyan bazı süreçlerde sivil toplum kuruluşlarının oynadığı rollere ilişkin olarak da örnekler üzerinden değerlendirmeler yapılacaktır.
Dış Politika ve Sivil Toplum Kuruluşları
Klasik anlamda uluslararası ilişkiler uluslararası sistemdeki aktörlerin, özellikle de uluslararası ilişkilerin başlıca aktörü olarak kabul
edilen devletlerin, diğer devletlerle ve devlet dışı aktörlerle (uluslararası/bölgesel/hükümetlerarası örgütler) olan ilişkilerini kapsamaktaydı. Sonradan bu tanımlamaya uluslararası şirketler, uluslararası normlar ve uluslararası toplum da eklendi. İkili ilişkilerden kastedilen de
çok büyük ölçüde bir devletin diğer bir devlet ya da devletlerce oluşturulan yapılar ile ilişkileriydi. Fakat sivil toplumun siyasal ve toplumsal yaşamda rolünün artmasına paralel olarak bu tanımlama biraz
da değişti. Siyasal literatürde “katılımcılık”, “yönetişim” (daha sonra
“iyi yönetişim”) kavramlarını daha çok duyar olduk ve daha da ötesi
bu ikisi kavram olmanın ötesinde uluslararası kuruluşlarca geniş bir
çerçevenin genel ismi olarak ulus-devletlere ödev olarak sunulmaya
başlandı.
-204-
AZERBAYCAN VE TÜRKİYE SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI ARASINDAKİ İLİŞKİLER
Katılımcılık ve yönetişimin temel bir değer haline gelmesi süreciyle birlikte, bazen de ondan bir ölçüde bağımsız olarak sivil toplumun, örgütlü bir biçimde devlet yönetiminde klasik demokrasi araçlarıyla direkt temsil dışında yeni araç ve yöntemlerle söz sahibi olmaya başladığı görüldü. Tüm bu gelişmeler yaşanırken hiç kuşkusuz dış
politika ve dolayısıyla devletin diğer devletlerle ikili ilişkileri de
Türkçe’de genel olarak sivil toplum kuruluşları (STK’lar) ya da sivil
toplum örgütleri (STÖ’ler) olarak isimlendirilen yapıların etki alanında yer almaya başladı.
Daha eskiye ilişkin (sınırlı) örnekleri bulunmakla beraber sivil
toplum kuruluşlarının dış politikada yer almaları daha çok İkinci Dünya Savaşı sonrası döneme özgüdür. Bu süreçte iki aşamadan bahsedilebilir. Bunlardan ilki Soğuk Savaş’ın başladığı, ikincisi ise sona erdiği dönemdir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra (Soğuk Savaş’ın başladığı dönemde) uluslararası örgütlerin ve sivil toplum kuruluşlarının
uluslararası ilişkilerin yeni aktörleri olarak ortaya çıkmaları diğer
etkenlerle birlikte geleneksel diplomasi konseptinin de değişmesine
sebep olan en önemli etkenlerdendi.
Sivil toplum kuruluşlarının dış politikadaki rolünün günümüzdeki düzeye varması ise direkt Soğuk Savaş sonrası döneme özgüdür
(önemli bir kısmı ideolojik temelli göreceli farklı değerlendirmeler
mevcut olmakla birlikte yaygın kanaat budur). Bu, bir yandan uluslararası ilişkilerinin doğasının değişmesiyle ilişkili olmuş, diğer yandan
ülkelerin yaşadıkları değişimlerden ve kendi ihtiyaçlarından kaynaklanmıştır.
Yukarıda da ifade edildiği üzere demokratik dönüşümler, katılımcılık ve iyi yönetişim sivil toplum kuruluşlarının siyasal karar alma
süreçlerinde ve bu arada dış politikada yer almalarını zorunlu kılmaya
başlamıştır. Bunun yanında devletlerin artık sadece diğer hükümetleri
veya uluslararası örgütleri değil, yabancı kamuoylarını da hedefleyen
politikalar geliştirmek zorunda olmaları, klasik diplomasi anlayışı ve
kavramlarının yanında toplumun, kültürün, bilgi ve enformasyonun,
kamuoyu oluşturma ve gündem belirleme/etkileme becerilerinin önem
kazanması da sivil toplum kuruluşlarına bir alan sağlamıştır. Tüm bu
-205-
Araz ASLANLI
ifade edilenler ışığında dış politikada sadece diğer devletler değil kamuoyu, medya, sivil toplum kuruluşları, toplum önderleri, bilim
adamları ve aydınlar, ekonomik güçler (ulusal ve uluslararası/çokuluslu şirketler), üye olunan ve olunması hedeflenen uluslararası
kuruluşlar, imzalanan ve imzalanması planlanan uluslararası ve bölgesel anlaşmalar, dini liderler ve yapılanmalar da etki ve baskı aracı
olarak yer almaya başlamıştır.
