Bir Müslüman gözüyle Ermenilerin şahadeti

Transkript

Bir Müslüman gözüyle Ermenilerin şahadeti
Bir Müslüman gözüyle Ermenilerin þahadeti
Potsdam, Tempelverlag, 1922
Bir Müslüman gözüyle Ermenilerin þahadeti
Potsdam, Tempelverlag 1922
Önsöz
Bu yazýyý yazan ben, Hauran bölgesinin EL­Ledjat’ta yaþayan El­Sülut kabilesinin Bedevi þeyhinin
oðluyum. Diðer þeyhlerin oðullarýyla beraber Istanbul’a okumaya geldim ve daha sonra
Imparatorluk Yüksek Okulu’na kaydoldum. Eðitimimi tamamlayabilmem için Suriye’nin Þam
Valisi Kurmaylýðý’na gönderildim ve burada uzun zaman kaldým. Daha sonra üç buçuk yýllýðýna
Mamuret­ul­Ali (Harput) Kaymakamlýðý’na atandým. Bu görevden sonra avukat olarak Þam’a
yerleþtim. Hauran temsilcisi olarak bu þehirdeki Eyalet Yönetimi’nin ve daha sonra da Anayasa
Kurulu’nun bir üyesi oldum. Savaþýn baþlamasýyla birlikte daha önceki kaymakamlýk görevini
tekrar üstlenmek zorunda kaldým, fakat redettim. Çünkü bir çok yönden avukatlýðýn benim için
daha faydalý olacaðýný düþündüm.
Bir ihbar üzerine, Ýngiliz ve Fransýz himayesinde bulunan Arap halkýný Türkiye’den koparmayý
amaçlayan, güya gizli bir örgütün üyesi olmakla suçlandýrýlarak tutuklanýp hapse atýldým. Zincire
vurularak polis gözetiminde siyasi suçlularýn gönderildiði Aalija’ya sürüldüm. Mahkemede beraat
ettim. Fakat nüfuzlu ve eðitimli Araplarý dýþlamaya kararlý hükümet, bu gibi sonuçlara aldýrýþ
etmemeye özen gösteriyordu. Hükümetin bu amacý nedeniyle Cemal Paþa beni bir subay ve beþ
asker eþliðinde Erzurum’a gitmek üzere yola çýkardý. Diyarbakýr’a geldiðimde Erzurum Ruslar’ýn
tehdidi altýndaydý. Vali beni Diyarbakýr’da tutmak için emir almýþtý.
Her hangi bir neden gösterilmeden 22 gün hapis yattýktan sonra serbest býrakýldým. Bir ev
kiralayarak altý buçuk ay Diyarbakýr’da kaldým. Bu süre içinde en güvenilir kaynaklardan herþeyi
öðrendim. Burada Ermenilere yapýlanlara tanýk oldum. Bana bilgi aktaranlarýn birçoðu yüksek
rütbeli subaylar, memurlar, Diyarbakýr’ýn, ya da Diyarbakýr’a gelen Van, Bitlis, Mamuret­ul­Ali
(Elazýð), Halep ve Erzurum gibi þehirlerin ileri gelenleriydi. Komþu bir vilayetin kaymakamý
olarak onlar arasýnda birçok tanýdýklarým vardý. Onlardan olup biten herþeyi öðrendim. Bir kýsmýný
kaleme aldýðým, Türkler tarafýndan zavallý Ermenilere karþý uygulanan bu mezalimden, birçok insan
savaþtan sonra kolaylýkla haberdar olabilecek.
Bir daha hapse atýlmamak ve Türk fanatizmine maruz kalmamak için Diyarbakýr’dan kaçtým.
Büyük bir zulüm ve devamlý öldürülmek korkusuyla Basra’ya vardým. Türklerin eziyetlerine maruz
kalmýþ olan Ermeni halkýna hizmet verebilmek, ayný zamanda Islamiyetin fanatiklik olduðunu iddia
eden Avrupa’lýlara karþý Ýslamiyeti savunmak amacýyla, bana aktarýlan bilgileri ve gerçekleri
yayýnlamaya karar verdim. Allah bizi doðru yola yöneltsin!
Bu önsözü 1 Eylül 1916’da Bombay’da yazdým.
Fa’iz El­Chusein
Nur für private Nutzung bestimmt
1/17
Bir Müslüman gözüyle Ermenilerin þahadeti
Potsdam, Tempelverlag, 1922
Yaþadýklarým
Halep’e vardýktan sonra, orada geçireceðim iki günden faydalanarak trenle Der­Arap­Punar
Ýstasyonu’na kadar geldim. Yanýmdaki beþ Ermeni sýký gözetim altýnda Diyarbakýr’a sürgüne
gideceklerdi. Arap­Punar’dan yürüyerek Geruç’a gittik. Orada bir handa kaldýk. Han, Ermeni
kadýnlarý, çocuklarý ve az sayýdaki hasta erkeklerle doluydu. Kadýnlar periþan bir haldeydiler.
Çünkü onlar Erzurum’dan Geruç’a kadarki çok uzun yolu yürüyerek gelmiþlerdi. Onlarla Türkçe
konuþtum. Bana, jandarmalarýn kendilerini hep susuz durak yerlerine getirdiklerini; içilecek suyun
nerede olduðunu para vemeden sormalarýný yasakladýklarýný anlattýlar. Bazý kadýnlar çocuklarýný
yolculuk esnasýnda bu ýssýz çöllerde býrakmak zorunda kalmýþlardý. Kadýnlarýn büyük çoðunluðu
çocuklarýný ümitsizlikten, hastalýktan veya taþýyacak güçleri olmadýðýndan yol kenarlarýnda
býrakmýþlardý. Çocuklarýný terketmekye vicdanlarý el vermeyen bazý kadýnlar da çocuklarýyla birlikte
çölde ölmüþlerdi. Bana anlatýlanlara göre, kadýnlarýn arasýnda bir saat bile yürümek istemeyen
þýmarýklar da varmýþ. Çünkü onlar varlýklý olduklarý için el bebek, gül bebek büyümüþler. Her
birinin eskiden hizmetçileri de varmýþ. Bunlar sarp, yüksek daðlarda vahþi bir hayat süren Kürtlerin
eline düþmüþler. Bir çoðu baþlarýna gelecek rezilliklerden kaçýnmak için kendi hayatlarýna son
vermiþler.
Geruç’tan atlý arabayla Urfa’ya geldik. Yolda yürüyerek giden bir insan kalabalýðý gördüm. Uzaktan
bakýnca Türk asker alayý sandým. Yanlarýna gittiðimizde, onlarýn önden giden jandarmalarýn
gözetiminde yalýnayak, zar zor yürüyen, sýra sýra Ermeni kadýnlarý olduðunu gördüm. Ýçlerinden
biri geride kaldýðýnda, jandarmalar silahlarýyla onu devamlý dipçikliyor; arkadaþlarýnýn yanýnda
sýraya girinceye kadar yüzüne vurarak korkutuyordu. Kendini taþýyamayacak, yürüyemeyecek kadar
hasta olanlar ise ya çölde aç susuz, korumasýz vaziyette vahþi hayvanlara yem olarak býrakýlýyor; ya
da geride kalanlar jandarmanýn tek kurþunuyla öldürülüyordu.
Urfa’ya vardýðýmýzda hükümet tarafýndan bir tabur polisin Ermeni mahallesine silah toplamak için
gönderildiðini öðrendik. Urfa Ermenilerini de diðerleri gibi ayný kader bekliyordu. Urfa
sokaklarýnýn sürgün edilen kadýnlar ve çocuklarla dolu olduðunu gören Urfa Ermenileri, silahlarýný
teslim etmek istemiyorlardý. Direnmek için çýkan çatýþmada bir polis ve üç jandarma ölmüþtü. Urfa
þehir yönetimi Halep’ten yardým istedi. Suriye canisi olan Fahri Paþa, Cemal Paþa’nýn emriyle
toplarýyla geldi; Ermeni mahallesini yerle bir edinceye kadar bombaladý. Erkekleri, çocuklarý ve
kadýnlarý öldürdü. Sað kalan kadýnlardan büyük bir kýsmý ise arkadaþlarýnýn kaderini paylaþmak
üzere Der­es­Zor’a sürüldü. Onlarý göndermeden önce, Paþa ve subaylar içlerinden en güzellerini
seçiyorlardý. Sürülenlerden bazýlarý Türk ve Kürtlerin eline geçmeden hastalýk veya açlýktan
kýrýlýyorlardý.
Urfa’yý terkettiðimizde tekrar kadýn kafilelerine rastladýk. Onlar yorgun, bitkin, periþan bir halde
açlýk ve susuzluktan can çekiþtiriyorlardý. Yollarýn saðý ve solu ölülerle doluydu.
Urfa’dan hemen hemen 6 saat uzakta, Karayefrem köyünde yemek molasý verdik. Biraz uzakta
çeþme vardý. Su içmek için yaklaþtýðýmda ürpertici bir sahneye þahit oldum. Göðsünden dört kurþun
yarasý almýþ, yarý çýplak bir kadýn, kanlý bir gömlekle yerde yatýyordu. Hayretler içinde kaldým ve
baþladým hüngür hüngür aðlamaya. Mendille gözlerimi silip, bekçilerden birinin beni görüp
görmediðini anlamak için etrafa bakdýðýmda, kafasý ortasýndan yarýlmýþ, yüzüstü yatan 8 yaþlarýnda
bir çocuk ölüsü gördüm. Bu beni daha fazla ürpertti, fakat bekçiler feryatlarýma son verdiler. Arif
Efendi adlý subayýn Ýsaak adlý bir papaza seslendiðini duydum: ’’Çabuk buraya gel!’’. Subayýn
herhangi bir þeye kýzdýðýný farkettim. Daha çok yaklaþtýðýmda ne görsem iyi? Annesi yanlarýnda
Nur für private Nutzung bestimmt
2/17
Bir Müslüman gözüyle Ermenilerin þahadeti
Potsdam, Tempelverlag, 1922
yalvarýr bir þekilde dururken suyun içinde üç çocuk tir tir titriyordu. Kürtler çocuklarýn elbiselerini
soymuþ, çeþitli eziyetlerle dövüp býrakmýþlardý. Kadýn bize kendilerine yapýlanlarý anlattý. O,
Erzurum’dan baþka kadýnlarla birlikte, askerlerin eþliðinde uzun bir yol yürüyerek buraya kadar
gelmiþti. Yolda paralarý ve elbiseleri alýnmýþ, ayrýca güzel olanlarýna Kürtler tecavüz etmiþlerdi.