Sivil toplum kuruluşları faaliyetlerini dış politika bağlamında
çeşitli biçimlerde gerçekleştirmeye çalışmışlardır. Bunları genel olarak burada ifade ettikten sonra Azerbaycan-Türkiye ilişkileri ile ilgili
kısımda örneklerini de paylaşmaya çalışacağız. STK’lar devletle işbirliği içerisinde, resmi politikanın tamamlayıcısı rolünde ve/veya devletin dış politikada boş bıraktığı, çok ilgi göstermediği alanlarda çalışırlar; dış politika konularında karar alıcılarla işbirliği içerisinde süreçte
yer almaya çalışırlar. Karar alıcılara uzmanlık ve kamuoyunu yönlendirme desteği verirler. STK’lar resmi devlet politikasının etkisinin
eksik olduğu ülkeye direkt ya da dolaylı yollardan etkide bulunmaya
çalışırlar. Örneğin, STK’lar dış politikanın hedefine (diğer bir ülkenin
kamuoyuna, politikacılarına, medyasına) hitap ederek bu yolla etkide
bulunmaya çalışırlar. Hedef ülkenin SKT’ları ya da hedef ülkede etkisi bulunan üçüncü ülkelerin STK’ları aracılığıyla etkide bulunmaya
çalışırlar. STK’lar uluslararası ya da uluslarüstü yapılanmalar aracılığıyla da (beraber projeler gerçekleştirerek vs.) hedef üzerinde etkili
faaliyette bulunmaya çalışırlar.
Bu arada vurgulanması gereken hususlardan birisi de STK’ların
bazı devletler tarafından diğer devletlerin iç politikalarına müdahale
aracı olarak kullanılabilirler ya da bazı devletler bu konuda ciddi endişeler yaşarlar. Bu husus sivil toplum kuruluşlarının imajları açısından
sorun oluşturmakla beraber bazı ülkelerde hedef olarak görülmelerine
de neden olabilmektedir. Özellikle, eski Sovyet coğrafyasında bu
konuda ciddi endişeler dile getirilmektedir. Katılımcı demokrasiden
çekinen ya da gerçekten de STK’ların yabancı ülkeler tarafından dolaylı araç olarak kullanıldığına ilişkin kesin bilgilere sahip olan iktidarlar bu nedenle STK’lar konusunda çekingen tavırlar sergilemektedirler.
-206-
AZERBAYCAN VE TÜRKİYE SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI ARASINDAKİ İLİŞKİLER
Bu çalışmamızda temel alacağımız sivil toplum kuruluşları
Türkiye ve Azerbaycan dış politikasında yukarıda zikredilenler içerisinde özellikle konjonktürel gelişmeler nedeniyle daha fazla önem
kazanmışlardır. Örneğin, Türkiye’nin çevresinde yaşanan olaylar bu
ülkedeki çeşitli kesimleri, daha açık ifadeyle farklı etnik, düşünsel,
dinsel, dilsel, kültürel, coğrafi (örneğin, Kafkasyalı, Balkanlı vs.) ve
ideolojik kimlik taşıyıcılarını harekete geçirmiştir. Türkiye`de yaşayan
çeşitli kesimlerin köken ve diğer bağlar ile bağlı oldukları coğrafyalarda yaşanan çeşitli sorunlar (Bosna-Hersek’te yaşananlar, Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını işgali, Filistin sorunu, Çeçenistan savaşı, Kosova sorunu, Abhazya sorunu, Irak’ta yaşananlar ve özellikle
Türkmenlerin durumu, Uygur sorunu, Keşmir sorunu, Kırım Türklerinin ve Ahıska Türklerinin durumu ve diğerleri) ve çeşitli hedefler (AB
üyeliği, Türk dünyasının entegrasyonu, Müslüman dünyasının birliği,
Avrasyacılık) 1990`lı yıllarda Türkiye`de dış politikanın “toplumsallaşmasına”; toplumun dış politika konularına ilgisinin artmasına ve
çeşitli araçlarla dış politika karar alıcılarını etkilemeye çalışmasına
neden olmuştur.
Bunun yanı sıra biraz küresel, biraz da ulusal nedenler dolayısıyla, doğal süreçle ilgili dış politika Soğuk Savaş döneminin standart
kalıplarının dışına çıkılmıştır. Ekonomik, toplumsal ve siyasal liberalleşmenin etkileri de hissedilmiştir. Dış politikada resmi olmayan araçların rol üstlenmesi bir yandan devletten rol çalma olarak da yorumlanmakla beraber, bu gelişmelerin devlet açısından dış politikada yeni
kanalların açılmasını sağladığı da düşünülmüştür. Aslında o döneme
kadar önemli bazı devletlerce kullanılan ve yeni dönemde Türkiye’de
de hissedilen dış politikada yeni araç ihtiyacı bir nevi bu yolla karşılanmıştır. STK’lar Türkiye’nin kardeş ve akraba topluluklarla ilişkilerinde, Çeçenistan ve Bosna-Hersek örneklerinde görüldüğü üzere
savaşlarda, Abhazya konusunda olduğu üzere devletin resmi politikasına paralel politikaların geliştirilmesinde önemli bir araç işlevi görmüştür.
İç politika-dış politika bütünleşmesine de neden olan bu süreç,
yönetimlerin dış politikalarını belirlerken iç politikaları da dikkate
-207-
Araz ASLANLI
alma zorunluluklarını doğurmuştur. Hatta biraz da ötesi uluslararası
ilişkiler o kadar toplumsallaşmıştır ki, bir ülke (bu arada Türkiye de)
ikinci bir ülkeyle ilişkileri konusunda adımlar atarken sadece kendi
kamuoyunu ve ikinci ülkenin kamuoyunu değil, ilgili üçüncü ülkelerin
de kamuoyunu dikkate alma durumunda kalmaktadır.
Azerbaycan açısından STK’ların oluşumu da, genel olarak toplumsal yaşamda, özel olarak ise dış politikada yer almaları daha yeni
bir konudur ve önemli ölçüde profesyonel bir aşamaya geçememiştir.