Buraya geldiklerinde ise üzerlerindeki elbiseleri de Kürt erkekleri ve kadýnlarý tarafýndan
soyulmuþtu. Kendisi hasta olduðundan yola devam edememiþti; ayrýca çocuklarýný da býrakmak
istemiyordu. Çocuklar korkularýndan suya atlamýþlardý, kendisi de ölmek üzereydi. Papaz birkaç
parça elbise bularak kadýna ve çocuklara giydirdi. Subay yakýndaki jandarma merkezine birini
göndererek jandarma çaðýrttý. Ona çocuklarla kadýný Urfa’ya göndermesi; ölüleri de yakýndaki
karakolun avlusuna gömmesi için emir verdi. Kadýn bana, ölü olan kadýnýn kendine yapýlan
tecavüze karþý direndiðini, onun için öldürüldüðünü anlattý. Bu þekilde o namusuyla ölmüþ ve
kirletilmekten kurtulmuþtu. Onu tecavüze zorlayabilmek için gözleri önünde çocuðunu
öldürmüþlerdi. Fakat o, yine de direnmiþ, kýrýk kalbiyle vefat etmiþti.
Öðleüstü Karayefrem’e ulaþtýk. Arabacýlardan biri içleri taþ ve kayalarla dolu olan bir kaç toprak
yýðýnýna dikkatimizi çekti. Ermenilerin ileri gelenlerinden ve Osmanlý Meclis­i Mebusan’ýndan
mebus olan Zohrab’ý ve Vartkes’i burada öldürdüler’’ dedi.
Krikor Zohrab ve Vartkes. Onlarý kim tanýmaz, kim bilmez ki? Zohrab, Ýstanbul Ermeni
mebusuydu. Meclis­i Mebusan’da meþhur ve saygýn bir isimdi. Söylevleri eðitimli ve zeki biri
olduðunun göstergesiydi. Karþýtlarýnýn iddialarýný zekice, ikna edici belgelerle çürütmesini bilirdi.
Meclis­i Mebusan’da konuþmalarý etkileyiciydi. Her konuda olduðu gibi, özellikle de hukuk
alanýnda çok bilgiliydi. Birkaç üniversite bitirmiþti. Uzun yýllar, aranan bir hukukçu olarak yaþadý.
Cesurdu. Kendisine gözdaðý verilmesine kesinlikle izin vermez ve kendi milletini korumak için
cesur çýkýþlarda bulunurdu.
Ýttihad ve Terakki Partisi’nin yöneticileri eðitim eksikliði nedeniyle, politikadan ve yöneticilikten
fazla bir þey anlamadýklarýnýn; özgür ve demokratik bir yönetimin anlamýný kavrayamadýklarýnýn
farkýna varýnca, kendi Tatar atalarýnýn yöntemine geri döndüler. Ülkeyi çöle çevirmek ve suçsuz
halký yoketmek, yapabilecekleri tek þeydi. Her iki mebusu, Zohrab ve Vartkes’i Ýstanbul’dan
ülkenin içine gönderdiler, yolda öldürülmeleri için emir verdiler. Sonra da haydutlarýn hücumuna
uðradýklarý biçiminde bir açýklamada bulundular. Kinlerinin temeli Ermenilerin kendilerinden daha
eðitimli, daha zeki ve daha nüfuz sahibi olmasýna dayanýyordu. Haydutlar neden tam da bu
insanlarýn üstüne hücum edeceklerdi ki? Yalan olduðu belliydi. Onlarý öldüren, Ýttihatçýlara sadýk
Zeki Bey’i de öldüren Ahmet El­Garzi adlý bir alçaktý. Onun geçmiþi Osmanlý dünyasýnda bilinir.
Bu alçaðý hak ettiði cezadan ve hapisten Ittihatcýlarýn nasýl koruduðu bilinir.
Geceyi Karayefrem’de geçirdikten sonra, sabahý Geverek’te yaptýk. Yolda tekrar tüyler ürpetici
manzaralara þahit olduk. Öldürülen kadýn ve erkeklerin cesetleri yolun her iki tarafýna karma karýþýk
serilmiþti. Kana bulanmýþ vücutlar güneþten kavrulmuþtu. Geverek’e yaklaþtýkça cesetlerin sayýsý
artýyordu. Büyük bir kýsmý da çocuk cesetleriydi. Geverek’te arabadan indiðimizde, hanýn
hizmetçilerinden birinin sarý saçlý bir çocuðu duvarýn arkasýna attýðýný gördük. Sebebini
sorduðumuzda, handa, trenden geri kalan üç hasta Ermeni kadýný bulunduðunu söyledi. Bu hasta
kadýnlardan biri, besleyemediðinden, çocuðunu kaybetmiþti. Hizmetçi kadýn ölen çocuðun cesedini,
fare ölüsü gibi atýyordu.
Nur für private Nutzung bestimmt
3/17
Bir Müslüman gözüyle Ermenilerin þahadeti
Potsdam, Tempelverlag, 1922
Canparasý
Geverek’te bulunduðumuz zaman, Arif Efendi, hükümette bulunduðu dönemde jandarma
kumandanýnýn ve þehrin emniyet müdürünün yanlarýnda bulunan beþ Ermeniyi kendisine býrakmayý
talep ettiklerini, ancak kendisinin reddetmesi üzerine onlarýn ýsrar ettiklerini, Diayarbakýr’a sað
salim varýnca 50 Pfund fidye vereceklerini anlattý. Hana geldiðimizde subay papaz Ýsaak’ý yanýna
çaðýrdý, durumun ne olduðunu sordu. Papaz, arkadaþlarýyla konuþtuktan sonra, yalnýz 10 Pfund
verebileceklerini, çünkü bütün paralarýnýn bundan ibaret olduðunu söyledi. Subay kendisine inandý,
10 Pfundu aldý ve diðerlerini ikna edeceði teminatýný verdi. Onun Halep’teki jandarma komutanýyla
bir münakaþasý oldu. Bu sonuncusu beþ Ermeniyi alýkoymak istiyordu. Ahmet Bey de, Urfa’nýn
çetebaþý da, o insanlarý istiyordu. Subay Ahmet Bey zamanýn en güçlü partisi Ýttihad ve Terakki’nin
üyesi olmasýna raðmen, Ermenileri bizzat kendisi sað salim Diyarbakýr’a götürdü.
Ertesi sabah Geverek’ten ayrýldýk. Diyarbakýr’a yaklaþtýðýmýzda yollardaki cesetlerin sayýsý daha da
artýyordu. Yollarda jandarma gözetiminde bitkin, yorgun argýn yürüyen çok sayýda kadýna rastladýk.
Bunlar Geverek’e gidiyorlardý. Yüzlerindeki keder ve gözyaþlarýnýn izleri taþlarý yumuþatacak,
hatta en vahþi hayvanlarý bile vicdana getirebilecek cinstendi.
Allah aþkýna, bu kadýnlar ne yapmýþlardý ki? Türklere karþý harp mý ilân etmiþlerdi? Onlardan
birini mi öldürmüþlerdi? Bu yardýma muhtaç yaratýklar ne gibi bir suç iþlemiþlerdi ki? Onlarýn tek
suçu Ermeni olmalarýydý. Ev iþleriyle uðraþýyor, çocuklarýný yetiþtiriyorlardý. Tek istedikleri
kocalarýnýn ve oðullarýnýn mutlu olmalarý; ev iþlerinin yerine getirilmesini saðlamaktý.
Rica ederim. Ey Müslümanlar, bu suç mudur? Düþünün bir kere, bu kadýnlarýn nesi eksikti? Bu
insanlarýn Türk kadýnlarýndan ne eksikleri vardý?
Bu kadýnlarýn kocalarýnýn böyle bir cezayý hak ettiðini kabul etsek bile, onlarý vahþi hayvanlarýn bile
utanç duyacaðý bir muameleye tabi tutmak adil midir? Kur’an’da þöyle yazýlýdýr: ’’Birilerinin
suçunu diðerlerine yükleme!’’. Bu ’’birinin yerine baþkalarýný cezalandýrma’’ anlamýna gelir.
Zavallý bu kadýnlar ve çocuklar ne yaptýlar? Türk hükümeti davranýþýný haklý çýkaracak en ufak bir
kanýt gösterebilir mi? Bir kanýt ki, Müslüman halký davranýþlarýnýn kanuna uygun olduðuna ikna
edebilsin? Hayýr, tek bir kelime bile söyleyemezler. Çünkü Müslüman halkýn gelenekleri adalete,
kanunlarý akla ve hikmete dayanýr.
Islamiyet’in ve Hilafet’in dayanaðý; Müslümanlýðýn koruyucularý olduklarýný yayan bu sahtekârlar,
Allah’ýn yasalarýný ve Kur’an’ý; Peygamberlerin ve insanlýðýn geleneklerini de çiðniyorlar. Adil
midir bu? Yaptýklarý aslýnda Islamiyeti aþaðýlamaktan, ayný þekilde Müslümanlarý, yeryüzündeki
bütün insanlarý Islâm olsun, Hýristiyan olsun, Yahudi veya dinsiz olsun, herkesi darýltmaktan baþka
bir þey deðildir. Allah için! Bu utanç verici bir suçtur ve dünyada böyle bir suçu iþledikten sonra
kendini uygar olarak algýlayan bir tek halk bile yoktur.
Çöldeki çocuk
Bir hayli yürüdükten sonra, yolda 4 yaþlarýnda açýk renkli, sarý saçlý, mavi gözlü bir çocuk gördük.
Görünüþüne göre seçkin bir ailenin çocuðu olduðu anlaþýlýyordu. Güneþin altýnda sessiz ve
hareketsiz duruyordu. Bizim subay arabayý durdurttu, arabadan indi çocuða sorular sordu; fakat o
Nur für private Nutzung bestimmt
4/17
Bir Müslüman gözüyle Ermenilerin þahadeti
Potsdam, Tempelverlag, 1922
hiç cevap vermiyordu. Bir kelime bile çýkmadý aðzýndan. Subay bize dönerek: ’’Bu çocuðu
beraberimizde Diyarbakýr’a götürürsek, ilgili makamlar onu bizden alýrlar ve kendi halkýnýn alýn
yazýsýna göre öldürürler. En iyisi býrakalým burada. Belki Allah bir Kürdün vicdanýný harekete
geçirir de alýr çocuðu büyütür’’ dedi. Bizden kimse konuþmak istemiyordu. Subay tekrar arabaya
bindi, çocuðu hareketsiz ve gözyaþý dökmeden bulduðumuz gibi orada býraktýk ve yolumuza devam
ettik. Kim bilir hangi zengin bir Ermeni’nin çocuðuydu. Kuþkusuz katliamcýlar ailesini ve
soydaþlarýný öldürüp kendisini öksüz býrakmýþlardý. Onu yanlarýna alanlar yorgun düþmüþ olsalar
gerekti. Çünkü kadýnlar kendilerini ancak çekiþtirebiliyorlardý. Etrafta tek bir insan ve tek bir ev bile
bulunmayan ýssýz çölde o çocuðu býrakmýþlardý. Hayvanlara karþý sevgi besleyen, hayvanlarý
koruma dernekleri bile kuran insanlar, kendi öz çocuklarýna karþý acýma hissini kaybedip, güneþin
yakýcý sýcaklýðý altýnda bir çocuðu aç susuz, vahþi hayvanlara yem olarak býrakmaya kadar
gidebiliyorlar!
Küçüðü býrakýp gittikten sonra vicdanýmýz üzüntüden yanýp sýzlamaya baþladý. Güneþin
batmasýndan önce, Diyarbakýr’a birkaç saat kala kafile bulunmayan bir hana vardýk. Geceyi orada
geçirdik. Ertesi gün cesetlerle dolu, harp meydanýna dönmüþ yola devam ettik. Yolun her iki tarafý
da ayný manzaralarla doluydu. Þurada göðsündeki kurþunla yatan bir erkek, orada parçalanmýþ bir
kadýn; ufacýk bir çocuk annesinin yanýnda son uykusuyla uyuyor, genç bir kýz tazecik gençliðinde
iðfal edilmiþ! Yolumuz, öldürme ve katliam metodlarýnýn deðiþtiðini gördüðümüz Diyarbakýr’a
yakýn Kara­Punar kanalýna kadar ayný manzarayla devam etti.
Burada kül olmuþ cesetlere rastladýk. Allahým! Senden hiçbir þey gizli kalmaz! Sen bilirsin,
birbirleriyle mutlu bir yaþam sürdürebilecekken kim bilir kaç tane genç kýz ve erkek bu korkunç
yerde alevlere yem oldu!
Diyarbakýr surlarýna kadar artýk cesete rastlamayacaðýmýzý düþündüðümüz an, yanýldýðýmýzý
anladýk. Çünkü manzara þehir kapýsýna kadar ayný þekilde devam etti. Katliamdan sonra
Ermenistan’dan dönen bazý Avrupalýlardan iþittiðimize göre, hükümet, olaylarýn duyulduðunu ve
Avrupadaki gazetelerde sansasyon yarattýðýný dikkate alarak, yollarda duran cesetlerin yakýlmasýný
emretmiþti.
Hapiste
Diyarbakýr’da subayýmýz bizi ilgili makamlara teslim etti. Biz hapise atýldýk ve ben 22 gün
hapsedildim. Bu zaman zarfýnda, Diyarbakýrlý Müslüman bir tutukludan, þehirde Ermeni’lere
yapýlan herþeyi ayrýntýlarýyla öðrendim. Ona, Ermeni’lere karþý yapýlanlarýn sebebini, hükümetin bu
davranýþýnýn kaynaðýný ve Ermeni’lerin herhangi bir suç nedeniyle mi yok edilmek istendiðini
sordum. Tutuklunun anlattýðýna göre, Ermeni gençleri harp ilân edildikten sonra devletin çaðrýsýna
kulak asmamýþ, birçoðu daðlara kaçmýþ, silâh almak için Ermeni zenginlerinden para istemiþler, bu
silâhlarý devlete teslim etmemiþler. Yönetici durumunda olan Ermeni ileri gelenleri ve seçkin
kimseler, bu davranýþý reddetmiþler ve hükümete þikayet ederek onlarýn silâhsýzlanmasýný istemiþler.
(Sürgün konusunda bakýnýz: Lepsius, ’’Deutschland und Armenien,’’ Diplomatische Aktenstücke,
ve Lepsius: ’’Todesgang des armenischen Volkes’’ (Her iki kitap Potsdam’daki Tempel Verlag’da
yayýnlanmýþtýr.)
Tekrar sordum, acaba Ermeniler devletin herhangi bir memurunu, veya herhangi bir Türk’ü, veya
Diyarbakýr’dan bir Kürd’ü öldürmüþler mi ? Bu sorumu olumsuz olarak yanýtladý, Fakat birkaç gün
Nur für private Nutzung bestimmt
5/17
Bir Müslüman gözüyle Ermenilerin þahadeti
Potsdam, Tempelverlag, 1922
sonra Vali Reþid Bey’in ve Jandarma Komutaný Rüþtü Bey’in bazý Ermeni evlerini ve kiliseleri
aramalarý sonucu silâh bulduklarýný söyledi. Silâhlarýn bulunmasýndan sonra, hükümet bazý Ermeni
seçkinlerini tutuklayarak hapsetmiþ. Buna karþý Ermeni din görevlileri þikâyette bulunmuþlar,
tutuklularýn serbest býrakýlmasýný talep etmiþler. Fakat hükümet onlarý serbest býrakmak yerine din
görevlilerini de tutuklamýþ. Ermeni seçkinlerinin sayýsý 700 kadarmýþ. Bir gün jandarma kumandaný
gelmiþ, Sultan’ýn emrine göre onlarýn Musul’a sürgün edileceklerini, harbin sonuna kadar orada
kalacaklarýný bildirmiþ. Tutuklular bu habere sevinmiþler; para, giysi ve yiyecek temin etmiþler ve
Musul’a gitmek için keleðe binmiþler. Kelek aðaç köklerinden yapýlmýþ bir saldýr; þiþirilmiþ
tulumlarýn üstüne oturtulmuþtur. Yörede oturanlar tarafýndan Dicle ve Fýrat nehirlerini geçmek için
kullanýlýr. Kýsa bir zaman sonra onlarýn Dicle nehrinde boðulduklarýnýn ve kimsenin Musul’a
varamadýðýnýn haberi gelmiþ. Resmi makamlar bu çeþit sürgünleri uygulamaya devam ederek
Ermeni halkýný; ardarda aileleri, kadýn, erkek, çocuk demeden öldürmüþler. Kazazian, Tirpanian,
Minassian ve Keþiþian’lar Diyarbakýr’dan sürülen en zengin ailelerin ilklerindendi. Hatýrladýðýma
göre bu 700 kiþinin arasýnda Homandrias adýnda bir piskopos da vadý; o Katolik bir Ermeni
Piskoposuymuþ. Deðerli, eðitimli, 80 yaþlarýnda yaþlý bir adammýþ. Ak sakalýndan bile utanmadan
onu Dicle nehrine atýp boðmuþlar. Diyarbakýr’ýn piskoposluk nabi Mýgýrdiç de 700’lerin
arasýndaymýþ. Halkýna yapýlan rezaleti ve hakaretleri görünce dayanamamýþ, üstüne benzin dökerek
kendini yakmýþ. Bu olaylardan üç yýl önce, ayný Piskopos’a mektup yazdýðý için tutaklanmýþ olan
bir Müslüman’ýn anlattýðýna göre, Piskopos’un çok yüksek eðitimi varmýþ, büyük cesareti olan,
milleti için fedakârlýktan kaçýnmayan, ölüm korkusunu bilmeyen, hakaret ve aþaðýlanmaya
dayanamayan bir insanmýþ.
Kürt’lerden bazýlarý, para ve giysilerine elkoymak için, hapishanede Ermeni’lerin üstüne hücum
etmiþler. Kimse bunlardan hesap sormamýþ. Hükümet Diyarbakýr Ermenilerinden, orduya ayakkabý
ve diðer bazý iþlerini görsün diye sanatkâr ve kunduracýlarýn dýþýnda, kimseyi sað býrakmamýþ. 19
kiþi hapisteydi, onlarý gördüm ve konuþtum. Hükümet bunlarý sinsi caniler olarak algýlýyordu.
Diyarbakýr’dan 1915 Ekim’ine doðru sürülen son aile ise Dunjian’lardý. Bu aile, þehrin bazý
Müslüman seçkin aileleri tarafýndan korunuyordu, çünkü onlarýn gözü bu ailenin parasýnda veya
güzel kadýnlarýndaydý
Dikran
Dikran, Diyarbakýr’daki Daþnak Ermeni Partisi’nin Merkez Yönetim Kurulu üyesiydi. Ýttihat ve
Terakki Partisi’nin üyelerinden þehirdeki bir memurun bana anlattýðýna göre, hükümet Dikran’ý ele
geçirmiþ, ondan Diyarbakýr’daki parti yetkililerinin adlarýný talep etmiþ. Dikran, partisinin kararý
olmadan hükümetin iþine gelsin gelmesin, isim vermeyi reddedince türlü iþkencelere maruz kalmýþ.
Ayak tabanlarýna, parçalanýncaya kadar demirle vurulmuþ; týrnaklarý ve göz kirpikleri kerpetenle
sökülmüþ. Fakat o arkadaþlarýnýn ismini vermeye bir türlü razý edilememiþ. Daha sonra sürgüne
gönderilmiþ ve kendi milletinin sevgisi aþkýna þerefiyle ölüme gitmiþ.
Agop Kaitanian
Agop Kaitanian Ermeni tutuklarýndan biriydi. Hükümet onu Ermeni’lerin hizmetindeki sinsi
canilerden biri sayýyordu. Onunla birçok kere konuþtum ve hikâyesini anlatmasýný rica ettim.
Anlattýðýna göre, bir polis memuru günün birinde evine gelerek kapýyý çalmýþ, polis müdürünün
bürosunda kendisiyle konuþmak istediðini söylemiþ. Agop büroya vardýðýnda polis müdürü ondan
Ermeni örgütleri ve gizli katilleri hakkýnda bilgi istemiþ. Ne örgüt, ne de katilleri hakkýnda bir þey
Nur für private Nutzung bestimmt
6/17
Bir Müslüman gözüyle Ermenilerin þahadeti
Potsdam, Tempelverlag, 1922
bilmediðini söyleyince, Agop falakaya çekilmiþ. Birkaç gün boyunca, dayanamayarak ölmek
istemesine kadar türlü iþkencelere tabii tutulmuþ. Yanýnda bir býçaðý varmýþ ve iþkenceler
dayanamayacaðý seviyede þiddetlenince, helaya gitmek için ricada bulunmuþ; dönünce Ermeniler
hakkýnda bildiði her þeyi anlatacaðýna söz vermiþ. Polis eþliðinde dýþarý çýkmýþ, intihar niyetiyle kan
damarlarýný kesmiþ. Akan kanlarla büronun kapýsýna kadar gidebilmiþ ve önünde bayýlýp düþmüþ.