Türkiye’de TİKA’nın, Azerbaycan’daysa Azerbaycan Cumhurbaşkanı
Yanında Sivil Toplum Kuruluşlarına Devlet Desteği Fonu’nun oluşturulması ve hem bu iki yapı, hem de diğer kamu kurum ve kuruluşları
aracılığıyla sivil toplum kuruluşlarına yurt içinde ve yurt dışında projeler yaptırılması bu alanın güçlenmesine ciddi katkılar yapmıştır.
Genel Olarak Azerbaycan-Türkiye İlişkileri
Bu çalışma genel anlamda Azerbaycan-Türkiye ilişkilerini değil, özel konu olarak sadece STK’lar bağlamında ilişkileri incelemeyi
hedeflediğinden burada ikili ilişkilere ayrıntılı değinilmeyecektir.
Sadece ilişkilerin genel niteliği ortaya konmaya çalışılacak ki, bu
genel nitelik çerçevesinde STK’lar bağlamında ilişkileri daha iyi anlatmak mümkün olsun.
Türkiye ve Azerbaycan Türkleri aynı milletin evlatları olarak
uzun yıllar boyunca aynı çatı altında yaşamışlardır. Fakat devletleşme
sürecinde tarihin belli dönemlerinden itibaren bu iki toplum ayrı ayrı
devletler kurmuş, farklı çatılar altında yaşamaya başlamışlardır. Özellikle Osmanlı ve Safevi döneminde bu iki Türk toplumu arasında ciddi
kopukluk, hatta toplumsal düzeyde değilse de devlet düzeyinde çatışma yaşanmıştır. Safevi Devleti’nin dağılışının ardından Azerbaycan
coğrafyasında ortaya çıkan hanlıklar ile Osmanlı Devleti arasında,
yoğunluğu ve niteliği zaman içerisinde değişmekle beraber ilişkiler
mevcut olmuş, Osmanlı Devleti ile Çarlık Rusya’sı arasında yaşanan
savaşlarda çok sayıdaki diğer Kafkas toplulukları gibi Azerbaycan
Türklüğü de toplum olarak genelde Osmanlı’dan yana tavır almıştır.
-208-
AZERBAYCAN VE TÜRKİYE SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI ARASINDAKİ İLİŞKİLER
Azerbaycan ve Anadolu Türkleri arasındaki ilişkiler 19. yüzyılın sonları, 20. yüzyılın başlarında üst düzeye çıkmıştır.
20. yüzyılın başlarında, Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne
geçilmiş, Kuzey Azerbaycan topraklarında ise Azerbaycan Halk
Cumhuriyeti kurulmuştur. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin ömrünün kısa olması nedeniyle bu iki devlet arasında pek bir ilişki gelişememiştir. Türkiye topraklarında Azerbaycan Türklerinin ideolojik
anlamda, Azerbaycan topraklarında Türkiye Türklerinin, bağımsızlığın pekiştirilmesine ve toprak bütünlüğünün sağlanmasına katkı anlamında önemli adımları olmuştur. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti Bolşevik Rusya tarafından işgal edildikten sonra da Türkiye ile Azerbaycan arasındaki ilişkiler bir süre devam etmiş, fakat daha sonra zamanla
sınırlandırılmış ve sona erdirilmiştir.
Azerbaycan’ın Sovyet İmparatorluğu’nun işgali altında bulunduğu 1991 yılına kadar, Azerbaycan ve Türkiye toplumları arasındaki
ilişkiler tam kesilmiş olmasa da, çok sınırlı olmuştur. Genellikle ilişkinin temelini hasret duyguları, gizli faaliyetler ve çok sınırlı sayıdaki
karşılıklı ziyaretler (bazı yetkililerin, sanatçıların vs.) oluşturmuştur.
1991’de Azerbaycan’ın bağımsızlığına kavuşması sürecinden
itibaren, iki toplum arasındaki ilişkiler yeniden yoğunluk kazanmaya
başlamıştır. Bağımsızlık mücadelesi döneminde Azerbaycan’ın, en
çok yardımı Türkiye’den gördüğü herkesçe bilinen bir gerçektir. Aslında, Türkiye’nin hiçbir şey yapmayıp, sadece devlet olarak
varolması bile Azerbaycan’daki mücadele açısından çok önemli olmuştur. O kadar ki, 20 Ocak 1990’da Sovyet Ordusu Bakü’ye saldırarak katliam yaptığında, Azerbaycan kamuoyunda, Türkiye’nin olaylara askeri olarak müdahale ederek Azerbaycan’ı kurtaracağı yönünde
ilginç bir beklenti bile mevcut olmuştur.
Azerbaycan bağımsızlığına kavuştuğunda kendisini ilk olarak
Türkiye tanımış, Rusya ve İran destekli Ermenistan’ın kendisine saldırması durumunda yine en çok desteği Türkiye’den görmüştür. Azerbaycan’ın bağımsızlığına kavuşmasından bu yana geçen 20 yılı aşkın
süreye göz attığımızda, iki ülke arasındaki ilişkilerin önemli aşamalar
katettiğini söyleyebiliriz. İlişkiler başlangıçta duygu ve ideoloji yo-
-209-
Araz ASLANLI
ğunluklu bir dönem geçirmiştir. Bu iki ülke açısından da geçerli olmuştur. Bunu bir ölçüde doğal karşılamak mümkündür. Çünkü hem
Türkiye’de, hem de Azerbaycan’da daha bağımsızlığına kavuşmadan
konuya hassas milliyetçi bir kesim mevcut olmuştur.