Polisler kendine gelinceye kadar kafasýndan aþaðý su dökmüþler. Polis müdürü telaþa düþerek onu
iyileþinceye kadar hastaneye göndermiþ. Ben elindeki yaralarý gözümle gördüm, onlar tamamen
iyileþmiþti. Bana anlattýðý kendi hikâyesiydi. Benden, bu hikâyeyi kardeþi Garabed okusun da,
kendi ailelerinden kimsenin hayatta kalmadýðý inancýný deðiþtirsin diye, Amerika’da çýkan Ermenice
bir gazetede yayýnlamamý rica etti.
Geçmiþte hiçbir milletin yaþamadýðý bu olaylar hakkýnda hapisteki genç Ermeni’lerle sýk sýk
konuþuyordum. Birçok genç askeri mahkemede yargýlanmak üzere Harput’a sevkedildiler. Oraya
vardýktan sonra, korkudan deðil, çünkü bu kendilerinin cezalandýrýlmaktan geri býrakamazdý, ama
Kürtler tarafýndan aþaðýlanmaktan kaçýnmak için Islamiyeti kabul ettiklerini duydum. Yola
çýkmadan önce, bana, yolda öldürülüp öldürülmeyecekleri hakkýnda ne duyduðumu sordular. Sorup
soruþturduktan sonra, kendilerine öldürülmeyecekleri hakkýnda teminat verdiðim zaman, fevkalade
sevindiler ve tek beklentilerinin ölmeden önce harbin sonucunu öðrenmek olduðunu söylediler. Bir
de, Ermeni’lerin yaþadýklarýný bizzat kendilerinin yazacaklarýný, çünkü Türk’lerden daha uyanýk
olamadýklarýnýn nedenini bir türlü anlayamadýklarýný dile getirdiler.
Zaman zaman yol arkadaþlarýmý ziyaret ediyordum, fakat hapishane müdürü onlara gitmem için
bana izin vermek istemiyordu. Bu sefer dýþarda görüþmek için müdürden tekrar izin istediðimde,
onlarýn da diðerleri gibi öldürülmek üzere gönderildiklerini öðrendim. Hemen bir çýðlýk attým. Bir
gün, ölen Ermeni’lerin deðerli eþyalarýný çaldýðý gerekçesiyle hapse atýlmýþ olan bir jandarmaya
rastladým. O benim yol arkadaþlarýmý tanýdýðý için, kendisinden bilgi almak istedim. Söylediðine
göre, Papaz Ýsaak’ý kendi elleriyle öldürmüþ; jandarmalar aralarýnda papazý takkesinden kim
vurabileceði üzerine iddaya girmiþler. ’’Ben en isabetli vuruþu yaptým, önce takkesini aþaðý
indirdim, gerisini de bir kurþunla halletim!’’ dedi. Benim cevabým susmak oldu. Jandarma,
Sultan’ýn emri olduðu için, öldürmesinin zorunlu olduðu inancýndaydý.
Düzme Mektuplar
Hükümet, 700 kiþinin Diyarbakýr’dan sürülmesini emrettikten sonra, memurlara sürülenlerin
imzalarýyla bir isim listesinin hazýrlanmasý için talimat vermiþti. Bu mektuplar sürülenlerin
ailelerine, onlarý yanýltmak için gönderilecekti. Çünkü Ermeni’lerin herhangi bir teþebbüste
bulunarak planý çökertmek isteyeceklerinden ve sýrrýn diðer Ermeni’ler tarafýndan bilinerek
katliamýn durdurulmasýndan korkuluyordu. Talihsizlerin aileleri mektubu getirenlere büyük paralar
veriyorlardý. Hükümet, katil olarak nam salmýþ, Kürt asýllý bir subayý Ermenileri kesmek ve
mektuplarý adreslerine göndermek için görevlendirmiþ. Hükümet, Ermeni’lerin alýn yazýsý hakkýnda
emin olduktan sonra, dýþarý bir þeyin sýzmasýný önleyebilmek için, bir baþka katili, o Kürt’ü de
vurmaya göndermiþ. Bu Kürd’ün adý, Hassi Aami’ydi.
Kýldanilerin, Süryanilerin ve Protestanlarýn kýyýmý
Yalnýz Ermeniler deðil, Kýldaniler ve Süryaniler (jakopit cemmatý) de tamamen kýyýlmýþtýr.
Diyarbakýr’da protestanlardan ise kimse kalmamýþtýr. Diyarbakýr Süryani’lerinden 80 aile ve
Nur für private Nutzung bestimmt
7/17
Bir Müslüman gözüyle Ermenilerin þahadeti
Potsdam, Tempelverlag, 1922
Kýldani’lerin büyük bir kýsmý öldürülmüþtür. Midyat ve Mardin’in dýþýnda vilayetin diðer
bölgelerinde de kimse kurtulamamýþtýr. Daha sonralarý yalnýz Ermeni’lerin öldürülecekleri, diðer
Hýristiyanlarýn bundan muaf tutulacaklarý emri geldiðinde, hükümet onlarýn korunmasýný temin etti.
Midyat’ýn Süryani’leri çok cesur insanlardý. Bölgede yaþayan diðer ýrklardan daha çok cesurdular.
Diyarbakýr ve komþu yörelerde kardeþlerine yapýlanlarý duyunca, bir araya geldiler, Midyat’a yakýn
üç ayrý köye daðýlarak hücuma uðradýklarýnda, anlatýlmayacak kadar büyük cesaret göstererek
kahramanca direndiler. Daha önce Midyat’ta bulunan bir tabur jandarmanýn dýþýnda, hükümet
buraya üç tabur nizami asker göndermiþti; Kürtler de üzerlerine gönderilmiþti. Fakat faydasýz. onlar
hayatlarýný, namuslarýný ve varlýklarýný hükümetin zorbabalýklarýna karþý korudular. Bir
imparatorluk iradesine göre bu insanlara af çýkmýþtý. Fakat onlarýn güveni yoktu ve teslim
olmadýlar; çünkü geçmiþin tecrübesi onlara dünyada Türk hükümetinden daha yalancý bir idarenin
olmadýðýný göstermiþti. Bir gün vaad edilen ertesi gün inkâr ediliyor, bir gün önce özür dilendiði
halde ertesi gün iþkence ediliyordu.
Diyarbakýr’da bir kahvehanede oturduðumuz sýrada, Bitlis’den bir posta
memurunun arkadaþýmla konuþmasý
Postacý: Diyarbakýr’da daha Ermeniler’e rastlýyorum. Nasýl oluyor da onlar hâlâ gitmemiþler?
Arkadaþým: Onlar Ermeni deðil, Süryani ve Kýldani’dirler.
Posta memuru: Hükümet vilayette tek bir Hýristiyan bile býrakmadý. Ayný þekilde Muþ’ta da kimse
kalmadý. Bir doktor kalp hastasý olan birine, bir Hýristiyanda bulunan ilaç yazmýþ. Hükümetin
aratmasýna raðmen bütün vilayette tek bir Hýristiyan bile bulunamamýþ.
Satýn alýnan koruma
Ermeniler Diyarbakýr’ýn Merkez Hapishanesi’nde tutukluydular. Ben onlarý arada bir ziyaret
ediyordum. Bir gün erken saatlerde hapishaneye geldiðimde, herkes pirinç, un ve para toplamakla
meþguldü. Onlara bunun nedenini sordum; ’’Eðer her hafta bunlarý toplayýp Kürt’lere vermezsek,
bize küfrediyor, vuruyorlar. Bu nedenle bazýlarýna bu topladýklarýmýzý vererek diðerlerinin
hücumundan korunuyoruz’’ dediler. Onlarýn alýn yazýlarýndan dolayý hüzünlü olarak ’’Allah’tan
baþka kimsede güç yoktur!’’ diye baðýrarak yoluma devam ettim.
Talihsiz Ermeni’lerin ölüme yollanmalarý
Bu vahþet korkunç ve dehþet verici bir yöntemdi. Diyarbakýr’dan bir jandarma bana vahþetin nasýl
yapýldýðýný anlattý. Bir ailenin sürgüne gönderilmesi ve öldürülmesi emri verildiðinde, bir memur
eve gelir, aile fertlerini sayar, polis veya jandarma komutanýna teslim edermiþ. Gece yarýsýndan
sabahýn sekizine kadar evin önüne bekçi koyulur, ayný zamanda aileye yolculuk için hazýrlanmalarý
bildirilmiþ. Kadýnlar baðýrýp hýçkýrmaya baþlamýþlar, yüzlerinde dehþet ve ümitsizlik belirimiþ;
ölümden önce hemen hemen ölürmüþler. Sabah saat sekizde araba gelir, onlarý yakýnda bir yere
götürür, silâhla vururlarmýþ veya koyun gibi býçakla, kamayla veya keserle kesip parçalarlarmýþ bu
insanlarý.
Nur für private Nutzung bestimmt
8/17
Bir Müslüman gözüyle Ermenilerin þahadeti
Potsdam, Tempelverlag, 1922
Ermeni varlýklarýnýn satýlmasý, Haçlarýn tasfiyesi
Ermeni’lerin imhasýndan sonra evlerdeki mobilyalar, çamaþýrlar, giysiler, deðerli ziynet eþyalarý ve
âletler; dükkân ve maðazalardaki bütün eþyalar kiliselerde veya büyük binalarda istif edildi. Bu mal
ve mülkün satýlmasý, çok ucuz fiyatla elden çýkarýlmasý için hükümet bir komisyon oluþturdu. Elde
edilen para devlet hazinesine gönderildi. Örneðin 30 Türk Lirasý (550 DM) deðerindeki halýlar 2
mecidiyeye (7 DM) satýldý. Satýlýða çýkarýlan mallarýn hepsi bu þekilde iþlem gördü. Müzik âletleri,
piyano gibi mallar için para alýnmadý. Ýsteyen onlarý alabiliyordu. Paralar ve ziynet eþyalarý
jandarma kumandanýnýn ve Vali Reþid Bey’in ceplerine iniyordu. Vali Istanbul’a giderken elde
ettiði ganimetleri de beraberinde götürdü.
Cesaretiyle, enerjisiyle, kültür ve eðitimiyle dünyayý hayrete düþüren, Osmanlý Ýmparatorluðu’nda
yaþayan halklar arasýnda daha dün kültür ve çalýþkanlýðýyla dikkati çeken Ermeni milletinin, hiç
yaþamamýþ gibi, bugün yok olmasý düþünüldüðünde insanýn aklý duruyor. Güçlü Ermeni Edebiyatý
atýlacak kâðýtlara dönüþtürüldü. Türkler tarafýndan kesekâðýdý olarak kullanýlmaya, peynir, hurma
sarýlmaya baþlandý. Yüksek rütbeli bir Türk subayýnýn 30 ciltten oluþan Fransýz eserlerini bir
Ermeni’nin kütüphanesinden 50 kuruþa (9 DM) aldýðýný duydum. Daha önce çocuklarla dolup taþan
Ermeni okullarý da kapatýldý.
Kilise kubbelerinden haçlarýn aþaðý indirildiðini bizzat gözlerimle gördüm. Kiliseler ve maðazalar
öldürülenlerin mallarýný satmak için pazarlara dönüþtürüldü.
Yoketme metodlarý deðiþik þekillerdeydi. Bir subayýn bana anlattýðýna göre, Bitlis vilayetinde resmi
makamlar Ermenileri saman ve ot dolu olan ahýrlara sokmuþlar, samanlarý top halinde baðlayýp
kapýya dayamýþlar ve onlarýn dumandan boðulmasý için ateþe vermiþler. Bazen yüzlercesinin
ahýrlarda öldüðünü de ilâve etti. Bu esnada, bir kýzýn sevgilisini nasýl kucakladýðýný, titreyerek
onunla ahýra girdiðini izlemiþ. Muþ’ta da ayný metod kullanýlmýþ. Fakat halkýn bir çoðu ya
vurulmuþ, ya da devletin 1 Pfund’a (18.50 DM) kiraladýðý cellatlar tarafýndan býçakla kesilmiþ.
Aziz Bey isminde bir doktorun anlattýklarýna göre, Sivas vilayetine baðlý Merzifon’da bulunduðu
zaman, bir Ermeni kafilesinin öldürülmesi için sürgüne yollandýðýný iþitmiþ. Kaymakama gitmiþ ve
þunu söylemiþ: ’’Bildiðin gibi ben doktorum ve cellatla doktorun arasýnda büyük bir fark yok;
çünkü doktorlarýn da görevi çoðunlukla insanlarý otopsi yapmak, kesip biçmektir. Bugün itibariyle
kaymakamlarýn da insanlarý teþrih etmek anlamýnda, benim gibi bir görevi var. Senden rica ederim,
kesip biçme operasyonunda benim bulunmama müsade et!’’. Kaymakam izin verir ve doktor kesim
yerine gider. Orada bulunan 4 celladýn elinde uzun býçaklar vardýr. Jandarmalar Ermeni’leri onar
kiþilik guruplara ayýrýrlar ve onlarýn tek tek celladýn önüne gitmelerini emrederler. Cellâtlar
Ermeni’lere boyunlarýný uzatmalarýný söyler ve bu þekilde onlarý koyun gibi keserler. Doktor ölüme
böyle bir cesaretle gidenler karþýsýnda da hayretler içinde kalýr. Onlar aðýzlarýndan tek kelime bile
çýkarmamýþlardýr ve yüzlerinde herhangi bir korku iþareti yoktur.
Jandarmalar kadýn ve çocuklarý yoketmek için þu yöntemi kullanýyorlardý: Onlarý parça parça
olmalarý için, birbirine baðlayarak yüksek kayalardan aþaðý atýyorlardý. Bu ölüm kayalarý Diyarbakýr
ile Mardin arasýndaydý; bugün bile kuyular hâlâ kemiklerle doludur.
Bir baþkasýnýn anlattýðýna göre, resmi makamlar Diyarbakýr’da Ermeni’leri yalnýz silâh ve kesmekle
deðil, bazen de kuyulara ve maðaralara doldurarak imha etmiþlerdir. Daha baþka bir yöntem de,
Nur für private Nutzung bestimmt
9/17
Bir Müslüman gözüyle Ermenilerin þahadeti
Potsdam, Tempelverlag, 1922
onlarý Dicle ve Fýrat nehirlerine atarak boðmaktý. Cesetler su akýntýsýyla kenara vurduðunda tifüs
hastalýðýna sebep oluyordu. 2000 kadar Ermeni Diyarbakýr surlarý önlerinde; Sultan Murad Hisarý
ile Dicle nehri arasýndaki, þehirden sadece yarým saat uzaklýktaki bir yerde kesildi.
Jandarmalar ve Kürt guruplarý tarafýndan anlatýlan bu olaylarýn gerçeðe dayandýðý kuþku götürmez.
Jandarmalar bir Ermeni kafilesini teslim aldýktan sonra, kadýnlarý ve erkekleri tek tek sayarlar;
paralarýný ve yanlarýnda olan her þeyi alýrlar, üstlerindeki kýymetli giysileri çalarlardý. Yanlarýnda
artýk deðerli bir þey kalmadýðýna emin olduktan sonra, onlarýn binlercesini hayatta kalmamak
þartýyla Kürt’lere satarlardý. Kurbanlarýn sayýsýna göre fiyat deðiþirdi.
Kürtler kafileleri götürdükten sonra, kadýn erkek bütün Ermenileri soydular, çýplak býraktýlar ve
öldürdüler. Sonunda cesetlerin aðýzlarýný ve baðýrsaklarýný açýp para aradýlar; ayný nedenle giysi ve
ayakkabýlarý da parçaladýlar.
Bunlar hükümetin jandarmalarýydý. Onlarýn yardýmcýlarý ise Kürt’lerdi. Bu yöntemin nedeni,
jandarmalarýn daha çok yorulmak istememeleriydi. Ayrýca diðer kafilelere de yetiþip onlarýn
parasýný almak için acele ediyorlardý. Aðýzlarýnda altýn diþ ve altýn kaplama olanlarýn vay baþýna!
Jandarmalar ve Kürtler onlarý kesim yerine götürmeden önce bir kenara çekip diþlerini söküyor,
ölümlerinden önce iðrenç eziyetlere tâbi tutuyorlardý.
Bir Kürt Aðasý
Bir Kürd’ün anlattýðýna göre, Türk resmi makamlarý Harput vilayetindeki bir Kürt aðasýna üç
seferde Erzurum’dan, Trabzon’dan, Sivas ve Ýstanbul’dan 50 000 kadar Ermeni teslim etmiþler,
onlarý öldürmesini, varlýklarýný alýp hükümetle paylaþmasýný emretmiþler. O bütün erkekleri
öldürmüþ, paralarýný ve ziynet eþyalarýný toplayýp kendine saklamýþ. Sonra kadýnlarý sevketmek için
kendi aþiretinden 600 kadar katýr toplamýþ, Malatya ile Urfa arasýnda bir yere getirmiþ, tüm
kadýnlarý barbarca öldürtmüþ, bu arada paralarýný, giysilerini ve ziynet eþyalarýný almayý da ihmal
etmemiþ.
Ermeni Kadýnlarý
Akidat’tan bir Arap, bana, Fýrat’ýn kenarýnda iki kadýnýn þehir eþkiyalarý tarafýndan nasýl
soyulduðunu anlattý. Kendisi devreye girerek giysilerin geri verilmesini emretmiþ, fakat faydasýz.
Kadýnlarýn merhamet dilemesi kimse tarafýndan dikkate alýnmayýnca, namuslarýnýnýn zedelenmesi
yerine ölümü tercih ederek nehire atlayýp hayatlarýna son vermiþler. Ayný Arap bana baþka bir
kadýndan daha sözetti: Yolda aç kalan bebeði için yiyecek dileniyormuþ. Fakat hükümetin
korkusundan kimse birþey vermemiþ. Üç gün sonra, yiyecek bulamadýðýndan ölmek üzere olduðu
için Ed­Deir’in pazarýnda çocuðunu býrakýp, Fýrat nehrine atmýþ kendini. Ermeniler bu þekilde pek
az insanda görülen büyük bir cesaret ve þeref hissi göstermiþlerdir. Diyarbakýr’da 4-5 Ermeni
hizmetçisi olmayan bir Müslüman evi yoktur. Hatta küçük bir dükkân sahibinin bile Ermeni bir
hizmetçisi vardýr. Bu Ermeni kýz ailesiyle birlikte yaþadýðý dönemde, muhakkak, bu dükkân
sahibiyle bir tek kelime konuþmaya bile tenezzül etmezdi. Þimdi bu dükkân sahibi, hayatýný
kurtarabilmesi için, kýzýn efendisi haline gelmiþtir. Diyarbakýr’da esâret hayatý süren kadýn ve
kýzlarýn sayýsý kesin 5000’i aþar. Onlar genellikle Erzurum, Harput ve diðer vilayetlerden
gelmiþlerdir.
Nur für private Nutzung bestimmt
10/17
Bir Müslüman gözüyle Ermenilerin þahadeti
Potsdam, Tempelverlag, 1922
Sultan’ýn Emri
Hapiste olduðum dönemde, bir polis komiseri hapsedilen arkadaþýný görmek için geliyordu. Günün
birinde arkadaþýyla otururken komiser yine geldi. Sohbetimiz Ermeni’lerin kaderi üzerine
geldiðinde, bize, onlarý nasýl öldürdüðünü; çok sayýda Ermeniyi sýðýndýklarý þehrin yakýnýndaki
maðaradan nasýl dýþarý çýkardýðýný anlattý. Onlardan ikisini bizzat kendi öldürmüþ. Arkadaþý kendine
sordu: ’’Allah’tan korkmadýn mý? Allah’ýn emrine karþý insan öldürme hakkýný kimden alýyorsun?’’
Polis þöyle cevap verdi: ’’Sultan’ýn emri bu. Sultan’ýn emri, Allah’ýn emridir ve onun uygulanmasý
bir görevdir.’’
Þeyh ve Kýz
Ermeni kadýnlarýnýn kafilelerle jandarma gözetiminde sürüldüklerini anlatmýþtým. Onlar bir köyden
geçtikleri esnada köy sakinleri gelirler, hoþlarýna gidenler jandarmalar tarafýndan bir tarafa ayrýlýrdý.