İkinci aşamada kişisel ilişkiler ön planda olmuştur. Azerbaycan
Devlet Başkanı Haydar Aliyev ile Türkiye Cumhurbaşkanı Süleyman
Demirel arasındaki kişisel ilişkiler ikili ilişkilerin temel direğini teşkil
etmiştir.
Üçüncü aşama ise ilişkilerin kurumsallaşması aşamasıdır. Temelleri önceki yönetimler tarafından atılmakla beraber Azerbaycan’da
İlham Aliyev, Türkiye’de AK Parti hükümetinin görevde olduğu dönemlerde daha çok bu boyut dikkat çekmiştir.
Sahip oldukları tarihi geçmiş, devlet gelenekleri ve kurumsallaşma düzeyleri arasındaki farklılıklar, 1. ve 2. Dünya Savaşlarına ve
Soğuk Savaş dönemine ilişkin farklı algılamalar, Soğuk Savaş sonrası
döneme ilişkin genellikle ortak beklentilere rağmen maruz kaldıkları
farklı etkenler Azerbaycan ve Türkiye’nin dış politikalarının şekillenme süreçleri arasında ciddi farklılıklar ortaya çıkarmıştır. Yine de
genel olarak 1991-2011 dönemini siyasal ilişkilerin devamlı güçlenmekte olduğu dönemler olarak nitelendirmek mümkündür. Bu süreçte
kısa süreli ve göreceli fakat önemli iki kesintiden bahsetmek mümkündür. Bunlardan ilki Mart 1995’te Azerbaycan’daki bir askeri darbe
girişiminin Türkiye ile ilişkilendirilmesi üzerine başlayan ve Haydar
Aliyev ile Süleyman Demirel arasındaki kişisel ilişkinin de yoğun
olarak katkısıyla ortadan kaldırılan gerginlik olmuştur.
İkincisiyse daha uzun süren ve ilişkilerde tam bir kırılmaya neden olmasa bile kırılganlığı artıran 2008-2009 dönemindeki TürkiyeErmenistan ilişkilerinin geliştirilmesine yönelik girişimlerin ön planda
olduğu “protokoller süreci” olmuştur. Bu süreçte iki ülke arasında
“derdini kardeşine anlatamama” ya da “doğru anlaşılamama” konusu
daha çok ön plana çıkmıştır. İleride örneklerini de vereceğimiz üzere
bu dönem ikili ilişkilerde sivil toplum kuruluşlarının rolü açısından
belki en yoğun dönem olmuştur. Liderler birbirlerine ve kamuoylarına
daha çok hitap etmeye başladıktan sonra ise ikili ilişkilerde zirve sayı-210-
AZERBAYCAN VE TÜRKİYE SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI ARASINDAKİ İLİŞKİLER
labilecek bir döneme geçilmiş ve önce (2010 yılında) iki ülke arasında
Stratejik İşbirliği Anlaşması imzalanmış ve Yüksek Düzeyli Stratejik
İşbirliği Konseyi kurulmuş, daha sonra (Ekim 2011) AzerbaycanTürkiye Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin Türkiye Başbakanı Erdoğan tarafından “adeta iki ülkenin ortak kabine toplantısı”
olarak nitelendirilen ilk toplantısı gerçekleştirilmiştir.
Azerbaycan-Türkiye İlişkilerinde Sivil Toplum Kuruluşları
İkili ilişkilerin genel seyrine bu çalışmada çok kısaca göz atıldığından dikkat çekmeyen, fakat giriş kısmında ifade edilen bir hususu
tekrar vurgulamakta yarar vardır. İlişkilerin sivil toplum boyutunun
ciddi bir eksiklik içerisinde olduğu ilişkiler üzerine yapılan çalışmalardan da kolayca görülmektedir. İkili ilişkilerin siyasal boyutu en çok
dikkat çeken boyuttur. Bir süre ikincil konumda ekonomik ilişkilere
son yıllarda iki ülkenin savunma sanayileri arasındaki ilişkiler sayesinde askeri ilişkiler rakip olmaya başlamıştır. Azerbaycan-Türkiye
ilişkilerinde ekonomik boyut daha geniş, askeri boyut ise daha sağlam
ve sorunsuz bir alanı temsil etmektedir. Son yıllarda ilişkilerin askeri
ve ekonomik boyutu ciddi ortak yatırımlarla (ortak askeri mühimmat
üretimi, Aliağa’daki Star rafinerisi, Trans Anadolu Boru Hattı Projesi
vs.) adeta birbirleri ile yarışırken ilişkilere daha sağlam köprüler kazandırmıştır.
Fakat Azerbaycan-Türkiye ilişkilerinin kurumsallaşma adına
ciddi mesafe kat ettiği bu dönemde ilişkilerin toplumun tüm katmanlarını kapsayacak şekilde genişlemesi gerektiği, bu konuda ciddi bir
eksikliğin mevcutluğunun tespiti, bu eksikliğin giderilmesi için de
sivil toplum kuruluşlarının özel rol üstlenmeleri gerektiği sıkça vurgulanmaktadır.
İkili ilişkilerde sivil toplumun rolü bilimsel olarak çok çalışılmamış bir konudur. Diğer yandan da daha çok yeni ve dar bir konudur. Konu hemen hemen tamamen çok yakın döneme ilişkin olmakla
birlikte 20. yüzyılın başlarında Türkiye’de İstiklal Savaşı verilirken
Azerbaycan’da kurulmuş olan dönemin sivil toplum kuruluşlarının
ciddi yardım kampanyaları gerçekleştirmiş olduklarını ve olayın ikili
-211-
Araz ASLANLI
ilişkilere “gardaş kömeği” olarak geçtiğini de hatırlatmakta yarar vardır.
Azerbaycan-Türkiye ilişkilerinde STK’ların rolü bakımından
ifade edilecek hususlardan birisi iki ülkenin STK’ları arasında üst
düzey bir ilişki bulunmamakla beraber, her iki ülkede STK’ların ikili
ilişkilere katkı anlamındaki faaliyetlerinin geniş bir alanı kapsadığıdır.
Alanlar derinlik ve genişlik kazanmaları bakımından arzulananın çok
gerisinde olsalar da sosyal, askeri, eğitim, ekonomik, spor, hukuk
(insan hakları), sağlık, çevre, medya, sendikacılık ve diğer alanlarda
işbirlikleri geliştirilmiştir. Son yıllarda bu alanlara iki ülkedeki araştırma merkezleri (özellikle de siyasal bilimler-uluslararası ilişkiler-dış
politika üzerine yoğunlaşan) araştırma merkezleri arasındaki işbirlikleri de eklenmiştir.
İki ülke arasındaki ilişkilerde STK’ların rolünü birkaç gruba
ayırmak mümkündür. Bunlar içerisinde en önemlilerini Türkiye’deki
Azerbaycan derneklerinin bu ülkedeki tanıtıcı çalışmaları, Azerbaycan’daki bazı Türk derneklerinin bu ülkedeki tanıtım çalışmaları,
Azerbaycan’daki bazı STK’ların Türkiye’deki çalışmaları, Türkiye’deki bazı STK’ların Azerbaycan’daki çalışmaları, Azerbaycan ve
Türkiye STK’larının bu iki ülkedeki ortak faaliyetleri, Azerbaycan ve
Türkiye STK’larının bu iki ülkeden birisinin sorununa ya da ortak bir
konuya ilişkin olarak üçüncü bir ülkedeki ortak faaliyetleri, Azerbaycan ve Türkiye STK’larının daha genel bir çerçevede yaptıkları ama
diğer ülkeyi de kapsayan faaliyetleri (AGİT, NATO ve diğer uluslararası kuruluşlara, Müslüman ya da Türk kimliğine yönelik faaliyetler),
üçüncü ülkelerde isminde “Azerbaycan” ve “Türk” kelimelerinden
birinin ya da her ikisinin geçtiği STK’ların çalışmaları teşkil etmektedir.
Azerbaycan’daki STK’lar ikili ilişkiler açısından önemli ölçüde
devletle işbirliği içerisinde, resmi politikanın tamamlayıcısı rolünde
çalışmıştır. Bazı STK’lar devletin dış politikada göreceli olarak daha
az ilgilendiği alanlarda çalışmıştır. Türkiye ile Azerbaycan’ın daha
fazla entegrasyonuna yönelik çabalar ya da KKTC’nin tanınmasına
yönelik Türkiye’nin beklentisinin karşılanmasına yönelik çalışmalar
-212-
AZERBAYCAN VE TÜRKİYE SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI ARASINDAKİ İLİŞKİLER
bu çerçevede değerlendirilebilir. Karar alıcılara kamuoyunu yönlendirme konusunda ve resmi devlet politikasının etkisinin eksik olduğu
ülkeye direkt ya da dolaylı yollardan etkide bulunma konusunda destek olmaya yönelik faaliyetler bakımından “protokoller süreci” yoğunluklu olmak üzere bazı dönemlerde Azerbaycan STK’larının faaliyetleri daha çok dikkat çekmiştir.
Yakın dönemden Türkiye’deki bazı STK’ların dış politikada
yer alma biçimlerinden ve rollerinden de örnekler vermek mümkündür. Türkiye’deki STK’lar içerisinde araştırma merkezi nitelikli olanların bazıları devletle işbirliği içerisinde, resmi politikanın tamamlayıcısı rolünde ciddi çalışmalar yapmışlardır. Örneğin, SETAV, TASAM, USAK ORSAM ve diğer bazı STK’ların düzenlediği toplantılara her iki ülkenin yetkilileri katılmış, toplantılar daha çok mevcut
yönetimlerin politikalarını anlatmaya, temellendirmeye ve mevcut
ilişkilere katkı yapmaya yönelik olmuştur. Daha çok USAK yoğunluklu olmak üzere STK’ların karar alıcılara uzmanlık ve kamuoyunu
yönlendirme konusunda destek verdikleri de gözlenmiştir. Uzun bir
süre boyunca özellikle uzmanlık desteği ve bilimsel çalışmalar yoluyla
kamuoyu oluşturma desteği konusunda şu anda çalışmalarına ara vermiş olan Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin (ASAM) çok
ciddi çalışmalar yaptığını da hatırlatmakta yarar vardır. ASAM bunun
yanı sıra Türkiye’de ve Azerbaycan’da ikili ilişkilere ve daha genel
konulara ilişkin çok sayıda toplantı da organize etmiştir.