Köyün birinde yaþlý bir Kürt þeyhi 60 kadýnýn arasýndan 16 yaþlarýndaki çok güzel bir kýzý seçti. Kýz
onun hakkýnda hiç bir þey duymak istemiyordu. Fakat kendi yaþýnda birinin teklif edilmesi halinde
Islamiyeti kabul edebileceðini söyledi. Kürtler bunu kesinlikle kabul etmediler, kendisine sadece ya
ölmeyi, ya da þeyhle beraber olmayý emrettiler. Reddetti ve hemen orada öldürüldü.
Barsum Aða
Harput’un Kâhta kaymakamýný ziyaret ettiðimde þehrin Ermeni seçkinlerinden Barsum Aða’yla
tanýþtým. O, Kürt, Türk ve Ermeni’ler arasýnda fark gözetmeden onlarla anlaþabilen çok saygýdeðer
ve cesur bir insandý. Hükümet tarafýndan oraya sürülen bir çok memurla da arasý iyiydi. Fakat bütün
Kürt aðalarý ondan nefret ederler ve þehrin seçkin insanlarýyla beraber olup kendi aralarýnda
çekememezlik, geçimsizlik yarattýðý için ona dikkat ederlerdi. Sürgün yerim olan Geverek’e
geldiðimde ve Ermenilerin baþýna gelenleri öðrendiðimde, onun ailesinin de baþýna gelenleri
soruþturdum. Kâhta Ermeni’lerine sýra geldiðinde, onun tutuklandýðýný, resmi makamlar tarafýndan
yöredeki Kürt ve Ermenilerden ne kadar alacaklý olduðu sorulmuþ (Bu 10 000 Lira kadar bir
tutarmýþ). Bu alacaklarýný silip defterini yýrttýðý için diðer Ermeni’lerle birlikte sürülmüþ. Fýrat’a
geldiklerinde, hayatýný bizzat kendi eliyle almasýný rica etmiþ. Buna razý olmuþlar. Intihar etmek için
çabalarý boþa çýkýnca, jandarmalara: ’’Can tatlýdýr. Kendimi öldüremiyorum, yapýn size
emredileni!’’ demiþ. Jandarma Barsum Aða’yý ve ailesini kurþunlayýp öldürmüþ.
Genç Bir Türk’ün Öyküsü
Diyarbakýr’a öðretmen olarak gelen genç biri bana þunu anlattý: Bursa’daki Ermeni’lere hükümet
tarafýndan alýnan sürgün kararýna göre Bursa’yý terkedip Musul, Suriye veya Ed­Deir’e
gönderilecekleri bildirilmiþ. Onlar satabilecekleri her þeylerini satmýþlar, kendilerine ön görülen
yere götürmesi için araba ve el arabasý kiralayarak varlýklarýný da içine doldurmuþlar. Issýz ve
kayalarla çevrili bir çöle geldiklerinde, arabacýlar, hükümetten aldýklarý talimata göre, ileri gitmeyi
reddetmiþler, yolcularýný o ýssýz yerde býrakarak uzaklaþmýþlar. Gece tekrar yaðma yapmak için geri
gelmiþler. Birçoklarý korkudan ve açlýktan ölmüþler. Büyük bir kýsmý yolda öldürülmüþ, küçük bir
kýsmý ancak Ed­Deir’e eriþebilmiþ.
Nur für private Nutzung bestimmt
11/17
Bir Müslüman gözüyle Ermenilerin þahadeti
Potsdam, Tempelverlag, 1922
Açlýktan Ölen Çocuklar
Diyarbakýr’a giderken yol arkadaþým olan El­Cezire’li bir Arabýn anlattýðýna göre, kendi aþiretinden
olan bir þeyhle, baþka insanlar ve develerle El­Mellili Ýbrahim Paþa’nýn oðullarýndan tahýl almaya
gitmiþ. Yolda en büyüðü 13 yaþlarýnda olan açlýk ve susuzluktan kývranan 17 çocuk görmüþler.
Yanlarýnda ancak bir tane küçük su tulumu ve biraz da yiyecek varmýþ. Þeyh çocuklarý görünce
vicdan azabý nedeniyle aðlamaya baþlamýþ ve kendi eliyle çocuklara yiyecek içecek vermiþ. Fakat
bu kadar az olan yiyecek kime yeter ki? Düþünmüþler, çocuklarý paþaya götürseler, hepsini öldürür,
çünkü Kürt’ler hükümetin emri nedeniyle Ermeni’leri yok ediyormuþ. Çocuklarý orada terketmiþler.
Beþ gün sonra geri döndüklerinde, Allah’ýn merhametine býraktýklarý çocuklarýn hepsinin öldüðünü
görmüþler.
Bir Valinin Öyküsü
Yukarýda Ermeni’lerin cesaret ve iyi karakterinden söz etmiþtik. Yanýmýzda bulunan bir vali þu
öyküyü anlattý: ’’Hükümetin emriyle hâlâ þehirde kalan Ermeni’leri biraraya toplattým. Bunlar 17
kadýn ve çocuklardan ibaretti. Aralarýnda üç yaþýnda hasta ve daha yürüyemeyen bir çocuk da vardý.
Cellâtlar kadýnlarý kesmeye baþladýlar. Sýra küçüðün annesine geldiðinde, üç yaþýndaki bu çocuk
ayaklarýnýn üstüne kalkarak kaçmaya baþladý. Bu durum karþýsýnda þaþýrdýk, çünkü çocuk annesini
öldüreceðimizi kavramýþtý. Jandarmanýn biri yakaladý onu, öldürerek zaten ölü olan annesinin
üstüne koydu.’’ Bundan baþka, bir kadýnýn cellâtlarýn önüne getirildiðinde bir parça ekmek yediðini,
bir diðerinin sigara yaktýðýný ve ölümü umursamadýklarýný da gördüðünü anlattý.
Þevket Bey Anlatýyor
Þevket Bey, Ermeni’lerin imhasý için tayin edilmiþ memurlardan biriydi. Baþkalarýnýn yanýnda bana
þu öyküyü anlattý: ’’Bir sürgün kafilesine eþlik ediyordum. Ermenileri vurduðumuz esnada yanýmýza
bir Kürt geldi. Elimi öptü ve 10 yaþlarýndaki bir kýzý kendine hediye etmemi rica etti. Ben kadýnlarý
durduttum, bir jandarma göndererek kýzý çaðýrttým. Kýz yanýmýza geldiðinde oturttum ve söyledim:
’’Seni ben bu adama hediye ettim, bu þekilde sen ölümden kurtulursun.’’ Bir müddet sonra nasýl
ayaða kalktýðýný ve kendini ölü Ermeni’lerin üstüne attýðýný gördüm. Ben jandarmalarýn ateþi
durdurmalarýný, kýzý yanýma getirmelerini emredip, þöyle konuþtum: ’’Sana acýdýðýmdan hayatýný
kurtarmak istemiþtim. Neden kendini diðerlerinin üstüne atýyorsun? Bu adamla git, o seni kendi
kýzý gibi kabul edecek.’’ Kýz þöyle cevap verdi: ’’Ben bir Ermeni’nin kýzýyým; ailem ve milletim
burada ölü yatýyor; onlarýn yerine kimseyi istemiyorum. Onlar olmadan yaþamak istemiyorum.’’
Sonra hýçkýra hýçkýra aðlamaya baþladý. Kendini ikna etmeye çalýþtým. Fakat o iþitmek istemiyordu.
Serbest býraktýðýmda sevincinden uçuyordu, hemen anne ve babasýnýn cesetlerinin arasýna girdi,
onlarla beraber öldürüldü.’’ Þevket Bey ilâve etti: ’’Eðer çocuklarý böyleyse, anne ve babalarýndan
ne bekleyebiliriz? ’’
Ermeni Kadýnlarýnýn Fiyatý
Der­es Zor’dan güvenilir biri, þehrin memurlarýndan birinin jandarmadan bir çeyrek mecidiyeye
(90 pfennig) üç Ermeni kýzý satýn aldýðýný anlattý. Baþka biri de çok güzel bir kýza sadece bir Pfund
Nur für private Nutzung bestimmt
12/17
Bir Müslüman gözüyle Ermenilerin þahadeti
Potsdam, Tempelverlag, 1922
(18,5 Mark) vermiþ. Duyduðuma göre Arap aþiretlerinin Ermeni kadýnlarýna biçtiði fiyat 5­10
Pfund, veya 1 ile 5 koyun arasýnda deðiþiyormuþ.
Mutasarrýf ve Ermeni Kýzý
Bir Ermeni kafilesi Ras­ul­Ain’dan Der­es­Zor’a geldiðinde mutasarrýf, kadýnlar arasýndan bir
hizmetçi seçmek istiyor. Gözü çok güzel bir kýza takýlýyor ve ona doðru yöneliyor. Fakat kýza
yaklaþtýðý zaman, kýzýn rengi tebeþir gibi bembeyaz oluyor ve yere yýðýlýyor. Mutasarrýf
korkmamasýný söylüyor ve yaverine kýzý eve götürmesini emrediyor. Daha sonra eve geldiðinde
kýza neden korktuðunu sorunca, kýz anlatmaya baþlýyor. Çerkez askerlerinin gözetiminde annesi ve
baþka Ermeni kadýnlarýyla birlikte Ras­ul­Ain’a sürülmüþler. Yolda yürürken, jandarma annesine
seslenip devamlý yanýndaki parasýný vermesini; vermezse öldürüleceðini söylemiþ. Annesi parasýnýn
olmadýðýný belirtmiþ. Buna karþýlýk jandarma annesine iþkence yapmýþ. 6 Pfund alýncaya kadar
ýrzýna geçmiþ. Parayý aldýktan sonra: ’’Yalancý, siz Ermeniler yalan söylemekten vaz
geçemiyorsunuz; gördün Ermenilere ne yapýldýðýný, ama bildiðinizden þaþmazsýnýz siz; þimdi
seninle herkesin önünde bir örnek vereyim de görsünler,’’ demiþ. Kýlýcýyla annesinin ellerini, sonra
ayaklarýný kesmiþ. Bütün bunlar kýzýnýn gözleri önünde cereyan ediyor. Annesininin can çekiþtirdiði
esnada ise kendinin ýrzýna geçmiþler. Kýz: ’’Siz bana yaklaþtýðýnýzda annemin kaderine
uðrayacaðýmý zannederek kendimden geçtim; sonra sizin de jandarmanýn annemle bana yaptýðý
þekilde, baþkalarýnýn gözü önünde bana kötü davranacaðýnýzý düþündüm,’’ demiþ.