Türkiye’de devletin dış politikada boş bıraktığı, çok ilgi göstermediği ya da kendisini çok ilgi göstermemek zorunda hissettiği
alanlarda çalışan ve Azerbaycan ile ilişkilere ciddi katkılar yapan
kuruluşlar arasında Türk Ocağı, Azerbaycan Kültür Derneği, Marmara
Grubu, TÜDEV başta olmak üzere bazı STK’lar ciddi çalışmalar
yapmışlardır.
STK’lar resmi devlet politikasının etkisinin eksik kaldığı dönemde Azerbaycan’a direkt ya da dolaylı yollardan etkide bulunma
konusunda Azerbaycan ve Türk kamuoyuna, politikacılarına, medyasına hitap ederek ikili ilişkilere katkıda bulunmaya çalışma konusunda
en ciddi örneklerden birisini TÜRKSAM sergilemektedir. TÜRKSAM
-213-
Araz ASLANLI
ayrıca, Azerbaycan ve Azerbaycan’ın ilgi duyduğu temel konularla
ilgili sürekli çalışmalar (araştırma, yayın, etkinlik, açıklama vs.) yapan
ender sivil toplum kuruluşları arasında yer almaktadır.
Azerbaycan-Türkiye ilişkilerinde sivil toplum kuruluşlarının
oynadıkları rollere ilişkin ilk örnekler 1990’lı yılların başlarında Türkiye’de isminde “Azerbaycan” kelimesi geçen, Türk ve Müslüman
coğrafyasına ilgi duyan dernek ve vakıfların yaptıkları çalışmalar
olmuştur. Türk Ocağı, Azerbaycan Kültür Derneği, Azerbaycan Dayanışma Derneği, Türkiye-Azerbaycan Dostluk ve Dayanışma Derneği, KÖKSAV ve diğer dernek ve vakıflar Türkiye’de genel olarak
Azerbaycan’ın, Karabağ sorunu başta olmak üzere Azerbaycan’ın
sorunlarının, Azerbaycan kültürünün tanıtılmasına, ikili ilişkilerin
çeşitli alanlarda gelişmesine ciddi katkılar yapmıştır.
Özellikle 2000’li yıllarda Türkiye’de isminde “Azerbaycan”
kelimesi geçen derneklerin sayısında ciddi artış gözlenmiştir. Bunun
hem ilişkilerin kazandığı ivme, hem Türkiye’deki ilgili mevzuattaki
değişimler, hem de Azerbaycan Diaspora Komitesi’nin çalışmaları
sonucunda gerçekleştiği tahmin edilmektedir. Dernek sayısındaki
artışın faaliyet sayısına arzulandığı şekilde yansımadığı şeklinde eleştiriler de bulunmakla beraber, her bir STK’nın sadece kuruluş toplantısıyla ilgili bir haberin yarattığı kamuoyu bilgilendirme etkisi bile bu
artışın önemini anlatmaktadır. Diğer yandan Türkiye’nin çeşitli kentlerinde o kentin adıyla “Azerbaycan” kelimesinin yan yana geçtiği
isimlerde derneklerin kurulması iki ülkeyi köklü bir biçimde yakınlaştırma potansiyeline sahip süreçler olarak değerlendirilebilir. İzmir
Azerbaycan Kültür ve Dayanışma Evi Derneği, Çanakkale Azerbaycan Evi Derneği Kocaeli Azerbaycan Evi Derneği, Ankara Azerbaycan Evi Derneği, İstanbul Türk Azerbaycan Dostluk Kültür ve Dayanışma Derneği, Eskişehir Azerbaycanlılar Derneği, Antalya Azerbaycan Evi Derneği, İstanbul Azerbaycan Kültür ve Sanat Derneği bunun
örneklerindendir. Bu derneklerin bir kısmı bütünleşme arayışı içerine
girmiş ve Türkiye Azerbaycan Dernekleri Federasyonu adıyla ortak
bir çatıda birleşmiştir
-214-
AZERBAYCAN VE TÜRKİYE SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI ARASINDAKİ İLİŞKİLER
Türkiye’deki Azerbaycan isimli derneklerin ilki olan Azerbaycan Kültür Derneği, 1 Şubat 1949 tarihinde kurulmuş ve dernek ilk
sayısı 1 Nisan 1952’de olmak üzere Azerbaycan isimli bir dergi de
yayınlamaya başlamıştır. Dernek ayrıca Azerbaycan’ın tarihi, sanatı
ve siyasi oluşumları üzerine 56 adet kitap yayınlayarak Azerbaycan’ın
Türkiye’de daha iyi tanınmasına ciddi katkılar yapmıştır.
Son yıllarda kurulan dernekler içerisinde ise TürkiyeAzerbaycan Derneği daha çok dikkat çekmektedir. 31 Temmuz
2010’da Ankara’da kurulan dernek kısa süre içerisinde ciddi faaliyetlere imza atmış, bir yılını tamamladıktan kısa süre sonraysa 24 Eylül
2011’de Derneğin İstanbul Şubesi, aralarında milletvekillerinin ve
Azerbaycan yetkililerinin de bulunduğu büyük bir törenle açılmıştır.
Azerbaycan’da daha ciddi çalışmalar yapan kuruluşlar olarak
Türkiye Sanayisi ve İşadamları Birliği (TÜSİAB), Azerbaycan Türkiye İşadamları Birliği (ATİB) ve Gençliğe Yardım Fonu dikkat çekmektedir. Bu kuruluşlar çeşitli sosyal, akademik, kültürel faaliyetler
düzenlemekte, düzenlenen faaliyetlere destek olmakta, ayrıca Türkiye
adına yardımlar gerçekleştirmektedirler.