Aðýr Ýþin Bedeli
Türkler askerlik yaþýndaki Ermenileri toplayýp Müslüman taburlarýnýn arasýna daðýttýlar. Hükümet
Ermeni’lerin sürgün ve imhasýna karar verince, resmi olarak yol inþasýnda ve diðer iþlerde
çalýþtýrmak amacýyla, Ermeni Taburlarý oluþturdular. Taburlar yollara ve çalýþma kamplarýna aðýr
iþler için gönderildiler. Kýþ gelene kadar Ermeni taburlarýný 8 ay kullandýlar. Hükümet onlarý daha
fazla çalýþtýramadýðýndan Diyarbakýr’a gönderdi. Daha oraya varmadan, ordu makamlarýndan
Ermeni taburlarýnýn yolda oduðunu bildiren telgraflar geldi. Resmi makamlar onlarý karþýlamak için
silâhlarla teçhiz edilmiþ bir gurup jandarma gönderdi. Jandarmalar onlarý yaylým ateþiyle
karþýladýlar ve Diyarbakýr’a gelmeden 840 Ermeni’yi öldürdüler.
Þahin Bey’in Öyküsü
Benimle hapiste yatan Diyarbakýr’lý Þahin Bey, öldürmek için kendisine belli sayýda kadýn ve erkek
Ermeni’lerin teslim edildiðini anlattý bana. Kendisi askermiþ. ’’Yola çýktýðýmýz zaman’’ dedi,
’’tanýdýðým çok güzel Ermeni bir kýz gördüm. Ismiyle yanýma çaðýrdým; ’’Gel, seni kurtarmak
istiyorum, yörenden Kürt veya Türk biriyle evlen!’’ dedim. Retdetti ve þöyle konuþtu: ’’Bana bir
iyilik yapmak istiyor musun?’’ ’’Evet’’ cevabýný alýnca, devam etti: ’’Þu insanlarýn arasýnda küçük
bir erkek kardeþim var. Lütfen beni ondan önce öldürme, çünkü onun sebebiyle gözümün arkada
kalmasýný istemiyorum.’’ Bana kardeþini gösterdi. Yanýna çaðýrdý: ’’Kardeþim, Allah seninle olsun!
Seni son olarak öpüyorum! Allah kýsmet ederse öteki dünyada görüþür, bu yaþadýklarýmýzýn
intikamýný alýrýz.’’ Birbirleriyle öpüþtüler. Ermeni kýzý, erkek kardeþini bana teslim etti. Verilen
emri yerine getirmekten baþka birþey kalmamýþtý bana. Keserle kafasýný ikiye yardým ve yere
Nur für private Nutzung bestimmt
13/17
Bir Müslüman gözüyle Ermenilerin þahadeti
Potsdam, Tempelverlag, 1922
yýkýldý. Kýz bana teþekkür etti ve kendisini de bir hamlede öldürmemi istedi. Elleriyle gözlerini
kapadý ve bana: ’’Bir vuruþla öldür beni de, kardeþimi öldürdüðün gibi, acý çektirmeden!’’ dedi. Bir
vuruþla onu da yere serdim, olduðu yerde öldü. O günden bu yana güzelliðine ve gençliðine acýyor;
cesaretine hayran kalýyorum.
Türkler Avrupa’yý nasýl Kandýrýyor?
Türk hükümeti, Avrupa’nýn Ermeni’lerin imha edildiði haberini aldýðýný ve yayýn organlarýnda
Türkleri kötülediklerini söylediler. Nasýl önlem aldýlar? Jandarma bir grup Ermeniyi öldürdükten
sonra üstlerini peçeyle örtüyor, Kürt kadýnlarýný çaðýrarak ölülerin üzerine aðýt yakmalarýný
emrediyordu. Onlarý Ermeni’lerin kendi adamlarýný öldürdüklerine ikna ediyorlardý. Sonra bir
fotoðrafçý çaðýrarak resim çektiriyor; bu resimlerle Avrupa’ya, Ermeni’lerin Kürt’leri kin yüzünden
katlettiðini, Türk devletinin bununla ilgisi olmadýðýný söyleyerek, onlarý yapýlana inandýrýyorlardý.
Fakat bu senaryoyu yapanlar pek de akýllý olmadýklarýndan, sýrrý ortaya çýkarýyorlardý. Her þeyi yerli
yerince düzenledikten ve resimleri Ýstanbul’a gönderdikten sonra gerçek gün ýþýðýna çýkýyordu.
Diyarbakýr’da herkes bu konuda konuþuyordu.
Ermeni Kadýnlarýnýn Ýslamiyeti Kabul Etmesi
Hükümet Ermeni’lerin katliamýný kararlaþtýrdýktan sonra, kadýnlar müftüye ve kadýya giderek
Ýslamiyet’e geçmek istediklerini bildiriyorlar. Makamlar onlarýn isteklerini kabul ediyor, onlar Kürt
veya bir Türk’le evleniyordu.
Bir müddet sonra hükümet bu kadýnlarý tutukluyor. Müftü veya kadý valiye gidiyor, kadýnlarýn
Ýslamiyeti kabul ettiklerini, Ýslam’a göre Müslüman bir kadýnýnýn öldürülmesinin yasak olduðunu
söylüyorlar. Vali þöyle cevap veriyor: ’’Bu kadýnlar zehirli birer yýlandýr, zamaný geldiðinde bizi
ýsýrýrlar. Bu hususta hükümete karþý davranmamalýsýnýz, çünkü politikanýn dinle ilgisi yoktur ve
hükümet bu kadýnlara ne yapacaðýný bilir.’’ Müftü ve kadý geri geliyorlar ve kadýnlar ölüme
gönderiliyor. Görevden alýnmasýndan sonra söylenenlere göre Vali, Ermeni evlerinin ve
dükkânlarýnýn satýlmasýndan elde edilen parayý zimmetine geçirmiþ. Gelen bir emir, kadýn veya
erkeklerin, kim isterse Ýslamiyet’i kabul edebileceðini beyan etmiþ. Geriye kalan birçok Ermeni
Müslümanlýðý kabul etmek için birbirleriyle yarýþa girmiþler, fakat bir müddet sonra onlar da
sürülmüþ; din deðiþtirmeleri de bir iþe yaramamýþ.
Almanlar ve Ermeniler
Ne zaman Ermeni’ler hakkýnda bir söz açýlsa; ben Türk’lerin davranýþlarýný suçluyordum. Günün
birinde bu sorunu tartýþýrken Diyarbakýr’dan Genç Türklerin fanatik milliyetçi bir memuru yanýmýza
geldi. ’’Biz Türk’lerin bu konuda suçu yok. Çünkü Almanlar kendi egemenlikleri altýnda olduðu
zaman Polonya’lýlara karþý bunu baþlattýlar. Almanlardýr bunu Türklere emreden. Almanlardýr
Ermenilerin, imha edilmediði takdirde kendileriyle anlaþma yapamayacaklarýný Türklere anlatan.
Zaten Türklerin baþka çaresi yoktu.’’ Fanatik Milliyetçi Türk, kelimesi kelimesine tam böyle
söyledi. (Türklerin sistematik olarak yaydýðý yalanlar hakkýnda bakýnýz: ’’Deutschland und
Armenien 1914-1918.’’ Tempelverlag in Potsdam 1919. Yukardaki konuda sayfa 538).
Nur für private Nutzung bestimmt
14/17
Bir Müslüman gözüyle Ermenilerin þahadeti
Potsdam, Tempelverlag, 1922
Ýki Kaymakamýn Öldürülmesi
Diyarbakýr valisinin vilayette bulunan Ermeni’lerin öldürülmesini devlet memurlarýna emrettikten
sonra, El­Beþiri’de Baðdat’lý bir Arap, Lice’de de Arnavut bir kaymakam valiye telegraf çekerek
görevlerinden istifa ettiklerini, çünkü vicdanlarýnýn böyle bir uygulamaya razý olmadýðýný
bildiriyorlar. Istifalarý kabul ediliyor, fakat onlar gizlice öldürülüyorlar. Ben bu olayý ayrýntýlý olarak
araþtýrdým. Öldürülen Arap kaymakamýn Baðdat’lý ve adýnýn da Sabat Bey El­Sueidi olduðunu
tesbit ettim. Fakat ne yazýk ki Arnavut’unkini tesbit edemedim, bunun için üzgünüm. Her ikisinin
de asilane davrandýklarý için tarih boyunca hatýrlanmalarý gerekir. Sabat Beyin hamisi, bir Türk
kadýsý, bir konuþmada bizzat kendi eliyle 4 Ermeni’yi öldürdüðü için övünüyordu. ’’Onlar cesur
insanlardý,’’ diyordu kadý, ’’ölümden korkmuyorlardý.’’
Ermeniler ve Arap Aþiretleri
Diyarbakýr yolunda, yanlarýnda çok sayýda kadýn ve erkek Ermeni’lerin bulunduðu Arap aþiretlerine
rastladým. Hükümetin aþiretlere Ermeni’lere karþý sert davranmalarý ve öldürmeleri uyarýsýna
raðmen, Ermenilere iyi davranýlýyordu. Bir tek Ermeni’nin bir Arap tarafýndan öldürülmesi veya
tecavüze uðramasýna örnek yokken, Araplar tarafýndan birçok Ermeni kadýn ve erkeðin kuyulardan
çýkartýlarak iyileþinceye kadar yanlarýnda sakladýklarýný çok duydum.
Ermenilerin Ölü Sayýsý
1915 yýlý Aðustos ayýnda, tutuklu bulunduðum Diyarbakýr Hapishanesi’ne bir arkadaþým ziyarete
geldi. Kendisi Ermeni’lerin katliamýyla görevli bir memurun da arkadaþýydý. Birlikte Ermeni
sorununu konuþtuk. Bana, yalnýz Diyarbakýr vilayetinde 570 000 Ermeninin imha edildiðini, sadece
Diyarbakýr vilayetindekiler deðil, buraya baþka vilayetlerden gönderilenlerin de öldürüldüklerini
anlattý.
Yukardaki sayýya, daha sonraki aylarda katledilen yaklaþýk 50 000 Ermeniyi; Bitlis, Van, Muþ gibi
vilayet ve bölgelerde öldürülen 230 000 kiþiyi; Erzurum, Harput, Sivas, Trabzon, Zeytun, Urfa,
Adana, Antep, Bursa ve Ýstanbul’da katledilen 350 000 dolayýndaki Ermeniyi ve açlýk, susuzluk
veya hastalýktan ölenleri de eklersek toplam 1 milyon 200 000 Ermeninin katledildiði anlaþýlýr.