İkili ilişkilere katkı anlamında çalışmalar yapan en önemli kuruluşlardan birisi Azerbaycan’daki İreli İctimai Birliği isimli dernektir. İreli (Türkçe “İleri” anlamında) Derneği ikili ilişkiler bağlamında
orijinal sayılabilecek etkinlikler gerçekleştirmiştir. Örneğin, Dernek
27 Ocak - 6 Aralık 2010 tarihleri arasında Erzurum’da gerçekleştirilen
25. Dünya Üniversitelerarası Kış Olimpiyatlarına 20 kişilik bir ekiple
katılarak yabancı heyetler için karşılıksız olarak ek çevirmenlik desteği sağlanmıştır. Benzer çalışma 23-30 Temmuz 2011 tarihleri arasında
Trabzon’da gerçekleştirilen 11. Avrupa Gençler Yaz Olimpiyatlarında
da yapılmıştır. Her iki çalışma Türk ve Azerbaycan medyasının dikkatini yakından çekmiş ve İreli’nin adımları ikili ilişkilerde karşılıksız
destek örneği olarak alkış almıştır.
İreli, 2009 yılından itibaren her yaz Türkiye’de (Karabük) ve
Azerbaycan’da (Lenkeran) her iki ülkeden 20’şer olmak kaydıyla
toplam 40 öğrenci için “Türkiye ve Azerbaycan Gençlerinin Dostluk
Kampı” isimli yaz programı gerçekleştirmektedir. Bunun dışında 56.
-215-
Araz ASLANLI
Eurovision Şarkı Yarışması'nın final turundan önce, yarıfinalde Türkiye’nin elenmesi üzerine İreli’nin öncülüğünde Bakü'de bir grup Türk
ve Azerbaycanlı öğrenci, Türkiye'nin de Azerbaycan'ı desteklemesini
isteyen etkinlik gerçekleştirdi. Bakü'deki Kız Kalesi önünde bir araya
gelen Türk ve Azerbaycanlı gençler, müzik eşliğinde dans ederek,
Azerbaycan'ın Cumartesi günü düzenlenecek 56. Eurovision Şarkı
Yarışması'nda birinci olacağına inandıklarını söylediler. Nitekim diğer
bazı STK’ların da desteğiyle, Azerbaycan ve Türkiye’nin yardımlaşması da sağlanarak Azerbaycan büyük bir başarıya imza atmış ve bu
yarışmada birinciliği elde etmişti.
Yakın dönemde de görüldüğü üzere Türkiye-Ermenistan ve
Azerbaycan-İsrail ilişkilerinde devletler bazen sadece kendi kamuoylarını değil birbirlerinin kamuoylarını da dikkate almak durumunda
kalmıştır. Aslında özel süreçler olarak nitelendirebileceğimiz TürkiyeErmenistan ilişkilerindeki protokoller sürecinde, Türkiye’de terör
saldırılarının arttığı dönemlerde, KKTC’ye destek konularında ve son
Van depremi sırasında da görüldüğü üzere elim olaylar sırasında bir
yandan iki ülkenin sivil toplum kuruluşları inanılmaz bir karşılıklı
destek örneği sergilemiş, diğer yandan ikili ilişkilerde sivil toplumun
etkisinin artmasının gerekliliği daha çok anlaşılır olmuştur. Özellikle
protokoller süreci, Azerbaycan tarafında Türkiye ile ilişkilerde
STK’lara daha fazla önem vermenin anlaşılması bakımından en önemli aşamalardan birisi olarak görülebilir. Bu süreçte Azerbaycan’daki
ve Türkiye’deki çok sayıda STK’nın ortak hedef için çalışmaları ikili
ilişkilerin asıl potansiyelinin ortaya konması bakımından önemli olmuştur.
Protokol gerginliğine kadar aslında Türkiye-AzerbaycanErmenistan üçgeninde Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin geliştirilmesini
yoğun bir biçimde savunan STK’lar daha ön planda olmuşlardır. Bu
STK’lar çok büyük ölçüde yabancı fonlardan desteklenen projeler
gerçekleştirmek, medya üzerinden çok ciddi çalışmalar yapmak suretiyle yetkilileri yönlendirme ve kamuoyu oluşturma adına ciddi mesafe kaydetmişlerdir.
-216-
AZERBAYCAN VE TÜRKİYE SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI ARASINDAKİ İLİŞKİLER
Protokoller sürecinde her iki ülkedeki STK’larda “duygusallığı
bir kenara bırakalım, Ermenistan ile daha iyi ilişki kuralım” diyenler
ve devletin resmi politikasının bir parçası olanlar mevcut olduğu gibi,
resmi politikayı eleştirerek farklı görüşler ortaya koyanlar da olmuştur.
Azerbaycan’da Türkiye’nin tutumuna sert eleştiriler yöneltilmekle beraber bunların önemli kısmında eleştirinin hedefi Türkiye’deki yönetim olmuştur. Bu dönemde karşılıklı olarak çok sayıda
sivil toplum örgütü temsilcisinin karşılıklı ziyaretleri ve gerçekleştirilen toplantılardaki inanılmaz yoğunluk dikkat çekmiştir. Azerbaycan’dan yapılan ziyaretler içerisinde Sivil Toplum Kuruluşları Milli
Forumu ve Cumhurbaşkanı Yanında Sivil Toplum Kuruluşlarına Devlet Desteği Fonu temsilcilerinin yaptıkları ziyaretler ve gerçekleştirdiği toplantılar kamuoyunda ciddi yankı bulmuştur.