Halep, Suriye, Der­es­Zor’da ve baþka yerlerde kalan Ermeni sayýsýnýn üzerine, Mýsýr ve
Amerika’daki aþaðý yukarý 300 000 kadar Ermeniyi, Türkiye’nin Avrupa yakasýnda hayatta kalan
400 000 Ermeniyi eklersek bu harp sýrasýnda 1 milyon 900 000 Ermeninin var olmuþ olduðu
görülecektir. (Rus Ermenileri bu hesabýn dýþýnda tutulmuþtur. Onlarýn sayýsý da bu kadar olabilir).
Öldürülen Ermenilerin sayýsý hakkýndaki bilgilerden ancak bu kadarýný elde edebildim. ’’El Mokattam’’ gazetesinden de þunu öðrendim: Türk Içiþleri Bakaný Talat Bey, sürgün edilen Ermeni
sayýsýnýn (1916’ýn baþýnda) 800 000 kadar olduðunu ve bunun 300 000 kadarýnýn öldürüldüðünü
veya son aylarda öldüðünü tahmin ediyor. Sürülen Ermeni’lere verilen baþka bir sayýda 1 milyon
200 000 kiþidir, ki bunun en az 500 000 kadarý öldürülmüþ veya sürgün yolunda ölmüþtür. (El­Mokattam, 30 Mayýs 1916)
Nur für private Nutzung bestimmt
15/17
Bir Müslüman gözüyle Ermenilerin þahadeti
Potsdam, Tempelverlag, 1922
Sonuç
Türk makamlarýna, kadýn, erkek, çoluk çocuk demeden Ermeni’lerin katliamýnýn, þereflerinin ve
varlýklarýnýn çiðnenmesinde keyfi davranýlmasýnýn nedenleri sorulduðunda size ’’Ermenilerin
Van’da Müslümanlarý üldürdüðü! ’’ cevabýný vereceklerdir. (Türk tarafý Alman yayýn organlarýnda
da bunu iddia etmiþlerdir. Bak Lepsius, ’’Der Todesgang des armenichen Volkes.’’ Potsdam,
Tempel­Verlag.
Diyarbakýr’a gelince, bu yazýda konu hakkýnda herþey söylendi, hatta Türklerin Ermeni’lere karþý
barbarca davranýþýný teyit edebilecek en küçük bir olay dahi bulunamaz.
Istanbul’da Ermenilerin herhangi bir cinayet iþlediði duyulmamýþ ve kanuna aykýrý davrandýklarý
tesbit edilememiþtir.
Harput, Trabzon, Sivas, Adana, Bitlis vilayetlerinde veya Muþ bölgesinde onlar en ufak bir suç dahi
iþlememiþlerdir.
Zeytun’daki ve Urfa’daki önemsiz hadiselerden de bahsedeyim. Oralardaki Ermeniler kendilerini
müdafaa etmek için silâha sarýlmýþlardýr, çünkü onlar kendi milletlerine yapýlanlarý görmüþ, ölümle
burun buruna olduklarýný anlamýþlardýr.
Bayrak, bomba ve bunun gibi þeylerle hazýrlýklarýna gelince, öyle tahmin ediyorum ki, bunda bir
gerçek vardýr; fakat bu hiçbir zaman bütün bir halký imha etmeye; kadýn, erkek, çocuk, ihtiyar
demeden öldürülmelerine bir neden teþkil edemez. Hem bu katliam öyle bir biçimde yapýlmýþtýr ki,
bütün insanlýðý ve özellikle de bütün Müslüman dünyasýný kýzdýrmaya zorlamýþtýr. Iþin aslýný
bilmeyenler böyle bir davranýþýn faturasýný Müslüman fanatizmine çýkarmaktadýrlar. Cinayet ve
sürgünler, Suriye ve Mezopotamya’da Genç Türkler’in Müslüman’lara yaptýklarýný
anýmsatmaktadýr. Suriye’de eðitimli sýnýftan ileri gelen erkekleri hiçbir þey yokken astýlar.
Bunlardan bazýlarýný burada hatýrlatmak istiyorum: Þükrü Bey el­Asli, Abdul­Mahhab Bey el­Ýngilizi, Selim Bey el­Jezairi, Emir Omar el­Hüseini, Abdul Bhani el­Arifi, Þefik Bey el Moweyyad, Ruþdi Bey el­Þamaa, Abdul­Hamid el­Zahrawi, Abdul­Kerim el­Khalil, Emir Aarif el­Þehabi, Þeyh Ahmed Hasan Tabar ve ayný sýnýftan daha birçoklarý.
Bu yazýyý, öncelikle Islamiyet’in ve Müslüman’larýn adýný kötüye çýkarmanýn önünü kesmek için
yazdým. Ayný zamanda, Ermeni’lerin çektiklerinin Genç Türkler’in komitesi Ýttihat ve Terakki’nin
iþi olduðunu iddia ediyorum. Bunlar Türkiye ile istediklerini yaptýlar. Suçu onlarýn milliyetçi
fanatizminde ve Ermenilere olan kýskançlýklarýnda aramalýdýr. Islam inancý Genç Türkler’in
yaptýklarýndan sorumlu deðildir.
Yukarda yazýlanlardan da görüleceði gibi, Ermeni’lerden korkunç bir intikam alýnmasýný gerektiren,
hatta en karanlýk günlerde bile örnek olabilecek herhangi bir suç yoktur ortada. Öyleyse Türk
hükümeti için bütün bir halký imha edecek asýl neden ne olabilirdi? Onlar Ermeni’lerden
bahsederken, vatan aþký için onlarý kardeþ saydýklarýný, asýl neden olan diktatör Abdül Hamid
rejimini beraber devirdiklerini, Yeni Anayasa’yý getirdiklerini, dürüstlükleriyle Balkan Harbi’nde
Türklerin yanýnda savaþtýklarýný söylüyorlardý. Genç Türkler Ermenilerin politik birliðini resmen
tanýmýþ ve tasdik etmiþlerdi. Birdenbire davranýþlarýndaki deðiþiklik nereden kaynaklanýyordu?
Nur für private Nutzung bestimmt
16/17
Bir Müslüman gözüyle Ermenilerin þahadeti
Potsdam, Tempelverlag, 1922
Neden þudur: Yeni Anayasa’nýn açýklanmasýndan önce Genç Türkler diktatörlük rejiminden nefret
ediyorlardý; onlar eþitlikten bahsederek Abdül Hamid’e karþý halký dolduruyorlardý. Fakat iktidarý
bizzat kendileri ele geçirdiklerinde ve iktidarýn tadýný aldýktan sonra, ceplerini doldurmanýn, rahat
bir hayat sürmenin ve Osmanlý Imparatorluðu’ndaki halklar üzerinde Türk’lerin egemenliðini
devam ettirmenin tek ve en uygun yolunun diktatörlük olduðunu anladýlar. Diðer milletleri
izlediklerinde þu sonuca vardýlar: Ermeniler Abdül Hamid’de olduðu gibi, kendi diktatörlüklerinden
de hoþlanmayan, fýrsat bulurlarsa ayný þeyi yapabilecek tek ýrktýrlar. Onlar Ermmeni’lerin diðer
halklardan daha kültürlü, endüstri alanýnda daha becerikli, eðitimde ve sosyal hayatta fevkâlade ileri
olduklarýný, zamanla orduda da büyük yerler kapabileceklerini sezdiler. Bundan emindiler ve
sonuçlarýndan korkuyorlardý, çünkü onlar kendi zayýf taraflarýný görüyordu. Ermenilerle eðitim ve
ilerlemede yarýþamayacaklarýný biliyorlardý. Onlarý ortadan kaldýrmanýn tek yolunun imha olduðuna
karar verdiler. Harp zamanýnýn hedeflerini gerçekleþtirmek için uygun zaman olduðuna kanaat
getirince, her çeþit zorbalýðý kullanarak korkunç katliama karar verdiler. Bu cinayetlerin birçok
öðretiler ve tarihi belgelerle Islam yasalarýna aykýrý olduðunu ispatlamak mümkündür.
Þu yaþadýðýmýz dönemde Türk devleti nereden bütün bir halký imha etmek için hak elde edebilir?
Ermeniler, her zaman Osmanlý Devletine karþý görevlerini yapmýþ ve hiçbir zaman ona karþý
gelmemiþ olan bir halktýr. Ermeni erkeklerinin ölümü hak ettikleri varsayýmýyla hareket etsek bile,
kadýnlar, çocuklar ne yapmýþlardýr? Utanç verici bir þekilde öldürmek ve masumlarý alevlerle
yakmak... Nasýl bir cezadýr bu?
Þimdi Müslüman halklarýn haksýz suçlamalara karþý kendilerini korumasýnýn gereði olduðu
kanýsýndayým. Çünkü olaylarýn gerçek karakteri Avrupa’ya anlatýlmazsa, Islamiyet Tarihi
yüzyýllarýn silemiyeceði kara bir lekeyle damgalanacaktýr.
Kur’an’a, geleneklere ve tarihi belgelere göre Türk devletinin kötü davranýþý Ýslamiyet ilkeleriyle
taban tabana zýt olduðu apaçýk bir gerçekliktir. Islamiyeti korumayý üstlenen, halifeliði de elinde
tutan bir rejimin Müslüman’lýk yasalarýyla ters düþemeye hakký yoktur. Bir devlet eðer bunu
yapýyorsa, ne bir Islam ülkesi olabilir ne de bunu talep edebilir.
Müslüman’larýn sorunu, böyle bir devletin iþlediði suçtan, Kur’an’ý ve peygamberlerin geleneklerini
ayaklar altýna alanlardan, itaattan baþka hiçbir kötü þey yapmayan masum kadýnlarýn, çocuklarýn ve
ihtiyarlarýn kanýný dökenlerden uzak durmak ve bu suçlardan arýnmaktýr. Aksi takdirde kendinizi
tarihte örneði görülmemiþ bu cinayetlere ortak yaparsýnýz.
Sonuç olarak, Avrupa güçlerine sesleniyor ve diyorum ki, bu Türk devletine siz destek verdiniz,
çünkü bu devletin kötü karakterini, geçmiþteki birçok olaylarda barbarca davranýþlarýný bildiðiniz
halde, bu hükümeti bertaraf etmediniz.
Bu yazý, Bombay’da 3 Eylül 1916’da bitmiþtir.
Fa’iz el­Chusein
Nur für private Nutzung bestimmt
17/17

Benzer belgeler