Azerbaycan ve Türkiye’nin ekonomik alanda araştırma yapan
STK’ları arasında proje bazında işbirlikleri mevcut olmuştur. Bu alanda en yoğun çalışan derneklerden birisi olan Azerbaycan İktisadi
Araştırmalar Merkezi Türkiye’deki İktisadi Araştırmalar Vakfı ile
işbirliğini geliştirmek üzere karşılıklı ziyaretler gerçekleştirmiş ve
toplantılar düzenlemiştir. Toplantılarda iki ülke arasındaki ekonomik
ilişkilerin geliştirilmesine yönelik bilimsel seminer/konferans düzenlenmesi için karşılıklı olarak çalışmaların başlatılması hususunda görüş birliğine varılmıştır.
Bu arada Azerbaycan İktisadi Araştırmalar Merkezi (İTM)
Türkiye-Ermenistan protokolleri dolayısıyla Azerbaycan-Türkiye
ilişkilerinde gerginlik yaşandığı dönemde gelişmeleri değerlendirmek
üzere Bakü’de Kafkasya Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Merkezi (QAFSAM) ile ortaklaşa bir konferans da gerçekleştirmiştir. Konferansta ikili ilişkilerin diğer boyutlarının yanında ekonomik
boyutları derinlemesine müzakere konusu olmuştur.
QAFSAM ise Türkiye`deki iki sivil toplum kuruluşu
TÜRKSAM ve Azerbaycan Birlik Teşkilatı (ABT) ile ortaklaşa Türkiye`deki çok sayıda üniversite öğrencisini kapsayacak şekilde bir
tanıtım projesi gerçekleştirmiştir.
-217-
Araz ASLANLI
İki ülke STK’ları arasında sağlık sektöründeki işbirliğinin de az
sayıda olmakla beraber örnekleri bulunmaktadır. Sağlık Mensupları
Derneği (SAMEDER) ile Uluslararası Sivil Toplumu Destekleme ve
Geliştirme Derneği (USİDER) tarafından gerçekleşen işbirliği doğrultusunda Türkiye ile Azerbaycan arasında “şifa köprüsü” kurulmuştur.
Söz konusu projeye Azerbaycan'dan Sağlığımız Namına Tabipler
Derneği (SNT) de katılarak destekte bulunmuştur. Proje çerçevesinde
Bakü'ye giden Türk doktorlar burada 4 bin Azerbaycan vatandaşını
ücretsiz sağlık taramasından geçirmiştir. Bu alandaki bir diğer örnek
sayılabilecek çalışma Ankara merkezli Avrasya Gastroenteroloji Derneği tarafından yapılmaktadır. Dernek sürekli olarak Azerbaycan
STK`larıyla ortaklaşa etkinlikler gerçekleştirmekte, tıp alanında ortak
bilimsel çalışmalara ciddi katkılar yapmaktadır.
Avrasya Metal İşçileri Konfederasyonu çerçevesinde ayrıca direkt Azerbaycan Hemkarlar Teşkilatı Konfederasiyası ile Kamu-Sen
arasındaki işbirliği çerçevesinde yapılan faaliyetler sendikacılık alanında, Avrasya İnsan Hakları Federasyonu çerçevesinde yapılan faaliyetler insan hakları alanındaki sivil toplum faaliyetlerine örnekler
teşkil etmektedir. Yine medya alanında çalışmalar yapan Azerbaycan
Parlamento Muhabirleri Derneği`nin Türkiye`deki çok sayıdaki ulusal
ve yerel gazeteciler dernekleriyle imzaladıkları anlaşmalar ve yaptıkları faaliyetler ikili, Türk Dünyası gazetecilerini bir araya getirme
çabaları çerçevesinde yapılan faaliyetler ise çoklu ortamda yapılan
sivil toplum faaliyetleri olarak dikkat çekmektedir.
SONUÇ
Sonuç olarak Azerbaycan-Türkiye ilişkilerinde sivil toplum kuruluşlarının yerinin göreceli olarak az olduğu söylenebilir. Fakat bu
alanın her geçen gün geliştiği ve STK`ların ikili ilişkilerde oynadığı
rolün her geçen gün arttığı da gözlenmektedir. STK`ların özellikle
hassas konularda (Karabağ sorunu, KKTC, PKK terörü) ve önemli
süreçlerde (protokoller, Mavi Marmara saldırısı vs.) sağlam bir köprü
işlevi gördükleri ve ciddi bir potansiyele sahip oldukları tespit edilmiştir.
-218-
AZERBAYCAN VE TÜRKİYE SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI ARASINDAKİ İLİŞKİLER
Bu alana genişlik ve derinlik kazandırılması için girişimlerin
yoğunlaşması faydalı olacaktır. Bundan önceyse belki ikili ilişkilerde
STK’ların yerine yönelik çok ciddi bir alan çalışmasının ve tam bir
durum tespitinin yapılması gereklidir. Konunun her iki ülke için önemi de dikkate alınarak çeşitli alanlardaki ikili ilişkiler üzerine çalışan
STK’ların projeleri, güncel konular çalışılması talebi ileri sürülmeksizin, özellikle de uzun vadeli sonuçlar sağlaması bakımından faydalı
olacak konular yoğunluklu olmak üzere desteklenmesi bu alanın gelişmesine ciddi katkılar sağlayabilecektir.
-219-